SY Kızıl Bayrak 12-08

32

description

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-08 / Şubat

Transcript of SY Kızıl Bayrak 12-08

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSermaye iktidarı kıdem tazminatına el atmayahazırlanıyor…….......................... . . . . . 3Faşist baskı ve zorbalıkla toplumsalmücadelenin önüalınamayacak!...…........… . . . . . . . . . . 4Dinci-gerici güçler arasındauzlaşma….....… . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5Dinci-Amerikancı rejim ırkçı-inkarcıpolitikada ısrarlı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Roboski’nin sorumluluğundankurtulamazsınız! ... . . . . . . . . . . . . . . . . . 7Kürt halkı ‘anadil’ talebiyle sokaklara çıktı....... . . . . . . . . . . . . . . . . . 8“Örgütlenmeli ve sonuna kadarmücadele etmeliyiz!”..... . . . . . . . . . . . . 9“Katil NATO, işbirlikçi-uşak TC!”… . 10Maliye emekçilerinden 1 günlük grev.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11“Kadınlar evde,işyerinde direnişte”...... . . . . . . . . . . . . 12“Örgütlenmeyi Çiğli Organize’yeyaymalıyız”.…...… . . . . . . . . . . . . . . . 13İMO’da direniş başladı!....… . . . . . . . . 14Taşeron işçileri hakları için Ankara yolunda...… . . . . . . . . . . . . . . . 15Bahar süreci ve kitle çalışması üzerine. . . . . . . . . . . 16-17BDSP’nin 8 Mart etkinlikleri programı... . . . . . . . . . . . . . . 18Emekçi kadınlara devrimci 8 Mart çağrısı.... . . . . . . . . . . 19BDSP’nin devrimci baharçalışmalarından... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20TC ve kriz süreci - Volkan Yaraşır...... . 21Sokak eylemleri Romanya’da hükümeti devirdi.....….. . . 22Dünya çapında grevler... ….....….. . . . . 23Cumhurbaşkanı Wulff’un istifası vesonrası….....….. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24Almanya’da metal işkolu toplu iş sözleşmeleri başladı..…… . . . . 25Kavganın baharında gençliği devrime kazanalım!........ . . . . . . . . . . . . 26İstanbul Eğitim-Sen 6 Nol Şube Başkanı İsmet Akça ile konuştuk..... . . . 27Devrimci müzik çalışması üzerine . . . . 28Bir yağma, talan ve rant projesi:Haydarpaşa . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Sermaye hükümeti AKP kıdem tazminatının gaspısaldırısını yeniden gündeme getirdi. Son Üçlü DanışmaKurulu toplantısında konuşan Çalışma Bakanı, Türk-İş veHak-İş'e kıdem tazminatının fona devri konusunda görüşbildirmeleri için 23 Şubat'ı son tarih olarak gösterdi. Butarihten hemen sonra AKP hükümetinin kıdemtazminatının gaspına ilişkin yasal düzenlemeleri meclisegetireceği ifade ediliyor. Sendikalar cephesindeki ihanetçemberi ve suskunluk fesadı, dinci-parti AKP'nin böylesikapsamlı bir saldırıya girişmesini kolaylaştırıyor.

Öte yandan, sermaye devleti Kürt hareketine vedevrimci-ilerici sol güçlere dizginsizce saldırmaya devamediyor. Geçtiğimiz hafta “KCK operasyonları”kapsamında aralarında KESK'lilerin de olduğu yüzlercekişi gözaltına alındı, onlarcası tutuklandı. Öcalan'ınTürkiye'ye getirilişinin 13. yıldönümünde azgın devletterörüne rağmen alanlara çıkan Kürt halkı ise bir kez daha'direniş' mesajı verdi. BDP Eş Genel Başkanı SelahattinDemirtaş Kürt sorununda 'düzen içi çözüm' beklentisininifadesi olan 8 maddelik öneri paketi sundu. Söz konusugelişmeler, “Kürt hareketinin sorunu direnmekapasitesinde değil fakat izlediği stratejik çizgidedir”tespitinin doğruluğuna da bir kez daha işaret etmiş oluyor.

İktidar ve rant paylaşımı uğruna kavgaya tutuşandinci-gerici koalisyonun tarafları, Kürt halkına ve işçi-emekçilere dönük saldırılar söz konusu olduğunda “kutsalittifaka” dört elle sarılmakta gecikmiyorlar. Kürtsorunundaki imha-inkar ve asimilasyon politikasınıderinleştiren, işçi ve emekçilere dayattığı sefaleti ise dahada ağırlaştıran sermaye iktidarının bahar dönemiylebirlikte yoğunlaştırma ihtiyacı duyduğu bu saldırganlık,açık ki tüm gerilimlere rağmen dinci-gerici koalisyoneliyle sürdürülmeye devam edecek.

Kürt halkı ile işçi ve emekçi kitleleri bahar süreciylebirlikte böylesi bir tablo beklerken, saldırıların vardığınokta, gaspedilmeye çalışılan hakların kritik boyutu vedüzenin iç gerilimleri bu cendereyi devrimci bir eksendeaşmak için fazlasıyla olanak bulunduğunu gösteriyor. Buaçıdan Kürt halkının halihazırda süregelen direnmekararlılığını ve sınıfın saflarındaki mücadele eğilimlerinidevrimci baharı kazanmanın olanaklarına çevirmek,devrimci güçler ve komünistler açısından yüklenilmesi

gereken temel politik hattı oluşturuyor. Sınıf devrimcileri, “sermayenin karanlığına karşı

emeğin baharını kazanma” hedefi doğrultusundabulundukları tüm alanlarda çok yönlü bir yüklenmeiçerisine girmiş bulunuyorlar. Baharı kızıllaştırmanın ilkdurağı olan 8 Mart'ı tarihsel-sınıfsal özüne uygun birşekilde kutlamak ve kitlesel-militan bir mücadele gününeçevirmek için kapsamlı bir çalışmayla emekçileresesleniyorlar.

Sınıf devrimcileri, saldırıları püskürtmek ve devrimcibaharı kazanmak için tüm güç ve olanaklarını seferberetmeye devam edecektir.

***Direnişçi Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinin

Ankara yürüyüşü başladı. CHP’li Maltepe Belediyesiyönetiminin işten atma saldırısı ve taşeron köleliğinekarşı CHP Genel Merkezi’ne yürüyüş başlatan işçiler,“Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!” şiarıylamücadelelerini büyüterek sınıf kardeşlerine izlenmesigereken yolu gösteriyorlar. Maltepe Belediyesi taşeronişçilerinin bu anlamlı mücadelesine destek olmak,direnişlerini farklı kentlerdeki işçi ve emekçilerin degündemine sokmak, devrimci baharı kazanma iradesiaçısından da oldukça önemli bir noktada duruyor.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Bahar sürecine girdiğimiz şu günlerde AKP iktidarıkıdem tazminatının gaspını yeniden gündeme getirdi.Özel istihdam büroları uygulaması ve GSS yasasınınyürürlüğe girmesinin hemen ardından kıdemtazminatına el atma cüretini gösteren sermaye ve onundinci gerici hükümeti, adeta işçi sınıfı ve emekçileremeydan okuyor.

Kıdem tazminatının gaspının gündeme getirilmesi,sosyal yıkım saldırılarının kritik bir eşiğe dayandığıanlamına geliyor. Zira kırıntı düzeyine geriletilen işçisınıfının kazanımlarının içinde tek kayda değer olanıkıdem tazminatıdır. Diğer kazanımlar büyük ölçüdetörpülenmiş veya gasp edilmiş durumdadır.Dolayısıyla sermaye baronları ve emperyalistlerinhizmetindeki AKP iktidarının kıdem tazminatına gözdikme fütursuzluğunu göstermesi, artık bıçağınkemiğe dayandığı anlamına geliyor. İşçi sınıfı bukapsamdaki bir saldırıyı püskürtemezse eğer, köleliğiresmen kabul etmiş olacaktır.

Türk-İş, Hak-İş ve TİSK’in katılımıylagerçekleştirilen “Üçlü Danışma Kurulu” toplantısındakonuşan Çalışma Bakanı, Türk-İş ve Hak-İş’e kıdemtazminatının fona devri konusunda görüş bildirmeleriiçin 23 Şubat’a kadar süre tanıdı. AKP’li bakanındayatmacı tutumu, dinci gerici hükümetin, fonadevretmek adı altında kıdem tazminatını biran öncegasp etmek istediğinin işareti sayılıyor. Nitekimyansıyan bilgilere göre hükümet, 23 Şubat’tan sonrasaldırı sürecini fiilen başlatmaya hazırlanıyor.

Kendi içinde iktidar ve rant uğruna çatışan dincikoalisyon, Kürt halkına saldırı örneğinde olduğu gibi,kıdem tazminatının gaspı konusunda da uyum içindehareket ediyor. Birbirine kılıç sallayanların, sırt sırtaverip işçi sınıfına karşı birlikte saldırıya geçmeleri,dinci gerici koalisyonun her iki kanadıyla “sermayeuşağı/emekçi düşmanı” olduğunu gösteriyor.

Üçlü danışma toplantısına katılan Türk-İş’le Hak-İş ikilisinin sessizliğini koruması, her ikikonfederasyona hakim ihanetçi anlayışın, bu kapsamlısaldırı için AKP ile suç ortaklığı yapmayahazırlandıkları izlenimini güçlendiriyor.

Dinci gericiliğin sendikal alandaki uzantısı olanHak-İş yöneticileri, alenen AKP ile suç ortaklığıyapıyor. İşçilerin dini inançlarını istismar eden bugerici-yoz anlayışın temsilcileri, sermaye önündesecde etmekle kalmıyor, işçileri de aynı alçaltıcıduruma düşürmek için çaba sarf ediyorlar.

Geçmiş açıklamalarında “kıdem tazminatına elsürülmesini genel grev nedeni sayarız” türündenkeskin ifadeler kullanan Türk-İş ağalarının ise sesiçıkmıyor. Sendikayı dinci gericiliğin çiftliği halinegetirmek için çaba sarf eden Türk-İş şeflerinin, kıdemtazminatını savunmak için genel grev kararı almalarınıelbette beklemiyoruz. Ancak üçlü danışmatoplantılarına katılıp, kıdem tazminatı hakkının gaspıiçin AKP ile suç ortaklığı yapmaya hazırlanmaları, budüşkün ağaların ihanette sınır tanımadıklarının çarpıcıgöstergesidir.

Bu noktada konfederasyona egemen gericizihniyete muhalif olan sendikalara özel bir sorumluluk

düşmektedir. Hem konfederasyonun tepesineçöreklenen ihanetçi anlayışı işçi sınıfı nezdinde teşhiredip mahkûm etmek, hem de bu saldırıyı militan grevve direnişlerle püskürtmek için... Vurgulamakgerekiyor ki, “sendikal güç birliği” oluşturan muhalifsendikaların en ciddi handikaplarından biri, Türk-İş’inağalarına karşı net bir tutum alma noktasındakikararsızlıklarıdır. Bu tutumun gerekçesi ne olursaolsun, kıdem tazminatının gaspı gibi kapsamlı birsaldırıyla suç ortaklığına hazırlanan Türk-İş ağalarınakarşı net tutum almayanların muhalifliklerinin hiçbirciddiyeti kalmayacaktır.

Yakın zamanda genel kurulunu gerçekleştirenDİSK’in sergilediği tablo da pek içi açıcı değil. Suya-sabuna dokunmaktan kaçınan bir anlayışın genelkurula damgasını vurduğu, dahası bu anlayışınDİSK’in yeni yönetiminde belirleyici olduğu dikkatealınırsa, adında devrimci kavramı geçse de bukonfederasyondan da dişe dokunur bir mücadele hattıörgütlemesini beklemek gerçekçi bir yaklaşımolmayacaktır.

AKP iktidarının bu konudaki pervasızlığının temelnedenlerinden biri, sendikalara egemen zihniyetlerinya suç ortaklığına hazır (Türk-İş, Hak-İş) ya dagöstermelik eylemlerin ötesine geçme niyet veiddiasından yoksun (DİSK) olmalarındankaynaklanıyor.

Saldırının kapsamı ile sendikalara egemen

zihniyet, ilerici öncü işçiler ile sınıf devrimcilerininsorumluluğunu ağırlaştırıyor. Zira sermayenin AKPeliyle gündeme getirdiği saldırının niteliği ve busaldırının püskürtülmesinin işçi sınıfının geleceğiaçısından taşıdığı önem, tüm güç ve olanakların,birikim ve araçların seferber edildiği militan birmücadelenin örgütlenmesini zorunlu kılmaktadır. Sınıfadına hareket etme niyeti taşıyan az sayıda sendikacıyıharekete geçirmenin yolu da tabandan üste doğrubasınç uygulamaktan geçiyor. Kıdem tazminatınıngaspı, sınıfın ilerici öncü kesimlerinde ciddi tepkilerinaçığa çıkmasını sağlayacaktır. Taban örgütlülüklerininönemi bu noktada daha da önem kazanıyor. Zira hemortaya çıkacak tepkinin örgütlü bir güç olarak eylemegeçebilmesi hem de sendikal korucuların olası birhareketin gelişimini baltalamak için çevirecekleridolapların boşa düşürülmesi noktasında inisiyatiflitaban örgütlülükleri hayati bir rol oynayacaktır.

Bahar sürecine girmiş olmamız, öncelikle sınıfınilerici öncü kesimlerini harekete geçirmek açısındanönemli olanaklar sunuyor. Bu noktada sınıfınsaflarındaki mücadele eğilimini devrimci baharıkazanmanın olanağına çevirmek, devrimci baharı ise,sermayenin pervasız saldırılarını püskürtmemücadelesini güçlendirmenin olanağına çevirmekgerekiyor. Hareketin bu iki kanaldan birbirinigüçlendirmesi, sınıf hareketinin içine sıkıştığıcendereyi aşma sürecinin başlangıcı olabilecektir.

Sermaye iktidarı kıdem tazminatına el atmaya hazırlanıyor...

Saldırıyı püskürtmek vedevrimci baharı kazanmak için

güç ve olanakları seferber edelim!

Saldırının kapsamı ile sendikalara egemen zihniyet, ilerici öncü işçiler ile sınıfdevrimcilerinin sorumluluğunu ağırlaştırıyor. Zira sermayenin AKP eliyle gündemegetirdiği saldırının niteliği ve bu saldırının püskürtülmesinin işçi sınıfının geleceğiaçısından taşıdığı önem, tüm güç ve olanakların, birikim ve araçların seferber edildiğimilitan bir mücadelenin örgütlenmesini zorunlu kılmaktadır.

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Dinci-gerici güçler arasındaki çıkar dalaşı şimdilikyatışmış görünüyor. AKP şefleri sahip olduklarısiyasal avantajları kullanarak MİT’i koruma altınaaldılar ve polis örgütüne bazı müdahaleler yaptılar.AKP şefi Erdoğan bu arada, “atanmışların seçilmişleremüdahalesine geçit vermeyeceğiz” diyerek, hemdişlerini gösterdi hem de tabanına seslendi. Kavganınbu raundu AKP şeflerinin bu güç gösterisiyle sonaermiş oldu. Ancak kavganın farklı biçimlerde süreceğiaçıktır. Birçoklarının ifade ettiği gibi, kırılan vazoşimdilik yapıştırılmıştır, ancak o artık çatlak birvazodur.

Yaşanan çatışmanın en önemli sonuçlarından birisi,AKP şeflerinin kendileri için burjuva hukukuiçerisinde bir dokunulmazlık alanı yaratmışolmalarıdır. AKP şefleri ve onların güdümündekidevlet organları istediklerini yapma özgürlüğüneulaşmışlardır. Bu, faşist askeri darbe dönemlerindeyaratılan türden bir dokunulmazlık zırhı demektir.Böylelikle AKP şefleri bu dönemden faşist rejimlerinidaha da sağlamlaştırarak çıkmışlardır.

Kuşkusuz dinci-gerici iktidar bu gücünü özündekardeş oldukları burjuva cenahtaki hasımlarına karşıdeğil, asıl olarak toplumsal muhalefete karşıkullanacaktır. İlerici ve devrimci siyasal güçler ileKürt hareketinin bastırılması için azgın bir zorbalıkrejimi uygulayanlar, böylelikle ellerini daha darahatlatmışlardır. Bu, baskı ve zorbalıkta tam birkeyfiyet demektir.

İlerici ve devrimci güçler esas olarak sürecin buyönüne dikkat göstermelidirler. Emperyalizm vetekelci burjuvazi adına ülkeyi yöneten AKP gericiliğiçeşitli kılıflar altında faşist baskı rejimini herbakımdan meşrulaştırmakta ve zorbalıkta sınırtanımamaktadır.

Bu zorbalığın sonuçları ortadadır. Faşist terörünöncelikli hedefi durumunda olan Kürt hareketininbinlerce kadrosu ile birlikte bu mücadelenin ileritoplumsal kuvvetleri zindana kapatılmıştır. Polis-yargı-cezaevi-medya merkezli kıyım makinası ileriçıkanları biçmektedir. Amaç Kürt hareketinikıpırdayamaz bir hale getirmektir ve gerici iktidarınbu amacına bir ölçüde ulaştığı da görülmektedir.Çünkü devletin hoyratlığına Kürt hareketi cephesindenverilen tepkiler yetersiz kalmaktadır.

Gençlik hareketi cephesinde de durum farklıdeğildir. Kürt hareketine yönelik bastırmaoperasyonunun bir benzeri yıllar öncesindenbaşlayarak gençlik hareketine yönelik uygulanmıştır.Üniversitelerde başını kaldıranın soruşturma veuzaklaştırma terörüyle biçildiği bu abluka, son yıllardaise gözaltı, tutuklama ve cezalandırma biçimindeyürütülmektedir. Bugün tutuklu öğrencilerin sayısıyüzlerle ifade edilmektedir. Soruşturmalardan geçirilipokullardan atılan öğrenci sayısının ise haddi hesabıyoktur. Sermaye iktidarı böylelikle toplumsalmücadelenin önemli bir ögesi olan öğrenci gençlikhareketini büyük ölçüde hareketsiz tutabilmektedir.

Yıllarca toplumsal mücadelenin en dinamik,kitlesel ve politik kesimini oluşturan kamu emekçilericephesinden de benzer bir süreç yaşanmıştır. ‘90’lıyılların görkemli kitle hareketi sahte sendika vb.tuzaklar yoluyla, elbetteki reformist icazetçiliğin

yardımıyla 2000’li yılların başında kırılmış,sonrasında da güvencesizlik saldırısı ile birliktemücadele gücü ve dinamizmi baltalanmıştır. Gelinenaşamada ise hareket içerisinde yüzü politikmücadeleye dönük kesimler tırpanlanmaktadır. Kürthareketine yönelik bastırma operasyonlarınınhedefinde aynı zamanda kamu emekçilerinin ileripolitik güçleri vardır.

İşçi sınıfı cephesindeki durum da bu tabloyauymaktadır. Bir ara çıkış olarak TEKEL direnişi biryana bırakılırsa, sınıf cephesinde uzun yıllarındağınıklığı ve geri mücadele tablosu sürmektedir. Sonyıllarda sınıf saflarında örgütlenme eğiliminindoğurduğu yaygın mevzi direnişler cephesinde de birdurulma görülmektedir. Halihazırda MaltepeBelediyesi taşeron işçilerinin mücadelesi ve sınıryıbirkaç direniş dışında elle tutulur bir mevzi direnişyoktur. Gerçekleşen sendika genel kurulları da,mücadelenin geleceği adına olumlu bir işaretvermedikleri gibi, aksine Türk-İş Genel Kurulu’ndaolduğu gibi düzenin işçi sınıfına taktığı prangalarıngüçlendirildiği görülmektedir. Ücretler, sosyal haklarve çalışma koşulları bakımından en kötü dönemyaşanmaktadır. Yanısıra toptan sendikasızlaştırma vekölelik yasalarının gündemde olduğu bir süreçte budurgunluk son derece rahatsız edicidir.

Saldırılar ile sokak mücadelesinin zayıflığıarasındaki tezatlığın bu ölçülere vardığı dönemlerancak faşist cunta dönemlerinde yaşanmıştır.Dolayısıyla bu tablo mevcut baskı ve zorbalığınboyutlarını bir başka yönden kanıtlamaktadır.

Ancak, hiçbir faşist baskı ve zorbalık toplumsalmücadele güçlerini bastırsa da yok edemez. Dahasıonu daha güçlü biçimde gelmek üzere geleceğehazırlamış olur. Çünkü mücadelenin kaynakları budüzenin çözmeye muktedir olmadığı sorunlardayatıyor. Örneğin Kürt sorununu çözme gücü veyeteneğinden aciz olan düzen güçleri 80 yıllık inkar veimha politikasına saplanıp kalıyor. Bu da fırtına

biçmek üzere yeni rüzgarlar ekmekten başka bir sonuçyaratmıyor. 12 Eylül’ün darbeci generalleri Kürtsorununu Diyarbakır zindanında boğabileceklerinisanıyorlardı, ama hareket tam da buradan kendisiniyeniden yaratmasını bildi. Bugün de başka koşullardave biçimlerde de olsa sonuç bu olacaktır. Çünkümücadelenin nesnel gelişme yasası böyle işliyor.

Sınıf hareketi cephesinden ise bu yasa çok dahakesin biçimde böyle işlemektedir. Çünkü kurulu düzenemek sömürüsü olmadan, dahası bu sömürüyüağırlaştırmadan ayakta duramaz. Mevcut koşullarda dasermaye düzeninin emek-sermaye çelişkisini zerreceyumuşatma şansı bulunmuyor. GSS gibi hayatageçirilen saldırılarla birlikte gündemdeki planlanansaldırı programları bunun böyle olduğunu gösteriyor.Elbette bugün için sendikal çeteler ve bir dizi başkaaraç ve yöntemle işçi sınıfı hareketsiz ve takatsizbırakılmıştır. Ancak dün de 12 Eylül darbesiyle işçisınıfının tüm haklarının üzeri çizilip sendikalarınınkapısına kilit vurulmuş, meydan Türk-İş üzerindenişbirlikçi çetelere bırakılmıştı. Ama buna rağmen işçisınıfı aradan beş altı yıl geçmeden güçlü bir mücadeleçıkışı yapabildi. Hareketin önü ancak yıllar sonraalınabildi.

Dolayısıyla, baskı ve zoru sınırsız bir keyfiyetlekullananların bugün elde ettikleri başarı geçici olmayamahkumdur. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler öncülerindenbaşlayarak, aynı zamanda ihtiyaca yanıt vereceköncülerini yaratarak bu gericilik ve zorbalık rejiminekarşı saflarını toparlayacaktır. İşte o zaman, bugün tambir hoyratlık ve keyfilikle kurulan gericiliğin kaleleribir bir yıkılacaktır. Polis orduları, istihbarat aygıtları,medya borazanları ile kurulan duvarların gerisindeöfke büyümektedir. Kendine bir yol açtığında, oyıkılmaz sandıkları duvarları kendileriyle birlikteyıkılıp gidecektir.

Tüm saldırılara rağmen komünistler ile devrimcigüçler yılmadan, usanmadan bunun içinhazırlanmaktadır.

Faşist baskı ve zorbalıkla toplumsalmücadelenin önü alınamayacak!

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Dinci-gerici güçler arasında uzlaşma...

Gericiliğe ve kirli hesaplara karşıdevrimci sınıf mücadelesi!

“MİT krizi” adı altında ülke gündemine oturanErdoğan-Gülen çatışmasında ilk perde MİT’çiler içinçıkartılan “kişiye özel yasa” ile birlikte kapanmış oldu.Ancak bu çatışma dinci gericiliğin devlet aygıtını elegeçirme konusunda ulaştığı düzey ile gericikoalisyonun iç çelişkilerini ortaya sererek yenitartışmalara kapı araladı.

Neredeyse on yıldır her türlü muhalefete karşıazgınca saldıran dinci-gerici koalisyon, gelinenaşamada devletin hemen tüm kurumlarını bir ağ gibisarmış bulunuyor. Ulaşılan aşama gerici koalisyonu“dindar nesil yetiştirmek” “ulvi” görevine daha dayaklaştırırken, oluşan alternatifsizlik tablosunda rantınve koltukların paylaşımına dayalı kavgaları daberaberinde getiriyor. “MİT krizi” adı altındakoparılan fırtınanın arkasında, çeşitli kurumlardakikoltukların paylaşımında çıkan ihtilaflar ile 2014Cumhurbaşkanlığı seçimi, dolayısıyla Erdoğan’ınbaşkanlık sistemi arkasına sakladığı tek adam olmasevdası konusundaki cemaat kaygıları olduğu pek çokkesim tarafından dile getiriliyor.

Bu çatışmanın ortaya çıkardığı önemli verilerdenbiri, dinci-gerici koalisyonun cemaat ve AKPkanatlarının tek vücut olmayı başaramadığı gerçeğidir.Nitekim, burjuva koalisyonun Cemaat kanadıTUSKON’da, AKP kanadı ise MÜSİAD’daörgütlüdür. Toplumsal örgütlenmeyi denetim altındatutan cemaat iken, siyasal örgütlenme AKP kanadındaifadesini bulmaktadır.

Bu odakların basın üzerinden kurdukları denetimegelince. Yıllardır Gülen medyası (Zaman gazetesi)üzerinden toplumsal etkisini güçlendiren Erdoğan, sonyıllarda bir dizi operasyonla kendine yandaş bir medyaağı oluşturmayı da ihmal etmedi. “MİT krizi” ilebirlikte gün yüzüne çıkan çatışma en rahat bu alanüzerinden izlenebildi. Bu açıdan Zaman ve Sabahgazetelerine bakmak yeterlidir.

Aslında dinci-gerici koalisyon içinde yaşanan içgerilim “MİT krizi” öncesinde çeşitli vesilelerle dışavuruyordu. Özellikle son birkaç aydır Zaman gazetesiüzerinden Erdoğan’a yönelik bir dizi uyarı gündemegeliyordu. Bugün Kürt sorunu üzerinden görüşfarklılığı olduğu iddia edilse de, bu hatırlatmalarınönemli bir bölümü Erdoğan’ın tek adam olma sevdasıve İsrail’e yönelik saldırgan üslubu üzerinedir. Dahaönemlisi ise, siyasal alanda Erdoğan’ın cemaate alanaçmada takındığı temkinli tavırdır. Bu açıdanmilletvekili adayları ile bakanların belirlenmesüreçlerine bakmak yeterlidir.

Dinci-gerici koalisyonun iki kanadının farklıyaklaşım ve çıkarları temsil etmedikleri yeterince açıkbir olgudur. Asıl olarak parsadan kimin daha çok payalacağı üzerinden bir çıkar çatışması yaşanmaktadır.Ne İsrail sorunu ne de “MİT krizine” gerekçe olarakgösterilen Kürt sorununa yaklaşım üzerinden temellibir fark sözkonusudur. Kürt sorununda “diyalogcu” biryaklaşıma sahip olduğu iddia edilen Erdoğan’ın KCKoperasyonlarındaki başsavcı yaklaşımı bu yalıngerçeğin kanıtlarından biridir. Öte yandan, fiyaskoylasonuçlanan “açılım süreci”nin mimarlığını ABD, enhararetli destekçiliğini ise Zaman gazetesi ve GülenCemaati yapmıştır.

Bu iki gerici odak bugün ellerinde bulundurduklarıgücü birbirlerine, ama asıl olarak da ABD’ninOrtadoğu’ya yönelik hesaplarına borçludurlar. Çıkar

çatışmalarına rağmen süren işbirliğinin geleceğini debu ana eksen belirleyecektir.

Bunun en yalın göstergesi, “MİT krizi”nin geridebırakılması ve koalisyonun her iki kanadınındayanışma ve birliğe yaptıkları özel vurgulardır. Buaçıdan AKP Genel Başkan Yardımcısı HüseyinÇelik’in yaptığı şu açıklama oldukça dikkate değerdir:“Cemaatlerde, gruplarda hatta siyasi partilerde yanlışyapan insanlar olabilir. Ancak 1-2 kişinin yanlışını bircamiaya yüklemek doğru değil. O cemaatin, hareketinmensuplarıyla ruh ve mana dünyamız örtüşür. Aynıatmosferin insanlarıyız. Birileri kavga istiyor olabilirama biz bu tuzağa düşmeyiz. Muhalefet boşunasevinmesin. Onlara buradan ekmek çıkmaz.”

Sonuç olarak, yaşanan kriz karşılıklı uyarı vehatırlatmalarla şimdilik geride bırakılmışgörünmektedir. Dinci-gerici koalisyonun taraflarına,grupsal menfaatlerinin ötesinde önemli görevlerlekarşı karşıya oldukları bir şekilde hatırlatılmışolmalıdır.

Bu iki gerici odak, aralarındaki tüm çıkarçatışmalarına rağmen, emperyalizmin çıkarlarıdoğrultusunda Türkiye ve Ortadoğu’da emekçihalklara kan kusturmaya devam edeceklerdir. Yapılankirli hesaplarla birlikte bu gerici işbirliğini yıkmanınyolu, devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesindengeçmektedir.

Bu iki gerici odak, aralarındaki tüm çıkar çatışmalarına rağmen,emperyalizmin çıkarları doğrultusunda Türkiye ve Ortadoğu’da emekçihalklara kan kusturmaya devam edeceklerdir. Yapılan kirli hesaplarlabirlikte bu gerici işbirliğini yıkmanın yolu, devrimci bir sınıf hareketiningeliştirilmesinden geçmektedir.

MİT Kanunu katillereyaradı

AKP-Cemaat koalisyonu arasındaki iktidar verant savaşının ardından gündeme gelen ve jethızıyla meclisten geçirilen MİT Kanunu azılı katillerede yaradı. Eski MİT’çi ile teşkilatın başındaki isim HakanFidan’ın ifadeye çağrılması nedeniyle, MİTkanununda yapılan değişiklikten, ‘Yeşil’ kod adlıMahmut Yıldırım da yararlanıyor.

MİT görevlilerini soruşturmayı Başbakan’ıniznine bağlayan düzenlemeyle, çok sayıda failimeçhul cinayetten aranan ‘Yeşil’ hakkındakiyakalama kararı da düştü.Yıldırım hakkında, Tunceli Alay Komutanı AlbayKazım Çillioğlu’nun ölümüyle ilgili soruşturmayıyürüten Malatya Özel Yetkili Savcılığı’nın talebiyleMalatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin çıkardığıyakalama kararı, yeni düzenlemeyle düştü.

Yine faili meçhul cinayetlerle ilgili Diyarbakır veAnkara’da sürmekte olan dava ve soruşturmalardada ‘Yeşil’le ilgili cezai takibat yapılabilmesi içinBaşbakanlık’tan izin istenmesi gereği ortaya çıktı.Eski MİT’çiler Mehmet Eymür, Yavuz Ataç ve MüfitSement için de izin gerekli olduğu belirtiliyor.

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Dinci-gerici koalisyon güçleri arasındaki iktidarçatışmasının şiddetlenmesi, sermaye devleti ve AKPhükümetinin Kürt halkına karşı terör estirmesine engelolmuyor. Tersine, gözaltı ve tutuklama furyası, songünlerde daha da pervasız bir hal aldı.

Abdullah Öcalan’ın CIA-MOSSAD marifetiyleTürk devletine teslim edilmesinin yıldönümü olan 15Şubat öncesi ve sonrasında onlarca kentte ev veişyerlerine baskın düzenleyen kolluk kuvvetleri,yüzlerce kişiyi gözaltına aldı. Saldırıyı organize eden“özel yetkili” savcılar onlarca kişiyi tutukladı.BDP’lilerin yanısıra KESK yöneticileri ile Kürtsanatçılar da tutuklama terörüne maruz kaldılar.

15 Şubat’tan başlayarak 8 Mart ve Newroz’auzanan bir ayı aşkın süreyi yaygın ve kitleseleylemlere konu edeceğini ilan eden Kürt hareketi,“demokratik çözüm” için devlet ve AKP hükümetiüzerinde basınç uygulamayı hedefliyor.

15 Şubat’ta birçok kentte kepenk kapatma ve kitleeylemlerine başlayan Kürt hareketi, onbinlerisokaklara döktü. Ardından hem cezaevinde hemdışarıda milletvekillerinin de katılımıyla açlık grevibaşlatan BDP, bu arada sermaye iktidarına 7 maddelikbir “çözüm paketi” sundu. Dinci gerici iktidar“eylemlerimiz bu ‘çözüm paketi’ içindir. Bu çözümyönünde adım atmazsanız kaotik bir ortamınoluşmasından sorumlu olacaksınız” mesajı vermeyeçalışan BDP’ye, bekleneceği üzere devlet terörüyleyanıt verdi.

Hem önerilen “çözüm paketi”ni dikkate almadığınıgöstermek hem BDP’nin örgütlediği kitle eylemlerinizayıflatmak için saldırıya geçen dinci-Amerikancıiktidar, kendi “çözüm paketi”nin devlet terörüne

endeksli olduğunu yeniden ilan etti. Gerillaya karşı savaşı da tırmandıran devlet, legal

alanda mücadele eden kadroları hedef alan “sürekavını” doruğa çıkarttı. Devletin ve AKP iktidarınınırkçı-inkârcı zihniyetini bir kez daha tüm çirkinliğiylegözler önüne seren bu tutum, aynı zamanda sermayeiktidarının aczinin de yeniden ispatıdır.

Emperyalist güçlerin bölgedeki vurucu gücüolmaya hevesli Türk burjuvazisi ve onun gericiiktidarının, bu yönde attığı her adımda Kürt sorunuengeline takıldığı halde bu konuda adım atmaktankaçınması, Kürt sorununa düzen içi “iğreti” bir çözümüretme gücünden bile yoksun olduğunu kanıtlıyor.Kürt sorununa inkâr ve devlet terörüyle tasfiye dışında“çözüm“ üretemeyen rejim işçi sınıfını, emekçileri veilerici devrimci güçleri zorbalıkla sindirme politikasınıda sürdürüyor.

Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanındaemekçiler ile ezilen halkların demokratik kazanımlarıadım adım gasp ediliyor. Emperyalist metropoller dahilsosyal yıkım politikaları uygulayan kapitalist devletlerbaskı ve zorbalığı da tırmandırıyorlar. Bu ikisi birbirinitamamlamak zorundadır, zira sosyal yıkım politikalarıancak devlet terörüyle uygulanabilir.

Türkiye gibi bağımlı kapitalist ülkelerde sosyalyıkım saldırılarının daha pervasız, dolayısıyla devletterörünün daha azgın olması kaçınılmaz. Sistemgenelde toplumsal muhalefeti esas olarak zorbalıklabastırmayı temel alıyor. Dinci gerici iktidarın egemenolduğu ülkemizde ise rejim zorbalıkta sınır tanımıyor.Ortaçağ zihniyetiyle malul AKP ve yandaşları, düzeniçi muhalefete bile tahammül edemeyecek kadarsaldırgandırlar. Zulmün kamçısını elden bırakmayanbu iktidarın en azgın saldırıları ise öncelikle Kürthareketi ve halkını hedef almaktadır.

Bu koşullarda iktidardan “demokratik çözüm” talepeden Kürt hareketi, militan kitle desteğine rağmenaçmazdan kurtulamamaktadır. Devletle anlaşmayaendeksli politika izleyen Kürt hareketinin her girişimi,ırkçı-inkârcı saldırganlıkla karşılanıyor. Kürthareketinin ısrarla anlaşma talep etmesine rağmengerillaya karşı kimyasal silah kullanan, Kürt çocuklarıve gençlerinin üzerine F16 savaş uçaklarıyla bombayağdıran, Kürt hareketinin binlerce kadrosunuzindanlara dolduran devletin önerdiği “çözüm”,“teslim olun size bazı kırıntılar verelim” şeklindeözetlenebilir. Dört koldan devam eden azgın devletterörü Kürt hareketini bu noktaya çekmek içindir.

Yani sermaye iktidarı, BDP’nin sunduğu “çözümpaketi” karşısında demokratikleşme değil, daha dazorbalaşma yönünde ilerliyor.

Gerici rejimden “demokratikleşme” yönündeadımlar atmasını bekleyen siyasal önderliğinaçmazlarına rağmen Kürt halkı kararlılıkla direnmeyedevam ediyor. Binlerce öncü gücün zindanlaradoldurulmasına rağmen onbinlerin sokaklara çıkması,gerilla cenazelerinin militan kitlesel törenlerlekaldırılması, Diyarbakır, Mardin, Batman başta olmaküzere birçok kentte yaygın kepenk kapatmaeylemlerinin gerçekleştirilmesi vb... Tüm bunlar hemKürt halkının hem Kürt hareketinin direnmekararlılığını ortaya koymaktadır. Ancak düzenleanlaşmaya/barışmaya endeksli politika, bu direnmekararlılığına rağmen Kürt hareketini bir kısır döngünün

içine hapsetmiştir. Oysa bu düzenin işçi sınıfı ve emekçilerle olduğu

gibi, Kürt halkıyla da barışması söz konusu olamaz.Demokratik haklar elde etmek ya da devleti düzen içibir çözüme zorlamak bile ancak rejimi hedef alan birmücadele ile sağlanabilir. Nitekim Kürt halkınınkazanımlarının da düzenle masa başı görüşmelerledeğil, militan meşru mücadele ile kazanıldığı açık birolgudur. Kürt sorununa gerçek çözüm, diğer birifadeyle ulusal eşitlik ve özgürlük taleplerininkarşılanması ise zaten kapitalist düzen sınırları içindemümkün değildir.

Kürt işçi ve emekçilerinin mücadelesinin hemsınıfsal hem ulusal baskı ve zorbalığa karşı etkiliolabilmesi için, yönünü sermaye iktidarına değilTürkiye işçi sınıfı ve emekçilerine dönmesi gerekiyor.Zira hem sınıfsal hem ulusal baskının kaynağı ve hergün yeniden üreticisi olan bir rejimden çözümbeklemek, beyhude bir çabadır. Kürt halkı dinci-amerikancı rejimle barışarak değil, ancak Türkiye işçisınıfı ve emekçileriyle birleşik mücadeleyi yükseltereközgürleşebilir.

Devrimci bahar süreci “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği!” şiarını ete-kemiğe büründürmek içinönemli bir fırsattır. Sınıfsal, ulusal, cinsel, mezhepselbaskı ve ayrımcılığın kaynağı olan kapitalizme karşıbirleşik mücadelenin yükseltilmesi, devrimci baharınkazanılmasını da mümkün kılacaktır.

Dinci-Amerikancı rejim ırkçı-inkarcı politikada ısrarlı...

Özgürleşmenin yolu işçi sınıfı ve emekçilerlebirleşik mücadeleden geçiyor!

BDP’li vekillerindenaçlık grevi

BDP’nin tutuklu Şırnak Milletvekilleri SelmaIrmak ve Faysal Sarıyıldız’ın askeri ve siyasioperasyonlar ile Öcalan’a uygulanan tecridiprotesto etmek için başlattıkları süresiz-dönüşümsüz açlık grevine Barış ve DemokrasiPartisi (BDP) ve Emek Demokrasi ve Özgürlük Blok’uvekillerinden destek geldi. Ankara’da BDP GenelMerkezi’nde 2 gün boyunca süren açlık greviöncesinde BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanakaçıklamalarda bulundu.

Açlık grevine giren milletvekilleri üzerinde“Çözüm müzakerede”, “Çözüm diyalogda” yazılıönlük giydi. Açlık grevinin yürütüldüğü salona“Savaş değil müzakere tecrit değil özgürlük “pankartı asıldı.

Kışanak: Sürecin mimarı AKP hükümeti

Kışanak, “Hiç kuşkusuz ki bu sürecin mimarı vebaş sorumlusu, 10 yıldan beri iktidarda olan,demokrasi, barış ve özgürlükler adına ne varsabudamaya çalışan, darbeci zihniyetin bugünkütemsilcisi durumuna düşen AKP hükümetidir. Bugün milletvekilleri, belediye başkanları, yazarlar,gazeteciler, insan hakları savunucuları, demokratikkitle örgütleri temsilcileri, avukatlar, sendikacılar,kadınlar ve öğrenciler AKP hükümeti tarafındanyürütülen siyasi soykırım operasyonları sonucucezaevindeler. 6 bini aşkın kişi düşünceleri ve siyasifaaliyetleri nedeniyle tutuklu” şeklinde konuştu.

Devlet terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Geçtiğimiz günlerde TBMM İnsan Haklarınıİnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan UludereAlt Komisyonu Roboski katliamının görüntüleriniizledi. Devleti aklamak üzere kurulan komisyonunyaptığı soruşturma sırasında gerçekler belgelendikçeburjuva medya da bilinçli bir çarpıtma çabasıiçerisinde. Bir yandan çeşitli “ihmal”lerden sözedilirken diğer yandan sermaye iktidarı olaydansoyutlanıyor. Öyle ki en “radikal”leri bile savaşuçaklarından bombayı atan pilotların travmasındandem vuruyorlar. Katillere mazeret uydururken AKP’yegüzelleme yapıyorlar.

Burada dikkat çeken bir diğer nokta ise olayın arkaplanı açığa çıktıkça AKP iktidarının sözcülerindekiüslup değişimidir. Olayın sıcaklığıyla yapılanaçıklamalara savunmacı bir dil hakimken şimdi dahasaldırgan ve tehditkar bir dil ağırlık kazanıyor. Ancak

katliama ilişkin gerçekler o denli çıplak ki yine de tümikiyüzlülüklerine rağmen üste çıkamıyorlar.

İnsansız Hava Aracı’na ait görüntüleri izleyen CHPve BDP gruplarındaki milletvekilleri izlediklerigörüntülere dair düşüncelerini açıkladılar. CHP AnkaraMilletvekili Levent Gök, “Bugün izlediğimizgörüntüler ciddi ihmalin olduğunu gösteriyor. Çıplakgözle Türkiye hududundan Suriye hududuna binekhayvanı ve insan hareketi olduğunu tespit ettik. Buinsanlar bir mal alışverişi yaptıktan sonra tekrar geridöndüler. Şu anda üzüntülüyüz hepimiz.Arkadaşlarımızın pisi pisine öldüklerini size ifadeedebilirim. Gerçekten tüylerimiz ürperdi. Çok ciddi biryanlışlık olduğu ortada” diyerek görüntüler karşısındaduyduğu şaşkınlığı gösterdi. BDP MilletvekiliErtuğrul Kürkçü ise Heron görüntülerini izlediklerinibelirterek, “Köy içinden görüntü yok, hepsi sınırötesinde mal alışverişi görünüyor. Köylüler bize neanlattıysa Heron görüntüleri de aynı” dedi.

Ama AKP ve yandaşları katliamın savunusu içinkolları sıvadılar. Bu süreçte pilotların psikolojiksorunlar yaşadığı ve ordu yönetimi tarafından dışarıçıkışlarının engellendiği türünden açıklamalaryayınlandı. Pilotların içlerinde bu tarz travmalar olupolmaması ne esası ne de sonucu değiştirir. Fakatbasına yansıyan bu açıklamalar sonrasındaGenelkurmay Başkanlığı bu iddiaları yalanlayarakmazeret aramaya gerek görmedi. Genelkurmayaçıklamasında şunlar söylendi: “18-19 Şubat 2012

tarihli bazı basın ve yayın organlarında, sınır ötesihava harekatına iştirak eden Türk Hava Kuvvetleripilotlarının yaşadıkları rahatsızlık nedeniyle 10 günbirliklerinde izole edildikleri ve güvenlik gerekçesi ilebir süre kimseyle görüşemedikleri yönünde iddialaryer almıştır. Bu iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. ”

AKP tarafından farklı bir kimlik iddiası en başındaitibaren asılsızdır. Bugün bu gerçek tüm çıplaklığı vesonuçlarıyla karşımızdadır. AKP hükümeti de diğertüm sermaye hükümetleri gibi burjuvazinin temeldeğer ve ilkelerinden şaşmamaktadır. Kürt halkınakarşı imha ve inkar politikası değişmemiş sadece birsüre maskelenmiştir. Dersim’i dillerindendüşürmeyenlerin Uludere’de yaptıkları ortadadır vebaşka söze de gerek bırakmamaktadır. Düne kadar butarz olayları orduya ve devlet bürokrasisinebağlayanlar şimdi tereddütsüz biçimde kirliicraatlarının arkasında durmaktadır.

Burjuva basın eliyle katliam gerçeğinin üzerindesis tabakası yaratmak isteyen sermaye hükümetinintehditkar açıklamaları ile katliamın unutturulmakistendiği bir süreçteyiz. 34 insanı sorgusuz sualsizkatletmekte tereddüt etmeyenler, şimdi de işi arsızlığavuruyorlar. Bu katliam savunuculuğu, Kürt halkınayönelik pervasız saldırganlığın süreceğinin dolaysızbir kanıtı sadece.

Tüm bunlardan sonra çıkarılması gereken sonuçşudur: Roboski katliamının hesabını emekçilersoracak!

Roboski’nin sorumluluğundan kurtulamazsınız!

Katil devlet hesap verecek!

Kürdistan’ın birçok yerinde açılan toplumezarlarlardan kemikler fışkırıyor. AKP ise bundannemalanmaya çalışıyor. AKP iktidarının medyadakiborazanları da koro halinde bu gelişmeyi Kürtsorununun çözümü yolunda atılmış önemli bir adımolarak tanımlıyorlar. Bazı burjuva liberal çevreler debu amaçla tüm maharetlerini sergiliyor. Oysa Kürtsorununu çözmek bakımından Kürt halkını mezaragömmekle zindana kapatmak arasında özünde bir farkbulunmuyor. Biri ne kadar çözüyorsa, diğeri de öyleçözüyor. İkisi de özünde aynı politikanın, inkar veimha politikasının iki ayrı biçimi olmanın ötesinegeçmiyor.

Yargısız infazlar ve kayıplar Kürt halkına yönelikkirli savaşın en önemli ayaklarındandır. Özellikle ‘90’lıyıllarda gözaltına alınan yüzlerce kişi infaz edildi.Çatışmalarda binlerce gerilla katledilirken sağyakalanan gerillaların önemli bir kısmı da yine infazedildi. Tüm bu katliamlarda yaşamını yitirenlerailelerine teslim edilmediler, toplu mezarlaragömüldüler.

Bugüne kadar 12 toplu mezar kazısı yapıldı. Bukazılarda toplam 162 kişinin cesedi çıkarıldı.Halihazırda başvurusu yapıldığı halde 255 toplu mezarkazılmış değil. İHD kayıtlarına göre, “3 bin 274 kişinincesedinin bulunduğu toplu mezarların neredeysetamamı Kürdistan’da yer almaktadır.”

Artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Toplu mezarharitasına göre Diyarbakır 37 mezarla öne çıkarken, 35mezar ve 376 cesetle Siirt, 35 mezarla Bitlis, 33mezarla Hakkari ve Bingöl sermaye devletinin utançve vahşet tablosu içinde yer alıyor.

Nemalanmasına rağmen AKP hükümeti toplumezarlar gerçeğini karartmak için çaba göstermektedir.Zira Kürt halkına yönelik katliamların tümüyle açığaçıkmasını istememektedir. Öyle ya hem devletin bekasısözkonusudur, hem de AKP’nin. Çünkü AKP’nin debizzat sorumlusu olduğu toplu mezarlar vardır. AKPdöneminde katledilen gerillaların topluca mezarlaragömülmesi politikası sürmüştür.

Örneğin 2007 yılında Hakkari’de öldürülengerillaların cenazelerine işkence yapıldıktan sonratopluca mezarlara gömüldükleri gerçeği çekilenfotoğraflarla belgelendi. Bu fotoğraflardan görüldüğüüzere, askerlerin üstünkörü açtığı birkaç karışlıkçukurlara gerillalar topluca gömülüyor. Kimimezarların üzerine toprak atılırken, kimilerini üzerineise kayalar bırakılıyor. Fotoğrafların üzerindeki tarihise 29 Eylül 2007’yi gösteriyor. Tüm bu vahşet, herfırsatta faili meçhul cinayetlerin, gözaltında kayıpların,katliamların üzerine gitmekle övünen AKP hükümetidöneminde yaşanmıştır.

JİTEM sorgu merkezinde bulunan kafataslarınailişkin gerçeği karartma konusunda da AKP hükümetiçaba göstermeye devam ediyor. “Toplu mezarlarıaçıyoruz” iddiasında bulunan AKP hükümetininmilletvekilleri yaptıkları açıklamalarla partileriniyalanlıyorlar. AKP Diyarbakır Milletvekili OyaEronat’ın JİTEM merkezinde bulunan kafatasları için“Heyelandan olabilir” açıklaması AKP hükümetininkirli savaşın ürünü olan toplu mezarlar gerçeğinikarartmaya çalıştığının kanıtlarından sadece biridir.

Dahası Kürt milletvekillerinin toplu mezarlarailişkin verdikleri önergeler (AKP’nin ilk hükümet

döneminde 6 ve ikinci hükümet döneminde 7 önerge)AKP grubu tarafından reddedildi. Ayrıca meclisinkonuya ilişkin olarak araştırma komisyonu kurmasıyönündeki önergelerin reddedilmesinde de AKP başıçekti. Yaklaşık 10 yıldır hükümette olan AKP failimeçhul cinayetlerin açığa çıkarılması konusunda tekbir adım atmadı.

Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Kazan Vadisi’ndekimyasal silah kullanılarak yapılan katliamın faillerininsırtını sıvazlayan da AKP hükümetiydi. Halagerçeklerin açığa çıkmaması için kozmik odaların vearşivlerin kapısını sıkı sıkı kilitleyen de yine AKPhükümetidir.

Toplu mezarlar olayın sadece bir boyutudur.Kasaplar Deresi’ndeki yüzlerce insana ait kemiklerortada dururken, Uludere’de onlarca Kürt köylüsününbedeni bombalarla parçalanmışken AKP’nin iddialarıkoca birer yalandan başka bir şey değildir.

AKP’nin de katkılarıyla büyüyen toplu mezarlardaKürt halkının yiğit evlatları yatmaktadırlar. Toplumezarlarına gömülen bu yiğitler büyük zorluklara,sermaye devletinin katliamlarına rağmen ölümü gözealarak mücadele bayrağını taşıdılar. Toprak altında,çöplüklerde saklanmış, gömülmüş insan kemikleriüzerine demokrasi binası kurulamaz. Bilinmeli kitoprakta yatan bu yüzlerce insan mezarlarındançıkarılmadan ve katillerinden hesap sorulmadan buülkenin emekçileri rahat bir uyku uyuyamaz.

Kürdistan’daki tüm toplu mezarların açılması,bütün faili meçhul cinayetlerin ve faillerinin açığaçıkarılması ancak Kürt halkı ile işçi ve emekçilerinortak mücadelesi ile mümkündür.

Toplu mezarların üzerini örtemeyeceksiniz!

Kürt halkı 21 Şubat Dünya Anadil Günü’ndesokaklara çıktı. KURDÎ-DER’in çağrısı ile aralarındaAmed, Hakkari ve Dersim’in bulunduğu çok sayıdakentte alanlara çıkan halk, sermaye devletinin Kürtçeüzerindeki baskılarına, imha, inkar, asimilasyonpolitikalarına karşı öfkesini dile getirdi.

Hakkari BDP Hakkari İl Binası önünde bir araya gelen

yüzlerce kişi belediye önüne kadar yürüyüş düzenledi.“Her mirovek bi zimanê xwe heye”, “21’ê Sibatê rojazimanê zikmaki yê li dinyayê piroz be” yazılıpankartların taşındığı yürüyüşün ardından açıklamayapan KURDÎ-DER yöneticilerinden Eyüp Bor, “89yıldır dilimiz yasaklı. AKP hükümeti ve onunyandaşları Kürt dili üzerindeki baskıları daha daarttırıyorlar ve her gün dile saldırıyorlar. Kendileri sözkonusu olunca 3 günde MİT’i kurtarmak için özelyasalar çıkarabilen hükümet, Kürt dili söz konusuolduğunda hiçbir şey yapmamaktadır” dedi.

Yüksekova FLY İş Merkezi önünde bir araya gelen ve

aralarında BDP yöneticileri, belediye başkanları, kitleörgütü temsilcilerinin de bulunduğu kalabalık OsloOteli önüne kadar yürüyüş düzenledi. Yürüyüşte, “21’eSibatê roja zimanê dayikê li tevahiya gelê Kurd û lizimanê Qedexe pîroz be”, “Elmanî, Frensî, Kurdî,İngilizî, Tirkî, Erebî; ger hun qifle bin, em ji kilîd in’pankartı taşındı. Yürüyüş sonrası açıklama yapanKURDÎ-DER Şube Başkanı Evliya Alkan, Kürt diliüzerindeki baskılara dikkat çekerek, her alanda Kürtdilinin gelişmesi için mücadele edilmesini istedi.

Muş KESK’e bağlı DİVES sendikası şube binasında

yaptığı basın açıklamasında bugün ezilen bütünhalkların alanlara çıkarak, anadil için mücadele ettiğinikaydederek Türkiye’de Kürt dili üzerindeki baskılaradikkat çekti.

Kars Kağızman ilçesinde 21 Şubat nedeniyle halk

toplantısı yapıldı. Belediyle Toplantı Salonu’ndadüzenlenen halk toplantısında konuşan BDP KarsMilletvekili Mülkiye Birtane, Kürt dilinisahiplenmenin giderek arttığını belirterek artık hiçbirgücün bin yıllara dayanan Kürt dilini bitirmeye gücüyetmeyeceğini söyledi.

Tatvan Bitlis’in Tatvan ilçesinde KURDÎ-DER Şubesi

tarafından 21 Şubat nedeniyle basın açıklaması yapıldı.AVM önünde bir araya gelen kitle “Bi kurdî biaxivekurd bimîne, Kurd bi kesayeta kurd tê nasîn, em bizimanê xwe hîn dibin biyaniyê xwe namînim”pankartını açtı.

Van Musa Anter Barış Parkı’nda bir araya gelen ve

aralarında BDP, KESK ve kitle örgütü temsilcilerininde bulunduğu kalabalık grup, Faqiye Tayran Parkı’nakadar yürüyüş düzenledi. Yürüyüşte, “Bila zimanêkurdî bibe zimanê fermî” pankartı açılırken KazımKarabekir Caddesi üzerinde yürümek isteyen kitle

polis engeliyle karşılaştı. Kısa gerginlikten sonra kitleFeqiyê Teyran Parkı’na kadar geldi.

Başkale Van’ın Başkale ilçesinde Demokratik Direniş

Çadırı önünde bir araya gelen ve ellerinde “Bê zimanjiyan na be”, “Zimanê dayikê weke çermê mirovan e”pankartlarını taşıyan halk, yürüyüşte sık sık Kürt diliüzerindeki baskıları kınayan sloganlar attı.Açıklamadan sonra çocuklara Kürtçe masal kitaplarıdağıtıldı.

ErcişTugay Caddesi üzerinde bulunan KURDÎ-DER

Şubesi’nde bir araya gelen kitle, Zilan Parkı’na kadarsessiz yürüyüş düzenledi. “Em bi zimanê dayika xweperwerdehî dixwazin” pankartının açıldığı yürüyüştepolis yığınağı dikkat çekti.

Mersin KURDÎ-DER Mersin Şubesi basın toplantısı

düzenledi. Toplantıda konuşan KURDÎ-DEREşbaşkanı Selahattin Çam, anadilin ulusal ve insanikimliğin ortaya çıkmasını sağladığına vurgu yaparak,anadil olmadan onurlu ve anlamlı bir yaşamınmümkün olmadığını savundu. Çam’ın konuşmasınınardından sembolik Kürtçe dil eğitimi verildi.

Ergani KURDÎ-DER binası önünde toplanan yüzlerce kişi

buradan Eski Hükümet Binası’na doğru yürüyüşegeçti. “Zimanê hebuna meye” ve “Bi ziman jiyannabe” sloganlarıyla yürüyen grup, polislercedurdurulmak istendi. Yaşanan kısa gerginliğinandından grup, yürüyüşe devam ederken, polis dekavşaklarda zırhlı araçlarla konumlandırıldı.

Cizre KURDÎ-DER Şubesi, dermek binası önünde basın

açıklaması yaptı. KURDÎ-DER Şube Başkanı YunusOrak, “Kürt diline karşı faşizan yaklaşımların sonaermesi, Kürtlerin statüsünün kabul edilmesi veKürtçeye gereken önemin ve özenin gösterilmesi veanadilde eğitim koşullarının yaratılması gerekiyor”dedi.

Dersim Eğitim Sen ve KURDÎ-DER, Yeraltı Çarşısı

üstünde basın açıklaması yaptı. Açıklamaya DersimBelediye Başkanı Edibe Şahin, BDP, ESP, EMEP vekitle örgütü temsilcileri de destek verdi. SanatSokağı’nda bir araya gelen kitle, “Em ji hemû cûre yêasîmîlasyonê re dibêjîn na” yazılı pankartı açarak,yürüyüşe geçti. Yürüyüş esnasında, Türkçe veKürtçenin Kurmancî ve Dimilki lehçelerinde sloganlaratıldı. KURDÎ-DER Dersim Temsilcisi Cafer Çiçek,Kürtçenin Dimilki lehçesinde yaptığı açıklamada,dünyada altı binden fazla dil ve lehçe olduğunubelirterek, Bülent Arınç’ın “Kürtçe medeniyet dilideğildir” söyleminin inkar ve asimilasyoncu zihniyetindışavurumu olduğunu söyledi.

Eğitim Sen Dersim Şube Başkanı Hasan Ölgün de,bu açıklamanın Türkçesini okuyarak, Arınç’ın Kürtçeiçin sarf ettiği sözlerin AKP’nin Kürtlere karşıyaklaşımını ortaya koyduğunu kaydetti.

Silvan KURDÎ-DER Silvan Şubesi bahçesinde yapılan

basın açıklamasına, Silvan Belediye Başkanı FadılErdede, BDP ilçe yöneticileri ile yüzlerce kişi katıldı.Burada açıklama yapan KURDÎ-DER üyesi FaysalKorkmaz, hükümetin ikiyüzlü olduğunu ifade ederek,bir taraftan Kürtlerin haklarının verilmesi gerektiğinibelirtti.

Antep KURDÎ-DER Antep Şubesi, Yeşil Su Parkı önünde

basın açıklaması yaptı. Anadil günüyle ilgilipankartların açıldığı açıklamaya, çok sayıda kişikatıldı. Burada KURDÎ-DER yöneticisi Jorin OlgunKürtçe bir açıklama yaptı.

Kürt halkı ‘anadil’ talebiyle sokaklara çıktı

“Bê ziman jiyan na be!”

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Gerillalara kitleseluğurlama

Şırnak’ın Uludere İlçesi’nde yaşamını yitiren HPGgerillası Abdulmecit İke (Hamza) ile EmineGüngen’in (Zozan Herekol) cenazeleri 18 Şubat günütoprağa verildi.

Gerillaların cenazeleri, yoğun kar yağışı vedondurucu soğuğa rağmen binlerce kişi tarafındansloganlarla toprağa verildi.

Polis, cenazeleri taşıyan kitleye Bahçelievlerbölgesindeki Geylani Camii önünde tazyikli su ilesaldırdı. Kitle müdahaleye taşlarla karşılık verirken,çıkan çatışmalar polisin geri çekilmesi ile sona erdi.Yoğun kar yağışı ve dondurucu soğuğa rağmenonbini aşkın kişi tören için Geylani Camii önünde biraraya gelerek, sık sık “intikam” sloganı attı.

İke ile Güngen’in yeşil, sarı, kırmızı flamalarlaörtülü tabutunu omuzlayan kitle Tekser Mezarlığı’nadoğru yürüyüşe geçti. Yoğun polis ablukası altındayapılan yürüyüşün ardından HPG’li İke ile Güngenyanyana toprağa verildi.

HPG’li Emine Güngen’in annesi MeryemGüngen, kızının tüm Kürt halkının kızı ve şehidiolduğunu söyleyerek, “Artık bu kanın dökülmesiniistemiyoruz. Yeter artık Tayyip, daha ne kadar bukanı akıtacaksın. Ciğerin yansın. Yeter artık” şeklindekonuştu.

HPG’li Emine Güngen’in babası Selim Güngende, kızının amcasının yolundan gittiğini ve kızınınyerinin boş kalmayacağını, bir kızının daha olduğunuve onun da ablasının yolundan gideceğini söyledi.

İzmir’de KESK’e bağlı sendikaların şubebaşkanları ile 8 Mart süreci ve KESK’e dönüksaldırılar üzerine konuştuk.

Sömürünün, eşitsizliğin, şiddetin ve gericiliğinarttığı bir süreçte 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü’nü karşılıyoruz. İçinden geçtiğimiz bu süreçişçi ve emekçi kadınları nasıl etkiliyor?

Tüm Bel-Sen İzmir 2 Nolu Şube Başkanı AygünÖğrendi: 8 Mart’ın yaklaştığı şu günlerde yoğunbaskı, gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıyayız. Bizişçi-emekçi ve kamu emekçisi kadınların da saldırılarıbirebir hissettiği günler geçiriyoruz. Tamamensendikal hak ve özgürlükler kapsamındagerçekleştirdiğimiz faaliyetlerimize dönük yıpratma veengellemelerin artması bir tesadüf değildir. Ancaksendikal mücadelemizde kadına yönelik baskılarkarşısında da susmayacak ve fiili-meşru mücadelemizedevam edeceğiz.

Kültür Sanat Sen İzmir Şube Başkanı NesrinTatlıoğlu: Yaşadığımız süreç kadına yönelik şiddet,sömürü, eşitsizlik ve gericiliğin had safhaya ulaşmasıbakımından düşündürücüdür. Tabii ki bu süreç işçi veemekçi kadınları da etkilemekte. Kamudaki kadınlaradönük de cins ayrımcılığı, taciz ve psikolojik şiddetartmış durumda. “Kadının yeri evidir, çocukbakmalıdır, iş yaşamında erkeklerle ne işi vardır” gibigeri düşüncelerle kadın sömürülmektedir. Hele bir deboşanmış veya bekarsa kadına yapılan baskı, taciz veşiddet daha da artmaktadır. Buna karşılık da kadınınsesini çıkarmadan bu baskı, sömürü, şiddet ve tacizeboyun eğmesi istenmektedir.

KESK olarak nasıl bir 8 Mart süreci örmeyiplanlıyorsunuz?

Aygün Öğrendi: Bizler belediye sektöründeörgütlü bir sendikayız. Belediyelerde yaptığımız tümtoplu iş sözleşmelerine sendikal anlayışımızadayanarak “Kadın emekçiler 8 Mart’ta 1 gün ücretliizinli sayılır” maddesini ekledik. Sözleşmelerimizde“Sözleşmeden yararlanan üyenin ailesinin şikâyeti

üzerine aile içi şiddet uyguladığı tespit edildiğidurumlarda üyenin sözleşme hükümlerinde yer alanmali ve sosyal yardımlardan elde ettikleri elindenalınarak bunlar çalışanın eşine ödenir” maddesi de yeralıyor.

KESK olarak 8 Mart günü 1 günlük iş bırakmaeylemi yapıyoruz ve alanlara çıkıyoruz. Emekmücadelesinde bir şiar olarak sembolleşen ve emekçikadınların canı pahasına kazandığı 8 Mart’ın tümemekçi kadınlar için resmi tatil olması için deçabalayacağız.

Nesrin Tatlıoğlu: 8 Mart eylem ve etkinlikleri, “8Mart resmi tatil olmalıdır” temel talebinin yanısıra“Esnek ve güvencesiz çalışmaya, kadın cinayetlerine,kadına yönelik şiddete, baskı ve tutuklamalar vesavaşa karşı hizmet üretmiyoruz” şiarı ilegerçekleştirilecektir. Bunun için daha öncedenbölgedeki kadın milletvekillerine faks çekilecek. 2Mart günü kadına yönelik şiddete ve kadıncinayetlerine karşı meşaleli yürüyüşler ve basınaçıklamaları yapılacak. KESK’li kadın tutuklularladayanışmayı yükseltmek, baskı ve tutuklamalarıprotesto etmek için üzerlerinde dayanışma ve özgürlükmesajlarının yazılı olduğu balonlar uçurulacak. 8 Martgünü ise hizmet üretmeyen kadınlarla basın açıklamasıyapılacak ve KESK’li tutuklu kadınlara dayanışmakartları gönderilecek.

KESK’in 8 Mart’a yönelik eylem programı ilekonfederasyonu hedef alan son operasyonu nasıldeğerlendiriyorsunuz?

Aygün Öğrendi: Bu yılki 8 Mart KESK’li kadınemekçilere özgürlük talep ettiğimiz bir 8 Mart olacak.8 Mart’ın çıkış noktası düşünülürse, kapitalizmintarihten bugüne uyguladığı sistemli şiddetinmantığının değişmediğini görüyoruz. Yapılan sonoperasyonda KESK’li kadın yönetici ve üyelerimizinevleri basılarak, 21 Aralık grevi, 8 Mart eylem veetkinlikleri ve diğer kadın platformlarıyla birlikteortaklaşa gerçekleştirilen eylem ve etkinlikler birersuçmuş gibi gösterilerek mücadeleye ket vurulmayaçalışılmıştır. Sistem, barış isteyen kadını şiddetle

susturmaya çalışmaktadır. Her türlü baskıya karşıbugüne kadar sessiz kalmadığımız gibi 8 Mart’ta dasessiz kalmayacağımızı, baskılar karşısındasusmayacağımızı haykıracağız.

Nesrin Tatlıoğlu: KESK’li kadınlara dönük sontutuklamalar KESK’i yıldırma politikalarından biridir,mahkemede sorulan sorular da bunun göstergesidir.KESK’in yaptığı 21 Aralık grevi ve 8 Mart eylemtakvimi gibi konular sorgulanmıştır. Özellikle KadınMeclisi’nin toplanması ve 8 Mart ile ilgili bir eylemtakviminin açıklanmasından sonra sadece kadın üye veyöneticilerin tutuklanması KESK’in önüne koyduğumücadele programını engelleme amaçlıdır.

Son olarak işçi ve emekçi kadınlara 8 Mart ileilgili neler söyleyeceksiniz?

Aygün Öğrendi: Kadınlara yönelik baskılar heralanda sürüyor. Biz bu saldırılara ve baskılara karşıtarihten aldığımız güçle mücadelemizi sürdüreceğiz.Tüm işçi-emekçi ve kamu emekçisi kadınları alanlaraçıkıp mücadeleyi büyütmeye davet ediyorum.

Nesrin Tatlıoğlu: Öncelikle şunu vurgulamakisterim; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’dür,burjuva medyanın bize dayattığı gibi “Dünya KadınlarGünü” değil. 8 Mart bir mücadele ve dayanışmagünüdür, adına uygun olarak alanlarda kutlanmalıdır.Sömürü, eşitsizlik, baskı, taciz ve şiddete dur demekiçin örgütlenmeli ve yılmadan, boyun eğmeden sonunakadar mücadele etmeliyiz.

Kızıl Bayrak/ İzmir

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

“Örgütlenmeli ve sonuna kadarmücadele etmeliyiz!”

KESK’liler ve Kürtsiyasetçiler tutuklandı

“KCK operasyonları” adı altında sürdürülen faşistbaskı ve terörün son halkasında Kürt siyasetçileri vesendika yöneticileri tutuklandı.

13 Şubat sabahı çeşitli illerde yapılan baskınlarkapsamında İstanbul’da gözaltına alınan 49 kişiden5’i tutuklandı. Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ndesavcılık ifadelerinin ardından 35 kişi serbestbırakılırken tutuklanmaları istemiyle nöbetçimahkemeye sevk edilen 14 kişiden 5’inintutuklanmasına karar verildi.

Operasyonların Ankara ayağında KESK, SES veTüm Bel-Sen Genel Merkezi’ne yapılan baskın ilegözaltına alınan 14 kadın sendika yöneticisinden 9’u“Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklandı.

KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, Tüm Bel-Sen Kadın Sekreteri Güler Elveren, SES KadınSekreteri Bedriye Yorgun’un da aralarındabulunduğu 9 kişi “Örgüt üyesi olmak” suçlamasıylatutuklanarak cezaevine gönderildi.

Diyarbakır Adliyesi’ne çıkarılanlardan aralarındaDİHA Diyarbakır muhabiri İsmet Mikailoğulları’nında bulunduğu 33 kişi savcılık ifadelerinin ardından, 3kişi ise sevk edildikleri nöbetçi mahkeme tarafındanserbest bırakıldı.

İzmir’de gözaltına alınan 10 kişi serbestbırakılırken Antep’te gözaltına alınan 10 kişi,çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.

Güncel10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

İlerici ve devrimci güçler 18 Şubat günü TCdevletinin NATO’ya üye oluşunun 60. yıldönümüvesilesiyle İstinye’deki ABD Konsolosluğu önünde“Halkların katili NATO ülkemizden ve Ortadoğu’dandefol! Emperyalizme ve siyonizme kalkanolmayacağız!” şiarıyla eylem yaptı.

NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik (BağımsızDevrimci Sınıf Platformu, Demokratik HaklarFederasyonu, Devrimci Hareket, Emek ve ÖzgürlükCephesi, Emekçi Hareket Partisi, Ezilenlerin SosyalistPartisi, Halk Cephesi, Kaldıraç, Köz, Odak, Partizan,Proleter Devrimci Duruş, Sosyalist Demokrasi Partisi,Toplumsal Özgürlük Parti Girişimi) ve NATO ve FüzeKalkanı Karşıtı Öğrenciler tarafından örgütleneneylem için İstinye Park AVM önünde toplanan kitleburadan ABD Konsolosluğu önüne yürüdü.

Yolun tek şeridi trafiğe kapatılarak gerçekleştirilenyürüyüş sırasında “NATO’ya ve füze kalkanına hayır!Emperyalizme ve siyonizme kalkan olmayacağız!” ve“Emperyalistler ve işbirlikçi uşakları Ortadoğu’dandefol!” şiarlı pankartlar açılırken, katılımcı kurumlarda kortejlerinde kendi flama ve dövizlerini taşıdı.

NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Öğrenciler deyürüyüşe “Emperyalizm yenilecek direnen halklarkazanacak! NATO ve Füze Kalkanına geçit yok! /NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Öğrenciler” pankartıile katıldı.

“TC devleti en az emperyalistler kadarsuçludur”

Yürüyüşün ardından, yoğun polis yığınağı bulunanABD Konsolosluğu önünde basın açıklaması

gerçekleştirildi. TC devletinin 18 Şubat 1952 tarihinde NATO’ya

üye olduğunun hatırlatıldığı açıklamada, “TC devleti,tam 60 yıldır NATO’nun üyesi olarak; yapılankatliamlardan, işgallerden en az emperyalistler kadarsorumludur ve tarih önünde, ezilen halklar önündesuçludur” denildi. 63 yıllık tarihi boyuncaemperyalizmin sömürü ve baskı düzeninin askeri ayağıolma görevini üstlenen NATO’nun bugün deemperyalist güçlerin vurucu gücü olarak göreviniyapmaya devam ettiğine dikkat çekildi.

Açıklamada, Suriye ve İran’ın emperyalizminşimdiki hedefleri olduğu söylenirken, Suriye’yeyönelik emperyalistler tarafından planlanan olası işgalgirişiminde AKP iktidarı eliyle Türk devletinin üstdüzeyde görev aldığı belirtildi. Katledilecek her birSuriyelinin katili olma onursuzluğunun AKP’ninsuçlarına ekleneceği söylenerek, “60 yıl önce Korehalkının katili olma onursuzluğu ile NATO’ya girenişbirlikçi-uşak TC devletinin, bugün yenidenemperyalizmin çıkarları için yeni bir haksız savaşagirmesine karşı çıkmak herkesin görevidir” denildi.

Açıklama şu sözlerle noktalandı: “Bizler, bu ülkenin devrimcileri olarak, halkların

kardeşliğini savunmaya, her ülke halkının kendikaderini tayin etme hakkının sonuna kadar arkasındadurmaya ve emperyalizme karşı savaşmaya devamedeceğiz. Herkesi de bu onurlu kavgaya çağırıyor,emperyalizme ve işbirlikçi-uşak iktidarlara karşıhalkların kavgasını yükseltmeye davet ediyoruz”

Gençlikten mücadele çağrısı

Eylemde NATO ve Füze Kalkanı KarşıtıÖğrenciler adına da basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Bölgede giderek yaklaşan bir savaşın ayakseslerinin duyulduğuna dikkat çekilen açıklamada,“Her yerde emperyalistler ve TC Devleti savaşahazırlanıyor. Her muhalif ses, her savaş öncesindeolduğu kadar güçlü bir şekilde bastırılmaya

çalışılıyor” denildi. “Tarihte hiçbir zaman savaş hazırlıkları, içeride

yapılan operasyonlardan bağımsız olmamıştır. Hersavaş, bir iç temizlenmeyi beraberinde getirir. Çünküsavaş koşulları kavramları alaşağı eder. Öyle ya, bugün‘demokrasinin’ tanımı, NATO ve ABD emperyalizmitarafından yapılıyor” sözleriyle süren açıklamada,öğrenci gençliğin de yoğun bir şekilde gözaltı-tutuklama ve soruşturma-ceza terörüne maruz kaldığısomut örneklerle vurgulandı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Bizler de savaşa hazırlanıyoruz, içerde ve dışarda,

hücreleri parçalayarak, üreterek, sorgulatarak,okullarımızda uzun zamandır unutturulmaya çalışılantoplumsal gündemi tekrar olması gereken yerde,anfilerde, meydanlarda tartışarak, anti-emperyalistmücadeleyi büyüterek hazırlanıyoruz savaşa.Emperyalistlerin savaşında ölmek ya da öldürmekistemeyen tüm öğrencileri birlikte mücadeleyeçağırıyoruz.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Katil NATO, işbirlikçi-uşak TC!”

Antakya’da fiili miting!Antakya’da sendikalar ile devrimci ve demokratik

kurumlarca ortak yapılması planlanan “Ortadoğu’yave Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye Son Mitingi”İçişleri Bakanlığı ve Hatay Valiliği tarafındanyasaklanmasına rağmen 19 Şubat günü fiilenörgütlendi.

Valiliğin “kentin huzurunu bozabileceği”,“yasadışı örgütler tarafından provake edilebileceği”gerekçeleriyle engellemek istediği miting öncesi deyerel medyada gerici bir propaganda yapılmıştı.Buna rağmen kitlesel bir yürüyüşle eylemgerçekleştirildi.

Doğuş Okulları önünde buluşan kitle, UlusMeydanı’na doğru yürüyüşe başladı. Davul zurnaeşliğinde gerçekleştirilen yürüyüşte “Ortadoğu’ya veSuriye’ye Emperyalist Müdahaleye Son” ve “SuriyeLibya ve Irak olmasın” yazılı ortak pankartlar taşındı.

“Suriye halkı kendi geleceğini belirlemeli”Ulus Meydanı’na gelindiğinde basın açıklamasını

Eğitim Sen Hatay Şube Başkanı Ayhan Erkal okudu.Basın açıklamasında, Suriye’nin geleceğini Suriyehalkının belirlemesi gerektiği vurgulanarak,emperyalist politikalar teşhir edildi.

Eylemde ayrıca Valiliğin yasakçı uygulamalarıprotesto edildi. Yanısıra Mersin’de KESK üyelerininmaruz kaldığı gözaltı terörü de protesto edildi.

Ayrıca Adana, Antep gibi illerden KESK üyelerininkatılımlarının olduğu eyleme Mersin’den gelmekisteyen KESK üyelerinin bulunduğu aracınengellenmesi de teşhir edildi.

Kızıl Bayrak / Antakya

18 Şubat 2012 / Istanbul

Sarıgazi’de NATO vefüze kalkanı karşıtıeylem

Sarıgazi’de bir araya gelen ilerici ve devrimcigüçler, 17 Şubat günü NATO ve Füze Kalkanı’na karşıeylem gerçekleştirdi.

Saat 19.30’da Yıldırımlar Düğün Salonu önündetoplanan kitle Demokrasi Caddesi üzerindenSarıgazi Merkez’e sloganlarla yürüdü. Yürüyüşsırasında sık sık “Katil ABD, Ortadoğu’dan defol!”,“Emperyalizm düşman, halklar kardeştir!”, “Yaşasındevrimci dayanışma”, “Emperyalizm yenilecek,direnen halklar kazanacak” sloganları atıldı.

Sarıgazi Merkez’e gelindiğinde burada basınaçıklaması yapıldı. Yapılan açıklamada işçi veemekçilere Ortadoğu’da süren kirli savaşa karşıhalkların yanında taraf olma çağrısı yapıldı.

AKA-DER, BDP, BDSP, ESP ve Partizan tarafındanörgütlenen eylemde “Emperyalizme ve siyonizmekalkan olmayacağız! Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”yazılı pankart taşındı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

“Suriye halkı yalnızdeğildir”

Suriye Halkıyla Dayanışma ve EmperyalistMüdahaleye Hayır Platformu 18 Şubat günü YükselCaddesi’nde basın açıklaması gerçekleştirerekSuriye’ye yönelik emperyalist müdahalehazırlıklarını protesto etti.

“Suriye’nin kaderini Suriyeliler belirler - KatilNATO-ABD-AKP Suriye’den defol!” şiarlı pankartınaçıldığı ve Suriye bayraklarının taşındığı basınaçıklamasında, AKP’nin Suriye’ye yönelik saldırganpolitikası teşhir edildi. NATO, ABD ve AKP’nin aynıtarafta olduğunun belirtildiği açıklamada Suriyehalkının, emperyalist hayalleri boşa düşüreceğiifade edildi.

“Libya ‘özgürleşti’ Suriye?”, “AKP Suriye’deemperyalizmin hizmetinde”, “Emperyalist talanaizin vermeyeceğiz” yazılı dövizlerin taşındığı eylemeilerici-devrimci güçler de destek verdi.

“Yaşasın Sosyalist Ortadoğu!”, “İşbirlikçi AKPSuriye’den defol!”, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol!”ve “Suriye halkı yalnız değildir!” sloganlarınınatıldığı eyleme 30 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Maliye emekçileri, BüroEmekçileri Sendikası (BES) Genel Merkezi’nin almışolduğu grev kararı çerçevesinde 22 Şubat günüTürkiye genelinde 1 günlük iş bırakma eylemigerçekleştirdi. Vergi dairelerinde çalışan maliyeemekçileri işyerleri önünde toplanarak basınaçıklamaları yaptı.

İstanbul İstanbul’da BES İstanbul 1 ve 3 No’lu Şube üyeleri

bir günlük iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. BakırköyÖzgürlük Meydanı’nda toplanan BES 1 No’lu Şubeüyesi maliye emekçileri, ücret artışlarıyla ilgilidüzenlemeyi protesto ederek AKP Bakırköy İlçeBaşkanlığı’na yürüdü. Burada açıklama yapan ŞubeBaşkanı Dursun Doğan, kararnameyi hazırlayanlarınek ödemelerinin emekliliklerine esas kazançlarınadahil edilmeyerek emeklilikte de sefaleti revagördüklerini, mesai ücretlerine göz dikildiğini söyledi.

Kadıköy Vergi Dairesi önünde toplanan BESİstanbul 3 No’lu Şube üyeleri, başta ücret eşitsizliğiolmak üzere ayrımcı politikalara son verilmesini istedi.Açıklamayı BES İstanbul 3 No’lu Şube BaşkanıAhmet Acar okudu.

Ankara Ankara’da iş bırakan maliye emekçileri Maliye

Bakanlığı önünde toplandı. Bakanlık önünde konuşanBES Genel Basın Yayın Sekreteri Musa Seven, AKPhükümetinin 666 Sayılı KHK’yi “Eşit işe, eşit ücret”

adı altında yutturmaya çalıştığını, fakat aynımasalarda aynı işi yapan emekçilere yönelik ücretadaletsizliklerini daha da arttırdığını dile getirdi.

Mersin Mersin Vergi Dairesi Başkanlığı ve Mersin

Defterdarlığı binası önünde toplanan emekçilerişbaşı yapmadı. Maliye çalışanları “Bu işyerinde grev vardır” yazılı bir pankart astı. BESMersin Şube Başkanı Kemal Göçmenaçıklamayı okudu.

Adana BES Adana Şubesi “Eşit işe eşit ücret”

talebiyle basın açıklaması yaptı. Adana VergiDairesi Başkanlığı önünde yapılan açıklamayasendika ve siyasi parti temsilcileri de destek

verdi. Basın açıklamasını Şube SekreteriSabahat Mutluay okudu.

İzmir Basmane Meydanı’nda toplanan BES üyeleri,

“Grevdeyiz” pankartı arkasında Konak Meydanı’nayürüdüler. Tek Gıda-İş üyesi Billur Tuz işçilerininyanısıra Sendikal Güç Birliği Platformu’nun İzmirbileşenleri de eylemde yer aldı.

Basın açıklamasını okuyan BES İzmir ŞubeBaşkanı Ramis Sağlam, neden grevde olduklarınıanlatarak hükümetin kamuoyuna “Eşit işe eşit ücret”adı altında yutturmaya çalıştığı 666 sayılı KHK ilekamu emekçilerine eşit işe eşit ücret vermek şöyledursun, mevcut ücret adaletsizliğinin daha dabüyütüldüğünü belirtti. Eyleme BDSP de destekverirken Kızıl Bayrak gazetesinin satışıgerçekleştirildi.

Diyarbakır BES Diyarbakır Şubesi üyeleri, bir saatlik iş

bırakma eylemi yaptı. Defterdarlık önünde bir arayagelen emekçiler, davul-zurna eşliğinde halay çekerekhükümeti protesto etti. Maliye çalışanları ile polisarasında gerginlik yaşandı.

Hakkari BES Hakkari Şubesi’ne üye maliye emekçileri

Hakkari Vergi Dairesi Başkanlığı ve HakkariDefterdarlığı’nın Valilik caddesindeki binasınınönünde toplandı.

İşbaşı yapmayan maliye çalışanları ‘Bu iş yerindegrev var’ pankartını açtı. Basın açıklamasını BESHakkari Şube Başkanı Rıfat Ertuş okudu.

Antep BES Antep Şubesi de Vergi Dairesi önünde oturma

eylemi yaptı. BES Antep Şube Başkanı SevgülÖzdemir, emekçiler arasındaki ücret farkının arttığınadikkat çekti.

Maliye emekçilerinden 1 günlük grev

Sağlık emekçilerinden eylem SES, İstanbul Tabip Odası ve Dev Sağlık-İş üyeleri, KESK’e yönelik gözaltı, baskı ve tutuklamaları

protesto etti. İstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimlik binası önünde yapılanaçıklamada sendikalar yasasındaki değişiklik ile yöneltilen saldırılar da teşhir edildi.

Eylemin amacını anlatan ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne çağrı yapan bir konuşma ilebaşlayan basın açıklamasında ilk söz Dev-Sağlık İş adına Erhan Güneş’e verildi. Güneş, son dönemdeKESK’e ve mücadeleci kurum, kişilere yönelik baskılara değindi. Emekçilerin haklarını 15-16 Haziran,Kavel direnişi gibi mücadelelerden aldığına işaret ederek mücadeleden geri durmayacaklarının altını çizdi.

Bileşenler adına ortak basın açıklamasını okuyan Fatma Çelik ise kamu emekçilerinin yeni yıl maaşzamlarının verilmediğini belirterek, ödemelerin çeşitli bahanelerle sürekli ertelendiğini ifade etti.Çıkartılmak istenen 4688 sayılı yasayı hatırlatarak, grevli-toplu sözleşme hakkının yasaklanmayaçalışıldığına dikkat çekti. Hastane çalışanlarının sürekli olarak baskılarla karşılaştığını, ‘mobing’ yasasınınkaldırılmasını talep etti. Çelik, KESK’li kadın yöneticilerin tutuklanmasını ve KESK’e yapılan baskılarıkınadıklarını vurgulayarak, yılmadan mücadele etmeye devam edeceklerini belirtti. Son olarak da GSSyasasının uygulamalarını hatırlatıp, sağlık hakkı için mücadele çağrısı yaptı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BDSP’den HeyTekstil’e ziyaret

Aylardır maaşlarını alamayan, tazminatsız birşekilde işten atılan 420 Hey Tekstil işçisi haklarınıalabilmek için direnişe geçti. Fabrikalarının önünüeylem alanına çeviren işçiler bir yandan hukukisüreci başlatırken bir yandan da fiili meşrueylemlerle direnişlerini sürdürüyorlar.Direnişin ilk gününden itibaren işçilerle dayanışmaiçerisinde olan BDSP 18 Şubat Cumartesi günüdayanışma ziyareti gerçekleştirdi.

Fabrikanın önüne yürüyüşle gelen BDSP’liler“HEY Tekstil işçisi köle değildir! HEY Tekstil’dedireniş kazanacak / BDSP” ozalitini açtılar. İşçilertarafından sloganlarla karşılanan BDSP’liler adınakonuşma yapan temsilci direnişin öneminden, işçisınıfının öncü rolünü oynamasının gerekliliğinden,bu bilinç ve görevle hareket etmenin önemindenbahsetti. Direnişi yaymanın ve genişletmeninöneminden bahsederek her yerin eylem alanınaçevrilmesi gerektiğini, TÜSİAD’ı, ürünlerin satıldığı,makinelerin devredildiği atölyelerin, mağazalarınhedef alınması gerektiğini söyledi. ArdındanDemokratik Kadın Hareketi adına da bir konuşmayapılarak işçilere destek mesajı verildi.Konuşmaların ardından ortak bir yürüyüşlefabrikanın önüne geçildi. Fabrikanın önündehalaylarla ve sloganlarla yaklaşık 1 saat durulduktansonra Hürriyet binasının önüne yürüyüşe geçildi.Burjuva medyanın direnişe ilgisizliğini teşhir etmekve direnişi duyurmak için yol boyunca sloganlarla,işçiler emekçiler desteğe çağrıldı. Fabrikaların veatölyelerin önünde ajitasyon konuşmaları yapıldı.

Aynı gün öğleden sonra HDK 3. Bölge, YeniDemokrat Kadın’ın da aralarında bulunduğu çoksayıda kurum işçileri ziyaret etti.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

“DİRENİŞ” çıktı!Direnişteki HEY Tekstil İşçilerine yönelik bir

bülten çıkaran BDSP’liler bültenlerinde Hey Tekstildirenişinin nasıl kazanacağına dair bir bakışsunuyorlar. Geçmiş deneyimlerden bahsedilenbültende, direnişin kazanabilmesi içineylemliliklerin nasıl örülmesi gerektiğinden,hukuksal sürecin nasıl ele alınacağına, içörgütlülüğün dayanışmanın ve komiteninöneminden MEHA ve ONTEX deneyimlerindenbahsedildi. “HEY Tekstil’de DİRENİŞ kazanacak!”ismiyle çıkan bülten direniş boyunca düzenliçıkartılacak.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

22 Şubat 2012 / Izmir

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

“Kadınlar evde, işyerindedirenişte”

Sendikal Güç Birliği Platformu’nun İstanbul KadınKoordinasyonu ve Sendikal Güç Birliği İzmirbileşenleri direnişteki Savranoğlu ve Billur Tuzişçilerine 15 Şubat günü dayanışma ziyaretigerçekleştirdi. 8 Mart öncesinde yapılan ziyarettekadınların hayatın her alanında mücadele içindeolduğu vurgulandı. İşçi kadınların erkek sınıfkardeşleriyle omuz omuza mücadele etmesininöneminin altı çizildi.

Billur Tuz’a ziyaret

Önce Tek Gıda-İş üyesi Billur Tuz işçilerine,ardından da Deri-İş Sendikası üyesi Savranoğluişçilerine yapılan ziyaretlerde “Kadınlar evde,işyerinde direnişte” pankartı açıldı.

Billur Tuz önünde konuşan Sendikal Güç birliğiPlatformu Kadın Koordinasyonu Sözcüsü Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 5 No’lu Şube Başkanı RabiaÖzkaraca Över, mücadelenin erkek işçilerle omuzomuza yürütüleceğini bildiklerini söyledi.Düşük ücretler, töre cinayetleri, çocuk gelinlerkonularına da değinen Özkaraca tüm bu saldırı veuygulamalara karşı kadınlar olarak erkek işçikardeşleriyle daha fazla örgütlenerek ve mücadeleederek en iyi cevabı vereceklerini söyledi.

Günseli: İşçiler demokrasi mücadelesi devermeli

Sendikal Güç Birliği İzmir bileşenleri adınakonuşan TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günseli,

sendika ve demokrasi kavramlarının ayrılmazolduğunu, işçilerin hem sendikal örgütlenme içinmücadele ederken hem de demokrasi mücadelesivermesi gerektiğini söyledi. Tez-Koop-İş Sendikasıİzmir 1 No’lu Şube Başkanı Birol Aslanoğlu iseişçilerin bugüne kadar kazandıkları her şeyi bedelödeyerek kazandıklarını belirtti. Direnen, bedelödemekten kaçmayan işçilerin hiçbir zaman yalnızkalmayacaklarını sözlerine ekledi.

Özkaraca: Sesinizi taşıyacağız

Menemen’de Savranoğlu işçilerini ziyaret edenbileşenler Savranoğlu işçileri tarafından karşılandı.Burada Savranoğlu işçileri adına bir kadın işçi kitleyiselamlayan ve direniş sürecini ve kararlılıklarınıanlatan bir konuşma gerçekleştirdi. Sonrasındamikrofon direnişteki başka bir kadın işçiye verildi.Nazım Hikmet’in “Akrep Gibisin” şiirini okuyanişçinin ardından Kadın Koordinasyonu adına konuşanRabia Özkaraca, direnen işçilerle olmaktan çokmutlu olduklarını ve kadın işçileri direnişin en önündegörmekten gururlu olduklarını söyleyerek direnişinsesini İstanbul’da çalışma alanlarında duyurduklarınıve direnişlerin kazanması için ellerinden gelen hertürlü desteği sunacaklarını bildirdi. Deri-İş Sendikasıİzmir Şube Başkanı Makum Alagöz ise bugünüdirenişin 2. günü saydıklarını belirtti.

Ziyaret programına Tez-Koop-İş Sendikası kitleselkatılım sağladı. TÜMTİS üyesi işçiler ziyaretlereflamalarıyla katıldılar.

Kızıl Bayrak / İzmir

Trexta’da direniş başladı Nokia, Blackberry, Canon ve iPhone gibi uluslararası tekellere aksesuar ve kılıf imalatı yapan Trexta Tr

Deri fabrikasında Deri-İş Sendikası üyesi işçiler direnişe başladı.Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu fabrikada geçtiğimiz yıl Haziran ayından itibaren

örgütlenme mücadelesi vermeye başlayan Trexta işçileri, patronun baskıları ve sendikaya üye olan işçilerinişten atılmasının devam etmesi üzerine direnişe başladı. İşçiler son olarak, 3’ü sendikalı olmak üzere toplam 6işçi işten atılınca direniş kararı aldı.

Patron ve fabrika yöneticilerinin sürekli baskı yaptıklarını söyleyen işçiler, her şeye karşı tutanaktutulduğunu belirtiyorlar.

600’den fazla işçinin çalıştığı fabrikadaki işçilerin yüzde 75’ini kadınlar oluşturuyor. Çin, Hindistan veİstanbul Hadımköy’de de fabrikaları bulunan Trexta Tr patronunun sendika ve işçi düşmanı tutumuna karşıçeşitli adımlar atan Deri-İş Sendikası, örgütlenme süreciyle ilgili yurtdışında da girişimlerde bulunuyor.Sendika önlüklerini giyerek fabrika önünde mesai saatleri içerisinde bekleyen işçilere Birleşik Metal-İşSendikası Trakya Şube Başkanı Hazır Fedai Duvan da destek verdi. Ayrıca Petrol-İş Sendikası Genel Merkez yöneticileri de Trexta işçilerine dayanışma ziyareti gerçekleştirdi.

Kızıl Bayrak / Çerkezköy

Tarsus Kipa açılışındaeylem

Tesco-Kipa mağazalarında örgütlenme çalışmasıyürüten Tez-Koop-İş’in Kipa patronunun sendikadüşmanlığına yönelik protestoları 22 Şubat günüMersin Tarsus’ta açılan Kipa önünde devam etti.

İlerici, devrimci kurum ve sendikaların dakatıldığı eylemde Tez-Koop-İş Sendikası Adana ŞubeBaşkanı Hülya Özcan basın açıklamasını okudu.Açıklamada, Kipa işçisine yönelik sömürüye ve 2003yılından beri Kipa’da süren mücadeleye değinildi.Toplu iş sözleşmesi masasına oturuncaya dekmücadelenin süreceği vurgulandı.

Daha önce de Ankara, Balıkesir, İstanbul,Bandırma ve Bolu’da yapılan eylemlerin Kipa’dasendikalı, toplu sözleşmeli çalışıncaya kadar devamedeceğini belirten Özcan’ın açıklamasından sonrahep birlikte Kipa içine girilerek çalışan işçilerselamlandı.

Kızıl Bayrak / Adana

Asil Çelik’te tasfiyeyekarşı mücadele

Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın örgütlüolduğu ve geçtiğimiz ay yeni dönem toplusözleşmesinin imzalandığı Asil Çelik fabrikasında 17Şubat Cuma akşamı 4 işçi performans düşüklüğügerekçesi ile işten atıldı.

Vardiya çıkışında işten çıkarma saldırısınıöğrenen işçiler servislere binmeyerek Asil Çelikpatronunun bu pervasız saldırısını protesto ettiler.Fabrikaya dönen işçiler önce işten çıkarma saldırısıile ilgili olarak fabrika yönetiminden bilgi istediler,fabrika yönetiminin umursamaz tutumu ile daha daöfkelenen işçiler tepkilerini gece işyerini terketmeyerek gösterdiler. Saat 22.00 civarına kadarservis alanında yaktıkları direniş ateşinin çevresindebekleyen işçiler bu saatten sonra fabrikagüvenliğinin aldığı yoğun önlemlere rağmenbarikatları aşarak fabrika içerisine girdiler.

Sabah saatlerine kadar fabrika içerisindekibekleyiş sürerken Asil Çelik yöneticileri ile yapılangörüşmelerden herhangi bir sonuç alınamadı.Birleşik Metal-İş Genel Sekreteri Selçuk Göktaş veBursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci’nin de katıldığıfabrikayı terk etmeme eylemi sabah saatlerindesona ererken fabrika yönetimi ile yeni bir görüşmeyapılacağı açıklandı.

Geçtiğimiz yıl Türk Metal çetesinin saldırısınısendikalarına kenetlenerek püskürten Asil Çelikişçileri Asil Çelik yönetiminin bu yeni saldırısına karşıda kararlılıkla mücadele edeceklerini vurguluyorlar.Görüşmelerden bir sonuç çıkmaması halindeeylemlerin kaldığı yerden devam edeceğini söyleyenBirleşik Metal yöneticileri ve Asil Çelik işçilerigerekirse üretimden gelen güçlerini kullanmaktanda çekinmeyeceklerini söylüyorlar.

Kızıl Bayrak / Bursa

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

2012’nin ilk günlerinde sendikasızlaştırma veişten atma saldırısına karşı Billur Tuz fabrikasındadirenişe başlayan Tek Gıda-İş üyesi işçilerinmücadelesi sürüyor.

Direnişteki işçilerden Cem Gürkan direniş sürecive Çiğli Organize’deki örgütlenme mücadelelerineilişkin sorularımızı yanıtladı.

- Billur Tuz fabrikası organizenin büyük entegretesislerinden biri. Üretim ve piyasadaki yerihakkında bilgi verir misiniz?

Günlük yaklaşık 300 ton üretimi var. Öncelikleburada yemek tuzu üretimi var, bulaşık makineleriiçin üretilen tuz var. Salamura tuz var, turşuluk tuzdediğimiz. Sanayi fabrikalarına üretilen tuz var. Yemfabrikalarına gönderilen tuzlar var. İhracat çok fazlaolmuyor. Tek süt, Viking, Mantı yem, Tahsildaroğlugibi... Burada normalde yaklaşık 170 kişi çalışıyor.Üç vardiya çalışıyorduk. Taşeron da var. Aslında şuan fabrika normalde kapalı gözüküyor çıkışlardandolayı ama halen faal vaziyette. Yeni elemanlaraldılar onlar da taşeron çalışıyor. Kasıtlı olmasa bileyeni elemanlar işi çok fazla kapamadıkları için işleryavaş yürüyor. Üretim de düştü tabiki.

- Billur Tuz yıllardır Tek Gıda İş’te örgütlü birişyeri. Sendikal süreçten bahseder misiniz?

Yaklaşık 25-26 yıldır sendika varmış burada.Belki daha fazla. 30 yıl diyebiliriz. Ben 96’da girdim.96’dan 2006’ya kadar beş sözleşme gördüm. Altıncısözleşme zamanında grev oylamasına gidildi. Grevoylamasından sonra sayımız yetersiz olduğu içintaşerondaki arkadaşları sendikaya alalım diye bütünherkesin sendikalı olması için yeni bir süreç başlattık.Yetkiyi almak için taşerondaki işçi arkadaşları artıksendikaya almaya başladık. Yetki için belgegönderildi, müracaat edildi. Tabi işveren itiraz etti.Şu anda normalde sayımız tutuyor. Grev oylamasınasözleşmede anlaşamadığımız için gittik. Grevoylamasından sonra da sayımız iyice azalmayabaşladı. Göze batan arkadaşları işveren tek tekgözden çıkarmaya çalıştı. Çıkardı da zaten. Sayı dahada düştü. Şu anda yeni elemanları saymazsak sayımıztutuyor.

- Sendikalaşma sürecinde ne tür saldırılarlakarşılaştınız?

Toplu çıkış oldu. Onun da bahanesi taşerondaörgütlenme! Üç ayrı taşeron şirketle çalışıyorduişveren. Taşeron şirketlerin sözleşmeleri sene sonuitibariyle, 31 Aralık’ta bittiğinden dolayı arkadaşların

işten çıkarıldığı söylendi. Ama burada senelerdir,1992 yılından beri taşeron var. Her dönem sözleşmebitiyor ve yeni taşeronlarla anlaşma oluyor amaiçerde çalışan işçiler değişmiyordu. Yani bu sene ilkdefa böyle bir şey oldu. İşverenin bahanesi taşeronlasözleşmenin bitmesi. Amaç sendikayı tasfiye etmek.Ama şu anda o bitmiş sözleşmede taşeron olarakgörünen işçilerden içerde çalışanlar da var.

- Taşeronda örgütlenme süreci nasıl ortayaçıktı?

Ben burada 15 yıldır kadrolu çalışıyorum.Paketleme bölümünde, rafine bölümünde hemkadrolu hem taşeron olarak çalışan kişiler var. İki kişiaynı işi yapıyor, yan yana çalışıyor, birisi kadrolubirisi taşeron. Biz burada bir nevi gücümüzükaybettik. Son yıllarda sözleşme imzalıyorduk amaistediğimiz şartlarda sözleşmeler imzalayamıyorduk.Çünkü şöyle birşey var. İşveren bizim önümüzetaşeron listesini getirseydi zaten bize yetki vermezdidaha önceki dönemlerde. Yetkiyi verdiler amasözleşmeler hep onların istediği gibi oldu. Biz artıkdaha güçlü bir şekilde masaya oturabilmek için veburadaki arkadaşların gerçekten de emeklerioldukları için yani bizimle aynı emeği sarfettikleriiçin biz de bu haksızlığa göz yummamak adınaherkesin aynı şartlarda çalışmasını istedik.

- İki aya yakındır direniştesiniz. Temeltalepleriniz neler?

Çıkarılan bütün işçilerin işe geri alınması bizimen temel talebimiz. Ben eylemin 20. gününde iştençıkarıldım. Toplu çıkışta ben yoktum. Biz sonra 20Ocak’ta çıkarıldık iki arkadaş. Ben 15 yıllığım. Diğerarkadaşım da 25 yıldır burada çalışıyor. Bizler burayadestek veriyoruz diye işten çıkarıldık. Dışarıdantoplum örgütleri, siyasi partilerden gelenler var,sendikalardan gelenler var. Şu anda yine direnişteolan, sağ olsun, Savranoğlu işçileri getirdikleriyemeklerini bizimle paylaşıyorlar. Güzel birdayanışma oldu onlarla da. Dileğimiz organizedekibütün fabrikalara bunun yavaş yavaş sıçraması. Yanihiç kimse örgütsüz çalışmasın, sendikasız çalışmasın.Sendikaları da güçlendirecek olan sonuçta işçiler.

- İzmir genelinde direnişe sağlanan dayanışmave destek nasıl?

Savranoğlu geliyor. Bir basın açıklaması olduburada. Direnişe çıkılan ilk Cumartesi Hugo Bossişçileri buradaydılar. Organizeden işçiler geliyor.Örgütsüz fabrikalardan gelenler de var.

Sendikalar kendi aralarında anlaşmışlar. Dönem

dönem temel ihtiyaçlarımızı gideriyorlar. Teksıkıntımız soğuk. Hava şartları. Çayımız da geliyor.Sağ olsun Allıance one tütün, onu hiç unutmadansöyleyeyim. Abartmayayım ama her öğlen oradanburaya ziyaretçiler geliyor. Arkadaşlar geliyor.Çayımız da oradan geliyor. Her gün demleniyor. Birdemlik çay. Bir demlik dediğim dört beş kere geliyor.Sağ olsun bize her konuda destek veriyorlar.

- Son süreçte organizede sendikalaşan birçokfabrika oldu. Örgütsüz olan birçok yer var. Onlarlailişkileriniz nasıl?

Burayla sınırlı kalmamalı. UPS kazandı.Schneider kazandı. Roteks örgütlendi, sözleşmeyeoturduklarını biliyorum. HMS makine... Hatta orayaziyaretimiz vardı bizim. Telefon açtılar. Daha sonragörüşelim dediler. Şu anda atılan işçiler içeriye alındısözleşmeye oturuyoruz dediler. Tam ziyaretten birsaat önce yola çıkıyorduk artık. Allınce One veSchneider’den arkadaşlarla iletişim kurduk, ziyaretedecektik. O arada haberi geldi. Gerek kalmadı,gitmedik. Kazandılar. Daha da mutlu olduk.

Burayı kazandıktan sonra bütün organizede işçilerarasında bir komite kurup, bu komiteyle birlikteçalışmak gerekiyor. İlla ki burada çalışan herkesinburadaki fabrikalarda çalışan bir kardeşi bir akrabasıbir tanıdığı arkadaşı vardır. İletişime geçip sendikalörgütlenmeyi yaygınlaştırmamız lazım. Hükümetinçıkarmaya çalıştığı bir sendikalar yasası var. Artıkherkesi yani işçiyi örgütsüz hale getirmek istiyorlar.

-Günlerdir birlikte direniştesiniz. Bu örgütlenmesüreci ve direniş Billur Tuz işçilerine nekazandırdı?

Buradaki insanların çoğu içeride birbirine selamvermezdi. Şimdi sabah 7.00’den akşam 18.00’e kadarsohbet, ıslık ve sloganların haricinde, sohbetlerle,güzel diyaloglarla geçiyor. Bize bu direnişarkadaşlığı dostluğu kazandırdı. Yani bir birliktelikyoktu. Ve şuna inanın, işverenin baskılarından bıktık.Artık öyle bir şey ki şu kapıdan içeriye girdiğimizzaman ben kendim için söyleyeyim ama diğerarkadaşlarda da gözlemliyordum, hepimizin suratıbeş karıştı. Şu kapının önünde bu yağmura rağmenbu soğuya rağmen şimdi yüzümüz gülüyor.Çektiğimiz sıkıntıya rağmen yüzümüz gülüyor.

- Son olarak buradan işçilere, emekçilere nelersöylemek istersiniz?

Son olarak benim tespitim var, bir dönemgerçekten işçilerin dönemiymiş. 80 darbesinden sonrasendikaları kapatmışlar. Duraklama ve gerilemedönemi yaşanmış. Şu anda bir yıl içerisinde üçfabrikada Çiğli Organize’den bahsediyorum amadiğer yerlerde de var. Hugo Boss, UPS, Kampana davar, ben artık bunu işçi sınıfının yavaş yavaşayaklanması olarak görüyorum. Ayaklanma dönemibaşladı diye düşünüyorum. O yüzden geleceğeumutla bakıyorum.

İşçilere de söylemek istediğim; şu anda mevcutyasalarda bizim olan haklar var. Biz bunların üzerinekorkmadan gidersek bizim olmayanları da bizkendimiz ele alıp kendi adımıza değiştirmemiz lazım.İşçi sınıfı sandığa gittiği zaman da sınıfını bilerekdavranmalı.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Örgütlenmeyi Çiğli Organize’yeyaymalıyız”

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

İnşaat Mühendisleri Odası’nın (İMO) Ankara’dakigenel merkezinde çalışırken sözde “demokrat” odayönetimi tarafından keyfi gerekçelerle işten atılanCansel Malatyalı 20 Şubat günü direnişe başladı.

Tez-Koop-İş, EMO çalışanları, BDSP ve +İvme’ninde destek verdiği eylemde “Jeoloji, İMO Her yerMobing”, “Arkadaşıma Dokunma”, “İş, ekmek yoksabarış da yok” dövizleri taşındı. İlk açıklama Tez-Koop-İştarafından gerçekleştirildi.

Açıklamada, işten atma kararından geri dönülmesiiçin tüm yasal ve demokratik hakların kullanılacağıbelirtilerek Malatyalı’nın mücadelesinin yanındaolunacağı söylendi. Cansel Malatyalı da yaşadığı sürecianlatarak, kendisinin işten atılmasıyla birlikte diğerarkadaşlarının da sıranın kendisine gelmesinibeklediklerini söyledi.

BDSP’den destek

BDSP’nin “Cansel Malatyalı yalnız değildir”,“Cansel Malatyalı işe geri alınsın” dövizleriyle katıldığıaçıklamadan önce İMO yönetimi tarafından diğerodaların yönetimleri aranarak direnişe destekvermemeleri yönünde basınç uygulanmaya çalışıldı.Açıklamadan sonra oturma eylemi başlatıldı.

Malatyalı, direnişin 2. gününde mesai saatininbaşlaması ile birlikte yerini aldı. Gün içerisinde çeşitlikitle örgütlerinin ziyaret ettiği Malatyalı’nın, işe gerialınması için imza toplandı ve yazdığı mektupdağıtılarak süreç hakkında bilgi verildi.

Malatyalı, direnişinin ilk gününde sorularımızıyanıtladı.

“İşimi geri alana kadar mücadeleedeceğim”

- Kaç yıldır İMO’da çalışıyordun? Bundan 4,5 yıl önce İnşaat Mühendisleri Odası

Genel Merkezi’nde işe başladım. Görevim temizlik veçay servisi yapmaktır. 31 Ocak 2012 tarihinde elimetutuşturulan bir kâğıt parçasından oda yönetim kurulukararıyla “performans yetersizliği nedeniyle” iştenatıldığımı öğrendim. Evli ve iki çocuk annesiyim.Kocam emekli olmasına rağmen Ostim’de çalışıyor. Bende ailemin geçimini sağlamak için çalışmak zorundaolan bir emekçiyim.

- İşten atılma sürecin nasıl gelişti?Her gün mesaime işe başlama saatinden erken

gelerek özveriyle çalışmama rağmen “oturmagruplarının gelişigüzel bir şekilde bırakılması, lavaboetrafındaki duvarların üzerindeki lekelerinçıkarılmaması, çay servisi yapılmaması” gibi uydurmabahanelerle 3 defa yazılı savunmam istendi. Kabul

etmediğim, fakat geçmiş günlere ait olduğu içinkanıtlayamadığım bu uydurma bahanelerde ısrar ettiğimgerekçesiyle işten atıldım.

- Ne gibi baskılarla karşılaştın?İMO Genel Merkezi’nde 8. kat yönetimin bulunduğu

ve benim sorumlu olduğum katlardan birisidir. Bir günZüber Akgöl bu katta birlikte çalıştığım sekreterarkadaşa buradaki tuvaletin personel tarafındankullanılmayacağını söylemiş. Bu uyarıdan sonra ben de,sekreter de tuvaleti kullanmadık. Yönetim katında işleriolan arkadaşlar geldiğinde bazen tuvaleti kullanmakisteyenler oluyordu. Biz de uyarıyorduk. Tamhatırlamıyorum ama birkaç hafta sonra sekreterebağırıldığını duydum. Çay ocağından çıktığımda ZüberAkgöl’ün sekreterin üzerine yürüdüğünü ve bize tuvaletyasağıyla ilgili söylediklerini inkâr etmeye çalıştığınıgördüm. Sonrasında odasına gidip beni çağırdı ve banacevap verme imkânı tanımayıp sürekli bağırarakdedikodu yapmakla suçladı. Ertesi gün bana artık 8.katta çalışmayacağım, 6. katta görevli olduğumsöylendi. Suçsuz olduğum halde tuvalet yasağı dışarıdanduyulduğu için bana ceza kesilmişti.

Öğle yemeğini İMO Lokalinde yemeyezorlama

Bir sene öncesine kadar bütün personele sosyal hakolarak yemek ücreti veriliyordu. Öğle yemeklerinipersonel ister İMO’nun işletmeye verdiği lokalde, isterdışarıda istediği bir lokantada yiyordu. Sonra görüşümüzalınmadan yemek paralarımızın kesilerek lokaleyatırıldığı bildirildi. Bu tutuma tepki olarak yemeğeinmedim. Aradan çok geçmedi çağrıldım ve huzursuzedici bir şekilde neden yemek yemediğim soruldu. Bende rahatsızlığım var diyerek yemeklerin dokunduğunuparamın iadesini talep etmediğimi söyledim. Sonrasında3 defa daha çağrıldım ve her defasında aynı cevabıverdim. Yemeğe inmezsem işten atılacağıma dairarkadaşlarımla haber gönderilmesine rağmen inmedim.

Çay ocağına kapı yapılması ve mutfaktançıkışın yasaklanması

Benim mutfak diye oturduğum yer yangınmerdivenine geçişin olduğu 2 metre uzunluğunda, 1metre genişliğinde bir yerdi. Hem 6. katta hem de 8.katta mutfaktan çıkmam yasaktı. Dışarıya açılan acilçıkış kapısı mutfakta olduğu için personel sigara içmekiçin sürekli mutfağa geliyordu. Sonrasında sigaradumanından rahatsız olunduğu gerekçesiyle mutfağakapı yaptırdılar ve kapının sürekli kapalı kalmasıgerektiğini ve benim oradan çıkmayacağımı söylediler.Mutfak dışındaki işlerle uğraştığım saatler dışında bütüngünüm bu daracık yerde sinir harbi içerisinde geçiyordu.

Telefonla konuşmanın kısıtlanması

8. katta kendi telefonumuzla konuşmamız vemisafirlerimizin gelmesi istenmiyordu. Bu tipdurumlarda agresif hareketler içine giriliyor, süreklitedirginlik veriliyordu. Kardeşlerim ziyaretimegeldiklerinde bile birer bardak çaylarını içtikten sonrakalkmaları gerektiğini söyledim, çünkü tedirginlikyaşıyordum.

Aşağılama ve hakaretler

Genel merkeze ziyarete gelen insanlara çay servisini

ben yapıyordum. Bir gün benim de tanıdığım dört erkekmisafire çay servisi yaparken merhabalaştığım sıradaZüber Akgöl bana o insanların yanında “sen de herkesitanıyorsun, damgalı eşek gibisin” diye hakaret etti. O anneye uğradığımı şaşırdım ve o gün kendime gelemedim.Çıkıp gitsem ekmeğimdi, çalışmak zorundaydım. İkitane çocuk büyütüyordum. Her şeye gözümü kapatıpdevam ettim.

Diğer çalışanlar aracılığıyla baskı yapıldı

Çalıştığım 4,5 yıl içerisinde 1 defa personeltoplantısı oldu. Amacın güya şikâyetlerimizi,rahatsızlıklarımızı dile getirmemiz olduğu söylendi. İlkkonuşma yönetim kurulu tarafından yapıldı. Sonrasındapersonel amiri “çalışırsanız böyle çalışırsınız,çalışmazsanız kapı orada paşa gönlünüz bilir” dedi.Çalışanları işsiz kardeşimizle, arkadaşımızla tehditediyordu. Yönetim bu gibi durumlarda kendi doğrudansöylemediklerini bazı personeller aracılığıyla iletirdi.

İşten atılma sebebim işlerimi yapmadığımdı. Oysauzunca bir süre iki kişilik çalışmıştım. Ama yine deeleştirilmeden bir gün geçmiyordu. İçeride çifte standartvardı, yemek param keyfi olarak kesilmişti ve yemekhakkım elimden alınmıştı, sürekli psikolojik şiddetvardı, 8. katta tuvalete girmek yasaklanmıştı, mutfağakapı yaptırılmış çalışma alanım iyice daralmıştı, üzerimeiftira atılıyordu. Bunlara rağmen direniyordum. Çünküçalışmak zorundaydım. İki çocuk annesiyim.Geleceğim, emeklilik hakkım keyfi bir şekilde elimdenalındı. Devletin biz çalışanların elinden aldıklarıyetmiyormuş gibi bir de çalıştığımız kendi kalelerimizbildiğimiz yerlerde haklarımız gasp ediliyor.

İşimi geri alana ve onurlu bir şekilde çalışana kadarmücadele edeceğim.

- Direniş sürecin bundan sonra nasıl devamedecek?

- Şu anda bir basın açıklaması ile direnişimizibaşlattık. Bundan sonra mesai saatleri boyunca buradabekleyeceğim. Ancak ilerleyen süreçte bu bekleyişimigece-gündüz burada oturma eylemine dedönüştürebilirim.

- 8 Mart yaklaşıyor. Direnişçi bir kadın olarakkadın emekçilere neler söylemek istersin?

- Özellikle vurgulamak isterim ki 8 Mart DünyaEmekçi Kadınlar günüdür. Biz bu direnişe başlamadanönce kadın hareketlerine de haber verdik. Ancakgörüldüğü gibi hiçbiri gelmedi. 8 Mart geldiğinde kadınhareketleri yanıma gelirse onları sahiplenmeyeceğim.Bu bir emek mücadelesidir. Onların bu süreçte benimyanımda olması gerekiyordu.

- Maltepe Belediyesi işçileri de direnişteler. Onlaraneler söylemek istersin?

- Onlar buraya geldiğinde bir araya gelebiliriz.Sonuçta bizler emek mücadelesi için buradayız.Geldiklerinde ortak birşeyler yapabiliriz. Direnişleriniselamlıyorum.

- Ailenin bu süreçteki tutumu nedir?- Ailem hep yanımda. Beni destekliyorlar. Haksızlığa

karşı hep yan yanayız. Şu anda annem, eşim, çocuğum,kardeşim ve görümcem direnişime destek veriyor.

- Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?- Herkesin desteğini bekliyoruz. Birlikte hareket

edersek işten atmaları engelleyebiliriz. Kızıl Bayrak/ Ankara

İMO’da direniş başladı!

Sınıf hareketiSayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Maltepe Belediyesi taşeron işçileri hakları vegelecekleri için Ankara yolunda. CHP’li MaltepeBelediyesi yönetiminin işten atma saldırısı ve taşeronköleliğine karşı CHP Genel Merkezi’ne 18 ŞubatCumartesi günü yürüyüş başlatan işçilerin eylemi tümzorluklara rağmen devam ediyor. İşçiler yürüyüşlerineGebze’den itibaren 4 kişiyle devam ediyorlar.

1. gün – 18 Şubat

Ankara yürüyüşü coşkulu ve kitlesel biruğurlamayla başladı. Saat 10.30’da destekçi güçlerinde direniş alanında toplanmasının ardından işçileradına basın açıklamasını İlhan Yıldırım gerçekleştirdi.Geride kalan sürede dostlarını ve düşmanlarını da çokiyi tanıdıklarını söyleyen Yıldırım, yaktıkları bu ateşinsadece Maltepe Belediyesi işçilerinin değil tümtaşeron işçilerinin mücadelesini yansıttığını ifade etti.CHP Genel Merkezi’ne yürüyerek CHP Genel BaşkanıKemal Kılıçdaroğlu’na taşeron köleliğiyle ilgilisözlerini hatırlatacaklarını belirten Yıldırım, meclistegrubu bulunan partilere de taşeronluk sistemiyle ilgilidosya vererek mecliste önerge vermelerini talepedeceklerini sözlerine ekledi. Ankara yürüyüşlerisırasında her durakta farklı bir konuya dikkatçekeceklerini söyleyen Yıldırım, İstanbul’da daeylemler yapacaklarını ifade etti. Açıklamanınardından yürüyüşe başlayan işçilere Dev Sağlık-İş,Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’luŞube, Birleşik Mücadele Platformu, Tüm Bel Senİstanbul 3 No’lu Şube, Eğitim Sen İstanbul 5 No’luŞube, TİB-DER, BDSP, DHF, ÖDP, TKP, İMD veDAF destek verdi. Taşeron işçileri Kartal merkezdeTüm Bel Sen, Eğitim Sen 5 No’lu, Genel-İş üyesiKartal Belediyesi işçileri ve 1 No’lu Şube BaşkanıMahmut Şengül karşıladı. Burada bir konuşma yapanGenel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu ŞubeBaşkanı Mahmut Şengül, taşeron köleliğine karşıdirenen işçilerin yanında olmaya devam edeceklerinidile getirdi. Taşeron sistemiyle ilgili yasal düzenlemeyapılana kadar mücadelelerinin süreceğini söyleyenŞengül direnişçi işçilere başarılar diledi. Tuzla Gemiönüne kadar yürüyen işçiler burada bir basınaçıklaması gerçekleştirdiler.

İşçiler tersanelerdeki kuralsız çalışmaya vetaşeronluk sistemine vurgu yaptıkları basınaçıklamasında, 4 Şubat’ta iş cinayetine kurban gidentersane işçisi Ümit Damgacı’nın ölümününsorumlusunun kendilerini kapı önüne koyantaşeronluk sistemi olduğunu vurguladılar. Tersaneişçilerini, iş cinayetlerine karşı örgütlü mücadeleyi

yükseltmeye çağıran direnişçi işçiler daha sonra sözüdesteğe gelen Tersane İşçileri Birliği Derneğine verdi.TİB-DER sözcüsü kendilerinin yıllardır bu kuralsızçalışmaya karşı mücadele ettiklerini, aynı yoldanilerleyen Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinindirenişini selamladıklarını söyledikten sonra işçilerinkurtuluşunun kendi ellerinde olduğunu ifade etti. TİB-DER mücadeleyi ve sınıf dayanışmasını her yerdeyükselteceklerini ifade etti.

2. gün – 19 Şubat

Tuzla’dan yola çıkan işçiler, yürüyüşün ikincigününde kadın cinayetlerine dikkat çektiler. E-5üzerinden yürüyen işçilerin ilk durağı, İtalya’nınMilano kentinden dünya barışına dikkat çekmek için 8Mart 2008’de yola çıkan ve 31 Mart 2008’deKocaeli’nin Gebze İlçesi’nde öldürülen PippaBacca’nın kaçırıldığı yer olan Gebze Mc Donaldsönüydü. Burada bir açıklama yapan işçiler, Gebze’detecavüze uğradıktan sonra öldürülen İtalyan sanatçıBacca’yı andılar. 8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü öncesinde, kadın cinayetlerine dikkat çekenişçiler, kadınların hem sınıfsal, hem de cinselsömürüsünün ancak kadın erkek el ele mücadele ilesonlandırılacağına işaret ettiler. Açıklamanın ardındanPippa Bacca’nın kaçırıldığı yere, beyaz gelinlikbıraktılar. Açıklamanın ardından yürüyüşlerine devameden işçiler Gebze merkeze ulaşarak günütamamladılar

3. gün – 20 Şubat

Geceyi Gebze’de konaklayarak geçiren taşeronişçileri saat 10.00’da Gebze merkezinden yola çıktılar.Yürüyüşün 3. gününde işçiler Dilovası’na ulaştılar.Taşeron işçileri Dilovası’nda gerçekleştirdikleri basınaçıklamasıyla işçi sağlığı ve iş güvenliği ile bölgedeyaşanan kapitalist felaketi gündeme taşıdılar.

İşçilerin yürüyüşüne BDSP çalışanları da eşlik etti.Yürüyüş güzergahı üzerinde, park bahçe işlerindeçalışan taşeron firma işçileri de Maltepe işçilerininyürüyüşünü selamladı.

Yürüyüşleri sırasında “İşimiz, aşımız, alınterimiziçin Ankara’ya yürüyoruz / İşten atılan MaltepeBelediyesi taşeron işçileri” pankartını taşıyan işçileryürüyüşlerine ve direnişlerine destek çağrısındabulunuyorlar.

4. gün – 21 Şubat

Yürüyüşün 4. gününe Kocaeli’nin Körfez

ilçesinden başlayan işçiler saat 17.00’de İzmit şehirmerkezine ulaşarak destekçi güçlerin katılımıylayürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Kocaeli yerelindeki sendikalar, ilerici güçler vekitle örgütlerinin temsilcileri taşeron işçilerininmücadelesini sahiplenerek sınıf dayanışmasınıyükseltti.

Taşeron işçilerini İzmit merkezde KESKbileşenleri, BDSP, TKP, EMEP, ÖDP, SDP, Halkevleri,DHF, ESP, Sosyalist Gelecek Parti Girişimi, HDK,BDP, DİSK/Emekli-Sen, Dev Sağlık-İş Sendikası veSosyalistlerin Meclisi üyeleri karşıladı.

Yürüyüşün ardından taşeron işçileri Sabri YalımParkı’nda gerçekleştirdikleri açıklamadaözelleştirmelere dikkat çektiler.

Direnişçi işçiler adına basın açıklamasını okuyanAlper Ekici, Kocaeli’de kurulu SEKA kağıtfabrikasının özelleştirilme sürecini hatırlattı.Saldırılara karşı birleşik mücadelenin önemine dikkatçekti.

Yaklaşık 70 kişinin katıldığı eylemin ardındantaşeron işçileri ve destekçi güçler Eğitim Sen KocaeliŞubesi’ne geçtiler.

5. gün - 22 Şubat

Saat 10.00’da İzmit İnsan Hakları Parkı’ndayürüyüşün 5. gününü başlatan taşeron işçileri Sakaryagirişine kadar yürüdü. Taşeron işçileri sınıfdayanışması ile uğurlandı. İzmit’ten ayrılan direnişçiişçiler D-100 karayolu üzerinden yürüyüşe devamettiler.

6. gün - 23 Şubat

İşçiler saat 12.30’da Sakarya-Adapazarı AKMönünde basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Taşeron işçileri hakları için Ankarayolunda

Eski Tekel işçilerinden mesajMaltepe işçisi arkadaşlarımıza Hatay’dan binlerceselam. Direnişinizi, dik duruşunuzu ve yürüyüşünüzüdestekliyoruz. Davanızı davamız olarak görüyoruz.Sendikal bürokrasinin destek olmadığını öğrendik veönünüze bunlardan kimseyi almamanızı ve tek başınızamücadele etmenizin daha olumlu sonuçlanacağınıdüşünüyoruz. Size nacizane önerimiz; hepinize tekyürek, tek düşünce ve tek yumruk olmanızdır. Önünüzene kadar engel ve zorluk çıkarsa çıksın birlikteliğinizikaybetmemenizi temenni ederiz. Sonuç alana kadarbildiğiniz yoldan şaşmayın, yılmayın, umutsuzluğakapılmayın. Her doğan günün ardından bir umut vardır.

Bu kar-kış gününde sizin sıcaklığınızı Hatay’dahissediyoruz. İşçi sınıfının yürüyüşün şimdiki sontemsilcileri olarak sizleri kutluyoruz. BedenenHatay’daysak ruhen yanınızdayız.

Unutmayın ki, örgütlü bir kitleyi hiçbir şey yıkamaz.Sendikal bürokrasiye değil de komitelerinize sahipçıkın. Biz Tekel işçilerine kaybetmiş gözüyle bakmayın.Paranın satın alamayacağı onuru kazandık. Onurlu vedik durmanın da hiçbir şeye değişilmeyeceğinibilmenizi isteriz. Bu bile torunlarınıza anlatacak kadargüzel bir hatıradır. İnsanlar servetleriyle değil, anılarıylayaşarlar. Hepinizi can-ı yürekten selamlıyoruz.Mücadelenizi desteliyoruz. Olumlu sonuçlanmasınıisteriz.

CMYK

Bahar süreci ve kitle 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/08 *24 Şubat 2012

Yeni bir bahar dönemi içerisine girmişbulunuyoruz. Önümüzde yoğun ve birbirinitakip eden bir dizi gündem var. 8 Mart’labaşlayan ve içiçe geçerek birbirini takip edenbahar gündemleri üzerinden başarılı bir kitlefaaliyeti yürütmek, partinin önüne koyduğu çokyönlü hedefler doğrultusunda yol alabilmeninönemli bir ayağını oluşturmaktadır. Öyle ki, bubahar dönemi parti çalışmamızın çok yönlüsınanacağı bir yerde durmaktadır.

Dolayısıyla kısa sayılabilecek bir süreçiçerisinde bir dizi alanda somut kazanımlar eldeedebilmenin yolu, öncelikle politik kitlefaaliyeti ekseninde yakalanacak başarı iledolaysız bir ilişki içerisinde olacaktır. Bir başkaifadeyle, bahar dönemi üzerinden ortayakonulacak toplam kitle çalışması pratiği, yenidönem hedeflerimizin kazanılmasında önemlibir yer tutacaktır.

Kitleleri kazanmayı hedefleyen bir pratik

Bahar sürecinde yürüteceğimiz faaliyetüzerinden partimizin çeperinde anlamlı birgenişleme yaratabilmek, bunu en başta sınıffaaliyeti üzerinden başarabilmek, tüm faaliyetalanlarının önünde duran önemli bir görevdir.Bunun yolu ise sınıf ve emekçi kitlelerikucaklayan bir faaliyet düzeyi ortayakoymaktan geçmektedir.

İçerisinden geçilen süreç buna belliolanaklar da sunmaktadır. Zira geçtiğimizdönemlerde hayata geçirilen kapsamlı yıkımsaldırılarının kitlelerin yaşamında doğrudansonuçlar üretmeye başladığı, buradan hareketlehoşnutsuzluğun tepkilere dönüşmepotansiyelinin çoğaldığı bir dönemdengeçiyoruz. Buna örnek GSS saldırısıdır. Sağlıktayıkım programı sermaye tarafından adım adımhayata geçirilmekte ve her adımında kitlelerinkarşısına yeni problemler çıkarmaktadır. Bu vebenzeri gelişmelerin önümüzdeki süreçte sık sık

gündeme geleceğinden kuşku duymamakgerekiyor. İşte UİS adı altında gündemegetirilen sosyal ve iktisadi yıkım programı daadım adım işletilmekte, emekçi kitleler bununsonuçları ile parça parça yüzleşmektedir. Birbaşka somut olgu ise artan baskı ve devletterörü gerçeğidir. Azgın kapitalist sömürüyütamamlayan bir süreç olarak sistematik baskı vedevlet terörü kesintisiz bir şekilde ve tümsomutluğu ile kitlelerin yaşamında sonuçlarınıüretmektedir.

Bahar dönemini tüm bu saldırılarınbütünlüğü içerisinde ama somutluğu ile kitleçalışmasına konu edilmesi, bu eksen üzerindenkitlelerin hoşnutsuzluğunun örgütlenmesi,önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır.Burada asıl önemli halka, bir kez dahaçalışmanın yaratıcı bir şekildeyerelleştirebilmesi noktasıdır ve sorumluluklarçerçevesinde vurgu partinin yerel örgütlerinedir.

Bahar dönemi üzerinden ifade etmekgerekirse, yöntemsel olarak yerellerdeyürütülecek kitle faaliyeti elbette “en geniş işçive emekçi kitlelerini kucaklayacak” birçerçevede ele alınmalıdır. Ancak burada dikkatedilmesi gereken husus çalışmanın salt“araçların kullanımı” çerçevesinesıkıştırılmamasıdır. Elbette parti materyallerininböylesi bir süreçte etkin ve yoğun kullanımı,güçlü bir propaganda-ajitasyon, faaliyetinönemli bir ayağını oluşturmaktadır. Bu açıdanyukarıdaki vurgu bir yanılsamaya yolaçmamalıdır. Burada önemli olan kitleçalışmasının bu sınırlara takılıp takılmadığı,ötesine geçilip geçilemediğidir.

Bu açıdan faaliyet içiçe geçen halkalarşeklinde, bir başka ifadeyle en dar alandan, yanihedef fabrikalardan başlayarak genişletilerekplanlanmalı ve yürütülebilmelidir. Yerellerdefaaliyet planlanırken, en başta fabrikaçalışmaları üzerinden hareket edilmeli, ardındanbunu tamamlayacak şekilde diğer halkalarageçilmelidir. Ama bir kez daha hatırlatmaktafayda var; özellikle bahar süreci gibi bir dönem

CMYK

Bahar süreci v

CMYK

e çalışması üzerine Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012 * Kızıl Bayrak * 17

içerisinde bunların hiçbirisi ötekine feda edilmemeli,biri diğeri adına zayıflatılmamalıdır.

Planlı ve hedefli bir faaliyet

Kitle çalışmasında sonuç elde etmenin birincikoşulu, faaliyetin somut hedeflere dayanıyor olmasıdır.İkincisi ise bu hedefler üzerinden planlı bir çalışmayıhayata geçirebilmektir. Yani toplamında derinlemesineele alındığında, faaliyetin hiçbir boyutunda ve genişliğiüzerinden değerlendirildiğinde ise hiçbir alanındaboşluk bırakmamak başarının en temel halkalarıdır.

Genelde politik kitle faaliyetinin sonuçüretememesinin gerisinde bu iki yön üzerindengündeme gelen belirsizlikler, kendiliğindencilik ve rutinyaklaşımlar yer alıyor. Bu yönüyle en başta yerel partiörgütleri süreç boyunca politik faaliyeti döne dönemasaya yatırmalı, faaliyetin her adımını gözdengeçirmeli ve müdahale gerektiren yerleri tespit edipbüyük bir inisiyatifle sürece dâhil olabilmelidir.

Planlı çalışma denetim demektir. Faaliyetin birrotaya sahip olması ve buradan yaşanan sapmalarındaha rahat görülebilmesi demektir. Dolayısıyla baharsüreci şimdiden tüm parti örgütleri tarafından somut birplanlamanın konusu haline getirilmeli ve bu konuda tambir bilinç açıklığı ile sürece yüklenilmelidir. Başarınınyolu büyük oranda böylesi bir çalışma ile açılacak,faaliyetin gelişim seyri çok daha istikrarlı olacaktır.

Olanakların güce, güçlerin niteliğedönüştüğü bir çalışma!

Bahar dönemi kitle faaliyeti üzerinden ifade edilmesigereken bir başka nokta ise, mevcut birikiminbüyütülmesi ve ileriye çıkarılması sürecidir. Böylesidönemlerde tüm güçler bir adım daha ileri taşınmalı,hiçbir olanak ve ilişki boşa çıkarılmamalıdır. Ziraseferberlik böylesi bir şeydir. “Savaşın kazanılması” içintüm güç ve olanakların sürece dâhil edilmesidir.

Böylesi bir yüklenme süreci mevcut olanaklarınönümüzdeki dönemin güçleri haline gelmesine vesileolacak, dahası yeni imkânların kapılarını aralayacaktır.Kaldı ki siyasal yaşamın seyri böyle ilerlemekte, süreçdüz bir çizgi üzerinde değil sıçramalı olarak gelişipşekillenmektedir. Burada sorun sürecin gerekliliğineuygun halkaları yakalayabilmek ve bunları doğru birşekilde değerlendirebilmektir. Rutin bir kitle faaliyetiüzerinden bu asla başarılamaz. Dinamik, gözünüçalışmanın ya da nesnel süreçlerin yarattığı olanaklaradikmiş, bu olanaklardan en doğru bir şekildeyararlanmaya bakan bir ruh ve pratik tutumla ancakbunu başarabiliriz.

Salt koşuşturan değil ama sonuç üreten, bunlarıbirikime dönüştüren bir çalışma tarzı niteliksel gelişiminde önemli bir koşuludur. Böylesi süreçlerde çoğu zamanişin bu tarafı gözden kaçırılabiliyor ya da “yoğunluklar”üzerinden niteliksel gelişim süreci perdelenebiliyor.Oysa ki sürecin en kritik halkası budur ve çoğu zamanpolitik kitle faaliyetinin bir sonraki döneme geriyebıraktığı en önemli birikim nitelik planında ortayaçıkarılan kadarı oluyor. Dolayısıyla kitle çalışmasınınher aşamasında işin bu yönü titizlikle gözetilmeli, buyönlü sonuçlar genel ve soyut değerlendirmelerinötesinde ele alınabilmelidir. Ancak böylelikle olanaklar

güce, güçler niteliğe dönüşebilir. Bir kez daha altını çizmek gerekirse, bu dönem

boyunca “herkesi bir adım öne çıkarmayı”başarabilmeliyiz. Bunun koşullarını yaratmakta partiolarak büyük bir çaba içerisinde olmalı, dikkatli amacüretkâr davranabilmeliyiz.

lKitle çalışmasında devrimin olanakları ve

gücü ile buluşabilmeliyiz!

Parti olarak dünyanın içerisine girdiği süreci bilimselbir yaklaşım üzerinden ve açık bir bilinçle tanımlamışbulunuyoruz. Bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi!Evet, dünyanın içerisine girdiği bu dönem giderekkitlelerin sosyal ve toplumsal pratiği ile dedoğrulanmakta, olayların seyri döne döne partinintespitlerini haklı kılmaktadır.

O halde komünistler olarak dönemin görev vesorumlulukları üzerinden kitle çalışmasını ele almalı,yaşanan son gelişmeler ve olgular ışığında döne dönepratiğimizi sorgulayabilmeliyiz. Zira devriminolanaklarının giderek kitlelerde mayalanmakta olduğunuifade ettiğimiz, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanangelişmeler bunu tartışmasız bir şekilde doğrulamaktadırdediğimiz bir aşamada, devrimci partinin tarihsel

önemini

öne çıkardığımız bir dönemde, kitle çalışmasınınmahiyeti de ona göre şekillenmek durumundadır. Bugünkomünistler olarak dünyanın içerisine girdiği sürecinihtiyaçlarına yanıt verecek bir kitle çalışması pratiğiniönümüze almak, geride kalan yılların bu yönlü devrimcieleştirisi üzerinden hareket etmek, her türlü rutini kırıpatarak devrime hazırlanmak sorumluluğu ile karşıkarşıyayız.

Devrimin bütün imkânları sınıf ve emekçi kitlelerinbağrında fazlasıyla bulunmakta, dahası bu olanaklartarihsel olarak içerisine girmekte olduğumuz dönemitibarıyla çok daha olgunlaşmaya başlamaktadır.Devrimin partisi tam da bu olanaklarla buluşabildiğiölçüde büyür, gelişir ve bütün bir harekete önderlikedebilecek düzeye ulaşır. Bizler de kitle çalışmamızıbüyük bir cüret, yaratıcılık, inisiyatif ve devrimiörgütleme bilinci üzerinden ele almalıyız. Zira bizdevrime hazırlanan bir partiyiz. Biz devrimin partisiyiz.

Önümüzde uzanan bahar süreci boyunca yürütülecekolan kitle faaliyetini bu bakış ve ruh haliyle, bu bilinç vekararlılıkla, buna uygun bir tempo ve inisiyatifle hayatageçirmeliyiz.

EKİM(EKİM, Şubat 2012 tarihli 279. sayısından

alınmıştır…)

CMYK

e kitle çalışması üzerine

Böylesi dönemlerde tüm güçler bir adım daha ileritaşınmalı, hiçbir olanak ve ilişki boşa çıkarılmamalıdır.Zira seferberlik böylesi bir şeydir. “Savaşın kazanılması”için tüm güç ve olanakların sürece dâhil edilmesidir.

8 Mart18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

BDSP’nin 8 Mart etkinlikleri programı...

“Emekçi kadınlardevrimci 8 Mart’a yürüyor!”

Sermayenin topyekûn saldırısını emeğin kızılbaharıyla püskürtmenin ilk adımı olan 8 Mart DünyaEmekçi Kadınlar Günü geçmiş yıllarda olduğu gibibu yıl da sınıfsal özüne ve anlamına uygun devrimcietkinliklerle kutlanacak. Devrimci 8 Marthazırlıklarını sürdüren BDSP’li sınıf devrimcileri debaşta İstanbul’un sanayi bölgeleri olmak üzere 10merkezde etkinlikler gerçekleştirecekler.

İzmir’de emekçi kadınlar buluşuyor!

8 Mart sürecinde İzmir BDSP tarafından geçmişyıllarda olduğu gibi bu yıl da emekçi kadınlarbuluşması düzenleniyor. “Gericiliğe, sömürüye,eşitsizliğe ve şiddete karşı emekçi kadınlarbuluşuyor!” şiarlı etkinlik 26 Şubat Pazar günü saat14.00’te Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi MarmaraSalonu’nda gerçekleştirilecek.

Emekçi kadınlar buluşmasında Duvara KarşıTiyatro Topluluğu bir oyun sergileyecek. EylemGüler bir keman dinletisi sunarken Sokak Orkestrasıda ezgileriyle etkinliğe katkı sunacak. İşçi KültürSanat Evi tarafından hazırlanan bir şiir dinletisinin deyer aldığı programda, işçi kürsüsü bölümünde isedirenişçi işçiler ve farklı sektörlerden kadınemekçiler söz alacak.

İstanbul’un dört bir yanında etkinlikler

İstanbul’un çeşitli sanayi havzalarında 8 Mart’ayönelik hazırlıklar salon etkinlikleriyle sürecek. 6farklı bölgede gerçekleştirilecek etkinliklerde 8Mart’ın kızıl tarihi ve mücadele geleneği ön planaçıkarılacak.

Küçükçekmece BDSP, 25 Şubat Cumartesi günügerçekleştireceği 8 Mart etkinliğiyle “Sömürüye,eşitsizliğe, şiddete, gericiliğe karşı” emekçi kadınlarımücadeleye çağıracak. İnönü Mahallesi TolgaCaddesi No: 50 (Pazartesi Pazarı Sokağı yanı

adresindeki Sinoplular Derneği’ndegerçekleştirilecek etkinliğin programında Sefaköyİşçi Kültür Evi Tiyatro Topluluğu. Kültür Evi ŞiirTopluluğu’nun yanısıra müzik dinletisi ve sinevizyongösterimi yer alıyor.

Demokrasi Cd. Serkan Sk. No:3 Sancaktepe /Üçler Market karşısı adresindeki OSİM-DER’de 26Şubat Pazar günü saat 14.00’te başlayacak 8 Martetkinliğinin programında Şelpe Ustası MuzafferÖzdemir, OSİM-DER Müzik Grubu’nun yanısıra şiirve sinevizyon gösterimi yer alıyor. BDSP tarafındandüzenlenen 8 Mart etkinliğinin duyurusu bölgedeyaygın biçimde yürütülüyor.

Kartal BDSP ise 8 Mart öncesinde Üsküdar Cd.Uras İş Merkezi No: 18/4 Kartal adresindekiTMMOB Makine Mühendisleri Odası KartalTemsilciliği’nde emekçi kadın etkinliğigerçekleştirecek. Etkinlikte emekçi kadınlarıkapitalist sömürüye, eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddetekarşı mücadeleye çağrılacak. Sinevizyon, şiirdinletisi, müzik dinletisinin yanısıra Domane Dersimve Musa Kurt’un da sahne alacağı etkinlik 4 MartPazar günü saat 13.00’te başlayacak.

Topkapı-GOP BDSP’nin 8 Mart etkinliği 26Şubat Pazar günü Eğitim Sen İstanbul 4 No’lu Şubetoplantı salonunda yapılacak. Saat 14.00’tebaşlayacak etkinlik programında sinevizyongösterimi, sunumlar, şiir-müzik dinletisi ile tiyatrogösterisi yer alıyor.

Esenyurt BDSP’nin 8 Mart hazırlıkları da 25Şubat Cumartesi günü İncirtepe Mh. M. KemalpaşaCd. No:9 Tabela Durağı / Esenyurt adresindekiDerya-2 Düğün Salonu’nda gerçekleştirilecek.Emekçi Kadın Şenliği’yle hızlanacak. Sinevizyon,şiir, tiyatronun yer aldığı etkinlik programındaEsenyurt İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu, GrupGölgedekiler, Fırat Avalır, Servet Özdemir, AliyeFişenk de sahne alacak.

Tuzla BDSP devrimci 8 Mart hazırlıkları

kapsamındaki emekçi kadın şenliğini 4 Mart Pazargünü Aydınlı Düğün Sarayı’nda gerçekleştirecek.Sinevizyon gösterimi, konuşmaların yer aldığı şenlikprogramında Domane Dersim, Musa Kurt veMeyman sahne alacak. Etkinlik saat 15.00’tebaşlayacak.

Ankara BDSP: Emekçi kadınlar bir adım ileri

Ankara BDSP, 8 Mart öncesinde gerçekleştireceğietkinlikle emekçi kadınları bir adım ileri çıkmayaçağırıyor. Atatürk Bulvarı No: 127 Kat: 10adresindeki TAKSAV’ın toplantı salonundagerçekleştirilecek etkinlik 26 Şubat Pazar günü saat13.00’te başlayacak. Etkinlik programında EzgiSaykan ve Zeynep Karababa’nın yanısıra Mamak İşçiKültür Evi Müzik-Şiir Topluluğu’nun sahne alacağıetkinlik programında Perde”SİZ” Tiyatro Topluluğuda oyun sahneleyecek. 8 Mart’a dair sunumların dayapılacağı etkinlikte belgesel gösterimi de yer alıyor.

BDSP’den 8 Mart etkinliği

Bursa BDSP 4 Mart Pazar günü “Sömürüye,eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddete karşı buluşuyoruz…”şiarıyla 8 Mart etkinliği gerçekleştirecek. YerelGündem 21’de yapılacak etkinlik saat 14.00’tebaşlayacak. Etkinlik programında sinevizyon, şiir vemüzik dinletisi yer alacak.

Gebze BDSP’nin düzenleyeceği emekçi kadınetkinliği 4 Mart Pazar günü saat 14.00’te ÖzgürlükMh. Emre Cd. No:54 Çayırova / Gebze adresindeyapılacak. “Özgürlüğümüz ve geleceğimiz içinbuluşuyoruz! Kadına yönelik sömürüye, şiddete,eşitsizliğe ve gericiliğe son!” şiarıyla örgütlenenetkinliğin programında sinevizyon gösterimi,tiyatronun yanısıra Zuhal Can sahne alacak.

8 Mart Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

İzmir8 Mart sürecinde İzmir BDSP, “Gericiliğe,

sömürüye, eşitsizliğe ve şiddete karşı emekçi kadınlarbuluşuyor!” şiarlı etkinlik düzenleiyor.

Etkinlik çağrısı emekçi semtlerde

İzmir’in çeşitli semtlerinde emekçi kadınlar birebir davetiyeler aracılığı ile etkinliğe çağrıldı.Çıkarılan salon içi afişler de sendikalara ve ilericidevrimci kurumlara dağıtıldı.

Etkinlik hazırlıkları kapsamında ilk olarakgeçtiğimiz hafta Çiğli İşçi Kütür Sanat Evi’nde biremekçi kadın çayı gerçekleştirildi. Toplantıda 8 Martve kadına yönelik şiddet üzerine sohbetler yapıldı.

Yine etkinlik çağrıları kapsamında 19 Şubat Pazargünü Buca Forbes girişinde ve Şirinyer TANSAŞönünde dağıtım gerçekleştirildi. BDSP imzalı 8 Martbildirileri ile birlikte etkinlik çağrıları dağıtılırken sonyıllarda artan kadın cinayetlerine, emekçi kadınlarınyaşadığı sömürüye ve AKP hükümeti zamanındayapılan uygulamalara değinen ajitasyon konuşmalarıyapıldı. Burada 600 el ilanı ve 600 bildiri dağıtımıgerçekleştirildi.

Menemen Hıdırtepe’de de Kızıl Bayrak satışı ilebirlikte BDSP’nin 8 Mart bildirileri ve etkinlikdavetiyeleri dağıtıldı. Kapı kapı yürütülen çalışmadaemekçi kadınlarla sohbetler edilerek etkinliğeçağrıldı.

Çiğli Güzeltepe Mahallesi’nde Kızıl Bayrak satışıile birlikte 8 Mart bildirileri dağıtıldı. Gazete satışısırasında etkinlik davetiyeleri de kullanılarak emekçikadınlar etkinliğe çağrıldı. Etkinlik çağrısı ve 8 Martafişleri Mavişehir, Bostanlı, Karşıyaka, Soğukkuyu,Naldöken,Yamanlar girişi, Bayraklı, Bornova, Buca,Basmane, Alsancak ve Menemen’de yoğun olarakkullanılarak İzmir’in dört bir yanı donatıldı.

AnkaraAnkara BDSP, 26 Şubat günü gerçekleştireceği

etkinliğin çalışmalarına yaygın bir şekilde devamediyor. Bu kapsamda Ankara’nın merkezi yerlerineetkinlik afişleri yapılıyor. Sakarya Caddesi, KonurSokak, Kurtuluş Parkı ve Sıhhiye’ye afişler yaygınbir şekilde yapılırken kolluk güçlerinin afişlere karşıtahammülsüzlükleri ve saldırıları da görülüyor.Afişler bir gün içinde sökülerek veya kazınaraksaldırıya uğruyor.

Mamak

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü öncesi,Mamak Emekçi Kadın Komisyonu, İşçi KültürEvi’nde bir seminer gerçekleştirdi. Kadın sorunununtarihsel gelişiminin anlatımı ile başlayan sunum“neden emekçi kadın sorunu” denildiğine dair yapılancanlı tartışmalarla devam etti. Program çerçevesindekadın sorununun çözümü için neler yapılabileceğitartışıldı. Sorunun özünde sınıf çelişkileri olduğu vesınıf mücadelesinin güçlenmesiyle gerçek çözümeulaşılabileceği vurgulandı.

Günümüzde kadın sorunu ve 8 Mart birliktelikleriüzerinden 2 ayrı tutumun ortaya çıktığı anlatıldı.Sınıfsal ve tarihsel özünden ayrı kutlanmaya çalışılan

8 Mart’ların eleştirisi yapılırken, kadınsorununun çözümünde kadın-erkekbirlikte mücadele edilmesi gerekliliğininaltı çizildi.

Küçükçekmeceİşçi ve emekçiler, sınıf devrimcilerinin

Küçükçekmece’de yürüttükleri devrimcibahar çalışması ile 8 Mart’ta mücadelealanlarına çağrılıyor.

“Sömürüye, eşitsizliğe, şiddete,gericiliğe karşı mücadeleye!” şiarıyla, 8Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nüanmak ve 129 kadın işçinin mücadelesinesahip çıkmak için 25 Şubat günü saat18.30’da düzenlenecek etkinliğinhazırlıkları devam ediyor.

Etkinliğin afiş ve bildirileriMaslakçeşme Caddesi ve İnönüMahallesi’nde yaygın bir şekilde kullanıldı.Çeşitli fabrikalara ve direnişte olan HeyTekstil işçilerine hazırlanan bildiri vedavetiyeler dağıtıldı.

TuzlaTersane İşçileri Birliği 8 Mart’a yönelik

çalışmalarını sürdürüyor. Hazırlıklarkapsamında “Kadınlarımızın yüzleri” adlısinevizyonun gösterimi yapıldı. 19 Şubatgünü Tuzla’daki dernek binasında yapılangösterimde 8 Mart’ın tarihçesi anlatıldı.Gösterimden sonra yapılan sohbetlerde emekçikadınların yaşadıkları sıkıntılardan ve genelolarak işçilerin yaşadığı sorunlardanbahsedildi. Emekçi kadınların yaşadıklarısömürünün ancak, kadın erkek birliktemücadele ederek aşılacağı belirtildi.

Sınıf devrimcilerindendevrimci 8 Mart çağrısı...

8 Mart20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

BDSP’nin devrimci baharçalışmalarından...

Ankara26 Şubat’ta TAKSAV’da “Sömürüye, eşitsizliğe,

gericiliğe, şiddete karşı emekçi kadınlar bir adımileri!” şiarıyla düzenlenecek olan 8 Mart etkinliğineçağrı amacıyla bir süredir Mamak’ta ev ziyaretleri vesunumlar gerçekleştiren sınıf devrimcileri etkinlikafişlerini Mamak genelinde yaygın biçimde kullandı.Kızılay’a yapılan afişlerle emekçiler 8 Mart’ta alanlaraçıkmaya çağrıldı.

Her Cumartesi günü Yüksel Caddesi’nde açılanstantta Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği satışlarıgerçekleştirildi. Stantta 40’a yakın Kızıl Bayrak satıldı.BDSP’nin 8 Mart bildirilerinin dağıtımı ile 8 Martetkinliğine çağrı yapıldı.

Ankara BDSP tarafından GSS’nin geri çekilmesitalebiyle başlatılan kampanya kapsamındaemekçilerden imzalar toplandı.

Sınıf devrimcileri, 8 Mart etkinliğinin çağrıafişlerini 12. Cadde ve Sincan merkezdeki otobüsduraklarına yaygın bir şekilde yaptı.

Akşam saatlerinde Sincanlı emekçilerin kapılarıçalınarak sosyal yıkım saldırılarına ve hak gasplarınakarşı Ankara BDSP’nin, GSS’nin iptal edilmesi, kıdemtazminatı saldırısının son bulması, özel istihdambüroları ve bölgesel asgari ücret yasa tasarısının iptaledilmesi talebini içeren imza kampanyasına destekolmalarını istendi.

Sincan merkezdeki üç ayrı noktada işçi servislerineve otobüs duraklarında bekleyen emekçilere etkinlikçağrıları ve BDSP’nin 8 Mart bildirileri ulaştırıldı.

İstanbulSınıf devrimcileri Topkapı ve Gaziosmanpaşa’da

devrimci sınıf faaliyetini aralıksız sürdürüyorlar. Sınıf devrimcileri GOP ve Alibeyköy’ün emekçi

mahallelerinde ev ziyaretleri gerçekleştirdiler.Haftasonu gerçekleştirilen ev ziyaretlerindeemekçilerle 8 Mart üzerine sohbet edildi. Evziyaretlerinde BDSP’nin gerçekleştireceği etkinliğeçağrı yapıldı.

BDSP nin 8 Mart afişleri Topkapı, Alibeyköy, GaziMahallesi, Topçular, Rami ve GOP’ta yaygıncakullanıldı. Ayrıca 26 Şubat’ta gerçekleştirileceketkinliğe çağrı yapan ozalitler merkezi noktalardakullanıldı.

2 haftadır Topkapı AVPİM önünde gerçekleştirilengazete satışında bu hafta 8 Mart gündemi öne çıkarıldı.Gerçekleştirilen gazete satışı esnasında 26 Şubat’takietkinlik davetiyeleri de emekçilere ulaştırıldı. Aynı günbölgedeki sanayi havzalarına ve emekçi mahallelerineafiş yapıldı.

BDSP’liler 21 Şubat Salı günü akşamı Bereç‘tegerçekleştirdikleri bildiri ve etkinlik davetiyesidağıtımı ile emekçilere mücadele çağrısını taşıdılar.

GOP BDSP’nin haftalık olarak çıkardığı duvargazetesinin bu haftaki sayısında da 8 Mart etkinliğineçağrı yapıldı.

Perfek Tüp, Ejot Tezmak, Bisse ve diğer fabrikalara8 Mart bildirileri ve etkinlik davetiyeleri ulaştırıldı.

Topkapı’da çalışan işçilere Maltepe Belediyesitaşeron işçileri ile dayanışmaya çağrı yapan bildirilerulaştırıldı. Taşeron belediye işçilerinin direnişinanlatıldığı ajitasyon konuşmaları ile gerçekleştirilendağıtım faaliyetini polis engellemeye çalıştı.

Aynı gün Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinindirenişiyle dayanışma çağrısı Sultançiftliği tekstilişçilerine taşındı.

Gazi Katliamı’nın 17. yılında gerçekleştirilecekanmanın hazırlıkları da başladı. GOP BDSP, GaziKatliamı gündemli çıkardığı “Gaziden Uludere’yekatleden devlettir! Hesabı emekçiler soracak!” şiarlıafişleri kullanmaya başladı.

İzmirSermayenin sınıfa yönelik saldırıları ve sendikalar

yasası gündemli olarak İzmir BDSP tarafındanhazırlanan bildiri 20 Şubat sabahı Menemen’dedağıtıldı.

“İnsanca yaşam için örgülü mücadeleye” şiarlıbildiriler demir-çelik işçilerinin servis noktası olanMenemen Asarlık’ta dağıtıldı. Dağıtım esnasında biryandan da megafon eşliğinde ajitasyon konuşmalarıyapıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara-İstanbul-İzmir

Ankara21 Şubat günü 8 Mart etkinliğinin çağrı afişlerini

yapan iki BDSP çalışanı Sincan polisinin saldırısıylakarşılaştı. Afiş yapan BDSP çalışanlarına kimliksoran polisler BDSP çalışanlarının kimlikgöstermemesi üzerine saldırıya geçti. Saldırıyauğrayan iki BDSP’linin direnmesi üzerine destek ekipçağıran polisler BDSP çalışanlarını zorla polisotosuna bindirerek gözaltına aldılar.

Polis otosuna bindirilen BDSP çalışanları SincanTerörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürüldüler.Burada yapılan GBT kontrolünün ardından BDSPçalışanları Sincan İlçe Emniyet Müdürlüğü’negötürüldü.

BDSP çalışanlarına kimlik göstermemekten veafiş asmaktan para cezası kesildi. Bir BDSP’li eskibir mahkemeye katılmadığı için hakkında aramakararı olduğu gerekçesiyle gözaltında tutulurkendiğer BDSP çalışanı kesilen para cezasının ardındanserbest bırakıldı.

Polisin saldırısı hastanede ve karakolda da devametti. Hastanede yüzünü duvara dönmesi söylenenBDSP çalışanı, yüzünü duvara dönmediği için polisinsaldırısına maruz kalırken, karakolda da ayakkabıbağcıklarını çıkarmadığı için polisin saldırısınauğradı.

Araması olduğu gerekçesiyle gözaltında tutulanBDSP çalışanı 22 Şubat’ta çıkarıldığı mahkemedeifadesi alındıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzereserbest bırakıldı.

Mamak’ta polis-devlet terörüneyanıt

4 BDSP’li, 22 Şubat akşamı ŞirintepeMahallesi’nde 8 Mart gündemli afişleri yaparken sivilpolislerin engellemesiyle karşılaştılar. BDSP’lilerbekletilmeleri esnasında başka bir alanda olanyoldaşlarına haber ilettiler. Bunun üzerine toplu birşekilde alıkonulan yoldaşlarının yanına gelen diğersınıf devrimcileri polislerin arasına girerekyoldaşlarını almaya başladılar. Bu sırada kısa sürelibir arbede yaşandı. O esnada çevredeki işçi veemekçilere ajitasyon konuşmaları yapıldı ve bununüzerine polisler geri adım atmak zorunda kaldı.Polisler alandan yürüyerek ayrılan sınıf

devrimcilerinin ardından onları seyretmekleyetindiler.

İstanbul21 Şubat’ta Maltepe Belediyesi taşeron işçileri ile

dayanışma çağrısı için Topkapı’da afiş yapanBDSP’liler polis saldırısı ile karşılaştı. Polisinengelleme çalışmalarına karşı faaliyetlerini sürdürenBDSP’liler takviye ekiplerin gelmesi ile zorlagözaltına alındılar. Para cezası kesilen BDSP’lilerbırakıldıktan sonra, dayanışma çağrısına kaldıklarıyerden devam ettiler.

22 Şubat sabahı Topkapı PTT önünde 8 Martgündemli bildirileri ve etkinlik davetiyelerini dağıtansınıf devrimcilerine PTT’de çalışan gerici sermayeuşakları müdahale etmeye çalıştı.

Gerici uşaklar sözlü sataşmalarla devrimcifaaliyetin PTT’de çalışan emekçilere ulaşmasınıengelleyemeyince bu sefer fiziki müdahaleyleyeltendiler. Sınıf devrimcilerinin net tutumuylakarşılık verilen müdahale boşa düşürüldü. Oluşantepki ve sınıf devrimcilerinin kararlı tutumu sonucugeri çekilen uşak takımı polisi arayarak faaliyetiengelletmeye çalıştı. İhbar üzerine gelen polislerdevrimcilere keyfi biçimde kimlik kontrolü yapmayakalkıştılar. Kendi kimliklerini göstermediklerimüddetçe kimlik kontrolü yaptırmayacaklarınısöyleyen devrimcilerin tutumu karşısında takviyeekipler çağrıldı. Takviye ekiplerin gelmesiyle poliskeyfi uygulamalarını arttırdı. Üst arama dayatmasınakarşı üstlerini aratmayan devrimcilere polis saldırdı.Teşhir konuşmaları ve sloganlarla karşılık veren 6devrimci 28 lira para cezası kesilerek serbestbırakıldı.

Bırakıldıktan sonra tekrar, gözaltına alındıklarınoktaya gelen devrimciler, burada “Faşizme geçitvermeyeceğiz!”, “Faşizme karşı omuz omuza!”,“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!” ve “Taşeron işçisiköle değildir!” sloganları atarak dağıtıma devamettiler.

Esenyurt’ta afiş çalışması yapan BDSP’li sınıfdevrimcileri gözaltı terörüne maruz kaldı. 18 Şubatgünü BDSP’nin 8 Mart ve Maltepe işçileri iledayanışmaya çağıran afişlerini asarken sivil polislertarafından gözaltı saldırısı yaşandı.

Kızıl Bayrak / Ankara-İstanbul

Devrimci faaliyete polis saldırıları

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012 TC ve kriz süreci

Kapitalizmin yapısal krizi derinleşiyor. Krizinsenkron hızı artıyor. Büyük spekülatif sıkışma vedalgalanmaların önü açılıyor. Küresel düzeyde yıkıcıanaforların zeminleri oluşuyor.

ABD mali kriz tehdidi altında. AB, bünyesindekiborç/mali krizinin, yayılmasını engelleyemiyor.Devletlerin iflasları gündemde. Periferidekigelişmeler AB’nin dominant ülkelerini tehdit edicinoktaya ulaştı. Çin, krizin dışa vurduğu, 2008’denberi koruduğu büyüme bandını, 2012’de kaybedebilir.Çin’in ekonomik büyüme oranında önemli düşüşlerbekleniyor.

2012’de özellikle AB eksenli “zombi” bankacılıkiflasları gündeme gelebilir. Mali kriz senkronu dahabüyük ve sarsıcı finans krizini tetikleyebilir. Çinekonomisinde yaşanacak bir daralma küresel boyutta,ekonomik iç kasılmalara yol açabilir. Hatta Çin’debaşlayabilecek finansal şoklar, küresel ölçekte büyüksarsıntıların habercisi olacaktır.

Gelişmeler kapitalist krizin yeni bir evreye girişiniişaretliyor. AKP iktidarı bu konjonktürde kriziöteleyen yöntemler izliyor. Spekülatif sermayeyemuazzam olanaklar sağlanarak, ekonomi ayaktatutulmaya çalışılıyor. Spekülatif sermaye yüksekfinans getirisi olan alanlara yönelir. Merkez ülkelerdeortalama faiz oranı % 3 ya da % 4 civarındaseyrediyor. Türkiye’de reel faiz oranı ise % 10’aulaştı. Böylesi bir olanak Türkiye’yi spekülatifsermayenin cennetine dönüştürdü. Türkiye’de şirketve bankaların sermaye açığı ve devlet borçlarınınfinansmanı sıcak para/spekülatif sermaye ihtiyacınıyakıcılaştırıyor. Türkiye kapitalizminin yapısalsorunu olan sermaye girişine bağımlılık, krizsürecinde daha da artarak devam ediyor. Türkiyekapitalizmi bir anlamda morfinsiz ayakta kalamıyor.

2009 sonlarından başlayarak küresel sermayepiyasalarında yaşanan toparlanma spekülatif sermayehareketlerini artırmıştı. Türkiye’ye belirli biryoğunlukta giren spekülatif sermaye, 2010 ve 2011’inekonomik canlanma ve büyümeyle geçmesini sağladı.

Bu “büyülü” büyüme lafının ardındaki gerçek iseTC’nin bir işçi cehennemine dönüşmesidir. İşçisınıfına işsizleştirme, güvencesizleştirme,sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma ve esnekleştirmepolitikalarıyla bu dönemde sistematik saldırılargerçekleştirildi. Finans kapital işçi cehennemleriyaratarak ve Çin çalışma rejimini hayata geçirerek,soluk alıp veriyor.

Öte yandan spekülatif sermayeye dayalı“büyüme”, tırnak içinde bir büyümeyi işaretledi. Asılolarak kriz ötelendi. Ama bu tutum basıncınartmasına ve gelecek krizin daha sert ve etki gücünündaha yıkıcı olmasına yol açacak. Yaşanacak sarsıntıekonominin “ana kolonları” olan dış borç, cari açıkve sıcak para döngüsünü şiddetle parçalayabilir.Senkronize çöküşler gündeme gelebilir.

Bugün Türkiye’nin dış borcu 300 milyar Dolar’ıgeçti. Cari açık 80 milyar Dolar’a ulaştı. Sıcak paraihtiyacı ise 100 milyar dolar. Bu üçlü faktörekonominin birbirini tetikleyen, fay hatlarınıoluşturuyor. Bu üç fay hattında “enerji” muazzamderecede birikmiş durumda ve herhangi tetikleyici birgelişme, büyük ve senkronize kırılmalara yol açacak.Ortaya çıkacak enerji Yunanistan benzeri, yani devletiflasından başka bir şey olmayacak.

IMF raporlarında yakın gelecekte kriz olasılığı en

yüksek ülkeler arasında Türkiye’nin (Brezilya, GüneyAfrika ve Endonezya’yla birlikte) adının geçmesiboşuna değildir.

Özellikle AB’deki gelişmeler ve borç/mali krizsenkronunun yayılması ve krizin derinleşme süreciTürkiye için, tehlike çanlarının çalması anlamınıtaşıyor.

Yunanistan’da kriz derinleşerek devam ediyor.Portekiz ve İrlanda’nın problemleri halihazırdaçözülmüş değil. 2012 İspanya ve özellikle İtalya içinyıkıcı sonuçlar doğurabilir. AB ekonomisi içinde kilitönemde yeri olan bu iki ülkenin, bırakın iflasını, malisarsıntılarının sürmesi bile TC için “ölümcül”sonuçlar doğurabilir.

Çünkü Türkiye kapitalizmi AB’yle yüksek orandaentegre olmuş bir karaktere sahip. Türkiye,ihracatının % 47’sini AB ile yapıyor, bankaborçlarının % 75’i Avrupa bankalarına ait.Türkiye’nin turizm kaynağının yine % 75’ini ABoluşturuyor.

AB’nin yaşayacağı orta şiddetteki daralma TC’yeyönelik sermaye akışının hızla kesilmesi anlamınagelecektir. Sıcak paranın “büyük kaçışları”ekonominin yıkımı demektir. Daralmanın bir başkayansıması ise, ihracattaki gerilemeye bağlı olarak,cari açığın hızla ve kontrolsüz yükselmesidir. Böylesi

bir senkronun doğal sonucu, dış borcun çarpıcıboyuta fırlaması ve ekonominin felç olmasıdır.

TC bu sürecin içindedir.Bir noktayı da vurgulamakta yarar var. Türkiye

küresel sermayenin önemli üslerinden birinedönüşüyor. Küresel sermaye Türkiye’den ciddifinansal karlar sağlıyor. Türkiye ayrıca ABD’ninbölge projelerinde stratejik bir konumlanışa sahip.ABD’nin yeni jeo-politiğe bağlı olarak Asya-Pasifik’e yönelmesi, TC’yi bölgede hegemon güçolarak öne çıkarıyor. Bu anlamda TC ABD’ninstratejik partneri. Bölgenin stabilizasyonu için “ılımlıİslam” modelini AKP temsil ediyor. ABD partnerininve önemli bölge aktörünün zarar görmemesini veistikrarsızlaşmamasını isteyecektir. Bu anlamda birdizi destek önlemi, finansal operasyon gündemegelebilir, krizi öteleyen farklı senaryolar devreyesokulabilir.

Ama ya kriz küresel boyutta finansal birtsunamiye dönüşürse ya da bütün bunları yapacakülkenin, yani ABD’nin ekonomisinde mali krizkontrolsüz bir aşamaya gelip derinleşirse ve ABD bugelişmelere bağlı olarak ciddi likidite problemleriyaşarsa, her şey değişecektir…!

Dubai ve Yunanistan’ın yaşadığını Türkiye,onlardan daha yıkıcı yaşar.

ABD’nin yeni jeo-politiğe bağlı olarak Asya-Pasifik’eyönelmesi, TC’yi bölgede hegemon güç olarak öne çıkarıyor.Bu anlamda TC ABD’nin stratejik partneri. Bölgeninstabilizasyonu için “ılımlı İslam” modelini AKP temsil ediyor.

Ucuz emek cenneti, spekülatif finans merkezi, savaş üssü

TC ve kriz süreci Volkan Yaraşır

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012Dünya

Emekçilerin militan sokak eylemleriRomanya’da hükümeti devirdi

Neoliberal saldırılar ve kapitalizmin küreselkrizinin işçi sınıfı ve emekçiler için yarattığı yıkıcısonuçlar sınıflar mücadelesini giderekşiddetlendiriyor. Dünyanın dört bir yanında grevler,işgal eylemleri ve militan soksak gösterileri şeklindedışavuran emekçilerin öfkesi, Ocak ayında başkentBükreş başta olmak Romanya’nın onlarca kentini desardı.

Hem militanlık hem kitlesellik açısından gündengüne büyüyen mücadele önce Dışişleri Bakanı’nı,ardından ise Başbakan’ı istifaya zorladı. Buna karşınemekçilerin dinmeyen öfkesi IMF’nin dayattığısosyal yıkım saldırılarını icra etmeye çalışanhükümeti de devirdi. Emekçiler, “diktatör” olaraktanımladıkları Cumhurbaşkanı Trayan Başesku’nunda istifasını istediler.

Haftalara yayılan eylemlere karşı kollukkuvvetlerini öne süren gerici rejim emekçilerinmilitan direnişine çarptı. Emekçiler, sermaye ve onunsiyasi arenadaki düşkün temsilcilerini geri adımatmak zorunda bıraktı.

Hükümetin ilk “kurbanı”, sosyal yıkımsaldırılarına karşı mücadele eden emekçilere “tavizverilmeksizin süpürülmesi gereken böcekler”, “sertve cahil kenar mahalle sakinleri” gibi sıfatlarlahakaret eden Dışişleri Bakanı Teodor Baconşki oldu.Faşizan zihniyetli bakanın görevden alınması vebaşbakanın özür dilemesine rağmen militan kitleeylemleri devam etti.

Gösterilerin ayaklanma görünümü almayabaşlaması üzerine korkuya kapılan Başbakan EmilBoc da bir süre sonra istifa etmek zorunda kaldı.Böylece emekçiler, sosyal yıkım saldırılarını icraeden hükümeti de devirdiler.

Avrupa’nın en yoksul ikinci ülkesi olanRomanya’da kitle gösterilerini tetikleyen gelişme,ulusal ambulans sisteminin de özelleştirileceğininilan edilmesi oldu. Sağlık Bakanlığı Daire Başkanıve sistemin kurucusu olan Filistin asıllı Doktor RaedArafat’ın karara itiraz etmesi üzerine görevdenalınması ise, emekçilerin öfkesini daha da arttırdı.

Kolluk kuvvetlerinin saldırılarıyla işi halletmeyeçalışan hükümet, emekçilerin öfkesini dahaarttırmaktan başka bir sonuç yaratamadı. Bununüzerine hem özelleştirme kararını geri alan hem deArafat’ın görevinin başına dönmesini kabul edenhükümetin tavizleri uzatmaları oynamaktan başka birişe yaramadı. Zira artık alanlarda “Hükümet İstifa!”sloganı öne çıkmış durumdaydı.

Ambulans sisteminin özelleştirilmesi ve Arafat’ıngörevden alınması, ‘bardağı taşıran son damla’ işlevigörmüş olsa da emekçilerin tepkisini çeken yığınlasorun birikmişti. Hükümetin yeni yıkım saldırısıdurumu daha da vahimleştirmeyi vaat ediyordu.

Nitekim hükümetin emekçilere dayattığı pakettekamu emekçilerinin maaşlarında yüzde 25’lik,emeklilerin maaşlarında ise yüzde 15’lik kesintiler,KDV oranlarının arttırılması, eğitim ve sağlık baştaolmak üzere kamusal hizmetlerin özelleştirilmesi,hastanelerin kapatılması, 670 doktor ve 2000 sağlıkemekçisinin işten atılması gibi küstahça saldırılar dabulunuyordu.

Diğer ülkelerde olduğu Romanya’da da emekçiler

maaşların düşürülmesine, sosyal yardımlarınazaltılmasına, eğitim ve sağlığın özelleştirilmesine,vergilerin arttırılmasına, yoksulluğa, işsizliğe veyaygın yolsuzluk olaylarına karşı isyan ettiler.

Emekçileri isyana sürükleyen nedenler, kapitalistsistemin her ülkede -düzeyi farklı olsa da- yenidenürettiği sorunların bir kısmıdır. Romanya’nın2007’de AB’ye tam üyelik hakkı kazanması, vaatedildiği gibi bu ülkenin işçi ve emekçilerinindertlerine derman olmadı. Yunanistan, İtalya,İspanya, Portekiz, İrlanda, Fransa gibi AB’ninkıdemli üyelerinde bile milyonların sokaklardaolduğu dikkate alındığında, AB üyeliğinin Romanyalıişçi ve emekçilerin sorunlarına çözüm üretmesi zatenbeklenemez.

İsyan boyutuna varan kitle eylemleri son günlerdedurulmuş gibi gözükse de, sistemin emekçilerinöfkesini çeken sorunlara çözüm üretmesi mümküngörünmüyor. Seçimlerin Kasım ayında yapılacakolması emekçileri oyalayan bir etmen olsa da,sorunların sistemin yapısal özelliklerindenkaynaklanıyor olması egemenlerin çözüm üretmeyeteneğinden yoksun olduklarına işaret ediyor.

Gerici hükümeti deviren militan sokak eylemleri,Romanya’da sol güçleri birleşmeye sevk etti. Bu

arada yapılan anketler, ‘sol ittifak’ın seçmenlerin%50’si tarafından desteklendiğini ortaya koydu.Nitekim sosyal demokratlar şimdiden erken seçimistemeye başladılar.

Görünen o ki, seçimlere kadar teknokrat biryönetimle durumu kurtarmaya çalışan Romanyaburjuvazisi, seçimlerden sonra sosyal demokrat birhükümetle yola devam etmeyi deneyecek.

Sosyal demokrat bir hükümetin işçi ve emekçileribir süreliğine oyalaması olasıdır. Ancak emekçilerimilitan sokak gösterilerine sevk eden sorunlara kalıcıçözüm üretmesi de olası değil. Zira burjuvazininsosyal yıkım saldırılarından vazgeçmesi mümkünolmadığı gibi, kapitalist sistemin işsizlik, yoksulluk,yolsuzluk, eşitsizlik üretmesi de kaçınılmazdır.

Militan sokak gösterileriyle hükümeti devirenemekçilerin temel ihtiyacı, anti-kapitalist birprogramı temel alan devrimci siyasal önderliktir.Aksi halde isyan eden emekçilere destek verdiğiniaçıklayan sağcı güçlerin, kilisenin ve sosyaldemokratların hareketi yozlaştırıp hedefindensaptırması riski ortaya çıkabilir. Oysa işçi veemekçilerin sorunlarının çözümü ancak kapitalizmiyıkacak devrimci sınıf partisinin bayrağı altındabirleşip mücadele etmekle mümkün olacaktır.

Kesintilere karşı eylem hazırlığı

Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Avrupa Merkez Bankası’nın oluşturduğu Troyka’nın 130milyar euroluk “kurtarma paketi”nin Yunan parlamentosunda kabul edilmesinin ardından işçi sınıfı veemekçiler yeni grevler ve kitlesel gösteriler için hazırlık yapıyor.

Yunanistan’da bakanlar kurulu, Troyka’nın yardım karşılığında şart koştuğu büyük kemer sıkma kararlarınınnasıl hayata geçirileceğini görüştü. Yunanistan Maliye bakanı Evangelos Venizelos, ülkesinin 130 milyareuroluk yardım fonu konusunda anlaşmaya vararak bir kabus senaryosunu atlattığını iddia etse de yıkımpaketinin faturasını ödemek istemeyen emekçiler ise meydanları dolduracak.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012 Dünya

Güney Afrika’da madenci grevi

Güney Afrika’da dünyanın en büyük platinmadeninde 17.200 madenci Şubat ayı başından berisüresiz grevde. Platin maden işçileri kendileri için de,diğer madenci arkadaşlarına ödenen ek ödenekmiktarını talep ederek greve gitmişlerdi. Madenocaklarının kapıları 5.000 işçi tarafından tutuldu.Daha sonra daha düşük ücretle 6.000 işçi işe alındı.Grev kırıcılığını engellemek isteyen işçilere saldıranpolis, panzerlerini ve helikopterlerini işçilerinüzerine gönderdi. Çıkan çatışmalarda iki kişiyaşamını yitirdi. İşçiler büyük bir kararlılıkla grevisürdürdüler. Maden İşçileri Sendikası (NUM) patronile yaptığı görüşmeler sonucu madencileri işlerininbaşına dönmeye zorluyor. İşçilerin buna uyupuymayacakları henüz bilinmiyor. Patron daha öncekendiliğinden başlayan illegal grev nedeniyle iştenattığı 17.200 işçiyi yeniden işe aldığını da açıkladı.

Almanya’da grev felç etti

Almanya’da Frankfurt Havalimanı’nda uçuşkontrolörleri ve yer hizmetleri işçilerinin grevihavayolu ulaşımını felç etti.

Uçuş Güvenliği Sendikası (GdF), 200 personelinbaşlattığı grevi 24 Şubat akşamı saat 23.00’e kadarsürdüreceğini açıkladı. Frankfurt Havalimanıişletmecisi Fraport, durumu giderek kontrol altınaaldıklarını iddia etse de birçok sefer iptal oluyor.Sendika ile havayolu patronları arasında aylardırsüren pazarlıklar da sertleşti. İki tarafın yakın birzamanda uzlaşması beklenmiyor. GdF sendikası,ücretlere zam yapılması ve çalışma koşullarınıniyileştirilmesini talep ediyor.

Fraport’un, yapılan grevler nedeniyle yaklaşık 4milyon euro kayba uğradığı açıklandı. Almanya’nınen büyük havayolu şirketi Lufthansa’nın ise 40milyon euro kayba uğradığı tahmin ediliyor. Uçuşkontrolörleri, haftasonunda greve ara vermişti.

Avustralya’da madenci grevi

Avustralya’nın Queensland Eyaleti’nde 15 Şubatgünü 3.500 madenci BHP Billiton tekeline ait kömürocağına inmedi ve 7 günlüğüne greve gittikleriniaçıkladılar. Grevden BHP Billiton ve Mitsubishitarafından işletilen Bowen Becken’e ait 7 ocaketkilendi. Bu ocaklarda çelik endüstrisindekullanılmak üzere bir milyon ton kömür üretiliyor.Maden işçileri bir yıldan bu yana daha iyi çalışma,daha iyi yaşam koşulları ve sendikal hak talepediyorlardı. BHP Billiton dünyanın en büyük kömürtekeli.

Kamboçya’da grevler

Kamboçya’da ayakkabı işçilerinin başlattığı grevsürerken, iki bisiklet fabrikasında işçilerin başlattığıgrev kazanımla sonuçlandı.

Dangkorz kentinde Sun Well Shoes ayakkabıfabrikasında çalışan 1000’in üzerinde işçi 16 Şubatperşembe gününden bu yana grevde. İşçiler iştenatılmalara son verilmesinin yanısıra izin günleri ve

yemek için para yardımı talep ediyorlar. İşçilerperşembe günü ana caddeye barikat kurdular. Polisbarikata saldırarak dağıttı.

Bavet kentinde Atlantic Best Way firmasına bağlıiki bisiklet fabrikasında 12 Şubat’tan beri grevdebulunan 1000 işçinin grevi kısmi kazanımlarla sonaerdi. Patron işçilerin bazı haklarında taviz vermekzorunda kaldı ve yol ücreti, yemek ve sağlık için eködeneklerin yanında işçilere resmi tatillerdeücretlerinin tam ödenmesi gibi talepleri kabul etti.Ayrıca işçilerin üniforma giyme mecburiyetleri dekalkıyor.

Kanada’da anaokulu çalışanları işbıraktı

Kanada’nın Quebec Eyaleti’nde 15-16 Şubat günü300 anaokulunda greve gidildi. Bu grev, 10 güniçinde gerçekleşen üçüncü grevdi. Sendika 6.500bakıcı için daha fazla izin ve hastalık halinde evdekaldıkları günlerin de ödenmesini talep ediyor.

İngiltere’de grevler dorukta

İngiltere’de krizin derinleşmesi ve Cameronhükümetinin politikaları ülkede grevlerin artmasınaneden oluyor. 2011 yılında grev nedeniyleçalışılmayan gün sayısı 1,4 milyon gündü.

Bu rakam 2010 yılından yüzde 280 daha fazlaydı.Grevler 1990 yılından bu yana İngiltere’de yaşananen yaygın grevler. Sadece kamu sektöründe değil,özel sektörde yaşanan grevler de 2010 yılının ikikatına yükseldi.

Ürdün’de grevler sürüyor

Ürdün’de üç farklı fosfat ocağında 12 Şubat günübaşlayan süresiz grev 15 Şubat günü sona erdi. Grev,Çalışma Bakanlığı’nın ve Jordan Phosphat MiningCompany şirketinin taviz vermesi sonucu bitirildi.İşçiler daha fazla ücret ve daha iyi çalışma koşullarıtalep ediyorlardı.

Ürdün’de öğretmenlerin başlattıkları grevsesürüyor. Öğretmenler kendilerine uzun süredir sözverildiği gibi ücretlerinin artırılmasını istiyorlar.Grev nedeniyle okullar yarıyıl tatilinden sonrabaşlayamadı.

Yemen’de petrol ve temizlik işçilerigrevde

Halk isyanıyla devrilen diktatör Abdullah Salih’inyargılanması talebiyle mücadelenin sürdüğüYemen’de 9 Şubat’ta petrol sektöründe çalışanişçilerin başlattıkları grev sürüyor. İşçiler ödenmemişaylıklarını istiyorlar. Grev nedeniyle petrol ihracatıtamamen durdu ve her gün milyonlarca zararediliyor. Yemen’in başkenti Sana’da da temizlikişçileri grevde. Temizlik işçileri daha fazla ücret vesözleşme talep ediyorlar. İşçiler haftalık 70 saat(haftada 7 gün 10’ar saat) için 100 dolar ücretalıyorlar. Grev nedeniyle başkentin sokaklarında çöpyığınları oluştu. İşçiler talepleri kabul edilene kadarçöpleri toplamayacaklarını açıkladılar.

Dünya çapında grevler...

“Örnek bir kişilik” olarak Almanya kamuoyunasunulan ve büyük övgüler eşliğinde Cumhurbaşkanımakamına oturtulan C. Wulff, bu makamda fazlakalamadı. Kısa sayılabilecek bir zaman dilimininardından, yine onu bu makama taşıyanlarca bir kenaraatıldı. Wulff en başta düne kadar militanca hizmet ettiğitekellerin isteği ve basının, fakat en çok da Hannoversavcılığının, kendisi hakkında açtıgı kovuşturmanınbaskısına dayanamayarak istifa etti.

Almanya diğer özelliklerinin yanısıra, aynı zamanda,Mark-Euro ekseninde dönüp dolaşan rüşvetlerin,yolsuzlukların, ucuz kredi temini ve dolandırıcılıklarınkol gezdiği bir skandallar ülkesidir. Almanya’da, deyimuygunsa skandallar birbirini kovalıyor. Bilindiği gibi,Almanya yakın dönemde Savunma Bakanı KarlTheodor Guttenberg skandalı ile çalkalanmıştı. Wulff,bu durumun sadece yeni bir örneğidir.

Bugüne dek şu ya da bu nedenle istifa etmekzorunda kalan hiçbir devlet ve hükümet adamı kaydadeğer bir kovuşturmaya uğramadı. Hepsi de, utançverici icraatlarını geride bırakarak çekip gitti. Bunakarşın, “Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı olduğudönemde bir işadamı arkadaşından 500 bin Euro düşükfaiz aldığı ve bunu parlamento ve kamuoyundangizlediği” gerekçesi ile Hannover savcılığınca Wulffhakkında soruşturma açıldı. Demek oluyor ki, Almanyatarihinde ilk kez bir Cumhurbaşkanınındokunulmazlığının kaldırılması için resmi bir işlemyapılmaktadır. Wulff skandalının dikkate değer yanı dabudur.

Wulf’un dokunulmazlığı kaldırılacak mı? Bu, diğerşeylerin yanısıra, kamuoyu baskısının düzeyine bağlıdır.Bekleyip göreceğiz.

Almanya aradığı devlet adamını buldu!

Almanya, Avrupa’da komünizm düşmanlığınınöteden beri en güçlü olduğu bir ülkedir. “Sosyalistlerekarşı” yasaları ve yasakları ile ünlüdür. Özellikle Hitlerfaşizmi yıllarındaki anti-komünist kampanyalar,komünistlere dönük sürek avları, işkenceler ve toplamakamplarındaki komünistlere dönük akılalmaz vahşet veimha politikası tarihte derin izler bırakmıştır. RosaLuxemburg ve Karl Liebnecht’in alçakça katledilmesibile tek başına, her zaman acımasız bir polis devletiniteliği sergileyen Alman devletinin anti-komünistkarakteri hakkında fazlasıyla açıklayıcı bir kanıttır.

Alman devletinin bu gerici, ırkçı ve anti-komünistkarakterinin en somut göstergelerinden biri de,cumhurbaşkanlığı konusundaki tarihsel gelenektir.Almanya’da her zaman aşırı milliyetçi, ırkçı ve anti-komünist kişiler cumhurbaşkanlığına getirilmiştir. Bu,Almanya’da cumhurbaşkanı olmanın, olmazsa olmazkoşuludur. O kadar ki, özellikle anti-komünizmin gemiazıya aldığı II. Dünya Savaşı sonrasındaki Soğuk Savaşdöneminde hep nazi geçmişi olanlar cumhurbaşkanıyapılmak istenmiştir.

Joachim Gauk, komünizme sınırsız bir kin vedüşmanlığın Federal Almanya’daki son militantemsilcilerinden biridir. Alman DemokratikCumhuriyeti’nin yıkılışından sonra, bu ülkenin tümdeğerlerinin yağmalanışında son derece aktif ve gönüllürol oynamıştır. Nitekim, bu özelliği bilinerek, ADC gizlihaber alma teşkilatı Stasi belgelerinin taranmasıamacıyla oluşturulan özel dairenin başına getirilmiştir.Bu görevde öylesine canla başla çalışmıştır ki, dairenin

adı halk arasında “Gauk Dairesi” olarak anılmayabaşlamıştır. Yıllar boyunca, sözümona Stasi’ninyurttaşlar üzerindeki baskısını ortaya çıkarmakbahanesiyle, en kaba anti komünist propagandamalzemesini yaratmak ve ikide bir yeni karalamakampanyalarını başlatmakta “büyük başarılar” eldeetmiştir. Şu sıralarda da “Gegen Vergessen - FürDemokratie” (Unutmaya Karşı - Demokrasi İçin) adlıbir derneğin aktif üyesi olarak politik angajmanınısürdürmektedir.

Wulff dönemi sona erdi. O şimdi yargılanacağı günübekliyor. Yerine ise Gauck getirilecektir. J. Gauk büyükolasılıkla yeni Alman Cumhurbaşkanı olacaktır.Berlin’de Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na taşınarakAlmanya’nın militan anti-komünist devlet adamıhasretine son verecektir.

Burjuvazinin ve burjuva basının ikiyüzlülüğü ve gerçek

Burjuva sınıf ve kirli burjuva basını, Wulffskandalını açığa çıkartmış ve teşhir etmiş olmayı,burjuva demokrasisinin bir üstünlüğü ve burjuva ahlakideğerlerinin bir zaferi olarak propaganda ediyor. Hiçkuşkusuz gerçek bu değil.

Burjuva basını daha önce, övgü dolu sözler eşliğinde

Wulff’u göklere çıkardı. Onun kişisel kusurlarınıgörmezden geldi. Çünkü bu aşamada onlar için deönemli olan, kendilerinin de hizmette kusur etmediklerikapitalist sınıfın ve sistemin çıkarlarıydı. Bu çerçevede,kişisel kusurların hiçbir önemi yoktu. Doğrusu Wulf dakapitalist sınıfa kusursuz bir bağlılık içindeydi ve onakusursuz biçimde hizmet ediyordu. Nedir ki, belli biraşamadan itibaren kişisel kusurları sırıtmaya başladı.Wulff, düşük faizli krediye, ucuz otel rezervasyonlarına,ucuz tarifeli uçak biletlerine, düşük çaplı rüşvetlere vb.tenezzül etmeye başladı. Bu naif icraatları iki yüzlüburjuva basın için bulunmaz fırsat oldu. Hemenharekete geçtiler. Bu tür naiflikler sergileyen birinindevleti ve haliyle onun ahlak sembolü cumhurbaşkanlığımakamınına yakışmadığını, tam tersine bu makamıyıpratacağını ileri sürerek, Wulff’un istifa etmesiniistediler. Sonuçta Wulff istifa etti.

Burjuvazi iki yüzlüdür, ahlaksızdır. Wulff skandalınıburjuvazinin sözde ahlaki değerlerinin zaferi olaraksunmaları tam bir utanmazlıktır. Hiçbir inandırıcılığı dabulunmamaktadır. Zira, Wulff’un istifasının gerekçeleriolarak sıralanan tüm kirli icraatlar onlar tarafındanönceden de biliniyordu. Demek oluyor ki, dün özenlegizlenen gelinen yerde gizlenemez hale gelmiş, kirliburjuva basını da bunu deşifre etmek zorunda kalmıştır.Gerçek tam olarak budur.

Enternasyonal-Info

Dünya24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Cumhurbaşkanı Wulff’un istifasıve sonrası

Neo-naziler yürütülmedi“Dresden Nazi frei!” (Nazizmden arındırılmış

Dresden) sloganı etrafında anti-faşist gösteri içinhazırlıklara başlayan anti-faşist güçler, 13 ŞubatPazartesi günü söylediklerini yaptılar ve neo-nazilerinyürüyüşünü büyük oranda engellediler. Faşistlerinyürüyüş için belirledikleri rota insan zinciriyle blokeedildi. Blokaj ve insan zincirinde 10 bin insan yeralmış ve nazilerin yapmak istedikleri yürüyüşengellenmişti.

Hafta boyu değişik etkinliklere ev sahipliği yapanDresden kenti, 18 Şubat Cumartesi günü bu kez 10bin ilerici, anti-faşist ve devrimcinin katıldığı ikincibüyük eyleme sahne oldu. “Cesaret, saygı ve hoşgörüile – Çok Renkli Dresden” sloganı altında düzenleneneylem Wiener Platz’da yaklaşık 6000 eylemciylebaşladı. Yol boyunca gerçekleşen yeni katılımlarlayürüyüşçü sayısı 10 bini buldu. Neo-nazi karşıtlarınınbu yıl da tekrarlanan kararlılığı karşısında neonazilergeri adım atarak 18 Şubat için aldıkları yürüyüşkararlarını iptal ettiler. Böylece, “Söylediklerimiziyaparız” şiarıyla yola çıkan anti-faşist güçler,

söylediklerini bir kez daha yaptılar. Devletin faşistleriyürütme politikasını boşa çıkarttılar. Dresden’inbombalanmasının da, bu bombalanma sonucumilyonlarca insanın hayatını yitirmesinin desorumlusunun emperyalist işgal ve savaşları başlatanHitler faşizmi olduğu gerçeğini bir kez dahahaykırdılar.

Alman tekelleri kanlı tarihlerini aklamak için naziçetelerini ileri sürüyor. Şimdilik kendilerini perdearkasında tutarak onların üzerinden bu gericiamaçlarına ulaşmaya çalışıyor. Ve dahası, nazizmeihtiyacının olacağını hesaplayan emperyalist tekeller,nazizmi bir “düşünce” olarak gösterip, onların daburjuva demokrasisi gereği örgütlenme haklarınınolduğuna toplum nezdinde meşruiyet kazandırmayaçalışıyor. Tam da bu nedenledir ki, kapitalist tekellerinbu gerici planlarını açığa çıkartmak ve nazizminunutturulmaya çalışılan gerçek yüzünü döne dönepolitik teşhir ve eylemlerin konusu yapmak gittikçeönem kazanıyor. Dresden eylemi bu bakımdan önemlibir işlev gördü.

Kızıl Bayrak / Almanya

Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012..

Almanya’da metal işkolu toplu işsözleşmeleri başladı

Almanya’nın farklı eyaletlerinde kurulu metalfabrikalarında çalışan binlerce metal işçisini kapsayanmetal işkolu toplu iş sözleşmeleri süreci devam ediyor.Toplu iş sözleşmeleri görüşmeleri Almanya’da hereyalet için ayrı ayrı yürütülse de genellikle aynı talepve sonuç ile gerçekleşiyor. Anlaşmalar genellikle ilkönce bir eyalette gerçekleşiyor. Diğer eyaletler isepilot anlaşmaya yakın anlaşmalar yapıyorlar.

Yeni dönem toplu iş sözleşmesi görüşmeleri degeçmiş sözleşme dönemlerinde olduğu gibi herfabrikanın sendika temsilciliğinin yoğun tartışmalarısonucunda ortaklaşılan taleplerin bölge temsilciliğine,buradan da eyalet temsilciliğine iletilmesiyle kararabağlandı. Metal sendikası IG Metall’in yönetimi, tabandan gelenönerileri dikkate alarak toplu iş sözleşmesi kurulunatüm Almanya için sendikanın talebinin ne olmasıgerektiğini içeren TİS taslağını toplu iş sözleşmesikuruluna bildirdi.

Bu dönemki taleplerin ilki, öncelikle çıraklarıneğitimi bittikten sonra kadrolu olarak alınmasınıiçeriyor. Şu anda 3 veya 3,5 senelik çıraklık eğitiminibitiren çıraklar yalnızca bir sene geçici olarak işealınıyor. Bu durum gençlerin güvenceli iş taleplerinigündeme getiriyor.

İkinci talep ise, taşeron işçiliğin bir kuralabağlanmasını içeriyor. İşçi temsilciliği taşeron işçilerinişe alınmasında karar hakkının olması talebini içeriyor.(Yasal olarak firmalar taşeron işçileri çalıştırmahakkına sahipler. Bu yasayı SPD Yeşiller hükümetidöneminde yasallaştırdılar.) Eğer taşeron işçiler,kadrolu işçilere göre az ücret alacaklarsa, eşit işe eşitücret prensibi ile karşı durulması, diğer bir anlatımlaişe alımı veto etme hakkının olması talep edilmektedir.Ayrıca toplu iş sözleşmelerinde yer alan diğer haklarınaynı şekilde taşeron işçiler için de aynen geçerliolması IG Metall tarafından talep ediliyor.

Üçüncü olarak, ücretlerin yüzde 6,5 artırılması,sözleşme süresinin ise 1 sene olarak belirlenmesi budönemki TİS taslağında yer alıyor.

Bu taleplerin oluşumunda içinde bulunulanekonomik krizin, özellikle meta ihraç eden bir ülkeolan Almanya’nın, şu anda yalnızca ülke ihracınınyüzde 41’ini Avrupa ülkelerine yapıyor olması, ülkeekonomisinin seyrinin belirsizliği herhangi bir grevanında kapitalist şirketlere karşı uygulanacak basınçdurumunun tehlikeye düşebileceği tedirginliğitaleplerin biçimlenmesinde önemli bir rol oynadı. Tabandan gelen ücret taleplerinin yüksekliği bu senedikkat çekiyor. Ama gerek sendika yönetiminingerekse işçi temsilciliğinin bu talepleri aşağı çekmeçabaları (ekonomik durumun belirsizliği yüzünden)kendini gösterdi.

Her eyaletin sendika toplu iş görüşmelerikomisyonu ile VDM (Metal İş Birliği) görüşmelerebaşladı. Bayern’de 15.02.2012 tarihinde Münihkentinde ilk görüşme gününde IG Metall SendikasıBayern çapındaki kentlerden gelen 3000 işçiyle kötühava koşuluna rağmen kararlılık ortaya koydu. Bayernbölgesinde ikinci görüşme 9 Mart 2012 tarihindeNürnberg kentinde gerçekleştirilecek.Bayern’den sendikalı işçiler kararlılıklarını göstermekiçin Nürnberg kentine gelecekler. Bu tarihte yapılacakgörüşmeden bir sonuç çıkmazsa 3 Mayıs 2012tarihinde birinci uyarı grevlerine başlanacak.

İkinci uyarı grevi ise bir hafta sonra gerçekleşecek.

Anlaşma sağlanamaması halinde grevleryaygınlaşacak.Şu anda VDM (Metal İş Birliği) yaptığı açıklamada IGMetall’in TİS taleplerinin kabul edilebilir olmadığınısöyledi. Taşeron işçiliğin kendileri için iyi bir şeyolduğunu ve bu konuda geri adım atmayacaklarınısöyledi.

Çırakların kadrolu olarak alınmasının durumabağlanmasının kendileri için çok önemli olduğunu,ayrıca %6,5’lik ücret zammı talebinin kabul edilebilirolmadığını açıkladılar.

Bu toplu iş sözleşme sürecinde metal işçileri ilekapitalistler bir kez daha karşı karşıya gelecek. Sınıfbilinçli işçiler kapitalistlerin saldırılarına karşı herbakımdan hazırlıklı olmalıdır. Bu konuda en büyükgörev ise sınıf bilinçli işçilere düşmektedir.

Toplu iş sözleşme görüşmelerinin başlamasına azbir zaman kala, sendikalar ve patronlar karşılıklıolarak taleplerini açıklamaya başladılar. Örneğin,metal iş kolunun en büyük sendikal birliği olan IGMetall’in bu yılki toplu görüşmeler için öne sürdüğütalep % 6,5’lik ücret zammı olarak ifade edildi. BaştaIG Metall ve ona bağlı sendikalar, toplu iş sözleşmesisürecine ciddi bir ön hazırlık yapmadan, işçileri busürece hazırlamadan, tam tersine onları mümkünolduğu kadar sürecin dışında tutarak sürecitamamlamayı hesaplıyorlar. Bununla da kalmıyor, %6,5’lik zam taleplerini işçi sınıfının yığılansorunlarını gizlemenin aracına dönüştürmek içintürlü hokkabazlıklar yapıyorlar. O kadar ki,taşeronlaştırma, iş yasalarında işçilerin aleyhineyapılan değişiklikler, emeklilik yaşının yükseltilmesi,35 saatlik iş haftası kazanımının pratikte tasfiyeedilmiş olması, iş akitlerinin feshinde kapitalistlerlehine düzenlemeler ve bunun gibi bir dizi hak kaybıgörmezden geliniyor ve unutturulmaya çalışılıyor.

Ne var ki, sendika bürokratlarının işçileri sürecindışında tutarak anlaşma yapma çabaları dahipatronları tatmin etmeye yetmiyor. Onların asılhedefleri iş yasalarını kendi istedikleri biçimdeyeniden düzenlemek ve bunu yasal hale getirmektir.Bunu kendi sınıf çıkarları için daha önemlibuluyorlar. Zira ücret zammında IG Metall’in ilerisürdüğü % 6,5’lik zam talebini yarı yarıya aşağıçekerek anlaşacaklarını biliyorlar.

550.000 çalışana patronluk yapan(Bundesarbeitgeberverband Chemie BAVC) FederalKimya İşverenler Birliği, yaptığı açıklamadakapitalist tekellerin toplu iş sözleşmesi sürecindekiamaçlarını ortaya koydu. Kimya İşverenler Birliği bualanda ‘90’lı yıllarda kazanılan 37,5 saatlik işhaftasının uygulanamaz olduğunu iddia ederek,halihazırda fiilen uygulanan 40 saatlik iş haftasıyerine 42 saatlik iş haftası uygulamasına geçilmesiniistiyor. Bu taleplerle de yetinmeyen birlik, işyıpranmasından dolayı kazanılan ve uygulananvardiyalı çalışanlar için 56 yaşından itibaren 3,5 saat,vardiyasız çalışanlarda 58 yaşından itibaren 2,5saatlik daha kısa çalışma hakkının tasfiye edilmesinidayatıyorlar. Birliğin temel istemlerinden biri de,esnek çalışmanın daha da yaygınlaştırılmasıdır.

Sendikaların % 6,5’lik ücret zammına karşı

kapitalist birlikler topyekün bir saldırıyla cevapveriyor. Birlik, daha uzun iş haftası ve esnek çalışmatalebini ise “Vasıflı işgücü eksikliğinden dolayıçalışmada daha fazla esneklik istiyoruz” diyerekgerekçelendiriyor. Birliğin güney-batı sözcüsü Peer-Michael Dick “Bu taleplerimizi IG Metall’lekonuşacağız” diyor. 50 milyon insanın işsiz olduğuAvrupa‘da, birlik sözcüsünün saldırı argümanlarını“iş gücü eksikliğine’’ bağlaması, işçilerle alayetmenin yanında, tam bir sahtekarlıktır.

Gerçek şu ki, işçi sınıfını TİS sürecinin dışındatutmayı amaçlayan IG Metall ve bağlı sendikalarınbürokratik yönetimleri, işçi tabanından yükselenkararlı bir basınç yaratılamazsa, patronların busaldırgan politikalarını onaylayacaklardır. Buna izinverilmemelidir.

İşçi sınıfı, sınıfa karşı sınıf şiarı ile hareketetmeli, kapitalist sınıfın karşısına kendi sınıfpolitikası ile çıkmalıdır. Dişe diş mücadelelersonucunda ve ağır bedeller ödeyerek kazandığıhaklarını koruması ve yeni haklar kazanması, ancakve ancak böylesi bir politikaya ve bunun ifadesikararlı bir mücadeleye bağlıdır.

Kızıl Bayrak / Almanya

Almanya’da TİS süreci

Gençlik hareketi26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Kavga seslerinin yükseleceği bahar günleriyaklaşıyor. Bugüne kadar olduğu gibi, bu bahar dönemide kitlelere devrim bayrağını yükseltme çağrısıyapacak.

Bu iddia devrimci bir iyimserliğin ürünü değilelbette. Bahar günlerini kavganın ajitatörü yapan şey,tarihsel süreci içinde işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilenhalkların, emekçi kadınların ve devrimci gençliğinödediği bedellerle sembolleşen tarihlerin birliğidir.Emekçi kadınların daha gür bir sesle haykırdığı 8Mart’la başlayan süreç, katliamların ve direnişlerintanığı günlerle devam etmekte; başta Kürt halkı olmaküzere, ezilen halkların özgürlük ateşleri yakılan Newrozalanlarından işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışmave mücadele gününe uzanan mücadele çığlığınıntaşıyıcısı olan bahar günleri, devrim bayrağının dahayükseklere taşınacağı bir ruh ve coşku yaratmaktadır.

Mücadele tüm dünyada yükseliyor

Bahar sürecine girdiğimiz şu günler, dünyanınhemen tüm bölgelerinde işçi sınıfı ve emekçiler ilegençlik kitlelerinin sokaklara akmasına tanıklık ediyor.Dünyanın kaynayan kazanı Ortadoğu ve özellikle deMısır, yeni ayaklanmalara gebe olduğunun işaretleriniveriyor. Bir dizi Avrupa ülkesinde emekçiler, hakları vegelecekleri için meydanlara çıkıyor. Afrika ve Amerikakıtalarındaki ülkelerin emekçileri de grev vedirenişlerle diğer ülkelerdeki sınıf kardeşlerininseslerine ses katıyor.

Geniş gençlik kitleleri de tarihin akışındaki yerinialıyor. Gençlik, gerek Ortadoğu’da gerek diğer kıtaveya ülkelerde kurulan mücadele barikatlarının başındabekliyor. Geleceğini gaspeden kapitalist asalaklardanhesap sormanın hazırlıklarını yapıyor.

Öte yandan, dünya yeni bunalımlar, savaşlar vedevrimler dönemine giriyor. Başını ABD’nin çektiğiemperyalist haydutlar, kendilerine yeni sömürü alanlarıaçabilmenin stratejilerini çiziyorlar. Avrupa ülkelerindeİMF patentli kemer sıkma politikaları ile emekçilerisefalete mahkum ederken Ortadoğu halklarını iseemperyalist savaşın ve saldırganlığın hedefi halinegetiriyorlar.

Fakat tüm savaş ve saldırganlık planlarına rağmenkapitalizmin çürümüşlüğünü ve yıkılmaya yüztuttuğunu gizleyemiyorlar. En sadık burjuvaideologları/iktisatçıları dahi kapitalizmin çelişkilerininderinleştiğini, tarihsel bir yıkımının eşiğine dayandığınıitiraf etmekten geri duramıyorlar.

Faşist baskı ve terör yoğunlaşıyor

Türkiye’de ise daha sert çatışmaların yaşanmasınınzemini hazırlanıyor. Zira sosyal yıkım saldırılarıkendisini yaşamın tüm alanlarında olabildiğincesıcaklığı ile hissettiriyor. Sağlıkta yıkım paketlerindenkıdem tazminatı hakkının gasbına kadar bir dizi saldırıhayata geçirilmeye çalışılıyor.

Gençlik cephesinde de durum bütünüyle aynı.Emekçilere yönelik tüm sosyal yıkım saldırıları

gençliğin geleceğine dönük saldırılardır aynı zamanda.Yalnızca geleceği değil, GSS örneğindenanlaşılabileceği gibi, gençliğin bugünü de emekçilereyönelik saldırıların bir boyutunu oluşturuyor

Üniversitelerin ve üniversite gençliğinin sermayeninkıskacında can çekişmesi devam ediyor. Sermayebaronları, üniversitelere dönük saldırılarına her geçengün bir yenisini ekliyorlar. Eğitimin ticarileşmesi veüniversite öğrencileri için hazırlanan diplomalı işsizliksaldırıları daha da derinleşiyor.

Tüm bunları dizginsiz bir faşist baskı ve terördalgası izliyor. Hemen her gün baskın, gözaltı vetutuklama haberleri geliyor. Operasyonlar ülkenin dörtbir yanına dalga dalga yayılıyor. Gazete büroları, partibinaları, sendikalar basılıyor, çalışanları gözaltınaalınıyor, tutuklanıyor. En meşru hak arama eylemleridahi polis saldırısına uğruyor, dava konusu edilerekağır cezalarla karşılanıyor.

Dizginlerinden boşalan faşist baskı ve terör furyasıkendisini gençlik üzerinde de gösteriyor. Üniversiteöğrencileri uydurma gerekçelerle tutuklanıyor. Aylarca,hatta çoğu durumda yılları bulan ağır cezalaraçarptırılarak zindanlara tıkılıyorlar. Bunun yanısıra liseve üniversiteler birer açık cezaevlerine çevriliyor.

Devrim mücadelesini yükseltelim

Bahar dönemini tam da böylesi bir dönemdekarşılıyoruz. Şimdi, tüm saldırılarla beraber devreyesokulan faşist baskı ve teröre karşı, baharın çağrısınakulak verip devrim ve sosyalizm kavgasını yükseltmek

daha zorunlu hale gelmiştir. Zira kurulan bu faşistcendereyi kırmak için başka bir yol dahabulunmamaktadır. Gün, geleceğimize sahip çıkıpsokakları ısıtma günüdür. Bahar günleri bununcoşkusunu ve ruhunu aşılamaktadır.

8 Mart’ta fabrikalarında yakılan emekçi kadınlarınçığlığı, Beyazıt’ta yankılanan ses, Gazi’den,Halepçe’den yükselen barut kokuları, DemirciKawa’nın ateşi, Mahir’in teslim alınamayan iradesi veNurhak’ın türküsü, Denizler’in son sözleri, İbo’nunişkence tezgahındaki direnci ve nihayet uluslararası işçisınıfının tarihsel çağrısı hep kavgaya, devrim vesosyalizme işaret etmektedir.

Genç komünistler, bir adım ileri!

Genç komünistler bahar dönemini bu bilinçlekarşılayacak, bahar günlerinde kavga bayrağınıyükseltecekler. Bahar dönemi boyunca devrim vesosyalizmin sesini gençlik kitlelerine taşıyacaklar. Zirabaharın tanıklık ettiği o tarihsel günleri layık olduğubiçimde anabilmenin yegane yolu buradan geçmektedir.Bahar günlerinde bir kez daha anacağımız devrimciönderlerin, Denizler’in, Mahirler’in ve İbolar’ınbıraktığı mirası sahiplenebilmek gerçek anlamınıburada bulmaktadır.

Şimdi her bir genç komünist, omuzlarındaki yükübir kat daha arttırmalı, parti ve devrim davasına dahasıkı sarılmalıdır.

(Ekim Gençliği’nin 136. sayısından alınmıştır...)

Kavganın baharında gençliği devrime kazanalım!

Ankara’da bulundukları tüm üniversitelerde 8 MartDünya Emekçi Kadınlar Günü hazırlıklarınıörgütleyen Ekim Gençliği okurları, afiş-bildiri veyayınlarla 8 Mart’ta alanlara çıkma çağrısıyapıyorlar. BDSP’nin merkezi afiş ve bildirileri ileAnkara’da yapılacak olan 8 Mart etkinliğinin çağrıafişleri üniversitelerde kullanılıyor.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde “Sömürüye,eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddete karşı 8 Mart’taalanlara” ve “Sömürüye, eşitsizliğe, gericiliğe veşiddete karşı Emekçi Kadınlar Bir Adım İleri” şiarlıafişler yaygın bir biçimde kullanıldı.

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde deyine aynı şiarlı BDSP afişleri tüm fakültelerdeyapıldı.

Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde ise materyalkullanımının yanı sıra 8 Mart gündemli bir okurtoplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda 8 Mart’ın tarihselve sınıfsal anlamı üzerinde duruldu. 8 Martgündemiyle ortaya çıkan ayrışma, nedenleri vesonuçları üzerine de kapsamlı tartışmalar yapıldı. Bueksende örgütlenecek çalışmanın yol ve yöntemleri tartışıldı.

Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde de BDSP’nin 8 Mart’ta alanlara çağıran afişleri yaygınolarak kullanıldı. Bunun yanı sıra Ankara’da gerçekleştirilecek olan 8 Mart etkinliğinin çağrı afişleri dekullanılmaya başlandı. Ayrıca gençliğe 8 Mart bildirileri, Ekim Gençliği dergisi ve Kızıl Bayrak gazetesiulaştırılıyor.

Ekim Gençliği / Ankara

Gençlikten 8 Mart çağrısı

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

- “KCK operasyonları” adı altında başta Kürthareketi olmak üzere devrimci ve ilerici sol güçleredönük faşist baskı ve devlet terörünündizginlerinden boşaldığı bir süreçten geçiyoruz.Bunun bir halkası olarak geçtiğimiz hafta KESKüyelerine yönelik de gözaltı ve tutuklama terörüdevreye sokuldu. Bu süreci nasıldeğerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de 1990’lardan 2000’lere gelindiğindeAKP’nin oluşturduğu yeni bir siyasal otoriter biçimgörülüyor. Söz konusu olan emniyet-yargı merkezlibir yapı. Bu yapı Türkiye’de AKP iktidarı ve onunorganik tabanının dışında olan muhalif kesimlerebaskı politikaları ile yaklaşıyor. Yani mevcut iktidardışındaki sesleri siyasal alanın meşru parçası olarakgörmüyor.

Makro politik açıdan bakıldığında, bir dönemulusalcı kanat tasfiye edildi. “Ergenekon” adı altındadarbe girişimlerinin yargılanması meşru zeminineoturtuldu. Bu davalar öyle bir hale getirildi ki, bütünmuhalif davalar buna bağlandı. Belli bir politikgörüşe sahip olanlar da bu torbaya atıldı. Mesela OdaTV davası.

Ayrıca bu süreçte sosyalistlere, devrimcilere, solayönelik rutin baskılar devam etti. Esas olarak ise Kürthareketine dönük bir siyasal linç kampanyasıörgütlendi. Halihazırda dört binin üzerinde insantutuklu. KESK’lilere uzanan saldırı da onların hemmuhalif sendikacı kimlikleri hem de Kürt hareketiyleilişkili sendikacılar olmasıyla alakalı. İktidar bütünbunları muhalif kesimleri “terörist” ilan ederekyapıyor.

- Söz konusu saldırganlık soruşturma-ceza vegözaltı-tutuklama dalgalarıyla üniversite

öğrencilerini de dolaysızca içine alıyor. Yaşanansürecin üniversitelere yansımasını nasıldeğerlendiriyorsunuz?

AKP YÖK’ü kontrol ediyor. Üniversiteleri kontrolaltına aldı. Yani aynı otoriter zihniyet üniversitelerdede var. Dolayısıyla düşünce, ifade, eylem özgürlüklerigayri meşru ilan ediliyor. Zaten YÖK rejimi bununiçin inşa edilmiş bir rejimdi. Bugün AKP, YÖKüzerinden hem aynı yapıyı koruyor hem de kendikadrolarını üniversitelere yerleştiriyor. Bunları hayatageçirirken de akademik özgürlükleri hiçe sayanuygulamaları devreye sokuyor. Mesela fakülteleresormadan kadro ilanı ve tahsisleri yapıyor.Kendisinden farklı görüşe sahip hocalara kadrovermiyor ya da disiplin soruşturmaları açıyor.

Öğrencilere yönelik de aynı mantık işliyor.Öğrencilerin üniversite yönetimi tarafındanyönetilecek bir bileşen olduğu düşünülüyor. Sessiz,uslu, siyasetle ve toplumsal sorunlarla ilgilenmeyen“makbul” öğrenci isteniyor. Bunun dışında kalan,düşüncelerini ifade eden ve hayata geçirmeye çalışanöğrenciler de gayrı meşru ilan edilerek disiplinsoruşturmaları, uzaklaştırma cezaları, zaman zamankampüs içine polisin sokulması gibi uygulamalarlazapturapt altına alınmaya çalışılıyor.

- Üniversitelere yönelik bu yoğun baskıpolitikalarının neoliberal politikalar ile ilişkisininasıl kuruyorsunuz?

Bütün bu baskıcı üniversite rejimi üniversiteninneoliberal yeniden yapılandırma süreciniyönetebilmek için devrede. Nedir burada kastedilen?Eğitimin metalaşması ve paralı hale getirilmesi;üniversite yönetimlerinin şirket gibi çalışması veüniversite yönetimlerinde sermaye yönetimlerinindoğrudan yer alması; bilgi üretiminin doğrudansermayenin ihtiyaçlarına tabi kılınması; performansdeğerlendirmesi, taşeronlaştırma, sözleşmeli personelkullanımı gibi uygulamalarla güvencesiz çalışmanınyaygınlaşması...

Bütün bunlar yükseköğrenim alanının ciddi biryapısal dönüşümünü içeriyor. Bu dönüşümuluslararası planda Dünya Bankası, Bologna Süreci,içeride ise TÜSİAD gibi sermaye örgütleri, YÖK gibiaraçlarla AKP iktidarı tarafından talep edilen veyönetilen bir süreç. İktidar açısından bu sürece aykırıses çıkaran tüm toplumsal kesimlerin kontrol altınaalınması gerekiyor.

- Tüm bu saldırılar karşısında ne yapılmalı?Üniversite bileşenlerinin bu yeniden

yapılandırmaya ve sonuçlarına karşı çıkmasınısağlamak gerekiyor. Bunun için uygun bir dilinyakalanması gerek. Üniversite bileşenlerinin gündelikhayatlarında yaşadıkları somut sorunlara dokunan birdil gerekiyor. Bu somut sorunlar üzerinden karşıçıkışlar örmek gerekiyor. İkincisi, üniversite dışındageniş toplum kesimler açısından bu neoliberalyeniden yapılandırmanın yarattığı olumsuz sonuçlarıortaya koymak ve bundan etkilenen toplumsalkesimlerle ortak mücadele biçimleri geliştirmekgerekiyor.

Ekim Gençliği / İstanbul

Eğitim-Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Başkanıİsmet Akça ile konuştuk...

“Ortak mücadele biçimlerigeliştirilmeli!”

Gençliğin kampanyaçalışmalarından...

Ankara’da kampanya toplantısıAnkara Ekim Gençliği “Geleceğine Sahip Çık”

kampanyasının duyurusunu yapmak için 18 Şubatgünü bir okur toplantısı gerçekleştirdi.

Toplantının açılış konuşmasında dünyadaki veTürkiye’deki siyasal gelişmeler ele alındı. Bugelişmelerin, bahar dönemininde gençliği devrimmücadelesine kazanma bakış açısıyla başlatılan“Geleceğine sahip çık!” kampanyası çerçevesindegençlik hareketi açısından etkileri değerlendirildi.

Kapitalizmin krizinin bir sonucu olan sosyalyıkım saldırılarının üniversite gençliğine yansımalarıüzerinde ayrıntılı biçimde durularak, öğrencigençliğe özel bir tarzda vuran GSS saldırısı ile ilgilibir imza kampanyası başlatma ve kampanyayıseminer-panel gibi araçlarla zenginleştirme kararıalındı.

Toplantıda, kampanya dönemini bir örgütlenmeseferberliği olarak algılamanın önemine de vurguyapıldı.

Önerilerle zenginleştirilen toplantı bahardönemini kazanma çağrısıyla sonlandırıldı.

ODTÜ’de “Geleceğine sahipçık!” çağrısı

ODTÜ’de hayata geçecek “Geleceğine sahipçık!” kampanyasının çalışmaları 22 Şubat’ta başladı.Kampanya çalışmaları çerçevesinde stand açanEkim Gençliği okurları “Geleceğine sahip çık!/EkimGençliği” afişlerini de kullanmaya başladı. StanttaGSS’nin geri çekilmesi için de imza toplandı.

Ekim Gençliği’nin ve Kızıl Bayrak’ın sonsayılarının öğrencilere ulaştırıldığı faaliyette FizikBölümü önünde stant açılırken, hazırlık önündeelden dergi satışı gerçekleştirildi.

Bunların yanı sıra, BDSP’nin 26 Şubat’tagerçekleştireceği 8 Mart etkinliğinin afişleri deokulda yaygın bir şekilde kullanıldı. Yine BDSP’ninmerkezi olarak çıkarttığı 8 Mart bildirileriöğrencilere ulaştırıldı.

YTÜ’de kampanya toplantısıİstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’nde hazırlık

okulunun hafta başında açılmasının ardından 16Şubat günü kampanya süreci üzerine okur toplantısıdüzenlendi.

Toplantı kapsamında öncelikle kampanyanındeklarasyonunun yapıldığı “Gençliğe devrimcibaharı kazanma çağrısı… Geleceğine sahip çık!”başlıklı yazı okundu. Ardından kampanya ihtiyacınınnereden doğduğu ve hangi ihtiyaçlarıkarşılayabileceği üzerine ayrıntılı tartışmalar yapıldı.Bahar dönemini kampanya süreci ile bütünlüklü birşekilde işlemenin anlamı üzerinde duruldu. Butartışmalar kapsamında hazırlık fakültesindekampanya kapsamında çalışma yürütmeninolanakları ve öne çıkarılacak gündemler tartışıldı.

Yapılan tartışmalar sonucunda hızlı bir şekilde 8Mart çalışmalarına başlanması kararlaştırıldı. İlkhedef olarak da 8 Mart’ın anlam ve önemi ile ilgiliteorik tartışmaların tüketilmesi belirlendi. Ayrıcahazırlık fakültesinde kampanya kapsamındagündemleştirilebilecek başlıklar olarak GSS vekantin sorunu belirlendi. GSS’nin genel kapsamı veöğrencilere yönelik uygulamaları üzerine kapsamlıbir araştırma yapılması kararlaştırıldı.

Ekim Gençliği / Ankara-İstanbul

Kültür-Sanat28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Devrimci müzik çalışması üzerine

Sorunlar ve görevler…Mamak İşçi Kültür Evi kurulduğundan beri Kültür

Evi bünyesinde müzik alanında çalışma yürütüyoruz.Yılları bulan bir çalışma deneyimine sahip olduk.Birçok devrimci müzik topluluğu-grubunda olduğu gibibiz de birçok sorunla karşı karşıya kaldık ve kalıyoruz.

Müzik etkinliği biz sınıf devrimcileri ve işçi sınıfınıolumlu yönde etkileyecek, harekete geçirecek veörgütleyecek bir yapıya sahip. Birçoğumuz bununbilinci ile hareket ediyoruz. Müzik çalışmalarının,insanın bakışını genişleten, onu düşünmeye sevk edenve bilinçlenmesini sağlayan bir rolü var. Bunu yakından,kendimiz üzerinden gözlemleyebiliyoruz.

Çalışmalarımızda birçok sorunla da karşı karşıyakalabiliyoruz. Öncelikle üretim sorununa değinmekgerekiyor. Ama bundan önce üretim kavramı üzerindenbir açıklık sağlamak gerekiyor. Üretim kavramının ikiliboyutuna değinmeliyiz. Birincisi birebir kendiyapacağımız ezgiler, bir diğeri de bizden öncekiyapılmış eserleri yorumlamak ya da yorumlamadanolduğu gibi seslendirmek… Aslen bu ikincisi deüretimin bir başka boyutudur. Çünkü sonuçta kapitalistsistemde yaşadığımızı göz önünde bulundurursak,devrimci birtakım sanat ürünlerini saflarımıza katılaninsanlarla beraber işlemek belli bir emek sürecinigerektiriyor. Bu esnada belli bir deneyim, eserlerintanınması, bir iç bütünlük, müzik açısından kişinindevrimci müziği tanıması ve ilgi duyması, repertuargeliştirme vb. açıdan kolektif bir üretim süreciyaşanıyor. Bu yanıyla baktığımızda aradan yıllargeçtikten sonra muazzam bir üretim yaptığınızın farkınavarıyorsunuz. Zaman zaman topluluk birleşenlerindenayrılan kişilerin başka yerlerde sizin birikiminiz ile yolyürüdüğüne tanık oluyorsunuz. Tüm bunlar müzikçalışmamızda –yetmemekle beraber- üretim yaptığımızıgösteriyor.

Bununla beraber müzik çalışmasının teknik vepolitik yönlerini de açmak gerekiyor.

Müzik çalışması bizim açımızdan yıllardır nekapsamda yapılacağı konusunda sık sık içe dönüktartıştığımız bir konudur. Komünistler bu soruna nasılyaklaşmalıdır ve var olan geçmişi ne düzeydesahiplenmelidir? İşçi sınıfı nasıl bir müzikletanıştırılmalıdır? Bunlar sürekli tartışılan konulardır.Ulaşabildiğimiz sonuçlar ise çoğu kere şu şekildeolmuştur: emekçilere mal olmuş ilerici ve devrimci halkezgileri bizim sahiplenip yaşatmamız ve yeni nesillereaktarmamız gereken yapıtlardır. Ayrıca devrimci sanatçıve grupların ideolojik olarak işçi sınıfının bilimselyöntemi ve programı ile uyuşanları sahiplenip kitlelerlebuluşturulması gereken yapıtlardır.

Bir de işin teknik yönü var. Bu yön bir yanı ileakademik bir yan taşırken diğer yanı ile de işi örgütlemesorunudur. Devrimci müzik çalışması, normalde asgaripolitik çerçevede birleşmiş bir müzisyenlertopluluğunun bir araya gelmesi ile gerçekleştirilebilecekbir şeydir. Yani müzik konusunda çok yetkin bireylerinyan yana gelmesi yetmemektedir. Politik öz belirleyicibir yerde durmaktadır. Ama bu işin bir de akademikyönü bulunmaktadır. Yıllarca müzik çalışmamızıniçerisinde bulunup kendisini yetkinleştirememiştopluluk üyelerimiz var. Müzik alanında daha yetkinbireylerin oluşturduğu topluluk hem topluluğuörgütleyen kişileri rahatlatacağı gibi, hem her bir bireyinişi daha da severek yapmasını sağlarken hem de ortayadaha estetik ve yetkin yapıtların çıkmasını sağlayacaktır.Ayrıca daha hızlı bir gelişim izlenecektir. Bu sorununaşılması eğer çalışmalarımıza katılan kişiler arasındayetkin kişiler varsa topluluk bireylerinin bu kişilertarafından eğitilmesi şeklinde olabilir. Böyle bir imkân

olmadığı takdirde ise topluluk elemanlarının çeşitlialanlarda kendilerini yetkinleştirmeleri için çeşitli müzikkurslarına gitmeleri önerilebilir.

İşin örgütlenmesi açısından sürekliliği sağlanmış birçalışma şarttır. Çalışmaların belirlenmiş periyotlarla,haftada –ihtiyaca göre- bir gün, iki gün çalışma almakönemlidir. Ve saatleri belirlenmiş bir çalışma topluluküyelerinin yapılan işi ciddiye alması açısından dikkatedilmesi gereken bir noktadır. Böyle bir yöntem yapılançalışmanın bir görev olarak algılanmasını sağlar. Birtopluluk üyesi çalışmaya gelmediği zaman veya geçgeldiği zaman, verilen molanın zamanını esnettiğizaman görevini aksatmış olacaktır ve eleştiri konusuolacaktır. Haftalık çalışmalar yeni eserlerin araştırılması,bunların içerik yönünden ve teknik açıdan tartışılmasıve her bir bireye görev düşecek tarzda düzenlemeleryapılması gibi konular işin kritik yönleridir. Bu tarz,hem politik yönden hem de teknik açıdan müziktopluluğunu kolektif bir işleve sokmak için önemlidir.

Ayrıca bir diğer husus ise müzik topluluğununbirleşimidir. Bizler devrimci kültür-sanat çalışmasıyaptığımız gibi devrimci faaliyetin diğer alanları ile deilgileniyoruz. Kimi bileşenlerin birebir çalışan işçilerolduğu göz önünde bulundurulursa, bir de buradandoğan zorluklar olduğu açığa çıkacaktır. Pratik olarakkültür-sanatın işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamının birparçası haline gelmesi-getirilmesi tam olarak budur. Bizbir inşaat işçisinin, bir kaynakçının v.b. sanatın herhangibir dalı ile ilgilenebileceğini pratik olarak hayata

geçiriyoruz. Bir diğer tartıştığımız nokta ise araştırmacı

olmak… Yıllardır devrimci bir müzik topluluğu olarakfaaliyet yürütüyoruz demiştik. Bu, birçok gündemüzerinden işçi ve emekçiler ile bir araya gelip onlarladevrimci müziği buluşturmak anlamına geliyor. Bu iserepertuar konusunda birçok eserin gözden geçirilmesianlamına geliyor. Yapılan tartışmalarda “bu eseri x kereicra ettik” gibi sorunlarla karşılaşıyoruz. Butartışmaların kimi haklı yönleri var. Seslendirdiğimizeserler bizim için fazlaca duyulduk eserler olabilir kibunda hiçbir sorun yoktur. Devrimci eserlerden“bıkmak” başka bir tartışmanın konusudur. Ama yine deher bir topluluk bileşeninin her daim yeni eserler bulupdüzenleme ve icra edebilme gibi bir görevi olmalıdır.Gerek yeni üretilmiş olsun gerekse de eski bir halkezgisi olsun müzik çalışmalarını her açıdan beslemekgereklidir. Zaten bu da üretimin bir parçasıdır.

Devrimci bir müzik çalışması, devrimci biriddianın ürünü olabilir. Şöyle geriye dönüp baktığımızdaAnkara’da 12 yılı bulan devrimci bir müzik topluluğuvar mıdır? Ve daha da ileriden iddialarla hareket edenbir topluluk…

İşte bu bir iddianın ürünüdür. Komünizmin yeniinsanını ve komünist topluma giderken oluşturulacakdevrimci bireyleri bu iddiamızla oluşturacağız.

Yaşasın devrimci kültür sanat faaliyeti!Devrimci kültür sanat çalışması engellenemez!

Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu Çalışanı

Biletix’in, Grup Yorum’un konser biletlerini,“terör örgütüne yardım” gerekçesiyle, satmamakararı almasının ardından bir yasak da İzmitBelediyesi ve Kocaeli Valiliği’nden geldi. GrupYorum’un İzmit’teki konserinin afişlerine ‘görselkirlilik’ gerekçesiyle izin verilmedi. Afişlerinasılması talebi, İzmit Belediyesi tarafından “uygun”bulunmadı.

Grup Yorum üyelerine bir engelleme de KocaeliValiliği’nden geldi. Kocaeli’nde Sabancı Kültür

Merkezi’nde gerçekleştirileceği kesinleşen konseriengelleyen valilik, konserin Halk EğitimMerkezi’nde yapılmasını kararlaştırdı.On binleri bulan konsere imza atan Grup Yorumüyeleri, sadece bilet satışlarıyla değil birçokengelleme ve baskıyla karşılaşıyorlar. Zaman zamangrup üyeleri gözaltına alınıp tutuklanırken geçtiğimizhaftalarda Malatya’da Grup Yorum bileti satmakgerekçesiyle “terör suçu” kapsamında 6 üniversiteöğrencisi 1 ile 13 yıl arasında ceza almıştı.

Grup Yorum’a baskı ve yasak

Toplum-yaşam Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

Bir yağma, talan ve rant projesi:Haydarpaşa

TCDD “Gebze-Köseköy Yüksek Hızlı TrenProjesi”ni gerekçe göstererek Haydarpaşa Garı’nın 2 yılsüre ile kapalı olacağını duyurmuştu. Bu uygulamakapsamında 2 Şubat’ta Haydarpaşa Garı’ndan sonşehirlerarası tren kalktı. Uzmanlar tren seferleri iptaledilmeden “Gebze-Köseköy Yüksek Hızlı TrenProjesi”nin hayata geçebileceğini belirtirken faturakentsel talan ve ulaşım rantı projeleriyle işçi veemekçilere kesilmeye çalışılıyor.

Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS)İstanbul 1 Nolu Şube Sekreteri Bekir Taştan’ın yaptığıaçıklamaya göre, tren seferlerinin iptal edilmesiylehalihazırda günde 20 bin yolcu mağdur edilmişdurumda. Bu sayı Mart ayında banliyö tren seferlerininde durdurulmasıyla kat be kat artacak. Böylece ucuz vegüvenli olması nedeniyle trenle ulaşımı tercih edenlermağdur edildi. Aynı zamanda, toplu taşıma sistemindetemel bir noktada duran tren seferlerinin iptal edilmesisonucu ulaşım çilesine yeni bir halka eklenmiş durumda.Ayrıca bu uygulama ile garda çalışan 300 taşeron işçiden90’ı şimdiden işsiz kalırken geriye kalan işçilerin deMart ayında işten çıkartılması bekleniyor. BTS, kadroluçalışanların durumlarının belirsizliğini koruduğunu veçalışanları sürgün atama ve zorla işyeri değiştirme gibiyaptırımların beklediğini belirtiyor.

Haydarpaşa Garı’nın kapatılması ve tren seferlerininiptal edilmesiyle Haydarpaşa Garı’nınişlevsizleştirilmeye çalışılmasına işaret eden Taştanuygulamanın gerisindeki rant projesini ise şu sözlerleanlatıyor:

“Yolun iki yıl kapalı olması bizim görüşümüze göre;buraya ilişkin başka planların olduğunu ortaya koydu.Bu bölge Haydarpaşa Port adıyla da anılıyor.İşlevsizleştirilmeye çalışılan Haydarpaşa Limanı, garı...-hatta Sirkeci Garı buna dahil- yeni planların ipucunuveriyor”

Kısacası Haydarpaşa Garı’nın kapatılması ve trenseferlerinin iptal edilmesinin gerisinde Haydarpaşa içinplanlanan rant projesi beliriyor.

Haydarpaşa için yıkım, sermayedarlar için rant...

Haydarpaşa Garı’nın akıbetine ilişkin İstanbulBüyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş büyük birpervasızlıkla şunları söylüyor:

“Haydarpaşa, Marmaray’dan sonra garfonksiyonunu bir miktar yitirmiş oluyor. Artık trenlermevcut Marmaray’ı kullanmak suretiyle kesintisizgeçecekler. Yani bir gar ihtiyacı kalmayacak. İnsanlaristedikleri herhangi bir istasyondan inip binebilecekler”

“Artık gara ihtiyaç kalmadığı” yönünde demagojiyapan Topbaş, garın işlevinde bir dönüşüme ihtiyaçolduğunu belirterek rant projesini meşrulaştırmayaçalışıyor.

Haydarpaşa’yı yerli ve uluslararası sermayenintalanına açan, bununla birlikte tarihi dokuyu ve kentbelleğini hiçe sayan Haydarpaşa rant projesi daha öncede Topbaş tarafından, “Haydarpaşa Manhattan olacak”sözleriyle tanıtılmıştı. Haydarpaşa’nın tarihi sit alanındaolmasından kaynaklı, 2003 yılından beri gündemde olanManhattan(!) projesinin hayata geçmesine engel teşkileden pürüzlerin kaldırılması için yoğun çabalar sarfedildi. Bunun için anayasaya dahi aykırı yasalar,yönetmelikler ve kararnameler bir çırpıda çıkartıldı. Kısabir süre önce de, 28 Kasım 2010 tarihinde meydanagelen Haydarpaşa Garı yangınının soruşturması devam

ederken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından“koruma planı” adı altında Haydarpaşa’nın yağma vetalan planı onaylanmıştır.

“Haydarpaşa Port” ismiyle kamuoyuna duyurulan“Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri Sahası Koruma AmaçlıNazım İmar Planı”, Üsküdar sınırlarındaki HaremOtogarı’ndan Kadıköy Moda’ya kadar toplam birmilyon metrekarelik alanı kapsıyor. Tarihi sit bölgesiolduğu için adı “koruma amaçlı nazım imar planı” olanprojenin Haydarpaşa’nın ne tarihi ne de sosyo-kültürelyapısını koruduğu açıktır. Kentsel rantın yüksek olduğubir bölgede bulunan Haydarpaşa ve çevresi, projekapsamında tamamen yerli ve uluslararası sermayenintalanına açılmıştır. Bu kapsamda hazırlanan sözde“koruma planı” ile toplumsal faydanın gözetildiğindenbahsetmek imkansızdır. Özellikle tüm kamuoyunungözlerinin üzerinde olduğu Haydarpaşa Garı için, herrant odaklı dönüşüm planı veya plan değişikliğindeolduğu gibi, “Kültürel Tesis, Turizm Konaklama’’işlevinin belirlendiği açıklanmıştır.

Proje ilk gündeme geldiğinde Haydarpaşa’ya yedigökdelen yapılacağı belirtiliyordu. Ancak projeninonaylanan hali incelendiğinde Haydarpaşa’ya gökdelenyapılması gelen tepkiler üzerine iptal edilmiş görülüyor.

Yükseklik sınırı olarak Haydarpaşa Garı’nın yüksekliğibelirlenmiş, böylece güya projenin aşırılıklarıtörpülenmiş ve tarihi dokuya uyumlu(!) bir “korumaprojesi” oluşturulmuş. Bu kapsamda kültür, turizm vekonaklama için 30 bin metrekarelik, 4 adet dini tesis içinyaklaşık 15 bin metrekarelik, idari bölümler için 7 binmetrekarelik alan ayrılmış. Proje kapsamında en genişalan ise, Topbaş’ın söylediği gibi Haydarpaşa’yıManhattan yapacak olan işlevlere ayrılmış durumda. Bukapsamda 5 adet ticaret alanı için 132 bin metrekarelik,3 adet turizm ve ticaret merkezi olarak hizmet verecekyapı için ise 145 bin metrekarelik alan ayrılmış.

“Hızlı tren projesi ile halka kaliteli hizmetgetireceğiz”, “Marmaray projesi ile Haydarpaşa Garıişlevini kaybedecek”, “Haydarpaşa Manhattan olacak,Üsküdar’ın çehresi değişecek” gibi söylemlerlesüslenmeye çalışılan, adı da “koruma planı” olarakkonan “Haydarpaşa Gar, Liman ve Geri SahasıKoruma Amaçlı Nazım İmar Planı” ile ancakHaydarpaşa Garı ve çevresi için planlanan yağmaplanının korunduğu açıktır. Bir kez daha kapitalistsistemin özünü oluşturan kar dürtüsüyle kentsel mekanınmetalaştırılması ve sermayenin taleplerine veihtiyaçlarına peşkeş çekilmesi hedeflenmektedir.

KESK Ankara Şubeler Platformu, Van halkıyladayanışma amacıyla konser düzenledi. “GüneşVan’dan doğuyor, farkında mısın!” başlıklı konser 2bine yakın kişinin katılımıyla Anadolu Gösteri veKongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Konser salonunda coşkulu ve canlı bir atmosferhakimdi. Sık sık, “Yaşasın halkların kardeşliği!”,“Devrimci tutsaklar onurumuzdur!”, “Yaşasındevrim ve sosyalizm!”, “Şehit Namırın”sloganlarının atıldığı konserde çoğunluğunugençlerin oluşturduğu kitlede öfke ve isyana eşlikeden direniş ruhu vardı.

“KCK operasyonları” adı altında yapılan terör vebaskıya karşı halkların kardeşliğinin ve mücadelemesajlarının öne çıktığı konserde direnişler veyaklaşan Newroz selamlandı.

KESK Genel Başkanı Lami Özgen, etkinliğedestek verenlere teşekkür ederek konuşmasına

başladı. AKP’nin depremde yüzlerce yurttaşınölümüne neden olduğunu belirten Özgen, enkazınaltında kalanın Van halkı olmadığını, AKP hükümetiolduğunu dile getirdi. AKP’nin korku toplumuyaratmaya çalıştığını, sendikalarına yapılan baskılarsonucunda 40 arkadaşlarının tutuklu olduğunusöyleyerek KESK’li kadın tusakları selamladı.

Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ise, tüm Vanhalkı adına emek ve demokrasi güçlerine teşekküretti.

Şair Mehmet Özer’in Van Depremi’ni anlatanbir şiiri eşliğinde depreme ilişkin slayt gösterimiyapıldı. Mehmet Özer kavga ve isyan şiirleriylesahnede yer alırken, Grup Kutup Yıldızı, GrupKibele, Grup Helesa, Koma Çiya, Grup Bandista veCevdet Bağca devrimci türkülerini, marşlarını vehalk ezgilerini seslendirdiler.

Kızıl Bayrak / Ankara

“Güneş Van’dan doğuyor!”

Sol hareket30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/08 * 24 Şubat 2012

İzmir BDSP, geçtimiz aylarda Kızıl Bayrakokurlarının ailelerinin telefonla taciz edilmesini vesivil polisler tarafından okurlara muhbirlik ve ajanlıkteklifleri yapılmasını 18 Şubat günü düzenlediğibasın toplantısıyla teşhir etti.

İHD İzmir Şubesi’nde gerçekleştirilen basıntoplantısında, sermayenin kolluk güçlerinin ilerici vedevrimci güçlere yönelik uyguladıkları kirlipolitikalar ve komplolara dikkat çekildi.

Polisin kirli oyunları teşhir edildi

Basın toplantısında BDSP adına yapılanaçıklamada, son aylardaki tutuklamalara dikkatçekilerek Kürt halkına ve devrimcilere yönelikgerçekleştirilen operasyonlarla toplumu baskı altınaalmaya çalışan AKP iktidarının, son seçimlerdensonra daha da pervasızlaşarak tüm muhalif kesimleredönük özel bir politika izlediği belirtildi.

İzmir’de de polisin ilerici ve devrimci güçlereyönelik faaliyetlerinin hız kesmeden sürdüğünedikkat çekilen açıklamada, Kızıl Bayrak okurlarınayönelik yıldırma saldırılarında da artış olduğubelirtilerek şunlar söylendi:

“Üniversite öğrencisi olan birçok okurumuzunaileleri telefon ile aranarak çeşitli tehditlerdebulunuldu. Kimi arkadaşlarımızın ailesine‘çocuğunuzu hapse de atmazlar öldürürler dikkatedin’ biçiminde notlar bırakılırken kimi ailelerdefalarca aranarak çocuklarının halen daha yasa dışıişler yaptığı yönünde sözler söylendi. Polisin bu

tacizlerine karşı aileler tarafından suç duyurusundabulunuldu ancak savcılık hızla takipsizlik vererekolayı örtbas etti”

Düzen güçlerinin ilerici ve devrimci güçlereyönelik saldırıları arasında geçmişten beri itirafçılıkve ajanlığın büyük rol oynadığı belirtilerek, “Pek çokkişi, devlet için onursuzca muhbirlik yapmaya,devrimci faaliyete dair bilgi vermeye zorlanıyor.Kimi zaman tehditlerle, kimi zaman işkence ile, kimizaman ise türlü vaatler ile onursuzluk dayatılmayaçalışılıyor. Bu uygulamalardan biri de geçtiğimizhafta tekrardan yaşandı. Bir okurumuza, polisolduğunu söyleyen kişiler tarafından ajanlıkyapması, karşılığında ise iş ve para teklif edildi”denildi.

Açıklamada, 1 Nisan 2010 tarihinde İzmir’desınıf devrimcilerine dönük gerçekleştirilen operasyonda hatırlatılarak, bu tür komploların ve yıldırmapolitikalarının komünistleri yıldırmayacağıvurgulandı.

Açıklamanın ardından İHD İzmir Şubesiyöneticilerinden Ahmet Alagöz de bir konuşmayaptı. “Demokrasi havarisi” kesilen AKP iktidarında2002’den bu yana türlü baskıların yaşandığını ancakson seçimlerden sonra saldırıların daha dapervasızlaşıldığını belirten Alagöz, Kürt halkı vedevrimci güçler üzerinde yıllardır yürütülen kirlipolitikaların devrimcileri yıldıramadığını vurguladı.Alagöz, polisin bu tür oyunları ve baskılarına karşısuç duyuruları ve hak arama mücadeleleri ilekorkusuzca mücadele etmek gerektiğinin altını çizdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Baskılar bizi yıldıramaz!”

Gazi Mahallesi’nde 29 Ocak günü yapılanyürüyüşe çetelerin saldırması sonucu başına isabeteden kurşunla yaralanan ve o günden beri yoğunbakımda bulunan Battal Tepeli 20 Şubat gecesiyaşamını yitirdi.

29 Ocak Pazar günü, Gazi Mahallesi’ndebulunan Sultangazi Pir Sultan Abdal Cemevi içinçıkarılan yıkım kararını protesto etmek için yapılaneyleme “Nalbur Çetesi” olarak bilinen çetecilersaldırmış, silahla havaya ateş açıp, tehditler

savurmuşlardı. Takip eden saatlerde saldırıyı teşhir etmek için

yapılan eyleme bir kez daha çeteciler saldırmış,bulundukları kahvenin içinden halkın üstüne ateşaçmışlardı. Saldırıda yaralananlar hastaneyekaldırılmış, çeteciler hastane önünde toplanankitleye silah ve bıçaklarla halka saldırmıştı.

Saldırılarda Battal Tepeli başından aldığı ikikurşunla ağır yaralanmış, Volkan Can bacağındanvurulmuş, Güven Göçer ise bıçaklanmıştı.

Tepeli’yi yitirdik

Çanakkale’de baskı vedevlet terörü

Kolluk güçleri bir süredir, Çanakkale’de daha öncegörülmemiş bir saldırganlıkla devrimci, ilerici ve solkurumlara yöneliyor. Keyfi alan kapatmalarla,soruşturma ve davalarla, polis saldırıları ve gözaltılarlaÇanakkale’deki ilerici ve devrimci güçleri sindirmeyeçalışıyor.

HDK yürüyüşü ve saldırıların başlangıcı

24 Aralık 2011 tarihinde, basın çalışanlarınıntutuklanmasına karşı Halkların Demokratik Kongresi(HDK) tarafından gerçekleştirilen basınaçıklamasından sonra kordonda yürüyüşe geçen vegazete satışı yapmak isteyen grubun önüne polisbarikatı kurulmuş, çıkan arbededen sonra eylemsonlandırılmıştı. TOMA ve çok sayıda çevik kuvvet ileoluşturulan abluka, il genelinde artacak olansaldırganlığın ilk somut ipucu niteliğindeydi.

Füze kalkanı eylemleri ve keyfi alankapatma kararı

25 Aralık 2011 tarihinde, Halk Cephesi ve LiseliDev-Genç tarafından “Füze Kalkanı Değil DemokratikLise istiyoruz” şiarıyla örülen kampanyanınbaşlatılması ile Saat Kulesi önüne çadır kurarak basınaçıklaması yapmak isteyen öğrencilere, “Saat Kulesialanının ikinci bir valilik kararına kadar her türlüeyleme kapatıldığı” gerekçesi ile çevik kuvvet polisleribiber gazı ve coplarla saldırmış, birçok öğrenciyiyaralamıştı.

25 kişiye soruşturma

Bu eylemlerden sonra Çanakkale Savcılığıtarafından, 2911 sayılı yasaya muhalefet, “devletmemurunu yaralama” ve “hakaret etme” iddialarıylasoruşturma açıldı. Aralarında bir Ekim Gençliğiokurunun da bulunduğu toplam 25 kişi hakkında açılandavanın ilk duruşması 4 Nisan 2012 tarihindegörülecek.

8 Mart eylemine soruşturma

Geçen yıl gerçekleştirilen 8 Mart etkinlikleridolayısıyla 84 kişiye soruşturma açılmıştı. Bu 84 kişiarasında eylemde olmayan, hatta o tarihte kenttebulunmayan kişilere bile soruşturma açılması, ne kadarkeyfi bir iş yapıldığını da gözler önüne seriyor. Zira“yürüyüşe katıldığı” gerekçesi ile hakkında soruşturmaaçılan Ekim Gençliği okuru yürüyüşte yer almamış,direkt miting alanına gitmişti. Davanın duruşması 28Mart 2012 tarihinde görülecek.

Halkevleri’nin etkinliklerine saldırı

19 Şubat’ta ise, “Halkevleri’nin 80. Yıl KutlamaEtkinlikleri” kapsamında Çanakkale Halkevi tarafındandüzenlenen yürüyüşe polis saldırdı. Polis barikatı ilekarşılaşan Halkevciler, biber gazı, cop ve fizikselşiddete maruz kaldı. Polis saldırısında 6 kişi gözaltınaalındı.

Gözaltılar sonrasında, yeniden buluşan devrimci veilerici kurumlar Halkevi’nin basın açıklamasına destekverdiler.

Ekim Gençliği / Çanakkale

IOrtadoğu karanfil karanfil kan.

Kızıl akar ırmaklar.Devinir durur meydanlarda

özgürlük arayan halk.Biçilirler kör orakla

uçsuz bucaksız ovalardayeşile duranlar.

II

Eeeyy… Medeniyetlerin beşiği…Nice evlatlar yetiştirdin sen.

Oysa diktatörler…Devrildiler birer birer.

Yaşam kazandı her yerde.Kazanacak yine de

Ortadoğu’da ve her yerde.

III

Dehaklar vardı tarihte.Demirci Kawalar da.

Bir an bile duraksanmadıyaşamı savunmada.

Şimdi… Zalimler gözyaşı ekerler.Boğulup giderler ama,

kızıl akan ırmaklarda.Bir şarkı söylenir sonra

tüm Ortadoğu’da.- Hoş geldin ey özgürlük!

Rahime Henden13.02.2012

Çobançeşme

YoldaşlarŞimdi oturup bir sahil kenerına

Gün batarken kızarmış ufka dalıpRomantik hayaller kurma vakti değildir

ŞimdiYıldızlı gökyüzüne bakarak

Geçmişe dalıp Bir yeniyetmeye

Anılar anlatma vakti hiç değilYoldaşlar

Sevmenin vakti olmaz elbetAma şimdi

Sevdiceğin gerdanından akarakSevgi selinde boğulma vakti de değildir

ŞimdiKuşanıp kılıç kalkan

Şimdi çelikleştirip iradeyiMızrak yaparak dilimizi

Cenge hazırlanma vaktidirCenk meydanından

alnımız ak çıktık mı görnedir kızıl tanyeri

nedir yıldızlı gökyüzünedir?.....

gör.Ama şimdi hazırlanmalı

Hayattan kopmadanHayattan kopararak hazırlanma vakti.

C. Şafak

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Kızıl akarırmaklar

Vakit

Sermayenin saldırganlık ve acımasızlığını çalışmış olduğum sektörde açıkça yaşamaktayım. Haklarımızınsömürüldüğünü görüyor, bunu çalışma arkadaşlarımla paylaşıyorum. Sermayeye destek veren acımasızcevaplarla karşı karşıya kalıyorum. Bunun sebebinin ise kesinlikle işten atılma ve işsiz kalma korkusununçalışanlar üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Patronlar da bunu fırsat olarak görüyor, acımasızca sömürüyedevam ediyor.

Ben işe yeni girdim. 10 saat çalışma saati, SSK, haftada 1 gün izin... Bir yıl boyunca sömürüye sesimiçıkarmazsam senelik izin 14 gün olarak veriliyor. İşe başladığım ilk iki hafta 16 saat izinsiz çalıştırıldım.Sömürü bitmiyor, günlük 12 veya 14 saat çalışmaya mecbur tutuluyoruz ve mesai haklarımızın olmamasısömürüyü daha da katmerleştiriyor. İşe alırken sunulan koşulların yerine, acımasız sömürü ve tehdit gördüm.Çok eski çalışanlar yıllardır yapılan sömürüye suskun kalmış peşinen kabul etmiş durumdalar, haklarınıbiliyorlar ama ülkenin tehditkâr sömürü sistemi ve işsizlik çalışanları susturuyor. Çünkü ülkeyi yönetenlergözlerinde dolar işareti ile geziyor ve işaret parmaklarıyla tehdit edip sermayeye destek veriyor.

Bu kötü yönetim ve sömürüye karşı eylem yapma cesaretini kazanıp, haklarımızı arayarak ve söz hakkıalarak sermayenin hiç sevmediği çalışanlar olmamız gerekiyor. Korkularımızı yenmeli ve hakkımızı aramalıyız.Hiçbir yerden izin almak zorunda değiliz. Üreten bizsek yöneten de biz olmalıyız. Sırtımızdaki asalaklardankurtulup kendi emeklerimize değer vermek dileğiyle...

Mamak’tan bir market işçisi

“Sermayenin sevmediği çalışanlarolmalıyız”

Mevsim icabı

Mevsim icabıGeceler uzamış gündüzler kısalmıştıBir gündüze ne kadar acı sığabilirdi

Bir gecede kaç çocuk ölebilirdiGece kısaldıkça soğumuştu

Soğudukça kararmış

Mevsim icabıGeceler uzamış gündüzler kısalmıştı

Bugün 4 çocuk öldü Irak’taGece uzundu 4 yıldız kaydı bu gece

Yıldızlar gündüz de kaydı biz göremedik

Mevsim icabıGeceler uzamış gündüzler kısalmıştı

Bir kadın öldü gece, hamileydiIrak’lıydı kadın, başında eşarp vardı

Kızı vardı karnında, o da öldü

Mevsim icabıGeceler uzamış gündüzler kısalmıştı

Bir bebeğe kurşun isabet etti geceIraklı’ydı bebek parçalandı

Sabah gömdüler yağmur yağdı

M. Nehir