SY Kızıl Bayrak 12-25

32

description

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-25/22 Haziran

Transcript of SY Kızıl Bayrak 12-25

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-25
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-25

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSınıfın birleşik, meşru/militan mücadelesiniörgütleyelim! . ....…....................................3Kürt sorununda son gelişmelerüzerine….............................................. . . . 4Zana’dan “teslimiyetaçılımı”..............…......................................5Urfa Cezaevi katliamıdüzenin cezaevi gerçeğine ışıktuttu..............................................................6Sermaye devleti Urfa Cezaevi’nde 13tutsağı katletti...............................................7Sivas’ın katili sermayedevletidir!...........................…......................8Sınıf devrimcisi Zeynel Nihadioğlu serbestbırakılsın!.....................................................9İstanbul’da 15-16 Haziranpaneli..........................................................10Büyük direnişin 42. yılında direnenlerbuluştu........................................................11“THY’de direniş sürecek” .. .........…......12TOGO’da kararlı direniş...........................13CEHA’da sendikalaşmasüreci üzerine… ........................................14Türk Metal çetesi metal işçilerinikavgaya davet etti......................................15Bahar dönemi aynasında kitle çalışmamızınsorunları .............................................16-17Yunanistan: Restorasyon mu? Radikal ileri atılım mı?Volkan Yaraşır......................................18-19Yunanistan seçim sonuçları emperyalistlerive uşaklarını rahatlattı…...........................20Mısır’da seçimler ve iktidar çatışmaları. .21Avrupa Futbol Şampiyonası, futbol afyonuve kışkırtılan ırkçı-şoven saldırganlık .... 22Maden işçileri yol gösteriyor!....... . . . . . 23Sermaye hükümeti özelleştirmeninönündeki engelleri kaldırdı.….............. . 24Urfa Hapishanesi’nde katliam var!....…...25İstanbul çilesi ‘master planl.....................26Tepenin ardında güneşdoğmayacak!.................. . . . . . . . . . . . . . 2712 Eylül’den günümüzeişkenceye karşı direniş................... . . . . . 28“Amerika’da faşizmin ilkkurbanlarıyız”............... . . . . . . . . . . . . . . 29Çeber’e işkence davasıgörüldü...................... . . . . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . ...................................31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul

Tlf. No: (0212) 621 74 52e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/25* 22 Haziran 2012

Yüksekova'nın Dağlıca bölgesindeki YeşiltaşKarakolu'na yönelik HPG eyleminin ardından dinci partiAKP'den diğer düzen partilerine ve burjuva kalemşörlerekadar geniş bir kesim tarafından faşist-şovenistkudurganlık bir kez daha elbirliğiyle yükseltildi. "Terör"demagojisiyle sahneye konan bildik kudurganlığa bu kez,"barış havasına darbe vuruldu" yönünde ikiyüzlüceaçıklamalar eşlik etti. Özellikle Diyarbakır BağımsızMilletvekili Leyla Zana'nın Erdoğan'a umut bağlayanaçıklamaları bu ikiyüzlülüğe dayanak yapıldı.

Burjuva medyanın özel bir biçimde öne çıkardığı busöylemlerin demagojik olmaktan öte bir anlam ifadeetmediği açıktır. Gerilla eyleminin ardından “barış”kelimesini dillerine dolayanlar, bu eylemden önce deKürdistan dağlarının aralıksız olarak bombalandığındanya da “KCK operasyonları” adı altında gözaltı vetutuklama dalgalarının aralıksız sürdüğünden bihaberolamazlar.

Kürt halkının meşru taleplerini kabul etmeyenlerin, enküçük bir hak talebini dahi zorbalıkla bastırmayaçalışanların şu günlerde dillerine doladıkları “barış”, içiboş bir safsata olmaktan öteye gitmemektedir. Doğru olanşu ki, gerçek ve kalıcı barış ancak Kürt ve Türkemekçilerinin birlikte omuzlayacakları toplumsal birdevrimle, sosyalizmle mümkün olacaktır.

***Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde hapishanedeki ağır

tecrit koşullarını ve insanlık dışı uygulamaları protestoetmek için yataklarını yakan adli tutsaklar, yangınbüyümesine rağmen askerlerin ve itfaiyenin müdahaleetmemesi sonucunda diri diri yanarak can verdiler.Katliamda 13 tutsak yaşamını kaybederken çok sayıdamahkum da ağır yaralandı. Katliamı izleyen günlerdeUrfa Cezaevi bu kez de çocuk tutsakları isyanına sahneolurken, Antep, Osmaniye, Adana, Ceyhan ve Karamancezaevlerinden siyasi ve adli tutsaklar da direnişeeylemlerle destek vererek isyan dalgasınıyaygınlaştırdılar.

Urfa’da yaşananlar sermaye devletinin baskı, tecrit,işkence ve katliam üzerine kurulu cezaevleri politikasınındolaysız bir yansımasıdır. “Dışarıyı teslim almanın yoluiçeriyi teslim almaktan geçer” diyen düzen sözcülerininkarşısına dikilerek “İçerde ve dışarda hücreleri parçala!”

şiarını haykırmak bugün oldukça önemli bir noktadadurmaktadır.

***Sermaye devletinin en kanlı katliamlarından biri olan

Sivas Katliamı’nın 19. yıldönümü yaklaşıyor. 2 Temmuz‘93’te Sivas'ta 33 ilerici ve aydını dinci-gerici ve faşisttetikçileri eliyle diri diri yakan sermaye devleti, aradangeçen bunca yıla rağmen gerçekleri karartmaya devametti. Katliamın ardından açılan göstermelik davadangeçtiğimiz aylarda “zamanaşımı” kararı çıktı. Böylecekatliamcı sermaye devleti ve onun tetikçileridüzen/cemaat yargısı tarafından alenen aklandı.

Sivas'ta 33 canımızı alan ateş bugün de yanmayadevam ediyor. Öyle ki, dün Sivas'ta yakanlar bugün deRoboski'ye bombalar yağdırıyor, sokak ortasındakurşunluyor, zindanlara hapsediyor, iş cinayetlerindeöldürüyor, kıyım ve katliamlardan vazgeçmiyor!

Böylesi bir tabloda, 2 Temmuz günü alanlaraçıkmanın önemi daha da artmış durumda. Bu görev vesorumluluğun bilincinde olan sınıf devrimcileri,bulundukları her alanda çeşitli eylem ve etkinliklerle 2Temmuz'u gündemleştirecekler, işçi ve emekçilerialanlara davet ederek katilamcı devletten hesap sormaçağrısını büyüteceklerdir.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-25

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/25* 22 Haziran 2012

Pervasız saldırılarıyla olduğu kadar yapaygündemleriyle de toplumu meşgul eden dinci-Amerikancı AKP iktidarı, medyadaki tetikçilerini deseferber ederek işçi ve emekçileri kendi gündem vesorunlarından uzaklaştırmaya çalışıyor. Bupervasızlık belli bir etki yaratsa da, kapitalistsistemin ürettiği uzlaşmaz sınıf çelişkileri,gerçeklerin üstünün örtülmesine izin vermiyor.

AKP şefi ile müritlerinin yalan söyleme vedemagoji yapma konusunda başarılı oldukları birgerçek. Bu alçaltıcı işi “içselleştirilmiş bir edim”olarak icra eden dinci-gerici iktidarın şefleri,emekçilerin dini inançlarını da istismar ederek,yalan ve demagojilerine inandırıcılık katmaya özengösteriyorlar. Zira sermaye sınıfı ve emperyalistlerefütursuzca hizmet edebilmek için, en azındantoplumun belli bir kesiminin bu ‘zoka’ları yutmasıgerekiyor. Nabza göre şerbet verme konusundauzman olan dinci-gerici medyanın bu alanda özelbir rol oynadığını da belirtmek gerekiyor.

Rejimin zorbalığıyla tamamlanan bu zihinselsaldırı ve kuşatmanın güden güne sıkılaştırılmasınarağmen, işçi sınıfı saflarında görülen mücadele vedireniş çabaları, asalak kapitalistlerle onların gericiiktidarlarının sınıfı teslim almaya gücününyetmediğini somut olarak gösteriyor.

Eksik olmayan mevzi direnişler, sınıfsaflarındaki mücadele eğiliminin dışavurumlarındanbiri olurken, grev yasağına grevle karşılık veren veişten atma saldırısına karşı direnişe geçen Hava-İşüyesi işçilerin kararlılığı ise, fiili saldırılara karşı,sınıfın saflarındaki mücadele refleksinin göstergesioldu. 1 Mayıs kutlamaları ve devrim şehitlerininanmalarında görülen coşku ve kitleselliğin 15-16Haziran direnişinin yıldönümünde yapılan eylem veetkinliklere de yansıması, sınıfın en azından ilerikesimlerinde politizasyon ve mücadele eğiliminingüçlendiğine dair işaretler sayılmalıdır.

Bu aralar başlamış bulunan metal işkolundakiTİS süreci, sınıfın en ileri bölüklerinden biri olanmetal işçilerinin de hareketli bir döneme girmesianlamına geliyor.

Metal TİS’lerinin bu yıl daha çetin şartlardageçmesi bekleniyor. Zira Türk Metal’in Boschmevzisini kaybetmesi ve bu mevzi etrafında halendevam eden çatışmalar, TİS sürecine deyansıyacaktır. Türk Metal - MESS ittifakına karşıdurabilmek, özellikle ilerici-öncü metal işçilerininbirleşik, bilinçli ve kararlı bir mücadeleyehazırlanmalarını zorunlu kılıyor. Birleşik Metal’inkararlı bir duruş sergileyebilmesi de, tabandangelecek basınca bağlı olacaktır.

Genel Kurulu’nu toplayan Türk Metal, TİSsürecinde “mücadeleci” bir söylem kullanmayahazırlandığının ipuçlarını verdi. MESS patronlarınında desteğini alarak Bosch mevzisini geri almayaçalışan bu çetenin metal işçileri nezdinde teşhiredilmesi ve olası manevralarına karşı hazırolunması her zamankinden daha önemli olacaktır.

Grev yasaklarını dayatma cüretinde bulunandinci-Amerikancı iktidar, havayolu çalışanları baştaolmak üzere, işçi sınıfını ciddi bir sınama ile karşı

karşıya bırakmıştır. Grev yasağına grevle karşılıkverilmesi üzerine, yüzlerce kişiyi işten ataraksaldırıya yeni bir halka ekleyen sermaye iktidarı,ciddi bir direnişle karşılaşmadığı sürece, hiçbirsaldırısını geri çekmeyeceğini bir kez dahagöstermiştir. Bu saldırı püskürtülemezse eğer, diğerişkolları için de grev yasaklarının gündemegeleceğinden zerre kadar kuşku duymamak gerek.Unutulmamalıdır ki, dinci-gerici zihniyet grevdende hak arayan işçi ve emekçiden de nefret eder.Dolayısıyla işçi sınıfı, egemenlerin dayattığısınamadan alnının akıyla çıkmasını başarmaksorumluluğuyla karşı karşıya bulunmaktadır.

Böylesine pervasız bir zihniyetin, işçi sınıfınıngücünü ortaya koyan ciddi bir direnişlekarşılaşmaması durumunda, asalak kapitalistlere“grevsiz ülke” bahşetme yoluna gitme hevesinekapılabileceğini söylemek abartı olmayacaktır. Dinisiyasallaştırarak işçi sınıfı ve emekçilerisersemletmeye çalışan bu iktidar, işçilerin asgariücret karşılığında günde 12 saat çalışıp şükretmesiniistiyor. Kendileri milyon dolarlık servetlerbiriktirirken, emekçilere köle gibi çalışıp sefaletiçinde yaşamayı reva görüyorlar.

Bu pervasızlık şaşırtıcı değildir. Zira dinci-Amerikancı iktidarın misyonu esas olarak budur:sermayenin palazlanması için ne gerekiyorsa onuyapmak... Roboski katliamı da, grev yasakları da,kürtaj tartışmaları da, kamu emekçilerine gülünçücret zammının dayatılması da, 4+4+4 saldırısı da,faşist baskı ve devlet terörü de bu misyonungereğidir. Bu listeye Kürt hareketini tasfiye etmeyedönük saldırıları ve komşu halklara karşıemperyalistler adına “aktif tetikçilik” yapmagirişimlerini de ekleyebiliriz.

Bu kapsamlı saldırganlığın işçi ve emekçisaflardaki öfke birikimini arttırması ve son aylardakendini hissettiren politikleşme eğiliminigüçlendirmesi kaçınılmaz. Yukarıda sözünü

ettiğimiz verileri, bu eğilimin dışavurumu saymakmümkündür.

Sınıf saflarındaki mücadele eğilimi büyük birönem taşıyor. Ancak bu kadarı hiçbir saldırıyıpüskürtmeye yetmez. Bu potansiyeli açığaçıkartmak, örgütlemek ve eylem alanlarına taşımakgerekiyor. Bu sorumluluk sınıfın ilerici-öncü kesimive sınıf devrimcileri başta olmak üzere, sömürü veköleliğe karşı mücadele etme konusunda samimiolan tüm güçlerindir.

Hava işkolundaki grev yasağı saldırısına karşımücadeleyi sürdürmek, bu konuda üzerine düşeniyapmayan sendikacıları göreve çağırmak, bunuyapmayanları ise sendikalardan söküp atmakgerekiyor. İlerici-öncü işçiler, taban örgütlülüğünedayanarak bu kararlılığı göstermelidirler.

Bu başarılmadan, grev hakkına uzanan ellerikırmak mümkün olmayacaktır. Oysa işçi sınıfınagerekli olan tam da böyle bir mücadele azmi vekararlılığıdır. Grev hakkını yitirmiş bir sınıfınhiçleşeceği göz önünde bulundurulursa eğer, buhakkı gaspetme pervasızlığını gösterenlereverilmesi gereken karşılığın önemi daha iyianlaşılacaktır.

Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihi, direnmegeleneği ve birikimi, böyle bir saldırıyıpüskürtmeye yeter de artar bile. Şanlı 15-16Haziran direnişi, bunun görkemli kanıtlarındanbiridir.

O halde sınıf saflarında dışa vuran mücadeleeğilimi ve politikleşme potansiyeli geliştirilmeli,örgütlü düzeye taşınmalı ve birleşik, meşru/militanbir mücadelenin dayanağı haline getirilmelidir.Metal TİS’leri ve devam eden direnişler,sermayenin saldırılarını püskürtecek mücadelenindayanakları haline getirilebilir. Sınıfın ilerici-öncükuşağı bu sorumlulukla hareket etmeli, sınıfdevrimcileri ise güç ve olanaklarını bu uğurdaseferber etmelidirler.

Gerici-faşist rejimin pervasız saldırılarını püskürtebilmek için...

Sınıfın birleşik, meşru/militanmücadelesini örgütleyelim!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-25

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

Kürt sorunu ekseninde sıcak gelişmeler yaşanıyor.CHP’nin “Kürt açılımı”na AKP’nin kucak açmasınınardından Leyla Zana’nın Kürt sorununda çözümünadresi olarak Tayyip Erdoğan’ı gösteren çıkışı geldi.AKP şefleri Zana’nın sözlerini sevinçle karşılarkenaynı günlerde Murat Karayılan’ın bir gazeteciyeverdiği röportaja dayanarak “çözüm” beklentileri dearttırıldı. Böylelikle neredeyse AKP’nin ilk “Kürtaçılımı”nı yaptığı döneme benzer bir havayaratılmaya çalışıldı. Fakat bu hava en sonundaPKK’nin Dağlıca eylemiyle son buldu. Ancak bueylemi Kürt sorununu çözmek için başlatılangirişimleri baltalamaya yönelik bir hamle olarakdeğerlendiren geniş bir koro, PKK üzerindeki silahbırakma baskısını da arttırmış bulunuyor.

Oldukça kısa sayılacak bir zamana sıkıştırılmışbulunan bu hamleler yoluyla ulaşılan sonuç düzencephesinden azımsanmayacak bir başarıdır. ÇünküKürt halkına kan kusturan gerici-faşist rejimin şeflerikendilerini barış havarisi olarak sunabildiler.Takındıkları bu pozu da inandırıcı bir biçimdepazarlayabildiler.

Kuşkusuz CHP ile Leyla Zana gibi Kürtsiyasetçiler gerici-faşist rejimin şeflerine bu yolda enbüyük katkıyı sağladılar. Böylelikle gerçekler tersyüzedilebildi ve Kürt sorununda baskı ve zorbalık dışındabir politikası olmayanlar bir anda çok yönlü birinisiyatifin sahibi oldular. Aynı zamanda da herbakımdan sınırları zorlayan uygulamalarlakabarttıkları bağışlanmaz suç secereleriniunutturdular. Dağlıca eyleminden sonra medya aygıtıyoluyla da tek doğruymuşçasına pazarladıkları yalanşu artık: Tayyip ve ortakları Kürt sorununu barışçılyollarla çözmek isterken PKK kan döküyor.

İşte temel siyasal gerçekler bu biçimde tersyüzedilmiştir, gerici-faşist rejimin şefleri de varılan busonuçtan dolayı haklı olarak sevinç duymaktadır.Sevinç duyuyorlar çünkü bir taşla iki kuşvurmuşlardır. Çünkü bunca baskı ve zorbalıktan sonrahala da çözüm için adres gösterilmek ve inisiyatifielde tutmak kolay bir iş değildir.

Oysa AKP’nin Kürt sorununda çözüm adınaelindeki tek politikası Kürt hareketini tasfiyedenbaşka bir şey değildir. Kürt hareketini çözmek, bunuyaparken de Kürt halkının önüne birkaç kırıntıatmaktır. 2009 yılındaki “açılım” adı altındakiprojenin hedefinde de bu vardı. Fakat karşılarına,tasfiye projeleri için atılan adımları dahi görkemli birkitle hareketiyle zafer şölenine dönüştüren örgütlü birhalk çıktı. Habur bunun ifadesiydi. Kırıntılarımücadelesinin zaferi olarak değerlendiren ve dahafazlası için özgüven tazeleyen Kürt halkı tasfiyeprojelerini de çöpe attı. AKP’nin bu tasfiye projesinibir terbiye aracı olarak kullanmaya kalkması da birişe yaramadı bu yüzden.

Kürt hareketi tam da Kürt halkının bu mücadelegücü ve kapasitesine de dayanarak demokratiközerklik yolunda yürüme kararlılığını gösterdi. 12Haziran 2011 seçimlerinden sonra da bu talebinifiilen uygulama yoluna gitti. İşte bu noktadan sonrada gerici-faşist rejim Kürt hareketinin ve halkınınüzerine çullandı. Tam bir siyasal soykırım uyguladı.

Zindanlar binlerce Kürt ve Kürt halkının meşrumücadelesine destek verenlerle dolduruldu.Böylelikle amaçları düzenin ve onun sözdeprojelerine itibar etmeyerek kendi yollarını tutmayayönelen halkı ve örgütlü güçlerini ezmek vebastırmaktı. Bu amaçla, 12 Eylül rejimiyle yarışanuygulamalara imza atıldı.

Belirtmek gerekir ki gerici-faşist rejim ve onunşakşakçıları gerçekleri tersyüz etmekte birbirleriyleyarışıp, barış havarisi kesildikleri şu günlerde de buoperasyonlar hızından bir şey kaybetmeden devamediyor. Onlarca insan bu aynı günlerde gözaltınaalınıp tutuklandı. Ortada bu operasyonlarınkesileceğine dair tek bir emare de yoktur. Kuşkusuzbunun böyle olması onların çözümden neanladıklarını da olduğu gibi göstermektedir.

Tayyip ve ortaklarına göre Kürt sorunu zatenbüyük ölçüde çözülmüştür. Geriye Kürt hareketinintasfiyesi vardır ki, önemli olan da bu tasfiyenin hangikoşullarda gerçekleştirileceğidir. Çünkü Kürthareketinin başarma inancı ve umudunu kırmadankırıntılar karşılığında silahlı güçler tasfiye edilse dahi,hareketin daha fazlasını istemesi engellenemezdi. İştebu gerici-faşist rejimin temel açmazıydı.

Kürt hareketi ise bu tasfiye projesinin karşısınauzun zamandır demokratik özerklik talebinikoyuyordu. Böylelikle de ancak bir devrimle eldeedilebilecek bir talebi, pazarlık masasında tasfiyekarşılığında elde etmeye çalışıyordu. İşte bu da onunaçmazıydı. Bu koşullarda iğreti bir çözümüngerçekleşmesi mümkün olamazdı, nitekim açılımfiyaskoya dönüştü.

Kürt hareketi açmazından demokratik özerklikilanıyla kurtulmayı denedi, fakat düzenin buna yanıtıaskeri saldırganlık oldu. Bilindiği üzere bunuSilvan’daki çatışma ve arkasından da faşist baskı vezorbalığın tırmanması izledi. Yukarıda değindiğimizgibi böylelikle Kürt halkını ve hareketinin mücadelegücü ve iradesini, özgüvenini yaralamaya soyundular.Bu da düzen cephesinin açmazından kurtulmak içinbaşvurabileceği tek seçenekti.

Bugün varılan noktada, aradan geçen bir yılın

sonunda gerici-faşist rejimin Leyla Zana gibilerşahsında Kürt hareketi içerisinde bu tür bir sonuç eldeettiğini, yani özgüveni kırılmış teslimiyet yolunagirmiş bir eğilim çıkardığını gösteriyor. Kuşkusuz kibu eğilim hareket içerisindeki Kürt burjuva kesimleritarafından temsil ediliyor. Kürt burjuva çevrelerbunca baskı ve zorbalığın ardından kurulu düzenekarşı başkaldırı ve savaş yoluyla başarma umutlarınıbüyük ölçüde yitirdikleri için postu ilk yere serenleroluyorlar. Ne kadar güçlü ve ne ölçüde inisiyatifliolduklarından bağımsız olarak Kürt hareketiiçerisinde böyle bir eğilim ve onun taşıyıcısı güçlervar ve şu durumda da gerici-faşist rejim onlarayaslanmaya, en azından onların eğilimini Kürthareketine egemen hale getirmeye çalışıyor. Bueğilimin sahipleri, Tayyip Erdoğan ve ortaklarının“Kürt sorunu çözüldü, dağdakiler de artık silahbıraksın” çizgisini paylaşıyorlar.

Fakat bu eğilimin Kürt hareketine egemen olmasıve tasfiye projesinin başarıya ulaşması mümkündeğildir. Ağrısız sancısız bir tasfiye projesiniuygulamak onların haddini ve gücünü fazlasıylaaşıyor. Çünkü bu her şeyden önce Kürt sorunununkırıntılarla üstesinden gelinemeyecek ölçüdekapsamlı bir sorun olmasından, ikinci olaraksa Kürthalkının denetlenmesi zor mücadele gücü veenerjisinden ileri geliyor. Dahası bunca zulümdensonra, Uludere, Urfa ve daha nice olaydan sonra Kürthalkını düzene bağlamak mümkün değildir. “Akankanın durması” ve “çekilen acılardan kurtulma”yönündeki açıklamalarla Kürt halkının arayışını birsüre için istismar etseler dahi, elde ettikleri başarıuzun ömürlü olmayacaktır. Daha önce defalarcagörüldüğü gibi Kürt hareketi kendisini emekçi halkınmücadele inancı ve enerjisine dayanarak yenidenyaratmayı bilecektir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki düzenin buoyununu bozmanın yolu devrim umudunubüyütmekten geçer. Eşitlik ve özgürlük ancakdevrimle elde edilebilir. Çekilen bunca acıdan,yaşanan bu kadar deneyimden sonra başka birkurtuluş olmadığı açıktır.

Kürt sorununda son gelişmeler üzerine…

Tasfiye projesinin yolunuaçmaya çalışıyorlar

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-25

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/25* 22 Haziran 2012

Leyla Zana’nın Kürt sorununun çözümü konusundayaptığı açıklamalar, CHP ve AKP’nin son dönemgirişimleri ile birleştiğinde yoğun tartışmalara konuoldu. Zana’nın açıklamalarına yönelik Kürt hareketinintepkisi dikkat çekerken, diğer yandan ise ABD-GüneyKürdistan ve İran ekseninde Kürt sorunu konusundayeni bir hat mı çiziliyor sorusu sıklıkla soruldu.

“Zana depremi” vedüzen cephesinin iki yüzlülüğü

Leyla Zana 14 Temmuz tarihli Hürriyet gazetesineyaptığı açıklamalarda Kürt sorununun çözümü için biryol haritası çizdi ve hükümete de çağrıda bulundu.Zana’nın açıklamasındaki en çarpıcı satırlar, BaşbakanErdoğan’a güvendiğini ve çözüm için onundesteklenmesi gerektiğini ifade etmesiydi: “Bu işiisterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdikihükümettir. O hükümetin başı Recep TayyipErdoğan’dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındakiisim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve busorunu da çözer.”

Erdoğan’a bağlanan umutların yanı sıra Zana’nınaçıklamaları AB ve ABD’ye yapılan güzellemeler vedüzen güçlerine sorunu çözmeleri için yapılançağrılardan oluşmaktaydı. Arada devlet terörüne dekısaca değinen Zana bunu da hükümet olmanınzorluklarına ve dengelere bağladı. Üstelik Zana kimizaman AKP güzellemelerine kendini kaptırarak şunlarısöyledi: “Bugün bölgeye gidin duble yollar var. Ulaşımsorunu çözülmüş, ihtiyacı olan yeşil kartla devlettarafından tedavi ediliyor. Okuması yazması olmayan,ekonomik özgürlüğü bulunmayan Kürt ev kadınlarıdevletten aldıkları ekonomik destekle hayatları boyuncagörmedikleri bir farklılığı yaşadı. Az bir para da olsaekonomik inisiyatifin farkına vardı.”

Zana’nın bu açıklamaları özellikle burjuva basıntarafından “Zana depremi” biçiminde duyuruldu veZana’nın BDP’yi aştığı, bir kopuş yaratacağı gibidüşünceler havalarda uçuştu. Başbakan Erdoğan,Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve AKP GenelBaşkan Yardımcısı Hüseyin Çelik gibi AKP şeflerininyanısıra burjuva kalemşörler birbiri ardına Zana’yaövgüler dizdiler.

Daha altı ay önce Zana’ya “burada ne işin var, gitdağa çık!” diyen ve BDP’ye “BDP’li kalleşler” diyerekhakaret eden Erdoğan bu kez “Sayın Zana’nın, benimlegörüşme noktasında gelen hiçbir talebi yoktur. Ama birmilletvekili olarak öyle bir talebi bana geldiği andakendisiyle görüşmekten de kaçmam” dedi. Arınç “SayınZana değerli bir politikacı. O cezaevinde yıllarca yattı.Neyin ne olacağını iyi bilen biri. O artık bu ülkede kanakmasını istemiyor. Keşke herkes onun gibi düşünse vebu ülkede kan akmasının durmasını istese” sözleriyleZana’yı övdü. Çelik ise “Ümit ediyorum ki bu vebenzeri sağ duyulu hareketler çoğalır, bu belirttiğimizcamia içerisinde kendisini Şahin kabul eden insanlarınsöylem ve eylemlerinin çözüme katkı sağlayıcıolmadığının da anlaşılması gerekiyor” sözleriyle“Güvercin - Şahin” ayrımı iddialarına gönderme yaptı.

Boyalı basın ise övgünün dozunu öyle arttırdı kidaha düne kadar hakkında edilmeyen küfür, yapılmayanhakaret kalmamış Zana bir anda kahramanadönüştürüldü. Ödediği bedellerden tutun da her zamancesur oluşuna, hatta Öcalan’ı yüzüne karşı eleştirdiğinekadar pek çok “övgü” alan Zana “Kürt ama iyi”kategorisinin üst sıralarına yerleştirildi.

Düzen cephesindeki bu ikiyüzlülük kuşkusuz kiboşuna değil. Zira bugün Kürt halkının AKP’den hiçbirumudu yoktur. Zindanlarda KCK iddiasıyla yatanbinlerce kişi bu kopuşun kanıtıdır. Zana’nınaçıklamaları da işte Kürt halkı üzerinde yenidentahakküm kurmak ve boş umutları yeşertmek içinbulunmaz bir fırsat olmuştur. Zana’nın niyetinden öteyapılan açıklamanın politik sonucu budur. Böyle birfırsat ortaya çıkmışken düzen güçleri de tükürdüğünüyalamaktan doğal olarak beis görmemektedirler.

Zana Kürt hareketi içingerçekten “deprem” mi?

Zana’nın açıklamalarına Kürt hareketi cephesindende sert yanıt gecikmedi. BDP Genel Başkanı SelahattinDemirtaş “Cumhuriyet tarihinde en sinsi asimilasyonpolitikalarını yürüten parti AKP olmuştur. Her kimBaşbakan’dan umutluysa bu saflıktır, AKP gibidüşünmektir” sözleriyle Kürt halkının umudunun AKPolamayacağını ifade ettikten sonra KCK tutuklamalarınıve Roboski katliamını hatırlattı. Demirtaş bu serteleştiriyle birlikte Zana’ya da sahip çıkarak, “Herhangibir arkadaşımızı düşüncelerinden dolayı, aç kurtlarınönüne atmamızı bekleyenler de, BDP’de ayrılık,gayrılık bekleyenler de yanılır” dedi.

KCK Yürütme Konseyi ise yayınladığı açıklamada“Yurtsever çevre ve kişilerin Kürt halkının direnişinizayıflatan” ve “faşizan amaçlara ümit veren açıklamave davranışlardan uzak durması” gerekir dedi.

Her iki açıklama da güncel olarak Kürt hareketinintutumu ile Zana’nın açıklamaları arasındaki açıyıgöstermesi bakımından önemli. Ancak şunu daunutmamak gerekir ki, bu çizgi özünde yıllarca Kürthareketi tarafından şu ya da bu biçimde resmi çizgi

yapılmış olan, “siyasal çözüm”ün bir başka, elbette enuç versiyonudur. Her ikisi de çözümü şu ya da bubiçimde ama kurulu düzen zemini üzerinde aramaktaortaktır. Fakat elbette Zana’nın bu sözleri gerici-faşistrejimin Kürt halkına yönelik bir siyasi soykırımuyguladığı, Uludere gibi katliamlar gerçekleştirdiği birdönemde sarfetmekte, bu ölçüde de düzene malzemeolmaktadır.

Buradan çıkarılacak sonuç “siyasal çözüm”çizgisiyle köklü bir hesaplaşmadır.

Çok değil 13 yıl önce mecliste tüm aşağılanma vesaldırılara karşı Kürtçe yemin eden Zana’nın bugüngeldiği yer aslında ulusal mücadelenin kıyısından tutanKürt burjuvazisinin sefaletidir. Zana’nın hala umutluolduğunu anlatmak için yaptığı bu açıklama dahi busefaleti olduğu gibi ortaya koymaktadır: “(Erdoğan’ıkastederek) Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum.Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim.Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, buradaolmazdım. Şimdi hepimizin yapması gereken, hepimizinbaşbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzuona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir.”

Zana’nın “çözümü” teslimiyete götürür

Kürt hareketi, taleplerini bugün kurulu düzen zeminiüzerinde ancak militan bir mücadele sonucundaalacağını biliyor. Ama Zana gibiler ise bunu dahigöremeyerek aslında tam bir teslimiyetin sözcülüğünesoyunuyorlar.

Zana’nın kurduğu tüm hayallere rağmen devletinyaklaşımı yine bildik “ez ve çöz”den ibarettir. Bu kezbinlerce tutuklama ile Kürt hareketinin iradesi kılınmakve halk teslim alınmak isteniyor. Somut hedef isehareketin silah bırakıp teslim olması, ardından iseverilecek kırıntı düzeyinde haklarla sorunu çözmüş gibigörünmektir. Bunun için Zana’nın söyledikleri bir“çözüm” değil, devletin Kürt sorunundaki politikasınateslimiyettir.

Çözüm sermaye devletine teslim olmakla değil,işçilerin ve halkların düzene karşı ortak mücadelesiyledevrimci bir yoldan gelecektir.

Zana’dan “teslimiyet açılımı”…

Özgürlük düzene el açarak değilonu yıkarak kazanılır!

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-25

Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde adli mahkumlar16 Haziran gecesi hapishane koşullarını ve idareninuygulamalarını protesto etmek için isyan başlattı. C-15 koğuşundaki isyana devletin yanıtı katliam oldu.Katliamda 13 mahkum öldü. 3’ü ağır olmak üzere 5mahkum da yaralandı. Yangına bilinçli olarakmüdahale etmeyen sermaye devleti, bu tutumuylakatliam geleneğine yeni bir halka ekledi.

Dinci-gerici AKP hükümetinin ve sermayedevletinin tecrit ve şiddeti yoğunlaştırdığıhapishanelerden biri olan Urfa E Tipi KapalıCezaevi’nde mahkumların isyanının gerekçesiysekoğuşların çok kalabalık olması, insani ihtiyaçlarınınkarşılanmamasıydı. Bu sorunlar tüm cezaevlerindeyaşanıyor. Bu nedenle birçok cezaevinde isyan sesleriyükseliyor.

Katliam sermaye devletinin cezaevipolitikasından kaynaklanıyor

Urfa Cezaevi’ndeki tutukluların asgari yaşamihtiyaçları dahi karşılanmıyordu. Koğuşlarda vardiyausulü yatılıyordu. Tutuklular tuvaletlerde yatmakzorunda kalıyorlardı. Hijyen ve sağlık önlemlerialınmıyordu. Havaların ısınması ile birlikte tutuklularnefes almakta bile güçlük çekiyorlardı. Tüm bu ağıryaşam koşulları tutuklu yakınları ve avukatlartarafından defalarca dile getirilmişti.

Tutuklar yaşadıkları kötü koşulları defalarcadilekçe yazarak idareye bildirmişlerdi. Bu taleplerinhiçbiri önemsenmedi. Tutsakların bu duruma tepkiolarak başlattıkları eylem sonucunda oluşan yangınageç müdahale eden devlet, bir katliamın daha altınaimza attı. 13 tutsak yaşamını yitirdi.

İnsanlık dışı koşullar, baskı ve işkencelerdendolayı tüm cezaevlerinde öfke artıyor. Ziracezaevlerinde tecrit sürüyor, devrimci tutsaklarayönelik saldırılar artıyor. Sadece devrimci tutsaklardeğil, adli tutukluların da sorunları artarak büyüyor.

Cezaevlerinde hasta tutuklu ve hükümlü sayısı dagederek büyüyor. Buna rağmen tutsaklar tedaviedilmiyorlar. Acilen ameliyat olması gerekenhastaların bile ameliyatları geciktiriliyor. Bir çoktutsak doktor odalarına askerlerin girmek istemesinedeniyle tedavi olmadan hastanelerden geri dönmekzorunda kalıyor.

Tutsaklara yönelik zorla sayım alma dayatması dasürüyor. Cezaevi aramaları adeta işkenceyedönüştürülüyor. Dayatmaları kabul etmeyen tutsaklarsaldırıya uğruyor, çeşitli disiplin cezalarına maruzkalıyorlar.

F tipi cezaevlerinde devrimci tutsakları teslimalma ve düşüncelerinden soyundurma saldırıları dadevam ediyor. Tutsakların ortak yaşam alanları yokediliyor.

Urfa ilk değil, bu düzende son daolmayacak!

Urfa’da yaşananlar, sermaye devletinin sayılarıonları bulan cezaevi katliamlarının son halkasıdır.

Kuruluşundan bu yana sermaye devletinin değişmezpolitikası olan “zindanlarda teslim alma ve katletme”,dinci-gerici AKP hükümeti döneminde dederinleştirilerek uygulanmaya devam etmektedir.

Bugüne dek sermaye devletinin zindanlarında birçok katliam yaşandı. Namlunun sivri ucu her zamansiyasi tutsaklara yöneltildiyse de adli tutuklular daçoğu zaman katliamlardan paylarını aldılar. Faşistsermaye devleti sokağa hakim olmanın önemliayaklarından birinin cezaevlerine hakim olmakolduğu bilinciyle hareket etti. Cezaevlerini hizayagetirilmesi gereken yerler olarak tanımladı.

12 Eylül karşı devriminden sonra cezaevlerindeişkence ayyuka çıktı. Onlarca devrimci katledildi.Sermaye devleti '91 yılında çıkarttığı TMY ile hücretipi saldırısını öne çıkarttı. Devrimci tutsaklarındirengen tutumu karşısında ötelenen hücre tipinegeçiş dayatmasını, '95 Eylül'ündeki Buca ve '96Ocak'ındaki Ümraniye katliamları izledi. '96 yılındayayınlanan 'Mayıs genelgesi' ile F tipleri yenidengündeme alındıysa da, saldırı 12 devrimcinin şehitdüştüğü Süresiz Açlık Grevi ve Ölüm Orucueylemleriyle püskürtüldü. ’96 Eylül'ünde Diyarbakırzindanlarını kana bulayan sermaye devleti, ’97yılındaki “Ağustos genelgesi” ile F Tipi

hapishanelerin yapımına başladı. 26 Eylül ’99'daUlucanlar zindanında 10 devrimciyi katlederek hücresaldırısının startını veren sermaye devleti, aynızamanda 19 Aralık'ta gerçekleştireceği vahşetin deprovasını yaptı. F tipi tabutluklara girmeyi reddedendevrimci tutsakları ezmek ve emekçilere korkusalmak için gerçekleştirilen vahşi operasyonzindanlara yönelik saldırıların en kanlı ayağınıoluşturdu.

Sermaye düzeni var oldukça bu örneklerinçoğalacağı ise oldukça açık biçimde görülmektedir.

Katliamların hesabını sormak içinmücadeleye!

Sermaye devleti teslim almaya ve katletmeyedayalı cezaevleri politikasının hesabını mutlakavermelidir. Bu hesabı soracak biricik güç ise işçi veemekçilerdir.

Tüm bu kirli operasyonlar ve katliamlar, baskı vekölelik düzeninin çarklarını sorunsuzcadöndürebilmek içindir. Sermaye devletininhesaplarını boşa çıkarmak ve tüm katliamlarınhesabını sormak için devrimci sınıf mücadelesininyükseltilmesi tek seçenektir.

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

Urfa Cezaevi katliamı düzenin cezaevi gerçeğine ışık tuttu...

İçerde ve dışarda katliamcı devletinhücrelerini parçalamaya!

İlerici ve devrimci güçler, Kürt hareketitemsilsilcileri ve bazı sendikalar devlet katliamınatepki gösterdi.

Şanlıurfa Barosu Başkanı Avukat İrfan Güven,hapishane idaresinin ağır hizmet kusurununolduğunu söyledi. Güven yaptığı yazılı açıklamada,şunları ifade etti:

“Şanlıurfa cezaevinde işkence sayılabilecek

insanlık dışı koşullar söz konusudur. Ağır hizmet

kusuru söz konusudur.’’

BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak, yaşananolayın bir kavgadan kaynaklandığı, tutuklularınbirbiriyle didişerek yangının çıkarıldığı şeklindekibütün bilgilerin yanlış olduğunu söyledi.

Kışanak “Bu saatten sonra Adalet Bakanlığı’nın

yapması gereken onurluca bir istifadır” dediKatliam Adana’da bir basın açıklaması ile

protesto edildi. İnönü Parkı’nda gerçekleşenaçıklama İHD ile birlikte HDK, TUHAY-DER ve KESKtarafından örgütlendi. İHD Adana Şube BaşkanıŞahin Kılıç tarafından okundu.

Petrol-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu,cezaevi katliamına ilişkin açıklama yaptı.

AKP hükümetinin, olayın sorumluluğundankaçamayacağını belirten sendika, Türkiye’nin siyasiiktidarın uygulamaları sonucunda bir hapishanedevletine, hapishanelerin ortaçağ zindanlarınadönüştüğünü belirtti.

Cezaevi katliamlarına tepkiler...

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-25

İnsanlık, Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi’nde sermayedevleti tarafından bir kez daha yakıldı. 16 Haziran gecesiyataklarını yakarak hapishanedeki ağır tecrit koşullarınıprotesto eden mahkumlar, yangın büyümesine rağmenaskerlerin ve itfaiyenin müdahele etmemesi sonucundadiri diri yanarak can verdiler. Sermaye devletininsorumlu olduğu bu katliamda 13 tutsak yaşamınıkaybederken çok sayıda mahkum da ağır yaralandı.

Katliamı ve ağır tecrit koşullarını protesto etmekisteyen tutsaklar 18 Haziran günü ikinci kez yatak veyorganlarını ateşe verdiler. Bu eylemi durdurabilmek içinde jandarmalar ve gardiyanlar tutsaklara azgınca saldırdı.Jandarma saldırısında çok sayıda çocuk tutsak yaralandı.

Adım adım katliam…

Tüm hapishanelerde olduğu gibi Urfa E Tipi KapalıCezaevi’ndeki hak gaspları ve tecrit koşulları da giderekağırlaştırıldı. Adım adım hayata geçirilen saldırılarlazindanlar, tutsaklar için tabutluklara dönüştürüldü. UrfaBarosu yaklaşık 1 yıl önce yaptığı açıklamada yoğunsaldırılara dikkat çekmişti.

Baronun açıkladığı bazı maddeler şöyle:- Cezaevinin kapasitesi yaklaşık 300 kişilik. Fakat

cezaevinde bini aşkın insan kalıyordu. Bunun sonucundaaşırı yoğunluk dayanılmaz hal alarak izdihama nedenoluyordu.

- 10 kişilik koğuşlarda 30 tutuklu kalıyordu. Yerlerdedahi yatacak bir alan kalmıyordu.

- Tutuklu ve hükümlüler yerde yatmak için bile sırayagiriyorlardı.

- Koğuşlarda 1 tuvalet bulunuyordu ve su günde 4kez 1’er saat veriliyordu.

- Her tutukluya sadece 2 dakika ihtiyaç süresidüşüyordu.

- Bunun sonucu olarak başta sağlık ve güvenlikolmak üzere birçok sorun da yaşanmaya başlıyordu.

- Cezaevinde tek aile hekim bulunuyordu. Yoğunluknedeniyle hekimlik hizmeti yetersiz kalıyordu.

- Yakın tarihte çocuk koğuşlarından birinde kalançocuklar olumsuz koşullara tepki olarak 1 günlük açlıkgrevi yaptılar.

- Yoğunluk nedeniyle açık görüş süreleri 30dakikaya, kapalı görüş süreleri de 10 dakikayadüşürüldü.

- Tutuklu ve hükümlülere yakınları tarafından eldengetirilen kitaplar kabul edilmiyor, kargo yoluylagönderilmesi halinde kabuller yapılıyordu. Bu durum isekargo masrafını karşılayamayan aileler için sıkıntıyaratıyordu ve tutsakların kitap temininde engel teşkileriyordu. Ayrıca tutsakların yasal olmasına rağmen bazıgazeteleri almaları idarece engelleniyordu.

Zindanlarda isyan giderek yayıldı…

Urfa Cezaevi’nde başlatılan isyan diğer cezaevlerinede yayıldı. Adana, Antep, Osmaniye, Ceyhan veKaraman cezaevlerinde tutsaklar tarafından yangınlarçıkartıldı.

Antep E Tipi Kapalı Cezaevi’nin H-3 koğuşunda19.00 sıralarında yangın çıktı. Urfa Cezaevi’nde çıkanisyana destek vermek amacıyla siyasi tutukluların yangınçıkardığı belirtilirken, Suat Karakoyunlu, Vakkas Çöplü,Kadir Polat, İsmail Polat ve Levent Türk isimlitutukluların dumandan zehirlendiği ifade edildi.

Yaralanan tutukluların olduğu kaydedildi. Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nin çocuk

koğuşunda başlayan yangına da itfaiye ekipleri müdahaleetti. Yangın nedeniyle dumandan etkilenen yaklaşık 10çocuk tutsak, ambulanslarla çeşitli hastanelere kaldırıldı.

Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi’nde ise çocuktutusakların bulunduğu bölümde yangın çıkarıldı. İkikoğuşta çıkan yangın itfaiye müdahalesi sonrasısöndürülürken, 12 çocuk tutsak duman nedeniylehastaneye kaldırıldı.

Osmaniye’de T Tipi Cezaevi’nde de adlitutukluların bulunduğu koğuşta yatak ve battaniyelerinateşe verilmesi sonucu yangın çıktı. Yangın sonucu 15tutsak ve bir gardiyan dumandan zehirlenip hastaneyekaldırıldı.

Karaman M Tipi Cezaevi’nde tutuklu vehükümlüler hapishane koşullarına karşı tepki ve UrfaCezaevi’nde çıkan isyana destek için yatak ve yorganlarıateşe verdiler. 250 kişilik cezaevinde çıkan yangında birigardiyan 8 kişi yaralandı.

Cezaevlerinde çıkarılan yangınlara itfaiyelerjandarmalarla birlikte müdahale etti. Ancak müdahaleyalnızca yangınla sınırlı kalmadı. Devlet ağır cezaevikoşullarını protesto eden tutsaklara azgınca saldırarakterör estirdi. Saldırılar sonucunda çok sayıda tutsakyaralandı.

Katliam haberini alır almaz cezaevine gelen tutsakaileleri de devlet teröründen nasibini aldı. İçerdetutsaklara saldırarak isyanı bastırmaya çalışan sermayedevleti, yakınlarından haber almak isteyen ve katliamatepki gösteren ailelere de polis/jandarma copu ve bibergazı ile saldırdı.

Tüm bu saldırıları da sürgün sevkler izledi. Acizliğinve riyakarlığın ürünü olan saldırılarda hapishane içindeve dışında çok sayıda kişiyi yaralayan sermaye devleti,saldırının devamını tutuklu ve hükümlüleri çeşitli illeresürgün ederek getirdi. Şimdiye kadar ağır cezaevikoşullarına mahkum edilen tutsaklar şimdi deailelerinden uzaklaştırılarak ‘cezalandırıldılar.’

Sermaye devleti ve düzen medyasıçarpıtmada sınır tanımıyor

Katliamın sorumlusu olan devleti aklamak içinvalisinden bakanına, başbakanından medyasına kadartüm düzen güçleri seferber oldular.

Düzen sözcüleri yaptıkları açıklamalarda katliamı

“kavga sonucu çıkan bir kaza’’ gibi göstererek ortayaçıkan vahşet tablosundaki sorumluluklarını gizlemeyeçalıştılar. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelikyaptığı açıklamalarla demagojide sınır tanımadığını birkez daha göstermiş oldu. Yeni cezaevleri yapılacağının“müjdesini” veren Çelik, “Urfa’da inceleme yapılıyor.Cezaevi yönetiminin bir kusuru varsa gerekenyapılacaktır” ifadelerini kullandı.

Sermaye hükümeti AKP’nin şefi Tayyip Erdoğan,Urfa E Tipi Cezaevi’ndeki olaya ilişkin ‘asıl bilgilerin’,yapılacak teftişin ardından ortaya çıkacağını belirterek,yangından sağ kurtulan bir kişinin, “arkadaşlar arasındakavga çıktı” dediğini açıkladı. Erdoğan, koğuşun 18kişiye uygun olmadığına dair bilgi geldiğini belirterek“bunların hepsinin incelenmesini Adalet Bakanı’ndanisteyeceğim” diye konuştu. İkinci açıklamasında ise“olayların arkasında terör örgütü var” diyecek kadarpervasızlaştı.

Adalet Bakanı ise yaptığı açıklamada “ihmal varsaüstü örtülmeyecektir” dedi. Oysa bu olay ihmalden değildevletin cezaevleri politikasından kaynaklanıyor. 275kişinin kalması gereken cezaevinde 1050 kişiyi yatmayamecbur eden devlet, 4 kişilik odalarda 30 kişininkalmasının baş sorumlusudur. Bu olayı ihmalleaçıklamak koca bir yalandır.

Burjuva basın bu katliamda da yine devletiaklamanın etkili araçlarından biri olarak kullanıldı.Yaptıkları düzmece ve kirli haberlerle katliamdantutsakları sorumlu tuttular. Katliamın ardından yapılanaçık görüşü ise “lütuf” olarak sundular.

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/25* 22 Haziran 2012

Sermaye devleti Urfa Cezaevi’nde 13 tutsağı katletti...

Cezaevlerinde isyan ve devlet terörü!

AKP döneminde cezaevlerinde gerçekleştirilen düzenlemeleri anlatan sermaye hükümetinin Adalet BakanıSadullah Ergin, 2002 sonrasında yapılan düzenlemeyle 208 cezaevi kapatıldığını, şu anda 177 ceza infaz kurumubulunduğunu söyledi. Kapanan 208 cezaevine karşılık tecrit politikalarına uygun yeni cezaevi inşaatlarıysa busüreç içerisinde yoğunlaşarak sürüyor. Koğuş sistemli cezaevleri kapatılırken yerlerini hücre tipi cezaevleri alıyor.

Ergin’in, cezaevi sorununa “çözüm” olarak sunduğu proje ise, yeni cezaevleri oldu. Ergin, Diyarbakır, Şırnak,Siverek, Doğubayazıt ve Midyat’ta cezaevleri inşaatlarının devam ettiğini belirtti.

Dinci-gerici AKP hükümetinin cezaevi politikasına da toz kondurmayan Ergin demagojik açıklamaları da eldenbırakmayarak ölümler konusunda neler hissettiği sorusuna “Bir insan ne hissederse ben de onu hissettim.Cezaevlerinde yüzde 100 doluluk var. Yaşanan sorunlar gece rüyamda beni rahatsız ediyor. Her başımı yastığakoyduğumda 126 bin mahkumun sorunları beni rahatsız eder durumdadır” diye yanıt verdi.

İstifa çağrılarını da değerlendiren Bakan Ergin, tam bir ikiyüzlülük örneği sergileyerek çağrılara pişkince yanıtverdi. Ergin “Bakan’ın istifası çözüme katkı sağlayacaksa bir dakika durmam. Ama sorun geçmişten gelmektedir.Bu değerlendirme insafa sığmayan değerlendirmelerdir” dedi.

“Çözüm” yeni cezaevleri

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-25

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012

Sömürücü egemen sınıfların tarihi, Aleviler’e yönelikkanlı katliamlarla doludur. Bu ülkede binlercekontrgerilla operasyonu yapıldı. Çorum, Maraş, Sivas,Gazi, Ulucanlar, 19 Aralık vb. cezaevi katliamlarındayüzlerce emekçi ve devrimci hayatını kaybetti. Bukatliamlar, halen hızından hiçbir şey kaybetmeden Kürthalkına dönük olarak sürüyor.

2 Temmuz 1993 yılında gerçekleştirilen Sivaskatliamı ne ilk ne de son katliamdı. Sermaye devletininkatliamcı niteliğini açıkça ortaya koyan özel birhalkaydı. 35 insanımızı göz göre göre yakan ve katledensermayenin faşist devletiydi. Aradan geçen bunca yılarağmen, katliamcı sermaye devleti süreci karartmayadevam etti.

Sivas katliamı ve gösterdikleri

Sivas katliamının öncesi ve sonrasında yaşananolaylar katliamın devlete rağmen değil, devlet eliyle vedevletin gözetiminde gerçekleştiği gerçeğinin açıkkanıtıydı. Dinci-faşist örgütler günler öncesinden katliamçağrısı yapan bildiriler dağıtmıştı. Gerici yerel basın AzizNesin’i ve Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ni hedef gösterenkışkırtıcı yayınlar yapmıştı.

Bir kısmı çevre illerden getirilmiş, çoğu çocukyaştaki güruh saldırıları başlatmıştı. Öğlen saatlerindegösterilere başlayan katliamcılar, 8 saat sonra MadımakOteli’nin ateşe verdiler. Tüm bunlar yaşanırken polisiyle,askeriyle, resmi ve sivil tüm güçleriyle devlet oradaydı.Tüm devlet yetkilileri, çevre illerin valilikleri ve polisamirleri olaydan haberdardı.

Katliam için harekete geçen gerici-faşist güçleringüvencesi sermaye devletiydi. Madımak Oteli’ne doğrukitleyi yönlendiren provokatörler gücünü sermayedevletinden alıyorlardı. Sivas’ta katliama onay verensermaye devleti, Sultanahmet’te katliamı protesto edenkitleye azgınca saldırmıştı. Madımak Oteli yakılmadankısa bir süre önce “İçeride asker ve polis var mı?”diyerek son kontrolleri yapanlar, Sivas’ta görev yapanpolis ve asker yöneticileriydi.

12 Eylül askeri faşist darbesine zemin hazırlamanınbirer aracı olarak CIA, MİT, kontrgerilla tarafındanplanlanarak gerçekleştirilen Maraş ve Çorum katliamlarıda, çeşitli milliyet ve mezheplerden işçi ve emekçilerindevrimci mücadelesini, toplumu Alevi-Sünni ayrımıtemelinde kışkırtıp bölerek engellemenin, ilerici vedevrimci politik kesimlere gözdağı vermenin bir aracıolarak kullanıldı. Böylece sermaye devleti kendi varlıktemellerine yönelmekte olan tehlikeyi savuşturmayıhedeflemişti.

Her birinde devletin gizli güçleri katliamlarıntertipleyicisi, açık güçleri (hükümet, ordu, emniyet) isekatliamların seyircisi veya aktif bileşeni konumundaydı.“Alevi-Sünni çatışması” olarak gösterilmek istenen bukitle katliamlarında MHP üzerinden devletin eli, CIA-MİT ve kontrgerillanın örgütleyici rolü, daha sonraçeşitli itiraflarla, belgelerle, tanıklarla, bağlantılarla suyüzüne çıktı ama hiçbiri soruşturma konusu bileedilmedi. Açığa çıkan gerçekler örtbas edildi. Davalarınhiçbiri, tıpkı Sivas davasında olduğu gibi, tetikçilereverilen göstermelik cezaların ötesinde bir sonuca yolaçmadı.

Sivas katliamının faili CIA, MİT ve kontrgerilladır.

Aynı kanlı eller, Gazi’de, Ulucanlar’da, 19 Aralık’ta,Şemdinli’de, ’77 1 Mayısı’nda sahnedeydi. Roboskiörneğinde bir kez daha görüldüğü gibi, Kürt halkınadönük katliamlarda halen işbaşındadır.

Zamanaşımı kararıylaSivas şehitlerini bir defa daha yaktılar!

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Sivas katliamınailişkin olarak skandal bir kararın altına imza attı.Mahkeme, savcının bir önceki duruşmada istediği 15yıllık zamanaşımından düşme talebini kabul etti. Böyleceeli kanlı katillerden Şevket Erdoğan, Köksal Koçak,İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğluceza almaktan kurtuldular.

Sivas katliamının ardından katillerin korunması içinher şey yapıldı. Şemdinli katliamında olduğu gibi, “iyiçocuklar” denilerek katiller sahiplenildi. Sermaye devletifirardaki katillerin yakalanması için hiçbir çabagöstermedi. 2005 yılında yürürlüğe giren yasaylainsanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı kaldırıldı.Buna rağmen Sivas davası insanlığa karşı işlenen suçlarkapsamına alınmadı. Sivas dava sanıklarından Vahit

Kaynar’ın, yakalandığı ülkelerden iade edilmesikonusunda Adalet, İçişleri ve Dışişleri bakanlığı olayızamana yaydılar.

Zamanaşımı kararı bugüne kadar en küçükdemokratik hakkı bile tanımaktan ödü kopan sermayedüzeni ve onun partilerinin Aleviler’e özgürlük alanlarıaçmasının olanaksız olduğu gerçeğinin açık kanıtıdır.Hiç şüphe yok ki, bundan sonra da ihtiyaç duyulduğundaAleviler’e karşı provokasyon ve katliamlardüzenlemekten geri durulmayacaktır. Üstelik tümkatliamlarda olduğu gibi katiller de bizzat devlettarafından korunacaktır.

Katliamları durdurmak ve hesap sormak içinmücadeleyi büyütmeye!

Sivas’ta katledilenleri anmanın bir yanını da onlarıkatledenleri unutturmamak oluşturmalıdır. Sivas’ınkatillerinin gerçek yüzlerini ortaya sermeli, dahasıonların sadece katliamlardaki rollerini değil, Aleviemekçilerini yedeklemek için izledikleri diğermanevraları da teşhir etmeliyiz.

Katliamın gerçek sorumlularının, sorumluluklarınıörtbas etmelerine, kendilerini gizlemelerine yardımcıolmak işçi ve emekçi kitlelere ve Alevi emekçilerinekarşı yapılabilecek en büyük kötülüklerden birisiolacaktır. Unutulmasın ki, tarihini unutanlar geleceğinigöremez ve dostunu düşmandan ayıramazlar! Aynıhataları ve yenilgileri döne döne yaşamaktan kendilerinikurtaramazlar!

Tüm bu vahşet, kirli operasyonlar, kitlesel katliamlar,provokasyonlar, kontra hukukun kararları işçilerin veemekçilerin birleşik mücadelesinin önünü kesmekiçindir. Bu baskı ve kölelik düzenini yaşatabilmek içinölüm kusan sermaye devletinin hesaplarını ve oyunlarınıboşa çıkarmak gerekmektedir. Sivas katliamının ve diğertüm katliamların hesabını sormanın biricik yolu isebirleşik ve kitlesel bir temelde devrimci mücadeleyiyükseltmektten geçmektedir.

Sivas’ın katili sermaye devletidir!

Sivas katliamının hesabınısormak için mücadeleye!

Ümraniye’de, Sarıgazi Meydanı ve Yeni Çamlıca Mahallesi'nde etkinlikler düzenleyecek olan sınıf devrimcileriemekçileri hesap sormaya çağırıyorlar. BDSP tarafından düzenlenecek eylem ve etkinlikler kapsamında 23Haziran akşamı Sarıgazi’de yürüyüş ve etkinlik gerçekleştirilecek. Etkinlik öncesinde saat 19.30’da DemokrasiCaddesi Üçler Market'in önünde buluşulup, Sarıgazi Meydanı'na yürünecek. Eylemin ardından konuşma,sinevizyon, şiir ve Pınar Aydınlar'ın (Sağ) katılımıyla etkinlik yapılacak.

Yeni Çamlıca Mahallesi’ndeki etkinlik 28 Haziran Perşembe akşamı saat 20.30'da başlayacak. Etkinlikprogramında konuşmalar, sinevizyon, şiir ve Musa Kurt türküleriyle olacak.

Sınıf devrimcileri Sarıgazi, Sultanbeyli ve Samandıra'daki emekçi mahallelerinde afiş çalışması yaptı. 20Haziran sabahı İmes A Kapısı'nda gazete satışı yapan sınıf devrimcileri el ilanlarıyla da işçi ve emekçileri etkinliğeçağırdılar.

Ayrıca, işçi ve emekçilere 2 Temmuz katliamının gerçek yüzünü anlatan ve katillerden hesap sormaya çağıranbir bülten hazırlandı.

Ankara’da Mamak İşçi Kültür Evi 2 Temmuz Sivas katliamında yaşamını yitirenleri anmak ve katil devlettensormak için 29 Haziran’da bir anma etkinliği gerçekleştirecek. Saat 19.00'da Tekmezar Hacı Bektaş-i VeliParkı’nda gerçekleştirilecek anma etkinliğinin programında Ozan Umut Yurdusar- Yeter Sarıateş türkü ve deyişlerseslendirecek. Belgesel gösterimi ve semah gösteriminin yapılacağı etkinlikte katliamın tanıkları da konuşmalaryapacaklar.

2 Temmuz hazırlıkları başladı

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-25

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/25* 22 Haziran 2012

İstanbul’daki 2012 Newrozu sonrasında devreyesokulan gözaltı ve tutuklama dalgalarına bir yenisidaha eklendi.

“Newroz eylemlerine katılmak” gerekçesiyle 12Haziran günü İstanbul Emniyet Müdürlüğü TerörleMücadele Şubesi’ne bağlı polisler tarafından sokakortasında gözaltına alınan Tersane İşçileri BirliğiDerneği (TİB-DER) Başkanı ve Bağımsız DevrimciSınıf Platformu (BDSP) çalışanı Zeynel Nihadioğlu,14 Haziran’da Çağlayan Adliyesi’nde çıkarıldığımahkeme tarafından “terör örgütüne üye olmak”iddiasıyla tutuklandı.

Nihadioğlu’nun karşı karşıya kaldığı keyfilik,tutuklama terörü öncesinde de kendini açıkçagöstermiştir. Zira, 12 Haziran günü gözaltınaalınmasına ve yakınları ile avukatının numarasınıvermesine rağmen Nihadioğlu’nun gözaltındaolduğuna dair iki gün boyunca hiçkimseye bilgiverilmemiştir. Nihadioğlu’nun gözaltına alındığı,yoldaşlarının endişelenmesi ve avukatlara habervermesi ile ortaya çıkmıştır. Polisler bu durumunnedeni kendilerine sorulduğunda ise büyük birpişkinlikle “güvenlik gerekçesiyle haber verilmedi”cevabını verebilmiştir.

Sınıf devrimcisi Nihadioğlu’nun tutuklanması,faşist baskı ve devlet teröründe gemi azıya alansermaye hükümeti AKP’nin ve düzen/cemaatyargısının ne denli pervasızlaştığını bir kez dahagözler önüne sermiştir.

Öyle ki, dinci-gerici AKP hükümeti eliyle dışarıdaemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına aktiftaşeronluk rolü üstlenilmekte, bu aynı dönemde Kürthalkı ve devrimci-ilerici sol güçler payına düşen desonu gelmez bir devlet terörü olmaktadır. Ardı arkasıkesilmeyen polis operasyonlarını işkencelerle geçengözaltılar ve Terörle Mücadele Yasası (TMY) - ÖzelYetkili Mahkemeler (ÖYM) tezgahından çıkma keyfitutuklamalar izlemektedir. Katliamcı sermaye devletive onun tetikçileri düzen/cemaat yargısı tarafındanbüyük bir pişkinlikle aklanırken, devrimci ve ilericigüçlere ise düzmece iddialara dayanılarak açılandavalarda on yıllara varan cezalar yağdırılmaktadır.

Nihadioğlu’nu hedef alan tutuklama terörü, aynızamanda Newroz’da Kürt halkı ile devrimci ve ilericigüçler tarafından ortaya konan direniş ruhuna vemücadele kararlılığına dönük tahammülsüzlüğün deaçık bir göstergesidir. Baskı, yasak ve zorbalığın fiili-meşru mücadeleyle alaşağı edildiği İstanbulNewrozu’nun ardından gerçekleştirilen polisoperasyonlarında onlarca ilerici ve devrimci “KCKüyesi olmak”, “KCK propagandası” yapmak gibiiddialarla gözaltı alınmıştır. Aralarından sınıfdevrimcisi Burcu Deniz’in de bulunduğu onlarca kişiise aynı kirli tezgah sonucunda tutuklanmıştır.

Açık ki, dinci-gerici AKP hükümeti eliyle Kürtsorunundaki imha-inkar politikalarını derinleştiren,işçi ve emekçilere dayattığı sosyal yıkım ve köleliğiise daha da ağırlaştıran sermaye iktidarı, faşist baskıve devlet terörüne sarılmaktan başka bir yolbulamamaktadır. Ancak zorbalığın dozu ne kadarartarsa artsın, düzen güçleri bu uğursuz çabalarındabaşarısız olmaya mahkumdur.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak, faşistbaskı ve devlet terörünün ne Kürt halkının özgürlükmücadelesini ne de devrimci sınıf mücadelesiniboğabileceğini bir kez daha haykırıyoruz!

Bu inançla ve kararlılıkla, tüm devrimci ve ilericigüçleri, işçileri, emekçileri ve Kürt halkını, sermayeiktidarının karşısına birleşik ve militan bir tarzdadikilerek faşist baskı ve devlet terörünü püskürtmeyeçağırıyoruz!

Zeynel Nihadioğlu serbest bırakılsın! - Newroztutsakları serbest bırakılsın!

Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar biziyıldıramaz!

Faşizme karşı omuz omuza!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Bağımsız DevrimciSınıf Platformu (BDSP)

14.06.12

Sınıf devrimcisi Zeynel Nihadioğlu serbest bırakılsın!

Faşist baskı ve terörünüzsökmedi, sökmeyecek!

Zeynel Nihadioğlu derhalserbest bırakılsın!

Faşist baskı veteröre karşı

mücadeleye!

... Faşist sermaye devletinin dizginlerinden

boşalmış bu karşı-devrimci saldırıları, Kürthalkının İstanbul ve DiyarbakırNewrozları’nda ortaya koyduğu direniş vemücadele kararlılığına ve dahası da,Türkiye’nin ilerici ve devrimci güçlerininNewroz ve 1 Mayıs gösterileri sırasındasergilenen, tam bir kardeşlik bilinci veruhunun ifadesi olan birlikteliğine dönüktahammülsüzlüğün açık bir göstergesidir.

Ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın,sermaye devleti de, Amerikancı, dinci-cemaatçi AKP hükümeti de tam bir acz veçaresizlik içindedir. Pervasızlığının gerisindede gerçekte başta Kürt sorunu olmak üzere,tüm temel sorunlar konusundaki çaresizlik,çözümsüzlük ve zayıflık yatmaktadır. Öyleki, sermaye devleti, adeta Kürt halkına dönükimha ve inkar siyesetini derinleştirmeye, işçive emekçilere dönük sosyal yıkım saldırısınıdaha bir ağırlaştırmaya, ilerici ve devrimcigüçlere dönük faşist baskı ve terörü daha datırmandırmaya mahkumdur. Fakat tüm buçabaları boşunadır!

Zulmün ve zorbalığın sonu yoktur. Dahaöncekilerde olduğu gibi, sermaye devletiningitgide tırmandırılan saldırıları ne Kürthalkının özgürlük mücadelesini ve ne dedevrimci sınıf mücadelesini boğamayacaktır.Eninde sonunda biz kazanacağız!

İşçilerin Birliği Halkların KardeşliğiPlatformu (BİR-KAR) olarak tüm işçileri,emekçileri, ilericileri, devrimcileri ve kardeşKürt halkını, sermaye devletinin dur durakbilmeyen saldırılarına karşı militan vebirleşik bir mücadele yükseltmeyeçağırıyoruz.

Keyfi gözaltı ve tutuklama terörüneson!

Yaşasın devrim ve sosyalizm!

İşçilerin BirliğiHalkların Kardeşliği

Platformu (BİR-KAR)

15 Haziran günü Galatasaray Lisesi önünde toplanan BDSP’liler “Sınıf devrimcisi Zeynel Nihadioğlu serbestbırakılsın! Faşist baskı ve terörünüz sökmedi, sökmeyecek!/BDSP” pankartı açtı.

Eylemde yapılan açıklamada “Newroz eylemlerine katılmak” gerekçesiyle 12 Haziran günü İstanbul EmniyetMüdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne bağlı polisler tarafından sokak ortasında gözaltına alınanNihadioğlu’nun, 14 Haziran günü Çağlayan Adliyesi’nde çıkarıldığı mahkeme tarafından “Terör örgütüne üyeolmak” iddiasıyla tutuklandığı belirtildi.

Sınıf devrimcisi Nihadioğlu’nun tutuklanmasının, faşist baskı ve devlet teröründe gemi azıya alan sermayehükümeti AKP’nin ve düzen/cemaat yargısının ne denli pervasızlaştığını bir kez daha gözler önüne serdiğibelirtildi.

Açıklamada zorbalığın dozu ne kadar artarsa artsın, düzen güçlerinin bu uğursuz çabalarında başarısızlığamahkum oldukları ifade edildi.

Eyleme Emek ve Özgürlük Cephesi (EÖC), Devrimci Proletarya, Emekçi Hareket Partisi (EHP) ve ProleterDevrimci Duruş (PDD) destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Nihadioğlu serbest bırakılsın!”

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-25

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

Bir süredir Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP) tarafından İstanbul’un sanayi havzalarındayaygın kitle çalışması ile hazırlıkları yürütülen “15-16Haziran Direnişi’nin ışığında Parti, sınıf, devrim!” paneli17 Haziran’da Kadıköy Belediyesi Halis Kurtça KültürMerkezi’nde gerçekleştirildi.

Panelde, 42 yıl önceki büyük direnişin anlamıüzerinde durularak 15-16 Haziran’ın ışığında “parti,sınıf, devrim” davasını büyütme çağrısı yapıldı.

Etkinlik, sinevizyon gösterimiyle başladı. Açılış konuşmasında, Türkiye işçi sınıfının mücadele

tarihinde önemli bir eşik olan büyük direnişin bugün halagüncelliğini koruduğu söylendi. 15-16 Haziran’ın güncelçağrısının “parti, sınıf, devrim” olduğu ifade edilerekdevrimci partinin rolüne işaret edildi.

15-16 Haziran şehitleri şahsında tüm devrim vesosyalizm şehitleri anısına gerçekleştirilen saygıduruşunun ardından panelistlerin konuşmalarına geçildi.

Şengül: Birleşik mücadeleyi örgütlemeliyiz!

Panelde ilk sözü alan DİSK/Genel-İş Sendikasıİstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube Başkanı MahmutŞengül, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin öneminedeğindi. Direnişin yaşandığı dönemdeki baskılara dikkatçeken Şengül, işyerlerinde ve fabrikalarda işçileriörgütleme ihtiyacını ifade etti.

Bu süreçte tabanın rolüne dikkat çeken Şengül,sendikal bürokrasiyi ortadan kaldırmanın ancak buşekilde olacağını söyledi.

Yaraşır: 15-16 Haziran antikapitalist birmanifestodur

Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır ise, kapitalizminyapısal krizi ekseninde devrimin güncelliğine işaret etti.15-16 Haziran Direnişi’ni bu eksende değerlendirenYaraşır, sol hareketin 15-16 Haziran Direnişi’nideğerlendirmedeki eksikliğine vurgu yaptı. Bu sürecin,sol tarafından “ilerlemeci”olarak tanımladığını sözlerineekleyen Yaraşır, solun sınıfı nesne olarak görmesianlayışını eleştirdi. Yaraşır, sınıfı yıkıcı bir güç ve özneolarak algılamanın doğru yöntem olduğunu ifade etti.

Türkiye işçi snıfının tarihsel gelişimini özetleyerekkonuşmasını sürdüren Yaraşır, 1835’ten 1960’larakadarki 125 yıllık dönemi sınıfın mayalanma süreciolarak değerlendirdi. Bu mayalanma ve biriktirmedöneminin momentinin 1960’lar olduğunu ifade edenYaraşır, 1961 Saraçhane mitinginin sınıfın toplumsalrolünü ve özne olduğunu gösteren önemli bir örnekolduğunu ifade etti. 1963’teki Kavel grevinin, “sınıfınhaklarını kopara kopara alma geleneği” olaraktanımlanması gerektiğini sözlerine ekleyen Yaraşır,DİSK’in ortaya çıkmasının, sınıfın 125 yıllık arayışınınbir sonucu olduğu tespitinde bulundu. 1969-1970’tekifabrika işgal deneyimlerine de dikkat çeken Yaraşır, bueylemlerin sınıfın kapitalizme ve özel mülkiyetesapladığı hançer olduğunu ifade etti.

15-16 Haziran’ın yaşandığı süreçte dünya genelindeve Türkiye’deki siyasal atmosferi anlatan Yaraşır,1968’de küresel düzeyde hareketliliklerin yaşandığını,Türkiye’de de üniversitelerde öğrenci işgalleri, köylerdeise toprak işgallerinin yaşandığını dile getirdi.

“15-16 Haziran Türkiye işçi sınıfının 1 Mayısı’dır”diyen Yaraşır, 15-16 Haziran’ın mevzi savaşından cephesavaşına geçiş olduğunu söyledi.

15-16 Haziran’ı “anti kapitalist bir manifesto” olaraktanımladı. Yaraşır, ‘71 devrimci çıkışına ve onun düzenkarştlığına dikkat çekerek 15-16 Haziran’n Türkiye solhareketindeki 50 yıllık revizyonist geleneği deçökerttiğini ve bununla birlikte sınıf devrimciliğininzeminini hazırladığını ifade etti.

“Dönem Bolşevizm dönemidir” diyen Yaraşır, Dünyagenelindeki gelişmelerin önemine dikkat çekerek, Arapcoğrafyası ve Avrupa’daki gelişmelerin devrim-karşıdevrim ikilemini yarattğını söyledi.

Kürt özgürlük hareketinin yarattığı imkanlara dikkatçeken Yaraşır, batıdaki metropollerin yeni Kürt kentleriolduğunu ifade etti.

Türkiye genelindeki 249 organize sanayi bölgesindesınıfsal öfke ve kinin örgütlendiğini dile getirdi.

BDSP: “Parti, sınıf, devrim davasınıbüyütelim!”

15-16 Haziran’da şehit düşen işçileri anarakkonuşmasına başlayan BDSP temsilcisi, “parti, sınıf,

devrim” başlıklarının birbirlerine kopmaz bağlarla bağlıolduğunu ifade etti. 15-16 Haziran’a yönelik güncelilginin önemine dikkat çekti. Bu ilgiyi ise, devrimingüncelliğine ve reformist-liberal solun araçlardan

yoksunluğuna bağladı. “Devrim günceldir ama aynı zamanda reformist-

liberal odaklar araçlar ve yöntemler konusunda tam birçıkmaz içindedir” diyen BDSP temsilcisi, bu odaklarınDenizler’in yarattığı değerlerden yoksun olduklarını fadeetti.

Devrimci örgütten kaçanların ve parlamentoyu eksenalanların devrimci olamayacağının söyleyen BDSPTemsilcisi, işçi sınıfının yıkıcı gücünün sınıfın devrimcipartisiyle buluşmadığı sürece sosyalizmeulaşamayacağını belirten temsilci, 15-16 Haziran’ınmirasına sahip çıkmanın işçi sınıfının devrimci partisinesahip çıkmasıyla anlam kazanacağını sözlerine ekledi.15-16 Haziran direnişinin, işçi sınıfının, partisi olmadannereye kadar gidebileceğini gösteren önemli bir örnekolarak değerlendiren temsilci, devrimci geleneğiyaratmanın önemine dikkat çekti.

BDSP temsilcisi, konuşmasının son bölümünükomünist harekete ayırdı. “Parti, sınıf, devrim” davasınıkazanma çağrısı yapan temsilci, komünist hareketingüçlü bir ideolojik omurgaya ve sınıfın içinde yaratılmışbir devrimci örgüte sahip olduğunu vurguladı.

Panelin ikinci bölümü ise soru-cevap biçimindegerçekleşti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İstanbul’da 15-16 Haziran paneli...

“15-16 Haziran’ınçağrısı;

Parti, sınıf, devrim!”

Ankara’da 15-16Haziran etkinliği

15-16 Haziran’ın 42. yılı dolayısıyla 17 HaziranPazar günü Mamak İşçi Kültür Evi’nde BDSPtarafından bir etkinlik düzenlendi.

Etkinlik programında öncelikle 15-16 HaziranDirenişi hatırlatıldı. “Siyasal bir sınıf hareketi için ileri”belgeselinin gösterimiyle devam eden etkinlikteTürkiye ve dünyadaki siyasal gelişmelerdenbahsedilerek işçi sınıfı ve emekçilerinörgütlenmesinden başka bir yol olmadığına dairvurgular yapıldı. Konuşmanın ardından söyleşiyegeçildi.

Söz alan bir işçi öncelikle yeni 15-16 Haziranlar’ınyaratılması için mücadele edilmesi gerektiğinibelirtildi. Bu sürecin öncelikle işçilere güven vererekyaratılabileceğini ve sınıfın siyasal olarak kuşatılmasıgerekliliğinden bahseden işçinin ardından işçi sınıfınınörgütlenmesinin önündeki engellere değinildi.

Dünyada ve Türkiye’de yaşanan hareketliliklerdenörnekler verilen etkinlikte; grevler, genel grevleryaşanmasına ve yer yer Mısır, Tunus’ta olduğu gibitoplumsal kalkışmalara dönüşmesine rağmendevrimci bir öncünün olmadığı koşullarda buhareketlenmelerin hep bir sınırı olduğu belirtildi. İşçisınıfının siyasal bir hareket yaratabilmesi için öncüpartisiyle buluşması gerekliliğine dikkat çekildi. Bununiçin ise komünist partiyle sınıfın buluşabilmesinisağlamak için işçi sınıfıyla da devrime yürümekgerektiğinin altı çizildi. “Parti, sınıf, devrim” şiarınınböylelikle yaşamda karşılığını bulacağı vurgusuyapılarak söyleşi sonlandırıldı.

Tartışmaların ardından Mamak İşçi Kültür EviMüzik Topluluğu kısa bir dinleti sundu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Adana’da 15-16Haziran eylemi

15–16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 42. yıldönümü Adana’da BDSP tarafından yapılan eylemleselamlandı.

16 Haziran günü İnönü Parkı’nda bir araya gelensınıf devimcileri “Haklarımız ve geleceğimiz için 15–16Haziran direnişinin açtığı yoldan ileri!” şiarlı pankartıaçarak bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Açıklamada, işçilerin örgütlülüklerine sahip çıkmakiçin, üretimden gelen güçlerini kuşanarak, sendikabürokrasisinin pasif tutumuna karşın önlerine çıkanbarikatları bir bir aştıkları ifade edildi.

Sermayenin artan saldırıları ile temel hak veözgürlüklere yönelik baskılara da değinilenaçıklamada, 15–16 Haziran Direnişi’nin açtığı yoldanilerleme ve örgütlenme çağrısı yapılarak şu ifadelerkullanıldı: ”İşte bundandır ki 42 yıl önce olduğu gibi,sendikal haklarımız gasp ediliyorsa reçete 15–16Haziran direnişidir. Sermaye sınıfı fermanlarını, AKParacılığıyla TMY ve Özel Yetkili Mahkemeler ileveriyorsa, reçete işçi sınıfının DGM direnişidir.Haklarımıza yönelik baskı ve terör artıyorsa, örnek işçisınıfının faşizme ihtar eylemleridir.”

Açıklama “sömürü üzerine kurulu kapitalistdüzene dur diyebilecek olan da yine işçi sınıfıdır.İnsanın insan tarafından sömürülmediği, her şeyinbirlikte üretilip birlikte paylaşıldığı o güzel günlerin adısosyalizmdir. İşte bunu da sınıf bilincini kuşanmış,burjuvazinin sınıf siyasetini değil de kendi sınıfınınsiyasetini yapan işçi sınıfı başaracaktır” sözleriyle sonbuldu.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-25

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/25* 22 Haziran 2012

15-16 Haziran Direnişi’nin 42. yılında işçiler,emekçiler, ilerici ve devrimci güçler İstanbul’dayürüyüş ve direniş ziyareti gerçekleştirdi.

Taksim’de yürüyüş

15 Haziran akşamı Taksim’de gerçekleştirilenyürüyüşe, işten atmalara ve sendika düşmanlığına karşıİstanbul’un çeşitli bölgelerinde direnişlerini sürdürenişçiler damga vurdu.

Hey Tekstil işçileri, Deri-İş üyesi Kampana işçileri,TAŞ-İŞ-DER üyesi Çapa taşeron işçileri, Nakliyat-İşüyesi Borusan işçileri, Enerji-Sen üyesi BEDAŞişçilerinin de yer aldığı yürüyüşe katıldı.

KESK, TMMOB, HDK bileşenleri, EHP, TKP1920, Halkevleri, EÖC, Devrimci Hareket’in dearalarında bulunduğu kurumlar flamalarıyla eylemdeyer aldılar.

BDSP’li sınıf devrimcileri de kızıl flamalarıylaeylemde yerlerini aldılar. Taksim Gezi Parkı’ndaBandista’nın şarkılarıyla coşkusu artan kitle, 15-16Haziran Direnişi sırasında yaşamını yitiren işçileranısına saygı duruşunda bulundu.

Avusturya İşçi Marşı’nın hep bir ağızdansöylenmesiyle devam eden eylem programı tümkatılımcılar adına ortak basın açıklamasınınokunmasıyla sürdü.

Gazeteci Şükran Soner, 15-16 Haziran direnişgünlerine dair anılarını ve düşüncelerini anlattı. Sözalan direnişçi işçiler, direnişe başlama nedenleriniözetleyen ve sınıf dayanışmasını yükseltme çağrısıyapan konuşmalar yaptılar.

Havayolu işçileriyle dayanışma

İlerici ve devrimci güçler Türk Hava Yolları’ndadirenişlerini sürdüren Hava-İş Sendikası üyesi işçilerlesınıf dayanışmasını yükseltti. Yürüyüşte atılansloganlarda ve direniş alanında yapılan konuşmalarda,büyük direnişin 42. yılında sermayenin saldırılarınakarşı birleşik mücadeleyi büyütme çağrısı öne çıktı. Yürüyüşe Sendikal Güç Birliği Platformu bileşenisendikalardan TÜMTİS ve Deri-İş’in katılımı dikkatçekerken direnişçi Kampana işçileri de kortejdeyerlerini aldılar.

KESK’e bağlı sendikalar, İstanbul Tabip Odası,HDK bileşenleri, ÖDP, BDSP, DDSB, EHP, DevrimciHareket, UİD-DER, PSAKD, TKP de eylemde yeraldı.

Birleşik mücadele çağrısı

Belediye-İş Sendikası İstanbul 2 No’lu ŞubeBaşkanı Hasan Gülüm, ortak açıklamayı okudu.15-16 Haziran’ın 42. yılında grev yasaklarına,antidemokratik uygulamalara karşı birleşik mücadeleyiyükseltme çağrısı yapan Gülüm, 15-16 Haziran1970’teki büyük direnişi hatırlatarak Türkiye işçisınıfının en görkemli, en kitlesel şekilde kendinigösterdiği bir kalkışma olduğunun altını çizdi.

Açıklamanın ardından HDK Milletvekilleri LeventTüzel ve Sebahat Tuncel söz aldılar. Hava-İş GenelBaşkanı Atilay Ayçin de iktidarların 22 yıldır Hava-İş’le baş edememesinin tek nedeninin iktidarlara biatetmemeleri olduğunun altını çizdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Zalimin zulmünedireneceğiz!”

DİSK, çeşitli illerde yaptığı eylemlerle 15-16Haziran direnişini selamladı, büyük direnişinruhuyla zalimin zulmune karşı direnme çağrısıyaptı.

İstanbulŞişli'deki DİSK Genel Merkezi önünde toplanan

kitle Taksim'deki THY ofisine yürüdü. Eyleme DİSK'ebağlı sendikalardan Genel-İş, Birleşik Metal-İş,Nakliyat-İş, Emekli-Sen, Enerji-Sen ve Sosyal-İşpankartlarıyla katılırken direnişçi BEDAŞ işçileri,Borusan Lojistik işçileri, Hey Tekstil işçileri deeylemdeydiler.

TMMOB, BDSP, Mücadele Birliği, EHP, ÖDP,TKP, DİH de kortejlerini oluşturarak eylemekatıldılar.

Kitle Gezi Parkı tarafından Taksim'e ulaştığındaTHY Bilet Satış Bürosu'nun üzerinde “Grev hakkıyasaklanamaz! Atılan işçiler geri alınsın!” pankartıaçıldı. Burada ilk olarak eyleme destek verensanatçılar tarafından hep birlikte Avusturya İşçiMarşı söylendi. Dinletinin ardından, DİSK GenelBaşkanı Erol Ekici açıklama yaptı.

EdirneEdirne Belediyesi önünde buluşan DİSK ve bağlı

sendikalar ile BDSP, ÖDP, EMEP, TKP ve TMMOBpostane önüne yürüyüş gerçekleştirdi.

Basın açıklamasını DİSK Trakya Bölge TemsilcisiArif Kuday okudu.

AdanaAdana'da Genel-İş binası önünden İnönü

Parkı’na yürüyüş gerçekleştirildi. Basın açıklamasınıDİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Arslanokudu. TEDAŞ direnişçileri de eyleme destek verdi.

İzmirÇiğli Organize Sanayi Bölgesi'nde

gerçekleştirilen eylem, vardiyadan çıkan işçileringelmesi ile başladı.

En önde Birleşik Metal-İş Sendikası kitleselkortejiyle yerini aldı. Genel-İş’de eylemde yer aldı.Sendikal Güç Birliği Platformu İzmir bileşenlerieyleme kitlesel katıldılar. TÜMTİS üyesi işçiler, Deri-İş üyesi direnişçi Savranoğlu Deri işçileri, Petrol-İşüyesi DYO işçileri, Hava-İş üyeleri, direnişteki İzmirBasma işçileri eyleme katılan bileşenlerdendi. BDSPve HDK'nin de aralarında olduğu ilerici, devrimcigüçler de eylemdeydi.

Kitleyi direnişteki Billur Tuz işçileri sloganlarlakarşıladılar. İlk olarak Tek Gıda-İş Sendikası GenelBaşkan Danışmanı Gürsel Köse konuştu. Basınaçıklamasını DİSK Ege Bölge Temsilcisi Ali Çeltekokudu.

AnkaraDİSK Ankara Bölge Temsilciliği tarafından

örgütlenen eylemde Sakarya Caddesi'ne yürüyüşyapılarak basın açıklaması gerçekleştirildi.Açıklamayı DİSK adına Kani Beko okudu.

Eylemde DİSK kitlesinin ağırlığını Genel-İş üyesiişçiler oluştururken eyleme BDSP’nin de aralarındabulunduğu birçok ilerici-devrimci kurum da destekverdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Edirne-Adana-İzmir-Ankara

Büyük direnişin 42. yılında işçiler, emekçiler ileilerici ve devrimci güçler çeşitli illerde yürüyüşler vebasın açıklamaları gerçekleştirdi.

Bursa’da kitlesel eylem

Bursa’da DİSK Marmara Bölge Temsilciliği, KESKBursa Şubeler Platformu, Bursa Tabip Odası ve BursaİKK tarafından örgütlenen eyleme Sendikal Güç BirliğiPlatformu da kitlesel olarak katıldı. Eyleme BDSP, HDK,TKP, SDP'nin de aralarında olduğu ilerici ve devrimcikurumlarsa kendi flama ve dövizleriyle katıldı.

Fomara Meydanı’na gelindiğinde basın açıklamasınıDİSK Marmara Bölge Temsilcisi Ayhan Ekincigerçekleştirdi.

Ankara'da 15-16 Haziran

Ankara'da HDK bileşenleri, EHP, ODAK, TKP 1920,TÜM-İGD ve TOGO işçileri tarafından örgütleneneylem TOGO mağazası önünde başladı. Sınıfdevrimcileri ise TOGO işçileri ile birlikte yürüyerekeyleme destek verdiler. TOGO işçilerinin eşleri veçocuklarının da katıldığı eylemde THY işçilerinindirenişi de selamlandı.

Yürüyüşte Meşrutiyet ve Ziya Gökalp caddeleri kısa

süreliğine trafiğe kapatıldı. Çevreden geçenemekçilerin TOGO işçilerine alkışlarla destek vermesidikkat çekti. Coşkulu yürüyüşün ardından SakaryaCaddesi'ne gelinerek bir anma programıgerçekleştirildi. 15-16 Haziran'da şehit düşen işçiler veemek-özgürlük mücadelesinde yitirilenler anısına saygıduruşunun yapıldığı anmada TOGO işçisi Ercan Kurban,Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ve HDK temsilcisikonuştular. Konuşmaların ardından Güneşli DünyaMüzik Topluluğu kısa bir dinleti sundu.

Adana'da yürüyüş

Adana Enerji Sen üyesi direnişçi TEDAŞ işçileri, 15Haziran akşamı gerçekleştirdikleri eylemle “15-16Haziran ruhuyla TEDAŞ’ta direniş kazanacak!” dedi.

Direnişçi işçiler Atatürk Parkı’ndan İnönü Parkı’nayürüyerek basın açıklaması gerçekleştirdiler. KESKadına konuşan Kamuran Karaca, taşeronluk deyinceakla ilk gelenin işçinin köle gibi çalıştırılması olduğunubelirtti.

TEDAŞ direnişçileri adına basın açıklamasını okuyandirenişçi işçi, taleplerini ifade ederek gelecek kavgasıverdiklerini belirtti.

Kızıl Bayrak / Bursa – Ankara - Adana

15-16 Haziran coşkuyla selamlandı

Büyük direnişin 42. yılındadirenenler buluştu

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-25

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

“THY’de direniş sürecek”

29 Mayıs’tan beri eylemlerini sürdüren THYişçileri, mücadelelerini kazanana kadar devamedeceklerini belirtiyorlar.

Engin Türk (THY A.O işçisi/Hava-İş üyesi):Mücadelemiz gayet güzel gidiyor. Hem Avrupa’danhem yurtiçinden sivil toplum örgütlerinin desteğinialıyoruz. ITF de destek oluyor. Onlar da aynı şekildedışarda kampanyalarını sürdürüyorlar. Haksız birşekilde işten atıldık. Biz hakkımız olan yürüyüşgerçekleştirdik.

Sendika kurallarına uygun bir şekilde bu yasanınmeclisten geçmemesi için basın açıklaması veyürüyüş yaptık. O gün burada 2500 kişi yürüdü ama305 kişi atıldı. Eğer o kadar cesaretleri varsa 2500kişinin hepsini işten atsalardı. Biz suç işlemedik,yasal hakkımızı kullandık. Bu eylem sadece biruyarıydı. 24 yılımı verdim bu şirkete. Birikimlerimibir kalemde silip tazminatsız olarak işten attılar. Budiğer çalışan arkadaşlarımızı da yaraladı. İşimizegeri dönmek için mücadelemizi devam ettiriyoruz.

Bunun mücadelesini sonuna kadar Adil Ak (Teknik A.Ş İşyeri Temsilcisi / Hava-İş

üyesi): 27 yıldır burada çalışıyorum. Sendikamızınarkasındayız ve sonuna kadar destek vereceğiz.Bunların yaptığı yasal olmayan bir iştir. Biz yasalolan eylemimizi yaptık. Türk Hava Yolları bizim bueylemimizi ciddiye almadı. Biz 29 Mayıs günü 2500kişiydik. İçlerinde 305 kişi attılar. Bunları hangikriterlere göre attıkları da belli değil. İşçilerikandırmaya da çalışıyorlar. Biz direnişimizisürdüreceğiz, gururluyuz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

THY kıyımda kararlı Hava işkolunda grev yasağına karşı 29

Mayıs’taki iş bırakma eylemine katılan Hava-İşüyesi THY işçilerinden 305’ini işten atan Türk HavaYolları yönetimi, işçi kıyımında kararlı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikile THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçuarasında işten çıkarılan işçilerin işe dönmesikonusunda yapılan görüşmeden de sonuç çıkmadı.

THY yönetimi bu konudaki tavrını bir kez dahanet olarak ortaya koymuş oldu. Daha önce bukonuda işe geri alacaklarına dair ifadeler kullananTopçu daha sonra THY yönetim Kurulutoplantısında oybirliği ile işten atma kararınıonaylamıştı.

Havayolu işçileri ise Atatürk Havalimanı’ndakidirenişlerine devam ediyor.

İşten atılan THY işçilerinden oluşan “THY İşçileri 29 Mayıs Birliği” adlı grup, 20 Haziran günü MakineMühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nde basın toplantısı düzenledi. Hava-İş Sendikası yönetiminin işçileriortada bıraktığını dile getiren işçiler, mağdur olduklarını, haklılıklarını ortaya çıkarmak ve tüm kamuoyunaduyurmak için çabalayacaklarını belirttiler.

Toplantıda, açıklamanın içeriğine dair yapılan ön konuşmanın ardından basın açıklaması okundu.Açıklamada, THY yönetiminin hukuka uymayan, keyfi olarak işçileri işten attığına vurgu yapıldı. Grev yasağınakarşı yapılan eylemin yasadışı ilan edilmeye çalışıldığını hatırlatan açıklamada, işçilerin grev yasağına karşıçıkması, kendi çıkarlarını koruması için eylem yapmasının meşru olduğu belirtildi.

İşçiler, Hava-İş yönetiminin grev yasağına ve işten atmalara karşı gerekli adımları atmayaraksorumluluğunu yerine getirmediğini ifade ettiler. İşten atılan işçilerin sahipsiz bırakıldığını düşündüklerinibelirten işçiler, bu nedenle hava alanında kurulan çadıra gitmediklerini dile getirdiler. THY yönetimiyle karşıkarşıya bırakıldıklarını dile getiren işçiler, sendika yönetiminin yasaklara karşı grev kararına sahip çıkmayarakTHY yönetiminin grev yasağını yasadışı ilan etmesinde büyük rol oynadığını belirttiler.

Direnişe katılmayan işçiler, bundan sonra kendi aralarında dayanışma içerisinde olacaklarını, haklarınıntakipçisi olacaklarını dile getirerek açıklamalarını bitirdiler. Toplantıda, Birlik üyesi işçilere bir dizi eleştiri vesoru da yöneltildi. “Sendika yönetimini greve sahip çıkmamakla eleştirdiniz. Peki işçiler içinden süreci örme,eylemi sürdürme zemini yok muydu?” sorusuna verilen yanıtlar ise Birliğin tutumuna dair net bir tutumiçermiyordu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

29 Mayıs Birliği’nden açıklama

Adil Ak

TEDAŞ'ta dayanışmaşenliği

Enerji-Sen üyesi TEDAŞ işçileri 14 Haziran akşamıDoğal Park içindeki Amfi Tiyatro'da dayanışmaşenliği gerçekleştirdi.

“Gücümüz birliğimizdir!” diyen direnişçi işçiler“15–16 Haziran ruhuyla TEDAŞ’ta direnişkazanacak” şiarıyla dayanışma şenliği örgütlediler.

Dev Sağlık-İş ve Adana Kadın Platformu adınayapılan konuşmalarda TEDAŞ’ta devam eden onurludirenişin her zaman desteklendiği belirtilerek,saldırı ve baskıların yıldıramayacağı vurgulandı.Adana Kadın Platformu’ nun konuşmasında kürtajtartışmasına değinilerek, kadın bedeni üzerindekimsenin söz hakkı olmadığı söylendi.

Hilmi Yarayıcı, Ozan Irmak ve Bandista’nın sahnealdığı etkinlik halaylar çekilerek devam etti.Etkinliğin sonunda TEDAŞ’ta zafere ulaşana kadardirenişin devam edeceği vurgulandı.

Kızıl Bayrak / Adana

14 Haziran 2012 / Adana

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-25

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/25* 22 Haziran 2012

TOGO işçileri, Ankara’nın çeşitli bölgelerine,emekçi semtlerine seslerini duyurmaya çalışıyorlar.İmza standları, bildiri dağıtımları, oturma eylemleri vebasın açıklamaları gibi çeşitli araçları hayata geçirenişçiler, çeşitli kurumların düzenledikleri etkinlik veeylemlere de katılıyorlar.

Sincan’da söyleşi

Sincan’da Eğitim Sen’in çağrısı ve BDSP’nindesteğiyle Eğitim Sen 4 No’lu Şube’de bir söyleşidüzenlendi. 16 Haziran günü düzenlenen etkinlikte ilkönce TOGO işçileri söz alarak örgütlenme süreçleriniaktardılar. Deneyimlerini de paylaşan işçiler,Sincan’da bulunan kurum ve kişileri dayanışmayaçağırdılar.

Söyleşiye katılanlar söz alarak işçilere direniş ileilgili sorular yönelttiler. İşçilerin sorularıyanıtlamasının ardından direnişle ilgili düşünceler dilegetirildi.

BDSP’liler ise örgütlülüğün önemine değinerekmeselenin tek başına ekmek mücadelesi olmadığınıaynı zamanda onur mücadelesi olduğunu ve“sendikalı olup işyerine girme” bakışını aşarakörgütlenilmesi gerektiğini dile getirdiler. TOGOişçileriyle dayanışmanın büyütülmesi çağrısı ileetkinlik son buldu.

Direniş mağaza önlerinde

TOGO işçileri direnişlerini mağaza önlerindeyaptıkları eylemlerle büyütüyorlar. 14 Haziran günü,İzmir Caddesi’nde bulunan TOGO mağazası önündebasın açıklaması ve oturma eylemi gerçekleştirildi.Mağaza önünde toplanan Deri-İş üyesi işçiler vedestekçi güçler basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Açıklamada, patronun düşük ücretlerle köleceçalıştırdığı TOGO işçilerinin örgütlenme sürecinedeğinilerek TOGO işçilerinin süreci anlatıldı. TOGOişçilerinin, bu süreç içerisinde direnişin simgesi halinegeldiği belirtilerek emekçilere direnişe destek sunmaçağrısı yapıldı.

Basın açıklaması okunduktan sonra 1 saatlikoturma eylemine başlandı. Eyleme ilerici, devrimcidemokrat kurum ve sendikalardan TÜMTİS, EMEP,BDSP, UİD-DER, Partizan, Alınteri, EHP destekverdi.

İşçiler, 15 Haziran günü de Atatürk Bulvarıüzerindeki TOGO mağazası önünde direnişkararlılığını haykırdılar.

İşçiler bir saat boyunca sloganlar ve türkülerleemekçileri TOGO’dan alışveriş yapmamayaçağırdılar. TOGO önüne barikat kuran kolluk güçleriise “TOGO işyeri karakol değil!” sloganlarıylaprotesto edildi.

Sınıf devrimcilerinin de flamalarla katıldığıoturma eylemi, 15-16 Haziran yürüyüşüne çağrı ileson buldu.

BDSP’den TOGO direnişine ziyaret

BDSP, işten atılan TOGO işçilerini, direnişlerinin51. gününde ziyaret etti. Öğlen saatlerinde ODTÜ

Durağı’nda buluşan sınıf devrimcileri direniş alanındatüm işçilerle birlikte “İşgal, grev, direniş!” sloganıattılar.

Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır’ın da direnişalanına gelmesiyle birlikte bir söyleşi yapıldı.Direnişçi işçilerden biri söz alarak gelişen süreciözetledi ve BDSP şahsında direnişe destek verenkurumların öneminden söz etti. Deri-İş SendikasıGenel Teşkilatlandırma Sekreteri Hasan Uluşan isekonuşmasında işçilerin bir bütün halinde direnmelerigerektiğine vurgu yaparak diğer iş kollarında çalışanişçilerin dikkatlerinin TOGO’da olduğunu ve buradakikazanımın birçok yeri etkileyeceğini söyledi.

Ardından söz alan BDSP temsilcisi işçi sınıfınınsendikalardan başlayarak taban örgütlenmesinigüçlendirmesi ve işçilerin söz, yetki ve kararhaklarına sahip çıkması gerektiğini vurguladı.BDSP’nin de her zaman direnişe destek olacağınısöyledi.

Konuşmaların ardından Volkan Yaraşır da kısabir eğitim gerçekleştirdi. İşçi sınıfını alt kimlikler(ulus, mezhep, cinsiyet vs.) üzerinden ayrıştırmayaçalışan burjuvaziye karşı, işçi kimliğiyle tek yumrukolarak mücadele edilmesi gerektiğini anlattı. Bunuyaparken de ekmek kavgasında yanyana gelenişçilerin dayanışmasının önemini vurguladı.Söyleşinin ardından direnişçi işçiler ve sınıfdevrimcileri birlikte yemek yediler. Direnişegeçmeleriyle birlikte toplumsal sorunlara daha duyarlıolduklarını anlatan işçilerden biri “Daha önceODTÜ’de öğrencilerin yaptıkları eylemlerdenkaçıyorduk, yanlış davranmışız. Aslında biz de onlarınyanında olmalıydık. Direnişe başladıktan sonra bunuyapmaya çalışıyoruz” dedi. Gelişen sohbet içerisindesınıf devrimcileri işçilerin yeri geldiğinde kendifabrikasını bile aşarak diğer sınıf kardeşleriniörgütlemeleri gerektiğini anlattılar.

Sınıf devrimcileri gün boyu TOGO işçileriniyalnız bırakmadılar.

TOGO’da imza kampanyası

Ankara’da kurulu TOGO Ayakkabı fabrikasındadirenişlerini sürdüren Deri-İş Sendikası üyesi işçiler,mücadele taleplerini Ankaralı emekçilere ulaştırmakamacıyla imza kampanyası başlattı.

Yüksel Caddesi’nde imza standı açarak imzakampanyasını başlatan işçiler, 1 ay boyunca sürecekkampanya kapsamında topladıkları imzaları Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na iletecekler.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sincan’da devrimcisınıf çalışması…

Sincan’da sınıf devrimcileri işçi sınıfına sesleniyor.Ankara İşçi Bülteni İşçiden İşçiye’nin dağıtımı işçilerinyoğun olarak bulunduğu servis noktalarına sabaherken saatlerde yapıldı. Dağıtım esnasında işçilereTOGO direnişi anlatıldı. Birçok işçinin direniştenhaberdar olduğu gözlendi. Direnişe destek çağrısıyapıldı.

Mitaş’ta yaşanan işten atma saldırısı da, Mitaşpatronunu ve sendika bürokratlarını teşhir edentarzda işçilere anlatıldı. Bu kapsamda saldırıyıanlatan Metal İşçileri Birliği imzalı bildiriler Mitaşişçilerinin servislerine ulaştırıldı.

Yanı sıra Metal İşçileri Bülteni de servisnoktalarına dağıtılmaya başlandı. Sınıfdevrimcilerinin Sincan’da işçi sınıfına seslenme

çalışmaları yoğunlaşarak devam edecek.

Kızıl Bayrak / Ankara

Tuzla’da sınıfçalışmalarından...

Tuzla’da yapılacak olan 2 Temmuz anmaetkinliği faaliyetleri devam ediyor. BDSP’ningerçekleştireceği etkinlik bildirileri AydınlıMahallesi’nde kapı kapı gezilerek dağıtımılıyor.Emekçilerle sohbetler edilirken yakalandığı ve 2Temmuz’un bu yıl neden daha önemli olduğuanlatıldı.

Sınıf faaliyetine dönük provokasyonlarını herzaman gösteren Tuzla polisi yine iş başındaydı.Bildirilerin yasal olmadığını, dağıtamayacağımızısöyleyen polis faaliyeti engellemek istedi. Yapılankonuşmalarla polis mahallede teşhir edildi. GBTkontrolünden sonra faaliyete devam edildi.Bildiride sohbet edilen emekçilere Kızıl Bayrakgazetesi verildi. Rimaks fabrikasında akşam işçıkışında KızılBayrak satışı yapıldı. Na-Defabrikasına da Metal İşçileri Bülteni ulaştırıldı.Sınıf çalışması hızlanarak devam ediyor.

Kızıl Bayrak / Tuzla

TOGO’da kararlıdireniş…

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-25

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulubulunan CEHA Büro Mobilyaları fabrikasında çalışanmetal işçileri Birleşik Metal-İş’te örgütlendiler.Örgütlenme sürecinin üzerinden üç ay geçmesinerağmen hala belirsizlik sürüyor. Bu tabloda, “CEHA’daneler oluyor?” sorusuna yanıt aramak gerekiyor.

CEHA patronununBirleşik Metal düşmanlığı

CEHA patronu örgütlenme sürecine paralel olarakişçi kıyımına da devam ediyor. Şu ana kadar sendikayaüye olan 20 işçiyi işten atan CEHA patronu, sendikaüyesi işçileri yıldırmak için fabrika içinde de saldırılarısürdürüyor. Birleşik Metal-İş Sendikası’nı karalamaçalışmasını ise işbirlikçi sendika ağalarının da desteğinialarak yapıyor.

İşçilerin bilincini bulandırmak ve Birleşik Metal-İş’ten istifalarını sağlamak için emekli işçileri veişbirlikçi sendikacıları fabrikaya getirip sendika karşıtıpropaganda yaptırıyor. Bir yandan da DİSK’i, anayasareferandumunda aldığı “hayır” kararını gerekçe gösterip“darbe destekçisi” olarak ilan ediyor. Bu konudayazılara yer veren Yeni Şafak vb. AKP yanlısıgazetelerin fabrikada elden dağıtımını sağlıyor.

İşçilere Birleşik Metal-İş dışındaki bir sendikanınyetkili olmasından rahatsız olmayacağının, hatta böylesibir sendikanın örgütlenmesine yardımcı olacağınınmesajını veren CEHA patronu, işbirlikçi-ihanetçi TürkMetal ve Çelik-İş sendikalarıyla görüştüğüne dairemareleri de çoğaltıyor.

CEHA patronu Birleşik Metal-İş düşmanlığındayalnız değil. Büyük metal fabrikalarının patronları,Birleşik Metal’in CEHA’da yetkiyi alması durumundaişbirlikçi-ihanetçi sendikalarla kurdukları düzeninbozulacağını görüyorlar. Bu nedenle de CEHApatronunun yanında saf tutup Birleşik Metal’inbaşarısız olması için çabalarını ortaklaştırıyorlar.

İşçilerin birliğinimilliyetçilikle bölme çabası

CEHA patronu yalan ve karalamada sınır tanımıyor.İşbirlikçi-gerici Çerkez örgütlerine açıklama yaptırıpfabrikada ağırlığı oluşturan Çerkez işçileri etkilemeyeçalışıyor. Bu örgütler, kendilerine büyük övgüler düzenaçıklamalarını da işçiler arasında yaygın dağıtıma konuediyor.

İşçilerin sınıf birliğini ve beraberliğini parçalamakiçin Çerkez milliyetçiliğini körükleyen patron, “Ben deÇerkez’im” demagojisine yaslanmaya çalışıyor.

İşçilere abluka ve tehdit

CEHA patronu işçiler üzerindeki ablukasını dagenişletiyor. Kayseri’deki noterleri gözetim altındatutan patron, aldığı bilgiler doğrultusunda işçileri veailelerini baskı altına alıyor, işten çıkarma tehditlerisavuruyor.

Çalışma Bakanlığı ve sermaye hükümeti AKP deCEHA patronunun yanında saf tutuyor. Öyle ki,Birleşik Metal-İş yeterli sayıyı yakalamasına rağmenyaklaşık 4 aydır Çalışma Bakanlığı yetkiye dair

herhangi bir açıklamada bulunmadı.

Birleşik Metal-İş’in tutumu

Düşük ücretler, sosyal hakların gaspı ve ağır çalışmakoşulları gibi sorunlara karşı harekete geçen CEHAişçileri, işbirlikçi olmadığına inandıkları BirleşikMetal’de örgütlendiler. Bu ilk önemli adımı atanişçilerin doğru bir önderlik yapılması durumunda yeniadımlar atması elbette ki mümkündür.

Yeni adımları atması gereken sendika neleryapabilirdi? İhracatının tamamına yakınını Avrupa’yayapan CEHA patronunun zamanında yetiştirmekzorunda olduğu çok önemli siparişleri var. Busiparişlerin zamanında yetişmemesi durumunda CEHApatronunun birçok açıdan oldukça zor bir durumdakalacağı aşikardı. Bu nedenle işçilerin iş yavaşlatma veiş bırakma eylemlerine hazırlanması önemliydi.

Oysa Birleşik Metal-İş Anadolu Şubesi en başındanitibaren “yasal zeminden ayrılmayalım” anlayışı ilesüreci yönetmiştir. CEHA işçisinin üretimden gelengücünü kullanmasını gündemine almamıştır. İşçilerinsürecin öznesi olması ve eylemli bir tarzda sendikal hakve özgürlüklerine sahip çıkması yolunda önemliadımlar atmaktan özenle uzak durmuştur. kitleselliğiolmayan Organize Bölgesi’nde bir yürüyüş ve genelmerkez yöneticilerinin de katılımıyla yapılan salontoplantılarıyla patronun tutumunu protesto etmekleyetinmiştir.

İşçinin en güçlü silahı iç örgütlülüğüdür. CEHAişçisinin iç örgütlülüğün sağlam olduğu koşullardapatronun ihracat bağlantılarının ve yaptığı anlaşmalarınelinde kalması kaçınılmazdır. Şu ana kadar BirleşikMetal yönetimi, işçi kıyımlarının yaşandığı süreç dedahil, işçilerin tepkisini iyi örgütleyememiştir.Sendikanın görevlerinden sadece biri işçiyi noteregötürüp sendikaya üye yapmaktır. Asıl yapılmasıgereken işçilerin fiili-meşru gücüne dayalı eylemselsüreçleri örebilmek, “yasallık” tuzağından kurtulmak,işçi sınıfının mücadele yasalarına yaslanmaktır. Buyapılmadığı sürece CEHA patronun işçilere yönelikistifa tehditleri, işten atma saldırıları ve sendikayıyetkisiz kılmaya yönelik her türden ayak oyunları sürergider.

EMEP’in CEHA’daki dar grupçu pratiği

CEHA işçilerinin mücalede sürecinde, liberal-reformist EMEP’in oynadığı role de değinmek gerekir.

EMEP fabrikadaki sendikalaşma sürecinde başındanberi rol oynamıştır. EMEP GYK üyesi olan YakupAslandoğan’ın sendika tarafından fabrikaya örgütlenme

uzmanı olarak atanması bu durumun en açıkgöstergesidir. Hal böyleyken, işçilerin yeterinceözneleştirilmemesinden, üretimden gelen gücünükullanmaya teşvik edilmemesinden ve ortaya çıkanönderlik düzeyindeki zayıflıkların tümünden EMEPçizgisi de dolaysızca sorumludur.

CEHA işçilerinin ihtiyaç duyduğu dayanışmaydı veişçilerin etrafında bir dayanışma ağı örmekgerekiyordu. Organize Sanayi Bölgesi işçileri ve kamuemekçileri eylemli dayanışmanın doğrudan parçasıolabilirdi. Oysa ki, bu çerçevede en küçük bir adımatılmayarak dar grupçu bir çizgi izlendi. Öyle ki,DİSK’in Kayseri’deki en önemli ve yıllardan beri tekmevzisi olan Genel-İş bile sürecin fiilen dışındabırakıldı. “EMEP’e yakınlık veya uzaklık”, kitle örgütüyöneticileriyle olan ilişkinin tek ölçüsü olarak kayıtlarageçti.

EMEP çevresinin sınıf mücadelesinin çıkarlarınıgözetmekten uzak dar grupçu pratiği bununla dakalmadı. Daha önce çalışma yürüttükleri, sendikalaşmadoğrultusunda adımlar atılan bir fabrikaya CEHAsürecini işleyen bülten dağıtan sınıf devrimcileri EMEPçevresinin bilindik ayakoyunlarıyla karşılaştılar. İşçilerefabrikaya sendikanın girmeyeceğini söyleyen EMEPçevresi, sürece önderlik edenlerin (sınıf devrimcilerinikastederek) patronun adamı oldukları yalanınabaşvurdu, işçiler tepki gösterince de çekip gitti.

Sendikaları kendi dükkanı gibi gören EMEPçevresinin, CEHA sürecinde de sınıfın çıkarlarıdoğrultusunda hareket etmediği açıkça ortadadır. Bu türayakoyunlarına başvuranların sınıf mücadelesine zararverdikleri aşikadır. Çamur at izi kalsın anlayışına yolarkadaşlığı edenler bataklığa yürümekte özgürdürler.

CEHA süreci ve sınıf devrimcileri

Sınıf devrimcileri başından itibaren CEHAişçilerinin etrafında örülen ablukayı parçalamayaçalışmışlardır. Bülten-bildiri gibi araçlarla CEHAişçilerinin sesini Organize Sanayi Bölgesi’nin dört biryanına yaymışlardır. CEHA işçilerinin etkinliklerinedönük işçi desteğini arttırmak için özel bir çabagöstermişlerdir.

Bölgedeki bir çok fabrikada çalışma yürüten sınıfdevrimcileri, Birleşik Metal-İş’in bu fabrikalarla temasageçmesi için de özel bir çaba harçamışlardır.

Sınıf devrimcileri CEHA işçileri etrafında örülenbarikatı parçalamak, CEHA işçileriyle eylemlidayanışmayı örgütlemek için çabalarınıyoğunlaştırmaya devam edeceklerdir.

Kayseri BDSP

CEHA’da sendikalaşma süreciüzerine...

Burosan Lojistik’te sendikalaştıkları için işten atılan Nakliyat-İş üyesi işçiler direnişlerini eylemlerle büyütüyor. İşçiler 20 Haziran günü, Taksim’de Borusan Holding’e ait Kültür Sanat Evi’ni işgal ettiler. Borusan Holding’in

işçileri köle gibi çalıştırırken sözde toplumsal duyarlılık adı altında sanat organizasyonlarına devasa bütçelerayrımasına dikkat çektiler.Direnişçi işçilerin işgal eylemine BEDAŞ direnişçi işçileri de destek verdi.

Nakliyat-İş Sendikası yöneticileriyle görüşen Borusan Holding avukatları Cuma gününe şirket yönetimiyleçözüm için randevu verdi. Bu görüşmenin ardından işçiler eylemlerini bitirdi. Eylem sonrası yapılan açıklamada,atılan işçilerin geri alınması ve sendikaya saygı gösterilmesi için direnişlerini sürdürecekleri ifade edildi.

İşçiler yapılan aaçıklamanın ardından sloganlarla Taksim Meydanı’na yürüdüler.

Borusan direnişçilerinden işgal!

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-25

Türk Metal çetesinin 14. Genel Kurulugeçtiğimiz haftasonu gerçekleşti. Pevrul Kavlak’ınyeniden genel başkanlığa seçildiği ve sahtesendikacılık nutukları attığı bu genel kurul TürkMetal çetesinin sınıf işbirlikçisi ve ihanetçiçizgisini bir kez daha tescillemiş oldu.

Bosch işçilerinden yediği tokadı halenhazmedemeyen bu işbirlikçi çete, bir yandanpatronlar ile birlikte polis ve yargısıyla sermayesınıfının da desteğini arkasına alarak Boschişçilerinin üzerinde kirli oyunlar oynamaya devamederken bir yandan da belirlediği yeni yönetimkurulu ile Bosch’ta çakılan kıvılcımın yangınadönüşmemesi için eski çetevari yöntemleredöneceğinin de sinyallerini vermiş oldu.

Pevrul Kavlak’ın dışında eski yönetimkurulundan sadece Muharrem Aslıyüce ve İsmailDursun yerlerini korurken kendi sefil çıkarları içinişçilere her türlü zulmü reva gören ve işçi kanıdökmekten dahi çekinmeyen Mesut Gezer, YücelYücel, Süleyman Yıldırım gibi isimler yeni yönetimkurulunda kendilerine yer buldular.

Bu isimlerden Muharrem Aslıyüce ve İsmailDursun zaten aylardır Bosch işçilerine yapılan hertürlü zulmün baş aktörü durumundadırlar. Öyle kiBirleşik Metal üyesi Bosch işçileri baskılarıprotesto etmek için BU-4 fabrikası önünde basınaçıklaması yapmak istediklerinde işçilerin üzerinedemir çubuk ve sopalarla saldıran güruhun başındabizzat Muharrem Aslıyüce bulunmaktaydı. Kezaİsmail Dursun da haftalar boyunda fabrika içinde vekapısında işçileri tehdit etmekten geri durmamıştı.

Yönetim kurulunda kendilerine henüz yeraçabilen Mesut Gezer, Yücel Yücel ve SüleymanYıldırım hainleri ise yıllardır sırasıyla Bursa,Gölcük ve İzmir’de bu çetenin temsilciliğini yapanasalaklardır. Bu üç şehrin metal işçileri için buisimlerin tek anlamı baskı, zulüm ve iştençıkarmalardır. Kaldı ki bu isimlerin Tofaş, Ford gibiTürkiye sermayesinin koçbaşı durumunda olan Koçgrubunun fabrikalarından geliyor olmaları gerçeğihem Türk Metal çetesinin iplerinin kimin elindeolduğunu göstermekte hem de bir kez daha onunsınıf işbirlikçisi çizgisini ifşa etmektedir.

Bu sınıf işbirliğini tescilleyen bir başka olay isemetal işçilerinin yaşadığı her türlü sefaletin vezulmün baş sorumlusu olan MESS’in genel kurulkürsüsünde konuşmacı olarak kendisine yerbulabilmesidir. Bu olay da 2012 yılını toplusözleşme yılı ilan ettiğini söyleyen ve metalişçilerine iyi bir toplu sözleşme hediye edeceğinivaaz eden Pevrul Kavlak haininin bir kez dahaihanette sınır tanımayacağının en yalıngöstergesidir. İşçilerin kürsüsünü sermaye sınıfınaaçmanın bundan başka bir anlamı yoktur.

Bunlar dışında genel kurulu ve Türkiye işçisınıfının içinde bulunduğu tabloyu en iyiözetleyense Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumluoldu. Genel kurulun divan başkanlığını yapan buhain “Kim ki Türk-İş’i anlayabildiyse Türkiye’yi deanlayabilmiştir!” diyerek farkında dahi olmasa dagenel kurulun en anlamlı mesajını vermiş oldu.Elbette ki grev hakkına sahip çıktığı için haftalardır

direnen konfederasyonun üyesi Hava-İş’e vehavayolu emekçilerine sahip çıkmayan bu satılmışsermaye uşağının kast ettiği bizlerin anladığıdeğildi. Evet, Türk-İş’i anlamak Türkiye gerçeğini,Türkiye işçi sınıfını anlamak demektir.

Türkiye’de işçi sınıfı daha yeni yenioluşuyorken Türk-İş’in Amerika’da CIAkamplarında verilen eğitimlerin ardından kuruluşuTürkiye’nin Amerikan emperyalizmine uşaklığınınen yalın kanıtlarından biridir.

1962’de Türk-İş’i yöneten hainlerin Paşabahçegrevini yalnız bırakmalarının ardından 8 sendikanınTürk-İş’ten kopuşu ve DİSK’in kuruluşu Türkiyeişçi sınıfının ayağa kalkışını ve 1960’lı yıllardakisosyal uyanışı anlatmaktadır.

12 Eylül askeri faşist darbesi ile DİSK’inkapısına kilit vurularak Türk-İş’in önünün açılması,hele hele Türk Metal’in bir gece metal işçilerininüzerine karabasan gibi çöküşü 12 Eylül sonrasındaişçi hareketinde yaşanan kan kaybını ve her türlühak gaspını özetlemektedir.

Tekel direnişi ile birlikte Türk-İş şahsındasendikal bürokrasi gerçeğinin çok daha yakıcı birşekilde tartışılmaya başlanması işçi sınıfının yenidönemdeki arayışlarını simgelerken Bosch’labirlikte Türk Metal çetesinin yediği tokat ise işçisınıfının artık bu hainleri daha fazla sırtında

taşımaya tahammülü kalmadığını göstermektedir.Bundan sonrası ise kurulduğu günden beri işçi

sınıfına ihanet etmekten başka bir pratiği olmayançeteleri işçi sınıfının sırtından söküp atmak içinörgütlü hazırlığımızla isyan ateşini tutuşturmaktır.Bu gelecek hiç kuşku yok ki ilk olarak Türkiyesendikal hareketinin gübreliği durumunda olan TürkMetal çetesini yakacaktır.

Varsın onlar saltanatlarını sürdürebilmek içineski çetevari yöntemlerine dönüş hazırlıklarıyapsınlar.

Varsın onlar sahte sendikacı nutukları ile işçileribirkaç gün daha denetim altında tutabileceklerinisansınlar.

Varsın onlar hakları ve gelecekleri için mücadelebayrağı açan işçilerin karşısına sermayeyi ve onundevletini arkalarına alarak dikilsinler.

Metal işçilerinin artık kaybedecek hiçbir şeyiyok.

Metal işçileri artık geleceğini kendi ellerinealmaktan başka bir kurtuluşu olmadığını çok iyibiliyor.

Metal işçileri MESS’in ve Türk Metal çetesininkavga çağrısını kabul ediyor. Hakları ve geleceğiiçin mücadele sahnesine çıkmaya hazırlanıyor.

Metal İşçileri Birliği20.06.2012

Sınıf hareketiSayı: 2012/25* 22 Haziran 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Türk Metal çetesinden genel kurul şovuTürk Metal çetesi MESS Grup Toplu İş Sözleşmleri öncesinde genel kurulunu topladı. 14. Olağan Genel

Kurul, çetenin propaganda kürsüsüne dönüştü. Genel kurulun ilk günü Pevrul Kavlak’ın konuşmasıyla başladı. Türkiye’deki 4 sendikalı işçiden 1’inin Türk

Metal üyesi olmasıyla övünen Kavlak, “Biz, asla ve asla, işçi hareketini yalnız bırakmadık. Çaresiz bırakmadık.Üzerimize düşen görev ne ise, o görevi gururla yerine getirdik… İşçi hareketine güç verdik… Sendikalduruşumuzla, dayanışmamızla, parmakla gösterilen bir sendika olduk. Bunun için, büyük ve güçlü olduk.Kendimizi sürekli yeniledik, güncelledik…” sözleriyle propagandaya başladı. Türk Metal Sendikası’nın ailekurultayları, kadın kurultayları ve çocuklara yönelik çalışmalarını “sosyal sendikacılık” safsatasıyla anlatanKavlak’ın üç yıldaki ‘büyümeyi’ anlatırken Bosch işçilerine değinmemesi, patronların sendikasızlaştırdığıyerleri atlaması çetenin tüm gerçeğini ortaya çıkarıyor.

Kumlu divan adına yaptığı konuşmada büyük sendika böbürlenmeleri yaparken dolaylı yollardan Boschsürecine dair de konuştu. Kumlu’nun, “Sizlerin Türk-İş’e sahip çıkmaya devam edeceğinizi biliyorum…Bursa’da ve Türkiye’nin her yerinde sendikanıza sahip çıktığınız için sizleri kutluyorum” sözleri Boschsürecine dair hala aynı kara propagandanın sürdürüldüğünü gösteriyor.

Genel kurul düzenin “sol” partilerinden faşist partilerine, sermayenin ve sermaye devletinintemsilcilerine bir dizi katılımla sınıfsal kimliğini de yansıtmış oldu.

Türk Metal çetesi metal işçilerini kavgaya davet etti...

Davetleri kabulümüzdür!

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-25

CMYK

Bahar dönemi aynasında k 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

CMYK

Komünistler olarak bahar gündemleri üzerindenyoğun bir faaliyet sürecini geride bıraktık. Ortaya çıkantabloyu enine boyuna ele almak, politik-örgütselsonuçlar çıkarmak ve buradan hareketle yeni faaliyetdönemine somut değerlendirmeler üzerinden girmeksorumluluğu ile yüzyüzeyiz. Bunu en başta 1 Mayısaynasından yansıyanlara bakarak, partinin dönemselolarak saptadığı hedefler üzerinden katettiği mesafeyiya da sorun alanlarını ortaya koyarak yapabilmek ayrıbir önem taşıyor.

Bu süreci elbette her bir parti örgütü bizzat kendifaaliyet alanlarından doğru işletecektir. Nerelerde yolkatedildi, nerelerde tıkanıklık yaşandı, her birisi partiörgütleri ve partili güçler tarafından tartışılarak sonuçlarçıkartılacaktır. Fakat tüm sonuçlarıyla birlikte butartışmayı en başta kitle çalışmasını kesen boyutlarıüzerinden yapabilmek, yeni dönem açısından ayrı birönem taşımaktadır.

Yöntem sorunu üzerine

Parti olarak bahar dönemi boyunca bir dizi gündemüzerinden kitlelere yönelen bir faaliyet süreci işlettik.Bu süreçte bir dizi aracı bir arada kullandık. Kimietkinlikleri hayata geçirdik ve olanaklı olduğukoşullarda eylemsel süreçler örgütledik. Elbette bununkendisi toplamında büyük bir emek, büyük bir çabaanlamına geliyor.

Fakat komünistler olarak yoğun bir enerjiyleyüklendiğimiz bahar sürecinin ardından buna uygunsonuçlar elde etmekte zorlandığımız bir gerçeklikolarak önümüzde duruyor. Bunun kendisi kitleçalışmamız açısından yeni bir durum ya da yeni birtartışma konusu değil elbette. Geçtiğimiz yıllarda dasorun farklı yönleri ile ortaya konulmuş, çeşitlitartışmalara konu edilmişti. Ancak komünistler olarakgelinen yerde bu sorun alanına yöntemsel bir açıklıkgetirme ihtiyacıyla yüzyüzeyiz.

Denilebilir ki, sorun kitle çalışmasında uygulananyol ve yöntemler üzerinden yaşanmaktadır. Ya da sorunnesnel koşullarla ilgilidir; sınıf ve kitle hareketininverili tablosu, sınıfın bilinç ve örgütlenme düzeyi,yürütülen kitle çalışması üzeriden istenilen sonuçlarıalmayı zora sokmakta, bu koşullarda genel bir kitleçalışması üzerinden bire bir sonuçlar elde edebilmekkolay olmamaktadır.

Elbette nesnel koşullar yürütülmekte olan siyasalçalışmayı sonuçları üzerinden etkilemektedir. Fakatsorun, ortaya konulan çaba ile sonuçlar arasındaki“açının”, günün koşullarından, nesnel dengelerindenötesinde olmasıyla ilgilidir. İşin yöntemsel boyutubudur ve buradaki tartışma adı geçen mesafenin giderekazaltılması, olağan denebilecek sınırlara çekilmesitartışmasıdır. Yani nerelerde yanlış yapılmaktadır, eksikve zayıf kalan kalan yan nedir çerçevesinde gündemegelen bir yöntem tartışmasıdır.

Bu açıdan partinin tüm güçlerinin ve örgüt

platformlarının kitle çalışmasında yönteme dair verimlibir tartışma süreci işletebilmesi bu alanda mesafekatetmek bakımından önemli bir yerde durmaktadır.Bunu sadece son bahar döneminin verileri üzerindendeğil toplam 25 yıllık deneyim ve birikimimizüzerinden yapabilmek, dahası dışımızdakideneyimlerden faydalanarak tartışmanın kapsamınıgenişletmek ayrıca önem taşımaktadır.

Kitleleri taraflaştırmalıyız

Kitle çalışmasında yöntem denilince, ilk olarakajitasyon-propaganda, eylem ve örgütlenme ilişkisi aklagelir. Daha güncel bir tanımla, kitleleri taraflaştırmak,harekete geçirmek ve bu hareket zemini üzerindenörgütlenmek kitle çalışmasının temel ayaklarınıoluşturmaktadır.

Burada ilk halka, yani çalışmanın kitleleritaraflaştırma boyutu büyük bir önem taşımaktadır. Zirasiz hedeflediğiniz alanlarda sınıf ve emekçi kitleleriparti politikaları doğrultusunda bir taraf halinegetiremiyorsanız zaten harekete geçirme olanaklarındanda yoksunsunuz demektir. En genel anlamıyla sınıfıdevrime kazanma süreci tam da düzen-devrimekseninde taraf haline getirmekle mümkün olabilir.Kazanmanın yolu taraflaştırmaktan geçmektedir kibunu hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekiyor. Bunoktadaki her türlü belirsiz ya da hedefsiz yaklaşımlarkitleleri kazanma sürecini sakatlayacak, dahası şu veyabu biçim altında düzen kanallarına itecektir. Son 1Mayıs tablosu üzerinden bunu rahatlıkla görebiliriz.Onbinlerce emekçi ya politik kortejlerin dışında hareketederek 1 Mayıs’a katıldı ya da şu veya bu reformistçevrenin çağırısına yanıt verdi. Bu veriler bile kitleleridevrimci politika etrafında saflaştıramamanınsonuçlarını ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla yeni faaliyet döneminde kitle çalışmasıplanlanırken, hedef alanlarda partinin çeperinigenişletmeyi, bu eksende sınıf ve emekçi kitlelerletemas noktalarını çoğaltmayı ve buradan hareketletaraflaştırmayı saflarımızda özel bir kaygı halinegetirebilmeliyiz. Kullanılacak araçlar tanımlanırken,yapılacak eylem ya da etkinlikler tartışılırken, kitlelerisaflaştırmak ve parti politikaları ekseninde yan yanagetirmek bakışı öne çıkarılmalıdır. Kaldı ki ne kadarçok insanı taraf haline getirirseniz hareket veörgütlenme zemininiz o kadar genişler. Süreçleremüdahale gücünüz ve organizasyon kabiliyetiniz odenli artar. Ancak böylesi bir yaklaşım, ortaya konacakenerji ile sonuçlar arasındaki mesafeyi kapatabilir.Ancak bu bakışın ürünü olarak saptanacak yöntem vearaçlar isabetli olacak ve sonuç yaratacaktır.

Kitleleri saflaştırmak açısından propaganda-ajitasyon çalışmasının önemi

Devrimci bir parti için genel olarak propaganda-

Bahar dö kitle çalışm

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-25

CMYK

itle çalışmamazın sorunları Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

ajitasyon çalışması, kitleleri kazanmak ve hareketegeçirmek açısından temel bir işleve sahiptir. Ziradevrimci propaganda-ajitasyon faaliyeti, gereksaptanmış politikaların dolaysız bir şekilde yığınlarataşınmasının gerekse bu politikalar etrafında emekçilerinharekete geçirilmesinin en etkili araçlarından birisidir.Dahası bu yöntemin gücü ve kitleler üzerindeki etkisininbilincinde olan burjuvazi ajitasyon ve propagandadanhiçbir zaman vazgeçmemiş, dünden bugüne tümincelikleri ile uygulayagelmiştir. Bugün çeşitligündemler üzerinden dev medya kuruluşlarının, dünyaçapında etki alanına sahip olan internet ağının ya da yerigeldiğinde herhangi bir mahalle derneğinin burjuvazitarafından etkin bir şekilde kullanıldığını biliyoruz. Zirasınıf düşmanı bütün bunları kullanarak emekçilerinevlerine, işyerlerine, sokaklarına, yani bütün yaşamalanlarına girdiğinin ve bu yolla kendi politikalarıdoğrultusunda saflaştırdığının fazlasıyla bilincindedir.

Dolayısıyla kitlelere yönelik çalışma yürüten partiörgütlerinin propaganda-ajitasyon faaliyetinin etkisi veişlevini bu kapsamda ele alması büyük bir önemtaşımaktadır. Yani kitle çalışmasında emekçilerin bütünbir yaşamına girmeyi hedefleyerek hareket edebilmek,kullanılacak olan araçları buna göre seçmek kritik biryerde duruyor. Bunun kendisi ise öncelikle yerel partiörgütlerine büyük bir sorumluluk yüklüyor. Zira merkeziolarak saptanmış politikaların yerelleştirilmesi, budoğrultuda etkin bir kitle çalışmasının hayata geçirilmesien başta yerel parti örgütlerinin önünde duran birsorumluluk alanıdır. Kaldı ki parti, merkezi olaraksaptanmış politikalarını gazete, web sayfası, afiş vb.merkezi araçlar üzerinden kitlelere sistematik olaraktaşımaktadır. Fakat yerellerde hayata geçirilecek olanajitasyon-propaganda faaliyeti salt bir takım merkeziaraçların tüketilmesine indirgenemeyecek denli önemlibir konudur. Toplumun taraflaştığı, harekete geçtiğitarihsel dönemlerde bu tarz merkezi araçların elbette çokdaha özgün işlevleri olacaktır. Ama günümüzkoşullarında kitleleri saflaştırmak ve harekete geçirmeksöz konusu olduğunda, yerel çalışmalar daha kritik biryer tutmaktadır.

Dolayısıyla yeni dönemde yerel parti örgütlerininüzerinde hareket ettiği zemine tam bir hakimiyetiçerisinde olması, merkezi politikaları zengin araçlarlave güçlü bir ajitasyon-propaganda faaliyeti üzerindenyerelleştirebilmesi kitle çalışmasının bir başka temelayağını oluşturmaktadır.

Esnek örgütlenmeler

Bir dizi alanda partinin yılları bulan bir faaliyetsüreci var. Bu alanlarda çeşitli kurumlarımız,derneklerimiz, işçi birliklerimiz, belli yönleriyle kitleörgütü diyebileceğimiz esnek araçlarımız var. Dahasıbizim bizzat içerisinde yer almadığımız, şu veya buayrımlar üzerinden kurulmuş kurumlar ya da kitleörgütleri var. Kitlelere müdahalenin esnek zeminleri

bunlar. Buralar, parti politikaları ile emekçi kitlelerindolaysız bir şekilde buluşabileceği, en azından düzenlekarşı karşıya geldiğinde, taraflaştığında, mücadeleyeyöneldiğinde kendisini bulabileceği zeminler. Ama butürden eğilimler kitle hareketinin kabarmadığıdönemlerde kendiliğinden karşımıza çıkmıyor. Bugüniçin duyarlı, görece politize olmuş kimi öncü işçiler yada gençler tekil olarak bu alanlara kendiliğindenyönelebiliyorlar. Ya da düzenin şu ya da bu saldırısıüzerinden harekete geçen tepkili kitleler buralara hızlayönelebilirler. Bu zeminler üzerinden kitleleritaraflaştırmak, devrimci bir temelde buluşabilmekbilinçli bir çaba ve ısrarla başarılabilir ancak.

Öncelikle partinin uzun bir süredir birer araç olarakdevreye soktuğu dernek, kültür kurumu, işçi birliklerigibi zeminleri daha etkin bir pozisyona kavuşturmak,sınıf ve emekçi kitleler içerisinde çekim merkezlerihaline getirmeyi başarmak, yeni dönemde sınıfı partipolitikaları etrafında taraf haline getirmenin önemli birayağını oluşturmaktadır. Bunlar aynı zamanda eylem,etkinlik yani daha genel planda emekçileri hareketegeçirme zeminleridir de. Dolayısıyla her birisi kendiözgünlüğü içerisinde örgütlenme alanlarıdır. Diğeri,kendi dışımızda kitlelerin yüzünü döndüğü, kendisiniifade ettiği bu tarz kurum ya da kitle örgütlerini devrimcipolitika etrafında taraflaştırmak, en azından düzenkanallarına yönelmelerinin önüne geçmektir.

Önümüzdeki dönemde sınıf ve emekçi kitleleridevrime kazanmak, politik bir eksende taraflaştırmakiçin bu tarz zeminleri daha etkin bir şekildedeğerlendirmeyi başarabilmeliyiz. Bunun kendisi siyasalçalışmayı bu zeminler üzerine kurmak anlamınagelmiyor asla. Tersine bu yaklaşım, partinin siyasalfaaliyetinin, bu alanların yaratacağı güç ve olanaklarüzerinden güçlendirilmesi olarak ele alınmalıdır. Bu birbakışaçısı ve yönteme dair bir sorundur. Eğer buzeminleri doğru ele alır ve değerlendirirseniz verimlisonuçlar elde edersiniz. Bunu başaramazsanız, hem oaraçlar işlevsizleşir hem de siyasal çalışmanız bu

zeminler üzerinde daralır.

Kitle çalışması ve motivasyon sorunu

Kitleleri kazanma bakışı her şeyden önce ona uygunbir iddia, ruh hali ve motivasyona sahip olmayıgerektirir. Bunlardan yoksun bir çalışma sonuçlarınıüretemez. Siyasal faaliyette sıradanlaşma ve rutin, enbaşta yukarıda altı çizilen süreçlerin zaafa uğramasınınkaçınılmaz bir sonucudur.

Bir örnekle açmak gerekirse, geçtiğimiz 1 Mayıs’taonbinlerce işçi, emekçi, genç ve kadın alanlara aktı. Bukitleler tam da bizlerin faaliyet yürüttüğü alanlardan,fabrikalardan, emekçi semtlerinden, okullardan hareketleTaksim’i doldurdu. Yani partinin bahar dönemiöncesinde fethetme çağırısını yaptığı enginler bizlerinçalışma alanlarından yola çıkarak dağınık, şekilsiz birbiçimde 1 Mayıs alanlarında aldı yerini. İşte enginlerifethetme ruhu, her şeyden önce, tüm somutluğu ilegeride bıraktığımız 1 Mayıs üzerinden harekete geçenonbinleri kucaklama iddiası demektir. Zira alanlarıdolduran kitleleri rutin, iddiasız ve dolayısıyla ruhsuz birkitle çalışması üzerinden bir araya getirmek ve hareketegeçirmek asla mümkün değildir. Bu ruh halini kırmanınyolu gözlerimizi kendi çalışma alanlarımızın sınırlarınadeğil gözlerimizin uzandığı en uzak ufuklara dikmektengeçiyor. İşte Taksim meydanına hakim bir noktadanbakıldığında enginler tüm görkemiyle gözlerimizinönüne serilecektir. Ve bu enginleri devrim davasınakazanmak partimiz açısından hiç de uzak bir hedefdeğildir.

Yeni faaliyet dönemine bu bakış ve ruh haliyle, buiddia ve motivasyonla yüklenmek kitle çalışmamızın birbaşka kritik halkasıdır. Tüm parti örgütleri ve partiligüçler bu yaklaşımı çalışma alanlarına hakim kılmalı vebu motivasyonla hareket etmelidirler.

(EKİM’in Haziran 2012 tarihli 282. sayısındanalınmıştır..)

önemi aynasında mamızın sorunları

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-25

Avrupa18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012

Yunanistan’da 17 Haziran’da yapılan seçimler çokvektörlü siyasal sonuçlar yarattı. Seçim sonuçları 6Mayıs’ta ortaya çıkan parlamenter nitelikli “yeni” dizaynçabalarının başarısızlığını bir kez daha ortaya koydu.Önümüzdeki günler Yunanistan, küresel finans kapitalinfarklı restorasyon (olağanüstü rejimlere geçiş dahil)politikalarına sahne olabilir.

Yunanistan’da sınıfsal antagonizmanın şiddeti vesokağın biriktirdiği muhteşem enerjinin, parlamentersınırlara hapsedilemeyeceği seçimlerle daha iyi anlaşıldı.

Seçim sonuçları Yunanistan’daki siyasalpolarizasyonun ulaştığı ve ulaşabileceği boyutlarayönelik önemli bir veri sundu. Bu veriler sadeceYunanistan’da değil, kıta düzeyindeki yönelimleriişaretlemektedir. Avrupa gericiliği Yunanistan pratiğindeolduğu gibi son derece stratejik ve son derece iyihesaplanmış karşı devrimci hamleler yapıyor.

Seçim sonuçları ne gösteriyor?

6 Mayıs’ta oylarını ciddi şekilde arttıran SYRİZA, 17Haziran seçimlerinin de galibi görünüyordu. 5 haftalıksürede başta Troyka, finans piyasaları öte yandanMerkel, Hollande ve uluslararası medya pervasızcaYunanistan halkını tehdit etti, şantaj yaptı ve rüşvetteklifinde bulundu. Sistematik kara propagandayla halkkorkutuldu. SYRİZA’nın özünde sosyal reformistprogramı sistematik olarak çarpıtıldı. Korku mesajlarıylaYunanistan’da soğuk savaş dönemine hakim olan anti-komünist histerinin yeniden depreşmesi sağlandı.

Seçimler bir anlamda ND ve SYRİZA arasında geçti.ND, SYRİZA’dan %2.8’lik oy üstünlüğü sağlayarakseçimleri kazandı.

ND seçimlerde %29.66 oy alarak, 129 milletvekiliçıkardı. SYRİZA ise oylarını 26.89’a yükselterek, 6Mayıs’tan sonra büyük bir başarı sağladı veparlamentoya 71 milletvekili soktu.

Troyka, tekelci medya ve finans çevreleri kıtadüzeyinde ND’nin “başarısı”nı takdirle karşıladı.Yunanistan halkının “sağduyusuna” övgüler düzdü.

Aslında seçim süreci bir anlamda çok kapsamlımanipülasyon ve dezenformasyon süreci olarak işledi.Yunanistan hakim sınıfları ve küresel finans kapitalin birnevi toplum mühendisliği olan bu operasyon, ND’ninkazanımıyla “başarılı” sonuçlandı.

Fakat bu “başarı” göreceli bir başarıydı. SYRİZAreformist-parlamentarist bir çizgiyi temsil etse de oyları,her şeyden önce kitlelerin memoranduma yaklaşımını veküresel neo-liberal düzenlemelerin reddini gösteriyordu.Ayrıca seçim sonuçları PASOK’un iktidardan düşüşü ileortaya çıkan, 1974 sonrası Yunanistan’da kurulanburjuva liberal sistemin çöküşünü çıplak bir şekildeortaya koydu. Çünkü bu sistem, PASOK ve ND’ye görebiçimlenen ve bu iki partinin yarattığı burjuva rasyonlarauygun olarak hareket eden, burjuvazinin hegemonyasınıiçselleştiren bir işleyişe sahipti. Halkın “yeni” afyonuolarak işlev görev “demokrasi” PASOK ve ND’nin %80-%85’lere varan oy toplamıyla, kendini kitleler nezdindemeşrulaştırıyor, kitleleri felç ediyor ve uyuşturuyordu.

Yunanistan işçi sınıfı son dört yıllık süreçtegerçekleştirdiği muazzam kitle hareketiyle, 50’nin

üzerinde büyük grevle (bu grevlerin 18’i genel grevdir)sokağı, sokağın gücünü ve yaratıcılığını ortaya koyarakzaten fiilen elitlerin demokrasisini alaşağı etmişti.Özgürlüğü ve demokrasiyi sokakta, grev ve genelgrevlerde yaşıyordu.

Seçimler PASOK ve ND merkezli kurulan siyasalsistemin çöktüğünü ortaya koydu. Merkez partilerintoplam oyları, geçmiş dönemlerin yarısına indi.

ND, özellikle 6 Mayıs’tan sonra sağın bütün oylarınatalip oldu. “Anti-komünist” vurgularla ve sola karşı bircephe partisi gibi hareket ederek finans kapitalin vemedyanın olağanüstü desteği ile ancak oylarını %30’ayükseltebildi. Öte yandan 17 Haziran PASOK’un hızlasiyasal çöküşünün bir göstergesi oldu. 6 Mayıs’ta iktidarpartisiyken, oylarını %13,2’ye indirmişti. 17 Haziran’da%1’lik oy kaybedip ancak 12.8 oranında oy alabildi veparlamentoya 33 milletvekili sokabildi. PASOK’ungeleneksel oy deposu olan bölgelerde bile SYRİZAkazandı. PASOK’un erime ve çökme süreci sürüyor.Benzer durum daha yavaş bir seyirle de olsa ND için degeçerlidir.

SYRİZA: Ya sınıf mücadeleis içindeşekillenecek ya da eriyecek

SYRİZA 6 Mayıs’ta %17 oy alarak muazzam bir

atak yapmıştı. 17 Haziran’da bu atağını pekiştirdi veoylarını %27’ye yükseltti. SYRİZA’nın başarısı emektenve halktan yana “yeni tarihsel bloğun” zemini, ya daAvrupa’da sol dalganın başlangıcı gibi gösterilse de,Yunanistan’da yaşanan yüksek konjonktüre SYRİZA’nınhazırlıksız olduğu üzerinde pek fazla durulmadı.

Yunanistan’da kendi özgünlüğünde devrimci birdurumun yaşandığı, siyasal polarizasyonun şiddetlendiği,Avrupa gericiğinin karşı devrimci taktiklerinin alenendevrede olduğu koşullarda SYRİZA ne örgüt yapısı, nekadrosu, ne de ideolojik-politik ve pratik çizgisiyledönemi yönlendirecek bir niteliğe sahiptir. Sokakta,genel grevlerde, grevlerde ortaya çıkmış yıkıcı enerjiyikristalize edecek güç ve yetenekten yoksundur.

Türkiye’de sol liberal ve reformist çizgilerce takdirlekarşılanan ve emsal alınan SYRİZA’nın başarısında bufaktörler gözardı edilmektedir.

Bugün Yunanistan’da sürekli bir ayaklanma haliyaşanıyor. Bu koşullar devrimin imkânını sağlayanolanaklar sunuyor.

SYRİZA seçim sonrasında sokağa çıkacağını vegrevleri örgütleyeceğini ve aktif muhalefet yapacağınıvurguladı. SYRİZA’nın sınıfla teması, sınıfı organizeedecek gücü ve sokağı örgütleme kapasitesi cılız veyetersizdir.

Her şeyden önce SYRİZA’yı ana muhalefet partisi

Kavganın merkezi sokak olacak...

Yunanistan: Restorasyon mu? Radikal ileri atılım mı?

Volkan Yaraşır

Yunanistan işçi sınıfının sokakta olma, mücadeleyi sürekli kılma vekazanma ısrarı katastrofik sonuçları ortadan kaldırıcı tek güvencedir.Yunanistan sorunu, giderek kıtasal bir soruna dönüşüyor. Yunanistan’dakisınıf mücadelesinin seyri, Avrupa işçi sınıfının mücadelesini şimdi daha daetkileyecek bir boyuta ulaştı. AB’yi saran borç krizi senkronu bu süreci dahada derinleştiriyor. Kıta düzeyinde sınıfsal kutuplaşmayı yoğunlaştırıyor.

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-25

Avrupa Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

haline getiren sınıf ve kitle hareketi ve sokağın yarattığıenerjidir. Bu enerji parlamenter sınırlara hapsedilemez.SYRİZA’nın başarısı, bu enerjinin gücünün ve arayışınınifadesidir. İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar son dört yıllıksüreçte anti-kapitalist bir pratik gerçekleştirdilerse de,teorik olarak hala reformist ve parlamentarist çizgininhegemonyasındalar. Yani SYRİZA’nın seçim başarısıözünde SYRİZA’nın varoluşunu aşan, sokağınarayışlarını ve ihtiyaçlarını açığa çıkardı.

Bu anlamda yeni süreç SYRİZA için varlık veyokluk anlamına gelecektir. SYRİZA’nın seçimsürecinde orta sınıfları teskin edici mesajları,Avrozone’de ısrarı düşündürücüdür. Öte yandanSYRİZA’nın sokakta ve grev alanlarında olacağınıaçıklaması ise önemlidir.

Ne var ki Yunanistan’da devrim ve karşı devrimsaflarının giderek netleştiği, siyasal sürecin şiddetlendiğişartlarda SYRİZA’nın heterojen yapısı, örgütsel düzeyi,kadro profili, ideolojik-politik çizgisiyle etkili olmasımümkün değildir. Ya zirveden şiddetle düşecektir vehızla eriyecektir, ya da Yunanistan’daki sınıflarmücadelesinin zenginliği içerisinde devrimci yenidenyapılanma içine girecektir. SYRİZA’nın seçimsonrasında politik refleksleri burjuva liberal düzensınırlarında gerçekleşti. Bu durum düşündürücüdür veileride ciddi tehlikeleri içinde barındırabilir. Burjuvaliberal düzenin yeniden inşasının da bir restorasyonpolitikası olduğu unutulmamalıdır.

Yunanistan’da seçimler aslında yeniden sokağı,mücadeleyi ve sokağı yeniden kazanmanın öneminiişaret etti.

KKE, Yunanistan’da yaşanan olağanüstüdönemi kavrayamadı

SYRİZA’nın solun birliğine yaptığı vurgular vesiyasal vizyonu ve seçim hamlelerine karşılık, KKEsekterizm ve dogmatizmin harmonisi içinde solstatükocu bir tutumunu ısrarla sürdürdü. 6 Mayıs’taoylarını kısmi oranda arttırdı. 17 Haziran’da iseoylarında ciddi oranda azalma yaşandı. Seçimlerde%4.51 oranında oy aldı ve 17 milletvekili çıkardı.

KKE Yunanistan’da yaşanan olağanüstü durumukavrayacak bir performans gösteremedi, parlamenter vereformist çizgisini “sol” vurgularla kapatmaya çalışsa da,kitleler üzerinde etki kuracak politik-pratik adımlaratamadı.

Gelişmelerin KKE içinde büyük sarsıntılar yaratmasıolasıdır. Parti içinde “solda birliğin” inşası yönündeSYRİZA ve Antarsya’yla temas kuracak gruplarınçıkması ve ayrışmaların yaşanması olasıdır. KKE solstatükocu ve sol sekterizm tavrıyla etkisizleşme sürecinegirdi. Yunanistan’da sınıflar mücadelesinin şiddetiKKE’yi aşındırdığı gibi, KKE-PAME ilişkisini deaşındırabilir. PAME içinde statükoyu parçalayan, sokağadaha aktif katılacak, mücadeleci eğilimlerin doğmasıolasıdır. Bu potansiyel PAME’nin içinde zaten vardır.

KKE sol sekter bir tutumla seçim sürecinde iyice içekapandı. Böylece SYRİZA’nın yarattığı auradankorunma refleksi gösterdi. Ayrıca bu tavır yaşanankonjonktürün farkına “varılmaması”,değerlendirilmemesi ve ortaya çıkan devrimci imkânlarıgörmeme tavrıdır. Bu da KKE’nin ideolojik-teorik,politik-pratik çizgisiyle doğru orantılı bir yaklaşımdır.Antarsya, ne 6 Mayıs’ta, ne de 17 Haziran’da başarıgösterdi. %1’i biraz aşan oyları geriledi. İçindeki bazıfraksiyonlar 17 Haziran’da SYRİZA’yı destekledi.

Kriz sürecinde hem SYRİZA hem de KKE’nin anti-kapitalist bir çizgiye çekilmesinde rol oynayan Antarsya,küçük ve bir blok yapı olmasına karşılık sokak pratiği veanti-kapitalist programıyla gücünden daha fazla etkiyaratmıştı. Bu özelliğini yeni süreçte koruyacağıkuşkuludur. Blok içinde fraksiyonel ayrışmalaryaşanabilir. Yunanistan’daki sınıflar mücadelesinin seyri

ve SYRİZA’nın başarısı bu yapıya çözücü etki olabilir.Antarsya yeni dönemde sınıflar mücadelesine uygunpratik adımlar attığı oranda ve süreci yakalayacakörgütlenmeler yarattığı sürece siyasal varlığınıkoruyabilir ve güçlendirebilir.

Altın Şafak, faşizme karşı ileri!

Yunanistan’da faşist hareket hızlı bir yükselişe geçti.Altın Şafak 17 Haziran’da aldığı oylarla aynı zamandabir kitle partisi olabileceğini gösterdi. Seçimlerde %6.9oranında oy alıp 17 milletvekili çıkardı. Diğer faşist partiLAOS’un %1.58’lik oyuyla birlikte, Yunanistan’da sivilfaşist hareketin oyları %8’lere ulaştı.

Altın Şafak seçimlerden sonra sokak veparlamentoda olacaklarını ve Yunanistan’da gerçek birsiyasal güç olduklarını açıkladı.

Altın Şafak, 6 Mayıs sonrası sokağı daha fazlaterörize etmeye başladı. Bundan sonra göçmen karşıtlığı,yabancı düşmanlığı üzerinden şekillenen paramiliteroperasyonlar artabilir. Devrimcilere, anarşistlere, muhalifkişilere, işçi direniş ve eylemlerine yönelik paramilitersaldırılar yoğunlaşabilir.

Altın Şafak finans kapitale hazır olduğunu ve görevbeklediğini her defasında gösterecektir. Yunanistan’dabundan sonra sokak son derece önemli bir alanadönüşüyor. Sokağın kazanılması faşizme karşımücadelenin yanında, finans kapitalin karşı devrimcisaldırılarına net bir yanıt niteliğindedir. Aynı zamandaolası, olağanüstü rejimlere karşı kitle mobilizasyonlarıemekçi yığınların tek güvencesidir.

Altın Şafak’ın SA (Nazi Hücum Muhafızları)modeline uygun yapılanması ve gündelik hayatta SAtavrı derinleşecektir. Altın Şafak’ın Yunanistan derindevletinin güvencesi altında olduğu aşikârdır. Altın Şafaksalt Yunanistan değil Avrupa kıtasında faşizminyükselişinin simgelerinden biridir. Kapitalizmin yapısalkrizinin somut siyasal yansımasıdır.

ND’nin seçim döneminde anti komünist histeriyitetikleyen politikalar izlemesi, troykanın ve küreselfinans kapitalin “sol tehlikeye” yaptığı vurgularYunanistan’da ciddi bir anti-komünist gücün olduğunuortaya koydu. Aynı zamanda Yunanistan devleti güçsüzbir devlet değildir. Tarihinde birçok karşı devrimcioperasyon gerçekleştiren, soğuk savaş döneminde ilerikarakol işlevi görecek kapasitesi olan Yunanistan devleti,karşı devrimin ana karargâhıdır.

Finans kapitalin bugün rezervde tuttuğu Altın Şafak’ıbir iç savaş örgütüne dönüştürmesi olasıdır. Ayrıca AltınŞafak desitabilizasyon operasyonları için de devreyesokulabilir. Yunanistan’ın 2012’nin ikinci yarısındansonra ve 2013 yılı içinde sert sınıf savaşlarına sahneolması çok yüksek bir olasılıktır. Kavganın merkezi de,odağı da sokaktır.

“Yeni” ama ömrünü tamamlamış hükümet

ND, PASOK ve Demokratik Sol’la (seçimlerde%6.25 oy aldı ve 17 milletvekili çıkardı) ortak hükümetkurmak için anlaştı. PASOK ve Demokratik Solhükümet içinde yer almayacağını ve kendi istedikleribazı bakanlıklara teknokratların atanacağını açıkladı.

Yeni kurulan hükümet troyka ve finans piyasalarınaiyi mesajlar verdi. Yunanistan halkının AB’yi seçtiğiyönünde demagojik açıklamalar yaptı.

Fakat Yunanistan’ın bugün içinde bulunduğu durumgöz önüne alındığında yeni hükümetin ömrünün uzunolması çok muhtemel değil. Bazı yorumcular hükümete1 yıllık ömür biçiyor. Yeni hükümetin memorandumkararlarını hayata geçirmesi kitleler ve işçi sınıfıtarafından büyük reaksiyonla karşılanacaktır. Bu yöndeSYRİZA’ya önemli rol düşüyor.

Bugün Yunanistan’ın 356 milyar Avro’luk kamuborcu bulunuyor. Bütçe açığı 2011’de %’9a ulaştı.

Ekonomi tam bir iflas noktasına geldi. AncakTroyka’dan alınan finansal kaynakla ekonomi dönüyor.Son dört yıl içinde Yunanistan’da kronik bir yoksullaşmave mülksüzleşme süreci yaşandı. Yunanistan hâkimsınıfları ise bu dönemde 500 milyar Avro’yu ülke dışınaçıkardı. Bu tavır hem bir güvenceye alma operasyonu,hem de yıkım sonrası Yunanistan’ın talan edilmesiorganizasyonu oldu.

Hükümet memorandum gereği ilk aşamada 15 binçalışanın işten çıkarılmasını gündeme getirecektir.Vergilerin arttırılması, çalışan ve emeklilerden kesintileryapılması gündemin diğer maddeleridir.

Bu yönde ND lideri A. Samaras’ın atacağı her adımYunanistan’da infilak etkisi yaratacaktır.

Yunanistan şiddetli ve sert bir sınıf savaşlarıdönemine giriyor. Bu süreçte ya finans kapitalin karşıdevrimci projeleri hayata geçirilecektir, ya da sınıf vekitle hareketi radikal ve ileri adımlar atacaktır.

Yunanistan’da ön devrimci durumun yaşanacağı birdöneme giriyoruz. Ve bu süreçte sınıfın yıkıcı enerjisinikristalize edecek, devrimci siyasal özneye yakıcı birihtiyaç var.

Yunanistan işçi sınıfının sokakta olma, mücadeleyisürekli kılma ve kazanma ısrarı katastrofik sonuçlarıortadan kaldırıcı tek güvencedir.

Yunanistan sorunu, giderek kıtasal bir sorunadönüşüyor. Yunanistan’daki sınıf mücadelesinin seyri,Avrupa işçi sınıfının mücadelesini şimdi daha daetkileyecek bir boyuta ulaştı. AB’yi saran borç krizisenkronu bu süreci daha da derinleştiriyor. Kıtadüzeyinde sınıfsal kutuplaşmayı yoğunlaştırıyor.

Bu anlamda İspanya maden işçilerinin grevleri, anaarter blokajları, Yunanistan işçi sınıfına güç verecekeylemlerdir.

Yunanistan Avrupa’daki sınıf mücadelesinin enkonsantre ve şiddetli odağına dönüşüyor.

Şimdi parlamentoda bile sokağı işaretleme ve sokağıhedef gösterme zamanıdır. Sokak sınıf ve kitlehareketinin soluk alıp verdiği yerdir. SYRİZA sokağınparçası olduğu ölçüde ve parlamentoyu da sokağınkürsüsüne çevirdiği ölçüde mana kazanır.

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-25

Yunanistan’ı iflasın eşiğine getiren krizin ardındanMayıs ayında gerçekleştirilen seçimler, bu ülkedekirejimin dengelerini sarsmış, sermaye partileri tümgirişimlerine rağmen hükümet kurmaya muvaffakolamamışlardı. Zira yıllardır sermaye adına ülkeyiyöneten Pan-Helenik Sosyalist Parti (PASOK) ile YeniDemokrasi Partisi utanç verici bir hezimete uğramış,seçimlerde ikinci olan Radikal Sol Koalisyon(SYRİZA) ise, burjuva siyaset arenasının ezberinibozmuştu.

Hükümet kurma girişimlerinin fiyaskoylasonuçlanması üzerine gündeme gelen erken seçimler,Yunan burjuvazisinin yanısıra AB şeflerini de dikenüstünde bıraktı. Yapılan anketlerde SYRİZA’ya verilendesteğin düzenli bir şekilde artması ise, sermayecephesindeki tedirginliği arttırdı. SYRİZA’nın 17Haziran seçimlerinden birinci parti olarak çıkmaihtimalinin belirmesi üzerine, saldırıya geçensermayenin organik gazetecileri, kapitalist/emperyalistsistemin bekası adına bu gidişata dur denmesigerektiğini yazmaya başladılar.

Rejimin efendileri saflarında yaşanan tedirginlikboşuna değil. Yunanistan işçi sınıfıyla emekçilerininmeşru/militan mücadeledeki tutumları ve seçimlerdekitercihlerinin, AB’nin krizdeki diğer ülke işçi veemekçilerine “kötü örnek” oluşturma olasılığı, butedirginliğin kaynağına işaret ediyor. Eğer Yunanistanişçi sınıfıyla emekçileri krizin faturasını ödemeyireddederlerse İspanya, Portekiz, İrlanda, İtalya gibiülkelerin işçi ve emekçileri de bundan ilham alacaklar;bu ise hem kapitalist sistemi sarsan kriziderinleştirecek hem işçi sınıfı ile emekçilerinmeşru/militan mücadelesine ivme katacaktır.

Bu atmosferde 17 Haziran’da Yunanistan’dagerçekleştirilen erken seçimlerin sonuçları hem işçi veemekçiler hem AB emperyalistleri için merakkonusuydu. Nitekim Yeni Demokrasi Partisi’nin az birfarkla seçimlerden birinci parti olarak çıkması,emperyalist merkezlere rahat bir nefes aldırmışgörünüyor. Zira IMF-AB dayatmalarını reddedeceğiniilan eden SYRİZA seçimlerden birinci parti olarakçıkmış olsaydı, bu, sermayenin efendileri için kabusolacaktı. İktidarı hedefleyen bir parti olmamasınarağmen, SYRİZA’nın kuracağı hükümet, AB şeflerininaçmazını derinleştirecek, tabandan gelecek basınçladaha da sola kayma olasılığı ise, dünya işçileri,emekçileri ve ilerici, devrimci hareketleri için esinkaynağı olacaktı. Böyle bir olasılık, SYRİZA’dan çok,Yunanistan işçi sınıfıyla emekçilerinin mücadelesinineseri olacaktı.

Özelde Yunanistan genelde AB burjuvazisininkorkuları öyle bir noktaya vardı ki, SYRİZA’nınbirinci parti olmasını engellemek için yoğun bir çabasarf ettiler. Diğer partilerin tabanlarından da YeniDemokrasi Partisi’ne oy veren yüzbinlerce kişiden sözediliyor. Yani hem sağ hem liberal hem sol düzenpartilerinin, SYRİZA’nın birinci parti olmasınıengellemek için ortak hareket ettikleri, BBC gibisermayeye hizmet eden medya kuruluşları tarafındanda teyit edildi.

Meclis’te toplam 300 sandalye olduğu veYunanistan’da seçim kurallarına göre birinci olan

partiye ilave 50 sandalye verildiği dikkate alındığında,SYRİZA’nın önünü kesmek için harcanan çabanınsebebi daha iyi anlaşılır.

Seçim sonuçlarıyla ilgili yapılan açıklamaya göreYeni Demokrasi oyların yüzde 29.7’sini (129sandalye), SYRİZA yüzde 26.9’unu (71), PASOK iseyüzde 12.3’ünü (33) aldı. Bunların yanı sıra BağımsızYunanlar yüzde 7.5, faşist Altın Şafak yüzde 6.9,Demokratik Sol yüzde 6.2, Yunanistan KomünistPartisi yüzde 4.5 oranında oy alarak meclise girmeyehak kazandı.

Sonuçların belli olmasından hemen sonra açıklamayapan Yeni Demokrasi Partisi’nin şefi AntonisSamaras, emperyalist merkezlerden de aldığı feyzle,krizin faturasını emekçilere ödetmeyi temel alacakolan sermayenin koalisyon hükümetini zamangeçirmeden kuracağını ilan etti. IMF-AB patentlisaldırı programına destek veren partileri toplam yüzde40 civarında oy almalarına rağmen, seçim sonuçlarını“Yunan halkının saldırı paketine verdiği onay”şeklinde değerlendiren Samaras, sermaye adınakaybedilen zamanı telafi etme telaşına düştü.

Saldırı paketini kaldığı yerden devam ettirecek olankoalisyon hükümetinin kurulmasına destek olacağınıaçıklayan PASOK şefleri de, krizin faturasını işçi veemekçilere ödetmek için sabırsızlandıklarınıhissettirdiler. Oysa bu saldırı paketi, PASOK’u veşeflerini tarihlerinin en utanç verici yenilgisinitatmalarına neden olmuştu. Her iki sermaye partisininsergiledikleri tezcanlılık, krizin faturasını emekçilereödetip kapitalist sistemi düze çıkarmak için bir an öncesaldırıya geçme niyetlerini gözler önüne seriyor.

Hükümete katılmayacaklarını açıklayan SYRİZAlideri Aleksis Çipras, muhalefette kalacaklarını belirtti.Sermaye partilerinin Yeni Demokrasi Partisi’ne destekvermelerinden dolayı birinci olamayan SYRİZA,kendisine destek veren işçi ve emekçilerimeşru/militan mücadele hattında seferber edebilirse,kurulacak koalisyon hükümetinin saldırı programınıpüskürtebilir.

Yüzde 4.5 oranında alan Yunanistan Komünist

Partisi (KKE) ise, tam bir hezimet yaşadı. Hemreformist hem sekter bir çizgi izleyen KKE, nesol/sosyalist güçlerle ortak hareket etmeye yanaştı neişçi sınıfı ile emekçilerin önüne somut bir mücadeleprogramı koyabildi. Bu çizgi, milyonlarca işçi, emekçive gencin politikleştiği, ülkede devrimci bir atmosferinegemen olduğu koşullarda KKE’yi ciddi bir açmazasürüklemiş bulunuyor.

SYRİZA’nın ikinci sırada kalması, KKE’nin isederin bir açmazın içine yuvarlanması hem Yunanburjuvazisini hem emperyalist merkezlerdeki şeflerişimdilik rahatlatmış görünüyor. Böyle bir görüntüoluşsa da, Yunanistan’da sınıf çatışmalarının durulmasıolası değil. Zira kurulacak koalisyon hükümeti, ilkgünden saldırılara devam etmek zorundadır. Yani neçözülen bir sorun ne aşılan bir kriz var ortada. Halböyleyken, sermaye cephesinde yaşanan rahatlamanıngeçici olmaya mahkum olduğunu öngörmek zor değil.

Sınıflar mücadelesinin seçim sonuçlarına yansımasıkaçınılmaz olsa da, seçimler, sınıflar mücadelesininseyrini belirleme gücünden yoksundur. İşçi sınıfı veemekçiler sözkonusu olduğu yerde belirleyici olantaban örgütlülüğüne dayalı meşru/militan mücadeledir.Grevler, genel grevler, kitle gösterileri, direnişlerolduğu yerde, işçi ve emekçilerin tercihi seçimsandıklarına da yansır. Nitekim SYRİZA’nın yüksekoy almış olması da, bu olgunun yeni bir göstergesiolmuştur. Tıpkı Latin Amerika ülkelerinde olduğugibi…

Bu böyleyse eğer, Yunanistan’daki seçimsonuçlarının sert sınıf çatışmalarını önlemesi sözkonusu bile olmayacak. Sınıf mücadeleleri veçatışmaların seyrini, işçi sınıfının, emekçilerin, gençkuşakların mücadeledeki ısrarı, kararlılığı ve devrimciönderlik alanındaki zayıflığın aşılması belirleyecektir.

Yeni kurulacak hükümet, İMF-AB patentli saldırıprogramını hayata geçirmek için çalışacağına göre,Yunanistan işçi sınıfı ve emekçileri de krizin faturasınıödememek için mücadeleye devam edeceklerdir. Budurumda Yunanistan’ın sert sınıf çatışmalarına gebeolduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012

Yunanistan seçim sonuçları emperyalistleri ve uşaklarını rahatlattı…

Olayların seyrini meşru/militanmücadele belirleyecektir

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-25

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21OrtadoğuSayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

Amerikancı diktatör Hüsnü Mübarek’in halkisyanıyla devrilmesinin ardından egemen sınıflararasında başlayan iktidar ve rant yarışı,cumhurbaşkanlığı seçimleriyle üst boyuta taşındı.Çatışmanın bir tarafında rejim üzerindeki vesayetinisürdüren Yüksek Askeri Konsey (YAK), öbür tarafındaise dinci-gerici Müslüman Kardeşler var.

Amerikancılık ve neo liberal politikalarınuygulanması konusunda aynı safta duran iki gerici güçodağı, isyana katılan milyonlarca işçi, emekçi vegencin sorun ve taleplerini yok sayma/unutturmakonusunda da hem fikirler. Emekçilere karşı aynı saftaduran taraflar, iktidar ve ranttan daha büyük bir payalmak için çabalarken birbiriyle kıyasıya mücadeleediyor, bu çatışmada farklı araç ve argümanlarkullanıyor.

YAK, rejimin temel kurumları üzerindeki etkisinikullanırken, Müslüman Kardeşler ise kitle eylemlerinebaşvuruyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgiliyaşanan gelişmeler üzerine Tahrir Meydanı’na birmilyon kişiyi çağıran dinci hareket, bu girişimi ile YAKüzerinde basınç uygulamaya çalışıyor.

Söylem planında 25 Ocak’a sahip çıktığını iddiaeden taraflar, pratik tutumlarıyla bu söylemin çokuzağında duruyorlar.

Devrik diktatörün suç ortağı olan YAK, 17 aydanberi devam eden fiili iktidar döneminde de, TahrirMeydanı ve ülkenin diğer kentlerinde milyonlarınhaykırdığı taleplere karşı olduğunu sayısız kezispatlamıştır. Müslüman Kardeşler ise, rejimin baskısıaltında iken bile işçi ve emekçilerin demokratik hak veözgürlükler uğruna yükselttikleri mücadeleninkarşısında yer alıyordu. Mübarek’in devrilmesindensonra ise, temel kaygılarının iktidar ve ranttan dahabüyük pay almak, bunu yaparken de, emekçileri şeriatçıbir rejimle kontrol altında tutmak olduğunu defalarcagösterdiler.

YAK ile giriştikleri iktidar savaşında bir milyonkişiyi Tahrir Meydanı’na çağıran dinci-gericiler,Mübarek’in devrilmesinden sonra işçi ve emekçilerinaynı meydanda gerçekleştirdikleri birçok eyleme karşıçıkmışlardı. Yani bu akım, Mübarek’in devrilmesininhemen ardından kitleleri evlerine kapatmak için epeyçaba sarf etmişti. Bugünlerde Tahrir’de milyonlukeylem yapmaya hazırlanan Müslüman Kardeşler, bueyleme, kitlelerin hareket halinde kalmasınıistediklerinden değil, YAK tarafından atılan adımlarıdengeleyebilmek için başvurmak zorunda kaldı.

Zira YAK, yolsuzluk yapıldığı gerekçesiylemilletvekili seçimlerini iptal etmiş, parlamentoyulağvetmiş ve geçici anayasa maddelerine dayanarakyürütmeyi fiilen ele geçirmiştir. Geçici kurucu meclisoluşturma yetkisini de saklı tutan YAK’ın karşıhamlesi, bazı çevreler tarafından “kısmi darbe”şeklinde yorumlanıyor.

Bu gelişmeler, cumhurbaşkanlığı seçimlerininikinci turunun hemen öncesine denk düştü. Seçimyarışının YAK adayı Ahmet Şefik ile dinci selefilertarafından da desteklenen Müslüman Kardeşler adayıMuhammed Mursi arasında geçmesi, iktidarmücadelesini şiddetlendirdi. YAK’ın cumhurbaşkanınınyetkilerini sınırlandırması ve seçimlerin ardından heriki adayın da kazandığını ilan etmesi, çatışmanınşiddeti hakkında fikir veriyor.

Gelinen yerde YAK, rejim üzerindeki etkisinikullanarak, Müslüman Kardeşler ise kitle desteğinedayanarak, iktidar savaşında baskın olmaya çalışıyorlar.Gerici güçler arasında cereyan eden bu çatışmadan işçive emekçiler lehine bir sonucun çıkması mümkündeğil. Dahası gericilikte birbiriyle yarışan güçleriniktidar çatışması dikkatlerin farklı yönlere kaymasınayol açabilecek mahiyettedir. Zira taraflar, toplumunbelli kesimlerini yedekleyebilmek için de taktikgeliştiriyorlar. Buna hem meşruluk ihtiyacı hem politikaçıdan ellerini güçlendirmek açısından gereksinimduyuyorlar.

İşçi sınıfının, emekçilerin ve sol/sosyalist güçlerinbu çatışmada şu veya bu gerici güç odağının yedeğinedüşmemeleri kritik önem taşıyor. Zira böylesi biryanılsama hem boş umutların yeşermesine yol açabilirhem dikkat dağınıklığı yaratır hem de gerici güçleradına enerji harcamak anlamına gelir. İdeolojik plandayaratacağı kafa karışıklığı da bunlara eklendiğinde,sol/sosyalist güçlerin, işçi sınıfı ve emekçilerinçıkarlarını temel alan bağımsız bir duruşsergileyebilmelerinin önemi bir kat daha artıyor.

Ordunun küstahça hamlelerine karşı mücadeleetmek gerektiği gibi, Müslüman Kardeşler’in iktidar veranttan daha büyük pay almaya odaklı gericipolitikalarının da teşhir edilmesi gerekiyor. Emekçilerinşu veya bu gerici güç odağının peşine takılmalarını

önlemek, öncelikle sol/sosyalist güçlerin görevidir.Önceki seçimlere katılımın yüzde 50’lerde, son

seçime ise yüzde 47’lerde kaldığı dikkate alındığında,25 milyon Mısırlının seçimlerden pek bir beklentisininolmadığını gösteriyor. Özellikle genç kuşaklarınkatılımının sınırlı olması, iki gerici güç odağına karşıciddi bir tepkinin olduğuna işaret ediyor.

Mısır’daki seçimlerde belirgin bir ağırlıkgösteremeseler de sol/sosyalist güçlerin, işçi sınıfı veemekçilerle birlikte muazzam bir mücadele birikimi vedeneyimleri var. Diktatörü alaşağı eden halk isyanındabüyük bir rol oynayan, bu süreçte önemli bir mücadeledeneyimi ve birikimi kazanan işçilerin, emekçilerin,genç kuşakların ve sol/sosyalist güçlerin halen durumagöre yüz binleri seferber edebilmeleri, mücadelepotansiyelinin gücü hakkında da bir fikir veriyor.

Bu aşamada önemli olan isyan ve sonrasındakidirenişlerde ulaşılan birikim ve deneyimlerinbirleştirilmesi, sol/sosyalist güçlerle öncü işçi veemekçilerin, bu birikime de yaslanarak ortak mücadelebayrağı altında birleşip kendi davaları uğrunamücadeleyi yükseltmeleridir. Seçim sonuçları önemliolsa da işçi ve emekçileri bağlamaz. Diktatörü alaşağıeden seçimler değil, emekçilerin meşru/militan, kitleseldirenişleri olmuştur. Emekçilerin bundan sonrakikazanımları da bu aynı mücadele hattının izlenmesiylemümkün olacaktır.

Mısır’da seçimler ve iktidarçatışmaları

12 Nisan'dan itibaren uygulamaya konan Annan Planı'nın en temel pratiği gözlemcilerin faaliyetlerinidurdurması oldu. Sözde ateşkesi kontrol ve şiddet olaylarında tarafsız gözlem için gönderilen 300 kişilikekibin komutanı Orgeneral Robert Mood, “son on günde artış kaydeden şiddet olaylarının ülkede bulunanyaklaşık 300 gözlemcinin hayatını riske atarak görevlerini yapmalarını engellemesi” gerekçesiyle bu kararınalındığını açıkladı.

Suriye'de çatışmaların sürdüğü ve gözlemcileri de tehdit ettiği ifade edilerek şimdilik Suriye'denayrılınmayacağı fakat gözlem de yapılmayacağı ifade edildi.

Emperyalistlerin planlarının bir parçası olan 300 kişilik gözlemci heyetin hiçbir fonksiyonu bulunmazkenbu kararıyla emperyalistlerin hangi hedefleri taşıdığı da görülüyor.

Annan planı askıya alındı

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-25

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012Dünya

Dünya ve en başta da zengin kıta Avrupa günlerdirAvrupa futbol şampiyonası ile yatıp kalkıyor.Şampiyonaya ev sahipliği yapan Polonya veUkrayna’nın, özellikle maçların oynandığı kentleri hergün dünyanın ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelenonbinlerce futbol fanatiği ile dolup taşıyor. Yüzbinlerceinsan hemen her gün Polonya ve Ukrayna’dakistadyumlara koşuyor. Stadlar tıklım tıklım. Futbolfanatikleri, holiganlar futbol afyonu ile sersemlemişolarak bağırıyorlar, tuttukları takımın leyhine sloganlaratıyorlar, şarkılar söylüyorlar. Geceleri ise, futbolafyonu yerini alkole terkediyor. Sokaklar, birahaneler veeğlence merkezleri sabaha kadar binlerce sarhoş futbolfanatiğinin naraları ve kontrolsüz küfürleriyle çınlıyor.

Şampiyonayı yerinde izlemek üzere Polonya veUkrayna’ya gidemeyen milyonlar ise her gün ve aynısaatlerde TV ekranlarının başında toplanıyor. Benzersarhoşluk içinde maçları izliyorlar. Tuttukları takım içinavaz avaz bağırıyor, hop oturup hop kalkıyor, takımlarıgol attıkça kendilerinden geçiyorlar. Ardından, içkilibarlara koşuyor, sabahlara dek eğleniyorlar.

Futbol fanatiklerinin-holiganların bugünlerdekiyegane sloganı, “her şey futbol için”dir. Ve bugünlerdesadece ve sadece futbol ilgilendiriyor onları.

Ne var ki ve ne yazık ki, sözkonusu olan sadeceonlar değil, milyonlarca emekçi de bu afyonu soluyor,bilinçli bilinçsiz maçları izliyor, taraf oluyor, takımtutuyor. Evde, okulda, sokakta, birahane, kahve venihayet fabrika ve işyerinde futbolu konuşuyor, birönceki gün oynanan maçların kritiğini yapıyorlar. Eşlerive çocukları da sürükleniyor peşlerinden.

Avrupa dünyanın en zengin kıtalarından biridir.Ancak kriz bu zengin kıtanın da yakıcı gerçeğidir.Faturası ise her zaman olduğu gibi yine işçiye veemekçiye ödetiliyor. Kriz derinleşiyor, her gün birazdaha ağırlaşıyor ve emekçiler için her gün biraz dahayıkıcı hale geliyor.

Sömürü katmer katmer, işsizlik kabus gibi, ücretlersefalet ücreti, yoksulluk ve sefalet diz boyu ve açlarordusu ha bire büyüyor.

Bitmedi, dahası var.Kriz önlenemiyor, tüm çabalara rağmen aşılamıyor.

İlk elden bankalar batmıştı. Bunu şirketlerin iflasıizlemişti. Şimdi ise ülkeler batıyor. Bir çok ülkenin veen çok da daha düne kadar refahın kalesi olarak sunulanAvrupa Birliği üyesi kimi ülkelerin ekonomileri iflasıneşiğine gelmiş bulunuyor. Bu ülkelere hükümet dedayanmıyor. Peş peşe istifa ediyorlar.

Avrupa’nın doymak bilmez sermaye tekelleri tamzamanıdır deyip, bu ülkeleri her bakımdan sömürmekve yağmalamak üzere harekete geçmişlerdir. Buülklerde, ama esasta da bu ülkelerin emekçilerine ağırve onur kırıcı kölelik koşulları dayatıyorlar. Sözdekurtarma paketleri ile bu ülkeleri ha bireborçlandırıyorlar. Karşılığındaysa, kayıtsız koşulsuzitaat istiyorlar.

Kapitalist barbarlar bu borçların geri dönmediğinigördükçe ya da geri dönmeyeceği tehlikesi belirdikçehırçınlaşmaya başlamışlardır. Öyle ve o kadar ki, buülke emekçilerini aşağılamaya başladılar. Almanya’nınen popüler ve en çok satan gazetelerinden biri olan Bildgazetesinin, Yunanistan’daki seçimlerden bir gün önceyayınladığı, Yunan emekçilerini asalaklık, tembellik vehırsızlıkla itham eden onur kırıcı yazı, bu aşağılamaçabasının ibret verici bir örneğidir.

Daha çok şey söylenebilir, fakat bilinçsiz ve

örgütsüz yığınlar bugünlerde tüm bunları unutmuşbulunuyor. Sebep ise, futbol afyonudur..

Din gibi futbol da bir afyondur ve benzer bir işlevgörüyor. Bilinçsiz yığınlar bugünlerde yoğun biçimdebu afyonu soluyor. Uyuşmuş ve uyuşturulmuşbulunuyor. Sistemin efendileri, bilinçsiz, yoksul,umutsuz ve de çaresiz milyonları uyutmak için, bu kezdin yerine en az onun kadar etkili olabilen futbolafyonuna başvurmuş ve doğrusu başarılı da olmuşlardır.

Sistemin efendileri emekçileri sadece pasif veuyuşturulmuş bir kitle yapmakla yetinmemekte, ırkçı-şoven emellerinin aracı olarak da kullanmaktadır. Dünekadar demokrasinin mabedi olarak propaganda edilenAvrupa’nın günümüzde ırkçılığın ve yabancıdüşmanlığının kol gezdiği bir toprak haline geldiğitartışmasız bir gerçektir. Faşist partiler Avrupa’nın pekçok ülkesinde seçimlerde oy patlaması yapıyorlar.Avrupa futbol turnuvası vesilesiyle ırkçılık futbolsahalarına da sokulmuştur. Kimi ülkleri aşağılayıcıpankartlar açılmakta, ırkçı sloganlar atılmaktadır.

Avrupa burjuvazisi işi, aşağılık bir biçimde Avrupafutbol şampiyonasını da kardeş halklar arasında birdüşmanlığın gelişmesi için bir fırsat olarak kullanmayadek vardırmıştır. Yunanistan’da gitgide tırmanan bir

Almanya karşıtlığı gelişmektedir. Alman burjuvazisiBild gazetesinde yazılan yazı örneğindeki gibi açıktanYunan işçi ve emekçilerine dönük en iğrencinden birırkçı-şoven saldırganlık içindedir.

Avrupa burjuvazi büyük bir zenginliğin üzerindeoturuyor. Bu zenginlik tüm insanlığa yeter de artar bile.Nedir ki, milyonların açlığı, yoksulluğu ve sefaleti onuzerre kadar ilgilendirmiyor. Tam tersine o bu durumundevam etmesinden yanadır. Zira burjuvazi bugünküzenginliğini milyonlarca işçi ve emekçininin sefaletineborçludur.

Bu durumun devamı için Avrupa burjuvazisine diğerşeylerin yanısıra, futbol ve fiesta gibi afyonlar dagereklidir. Faşist Franko 40 yıl boyunca milyonlarcainsanı boğa güreşleri ve Fiesta ile uyuşturmuştu. Avrupaburjuvazisi kendi öz çocuğu Hitler ve Franko’nun izindeyürümeye devam ediyor.

İşçi ve emekçileri din afyonunda olduğu gibi futbolafyonuna karşı da uyarmak, kriz, sömürü, işsizlik, açlıkve yoksulluk, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı,emperyalist saldırganlık ve savaşın kaynağı kapitalizmekarşı mücadele çağrısı yapmak, günün en önemligörevlerinden biridir.

Enternasyonal-İnfo

Avrupa Futbol Şampiyonası, futbol afyonuve kışkırtılan ırkçı-şoven saldırganlık

G-20'de çıkar kavgası

Meksika'daki G-20 Zirvesi’nde öne çıkan gündemler yine emperyalistlerin Ortadoğu politikası, gıdayoksulluğu ve Avrupa'daki ekonomik kriz oldu.

Sözde tüm insanlığın yaşadığı gıda yoksulluğuna vurgu yapmayı hedefleyen G-20 zirvesi ilk gündenitibaren emperyalistlerin çıkar kavgalarına sahne oldu.

G-20 ülkeleri, yaptıkları toplantıda AB üyesi ülkelerin borç krizi ve ayırdığı kurtarma fonları üzerindentartışmalara sahne oldu. Avrupa Birliği'ni şekillendiren Almanya IMF'nin daha fazla kredi sunmasını önerirkenG-20 emperyalistleriyse AB'nin kendi borçlarını kendi kurtarması gerektiğini savundu. Mevcut borç krizinindaha da büyüyeceği öngörüleri arasında emperyalistlerin hareket alanları daralırken İspanya'da da krizinbelirginleşmesi zirveyi emperyalistler arasındaki gerilimlerin sahnesine çevirdi.

G-20 üyesi devletler, toplantıda “Avrupa'nın krize karşı önemli adımlar attığını” fakat “küresel ekonominingeleceği için 'daha güçlü' bir güvenlik duvarı oluşturmaları gerektiğini” savundu.

ABD Devlet Başkanı Obama'nın Rusya Devlet Başkanı Putin'le yaptığı görüşmede Suriye konusukonuşulurken emperyalist müdahale için zemin arayan ABD ve işbirlikçi üyeler bekledikleri desteği Putin'denalamadılar.

Emperyalizmin dünya ölçeğindeki politikalarını tartıştığı G-20 Zirvesi emekçilere dayatılan sosyal yıkımsaldırılarını tırmandırmayı savunan, Avrupalı emekçileri geleceksizliğe mahkum eden tartışmalar ve kendi iççekişmeleri arasında devam ediyor. Toplanan her zirve emperyalist-kapitalist sistemin yapısal krizini veaçmazlarını günyüzüne çıkarıyor. Çözümsüzlük içerisinde saldırganlaşan ve daha ağır bir yıkım süreci yaşayanemperyalistlerin bu zirveden de beklediği sonuçları alamadığı görülüyor.

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-25

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012 Dünya

Ford'da grevsesleri...

Amerikan Otomotiv devi Ford'unİngiltere'deki fabrikasında çalışan işçiler birgünlük greve gidiyor. Maaş ve emeklilik koşullarınedeniyle greve başlayacak olan işçiler Ford'unİngiltere'deki bazı birimlerinde iş bırakacak.

Unite Sendikası'nın açıklamasına göre, Fordçalışanları firmanın yürürlükte olan emeklilikpaketini iptal etme ve işe yeni başlayanlara2013'ten itibaren daha düşük maaş vermeplanlarına karşı eylem kararı aldı. Ford'dan bin200 civarında işçiyi temsil eden sendika,işçilerden yüzde 67'sinin Mayıs'ta yapılan kapalıoylamada greve olumlu baktıklarının anlaşıldığınısöyledi. Ford yönetimi ise, işçilerin grev kararınıkaralamaya kalktı.

1500 işçi iş bıraktı

Hollanda'nın Limburg bölgesinde kuruluJapon otomotiv üreticisi Mitsubishi'nin NedCarfabrikasınının kapatılması kararı işçilertarafından öfkeyle karşılandı. Kapatılmakararından sonra kendilerine sözü verilen sosyalplan konusunda fabrika yöneticilerininmüzakereye yanaşmadığını belirten işçiler, 15Haziran'da iş bıraktı.

Sendikaların desteğiyle eylem yapan işçilerin,şirket yöneticileriyle masaya oturmayıhedefledikleri belirtildi. FNV Sendikası yöneticisiHenk van Rees, işçilerin her geçen gün daha dagerginleştiğini söyledi. İşçilerin, Temmuzortasından itibaren yıllık izne ayrılmayabaşlayacaklarına işaret eden Rees, bu tarihekadar sosyal planla ilgili durumun netleşmesiniistediklerini ifade etti.

Mitsubishi geçtiğimiz Şubat ayında yaptığıaçıklamada, Hollanda'nın en büyük otomobilfabrikası konumundaki NedCar'ın kapatılması dadahil Avrupa'daki üretimini durdurma kararıaldığını duyurmuştu.

İspanya’da maden işçilerinin görkemli mücadelesi sürüyor...

Maden işçileri yolgösteriyor!

İspanya’nın özerk Asturias bölgesindeki madenişçilerinin, 23-24 Mayıs’ta başlattıkları grev görkemlieylemlerle devam ediyor.

Grevlerini fiili-meşru ve militan bir mücadelehattına oturtan Asturias ve Pozo Soton madenlerindenişçiler, sadece İspanya burjuvazisinin değil aynızamanda Avrupalı emperyalistlerin de yüreklerinekorku saldılar. İşçilerin grevine sessiz kalanuluslararası medya tekelleri, işçilerin mücadeleyi adetabir savaşa çevirmesi üzerine grev haberleriniduyurmak zorunda kaldı.

İspanya devleti krizi bahane ederek kömürişletmelerine verilmesi planlanan 301 milyon euroluksübvansiyonu 111 milyon euroya indirme kararı aldı.Burjuvazinin bu saldırısı başarıya ulaştığı takdirde 25bin civarında işçinin işsiz kalacağı tahmin ediliyor.Ayrıca çalışma şartlarının da daha kötüye gideceğisöyleniyor.

İspanya’da yaşananlar bir kez daha gösteriyor ki,kapitalistler kendi krizlerini emekçilere ödetmeyeçalışıyorlar. Bankaların içine girdiği batağa karşı 100milyar euro yardım alan İspanya devleti, onbinlerceişçinin işsiz kalmasını ise önemsemiyor. Hatta hakkınıarayan işçilere gaz bombaları ve plastik mermilerlesaldırıyor.

İspanya’da son 20 yılda 40 bin madencinin işsizkaldığı tahmin ediliyor. İspanya hükümetinin sonsaldırısını püskürtebilmek maden işçileri için bir ölüm-kalım meselesine dönüşmüş durumda. İşte bu yüzdenbinlerce işçi barikatların ardında, yollarda vemeydanlarda dişe diş dövüşüyor.

Madenciler birkaç hafta içerisinde yüzü aşkınnoktada kömürlerle barikatlar kurarak ulaşımıaksatırken, bir kısım işçi de yerin yüzlerce metrealtında oturma eylemi yaptı ve hükümetin geri adımatmaması halinde dışarıya çıkmayacaklarını duyurdu.

İşçiler barikatlardaki yaratıcılıklarıyla da dikkatleriüzerlerine çekerlerken, mücadelenin dişe dişyürütülmesi gerektiğini gösteriyorlar. Azgınca saldıranpolise karşı kendilerini koruyabilmek için ev yapımı

roketatarlar ve patates fırlatan düzenekler yapanmaden işçileri, polisin tutumunun devam etmesidurumunda kendilerinin de sertleşeceklerinivurguluyorlar. Dağlık arazilerde yüzlerini maskelerlegizleyen işçiler, birçok kez taşlar ve roketlerle polissaldırılarını geri püskürtmeyi başarıyorlar.

Maden işçileri sermayenin amansız saldırılarınakarşı İspanya’da yeterince destek bulamadıklarınıancak Polonya ve İngiltere maden işçilerinden destekaldıklarını söylüyorlar. İngiliz maden işçileri yaşanansüreç için şunları söylüyor:

“İngiliz madencilerin ve NUM (Ulusal MadencilerSendikası) taraftarlarının, İspanyol sendikalarına veözellikle de 1984-85 grevi süresince onlarla dayanışanve mali destekte bulunan madencilere büyük birşükran borcu vardır. Şimdi onlarla birlikte olmazamanıdır”

Ortaya koydukları görkemli direnişle proletaryanınyaratıcılığını ve başeğmezliğini simgeleyen madenişçileri, işçi sınıfı ve emekçiler için açlığın,yoksulluğun ve sefaletin adı olan kapitalist barbarlığakarşı isyanın haklı ve meşru olduğunu, kölelikzincirlerinden kurtulmanın tek yolunun ise mücadeleetmekten geçtiğini bir kez daha dosta-düşmanagöstermektedir.

M.Ak

İspanya

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-25

Güncel24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012

Sermaye sınıfının çıkarlarının önündeki her engelikaldırmak için var gücüyle çalışan dinci-gerici AKPhükümeti, efendilerine hizmette sınır tanımıyor. 12Haziran’da Resmi Gazete’de yayınlanarak uygulamayakonan karara göre, yargının iptal ettiği bazıözelleştirmelerin önündeki yasal engeller kaldırıldı.

Bakanlar Kurulu’nun aldığı karara göre, bazıözelleştirme işlemleri hakkında verilen yargıkararlarının uygulanmasında “ortaya çıkan fiiliimkânsızlık” nedeniyle, Özelleştirme İdaresiBaşkanlığı’nca (ÖİB) yapılmış iş ve işlemlerin devamettirilerek sonuçlandırılması kararlaştırıldı. Böyleceyargı kararıyla iptal edilen, TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76hissesinin Ofer’e satışı, SEKA Selüloz ve KağıtFabrikaları A.Ş.’ye ait Balıkesir İşletmesi’nin devri,Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’ye ait KuşadasıLimanı’nın ve Çeşme Limanı’nın özelleştirilmesi veSeydişehir Eti Alüminyum A.Ş.’nin Cengiz İnşaat’asatışının önü açıldı.

Özelleştirme saldırısına engel oluşturan yargıkararlarını ortadan kaldırmayı hedefleyen yasadeğişikliği, geçtiğimiz Nisan ayında meclistegörüşülen torba yasaya son dakikada eklenmişti. Torbayasaya eklenen bu “sürpriz” maddeyle, özelleştirmeihaleleri konusunda yargının vereceği olumsuz kararlarengel olmaktan çıkıyor, artık son sözü BakanlarKurulu söylüyor.

Görüldüğü gibi, özelleştirme eliyle kamu kurumlarısermayeye peşkeş çekilirken, sermaye hükümeti AKPönüne çıkan her türlü engeli jet hızıyla aşmak içinelinden geleni yapmaktadır. Bundan sonrakiözelleştirme süreçlerinde de olası yargı engelleri buyöntemle aşılmış olacaktır. Burjuva hukukununsermaye sınıfının çıkarları gereği nasıl da aynı sınıftarafından kolayca çiğnenebileceği de böylece bir kezdaha görülmüştür.

Sermaye hükümetlerinin görevi sermaye sınıfınınçıkarlarına göre davranmak olduğu için dahaöncesinde de buna benzer örnekler yaşanmıştı.Örneğin, 1992 yılında Süleyman Demirel hükümetidöneminde Bakanlar Kurulu bir prensip kararı alarakböyle bir uygulamayı yürürlüğe koymuştu. Yine 1997yılında dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’ınbaşkanlığındaki Özelleştirme Yüksek Kurulu’ndan(ÖYK) da benzer bir karar çıkmıştı. 1996 yılından beriDanıştay’ın özelleştirme uygulamalarıyla ilgili verdiği19 iptal kararı çeşitli kılıflar bulunarak hükümetlertarafından uygulanmadı. Ancak AKP hükümetiBakanlar Kurulu’na tanıdığı ‘süper yetkiyle’sermayeye hizmette bir kez daha bir adım öne çıktı.

Özelleştirme adımları neo-liberal politikaların birparçası olarak 80’lerden sonra gündeme gelmiştir.Neo-liberal politikaların temel ayaklarından biri olanözelleştirmeler, kapitalizmin yapısal krizlerininyükünü hafifletmek için uygulanan ana politikalardanbiridir.

Devlete ait işletmelerin ve devlet tarafındanyürütülen hizmetlerin özel sermayeye satılması olaraktanımlanabilecek özelleştirmeler yoluyla sermayeyeyeni sömürü alanları açılmaktadır. Özelleştirmeleryoluyla sermaye yeni yağma ve talan alanları ilehammadde ve pazar imkânları elde etmektedir.

Türkiye’de ilk özelleştirme IMF-DB direktifleridoğrultusunda 1985 yılında gerçekleştirilmiştir.Türkiye’deki özelleştirme süreçlerine bakıldığında,öncelikle KİT (Kamu İktisadi Teşekkülleri) denilen

kuruluşlar özel sektöre satılarak yağma ve talanın önüaçılmıştır. Yerli-yabancı sermayenin iştahını kabartanişletmeler bir bir özelleştirilmiştir. SEK, Et BalıkKurumu, Petkim, Erdemir, Tüpraş, Seka, Sümerbank,Telekom, Tekel gibi pek çok işletme bu saldırıya örnekolarak gösterilebilir. Önümüzdeki süreçte Eti Maden,TPAO ve BOTAŞ’ın özelleştirilmesi gündemdedir.AKP hükümeti, bor madenlerinin özel sektöredevredilmesi önündeki mevzuat engellerini ortadankaldırabilmek için çoktan harekete geçmiştir.

Özelleştirme politikaları işçi ve emekçileri yıkıma

uğratan çok yönlü saldırı programının bir parçasıdır.Önümüzdeki süreçte önündeki yasal engellerden debüyük oranda kurtulan özelleştirme saldırısı hızkazanacaktır. İşsizlik, yoksulluk, güvencesizlik veörgütsüzlük olarak faturası her daim işçi ve emekçiyekesilen özelleştirmelere ve neo-liberal politikalarakarşı mücadelenin önemi ortadadır. Sınıfı bekleyenöteki saldıralarla da birlikte düşünüldüğünde,sermayenin topyekûn saldırısına karşı topyekûn birdireniş ve mücadele hattı örmek günün acilgörevlerinin başında gelmektedir.

Sermaye hükümeti özelleştirmenin önündeki engelleri kaldırdı...

Özelleştirme saldırısına karşı mücadeleye!

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi veTeknoloji Komisyonu, bor, uranyum, toryummadenlerinin “hizmet alımı” yöntemiyleözelleştirilmesine olanak sağlayan tasarıyı altkomisyona gönderdi.

Tasarı, 14 Haziran Perşembe günü Sanayi, Ticaret,Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve TeknolojiKomisyonu’nda görüşüldü.

Maden MO: Özelleştirme yöntemi

Komisyon görüşmelerine katılan MadenMühendisleri Odası heyeti, kanun tasarısında “Bortuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranması veişletilmesi Devlet eliyle yapılır” hükmü delinerek,borları özelleştirmenin önünün açılmak istendiğini

belirtti. Petrol-İş’ten duyarlılık çağrısıBorun stratejik bir maden olduğuna dikkat çeken

Petrol-İş Sendikası ise, Bor madenlerini işleten EtiMaden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün, kârlılığıher geçen gün artan bir şirket olduğunu hatırlattı.

AKP hükümetinin, bor madenlerinin özel sektöredevredilmesi önündeki mevzuat engellerini ortadankaldırabilmek için harekete geçtiğini belirten sendika,2840 sayılı Kanunda yapılması planlanan değişikliğinderhal geri çekilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Kamuoyunu, Bor’un her türlü özelleştirmegirişimine karşı duyarlılığa çağıran Petrol-İşSendikası, boru özelleştirme politikalarına karşı dahaönce olduğu gibi bundan sonra da kararlı bir şekildemücadele edeceğini ilan etti.

Borda özelleştirme adımı

“Mahkemeleri de kapatın”

AKP hükümetinin, 12 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, EtiAlüminyum, Seka-Balıkesir, TÜPRAŞ, Kuşadası ve Çeşme limanı özelleştirme kararlarını yargısaldenetimden muaf hale getirmesine ilişkin açıklama yapan TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası, 14Haziran günü Kadıköy’deki oda binasında basın toplantısı düzenledi.

Açıklamayı okuyan Metalurji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Şulan, BakanlarKurulu’nun bu kararıyla, bütün kamusal varlıkların sermayeye hibe etmenin önünde hiçbir hukuksal engelkalmadığını söyledi.

Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde açılan davaların önemli bir bölümündehükmedilen tazminat kararlarının başta Bergama olmak üzere uygulanmayan yargı kararlarındankaynaklandığına dikkat çekilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “25.07.2005 tarihli ÖzelleştirmeYüksek Kurulu kararı ile 305.00 milyon dolara CE-KA firmasına devredilen Eti Alüminyum Tesislerininözelleştirilmesinin iptali için açılan davamızda; 29.05.2006 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı ve27.11.2007 tarihinde esastan iptal kararları verilmiştir. O tarihten bu yana AKP Hükümeti ve konununilgili kurum yetkilileri yargı kararını uygulamayarak suç işlemektedir. Bu suçu işleyenleri ceza ve tazminatsorumluluğundan kurtarmak için, geriye dönük işlemleri de kapsayacak şekilde, “af kanunu” niteliğindeBakanlar Kurulu kararı alınmıştır.

Özelleştirmelerle ilgili Danıştay‘ın verdiği yürütmeyi durdurma ve iptal kararları bilerek ve isteyerekuygulanmamış, uygulanması geciktirilmiştir.

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-25

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012..

Görüyoruz! Duyuyoruz! Biliyoruz! Teşhir ediyoruz!

Urfa Hapishanesi’nde katliam var!16 Haziran gecesi Urfa Hapisanesi’nde yaşanan

katliamda 13 tutuklu/hükümlü ölmüş, 5 tutuklu/hükümlüağır yaralanmış ve sayısız tutuklu/hükümlü isedumandan zehirlenmiş/etkilenmiştir. Katliamın peşi sıraBaşbakan, Adalet Bakanı, Vali ve Hapishane Müdürütutsakların kavgaları neticesinde isyanın çıktığını,sorumluların bizzat ölen ve yaralananlar olduğunu,koşullara ilişkin bugüne kadar hiçbir şikayet gelmediğinibelirterek yaşananları sıradanlaştırmaya çalışmışlar ve bukatliamı da fırsata çevirerek tutsakları sürgün sevklerlebir kez daha cezalandırmışlardır.

Katliamın hapishanelerde duyulmasının ardındanAntep, Adana, Osmaniye, Ceyhan ve Karaman’ datutuklu ve hükümlülere destek ve siyasi iktidarı protestoamaçlı isyanlar çıkarılmış ve Türkiye hapishaneleriningerçeği olan yoğun baskı ve işkence boyutuna varankoşullar teşhir edilmeye çalışılmıştır.

Türkiye’nin hapishaneler tarihi katliamlar, işkencelerve ölümler tarihidir. Ülkenin dört bir yanında bit gibiartan hücre tipi hapishanelerin koşullarına bakıldığındaise insanlık dışı bir uygulama söz konusudur. UrfaHapishanesi’de olduğu gibi aslında 3 kişilik olanhücrelere ek ranza konularak 6 kişilik hücreler halindegetirilmiş bu da yetmeyince 6 kişilik hücrelerde 18tutuklu ve hükümlü yerlerde yatmak suretiyle zorlayaşamak zorunda bırakılmışlardır. Hücrelerde kişi başına80 cm düştüğünü, sıcak suyun günde bir saat, soğuksuyun ise günde birer saatten olmak üzere toplamda 4saat verildiğini de ekleyelim. Bu 18 tutsağın duş alma,çamaşır ve bulaşık yıkama, temizlik yapmazorunlulukları düşünüldüğünde, yerde yattıkları vebirbirlerine bir kol mesafesi bir arada bulunduklarıdüşünüldüğünde koşulların nasıl işkence boyutunageldiğini anlamak güç olmasa gerek. Örnek UrfaHapishanesiyle sınırlı değil, ülkenin her yerindekihapishanelerdeki uygulamalar ve koşullar birbirlerine eşdeğerde. Yanı başımızdaki Bakırköy KadınHapishanesi’nde dahi 12 kişilik koğuşlarda 35 kadıntutsak zar zor yaşamaya çalışmakta…

Yeni F Tipi hücre hapishanelerin çok yakındaaçılacağını müjdeleyen Adalet Bakanı esasen katliamısahiplenmekte ve tarih boyunca hapishanelerin siyasiiktidarların saldırılarının başat hedefi olduğunu veolmaya da devam edeceğini ilan etmektedir. Çünküsınıfa mesaj en net bu katliamlarla verilmektedir. Çünküiçerde, dışarda saldırganlık hızla devam edecektir. Herhapishane katliamını fırsata çeviren siyasi iktidar bukatliamla da yüzlerce sürgün sevki meşrulaştıracak veyeni açılacak F Tipi hücre hapishanelere karşıoluşabilecek kamuoyu baskısını böylece absorbeedecektir. Hatırlanırsa geçen aylarda ring aracının içindediri diri 5 tutuklu ve hükümlünün yanmasının hemenardından mahkemeye gitmeden ifade alımı yasalaşmış vebu katliamıda siyasi iktidar hanesine elde edilmiş birmevzi olarak yazdırmıştı.

Hapishanelerin öznel koşulları ve çözüm önerilerideğerlendirilirken TCK, Ceza İnfaz Yasası ve ÖzelYetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin birliktedeğerlendirilmesi şarttır hatta bu değerlendirmelerinbirlikte yapılması bir zorunluluktur.

Adalet Bakanının yapmış olduğu açıklamaya göreTürkiye’de 36 bin tutuklu ve hükümlünün olduğu, sonbir yılda 27 bin kişinin tutuklandığı ve 12 bin siyasitutuklu ve hükümlünün bulunduğu da istatistiki bilgilerarasında yer alıyor. Belirtmekte fayda var ki 12 bin siyasitutsakla dünyanın en çok “terörist” yaftasıyla

tutuklamada T.C. ilk sırayı çekiyor. Son bir yılda 27 binkişinin tutuklanmasının ise en net ifadesi şudur; t - utuklama bir tedbir modeli değil bir infaz modelidir.

Bu model ceza yargılamasında CMK 100. ve devamımaddelerin yeterince değerlendirilmeksizin son derecesubjektif, gerekçelendirilmeyen, delil olmaksızın vebaşka saiklerle yapılan tutuklamalara delalettir. Çözüm;burjuva hukukunu dahi tanımayarak pervasızcagerçekleştirilen bu tutuklama terörüne bir an önce sonverilmesi, TCK’dan evrensel ceza normlarına aykırı birbiçimde Düşman Alman Hukuku’ndan devşirilenmaddelerin çıkarılması, Ceza İnfaz Yasası’nın tamamenkaldırılarak temel hak ve özgürlüklere ve insanlıkonuruna yaraşır bir Ceza İnfaz Yasası’nın hazırlanması,

Terörle Mücadele Kanunu’nun ve Özel Yetkili AğırCeza Mahkemelerinin tümden kaldırılması ve halihazırda tutukluların derhal salıverilmesi ve yapımınadevam eden hapishanelerin açılmamasından vehapishanelerde işkenceye varan koşullarıninsanileştirilmesinden geçmektedir. Aksine buyasalardaki geçici değişiklikler, Özel YetkiliMahkemelerin tabelalarının indirilerekkarartılan/yaratılan delillerle yargılamaların,soruşturmaların, tutuklamaların aynen devam etmesihiçbir zaman çözüm olmayacaktır. Aksine fay hattındabiriken sınıfsal kin patlamaya hazır bir bomba gibibirikecek ve elbet patlayacağı bir mecra bulacaktır.

Av. Zeycan Balcı Şimşek

Van’da düzenlenen operasyon kapsamındaBelediye Başkanı Bekir Kaya’nın da bulunduğu 10BDP’linin tutuklanması Cumhuriyet Caddesi’nde 15Haziran günü düzenlenen miting ile protestoedildi.

Onbinlerce kişinin katıldığı mitingde BDP EşGenel Başkanları Selahattin Demirtaş, GültanKışanak, BDP Milletvekilleri Pervin Buldan, ÖzdalÜçer, Nazmi Gür, Hüsamettin Zenderlioğlu veDemir Çelik, operasyon kapsamında gözaltınaalınan ve serbest bırakılan BDP Van İl BaşkanıMihriban Şah, Bostaniçi Belediye Başkanı NezahatErgüneş yanı sıra BDP yöneticileri yer aldı.

Kışanak: Direnişi kitaplardan öğrenmedik

Mitingde konuşan BDP Eş Genel Başkanı GültanKışanak, Bekir Kaya’nın “Bu kent Kürt kentidir.Kürdistan’ın kentidir ve böyle kalacaktır. Vankentimizin direnişimizin şehirlerindendirhalkımızdan bunu korumasını istiyoruz” mesajınıiletti.

Halkın iradesini bir odaya konulamayacağınısözlerine ekleyen Kışanak, on binlerce kişininmitinge katılmasının operasyonlara gerekli cevabıverdiğini söyledi. Direnişi kitaplardanöğrenmediklerini söyleyen Kışanak, “Biz bu

mücadeleyi zindanlarda işkencelerde, Amedzindanlarında, öğrendik. Eğer Amed zindanlarındaMazlum Doğan’ların direnişi olmasaydı bu gün buhalk burada olmazdı” dedi. 90’lı yıllarda, köyleryakıldığında, faili meçhul cinayetler yaşandığındaKürt halkının hiçbir şekilde pes etmediğini belirtenKışanak, “Bizler her gün bu halkın iradesinesaygısızlık yapan, hakaret edenlerden medetummadık, ummayacağız” diye konuştu.

Demirtaş: Bir tutuklanınca onbinler oluyor

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise,meydanda görüntü alan polislere seslendi.Alandaki binlerce kişiye “Çekin bu görüntüleri veverin bugün bu operasyonların talimatını verenlereve deyin ki biz tutukladık ama bugün meydanlardaon binlerce Bekir Kayalar, Cüneyt Canişler oldudeyin. Gidin deprem döneminde sarayında keyifyapan valiliye deyin ki biz tutukladık amaonbinlercesi meydanlarda” sözleriyle seslenenDemirtaş slogan, alkış ve zılgıtlarla karşılandı. 68“yolsuzluk” davası olan AKP’li eski Van BelediyeBaşkanı Burhan Yenigün’ün şu anda dışarıdaolduğuna dikkat çeken Demirtaş, “Depremdöneminde eliyle halka battaniye ve ekmekdağıtan Bekir Kaya cezaevinde” dedi.

Tutuklamalara kitlesel tepki

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-25

Kent-çevre26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012

Sevda Tepesi için çıkarılan imar izni yeni rantprojelerine emsal karar oldu. Boğaz boyunca yeralan tepelere onyıllardır verilmeyen imar izinleriiçin yol açıldı.

Sermaye gruplarının imar izni yokken düşükbedellerle aldıkları ve onyıllardır bekledikleriarsalar yasal düzenlemelerin ardından bir bir imaraaçılıyor. Sevda Tepesi’ni 28 yıl önce alan KralAbdullah’ın ardından bir başka imar izni başvurusuKutlutaş Holding’ten geldi. Kutlutaş Holding, 30yıl önce satın aldığı 52 dönümlük arsada 5 yıldızlıotel yapabilmek için çalışmalara başladı.

‘Boğaz’ın dokusuna uygun’ olması ile ifadeedilen projeler kentsel dönüşümün kime hizmetettiğini de bir kez daha gösteriyor.

Kutlutaş Holding Yönetim Kurulu BaşkanıNurettin Koçak yaptığı açıklamada rant için 30 yılbeklediklerini söyleyip yapacakları projeyi anlattı.

Koçak bugüne gelene kadar beklettikleri rantprojesi için yaptıklarını şöyle anlattı: “Sarıyer’deBoğaz öngörünümünde bulunan 250 dönüm arsayıaldığımızda üzerinde tuğla fabrikası vardı.Fabrikayı 1987’de yıktık ve bir bölümüneSedatkent’i yaptık. Orası şimdi cennet gibi… 52bin metrekarelik yer ise yeşil alan ilan edildi ve 30yıldır bekliyoruz. Son dönemde ise Boğaziçi İmarMüdürlüğü Boğaz’ın dokusuna uygun iyi birturizm projesiyle gelmemiz durumunda imar iznivereceklerini söylediler.”

Sermayenin 30 yıllık rüyası: Boğaz imarı

Erdoğan’ın nükleer‘bilimi’

Dinci-gerici parti şefi Tayyip Erdoğan AKP’ninMersin İl Kongresi’nde yaptığı genel siyasiaçıklamalarının ardından Mersin’e kurulacaknükleer santrale sözü getirerek “tedbirleri iyialdığınızda, güvenliği hassasiyetle sağladığınızdanükleer santral tehdit içermiyor. Bir yıl boyunca24 saat nükleer santralin kapısında otursanız, biruçak yolculuğunda aldığınız kadar radyasyonalmıyorsunuz. Bu bilimsel bir tespit. Türkiye’ninbüyümesini, Türkiye’nin gelişmesini, Türkiye’ninenerjide dışa bağımlılıktan kurtulmasınıistemeyen çevreler, son derece art niyetlişekilde kampanyalar yürütüyor” dedi.

Nükleer santralin kapısında oturulduğundaalınacak radyasyon az olabilir fakat nükleersantralde üretim sonrası oluşan nükleer atıklarsağlığa zararlıdır ya da nükleer santraldeyaşanacak bir patlama sonrası yayılacakradyasyon atom bombasıyla eşdeğerdir. Vebunun ihtimali olduğu sürece nükleer zararsız vegüvenli değildir.

Sermayenin ihtiyaçları için yapılan bu tercihalternatif tüm enerji kaynaklarını elinin tersiyleitiyorken “zarar” tartışması gündemin esasınıörtmeyi hedeflemektedir.

Erdoğan, Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’ninzemin etüt çalışmaları ve lisanslama başvurusürecini başlattıklarını da ifade ederek nükleersantralin inşa sürecinin yaklaştığını belirtti.

Taksim’e camiyapımına onay

Dinci-gerici partinin Taksim’e cami yapımıprojesine mahkemeden destek geldi. İstanbul 1.İdare Mahkemesi, Şehir Plancıları Odası’nınaçtığı iptal davasını reddetti. Kararda ‘BölgeninMüslüman nüfus yapısı değişti. 100 yıldır camiyapılmadı, ihtiyaç aşikar’ denildi.

Mahkeme, Taksim’e cami yapımına izinveren kararını şöyle gerekçelendirdi:

-Taksim cami alanının öngörülen alanbüyüklüğü ve parselin konumu büyük ölçekli birmimari boyuta ulaşmıyor.

-Tüm önyargılardan uzak tarafsız birgözlemle bilimsel veriler olarak proje kamuyararı açısından olumsuzluk oluşturmuyor.

-İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı,yakın çevresindeki geleneksel mimari ve kentseldoku göz önünde bulundurularak hazırlandığınıve caminin meydandan bağımsız düşünülmesigerektiğini ifade ediyor.

- Büyükşehir Belediyesi mahkemede verdiğisavunmasında, ‘Dava konusu imar planı bölgedeyaşayan halkın ve sivil toplum örgütlerinin yazılıve görsel görüşleri alınarak, bilimsel-teknik vehukuki alt yapısı ile birlikte meri koruma ve imarmevzuatına, planlama teknikleriyle kamuyararına uygundur’ demişti.

Davaya müdahil olarak katılan Taksim CamiKültür ve Sanat Vakfı da ‘Yapılacak Taksim Camiisadece bir ibadet mekanı değil, bir buluşmaodağı olarak algılanması gerekiyor’ dedi.

Böylece, Taksim’e cami yaparak gericiliğisembolleştirmek isteyen dinci parti, mahkemekararı ile desteklenmiş oldu.

İstanbul çilesi‘master planlı’

İstanbul’da köprülerde yapılan “zorunlu” bakımemekçilere çile olmaya devam ediyor. Düzen sözcüleribildik açıklamalara sığınarak bakım çalışmalarınıgerekçelendirmeye çalışırken İTÜ tarafındanhazırlanan bilimsel değerlendirme hiç de böyle birişkence çekilmesi gerekmediğini gösteriyor. İTÜ’nünİstanbul Büyükşehir Belediyesi için hazırladığı UlaşımMaster Planı bu sıkışmayı çözecek alternatiflerisunuyor.

Düzen sözcülerinin yaptıkları açıklamalarsa zulmüartırmaktan başka anlam taşımıyor. Sermayehükümetinin Ulaştırma, Denizcilik ve HaberleşmeBakanı Binali Yıldırım, İstanbullulara “alternatifyolları kullanın” önerisi soruna kendince ‘çözüm’sunarken hangi alternatif yolları ifade ettiği meçhulkaldı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı KadirTopbaş’ın da ‘hemşerilerinden’ “toplu taşım araçlarınıkullanmalarını” önermesi benzer bir absürdlükiçeriyor. Toplu taşıma araçları da aynı köprü trafiğinegireceği için soruna çözüm yine sunulmuyor.

Karayolları Genel Müdürü Cahit Turhan isebakandan ve belediye başkanından bir adım daha ilerigiderek emekçilerle dalga geçti. Turhan, ‘bu süreçtenetkilenmek istemeyen’ İstanbullular’a, “Tatilini

İstanbul dışında geçirme imkanı olanlar İstanbul dışınaçıkarsa İstanbullular da biz de memnun oluruz” dedi.

Böyle büyük bir çalışmanın yapıldığı sırada Haliçköprüsünde de eşzamanlı çalışma başlaması trafiğiyoğunlaştıran ikinci bir etmen oldu. Deniz yolutrafiğini teşvik etmeyen, bu çalışma sürecinde ektarifelerle deniz hatlarının beslenmemesi emekçilereulaşım için köprüyü kullanmak zorunda bırakıyor.

Ulaşım Master Planı’nda diğer dikkat çekilen noktaiki yakadan oluşan şehrin konum hataları. Şehirlerarasıulaşımdaki hatların yüzde 95’i Anadolu üzerindenşekillenirken Merkez otogarı Avrupa yakasındabulunuyor. Bu bile günlük köprü geçişi yapan araçsayısını artırıyor.

Keza aynı şekilde meyve-sebze hali Avrupayakasında bulunmasına karşın ürünün yüzde doksanıAnadolu’dan gelmektedir.

Köprülerin olmadığı dönemlerde taşıt geçişi içinkullanılan Sirkeci-Harem, “Kabataş-Üsküdar” ve“İstinye-Çubuklu” feribot seferleri tekrar kullanımaalınabilirdi.

Bu kadar plansızlık ve kar merkezli çalışmanıngetirdiği trafik yoğunluğuna bir de gece boyuncasadece bir işçi ve bir makina ile çalışılması eklenincedurumun vahameti ortaya çıktı.

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-25

Kent-çevre Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

7 tepeli şehirde büyüyenler için ayrı bir yerivardır mavi dalgalarla yüksek tepede ağaçlarıngölgesinde ufka bakmanın. Çünkü ufukta yalnızobjeler değil umut vardır, hayal vardır. Gündüzündesömürüldüğümüz fabrikalardan çıkıp da evinyolundan önce birkaç dakikalığına da olsa köleliktençıkabilmenin, insanca duygular yaşamanın fırsatıdıro manzaranın parçası olmak.

İşte bunun için Nazım usta da betimlerkenüzerinde durmuş olmalı 7 tepenin. Bir memlekethasretinden öte, özgür düş için özlenen mekan...

Şimdi o tepeler de bir bir tutsak ediliyor.Sermayenin eli uzandıkça uzanıyor ve “Boğaz’ındokusunu bozmayan” imar izinleri her geçen güntürüyor. 30 yıl beklemiş kodaman burjuvalar ve Arapşeyhleri şimdi 50-60 dönümlük arsalarına bir bir oteldikmeye hazırlanıyor. Yakında Boğaz’a paralel tekbir ağaçlık alan kalmayacak. İstanbul Boğazı,betonsuz nefes alabildiği birkaç alanı da böylecekaybediyor.

Düzen saldırdıkça saldırıyor. Sermayeye katılanher rant gericiliğe de güç aşılıyor. Taşı toprağıparaya çevirenler gericiliğin bayrağını dayükseltiyor.

Afet Riski Kanunu, 2B Yasası derken bir de PiyerLoti tepesinin ismi için değişiklikler tartışmayaaçıldı. Bir Fransız’ın ismi neden bu tepeye verilmiş,kabullenemiyorlardı. Eyüp Sultan olsa tepenin ismisorun olmayacaktı; ama bir gavur! Böyle açıkladıAKP’nin Bitlis Milletvekili Vahit Kiler değişikliktalebini. Ve ekledi: kanına dokunuyormuş!

Kendi dininden olmayanı yok sayan zihniyet1930’lu yıllardan beri varolan bir ismi bugün olayaçeviriyor. Çünkü mesele iki kelimelik bir yer ismi ilesınırlı değil. Zaptedilen her mevki ile daha pervasızve daha riyakar hareket eden dinci-gerici düşünceyapısının topluma empoze etmek istediği ön yargıkaygısı. Gericilik güçlendikçe saldırıyor ve gelinenaşamada kendine engel olan adımı atanı hedeftahtasına koyuyor. Tepenin ismi değiştirilerekaslında bir topluma korku salınmak isteniyor.İstenilen “her şeyi alacak, her şeyi kontrol edecekgücümüz var” düşüncesini işçi ve emekçilereempoze etmek. Bir isim değişikliğinin bu anlamagelmesi mübala mı? O zaman Piyer Loti tepesininadının ne ile değiştirilmesini istediklerine bakınız.Karşınıza çıkan kafiyeli bir isim olmaktan çok dahaöte anlamlar barındırır.

İdris-i Bitlisi... Bu ismin önerilmesinin nedeniolarak, tepenin 1930’dan önce bu ismi taşımış olmasıgösterildi. Ancak bu zat yaptıklarıyla dinci-gericicenah için “çok değerli” olduğundan, aradan geçen80 küsür yılın ardından bu teklif sunuluyor.

Kim bu İdris-i Bitlisi?

“Kürtler arasında mezhep ayrılıklarını kışkırtarakKızılbaşları savaşa soktuğunu” anlatan, “Anadolu’yuTürkmen Kızılbaşlardan temizlemek için yeminettiğini ve bu savaşta 40 ile 70 bin arasındaKızılbaşın kesildiğini” aktaran kişi.

Alevi demekten bile imtina eden bu zatınkafatasçı bakışı bugün Vahit Kiler gibilerinalkışlarının nedeni. Kürtlerin tarihinde hainliğin,içerden yenen hançerin adıdır İdris-i Bitlisi.

Sermaye düzeninin bugünkü temsilcisi hersaldırısını bir sistematik ve bütünlük içerisindesunuyor. Bu isim değişikliğinin on yıl veya yedi yıl

önce değil de şimdi çıkmasının nedenleri buradaaranmalı. Bir dizi maske arkasına gizlenerekgüçlenen gericilik bugün her alanda açıksaldırganlığıyla karşımıza çıkıyor. Bu değişikliklerde bunun temsil edildiği simgeler oluyor.

Geçtiğimiz aylarda dinci-gerici parti şefininyaptığı Çorum konuşmasını dinleyin, görürsünüztesadüflerin ne kadar da hayat dışı olduğunu.Alevilerin katledildiği topraklarda Alevilerikatletmeyi öven kişi övülüyor. Dinci partinin şefiErdoğan konuşmasına “Ebu Suud Efendi” pasajınıneden koydu? Çorum’un gurur duyulacak yiğitleridiye saydığı Ebu Suud Efendi, Yavuz SultanSelim’in Şeyhülislam’ı. “Alevilerin canları, malları,namusları size helaldir” diyen bir adamın neden adıyadedilir?

Sadece iki ay geriye gidelim. Ermeni ve Alevileriterörist ilan ederek ‘tenzih’ ettiği günleri hatırlayın.“Hatırlarsanız bizim katılacağımız o ödül töreniesnası sırasında, Almanya’da bazı protesto gösterileriorganize edildi. Kimler organize etti bu protestogösterilerini? Avrupa’daki PKK yandaşları, Ermeniörgüt ve yandaşları. Alevi kardeşlerimi, tümAlevileri tenzih ediyorum, Almanya’da PKK ve

Ermeni örgütleriyle birlikte, isminin başında Alevisıfatı olan bazı dernek ve federasyonlar o gösteriyibirlikte organize ettiler.” Alamadığı ödül madenişçileri adına veriliyordu. Sivas zamanaşımı kararını“hayırlı olsun” diyerek selamlayana en anlamlıcevap meydanlarda verilmişti. Gerici zihniyet bir deterörist ilan ede dursun, emekçilerin öfkesisokaklarda haykırmıştı.

Sorulacak her sorunun geldiği yer gerici güruhunda tepeden bakıp ufukta gördüğü hayale dayanıyor.Onların da hayalleri var. Ağızlarından akansalyalarla ellerindeki kan karışırken, gericiliktengericilik yaratarak daha fazlasını istiyorlar.

Ama onların erişemeyecekleri bir ufuk çizgisivar. Onlar tasmalarını tutan burjuvazinin istediğikadar hayal kurabilir, ete kemiğe bürünebilirler; amabiz kaybedeceğimiz kölelik zincirlerinin ardında birinsanın olmayacağı kadar özgür kalacağız. Biztepeden ufku her seyreylediğimizde bunu görüyoruz.Onlar için tepenin ardında güneş hiç doğmayacak.Onlar güneşi gölgeye iterken tepenin ardındaysa halaumut var. Zira şafak kızıl doğar!

T. Kor

Tepenin ardında güneş doğmayacak!

Yenikapı sahilinde dolgu alan üzerine kurulacakmeydanla sermaye hükümeti alternatif 1 Mayıs alanıyaratmak istiyor.

Taksim Meydanı'nı mücadeleyle kazanan işçi veemekçilerin karşısına ilk olarak "Taksim'iyayalaştırma" projesiyle çıktılar. 'Kentsel dönüşüm'safsatasına sarılarak gizlenen meydanı yenidenemekçilere kapama planları şimdi de alternatif alanyaratma projeleriyle sürdürülüyor.

Kaldı ki bu alternatif alan arayışı için denizindoldurulacak olmasıysa ayrı bir konudur. Doğayıkatletmekte tam bir pervasızlık içinde olan sermayedüzeni için bu proje de yeni bir rant kapısı anlamınada gelmektedir. 715 bin metrekare alana yapılacakdolgu meydan için Yenikapı İDO İskelesi ve balıkçıbarınaklarının bulunduğu yerden, Samatya Eğitim veAraştırma Hastanesi’nin önüne kadar olan alanda

deniz doldurulacak. İstanbul’un yeni meydanı, Fatih ilçesinin

güneyinde, Yenikapı İDO iskelesinin batısında, İSKİYenikapı Atıksu Arıtma tesisinin güneyinde yeralacak. Kuzeyde ise Kennedy Caddesi (Sahilyolu) ilesınırlanacak.

Taksim'e alternatif meydan yapılacak

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-25

Güncel28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012

12 Eylül’den günümüzeişkenceye karşı direniş

Sermaye düzeninin 12 Eylül’ü aklama davasınagönderilen darbe belgelerinin arasında “ıslah” içinöngörülen tecrit ve işkence politikaları açığa çıkıyor.

Genelkurmay Başkanlığı’ndan Ankara 12. AğırCeza Mahkemesi’ne gelen dosyalarda işkencepolitikaları açıkça ifade ediliyor.

“Anarşist veya Terörist Vasıflı veya İdeolojikDüşünceli Hükümlülerin Tretmanı Hakkındaki Plan”başlığıyla verilen belgede tutsakları kimliklerindenvazgeçirmek için tecrit ve işkence temel politika olaraköne çıkarılıyor.

Belgelerde, “aşılayıcı” kitaplar okutulması,psikiyatrik “terapi” uygulanması ve tecrit edilerekbireysel müdahaleler yapılması işkence yöntemleriolarak anlatılıyor. Kimliklerinde kırılma olan kişilerinöncelikle 3 kişilik özel koğuşlara alınması ve daha özelilgilenilmesi vurgulanıyor.

Mahkemeye gönderilirken sansürlenmesine rağmenokunan Ağustos 1983 tarihli bir plandaysa “cerrahi vepsikiyatrik müdahale” uygulanması ifade ediliyor.

Belgelerden çıkan bilgiler arasında ‘köpeksaldırtma’ yönteminin de işkencede kullanıldığı var.Genelkurmay Başkanlığı’nın 8 Aralık 1981 tarihliSıkıyönetim Komutanları Toplantısı’nda “ıslahımümkün olmayan” devrimcilerin bulunduğucezaevlerinde köpek kullanılması kararı alınıyor.

Faşist baskı ve terör karşısında devrimci tutsaklarındirengenliğinin yarattığı acizlik de tüm belgelerde birkez daha görülürken darbe komutanlarının daha fazlaişkence ile çıkış aradığı görülüyor.

Aynı toplantıda alınan kararlardan bir diğeri decezaevlerinde görev yapacak gardiyanlarınkomandolardan ve yakın dövüş deneyimli kişilerdenseçilmesi.

Toplantı tutanaklarında işkence ve baskıuygulamaları şu ifadelerle kayıt altına alınmış:

“Anarşist ve terörist hükümlülerin çalıştırılmasıiçin ayrı prensipler getirilmeli, çalışma kamplarıkurulmalı, ideolojik eğitime fırsat verilmemeli. Şartlısalıverme ile ilgili madde hükümleri anarşist veteröristler için yeniden düzenlenmelidir.

Bugün gardiyanlarda dikkate alındığımemnuniyetle görüldüğü üzere askerliğini komandoolarak yapanlar ve yakın boğuşma spor branşlarındaçalışmış olanlar tercih edilecektir.

Islah ve iyileştirme (Tretman) planı kapsamınagiren anarşist ve terörist vasıflı veya ideolojik düşüncehükümlülerden şartla tahliyeden faydanalacağı süreçıkarıldıktan sonra cezaevlerinde kalan süre bir yılveya daha az onlar dışında hükümlüler intikal planıdahil edilecektir. Hükümlü terörist ve anarşistlerin yenicezaevlerine nakillerine mütakip kalan tutuklularınlider durumda olanları, mutlaka diğerlerindenayrılacak, adli tutuklularla ve hükümlülerle birliktebulundurulmayacaklardır.”

Sadece iki darbeci generalin sanık olarak yer aldığıyargılama oyununda sunulan her belge sermayedevletinin katliamcı, işkenceci yüzünü açığa çıkarıyor.Eli kanlı işkencecileri sadece darbe komutanları olarakgöstermeye çalışan ve göstermelik mahkemelerledevleti aklamaya çalışan her adımda daha fazla bilgisunuluyor. Onyıllardır sürdürülen inkar ve örtbasçabalarına rağmen gizlenemeyen gerçekler sunulanbelge ve dosyalarla düzen hukuku önünde detanımlanmış oluyor.

Direniş geleneği karşısında iflas eden sermayeninkolluk güçleri cerrahi müdahalelerden, köpek

saldırısına, infazlardan tek tip elbise dayatmasınakadar binbir yönteme başvurdular. Uygulanan faşistbaskı ve terör yüzlerce devrimcinin katledilmesi vesakat kalmasına neden olurken yine de düzeninkarşısında devrimci irade yenilmedi. Çekilen onlarcaacı ve bedel karşısında devrimci irade devlete dizçöktürdü.

Keyfi tutuklama terörünü takip edenhapishanelerdeki baskı ve tecrit uygulamalarıkarşısında devrimci direniş kararlılığı sürdürülmekte,bunun karşısında disiplin cezası adı altında en insanive temel hakların gaspı gelmektedir. Direniş üzerinekurulu irade bugün yine hapishanelerde baskı veişkence karşısında devam etmektedir.

12 Eylül askeri darbesinin ardından kaybedilen ve işkence ile öldürüldüğü açığa çıkan Cemil Kırbayır’ınkatli Genelkurmay belgeleri ile yeniden göz önüne serildi.

Genelkurmay Başkanlığı’nın, 12 Eylül davasını gören Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiğidarbe dönemindeki “işkence ve kötü muamele iddiaları”yla ilgili belgelerden birinde Ekim 1980’de gözaltınaalındıktan sonra bir daha haber alınamayan Kırbayır’ın “öldüğü yer” Kars olarak gösterilirken, “öldüğü tarih”ibaresinin karşısında “kayıp” yazıyor.

12 Eylül döneminde düzenlenen ancak üzerinde tarih bulunmayan belgede, Kırbayır ile ilgili “Sorgulamasırasında kaçan sanığın yapılan tahkikat ve operasyonlarda yakalanamadığı, ancak İran’a kaçtığı şeklindeduyumlar alındığı anlaşılmıştır” ifadeleri yer alıyor.

Belgenin, “olayın cereyan şekli” başlıklı bölümü ise şöyle: “Kars Emniyet Müdürlüğü’nde sorgulaması yapılırken 09.10.1980 tarihinde firar eden sanık bugüne kadar

yakalanamamıştır. Ailesinin işkence ile öldüğü iddiası üzerine açılan soruşturmada sorgulama sırasında kaçansanığın yapılan tahkikat ve operasyonlarda yakalanamadığı ancak İran’a kaçtığı şeklinde duyumlar alındığıanlaşılmış olup 14.8.1981 gün AD.MÜŞ.1981/597-2809 sayılı 9’uncu Kolordu Komutanlığı’nın soruşturmasıdevam etmektedir.”

Kırbayır’ın katli belgelerde

Taha bebeğe biber gazı

Polis salldırısında 32 günlük bebeği bile gaza boğdular. İstanbul’da 19 Haziran akşamı yol tartışmasınamüdahale eden polis biber gazıyla kavganın olduğu alandaki herkesi nefessiz bıraktı. Biber gazındanetkilenen bebeğe götürüldüğü hastanede oksijen takviyesi verildi. Doktorların muayene sonrası yaptıklarıaçıklamada “Ani spazmla ölebilirdi” denirken, aile polislerden şikâyetçi olacağını ifade etti.

Anne Suna Şimşek de yaşadığı korku dolu dakikaları şöyle anlattı: “Gözümün önünde eşimi vekayınpederimi dövdüler. Polisi görünce bizi kurtaracak diye rahatladım. Ama polis saldırganları alıpgötüreceğine bize copla saldırdı.”

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-25

Mücadele tarihimizden Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/25 * 22 Haziran 2012

1950’li yıllar tüm dünyada kızıl bayrağın umutolarak dalgalandığı yıllardı. Sosyalizme açılan savaşBerlin’de Reichstag (Almanya parlamentosu) binasınaasılan orak çekiçli sancakla yeni bir döneme girmişti.Artık faşist Naziler yoktu ama emperyalist-kapitalistsistemin de geri çekilmeye niyeti yoktu. Ve böyleceburjuva ideologların “soğuk savaş” dediği dönembaşladı. Artık tek başına SSCB değil, dünyanın her birköşesi sosyalistlere karşı savaş cephesiydi. KoreSavaşı’nın öngünlerinde ilk önce kendi cephe gerisinisavaşa ikna etmek için “büyük tehdit” gösterilmeliydi.Emekçilere görebilecekleri, korkabilecekleri birdüşman sunmaları gerekiyordu ki itirazsız boyuneğilsin.

ABD kendi evinde savaşı hissediyordu. Ekonomikve askeri gücü ile emperyalizmin başkenti ABD,emekçilerin büyüyen mücadelesinden korkuyordu.Bundan dolayı komünistlere yönelik adı konmamış birdarbe süreci başlatıldı. “Cadı avı” benzetmesini hakedecek kadar dayanaksız soruşturmalarla binlerce işçive emekçinin yaşamı kuşatıldı. Tutuklama terörünüidamlar izledi.

Bunlar arasında tüm işçi ve emekçilere baskı veşiddetin nereye varabileceğini göstermek için ikikişinin idamı özellikle öne çıkmaktadır. Çünkü masumolduklarının kanıtlanmasının yanında isnat edilensuçun en ufak delili dahi yoktur. Ama girilen savaşdönemi için diş göstermek gerektiğini sınıf kimliğiylebilen ABD yönetimi idamı hiç tereddütsüz uyguladı.

“SSCB casusu olmak”, “atom bombasınınbilgilerini Rusya’ya aktarmak”, “vatan hainliği”Rosenbergler için isnat edilen suçlardı. Julius veEthel’in Amerikan Komünist Partisi (CPUSA) üyesiolması ve düşüncelerini tüm meşruluğuyla işçi veemekçiler arasında ifade ediyor olmaları düzen içinyeterli oldu. 19 Haziran 1953’te iki eş, anne ve baba,elektrikli sandalyede idam edildi. Rosenbergler’inhikayesi böyle bitmedi elbette.

“... davamıza ilişkin olgularınyaygınlaştırılması, tarihe hakikate uygunşekilde geçeceğinin teminatı demektir”**

Julius Rosenberg’in öngörüsü gerçek oldu. Davasüreci emekçilerin mücadelesinde bir silah oldu.Gerçekleri anlatma, kapitalizmin vahşetini teşhiretmede somut sonuçtular. Ve ABD tarafından yazılanresmi tarihi parçalayıp atarak aradan geçen 59 yıllıkzamana inat herkesin gerçeğe ulaşmasını sağladılar.ABD yönetiminin “tavizsiz” idam kararı emekçilerinde dünyanın dört bir yanında tavizsiz mücadelesiylekarşılandı. Kurulan komiteler ve eşzamanlı eylemlerleRosenbergler’e özgürlük talebi yükseltildi. Onlarızindandan çıkaramasalar da baskı ve şiddete dayananiktidarların karşısında da diz çökülmedi.

“Amerikan Karşıtı Faaliyetleri AraştırmaKomitesi” eliyle yürütülen soruşturmalar kamuya açıkbirer linç kürsüsüne dönüştürüldü. Bu tezgahtan birçoksanatçı, akademisyen ve sosyalist geçirilecekti.Senatör McCarthy eliyle yürütüldüğü için onlaözdeşleşen baskı ve sıkıyönetim sürecindeRosenbergler hedefti. Tam da Sacco ve Vanzettiidamlarında olduğu gibi... ABD’nin tarihi tüm ilerici

ve devrimci düşünce zeminlerini boğmak için yapılanidamların tarihidir. 1 Mayıs’ı yaratanlardan nicelerinesüreç hep tekerrür eder...

“Neredeyse gün doğacaktı Herkes gibi kalkacaktınız Belki daha uykunuz da vardı Geceniz geliyor aklıma

Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma”***

Burjuvazinin biçtiği annelik, baskının da temeldayanağı yapılır. İki çocuk annesi bir kadınaçocuklarını öksüz ve yetim bırakmamak içinsuçlamaları eşine yıkma önerisi işkencelerin en ağırolanıdır. Ama özgürlüğe sahip çıktıkları gibi aşklarınada sahip çıktılar. Onursuz ve diz çökerek yaşanacakaşkları yoktu. Çocuklarını geride bırakarak, bir dahasarılamayacak olduğunu bilerek ama son kez birlikteyürüyüşe çıkarak idama gittiler.

“İnancımıza bağlılığımız,yaşama bağlılığımızdan daha güçlü!”

ABD, Rosenbergler’in tüm dava süreci boyunca

tecrit ve kimliksizleştirme politikalarını uygulamıştır.Rosenbergler’in idamından daha değerli bir sonuçolacağından emin oldukları bu saldırılarsa ne Ethel nede Julius Rosenberg’te ekili olmuştur. Tecrit vekimliksizleştirme politikalarının duvara çarpa çarpadağılmasıyla idam artık tek sonuç olarak kalmıştır.

Son mektuplarında yazdıklarıyla hala “dışarıya”umut taşıdıkları, inançlarını düşüncelerin lekesizliğineadadıkları okunur. Son sözü dolaysız olarak onlarabırakmak boynumuzun borcudur...

“Barış, ekmek ve gül için savaşta, celladı sakin bironurla, güvenle ve geleceğe bakarak bekliyoruz.İnancımızı yitirmeyeceğiz. Her zaman olduğu gibi...” -Julius Rosenberg

“Lekesiz olduğumuzu unutmayın; ve unutmayın ki,uygarlığın, yaşamak için öldürmek gerekmediğiniöğrenecek kadar gelişmediğini çok iyi anlamışbulunuyoruz; bayrağı başkalarına teslim ettiğimizinancıyla içimiz rahat.” - Ethel Rosenberg

T. Kor*Ethel Rosenberg**Julius Rosenberg*** Melih Cevdet Anday’ın Rosenbergler’e

yazdığı “Anı” şiiri

Lekesiz düşünceler taşıyanların idamından 59 yıl sonra, anıları önünde saygıyla...

“Amerikan faşizminin ilkkurbanlarıyız”*

Sermaye hükümeti AKP daha fazla yönetim vekontrol istiyor. “Devlet Sırrı Kanun Tasarısı” ilehükümet şefi Erdoğan ve bir dizi bakandan oluşankomisyon “devlet sırrı” belirleme yetkisine sahipolacak. “Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu” adıylakurgulanan komisyon devlete ait tüm bilgilerinaçıklanıp açıklanmamasına onay veren, devlet sırrıilan ettiği konuların 50 yıl açıklanmasını yasaklayanbir konuma sahip olacak.

Oluşturulacak “Devlet Sırrı DeğerlendirmeKurulu” sermaye hükümetinin temel saldırıpoltikalarını hayata geçiren temel bileşendenoluşacak. Adalet, Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunmabakanları üye olarak yer alırken Erdoğan da başkan

olarak görev alacak. Toplum üzerinde uygulanan baskı ve şiddetin bir

başka boyutu da bilgilere uygulanacak sansürleişletilecek. Gerçekler gizlenerek işçi ve emekçilerintepkisi kontrol edilmek isteniyor. Geçmiş sermayehükümetlerinin de sığındığı bu yöntem örtülü ödenekgibi bir dizi isim altında uygulanıyordu. Özel yetkilimahkemelerin de bugün sıkça kullandığı ‘dosyadagizlilik kararı’, böylece devletin tüm yönetim erkindekullanılacak. Yeni haliyle daha kapsamlı ve tek birelde toplanmış olarak uygulamada olacak.

Böylece Roboski katliamı gibi süren soruştumave meclis komisyonlarına açıklama yapılmaksızın“devlet sırrı” denilerek bilgiler sunulmayacak.

Devlet suçlarını saklama peşinde

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-25

Devlet terörü30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/25 *22 Haziran 2012

İstanbul’da Yürüyüş dergisi satarken polis saldırısıile gözaltına alınan, önce İstinye’deki poliskarakolunda, ardından da Metris Cezaevi’nde gördüğüişkenceler nedeniyle yaşamını yitiren Engin Çeber’indavasının bir duruşması daha yapıldı.

Daha önce haklarında verilen hüküm Yargıtaytarafından bozulan 52 işkenceci sanığın yargılanmasına18 Haziran günü Bakırköy 14. Ağır CezaMahkemesi’nde devam edildi.

Duruşmada mahkeme heyetinin Adli Tıp Kurumu 1.İhtisas Kurulu’nun Çeber’in katledilmesi ile ilgiliolarak hazırladığı raporun ulaştığını belirtmesininardından konuşan müdahil avukatlardan Ebru Timtikyapılan keşif ve tanıkların olayı yeniden anlatmasıylaişkencenin tekrar ortaya çıktığını vurguladı. Keşifleilgili hazırlanan bilirkişi raporunun ise taraflı olduğunuiddia eden avukat Timtik, “Bu bilirkişi raporu sanıkFuat Karaosmanoğlu’nu kurtarma operasyonudur.”dedi.

İşkenceci sanıkların işkence yaptıklarınıreddetmeleri karşısında, cezaevinde Çeber’in yanındakalan müdahil Özgür Karakaya ise sanıkların veavukatlarının beyanlarına itiraz ederek, “işkenceyi tümMetris duydu” dedi.

Adliye önünde eylem

Duruşma öncesinde adliye önünde basın açıklamasıyapan Halk Cephesi, “işkence insanlık suçudur”diyerek işkencecilerin bırakılmasının işkenceyimeşrulaştıracağını belirtti.

“AKP Engin Çeber’in katilini koruyor. Katillerdenhesap soracağız!” pankartı açan Halk Cepheliler

duruşma boyunca “Katiller halka hesap verecek!” ve“Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!” sloganları attılar.

Adliye önünde dava ile ilgili açıklama yapanmüdahil avukat Ebru Timtik, “Keşifle berabermahkeme heyeti gördü ki yapılan savunmaların hepsiyalandır. Olay ortaya çıkmıştır. İşkencenin görülmemişolması imkansız. Adli tıp raporu da darbelerin ölümden4-5 gün önce meydana geldiğini ortaya koydu. Raporsanıkların savunmalarını boşa çıkardı” diye konuştu.Timtik, “Tutuklulukla ilgili süre 5 yıldır. Bu 5 yıldolmadan bu kararın çıkması ve onaylanması gerekli.Aksi takdirde katiller sokakta ellerini kollarınısallayarak gezecekler. Sanık polisler ellerini kollarınısallayarak zaten gezmekte. En azından elimizde kalangardiyanların, yaptıkları işkence suçunun cezasınıçekmeleri. Burada yargılanan sokakta gaz bombalarıylabaşlayan Türkiyedeki işkence gerçeğidir” dedi.

Yargıtay “usulden” bozmuştu

Engin Çeber’in işkence ile katledilmesine ilişkin 1Haziran 2010’da karar veren mahkeme sanıklar MetrisCezaevi 2. müdürü Fuat Karaosmanoğlu, gardiyanSelahattin Apaydın, Nihat Kızılkaya ve SamiErgazi’nin “işkence sonucu ölüme neden olmak”suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılmasına kararvermişti. 17 sanık hakkında da 5 ay ile 7 yıl 6 ayarasında değişen hapis cezaları veren mahkeme heyeti,39 sanığın ise beraatına hükmetmişti. Ancak Yargıtaykararı, “hukuk yararları birbirine uygun olmayansanıkların, aynı avukat tarafından temsil edildiği”gerekçesiyle 52 sanık açısından bozmuştu.

Çeber’e işkence davasıgörüldü

Yol tartışmasındapolis şiddeti

İstanbul Fatih’te polislerin bir şoförü “yolverme” tartışmasından dolayı linç ettiğigörüntüler ortaya çıktı. Cep telefonuyla çekilengörüntülerde ailesiyle yolculuk ederken tartışmasonrası araçtan indirilen kişi feci şekildedövülüyor.

Eşinin yalvarıp durdurma çabalarına da aldırışetmeyen polisler, yere düşen kişiyi tekme vekemerlerle dövmeye devam etti. 19 Haziran saat02.30 sıralarında yaşanan polis saldırısındapervasız saldırı önce tenha bir yere geçilerekdaha sonra da ekip otosunda devam ediyor.

Polisler, yardıma gelen çevredeki esnafı datersleyerek uzaklaştırıyor. Eşi ve çocuklarınıngözleri önünde dayak yiyen şahıs, polis aracınabindirilerek bir de gözaltı uygulamasına maruzkalıyor.

İçişleri Bakanlığı görüntülerin açığa çıkmasısonrası soruşturma başlatmak zorunda kalırkenpolis şiddetine karşı gerçekte hiçbir işlemyapılmıyor.

Beyoğlu’nda polisterörü

İstanbul Beyoğlu’nda bir polis terörü dahayaşandı. 7 Haziran’da arkadaşlarıyla beraberTaksim’e giden Murat Şalcı isimli genç,yanlışlıkla omzu bir kadına çarpınca üç genç ilegrup arasında tartışma çıktı.

Olayın hemen ardından üç genç, sivil polislertarafından cadde ortasında öldüresiye dövüldüve Şalcı beyin kanaması geçirdi.

Polis terörüne maruz kalan Kurt, Usal veŞalcı olayın ardından Taksim Polis Merkezi’negötürüldü. Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 5gün hastanede yatan Şalcı, taburcu olduktansonra 14 Haziran’da savcılığa ifade verdi.

Polis dayağının ardından beyin kanamasıgeçirdiği raporlarla sabit olan Şalcı,nezarethanede kaldığı geceyi de baygınlıksebebiyle hatırlamadığını söyledi. Şalcı savcılığaverdiği ifadede olayı ve sonrasını şöyle anlattı:

“Sivil giyimli biri boğazımı sıkıp yüzümeyumruk attı. Yumruklayan kişinin polisolduğunu bilmediğim için ben de yumruksalladım. 8-9 kişi daha geldi. Yerde ellerimikelepçelediler. Tekme atmaya başladılar.Özellikle başıma vuruyorlardı. Kendimdengeçtim, sonrasını hatırlamıyorum.”

İfadesinde, doktorların 4 ay süreyle kontrolaltında kalması gerektiğini belirttiğini söyleyenŞalcı, “Beş gün Taksim İlkyardım Hastanesi’ndetedavi gördüm. Darp sonucu beyin kanamasıgeçirdim” dedi.

Cezaevinde işkence sonucu katledilen EnginÇeber'in, polis işkencesine maruz kaldığı İstinyePolis Karakolu'na düzenlenen eylemde DHKP-Cmilitanı Erdal Dalgıç (Gazi) şehit düştü.

12 Haziran 2012 tarihinde akşam saat 23.00sıralarında İstanbul Sarıyer İstinye Polis Karakolu’nayönelik eylem sırasında polisle girdiği çatışmadaşehit düşen Dalgıç'ın ölümüne ilişkin açıklama yapan

Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi eylemi üstlendi. İstanbul Avcılar ve Gaziosmanpaşa'da polise

yönelik eylemleri de Devrimci Halk KurtuluşCephesi (DHKC) üstlendi. Avcılar'da bir polisin ağıryaralanması, Gaziosmanpaşa'da ise bir polisin ölmesiile sonuçlanan eylemlere dair açıklama yapan DHKC,“Sabrımız kadar öfkemiz de büyüktür” dedi.

DHKC’den açıklama

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-25

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerinyakınları, Galatasaray Lisesi önündegerçekleştirdikleri Vicdan Nöbeti eyleminin5.’sini 17 Haziran günü yaptı. EylemdeAnkara OSTİM-İvedik patlamalarındahayatını kaybeden işçilerin aileleri vardı.

OSTİM-İvedik’te ölen işçilerin aileleriadına Demet Gürer basın açıklamasında işgüvenliği için, sağlıklı yaşam koşulları için,kanun dışı çalışma koşullarını sona erdirmekiçin tüm iş cinayeti davalarının takipçisiolacaklarını ifade etti.

Gürer, iş cinayetlerini önlemek içintaleplerini şöyle sıraladı: “28 Nisan tarihinintüm dünya ülkelerinde olduğu gibi işkazalarında hayatlarını kaybedenler için anmave yas günü ilan edilmesi, davalarda tümsorumluların yargılanmasına engel çıkaranbürokratik engellerin çözülmesini vesendikaların, meslek odalarının, aileler veavukatlarının önerileri doğrultusundadeğiştirilmesini istiyoruz.”

Ailelerin avukatı Murat Kemal Gündüz,dava sürecini aktardı. Gündüz, iddianameyihazırlayan savcının ilk aşamada “gerekliönlemler alınmış olsaydı dahi patlamaolacağı” şeklinde görüş belirterek sorumlularıakladığını kaydetti. Av. Gündüz, şimdiyekadar 7 duruşma geçmesine rağmenmahkemenin 3. bilirkişi raporunu beklediğinibelirtti.

Patlamada yaşamını yitiren DenizDemirbaş’ın annesi Esma Demirbaş,“çocuklarımızın ölümüne sebep olanlar çıkıpkonuşsun. Sonuna kadar davamızın takipçisiolacağız” dedi.

Davutpaşa patlamasında yaşamınıyitirenlerin aileleri, iş cinayetine kurban gidenset işçisi Selin Erdem, gazeteci Cem Emir veTEDAŞ işçisi Erkan Keleş’in aileleri deeyleme katıldılar.

‘Vicdan nöbeti’sürüyor

Cumartesi Anneleri, eylemlerinin 377. haftasındaHasan Gülünay’ın akıbetini sordu. Yapılanaçıklamalarda, kayıpların akıbetlerinin açığaçıkarılması, sorumluların cezalandırılmasının sistemtarafından engellendiği vurgulanarak, sisteme boyuneğilmeyeceği belirtildi.

Hasan Gülünay’ın eşi Birsen Gülünay, eylemde sözalarak eşinin ve babasının hesabını sormaya devamedeceğini belirtti. Eşinin TKP/ML’ye bağlı bir devrimciolduğunu belirten Gülünay, eşiyle ve 1 Mayıs 1977’tekatledilen babası ile gurur duyduğunu belirtti.

Avukat Gül Altay da söz alarak, davalarınzamanaşımına uğratılmakla yüzyüze olduğunu, fakatinsanlığa karşı işlenmiş suçların zamanaşımınauğramayacağını vurguladı.

İnsan Hakları Derneği adına açıklamayı MeltemSelvi okudu. Selvi açıklamada yargı ve yasalar eliylesuçluların korunduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:“Bütün engellemelere rağmen açılmak zorunda kalınansoruşturmalar ise zamanaşımı gerekçesiyle kapatılmakistenmektedir. Oysa uluslararası hukuka göre, zorlakaybetme insanlığa karşı suç kapsamındadır vezamanaşımına uğraması mümkün değildir.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Analar susmayacak!”

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği(PSAKD) Çiğli Şubesi tarafından organizeedilen futbol turnuvası geçtiğimiz haftabaşladı.

“Kültürel yozlaşmaya hayır!” şiarıyladüzenlenen 2. Geleneksel FutbolTurnuvası’na 16 takım katılıyor. Maç öncesitakımlarla hatıra fotoğrafı çektirilirkenturnuvanın dostluk içinde sürmesiamaçlanıyor. Grup eleme usulüyleoynanacak turnuvada yöre dernekleri,devrimci kurumlar ve yerel takımlardanoluşan takımlar yer alıyor. Çiğli Belediyesi,Güzeltepe futbol sahasında oynananmaçlarda dereceye giren takımlara ödüllerverilecek. 1,5 ay sürmesi beklenen turnuva,gerçekleştirilecek bir etkinlikle bitirilecek.Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ÇiğliŞubesi yozlaşmaya karşı verdiği mücadelede herkesin desteğini beklediğini ifade ederek turnuvaya çağırdı.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Çiğli’de PSAKD futbol turnuvası

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-25