SY Kızıl Bayrak 12-30

31

description

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-30/27 Temmuz

Transcript of SY Kızıl Bayrak 12-30

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-30
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-30

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSendikal bürokrasi sermayenin

saldırılarını izlemekle

yetiniyor……….......................................3

Suriye’de Kürt çıkmazına düştüler!.........4

CHP kurultayı üzerine................….....…5

Erdoğan orucunu çığırtkanlıkla açtı!...... 6

“Saldırı sokakta çözülür!”....................... 7

Eleştiriler karşısında hazımsızlık ve

saldırganlık sendikal bürokrasinin

tipik özelliğidir......................................8-9

AD Demirel İşyeri Baştemsilcisi Hakan

Sermayenin saldırıları

ve çıkış yolları...…….............................10

“Grev komiteleri kurulmalı”..................11

Sanayi havzalarında

mücadele çağrısı....................................12

“Birleş, örgütlen, sendikalı ol!”….....…13

Mahle Mopisan’da grev kararı.........… 14

“Yetkiler beklenmeden fabrikalarda

çalışmalar yürütülmeli!”....................…15

Gerici/emperyalist savaşa karşı

halkların birleşik direnişi

yükseltilmelidir! . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Batı Kürdistan’da

“özgürlüğe” doğru...... . . . . . . . . . . . . . 18

Suriye için işgal senaryoları. . . . . . . . . 19

Dortmund’da anti-faşist eylem . . . . . . 20

İş cinayetlerine karşı

örgütlü mücadeleye!. . . . . . . . . . . . . . . 21

Dönüştürseniz de bu sokaklar

emekçilerindir! - TMMŞP. . . . . . . . 22-23

Düzenin yeni yalanı: “Harçlar

kalkıyor!”.....….. . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

“Meydanı onlara bırakmayacağız!” . . . 25

Meclis komisyonu

Roboski’yi aklıyor . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Hedef gösterilen devrimci katledildi!. . 27

Katledilen bir devrimcinin ardından . . 28

Kemal Türkler mezarı başında anıldı . . 29

“Son ölen bu düzen olduğunda

katliam kelimesi tarihten silinecek!” . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

Suriye’ye yönelik emperyalist merkezli vebölgesel gerici devletler eliyle devreye sokulanemperyalist müdahale planı gelişen aşamada yeni birboyuta sıçramış bulunuyor. Emperyalistler ve onlarınçıkarları adına tetikçilik görevini üstlenmiş işbirlikçigüçler müdahalenin kapsamını daha da genişletmişbulunuyorlar. Dört bir koldan saldırarak Baas rejiminiyıkmaya yönelik girişimlerine hız kazandırmışdurumdalar.

Bu emperyalist müdahalede koçbaşı görevini iseTürk sermaye devleti üstlenmiş durumda. Ancakortaya çıkan yeni bazı gelişmeler Türk sermayedevletinin hesaplarını zora sokmuş ve altüst etmişbulunuyor. Suriye Kürtleri’nin kendi yaşadıklarıbölgelerde yönetime el koymaları Türk sermayedevletini ve AKP kurmaylarını harekete geçirmişbulunuyor. Bu yeni gelişme Kürt sorununu daha genişölçekte bir bölgesel soruna dönüştürmüş bulunuyor.Böylece sermaye devleti “beklenmedik” bir yenigelişme ile karşı karşı bulunuyor. Sermaye devleti,içerde çözemediği Kürt sorununa, bu “beklenmedik”gelişme ile birlikte yeni bir halka daha eklemişdurumda.

25 Temmuz günü Tayyip Erdoğan başkanlığındadevlet erkanının gerçekleştirdiği “GüvenlikZirvesi”nin ardından yapılan resmi açıklamalar,sermaye devletinin Batı Kürdistan’da ortaya çıkanyeni fiili duruma müdahale etmek yönünde bir kararaldığını gösteriyor. Nitekim Erdoğan’ın “Kürtdevletine eyvallah demeyiz, müdahale doğalhakkımız”dır yönündeki açıklaması da buna işaretediyor. Türk sermaye devleti adına Erdoğan’ınyaptığı bu açıklama yeni bir saldırganlığın ve Kürthalkına yönelik tarihsel düşmanlığın yeni birdoğrulamasıdır sadece.

Sermaye devletinin Suriye’ye yönelik emperyalistmüdahale zemini yaratmak yönünde aylardır hummalıbir çalışma yürüttüğü biliniyor. Esad karşıtı güçlerieğitip silahlandırarak Suriye içinde yıkıcı bir savaş vesaldırganlığın taşeronluğunu yapan sermaye devletikendi hesaplarını da altüst eden bu gelişme karşısındabir korkuya kapılmış durumda.

Emperyalist efendilerinin çıkarları uğruna tüm

bölgeyi ve bölge halklarını bir ateş çemberinin içinesokarak halkları birbirine boğazlatma girişimlerinekarşı mücadeleyi her alanda yükseltmek göreviönümüzde durmaktadır.

Bölgenin tüm ilerici ve devrimci güçlerinin, olasıbir boğazlaşmanın önüne geçmek ve halkları birbirinikırdırma politikasının önünü kesmek için kararlı birmücadele yürütmesi gerekiyor. Muhtemel bir kanlıboğazlaşmayı önlemek ve gerici/emperyalist savaşakarşı “İşçilerin birliği halkların kardeşliği!” şiarınıyükseltmek her zamankinden daha güncel birgörevdir. Gerici/emperyalist bir savaşa karşı bölgehalklarını birleşik bir mücadele zeminine çekmek içinher türlü imkan ve aracın seferber edilmesi birzorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Sosyalizm Yolunda

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-30

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

Asalak kapitalistlerin vurucu gücü dinci-AmerikancıAKP iktidarı, gelinen yerde öylesine pervasızlaştı ki,içerde sömürü, yağma ve köleliğe, dışarda isesaldırganlık, savaş ve yayılmacılığa itiraz eden sesleri,gericiliğin koyu karanlığı ve zoruyla boğabilmek içinher yola başvuruyor. Bu noktada sinsi olduğu kadarfütursuz, pişkin olduğu kadar gözü dönmüş bir politikaizleyen dinci-gerici koalisyon, güçlü bir direnişlekarşılaşmadığı sürece hiçbir saldırıyı geri çekmiyor.

Rejimin saldırganlığı (egemenler arası iktidarsavaşının da etkisiyle) geniş bir alana yayılsa da, işçi veemekçileri hedef alan icraatlar, saldırılar demetinde özelbir yer tutuyor. Zira iktidara hakim hale gelen dinci-gerici zihniyetin örgüte/örgütlülüğe, emeğe/emekçilere,kazanılmış haklara/hak arama mücadelelerine,sınıfa/sınıf bilinçli işçilere özel bir düşmanlığı var.Sadaka kültürüyle işçi sınıfını kötürümleştirmeyeçalışan bu zihniyete göre işçi, patronun emirlerineamade olmalı, çalışma koşullarıyla ilgili hiçbir taleptebulunmamalı, örgütten/sendikadan uzak durmalı, sefilde olsa yatıp/kalkıp dua etmelidir. Sermayeyi “ilah”,işçiyi/emekçiyi “biat etmiş kul” mertebesineyerleştirmek isteyen dinci-Amerikancılar bu amaçlakapsamlı, planlı, zamana yayılarak hedefe ulaşmayaodaklanan rezil politikalar icra ediyorlar.

Bu meseleye büyük bir önem veren dinci-gericilikodağı AKP iktidarı, elinin altındaki tüm araçları buuğurda seferber ediyor. Bununla birlikte sendikalarasızdırdığı veya buralardan devşirdiği düşkün bürokrattakımına, sınıfı hedef alan saldırıların uygulanmasındaözel bir rol biçmiş görünüyor. Hak-İş’le Türk-İşkonfederasyonlarının başını tutan soysuz ağalar baştaolmak üzere, her iki konfederasyonda konumlanan“organik sendikacılar” takımı, bu saldırının hemfigüranı hem tetikçisi konumundadır.

Riyakârlık, pişkinlik, aldatma, ayak oyunları, şantajgibi iğrenç hasletlerde on yıllara dayanan bir deneyimbiriktiren bu sefil kast, duruma göre “cellâdınkarşısındaki melek” kostümüne de girebiliyor. Özetle,dinci-gericiliğin güdümünde hareket eden sendikalbürokratik kastın güncel plandaki esas derdi, sermayeiktidarının işçi sınıfını ve emekçileri hedef alankapsamlı saldırılarının nihai sonuçlarına vardırılmasınakatkıda bulunmaktır.

Henüz sınıfın ciddi bir direnciyle karşılaşmayanAKP iktidarı, belli aralıklarla saldırılar zincirine yenihalkalar ekliyor. Sınıfın kitlesel tepkisini blokeedebilmek için saldırıları zamana yayma taktiği izleyeniktidar, pervasızlıkta 12 Eylül faşist cuntasını aşmışbulunuyor. Grev yasakları, özel istihdam büroları,taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması, bölgesel asgariücret, TİS hakkının fiilen engellenmesi, (900’den fazlaişyeri yetki beklediği halde, Şubat ayından beri hiçbirsendika TİS imzalayamadı) ve saldırılar zincirininönemli bir halkası olarak kıdem tazminatını “fonadevretme” adı altında gasp etme hazırlığı…

Sermaye cephesinden gelen saldırılar bukapsamdayken, dahası bu saldırılar, aynı zamandakomşu halklara karşı emperyalistler namına “aktiftetikçilik” yapmak için yolun düzlenmesi anlamına dageldiği açıkken, sendikalar cephesinden kayda değer bir

ses duyulmamaktadır. Sermayenin sınıf içindeki “Truvaatları” konumunda olan sendikal bürokratik kastınuğursuz rolü bu noktada da karşımıza çıkmaktadır.

Bir süre önce “kıdem tazminatına dokunulmasıgenel grev nedenidir” türünden hamasi nutuklar atanTürk-İş şeflerinin, bu ikiyüzlü söyleme tabandakibasıncı etkisizleştirmek için başvurdukları kimse içinbir sır değil. Ancak sınıfı sırtından hançerlemeyi vazifeaddeden bu düşkün kast, saldırının fiilen gündemegeldiği bugünlerde genel grev bir yana, kıdem tazminatıkonusuna dair söz söylemekten bile uzak duruyor. Belliki, üstten gelen emirler bu yönde olduğu içinsusuyorlar. Yoksa sınıfın bu kadar hassas olduğu birsoruna dair, en azından demagojik amaçlı nutuklaratardı Türk-İş şefi düşkün ağalar.

Bu konuda Hak-İş şeflerinden ise bir tepki zatenbeklenemez. Zira bunlar, baştan beri dinci gericiliğin“organik sendikacıları” olarak sınıfın içine sızdırılmışuğursuz bir kasttır.

Bu konuda aynaya bakması gereken DİSKyöneticileriyle Türk-İş yönetimine muhalif olanSendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) ile Türk-İşİstanbul Şubeler Platformu’nun başını çekensendikacılardır. Zira bunlar, söylemde sınıfınkazanımlarını hedef alan saldırılara karşı çıkıyorlar.Buna karşın pratikte, dinci-gericiliğin tetikçiliğini yapan“organik sendikacılar”ı aşan bir tutum aldıklarına henüztanık olmadık.

1 Mayıs’ta olumlu bir duruş sergileyen SGBP,sonrasında sessizliğe gömüldü. Grev yasağı gibipervasız bir saldırı karşısında bile, kayda değer tek bireylem yapma yürekliliğini gösteremediler. Üstelik kabasaldırının hedefindeki Hava-İş SGBP bileşeni olmasınarağmen…

İlk çıkışıyla sınıfın ileri kesimlerinde belli birbeklenti yaratan SGBP, tabandan da güç alaraksermayenin vurucu gücü AKP iktidarının saldırılarınakarşı meşru/militan bir direniş hattı oluşturacağına,içindeki muhalifleri kaba yöntemlerle tasfiye etmekleuğraştı. Kıdem tazminatını hedef alan saldırı aylardanberi gündemde olmasına rağmen, bu konuda kılınıkıpırdatma gücünü kendinde bulamayan bu platformun,sınıfın önünü açan bir misyon oynaması mümkün değil.Bu duruşun tabanda moral bozucu bir etki yarattığı gözönüne alınırsa, pasif tutumunu devam ettirmesidurumunda, SGBP’nin sermayenin saldırılarınıkolaylaştıran bir rol oynamış olacağını vurgulamak

kaçınılmaz olacaktır. Sendikalar cephesindeki bu vahim tabloyu DİSK

yönetiminin pasifizmi tamamlıyor. Yazılı açıklamalarınötesine geçmeyip Türk-İş şeflerini göreve çağırmayımarifet sanan DİSK yöneticileri, saldırıları elleriböğürlerinde izlemenin ötesine geçebilmiş değiller.

Sendikalar cephesinde durum bu iken, dümenindeAKP’nin bulunduğu sermaye iktidarının gündeminde,işçi sınıfının kazanımlarını ortadan kaldırmak var.Dolayısıyla bu saldırı furyasını püskürtmenin işçi sınıfıaçısından tarihi bir önemi bulunmaktadır. Zira busaldırılara dur denemezse eğer, sınıfın, telafisi uzunyıllar gerektirecek hak kayıplarına uğraması kaçınılmazolacaktır.

Hal böyleyken, AKP iktidarının sınıfı hedef alanuğursuz/sefil planlarını bozguna uğratmak, sendikalaraegemen ihanetçi veya uzlaşmacı anlayışlara terkedilemez. Böyle bir tercih, sınıfın tüm kazanımlarınınaltın tepside sermayeye sunulması anlamına gelecektir.O halde sorumluluk, sınıfın ilerici/öncü kesimleri, sınıfdevrimcileri ve işçi sınıfının kazanımlarını savunmaderdi olan ilerici-devrimci güçlerin omuzlarındadır.

Bu sorumluluğun hakkıyla yerine getirilmesi, herşeye rağmen sınıfın kazanımlarını savunma konusundasamimi olan sendikacıları harekete geçirmenin de enetkili yolu olacaktır. Diğer bir ifadeyle, tabaninisiyatifine dayalı, sınıfın yapıcı ve yıkıcı gücünümücadele alanlarında açığa çıkartmak, sınıfın davasınısavunma konusunda ciddi ve samimi olanların önceliğiolmak durumundadır.

Metal TİS’leri sürecinin sermayenin topyekûnsaldırganlığına karşı mücadelenin fitilini ateşlemekaçısından önemli olanaklar sunacağını öngörmekgerekiyor. TİS hakkının gasp edildiği bir dönemdemetal işçileri fiili-/meşru mücadeleyle bu suskunluğubozabilecek bir güç olarak öne çıkmaya adaydır. Zirametal işçilerinin TİS haklarından kolay bir şekildevazgeçmeleri söz konusu olmayacaktır.

Bu koşullarda sınıfın davasını savunma konusundasamimi olan ilerici ve devrimci güçlerin desorumluluklarını bu bilinç açıklığıyla yerinegetirmelerinin özel bir öneminin olacağı da bir an bileakıldan çıkarılmamalıdır. Verili koşullarda sınıfınkazanımlarını koruyup geliştirmek için yükseltilecekmücadelenin, bölge halklarının yakın geleceğini tehditeden emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı mücadeleile birleştirilmesinin şart olduğunun da altını çizelim.

Sendikal bürokrasi sermayenin saldırılarını izlemekle yetiniyor…

Kazanımları korumak içinmeşru/militan direniş!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-30

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

Sermaye devleti Suriye’de zamanında Irak’tayaşadığına benzer bir çıkmazın içine düştü.Emperyalist müdahalenin koçbaşlığını yaparkenayağına bir kez daha Kürt sorunu dolandı. Esadrejimini yıkmak için yürütülen operasyonlar devamederken Kürt halkı da bulunduğu bölgede inisiyatifalmaya başladı. Kürtler’in yaşadığı birçok köy vekasaba Kürt örgütlerinin kontrolüne geçti.Önümüzdeki günlerde de Suriye’nin en büyük Kürtkenti olan Kamışlı’da sürecin aynı yönde gelişeceğigörünüyor. Böylelikle Kürt hareketi Suriye’de kilit birsiyasal aktör haline gelirken, sermaye devleti neyapacağını bilemez bir halde.

Suriye’deki bu gelişme hiç kuşkusuz genel olarakKürt ulusal özgürlük mücadelesi üzerinde herparçada, en başta da Kuzey Kürdistan üzerinde büyüketkilerde bulunacaktır. Kürt hareketi böylelikle büyükbir özgüven kazanacak, ulusal hak ve özgürlük iradesidaha da güçlenecektir. Bu koşullarda da Kürthareketinin baskı ve zor yoluyla terbiye ederek“başarma umudu”nu kırmak ve tasfiye tuzağınadüşürmek de alabildiğine zorlaşacaktır. İşte Suriye’degelişmelerin aldığı bu yeni durum karşısında düzengüçlerinin en büyük korkusu da budur. Bunun içinSuriye’de “Özgür Suriye Ordusu” adı altındaörgütlenen güçlere her türlü desteği vererek Esadrejimine karşı cephe alırken, bu son gelişmekarşısında nutku tutulmuş durumda. Kürt halkınınyaşadığı kent ve kasabaların kontrolünü ele almasıkarşısında paniğe kapılan AKP’nin şefleri, tamanlamıyla baltayı taşa vurdular.

Kuşkusuz ki sermaye iktidarı, en başından itibarenSuriye’de ortaya çıkabilecek böyle bir tehlikeninfarkındaydı. Zira diğer nedenler bir yana Ortadoğu’yayönelik her eyleminin dönüp dolaşıp Kürt sorunuylailişkileneceğini iliklerine kadar hissediyorlardı. ZatenSuriye’ye yönelik ilgilerinin ve müdahale çabalarınıngerisinde de bu kaygı özel bir yer tutmaktaydı. Bukaygı tüm süreç boyunca bir biçimde dışa davurulmaktaydı. Bunun için emperyalistlerin hedefihaline gelmiş olan Esad rejiminin işler sarpasarmadan bir an önce gitmesi için elinden geleniyapıyor, ülkede farklı dinamiklerin işin içerisinegirmesine fırsat vermemeye çalışıyordu. Ancakgelişmelerin seyrini belirleme gücü ve kapasitesinesahip değildi. Fakat böylelikle bir yandan Kürtsorunundan da kaçmak için Suriye’ye yöneliksaldırgan bir dış politika izlerken diğer yandan dabizzat bu çabalarının bir sonucu olarak Kürthareketinin de önünü açan ya da yardımcı olankendisi oldu.

Sermaye iktidarı bu açmaza düşmemek için dahafarklı cephelerden de çırpınıyordu. Bu amaçlaöncelikle Irak’ta olduğu gibi gelişmelerin dışındakalmamak için her ne kadar mevcut statükoyusürdürmekten yana olsa da, emperyalistlerin bölgeyemüdahalesinin önüne geçemeyeceğini bildiği içinmaşalığa o denli istekli bir biçimde atladı.Suriye’deki gayretkeşliğin gerisinde pek çok nedeninyanısıra Irak’takine benzer bir duruma düşmektenduyulan korku vardır.

“ABD hizmetinde İran ve Suriye’ye karşıgirişecekleri maceralar, ya da kendileri doğrudankatılmasalar bile ABD maceralarına verecekleridestek, dönüp Kürt sorunu üzerinden kendilerini

vuracaktır. (…) ABD’nin İran ve Suriye’ye yönelikmüdahalesi, hele de bunda elde edebileceği herbaşarı, Kürt sorununu bölge düzeyinde gitgide dahaçok ön plana çıkaracaktır. BOP üzerinden Amerikanemperyalizminin yeni Ortadoğu macerasına bu denliangaje olmak, nereden bakarsanız bakın, Türkburjuvazisi hesabına büyük bir macera demektir.Gelgelelim bunun akılsızlığın ya da dizginlenemeyenheveslerin değil, fakat aşırı bağımlılığın getirdiğibüyük bir açmazın ürünü olduğunu da akıl tutmakdurumundayız. (Milli Güvenlik Siyaset Belgesiüzerine, H. Fırat, tkip.org)

İkinci olarak ise, içeride Kürt hareketini tasfiyeetmek amacıyla girişimlerini yoğunlaştırıyordu. İşte“açılım projesi”nin gerisinde aynı zamanda bu amaçvardı. Zira bu projenin suya düşmesinin ardından biryılı aşkındır Kürt hareketine yönelik uygulananabluka ile şu son dönemde yoğun biçimde üst üsteyapılan hamlelerin gerisinde de bu aynı amaçbulunmaktadır. Eğer şu ya da bu biçimde Kürthareketi çözülürse bu durumda da dışarıda Suriyecephesinden Kürt sorunu ekseninde yaşanacakgelişmeler bir tehlike olmaktan çıkarılabilir, hattaiçerde işbirlikçi bir Kürt hareketinin yardımıyla birfırsata dahi dönüştürülebilirdi. Yani içerde kendi Kürtsorununu denetim altına almış olmak, dışarıda onaKürtler’in hamisi gibi davranmak ve giderek bölgeüzerinde bir nüfuz oluşturmak mümkün olabilirdi.İşte Türk tekelci burjuvazisinin ve AKP iktidarınınsoruna yaklaşımı özetle böyle.

Suriye’de sözkonusu gelişmelerin yaşandığı şugünlerde tekelci burjuvazisinin emellerini rafine birbiçimde ifade eden medyadaki yazar takımı da budüşüncelerin üzerinde döne döne duruyor: ZamanındaKürt sorununu çözemediğimiz için Irak’ta özerk Kürtyönetiminin kurulmasının karşısında yer aldık,böylelikle hem onunla zamanında daha etkin ilişkilerkurulması zorlaştı, hem de Kürt sorunu da iyiceiçinden çıkılamaz hale geldi. Şimdi “açılım” süreciylebir yola girilmişken sorunu çözmeyi beceremedik.İşte şimdi de Suriye’de benzer gelişmeler yaşanıyor,yarın aynı süreç bir biçimde İran’da da yaşanabilir.Kürt sorunu çözülmüş olsaydı tüm bu coğrafyalardayaşanacak gelişmeler büyük fırsatlara dönüşecekti,ancak şimdi büyük bir tehlike haline gelmiştir. Çünküböylelikle denetim dışında ilerde büyük Kürdistan’ında embriyonu olabilecek bir özerk Kürt bölgesioluşacak, bu da dönüp içeride Kürt hareketine yenibir ivme kazandıracaktır.

İşte bu eksende düşünen kalemlerden birisinin

konuyla ilgili yazısına attığı “PKK artık silahbırakmakta acele etmeyecek” başlığı Türk sermayedevletinin tüm bir korkusunu da yalın biçimdeanlatmaktadır. Evet PKK’nin silah bırakmak içinacele etmeyeceği bir yana, silah bırakması için ortadahiçbir neden yoktur. PKK’nin zaten kırıntı haklaruğruna mücadele etmediği malum. Ayrıca baskı vezorbalıkla yıldırmak da mümkün olmamaktadır. Öyleki faşist abluka ile terbiye etme girişimlerinin yakınzamanda nasıl da fiyaskoyla sonuçlandığıgörülmüştür. Üstüne de “dış dinamikler” iktidarın tümkurgularını altüst etmiştir. Suriye’deki gelişmelerKürt halkının umudunu, özgüvenini ve mücadeleinancını ileriye sıçratacaktır. Bu nedenle düzengüçleri korkmakta haklıdır.

Düzen güçleri adına Kürt sorununda bilmeklegereğini yapmak arasında aşılmaz bir uçurum vardır.Öyle ki sermaye iktidarı, ‘90’lı yılların başından iç vedış gelişmelerin içiçe geçerek yarattığı çok yönlüaçmazın içinden çıkmaya çalışıyor. Hatırlanırsaiçerde Kürt sorununu bir biçimde çözerek olasıriskleri ortadan kaldırmak, dahası Kürt kartını daoynayarak ortaya çıkacak fırsatlardan yararlanmakdüşüncesi Özal’dan bu yana savunulagelmiştir. Özalbu çerçevede içerde bazı hamleler yapmaya dakalkıştığı için geleneksel politikada ısrar edenbürokrasinin gadrine uğramıştı. Fakat ondan sonra da,özellikle İkinci Körfez Savaşı’nın ardından bu çizgiAKP’nin yükselişine paralel olarak giderek devletinresmi görüşü haline geldi. Bu görüşe göre Kürtsorunu kültürel haklar kapsamında atılacak adımlaramütakip Kürt hareketi de tasfiye edilecekti. Ancaktam da bu aynı dönem Irak’taki gelişmelerin etkisiyleKürt hareketinin 2000’li yılların başında yaşadığısarsıntıyı aşıp yeniden ayağa kalktığı bir dönem oldu.Bu nedenle özgüveni yüksek olan Kürt hareketi,kırıntı haklar düzeyini aşarak ufkunu genişletti. Ensonunda da “demokratik özerklik” çizgisinde kararkıldı. Bu kurulu düzenin altından kalkabileceği birtalep değildi, fakat daha azını yapmak da bu talepkonusundaki kararlılığı arttırmaktan başka bir roloynamıyordu. İşte bugüne tam da bu tür bir açmazüzerinden gelinmiş oldu.

Mevcut durumda güçlü bir Kürt hareketininvarlığı koşullarında içerde inkar ve imha sistemindenvazgeçemeyen sermaye devleti, dışarıda bu açmazıderinleştiren gelişmelerle yüzyüze kalıyor. Böyleliklede iki yönlü ve birbirini besleyen büyük açmazıniçerisine hapsoluyor. Bu koşullarda mevcut düzensarsılmaksızın bu çok yönlü açmazdan kurtulmasımümkün görünmüyor. Tek seçeneği içerde ve dışardabaskı ve zorbalığa tırmandırmaktan başka bir şeydeğildir, ki bu bölgesel bir savaşın içerisine girmekdemektir. Ama böyle bir savaşın altından kalkamaz.Ayrıca emperyalist efendilerine rağmen bunuyapamaz. Yani bir başka çıkmaz yol daha…

Düzen cephesinden durum böyleykenOrtadoğu’nun dört parçaya bölünereksömürgeleştirilmiş olan Kürt halkının ulusal hak veözgürlük için mücadelesi tümüyle haklı ve meşrudur.Komünistler, Kürt halkının ulusal hak ve özgürlükmücadelesini desteklerken, bu mücadeleninemperyalizme ve yerli burjuva iktidarlara karşı ortakbir eksende büyütülmesinin gerçek bir kurtuluşunyolunu açacağını vurgulamaktadırlar.

Suriye’de Kürt çıkmazına düştüler!

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-30

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

Düzen solunun temsilcisi CHP’nin son kurultayındastatükoyu aşma, değişim ve demokrasi söylemleri öneçıktı. Sermaye basınının büyük ilgi gösterdiğikurultayda, CHP’nin AKP karşısında kendisinialternatif olarak örgütleme hedefi doğrultusunda dahasolda gözükme çabasının ne denli boş olduğu tümaçıklığı ile ortaya çıktı.

Kurultayda yaşananlar...

Kurultayda daha önceki üç kurultayda öne çıkantekmeli, tokatlı görüntüler yaşanmadı. Son kurultaydaKemal Kılıçdaroğlu parti içi egemenliğini daha dapekiştirdi. Öte yandan iç çekişmelerin sona erdirilmesiçerçevesinde somut bir gelişme yaşanmadı. Kısacası“birlik ve beraberlik” mesajlarının içinin ne denli boşolduğunu liste savaşları gösterdi.

Önceki kurultaylarda olduğu gibi bu kurultayda daKemal Kılıçdaroğlu delegelere ve salonda bulunapartililere “yoldaşlar” diyerek hitap etti. Ayrıca salondabulunan kitle sık sık “Faşizme karşı omuz omuza!”sloganını attı. Ayrıca Deniz Gezmiş, Mahir Çayan,İbrahim Kaypakkaya posterleri öne çıktı. KemalKılıçdaroğlu yaptığı konuşmada sola açılmaya ilişkindemagojik söylemlerde bulunmayı unutmadı.

Kemal Kılıçdaroğlu AKP hükümetini Ergenekon veKCK operasyonları ve yargılamaları nedeniyle eleştirdi.Ergenekon davalarında yargılanan, içlerinde İlkerBaşbuğ’un da yer aldığı Kürt halkına yönelik kirlisavaşta yer almış katilleri özgürlük savaşçısı olaraktanımladı.

Kılıçdaroğlu’nun söylemleri ve gerçekler…

Kurultay konuşmasında Kürt sorununun çözümüneilişkin olarak Kemal Kılıçdaroğlu, “Yeni cenazelergelmemeli. Bir oy gelmesin ama cenaze de gelmesin.Bu iklim yaratılabilir. Ben umutsuz değilim” demekleyetindi. Kürt sorunu ve çözümü, çözüm yolundaatılması gereken adımlar konusunda ve Kürt halkınıntaleplerine yönelik olarak tek kelime etmemeye özengösterdi. Kemal Kılıçdaroğlu Kürt sözcüğünü oldukçaaz kullanmaya çalıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu kısa bir süre önce Kürtsorununun çözümüne dair ortaya koyduğu 10 maddelikçözüm paketinin bile arkasında duramadı. Çözümüfaşist partinin de içinde yer aldığı mecliste grububulunan dört partinin yan yana gelmesine bağlayarak,çözüm için değil, Kürt halkının gözünde yerlerdesürünen itibarını kurtarmak için, 10 maddelik öneripaketini gündeme taşıdığını gösterdi.

Kemal Kılıçdaroğlu kurultaydan sadece üç gün önce14 Temmuz’da Kürt halkının Diyarbakır’dagerçekleştirmek istediği mitingin yasaklanması ve Kürthalkının maruz kaldığı terör konularında tek sözsöylemedi. Diyarbakır’da yaşanan baskı ve işkencelere,Kürt halkının iradesiyle seçilen milletvekilleri vebelediye başkanlarına yönelik hukuk terörüne açıkçakarşı çıkmaktan özenle kaçındı. Ayrıca Kürt sorunununmuhatabı olan Kürt hareketi ve Kürt halkıyla oturulupkonuşulması, ne anadilde eğitim, ne genel af, ne dedemokratik özerklik vb. Kürt hareketinin taleplerikonusunda tek bir kelime etti. Bu tutumuyla KemalKılıçdaroğlu, ‘Yeni CHP’sinin Kürt sorunununçözümüne dair bir bakışa sahip olmadığını, AKPhükümetinin terörüne örtülü destek verdiğini kanıtlamışoldu.

Emeğin korunması mücadelesine dair tek bir kelime yok…

Kemal Kılıçdaroğlu işçi ve emekçilerin yaşadığısefaleti AKP hükümetine bağladı. AKP’yi büyüyenişsizliğin ve sömürünün, yoksulluğun sorumlusu olduğugerekçesiyle suçladı. Taşeronluk karşıtı söylemleriniyineledi. Çalışma sürelerinin düşürülmesi, istihdamınartırılmasından bahsetti. Kıdem tazminatlarının gaspınakarşı mücadele edeceklerini belirtti. AKP’yi yoksularayardımı iyi yapmaması nedeniyle eleştirdi. AKP’yibaskıcı olmakla itham etti. ‘Yeni CHP’yi özgürlüktimsali olarak tanımladı.

Kurultay’da bunları söyleyen KemalKılıçdaroğlu’nun başında bulunduğu CHP tüm busaldırılara karşı sokağı öne çıkaran bir mücadeleyürütmekten özenle kaçındı. Bundan sonra da böyle birşey yapmayacağını son kurultayda da gösterdi. ZiraCHP ve genel başkanı bu konularda tek bir kelimeetmedi. Torba yasaya karşı olduğunu söyledi. AKP’yekarşı sokağı harekete geçirmekten kaçındı. İş cinayetlerikarşısında sessiz kalmayı yeğledi. Kurultayda emeğikorumaktan dem vuran CHP, pratikte sermayeyikoruyan yaklaşıma sahip olduğunu gösterdi. Tek başınabaşta İzmir olmak üzere CHP’li belediyelerintaşeronlaşma konusunda gösterdikleri ısrar bile KemalKılıçdaroğlu’nun söyleminin hiçbir inandırıcılığıolmadığının en açık kanıtıdır.

AKP’nin icraatları nedeniyle yıpranmasıdurumunda sıranın CHP’ye gelmesi için KemalKılıçdaroğlu daha fazla demokrasi, özgürlük, emeğin,çalışanların haklarının korunması söylemine sarıldı.Kurultayda da bol vaatlerde bulunan KemalKılıçdaroğlu halkın iktidarında atanamayan öğretmenkalmayacağını, çalışanların grevli toplu sözleşmelisendika hakkına sahip olmasının sağlanacağı vb.söylemleri dile getirdi. Böylece geniş emekçi kesimlereumut dağıttı.

Sadece son kurultayda değil, KemalKılıçdaroğlu’nun genel başkan olmasının ardından CHPdaha fazla sosyal demagoji, demokrasi ve özgürlüksöylemlerine sarıldı. CHP bunu yapmakla düzen dışınaçıkması muhtemel işçi ve emekçi hareketini denetimialtına almayı amaçlıyor. Oysa Kemal Kılıçdaroğlu’nuntaşeronluğun en önemli savunucuları içinde yer alanburjuva örgütü TOBB ile yaptığı toplantılar, TOBB’danve diğer sermaye örgütlerinden aldığı alkışlar,sömürünün kaynağı olan kapitalizmin sadık bekçisiolduğunun en açık kanıtıdır. Sermayeyi korumayı varlıknedeni sayan CHP, emeğin korunması mücadelesinindüşmanı olmaya mahkumdur. Zira hem işçi sınıfının,hem de burjuvazinin çıkarlarını korumak eşyanıntabiatına aykırıdır.

Kurultayda öne çıkan hem sermayeye, hem deemeğe mavi boncuk dağıtma yaklaşımı neredenkaynaklanıyor? Çünkü hem emeği, hem de sermayeyikoruyacak bir düzen yalanına sarılan CHP sermayepartisi kimliğini gizleyerek işçi ve emekçilerin gözündeumut olmaya çalışmaktadır. Sınıf devrimcileri “YeniCHP”’nin niteliğine ışık tutacak propaganda veajitasyon faaliyetine önem vermeli, işçi sınıfınındevrimci iktidarı olan sosyalizm çağrısını işçi sınıfı veemekçiler içinde yükseltmeye devam etmelidirler.

CHP kurultayı üzerine...

Dinci-gerici basının önemli aktörlerinden Yeni Akit gazetesi, düzmece iddialara dayanan çarpık ve saldırganhaberlerine bir yenisini daha ekledi.

2 Temmuz ‘93’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde katledilen 33 ilerici ve aydının yakılmadığını, “içerdeki birprovokatör tarafından vurulduğunu” söyleyebilen dinci-gerici borazan, yalan ve çarpıtmada bununla dayetinmeyerek işi katledilenleri suçlamaya kadar vardırdı.

Dinci-gerici Yeni Akit gazetesi 23 Temmuz tarihli sayısında “19 yıllık yalan” başlığıyla manşetine taşıdığıhaberde, Sivas Katilamı’nın sorumlusu sermaye düzenini ve katilamının tetikçisi dinci-gerici ve faşist güruhlarıaklamaya çalıştı.

Kirli haberlerinde sınır tanımayan Yeni Akit, katliamın Madımak Oteli’nin ateşe verilmesi sonucu değil,“otelin içindeki bir provokatörün silah kullanarak ateş açması sonucu” gerçekleştiğini iddia etti. Katliamdayaşamını yitirenlerin morg görüntülerini kullanarak yalanını güçlendirmeye çalışan Yeni Akit, kirli haberinibilindik “derin devlet”, “başka güçler” vurgularıyla sürdürdü. Dinci-gerici takımı, “içerdeki provokatörünsilahından çıkan ve ölüme sebep olan kurşunların otopsi sırasında Ankara GATA’dan gelen özel bir ekip tarafındançıkarıldığını” iddia etti.

Sivas Askeri Hastanesi’nde görev yapan Astsubay Galip Deniz’in “vicdan azabı” duyarak “Otel içindevurularak öldürülenler vardı” itiraflarında bulunduğunu söyleyen Yeni Akit, büyük bir pespayelik örneği olanhaberinin devamında şu iddialara yer verdi:

“Dönemin soruşturma savcısına gönderilmek üzere hazırlanan dosyadan karanlık eller tarafından çıkartılanfotoğraflar ‘Yanarak öldüler’ şeklinde hazırlanan otopsi raporlarının tamamının yalan olduğunu belgeliyor”

Katliamcıları aklamak, katliama maruz kalan Aleviler, aydınlar ve ilericileri ise zan altında bırakmak içinböylesi bir haber servis eden Yeni Akit, dinci-gerici basının diğer aktörler ve kalemşörlerinden de büyük ilgigördü. Söz konusu haber çok sayıda gazete ve haber portalında “Türkiye’yi sarsacak haber”, “Saklı kalan gerçek”türünden başlıklarla haberlere konu olurken, Yeni Akit’in pespayeliği “gazeticilik başarısı” olarak tanımlanabildi.

Yeni Akit, yine yalan!

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-30

Güncel6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

Dinci-gerici AKP hükümetinin şefi Erdoğan 23Temmuz akşamı katıldığı iftar yemeğinde yaptığıkonuşmayla bir kez daha Suriye’ye tehditleryağdırarak emperyalist müdahale için savaşçığırtkanlığına soyundu.

AKP Dış İlişkiler Başkanlığı tarafından 2008yılından bu yana düzenlenen “Geleneksel YabancıMisyon Şefleri ve Büyükelçiler İftar Yemeği”nekatılan Erdoğan, emperyalist şeflerin ve bölgedekiişbirlikçilerinin Ankara’daki büyükelçileri vetemsilcileri ile biraraya geldi.

Suriye halkına karşı emperyalistler tarafındanoynanan kirli oyunda en ön safta yer tutan dinci-gerici AKP hükümetinin şefi Erdoğan, bu tabloyarağmen yaptığı açıklamalarla ikiyüzlülük vepişkinlikte sınır tanımadığını bir kez daha göstermişoldu.

“Hiçbir ülkenin içişlerine karışmadık”arsızlığı

Üstlendiği uğursuz rolün bir sonucu olarak, biryandan Suriye halklarını emperyalist namlularınınhedefi yapan, öte yandan ise ülke topraklarını gericisavaşların ve boğazlaşmaların merkezi haline getirendinci partinin şefi Erdoğan, tüm bu gerçeklere rağmen“Hiçbir ülkenin içişlerine karışmıyoruz” demearsızlığını gösterebildi.

İki yıl önce Suriye Devlet Başkanı Esad’a“kardeşim” diye hitap ederek çok yönlü ikilianlaşmalara imza atan, gelinen yerde ise Suriye’yi“düşman” ilan eden Erdoğan, tüm bu yaşananları“ikili ilişkilerde her zaman iki ülkenin ve halklarınrefahını gözettik” yalanıyla perdelemek istedi.Bununla da yetinmeyen Erdoğan, “Suriye’ninuluslararası topluma entegre olabilmesi, küreselrefahtan pay alabilmesi için her türlü işbirliğinisamimiyetle gerçekleştirdik. Kuzey Afrika’dabaşlayan halk hareketleriyle birlikte biz Suriye’yedostça kardeşçe uyarılarımızı yaptık. Ancak bizimuyarılarımızın hiçbiri dikkate alınmadı. Bize veuluslararası topluma verilen sözlerin hiçbirisitutulmadı” ifadelerini kullandı.

Erdoğan, “Türkiye dostlarının kendisinden eminolduğu, emin olması gereken bir ülkedir” şeklindekonuştu.

İkiyüzlülükte sınır yok!

Yalan ve demagoji üzerine kurulu konuşmasındabir kez daha Suriye’ye ikiyüzlüce “demokrasi” dersivermeye çalışan Erdoğan, “uluslararası toplum”tanımı üzerinden emperyalist hamilerini fiilimüdahaleye çağırmayı da ihmal etmedi.

“Suriye şu anda çok farklı bir şiddet sarmalınıniçerisinde maalesef günlerini haftalarını yaşıyor. Nasılbuna sessiz kalabiliriz. Nerede dünyanın barışısavunan egemen güçleri” diyen Erdoğan, AnnanPlanı’nın mevcut haliyle Esad rejiminin elinde biristismar aracı haline geldiğini ifade etti.

“Suriye’de bu kanlı rejim er ya da geç mutlakagidecektir” diyen Erdoğan konuşmasını şöylesürdürdü:

“Nitekim son günlerde ortaya konan acımasızkatliamlar Suriye’de rejimin yok olmaya giden ayakseslerini de tüm Dünya’ya ilan etmiştir. Biz, Suriye

halkının zafere her zamankinden daha yakınolduğunu inanıyoruz”

“Misliyle karşılık veririz” tehdidi

Türk devletine ait F4 savaş uçağının Suriyeordusu tarafından düşürülmesine de değinen Erdoğan,üst perdeden savaş çığırtkanlığı yaparak Suriye’ye

tehditler yağdırmayı sürdürdü. Uçağa hiçbir uyarının yapılmadığını ve

uluslararası tahammüllere tamamen aykırı olarakdüşmanca bir tavırla hedef alındığını söyleyenErdoğan Suriye’yi şöyle tehdit etti:

“Suriye rejimi bu gelişmelerden ders almayıpdüşmanca tavrını sürdürürse, misliyle karşılıkvermekten çekinmeyiz”

Erdoğan orucunu çığırtkanlıkla açtı!

Sansürcülerden özgürlük nutukları

‘24 Temmuz Basın Bayramı’ kutlamaları yapıldı. 1908’de Abdülhamid’in sansür uygulamasınınkaldırılmasıyla başlayan bayram bugün sansürün savunulduğu düzen şovundan ibarettir. Esasta 1902’denbugüne kaldırılmış bir sansür zaten olmadı. Sansürün adı yasalarda değiştirilerek uygulamaları bir yerdenesnetilip diğer yandan sıkılarak bugüne süregeldi.

24 Temmuz’un yıldönümü vesilesiyle konuşan sermaye devletinin sözcüleri işçi ve emekçiler karşısında“demokrasi”, “özgürlük” gibi tanımlara sarılarak göz boyamaya çalışarak sermaye düzenine güzellemeleryapıyorlar. 24 Temmuz vesilesiyle yapılan birkaç açıklama bile 100’ün üzerinde tutuklu gazetecininbulunduğu bir ülkede sermaye sözcülerinin ikiyüzlülüğünü resmediyor.

Sermaye sözcülerinden ‘basına özgürlük’ incileri

Dinci-gerici AKP’nin kurmayları basın özgürlüğünü dillerine doladılar. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan,“Basın, demokrasinin en önemli kurumlarından biridir ve vatandaşlar ile yöneticiler arasındaki iletişiminköprüsüdür” dedi.

Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, “Çağdaş toplum için hayati bir vazifeyi ifade eden basınmensuplarının görevlerini layıkıyla yapabilmeleri için can ve mal güvenliklerinin sağlanmış olması büyükönem taşımaktadır. Nitekim basın özgürlüğünün temeli, basın mensuplarının özgürlüğüdür.”

Sermaye hükümeti AKP’nin, şoven-milliyetçi üslubuyla bilinen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin bileözgürlükten bahsetmek zorunda kalabildi. Şahin özgürlüğü dolaysız olarak güvenliğe tabi tutarak savunuyor.Yani Şahin’in bahsettiği basın özgürlüğü, bahşedilen kadarına rıza gösterilmesine dayanıyor.

Aynı konu hakkında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise başka bir misyona dikkat çekerek şunları ifade etti:“Üstlendiği çok önemli görev, basının sansür ve benzeri sınırlamalara maruz kalmadan sorumluluklarınıyerine getirebilmesini, basın özgürlüğünün her şart altında gözetilmesini gerektirmektedir. Sansürünkaldırılması, Türk basınının gelişmesi bakımından en önemli dönüm noktasıdır. Farklı görüşlerinseslendirilebildiği, tartışılabildiği sağlıklı toplumların temeli, ifade hürriyeti ve basın özgürlüğüdür”

Gül’ün de ifade ettiği sorumluluklar, düzene uygun yayın çizgisidir. Basın üzerinde baskı ve saldırıpolitikalarına ek olarak devreye sokulan uygulamalarla burjuva medya bu konuda tek parça hareketetmektedir. Roboski Katliam’ından Suriye’de düşen savaş uçağına, işçi sınıfına dönük saldırı yasalarındandevrimcileri hedef alan polis kaynaklı haberlere kadar burjuva basın “özgürce” düzen için haberyapmaktadır.

Sansür uygulamaları yargı terörüyle sürdürülüyor

İşçi ve emekçilerin yaşamlarını köleleştirenlere karşı gerçeği aktaranlarsa 1908’in sansür yasalarınarahmet okutturacak uygulamalarla engellenmeye çalışılmaktadır. Sol, sosyalist basının her adımı “yasadışıterör örgütü” iddiasıyla yargı terörüne konu edilirken yazı işleri müdürlerine hapis cezaları, yayınlarınatoplatma ve kapatma gibi çok yönlü saldırılar uygulanmaktadır.

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-30

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

İşçi sınıfının tarihsel kazanımların kıdemtazminatı hakkı, fona devir adı altında gasp edilmekisteniyor. Sermayenin saldırıları karşısındasendikalar ise tam bir suskunluk içinde. Kıdemtazminatı hakkının gaspı saldırısına ilişkin Türk-İşEge Bölge Temsilcisi H. Hüseyin Karakoç ileDİSK/Sosyal-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı MüfitEreş’in görüşlerini aldık.

“Fona devir felakettir”

- Kıdem tazminatının fona devri ve gaspıuzunca bir süredir hükümet ve sermayeörgütlerinin gündeminde. Fona devir, işçi sınıfı veemekçiler açısından nasıl somut sonuçlaryaratacak?

Türk-İş Ege Bölgetemsilcisi H. HüseyinKarakoç: Kıdemtazminatının fonadevredilmesiningündeme gelmesi yenibir şey değil. 1990’lıyıllardan berigündemdedir. Hergündeme geldiğindekamuoyunun vesendikaların dışındayansıtıldı ve bizlere bukonuyla ilgili

görüşlerimiz sorulmadı. Ara ara gündemegelmesindeki amaç, kamuoyu ve sendikalarıntepkisini ölçmektir. Her seferinde de başta Türk-İşolmak üzere diğer sendikaların da net tavırlarındandolayı gündemden çekildi. Aradan belli bir süregeçtikten sonra ısıtılıp ısıtılıp önümüze konuluyor.Kıdem tazminatı, işçilerin emekli olduklarında elinegeçen bir güvence ayrıca işyerinde işçinin işgüvencesi niteliğinde olduğundan işçilerin vesendikaların bu konudaki düşünceleri çok nettir.Olmazsa olmazımızdır. Bunun fona devredilmesidemek felaket demektir. Çünkü fonların geçmiştenasıl uygulandığı apaçık ortadadır. Mevcut kıdemtazminatının aynen devam etmesi hususundakararımız nettir. Bunun fona devredilmesi birçokkayıplara neden olacaktır. İşçinin iş güvencesiortadan kalkacak ve emekli olduğunda alacağıkıdem tazminatı bugünküne göre %50 azalacaktır.

Her ne kadar çalışanların mevcut haklarıkorunacağı söylense de, fon uygulamasına geçilirsehak kayıpları yaşanacaktır. Bir örnek verirsek,çalışan 10 yıllık işçinin kıdem tazminatı bugünküşartlarda fona devredilecektir. Halbuki mevcut şarttaileride emekli olduğunda son ücreti üzerinden kıdemtazminatını alacaktır. Bu 10 yıllık çalışanın kıdemtazminatı o günkü şartlarda yatırıldığı için emekliolduğunda son ücret üzerinden hesaplanmadığı içinbüyük kayba neden olacaktır. Kıdem tazminatınınfona devredilmesindeki kayıplarımız mevcutuygulamaya göre %50 azalacak. Ayrıca evlenenkadın işçiler, askere giden işçiler kıdem tazminatıalamayacaklar. Mevcut uygulamada, evlenen kadınişçi de askere giden işçi de kıdem tazminatıalıyordu. Mevcut uygulamayla çalışan, emekliolduğunda orta halli bir daire alma imkânına

sahipken fona devir halinde bu evin balkonunu dahizor alır duruma düşecektir.

“Kıdem tazminatı ‘hiç’ edilecek”

DİSK/Sosyal-İş Sendikası İzmir Şube BaşkanıMüfit Ereş: Kıdem tazminatı bir hak olmaktançıkacaktır. Kıdem tazminatı yerine bir tür zorunlutasarruf fonu getirilecektir. Burada kıdem tazminatıhakkından söz etmek mümkün olmayacaktır.İşverenler rahatlıkla işçi çıkartabilecektir. İşçi haklıfesih durumunda mevcut yasada kıdeminialabiliyordu ama fona devredilirse bu olmayacak.Kıdem tazminatı işçinin kara gün dostu olmaktançıkacak ve işçi için daha zor günler başlayacaktır.Mevcut sistemde 1 yılını dolduran işçiler kıdemtazminatına hak kazandığı halde yeni sistemde 15yılını doldurmadankimse kıdemtazminatıalamayacak. Evlenenkadın işçi ile askergiden işçinin kıdemtazminatı alma hakkıkaldırılacak. İşçininkıdem tazminatı neişverenin nekamununsorumluluğundaolacak. İşçileremeklilik şirketinininsafına terkedilecektir. Emeklilik şirketlerini işveren seçiyor veistediği şirkete senin adına yatırıyor. Kıdem primiile ilgili uyuşmazlıklarda SGK ile emeklilik gözetimmerkezinin kayıtları esas alınacaktır. İşçilerinprimlerini bilerek eksik ödeyen işveren sorumluolmayacaktır. İşçinin eli kolu bağlı olacaktır.İşverenler işçinin aylık brüt ücretinin %4’ü kadarprim ödeyecektir. 1 yılda fonda işçinin aylık brütücretinin %48’i birikecektir. Bugün kıdem tazminatımiktarı her 1 yıllık kıdem işçinin 1 aylık brüt ücretitutarındadır. Böylece prim sistemiyle kıdemtazminatı yarı yarıya düşecektir. Kıdem tazminatıhesaplanırken işçinin aldığı sosyal yardımlar akti venakti yardımlar çıplak maaşa ilave edilirken yeniyasada sadece çıplak maaş üzerinden hesapedilecektir. Son aldığı brüt ücret üzerinden hesapyapılırken yeni sistemde böyle bir şey olmayacaktır.Böylece kıdem tazminatı mevcut yasaya göre yarıyarıya düşürülerek ‘hiç’ edilmiş olacaktır.

- Mevcut durumda, bu saldırı nasılpüskürtülebilir?

Karakoç: Mevcut durumda bu saldırınındurdurulması tüm işçi ve emekçilerin birleşerek,birlikte hareket etmesiyle mümkündür. Tümkonfederasyonların ve sivil toplum örgütlerinindayanışma içerisinde hareket etmeleri gerekir. Bukonuda Türk-İş’in son derece kararlı olduğunu vegenel kurulda ittifakla alınan kıdem tazminatınadokunulması halinde üretimden gelen gücünkullanılacağı kararı mevcuttur.

Müfit Ereş: Mevcut durumda bu saldırı sokaktaçözülür. Sendikalı, sendikasız tüm işçilerin bir arayagelerek eylemlere katkı vermesi gerekir. Sendikalarbaşı çekmek kaydıyla tüm demokratik kitleörgütlerinin desteğiyle başarılabilir.

“Kavgayı sokakta vereceğiz!”

-Türk-İş ve DİSK’in “kıdem tazminatınadokunulması genel grev nedenidir” açıklamalarıvardı. Bu iddiaları sizce hayata geçer mi, nasıl bireylem programı düşünüyorsunuz?

Hüseyin Karakoç: Türk-İş’in bu konudakikararı, Başkanlar Kurulu’nun toplanmasıyla verdiğikarar doğrultusunda çıkmıştır. Bunun planını da yineBaşkanlar Kurulu karar altına alarak uygulamayakoyacaktır. Şu an tüm şubeler, temsilciler,yöneticiler vasıtasıyla işçi arkadaşlara bilgivermektedirler. Ayrıca bilinçlendirmeye yönelikçalışmalarımız da var.

Müfit Ereş: Bu da bir nevi genel grev demektir.Bu yasaların çıkarılmaması için, haklarımızın gerialınmaması için genel grev kaçınılmazdır. BizSosyal-İş Sendikası olarak var gücümüzle mücadeleetmeye kararlıyız. DİSK olarak, kıdem tazminatınadokundurtmayacağımızı, emeğimizi gaspettirmeyeceğimizi, işçiyi alınıp-satılıp bir mal halinegetiren kölelik koşullarına karşı olacağımızısöylüyoruz. AKP’nin bugün yapmaya çalıştığıemekçilerin yaşam güvencelerini özel sigortaşirketlerine devretmek ve sermayenin doymazbilmeyen kar iştahına yeni kaynaklar sağlamaktır.AKP hükümeti bu taslağı sendikalarla kesinliklepaylaşmamıştır. Bu taslağı sendikalar basındanöğrenmektedir. AKP iktidarı taslağı kesinleşmiş gibibasına bilgi sızdırmaktadır. Halbuki öncesendikalarla paylaşması gerekirken AKP iktidarınınbu yapmış olduğu kavgayı direkt sokağataşımaktadır. Biz sendikalar olarak sonuna kadar bukavganın içinde olacağız. Kesinlikle bu yasaların buşekilde çıkartılmasına izin vermeyeceğiz.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Saldırı sokakta çözülür!”

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012

Geçtiğimiz günlerde (21 Temmuz günü) Hava-İşbürokratları tarafından sınıf devrimcilerine karşısergilenen saldırgan tutum sendikal hareketteyaşanan yozlaşma ve çürümenin düzeyinigöstermesi bakımından oldukça çarpıcı olmuştur.Keza sınıf hareketinde neden bir türlü çıkışyaşanamadığına ve bunda sendikal korucularınüstlendikleri özel role bir kez daha ışık tutmuştur.

Bilindiği gibi hava işkolunda gerçekleşen grevyasağı ne salt hava işkolunda çalışan emekçilerinsorunudur ne de hedefleri ve kapsamı göz önünealındığında bu işkoluyla sınırlı bir saldırıdır. Bubakımdan bu süreçte yaşanan gelişmeler sınıftan veemekten yana olduğunu söyleyen tüm kesimlerinolduğu gibi sınıf devrimcilerinin de özel bir ilgialanıdır.

Sınıfın elde avuçta kalan son tarihselkazanımların hedefe çakıldığı bir dönemdeböylesine kapsamlı bir saldırıyı savuşturabilmektüm işçi ve emekçilerin ve özelde de onun ileri veörgütlü kesimlerinin direnme ve mücadelekararlılığına bağlı olacaktır. Fakat bu birlikteliğinsağlanması ve yine sürecin nasıl seyredeceğininaçıklığa kavuşması bakımından saldırınıngerçekleştiği ilk mevzide alınan tutumlar belirleyicinitelikte olacaktır, ki Hava-İş yönetiminin bu açıdanbugüne kadar izlediği politika yeterli bir açıklıksunmuştur.

Meşru-militan mücadeleden uzak ve giderekyasal sürece endekslenen bir “direniş” hattınınböylesi bir saldırıyı püskürtmeye yetmeyeceği gibizaman içerisinde direnişi sürdürenleri deyılgınlığa/yorgunluğa iteceği aşikârdır. Bu durumHava-İş yöneticilerince bilinmeyen bir gerçekolmadığına göre izlenen hat bilinçli bir yöneliminifadesiydi, ki sınıf devrimcilerinin teşhir vemahkûm ettiği bu tablo tam da böyle bir politikdeğerlendiremeye dayanmaktaydı.

Anlaşılan taş yerini bulmuş olacak ki Hava-İş’inbürokrat takımı şirazeden çıkmışçasınasaldırganlıktan kendilerini alamamış oldular. Zira

politik bir değerlendirme üzerinden gerçekleşen bireleştiriyi böyle hazımsızlıkla karşılamak ancaksuçüstü yakalananların, suçluluk psikolojisiylehareket edenlerin tutumu olabilir. Yoksa kendisine,izlediği politikaya güvenenin söyleyecek sözüolanın bu gibi durumlarda göstereceği tavırsoğukkanlı bir biçimde yapılan eleştiriyi boşadüşüren, kitleler önünde “küçük düşüren” vemahkûm eden politik bir tutum olabilirdi.

Elbette buradaki hazımsızlığın gerisindekinedeni tek başına acizlik durumu üzerindenaçıklamak yanlış olur. Çünkü hayatın her alanındaolduğu gibi siyasal mücadele içerisindekitutumların gerisinde de her zaman sınıfsal konumlarve yaklaşımlar belirleyici olmaktadır. Buradanbakıldığında her sınıfın kendine ait bir mücadelekültürü, anlayışı ve değerler sistemi olduğunugörürüz. Kapitalist toplumda tek devrimci sınıf olanişçi sınıfının sermayeye karşı yürüteceği her türlümücadelede kendisi dışındaki kesimlerin desteğinialabilmek için onlar üzerinde bir hegemonyakurabilmek bakımından (istisnai ve özel koşullardışında) ideolojik ve politik mücadele dışında biryöntem izlemez.

Tekrar konumuza dönecek olursak Hava-İşyöneticileri gibi sendikal bürokrasinin tümü sınıfadına söz söylemekte onun temsilciliğinesoyunmakta kendileri dışında kimseye paybırakmazlar. Ancak gerek yaşam biçimleri vegerekse de izledikleri mücadele yöntemleriyle,benimsedikleri değerler sistemiyle sınıfın dışındaolduklarını, bizzat egemen sınıfların anlayış vekültürlerini taşıyıcısı olduklarını döne döne ispatederler.

Öyle bir sendika yönetimi düşünün ki direnişesnasında izledikleri politik hat ve kendilerieleştirildiği için eleştiri sahiplerine saldırmaya cüretedebilmekte ve dahası direniş alanından “kovmaya”yeltenebilmektedir. Sadece bu durumun kendisi bilehavayolu emekçilerinin mücadelesininkazanılmasından öteye kendi itibarlarının

dertlerinde olduklarını gösterir. Zira sermayeyekarşı emekçilerin mücadelesinin kazanımının enetkin dayanışmanın sağlanmasından geçtiğiherkesçe bilinir. Ama Hava-İş yöneticileri içindirenişe sergilenecek destekten çok kişisel olarakkendilerine sergilenecek desteğin daha doğru birifadeyle biatın önemsendiği bu tutum üzerindenanlaşılmaktadır. Hem de sermaye sınıfın kültürüneyaraşır bir şekilde provokatif ve saldırgan tutumlarıgöze alacak bir tarzda. Kendilerine yöneltilen bireleştiriyi bile saldırganlıkla yanıtlayan birzihniyetin, AKP’yi ve somutta da Erdoğan’ı “zalimoğlu zalim” diye eleştirmelerindeki samimiyetiemekçilerin vicdanına ve kamuoyunun takdirinebırakmak gerekir.

Biz sınıf devrimcileri açısından bu durumanlaşılırdır. Fakat bir olgunun anlaşılır olmasıylakabul edilir olması aynı şey değildir. Sonuçta bugünsendikaların başına çöreklenen sendikal bürokratikkast ile sermayenin has uşağı AKP’nin gerekzihniyet bakımından gerekse de mücadele yol veyöntemleri açısından benzerleşmesi aynı sosyal-ekonomik temelden beslenmeleri gerçeğinedayanmaktadır. Bugün sendikaların başınaçöreklenen kastın aldığı astronomik maaşlarlaaltlarına çektikleri arabalarıyla yaşamstandartlarıyla işçi ve emekçilerden ziyade sermayesınıfına daha yakın olmaları bu gerçeğin ekonomiktemelini vermektedir. Bu yüzden de işçi veemekçilerin kaybedeceği bir şey yokken bu kastın“kaybedeceği” önemli bir sosyal statü, ekonomikgelir kaynağı vardır. Sıkı sıkıya yapıştıklarıkoltukları onlarca yıl terk etmemelerinin gerisindede bu bencil sınıf çıkarları vardır.

Yine bu bencil çıkarlarından ve kaybedeceklerirahat konumlarından kaynaklı sınıfı mümkünmertebe meşru-militan bir eylemsel hattan geritutmaya çalışırlar. Sermaye karşısında emekçilerinhaklarını ise sürekli “diplomatik” yollarla, “yargıkararlarıyla” arama yolunu tutarlar. Ama işkendilerine yöneltilen eleştirilere gelince, kendi

Eleştiriler karşısında hazımsızlık ve saldırganlık sendikal bürokrasinin tipik özelliğidir...

Saldırganlığa başvurmaları düştükleriçukurdan kurtulmalarını sağlamaz!

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

bencil çıkarlarının tehdit altında olduğunu sezdikleri andasermaye karşısında sergiledikleri “sağduyulu” , “soğukkanlı”konumlarını yitirip fiziki şiddete de yeltenmeye cüret ederler. Bunoktada bilinçlerini dumura uğrattıkları, denetim altında tutuklarıemekçileri kışkırtmayı, alet etmeyi marifet sayarlar.

Hava-İş bürokratları da bu bakımdan oldukça “marifetli”olduklarını son icraatlarıyla ispatlamış oldular. Bugüne kadarkendilerine sürekli “ilerici” bir yafta yakıştırmayı, bağlı olduğukonfederasyonda sözde muhalif bir sendikacılık anlayışını temsilettiğini ileri süren Hava-İş yönetiminin ne kadar ilerici olupolmadığı eleştiriye eleştiriyle cevap vermek yerine saldırganüslup ve tutumları üzerinden açığa çıkmıştır. Bu bakımdan sınıfkültüründen ne kadar kopuk olduklarını ve sınıf demokrasisindende ne anladıklarını ortaya koymuşlardır.

Bugün sendikal hareketin bir tıkanıklık içerisinde olduğudillerde pelesenk hale getirilmiştir. Fakat burada sendikalbürokrasinin rolüne ilişkin söylenenler ya genel geçerdeğinmelerin ötesine geçmemekte ya da en fazlasından “şeytantaşlar” misali hedefe sadece konfederasyon başkanlarıçakılmaktadır. Oysa ki konfederasyon başkanlarından hiç de aşağıkalmayan bir alt kademe sendikal bürokrasi gerçeği vardır kiHava-İş yönetiminin pratiği üzerinden bu durum bir kez dahagörülebilir. Sendikal bürokrasinin bu topraklarda belli bir sosyal-iktisadi temeli vardır ve tarihsel bir süreç içerisinde aldığı mesafegeçirdiği bir evrim vardır. Tüm bunlardan yoksun bir sendikalbürokrasi gerçeğine işaret etmek ve olduğu kadarıyla da bunusadece konfederasyon başkanlarıyla sınırlı tutmak aslındayaşananları gözlerini kapamaktan başka bir şey değildir. Buyüzden de sendikal hareket sürekli bir güç yitimi ve yozlaşmaiçerisindedir.

Son olarak sınıf devrimcileri olarak Hava-İş bürokratlarınınbu arsızca saldırganlıklardan asla yılmayacağımızı doğrugördüğümüz her düşünce, öneri ve eleştirimizi çeşitli platformlarüzerinden sunmaya devam edeceğimizi bildiririz. Ve bunu aitolduğumuz sınıfın işçi sınıfı kültürüne, demokrasi anlayışınauygun bir tarzda yaparak sınıf içerisinde sermayenin kültürünü,anlayışını ve değerlerini yaymaya çalışanlarla nasıl mücadeleedilmesi gerektiğini de göstereceğiz.

Keza havayolu emekçilerinin sermaye karşısındasürdürdükleri mücadeleyi de sonuna kadar sahiplenerekdesteklemeye devam edeceğiz. İşçi sınıfının ve emekçilerinsermayeye karşı sürdürdüğü mücadeleyle dayanışmaya “tekelcibir zihniyetle” yasak koymaya çalışanların belki bunu anlamalarızor olabilir. Zira onlar bu tutumlarıyla sınıftan ne kadar kopukolduklarını da ortaya koymuş olmaktadırlar. Fakat sınıfdevrimcilerinin bulundukları alanda bu mücadeleyi yükseltmeçabası bürokratların algılama düzeyine takılıp kalmayacaktırhiçbir zaman.

Küçükçekmece BDSP

Küçükçekmece BDSP olarak bugün (21 Temmuz) sınıf devrimcilerine yönelikgerçekleşen tahammülsüzlüğü ve saldırgan tutumunu teşhir ediyor ve tüm ilerici,devrimci güçleri Hava-İş yönetiminin bu tutumu karşısında tavır almayaçağırıyoruz.

Küçükçekmece BDSP olarak THY direnişinin başından beri gerçekleştirdiğimizdestek ziyaretlerinden birisini de bugün (21 Temmuz) gerçekleştirdik. Aynızamanda sendikanın iş yeri temsilcisi olan direnişçi işçilerden birisinin talebi ile13 Temmuz tarihli Kızıl Bayrak’ta çıkan “Grev yasağına ve işten atmalara karşımücadelenin tıkandığı nokta… THY direnişi ya da bekleyişi” başlıklıKüçükçekmece BDSP imzalı yazıyı bir kısım direnişçi işçi ile okumaya başladık.Ancak kısa bir süre sonra niyetin “tartışma” olmadığını anlamış olduk.

Direnişçi işçiler tarafından “Değerlendirmeyi şahıs olarak kimin yazdığınıöğrenme isteği” gibi politik bir tartışma zemininden yoksun ve saldırgan birbiçimde yürütülen tartışmada sınıf devrimcileri olarak direnişçi işçilere karşısağduyumuzu koruyarak tartışmayı yürütmeye çalıştık. Ancak kısa sürede sendikabürokratlarının devreye girmesiyle asıl niyet açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.Direnişçi işçilerle yürütmeye çalıştığımız tartışma sırasında bir BDSP çalışanına birsendikacı tarafından hem sözlü hem de fiziksel tacizde bulunulmuş ve sendikacının

bu tutumu üzerine tepki göstermemizin ardından aralarında Hava-İş Başkanı AtilayAyçin’in de bulunduğu sendikacılar da olaya müdahil olmuş ve sınıf devrimcilerinetahammülsüzlüklerini tehdit ve direniş alanından kovmayla göstermişlerdir. Bununkarşısında sendikanın tutumu sınıf devrimcileri tarafından teşhir edilmiş ancakufukları sendikaya hapsolmuş direnişçi işçiler tarafından sendikanın tutumunusahiplenen bir irade gösterilmiştir.

Kuşkusuz ki biz sınıf devrimcileri için Hava-İş yönetiminin bu tutumu şaşırtıcıdeğildir. “Grev yasağına ve işten atmalara karşı mücadelenin tıkandığı nokta… THYdirenişi ya da bekleyişi” başlıklı yazımızda açık bir şekilde sendikanın direnişikazanıma götürmekten uzak bürokratik yapısı teşhir edilmiştir. Bunun karşısındaverecek politik bir yanıtı olmayan Hava-İş Sendikası'nın tahammülsüz ve saldırganbir tutum sergilemesi son derece anlaşılırdır. Burada anlaşılmaz ve bizim açımızdankabul edilemez olan ise direnişçi işçilerin aldığı tutumdur. Sendikanın tahammülsüzve saldırgan tutumu direnişçi işçiler tarafından sınıf devrimcilerinin kendilerini ifadeetmelerine dahi fırsat vermeden sahiplenilmiş ve tepkileri tamamen sendikayayedeklenen gerici bir hal almıştır.

Küçükçekmece BDSP olarak Hava-İş yönetiminin tahammülsüz ve saldırgantutumunu bir kez daha kınarken, direnişçi THY işçilerine de sendika bürokrasisini

aşıp, hem sendikalarına hem de direnişlerine sahip çıkma çağrımızı yineliyoruz.

Küçükçekmece BDSP21.07.12

Hava-İş Sendikası’nın eleştiriye tahammülsüzlüğüve saldırganlığı üzerine...

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

İşçi sınıfının tarihsel kazanımlarından kıdemtazminatı hakkının, fona devir yoluyla gaspından grevyasaklarına, Ulusal İstihdam Stratejisi’nden TİShakkının fiilen gaspına kadar bir dizi önemli saldırınıniçeriği ve yol açacağı sonuçlar ilerici güçler tarafındantartışılıyor. Sınıfa savaş ilanı anlamına gelen bu saldırıbaşlıklarının kapıya dayandığı bir süreçte tartışılmayanveya hayata geçirilmeyen tek şey, topyekûn saldırıyakarşı topyekûn bir direnişi, mücadeleyi örgütlemek içinatılacak adımlar...

İçinden geçtiğimiz süreçte mücadele cephesinde buaçıdan büyük bir atıllık ve yenik ruh hali var.Güvencesizliğin, geleceksizliğin ve sömürününpençesindeki sınıf güçleri, bu karanlık tablodan çıkışınyolunu bulamaz durumdalar. Bu açıdan, içinden geçilendönemde asıl önemlisi sermayenin saldırılarının yolaçtığı/açacağı sonuçlardan öte artık işçi sınıfı veemekçilerin mücadele saflarına/barikatlarına geçmesidir.

Hak alma mücadelesiyle sıkı bir ilişki içerisinegirmemiş örgütsüz işçiler, bu atıllığın ve yenik ruhhalinin doğrudan sorumluları olmadıklarına göre, busüreçte tüm gözler sendikal harekete çevrilmişbulunuyor.

Sendikal hareketin içler acısı tablosu...

İlk elden ifade etmek gerekirse, bürokratlaşmış,hareket yeteneğini kaybetmiş ve tabanından kopmuşbulunan sendikal yönetimler, bu saldırı dalgasınınyaratacağı sonuçları çok iyi bilmekte, gündemdekisaldırı dalgasının büyüklüğünü çok iyi görmektedirler.Sermayenin, sendikaların varlık nedenini dahi ortadankaldıran birtakım saldırı yasalarını fiilen uygulamayaçalıştığı bu dönemde, bu suskunluk neredengelmektedir? Tepe yönetimlerinden ilerici iddiasıylaortaya çıkan alt kademelerine kadar sendika cephesinehakim olan yılgınlık havasının gerisinde neler vardır?Bu içler acısı tablonun arka planında tepeyönetimlerinden şubelerine kadar mevcut sendikalarıntüm kademelerinin içerisinde bulunduğu yenik ruh halivardır.

Sendikal bürokrasinin kokusu, bugün irili ufaklı tümsendikalara sinmiş, gündemdeki saldırının önemininfarkında olan güçler dahi eli böğründe bekler halegelmiştir.

Bu karanlık tabloya rağmen örgütlenme vemücadeleyi sürdürme niyetindeki sınırlı sayıdakidinamik ise genel mücadelenin geriliğine hapsolmuşdurumdadır. Mevcut saldırılar, işçi sınıfı ve emekçileriçerisinde yeterli bir şekilde bilince çıkarılmadığı orandaparça parça mücadeleler veya samimi çabaların etkisininsınırlı olması doğaldır.

“Muhalefet” tatilde!

Bu açıdan, artık çürümüşlüğü tescillenen ve safınısermayeden yana belirlemiş olan Türk-İş ve Hak-İş’eyönelik eleştiriler zaman kaybından öte anlamtaşımayacaktır. Ancak, sermayenin sınıf içerisindekiajanları olan bu bürokrat takımının bu konumu, hiç dekabuğuna çekilmenin gerekçesi yapılmamalıdır. Örneğingeçtiğimiz Türk-İş Genel Kurulu öncesinde SendikalGüç Birliği Platformu çatısı altında birleşen Türk-İş’ebağlı 10 sendikanın takındığı tutum ibret vericidir. Türk-İş Genel Kurulu’nda, ilerici iddialar ve hedeflerle Türk-İş yönetimine talip olan bir birlik, gelinen yerde mevcutsaldırı dalgasında sesini çıkarmamaktadır. Sadece kıdem

tazminatının fona devri değil, sendikaların altına dinamitkoyun Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı’na ve bakanlıktarafından sendika yetkilerinin açıklanmamasına ilişkinkonumlanışta da bu durum böylediler.

Nitekim, bu birliğin içerisine girdiği “tatil havası” veattıllığın diğer bir ispatı ise, birlik içerisindeki sendikagenel merkezlerinin şubeleriyle aralarındaki açıdır.Hemen her fırsatta, “şube-merkez bütünlük içinde”mesajı veren bu bileşenlerin önemli bir kısmı, her türdenantidemokratik ve bürokratik uygulamayı kendisendikalarında hayata geçirmiştir. Sınıfa yöneliksaldırının içeriği ortadayken, bu sendikalarda koltuk veliste savaşları tüm hızıyla sürmektedir. Türk-İşyönetimini, hükümetle işbirliği yapmakla suçlayanlar,kafa koparma operasyonlarına başvurmaktadırlar. Türk-İş ve Hak-İş yönetimine bulaşmış olan bürokratizm, busendikaların yönetici kademelerinde de bulunmaktadır.

Alt kademe bürokratlarından itiraflar...

Bu noktada parantez açılması gereken bir diğer noktaise, yeri geldiğinde muhalefetin muhalefi konumundaolan ve merkezlerine “basınç” uygulayan şubeyönetimlerinin içerisinde bulunduğu durumdur. Buradakigörünüm de genel tablodan bağımsız değildir. Zaten, ilerici olma iddiasını yazılı açıklama düzeyineindiren şube yönetimleri de, Türk-İş yönetimininihanetçi-işbirlikçi tutumu karşısında gerekli mücadeleyiörgütlemediklerini açıkça itiraf etmektedirler.

Kara propagandayı dağıtmanın önemi..

Sorun, artık sadece yönetici kademelerin mücadelegörevlerini sırtlanması ve önderliğinden öte güçlü birtaban çalışması yürütmektir. Düzen karşısında politikufku dar, birtakım hakları koruma veya elde etmeylesınırlanmış bir anlayış emekçilerin özlemlerine vetaleplerine yanıt olamamaktadır. Özellikle bu süreç,hükümet eliyle yapılmak istenen kara propagandayıdağıtmak ve emekçilere gerçekleri anlatmak açısındanoldukça önemlidir. Çünkü sermaye medyasıyla kol kolagiren sermaye örgütleri ile hükümet, büyük hakgasplarına yol açacak uygulamalara güzellemeleryapmaktadır. Bu süreçte yürütülecek etkin biraydınlatma faaliyeti, dezenformasyon faaliyetlerine deanlamlı bir yanıt olacaktır. Özellikle, kıdem tazminatınınfona devri konusunda emekçiyi emekçiye kırdırmapolitikası izleyen hükümet, hak gaspını meşrulaştırmakiçin her türlü düzenbazlığı yapmaktadır.

Ne yazık ki, geçmiş yıllarda bir parça atılan buadımlar bugün kağıt üzerinde dahi bulunmamaktadır.Artık her şey, safını sermayeden yana belirlemiş Türk-İşbürokratlarına çağrı yapmakla sınırlanmıştır.

Bu açıdan, Türk-İş ağaları ve kendi merkezyönetimlerini hedef alan şubeler, mücadeleyi tabandanörgütleme iddiası taşıyorlarsa bunun için adımatmalıdırlar. Ancak bu yapılırsa, ilerici birtakım sendikaşubelerinin bünyesindeki duyarlı ve mücadeleci unsurlarharekete geçebilir.

DİSK’in de, 15-16 Haziran’ın 42. yılında başlattığıkampanyanın başlığında belirttiği ama hayatageçirmediği gibi “zalimin zulmüne direnmenin” yoluburadan geçmektedir. Hakları elinden kayan işçiler için,iddialı ve altı boş sözler artık anlam ifade etmemektedir.

Bu açıdan; başta, çeşitli sanayi havzalarında vebölgelerde süren işçi direnişleriyle sınıf dayanışmasınıyükseltmek ve alternatif mücadele hattını oluşturmakacil bir ihtiyaçtır. Eğer, mevcut saldırı dalgasına karşıbugünden bir direnç gösterilemezse yarın bu imkantümden ortadan kalkacaktır. Başta TİS hakkının fiilengasp eden yetki konusu olmak üzere kıdem tazminatınınfona devri ve grev yasakları gibi saldırı başlıkları engeniş kesimlere anlatılmalıdır.

Karanlık tabloyu dağıtmak mümkün

Özellikle, saldırı dalgasında hükümet ve sermayeninşantaj olarak kullandığı yetki gaspı, mevcut atmosferindağılması için bir olanak olabilir. Yasalar yerine, yetkiyiişçinin iradesinden aldığını ilan eden bir mücadeleperspektifiyle hükümet ve sermaye örgütlerinin yetkitehditlerine yanıt verilebilir. Bu süreçte, öncü ve yol açıcıolacak olan metal işçilerinin MESS-Türk Metal ittifakınakarşı mücadelesidir. Metal işçileri, gerek kapsamıgerekse de 2010-2012 Grup TİS sürecinin deneyimlerive dersleriyle bu sürece damgalarını vurmaya adaydırlar.

İçinden geçtiğimiz dönem, sınıf hareketi açısındangerilik tablosuna işaret ederken işçi bölüklerini mücadelesaflarına kazanmak için önemli olanakları çıplakbiçimde ilerici ve devrimci güçlerin önüne koymuşbulunuyor. Türkiye’nin çeşitli sanayi havzalarındayüzbinlerce örgütsüz işçi örgütlenmeyi ve mücadelesahnesine çekilmeyi beklemektedir. Mevcuthoşnutsuzluk böyle anlaşılmalıdır. Öyleyse; birleşik,militan bir sınıf hareketi için tüm olanaklar seferberedilmelidir.

D. Umut

Sermayenin saldırıları ve çıkış yolları...

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

Kıdem tazminatının, fona devir yoluyla gaspedilmek istenmesi planı fabrikalarda da tartışılıyor.DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’luŞube’nin örgütlü olduğu Penta Elektronikfabrikasından işçiler, sendikalara, saldırılara karşımücadeleyi örgütleme çağrısı yapıyorlar.

Penta işçilerinin görüşleri şöyle:

* Yasalar bizi zincire bağlıyor. Bir an önceuyanmak lazım. Bunun için bütün işçiler kazankaldırmalı. İşini gücünü bırakmalı, sokaklaradökülmeli, tabi önce işyerlerinde harekete geçmeli.Kıdem tazminatının kaldırılması hırsızlıktan başka birşey değil. İlahi adalet elbet bir gün tecelli edecektir.

* İnsanları uyutuyorlar. Devletin sitesindenbaktığımız zaman kıdem tazminatı fonu çok güzelanlatılıyor. Fakat gerçekleri öğrenmemiz lazım. Bizesöylenenlerle, yapılanlar örtüşmüyor. THY işçilerineyapılanlar ortada. Orada ticari taksi yasası ile ilgili birdeğişiklik yapıp havayolu işçilerinin grev haklarınıellerinden aldılar. Bu yasalara karşı işçiler olaraktopluca bir direniş göstermek lazım.

* Devlet IMF’nin direktifleri doğrultusunda işçi veemekçilerin evlerine götürdüğü ekmeğe dahi gözdikiyor. Kar hırsları yüzünden savaşlarla, yasalarla,eğitimin ve sağlığın ticarileştirilmesiyle bizleri tamanlamıyla kölelik koşullarında yaşatıp servetlerineservet katmak istiyorlar. Bugün ne yazık ki işçilerbilinçsiz ve örgütsüz. Bu yüzden en büyük görev işçiöncülerine ve sendikalara düşüyor. “Kıdemtazminatının kaldırılması genel grev nedenidir” diyensendikacılar işyerlerinde bu konuda somut adımlaratmalı. Bugünden başlayarak geniş toplantılar yapılıpgrev komiteleri kurulmalı. Ancak genel grev yapılırsabu hakkımıza sahip çıkabiliriz.

* Ben bir AKP’li işçi olarak şunu söylüyorum ki;hükümet bizi hayal kırıklığına uğrattı. Kendilerisefalarını sürerken biz köşelerde kalmış işçileriezmeye çalışıyorlar. Elimizdeki emekleri çalmayakimsenin hakkı yok. Benim çoluğumun çocuğumungeleceğini çalmaya kimsenin hakkı yok. Yaptıklarıyanlışlar düzeltilmeli. Biz de işçiler olarak birlik veberaberlik içerisinde hareket etmeli, bu yasanıngeçmemesi için elimizden gelen bütün gayretigöstermeliyiz.

* Kıdem tazminatının kaldırılması biz işçiler içinçok kötü olacak. Kadın işçilerin evlendiği zamanaldıkları tazminat artık verilmeyecek. Bu yasa geçersedaha çok sömürüleceğiz. Emek gücümüzden daha çokalacaklar fakat verdikleri ücret düşecek. Buna karşıhep birlikte “Hayır” dememiz lazım. İşçiler olarak tekyumruk olalım. Bizim hakkımızı bizden daha iyikimse savunamaz. Parası olan, işçinin açlığını bilmez.

* Kıdem tazminatının kalkmasını istemiyoruz.İşçinin elindeki son kale. O da ele geçirilirse işçininelinde bir şey kalmayacak. Birikimlerimiz hebaedilecek. Geleceğimiz elimizden gidiyor. Bir AKP’liişçi olarak söylüyorum, her şeyi elimizden aldılar, barikıdem tazminatımıza dokunmasınlar. Bu da AKP’yebir eleştiridir. Gerekirse miting, gerekirse genel grevyapmak lazım.

* Ben çalıştığım emek boşa gitsin istemiyorum.Hakkımı almak istiyorum. Bu konuda çok kızgınım.Bütün herkes genel grev için birleşmeli, sendikalarbunun için adım atmalı.

* İşçilerin uğruna çok şey feda ettikleri kıdemtazminatı hakkı devlet tarafından “fon” adı altındaalınmak isteniyor. Tazminatın elimizden alınacağıaylardır herkes tarafından biliniyordu. Fakatsendikalar ve sivil toplum örgütleri işçilerin geritutumlarına yaslandılar onları tabiri caizse “kaderlerine” terk etmeyi uygun gördüler. Bu gasp

bununla da sınırlı kalmayacak. Şu an sesimizçıkmadığı için daha pek çok hakkımız elimizdenalınacak. Sokaklar bomboş. Birlikte hareket etmeli,zamanında yaşanan 15-16 Haziranlar’ın yarınlarınıbugünlerde inşa etmeliyiz.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Almanya, Çin ve Ortadoğu ülkelerine ihracatyapan, Türkiye genelinde yaklaşık 180 satışmağazası bulunan erkek giyim markası Kiğılı’nınİstanbul İkitelli’deki fabrikasında işten atılan birkadın işçi direnişe başladı. 20 Temmuz’da yaşananişten atma saldırısının ardından 23 Temmuz’dadirenişe geçen Didem Sorhun isimli işçi, bu haksızişten atmayı kabul etmediğini ve işe geri dönmekiçin direneceğini belirtti.

23 Temmuz günü fabrika önünde bekleyenSorhun, öğle arasında ve akşam çay molasındayanına gelen arkadaşlarına yaşadıklarını anlattı.Sorhun iş çıkışında ise, işten atılmasını anlatanve iş arkadaşlarını kendisiyle dayanışmayaçağıran bildirilerin dağıtımını yaptı. İşçilerbildiriyi ilgiyle karşılarken, birçok işçi deSorhun’un yanında olduğunu ve vazgeçmemesigerektiğini dile getirdi.

Sorhun’u, fabrika önündeki direniş alanındaişçiler ziyaret etti. Mesai saatleri olan 07:00-18:20 arasında fabrikanın önünde direnen işçi, çay veyemek molalarında, iş giriş ve çıkışlarında işçilerlesohbet ederek direnişini duyurmaya devam ediyor.

Fabrikada çalışan işçilere içeride baskıuygulanmasına ve uyarılar yapılmasına rağmenişçiler, öğlen yemeklerini direnişçi işçiyle yemeyitercih ettiler. Sivil ve resmi polislerin direnişçi işçiye“ılımlı” yaklaşımları ve sordukları sorular karşısındatok bir tutum alan direnişçi, polislerin tacizlerineprim vermedi. Düzenin kolluk gücünün direnişalanına gelmesinin ardından fabrika içerisinde korkuyaratılmaya çalışılsa da mesai bitiminde sloganlarla

karşılanan işçiler, direnişçinin yanına gelereksohbetler ettiler. “Biz içerideyiz ama aklımız hepsende” gibi ifadeler kullandılar.

Bir HEY Tekstil direnişçisinin Kiğılı direnişçisiniziyarete gelmesiyle sınıf dayanışması da büyütüldü.Aynı zamanda çevredeki insanların da olumlutepkilerini alan direnişi duyurmak için fabrikaönünde ve Kiğılı mağazalarının önünde eylemlergerçekleştirilecek.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Kiğılı’da işten atma saldırısı ve direniş

“Grev komiteleri kurulmalı!”

23 Haziran 2012 / Kigılı

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

Sınıf devrimcileri, başta kıdem tazminatıhakkının gaspı olmak üzere Metal Grup TİS sürecinide kapsayan bir faaliyet yürütüyorlar.

Gebze MİB’den mücadele çağrısıMetal İşçileri Birliği, Gebze ve Çayırova’daki

metal işçileri başta olmak üzere bölgedeki işçi veemekçilere kıdem tazminatının gaspı saldırısı veMESS Grup TİS sürecini işleyen bir faaliyetlesesleniyor.

Metal İşçileri Bülteni’nin son sayısı Akse Sapağıcivarındaki mahallelerde işçilere ulaştırıldı. Kapıkapı gezerek yapılan dağıtımlarda işçilerle kıdemtazminatının gaspı ve toplu sözleşme süreci ile ilgilisohbetler gerçekleştirildi.

Ayrıca işçilerin yoğun olarak kullandığı geçiş veservis noktalarına yapılan ozalitlerle de işçilerehaklarına sahip çıkma çağrısı yapıldı. Metal İşçileriBirliği imzalı “Haklarımıza sahip çıkalım! Kıdemtazminatı hakkımıza el konulmasına izinvermeyelim!” ve “MESS Grup TİS süreciyaklaşıyor... Taleplerimize sahip çıkalım, MESS’tenhesap soralım!” şiarlı ozalitler Gebze Çarşı,Tatlıkuyu Köprüsü, Develi, Feniş Köprüsü’neyapıldı.

Tuzla’da fabrikalara dağıtımTuzla’da Grup TİS sürecine yönelik hazırlıklar

kapsamında Birleşik Metal’de örgütlü olan RemasRedüktör fabrikasına Metal TİS broşürlerinindağıtımı gerçekleştirildi.

Dağıtım esnasında işçilerle TİS süreci vekıdem tazminatının gaspı üzerine sohbetlergerçekleştirildi.

Sınıf devrimcileri sömürünün yoğun olduğuŞekerpınar’da kurulu olan Has Çelik fabrikasınaMetal İşçileri Bülteni’nin son sayısının dağıtımınıgerçekleştirdi. 08.00-16.00 vardiyasına gerçekleşendağıtım esnasında işçilerle fabrikalarındaki yoğunsömürü ve sendikal örgütlenme üzerine sohbetler

edilirken, işçiler Has Çelik’in diğer fabrikalarındada dağıtım yapılması talebinde bulundular.

Sınıf devrimcileri Şekerpınar’da kurulu olanHonda ve Çelik Motor fabrikalarına da Metalİşçileri Bülteni’nin son sayısının dağıtımını

gerçekleştirdiler. Buralarda da işçilerle kıdem tazminatının

gaspı, sendikal örgütlenme ve MİB üzerinesohbetler edildi. MİB’i soran işçilere MİB’infaaliyetleri, amacı üzerine bilgi verildi.

Tuzla’da tersane havzasında ve organizesanayi bölgelerinde işçilere Rota ve Tuzla İşçiBülteni’nin dağıtımı gerçekleştirildi.

Tersane işçilerine Tuzla Gemi tersanesiönünde sabah işe gidiş saatlerinde Rota’nın 40.sayısı ulaştırıldı. Tersane işçilerine “Haklarınasahip çık! Derneğine üye ol!” diyerek seslenenRota’ya işçilerin ilgisi oldukça iyiydi.

Tuzla İşçi Bülteni ise Deri Organize SanayiBölgesi’nde bulunan fabrikalara ulaştırıldı.Müdür ve usatabaşlarının baskılarına maruz kalanNa-De Elektronik işçilerine ve TEKSİF’te örgütlüolan Rimaks işçilerine gerçekleştirilen bültendağıtımı esnasında işçilere sosyal yıkım saldırılarınakarşı örgütlenme ve mücadeleyi büyütme çağrısındabulunuldu. Deri Organize Sanayi Bölgesi içinde ise“Yaşasın devrim ve sosyalizm! BDSP” yazılamasıyapıldı.

Son dönemde ise sermaye devletinin azgınlaşanzor aygıtı polisin katlettiği devrimcilere atfenyazılamalar yapıldı. Pendik Köprüsü ve AydosMahallesi’nde duvarlara “Devrimciler ölmez,devrim davası yenilmezdir!” ve “Devrim şehitleriölümsüzdür!” yazılamaları yapıldı.

Söz, yetki, karar işçilere... 2012-2014 Metal TİS’leri süreci başlarken,

Metal İşçileri Birliği, işçilerin sürecin örgütleyicisiolması, söz, yetki, kararın işçilere ait olması için“MESS Grup Toplu Sözleşme süreci ve

görevlerimiz.../ TİS komitelerinde birleşelim,MESS’i ve Türk Metal’i ezelim!” başlıklı broşür ilesürece müdahale ediyor.

Dudullu OSB’de kurulu MESS’e bağlı ve işçileriBirleşik Metal İş’te örgütlü olan ABB fabrikasınasabah işe giriş saatinde broşürlerin dağıtımı yapıldı.

Sermayenin saldırılarına karşısınıfın tutumu!

Kıdem tazminatının gaspı ve gündemdeki sosyalyıkım saldırılarına karşı mücadelenin tartışılacağısöyleşiye çağrı çalışmaları devam ediyor. Paneleçağrı amacıyla Sarıgazi’de ozalit ve afişler yapılarakemekçiler söyleşiye çağrıldı.

“Grev yasağı, kıdem tazminatı ve TİS gaspı,sermayenin saldırılarını püskürtmek içindevrimci sınıf kavgasını büyütelim! BDSP”ozalitleri Sarıgazi’ye yapıldı.

Ayrıca kıdem tazminatı fona devrediğinde negibi değişikliklerin olacağını madde maddeanlatan OSİM-DER imzalı ozalit ve A2boyutunda afişler yapıldı.

Esenyurt’ta bülten dağıtımıKıdem tazminatı hakkının gaspına karşı

mücadeleyi yükseltme çağrısının yapıldığı Esenyurtİşçi Bülteni, bölgedeki işçi ve emekçilereulaştırılıyor.

İşçiler, kölece çalışma ve yaşam koşullarına karşıbirleşmeye, örgütlenmeye ve sendikalı olmayaçağrılıyor.

Sabah saatlerinde işçi geçiş noktalarında yapılandağıtımlarda yüzlerce bülten Kıraç ve Köyiçi’ndeişçilere ulaştırıldı. Kıraç’ta DHL Lojistik firmasıönünde 40 günü aşkın süredir direnen TÜMTİSüyesi DHL işçilerinin direnişi de Esenyurt İşçiBülteni’ne taşındı. İşçi Bülteni aracılığıyla, direnenDHL işçilerinin sesi farklı sektörlerden işçileretaşındı.

Kızıl Bayrak / Gebze-Tuzla-Ümraniye-Esenyurt

Sanayi havzalarında mücadeleçağrısı...

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf Hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

Metal İşçileri Birliği (MİB), İstanbul’da Esenyurtbölgesinde, düşük ücretlere karşı insancayaşanabilecek bir ücret talebiyle işçileri birleşmeye,örgütlenmeye ve sendikalı olmaya çağırdı.

Düşük ücretlerin ve ağır çalışma koşullarınınyaygın olduğu Kıraç fabrikalar bölgesinde işçilerkölelik koşulları altında çalıştırılıyorlar. 6. ay zamdönemi gelmiş olmasına rağmen ücretlerde arttırmaolmadığı gibi asgari ücretin dahi altında işçiçalıştırılan bir plastik-metal fabrikasına MİBbildirilerle seslendi.

Yapılan bildiri dağıtımlarına işçilerin ilgisioldukça yoğundu.

Esenyurt MİB’in bildirisini yayınlıyoruz...

Düşük ücretlere karşı, birleş,örgütlen, sendikalı ol!

İşçiler, kardeşler!Beylikdüzü, Hadımköy, Kıraç, Çakmaklı,

Esenyurt, Haramidere’nin her biri patronlar için uzunçalışma saatleri, düşük ücretler ve güvencesiz

çalıştırılmanın hüküm sürdüğü sömürü cennetidir.Tüm iş yerlerinde azgınca sömürülüyoruz. Zorunlumesailer, ağır çalışma koşulları ile kuralsızçalıştırılıyoruz. Bugün biz işçiler son 30 yılın enağır koşulları içinde yaşam savaşı veriyoruz. Vepatronlar için cennet olan bu koşullar bizimyaşamımızı cehenneme çeviriyor. Yaşamkoşullarımız her geçen gün daha da zorlaşıyor.Yoksulluk ve sefaletimiz yetmiyormuş gibipatronların eksik etmedikleri işsizlik tehdidi birsopa gibi sürekli sırtımızdan eksik edilmiyor.Adeta zamanla yarışırcasına üretim yapıyoruz.Üretim arttıkça, patronların karı arttıkça, bizimçalışma koşullarımız daha da kötüye gidiyor.

Bir tarafta patronların artan karı, büyüyenserveti diğer tarafta bizlerin derinleşen sefaletivar.

Kardeşler, sizler de fabrikanızda düşükücretlere çalıştırılıyorsunuz. Bu ücret emeğimizinkarşılığı asla olamayacağı gibi kırıntı bile değildir.İnsanca yaşayabileceğimiz bir ücreti, emeğimizlezenginlikleri üreten işçiler olarak fazlasıylahakediyoruz. Ancak sessiz kaldığımız sürece her zamdöneminde ya hiç zam alamıyoruz, ya da komikoranlarda zamlarla geçiştiriliyoruz. Önümüzde 6. ayzamları var. Bu ay maaşlarımızı zamlı almamızgerekiyor. Eğer zam alamadıysanız ya da düşükücretlerde zam dayatılıyorsa sizlere bunu kabuletmek zorunda değilsiniz.

Unutmayın işçi sınıfının olduğu yerde, sorunvarsa çözüm de vardır. Çözüm birlik olmak,üretimden gelen gücümüzü kullanmaktır. “Dahafazlasını hak ediyoruz” diyorsan işçi arkadaşlarınlafabrikanda duyarlı işçilerle bir komite oluşturup hakarama mücadelesine katıl. “İnsanca yaşanabilecek birücreti nasıl söke söke alırız” diyorsan, bize ulaş.Sizinle aynı koşullarda çalıştırılan ‘Artık yeter’ diyenişçiler olarak deneyimlerimizi ve gücümüzü sizinlepaylaşalım.

Unutmayalım ‘birlikten kuvvet doğar’. Ücretsorununa karşı sen de birleş, örgütlen, sendikalı ol.

Gücünü Metal İşçileri Birliği’nde birleştir.

Esenyurt Metal İşçileri Birliği

“Birleş, örgütlen,sendikalı ol!”

Bıçakçılar’da iş güvencesi bıçak sırtında!

İstanbul Esenyurt’ta kurulu Bıçakçılar TıbbiMalzeme ve Sağlık Ürünleri fabrikasında çalışan işçilerkeyfi gerekçelerle işten atıldılar.

Bıçakçılar fabrikasındaki kölelik ve sömürüdayatmalarına ilişkin açıklama yapan Esenyurt Metalİşçileri Birliği’nden işçiler, işçilere bıçak sırtında biryaşam dayatan Bıçakçılar patronundan hesapsoracaklarını belirtti.

Esenyurt Metal İşçileri Birliği’nden işçilerinaçıklaması şöyle:

Metal sektörü deyince ne geliyor aklınıza? Araçlar,ev eşyaları, süs eşyaları, elektrik, elektronik aletparçaları, bir dünya tıbbi malzeme... Bütün sanayidallarında kullanılan makineler, çarklar, dişliler...Hepsi güzel, hepsi hayatımızı kolaylaştıran şeyler.Aslında kolaylaşan hayat biz işçilerinki değil,patronlarınki...

Peki bu hayatı kolaylaştıranlara reva görülenler?Hiç binemedikleri araçları üretirken hayatları yokedilenler. Kullandığımız güzel ev eşyalarını polisajyaptığı için ciğerleri çürüyen, takıları süs eşyalarınıyaparlarken hırsız muamelesi görüp 7 kez aranarak,onursuzlaştırılmaya çalışılan insanlar... 700 lirayamakinelerin dişlilerini yağlayan, dişlilerin arasınasıkıştırılan bedenler.

Bir de sağlıklı olsun diye insanlar tıbbi malzemeleriüreten işçiler. Ve tıpkı Bıçakçılar fabrikasında olduğugibi uzun çalışma saatleri, düşük ücretler dayatılaraksağlıklarından olan, iş güvencesinden yoksun bıçaksırtında yaşayan işçiler. Bir de onların ürettiklerine elkoyan patronlar, sömürücüler.

Kıraç’ta kurulu bulunan Bıçakçılar Tıbbi Malzemeve Sağlık Ürünleri Fabrikası’nda çalışan işçiler depatronların işten atma saldırısıyla karşılaştılar. Sağlıkürünlerini üreten işçilere düşük ücretlerle günde 11saat çalışma dayatılıyor yani sadece burada çalışanişçilerin değil milyonların sağlığıyla oynanıyor. Bukoşullara ‘sağlık olsun’ deyip geçmeyen, yeter diyenişçiler sendikalaşma mücadelesine atılınca işten atmasaldırısıyla karşılaştılar ve 40 işçi işten çıkarıldı.Sendikalaşma hakkına tahammülsüzlükte sınırtanımayan Bıçakçılar patronu yaklaşık 10 yıl önce de150 işçiyi işten çıkarmıştı.

Buradan bir kez daha, işten atarak açlığa mahkumedenlere, kölece çalıştırıp üretilen zenginlikleriçalanlara ve özelinde Bıçakçılar patronunasesleniyoruz. İşçilere bıçak sırtında bir yaşamdayatıyorsunuz ancak unutmayın; bu bıçağın iki yüzüde keskin, döner bu bıçak hesap sorar, soracak da.

Esenyurt Metal İşçileri Birliği’nden işçiler

Sendikalaştıkları için işten atılan TOGO işçileri, haftalardır yürüttükleri imza kampanyası boyuncatopladıkları imzaları Çalışma Bakanlığı’na teslim ettiler.

19 Temmuz günü TOGO Ayakkabı fabrikası önünden bakanlığa yürüyüş gerçekleştiren işçiler Eskişehiryolunun iki şeridini trafiğe kapattılar. Yol boyunca Ankaralı emekçilerin korna ve alkışlarla destek verdiğieyleme birçok sendika ve ilerici-devrimci kurum da katıldı.

Çalışma Bakanlığı önünde açıklamayı okuyan Deri-İş temsilcisi, TOGO işçilerine destek veren herkeseteşekkür etti. Direniş sürecinin de aktarıldığı açıklamada bakanlığın sendikaya yetki vermemesi de protestoedildi. Kıdem tazminatı hakkının gasp edilmeye çalışılmasına da değinen Deri-İş temsilcisi, işçi sınıfınınkazanılmış haklarına sahip çıkacağını vurguladı.

12 bine yakın imzanın toplandığı kampanya imzaların bakanlığa teslim edilmesiyle sonlandırıldı. Petrol-İş,TÜMTİS, Tez-Koop-İş ve BDSP’nin de aralarında bulunduğu ilerici ve devrimci kurumların destek verdiğieylemin ardından direniş alanına dönüldü.

Kızıl Bayrak / Ankara

TOGO’da imzalar teslim edildi

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

İzmir Gaziemir Serbest Bölge’de kurulu bulunanAlmanya merkezli Mahle Mopisan fabrikasındaörgütlü Birleşik Metal-İş Sendikası, fabrikaya grevkararını astı.

Birleşik Metal’in örgütlenme sürecinde sendikaüyesi işçiler işten atılmıştı. Mahle Mopisan patronu,işçileri yıldırmak için çeşitli baskılar uygulamış vetaşeron sendika Türk Metal’i fabrikaya sokmayaçalışmıştı. Ancak, örgütlülüklerine sahip çıkan Mahleişçileri patronun bu saldırısını püskürtmüş ve toplusözleşme imzalama yolunda önemli bir adımatmışlardı.

Fabrikada ilk toplu sözleşmeyi imzalamak içinmücadelesini sürdüren Birleşik Metal, görüşmelerintıkanması üzerine 20 Temmuz günü fabrikaya grevkararını astı.

Mahle Mopisan Baştemsilcisi Bahri Durmaz veBirleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube SekreteriCoşkun Yılmaz, Mahle’deki toplu sözleşme sürecini vegrev kararı asılmasını gazetemize değerlendirdi.

Mahle Mopisan Baştemsilcisi Bahri Durmaz:Mahle Mopisan fabrikası %100 Alman bir şirkettir.Dünya genelinde 112 şirketi var. MESS kapsamındaolan fabrikamızda ilk defa Toplu iş Sözleşmesi (TİS)yapılacak. MESS ile birlikte toplantılar yapıldı.Yapılan bu görüşmelerden sonuç alamadık. Ücretlerdüşüktü. Biz sendika olarak %16’lık ücret artışı, 4ikramiye ve sosyal haklar istedik. İçerisinde evlilik,çocuk yardımı gibi olan çeşitli talepleri kapsıyordu.İşverenin teklifi ise her şey dahil yani ikramiyesi vesosyal hakları da içinde %12’lik bir teklifti. Biz, gecezammı istedik verilmedi. Gelinen süreçte bu şartları

kabul etmediğimiz için 20 Temmuz günü yaptığımızbir yürüyüşle fabrikaya grev yazısını astık. İşyerinde,25 kişi 850 TL, yaklaşık 200 kişi 970 TL, 6 kişi de1000TL’nin üzerinde maaş alıyor.Ayrıca servis, yemek ve sigortamız da var. Sosyalhaklardan da yakacak yardımı var. Fabrikada 350 kişibizim sendikanın üyesidir. Başka sendika yok. Grevyazısını astıktan sonra 60 günlük bir süre var. Eğerçözüm olmazsa greve çıkarız. Bu 350 işçinin tamamıgrev konusunda hem fikir. Şimdi de komitemiz,sendikamızda toplantı alıyoruz. Sendikamızın TİSuzmanı İrfan Kaygısız geldi. Bize bu yapacağımız TİSile ilgili bilgi veriyor.

Birleşik Metal-İş İzmir Şube Sekreteri CoşkunYılmaz: Birleşik Metal olarak 2,5 yıldır bu fabrikadakiyetki süreciyle uğraşıyoruz. Biz ilk örgütlendiğimizdeve yetki başvurusu yaptığımızda aynı zamanda işverenhemen Türk Metal’i çağırdı. Türk Metal Sendikası dayetki başvurusu yaptı. İşveren, işçileri BirleşikMetal’den istifaya zorladı. Birçok baskı yaptılar veişten çıkarmalar oldu. Çalışma Bakanlığı da işverenleve Türk Metal Sendikası ile birlikte hareket etti. Bufabrikada Türk Metal’i yetkili kılmak için çok uğraştı.Ama çoğunluk bizim sendikada olduğu için mahkemesonucu yetki bize geçti. Bu süreç yaşanmamış olsaydıbiz şimdi ikinci TİS’imizi yapıyor olacaktık. Bu süreçyaşanırken de biz sendika olarak her işçi arkadaşaiyileştirme parası alabildik. Şimdi grev kararı astık vebu süre içerisinde iş yavaşlatma, kokart takma vevardiya çıkışlarında yürüyüş yapmak gibi eylemlerimizolacak. Süreci bekliyoruz.

Kızıl Bayrak / İzmir

Mahle Mopisan’da grevkararı

DHL’de eylem

Kargo ve taşımacılık devi DHL’de sendikalörgütlenme mücadelesini sürdüren TÜMTİS, 21Temmuz günü, DHL’nin Gebze’deki depoları önündebasın açıklaması gerçekleştirdi.

Sendika üyesi 18 işçinin geri alınmasının talepedildiği eylemde sendikadan istifa baskısınabaşvuran DHL yönetimi de kınandı.

İşçilere destek TÜMTİS’in örgütlü olduğu çeşitli işyerlerinden

işçilerin yanısıra Deri-İş Tuzla Şubesi, Yol-İş İstanbul1 Nolu Şube, Tez-Koop-İş 5 Nolu Şube, Kristal-İşGebze Şubesi, Hava-İş, Eğitim Sen, Tek Gıda-İş, Çelik-İş ve UİD DER’den üye ve yöneticilerin katılımı ileyapılan basın açıklamasını TÜMTİS İstanbul ŞubeBaşkanı Ersin Türkmen okudu.

Türkmen, yaptığı açıklamada DHL’nin, kısa birsüre önce performanslarından dolayı ödüllendirdiğiişçileri, performans düşüklüğü gerekçesiyle, her ay100 saate yakın fazla mesai yapan işçileri, fazlamesaiye kalmadıkları gerekçesiyle işten attığınıbelirterek işçileri sendikadan istifa ettirmek içintehdit ve şantaja başvurulduğunu söyledi.

DHL’nin 220 ülke ve bölgede hizmet verenuluslararası lojistik devi olduğunu hatırlatanTürkmen, bu şirketin 50 milyar Euro’yu geçen yıllıkgelirine rağmen işçisine açlık sınırının altında birücret verdiğini sözlerine ekledi.

DHL yönetimine seslenen Türkmen, DHL’ninsendika ve işçi düşmanı tavrını bütün dünyada teşhiredeceklerini söyledi.

Açıklamada ayrıca, bütün sendikalar, emekörgütleri, meslek odaları ve emekten yana olankurum ve kişiler dayanışmaya çağrıldı.

Süreyyapaşa’dadireniş başladı

İstanbul Maltepe’de Süreyyapaşa GöğüsHastalıkları Hastanesi’nde, taşeron şirketin baskıcıuygulamalarını kabul etmeyen 3 işçi işten atıldı.

Taşeron şirketin işçilere dayattığı “Hiçbiralacağımız yok” ibareli belgeleri imzalamayan DevSağlık-İş Sendikası’na üye 3 taşeron işçi 23 Temmuzgünü yaptıkları eylemle uygulamaları protestoederek direnişe başladılar.

Sabah saatlerinde hastane yönetimi ile atılanişçiler ve sendika yöneticilerinin yaptığı görüşmedende sonuç çıkmadı. Basın açıklamasında, hastaneyönetimi ve taşeron şirket teşhir edildi.

İşten çıkarılan işçilerden Hamdi Azbay, yıllardırhastanenin yemekhanesinde taşeron şirketüzerinden çalıştırıldıklarını; her ihaleyle şirketdeğiştirtilerek emeklerinin çalındığını ifade etti.

Yüksek Planlama Kurulu'nun havacılık tazminatıyla ilgili kararı 19 Temmuz günü Adana'da yapılan eylemleprotesto edildi. Devlet Hava Meydanları İşletmesi (DHMİ) çalışanlarının tazminat hakkını gasp eden yasaya karşıyapılan açıklamayı Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) Adana DHMİ İl Temsilcisi Mehmet Turgutokudu.

DHMİ Genel Müdürlüğü önünde yapılan açıklamada, “Mevcut Havacılık Tazminatı tüm personel arasındaeşitsizlik yaratarak huzursuzluğa ve kurum içerisinde var olması gereken aidiyet duygusunun yok olmasına nedenolmuştur.” denilerek DHMİ Genel Müdürlüğü'nün yönetim anlayışı eleştirildi.

Açıklama, gerekli değişiklikler yapılmadığı ve mağduriyetler giderilmediği takdirde önümüzdeki süreçiçerisinde hukuki ve fiili mücadelenin devam edeceği vurgusuyla bitirildi.

Kızıl Bayrak / Adana

DHMİ emekçilerinden eylem

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sınıf hareketiSayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şubesi’ndeörgütlü Sarkuysan fabrikasının işyeri temsilcisiÖmer Kara ile MESS Grup TİS süreci üzerinekonuştuk.

Gebze bölgesinde MESS üyesi fabrikalarda GrupTİS süreci hazırlıklarını ve önümüzdeki dönemizlenmesi gereken mücadele hattını değerlendirenKara, yetkiler beklenmeden fabrikalarda çalışmalarınbaşlaması gerektiğini dile getiriyor.

“Bir kabullenmişlik hali mevcut”

- 2012-2014 MESS Grup TİS görüşmelerineyaklaşırken genel durum nasıl görünüyor?

Geçtiğimiz TİS süreçlerindeki hazırlıklarıdüşündüğümüz zaman hazırlıklar zayıf. Geçtiğimizsenelerde zaman bu kadar yaklaştığında her şeybelliydi, örneğin taslaklar hazırdı. Şimdi bakıyoruzortada somutlaşmış, biz temsilcilere, fabrikalaraulaşmış herhangi bir şey görünmüyor. Bunun enönemli nedeni yetkilerin bekleniyor olması. Yetkilerinbelirsiz olması durumu bir bekleme haline dönüşmüşdurumda. TİS süreci geri planda kaldı, yetki alacakmıyız almayacak mıyız sendika bunun için bekliyor.Bir tıkanma var. Geçen haftalarda Gebze’deki bütüntemsilcilerle bir toplantı yapıldı. Yeni bir eylem planıçıkartılacağı ifade edildi. Ama somutta atılan bir adımyok.

Türk Metal’in tutumu da belirsiz. Türk Metal deMESS de darbe yediler. Türk Metal, değişik bir taktikizleyecek mi şu an görünen bir şey yok.

İşçi arkadaşlar da TİS süreci ile ilgili nedüşünüyor ne de konuşuyor. Taleplerini düşünen yok,bir kabullenmişlik hali mevcut. Fabrikalardakiarkadaşlar kendi durumları üzerinden “o kadaryapıyoruz da sonuç ne” şeklinde bakabiliyorlar.Sarkuysan iç örgütlülüğü diğer fabrikalara göre dahagüçlü bir yer. Bizim de özel bir hazırlığımız yok.Komiteleri kurduk bekliyoruz. Verilecek, bizeiletilecek kararı bekliyoruz.

- Gebze’de gerçekleşen toplantıya ilgi nasıldı?Toplantıda önceki TİS sürçleri değerlendirildi.

Yeni yasalar anlatıldı. Cansızdı. Sonuçta butoplantıda bir önceki süreçteki benzer toplantıdayakalanan hava yakalanmadı. Belirsizliğin, beklemehalinin sonucu.

“Bosch’un yarattığı atmosfer bile yetti”

- Bir önceki önceki TİS dönemi Birleşik Metal’inörgütlü olduğu yerler açısından hareketli geçti. Yineyakın süreçte Bosch ve Cengiz Makine işçileri TürkMetal’den ayrıldılar. Bu yaşanan gelişmeler bölgedenasıl bir etki yarattı?

Türk Metal’den bize katılanlar var. TürkMetal’den kopartılan yerlerin etkisi çok fazla. CengizMakine, bölgede çok olumlu bir hava yarattı. Bizegüç ekledi. Hayal gibi gelirdi, ama olduğunu görünceolumlu bir bakış açısı yarattı. Bunun heyecanıduyulacağı yerde bir durgunluk var. Bosch süreciönemli, yorucu bir süreç de oldu ama Bosch’un yetkisürecindeki sonucu ortaya çıkacak havayıbelirleyecek. Bosch’ta yetki alındı diye biliniyordu,

işçi arkadaşlar böyle biliyordu, sonra farklı bir sonuççıkınca biraz da olsa kırıklık oldu. Ama yine de yetkialınamasa da bu yarattığı atmosfer bile yetti. Boschvesilesiyle birçok yan kuruluş da bize geçmiş oldu.Ortaya çıkan havanın etkisi ile Birleşik Metal’egeçmek için örgütlenme faaliyeti yürüten büyükfabrikalar da var.

“Gebze yerinden oynatılmalı”

- Bir önceki sözleşme sürecini değerlendirirmisin?

Hüsrandı. 30 kuruş için mi yapıldı tüm bunlardedirtiyor. Sonrasında işçilere anlatması bizleraçısından zor oldu. Daha iyisi olabilirdi. Kapalıkapılar ardında kararlar alındı. Temsilcilerin bilehaberi yoktu ek protokollerin kapsamından. Sendikabaşkanları işi bitirdi. Bizler greve de topyekünçıkmak istedik, olmadı. Zaten grev kararınınçıkmasına bile sendika şaşırdı, kararı boşa düşürmeyeçok çalıştı.

Geçen dönem tecrübe yarattı, geliştirici oldu. Busene başka bir hava yaratılmalı, Gebze yerindenoynatılmalı. Ama ortada buna uygun bir icraat yok.Koltuk merakı bitti, koltuklar belirlendi. Geçendönem seçimler öncesiydi, onun basıncı da belirleyicioldu. Maden-İş dönemindeki gibi bir mücadeleolmalı. Yoksa bir büyür bir küçülürüz.

“Yetki sürecini beklememek gerekiyor”

- Bu sene TİS sürecine giderken saldırılaryoğun. Kıdem tazminatına yönelik saldırıya, yetkimeselesine dönük sendikanın ne gibi hazırlıkları,kararları var?

Genel Temsilciler Kurulu’nda madde olarak geçti,“kıdeme dokunulursa genel grev karardır” diye. Bukarardan geri adım atılamaz. Yetki giderse de eylem,etkinlik başlayacak. Kıdem tazminatının da, yetkisürecinin de nasıl sonuçlanacağı merak konusu. İşçiarkadaşlar, TİS’i değil kıdem tazminatının neolacağını daha çok merak ediyor.

Bence TİS sürecinin çalışmaları için yetki sürecinibeklememek gerekiyor. Nasıl sonuçlanırsasonuçlansın bizim hazırlığımız, çalışmalarımızbugünden yürümeli. Eylem planı çıkartılmalı. Her şeyiçe içe aslında ama her şey için ayrı bir beklemedurumu var. Neyin ne olacağı, havanın neredeneseceği belli değil.

“İşçileri siyasallaştırmalıyız”

- Bu sözleşme sürecinde hangi taleplerin öneçıkartılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Ücret farklılığı yıllardır dillendirdiğimiz bir talep.Bölgedeki birçok fabrikada farklılık temel sorun.İşçilerin ücretleri arasındaki uçurum kapatılmalı.

Birleşik Metal’in örgütlü olduğu yerlerde esnekçalışma yok, üretimde taşeronlaştırma yok. Bazıfabrikalarda bölüm değiştirme sorunu ile karşı karşıyakalabiliyor arkadaşlarımız.

Her fabrikanın kendine has özellikleri ve sorunlarıolabiliyor.

- Son olarak eklemek istediğiniz, vurgulamakistediğiniz bir şey var mı?

İşçileri siyasallaştırmalıyız, sınıf bilincinikazanmalarını sağlamalıyız. İşçiler siyasallaşmadanadım atmak zor.

Kızıl Bayrak / Gebze

“Yetkiler beklenmeden fabrikalardaçalışmalar yürütülmeli!”

Hey Tekstil işçilerineziyaret

6 aydır direnişlerini sürdüren ve 16 Temmuz’dadireniş komitesinin direnişi bitirme hamlesine karşındirenişi sürdürme iradesini gösteren HEY Tekstilişçilerine 19 Temmuz günü direnişçi THY işçileridestek ziyaretinde bulundu.

“HEY Tekstil işçileri yalnız değildir! – THYDirenişçi Kadın İşçileri” pankartını açarak direnişalanına gelen THY işçileri HEY Tekstil işçilerinindirenişini selamladılar. Ziyaret boyunca “HEY Tekstilişçisi yalnız değildir!”, “Direne direne kazanacağız!”,“Birleşe birleşe kazanacağız!”, “Kurtuluş yok tekbaşına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganları atıldı.

Yapılan sohbette THY işçileri direnişin son geldiğinoktayı, EMEP’in tutumunu öğrenmek isterken HEYTekstil işçilerinin deneyimlerinin kendilerine de örnekolacağını, Hava-İş Sendikası’nın da her zaman HEYTekstil işçilerinin arkasında olduğunu belirttiler. HEYTekstil işçileri adına yapılan konuşmada EMEP’indireniş sürecine olumsuz etkisi teşhir edilirken,bundan sonraki süreçte hatalarından öğrenerekkazanana kadar direnmeye devam edeceklerinibelirttiler. Yapılan sohbetin ardından THY işçilerieylem alanından sloganlarla ayrıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-30

CMYKCMYK

Gerici/emperyalist savaşa karşı halkların birleşik direnişi!16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/29 * 20 Temmuz 2012 Sayı: 2012/29 * 20 Temmuz 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYKCMYK

Pentagon’un savaş baronları ile bölgedeki aktiftetikçileri, Suriye’deki çatışmaları tırmandırmak için elaltında bulundurdukları tüm güç ve araçları seferberetmiş haldeler. Savaşı başkent Şam’a taşıma çabalarınıyoğunlaştıran emperyalistlerle bölgenin “tetikçi üçlüsü”(Türkiye, Suudi Arabistan, Katar) ve ırkçı-siyonistİsrail, Beşar Esad’a yakın üç üst düzey yöneticininöldürülmesini sevinçle karşıladılar. Bu tür saldırılarkendilerine yöneldiğinde, “terör bizi vurdu” diye feryat-figan edenler, saldırı Suriye’de olunca, “Baas rejimininsonu gelmiştir” türünden söylemlerinyaygınlaştırılmasına fırsat saydılar.

Saldırıyı manşetlere taşıyan savaş çığırtkanı medya,“Baas rejim bitmiştir” havası estirmeye çalışıyor. Yaniçatışmaların şiddetlenmesi ve daha çok kanın akmasınaiştahla sarılan emperyalist merkezlerdeki medyatekelleri ile Türkiye’deki dinci-gericilik borazanı veyayardakçısı medya, “artık BM kararına gerek yok, Baasyönetiminin işini bitirmek için, uluslararası güçler bir anönce saldırıya geçmelidir” vaazını yükseltmeye başladı.

Dinci-Amerikancı iktidarın borazanı ileyardakçılarının histerik bir halde savaş çığırtkanlığınıyükseltmeleri, harcı halkların kanıyla karılan pastadanpay kapmak için salya akıtmaya başlayan güçlerin, tümiğrençliklerinin gözler önüne serilmesini sağlamıştır. Bugelişmeler, yeri geldiğinde dinden, imandan, ahlaktan,adaletten, liberalizmden, demokrasiden dem vuranların,“vampirler familyası”na mensup olduklarını tartışmayayer bırakmayacak bir şekilde kanıtlamıştır.

Afganistan ve Irak’ı “özgürleştirenler”in

“Suriye sevdası”

ABD emperyalizminin “gayri resmi” basınsözcülerinden The New York Times gazetesininyayınladığı haberlerde, Barack Obama yönetimininSuriye konusunda artık “diplomatik çözümü” olanaksızgördüğü ve bu yöndeki çabalara son verdiği belirtiliyor.

Obama yönetiminin görevlilerine dayandırılan sözkonusu haberlerde, ABD rejiminin bundan böyle Suriyekonusuna aynı şekilde yaklaşan ülkelerle birlikte BeşarEsad yönetimini devirmek için muhaliflere verdiğidesteği artıracağı ifade ediliyor. Bu haberlerin, parasıSuudi Arabistan-Katar ikilisi tarafından karşılanan, Türksermaye devleti eliyle dinci çetelere ulaştırılanAmerikan silahlarıyla yapılan saldırıların, Baasyönetiminin üst düzey yöneticilerini de hedef almasınınhemen ardından piyasaya sürülmesi dikkat çekicidir. Buçakışma, fiili savaşla medya aracılığıyla icra edilenpsikolojik savaşın aynı merkezlerden yönetildiğikanısını güçlendiriyor.

Saldırı hazırlığına dair bilgiler, medya haberleriylesınırlı değil. Türkiye’nin güneyinin CIA mensuplarıbaşta olmak üzere yabancı ajanlarla kaynadığı, özellikleCIA ajanlarının “Suriyeli muhalifler”le birlikte çalıştığı,bu soysuzlaşmış tetikçileri yönlendirdiği ve Beşar Esadsonrası döneme hazırlık yapıldığı yönünde resmi ve

gayrı-resmi açıklamalar yapılıyor. Tüm bunlar, Suriye’deki savaşın daha da

kızıştırılacağı ve emperyalist/siyonist güçlerle bölgedekiAmerikan taşeronları eliyle Baas yönetimini yıkıp,Şam’da bir ABD kuklası rejim inşa etmek için harcanançabaların daha da arttığına işaret ediyor.

Pentagon’un savaş baronlarının yaydığı bu haberlerAfganistan, Irak ve Libya’yı “özgürleştiren” hayduttakımının, artık Suriye halklarının başına da fiilenmusallat olduğunu gözler önüne seriyor.

Emperyalistler ile “müslüman” suç ortaklarının, yani“aktif tetikçiler”in ülkeleri nasıl “özgürleştirdiklerini”anlamak için Afganistan, Irak ve Libya’ya bakmakyeterlidir.

Afganistan’ı ortaçağ karanlığının dibine kadar sürenemperyalist işgal (özgürleştirme hareketi), bu ülkedeyaşayan halkların hayatını tam cehenneme çevirmiştir.İşsizlik, yoksulluk, açlık, savaş ve NATO’ya bağlıuçakların havadan yağdırdığı bombalar. Bu “özgür”Afganistan’ın resmidir.

İkinci hedef olarak seçilen Irak’ta ise emperyalistişgal bu ülkenin yakılıp yıkılmasına, 1.5 milyon insanınkatledilmesine, daha fazlasının sakatlanmasına,yüzbinlerce kadının dul, milyonlarca çocuğun yetimkalmasına, milyonlarca kişinin ise yerini yurdunu terketmesine neden olmuştur. Geçen hafta bir günde 14kentte bomba yüklü araçlarla düzenlenen 22 ayrısaldırıda en az 91 kişinin katledilmesi, 161 kişinin iseyaralanması, emperyalistlerle suç ortakları tarafından“özgürleştirilen” Irak’ın veciz tablosunu gözler önünesermektedir.

İzmir’deki NATO üssünden yönetilen saldırılarlayedi ay boyunca bombalandıktan sonra işgal edilenLibya’da neler olduğuna dair ise, artık tek bir habererastlamak mümkün değil. Zira bu ülkeyi “özgürleştirip”kurtlar sofrasına dönüştüren emperyalistlerle suçortaklarını, Libyalı emekçilerin durumu, artık hiçbirşekilde ilgilendirmiyor. Yağmanın yanısıra silahlıçatışmalar, vahşi işkenceler, toplu cinayetler Libya’da

devam ediyor. Ama bu vahşetler “özgür” bir ülkedecereyan ettiği için, saldırganlık ve savaşın borazanlığınıyapan medya tekelleri için bir haber değeri taşımıyor.

Bu aralar Suriye bu zincirin dördüncü halkası halinegetirilmek isteniyor. Çatışmaların vardığı boyut ve dinciçetelerin bazı alanlarda “İslam devleti” ilan edeceknoktaya gelmesi, Suriye’nin de fiilen bu kanlı girdabasürüklendiğinin kanıtlarıdır. Zorba Baas rejiminin bunoktaya varılmasındaki rolü ne olursa olsun, harcıhalkların kanıyla karılan pastayı yağmalamak için salyaakıtan ABD emperyalizmi ile bölgedeki tetikçi suçortaklarıdır. Zira bu güçler, çeteleri korumaya almamış,silahlandırıp eğitmemiş olsalardı çatışmanın bu boyutavarması söz konusu bile olmazdı. Emperyalistlerlebölgesel gericilik odaklarının, somutta “tetikçi üçlü”nün(Türkiye-Suudi Arabistan-Katar) fiili müdahaleleriolmasaydı, Suriyeli işçi ve emekçilerin Baas yönetiminekarşı başlattıkları mücadelenin amacından saptırılmasıda mümkün olmazdı.

Tüm bunlar, “Suriye’nin dostları” kisvesine bürünenABD ile AB’deki kuyrukçuları ve bölgedekitetikçilerinin, Suriye halklarının kanını akıtmayı, sefilemellerine ulaşabilmenin dayanağı olarakkullandıklarını gösteriyor.

Son günlerde kimyasal silah tartışmasınınbaşlatılması ve bu gerekçeyle siyonist İsrail’in desaldırıya geçmek için fırsat kolladığını ilan etmesi,çatışmaların daha vahim bir hal alacağını gösteriyor.Bunun ise, akan kanı durdurmaya değil, daha artmasınayol açacağı aşikârdır.

Emperyalist savaş için çığırtkanlık

yapmıyorsanız: “Baas’çısınız”

Bilindiği üzere Türk sermaye devleti ve dinci-Amerikancı AKP iktidarı, olayların başlamasından kısasüre sonra, Baas yönetiminin yıkılması ve Şam’da“dinci-gerici, neoliberal, Amerikancı” bir rejiminişbaşına getirilmesi için hırsla çaba harcamaya

başlamıştır. Öyle ki, kimi zaman Pentagon’un savaşbaronları bile, AKP şeflerine “biraz sakin olun”telkininde bulunma ihtiyacı hissetmişlerdi.

Ancak Baas yönetiminin çapulcu dinci çeteler eliylekısa sürede yıkılacağı varsayımı boşa düşünce, yaşananfiyasko, Ankara’daki Amerikancıları daha dahırslandırdı. Ama ne kendileri Suriye’ye açıktansaldırmayı göze alabildiler ne Pentagon’dakiefendilerinin durumu buna müsait oldu. Bundan dolayısabırsızlıkla şu ana kadar beklemek zorunda kaldılar.Fakat bu süreyi dinci çeteleri eğiterek, silahlandırarak,besleyerek ve “sivil” muhalefete çekidüzen vermeyeçalışarak geçirdiler. Yani AKP iktidarı, iç politikadafaşizan saldırganlığı yükseltirken, Baas yönetiminiyıkmak için de Suriye’deki iç çatışmaları eldengeldiğince körüklemiştir.

Bu uğursuz çabanın, “Suriye halkını Baaszulmünden korumak” adına harcandığı yönündekiiddialar, AKP gibi faşizan zihniyetli bir iktidar içinfazlasıyla iğreti duruyor. Zira Kürt halkına vehareketine, ilerici ve devrimci güçlere, işçi veemekçilere ve diğer ezilenlere karşı devlet terörü estirenbir iktidarın, Suriye halkının sorunlarıyla ilgilendiğiiddialarına ahmaklar bile inanmaz. Bundan dolayı dinci-gericiliğin borazanlığını yapan medya, mesaisininönemli bir kısmını, Suriye’ye emperyalist bir saldırınınyapılması ve dinci-gericiliğin etkisindeki toplumkesimlerinin bu savaşa destek olmasını sağlamak içinçaba harcamak zorunda kaldı. Göründüğü kadarıyla bukonuda halen kayda değer bir başarı sağlanmamıştır.Zira son günlerde savaş çığırtkanlığında iyice zıvanadançıktı söz konusu medya.

Kokuşmuş karanlığın bu rezil temsilcileri, sermayeve emperyalizmin hizmetindeki AKP iktidarınınzorbalığına karşı çıkan herkesi “Ergenekoncu” ilanederken, emperyalist savaş çığırtkanlığına karşıçıkanları ise, “Baas’çı” ilan etmeye başladılar. En ufakbir insani değer kırıntısından bile yoksun olan bu“organik gazeteci” takımının tüm çabası, Suriye’nin Irakgibi “özgürleştirilmesi”dir. Vurgulamalıyız ki, songünlerde Washington’dan yapılan açıklamalar, en çokbu savaş çığırtkanı dinci-gericileri coşturmaktadır.Dinci-Amerikancıları rahatsız eden yeni gelişme,Suriyeli Kürtler’in özerklik ilan etmeleridir. Bu süreçtePKK çizgisine yakın partinin aktif bir rol oynaması ise,söz konusu rahatsızlığı daha da pekiştirmektedir. AKPiktidarı, -ne kadar etkili olabileceğinden bağımsızolarak- Suriyeli muhalifler eliyle bu adımı baltalamakiçin harekete geçti bile.

Kışkırtılan savaş halkların birbirine

kırdırılmasını da içeriyor

Pentagon’da çizilen “yeni haritada” Ortadoğuhalklarının etnik, dinsel, mezhepsel temeldeparçalanması esas alınıyor. Halklar mozaiği olan

bölgenin bu özelliği, “fay hatları” olaraktanımlanmaktadır. Irak’ta bu plan belli bir noktaya kadaruygulanıyor. Şimdi sıra Suriye’de, ardından mezhepçatışmalarının Lübnan’a taşınması, Hizbullah’ıntasfiyesi, Filistin direnişinin tasfiyesi ve nihai hedefolarak İran’ın hedef alınması planlanıyor.

ABD emperyalizminin hegemonya savaşının cephesihaline getirilen Ortadoğu’daki bu kanlı plan siyonistİsrail ve Türkiye-Suudi Arabistan-Katar üçlüsütarafından aktif bir şekilde desteklenmektedir. Bölgehalklarının bu kanlı/uğursuz plana karşı çıkmalarınıengellemek için olaylar “Şii-Sünni çatışması” kılıfınauygun hale getirilmek isteniyor. Türkiye-SuudiArabistan-Katar üçlüsünün “Sünni-dinci-Amerikancı”rejimler tarafından yönetilmesi, bu rejimlerin tümicraatlarıyla “mezhepçi” bir çizgi izlemeleri, ABD/İsrailpatentli plana hizmet etmenin olanağı olarakdeğerlendiriliyor.

Suriye’deki köktendinci çetelerin adı geçen rejimlertarafından desteklenmesi, Baas yönetiminin -öyleolmamasına rağmen- “Alevi yönetimi” diye kodlanması,Suudi sermayeli uydu kanallarından mezhepçatışmalarını kışkırtan yayınların aralıksız devametmesi, etnik, dinsel, mezhepsel boğazlaşma riskiniarttıran etkenlerdir.

Pek çok ülkeden Suriye’ye gelen kökten dincilerindinsel/mezhepsel kimliğinden dolayı insanlarıkatletmeleri ve son olarak Hataylı Arap Alevilere ait 12TIR aracının -Türkiye-Suriye sınırları arasındaki bölge-yakılması ve onlarca aracın yağmalanması, olaylarınvahim bir hal almaya başladığını gösteriyor. Bu aradaHatay Valisi’nin, “TIR araçlarına saldıranlar Suriyelimuhalifler değil, kaçakçılardır” açıklamasıyla köktendinci çeteleri koruyan bir tutum alması, mezhepçatışmalarının ülke sınırlarına giriş yaptığı anlamına dageliyor.

Bu gidişatın önüne geçilemezse eğer, etnik, dinsel,mezhepsel çatışmaların Suriye’nin yanısıra, bölgesel birhal alacağı kimse için bir sır değil. Suriye, Lübnan, Irak,Türkiye, İran, Körfez ülkeleri, kısacası tüm bölgehalklarının bu kanlı girdaba kapılmaları gibi ciddi birrisk vardır. Sürecin bu yönde ilerlemesi, bölgehalklarının emperyalist hegemonya savaşları adınabirbirini boğazlaması anlamına gelecektir.

Bu koşullarda Suriyeli Kürtler’in özerklik ilanetmeleri, bu hak tümüyle meşru olsa da, Türk devletininde girişimleriyle bu bölgeyi de etnik çatışma alanınaçevirebilir. Nitekim AKP şeflerinin bu konuyla ilgiligerici Suriye muhalefetini toplantıyla çağırmış olmalarıhayra alamet değil.

Gerici/emperyalist savaşa karşı

birleşik direniş!

Suriye’deki çatışmaların aynı zamanda birhegemonya savaşı olduğu biliniyor. ABD

emperyalizmiyle suç ortakları bölge üzerinde tam birhegemonya kurmak isterken, Rusya ve Çin ise,bölgedeki çıkarlarını koruma derdindeler. ÖzellikleRusya’nın bu konuda çok kararlı olduğu -diğer şeylerinyanısıra-, daha önce durdurulan nükleer başlıklı füzeüretiminin, seri bir şekilde başlayacağını ilanetmesinden de bellidir. Bu olgu olası bir savaşın farklıcephelere de sıçrama ihtimalini de yükseltiyor.Suriye’de ise çatışmaların şiddetleneceğini, bu ülkeninparçalanma riskiyle karşı karşıya bulunduğunu reddedenpek kimse yok.

Fakat bu aşamadan sonra Baas yönetimi yıkılsa dayıkılmasa da, Suriye parçalansa da parçalanmasa da,ortada bölge halklarının geleceğini tehdit eden birdurum oluşmuş bulunuyor. Gelinen yerde en cidditehlike halkları birbirine boğazlatma zeminininoluşturulması yönünde katedilen mesafedir. Bundandolayı bölgenin tüm ilerici ve devrimci güçlerinin olasıbir boğazlaşmanın önüne geçmek, halkları bu tuzaktankorumak için kararlı bir çaba harcamaları şarttır. Ziradeneyimler, bu tür boğazlaşmaların vahşi boyutlaraldığını, bunun insanlık adına biriktirilen tüm değerlerinheder edilmesine yol açtığını, ilerici ve devrimcibirikimlerin yok edildiğini, tüm bunların etnik, dinsel,mezhepsel aidiyetinden bağımsız olarak işçi veemekçilere ağır bir yıkım yaşattığını sayısız kerekanıtlamıştır.

O halde ciddi bir risk olarak karşımızda duran olasıbir kanlı boğazlaşmayı önlemek için gerici/emperyalistsavaşa karşı mücadeleyi her alanda yükseltmeli, tümbölge halklarını birleşik mücadele bayrağı altındatoplamak için tüm güç, olanak ve araçlar seferberedilmelidir.

­­Emperyalistlerle­suç­ortakları­halkların­boğazlaşması­için­zemin­döşüyor...

Gerici/emperyalist savaşa karşı halklarınbirleşik direnişi yükseltilmelidir!

SYKB-2012-30-orta-sonrasi_Layout 1 26.07.2012 14:17 Page 16

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-30

Ortadoğu18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012

Kürt halkı, Batı Kürdistan’ın önemli bir bölümündeyönetime el koydu. 19 Temmuz’da Kobani’deyönetime el koyan Batı Kürdistan halkı, ilerleyengünlerde Afrin, Derika Hemko ve Amude’de deyönetimi ele geçirdi. Kentlerde Suriye bayraklarınıindirip Kürt ulusal bayraklarını asan halk ve YPGmilitanları (Halk Savunma Birlikleri) birçok yerdekontrol noktaları kurdu. Batı Kürdistan halkı buadımlarla hem ulusal baskıdan hem de Baas rejimi ile“Özgür Suriye Ordusu” arasındaki çatışmaların BatıKürdistan’a yayılmasını engellemek istiyor.

Batı Kürdistan halkının özgürlüğe doğru yaptığıatılım, Suriye’deki gerici iç savaşın tüm taraflarınasoğuk terler döktürdü. Özellikle Ankara’dakitaşeronlar Kürt halkının yaptığı bu hamleyle neyeuğradıklarını şaşırdılar. Bu gelişmeyle birlikteErdoğan, MİT Müşteşarı ve Genelkurmay Başkanı ilegörüşmeler yaptı, güvenlik zirvesi gerçekleştirildi. Bugörüşme ve toplantılarda PKK’nin gücünün hangiyollarla dizginlenebileceği kararlaştırıldı.

Baas rejiminin Batı Kürdistan’da on yıllardıruyguladığı ırkçı inkar ve katliam siyaseti Suriye’dekiayaklanma belirtileriyle birlikte değişti. Esad kendisinekarşı Kürdistan’da aktif bir muhalefet oluşmasınıengellemek niyetiyle on yıllardır vatandaşı olaraktanımadığı Kürt halkına kimliklerini dağıtmayabaşladı. Ancak Kürt halkının özlem ve talepleri sadece“kimlik” sorunu ile çözülemezdi, çözülemedi de.Silahlı çatışmaların baş göstermesi üzerine Türksermaye devletinin de ön ayak olduğu başka planlardevreye girdi. Kürt örgütleri emperyalizmin kuklasıolan “Suriye Ulusal Konseyi”ne davet edildi. Ancak“demokrasi” savaşçısı Suriye Ulusal Konseyi’ninözgürlük anlayışında Kürt ulusuna özgürlük yoktu.Konsey toplantısına katılan Kürt örgütlenmelerininkendi kaderini tayin hakkı ve özerklik gibi taleplerikabul edilmedi.

Bu süreçte PKK’nin Suriye kolu olan DemokratikDeğişim Partisi (PYD) yaşanan süreci iyideğerlendirerek Batı Kürdistan halkının özörgütlenmelerini yaratmaya koyuldu. Bunların enönemlisi olan silahlı örgütlenmenin yanısıra kültürelalanlarda da adımlar atıldı. PYD Suriye Kürdistanı’nınnicel ve nitel anlamda en büyük gücünü oluşturuyor.PYD ve onun içerisinde yer aldığı Halk Meclisişimdiye kadarki süreçte diğer 16 Kürt örgütünün yeraldığı Kürt Ulusal Konseyi ile anlaşamadı. Baasrejimi’nin büyük darbeler yemesi ve Kürdistanbölgesinden gücünü çekmesi, Kürt halkının bir an önceharekete geçmesi gerektiğini gösterdi. Barzani,Suriyeli Kürtlere birleşmeleri yönünde çağrıdabulundu. Hewler’de toplanan PYD ve Kürt UlusalKonseyi birleşme kararı alarak, çatı örgütlenmelerikurdular. Çatı örgütlenmesinin silahlı ayağınıysa PYDmilitanları oluşturdu ve askeri örgütlenme YPGkuruluşunu Kobani’yi ele geçirerek duyurdu.

Batı Kürdistan halkının isyanı küçük olaylardışında kansız bir şekilde başarıya ulaştı. Ancak Baasrejiminin önemli güçlerinin bulunduğu Qamışlo’dahala yönetim alınabilmiş değil. Esad’ın Kürtlere karşıasıl hamlesi bu kentte ortaya çıkacak gibi gözüküyor.Tüm bunlara rağmen Kürt halkına karşı asıl tehlikeyisermaye devleti ve onun kışkırtabileceği Özgür SuriyeOrdusu oluşturuyor.

Kuzey Kürdistan’da halka yönelik imha ve inkarçizgisinde direten Türk sermaye devleti, Güney’densonra Batı Kürdistan’da da özerk bir yönetimin

oluşmasından büyük endişe duyuyordu. Bu yüzden Suriye’de silahlı çatışmalar

başladığından kısa bir süre sonra “tampon bölge” adıaltında askeri müdahale niyetini açığa vurmuştu.Ancak emperyalist merkezlerden icazet alan “YeniOsmanlı” Washington’dan Suriye seferi için yeşil ışıkalamadı. Eğer askeri bir müdahalede bulunabilselerdi,Batı Kürdistan’daki ulusal kalkışmayıengelleyebilecek ya da en azından kendi Kürtleri’niyaratmaya çalışacaklardı. İkinci ihtimal Suriyeli Kürtörgütlerinin, Suriye Ulusal Konseyi’ni reddetmesiyledevre dışı kaldı.

Batı Kürdistan halkının özerklik ilanı Ankara’yı okadar sersemletti ki günler boyunca hiçbir açıklamayapamadılar. “Beklenmeyen gelişme” açıklamasınınardından ise Beşir Atalay “böyle bir şey yok. Sadecebirkaç yerde bayrak asılmış” dedi. İkiyüzlü sermayedevleti Suriye’yi “özgür”leştirmeye çalışırken Kürthalkının özgürlük atılımına şu ana kadar ses çıkarmadı,bu aşamada rolünü medyaya devretti. Medyanın anti-Esad yayın çizgisinin yanına PKK de yerleştirildi veEsad’ın Türkiye’den intikam almak amacıyla BatıKürdistan’da kentleri PKK’ye bıraktığı dillendirildi.Medya aptallığa varan spekülatif haberlerin yanında,mikrofonlarını hemen Suriye Ulusal Konseyi’neçevirdi ve istenilen açıklamalar yayınlanabildi; kendikaderini tayin hakkı asla tanınmayacaktı. Günler sonraise Erdoğan’dan “müsaade etmeyiz” açıklaması geldi.Erdoğan bu açıklamayla birlikte Batı Kürdistan halkınıaçıkça tehdit etti.

Ayrıca gelişmelerin Kuzey Kürdistan’daki Kürtdirenişini olumlu etkileyeceği bilinen bir gerçek veAnkara’daki Kürt katillerinin en büyük korkusunu buoluşturuyor. Her ne kadar hükümetten net bir açıklamagelmese de atabilecekleri adımlar biliniyor. En büyükolasılık Ankara’nın kendi savaşçıları gibi gördüğü vebeslediği Özgür Suriye Ordusu’nu devreye sokması.Türk sermaye devleti sadece Özgür Suriye Ordusu’nukullanmakla yetinmeyip ajanlar yoluyla çeşitliprovokasyonlara yönelecektir. Askeri seçenekler şu aniçin uzak görünse de diğer ihtimallerin yetmediği andadevreye girebilirler. Hatta Ankara’daki taşeronlar Batı

Kürdistan’daki yönetim değişikliği üzerine emperyalistmerkezlere daha fazla baskı uygulayıp bir an öncemüdahale yolunun açılmasını isteyebilirler de.

Batı Kürdistan halkını, Türk sermaye devletindengelebilecek doğrudan ya da dolaylı tehditlerle birlikte,Suriye’deki iç savaş da tehdit etmektedir. PYDşimdiye kadarki süreçte Suriye Ulusal Konseyi’ne veEsad rejimine mesafeli davranmıştır. Gerici iç savaşadahil olmayan Kürt halkı koşulların en uygun olduğuanda “özerkliği”ni ilan edebilmiştir. Şu anda da YPGmilitanları ve halk iç savaşın Kürdistan’a sıçramamasıiçin tetikte beklemektedir. Ancak belirttiğimiz gibiTürk sermaye devleti alçakça planlarını devreyesokabilir, ancak iç savaş Kürt halkı aleyhine dönmesisalt Türk devletinden de kaynaklanmıyor. Suriyebilindiği gibi birçok din, mezhep ve milletin yaşadığıbir coğrafyada bulunuyor. İç savaşı şu anki düzeyiylekazanacak taraf bu süreçten sonra Kürt halkınınkazanımlarını budamaya çalışabilir. İç savaşın enbüyük tehlikelerinden birisi rejim ve kukla ÖzgürSuriye Ordusu arasındaki çatışmadan, etnik vemezhepsel bir çatışmaya dönüşmesi. Keza bu yöndekietkileri Lübnan’da dahi görülebiliyor. Bahsettiğimiztehlike Batı Kürdistan halkını da beklemektedir.Bundan kaynaklı Kürt halkının örgütlülüğünü veaskeri gücünü mümkün olduğunca daha dakuvvetlendirmesi yakıcı bir ihtiyaçtır. Hangi taraftangelirse gelsin Batı Kürdistan’ı işgal etmeye yeltenentüm kuvvetler serhildanlarla karşılanmalıdır. Aksitakdirde Kürt halkının tarihinde attığı bu büyük adımınkazanımları silinebilir.

Süreç Türkiye’deki ilerici, devrimci ve yurtseverkuvvetleri yakından ilgilendirmektedir. Artıkemperyalistlerin ve Türk sermaye devletinin hedefindesalt Suriye halkı değil, özerkliğini ilan eden BatıKürtleri de vardır. Bu durum dolaysız bir biçimdeTürkiye içerisini de etkileyecek, sermayenin faşizanbaskı ve terörü daha da artacaktır. Türkiyeli ilerici,devrimci ve yurtsever güçlerin acil görevi Suriye’yeyönelik olası bir saldırıda enternasyonalizm bayrağınıyükseltmektir.

M.­Ak

Batı Kürdistan’da “özgürlüğe” doğru...

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-30

Ortadoğu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

Suriye’ye emperyalist müdahalenin yolunudüzlemeye çalışan emperyalistler ve işbirlikçileri, yenisenaryolarla savaş ve saldırganlık politikalarınımeşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Kimyasal silah depolarından “kitlesel katliamlar”akadar basına servis edilen haberlerle “dış müdahaleyigerektiren koşullar olduğu” izlenimi yaratılmakisteniyor. Aktif taşeronluk rolü üstlenen Türk sermayedevleti de bu konuda attığı adımlarla maşalık göreviniicra ediyor.

Emperyalist işgale zemin yaratılmakisteniyor

Bir yandan Suriye konusunda açıklamalar devamederken diğer yandan sınıra askeri yığınakyoğunlaştırılıyor. Füze bataryaları ve tankların yanısıra özellikle ‘KBRN’ olarak bilinen Kimyasal,Biyolojik, Radyolojik Korunma ve SavunmaTaburları’nın Suriye sınırına yönlendirilmesi abartılıhaberlere konu edilerek toplum üzerinde psikolojiksavaş yürütülüyor. Burjuva basın eliyle kimyasal silahhaberleri yapılıp geçmiş katliamlar anlatılıyor. Saringazı, VDX ve Hardal gazının ölümcül etkilerianlatılarak “Güneydoğu bölgesinin tehdit altındaolduğu” iddia ediliyor.

Türk sermaye devleti rolünü oynuyor

Sermaye hükümeti AKP’nin Dışişleri BakanıDavutoğlu, gelinen aşamada “Yemen modeli”nin tekseçenek olduğunu iddia ederek “Esad’a gidecek ülkebuluruz” dedi. Hiçbir ülkenin iç işlerinekarışmadıklarını ifade eden, barış ve kardeşlik dışındahiçbir projede yer almadıklarını savunanemperyalistlerin uşakları ikiyüzlü açıklamalarınınyanında Suriye Ulusal Konseyi ve Özgür SuriyeOrdusu ile ilişkileri yoğunlaştırarak Suriye konusundasürecin dolaysız tarafı oluyor. Savaş ve saldırganlığıdestekleyen sermaye hükümeti AKP her açıklamasıylaikiyüzlülüğünü dışavururken mülteci kampları açmayave yeni yaptırımları devreye sokmaya hazırlanıyor. İlkadım olarak Maraş bölgesinde mülteci kampları içinhazırlıklar başlatılırken diğer yandan sınır kapılarıkapatıldı. Onbinlerce mülteciyi barındıran Türksermaye devleti mevcut olanlara insanca yaşamkoşulları sunmazken yeni kamplar açarak sayıyıyükseltmek istiyor. Kilis ve Antep’te bulunan mültecikamplarında çıkan isyanlar bile sermaye devleti içinmültecilerin ihtiyaçlarının önemli olmadığını bukampların işgal planlarına dolgu malzemesi olarakkullanıldığını gösteriyor.

Davutoğlu yaptığı açıklamalarla Suriye üzerinekurulu planları da açıklamış oluyor. Esad yönetimininsavaş uçaklarını devreye sokmasının dış müdahale içingerekçe olacağını savunan Davutoğlu “Muhalefetgüçlenirse Esad uçaklarla bombalamaya mecbur kalır.İşte o Esad’ın bitişidir.” demişti. Davutoğlu Esad’ınsonunun Kaddafi’ye dönmemesi için çalıştıklarınıiddia ederek çözüm önerileri sıralanıyor.

Suriyeli işbirlikçilerin saldırıları artırarak Halep veŞam’da da çatışmaların yoğunlaşması sonrasıemperyalistler ve bölgedeki işbirlikçileri işgalplanlarını yeniden somut olarak sunmaya başladı.İsrail hava saldırısı planlarını açıklarken diğer yandanBirleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne yeni kararaldırma çabalarını sürdürüyor.

SUK diktatörlüğe ortaklık istiyor

Suriye Ulusal Konseyi ise son yaptığı açıklamalarlaemekçilerin taleplerinden uzak olduğunu bir kez dahagösterdi. Emperyalistlerin hizmetindeki SUK, Esadyönetimden çekildiği takdirde ortak hükümetkurulmasına itirazları olmadıklarını açıkladı. SUK’un

baskıcı rejime karşı özgürlük talebi de böylecesınırlarını gösterdi. Suriyeli işçi ve emekçilerin sefaletkoşulları ya da özgürlük talepleri SUK’un gündemindeyok. Ortadoğu’da emekçilerin yükselen talepleriniboğmak için emperyalistler ve işbirlikçiler her alandakuşatmayı artırıyor. Bu gerici abluka “işçilerin birliği,halkların kardeşliği” şiarıyla örülecek birleşikmücadeleyle kırılacaktır.

Suriye için işgal senaryoları...

Moşe'yi sömürü düzeni katletti

İsrail'in Tel Aviv kentinde, sosyal eşitsizlik ve hayat pahalılığının protesto edildiği eylemde "İsrail devletibeni soydu" deyip kendini benzin dökerek yakan İsrailli gösterici Moşe Silman yaşamını yitirdi.

Vücudunun yüzde 94'ü üçüncü derece yanan 57 yaşındaki Silman tedavi gördüğü Tel Haşomer'deki ŞebaTıp Merkezi'nde doktorların tüm müdahalesine rağmen kurtarılamadı.

Silman "intihar notu" olarak bıraktığı kağıda, "İsrail devletini ve (Başbakan Binyamin) Netanyahu ile(Maliye Bakanı) Yuval Steinitz'i, bu piçleri, İsrail'in güçsüzleşmiş vatandaşlarına her gün çektirilen eziyetnedeniyle suçluyorum. Fakirden alıp zengine veriyorlar" yazmıştı.

Silman'ın kendisini yaktığı eylemin ardından İsrail çapında destek eylemleri düzenlenerek sosyal eşitsizlikve hayat pahalılığı protesto edilmişti.

Emperyalistlerin, Suriye’ye yönelik saldırganlıkta baskı aracı olarak kullanmak istedikleri BirleşmişMilletler Güvenlik Konseyi’nden yeni karar çıkmadı. Rusya ve Çin yönetimlerinin veto haklarını kullanarakengellediği ‘Fransız karar tasarısı’ Esad rejimine yönelik yeni yaptırımlar öngörüyordu.

18 Temmuz akşamı Ulusal Güvenlik Merkezi’ne gerçekleştirilen bombalı saldırıda Devlet Başkanı BeşarEsad’ın eniştesi ve Genelkurmay başkan yardımcısı Asıf Şevket’in yanı sıra, savunma bakanı Davud Raja vekriz yönetimi sorumlusu Hasan Türkmeni öldü, içişleri bakanının da aralarında olduğu üst düzey bazıyetkililer yaralandı.

Bombalı saldırı sonrası toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde başını ABD, İngiltere ve Fransayönetimlerinin çektiği emperyalistler, Suriyeli emekçilerin “güvenliği” için yaptırımların artırılmasını vesonraki aşamada işgali hedefliyor.

Emperyalistler arasındaki çıkar çatışması Suriye üzerinden belirgenleşmeye devam ediyor. Her ikiemperyalist kanat da çıkarları üzerinden Güvenlik Konseyi’ni yönlendirmeye çalışıyor. Bu çatışmalar BM’ninamacını da bir kez daha göstermiş oluyor.

İngiltere’nin Güvenlik Konseyi’ndeki temsilcisi Lyall Grant riyakarlıkta sınır tanımayarak Rusya ve Çin’isuçladı. Grant toplantı sonrası şunları ifade etti: “Yaptıklarının sonucunda bu gaddar rejim korunmuş oldu.Milli çıkarlarını milyonlarca Suriyeli’nin can güvenliğine tercih ettiler.”

Önerge, kalabalık bölgelerden askerlerin ve ağır silahların çekilmemesi durumunda Suriye yönetimine BMAnlaşmasının 7. bölümü uyarınca yaptırımlar uygulanacaktı.

Emperyalistlerin ‘barış’ temsilcisi Kofi Annan, “uluslararası toplumun ivedilikle ve kararlılıkla” hareketegeçmesini istediğini açıkladı.

BM’de emperyalistler uzlaşamıyor

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-30

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012

Londra’da grevhazırlığı

İngiltere’nin başkenti Londra yazolimpiyatlarına ev sahipliği yapmayahazırlanırken, havaalanı pasaport kontrolmemurları da hakları için greve hazırlanıyor.

Hükümet ile anlaşamayan havaalanı pasaportkontrol memurlarını temsil eden sendika, oybirliği ile greve gideceklerini açıkladı.

Hükümet ise, pasaport kontrol emekçilerininhaklı taleplerini karalamaya çalışıyor. Toplutaşıma, gümrük ve güvenlik çalışanları uzun birsüredir istihdam kesintisi ve düşük maaşlarsebebiyle hükümet ile anlaşmazlık içindeydi.

Pasaport kontrol memurlarının grev için,Heatrow Havaalanı’nda en çok ziyaretçininbeklendiği 13 Ağustos gününü seçebileceklerikonuşuluyor.

27 Temmuz’da başlayacak olimpiyatlar içinher gün Londra’ya yüzbinlerce kişinin girişyapması bekleniyor.

4. Neckar Festivaligerçekleştirildi

Almanya’nın Stuttgart kentinin tek ilerici veanti-faşist sokak festivali olan Neckar Festivali’nindördüncüsü 21 Temmuz’da gerçekleştirildi.

MLPD Baden Würtemgerg, BİR-KAR Stuttgart,CEORGE Stuttgart, REBEL Stuttgart,Solidaritätinternasyonal Stuttgart ve PEOBLE-PEOPLE’ın ortak örgütlediği festivale bu yıl dayüzlerce yerli ve yabancı emekçi katılım gösterdi.

Programın ilk bölümünde dünyada gelişen sonolaylar ve çevre sorunları ele alındı.Konuşmalarda, kapitalist sermaye sınıfının azamikar dürtüsüyle gerçekleştirdiği sanayileşme veyerleşim politikalarının sonucu olarak hemen hergün yeni bir doğa felaketi yaşandığına dikkatçekilerek, çerve kirliliğinin insan yaşamını tehditeder boyutlara vardığı vurgulandı. “Stuttgart 21”yıkım projesi konuşuldu ve değişik ülkelerdekifelaket örnekleri üzerinde duruldu. Doğa ve çevresorununun kapitalist sermaye sistemi yıkılarakçözüleceği vurgulanırken, bu feleketlere karşımücadelede en büyük sorumluluğun devrimci veilerici güçlere düştüğünün altı çizildi.

Programın ikinci bölümü ağılıklı olarak kültüreletkinliklerden oluştu. Etkinliğin gerçekleştirildiğicadde pankart ve afişlerle donatılırken, caddeboyunca festivale ilişkin bilgilendirme masalarıaçıldı. Birçok ülkeden müzikler çalınarak halaylarçekildi, yanısıra çeşitli marşlar söylendi. Etkinliğegönderilen mesajlar katılımcılarla paylaşıldı,yiyecek-içecek satışları gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Stuttgart

Dortmund’da anti-faşisteylem

Dortmund Belediye Başkanı’nın yaptığıyolsuzluklar ve bütçe açığı nedeniyle Dortmund’dayeni belediye başkanının belirlenmesi içinönümüzdeki günlerde seçim yapılacak. Her seçimdöneminde olduğu gibi çeşitli burjuva partiler yinesahneye çıktılar. Yeni yalan ve karşılıksız vaatlerle birkez daha emekçileri aldatmaya çalışıyorlar. Hiçbirzaman olmadıkları ölçüde yoğun bir faaliyetyürütüyorlar. Sokakları afişliyor, bildiriler dağıtıyor,toplantı ve mitingler düzenliyorlar.

Seçim vesilesiyle sahne alan partilerden biri defaşist NPD oldu. İşçi, emekçi, göçmen, ilerici vedevrimci düşmanı bu parti, bugünlerde her zamankigibi Alman devletinin demokrasi yalanının ardınagizlenerek ve polis koruması altında yoğun bir faşistpropaganda faaliyeti başlatmış bulunuyor. Dortmundsokakları diğer partilerin faaliyetlerinin yanısıra bufaşist partinin afişleriyle de kirletiliyor. NPD bununlada kalmadı, özellikle göçmen emekçilerin çok yoğunolduğu Nord-Markt’da bir miting gerçekleştirdi.Mitingde yoğun biçimde faşist propaganda yapıldı.Polis, yine, eylemlerini gerçekleştirmeleri içinfaşistlerin güvenliklerini alarak etrafında çember

oluşturmayı ihmal etmedi. Faşist partinin bu propaganda çalışmaları

karşısında ilerici, anti-faşist ve devrimci güçler de boşdurmadı. NPD’li faşistlerin sesinin duyulmasını,insanlık düşmanı faşist propagandanın emekçilereulaşmasını engellemek için harekete geçtiler. Tatildönemi olması nedeniyle sınırlı bir katılım gerçekleşsede, ıslıklar, sloganlar ve karşı ajitasyon çabalarıylabelli bir başarı elde ettiler. Bu eyleme, Di Linke, Anti-Fa, SPD, Dortmund Stellt Sich quer ve BİR-KARkatıldı. Katılımcıların ağırlığını yerli emekçileroluşturuyordu.

Almanya ırkçı-faşist çetelerin devletle, polisle veistihbarat teşkilatlarıyla iç içe olduğunun iyice açığaçıktığı günleri yaşıyor. Pek çok kanıtı olan bu durumarağmen, Alman devleti ve onun adına da polis teşkilatıbu çeteler kol kanat germeye devam ediyor. Faşistpropaganda ve eylem için onlara yol düzlüyor.

Tehlike her geçen gün daha da büyüyor.Emekçilerin geleceğini tehdit eden bu tehlikeye karşıgerekli mücadeleyi büyütmek her zamankinden dahaönemli hale gelmiştir.

Kızıl­Bayrak­/­Dortmund

İspanya'da Rajoy hükümeti eliyle uygulamaya konulmak istenen sosyal yıkım saldırılarına karşı sokağaçıkan emekçilere polis saldırdı.

Yeni kesintileri protesto etmek için 80 kentte gerçekleştirilen gösterilerden başkent Madrid'de düzenleneni7 kişinin gözaltına alınmasıyla sona erdi.

Yüzbinlerce kişinin katıldığı Madrid'deki gösterinin gece yarısı sona ermesinin ardından, Sol Meydanı'ndakalıp protestolarına devam etmek isteyen gruplar ile polis arasında çatışma çıktı.

Çöp bidonlarını ateşe vererek tepki gösteren kitle polise taş atarak cevap verdi. Öte yandan, Madrid'deki Emniyet Müdürlüğü'nde Acil Müdahale Birliği'ne ait 97 adet polis minibüsüne

sabotaj yapıldığı bildirildi.

Madrid'de gözaltı saldırısı

Greve polis saldırısı

Yunanistan’da Aspropirgos demir çelik fabrikasında yaklaşık 9 aydır süren greve 20 Temmuz günü özeltim saldırdı. Mahkemece grevin yasadışı ilan edilmesinin ardından Atina savcısının kararıyla gece saatlerindegerçekleştirilen saldırı sırasında fabrikada bulunan Mücadeleci İşçi Cephesi (PAME) üyesi işçilerle polisarasında gerginlik yaşandı. Grev kırıcıları fabrikaya sokmak ve çalışmalarını sağlamak için fabrikaya girenpolisler, öncü işçileri gözaltına aldı. Aspropirgos demir çelik fabrikasında çalışan grevci işçiler en sonyaptıkları basın açıklamasında, “Biz artık sadece kendi işimizi ve ücretlerimizi korumak için mücadeleetmiyoruz. Mücadelemiz tekellere, onların Atina’daki hükümetine ve Troykaya karşıdır” demişlerdi.

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21İş cinayetleriSayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

­Güvencesiz­ve­kölece­çalışma­koşulları­işçileri­katlediyor...

İş cinayetlerine karşı örgütlümücadeleye!

Kapitalizmin çarkları işçi kanı ile dönmeye devamediyor. Kuralsız, güvencesiz ve kölece çalışmakoşullarının yol açtığı iş cinayetleri ile işçilerkatlediliyor. Tersanelerde, fabrikalarda, inşaatlarda ve“yollarda’’ ölüm adeta göstere göstere geliyor.Türkiye’de her 5 dakikada bir iş cinayeti yaşanıyor.

Son olarak 19 mevsimlik işçinin çeşitli yerlerdebaşladıkları yolculukları ölümle sonuçlandı.

Ağrı’ya doğru hareket eden mevsimlik işçilerinaraçlarının “kaza’’ yapması sonucu 13 işçi öldü.Kırıkkale’de ise mevsimlik işçilerin aracının kazayapması sonucu 6 işçi hayatını kaybederken geçtiğimizgünlerde de Batman’da yine enerji işçilerinin taşıyanaracın kaza yapması sonucu 4 enerji işçisi yaşamınıyitirdi. Bursa’da ve İnegöl’de yaşanan iş cinayetlerindebirer işçi hayatını kaybederken, Kayseri veErzurum’da iş kazasında yaralanan işçiler yoğunbakıma alındılar. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisisadece Temmuz ayında 80 işçinin iş cinayeti sonucuyaşamını yitirdiğini açıkladı.

Mevsimlik işçi=Köle işçi

“Mevsimlik işçi” tanımı bilindiği üzere genellikletarım işçileri için kullanılır. Kapitalizmin insanabakışının en dolaysız göstergesidir aslında yazaylarındaki mevsimlik işçilerin çalışma şartları veyaşam koşulları. Adeta göçe zorlanan, gittikleriyerlerde ise en ağır baskılara maruz kalan veyaşamlarını çadırlarda tüketenlerdir mevsimlik işçiler.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye İş Kurumu Malatya İlMüdürlüğü mevsimlik işçilerin çalışma saatlerini vegünlük alacakları ücreti belirledi. Buna göre çalışmasaatleri 06.00-18.00 iken günlük ücretleri geçen seneyegöre 3 TL zam yapılarak 28,5 Lira olarak belirlendi.Bütün yaz boyunca cehennem sıcaklarının altındaçalışan mevsimlik işçilerin alacakları günlük sadece28,5 liralık bir ücret. Sigorta, yemek, başlarınısokabilecekleri bir ev... o kadar yabancı kelimeler kiişçiler için.

Türkiye iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci,dünyada ise üçüncü sırada. Resmi rakamlara göre ise -gerçekte ise çok daha fazla- yılda 80 bin “iş kazası”oluyor, yaşanan kazalarda 1600 işçi yaşamını yitiriyor.Yani Türkiye’de her 5 dakikada, bir işçi kaza sonucuölüyor. Hatırlatmak gerekir ki toplam çalışan sayısınınyarısı güvencesiz-sigortasız. Yani milyonlarca işçi budeğerlendirme dışında.

Adana’da baraj yapımında ölen 10 işçi -ki bugünekadar HES inşaatlarında onlarca işçi ölmüştür. AnkaraOSTİM’deki patlama sonucunda ölen 20 işçi.Esenyurt’ta çadırın yanması sonucu diri diri yakılan 11işçi, Avcılar’da metrobüs köprüsünün bakımıyapılırken hayatını kaybeden işçi. Madenlerde vetersanelerde yüzlerce işçinin katledilmesi Türkiyegerçeğini açıklamaya yeter. Fabrikaya, tersaneye atılanher adım aynı zamanda ölüme atılan bir adımdır.

Bu katliamlar iş güvenliği önlemleri alınmadığıiçin yaşanmaktadır. Patronlar iş güvenliği önlemlerini,kârlarını azaltacakları için almamaktadırlar. Bugüvenlik önlemlerini denetimsizlik ve örgütsüzlüktakip edince iş cinayetleri her gün katlanaraktersanelerde, fabrikalarda ve inşaatlarda devametmektedir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası = Denetimsizlik + rant

“İş kazalarını ortadan kaldıracak” söylemleriylepazarlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu sadecegöstermelik bir adımın ifadesidir. Bu kanun ilebirlikte AKP bir yandan kendine yönelen tepkileripüskürtmeye çalışırken öte yandan da sermayeyeyeni rant alanlara açmayı hedeflemektedir.

İlk başta kanun sadece 50’den fazla işçiçalıştıran patronlara yükümlülükler getiriyor. Bukapsamda olan işyerlerinin sayısı ise sadece %2.Bu tabloyla yasa ile de olsa, %98 kesim yine işçigüvenliği yasasının kapsamı dışında kalıyor. Yasaayrıca denetimi yapacak olanların taşeron şirketlerdeçalıştırılmasının önünü açıyor.

Halihazırda taşeronlaştırmanın ve esnekçalıştırmanın sermayenin çıkarları doğrultusundayaygınlaştırıldığı açıkken bu yasadan medet ummak‘’hayal kurmak’’ olacaktır.

İş cinayetlerine ve kölece yaşam koşullarınakarşı örgütlü mücadeleye!

Kapitalist sistemde patronlar sürekli daha fazla kâr

elde etmeyi hedefler. Bu kârı elde etmek için işçilerinbirer birer ölmesi asalak kapitalist patronlar için hiçbirönemi yoktur. Ücretli kölelik düzeni devam ettiğisürece iş cinayetleri de artarak devam edecektir.

Taşeronlaştırmaya, güvencesiz ve esnek çalışmayakarşı mücadele verilmeden iş cinayetleri önlenemez.Bu bağlamda iş cinayetleri sermayeden ve yenisaldırılarından ayrı düşünülemez. İş cinayetleriniönlemenin ve kölece çalışma ve yaşam koşullarınıdeğiştirmenin tek yolu ise örgütlü mücadeledengeçmektedir.

Güvencesiz ve kölece çalışma koşulları altındaçalıştırılan işçiler, trafik kazalarında da hayatlarınıkaybediyorlar.

Geçtiğimiz hafta Kırıkkale ve Ağrı’da meydanagelen "kazalarda" mevsimlik işçi olarak çalışan 19işçinin hayatını kaybetmesinin ardından 24 Temmuzgünü de Batman'da enerji işçileri trafikte yaşamınıyitirdi.

Batman'ın Kozluk ilçesinde yapımı devam eden

Garzan Barajı'nda çalışan işçileri taşıyan minibüs kazayaptı.

Minibüs tekerleğinin patlaması sonucu gerçekleşenolayda minibüs takla attı.

Kaza sonucu araç sürücüsü ile birlikte Mehmet Işık,Murat Konak ve Burhan Avin isimli işçiler yaşamınıyitirirken, 10 işçi de yaralandı.

Haberinin duyulması üzerine barajda çalışanişçilerin yakınları, hastane acil servislerine akın etti.

İşçilerin ölüm yolculuğu...

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-30

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012Kent-çevre

AKP’nin inşaat sevdasının ülkeyi baştan başa birşantiyeye çevirdiği bir dönemden geçiyoruz. AKP, busevdaya öylesine kapılmış durumda ki inşaatfirmalarının önünü açmak için gösterilen çabaneredeyse “ileri demokrasi uygulamaları” ile at başıgidiyor. Böylesi bir hareketliliğin yarattığı rant dabekleneceği üzere oldukça büyük ve bu rantın talipliside çok. Hal böyle olunca ne 15 milyonluk şehirler, nebinlerce yıllık antik kentler, ne ovalar, ne yaylalar, nedağlar, ne denizler, ne akarsular* AKP’yi vesermayeyi kesmiyor!

Daha fazla talan!

AKP hükümetinin son dönemde çokçabaşvurduğu, sıkıştığı durumlar için geliştirdiği biryöntem daha doğrusu suskunlukla beslenen birpervasızlığı var. MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ınifadeye çağrılmasında, Deniz Feneri davasında, faşistkatillerin salıverilmesinde ve şike davasındagörüldüğü üzere “duruma özel” düzenlemeleryapılarak karşılaşılan sorunlar yasal olarak ortadankaldırılıyor. İşte kentsel yağmaya dair son yapılanyasal düzenleme de bu şekilde yapıldı. TayyipErdoğan’ın uğruna “iktidarı bile kaybetmeyi gözealırız” dediği “Kentsel Dönüşüm Yasası” ile kentyağmasının önünde yasal olarak durabilecek hiçbirgüç kalmamış durumda. Televizyonlarda “kamuspotu” başlığıyla yayınlanan reklamlarla, haberbültenlerinde deprem haberlerinin ertesine denkgetirilen kentsel dönüşüm güzellemeleri ile birliktehayatımıza giren “yasal yağma” ile birlikte kentler -özellikle İstanbul- çapulcu istilasına hazır hale gelmişoldu. Adına “kentsel dönüşüm” denen yağmanınönünde yasal hiçbir engel bulunmuyor, tersine yasalar“dönüştürün” diye emrediyor.

Modern anlamda kentsel dönüşüm kavramınıntarihi kapitalizmin erken dönemlerine dayanır. Enbilinen ve en çarpıcı olanı Karl Marx’ın LouisBonaparte’in 18 Brumaire’i kitabında ünlü “tarihteherşey iki kez yaşınır ilkinde trajedi, ikincisindekomedi olarak” sözüyle I. Napolyon (NapolyonBonaperte) ile bağladığı ve bu ünlü sözün tarihselkomedi kısmı olan III. Napoleon (Louis Bonaparte)tarafından yapılan dönüşümdür. Louis Bonaparte1851 yılında iktidara gelmişti. III. Napolyon, ParisValisi Eugene Hausmann’a köprüleri, su kanallarını,kanalizasyonu, sanatsal ve kültürel mekanları,müzeleri, parkları içeren bu projede ayrıcalıklı biryeri olan bulvarları içeren bir kentsel dönüşüm planınıgerçekleştirmesi görevini verir. Böylece ortaçağın dar,kullanışsız ve karanlık sokakları yerine geniş,simetrik ve trafiğin kent merkezine doğru akmasınısağlayacak düzenlemeler yapılır. Böylece kentiniçlerine kadar girmiş yoksul semtleri şehir dışınadoğru atılırken denetim kolaylaşmıştır. Ancak birdarbeyle başa gelen Napolyon’un planlamadaki enönemli kıstaslarından biri halk ayaklanmalarındaaskeri birliklerin rahatça hareket edebileceği vebarikat kurmayı zorlaştıracak uzun ve geniş koridorlaryaratılması oldu. Benzer kentsel dönüşümuygulamaları Hitler Almanya’sında ve 2. DünyaSavaşı’nın ertesinde Avrupa’da da yapılırken hepsininortak özelliği olağanüstü rejimler ve dönemler altındaolması oldu. Hepsinin de yarattığı sonuçlar

bakımından örtüşürken ortaya çıkan göz alıcısonuçların (elbette buradaki göz alıcı durum görecelibir kavramdır. Kentin planlamasına dair tüm sonuçlarkentin sahibi sınıfın ve onun ideolojisinin doğalyansıması olarak gelişmiştir ve tüm dünyada bu kuralişlemeye devam etmektedir) bedelini kent yoksullarıve işçi sınıfı ödemiştir.

Tekrardan AKP hükümetinin özel önem verdiğiKentsel Dönüşüm Yasası’na dönmeden önce parantezaçıp bazı noktalara özel bir vurgu yapmak gerekiyor.Paris sokaklarını barikatlardan ve isyanlardankorumak isteyenler ve kenti buna göredüzenleyenlerin tarihte nasıl bir kez daha komikduruma düştüğünü ve toplumsal kalkışmalarınkarşısında o çok güvendikleri sokaklarının ve kollukgüçlerinin nasıl tuzla buz olduğuna tüm insanlıktanıktır. 1871 Paris Komünü ve 1968 öğrenci olaylarıbarikat kurulamayacak sokak olmadığını burjuvaziyeöğretti.

AKP’nin yasasına geri dönersek, kapitalizminkentsel mekânı ranta tahvil etme çabası bir tercihdeğil bir zorunluluktur. Bu yasa da bu gerçeğinaslında somut bir sonucudur. Zaten “iktidarımıza malolsa bile” sözü aslında tersten bu gerçeğe yapılan birvurgu olarak da kabul edilebilir. Yasanın özü tümdeğişimin ne pahasına olursa olsun yapılmasınadayanıyor. Zaten “ne pahasına olursa olsun”yaklaşımının kendisi tıpkı kapitalist kentseldönüşümün diğer uygulamalarında olduğu gibi faşistbir yaklaşımı zorunlu kılıyor. Buna cevap verenin iseAKP hükümeti olması elbette rastlantı değil.

Kentsel mekânların yağmalanması ilgili31.05.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarakyürürlüğe giren 6306 sayılı “Afet Riski AltındakiAlanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun”merkezi iktidara ve yine merkezi bir kuruma önemliyetkiler veriliyor. Yasa ile daha önceden yerelyönetimlere ait yetki genel olarak Çevre ve ŞehircilikBakanlığı`na devredilirken konut hakkını savunanlaraceza gündeme getirilmektedir. Yasal kentsel yağmaplanına göre, öncelikle riskli yapılar ve alanlar tespitedilecek ve bunu takiben “sağlam” raporu alamayanbina sahiplerine, yıkım tebligatı yapılacak. Bunun

sonucu olarak bu yapılara elektrik, su ve doğalgazbaşta olmak üzere verilen tüm hizmetlerdurdurulacak. En az iki ay süre tanınan yapı sahibi ileönce anlaşma yoluna gidilecek anlaşma olmaz iseeğer binalar bizzat Çevre ve Şehircilik Bakanlığıtarafından yıkılacak. Bu süreç ise hiçbir şekildeyargıya taşınamayacak. 30 Mayıs itibariyle yürürlüğegiren yasa bir döneme damgasını vuran arazimafyasının tüm görevlerini(!) devlete devretmişolduğunu açıkça ilan etmektedir. Devlet rantbölüşümünde geçmişin kuralsızlığını ortadankaldırarak standartize etmiştir.

Tabii kentsel dönüşüm deyince TOKİ’yi deanmadan geçmek olmaz. Türkiye’nin kapitalistkentleşme sürecinin son dönemlerinde bir yandanstratejik bir yönelim olarak rekabetçilik, yatırımçekme gibi neoliberal kentleşme projeleri görülürkendiğer yandan ise bu stratejileri siyasal plandagüçlendiren ve merkezileştiren yeni siyasal iktidarkanalları yaratılmaktadır. TOKİ’nin yarattığı rantıyeşil sermaye olarak adlandırılan kendi sermayeodaklarına dağıtmak önemli bir yönelim sebebi olsada TOKİ’nin asıl işlevi artık devasa bir sektöredönüşen ve özünde toprak yağması olan inşaatsektörünün kontrolünün bir şekilde merkezileşmesisağlamaktır.

“TOKİ’nin yetkilerinin arttırılması yönündeyeniden yapılandırılması ve toplu konut üretimininteşvik edilmesi, kıyı alanlarında ve turizmmerkezlerinde yatırımları kolaylaştıracak önlemlerleyapılı çevre üretiminin desteklenmesi, rant-farkınıkapatmayı amaçlayan büyük ölçekli kentsel dönüşümprojelerinin desteklenerek Büyükşehir Belediyelerininve kamu-özel sektör işbirliklerinin (public-privatepartnerships) kentsel dönüşüm projelerini yaşamageçiren kurumsal yapılar olarak düzenlenmesi,planlama yetkilerinin farklı sektörlerde uzmanlaşmışdevlet kurumları arasında dağıtılarak kentsel mekanabütünlükten yoksun müdahalelerin önününaçılması…vb. Tüm bu gelişmeler Türkiye’de devletinsermayenin ikinci çevrime aktarılması sürecine yanikentleşmeye nasıl güçlü bir şekilde müdahil olduğunugöstermektedir.” (Türkiye’de­Kapitalist­Kentleşme

Dönüştürseniz de bu sokaklaremekçilerindir!

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-30

Dinamiklerinin­Son­10­yılı:­Planlama­YetkilerininMerkezileşmesi­ve­Büyük­Ölçekli­KentselProjeler/Mehmet Penpecioğlu –ODTÜ Şehir ve BölgePlanlama Bölümü Araştırma Görevlisi) TOKİ’yetanınan yetkiler ile beraber artık bu kurum salt inşaatyapan bir devlet yapılanmasının ötesine geçerekdoğrudan kentsel dönüşüm planlama gibi alanlarda dayetkili kılınmıştır. TOKİ-sermaye işbirliği eliyle kamuarazileri ranta açılırken geniş ölçekli planlamalardoğrudan merkezi yönetimin eline sorgusuz-sualsizteslim edilmiş oldu. Özetle TOKİ ucuz konutsağlamanın ötesinde neoliberal bir tetikçi gibi rantdağıtan bir kurumdur. Samsun’daki TOKİkonutlarında olanları da göz önüne aldığımızda butetikçilik işinde eksik hiçbir şey bırakmadığını dasöyleyebiliriz.

Dönüştürseniz de sokaklar emekçilerindir!

Mevcut durumda aslında yasanın içeriğinin çok dabir önemi olmadığını çok iyi biliyoruz. Zira eğer kiyasal düzenlemelerin eksik kaldığı bir nokta olursakentin üzerinde gezinen akbaba sürüsünün imdadınameclisin yetişeceğini çok iyi biliyoruz. Neoliberaltalan kendi iktisadi dönüşümünü sürdürürken biryandan da tüm devlet yapısını bu dönüşüme uygunolarak yeniden inşa etmektedir. Dünyanın dört biryanında yasalar sermayenin ihtiyaçları doğrultusundarevize edilmekte “refah devletine” özgü bir dizikurum ve anlayış hızla tasfiye edilmektedir. Artıkamaç ve aracın arasındaki makas kapanmaktadır.Sistem geçmişte yasal düzenlemelerin yetmediğiyerlerde mafya gibi illegal yolları tercih ederken,AKP iktidarı eliyle ve susturulmuş kitlelerin verdiğigüçle yaptığı her türlü işe yasal kılıflar bulmaktadır.Tersinden dün belli oranlarda kullanılabilen yargıkapısı, işçi sınıfı ve ezilenler için artık kapanmaktadır.Geriye fiili-meşru mücadele yolları kalmaktadır.

AKP hükümeti de tam neoliberal konsepte uygunbir biçimde yolunu yürümektedir. AKP bu yönüyle

çok özel bir proje, rol model olarak görülebilir. İçerdedizginsiz bir faşizm ve yalan kampanyası, dışarda daküresel sermaye için tam bir tetikçi. Bunlara karışıkbir siyasal atmosferde yakaladığı güçlü “oy” desteğive parlamenter demokrasinin tüm açmazlarının onaverdiği büyük yetki de eklendiğinde sadece Türkiyeburjuvazi için değil küresel sermaye için de tadındanyenmez bir hal almış ve AKP de buna uygun birdesteği arkasına almaktadır.

Kapitalizmin kentlerinde kurallar, yaşamda dageçerli olan, sınıf savaşının kurallarıdır. Kentlerinoluşumu ve değişimi de bu kurallara ve kapitalizmingelişmişliğine göre şekillenir. Ancak kentlertoplumsal hafızanın da biriktiği mekânlardır. Buyüzden kentsel mekânlardaki aşınmalar bir yandan datoplumların biriktirdiklerinin aşınması anlamına dagelir. Bu yüzden her dönüşüm biraz da toplumsalbelleğe vurulan darbedir. Ancak kaldırım taşlarınınaltındaki kumsalı arayanların sesi bitmeden bu kavgada bitmeyecektir. III. Napolyon’un hayallerini yereçalan Komün savaşçılarının barikatlarının öğrettiğigibi barikat kurulamayacak sokak yoktur!

Toplumcu­Mühendis,­Mimar­&­Şehir­Plancılar

* İstanbul’un üzerine bindirilen yük yetmezmişgibi şehrin kalan son yeşil alanları da talana açılarakİstanbul acımasızca yok ediliyor yaşanmaz bir yerhaline dönüştürülüyor. Büyük bir deprem beklenen birşehri daha da kalabalıklaştırmanın katliamdan nefarkı var?

Altın arama veya madencilik bahanesiyleBergama’dan Kaz Dağları’na kadar eline geçen heryeri delik deşik etmeyi, yok etmeyi maharet sayanAKP hükümeti, kendinden öncekileri misliyle geçenbir iştahla, Anadolu’da doğanın ve buradan geçenuygarlıkların yarattığı ne varsa yok ediyor.

Dereler HES’lere, denizler duble yollara fedaedilirken nükleer enerji ile her şey göz göre göre fedaediliyor.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012 Kent-çevre

Temmuz'da 80'i aşkıniş cinayeti

Meclisten geçirilen 'İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası'ile yeni işçi katliamlarına kapı aralanırken,Türkiye'nin çeşitli illerinden iş cinayeti haberlerigelmeye devam ediyor.

Bursa'da iş cinayeti Bursa'da Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’nde

bulunan bir fabrikanın yemekhane inşaatını üstlenentaşeron firmada çalışan Azem Purtul (48), çatıdandüştü. Ağır yaralanan Purtul yaşamını yitirdi.

İnegöl'de iş cinayeti Bursa İnegöl’de OSB’de bulunan sunta

fabrikasında kafasına makine parçası düşmesisonucu ağır yaralanan Ramazan isimli işçi, 4 günlükhayat mücadelesinde yenik düştü.

İncesu'da bir işçi yaralandı Kayseri'nin İncesu ilçesi Saraycık Mahallesi'nde,

gaz dolum tesisinde çalışan bir işçi, spral makinesi ilekesim yaparken makine taşının patlaması sonucuyaralandı.

Erzurum’da tanker patlaması Erzurum’un Palandöken ilçesi Yenişehir semtinde

bir işçi, tankerin kaynak işini yaptığı sırada tankerpatladı. Patlamanın şiddetiyle savrulan işçi ağıryaralandı.

1 ay içinde ikinci göçük Keşan'ın Yenimuhacir Beldesi'nde Özarslan

Taşocağı'nda "delici" olarak görev yapan BekirDoğan adlı işçi ile "dinamit patlatıcı" bir işçi,dinamitleri yerleştirip olay yerinden farklı yönleredoğru uzaklaştı.

Patlamanın ardından olay yerinde rutin olarakpatlatılan taşların taşınma çalışması yapıldı. BekirDoğan'ı bulamayan arkadaşları, aramaya başladı.Doğan'ın cesedi taşların arasında bulundu. Olay,Keşan'da bir ay içinde yaşanan ikinci iş cinayeti oldu.

Alanya'da iş cinayetiKargıcak beldesinde bir inşaatta çalışan bir işçi, 5.

kattan başına tahta kalıp düşmesi sonucu yaşamınıyitirdi.

Ağır yaralanan 20 yaşındaki Şerafettin Öztoktay,kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.

Cami inşaatında iş cinayeti

Ankara Ulucanlar'da Yeni Cami'nin avlusundasürdürülen tuvalet inşaatı ile istinat duvarında göçükoldu. Göçük altında kalan iki işçiden Güven Kızılözkurtarılırken Engin Turan yaşamını yitirdi.

Tersanede iş cinayetiİzmir’de Aliağa Gemi Söküm tersanesinde çalışan

46 yaşındaki Hüseyin isimli işçi gemi kesimi sırasındaplatform olarak kullandığı ambar kapağındandüşerek hayatını kaybetti.

İşçinin arkadaşları, Hüseyin’in gemi sökümündetek başına çalışmaması gerektiğini belirterek “Halat,emniyet kemeri olmaması kazaya davetiyeçıkarmıştır” dediler.

TOKİ inşaatında iş cinayetiAnkara'nın Gölbaşı ilçesi Örencik TOKİ konutları

inşaasında kullanılan bir vincin devrilmesi sonucu,vincin altında kalan 3 işçiden ikisi hayatını kaybetti.

KESK’e bağlı Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nde 17 Haziran’da başlayanbakım ve onarım çalışmalarının İstanbul trafiğini felç etmesiyle ilgili yazılı açıklama yaptı.

Köprü geçişlerinin ücretsiz olması gerektiğini, çünkü bu ulaşım güzergâhında alternatif bir ulaşımyolunun mevcut olmadığını ve dünyada da bu tür örneklerde hizmet alanlardan herhangi bir ücret talepedilmediğini ifade ettiklerini hatırlatan sendika, ilk köprünün açıldığı 29 Ekim 1973’ten beri aynı masallauyutulduklarını belirtti.

39 yıllık sürede mevcut iktidarlarin köprüler de dahil ne varsa yandaş taşeronlara peşkeş çektiklerinedikkat çeken sendika, bu sorunlara geçici çözümlerle çözüm üretilemeyeceğinin altını çizdi.

“Bizce Artık Yeter! bu geçici çözümlere sahte “Müjde”lere karnımız tok. Bizce bugün gelinen noktadayapılması gereken ülkemizin ulaşım politikalarını masaya yatırılıp tartışılmasıdır.” denilen açıklamadaistatistiklerle, karayolu kullanımının güvensizliği ortaya kondu.

“Güvenli ulaşım politikası oluşturulmalı”

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-30

Gençlik24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012

Son günlerde burjuva medya eliyle üniversiteleredair yeni bir hayal yaratılmaya çalışılıyor.

“Öğrenci katkı payı” denen üniversite harçlarınınkaldırılacağını müjdeleyen haberler servis edilirkenkonunun AKP MYK toplantısında gündeme geldiğiiddiaları bile bilgi kirliliğini açığa çıkarıyor.Herhangi bir ön çalışmaya dayanmayan bu iddialarbilinçli olarak meclisin ve üniversitelerin kapalıolduğu dönemde gündeme getiriliyor. Amaç; işçi veemekçi çocuklarının tepkilerini ölçmek, yeni saldırıprogramlarına kılıf yaratarak ticari eğitimuygulamalarını pekiştirmek.

Üniversite harçlarının toplamda yıllık katkısının1.1 milyar TL olduğu gerçeği ortada dururkensermaye hükümeti AKP’nin bundan bir anda‘öğrencilerin maddi imkanlarının zorlanmaması’kaygısıyla değiştirileceğini düşünmek saflık olur.

Vaat edilen şeyin dahi net olarak dilegetirilmediği açıklamalarla yaratılan atmosferinötesinde yeni eğitim döneminde uygulanacağı iddiasıortaya atılan sistemin neler getireceği şimdilikbelirsiz.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya bukonuda çalışmalar yürüttüklerini ifade edip “Çeşitlikonularda taleplerimiz oldu. Nihai kararı yürütmeorganı verecektir” diyerek AKP’nin değirmenine sutaşıdı.

“Yükseköğretim Kurulu olarak Maliye Bakanlığıile bu yıl yaptığımız görüşmelerde harçlar meselesibizim de sıkça dile getirdiğimiz bir konu oldu.Harçların minimize edilmesi yönünde görüşmeleryürüttük. Vakıf üniversitelerinden devletüniversitelerine geçen öğrencilere uygulananharçların indirilmesinden, İngilizce öğretim ileTürkçe öğretim arasındaki farkın giderilmesi veharçlarının eşit olmasına, şehit çocuklarına harçkolaylığı sağlanmasından engelli öğrencilerimizeharç indirimine kadar çeşitli konularda taleplerimizoldu ve bunlar halen üzerinde çalıştığımız konularidi. Nitekim bu sene, birinci ve ikinci öğretim içinyaz okulu harç ücretlerini eşitledik biliyorsunuz.Öğrencilerimize daha büyük imkanları sunabilmekaçısından harçların kaldırılması yönündeki birçalışma şüphesiz bizleri memnun eder.Öğrencilerimizin her fırsatta dile getirdiği birmeselenin sonuca kavuşmasını son dereceönemsiyorum. Ancak nihai kararı yürütme organıverecektir.”

Her fırsatta öğrencilerin taleplerinisoruşturmalarla karşılayanların bu açıklamalarıikiyüzlülük dışında bir anlam taşımıyor.Üniversitelerin ticarileşmesi ve baskı altındatutulması için kurulan YÖK adına konuşan kişininpratiği bile tüm çelişkileri açığa çıkarıyor. “Parasızeğitim” talebiyle pankart açanlara verilen hapiscezaları dahi, sistemin gerçek yüzünü gösteriyor.

Konu hakkında konuşan rektörlerden bazılarıysaüniversitelere ticari bir kurum olarak baktıklarınısaklamadılar. Eskişehir Anadolu ÜniversitesiRektörü Prof. Dr. Davut Aydın “Üniversitelerinfinansmanı konusunda yeni yaklaşım üzerindeçalışmamız gerekiyor. Bizim döner sermayeyi şirketedönüştürmek istiyoruz. Oysa biz kendi özgelirlerimizle yaşamımızı sürdürüyoruz. Ama ciddiboyutta mevzuata, harcamalarda sıkıntımız oluyor.”sözleriyle düzenin asıl isteğini ifade etmiş oldu.

Düzenin yeni yalanı: “Harçlar kalkıyor!”

Çok sıfırlı LYS sonuçları Geçen yılın şifreli üniversiteye giriş sınavı sonrasında beklenen Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) sonuçları

açıklandı. Sınav sonuçları, çürümüş eğitim sistemini belgeledi. Geçen yıl 1124 kişinin tam puan aldığı matematik testinde bu yıl ancak üçte biri kadar bir oranla 419

kişide kaldı. Geometri testini sıfır netle bitiren aday sayısı geçen yıla göre yüzde 71 arttı. Her bölümde geçenyılla kıyaslandığında %70 ile %80 arası değişen başarı kaybı bulunuyor. Matematik ve geometri derslerindetam puan alanlar ve sıfır çekenler arasında ters orantı bulunuyor. Tüm soruları doğru cevaplayan öğrencisayısı düşerken hiç net çıkaramayan öğrenci sayısı artıyor. Matematik testinde 600 bin 822 adaydan sadece419’u 50 tam puan alırken, 42 bin 221 aday ‘sıfır’ çekti. 600 bin 822 adayın girdiği Geometri testinde 1451aday tam puan aldı, 64 bin 651 ‘sıfırcı’ çıktı. Geçen yıl 91 adayın tam puan aldığı Tarih testinde bu yıl bir kişibile tam puan alamadı. Geçen yıl 891 olan sıfır net sayılı aday sayısıysa bu yıl 1801’e ulaştı.

Felsefe testinde geçen yıl bir aday tam puan almışken bu yıl tam puan alan öğrenci çıkmadı. Felsefetestindeki ‘sıfırcı’ sayısı ise geçen yıla göre katlanarak arttı. Geçen yıl 945 olan net yapamayanların sayısı buyıl 13 bin 968’e çıktı.

Sınavda, sadece sıfır puana endeksli değil de 0-5 net arasında puan alanlar da eklendiğinde gerçek “başarı”tablosu şekilleniyor. Sınava sayılı günler kala yapılan değişikliklerle üniversite kontenjanlarını artırarakörtülmek istenen gerçekler, sınav sonuçlarıyla kendini gösteriyor.

Çürümüş eğitim sisteminin eleme sınavındaki tablosu iflası işaret ediyor. Verilen eğitimin niteliksizliğieleme sınavının başarı ortalamasına da yansıyor.

Son yapılan Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS)sonrası liselerin Türkçe-Matematik alanlarından mezunolan öğrencilerin MF, sosyal bilimler bölümlerindenmezunların da TM puanlarının hesaplanması unutuldu!

Bu hata tüm başarı puan sıralamasını sil baştanetkileyecek. Verilen bilgilere göre hesaplamalarındüzeltilmesi sonucunda LYS’ye giren 870 binöğrencinin başarı sırası değişecek. Ayrıca sınavdaelendiği belirtilen 200 bin öğrencinin de yaklaşık 100bini barajı aşmış olacak.

Çürümüş eğitim sisteminin eleme sınavları hergeçen gün yeni bir skandal doğuruyor. Elemesınavlarındaki şifre, soru sızdırmalar gibi bilgilerdışında çarpık işleyen sistemin ihmalleri de ayrı birskandal yaratıyor. Geleceksizliğin pençesindekiöğrencilerin puanlarını yanlış hesaplayan Ölçme,Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) şimdi tümsıralamayı tekrar sunacak. Gelecek hayalleriyle

oynanan onbinlerce öğrenci yine, açıklanacak puanlarakitlenecek.

Gençliğin geleceğini çalan eleme sınavı öncesinde,puan hesaplamasını yapboza çevirerek bir okul başarıpuanı hesaplanacağı açıklanmış ve bireysel başarıpuanı olacağı ifade edilmişti. Danıştay’ın 18Temmuz’daki üniversite yerleştirme puanlarındabireysel başarının kullanılmasını durdurma kararınedeniyle mevcut hesaplama yenilenmişti. Bu kez eskidüzenleme olan puanlarda okul başarısını yansıtanAğırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOBP) dikkatealınarak puanlar açıklandı.

Aynı hatayı iki yıl önce tekrarladıklarıdüşünüldüğünde ÖSYM’nin yaptığı “hata” değilsistemin gerçeğidir. 2010 yılında yapılan LYS’ninardından da liselerin Türkçe-Matematik alanlarındanmezun olan öğrencilerin MF-4 puan türlerihesaplanmamıştı.

Skandallar merkezi: ÖSYM

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-30

Kültür-sanat Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012..

“Meydanı onlara bırakmayacağız!”3-4-5 Ağustos’ta gerçekleştirilecek Mamak 9.

Kültür-Sanat Festivali öncesinde, Mamaklılarlakonuştuk...

-­Festivale­daha­önce­katıldınız­mı?­Festivalhakkında­neler­söylemek­istersiniz?

Orhan Namlı (Esnaf): Festivalin her seneyapıldığını biliyorum. Sürekli bir katılımım olmadıama yarım saat-bir saat uğradım işimden kaynaklı. Butür festivaller Mamak halkı için bence iyi. Mamakhalkıyla birlikte katılım sağlamak onlarla kaynaşmakaçısından önemli. Ama önemli olan bu katılımıçoğaltmak için onlara daha değişik yollarla ulaşmakgerekiyor. Çok olumlu buluyorum ama bazıeksiklikleri de yok değil.

“İnsanlar duyarlı hale getirilmeli”

-­Ne­gibi­eksiklikler­var?- Mamak halkının çoğunluğunu katamadığımız için

eksiklik olabiliyor. Halkın ilgisini çekecek birtakımoyunlar, birtakım müzikşenlikleri ya da dahafarklı, yeni bir şeylerbulamamamızdankaynaklanabilir. Her insanbu eksiklikleritamamlamak için birşeyler ortaya koyabilir.Şimdi insanlar devrimcifaaliyetlerde genellikle1980’den bu yana uzak

tutulmaya çalışılıyor. Bu faşizmin, devletin insanlarüzerindeki baskısı ve bu baskı sonucunda insanlardevrimci faaliyetlerden, kültür şenliklerinden özelliklegeri durmaya çalışıyor. Şimdi ilgisini çekmemek diyebir şeyi konuşuyoruz ya iyi bir müzik grubugetirdiğimizde toplanabiliyoruz, insanları datoparlayabiliyoruz. O müzik grubunu dinliyor insanlarama sonra sizin bu insanlarla ilişkiniz devamedebiliyor mu? Onlarla evlerinde birtakım sorunlarıkonuşabiliyor musunuz? İnsanları bu tür festivallereçekmenin amacı, insanlarla kaynaşmayı, onlarlabirlikte olmayı gerektiriyor. Daha geniş çaplı sorunlarıonlarla birlikte çözebilmek ve onları hareketegeçirebilmek amacı da olmalı. Ama demek ki yalnızcagrupları, oyunları, eğlenceleri izleyip gidebiliyor.

Festivallerin amacı Türkiye’nin sorunlarınıgündeme getirmek. Festivali yapmak için yapmakhiçbir anlam taşımıyor. Şimdi benim ya da sadeceduyarlı insanların bu festivale katılması ne gibi birkatkı sağlayacak. Zaten bu duyarlı insanlarlailetişimimiz var, birtakım faaliyetlerimiz oluyor.Önemli olan duyarlı olmayan insanların festivalekatılımını sağlamaktır. Festival bir müzik şöleni,tiyatro şenliği, eğlence yeri değil. Türkiye’nin veinsanlarımızın sorunlarını kültürel ve sanatsal birşekilde insanlara anlatmak. Ben böyle düşünüyorum.Herkes böyle algılıyor mu temel sorun bu. Devletinsınırları dışındaki kültürel çalışmalara katıldığı için,devrimci mücadele verdiği için tutuklananlar var. GrupYorum’a yönelik baskılar biliniyor. Yine festivallerinardından yapılan operasyonlar var. Sizin dearkadaşlarınız tutuklandı.

Mehtap Namlı (Esnaf): Festivale daha önce hiçkatılmadım ilk defa bu sene katılacağım. Sesimizi dahageniş kesimlere duyurmak açısından bence çok güzel

festival. Önceden Tuzluçayır küçük Moskovadiyorlardı. Ama artık öyle bir şey kalmadı. Birlik,beraberlik açısından bence çok iyi olacak. Meydanıonlara bırakmadığımızı göstereceğiz. Biziminsanımızda artık değişti. Kimse birbirine güvenmiyor.Birliğe o kadar çok ihtiyacımız var ki ama bizbirbirimize düşman kesiliyoruz. Umarım güzel geçerfestival. Katılanlar da bu duygularla katılır. Meselabenim eşim şiir yazmayı çok sever. Bu yoğunluğagirdikten sonra şimdi okumakla yetiniyor. Kendiiçimizde kalıyor bazı şeyler. Kültür Evi’ni de ailecetanıyoruz. Çok memnunuz. Oğlum evde çok kitapokumuyor ama oraya geldiğinde ne yapıyorsunuzbilmiyorum. Orada var bir şey. Günde 30-40 sayfaokuyor.

“Festival sonrasına taşınmalı”

Gülseren Yıldırım (Ev kadını): Festival çok güzelgeçiyor. Çalışmalar da gayet iyi ve verimli oluyor.Ancak bu festival sonrasına çok taşınamıyor. Alanagelen emekçiler politikleştiriliyor. Ancak sonrasındaonlarla daha sıkı ilişki kurmak gerekiyor. Yıllardırfestivaller yapılıyor, katılım iyi oluyor, etkinlikler çokgüzel geçiyor. Geçen yıl anketler yapıldı mesela.Sonrasında kaç kişiyle görüşüldü? Ne kadarındanverim alındı? Hemen hemen hiçbirinden. Bence sıkıntıorda. Festival iyidir, hoştur, güzeldir tamam dasonrasına bakıyorum ben açıkçası. Oraya gelenkitleleri politikleştirememenin verdiği sıkıntıya

bakıyorum. 1. Festivaldenberi katılıyorum ben. Yanişöyle belki 1-2 tanekaçırmışımdır. Böyle biretkinliğin yapılmasıgerekiyor. Böyle biretkinliği İşçi KültürEvleri’nin yapması da çokgüzel bir şey. Böyle birfestival ya da böyle biretkinlik diğer örgüt-parti-derneklerde göremiyorum açıkçası. Gerçekten de hitapetmesi gereken kitlelere hitap ediyor mu? Kesinlikleevet. Gelen insanlardan görüyorum bunu. İşçilere-emekçilere, en kadınlarına hitap ediyor. Benceyapılmalı ve devam ettirilmeli. Söylemek istediğimşey sonrası için. Yoksa kesinlikle doğru bir etkinlikolduğunu düşünüyorum ve gerçekten de etkinlikler çokgüzel, aktif geçiyor. Alanda her şey çok iyi. Süreçinsanlara düşünmemeyi öğretiyor. İnsanlar buna göredavranıyor. İşçi Kültür Evlerini eleştirmek anlamındasöylediğim bir şey değil. Süreç böyle ilerliyor.Üzüldüğüm nokta bu. Bu emek harcanıyor ama tatminedici bir sonuç elde edilemiyor. Geçen sene benimyaptığım anketlerde hep iyi şeylerle karşılaşıyorum,eleştiren görmedim. İnsanlar memnun ayrılıyorlarfestivalden, özellikle emekçi kadınlar. Emekçikadınlarla ilgili çalışmalardan bahsettiğimizdedestekleyebileceklerini falan söylediler.

Kızıl­Bayrak­/­Mamak

Mamak’ta yaygın ve tempolu festival çalışması9. Mamak Kültür-Sanat Festivali çalışmaları kapsamında Tuzluçayır, Tek Mezar, Fahri Korutürk,

Cengizhan ve Ege Mahallesi olmak üzere emekçi semtlerinde şimdiye kadar 5 binin üzerinde festival çağrıel ilanı ve 2 bin 500 bülten dağıtıldı.

İşçi Kültür Evi çalışanlarıkullandıkları çeşitli materyallerle festivalduyurusunu yaygın bir şekilde yapıyorlar.Festivalin genel çağrısını yapanpankartlar, bölgeye yaygın bir şekildeyapılan afişler ve festival programınınolduğu pankartların bölgedekullanılmasının ardından bölge komiteleriüzerinden de festival bülteni dağıtımlarınabaşlandı. Festival programının yazılıolduğu el ilanları hazırlanarak bültenlebirlikte kullanıldı.

Tekmezar-Şirintepe bölgesinde kapılartek tek çalınarak festivale çağrı yapılırkenemekçilerden oldukça olumlu tepkileralınıyor. Birçok emekçi, Kültür Evi’nidaha önceden de tanıdıklarını belirterekevlerine davet ediyorlar.

Tuzluçayır bölgesinde yapılan bülten dağıtımlarında genel olarak emekçilerin yoğun ilgisiylekarşılaşılıyor. Emekçiler festivale geçtiğimiz yıllarda katıldıklarını ve bu sene de katılacaklarınısöylüyorlar. Ege Mahallesi’nde işçi-emekçilere festival bülteni ulaştırılıyor. Gecekondu bölgesi olan EskiÇöplük Mahallesi’nde yapılan bülten dağıtımlarında ise birçok emekçinin evi ziyaret edilerek hem festivalüzerine hem de gündemdeki sorunlar üzerine sohbetler gerçekleştirildi.

Bölge alt komiteleri “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarını emekçilere taşırken, son dönemdeSuriye’ye müdahale gündemi tartışılıyor. Mutlu Mahallesi ve General Zeki Doğan Mahallesi’nde deafişlemeler yapıldı. Kimi yerlerde çeşitli sol gruplar tarafından afişlerin özel olarak kapatıldığı görüldü.

Yaz sürecinde eğitim çalışmalarıysa oluşturulan haftalık seminerlerle sürdürülüyor. “Devrimci gençlikhareketi” ve “Kadın sorunu” üzerine iki farklı sunum daha gerçekleştirildi.

Festivalde sergilenmek üzere aylar öncesinden hazırlıklarına başlanan müzik, şiir ve tiyatro toplulukçalışmalarına festivale sayılı günler kala hızlanarak devam ediliyor.

Kızıl­Bayrak­/­Mamak

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-30

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun“katliamı araştırmak” üzere kurduğu Uludere AltKomisyonu’nun Başkanı AKP Ordu Milletvekili İhsanŞener, “Devletin bütün belgeleri kendileri ilepaylaştığı kanaatinde olmadığını” ifade ederek gelinenyerin hala ilk adım olduğunu gösterdi.

Şener, önümüzdeki Ekim ayında açıklanmasıbeklenen Uludere Alt Komisyon raporu için şunlarısöyledi: “Burada askeri bir operasyon var, terörlemücadele var. Yerleşim yerleri dışındaki yerler askeriyasak bölge. Bölge insanının kaçakçılıktan geçinmeserüvenine, belki bunu cesaretle söylemek zor birşeydir ama güvenlik birimleri tarafından gözyumulmuş. 13-15 yaşında çocuklar kaçağa gidiyor. Veburalar terörün geçiş bölgesi. Yani teröristler mikaçakçılar mı, bu hususta emin olunmadan belki busınır ötesi operasyon yapılmış.”

Düzenin “demokrasi” algısı

Şener konuştukça sermaye devletinin açmazı birbütün olarak ortaya çıkıyor. Alenen işlenen katliama

gerekçe yaratma çabası devletin acizliğine işaretediyor. Bir yandan belgelerin sunulmadığı söylenerekkomisyonun işlevsizliği itiraf edilirken diğer yandan‘belge saklamak anlamında değil’ denilerek devletingüvenliği için bilgilerin verilmemesi meşrulaştırılıyor.

Göstermelik araştırma komisyonu düzenin“demokrasi” algısını da yansıtıyor. Ocak ayındakurulan komisyonun istediği somut karar belgelerihalen iletilmiş değil. Bir dizi prosedür ve bürokratikengele dayanılarak komisyonun istediği verilersunulmuyor.

Kaldı ki komisyon başkanı Şener’in ifade ettiğigibi bir yaklaşım hakim oldukça açığa çıkacak herbelge aynı bakışla gözardı edilecektir. Geçtiğimizaylarda Uludere Alt Komisyonu’nda 34 Kürtemekçinin sınırı geçişi sırasında alınmış Herongörüntüleri izlendi. BDP’li Ertuğrul Kürkçü baştaolmak üzere komisyonun bir dizi üyesininaçıklamalarına rağmen AKP’li milletvekilleri gerçeğiinkar etti. Göstermelik yargılama, göstermelik meclisaraştırması işçi emekçilerin katliamdan dolayıoluşacak tepkiyi kırmak için oynanan oyunlardır.

Güncel26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012

Meclis komisyonuRoboski’yi aklıyor

Kurt davasındaibretlik savunma

Muğla Üniversitesi öğrencisi Şerzan Kurt’unMuğla’da 19 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan polisdestekli faşist saldırı sırasında polis tarafındankurşunlanarak katledilmesinin ardından açılandavanın 16. duruşması 24 Temmuz günü Eskişehir1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Şerzan’ın kaldırıldığı İzmir 9 EylülHastanesi’nden çıkan raporu mahkeme heyetinesunan avukatlar, raporda mermi giriş deliğininsanık Gültekin Şahin’in silahından çıkabilecekkurşunun genişliğiyle aynı olduğunu ifade ettiler.Bu raporun tam zıddı olan Adli Tıp Kurumuraporunun ise yanlış olduğuna dikkat çekildi.Şerzan’a hedef gözeterek ateş açan GültekinŞahin’in, “olası kastla adam öldürmek” suçu yerine“kasten adam öldürmek” suçundan ceza almasıgerektiğini belirttiler.

Şerzan’ın babası Ömer Kurt, katil konusunda enufak bir şüphesi dahi olmadığını belirtti. “Öyleolsaydı, 2 bin kilometre yol gelmezdim” diyen Kurt,bu sistemin bebekten katil yarattığına dikkat çekti.Kurt, Şerzan’ın ölümünü “örgüt bağlantısı var”diyerek meşrulaştırmaya çalışanların ahlaksızlıkyaptığını dile getirdi.

Polisin avukatı Uğur Kaymaz davasınıdayanak yaptı

Duruşmada katil polis Gültekin Şahin de sözaldı. Kendisinin kurban seçildiğini iddia edenŞahin’in “Tahliyem zaten olacak” ifadelerinikullanması dava sonucunda düzen yargısıtarafından aklanacağına duyduğu güveni gösterirnitelikteydi.

Gültekin Şahin’in avukatının savunmaları daoldukça ibretlik ifadeler barındırdı.

Avukat, Şerzan’ın vurulduğu olayı kastederek,“Bu gençlerin orda ne işi vardı?” sorusunusorabildi.

12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın katledilmesininardından açılan davadaki cezasızlık sonucunuörnek gösteren avukat, “Kaymaz davasında dörtözel harekat polisi tek bir gün bile tutuklu kalmadı.Müvekkilimiz ise iki yıldır tutuklu” ifadelerinikullandılar.

Şahin’in tutukluluk halinin devamına kararveren mahkeme heyeti, duruşmayı 16 Ağustos2012 tarihine erteledi.

Duruşma çıkışında mücadele çağrısıyükseltildi

Duruşmanın ardından adliye önünde basınaçıklaması yapıldı.

Burada konuşma yapan Avukat Nezahat PaşaBayraktar, polis terörüne karşı mücadele edilmesive davanın takip edilmesi gerektiğini belirtti.

Ardından BDSP çalışanı söz alarak,mahkemenin 16 duruşmadır katilicezalandırmadığını, bunun yerine davayı takipeden 27 öğrenciye “KCK üyesi olmak” iddiasıyladava açıldığını belirti. BDSP çalışanı, herkesimücadeleyi yükseltmeye çağırdı.

Ömer Kurt ise, “Hepinizi Şerzan’ın sıcaklığıylaselamlıyorum” ifadelerini kullandı.

TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Üstercin’inkonuşmasının ardından açıklama sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 3. Yargı Paketi sonrasıyapılan başvuruyu değerlendirerek Tahir Canan içinkararını açıkladı. Kararda Canan için, 2025 yılı olarakgözüken salıverilme tarihi 9 yıl geri çekilerek 20 Mayıs2016 olarak belirlendi. Yargı paketleriyle eli kanlıkatiller sokağa salınırken, “reform” adı altındakipaketin yarattığı çifte standart her geçen gün birazdaha aydınlanıyor.

Katillerin serbest bırakılmasını “solcular karşısındaadaletsizlik dengengelendi” diye savunanlarTürkiye’nin en uzun tutuklusu Tahir Canan’ı tutsaketmeye devam ediyor.

“İçeride bir tane solcu kalmadı. Ülkücülerinmağduriyetinin giderilmesi için Başbakan talimat

verdi” diyen AKP Milletvekili Selçuk Özdağ, 90’lıyıllarda “solcuların bırakıldığını” iddia ederek yargıpaketini savunmuştu. Oysa ki, Tahir Canan gibi bir dizisiyasi tutsak uzun yıllardır cezaevinde bulunuyor.Onyılları bulan cezalara çarptırılan tutsaklar, yargıpaketi kapsamında olmalarına rağmen düzen yargısıtarafından keyfi gerekçelerle serbest bırakılmıyorlar.

7 TİP’li öğrenciyi katleden eli kanlı faşistler serbestbırakılırken, üzerine atılı suçlar dahi kanıtlanmadandüzmece iddialarla tutsak edilen Tahir Canan 31 yıllıkcezasıyla Türkiye’nin en uzun süre tutsak kalan kişisi.Gerici, faşist katillerin salınması için özel hükümekleyenler en temel eşitlik ilkesini bile çiğneyerek

dağıttıkları adaletin ne olduğunu da gösteriyorlar.

Yargı paketinde ‘çifte standart’

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sol hareket Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/30 * 27 Temmuz 2012

Hedef gösterilen devrimci katledildi!Sermaye devletinin eli kanlı cellatları polisler

tarafından 20 Temmuz günü Gazi Mahallesi girişinde birtaksi içindeyken kurşunlanan Hasan Selim Gönen isimlidevrimci, kaldırıldığı Okmeydanı AraştırmaHastanesi’nde şehit düştü.

Polis katletmek için taradı

16 Haziran günü Gaziosmanpaşa’da DHKCmilitanları tarafından işkenceci bir polisin infaz edildiğieylemin ardından İstanbul Valiliği ve polis teşkilatıtarafından fotoğrafları basına dağıtılan ve katledilmeleriiçin açık biçimde hedef gösterilen Hasan Selim Gönenve Sultan Işıklı isimli devrimciler, Gazi Mahallesigirişinde bir taksinin içinde polisle karşılaşınca çatışmaçıktı. Çatışma sonucunda Hasan Selim Gönen yanındakiSultan Işıklı’yı bölgeden uzaklaştırmaya çalışırkenyaralandı. Çatışmada katil polislerden ikisi dedevrimciler tarafından vuruldu.

Polisin saldırısı sonrası Hasan Selim Gönen ve SultanIşıklı yaralı olarak gözaltına alındı. Sivil polisekiplerince gerçekleştirilen infaz amaçlı saldırınınardından resmi polis ekiplerine haber verilirken, yoldangeçen bir kişi de “şüpheli” denilerek gözaltına alındı.

Karnına isabet eden kurşunlar sonucu ağır yaralananHasan Selim Gönen, Okmeydanı Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nde yaşamını yitirerek ölümsüzleşti.

Açıkça hedef gösterilmişlerdi

19 Haziran günü Hasan Selim Gönen ve SultanIşıklı’nın çeşitli fotoğraflarını basına dağıtan polis,“Gaziosmanpaşa’da öldürülen polislerin failleri bunlar”diyerek iki devrimcinin katledilmesi için adeta fermanvermişti.

Katliamcı devletin her türlü tezgahına maşalık edenburjuva medya ise bir kez daha uğursuz rolünüoynayarak devrimcileri hedef gösterme yarışına girişti.Türlü demagojilerle yalan haberler yapan sermayedüzeni borazanı basın kuruluşları, ağızlarından salyalarakıtarak devrimcileri hedef gösteren sayısız haber yaptı.

Aileler katliam olabileceğine dikkat çekmişti

Polis ve burjuva medya eliyle gerçekleştirilenkomplolar üzerine açıklama yapan TAYAD’lı Aileler,hedef gösterilen iki devrimcinin her ankatledilebileceğine dikkat çekmişlerdi.

İstanbul polisinin kirli oyunlarına ve burjuvamedyanın düzmece haberlerine tepki gösteren TAYAD’lıAileler, 22 Haziran günü İstanbul Emniyet Müdürlüğüönünde basın açıklaması yaparak, “Biz doğurduk, sizeöldürtmeyeceğiz!” demişlerdi.

Basına katliam da yetmedi, şimdi ailelerhedef alınıyor

Sultan Işıklı’nın kurşunlanması ve Hasan SelimGönen’in katledilmesiyle de yetinmeyen düzenmedyasının aktörleri, olayın ardından devrimcilerinailelerini hedef almaya başladı.

Kızı Sultan Işıklı’nın fotoğraflarının basınadağıtılmasının ardından “Kızımın resimleriniyayınlayanların çoluğu çocuğu olanlara söylüyorum.Benim kızım devrimcilik yapıyordu ve işte bu yüzdenpolis onların resimlerini kullandı” ifadelerini kullanananne Cennet Güneş, burjuva medya tarafından kirlihaberlerin hedefi oldu.

Birçok gazete ve televizyon, “‘Kızım yapmaz’demişti ama kızı polis katili çıktı” türünden kirli haberleryaparak, aileleri de dolaysızca hedef aldı.

Vali ağzından irin akıttı, katliamı savundu

Devrimcileri hedef alan infaz girişiminin ardındanbasına açıklamalarda bulunan İstanbul Valisi HüseyinAvni Mutlu adeta ağzından irin akıttı.

“Teröristler yeni bir eylem hazırlığındaydı” diyerekdevrimcilerin kurşunlanmasını meşrulaştırmak isteyenMutlu, düzen güçlerinin bilindik kirli ağzıyla konuşmayıve demagoji yapmayı da ihmal etmedi. Kurdukları çokyönlü komployu “Emniyet teşkilatımız ve devletimizinbütün güvenlik güçleri, istihbarat birimleri el ele verdi”şeklinde tanımlayan Mutlu, arsızlıkta bununla dayetinmeyip şu ifadeleri kullandı:

“Bugün o çalışmaların sonucunu almaktan veebediyete intikal etmiş şehidimizin ailesinin, milletimizin,ülkemizin gönlünü ferahlatmaktan memnun vemutluyuz”

Sultan Işıklı tutuklandı

Polis saldırısında iki kolundan kurşunlanan veyaralanan Sultan Işıklı isimli devrimci için tutuklamaterörü devreye sokuldu.

Kaldırıldığı Okmeydanı Araştırma Hastanesi’nden 23Temmuz günü öğle saatlerinde Çağlayan’daki İstanbulAdliyesi’ne getirilen Işıklı, çıkarıldığı mahkemecetutuklandı. Işıklı, savcılık sorgusunun ardındansevkedildiği nöbetçi mahkemede de susma hakkınıkullandı. Işıklı, tutuklanmasının ardından cezaevinegönderildi.

Sermaye devletinin polis teşkilatı tarafındankatledilen Hasan Selim Gönen isimli devrimcinincenazesi, polis tehditleri ve baskısı sonucunda ailesitarafından 22 Temmuz günü İzmit’te erken saatlerdetoprağa verildi.

İzmit Bahtiyar Mezarlığı’nda düzenlenecektörenle sonsuzluğa uğurlanması beklenen Gönen,polisin yoğun baskısı sonucunda ailesi tarafındanerken saatlerde Kent Mezarlığı’nda defnedildi.

Anma töreni için İstanbul’dan gelen otobüslerİzmit’e ulaştığında Gönen’in cenaze toprağaverilmişti ve mezarlık polis ablukası altına alınmıştı.

TAYAD’lı Aileler ise mezarlıkta bir anma törenigerçekleştirdiler. Hasan Selim Gönen’in

fotoğraflarının taşındığı anmada “Hasan SelimGönen ölümsüzdür” pankartı açıldı.

Saygı duruşunun ardından TAYAD’lı Aileleradına konuşan Ahmet Kulaksız, Gönen’in polistarafından katledildiğini söyleyerek basının dabaşından beri bu katliama zemin hazırladığını dilegetirdi. Bedel ödediklerini fakat aynı şekilde bedelödeteceklerini vurgulayan Kulaksız, medyanın dagerçekleri yazmadığına dikkat çekerek “Bir gün tümbunların hesabını soracağız” dedi.

Açıklamaların ardından Gönen’in mezarı başındadevrimci marşlar okunarak anma sonlandırıldı.

Kızıl­Bayrak­/­Kocaeli

Hasan Selim Gönen sonsuzluğa uğurlandı

Ali Çelik sonsuzluğa uğurlandı

22 Haziran günü Erzincan’a götürülürken yaralı halde gözaltına alınıp cezaevine konulan Ali Çelik, 20Temmuz Cuma günü hastanede şehit düştü.

Sermaye devletinin bilinçli politikası sonucu tedavisi engellenerek katledilen Ali Çelik 21 Temmuz günüDersim Hozat'ta düzenlenen törenle sonsuzluğa uğurlandı. Cenaze teslim alındıktan sonra sloganlarlaBelediye Mezarlığı’na yürüyüş başladı.

Mezarlıkta Ali Çelik şahsında tüm devrim ve komünizm şehitleri için saygı duruşu gerçekleştirildi. Saygıduruşundan sonra Yeni Demokrasi Aileleri Birliği tarafından açıklama okundu. Yaşamın bütün alanlarındaişçilerin, köylülerin ve gençlerin saldırılara maruz kaldığı bir dönemde bulunulduğuna vurgu yapılanaçıklamada, “Ali yoldaş ne ilktir ne de son olacaktır” denildi.

22 Haziran'da tutsak düşen ve haziran ayının son haftasından itibaren Erzincan Mengücek Araştırma veEğitim Hastanesi’nde komada bulunan Ali Çelik'in ailesi ve avukatları Çelik'in İstanbul'da daha iyi birhastaneye sevkini istemiş, Adalet Bakanlığı izin vermeyerek ölümünü hazırlamıştı.

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-30

Sol hareket28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012

Katledilen bir devrimcininardından...

“Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatıYa da dünyamıza inecek ölüm”

Hani “günler ağır, günler ölüm haberleriylegeliyor” diyordu ya şair, işte o ölüm haberleriyle gelenağır günlerden birinde yakaladın beni, bizi, hepimizi…Artan polis terörünün sokak ortasında sıradanemekçileri linç etmeye vardığı, evine iki lokma ekmekgötürebilmek için kaçakçılık yapmak zorunda kalanKürt köylülerinin üzerine bombaların yağdığı ve enkötüsü de tüm bu vahşete hak ettiği gibi bir tepkiveremediğimiz, belki de katledilmeye alıştığımızbugünlerde, Gazi Mahallesi’nin kenarında bir taksininiçinde vücuduna saplanan kurşunlarla yakaladın bizi.Aslını sorarsan o kurşunların saplandığı yer seninvücudundan öte bizlerin yüreği oldu. Ama en çok da okısacık ömründe seni tanıma şansına sahip olaninsanların…

O şansa sahip olan insanlardan biri olarak günlerdirdüşünüyorum. Üniversiteli gençlik mücadelesi içindeilk tanıştığımız günleri, daha sonrasında farklıalanlarda yaşadığımız tesadüfî karşılaşmaları ve elbetteki senin tutsaklıklarını ve haber bültenlerindeyaşadığımız karşılaşmaları… Bu karşılaşmaların herbirinde duruşundan ve sımsıcak gülüşünden yansıyanyaşama ve mücadelene bağlılığını, insanlara aşıladığınumut tohumlarını...

Genelde adettendir, ölümsüzleşen bir devrimcininardından akıllar hep güzel anılara gider, ne kadartartışma ve gerilim yaşasan da insanın aklında kalanhep olumlu yönlerdir. İtiraf ediyorum ben seninardından tersini denedim. Ama yanlış anlama, senieleştirmek ya da mahkûm etmek için değil. Tamtersine bu arayışta senin tertemiz insanlığından başkabir şey bulamayacağımı bildiğim için.

Belki aynı alanda çok fazla bir arada bulunma, çokfazla şey paylaşma şansımız olmadı, ama o kısacıkzaman diliminde yaptığımız politik tartışmalarda bileinsanın içini ısıtan bir sıcaklığın, mücadelene vesavunduğun çizgiye derin bir bağlılığın vardı. Normalkoşullarda insanı çileden çıkartabilecek bir dizidüşünceyi o kadar safça ve tertemiz bir inançla ifadeediyordun ki karşındaki insana samimi birgülümsemeden başka bir şey yapma şansıbırakmıyordun. Bu yüzden yıllardır hiç karşılaşmamışbile olsak devrimci hareketin yürek burkan tablosunabakıp canımın sıkıldığı anlarda aklıma ilk düşeninsanlardan biri hep sen oldun. Yaşama ve devrimebağlılığımın en temel gerekçelerinden biriydi sen vesenin gibi insanlar…

Çünkü devrimci olmak her şeyden önce insanolmak demekti. Tüm ideolojik ve politik tahlilleri birkenara bırakırsak, insani olan her şeyi yok eden budüzenden nefret etmeyen, ama daha da önemlisi odüzenin yok etmeye çalıştığı değerleri ısrarlakorumaya çalışmayan biri zaten devrimci olamazdı.İşte bu yüzden kapitalizmi ve onun nasıl yıkılacağınıtahlil ederken senden çok daha yakın düşünceleresahip olduğum birçok insandan daha değerliydinbenim için. Senin ve senin gibi insanların varlığı, adınakapitalizm denilen o aşağılık düzenin ne yaparsayapsın amacına ulaşamayacağının en yalın kanıtıydı.

Biliyorum kızacaksın ama bu yüzden halaöfkelenemiyorum bedenine saplanan kurşunlara.

Çünkü o taksinin içindeki insanın sen olduğunuöğrendiğim andan beri yaşadığım sarsıntıyı halaatlatabilmiş değilim.

Aslına bakarsan ilk defa da yaşamıyorum busarsıntıyı. Sonuçta çok da uzun sayılmayanömrümüzde kaç kez aldık değil mi benzer haberleri?Zafere mahkûm olduğumuzu bilerek kaçımıztereddütsüzce göze aldı bedel ödemeyi… İşte sen deşimdi o kervandasın. Hem de ölümsüzlüğün kızılyıldızının en çok yakıştığı insanlardan biri olarak…

Ama yine de seni o kervana uğurlamanın derinhüznünü taşıdığımı saklayamam. Çünkü sen de çok iyibilirsin ki bu uğurlamaların bazıları insanı ayrı sarsar.İşte senin katledilmen de benim için ayrı bir sarsıntıoldu Hasan...

Aynı bundan 13 yıl önce o güne kadar hiçtanımadığım Habip’in ve Ümit fotoğraflarını haberbültenlerinde gördüğümde olduğu gibi; aynıMercan’da katledilen devrimcilerin cenazelerinidefnederken kanlı kefenlerine dokunduğumda olduğugibi... aynı 3 yıl önce Esenyurt’taki çatışma haberiniokuyunca aklıma düşen “acaba?” sorusunun ertesi günkatledilenin Alaattin yoldaş olduğunu öğrendiğimdeyaşadığım sarsıntı gibi derin bir sarsıntı oldu seninkatlediliş haberin de...

Ama diyorum ya ölümsüzler kervanında yer almayıen çok hak eden insanlardan biriydin. Kısacıkyaşamına koca bir umudu sığdırdın. İşte bu yüzdenseni özlemekten ve o sımsıcak insanlığına sarılmaktanbaşka bir şey gelmiyor elimden.

Çünkü sen her şeyden önce insandın. Hani bir siperyoldaşı Ulucanlar’ın ardından Habip yoldaş içinyazıyordu ya “insan gibi insan!” diye... işte sen deinsana dair her şeyin büyük bir hızla kirlendiğidünyada “insan gibi insan!” olmayı başaran nadirinsanlardan biriydin.

Bu yüzden seni özlemekten başka elimden bir şeygelmiyor dediğime aldırma. Elbette seni özlüyorum veözleyeceğim, ama ölü yıldızlara hayatı götürmektekaybettiğimiz her saniyenin dünyamıza nasıl alçakçabir ölüm olarak döndüğünü seninle bir kez dahagördüm.

İşte bu yüzden ölü yıldızlara hayatı götürmek içinacele etmekten başka bir şansımız olmadığınıbiliyorum. Ve sana diyorum ki, merak etme,dünyamıza daha kaç tane alçakça ölüm inerse insin,bezirgân saltanatı mutlaka son bulacak, ölü yıldızlarahayat sizlerin taşıdığı ışıkla birlikte gidecek.

D.­Taylan

‘96 Ölüm Orucu şehitleri TUYAB tarafındanİstanbul Sarıgazi’de yapılan eylemle anıldı. KitleninSarıgazi Bölge Hastanesi önünde toplanmasıylabaşlayan eylemde ‘96 süresiz açlık grevi ve ölümorucu şehitleri ölümsüzdür” pankartı taşındı.

1996 Ölüm Orucu şehitlerinin resimleri ve çeşitlidövizler taşınırken yürüyüş, Ölüm Orucu şehidi AliAyata’nın mezarı başında sonlandırıldı.

Yürüyüş boyunca 1996 Ölüm Orucu şehitlerininisimleri sayılarak “Yaşıyor!” sloganları haykırıldı.

‘96 Ölüm Orucu şehitleri şahsında tüm devrimşehitleri için saygı duruşunda bulunuldu. ArdındanTUYAB adına basın açıklamasına geçildi. Genelgelerledevrimci tutsakların teslim alınmaya çalışıldığıaktarılarak tutsakların hedef alındığı saldırılara karşıdirenişe geçildiği anlatıldı.

Açıklama şunlar ifade edildi: “20 Mayıs’taTKP/ML, DHKP-C, MLKP, TKEP-Leninist, DirenişHareketi, TİKB, EKİM ve THKP-C/HDÖdavalarından 1500 tutsak süresiz açlık grevinebaşlamıştı. Direniş bütün görkemiyle sürüyordu.Bedenler hücre hücre erirken tarih 21 Temmuz’ageldiğinde yani direnişin 63. gününde Aygün Uğur, 65.gününde Altan Berdan Kerimgiller, 66. gününde İlginçÖzkeskin, 67. gününde Hüseyin Demircioğlu, AliAyata, Müjdat Yanat, 68. gününde Ayçe İdil Erkmen veSAG direnişçisi Tahsin Yılmaz, 69. gününde YemlihaKaya ve SAG direnişçileri Ulaş Hicabi Küçük, OsmanAkgün ve Hayati Can’la zincir kırıldı ve yıldızlaşanbedenlerle zafere ulaşıldı.”

Açıklaması tecrit ve hak gasplarına karşı mücadeleçağrısıyla bitirildi.

‘96 ÖO şehitleri Sarıgazi’de anıldı

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-30

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/30* 27 Temmuz 2012

22 Temmuz 1980 sabahı Merter’de evinin önündesendikaya gitmek üzere arabasına binerkendüzenlenen faşist bir saldırı sonucu katledilenDİSK’in ve T. Maden-İş’in Genel Başkanı KemalTürkler, 32. ölüm yıldönümünde Topkapı’dakimezarı başında anıldı.

3. Yargı Paketi’nin meclisten geçirilmesiylebirlikte Kemal Türkler cinayeti ile 7 TİP’lininyaşamını yitirdiği Bahçelievler Katliamı’nıntetikçilerinin serbest bırakılması, anmayakatılanlar tarafından protesto edildi. Anmada, elikanlı katillerden hesabı emekçilerin soracağıhaykırıldı.

“Katillerden hesabı emekçiler soracak!”

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu(DİSK) tarafından düzenlenen anmaya DİSK’e bağlısendikaların üye ve yöneticilerinin yanısıra TKP,TKP 1920 ve UİD-DER de katıldı. TopkapıMezarlığı’nın girişinde toplanan kitle KemalTürkler’in mezarı başına yürüyüş gerçekleştirdi.Anmada DİSK’in katılımının ağırlığını BirleşikMetal-İş üyeleri oluşturdu. DİSK eski Genel BaşkanıSüleyman Çelebi ve DİSK eski Genel Sekreteri MusaÇam da anmada yer aldı.

En önde, karanfillerle donatılmış “KemalTürkler” yazılı çelenk ile Kemal Türkler’infotoğrafının bulunduğu “Aramızda” yazılı pankarttaşındı.

“Katillerden hesabı emekçiler soracak!”,“AKP’nin yargısı katilleri koruyor!”, “Kemal Türkleraramızda!”, “Kemal Türkler kavgamızda yaşıyor!”ve “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganlarınınatıldığı anma, Türkler’in mezarı başında DİSKÖrgütlenme Daire Başkanı İsmail Yurtseven’inyaptığı konuşmayla başladı. “Solcuları katledenanlayışın katilleri serbest bıraktığını” dile getirenYurtseven, faşizme karşı omuz omuza mücadeleçağrısı yaptı. Açılış konuşmasının ardından KemalTürkler şahsında işçi sınıfı mücadelesinde yaşamınıyitirenler anısına saygı duruşunda bulunuldu.

Anmada konuşan DİSK Genel Sekreteri veBirleşik jMetal-İş Genel Başkanı Adnan

Serdaroğlu, “Gözyaşı dökmek, matem tutmak içinbiraraya gelmediklerini” belirterek “İnsanlık suçundazamanaşımı olmaz” dedi.

Kendi adaletlerini fiili ve meşru zemindekuracaklarını söyleyen DİSK Genel Sekreteri, elikanlı faşistlerden hesap soracaklarını sözlerineekledi.

“Taşlar ne kadar direnirse dirensin sular yolalmaya devam edecektir” diyen Serdaroğlu, KemalTürkler’e seslenerek konfederasyonun ve onunbıraktığı değerlerin “emin ellerde olduğunu” dilegetirdi.

“Affetmeyeceğiz”

Serdaroğlu’nun ardından söz alan KemalTürkler’in kızı Nilgün Soydan da, AKP ve MHP’limilletvekillerinin elbirliği yaparak babasınınkatillerini cezaevinden çıkardığını söyledi. Soydan,Kemal Türkler cinayetinin tetikçilerinden ÜnalOsmanağaoğlu’nun da 3. Yargı Paketi düzenlemesikapsamında serbest bırakıldığını ifade etti. Soydankonuşmasını, “Affetmenize izin vermeyeceğiz”diyerek sona erdirdi.

Kızıl­Bayrak­/­İstanbul

Kemal Türkler mezarıbaşında anıldı

“Tutuklu KESK'lilerserbest bırakılsın!”

KESK'li tutsakların serbest bırakılması talesiyle25 Temmuz günü Adana ve İzmir'de basınaçıklamaları gerçekleştirildi.

Adana KESK Adana Şubeler Platformu, Adana Postanesi

önünde basın açıklaması yaptı. KESK Adana Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü

Sinan Tunç tarafından okunan basın açıklamasında,şu an cezaevlerinde bulunan 70 KESK üye veyöneticisinin serbest bırakılması talep edildi. TTBÖğrenci Kolu ve SES Öğrenci Komisyonu üyesi 13öğrencinin de tutsaklığına son verilmesi talebinindile getirildiği açıklamada, tüm bu tablonun AKP'nin“ileri demokrasisinin” somut örneği olduğuvurgulandı.

Açıklamada, “3. yargı paketi” uygulamasındandiğer reform örneklerinde olduğu gibi katillerinyararlandığı söylenerek, “Tutsak milletvekillerinin,gazetecilerin, seçilmiş belediye başkanlarının, biliminsanlarının ve sendikacıların tahliye edilmemesiyle'yargı reformunun' kimlere yönelik çıktığıgörülmüştür” denildi.

Açıklamanın ardından, tutsaklara dayanışmakartları atılarak eylem sona erdi.

İzmir KESK İzmir Şubeler Platformu, SES İzmir Şubesi

toplantı salonunda basın açıklaması yaparak tutukluKESK’lilerin ve tıp öğrencilerinin derhal serbestbırakılmasını istedi.

KESK üye ve yöneticilerini hedef alan tutuklamaterörüne dikkat çekilen açıklamada, ülkelerine,yaşadıkları toprağa ve halka karşı kendini sorumlukılan, sağlık hakkına sahip çıkan tıp öğrencilerininde tutuklamaların hedefi olduğuna vurgu yapıldı.Açıklamada, “Bu uygulamalar 'ileri demokrasi'iddiasının bir göstergesi olmuştur” denildi.

Açıklamada, 3. yargı paketi ile Özel YetkiliMahkemelerin kaldırılacağı iddia edilse de pakettensadece olağanüstü yargılama rejimini daha dapekiştirecek yeni düzenlemelerin çıktığı ifade edildi.Eli kanlı katiller salıverilirken KESK’lilerin ve tıpöğrencilerinin halen tutuklu olmalarını anlamanınmümkün olmadığı vurgulandı.

Açıklama şu sözlerle noktalandı: “Konfederasyonumuz ve sendikalarımız

üzerindeki baskı ve yıldırma politikalarına sonverilmeli, tek suçları sendikal faaliyet yürütmek olanKESK’liler ve sağlık hakkı mücadelesinin gençneferleri olan tıp ve sağlık öğrencileri derhal serbestbırakılmalıdır”

Kızıl Bayrak / Adana - İzmir

25 Temmuz 2012 / Adana

22 Temmuz 2012 / Istanbul

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-30

Toplum-yaşam30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/30 *27 Temmuz 2012

Ölüme düşman kıldıran Lethe* ırmağının suyuylayıkanan dünyaya...

Ay doğmadı bu geceSiyaha çalmadı gökyüzüZira ölüyor insanlarSebebi sebepsiz, Karmaşık bir denklemin sonucu olarak...İnsanlık ölüyor,neden öldürüldüğünü bile bilmeden pisi pisine hainceölecek olan ne varsa korumak isterken Umut vuruldu sokak ortasındaUnuttuğumuz ne varsa ölüm taşırunutmamak; umutla savaşmaktan geçer.Artık yok etmek isteğiyle yazılır son noktaZaman üç noktayla direnirken...

Yaşamı köleleştiren düzen Habil ve Kabil’in ilkdövüşünden beri insanın insanı ölümünü üretiyor.Düzenin kirlettiği yaşamlar kadar insanlık dabozuluyor. Özel bir sebep olmadan, öldürmek içinöldürüyor bir insan evladı!

Sokakta yürürken omuz attığı için değil, cebindençıkacak belki 200 lira için de değil, sadece öldürmekiçin insan öldürülüyor. Belki Türkiye coğrafyasınauzak bir hikaye fakat kapitalizmin öz çocuğundanbahsediyoruz. Son katliamı “Batman” filminin ilkgösterimi sırasında yaşandı. 12 hayat vuruldu 58’iyaralandı. Haberlerin tüm magazinsel aktarımlarınınarkasında burjuvazinin buram buram vahşet kokanyapısı dışa vuruyordu. Yaşamı köleleştiren düzenelbette oynadığı oyunla insanları izleyici kılmasını dabilir. Fakat bir oyuncu rolünü unutur ve doğaçlamayaparsa seyirci de düşünür. Yaşanan gerçek mi yoksafilm mi? Katliam sırasında belki de en acı anlararasında izleyicilerden birinin durumu şov sanmasıydı.Asıl orada insanlıktan çıkarılmış katliam başladı. Asılo an ölen insanlar yanında kurşunlar insanlığa dasaplandı.

Günlerce bunu tartıştırdılar. Batman filminin temelkarakterlerinden Joker’e özenen katil için psikolojitahlilleri yapıp filmin etkisini değerlendirdiler.“Gangster Squad” filminin de sinema salonuna baskınsahnesi taşıdığı ifade edilerek katilin buradan feyzaldığı tespitleri yapıldı. Federal ajanlar katilin evine 36saat giremedi. Her adıma yerleştirilen bubi tuzakları vebombaların temizlenmesi uzun sürdü. Sonuç katilincephaneliğini ortaya çıkardı. Katliam sırasındakullanılan silahlarla birlikte bir yarı otomatik AC-15saldırı tüfeği, bir adet Remington pompalı av tüfeği,iki Glock tabanca, 6 bin mermi, ev yapımı kimyasalpatlayıcılar, havan topu mermisi olduğu zannedilenağır silah mühimmatı...

Ve asıl atlanmaması gereken ev yapımı kimyasaldışında olan her şeyin yasal olarak alınmasıydı. Yanikapitalizmin yasalarına uygun bir katliam izlendisinema salonunda. İlk anın şokunu atlatanlarAmerika’daki silah ruhsat sayısı ve her bir kişiye birsilah düşen orantıları gördüler. Ama görmedikleri birşey var. Silah sayısındaki doğru orantı yaşam içintersten işlemekte. Amerika’da ruhsatlı 211 milyonsilah var. Yani kişi başına bir ateşli silah! Bunayasadışı silah satışındaki esneklik de eklendiğindeortaya çıkan tablo tüm ülkenin gerçek bir cephanelikolduğunu gösterir.

Kapitalizm katillerini aileden seçer

Kapitalizmin kutsal yapı taşı aile çürüyor. Esastaiçerdeki çürük tüm vücudu sarmış bulunuyor.Amerika’da aile yapısı çökmüş durumda. Birkaçistatistikle örneklersek; bir Amerikan ailesinde çocuk18 yaşına gelene kadar ortalama 12 kere şehir ve evdeğiştiriyor. Seri katilleri yarattıkları ailelerin%70’inde anne veya babası alkolik. % 50’sinde babaevi terk etmiş. Ve % 40’ı yetimhanede büyümüş.Katillerin büyüyen çocuklarla arasındaki bağ sistemingelişim seyridir. Kapitalizmin deforme ettiği insanibağlar bu çarpık yapıda çocuk büyütürse katil olması‘doğal’ sonuçtur. Kriminal polis tarihine girmiş 200seri katil bulunmakta ve bunların %75 yani 150’sisadece Amerika’da cinayetlerini işlemiş bulunuyor. Bukatillerin neredeyse hiçbirinin düşünce üzerine birhastalığı ya da sakatlığı bulunmamaktadır. %31’i üstünzekalı iken çok azı ruhsal ve sinirsel hastalıklarasahiptir.

Aşırı sağcı Anders Behring Breivik’i hatırladınızmı? Sadece bir yıl önce 22 Temmuz sabahı giriştiküçük Norveç’in büyük katliamına. Bir beyaz tenliölüm yüzlü katil 69 can aldı. Sinsi planı günlercehazırlayarak, insanlığı ölümün soğuğuna taşıyarak. Bir‘amacı’ vardı. Manifestosuyla kendine insan diyenherkes bir kez daha irkildi. Öldürdüğü insanlardandaha fazlasını ölüm için işaretleyen manifesto Hitler’inKavgam’ını 21. yüzyıla yorumluyordu. Fakatkapitalizmin yarattığı diğer canavarların yanında bubireysel katiller masum kalıyor. Hitler’i büyüten ellerşimdi gözyaşlarını siliyor. Ne geçmişi değiştirdiler nede geleceği. Her şey kurulduğu günden bugüne aynıaynı şekilde yürüyor.

Hollywood ne kadar kirli ne kadar masum

Filmi suçlayarak kendi vicdanlarını temizleyenbirçokları görmek istemese de 7. sanat, insanın elindetutmadığı hiçbir düşü taşımaz. Filmi yaratan ticarikaygı en geniş kesimin aklına ulaşmayı hedef alır.Sende olmayanı sana taşımaz. Bundandır süperkahraman hikayelerinin birbirinin türevi olarak tekraretmesi. İnsanlık hep doğaüstü bir güç, koruyucubekler. Kendine güvenemez. Kendisini özne olarakistemez. Filme bırakılan kurtuluş hayali kadargerçektir perdeden çıkagelen katliam. Ama repliklerine

bağlı kalanlar için zaten hayat yoktur!Şiddetten beslenen Amerikan sineması için her film

bir rüya propagandasıdır. Amerikan rüyasının hiçbitmeyen kahramanlığı ile her film buram buramemperyalizmin ideolojisi kokar. Filmlerde uzaylılarakarşı savaşı kazanan deniz piyadelerinden süperkahramanlara kadar hep Amerikan rüyasınınkurtarıcıları sunulur. Kaldı ki, ‘Batman’ serisi debunlardan biridir. Dünyanın tüm birikmiş kötülüğüAmerika’dan çıkan süper kahramanlarla kurtarılır.Pandora’nın kutusunu açarak tüm günahlarıdünyamızın üzerine salanlar belki de bu filmlerlekendilerini avutuyorlardır. Tüm kötülüklere analıkyapanlar topraklarında büyüyen katiller karşısındaşaşırıyor.

“Onlar gibi konuşma. Öyle değilsin. Öyle olmakistesen bile. Onlar için, sen de tıpkı benim gibi birucubesin. Şimdi sana ihtiyaçları var. Amaolmadığında, seni bir cüzzamlı gibi kenara atacaklar.Ahlaki değerleri, yasaları kötü bir şaka gibi. İlk beladahepsini bıraktılar. Onlar sadece dünya izin verdiğiölçüde iyi olabilirler. Sana göstereceğim. İştamamlanınca bu medeni insanlar birbirleriniyiyecekler. Ben bir canavar değilim. Ben sadecedönemecin önündeyim.”**

Anlık duyguları ve düşünceleri kenara atın.Karşınızda dikilip 12 kişiyi öldüren adama iyi bakın.Şimdi büyük ihtimalle hakkında çıkacak idam cezasınıhücrede bekliyor 24 yaşındaki eski tıp öğrencisi JamesHolmes. Fakat tarihi tekerrür ettiren kapitalizm içinisimleri değiştirerek işlenen bu kaçıncı bireyselkatliam? Daha kaç kez vurulacak ve bu düzeninyarattığı pisliğin içinde yok olacağız. Burjuva basınkatliamı aktarırken sanki marifetmiş gibi aynı bölgedeyıllar önce de bir okulun basılıp aynı amaçsızlıktainsanların katledildiğini not düşüyor. Fakat kapitalizmoldukça aynı sebepsizliği daha çok göreceğiz. Letheırmağında yıkanan dünya unutur elbet tümyaşanmışlıkları, unutulmayacak hayatlaryaratıldığında, ölümü bir amaç uğruna yaşamak anlamkazandığında ve de son ölen bu düzen olduğundakatliam kelimesi tarihten silinecek.

* Lethe Irmağı Yunan Mitolojisinde Yer altıdünyası Hades’in 5 nehrinden biridir. Ölülerin ruhlarıbu nehrin suyundan içtiğinde dünyada yaşamışoldukları geçmiş fani hayatlarına dair her şeyiunuttuklarına inanılır.

**Joker (BATMAN Kara Şövalye filminden)T.­Kor

“Son ölen bu düzen olduğunda katliam kelimesi tarihten silinecek!”

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-30

CMYK

EKSEN­Yayıncılık­Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Derneği, her ay düzenlibir şekilde gerçekleştirdiği film gösterimlerine devamediyor. Çiğli İKSE Temmuz ayındaki film gösterimikapsamında Yılmaz Güney’in “Duvar” filminigösterildi. Cezaevlerinde çocukların tutuklu vehükümlülerin yaşadıkları taciz, tecavüz ve baskılarıkonu alan film 24 Temmuz Salı akşamı gösterildi.

Film öncesinde kısa bir konuşma yapılarakcezaevlerinde çocukların yaşadıkları sorunlaradeğinilerek aradan yıllar geçmesine rağmencezaevlerinde tecavüzlerin, tacizlerin baskıların artarakdevam ettiği söylendi.

Pozantı Cezaevi’ndeki olaylara değinilerek sondönemde KCK operasyonları adı altında binlerceinsanın cezaevlerine doldurulduğu, cezaevlerindeki yersıkıntısı ve baskılar nedeniyle de isyanların başgösterdiği ve devletin zihniyeti değişmediği sürece buyaşananların da değişmeyeceği vurgulandı.

Film sonrasında da sohbetler edilerek filmdeyaşananlar ve günümüzdeki benzer olaylar üzerinetartışıldı. Film öncesi yürütülen hazırlık çalışmasındatelefon, mailler kullanılırken bire bir görüşülerekemekçiler filme çağrıldı.

Kızıl­Bayrak­/­Çiğli

Çiğli İKSE’de filmgösterimi

Urfa F Tipi Cezaevi'nden Adana Kürkçüler F TipiKapalı Cezaevi'ne sürgün edilen BDP ŞanlıurfaMilletvekili İbrahim Ayhan'ı, BDP Adana MilletvekiliMurat Bozlak ile BDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahimBinici ziyaret etti.

Ziyaretin ardından açıklamalarda bulunan Bozlak,"Cezaevleri işkence merkezlerine döndü" dedi.

Bozlak ile Binici, cezaevinden ayrılırken basınmensuplarına kısa bir açıklama yaptı. İbrahimAyhan’ın cezaevinde tutulmasının yanlış olduğunusöyleyen Bozlak, "Seçildiği gün tahliye edilmesigerekiyordu. Nakledilip, Adana’ya getirildiğinde 2 güntecritte tutulup zor koşullar altında yaşamayazorlanmıştı. Adalet Bakanlığı’ndan açık görüş için izinalmamıza rağmen, cezaevi yönetiminin keyfi tutumuve kararıyla, disiplin cezası aldığı gerekçe gösterilerekaçık görüşe izin verilmedi. Yani cezaevleri tam birişkence merkezlerine döndü" dedi. Bozlak,Türkiye’nin bütün cezaevlerinde benzer sorunlarınyaşandığını söyledi.

“Cezaevleri, işkencemerkezleri”

Değerli arkadaşlar merhaba,

Evvela, selam ve sevgilerimizigönderip çalışmalarınızda başarılardilediğimizi belirtelim.

Güzel bir haberle başlayıpdevam edeyim. Kuvvetle muhtemelhaberini almışsınız. Biz yine deaktarıp sevincimizi sizdostlarımızla paylaşalım. 6Temmuz Cuma akşamı Ali Abbas’ıtahliye ettiler. Şu bildik “3. yargıpaketi”nin onaylanmasınınakabinde, dilekçeyle tahliyeistemimizi yazmıştık. İki günsonrasında da karar iletilmiş oldu.Bugüne kadar onlarca -hattayüzlerce de diyebiliriz- dostumuzuve yoldaşımızı sizlerin yanınagönderdik, her defasında oanlatılması imkansız hüzünlüsevinci yaşadık... Ali Abbas’ıngidişiyle o duygu yine bizi buldu.Tabii ki uzun sürmeyeceketir... Ama tekrardan yaşayacağımız da garantidir!

22 tarihli mektubunuzu ve beraberinde göndermiş olduğunuz kitabı almış, A. Abbas’la cevap yazmayıplanlamıştık. Öncesinde, Ali mektubunu hazırlamış beni bekliyordu. Kendisini uğurlayınca size yazmışolduğu mektup bende kaldı. Bu zarfın içinde o mektubu da gönderiyorum.

Gönderdiğiniz kitap için teşekkürlerimizi bildirelim.Bildiğiniz üzere Kandıra 2 Nolu F tipi hapishanedeyken yayınlarınız düzenli geliyordu. İki ay evvel

Erzurum’da görülmekte olan bir dosya nedeniyle getirildim. Mahkeme jet hızını dahi geride bırakacakbir sürede dosyamızı karara bağladı. Kendi hukuklarını hiçe sayıp taleplerimizi dikkate almayarak AbidinKahraman’a 15 yıl bana da müebbet hapis cezası verdiler. Şayet dosya hakkında bilgi edinmek istersenizavukatımız Meral Hanım’a sorabilirsiniz. Durumu, gelişmeleri ayrıntılı anlatacaktır. Dosyanın açılmabiçimi yargılanmamıza sebep olan olay sizleri şaşırtacaktır.

Sevgili arkadaşlar, bulunduğumuz “mekana” dair haberleri basından takip ediyorsunuz. Değişen pekbir şey yok. Aynen devam ediyor. Yalnız önümüzdeki hafta Kandıra’da verilmiş olan “hücre cezası”nedeniyle tek kişilik hücreye konacağım. Yıldırmak, sindirmek amacıyla uygulanacak 20 günlük hücrecezasının nedenlerini anlatmama gerek yok. Sanırsam bildik keyfi sebepler desem yeterli olur. Herhapishanede disiplin cezalarının infazı da farklı olmakta. Mesela 2000 Ölüm Orucu nedeniyle Adli Tıp’ınbana verdiği Wernice Korsakof raporu var. Rapordan kaynaklı hücre cezası veremezler fakat veriyorlar.İnfazını ise farklı uyguluyorlar. Şöyle, hastane ya da hapishane doktoru “hücrede kalamaz” raporu verirse6 ay kapalı görüşten men, iyi halin olmadığı için 2 yıl da açık görüş yaptırmıyor. Yine iki yıl sevk istemehakkın olmuyor. Yetmezmiş gibi etkinliklere çıkarılmıyorsun. Şimdi iki seçeneğim var: Ya 20 günhücreye konulacağım ya da 2 yıl tüm haklarım gasp edilecek. Anlattığım bu durumun sonucunu veayrıntılarını ilerleyen zamanlarda yazacağımız mektuplara konu eder, sizleri bilgilendiririz.

Yayınlarınızı düzenli gönderirseniz mutlu oluruz. Belirttiğiniz kitapları bekleyeceğiz. Burada bulunanarkadaşların selamlarını aktarayım.

Tüm çalışanlarınıza ve okurlarınıza selamlarımızı gönderiyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.Dirençle... Umutla kalın...

Özgür­ÇelikH­Tipi­Hapishanesi-C1­

Erzurum

“Dirençle...Umutla kalın...”

Mücadele Postası

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-30