SY Kızıl Bayrak 12-03

32

description

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-03 / Ocak

Transcript of SY Kızıl Bayrak 12-03

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-03
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-03

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERBirleşik direnişi yükseltmesorumluluğu!…… . . . . . . . . . . . . . . . . . 3Faşist saldırganlığa karşı Kürt halkı ileemekçilerin birleşik militandirenişi!…........… . . . . . . . . . . . . . . . . . 412 Eylül iddianamesi ile ortalığa saçılan gerçekler….....…. . . . . . 5Faşist baskı ve terör hız kesmiyor! . . . . 6Düzen yargısı “görevini” yaptı... . . . . . . 7Karadağ cinayeti davasında 6. duruşma..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8Katiller serbest bırakılır, hafızalar silinemez!... . . . . . . . . . . . . . . . 9“Esin Yıldız serbest bırakılsın!”. . . . . . 10Hugo Boss’ta kararlı direniş!.. . . . . . . . 11Sömürü ve kölelik cehenneminden bir kesit..... . . . . . . . . . 12Maltepe Belediyesi’nde direniş kazandı.…...… . . . . . . . . . . . . . 13Sahte sendika yasası ve baskılar protesto edildi.… . . . . . . . . . . 14Petrol-İş Gebze Şube Genel Kurulugerçekleştirildi.…. . . . . . . . . . . . . . . . . 15Yeni dönem ve gelişmeler - EKİM. . . . . . . . . . . . . 16-17Parti Okulu Habip Gül Devresi / 2011 . . . . . . . 18-20Partiye Rapor’dan... . . . . . . . . . . . . . . 21Tunus: Yeni isyanlar için enerjibiriktiriyor!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22Filistin-İsrail “barış görüşmeleri” yeniden başlatıldı... . . . . . . . . . . . . . . . 23AB’nin “yeni” sömürge alanıDoğu Avrupa... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24Yunanistan’da basın emekçileri grevde ..… . . . . . . . . 25Onbinler Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i andı. . . . . . . . . . . . . 26Berlin’de XVII.Enternasyonal RosaLuxemburg Konferansı… . . . . . . . . . . 27Alman tekellerinin “şaşılası”büyümesinin sırrı!… . . . . . . . . . . . . . . 28Gençlik füze kalkanına karşı yürüdü.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Efeoğlu Ailesi’nin avukatı Mustafa Yağcı ile görüştük…... . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Hrant Dink davası 5 yıl süren bir yargılamakomedisinin ardından Dink’in katledilmesininyıldönümüne denk gelecek bir zamanda “bitirildi”.Cemaat polisi-yargısı düzen “hukuk”unu da altüstederek bu davayı apar topar sonuçlandırdı. Ancak budava kolay kolay bitmeyecektir. Kararın açıklanmasınınardından açıklama yapan Dink’in avukatı Fethiye Çetin“bu dava biz bitti diyene kadar bitmez!” diyerek kararatepki gösterdi.

Dink davasına baştan sona skandallar zinciridamgasını vurdu. Cinayetin asıl sorumluları,planlayıcıları gizlendi, Dink’i mahkum eden yargıçlarödüllendirildi, polisler hakkında soruşturma izniverilmedi, cinayetten üç gün sonra “Dink cinayetininherhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yok,milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayettir” diyendönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrahterfi ettirildi, dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler,ilkin Kamu Kurumu Güvenliği Müşteşarlığı’na atandı,ardından AKP milletvekili seçilerek meclise girdi!

Cemaat yargısının verdiği bu skandal karara karşıtoplumun değişik kesimlerinden sert tepkiler yükseldi.En başta devrimci ve ilerici sol güçler ile kitle örgütleri,sendikalar, meslek örgütleri ve aydınlar bu skandalkararı kınayarak “adalet” talep ettiler vegerçekleştirilen eylemlerle düzen adaletine güvenduymadıklarını dile getirdiler.

Dinci-gerici cenahın sözcüleri ise karar ile ilgiliolarak farklı tepkiler ortaya koydular. Abdullah Gül“temyiz sonrası karara bakalım”, Tayyip Erdoğan ise,“temyiz kararı farklı çıkabilir”, “biz üzerimize düşeniyaptık” yönünde pişkince açıklamlar yaparak tepkileriyumuşatmaya çalıştılar. Bir kez daha işicemaatin/düzenin yargısına havale ederek bucinayetteki suç ortaklıklarını örtbas etmeye çalıştılar.Katilleri koruyup kolladılar.

Düzenin bugünkü adeleti ulusal özgürlük ve eşitliktalebiyle kararlı ve ölümününe bir mücadele yürütenKürt halkına, ilerici, devrimci sol güçlere, hak almamücadelesini sürdüren işçi ve emekçilere, parasızeğitim hakkı talep eden öğrencilere karşı işlemektedir.Düzen mahkemeleri hukuk terörünü Kürt hareketine,

devrimci, ilerici sol güçlere, toplumsal muhalefete karşıacımasızca uygulamaktadır. Bu çark bir giyotin gibigece-gündüz demeden işlemekte. Başta Kürt halkıolmak üzere tüm ilerici ve devrimci güçlerdüzeninin/cemaatin “adaleti”ne hiçbir biçimdegüvenemezler. Zira bu adalet sermaye sınıfının ve onunhizmetindekilerinin çıkarlarını koruyup kollamaktadır.Bunun için vardır.

Baskının, sömürünün, eşitsizliğini, açlığın, işsizliğinve sefaletin hüküm sürdüğü bu adaletsiz zülumdüzeninden, “adalet” beklentisi boş bir beklentidir.Bugün boş beklentilerle oyalanmanın, dinci-gerici “ileridemokrasi”, “açılım” vb. safsatalarıyla hayal kurmanınzamanı değildir. Bugün izlenmesi gereken yolemperyalist köleliğe, faşist baskı ve teröre,saldırganlığa karşı işçi ve emekçilerin birleşik devrimcidirenişini büyütmek olmalıdır!

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-03

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Uludere’de yaşanan vahşi katliamla suçüstüyakalanan sermaye devleti, faşist baskı ve terörüalabildiğine boyutlandırmış durumda. Gözaltı vetutuklamaların kapsamı daha da genişletiliyor. LeylaZana’nın evinin basılması, eski milletvekili FatmaKurtulan ile eski DEHAP Genel Başkanı TuncerBakırhan’ın tutuklanması, faşist terörde varılan düzeyive devlet terörünün nerelere ulaşabileceğini gösteriyor.

Bu tabloyu Hrant Dink davasında verilen karartamamlıyor. Dink davasında örgütlü bir suç ve oluşumolmadığına karar veren mahkeme, böylece devletinkatliamı örgütleyenlere sahip çıktığını ilan etmiş oldu.Kürt hareketi ve devrimciler sözkonusu olduğunda enolağan bir demokratik hakkın kullanımını “terör örgütüüyesi gibi davranmak” olarak addedip zindanlarıdolduran cemaatçi yargının bu tutumu açık bir siyasaltercihin ürünüdür. Devlet tetiği çektirenleri korurken,Kürt halkı ile ilerici ve devrimci güçleri ezmeye ve yoketmeye çalışıyor. Bunu yaparken de herhangi birhukuksal kılıf uydurmak ihtiyacı dahi duymuyor. HrantDink davasında verilen karar, yeni devlet katliamlarıyolunda verilmiş bir mesaj ve aynı zamanda açık birgözdağı sayılmalıdır.

Bu gelişmeler devletin faşist baskı ve terörde bir sınırtanımadığını bir kez daha ortaya koymuştur. Baskı veterörün bu düzeyde kullanımı, düzen tarafından beslenenkimi liberallerin pazarlamaya çalıştıkları gibi geçici birdurum da değildir. Faşist baskı ve terörüntırmandırılması, en başta Kürt sorununda yaşananaçmazın bir sonucudur. Açmazın kaynağında Kürtsorununda kırıntılara dayalı tasfiye çizgisinin iflasıbulunmaktadır. Kürt sorununu bu biçimde çözemeyen,ötesine de gücü yetmeyen sermaye devleti, böylece Kürthalkının ulusal özgürlük iradesini kırmaya çalışmaktadır.Ancak aylara yayılan faşist terör ablukasının dagösterdiği gibi, bunu başarması mümkün değildir. Gözüdönmüş, sınır ve ahlak tanımayan faşist terör, Kürthalkının mücadele inancını ve direncinigüçlendirmekten, kurulu düzenden kopuşunuhızlandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Böylecedevletin manevra yapma imkanları daha da daralırken,çaresizce baskı ve zor silahına sarılmaktan başka bir yolbulamayacaktır. “Siyasi soykırım” BDP meclis grubunakadar uzanacaktır.

Öte yandan, AKP iktidarı ve devlet, içeridekoyulaştırdığı zorbalığa paralel olarak dışarıda ABDemperyalizmiyle suç ortaklığını derinleştirmekte, savaşve saldırganlık yolunda hızla ilerlemektedir. Ülketopraklarını savaş ve saldırganlığın üssü haline getirenfüze kalkanı gibi hamleler, bu yönelimin dolaysızsonuçlarından biridir. Suriye, İran ve son olarak daIrak’la gerilen ilişkiler de bu açıdan bir rastlantı değildir.Emperyalist saldırganlığın koçbaşlığına soyunanlar, buyönelimin “meyvalarını” toplayacaklarınıummaktadırlar. Ancak, ağırlaşan kapitalist kriz temeliüzerinde kızışan emperyalist rekabete bağlı olarakgirilen maceraların sonucunun dipsiz bir uçurum olduğuaçıktır.

Güncel planda yaşanan gelişmeler bu gerçekleri dönedöne doğrulamaktadır. Bu nedenle bir dönem dinci-gerici AKP’ye yönelik büyütülen umutlar çökmekte,onun etrafında yaratılmaya çalışılan efsaneler artıksadece paralı uşakları tarafından dillendirilmektedir.

Bunları dinci-gerici partinin alışıldık manevralarıtamamlamaktadır. İlker Başbuğ’un tutuklanması, 12Eylül darbecilerine dava açılması, peşi sıra açıklanan“demokrasi paketleri”, son on günde bu yönde yapılmışhamlelerdir.

Faşist baskı ve zorbalıkta 12 Eylül darbecileriyleyarışanların bu tür manevraları teşhir edilmeli, dinci-gerici partinin ve devletin politik yönelimleri konusundatoplumsal muhalefete bulaştırılmaya çalışılanyanılsamalara geçit verilmemelidir. Zira, devrimci birufka sahip olmayanlar ortadaki gerçeklere rağmen bu türyanılsama ve oyunlara açık durumdadırlar. Yeni anayasakonusundaki beklentiler ve mücadeleyi bu dar alanasıkıştırmaya yönelik eğilimler bu temel zayıflıktankaynaklanmaktadır.

Gelinen yerde, faşist sermaye devletine, onun baskıve zoruna karşı birleşik direnişiyükseltmek, günün öncelikligörevlerinden biridir. Sınırsız baskıve zorun uyandırdığı büyük tepki,birleşik direniş eğiliminibeslemekte, onu yakıcı bir ihtiyaçhaline getirmektedir. Birleşik birdireniş cephesini örmek ise,saldırının öncelikli hedefleri olanKürt hareketi ile ilerici ve devrimcigüçlerin sorumluluğudur.

Birleşik bir direniş cephesi, faşistsaldırganlığı ve gericiliği göğüslemehedefine bağlanmış bir ortakmücadele ekseni demektir.Halihazırda yaşanan gözaltı vetutuklamalar karşısında yetersiz deolsa ortak refleks eylemlerörgütlemekte ya da eylem içerisindebir ortaklaşma yaşanmaktadır.Ancak bu kadarı yetersizdir. Zira saldırılara koşut olarakortaya çıkmakta, saldırıların sıcaklığı geçtiğinde,herhangi bir hedefe ve programa bağlı olunmadığı içindevamı gelmemektedir. Bu nedenle ortaya çıkanduyarlılıklar örgütlenenemekte ve daha geniş birtoplumsal mücadelenin dayanağı halinegetirilememektedir. Basına yönelik saldırılar sırasında,bu süreci değiştirmek için bazı sınırlı girişimlergündeme gelmişse de, bu çabalar istikrarkazanamamıştır.

Gözaltı ve tutuklama terörüne son verilmesi,

tutuklananların serbest bırakılması, özel yetkilimahkemelerin kaldırılması, TMY’nin iptal edilmesi,Kürt halkının taleplerinin karşılanması, füze kalkanındanvazgeçilmesi, emperyalistlerle ilişkilere son verilmesivb. talepler bu mücadelenin ortak talepleridir. Yapılmasıgereken, bu tür hak ve özgürlük taleplerine dayalı kararlıbir mücadele sürecini örgütlemektir. Bunun için gerekmerkezi düzeyde gerekse alanlarda faşist baskı vesaldırganlığa karşı mücadele içerisinde ortaya çıkanimkan ve zeminler üzerinden yol alınabilir.

İlerici ve devrimci güçlerin yanyana gelmesiyleoluşturulacak bu tür ortak mücadele zeminlerininöncelikli hedeflerinden birisi, daha geniş toplumsalmücadele olanaklarını açığa çıkarmak olmalıdır. BöyleceKürt halkıyla dayanışma toplumsal bir zemindebüyütülebilecek, faşist baskı ve saldırganlığı

göğüsleyebilecek bir güç odağıyaratılabilecektir.

En önemlisi ise, işçi sınıfınıbu mücadeleye kazanmakdoğrultusunda harcanacakçabadır. Çünkü mücadeleninseyrini belirleyecek asıl güçodağı işçi sınıfıdır. İşçi sınıfınınsiyasallaşması, faşist terör vesaldırganlık karşısında bir tarafolarak çıkması başarıldığında,siyasal alandaki güç dengeleride tümüyle değişecektir.

Elbette bu stratejik görevtanımlanan türden ortakmücadele platformlarıtarafından yerine getirilemez.Bu görev asıl olarakkomünistlerin omuzlarındadır.Bu türden platformlar ancak

işçi sınıfının kazanılması yolunda gerekli siyasal vetoplumsal olanakları çoğaltabilir. Bu nedenlekomünistler, faşist baskı ve terörü göğüslemek üzereoluşturulacak mücadele ortaklıklarıyla işçi sınıfınısiyasallaştırma temel görevini doğru biçimde ele almakve ilkini ikincisine sıkı sıkıya bağlamakdurumundadırlar. Dolayısıyla faşist saldırganlığa karşıacil mücadele görevleri sınıf çalışmasında bir zayıflamayaratmamalı, sınıfa yönelik siyasal faaliyetin bu zemindede derinleştirilmesi olarak ele alınmalı, bunun gerekleriyerine getirilmelidir.

Emperyalist köleliğe, faşist baskı ve saldırganlığa karşı...

Birleşik direnişi yükseltmesorumluluğu!

Faşist baskı vezorbalıkta 12 Eylül

darbecileriyle yarışanlarınbu tür manevraları teşhir

edilmeli, dinci-gericipartinin ve devletinpolitik yönelimleri

konusunda toplumsalmuhalefete bulaştırılmaya

çalışılan yanılsamalarageçit verilmemelidir.

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-03

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

2011 yılını çocukları ve gençleri F-16 savaşuçaklarıyla bombalayarak kapatan sermaye devleti veAKP iktidarı, yeni yılın ilk günlerinden itibaren,merkezinde Kürt hareketi olan ancak ilerici ve devrimcigüçler ile emek örgütlerini de kapsayan sürek avını üstboyuta taşıdı. Son kapsamlı saldırıda, aralarında Ankara,İstanbul ve Diyarbakır’ın da bulunduğu birçok ildebaskınlar düzenlenerek onlarca kişi tutuklandı. Hermuhalif sese gözü dönmüş bir histeriyle saldıran AKPiktidarı ve onun kolluk kuvvetleri, işi KESK arşivininkayıtlı bulunduğu bilgisayarın imajını almaya kadarvardırdı.

Türk burjuvazisi ve onun siyasal temsilcisi olanamerikancı-dinci iktidar komşu halklara karşı savaşkışkırtıcılığı yaparken, Kürt halkına karşı yürüttüğü kirlisavaşı da günden güne tırmandırıyor. Bu tabloda işçisınıfı ve emekçilere düşen pay ise işsizlik, sefalet vekölece çalışma koşulları olmaktadır. Hak aramamücadelelerine girişen işçi bölükleri öncelikle poliscopu ve jandarma dipçiği ile tanışıyorlar. İşçi veemekçilerin siyasal temsilcileri olan devrimci güçlerede, her zaman olduğu gibi azgın devlet terörü ve keyfitutuklamalar reva görülüyor.

“İleri demokrasi” zırvası kirli savaşı örtemiyor

AKP iktidarı ile onun borazanlığını yapan dincigerici medya “ileri demokrasi” zırvasıyla zorbalığıgizleme çabası içindeler. Kafaları karışmış bazı solçevreler ile birtakım liberaller ilkin bu zokayı yuttular.“Ergenekon soruşturması” adı altında yürütülen gericiiktidar savaşını “demokratikleşme” sanan bu çevreler,“yetmez ama evet” söylemiyle dinci gericiliğinkuyruğuna takıldılar.

Ancak bu beklentilerin hüsranla sonuçlanmasıkaçınılmazdı. Zira demokratikleşmenin dinci-gerici,neoliberal, amerikancı bir zihniyetle aynı kulvarda yeralması eşyanın tabiatına aykırıdır. Nitekim, AKP iktidarıile medyadaki borazanları demagojik söylemi eldenbırakmasalar da, tüm icraatlar rejimin daha faşizan biryönde ilerlediğini gözler önüne seriyordu. Ancak körgözler bu gerçeği gözden kaçırabilirdi.

DGM’leri kaldırıp yerine “özel yetkili mahkemeler”kuran AKP iktidarı, keyfiyet ve küstahlıkta sınırtanımayan savcılar aracılığıyla rejime itiraz eden herkesizindanlara doldurmaya devam ediyorlar. Kürt halkınakarşı yürüttüğü kirli savaş kapsamında gündemegetirilen “KCK operasyonları” adı altında binlerce kişiyizindanlara kapatan AKP artık öğrencileri,akademisyenleri, aydınları, gazetecileri, sendikacıları dazindanlara kapatıyor. Kürt milletvekillerinin evlerinibasarak tehdit eden dinci Amerikancı rejim, gerillayakarşı kimyasal silah, Kürt çocuklarına ve gençlerinekarşı F-16 savaş uçaklarını kullanacak derecedezıvanadan çıkmış bulunuyor.

Sürek avı devam ederken medya karşısına çıkıpaçıklamalar yapan AKP şefleri, “nefes borularınıtıkayacağız, sonuna kadar gideceğiz” söylemiyle detehditler savurmaya devam ediyorlar. Fiilen kirli savaşhükümetine dönüşen AKP’nin “ileri demokrasi”söylemi, düne kadar dinci gericilikten medet umanlarınbir kısmı dahil olmak üzere pek çok çevrede tiksintiylekarşılanmaya başladı.

Aşırı zorbalık aczin dışa vurumudur

Birkaç yıl önce “Kürt açılımı” ilan ederek “busorunu da biz çözeceğiz” diye nutuk atanların pratikleri,Kürt sorununu çözmeyi değil, ancak kirli savaşıazdırmayı başarabildiklerini tüm çirkinliği ile gözlerönüne seriyor. Yasa ve kural tanımaz azgın saldırganlık,bir iktidarın gücüne değil, olsa olsa aczine işaret eder.Hele de sırtını ABD’ye dayayan bu iktidar “ileridemokrasi” diye bir ucubeyi halk yutturmayaçalışıyorsa...

Sermaye devleti ve AKP iktidarının akıl almazzorbalığı, ulusal özgürlük ve eşitlik uğruna mücadeleeden Kürt halkını sindirmek bir yana, gerici rejimeduydukları öfkeyi daha da biliyor. Zira gencecikinsanları F-16 savaş uçaklarıyla bombalayan bir rejimeduyulan nefretin derinleşmesi kaçınılmazdır. Kürthareketinin düzene endeksli çözümlerle kendinisınırlamasına rağmen ortaya konan mücadele kararlılığı,sermaye devletinin ve AKP iktidarının Kürt halkınıteslimiyete zorlama politikasının geri teptiğinin ispatıdır.

AKP şefleri, akıl hocaları ve bunların medyadakiborazanlarının bu gerçeği tümüyle gözden kaçırmalarıolası değil. Bunun farkında olmalarına rağmen,egemenlerin Kürt hareketine karşı giriştikleri topyekünlinç seferberliğini giderek yaygınlaştırmaları ise, içindebulundukları açmazın göstergesidir. Histeriye dönüşenbu aczin, diğer etmenlerin yanısıra öne çıkan iki sebepleizah etmek mümkündür. İlki, Amerikancı rejimin Kürtsorununa asgari sınırlarda da olsa çözüm üretme gücüve cesaretinden yoksun olması; ikincisi, Kürt halkınınulusal eşitlik ve özgürlük uğruna mücadelede ısraretmesi, bunun ise ırkçı zihniyetle malul Amerikancıdincileri çileden çıkarmasıdır.

Azgın saldırı emekçilerin birleşik direnişiylepüskürtülebilir!

AKP iktidarının topyekün savaşı tırmandırması, Kürthareketine/Kürt halkına ve ilerici devrimci güçlere karşısaldırıların yeni dalgalarla süreceğine işaret ediyor. İçteve dışa karşı savaş politikası izleyen zorba rejimlerin,kendilerine biat etmeyen tüm muhalif sesleri boğmayaçalıştıkları hem tarihsel hem güncel örneklerle sabittir.Amerikancı dinci iktidarın histerik saldırılarının vardığıboyut da bu olgunun pratikteki tezahüründen başka birşey değildir.

Burjuva iktidarın bu türden kapsamlı saldırılarıancak meşru-militan zeminde örgütlenecek birleşik birdirenişle püskürtülebilir. Bu direniş hiçbir şekilderejimle uzlaşmaya endeksli olmamalıdır. Tersine, ancakgerici rejime karşı net bir duruş sergilenerek saldırılarıpüskürtmek mümkün olabilir. Bu durum, ezilen Kürthalkı ile Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin kaderinibirbirine bağlıyor.

Devletin resmi politikası, Kürt halkının ulusal

özgürlük ve eşitlik taleplerinin zorla bastırılmasına

dayalıdır. Buna karşın Kürt hareketi halen devletle

anlaşarak bu hedeflere ulaşmayı esas alıyor. Bu strateji

hem Kürt hareketini açmaza düşürüyor, hem de

Amerikancı iktidara karşı Kürt halkıyla işçi sınıfının

birleşik direnişini örme yönündeki çabaları zayıflatıyor.

Komünistlerin son değerlendirmesinde yer alan

aşağıdaki tespit, varolan açmazı aşmanın yolunu

gösteriyor:

“Kürt hareketi ya istemlerini ya da halen izlediği

stratejiyi temelden değiştirmek alternatifleri ile

yüzyüzedir. Bu yapılmadığı sürece mevcut kısır döngü

sürüp gidecek, buna da Türkiye’nin ve Kürdistan’ın

devrimci olanaklarının döne döne heba edilmesi süreci

eşlik edecektir.” (Ekim, sayı: 278, Ocak 2012)

Faşist saldırganlığa karşı Kürt halkı ileemekçilerin birleşik militan direnişi!

Burjuva iktidarın bu türden kapsamlı saldırıları ancak meşru-militan zemindeörgütlenecek birleşik bir direnişle püskürtülebilir. Bu direniş hiçbir şekilde rejimleuzlaşmaya endeksli olmamalıdır. Tersine, ancak gerici rejime karşı net bir duruşsergilenerek saldırıları püskürtmek mümkün olabilir. Bu durum, ezilen Kürt halkı ileTürkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin kaderini birbirine bağlıyor.

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-03

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

12 Eylül iddianamesi ile ortalığa saçılan gerçekler…

12 Eylül’ün hesabını işçi ve emekçiler soracak!

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Savcı KemalÇetin tarafından 12 Eylül faşist darbesiyle ilgili olarakhazırlanan iddianameyi kabul etti. İddianamede, faşistdarbede öne çıkan dönemin Genelkurmay BaşkanıKenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı TahsinŞahinkaya hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıisteniyor. Özellikle AKP hükümetinin borazanlığınıyapmakta cevahir olan liberal yazarlar takımı bugelişmeyi övgülere konu ettiler. İddianameyi“darbelerle hesaplaşma ve demokratikleştirme”açısından önemli bir adım olarak tanımladılar.

İddianame 12 Eylül faşist darbesinin yükünüdevrimci harekete yıkıyor

İddianameye biraz yakından bakıldığında ortada 12Eylül faşist darbesi ve faşist darbeci generallerlehesaplaşmayı hedefleyen bir yaklaşımın olmadığıgörülüyor. İddianameyi hazırlayan Savcı Kemal Çetin12 Eylül karşı devrimi öncesinde yaşanan olaylaraiddianamede geniş yer vermiş. Darbe öncesi olaylarısıralamış. “Terör olaylarının, ülkeyi kaosa sürükleyerek,askeri darbeye zemin hazırlamak isteyen güçlertarafından çıkarıldığı anlaşılıyor” yorumunu yapmış.

Savcı Kemal Çetin darbeye zemin hazırlayanolaylara da yer vermiş. İddianamede 34 kişininkatledildiği 1 Mayıs 1977, 6 Nisan 1978’de MalatyaBelediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun evine gönderilenbombayla öldürülmesi ayrıntılı olarak anlatılmış. 16Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nde atılan bombaylayedi öğrencinin katledilmesi, 1978 Sivas olayları, 19–26Aralık 1978 Kahramanmaraş katliamı, 1 Şubat 1979’dagazeteci Abdi İpekçi’nin öldürülmesi, Çorum ve Fatsaolayları vb. birçok olay da iddianamede yer alıyor. SavcıKemal Çetin yaşananların darbeye zemin hazırlamakiçin yapıldığını belirtiyor. Yaşanan katliamlarla ilgiliolarak devrimci hareketi işaret ediyor.

Savcı, Kürt kelimesinin geçmediği, Maraşkatliamının “Kahramanmaraş olayları” olaraktanımlanıp katliamın üstünün örtülmeye çalışıldığıiddianamede, tüm bu katliamlara ilişkin olarak şuyorumu yapıyor: “Olayların, toplumda kaos oluşturarakaskeri darbeye zemin hazırlamak ve yönetimi elegeçirmek isteyen güçler tarafından çıkarıldığıanlaşılmaktadır.” Bu değerlendirmenin ardından, SavcıKemal Çetin: “yönetimi ele geçirmek isteyen güçler”olarak tanımladığı devrimci hareketi, darbeye zemin

hazırlamakla itham ediyor.

İddianamede dinsel gericilik korunuyor...

12 Eylül karşıtlığı yalanı ile referandumdan oldukçakarlı çıkan dinci gerici partiye kimi sol liberalçevrelerde büyük umutlar bağlanmıştı. Düzenin klikleriarasındaki çatışmayı, AKP’nin “askeri vesayeti”kaldırma hamlesi olarak tanımlayan liberaller, AKP’nin12 Eylül karşıtlığı demagojisini güçlendirmişlerdi.

Tayyip Erdoğan da 12 Eylül karşıtlığı yalanınıgüçlendirme yolunda açıklamalar yapmıştı. “Biz 12Eylül öncesinin acılarını, 12 Eylül zulmünü yaşadık. 12Eylül sonrası baskıları tüm bedenimizde, ruhumuzdahissettik” diyerek işçi ve emekçilerde 12 Eylül karşıtıolduğu izlenimini yaratmaya çalışmıştı. Bunda birölçüde başarılı da oldu. Oysa 12 Eylül generalleri enbüyük desteği dinsel gericilikten almıştı.

12 Eylül faşist darbesinin komutanı olan KenanEvren, özellikle anayasa oylamasına taban bulmakamacıyla, islamcıların yelkenlerini şişirmişti. Faşistgeneraller cemaatlerle doğrudan ilişkiye geçtiler. Buyönelimin farkında olan AKP’nin en büyük destekçisiolan Fethullah Gülen ve birçok Nurcu 12 Eylül karşıdevrimine kayıtsız-şartsız destek verdi. Faşist darbeningenerallerine bağlılıklarını belirttiler. Fethullah GülenSızıntı dergisinde faşist darbecileri öven başyazılaryazdı. Fethullah Gülen’e göre asker milletin imdadınatam zamanında yetişmişti.

Savcı Kemal Çetin 12 Eylül’ün devamı olan dinselgericiliği iddianamede koruma altına alıyor. Darbenin

Amerikan emperyalizminin çıkarlarıyla olan bağına,ABD’nin darbeye sunduğu hararetli desteğedeğinmekten ise özenle kaçınıyor. Bu ortamın ürünüolan dinsel gericilik ve dinci partinin farkında olansavcı, bu yalın gerçeklere dair tek bir cümleyeiddianamesinde yer vermiyor.

İddianameyi hazırlayan savcı 12 Eylül’lehesaplaşmayı aklından bile geçirmiyor. Bu bakımdansavcının ve sağlamlaştırmaya çalıştığı sermayedüzeninin ne 12 Eylül ile hesaplaşmak ne de 12 Eylülkalıntılarını ortadan kaldırmak gibi bir niyeti bulunuyor.Bu iddianame son on yıldır AKP hükümeti eliylesürdürülen neoliberal toplum düzeninin tahkimedilmesine yönelik önemli bir adımdır.

12 Eylül’ün hesabını sormak kapitalizmekarşı mücadeleyi yükseltmekten geçiyor!

AKP hükümeti 12 Eylül’ün devamcısıdır. Bunedenle baskı ve şiddet araçlarını sürekli tahkimetmektedir. 12 Eylül iddianamesini hazırlayan savcıylaaynı mantığı taşıyan, AKP hükümetine ve sermayedevletine hizmette kusur etmeyen savcı ve hakimler hergün Kürt hareketine ve ilerici, devrimci harekete yönelikgözaltı ve tutuklama icraatlarına imza atıyorlar. SadeceKCK operasyonları çerçevesinde yaklaşık 9 bin Kürtgözaltına alındı, yüzlercesi tutuklandı. Kürt halkınınmilletvekili olarak seçtiği 6 vekili serbest bırakmayan,14 belediye başkanını tutuklayan da aynı yargıydı.Hopa’da Tayyip Erdoğan’ın protesto edilmesinden sonrayaşananlar 12 Eylül hukukunu aratmadı.

12 Eylül karşı devrimi emperyalizmin ve işbirlikçisermayenin önündeki engelleri temizleme hedefidoğrultusunda örgütlendi. 12 Eylül faşist darbesi işçi veemekçilere yönelik baskı ve şiddette, ekonomik vesosyal yıkımda sınır tanımadı. Burjuva yargısı üzerinedüşeni eksiksiz yerine getirdi. Bu nedenle 12 Eylül’lehesaplaşmak düzenin yargısının asla yapamayacağı biriştir.

12 Eylül karşı devriminin hedefindeki işçi veemekçiler, 12 Eylül faşist darbesiyle asıl hesaplaşmasıgerekenlerdir. Bu hesaplaşma esas yönü düzenin faşistterör ve baskıyla yarattığı korku duvarını yıkmaktır.Bunu yapacak biricik güç işçi sınıfı ve emekçilerdir. 12Eylül’le hesaplaşmada elde edilecek başarı ise, devrimcisınıf hareketinde alınacak mesafe ile doğrudanbağlantılıdır.

Diyarbakır’da JİTEM merkezi olarak kullanılanbölgede yapılan restorasyon çalışmalarında 11 Ocakgünü insan kemiklerine rastlandı.

JİTEM Grup Komutanlığı’nın, 1990’lı yıllarda sorguve işkence üssü olarak kullandığı bölgede 15 cesedinolduğu belirtiliyor.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kararı ilegenişletilerek devam eden alandaki kazıçalışmalarında çıkan kemiklerin kendi kayıpyakınlarına ait olabileceğini düşünerek kimlik tespitive DNA testi için şu ana kadar 8 aile, İHD’yebaşvurarak hukuki yardım talebinde bulundu.

Kayıp ailelerinin önümüzdeki günlerde Diyarbakır

Başsavcılığı’na DNA testi için başvuracağı belirtildi.Fakat bir DNA bankası olmadığından, sadece başvuruyapan ailelerin DNA’sıyla karşılaştırma yapılabilecek.

Bölge SİT alanı olduğu için kazılarda iş makinelerikullanılmıyor ve kazılar kazma ve küreklerlesürdürülüyor. Tarihi İç Kale bölgesinde Adliyebinasının yanısıra Jandarma Merkez Komutanlığı,Merkez Kapalı Cezaevi bulunurken, JİTEM ise 1999yılına kadar bölgeyi sorgu ve infaz merkezi olarakkullandı. 1999 yılında ise İç Kale’nin Kültür ve TurizmBakanlığı’na devredilmesi ardından adliye, cezaevi vejandarma komutanlığı ile JİTEM binaları boşaltılmıştı.

JİTEM merkezinden kemik çıkıyor...

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-03

Devlet terörü6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

“KCK operasyonları” adı altında sürdürülen faşistbaskı ve teröre geçtiğimiz hafta gerçekleştirilentutuklama ve gözaltılarla yeni halkalar eklendi.

31 tutuklama

Erdoğan’ın TSK ve polise alkışlarla teşekkürederek “operasyonlara devam” talimatı vermesi veBDP’li vekil Leyla Zana’yı hedef göstermesininardından 13 Ocak günü gerçekleştirilenoperasyonlarda, aralarında BDP Eş Genel BaşkanYardımcısı ve eski Van Milletvekili Fatma Kurtulan,BDP MYK üyesi ve eski DEHAP Genel BaşkanıTuncer Bakırhan, KESK Hukuk ve TİS Uzmanı İsmetAslan ile çoğunluğu BDP PM Üyesi, Genel Merkez veilçe yöneticilerinin bulunduğu 39 kişi gözaltınaalınmıştı.

Gözaltına alınan Kürt siyasetçiler 16 Ocak günüBeşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ne sevk edildi. Günboyunca özel yetkili cumhuriyet savcıları tarafındanifadeleri alınan 39 kişinin 35’i tutuklama talebiylemahkemeye sevk edildi. Sabah saatlerine dek sürensorgulamanın ardından aralarında BDP Eş Genel

Başkan Yardımcısı Fatma Kurtalan ve BDP MYKüyesi ve eski DEHAP Genel Başkanı TuncerBakırhan’ın da bulunduğu 31 kişi tutuklandı.

Özgür Gündem çalışanı ve Tuncel’in şoförü gözaltına alındı

Kürt basınına yönelik 20 Aralık’ta gerçekleştirilenoperasyonlarda gözaltına alınan, savcılık sorgusununardından ise serbest bırakılan Özgür GündemGazetesi çalışanı Hatice Bozkurt 16 Ocak günüyeniden gözaltına alındı. BDP İstanbul MilletvekiliSebahat Tuncel’in makam şoförü Gülden Çatalbaş

da Beşiktaş Adliyesi’nde polisler tarafından yapılankimlik kontrolü sırasında gözaltına alındı.

Bozkurt ve Çatalbaş, İstanbul Emniyet MüdürlüğüTerörle Mücadele Şubesi’ne götürüldü.

Gülsuyu’nda 8 gözaltı

17 Ocak günü “KCK operasyonları” adı altındaİstanbul’da yeni baskın ve gözaltılar yaşandı.

Maltepe Gülsuyu’nda eş zamanlı olarak birçok evve kuruma baskınlar düzenlendi. Baskınlar sonucu 8kişi gözaltına alındı.

Urfa’da 30 gözaltı

Urfa’da 18 Ocak sabahı kent merkezi ile Halfeti veViranşehir ilçelerinde eş zamanlı ev ve kurumbaskınları düzenlendi. Baskınlarda aralarında SESUrfa Şube Başkanı İsmet Karadağ’ın da bulunduğu 30kişi gözaltına alındı.

Gözaltına alınanların ağırlığını üniversiteöğrencileri oluştururken, operasyona “31 Aralık 2011tarihinde Roboski katliamını protesto etmek için UrfaDemokrasi Platformu’nun çağrısıyla gerçekleşeneylemde çıkan olaylar” gerekçe gösterildi.

Faşist baskı ve terör hızkesmiyor!

14 Ocak 2012 / Istanbul

BDP’nin çağrısıyla 14 Ocak günü 25 ilde alanlaraçıkan Kürt halkı, gerçekleştirilen polis baskınlarını vegözaltı terörünü protesto etti.

İstanbulİstanbul’da BDP’liler ve ilerici, devrimci güçler

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanarak basınaçıklaması yaptılar.

BDP İstanbul İl Başkanı Asiye Kolçak tarafındanyapılan açıklamada, saldırının devletin zirvesinintoplanmasından iki gün sonra yapılmasına dikkatçekilerek, topyekün savaş konsepti halinde olandevletin Kürt halkına ve temsilcilerine dizçöktüremeyeceği vurgulandı.

BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan ise,‘açılım’ kelimesini artık duymak istemediklerini, bukelime ortaya atıldığında katliamlar, tutuklamalaryaşandığını belirtti.

DTK adına Gencay Gürsoy da bir konuşmayaparak, zulmün karşısında halkların birlikte yanyanaduması gerektiğinin altını çizdi.

BDP Diyarbakır Milletvekili Emine Ayna ise

şöyle konuştu:“Anadilimizden, tarihimizden, kimliğimizden

vazgeçmemizi istiyorlar. Bizim kendimizi inkaretmemizi istiyorlar. Onursuz olmamızı istiyorlar.Ama biz onurumuzdan ve mücadelemizdenvazgeçmeyeceğiz’ dedi.

Eyleme aralarında BDSP’nin de bulunduğudevrimci ve ilerici kurumlar da destek verdi.

AnkaraBDP Ankara İl Örgütü, Sakarya Caddesi’nde

basın açıklaması yaptı. BDP Ankara İl EşbaşkanıMeral Vuranok’un okuduğu açıklamada, ‘siyasisoykırım’ operasyonlarınlarının Türkiye’de hukukunne denli ayaklar altına alındığının göstergesi olduğuvurgulandı.

Diyarbakır, Şırnak, Urfa, Siirt, Erzincan, Mardin,Konya, Eskişehir, Adana, Van, Hakkari, Bitlis, İzmir,Erzurum, Adıyaman, Ardahan, Mersin, Antalya,Manisa, Denizli, Aydın, Balıkesir ve Bulanık’ta dabasın açıklamaları gerçekleştirilerek faşist baskı veterör protesto edildi.

Kürt halkından faşist baskı ve teröre tepki

Faşist baskı ve teröreylemlerle yanıtlandı

KESK’in çağrısıyla 13 Ocak günü İstanbul,İzmir, Bursa, Adana ve Eskişehir’degerçekleştirilen yürüyüş ve basın açıklamalarında,ilerici ve devrimci güçler, emek ve meslekörgütleri AKP hükümeti eliyle devreye sokulanfaşist baskı ve teröre boyun eğmeyeceklerinihaykırdılar.

İstanbulKESK İstanbul Şubeler Platformu’nun

çağrısıyla Taksim’de gerçekleştirilen yürüyüşeHDK bileşenleri ile aralarında BDSP’nin debulunduğu devrimci, ilerici güçler de katıldı.

Galatasaray Lisesi önünde basın açıklamasınıokuyan Eğitim Sen 1 No’lu Şube Başkanı BarışUluocak, tüm baskı ve engellemelere rağmenKESK’in mücadelesinin kararlılıkla süreceğinidile getirdi.

Eyleme yaklaşık 2 bin kişi katıldı.

İzmirSümerbank önünde toplanan yaklaşık 300

kişilik kitle İzmir Büyükşehir Belediyesi önüneyürüyüş gerçekleştirdi.

KESK İzmir Şubeler Platformu DönemSözcüsü Kıyasettin Yasa tarafından basınaçıklaması gençekleştirildi. AKP’nin saldırılarınıözetleyen Yasa, KESK Hukuk ve TİS Uzmanıİsmet Aslan’ın gözaltına alınmasını kınadı.

Eyleme aralarında DHF, Halkevleri, MücadeleBirliği Platformu, ÖDP ve Partizan’ın bulunduğudevrimci ve ilerici kurumlar da destek verdiler.

BursaKESK Bursa Şubeler Platformu tarafından

Fomara Meydanı’nda basın açıklamasıgerçekleştirildi. Eylemde basın açıklamasınıKESK Bursa Şubeler Platformu Dönem Sözcüsüve SES Bursa Şube Başkanı Ergin Uygun yaptı.

Uygun, AKP’nin politikalarına muhalefet edenherkesin sudan bahanelerle sindirilmeye ve baskıaltına alınmaya çalışıldığını söyledi. AKP için enbüyük engellerden birinin KESK’in emek vedemokrasi mücadelesi olduğunu dile getirenUygun, 4688 Sayılı Yasa’ya karşı mücadeleettikleri bir süreçte bu baskınların ve gözaltılarınyaşanmasının tesadüf olmadığını söyledi.

Adanaİnönü Parkı’nda KESK Adana Şubeler

Platformu’nun çağrısıyla biraraya gelen kurumlarbasın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın açıklamasını SES Adana Şube BaşkanıMuzaffer Yüksel okudu. Eyleme DİSK, Türk-İş,TMMOB, Adana Tabip Odası, İHD’nin yanı sırailerici ve devricmi güçler de destek verdi.

Eskişehirİl Sağlık Müdürlüğü önünde toplanan ilerici ve

devrimci güçler Hamamyolu Saat Kulesi’neyürüdü.

BDSP, DPG, EHP, Halkevi, HDK, ÖDP, PDDve TKP’nin örgütlediği eyleme DHF de destekverdi. Eyleme yaklaşık 150 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul – İzmir – Bursa -Adana-Eskişehir

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-03

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Hrant Dink’in 19 Ocak 2007 tarihinde genel yayınyönetmenliğini yaptığı Agos Gazetesi’nin önündekatledilmesinin ardından açılan davada düzen yargısıkatliamcı devlet geleneği ve kontrgerilla gerçeğiniaklayan bir kararın altına imza attı.

Dink cinayetinin tetikçisi Ogün Samast’ı ÇocukMahkemesi’nde yargılayarak, 11 yılda serbestkalabileceği 22 yıl 10 aylık “cezaya” çarptıran, “silahlıörgüt üyesi olmak” suçlamasından ise beraat ettirendüzen yargısı benzer bir kararı Yasin Hayal ve ErhanTuncel’in yargılandığı davada da verdi.

14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın 17 Ocakgünü görülen karar duruşmasında mahkeme heyeti,sanıkların tümüne “silahlı örgüt üyeliği” suçlamasındanberaat kararı verdi. Böylece mahkeme davayı ‘basit bircinayet’ olarak tanımlayarak, MİT’ten Emniyet veJİTEM’e kadar devletin onlarca kurumunun cinayetleilgili sorumluluğunu örtbas edecek bir karar aldı.

Pervasızlıkta bununla da yetinmeyen cemaat yargısı,Erhan Tuncel için “içerde yattığı süreyi gözönündebulundurarak” tahliye kararı verdi.

Devlet geleneğine ve kontrgerilla gerçeğine aklama

Her aşaması Hrant’ın gerçek katili devletinaklanmaya çalışılmasına sahne olan davada sadecesanık Yasin Hayal hakkında “tasarlayarak adamöldürmeye azmettirmek” suçundan ağırlaştırılmış hapiscezası verildi. Hayal hakkında “Orhan Pamuk’atehdit”ten 3 ay, “ruhsatsız silah bulundurmak”tan 6 ayhapis cezası verilirken, polis muhbiri Erhan Tuncel iseMc Donald’s’ın bombalanması nedeniyle 10 yıl 6 ayhapis cezasına çarptırıldı.

Dava kapsamında yargılanan sanıkların tümü“silahlı örgüt üyeliği” suçlamasından beraat etti.Böylelikle, ortaya saçılan kirli ilişkiler ağıyla dava

süresince defalarca tescillenen katliamcı devletgeleneğinin ve çeteleşmiş devlet gerçeğinin üzerikapatılmak istendi.

Çetin: “Bizim için dava bitmedi”

Dink davasına ilişkin verilen kararın ardından adliyeönünde açıklama yapan Dink Ailesi’nin avukatlarındanFethiye Çetin, siyasi cinayetler üzerine kurulu devletgeleneğinin sürdüğünün görüldüğünü söyledi. Gerçeksuçluları ortaya çıkarmak için mücadeleye devamedeceklerini vurgulayan Çetin, “biten dava değilkomedi dosyasıdır. Bizim için bu dava bitmemiştir”ifadelerini kullandı.

Agos’a yürüyüş

“Hrant’ın Arkadaşları”nın çağrısıyla sabahsaatlerinden itibaren Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesiönünde bekleyen yüzlerce kişi, davanınsonuçlanmasının ardından öfkeli sloganlar eşliğindeŞişli’deki Agos gazetesinin önüne yürüdü.

Mahkemenin kararına tepki gösteren ilerici solgüçler, “Hrant için, adalet için!”, “Katil devlet hesapverecek!” sloganlarını haykırdılar.

Düzen yargısı “görevini” yaptı...

Dink cinayetinde katliamcıdevlet aklandı!

AKP’den yargı paketi

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, AKP hükümetinin“yeni yargı paketini” açıkladı.

Basit suçlar yüzünden hakim karşısına çıkmazorunluluğunun kaldırılacağını ve ön ödemeninkapsamını genişlettiklerini açıklayan Ergin, kaçakelektrik kullanımının da “karşılıksız yararlanma”suçuna dönüştürülmesinin düşünüldüğünü söyledi.Bu uygulamada da hapis cezasının miktarınındeğişmediğini, yani 2 yıldan 5 yıla kadar olduğunusözlerine ekledi.

Molotofkokteyli ‘silah’ sayılacak

Ergin, yargı paketine yeni suçlar eklendiğini deaçıkladı. Pakette molotofkokteylinin silah vepatlayıcı madde kapsamında suç sayıldığını belirtti.Buna göre, sokak ortasında infazlarda zaten pervasızdavranan polis artık molotofkokteyli kullanılaneylemlerde de silah kullanabilecek.

Bakan, “örgüte üye olmamakla birlikte örgütadına suç işleme” durumu için bir suç terkipedildiğini, örgüt üyeliğinden verilecek cezanın iseyarı oranında indirilmesinin öngörüldüğünü söyledi.

Büyük bir ikiyüzlülükle yayın durdurmanınkaldırılacağını söyleyen Ergin, basın-yayın yoluylaişlenen suçlar konusunda kesinleşmiş olanmahkumiyet hükümlerinin infazının erteleneceğinide “müjdeledi”.

Son dönemde faşist baskı ve terörün vardığıboyut ise, “yargıda yenilik” nidaları atan dinci-gericisermaye hükümetinin, Kürt halkına ve devrimci-ilerici güçlere karşı “yargı kılıcını” kullanmaktan biran bile geri durmayacağını açıkça gösteriyor.

Katledilmediysen yargılan!

28 Aralık 2011 gecesi Şırnak’ın Uludere ilçesiRoboski Köyü’nde 34 köylüyü bombalar yağdırarakkatleden devlet, bombardımandan sağ kurtulanDavut, Servet ve Hacı Encü’yü ifadeye çağırdı.

Kendilerine “pasaport kanununa muhalefet”,“sınırı yasadışı yollarla ihlal etme” ve “ülkeyesınırdan kaçak mal sokma” suçlaması yöneltilen üçkişiye bir gün süre tanındı. 14 Ocak günü GülyazıAlay Komutanlığı’ndan telefonla arandıklarınısöyleyen Davut Encü, Uludere katliamından sağkurtulan Servet ve Hacı Encü’nün de arandığınıbelirtti.

17 Ocak 2012 / Besiktas

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-03

TKİP militanı devrimci işçi AlaattinKaradağ’ın 19 Kasım 2009 tarihinde Esenyurt-Avcılar polisi tarafından sokak ortasındakurşunlanarak katledilmesinin ardından açılandavanın 6. duruşması 13 Ocak günü Bakırköy 9.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Delillerin saklandığı vekarartıldığı teşhir oldu

BDSP, Karadağ Ailesi ve ÇHD İstanbul ŞubesiKaradağ Dava Takip Komisyonu üyesi avukatlarında katıldığı duruşmada, daha önce defalarca keztalep edilmesine rağmen bulunamayan Karadağ’ıngiysilerinin Özel Yetkili Beşiktaş CumhuriyetBaşsavcılığı’nda bulunduğu belirlendi. Bu giysilerüzerinde polis kriminal laboratuvarınca yapılan vegeçmiş duruşmalarda mahkemeye iletilmeyen atışmesafesi ile ilgili 26.11.2009 tarihli rapor örneği debu celsede açığa çıktı ve mahkeme heyetinceokundu. Karadağ’ı katledenlerin de polis olmasınedeniyle polis tarafından hazırlanan kriminalraporun güven vermediğini belirterek yerine AdliTıp Kurumu raporu isteyen Karadağ’ın avukatları,Adli Tıp Kurumu’ndan yeniden atış mesafesi tayinikonusunda rapor talebinde bulunulmasını talepettiler

Olay yeri görüntüleri silinmiş(!)

Duruşmada ortaya çıkan önemli bilgilerden birdiğeri ise, resmi yazışmalarla sabitlenmesinerağmen Terörle Mücadele Şube Müdürlüğütarafından olay yeri ve çevresinini MOBESEgörüntülerinin gönderilmemesi oldu.

Görüntülerin mahkemeye getirilmemesineilişkin TEM’in mahkemeye yazdığı yazı isedelillerin karartılması çabasını aleni biçimde gözlerönüne serdi. Yazıda, “Görüntülerin ortalama 10günlük kaydının saklandığı ve bu nedenle bu yereilişkin olay anını gösterir mobese ve kameragörüntülerinin mevcut olmadığının bildirildiği”söylendi.

Karadağ’ın avukatları ise TEM’nin daha önce“kayıtlar bizde” dediğini hatırlatarak, buna rağmengörüntüleri iletmemesinin, kayıtların saklanmış yada silinmiş olduğu anlamına geldiğine işaret ettiler.Her iki durumun da suç olduğunu vurgulayanavukatlar, bu görüntüleri saklayanlar veya silenlerhakkında mahkemenin suç duyurusundabulunmasını talep ettiler.

Avukatların olay yeri keşif kararı talebi ise birkez daha sürüncemede bırakılarak mahkeme heyetitarafından kabul edilmedi.

Duruşmada Cengiz Yeşilırmak ve Hatice Yıldızisimli kişiler tanık sıfatıyla ifade verdiler. Olayakşamı kurşunla yaralanan dolmuş şoförü İsmailDurmuş’un kullandığı minibüste bulunanYeşilırmak, savcılıktaki ifadesiyle örtüşmeyençelişkili bir ifade verdi. Sanık polis OğuzhanVural’ın avukatı tanığa yönlendirici sorular dasorarken, Yeşilırmak’ın adliye içerisinde polislerlebirlikte hareket etmesi de kurgulanan tezgahıgözler önüne serdi.

Tutuklama talebi yine reddedildi

Duruşmanın sonunda söz hakkı tanınan AlaattinKaradağ’ın kardeşi Abdullah Karadağ ise sanıkpolis Oğuzhan Vural’ın tutuklanmasını talep etti.Türkiye’de demokratik haklarını kullanmayaçalışan birçok kişinin sudan sebeplerletutuklandığını, kardeşini katleden polisin ise şuanda tutuksuz yargılandığını hatırlatan Karadağ,üniversite öğrencisi Cihan Kırmızıgül’ün puşitaktığı için 23 aydır tutuklu bulunmasını örnekgösterdi.

Mahkeme heyeti davanın bir sonrakiduruşmasını 27 Nisan 2012 tarihine erteledi.

“Katillerin yakasını bırakmayacağız!”

Davanın ardından Bakırköy Adliyesibahçesinde duruşmayı değerlendiren bir açıklamayapıldı.

Avukatlar adına açıklama yapan Av. ZeycanBalcı Şimşek, duruşmada iki önemli gelişmeolduğunun altını çizerek şöyle konuştu:

“Bunlardan birincisi, atış mesafesini ortayaçıkaracak olan Alaattin Karadağ’ın vurulduğusırada üzerinde olan kıyafetlerin ortaya çıkarılmışolmasıdır. İkincisi ise, MOBESE kayıtlarının polistarafından saklandığının ya da silinmiş olduğununortaya çıkmasıdır. Bu iki durum da polisin delillerisaklayarak veya silerek suç işlediğinigöstermektedir”

Polislerin davada hem yargılanan hem desoruşturmayı sürdüren konumunun meşruolmadığına ve delileri ortaya çıkarmayarakkendilerini aklamaya çalıştığını vurgulayanŞimşek, mahkemenin de bu duruma gözyumduğunun altını çizdi. Şimşek, BDSP çalışanıEsin Yıldız’ın Esenyurt polisi tarafından özelolarak hedef gösterilerek tutuklanmasını dahatırlatarak, faşist baskı ve terörün geldiği boyutaişaret etti.

Karadağ Ailesi adına söz alan AbdullahKaradağ ise,“Bütün kararlılığımızla davayı takipedeceğiz, katillerin yakasından ellerimizibırakmayacağız” şeklinde konuştu.

EHP adına da bir konuşma yapıldı. Davanınpeşini bırakmayacaklarını vurgulayan EHPsözcüsü, Kürt halkı üzerinden yaşanan baskı vetutuklama terörüne de dikkat çekerek, adaletsizliğekarşı birleşik mücadele çağrısında bulundu.

Kızıl Bayrak/İstanbul

Karadağ cinayeti davasında 6. duruşma...

Düzen yargısı katilleriaklama çabasında!

Devlet terörü8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

“İnfazları ve katilleriunutmayacağız!”

Katliamlar, kayıplar, ülkenin dört bir yanında açılan toplumezarlar ve sokak ortasında infazlar müvekkilimiz AlaattinKaradağ’ın afiş asarken polis tarafından neden öldürüldüğünükavramak adına önemli argümanlardır. Müvekkilimiz kolluktarafından görev ve yetkisi aşılarak katledilmiştir. Ne var kiyargılamanın başından geldiği noktaya kadar yargılanan tek sanıkolan polis Oğuzhan Vural’ın aklanması, kollanması, delillerinsaklanması ve karartılmasında kolluğun titizlikle çalıştığı, ne var kiminareyi çalarken kılıfını hazırlamadığı ortaya çıkmıştır. Keza 13Ocak 2011 tarihinde gerçekleşen duruşmada çarpıcı belgeler ortayaçıkmıştır. Çünkü biz Karadağ ailesinin avukatları olarak 24 Kasım2009 tarihinde Büyükçemece Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçevererek MOBESE ve çevre işyerleri kayıtlarının derhal soruşturmadosyasına getirilmesine dair talepte bulunmuştuk. Savcılık bu talepdoğrultusunda kolluk birimlerine müzekkere yazarak kamerakayıtlarını istemişti. Güvenlik Şube Müdürlüğü kamera kayıtlarınınTerörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne teslim ettiğini ve kayıtlarınTMŞ’den istenmesi gerektiğine ilişkin belge göndermişti. Bu gelişmeüzerine, talebimiz doğrultusunda kamera kayıtları istenmiş veTerörle Mücadele Şube Müdürlüğü mahkemeye göndermiş olduğucevabi yazıda kayıtların “olaydan 10 gün sonra silindiğini”belirtmiştir. Bu gelişme burjuva hukuk düzeninde dahi tam birskandaldır! Mobese kayıtlarının silinmediğinin aksine bilinçli ve delilkarartmak amacıyla saklandığını düşünmekle birlikte kayıtlarsilinmiş olma ihtimali dahi açıkça görevi kötüye kullanmaktadır. Birbaşka ifadeyle kamera kayıtlarının silinmiş olması büyük bir suçtur,saklanması daha büyük bir suç! İlkinde bizzat kolluk delilkarartmıştır, İkinci durumda ise maddi gerçeğin açığa çıkmasınıengellemiştir. Bu nedenle kamera kayıtlarının ortaya çıkarılamamasıhalinde soruşturmayı yürüten savcılık hakkında ve hem de görevlitüm kolluk birimleri hakkında suç duyurusunda bulunacağız.

Müvekkilimiz Alaattin Karadağ’ın üst giysileri olayın vukubulduğu iki yıldan beri aranmakta ne var ki bir türlübulunamamaktaydı. Israrlı taleplerimiz sonunda üst giysilerin ilginçbir biçimde Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin emanetindeolduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu celse ortaya çıkarılan daha da ilginçolan gelişme ise savcılığın talimatı olmaksızın ve bugüne kadar davadosyasına girmeyen ve olaydan hemen sonra Emniyet MüdürlüğüKriminal Dair Başkanlığı tarafından hangi talimata istinaden ve neamaçla yapıldığı belirsiz olan atış mesafesi tayini raporu oldu.

Yine mahkeme dosyasına gelen ve belgeler arasındaki bir başkaönemli gelişme ise sanık polisin el swaplarının alınamamışolmasıdır. Anlaşılmaktadır ki olaydan hemen sonra delillerikarartmak amacıyla sanık polis ellerini temizlemiştir.

Duruşmada yine iki tanık dinlenmiştir. Tanıklardan biri polislerlekolkola duruşma salonuna girmiş ve adliyeden polislerle ayrılmıştır.Diğer bir tanık ise ciddi şeklide korkutulduğundan hiç tanıklıkyapamamıştır. Bugüne kadar geçen tüm celselerde belli olmuştur kiyargılama ne adildir ne doğru… Yargılama düşman ceza hukukprensiplerine göre yapılmakta olup sonuç cezasızlıktır. Buradacezasızlıktan kasıt sanık polislerin ya hiç ceza almamasını ya da cezaalmalarına rağmen cezanın göstermelik ve gerçek yargılamayahizmet etmemesidir. Bu davada da görünen odurki sonuçCEZASIZLIK’tır!

35 köylünün Uludere’de katledilmesinin ardından katliamıhazırlayanlardan tek bir kişinin tutuklanmamasına rağmen bukatliamı protesto eden, basın açıklaması yapan yüzlerce kişinintutuklanması, bu katliam sırasında ölmeyen köylüler hakkındasoruşturma başlatılması düşman ceza hukukunun tahayyülleridir.Yine dün karara çıkan ve olayda hiçbir örgütün bulunamadığı, birsanık hariç neredeyse tüm sanıkların beraat ettiği, EmniyetMüdürlüğü İstihbarat müdürlerinin davada yargılanamadığı HrantDink’in yargılamasında da siyasi iktidar tavrını net biçimde ortayakoymuştur. Hem Hrant Dink hem müvekkilimiz Alaattin Karadağsokak ortasında siyasi iktidar tarafından öldürülmüştür. Bizdavaların sonucu ne olursa olsun bu infazları ve bu katilleriunutmayacağız.

Zeycan Balcı ŞimşekÇHD MYK üyesi ve Karadağ Ailesi avukatı

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-03

Devlet terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Katiller serbest bırakılır, hafızalar silinemez!

Alaattin Karadağ’ın yargısız infazı üzerine açılmışolan davanın son duruşması, soruşturma aşamasının ilkgünlerinden bu yana dile getirdiğimiz önyargılarımızdane kadar haklı olduğumuzu gösteren bir duruşma olarakkayıtlara geçmeli. Kurgusal tanık ifadeleri, kaybolan,saklanan, tahrip edilen deliller, ısrarla kabul görmeyentaleplerimiz bütünlüklü değerlendirilincegelenekselleşmiş bir yargılama pratiğinin tekrarınıyaşadığımızı söylemek mümkün.

Kanımızca, son duruşma, bu zamana kadarki enönemli duruşmalardan biriydi. Çünkü yargılamasürecinin ilk gününden beri yanıt aradığımız sorulara,farklı bir eksende de olsa, bu celse itibariyle “açıkça”yanıt verilmiş oldu. Bu yanıtlar, hukuksal anlamdamaddi gerçeğin açığa çıkmasının önüne geçecek birnitelik taşısa da, bu aşamadan sonra, bir yargısız infazlakarşı karşıya olunduğu gerçeğinin aksini kimse iddiaedemez. İlerleyen aşamada nasıl bir karar alırsak alalım,kamuoyu ile de paylaştığımız gelişmeler, A. Karadağ’ınkatledilmesi konusuna duyarlı bütün kesimler için birşeffaflık yaratmıştır.

Nedir bu gelişmeler? Burada tarihleri de içerenteknik bir anlatım yapmakta fayda var. AlaattinKaradağ’ın 19 Kasım’da öldürülmesinden çok kısa birsüre sonra soruşturma sürecine müdahil olundu. A.Karadağ’ın ölümünü takip eden günlerde, tam 23 Kasım2009 günü savcılığa verdiğimiz bir dilekçe var. Budilekçenin talepler kısmında, “MOBESA kayıtları baştaolmak üzere, çevrede kamera bulunan işyerlerininkamera kayıtlarının dosya kapsamına alınmasıgerektiğini” yazmıştık. Büyük puntolarla vekoyulaştırarak yazdığımız bu talep, savcılıkça kabuledilmiş ve 24 Kasım 2009 günü, soruşturmayıyürütmekle görevli kolluğa bu konuda talimat verilmişti.Talimat yazılı verilmiş ve elden teslim edilmişti. Bütünbu bilgi ve belgeler dosyada mevcut! Ancak, sözkonusutalimatı izleyen günlerde dosyaya ne bir görüntü CD’si,ne de bir yazılı yanıt geldi. Ta ki talimat yinelenenekadar... 9 Aralık 2009 tarihinde, bu sefer talimata yazılıbir yanıt verildi ve bu yanıt içeriğinde sözkonusugörüntülerin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nceincelendiği belirtildi. Bu yanıt da dosya kapsamındamevcut. Bu yazışmaların üzerinden geçen yıllararağmen, halen gelmeyen, bir türlü bulunamayan bugörüntülerle ilgili nihayet dava aşamasında bir yanıtverildi. Yanıt içeriğinde kısaca, “MOBESA görüntüleri10 gün saklanır, 10 gün içerisinde silinir” denilmiş. Peki,9 Aralık günü verilen yanıt ne anlama geliyor? Olaydan22 gün sonra yazılmış yanıtta bu görüntülerinincelendiği söylenmemiş miydi? Ayrıca savcılık makamıolaydan 5 gün sonra talimat vermişken, “görüntülerisaklayın, bana getirin” demişken, bu görüntüleri “kim,hangi hakla, kimden aldığı yetkiyle” silmiştir? İştebizlerin kafalarındaki sorulara verilmiş kocaman biryanıt! Emniyet Kurumu; “görüntüleri silmiş olsun ya daolmasın”, bu görüntülerin dosyaya girmesini istemiyor!Bu durumda gerçeklerin üzerinin örtülmek istendiğiyorumuna gitmek hiçbirimizi komplocu ya da paranoyakyapmamaktadır. Gerçekler örtülmek istenmeseydi,sözkonusu kamera görüntüleri daha Kasım 2009’dadosya kapsamına girmiş olurdu.

Son duruşma gerçekten de en önemli delilinkarartıldığını/yani geri dönüşsüz bir biçimde imhaedildiğini ya da saklandığı ortaya koymuş oldu. Peki budurumdan kimi sorumlu tutacağız? Kanımızca, EmniyetKurumu’ndan önce bu durumun sorumlusu soruşturmayıyürütmüş olan savcılık makamıdır. Çünkü yine, 23

Kasım 2009 tarihli dilekçemize bakılacak olursa; bizler,“polisin bu olayda taraf olduğunu, soruşturmadan elçektirilmez ve başka bir kolluk görevlendirilmezse butür sonuçların yaşanacağını” belirtmiştik. Israrcı uyarı vetaleplerimizi dikkate almayan savcılık makamı, polisinmaddi gerçeğin açığa çıkmasına yarayacak delillerikarartmasına zemin yaratmıştır.

Gelinen aşamada, kamera görüntüleri için bir yazı daÖzel Yetkili Beşiktaş Cumhuriyet Başsavcılığı’nayazılmıştır. Çünkü yine, ilk günden beri aradığımız amabir türlü bulamadığımız, dava için özel öneme sahip üstgiysiler, en sonunda buradan çıkmıştır! Belki kameragörüntülerinin de akibeti benzerdir diyerek bir yazı daburaya yazıldı. Ancak bu yazı yanıtı da olumsuz geldiğikoşulda, gerek savcılık makamı, gerekse EmniyetMüdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulunacağız.

Yine bu son duruşma Emniyet Müdürlüğü’nün“görevli olduğu bu soruşturmayla” yetkisinin sınırlarınıaşan bir özel önemle ilgilendiğini de gözler önünesermiştir. Alaattin’in giysilerini bulmak içingösterdiğimiz yoğun çaba sırasında, dosyaya EmniyetMüdürlüğü’nün bir kriminal inceleme raporusunulmuştur. Rapor 2009 tarihlidir. Bir savcılık esasınasahip değildir. Bir talimata binaen hazırlanmamıştır.Emniyet Müdürlüğü soruşturma aşamasına öyle özel birilgi göstermiştir ki, “kimse kendisinden istememesinerağmen” bir rapor bile hazırlamıştır. Ama ne hikmetse butarihe kadar raporu dava dosyasına sunmaktan

kaçınmıştır. Duruşmada yaşanan bir diğer gelişme ise, minibüs

şoförü İsmail Durmuş ile ilgilidir. İsmail Durmuş,bilindiği gibi olay gününden beri vücudundaki kurşunlayaşamaktadır. Adli Tıp’tan gelen rapor, bu kurşununçıkartılması için yapılacak tıbbi müdahalenin Durmuş’unhayatını tehlikeye sokacak bir risk içermediğini ifadeetmektedir. Mahkeme bu konuda bir ara karar kurmuş,ancak kurşunun çıkıp çıkmaması İsmail Durmuş’unonayına bırakılmıştır. Bir anlamda, gerçeğeulaşılabilecek en önemli delil, şu an İsmail Durmuş’unkararına kalmıştır.

Duruşmadaki diğer başlıklar ise daha öncekiduruşmaların birer tekrarıdır. İki tanık dinlenmiş, dahaönce savcılıkta ve emniyette ifade vermiş olan tanığınifadesi, önceki ifadeleri ile baştan aşağı çelişmektedir.Keşif talebimiz yine kabul görmemiş, sanığıntutuklanması talebimiz, yine reddedilmiştir. “Puşutaktığı” için, “parasız eğitim” pankartı açtığı için aylarcatutuklu yargılanan üniversite öğrencileri varken,Uludere’de yaşananları protesto ettiği için tutuklananemekçiler varken, cinayetle yargılanan ve başından beri“öldürdüğünü” reddetmeyen bir şahsın tutuksuzyargılanması hukuk düzeninin çifte standarta dayananuygulamasının artık gülünç bir ifadesidir.

Son olarak; bilindiği üzere A. Karadağ’ın sonduruşmasının görülmesinden birkaç gün sonra HrantDink cinayeti davasında karar verildi. Daha önce dedefalarca yaşandığı gibi, bu kez de katiller cezasızbırakıldı. Dink cinayetinin gerisindeki suç örgütügörmezden gelindi, azmettiriciler, bu cinayetin düşünselmimarları ve daha birçokları burunları kanamadan yargısürecinden sıyrılıverdiler. Hrant Dink’in ölümyıldönümüne günler kala açıklanan kararla adeta Dink’eve yalnızca O’na da değil, Dink’e sahip çıkan toplumsalkesime bir kurşun da yargı mekanizması eliyle sıkılmışoldu. Ancak gerçekler gizlenebildi mi? Katiller aklandımı? Elbette gerçekler hala ortada ve elbette bu toplumunduyarlı kesimleri gerçek katillerin kimler olduğunu aslaunutmayacak! Gerçekten de Emniyet Kurumu ancakkamera görüntülerini kaybedebilir, mahkemelerde ancakkatiller serbest bırakılır, ama bizlerin hafızasını hiçbirkoşulda silemez!

Ş. Ceren UysalÇHD İstanbul Şube YK üyesi ve Karadağ Ailesi

avukatı

BDSP, Karadağ cinayeti davasının 6.duruşması öncesinde Bakırköy Adliyesi önündeeylemdeydi.

“Karadağ cinayeti aydınlatılsın! Katilleriyargılansın!” pankartı açılarak gerçekleştirilenbasın açıklamasında, Karadağ’ın katledilmesininardından gelişen yargı sürecinin her safhasının,polis terörü ve cinayetlerinin bu düzenin değişmezgerçeği olduğunu bir kez daha gösterdiği ifadeedildi.

Sınırsız yetkilerle donatılarak adeta katletmeyeprogramlanan polislerin düzenin mahkemelerinceaçık biçimde aklanmasına örnek oluşturan davanın6. duruşmasının, aynı zamanda Kürt halkına veilerici-devrimci güçlere dönük faşist baskı veterörün dizginlerinden boşaldığı bir dönemde

gerçekleştiğine değinilen açıklamada şu ifadelereyer verildi:

“Polis devleti uygulamalarına sarılarak baskıve sömürüyü derinleştirmek isteyen düzengüçlerinin kirli oyunlarını bozmak için, polisterörü ve cinayetlerinin etkin biçimde teşhiredilmesi gerekmektedir. Karadağ cinayeti davasınısahiplenmek, davayı polis terörü ve cinayetlerinekarşı güçlü bir mücadele zeminine çevirmekemekten yana tüm güçlerin omuzlarında ortak birsorumluluk olarak durmaktadır”

EHP, PDD ve Munzur Çevre Derneği’nindestek verdiği açıklamanın ardından sloganlar vemarşlar eşliğinde duruşma sonuna dek adliyeönünde beklenildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BDSP: “Hesap soracağız!”

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-03

Devlet terörü10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Esenyurt İşçi Kültür Evi’nde, 15 Ocak Pazar günüasgari ücret ve Ocak ayı zamlarını konu alan bir işçitoplantısı gerçekleştirildi.

Toplantıya, katılımcılara “ücret nedir?” sorususorulup, tek tek cevaplar alınarak başlandı. Sunumdaücretin nasıl belirlendiği ve neye tekabül ettiğianlatıldı. Ardından “asgari ücret” üzerine bir sunumyapıldı. Asgari ücretin ne ifade ettiği, neye görebelirlendiği, asgari ücreti oluşturan ve belirleyenfaktörler sıralandı.

Toplantıda ayrıca bu sefalet ücretlerine karşı nasılbir mücadele hattı oluşturulması gerektiği üzerindeduruldu. İşçi ve emekçilerin, bu düzende ücretliköleliğe mahkum edildiği, patronların karındoyuracak ve temel yaşamsal ihtiyaçları karşılayacakbir ücret vermediğinin altı çizildi. Bunun nedenineilişkin ise büyük oranda işçilerin örgütsüz olmasınaişaret edildi. İşçilerin yan yana gelmediği, mücadeleetmediği koşullarda, bu sömürü düzeninde sefaletücretlerinin değişmeyeceği vurgusu yapıldı.

Sunumların ardından, işçilerin çoğunluğununkatıldığı canlı tartışmalar yapıldı. Tartışmalarda,mücadelede etkin araçlardan birinin fabrikakomiteleri olduğu vurgusu öne çıktı. Ayrıca fabrikakomitelerinin, işçilerin birlikte hareket etmesini engüçlü şekilde sağlayacağı, sadece zam sürecindedeğil, diğer sorunlara karşı da işçiler için bir silahhaline geleceği belirlemesi yapıldı. Fabrikakomitelerinin sadece ücreti yükseltmek, çalışmakoşullarını düzeltmek üzerinden değil, ücretli kölelikdüzenini yıkmak içinde kullanılacağı vurgulandı.Gerçek ve kesin çözümün ise, ancak sosyalist birdüzende olacağı ifade edilenler arasındaydı.

Toplantı sonunda, Uludere protestosundagözaltına alındıktan sonra tutuklanan BDSP çalışanıEsin Yıldız’a destek amaçlı maddi ve manevi destekçağrısında bulunuldu. Yaklaşık 3 saat süren toplantıyayaklaşık 40 işçi-emekçi katıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Esenyurt’ta işçi toplantısı...

8 Ocak günü Uludere katliamını lanetlemekamacıyla Esenyurt’ta gerçekleştirilen eylemdegözaltına alınan Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP) çalışanı Esin Yıldız’ın tutuklanması 12 Ocakakşamı Köyiçi’nde protesto edildi.

Esenyurt Köyiçi Meydanı’da BDSP tarafındanyapılan basın açıklamasında, tutuklama terörü teşhiredilirken, tutuklamaya giden süreçteki gözaltının,Uludere katliamı protestosunda gerçekleşmişolmasının devletin katliamının hiç de “kaza“olmadığının açık ifadesi olduğu belirtildi. Buzihniyete karşı mücadelenin tek yolunun “İşçilerinbirliği halkların kardeşliği” temelinde örgütlenmekolduğu ifade edildi. Alaattin Karadağ’ı sokakortasında katledenin de, Uludere’de yoksul köylüleribombalayanın da, Esin Yıldız’ı keyfi olaraktutuklayanın da aynı katliamcı terörist zihniyetolduğu vurgulandı.

Eyleme Partizan, Halkevleri, SODAP ve YDİÇağrı destek verdi.

Tutuklamaya itiraz reddedildi

Sınıf devrimcisi Esin Yıldız’a dönük tutuklamakararına avukatları tarafından 14 Ocak günü yapılanitiraz reddedildi. Üst mahkeme konumundaki ilgiliAsliye Ceza Mahkemesi hakimleri, keyfi tutuklamakararının uygulanmasına devam edilmesi yönündekarar verdi.

Yıldız’ın avukatları hukuksal prosedür içerisindetutuklama kararına dönük itirazlarına devamedecekler.

Sınıf devrimcisi Esin Yıldız, Bakırköy KapalıKadın Hapishanesi’nde B-5 numaralı koğuşayerleştirildi.

Devrimci ve ilerici güçlerin Esin Yıldız iledayanışmayı yükseltmek amacıyla kullanabileceğiiletişim bilgileri şöyle:

Esin YıldızB-5 / Bakırköy Kapalı Kadın HapishanesiBakırköy - İstanbul

“Esin Yıldız serbestbırakılsın!”

“Katillerinaklanmasına izinvermeyeceğiz!”

Karadağ cinayeti davasında gelinen son süreçBDSP ve ÇHD İstanbul Şubesi Karadağ Dava TakipKomisyonu tarafından 14 Ocak günü düzenlenenbasın toplantısıyla değerlendirildi.

ÇHD İstanbul Şubesi’nin Beyoğlu’ndakibinasında düzenlenen toplantıda ilk olarak sözüBDSP temsilcisi aldı.

Karadağ cinayeti davasının 6. duruşmasınınyargı sürecinin bütününe yayılan mahkeme-polisişbirliği bir kez daha gözler önüne serdiğini belirtenBDSP temsilcisi, katliamcı polislerin birçok deliliaçıkça kararttığının açıkça ortaya çıktığını söyledi.Düzen yargısının katilleri aklama çabası içindeolduğuna dikkat çekerek, katledilen AlaattinKaradağ ile ilerici ve devrimcilerin hesabınınsorulması için bu düzenle hesaplaşılmasıgerektiğini vurguladı.

“Suç duyurusunda bulunacağız”

Toplantıda konuşan ÇHD İstanbul Şube YönetimKurulu üyesi Av. Ceren Uysal ise davanınduruşmada öne çıkan yanları aktardı.

Karadağ’ın katledildiği mahkemeye verilendilekçede olay anına ilişkin görüntü kayıtlarınındosyaya alınmasını istediklerini söyleyen Uysal,görüntü kayıtlarının emniyette bulunduğu ortadaolmasına rağmen görüntülerin olaydan sonra 10gün içinde silindiği yanıtnın verildiğine dikkatçeken Uysal, görüntüleri saklayanlar ve silenlerhakkında suç duyurusunda bulunacaklarınısözlerine ekledi.

Son duruşmada, Karadağ’ın katledilmesininardından bulunamayan üst giysilerinin Özel YetkiliBeşiktaş C. Başsavcılığı’nda bulunduğunun daortaya çıktığını ifade eden Uysal, giysiler üzerindepolis kriminal laboratuvarınca yapılan ve geçmişduruşmalarda mahkemeye iletilmeyen atışmesafesi ile ilgili 26.11.2009 tarihli raporunduruşma günü ortaya çıkmasının da düşündürücüolduğuna dikkat çekti. Polisin bu raporu kimintalimatıyla hazırladığının ve iki senedir niyesaklandığının bilinmediğine vurgu yapan Uysal,Karadağ’ın üst giysilerinin saklanmasının yakınmesafeden hedef alınarak katledildiğinin ortayaçıkmasını engellemek amacı taşıdığını dile getirdi.Av. Uysal, atış mesafesinin tayiniyle ilgili Adli TıpKurumu’ndan yeni bir rapor isteyecekleri bilgisiniverdi.

Uysal, keşif kararının ertelenmesi için herhangibir neden olmamasına rağmen mahkemenintaleplerini reddettiğini belirtti.

“İnfazı gizlemeye çalışıyorlar”

ÇHD MYK üyesi ve Karadağ Ailesi avukatıZeycan Balcı Şimşek ise, dava sürecinde polisin vemahkemenin maddi gerçekliğin ortaya çıkmasınıengellediğini belirtti. Saklanan MOBESE kayıtlarınınemniyetin arşivlerinde olduğunu düşündüklerinisöyleyen Şimşek, infaz gerçeğinin açığa çıkmasınıengellemek için bu görüntülerin ortayaçıkarılmadığını sözlerine ekledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-03

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Sendikalaştıkları için işten çıkarılan Hugo Bossişçilerinin ESBAŞ önünde sürdürdükleri direniş 120’ligünlere yaklaşıyor.

Hugo Boss’ta sendikal çalışma ve direniş

Dünyanın ünlü tekstil tekellerinden olan Hugo Bossfabrikasının işçi düşmanı yüzü geçtiğimiz aylardayaşanan sendikalaşma çalışmasının ardından günyüzüne çıkmıştı. Ege Serbest Bölge’de (ESBAŞ) kurulubulunan ve 3600 kişinin çalıştığı fabrikada işçiler,TEKSİF Sendikası’nda örgütlenme çalışmalarıbaşlatmışlardı. Bu sendikal faaliyetin açığa çıkmasıüzerine ise Hugo Boss tam bir işçi avı başlatarakkademeli olarak yüzlerce işçiyi işten çıkardı.

İşten çıkarma öylesine pervasız bir hal aldı kisendikalı işçilerin yanısıra sendikalı olabileceğindenşüphelenilen, sendikalı işçilerle akraba ve arkadaş olanbirçok kişi kapı önüne kondu. Çalışan işçilere yönelikde baskı mekanizması devreye sokuldu. İşçileraralarında sendika hakkında fısıldaşmaktan dahiçekinmeye, işten atılan arkadaşlarını aramaktan dahikorkmaya başladılar. Yine patron işçilere zorlasendikadan rahatsız olduklarına dair kağıt imzalatmayaçalışmış, imza atmayanları işten atmakla tehdit etmişti.

Bu pervasız saldırılara karşı, işten atılan sendikalıişçilerin bir kısmı ise TEKSİF ile birlikte direnişe geçmekararı alarak patrona boyun eğmeyeceklerini dilegetirdiler. 20 kadar işçi hergün ESBAŞ önüne gelereksendikalı çalışma hakları için direniyorlar.

4. ayına yaklaştı

Sendika hakkı için başlattıkları direnişleri 4. ayınayaklaşan işçiler yağmura-çamura, soğuk havaya rağmendirenişlerini kararlılıkla sürdürüyorlar. Direnişisürdürdükleri alanın -üstü kapalı olmasına rağmen-açıklık olması ve çadır kurulmasının ESBAŞyönetimince engellenmesi soğuğun ve rüzgarın tümşiddetiyle hissedilmesine neden oluyor.

Çadırın yanısıra ateş yakmak, çay demlemek-yemekyapmak gibi pek çok şey yasaklanarak işçilerin hareketalanları daraltılıyor. Asılan pankartlar ise para cezasıtehditlerinin hedefi oluyor.

Hergün 13.30 ile 14.30 arası Hugo Boss’ta vardiyadeğişimi yaşanıyor. Sabah mesaisinde çalışan işçilerinçıkış, akşam mesaisinin giriş yaptığı bu saatlerdedirenişçi işçiler pankartlarıyla ESBAŞ kapısına geçerekişçileri karşılıyorlar. İlk başta Türkçe, sendikalı olmaçağrılı pankartlar taşıyan işçiler bugün firmanın Almanmenşeili olması ve uluslararası kamuoyunun gündeminedirenişi getirme çabası ile Almanca şiarlı pankartlartaşıyorlar.

Servisler ile geçen işçiler ise ispiyonlanma ve işinikaybetme korkusu ile direnişçi arkadaşlarına selamvermekten dahi çekiniyor. Ancak birkaç kişi gizlice elsallıyor ya da -çok ender de olsa- zafer işareti yapıyor.ESBAŞ görevlilerinin yanısıra Hugo Boss’un maaşlıgüvenlik personeli de özellikle servis giriş çıkışsaatlerinde büyük bir itina ile işçileri gözlemliyor. Belliki selam verenleri hızla patronlarına bildirmek için fırsatkolluyorlar.

Aylardır direnişlerini kapı önünde sürdüren işçilerinen büyük sitemi ise dayanışmanın zayıflığı. Ne yazık kisınırlı ziyaretler dışında Hugo Boss direnişi İzmir işçi veemekçilerinden beklenen ilgiyi görebilmiş değil.Direnişçiler, serbest bölgede bulunan sendikalıişyerlerindeki işçilerin dahi -ki aralarında Birleşik

Metal-İş de bulunuyor- direnişe destek sunmadığını,hatta gelip geçerken bir kornayı ya da el sallamayı dahiçok gördüğünü ifade ediyorlar.

İşçilere “sendika” zammı

Direniş zorluklara rağmen sürerken Hugo Bosspatronu da boş durmuyor ve fabrikada çalışan işçilerinsendikalaşmasını önlemek için türlü yöntemleri devreyesokuyor. Son olarak ise işçilere %9 ile %11 arası zamyapılacağı ve bundan böyle işten çıkarma olmayacağıaçıklamaları yapıldığı belirtiliyor. Zammın net olarak%15’i bulduğu yönlü söylemler de mevcut. Her koşulda

bu zammın asıl sebebinin dışarıda süren direnişin veiçerideki sendikal çalışmanın yarattığı korku olduğuaçık.

Hugo Boss patronu “İzmir’in en iyi zammını benverdim” naraları atarak aslında işçileri sendikadanuzaklaştırmaya çalışıyor. Oysaki bu zammı yaptıranınsendikal mücadele olduğu ortada.

Ancak tüm bu ayak oyunlarına karşı TEKSİF üyesiişçiler kazanana kadar mücadelelerini sürdürmektekararlılar. ESBAŞ girişinde tüm olumsuz koşullara karşıdirenişlerini sürdüren işçiler, İzmirli sınıf kardeşlerinindesteklerini bekliyorlar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Hugo Boss’ta kararlı direniş!

İzmir Çiğli’de Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ndekurulu Billur Tuz’da Tek Gıda-İş Sendikası’ndaörgütlendikleri için işten atılan işçilerin direnişi sürüyor.20’li günlerine ulaşan direniş ilk günkü kararlılığıyladevam ediyor.

Patrondan herhangi bir görüşme talebi olmamasınarağmen işçiler morallerinin gayet yerinde olduğunu vehiçbir fire vermeden direnişi sürdürdüklerini söylüyorlar.Direnişten rahatsız olan patron, bu durumdankurtulmak ve fabrika önündeki direnişi kırmak için ÇiğliOrganize Sanayi patronlarından yardım istemiş.

Oyun bozuldu

Şu ana kadar hiçbir işçiyi yıldıramayan patron çareyitaktik değiştirmekte bulmuş görünüyor. Görüştüğümüzişçiler patronun içeride çalışan sendika üyesiarkadaşlarına yönelik baskıların olduğunu söylüyorlar.Patronun, “Sendika üyesi işçiler içeride işi ağırdan alıyorve yeni işe giren taşeron işçilerin üretimihızlandırmasına engel oluyorlar, onlara işi öğretmiyor, işizorlaştırıyor ve bu ağır iş yükünden dolayı yeni işe girenişçiler işi bırakıp kaçıyor” diyerek işçilere iş akitlerininfeshedildiğine dair tebligat imzalatmaya çalıştığını;işçilerin ise sendikanın talimatları doğrultusundatebligatları yırtıp attığını belirtiyorlar.

Direniş köşeye sıkıştırdı

Billur Tuz patronu üretimde önemli sıkıntılar yaşıyor.Yeni işçiler işi bilmediklerinden yeterli miktarda üretimyapamıyorlar. Ayrıca eskiye oranla daha fazla elemanaihtiyaç duyan patron bu şartlarda çalışacak yeterli

sayıda eleman bulmakta da zorlanıyor. Daha önce işinibeğenmeyip işten çıkardığı işçileri çalışmaları için işegeri çağırıyor. İşçi konusunda en son 16 Ocak gecevardiyasında yaşandı. Normal şartlarda tecrübeliişçilerin çalıştığı dönemde gece vardiyasında paketlemebölümünde 20 işçinin çalışması gerekiyor. Ancak bubölümde gece vardiyasında sadece 11 işçi çalıştı.Yemekten sonra 5 kişi bu şartlarda çalışmayacaklarınısöyleyerek işi bırakıp gittiler ve gece vardiyasındasadece 6 işçi çalışmış oldu.

Slogan birliği

Direniş alanına ziyaretler de sürekliliğini koruyor.İşçiler bu durumdan memnun olduklarını söylüyorlar.İşçiler her öğlen fabrika kapısının önünde toplanıpiçeriye sloganlarını gönderiyorlar. Dikkat çekici olanı iseSavranoğlu Deri fabrikası işçilerinin son dönemde sık sıkattığı “Adalet yoksa işgal edeceğiz” sloganının Billur Tuzişçileri tarafından da atılması. Ayrıca “Ya kepenklerinecek ya sendika girecek”, “Kurtuluş yok tek başına yahep beraber ya hiçbirimiz!”, “Susma sustukça sıra sanagelecek!” sloganları da sıklıkla atılıyor. Saat 06.30-18.30saatleri arasında fabrika önünde süren direnişteSavranoğlu işçilerinin ve Deri-İş Sendikası’nındayanışması öne çıkıyor. Billur Tuz işçilerinin yemekihtiyaçları Savranoğlu Deri fabrikası işçilerininkazanlarda pişirdikleri yemeklerle karşılanıyor. Fabrikakapısındaki direniş alanında direniş çadırı da kurulmuşbulunuyor. Sendika, “patron ne yaparsa yapsın, bizburadayız, kazanana kadar da burada olacağız” diyerekkararlılığını belirtiyor.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Billur Tuz’da oyun bozuluyor!

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-03

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Adana’nın Büyük Saat Kazancılar Çarşısı’ndabulunan ayakkabıcı atölyelerinde çalışma koşullarıköleliği andırıyor. Ayakkabı işçilerine reva görülensömürü ve kölelik koşulları geçtiğimiz günlerde sayaişçilerinin ses getiren iş bırakma eylemi sayesinde birkez daha gün yüzüne çıkmış oldu.

Saya işçileri insanca çalışma koşullarından uzak,oldukça düşük ücretler karşılığında çalışıyorlar.Ortalama olarak bir sayacı, taneyi 1.5-2 TL arası fiyatadikiyor. İstanbul’da bu rakam 6-7 TL olabiliyor. İşinzorluğuna göre dikilen ayakkabı fiyatları değişebiliyor.Ancak 10 senedir bu fiyata diktiklerini belirten işçiler“Artık yeter” diyorlar. Aslında yine kendilerinin deifade ettiği gibi istedikleri ücret artışı sadece şimdialdıkları ücreti daha az saate çalışarak elde etmeyeyetecek. Çünkü istedikleri kendilerine ayırabilecekleribir parça zaman. Ailelerine, çocuklarına sevdiklerinezaman ayırabilmek istiyorlar. Çünkü şimdi ellerinegeçen haftalık 150-200 TL’yi kazanabilmek için sabah07.00’den gece 23.00’e yada 24.00’e kadar çalışmakzorundalar. Ellerine geçen para, günlük 20 TL’ yi bilebulmuyor. Ya da çoğunun yapmak zorunda kaldığı gibi,haftada 2 gün sabahlamak durumundalar.

Saya işçileri bu düşük koşullara katlanmak zorundakalıyorlar. Ancak bunun da bir güvencesi yok. Sektörünözelliğine göre 6 ay çalışıp 6 ay ücretsiz izindeler.

Saya işçileri oldukça sağlıksız ortamlarda çalışmakzorunda kalıyorlar. Küçücük odalarda pek çok işçi iç içeçalışmak zorunda bırakılıyor. Havalandırması olmayan,çoğu penceresiz ve küflü-nemli odalarda iş görmekzorundalar. Öyle ya patronlar için sadece önemli olanişinin görülmesi. İşçinin sağlığı ve durumu onları hiç mihiç ilgilendirmiyor. Bu gerçeği bir kez daha saya işçileriörneğinde görüyoruz.

Bali gibi kimyasalların içinde ciddi hastalıklarla içiçe çalışan saya işçileri deyim yerindeyse ömürtörpülüyorlar. Akciğer kanseri de dahil pek çok solunumsistemi hastalıklarına davetiye çıkaran bu kimyasallariçinse hiçbir koruyucu önlem yok. Çünkü bir kez dahaşu gerçek karşımıza çıkıyor ki, kapitalizmde patronlarmasraf olduğu için basit koruyucu önlemleri dahialmayı gerek görmüyorlar.

Böylesine sağlıksız koşullarda çalışan sayaişçilerinin çoğu sigortasız. Sigortalı olmak yasal

haklarıyken patronlar az sayıda yaptıkları sigortanınmasraflarını da işçinin ücretinden keserek yapıyor.Denetim mi? Bu durumda da yine karşımıza sermayedevleti gerçeği çıkıyor. Denetim zamanlarında sigortasızişçiler başka bir mekana alınarak denetim göstermelikbir şekilde geçiştiriliyor.

Yanıcı kimyasallarla çalışan işçilerin doğrudanhastalık tehdidi yanında atölyede çıkabilecek yangınriski de hiç de az değil. Ve tabiki bunun içinde hiçbirtedbir yok. Bu şekilde 1996 senesinde yangından sonanda kurtarılmış bir çocuk işçi, bugün hala oradaçalışıyor.

İş kazalarının da sıkça yaşandığı bu atölyelerdeişçilerin aynı zamanda yemek-tuvalet gibi insaniihtiyaçları temiz koşullarda elde etme şansları da yok.

Saya işçileri insanca bir çalışma mekanına sahipdeğiller. Buna bir de depreme dayanıksız veoturulamaz raporu olan 1970’li yıllardan kalma

binalarda, gözle görülebilir çatlakları göre göreçalışmak zorunda olmak ekleniyor.

Kesicileri, kalfaları, temizlikçileri, sayacıları,saraççıları ve frezecileriyle bir bütün olarak ayakkabıişçilerinin insani olmaktan uzak çalışma koşulları,onların nasıl bir köleliğe mahkum edildiklerinigösteriyor.

Tek seçenek örgütlü mücadele!

Saya işçileri bir adım attılar. Birlik olmaktan gelengücün farkına vararak ortak taleplerle direniş yolunuseçtiler. Ve bu ilk adım, kendini şimdi de dernekörgütlenmesi olarak geliştirdi. İşçilerin kendi elleriyleyazdıkları dövizlerde yazılı olan “Birleşe birleşekazanacağız!” şiarı bu dernek adımıyla somutlanmışolacak.

Saya işçilerinin direnişinin somut kazanımla bitmesikuşkusuz çok anlamlı olacaktır. Ancak kendiliğindentepkilerle gelişen bu hak arama mücadelesinin, dernekörgütlenmesiyle sonuçlanması şimdiden bu direnişinkazandığını göstermektedir.

Yine 15 yaşındaki genç bir işçiye “Biz dikmezsekbakalım ne yapacaklar?” dedirterek, üretimden gelengücünü öğreten bu direnişin kazanımı, tüm Adana işçisınıfının ortak kazanımıdır ve işçilere tutulması gerekenyolu bir kez daha göstermektedir.

Saya işçileri isyan etti!

Adana Büyüksaat Ayakkabıcılar Çarşısı’ndakiSaya işçileri, “Bir çift ayakkabı kadar değerleriolmadığını” belirterek 12 Ocak günü iş bıraktı.

Sarıyakup Mahallle Muhtarlığı önünde bir arayagelen yüzlerce işçi, “İnsanca yaşamak için sadakadeğil. Emeğimizin karşılığını istiyoruz” pankartıaçarak çarşıda dolaştı. İşçiler adına açıklamayıokuyan Mehmet Özay, bodrum katlardaki küçükatölyelerde, günde 13-14 saat boyunca, çeşitlikimyasal maddeler teneffüs ederek iş güvencesiolmaksızın çalıştıklarını belirterek, haklarını alanakadar işe dönmeyeceklerini açıkladı.

Her türlü kimyasal, yanıcı ve kanserojenmaddeler içerisinde hiçbir iş güvencesi olmaksızınçalıştıklarını ifade eden Özay, “Bizler köle değilişçiyiz. Daha sağlıklı ve güvenli çalışma ortamlarındaemeğimizin karşılığını alarak üretim yapmakistiyoruz. Türkiye’nin her yerinde en küçük sayabirim fiyatı 5 lira iken Adana’da bu fiyat 1 lirayakadar düşmektedir. Bu ağır ve sağlıksız çalışmakoşullarında aldığımız ücret insan onurunu hiçesaymaktadır” dedi.

İşçiler komiteyi kurdu

İş bırakan saya işçileri 13 Ocak günü atölyelerdenseçtikleri temsilcilerle bir toplantı gerçekleştirdi.Toplantı sonrası oluşan komite, karalarını işçilereaçıkladı. Yapılan açıklamada, toplantıda alınan“direnişe devam” kararı işçilere duyuruldu.

Öncelikli olarak yapılan işin taban fiyatlarına 1 TLeklenmesi, sigorta ve çalışma sürelerinin kısalmasınıtalep eden işçiler, komite kararı olmadan iş bırakmaeylemine son verilmeyeceğini vurguladılar.

Saya işçileri, 14 Ocak Cumartesi günümücadelelerini bir adım daha ileriye taşıdılar. Kendiaralarında seçtikleri komite işlevindeki heyet dernekörgütlenmesi yolunda ilk adımları attı. Somutadımlarının atılmasına başlanacak olan dernekayakkabı işçilerinin bundan sonraki mücadelesindeönemli bir mevzi olacak.

Ayrıca işçilerin ortak tartışmaları sonucu heyettaleplerinde bir değişiklik kararı alarak, istediklerizammı yapılan işe 1 TL üzerinden değil, %35üzerinden belirledi.

Kızıl Bayrak / Adana

Sömürü ve kölelikcehenneminden bir kesit...

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-03

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası,Fransız sermayeli Schneider Elektrik’in Manisa veİzmir’deki fabrikalarında 1,5 yıldır devam ettirdiğiörgütlenme mücadelesini toplu iş sözleşmesiimzalayarak sonuçlandırdı.

9 Ocak günü her iki fabrikada da düzenlenen TİSimza törenlerine Birleşik Metal-İş Genel BaşkanıAdnan Serdaroğlu, Genel Örgütlenme SekreteriÖzkan Atar, DİSK Ege Bölge Temsilcisi ve BirleşikMetal-İş İzmir Şube Başkanı Ali Çeltek ve Schneider

işçileri de katılım sağladılar. Birleşik Metal-İş üyesi işçiler, Schneider’de toplu

sözleşme ve sendika hakkının engellenmesine karşıuzunca bir süredir fabrika içinde ve dışında eylemlergerçekleştiriyorlardı.

Her iki işyerinde de yeterli üye çoğunluğusağlayan sendika, uluslararası üst örgütlerinin degirişimleriyle iki fabrikada sözleşme imzaladı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Schneider’de toplu sözleşme

CHP’li Maltepe Belediyesi binası önünde 28 günboyunca direnişlerini sürdüren taşeron işçilerininmücadelesi sonuç verdi. İşten atmalara ve taşeronköleliğine karşı mücadele yürüten işçiler 17 Ocak’tabelediye yönetimiyle yaptıkları görüşmede, atılanişçilerin geri alınması ve taleplerin karşılanacağısözünün verilmesinin ardından direnişlerinisonlandırdılar. İşçiler, taşeron köleliğine karşımücadelelerine kararlılıkla devam edecekler.

Direnişe müdahale

Direnişin 24. gününde işçiler, polis ve zabıtasaldırısıyla karşı karşıya kaldı. Sabah saatlerindebelediye önüne gelen işçiler polis ablukasıyla karşılaştı.Belediye yönetiminin talimatıyla direniş alanı ablukaaltına alındı. Polis-zabıta tehditlerine sloganlarla yanıtveren işçiler direniş alanındaki pankartları indirmekisteyen polis ve zabıtalara direndiler.

İşçilerin beklediği direniş alanı dozerle yıkılırken,tepki gösteren işçilerle zabıtalar arasında arbedeyaşandı.

ÇHD’den destek

Direnişin 27. gününde destek için gelen BDSP veMücadele Birliği de işçileri yalnız bırakmadı. ÇHDİstanbul Şubesi destek ziyaretinde bulunarak basınaçıklaması gerçekleştirdi. ÇHD adına basınaçıklamasını okuyan Sevinç Sarıkaya, esnek çalışmanıngetirdiği hak gasplarına değinirken, MaltepeBelediyesi’nde çalışan taşeron işçilerinin de kendilerinezorla imzalatılan geçici sözleşmelerle bütün haklarınıngasp edildiğini ifade etti.

Bu hak gaspları karşısında Maltepe Belediyesi’ndekitaşeron işçilerin örgütlendiğini, fakat haklarınıaradıkları için işten atıldıklarına vurgu yapıldı.

Belediye yönetiminden geri adım

17 Ocak günü, Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr.Mustafa Zengin’in tam yetki vermiş olduğu DanışmanıYüksel Çiftçi ile görüşerek taleplerini açıklayan işçiler,atılan işçilerin geri alındığını ve pazartesi itibari ile işebaşlayacakları sözünü aldılar. Ayrıca 45 saati aşan fazlaçalışma sürelerinin mesai sayılması, iş ekipmanlarının(tulum, ayakkabı, yağmurluk, eldiven…) işçilereverilmesi, taleplerin görüşülmesi ve çözümü noktasındayapılabileceklerin değerlendirilmesi için kurulacakkomisyon ile işçiler ve belediye yönetimi toplantıyapması kararlaştırıldı.

Bundan sonraki süreçte taşeronluk sistemininkaldırılması için mücadelelerinin sendika çatısı altındasüreceğini söyleyen işçiler başta belediye işçileri veMaltepe halkı olmak üzere direnişe destek verenherkese teşekkür ettiler.

AKP önünde protesto

Direnişçi işçiler, AKP hükümetinin taşeronluksistemine son vermesi için, Maltepe AKP İlçeBaşkanlığı önünde 18 Ocak günü bir eylemgerçekleştirdiler.

Belediye önündeki direnişlerini sonlandırdıklarınıvurgulayarak açıklamaya başlayan Serhat Yurtseven,belediye yönetimi verdiği sözleri tutarsa haklarınınkısmi de olsa iyileşeceğini söyledi.

AKP hükümetine çağrı

Taşeronluk sorununun çözülmesi için yasal birdüzenlemeye ihtiyaç olduğunu söyleyen Yurtseven, busorunun çözümünün, AKP iktidarının atacağı adımabağlı olduğunu ifade etti. Bundan sonraki süreçtetaşeronluk sisteminin kaldırılması için mücadelelerinindevam edeceğini vurgulayan Yurtseven “mecliste bir anönce çalışma bakanlığının çıkartacağı yasaylamilyonlarca taşeron işçisinin yaşadığı bu sorunlarınkaynağı olan taşeronluk sistemine son vererek, bizlerin,yani taşeron işçilerinin insanca yaşayabileceği veçalışabileceği koşulların sağlanmasını AKP hükümetibaşta olmak üzere mecliste bulunan tüm siyasipartilerden de bu konu hakkında önerge verilmesinibekliyoruz” dedi.

Kızıl Bayrak / Kartal

Maltepe Belediyesi’nde direniş kazandı...

Mücadele sürecek!

Maliye emekçileri grevehazırlanıyor

Büro Emekçileri Sendikası (BES) İstanbul 1-2-3 No’luŞubeler maliye teşkilatında yaşanan ücret adaletsizliğinekarşı bir kez daha eylemdeydi. 666 Sayılı Kanun HükmündeKararname (KHK) sonrasında Aralık ayında çeşitli eylemlergerçekleştiren, 15 Aralık’ta Taksim yürüyüşü yapan ve 21Aralık grevinde kitlesel biçimde alanlara çıkan maliyeemekçileri, BES Genel Merkezi’nin almış olduğu karar

doğrultusunda Şubat ayı sonuna kadar eylemlerinisürdürmeye devam edecekler. 22 Şubat’ta ise tam gün grev

yapacaklar. 18 Ocak günü saat 12.00’da İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı

önünde yapılan eylemle yeni mücadele döneminin startını veren maliye emekçileri, gelir ve gider birimlerindeyaşanan ücret adaletsizliğinin ortadan kaldırılmasını talep ettiler ve Maliye Bakanlığı’nı bir kez dahauyardılar.

Kitlesel yürüyüş

Sirkeci Garı’nda toplanan emekçiler Cağaloğlu’ndaki İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’na coşkulu biryürüyüş gerçekleştirdiler. Vergi Dairesi Başkanlığı önünde de aynı coşkuyla taleplerini haykıran maliyeemekçileri, burada, bir saate yakın eylemlerini sürdürdüler. Sosyalist Kamu Emekçileri, Kamu EmekçileriBülteni’nin dağıtımını gerçekleştirdiler. Yaklaşık 800 kişinin katıldığı eylemde basın açıklamasını 2 NoluŞube Başkanı Nevin Kaplan okudu.

Yapılan açıklamada gelir-gider ayrımı ile başlayan sürecin, yeni ayrılıklar yaratılarak devam ettiğibelirtilerek, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile “eşit işe eşit ücret” vermek şöyle dursun, buayrılıkların daha da büyütüldüğü ifade edildi.

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-03

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu(KESK), mecliste görüşülmesi beklenen 4688 SayılıYasa’ya karşı 14 Ocak günü Türkiye’nin çeşitliillerinde bordro yakma eylemleri gerçekleştirdi.“Yoksulluk düzenine karşı insanca bir yaşam”talebinin dile getirildiği eylemlerde KCKoperasyonları adı altında KESK Genel Merkezi’ninbasılması da protesto edildi.

İstanbul İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformu

tarafından yapılan eylem Taksim TramvayDurağı’nda gerçekleştirildi. Basın açıklamasınıKESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem SözcüsüBarış Uluocak okudu.

Demokratik bir sendika yasasında olması gerekendüzenlemelerin hiçbirisine yer vermeyen yasatasarısını kabul etmeyeceklerini kamuoyuna dahaönce defalarca kez ifade ettiklerini belirten Uluocak,21 Aralık grevini hatırlattı.

KESK Genel Merkezi’ne yapılan polis baskınınada değinen Uluocak, toplumun tüm muhalifkesimlerinin susturulmaya çalışıldığı bir ortamdaKESK’in onbinlerce kamu emekçisiyle birlikte grevyapmasını ve alanlara çıkmasının hazmedilemediğinisöyledi. Açıklamanın ardından KESK üyeleri maaşbordrolarını yaktılar.

BursaKESK Bursa Şubeler Platformu 4688 Sayılı

Yasa’da yapılması düşünülen değişiklikleri kabuletmeyeceğini açıkladı. Fomara Meydanı’ndakieylemde kamu emekçileri adına açıklamayı DönemSözcüsü ve SES Şube Başkanı Ergin Uygun yaptı.

Kamu emekçilerine gerçek enflasyon oranıüzerinden en az %20 zam yapılması gerektiğinibelirten KESK Dönem sözcüsü Ergin Uygun;hükümetin en düşük memur maaşının 1630 TLolduğu yalanına karşı 15 yıllık memur olarakmaaşının 1385 TL olduğunu belirterek açıklamasınısonlandırdı. Eylem sonunda kamu emekçileribordrolarını yaktılar.

AdanaKESK Adana Şubeler Platformu, taleplerine yer

vermeyen yasa taslağı başta olmak üzere, çarpıtılanenflasyon rakamlarına göre belirlenen ek zamlara,Genel Sağlık Sigortası saldırısına, sağlıkta ödenecekolan katkı ve katılım paylarının arttırılmasına karşısessiz kalmayacaklarını yaptıkları eylemle dilegetirdi.

İnönü Parkı’ nda biraraya gelen kitle adına basınmetnini SES Adana Şube Başkanı Muzaffer Yükselokudu.

Basın metninde, AKP’nin özellikle emekçilerinçalışma yaşamına yönelik olarak gündemegetirdiği yasal düzenlemeler ve fiili uygulamalarlakamu hizmetlerini yıllar içinde büyük ölçüdeticarileştirmesi, kamuda esnek ve güvencesizistihdamın yaygın hale getirilmesi ve taşeronçalışmanın artması protesto edildi. Açıklamanınardından emekçiler bordlarını yaktı.

ManisaManisa Manolya Meydanı’nda bir araya gelen

KESK üyesi emekçiler adına 2012 zamlarını veKESK’e yapılan baskıları protesto etti. Basınaçıklamasını KESK Dönem Sözcüsü Serpil Denizokudu. Yapılan bu komik zamlara ve toplu sözleşmeoyununa değinen Deniz, Memur Sen’in tutumunu dateşhir etti. KESK’e yapılan baskılara değinenenSerpil Deniz, “21 Aralık Grevinde AKP hükümetinekarşı kamu emekçilerinin gücünü gösterdik. Bizimgücümüzden, mücadele geleneğimizden korkan AKPhükümeti uydurma gerekçelerle bir kez dahaörgütümüze saldırdı. Yapılan baskılar mücadelemiziengelleyemeyecektir. Bu baskılar biziyıldıramayacak bilhakis daha da bileyecektir.” dedi.

AydınKESK Aydın Şubeler Platformu bileşenleri 2012

maaş zamlarını ve KESK’e yönelik baskını basınaçıklaması ile protesto etti.

KESK binasından Sulupark’a yürüyenKESK’liler basın açıklaması gerçekleştirdi. EğitimSen Aydın Şube Başkanı Ertuğrul Teberci, verilenenflasyon farkının gerçek enflasyonu yansıtmadığınısöyledi.Memur Sen’in tutumunu da teşhir eden Teberci,KESK’e yapılan baskının hukuksuzluk olduğunu,asıl yapılmak istenenin 21 Aralık grevini örgütleyenve kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesine, kamudaesnek ve güvencesiz istihdamı yaygınlaştırmasına enbüyük engel olan KESK’e gözdağı verilmekolduğunu dile getirdi. Eğitim Sen üyelerinin yanısıraYapı-Yol Sen ve Tüm-Bel Sen’li emekçiler de alandayerlerini aldılar.

KayseriKESK Kayseri Şubeler Platformu bordro yakma

eylemi gerçekleştirdi. KESKGenel Merkezi’neyapılan baskının da protesto edildiği eylemde “Zamzulüm işkence işte AKP!”, “AKP zammını al başınaçal!”, “Direne direne kazanacağız!” sloganları atıldı.Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eyleme BDSP, DHF,ESP, EMEP ve ilerici kurumlar destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Bursa- Adana- Manisa-Aydın- Kayseri

Baskınlar protestoedildi

KESK Genel Merkezi ve KESK’e bağlışubelerin de bulunduğu kurumlara ve çeşitliadreslere yapılan baskınlar Bursa ve Adana’daprotesto edildi.

KESK Bursa Şubeler Platformu tarafındangerçekleştirilen eylem Fomara Meydanı’nda yapıldı.Basın açıklamasını KESK Bursa Şubeler PlatformuDönem Sözcüsü ve SES Bursa Şube Başkanı ErginUygun gerçekleştirdi.

Uygun, AKP’nin politikalarına muhalefet edenherkesin sudan bahanelerle sindirilmeye ve baskıaltına alınmaya çalışıldığını söyledi. “Açık ve altınıçizerek söylüyoruz, gidişat faşizmdir” diyen Uygun,saldırı politikalarının tek merkezden yürütüldüğünüdile getirdi. Milyonlarca kamu emekçisi veailelerinin doğrudan ilgilendiren 4688 Sayılı Yasayakarşı mücadele ettiklerini dikkat çekti. Böyle birsüreçte bu baskınların ve gözaltıların yaşanmasınıntesadüf olmadığını söyledi.

İnönü Parkı’nda KESK Adana ŞubelerPlatformu’nun çağrısıyla biraraya gelen kurumlarbasın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın metnini SES Adana Şube BaşkanıMuzaffer Yüksel okudu. Metinde AKP’ninpolitikalarına muhalefet eden herkesin sudanbahanelerle baskı altına alınmaya ve sindirilmeyeçalışıldığından bahsedilerek “Bu uygulamalarındevamı bugün sabaha doğru Konfederasyon Hukukve TİS uzmanımız İsmet Aslan’ın evine yapılanbaskın sonucu gözaltına alınmasıyla yaşanmıştır.Uzmanımız 6 yıldır KESK’te kamu emekçilerininekonomik ve demokratik haklarının geliştirilmesiiçin onlarca rapor hazırlamış, bakanlıklar nezdindeyapılan toplantılara konfederasyonumuz adınakatılmış, sendikal mücadele konusunda yetkin birarkadaşımızdır. Adresi belli olan bir kişinin buyöntemle gözaltına alınmasını kınıyoruz” denildi.

Eyleme DİSK, Türk-İş, TMMOB, Adana TabipOdası, İHD, siyasi partiler ve demokratik kitleörgütleri destek verdi.

Kızıl Bayrak / Bursa - Adana

Sahte sendika yasası vebaskılar protesto edildi

7 Ocak 2012/ Menemen

14 Ocak 2012 / Taksim

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-03

Sınıf hareketiSayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Petrol-İş Sendikası Gebze Şube Genel Kurulu 15Ocak Pazar günü Delta Otel’de gerçekleştirildi. GenelKurul sonucunda Süleyman Akyüz başkanlığındaki listeyeniden yönetime geldi.

Genel kurula Petrol-İş Sendikası şube başkanlarınınyanı sıra Birleşik Metal-İş, Çelik-İş, Nakliyat-İş, EğitimSen Gebze şube yöneticileri ile EMEP, UİD-DER, ÖDPve BDSP konuk olarak katıldı.

Sinevizyon gösterimi ile başlayan genel kuruldaPetrol-İş Gebze Şube Başkanı Süleyman Akyüz veGenel Başkan Mustafa Öztaşkın genel kurulun açılışkonuşmasını gerçekleştirdiler. Yapılan konuşmalardaTürkiye ve dünyadaki gelişmelere değinildi. İşçisınıfına yönelik saldırılara karşı sendika vekonfederasyonların tutumu eleştirildi. Sendikalarıniçinde bulunduğu krizden bir an önce kurtularaksaldırılara karşı aktif tutum alması gerektiği ifade edildi.“Türkiye sendikal hareketi gücünü, etkinliğini, itibarınıyitiriyor.” diyen Mustafa Öztaşkın, sendikaların işçisınıfının bedellerle kazandığı hakları bile korumaktayetersiz kaldığını, çalışanların haklarını ve çıkarlarınıkoruyamayan sendikalar ve sendikacıların işçileregüven veremeyeceğini ifade etti. Öztaşkın sermayeninişkolu barajını aşamayan sendikalara baskı ve tehditlersavurduğunu belirtti. Konuşmasında sendikalar yasasıve anayasal düzenlemelere değinen Öztaşkın yenidüzenlemelere dair görüş ve önerilerini aktardı.Sermayenin emek cephesine saldırılarını arttırdığını vehükümetin saldırıları rahatça harekete geçirdiği birsüreç yaşanırken Türk-İş’in mücadele pratiğinin zayıfolduğunu hatırlatan Öztaşkın “herkes hazırlığını yapsın,birliğini ve beraberliğini sağlamlaştırsın” diyerek Türk-İş’in içerisinde var olmaya devam ederek Sendikal GüçBirliği’ni güçlendireceklerini belirtti.

Delege konuşmaları bölümünde sırasıyla ErkanKoçak, Olcay Çeper, Erdal Polat, Megaplast delegesiEmek Nalbant, Rıfat Guli, Emrah Daşdemir, SelçukCihan ve Arif Sucuoğlu genel kurula ilişkin görüş, öneri

ve eleştirilerini aktardılar. Delegelerin konuşmalarının ardından şube

yönetimine aday delegelerin konuşmalarına geçildi. Bubölümde ilk olarak Megaplast İşyeri BaştemsilcisiŞiwan Kırmızıçiçek mali şube sekreterliğine adayolduğunu açıklayarak delegelerden destek istedi.Konuşmasında sermayenin saldırılarına değinenKırmızıçiçek “Türk-İş’i harekete geçirecek tabanörgütlülüğünü sağlamak zorundayız. Örgütsüzişyerlerinin örgütlenmesinin yol ve yöntemlerinigeliştirmeliyiz. Tüm saldırılara karşı sendikalyönetimlerin anti kapitalist ve anti emperyalistmücadele vermesi gerektiğini” ifade etti. Bericap, Saba,Öncü örgütleme ve direniş süreçlerine değinenKırmızıçiçek Petrol-İş Sendikası’nın örgütlenme vedireniş süreçleri karşısındaki tutumlarını eleştirdi.

Sonrasında sırasıyla Petrol-İş Gebze Şube MaliSekreteri Orhanettin Yıldız, Şube Başkan YardımcısıEyüp Akdemir birer konuşma gerçekleştirerek mevcutgörevlerinin devamını istediler. Şube Başkanı SüleymanAkyüz, Gebze Şube Yönetimine geldiğinden itibarenvar olan olumsuzlukları da değiştirdiklerini iddia ederekşube yönetimindeki düşünce ve fikirleri birleştirmesindeönemli rol oynadığını belirtti. İç ve dış örgütlenmeyeyöneldiklerini ifade etti. Yönetimi eleştiren delegelerekarşı “tüm süreçlerde doğru kararlar aldık veuyguladık” dedi. Akyüz konuşmasını şubededemokratik bir işleyiş uygulandığını, hedeflerinisaptayıp yollarına devam edeceklerini, eksikbıraktıklarını da tamamlayacaklarını ifade etti.

150 delege ile gidilen genel kurulda 147 delege oykullandı. 147 geçerli oyun 129’unu alan SüleymanAkyüz yeniden Şube Başkanlığına seçildi.

Kadın işçilerin katılımının azlığının yanı sıra genelkurulda kürsüde konuşmalar yapılırken salonunilgisizliği dikkat çekti. Genel kurul coşkusuz ve ilgisizbir atmosferde gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Gebze

DİSK 14. Genel Kuruludeğerlendirdi

11-12 Ocak 2012 tarihlerinde Bolu KoruMotel’de toplanan Devrimci İşçi SendikalarıKonfederasyonu (DİSK) Genişletilmiş BaşkanlarKurulu, DİSK’in 45. kuruluş yıldönümündeyapılacak 14.Genel Kurul hazırlıklarını ve güncelgelişmeleri değerlendirdi.

Toplantının ardından yayınlanan sonuçbildirgesinde kapitalizmin, “küreselleşme” adıylabütün dünya halklarına ve emekçilere dayattığı“Yeni Dünya Düzeni”‘nin, ardı ardına yaşananekonomik krizle birlikte sorgulanmaya başlandığısöylendi.

Bildirgede, hazırlanan yeni yasalarla çerçevesiçizilmiş olan “endüstri ilişkileri sistemi”nin de,DİSK’in temsil ettiği sendikal anlayışın önününkesilmesi amacına yönelik olarakkurumsallaştırıldığı tespitinde bulunuldu.

“Sınıf mücadelesi yükseltilecek”

Sonuç bildirgesinde, DİSK’in 45. kuruluşyıldönümünde toplanacak olan 14. Genel Kurul’ailişkin şu değerlendirmede bulunuldu:

“Dünyada ve ülkemizde yaşanan bu süreçte, aynızamanda DİSK’in 45. Kuruluş Yıldönümü’nün dekutlanacağı 14. Genel Kurulu’ndan, önümüzdekidört yıllık zorlu süreci, DİSK’in kuruluş felsefesine,geleneklerine, sınıf mücadelesi ilkelerine uygunolarak taşıyacak bir yapılanmayla tek yumruk, tekyürek çıkarak, Türkiye işçi sınıfının umudu ve sesiolma kararlılığını ve iradesini taşıdığını ifade edenDİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu, budeğerlendirme ve tespitlerin ışığında;

1- AKP iktidarının, ülkeyi korkuimparatorluğuna dönüştüren antidemokratik,yasakçı, baskıcı politikalarına ve uygulamalarınakarşı;

2- AKP iktidarının, Kıdem Tazminatı’nınkaldırılması, bölgesel asgari ücret, Özel İstihdamBüroları’nın mesleki faaliyet olarak ödünç iş ilişkisikurması (işçi kiralama), kayıt dışı çalışma, taşeronçalıştırma, esnek çalışma biçimlerininyaygınlaştırılması vb. yoğun emek sömürüsüne yolaçan emek karşıtı politikalara karşı;

3- 12 Eylül ürünü 2821ve 2822 sayılı yasalarındeğiştirip, ILO ve taraf olduğumuz uluslararasısözleşme standartlarına uygun grevli, toplusözleşmeli sendikal hakların getirilmesi için;

sermayenin bugünkü saldırılarını karşılayacakşekilde sınıf mücadelesinin donatılmasını,yaygınlaştırılıp genişletilerek yükseltilmesini kararaltına almıştır.”

Petrol-İş Gebze Şube Genel Kurulu gerçekleştirildi

Tek Gıda-İş Sendikası’nın örgütlenerek üyeçoğunluğunu sağladığı Adana’da kurulu AMYLUMNişasta fabrikasında toplu iş sözleşmesi süreci tıkanmanoktasına geldi. Sendika 12 Ocak 2011 tarihinde grevkararı alarak işyerinde ilan etti.

Eylül 2011’de görüşmelere başlanan işletmedepatron, bir yandan görüşmeleri yürütürken, bir yandanda işletme içinde sendikalı işçilere “aba altından sopagösteren” tehditlere ve sendika düşmanı

propagandalara başvuruyor. Sektöründe dünya devi olan, yine değişik

ülkelerdeki fabrikalarında sendikalı işçi çalıştıranAMYLUM Nişasta’da yaşanan baskılara ilişkin açıklamayapan Tek Gıda-İş Sendikası, işçilerin grev oylamasıtalep etmeleri için dilekçe imzalamaya zorlandığını veoylamada “greve hayır” demeleri için baskı yapıldığınıbelirtti.

AMYLUM Nişasta’da grev kararı

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-03

Dünya: Çok yönlü kriz ve büyüyen sosyal mücadeleler

Dünya ölçüsünde yaşanan gelişmeler, özellikle deson bir yılın sarsıcı olayları, partimizin yıllar önceyaptığı yeni bir tarihsel döneme girilmekte olduğunailişkin değerlendirme ve tespitlerinin yeni birdüzeyde doğrulanması olmuştur.

Ekonomik-mali bunalımla boğuşan kapitalistsistem 2012 yılına oldukça kötü göstergelerle girmişbulunuyor. Ekonomik krizin yeniden ağırlaşmaktaolduğuna ilişkin pek çok veri kapitalist dünyanıntemsilcilerini derin kaygılara itiyor. Büyümeoranlarındaki büyük gerilemeler, boyutlanan işsizlik,Avrupa Birliği’ni sarsan iflas tabloları vb.,kapitalizmin metropollerinde de işlerin ne denli zoragirdiğini gösteriyor.

Bu ekonomik bunalım temeli üzerinde giderekderinleşen sosyal ve siyasal bir bunalım yaşanıyor.Sosyal yıkım saldırılarının ardı arkası kesilmiyor.Ağırlaşan sosyal sorunlar, servet-sefaletkutuplaşmasının derinleşmesi sınıf çelişkilerinikeskinleştiriyor, toplumsal hoşnutsuzluk ve öfkebirikiminin daha yaygın ve güçlü bir biçimde dışavurmasına yolaçıyor. Bu ise tüm kapitalistmetropollerde polis devletine geçiş süreçlerinihızlandırıyor.

Derinleşen ekonomik bunalıma aynı zamandaemperyalistler arasındaki çelişkilerin yoğunlaşıpkeskinleşmesi eşlik ediyor. Pazarların daralması vehammadde kaynaklarının öneminin artması, bunlarüzerine rekabeti sertleştiriyor. Silahlanma yarışı yeniboyutlar kazanıyor. Militarizm ve savaşlar artıkinsanlığın gündemine girmiş bulunuyor.

‘89 çöküşü sonrasında burjuva gericiliğitarafından “tarihin sonu” ve “kapitalizmin ebediliği”ilan edilmişti. Bugün ise kapitalizmin akıbetitartışılıyor. Dünyanın mevcut tablosu kapitalizminonulmaz çelişkilerini tüm çıplaklığıyla ortayasermekle kalmıyor, işçi ve emekçi kitlelerindünyanın dört bir yanında mücadele yolunu tutması,insanlığın ileriye yürüyüşünündurdurulamayacağının da somut bir göstergesioluyor. Kapitalist metropolleri de içine alan proleterkitle hareketleri, direnişler, grevler ve genel grevler,bağımlı ülkelerde halk ayaklanmaları, tüm dünyadagericilik rüzgarlarını dağıtırken, yeni bir tarihseldöneme girilmekte olduğunun da en çarpıcıgöstergeleri durumunda.

Kuşkusuz henüz hedeflenen kapitalizmintemelleri değil. Önderlikten ve programdan yoksun,örgütsüz ve kendiliğinden eylemlerdir sözkonusuolan. Fakat buna rağmen kapitalizmin en temelkurumları hedef haline geliyor, piyasa düzeni ve hergeçen gün derinleşen servet-sefalet kutuplaşmasıgeniş kitlelerce sorgulanıyor. Alanlara çıkan kitlelersorunların kaynağı olarak bankalara, borsalara,tekellere işaret etmekle kalmıyorlar, “gerçekdemokrasi” istiyoruz diye haykırıyorlar. Gerçekdemokrasi talebi, varolanın sahteliğine bir vurgudur.Bu burjuva demokrasisinin inandırıcılığını gitgideyitirmekte olduğunun bir göstergesidir. Burjuvaparlamentarizmi emperyalist metropollerde dahigitgide itibarsızlaşıyor, seçimlere katılım oranları

sürekli düşüyor. “Bunalımlar ve savaşlar” bugünün somut olgusal

gerçekliği iken, dünya ölçüsünde güç kazanan sosyalmücadeleler ile halk ayaklanmaları ise, yeni birdevrimler döneminin de gelmekte olduğunun ilkişaretlerini oluşturuyor. Bu, önümüzdeki sürece, dahada sertleşip yaygınlaşacak sosyal çatışmalarındamgasını vuracağı anlamına geliyor.

Türkiye: Biriken sorunlar, büyüyen açmazlar

Türkiye’nin sosyal mücadele tablosunabakıldığında, işçi ve emekçi hareketi saflarındayıllardır süren parçalı ve dağınık çıkış arayışlarınınve örgütlenme çabalarının yoğunlaşması dışındahenüz esasa ilişkin bir değişimden söz etmekmümkün değildir. Dinsel gericilik ve şovenmilliyetçilik başta olmak üzere her renkten burjuvagericiliğinin çok yönlü kuşatmasının yanı sıra, bugünsınıfı ve emekçileri birleşik bir güç olarak hareketgeçirebilecek tek örgütlülük olan sendikalarındurumu ve tutumu da bunda temel bir roloynamaktadır.

Yakın tarihinde büyük bir sosyal uyanışa ve ikidevrimci yükselişe sahne olan Türkiye, sistem içintaşıdığı büyük stratejik önemden dolayı, özellikleABD emperyalizmi eliyle kapsamlı sonuçları olanözel operasyonların konusu oldu. Devrimcigelişmenin ve sosyal mücadelenin önünü kesmededinsel gerici ideoloji etkili bir dalgakıran olarakkullanıldı, dinci akımların gelişip güçlenmesinisağlayacak zemin bizzat sermaye devleti eliyleyaratıldı. Özellikle 12 Eylül faşist askeri darbesinindüzlediği zeminde bu doğrultuda belirgin bir başarısağlandı. Devrimci akımların ezilmesi, sosyalmücadelenin bastırılması, böylece çaresizliğe itilenemekçi kitlelere sosyal yıkım ve yoksulluğundayatılması sayesinde, dinsel gericiliğin güçlenippalazlanmasına uygun bir sosyal, siyasal ve kültürelatmosfer oluştu. Bunu devletin dinsel ideoloji vekurumları devrime karşı bir dalga kıran olarakhayatın tüm alanlarında öne çıkarması, desteklemesi,özendirmesi tamamladı. Tüm bu süreç kudurgan bir

CMYK

Yeni döne

EKİM’d16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-03

şoven gericilikle belirlenen ‘90’lı yıllarda zehirlimeyvelerini verdi. Her biçimiyle dinsel gericilik,emekçi kitleleri denetim altına almanın ötesinde birgüç ve etki alanına ulaştı. Tüm dinsel gericilik odaklarıAKP şemsiyesi altında birleşik bir güç haline geldiler,emperyalizme ve işbirlikçi büyük burjuvaziyesadakatle hizmetin ödülünü devleti ele geçirerek almışoldular. Bu beraberinde sancıları halen de sürenkarmaşık bir rejim krizi getirmiş olsa da.

ABD desteği sayesinde orduyu hizaya getirmeyi vediğer kurumları büyük ölçüde ele geçirmeyi başarandinsel gericilik, halen gerçek bir iktidar gücüdurumundadır. AKP çatısı altında toplanan dinselgericilik asıl gücünü ABD emperyalizminin bölgeselpolitikalarına yanıt veren uşaklık çizgisinden almakta,büyük bir sadakatle bunun gereklerini yerinegetirmektedir. Yanı sıra, büyük burjuvazinin tümkesimlerinin çıkarları doğrultusunda hareket etmesi,alternatifsizliği koşullarında onu TÜSİAD’cı burjuvaziiçin de tek seçenek haline getirmiştir. İşçi veemekçilere yönelik saldırı politikaları, onun iktidarıdöneminde, bir bütün olarak tekelci burjuvazininkarlarının misli görülmemiş ölçüde katlanmasınısağlamıştır. Özelleştirme yağmasından en büyük payıda işbirlikçi tekelci burjuvazinin geleneksel kesimlerialmıştır.

ABD’nin ve büyük burjuvazinin verdiği desteğinsürmesi ve alternatifi bir yana az-çok etkili birmuhalefetin dahi olmaması bugün bu gerici odağıalabildiğine pervasızlaştırmaktadır. İktidar olmanınolanakları ölçüsüz ve kuralsız bir biçimdekullanılmakta, her türlü muhalefeti ezme politikasıizlenmektedir. Bir dizi operasyonla elde edilenmevziler güçlendirilmeye çalışılmakta ve yeni alanlarael uzatılmaktadır. Hukuksal süreçlere yasa ve kurallardeğil, cemaat polisi ile cemaat yargısının tümüylekeyfi uygulamaları yön vermekte, bunun için gerekirse“delil üretme” yoluna gidilmektedir. Kürt halkınınözgürlük ve eşitlik mücadelesine yönelik saldırganlıkher geçen gün yeni bir boyut kazanmakta, kitleselKCK operasyonlarına Kürt halkına gözdağı vermeyiamaçlayan ve sıradan insanları hedef alan imhasaldırıları eşlik etmektedir. Yıllardır işçi ve emekçilereyönelik olarak hayata geçirilen yıkım politikalarıyeterli görülmemekte, yeni saldırıların hazırlıklarıyapılmaktadır. Bölgede ABD emperyalizmininihtiyaçları doğrultusunda son derece saldırgan birpolitika izlenmekte, “hiçbir dönem ABD ileçıkarlarımız bu denli ortaklaşmamıştı” denilerek, buutanç verici işbirlikçi çizgi övünç konusuyapılabilmektedir, vb...

Tüm bunların büyük bir pervasızlıklasergilenebilmesi dinci-gerici koalisyonun elde ettiğigücün bir göstergesi gibi görünse de, gerçekte tepki vehoşnutsuzlukları biriktiren, çelişki ve çatışmalarınaçığa çıkmasını sağlayan bir süreç yaşanmaktadır.Ancak askeri rejimlerin başvurabileceği keyfi faşizanicraatlar, “askeri vesayetin sonu” iddialarının ve “ileridemokrasi” safsatalarının içyüzünü açığa çıkarmakta,buna ilişkin yanılsamalar günden günedarbelenmektedir.

Öte yandan, dinci-gerici koalisyonun kendiiçindeki çatlaklar da su yüzüne vurmaya başlamıştır.Onları bir arada tutanın “kutsal değerler” değil gerici

çıkarlar olduğu giderek daha açık bir biçimdegörülmektedir. İktidar olanaklarından kimin daha çokyararlanacağı, kimin daha çok pay alacağı kavgası,bazı gelişmelerin etkisi altında kendini dışa vurmuştur.Bugüne kadar iktidarın nimetlerini ele geçirmekbirleştirici bir rol oynamış olsa da artık gündemde bunimetlerin yeni bir düzeyde paylaşımı var ve bu daberaberinde önemli sorunlar getirecektir. Gerici-dincikoalisyonun önemli zayıflık alanlarından biridir bu.Gerçekte bir çıkar çetesi koalisyonu olduklarıgerçeğini dışa vuran ilk çatışma belirtileri, yoksulluğaitilen emekçiler nezdinde giderek teşhir olmalarını dakolaylaştıracaktır.

Geçtiğimiz yıl üzerinden çizilmeye çalışılan tümiyimser tabloya ve büyüme rakamlarına rağmen,ekonomik alanda da işler iyi gitmemektedir. Olumluekonomik göstergelerden biri sayılan yüzde 7.5’liküretim artışı, işçilerin son derece ağır koşullardaçalıştırılması, azgınca sömürülmesi sayesindebaşarılmıştır. Bu artışın istihdama ve ücretlereyansımaması, burjuvazinin nasıl sorunsuzca kasalarınıdoldurduğunu göstermektedir. 2011’de “ihracatpatlaması” yaşandığına ilişkin propaganda ise,gerçekte ekonomideki en zayıf noktanın üzeriniörtmeye yöneliktir. İthalatta öylesine büyük birpatlama yaşanmıştır ki, ithalat-ihracat rakamlarıarasındaki açık çok yüksek oranlara ulaşmıştır.Ekonomi uzmanları ihracatın zararına yapıldığınıaçıklamaktadırlar. Yanı sıra, ekonominin çarklarınınancak sıcak para akışı ile dönebilmesi, artan dövizfiyatları, dünyada ekonomik krizin ağırlaşacağınailişkin veriler, Türkiye ekonomisini doğrudanetkileyecek olan Avrupa Birliği ülkelerindeki iflaslarvb., işçi ve emekçileri oldukça zor bir yılın beklediğinigöstermektedir.

Emperyalist politikalara tam uyum ve sosyal yıkımsaldırılarının sorunsuzca uygulanması sayesinde açıktutulan kredi muslukları ile özelleştirme yağması,AKP’nin bugüne kadar ekonomik cephede sorunlarınispeten kolay aşmasını sağlamıştır. Türkiye tarihindeen büyük borçlanma AKP döneminde yaşanmıştır.Bunun biriktirdiği faturanın yanısıra dünya ölçüsündeyeniden ağırlaşacak bir krizin etkileri, daha acımasızsosyal yıkım saldırılarının gündeme gelmesine yolaçacaktır.

Kürt sorunu: Açılımın iflası ve Kürt hareketinin açmazı

Önümüzdeki süreçte AKP’yi en çok zorlayacaksorunlardan biri de Kürt sorunudur. Suriye rejiminikendi halkına kurşun sıkmakla suçlayanların kendiinsanlarını kimyasal silahlarla katletmesi ve ardındansergilenen tutum ibret vericidir. Bu olay AKP’ningerçek yüzünü tüm çirkinliği ile ortaya sermiştir.

Rejimin “Kürt açılımı” adı altında sergilediği ortaoyununun son perdesi, Uludere’deki insanlık dışıkatliamla kapanmış bulunuyor. Uzun bir dönemdirkitlesel bir tutuklama terörü ve imha saldırılarıeşliğinde süren tasfiye operasyonu, “Kürt açılımı” ilehedeflenenin ne olduğunu yeterli açıklıkta ortayakoymuştu. Gerçekleştirilen bu katliam ise, devletin veAKP’nin Kürt halkına boyun eğdirebilmek için hangiyol ve yöntemlere başvurabileceğinin iğrenç bir örneği

oldu. Ancak, bu tür yol ve yöntemlerden medet ummak

bir güçsüzlüğü, dahası çözümsüzlüğü anlatıyor. Olayınardından rejim cephesinden sergilenen sözde kararlılıkgösterilerini, gerçekte teşhir olmuşluğun yarattığı birzayıflık ve bu sorunun çözümünde düşülen açmazınbir ifadesi saymak gerekiyor. Zira Kürt hareketinintasfiyesine dayalı sözde açılımlarla Kürt halkkitlelerinin ulusal özgürlük ve eşitlik istemlerininboğulamayacağı görülmüş, baskı, terör ve katliamlarlayol alma politikası öne çıkarılmıştır. Kürt hareketininkendi çizgisinde sergilediği direnme kararlılığı dabunda önemli bir rol oynamıştır.

Ne var ki yaşanan süreç Kürt sorununun özgürlüğüve eşitliğe dayalı bir çözümünün mevcut düzen altındamümkün olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur.Dolayısıyla Kürt hareketinin sorunu direnmekapasitesinde değil fakat izlediği stratejik çizgidedir.Kürt hareketinin mevcut stratejisi, devletle masayaoturmaya ve sorunu bu düzen temelleri üzerindeçözmeye dayalıdır. Yürütülen silahlı mücadele dedevleti buna zorlama hedefine dayalıdır. Fakat olaylardöne döne bu stratejiden bir sonuç çıkmayacağınıgöstermiştir ve göstermektedir.

Kürt hareketi ya istemlerini ya da halen izlediğistratejiyi temelden değiştirmek alternatifleri ileyüzyüzedir. Bu yapılmadığı sürece mevcut kısır döngüsürüp gidecek, buna da Türkiye’nin ve Kürdistan’ındevrimci olanaklarının döne döne heba edilmesi sürecieşlik edecektir.

EKİM(EKİM, Ocak 2012 tarihli 278 sayısından

alınmıştır...)

CMYK

em ve gelişmeler

den... Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-03

Parti’den...18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Parti Okulu Habip Gül Devresi / 2011

Çalışma tarzı sorunlarıCihan: Merkez Komitesi’nin geçen yıl yapılan

toplantılarının birinde çalışma tarzı sorunu ele alındıve konu çeşitli yönleriyle tartışıldı. Yapılandeğerlendirmelerde çalışma tarzı sorununa belirleyicibir önem atfedildi. Partideki tüm öteki sorunlarındoğru ve kalıcı bir biçimde çözülebilmesindekavranacak halka olduğu vurgulandı. Bu çerçevedeçalışma tarzı ile güvenlik sorunlarının çözümüarasındaki kopmaz bağa da işaret edildi.

Komünist partisi siyasal bir örgüttür ve tümçalışmaların temelinde ve ekseninde her zaman siyasiçalışma vardır. Bu da herşeyden önce politik birkavrayış ve açıklık gerektirir. Her türlü sorunu politikesaslar üzerinden ortaya koymayı gerektirir. Partinin,yerel örgütün, kadronun önünü politik yönden açmayıgerektirir.

Bu sorun III. Parti Kongresi gündem metnindeöncelikle Merkez Komitesi üzerinden ortaya konuldu.Denilen kabaca şuydu: Merkez Komitesi’nin asligörevi, gündelik koşuşturmalar değil fakat tüm partiyepolitik önderliktir. Merkez Komitesi’nin asli görevi,partinin bir bütün olarak karşı karşıya bulunduğusorunlar konusunda gerekli açıklıkları yaratmak, buaçıklıkları çeşitli türden yayın araçları üzerindenpartiye sunmak, bu konuda partiyi eğitmek ve buçerçevede tüm partiden, özellikle de yerel yöneticiorganlardan inisiyatifli bir çalışma talep etmektir.Bunun böyle yapılabildiği bir durumda, yerelörgütlerin kendi sorunlarını çözebilme kapasitesigelişir, yaratıcı ve verimli bir yerel çalışma olanaklıhale gelir.

Bu türden bir çalışma tarzı Türkiye solununalışılmış alışkanlıklarından köklü bir kopuşu dagerektiriyor. Geçen gün burada bir yoldaş Rusya’danörnek verdi; merkez ile yerel örgütler arası bağlar uzunaralıklarla koptuğu halde yerel örgütlerinçalışmalarında esasa ilişkin bir aksama olmuyor, dedi.Bu benim de yıllardır yeri geldikçe vermeyiönemsediğim dikkate değer bir örnektir. Lenin’in ilkyazılarında döne döne bir merkezileşme ihtiyacı vemerkeziyetçilik ilkesi vurgusu var. Bunun gerisinde,Rusya’daki yaygın yerel çalışmanın ortak bir ideolojikeksenden ve merkezi örgütsel yapıdan yoksunluğu var.Rusya’da güçlü bir yerel örgüt geleneği var. Merkeziparti yokken, çok çeşitli bölgelerde yerel marksistgruplar oluşmuş, kendi yerel olanaklarıyla çalışmışlar.Rusya’da partileşme süreci, bu yerel örgütleri ortak birideolojik eksende ve merkezileşmiş bir parti örgütüiçinde birleştirme sürecidir aslında. Iskra’nın büyüktarihi hizmeti bu olmuştur.

Merkezi bir çizgiden, önderlikten, yönetimdenyoksunluk, ortak ideolojik eksenden ve birleşikiradeden yoksunluk anlamına gelir. Giderek saflardadağınıklık anlamına gelir, düşünüş tarzında yerel darkafalılık, örgütsel çalışmada amatörlük anlamına gelir.Bütün bu açılardan bir zaafiyet durumudur bir dönemiçin Rusya’da yaşanan. Ama öte yandan da bu,merkezi bir müdahale olmadığı halde, görevler,araçlar, imkanlar merkezi olarak saptanıpsağlanamadığı halde, yerel planda devrimcilerin kendiişlerini kendi olanaklarıyla, kendi çabalarıylagötürebilmesi anlamına gelir. Bu yönüyle deRusya’daki hareket için büyük bir avantaj ve üstünlükanlamına gelir. Nitekim sonraki evrelerde hareketbunun yararını fazlası ile görmüştür. Tabii ki, onamerkezi bir çizgi, ortak bir irade ve ortak bir yönetimkazandırılabilmesi kaydıyla olabilmiştir bu. Yanihareket merkezi önderlikten, birleşik bir çizgiden,

dolayısıyla ortak bir iradeden yoksunken, o yerellikbüyük bir zaafiyet ifadesiydi. Ama bu kazandırıldıktansonra, o kendi kendine yeterlilik bilinci, duygusu vedavranışıyla çalışabilmek, Rusya’daki yerel örgütlerinbir büyük üstünlüğü haline geldi. Bundan dolayıdır kimerkezle bağlantılar sık sık ve kimi zaman uzun süreliolarak koptuğu halde, bu arada merkezi yayınlar daulaşmadığı halde, yerel örgütler kendi işlerini birbiçimde sürdürmeye devam edebilmişlerdir.

Bizde inisiyatifli yerel çalışma geleneği son derecezayıftır. Türkiye sol hareketinde daha çok yukarıdanaşağıya kurulan ve işleyen bir örgüt geleneği var.Normal olarak devrimci örgüt yukarıdan aşağıyakurulur. Önden yerel yapılar oluşmuş olsa bile, yerelpotansiyeller ortaya çıkmış olsa bile, devrimci bir partiyukarıdan aşağıya kendini inşa eder. Önce bir çizgi, birönderlik, giderek bir yapılanma. EKİM’in gelişmeçizgisi böyledir örneğin. Yani bir avuç insan ortaya birçizgi ve bir irade koyuyor, bunu bir örgüt olarakşekillendirmek istiyor, bu doğrultuda bir çaba sarfediyor, insan kazanıyor, giderek de kendini örgütsel biryapı olarak yukarıdan aşağıya doğru şekillendiriyor.

Bunun normal olarak böyle olması lazım amaTürkiye solunda, Türkiye solunun buradagiremeyeceğim özelliklerinden dolayı, yukarıdanaşağıya şekillenme, çoğu durumda örgütlerin veçalışmanın üzerine bürokratik bir ağırlık olarakçökebilmiştir. Merkez Komitesi’ne tek yanlı olarak çoközel bir güç kazandırmıştır. Bu güç bir önderlik gücüdeğil, böyle olsa amaca uygun olur ve fazlası ile yararsağlar. Oysa olan bu değil, olan yerel inisiyatifi boğanbir bürokratik ağırlıktır. Her şeyin merkezimüdahalelerle ancak yürütülebildiği bir durumdur. BuTürkiye sol hareketinin tümünde değilse bile birkesiminde büyük bir kısırlık da yaratmıştır.

Çalışma tarzımızı düzeltirken iki şeyi gözönündebulundurmamız gerekiyor, ki bunların ikisi de birbirinesıkı sıkıya bağlı. Bir, özellikle Merkez Komitesidüzeyinde önderlik görevi, örgütü pratik olarak çekipçevirmek değil, fakat her alanda partinin önünüaçmaktır, parti için her konuda ideolojik-politikaçıklıklar yaratmaktır. Partinin bilincini her konudaaydınlatmak, taktiğini doğru saptamak, dönemselgörevlerini doğru saptamak, ve en önemlisi de, bunupartiye organlar üzerinden kişisel anlatımlarla değil,fakat her türden merkezi yayın araçları üzerindensunabilmektir. Yani Merkezi Yayın Organı, PolitikYayın Organı, günlük site, genelgeler, iç raporlar vb.,vb. araçlar kullanarak bunu partiye sunmaktır.

(...) Demek istiyorum ki, Merkez Komitesi partinin

tümüne politik önderliği esas kaygı halinegetirebilmelidir. Ve karşılığında da, başta yerel örgütlerolmak üzere partinin tümünden geniş bir inisiyatifleçalışma bekleyebilmelidir. Bu geniş bir inisiyatifleçalışabilmenin içinde, kendi her türlü eksikliğini ve

ihtiyacını karşılayabilmek de var. Yani paraysa para,araçsa araç, evse ev, kurumsa kurum, bütün bukonularda yaratıcı davranabilmelidir yerelörgütlerimiz. Bu sorunları kendi özgücüyleçözebilmelidir.

Sorunun özü ve esası, temel kapsamı bu. Bu,partide ideolojik düzeyin yükselmesi ve politikkavrayışın güçlenmesi demektir aynı zamanda. Bu,partide, sadece politik değerlendirmelerin değil,deneyimlerin, tutumların, kaygıların ortaklaştırılmasıdemektir.

(...) Doğru çalışma tarzı, esaslı bir meseleyi şu veya bu

organda döne döne anlatmaktansa, onu tüm partininönünde ortaya koymak, partinin tümüne anlatmak vebunu da partinin kolektif araçları üzerinden yapmaktır.Yani ben, gidip şu veya bu meseleyi denetlemekteolduğum il komitesine çok iyi anlatabilirim, ama eğerbu mesele partinin tümünü ilgilendiriyorsa, neden ohalde ben yazılı araçlar üzerinden bunu partinintümüne sunmayayım? Doğru olan bu, işlevsel olan bu,çözücü olan bu, ve kalıcı olan da bu. Bu,söylediklerinizi, anlatmak istediklerinizi aynı andapartinin tümüne iletmek anlamına geliyor. Bunupartiye anlatmak için sayısız organa gitmenizgerekmiyor. Buna ilişkin esaslı bir metin, bununiçerdiği açıklık, tüm partinin sözkonusu konudakidonanımı anlamına gelir. Üstelik partinin tümü bundandöne döne yararlanabilme olanağı bulur, bugün veseneler sonra.

Genel planda sorun bu. Bu sorun aslında III. PartiKongresi gündemine ilişkin metinde çok iyigerekçelendirilmiştir. Merkez Komitesi yönündenolduğu kadar yerel örgütler üzerinden de meselekonulmuş, çözücü halkanın ne olduğu davurgulanmıştır. Tabii ki denilmiştir ki, Merkez

Doğru çalışma tarzı, esaslı bir meseleyi şu veya bu organdadöne döne anlatmaktansa, onu tüm partinin önündeortaya koymak, partinin tümüne anlatmak ve bunu dapartinin kolektif araçları üzerinden yapmaktır.

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-03

Parti’den... Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Komitesi yerel örgütleri doğru oluşturmak, iyi eğitmekve her yeni gelişme konusunda açıklıklar yaratmakkaydıyla, bu temel üzerinde etkin bir yerel inisiyatifleçalışmak, yerel örgütlerin görevidir. Sorun da budurzaten.

Merkez Komitesi’nin geçen yılki toplantısında bumesele üzerinde özellikle vurgulu bir şekilde duruldudedim ama işte şimdi hatırlatmış oluyorum, III.Kongre’nin gündeminde var meselenin tüm kapsamı.Merkez Komitesi ve yerel örgütler nasıl çalışmalıdır?İkisinin birbirini organik olarak bütünlemesi nedir?Eğer yerel örgütler böyle çalışmazlarsa ya da böyleçalışabilmeleri için Merkez Komitesi’nin dolaysızpratik katkısı bir zorunluluk olursa, bu durumdaMerkez Komitesi’nin asli misyonu zaafa uğrar. Onunmerkezi önderlik işlevi zayıflar ve zaafa uğrar. Bu hepvurguladığımız gibi önderlik planında işlevkaymalarına yol açar. MK, kendi asli misyonundanuzaklaşır, İK’ların yerini alır. Bu türden bir işlevkaymasına hiçbir biçimde mahal vermemeliyiz.Merkez Komitesi merkezi önderlik kapsamındakisorunları üstlenmeli ve buna uygun araçlarkullanmalıdır. En temel araç da etkili Merkezi YayınOrganı’dır. Artı içe dönük sorunlarda da düzenlipartiye raporlar, örgüt genelgeleri, deneyimler içerençeşitli türden eğitici metinler, yerine göre talimatlar,belli dönemlerde, diyelim 1 Mayıs ön süreçlerindekigibi, vb...

Merkez Komitesi bunu yaptı mı, bu açıdan kendimisyonunun gereğini yaptı mı, kendi işlevini doğru birşekilde yerine getirdi mi, gerisini yapmak artık yerelörgütlerin görevidir. İl örgütleri ya da alt bölgeörgütleri bu koşulla, çok geniş bir inisiyatifleçalışmalıdırlar. Şu veya bu girişim için, şu veya buadım için, şu veya bu yenilenme için, şu veya busorunun çözülmesi ya da zaafın geride bırakılmasıiçin, hiç de bir merkezi müdahale beklenmemelidir.Çünkü bu türden merkezi müdahale beklentisi, doğruçalışma tarzının esasına aykırıdır.

Biz 2010 yılı sonbaharında bunun üzerindeözellikle güvenlik sorunları çerçevesinde durduk. Otoplantı sonrasında partiye sunulan iç raporda davurgulandığı gibi, eğer biz çalışma sorununu doğruçözemezsek, güvenlik sorunun hiç çözemeyiz. Sorunpolitik önderlik; sorunlara politik açıklıklar yaratmak,safları politik açıdan donatmak, dolayısıyla onlarısağlam bir kavrayışa ve geniş bir inisiyatifekavuşturmak olarak konulmazsa, böylece buradançözülmezse, o zaman pratik koşuşturmalarla gündelikmüdahaleler bir ihtiyaç ve bir zorunluluk olur. Ondansonra da bol miktarda sokak trafiği, dolayısıyla dailişkilerin döne döne polis denetimi alanına girmesigelir. Bir yöneticinin denetlemekte olduğu alt partikomitesi ile olağan toplantı periyodu kapsamındaverimli bir toplantı yapması yeterlidir. Bunun dışındahiçbir ara müdahaleye gerek yoktur. Sorunlarda açıklıkyaratılmışsa, görevler somut olarak belirlenmişse,gerisi o yerel örgütün kendi inisiyatifiyle etkin birşekilde çalışmasına kalmış demektir. Diyeceksiniz ki,aksaklık varsa ne olacak? Bir, aksaklık varsa yerelörgüt bunu kendi içinde çözecek. Kendi iç denetiminikendisi kuracak. İki, burada örgüt yaşamında birsüreklilik vardır, bir sonraki toplantı vardır. Bunlarlagündelik olarak uğraşmak, onları gündelik olarakçözmeye kalkmak, gündelik buluşmalar, koşuşturmalariçine girmek hiç de gerekli değildir, yöneticikonumdaki kişiler için. Bu yalnızca kısır bir pratikiçinde boğulmayı getirir ve sonu gelmez güvenliksorunları yaratır. Bu durumda temel önemdekiideolojik-politik önderlik görevleri de yerinegetirilemez. Şu an yerel örgütlerin yapması gerekençok şeyi Merkez Komitesi üyeleri yapabiliyor ve buhiçbir biçimde amaca uygun değil. O zaman da bir dizimerkezi önderlik görevi kendiliğinden ve kaçınılmazolarak aksıyor.

(...)

Soruna yeniden dönüyorum. Toplantılar yapılıyor,toplantı aralarında bir dizi randevular oluyor, o onunlabuluşuyor, bu bununla buluşuyor... Bunlar bir pratiksürüklenme demektir. Bununla bir yere gidilemez, bubir şey kazandırmaz. Bu müthiş bir zaman ve enerjiisrafıdır. Bu dar pratiktir, bu bizi bir yere götürmez. Veen önemlisi de bu kocaman bir güvenlik sorunu yaratırve nitekim yaratıyor da. Buluşma trafiği ne kadar sıkolursa, takip olanağı da o ölçüde çoğalır. Tabii kisokağa çıkacağız, tabii ki bazı bağlantılar olacak, amatrafik bu kadar çok olursa, isabet de o kadar çok olur.Bunu en aza indirmeli, en zorunlu sınırlara çekmeliyiz.

Benim söyleyeceklerim bunlar. Daha dauzatabilirim ama buna gerek yok. Bunun ötesini sizbiliyorsunuz, hayatın içinden siz geliyorsunuz,dolayısıyla sizler tartışacaksınız. Bu mesele son biryılda partinin önüne özellikle konuldu, bir kez dahaözellikle vurgulandı demek belki daha doğru, zirakonu tüm kapsamıyla III. Kongre’nin gündemi içindezaten yer alıyordu. Geniş bir inisiyatife dayalı yerelörgütler demek, politik önderliğe dayalı çalışma tarzıdemektir. III. Parti Kongresi gündeminin temel konusuda budur zaten. Yeniden okursanız, madde maddesıralandığını görürsünüz. Şu şu olmak kaydıyla, bu buolmak kaydıyla, yerel örgütler çok geniş bir inisiyatifleçalışabilirler ve çalışmalıdırlar, deniliyor orada. Bizbunu başarabilmeliyiz. Yerel örgütlerimiz ne kadargeniş ve yaratıcı bir inisiyatif kazanırsa, partimiz de odenli güçlenir, verimli hale gelir ve yıkılmaz olur.

Rusya’daki hareketin en büyük imkanlarından, enönemli üstünlüklerinden, en avantajlı yönlerinden biride budur işte, bunu yineliyorum. Başlangıçta bu çokbüyük bir zaafiyetti. Lenin, Ne Yapmalı’da var, buyerel amatörlükten dolayı hiçbir yerde sosyal-demokrat gruplar üç aydan fazla dayanamıyorlar diyor.Çünkü ideolojik birlik yok, birleştirici program yok,ortak bir siyasal çizgi yok, bütün bunları olanaklıkılacak merkezi bir parti yok. Büyük bir ideolojik veörgütsel parçalanmışlık var. Bunun için bize kılavuzipi rolü oynayacak, ideolojik önderliğigerçekleştirecek ve böylece hareketi birleştirecek birgazete lazım öncelikle, diyor Lenin. Sonuçta Rusya’da

bu başarılıyor, yerel dağınıklık merkezi parti yapısı ileyer değiştiriyor. Fakat işte bunun ardından, yerelörgütlerin o kendi başına çalışabilme alışkanlığı gerçekbir avantaja dönüşüyor. Demek istiyorum ki, Rushareketinin en temel eksikliği giderildi, bu başarıldı.İşte 2. Kongre sonrası budur. Ondan sonra, buyapılmak kaydıyla, Rus hareketinin alışkın olduğu oyerel inisiyatifli çalışma tarzı, hareket için büyük biravantaja dönüştü, ona büyük bir güç kazandırdı.Merkezi önderlikle arasındaki ilişkinin aylarcakopabildiği durumlarda bile siyasal çalışma kesintisizolarak sürdü.

Politik önderliğe dayalı çalışma tarzını partiyeegemen kılamıyoruz dedim, diyorum. Bunun entartışmasız ve en dolaysız kanıtlarından biri, yayınorganlarımızın durumudur. Gitgide zayıflıyor yayınorganlarımız. Yayın organlarımıza katkılar çok az. Bu

neyi gösteriyor biliyor musunuz yoldaşlar? Yerelçalışmayı yürüten kadroların çalışmanın vemücadelenin sorunları üzerine düşünemediklerini,dolayısıyla da düşünsel üretim yönünden kısırkaldıklarını. Demek ki, politik önderliğe ve esaslaradayalı bir çalışma tarzı alanında ciddi bir zaafiyetsözkonusu. Böyle olmasa, sayısız sorun var önümüzde,dolayısıyla sayısız da yazı konusu var. Bunlar bizimuğraştığımız sorunlar olduklarına göre, o sorunları bizhayatın içinde çeşitli yönleriyle gördüğümüze göre,bunları irdeleyerek, döne döne bu konuda partiyayınlarını besleyebiliriz.

Biz büyük bir M direnişi yaşıyoruz, son dereceönemli bir deneyim ve kazanımdı ezilmeden önce, bironurdu partimiz için böyle bir direnişi sürüklemek.Ama bunun çok anlamlı bir değerlendirmesi halen deyoktur kamuoyu önünde. Oysa çok temel önemde birdirenişti. Uzun yıllardır ilk defa sendikalaşma çabasıbaşarıyla sonuçlanmıştı. Bunu her yönüyledeğerlendirmeli, deneyimlerini toparlamalı vepropaganda etmeliydik. Ama biz bol bol M direnişihaberi vermekle yetindik. Hiç de anlamlı bir geneldeğerlendirmesini yapmadık direnişin. Bu konudakideneyimlerimizi toparlayıp yaymak yoluna gitmedik.Büyük bir imkandı bu oysa. Neden yapmadık? Çünküyapamıyoruz, zorlanıyoruz bu konuda, buna ilişkinalışkanlıklarımız pek zayıf! Yerel bir deneyimigenelleştirmenin ve merkezi araçlar üzerindenpropaganda etmenin büyük politik önemini gereğincedeğerlendiremiyoruz.

Ben geçen gün burada bu konuda konuşurken birdizi başka örnek verdim. Bakınız dedim, bize birzorbalık yöneliyor; biz bu zorbalığı kırk türlüdiplomasi, görüşme ya da birtakım başka şeylerleuğraşarak da güya göğüslemeye kalkabilirdik, amahiçbir sonuç alamazdık. Ne yaptık peki biz? Kamuoyuönüne çok net bir tutumla ortaya çıktık. Politik tutum,ilkelere dayalı politik tutum! Net bir açıklama, kararlıbir tutum, sorunu olduğu gibi bitiriyor. Senin nediplomasi yapman gerekiyor, ne görüşme trafiğiyaşaman, ne de şiddete karşı platformda on ayrı gruplaboşa zaman kaybetmen... Bu, budur işte! Ama bupolitik bir bakıştan, politik bir ele alıştan, sorunu buzeminde kavramaktan geliyor.

Bu tüm sorunlarda böyle olmalı, siyasi çalışmanıntüm sorunlarında bu böyle olmak zorunda.Yapmıyoruz ama! (...)

Bu son örneği niye verdim? Bu sorunlar başağrıtıcı sorunlar. Siz bu tür sorunların yaşandığı herdurumda, meseleyi doğru bir biçimde, işin düzeyinidüşürmeden, esası yönleri üzerinden kamuoyu önündegündeme getirseniz, yani politik tutuma dayalı bir

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-03

Parti’den...20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

davranış tarzı sergilerseniz, bunun baş ağrıtıcısonuçları da azalır yavaş yavaş. Hiç değilse bu denlipervasız ve rahat davranılamaz. Bizim bunlarıkamuoyu önüne taşıma konusundaki o sınırlı çabamızbile, birilerinin bilincine öyle bir yerleşmiş ki; bizbunu gider teşhir ederiz demediğimiz halde bize,“gidin ne yazıyorsanız yazın” deniyor. Bu aslında, bunoktada duyulan bir tedirginliğin de bir ifadesi, bu dışavuruluyor.

Politik çalışma, politik tavır, politik tutum, herşeyincan damarı. Biz bunu işçi direnişi üzerindenyapmıyoruz. Biz bunu sol ile ilişkiler üzerindenyapmıyoruz. Biz bunu sendika ağaları ile ilişkilerüzerinden yapmıyoruz. Birleşik Metal-İş bir dizi yerdehiçbir biçimde kabul edilemez davranışlar gösteriyor.Ama biz bunları etkili bir biçimde kamuoyu önündeteşhir etmiyoruz. İşçi sınıfının davası için hayatımızıortaya koyduğumuz halde, sergilenen rezilliği tok venet bir tutumla kamuoyu önüne taşımıyor, böyleyapamazsınız diyemiyoruz. Neden? Burada bir politikzayıflık var. Sorunları politik yönden ele almaalışkanlığının, bakış açısının olamaması var. Kalemtutamamak, meseleyi doğru koyamamak, o alandakiyetersizlikler var, ama sorunun bu açıdan öneminikavrayamamak da var bence. Örneğin M fabrikasınıntasfiyesine göz yumuluyor, biz iki açıklamada iki-üçcümleyle geçiştiriyoruz. Bunu hiç yapmıyoruzdemiyorum ama bu döne döne yapılır, bunun üstünegidilir. M mevzisi, son yıllardaki en anlamlı direniş,neden bu kadar kolay kaybedildi ya da bununkaybedilmemesi için sendika yönetimi ne yaptı, GenelMerkez bu konuda metal işçisine açıklama yapmakzorundadır denilir. Döne döne sorun çok değişikyönleriyle kamuoyu önüne getirilir. Bu bizi politikhareket yapar.

(...) Politik önderliğe dayalı çalışma tarzı diyoruz.

Kültür kurumları deneyimimizi alalım. (...) 11 seneolmuş bizim kültür evleri deneyimimiz. Ama yazık kiyayınlarımızda bu deneyime ilişkin anlamlı birdeğerlendirme yoktur. Bu deneyimi toparlayan,çalışma tarzını irdeleyen, olumlu ve olumsuzyönleriyle bunu yapan, dolayısıyla bu konuda partiyieğiten, bu alandaki deneyimi genelleyen birdeğerlendirmemiz var mı? Peki,kendi özdeneyimlerindenöğrenemeyen, bunutoparlamayan, bunugenellemeyen, bunu tüm örgütesunamayan bir parti, nasılgelişip güçlenecektir? Şu veyabu alanda ortaya çıkmış olumluve olumsuz deneyimlerüzerinden kendisini nasılgüçlendirecektir? Bu yapılmıyor.Bunu kim yapacak? Bunuhayatın içindeki, o deneyimindolaysız biçimde taşıyıcısıdurumundaki partili kadrolaryapacak. Bu partinin bir dizikadrosu var, yıllarını bu partidegeçiren. Buradaki birçok yoldaşkaç yıllık partili. Bunu bunlaryapacak.

Tersanedeki yoldaşlarımızçeşitli yetersizliklerine rağmen politik esaslara dayalıtutumu bir ölçüde gösterdiler, olumlu bir örnek olaraksöylüyorum. Mesela oradaki mezhepçi sendikanıngericiliği üzerine bu çerçevede gittiler. Kendilerinin deönemli roller üstlendiği direnişler oldu o alanda,bunların basitçe sözkonusu sendikanın hanesineyazılmasının önüne geçmek için değerlendirmeleryaptılar, gerekli inisiyatifi göstererek kendi emeklerinesahip çıktılar kamuoyu önünde. Bir direnişin yönünündeğişmesindeki kendi etkin rollerini özellikle öne

çıkardılar. Nitekim tartışmalı durumlarda, başka bazıçevrelerin bir parça desteğini bile aldılar bu sayede. Bubudur işte. Bunları yapamamak, bu politik tutumu heralanda ve her durumda gösterememek, politikzayıflığımızdan geliyor.

Bu zayıflık çok yönlüdür. Öncelikle bir birikimzayıflığı var, ikincisi kabiliyet zayıflığı var, üçüncüsü,bu sorunun, bu davranışın önemini kavrayamamakzayıflığı var. Ben gidip eleştiri ve özeleştiri konusunubir organda bir takım yoldaşlara on kere anlatacağıma,oturur bir haftamı ayırırım, bunu bir kere yaparım,bütün partinin önüne koyarım. Nedir eleştiri veözeleştiri bu partide? Ne işe yarar? Nasıl yapılır? Nasılyapılırsa amaca uygun olur, partiyi devrimcileştirir?Bu bir kere yapılır. Biz şimdiye kadar elli kere, yüzkere çeşitli yerlerde, eleştiri ve özeleştirinin önemi,yöntemi, amacı, anlatmışızdır. Ama halen anlamlı bireleştiri-özeleştiri yazısı var mı yayınlarımızdabilemiyorum. Bunu en iyi de yerel kadrolar yapar,bunu da tekrarlıyorum, yapmalılar. Tabi MerkezKomitesi de yapmalı, bunu bir yana koyuyorum. AmaMerkez Komitesi o kadar çok şeyin içinde boğuluyorki, yerel örgütler kendi sorumlulukları oranındadavranabilseler Merkez Komitesi yapar bu işleri.Temel önemdeki bir eleştiri-özeleştiri yazısını, Merkez

Komitesi yapmalı, evetkatılıyorum buna. Amayapamamasının açıklamasıdeminden beri sıraladığımsorunların içinde var. Partibütünsel bir organizmadır.Mekanizma bütününde doğruve uyumlu işleyebilmelidir.Her çark doğruişleyebilmelidir ki,mekanizma doğruişleyebilsin. Eğer yük,sorumluluk tek yanlı olarakbelli alanlara yüklenirse,organizmanın ötekibölümleri kendisorumluluklarında zayıfdavrandıkları için yük tektaraflı olarak bir yerlerebinerse, genel denge bozulurve çok yakındığımız işlev

kayması ortaya çıkar. Biz hiçbir zaman kadrolarımızı bu açıdan

sınırlamadık, dizginlemedik. Düşünsel çabayı,yaratıcılığı, katkıyı hep teşvik ettik. Size iki gün öncebazı metinler verildi. Orada örneğin Ekim BirKürsüdür başlıklı bir metin ve bu başlık altındayapılan çok anlamlı vurgular var. Oradaki bazı ifadelertüm partinin dilindedir, biliyorsunuz. “Düşünen vesavaşan kadrolar” diyen, bu partinin politikası budurdiyen birçok yoldaşımız var. Demek ki bu biliniyor.

Bu da bir vurgu, bu da bir davranış biçimi. Ama yazıkki bugünkü sonuç çok anlamlı değil. ‘90’lı yıllarda buaçıdan durum daha iyiydi, bunu açıklıkla söylemekzorundayım. Yerel plandan daha çok ve daha yaratıcıkatkılar geliyordu. Şimdi daha bir kısırlık, daha birzayıflık var. Ama biz bu düşünsel yaratıcılığı,inisiyatifi kısıtlayan hiçbir şey yapmadık ki! Tamtersine, bunu her zaman teşvik ediyoruz. 20 küsuryıldır partinin saflarında olan, anlamlı görevleri olan,çok da çaba sarf eden yoldaşlarımız var, ama bunlarınpartiye hiçbir düşünsel katkıları yok, partinin genelininyararlanabileceği. Bu insanların bir düşünce gücü varoysa. Nitekim kişisel sorunlar çıkınca bunukalemlerini kullanarak da sergiliyorlar. Ama bunupartinin geneli için yapmaya gelince, edilgenlik,pasiflik yılları bulabiliyor.

Bu doğrultuda bir çaba sarf edilmediği için kısırlıkdoğuyor. Burada birçok yoldaşın yakınması şudur,yazamıyorum! İyi ama, yazmadıkça yazamazsın zaten!Yazmak öyle kolay bir iş değil, yazmak hep çalışmayı,yoğunlaşmayı, zaman ayırmayı gerektirir. Artı,yazmadıkça yazamaz duruma düşersin. Yazdıkçaaçılırsın, alışkanlık böyle kazanılır. Şairin ünlüsözüdür; “mektup yaz, alışkanlık tazelensin!” Yazmaalışkanlığını korumak anlamında söylüyor bunu.

Sahi buradaki güçlük nedir? Eğitimsizlik, birikimyetersizliği, şu bu denecektir. Ama bizim bir eğitimmalzememiz var, önemli sayılabilecek bir birikimimizvar. Bu parti yıllardır eğitim ihtiyacına da döne dönevurgular yapıyor, kaç tane yazımız var bizim eğitimmeselesine çok özel vurgular yapan. Zaman yokdenecektir. Zaman yoksa, mesele dönüp yine bizimçalışma tarzı sorunumuza geliyor. Pratik koşuşturma,daha çok afiş asma, bunları kendi içinde adetaamaçlaştırma... Bu kendi içinde bizim hiçbirsorunumuzu çözmüyor. (...) Bir yoldaş geçen günkütartışmada çok güzel formüle etti: Sizin bir politikhedefiniz olur, bu tür araçlar ona tabidir, ona hizmeteder, ona hizmet ettiği ölçüde bir anlamı, bir işlevivardır, dedi. Bu budur işte, soruna buradanbakılabilmeli.

(...) Çok çok önemli bu sorunlar. Bu tür bir çalışma

tarzı içinde asıl amacı yitiriyoruz ne yazık ki. Bu işleribağdaştırmakta bir zaman sorunu mu var? İyi ama buçok plansız bir çalışma tarzının bir sonucu, zamanıdoğru kullanamamamın bir ürünü. Bunun kendisi deasıl amacı kaybetmiş bir çalışma tarzından geliyor.Dolayısıyla politik esaslara ve önderliğe dayalı çalışmatarzının ihlalinden geliyor, gene aynı kapıya çıkıyor.Ben de zaten bunun için örneklemiş oluyorum.

Konuya ilişkin bir tartışma platformu oluşturmakçerçevesinde, benim söyleyeceklerim bunlar. Artık sözsizde, tartışalım bu sorunları.

(EKİM, sayı: 278, Ocak 2012 tarihli sayısındanalınmıştır...)

Parti bütünsel birorganizmadır. Mekanizma

bütününde doğru veuyumlu işleyebilmelidir.

Her çark doğruişleyebilmelidir ki,mekanizma doğru

işleyebilsin.

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-03

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012 Parti’den...

Sınıf devrimcilerindenseminerler...

Sınıf devrimcileri 15 Ocak Pazar günü çeşitlibölgelerde program sorunları üzerine seminerlerdüzenlediler. Gebze’de program tartışmalarıkapsamında yapılan “Demokrasi ve Devrim” başlıklısöyleşinin ardından “Bağımsızlık ve Devrim”semineri yapıldı.

Seminer, Rosa Luksemburg ve Karl Liebknechtanılarak başlandı. Rosa Luxemburg ve KarlLiebknecht’in dünya devrim mücadelesindeki yerine,Alman Kasım Devrimi’nde tuttukları yere, II.Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında II.Enternasyonel’de işçi sınıfının bağımsızlıkmücadelesinde, anti-emperyalist yaklaşımkonusunda aldıkları tutuma dair kısa bir aktarımyapıldı.

Rosa ve Karl’ın anılmasının ardından bağımsızlıksorunu ve anti-emperyalist mücadele ele alındı.Türkiye’nin ekonomik tahlili ve emperyalizmlebağımlılığı ortaya konularak başlayan sunum, anti-emperyalist mücadelenin anti-kapitalist bir içerikteele alınması gerektiği vurgulanarak devam etti.Gerçek bağımsızlığın sermaye düzeninden bağımsızdavranabilmek olduğu, bunun için kapitalist ilişkilerinparçalanması gerektiği, bunun yolunun da sermayeyekarşı işçi sınıfının devrimci, örgütlü mücadelesindengeçtiği ortaya konuldu.

Tartışmalarda Alman Kasım Devrimi örneğiüzerinden ihtilalci, illegal parti ihtiyacı, dünyadakigelişmelerle birlikte anti-emperyalist mücadeleyiyükseltmek için işçilerin siyasal bilincinin ilerletilmesigerektiği, bağımsızlığın kalıcı olmasının proletaryadiktatörlüğüne bağlı olduğu kapsamında tartışmalaryürütüldü.

İzmir’de gerçekleştirilmesi planlanan seminerlerdizisinin ilki Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi’nde yapıldı.“Demokrasi ve devrim” başlıklı seminer ilk olarakdemokrasinin kelime anlamının aktarılması ilebaşladı. Ardından sorunun kapsamı tanımlandı vedemokrasinin sınıflar üstü bir kavram olmadığının altıçizildi. Her dönemin farklı bir demokrasi sorunutanımlayacağı belirtilerek günümüzde sorunun hangikapsamda ele alınacağı ifade edildi.

Seminerde sorunun komünistler açısından kritikbir önemde olduğu vurgulandıktan sonra bununtemel nedeninin demokratik devrim-sosyalist devrimayrışması ve aynı anlama gelmek üzere küçük burjuvasosyalizmi-proleter sosyalizmi ayrımına ilişkin olduğuifade edildi. Ayrıca sol hareketin komünist hareketedair sunduğu “demokrasi sorununun küçümsenmesi”gibi yersiz eleştirilere de yanıt verildi.

Demokratik taleplere komünistlerin nasıl baktığı,devrim mücadelesinde bu taleplerden ne ölçüdefaydalanılacağı, demokratik devrim ve sosyalistdevrim ayrımı Lenin’in konuya dair metinlerindenalıntılar yapılarak aktarıldı ve geleneksel hareketinkonuyu kavramaktaki darlığı tartışıldı. Demokratikdevrim programının kaçınılmaz olarak reformizmzeminini aşamaması ve süreç içerisinde düzen içisınırlara çekildiği belirtildi.

Demokrasinin yalnızca geri kamış ülkelerikapsayan bir sorun olmadığı, kazanılan demokratikhakların da sürekli olarak tırpanlandığı ve bu haliyletam anlamıyla işleyen bir burjuva demokrasisininhayal olduğu anlatıldı.

Seminer sosyalist demokrasi üzerine yapılananlatım ve dünya genelinde demokratik devrimciakımların akıbetlerine dair verilen örneklerle sonbuldu. Sunumun ardından soru ve katkı bölümünegeçildi.

“Bağımsızlık ve devrim” başlıklı 2. seminer ise 12Şubat Pazar günü gerçekleştirilecek.

Kızıl Bayrak / Gebze - İzmir

Partiye Rapor’dan... / Kasım 2011

Parti Okulu Habip Gül Devresi

Merkez Komitesi, yukarıda açık biçimdetanımlanan sorunun (partide ideolojik donanım sorunu-Ekim) çözümüne önemli bir itilim sağlayacağıinancıyla bu yıl ilk kez olarak merkezi Parti Okuluuygulamasını gündeme getirdi. Habip Gül yoldaşınanısına ve adına ithaf edilen bu ilk Parti Okuluetkinliği toplamında başarılı bir organizasyon olarakgerçekleştirildi. Aşağı yukarı olağan bir parti kongresitoplama düzeyindeki bu organizasyon, partininörgütsel gücü, kapasitesi ve deneyimi yönündenönemli bir yeni gösterge oldu.

Toplamında iki haftaya yayılan bu etkinlikte ikibölümlü bir çalışma yürütüldü.

İlk bölümde, Komünist Partisi ve Dünya Görüşü,Dünden Bugüne Sol Hareket ve TKİP, SosyalizmDeneyimi (Tarihsel sorunlar) ve III. Selim’den

Günümüze Türkiye Tarihi (Son 200 yıllık Türkiyetarihinin başlıca dönemeçleri...) başlıkları altında dörttemel sunum yapıldı. Bu sunumları aynı konularüzerine tartışmalar tamamladı.

İkinci bölümde ise, parti çalışmasının hemen tümsorunları üzerine ayrıntılı tartışmalar yapıldı.Çalışmanın bu bölümü içeriği yönünden merkezi birparti konferansı gibiydi. Sorunlar ve deneyimler ortayakonuldu, partinin temel yaklaşımları üzerindensonuçlara ulaşılmaya çalışıldı. Ekteki tutanaklar butartışmaların bir bölümü hakkında bir fikir verecektir.

Biz bu ikinci bölümün, parti örgütü ve çalışmasınınçeşitli sorunları üzerine partinin bir grup ileri kadrosuile yapılan bu tartışmaların, Parti Okulu etkinliğinin ilkbölümü kadar işlevli ve yararlı olduğu görüşündeyiz.Eğitim etkinliğine katılan yoldaşların değerlendirmeside aynı doğrultuda olmuştur. Organizasyon pratiği dedahil toplamında bu etkinliğin katılımcı yoldaşlarınideolojik eğitimine ve örgütsel-pratik deneyimineönemli katkıları olmuştur.

İlk uygulamanın kendisi, tam da baştanumduğumuz ve hedeflediğimiz gibi, bu türdençalışmaların yıllardır çözülemeyen ideolojik donanımsorununun çözümüne önemli katkılar sağlayacağınıgöstermiştir. (...) Fakat bunun yine de belli sınırlarıolacağını bilmek durumundayız. Sorunun çözümüpartide ideolojik eğitimi olağan ve sürekli bir çabahaline getirmekten geçmektedir. Parti Okuluuygulamaları bu konudaki bilinci güçlendirir ve buyönlü çabaya bir itilim sağlarsa, kendi yönünden esasişlevini de yerine getirmiş olur.

Koşullar ve olanaklar ölçüsünde benzer eğitimetkinliklerinin yerel düzeyde de örgütlenmesigerektiğini bu vesileyle hatırlatmış olalım. MK’nınbuna yönelik yönlendirmeleri ve müdahaleleri ayrıcaolacaktır.

Parti Okulu etkinliğini başarıyla toplamışbulunuyoruz. İlki Habip Gül yoldaşın adına atfedilenParti Okulu etkinliklerinin bu ikincisi ise Ümit Altıntaşyoldaşa atfedildi. Bu yeni eğitim devresinin gündemi deaşağı yukarı ilkiyle aynıydı.

Etkinliğin ilk bölümünde, Komünist Partisi ve

Dünya Görüşü, Dünden Bugüne Sol Hareket ve TKİP,Sosyalizm Deneyimi ve III. Selim'den GünümüzeTürkiye Tarihi (Son 200 yıllık Türkiye tarihinin başlıcadönemeçleri...) başlıkları altında dört temel sunumyapıldı. Bu sunumları aynı konular üzerine tartışmalartamamladı.

İkinci bölümde ise, yine ilk eğitim devresindeolduğu gibi, parti çalışmasının hemen tüm sorunlarıüzerine ayrıntılı tartışmalar yapıldı. İlk eğitimdevresinin tutanaklarının incelenmesine de dayanan butartışmalar, konuların önden zaten genişçe tartışılmışolmasının ağırlığı altında kısmen sınırlı kalsa dabeklenen asgari başarıyı gösterdi. İlk etkinlikte sınırlıtartışılabilen bazı konular ise, örneğin yayın organlarıve gençlik-liseli gençlik çalışması gibi, bu ikincietkinlikte daha geniş ve verimli tartışmalara konuedildi.

Bu ikinci etkinliğin ekte sunulan kapanışkonuşmasında da dile getirildiği gibi, nispeten dar birzaman dilimi içinde iki büyük Parti Okulu etkinliğinisorunsuzca örgütlemeyi başarmış olmak, partimizinörgütsel kapasitesine ve deneyimine yeni bir göstergeolmuştu

Partiye Rapor’dan... / Aralık 2011

Parti OkuluÜmit Altıntaş Devresi

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-03

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012Direnen halklar kazanacak!

Tunus: Yeni isyanlar için enerjibiriktiriyor!

İşsizlik, yoksulluk ve zorbalığa isyan edenMuhammed Buazizi’nin Sidi Buzid kentinde bedeniniateşe vermesiyle fitili ateşlenen halk isyanı, dörthaftada Tunus’un 23 yıllık diktatörü Zeynel AbidinBin Ali’yi alaşağı etmiş; 17 Aralık’ta çakılan isyanateşi, 14 Ocak’ta diktatörü şeriatçı Suudi Arabistanrejiminin kanatları altına sığınmak zorunda bırakmıştı.

Diktatörün kaçtığı gün olan 14 Ocak, “TunusDevrimi”nin birinci yıldönümü olarak kutlandı.Kutlamaya katılan emekçilerde isyanla elde edilenkazanımların sevinci ile temel sorunların çözümükonusunda herhangi bir adımın atılamamış olmasınaduyulan tepki bir aradaydı. Resmi kutlamanınkatılımcıları ise, emekçi düşmanı gericilerdenmüteşekkil “devlet adamları” topluluğundan ibaretti.

Karşı devrimcilerin “devrim” kutlaması!

“Tunus Devrimi”nin resmi kutlamasınaCumhurbaşkanı Munsif El Marzuki ile BaşbakanHammadi Cibali ev sahipliği yaptı. İsyan edenemekçilerle genç kuşakların talepleriyle ilgilenmeyenikilinin davetlileri arasında Cezayir Devlet BaşkanıAbdulaziz Buteflika, Katar Emiri Şeyh Hamad binKhalifa Al Thani, Libya Ulusal Geçiş KonseyiBaşkanı Mustafa Abdülcelil ve Fas Dışişleri BakanıSaadettin Osmani da vardı. AKP iktidarı adına iseBaşbakan Yardımcısı Beşir Atalay “devrimkutlamaları”nda boy gösterenler arasındaydı.

El Marzuki-Cibali ikilisinin niteliği hakkında dafikir veren bu bileşenin kutlamalara katılması, isyaneden Tunuslu emekçilere kaba bir hakarettir. Zira BinAli rejimiyle işbirliği yapan devletlerintemsilcilerinden oluşan bu katılımcı takımının tümü dezorba iktidarların temsilcisidir. Bunlar, isyan edenTunuslu emekçilerin değil, ancak BM rakamlarınagöre 300 kişinin katledilmesi ve 700 kişininyaralanmasından sorumlu olan Bin Ali’nin dostuidiler. Hal böyleyken bu karşı devrimcilerin “devrim”kutlamalarına katılmaları, halen Tunuslu işçi veemekçilerin önünde aşılması gereken zorlu birmücadele sürecinin olduğunu gösteriyor.

Hem demokratik hak ve özgürlükler için mücadeleeden işçi emekçileri hem ulusal özgürlük ve eşitlikuğruna direnen Kürt halkını baskı, zorbalık vekatliamla bastırmaya çalışan AKP iktidarınıntemsilcisi Beşir Atalay’a verilen önem, Tunus’takidinci-gerici El Nahda Partisi’nin nasıl bir yönetimanlayışını temsil ettiğini ortaya koyuyor. Defalarcadinci, Amerikancı, neoliberal AKP modelini örnekaldıklarını söylen El Nahda şefi Gannuşi, taşıdığı buzihniyet ile isyan eden Tunuslu emekçilerin taleplerinikarşılamaktan ne kadar uzak olduğunu da gözlerönüne seriyor.

“Hakkımızı vermezlerse bu devrim yeniden başlar!”

14 Ocak’ta sokaklara çıkan emekçilerin gündemi,Katar Emiri, Libya’daki kukla yönetimin şefi, BeşirAtalay gibi karşı devrimcilerin nutuklar attığıkutlamadan farklıydı. El Nahda şeflerinin gericirejimlerin temsilcileriyle kutlama yapmalarına itibaretmeyen Tunuslu emekçiler, sorunların yerli yerindedurduğunu, taleplerinin karşılanmaması durumunda,devrim ateşini yeniden tutuşturacaklarını hatırlattılar.

Bin Ali’nin ülkeden kaçışının yıldönümündeBaşkent Tunus’taki Habib Burgiba Caddesi’nidolduran emekçilerin bir kısmı “devrimi” kutlarkenbir kısmı ise yeni yönetimi, geçen bir yılda etkisizkaldığı için protesto etti. Gazetecilere konuşan isyanıngazileri, Tunus’ta isyan havasının devam ettiğini,sınıflar mücadelesinin yakında tekrar sertleşeceğininhaberini veciz ifadelerle verdiler.

“Ülkeyi yönetenler bizim kanımızla boyanankoltuklarda oturuyorlar. Bize hakkımızı da vermediler.Şu anda iktidarda olanlar ki başbakan da buna dâhil,anlamalılar ki eğer bize hakkımızı vermezlerse budevrim yeniden başlar. Geçen defa taşla yapılandevrim, bu defa daha farklı olur.”

“Devrim henüz bitmedi. Daha yolumuz var. İşsizlikaynı seviyede; Tunuslular uğruna ölümü göze aldıklarıtalepleri henüz kazanamadı.”

“Altı aydır acı çekiyorum kimse benim meselemleilgilenmiyor. 6 ay önce oğlum sebepsiz yere tutuklandı.Haksız yere suçlanıyor. Karakola kimliğini almayagitti ve bir daha geri dönemedi.”

“Bugün bizim için esasında yas günü olacakkenyönetimdeki rejim bize Katar prensinin davetini hediyeediyor. Kendilerine Tunus’u bu kişilere sattıkları içinteşekkür ediyoruz.”

14 Ocak’ta sokaklara çıkanların bu ve benzerifadeleri, Tunuslu işçi ve emekçilerin önünde halenmücadelelerle dolu uzun bir yol bulunduğunugösteriyor. Zira isyanla kazanılan pek çok hakolmasına rağmen burjuvazi halen iktidarda, gericirejim hemen tüm kurumlarıyla işbaşında, iktidarayürüyen El Nahda ise, AKP gibi dinci, Amerikancı,neoliberal bir partiyi örnek aldığını açıklamakla iftiharediyor. Diktatörlüğün halen ayakta olmasına rağmenemekçilerin net ifadelerle yaptıkları uyarılar, zorba birdiktatörü deviren emekçilerdeki özgüven ve cesaretinde diri olduğunu hissettiriyor.

Süreç gerçek devrime doğru ilerleyecek!

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yeni döneminkapılarını aralayan Tunus’taki halk isyanı sömürüye,

yoksulluğa, işsizliğe, aşağılanmaya, köleliğe vezorbalığa karşı birikmiş öfkenin dışavurumuydu. İsyandiktatörü alaşağı etmekle kalmadı, diğer halklara daesin kaynağı oldu. Buna karşın ölümü göze alarakzorba rejimi sarsan işçi, emekçi ve gençler temeltaleplerini kazanabilmiş değiller. İsyanın açtığı alanaşimdilik yerleşen dinci El Nahda Partisi oldu.

Bunun böyle olması, isyanda ortaya çıkankitlelerin muazzam inisiyatif, kararlılık ve direnmeiradesinin yarattığı sarsıntı ve etkinin değerini hiçbirşekilde azaltmıyor. Diktatörler ve dinci gericilikleanılan Arap dünyası, isyan ve direnişlerin esin kaynağıoldu. Dünyanın işçileri, emekçileri ve genç kuşakları,insanlığı barbarlık içinde çöküşe doğru sürükleyenkapitalizme karşı tek etkili yolun direniş ve isyanolduğunu Tunus’ta başlayan ayaklanmalar ile yenidengörmüş oldular.

Burjuvazinin bir kesimini temsil eden dinci-gericipartilerin, eski rejim artıklarıyla iktidarı paylaşması,derinleşen sosyal sorunların çözümü talebiyle isyaneden halkların beklentilerini karşılayamaz. Siyasalsistemde emekçilerin dayatmasıyla belli reformlarınyapılması sosyal sorunları ortadan kaldıramıyor. İşçive emekçilerin bu gerçeğin farkına varıp yenidenisyan etmeleri kaçınılmazdır. İsyan gazilerinin 14Ocak kutlamalarında yaptıkları uyarılar, emekçilerinbir kesiminin şimdiden meselenin farkında olduğunaişaret ediyor.

Diktatörü alaşağı eden isyanı toplumsal devrimetaşıyabilecek, sınıfla birleşmiş öncü devrimci partininolmaması, burjuvazi ve emperyalistlerin, ayağa kalkanmilyonları kontrol altına almalarını mümkün kıldı.Oysa ilkinde inisiyatifi burjuvaziye kaptıran işçi sınıfıve devrimci hareketlerin ikincisine hazırlıklıgirebilmelerinin nesnel koşulları mevcuttur artık.Devrimci öncü partisinin önderliği altında birleşmişişçi sınıfı, emekçileri ve genç kuşakları etrafındatoplayarak isyan ettiği zaman toplumsal devriminkapıları da açılacaktır. Birinci isyana hazırlıksızgirdiği için inisiyatifi burjuvaziye kaptıran işçi sınıfı,ikincisine şimdiden hazırlanmaya başlarsa -ki bununemareleri vardır-devrimi zafere ulaştıracaktır.

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-03

Emperyalist/siyonist namluların İran’a çevrildiği,Suriye’de ise dinci-gerici bir rejim kurmak için kirliplanlar yapıldığı günlerde, İsrail-Filistin “barışgörüşmeleri” bir kez daha gündeme getirildi. Buuğursuz mizansen, her zaman olduğu gibi ABD’nindayatmasıyla sergilenmeye başlandı. Fiyaskoylasonuçlanmaya mahkûm olan “barış müzakereleri”,Filistin halkının sorunlarına çözüm üretmek için değil,emperyalist güçlerin Ortadoğu’ya küstahçamüdahalesine hizmet etsin diye gündeme getirilmiştir.

Filistin halkını oyalayan, dolayısıyla siyonistrejime kirli planlarını uygulama kolaylığı sağlayan“barış görüşmeleri”, İsrail’in Filistin topraklarınıpervasızca gaspetmeye devam etmesi üzerine Eylül2010’da kesilmişti. İsrail’e özel himaye sağlayanABD’nin telkinlerine rağmen Yahudi yerleşimleri inşaederek Filistin topraklarını gaspetmeye devam edensiyonist rejim, Batı Şeria’daki uzlaşmacı Filistinyönetimini görüşmelerden çekilmeye zorlamıştı. IrkçıBenyamin Netanyahu hükümeti pervasızlığı öyle birnoktaya vardırdı ki, değme uzlaşmacı Mahmud Abbasbile “isyan” etmişti.

Uzlaşmacı anlayışın çaresizliği…

Umudunu ABD’nin bahşedeceği “çözüm” planınabağlayan Mahmud Abbas liderliğindeki El Fetihyönetimi, fiyaskoyla sonuçlanmış sayısız girişimerağmen İsrail’le görüşmelere başlayarak bir kez dahaiçi boş bir mizansenin figüranı oldu. Bu iflah olmazuzlaşmacı anlayış, son 20 yıllık deneyim döne dönetersini ispatladığı halde, emperyalistlerden medetummaya devam ediyor. Koşullarda hiçbir değişiklikolmamasına rağmen Abbas yönetiminin yenidenİsrail’le görüşmelere başlaması, emperyalistlerdenmedet uman anlayışının açmazlaramahkum kalacağının yeni bir örneğiolmuştur.

Siyonistlerin Doğu Kudüs veBatı Şeria’da yeni Yahudiyerleşimleri kurup Filistintopraklarını gaspetmeye devametmeleri üzerine “barış masası”nıterkeden Abbas yönetimi, aynıicraatlar devam ettiği halde,Washington’dan gelen baskılaraboyun eğerek İsrail’le görüşmelereyeniden başladı. Oysa görüşmelerinbaşlamasından sadece iki hafta öncesiyonist rejim, Doğu Kudüs ve BatıŞeria’daki yerleşimlerde bini aşkınyeni konutun inşa edileceğini ilanetmişti. Üstelik sınır tanımazküstahlık bununla da sınırlı değil. İsrail devleti, BatıŞeria’da toplam 6 bin yeni konut inşa edeceğini deilan etmiş bulunuyor.

Hal böyleyken El Fetih yönetiminin İsrail’le “barışmüzakereleri”ne yeniden başlaması, çaresizliğinolduğu kadar aymazlığın da göstergesidir. Zira bugörüşmelerin Filistin halkına bir şey kazandırmadığı,ırkçı-siyonist rejime ise pervasız saldırıları içinmanevra alanı açtığı sayısız kez kanıtlanmıştır. Bununböyle olduğu bilinmesine rağmen El Fetih liderliğinin,senaryosu ABD tarafından hazırlanan bu

mizansenlerden çözüm beklemesi, emperyalistlerdenmedet ummanın nasıl da yozlaştırıcı, umut kırıcıolduğunu gözler önüne seriyor.

Siyonizmin suç ortakları

Filistin sorununu çözemezler!

Ürdün’ün başkenti Amman’da Ocak ayının ilkhaftasında başlayan görüşmelerle ilgili basın toplantısıdüzenleyen ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü VictoriaNuland, tarafları masaya oturup doğrudan görüşmelerebaşlamak için teşvik ettiklerini söyledi.

ABD olarak görüşmelerin ilerleme için en iyi yololduğunu düşündüklerini iddia eden Nuland, taraflarıön şartlar koymamaya da çağırdıklarını belirtti.Bilindiği üzere Filistin yönetimi, Yahudiyerleşimlerindeki inşaatlar durdurulmadığı sürecegörüşmelere katılmayacağını ilan etmişti. Bu durumda

ön şartlar koymadangörüşmelerin başlaması, Filistinyönetiminin geri adım atmasıanlamına geliyor. Yani BarackObama yönetimi, İsrail Filistintopraklarını gaspetmeye devamederken, Abbas yönetimini “barışmasası”na oturmaya zorluyor;nitekim olan da budur.

Siyonist rejimin toprakgaspını engelleme niyetindenyoksun olan emperyalistgüçlerin, Filistin halkının temelsorunlarına çözüm üretmek gibibir dertleri zaten olamaz.Ortadoğu halkları nezdindesaygınlığı yerlerde sürünenABD’nin, bir nebze saygınlık

kazanabilmek için Filistin sorununa iğreti bir çözümgeliştirmek istediği söylenebilir. Ancak buna karşınırkçı-siyonizmin hamisi, dahası finansörü olan buemperyalist gücün İsrail’le suç ortaklığı dışındayaptığı bir şey yoktur.

ABD, AB, BM ve Rusya’dan müteşekkil“Ortadoğu Dörtlüsü”nün de Filistin sorunununçözümüne zerre kadar bir katkısı olmamıştır. Eskiİngiltere Başbakanı Tony Blair gibi bir savaşsuçlusunu temsilci seçen Ortadoğu Dörtlüsü’ndenFilistin halkına hayır gelmeyeceği, bu oluşumun

icraatlarıyla sabittir. Nitekim Amman’da yenidenbaşlayan görüşmelere katılan Tony Blair’insiyonistlerle suç ortaklığı yapmak dışında birmeziyetinin olmadığı bir kez daha görülmüştür.

Filistinli direnişçiler Amman’daki

mizanseni mahkum ediyor

El Fetih liderleri İsrail’le görüşmelere doğrudankatılırken, son günlerde -aralarında AKP iktidarının dabulunduğu- dinci Amerikancı rejimler tarafındankuşatılan Hamas cephesinden yansıyan bir tepkiolmadı. Konuyla ilgili bir açıklama yayınlayan FilistinHalk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ise, emperyalistmizanseni mahkum ederek, El Fetih’in katılımınıkınadığını ilan etti.

Açıklamada, “Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, konuBirleşmiş Milletler’in masasında olması gerekirkenişgalci devletle müzakere etmenin kabul edilemezolduğunu belirtir, Amman’da Filistin Kurtuluş Örgütütemsilcileri ve işgal devleti arasındaki görüşme planınıkınar…” ifadelerine yer veren FHKC, “görüşmelerinFilistin ulusal birlik hareketini zayıflattığını” davurguladı.

Gerici mizanseni reddeden El Fetih’in direnişçiliderlerinden Mervan Barguti de, İsrail zindanlarındanyaptığı açıklamada, İsrail’le barışçıl müzakeredevrinin kapandığını belirtti. Açıklamasında, “Barışsüreci başarısızlığa uğramıştır, ölü bedenlere yenidensoluk vermek için umutsuz girişimler yapmanın biranlamı yok” ifadelerine yer veren Barguti, siyonistişgale karşı direnişe devam edilmesi gerektiğinivurguladı.

Belirtmek gerekiyor ki, bu görüşmelerin Filistinsorununun çözümüne zerre kadar katkı sunmasıbeklenmiyor. Nitekim daha ikinci görüşmede sorunlarhissedilmeye başladı. Yani görüşmelerin yenidentıkanma olasılığı yüksektir. Zaten tıkansa da tıkanmasada bu görüşmelerden Filistin sorununun çözümüne birkatkı sunması beklenmiyor.

Genelde ezilen halkların, özelde Filistin’in tarihi,işgalci güçler önünde eğilerek veya emperyalistlerdenmedet umarak bir şey kazanmanın mümkünolmadığını sayısız kez kanıtlamıştır. Verili koşullardabu gerçek daha da belirgin bir hal almıştır. Artıkemperyalizme, sömürgecilere ve işbirlikçilerine karşımeşru/militan bir direniş olmadan en ufak bir kırıntıkazanmak olası değildir.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012 Direnen halklar kazanacak!

Filistin-İsrail “barış görüşmeleri” yeniden başlatıldı...

Ezilen halkları birleşik, meşru/militandireniş özgürleştirir!

Ezilen halklarıntarihi, işgalci güçler

önünde eğilerek veyaemperyalistlerden

medet umarak bir şeykazanmanın mümkün

olmadığınıkanıtlamıştır.

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-03

Kapitalizmin yapısal krizi Avrupa Birliği’nde,kendini mali/borç krizi şeklinde dışa vurdu. ÖzellikleAvrupa’nın Akdeniz havzasını saran borç krizisenkronu, AB bünyesinde sarsıcı etkiler yarattı. Bugünsenkron hızla yayılıyor ve kriz giderek derinleşiyor.Yunanistan, Portekiz, İrlanda’dan sonra İspanya veİtalya, hatta Belçika ve Fransa’nın borç krizi sarmalınagirme ihtimali yüksek. Başta Macaristan olmak üzereDoğu Avrupa ülkelerinde ülke iflasları yaşanabilir.Özellikle İspanya ve İtalya’daki gelişmelerin kontroledilememesi, 2012 yılında kriz dalgasını, finansal birtsunamiye dönüştürebilir.

“Büyük çöküşten”, “büyük yıkıma” doğru:Doğu Avrupa

AB’nin “yeni” sömürge alanı ve bir anlamdaAB’nin II. periferisini oluşturan Doğu Avrupa ülkelerikapitalist krizin yıkıcı sonuçlarını yaşadı.

1989 “büyük çöküşü” Doğu Avrupa’nın yakıntarihinde önemli bir eşik oldu. Coğrafyada büyüktoplumsal altüst oluşlar yaşandı. Devlet kapitalizmiözelliği taşıyan bu ülkeler “çöküşten sonra” hızlakriminalleşti ve mafyalaştı. Bir ara dönem olan“kriminal” kapitalizm, kapitalist entegrasyon aracıolarak kullanıldı.

Özellikle Almanya, bu coğrafyaya yönelik sonderece kompleks, emperyalist politikalar uyguladı.Kendi nüfuz ve ekonomik alanını yaydı vederinleştirdi. Demokratik Almanya’yı yuttu veemperyal stratejisini kıta Avrupa’sında hegemonyasınıyeniden inşa etmek üzerinden belirledi.

Doğu Avrupa’da “vahşi” kapitalizm ve neo-liberalsaldırılar çok özel, şiddetli ve derinden yaşandı. Ayrıcaolağanüstü ideolojik manipülasyonlarla kitlelermobilize edildi ve uyumlulaştırıldı. Antikomünizm birdevlet ideolojisi haline dönüştürüldü. Küresel sermayehızlı ve derin bir biçimde bu ülkeleri enkazadönüştürdü. Doğu Avrupa tarihin gördüğü en büyükküresel yağmalardan birine sahne oldu.

Doğu Avrupa ülkeleri Yeni Dünya Düzeni’neuygun olarak yeniden yapılandırıldı. Uluslararasıişbölümünde AB’nin II. periferisi olarak yer aldılar.Finans kapitalin ucuz işgücü rezervi, yeni pazar veyatırım alanları olarak öne çıktılar. Bu coğrafyayayoğun sermaye ihraçları gerçekleşti. Tüm maddi vetoplumsal kaynakları yağmalandı ve tarumar edildi.

Kapitalist krizin AB bünyesine yansıması, DoğuAvrupa ülkelerini hızla çöküşün eşiğine getirdi. 20yıllık yağma ve krizin yıkıcı sonuçları ekonomileri felçetti. AB, AB Merkez Bankası ve IMF çok kapsamlı veyönelimli emperyalist politikalarla Doğu Avrupa’yıyeniden sömürgeleştirmeye başladı.

Macaristan’daki gelişmeler de bu sürecin birparçası olarak biçimlendi. Macaristan’da 2008’densonra hızla ekonomik kriz derinleşti ve ülke iflasnoktasına geldi.

Macaristan’da gerici, otoriter yönetim vesiyasal konservatizm

Macaristan’da Nisan 2010’da yapılan seçimleriFIDESZ-Genç Demokratlar Partisi %52’lik oy

oranıyla kazandı. Sosyal demokrat MSZP-MacaristanSosyalist Partisi ise %22’ye yakın oy aldı. Faşist partiJobbik Partisi %17 gibi yüksek bir oy elde etti veüçüncü parti oldu. Seçimlerde, radikal neo-liberalpolitikalar izleyen MSZP hükümeti ağır yenilgiyeuğradı.

FIDESZ aldığı oyla parlamentodaki üçte ikiçoğunluğu sağladı. Viktor Orban başbakanlığagetirildi.

Macaristan 2010 yılının başında ekonomik iflasaşamasına geldi. O dönem IMF’den alınan 20 milyar €ülkeyi iflasın eşiğinden döndürdü. Macaristan’ın 10milyonu bulan nüfusunun %15’i açlık sınırında, %40’ıise yoksulluk sınırında yaşıyor. Macaristan, 8000 €’lukyıllık milli gelir dağılımıyla Avrupa’nın en yoksulülkelerinden biri.

Macaristan’da siyasal yapı monolitik bir özelliktaşıyor. Sistematik antikomünizm çizgisi üzerindeşekillenen Macaristan siyasal sisteminde, antikapitalistbir partinin parlamentoya girme şansı yok. Farklısiyasal blokajlarla bu “risk” fiilen engellenmiş. 1990-2010 arası Karl Popper’ın “Açık Toplum”una görebiçimlenen Macaristan siyasal yaşamı, bir nevi ikipartili sisteme dayanıyor. Macaristan’da birçok partiyibünyesinde taşısa da, milliyetçi-muhafazakarlar buyapının bir kliğini oluştururken, liberaller ve“sosyalistler” başka bir kliği oluşturuyor. 20 yıldanberi parlamento bu iki gücün dengesini yansıttı. Bu ikiklik iktidarda oldukları dönemlerde Macaristan’ıbütünüyle küresel sermayeye açtı. NATO ve AB’ninyükümlülüklerini harfiyen yerine getirdi.

2010 seçimlerini kazanan Viktor Orban sağpopülist politikalar izledi. Bir yandan sermayeninistemleri doğrultusunda yeni çalışma yasalarınıgündeme getirdi, diğer yandan asgari ücretleriyükseltti, bazı toplusözleşmelerin bitirilmesinemüdahale etti. Bu politikalar işçi sınıfı içindeyanılsamalara yol açtı. Seçim kampanyalarına Orban,“tam istihdam, herkese sosyal güvenlik” sloganıylaçıktı. Ayrıca FIDESZ bir devlet politikası haline gelmişantikomünizmin toplumsal yaşamda içselleştirilmesiiçin yasalar çıkardı. “Faşizmin ve komünizmin işlediğisuçların inkarını suç sayan” yasa bunlardan biri oldu.Bunun yanında FIDESZ’in faşist paramiliteroluşumlarla örtük ilişkileri ortaya çıktı.

Orban ekonomik krize ve iflasa karşı bazı önlemleralmaya yeltendi. Merkez Bankası’nı yeni düzenlemeyetabi tutmak ve rezervlerini krizin aşılması yönündekullanmak istedi. Bu tutumundan dolayı 2011 yılındaIMF’yle anlaşmaya varılamadı.

Viktor Orban’ın bu adımları Hillary Clinton, AB,AB Merkez Bankası, IMF tarafından reaksiyonlakarşılandı. FIDESZ hükümeti açıkça tehdit edildi.

Orban’ın 2011 sonunda konservatif bir anayasayıgündeme getirmesi ve bu anayasanın onaylanması, bukesimler tarafından “Avrupa kültürünün” dışında birgelişme olarak değerlendirildi. Uluslararası medyaanayasa ve Orban hükümetine yönelik kampanyabaşlattı. Bu reaksiyonları ve kampanyanın asıl nedeniOrban’ın inisiyatif dışı hamleleriydi. Tehditlerkarşısında Orban hükümeti IMF’yle yeniden masayaoturdu ve anlaşmayı imzaladı.

Yeni anayasa, Macaristan’ın kriz sürecinde“yeniden yapılanmasını” simgeledi. Aslında son 20

yıllık siyasal atmosferin bir başka boyutta hukuksalifadesi oldu.

Hıristiyan teolojisi ve argümantasyonlarıyla yüklü,ailenin kutsallığına vurgu yapan, milliyetçi söylemlerinağır bastığı anayasa Macaristan’da devlet-toplum-bireyilişkilerinin yeniden düzenlenmesini işaretledi.

Yeni anayasa konservatif yönünün dışında, seksistve maskülen bir içerik taşıyor. Kürtajınyasaklanmasının zeminleri bunlardan biri.

Yeni anayasa kapitalist krizin yıkıcı etkilerikarşısında olağanüstü rejimlere geçişi kolaylaştırandüzenlemeleri de içeriyor. Yasama-yürütme-yargısistematiğinde yürütmenin gücü artırılırken, yargıbütünüyle yürütmeye tabi kılınmak isteniyor. Özelliklemedyanın yürütmenin denetimi altına sokulmasıhedefleniyor.

Macaristan başta anayasa olmak üzere bu yeniotoriter ve konservatif düzenlemelerle, DoğuAvrupa’nın laboratuvarı olabilir. AB’nin II.periferisinde kapitalist krizin yıkıcı etkileri bir diziotoriter gelişmenin önünü açabilir.

Kriz ve sınıf ve kitle hareketine karşı Yunanistan,İspanya ve İtalya’da pro-faşist ve teknokrathükümetler gündeme gelirken, gelişmeler DoğuAvrupa’da neo-faşist ve olağanüstü rejimlerin önünüaçabilir. 2012 yılı bu anlamıyla önem taşıyacaktır.Ayrıca coğrafyadaki siyasal ruh halinin bu gelişmelereciddi zemin hazırladığı akılda tutulmalıdır.

Yeni anayasanın temel hak ve özgürlüklerikısıtlaması Macaristan’da geniş kitleleri hareketegeçirdi. Bir dizi kitlesel gösteriler yapıldı. Ne var kibugün açısından kitle hareketi amorfe bir özellikgösteriyor. Hatta hareketin yönlendiricilerinin içinde“renkli devrimlere” uygun yapı ve kişiler bulunuyor.

Bugün Macaristan’da reaksiyon şeklinde gelişenkitle gösterileri krizin derinleşmesiyle birlikte yeniolanakların önünü açabilir. Macaristan ve diğer DoğuAvrupa ülkelerinde yaşanan büyük mistifikasyon vemanipülasyonlar sistematik bir karşı devrimprogramının parçası olarak devreye sokuldu. Buablukanın kırılması ve yaşanan hayal kırıklıklarınınaşılması ve devrim ve sosyalizm arayışı için büyüksalınımlara ve birikimlere ihtiyaç var.

Her şeye rağmen kapitalist kriz sınıfsalantagonizmayı şiddetlendiriyor. Doğabilecek ve kendimecrasını bulacak kitle hareketleri Macaristan’daolduğu gibi Doğu Avrupa’da yeni bir döneminhabercisi olabilir.

Dünya emekçileri direniyor!24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

AB’nin “yeni” sömürge alanı Doğu Avrupa...

Macaristan’da gerici, otoriter “yeni”anayasa ve kapitalist kriz

Volkan Yaraşır

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-03

Dünya emekçileri direniyor! Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012..

Yunanistan’da basınemekçileri grevde

Yunanistan’da ‘tasarruf’ ve ‘yenidenyapılandırma’ adı altında Yunan devlet televizyonuERT’nin birinci kanalı ERT1’in kapatılmasına veişten çıkarılmalara karşı basın emekçileri grevegitti.

Yunanistan Yazarlar Federasyonu (POESY),Yunan Radyo ve Televizyon Kurum ERT ÇalışanlarıFederasyonu (POSPERT) ve Basın-Yayın KurumlarıÇalışanları Dernekleri Federasyonu’nun(POEPTYM) ortak kararıyla 16 Ocak günü saat06.00’da başlayan grev çerçevesinde, tümtelevizyon ile radyolarda haber yayını yapılmazken,haber ağırlıklı internet siteleri de sayfalarınıyenilemedi. Basın emekçileri ayrıca, bir an öncetoplu iş sözleşmesi imzalanmasını talep ediyor.

Hükümetin ekonomi politikasına itiraz edenAttiki bölgesi işçi ve memur sendikalarının da 24saatlik grevi başkent Atina’da yaşamı felç etti.

Atina İşçi ve Memur Birliği’nin (EKA)çağrısıyla yapılan grev ve protesto gösterilerinekamu ve özel sektörde çalışan emekçilerin yanı sıra,eğitim emekçileri, liman işçi ve memurları, sağlıksektörü çalışanları, avukatlar, banka memurlarıkatılırken toplu taşıma araçlarında görev yapanlar

da iş durdurma eylemleriyle destek verdi. Grev nedeniyle devlet dairelerindeki hizmetlerde

büyük aksamalar görülürken, mahkemelerdeduruşmalar yapılmadı ve sağlık çalışanlarının grevinedeniyle hastanelerde kaos yaşandı.

Liman çalışanlarının da grevde yer alması, anakara ile bazı adalar arasındaki bağlantıdakopukluklar yaşanmasına yol açtı.

Grev nedeniyle Atina ve birçok kentte protestogösterileri düzenlendi.

Başkent Atina’da, EKA ve Mücadeleci İşçiKolları Birliği PAME’nin düzenlediği yoğunkatılımlı iki ayrı gösteri nedeniyle kent merkeziuzun süre trafiğe kapatıldı.

Kent merkezindeki Omonia ve Klafthmonosmeydanından başlayarak parlamento binası önündesona eren yürüyüşler sırasında göstericilerle polisarasında zaman zaman gerginlik yaşandı.

Sintagma Meydanı’nda göstericilerin arasınakarışan sivil bir polis fark edilince göstericilermüdahale etti. Ağır yaralanan polis SintagmaMeydanı’nın ortasında diğer polislerin korumasıaltında beklerken, bazı göstericilerin polisin silahınıalarak kaçtıkları belirtildi.

Nijerya’da grev geriadım attırdı

Nijerya’da petrole devlet desteğinin kesilmesininardından iki katına çıkan fiyatları protesto edensendikaların 9 Ocak’tan itibaren grev kararı alarakhayatı felçe uğratması hükümete geri adım attırdı.

15 Ocak’ta Nijerya hükümeti ile sendikalar arasındagerçekleşen görüşmeden sonuç çıkmaması üzerineDevlet Başkanı Goodluck Jonathan açıklama yaparakpetrol fiyatlarını indireceklerini duyurdu. Jonathan,litresi 40 sentten 92 sente çıkan benzin litre fiyatlarını60 sente (90 Nijerya nairası) çekeceklerini belirtti.

Jonathan’ın açıklamasının ardından sendikalar birhafta boyunca süren grevi durdurma kararı aldı.Protesto gösterileri ve grevleri örgütleyen NijeryaEmek Kongresi Başkanı Abdülvahid Ömer tarafındanyapılan açıklamada eylemlerin durdurulduğuduyuruldu.

Sendika üyelerinin grevin durdurulma kararınauyacaklarını ancak sosyal medya üzerinden örgütleneneylemcilerin tavrını kestirmenin kolay olmadığıbelirtiliyor.

Nijerya Devlet Başkanı Goodluck Jonathan grevinbaşlamasının ardından, sübvansiyon ekonomiye her yılmilyarlarca dolar ek yük getirdiğini ve bu yüzden dahafazla sürmesinin mümkün olmadığını söylemişti.Jonathan kesinlikle geri adım atmayacaklarınıbelirtmişti. Sendikalar ise petrol sübvansiyonunahükümetin yıllık 8 milyar dolar ayırmasını talepetmişlerdi.

Romanya’da hükümet yeni bir sağlık reformunugündeme getirdi. Sağlık alanının özelleştirilmesiniöngören reforma karşı 14 Ocak günü sokağadökülen emekçiler hükümeti protesto etti.Emekçiler hükümetin istifa etmesini ve erkenseçime gidilmesini istediler.

Eylemin ardından saldırıya geçen polis onlarcakişiyi yaralayarak 29 kişiyi gözaltına aldı.

Emekçilerin eylemi sayesinde hükümet geriadım atarak reformu geri çekmek zorunda kaldı.Ancak emekçilerin öfkesi bununla da dinmedi.Rumen hükümetinin, IMF ile anlaşma yaparak kamualanında tasarruf önlemleri alması da emekçilerintepkisine neden oldu.

Onbinlerce emekçi, başta Bükreş olmak üzere 34büyük kentte sokakları günlerce eylem alanınaçevirdi. Emekçiler “Hırsızlığa son!”, “Bize yalan

söylediniz!” şeklinde sloganlar atarak erken genelseçim ve cumhurbaşkanı Traian Başesku’nunistifasını istediler.

“Sokakları kaosa teslim etmeyeceğiz!” diyenhükümet ise emekçilerin taleplerine gazbombalarıyla karşılık verdi. Emekçiler de polissaldırılarını molotofkokteyli ile karşıladı.Çatışmalarda yüzlerce emekçi gözaltına alındı.

Emekçilerin öfkesine neden olan reformprogramının, devletin bütçe açığını düşürmeyeyönelik IMF programının bir parçası olduğuna işaretediliyor. Romanya geçtiğimiz yılın başlarında IMF ile20 milyar euroluk stand-by anlaşması yapmış veardından da 5 milyarlık euroluk bir ek kredianlaşması daha gerçekleştirmişti. IMF’nin istikrarprogramları sonucunda son dönemde ülke çapındaücretler Romanya’da ortalama %10 azaldı.

Romanya'da emekçiler ayakta!

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-03

“Gelecek sosyalizme aittir!”26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Adları kapitalizme karşı bir mücadele çağrısı olanAlman proletaryasının ve sosyalizmin seçkin önderleriRosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, savaş suçlusuAlman burjuvazisi tarafından alçakça katledilişlerinin93. yıldönümünde yapılan yürüyüş ve anıt mezar töreniile anıldılar.

Geçtiğimiz yılki anmaya göre çok daha canlı vekalabalık geçen bu yılki yürüyüşe yaklaşık 10 bin kişikatıldı. Gün boyu büyük çoğunluğu yaşlı kuşaksosyalist olan on binlerce insan anıt mezarları ziyaretetti. Alman Kasım Devrimi’nin seçkin önderlerine birkez daha bağlılıklarını bildiren binlerce kişi, Rosa veKarl’ın mezarlarına kırmızı karanfiller bıraktı.

Yürüyüşe devrimci coşku ve canlılık hakimdi

15 Ocak günü saat 10.00’da Frankfurter Tor’danbaşlayan yürüyüşe Almanya’nın çeşitli kentlerinden veyakın ülkelerden gelen binlerce işçi, emekçi ve yaşlı ve

genç kuşak sosyalist katılırken, yürüyüşte başındanitibaren belirgin bir canlılık ve coşku hakimdi.

Yürüyüşe yerli ilerici ve devrimci parti veörgütlerden DKP, MLPD, SAV (Sosyalist Alternatif ) veAntifa katıldı. DKP ve yaklaşık bin kişilik korteji ile

Antifa’nın katılımı dikkat çekti. Göçmen ilerici vedevrimci parti ve örgütlerden TKP/ML, MLKP, ADHK,DİDF de yürüyüşte yerlerini aldılar.

Devrim ve sosyalizm isteği

Yürüyüş sırasında hemen tüm kortejlerdekapitalizmi sorgulayan, devrim vurgusu yapan ve netbiçimde sosyalizmi alternatif olarak gösteren pankart vedövizler taşındı. Katılımcı tüm parti ve örgütlerkendilerine özgü sloganların yanı sıra, sıklıklakapitalizm karşıtı sloganlar haykırdı ve bir kez dahasosyalizm isteğini dile getirdi. Güçlü ses cihazlarıaracılığıyla sık sık ajitatif konuşmalar yapılarak RosaLuxemburg ve Karl Liebknecht’in bıraktığı mirasabağlılık dile getirildi. Çeşitli türden müzik dinletilerininyanı sıra yürüyüş boyunca söylenen devrimci marşlaranmaya canlılık kazandırdı.

Uzun bir güzergahtan geçilerek anıt mezarlarınbulunduğu alana gelindi. Kortejler alana girerken dahabir canlandı, coşku bir kat daha arttı. Binler on binleroldu, anıt mezarlara aktı. On binlerce kişi önceellerindeki kızıl karanfilleri anıt mezarlara bıraktı,alanda açılan çeşitli partilere ait kitap standlarını dolaştı.

Anıt mezarların olduğu alanın hemen yakınındaMLPD’nin organize ettiği mini bir mitinggerçekleştirildi. Burada MLPD ve ICOR içinde yer alanparti ve örgütler adına kısa konuşmalar yapıldı.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da yürüyüşe katılıp, anıtmezarları ziyaret eden on binlerce kişi, gelecek yıl yineaynı yerde buluşma, devrimci değerlere bağlılıklarınıyineleme, sosyalizme olan inançlarını haykırma sözü vedileğiyle geldikleri kentlere döndüler.

Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) taraftarları isegeçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da Rosa Luxemburgve Karl Liebnecht için yapılan tüm eylem veetkinliklere önem verdi. TKİP kortejinde 60 kişi yeralırken, yürüyüş boyunca “Gelecek her yerdesosyalizme aittir!”, “Yaşasın proletaryaenternasyonalizmi!” ve “Gençlik gelecek, geleceksosyalizm!” pankatları taşındı.

Korteje gözle görülür bir canlılık ve coşkuegemendi. Devrim ve sosyalizme ait sloganlar sıklıklahaykırıldı. Yanı sıra savaş karşıtı sloganlar ve “Türkordusu Kürdistan’dan defol!” gibi, sermaye devletininKürt halkına dönük kanlı ve kirli savaşına dikkat çeken

sloganlar atıldı. Yol boyunca ve anıt mezarların olduğualana girerken topluca enternasyonal devrimci marşlarsöylendi. Bu marşlara katkıları ve canlılıkları ile EkimciGenç Komünistler oldukça dikkat çekti. Yürüyüşsırasında “Kapitalist barbarlığa karşı, sosyalizm içinmücadeleye!” başlıklı ve TKİP/ Yurtdışı Örgütü imzalıbildiri yaygın biçimde dağıtıldı.

Devrimci önderler sahiplenildi

Hem bir gün önceki Rosa Luxemburg Konferansısırasında hem de yürüyüş ve anıt mezar töreni sırasındadevrimci önderler, simge ve semboller ile orak-çekiçlimateryaller gözle görülür bir biçimde sahiplenildi.Devrim ve sosyalizm sözcüklerinin çok daha belirginbiçimde ve netlikle telaffuz edildiği görüldü. Konferanssalonunda ve yürüyüş sırasında taşınan tüm pankartlarayazılan sloganlar da bunun ifadesiydi.

Kızıl Bayrak / Almanya

Onbinlerce işçi, emekçi ve genç Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i andı

“Kapitalizmle barış olmaz,komünizm için ileri!”

15 Ocak 2012 / Almanya

Mısır’da ayaklanmanınyıldönümü yaklaşıyor...

Mısırlı emeçilerin Mübarek rejimine karşıbaşlattığı ayaklanmaların yıldönümü olan 25Ocak’ta diktatörün devrilmesinin kutlamalarıyapılacak.

Yıldönümünün resmi olarak kutlanmasınıisteyen iktidardaki Yüksek Askeri Konsey, 25 Ocak2012 tarihini resmi tatil ilan etti ve kutlamalarıntoplumun tüm kesimlerinin katılımı ile resmiçerçevede yapılacağını açıkladı.

Ancak Mısırlı emekçiler 25 Ocak günü TahrirMeydanı’nda eylem düzenleyerek iktidardabulunan Yüksek Askeri Konsey’in istifasınıisteyeceklerini duyurdular.

Tahrir Meydanı’nda geniş katılımlı mitinglerdüzenleyebilmeyi hedefleyen emekçiler çalışmalarabaşladı. Sosyal paylaşım sitelerinde örgütlenenbirçok aktivist ise, 25 Ocak 2012’de yapacaklarıgösterilere “Yeniden devrim, devrimi koruma vedevrimi tamamlama’’ gibi isimler koydular.

Seçimlerde oyların yüzde 70’ini alan MüslümanKardeşler ile Selefi Nur Partisi’nin ise kutlamalar ileilgili net bir tutumu yok.

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-03

“Gelecek sosyalizme aittir!” Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht’i anmaetkinlikleri çerçevesinde Junge Welt gazetesitarafından düzenlenen XVII. Enternasyonal RosaLuxemburg Konferansı, 14 Ocak günü Berlin/UraniusSalonu’nda gerçekleşti.

Bu yılki konferansın ana sloganı “Dünyayıdeğiştiriyoruz!” idi. Salonda ayrıca, Mumia AbuJamal’in büyük boy bir posteri ile üzerinde, “Sınıfakarşı sınıf!”, “Kapitalizmle barış olmaz!”, “Komünizmiçin ileri!”, “Onlar bize yalan söylüyorlar, biz onlarınyalanlarını basıyoruz!“ sloganlarının yazılı olduğupankartlar asılmıştı.

İlk oturumun katılımcıları, Tunus Komünist İşçiPartisi Gençlik Örgütü temsilcisi Sami Ben Gazi,Muami Abu Jamal Savunma Komitesi sözcüsüJohanna Fernandez, Brezilya Topraksızlar Hareketitemsilcisi Gerald Gasparin’di. “Dünyayıdeğiştiriyoruz!” şiarı çerçevesinde, kendi ülkelerindekigelişmeleri, temsil ettikleri parti ve hareketlerinülkelerindeki gelişmelerde tuttukları yer ve gelecekperspektifleri konusunda sunumlar yaptılar, sorulansorunlara cevaplar verdiler. Bu bölümde, özellikleTunuslu genç komünist ve Muami Abu Jamal vekavgası, seyri ve sonuçları hakkında bilgi verenJohanna Fernandez coşkulu anlatımlarıyla dinleyicilertarafından coşkuyla karşılandı ve uzun uzunalkışlandı.

Konferansın önemli bir diğer tartışma konusu iseAlmanya’da başlatılan paralı askerlik uygulaması vebunun gençlik, özellikle de öğrenci gençlik üzerindekietkileriydi. Bu bölümde özellikle, militarist politikalar

çerçevesinde okullarda yürütülen etkilemeçalışmalarına değinildi. Buna karşın ne yapılmasıgerektiği konusunda öneriler ortaya sürüldü.

XVII. Enternasyonal R. LuxemburgKonferansı’nda son olarak, “Ya barbarlık, yasosyalizm! /Sol partinin rolü” konulu tartışma yapıldı.

Bu oturumun katılımcıları ise, Sol Parti GenelBaşkan Yardımcısı Prof. Heinz Bierbaum, siyasetbilimci Prof. Georg Fülberh, gazeteci yazar DietmarDath ve yazar Jutta Ditfurth oldu.

Her oturumu ortalama 500-600 kişi izledi. Bu arada, BDP Mersin milletvekili Ertuğrul

Kürkçü de konferansta İngilizce olarak kısa birkonuşma yaptı. Konuşmasında, Türkiye veKürdistan’daki gelişmeleri anlattı. Kardeş Kürthalkının talepleri konuşunda somut bilgiler verdi veenternasyonal dayanışma çagrısı yaptı.

Konferans sırasında çeşitli ülkelere mensup partive örgütler kitap ve dergi standları açtılar. Kendilerineait tanıtıcı materyalleri sergileyip, yoğun birbilgilendirme çalışması yaptılar.

Konferansta Türkiye’den TKP, Bolşevik Partizan,Evrensel ve Kürt yurtseverleri de stand açtı.

Konferans akşam saatlerinde başlayan ve geçsaatlere dek süren kültürel etkinliklerin ardından sonaerdi. Konferans sırasında dikkate değer en önemlinoktası ise, kapitalizmin çok açık ve net sorgulanması,buna karşın devrim ve sosyalizm sözcüklerinin çokdaha vurgulu biçimde telaffuz edilmesiydi. Konferansıgün boyu 2 bin kişi ziyaret etti.

Kızıl Bayrak / Berlin

Berlin’de XVII.EnternasyonalRosa Luxemburg Konferansı

“Kriziniziödemiyorum!”

Krizin yarattığı yıkımı “kemer sıkma” adı altındaemekçilere ödetmek isteyen sermaye hükümetininpolitikalarına karşı Yunanistan’da başlayan “I won’tpay your crisis-Krizinizi ben ödemiyorum” eylemiİspanya’ya da sıçradı.

İnternetteki sosyal paylaşım sitelerinden yapılançağrılarla 15 Ocak günü Madrid’in merkezindekimetro duraklarında toplanan göstericiler, toplu taşımaücretlerine yapılan zamları protesto ederek ücretödemeden metroya binme eylemi gerçekleştirdiler.

Polisin ‘Sol’ metro durağı önünde yığınak yapmasıüzerine ‘Callao’ durağına geçen ve turnikelerdenatlayan eylemcilere polis saldırdı. Eylemciler polissaldırısına “Krizini biz ödemeyeceğiz!” sloganlarıylayanıt verdi.

Polis saldırısı sonucu 4 kişi gözaltına alınırken,eylemcilerden yaralananlar da oldu. Polisin gözaltısaldırısı metro önünde bekleyen diğer eylemcilertarafından protesto edildi.

Aynı eylemler Barcelona, Valencia, Seville andBilbao kentlerinde de gerçekleştirildi.

Somali’de onbinlerölecek!

Kapitalist sömürü düzeni yoksul Somali halkına hergeçen gün daha fazla ölüm getiriyor. Somali’dekiBirleşmiş Milletler yetkililerinin açıklamaları dahi bugerçeği ortaya koyuyor. Ülkedeki kıtlık kontrol altınaalınana dek, onbinlerce kişinin daha açlıktan öleceğibelirtiliyor.

Somali’de altı ay önce gıda krizi ilan edilmişti, buülkedeki gıda yardımı gereksiniminin, gelecek Temmuzve Ağustos aylarına dek yüksek olacağı belirtiliyor.

Somali’deki BM Yardım faaliyetlerinin başındakiisim olan Mark Bowden BBC’ye yaptığı açıklamada,yetersiz beslenme oranlarının dünyanın en yüksekseviyesinde olduğunu belirtti. Bowden, 250 binSomalili’nin hala açlık çektiğini vurguladı.

“Geçen yıldan bu yana onbinlerce kişinin öldüğünübiliyoruz” diyen Bowden, yetersiz beslenmedüzeylerini de “inanılmaz derecede yüksek” diyetanımladı.

Michael Bowden, “En büyük sıkıntıyı çocuklaryaşıyor. Somali’deki yetersiz beslenme oranı dünyanınen yükseği. Çocuk nüfusunun yüzde 50’si ciddi ya daakut yetersiz beslenmeyle karşı karşıya” diye konuştu.

Yetersiz beslenme düzeylerinin biraz azalmayabaşladığını belirten Bowden, buna karşın krizingelecek altı ya da yedi ay daha süreceğini vurguladı.

İsrail’de yerelyönetimlerde grev!

İsrail Yerel Yönetim Sendikası, belediyeler içinemlak vergilerinin yükseltilmesi ve belediyegelirlerinin azaltılmasına dönük kararları protestoetmek için 16 Ocak’tan itibaren süresiz greve çıktı.Sendikacılar tarafından yapılan açıklamada, grevinokul servislerinden park, çöp toplama ve temizlikişlerine işkolundaki tüm hizmetlerde geçerli olacağıifade edildi.

Alınan son kararların eğitim, öğrenci güvenliği,çevre, sosyal yardım, kültür ve emeklilik için ayrılanbütçelerin azalması anlamına da geldiğini vurgulayansendika, grevin Kudüs, Tel Aviv ve Hayfa kentlerindegerçekleşeceğini duyurdular.

Yerel yönetimler, belediyelere dönük emlakvergisi arttırım kararının gelirlerinde 520 milyondolarlık bir kayba yol açacağını belirtiyorlar.

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-03

Kapitalist özel mülkiyetin kutsanmasınıkendilerine meslek edinmiş, dolgun maaşlarınımilyarlarca insanın açlığa, yoksulluğa ve sefaletemahkum edilmesine borçlu olan burjuvazinin paralıhizmetkarlarının, sahip oldukları iletişim araçları iletek yanlı olarak, sabah-akşam tekrarladıkları yalanlaragöre kapitalist üretim araçları geliştiği, firmalar çokkazandığı zaman, işçilerin de payına bu refahtan dahafazla bir pay düşecektir. Bu yalanlara güvenirlilikzırhı giydirilmek amacıyla bir de, burjuva sol partiler,sendika bürokrasisi, basın-yayın organlarının sözde“sol” eğilimli yazar-çizer takımı, prof., doktor.,doçent ünvanlı maaşlı memurlar devreye sokulur.

Burjuvazinin parayla satın alınmış bu sefilkapıkullarına göre, “işçi çok çalışmalı, mülk sahibikapitaliste kazandırmalı, firmalar sonsuz kârlar eldeetmeli ki, ülke kalkınabilsin, işçi de bu kalkınmadanpayına düşeni alabilsin”. Üniversite kürsülerinden“bilim” adına yayılan tüm bu şaklabanlıklar, tıpkısahte bir müslüman tüccarın sattığı bozuk mallaradindaşlarının itimatını sağlamak için camikapılarından ayrılmamasına, adeta camilere demiratmasına benzemektedir.

Bir yalan ne kadar çok kişi tarafından ve ne kadarçok tekraralanırsa o kadar “doğru” olduğu algısıyaratılır. Nitekim bugün, bu tür yol ve yöntemlerlebirçok şey gerçekmiş gibi bilinçsiz yığınlara kabulettirilmiştir. O kadar ki, tüm uydurma yalanlar adetabir inanca dönüşmüştür. İşçi sınıfı ve emekçi kesimleriçerisinde yaygın olan ve “doğruluğundan” kuşkuduyulmayan, haliyle kırılması da bir hayli zor olan buyalanlar, güçlü birer önyargı olarak varlığınısürdürmektedir. Hurafelere dayanan önyargılar gibibu önyargılar da, topluma maledildiği için, bunlarakarşı savaşım da o kadar çetin olacaktır. Fabrikalarda,işyerlerinde, aile ortamlarında, kahve sohbetlerindeemekçilerin ağızlarından defalarca dinlemek zorundakaldığımız bu önyargıları kırmak atomuparçalamaktan daha zordur.

Kapitalist mülkiyet ilişkileri parçalanmadıkça, buözel mülkiyet tekeline bir toplumsal devrimle sonverilmedikçe tersi sonuçlara yol açar. Açlık, yoksullukve sefalet işçi sınıfının ve emekçilerin yakasınıbırakmaz. Gerçek tam olarak budur.

Almanya’da üretimin yoğunlaşması ve yoksulluğun kitleselleşmesi

Kapitalizmin parayla satın alınmış memurlarınınyalanlarını, sistemin gelişkin örneği olanAlmanya’daki ücretlilerin durumunu irdeleyerek elealalım.

Bilindiği gibi Almanya, her vesileyle dünyadaihracatta birinci olmakla övünür. Bu durum kapitalisttekeller tarafından bir başarı olarak sunulur. Ancaktekellerin bu başarısının arkasında yatan, doğanın yokedilmesi, yoksulluğun kitleselleşerek büyümesigerçeği itinayla gizlenmeye çalışılır. Nedir ki,Almanya’da toplumsal yaşamın değişmez gerçeğiolan, emekçilerin yoksullaşması gerçeği, her geçengün biraz daha üstü kapatılamaz bir hal almaktadır.

Şöyle ki: 2012 yılı başında iş piyasası ile ilgiliolarak açıklanan rakamlar ‘istihdamda rekor’ olarakyansıtıldı. Haberin devamında “Ekonomik canlanmaAlmanya’yı “çalışan nüfus” rekoruna taşıdı. Geçen yıl

ortalama 41 milyon 40 bin kişi çalışarak geçiminisağladı” deniyordu. Ekonomik büyüme tek başına biramaç olarak ele alınırsa, bunun bir başarı (!) olduğudoğrudur. Ancak bu “rekor başarının” arkasındagizlenmeye, üstü örtülerek geçiştilmeye çalışılannüfusun %14,5’ini oluşturan 12 milyon insanınyoksulluk girdabında, hayatta kalma çabası verdiklerigerçeği hiç ama hiç unutulmamalıdır.

“Almanya genelindeki yoksulluk oranı 2010yılında yüzde 14,5’e çıktı. Bu 12 milyon kişininyoksulluk ile karşı karşıya olduğu anlamına geliyor”açıklamasında bulunan reformist “Alman RefahEşitliği Derneği“ Başkanı Ulrich Schneider devamlaşunları söylüyor: ‘Ekonomik koşulların iyileşmesinerağmen bu durum değişmiyor, piyasa zenginliküretebiliyor, ancak bu eşit olarak dağıtılmıyor’.

Yüzde 14,5’e (ki bu 2010 rakamlarıdır vegünümüzde bu oranın yükseldiği bir gerçektir) varanyoksulluk artık gizlenemez bir hal aldığı için butoplumsal gerçeği itiraf etmek zorunda kalıyorlar.Reformistleri konuşturan asıl gerçek ise, burjuvazininortak korkusu olan devrim korkusudur. Nitekim, RuhrHavzası’ndaki koşulların son derece hassas olduğunaişaret eden Schneider, “Ruhr Havzası’ndaki durumun,sosyal huzursuzlukların başgösterdiği Paris veLondra’daki ile benzer”dir tespitini “Ruhr’da kazanbir kere kaynamaya başladı mı, onu tekrar soğutmakhiç de kolay olmaz” uyarısıyla bitiriyor.

Burjuvazinin parayla satın alınmış tümpropagandacıları, reformist ‘Alman Refah EşitliğiDerneği’ Başkanı örneğinde olduğu gibi, “piyasazenginlik üretebiliyor, ancak bu eşit olarakdağıtılmıyor” diyerek, kapitalist sistemdekiyoksulluğun nedeninin, üretim kıtlığı veyayetersizliğinden kaynaklanmadığı gerçeğini itirafetmek zorunda kalıyorlar. Süphesiz ki, başka zamantoplumsal ‘eşitlik’ talebinde bulunanlara ve bunuprogramlarına koyanlara kin kusan bu soysuzlar, bunukafa bulandırmak, sistem hakkında boş hayalleryaymak ve nihayet kapitalist sisteme karşı emekçileriçinde yükselen tepkiyi yumuşatmak için yapıyorlar.

“Piyasa zenginlik üretebiliyor, ancak bu eşit olarakdağıtılmıyor“ diyerek, burjuvaziyi olası sınıfsalçatışma “risk”ine karşı uyarmak amacıyla da olsa,üretilen zenginliğin, topluma dağıtılmak yerinetekellerin kasalarında toplandığı gerçeğini tespitetmek zorunda kalan sadece reformist “Alman RefahEşitliği Derneği” değildir. Alman EkonomikAraştırmalar Enstitüsü-DIW’in araştırmaları da aynışeyi, hem de çok daha çarpıcı biçimde ortayakoymaktadır.

“Reel ücretler Almanya’da yıllardır geri gidiyor“başlıklı araştırmada, DIW araştırmacılarından KarlBrenke şöyle diyor: “90’lı yılların başlarından beri,şirketlerin ve sermayenin ulusal gelirdeki paylarıdüzenli olarak artmaktadır. Buna karşın, ücretlerin bugenel paylaşımdan aldığı pay ise tarihsel olarak endip noktasına varmıştır” (Wochenbericht des DIWBerlin Nr. 33/2009)

11 Ocak 2012 tarihli Alman basınında şunları daokuyoruz: “Euro Bölgesi’ndeki pek çok ülkedeekonomik durgunluk yaşanırken Alman ekonomisiningüçlü bir şekilde büyümesi herkesi şaşırttı.”

Alman “mucize”si neye dayanmaktadır?“İstihdamda rekor”, bölgedeki krize rağmen

“ekonomik büyüme”! Bu başarının sırrı neredeyatıyor. Avlar kendi hikayelerini yazana kadar, dahaçok avcı hikayeleri dinleyeceğiz. Bizde, emekçilerkendi kaderlerini ellerine alana kadar, daha çok“Alman ekonomisinin güçlü bir şekilde büyümesineşaşa”cağız! Onların bizden istedikleri de bu değilmidir?

DIW’in araştırmalarından yaptığımız, yukardakiaktarma, bu şaşılası! “güçlü büyüme”nin ve“rekor”ların ne pahasına sağlandığını bir nebze deolsa açıklıyor. Ancak sorunu “Euro Bölgesi’ndeki pekçok ülkede ekonomik durgunluk yaşanırken Almanekonomisinin güçlü bir şekilde büyümesi”nden,kendilerine bir övünç kaynağı çıkartmayı ve üstükapalı olarak da olsa, Alman ırkçılığının “ari”liğininbir kanıtı olarak sunmayı da ihmal etmiyorlar. Hitlerfaşizminin kamplara kapattığı esirlerin emeği ve kanıile Alman tekellerinin nasıl semirip büyüdüğü gerçeğiyeterince biliniyor. Gerçek şu ki, bugün de Almantekellerinin bu “şaşılası” büyümesinin arkasında dayine emekçilerin gaspedilmiş emeği yatmaktadır.

Euro bölgesinde Alman ekonomisinin güçlü birşekilde büyürken özenle gizlenmeye çalışılan“şaşılası” bir gerçek de, 2000-2008 yılları arasında,Euro bölgesinde reel ücretlerdeki düşüşteAlmanya’nın birinci sırayı almış olmasıdır ki, bu dabir başka “rekor”dur.

Kapitalist ekonomideki büyüme devam ediyor.Fakat öte yandan ücretler düşüyor. Ücretlerdekikesinti işçi aleyhine büyürken, kapitalistlerin payıazalıyor, taşeronlaştırma yaygınlaştırılıyor.

Bugün Mercedes firmasında bir taşeron firmaişçisi saat ücreti olarak 7.96 euro almaktadır.Toplusözleşmelerle kazanılan 35 saatlik iş haftasıfiilen geri alındı. İzin parası azaltıldı. Noel paralarıbirçok firmada kaldırıldı. Emeklilik yaşı kadınlarda63’ten 65’e, erkeklerde 65’ten 67’ye çıkartıldı.İşsizlik sigortasında alınan işsizlik parası süresikısatıldı ve azaltıldı. Sağlık alanında gericireformlarla, sigortalının katkı payı artırıldı, birçokilaç paralı oldu, eğitim büyük ölçüde paralı halegetirildi. Bu liste böyle uzayıp gitmektedir. Bir kezdaha, Alman tekellerinin “şaşılası” büyümesinin sırrıişte bu gerçeklerde gizlidir.

Tekellerin dünyası...28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Alman tekellerinin“şaşılası” büyümesinin sırrı!

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-03

Gençlik eylemlerinden... Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29

NATO ve Füze KalkanıKarşıtı Öğrenciler, Türkdevletinin savaş vesaldırganlık politikalarınakarşı halkların kardeşliğinibüyütmek için eylemgerçekleştirdi.

15 Ocak günü TaksimTramvay Durağı’ndatoplanan öğrencilerGalatasaray Meydanı’nayürüdükten sonra bir basınaçıklaması yaptı.

Açıklamada, sermayehükümeti AKP’nin birtaraftan içeride işçilere,emekçilere ve Kürthalkına dönük kapsamlısaldırılarından bahsedilirken, biryandan da emperyalizme uşaklıkta sınır tanımadığı,aktif taşeronluk rolü üstlendiği ve füze kalkanıylabirlikte kardeş halklara düşmanlık beslediği

vurgulandı. 2012 yılının ilk

günlerinde 500’ü aşkıntutuklu öğrencinincezaevlerindebulunduğununhatırlatıldığı açıklamadasosyal yıkımsaldırılarının ise işçisınıfına ve emekçilereyöneltilmiş durumdaolduğuna değinildi. 1Ocak’tan itibarenyürürlüğe giren GenelSağlık sigortası (GSS) ilesağlığın paralılaştırılmasıile asgari ücrete yapılansefalet zammına dikkatçekilen açıklamada RoboskiKöyü’nde 35 köylünün

katledilmesinin ise tesadüf olmadığı ifade edildi. Ekim Gençliği / İstanbul

Gençlik füze kalkanınakarşı yürüdü

Sayı: 2012/02 * 13 Ocak 2012

Ankara’da öğrencileretutuklama terörü

Ankara’da gözaltına alınan 15 öğrenciden 7’sitamamlanan savcılık sorgulamasının ardından“yasadışı örgüt üyesi olmak” ve “yasadışı örgütpropagandası yapmak” suçlamasıyla mahkemeyesevkedildi. Mahkemeye sevk edilen öğrencilerden6’sı ise 13 Ocak günü tutuklandı. Tutuklananöğrenciler Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi’ne götürüldü.

Tamamı Ankara Üniversitesi öğrencisi olanyurtsever öğrencilerin gözaltına alınmasından sonraCebeci Kampüsü’nde bulunan devrimci, ilerici veyurtsever öğrenciler de bir kampanya başlattı. “Sensınavdayken arkadaşın cezaevinde” yazılı afişler veozalitler hazırlanarak kampüsün birçok bölümüneyapıldı. Bunun yanı sıra el ilanları okulda yaygın birşekilde dağıtıldı.

Ekim Gençliği / Cebeci

Ekim Gençliği’nin yeni sayısı Ankara’daki üniversitelerde etkin biçimde kullanılıyor. Faaliyet üniversiteiçerisinde ve dışarısında yaygın biçimde sürüyor.

Geçtiğimiz hafta sonu Yüksel Caddesi’nde açılan stantla gençliğe Ekim Gençliği’nin yeni sayısı ulaştırıldı.Yapılan ajitasyon konuşmaları ile gençlik mücadeleye ve Ekim Gençliği saflarına çağırıldı.

Sınav haftası olması nedeniyle Cebeci kampüsü SBF ve Eğitim Bilimleri’nde de stant açılarak EkimGençliği gençlikle buluşturuldu. Yanısıra “Faşist baskı ve devlet terörüne karşı geleceğine sahip çık” afişleri defakültelerde yaygın bir şekilde kullanıldı.

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde (DTCF) ise yeni sayı öğrencilere ulaştırılırken sondönemde yaşanan saldırılar ve artan devlet terörü teşhir edildi. Bunu teşhir eden afişler yaygın bir şekildeyapıldı.

Hacettepe’de öğrencilerle birebir iletişim kurarak yapılan dergi satışıyla beraber “Faşist baskı ve devletterörüne karşı geleceğine sahip çık” afişleri de üniversitede yapıldı.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde, son dönemde artan faşist baskı ve devlet terörünü teşhir eden afiş veozalitlerin kullanılmasının yanı sıra birçok bölgeye “Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!” ve Ekim Gençliğiyazılamaları yapıldı. Bunun yanı sıra İnşaat Mühendisliği’nin kantininde devam eden boykota gidilerek destekverildi ve boykot üzerine sohbet edildi. Ayrıca yeni sayı da öğrencilere ulaştırılmış oldu.

Ekim Gençliği / Ankara

“Öğrencime dokunma!”

Eğitim Sen Ankara 5 No’lu Şube üyeleri sondönemde artan baskı ve tutuklama terörüne karşı,Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde basınaçıklaması gerçekleştirdi.

16 Ocak günü İletişim Fakültesi önünde toplananeğitim emekçileri “Faşizme karşı omuz omuza!”,“Öğrencime dokunma, saçına bile!”, “Katil polisüniversiteden defol!”, “Üniversiteler bizimdir bizimleözgürleşecek!” sloganlarıyla kampüs girişine kadaryürüdü ve burada basın açıklaması yaptı.

Öğrencilerin de destek verdiği açıklamada,muhalif her düşüncenin yargılandığı, haberyapmanın, protesto gösterilerine katılmanın hattaresim yapmanın, şiir yazmanın bile terör suçusayıldığı ifade edildi. Açıklama “Bizler eğitimemekçileri olarak bir kez daha yineliyoruz. Kürthalkına, devrimcilere, öğrencilere yönelikoperasyonlar durdurulsun. 600’ü aşkın üniversiteöğrencisi derhal serbest bırakılsın” sözleri ile sonaerdi.

Ekim Gençliği / Ankara Üniversitesi

“Genç Bakış”ı yaptırmadılar 18 Ocak günü Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yapılmak istenen “Genç Bakış” programı

öğrencilerin müdahalesiyle iptal edildi. TBMM Eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Adalet Eski Bakanı ŞevketKazan ve Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun konuk olduğu “Abbas Güçlü ile Genç Bakış”programının başlamasının ardından devrimci ve ilerici öğrenciler katillerin burada konuşamayacağını,üniversitelerde eli kanlı katilleri istemediklerini belirttiler. Programı sürdürmekte ısrar eden Abbas Güçlü veprogramda kalmaya devam eden diğer kişiler daha sonra öğrencilerin kürsüyü işgal etmesi ve fizikimüdahalesi sonucu salonu terk etmek zorunda kaldı.

Öğrencilere saldırmaya çalışan ÖGB ve bir faşist öğrenciye de gerekli cevap verildi. ÖGB şefi ve bir ÖGBarbede sonrası ambulansla hastaneye kaldırıldı. Yıllardır katliamların altında isimleri bulunan bu kişilere neCebeci’de ne de başka üniversitelerde yer verilmeyeceği bir kez daha belirtildi. Eylemde katiller teşhiredilirken sık sık “Sivas’ın hesabı sorulacak!”, “Kanla yazılan tarih silinmez!”, “Faşizmi döktüğü kandaboğacağız!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!” sloganları atıldı. Salon boşaldıktan sonra Ekim Gençliği, YDG,SGD, Öğrenci Kolektifi, SDH ve Gençlik Derneği dışarıda yoğun sivil polis ablukası olması nedeniyle kampüstentoplu çıkış gerçekleştirdi.

Ekim Gençliği / Cebeci

16 Ocak 2012 / Cebeci

Ekim Gençliğiçalışmalarından...

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-03

- Ali ve Ayhan Efeoğlu’nun gözaltındakaybedilmesinden yıllar sonra sizin aracılığınızlahukuki süreç yeniden başladı. Siz bu sürece nasılmüdahil oldunuz? Dava sürecinden bahseder misiniz?

- Benim bu olaydan haberdar olmam kayıpailelerinin 2010 yılı Haziran ayında İstanbul’danAnkara’ya yaptıkları yürüyüşte, ailelerin Bursa’dakonaklamaları vesilesiyle oldu. 2011 yılının Ocak ayınınilk haftasında 7 Ocak 2011’de İHD olarak Ali ve AyhanEfeoğlu’nun gözaltında kaybedilmeleri temasını işleyenbir eylem gerçekleştirdik. Burada Ali ve AyhanEfeoğlu’nun akıbetinin açıklanmasını istedik. Bundanbirkaç ay sonra 20-25 Mart tarihleri arasında AyhanÇarkın’ın itirafları basına yansıdı. Ayhan Çarkın, AyhanEfeoğlu’nun cesedini elleriyle taşıdığını söyledi. 26Mart 2011 tarihinde Ayhan Çarkın savcılıkta ifade verdi,bu ifade üzerine soruşturma başlatıldı. Haziran ayındaAyhan Çarkın tutuklandı, aynı ay içinde Sincan F TipiCezaevi’nde kendisiyle görüştüm. Ayhan Efeoğlu’nuncesedini elleriyle taşıdığına işaret etti, kamyonet benzeribir vasıtaya koyduğunu söyledi.

Süreç böyle başladı. Temmuz ayında baba OsmanEfeoğlu müşteki sıfatıyla ifade verdi. Ekim ayında bizbir tazminat davası açtık. Aralık ayında da AyhanÇarkın’ın ifadelerinde adı geçen 8 kişi hakkında da suçduyurusunda bulunduk. Şu anda ise Ankara Özel YetkiliBaşsavcılığı ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığıarasında yazışmalar sürüyor. Bugün vardığımız aşamabu. 1 Şubat 2012 tarihinde de Bursa Asliye 2. HukukMahkemesi’nde de tazminat davamızın duruşmasıgörülecek.

- Osman Efeoğlu’nun suç duyurusundabulunmasının ardından, 15 yıl boyunca soruşturmakapsamında bu olayı aydınlatacak hiçbir adımatılmamış. Bunun üstü örtülmeye çalışıldı diyebilimiyiz?

- Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye’de 1200gözaltında kayıp vakası vardır. Bu bir devlet politikasıolarak uygulanmıştır. Bunda da en büyük etmengözaltında kayıp vakalarının soruşturulmamasıdır.Bütünüyle adalet sisteminin işleyişinden kaynaklananbir olguyla karşı karşıyayız. Cumhuriyet savcılarıyeterli-gerekli soruşturmaları yürütselerdi 1200 kayıpolmazdı.

İkinci bir mevzu da gerek Ayhan gerek Ali

İstanbul’da kaybedilmelerine rağmen arandıkları-soruşturuldukları yer İnegöl. Aslında soruşturmanınyürütülmesi gereken yer İstanbul olmasına rağmenİnegöl’de Cumhuriyet Savcılığı ile birtakım hukukiyazışmalarla 15 yıl doldurulmaya çalışılmış, doldurulurdoldurulmaz da kovuşturmaya yer olmadı gerekçesiyledosya kapatılmış; biz bu karara da itiraz ettik. Yeni birsüreç başlattık.

- Zamanaşımına itiraz etmenizin nedeni neydi?- Bizim savcılarımızın kurgusuna göre kolluk,

gözaltında kaybedilenleri sorgularken ölümlerine yolaçıyor. Bunun bugünkü ifadesi öldürme kastı olmaksızınsuimuamele ile ölüme sebebiyet vermek oluyor. Yaniişkence sırasında öldürmenin hukuki adı bu oluyor.Öldürme kastı olmadığında zamanaşımı süresinin 15 yılolduğunu düşünüyorlar ve dosyanın kapatılmasına kararveriyorlar. Halbuki bir insanı kaçırıyorsan ve akabindede öldürüyorsan burada tasarlayarak öldürme vardır.Yani ben bir insanı kaçıracağım, onun hakkında hiçbirkayıt tutmayacağım öldürülmesi sonucunu öngöreceğimbunun için gerekenleri yapacağım ve ölünce 15 yıllıkzamanaşımı süresini işleterek bu dosyayıkapatacağım… Ben bu anlayışa karşı çıktım. Buradatasarlayarak öldürme, tahammülden öldürme vardı.Bunun zaman aşımı süresi de 20 yıldır. Benim kurgumbu şekilde, doğru olduğunu düşünüyorum.

- İçişleri Bakanlığı, Efeoğlu ailesinin açtığıtazminat davası kapsamında mahkemeye gönderdiğidilekçesinde Ayhan ve Ali Efeoğlu’nun öldürüldüğünükabul etti ve bu durum için “İdarenin eylem veişlemlerinden kaynaklanmıştır” dedi. Bakanlık, ikikardeşin mezar yerlerinin de İstanbul’da olduğunubelirtti. Bunu nasıl değerlendirebiliriz?

- Bunun hukuk muhakemesindeki adı ikrardır. Buolgu doğru kabul edilir, bundan sonraki safhalarkonuşulur. Bu bir ikrardır ve bizim için davada birkazanımdır. Bu ikrarı ile de idare ya da davalı bağlıdır.

- Bu davadan nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?- Benim tazminat davasını açışımın nedenlerinden

biri de davayı gündemden düşürmemek. Yani devletingündeminde olması, ajandasında olması mahkemeninkaleminde bu sürecin devam etmesi benimamacım.Türkiye’deki hukuk süreci tamamlanırAİHM’de devam ederim. Türk adalet sistemi banagüven vermese de hukuktan ümidimi kesmeyeceğim.Ben süreci sonuna kadar takip edeceğim. Gündemdendüşürmemeye çalışacağım.

Bu davada bir ceza sonucu tazminat ödenmesinin yada onların uzun yıllar cezaevinde hükümlü olarakkalmalarından ziyade sistemin bir dönemininmahkumiyeti bizim için önemli. Türkiye’de gözaltındakayıp politikası uygulandı ve bu dönemin mahkumedilmesini bekliyoruz. Bireylerin tek tek ceza alması daönemli ama asıl önemlisi bu politikanın teşhir edilmesi.

- Devletin yargısız infaz-gözaltında kayıp gerçeğikarşısında verilen mücadele üzerine ne söylemekistersiniz? Bu dava ile bu mücadeleye nasıl bir katkısağlanabilir?

- Olayın üstüne gittikçe olay kendini bize açmayabaşladı. Bu süreç devam ettikçe, üzerine gittikçe yeniitiraflar, yeni ikrarlar elde edebiliriz. Gerçeğin üstünegitmek istiyorum ve hakikati bulmak istiyorum. Tekrarbaşa dönersek Cumartesi Anneleri’nin, kayıpyakınlarının eylemiyle ben bu iki kardeşin olayından

haberdar oldum en azından bu meseleyigündeme taşıyabildim.

- Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?- En son olarak İstanbul ve Ankara Özel Yetkili

savcılıkları yazışmalarını sürdürüyorlar. Bir süreçbaşlatırlar mı başlatmazlar mı bilmiyorum ama enazından Ayhan Çarkın mahkeme önüne çıkarak AyhanEfeoğlu’nu anlatacak. Ben bunu bekliyorum, Çarkınsavcılara anlattı ve savcılar dosyalarını kapattı. AyhanÇarkın’ı mahkeme önünde konuşturmak istiyorum.Bunu bir kazanım olarak görüyorum. Tazminatdavasının da pek çok kazanıma da yol açabileceğini dedüşünüyorum.

Kızıl Bayrak / Bursa

Röportaj30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Bursa İHD Şube Başkanı ve Efeoğlu Ailesi’nin avukatı Mustafa Yağcı ile görüştük…

“Gözaltında kayıp politikasınınmahkum edilmesini bekliyoruz!”

Katliam var, kayıt yok!İHD Dersim Temsilcisi Avukat Barış Yıldırım 1937-38 yıllarında yaşanan Dersim Katliamı’nda katledilenlerin

toplu olarak gömüldüğü iki ayrı yerin açıklanması ve olayda sorumluluğu bulunanlar hakkında soruşturmabaşlatılmasını için “askeri harekat sırasında Dersim merkeze bağlı Alacık Köyü, Roşnek Mezrası Çolenesermevkiinde iki alanda toplu halde bulunduğu iddia edilen insan kemikleri hakkında” bir dilekçe hazırlayarakTunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulundu.

Yıldırım, başvuru dilekçesinde şunları dile getirdi:“Kemiklerin 1937-38 Dersim Askeri Harekatı sürecinde erkek ve kadın/çocuk şeklinde iki ayrı grup olarak

topluca öldürülen kişilere ait olduğu iddia edilmekte ise de kemiklerin kimlere ait olduğunun ve bu kişilerin ne

şekilde kimlerce hangi zaman diliminde öldürüldüğünün tespiti yasal olarak kesin zorunluluk taşımakta olup

tüm bu hususlar adli soruşturma neticesinde açığa çıkacaktır.”

Avukat Yıldırım’ın başvurusu, “konuyla ilgili araştırmanın yapıldığını fakat Yıldırım’ın bilgi ve belge istediğihususlara ilişkin bir kaydın bulunmadığı” ifadeleri ile yanıtlandı.

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-03

KESK’e bağlı Kültür Sanat Sen, 16 Ocakgünü İzmir Arkeoloji Müzesi önündegerçekleştirdiği basın açıklaması ile ÇanakkaleKoruma Kurulu Müdürü tarafından tacize uğrayanüyesine sahip çıktı.

Kültür Sanat Sen İzmir Şube Başkanı NesrinTatlıoğlu tarafından yapılan açıklamada, kadınlarayönelik şiddetin, tacizin son dönemlerde iyicearttığı ifade edildi. Son dönemde gündem olanBursa müftüsünün ve yazar Sema Maraşlı’nınkadınlara yönelik açıklamaları kınandı. Mücadeleeden, hakkını arayan kadınların tepkilere maruzkaldığı, pasifize edilmeye çalışıldığı vurgulandı.Tatlıoğlu açıklamasının devamında şiddetin,tacizin, tecavüzün kadının yaşamının bir parçasıgibi gösterilip meşrulaştırılmaya çalışıldığınısöyledi. Erkek egemen kültürün ve iktidarın resmikurumlar aracılığıyla kadına yönelik işlenensuçların her geçen gün artmasının bir bütününparçası olduğu vurgulanarak Çanakkale’de yaşananolayın da bu bütünün parçası olduğu belirtildi.Çanakkale’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’ na bağlıbir kurumda çalışırken amirinin tacizine uğrayan

üyelerinin konuyu mahkemeye taşıması, ses vetelefon kayıtlarının mahkemece bilirkişiyeinceletilmesi üzerine, usulsüz olarak bakanlığabildirilmeden valilik oluru ile bakanlığa bağlıbaşka bir kuruma geçici olarak görevlendirildiğisöylendi. Tatlıoğlu, üyelerinin daha önce deişyerinde mobbinge karşı mücadele ettiğini belirtti.Üyelerinin, göreve başladığı ilk günden berimüdürün küçümseyici, aşağılayıcı tavırlarınamaruz kaldığını, aynı iş yerinde çalışan erkekmesai arkadaşlarından da iş yerinde dayak yediğibelirtildi. Olayların özellikle basında yer bulmasısonucu, tepkileri durdurmak için tacizci amirinMalatya’ya tayini çıktığını ama aradan 2,5 aygeçmesine rağmen tayinin gerçekleşmemiş olmasıprotesto edildi.

Tacize uğrayan üyelerinin de Edirne’ye zorlatayin edildiğini belirten Tatlıoğlu, mahkemesürecinin devam ettiğini, üyeleri üzerindekibaskının arttığını ifade etti ve sendika olarak busürecin takipçisi olacaklarını söyledi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Ümraniye İşçi Birliği 14 Ocak Cumartesiakşamı “Press” isimli filmi gösterime sundu.Öncesinde ozalit ve A3 afişler ile filmin çağrısıyaptı. Doksanlı yıllarda Gündem gazetesindeçalışan gazetecilerin maruz kaldığı devletterörünü anlatan film, güncelliği açısından çokanlamlı. Film gösterimi sonrasında bir işçi sazçalıp türkü söyledi.

Film gösterimleri önümüzdeki günlerde dedevam edecek.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Kültür Sanat-Sen: Cinsel tacize son!

ÜİB’den film gösterimi

Mamak Emekçi Kadın Komisyonu toplantıları devam ediyor

Mamaklı emekçi kadınlar, yaşadıklarıtoplumsal-siyasal sorunları tartışıyor, çözümyollarını güçlendirmek için buluşuyorlar. Aylıktoplantılar düzenleyen Emekçi Kadın Komisyonu,bu ayki toplantısında “Emekçi kadınların taleplerine olmalıdır?” sorusunun yanıtlarını tartıştı.

14 Ocak günü Mamak İşçi Kültür Evi’ndedüzenledikleri toplantıda kadınların yaşadıklarısorunlar çerçevesinde kısa bir sunum yapıldı.Sunumun ardından kadınlar söz alarak yaşanansorunlara dair canlı örnekler sundular.

Kadınların pek çok sosyal haktan vegüvenceden yoksun bırakıldığına dikkat çekilenkonuşmalarda, işsizlik sorunundan şiddete, sosyalgüvenceden yoksun bırakılmaktan son sağlıkyasasına pek çok konuya değinildi.

Yaşanılan saldırılara karşı kadınların örgütlübir mücadele içerisinde olmalarının gerekliliğinintartışıldığı son bölümde kadınlar EKK çalışmasınıgüçlendirmeye çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf(TAKSAV) İstanbul ve Ankara’dan sonra İzmir’de defaaliyetlerine başladı.

1993 yılında, İstanbul’da “Başka bir dünyamümkün!” parolasıyla, Can Yücel, Fikret Başkaya,Korkut Boratav, A. Başer Kafaoğlu, Ertuğrul Kürkçü,Oğuzhan Müftüoğlu ve pek çok bilim insanı, sanatçıve aydının kurduğu TAKSAV, 12 Ocak’ta İzmir’detemsilcilik açtı. Açılış etkinliğinde ilk olarak basınmetni okundu.

Metinde TAKSAV’ın kuruluş süreci anlatıldıktan

sonra şunlar söylendi: “TAKSAV, yeni anlayışların,çağdaş düşüncelerin topluma en güçlü ve kalıcıbiçimde sanat yolu ile ulaşacağına inanır. Sanatıseyirlik ve eğlencelik bir tüketim malzemesi, ticari biretkinlik, bir meta değil, düşünmeyi, hayatı ve oluşusorgulamaya yönelten bir etkinlik olarak yorumlar.”

Açılış etkinliğine Balçova belediye başkanı, CHPİzmir Milletvekili Musa Çam, Oğuzhan Müftüoğlu veİzmir Büyükşehir Belediyesi yöneticileri birerkonuşma yaparak katıldılar.

Kızıl Bayrak / İzmir

TAKSAV İzmir’de açıldı

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-03