Kızıl Bayrak 2014 13

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 13 • 28 Mart 2014 • 1 TL Gençliğin devrimci birliğini yaratmanın politik-örgütsel koşulları - Ekim Gençliği s.16-17 Arap egemen sınıflarının platformu olan Arap Birliği, ismine tezat bir parçalanmışlık içinde olduğunu gösterdi. Son yaşanan gelişmelerin de gösterdiği gibi, işçi sınıfı ve emekçi kitleler ile Kürt halkı için yol gerçekten çatallaşmış durumda. Direnişin kalesi kuşatılmaya çalışılıyor Newroz aynasında “çözüm süreci”nin akıbeti Arap Birliği Zirvesi sona erdi! DLB: Berkin’e sözümüz var! Greif işçilerinin düşmanları direniş kalesini kuşatmaya, onun ikmal yollarını kesmeye çalışıyorlar. Kalenin savunmasını güçlendirmeliyiz. Berkin için liselilerin okullarından, siyasal yaşama katıldıkları zeminden doğru yaptığı eylemlerin birçoğu kitlesel biçimler kazandı. s.2 s.4 s.29 s.31 Ankara’da bildiri dağıtımı yapan BDSP’lilere AKP’liler satırlarla saldırdı. Biri ağır, iki BDSP’li yaralandı. Ardından toplanan kitleye de polis gaz bombalarıyla saldırdı. Hesabı sorulacak! »

description

Kızıl Bayrak 2014 13/ 28 Mart

Transcript of Kızıl Bayrak 2014 13

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 13

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 13 • 28 Mart 2014 • 1 TL

Gençliğin devrimci birliğini yaratmanın politik-örgütsel koşulları - Ekim Gençliği s.16-17

Arap egemen sınıflarının platformuolan Arap Birliği, ismine tezat birparçalanmışlık içinde olduğunugösterdi.

Son yaşanan gelişmelerin degösterdiği gibi, işçi sınıfı ve emekçikitleler ile Kürt halkı için yolgerçekten çatallaşmış durumda.

Direnişin kalesikuşatılmaya çalışılıyor

Newroz aynasında“çözüm süreci”nin akıbeti

Arap Birliği Zirvesi sonaerdi!

DLB: Berkin’e sözümüzvar!

Greif işçilerinin düşmanları direnişkalesini kuşatmaya, onun ikmalyollarını kesmeye çalışıyorlar. Kaleninsavunmasını güçlendirmeliyiz.

Berkin için liselilerin okullarından,siyasal yaşama katıldıkları zemindendoğru yaptığı eylemlerin birçoğukitlesel biçimler kazandı. s.2 s.4 s.29 s.31

Ankara’da bildiri dağıtımı yapan BDSP’lilere AKP’liler satırlarla saldırdı. Biri ağır, ikiBDSP’li yaralandı. Ardından toplanan kitleye de polis gaz bombalarıyla saldırdı.

Hesabı sorulacak!

»

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 13

Greif direnişi, tarihte çığır açan her öncü sınıfeyleminin yaşadığı sorunu yaşıyor. Cüretli bir öncüçıkış olarak yalnız kalma ve kuşatılma tehlikesiyle yüzyüze bulunuyor. Çünkü henüz kendisiyle aynı cephedesavaşma gücü ve cüreti gösteremeyen sınıfkardeşlerinden hak ettiği desteği alamıyor. Ama öteyandan direniş kazanırsa başlarına nelerin geleceğinibilen sınıf düşmanları elbirliği yaparak onu boğmakiçin seferber olmuş durumdalar. Amaçlarına ulaşmakiçin tüm maharetlerini sergiliyor, içeriden-dışarıdandirenişin kalesini düşürmeye, onu kuşatma altınaalarak direncini kırmaya çalışıyorlar.

Bu kuşatma henüz askeri bir nitelik almış değil.Çünkü direnişin kalesini öyle bir operasyonladüşürmek kolay değil. Dudullu’yu düşürdükten sonrayaptıkları deneme fiyaskoya dönüştükten sonra başkayollar denemeye başladılar. Bunun için gerçek herkalenin düşürülmesinde yapıldığı gibi direnişin kalesinide kuşatma altına alıp tüm ikmal yollarını kesmeyeçalışıyorlar. Ancak bunda başarılı olduktan sonradirenişi askeri yollardan ezmeye yönelebilirler. Enazından bugünkü görüntü böyle.

Bu ne anlama geliyor?En başta Greif işçilerini işgal fabrikasına sıkıştırmak

istiyorlar. Bunun için en başta bu mücadelenin sonucubakımından tayin edici önemde olan Greif’in diğerfabrikalarına direniş ateşinin yayılmasına engel olmayaçalışıyorlar. Bilindiği üzere Greif işçileri akıllı hamlelerlesınıf düşmanlarını direnişin kalesine yaklaştırmadıklarıgibi, hem içeriden hem de dışarıdan yaptıklarıçıkarmalarla diğer fabrikaları direnişe kazanmayaçalıştılar. Ancak sınıf düşmanları da bunu iyi bildikleriiçin tüm güç ve imkanlarıyla mevzilerini savunuyor.

Bu sınıf düşmanlarının kaleyi düşürmek içinkullandıkları diğer silah Truva atlarıdır. Greif işçileridaha en başında bu konuda uyanık davrandılar. Öyle kidirenişin daha ilk anlarında Truva atı misyonunasoyunmuş olanları kulaklarından tutup fabrikanınönüne koydular. En önemlisi, sermayenin en etkinTruva atı olan sendika bürokratlarına karşı da, onlarınbu misyonlarını bilerek ilişki kurdular. Onları aralarınaalmadılar, alınca da mesafe koydular. Ama bukadarının dahi yeterli olmadığı taşeron saldırısı veDudullu’nun düşürülmesi sırasında görüldü. Öyle ki oana kadar sınırlı da olsa fabrika içerisine girip pasif biraracılık rolü üstlenen Kazım Doğan’ın gerçekte nekadar şeytanımsı bir Truva atı olduğu açığa çıktı. ZatenDudullu fabrikasının düşmesinin en önemli nedeni deo oldu. Bir anlık dikkatsizliğin sonucu büyük bir bedeleyol açabildi. Ama neyse ki işçiler, hızla gereken önlemialdılar. Böylelikle de Kazım Doğan, ipliği pazara çıkarılıpsahneden uzaklaştırıldı.

Ancak hiç kuşku olmasın ki sınıf düşmanları KazımDoğan gibi Truva atlarından vazgeçmeyecektir.Dolayısıyla bu konuda azami dikkat ve uyanıklık halabüyük önem taşımaktadır.

Öte yandan bu gibi durumlarda izlenen en etkiliyöntemlerden birisi de, rakibini mücadeledensoğutmaktır. Bu amaçla sınıf mücadelesinin tarihindensayısız örnekten de biliyoruz ki, bunun için en çok

kullanılan yöntem mücadeleye olan inancı yaralamakve sürecin kaderini diplomasinin ellerine bırakmaktır.İşte biz bunu bizzat DİSK/Tekstil yöneticilerinin yakındönem ihanet pratiğinden de biliyoruz. Bu örneklerdeaktif mücadelelerle patronun soluğunu kesen işçiler,tam da bu aşamada kurulan pazarlık masalarındayenilmişlerdir.

Sınıf mücadelesini bürokratların diplomatikoyunlarının bir eklentisi haline getiren bu anlayışaprim verilmemelidir. Öyle ya hala mücadelenin gerçekihtiyaçlarına yanıt vermekten uzak duranların pazarlıkmasalarında sonuç alabilecekleri iddiası birkandırmacadan başka bir işlev görmez.

Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta bu türdenpazarlık masalarının, işçilerin mücadeleyle başarmairadelerin kırmaya yönelik eylem ve söylemlerle birarada gündeme getirilmesidir. Bunu yapanlarmücadele enerjisini soğutmak ve giderek dekendilerine alan açmak isterler.

Greif’te de son günlerde atılan fabrika kapatma veişten atma gibi adımları bu kapsamda dadeğerlendirebiliriz. Süren mücadelenin mahiyetini vesertliğini anlamayanlar, bu hamlelere bakıp teslimiyetbayrağını çekebilir ya da “her şey bitti” diyerek işçilerarasında yılgınlığı yaymaya çalışabilirler.

Şu durumda da bunun bazı sendikal odaklartarafından yapılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Hiçkuşkusuz bu büyük direnişin kendi sınırlarını aşacaksonuçları olması nedeniyle Greif yönetimi, fabrikayı daişçileri de işten atabilir, bedelini göze alıp fabrikayı dakapatabilir. İşçiler de zaten bu ihtimali gördükleri için“ya taleplerimizi kabul edecek, ya da kapatıp gidecek”diyerek buna hazır olduklarını gösteriyorlardı.

Kuşkusuz bu zincirlerinden başka kaybedecek hiçbirşeyleri olmayanların gelecekleri ve sınıfları içindirenme bilincinin ürünü net bir tutumdur. Bu haldeise, Greif işçileri için kaybetmek zaten bir seçenekolmaktan çıkıyor. Ama işçilerin bu tok bilinci bugünufku sendikalizmle kör bürokratlar tarafındanyaralanmaya çalışılıyor. “Ne olursa olsun fabrikakapanmasın” bu düzende kaybedecek şeyleriolanların, işçilerin mücadele bilincini ve özgüvenini

yaralamak için kullandığı bir söylemdir. Bunlar karanlığı olabildiğince yoğunlaştırarak

işçileri, önlerini göremez hale getirmeye, böylelikle dekendilerine ve mücadelelerine olan inançlarınıyaralamaya çalışıyorlar. Bunda başarılı olduklarıtakdirde de kendilerini birer kurtarıcı olarakpazarlayabileceklerdir. Oysa sınıf mücadelesideneyimleri de gösteriyor ki onların kılavuzluğunda yolyürünerek hiçbir mücadele kazanılmamıştır.

İşte bunun için direnenlerin unutmaması gerekiyorki, karanlığın en yoğun olduğu an şafağın en yakınolduğu andır. Dolayısıyla savaşma gücü ve iradesiniböyle anlarda yitirmemek büyük önem taşıyor.

Öte yandan işçiler bu yoldan kararlıca yürümeyedevam ettiklerinde elbette kendileri için istediklerisonucu elde edemeyebilirler, ama gelinen aşamadakimse onlara “yanlış bir yoldan gittiniz” de diyemez. Enfazla “daha dikkatli olabilir, bazı hatalaryapmayabilirdi” diyebilir. Yalnız bırakılmalarına rağmencesurca dövüştüler diyebilir, ama teslim oldulardiyemezler. İşte bunlar da başka sınıf bölüklerininonlardan öğrenerek daha iyisini yapmak üzere düşenbayrağı ellerine alıp yeniden harekete geçmelerinedayanak olur.

En başta dediğimiz gibi Greif işçilerinin düşmanlarıdireniş kalesini kuşatmaya, onun ikmal yollarınıkesmeye çalışıyorlar. Bu halde ise yapılacaklar bellidir.Öncelikle kalenin savunmasını güçlendirmeli saflarsıklaştırılmalıdır. Bunu yaptıktan sonra ise direnişinkalesine yeni ikmal kanalları açmak ve sınıf düşmanınıher yerde kuşatacak karşı ataklar örgütleyebilmeliyiz.Bu aktif ve eylemli bir sınıf dayanışması ile birliktesomutta Greif patronunun nefesini kesmek üzere onuntüm mevzilerini kuşatma altına alacak bir karşıseferberliği başarabilmek demektir. Bunun için mevcutdayanışma platformlarını bu yönde aktifleştirmeli,sendikal imkanları bu doğrultuda seferber etmeli,bizzat bu somut hedef doğrultusunda etkin bir çalışmaiçerisine girilmelidir.

Tüm bunlar yapıldığında görülecektir ki, direnişkalesini kuşatma girişimleri boşa düşürülecek vetersinden zafer yakınlaşacaktır.

Direniş ateşini büyütelim!

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 13

Suriye’den başlayarak bölgeyi ortaçağ karanlığındaboğmak için üç yıldan beri savaşan cihatçı teröristleredestek sunan Türk devleti, işi, çatışmalara fiilenkatılacak noktaya vardırdı. Sınırı ihlal ettiğigerekçesiyle Suriye uçağını düşüren TSK, Lazkiyekırsalında köy ve kasabalara saldıran cihatçı katillere,hava kuvvetleriyle destek verdi.

Uluslararası anlaşma ve yasaları ayaklar altına alanbu saldırı, Ankara’daki Amerikancı iktidarın zıvanadançıktığına işaret ediyor. Başta Tayyip Erdoğan olmaküzere yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet batağına saplananAKP şefleri, saldırıyı sevinçle karşıladılar. Paçalarınıkurtarabilmek için cihatçı teröristlerle aynı safta savaşakatılacak noktaya gelen dinci-gerici şefler, uçakdüşüren TSK’yi kutlayarak, savaş çığırtkanlığına devamettiler.

Siyonist İsrail’le aynı yoldalar

Sınırda gerçekleşen ama kimin yaptığı belliolmayan bombalı bir saldırıyı gerekçe gösteren ırkçı-siyonist İsrail rejimi, geçen günlerde Suriye’ye havasaldırısı düzenlemişti. Cihatçı teröristleri destekleyenİsrail, daha önce de Suriye’deki bazı hedefleribombalamıştı. Suriye’nin 60 ülkeden devşirilen cihatçıçetelerle savaşmasını fırsat bilen İsrail, kışkırtıcısaldırıları sık sık tekrarlıyor.

Cihatçı katilleri takip eden Suriye uçağını düşürmeemri veren sermaye iktidarının Ankara’daki şefleri de,siyonist İsrail’le ayını yolu izlemeye başladılar. ABDemperyalizminin Ortadoğu’daki bu en sadık iki uşağı,cihatçı çetelere destek ve Suriye’ye düşmanlıkta dabirleştiler.

Türk ordusu çatışmanın içinde

Geçen aylarda, Türk ordusunun açtığı kanallardanLazkiye kırsalına saldıran cihatçı çeteler, sırf Alevioldukları için yüzlerce kişiyi vahşi bir şekildekatletmişlerdi. Kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmadantoplu kıyım gerçekleştiren cihatçılar, aylardır rehintutulan yüzlerce kişiyi de kaçırdılar. Suriye ArapOrdusu (SAO) ve bölge halkının oluşturduğu UlusalSavunma Birlikleri (USB) tarafından bölgedenuzaklaştırılan cihatçılar, geçen hafta yeniden Lazkiyekırsalına saldırdılar.

Köy ve kasabaları bombalayan cihatçılar, yine Türkordusunun açtığı kanallardan Suriye’ye sızdılar.Çatışmada yaralanan cihatçı çeteler, halenAmbulanslarla Antakya’daki hastanelere taşınıyor.

Bu arada çatışmalarla ilgili açıklama yapan Suriyeliyetkililer, cihatçıların, Türk ordusunun koruma ateşieşliğinde Suriye’ye sızdırıldığını belirttiler. SuriyeDışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada da,“Türkiye, Suriye’nin egemenlik haklarına karşı şimdiyekadar eşi görülmemiş bir düşmanlık sergiliyor”ifadeleri yer aldı.

Al Mayaden ve RT. Arabic kanallarının muhabirleride, cihatçı çetelerin üç noktadan Türkiye’den Suriye’ye

giriş yaptıklarını ve Alevi veya Hıristiyanlarınyaşadıkları kasaba ve köyleri bombalamayabaşladıklarını belirttiler. Cihatçıların saldırısı üzerine,can kaybını azaltmak için sivillerin Lazkiye’yetaşındıkları bildirildi.

Sınırın açılması yetmiyormuş gibi, cihatçı katillerekoruma ateşi sağlayan Türk ordusu, cihatçıları havadangözetleyen uçağı da düşürerek, Suriye’ye karşıyürütülen savaşın fiilen suç ortağı olmuştur.

Cihatçı çetelerle “danışıklı dövüş” mü?

Haziran Direnişi’yle sarsılmaya başlayan dinci-gericiAKP iktidarı, yolsuzluk, hırsızlık ve rüşvet skandallarıylaiyice rezil oldu. Yasaları ayaklar altına alarak şimdilikpaçalarını kurtaran AKP şefi ile müritleri, korkununyarattığı histeriyle etrafa saldırıyorlar. Seçimlerikaybedip hesap vermekten ölümüne korkan dinci-gerici şefler, işi savaş kışkırtıcılığı noktasına vardırdılar.

Son günlerde yaşanan gelişmeler, AKP ile cihatçıteröristler arasında bir danışıklı dövüş yaşandığıizlenimini yaratıyor. Paçasını kurtarma telaşındaki AKPşefinin meydanlarda “Bayrak inmez” diye nara attığıgünlerde, El Kaide uzantısı IŞİD (Irak ve Şam İslamDevleti) çetesi, Urfa’nın Birecik sınırının 28 kilometreötesinde bulunan Türk toprağı statüsündeki SüleymanŞah Türbesi ile ilgili video yayınlandı.

Söz konusu cihatçı çete tarafından yayınlandığısöylenen videoda, Süleyman Şah Türbesi’nin üç güniçinde boşaltılıp Türk bayrağının indirilmemesi halinde,türbenin yerle bir edileceği tehdidi savuruldu. Ancak15 Mart tarihli tehdit videosunda verilen süregeçmesine rağmen, Türbe’ye dönük herhangi birsaldırı gerçekleşmedi.

IŞİD kaynaklı olduğu iddia edilen tehdit videosununyayınlandığı günlerde, Türk ordusunun Lazkiyekırsalına saldıran cihatçı teröristlere fiili destek

sağlaması ve onları havadan takip eden Suriye uçağınıdüşürmesi, AKP iktidarı ile cihatçı teröristler arasında“danışıklı dövüş” olduğu kanısını güçlendirdi.

Saldırganlık ve savaş kışkırtıcılığına hayır!

İsrail’in izinden giden AKP iktidarının Suriye’ye karşıizlediği düşmanca politikayı, yerel seçimlerinarifesinde fiili saldırganlık noktasına vardırması,tesadüf değil elbet. Bilindiği üzere içeridekisaldırganlığı dışarıdaki saldırganlığın tamamlaması,kapitalist devletlerin yaygınca izledikleri kirlipolitikalardan biridir. Nitekim komşu Suriye’ye karşısavaş naraları atanlar, içeride de devlet terörünüdoruğa çıkarttılar. Washington’daki efendilerinikızdırmak pahasına da olsa, işi Twitter’ı yasaklamanoktasına vardırdılar.

İktidarın, Suriye düşmanlığına dayalı politikaylailgili rezaletlerin yanı sıra, emperyalist/siyonistgüçlerin, son günlerde Suriye’ye karşı izledikleridüşmanca tutumu daha sertleştirmeleri, savaşkışkırtıcılığının bir diğer önemli nedenidir.

Emperyalist/siyonist güçler, Suriye’ye saldırmaktanvazgeçmiş değiller. Koşullar oluşursa ve bu konudakendilerine güvenebilirlerse, Ortadoğu’ya yayılacak birsavaşın fitilini ateşlemekten geri durmayabilirler.Cihatçı teröristler safında savaşa katılan Ankara’dakiişbirlikçiler, tetikçiliğe hazır olduklarını şimdiden ilanediyorlar.

Bu durumda rejimin içerideki gerici-faşistsaldırganlığına karşı mücadeleyi, komşu ülkeleri hedefalan savaş kışkırtıcısı politikalara karşı mücadele ilebirleştirmek gerekiyor. Zira emperyalistlerleişbirlikçilerini Ortadoğu’dan def etmeden, bölgeyekalıcı bir barışın gelmesi ve halkların kardeşçeyaşayacakları iklimin hakim kılınması mümkün değil.

Türk ordusu cihatçı çetelerikorumak için saldırdı

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 13

Bu yılın Newroz kutlamaları katılım ve politikatmosferi bakımından geçen yılki tabloyuhatırlatıyordu. Newroz eylemlerinin ana temasını birkez daha “çözüm süreci” oluşturdu. Bununla birlikteKürt hareketinin ve yedeğindeki sol çevrelerin yerelseçim propagandası da Newroz alanlarında doğalolarak önemli bir yer tuttu. Alanlardaki kitlesellik vecoşku, Kürt halkının “çözüm sürecine” desteğininsürdüğünün bir göstergesi sayıldı.

“Çözüm sürecinin” kazananı

Ne var ki Öcalan’ın açıklaması üzerindenyaratılmaya çalışılan heyecana rağmen, son bir yıldaköprülerin altından çok sular akmıştı. Geçen yılAKP’nin tasfiyeci oyunu konusunda toplumda büyükumutlar yaratılmış, tüm dünyada yankı uyandıraniyimser bir hava estirilmişti. PKK’nin önce esir askerleriserbest bırakması, ardından ateşkes ilanı ve ensonunda da silahlı güçlerini sınır dışına çekeceğiniaçıklamasıyla, “İmralı görüşmeleri” olarak başlayansüreç muazzam bir inandırıcılık kazanmıştı. “Çözümsürecinin”, gerçekte AKP’nin 2014-15 seçim hedefleridoğrultusunda kaba bir aldatmaca olduğunu ilerisürmek bile çözüm ve barışa karşıt olmakla, savaş vekan istemekle damgalanmaya yetiyordu.

AKP iktidarı, oyalamayı sürdürebilmek için attığıgöstermelik adımlar (Akil İnsanlar ve Mecliskomisyonları) dışında hiçbir şey yapmadan, 2013’ün ilkyarısını tam olarak istediği koşullarda geride bıraktı.Kürt hareketini ve onun aracılığıyla da Kürt halkınınpolitize kitlelerini pasifize etmenin rahatlığıylatoplumsal muhalefete saldırılarını tırmandırmayabaşladı. Dişe diş mücadeleyle kazanılmış Taksim’i 1Mayıs eylemini tekrar yasakladı. Mayıs ayı boyunca solve ilerici güçlerin eylemlerini azgın polis terörüylebastırmaya çalıştı. Nihayet Gezi Parkı’na yönelik vahşisaldırıyla bardağı taşırdı ve 31 Mayıs patlamasındanbaşlayarak tarihinin en yıkıcı sarsıntılarıyla karşı karşıyageldi.

Böylece AKP’nin tasfiyeci “çözüm süreci” ilksınanmasını Haziran Direnişi üzerinden yaşadı.Öncelikle terör demagojisi ve şovenizm zehriçatışmasızlık ortamında işlevlerini büyük orandayitirince, sosyal mücadele öne çıkmaya başladı. 31Mayıs patlamasında “çözüm süreci” ile oluşturulanatmosferin rolü elbette yadsınamaz. Tasfiyecialdatmacaya kapılmış kesimler bunu “çözümsürecinin” doğrulanması saymaktan öteyegeçemiyorlar. Oysa bu olgu her şeyden çok, Türksermaye devletiyle Kürt hareketi arasındasonuçsuzluğa mahkum bir savaşın tek seçenekolmadığını, Kürt halkına gerçek özgürlüğü, çözümü vekalıcı barışı da getirecek devrimci toplumsalmücadelenin güç ve olanaklarının epeyce gelişkinolduğunu göstermiştir. Bir başka deyimle HaziranDirenişi, Kürt halkının devrimci dinamizminin akmasıve birleşmesi gereken gerçek çözüm adresini işaretetmiştir.

Yazık ki Kürt hareketi, aylar sonra en yetkili isimleriaracılığıyla özeleştiri vermek zorunda kaldığı üzere,bunu görmek yerine AKP iktidarıyla iplerikoparmamayı temel alan bir tutum takındı.Cumhuriyetin demokratikleştirilmesini bir programdüzeyinde savunduğu halde, uzun on yılların ardındangörkemli bir kitlesel patlama olarak sahneye çıkandemokratik hak ve özgürlükler mücadelesine mesafelidavrandı. “Çözüm sürecinin” kimin işine yaradığı birkez daha görüldü.

Haziran Direnişi’nin uyarıcı darbeleri

Bu arada “çözüm süreci”nin temel muhatabıkonumundaki AKP iktidarının, “demokratikleşme”,dolayısıyla Kürt sorununu çözmek gibi bir derdininolmadığı, olamayacağı tüm dünyanın anlayacağışekilde bir kez daha ortaya çıktı. Haziran Direnişi’ninyarattığı atmosferde sürekli kan kaybı yaşayan AKP,sonraki aylar boyunca “çözüm süreci” konusundaneredeyse tam bir suskunluğa gömüldü. Bu koşullardaKürt hareketi Eylül 2013’te çekilmeyi durdurduğunuaçıkladı. Aslında bu, “çözüm sürecinin” iflas ilanıydı.AKP’nin ise yalanı sürdürmeye ihtiyacı vardı, zira kritikbir önem atfettiği yerel seçim atmosferine girilmişti.Bu uğurda önce içi boş bir “demokratikleşme paketi”açıklandı. Ardından Diyarbakır’da Barzani ve ŞivanPerwer’in katılımlarıyla bir şov örgütlendi. Bu aradaÖcalan da “çözüm sürecine” dair umutlarınıkoruduğunu açıklayarak, AKP ile yola devam edilmesinisağladı.

Öte yandan dinci-gerici güçler arasındaki iktidar verant dalaşması Haziran Direnişi’nin basıncı altındagiderek su yüzüne vurmaya başladı. Dershaneler veöğrenci evleri tartışmalarıyla süren kapışma, 17 Aralıkoperasyonlarıyla geri dönülmez bir aşamaya sıçradı vesonraki aylara damgasını vuran bir gündeme dönüştü.“Çözüm süreci” ikinci kez bu gündem üzerindensınandı. Kürt hareketinin her türlü kötülüğü “paraleldevlete” havale etmek ve “darbelere ateş taşımamak”yaklaşımı, bu dönem boyunca AKP iktidarı ile şefininkolay kolay bulamayacakları bir dayanak oldu.

Kürt hareketinin AKP’ye yönelik hayırhah tutumubu dönem boyunca süren seçim çalışmalarından dagörülebilir. AKP’ye daha çok çözüm sürecine sahipçıkması gerektiği, yoksa kendi sonunu getireceği yönlüuyarı ve eleştiriler yöneltilirken, CHP-Cemaat ittifakıtemel hedef durumundaydı. Haziran’dan bugüne bututum orta yerdeyken, AKP’nin hiçbir adım atmadığınayönelik eleştiriler yapıp bu sınırlarda durmak, tümüyle“çözüm sürecinin” muhatapsız kalmasından duyulankaygının ürünü sayılır. AKP-Cemaat kavgası ortalığıdinci-gerici güçlerin pisliklerinden geçilmez halegetirdikçe, elbette AKP de daha fazla eleştirilir oldu.

Nihayet Mart ortasında, tam da Öcalan’ın sonheyet görüşmesinden yaklaşık bir hafta sonra KCK,AKP’nin muhatap olmaktan çıktığını ilan etti.Açıklamanın esası buydu, özetinde ise AKP’nin“sürece” seçim yatırımı olarak yaklaştığı, bir yıllıkfırsatı değerlendirmediği, “çözüm” gibi bir derdinin veplanının olmadığı, oyalamadan öteye gitmediği, bir yılboyunca hiçbir adım atmadığı yer alıyordu.

Newroz aynasında“çözüm süreci”nin akıbeti

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 13

İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da yürüttüğümüzdevrimci seçim çalışmamız işçi ve emekçilereseslenmeye, düzenin karşısında devrim ve sosyalizmalternatifini yükseltmeye devam ediyor. Adaybildirileriyle, afişleriyle, işçi toplantılarıyla devrimeolan hazırlığını buldukları tüm alanlarda ilmek ilmekören komünistler, devrimci baharın coşkusunu faaliyetalanlarına taşıyor, kızıl bayrağı dalgalandırıyor. Işte budevrimci çalışmalarda elbette ki, birilerini rahatsızediyor, edecek!

Bizler İzmir Buca’da AKP’lilerin polis destekliengelleme girişimleriyle karşı karşıya kaldığımızanlarda Ankara’da da yoldaşlarımızın devrimci seçimçalışmaları kapsamında yürüttükleri faaliyetleri AKP’lifaşistlerin satırlı bıçaklı saldırısına uğradı. Aldığımızbilgiye göre bir yoldaşımızın durumu ağır!

Bugün Buca’da, Batıkent’te karşı karşıya geldiğimizsaldırı mekan değişse de zihniyet olarak tek ve aynıkaranlık bataklığın pisliğidir. Saldırılar bizler içinAKP’nin aczini bir kez daha belgelemekten, polisin iseAKP’ye uşaklığını teyit etmekten başka bir anlamtaşımıyor. Dinci-gerici AKP’nin, katillerin ve hırsızlarınseçim sürecinde polis desteği ile yürütebildikleriçalışmanın kendisi bu siyasal akımın iflasınıgöstermektedir. Rüşvetle, işbirliği ile dini duygularınistismarı ile ve her şeyden önemlisi emperyalistşeflerin icazetiyle iktidar koltuğunda oturan AKPiktidarının sonu gelinen yerde değişen dengeler vehalkın öfkesiyle pek de uzak değildir. Şaşırmıyoruz!İbreti alem bu çırpınışları yarının iktidar koltuğunaaday temsilcilerinin de kaçınılmaz akıbeti olacağınıbiliyoruz. İktdarıyla muhalefetiyle, polisiyle, yargısıylabir bütün olarak bu kokuşmuş düzenin rant kavgalarınımidemiz bulanarak izliyor, izlemekle kalmıyor işçi veemekçilere her an teşhir etmeyi ve kurtuluşunsosyalizmde olduğunu haykırmayı görev biliyoruz. İştebundandır ki, devrimci seçim çalışmamız AKP’liçetelerin hedefi olmuştur. İzmir’de polisin gölgesindeesip gürleyenler, Ankara’da satırlarına güvenerek ve anitibariyle de çevik kuvvetlerine baskıyı ve şiddetidevrederek son çırpınışlarını alçakça yaşamaktadırlar.

Bugün İzmir Buca’da AKP’li üç zattın yüreksizlikörneği sergileyerek afiş çalışması yapan bizleriuzaktan izleyerek uşaklarına haber vermeleri ardındanise polisin arkasına sığınarak hakaretlerdebulunmaları, polisin ise AKP’lileri salıvererek sınıfdevrimcilerini saatlerce gözaltında tutarak “yasalşikayet” haklarını da keyfiyetle engellenmeleri,Ankara’da ise sınıf devrimcilerinin karşısında birotobüs faşistin satırlarla düzenlediği alçak kanlı saldırıdüzen partilerinin karakterini de ayrıca yansıtıyor.İzmir’de polisin arkasından bağımsız sosyalistadayımıza “şeytan” demiş olmaları ise dinci-gericiAKP’nin devrimcilere ve devrimci çalışmayatahammülsüzlüğünü ironik bir biçimde gözler önüneseriyor.

Evet, bir “şeytan” varsa bugün işçi ve emekçilerinhaklı mücadelesinin önüne set çeken, onlarıgüvencesiz, kölece çalışma koşullarına mahkum eden,

kanını, canını sömürdüğü cehennemler yaratansermaye devleti ve onun bugünkü sözcüsü AKPhükümetinin ta kendisidir. Bugün “cehennem” aramakisteyenler dönüp açlık ve sefalet çeken milyonlarcahanenin içine dönüp bakabilirler. “Şeytan”ı ise, yaniaynı anlama gelmek üzere her gün bu hane sakinlerineTV ekranlarından seslenen ve ağzından salyalarsaçarak yalanlar söyleyen efendilerini de rahatlıklagörebilirler. Bugün bir “şeytan” varsa o da, milyonlarcainsanın parasını evlerindeki ayakkabı kutularınasaklayanlardır. Kadın cinayetlerini körükleyenler, Kürthalkına zulüm edenler, gençleri geleceksizliğe,uyuşturcu bataklığına itenlerdir. Şeytan bugün işbaşındadır! Haziran Direnişi’nde 7 arkadaşımızıkatleden ardından ise 15 yaşındaki Berkin’i katlederek“terörist” ilan edendir. Bugün yoğun bakımdaki 10yaşındaki Mehmet’i vuran polislere emir verenlerdirşeytan! Şeytana ayakkabısını ters giydirecek denli“usta”dır bu zatlar. İcraatları ise “şeytan” ı kıskandırırderecesine kanlı, vahşi ve acımasızdır! Yöntemleri iseonlara yakışırcasına yüreksiz ve acizanedir aynızamanda!

Haziran Direnişi’nde sokaklara dökülen milyonları“çapulcu”, “zavallı kemirgenler” ve “marjinaller” ilaneden bir başbakanın hizmetçilerinin de devrimcilere“şeytan” demiş olması akla balık baştan kokaratasözünü getirmekte ve aslında devrimcilere yönelikolan korkularını da göstermektedir. Onlar dadevrimcilerin, komünistlerin tarihsel rollerini çok iyibilmektedirler, ki bu rol onları da tarihin çöp sepetineatacaktır. İşte bundandır itlerin acı ile ulumaları!Pervasız saldırıların arkasındaki gözü dönmüş ruh, bukorkudan beslenmektedir.

Ankara’da yaşanan ve hala kolluk güçlerincedevralınarak devam ettirilen saldırı ise işte busıkışmışlığın, bu alçaklığın kaba bir tezahürüdür.Devrimcilerin kanını dökenler eninde sonunda tarihönünde hesap vereceklerdir.

AKP’nin hizmetçileri istedikleri kadar ulusunlar,kolluk güçlerine, satırlarına güvensinler; AKP’nin polisiistediği kadar kraldan çok kralcı kesilsin biz sınıfdevrimleri devrimci seçim çalışmamızı her koşuldaısrarla, kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Onlaraen güzel yanıtımız yükselen sınıf çalışmamız olacaktır.Yeni Greif’ları örgütlemek, yeni Ekimleri yaratmak! İştebu cellatlara, uşaklara verilecek cevabımız olacaktır.

Tüm yoldaşları Türkiye’nin işçi havzalarındayükselen devrimci sınıf çalışmamızın çoşkusuylaİzmir’den selamlıyor, baskılara, faşist saldırılara karşıtüm işçi ve emekçileri ise bir kez daha düzenpartilerinden hesap sormaya, sınıf mücadesiniyükseltmeye, devrim ve sosyalizm davasına omuzvermeye çağırıyoruz!

Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!Baskılar bizi yıldıramaz!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

İzmir BDSP26 Mart 2014

Yanıtımız “Yeni Greif’ler örgütlemek,yeni Ekimler yaratmak” olacak!

Öcalan’ın Newroz mesajı

Bu açıklama, Öcalan’ın önden yine tarihi olarakilan edilen yeni Newroz mesajını büyük bir merakkonusu haline getirdi. Fakat Diyarbakır Newrozalanında, 1 yıllık süreci ve dolayısıyla Öcalan’ınyaklaşımını bilenler için hiç de şaşırtıcı olmayan biraçıklama okundu. Selamlama, temenniler ve bir kezdaha “müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve”talebi dışında mesajın iki teması vardı. Birincisi “son200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim”e karşı “demokratik anayasal bir rejim”eyapılan vurguydu. İkincisi ve asıl önemlisi, KCKaçıklamasından sonra sürecin muhatabı olan AKPüzerine söylenenlerdi. Bu konuda Öcalan; “Şu anakadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Busüreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini,gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testtenhükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasaltemelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen ikitaraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır”diyerek, açık bir şekilde AKP’yle yola devam demişoldu.

Bu açıklamanın ardından KCK’nin açıklaması saltbir taktik söylem değilse ve bu sınırlarda bir işlevoynamamışsa gerçek anlamda yok hükmündedir. KezaKCK yetkililerinin, esas muhatap demokrasi güçleridir,Öcalan’ın bir yıl önceki çağrısı da onlaraydı, bu açıdanbiz de üzerimize düşeni yapamadık yönlü söylemleride özel bir değer taşımıyor. Şimdi her şey 30 Martseçimlerinin ertesine bırakılmış durumda. KCKyöneticisi Murat Karayılan’ın açık ifadesiyle 1-2 haftaiçinde bir adım atılmazsa süreç bitmiş olacak deniliyorama AKP tam bir hezimet yaşamadığı sürece,dolayısıyla genel seçimlere kadar oyalamaya devamihtiyacı duyacağı ölçüde, gerçek hiçbir adım atmasabile “çözüm süreci” aldatmacasından kolay kolayvazgeçmeyecektir. Bu durumda kimin ne dediğinedeğil, Öcalan’ın ne yapacağını bakmak daha doğruolacaktır. Öcalan ise gerçek anlamda bir meşruiyetkrizi yaşayan, Haziran’dan bu yana tepe taklak çöküşedoğru yuvarlanan, Kürt hareketinin hayırhahtutumuna daha çok muhtaç kalacak bir AKP ileköprüleri atmak yerine, onu belli adımlar atmayazorlamayı deneyeceğini Newroz mesajıyla ortayakoymuş bulunuyor. Başka türlü bir yıl boyuncaoyalamak-aldatmak dışında hiçbir şey yapmayan ya daLice katliamı, Paris cinayetleri, KCK tutuklamaları, Kürtillerinde baraj ve karakol yapımları, Rojava’da kirlisavaş yürüten, 17 Aralık’tan sonra bütün bunları“paralel devlete” havale etme pişkinliği gösterenAKP’nin “barış arayışından kararlılıkla” çıktığındanbahsedemezdi. Şimdi Kürt halkında 2015’inözgürlükler yılı olacağı yanılsamasının yaratılmasınıngerisinde de bu vardır.

İşçi sınıfı ve emekçi kitleler ile Kürt halkı için yolgerçekten çatallaşmış durumda. Ya bu yanılsamalarlaoyalanıp düzene karşı öfkenin seçim hesaplarında yitipgitmesine katlanılacak ya da Haziran’ın dersleriyledevrimci-militan mücadelenin bayrağı yükseltilecek.Zira “İmralı görüşmelerinin” ilan edilmesinden buyana geçen tüm sürecin gösterdiği üzere, Kürt halkıdevrimci inisiyatifle öne atılmadan, işçi sınıfı veemekçi kitleler mücadele sahnesine çıkmadan,“çözüm süreci” oyalaması son bulmayacaktır.

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 13

Ankara’da düzenin seçim oyununa karşı devrimmücadelesini yükseltme çağrısı yapan BağımsızDevrimci Sınıf Platformu çalışanlarına AKP’li faşistlertarafından planlı saldırı gerçekleştirildi.

Batıkent Metro çıkışında dağıtım yapan sınıfdevrimcilerine bir otobüsle gelen AKP’liler satır vesopalarla saldırdı. Sınıf devrimcileri karşılık verdi ancaksaldırıda iki BDSP’li yaralandı. Durumu ağır olan sınıfdevrimcisi Hasan Akman ve Ekim Geçliği okuru UtkuSapankıran hastaneye kaldırıldı.

Yenimahalle Devlet Hastanesi’ne götürülenyaralılardan durumu ağır olan Hasan Akman İbni SinaDevlet Hastanesi’ne sevk edildi. Hasan’ın elindeki kesiksinirleri parçaladığı için acil ameliyata alınması gerekti.Utku Sapankıran’ın beyin tomografisi çekildikten sonradurumu iyi olmasına karşın sabaha kadar müşahedealtında tutulmasına karar verildi.

Saldırının ardından BDSP’liler Batıkent Metroİstasyonu’na çekilirken faşist çeteyle araya çevikkuvvet polisleri girdi. Saldırganların metro önündebekleyişi sürerken sınıf devrimcileri ablukaya karşıherkesi desteğe, Batıkent Metro’ya çağırdı.

Faşist çete saldırının ardından bölgeden poliskorumasında çıkarılırken yüzlerce işçi ve emekçiistasyon önünde toplandı.

Faşist saldırının hesabı soruldu

Faşist çetelerden hesap sorma kararlılığı ile kitleAKP seçim bürosuna yürüdü. Polis seçim bürosunukorumaya alırken BDSP’liler yoldaşlarına saldırınınhesabını soracaklarını haykırdı. AKP’lilerin seçimbürosu ve ses araçları tahrip edildi. Polisler AKP seçimbürosuna girmek için yüklenen kitleye saldırdı. Yoğungaz bombası kullanan polis karşısında kitle toplu haldekalmaya devam etti. Polisle çatışma cadde üzerindesürdü.

Eylem boyunca “Batıkent sokağa, hesap sormaya!”,“Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atıldı. Yüzlercekişi polisin gaz ve ses bombalı saldırısına rağmençatışmayı sürdürdü. Çatışma Batıkent Metro önündekimeydanda devam etti. Polis iki koldan yoğun gazbombası kullanarak saldırdıktan sonra kitle sokaklarabölünmesine rağmen çatıştı. Meydana çıkan tümsokaklarda kitle sloganlarla eyleme devam etti.

Polis saldırılarının ardından şehrin farklınoktalarından gelenler GİMSA önünde beklenildi.Öfkeli kitle sloganlar eşliğinde saldırının yaşandığı yereyolu kapatarak yürüdü. “Yaşasın devrimci dayanışma!”sloganlarıyla yürüyen kitlenin önünde BDSP’lileryaralanan yoldaşlarının kanlı önlüklerini taşıdılar.

Saldırının yapıldığı yerde açıklamayı AnkaraBüyükşehir Belediyesi Bağımsız Sosyalist Başkan AdayıMelek Altıntaş yaptı. Altıntaş, saldırının arka planınadikkat çekerek polis korumasındaki bu saldırılarındevrimcileri yıldıramayacağını ifade etti.

Eylemde saldırıya uğrayan bir BDSP’li deyaşananları anlattı.

İbni Sina Hastanesi önünde sınıf devrimcilerininbekleyişi sürerken destek ziyaretleri gerçekleşiyor.

İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği,Kaldıraç, AKA-DER, Alınteri destek için hastane önünegeldi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Batıkent’te sınıf devrimcilerinefaşist saldırı!

Buca’da hesap sorma çağrısıŞirinyer Seçim Bürosu’nda, Batıkent’teki saldırı haberini alarak biraraya gelen BDSP’liler Şirinyer Tansaş

önünde “Haramilerin saltanatını yıkacağız!” pankartı açtı. “Katillerden hesabı emekçiler soracak!”, “Faşizmekarşı omuz omuza!” sloganları ile başlayan eylemde Bucalı işçi ve emekçilere seslenildi.

“Katiller iş başında! Eli kanlı AKP iş başında!” diyerek başlayan konuşmada Batıkent’te gerçekleşen saldırıteşhir edildi. Alkışlarla, zafer işaretleriyle karşılanan konuşmada AKP’nin kirli şeceresi de orataya serilerek“Evlerinden kasalarca paralar çıkanlar, çocuklarına gemicikler alanlar bizlerin çocuklarına ölümü reva görüyor.Ceylan’ı katlettiler, Berkin’i katlettiler. Mehmet dün gece başından gaz fişeği ile vuruldu. Ankara’da sınıfdevrimcileri yoğun bakımda!” denildi. Öfkeli konuşma sıklıkla hesap sorma çağrısını yükselten sloganlarlakesildi.

Konuşmanın devamında Buca’da yine AKP’lilerin engelleme girişimleri anlatılarak devrimci çalışmanındevam edeceği vurgulandı. Bucalı işçi ve emekçiler AKP’ye, düzen partilerine kanmamaya hesap sormayaçağrıldı. Batıkent’teki çatışmanın bilgisinin de paylaşıldığı konuşmada “Ankaralı emekçiler hesap soruyor!”denilerek Ankara’ya selam gönderildi.

Son olarak “Dün olduğu gibi bugün de yarın da fabrika önlerinde, emekçi semtlerinde olmaya devamedeceğiz. Devrim ve sosyalizm mücadelesini yükseltmeye devam edeceğiz. Baskılarına, saldırlarına karşı tümişçi ve emekçileri hesap sormaya, örgütlenmeye çağırıyoruz!” denildi.

“Ne AKP, ne CHP çözüm devrim, kurtuluş sosyalizm!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Bedel ödedik, bedelödeteceğiz!” sloganları ve alkışlarla açıklama son buldu.

Kızıl Bayrak / Buca

Faşist saldırıya karşıEsenyurt’ta yürüyüş

Batıkent’teki saldırı Esenyurt’ta protesto edildi.Saldırının ardından birkaç saat içinde toplanan BDSP’lilerDepo Kapalı Cadde’de flamaları ve sloganlarıyla yürüyüşyaptı.

Burada yapılan açıklamada düzenin seçim oyunuteşhir edilirken devrimci faaliyeti hiçbir gücünengelleyemeyeceği ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 13

Türkiye’de sermaye sınıfının devlet aygıtı olağandışı günler yaşamakta. AKP ve Erdoğan 3 Kasım 2002seçimlerinden büyük bir fark ve oy oranıyla birinciçıkmıştı. Hükümetinin ilk yıllarını “çıraklık dönemi”olarak adlandıran Erdoğan’ın hedefleri büyüktü.“Kalfalık dönemi”ni de başarılarla atlatacak, yerel vegenel seçimleri de oy çoğunluğuyla birincitamamlayacaktı. BOP’un eşbaşkanı Erdoğan için“ustalık dönemi” başlamıştı.

Hedefte 2023 vardı. Hatta daha da ötesi, 2071... Bugüveni bin yıl süreceği söylenen 28 Şubatmüdahalesine, sonuçlarıyla birlikte son vermişolmaktan kaynaklanıyordu. Gücünü, sırtını yasladığıABD emperyalizminden ve sermaye sınıfındanalıyordu. Sözünü rakiplerine karşı sakınmadansöyleyebilmesinin gerisindeki kimlik ve karakterini,hizmetlerinin karşısındaki dokunulmazlıkbiçimlendirmişti. Ancak bu düzende her yolun, birçıkışı olduğu gibi inişi, yükselişi olduğu gibi de çöküşüvardı.

“Fetret devri”

İçinde tarikatların ve cemaatlerin olduğu gericikoalisyonda Gülen cemaatinin özel bir ağırlığı vardı.‘Din kardeşleri’ arasında bugün yaşananlar çokçaövünülen Osmanlı’nın “Fetret devrini”anımsatmaktadır. Bu iç kargaşanın nasılçözüleceğinden bağımsız, Erdoğan’ın “ustalık dönemi”kendisi için bir çöküş dönemi olmuştur.

Erdoğan’ın bir “diktatör” olarak telaffuz edilmeyebaşlandığı süreci sadece onun kişisel hırsıyla açıklamakbüyük resmi görememektir. Emperyalizmin ve işbirlikçisermaye sınıfının en keskin saldırılarının hayatageçirilebilmesi keskin bir bıçak sayesinde mümkünolabilirdi.

Erdoğan’ın bir korku imparatorunadönüştürülmesi, toplumsal dinamikler üzerinde korkuatmosferinin oluşturulması boşuna değildir. 3Kasım’dan bu yana en çok duyduğumuz AKP’nindevletin tüm kurumlarını sırayla ele geçirdiğiydi. Polis,ordu, yargı vb. devletin tüm kurumları Erdoğan’ınhizmetindeydi.

İki tek parti, iki “diktatör”

Erdoğan’ın da sürekli Adnan Menderes’ihatırlatması boşuna değildir. Demokrat Parti hükümetive Adnan Menderes bugüne fazlasıyla benzemektedir.14 Mayıs 1950 seçimlerine “Yeter, söz milletindir!”sloganıyla giren DP %53.3 oyla 420 milletvekiliçıkarmıştır. Bu seçimlerde CHP ise %39.9 oyla ancak 69milletvekili çıkarabilmiştir. DP’nin 1957 seçimlerindeoy oranı %47.91 ile ciddi bir düşüş yaşamıştır.

Menderes hükümeti kapitalist-emperyalist malikuruluşlarla kendinden önce yapılan antlaşmalarıarttırarak devam etmiştir. Bu dönemlerde Türkiye’ninABD için değeri, Kore’deki “23 sentlik” Türk askeri

kadardır. Amerikan emperyalizmi için Kore’de ödenendiyet karşılığında Türkiye NATO’ya girebilmiştir. 1950-1960 arasında 867 gazetecinin mahkumiyetiylesonuçlanan 2300 basın davası bulunmaktadır.Menderes’in 10 yıllık serüveni kendisi gibi işbirlikçiolan bir önceki hükümetle ciddi bir hesaplaşmadönemidir. Toplumsal muhalefete dönük sınırsız birbaskı mekanizması kurulmuştur. Kore savaşına karşıçıkmak tutuklanma nedenidir.

Bu baskılardan aydınlar, ilericiler, 6-7 Eylül’deolduğu gibi azınlıklar, sosyalistler fazlasıyla nasibinialmıştır. 1960’da gazeteler basıldığı matbaalarlabirlikte kapatılmıştır. DP’nin güçlü olduğu İzmir mitingiiçin yandaş basın Menderes’i 300 bin kişi karşıladıderken, Akşam gazetesi havadan çekilmiş bir fotoğrafyayınlayarak katılımın daha az olduğunu gösterinceaynı gün kapatılmıştır.

Bugün Erdoğan’a ithaf edilen diktatör yakıştırmasıo günlerde de sokaklarda atılan sloganlar arasındadır.28 Nisan 1960’da Beyazıt Meydanı’ndaki öğrencigösterileri sırasında öğrenciler, “Kahrolsundiktatörler!”, “Hürriyet isteriz!” sloganlarıyla eylemyapmaktadırlar. Polis kurşunuyla üniversite öğrencisiTuran Emeksiz bu eylemde, 30 Nisan’da da liseöğrencisi Nedim Özpolat bir tankın altında kalarakhayatını kaybetmiştir. Menderes için sonun habercisiüniversite öğrencilerinin kulaktan kulağa yaydıkları“555 K” şifresidir. 5. ayın, 5. günü, saat 5’te Kızılay’datoplananlar, bir ülkenin başbakanını, Menderes’itartaklamışlardır.

Hepsinin bir vadesi var

Sermaye devletinin siyasal yaşamında büyük oyoranlarıyla hükümet olan sadece Erdoğan AKP’siolmadığı gibi, Menderes DP’si de değildir. Emperyalistsistemin Türkiye’ye 24 Ocak Kararları’nı uygulamasıiçin gönderdiği memuru olan Turgut Özal’a 12 Eylülfaşist darbesinin ardından kurdurduğu ANAP da birbaşka örnektir. Rakiplerine büyük farklar atan ANAP datek parti hükümetidir. Özal da bu hükümetin başıdır.Özal’ın da ANAP’ın da sonu malumdur.

DP’den ANAP’a ve AKP’ye tümü kapitalist sistemindevlet aygıtında, oy oranlarının dağılımından çıkansonuçların ibretlik örnekleridir. Verilen hizmetemperyalist-kapitalist sisteme ve onun sömürücüsınıfınadır. Ancak hepsinin bir vadesi vardır. Hiçbiri bakideğildir, aksine örneklerine bakıldığında görülecektir kitrajiktir. Kalıcı olması için çalışılan ise bu sömürüdüzenidir.

Diktatör olarak adlandırılan, etrafına korku salanbir zat, “beni de dinlemişler, ailemi de dinlemişler”diye feryat etmektedir. Beyni paralel bir alemegöçmüştür. Ele geçirdiği söylenen kurumlara yönelikdefalarca tasfiye hareketine girişmek zorundakalmıştır.

Sermaye sınıfının devlet aygıtı içinde ve onun enileri uç noktalarında işte bunlar yaşanmaktadır. Buörnekler en çok da düzen sınırları içinde demokrasioyunu oynayanlar, düzeni içerden değiştirmeiddiasında bulunanlar için öğretici olmalıdır.

AKP: “Ustalık döneminde”bir çöküşün hikayesi

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 13

Türkiye, temel hak ve özgürlükler alanında sonderece bozuk bir sicile sahip bir ülkedir. Faşist baskı veyasaklamalar ülkesi olarak hemen her gün yeniörnekler yaşanmaktadır. Zaten düşüncenin “suç”sayıldığı bu düzende, söz ve ifade özgürlüğüne dairyeni yasaklamalar şaşırtıcı olmamalıdır. Son Twitteryasağı da bu yanıyla beklenebilir bir şeydir. Zira düzeniçine girdiği derin siyasi krizini işçi ve emekçilere dahaçok baskı uygulayarak, sindirme politikalarını devreyesokarak, yeni yasaklar dayatarak atlatmayaçalışmaktadır. Özellikle Haziran Direnişi ile başlayandönem itibariyle kitlelerin eylemli öfkesi düzeninefendilerini epeyce korkutmuştur. Bu direnişte sosyalmedya üzerinden gelişmelerin hızlıca yayılması veörgütlenme ağlarının oluşması sosyal medyayı hedeftahtasına oturtmuştu. Daha o zamanlardan Erdoğanbunları yasaklama isteğini dile getirmekteydi. Benzernedenlerle Mısır’da ve Tunus’ta meydana gelen halkhareketlenmeleri sırasında da, hükümetler Facebookve Twitter erişimini engellemişti.

Bu ülkede söz ve ifade özgürlüğühiç olmadı ki!

İşçi ve emekçilerin internet kullanımınınyaygınlaşması böylesi düzenlemeleri egemenlercezorunlu kılıyor. Twitter yasağı milyonlarca kişinindoğrudan bu yasaklamalarla tanışmasına vesile oldu.Ama zaten devrimci ve ilerici yayınların internetsitelerinin geniş kitlelere ulaşmasını engellemek içinbu yasaklamalar hep vardı. Dün gazetelertoplatılıyordu, kitaplar yasaklanıyordu. Bugün debunlara ek olarak internet kullanımı artınca internetyasakları eklendi. Devamı da gelebilir zira Erdoğankonuşmalarında hedefine facebook ve youtoube dakoyduğunu gizlemeye gerek bile görmüyor.

Türkiye’deki internet yayınlarına ilişkinyasaklamalar 2007 yılında “5651 Sayılı İnternetOrtamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve BuYayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele EdilmesiHakkında Kanun”la tanımlandı. 5 Şubat’ ta ise, bukanunda değişiklik yapan yasa, torba yasa içindeTBMM Genel Kurulu’ndan geçirilerek yasaklamalarınalanı daha da genişletildi. O zaman da sansürtartışmaları gündeme gelmişti. Bu düzenlemelerdekikeyfiyet tepki çekmişti. Buna göre hükümet üyelerininde adının karıştığı yolsuzluk iddialarına ilişkin telefonkonuşmalarının dökümlerini içeren haberler “kişilikhakları” ve “özel hayat” ihlali gerekçe gösterilerekidare ve/veya mahkemeler tarafından habersitelerinden kaldırılabilecekti. “Gazetecilik görevi vekamunun bilgi alma hakkı” olarak değerlendirilerekbenzer haberleri yayınlamaya devam eden siteler“ihlalin başka türlü önlenemeyeceği kanaati” gerekçegösterilerek kapatılabilecekti.

“Twitter miwitter kökünü kazıyacağız”

Tayyip Erdoğan’ın Bursa’daki “Twitter miwitterkökünü kazıyacağız” sözlerinden hemen sonra,

Twitter’ın kapatılması ise çoğu kimsede “bu kadar daolmaz” dedirtti. Yine de olası tepkileri de hesabakatmak için bu kapatmaya bir kılıf bulmuşlardı.Türkiye’den Twitter’ a girilmek istendiğinde, “Samsunve İstanbul’daki şikâyetler üzerine alınan mahkemekararları doğrultusunda Telekomünikasyon İletişimBaşkanlığı’nın siteye koruma tedbiri konulduğu”mesajı çıkıyor. Böylece doğrudan sansüryapmadıklarını söyleyerek durumu kurtarmayaçalışıyorlar. (Bunların ön yoklama niteliğindekihamleler olduğu unutulmamalıdır. Eğer tepkilergelişmese, daha doğrudan başka yasaklamalarlasansürün dozunu artıracaklardır.)

Tabii ki çoğu kimse bu yasaklama “kılıfına”inanmamaktadır. Çoğu yorum bu yasaklamanıngerisinde Erdoğan şahsında AKP’nin ses kayıtları ilebaşına gelecek yeni skandalların paniği olduğuyönündedir. Çünkü sosyal medya sayesinde yolsuzlukve diğer çirkinlikler çok kişiye bir anda ulaşabiliyor.Örneğin mecliste okutulmayan fezlekelerde neyazdığını zaten emekçiler sosyal medya ileöğrenebilmişlerdi. İktidarın asıl korkusu da zatenemekçilerin bilmesi ve onların öfkesinin hedefindeolmasıdır. Emekçiler bilmese ya da eskisi gibi bilse desokağa çıkmaya korksaydı işleri ne çok kolay olacaktı!O yüzden bu kadar öfkeliler, Twitter’ ın kökünükazımaktan bahsetmekteler. Çünkü zor durumdalar.

Erdoğan konuşmalarının satır aralarında niyetiniaçıkça ifade de etmektedir. Kendi güvenliğini ülkegüvenliğine kodlamış ve şöyle konuşuyor: “Malummedya bize saldırıyor. Neymiş? Özgürlükleretahammülsüzlükmüş. Kim olursa olsun dinlemiyorum.Dünya karşımıza dikilse, ülkemin güvenliğini tehditeden her saldırıya karşı tedbir almak durumundayım.Bu Twitter denilen kuruluş bu Youtube bu Facebook.Bunlar aileleri kökünden sarstılar. Bunlarda montajvar. Her yol var. Ben aklı selim sahiplerinin nasılsavunduğunu anlamıyorum. Her tür yalan varburalarda. Kalkıp da yapılmamış şeyleri yapılmış gibianlatanlara tavır almayacak mıyız? Siz bize bu ehliyetivermediniz mi? Ülkemizi karıştıracaklar. Geziolaylarında ne yaptıklarını biliyorsunuz, 17 Aralık’taneler yaptığını biliyorsunuz. Eee? Duralım mı? Halaseyir mi edelim?” Bu alıntı zaten Twitter yasağının neamaçla yapıldığını özetliyor.

Hak ve özgürlükler için örgütlü mücadele!

Sermaye iktidarının dümeninde kim olursa olsun“kırmızı çizgiler” hep olmuştur. Bugün bu kırmızçizgiler “özel hayatın” korunması denilerek daha dagenişletilmiş oldu. Bu ülkede devrimciler, ilericiler bukırmızı çizgiler nedeniyle zindanlara atılmış, her türdenyasaklamaların ve sansürün hedefinde olmuştur. Dünbunu “terör”, “yıkıcı”, “bölücü” faaliyet kılıfıyla genişkitlelerin tepkisini almadan yapıyorlardı. Bilinçleribulandırılmış kitleler buna inanıyor, “ülke güvenliği”denildiğinde yasaklamaları meşru görebiliyordu. Şimdiise “ülke güvenliği” Erdoğan’ın “özel hayatı” ile birlikteanılınca, yıpranan imajı ile birlikte bu yöntem pektutmadı. Ortaya çıkan, üzeri örtülmesi zor çirkinliklerkarşısında bu sefer emekçilerin tepkileri gelişti.

Önemli olan Twitter yasağının gerisindeki burjuvasınıf egemenliği ve çıkarlarını görmektir. Kuruluşundanberi bu düzende işçi ve emekçilerin gerçek sınıfkimliklerinin ve çıkarlarının farkına varmamaları için bubaskı ve yasaklamaların yapıldığı kavranmalıdır. Herdönem egemenlerin ihtiyacına göre bu baskı veyasaklamalar yapılmış, ne zaman ki toplumsalmuhalefet buna karşı çıkmış o zaman kimi demokratikadımlar atılabilmiştir.

Özetle bu düzende gerçek anlamda özgürlüktenbahsedilemez. Olduğu kadarıyla da geçicidir. Sermayesınıfın çıkarlarına göre fırsatını bulduklarında gerialınabilir. Sermaye devleti, mevcut düzenin devamı içinişçi ve emekçi halklara karşı her türlü sindirme,korkutma ve yıldırma yöntemini uygulamaktanvazgeçmeyecektir. Polis ve yargı terörü ile muhalif hersesi, gazla, copla, kurşunla, anti-demokratik yasalarlasusturmaya devam edeceklerdir. Buna karşı başta“Sınırsız söz, basın, örgütlenme gösteri ve toplanmaözgürlüğü!” olmak üzere yaşamın her alanındauygulanan baskılara karşı taleplerimizi örgütlü birşekilde yükseltmek gerekmektedir. Bu örgütlümücadele ve tepki sayesinde, bu düzen içinde dehaklar ve özgürlükler elde edilebilir. Ancak bu yetmez.Gerçek ve kalıcı haklar için, özgür bir yaşam içinsosyalizm mücadelesinin büyütülmesi gerekmektedir.

“Tweet miweet anlamaz o!”

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 13

- Biber gazı polis şiddetinin değişmez unsuruhaline geldi. Siz de buna karşı Biber Gazı Yasaklansınİnisiyatifi olarak yan yana geldiniz. İnisiyatifinkuruluş sürecini anlatabilir misiniz?

- Biber gazı, cop, TOMA, ters kelepçe, plastikmermi vs. bunların hepsi kolluğun sokaklardaüzerimizde kullandıkları işkence araçları aslında. Şuanda kampanyamız biber gazının yasaklanmasıüzerinden sürmekte, ama temelinde biz kolluğun tümbu işkence araçlarının yasaklanmasını istiyoruz.

Biber gazı bir kimyasal silah. Buna ek olarak sondönemlerde de özellikle ateşli silah şeklinde dekullanılıyor. Yani bedenimizde yarattığı/yaratacağıakut/kronik etkilerin yanısıra artık ateşli silah olarakkullanılarak da ölümlere yaralanmalara sebep oluyor.Ne yazık ki yaşadığımız coğrafya bu silaha oldukçaaşikar. Egemenler, gücünü sarsabilecek hareketlerekarşı kolluk güçlerini hunharca kitlelerin üzerinesalmakta. Bu kimyasal silah yıllarca Kürtler,devrimciler, demokratik hak talepleriyle sokaklaraçıkanlara karşı azgınca kullanılmıştır. Geçtiğimiz yılHaziran Direnişi ile bu işkence toplumsallaşmış, adetabuna maruz kalmayan kimse kalmamıştır. Evde,okulda, işte, hastanede, sokaklarda, parklarda…Nerede, kim, ne yapıyor olduğunuzdan bağımsız olarakbu gaza bir şekilde maruz kalıyorsunuz. Ne yazık ki budireniş süresince birçok sokak hayvanı ölmüş, onlarcaarkadaşımız gözünü kaybetmiş, buna maruz kalanhemen herkes psikolojik travmaya uğramış, AbdullahCömert, Ahmet Atakan, Berkin Elvan hayatlarınıkaybetmiştir. Buna bir de iş cinayetlerini ekleyebiliriz:Serdar Kadakal, İrfan Tuna çalıştıkları işyerlerinde, öyleki geçtiğimiz günlerde de Dersim’de bir polisin bibergazının tetiklemesi ile kalp krizi geçirmiş ve hayatlarınıkaybetmişlerdir. Şu anda da aklımız Silvan’da, 10yaşında başından gaz kapsülü ile yaralanan MehmetEzer’de. Umuyoruz ki iyi haberlerini alırız.

Biber Gazı Yasaklansın İnisiyatifi bu ölümlere,yaralanmalara, travmalara “artık yeter” demek için biraraya geldi. En temel insan hakkı olan kendini ifadeedebilme özgürlüğünün ihlalini durdurabilmek için biraraya geldi.

Kimya Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarakbu konuda çok değerli uzmanlara ve çok değerliçalışmalar yapan, alanda sürekli emek veren dostlarabir çağrı yaptık. İlk çağrı ile Kimya Mühendisleri Odasıİstanbul Şubesi, İstanbul Tabip Odası, İstanbul EczacıOdası, İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan HaklarıVakfı, Çağdaş Hukukçular Derneği ve ToplumsalDayanışma için Psikologlar Derneği bir araya geldi veilk etapta biber gazı başta olmak üzere polisin zorkullanım araçları ile ilgili dezenformasyonu ortadankaldırmak ve konuyla ilgili bilimsel, toplumsal veriyibuna maruz kalan tüm toplumla paylaşmak,sonrasında da bu konuya herkesle birlikte kafa yormakiçin bir sempozyum forum düzenledik. Busempozyumdaki sunumların hepsi internet sitemizdepaylaşılacak.

Sempozyum forumdan çıkan deklarasyon ile tümkurumlara, demokratik kitle örgütlerine, emek ve

meslek örgütlerine, partilere bir çağrı daha yaptık vebu çağrıya birçok örgüt cevap verdi. “Biber gazıyasaklansın” diyen tüm örgütlerden hala imzalaraldığımızı ve beklediğimizi de ayrıca belirtmek isterim.

- Biber gazının tehlikesi ortada. Fakat yine deyapılan açıklamalarla bu inkar ediliyor. Bu konudakitlelerin yeterince bilgilendirilmediği de ortada.İnisiyatif bu konuda ne yapmayı düşünüyor?

- Devlet erkanından “biber gazı organiktir” diyenoldu, “biber gazı zararsızdır” diyen oldu. Biz de bilimselgerçekliklere ve tarihsel yaşanmışlıklara dayanarakdiyoruz ki “biber gazı ölümcüldür”! Kimyasal birsilahtır, bir işkence yöntemidir.

Biber gazı kullanımının kitlelerce normalkarşılanmasına dur demek istiyoruz. Başlı başınakolluğun “müdahale” etmesi, ne kendi yarattıklarıburjuva hukuka uygun ne de evrensel olarak kabuledilmiş insan haklarına. Öncelikle bunun bu kadarazgınca kullanılmasının, topluma dönük bir tehditolduğunu belirtmek istiyoruz. Biber gazı kullanımınınişkence olduğunun altını çizmek çok önemli. Bukonuda panel, forumlar planlanacak. Park, mahalleforumlarında da konu tekrar anlatılacak. Sosyalmedyadan, internet sayfamızdan paylaşımlarlatoplumsal hafızayı diri tutmak için yitirdiklerimiz,yaşananlar ve konu üzerine bilgiler paylaşılacak. Her ayrapor açıklayacağız. Basından derleyebildiğimizkadarıyla kolluk güçleri o ay içerisinde kaç müdahaledebulunmuş, bu kimyasal silaha ne sıklıkla maruzkalmışız, nasıl etkilenmişiz. Ve bu açıklamayı takibenher ay bir bileşenimizle biber gazı nedenyasaklanmalıdır sorusunun cevabını vereceğiz. Meselabu ay İstanbul Veteriner Hekimler Odası ve GeziŞehitleri ve Gazileri Platformu yaptı bu açıklamayı.Biber gazının yasaklanmasına dönük videolar çekipbunları paylaşacağız. Etkinlikler düzenleyeceğiz. Veyeni bileşenlerimizle her ay düzenli yapacağımıztoplantılardan ne kararlar çıkarsa bu şekilde birmücadele hattı öreceğiz.

- İnisiyatif olarak kampanya da başlattınız.Kampanyayı biraz açabilir misiniz? Hedefleri nelerdir,nasıl bir çalışma yürütülecek vb...

- İlk hedef biber gazının yasaklanması. Bununlaberaber bunun dünyada örnekleri de var. İspanya’dagözünü kaybedenlerin mücadelesi sonucu plastikmermi yasaklandı mesela. Bahreyn’de uluslararası birkampanya ile Bahreyn’e biber gazı satışı yapan GüneyKore’ye baskı yapıldı ve şu anda satışlar bir süredurdurulmuş durumda. Bunun devamında da dahageniş çerçevede kolluğun tüm zor kullanım araçlarınınyasaklanması, toplumsal olaylarda görevli kollukgüçlerinin gerçek mermi taşıyan silahlar kullanmaması,bugüne değin işlenen suçların failleri veazmettiricilerinin yargılanması. Toplum olarakyitirdiğimiz (yitirtilen) adalet duygusunu ancak buşekilde yeniden kazanmak mümkün olacak.

Kampanyanın bir ayağı bir yandan kitleleri bukonuda sürekli diri tutmak. Bununla ilgili yapılacaklarısıraladık. Her ay açıklanacak raporu önemsiyoruz buanlamda. Buna ek olarak da konunun tümpaydaşlarını, örgütleri, kişileri, buna maruz kalanherkesi bir araya getirecek bir birleşik mücadele hattıörmek. Bir imza kampanyası da başlatacağız, bunlarmeclise gidecek. Bir yandan da etkinlikler,eylemliliklerle güçlendirilecek. Hak sokakta kazanılır.

Diğer yandan uluslararası bir kampanya içininisiyatif bileşenleri bağlantılarını bilgilendirecek.

Biz bu işi buna maruz kalan, kalmış, kalacak olanherkesle sürdürmek istiyoruz. Bu toplumsal bir sorunve dur demediğimiz sürece, bir işkence yöntemiolduğunu unutup normalleştirdiğimiz sürece canyakmaya devam edecek. Kolektif bir akılla, omuzomuza bir mücadele ile bu işkenceye dur diyebiliriz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“İlk hedef biber gazının yasaklanması!”

İLETİŞİM: https://www.facebook.com/bibergaziysklnsn?fref=ts

https://twitter.com/bibergaziinsytf

http://bibergaziyasaklansin.net/index.html

[email protected]

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 13

Düzen solu seçimi kazanmak için her yolu mübahgördüğünü kanıtlayan bir dizi yaklaşım sergiledi.Ankara’da kendisini “olgunlaşmış” olarak tanımlayanbir faşist olan Mansur Yavaş’ı aday gösterdi. CHP lideriaynı anda zafer işareti yapanlara zafer işareti yaparakya da Kurt işareti yapanlara Kurt işareti yaparakselamlama icraatlarının altına imza attı.

Kemal Kılıçdaroğlu bir yandan Tayyip Erdoğan’ınartık izin vermeyeceğini söylediği Fethullah Gülen’inrejisörü olduğu Türkçe Olimpiyatları’na sahip çıktı.Böylece Cemaat’in gözüne girmeye çalıştı. CHP lideri,bir yandan da faşistlerin gönlünü hoş tutmak içinçabalarını yoğunlaştırdı. Kısacası oportünizmi rehberedindi.

CHP politik omurgasızlıkta sınır tanımadı. EskiÜsküdar Müftüsü’nü aday yapıp “yaparsa ÜsküdarMüftüsü İhsan Özkes’i yapar. Yoksulun sorununuçözerse müftü çözer” diyebildi. Yoksulun sorununumüftünün çözmesi yaklaşımının tek bir nedeni vardı. Oda oy avcılığıydı. Dahası CHP ve liderinin takiyeciyaklaşımdan medet uman rezil tutumunun ifadesiydi.

CHP ve lideri önce Okyanus ötesiyle uzlaşmayaçalıştı. Bu noktada belli bir mesafe de aldı. Cemaat’ınoyları önemli! Bunun için CHP ve lideri, İstanbulBüyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül yoğun birçaba gösterdi. Fethullah Gülen bir anda “ilim önderi”mertebesine yükseltildi. Devrimcilere, devrime aitolan tüm değerlere ağzından köpükler saçarakküfreden Mansur Yavaş’ı içine sindiren CHP, Ankara’daseçim kazanmayı umdu.

Fethullah Gülen ve ekibi uzun süre AKP içinden birkopuş gerçekleştirip Abdullah Gül başkanlığında birparti kurdurma hevesi peşinde koştu. Ancak bu plantutmadı. Zira Abdullah Gül siyasi geleceğini riskeetmek istemedi. Bunun üzerine Fethullah Gülen veekibi CHP’ye yatırım yapmak istedi. Zira ancak böylesibir birliktelik cemaatin AKP’den hesap sormasınınönünü açabilir, AKP’yi güçten düşürebilir. CHP de,cemaatin desteğiyle AKP’yi İstanbul, Ankara vb.yerlerde düşürmeyi planlıyor. CHP tıpkı Gülen cemaatigibi “kazan-kazan” stratejisine yatırım yapıyor.

Burjuva cumhuriyetinin tarihsel mirasının tümaşamalarında özel rolü olan CHP sömürü ve açlığınkaynağı sermaye düzenin has partisidir. KemalKılıçdaroğlu’nun yaptığı bozkurt işareti, ya da zaferişareti CHP’nin bilindik omurgasız seçim politikasınıngöstergesidir.

CHP’nin tarihi de bu türden olaylarla doludur.Faşist partinin sembolü olan kurt figürü CHP’nintarihsel serüveninin en iyi özetidir. Faşist katliamlarlakana bulanmış bu ülke topraklarında, işçiler, emekçiler,Aleviler, Kürt halkı katledilirken katillerin işareti, kurtişaretiydi. Tüm bu katliamlar, Maraş, Sivas, Dersim vb.faşist katliamlar gerçekleşirken CHP işbaşındaydı.

Fatih’te CHP’nin ve liderinin işareti başparmaktır.Yani CHP ve lideri Fatih’te dincidir. Ankara’da faşizminsembolü CHP’nin sembolüdür. Kemal Kılıçdaroğlu,faşist sembolü sahiplenerek, faşist partinin, MHP’nindümenine su taşıyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu işaretiMHP’nin seçim reklamı oldu. Bu gelişmeler CHP ve

liderinin niyetinin tümüyle açığa çıkmasına yol açtı.Niyet çıplak hale geldi. Yani CHP faşist bir partiolduğunu açıkça ortaya koydu.

Kemal Kılıçdaroğlu Mansur Yavaş faşistini sadeceseçimi kazanmak için aday yaptı. O, Mansur Yavaş ki,Deniz Gezmiş’e terörist, Yılmaz Güney’e katil diyen veher platformda ülkücü faşistleri savunan, Kürt halkınadüşman bir ırkçıdır. 1990’lı yıllarda söylediği sözler içingörüntüyü kurtarmak amacıyla bile özür dilemeyen birfaşisttir. Sadece oy için CHP, düzen solu kurmaylarıMansur Yavaş’ı CHP tabanına hazmettirmek için tümgüçleriyle çalışıyorlar.

CHP yerel seçim politikasıyla anti faşist, laikhassasiyetleri olan tabanına açıkça ihanet etme yolunuseçti. Tıpkı DSP’nin işbirliği yaparak faşist parti MHP’yihükümete taşıdığı gibi, CHP ve lideri faşistleri veCemaati yerel yönetimlerde söz sahibi yapmak içinkollarını sıvadı. Tüm bu tercihler CHP’nin ve lideriningenel yaklaşımından bağımsız değildir.

O CHP ve lideri ki, İsrail’le Türk devletinin stratejikişbirliğini onayladı. İsrail’le stratejik işbirliğinedoğrudan ya da dolaylı olarak destek verdi. ABDemperyalizmine yönelik her tepkiden uzak durmayaözen gösterdi. Ortadoğu halklarıyla dayanışma içindeolmaktan kaçındı. Kısacası düzenin selameti içinelinden geleni yaptı, yapıyor.

CHP düzen sağının yükselişinde özel bir rol oynadı.Tarihe çıktığı andan itibaren statükoya dört elle sarıldı.Kürt halkını yok sayan politikalara destek verdi. Sünniinancın gelişmesi için çaba gösterirken Alevikatliamlarında doğrudan rol oynadı. Sermayeninkorunduğu düzenin kurucu siyasal partisi olarak öneçıktı.

CHP’nin tarihi düzenin tarihi ile yaşıttır. CHPburjuvazinin en deneyimli ve has partisidir. Düzenintüm geleneksel özellikleriyle düzenin tüm kirlilikleriniiçeren bir partidir. Burjuva cumhuriyetinin tarihiboyunca yönetime gelmiş tüm düzen partilerinin ebesiCHP’dir. CHP tekçi anlayışı, ulus devlet dayatmasınıegemen hale getirmek için Kürt halkına yönelikkatliamlarda sınır tanımamıştır. Alevileri yok sayanyaklaşımını Dersim katliamı ile perçinlemiştir.

Sermaye sınıfının ana muhalefet partisi CHPgenelde AKP’yi zorlayacak muhalefet yapmadı. Hala dane emekçilerin gerçek sorunlarına değiniyor, ne desorunların çözümüne dair tek bir vaatte bulunuyor.Bütün mesaisini faşist adaylar ve dinci cemaatindesteğini almak için harcıyor.

Düzen solunun seçimrezaleti sürüyor

“ÇHD susmadı,susmayacak!”

Bir yılı aşkın bir süredir düzmece gerekçelerlehapishanelerde tutsak edilen ve 21 Mart’ta serbestbırakılan avukatlar tarafından İstanbul Barosu OrhanAdli Apaydın toplantı salonunda basın toplantısıyapıldı.

Toplantıda ilk sözü alan Av. Münip Ermiş, Tutsakedilen arkadaşlarının devrimci mahpusluğun nasılolması, siyasal savunmanın nasıl yapılması gerektiğinigösterdiklerini belirterek onlarla gurur duyduklarınıifade etti. Ermiş, “ÇHD 1974’ten beri susmadı,susmayacak” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

Selçuk Kozağaçlı yaptığı konuşmada,tutuklandıktan sonra çıkarıldıkları yerin mahkemeolmadığını düşündüklerini ifade etti. KCK davasındantutsak olan avukatlar, politik, devrimci tutsaklarıniçerde olduğunu hatırlatarak; “Son politik tutsak,avukat, devrimci serbest bırakılana kadar kendimiziözgür hissetmiyoruz” dedi. Hepsinin bırakılacağınainandıklarını, Haziran Direnişi’nin bunu gösterdiğiniifade etti.

Ebru Timtik ise “Serbest bırakılmamız asla siyasi birpazarlığın, uzlaşmanın değil; mücadelenin vedayanışmanın sonucudur” diyerek kendilerini yalnızbırakmayanlara teşekkür etti.

Günay Dağ da yaptığı konuşmaya 14 aydır tutsakolduklarını hatırlatarak başladı. “Tutsak edilirken yalnızolmayacağımızı biliyorduk, öyle de oldu” şeklindeduygularını ifade etti. Daha kalabalık olarak dışarıçıktıklarını, güçlendiklerini belirtti.

Ardından söz alan Barkın Timtik de Haziranşehitlerini anarak konuşmasına başladı. Öfkeliolduklarını ve hesap sorma bilincini taşıdıklarını ifadeetti.

Son olarak Taylan Tanay söz aldı. Haziran Direnişive kendilerinde yarattığı coşkudan bahseden Tanay,“Haziran’da yeni bir Bastil yaşanır mı diye bekledik”diyerek hapishanede hissettiklerini anlattı ve “Buülkede devrimciler, sosyalistler, Kürtler, muhalifler herdönem katledildi, tutsak edildi. Serbest bırakılmamızfaşizmin bittiği anlamına gelmiyor” dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 13

Feniş işçilerinden Ankara’daki görüşmelere dair açıklama

Çelik-İş’in Ankara’daki genel merkezinden dönenFeniş işçileri 25 Mart günü fabrikada bir bilgilendirmetoplantısı gerçekleştirdi. Fabrikada biraraya gelenişçiler, öğle yemeğinden sonra, Ankara’da gerçekleşengörüşmeler ve alınan kararlar üzerine değerlendirmeyaptı. Gebze şube başkanının aktarılanları dinlemekiçin toplantıya gelmesi ve konuşmaya başlamasıüzerine gerilim yaşandı. Bunun üzerine toplantı sonaerdi. İşçiler gün boyunca değerlendirmeler yaptılar.

Ankara’dan dönen işçiler, Çelik-İş Genel Merkezi ileyaptıkları görüşmeleri alınan kararları yazılı olarakduyurdular. Direnişçi işçiler görüşme ve kararlara dairşu açıklamayı yaptılar:

Arkadaşlar,Bizler 6 gün boyunca üyesi olduğumuz sendikamız

Çelik-İş’in genel merkezinde nöbetteydik. Sendikamızın30 Mart’tan sonra direnişten desteğini çekeceği GebzeŞube Başkanı Şerafettin Koç tarafından bizlere ifadeedilmişti. Bizler de direniş devam ettiği sürecesendikamızın direnişin yanında olması gerektiğini,maddi desteğini sunmaya devam etmesini, özellikleişsizlik maaşı sonlandıktan sonra maddi desteğin dahayakıcı hale geleceğini belirtmiştik. Bu noktada olumlubir cevap dönmeyince genel merkez ile görüşmeyegideceğimizi söyledik. Bu da haftalarca ötelendi, hattagidemeyeceğimiz söylendi. Son gideceğimiz gün bizişçiler arasında gerilim çıkartarak sorun başkaboyutlara getirilmeye çalışıldı. Bizler kararlılığımızıgösterdik, bu sorunun çözülmesi için Ankara’ya gittik.Görüşmeye topluca giden arkadaşlar adına 25 arkadaşnöbete kaldık. Ve altı gün boyunca taleplerimiziileterek görüşmeler gerçekleştirdik.

Gittiğimiz ilk gün sendikamızın bir işyeri olduğuifade edilerek bizler çıkartılmak istendik.Görüşmeler sonuçlanana kadar sendikamızdakalacağımızı söyledik ve kararlı bir duruş sergiledik.Sendikamızın 24 saat açık tutulmasını veihtiyaçlarımızın karşılanmasını kabul ettirdik. AylardırFeniş’te direnen işçiler olarak toplantılardakonuştuğumuz taleplerimizi sendikanın genelmerkezine ilettik ve görüşmelerimiz başladı. Yapılantoplantılarda taleplerimiz görüşüldüğü gibi direnişsürecinde yaşanan aksamalar ve alınan kararları boşadüşüren engelleyici tutumlar üzerine de konuştuk.Yapılan görüşmeleri sonuçlarıyla birlikte aktarıyoruz:

1- Kazanana kadar devam etmek istediğimizi,direniş devam ettiği sürece sendikanın eylemlerimizdeyanımızda olması gerektiğini ve maddi destek sunmayısürdürmesini, işsizlik maaşı bittikten sonra direnişedevam edenlere maaş bağlanmasını talep etik. Çelik-İşGenel Merkezi direniş devam ettiği sürece yanımızdaolacağını, maddi desteğini sürdüreceğini açıkladı. Buyönlü bir açıklama internet sitesinde yer aldı vedirenişteki arkadaşlara mesaj çekildi. Direniş sürdüğüsürece direnişin ihtiyaçlarının giderlerine göre ek katkısunulacağı karara bağlandı. Direnişte olanlara maaş,yardım vb. isimle maddi destek verilmesi ile ilgilisürecin ilerleyen seyrine göre bir cevap verileceğisöylendi. Sorunun en kısa zamanda çözülmesi için de

yapılacakları hızlandırmanın çabasında olacaklarıeklendi.

2- Alacaklarımız konusunda çalışma yapan ÇalışmaBakanlığı, Hak-İş, Çelik-İş ve TBB’den oluşankomisyonun çalışmalarının ne durumda olduğunuinceledik. Bu kurumların her biri ile görüşmegerçekleştirdik. 3 Mart’ta bir rapor hazırlanmışolmasına rağmen 2 haftayı aşkın bir süre hiç kimseninimzalamadığını ve yakın bir tarihte sendikanıngündeminde olmadığını fark ettik. Kaldığımızın ilkgünü bunun peşine koşturduk. Birkaç saat içinde bütünimzalar atıldı, hatta kurumlar kısmen yan yana gelipgörüşmüş oldu. Yaptığımız görüşmelerde bu raporlarıntek başına işlevsiz olduğunu anlamış olduk.Görüşmeler var denilerek aylardır bizi bekletmekten,sonuç almamızı geciktirmekten başka bir işeyaramamıştır. Bir kez daha görülmüştür ki bizlerindirenişini bugüne kadar getiren, yapılan görüşmelerdeğil, yaptığımız etkili eylemlerdir.

3- Bundan sonraki planımızın Feniş’in çalıştırılmasıolduğunu sendikanın genel merkezine söyledik. Yapılangörüşme ve toplantılarımızın bir gündemi de Feniş’inçalıştırılmasıydı. Gebze şube tarafından bunun çok

defa engellendiğini detoplantılarda belirttik.

Sendikanın genelmerkezi yapılabildiğitakdirde üretimebaşlamanın görünen en iyi çözüm olacağını ifadeetti. Bizler de üretimi gerçekleştirebileceğimizisöyledik. Üretime başlamanın zeminlerinioluşturacak ön çalışmayı başlatmak yönlükarar alındı. En kısa zamanda üretimebaşlamanın planını oluşturacağız.

4- Çelik-İş Gebze Şube’nin ve genel merkezinörgütlü olduğu fabrikalarda Feniş ile dayanışma fonuoluşturmak veya destek ziyaretleri ve eylemlerigerçekleştirmek yönlü herhangi bir çabası olmamasınıeleştirdik. Bunun için Gebze şubeyi beklemedendirenişteki işçiler adına Gebze’deki fabrikalarıdolaşacağımızı, diğer iller için de genel merkezin çabaiçerisinde olması gerektiğini söyledik.

5- Görüşmeler sırasında bir şey daha ortayaçıkmıştır. İlk başta sendika üyesi işçilerin davamasraflarının işçilerden alınmayacağı, sendikanın

üstlendiği belirtilmişti. Sendika üyesi olmayanlardanalınacaktı. Geçtiğimiz haftalarda sendika avukatı JanAras Arslan, Gebze Şube Başkanı Şerafettin Koç ilegelerek alınacak işsizlik maaşından %10 para talepettiğini söyledi, hatta daha sonrasında gerekirse icrayoluyla da olsa alacağını söylemiştir. Gebze şubebaşkanı da avukatın bu talebinin karşılanmasıgerektiğini ifade etmiştir. Sendikanın genel merkezihaberdar olmadığını söyledi. Görüşmelerimiz sırasındaavukata herhangi bir para ödenmeyeceği, bu konudaavukatın aranarak bilgilendirme yapıldığı sendikagenel merkezi tarafından ifade edildi.

6- Direniş sürecinde birçok kez olduğu gibiAnkara’daki sendikada tuttuğumuz nöbet eylemisırasında da Gebze şubenin birçok şeyi teşhir olmuştur.Bizler sendika genel merkezine giderken bizlerin önünegeçen ve bizleri birçok kez tehdit eden Gebze şubebaşkanını tanımadığımızı söyledik. Bundan sonra Fenişdirenişi adına direniş komitesinin sendikanın genelmerkezi ile doğrudan muhatap olacağını söyledik.Direnen Feniş Alüminyum işçileri adına direnişkomitesinden belirlenecek arkadaşlar sendika genelmerkezi ile görüşmeleri sürdürecektir.

7- Son olarak kararlarımızın hayata geçmediği vetaleplerimizle ilgilenilmediği görüldüğü takdirdesesimizi ve gücümüzü daha da büyüterek genelmerkeze yeniden geleceğimizi ifade ettik.

Arkadaşlar, Direnişimizde 200 günü geride bıraktık.

Direnişimizin kazanması için mücadelemizi ve sınıfdayanışmasını büyütmeliyiz. Direnen Feniş Alüminyumişçileri daha da kenetlenmeli ve kararlılığını ortaya

koymalıdır.

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 13

Geçen yıl dünyada çelik iş kolundaki daralmayarağmen Erdemir kâr etti. Satış miktarını bir önceki yılagöre yüzde 3 artıran Erdemir’in 2013 yılı toplam nihaiürün satışı 7.7 milyon ton.

Dünyanın sayılı karlı çelik fabrikalarından biri olanErdemir, 2013 yılında net dönem kârını, geçen yılınaynı dönemine göre yüzde 92 arttırarak 484 milyondolara çıkardı. 2013 yılı net satış gelirleri 5.1 milyardolara ulaştı.

Erdemir’deki bu artışın sebebinin Erdemir işçisiolduğu açıktır. Ancak bu rekor artış Erdemir işçisininücret ve sosyal haklarına yansımıyor. 1 Eylül 2013-1Eylül 2015 dönemini kapsayan TİS imzalanırken, TürkMetal tarafından yapılan açıklamaya göre ilk yıl içinsaat ücretlerine 2 lira 25 kuruş ve sosyal haklarda dayüzde 15’lik zam yapılacak.

Türk Metal AKP’ye çalışıyor

İşçinin hakları söz konusu olduğunda 8 aydırsüründürülen TİS’i bu şekilde sonuçlandıran TürkMetal, öte yandan ise Ereğli’de AKP için yoğun birseçim çalışması yürütüyor.

Hesaplarını AKP’nin kazanmasına göre yapan TürkMetal, Erdemir işçilerini AKP mitinglerine taşımayıkendine görev edinmiş durumda. Erdemir işçilerininaileleriyle birlikte AKP’nin yerel seçim mitinglerinekatılmasını sağlamakla meşgul olan bu sendikapatronları, fabrikayı AKP’nin oy deposu halinegetirmeye çalışıyor.

Gülüç Beldesi’nde kurulu bulunan Türk Metal’e aitBüyük Anadolu Otel’inde, AKP’nin Ereğli belediyebaşkan adayı için destek yemeği düzenlenerek,sendika üyesi işçilerden AKP adayına oy isteniyor. TürkMetal’in AKP yandaşlığı bu kadar da sınırlı değil.

Karadeniz Ereğli Şube yöneticilerinin Erdemirişçilerine, AKP’ye oy attıkları pusulaların fotoğrafınıçekip getirmeleri yönünde baskı yaptığı konuşuluyor.

İşçilerin sorunlarından başka her şeye ilgililer

Bölgede yöre halkı termik santrallere karşı, madenişçileri ise hakları için eylemler yaparken Türk Metalbunları görmezden geliyor.

Erdemir işçisini taşeronlaştırma tehlikesi bekliyor.Taşeron saldırısı durulmuş gibi görünse de sinsi birşekilde devreye sokulmaya başlandı. Erdemir’de asılişin bir bölümü “teknolojik nedenlerle uzmanlık”gerektirdiği gerekçesiyle taşerona verildi. Fakattehlikeyi görmezden gelen Türk Metal sesiniçıkarmıyor. Taşeron sorununu çözüm adı altındakatmerli hale getirecek olan yeni yasa geçtiğindeErdemir işçisi en büyük tehlikeyi o zaman yaşayacak.Son imzalanan TİS hakkında işçilere bilgi verilirkentaşeron sorununa dair, “taşeron işçiler için de birkomisyon kurulacak” demekten öteye gidilmiyor.

Ayrıca kıdem tazminatı hakkı şartlar uygunolduğunda sermaye tarafından gasp edilecek veErdemir işçisi bu temel haktan da mahrum kalacak.

Türk Metal’in sendikadan öte her şey olduğunukendi tarihi fazlasıyla göstermiştir. Metal işçilerinişovenizm ile zehirleyen Türk Metal yönetimi işçileri,başta MHP olmak üzere çıkarları nasıl gerektiyse odüzen partisine yönlendirdi. Bugün de anlaşılan bulisteye AKP eklendi.

Ancak sermayenin işçi sınıfı içindeki taşeronu TürkMetal hangi düzen partisine yandaş olursa olsun,Erdemir işçisi sermayeye de Türk Metal’e de kölekalmayacaktır.

Türk Metal Erdemir’deAKP’ye çalışıyor

Luna işçileri patronunevinin önündeydi!

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Lunasayaç işçileri 25 Şubat gününden itibaren direnişteler.

Fabrika önünde beklemeye devam eden işçiler 21Mart’ta eylemlerini Alsancak’a taşıdılar. SevinçPastanesi önünde toplanan işçiler buradan Alsancak’tabulunan ve Leman Kültür Merkezi üzerinde olankonutlarda yaşayan Luna patronu MustafaKarabağlı’nın evinin önüne yürüdüler.

Önde “DİSK” ve ardından “Sendika anayasalhakkımızdır! Atılan işçiler geri alınsın!”, “Sendikahakkımız engellenemez!” pankartları taşıyan işçilerayrıca taleplerin olduğu dövizler taşıdı.

Sloganlarla devam eden yürüyüş boyunca sendikalıolmanın anayasal hak olduğu, Luna patronununsaldırgan tavırlarına karşı eylemlerinin süreceğine dairkonuşmalar yapıldı. Yürüyüş başlamadan önce GrupEmeğe Ezgi kısa bir müzik dinletisi sundu. LemanKültür Merkezi önüne gelindiğinde ilk önce DİSK GenelBaşkanı Kani Beko konuştu. Beko konuşmasındasendikalı olmanın anayasal bir hak olduğunusöyleyerek sözlerine başladı. Luna işçisinin deAnayasa’nın 51. maddesi olan sendikalı olma hakkınıkullandığı için işten atılmasının hukuk dışı olduğunubelirterek Luna patronun suç işlediğini vurguladı.Anayasa’yı çiğneyen Luna patronu MustafaKarabağlı’nın tutuklanması gerektiğini belirtti.

Ayrıca patronun işçileri hırsızlıkla suçlamasınıprotesto ederek “işten atılan 106 işçiyi geri alanakadar eylemlerimiz sürecek” dedi

Daha sonra Birleşik Metal-İş Sendikası İzmir ŞubeBaşkanı Ali Çeltek basın metnini okudu. Çeltek,açıklamaya Luna direnişini özetleyerek başladı. 25Şubat günü başlayan direnişin sürdüğünü belirtenÇeltek, patronun bu süre içerisinde sendikalaşmalarınıengellemek için yaptığı saldırılarından bahsetti.Patronun hukuksuz davranışlarını bırakıp sendikayıtanımasını, atılan işçilerin geri alınmasını istedi. Çeltek,açıklamayı mücadelelerinin süreceğini söyleyerek veİzmir kamuoyundan direnişlerine destek olunmasınıisteyerek bitirdi.

DİSK üyesi sendikaların şubeleri ile içerisindeBDSP’nin de olduğu birçok kurum eyleme destekverdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 13

İzmir Kemalpaşa’da kurulu Ege Doğaltaş ve MermerSanayi Şirketi’nde çalışırken geçtiğimiz haftalarda Türk-İş’e bağlı Genel Maden-İş’e üye olan 35 işçi e-devletşifrelerini patrona vermedikleri için işten çıkarıldılar.Sendika üyesi işçilerin işten atılmalarını protestoetmek amacıyla 24 Mart 2014 tarihinde eylem yapıldı.

Ege Doğaltaş ve Mermer Sanayi Şirketi’nin, İzmir’inKemalpaşa ilçesinde kurulu bulunan KemalpaşaOrganize Sanayi Sitesi’ndeki fabrikası önündeki eylemeişçiler, aileleri, Genel Maden-İş Sendikası Genel BaşkanYardımcısı Satılmış Uludağ’ın yanı sıra sendikanın diğeryöneticileri ve Türk-İş’e bağlı diğer sendikalarınyöneticileri katıldı.

Eylemde “Sendika hakkımız söke söke alırız”, “Emekhırsızı Ege Doğaltaş”, “Sendikalı olmak yasal haktır”,“Direne direne, direnişten zafere”, “İş ekmek yoksabarış da yok” yazılı dövizler taşınırken işçilersloganlarla işten çıkarılmalarını protesto ettiler.

Burada bir açıklama yapan Türk-İş Bölge TemsilcisiHüseyin Karakoç tarafından “Türk-İş, işçilerin bu haklımücadelelerinde her an yanında olacaktır. Örgütlenmeanayasal bir hak. Bu hakkı hiç kimse yok sayamaz.Bugün burada verdiğiniz mücadele de hiç kuşkunuzolmasın ki başarıyla sonuçlanacaktır” denildi.

Eylemde ayrıca Genel Maden-İş Sendikası’nınGenel Teşkilatlandırma ve Eğitim Sekreteri OsmanTutkun ile Genel Başkan Yardımcısı Satılmış Uludağ daaçıklamalar yaptılar. İşçilerin mücadelesinin kararlılıkiçinde başarıyla sonuçlanacağını söylediler.

Sendika yöneticilerinin yaptığı konuşmalarda, EgeDoğaltaş ve Mermer Sanayi kapitalistine GenelMaden-İş Sendikası’nın ne kadar zararsız olduğunun

anlatıldığı anlaşılıyor. Aşağı yukarı benzer vurgularınyapıldığı konuşmaları eğitim sekreteri olan Tutkun şucümlelerle özetlemiş oldu: “Yurt dışına ihracat yapanşirketin kaybı, sadece şirketin değil, aslında ülkemizinde kaybı demektir. Biz kimsenin zarar görmesiniistemiyoruz. Sendikalı olmak, işyerinde sosyal barışınsağlanması demektir, işçinin huzurlu çalışmasıdemektir. Sendikalı olmak, işçinin, işini ve işyerinisahiplenmesi, verimliliğin artması demektir.Verimliliğin artması, şirketin karının artması demektir.Bizim Sendikalar olarak amacımız işverenleri batırmakdeğildir. Sendikalar işçilerin, işinin ve işyerinin degüvencesidir.”

Eylemde “bundan sonraki süreçte neleryapacağımıza birlikte karar vereceğiz” denilerek,sendikanın işçilerle sürekli iletişim içinde olacağı vebilgilendireceği ifade edildi.

Eylemin ardından bir değerlendirme toplantısıyapıldı.

Çalışma şartları ağır, ücretler düşük

Ege Doğaltaş’ta çalışan işçiler günde 9-10 saatdurmaksızın çalışırken yemek molası sadece yarım saatolmakta. Ağır çalışma koşulları altında çalışan işçilerasgari ücret almaktalar. iki işçinin yapması gereken işitek işçi yapmak zorunda kalıyor. İşçiler 90-100 kiloluktaşları iki kişi kaldırmak zorunda kalıyorlar.

İşçiler bir yandan işten atılmakla tehdit edilirken,öte yandan çalışan işçilerin maaşlarına zam yapılarakişçilerin sendikaya üye olması engellenmeye çalışılıyor.

Sendikalı olmak iştençıkarılma nedeni

Hakan Plastik’te direnişcoşkuyla sürüyor!

GF-Hakan Plastik’te işçiler, direnişin 23. günündepatronun tüm baskılarına ve zoruna rağmendirenişlerine ve örgütlenme çalışmalarına kararlılıkladevam ediyor.

Son atılan işçilerle beraber atılan işçi sayısı 32’yibulmuş durumda. Patron işçileri baskılarla ve zorladirenişten yıldırmaya çalışıyor. Sendikaya üye olanöncü işçileri işten atmaya devam ediyor. Başka işçilerinişten atılacağı söyleniyor.

Tüm olumsuz koşullara rağmen işçiler direnişlerinikararlılıkla sürdürüyor. Örgütlenme çalışmalarındayeni bir aşamaya gelindiği ifade ediliyor. 25 Mart’ta%51 çoğunluk aşılarak yetki başvurusunda bulunuldu.Çoğunluk sağlanılmasını işçiler fabrika önündebiraraya gelerek halaylarla, meşale ve konfetilerlekutladılar.

DİSK Lastik-İş İstanbul Şube Başkanı Ali Öztürkburada bir basın açıklaması yaparak şunları söyledi:“Onlar sandılar ki Hakan Plastik işçilerini uydurmagerekçelerle ikişer üçer işten atarak biziengelleyecekler. Onlar sandılar ki işçiler üzerinde baskıuygulayarak önümüzü kesecekler. Onlar sandılar kiişyerini işçilere cehenneme çevirerek işçilerisendikamızdan koparacaklar. Onlar yanıldılarkardeşlerim. Bir kez daha yanıldılar. Herkese gösterdikve sendikal haklarımız için büyük bir adım attık.”

Basın açıklaması yapıldığı esnada gece vardiyasınınişçileri arabalarla fabrikaya giriş yapıyordu. İşçilerservislerin önünü ve fabrikanın bulunduğu caddeyitrafiğe kapatarak sloganlarıyla halayla diğer işçiarkadaşlarını da sendikada örgütlenmeye çağırdılar.Direnişlerini karalılıkla sürdüreceklerini söylediler.

Şube başkanı servislere binen diğer işçilereseslenerek örgütlenmeye, direnişçi işçilere destekolmaya çağırdı. Birçok işçi servislere hemenbinmeyerek burada arkadaşlarının coşkulukutlamalarına ortak oldular. Servislerin çıkışındahalaylarına devam eden işçiler çıkan servislerin deönünü keserek tüm servislere sendika flamalarınıastılar. Servisteki işçiler de arkadaşlarını selamlayarakalkışlayarak desteklediler.

Basın açıklamasına Lastik-İş’te örgütlü diğer işçilerdestek verdi. Yaklaşık 150 kişinin katıldığı basınaçıklaması ve kutlama oldukça coşkulu bir havadagerçekleşti.

Kızıl Bayrak / Trakya

“Topbaş elini cebimizden çek”İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Kadir Topbaş’ın aile

şirketi olan Saray Muhallebicisi adlı işyerinde çalışan işçilerverilmeyen fazla çalışma ücretlerini isteyince işten atıldılar.

Haklarını istedikleri için işten atılan 14 işçi, bu yüzden 23Mart’ta eylem yaptı. DİSK Genel Merkezi önünde toplanan işçiler,Saray Muhallebicisi’nin Osmanbey’de bulunan şubesine yürüdü.“Topbaş elini cebimizden çek!”, “Saray işçisi yalnız değildir!” ve“Hak yiyenin muhallebisi yenmez!” sloganlarıyla yürüdüler.

İşçiler Saray Muhallebicisi önüne geldiğinde Devrimci Turizm-İşİstanbul Bölge Temsilcisi Ali Karabulut tarafından açıklama okundu.Açıklamada, Saray işçisinin insanlık dışı çalışma koşulları anlatıldı.

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 13

İşçi kadınlar, kapitalist sömürü çarklarının içindeyoğun emek sömürüsünün yanında, cinsiyetlerindendolayı da ayrıca ezilmişliğe ve ayrımcılığa maruz kalır.Evden başlayarak iş yaşamında da devam eden,toplumsal yaşamın her alanında hissedilen, çok yönlübaskı ve tacizler kadınları toplum içinde edilgen,güvensiz bir kişilik olarak şekillendirme işlevi görür.Ataerkil düzenin kültürü, kadına ve de erkeğe, budurumun ‘doğal’ olduğunu kabullendirmek, böyleşekillendirmek ister. “Binyıllık” gelenek bu şekildesürdürülür. Böylelikle kadın işçilerden sömürüye vebaskıya uysalca boyun eğmeleri beklenir.

“Hareket eden zincirlerini fark eder!”*

Ancak tarihsel örnekler göstermektedir ki, kadınlarörgütlü mücadele içinde kendilerini bu düzenebağlayan “binyıllık” prangaları daha kolayparçalamaktadır. Çünkü kadınlar, örgütlü birmücadelenin içindeyse, düzenin yarattığı “kadın”kimliği değişir, dönüşür ve yenilenir. Toplumsal pratikiçinde bulunan kadın, ataerkil düzen kültürünün çokçeşitli engelleriyle karşılaşır ve bunların aşılma sürecikadının özgürleşme sürecini de başlatır.

Haziran Direnişi’nde, işçi ve emekçi kadınlarınmücadelenin ön saflarında bu değişimi hızlı bir şekildegerçekleştirdiklerini gördük. Benzer şekilde hakları vegelecekleri için grev yapan, direnişe geçen işçikadınların değişimi ve dönüşümüne dair de pek çokörnek vardır. Kadınlar kendilerine biçilen kölelikzincirlerini mücadele içinde parçalarken, mücadeleningücüyle geleneksel kadın ve erkek tanımlarıdeğişmektedir. Sınıf ve kitle hareketinin yükselişegeçtiği dönemlerde bu değişim süreçleri daha kolay vehızlı olacaktır.

Dünden bugüne işçi kadınlar direniş içinde!

Kadınların mücadele içinde değiştiği ve kendilerinebiçilen edilgen konumdan çıkarak hakları ve geleceğiiçin mücadeleye katıldığı pek çok örnek vardır. Dünyageneli içinde olduğu gibi, yaşadığımız coğrafyadan dapek çok örnek sıralayabiliriz.

Osmanlı’dan günümüze her dönemde işçi kadınlar,gerek bizzat kendileri için gerekse işçi eşleri olarakmücadelenin bir parçası olmuşlardır. Toplumsal plandahep geriye itilen, ağır baskı altında horlanan ve sessiz/itaatkâr rol biçilen kadınlar, emeklerine sahip çıkmakiçin seslerini yükseltmeye daha o yıllardanbaşlamışlardır.

İşçilerin ilk tepkisel örneği olan, makine kırıcılık,Osmanlı döneminde de görülmüş, dokuma işkolundaağırlıklı olarak çalışan kadın işçileri etkilemiştir.Dokuma işkolunda makineleşmenin başlamasıyla işçikadınların işlerini kaybetme korkusuyla giriştikleri ilkeylem 1851’de Samakov’da yaşanmıştır. Kadın işçilermekanik bir tekstil tarağına karşı çıkarak kürek, balta

ve sopalarla dokuma atölyesine hücum etmişlerdir. Butarağın bir daha kullanılmayacağı sözü verilmesindensonra, tarağı kırmaktan ve atölyeyi tahrip etmektenvazgeçmişlerdir. 1908 yılında çoğu kadın olan Uşaklıhalı dokumacılarının isyanı yine makine tahrip olayıdır.

1873’teki tersane grevinde de, kadınlarbabalarının, eşlerinin ya da çocuklarının yanında grevedestek vermiştir. Yine 1876 yılının Mayıs ayındayaşanan başka bir tersane grevine ilişkin La Turquiegazetesinde şu haber dikkat çekicidir:

“Bu işçiler (grev kırıcı) işten çıktıklarında grevcilerinsaldırısına uğramışlar ve pek çok işçi yaralanmıştır.Silahlı birlikler tarafları dağıtmıştır. Grevci işçilerineşlerinin de en az kendileri kadar saldırgan oldukları vesopalarla silahlanmış ‘hanum’ birliklerinin tersaneninkapısında durarak çalışmak isteyenlere sopayağdırdıkları söylenmektedir.”

Grevci eşleri yine aynı yıllarda tramvayların sefereçıkmasını engellemek amacıyla sık sık ‘rayların üzerineyatma’ eylemi yapmaktaydılar.

Bir başka önemli örnek 1876 Ağustos ayındayaşanan Feshane Grevi’dir. 50 kadın işçi, grevinörgütleyicisi ve yürütücüsü olmuş, Babıali’ye(başbakanlık) yürüyüş düzenlemiş, sadrazamdanödenmeyen ücretlerinin ödenmesini istemişlerdir.

Sonraki yıllarda da uzun çalışma saatleri, düşükücretler ve işçi sağlığı ile ilgili talepler için grevleryaşanmıştır. Ki bunların çoğu kadın işçilerin ağırlıklıolduğu gıda, tütün, kumaş, deri gibi işkollarındagerçekleşmiştir. Bu grevlerde kadınlar grevkomitelerinde yer alıyor, öne çıkıyordu. Bir başkaörnekte ise, 1908’deki belgelerde Kavala veDrama’daki 14 bin tütün işçisinin katıldığı grevinönderi olarak Vera adlı bir kadın işçi öne çıkmaktadır.

Kadın işçilerin 1908 yılında gösterdiği direniş

örneklerinden bir diğeri de Sivas’ta yaşanmıştır. Odönemin çalışma koşulları o kadar kötüdür ki, 16 saatevaran iş günü sonunda alınan günlük ücret bir ekmekalmaya dahi yetmez. Bu koşullara isyan eden kadınişçiler Sivas Belediyesi’ne doğru yürüyüşe geçmişler,belediye başkanının evini taşlayarak buğdaydepolarına el koymuşlardır.

1908’de yaşanan bir diğer grevse, 1908 İzmir-Aydındemiryolu grevidir. Bu grevde, grevcilerle, güvenlikgüçleri arasındaki çatışmaya kadınlar da katılmıştır. 1Ekim 1910 yılında ise, Bursa’da greve giden 30 binişçiden çoğu kadındır.

Osmanlı döneminde 1882’ye dek nüfusistatistiklerinde bile yer almayan kadınlar, sanayiistatistiklerinde de ilk defa 1913 yılında yer almayabaşlamışlardır. Bu açılardan düşünüldüğünde kadınişçilerin geri-feodal kültürü, sınıf kimliğinin farkınavardığında çok kolay aşabildiğini görmekteyiz.

*Cumhuriyet döneminde de kadın işçiler emeklerini

korumaya yönelik çeşitli talepler ileri sürmüşler,grevler içinde yer almışlardır. Kadın emeğinin yaygınkullanıldığı tekstil işkolunda örneğin 1923 yılında İzmirMensucat adlı tekstilde grev yapılmıştır. 1931 ve 1936yıllarında da tekstil işçilerinin grevlerinde de kadınlaryer almıştır.

Sınıf hareketini inişli-çıkışlı seyrine göre gelişensüreç içinde kadınlar bizzat işin yürütücüsü ya dadestekçisi olmuşlardır. ‘60’lı yıllarda da durumböyledir. 1963’te, grev ve toplu sözleşme hakkınıkazandıran Kavel Grevi’nde direniş sürerken fabrikadışına çıkarılmak istenen kablo yüklü kamyonlarınönünde kadınların bedenleriyle barikat olduklarıbilinmektedir.

1963-71 arasında en çok grev, kadınların yoğun

Direniş özgürleştiriyor!

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 13

çalıştığı gıda işkolunda görülmüştür. O döneme aitkayıtlarda bu sayının 200 olduğu belirtilmektedir. Yinekadınların yoğun çalıştığı dokuma sanayisinde busürede 30 grev yapılmıştır. Kadınlar 15-16 HaziranDirenişi’ne de etkin bir biçimde katılmışlardır.

İşçi hareketinin hızlandığı, mücadelenin sertleştiğidönemlerde kadın işçiler diğer sınıf kardeşleriylebirlikte böylesi süreçlerde yer almaktankaçınmamışlardır. Gazetelere yansıyan aşağıdakihaberlere benzeri olaylar sık yaşanmaktadır:

“1966’da Adana’da Akdeniz Nebati YağFabrikası’nda grev nedeniyle çıkan çatışmada birbayan işçi yaralandı” ya da “1975’ te İstanbul’da BekoTeknik Fabrikası’nda işçilerin üye olmadıkları sendikayaüye imiş gibi gösterilmeleri olayı mahkemeye yansıdı;tanıklık için mahkemeye toplucagiden işçilere açılan ateş sonucu5 bayan işçi yaralandı” vb.

Türkiye sınıf hareketi tarihiiçinde önemli bir deneyim olan1991 yılında Zonguldak büyükmaden direnişinde de kadınlar,Mengen barikatına kadareşleriyle birlikte yürümüşlerdir.

*Yakın tarihimizde de yine pek

çok örnekten bahsedilebilir: 2001Aymasan’da sendikal mücadeleiçin direnen kadın işçiler,özelleştirme karşıtımücadelesinde Sümerbankdirenişinde ön saflardaki kadınişçiler ya da 2005’te Coca-Coladirenişinde eşlerine destek verenkadınlar gibi.

Novamed grevi ise ayrıcadeğinilmesi gerekengrevlerdendir. Zira öncelikli talep olarak kadın işçilerinkadın cinsine yönelik yaşadıkları sorunların giderilmesiolmuştur. Novamed İlaç Fabrikası’nda hamilekalabilmek için sıraya girmeleri istenen, istediklerizaman tuvalete bile gidemeyen, tacize uğrayankadınlar Petrol-İş Sendikası’na üye olmuşlardır. 80’ikadın 83 işçi, sendika ve toplu sözleşme hakkı içingrevlerini 447 gün sürdürmüşlerdir.

2008’de Düzce DESA Fabrikası’nda, hamile işçilerinsık gittikleri gerekçesiyle tuvaletlerin kapılarınıkilitleyen patrona karşı başlayan direniş ise bir başkaörnektir. Sendikal haklarını savunduğu için iştençıkarılan ve direnişe geçerek kazanan DESA işçisi

Emine Arslan ise 175 gün DESA’nın Sefaköy’dekifabrikası önünde tek başına direndi ve kazandı.

78 gün Ankara’yı “işgal eden” TEKEL direnişindeyine kadınları ön saflarda görürken, “Krizin bedelipatronlara” diyerek başladığı direnişi boyuncakararlılığını koruyan Entes direnişçisi Gülistan Kobatan9 ay direniş bayrağını tek başına taşıyan bir başkaörnek oldu.

Onteks’te ise direnişçiler, 6 ayı aşkın süresürdürdükleri direnişi patrona ve sendikal bürokrasiyekarşı mücadele içinde yürüttüler. Onteksdirenişçilerinden Gamze Kayhan şahsında yine kadınişçiler direniş içinde en öndeydiler. THY direnişinde degrev yasaklarına ve saldırılara karşı direnen, sendikadaısrar eden kadınlar bir başka örnektir.

Örnekler çoğaltılabilir. Kadınişçileri, tıpkı İstanbul TıpFakültesi’nde taşeronlaştırmayakarşı mücadelede olduğu gibiMeha Tekstil’de hakları vegelecekleri için, KaradenizTeknik Üniversitesi Tıp FakültesiFarabi Hastanesi işçileri olarakişten atılmalara karşı direnişegeçerken görebiliriz. Ya daŞişecam işçileri, Roseteks,Kazova işçilerinin direnişlerindeolduğu gibi çeşitli eylembiçimleriyle haklarına sahipçıkarken görebiliriz.

Bugün de Greif işçisi kadınlarbu örneklere, hem de ileri birnoktada, fabrika işgal eylemiylekatılmışlardır. Yeni örnekler iseçoğalmaktadır. LUNA Sayaçişçilerinin direnişinde kadınlar,direnişin yükünü erkek sınıf

kardeşleriyle birlikte paylaşmaktadır.Kendilerini saran çifte sömürünün prangalarından

kurtulan kadınlar direniş süreçlerinde en ön saflardayer almakta, direnişin yükünü göğüslemekte vedirenişle beraber değişip dönüşmektedir. Grev vedireniş deneyimlerinde bulunan işçi kadınlar sömürüve kölelik koşullarına eskisi gibi boyun eğmeyecek,hakları ve gelecekleri hakkında kendileri sözsöyleyecektir. Bu nedenle kadın sorunun çözümününyolu da buradan geçmektedir. Bugünden yapılmasıgereken, devrimci sınıf mücadelesini büyütmek, dahafazla Greifler yaratmaktır.

* Rosa Lüksemburg

Merhabalar,Özgürlüklerin kapı dışı edildiği, hangi ırktan-

ulustan-cinsten olursak olalım, yaşamlarımızın tutsakedildiği bu ülkede sayısı on binlere varan siyasitutsaklar arasından Şakran Kadın KapalıHapishanesi'nden sesleniyoruz sizlere. En temel hak veözgürlüklerin devlet eliyle kısıtlandığı koşullarda,hepimizin yaşamında varlığı pekişen 'tecrit'hapishanelerde bulunanlar için çok daha ağırlaştırılmışdurumda. Tecrit içerisinde tecrit bizimkisi.

Hak gasplarına yönelik en küçük insani-vicdani-hukuki tepkinin karşılığı, iletişim cezaları, görüşyasakları, hücre cezaları, süngerli oda, onursuz çıplakarama, hücrelere takılan kameralar, cam fanus avukatgörüş yerleri, ölüme terk edilen hasta tutsaklar...Tümhapishanelerde yaşanan hasta tutsaklar sorunu,Şakran Hapishanesi'nde de yaşanmakta, sağlıkdurumları ciddi derecede tehlikede olan vehapishanede tedavisi mümkün olmayan tutsaklarhukuksuz biçimde hapishanede alıkonulmaktadır.

Hapishanelerdeki uygulamaları kısa bir mektupsayfasına sığdırmak mümkün değil. Onlarca soruniçerisinden en önemli olana "sohbet hakkımızın" gaspedilişine değinerek sizin aracılığınızla sesimiziduyurmak istiyoruz.

45/1 sayılı genelgede; "Tutsaklar 10 kişi ile haftada10 saat görüşebilir" deniliyor. Fakat bu tam olarakhiçbir hapishanede uygulanmıyor. Bazı yerlerde hiçuygulanmazken bazı yerlerde birkaç saatlesınırlandırılıyor.

Şakran Hapishanesi'nde ise açıldığı tarihtenbugüne hiç uygulanmadı. Yıllardır hapishane idaresiyleve savcısıyla bu konuda yürütülen görüşmelersonuçsuz kalmıştır.

Hapishane idaresinin "sohbet hakkı"na itirazgerekçelerinden biri; “sohbet hakkının sadece F Tipihapishanelerde geçerli olduğu ve ŞakranHapishanesi'nde 11 kişilik odalar sistemi olduğu”şeklindedir. Oysa koğuşlar/odalarda 11 kişinin altındakadın tutsak bulunmaktadır,4-5-6 kişi gibi. Bundanönemlisi, sohbet hakkı sadece F tipleri için değil tümYüksek Güvenlikli Hapishaneler için geçerlidir. TıpkıUşak E Tipi, Gebze M Tipi, Samsun T Tipihapishanelerinde olduğu gibi.

İdarenin 2. bahanesi de sadece bir kısım kadıntutsağın katıldığı çeşitli kurslardır. Tutsakların sohbethakkı ile kurslar birbirinden farklı içeriktedir ancakidare, sohbet hakkımızı gasp ederek kurslarıdayatmaktadır. Öte yandan dayatılan kurslar idarenintutsaklara ceza yağdırma aracı olarakkullanılmaktadır.

Hapishane idaresi ve savcı ile bir sonucavarılamadığından, konuyu İnfaz Hakimliği'ne taşıdık veKarşıyaka İnfaz Hakimliği "sohbet hakkınınuygulanması yönünde" karar verdi. Hapishane idaresive savcının itirazı sonucu, Karşıyaka 6.Ağır CezaMahkemesi mevcut kararı bozarak, idarenin itirazınıkabul etmiştir. Göz göre göre hakkımız gaspedilmektedir.

Bizleri susturmaya, tecrit içerisinde tecrit koşullarıdayatarak sindirmeye çalışanlara karşı sesimiziyükseltmeye, mücadelemizi aralıksız sürdürmeyedevam edeceğiz. Sizleri de bu mücadelede sesimize sesolmaya çağırıyoruz.

Bizler devrimci tutsaklar olarak bir kez dahayineliyoruz: Koşullarımız ne kadar zorlaştırılırsazorlaştırılsın, zemheride karı delen kardelen inadıylamücadelemizi ve yarına olan umudumuzu yeşertmeyedevam edeceğiz!

Şakran'dan Siyasi Kadın Tutsaklar

Kendilerini saran çiftesömürünün prangalarındankurtulan kadınlar direnişsüreçlerinde en ön saflardayer almakta, direnişin yükünügöğüslemekte ve direnişleberaber değişipdönüşmektedir. Grev vedireniş deneyimlerindebulunan işçi kadınlar sömürüve kölelik koşullarına eskisigibi boyun eğmeyecek,hakları ve geleceklerihakkında kendileri sözsöyleyecektir.

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 13

“Dev-Genç kitle mücadelesinden doğmuştur.Hareketin önündeki barikatların aşıldığı birörgütlenmedir. Kitleselleşen gençlik mücadelesininihtiyaçlarına yanıt verme hedefinin ürünü olmuştur.”(Gençlik Hareketinin Sorunları, Ekim, Sayı: 239, Ekim2004, Başyazı).

Bu alıntı gençliğin mücadelede tuttuğu yerin öneminiortaya koyarken aynı zamanda bu yazımıza esas konubaşlığı olan politik gençlik örgütlenmesi tartışmalarıekseninde politika-örgüt tartışmasına da ışıktutmaktadır. Bu açıdan Dev-Genç’in niteliğini ortayakoymakta, bir öz örgütlülük olmasının yanı sıra herörgütlenmede olduğu gibi “gençlik mücadelesininihtiyaçlarına yanıt verme hedefinin ürünü” olduğugerçeğini de ortaya koymaktadır. Birçok sol siyasalöznenin öykündüğü Dev-Genç’in, hatta bugün her biriDev-Genç olma iddiasındaki bir dizi siyasal özneninanlayamadığı temel yaklaşım buradadır: Dev-Genç’in“kitle mücadelesinden doğmuş” olmasıdır. Bu gerçekdevrimci gençlik birliğinin sağlanmasında bize ışıktutacaktır.

Elbette bizim için bugün tartışılması gereken yeni birDev-Genç kurulması tartışması değildir. Bizim içintartışma gençlik hareketinin bugünkü ihtiyaçlarına yanıtverecek politik ve örgütsel hattın tartışılmasıdır. Butartışma gençlik hareketine karşı sorumluluk hissedenher siyasal öznenin ve her bireyin tartışması olmalıdır.

Gençlik hareketinin ihtiyaçları toplumsal-tarihsel süreçlerden bağımsız

olamaz...

Her dönem gençlik hareketinin ihtiyaçlarınıkarşılayacak politik ve örgütsel hedefleri ortaya koymakve bunları hayata geçirmek için çaba sarf etmek biz gençkomünistlerin görevi olduğu kadar, aynı anlama gelmeküzere gençlik hareketindeki devrimci önderlikboşluğunun doldurulmasıdır da.

Gençlik hareketinin ihtiyaçlarının tanımlanmasıgüncel gelişmelerin tarihsel bir bakışla ele alınmasınıgerektirir. Gençlik toplumsal bir katman olarak,toplumsal mücadelelerde her zaman dinamizmi,militanlığı ve enerjisi ile yer edinmiştir. Özellikle henüzüretim sürecinde bulunmayışının verdiği gelecek kaygısıve geleceğini inşa etme arzusu, kapitalist düzenin onaverebileceği hiçbir şeyin olmayışı ile gençlik, gelişen sınıfve kitle mücadelelerinin her zaman bir parçasıolagelmiştir. Elbette üretim sürecinde belirleyici bir yeriolmamasından kaynaklı, yeri her zaman mevcut sınıfilişkileriyle belirlenmekte ve uzlaşmaz sınıf çelişkilerinegöre mücadelede yerini almaktadır. Ancak bu, gençliğin,özellikle de emekçi sınıflara mensup gençliğin önemli birdinamik olduğu gerçeğini değiştirmez. Biz bunu ’60’larTürkiye’sinde gençliğin mücadelede tuttuğu yerden,Dev-Genç’i yaratan koşullardan, Dev-Genç’in içerisinden

yeşeren ve ’71 devrimci kopuşunu yaratan devrimciiradeden de çok net bir şekilde görebiliyoruz.

Bütün dünyada emperyalist-kapitalist sisteminyaşadığı bunalımların, krizlerin bölgesel ve iç savaşlaradönüştüğü bir tarihsel dönemde kitle ve halkhareketlerinin yükselişine tanıklık ediyoruz. Tüm bugelişmeler dolaysız olarak Türkiye’yi de bağlamakta, tümbu gelişmeler içerisinde gençlik kendisine yerbulmaktadır.

31 Mayıs Patlaması ve ardından gelişen HaziranDirenişi içerisinde gençliğin taşıdığı devrimci potansiyelve dinamizm kitlesel bir şekilde açığa çıkmıştır. Ki biz bupotansiyele Haziran Direnişi’nden aylar önce vurguyapmış, gençlik hareketinin Dolmabahçe eylemleri,“Başkaldırıyoruz” eylemleri ve ODTÜ üzerinden gelişenolaylar üzerinden devrimci potansiyeline dikkatçekmiştik.

Bu tespitler genç komünistlerin temennisi olmaktanöte kapitalizmin yaşadığı bunalımların ve gençliğe hiçbirgelecek vaadetmeyen gerçekliğinin, mevcut baskıcıuygulamalarıyla birleştiğinde karşımıza çıkardığıtabloydu.

Gençliğin örgütlenme ihtiyacınayanıt verebilmek...

Bu tablo içerisinde kendiliğinden gelişen vekendiliğindenliğin tüm yalpalamalarına vetutarsızlıklarına sahip olan bu hareketin en büyükeksikliği politik hedeflere ve bu politik hedeflerin sonucuolarak ortaya çıkacak olan örgütsel zeminlere sahipolmamasıydı. Bu gençlik güçleri barikat başında ölümübeklerken bile böyleydi. Mevcut iddia, kararlılık,dinamizm geniş gençlik kesimlerindeki bu politikhedefsizliğe ve örgütsüzlüğe rağmen varlığını bir sürekorudu. Geleceğe kalıcı politik ve örgütsel zeminlerbırakamadı. Potansiyeli içinde barındırmakla berabersaman alevi gibi parladı-söndü, parladı-söndü.

Ancak bugün için gençlik alanında sol adına politikaüreten reformist hareketler de dahil olmak üzere hiçbirsiyasal özne gençlik hareketini bir politik taraflaşmaiçerisine sokabilmiş ve örgütleyebilmiş değildir. Kezareformist solun gençliğin bu dinamizmini nekucaklayabilecek, ne de örgütleyebilecek, ne bir bakışıne de iddiası-iradesi vardır. Haziran Direnişi’ndekendiliğinden ve örgütsüz olmalarına rağmen gençlikkitleleri reformizmin sınırlarını aşmıştır.

“Haziran Direnişi, sınıflar mücadelesi bakımından buönemli toplumsal dinamiğin, yani toplumun gençunsurlarının örgütsüzlüğüne, olduğu kadarıyla isereformizmin denetiminde olduğuna bir kez daha aynatuttu. Tam da bu nedenle, içerisinden geçmekteolduğumuz mücadele döneminin görev vesorumluluklarının başında gençliğin örgütlenmeihtiyacına yanıt vermek yer almaktadır. Dönem başından

beri genç komünistlerin gerçekleştirdiği tartışmalara busorun yön vermekte, gençlik hareketi içerisindeşekillenen mücadele dinamiklerini kucaklayacak birdevrimci gençlik örgütlenmesi ihtiyacı, tartışmanın anaeksenini oluşturmaktadır.” (Gençlik hareketi ve gençlikçalışmamızın gündemleri, EKİM, Aralık 2013, sayı:292)

Bugün için gençlik hareketinin bu potansiyelini,dinamizmini, enerjisini kucaklayabilecek politik bir hatortaya koyabilmek, bu potansiyeli devrimci politik birhatta oturtmak günün görevidir. En son Berkin Elvan’ınölüm haberiyle sokağa dökülen, boykotlar örgütleyen,günlerce ve saatlerce polisle çatışan gençlik, içindebarındırdığı potansiyeli ortaya koymuştur.

Aynı gençlik üniversitelerde kendisini çevreleyensorunlar yumağına karşı da ayağa kalkacaktır. ODTÜ’derantın yoluna karşı ayağa kalktığı gibi, birçok üniversitedefaşist saldırılara karşı ayağa kalktığı gibi... Ancak buradaesas belirleyici olan gençliği harekete geçirebilecekpolitik hattın belirlenebilmesi, gençliğin bu hattakazanılabilmesidir. Bugün için gençliğin barındırdığıpotansiyeli açığa çıkaracak devrimci politik hattın doğruaraçlarla ortaya konması, bu konuda irade ortayakonabilmesi önemlidir.

Öncelikli görev devrimci politikodaklaşmayı yaratabilmek

Bugün genç komünistlerin önündeki öncelikli görevdevrimci politik bir odaklaşma yaratmaktır. Devrimcigençlik birliğinin sağlanması tartışmalarımızın karşılıkbulması, devrimci odaklaşmanın yaratılması çabasıylaberaber olacaktır. Gençliğin devrimci potansiyelininpolitik ve örgütsel olarak kucaklanması ancak bu şekildemümkün kılınacaktır.

Yıllardır ortaya koyduğumuz politika tartışmasınınesası değişmemiştir. “Gençlik hareketininpolitikleştirilmesinde mesafe alınmadıkça onunörgütlenmesinde de mesafe alınmayacaktır. Bu nedenlehareketin ihtiyaçlarına göre oluşturulmayan, onun nitelve nicel planda gelişmesini ve politikleşmesini önünehedef olarak koymayan her örgütlenme, gençlikhareketine dışarıdan dayatılan bir “şablon” olmanınötesine gidemeyecektir.

“Kitle örgütleri hem kitle hareketinin gelişmedinamizminin bir ürünü ve hem de gerisin geri buhareketi daha da geliştirmenin, biçimlendirmenin vekalıcı mevzilere kavuşturmanın bir aracıdır.” (Gençlikiçinde proletarya sosyalizminin bayrağını yükseltmekiçin!)

Bugün yürüttüğümüz devrimci gençlik birliğiniyaratma tartışması yeni bir örgüt kurma, kendimizeörgüt oluşturma, kendi dar çevremizi örgütsel bir zeminekavuşturma veya yukarıdaki alıntıdaki gibi bir “şablon”önerme çabası değildir. Bugün yürüttüğümüz butartışma kendi sınırlılıklarımız veya kendi örgütsel

Gençliğin devrimci b politik-örgüt

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 13

ihtiyaçlarımız üzerinden değil, gençlik hareketininihtiyaçları üzerinden ortaya koyduğumuz ve başlattığımızbir tartışmadır. Biz bu politikayı “...kitle hareketiningelişme dinamizminin bir ürünü ve hem de gerisin geribu hareketi daha da geliştirmenin, biçimlendirmenin vekalıcı mevzilere kavuşturmanın bir aracı” olaraktartışmaktayız. Zira hangi siyasal özne kendi dar örgütselihtiyaçları üzerinden bir örgütlenme tartışması açıyorsa;bırakalım kitleleri örgütlemeyi, kendi çevresiniörgütlemekten öteye geçemez.

Biz, gençlik alanında çalışma yürüten devrimci siyasalbir özne olarak, gençliği ortaya koyduğumuz devrimcipolitikaya kazanma, örgütleme ve gençlik hareketine yönverme iddiasına sahibiz. Bu iddia geniş gençlik kitleleriniharekete geçirme iddiasıdır. Bu iddia milyonları devrimekazanma, politik ve örgütsel ihtiyaçlarını karşılamaiddiasıdır. Bugünkü darlığımız, politik ve örgütseleksikliklerimiz, politika üretme ve hayata geçirmekapasitemiz bu iddiamızdan vazgeçmemiz veyaertelememiz anlamına gelemez. Bizler bugünden buiddianın gereklerini hayata geçirmekle sorumluyuz.

“Politika yapılarak güç olunur”

Politika yapmak bir güç sorunu değil, politik bakışsorunudur. Gençlik hareketine önderlik etme iddiasınasahip olup olmama sorunudur. Bu vesileyle ÜmitAltıntaş’ın “Gençlik çalışması deneyimleri ışığında kitleçalışması üzerine notlar” adlı makalesine dönüp bakmakönemlidir.

“...zaman zaman karşımıza çıkan çarpık bir bakıştanbahsetmek istiyoruz. Bu, politika yapmayı, yani kitlehareketine müdahale ve ona önderlik etme çabasını, güçolduktan sonraki sürece ertelemektir. Gerçekte bu,politikadan uzaklığın ifadesidir. Politika yapmak için fiilengüç olmayı beklemek, devrimci mücadeleden uzakdurmak demektir. Her gerçek devrimci önderlik, kendigüçlerini ancak böyle bir çaba içerisinde bulabilir.Harekete müdahale çabası içinde güçlerini toplar,kadrolarını bulur ve dönüştürür, kurumsallaşmasınıtamamlar. Devrimci bir örgüt kadro kazanmak içinfaaliyet örgütlemez; kitleleri harekete geçirmek, mevcuthareketi geliştirmek için uğraşır. Kadrolar ancak böyle birfaaliyet içinde kazanılıp dönüştürülebilir. Kısacası, güçolunduktan sonra politika yapılmaz, tersine politikayapılarak güç olunur.” (EKİM, Ekim 1999, sayı 209)

Bugün örgütsel zayıflığımızdan bahsettiğimiz yerde,politik zayıflığımızdan da bahsetmemiz gerekmektedir.Bu ikisi birbiriyle bir bütündür. Herhangi birindeki zayıflıkötekisini de beslemektedir. Ancak devrimci politikayainsan kazanmaktan bahsettiğimiz noktada, gençlikhareketine politik müdahale içerisinde gerçek devrimcigüçleri kazanacağımız açıktır.

“Bir politika saptarsınız ve kitleleri hareketegeçirmeye ya da mevcut hareketi geliştirmeye

çalışırsınız. Bu çaba, şu ya da bu güçlerle temas/buluşmaolanakları yakaladığı oranda, kendisine araç ister. Eğervar olan mücadeleye hâlihazırda önderlik edebilecek birörgüt varsa, zaten bu örgütlülük önderliği gerçekleştirir,müdahalenizi onun üzerinden yaparsınız...

Ama böyle bir örgütlenme yoksa bunu yaratmaklasorumlusunuzdur. Böyle bir aracı oluşturduğunuz ölçüdekitle hareketine daha güçlü müdahale edebilirsiniz.Hareketin önünü açmanın çok daha geniş olanaklarınasahip olursunuz. Sizin alana müdahale için ürettiğinizpolitikaları hayata geçirme çabanız, bu örgütlülüğüdoğurur; örgütlülük ise, daha yukarıdan politikalarüretmenizin önünü açar. Bunlar karşılıklı olarak birbirinibesler.” (Gençlik çalışması deneyimleri ışığında kitleçalışması üzerine notlar-2, Ümit Altıntaş, EKİM, Aralık1999, sayı 211)

Bu yüzden yaptığımız örgütlenme tartışması gençlikhareketine devrimci politik müdahale ve gençliğidevrime kazanma tartışmasından bağımsız değildir.Devrimci gençlik birliğinin yaratılması bugünden bupolitik müdahaleyi yapabilmeyi öngerektirmektedir.Örgütlülük her zaman bir araçtır. Politikaya hizmetedecek bir araç. Politik müdahalenizin karşılık bulmasınıkolaylaştıracak ve onu geliştirecek bir araçtır.

Eksikliklerimizin üzerine gitmeliyiz,mücadele içinde aşmalıyız...

Gençlik hareketine politik müdahale noktasında gençkomünistler olarak bir dizi eksikliğimiz olduğu açıktır.Çalışmanın önünü açamayan, rutinleşen mevcut çalışmatarzını terk edebilmeliyiz. Siyasal faaliyeti materyalkullanımına indirgemeyen, her türlü aracı devreyesokan, kitlelerle yüz yüze gelen bir çalışma tarzını hayatageçirmeliyiz. Bizim başarı kıstasımız kaç afiş asıldığı, kaçbildiri dağıtıldığı değil, kaç insanla konuşulduğu,tartışıldığı, devrimci politikaya kazanıldığıdır. Elbettedevrimci politikaya kazanmak tek bir anın işi olamaz. Birısrarın, bir sürekliliğin ve bir kuşatmanın sonucundakitleleri ve hatta bireyleri politikamıza kazanabiliriz.Elimize aldığımız her materyal bitirilmek için değil,kitlelere ulaştırılmak içindir. Her bir materyalin amacınaulaştığının takipçisi olabilmeliyiz.

Kitlelerle yüz yüze gelmek, her türlü siyasal faaliyetibu şekilde ele almak önemlidir. Kitlelerle yüz yüzegelmek öncelikle kendimize güvenimizi arttıracaktır,kitleye güven verecektir. Eksikliklerimizi görmemizisağlayacak, kitlelerin nasıl harekete geçirileceğini,kitlelerin kafasındaki soru işaretlerinin neler olduğunuanlamamızı sağlayacaktır. Devrimci önderlik misyonunuyerine getirmek demek, öncelikle gençlik hareketininihtiyaçlarının tanımlanması demektir. Bu da alanahakimiyeti ve onun bir parçası olmayı gerektirir. Bizlerdışarıdan müdahale eden “marjinaller” değil, gençlikhareketiyle birlikte nefes alıp veren, onun bir parçası

olanlar olmalıyız. Kendimize gettolar yaratmak, bugettolar içinde devrimcilik oyunu oynamak bizimharcımız olamaz. Bu ancak küçük-burjuvazinin işi olabilir.Fizik Kantini’ne/çimlerine, Hukuk Kantini’ne, Botanik’e,Çardak’a, Yıldız Amfi’ye, Hergele’ye, Tonoz’a, R1’e vediğer tüm üniversitelerdeki “solcu” gettolarınasıkışmayalım. Elbette buralara hiç gitmeyelimdemiyoruz. Ancak buralara sıkışmaktan vazgeçelimdiyoruz. Buralarda kaldıkça geniş gençlik kitlelerineulaşmak yerine kendi “mezheplerimizi” yaratacağımızaçıktır. Sonra da gençlik hareketinin ihtiyaçlarını değil,kendi mezhepsel ihtiyaçlarımızı tartışmaya başlarız. Buise devrimciliği bitirir.

Kitlelere güven verebilmek, öncelikle kendi politikanave örgütlülüğüne güvenmekten geçer. Her birimizdevrimci politikanın kitlelere ulaştırıcısı olarak özgüvenesahip olmalıyız. Bizler tarihsel bir iş yapmaktayız. Kitleleridevrime kazanmak iddiasında olan devrimcileriz. Buamaç doğrultusunda tüm düşünsel ve pratik çabamızıortaya koyan, bedel ödemekten geri durmayanlarız. Heralanda gösterdiğimiz iradeyi ve iddiayı kitleleri devrimcipolitikaya kazanma noktasında da göstermeliyiz.

Bütün bunlar öncelikle ideolojik ve politik birkavrayışı gerektirir. Bu kavrayışın hayat bulacağı,somutlanacağı canlı, işleyen örgütsel mekanizmalarıgerektirir. Bu noktalarda da kendimizi geliştirmekönümüzde ivedi görev olarak durmaktadır.

Kaybedecek tek bir saniyemiz yok!

Bizler, gençlik hareketinin ihtiyaçlarını tartışıyoruz.Gençlik hareketinin devrimci potansiyelinin varlığındanancak bu potansiyelin ya kendiliğinden bir hareket olarakörgütsüzlüğe mahkum bırakıldığından ya da dar birkesiminin reformizmin politik etki alanında hebaedildiğinden bahsediyoruz. Bu bizler için kabul edilemez.Bu tablonun değiştirilmesi biz genç komünistleredüşüyor. Gençlik hareketinin taşıdığı bu potansiyel dahafazla heba edilmeden veya geri çekilmeden devrimcipolitik ve örgütsel müdahaleyi yapmaktan başkaşansımız yok. Yoksa devrimci siyasal özne olarak gençlikhareketi içindeki tarihsel misyonumuzu yerinegetiremeyiz.

Hızla eksikliklerimizi aşmalı, politika yapmakapasitemizi arttırmalıyız. Mücadele içinde kendimizigeliştirmeli, politika yaparak güç olacağımızıunutmamalıyız. Bugün açtığımız politik gençlikörgütlenmesi tartışmasının da bu politik müdahaleiçinde şekilleneceğini görmeliyiz. Ancak bu yılları bulanbir süreç meselesi değil elbette. Bu kadar vaktimizinolmadığı çok açık. Tartışmaya açtığımız örgütlenmetartışması, gençliğin devrimci birliğini yaratma tartışmasıbugünün işidir. Yarına bırakıldığında çok geç olacaktır.

(Ekim Gençliği’nin Mart 2014 tarihli150. sayısından alınmıştır...)

birliğini yaratmanıntsel koşulları

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 13

Benzer yöntemlerle sayısız ihanete imza atanDİSK/Tekstil Sendikası yöneticilerinin suç dosyasınadevam ediyoruz. Bu kez 17 yıl öncesine yani 1997yılına gidiyoruz. Bu kez sahne Beybi Çuval fabrikası,oyuncular aynı.

Rıdvan Budak ve Kazım Doğan ikilisi, tümüyle kendiemekleriyle örgütlenen Beybi Çuval işçilerine ihanetettiler. İşçileri mücadeleden uzak tutmaya çalıştılar, ensonunda da öncü işçilerin işten atılmasıyla başlayansendikasızlaştırma saldırısında rol oynadılar.

İşçiler emek verdi bürokratlar hazıra kondu

Ümraniye Organize Sanayi Bölgesi’nde kuruluBeybi Çuval fabrikasında yaklaşık 250 işçi çalışıyordu.Fabrikadaki öncü işçiler 1996 yılı içerisinde ağırçalışma koşullarına karşı örgütlenme çalışmasınabaşlarlar. Bu çalışma işçilerin korkuları ve kaygılarınedeniyle ağır aksak ilerlerken Aralık ayı içerisindeişyerinin isminin değiştirilmesi ve işçilerin tümünegirdi-çıktı yapılarak tazminatların iç edilmesi durumudeğiştirir. Tepkiler yoğunlaşırken öncü iki işçiningirişimleriyle bir toplantı yapılarak örgütlenmeçalışmaları hızlandırılır. İşçiler arasındaki güvensizliklerzaman içerisinde yok olurken iki aylık bir süreiçerisinde sendikaya üyelik aşamasına gelinir.

İşçiler bu aşamada fabrikanın eldiven bölümündeDİSK/Lastik-İş Sendikası olduğu için bu sendika ilebirlikte DİSK/Tekstil’e de başvuruda bulunurlar. Lastik-İş üyelerinin de katkılarıyla süreç başarıyla tamamlanır.Fabrika yönetimi bu aşamada sendikalaşma faaliyetiniöğrenir. Gevşetme amaçlı kısa süren bir manevradansonra satın almalarla işçilerin birliğini bozmaya veistifa ettirmeye başlar. Ancak öncü işçilerinönderliğinde bu saldırı girişimi ustaca boşa çıkarılır vezayıf davranan işçiler yeniden sendikaya kazanılır.

Oyunları boşa çıkan fabrika yönetimi durumukabulleneceğini ancak Tekstil Sendikası’nı tercihettiğini açıklar. Böylelikle süreçte hiçbir emeği olmayanRıdvan Budak ve Kazım Doğan’ın başında bulunduğuTekstil-İş bürokratları hazıra konmuş olurlar.

İlk satış denemesi işçilerin iradesine çarpıyor

Ancak kısa sürede bu bürokratların neden tercihedildiği de anlaşılır. Bunlar işçileri sürekli olarakoyalarken öte yandan patronun öncü işçilerin iştenatma planına seyirci kalırlar. Patron ilk önce iki işçiyiişten atar. Bu girişimi önden fark eden işçiler işyavaşlatma eylemine başlarlar, işi durdurmaya dahazırdırlar. Ancak sendika yöneticileri konuyu RıdvanBudak’ın dört gün sonra fabrika yönetimiyle yapacağıgörüşmeye havale ederek işçilere boyun eğdirirler.Ama bu durumdan cesaret alan yönetim birkaç günsonra üç öncü işçinin işine daha son verir.

İşçiler bunun üzerine sendika bürokratlarınagüvenmekle hata yaptıklarını, patronun onlarla işbirliğiyaparak öncü işçileri fabrikadan temizlediğini anlarlar.

Bu düşüncelerle bir toplantı alıp sendika yöneticilerinide çağırırlar. Toplantıya İstanbul Şube Başkanı KazımDoğan ile birlikte bazı yöneticiler ve akademisyenlerkatılır.

Hafta sonu gerçekleşen toplantıda işçiler,arkadaşlarının işe geri alınması için Pazartesi günü işidurduracaklarını iletirler. Bunun üzerine sendikabürokratları ile onlara eşlik edenler işçilerivazgeçirmeye çalışırlar. Bolca demagoji yaparlar,yetmeyince bağırıp çağırmaya başlarlar. İşçilerkararlılığı sürdürünce direnişin yasal olmadığını vehiçbir destek vermeyeceklerini söylerler. Polis vejandarma saldırısıyla korkutmaya çalışırlar. Ama işçilerkararlıdır ve bu oyuna son verip toplantıyı terk ederler.

Pazartesi günü ise topluca işi durdururlar. Günboyunca Kazım Doğan ve diğer yöneticilerden hiçbiriortalıkta yoktur. İşçiler kısa sürede sonuç alırlar ve enson işten atılan üç işçinin işe geri alındığı açıklanır. Buarada devreye Rıdvan Budak girerek işçilere diğer ikiişçinin TİS döneminde kesin olarak işe geri alınacağıüzerine namus sözü verir. İşçiler bunun üzerine iş başıyaparlar ve akşam da mesaiye kalmayarak fabrikadantoplu olarak çıkıp yürürler.

Bir yıl sonra satış tamam!

Ancak bu ilk rauntta kaybeden patron ve sendikabürokratları, emellerinden vazgeçmezler. Hepyaptıkları gibi belli bir sürenin ardından öncü işçileritemizlemek üzere yeniden harekete geçerler. İşbırakma eyleminin üzerinden bir yıl geçtikten sonraöncü işçilerden seçilen bir grup işçi işten atılır. İşçileryaptıkları açıklamada bu işten atmanın sendikayöneticileri ve patronun birlikte gerçekleştirdiğinianlatırlar. Sendika yöneticilerini teşhir ederler vesendikada bir basın açıklaması yapmak isterler, amabu aynı yöneticiler basını arayarak toplantıyıengellerler.

İşte böylelikle bir önemli fabrikada daha mücadeleetmek üzere sendikanın yolunu tutan işçilere ihaneteden bu bürokratlar böylelikle fabrikadaki sendikalörgütlülüğün dağılmasını sağlarlar. DİSK/Tekstil birfabrikada daha silinirken geriye bu her devrin sendikabürokratlarına ilişkin satış iddiaları kalır. Bu aradaRıdvan Budak meclisin yolunu tutarken, DİSK/Tekstilbu yıllarda bir dizi fabrikada daha benzer biçimdeörgütlülüğünü kaybederken giderek dibe vurur.

Beybi Çuval deneyimi

“Patronla bir olup ekmeğimizle oynadılar”

Çalıştığımız Beybi Çuval Fabrikası bir senedir DİSK Tekstil 1 No’lu Şube’ye örgütlü. Bizler sözleşmemizden

başlayarak bugüne kadar sendika mafyası tarafından işverene satılıyoruz. Bunun en açık kanıtı sözleşmemiz ve

bizim işten atılmamızdır. Biz duyarlı işçiler bunun bilincinde olduğumuz ve müdahale ettiğimizde hep karşımızda şube başkanı ve

ona benzer sendikacıları bulduk. Devlet ve patronlar gibi sendikacılar da bizlere sürekli kırıntıyla yetinmemiz,

halimize şükretmemiz gerektiğini söylediler.

Konuşmak istedik susturulduk. Bilinçlenmek istedik, bunun için toplantılar yapmaya başladık, şube başkanı

tarafından nazikçe tehdit edildik. Bizlere bir işçi atıldığında yanımızda olacağını söyleyen ve namusu şerefi

üzerine yemin eden şube başkanı, işçilerin atılmasını bizzat kendi sağladı. Eylem yapan arkadaşlarımızın

yanında olmak yerine patronun tarafını tuttu.

Bizler bunların gerçek yüzünü anlayıp görevleri başına çağırdık. Bir senedir yapılmayan temsilci seçimini

yapmaları gerektiğini, kendi sendikamızda eğitim istediğimizi söylediğimiz için sendikacının çabaları ve

işverenin desteği sayesinde işimizden ve ekmeğimizden edildik.

Önceleri bu bize yapılanlar Brandi Tekstil’de, Reslan’da, Albayrak’ta, Tıbset’te direk burjuvazi tarafından

yapılırken, ne acıdır ki aynı şeyler Beybi Çuval’da bizim sendikamızda oturan, bizim ekmeğimizle geçinen

sendikacılar tarafından yapılıyor. Bizler sendikalarımıza sahip çıkmazsak, sendikalarımızda örgütlenip görev

almazsak, bunların devamı gelecektir. Ali Yılmaz ve eylem yaptığımız için işten atılmamız gerektiğini söyleyen

Zeki Türkmenoğlu gibi adamlar, daha çok arkadaşımızı işinden ve ekmeğinden edecektir. Bizler elele verip

birlik olmalıyız ve yönetimlerde görev alıp sendika mafyasını altetmeliyiz.

Sendika mafyası defol, sendikalar bizimdir!

Yaşasın sınıf dayanışması! Beybi Çuval’dan atılan bir grup işçi15 Nisan ‘98

Not: 14 Nisan 1998 Salı günü bu basın açıklamasını yapmak üzere sendikaya gittiğimizde, sendikacıların

basının katılımını engellediklerini gördük. Basından gelen telefonlara, böyle bir açıklama olmayacağını, polisi

sendikaya yığmaya mı çalıştıklarını söylemişlerdir. Basın açıklamamız bu şekilde bürokratlar tarafından

engellenmiştir. (SY Kızıl Bayrak, sayı: 51, 18 Nisan ‘98)

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 13

Greif’te fabrika işgali gerçekleştikten sonraortalıkta görünmeyen, ama hep patronla işbirliğihalinde olan Rıdvan Budak bu aynı dönemde sosyalmedyada da boy gösterdi. Facebook’ta kendi adına birsayfada yazdığı görülen Budak, bu zaman diliminde,karakterini ve kimliğini yansıtan ve “bu ne perhiz, bune lahana turşusu” deyimini akla getiren paylaşımlaryaptı.

Burjuva siyasetinin oyunlarını iyi bilen Budak’ın herbakımdan ikiyüzlülük örneği olan, ama aynı zamandada Greif’le ilgili bilinçaltındakileri de yansıtanpaylaşımlarından bir özet yaptık.

“Şimdiden rezil oldular”

Son paylaşımını 7 Şubat’ta yapan, Greif’te işgalinbaşladığı 11 Şubat tarihinden sonra da uzun süresessizliğini koruyan Budak’ın ilk paylaşımı, 19 Şubattarihine ait. Bu tarihte yaptığı paylaşımda Aliİsmail’den bahseden Budak, Ali İsmailler’in Denizlergibi ölümsüzleştiğini yazmış. Ali İsmailler’i “yok etmeemrini verenlerin ne olacağını hep beraber göreceğiz”dedikten sonra “Ama bir şey var, şimdiden reziloldular” sözleriyle noktayı koymuş. Böylelikle de aynıtürden sermaye uşaklarının hep yaptığı gibi sınıfa karşıişlediği suçları keskin solculukla gizlemeye çalışmış.

Geçmeden belirtelim ki, bilinçaltı mıdır bilinmezama Budak, Greif söz konusu olduğunda daha ozamandan rezil olduğunu söyleyebiliriz.

Budak aynı gün yaptığı bir paylaşım da iseBaşbakan’ın başörtüsü istismarına değinerek duyduğuöfkeyi anlatmış. Dinleyince dişlerini sıkıp dudaklarınıısırdığını söylediği Başbakan’ı edep ve hayaya çağırmış.

Bu arada belirtelim Budak’ın bu paylaşımlarıyaptığı gün Greif işgalinde önemli anlardan biriyaşanıyor, DİSK yönetimi günler sonra işgal fabrikasınıziyaret ediyordu.

Omurgasızlıktan şikayetçi!

Budak’ın bu paylaşımların ardından uzunca bir süresessizliğe gömüldüğü görülüyor. Bundan sonra 3Mart’ta kısa, ancak oldukça manidar bir “vecize”yazmış ve “Bel kemiği olmayınca siyaset yapmak çokkolaylaşıyor” cümlesini paylaşmış.

Bilinç altının cilvesi sayılması gereken bu ifadeBudak’ın da tüm bir kişiliğini ele veriyor. Tüm birsendikacılık tarihinde, omurgasızlığın en berbat biçimiolan patron işbirlikçiliği konusunda usta olan Budak,bu satırları yazdığı sırada Greif’te bunun parlak birörneğini veriyordu.

Budak sonraki gün de bu kez “bel kemiği”konusunda yapılan yorumlardan hareketleomurgasızlıktan yakınmayı sürdürmüş. “Omurgasıolmayan adam için her türlü işi yapmak kolay” diyenBudak şu ifadeleri kullanmış: “Dün AK dediğine bugünKARA diyen , dünkü yandaşını bugün karalayan hermeslekten o kadar çok adam türedi ki, insan bu ülkedeyaşadığına bazen pişman oluyor.”

Budak 5 Mart günü ise bu kez de insanları etnikdurumlarına göre ötekileştirenleri eleştirmiş ve

kendisinin genç yaştan beri yaptığı iş olansendikacılıkta asla böyle bir şey yapmadığını iddiaederek sendikacılık tarihini temize çekmiş.

Greif işçilerini polise şikayet etmeden önceTayyip’i suçlamış!

Bir süre suskunluğun ardından yaklaşık bir haftasonra Budak, Berkin’le ilgili yazmış. Berkin’le ilgiliolarak “Hayatını kaybeden çocuklarımızın hepsi tarihebirer kahraman olarak geçecekler” ifadelerini kullananBudak şu ifadelerle ikiyüzlülüğün zirvesine çıkmış:

“Emniyet güçlerine cesaret verip gencecikçocukların hayatıyla oynayanlar, tarih önünde bununhesabını elbette ki vermelidir.”

Budak bu sözleri söylediğinde patron-taşeron-polisile işbirliği yaparak işgal fabrikasına karşı provokasyonabaşvurduğu güne 3, bizzat sendikada nöbet tutan Greifişçilerini zorla dışarı çıkarmak için polise başvurduğugüne de daha 9 gün vardı.

Budak böylelikle ne denli ikiyüzlü ve samimiyettenyoksun olduğunu belgelemiş.

Herkesin hırsızı kendine!

Budak’ın son paylaşımları 13 Mart tarihine, yaniişgal fabrikasına yönelik provokatif saldırıdan bir günöncesine ait. Bu tarihte yaptığı ilk paylaşımda Budak,AKP’nin şeflerine yönelik olarak “Bunların en önemliözelliği hırsızlarını ve katillerini ele vermiyorlar.Verirlerse sıranın kendilerine geleceğini biliyorlar”sözlerini kullanıyor. Bu sözler bir gün sonra hırsızlarlayaptığı işbirliği düşünülürse pek anlamlı hale geliyordoğrusu. Çünkü bu ifadeler Budak’ın Greif’in emekhırsızlarıyla kurduğu ilişkiye de cukka oturuyor.

İkinci paylaşımda ise Berkin hakkında ahkam kesenBudak, Bilal’in babası Tayyip Erdoğan ile Berkin’inbabası Sami Elvan arasında bir karşılaştırma yapıyor.

Bu satırları yazdıktan sonra sessizliğe gömülenBudak, aradan 12 gün geçmesine rağmen tek bir satıryazmadı.

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu Budak!

DİSK’ten Greif açıklaması!Greif’te 20 Mart’ta yaşanan gelişmelerin

ardından DİSK Yönetim Kurulu bir açıklama yayınladı.Açıklamada DİSK Tekstil sendikasının üyesi Greif

işçilerinin, taşeron sistemine ve sefalet ücretlerineson verecek bir toplu iş sözleşmesi için 39 gündürhak mücadelesi verdiği hatırlatıldı.

Greif yönetiminin işten çıkarma ve fabrikayıkapatma yönündeki eylem ve söylemleriyle sürecikilitlediğini belirten Yönetim Kurulu, konfederasyonve bağlı sendikaların gerçekleştirmiş olduğunu iddiaettiği ziyaret ve dayanışmanın devamlılığının önemliolduğunu bildirdi.

Yönetim Kurulu, konfederasyon düzeyinde sürecintakipçisi olacağını ve gerekli girişimlerde bulunacağınıda duyurdu.

DİSK Yönetim Kurulu’nun açıklaması şöyle: “Konfederasyonumuza bağlı DİSK Tekstil

sendikamızın üyesi Greif işçileri, taşeron sistemine vesefalet ücretlerine son verecek bir toplu iş sözleşmesiiçin 39 gündür bir hak alma mücadelesiyürütmektedir.

İşverenin direnişçi işçileri işten çıkarma vefabrikayı kapatma yönündeki eylemleri ve söylemlerisüreci kilitlemektedir. Bu nedenleKonfederasyonumuz ve konfederasyonumuza bağlısendikaların gerçekleştirmiş olduğu direnişziyaretlerinin ve dayanışmanın devamlılığı önemlidir.

Greif’te DİSK Tekstil üyesi işçilerin iradesini vetaleplerini yansıtacak bir toplu sözleşme içinkonfederasyon düzeyinde de sürecin takipçisiolunacak, gerekli girişimlerde bulunulacaktır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 13

- Yakın bir zamanda Greif-Sunjut yönetimi işçilerefesih bildirimi yollamış oldu. Direnişin başındanitibaren belli saldırılarla yüzyüzesiniz. Son saldırıhakkında ne düşünüyorsun?

- Direnişin 40. gününde işçilerin hesabına aylıklarıyatırılarak, iş akitlerinin tek taraflı olarak fesih edildiğihaberini aldık. HaberTürk gibi bazı gazetelerden,patronun yaptığı açıklamaya göre 135 işçinin iştençıkarıldığını okuduk. Ama biz henüz net sayıyı tespitetmiş değiliz, ne kadar işçinin çıkarılıp çıkarılmadığını...Şu kesin ki, işten çıkarılmayan, fesih tebligatıgönderilmeyen ve henüz maaşları yatırılmayan işçilerde var bölümlerde. Özellikle taşeronların toplamınahenüz hiçbir tebligat gönderilmedi. Ve hiçbirinin defesih nedeni ile maaşları ödenmiş değil. Kadrolularınbir kısmında bu var, ama bir kısmına gönderilmiş değil.Gazetede belirtildiği gibi sayı 135 mi, bunu henüzbilmiyoruz.

Biz aslında bu saldırının daha önce gelmesinibekliyorduk. Bir işgal ve direniş eylemi ortayakoyduğunuz sürece, bu tür saldırının olmasınınmuhtemel olduğunu biliyorduk. Ciddi bir hazırlıkyapmıştık. İlk haftalar bekliyorduk bu saldırıları. Çünküburada ciddi bir karalama kampanyası başlatmıştıpatron. Ama patron bu tercihini şimdiye kadarkullanmadı. Şimdiye kadar başka yöntemlerle, başkaayak oyunları ile boyun eğdirmek istedi. En songeçtiğimiz cuma günü fabrikaya yönelik taşeronpatronlarıyla girişmiş olduğu provokasyon vardı. Biz buyapılan eylemle patronun nasıl sıkıştığını görmüşolduk. Ve bu eylemden sonra da patronun artık bunoktada, bu işi daha da zora sokacak adımlar atacağınıbekliyorduk açıkçası. Bugün için söylenen 135arkadaşımızın iş akdinin feshedilmesi, patronun busüreci nasıl çetrefilli hale soktuğunun, ne kadar ayakdirettiğinin göstergesidir.

İşçilerin nezdinde bu 135 işçinin iştençıkarılmasının hiçbir hükmü yok. Çünkü değil 135 kişi,işçiler bir kişi dahi çıkarılsa asla ve asla bunamüsamaha göstermeyeceğini daha önce beyanetmişti. Kaldı ki burada taleplerin gelip sıkıştığı nokta,özellikle taşeronda çalışan 80 tane konfeksiyonişçisinin üye olup kadroya alınması olmuştu. Bize buarkadaşlarımızın süreç içerisinde kadroya alınacağıbelirtilmişti. Bunu kabul etmediğimiz için aslında budirenişin bu kadar uzun sürmesine sebep olmuştu.Dolayısıyla buradaki kadrolu işçilerin 80 işçiyi kadroyaalınmasını kabul etmediği bir yerde, 135 işçininçıkarılmasını kabullenmesi, ona göre yeni bir tutumortaya koyması söz konusu değil. Bu iş akdinin feshini,maaşlarımızın da yatırılmasıyla sevinçle karşıladıkaçıkçası. Çünkü bir takım ekonomik sıkıntılar çekmeyebaşlamıştık işçiler olarak. 40 gündür maaşalamıyorduk, bir takım borçlar, kredilerle ilgilisıkıntılarımız vardı. Bunların yatırılması, busıkıntılarımızın giderilmesine yardımcı olacak. Belki budirenişe üç-beş aylık daha ömür katmış olacak. Şunuda açıkça belirtmek gerekir ki, bu saldırı ile karşı

karşıya olduğumuzu biliyorduk,beklediğimiz bu saldırıyı komitededeğerlendirdik. Komitemiz,beklenmedik bir hareket ya dabu mücadeleyi etkileyeceksaldırı olarak görmedi vegörmeyecek de. İlk günsöylediğimiz gibi bumücadelenin sonucu şöyle olacakdedik: “Taleplerimizikabuledecekler. Yada bufabrikadangitmesigerekenbirilerivarsa bu kesinlikle bizler değiliz, o sermayedarlardır!”Şimdi de aynı şeyi söylüyoruz.

İşçi arkadaşlarımız da kesinlikle tazminatımızyatırılsın, yatırılmasın meselesinde değiller. İşakitlerinin mücadelesini yine verecekler. Ve buradakisonuç, ilk gün söylediğimiz gibi olmak zorunda.Tazminatlarımız yatırılmış olsa dahi, fabrikayı ve bumücadeleyi terk etmek gibi bir niyetimiz yok. Bizburada hem iş akdimizi, hem diğer haklarımızı ve hemde taşeron köleliğine karşı verdiğimiz mücadeleyisonuna kadar, zafere kadar sürdüreceğiz. Bu noktadaAmerikan sermayesi bu işi burada yapmakistemiyorsa, buradan gidecek kişiler bu işçiler değil, busermaye grubunun kendisidir. Onlar gidecek, bizdirenişimizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Bütünişçilerde de aynı kararlılık ilk günkü gibi var.

Bu işten çıkarma saldırısı, ilk yaptıkları gibiburadaki mücadeleyi bitirmek, örgütlülüğü bitirmekadına yapılmış bir saldırı. O yüzden de bu saldırıya aslaboyun eğmeyeceğiz. Ve kesinlikle onların istediğitarzda bir sonuç bırakmayacak.

“Eylemliliklerle cevap vereceğiz!”

- Bu saldırı karşısında tutumunuz ne olacak?- Bu saldırı bizim için yok hükmündedir.

Beklediğimiz bir saldırıydı. Arkadaşlarımızla birliktenasıl bir eylemlilikle karşılık vereceğimize oturup kararvereceğiz. Eylemliliklerle bu saldırılara karşılıkvereceğiz, cevap vereceğiz. Bunun yanında DİSK’leoluşturulan komisyonda da bu konu gündemdeydi. Buartık toplu sözleşme sürecinde aşılacak bir konu olarakönümüzde duruyor. DİSK’teki toplantıda bu yönde birkarar çıktı.

Son olarak, buradaki mücadelemiz, ilk günkü gibi,aynı kararlılıkta. Patronun diğer fabrikalarına da dahaönce yaptığımız gibi eylemlerimizi taşıyarakmücadelemizde pes etmediğimizi göstereceğiz.Taleplerimiz kabul edilene kadar hiçbir baskı vetehdide boyun eğmeden, mutlaka kazanacağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Birileri gidecekse, o daAmerikan sermayedarıdır!”

Burjuva medyadanGreif’e karşı sınıf tavrı

Türkiye’de fabrika işgal eylemleri pek sıkyaşanmıyor. Üretimin sürdüğü ve yüzlerce işçininçalışmakta olduğu bir fabrikada ise uzun yıllardır böylebir deneyim yaşanmadı. Diğer kıtaları bir yanabırakırsak Avrupa’da bildiğimiz kadarıyla yakınzamanda Goodyear işçilerinin Greif’e benzer bir işgaleylemi oldu. Fabrikayı işgal edip müdürleri rehin alanişçilerin eylemi Türkiye’de medyanın gündemiydi.Hürriyet’inden Cumhuriyet’ine kadar bir dizi basın-yayın organı neredeyse an an buradaki gelişmelerihaberleştirdiler. Peki aynı basın-yayın organları Greifgibi bir işgal eylemi varken neden susuyor?

Hürriyet’i, Milliyet’i, Sabah’ı bir yana bırakalımsokak muhalefetini yansıtmak iddiasındaki Cumhuriyet,Yurt, Odatv gibi yayın organları neden direnişigörmezden geliyorlar? El-Cezire muhabirleri dahi gelipişçilerle röportaj yapma ihtiyacı duyarken bu gazetelerneden sanki bu ülkede Greif eylemi, sıradan günlükolaylardanmış gibi kayıtsız davranıyor? Yoksa Hadımköymü çok uzak bunlara ya da haberleri mi yok?

Keza haberleri var ki Greif yönetiminin işgalfabrikasındaki işçileri işten çıkarma kararına ilişkinaçıklaması vakit kaybedilmeksizin aynı yayınlarda yerbuluyor. Ya da Greif’in zararı üzerinden yıllık cirodakikaybından yola çıkarak konuyu işliyorlar.

Tüm bu soruların yanıtı basit. Ortada net bir sınıftutumu var. Pek “solcu” ve “demokrat” geçinen bugazeteler ve yazarları, konu sermayenin çıkarları sözkonusu olduğunda susmayı tercih ediyorlar. Çünküsermaye ile güçlü çıkar bağları var, bu düzendenbesleniyorlar. Emek sömürüsünden nemalanıyorlar.Bunun için ne kapitalizmle ne emperyalizmle netaşeronlukla esasta bir sorunları yok. Özel mülkiyetedokunmayan ve yasal sınırları aşmayan, burjuvaziyiesaslı bir biçimde zora sokmayan eylemleri vermektebir sakınca görmüyorlar. Ama iş bunun ötesinegeçmişse bu durumda onların solculuğunun dasınırlarına gelinmiş oluyor. Çünkü onlar burjuvazininsafında duruyorlar. Dolayısıyla tutumlarının gerisindebilinçli bir sınıf kimliği ve tutumu var. Solculukları daburjuvazinin sınıf çıkarı ve dünya görüşü ile sakat.

Greif söz konusu olduğunda durum tümüyle böyleolduğu gibi daha somut ve organik ilişkilerin olmasıihtimali de güçlüdür. Örneğin Greif Genel Müdürü dedahil Greif yöneticilerinin bir kısmı Kemalisttir ve hattasolcu geçinir. Bazıları da sosyal medyadaki adresleriincelendiğinde de görüldüğü üzere Haziran Direnişi’nedahi destek verir. (Ayrıca belirtelim okurlarımızdan bukonuda varsa bilgilerini bizimle paylaşmalarınıistiyoruz.)

Saflar netleşiyor

Greif direnişi bu pek demokrat geçinenlerinmaskesini indirirken gerçekte Gezi’deki şekilsiztoplumsal muhalefeti de sınıfsal bir ayrışmaya tabitutuyor. İyi de yapıyor. Çünkü bu halde hem AKP verakiplerinin kendi burjuva amaçlar ve ideolojik-siyasalsöylemlerle emekçileri bölmesine müdahale ediliyor,hem de toplumdaki ayrışmaların sınıfsal bir temeldeyeniden şekillenmesine katkı sağlanıyor. Bu halde deolması gereken oluyor, genel-geçer burjuvademokratları kendi sınıfsal konumlarına göre tutumalıyorlar. Aynılar aynı safta birleşiyor. Böylelikle de“solculuk” gerçek toplumsal-sınıfsal özüne kavuşuyor.

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 13

Greif işçileri: “İşten atmakararı yok hükmünde”

Greif yönetimi, direniş ateşinin söndürmek vediğer fabrikalara yayılmasını engellemek için işsizliksopasını sallıyor. Fakat unuttuğu bir şey var, biryumruk gibi kenetlenmiş olan Greif işçilerinin birkısmını koparıp almak mümkün değildir.

Greif yönetimi Ali Cengiz oyunlarıyla sonuç almayaçalışıyor. Fabrikayı kapatma kararı aldığını ilan ettiktensonra şimdi de kapatılan fabrikadan işçi attığınıaçıkladı. Ama işçiler bu oyunlara ve tehditlere primvermiyor. Tek bir yumruk gibi direnişlerinisürdürüyorlar.

Kapatılan fabrikadan işçi atmak mı?

Greif yönetimi geçtiğimiz günlerde fabrikanınkapatıldığına dair bir açıklama yayınladı. Böylelikletaşeron saldırısının öncesinde salladığı “Kapatırım ha!”tehdidinin ciddiyetini gösteriyordu güya.

Ancak bu “kapatma” duyurusunda dikkat çekiciayrıntılar vardı. Örneğin duyurunun yayınlandığı“sunjut.com” adlı sitede, duyuru metninden başkaGreif’e ait hiçbir şey görünmüyordu. Öte yandan da buaynı duyuruda “fabrikayı kapattım” diyen yönetim,işçilere kendisiyle irtibat kuran çalışanlara kayıplarıhakkında bilgi vereceğini, dahası başka fabrikalarda daiş imkanı yaratacağı vaadinde bulunuyordu. İşte tümbunlar kapatma kararının tezgahlanmış bir oyunolduğu kanısını güçlendiriyordu. Bu arada başka birgelişme daha oldu.

Kapatma manevrası direnişçi işçilerde en küçük birsarsıntıya dahi yol açmayan Greif yönetimi, bununüzerine kapattığını iddia ettiği fabrikada bir grup işçiyiişten attığını açıkladı. İşten atma önce Sabah gibi bazıgazetelerin internet sitelerinde yayınlandı, ardındanda 135 işçiye gönderilen tebligatla bildirildi.

Greif patronu böylelikle 600 işçinin çalıştığıkapanmış fabrikada sadece 135 işçinin işine son

vererek “kapatmanın” bir oyun olarak oynandığınıgöstermiş oldu.

135 kişilik küçük bir grup öyle mi?

Ama bu duyuruyla bir başka yalan da deşifreedilmiş oldu. Öyle ya Greif yönetimi ve taşeronlarıişgal eyleminin sadece bir avuç ‘radikal’ insantarafından yapıldığını iddia etmekteydiler. Eğer 135kişi bir avuç değilse o halde Greif yönetimininyalancılığı da kanıtlandı.

Öte yandan eyleme sadece bu kadar işçininkatıldığı iddia ediliyorsa fena halde yanılıyor. Çünküsadece işgal fabrikasından çekilen son günlere aitvideolar bile yüzlerce işçinin eyleme katıldığını ve tokbir şekilde eylemi sürdürme iradesi gösterdiğinikanıtlıyor.

Anlaşılıyor ki Greif yönetimi işçilerin son derecehaklı ve insani taleplerini karşılamak yerine işi yokuşasürüyor. Direniş ateşini söndürmek ve diğer fabrikalarayayılmasını engellemek için işsizlik sopasını sallıyor.

İşten atma kararı “yok hükmünde”

Fakat unuttuğu bir şey var, bir yumruk gibikenetlenmiş olan Greif işçilerinin bir kısmını koparıpalmak mümkün değildir. Öyle ya Greif işçileriarkadaşlarını satacak kadar düşkün mü sandınız?Unuttunuz mu, onlar bu büyük eylemi taşeron işçisiarkadaşları için yapıyorlar. Böylelikle de arkadaşlarınıbir tas çorba için satmayacak bir ahlaka sahipolduklarını bir çok kez gösterdiler.

Onun için 135 arkadaşlarına ilişkin yönetimin iştenatma kararını “yok hükmünde” sayan Greif işçileri,“kurtuluş yok tek başına” diyerek kararlılıklarınısürdürüyorlar.

Greif fabrikayı mıkapatıyor?

25 Mart günü medyada Greif yönetimininHadımköy fabrikasını kapattığı yönünde haberleryayınlandı. Bu haberlere göre işçilerin yaptığı işgaleyleminden dolayı Greif yönetiminin önce 135 işçininiş akitlerini feshettiği, ardından da fabrikayı kapatmakararı aldığı iddia ediliyor.

Medyada yayılan habere göre, DİSK GenelSekreteri Arzu Çerkezoğlu’nun başında bulunduğu birheyet şirket yetkilileri ile görüştü. Görüşmede Greifyöneticileri ABD’deki yöneticilerle görüşecekleriniaktardıkları bildirildi. Bu görüşmenin ardından iseakşam saatlerinde şirket yönetimi tarafından biraçıklama yayınlanarak fabrikada üretimin kademeliolarak sonlandırılacağı iddia edildi.

Habere göre görüşü alınan DİSK Tekstil GenelSekreteri Muzaffer Subaşı ise, üretimin devam etmesiiçin yoğun çaba sarf ettiklerini ancak sonuçalamadıklarını iddia etti. Subaşı ayrıca direnişikırdıkları Dudullu’da bir ‘sorun olmadığını’ da sözlerineeklemeyi ihmal etmedi.

Fabrika kapanıyor mu?

Öte yandan şirket yönetiminin fabrikayı kapatmakararı aldığı iddiasına karşın direnişçi işçiler, bu kararındirenişten çok önce alınan ve şirketin yenidenyapılandırılmasıyla ilgili bir hukuksal işlem olduğunuifade ettiler.

Buna göre, Greif yönetimi, şu an Sunjüt ve ÜnsaÇuval olarak iki ayrı şirket olarak faaliyetlerini sürdürenfabrikalarını Greif şirketi çatısı altında birleştirmekararı aldı. Henüz yılın başında bu yöndeki bilgilerfabrikada konuşulurken birleştirme işleminin zamanıolarak da Mart ayı gösteriliyordu.

Direnişçi işçiler, yönetimin işten atmalar vekapatma hamlesiyle, hem direnişin diğer fabrikalarayayılmasına engel olmaya hem de kendisine yeni birpazarlık marjı yaratmaya çalıştığını vurguluyorlar. Amane olursa olsun sonuna kadar direnmeye kararlıolduklarını da özellikle belirtiyorlar.

Hadımköy fabrikasının eşi yok

Öte yandan üretimi diğer fabrikalarda sürdüreceğiyönünde ifadeler bulunmakla birlikte, bu fabrikalarınHadımköy fabrikalarının yaptığı üretimi karşılamasımümkün görünmüyor. Zira Greif’in Türkiye’deki çuvalfabrikaları içerisinde teknik donanım, üretimkapasitesi ve ürün kalitesi bakımından Hadımköyfabrikasının bir eşi yok.

Tüm bunlar kapatma kararının işçilerin direnmekararlılığını kırmak ve pazarlığı en geri noktaya çekmekiçin gündeme getirildiği ihtimalini güçlendirirken, Greifişçileri ise işten atma kararında olduğu gibi kapatmakararını da yok hükmünde sayarak direnişlerinisürdürüyorlar.

Öte yandan Greif yönetimi işçilerin son derecemakul ve haklı taleplerini kabul etmek yerinegerçekten fabrikayı kapatacaksa doğrusu bu onunTürkiye’deki varlık nedeninin ucuz işgücü olduğunukanıtlayacak, taşeronluk düzenindeki ısrarını dagösterecektir.

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 13

Düzenin seçim oyunu öncesi Tekel, Feniş, Greifbaşta olmak üzere işçilerin mücadele deneyimlerininpaylaşıldığı ve hakların sokakta kazanıldığınınörneklerle ortaya konduğu forum canlı bir atmosferdegeçti.

Sincan İşçi Birliği foruma “Greif işçisi yol gösteriyor!İşgal, grev, direniş!” şiarlı ozaliti ile sloganlar eşliğindegeldi.

Forum açılış konuşmasıyla başladı. Konuşmadadüzenin seçim aldatmacası teşhir edilirken işçilerintalepleri ve gelecekleri için direnişi seçtikleri söylendi.Greif direnişine vurgu yapıldı. Konuşma mücadeledeşehit düşenler için saygı duruşuna çağrı yapılaraksonlandırıldı.

“Tekel işçisi direnişin simgesi!”

Saygı duruşunun ardından sözü ilk olarak Tekeldirenişçisi aldı. 4/C saldırısıyla karşı karşıya kaldıktansonra Ankara’ya eyleme geliş ve 78 gün süren direnişsürecine vurgu yapan Tekel işçisi direnişin kendilerinekattığı bilince ve mücadelede örgütlü hareket etmeninönemine değindi. Tekel Direnişi’nin sendikabürokratları nedeniyle sonlandığını belirten işçi, Greifve Feniş direnişlerini selamlayarak konuşmasınısonlandırdı.

Feniş: 200’lü günlere dayanan direniş

Tekel işçisi sözü Feniş işçisine bıraktı. DirenişçiFeniş işçileri topluca sahneye çıktı. Feniş işçileri adına

konuşma yapan Mehmet Doğan 200 gündürfabrikalarında süren işgali ve 5 gündür Çelik-İş GenelMerkezi’nde bürokratlara karşı tuttukları nöbetianlattı. Yıllardır ücretlerini düzenli alamadıklarını,birçok defa yaptıkları iş durdurma eylemlerini anlatanDoğan, sendika bürokratlarının gerçekleştirileneylemleri engelleme girişimlerini aktardı. Direnişsürecinde yürüttükleri mücadeleyi anlatırken çalışmakzorunda olan bir arkadaşlarının iş kazasında yaşamınıyitirdiğini belirtti. Feniş direnişçileri süren Punto Deri,Greif, Çankaya Belediyesi direnişlerini selamlayarakkürsüden indi. Salondan “Direnişçi işçiler yolgösteriyor!” sloganı haykırıldı.

Greif’in direniş iradesi:Ya kazanacağız ya kazanacağız!

Greif işçileri sloganlarla kürsüye çağrıldı. Greifişçilerinden Coşkun Alsaç sendikalaşma süreciniaktararak daha üyeliklere başlamadan her türlüsoruna karşı hazırlandıklarını, üretimden gelen gücünönemini, taban örgütlenmesini, sendikal bürokrasininihanetlerini bilerek bu mücadeleye girdiklerini ifadeetti. Alsaç, Greif’teki mücadelenin artık tek başınasendika ve TİS mücadelesi olmadığını, Türkiye işçisınıfının mücadelesi haline geldiğini vurguladı. Bumücadelenin desteklenmesinin gerektiğini ifade etti.“Ya kazanacağız ya kazanacağız!” diyerek sözlerinibitiren Alsaç’ın ardından direnişçi Greif işçilerindenHüseyin Güvenç sözü aldı. Güvenç, DİSK’inkuruluşundaki ilkelerine ihanet ettiğini belirtti.

Güvenç’in konuşmasının ardından salonda “Kahrolsunsendika ağaları!” sloganı atıldı.

Ankara’da taşeron belediye işçisi direniyor!

Çankaya Belediyesi’nde taşeron işçisiyken iştenatılan ve direnişe başlayan Ömür Tekin isekonuşmasında güvenliklerin öğrencilere ve işçileresaldırgan tutumlarda bulunmaması ve taşerondagüvencesiz çalışmanın ortadan kalkması için uğraştığıiçin işten atıldığını anlattı. Forumda yan yana gelmeninönemini belirterek sözlerine son verdi.

Direnişçi işçilerin ardından kürsü “Devrimehazırlanıyoruz!” şiarını yükselten komünistlerebırakıldı. Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu temsilcisikürsüye çıktı. BDSP temsilcisi özel mülkiyete karşı işgaleylemleri gerçekleştiren Feniş ve Greif işçileriniselamlayarak konuşmasına başladı. Hem düzengüçlerinin hem düzene soldan destek verenreformistlerin sandığı gösterdiği bir dönemde işçiforumu düzenlemenin özel bir tercih olduğunu,direnişçi işçilerin yol gösterdiğini ifade etti. BDSPtemsilcisi, Mısır, Tunus, Haziran Direnişi ve Greifişgalinin yeni bir dönemi işaret ettiğini belirtti.Türkiye’nin içinden geçtiği döneme bakıldığındadüzenin sandığı işaret ettiğini fakat işçi sınıfının, tümdünya halklarının, ezilenlerin kurtuluş yolunundüzenden değil devrimden geçtiğini vurguladı.Sömürü, yolsuzluk ve yoksulluk düzeni yıkılana kadar,sermayenin burçlarına kızıl bayrak dikene kadarmücadelenin devam edeceği sözünü verdi.

BDSP temsilcisinin konuşmasının ardından etkinliğekısa bir ara verildi. Aranın ardından serbest kürsü ilesöz katılımcılara verildi. İlk olarak Bağımsız SosyalistAnkara Belediye Başkan Adayı Melek Altıntaş söz aldı.

Seçim düzen ve devrim arasında!

Altıntaş, seçimin adaylar arasında değil kapitalizmile sosyalizm arasında olacağını ifade etti. HaziranDirenişi’yle yükselen çağrının Berkin Elvan’ıncenazesinde, direnen işçilerle sürdüğünü vurgulayanAltıntaş, “hep birlikte sınıfsız sömürüsüz bir dünyamücadelesini güçlendirmek için örgütlenelim” dedi.

Seçim döneminde sandıkları işaret edenlerinkarşısına “‘Sandık’larından güçlüyüz” diyerek çıkanAltıntaş, seçim aldatmacasına karşılık salonun dört biryanına asılan afişlerle anımsatılan fiili-meşru mücadeletarihini bugüne taşımak gerektiğini vurguladı. “Greifişçilerinin yolundan ileri!” diyerek Altıntaş sözlerineson verdi.

Güvencesizliğe karşıtaşeron işçiler örgütleniyor

Numune Hastanesi’nde taşeron sistemine karşıörgütlenme mücadelesi yürüten bir işçi kürsüye

Ankara’da coşkulu“İşgal, grev, direniş!” forumu!

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 13

Haklı ve onurlu direnişlerinin 44. gününde (25Mart) Greif işçileri, oluşturdukları komisyonlaAnkara’da kimi temaslarda bulundular. Sendika veodaları ziyaret ederek direnişlerini anlatarakdayanışma çağrısı yaptılar. Genel-İş Genel Merkezi iletekrar görüşen işçi temsilcileri ardından mecliste CHPAnkara Milletvekili Levent Gök ile bir görüşmegerçekleştirerek hazırlamış oldukları direniş dosyasınıilettiler.

Meclis görüşmesinin ardından Greif işçileri ve KESKAnkara Şubeler Platformu’nun çağrısını yaptığı birbilgilendirme toplantısı gerçekleştirdiler.

BES Ankara 1 No’lu Şube’de gerçekleştirilen basıntoplantısına Greif işçilerinin yanısıra, KESK AnkaraŞubeler Platformu adına BES Ankara 1 No’lu ŞubeBaşkanı İsmet Meydan, Ankara Dayanışması temsilcisi,Ankara Greif İşçileriyle Dayanışma Komitesi temsilcisikatılım sağladı. Ayrıca Yazar Temel Demirer detoplantıya katılarak Greif işçilerine destek verdi.

Basın toplantısı KESK Ankara Şubeler Platformuadına Greif işçilerinin selamlanmasıyla başlandı.Ardından söz Greif işçi temsilcisi Coşkun Alsaç’abırakıldı. Alsaç, örgütlenme sürecinden başlayarakbugüne kadar gelen süreci özetledi. Direnişlerininkararlılıkla sürdüğünü aktaran Alsaç taleplerin kabuledilene kadar işgalin süreciğini belirterek emekdostlarını her türlü dayanışmayı yükseltmeye çağırdı.

Coşkun Alsaç’ın konuşmasının ardından KESK

Ankara Şubeler Platformu adına hazırlanan basınmetni okundu. Metinde Greif işçilerinin 10 Şubat’tahaklı ve meşru talepleri için başlattıkları eylemlerinindesketlendiği ifade edilerek, süren diğer işçidirenişlerine de selam gönderildi.

“Biz biliyoruz ki; Greif işçisi kazanırsa Türkiye işçisınıfı kazanacak, bu ülkenin emekçi halkları kazanacak,kamu emekçileri kazanacak” denilen açıklamadaTürkiye’nin son süreçte açığa çıkan çürümüş yapısıifade edildi.

Açıklamada şunlar ifade edildi: “İktidar ve temsilcisiolduğu semaye işçi ve emekçilere açlıktan ölümü ya daköleliği dayatmaktadır. Ama Greif işçilerinin yaptığıgibi bu ülkenin işçi ve emekçileri mücadeleyi vekazanmayı seçmektedir. KESK Ankara ŞubelerPlatformu olarak Greif işçileri ile her türlü dayanışmayıyükselteceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz. İşçilerin sonderece haklı ve meşru taleplerinin derhal kabuledilmesini, Greif işçilerine yönelik her türlü saldırı veprovakasyon girişimine son verilemesini istiyor, tümbasını ve kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz.”

Açıklamanın ardından Greif İşçileriyle DananışmaKomitesi Sözcüsü de işçileri selamlayan ve dayanışmayıyükselteceklerini ifade eden bir konuşmagerçekleştirdi. Kamuoyuna dayanışma çağrısıylabirlikte basın toplantısı bitirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Greif işçileri ile söyleşiİşçi forumu için Ankara’ya gelen ve Greif direnişi ile dayanışma çağrısını yaygınlaştırmak amacıyla

Ankara’da kalan Greif işçileri ile 24 Mart akşamı Mamak İşçi Kültür Evi’nde söyleşi gerçekleştirildi. Greif işçileri adına konuşan Coşkun Alsaç, örgütlenme ve direniş sürecini kapsamlı bir şekilde anlattı. Greif

patronunun saldırganlığını teşhir eden, bu süreçte sendikal bürokrasinin tutumlarını eleştiren Alsaç, tabanörgütlülüğünün önemini ve Greif işçilerinin kararlılığını vurguladı. Alsaç, konuşmasını “Ya savaşarakyenileceğiz, ya da savaşarak kazanacağız!” sözleriyle noktaladı.

Ardından Greif işçilerine direniş sürecine dair sorular soruldu. Bu bölümde ise, direnişin işçilerde değiştiricidönüştürücü etkisi, kadın işçilerin direniş içindeki yeri, Greif işçilerin siyasal gündem ve gelişmeler karşısındakitutumu, fiili-meşru mücadelenin önemi, direnişin kazanımı için yapılması gerekenler vb. üzerine düşüncelerifade edildi.

Canlı geçen söyleşi, Greif’le dayanışmayı yükseltme çağrısıyla son buldu.Kızıl Bayrak / Ankara

Greif işçilerindenAnkara’da basın toplantısı!

çağrıldı. SES bünyesinde güvencesiz işçilerinörgütlenmesi mücadelesi verdiklerini ifade etti.

Çankaya Belediyesi’nde taşeron şirkette çalışan birtemizlik işçisi söz aldı. Sendikalaşma süreçlerini veçalışma koşullarını anlatan işçi, sendikayönetimlerindeki bürokrasiye dikkat çekti vetemsilcilerin işçiler tarafından seçilmesi gerektiğinevurgu yaptı.

Yaşamın da, kavganın da yarısı olan kadınlar adınabir Feniş işçisinin eşi söz aldı. Direnişin yarattığızorluklara rağmen haklarını savunmak için direnişinsürdürülmesi gerektiğini belirtti. Ailelerin budirenişlere destek vermesi gerektiğini, ailenindesteğinin direnişleri daha da güçlü kılacağını ifadeetti.

Gençlik direnen işçilerden öğreniyor

Devrimci Liseliler Birliği adına kürsüye çıkan birmeslek liseli “Berkin Elvan’ı buradan tekrar anıyoruz”dedi. DLB’yi salon “Berkin Elvan ölümsüzdür!”sloganıyla karşıladı. “Biliyoruz ki düşmanımız ortak”diyen meslek liseli genç, ortaokulda Tekel’e, lisedeFeniş’e, Greif’e şahit olduklarını söyledi. “Buzu kıranişçi sınıfına selam olsun” diyen DLB’li sözlerinigençliğin işçi sınıfının yanında olacağı sözünü vererekbitirdi.

Sincan İşçi Birliği adına bir işçi kürsüye çağrıldı.Fabrika fabrika direnen işçilerin seçimini mecliste değilsokakta yaptığını ifade etti.

“İşçi sınıfının zaferi kazanacak kudreti var!”

Devrimci Yapı İşçileri Sendikası İç AnadoluÖrgütlenme Uzmanı Haydar Baran haramilerinsaltanatının hep böyle sürmeyeceğinin Greif işçileriylegörüldüğünü ifade etti. Baran, DİSK’in devrimciruhunun Greif’leri büyüterek ve çoğaltarak tekraraçığa çıkacağını vurguladı.

Greif işçilerinin taban örgütlülüğünün ne kadarönemli olduğunu gösterdiğini belirten Baran, işçilerinbirliği sağlandığı takdirde bürokrasisiyle en gericisendikalardan biri olan Çelik-İş’te dahi işçilerin işyaptırabildiğini ifade etti.

Baran “Birleşen işçiler yenilmezdir!” diyerekişçilerin kendi iktidarını kuracak gücün ellerindeolduğunu söyledi ve konuşmasını sonlandırdı.

Forumun sonunda bir kez daha “Devrimehazırlanıyoruz!” şiarına vurgu yapıldı.

Ardından Yılmaz Güney Sahnesi’nin bahçesindeMamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu’nunseslendirdiği devrimci marş ve türkülerle etkinliksonlandırıldı.

Etkinlikten notlar:*Etkinlik boyunca açık tutulan Greif işçileriyle

dayanışma standı ile direnişe destek toplandı. Ayrıcadayanışma kutuları salonda gezdirildi.

*Etkinliğe katılan tüm katılımcılara Ankara İşçiBülteni İşçiden İşçiye verildi. Ayrıca Kızıl Bayrak, EkimGençliği ve Liselilerin Sesi standı açıldı.

*Salon Türkiye ve dünyada sınıf mücadelesindeönemli yer tutan direnişlerin anlatıldığı ozalitlerledonatılırken salonda BDSP’nin seçim afilşleri dekullanıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 13

“Direnişimizin geldiği süreci anlatan ve acilihtiyaçlarımızı da içeren “GREIF İŞGAL GREV DİRENİŞ”adı ile hazırladığımız dosyamızı Ankara’daki emekörgütlerine ulaştırdık. Direnişimize maddi, manevi veeylemli destekte bulunmaları çağrısında bulunduk.

İlk olarak üyesi olduğumuz DİSK’e bağlı Genel-İşSendikası Genel Merkezi’ni ziyaret ettik.

Görüşmelerde Genel-İş yöneticileri direnişimizidesteklediklerini ve taşeron meselesinin genel birmesele olduğunu belirterek sahipleneceklerini ifadeettiler.

Sonrasında KESK MYK ile bir toplantıgerçekleştirdik. Direnişimizi desteklediklerini ve KESKGenel Merkezi olarak destek açıklaması yapacaklarınısöylediler. Ayrıca KESK İstanbul Şubeler Platformu ilebirlikte işgal fabrikamızı ziyaret edeceklerini söylediler.

KESK’e bağlı sendikaların genel merkezi veşubelerini ziyaret ettik. Direnişimize destek çağrısındabulunduk. İlgiyle karşıladılar ve direnişimizin yanındaolacaklarını ifade ettiler.

KESK Ankara Şubeler Plartformu Dönem Yürütmesi,yaptığımız görüşmede yanımızda olacaklarını ifadeettiler.

Yarın (25 Mart) Ankara’daki sendikalar vedemokratik kitle örgütlerinin katılımıyla yapacağımızbasın toplatısına yerlerini açtılar. Aynı zamanda katılımçağrısı da yaparak destek vereceklerini söylediler.

Ayrıca direnişimize destekte bulunmaları içinAnkara Dayanışması sözcüsüyle görüştük. Görüşmede

direnişimizle dayanışmayı yükseltmek için ellerindengeleni yapacaklarını söylediler.

Eğitim-Sen 5 No’lu Üniversiteler Şubesi TemsilcilerKurulu toplatısına katıldık. Oradaki dostlarımıza dadirenişimizle maddi ve manevi dayanışmayıyükseltmeleri çağrısında bulunduk.

Son olarak Mamak İşçi Kültür Evi’nde dostlarımızınhazırlamış olduğu yemeğin ardından direnişimizle ilgilibir söyleşi gerçekleştirdik.

Yarın (25 Mart) direnişimizi anlatmak ve

dayanışmayı yükseltmak için çabalarımız sürecek. Aynızamanda yarın saat 16.00’da BES Ankara 1 No’luŞubesi Salonu’nda basın toplantısı gerçekleştireceğiz.

Ankara’da son olarak bir süredir girişimleri devameden Greif İşçileri ile Dayanışma Komitesi’nintoplantısına da katılacağız. Toplantıdan sonradirenişimizin kalesine dönmek için yola çıkacağız.

DİSK Tekstil Sendikası üyesi işgalci Greif işçileriAnkara Bilgilendirme ve Ziyaret Komisyonu

24 Mart - Pazartesi

“Direnişimizin ruhunu Ankara’ya taşıdık”

Greif işçilerininmücadelesini selamlıyoruz!

Greif işçileri 10 Şubat’tan bu yana İstanbul’daazimle ve kararlılıkla büyük bir mücadele veriyorlar.Sınıf mücadelesinin en ileri biçimlerinden biri olanfabrika işgalini kahramanca sürdürüyorlar. Temeltalepleri işçi sınıfının başındaki en büyük belanın, yanitaşeron çalışmanın fabrikalarından defedilmesi. Buuğurda verdikleri mücadelede büyük bir dayanışmayaihtiyaçları var. Ankara Dayanışması olarak hempatronun işyerlerini kapatma tehdidine, hem taşeronprovokasyonuna hem de polis baskısına karşı verdiklerimücadelede Greif işçilerinin yanında olduğumuzu ilanediyoruz. Greif patronunu, taşeronları, hükümeti vekolluk kuvvetlerini de uyarıyoruz: Sakın ola onurunu veekmeğini savunan Greif işçilerine o kirli elleriniziuzatmaya kalkışmayın!

Biraraya gelen sendikalar, meslek odaları,demokratik kitle örgütleri, siyasi parti ve gruplarolarak, Greif işçilerinin karşılarına dikilen her türlü

engeli aşarak, her türlü ayak oyununu boşa düşürerek,mücadelelerini başarıya ulaştıracaklarına büyük birinanç duymaktayız. Tıpkı Gezi ile başlayan büyük halkhareketinin taleplerinin kovalayıcıları olarak halkımızınzaferine inanç duyduğumuz gibi!

Greif işçilerinin işgal eylemi, taşeron sistemi ileköleliğe mahkûm edilmek istenen milyonlarcaemekçinin sesidir. Bu düzenin değişeceğine dairumudun soluğudur. Emekçiler arasında dalga dalgayayılacak mücadele azminin güncel kaynağıdır. Bumücadeleyi güçlendirmek, yaymaya çalışmak vekazanması için elden gelen her şeyi yapmakboynumuzun borcudur. Bu bağlamda herkesi Greifişçileriyle dayanışma görevini yerine getirmek içinsorumluluk ve inisiyatif almaya, maddi ve maneviolarak bu büyük mücadeleye omuz vermeyeçağırıyoruz.

Selam olsun emek mücadelesini yükseltenlere!Selam olsun Greif işçilerine!Bu daha başlangıç mücadeleye devam!

Ankara Dayanışması20 Mart 2014

Ankara Dayanışması’ndan Greif direnişine destek

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 13

İstanbul Greif İşçileriyle Dayanışma Komitesi, Greifişçilerinin de katıldığı ilk toplantısını yaparak direnişledayanışmanın önemine dikkat çekti. Yıllardır düşükücretlere, taşerona mahkum edilen işçilerin kölelikkoşullarını kabul etmeyerek mücadelelerini kararlılıkladevam etmelerine vurgu yapan komite adına yapılanaçıklamada şunlar ifade edildi: “Yaşam alanlarımızı veözgürlüklerimizi savunmak için nasıl Taksim’i hepbirlikte işgal ettiysek, hakları için fabrikalarını işgaleden Greif işçileriyle de beraber olmalı, direnişlerinegüç katmalıyız.”

Greif Direnişiyle Dayanışma Komitesi’nde Devrimciİşçi Partisi, Emekçi Hareket Partisi, Kaldıraç, MücadeleBirliği, Özgürlük ve Dayanışma Partisi, SosyalistDemokrasi Partisi, Türkiye Komünist Partisi veBağımsız Devrimci Sınıf Platformu yer alıyor.

Kadıköy’de stand

DİSK yönetimine direnişi sahiplenme çağrısı yapanDayanışmalar Greif Çalışma Grubu ve mahalledayanışmalarından çalışanlar 19 Mart’ta Kadıköy’deEminönü-Karaköy İskele Meydanı’nda stand açtılar.Greif İşçilerinin Sesi’nin son sayısı ve 600’e yakınbildiriyi Kadıköylüler’e ulaştıran emek dostları ilgiylekarşılandılar.

Ankara’da biraraya gelen sendikalar, ilerici vedevrimciler kurumlar, Ankara Greif İşçileriyleDayanışma Platformu’nun kuruluşunu ilan ettiler.Platformun kuruluşunu ilan eden kurumlar, direnişeverilen desteği büyüteceklerini belirttiler. İşçilerinhaklı ve meşru talepleri için sürdürdükleri direnişintaleplerinin kabul edilmesi gerektiğini ifade edenplatform, diğer sendika, oda ve kurumlaradirenişçilerle dayanışmayı büyütme çağrısı yaptı.

Platform; KESK Ankara Şubeler Platformu, ESM

Ankara 1 No’lu Şube, Eğitim-Sen Ankara 5 No’lu Şube,İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi, Emekçi HareketPartisi, Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Devrimciİşçi Partisi, Kaldıraç, Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu’ndan oluşuyor.

Antalya’da kurulan dayanışma komitesinioluşturan işçi ve emekçiler 22 Mart akşamındayaptıkları eylemle direnişin sesini Antalya’ya taşıdılar.

Kapalıyol Halk Bank önünde toplanan kitle AttalosHeykeli’ne yürüdü. Burada yapılan basın açıklamasıylaGreif işçileriyle tüm sınıf dostlarını dayanışmayaçağırdılar. “Greif işçileri yalnız değildir!” ozaliti açılaneylemle dayanışmanın yükseltileceği ifade edildi.

Antakya Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu dadüzenlediği basın toplantısıyla kuruluşunu deklare etti.“Greif işçi sınıfının direnişidir” diyen platformbileşenleri, işçilerin haklı ve meşru direnişine destekolma çağrısını yükseltti.

Greif İşçileriyle DayanışmaKomiteleri yayılıyor

“Greif işçisi başardı, biz de başarabiliriz”Gebze TAYSAD Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Has Çelik fabrikasından bir işçi fabrikadaki işçi

arkadaşlarına sesleniyor.“Bir dokunduğum işçi arkadaştan bin ah işitirim. Hepimiz aynı kaderi yaşıyoruz. Sendika yönetimi satar,

patron işten atar, işçiler birbirine güvenmez. Fakat herkes ilacının birlik olmaktan geçtiğini bilir.İstanbul, Esenyurt’ta Greif (Sunjüt) fabrikasındaki işçiler birlik olup sendikalaştılar. Toplu sözleşme

görüşmelerinde patron taleplerini kabul etmediği için fabrikayı işgal ederek taleplerinin karşılanmasınıistiyorlar. Greif işçileri bizim istediklerimizi istiyorlar. Taşeronluk kalksın, insanca yaşanacak bir ücret, sosyalhaklar... Biz de istiyoruz bu hakları, fakat onlar direniyor mücadele ediyor.

Birçok fabrikada işçiler birbirlerine hiçbir şey olmaz gözüyle bakıyor. Fakat isteyince oluyor. 1500 işçininçalıştığı fabrikada nasıl birlik olunuyorsa her yerde olunur. Şimdi herkes elini taşın altına koysun taşeronluğunkalkması, insanca yaşanacak ücret, sosyal haklar için çalıştığımız fabrikalarda Greif işçilerinin mücadelesineortak olalım. Taşeronluk, hak gaspları, ücret adaletsizliği, işçileri aşağılama çalıştığım fabrika Has Çelik’te devar. Bizim de yapmamız gereken Greif işçilerinin mücadelesine ortak olmaktır.”

TAYSAD OSB Has Çelik’ten bir işçi

BEN ÖZÜMÜ BULDUMBen dost ararken BDSP'yi buldum. Ezilenlere yandaş ararken komünizmi buldum.Bulmasına buldum ama biraz geç oldu.Zararın neresinden dönülürse kârdır.Ben dönmüşsem kârdayım.Ben düştüm elimden tutup kaldıracak birini

aradım.O eli BDSP’de buldum.Güneşin karanlığında tam hayata küsmüşken bir ses geldi kulağımakalk yürü bir ışık varGreif'e giden yoldaışığın BDSP yoldaşlarındaTEŞEKKÜRLER dostlarımTEŞEKKÜRLER yoldaşlarımTEŞEKKÜRLER yandaşlarımbu size borcum karşlığı değilTEŞEKKÜRLER arkadaşlarımTEŞEKKÜRLER kardeşlerimanamız ve babamız ayrı olsa dagönüllerimiz, fikirlerimiz bir oldumücadelemiz bir oldu tek hedeftespas dı kem bıray ezizspas dı kem heval e delalspas dı kemspas dı kem

Ahmet Mekin Demir

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 13

İstanbulKüçükçekmece’de Greif İşçilerinin sesi çeşitli

sendikalara, meslek odalarına, derneklere, işçi, emekçimahallelerine ve fabrikalara taşındı.

Greif işçilerinin “DİSK göreve, Ünsa greve!” başlıklıimza kampanyası kapsamındaki imza formlarıkurumlara ulaştırılırken , BDSP tarafından hazırlanan“Greif işçileriyle dayanışma kumbaraları” daberaberinde bırakılarak dayanışma çağrısı yapıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı BağımsızSosyalist Adayı Burcu Deniz ile birlikte Yenibosnabölgesindeki kahvehaneler ve dernekler gezildi. Deniz,işçi ve emekçilere seslenerek düzenin seçim oyununubozmaya, yeni bir dünya kurmak için örgütlenmeyeçağırdı. Bazı derneklerde emekçilerle seçimler, Greifdirenişi, emekçilerin sorunları ve Kürt halkınınsorunları konusunda sohbetler edildi.

Hafta boyunca başta bölgedeki sanayi havzalarıolmak üzere (Doğu sanayi sitesi) çeşitli bölgelerdeseçim bildirgeleri dağıtıldı.

BDSP tarafından hazırlanan, DİSK ve DİSK Tekstil’inGreif işçilerine gösterdiği olumsuz tutumlar, vesahiplenmeyen tavrını anlatan , tüm sendikalı işçileriGreif İşçileri şahsında DİSK’i sahiplenmeye çağıranbroşürler, DİSK’in bölgede örgütlü olduğu fabrikalaradağıtıldı. Örgütlü işçilerle bu konu kapsamındasohbetler edildi.

Sarıgazi’de 22 Mart’ta BDSP ve Kaldıraç’ınörgütlediği eyleme Partizan, ÖDP, UİD-DER ve YeniDemokrat Gençlik katıldı.

Demokrasi Caddesi Yıldırımlar Düğün Salonu’ndabaşlayan eylem, slogan ve ajitasyon konuşmaları ilemerkeze kadar sürdü. Buradan okunan basınaçıklamasında Greif’te hayat bulan tabankomitelerinin işçi sınıfının örgütlemesinde önemli biraraç olduğu vurgusu yapıldı. Ayrıca sendikabürokratlarının patronla nasıl işbirliği yaptığıvurgulanarak, işçilerin üzerine son olarak polisgöndermesi teşhir edildi.

Son olarak, yaşanacak herhangi bir polissaldırısında Greif işçilerini savunmanın zorunlu olduğu

ve işçilerin acil ihtiyaçları için duyarlı olunmasıgerektiği ifade edildi.

İzmirBDSP, Harmandalı ve Buca’da yaptığı söyleşilerle

hem Greif işçilerinin mücadelesini ve direnişe desteğinönemini hem de seçim aldatmacasıyla birlikte düzeninçürümüşlüğünü tartıştı.

Harmandalı seçim bürosunda yapılan söyleşideGreif işleriyle dayanışma için hazırlanan sinevizyonungösterimi yapıldı. Ardından işçi sınıfının mücadeledeneyimleri, Kavel’den Zonguldak’a Seka’dan Greif’eişçi sınıfının kazanımları anlatıldı. İşçi ve emekçilerinkazanımlarının dişe diş mücadelelerle kazanıldığıvurgulandı. Greif işgalinin son zamanlarda yaşanan enileri direniş olduğu ve ‘eski’ ile ‘yeni’nin artık Greif’tekendini bulduğu vurgulandı.

İşçi ve emekçilerin yaşadığı sorunların sebebinindüzenin kendisi olduğu anlatılarak bu sebeple Greifdirenişinin işçi ve emekçilere yol gösterdiği,örgütlenmekten başka yol olmadığı vurgulandı.Konuşma Greif işgalini sahiplenme ve desteklemeçağrısı ile son buldu.

Canlı geçen tartışmaların ardından söyleşi Greifişçilerinin hazırladığı “Bir yevmiyeni bizimle paylaş”kampanyası videosunun izlenmesi ile son buldu.

Buca’da yapılan söyleşide de sinevizyongösterimiyle birlikte direnişle dayanışmanın öneminevurgu yapılarak söz işçi ve emekçilere bırakıldı.

Bu bölümde belediye, metal, tekstil sektöründeçalışan işçiler söz alarak sendikal bürokrasinin kendisektörlerindeki yansımalarını teşhir ederek Greif’leriçoğaltmanın önemine vurgu yaptılar.

Son olarak bugüne kadar Greif’ın kazanması içinalanda neler yapıldığı özetlendikten sonra bundansonrası için yapılacaklar tartışıldı.

Erzak ve yevmiye paylaşımı kampanyasının devamettiği, erzakların gönderileceği, yevmiye ve imzakampanyasının sürdürüleceği ilan edildikten sonrasöyleşi sonlandırıldı.

Greif’le dayanışma vedevrimci seçim faaliyetleri

Autoliv’den Greif’e selam!Gebze’de kurulu Autoliv fabrikasından işçiler,

yayınladıkları mesajla Greif işçilerinin mücadelesiniselamladılar. Mesaj şöyle:

Merhaba!Biz Gebze Autoliv fabrikasında çalışan metal

işçileriyiz. Mücadelenizi yakından, büyük bir ilgiyleizliyor ve selamlıyoruz. Mücadeleniz taşeronçalışmaya, düşük ücretlere ve ağır çalışma koşullarınakarşı takdire şayan bir mücadeledir. Hem patronu hemsendika bürokratlarını karşınıza alarak büyük bircesaret gösterdiniz. Bunu ancak işçi demokrasinioluşturarak, komitelerinizi kurarak ve büyükfedakârlıklar göstererek gerçekleşebileceğinikanıtladınız.

Türkiye’de sizler gibi kötü çalışma koşullarında,taşeronda düşük ücretle ve sosyal haklarından yoksunmilyonlarca işçi var. Bugün sendikalar bizimdenetimimizde değil. Fakat siz, “sendika biziz” dediniz.Patronlara olduğu gibi sendika bürokratlarına dakorku salmaktasınız.

Autoliv’de de, işçi sınıfına ihanette, patronlarahizmette sınır tanımayan Türk Metal Sendikası var. Nefabrika içerisinde ne de sözleşme dönemlerinde bizişçilerin söz söyleme, karar süreçlerine katılma gibihakları yok. Ötesi temsilciler ve sendika işbirliği ile çokkötü koşullar dayatılıyor. İşçilerin kurumları olansendikaları bu hale getirmek için patronlar az çabasarf etmedi. Biz ipleri elimize alana kadar dadüzeleceği yok, başka da çaremiz yok.

Biz Gebze’den işçi ve emekçiler olarak sizin gibisendika bürokratlarına ve ağalarına karşı mücadeleedeceğiz hem de dayanışma çağrınızı karşılıksızbırakmayacağız. Sesinizi her yerde duyurmayaçalışacağız.

Kavganız kavgamızdır. Yaşasın sınıf dayanışması.İşçi sınıfının devrimci ruhu sizinle can buluyor.

Autolive’den işiler

EGO işçisi kadınlardanGreif’le dayanışma çağrısı

Yıllardır üzerimizden yükselen, kanımızı emen,palazlanan sermaye ve tüccar sendikacıların işbirliğihalinde türlü baskıları ve oyunları sayesindeyenilgilerle bugünlere geldik. Başkaldırdık sermayeezdi, ezemediği yerde sendika bu görevi devraldı.Sinter’de, Daiyang-SK’da, Trexta’da, Feniş’te, Çel-Mer’de olduğu gibi irili ufaklı yüzlerce direniş vegrevlerde deneyimlerimizi biriktirdik. Greif bubirikimlerin üzerinden yükseldi ve üzerimizdekiyılgınlığı, güvensizliği, kırılganlığı söküp aldı. Hemsermayeye, hem de tüccar sendikacılara bir şamarindirdi Greif işçileri. Bu şamar hepimizin adına inmişbir şamardır. Bu büyük bir başarıdır.

Daha coşkuluyuz, daha kararlıyız artık elimiz dahagüçlü. Sanayi kentlerinde tüm sektörlerde çalışan bizişçilere düşen görev daha fazla Greifler yaratmaktır,grevle dayanışmayı daha da büyütmektir. Bütün metalbaşta olmak üzere tüm sektördeki işçi kardeşlerimizeGreif’le dayanışmayı büyütmeye diyoruz.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

EGO’da çalışan metal işçisi kadınlar

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 13

39. gün: Fabrika işgalinin 39. gününe girenHadımköy Greif işçileri, direnişi Sultanbeyli’deki Ünsafabrikasına taşıdılar. Ünsa fabrikası Greif’e bağlı olarakçalışıyor.

Erken saatlerde Sultanbeyli’deki fabrikaya gidenişçiler, güvenliğe kapıyı açtırmalarının ardından hepbirlikte içeri girdiler. DİSK önlükleri giyen direnişçiişçiler, fabrikada sloganlarını haykırdılar.

Kısa bir süre sonra, Sultanbeyli fabrikasında çalışanişçiler servislerle gelmeye başladı. İşçilere direnişçağrısı yapıldı. Servislerle gelen işçilerden bazılarıdirenişçilere destek verdi.

Bir süre sonra fabrika içerisine giren işçilerbölümleri dolaşarak buradaki işçilere örgütlenme vemücadele çağrısı yaptıktan sonra bahçedeki çayocağına geçtiler. Sultanbeyli’deki fabrikada çalışan birdizi işçinin de katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdiler.Fabrika baştemsilcisi Orhan Purhan konuşma yaparak,sandık kurulacaksa Sultanbeyli’de de kurulmasıgerektiğini söyledi ve “taşeron mu kadro mu” diyesorulmasını istedi.

Sivil polis ve güvenliklerin engelleme çabalarıyetmeyince çevik kuvvet polisleri fabrika bahçesinegetirildi. Bu durum karşısında işçiler kolkola girerekoturma eylemi yaptılar. Polisin işçileri dıarı çıkarmagirişimlerine karşı işçiler kararlılıkla çıkmayacaklarınıbelirttiler. Bu arada polis Kızıl Bayrak muhabirineçekim yapmaması için saldırmaya kalktı. Kimliğini alıp,dışarı çıkarmaya çalışan polise işçiler karşılık vererekengelledi.

Bu sırada, DİSK Tekstil Esenyurt Bölge TemsilcisiEngin Yılgın, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ilegörüştü. Çerkezoğlu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ilegörüşerek saldırılmamasını isteyeceklerini söyledi.Çerkezoğlu bir açıklama yayınlayarak direnişisahiplendiklerini ifade edeceklerini söyledi.

Fabrikadaki eylem nedeniyle üretim dururkensendikaya yeni üyelikler yapıldı. Diğer işçilerindirenişçilerle buluşmasını engellemek için kapılarkilitlendi.

Bu arada DİSK Tekstil’de de bekleyiş devamederken Rıdvan Budak’ın şikayeti üzerine polislersendikaya geldi. İçerdeki herkese GBT dayatması yapanpolisler aranması olduğu gerekçesiyle Kızıl Bayrakmuhabirini gözaltına aldı. Muhabirimiz ifadesialındıktan sonra serbest bırakıldı.

Sultanbeyli’deki fabrikada ise polisler fabrikayagirişte yaşanan arbedeyi gerekçe göstererek dört işçiyiifade için karakola götürecekleri ve saldırı tehditlerisavurdular. Bir süre daha eylemi sürdüren işçilersloganlarla fabrikadan ayrıldı.

Bu sırada DİSK Genel Merkezi’nden bir heyet DİSKTekstil binasındaki işçilerin yanına giderek yaptıklarıbasın açıklamasında direnişin yanında oldukları vekazanımı için girişimlerde bulunacakları ifade edildi.İşçiler DİSK’e yönelik eleştirilerini dile getirinceÇerkezoğlu, “DİSK her türlü olanağıyla destek veriyor”diyerek DİSK’in varolan gücüyle elinden geleniyaptığını iddia etti.

İşçilerin eylemli süreç örülmesi ve dayanışmagrevi örgütlenmesi gerektiği yönündeki açıklamalarıkarşısında Ali Rıza Küçükosmanoğlu dayanışma greviörgütlemek gerektiğini kabul etti.

Celal Ovat ise “Biz DİSK olarak üretimidurduramayız. Onu DİSK Tekstil yapabilir” dedi.

Kamber Saygılı “ortak bir komite oluşturarakgidelim 10 taleple gidelim 10 olmaz, 9 olur, 8 olur”diyerek TİS taleplerinin pazarlığa açılmasını istedi.

Toplantının sonrasında işçi temsilcileri DİSK’ebağlı sendikaların başkanlarıyla ortak komitekonusunu değerlendirmek için Şişli’deki DİSKGenel Merkezi’ne geçtilir.

Çağdaş Hukukçular Derneği’nden avukatlarDİSK Tekstil binasındaki Greif işçilerini ziyaretettiler.

Sendikadaki üç işçi de avukatla birliktekarakolda ifade verdikten sonra sendikayadöndüler.

40. gün: Fabrikada sabah kahvaltısının ardındangenel bir toplantı yapılarak Sultanbeyli’deki fabrikadayaşananlar değerlendirildi. Engin Yılgın bir konuşmayaparak DİSK ve direnişçi işçilerin heyet oluşturacağınıbelirtti. Sandık hakkında konuştu ve sandığın, diğerfabrikalar ile birlikte kurulabileceğini, amafabrikalarında sadece sendika üyelerinin oy kullanmasıgerektiğini ifade etti.

Toplantının sonunda İsviçre Basel’den Greifişçilerine gelen dayanışma mesajı okundu. Basel’de birgrup işçinin Greif direnişiyle ilgili kampanya başlattığı,dayanışma amacıyla destek mesajları ve maddi yardımgönderileceği kaydedildi.

Sendikada nöbetçi kalan işçiler de kendi aralarındatoplantı yaparak süreci değerlendirdiler. Sendika genelmerkezine DİSK’in oluşturduğu heyet, Gıda-İş Genel

Başkanı Celal Ovat ve Limter-İş Genel Başkanı KamberSaygılı ve DİSK Tekstil’den iki yönetici geldiler. Sendikayöneticileri ile Greif temsilcilerinden Orhan Purhan veDİSK Tekstil Esenyurt Bölge Temsilcisi Engin Yılgınbiraraya geldiler. Toplantı sonucunda, DİSK/TekstilSendikası Genel Başkanı Rıdvan Budak’ın şikayetinigeri çektiği açıklandı. Ayrıca DİSK ve DİSK/TekstilSendikası yöneticileri ile Greif işçileri temsilcilerindenoluşan bir komisyon kurulduğu belirtildi. Şikayetin geriçekilmesi ve komisyon kurulması üzerine işçilersendikadaki bekleyeşlerine son verdiler.

41. gün: Direnişin yeni gününde izinden dönenişçilerin yaşanan gelişmeler hakkında bilgilendirilmesiiçin bir toplantı yapıldı. Sendikadaki nöbetin nedenbitirildiği, DİSK ile birlikte kurulan komisyon ve sürecinnasıl geçtiği üzerine bilgilendirmede bulunuldu.Temsilciler işçilerin sorularını yanıtladılar. İşçiler tümbu gelişmeleri değerlendirdiler.

Greif direniş günlüğü

23 Mart 2014 / Greif

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 13

Eğitim-Sen İstanbul 4 No’lu Şube üyesi eğitimemekçileri ziyarete geldi. Eğitim emekçileri “Greif işçisiyalnız değildir!”, “Direne direne kazanacağız!”sloganlarıyla fabrikaya gelirken direnişçiler deziyaretçilerini kapıda karşıladı. Sendika adına yapılankonuşmada direnişin yanında olacaklarını belirteneğitim emekçileri topladıkları maddi ve gıda yardımınıişçilere verdi.

Greif Emekçi Kadın Komisyonu, ‘kadın istihdamı’konulu bir seminer gerçekleştirerek kadınların çalışmayaşamındaki yerini ve bu konudaki aldatmacalarıtartıştı.

Greif işçilerinin sesini Ankara’ya taşıyan sınıfdevrimcilerinin yapacağı işçi forumuna katılacak olanişçiler gece geç saatlerde yola çıktılar.

42. gün: İşçiler yeni güne yine rutin işler vekahvaltıyla başladılar. Emekçi bir aile, Greif işçilerinedestek için geldi. Çocuklarıyla birlikte gelen ailedirenişle dayanışmanın güzel bir örneği oldu. Greifişçileri aileyle direniş üzerine sohbet ederek süreçhakkında bilgilendirme yaptılar. Günü sakin bir havadageçiren işçiler bağlama eşliğinde türküler söylediler.PDD de direnişçileri ziyarete geldi.

Akşam saatlerinde Greif’in Emek Sinaması’nda“Modern Zamanlar” filmi izlendi.

43. gün: Fabrikada direniş gündelik seyrindedevam ederken işçi forumuna katılmak üzereAnkara’ya giden Greif işçileri de kahvaltılarınınardından, süreçlerini aktarmak için hazırladıkları dosyaile kurumları dolaşmaya başladılar.

Genel-İş Sendikası Genel Merkezi’nde yöneticilerlebiraraya geldiler. Greif işçileri hazırladıkları dosyayı dasunarak, süreç üzerine bilgileri aktardılar. Yöneticiler,ziyarette konuşulanları değerlendireceklerini dilegetirdiler. Görüşme sonrası işçiler, farklı kurumlaragitmek, direnişin sesini taşımak ve dayanışmayıbüyütmek için Genel-İş Sendikası’ndan ayrıldılar.

Fabrika Komitesi öğle saatlerinde günlüktoplantısını gerçekleştirdi. Toplantıyla birlikte Greifyönetiminin işten atma hamlesine karşılık bu kararınyok hükmünde sayılması kararı alındı. Bu hamleyi deboşa düşüreceklerini ifade eden direnişçiler irade vekararlılıkla eylemi sürdüreceklerini bir kez dahagösterdiler.

Bu hafta için bir program da belirleyen komiteayrıca DİSK’in dayanışmayı yükseltmesi içingörüşmelerin yapılmasını kararlaştırdı. Direnişinihtiyaçlarına yönelik eksiklikler de toplantıdaaktarılarak çözüm için planlamalar yapıldı.

Direnişçi işçilere Kandıra 1 No’lu F TipiHapishanesi’nden mektup geldi. Mecit Şahinkaya,Bedirhan Pamuk,Tayfun Yıldırım, Muammer Kaya veMuzaffer Hakvar imzalı mektupta Greif işgalinin özgürtutsakları da heyecanlandırdığı ve umut verdiği ifadeedildi. Mektupla direnen işçiler selamlandı.

Greif Emekçi Kadın Komisyonu da toplantı yaparak“Direnişçi kadın olmak” başlığıyla bir etkinlikgerçekleştirme kararı aldılar.

Kültür-Sanat Komisyonu şiir, tiyatro ve müzik gibiçalışmalara katılmak isteyen işçilerin bilgilerinitopluyor. Bunun için fabrikanın birçok yerinebilgilendirme kağıtları asıldı. İşçilere komisyonçalışmalarına katılma çağrısı yapıldı.

44. gün: Ankara’daki Greif işçileri Genel-İş GenelMerkezi’ndeki görüşmelerini tamamladıktan sonraAnkara Milletvekili Levent Gök ile görüşmek içinmeclise geçtiler. Gök, seçimden sonraki ilk hafta Greif

işçilerinin taleplerini meclise taşıyacağını ifade etti.Direniş dosyasını alarak inceleyeceğini söyledi.

Direnişçiler sendika ve kitle örgütlerinin katılımıylaBES 1 No’lu Şube’de bilgilendirme toplantısıgerçekleştirdi. Toplantıda direniş süreci detaylarıylaaktarıldı. İşgale destek çağrısı yapıldı.

KESK Ankara Şubeler Platformu da bilgilendirmetoplantısında bir açıklama okuyarak Greif işgalininyanında olduklarını ifade etti.

BDP Hakkari Milletvekili Adil Zozani ve İstanbulHDP Milletvekili Levent Tüzel bir heyetle fabrikayaziyarete geldi.

DİSK ile görüşmek için sendikaya gidentemsilciler fabrikaya dödükten sonra komitetoplantısı yapılarak görüşme değerlendirildi.Görüşmenin daha önce oluşturulacağı ifade edilenheyet yerine, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğluve DİSK Tekstil Genel Sekreteri Muzaffer Subaşı’ylayapıldığı belirtildi.

Öte yandan yine daha önce şirket yönetimiyleişçilerin de katıldığı bir heyetin görüşme yapmasıplanlanmışken, DİSK yöneticilerinin dün bir görüşmegerçekleştirdiği, fabrikanın kapanmasına yönelikaçıklamanın bu görüşmede aktarıldığı ifade edildi.DİSK adına diyalog kuran Çerkezoğlu’nun fabrikanınkapanmaması ve işçilerin atılmaması talebini ilettiğibelirtildi. Temsilciler ayrıca DİSK yönetiminden dahaönce beklediklerini ifade ettikleri dayanışmayıbüyütecek bir mücadele takvimi için de adımatılmadığını belirtti.

İşçiler toplantıda fabrika kapama kararının da iştenatma kararı gibi yok hükmünde sayacaklarını, işgaleyleminden önce şirketin aldığı kurumsal kararın şimdidirenişe karşı kullanıldığını ifade ettiler.

Greif işçileri, fiili-meşru mücadele yolundan devametme ve dayanışmayı büyütme kararı alarak toplantıyıbitirdi.

45. gün: Ankara’ya giden işçiler sabah saatlerindefabrikaya döndüler. Gelen işçiler Ankara’da yapılanlarısohbetler esnasında arkadaşlarına aktardılar.

Greif Emekçi Kadın Komisyonu toplantı yaparakcumartesi gerçeklaştireceği “direnişçi kadın” konulupaneli tertıştı.

Genel toplantıda ise baştemsilci Orhan Purhankapatma gündemi ile ilgili gelişmeleri, bu kapsamda

yapılan görüşmeleri aktardı. Toplantıda, kapatmakararının ‘yok hükmünde’ olduğu bir kez dahavurgulandı. Yönetimin DİSK’e verdiği yanıtta, kapatmakararının şirketin Amerika’daki merkezi ilegörüşüleceğini ve bu görüşmeden sonra bir yanıtverileceğini belirttiği bildirildi. Ayrıca, DİSK’in olasıkapatma kararı karşısında konuyu uluslararasımücadelenin gündemine sokacağını söylediği ifadeedildi.

Bu süreç boyunca direnişin bekleyerek değilmücadeleyi sürdürerek devam edeceği belirtildi.Şirketin kapatma kararı alması durumunda da bunauygun bir mücadele hattı ortaya konacağı söylendi.

Engin Yılgın ise Greif’le dayanışma eylemlerihakkında bilgi verdi. DİSK’in adım atmasından sonradayanışmanın yaygınlaştığını belirten Yılgın, farklıkentlerde dayanışma platformları kurulduğunu belirtti.Greif işçilerinin de bu yönlü çabalarının sürmesigerektiğini vurguladı.

Toplantıda Ankara ziyareti ve destekçi siyasal güçlerüzerine de tartışmalar yapıldı.

Kültür-Sanat Komisyonu da toplantısını yaptı. Şiir,müzik, tiyatro, fotoğrafçılık, spor ve bilgisayar olarakaltı dalda komisyon çalışmaları belirlendi.

CHP Eşkişehir Milletvekili Süheyl Batum bir grupCHP’liyle direnişi ziyaret etti.

Gün içerisinde yapılan bölüm toplantılarınınardından Fabrika Komitesi de bir toplantıgerçekleştirerek değerlendirmi yaptı.

26 Mart 2014 / Greif

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 13

Kuveyt’te düzenlen Arap Birliği Zirvesi, sona erdi.İki gün süren zirvenin kapanışında yapılan konuşmada,Arap dünyasının yaşadığı sorunların çoğuna değinildi.Ancak bu değinmeler, sorunların çözümü yönündealınan ortak bir karara dayanmaktan çok, günükurtarma kaygısıyla sıralanan temennilerden ibaretti.

Zirvenin gündeminde, dördüncü yılına girenSuriye’deki yıkıcı savaş ve ırkçı-siyonist İsrail devletininişgali altındaki Filistin vardı. Buna rağmen zirve,herhangi bir karar alma iradesi gösteremeden dağıldı.

İsrail için ABD baskısı

Zirveye katılan Filistin yönetimi başkanı MahmudAbbas, Arap Birliği’nin, İsrail’i “Yahudi bir devlet”olarak tanımayacağını karar altına almasını istiyordu.Fakat bekleneceği üzere, Filistin yönetiminin talebikarşılıksız kaldı.

Zirve toplanmadan önce kulislere sızan bilgiler,ABD Başkanı Barack Obama’nın Arap Birliği dönembaşkanı Nebil el Arabi’yi arayarak, İsrail’le ilgili birkarar alınmaması için baskı yaptığını ortaya koydu.Irkçı İsrail rejimini himaye eden Obama’nın küstahlığı,Arap Birliği’nin İsrail’le ilgili karar alma olasılığınıortadan kaldırdı.

Filistin sorunu, zirvenin kapanış konuşmasında yeralan, “Filistin halkının davasını destekliyoruz”söylemiyle geçiştirildi. Böylece Amerikancı Araprejimlerden Filistin halkına yarar gelmeyeceği bir kezdaha tescillenmiş oldu.

Güdümlü Suriye muhalefetinin hüsranı

Geçen yıl Katar’da yapılan zirvede boy gösterenemperyalistler güdümündeki Suriye muhalefeti,zirvede Suriye koltuğunu işgal etmişti. O dönem ArapBirliği başkanlığını yürüten Katar emiri tarafındanbahşedilen kürsüye kurulan kuklalar, emperyalistlerin

Suriye’ye saldırması için, zirvenin çağrı yapmasınıistemişlerdi.

NATO’nun savaş uçaklarıyla Şam’a giderek iktidarayerleşme hayalleri kuran güdümlü muhalefetin şefleri,bu yıl hüsrana uğradılar. Zira aradan geçen bir yıldaçok şey değişmişti. Arap Birliği, bu defa Suriyekürsüsünü güdümlü muhalefete tahsis edemedi. Mısır,Cezayir, Irak gibi üç büyük devlet ile Lübnantemsilcilerinin karşı çıkması sonucu, güdümlümuhalefetin şefi Ahmet Carba, Suriye kürsüsüneoturmaya muvaffak olmadı. Zirvede varlığı fazlahissedilmeyen Carba ve ekibi, “bize sağladığınız silahve mali desteği arttırın” diye yalvarmak dışında bir şeyyapamadı.

Baas yönetiminin emperyalist merkezli saldırılara,60’ı aşkın ülkeden devşirilen cihatçı çetelere karşıdurabilmesi, Arap Birliği üzerinde de etkisinihissettirdi. Cihatçı çeteleri kullanarak Suriye’de iktidarıele geçirme planı amacına ulaşamayınca, SuudiArabistan ve Katar kapışmaya başladı. Öyle ki, AKPiktidarı ile birlikte finanse ettikleri, silahlandırdıkları,eğittikleri cihatçı çetelerin bir kısmını, Suudi Arabistanve ona yakın duran Körfez şeyhleri, “terör örgütü” ilanetmek zorunda kaldılar.

Körfez şeyhleri birbiriyle kavga etmeye başlayınca,cihatçı çeteler de birbirini boğazlamaya başladılar.Buna karşın son bir yılda Suriye Arap Ordusu (SAO)birçok bölgede ilerleme sağladı. Savaşın devametmesine rağmen Baas yönetiminin konumunugüçlendirmesi, Mısır, Cezayir, Irak ve Lübnanhükümetlerinin tutumuyla birleşince, güdümlümuhalefet şefleri, Suriye kürsüsünü işgal edemediler.

Temel sorunlar karşısında acizlik

Arap egemen sınıflarının platformu olan ArapBirliği, ismine tezat bir parçalanmışlık içinde olduğunugösterdi. Bu oluşumun çoğu zaman beklentileri boşa

düşürdüğü bir gerçek, fakat son yıllarda parçalanma veiradesizlik, daha belirgin bir hal aldı.

Zirvede teröre karşı ortak mücadeleden demvurulurken, Suudi Arabistan temsilcisi, Suriye’dekicihatçı teröristlere sağlanan desteğin arttırılmasıgerektiğini vaaz ediyordu. Öte yandan Türk sermayedevletinin cihatçı katillerle birlikte Suriye’ye karşısaldırıya geçtiği günlerde toplanan zirvede, buna dairtek bir atıf bile yapılmadı.

Siyonist İsrail’in Filistin’deki saldırıları devamederken, İsrail savaş aygıtı birkaç gün önce Suriye’yesaldırmışken, ırkçı-siyonist rejime karşı net bir tutumalmaktan kaçınan Arap Birliği, Irak’ta halkı hedef alankökten dincilerin estirdiği teröre karşı tutum almanoktasında da aciz kaldı. Bu arada Libya’yı parselleyendinci çetelerden söz etmeyen zirve, Yemen’de tehlikelibir noktaya varan çatışmalara dair de beylik laflaretmenin ötesine geçemedi. Temel sorunlar karşısındasergilenen bu acizlik, Arap egemen sınıflarınındurumunu gözler önüne seriyor.

Gerçek birliği halklar sağlayacaktır

Arap Birliği’nin bu aciz halleri, Arap halklarıaçısından şaşırtıcı olmamaktadır. Zira halklar, buoluşumun kayda değer bir rol oynama yeteneğindenyoksun olduğunun farkındalar. Nitekim zirveyle ilgiligörüşleri sorulanların büyük bir çoğunluğu, buzirveden de bir şey çıkmayacağını ifade ediyorlar.

Arap egemenlerinin ve onların platformu ArapBirliği’nin acizliğine rağmen, halklar,emperyalist/siyonist saldırganlığa karşı birliktenyanalar. Nitekim halkların çoğunluğu cihatçı terörekarşı çıkarken, Lübnan ve Filistin direnişlerine isesempatiyle bakıyorlar. Hal böyleyken, Arap dünyasındagerçek birliği, ancak emperyalistlerle işbirlikçilerinedirenişi yükseltecek olan halkların emekçi kesimlerisağlayabilirler.

Arap Birliği Zirvesi sona erdi

İsrail savaş aygıtının Suriye’ye hava saldırısıdüzenlemesinden üç gün sonra, Türk ordusu dacihatçı teröristleri havadan izleyen bir Suriye uçağınıdüşürdü. İsrail ordusu, işgal altında tuttuğu GolanTepeleri bölgesindeki cihatçı teröristlere destekverirken, Türk ordusu ise Hatay Yayladağıbölgesinden Lazkiye kırsalına saldıran El Kaideteröristlerine ateş desteği sağlayarak, çatışmalarafiilen katılmaya başladı.

Taraf gazetesinin internet sitesinde yayınlan birhaber, komşu Suriye halkına karşı düşmanca politikaizleyen iki Amerikancı rejimin koordineli çalıştığınıgözler önüne serdi.

Türkiye’nin Suriye’ye ait uçağı düşürmesinden birgün sonra Ankara’da, İsrail ile kritik bir zirveningerçekleştirildiğini açığa çıkartan haberde, İsrail gizliservisi MOSSAD’ın eski Başkan Yardımcısı ve İsrailBaşbakanı Benjamin Netanyahu’nun halen enerji vegüvenlikten sorumlu temsilcisi olan David Maidan’ın,

24 Mart günü gizlice Ankara’ya geldiği belirtildi. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan

Fidan ile AKP hükümetinin bazı yetkilileriyle görüşenMOSSAD şefi, Türkiye’yi aynı gün yine gizlice terketmiş. Ankara’daki görüşmelerde, Suriye’ye karşısaldırı, güvenlik konuları, Suriye’de ve sınırdayaşanan gelişmeler ile PYD’nin durumu ve Kürtsorunun ele alındığı belirtildi.

Akdeniz’deki enerji faaliyetleri konusundaTürkiye’nin kolaylaştırıcı rol oynayacağına dairsiyonist rejime güvence verildiği belirtilirken, İsrailtarafının bu konudaki beklentilerinin karşılandığı veAKP şefi Tayyip Erdoğan’ın İsrail’e yapacağı ziyaretinde görüşmelerde ele alınan konulardan biri olduğukaydedildi.

MOSSAD şefinin bu gizli ziyareti ile son on ayda,AKP iktidarı siyonistlerle iki önemli zirve yapmış oldu.Geçen Haziran ayında Ankara’ya gelen MOSSAD’ınşefi Tamir Pardo, o zaman yine MİT Müsteşarı Hakan

Fidan’la kritik olduğu söylenen görüşmeler yapmıştı.Bu arada, bir açıklama yapan AKP şeflerinden

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İsrail ile MaviMarmara konusundaki tazminat müzakerelerindeson aşamaya gelindiğini, seçimden sonra anlaşmanınimzalanma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmiş,İsrail’le varılacak uzlaşmada en büyük payın ABDBaşkanı Barack Obama’ya ait olduğunu vurgulamıştı.

Filistin halkının acılarını rezil çıkarları için istismareden dinci-gerici AKP hükümeti, görüldüğü üzer ırkçı-siyonist rejimle sıkı bir işbirliği içinde. Suriye’ninemperyalist/siyonist güçler tarafından hedefalınmasının temel nedeninin Filistin direnişinedestek vermesi olduğu dikkate alındığında, Türksermaye devleti ile siyonist İsrail’in aynı andaSuriye’ye saldırmalarının tesadüf olmadığı, kolaycaanlaşılır.

Filistin halkını katletmeye, topraklarını gaspetmeye devam eden İsrail ile Filistin halkının acılarınıpervasızca istismar eden AKP iktidarının Suriye’yedüşmanlıkta birleşmeleri, bu iki gerici-Amerikancırejimin, ezilen halkların direnişinden duyduklarıkorkunun da bir göstergesidir.

Ankara’da MİT-MOSSAD gizli toplantısı

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 13

ParaguayParaguay Başbakanı Horacio Cartes’in başa

geçmesinden 7 ay sonra, ülkede işçi ve emekçilergenel greve gidiyor.

Ülkenin 5 büyük işçi sendikasının çağrı yaptığıgenel greve doktorlar ve diğer sağlık emekçileri dekatılacak. Genel grev, çok sayıda demokratik kitleörgütü tarafından da destekleniyor. Öğrenci veöğretmen dernekleri, öğrenci örgütleri ve bazı kiliselerde greve katılacaklarını duyurdular. Ayrıca ülkeninbirçok büyük merkezinde miting ve gösterilerdüzenlenecek.

Gösterilere topraksız ve yoksul köylüler de katılıyor.24 Mart günü başkent Asuncion’un yaklaşık 300kilometre doğusunda önemli yolları işgal edentopraksız ve yoksul köylüler de 26 Mart günübaşkentte gösterilere katılacaklarını açıkladılar.

Greve katılanların talepleri de çeşitli. İşçiler, asgariücrete %25 zam talep ederken, öğrenciler ise,geçtiğimiz haftalarda olduğu gibi ulaşım ücretlerinindüşürülmesini istiyorlar.

Greve destek sunan emekçilerin bir kısmı ise özelşirketlerin kamu projelerine yatırım yapmalarınınyolunu açan yasa değişikliğini protesto ediyorlar. Buuygulama ile sermaye gruplarının ve politikacılarınkişisel kazanç sağlamalarının önünün açılacağıvurgulanıyor.

Yoksul köylüler, çiftçiler ve topraksızlar ise kendisorunlarına dikkat çekmek için eylemlere katılıyorlar.Ülkenin çeşitli bölgelerinde yoksul köylüler vetopraksızlar ile zengin toprak sahipleri arasındaçatışmalar sürüyor. İki hafta önce, tanınmış bir köylülideri “kimliği belirsiz” kişilerce katledilmişti. Köylüliderin katledilmesiyle, bölgede son 6 yıl içinde işlenenbu tür cinayetlerin sayısı 3’e çıktı. Topraksız köylüler veyoksul kır emekçileri uzun bir süreden beri toprakreformu için mücadele ediyorlar.

MadridMadrid’de gerçekleştirilen kriz karşıtı dev gösteriye

yüzbinlerce kişi katıldı. Haftalar önce başlayan veadına ‘Onurlu yürüyüş’ denilen eylemlerde on binlercekişi ülkenin farklı yerlerinden başkent Madrid’eyürüdü.

“Herkese iş, ekmek ve konut!” şiarlarınınyükseltildiği gösterilere işçiler, emekçiler, gençler vekadınlar katıldı. Gösterilerde işsizlik, yolsuzluk, hayatpahalılığı ve ücret kesintileri protesto edildi.

İspanya’da işsizlik, yüzde 26 ile rekor seviyedeseyrediyor. İşsizliğin birinci dereceden kurbanı olangençler, emperyalist krizin faturasını ödemeyireddediyorlar. Gençliğin kitlesel katılım sağladığıgösterilerde eğitim, sağlık sistemi, yeni güvenlik yasasıda protesto edildi.

Gösterilere 300’den fazla demokratik kitle örgütüçağrı yaptı.

Polisin olağanüstü önlemler aldığı yürüyüşte,emperyalist Troyka ve bankalara hizmet edenhükümetin istifa etmesi talep edildi. İşçi sınıfı veemekçileri yoksulluğa, sefalete mahkum eden

hükümeti istifaya çağıran on binler, “Bu savaşıkazanacağız!” sloganları haykırarak Halk Merkezi’neyürümek istedi. Polisin yürüyüşü önlemek içinharekete geçmesi üzerine başlayan çatışmalar geceboyunca sürdü. 67’si polis 101 kişinin yaralandığıçatışmalarda 29 kişi de gözaltına alındı.

İngiltereİngiltere’de 26 Mart günü eğitim emekçileri ülke

çapında greve gitti. Grev nedeniyle binlerce okul kapalıkaldı.

Grevleriyle, giderek artan iş yükünü, performansagöre ücret ve emeklilik yaşının yükseltilmesini protestoeden emekçiler, kesintisiz emeklilik maaşı da talepediyorlar. Bir araştırmaya göre İngiltere’de ilkokulöğretmenleri haftada 60 saat çalışmak zorundakalıyorlar. Geçerli yasaya göre eğitim emekçilerinin,kesintisiz emekli maaşı alabilmeleri için 68 yaşınakadar çalışması gerekiyor.

PeruAntapaccay bakır madeninde çalışan madenciler 24

Mart günü iki günlüğüne greve gitti. Toplusözleşmelerde yapılan anlaşmalara uyulmamasınıprotesto eden madenciler, “belirli süreli sözleşme”dayatmalarını reddediyor. İdari personel arasında iştenatılmaları da protesto eden madenciler, teknisyen veidari personelin de sendikalaşmasını istiyorlar.

Maden ocağı, merkezi İsviçre’de bulunan dünyanınen büyük madencilik şirketi Glencore Xstrata’ya ait.

ŞiliŞili’nin madencilik tekeli Anglo Amerikan’a ait Los

Bronces bakır madeninde çalışan sözleşmeli işçiler, 24Mart günü protesto gösterisi düzenledi. Fabrikanınbahçesindeki birçok yolu ve tesisi işgal eden işçiler,üretimi kesintiye uğrattılar. İşçilerin protestoları iştenatılmalara ve tekelin taşeron işçilerinin birçok talebinikabul etmemesine yönelik olarak gerçekleşti.

AlmanyaAlmanya’da hizmet sektöründe örgütlü Ver.di

Sendikası ve kamu işverenleri arasındaki TİSgörüşmelerinde, uyarı grevleri başladı. İkinci turgörüşmeler devam ederken sendika, uyarı grevleri ileişverenin üzerinde basınç uygulamayı hedefliyor.

Grev nedeniyle Almanya’nın tüm eyaletlerinde

otobüs ve tramvay sürücüleri anaokulu öğretmenleri,sağlık emekçileri, kamu çalışanları ve temizlik işçileri işbıraktı. Uyarı grevine 26 Mart günü 12 bin kamuemekçisi iş bırakarak katıldı.

Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde saat 03.00’tensabah 09.00’a kadar ulaşım araçları çalışmadı. Grevekatılım yüzde yüz oranında oldu. Aşağı Saksonya,Baden-Württemberg, Saksonya ve Hesseneyaletlerinde de ulaşım araçları grev nedeniyleçalışmadı.

Bavyera ve Baden-Württemberg eyaletlerindeuyarı grevlerine belediye, kreş, iş ve işçi bulmakurumları, vatandaşlık daireleri ve bankalardaçalışanlar katıldı. Münih’te 6 bin kişinin katıldığı biryürüyüş gerçekleşti. Nürnberg’de ise 9 bin kişi sokağaçıktı.

27 Mart günü tüm büyük havaalanlarında(Frankfurt, München, Köln-Bonn, Düsseldorf,Hamburg, Hannover und Stuttgart) yer hizmetlerindekargo ve bilet kontrollerinde çalışanlar iş bırakmaeylemine gitti.

2,1 milyon kamu çalışanını ilgilendiren toplu işsözleşmesi görüşmelerinde Ver.di Sendikası 100Euro’luk maaş zammı ve ücretlerin yüzde 3.5 oranındaartırılmasını talep ediyor. İşverenler henüz kendiönerilerini açıklamadılar. Toplu iş sözleşmesi 31Mart’ta Postdam eyaletinde devam edecek.

MısırMısır’da postanelerde 23 Mart günü başlayan

grev yayılıyor. Sendika yüzde 50 ücret artışı talepediyor.

Grevciler ayrıca grev dönemindeki ücretlerin deödenmesini ve greve katılanların herhangi bir baskıyave soruşturmaya maruz kalmamasını da talepediyorlar.

İsrailİsrail tarihinde ilk kez Dışişleri Bakanlığı’nda ve

yurtdışı temsilciliklerinde çalışanlar greve gitti. 24Mart günü başlayan grev nedeniyle bakanlık içinde ve130 yurtdışı temsilciliğinde işlem yapılmadı. Geçtiğimizhaftalarda kısmi iş bırakma eylemleri gerçekleşmişti.Dışişleri Bakanlığı personeli ücret artışı ve daha iyiçalışma koşulları talep ederken, Hazine Bakanlığı bunureddediyor.

Grev nedeniyle siyonist başbakan BünyaminNetanyahu’nun yurtdışı gezileri ertelenirken, Papa’nınİsrail’e seyahati de sallantıda.

KamboçyaKampong Speu il sınırlarında bulunan Angiokun’da

ayakkabı fabrikasında çalışan 5 bin işçi, geçtiğimizhafta greve çıktı. Grevci işçiler, fabrikanın önündengeçen ana yolu işgal ettiler.

14 Mart’ta greve çıkan işçilerin, talepleri arasındayemek ve taşıma ödeneklerinin artırılması dabulunuyor. İşçiler Japon tekeli Asics için sporayakkabısı üretiyorlar.

Dünyada milyonlar sokaklarda,yollarda, meydanlarda…

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 13

Berkin Elvan’ın 269. günün sonunda yaşamınıyitirmesi milyonların sokağa dökülmesine neden oldu.Berkin için görkemli bir cenaze düzenlendi, ülkenindört bir yanında sokaklar Berkin için doldu. Sokağaçıkan kitlenin ağırlıklı bir kısmını ise liselilerinoluşturduğunu söyleyebiliriz. Dahası liseliler sadeceeylemlere katılmakla yetinmediler. Bu sürecin etkinörgütleyicisi oldular. Liselerinde eylemler örgütlediler,kentlerde yapılan eylemlere liseler yoğun katılımsağladılar ve düzene duydukları öfkeyi çeşitlibiçimlerde yansıttılar. Bunların hepsini kendizeminlerinde çeşitli inisiyatifler göstererek yaptılar.Derslere siyah kıyafetlerle gelmekten okul içinde çeşitliyazılamalar, oturma eylemi yapmaya, dersleri boykotetmeye varan düzeyde aktif bir süreç ördüler.İstanbul’da derslerden çıkarak cenazeye etkin birkatılım sağlandı. İlk olarak okullarda açığa çıkan buenerji kent merkezlerine de taşındı. Kentmerkezlerinde, mahallelerde yürüyüşler, meydanlardaoturma eylemleri düzenlendi. Üstelik bu eylemlerbirkaç günlük sürece yayıldı ve etkin bir liseli inisiyatifiortaya çıktı.

Bu eylemlerin birçoğu kendiliğinden şekillendi.Özellikle sosyal medyanın sağladığı olanaklarla hızlı birşekilde mobilize olan liseliler hızlı ve kitlesel bir tepkigösterdiler. Sosyal medya aracılığıyla liseler arasındaaktif bir etkileşim oluştu. Haziran Direnişi’yle veardından süregelen eylemlerde biriktirilen deneyimler,yaşanılan politizasyon liselilere ne yapılması gerektiğikonusunda önden bir hafıza oluşturmuş ve yönçizmişti. Bundan kaynaklı herhangi bir yabancılıkçekmeden birçok eylem ve ifade biçimi kendiliğindenhızlıca açığa çıktı. Eline kalemi alıp ders saatleriiçerisinde korkusuzca yapılan yazılamalar gibi...Sonunun ne olacağını umursamadan liselerini Berkiniçin yazılamalarla donattılar. Siyah kıyafetle okulagelme çağrıları yaygınlaştırıldı, okul bahçelerindeoturma eylemleri yapıldı ve ders boykotları örgütlendi.Haziran Direnişi ile oluşan ve düzen cephesindekiçatışmalarla da giderek siyasallaşan gündelik yaşamınliselilerin politizasyonunu güçlendirmesi sonucuHaziran’dan önce bir liselinin kolayından cesaretedemeyeceği bu işler büyük bir özgüvenle yapıldı. Bu,bir yanıyla AKP’ye duyulan tepki olsa da bununla sınırlıdeğildi. Sisteme duyulan öfkenin yansımasıydı.Liselilerin okullarından, siyasal yaşama katıldıklarızeminden doğru yaptığı bu eylemlerin birçoğu dakitlesel biçimler kazandı.

Eylemlerin dikkate değer diğer yanı ise net olarakdüzenle karşı karşıya geliyor olmasıydı. Çünkü bueylemler liselilerin kendi zeminlerinde hayat buldu. Buda doğrudan okul yönetimleriyle karşı karşıya kalmakanlamına geliyordu. Yapılan her yazılama, oturmaeylemi ve ders boykotu bir disiplin soruşturmasınedeniydi. Ama buna rağmen liseliler köprüleri attılarve yıllarca liselilerin başında sallanan bu sopayıumursamadıklarını gösterdiler. Fişlenmeyi, idare ileyapılan tartışmaları göze aldılar. İdare baskısı, disiplinsoruşturmaları gibi dayatmaları yıkıp geçtiler. Bueylemlerin bir kısmının sivil ve resmi polislerin ablukası

altında yapıldığını da göz önüne almalıyız. Bazıliselerde polisin tehditleri boşa çıkarıldı, bazılarındaliselilerin tepkisi sonucu polisler geri çekilmek zorundakaldı, bazı eylemlerde gözaltılar yaşandı. Yani liselilerbu eylemlerle düzenle hesaplaştılar. Hem okulidareleriyle hem de devletle karşı karşıya geldiler.Görünen o ki, bu çatışmadan liseler büyük bir moralleçıktı. Bu eylemler sırasında şunu da gördüler, birlikteoldukları sürece bu tehditler boşa çıkmaya mahkumolacak. Böylece örgütlülüğün gücünü de görmüşoldular ve cesaretlendiler. Üstelik devletin liselileritoplumsal mücadeleden yalıtmaya çalıştığı ve bununiçin birçok önlem aldığı bir dönemde ileriye atıldılar.Haziran Direnişi’nin ardından liselilere açılansoruşturmaların bir hükmü olmadığı, devamsızlıkhakkını 10 güne indirseler de bunun bir çare olmadığıbu eylemlerle bir kez daha açığa çıktı.

Şunu özellikle vurgulamak gerekir, liselerde kendiniörgütlü olarak gösteren bu tepki, bu sürecinöncesinden gelen bir örgütlülüğe dayanmıyor. Koşullarolgunlaştığında liselilerin hızlıca örgütlenebildiğinigösteriyor. Elbette aralarında DLB’lilerin de olduğuliseliler kendi bulundukları alanlarda bu liselihareketine müdahale ettiler fakat eylemlerin yaygınlığıve kitleselliği düşünüldüğünde politik liseli örgütlerininbu eylemleri çekip çevirecek bir düzeyden yoksunolduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Yani eylemlerinbirçoğu kendiğilinden oluştu. Bu da liseliler zeminindeciddi bir mücadele dinamiği olduğunu gösterdi. Buuygun mecraya kavuştuğunda inisiyatifli bir biçimalabiliyor.

Bugün sorun bu hareketi nasıl kucaklayacağımızdır.Bu hareketi, sokaktaki bu devrimci ruhu devrime nasılörgütleyeceğimizdir.

Yukarıda bahsedilen tablo bu hareketin devrimci vemilitan bir karakter taşıdığının göstergesi. Bağrındadevrimci bir enerji var. Mücadele etmek isteyen, busisteme kafa tutan çok samimi bir istek var. Bugünbunu devrimci kanallara akıtabilmek gerekiyor. Bunuyapabilmek için de kafası düzenin dikte ettiği sınırlarasığmayan devrimci bir bakış gerekiyor. Daha fazlasınıisteme enerjisi gerektiriyor. Engin ufuklara bakabilme,bunun meşruluğu ile hareket edebilme gücügerektiriyor. Düzen muhalefetinin kutuplaşmasınasaplanmak, sadece AKP karşıtlığına yedeklenmek

zorunda değiliz. Reformistlerin ufku bu hareketi AKPkarşıtlığı ile sınırlamak üzerine. Ne kendi ideolojikplatformları ne de moral değerleri bunu aşamaz.Yapılan her eylemi AKP karşıtı bir kurguyasıkıştırıyorlar. Fakat Berkin’in cenazesiyle ortaya çıkanenerji düzen karşıtı eğilimler taşıyor ve hızladevrimcileşmeye açık bir damardan şekilleniyor.

Bu enerjiyi devrime taşıyacak olan da DevrimciLiseliler Birliği’dir. DLB’liler, devrim ve sosyalizmdüşüncesini liselilerle buluşturmalıdır. Özgürlüğümüzüve geleceğimizi elimizden alan bu sistemin dümenindeyapılacak değişikliklerin sonuç üretmeyeceği, budüzeni toptan yıkmak gerektiği aşikar. Bu yüzden DLB,yaptığı her çalışmada bunu esas almalıdır. Devrimpropagandası bugün için çalışmamızın özel vurgusuolabilmeli. Kitle faaliyetinden toplantılara kadardevrim fikrini işleyebilmeliyiz.

1 Mayıs bunun için önemli bir zemin. Düzen vedevrim arasındaki çatışmanın en berrak bir biçimdeyansıdığı 1 Mayıslar bu sene daha da önemli bir anlamtaşıyor. Bu açıdan 1 Mayıs’a yönelik ilginin de bupolitik atmosferde katlanacağı açık. Direniş ve devrimenerjisini taşıyan liseli hareketini büyütmek için 1Mayıs’a odaklanmalıyız.

Devrimci Liseliler Birliği27 Mart 2014

Direniş ruhunu devrim için büyütüyoruz!

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/13 * 28 Mart 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 13

Yıldızlar, gökyüzünün lacivert olduğu anlarda, yani en büyükyıldızın sırtını döndüğü ve yönünü bulmaya çalışanları yalnızbıraktığı bir zamanda yükseklerden cömertçe gülümserler.Büyük yıldız pişman olup yüzünü çevirdiğinde ise çekip giderler.Yalnızca biri hariç. O hep orada kalır ve mavi mavi parlargökyüzünde.

Sabah yıldızı: Sabahattin Ali

Sabahattin Ali tek başınaydı, gözlüğü, piposu, not defteri vekalemiyle… Ama katil yalnız değildi. Kanlı, kirli ve kokuşmuş birdüzenin sürüp gitmesini isteyenler bastı tetiğe. Ve tetiktenfırlayan adamın eline tutuşturuldu katliam emri. Sabahattin Ali,ülke dışında da olsa ‘tehlikeli fikirlerini’ yayma eylemine devamedecekti. İşte bu yüzden katli vacipti. Ve şekli her nasıl olursaolsun ölümü gecikmemeliydi.

Karanlık bir gecede öldürüldü Sabahattin Ali. 2 Nisan1948’de. Ardına baka baka yürüdüğü ovalarında memleketinin.Bulgaristan sınırı yakınlarında. Celladının adı Ali Ertekin’di.Sabahattin Ali’nin “acayip bir dimağ taşıyan kafasına” defalarcavurarak içindekileri yok edebileceğini zanneden bir zavallınınadıydı Ali Ertekin. Elleri titredi korkakça sarıldığı sopayı herkaldırışında. Vurmakla ölmeyen bu adamın karşısında dehşetekapıldı, daha hızlı vurdu, hınçla, kinle, öfkeyle… Ve her darbedetüketti cesaretini.

“Görüldü bir vücudun yerde sallandığı, uzakta koşarken hızlıkoşan adımlar, kucakladı kanlı bir vücudu kaldırımlar…” Sizin Ali,kalleşçe işlediği cinayetin ardından koşarak kaçtı. Bizimkiningövdesi düştü yere, kan revan içinde kaldı, ama yine de başı öneeğilmedi. Dimdik durdu ve öylece yumdu gözlerini sonsuzuykuya…

“Sizin Ali kana kine doymadı,

Mazluma yoldaştır bizim Ali’miz!”

Sabahattin Ali bir öğretmen, bir yazar, bir çevirmen, bir şairolmanın ötesinde neydi? Onun ölümünü gerekli kılan veyaşamına kastedilmesine vesile olan cevher yüreğininneresindeydi? Sahi, bizim Ali kimdi?

Sabahattin Ali’nin yaşamını ve edebi kişiliğini anlatan heryazı, O’nun, köhnemiş ve yıkılmayı bekleyen duvarlara bir “delidalga” gibi çarpışını ele almak zorundadır. Sabahattin Ali, onurlubir yaşamı, onursuz bir köle yaşamına tercih eden ve butercihinin bedelinin ne olabileceğini kestiren bir sanatçıydı. Biryandan kendi yaşamında yüz yüze geldiği çelişkiler, bir yandanda sanatına ve topluma karşı duyduğu sorumluluk, onuntercihini tereddütsüzce ezilenlerden yana yapmasına nedenoldu.

Ve o bu tercihini şu sözlerle dile getirerek affedilmezsuçunun ne olduğunu ilan ediyordu : “Bugünün itibarlı kişilerigibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dışbankalara para yatırmak, han, apartman sahibi olmak, sağdansoldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık.Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız veyalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyanmilyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmakistedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldangeçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: ‘Görüyormusun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizibozuyor...’ Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç,bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek, bu kadar

güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?”

İlle de namuslu kalmak istedi

Elbette… Sabahattin Ali’nin yalnız ve yalnız, bütün yüküomuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine dermanaraması oldukça zor, sıkıntılı ve tehlikeli bir işti. Nitekim onun buçabasını boğmak isteyenler, gece yarısı, bir ormanınkuytuluğunda kendileri için hiç de zor, sıkıntılı ve tehlikeliolmayan bir işe kalkıştılar. Binlerce yıldız arasından, sabahlarıkovalayan bir yıldızı “sabah yıldızını” çekip aldılar. Ürkekti Ali’ninyüreği, adımları tedirgindi. Başı dağ, saçları kardı, hatta delirüzgârları da vardı. Artık şehirler ona tuzak, insan sohbetleri deyasaktı. Bu yüzden dağlara saldı öfkesini. Giderayak son kezbaktı ‘başları göğe yakın dağlarına’. Tıpkı Nazım Hikmet gibi biryanı burada kalsın istedi, kök atsın, dal budak salsın…

Düştüğü yerde, oluk oluk akan kanı, bir fidana canolup kök salmış mıdır bilinmez ama, onunyapıtları düşmanın asla ulaşamayacağıderinlerde on yıllardır yaşıyor. BazenKaradeniz’e uzanıyor Sabahattin Ali’ninsesi, başı öne eğmemeyi salık veriyor. Güçoluyor taş duvar, demir kapı, kör pencereardındakilere… “Aldırma..” diyor. “Sengörmesen bile denizi, göğe çevirgözünü…” Bazense sevdanın dilleredolanan sözü oluyor. Ayın şavkıvuruyor sazının tellerine, sözsöylenemiyor sözünün üstüne… VeSabahattin Ali, onun kanını ellerindetaşıyanları çıldırtırcasına “tehlikeli”fiiller işlemeye devam ediyor.

Ve onu öldürenler yıllar sonrabile karanlığı, kalleşliği, korkaklığıanımsatıyorken, Sabahattin Ali’ningülümseyen gözleri aydınlığı,mertliği ve cesareti temsil ediyor.Ne büyük bir düştür ki Ali’ningördüğü ve düş olmadığını çok iyibildiği, onu ölürken ve öldüktensonra bile yalnız bırakmıyor. Pekiya karanlığa sarılıp ölüm fermanınıyazanlar? Sessizliği ve yalnızlığıfırsat bilip bu fermanıuygulayanlar? Adları, anıları,aşkları, sevdaları var mı onlarında?Ne kalmıştır onlardan geriye,üzerinden hala kan damlayancinayet aletlerinden ve utanç vericibir tarihten başka?

Sabahattin Ali’den geriyekalanlar kırık gözlüğü, piposu, notdefteri, kalemi, kana bulanmışgömleği değil yalnızca. O kana, kinedoymayanlara karşı verilen kararlısavaşta bir başucu kitabı, birkavga şiiri olarak sonsuza dekyaşayacak. Zindana düşen birdevrimcinin başı önedüştüğünde ise sessizceiçeri girip umudunşarkılarını fısıldayacak.

“Başı öne eğilmedi!”