Kızıl Bayrak 2014-26

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 26 • 27 Haziran 2014 • 1 TL S.16 S.20 İki devrim, iki sonuç - A. Eren Y atağan’da da AKP iktidarının özelleştirme saldırısını hayata geçirmek için elinde tuttuğu en önemli silahlardan biri sendika bürokrasisidir. AKP iktidarının özelleştirme rekortmeni olması için Türk-İş ağaları tüm hünerlerini sergilemişlerdir. Sendika ağaları süründürüyor s.10 2 Temmuz Katliamı’nı anma eylemlerinde, gericiler ve sermaye devletinden içerde yaptıklarının yanı sıra, Ortadoğu’da birlikte sorumlusu oldukları vahşetin de hesabı sorulmalıdır. Çünkü dün Sivas’ta yakanlar, bugün Irak ve Suriye’de yine kan dökmektedirler. Zulme karşı 2 Temmuz’a! IŞİD, emperyalistler, gerici rejimler... Çayırova’dan işçiler: Hakkımızı alana kadar... Trakya cam işçileri: Direne direne kazanacağız! Yenişehir’den grevci işçiler: Sınıf dayanışması önemli! s.8 s.9 s.9 s.15

description

Kızıl Bayrak 2014-26 / 27 Haziran 2014

Transcript of Kızıl Bayrak 2014-26

Page 1: Kızıl Bayrak 2014-26

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 26 • 27 Haziran 2014 • 1 TL

S.16 S.20İki devrim, iki sonuç - A. Eren

Yatağan’da da AKP iktidarının özelleştirmesaldırısını hayata geçirmek için elindetuttuğu en önemli silahlardan biri sendika

bürokrasisidir. AKP iktidarının özelleştirmerekortmeni olması için Türk-İş ağaları tümhünerlerini sergilemişlerdir.

Sendika ağaları süründürüyor

s.10

2Temmuz Katliamı’nı anma eylemlerinde,gericiler ve sermaye devletinden içerdeyaptıklarının yanı sıra, Ortadoğu’da birlikte

sorumlusu oldukları vahşetin de hesabısorulmalıdır. Çünkü dün Sivas’ta yakanlar, bugünIrak ve Suriye’de yine kan dökmektedirler.

Zulme karşı 2 Temmuz’a!

IŞİD, emperyalistler, gerici rejimler...

Çayırova’dan işçiler: Hakkımızı alana kadar...

Trakya cam işçileri: Direne direne kazanacağız!

Yenişehir’den grevci işçiler: Sınıf dayanışması önemli!

s.8

s.9

s.9

s.15

Page 2: Kızıl Bayrak 2014-26

12 yıllık iktidarı boyunca sermayeye veemperyalizme hizmette, işçi ve emekçileresaldırganlıkta sınır tanımayan AKP hükümeti, HaziranDirenişi’ne kadar, uğursuz icraatlarına nispi birrahatlıkla devam etti.

Gücünün doruğunda olduğunu varsayan, 2023yılları için hedefler ilan eden dinci-gerici iktidarınpişkin şefleri, Haziran Direnişi’nde öyle bir şamaryediler ki, kimyaları alt üst oldu. Bundan dolayı“Başçalan” unvanı kazanan AKP şefi Tayyip Erdoğan vemüritleri, halen her vaazlarında Haziran’da direnenlerekin kusuyorlar.

Hem emekçilerin Haziran’da doruğa çıkanmilitan/kitlesel direnişinden hem gırtlağına kadarhırsızlık, yolsuzluk ve rüşvete batmaktan dolayı derinbir korkuya kapılan dinci-gerici iktidar, son bir yılda herzamankinden daha tahammülsüz daha histerik dahagözü dönmüş bir kinle saldırıyor. Hedefinde işçiler,emekçiler, ilerici-devrimci güçler, Alevi emekçiler,ezilen Kürt halkı, kısacası yandaş ya da yardakçıolmayan herkes var…

Eylemler yaygınlaşıyor

İktidarın siyasi yaşamı hedef alan zorbalığını, sosyalyıkım saldırıları tamamlıyor. Bu toplam saldırıdan işçisınıfı payına düşük ücret, taşeronluk sistemi,örgütsüzlük, can güvenliğinden yoksunluk; kısacasıkölece çalışma koşulları düşüyor. Son haftalarda farklısektörlerdeki işçilerin gerçekleştirdiği eylemler,sermaye sınıfı ve onun vurucu gücü AKP iktidarına, işçisınıfı tarafından verilen önemli bir yanıttır. 5 bin 800Şişecam işçisinin greve çıkması, bu yanıtı dahagüçlendirmiştir.

Grev, direniş, işgal, yürüyüş ve diğer eylemlerletepkisini ortaya koyan işçiler baskı, sömürü ve köleceçalışma koşullarının tahammül edilemez boyutaulaştığını hatırlatıyorlar. Sadece İstanbul, İzmir, Bursagibi büyük kentlerde değil Bolu, Manisa, Denizli,Aksaray, Muğla ve başka kentlerde de eylemli tepkisiniortaya koyan işçi sınıfı aşırı baskıya, sömürüye vekölece çalışma koşulları dayatılmasına öfkeli olduğunuve bu dayatmalara boyun eğmek istemediğini dostadüşmana göstermiştir. Görünen o ki, işçi sınıfınıneylemli tepkisi güçlenmeye de devam edecek.

Örgütlenme iradesi güçleniyor

Kaba sömürü ve kölece çalışma koşullarınıdayatmanın ilk koşulu, işçi sınıfının örgütsüz olmasıdır.Örgütlü iken yenilmez bir güç, ama örgütsüzken bir hiçolan işçi sınıfı, en azından öncü kesimleri şahsında,sermayenin dayattığı “hiçleştirme” ablukasınıparçalamaya başladı. Örgütlülük önündeki yasal ve fiiliengellere, sendika ağalarının oynadığı uğursuz role vetaşeronlaştırmanın yarattığı parçalanmaya rağmen,örgütlenme arayışında belli bir artış görülüyor.

Örgütlenen işçiler ‘anayasal’ bir hakkıkullanmalarına rağmen çeşitli baskılara maruz

kalmakta; öncüleri ise, çoğu yerde işten çıkarılmakta.Her şeye rağmen patronların engelleri aşıldığında,sendikaların çoğuna egemen olan bürokratik kastınçıkardığı engeller başlamakta ve bu, kimi zaman ihanetderecesine varmaktadır.

Tüm bunlara rağmen örgütsüzleştirme, yanihiçleştirme kuşatmasına karşı direnen işçiler,örgütlenerek, hiçleştirmeye meydan okuyorlar. Sonyılların örnek direnişi olan Greif’te belirgin olanörgütlü hareket etme ve direnme eğilimi, sınıfın farklıkesimleri tarafından da örnek alınıyor vebenimseniyor. Bu gelişme, sermaye ve onun vurucugücü AKP tarafından dayatılan hiçleştirme cenderesinikırmak için önemli olanakların birikmeye başladığınıhaber veriyor.

Militan direniş meşrulaşıyor

Yeni dönem işçi direnişleri için ‘model’ yaratanGreif direnişinin üstün niteliklerinden biri, ilk andanitibaren meşru/militan mücadeleyi esas almasıdır.Greif çıkışı, yükselttiği mücadele çıtası ile icazetçi/yasalcendereye sıkışmış tarza esaslı bir darbe indirmiştir.Sınıfa, mücadelede yasal olanakları kullanmayıdışlamayan, ancak esas olanın meşru/militanmücadele olduğunu gösteren önemli bir deneyimolmuştur Greif.

Son dönemde Greif’in açtığı yoldan yürümeyeçalışan farklı işçi bölüklerinin olması, “işgal, grev,direniş” şiarı ve pratiğinin sınıf saflarında yarattığıyankının göstergesidir. Greif direnişinin hızlayankılanması, sınıf saflarında biriken öfkenindışavurumu olduğu kadar, icazetçi/yasal cendereyesıkışan tarzın bir sonuç yaratmadığı, döne döne sınıfakaybettirdiği gerçeğinin, artık öncü işçiler tarafındanidrak edildiğini ve harekete geçen işçilerin demeşru/militan mücadeleye eğilimli olduğunugösteriyor.

Yer yer militan mücadele yöntemlerininsergilenmesi, direniş örneklerinin bir kısmının büyükkentler dışında yaşanması, militan direnişin sınıfınfarklı kesimleri tarafından benimsenmeye başladığınınişaretidir ki, bu, devrimci sınıf hareketinin gelişimiaçısından önemli bir gelişmedir.

Sendikal bürokrasi teşhir oluyor

Greif direnişi sürecinin belirgin hale getirdiğiolgulardan biri, verili koşullarda sermayeye karşımücadelenin, aynı zamanda sendikalara çöreklenmişsendikal kastı da hedef almak zorunda olduğudur.

Burjuvazinin organik bir parçası haline gelen bukast, işçi sınıfı ile sermaye arasındaki her kritikçatışmada, uğursuz bir rol oynamaktadır; zira işçi sınıfısafında görünüp, hatta işçi sınıfı adına hareket ettiğiniiddia edip, pratikte sermayenin çıkarları içinçalışmaktadır.

Bürokratik kastın bu rezil tutumu tesadüf olmayıp,sınıfsal bir aidiyetin dışa vurumudur. Kritik önemtaşıyan Greif direnişine karşı Amerikan tekelininsafında yer alan bu kast, işçi sınıfının örgütleri olansendikalara egemen olmakla birlikte, pratik tutumu ileher şeyiyle burjuva dünyasına ait olduğunu kanıtlıyor.Doğası gereği her kritik olayda, ait olduğu sınıfın vedünyanın çıkarlarını savunmaktadır.

Son işçi eylemlerinde görülen eğilimlerden biri,sendikal kastın da sınıfın belli kesimleri nezdinde teşhirolduğu ve eyleme geçen işçilerin, bu bürokratik kastagüvenmediğidir. Soma katliamından sonra Türk-İşağalarına karşı isyana dönüşen bu tepki, özelleştirmeyağmasına karşı mücadele eden işçilerin Türk-İş GenelMerkezi’ni işgalinde de kendini gösterdi.

Bu örnekler henüz yaygınlaşmasa da, bürokratiksendikal kastın, giderek teşhir olması ve bu kasta karşımücadelenin meşru ve gerekli olduğunun işçilertarafından da kabulü açısından önem taşıyor.

Sınıfın iradesini hakim kılmak için…

Yaygınlaşma eğiliminde olduğu gözlemlenen sınıfhareketinde kendini hissettiren ve yukarıda sözünüettiğimiz özellikler, henüz ilk örnekler olmakla birlikte,sınıf hareketinin gelişme dinamiklerini göstermeleriaçısından büyük önem taşıyor.

Yeni Greifler yaratma hedefinde olan sınıfdevrimcilerinin sınıf eksenli devrimci siyasal çalışmasıiçin uygun bir iklimin oluşmaya başladığını söylemekmümkün. Artık yeni Greifler yaratmak ve işçi sınıfınıniradesinin mücadeleye hakim olacağı koşullarıyaratacak süreci başlatmanın önündeki engelleriaşmak, geçmişe göre çok daha kolaydır.

Greif direnişi bu konuda paha biçilmez bir deneyimolarak önümüzde dururken, sınıf saflarında ilkişaretleri görülen mücadele eğilimleri, sınıfdevrimcilerinin seçilmiş hedeflere yoğunlaşan sınıfçalışmasının yankı yaratmakta zorluk çekmeyeceğineişaret ediyor.

Sınıf devrimcileri sürece bu gözle bakabilmeli,devrimci sınıf partisi çizgisinde hareket etmeninyüklediği misyon bilinciyle davranmalı ve yeni Greifleryaratma iddiasını gerçek kılmalıdırlar.

İşçi sınıfı saflarındadirenme eğilimi güçleniyorİşçi sınıfı saflarındadirenme eğilimi güçleniyor

Page 3: Kızıl Bayrak 2014-26

Yaklaşık 6 bin cam işçisi ülkenin farklı illerindetoplamında 10 fabrikada greve çıktı. İnsanca çalışmakoşulları, eşit işe eşit ücret, iş güvencesi ve işçi sağlığıgibi taleplerle işçiler grevdeler.

Şişe Cam Grubu alanında dünya üçüncüsü olan, 6aylık net kârını geçen yıla göre ‘yüzde 200’ arttıran birbüyük tekeldir. Bunun gerisinde 60 derece ortamsıcaklığında, düşük ücretler karşılığında çalışan işçilerinemeği ve alınteri vardır. Cam patronları grevi kırmakiçin Lüleburgaz, Kırıkkale ve Mersin’de olduğu gibigirişimlerde bulunsalar da işçilerin grev coşkusu vekararlılığı bu saldırıyı geriletmiş bulunuyor.

Greif, Yatağan, Seyitömer, Anteks, Aliağa vb.direnişlerden sonra Soma maden işçilerinin sürenhareketliliği ve sonrasında böylesi bir grevin yaşanmışolması sınıf hareketinin gelişimi açısından önemlidir.Son dönemde ivmelenmeye başlayan sınıf hareketliliğiiçinde gerek sayıları gerekse ülkenin çeşitli illerindeyaşanması nedeniyle yaklaşık 6 bin cam işçisinin greviile dayanışma içinde olmanın önemi de ortadadır.Bunun bir yanı, grevin kazanımla biterek, TİS süreçleridevam eden Türk-İş’e bağlı diğer sendikalı işçilere vemetal TİS’lerinin yaklaşıyor olması nedeniyle metalişçilerine yol göstermesi ve politik-moral açıdanmücadeleyi güçlendirmesidir. Diğer bir yanı ise sonyılların en kitlesel grevi olması ve ülkenin çeşitlikentlerinde gerçekleşiyor olması nedeniyle, kazanımlabitirilmiş bir grevin toplam olarak sınıf hareketineörgütlenme bakımından yaratacağı yeni imkânlarınönünü açmasıdır.

Grevle dayanışmanın önemi

Grev ve direnişler işçiler için birer okul işlevigörmektedir. Grev ve direniş deneyimi içinde işçi,kendi sınıfını ve karşı sınıfı, onunkolluk gücünden yargısına tümkurumlarını daha yakında tanır,sınıf bilinci gelişir. Bunun yanı sıragrev ve direnişlerle dayanışmaiçinde olan sınıfın diğer bölükleriiçin de benzeri durum geçerlidir.Dayanışma pratikleri sınıfbilincinin gelişimine katkı sağlar.Dayanışma içinde olan işçilersınıflarını ve güçlerini fark eder.

Grevci cam işçileriyle sınıfdayanışmasının örülmesi buaçılardan önemli ve zorunludur.Greve çıkan işçilerin kazanımınıntüm işçi sınıfının kazanımı olacağıbilinciyle grevle dayanışmagörevini, sermayenin saldırılarınakarşı işçi sınıfının birleşik gücünüaçığa çıkartma perspektifiyle elealmak gerekmektedir. Bu amaçla ilbazında ya da sanayi bölgelerindegrev ve direnişlerle dayanışmaplatformlarının ya da fabrika ölçeğinde komitelerinkurulması, eylemli sınıf dayanışmasının örülebilmesi

önemlidir. Henüz mevcut koşullarda, sınıf içinde, grevve direnişlerle eylemli dayanışmanın üretimden gelengücün kullanımı gibi ileri örnekleri yaşanmasa da, buçaba içinde olmak ve bunun gerekliliğini sınıfın ileribölüklerine ve öncü işçilere taşımak önemlidir.

Dayanışma güçlendirir!

Eylemli sınıf dayanışmasını örgütleme çabalarınınyanı sıra cam greviyle dayanışma amaçlı pek çok araçdevreye sokulabilir. Cam işçilerinin mücadeletaleplerini, işçi sınıfı dışında toplumun geniş

kesimlerine de ulaştırmak içinçeşitli araçlar değerlendirilebilir.İmza kampanyalarındanbildirilere, afişlerden sosyalmedyaya, TV ve radyoolanaklarına kadar bir dizi araçkullanılarak cam işçileriyledayanışma örülebilmelidir.Bunun bir diğer yanı da maddidayanışmanın gerekleridir.Sendikalara hâkim anlayışların,işçi aidatlarıyla grev dayanışmafonları oluşturmak gibi birpratikleri olmadığı için grev vedirenişlerde maddi sorun öneçıkmakta, asalak patronlar dabunu bildikleri için süreci uzuntutacak manevralaragirişmektedirler. Bu açıdanbaşta Kristal-iş üyesi işçilerolmak üzere sendikalı işçilerörgütlerini bu açıdan zorlamalı,yanı sıra da toplumun diğer

kesimlerinden maddi dayanışma için gereken destekörgütlenebilmelidir.

Kazanmak için cam işçileriinisiyatifi ele almalıdır!

Cam işçilerinin grevinin kazanımında sınıfdayanışmasının önemi ortadadır. Eylemli süreçlerinyansıra maddi-manevi açıdan dayanışma örneklerigüçlendirir. Ancak asıl iş, işçilerin taban iradesinedayalı komitelerini kurarak, grevin istenilen sonuçlabitirilmesi için “işin başına” geçmeleridir. Bu da “söz,yetki, karar” süreçlerinin işçilerin inisiyatifinde olmasıile mümkündür. Son dönem işçi hareketindekideneyimlerin bir kez daha gösterdiği gibi, mevcutsendikalara hâkim olan icazetçi/yasal cendereyesıkışan tarz kazandırmamaktadır. Yine deneyimlergöstermektedir ki fiili-meşru mücadele yolu tercihedildiğinde sınıf hareketinin gelişiminde anlamlıbirikimler elde edilmektedir.

Greif deneyimi bu açıdan yakın zamanda yaşanmışörnek bir deneyimdir. Greif işçileri gerek örgütlenmeaşamalarında gerekse sonrasında direniş süreçlerinde,yasalcı-icazetçi sendikal anlayışın karşısına yeni birmücadele geleneğinin ve kültürünün temsilcileriolarak çıktılar. Toplusözleşme sürecinde taslağıanketlerle hazırlarken de, toplu sözleşme görüşmeleridevam ederken yürüdükleri fiili-meşru mücadeleyolunda da, kurdukları komitelerle “söz, yetki, karar”ilkesini yaşama geçirdiler. TİS süreçlerinin “yasal”prosedürüne uymak yerine üretimden gelen güçlerinedayanarak, fabrika işgali gibi ileri bir eyleme imzaattılar.

Geçmişte içinde cam işçilerinin de fiili-meşrumücadele yolu tutularak kazanılmış grev ve direnişörnekleri pek çoktur. Bu deneyimlerden öğrenmek vebu deneyimleri cam işçilerine taşımak grevin kazanımıiçin önemlidir.

Grevci cam işçileriyledayanışmayı büyütelim!

Cam işçilerinin grevininkazanımında sınıfdayanışmasının önemiortadadır. Eylemli süreçlerinyansıra maddi-manevi açıdandayanışma örneklerigüçlendirir. Ancak asıl iş,işçilerin taban iradesinedayalı komitelerini kurarak,grevin istenilen sonuçlabitirilmesi için “işin başına”geçmeleridir. Bu da “söz,yetki, karar” süreçlerininişçilerin inisiyatifinde olmasıile mümkündür.

Page 4: Kızıl Bayrak 2014-26

İnsanlık tarihi boyunca döneme damgasını vuransavaşlar, kıtlıklar, ayaklanmalar kayıt altına alınmayaçalışılmıştır. Yazının olmadığı dönemlerde çizgi veyaheykellerle kalıcılaştırılan deneyimler, yazının keşfininardından tarihe not da düşmeye başlamıştır. Sınıflıtoplumların ortaya çıkmasıyla birlikte “ortak tarih”kavramı ortadan kalkmış ve her sınıf açısından farklıtarihler yazılmıştır. Buna neden ihtiyaç duyulmuştur?Bir yanda edinilen bilginin geleceğe aktarılması, diğeryanda ise yengilerin-yenilgilerin derslerle doluhikâyelerinin bilinmesi gayesi…

İnsanlık unutsa da, tarih, yani toplumsal bellekunutmaz demek istiyoruz. Bir tekerrür yaşanmayagörsün, on yıllar önce raflara konulan, kara kaplarıtozlanmış arşivini cömertçe sunar, bilmek, öğrenmekisteyenin huzuruna. Tarihi bilmek önemlidir, hele kisınıf mücadelesi tarihini. İşte, bizim derdimiz de tarihibile kalın çizgilerle ayrılan dünyanın buyanındakilerinin hikâyesini anlatmak. Yani senin,benim, bizim hikâyemizi…

“Biz işçiyiz. Paşabahçe’de bir fabrika şişe ve camyapar, orada çalışırız. Beyoğlu’nda süslü bir mağazasıvar. Tabaklar ve bardaklar görürsünüz de iftiharedersiniz. İşte onları yaparız biz. 1800 derece hararetinaltında çalışırız. Hepimiz 2500 kişiyiz. Ailelerimizle10.000. Toplu Sözleşme Kanunu çıktı dediler. Biz de hakisteyebilecekmişiz. Üç sene evvel sözleşme yapıldı. Bizebir şey veren olmadı. Biz de greve başladık. 80 günoldu, gene de hakkımızı istiyoruz. Dağlardanebegümeci topluyoruz, labada topluyor, balık olursaoltayı alıp koşuyoruz. Evde fazla eşya vardı. Kilim,mintan, iskemle gibi. Onları da satıyoruz.”

Bu kimin sesi dersiniz? Kaç yıl öncesinden ulaşıyorbu ses, bugüne? Hemen hesaplayalım. Tam 48 yılöncesinden. 1966-Paşabahçe grevinden yani. 80günlük grevin tüm zorluklarına rağmen, kavgadandönmeyen bir işçinin kaleminden, süslü mağazalardasatılan tabak ve bardakları kullananlara derdinianlatmak isteyen sınıf kardeşimizin nasırlı ellerinden,grev türküleri söylemekten kısılmış olan kararlısesinden. Hayır! Amacımız eskileri yâd etmek değil,maziye saplanmak hiç değil. Amacımız, 48 yıl öncemavi önlükleriyle patronların korkulu rüyası olanlarınbugüne bıraktıkları geleneği selamlamaktır. Direnmegeleneğini. Yoksa haberiniz yok mu? 20 Haziran’danitibaren tam 10 fabrikada birden 5 bin 800 cam işçisigrevde!

“Gelenek yaratan grev: 1966 Paşabahçe”

1964’te başlıyor Paşabahçe’nin hikâyesi. Sınıfhareketinin henüz ilk filizlerini vermeye başladığı umutve heyecan dolu yıllarda, çalışma şartlarının veücretlerinin iyileştirilmesi için sendikaya üye olan camişçileri önce Cam-İş’in ihanetiyle yüzleştiler. Dahasonra bu sendikadan istifa ederek topluca Kristal-İş’eüye oldular. 1966 yılında Toplu Sözleşme sürecindeanlaşmazlık yaşanmasının ardından greve çıkan 2200işçi bağlı bulundukları konfederasyonun (Türk-İş) grevibitirme kararı almasına rağmen işbaşı yapmayarak

sendikal bürokrasiye ilk darbeyi vurdular. Paşabahçegrevi hükümetin bir ay erteleme kararı almasınarağmen de bitirilemedi. Nitekim grev 85 gününsonunda tüm işçilerin işbaşı yapmasıyla noktalandı.

Bu direniş yarattığı bölgesel ve toplumsal etki, sınıfdayanışması, sendikal bürokrasi, taban inisiyatifi vemeşru-militan eylem çizgisi nedeniyle tarihte yerinialdı. Ancak Paşabahçe grevi kendi döneminde sınıfhareketi açısından önemli bir mücadele deneyimiolmasının yanı sıra on yıllar sonra bile yol göstermeyedevam etti. Nasıl mı?

Şöyle ki:Cam işçileri 1971 yılında hakları uğruna yine greve

çıktılar. 12 Mart darbesinden sonra Paşabahçe veÇayırova’da başlayan grevi dağıtmak için sıkıyönetimbizzat baskıda bulundu. Grev sürerken bir işçikatledildi, biri de yaralandı. 1980’de Kristal-İş ve DİSK’ebağlı Hür Cam-İş ortak grev kararı aldılar. 120 günsüren bu grev de 12 Eylül askeri faşist darbesininardından zorla bitirildi. 1991 Temmuz ve Ağustos aylarıPaşabahçe’nin direniş ayları oldu. 584 işçinin iştenatılması üzerine başlayan direniş yalnızcaPaşabahçe’de değil; Sinop, Kırklareli Cam, Cam Elyaf veCam İşletme’de de sürdü. 21 gün 21 gecelik direniştetüm Beykoz halkı direnişin safında yer aldı.

2002’de Paşabahçe Cam Fabrikası, çalışan işçilerinhayatları hiçe sayılarak, güvencesizce, Şişecamtarafından, üzerinde bulunduğu arazi satılarak dahafazla kâr elde edebilmek için kapatılmak istendiğinde,cam işçileri 16 gün fabrikayı işgal ederek direndi vedirenişlerinin sonucunda Şişecam, işçileri diğerfabrikalarında istihdam etmek zorunda kaldı. 2013’teŞişecam’a ait Topkapı Şişe, 572 işçi fabrikadan atılarak

Eskişehir’e taşınmak istendiğinde işçiler yine direndi veŞişecam’ın diğer fabrikalarında işlerinin devamınısağladılar.

Ve bugün, yıl 2014 Paşabahçe Cam Sanayi A.Ş.(Kırklareli, Mersin, Eskişehir fabrikaları), Anadolu CamSanayi A.Ş. (Mersin fabrikası), Trakya Cam Sanayi A.Ş.(Trakya Düz Cam, Trakya Otocam ve Mersinfabrikaları), Anadolu Cam Yenişehir Sanayii A.Ş., TrakyaCam Yenişehir Sanayii A.Ş. ve Cam Elyaf SanayiA.Ş.’de çalışan 5 bin 800 cam işçisi grevde. İşçiler,patronlarla oturdukları Toplu İş Sözleşmesimasasından uyuşmazlıkla kalktılar ve grev silahınıkuşandılar. İş güvencesi, kazanılmış hakları ve insancayaşamaya yetecek bir ücret talebiyle grev kararı alanişçiler direnişlerini coşkuyla sürdürüyorlar.

“Tarihle yürüyenler, tarihle adım adım”

Hiçbir şey öncesiz ya da boşlukta değildir. Onuortaya çıkaran, gelişimini sağlayan, biriktiren birmirasın üzerinden yükselir. Cam işçilerinin mücadeleside böyle. Onlar güçlerini 1966’dan başlayan mücadelegeleneğinden alıyorlar. Ve sonucu her ne olursa olsungeleceğe bir deneyim bırakıyorlar. Yani tarihi sınıfmücadelesinin yasalarıyla yazıyorlar. 48 yıl öncesindenbize seslenen cam işçisinin mütevazı ve onurlusözlerini hatırlayalım. Bir de bugün binlerce işçikardeşiyle kol kola üretimi durduran cam işçisininsözlerine kulak verelim ve son sözü yine direnenlersöylesin: “Sermaye ne kadar para koyarsa koysunfabrikanın gerçek sahipleri bizleriz. Onların ne kadarparaları pulları varsa bizlerin de o kadar haysiyeti,onuru ve şerefimiz var.”

Tarih sınıf mücadelesininyasalarıyla yazılıyor!

Page 5: Kızıl Bayrak 2014-26

Grevci işçilerdenŞişecam patronuna yanıt!

Paşabahçe Cam Sanayi A.Ş. (Kırklareli, Mersin,Eskişehir fabrikaları), Anadolu Cam Sanayi A.Ş. (Mersinfabrikası), Trakya Cam Sanayi A.Ş. (Trakya Düz Cam,Trakya Otocam ve Mersin fabrikaları), Anadolu CamYenişehir Sanayii A.Ş., Trakya Cam Yenişehir SanayiiA.Ş. ve Cam Elyaf Sanayi A.Ş.’de grevlerini sürdürencam işçileri, Şişecam kapitalistlerinin yalanlarınıyüzlerine vurdu.

20 Haziran’da Kristal-İş üyesi yaklaşık 6 bin camişçisi Türkiye’de on ayrı fabrikada greve çıktı. Sonyılların en kitlesel grevi olan cam grevi aynı zamandaKristal-İş’in 10 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği bir grevolmakta.

Şişecam kapitalistleri gerçekleri çarpıtıyor

Türkiye işçi sınıfı içinde önemli bir yerde duran bugrevle ilgili Şişecam kapitalistleri de yazılı bir açıklamayaptı. Açıklamada parasal kalemlerde temel göstergeolarak enflasyon oranını kabul ettiğini, gelinen noktadaücretlerde ilk yıl için 2013 yılsonu enflasyon rakamının4.39 puan üzerinde ortalama yüzde 11,79 oranındaartış önerdiğini belirtti. Şişecam kapitalistine göregrevin nedeni, kendi önerilerine karşı Kristal-İş’inortalama yüzde 23,12 oranında artış talebinde ısraretmesiydi. Şişecam bu talebi yüksek ve kabul edilemezbuluyordu.

Bu açıklamanın ardından Şişecam işçileri de“mademki Şişecam sayılar vermiş, öyleyse bu sayılarbakalım ne ifade ediyor” diyerek bir açıklama yaptılar.Şişecam işçileri açıklamalarında şunları söylüyorlar:

Cam işçisi gittikçe yoksullaşıyor

“Şişecam’ın, Türkiye’de işçilik ücretlerinin enyüksek olduğu işkollarından biri olan cam işkolunda,cam işçisinin ortalama saat ücreti Aralık 2013 tarihiitibariyle 9,24 liradır. Bu aylık brüt 2079 lirayagelmektedir ve cam işçisinin eline geçen para 1500lirayı bulmamaktadır. Üstelik 6 bine yakın cam işçisiarasında, asgari ücretle yani net 846 lirayla aylık yadaasgari ücret çerçevesindeki sefalet ücretleriyle çalışançok geniş bir kesim de vardır ki, onlar kendilerini‘düşük ücretli cam işçileri’ olarak tanımlıyorlar.‘Çalışanların refah seviyesinin korunması vegeliştirilmesi için bugüne kadar azami gayretgösterdiğini’ söyleyen Şişecam fabrikalarındaki buduruma karşılık, Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırı aylıknet 1099,17 ve yoksulluk sınırı aylık net 3580,35 liradır.

Ücretler günden güne eriyor

Öte yandan cam fabrikalarında ücret ortalamalarıyıldan yıla ve düzenli olarak gerilemektedir. Son toplusözleşmenin imzalandığı tarihten bu yana, yani son ikiyıl içinde ortalama ücretlerdeki gerileme, yılbaşındanyılbaşına, yüzde 13 civarındadır. Bu gerileme öyleçarpıcıdır ki, Şişecam’ın açıklamasında yere göğe

sığdıramadığı ‘çalışan haklarına saygı ilkeleriçerçevesinde’ yaptığını söylediği ücret önerisi, iki seneöncesinde imzaladığı TİS’te yer alan ücret zammımiktarının bile altındadır. Şişecam’ın ‘uzlaşmacı veyapıcı’ tavırdan anladığı bu olsa gerek. Son iki dönemiçin baktığımızda TİS’le sağlanan ücret artışlarınarağmen ortalama ücretlerdeki gerileme yüzde 23oranındadır. Üstelik bu gerilemeler ‘norminal’ücretlerde gerçekleşmiştir ve reel ücretlerdekigerileme bu oranların çok daha üzerindedir. Kaldı kidaha uzun bir zaman aralığı içinde reel ücretlerin seyriizlendiğinde, durum çok daha kötüdür. Böyleceyaratılan katma değerden işgücünün aldığı pay her yılbiraz daha azalmıştır ve azalmaktadır. Bu gerilemeelbette, işgücünün toplam maliyetler içindeki payındada gözlenebilecektir. Bu bile cam işçisinin ücrettalebinin ne kadar haklı olduğunu son derece açık veçarpıcı biçimde gözler önüne sermektedir. Bu noktayı,cam işçisinin her yıl daha da kötüye giden ekonomikkoşulları karşısındaki bir dünya markası olmaklaövünen Şişecam’ın kamuoyuyla paylaştığı karlılıkoranlarına işaret ederek geçelim.

Nihayet, TÜİK tarafından açıklanan enflasyonoranlarının gerçeği yansıtmadığını ve bu nedenle debu oranların kabul edilebilir bir göstergeolamayacağını vurgulamak gerekir. Enflasyonungerçekte açıklanan oranların çok daha üzerindeolduğu, hayatın içindeki bir bilgidir. Üstelik doğrudanemekçiyi ilgilendiren mal/eşya ve hizmetFiyatlarımdaki artış çok daha yüksek seyretmektedir.

Cam işçisi insanca ve adil bir ücret istiyor

Cam işçilerinin ücrete ilişkin iki talebi daha vardır.Ücretlerde iyileştirme ve işe giriş ücreti. Şişecam’dason yıllarda yeni/genç işçilerin sayısı ve toplamişgücüne oranı büyük ölçüde arttı. Fabrikalarda kıdemortalaması geriledi. Bu değişim, cam fabrikalarındaaynı işi yapan işçiler arasında çok büyük bir ücretfarkına, kabul edilemez bir ücret adaletsizliğine nedenoldu. Aynı kademede çalışan, eşit kalifikasyona sahipve aynı işi yapan işçiler arasında iki katını aşan, hattaüç katına yaklaşan ücret farklılıkları ortaya çıktı.İyileştirme talebi, bu adaletsizliğin bir parça olsundüzeltilmesini hedefliyor. İşe giriş ücreti ise yapılacakdüzeltmenin kalıcı olması ve uzun vadede benzerçarpıklıkların yeniden ortaya çıkmasına karşı bir ücretpolitikası tedbiridir. İşe giriş ücreti, ortalamaücretlerdeki gerilemeyi yavaşlatacak, ücret sisteminidengeleyecektir. Birbirine bağlı bu iki talep, genelgeçer ‘eşit işe eşit ücret’ ve ‘ücrette adalet’ ilkelerinedayanmaktadır ve son derece haklı/doğru bir yaklaşımıyansıtmaktadır.

Parasal kalemler yanında en az onlar kadar önemlidiğer iki madde de uyuşmazlık kapsamındadır.Bunlardan biri iş güvencesini sağlamayı, diğeri isekazanılmış hakları korumayı hedeflemektedir.

Cam işçisinin ahvali budur! Cam işçisi grevdedir,çünkü insanca ve daha adil bir ücret talebi Şişecamtarafından reddedilmiştir.”

Page 6: Kızıl Bayrak 2014-26

5 bin 800 cam işçisi grevde!

Şişecam’da örgütlü Kristal-İş Sendikası’nın, TİSgörüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeni ilealdığı grev kararı hayata geçti. 5800 işçi 20 Haziransabahı işbaşı yapmadı. Grev kararı 10 fabrikadauygulanıyor.

Cam İşverenleri Sendikası ile Kristal-İş Sendikasıarasında yürütülen 24. Dönem Cam Grup Toplu İşSözleşme görüşmelerinde anlaşmazlık konularınınbaşında, “ücret zammı”, “düşük ücretli çalışanlar içintalep edilen iyileştirme zammı”, “işe giriş ücreti” gibitalepler bulunuyor. Ayrıca işçilerin iş güvencesine vekazanılmış haklarına dönük 2 idari madde deuyuşmazlık konuları arasında yer alıyor.

Grev kararı, Paşabahçe Cam Sanayi A.Ş. (Kırklareli,Mersin, Eskişehir Fabrikaları), Anadolu Cam Sanayi A.Ş.(Mersin fabrikası), Trakya Cam Sanayi A.Ş. (Trakya DüzCam, Trakya Otocam ve Mersin Fabrikaları), AnadoluCam Yenişehir Sanayii A.Ş., Trakya Cam YenişehirSanayii A.Ş. ve Cam Elyaf Sanayi A.Ş. işyerlerindeuygulanıyor.

Grev coşkulu eylemlerle başladı

Bursa Yenişehir’de kurulu Anadolu CamFabrikası’nda yaklaşık 900 civarında işçinin katıldığıgrevde, grev pankartı asılırken büyük bir coşku vekararlılık hakimdi. Pankartın asılmasının ardındanHeykel Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirilerek buradabir basın açıklaması yapıldı. Yürüyüş sırasındaŞişecam’ın %70 hissesine sahip olan İş Bankası daprotesto edildi.

Burada Kristal-İş Yenişehir Şube Başkanı Ali Şıracı,Türk-İş Bölge Başkanı Sabri Özdemir, Kristal-İş GenelMerkez yöneticisi İbrahim Öz konuşma yaptılar.

Cam işçilerin eylemine Türk-İş’e bağlı sendikalardanTÜMTİS, Petrol-İş, Teksif, Tes-İş ve Türk Metal gibisendikaların yöneticileri ile birlikte Metal İşçileri Birliğive BDSP de destek verdi. Bursa İşçi Bülteni de camişçilerine ulaştırıldı.

Mersin’de Anadolu, Paşabahçe ve Trakya CamSanayi A.Ş.’de çalışan bin 350 işçi greve çıktı. Kristal-İşSendikası Genel Başkan Yardımcısı Fevzi Güler veKristal-İş Sendikası Mersin Şubesi Başkanı Ahmet Ergevgrev pankartının asılmasının ardından yaptığıkonuşmalarla cam içilerinin koşullarına değinerekhakları için grevde olduklarını belirtti.

Eskişehir’de de Kristal-İş üyesi 1300 işçi grevebaşladı. Organize Sanayi Bölgesi 15’inci Cadde’defaaliyet gösteren Şişecam Paşabahçe Cam SanayiTicaret A.Ş. önünde toplanan işçiler, fabrika girişine“Bu işyerinde grev var” yazılı pankart astı. Kristal-İşSendikası Şube Başkanı Erdal Akyazı yaptığıkonuşmada, cam işçisinin toplu sözleşme sürecindesadece insanca yaşayacağı bir ücret ve kazanılmışhaklarının devam ettirilmesini istediğini söyledi.

Şişecam işçilerinin grevine çeşitli sendika vedemokratik kitle örgütü temsilcileri de destek verdi.

Gebze Çayırova’daki Cam Elyaf Fabrikasında çalışan460 işçi davullu zurnalı grev halayı çektiler. Fabrikaya

grev pankartı asan işçiler haklarını alana kadar grevedevam edeceklerini söylediler. Cam işçilerin grevineKristal-İş Sendikası yöneticileri başta olmak üzerediğer sendikaların temsilcileri de katılarak destekverdiler. Basın açıklamasının ardından işçilersloganlarla D-100 karayoluna kadar yürüdüler.Karayolu kenarındaki kısa basın açıklamasınınardından işçiler tekrar grev alanına döndüler.

Grev kırılmak isteniyor

Grevin 2. gününde Lüleburgaz ve Mersin’destok malların taşeron işçiler aracılığıyla fabrikadançıkarılmak istenmesine grevci işçiler tepkigösterdi. Ayrıca Lüleburgaz’daki Kırklareli CamSanayii fabrikasında sendika üyesi olan ancak grevkapsamı dışında oldukları için greve katılamayanişçilere fabrika yönetimi tarafından baskıyapıldığını, içerde iş yaptırılmak istendiği söylendi.

Feniş işçileri ve BDSP’den ziyaret

Çayırova’da kurulu bulunan Şişecam işçilerigrevi sürdürüyorlar. Eşleri ve çocuklarıyla grevalanına gelen işçiler, öğleden sonra direnişianlatan afişleri mahallelerine ve kitle örgütlerinetaşımak için planlama yaptılar.

Feniş işçileri, grevin 4. gününde (23 Haziran)Şişecam işçilerini ziyaret ettiler. Şişecamişçilerinin yanlarında olduklarını belirten Fenişişçileri, Şişecam işçilerinin talepleri ve grevsürecine dair sohbet edip kendi yaşadıklarısüreci aktardılar. İşçilerin son dönemde yaşadıklarısorunlar üzerine de sohbetler edildi.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu da Şişecamişçilerini ziyaret etti. BDSP’liler “Şişecam işçisi yalnızdeğildir!”, “Zafer direnen işçilerin olacak!”, “İşgal, grev,

direniş!” sloganları ile grev alanına geldi. Grevdekiişçiler alkışlarla ve “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganıile karşıladılar. İşçilerle grev üzerine uzun sohbetleredildi.

20 Haziran 2014 / Yenişehir

25 Haziran 2014 / Kırklareli

Page 7: Kızıl Bayrak 2014-26

Şişecamla görüşmeden sonuç çıkmadı

Şişecam grevinin 5. gününde (24 Haziran) Camİşverenleri Sendikası’nın daveti üzerine görüşmegerçekleştirildi.

Saat 18.00′de Şişecam’ın İstanbul İşkule’dekimerkezinde gerçekleştirilen görüşmede hiçbir somutsonuç çıkmadı. Kristal-İş Sendikası görüşmeninayrıntılarına dair bilgi vermeden tek cümleyle ilerlemekaydedilmediğini duyurdu.

Mersin’de coşkulu yürüyüş

Mersin’de Anadolu, Paşabahçe ve Trakya CamSanayi A.Ş.’de çalışan bin 350 işçi, grevlerinin 5.gününde coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi.

İstiklal Caddesi üzerinde bulunan Kristal-İşSendikası Mersin Şubesi önünde toplanan işçiler,buradan Özgür Çocuk Parkı’na yürüyüş gerçekleştirdi.Coşkulu sloganları ile seslerini duyurmaya çalışanişçiler, Özgür Çocuk Parkı’nda, Mersin Emek veDemokrasi Platformu ile birlikte basın açıklamasıyaptılar. İşçilerin eylemine Akdeniz Belediyesi EşBaşkanları Fazıl Türk ile Yüksel Mutlu’nun yanı sıraBaro Başkanı Av. Alpay Antmen de destek verdi.

Kristal-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı AhmetErgev, grevi kararlılıkla sürdüreceklerini kaydederekşunları söyledi. Cam işçisinin karşılaştığı çalışmakoşullarının zorluğuna dikkat çekerek işçilere revagörülen ücretlerin kabul edilemeyeceğini ifade etti.

Bu konuşmanın ardından Mersin Emek veDemokrasi Platformu adına bir konuşmagerçekleştirildi. Platform sözcüsü Yusuf Kaya, grevsürecinde işçileri yalnız bırakmayacaklarını dilegetirerek bu haklı mücadelelerinde Mersin halkının dagrevde olan cam işçisine sahip çıkması gerektiğiniifade etti.

İşçiler basın açıklamasının ardından sloganları ilesendikaları önüne kadar yürüyüş yaptı ve eylemi sonaerdirdi.

İşçiler grevin 3. gününde de seslerini duyurmak içinTantuni Festivali’nin yapıldığı alana giderek kürsüyüişgal etmişlerdi.

Bursa’da dayanışma ziyareti

Bursa Yenişehir’de grevlerini sürdüren camişçilerini 5. gününde Bursalı Romanlar ziyaret etti.

Yenişehir Romanlar Derneği, orkestraları ile birliktefabrika önüne ziyarete geldi. İşçilere seslenenRomanlar Derneği Başkanı Yıldırım Belikırıkoğlu,Şişecam işçilerine destek için fabrika önünegeldiklerini ifade etti.

Kristal-İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Ali Çıracı iseRomanlar Derneği’nin desteğinin çok anlamlıolduğunu dile getirerek, “Yenişehir bize sahip çıktı. Her

kesimden gelen destekler arkadaşlarımızın moralleriniyükseltiyor. Roman kardeşlerimiz de orkestraları ilebirlikte gelmişler. Arkadaşlarımız hakikaten çok mutluoldu. Bizim de temennimiz bu grevin bir an önce sonbulması” şeklinde konuştu.

Konuşmaların ardından orkestra işçilere müzikdinletisi sundu. İşçiler Roman müzikleri eşliğinde oyunoynadı.

Görüşmeden sonuç yok greve devam

Sendika yöneticileri Çayırova’dan başlayarak bütüngrev alanlarını gezerek Şişecam yönetimiyle yapılangörüşmeye dair bilgilendirme yaptı.

Çayırova’da sendika yöneticilerini karşılayangrevciler sloganlarla fabrika önüne doğru yürüdü.Fabrika önünde halayların çekilmesinin ardındankonuşmalar gerçekleştirildi. İlk olarak Kristal-İş GebzeŞube Başkanı Orhan Koç konuştu. Koç, konuşmasındagrevin 6. gününde “işgal, grev, direniş” diyerekbeklediklerini, kararlı bir şekilde talepler kabul edilenekadar mücadelenin devam edeceğini ifade etti.

Koç’un ardından Kristal-İş Genel Başkanı BilalÇetintaş söz aldı. Çetintaş, 6 ayı aşkın sürengörüşmeler boyunca masada sözleşmeyi tamamlamakiçin ellerinden geleni yaptıklarını ama sonuçalamadıklarını ve grevin başladığını anlattı.

Grevi kırma çabası boşa düşürüldü

Kırklareli Cam ve Otocam Sanayi yönetiminin, camişçilerinin grevini kırma girişimi 6. günde de devametti. Şişecam yönetimi bir kez daha fabrikadan ürünçıkartarak grevi kırmaya çalıştı. Bunun üzerine işçilerfabrika kapısı önüne oturdu. İşçilerin kararlı tutumusonucu TIR, fabrika dışına çıkamadı. İşçiler, yol üzerinearabalarını koyarak TIR’a karşı önlem aldı.

İşçiler, fabrika yönetimine bir kez daha geri adımattırmalarını coşkulu sloganlarla kutladı.

Kırklareli fabrikasında çalışan işçiler, yönetimingrev kırıcı hamlelerine karşı nöbet tutmayabaşlamışlardı.

Eskişehir’de yürüyüş

Eskişehir’de de grevci işçiler 25 Haziran’da yürüyüşdüzenlediler. Deliklitaş Mahallesi HamamyoluCaddesi’ndeki Yediler Parkı önünde toplanan işçilersaat 17.00’de, Şişecam’ın %70 hissesine sahip olan İşBankası’na yürüdüler. İşçiler eyleme çocuklarıylabirlikte katılırken çocuklar “diren baba” yazılı pankarttaşıdılar.

İş Bankası önüne gelindiğinde cam işçileri bankayıprotesto ettiler. Burada Kristal-İş Eskişehir ŞubeBaşkanı Erdal Akyazı basına açıklama yaptı. Eyleminardından işçiler grev alanına döndüler.

Greif işçileri olarak “Greif direnişi deneyim vedersleri” başlıklı konferans etkinliklerimiz devamediyor. Bu çerçevede bu hafta 26 Haziran Perşembegünü Aydın, 28 Haziran Cumartesi İzmir’de, 29Haziran Pazar günü Manisa’da yapılacak konferanslariçin 25 Haziran Çarşamba günü Greif işçileri olarakyola çıktık.

Gebze üzerinden giderken önce Fen-İş’e uğrandı.Ardından bir Fen-İş işçisiyle birlikte 6 gündür grevdeolan Gebze Cam işçileri ziyaret edildi. Burada camişçilerine seslenen Engin Yılgın, Greif sürecini kısacaanlatarak sınıf dayanışmasını büyütmeye çağırdı.

Bursa Sütaş işçilerine ziyaret

Yaklaşık iki aydır sendikal hakları için mücadeleeden 26 öncü işçinin işten atılmasıyla Sütaş işçilerifabrika önünde direnişe geçti. Greif işçilerininziyaretiyle burada da Greif deneyiminin temelbaşlıkları olan fiili, meşru, militan direniş hattıanlatıldı. Sendikal bürokrasinin işçi sınıfı üzerindekihegemonyasının böylesi bir örgütlülükle nasıl dakoltuklarının sarsıldığını, sonlarının gelebileceğinigördükleri, tam da bu yüzden ellerinden gelen ihanetisakınmadan, arsızca yaptıkları anlatıldı.

Ayrıca Sütaş direnişçileri süreçlerini aktardılar.Bunun üzerine Greif işçileri olarak özellikle boykotunçok önemli olduğunu tüm emek dostlarınındestekleriyle bu direnişi büyütmenin, sürekli eylemlibir hatta direnişi sürdürmenin kamuoyunu dahareketlendireceğini söyledik. Varolan direnişlerlebirleşik bir mücadele hattı oluşturmak önerisi yapıldı.Yaklaşık bir saate yakın yapılan sohbette biz Greifişçileri de bu direniş için elimizden geleniyapacağımızı söyleyerek ayrıldık.

Trakya Cam İşçilerine ziyaret

Grevdeki Trakya Cam işçileriyle birlikteydik, grevekatılım ve kararlılık grevin kazanımla sonuçlanacağınınen büyük göstergesi.

Şişecam işçileri bugün sınıfın mücadele bayrağınıonurla taşıyorlar.

Bu mücadeleyi, önümüzdeki süreçte TİS sürecinegiren metal işçilerinden de bekliyoruz.

Greif işçileri25 Haziran 2014

Greif işçilerinden Şişecamve Sütaş işçilerine ziyaret

MİB’den Sütaş direnişine ziyaretMetal İşçileri Birliği (MİB), Bursa Karacabey’de kurulu Sütaş fabrikasında direnişlerini sürdüren işçileri

direnişin 55. gününde (19 Haziran) ziyaret etti.Direniş alanına “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Sütaş işçisi yalnız değildir!” sloganlarıyla yürüyen MİB’lileri

direnişçi işçiler alkış ve sloganlarla karşıladılar. Burada MİB adına yapılan konuşmayla direniş selamlanırken,Sütaş işçilerinin yalnız olmadığı belirtildi.

Ziyaret sıcak çaylar eşliğinde yapılan sohbetin ardından sona erdi. Ziyaret sırasında Bursa İşçi Bülteni’niişçilere ulaştıran MİB’liler, işçileri Bursa’da yapılan Greif etkinliğine de davet ettiler.

MİB’liler “Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganıyla direniş alanından ayrıldı. Kızıl Bayrak / Bursa

Page 8: Kızıl Bayrak 2014-26

“Hakkımızı alana kadar devam edeceğiz!”

20 Haziran günü greve çıkan Çayırova’daki camişçileriyle grev süreci üzerine konuştuk…

Kristal İş Genel Mali Sekreter Mehmet Boğa (EskiŞişecam işçisi): Birinci ayın biri itibariyle toplusözleşme süreci başlamıştır. 5 ay 20 gündür masadabitmesi yönünde çaba verilmiştir. Bizim için grev biramaç değil araçtı. Masada çözmek için uğraştık, 5 ay20 gündür bu yolları denedik ama olmadı.

Bizim toplamda sözleşmede altmış maddemiz var.30’u düzenleyici ve idari. Maddelerin bir kısmı İşYasası’nın biraz üstünde olduğu için, işveren 18-19maddede değişiklik önerisinde bulundu. Tabii ki bizbunları kabul etmedik, edemeyiz de. Sonra odüzenleyici maddelerden ikisi kaldı, otuz iki ve elliüçüncü madde. Otuz ikinci maddemiz ikramiyemaddesi idi. İkramiye maddesinde işverenin şöyle birönerisi var; fiili çalışılan günler için ikramiye ödemesiyapılması. Raporlu günlerin ikramiyesi kesilecek,geçtiği durumda. Bizim arkadaşlar buraya girerkenraporlarını alırken sağlıklı bir şekilde girdi, buradasağlıklarını kaybettiklerinde dinlenme alıyorsun diyeikramiyeden kesmek doğru değil, tabii kabul etmedik.

Bir de elli üçüncü maddemiz vardı. O da yatay geçişhakkı daha önce Topkapı Şişecam kapandığındabaşarıyı elde ettik. İşveren her zaman fabrikayıkapatıyorum, kurumu kapatıyorum veya buarkadaşların haklarını feshediyorum, müsaitse veyauygunsa işe giriş ücreti veya asgari ücret vb. diğerfabrikalara götürme gibi bir pozisyona giriyor. Budoğru değil eğer benim arkadaşım on beş senesiniburaya vermişse hangi saat ücreti ile çalışıyorsa o saatücretiyle diğer fabrikalara geçiş yapması lazım.

Fabrikaya kağıt asmışlar yüzde şu kadar verdik diye,somutta tekabül ettiği 93 kuruş. Ortada dolaşan sözlerkesinlikle doğru değil, bunun bilinmesi lazım, bizeyansıyan 93 kuruş. Hakkımızı alana kadar devamedeceğiz.

Bundan sonraki süreçte işveren adımlar atarsabizim de yaklaşımlarımız ona göre olacak. Eğeryaklaşımları olumlu yönde değilse biz de tabiifikirlerimizi değiştireceğiz. Eylemlerimiz değişecek.Merkezi yönetim var, burada değerlendirirken halkanasıl anlatırız onun programını yapıp ona göreeylemlerimizi gerçekleştireceğiz.

İşverenin verdiği parayı bir lütuf olarak görüyorlarbu doğru değil, bu bizim hakkımız. Toplumunbilinçlenmesi lazım, bilinçlendiğimiz zaman haklarımızonların sunduğu gibi değil bizim istediğimiz gibi olur.Eğer Şişecam bu noktadaysa burada çalışanarkadaşlarımızla birlikte buralara gelinmiştir. Kârediyorlar, “dünya vizyonu olma gibi hedefimiz var”diye övünüyorlar ama buralarda alınteri dökenarkadaşlarımızın haklarını görmezden geliyorlar. Eğerpasta geliyorsa, o pastadan benim arkadaşlarım dapayını almak zorundadır ve bütün işçi arkadaşlar içinde böyle olması gerekiyor, tüm haklarını almalıdırlar.

Yenişehir ve Trakya’daki fabrikalarda direnciyenmek için fabrikadan mal çıkartmaya çalıştılar, tabiibiz bunu hiçbir şekilde kabul etmedik. Oradaki işçiarkadaşlar da aileleriyle fabrika kapılarına gelerek

işverenin eylemini gerisin geri püskürtmüş olduk. Camişçisi her zaman abilerinden gördüklerini uyguluyorlar,gerçekten bilinçli üyelerimiz var. Buradan başarı ileçıkacağımıza inanıyorum.

“Emeğiyle geçinen insanlar içinbir başlangıç”

Aykut Açık: Biz başladık, diğer sendikalar dasendikalı olmayan çalışan emekçiler de devam etsinler.İlk olarak önerim bu. Türkiye’deki çalışan sınıf yani işçisınıfının ücretlerinin, alım gücünün ne kadar düştüğü,nerelerde olduğu belli. Alım gücü ortada, bırakınmemleketteki açlık sınırını ve yoksulluk sınırı da belli.Ben genel olarak söyleyeyim yaşanabilir bir ücretesahip olmalı insanlar. Sadece işçi değil sadecesendikalılar değil tüm çalışanlar, tüm emekçiler yanitüm fabrikada çalışmakta olanlar. Memur arkadaşlarda emekçi bize göre Türkiye’de ücretle yaşayan herkesyoksulluk sınırının üzerinde olmalı diye düşünüyorum,rahatça yaşayabilmeliler. Diyelim ki ülke bir yerleregidiyor, havaalanları açılıyor, gelişiyor ve büyüyoruz. Bubüyüme bizlerin cebinde de olmalı. Bizler derken yineüzerine basarak söylüyorum sadece cam işçisinin değilbütün işçilerin. Bütün ücretle geçinenlerin en düşükücreti yoksulluk sınırında olmalı.

Biz bir yola çıkarak cam işçisi hareketine başladık veistediğimiz de bu. Şu anda esasında taleplerimizgerçekleşse dahi anlattıklarımı yakalamış olmayacağızama bu büyük bir adım olacak. Ben bunu sadece camişçisi için değil Türkiye’deki özellikle sendikalı çalışan,daha sonra sendikalı olmayan, kapsam dışı olan yaniemeğiyle geçinen insanlar için bir başlangıç olarakgörüyorum. O yüzden insanların buna “cam işçisi şukadar alıyormuş” diye değil de “evet, olması gerekenbu” diye yaklaşmaları lazım. Öyle düşünüyoruz enazından.

“Her geçen gün cam işçisininalım gücünde azalma oldu”

Mustafa Kır: Yaşadığımız süreç buraya nasıl geldi?Son 15 yıldır aldığımız ücretler eriyor. Şişecam bankamantığıyla işlemeye başladığından beri biz işçiler içinher şey kötüye gitmeye başladı. Biliyorsunuz ki hiçbir

zaman gerçek enflasyonu açıklamazlar, bu durumsözleşmelere de yansıyor. Ve her geçen gün camişçisinin alım gücünde azalma oldu.

Grev süreci nasıl gider diyorsanız, o işvereninelinde olan birşey. İşveren biraz işçisine sahip çıkacak,işçisinin alım gücünü yükseltecek. İşverenin kazanmışolduğu kârlara bakarak bu kârlardan çalışanına da birşeyler vermenin artık hesabını yapması lazım. Greveçıktık, artık iki tarafın da masada bir noktayagelebilmesi gerekiyor. İşveren sözleşme süreçlerindeişçisinin refah payını vermeli diye düşünüyorum.Benim saat ücretim 11 TL, ben 28 yıldır buradaçalışıyorum, 16 yaşımda başladım, sübyanlığımı verdimburaya. Benim saat ücretim ne olmalı, kararı sizlerebırakıyorum.

“Emeğimizin karşılığını istiyoruz”

Hüseyin Çelik: Ben 8 yıldan beri bu şirketteçalışıyorum. Açlık sınırından bir türlü diğer tarafageçemiyoruz. Yani şu anda bir ev tutsan kira 500 TL, aysonunu getirmek zor. İşçilerin ücreti açlık sınırıortalamalarında. Pazar gücü pahalı, alım gücü pahalı.Bir de işverenin “işçilerimizi refah seviyesindeyaşatıyoruz” tutumu var ve bu büyük bir yalan. Bizrefah seviyesinde yaşamıyoruz. Refah seviyesi dediğinzaman yoksulluk sınırının üzerine çıkması gerekir. Şuanda gerçek enflasyonu da yansıtmıyorlar. Devletinaçıkladığı enflasyonla dışarıdaki alım gücü aynı değil.Geçinemiyoruz.

Patron bize 2 yıl önce önerdiğinden daha az birücret ödüyor. 2 yıl önceki sözleşmede biz 1 liraaldıysak şu anda bize 900 lira ücret ödeniyor. Bu nasılrefah, 2 seneden beri nasıl enflasyon bizi daha daaşağıya itmeye çalışıyor. Sözleşme süreçleri daha dasertleşerek devam edecek, her gelen iki yılda sözleşmesüreçleri daha da sertleşecek diye düşünüyorum.

Bir de şunu özellikle vurgulamak istiyorum. 2020’dedünya üçüncülüğünü hedef koymuşlar. Dünyaüçüncülüğünü hedef koyuyorsun, benim üzerimebasarak, benim emeğimi çalarak mı üçüncülüğeoynuyorsun? Biz bu şirketin bir evladıysak senin öncebeni düşünüp ondan sonra dünya üçüncülüğüneoynaman lazım. Ücretlerimizin refah seviyesineçekilmesini istiyoruz, emeğimizin karşılığını istiyoruz.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 9: Kızıl Bayrak 2014-26

- Greve çıkış nedeniniz, grev sürecindekitalepleriniz ve grev sürecine dair düşünceleriniznedir?

- Burası grevde olan Şişacam fabrikasının enbüyüğü. Burada Trakya Cam, Otocam ve Kırklareli Camolmak üzere toplam 2200 kişi çalışıyor. Greve çıkışnedenlerimizin başında yıllardır Şişecam bünyesindeçalışmamıza rağmen aldığımız ücretlerin düşük olması.Fabrikamızda ortalama saat ücretti 9.40 TL’dir. Buradasaat ücreti 10 TL olan sayılı işçi vardır. Bu alınan 10TL’lik saat ücreti brüt ücrettir aynı zamanda. Bizlerinen başta saat ücrettimize yapılmasını istediğimiz zam2.5 idi, işveren ise kapıyı 0.69’dan açtı. Şu anda biztalebimizi 1.85’e çektik, patron ise sadece 0.93’e çıktıve süreç burada tamamen tıkandı.

Bizler bunun dışında işe ilk girişte giren işçilerinasgari ücretten %30 daha fazla bir ücret almasını, aynızamanda zamlarda uygulanan eflasyon düzeyine ekolarak bir de refah payı istedik. Bunda işveren teklifbile vermedi. Yanı sıra kabul edilmeyen bir de 32.-53.maddelerimiz var. 32’ci maddede biz, bizlerrahatsızlandığımızda ve hastalandığımızdagelmediğimiz günler -raporlu olduğumuz günler-ikramiyelerden kesilmek isteniyor. Bunu istemiyoruz.Patron bunda diretiyor. Bir de 53’cü madde var. Bundada herhangi bir fabrikamızda yaşanan iş

daralmalarında ve bölüm kapatmalarında yaşanılanişten atmalarda çıkarılan işçi arkadaşlarımızın aynıişletmeye bağlı başka yerlerdeki fabrikalara aynı ücretüzerinden işe alınmasının sağlanmasını istiyoruz. Yanikısacası iş güvencesi istiyoruz. En son gelinen noktadasendika, işveren ve Enerji Bakanlığı ile bir görüşmeoldu. Bu görüşmeden net bir sonuç çıkmadı.Sendikanın bize söylediğine göre, bakanlık “bu işikendi aranızda uyumlu bir biçimde çözün bizikarıştırmayın” demiş. Zaten biz de onların karışmasınıistemiyoruz. Daha önce bizlerin iki grevini “milligüvenliğe” zarar verdiği gerekçesiyle yasakladılar.

İşveren bunlarda hiçbir biçimde geri adım atmıyorbiz de bu maddelerde geri adım atmayacağız.Birçoğumuzun ilk grevi, hatta %30’unun ilk sözleşmesüreci, yeni olmamıza rağmen grevimiz oldukça iyi.Bizler on yıllı aşkın süredir üzerimizdeki ölü toprağınıattık. Üretimden gelen gücümüzü kullandık ve greveçıktık. Şu anda da grevimiz oldukça iyi gidiyor.

- Grev sürecine dair ileriye dönük bir eylemplanlamanız var mı?

- Şu anda böylesi bir eylem planlamamız yok.Burada grevimizi bekleyiş biçiminde sürdürüyoruz.Tabii ilerleyen zamanda eylemlerimiz olacaktır.

- Grevinizle Şişecam işçileriyle diğer işçilerin,emekçilerin dayanışması nasıl?

- Şu anda çevremizden çok olumlu tepkiler aldık,dayanışma da bu açıdan oldukça iyi. Yaşadığımızilçelerde tanıdığımız esnaflar biz daha söylemedencamlarına “Şişecam işçisinin yanındayız!” yazılı kağıtlarastılar. Örneğin yanı başımızda olan Trakya Dökümfabrikasının işçleri bizleri takip ediyor. Onlar da yakınzamanda bir sözleşme süreci yaşayacakalar, bundandolayı grevimizle ilgileniyorlar. Düzenli olarak etraftanişçi kardeşlerimiz geliyor. Siyasi partilerden,derneklerden ziyaretler oluyor. Bizleri sadece işçikesimi değil memurlar da destekliyor.

- Son olarak Şişecam grevine ve diğer direnişleredair ne söylemek istersiniz?

- Bizler daha önce de söyledik. On yıldır üzerimizdebir ölü toprak vardı, bir tepkisizlik vardı. Biz işçilerolarak bu grevle üzerimizdeki bu ölü toprağı attık.Haklarımızı oturduğumuz yerde kazanamayacağımızıgördük ve greve çıktık. Bizlerin ve diğer direnişlerinhepsinin kazanacağından eminiz. Direnen işçiler tümhaklarını söke söke alacaktır.

Kızıl Bayrak / Trakya

“Direne direne kazanacağız!”

Cam işçilerinin greve çıktığı 20 Haziran günü,Yenişehir Anadolu Cam Fabrikası’ndan grevci işçilerve onlara desteğe gelenlerle konuştuk.

Sadi Özdemir: Hakkımızı bekliyoruz, emeğimizinkarşılığını bekliyoruz. Onlar yerken biz de yemekistiyoruz. Burası vakıf yani halkın malı sayılır. Kişisel birşahsa ait bir fabrika değil. Ekonomik olarakkazandıkları parayı halka dağıtmaları gerekiyor.Şartlarını biliyoruz. Belki bazı insanlar tarafından yanlışanlaşılıyor olabiliriz ama isteklerimiz bizim hakkımız.Bu fabrikaya emek veren biziz.

Serkan Bircan: Toplu sözleşme görüşmelerindeişveren ücret noktasında adım atmadı. Ücret makası veiyileştirmeler noktasında... Bizim çok önemligördüğümüz 2 idari maddedeki uyuşmazlıktan dolayı.Bize yatay geçiş hakkı vermediğinden dolayı,istirahatte geçen sürede ikramiye ödeneğinivermediğinden dolayı grev hakkımızı kullanıyoruz.

Beklentimiz 5800 cam işçisinin oluşturduğu toplusözleşme taslağının eksiksiz olarak kabul edilmesi.

Türkiye işçi sınıfının cam işçisinin yaktığı direnişateşine destek vermesini bekliyoruz.

Sevgi Bektaş Bircan: Çok zor, herşey çok zor.Kazanamıyoruz. Herşeye çok zam geliyor ama biz çokaz alıyoruz. Değer görmüyoruz. Eşlerimiz zorkoşullarda çalışıyor ama hiçbir şekilde karşılığınıalamıyor. Bunun için buradayız Hiçbir şekilde boyuneğmesinler istediklerini direnerek alsınlar.

“Onurlu kavgamızın mücadelesini veriyoruz!”

Yusuf Gezer: Bizim istediğimiz rakam çok yüksekbir rakam değil. İşveren çok düşük bir zam verdi. Bunuda hiçbir şekilde kabul etmemiz mümkün değil. Bizaçlıktan ölmeyiz ama grevden de dönmüyoruz.

Biz burada sadece para istemiyoruz. Onurlukavgamızın mücadelesini veriyoruz. Sadece para değil.

Hasan Yüksek: Bir de Şişecam dünyada ilk üçegirdiğini açıklıyor. Karlarını açıklıyor ama bize hiçbirşekilde hakkımızı vermiyor. Biz hakkımız için grevdeyizve hakkımızı alacağız. İşçiler olmadan işveren olmaz!

Kadir Tekin: Sermaye ne kadar para koyarsa koysunfabrikanın gerçek sahipleri bizleriz. Onların ne kadarparaları pulları varsa bizlerin de o kadar haysiyeti,onuru ve şerefimiz var. Yaşasın onurlu birlik vemücadelemiz.

Kamuoyuna şunu söylemek istiyorum. Şişecam hepşunu yapıyor: Bizim bütün maliyetlerimizi hesabakatıyor. Servis olsun, yemek olsun bütün haklarımızıkoyuyor ve bizim çok yüksek maaşlar aldığımızısöylüyor. Halbuki biz bordro mahkumuyuz. Para bizimcebimize girmeden vergi olarak alınıyor ve yüksekrakamlar yok. Şişecam’da arkadaşlarımızın aldığı enkral para bin üç yüz lira. Şişecam’ın abarttığı gibirakamlar yok. Zaten Türk-İş’in açlık ve yoksullukrakamları belli. Biz bunun altında rakamlar alıyoruz.

Erhan: Bu dövizde adı geçen Ahmet Kırman,Şişecam’ın yöneticisi. Zor koşullarda çalışıyoruz. Yüksekısıda çalışıyoruz. Hakkımızı alamıyoruz onun içinarkadaşlarımızla beraber grevdeyiz.

Hakkı Çelik: Haklarımız için greve çıktık. Bizedestek verirlerse işçiler için iyi olur. Bu hak mücadelesi,sınıf dayanışması önemli. Bugün bizim başımızda yarınonların da başına gelebilir. Türkiye genelindekisömürüye karşı olan mücadelemize destek bekliyoruz.Gün gelecek biz de onların mücadelesine destekvereceğiz. İnşallah mücadelemiz hayırlı olur.

Mustafa Hasan: İşverenle aramızdaki anlaşmazlıksonucu sendikayla beraber grev kararı aldık. Grevimizhayırlı olsun. Grev zamanında bütün işçilerin birlik veberaberlik içinde olmasını temenni ediyorum.

“Aynı yoldan gideceğiz!”

MİB temsilcisi: Biz burada cam işçilerinin haklımücadelesine destek vermek için bulunuyoruz. Camişçileri onurlu bir mücadele veriyor. Metal işçilerionların davasını kendi davası biliyor. Bunun için bugünYenişehir’de. Şişecam işçilerinin yanında olmayadevam edecek. Grevse grev! Biz de metal işçileri olarakMESS grup TİS sözleşmesine hazırlanıyoruz. Aynıyoldan gideceğiz... Kazanacağız diyoruz... Direnedirene kazanacağız!

Kızıl Bayrak / Bursa

“Sınıf dayanışması önemli!”

Page 10: Kızıl Bayrak 2014-26

İşçiler direniyor,sendika ağaları süründürüyor!

Yatağan işçileri aylardır direniyor. Buna rağmen AKPiktidarı özelleştirme çerçevesinde adımlar atmayısürdürüyor. Bir yandan da işçilerin mücadele azminikırmak için yeni manevralara girişiyor.

Yatağan’da daha önce de özelleştirme saldırılarıgündeme gelmişti. 1997 ve 2000 yıllarında,özelleştirme kararı verilen santralde işçilerinmücadelesi günlerce sürdü. Bu mücadeleninsonucunda özelleştirme saldırısı durduruldu. Sermayehükümeti geri adım atmak zorunda kaldı. Bu yılın Ocakayında da termik santralin ihalesinin yapılmasını işçilerengellemişlerdi.

AKP iktidarı 12 Haziran’da yine bir peşkeşe imzaattı. 1.091 milyon dolara, 3 yıllık kârı karşılığında varlıksatışı ile Yatağan’ı Ersan Elektrik AŞ’ye verdi. Yanındakömür ocakları ve 30 yıllık kömür rezervini de hediyeetti.

İşçiler ihalenin iptal edilmesi talebini yükselttiler.Direnişi Ankara’ya taşıdılar. AKP iktidarı işçilerin iptaltalebini duymadı. Erteleme manevrasıyla işçilerintepkisini dizginlemeye çalıştı. Kulaklarını tıkayıperteleme manevrasına sarıldı. Bu kararda Soma’dayaşanan ve 301 işçinin katledilmesine yol açancinayete yönelik kitlesel öfke de rol oynadı.

Yatağan işçileri özelleştirmeyi durdurmak içinpolisin biber gazına, TOMA’sının suyuna ve copunakarşı direndiler. Üşüdüler, uykusuz kaldılar… HepsiTürkiye’nin tüm kamu işçilerinin özelleştirmecehennemine çekilmesine engel olmak için mücadelebayrağına dört elle sarıldılar. AKP iktidarınınözelleştirme peşkeşini tanımadıklarını, yaptıklarıeylemlerle gösterdiler. Yatağan Yeniköy ve Kemerköyihalesini alan firmalara da “sakın ola biz buralarınihalesini aldık diye teslim almaya gelmeyin” dediler.

Yatağan işçileri 10 Haziran günü Türk-İş’e çıkartmayaparak, “artık elinizi taşın altına koyun” dediler. Türk-İş ağalarının silkelenip ayağa kalkmasını istediler.Bunun üzerine Türk-İş ağaları acil toplantı kararı aldılar.“Özelleştirme İdaresi önünde basın açıklaması ilealdığımız kararları açıklayacağız” dediler.

Basın açıklamasını Türk-İş ağası Ergün Atalay yaptı.Ergün Atalay şunları söyledi: “16 Haziran Pazartesigünü Tes-İş ve Maden-İş, tam gün iş bırakacak. Amaişletme ve talocular çalışmaya devam edecek. Üretimdurmayacak.” Yatağan işçisinin isteğine rağmen grevkararı çıkmadı. Çıka, çıka 17 Haziran günü Türk-İşebağlı bütün sendikaların 2 saat iş bırakması ve 81 ildeAKP il başkanlıkları önünde basın açıklamalarıyapılması kararları çıktı.

Türk-İş aldığı kararları bile birçok yerde hayatageçirmedi. Kararları uygulayan işçiler saldırılara maruzkaldı. Kolluk güçleri Muğla, Milas ve Yatağan’daki AKPil ve ilçe binaları önünde yapılan basın açıklamalarınaazgınca saldırdılar. İşçilere yönelik polis terörü başlarbaşlamaz sendika ağaları işçileri ortada bırakıp kaçtılar.Böylece işçileri bir defa daha sattılar.

Özelleştirmeler ve taşeronlaştırmalar aldı başınıgidiyor. Sendika ağalarından çıt çıkmıyor. Oysa sendikaişçi sınıfının mücadele aracıdır ve sınıf kavgasınınönünü açacak mücadele hattını oluşturmakla

sorumludur. Ölen işçi yakınlarının tekme tokatdövüldüğü, parayla susturulduğu, avukatlarınişkenceyle gözaltına alındığı sırada sendika ağaları üçmaymunu oynadılar. Tüm mesailerini Yatağan işçisininmücadele ateşini söndürmek için kullandılar.

Yatağan işçisi özelleştirme gerçekleşirse Somaişçisinin başına gelenin aynısını yaşayacağı bilinciylehareket ediyor. Yatağan işçisi direndiği haldeözelleştirme saldırısının başından itibaren sendikaağaları özelleştirme saldırılarının gizli destekçisi olarakYatağan işçilerini arkadan hançerlediler. Yatağanişçilerinin genel merkezi işgal etmesinin ardındaneylem takvimi açıklamak zorunda kalan Türk-İş, butakvimi hayata geçirirken aslında işçilerin basıncıylagöstermelik bir karar almış olduğunu teyit etti. Negrev, ne iş bırakma ne de miting özelleştirme karşıtımücadelede bir anlama kavuşabildi. Ancak Türk-İşbürokratları bu takvim sayesinde Yatağan işçilerininöfkesinden kısa süreliğine kurtuldular.

Yatağan’da da AKP iktidarının özelleştirmesaldırısını hayata geçirmek için elinde tuttuğu enönemli silahlardan biri de sendika bürokrasisidir. AKPiktidarının özelleştirme rekortmeni olması için Türk-İşağaları tüm hünerlerini sergilemişlerdir. AKP iktidarıTürk-İş gibi bir konfederasyona “görev” vererek,işçilerin özelleştirme karşıtı mücadelesini zayıflatmadaönemli avantajlar yakalamıştır. Bundan dolayıözelleştirmeleri çok da engelle karşılaşmadanyapabilmiştir.

İşçilerin militan mücadele yolunu tuttuğu vebundan dolayı sendikaları basınç altına aldıklarıörnekler olduğunda ise, sendikal bürokrasi gelişendirenişi denetimde tutmak için kolları sıvamıştır. SEKAve TEKEL’de yaşanan ihanetler son derece öğreticidir.Sendika ağaları özelleştirme saldırısı kapsamlı birsaldırı olmasına rağmen gösterilen tepkileri öncelikledizginlemeye, dizginleyemedikleri durumda ise süreci

zamana yayarak işçilerin mücadele azmini kırmayaçalışmışlardır. İşçileri mahkeme kararlarını beklemeyeçağırmış, işçileri mücadeleye hazırlamamış, sınıfdayanışmasını örmek için kıllarını bilekıpırdatmamışlardır.

Yatağan’da özelleştirmeyidurdurmak için ileri!

Yatağan’ın özelleştirilmesinden dolaysız olaraketkilenecek olanlar Yatağan işçileridir. Özelleştirmesaldırısı Yatağan işçileriyle sınırlı değildir. AKP iktidarıtüm kamu işletmelerini özelleştirme hedefidoğrultusunda hız kesmeden yoluna devametmektedir. Özelleştirmenin hedefindeki işçi veemekçiler her yere yayılan bir mücadele içinhazırlıklarını yapmalıdırlar. İşçi ve emekçilerinözelleştirme karşıtı mücadelede göstereceklerifedakârlık özelleştirmeden beslenen özelde AKPiktidarının genelde sermaye cephesinin en büyükkorkusudur.

Yatağan işçileri özelleştirme karşıtlığının damgasınıvurduğu program etrafında birleşmelidirler.Özelleştirme kıskacındaki işçi bölükleriyle birleşikmücadele sonuna kadar zorlanmalıdır. Sendikaağalarını harekete geçirecek olan da özelleştirmekarşıtı mücadelenin yükselmesidir. Daha şimdidenözelleştirme kıskacındaki Yatağan işçileri sendikaağalarının üzerindeki basıncı arttırmalı, hakları vegeleceklerine sahip çıkacaklarını kararlılıkla ortayakoymalıdırlar.

Tepeden tırnağa örgütlü olan sermayeninözelleştirme cephesine karşı, emeğin toplumsalkesimleri işçi sınıfının önderliğinde özelleştirme karşıtıdevrimci politik mücadeleyi yükseltmeli, mücadeleyitaban örgütlenmelerine dayandırmak için enerjik birçalışma yürütmelidirler.

Page 11: Kızıl Bayrak 2014-26

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) 24 Haziran’daaçıkladığı Türkiye’nin En Büyük 500 Sanayi Kuruluşulistesinde Soma Madencilik’in yükselişi dikkat çekti.Yüzlerce işçinin cesedini kendine basamak yapanSoma Madencilik listede 34 basamak birdenyükseldi. Soma Madencilik’in 2013 yılındaki cirosu338 milyon 048 bin 668 lira oldu.

Soma Katliamı’nın yaşandığı Eynez bölgesindekimadeni aldıktan sonra kazancını arttıran, AKP’den‘en güvenli maden’ övgüsünü alan Soma A.Ş.’ninsahibi Alp Gürkan bu yükselişin sırrını ‘özel sektör’olarak açıklamıştı. Ocaklarda en basit güvenlikönlemleri masraf görülerek alınmazken katliamınardından Can Gürkan, “asıl biz kaybettik,sermayemizi yatırmıştık” demişti.

İSO’nun açıkladığı sonuçlar, yüzlerce işçininhayatına mal olan sermayenin daha da büyüdüğünügöstermektedir. Elbette bu kazancın tek nedenimaden işçilerinin alınteridir.

2012 yılında Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ),Soma A.Ş. ile imzaladığı anlaşma sonrasındadevletin aldığı kömürün fiyatı yüzde 17 arttı, üretimise 1 milyon 513 bin tondan 2.6 milyon tona çıktı.Soma A.Ş.’nin 2012’deki fiili üretimi ise 3 milyon 800bin tonu buldu. Artan bu kömür miktarı elbetteocaklardan boşa çıkarılmamıştı. İşçileri güvencesizocaklarda, düşük ücretlerde çalıştıran Soma A.Ş.,işçileri zorla AKP mitinglerine götürmesininmükâfatını da alacaktı. Çıkarılan kömürün tamamıdevlet tarafından o dönem satın alındı. Yani 1.2milyon tonluk bir üretim fazlası gerçekleşti. 2013 ve2014 yılındaki üretim miktarı ise 2.5 milyon tonunaltına hiç inmedi.

İşte Soma A.Ş., 2013 yılındaki bu sıçramanınödülünü de İSO 500 listesindeki sıçramayla almışoldu. 295. sıradan 261. sıraya çıkarak 34 basamakbirden yükseldi. Ayrıca 4806 çalışanla da istihdamdaen iyi 23’üncü şirket olarak listeye girdi.

Bu tablo işçi katillerinin yükselmek için attıklarıher adımın altındaki işçi cesetlerini göstermektedir.Soma Madencilik, yüzlerce işçinin cesedini basamakyaparak yükselmiştir.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) en büyük 500 sanayikuruluşu listesini açıkladı. Dikkat çekici biçimde iseen büyük ilk 10’un 7’si, ilk 100’ün 40’ı metal veotomotiv işkolunda.

İlk on arasında bulunan Ford, Oyak Renault,Arçelik, TOFAŞ, İsdemir, Erdemir, İçdaş gibişirketlerin bu “büyüklükleri”nin gerisinde ise metalişçisinin yoğun sömürüsü bulunuyor. Ücretleringenel olarak asgari ücretin biraz üzerinde olduğu bufabrikalarda, işçiler oldukça ağır bir iş yükününaltında çalışıyor.

Geçen yıla göre sermayelerinin de büyüdüğügörülen şirketlerin ilk 10’u şöyle sıralandı:

En büyük 500 listesi

İşçilerin cesetlerinebasarak yükseldi

Torba yasa kapsamındaki taşeron çalışmaya dairdüzenlemeler netleşiyor. Buna göre 3 yıllık taşeronsözleşmesi sadece kamu kurumlarında geçerli olacak.Taşeron köleliğinin en geniş uygulama alanı olan özelsektördeyse aynı yıllık düzenleme devam ettirilerekkıdem tazminatından senelik izne gasp edilen haklariçin bir düzenleme yapılmayacak.

Kamu kurumlarındaki taşeron patronlarına 3 yıllıksözleşme şartı getirilirken oluşacak ‘zararlar’ ise devletbütçesinden karşılanacak. Taslağa göre ücretli izninparası, devlet tarafından taşeron şirketlere ya nakdenödenecek ya da ihale bedeline yansıtılacak.

Kıdem tazminatı da bu kapsamda direkt işçilerinhesabına yatırılacak. Sermaye devleti kıdem tazminatıve senelik izin ücreti için bütçeden 3 yılda 5,2 milyarlira ödeyecek.

Patronların kârı azalmasın diye, işçi ve

emekçilerden toplanan vergilerle oluşturulanbütçeden kaynak aktarılacak.

“Taşerona kadro” yalanından taşeronugenişletme yasasına

Sermaye hükümeti AKP’nin kamuda taşerondaçalışanlara kadro açılacağını vaat ettiği ilk yasahazırlıklarından bugüne, vaadin içinin ne kadar boşolduğu açığa çıkarken, sömürü ve köleliğigüçlendirmek için daha katmerli taşeron çalışmayasası hazırlanıyor.

Göstermelik düzenlemelerle kısmi hakları verenAKP onu da işçilerin sırtındaki asalak taşeronpatronlarından değil yine işçi ve emekçilerinvergilerinden ödüyor.

Torbadaki taşeron yasasıylapatronlara müjde!

22 Mayıs 2014 tarihinde Soma’dan Ankara’yagiderek Erdoğan, bakanlar ve meclisteki diğer siyasipartilerle görüşmeler yapan 9 kişilik madenci heyeti,Soma için kendilerine verilen sözlerin yerinegetirilmediğini dile getirdiler.

Açıklama metnine imza atan madenciler, AKPGenel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz’unbaşkanlığında Soma’ya gelen heyetin madencileresöz verdiğini, oturma eylemine bu nedenle sonverildiğini, ancak sözlerin tutulmadığını ifade ettiler.

Hazırladıkları deklarasyonda kendilerine verilensözleri hatırlatan ve tutulmasını isteyen madenciler,kendilerine verilen sözleri şöyle sıraladılar:

1-) Devlet tarafından denetimi yapılana ve teftişraporları tamamlanıncaya kadar kimse madenlereinmeye zorlanmayacak. Gerekirse “önce biz gelipineceğiz, ondan sonra siz ineceksiniz” denildi.

2-) Kimseye bu süre içinde çıkış verilmeyecek.

3-) Maaşlar tam şekilde, eksiksiz ödenecek.Şartlar düzelene kadar gerekirse 7-8 ay devletmaaşları ödeyecek.

4-) Maaşlar en az 2000 TL olacak.5-) 6 maaş ikramiye verilecek.7-) Haftalık çalışma saati 36 saati aşmayacak.8-) Emeklilik yaşı 55’ten 49’a düşürülecek.9-) Ölen madenciler sivil şehit statüsünde

sayılacak.10-) 1400 TL-1500 TL arasında ölüm aylığı

bağlanacak.11-) Ölen madencilerin yakınlarına TOKİ’den ev

verilecek.12-) Ölen madencilerin yakınlarından bir kişiye

istihdam sağlanacak.13-) Resmi tatiller ve senelik izinler yeraltı

sigortası olarak yatırılacak.14-) Taşeron sistemi kaldırılacak.

Madenciler “verilen sözler tutulsun” diyor

1. Tüpraş 39.7 milyar TL2. Ford Otomotiv 9.7 milyar TL3. Elektrik Üretim A.Ş9.2 milyar TL4. Oyak Renault 8.6 milyar TL5. Arçelik 7.7 milyar TL

6. Tofaş 5.8 milyar TL7. İÇDAŞ Çelik 5.6 milyar TL8. Ereğli Demir Çelik 5.2milyar TL9. İskenderun Demir Çelik5.1 milyar TL10. Aygaz 5 milyar TL

Page 12: Kızıl Bayrak 2014-26

KüçükçekmeceKüçükçekmece’de sınıf devrimcileri farklı

gündemler üzerinden çalışmalarını sürdürüyorlar.

Resim atölyesi

Okulların kapanmasının ardından 21 HaziranCumartesi günü İşçilerin Birliği Derneği’nde çocuklarlaresim atölyesi gerçekleştirildi. Öğlen saatlerinde farklıyaş gruplarından ilk ve ortaokul çocuklarının birarayagelmesiyle başlayan atölye öncesinde satrançoynanarak ve ailelerle sohbet edilerek zaman geçirildi.

Saat 15.00’te başlayan atölye kapsamında SamedBehrengi’nin “Küçük Kara Balık” isimli çocuk romanıresimli gösterim ile birlikte dinlendi. Çocuklarınyaptıkları öneri ile birlikte hikaye dinlenirken resimatölyesi başlatıldı. Çocuklar bir yandan hikayeyidinlerken bir yandan da resimler çizdiler. Resimlerinçizilmesinin ardından hikaye ve resimler üzerinesohbet edildi. Ardından da atölye kapsamında çizilenresimlerin sergisi yapıldı.

Kızıl Bayrak’ın 20. yılı semineri

22 Haziran Pazar günü, Kızıl Bayrak’ın 20. yılıvesilesi ile seminer gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak çalışanlarının katılımı ile gerçekleşenseminer canlı bir atmosferde geçti. Bolşevikler’indevrimci basını kullanmaları üzerine anlatım ilebaşlayan seminer Kızıl Bayrak’ın tarihi ve misyonununanlatıldığı sunum ile devam etti. Sunumda KızılBayrak’ın kararlılığını, tutarlılığını belirleyen temelinonun dayandığı dünya görüşü ve devrimci sınıf partisiprogramı olduğu vurgulandı.

Sunumların ardından seminer soru-cevap vekatkılarla devam etti. Tartışmalarda gazetenin yanındagünlük internet sitesi ve sosyal medyanın kullanımıüzerine de konuşuldu.

20. yıl seminerinin ardından gerçekleştirilentoplantı ile de 6 Temmuz’da gerçekleşecek Greif paneliüzerine tartışma ve planlamalar gerçekleştirildi.

İşçi toplantısı ve 2 Temmuz anması çağrısı

Sınıf devrimcileri 27 Haziran’da gerçekleştirecekleriişçi toplantısı ve 2 Temmuz anmalarına çağrı yapanozalitler ve Greif paneline çağrı yapan afişler ile işçi veemekçilere etkinliklerin duyurusunu yaptı.

Ozalit ve afişler Yenibosna Zafer Mahallesi, İkitelliTatlıses Köprüsü, Masko, Esot sanayi siteleri veMahmutbey fabrikalar bölgesinde yaygın olarakyapıldı.

BursaMetal İşçileri Birliği Bursa’da işçileri, emekçileri ve

gençleri grevci cam işçileriyle dayanışmayıyükseltmeye çağırdı.

Heykel’de açılan imza standında cam işçileriningrev fotoğraflarının yer aldığı ozalitler çevreye asıldı.Kristal-İş üyesi cam işçilerinin greve çıkmanedenlerinin anlatıldığı konuşmalar eşliğinde bildiridağıtımı gerçekleştirildi. Cama can veren Şişecamişçileriyle dayanışma çağrısı yükseltildi.

Kısa sürede yüzlerce bildiri dağıtılırken, Şişecamyönetiminin grevci işçilerin taleplerini kabul etmesiiçin açılan imza standına da ilgi yoğundu.

AvcılarAvcılar bölgesindeki devrimci sınıf faaliyeti çok

yönlü bir şekilde devam ediyor. 2 Temmuz anmayürüyüşleri ve etkinlikleri için program oluşturanBDSP’li sınıf devrimcileri Tokat Mahallesi ve

Firuzköy’de yaygın bir afiş çalışması ve bildiri dağıtımıyaptılar. 2 Temmuz yürüyüşlerinin yer ve saatlerininyazılı olduğu ozalitleri bölgeye yapan BDSP’liler EkimGençliği II. Yaz Kampı hazırlıkları ve duyuru çalışmalarıkapsamında kamp afişlerini de kullandılar.

Greif işçilerinin 6 Temmuz Pazar günü KozyatağıKültür Merkezi’nde düzenleyecekleri etkinliğin duyuruçalışmalarına da hız veren sınıf devrimcileri afişçalışması boyunca çeşitli noktalarda Greif işçileriylekarşılaşarak sohbetler gerçekleştirdiler.

BDSP’liler ayrıca, Kızıl Bayrak gazetesinin 20. yılınıselamlayan afişleri de diğer afişlerle birlikte bölgedeyayın biçimde kullandılar. Aynı afişler Avcılar merkezdede çeşitli geçiş güzergahlarına yapıldı.

Tokat Mahallesi’ndeki afiş faaliyetinin ardındanbölgede sokak sokak bildiri dağıtımları yapan sınıfdevrimcileri işçi ve emekçileri 2 Temmuz anmaetkinliklerine katılmaya çağırdılar. Devrimci sınıffaaliyeti Avcılar Metrobüs Durağı’nda 2 Temmuzbildirilerinin dağıtımı ve Kızıl Bayrak gazetesininsatışıyla devam etti.

7-13 Temmuz tarihlerinde İzmir Seferihisar’dadüzenlenecek olan Ekim Gençliği II. Yaz Kampı’nınhazırlıkları ve çağrısı Avcılar’da sürdürüldü.

Kampın tanıtımı amacıyla 21 Haziran günü, AvcılarMarmara Caddesi üzerinde açılan standda kampakatılım çağrısı yapıldı. Kamp davetiyelerinin yanı sıraafişlerin de asıldığı standda Liselilerin Sesi, EkimGençliği ve Kızıl Bayrak’ın satışının yapıldığı faaliyetsırasında, 2 Temmuz Sivas Katliamı anma eylem veetkinliklerine çağrı yapan bildirilerin dağıtımı dagerçekleştirildi.

KartalSınıf devrimcileri Sivas Katliamı’nın 21.

yıldönümünde Kartallı Kazım Meydanı’nda yapacağıanma etkinliğine çağrı için ozalit çalışması yaptı.

Etkinlik için iletişim ve program bilgilerinin yeraldığı ozalitler Kartal’da emekçilerin yoğun olarakkullandığı çeşitli güzergahlara yapıldı. Çevreden destekveren insalarla ise kısa sohbetler edilerek anmaetkinliğine çağrı yapıldı.

Yine aynı gün içinde Bankalar Caddesi’nde KızılBayrak gazetesinin dağıtımını gerçekleştirdiler. Satışesnasında ajitasyon konnuşmaları ile gündemlerüzerinden sermaye düzeni teşhir edilerek 20 yıldırişçilerin, emekçilerin sesi olan Kızıl Bayrak gazetesinisahiplenme çağrısı yapıldı.

“Pir Sultan’dan Madımak’a, Madımak’tanSoma’ya... Katleden devlettir!” şiarı ilegerçekleştirilecek anmanın toplantısında, 6Temmuz’da gerçekleşecek olan Greif işçilerininseminerine ilişkin planlamaların yapıldığı tartışmalargerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece-Bursa-Avcılar-Kartal

Sincan İşçi Birliği, bir süredir taşeronlaştırma ve işcinayetlerine karşı sürdürdüğü çalışmanın bir parçasıolarak 21 Haziran’da bir emek söyleşisi gerçekleştirdi.

Ankara Tabip Odası’ndan Dr. Ercan Yavuz’unkonuşmacı olarak katıldığı söyleşide işçi sağlığı vegüvenliği konusu güncel örnekler ve tarihsel arkaplanı ile ele alındı.

Söyleşi öncesinde başta Soma maden işçileriolmak üzere sermayenin kâr hırsı nedeni ile hayatınıkaybeden işçiler için saygı duruşu gerçekleştirildi.

Söyleşide, kapitalizm koşullarında sermayesınıfından işçi sağlığı ile tedbirleri almasınınimkansızlığı ele alınarak işçi sağlığı ve iş güvenliğitedbirlerinin gerçek anlamda alınabilmesinin tekyolunun sermaye egemenliğine son vermek olduğu

vurgulandı. Sosyalizmde de iş kazalarının olabileceği,ancak bunların gerçek anlamda birer kaza olacağı,bugün yaşananların açık birer cinayet olduğu ifadeedildi.

Bu kapsamda iş yasaları ve iş güvenliğiyasalarındaki değişimler de ele alınarak budeğişikliklerin esas olarak sermayenin ihtiyaçlarıüzerinden şekillendiği, işçi sınıfı kendi örgütlü gücüile harekete geçmediği sürece bu durumun aynışekilde devam edeceği ifade edildi.

Dr. Ercan Yavuz’un sunumunun ardından ise soruve düşüncelerle birlikte verimli bir tartışmayürütüldü. Tartışmalarda bir kez daha işçi sınıfınınörgütlü gücünü büyütmenin öneminin altı çizildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sincan’da işçi sağlığı söyleşisi

Yaygın faaliyet...Sınıf devrimcileri, devrimci sınıf faaliyetini sürdürüyor. Eylem ve etkinliklerinduyurusu yaygın olarak yapılırken, bir yandan Kızıl Bayrak’ın 20. yılıselamlanıyor, bir yandan da grevci cam işçilerine destek çağrıları yapılıyor.

Page 13: Kızıl Bayrak 2014-26

Çeşitli illerde gerçekleşen ve devam eden Greifişçilerinin deneyim dersleri çerçevesinde 22Haziran’da Gebze’de söyleşi gerçekleştirildi. Gebzeİşçilerin Birliği Derneği’nde yapılan söyleşi Greif veFeniş işçilerinin katılımıyla saat 14.00’te başladı.Etkinlik salonuna “Taşeron çalışmaya, kölelikdayatmalarına karşı Greif işçilerinin yolundan ileri!”şiarlı ozalit asıldı.

Gebze İşçilerin Birliği tarafından hazırlanan, Greifişçilerinin işgal ve direniş süreçlerini anlatansinevizyon ilgiyle izlendi. Daha sonra söyleşiye geçildi.

Söyleşi ilk olarak kısa bir açılış konuşmasıylabaşladı. Bu savaşın zorlu bir savaş olduğu, izlenecekyolu direnen Greif ve Feniş işçilerinin gösterdiğibelirtildi. Sınıf dayanışmasının önemindenbahsedilerek sendika bürokratlarının ihanetinden,patronun kirli oyunlarına karşı her cephedemücadelenin yükseltilmesi gerektiği anlatılarak,Greif’in bu noktada örnek olduğu söylendi. Greifdirenişçilerinin sendika nöbetini sonlandırmasınınhemen ardından DİSK Başkanlar Kurulu tarafındanyayımlanan açıklama anlatılarak sendikanın işçilereyabancılaşmasına dikkat çekildi. Sendikacılarınicazetçi, ihanetçi tutumlarına karşı hesap sorulması,mücadele edilmesi gerektiği söylendi. Çözümün isedaha fazla Greif daha fazla Feniş olduğu vurgulandı.

İlk olarak söz alan Greif direnişçisi öncelikleörgütlenme sürecini anlatmaya başladı. Greif işçisi, 44tane taşeronun olduğu, işçilerin birbirinegüvensizliklerinden yakınıldığı bir yerdeörgütlenmenin mümkün olduğunu söyledi. Tabanörgütlülüklerinin, komitelerin oluşturulmasının, işçidemokrasisinin yaratılmasının önemini vurguladı.Sendika bürokrasisinin ihanetini anlattı. Direnişçi işçi,konuşmasını “Direniş bitmiş olsa bile biz daha fazlaGreifler yaratmaya devam edeceğiz” sözleriylesonlandırdı.

Feniş direnişçisi de konuşmasına direniş sürecinianlatarak başladı. 2001’den bu yana devam edenücret sorunu olduğunu söyledi. Sendikabürokrasisinin ise yıllarca sustuğunu, işçileri desusturduğunu söyledi. Tazminatlar ve maaşlarödenmeyerek iş haklarının feshi üzerine fabrikayı işgalettiklerini belirtti. Direnişin 10. aya girdiğini vekazanana kadar da mücadeleye devam edeceklerinivurguladı.

Direnen işçilerin konuşmasının ardından sorucevap bölümüne geçildi. Sorularda ve cevaplardaFeniş direnişinin nasıl devam edeceği, direnişlerinişçilerde bilinç açıklığı yaratması, direnişlerinbirleştirilmesi, işgal kararının alınması, komitelerinişleyişi, işgale saldırının ardından direnişe nedenDİSK’te devam edildiği, kadın işçilerin direniştekiönemi, işgal fabrikasına yapılan saldırıyla solda ortayaçıkan zafiyet vb. konular tartışıldı.

Söyleşi mücadele kararlılığının coşkusuylasonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Gebze’de Greifdirenişi söyleşisi

Greif işçileri ve grevci cam işçileri Metal İşçileriBirliği’nin 23 Haziran’da Bursa’da düzenlediği söyleşidebuluştu.

Taşerona ve sömürüye karşı isyan bayrağı açanGreif işçileri deneyimlerini paylaşmak için Bursalıişçiler, emekçiler ve gençlerle buluştu. Metal İşçileriBirliği tarafından düzenlenen söyleşiye grevlerininüçüncü gününde olan cam işçileri de katıldı.Yenişehir’den gelen grevci cam işçileri etkinliğe grevcoşkularını ve heyecanlarını da kattılar. Söyleşi camişçilerinin de aktif katılımıyla oldukça sıcak bir havadageçti.

Söyleşi Greif direnişinden kesitlerin yer aldığısinevizyon gösterimi ile başladı.

Sinevizyonun ardından Metal İşçileri Birliği adınayapılan konuşmada Greif direnişinin işçi sınıfına bir yolsunduğu dile getirildi. Greif direnişinin on yıllar boyuişçi sınıfına giydirilen deli gömleğini yırtıp attığı, birçıkış yolu gösterdiği belirtildi. Yasalcı-icazetçi sendikalanlayışın karşısında yeni bir mücadele geleneği,kültürü ve değerler sistemi yarattığı dile getirildi.

Greif’te işçi demokrasisiArdından sözü Greif işyeri temsilcisi Orhan Purhan

aldı. İlk önce fabrikadaki çalışma koşullarındanbahsetti. 44 adet ayrı taşeronun olduğu fabrikadakölelik koşullarında çalıştıklarını dile getirdi. Gizli vedisiplinli bir çalışma ile yürüttükleri örgütlenmeçalışmasının ayrıntılarından bahseden Purhan,komiteleri nasıl işlettiklerini anlattı. Örgütlülüklerininve kararlılıklarının gücünün bu komitelerden geldiğinibelirterek, komitelerin işgal süresince işletilen işçidemokrasisinin ilk nüveleri olduğunu ifade etti.Komitelerle eğitim çalışmaları ve toplantılaryaptıklarını ve örgütlendikten sonra hangi sendikayıseçeceklerine bu komitelerle karar verdiklerini belirtti.

Öncelikle kadrolu işçiler arasında örgütlendiklerinive taşeron işçileri örgütlemek için onların güveninikazanacak bir hat izlediklerini belirtti.

Toplusözleşme sürecinde taslağı anketler yaparakişçilerle beraber oluşturduklarını belirten Purhan, “söz,yetki, karar” işçilerin ilkesine hep bağlı kaldıklarını dilegetirdi.

Toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken de fiili-meşru mücadele çizgisinde hareket ettiklerini ifadeeden Purhan, işgal sürecini ve Greif’in diğerfabrikalarına yönelik çalışmalarını aktardı.

Sendikanın ilk günden itibaren direnişin karşısındayer aldığını söyleyen Purhan, çeşitli aşamalarıyla DİSKTekstil ve DİSK’te karşılaştıkları tutumları dile getirdi.DİSK Tekstil’in direnişi kırmak için oynadığı oyunları

anlatan Purhan, DİSK yönetiminin ihanete kol kanatgerdiklerini sözlerine ekledi.

Purhan yeni Greifler yaratmak için çalışmalarınındevam ettiğini, direnişçi arkadaşlarıyla beraber bundakararlı olduklarını belirtti.

Purhan işgal boyunca kadın işçilerin,mücadelelerinde nasıl bir rol oynadıklarından, cesurve kararlı davrandıklarından bahsetti.

Direnişin doğu-batı, Alevi-Sunni, Türk-Kürt, kadın-erkek gibi ayrımları ortadan kaldırdığını ve emekmücadelesinin ortak bir sınıf kimliği yarattığını dilegetirdi.

Cam işçilerinin grev kararlılığıPurhan’ın ardından grevci cam işçisi Kadir Tekin

konuştu. Grevci işçilerin selamlarını getirdiğinisöyleyerek konuşmasına başlayan Tekin “mücadeledavaya inanmaktan geçer” dedi. 25 yıllık işçilikhayatının 19 yılını sendikalı olarak geçirdiğinibelirterek sendikanın işçinin önünde, arkasında,berisinde giden bir kurum olmadığını söyledi.Grevlerinin başarıya ulaşması için Yenişehir halkıyla birbütün olmaları gerektiğinden bahsetti. Cam işçisinintarihsel grevlerinden biri olan Paşabahçe grevinedeğinen Tekin, Paşabahçe işçisinin Beykoz halkıyla birbütün olabildiğini sözlerine ekledi.

Konuşmasının devamında grev kararlılığını dilegetirerek onların sermayesi ne kadar büyük olursaolsun fabrikanın asıl sahiplerinin işçiler olduğunusöyleyen Tekin, “onların sermayesi varsa bizim dehaysiyetimiz, şerefimiz, onurumuz var” dedi.

Ağır çalışma koşullarından bahseden Tekin, grevintaleplerini anlatarak kararlı olduklarını vurguladı. Türk-İş yönetiminin içinde bulunduğu durumu teşhir etti.

Konuşmaların ardından soru-cevap bölümünegeçildi. Sohbet havasında geçen konuşmalarda camişçisi grevciler ve diğer katılımcılar Purhan’a çeşitlisorular yöneltti.

Bazı öne çıkan noktalar ise şöyle oldu: Kristal-İşüyesi işçiler kendi taslaklarının Türk-İş’e bağlı diğersendikaların taslaklarının oldukça ilerisinde olduğunusöylerken, bunun diğer sendika yönetimleri tarafındanrahatsızlıkla karşılandığını belirtti.

MİB temsilcisi de toplu sözleşme sürecinde olanmetal işçilerinin de gözünün cam grevinde olduğunu,cam işçisi kazanırsa geçtiğimiz sene grev aşamasınagelen metal işçilerinin de daha direngen olacağınısöyledi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Bursa’da Greif deneyimleritartışıldı!

Page 14: Kızıl Bayrak 2014-26

“Nuh Mete Yükselavukat olamaz!”

Çağdaş Hukukçular Derneği tarafından AnkaraBarosu’na yazılan açık mektup şu şekilde:

Ankara Barosu’na açık mektup: Ankara Barosu Yönetim Kurulu Nuh Mete Yüksel’i

oy birliğiyle Ankara Barosu levhasına kabul etti!Ancak Nuh Mete Yüksel avukat olamaz!Nuh Mete Yüksel;- DGM Savcılığı sırasında Ankara Emniyet

Müdürlüğü TEM Şubesi’nde işkence yapılmasına bizzatiştirak eden,

- Avukatlara işkence yapılmasını izleyen, adliyedeavukat dövdüren,

- Kanlı polis infazlarının soruşturma bahanesiyleüstünü kapatan,

- Birtan ALTINBAŞ’ın işkenceyle öldürülmesidavasında işkenceci katillerin lehine tanıklık yapmakiçin duruşmada hazır bulunan,

- İşkencecileri cezaevine uğurlamaya giden,- Devrimcilere, sosyalistlere, sendikacılara,

öğrencilere komplolar kuran,- Sahte deliller, tutanaklar yarattığı, bizzat

emrindeki polis amirlerinin ifadesi ile ortaya çıkan,- Gazetelerden “ÇHD’li avukatlar ayağını denk alsın,

DGM karşı kampanya yürütülmesine izinvermeyeceğiz, sıra onlara da gelecek” diye tehditlersavuran, bu tehditlerden üç gün sonra 1999 yılındaHalkın Hukuk Bürosu’nu basıp sahte delillerlemeslektaşımızın tutuklanmasının önünü açankontrgerillanın yargı içerisindeki temsilcilerindenbiridir.

Bu kişiyi son olarak, Ankara 9. Ağır CezaMahkemesi’nde devam eden Silopi- GörümlüKöyü’nde 6 köylünün infazından sorumlu katil emekliTümgeneral Mete Sayar ve arkadaşlarının yargılandığıdavanın duruşmasında gördük. Cinayet faillerinedestek için ordaydı.

Kamuoyuna yansıyan ahlaki durumuna ise yorumyapmaya dahi gerek duymadığımız bir adamdır.

Bu zatın suçları sadece bunlarla sınırlı değildir,arşivlerimiz bu zatın işlediği suçlarla doludur.

Bugün ise Ankara Barosu’nun bir üyesi ve biravukat…

Ankara Barosu Yönetim Kurulu’na soruyoruz;yaşamını muhalifler ve avukatlarla mücadeleylegeçirmiş, tescilli bir avukat düşmanına ve kontrgerillatemsilcisine avukat sıfatını nasıl layık görürsünüz!

Avukatlık, sizin gözünüzde bu kadar sıradan ve‘değersiz’ bir meslek midir?

Nuh Mete Yüksel ve benzerlerini levhayakaydederken hiçbir ölçütünüz yok mudur?

Yoksa ‘gözümüzden kaçmış’ gibi hiçbir inandırıcılığıolmayan bir bahane mi uyduracaksınız?

Ama bizler, bu kararı alırken hangi ruh halindeolduğunuzu biliyoruz. Sizler onu “kendi mahallenizinçocuğu” olarak görüyor olmalısınız… Geçmişte HikmetSami Türk’ü bu mesleğe kabul ederken, hangi ruhhalindeyseniz şimdi de aynı ruh halindesiniz…

Ancak almış olduğunuz bu kararın meslek adınamesleğin onuru adına utanç verici olduğunu aslaunutmayın.

Bu kararınızdan dolayı derhal istifa ederekkendinizi ve Ankara Barosu üyelerini bu utançtankurtarmalısınız. Sizin tercihiniz, seçiminiz, avukatlıkanlayışınız buysa, bu kararınızın arkasındaduracaksanız, bunu meslek hayatımız boyuncaunutmayacağız ve unutturmayacağız. Bu ayıplaanılacaksınız.

Kararınızı asla kabul etmiyoruz.Nuh Mete Yüksel, bizi polis-Jandarma zoruyla

dövdürerek attırdığı bu adliyeye avukat olarak elinikolunu sallayarak giremeyecek, karşısında bizibulacaktır.

Halk düşmanlarını asla unutmadık, unutmayacağız,unutturmayacağız.

Mesleğimizi ve baromuzu içine düşürdüğünüz budurumu kabul etmiyoruz. Derhal istifa etmediğiniztakdirde, bundan sonra bizi temsil edecek mesleki,ahlaki ve siyasal liyakata sahip olmadığınızı buradanşimdiden ilan ediyoruz sizlerle kurumsal ilişkimiziaskıya alıyoruz.

Çağdaş Hukukçular Derneği24 Haziran 2014

Polis kör ediyor,yargı soruşturmuyor!

İstanbul Valiliği’nin polis şiddetinin en temel saldırıaraçlarından gaz bombası için yazdığı inkar yazısıyla birkişiyi kör bırakan polislere dava açılması engellendi.

Selçuk Yıldız’ın Haziran Direnişi’nde gözünükaybetmesiyle ilgili soruşturmada İstanbul Valiliği“polisin envanterinde gaz bombasını atan teçhizatbulunmadığını” iddia etti.

Geçtiğimiz yıl Sancaktepe’deki Haziran Direnişieylemleri sırasında işitme engelli Selçuk Yıldız,Sancaktepe Belediyesi’nin önünde polisin 5 metredenattığı gaz fişeğinin sol gözüne isabet etmesi sonucugörme yetisini büyük oranda kaybetmişti.

Selçuk Yıldız’ın avukatı Meltem Aykut Giray, olayyerinde gaz fişeği atan polisler hakkında soruşturmabaşlatılması için İstanbul Anadolu CumhuriyetSavcılığı’na geçen yılın Temmuz’unda başvuruyu yaptı.Savcılık da başvuru üzerine prosedürü işleterek kamugörevlilerin soruşturulması için valilikten izin istedi.

Aradan yedi ay geçtikten sonra İstanbul Valiliğiyanıtını verdi.

Valilik, Sancaktepe Emniyet Müdürlüğü ve ÖnleyiciHizmetler Şube Müdürlüğü ile yazışmalar sonucunda“gaz bombası atan teçhizatın envanterdebulunmadığını, dolayısıyla iddiaya konu olanpersonelin tespitinin yapılamadığını” savundu.

MOBESE kayıtları yine yok

Valilik benzer polis şiddeti soruşturmalarındaolduğu gibi “MOBESE görüntülerine ulaşılamadığını”,“Yıldız’ın şikâyetinin soyut iddialara dayandığını”,“iddiaların ciddi bulgu ve belgelere dayanmadığını”iddia ederek polisler hakkında soruşturmanınaçılmasına izin vermedi.

Cumhuriyet Başsavcılığı da yetkili merci tarafındansoruşturmaya izin verilmediği gerekçesiyle kovuşturmayapılmasına yer olmadığını açıklayarak dosyayı kapattı.

Dava sürecine dosya Anayasa Mahkemesi’netaşınarak devam edilecek.

12 Eylül darbecilerininmüebbeti 8 yıl!

12 Eylül darbesinin yargılanması adı altındakigöstermelik dava sürecinin ardından yansıyanlar,aslında faillerin korunduğunu bir kez daha gösteriyor.Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya’nın yargılandığı 12Eylül davasının kararına ilişkin işletilecek hukukkuralları yansıdıkça ‘cezaları’ düşüyor. 12 Eylüldarbesini yargılama adıyla başlayan süreçte sadece ikikomutan sanık yapılmış, işkence ve katliamlara ilişkinyargılamalar gözardı edilmişti.

Sanıklar mahkeme salonuna getirilmeden sürenduruşmaların sonunda, Evren ve Şahinkaya’ya iyi halindirimiyle müebbet hapis cezası verildi.

’91 yılında Turgut Özal tarafından çıkarılan afkapsamına alınacak dosyayla iki sanığın hapis süresi enfazla 8 yıl olacak. Ağırlaştırılmış müebbettenmüebbete çevrilen ceza böylece en fazla 8 yıllasınırlanacak.

Page 15: Kızıl Bayrak 2014-26

Dün Sivas’ta yakanlar, bugün Irak ve Suriye’de kan döküyorlar!

2 Temmuz Sivas Katliamı’nı, Alevi emekçileri bir kezdaha Kerbela’dan bu yana acıyla yoğrulmuş birikmişbir öfkeyle karşılamaktadırlar. AKP’nin Aleviler’insorunlarını çözme yalanıyla başlattığı “açılım”girişiminin üzerinden 5 yıl geçmişken, hali hazırdayaşanan Aleviler’e dönük baskının ve ayrımcılığınfazlasıyla artmış olmasıdır.

Aleviler ezelden beri düşman!

Türkiye’de Alevi emekçilerinin, başından berirejimin hedefinde olduğunu gösteren fazlasıylayaşanmışlık bulunmaktadır. Kanlı bir tarihin izlerisürüldüğünde, bu topraklarda yol yüzlerce yıl öncesineçıkmaktadır. Zira ecdatlarıyla övünmeyi pek seven bugericiler Kuyucu Murat Paşalar’ın torunudurlar.

Sosyal ve mezhepsel ezilmişlik, Alevileri başındanberi bu topraklarda kurulu düzenin dışına itmiştir. Kürtulusunu ve diğer azınlıkları ‘tek ulus, tek devlet, tekbayrak, tek dil’ anlayışıyla asimile etmeye çalışansermaye devleti, tekçi anlayışını Alevilere karşı dagöstermiştir. Tüm toplumu tek bir mezhebin, Sünni-Hanefi inancın etrafında zorla biraraya getirmeyeçalışan rejim, Alevileri ‘sapkın bir mezhep’ olarakdamgalamıştır. Yaşam biçimi ve sosyal konumlarıitibariyle kurulu düzene sığmayan Aleviler ise sıklıklabaşkaldırıyı seçmişlerdir. İnkarın fayda etmediğiböylesi durumlarda, tıpkı Kürtlere ve diğer azınlıkuluslara yapıldığı gibi imhaya tabi tutulmuşlardır.

Tüm bu yaşanmışlıklar Alevi emekçilerini toplumsalmücadelenin doğrudan bir parçası yapmıştır. HaziranDirenişi’nde katledilenlerin Alevi kökenli olmalarıtesadüf olmadığı gibi sosyalbir gerçeklik, olağan birsonuçtur.

Devlet düşkün Aleviistiyor

Aleviler’i tek bir mezhebezorla dahil edemeyeceğinianlayanlar, AKP’nin yaptığıgibi kimi zaman Aleviler’eyalandan göz kırpmışlardır.Sistem, Dersim Katliamı’nınsorumlusu CHP yoluylaAleviler’i düzen içindetutmaya çalışılırken, AKP dekoşullar onu buna zorladığıiçin Alevi çalıştaylarıdüzenleme yoluna gitmiştir.Ancak varolan gerçek olduğuyerde değişmeden kalmıştır.CHP Aleviler için modern birHızır Paşa iken, AKP deAleviler’i kılıçtan geçirenYavuz Sultan Selim’denbaşkası değildir.

Sonuç olarak kurulu düzen için en iyi Alevi,Aleviler’in düşkün ilan ettiği İzzettin Doğan gibileridir.

Alevi inancı için kutsal bir yeri olan cemevleriniibadethane olarak kabul etmeyen AKP’nin Alevileresunduğu çözüm cami-cemevi projesidir. Devlet Alevisiolmayanların tümü ise Erdoğan’ın sıklıkla söylediği gibi“Ali’siz Alevidir.”

“Eğer Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse, ben dört dörtlükbir Aleviyim. Çünkü Hz. Ali efendimizi çok seviyorum.Ben onu nasıl sevmem. O nasıl yaşıyorsa, ben de onungibi yaşamaya gayret ediyorum” diyen Erdoğan,çevreciliği, demokratlığı kimseye bırakmadığı gibi

Aleviciliği de kimseyebırakmamaktadır.

Alevilere hoşgörü sınırı tabutun genişliği kadardır

Alevi emekçilerine olandüşmanlığın bir diğer nedeni de butoplumsal katmanın içindebarındırdığı devrimci dinamiklerdir.Bu ülkede safını devrimmücadelesinden yana belirlemiş,kurulu düzeni yıkma mücadelesinegirişmiş Alevi kökenli devrimciler,rejimin görmezden gelemeyeceği birolgudur. Erdoğan’ın sıklıklaAleviler’in devrimci örgütlertarafından kullanıldığını yinelemesibunun sonucudur.

Hazmedilemeyen bu gerçeksermaye devletini sürekliöfkelendirmiştir ve sadece Erdoğan’ave AKP’ye mahsus bir nefret değildir.Devrim mücadelesinde düşendevrimcilerin cenazelerinincemevlerinden kaldırılıyor olması

rejimin her zaman gündeminde olmuştur. Bu vesileyleAleviler sürekli tehdit edilmişler, devlet terörü

uygulanarak devrimcilerden yalıtılmaya çalışılmışlardır. Sistemin kendi çizdiği sınırlara, kendi kalıplarına

sığdıramadığı durumlarda Aleviler için belirlediği tekölçü bir tabut genişliğidir. Haziran günlerinden bu yanacamiye ayakkabıyla girdiler yalanını dilindendüşürmeyen Erdoğan’ın, A’dan Z’ye terör estirmegörevi verdiği polislerin Okmeydanı’nda cemevinekurşunla girmesinin başkaca bir nedeni yoktur.

Gericilerin zulüm ortaklığına karşı2 Temmuz’a!

Alevilere yönelik baskı oldukça kapsamlıdır.Devletin tüm birimlerinde, kamu kuruluşlarındayapılan fişlemeler en çok da Aleviler’i vurmakta, imamhatiplere dönüştürülen okullar ve gerici eğitim sistemiyoluyla Aleviler de hedeflenmektedir. Ancak bu yılki 2Temmuz, sadece bu topraklarda yaşananlardankaynaklı değil, yanı başımızda Irak ve bilhassaSuriye’de yaşananlardan kaynaklı da Aleviler’induyarlılığını arttırmaktadır.

AKP’nin her türlü desteği verdiği canilerinhedefinde olan mezhep bellidir. Gericilerin içerde vedışarda ortaklaştığı düşmanlardan biride Aleviler’dir.Tüm bunlar bu sene gerçekleşecek 2 Temmuzanmalarını önemli hale getirmektedir. Fakat buyükümlülük sadece Aleviler’in değil, her mezhep vemilliyetten işçi ve emekçilerin omuzlarındadır. SivasKatliamı’nı unutturmamak, Suriye ve Irak’tagerçekleşen benzeri katliamlara, emperyalistlere,işbirlikçilerine ve onların bölgesel politikalarına dakarşı durmayı gerektirmektedir.

2 Temmuz Katliamı’nı anma eylemlerinde, gericilerve sermaye devletinden içerde yaptıklarının yanı sıra,Ortadoğu’da birlikte sorumlusu oldukları vahşetin dehesabı sorulmalıdır. Çünkü dün Sivas’ta yakanlar,bugün Irak ve Suriye’de yine birlikte kandökmektedirler.

Sosyal ve mezhepselezilmişlik, Aleviler’i başındanberi bu topraklarda kuruludüzenin dışına itmiştir. Kürtulusunu ve diğer azınlıkları‘tek ulus, tek devlet, tekbayrak, tek dil’ anlayışıylaasimile etmeye çalışansermaye devleti, tekçianlayışını Alevilere karşı dagöstermiştir. Tüm toplumutek bir mezhebin, Sünni-Hanefi inancın etrafında zorlabiraraya getirmeye çalışanrejim, Alevileri ‘sapkın birmezhep’ olarakdamgalamıştır.

Page 16: Kızıl Bayrak 2014-26

1. emperyalist paylaşım savaşı 1917 yılında tümvahşetiyle sürmekteydi. Dönemin II. Enternasyonal’ebağlı sosyal demokrat işçi partilerinin utanç verici birduruma düşerek kendi burjuvazilerinin saflarında yeralması, işçi hareketinin ayrışmasını hızlandırmış,devrimci bir işçi hareketinin gelişmesinin yolunu daaçmıştı. Bu gelişmenin örgütsel ayrışmayı dahızlandırması kaçınılmazdı.

1880’li yılların başında Johann Philipp Becker’eyazdığı bir mektupta Engels, “kanımca eski parti bütüngeçmiş organizasyonlarıyla bitmiş gözüküyor”saptamasını yapar. 10 Aralık 1879’da August Bebel’eyazdığı mektupta ise, partinin geleceğiyle ilgilikaygılarını çok açık sözlerle ifade eder. HalihazırdakiAlman Sosyal Demokrat Partisi’nin bir Avrupa savaşıgöreceğine inanmadığını belirten Engels, “böyle birsavaş, bizim için en büyük talihsizlik olacak” der vebunun hareketi yirmi yıl geriye atabileceğinin altınıçizer. Buna bağlı olarak ilginç bir noktaya da işaret eder:“Bunun sonunda doğacak olan yeni parti bütün Avrupaülkelerinde, her yerde, hareketin önünde engeloluşturan bir yığın tereddüt ve dar kafalılıktansıyrılarak, kurtularak çıkacaktır…”

Nitekim II. Enternasyonal’in çöküşünden sonrakurulan genç komünist partilerin sosyal şovenizmdenarınmış, enternasyonalizmi temel alan, proletaryadevrimi stratejisini benimseyen nitelikte olmaları,Engels’in ‘kahince’ sözlerini doğrulayacaktır.

Ekim Devrimi: İnsanlık tarihindeyeni bir başlangıç

Emperyalist savaşın işçi sınıfı ve emekçiler baştaolmak üzere toplumsal sınıfların geniş katmanlarıüzerinde yarattığı moral yıkım ve felaketler gidereköfkeye dönüştü ve barış talebi kitlesel eylemlerle ifadeedilmeye başlandı.

“Savaş öylesine bir buhran yarattı, halkın maddi vemoral gücünü öylesine gerdi, mevcut sosyal düzeneöylesine ağır darbeler indirdi ki, insanlık şu seçimkarşısında bulunuyor: Mahvolmak ya da daha üstün birüretim biçimine, mümkün olduğu ölçüde hızlı ve köklübiçimde geçebilmek için geleceğini en devrimci sınıfaemanet etmek.“ (Lenin: Yaklaşan felaket ve önlemeninyolları, Eserler Cilt 25. syf. 375)

Rusya’da 1917’de gerçekleşen Şubat Devrimi’nin deetkisiyle, enternasyonal işçi hareketi güçlendi. Ancaksavaş karşıtı kitlesel eylemler, emperyalist savaşınbütün vahşetiyle sürmesini durduramıyordu. SadeceRusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi RSDİP (Bolşevik)savaşa ve kapitalist köleliğe karşı, barış, özgürlük,ekmek ve toprak talebini yükseltti. Devrimciprogramıyla mücadeleye yol gösteren Bolşevikler, işçi

sınıfı önderliğinde, emekçi köylü kitleleriyle ittifakyaparak, Şubat’ta başlayan burjuva-demokratik sürecisosyalist devrimin zaferiyle taçlandırdılar. 7 Kasım1917’de Kerenski başkanlığındaki geçici hükümeti yıkanBolşevikler, sosyalist devrimi gerçekleştirerek devrimciiktidarı, proletarya diktatörlüğünü kuruyordu.

Rusya’da işçi sınıfı önderliğinde devrimin zaferkazanması iki temel koşul tarafından belirleniyordu:

Birincisi; Rusya emperyalist sistemin en zayıfhalkasını, bütün çelişkilerin yoğunlaştığı düğümnoktasını oluşturmaktaydı. Kendine özgü ekonomiksömürü biçimlerinin eklemlenişi, işçi sınıfını sömürenhakim kapitalist üretim ilişkilerinin yanı sıra, köylükitlelerini sömüren büyük toprak sahiplerinin Ortaçağfeodal üretim ilişkileri… Öte yandan onlarca ulus veazınlıklara mensup halklar için bir hapishane olanRusya, aynı zamanda politik üst yapıdaki despotizm veÇar ailesinin egemenliği… Tüm bunlar sınıf çelişkilerinien üst boyutta yansıtıyordu. Tarihsel olarak ortayaçıkmış, emperyalist savaşla birlikte derinleşen bu farklıiçerik ve boyuttaki çatışmalar, Rusya’yı kaçınılmazolarak devrimci bir çözüme yöneltiyordu. Sınıfçelişkilerindeki bu objektif gelişme, gerçek bir devrimcidurumu ortaya çıkarmıştı.

İkinci olarak; sadece Rusya’da devrimci sınıfmücadelesinin ateşinde, 1905 ve 1917 Şubatdevrimlerinde sınanmış, marksist-leninist teoriyledonanmış işçi sınıfının devrimci bir partisi vardı.Bolşevikler proletaryanın, yoksul köylü kitlelerinin,ezilen ulus ve azınlıkların politik hareketleriniemperyalist savaşa karşı birleşik/devrimci sosyalist birakıma dönüştürerek iktidara el koyabildi. Ekim DevrimiRusya’da kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerininegemenliğine son vererek, kapitalist/emperyalistsisteme en ağır darbeyi vurdu. Bu aynı zamandainsanlık tarihinde yeni bir dönemin başlangıcıydı.

Devrimlerin tarihinde yeni nitelik

Burjuva devrim tarih yazımı, Ekim Devrimi’nininsanlık tarihinde, geçmiş burjuva devrimleriylekıyaslandığında, yeni olan niteliğini görmezliktengelerek “Rusya’ya özgün bir fenomen” olarakdeğerlendirirler. Sadece yarattığı toplumsal-siyasalsarsıntını boyutunda değil, Ekim Devrimi, farklı temelözelliklere sahip yeni bir niteliksel sıçramaya da işareteder. Bu niteliksel ayrıma vurgu yapmamak, yenidevrimler çağı sorununda sadece burjuva önyargılarıgüçlendirir. Özetle ayrım noktalarına bakıldığında:

Birincisi; burjuva devrimleri feodal siyasal-toplumsal egemenliğe karşı “Özgürlük, eşitlik vekardeşlik!” sloganıyla ilerici konumda olan burjuvasınıfı iktidara taşıyor, fakat büyük emekçi kitlelerüzerinde sömürü ve baskı sistemi kat kat artarakpekişiyor. Ekim Devrimi ile birlikte ilk kez bir sömürücüsınıf yerine diğer bir sömürücü sınıf değil, tersinesömürücü sınıf ve onun iktidarını tasfiye ederekuzlaşmaz sınıf çelişkileri tarafından biçimlenmiş insanlıktarihine yeni bir kurtuluş perspektifi, sınıfsız,sömürüsüz, sosyalist topluma geçiş sürecinibaşlatmıştır.

İkincisi; geçmiş bütün burjuva devrimleri ayrıcalıklıbir azınlığı iktidara taşır ve devrimin esas itici gücü olanbüyük halk kitlesi ise, elde edilen kazanımlardanyoksun bırakılırdı. Ekim Devrimi yeni bir devlet tipi -proletarya diktatörlüğü- yaratarak, başta işçi sınıfıolmak üzere bütün ezilen, sömürülen kitleleri, yazgısınıeline alan esas güç konumuna yükseltti. Sovyet iktidarorganları emekçilerin doğrudan devlet yönetiminekatılımını sağlayarak, insanlık tarihinde devrimcidemokrasi bağlamında o güne kadar yaşanmayan birdönüşümü başlattı.

İki devrim,

Page 17: Kızıl Bayrak 2014-26

Üçüncüsü; burjuva devrimleri diğer ezilen ulus vehalklara kurtuluş yolunu göstermek bir yana,burjuvazinin aşırı kâr hırsı, ilkel sermaye birikimininbütün yöntem ve araçlarını acımasız bir şekildeuygulamıştır. Özellikle Avrupa dışında kalan halklarköleleştirilerek katmerli bir sömürü sisteminincenderesine çekilmiştir. Buna karşın Ekim Devrimi,iktidarı elinde tutan yeni toplumsal güçle -işçi sınıfı-halkların, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinibirleştirerek, ezilen ve sömürgeleştirilmiş bu halklarakölelikten kurtuluşun yolunu göstermiştir. EkimDevrimi’nin açtığı yol, emperyalist sömürgeciliğe karşıhalkların ulusal kurtuluş mücadelesi çağını başlamıştır.

Dördüncüsü; zaferi kazanan burjuvazi, diğersömürücü sınıflar gibi çıkarlarını korumak, savunmakadına savaşı meşru bir araç olarak her dönemdekullanmıştır. Sömürge ve yağma savaşlarına girişenburjuvazi, halkların kurtuluş mücadelelerine karşı dagerici savaşlar icra etmiştir. Ekim Devrimi ise, halklarınbarışı ve savaşa karşı mücadele bayrağını yükselterek,emperyalist burjuvazinin gerici savaşlarına nasıl sonverileceğinin yolunu da göstermiştir. Savaşa karşıgerçek çözümün uzlaşmalar veya sömürücü sınıflararasındaki pazarlıklarda değil, toplumsal bir devrimingücünde olduğunu, yaşanan bu pratik deneyimgöstermiştir. Nitekim Ekim Devrimi, bu yeni nitelikselfarklılıklarından dolayı, emperyalist burjuvazininabluka, şantaj ve “haçlı seferlerine” karşı kendinisavunabilmiş ve bu ateşin çemberinden zaferleçıkmıştır.

Aynı süreçte kazanılamayan Alman Kasım Devrimiile bu savaş ve devrim süreci içinde başarı sağlayan,fakat yenilen Macaristan Devrimi, Büyük Ekim Devrimiile karşılaştırıldığında, bugün için de güncel dersleriçermeleri bakımından irdelenmesi gerekmektedir.

Macaristan’da burjuva demokratik devrim

Macaristan 1867 yılından itibaren Avusturya’nınküçük partneri olarak Slav halklarının zenginliklerininyağmalanmasında ve uzun dönem baskı altındatutulmasında etkili rol oynadı. Habsburgİmparatorluğu’nun dağılması sonucunda Macaristanbüyük burjuvazisinin toplumdaki geleneksel konumudarbe yemiş ve hızlı bir şekilde politik etkisiniyitirmiştir. Ekim 1918’de birçok ulus Avusturya-Macaristan monarşisinden koptuklarını duyurmuştur.Macaristan’da yaygın bir şekilde monarşi karşıtı ve anti-feodal kitlesel gösteriler yaşanmaya başlanmıştır.Gösteriler, işçilerin politik grevleri, askerlerinbaşkaldırıları toplumun gündemine oturmuştur.

30 Ekim’de silahlı işçi kitleleri ve askerler‚ başkentBudapeşte’nin stratejik konumdaki merkezlerine elkoyarak bağımsız bir Macaristan Cumhuriyeti’nin ilan

edilmesi talebini yükseltirler. Bu dev kitle eylemlerisonucunda, 16 Kasım 1918’de Cumhuriyet ilan edildi.Yeni cumhuriyetin hükümeti, sosyal demokratların daiçinde yer aldığı üç partili bir koalisyon tarafındanoluşturuldu. Burjuvazinin bazı kesimleri, liberal topraksahipleri ve sosyal demokratlar tarafından kurulankoalisyon, iki sınıfı -işçi sınıfıyla burjuvazinin- desteğinikazanarak, yükseltilen demokratik-sosyal dönüşümleriuygulayacağı vaadinde bulunuyordu.

Hükümetin yeni programı uygulaması bir hayaldi vehükümet, kısa sürede gelişen devrimci dalga karşısındayönetemez duruma düştü. Bu duruma karşı işçi sınıfıbaşta olmak üzere, toplumun emekçi kesimleri içindemüthiş bir devrimci dalga gelişti. İşçilerin, ekmek, barışve özgürlük taleplerini karşılayacak durumda olmayankoalisyon hükümeti, kısa sürede meşruiyetini yitirdi.Yoksul köylüler hükümetin toprak reformuna dairaldatıcı vaatlerine karşın, fiili olarak büyük topraksahiplerinin mülkiyetine el koydular. Toprak işgaleylemleri meşru bir şekilde diğer toplumsalkatmanların dayanışma ve desteğini de alarakyaygınlaştı. Devrimin itici güçleri pratikte sorunlaraçözüm yolunu göstermiş bulunmaktaydı. Koalisyonhükümetinin kısa süre içinde düşürülmesinin esasnedeni işçi sınıfının açık tutum alarak, başkaldırmasıydı.

Macaristan Sosyal Demokrasi Partisi (MSDP) 1918yılında kendiliğinden gelişen işçi sınıfının grev veeylemlerine karşı takındığı olumsuz tutumdan vekoalisyon hükümeti içindeki politik konumu dolayısıyla,emekçi kitleler içindeki etkisini önemli ölçüdekaybetmiş bulunuyordu.

Ekim Devrimi’nin zaferinin duyulmasının ardındanişçi sınıfı içinde dayanışma eylemleri çığ gibi büyüdü.Bu eylemlerin doruk noktasını Avusturya-Macaristan’ıkapsayan ve doğrudan yerli iç monarşiye karşı gelişenkitlesel grevler oluşturdu. Sosyal demokrat partiyönetimi bu devrimci işçi hareketini gelenekseltaleplerle -eşit ve genel seçim hakkı- sınırlayıp paralizeetme çabası gütse de pek başarılı olamadı. Tersine bugelişme sosyal demokrat parti içinde bir ayrışmaya yolaçtı. Özellikle fabrika işçi komiteleri devrimci yeni

örgütler kurdular. 1918 yılı Haziranı’ndan itibaren Macaristan

genelinde kendiliğinden işçi konseyleri oluştu. Ekimayında Budapeşte Asker Konseyi’nin kuruluşu ilanedildi. Burjuva cumhuriyetin yıkılışından birkaç aysonra işçi ve asker konseyleri ne yazık ki, hala merkezibir örgütten yoksundu. 1918 Kasımı’nın sonunda,başında Bela Kun’un bulunduğu ve SovyetlerBirliği’nden geri dönen devrimciler, MacaristanKomünist Partisi’ni (MKP) kurdu. Almanya KomünistPartisi gibi MKP de, devrimci durumun toplumsalyaşamı belirlediği bir süreçte doğdu. Yani partikendisini ayaklanmış devrimci bir kitlenin dalgalarıüzerinde buldu. Bu süreç, partinin geç kalmış doğumuolarak da nitelendirilebilir.

Partinin kitleler üzerindeki etkisi, devrim öncesisistematik bir ajitasyon/propaganda faaliyeti veörgütlenmesine dayanmıyordu. Dolaysıyla yeni kurulanparti bu somut devrimci durumda kendisini pratikteispatlamak zorundaydı. Kuruluşundan hemen sonraparti, burjuva hükümetin yıkılmasını ve sosyalist bircumhuriyetin kuruluşunu stratejik amaç olarak saptadı,bunu kitlelere taşıdı ve propagandasını yaptı.

MKP’nin işçi sınıfı ve emekçi kitleler içinde artanetkisine paralel olarak, sosyal demokrat parti önemlioranda kitle tabanı kaybediyordu. Burjuvazi ve sosyaldemokratların sağcı kesimi bu gelişmeyi baltalamayaçalıştı. Fakat MKP önderliğine karşı geliştirilen anti-komünist propaganda ve merkez komitesinin 20-21Şubat 1919’ta tutuklanarak devrimci gelişmenin önünükesme çabası sonuçsuz kaldı.

Emperyalist savaşın galiplerinin güdümündekiMacar burjuvazisi, programında toprak talebininkarşılanacağı belirtildiği için, koalisyon hükümetindenistifa etti. Sağ sosyal demokratların hükümeti tekbaşına yönetme çabası sonuç vermeyince, Eugen Vargagibi sol sosyal demokratlar, komünistlerle ittifakkurulmasında ısrar ettiler. Sosyal demokrat partininbaşka bir olanağı kalmamıştı. MKP’ye sunulan koalisyonortaklığı, Bela Kun tarafında kabul görür. MKP’ninhazırladığı ve Bolşevik devrimine dayanan devrimci

, iki sonuçA. Eren

Page 18: Kızıl Bayrak 2014-26

program, sosyal demokratlar tarafından itirazsız kabuledilir. Sosyal demokratlar bu birleşmeyle işçi sınıfıiçinde kaybolan etkilerini geri kazanmak amacınıgüdüyordu. Mart 1919’da, yani burjuva hükümetinistifa ettiği gün iki partinin birleşmesiyle “MacaristanSosyalist Partisi”nin kuruluşu ilan edildi.

Macaristan Sovyet Cumhuriyeti:Tarihte ilk silahsız devrim

İşçi-asker konseylerinin iktidarı silahsız elegeçirmesinin karakteristik özelliği, Karolyi hükümetininherhangi bir direniş göstermeden yönetimibırakmasıydı. Zira hükümet Macaristan’a dayatılanemperyalist talepleri yerine getirme sorumluluğu altınagirmekten kaçınırken, burjuvazi ve büyük topraksahipleri ise proletaryanın iktidara el koymasını,Macaristan’ın bölünmesi anlamına gelen bu talepleringeri alınmasına karşı bir tehdit unsuru olarakkullanmayı amaçlıyordu. Emperyalist burjuvazinindevrim, işçi-asker konseyi söz konusu olduğunda, kendiaralarındaki çelişki ve çatışmaları bir kenara iteceklerive burjuva sınıf içgüdüsünün öne çıkacağı tarihsel birgerçek olarak bilinmekteydi.

Bütün bu iç ve dış tehditlere karşın, komünistler vesosyal demokratlar tarafından kurulan yeni hükümet,kısa süre içinde önemli siyasi ve ekonomikuygulamaları hayata geçirdi. Örneğin konsey iktidarınınikinci gününden itibaren şu önlemler gerçekleştirildi:

1. Bankalar ve diğer bütün finans kurumlarıkamulaştırıldı.

2. Sanayinin tümü kamulaştırılarak işçikomitelerinin kontrolüne verildi.

3. Büyük toprak sahiplerinin mülkiyetine elkonularak devlet mülkiyetine dönüştürüldü.

4. Yönetim organları, devlet kurumları ParisKomünü örneği alınarak yeniden yapılandı.

Burjuva mahkemeleri yerine, işçi mahkemelerioluşturuldu. Yasama, yargı ve yürütme ayrımına sonverilerek, bütün sorumluluk konseylerin elindetoplandı. Ne yazık ki, polis aygıtı dağıtılmadı. Oysa ParisKomünü’nün ilk eylemi polis mekanizmasını dağıtmakolmuştu.

133 gün süren işçi ve asker konseyi iktidarı altındaeğitim ve kültürel alanda da köklü dönüşümlersağlandı. Karşı-devrim bu süreçte gizli faaliyetini,emperyalist güçlerin desteğini alarak sürdürdü ve busürede “İşçi-Asker Konseyi” iktidarını devirmestratejisini pratiğe geçirme olanağı buldu. 1 Ağustos1918’de emperyalist ittifakın saldırısı sonucundaMacaristan işçi-asker konseyleri yenilgiye uğratıldı.

Kendisini savunmayan devrim,devrim değildir -ya da yenilginin nedenleri-

Macar İşçi-Asker Konseyi yönetiminin yıkılmasındabelirleyici etken Çekoslovakya, Romanya, Yugoslavya,Fransız askeri gücünden oluşan ve sayıları 200 binibulan orduların emperyalist saldırısı oldu. Emperyalistsaldırıya paralel olarak uygulanan ekonomik ambargove diplomatik savaş, genç iktidarın kendi iç zaaflarıylada birleşince, yenilginin önü açılmış oldu. İşçi-AskerKonseyi yönetiminin içte karşı-devrimci güçlerintasfiyesini amaçlayan kararlı bir mücadeleyürütememiş olması da, yenilgiye yol açan temeletmenlerden biri olmuştur.

Komünistlerle sosyal demokratların koalisyonu olanKonsey Hükümeti, iç bütünlükten uzaktı. Nitekim ilkandan itibaren uygulanan ekonomik-toplumsalprogramlara ilişkin ideolojik-politik ayrılıklar ve iç

çatışmalar ortaya çıkmaya başladı. Bu derinprogramatik, ideolojik ve politik farklılıklar birleşmesüreci içinde sadece geçici olarak ertelendi, başka birdeyimle üstü örtüldü. Zira komünistlerle sosyaldemokratların programları, gerçekte birbirine zıttır.

Birleşmenin temelini oluşturan karar metninde, ikipartinin (Macaristan SDP ve MKP) kendi örgütlerinidağıtarak yeni örgütler oluşturulması öngörülmesinekarşın, sosyal demokrat parti geleneksel örgütlerinipratikte korudu. Sendika aygıtları, komünistlerinörgütlemelerini kelimenin tam anlamıyla yuttular. Yanisosyal demokrasinin (burjuvazinin) kurumlaşmışörgütlenmeleri korunurken, komünistler (işçi sınıfı)örgütlenmelerini dağıttılar.

Komünistlerin bağımsız örgütlerini dağıtmalarıintihar anlamına geliyordu. Komünist politikanın temelilkelerine aykırı olan bu adımın tek bir açıklamasıolabilirdi; sosyal demokratların birleşme sürecinde BelaKun tarafından önerilen bütün taleplerin kabulü veülkedeki somut koşulların ürünü olan hızlı pratik-politikgelişmelerin yarattığı iyimserlik…

Komünistlerin ciddi hatalarından biri, konseyhükümeti içinde kilit görevlere sosyal demokratlarınatanmasına razı olmaları; örneğin 17 sosyal demokratkomisere karşın, atanan 14 halk komiserinin çoğu etkiligörevlerde bulunmamaktaydı. Sadece Bela Kun(dışişlerinden sorumlu halk komiseri) önemli bir görevüstlenmiş bulunuyordu. Burjuva devletin polis aygıtınındağıtılmasını engellemekle yetinmeyen sosyaldemokratlar, eski burjuva idari kurumlarındağıtılmasına da karşı çıktılar. Nitekim yeni iktidarınyarattığı kurumlara paralel, eski yönetim aygıtı davarlığını sürdürmekteydi. Yani eski devlet aygıtınıntemel kurumları ile işçi-asker konseyleri arasındamücadele devam ediyordu.

Yeni kurulan MKP hükümetle özdeşleşen, işçisınıfının bağımsız devrimci partisini yansıtan bir çizgiizliyordu. Buna karşı sosyal demokratlar eski partiörgütlerini korurken, MKP’nin bağımsız bir politik çizgigeliştirecek parti organlarından yoksun kalması,pratikteki etkisini sınırlıyordu. Ne yazık ki, MKP içindeparti yönetimini sosyal demokratların bu ikiyüzlü,oportünist politikalarına karşı uyaran tepkiler ciddiyealınmadı ve bu tepki sürekli bastırıldı. MKP’nin kararsıztutumundan cesaret alan sosyal demokratlar ise,taleplerini daha açıktan formüle etmeye başladılar.

Ekim Devrimi’nin zaferini garantileyen ve işçi sınıfıile yoksul köylü emekçileri arasındaki ittifakıgüçlendiren esas etken, Lenin’in ilk uygulaması olan,yoksul köylülerin toprak taleplerinin bir kararnameyleyerine getirilmesiydi. Macaristan Sovyet hükümeti ise,köylülerin fiili olarak işgal ettikleri topraklara -ki, budevrimin başarı sağlamasının en önemlidayanaklarından biriydi- bile el koymamış ve yoksulköylülüğün bu yöndeki taleplerini ihmal etmiştir. Oysayoksul köylülerin beklentisinin karşılanması, ektikleritoprakların “efendisi” olduklarının resmi ilanı, devriminen önemli kitlesel dayanağının oluşturulmasın teminatıolacaktı.

Yoksul köylülerin toprak talebinin karşılanmaması,Macar Sovyet iktidarının kitlesel desteğinin erozyonauğramasında önemli bir rol oynamıştır. Bu tarihihatadan dolayı Macaristan’da karşı devrimin galipgelmesini sağlayan koşullar oluşmuştur. Nitekim busüreçte kurulan “Sendika hükümeti” karşı devriminzaferine kapı açan bir işlev gördü.

Tam bu aşamada karşı-devrim, bütün gücüyleMacar Sovyet iktidarına savaş açtı. Komünistlere karşıbaşlatılan terör sonucunda 5 bin devrimci katledilirken,80 bini zindanlara atıldı ve 100 bin kişi Macaristan’ı terk

etmek zorunda kaldı. Bela Kun yokluğunda ölümemahkum edildi. General Horthy önderliğindekimonarşist rejim örgütlü işçi hareketini tasfiye ederek,sendikaların varlığına son verdi. İşçiler rejim tarafındankurulan Hristiyan sendikalara üye olmaya zorlandı.

Yenilgiden sonra işçi sınıfı önderlikten yoksunkalmıştı. Zira geri kalan parti kadroları yurtdışınaçıkmıştı. Sosyal demokrat parti üyeleri vesempatizanları da bu beyaz terör altında ezilirken,partinin yönetimi yeni rejime boyun eğiyordu. Karşı-devrim tarihsel sınıf kiniyle acımasız bir savaşyürütüyordu. Kendini savunmayı, korumayı bilmeyen,yenilmiş burjuva güçlerin tasfiyesi mücadelesindekararsız kalan bir devrim, karşı devrimin on kat artanşiddetiyle boğulur. Devrimler tarihi bunu defalarcagöstermiştir. Yarım kalan her devrim, karşı-devriminvahşi saldırısına maruz kalır.

Komintern Macaristan deneyiminineden önemsedi?

Macaristan devriminin yenilgisi, Avrupa işçi hareketive Ekim Devrimi için önemli bir kayıptı. Batı Avrupa birön cephe devrimini kaybederken, Bolşevikler budevrimci süreçte tek başlarına kalıyordu. 1919’da yenikurulan Komünist Enternasyonal, devrimin yenilgisineyol açan esas nedenlerin MKP’nin izlediği stratejik-taktik hatalardan kaynaklandığı saptamasını yaparak,Macaristan devrimi deneyimi üzerinde titizlikle durdu.Zira burada işlenen politik hatalar sadece Macaristanile sınırlı olmayıp, işçi hareketi içinde bir akımı yansıttığıüzerinde duruldu. Devrimci mücadelenin sorunlarınayaklaşımda “sol radikaller” olarak tanımlanan bu akımKomintern açısından, işçi sınıfı hareketinin başarısağlaması önünde engel oluşturmaktaydı.

Macar deneyimini değerlendiren Komintern şutespiti yaptı: “Hiç bir komünistin Macaristan KonseyCumhuriyeti’nin derslerini unutmaması gerekiyor.Macar komünistlerinin “sol” olarak adlandırılan sosyaldemokratlarla birleşmesi proletaryaya pahalıya maloldu.”

Lenin’in “Sol Komünizm” kitabı da, Macardevriminin sergilediği zaafların değerlendirmesinikapsar.

MKP’nin birleşme sürecinde kendi örgütlerinidağıtmasını büyük bir tarihsel hata olarakdeğerlendiren Komintern, proletarya devriminin,bağımsız devrimci bir işçi partisi olmadan zaferkazanacağı savlarını şiddetle mahkum eder. Sınıflar,varlığını sürdürdüğü sürece proletaryanın bağımsızpartisi vazgeçilmezdir…

Lenin de, Macar devriminin yenilgisine yol açan enbüyük zaafın sosyal demokratlarla yapılan birleşmeolduğunu söyler. Saflarda reformistler, menşeviklerolduğunda proleter bir devrimin başarı sağlaması,ayakta kalması olanaklı değildir. Rusya ve Macaristandeneyimi bunu açıkça gözler önüne sermiştir.

Almanya’da Kasım Devrimi ve Macaristandevriminin yenilmesinin en önemli nedeni, sınıflarmücadelesinde sınanmış, ideolojik, politik ve örgütselolarak bağımsız ve sadece işçi sınıfı içinde değil, diğeremekçi katmanlar içinde de etkili olan, devrimci öncüpartinin olmamasıdır. Diğer taraftan Ekim Devrimi degöstermiştir ki, savaş ve emperyalist saldırı vekuşatmaya karşın, Lenin önderliğindeki bir BolşevikPartisi proletarya devriminin zafer sağlamasınınolmazsa olmaz koşulu olmuştur. Güncel mücadeleaçısından da zengin dersler içeren iki devrim, ikisonuç…

Page 19: Kızıl Bayrak 2014-26

Kapitalist sistemin krizi derinleşerek sürüyor.Kapitalizm içine girdiği krizi aşmak için içeride işçiücretlerinin düşürülmesinden çalışma koşullarınınağırlaştırılaştırılmasına, esnek çalışma vetaşeronlaştırmanın yaygınlaştırılmasından eğitim vesağlık alanındaki saldırılara, bu saldırıları dışarıda iseülke işgalleri, yağma savaşları ve silahlanma çılgınlığıtamamlamaktadır. İç ve dış politikadaki gericisaldırgan uygulamalar, bir madalyonun ikiyüzü gibibirbirini tamamlamaktadır. Emperyalist politikalarakarşı mücadelede doğal olarak, madalyonun buikiyüzünü dikkate alarak sürdürülürse, birleştirici vesonuç alıcı olabilir.

Emperyalist merkezler, derinleşen krizlerini dahaçok militarizm yoluna, demek oluyor ki daha çokbataklığa saplanarak, çözüm bulacakları yalanınıyaydılar. Hatırlanacağı üzere bu yalanlarına ‘sol’-liberal, muhafazakar dinci-miliyetçi satılık kalemerbabına kadar uzanan kesimlerden oldukça geniş birdestek buldular. İran krizi, Libya, Mali işgali, Suriye veUkrayna’da kışkırtılan gerici iç savaşlar bu umutsuzçabaların sonucu olarak gerçekleştirildiler.

Ancak, NATO ve patronu ABD emperyalizmietrafında sıralanan emperyalist haydutlarınderinleştirilen militarist politikaları krize çözümolmaktan çok, bumerang gibi sahibini vuran bir silahadönüştü. Emperyalist saldırganlığın suç örgütü BMGenel Sekreteri Ban Ki-mun’un, IŞİD çetelerinin Musulişgalinden sonra yaptığı ‘şok halindeyim’ açıklamasıucuz demagoji olmanın ötesinde, işledikleri suçlarınbölgede IŞİD gibi bir ölüm makinasına ebelikyapmasına tanıklık etmenin ve işledikleri suçlarkarşısındaki utançlarını sergiliyordu. IŞİD’e gayrı-meşru çocuk muamelesi yaparak, onu cami avlusunabırakarak bu beladan kurtulma çabalarının arkasındatam da bu utanmazlık vardır. Dün aynı sehtekarlığıAfganistan’da kanatları altında büyüttükleri Taliban veEl-Kaide’ye karşı da yapmışlardı.

‘’ABD Irak’taki krize yönelmek içinözel bir sorumluluğa sahip’’

Almanya Başbakanı Angela Merkel, ‘ABD’ninIrak’taki krize yönelmek için özel bir sorumluluğasahip’ olduğunu veya, İngiltere Başbakanı DavidCameron’nun, “Bunun bizimle hiçbir ilgisi olmadığı yada bizi etkilemediğini düşünen insanlarasesleniyorum: Etkileyecektir” derlerken, emperyalisthaydutların kanlı sorumluluklarına işaret ediyorlardı.Her birisi bir diğerini bu suçun asıl faaili olarak ilanetseler de, bölgemizde yaşanan ve giderek bir insanlıktrajedesine dönüşen suç ve sorunların kaynağındakapitalist-emperyalist sistemin olduğu gerçeğininitirafı olmuştur.

Bölgeyi işgal ederek yağma savaşlarıyla ülkeleri vebölgeyi iyice istikrarsızlığa, yönetim boşluklarınasürükleyen emperyalist haydutlar, bölge halklarını onyıldır süren gerici iç savaşların girdabına attılar.Kanatları altında besledikleri IŞİD gibi ölüm

makinalarını bölge halklarının başına bela ettiler.Kitlesel katliamlarla bölge halklarını doğupbüyüdükleri toprakları terke zorlayarak, bu çetelerealan açtılar. Sonuç olarak, hiçbir ekonomik, siyasal,kültürel programı olmayan bu ölüm makinalarınıülkelerin başlarına bela ettiler.

Bununla da yetinmeyen emperyalist haydutlaryarattıkları canavara karşı, bölgenin gerici devletlerinide yanlarına alarak, Irak’ta başlayan yangını bölgedeyaygınlaştırmak için daha kapsamlı bir militaristpolitikayı devreye soktular. Başını ABDemperyalizminin çektiği emperyalist blokla mollalarınİran’ı, bölgesel gerici iç savaşı yaygınlaştırmak içinIŞİD’i bahane ederek din savaşlarını bütün bölgeyeyayacaklar.

Bu bir kader değildir; yol bellidir!

Halkları birbirine kırdırmanın aracı olan gerici içsavaştan bölgenin gerici güçleri de, emperyalistefendilerinin yedeğinde ganimet edinmeninhesaplarını yapıyorlar. Bu aşağılık amaçları için hiçbirçılgınlıktan geri kalmayacaklar. Dünkü düşmanlarıyla(!) gerici din savaşlarını yaymak için kolkola girenİran’ın mollalar rejimi bu durumun eşsiz örneğinisergiliyor. Türk burjuva hükümetinin sözcüsü HüseyinÇelik de ‘kendi’ Kürt’ünü görmezlikten gelip, Kürthalkının en haklı taleplerine karşı şovenizm zehrinikusarken aynı iğrençlikle Güney Kürtlerinin kendidevletini kurma hakkının olduğunu açıklarken, aynıgerici hesapları yapıyordu. IŞİD ve benzeri ölümmakinalarının müttefiği olan Erdoğan hükümetininsözcüsü bu açıklama ile, Irak’ın olası bölünmesindeİran Şii eksenine karşı, Kürtler’i yanlarına çekerekSunni cepheyi genişletmenin hesabını yapıyor. Onlarbu gerici politikaları ile mezhep çatışmalarını daprovoke edip kızıştırarak, öncelikle Türkiye’de olmaküzere bölgede yükselen ve yükselecek olan halkhareketinin, devrimci çözümün yolunu kapatmayıamaçlıyorlar.

Diğer yandan kimi gerici, emperyalist haydutlarınyağma ve talan politikalarından çıkar uman Kürtpolitikacıları da, bu yangından halkların ve bölgeninyıkımı pahasına parsa kapma hesaplarını yapıyorlar.Emperyalist burjuvazinin gerici politikalarına teşne

soldan dönme, burjuva medyada köşe kapmışdevşirmeler de bölgenin barışa ancak alt kimliklerinsorunlarını çözüp ‘demokratikleşerek’ ulaşılacağıaldatmacasını yayıyorlar. Sorunların kaynağı olankapitalizmi tasfiye edip, emperyalist bağımlılıkilişkilerini koparmadan sorunların çözüleceği hayalinidiri tutmak için uğraşıyorlar. Bu kalem erbapları daçok iyi biliyorlar ki, emperyalist güçler de BOPprojesiyle aynı ulvi(!) amaçlar uğruna bölgeyi ateşçemberine attılar.

Bölgeyi ateş çemberine atan emperyalisthaydutlar, bu saldırılarını da ‘tarihin sonu’ gibi gericibir teoriye dayandırıyorlardı. Buna göre, sınıflarsavaşımı artık demode olmuştu. Kapitalizmin ortayaçıkardığı bir kısım (!) kötülükler de, alt kimliklerdenkadın sorununa, inanç sorunundan, çevre ve ulusalsorunlara kadar bir dizi sorunun çözümekavuşturulması da yine bu sistem içerisinde olacaktı.Sermaye akışkanlığının önündeki engeller tasfiyeedilip, enerji ve hammadde kaynaklarının denetimigüvenceye alınarak, velhasıl, nereye kadar olduğubelirsiz ekonomik büyüme sağlanarak insanlık barış(!)ve mutluluğa(!) nail olacaktı. Dönmelerin de ‘sol’dandestek verdikleri bu savların birer zırva olduğu,ödenen acı faturalarla tekrar tekrar doğrulandı. Bölgehalkarının payına yıkım, açlık, ölüm, kitlesel göç veemperyalist efendilerinin kapılarından içeriyealmadıkları mülteci bir yaşam düştü.

Hiçbir alt kimliğe dayanarak bölgeyi saran ateşçemberinden çıkamayız, tersine olayların dagösterdiği gibi bölge halklarının fiziki ve kültürel yıkımıderinleşerek devam eder. Ateş çemberinden çıkışınyolu, sorunun kaynağı olan kapitalizme veemperyalizme karşı savaşmaktan geçiyor. Sorunlarınkaynağı kapitalist sistemin tasfiyesini amaçlayan, anti-kapitalist devrimin başarısı çözüme giden ilk adımolacaktır. Bunun dışında kalan her yol, bölgemizdekiemperyalist-kapitalist yıkımı daha da derinleştirir.

Bölgede kışkırtılan dinsel, mezhepsel, ulusal vecinsel ayrımcılığa, savaş ve katliamlara karşı ancak işçisınıfı ve emekçilerin sermayeye karşı savaşınınınenternasyonal birliğini günlük mücadele içerisindesağlayarak durabiliriz. İşçi sınıfı ve emekçilerin ortakdevrimci cephesini örerek kapitalist barbarlığı yerlebir edebiliriz.

Emperyalizmin gerici din savaşları vehedef şaşırtma hesapları

Page 20: Kızıl Bayrak 2014-26

Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) çetesinin Musulkentini istila etmesiyle başlayan savaş, derinleşerekyayılıyor. Bir kabus gibi Irak’ın üstüne çöken vebölgenin geneli için de tehlike oluşturan IŞİD,Musul’dan sonra bazı küçük kentleri de istila etti.Ürdün ve Suudi Arabistan sınırındaki kapıları elegeçirmeye çalışan cihatçı çeteler, Irak’ın en büyükpetrol rafinerisinin bulunduğu Beyci kentinin büyükbir kısmını da ele geçirdi.

IŞİD saldırısı karşısında utanç verici bir durumadüşen Irak hükümeti, orduyu seferber ederek istilayauğrayan veya çetelerin tehdidi altında bulunanbölgelerde denetimi sağlamaya çalışıyor. Bu amaçlabelli bölgelere askeri yığınak yapılıyor. Bu arada hemdini hem siyasi liderler tarafından yapılan “orduyakatılım” çağrısına yüz binlerce kişinin karşılık verdiğibildirildi. Güçlerini toparlamaya çalışan ordunun,gönüllüler ve desteğini aldığı bazı aşiretlerle birlikte,cihatçı çetelerin istila ettiği bölgeleri kurtarmak içinhazırlık yaptığı bildiriliyor.

El Maliki hükümeti, başkent Bağdat’adüzenlenecek olası bir saldırıya karşı da mevzilerinitahkim ediyor. Ancak IŞİD çetesinin başkentesaldırmaya değil, Sünni Araplar’ın yaşadığı bölgeleriele geçirmeye odaklandığı gözleniyor. Cihatçıçetelerin Bağdat’a saldırmayı göze almaları kolayolmasa da, bu yıkıcı savaşın kısa sürede bitmesi olasıgörünmüyor.

Saddam Hüseyin rejiminin İran’a savaş ilan ettiği1980’den bu yana yıkıcı savaşların ağır bedeliniödeyen Irak halkları, IŞİD saldırısıyla yeni bir felaketlekarşı karşıya kaldı. Nitekim şimdiden yerindenyurdundan edilenlerin sayısı yarım milyonu aştı.

Mezhep değil gerici iktidar savaşı

Emperyalist işgal ordularının 2003’te Bağdat’agirmesinden sonra, Irak’ta etnik, dinsel, mezhepselçatışmalar kışkırtıldı. Emperyalist/siyonist güçlerinplanı olan bu uğursuz kışkırtma, bölge halklarınıbirbirine kırdırarak köleleştirmeyi hedefliyor. Bunagöre etnik, dinsel, mezhepsel parçalanma, İsrail’inırkçı-siyonist rejimini rahata erdirecek.

Köktendinci cihatçılar, emperyalist/siyonist planınuygulanması için ellerinden geleni yaptılar. ÖzellikleIrak, Suriye ve Lübnan’da… Nitekim mezhep savaşınınbaşladığı defalarca ilan edildi. Ancak buna rağmenhiçbir yerde halklar birbirini kırmadı. IŞİD saldırısı dadirek mezhep savaşı ilan edildi; iddiaya göre Irak’taSünnilerle Şiiler savaşa tutuştu.

IŞİD iliklerine kadar mezhepçi, vahşi bir çetedir.İcraatlarıyla, fetvalarıyla, egemen kılmaya çalıştığızihniyetiyle böyledir. Ama bu vahşi çetenin tümSünniler’i temsil ettiği ve onlara zarar vermeyeceğisavının gerçekle bir ilgisi yoktur. Bilindiği üzere IŞİDçetelerinin ele geçirdikleri bölgelerde nüfusun eziciçoğunluğu Sünni ve bu bölgelerde ilk gün şeriat ilanedildi. Yani şeriatın ilkel zulmünün bedelini Sünni

emekçiler de ödeyecek. Nitekim evlere baskındüzenleyerek “cihat nikahı” için bekar kız avına çıkancihatçı çeteler, şimdiden Sünni halka zulmetmeyebaşladılar.

Bu arada belirtelim ki, IŞİD müftüsü, hükümetebağlı “Şii güvenlik güçleri”nin eş ve kızlarının,militanlar için “helal” olduğuna dair fetva dayayımlamıştı.

IŞİD ve müttefikleri, tabii ki, Sünni egemensınıflarını temsil ediyorlar. Cihatçılar, Irak’ı emperyalistişgal ordularına teslim eden Saddam Hüseyin’inordusunun eski subayları ve bazı Sünni Aşiretşeflerinin ortak yürüttüğü saldırının esas hedefi,Sünni Araplar’ın yaşadığı bölgelerde iktidar tekelikurmak, gerekirse Irak’ı parçalamak veya Bağdat’takiiktidar ve ranttan aldıkları payı daha da büyütmektir.Bu konularda mutabık kalan bu ilkel/gericikoalisyonun, iç bütünlükten yoksun olduğunu dabelirtmek gerek. Yağmaladıkları servetlerin paylaşımıiçin bu vahşi koalisyonu oluşturan güçlerin kendiaralarında çatışmaları da ihtimal dahilindedir. IŞİDçetelerinin Suriye ve Ürdün’ü kapsayacak bir şeriatdevleti kurma planına sahip olması da, sorunadönüşebilir. Zira bu planın IŞİD müttefikleri tarafındanda benimsenmesi kolay değil.

Vurgulamak gerekiyor ki, bu çatışmanın Sünniemekçilerin sorun ve özlemleriyle bir alakası yoktur.Tersine, IŞİD Sünniler’in de baş belası; zira yıkıcısavaşta Sünni emekçiler de ağır bir bedel ödeyecektir.Genç kız avına çıkan zihniyeti onuruyla ve insancayaşamak isteyen Sünni emekçilere zulümden başkabir şey sunamaz. Sünni halkın şu veya bu nedendendolayı IŞİD çetesini desteklemeleri, bu gerçeği hiçbirşekilde değiştirmez.

Katil suç mahallinde..

IŞİD’i terör örgütleri listesine alan ABDemperyalizmi, Suriye’ye karşı savaşan bu çeteye halençok yönlü destek veriyor. ABD ile bölgedeki Türkiye,Suudi Arabistan, Katar gibi suç ortaklarının çok yönlüdesteği olmasaydı IŞİD ve türevlerinin bu kadargüçlenmesi olanaksız olurdu. Ayrıca IŞİD’in yürüttüğükapsamlı saldırının, Irak hava sahasını kontrol edenABD ordusunun bilgisi dışında gerçekleşmesi demümkün değil.

Hal böyleyken Bağdat’a gelen ABD Dışişleri BakanıJohn Kerry, IŞİD’e karşı savaşta destek sunacaklarınısöyledi. Güya etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaya karşıolduğunu iddia eden Kerry, Irak’ı işgal ederek mezhepçatışmasının tohumlarını eken emperyalist ABDrejiminin temsilcisidir. Nitekim Kerry, IŞİD’le çatışan elMaliki hükümetinin sıkışık durumunu fırsat bilerek,ABD ordusuna yeni ayrıcalıklar koparmakla meşguloldu.

Katilin suç mahallinde dolaşması misali, IŞİDsaldırısından sonra Bağdat’ı ziyaret eden Kerry, Irak’ıharabeye çeviren emperyalist işgalin sorumlularından

biridir. Köktendinci çeteleri Afganistan’da icat edenABD emperyalizmi, Suriye’ye karşı yürüttükleri“vekalet savaşı”nda kullanmak için 70’i aşkın ülkedencihatçı devşiren organizasyonun da başınıçekenlerden. IŞİD’e karşı savaşmayacağını ilan edenABD, bu çetenin Irak hükümetini zor durumadüşürmesini istismar ediyor. Ya her yönüyle ABD uşağıbir yönetim ya da Irak’ın üç parçaya ayrılması…

Ortadoğu halklarının başına bela edilen cihatçıgüruhlar, taşıdıkları ilkle zihniyetin sonucu olarakmezhep savaşını kışkırtıyorlar. Bununla birlikte IŞİD vetürevleri ilkellik ve vahşette sınır tanımasalar da, heryönüyle kapitalist/emperyalist sistemin ürünü vetemsilcileridir aynı zamanda.

Bölgenin gerici rejimleri

Kökten dinci çeteler, ne kadar emperyalistlerinicadı ise, bölgedeki koyu gericiliğin temsilcisi işbirlikçirejimlerin de icadıdır. Son dönemde Suriye’ye karşısavaşan cihatçılara destek veren halen de vermeyedevam eden Türk devleti/AKP iktidarı, SuudiArabistan, Katar üçlüsü tetikçi cihatçılarındevşirilmesi, finansmanı, eğitimi, silahlandırılması vediğer alanlarda destekleyerek bölgede etkili bir güçhaline gelmesini sağladılar.

Koyu gericiliğin bölgedeki bu temsilcileri, yıllardırdestekleyip besledikleri cihatçı örgütleri, sonundaterör örgütleri listesine almak zorunda kaldılar. Ancakbu adım, adı geçen devletlerin IŞİD’e verdikleridesteği çekecekleri anlamına gelmiyor. Hatta Musulkentine dönük saldırıyla başlayan sürecindestekleyicisi yine bu aynı güçler olmuştur.

Irak egemenlerinin bir kesimi, emperyalistler vebölgedeki gericilik odakları IŞİD’i icat ettiler ve bölgehalklarının başına musallat ettiler. Şimdi bu aynıgüçler, “teröre karşıyız” diye vaazlar veriyorlar. Bututum, kaba ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.

Emekçilerin çıkış yolu mezhep çatışması değilsınıf çatışması

Köktendincileri üreten kapitalist/emperyalistsistem, emekçi insanı hiçe sayan sömürü, baskı vekölelik düzenidir. Egemen sınıflar arası iktidarçatışmasının bir yansıması olan etnik, dinsel,mezhepsel parçalanma ve çatışmanın ağır bedelini deemekçiler ödüyor. Bu tür parçalanma ve çatışmalarınolduğu yerde, emekçilerin kölelik zincirleri daha dakalınlaşıyor.

Kapitalist toplumda, esas çatışma işçi sınıfı ileburjuvazi arasında yaşanır. Emekçileri bölen etnik,dinsel, mezhepsel çatışmalar ise her zamankapitalistlerin işine yarar ve onlar tarafından kışkırtılır.Buna karşın Ortadoğu halklarının bu kabustankurtulabilmek için etnik, dinsel, mezhepsel çatışmatuzağından uzak durmaları, militan/birleşik bir direnişgeliştirmeleri gerekiyor.

IŞİD, emperyalistler,gerici rejimler…

Page 21: Kızıl Bayrak 2014-26

Çağımızın temel sorunu olan yoksulluk ve açlıkkitleselleşerek büyümeye devam ediyor. Açlık veyoksulluk daha çok Afrika’yla birlikte anılıyor olsa da,bu toplumsal veba kapitalist üretimin gelişmesine,bilim ve tekniğin devasa gelişme kaydetmesine,zenginliğin muazzam oranda artarak temerküzününyoğunlaşmasına paralel olarak yer yuvarlağının dörtbir yanında katlanarak artıyor.

Emperyalist metropoller, yoksunluk ve açlığın kendikıtalarının dışında, kendi ülkelerine yabancı bir olguolarak sunmaya özen gösterseler de, toplumsalolguların üzeri görmezlikten gelinerek kapatılamıyor.Açlığın Avrupa dışında, Avrupa’nın gelişkin emperyalistülkelerinin dışında yaşanan bir olgu olmadığını kabuletmek zorunda kalıyorlar. Bu itiraf, aslında kendisistemlerinin iflasının itirafıdır da. Asgari olarak kırk yılaralıksız çalışarak, kapitalist üretimin ve sermayeninbüyümesini sağlayan işçiler çalıştıkları süre boyunca,yaşlılık güvencesi olarak da emeklilik sandığına büyüködemelerde bulunuyorlar. Her konuda olduğu gibiişçiler burjuvazi tarafından burada da dolandırılarak,yaşlılıklarında acımasızca açlığın kucağına terkediliyorlar. Emekli maaşının artık ay sonunu getirmeyeyetmediğini belirten Almanya Sosyal YardımlaşmaFederasyonu Başkanı Ulrike Mascher, ‘yaşlılıklabağlantılı fakirlik fenomenin’ inkar edilemez olduğunusöylerken, kapitalizmin en rafine gelişme gösterdiğiülkelerde bile işçileri hangi ‘kötü kader’in beklediğinidile getiriyordu.

Alman emperyalizmi yükselirken toplumsalsefalet de büyüyor

Kapitalist tekellerin emperyalist Almanyası,rakipleriyle kızışan rekabet savaşında elinigüçlendirerek rakiplerine karşı üstünlük sağlamak içintoplumu mutlak bir yoksullaşmanın pençesine attı.AB’de rakiplerine karşı sağladığı rekabettekiüstünlüğünü, ücretlerde ve çalışma koşullarındasendikaların ihanetiyle elde ettiği gerici anlaşmalaraborçludur.

AB ülkeleri içerisinde, son yirmi yılda reelücretlerdeki geriye gidişinin başını Almanya çekiyor.Alman tekellerine özellikle, Schröder-Fischer (SPD-Yeşil) hükümetinin bu alanda yaptığı hizmetler pahabiçilmez olanaklar sundu. İş yasalarından sosyal vesağlık yasalarına, ücret artışlarından eğitim alanınakadar yapılan yasal değişiklikle kapitalist tekellerebüyük olanaklar sundular. Emeklilik yaşını kademeliolarak 67’ye yükseltmekle de kalmadılar, emeklilikprimlerinin hesaplanmasında yaptıkları değişiklikleemekli olacakların kazanılmış haklarını da gaspederek,emeklilik fonunu kapitalist tekellerin hizmetine açtılar.

CDU-FDP hükümetinin Federal Çalışma BakanıUrsula von der Leyen, gelecekte emekli maaşındanbaşka bir geliri olmayanların büyük geçim sıkıntısı ilekarşılaşacağını açıklamıştı. Bakanlık uzmanlarınınyaptığı bir araştırmada 35 yıl süresince 2500 Euro brütücret alan bir çalışanın emeklilik kasasına ödediğiprimlerle gelecekte 688 Euro 16 cent emekli maaşı

alacağını açıklamışlardı. Yapılanhesaplamalar Almanya’da çalışanlarınyüzde 36’lık bir kesiminin, ayda 2 bin 500euro’dan daha az brüt aylık ücret aldığınıortaya koydu.

Bu açıklama ve hesaplamalar, zaten büyükbir geçim sıkıntısı içerisinde olan emeklilerigelecekte çok daha büyük bir yoksulluk veaçlığın beklediğini gösteriyor. Federal İş Kurumutarafından açıklanan rakamlar emeklilerin içindebulundukları durumu ortaya koyması bakımındanoldukça çarpıcıdır. Buna göre, kapitalist sisteminkrizinden etkilenmeden yoluna devam etmekleövünen kapitalist tekellerin Almanyası’nda yaşlılararasındaki yoksulluk katlanarak artmış. Son on yılda,emeklilik aylığıyla geçinemeyip çalışmak zorunda kalanyaşlıların sayısı on beş kattan fazla bir artış göstermiş.Federal İş Kurumu açıklamasında: ‘Düşük emekliaylığını takviye amacıyla kısa süreli işlerde çalışanlarınsayısı son on yılda 56 binden 830 bine yükseldi’diyerek ortaya koyduğu tablo, kapitalist sistemin engelişkin ülkelerinde bile işçi emeklilerinin sefaletiniortaya koyuyor.

Bitmeyen yalan ve çarpıtmalar: Sorun nüfus

Kapitalist ülkelerde yaşlılar arasındaki yoksulluk veaçların sayısındaki artışın üzeri artık kapatılamıyor.Buna karşılık üzeri kapatılamayan, katlanarak devameden emekliler ve artık çalışanlar arasındakiyoksulluğun nedeni çarpıtılarak, nüfus yapısındakideğişikliğe bağlanıp Malthuscu gerekçelerle kapitalistsistem aklanmaya çalışılıyor.

Çalışma Bakanlığı sözcüsü konuyla ilgili olarakyaptığı açıklamada aynı yalan ve çarpıtmayabaşvurarak, Malthuscu bir yaklaşımla sorununkaynağının ‘nüfus yapısındaki değişiklik’ olduğunusöyledi. Malthus’un bu ‘yeni’ seleflerine inanacakolursak, sorunun kaynağı üretim araçlarının özelmülkiyeti ve bunun sonucu olarak da düşük ücret,azami sömürü ve toplumsal zenginliklerin tekellerdetemerküzünün yoğunlaşması olmayıp, insanların uzunyaşamasıdır. ‘ Nüfusun gücü, yeryüzünün, insanıngeçimini sağlama gücüne kıyasla, sınırsız ölçüdebüyüktür.’ (Marks-Engels, Nüfus sorunu ve Malthus,sf. 11) dahiyane safsatasını iki asırdan fazla bir zamanönce ortaya atan Malthus’un gerici saçmalamaları,Malthus’un ‘yeni’ selefleri eliyle, toplumsal sorunlarınkaynağının anlaşılması için ileriye sürülüyor olmasıoldukça hazindir. Her konuda muhataplarını demode(!)olmuş teori ve ideolojilere bağlı kalmakla suçlamayıhüner sayan burjuvazi ve onun aylıklı kapı kullarıçareyi, ‘sahiplenilmiş bir dünya’yı korumak için,davetsiz misafirlerin katlinin vacip olduğunu ileri sürenhalefleri Malthus’un kanatları altına sığınmaktabuluyorlar. Kokarak çürümeye başlayan bir meftadanyayılan pis ve iğrenç kokuları burjuvazinin modern veçağdaş uşaklarının çabaları da önlemeye yetmiyor.

Malthus açlığın temelinde yatan özel mülkiyetdünyasını tanrı adına kutsayarak, ‘davetsiz misafirleri’

sorunların kaynağı olarak ilan ederek burjuvaziyeuşaklıkta büyük bir hizmette bulunmuştu. Kapitalisttoplumdaki açlığın kaynağı olarak ‘davetsiz misafirleri’sorumlu tutan papaz Malthus çözüm yolunu da, aynısadelikle(!) ortaya koyuyordu. Savaşları, yoksullarınkitlesel kırımlarına yol açan salgın hastalıkları vedoğurganlığın kısıtlanmasını tek gerçek çare olaraksalık veriyordu.

Malthus’un bayrağıBakan Ursula von der Leyen’in elinde

Dönemin CDU’lu Çalışma ve şimdiki hükümetin desavaş Bakanı Ursula von der Leyen, gelecekte emeklimaaşından başka bir geliri olmayanların büyük geçimsıkıntısı ile karşılaşacağını, söylerken ‘ana-babasındanhaklı olarak talep edebileceği bir geçim olanağısağlayamıyorsa ve toplum onun emeğini istemiyorsa,yiyeceklerden en ufak bir pay isteme hakkınınolduğunu öne süremez ve hatta, gerçekte, onunbulunduğu yerde bir işi yoktur’ diye buyuranMalthus’tan ne fazlası ne de eksiği vardır. O,Malthus’un iki asır önce söylediklerini insan haklarının,barış ve özgürlüğün güvencesi(!) olan modernAvrupa’da, dünya silah ticaretinde dördüncü sırada yeralan ve iki büyük emperyalist savaşı başlatma gibitarihsel bir utancı omuzlarında taşıyan, ‘Almanya’nındünya üzerinde daha aktif bir rol oyması için askerîoperasyonlar konusundaki temkinli tavrındanvazgeçmesi gerektiğini’ isteyen bir papaz eskisinindevlet başkanı olduğu emperyalist Almanya’dasöylüyor. Kapitalist sermaye birikimi ve yoğunlaşmasıönüne çıkan her engeli, ‘sahiplenilmiş dünyayı’korumak için buna yeni bir savaş da dahil olmak üzereher aracı kullanacalaklarını ilan ediyorlar. ‘Emeklimaaşından başka bir geliri olmayanların büyük geçimsıkıntısı ile karşılaşacak’ olmaları, bu büyükemperyalist amaç uğruna girilen savaşta sadece birayrıntıdır bu kan emiciler için.

İşçi sınıfı sorunun kaynağını başka yerde görüyor.İşçi sınıfı ‘sahiplenilmiş bir dünyayı’ sahipsizleştirerekişe başlayarak, kapitalist özel mülkiyet dünyasına sonverip asalakları şölen sofrasından defederek, şölensofrasında bu sofranın gerçek sahiplerine, toplumsalzenginlikleri yaratanlara yer açarak sorunu çözecektir.

Emeklilerin dünyasındanservet-sefalet kutuplaşmasıEmeklilerin dünyasındanservet-sefalet kutuplaşması

Page 22: Kızıl Bayrak 2014-26

Dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçihareketleri yeni bir sürecin başladığını ve eski düzeninartık ayakta kalamayacağına işaret ediyor. Emperyalist-kapitalist efendiler iktidarlarını ayakta tutmak adınaattıkları her adımda daha da batağa saplanıyorlar. NeOrtadoğu’daki işgallerle kurdukları yönetimler nekendi sınırlarındaki burjuva demokrasisinin bariyerleritoplumsal hareket dalgalarını engelleyemiyor.

“Tarihin sonu”nu ilan ettikleri günün hemenardından itiraf ettikleri istikrarsızlık ve kriz sarmalıdüzen karşısında alternatif arayanların sayısınıçoğaltıyor, yeni bir dünya söylemi giderek daha çokdillendiriliyor.

Efendilerse bildikleri bu gerçek karşısında zamankazanmak için baskı mekanizmalarını devreye sokaraksindirme politikalarına ağırlık veriyorlar.

Geçtiğimiz haftalarda arka arkaya yansıyan bir dizigelişme bunun somut örnekleri olarak karşımızaçıkıyor.

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde faaliyet yürütenDesert Wolf şirketi biber gazı için İnsansız Hava Aracıgeliştirdi. Londra’daki teknoloji fuarındaki şirketintanıtımında “güvenlik güçlerinin hayatını riskeatmadan müdahale imkanı” diye tanıttığı araç açık birsaldırı aracı.

Plastik mermi, köpük mermi, elektroşok tabancası,biber gazı, portakal gazı, TOMA, çift başlı TOMAderken şimdi de biber gazı atan İHA ile düzen kendinikorumak adına saldırı araçlarını çeşitlendiriyor.

Zira bildikleri bir gerçek varsa o da geliştirdikleritüm silahların şu ana kadar hiçbir hareketiengellemediğidir. Çift başlı TOMA’lar Şili’deki öğrenciprotestolarında Almanya’da S21 eylemlerinde yetersizkalmaktadır. Plastik mermi, bibergazı ne Mısır’da ne Brezilya’dasokakların boşalmasınısağlayabildi.

Şimdi ise biber gazı atanİHA’lar ile ancak bir işkenceyöntemi olan biber gazıkullanımını arttırarak etki alanınıgenişletmek hedeflenmektir.Efendiler sınırını bildiği için tekbaşına silaha değil mücadeleyibesleyen ve açığa çıkaransüreçlere kitlenen politik-taktikçalışmalar da yürütüyorlar.

ABD Savunma Bakanlığı’nınbu alanda bir araştırma programıtemelinde üniversitelere -elbetteaskeri kurumların denetimindeolmak üzere- dünyadaki genişçaplı toplumsal hareketlerindinamiklerini, risklerini ve eşiknoktalarını örnekleyecek birmodel geliştirmeye çalışıyor.

Projenin üzerinde çalıştığı örnekler ise 2011 MısırTahrir, Rusya genel seçimleri, 2012 Nijerya yakıtyardımı krizi ve 2013 Türkiye Haziran Direnişi olarakseçilmiş.

Korku ile geliştirilen bu sistemlerle hareketiçıkışından önce okuma, yönlendirme imkanlarınıdeğerlendirmek istiyorlar. Fakat bunun için herhangibir dijital çerçeve çizmek gerçek değerlendirmeyisağlamayacaktır.

Ancak marksist-leninist bir dünya görüşünesahipseniz, Lenin’in deyişiyle kitleler içeresindedisiplinli bir devrim mücadelesi örüyorsanız buhareketin geleceğini görürsünüz.

Devrimci mücadelenin en zayıf olduğu hattatoplumsal hareketin dahi yok denebileceği birdönemde bir tek ekonomik kriz onbinleri sokaklara

dökmekle kalmamış protestoboyutundan Wall Street’i İşgal Ethareketine dönüşerek talepleriiçin fiili-meşru mücadele hattınıgeliştiren bir süreç yaşanmıştır.Bugün emperyalist merkezleryüzde 99’un bu silkeleyentecrübesiyle daha da korkuyor.Sermaye devletleri en küçük birtoplumsal hareket karşısındaanında burjuva demokrasisini birkenara atarak polis devletiuygulamaları ile eylemleridurdurmaya çalışıyor. Fakatmücadeleyi bitiremiyor, hareketfarklı yapılar ve biçimlerdecanlılığını koruyor. Bu kısır döngüaşılamıyorsa bu emperyalist-kapitalist dünyanın çok güçlüolmasında değil işçi veemekçilerin, komünistlerin

dağınıklığından, zayıflığından ileri gelmektedir. Veelbet bu da aynı kısırlıkta sürmeyecek olan toplumsalmücadele hareketlerinin deneyimleriyle doğru hattakavuşarak sonuca doğru ilerleyecektir.

“Sınıf mücadelesinin bugünkü nispeten geri

biçimlerini yarınki daha ileri biçimlerin filizleri olarakgörmeliyiz. Tunus-Mısır olaylarını değerlendirirken, buve benzeri olayları büyük sosyal depremlerin öncüsarsıntıları olarak ele aldık. Büyük depremler de tıpkıtoplumsal devrimler gibidir, ikide bir gelmezler.Gelmeleri için uzun zaman dilimlerine yayılan bir enerjibirikimi gerekir. Öyle ikide bir gelmezler ama geldilermi tam gelirler. Bugün dünyanın dört bir yanındakendini gösteren toplumsal sarsıntılar, yarınıntoplumsal devrimlerinin ilk işaretleridir. Kapitalistdünyanın günümüzdeki çok yönlü bunalımı ile birbiriniizleyen yeni savaşlar dizisini son otuz-otuzbeş yılıniktisadi-sosyal sorunlar birikimi ile birlikte ele alır, bunuda son onbeş yılın toplumsal hareketliliği ile birliktedüşünürsek, bundan herhangi bir kuşku duyamayız.”(Tarihsel çağ ve yeni tarihsel dönem – H. Fırat / Ekim,Sayı: 280)

Alıntıladığımız değerlendirme Türkiye topraklarındagörülen en yaygın ve kitlesel militan direniş sürecininbir yıl öncesinde yayınlanmıştı. Haziran Direnişideğerlendirmeyi teyit etmekle kalmadı devrimiddiasının en güçlü olduğu topraklarda yıllarınprangalarını attı.

İşte Pentagon merkezli araştırmalara konu olurkenincelemek istedikleri temel ülkelerden birinin Türkiyeolmasının nedeni buradadır. Ya da yeni geliştirilenbirçok silahın kullanıldığı çatışma alanının burasıolması aynı nedenledir.

Savaşlar, bunalımlar ve devrimler dönemindeelbette Türkiye proletaryası tarihin kendine yüklediğidevrimci misyonu oynayacaktır. AKP iktidarıylayaratılan çok yönlü gerici-baskıcı denetim aygıtı iflasetmişken, Ortadoğu’da emperyalist merkezlerdeplanlanan yönetimler ayakta duramazken, dünyaüzerinde ABD’nin yaptırım gücü zayıflarken korkularıdaha da büyüyecektir. Bunun için bundan sonraLondra’ya TOMA alımını ve biber gazı atan İHA’larınicadını daha sık duyacağız.

Efendilerin korkusuçözümsüzlüğü aşamıyor!

Bugün emperyalist merkezleryüzde 99’un bu silkeleyentecrübesiyle daha dakorkuyor. Sermaye devletlerien küçük bir toplumsalhareket karşısında anındaburjuva demokrasisini birkenara atarak polis devletiuygulamaları ile eylemleridurdurmaya çalışıyor. Fakatmücadeleyi bitiremiyor,hareket farklı yapılar vebiçimlerde canlılığını koruyor.

Page 23: Kızıl Bayrak 2014-26

Güney Afrika’damaden işçilerinin grevi kazandı

Güney Afrika’da maden işçilerinin 23 Ocak’tabaşlattığı grev kazanımla sonuçlandı. Maden ve İnşaatİşçileri Sendikası (AMCU) üyesi 70 bine yakın işçi,maden tekellerine geri adım attırarak maaşlarınarttırılması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesiüzerine grevi sona erdirdi.

Güney Afrika Maden ve İnşaat İşçileri Sendikası,dünyanın en büyük platin üreticileri olan Impala, AngloAmerican ve Lonmin şirketleri ile işçilerin taleplerikonusunda anlaşmaya vardı.

İşçiler, taleplerinin kabul edilmesinin tüm madenişçileri için büyük bir zafer olduğunu dile getirdi.Konuyla ilgili açıklama yapan bir işçi, “İyi ki bu son beşaydır direnişi sürdürebildik. Hiç kolay değildi. Bazıaileler dağıldı. Fakat ne için savaştığımızı biliyorduk veinancımız tamdı” dedi.

Dünyanın en büyük platinyum yatakları Güney

Afrika’da yer alıyor. Güney Afrikalı 70 bin işçininbaşlattığı grev tüm dünyada platinyum piyasasınabüyük bir darbe vurdu. Grev sebebiyle küresel çaptakiplatinyum stoklarının yüzde 45’i eridi.

Öte yandan grev nedeniyle Güney Afrika ekonomiside durgunluğa sürüklendi. Bu defa tekelci şirketler‘durgunlukla’ boğuşurken, maden işçileri ise grevsayesinde yaşam koşullarını bir nebze de olsaiyileştirmeyi başardı.

5 ay süren grev, ülke tarihinin en uzun süren greviolarak nitelendiriliyor. Maden işçileri iki yıl önce köleceyaşam koşullarına karşı grev ilan ederek, gösterilerdüzenlediklerinde büyük bir katliama maruzkalmışlardı. Eylem yapan işçilerin üzerine ateş açanGüney Afrika polisi 30’u aşkın işçiyi öldürmüştü.

Brezilya’da polis katliamlarıprotesto edildi

Brezilya polisinin, Dünya Kupası öncesinde ve

turnuva sırasında gecekondu mahallelerine baskınlargerçekleştirerek katliamlara imza atması, ‘favela’ adıverilen gecekondu mahallelerinde oturan emekçilertarafından protesto edildi. Rio De Janeiro’da yapılaneyleme yüzlerce kişi katıldı. Polisin elinimahallelerinden çekmesini isteyen emekçiler, Rio DeJanerio’nun dünyaca ünlü lüks semti Copacabana’dayürüyüş yaptı. Emekçiler, Dünya Kupası için Brezilya’yagelen binlerce kişiye, Dünya Kupası şölenlerinin altındayatan gerçekleri göstermeye çalıştı ve hükümetin deseslerini duymasını istedi.

Eylemde yer alan bir emekçi, “Bu protesto DünyaKupası, polis gücü ve devlet şiddetine karşı.Manguinhos’da yaşıyorum ve özel polis güçleri orayageldiğinden beri beş kişi devlet eliyle öldürüldü” dedi.

Emekçilerin oturduğu mahalleler sadece polistarafından değil, uyuşturucu çeteleri ve mafyatarafından da abluka altında. Mafya ve çeteler, emekçimahallelerini bir kale gibi kullanmaya çalışıyor. Brezilyapolisi en son 22 Haziran Pazar günü bu mahallelerdenbirine düzenlediği operasyonda 3 kişiyi öldürdü.

Gazze’de ücret gasplarına karşı eylem

Gazze’de maaşları yatırılmayan kamu emekçilerieylem yaparak, yeni kurulan birlik hükümetini protestoetti. Gazze’de Başbakanlık Binası önünde toplanankamu emekçileri ve onlara destek için gelen aileleri,maaşların ödenmemesinden birlik hükümetininbaşbakanı Rami Hamdallah’ı sorumlu tuttu. Emekçiler,Ramazan ayının yaklaştığına dikkat çekerek,maaşlarının bir an önce yatırılmasını istediler.

Eski hükümete kamu hizmeti veren birçok emekçi,yeni hükümetin kurulması ile birlikte mağdur olmuş veücretleri ödenmemişti. Geçtiğimiz günlerde kamuemekçileri ve polisler, maaşlarının yatırılmamasınakarşı ATM’lerin önünü kapatarak, bloke etmişlerdi.Bankalar bu eylem nedeniyle birkaç gün hizmetverememişlerdi.

Dünyadan eylemler...

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) Suriye’deki çetelerinçatışmalarda çocukları kullandığını ve cepheye sürdüğünü açıkladı.

Son günlerde medyası ve hükümetiyle Türkiye’de psikolojik savaş malzemesiyapılan çocuklar aslolarak AKP’nin Suriye’deki müttefiki olan cihatçı çetelercekullanılıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün raporuna göre, cihatçı çetelerçocukları ücretsiz eğitim vb. vaatlerle kandırarak, silah eğitimi veriyor. Eğitimaşamasının ardından, çocuklar ellerinde silahlarıyla cepheye sürülüyor, bazılarınaise canlı bomba görevi teklif ediliyor.

Rapora göre Irak Şam İslam Devleti, Özgür Suriye Ordusu ve el Nusra Cephesiçocukları kandırarak saflarına katıyor. Ortalama 14-15 yaşlarındaki çocuklara,başta keskin nişancılık olmak üzere birçok görev veriliyor. Çocuklar kontrolnoktalarının yanı sıra sağlık ve istihbarat alanında çalıştırılırken, bazılarına iseteçhizat ve malzeme taşıma işleri veriliyor.

Rapor, Suriye’de silahlı gruplara katılan çocuk sayısının bilinmediğini ancakEylül 2011’den Haziran 2014’e kadar sivil olmayan 194 çocuğun hayatınıkaybettiğini kaydediyor.

HRW: Suriye’de İslamcılar çocukları kullanıyor

Page 24: Kızıl Bayrak 2014-26

7-13 Temmuz tarihleri arasında İzmir Seferihisar’dagerçekleştirilecek olan Ekim Gençliği II. Yaz Kampı’nınçağrısı yükselmeye devam ediyor. Toplantı, afiş, bildiri,dergi satışları ve standlar ile yoğun ve tempolu birçalışma seviyesi yakalandı.

İzmir DEÜ’de kamp çalışmaları devam ediyor. Öğlen

okullardaki çalışmanın ardından 19 Haziran akşam ve20 Haziran’da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndekamp standı açtı.

Kamp çağrısı için stand açan Ekim Gençliği okurlarıstandın yanında Kızıl Bayrak gazetesi ve Ekim Gençliğidergisinin satışını gerçekleştirdi. Standda kampdavetiye ve kayıt forumları da yerini aldı. Ekim GençliğiII. Yaz kampı çağrısı bildiri haline getirilip dağıtımıyapıldı. Dağıtımlar sırasında kamp ile ilgili bilgiverilerek kayıtlar alındı. Dağıtımlarda ara arakonuşmalar yapıldı.

Genç komünistler, Dokuz Çeşmeler Kampüsü’nü“Gençliğin devrimci birliği için buluşuyoruz... EkimGençliği II. Yaz Kampı” şiarlı afişlerle donattı.

Ardından kampa çağrı yapmak için stand açıldı.Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak’ın bulundurulduğustandda, yaz kampına katılmak isteyenler tarafındankayıt formları dolduruldu ve davetiye verildi. Standagelenlere kampın içeriği hakkında bilgi verildi. Günboyunca kampüste “Sen de kavgada yerini al, sen degençliğin devrimci birliğini yaratmak için bize katıl veelini taşın altına koy!” başlıklı bildiriler dağıtıldı.

21 Haziran’da da çalışmalar Alsancak’ta devam etti.Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde stand açan gençkomünistler, Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışı dayaptı. Kampa dair konuşmalar eşliğinde dağıtılanbildirilerle tüm gençler davet edildi. Standa gelenlerekampla ilgili bilgi verilip, sohbet edildi.

23 Haziran’da Dokuzçeşmeler Kampüsü’ne kampçağrısı götürüldü. Kampüs kamp afişleri ile donatıldı.Ardından Yabancı Diller Yüksekokulu önünde kampstandı açıldı. Standda Ekim Gençliği dergisi ile KızılBayrak gazetesi satışı yapıldı. Kayıt formu vedavetiyeler de standda yerini aldı. Kamp çağrısıbildirileri dağıtıldı. Kamp masasına yoğun bir ilgi vardı.

Bilgi, almak isteyen ve kayıt yaptıranlarla kampıniçeriği ve politik önemi üzerine sohbetler edildi.

24 Haziran’da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ndekamp masası açıldı. Konuşmalarla bildiriler dağıtıldı.Kamp standının yanısıra Ekim Gençliği dergisi ve KızılBayrak gazetesi satışları yapıldı. Kamp masasınagelenler ile kamp hakkında tartışmalar yapıldı vekayıtlar alındı. Açılan standlar genel itibariyle ilgikonusu oldu.

Çalışma DEÜ’ye taşınarak devam etti.Dokuzçeşmeler Kampüsü’ne kamp afişlemesi yapıldı.Kamp için stand açıldı.

İstanbulKartal’da yaz kampına hazırlık için 22 Haziran’da bir

toplantı gerçekleştirildi. Toplantıda ilk olarak kampın“Gençliğin devrimci birliği için!” şiarının neden tercihedildiği ve ne anlama geldiği üzerine bir tartışmayürütüldü.

Bu kapsamda gençliğin Haziran Direnişi öncesi vesonraki süreçlerdeki muhalefeti irdelendi. Bununüzerine geçliğin devrimci birliğini yaratmanın önemi veyöntemleri üzerine konuşuldu. Kampın programına

dair bilgilendirme yapıldı. Atölye çalışmaları ve buçalışmalara yapılacak olan katkılar üzerine tartışıldı.Çalışmanın kurgulanmasına ilişkin geçen verimlitartışmaların ardından kamp toplantısı sonlandırıldı.

Ankara Kamp çağrı afişleri gençliğin yoğun olarak

kullandığı alanların yanı sıra emekçi mahallelerinde deyapılıyor. Bununla birlikte Kızılay’ın merkezi yerlerindeaçılan standlarda kampın tanıtımı yapılıyor.

Ankara Ekim Gençliği ve DLB 24 Haziran’da yaptığıtoplantıyla yaz kampı üzerine planlamalarına devametti. Yapılan toplantıda atölyeler üzerinegerçekleştirilen söyleşilerle atölyelerin mantığıanlatıldı. Ayrıca kamp yaşamı üzerinden sohbetgerçekleştirildi.

Ardından açılan standda ise gençliğin yoğun birilgisi oldu. Birçok genç numarasını verirken, iletişimnumarasını alan gençler de oldu. Diğer taraftansökülen afişlerin yerine yenileri yapılarak faaliyetedönük saldırılar da boşa düşürüldü.

ManisaEkim Gençliği okurları ve DLB’liler yaz kampı

çalışmalarına Manisa’da 21 Haziran’da bir toplantıyaparak devam ettiler.

Toplantıda ilk önce yaz kampının politik muhtevasıve hazırlık süreci tartışıldı. Geçen yaz düzenlenenkamp deneyimi aktarıldı. Gençlik hareketine etkili vedevrimci bir müdahalenin yakıcı bir ihtiyaç olduğu vegenç komünistlerin tarihsel misyonla hareket etmesigerektiği, kampın da bunun için önemli bir adımolduğu vurgusu yapıldı.

Daha sonra merkezi kamp toplantılarındakiplanlamalar ve süreçler aktarıldı. Kamptakikomitelerde etkin rol alma ve ön hazırlıkta Manisa’yadüşen görevler konuşularak görev paylaşımları yapıldı.

Kampa hazırlık çerçevesinde 23 Haziran’daManisa’nın merkezi noktalarına ve caddelerine kampınafişleri ve stickerları yapıldı.

Ekim Gençliği / İzmir-İstanbul-Ankara-Manisa

Kampa yoğun ve tempolu hazırlık...

22 Mayıs günü Ege Üniversitesi HazırlıkFakültesi’ni işgal eden, aralarında Ekim Gençliğiokurlarının da bulunduğu öğrencilere Dokuz Eylül veEge üniversiteleri rektörlükleri tarafındansoruşturma açıldı.

23 Mayıs gecesi işgal yönelik polis saldırısınınardından gözaltı süreci yaşanmış, gözaltındakiöğrenciler daha sonra serbest bırakılmıştı. İşgaldenkorkan okul yönetimi ve sermaye devleti EgeÜniversitesi’nde işgalden sonra olağanüstü hal ilanetti. Ege Üniversitesi’nde meşru olan ve rahat yapılanafiş ve yazılama yasaklandı. Bu daha da ileri

götürülerek Berkin Elvan’ın resmi rektörlükçe silindi. İşgal korkusu bitmeyen dinci-gerici AKP iktidarının

yandaşı rektör; şimdi de soruşturmalar ile işgalciöğrenciler şahsında EÜ’nün ilerici, devrimcigençliğine dönük bir saldırı uygulamaya çalışıyor.Nitekim, sene boyunca her türlü toplumsal olayarefleks tepki gösterilmiş ve en güçlü boykotlar EgeÜniversitesi’nde örgütlenmiştir. Keza dönem başındada devlet Ege’ye yine saldırmış; bu kez ülkücü-faşistleri ileri sürmüş, fakat 19 Aralık’ta öğrencilertarafından militan bir direnişle geri püskürtülmüştü.

Ekim Gençliği / İzmir

EÜ işgaline karşı soruşturma terörü

Page 25: Kızıl Bayrak 2014-26

İzmirİzmir DLB, 22 Haziran’da Devrim Okulları’nın

üçüncüsünü gerçekleştirdi. Çiğli İşçi Kültür Sanat EviDerneği’nde, bir nevi kampa hazırlık olarak yapılanders oldukça yoğun tartışmalara konu oldu. Derskampın politik olarak değerlendirilmesi vegerekçelendirilmesi üzerinden başladı.

Gençlik hareketinin gittikçe geliştiğini bununHaziran Direnişi ile patladığını ve özellikle liseli veüniversiteli gençlik açısından Berkin Elvan’ın ölümü ilebirlikte sokaklara aktığı vurgulandı. Gelişen budinamikleri kucaklamak ve gençliğin dinamizminidevrimci kanallara aktarmak için gençliğin devrimcibirliği gibi bir kitle örgütüne neden ihtiyaç duyulduğu,Ekim Gençliği’nin misyonu tartışıldı. Aynı zamandaDLB ve misyonu da tartışmaya konu oldu.

Sonra soru ve cevap kısmına geçildi. Liseliler bukısımda sorularını sordular. Gençliğin devrimci birliğive DLB ilişkisi, nasıl bir örgütlenme olacağı, EkimGençliği ile arasındaki fark vb. sorular soruldu.Oldukça canlı tartışmalar yapıldı. Ara’nın ardındanikinci kısma geçildi. Burada kampın teknik bilgileriaktarıldı ve bir planlamaya gidildi.

KartalKapitalizmin kârı ve sömürüyü hedefleyen eğitim

politikalarına karşı Devrimci Liseliler Birliği’ninKartal’da gerçekleştiği Devrim Okulu’nun ikinci dersi22 Haziran’da görüldü.

Kartal Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’nde başlayanDevrim Okulu’nun ikinci dersinin ilk başlığı“Marksizm” oldu. Marksizm’in ortaya çıktığıkoşullardan başlayan anlatımın ardından insanlığın vetoplumun tarihine ilişkin kısa bir anlatımgerçekleştirildi. Özel mülkiyetin ortaya çıkışı vediyalektik materyalizme ilişkin bölümün ardından kısabir ara verildi.

Aranın ardından “Liseli Gençlik ve DLB” başlıklısunuma geçildi. Liseli gençliğin bugünkü hareketliliğive dinamiği tartışıldı. Bu tartışmalar çerçevesindeçeşitli liselerden DLB’liler okullarda yaşadığıdeneyimler üzerine söz alarak deneyimlerini aktardı.

Daha sonrasında DLB’yi de büyütmek için birbasamak olan Ekim Gençliği II. Yaz Kampı’na ilişkinkonuşuldu. Çalışma üzerine planlamalar ve yeni bireğitime ilişkin konuşma yapıldı.

Devrim Okulu, konuşma ve planlamaların ardındansonlandırıldı.

Avcılarİstanbul Avrupa Yakası’nda gerçekleştirilen Devrim

Okulu için Avcılar Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’ndebuluşan DLB’liler Marksizmi ve liseli gençlik hareketinitartıştı.

Devrim Okulu’nun ikinci ve son programıkapsamında gerçekleştirilen dersin ilk oturumundaliseli gençlik hareketinin güncel tablosu ve döneminortaya çıkardığı olanaklar tartışıldı. DLB’nin misyonu vetemel ilkelerine dair sunumlar yapan DLB’liler,düşünen ve savaşan devrimciler olmanın örgütlümücadeleden geçtiğini, DLB’nin de bu ihtiyacıkarşılamaya hazır olduğunu belirttiler.

2. oturumda ise ‘Marksizm’ üzerine “beyinfırtınası” yapıldı. Derse katılanların büyük bir ilgiyletakip ettiği bu bölümde, Marksizm’in bir yaşam biçimi,bir felsefe ve bir ideoloji olduğu söylenerekMarksizm’in üç temel ayağı olan Marksist felsefe,ekonomi-politik ve bilimsel sosyalizm üzerindeduruldu. Oldukça canlı tartışmalarla geçen bubölümün ardından eğitim çalışmalarının sürdürülmesive daha sık yapılması kararı alındı. DLB’lilerönümüzdeki haftaya da bir program koydular.

Liselilerin Sesi / İzmir-Kartal-Avcılar

Devrim Okulları sürüyor

Genç komünistlerdenfabrikada söyleşi

Genç komünistler OSTİM’de çalıştıkları fabrikadasöyleşi örgütleyerek Kızıl Bayrak’tan makalelerokudular. Bu makaleler üzerine tartışmalargerçekleştirildi.

Söyleşiye katılan işçilerin çoğunun öğrenci ve sağgörüşlü insanlar olması dikkat çekti. Sağ görüşlüailelerden gelseler de, çoğunun kendiliğinden bir sınıfbilinci oluşturduğu gözlemlendi. Birçok işçi sosyalizmkonusunda kafalarında oluşan önyargıları kırdı.

Söyleşi sonrasında kendini sağcı olarak niteleyenbirçok işçi, bağlı oldukları ideolojiyi sorgulamayabaşladıklarını söylediler. DLB’liler kampa kadar işçisınıfı içindeki çalışmalarını sürdürecekler.

Liselilerin Sesi / Ankara

Liselilerden ulaşımprotestosu

Ankara’da 1.30 kuruş olan indirimli ulaşımücretinin 1.50 kuruşa çıkarılması nedeniyle Özgür Lisetarafından yapılan turnikeden atlama eylemine YDG,LDG ve DLB destek verdi. Liselilerin yaptığı eylemde,ajitasyon ve sloganlara çevredeki emekçiler ıslıklar vealkışlarla destekledi.

Turnikelerden atlamaya çalışan liselilere engelolmak isteyen ÖGB’ler, sivil polislerle beraber,köpeklerle ve coplarla saldırdı. Ardından biber gazı ilesaldırıyı sürdürdüler.

Liselilere yapılan saldırıya çevredeki emekçilertepki gösterdi. Zaman zaman da emekçiler ve ÖGB’lerarasında tartışmalar yaşandı.

Saldırı sırasında bir DLB’li boynunda cop kırılmasınedeniyle yaralandı. 4 liseli de çeşitli yerlerindenyaralandı. 1 turnike kullanılmaz hale getirilirken, 1 sivilpolis de kafasından yaralandı.

Liseliler Sesi / Ankara

Page 26: Kızıl Bayrak 2014-26

“Annelerin ninnilerindenspikerin okuduğu

habere kadar, yürekte, kitapta ve sokakta

yenebilmek yalanı,”Nazım Hikmet

“Kızıl Bayrak yayın yaşamına 1 Haziran 1994’tebaşladı. Başlangıçta 15 günlük olan yayın periyodu 22Mart 1997’de haftalık hale getirildi.” (19 Haziran 2004tarihli Kızıl Bayrak sayısı ‘Kızıl Bayrak 10. yayın yılınıgeride bıraktı!’ başlıklı makalesi...)

Kızıl Bayrak gazetesi 20. yılını doldurmuş devrimcisosyalist bir gazetedir. Varlığından bugüne kadar işçi veemekçilerin sesi olmuş, hazırladığı bütün haberlerdebu sistemi sorgulamış, devrim davasına çubuğubükmüştür. Marksist-leninist bir çizgide ilerlemiş,bütün baskılara rağmen 20 yıldır varlığınısürdürmüştür. Kızıl Bayrak 20 yıldır işçi sınıfınındevrimci programına ve stratejisine dayanmaktadır.İdeolojik tokluğunu, inancını, emekten yana oluşunu,soluğunu belirleyen nokta budur.

Kızıl Bayrak gazetesinin 20. yılı vesilesi ilemedyanın genel gelişim seyrini incelemek, devrimciyayın çalışmasının önemine bir kez daha vurguyapacaktır. Medyanın insanlığın gelişim aşamalarındatuttuğu yer önemlidir. Kitle iletişim araçlarının hangisınıfın elinde olduğu nasıl bir zemine yaslandığınıgösterir. “Yandaş”, “Sol”cu, “Doğru” gibi etiketlerledönem dönem önümüze sürülen kitle iletişimaraçlarını gelip geçici kılan yaslandıkları zemindir. Busoruların öncesinde kısaca kapitalizmin gelişiminedeğinmek bugünkü görüntüleri daha iyi anlamamızavesile olacaktır.

Kapitalizm

Kapitalizm, temellerini sömürü üzerine kurmuş birsistemdir. Temelinde insan emeği vardır. Harcı iseyoksulların, emekçilerin, işçilerin, kadınların,çocukların kanıdır. Burjuva sınıfının daha zenginolabilmesi için, insan emeği merdiven olur. Aslındainsanlar eşittir fakat bu sistem; devleti oluşturan vekendi elinde tutan burjuva sınıfının, işçi emeğininsömürüsü üzerine kuruludur. Emeği üretenler ile onunüzerinden zenginlik elde edenlerin olduğu bir noktadaeşitlikten bahsedemeyiz.

Sistemin kendini var ettiği yer, işçinin emekgücüdür. İnsani gereksinimlerini bile karşılamayacakbir ücrete işçinin bütün hayatını, zamanını satın alır. Bueşitsizliği kabul ettirmek için farklılıkları kullanır.Kapitalizmde normal olan rekabettir, ormankanunlarıdır, sömürüdür. Sistemin çelişkileri en keskinolarak kendini işçiler ve patronlar arasında gösterirkenbunun başka yansımaları da vardır. Beyaz ve erkekolanı yüceltir, siyah ve kadın olanı en aşağı katmanaatar. Ve skalanın en üstünden, en altına doğru birsömürü devam eder.

Kapitalizm kendini yeniden ve yeniden üretirkenbirçok yöntem ile sömürüsünü, vahşiliğini,

‘barbarlığını’ normalleştirir ve yaygınlaştırır. Buyöntemlerden önemli biri de medyadır. Kitle iletişimaraçları ise kapitalist sistemin kendi sömürüsünühaklılaştırması, meşrulaştırması için her zamanburjuva sınıfı tarafından kullanılmıştır. Üretimaraçlarına sahip olduğu gibi, kitle iletişim araçlarına dasahip olmuş, medya alanında da kendi tekelinioluşturmayı ihmal etmemiştir. Var olduğundan bugünekadar kapitalizm, sanayileşmeyi uygarlaşmaylaeşdeğer tutup, ‘barbar’ yerlere ‘uygarlık’ götürmüştür.Ve insanları da bu yalana inandırmak için medyayı enetkili biçimde kullanmıştır.

Çarklar hızlanmaya, kentler kurulmaya,haberleşme yayılmaya başlıyor

“İnsanlar arasında üretim ve tüketimdeki genel bağve karşılıklı bağımlılık tüketiciler ve üreticilerin birbirineilgisizliği ve bağımsızlığı ile birlikte artar. Bu çelişkikrizlere götürür. Bu yabancılaşmanın gelişmesiylebirlikte, bunun üstesinden gelmek için çabalar da gelir:Bireylerin diğer bireylerin faaliyetleri hakkındaenformasyon elde ettiği ve kendi faaliyetlerini onagöre ayarlamaya çalıştığı kurumlar çıkar. Aynızamanda iletişim araçları/yolları da gelişir.” (Marx,Grundrisse, 1980: 97-103)

Kitle iletişim aracı dediğimiz zaman, kitlelerinhaber almasını sağlayan basın- yayın organlarınıntümünü kastediyoruz. “Medya” dediğimiz bu alanıniçine bildiri, gazete, dergi, televizyon, sinema vb.birçok araç girer. Haberleşme, insanların çevresindeolup bitenleri bilme ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Kitleiletişimi denildiği zaman, bir bilginin bir kaynaktan birkitleye iletilmesi durumudur. Tarihte ilk kitle iletişimaraçlarının çıkışına baktığımızda kapitalist sisteminçarklarını hızlandırdığı döneme denk geldiğini görürüz.‘Üretim ilişkilerinin gelişimine paralel olarak 17.yüzyılda ticaret iyice yaygınlaştı. Sermaye birikimi,pazar, imalathaneler, belirli günde kurulan panayırlar

insanları belirli merkezlerde yoğunlaştırarak kentlerinoluşumunu sağladı... ...19 yüzyılın ikinci yarısındanitibaren, gazete ve dergi yayınlarının yüklü sermayegerektirmesiyle magazin, bulvar gazeteciliği vedergiciliği önemli bir yer kaplamaya başlar.’ 1 Bunlargenelde ‘şiddet’ ve ‘suç’ unsuru öğeleri içindebulunduran haberlerdir. İnsanları bilgilendirmektençok, duygularını sömürerek gazeteyi satın almalarınısağlamasına yönelik hamlelerdir. Burjuva sınıfı elindebulundurduğu medyayı, insanların duygularınısömürerek kâr sağlama amaçlı ve kendi ideolojisinikitleler üzerinde pekiştirmek için kullanır. Hem kendisöylemini yaymış, hem para kazanmış olur. Temelinisömürü üzerine kuran kapitalist sistem işçilerifabrikalarda sömürdüğü yetmediğinden, gazeteler,dergiler üzerinden insanların haber alma ihtiyacınıkullanarak sömürüsünü başka bir alandan da devamettirir.

Burjuva medya ağını genişletiyor

Sanayileşme, ‘uygarlaşma’ nasıl her zaman batıdandoğuya doğru olduysa aynı şekilde bilgi akışı da ‘uygar’toplumlardan ‘gelişmemiş’ toplumlara doğru olur. Kitleiletişim araçlarındaki gelişmeler, sömürgeyi yapandevletlerde keşfedilip, geliştirilip, daha sonra‘gelişmemiş’ toplumlara gidiyordu. Örneğin, Almanyarenkli televizyonu keşfettiğinde, elindeki bütün renksiztelevizyonları Türkiye’ye pazarladı. Bu durumyaratıcılığı, yeni keşifleri değil, olanı olduğu gibi kabuletmeyi öngörüyordu, ne de olsa ‘batılılaşma’önemliydi. Radyo, televizyon, fotoğraf, sinemagünümüzde internetin gelmesi aynı bu şekildeolmuştur.

1968 yılında ilk yayınını yapan Türktelevizyonlarının kuruluşundan bugüne baktığımızda,yerli yapımlardan çok yabancı menşeili hazırprogramların, dizilerin yayınlandığını görürüz. 1980yılında Amerika ile aynı anda yayınlanan Dallas dizisi

Kapitalizmde medyanın gelişimi veKızıl Bayrak

Page 27: Kızıl Bayrak 2014-26

hemen herkes tarafından bilinmektedir. Bu Amerikandizileriyle birlikte popüler kültürü evimizin içine kadargirmeye başlar. Türkiye’deki yaşayan halklarınkültürlerinde olmayan birçok yeni ürün, yeni yaşamtarzı sunulur kara kutu aracılığıyla. Örneğin; ‘liseyegiden gençlerin serbest kıyafetle gitmesi’, ‘mikrodalga’,‘hamburger’, ‘patlamış mısır’, ‘evde ayakkabı iledolaşma’ gibi başka kültürlerin alışkanlıkları izlenir.Tabii bu alelade bir durum değildi, amaç; ilerdeemperyalistlerin başka ülkelerde pazaryaratabilmesinin önünü hazırlamaktı.

1990’lara gelindiğinde Türkiye’de tek tük özelkanallar da açılmaya başlar. Bunların sahipleri burjuvasınıfının siyasi isimleri ya da dönemin patronlarıdır.Bugüne baktığımızda Türkiye’de medya kanallarının birelin parmaklarını geçmeyecek sayıda patronları vardır.Yüzlerce kanal da izliyor olsak, onlara sahip olanlarınbir avuç olduğudur. Örnek verecek olursak, en büyükmedya tekellerinden; Ciner, Doğan, Çukurova, Doğuş,Feza, Samanyolu, Turkuaz vb. Fakat bu medyatekellerinin internet sitelerinde, yatırımlar bölümünegirildiğinde, bir tek medya alanında değil, inşaat,turizm, eğitim, enerji, taşımacılık, finansal hizmetler,endüstri, sağlık vb. gibi birçok alanda yatırımlarıolduğu görülmektedir. Bu hem kendi yatırımların kendimedyasında reklamını yapabileceği, hem medyakanalları üzerinden para kazanacağı, hem de devletleortak çalışan medya patronlarının her zaman devletinlehine haber yaparak, birçok ihaleyi kazanacağıanlamına gelir.

Emperyalistlerin kitle iletişim araçlarıyla‘oyunları’

Büyük medya tekelleri sadece medya alanındadeğil birçok alanda zenginleşirken sistem kendiniüretebileceği, yaygınlaştıracağı alanları arttırır. Bir tektelevizyonda, radyoda, sinemada değil emperyalizm,çocukların oynadıkları bilgisayar oyunlarında dakendini gösteriyordu. Sovyetler’inyıkılışına kadar filmlerde, dizilerdeAmerikan askerine karşı savaşandüşman Ruslar’dı. Daha sonra yenidüşman yaratmaları gerekti. Çünküemperyalizmin sömürü planlarıdevam ediyordu, bu seferdeOrtadoğu’ya çevirmişti rotasını. 11Eylül’den sonra da iyicesembolleştirilen esmer, sakallı,puşili Ortadoğulu erkekler oldu yenidüşman. Çocukların oynadıklarıbilgisayar oyunlarında butiplemedeki erkekleri ‘terörist’olarak çağırıyordu.

Ortadoğu’ya yapacağı savaşplanlarını, oyunlar üzerinden demeşrulaştırmayı ihmal etmiyordu.İzleyenleri, sömüreceği topraklara‘demokrasi götüreceğim’ yalanıylakandırıyordu. 1991 yılında Irak’asaldırı başlatan Amerika, bu savaşıtelevizyondan canlı yayınlayacağını duyurmuştu.CNN’de insanlar ilk defa canlı savaş izleyeceklerdi.Normalde savaş kanlıydı, halkların üzerinde patlayanbombalar, ölen çocuklar, kadınlar ve kan vardıgerçeğinde. Ama insanlar sadece yeşil bir gökyüzü,karanlıkta patlayan bombalar izlediler CNN’de. Irakhalkının direnişi gösterilmedi.

Daha sonra makalelere konu olan ‘iliştirilmişgazetecilik’ kavramı çıkacaktı ortaya. Sadece ordunun

sunduğu haberleri yayınlayan, savaşın ortasından değilbir binanın tepesinden yayın yapan gazeteciler. Odönemin ünlü savaş muhabiri Peter Arnett, Amerikanordusunun ilk savaş hamlesinin, Irak direnişi karşısındabaşarısız olduğunu söylediği için işinden oldu. 2013yılının Haziran Direnişi’nde gördüğümüz gibi insanlarİstanbul’un göbeği Taksim’de polis terörüne maruzkalırken, CNN Türk penguen belgeseli yayınlayacaktı.Gerçeği yayınlamak kapitalist sistemin burjuvamedyasında yasaktır. “Çünkü gerçekler devrimcidir!”

Tarafsız medya kuruluşu olabilir mi?

Gerçeklerin devrimci olduğu ve medya tekellerindeise sistemin yansıması olarak paranın hüküm sürdüğüaşikar. Paranın saltanatını işçi ve emekçilerin bedenleri

üzerine kuran sistem medyatekellerinde de gerçeklerinifade edilmesini istemez.Kitleleri inandırabilmek,etkilemek uğruna “tarafsız”lıksafsataları ortaya atar.

Bu dünya iki sınıflı birdünyadır. Ezen ve ezilen,burjuva sınıfı ve işçi sınıfı.Yukarıda bahsettiğimiz gibiüretim araçlarını, kitle iletişimaraçlarını elinde bulunduranburjuva sınıfı ne kadarkanallarında ‘tarafsızhabercilik’ diyerek insanlarıkandırmaya çalışsa da, herzaman sahip olduğu kanallardakendi tarafının haberleriniyapmıştır, yukarıda birçokörnekle sunduğumuz gibi.Tarafsız olmak ideolojik veteknik olarak da mümkün

değildir. Haber yapmaya giden muhabirinin fotoğrafmakinesinin bir çerçevesi vardır, muhabirin kendihayat görüşü vardır, haberleri seçen editörünpatronun istekleri doğrultusunda şekillenen kendigörüşü, en nihayetinde ‘patron’ vardır. Yani sermayeyiortaya koyan. Aynı manşeti atan 10 gazete varken,hangisi birbirinden farklı olabilir ki?

Bu sebeple bunun tam karşısında duran, dünyayaeleştirel bakan, verileni olduğu gibi kabul etmeyen

marksistler, devrimciler kendi yayın organlarınıoluşturmuşlardır. Devrimci- sosyalist basın, işçi sınıfınıntarafından bakar dünyaya ve bu doğrultuda haberleryapar.

Bugün Kızıl Bayrak Gazetesi 20 yıldır, işçi sınıfınındavasına inanmış, zor şartlarda, kendi imkanlarıyla,reklamsız, patronsuz, kolektif bir şekilde mücadelesinisürdürür. Ne kadın bedenini kullanır habere dikkatçekmek için ne de cinselliği. Burjuva medyasının bütünşiddet olaylarını gösterdiği fakat bir türlügösteremediği devlet-polis şiddetini de yazar, fakatduygu sömürüsü yaratarak habere dikkat çekmek içindeğil, sistemin ‘yasal’ şiddetini insanlara göstermekiçin resmeder.

Sonuç...

Medya, emperyalist-kapitalist devletlerin kendiideolojilerini kitlelere aktarmak, bir şırınga içindekendi zehrini insanlara aşılamak için kullandığı bir araçolmuştur her zaman. Paylaşma duygusunun bittiği,tüketen ve bencil bireyler yaratan kapitalist sistem,insanı ezmeye, emekçileri ikincil konuma atmaya veher bulduğu boşluktan sömürmeye devam edecektir.

Medya tekelleri üzerinden sürdürülen sömürününbir boyutunu da dağıtım alanında yaşanan gelişmeleroluşturuyor. Sistem ‘gerçekler’in işçi ve emekçilereulaşmasını engellemek için onlarca çaba ortayakoyuyor. Basımı engelliyor, dağıtımını yasaklıyor, enisonu en yakın örnek olarak Yay-Sat’ın devrimci, sol,sosyalist basına koyduğu ambargo bunun en netgöstergesidir. Devrimci basın, sistemin tüm zorbalığınarağmen işçi ve emekçilere ulaştırılmaya devam ediyor.

İmajlar ve görüntüler dünyasında yani kapitalizmdebu çarkları parçalamak için sınıfsız, sınırsız, sömürüsüzbir dünya mücadelesini büyütmekten başka bir çıkaryol yoktur. Tam da bu doğrultuda işçi sınıfının devrimcipartisini güçlendirmek gerekmektedir. İşçi sınıfınındevrimci partisi nitelik ve nicelik olarak güçlendiğioranda Kızıl Bayrak gazetesi de her açıdan güçlü veetkili bir yayın olarak güvencelenir. Baştayoldaşlarımıza olmak üzere, tüm işçi ve emekçilere birçağrıyı yineliyoruz. Kızıl Bayrak gazetesinisahiplenmek, sahiplendirmek, her düzeyde ve hertürlü katkıyı sunmak ve örgütlemek gerekmektedir.

1 Medyada Kadın, Hatice Akdoğan, s.40.Kartal Emekçi Kadın Komisyonu

Gerçeklerin devrimci olduğuve medya tekellerinde isesistemin yansıması olarakparanın hüküm sürdüğüaşikar. Paranın saltanatınıişçi ve emekçilerin bedenleriüzerine kuran sistem medyatekellerinde de gerçeklerinifade edilmesini istemez.Kitleleri inandırabilmek,etkilemek uğruna“tarafsız”lık safsatalarıortaya atar.

Page 28: Kızıl Bayrak 2014-26

Geçtiğimiz günlerde IŞİD müftüsünün Musul’dayayınladığı fetva haberlere yansıdı. Bu fetvaya göre;“Maliki için çalışan tüm asker ve polislerin eş ve kızlarımilitanlar için helal” olduğu söylendi. Bunun kadınlaratecavüzün kılıfı olduğu ortadadır. Bu fetvayıonaylamayan birçok Sünni imamın kurşuna dizilerekidam edildiği de belirtilmektedir.

Böylesi fetvalara bölge halkları hiç de yabancıdeğildir. Yine geçtiğimiz yıllarda Suudi Arabistanlı birmüftü Şeyh Muhammed El Arifi Suriye’deki çeteler içinbir fetva vermişti. Bu fetvaya göre, mücahitler diyeandığı çetelerin Suriyeli kadınları kısa süreliğine hattabirkaç saatliğine kendi nikâhlarına geçirebilecekleriniileri sürmüştü. Şeyh El Arifi fetvasında, söz konusuçetelerle Suriyeli kadınların bu şekilde evlenmelerininçarpışan bu çete üyelerinin cinsel ihtiyaçlarınıgiderebileceğini, dolayısıyla Suriye lideri Beşar Esadiktidarına karşı daha azimli savaşmalarına yardımcı

olabileceğini dile getirmişti. Çete üyeleriyle bu şekildeevlenmeyi kabul eden Suriyeli kadınlara da ‘Cennet’vaadinde de bulunmuş, ayrıca, böyle bir nikâhın 14yaşın üzerindeki kız ve kadınları kapsadığını söylemişti.Böylelikle Suriye’de kadınlara tecavüzün önüaçılmakta, buna dinsel kılıf da hazırlanmaktaydı.

Bugün de Iraklı kadınlar bu tehditle karşı karşıyadır.Ayrıca fetva kılıfı olmadan da IŞİD askerlerincekadınların kaçırıldığı, tecavüze uğradığı haberleri degelmektedir.

Gerek emperyalist dünya savaşlarında gereksebölgesel savaşlarda faturayı ezilen emekçi halklarçekmektedir. Ancak tecavüz bir savaş yöntemi olarakkullanıldığı için kadınlar diğer sorunların yanında cinselsaldırıların da hedefi halindedir. Son fetva örneklerigerici, yağma ve talan savaşlarında kadınların hedefhaline gelmesi gerçeğini bir kez daha teyit etmiştir.

IŞİD gericiliğinden kadınlariçin tecavüz fetvası!

Gebze EKKClara Zetkin’i andı

Gebze Emekçi Kadın Komisyonu, 21 HaziranCumartesi günü, ölüm yıldönümü vesilesiyle ClaraZetkin’in yaşamı ve emekçi kadınların örgütlenmesibaşlıklarının konuşulduğu bir söyleşi gerçekleştirdi.

Söyleşi başlamadan önce Gebze EKK’nın ClaraZetkin ile ilgili hazırladığı broşür katılanlara verildi.Söyleşi Clara Zetkin’in hayatı, emekçi kadın hareketineve kadınların örgütlenmesine katkıları, I. EmperyalistPaylaşım Savaşı sürecinde II. Enternasyonal’de Rosa veKarl ile enternasyonalizmin bayrağını dalgalandırmasıve emekçi kadınlara, işçi sınıfına, devrimci mücadeleyemiras bıraktıkları üzerine bir sunumla başladı. Marksistyöntemle kadın sorununu irdeleyen Clara Zetkin’in bualanda teorik katkılar sunduğu ve pratik olarakkadınların gerek parti içerisinde gerek mücadeleninher alanında örgütlenmesi için yoğun bir çaba sarfettiği anlatıldı. Emekçi kadınlara, 8 Mart Dünya EmekçiKadınlar Günü’nü armağan ettiği vurgulandı.

Sunumun ardından canlı bir tartışma yürütüldü.Clara Zetkin’in yaşamı, devrimci mücadele, kadınsorunun tarihsel kökeni ve güncel sorunlar, emekçikadınların örgütlenmesi için yapılması gerekenlerüzerine tartışmalar yürütüldü. Emekçi KadınKomisyonu’nun güçlendirilmesi, kadın sorunu veMarksizm konularında donanımın artırılması, işçikadınların örgütlenmesi için çalışmalarınyoğunlaştırılması vurgularıyla tartışma sona erdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

EKK’dan Berkin Elvan’ınailesine ziyaret

Kartal Emekçi Kadın Komisyonu 21 Haziran’daBerkin’in ailesine ziyaret gerçekleştirdi. Berkin Elvaniçin yapılan, Berkin’i ve Berkin’in toplumda yarattığıetkiyi anlatan “Ekilir ekin geliriz, ezilir un geliriz; birgider bin geliriz” isimli tablo aileye hediye edildi.

Gülsüm ve Sami Elvan’la sohbette Berkin’in butopraklarda ekilmiş bir tohum olduğu, Berkin’in fizikenaramızda olmadığı ama binlerce Berkin’in doğduğudillendirildi.

Devletin hiçbir ayrım yapmadan katlettiğini, dünSivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da, bugünse HaziranDirenişi’nde, Okmeydanı’nda, Soma madenocaklarında yaşananların devletin katliamcı kimliğininörnekleri olduğu söylendi.

Bu katliamlara karşılık, davalarında adaletsizliktenbaşka hiçbir şeyin çıkmadığı konuşuldu. Gerçekadaletin burjuva hukuk sistemiyle değil sokaklardadirenişlerle, örgütlülükle sağlanacağı belirtildi. Gülsümanaya “Anaların daha güçlü, daha öfkeli, dahadirengen olması gerekir. Katilleri durduracak olananaların öfkesi olacaktır” denildi.

Berkin Elvan’ın ailesi ise “Berkin sadece bir kesimindeğil tüm toplumun çocuğudur. Berkin’in vediğerlerinin hesabını soracak olan en alt tabakadaolanlardır, ezilenlerdir, işçilerdir” dedi. Sohbetinardından Kartal Emekçi Kadın Komisyonu Elvanailesinin yanından ayrıldı.

Kızıl Bayrak / Kartal

Kadınlar yeni yargı paketini veto ettiKadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, mecliste kabul edilen kadın düşmanı yargı paketini 21

Haziran’da protesto etti. Eylem için Galatasaray Lisesi önünde biraraya gelindi. Basın açıklaması öncesinde, kızıMehtap Bülbül’ü cinayet sonucu kaybeden Yeter Bülbül bir konuşma yaparak, “Adalet istiyorum. Ağırlaştırılmışmüebbet cezası almalarını istiyorum” dedi.

Platform adına basın açıklamasını Fikriye Yılmaz okudu. Yeni yargı paketinin bu hafta içerisinde meclistekabul edildiğini söyleyen Yılmaz, AKP’nin torba yasa biçiminde sunduğu paket içerisinde kadınların adınıngeçmediğine dikkat çekti. Yılmaz, açıklamaya şöyle devam etti: “Kadınların boşanmak istediği için, çalışmakistediği için kendi hayatına dair karar almak istediği için öldürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Kadınların haklarınakavuşarak yaşamak için devlete, polise, savcılığa başvurduğu ve o kapılardan ‘A4 kağıtlarımızı bitiriyorsun’diyerek, korunmadan geri gönderildiği bir coğrafyadayız. Kadın katillerine iyi hal indirimi, tahrik indirimiverilen, kadını cinsiyetinden dolayı öldürmenin çok kolaylaştırıldığı günümüzde biz kadınların yeni yargıpaketinden hakkımız olanı almak için mücadele etmemizden daha anlaşılır bir şey olamaz.”

Yasalarda kadının beyanının esas alınmadığını dile getiren Yılmaz, şğyle konuştu: “Ceza mahkemelerininişleyişini değiştiren yeni yargı paketi kadınlar için bir yaşam meselesi olan hukuken tanınma için hiçbirdeğişiklik getirmiyor.” Yılmaz, yeni yargı paketinin kadın cinayetlerinde artışa sebep olacağına vurgu yaparak,bu yargı paketinin kadınların onayından geçmeyeceğini ve mücadeleyi sürdüreceklerini ifade etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: Kızıl Bayrak 2014-26

“Ve kendime dedim ki: Gerçeğe uygun olmayantemelleri üzerine kurulu olan her şey, gerçeğin ateşikarşısında erir, yıkılır.” Yılmaz Güney

Birbirine aykırı iki dünya karşı karşıya geliyor bu ikikavram altında: uyku ve uyanıklık. Bu hayatın içindekendini her gün ve her gün yeniden gösteren birçarpışmadır. “İlkelerine bir kez olsun ihanet edeninsan, hayat ile olan saf ilişkisini yitirir. Bir insanınkendine karşı hile yapması, onun, filminden,hayatından, her şeyinden vazgeçmesi demektir”diyordu Sovyet yönetmen Andrei Tarkovski.[1] Yanihayatın ilkelerle kurduğu bağ ile sanatı ilkeleredayandırmanın gerekliliğini savunuyor ve sinema vehayat arasında sımsıkı bir ilişki kuruyordu.Sovyetler’den Yılmaz Güneyler’e devrimci ve toplumcubir sanat anlayışının özeti böyle ortaya konulmuşoluyor. İşte uyku ile uyanıklık arasındaki bu çarpışmadabir film karesine sığdırılabilen yaşamların öykülerindeele veriyor kendini bir kez daha. Yakın zamanda aldığıödülle Nuri Bilge Ceylan’a sağ yumruğunu kaldırtan ofilm: Kış Uykusu. Ve diğer bir film: KaranlıktaUyananlar. Nuri Bilge Ceylan küçük burjuva mülksahibi insanların içinde bulundukları durumunöyküsünü ortaya koyarken, adını güneşin doğuşuylabirlikte evlerinden çıkıp fabrikalarda çalışmaya gideninsanlardan alan Ertem Göreç’in 1964 yapımı filmi sınıfçatışmasını sinema alanında gözler önüne seren ikiörneği oluşturuyor.

Tarihte devrimci atmosferin yükseldiği mücadeledönemleri her zaman bir “domino etkisi” yaratır. Buetki bugün Nuri Bilge Ceylan’a kadar ulaşmışsa onubugün hala “sınıf çelişkilerini kabaca ortaya koyuyor”diye eleştirebilen küçük burjuva aydın çevreleri elbetterahatsız olacaklardır. Kış Uykusu’nda ortaya konulansınıfsal çelişkinin “kabalığı” üzerinden yapılaneleştiriler teknik ya da biçimsel eleştiriler olmanın çokötesinde, hayattaki her şey gibi, sınıfsal bir kaygı veanlam taşımaktadır.

Sinemayı sınıfsal yorumlamak

Bir boya fabrikasında haklarını arayan işçilerindireniş sürecini anlatan Karanlıkta Uyananlar filmiuykuda olanlara karşı uyanmakta olanların hikâyesi ilebu çatışkıyı ortaya koymaktadır. Karanlıkta Uyananlarkelimenin hem gerçek hem de yan anlamıyla tarihinhep uyanmakta olan tarafını simgeleyen işçilerdir.Mahalleden arkadaşları fabrikada çalışan patronunoğlu, babasının ölümünden sonra fabrikanın başınageçince arkadaşlarıyla arasının bozulması bir tesadüfdeğildir, patron ile işçi arasındaki uzlaşmaz çelişkilerbeyaz perdeye yansıtılmıştır. Nuri Usta işçilere:“Sendika sensin, sen, ben, o, hepimiz. Şu meydanagelir miydi emeğimiz olmadan? Neyiniz varkaybedecek?” diye sorarken sınıf mücadelesinin temelilkeleri, algısı hayatın gerçeklerine karşı saf birgeçirgenliğe sahip işçi ve emekçinin ağzıyla ortayakonulmuş olur. Korku ve güvensizlik içindeki işçilerin

mücadele ile özgürleşme sürecini bir film için gereksizbir konu sayanlar elbette gerçek hayatta da Greifdirenişi gibi nice işçi direnişini anlayabilmekten yoksunolanlardır. İnsanların sanatta sınıf çelişkisinin elealınmasına karşı tutumları, gerçek hayatta sınıfmücadelesinde kendilerini konumlandırmalarındankesinlikle bağımsız değildir. İşte bu nedenle sanatınkendisi olduğu gibi, yorumlanışı da kesinliklesınıfsaldır.

Tarihte uykuda olanların kimler olduğu da yine“uyku” sembolü üzerinden açığa konuyor beyazperdede. Kış Uykusu’nda babadan kalma mal varlığıiçinde hayatı sürdürme kaygısı gütmeden amaçsız biryaşam sürdüren ve böylece hayattan kopan, eninsancıl ve aslında en basit duyguları hissedebilmektenmuzdarip olan insanların öyküsü anlatılıyor.Birbirlerine yaklaştıkça birbirinden uzaklaşan çıkaradayalı insan ilişkilerinin bir teşhiri sürüyor filmboyunca. Bir Anadolu kasabasına kar düşer, bu karınbeyazlığına tezat oluşturacak bir karanlığın bencildünyasına hapsolmuş insanlar için inziva mevsimibaşlamıştır ki hayatlarına ödenmemiş bir kiraylabirden giriveren yoksul bir aile içlerinde birikmiş sınıfkinini birden açığa çıkarır. Yokluk ve parasızlık içindekibu ailenin hayatlarına dokunan gerçekliği, mülk sahibibu insanların gözlerinin önüne çektikleri perdedeniçeri sızan bir ışık gibi uykularının rahatını kaçırmayayeter.

Filmde evlerine haciz gelen çocuğun ev sahibininarabasına fırlattığı taş ve bu başkaldırıdan asla pişmanolmadığını belli eden o kızgın ifadesi küçük burjuvaizleyenleri elbette rahatsız etti. Çünkü o taş hepsineatılıyordu. Onlar bu filmden değil, bu filmdekilometrelerce yol yürüyüp ayağı kokan yoksul kiracıkapıdan girdiğinde odasının penceresini açan ev sahibigibi ezdikleri insanların gün gelip de çamurluayakkabılarıyla kendi kapılarını çalmasından rahatsız

olmaktadırlar. Fakat bu başkaldırının bir kefareti gibiçocuğun yüzüne indirilen tokat bizler gibi bu çocuğunhaklılığına inananların öfkesini uyandırırkenbaşkaldıranlara zulmü hak gören küçük burjuvalarınyüreğine gizlice su serpilir. Yardım diye kendisinegetirilen parayı ateşler içinde yakan işsiz babanın sınıföfkesi, o zamana kadar bağışlarıyla bir “iyilik meleği”timsali ortalıkta dolaşan küçük burjuva kadınıgözyaşlarına boğarken kimi çevreler bu sahneleriabartılı bulduklarını söylediler. Bu sahneleringerçekten abartı olup olmaması bir yana, onlarırahatsız eden başka bir şey vardı. Onlar “Hala böyleşeyler mi kaldı?” derken aslında yine yokluk içindekiinsanın onurlu duruşunu reddetmeye çalışıyorlardı.Çünkü onlar burjuva iktidarların yaydığı “sadakakültürünü” yukarıdan eleştirirken alttan altta herkesinbu kültürü benimsediği görüşüne herkesten çok tamahedenlerdir. Ve gerçekten bir deste paranın yakılmagörüntüsü, içten içe paranın kölesi olmuş herkesinkeyfini fazlasıyla kaçıran bir çarpıcılığa sahiptir. Onlarpara yakma sahnesi gibi onurlu duruşu sembolizeeden pek çok sahneyi inandırıcı bulmazlar. Çünküezilenlere etiketlemeye çalıştıkları eksik kişiliközelliklerine aykırı düşen bu tür tutumlar onlarınçarpık gerçeklik algılarına ters düşer.

Salonlara sıkışan bir sinema

Bir film karesine neler sığdırılabilir? Belirli duygular,birkaç insan, birkaç hayat? Hangi insanlar konuedilebilir bir filmin öyküsüne? Sadece fukara insanlarmı, sadece zengin olanlar mı yoksa? Hangi acılaryansıtılabilir perdeye? Sadece aşk acısı mı, sadeceekmek kavgası mı pekiyi? Bir filmin kaç sonu olur? İşteüst sınıfın sineması, yani ezenlerin sineması bunlardanhep birini tercih etmeye zorlar kendini. Hangi konuyuişliyorsa abartılı ele alır onu, ya fazla süslemiştir, ya da

Karanlıkta Uyananlar’dan Kış Uykusu’na sinemada sınıf çatışması

K. Ehram

Page 30: Kızıl Bayrak 2014-26

bir bakarız her şey fazla basitleştirilmiştir. Onlarınfilmlerinde görürüz ki hayatın hep bir yanına vurguyapılırken diğer yanı eksik kalır. Oysa buna karşıezilenlerin sanatının ne denli kapsayıcı olduğunu yineezilenlerin sanatçılarından Yılmaz Güney en sadeşekliyle ifade etmektedir: “Hüznün sayısız tonu, birçokyüzü vardır; çiçekler, kuşlar, rüzgarlar gibi. Ben, bazıyakın arkadaşlarım aracılığıyla, hüznü, sevgi ve kederianlatmaya çalıştım; her ne kadar bazıları tarafındananlaşılmaz ve inanılmaz bulunsa da.” [2]

Burjuvazinin yani ezenlerin sanatının alıcıları dakendi görmek istedikleri yerden hayatı yansıtan filmlerisinemalarının baş tacı ederek “kendi sanatlarını”sahiplenirler. Onlar fakir insanı, ezileni, ekmek kaygısıiçinde çırpınıp duran milyonları kendi gördükleriyerden görmek isterler: Hep acı ve keder duygularıiçinde, hep bir çaresizlik, hep bir yenilmişlik… Hepbedbahttır onlar. Ve başlarına kendileri dışında gelenher türlü felaketten bile aslında hep onlar sorumlugibidirler. Sanki doğdukları ilk gün alınlarına görünmezbir kalemle yazılır gibi işlenmiştir kaybetmeye dair birşeyler.

Onların filmlerinde ezilen insan bir acımanesnesine dönüşür. Her türlü yoksunluğuanlatışlarındaki aşağılamayı hemen fark edersiniz.Aldanmayın üst sınıftan binlerin “acıklı bir filmin”sonundaki gözyaşlarına. O varlık sahibi insanlarperdede görünce üzüldükleri insanın dışarıdakidurumunu değiştirmek için hiçbir şeyyapmayacaklardır. Zaten onların fazla zehriniakıtmalarını sağlamak dışında bir işe yaramayan butarz melodram filmleri de ele aldığı insanındurumunun ne denli değişebilir olduğunugöstermekten, içine düştüğü dertlerin aslında birçözümü olabileceğini sunmaktan yoksundur onlara.

Günlük hayatta bu sanatı yaratan kirli ideolojiyi hergün görürüz. Gizlenmez bir kibir vardır bir patronunişçisine bakışında, hali vakti yerinde insanların sokaktamendil satan çocuğa bakışlarında. Orta sınıf kadınlarınlüks mağazalar içinde dolaşırken yanlarından geçen biremekçi kadının giyim kuşamına bakışında o kibir. İştetam da bu kibir üst sınıfın sanatının da temel birunsuru olarak kendini zengin kız-fakir oğlan aşkındabelli eder. Ve onlar bu sanatı, ezilenlerin hep ezilmeyemahkûm edildiği bir dünyayı birbiri üzerine akan filmşeritler halinde kafamıza kodlayan bir sinemayıalkışlarken kendi hayatlarındaki yanlışın bir telafisinidaha kendilerine sunan suç ortaklarınaminnettarlıklarını göstermektedirler. Gerçeği olduğugibi değil algılamak istediği gibi yansıtan böyle birsanat ezilen sınıflara hitap edebildiği için değil, aksinehizmet ettiği öteki sınıfın beğenisini aldığı ve iktidaronların elinde olduğu için yaygınlaşan sanattır. Fakatbunlara rağmen salonlara sıkışmaya mahkûmdur.Burjuva sanatı sunulduğu zengin galerilerin dışındaçıkma becerisi olmayan sanattır. Ünlü bir ressamınpahalı tablosu nasıl ki bulunduğu müzeden sokağaçıkarılamıyorsa burjuva sineması da sinemasalonlarından sokağa taşabilme becerisinden öyleyoksundur.

Hayata karşı dürüst bir sanat!

Biz ezilenlerin sanatı reddeder bu kuralları, yıkarbaştan aşağı. Peki bunlara karşın bizim sanatımız nedemektedir? “Burjuva yazarın, sanatçının, oyuncununözgürlüğü, para kesesine, çürümeye, satılık olmayagizlice bağımlılıktan başka bir şey değildir. İşte bizsosyalistler, bu ikiyüzlülüğü açığa seriyor, sahteetiketleri söküyoruz; bunu da, sınıfsız bir edebiyat ve

sanata varmak için değil (çünkü böyle bir şey sınıf-dışı,sosyalist bir toplumda olabilir ancak), ama, gerçekteburjuvaziye bağlı bu ikiyüzlü özgür edebiyatınkarşısına, açıkça işçi sınıfına bağlı, gerçekten özgür biredebiyat çıkarmak için yapıyoruz.”[3]

Ezilenlerin sanatı, sokaktaki insanın sanatıdır. İştebu yüzden ezilenlerin sineması da sokaktaki insanınyüreğine dokunabilen sinemadır. Acılaragülümseyenlerin hikâyeleri vardır ezilenlerinsanatında. Ve bu hikâyelerde kendini hep açık eden birumut… O umut gizlenmez, saklanmaz bir umuttur.Sakın ha iflah olmaz. Tokat üstüne tokat yer kimizaman, aç kalır, dayak yer, işlerden kovulur, ekmekyoktur, para yoktur, yardım isteyecek bir dost el arar,yoktur. Fakat bakarsın bir sonraki sahnede, tüm buyokluk içinde kıvranan kahraman gülümseyiverir.Çünkü acıya gülümsemeyi bilenler hep acılarla başaçıkmayı öğrenmek zorunda kalanlar oldular tarihboyunca. “Umut fakirin ekmeğidir” derken anlatılmakistenen biraz da budur işte; insanı oyalayan, içi boşumutlar değil. Onlar ekmek olmak bir yana bilincizehirlemekte, hayatı ertelemektedir. “Umut” filmininson sahnesinde günlerdir kendilerini okuyup üfleyenhocanın vaat ettiği defineyi aramaktan ve açlıktanbitap düşmüş Cabbar’ın gözleri bir çaput parçasıylabağlanmış, iki eli havada kendi etrafında dönerekdefine bulmaya çalışma anı boş umutların gerçek veanlamlı umutların tam aksine insanı nasıl çıkmazlaradüşürdüğünü anlatan çarpıcı bir karedir. Trajikomikolması ezilenlerin sanatındaki kara mizahın en güzelörneklerinden biri olmasından ileri gelir. YılmazGüney’in her filminde, sadece kendisinin değil, uçsuzbucaksız Anadolu bozkırlarından büyük şehirlerdekiyaşam mücadelesine sayısız Kürt ve Türk emekçinintozlu ayak izlerini bulmak mümkündür.

Senaryoları anlattığı insanların yazgısıyla sıkısıkıya bağlı olan sanatçılar bu ortak yazgıyıdeğiştirme kaygısını sanatlarına taşıdıkları için bugünsilinmez değerlerimiz arasındadır. Evet, bazen birgözyaşı kadar şaşırtıcıdır mutluluğun simgesi. Ekmeğinibölüşüp yiyen iki kişi anlatır paylaştıkça büyüyenbereketi. Bu insanların hikâyesini okuduğunuzda ya dabir film karesinde gördüğünüzde onları hementanırsınız. Çünkü sokakta gördüğünüz insandır o.Elbisenizin dikildiği fabrika elleri nasırlı çalışankadındır. Dün gazetede ölüm haberini okuduğunuzişçidir bugün göçük altında bedeni hala bulunamayan.Ve komşunuzdur işte şimdi yan odada dokuz kişi birsofranın başında iki tas bulgur pilavı ile günün sonziyafetini yaratan. Ve sizsinizdir o. O, bizlerizdir. İşte buyüzden bizler, yine bizler sahip çıkarız bizi anlatansanatçılara, Yılmaz Güneyler’den Zeki Öktenler’e,Charlie Chaplinler’e, Nazım Hikmetler’denMayakovskiler’e, Âşık Mahsuniler’den Neşet Ertaşlar’ave daha nicesine… Çaresizliğe karşı günlük çözümlerideğil gerçek çözümü arayan soruları ortaya koyan,insanlık onurunu hiçe sayan yoz tercihler vekaybolmuşluklar yerine insani olan arayışları kendinekonu eden filmler işçi ve emekçilerin sanatı olarakburjuvazinin tüm çabalarına karşın mücadele tarihininsanatsal birikimleri olarak korunmaya vebelleklerimizde yer edinmeye devam edecektir.

Kaynaklar:1- Andrei Tarkovski, “Mühürlenmiş Zaman”, Çev.

Füsun Ant, Afa Yayıncılık, 1992.2- Yılmaz Güney, “Yol” (1999) filminin ilk karesinde

gösterilen giriş sözü.3- Vladimir İlyiç Lenin, “Parti Örgütü ve Parti

Edebiyatı” (1905), Toplu Yapıtlar, Cilt 10, sf. 49

Kapitalizme karşı sosyalist kültür ve değerlerin,sosyalist çizginin mevzilerinden biri olma hedefindekiÜç Fidan Gençlik Kültürevi sosyalizm mücadelesiniçeşitli araçlarla büyütüyor. Bu araçlardan birini ÜçFidan Gençlik Kültürevi bünyesinde oluşturduğumuz“Emek Sineması” oluşturuyor. Emek Sinemasıbaşlığıyla haftalık film gösterimleriyle gençlikle, işçi veemekçilerle buluşuyor ve bu sistemden kaynaklı ortaksorunlarımızı paylaşıyoruz, bunlara hep birlikte yanıtarıyoruz.

Emek Sineması’nda ilk olarak “Sevgi emektir!”diyen Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un romanındanuyarlanan 1977 tarihli “Selvi boylum al yazmalım”filmini izledik. Sonrasında ise daha fazla kâr eldeedebilmek için patronların işçilerin canını hiçesaydığını açık bir şekilde gösteren sendika ağalarını dateşhir eden, Yavuz Özkan imzalı 1978 yapımı “Maden”filmini izledik. Gösterim sonrasında kapitalistsistemde işçilerin çalışma koşullarının kölelikleeşdeğer olduğuna dair sohbet ettik ama ayrıca filmüzerinden de yansıtılan işçilerin değişim dönüşümünedikkat çektik.

Orhan Kemal’in ölüm yıldönümünün olduğuHaziran ayının ilk haftasında Orta Anadolu’nunköylerinden Çukurova pamuk fabrikaları ve tarlalarınagelen işçilerin, ırgatların, ezilenlerin hikâyesinianlatan Orhan Kemal’in romanından uyarlanma“Bereketli topraklar üzerinde” filminin gösteriminiyaptık. Tarımda kapitalizme geçişi, köyden kente göçedenlerin kentteki kötü yaşam koşulları, AdanaÇukurova’da ırgat emeğinin kapitalist dünyadüzeninde nasıl sömürüldüğünü izledik.

15–16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ninyıldönümünde ise Türkiye’de ilk sendika-işçi konulufilm olan “Karanlıkta uyananlar” filminin gösteriminiyaptık.

2 Temmuz Sivas Katliamı yaklaşırken bizler dekatliamları gündemimize alarak 27 Haziran’da Sivas’lailgili bir belgesel gösterimi yapmayı planladık.

Film gösterimlerimiz sürecek... Üç Fidan Gençlik Kültürevi çalışanları

Kartal’daEmek Sineması

Page 31: Kızıl Bayrak 2014-26

Türkiye’de sermaye devletinin halklara yönelik kirliicraatlarından biri de 1934’te Trakyalı Yahudi halkayönelik gerçekleştirilen saldırılar oldu. Tarihe “TrakyaOlayları” olarak geçen saldırıları, Türkiye’dekiYahudiler, “Fortuna” olarak olarak adlandırdı. Fortunaile birlikte Kemalist rejimin saldırıların başlamasındanaz bir süre önce ilan ettiği, İskan Kanunu, Trakya’da fiilibir şekilde hayata geçirilmeye çalışıldı. Avrupa’dakifaşist önderlerin Kemalizme öykündükleri gibiKemalistler de yükselen faşizm karşısında onu örnekalan icraatlara imza atacaklardı. Bu icraatların tarihegeçen acılı örneklerinden biri de Trakya’da yaşanananti-semitik saldırılar oldu.

Avrupa’da özellikle Naziler’in iktidara gelmesi ilebirlikte zirveye tırmanan Anti-semitizm / Yahudidüşmalığı, birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibiTürkiye’de de kendisine hatırı sayılır nicelikte taraftarbuldu. Başta Nihal Atsız olmak üzere Cevat RifatAtilhan, Mustafa Nermi, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf ZiyaOrtaç ve Cemal Nadir gibi yazarlar, Türkiye’de anti-semitizmin bayraktarlığını üstlendiler ve yayınlarındasistematik bir biçimde Yahudileri karalayan veaşağılayan yazılar kaleme aldılar. Irkçı-Turancıideolojiye sahip bu yazarlar, yazılarında Naziler’in,Yahudiler’i yok etmeye yönelik faaliyetleriniselamladıkları gibi benzerlerinin de TrakyaYahudileri’ne yapılması önerilerinde bulundular.Yahudi düşmanlığı sadece Turancılara has da değildi.Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi rejimi soldan teorizeetmeye çalışan kalemler de geçmiş yıllarda (ElzaNiyego Olayı) ‘kanunsuz’ Yahudiler üzerinde kurulanbaskıyı selamladı. Dönemin anti-semitik söylemineörnek olarak, Nihal Atsız’ın Orhun dergisinde kalemealdığı bir yazıda şu ifadeler geçiyor: “Onlara yapılacakihtar şudur: Hadlerini bilsinler. Sonra biz kızarsakAlmanlar gibi Yahudileri imha etmekle kalmaz, dahaileri giderek onları korkuturuz. Mâlûm ya atalarınsözüne göre Yahudiyi öldürmektense korkutmakyektir.”

Irkçı-faşist yayınlar ile birlikte Kemalist rejimin tekçiulus anlayışı da Yahudiler’e yönelik saldırıların başlıcaunsuru oldu. Türkler dışındaki diğer halklar gibiYahudiler de tek dil zulmünden nasibini aldı.Gayrımüslimler içerisinde rejime en sadık unsur olanYahudiler, diğer azınlıklar gibi resmi kurum vekuruluşlarda çalıştırılmadı.

Kemalizm, önceli İttihat ve Terakki’nin gayrimüslimdüşmanlığını olduğu gibi devralarak, Cumhuriyet’in ilkyıllarından itibaren azınlıkları “ulusal egemenliğe”başlıca tehdit olarak gördü. Ermeni Soykırımı’nabenzer bir şekilde 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nayaklaşıldığı sırada, özellikle de Türkiye toprakları faşistİtalya tarafından fetih hedefleri arasında yer alması ilebirlikte stratejik olarak önemli bir yerde ikamet edenYahudi halkın, Trakya’dan çıkarılması uygun görülür.Yahudiler’in, Yahudi düşmanlığı üzerinden yükselenrejimler için ayaklanması pek akla uygun değildir,ancak rejim için onun Türk olmaması yeterli olacaktır.Bazı tarihçiler olayı salt bu yönüyle gerekçelendirmeyeçalışmışlardır ancak İttihat ve Terakki’den başlayarakve Cumhuriyet döneminde de devam eden bir biçimde

gayrimüslim halkların elindeki sermayeninTürkleştirilmesi / Müslümanlaştırılması hedefi, ErmeniSoykırımı’ndan, Varlık Vergisi’ne ve 6-7 Eylül 1955’edek süren gayrimüslim düşmanlığının en temel taşınıoluşturur.

Resmi ideolojinin yanı sıra Türkiye’deki Nazitaraftarlarının faaliyetleri 1934 yılının yaz aylarınadoğru sonuç vermeye başlar. Edirne, Kırklareli,Uzunköprü, Çanakkale, Gelibolu ve Keşan gibi Trakyaşehirlerinde yaşayan Yahudi halk, şehirleri terketmeleri yönünde tehdit edilir. Tarih 21 Haziran’ıgösterdiğinde ise eşzamanlı olarak Yahudi halkayönelik saldırılar başlar. Yahudilere yönelik örgütlenenboykot, yağmaya dönüşür, halkın evleri basılır, işkenceedilir. Yahudi kadınlar ise tecavüze uğrar; bazıkadınların parmaklarındaki yüzükler, parmaklarınınkesilmesi suretiyle, müslümanların ganimeti olur.Kırklareli Hahamı çırılçıplak soyularak, dövülür. BirçokYahudi bıçaklanır. Devletin uzun bir süre izlemekleyetindiği saldırılar, 4 Temmuz’a değin devam eder.Saldırılar sonucunda 15 bin civarındaki Yahudi,Trakya’yı terk etmek zorunda kalır.

Nazileri aratmayan Yahudi düşmanı saldırılar,birçok katliam ve zulüm gibi devletin derin ilgi vebilgisi dahilinde hayata geçti. Saldırıların 14 Hazirantarihinde kabul edilen ve “Tek dille konuşan, birdüşünen, aynı hissi taşıyan bir memleket” yaratmayıamaçlayan 2510 Sayılı İskân Kanunu’nun yürürlüğegirmesinden bir hafta sonra gerçekleşmesi dahiKemalist rejimin Trakya “Fortuna”sının başlıca failiolduğunu kanıtlar.

İskan Kanunu’nun yanı sıra devlet görevlilerininadeta ‘geliyorum’ diyen saldırıları görmezliktengelmesi ya da Yahudi halka “burada istenmiyorsunuz”gidin demesi, yine devletin anti-semitik özelliklerinigösterir. Yahudiler, boykot kampanyalarına ya dagazetelerde çıkan katliam çağrılarına karşı devlettenyardım isterler ancak karşılarına şöyle bir söylem çıkar:“Hükümet ve İsmet Paşa bütün Trakya Yahudilerininİstanbul’a sürgünlerini istiyorlar”. Edirne Valisi ise anti-semitik faaliyetlerin artmasına karşı kendileri ilegörüşen Yahudiler’e açıkça kenti terk etmelerini söyler.

Fortuna’nın ardından Trakya’dan ayrılmak zorundakalan Yahudiler’in önemli bir kısmı bir daha evlerinegeri dönemez.

Türk-İslam sentezci propagandanın diline pelesenkettiği ve üzerinden neredeyse 600 yıl geçmiş“Yahudileri biz kurtardık” söylemi, yahut Naziler’denkaçan bir grup Yahudi biliminsanının Türkiye’yeyerleştirilmesinin örnek verilmesi gayrimüslim fobisini,özelinde anti-semitizmi örtemiyor. Bizzat Naziler’denkaçan Struma ve Salvador gemilerinin içerisindekiYahudiler’in, Türkiye’ye alınmayarak ölüme terkedilmesi gibi. Yahut devletin bu defa resmi olarakYahudiler’in mallarına “Varlık Vergisi” koyması;Yahudiler’in ‘Las Vente Klasas’, Ermeniler’in ‘Kısan

Tasagark’, Rumlar’ın ise ‘İkosi İlikeis’ dedikleri, “YirmiKura Askerlik” gibi ırkçı uygulamalar, rejimin buhalklara yönelik düşmanca uygulamalarının başlıcakanıtlarıdır. Ve arkasından gelen 6-7 Eylül ile birlikteırkçı Türk rejimi amacına epeyce yaklaşır. Yahudi veHristiyan azınlıkların önemli bir bölümü Türkiye’yi terkeder.

Yahudiler, az sayıda kalsalar da Yahudi fobisiTürkiye’de büyük toplumsal paranoyalardan birinioluşturmaya devam ediyor. Geçtiğimiz aylardaTrakya’da bulunan Babaeski’ye giden iki Yahudi’ninaşağılanması; üzerine “Artık şiir yazılamaz” biledenilen ve insanlık tarihinin utanç müzelerinden biriolan Auschwitz önünde Nazi selamı veren Türkgençlerinin Polonya polisince gözaltına alınması,Kavgam’ın uluslararası tepkiler üzerine yasaklananadek en çok satanlar listesinden inmemesi, Türkiye’deanti-semitizmin saymakla bitmeyecek örneklerindensadece birkaçı. Ve bu örnekleri aslolarak besleyen isebizzat Erdoğan’ın Soma’lı işçilere “İsrail dölü”demesinden, başka bir bakanın “bunları bize birYahudi, bir ateist, bir Zerdüşt yapsa anlarım. Amabunları yapan Müslümanım diye geçiniyorsa yazıklarolsun” sözlerinden geliyor. Türk egemenlerininzihniyeti dinci ya da Ulusalcı fark etmiyor, birkaç yılöncesinde ulusalcılar da, AKP’lileri “Musa’nınçocukları” olmakla suçluyor ve bunu kanıtlamayaçalışıyordu.

Trakya Olayları’nın 80’inci yıldönümüne girdik;Ermeni Soykırımı’nın 100’üncü, 6-7 Eylül’ün 60’ıncıyıldönümlerine girmek üzereyken; Gayrimüslimlere,Alevilere, Kürtlere ve Suriyeli Araplara yönelik ırkçısaldırılar devam ederken, halkların eşit, özgür vekardeşçe yaşama koşulu olan sosyalizmin kızılbayrağını yükseltmekten başka seçenek bulunmuyor.

M. Ak

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/26 * 27 Haziran 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Trakya’da Fortuna’nın üzerinden80 yıl geçti

Page 32: Kızıl Bayrak 2014-26