SY Kızıl Bayrak 12-05

32

Click here to load reader

description

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-05 / Şubat

Transcript of SY Kızıl Bayrak 12-05

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-05
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-05

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERBaharı kazanmak içinileri!…….......................... . . . . . . . . . . . 3DİSK Genel Kuruluyaklaşıyor…...…........… . . . . . . . . . . . . 4Sermaye saldırıyor sendikaların eli kolu bağlı...….....… . . . 5DİSK saldırılara karşı alanlara çıktı... . . 6Roboski katliamının gösterdikleri... . . . . 7Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileriGüncel gelişmeler ışığında…....... . . . . . 88 Mart’ta mücadele alanlarına!...... . . . . 9Direnişçi işçilere zabıta-polis terörü..…10Taşeron işçileri ihanetin hesabını soruyor...... . . . . . . . . . . . . . . . 11Direnişçi Mersin Liman işçileri Maltepe Belediyesi işçilerinin direnişini selamladı....... . . . . . . . . . . . . 12Kıdem tazminatı fonu ve iş güvencesi tartışıldı.…...…. . . . . . 13Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Şubat Ayı Toplantısı Sonuçları…....… . 14MİB yeni döneme hazırlanıyor....…. . . 15

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu

Çerkezoğlu ile konuştuk.. . . . . . . . 16-17

Gençliğe devrimci baharı kazanma

çağrısı... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .18-19

Tıp Öğrenci Kolu (TÖK) temsilcisi

Hüseyin Çelik ile konuştuk….........…..20

BES İzmir Şube Başkanı

Ramis Sağlam ile

22 Şubat grev üzerine konuştuk... . . . . 21

“Davos Zirvesi” aynasında

kapitalizmin karanlık geleceği.......… . 22

Emperyalist tekellerin

Finans kapitalin korkusu artıyor......... . 23

ABD’nin “yeni savunma (savaş)

stratejisi..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24-25

Emperyalist özneler arasında

kuşatma, gerilim ve çatışma...... . . . 26-28

Haydarpaşa ranta kurban . . . . . . . . . . . 29

Gazi’de çeteler 1 kişiyi katletti! . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Yeni bir döneme adım atmış bulunuyoruz. Şubat ayıile birlikte bahar aylarına yaklaşıyoruz. Bahar aylarısınıf ve kitle hareketindeki canlanmanın veivmelenmenin de adıdır. 8 Mart, Newroz, 1 Mayıs vetüm diğer tarihsel günler devrimci sınıf mücadelesininseyrini de etkileyen bir rol oynamakta. Dolayısıylabaharı kazanmak işte tüm bu döneme yayılan mücadelegünlerine/gündemlerine yönelik planlı, hedefli, sistemlibir ön hazırlık sürecini ve aynı zamanda da buçerçevede etkin ve yaygın bir kitle çalışmasını zorunlukılmaktadır.

Bahar kazanmak sınıf ve kitle hareketiningeliştirilmesi ve ilerletilmesi bakımından önemtaşımaktadır. Bu nedenle bahar dönemine en iyi birbiçimde hazırlanmak, baharı kazanmak hedefiyleinisiyatifli ve etkin bir kitle faaliyeti örgütlemek sınıfdevrimcileri açısından öncekli görevlerden biridir.

Sermeye sınıfının saldırılarını yoğunlaştırdığı birdönemde sınıf ve kitle hareketini büyüterek busaldırılara yanıt vermek dışında bir çıkış yolubulunmuyor.

Sınıf devrimcileri bahar dönemine hazırlanırkenkendi temel yönelimlerinden hiçbir biçimde sapmadan,dahası bahar döneminin sınıf ve kitle hareketi içinsunduğu imkan ve zeminleri etkin bir biçimdedeğerlendirerek sınıf ve kitle hareketini geliştirmek vebüyütmek hedefiyle hareket edeceklerdir.

* * *Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinin direnişi 40'lı

günleri geride bıraktı. Direnişçi işçilere yöneliksaldırılar ise artarak devam ediyor. Geçen haftaMaltepe Belediyesi yönetimi ile sendika bürokratlarıkolkola girerek tümüyle haklı ve meşru bir direnişikaralamaya ve hedef göstermeye yönelik saldırısınınardından bu kez de zabıta ve polis terörü devreyesokularak direnişçi işçiler yıldırılmaya ve yalnızbırakılmaya çalışıldı. Ancak tüm bu saldırıları sonuçsuzkaldı. Direnişçi işçiler saldırılara cepheden vekararlılıkla karşı koydular. Mücadele kararlılıklarını vedirenme ruhunu işçi ve emekçilere taşımak içinharekete geçtiler. Direnişle sınıf dayanışmasını

büyütmek için çağrı yaptılar. Yaptıkları eylem veaçıklamalarla direnme ruhunu ve kazanma iradesinigüçlendirdiler. 4 Şubat günü gerçekleştirecekleridayanışma gecesi ile birlikte mücadeleyi yeni biraşamaya doğru ilerletecekler. Ardından bu mücadeleyeni bir sürece evrilecektir.

Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinin yükseltiklerimücadele bayrağına sahip çıkmak ve bu bayrağı dahayukarı taşımak tüm ilerici ve devrimci sol güçlerinortak bir sorumluluğudur. Bu sorumluluğun gereklerineuygun bir tutum ve çaba içerisinde olmak direnişi sınıfadına kazanımla bitirmenin de biricik güvencesiolacaktır.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-05

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Şubat ayı ile birlikte yeni bir bahar döneminegirmiş bulunuyoruz. Mücadelenin ivme kazandığı budönemde, peşpeşe gelen tarihsel mücadele günlerininuyardığı sokaklar hareketlenmektedir.

8 Mart’tan 1 Mayıs’a uzanan bu dönem, toplamdabir yılın sınıf ve kitle mücadelelerinin gerilim vebirikimlerinin ortaya çıkmasına vesile olacak, aynızamanda ortaya çıkan tablo mücadelenin gelişimseyrine de etkide bulunacaktır. Dolayısıyla, bahardöneminin devrimci günleri hem birer ayna, hem debu aynadan yansıyanların niteliğine bağlı olarakmücadelenin gidişatına yön verecek günler demektir.

O halde bahar dönemine en iyi biçimdehazırlanmak, bu dönemi kazanmak üzere seferberolmak görevi önümüzde durmaktadır. Burada budönemi karşılamak üzere çalışmamızın politik içeriğive hattı üzerine bazı ilk değinmelerde bulunmakistiyoruz.

Bu yılın bahar döneminde politik gündeminmerkezinde devletin artan faşist baskı ve zorbalığıbulunmaktadır. Kürt hareketinden başlayarak ilericive toplumsal muhalefeti ezmek üzere örgütlenenazgın faşist terörü durdurmak üzere birleşik vekitlesel mücadeleyi örgütlemek ihtiyacı yakıcıdır. Bugündemle ilişkili olarak emperyalistlerle kurulanutanç verici “işbirlikçi ortaklık”, emperyalist savaşçığırtkanlığı, tırmanan gericilik de bahar döneminindiğer mücadele gündemleridir. Elbette gündemdekisosyal yıkım saldırıları ve kölelik yasaları da özel birönem taşımaktadır. Siyasal saldırılara karşımücadelenin sınıfsal bir eksende örgütlenmesi vebahar günlerinin sınıfsal özüne uygun olarakkarşılanması bakımından da bu gündemin ayrı birönemi vardır.

Tüm bu mücadelegündemleri, bahar günlerininiçerdikleri tarihsel-sınıfsal özeuygun çağrılaradönüştürülecektir.

Kadına yönelik gericiliğinve şiddetin yoğunlaştığı birdönemde “8 Mart DünyaEmekçi Kadınlar Günü”gericilik ve şiddete karşımücadelenin yükseltildiği birgün olacaktır. Elbette gericilikve şiddet denildiğinde,emperyalist-kapitalist düzen vedinci-gerici parti AKP’nindümenine oturduğu sermayeiktidarı hedef alınacaktır. Vegericilik ve şiddet sadecekadına yönelik yönüyle değil,Kürt halkına, ilerici-devrimci güçlere ve tümtoplumsal muhalefete yönelen faşist devlet terörünüiçerecek bir kapsamda ele alınmalıdır. 8 Mart,emperyalist-kapitalist sömürüye, şiddete, gericiliğe veeşitsizliğe karşı kitlesel bir mücadele günü halinegetirilmelidir.

Kürt hareketini ezmeye yönelik kapsamlı bir savaşve saldırganlık politikasının yürütüldüğü birdönemde, bu yılın Newroz’u doğal olarak busaldırılara karşı yanıt olacaktır. Bu nedenleNewroz’un olabildiğince kitlesel ve militan birbiçimde kutlanması önem taşımaktadır. Newroz aynı

zamanda faşist devlet terörü ve saldırganlık karşısındaKürt halkıyla dayanışmanın yükseltildiği bir günolabilmeli, işçi ve emekçilerin kitlesel katılımı içinçaba harcanmalı, yaygın kutlamaların konusuolabilmelidir.

Mart ayı aynı zamanda devlet katliamlarınınyoğunlaştığı bir aydır. 12 Mart Gazi, 16 Mart Beyazıtve Halepçe, 31 Mart Kızıldere katliamları bahardöneminin önemli mücadele günleridir. Dinci-gericiAKP’nin, devletin geçmişte gerçekleştirdiği bukatliamların üzerini örtmeye ve istismar etmeyeyönelik oyunlarını bozmak ve son dönemde artan

katliamların hesabını sormaküzere bu günleri en iyibiçimde değerlendirmekgerekmektedir. Bu mücadelegünlerinde “Katil devlet hesapverecek!”, “Faşizme karşıomuz omuza!” sloganlarıgüçlü bir biçimdeyükseltilebilmelidir.

Bahar döneminin devrimcigünlerinin her birinin farklıbir tarihsel anlam ve içeriğibulunsa da, tümü degündemleri ve güçleribakımından bir mücadelesürecinin parçalarıdır. Busürecin finali ise kuşkusuz 1Mayıs’tır. İşçi sınıfının birlik,mücadele ve dayanışma günü

olan 1 Mayıs’ta temelde iki sınıf karşı karşıyagelirken, işçi sınıfıyla kader birliği yapan emekçilerile diğer ezilen toplumsal kesimler de 1 Mayısalanlarında talep ve özlemleriyle yer alacaklardır.Geçtiğimiz yılın 1 Mayıs’ı, özellikle Taksim 1Mayıs’ı bu bakımdan çarpıcı bir tablo sunmuştu.Devrimci havanın egemen olduğu 1 Mayıs alanındaişçi sınıfı ve tüm ezilenler buluşmuş ve onbinlerinkatıldığı görkemli bir kitle gösterisigerçekleştirmişlerdir. Bu 1 Mayıs’ta, geçen yılı daaşan daha güçlü, daha kitlesel ve daha devrimci bir 1Mayıs hedeflenmelidir. Bunun için bugünden

başlayarak bahar günlerini kitlesel ve devrimci bir 1Mayıs hedefine bağlamalıyız.

Önemle vurgulamak gerekir ki, baharı kazanmak,bugün işçi sınıfına, emekçilere, Kürt halkına, ilericive devrimci güçlere “kara kışı” yaşatan sermayeiktidarına karşı güçlü bir mücadele barikatı örmek,faşist baskı ve zorbalıkla kurulmaya çalışılan ablukayıyarmak demektir. Bu doğrultuda siyasal ve moralkazanımlar elde etmek, mevziler kazanmak demektir.Yani rüzgarı tersine çevirmek, düzenin karanlığınıemeğin ve devrimin baharıyla yanıtlamak demektir.İşte tüm çaba ve enerjimizi hasredeceğimiz temelamaç bu olacaktır.

Bu amaç doğrultusunda ilerlemek için en önemliihtiyaçlardan birisi, ilerici ve devrimci güçlerinmücadele görevlerini omuzlamak üzere ortak hareketetmesidir. Özellikle yoğunlaşan faşist baskı vezorbalığın yakıcılaştırdığı bu ihtiyacı karşılamaküzere bahar dönemi gerçek bir fırsata dönüştürülebilir.Baharın devrimci günlerini etkin ve yaygın birseferberliğe konu etmek, olabildiğince kitlesel vemilitan bir kitle katılımını gerçekleştirmek gibi temelhedefler üzerinden gerçekleştirilecek bu birliktelik,elbette bahar günlerinin sınıfsal ve tarihsel özünükarartacak her türden yaklaşımı dışlamakdurumundadır.

Baharı kazanmak üzere örgütlenecek birleşikmücadele zeminlerinin en işlevsel olanı ise, alanlardakurulmuş, sınıf ve emekçileri örgütlemeyeodaklanmış platformlardır. Siyasal öznelerin kurumsalbirliklerinden farklı olarak, ileri ve öncü işçi veemekçilerin katılımını sağlamak üzere kurulacak butürden öncü sınıf-kitle-gençlik inisiyatifleri baharıkazanmanın anahtarı olacaktır. Düzenin çok yönlüsaldırılarının uyarıp mücadeleye ittiği toplumsalgüçler böylece mücadelenin kitleselleşipyaygınlaşmasında önemli bir rol oynayacaklardır.

Komünistler bulundukları tüm alanlarda baharıkazanmak üzere kendi faaliyetlerini yürütürlerken, butürden birleşik mücadele zeminlerini oluşturma,mevcut olanları bahar döneminin gündemleriçerçevesinde harekete geçirme çabası içindeolacaklardır.

Baharı kazanmak için ileri!

8 Mart’tan 1 Mayıs’auzanan bu dönem,

toplamda bir yılın sınıf vekitle mücadelelerinin

gerilim ve birikimlerininortaya çıkmasına vesileolacak, aynı zamanda

ortaya çıkan tablomücadelenin gelişim

seyrine de etkidebulunacaktır.

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sınıf hareketi4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Sermaye devleti ile AKP iktidarı ekonomik,sosyal, siyasal alanlarda taarruza geçmiş; işçi sınıfıve emekçilere, Kürt hareketine ve halkına, ilerici vedevrimci güçlere soluk aldırmamaya odaklı birpolitika izliyor. Baskı ve zorbalık öyle bir noktayavarmış ki, burjuva medyada “çatlak ses” çıkaranlarbile, ya doğrudan AKP şefleri ya da hükümetborazanı dinci medya tarafından hedef gösterilmekte,kimi zaman cemaatin savcıları tarafındankovuşturmalara maruz kalmaktadırlar.

Hal böyleyken, işçi sınıfının hâlihazırdaki temelkitle örgütleri olan sendikalara egemen anlayıştan,kayda değer bir ses çıkmıyor. Dahası kimi zamanlokal direnişler gerçekleştiren işçilere karşı ihanetevaran tutumlar da alabiliyor bu anlayışın temsilcileri.Bunun son örneği, zabıta ve kolluk kuvvetlerininsaldırısı altında bulunan direnişçi Maltepe Belediyesitaşeron işçilerine karşı sergilenen alçaltıcı tutumdagörüldü. Bu ibret verici örnekte hem Genel-İş hemBelediye-İş sendikalarının alandaki şube yöneticileriişçilere karşı patronun safında yer alarak ne kadaryozlaştıklarını gözler önüne sermiş oldular.

Oysa sermayenin hizmetindeki AKP iktidarıtarafından koordine edilen geniş kapsamlı pervasızsaldırıları püskürtmek, ancak militan bir sınıfdirenişiyle mümkündür. Durum bu iken, sınıfın bakikalan sınırlı kazanımlarını korumak, bunlarayenilerini eklemek ve sınıfın bunlardan mahrum olangeniş kitlelerini örgütlemek göreviyle karşı karşıyabulunan sendikalar cephesinden tık yok.

Geçen aylar içinde şube ve federasyon kurullarınıtamamlayan DİSK’e bağı sendikalardan da,mücadele açısından anlamlı sesler duyulmadı. Genelkurulları sınıfın mücadele mevzisine dönüştürmektenkaçınan bürokratik kast, her zamanki gibi, koltukkavgasına tutuştu. Dahası, (Birleşik Metalyöneticilerinin Gebze’deki şube kurulunda yaptıklarıgibi) kimi zaman devrimci işçilerin ve sınıfdevrimcilerinin kurula katılmasını engellemek içinbarikat kuracak derecede gericileşti.

Sermayeye karşı barikat kurmak aklının ucundangeçmez ya da yürekleri buna yetmezken devrimciişçilerin önüne barikat kuran bir anlayışınsendikalara egemen olması, yaman bir çelişkidir. Zirabu anlayışla sermayenin saldırılarına karşı direnmek,dahası işçi sınıfını sadece ekonomik demokratikmücadele değil, aynı zamanda siyasal süreçlerde detaraf haline getirmek hayati bir önem taşırken,bürokratik kast, mevzi direnişleri bileetkisizleştirmeye dayalı bir politika izleyebiliyor.

Bu tabloda “mücadeleci” diye tanımlanan bazısendika şubeleri olsa da, bunların pratik tutumu,yazık ki çoğu zaman diğerlerine eklemlenmekten ötegeçemiyor ya da geçmiyor.

Bu tablonun mimarlarından biri olan DİSK,önümüzdeki günlerde genel kurulunugerçekleştirecek. Şube ve federasyonlarınkurullarında yaşananlar, nasıl bir genel kurulgerçekleştirileceğinin ipucunu da veriyor. Yanigündeme koltuk kavgası damgasını vuracak… Oysasınıfı ve emekçileri hedef alan saldırıların kapsamı,dinci-gerici AKP hükümetinin gemi azıya alan baskıve terör politikası, Kürt halkına karşı tırmandırılankirli savaş ve nihayet bölgesel çatışma ve savaş

tehdidi gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Tümbunlar Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin geleceğiniyakından ilgilendiren önemli sorunlardır.

Hal böyleyken, genel kurula hazırlanan DİSKşeflerinin cephesinde düne kadar yaprakkımıldamıyordu. Neyse ki, pervasızlıkta sınırtanımayan AKP, sonunda sendikaların TİS yapmahakkı için yüzde 10’luk barajı aşmış olmalarıgerektiğini “hatırlayarak” bu konuda tespityapılacağını ilan etti. “Ya hükümete destek verin yaTİS hakkınızı elinizden alırım” tehdidini savuranhükümet, en azından DİSK saflarında bir kıpırdanmahissedilmesine neden oldu. İstanbul, İzmir, Ankara veAdana’da eylem yapan DİSK, nihayet saldırılaraboyun eğmeyeceğini ilan etti.

GSS’nin yürürlüğe girmesi, kıdem tazminatıhakkının gaspı, özel istihdam büroları gibi işçisınıfına kaba köleliği dayatan saldırılara karşı kaydadeğer bir ses çıkarmayan DİSK şefleri, ancakkendilerini de hiçleştiren bir tehdit görüncehareketlendiler. Bu hareketliliğin ne kadar süreceği,dahası hükümetin bu şantajı bir pazarlık alanınadönüştürme manevrası gündeme gelirse (ki, bununbelirtileri mevcuttur) ne yapacakları henüz bellideğil. Vurgulamalıyız ki, bu noktada da belirleyiciolan ilerici öncü işçilerin mücadele kararlılığıolacaktır.

Bürokratlardan farklı olarak “makam koltuğu”bulunmayan ilerici öncü işçilerin, sınıfın genelkitlesini de eyleme geçirmek için çaba sarf etmesigerekiyor; bu gerçekleşirse, bürokratik kast daharekete geçmek zorunda kalabilir. Aksi haldesendikaların, sınıf saflarında biriken öfkeyisoğutmaya endeksli eylemlerle durumu geçiştirmesiişten bile olmayacaktır.

Bu kritik süreçte gerçekleştirilmesine rağmen,DİSK genel kurulunun sınıfın sorunlarınıntartışıldığı, sermayenin saldırılarına karşı mücadelekararlarının alındığı, buna uygun hattın çizildiği,gerçekten işçi sınıfının çıkarlarını sermayeye karşıkararlılıkla savunan bir anlayışın yönetimegetirileceği bir etkinlik olması beklenemez.

Zira her bürokratik kast gibi, sendika bürokrasiside statükonun devamını istiyor. Bu ise, sınıfınmeşru/militan bir mücadele hattından uzaktutulmasını gerektiriyor. Onlar da biliyorlar ki, böylebir mücadele hattının pratiğe geçmesi durumunda,işçi sınıfına yabancılaşmış bürokratların o

mevkilerde baki kalmaları mümkün olmayacaktır. Direnen işçilerin safında yer alması gerekirken

patronun kuyruğuna takılan Genel-İş’in bu utançverici tutumunu sessizlikle geçiştiren bir anlayışınDİSK’in genel kurulunu işçi sınıfının mücadelemevzisine dönüştürmesi beklenemez. Araya bazıhamasi nutuklar sıkıştırılsa da, koltuk kavgası sürecedamgasını vuracaktır.

Sürecin bu minvalde işletileceğini öngörmek zorolmasa da, bundan genel kurula ilgisiz kalınmasıgerektiği sonucu çıkmaz. Tersine hem ilerici öncüişçilerin hem sınıf devrimcilerinin güç veolanaklarını kullanarak genel kurula müdahale etmekiçin seferber olmalılar. Verili koşullarda kurulunseyrini değiştirmek mümkün olmasa da, kürsüyüsınıf adına kullanmak, uzlaşmacı bürokratik anlayışımahkûm etmek ve hayati bir önem taşıyan “sınıfakarşı sınıf” eksenli mücadele çağrısını işçi sınıfıkitlelerine ulaştırmak mümkündür. Burada belirtelimki, sınıfın çıkarlarını koruma konusuda samimi olansendikacıların önünde de böyle bir görev vardır.

İşbirlikçi burjuvazi ile AKP iktidarının pervasızsaldırganlıklarına, uzlaşmacı kastın sendikalaraegemen olduğu bir dönemde maruz kalmak, işçisınıfı için büyük bir talihsizliktir. Zira bu koşullardasınıf hem sermayeye hem onun iktidarına hem desendikalara çöreklenmiş bürokratik kasta karşımücadele etmek zorundadır. Tıpkı şu anda direnişedevam eden Maltepe Belediyesi taşeron işçilerininyaptığı gibi.

Bu tablodan umutsuz sonuçlar çıkarmakgerekmiyor elbet. Tersine, sermaye ve onunişbirlikçilerinin pervasızlığı arttıkça, işçi sınıfınınyıkıcı ve yeniden kurucu gücü de artıyor. Sorun bupotansiyel gücü açığa çıkartıp sonuç alıcı birmücadeleye sefer edebilmektir. Bu noktada bir kezdaha çubuğu sınıfın ilerici öncü kuşağının ve sınıfdevrimcilerinin çaba ve enerjisine bükmek gerekiyor.

İşçi sınıfı ve emekçilere saldıran iktidara karşımücadele, sendika yöneticilerini ya işinin hakkınıvermeye, yani işçi sınıfının çıkarlarını savunmaya yada bu kurumları terketmeye zorlayan bir kapsamdayürütülmelidir.

Sınıfın öncüleriyle sınıf devrimcileri şimdidentaban örgütlülüklerini kurarak bu hedefe doğruilerlemeye başlamakla yükümlüdürler. Aksi halde nesermayenin saldırıları püskürtülebilir ne de -sendikaları sınıfa yabancılaşmış kasttan arındırmakmümkün olur.

DİSK Genel Kurulu yaklaşıyor…

Sermayenin saldırılarına karşı sınıfın mevzilerine sahip çıkalım!

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Sermaye saldırıyor sendikaların eli kolu bağlı...

“Sosyal diyalog” politikasının çıkmazı Son yıllarda sermaye hükümeti AKP, işkolu

istatistiklerinin Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)verilerine göre açıklanmasını adeta bir şantajmalzemesi yapmakta. Zira toplu iş sözleşme yetkisiiçin gereken yüzde 10 barajı kaldırılmadanyayınlanacak olan bu istatistikler, pek çoksendikanın yetkisini kaybetmesine neden olmaktadır.Yüzde 10 barajı düşürülmediği sürece, Türk-İş’ebağlı 33 sendikadan sadece 12 sendika bu hakkınıkoruyabilecekken, Hak-İş’te ise 11 sendikadan2’sinin, 40 bağımsız sendikadan da 1’nin toplu işsözleşmesi yapma yetkisi olacak. 16 sendikanınbağlı olduğu DİSK ise toplu sözleşme yetkisindentamamen mahrum olacak. Türk-İş’e bağlı TürkHarb-İş, Tes-İş, Demiryol-İş, Türk Deniz-İş, Hava-İş, Haber-İş, Basisen, Türk-Metal, Tarım-İş, BirlikOrman-İş, Türk Maden-İş, Şeker-İş ve Hak-İş’ebağlı Öz Orman-İş ve Hizmet-İş yetki alabilecek.

SGK istatistiklerine göre, hiç yetkili sendikasıkalmayacak işkolları ise şöyle: Konaklama, eğlence,gazetecilik, genel işler, inşaat, ticaret, büro, eğitim,kara taşımacılığı, ardiye antrepoculuk, sağlık, ağaç,kağıt, basın yayın, çimento, gemi, petrol, gıda,dokuma ve deri işkolları olmak üzere 17 işkolundayetkili sendika olmayacak. Bu durumda, işçilerinyüzde 64’ü toplusözleşme yapamayacak.

“AB ve ILO normlarına uyum” adı altında, 2821ve 2822 sayılı Sendikalar ve Toplu Sözleşme-Lokavtyasalarında değişiklik yapmak için, sermayehükümeti 2008 yılından beri hazırlık içindeydi. Bukapsamda hatırlanırsa geçtiğimiz yıl da ÇalışmaBakanı Ömer Dinçer, TİSK yöneticileri ve sendikaağalarının katıldığı bir “Bolu buluşması” yapılmıştı.Sendika ağaları “sosyal diyalog” adı altında 2821–2822 sayılı yasalarda yapılması planlanandeğişiklikleri görüşmüşlerdi. Daha öncesinde de“Bursa mutabakatı” olarak anılan bir görüşmegerçekleşmişti. Esasta işçi sınıfının örgütlülüğüne vehaklarına yönelik önemli bir saldırıyı “sosyaldiyalogla” karşılayan sendika ağalarının işçihareketine nasıl bir zarar verdikleri bugün daha açıkgörülmektedir.

Bu “sosyal diyaloglar” sonucu Üçlü DanışmaKurulu adı altında yapılan bir dizi toplantınınardından hükümet ile işçi ve patron temsilcilerininSendikalar Kanunu’nda yapılacak değişikliklerkonusunda anlaştığı açıklandı. Böylelikle 12 Eylülzihniyetinin Sendikalar Kanunu’ndan temizlendiği,kanunun ILO standartlarına yükseltildiği iddiaedildi. İşkolu barajının binde 5 seviyesine çekilmesi,noter şartının kaldırılması vb. konularında görünürdebelli bir anlaşma oldu.

3 ay önce “Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı”olarak Bakanlar Kurulu’na sevk edilen yasa tasarısı,işkolu barajının ne olacağına dair sendikaların vepatronların farklı görüşleri olduğu ve ekonomiyleilgili bakanların muhalefeti nedeniyle imzalanmadı.Bu nedenle de tasarı henüz TBMM’ye gönderilmedi.

Bu yasa tasarısında olduğu gibi diğer pek çokyeni saldırıda işkolu istatistiklerini açıklama tehdidi,AKP hükümetinin elinde önemli bir koz oldu.2009’dan beri süresi 4 kez uzatılan bu istatistikaçıklama kozu, sendikaların üye sayısı zaafiyetinedeniyle sermaye ve devletinin elini oldukçakolaylaştırmıştır.

Geçtiğimiz pazartesi günü de işkolu ile ilgilideğişiklik yapılmadan, istatistiklerin mutlaka

açıklanacağı belirtilerek, sendikalar bir kez dahatehdit edilmiş oldu. Sermayenin önümüzdekidönemde gündeminde olan kapsamlı saldırıpaketlerine karşı sendikalar tekrar hizaya sokulmayaçalışıldı.

Sendikalar ne diyor?

Türk-İş baştan beri, TİSK ile tam bir uyumiçinde, işkolu barajının düşürülmesini istemiyordu.İşkolu barajının düşürülmesinin işyeri ve mesleksendikalarının önünü açacağı gerekçesiyleistemediklerini söyleyen bu ağalar, esasta işkolubarajını koruyarak saltanatlarını devam ettirmekistiyorlar.

Hak-İş’ in verdiği tepki ise, işkolu barajıdüşürülmeden işkolu istatistiklerinin SGK verilerinegöre açıklanması konusunda hükümetin sözündedurmamasına bir serzenişten ibarettir.

Yetki hakkı tümden gidecek olan DİSK iseeylemlere başlıyor. DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün açıklamasında “AKP hükümeti bunu bilerekyaptı. Barajın binde 5’e düşürülmesinin öngörüldüğüyeni yasa tasarısı ise 3 aydır Bakanlar Kurulu’ndabekliyor. Ortada AKP hükümetinin bilerek isteyerekyarattığı bir kaos var” diyor. Ancak DİSK adınayapılan açıklamada da özde aynı bakışgörülmektedir. İşkoluyla ilgili değişiklik karşısında

yasa tasarısına özelde bir itiraz yoktur. Yasatasarısına, sadece Anayasa’nın 90. maddesi ve ILOsözleşmelerine uygun olup olmamasına göremuhalefet edilmektedir.

Oysa 12 Eylül cuntası ürünü, 2821 sayılı“Sendikalar Yasası” ile 2822 sayılı “Toplu İşSözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası”nın değişmiş sonhalinde, esasa ilişkin sorunlar ortadan kalkmıyor.Kuşkusuz yasa tasarısının kimi maddeleri (sendikaüyeliğinde noter şartının kaldırılması, sendikaüyeliği için yaş sınırının 15’e düşürülmesi vb.)kısmen iyi olsa dahi son değişiklikte işkolu barajıtamamen kaldırılmıyor. Grev hakkına yerverilmediği gibi, dünya üzerinde sadece Türkiye’devarolan işyeri barajı uygulaması da devam ediyor.

Şimdiye dek sendikalar kanunuyla ilgili bu gibideğişiklikler için etkin bir mücadele örgütlemekyerine, sermaye ve hükümet temsilcileri ile masabaşında “sosyal diyalog” kurmayı tercih eden DİSKyöneticileri ise şimdi eylem yolunu tutuyor. DİSK’inseçeneksiz kaldığı bu saldırı karşısında eylemyolunu tutmasının geç bir adım olduğunu belirtmekgerekir. Kaldı ki ortada dişe dokunur bir eylemtakvimi de bulunmamaktadır. İllerde ÇalışmaBakanlığı önünde temsilciler düzeyinde yapılaneylemlerle sınırlıdır.

Binlerce DİSK üyesi işçiyi etkileyen böylesi birsaldırı karşısında tabanın gücünü açığa çıkartmakyerine, yine yöneticilere ve temsilcilere sıkışan

Sermaye topyekûn saldırmaktadır. Direniş de topyekünolmalıdır. Sermayenin kölelik dayatmalarına karşı “sınıfa karşısınıf” tutumunda özetlenecek bir karşı duruş sergilenmeli,fiili-meşru mücadele yolu tutulmalıdır.

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sınıf hareketi6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

eylemler yapılıyor. Belirtmek gerekir ki bu eylemlerhükümetin vaadedilen anlaşmaya uyması içinyapılıyor. Bu olmadığında ortada ne yapılacağınadair bir açıklama da yok. İşkolu barajınındüşürülmesini ya da düşürülmemesini sermayedevletinin bakanlarına havale eden bu anlayışgereği, hala meclis koridorlarında çözümaranmaktadır.

Sendikalar yasasının değişikliği gündemegetirildiğinden beri ortaya fiili-meşru bir mücadelehattı konulmadı. Tüm bu süreç boyunca, kendisinietkileyen bu saldırı yasaları tartışılırken, işçiler hiçsahneye çık(a)madılar. Sendikal bürokrasi onlaradına eylem ya da açıklama yapmakla yetindi. Çoğuişçinin bu yasa tasarısının kapsamından dahihabersiz olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Geçmişin mücadele birikimine yaslananDİSK’in, sermayenin saldırıları karşısında şimdiyedek aldıkları tutumlar hala hafızalardadır. Bu sürecemasa başında diyaloglarla sorun çözen ya dacumhurbaşkanın vetosuna endekslenen beklemecitutumlarla gelinmiştir. Mücadeleyi bu dar sınırlarasıkıştıran ve esasta mücadelenin önünde bir engeledönüşen bu sendikal anlayışın temsilcileri gelinen buson durumun da bizzat sorumlularındandır.

Sendikalar yasasının tüm anti-demokratikuygulamalardan arındırılması, örgütlenmeninönündeki tüm engellerin ve grev yasaklarınınkaldırılması, lokavt kanununun iptali gibi taleplerlemücadeleyi büyütmek yerine, birtakım sınırlı uzlaşıkonularında anlaşılmış, ancak şimdi görüldüğü gibihükümet bunu fazla da ciddiye almamıştır. İşçisınıfının bağımsız çıkarlarını gözeten talepler ilerisürülmemiş, iş sosyal diyaloga kaldığı için birtakımuzlaşı konularıyla, (bunun adı aslında işçi hareketiadına tavizdir) bugüne gelinmiştir. Kuşkusuzgirişilen her mücadelede ortaya sürülen taleplerinhepsi karşılanmayabilir. Ancak gerçek şu ki “ doğrubulduğumuz her şeyi ilke olarak istemeliyiz. Veancak gücümüz daha çoğuna yetmezse eldeedebildiğimizi alırız. İstemlerimizde ne kadaryetingen olursak hükümet bağışlarında o kadaryetingen olur.”(*)

Topyekûn saldırıya topyekûn direniş!

Sermaye ve devletinin saldırıları sadeceörgütlülüğe yönelik olmayacaktır. Özel istihdambüroları, UİS’te belirtilen esnek üretimuygulamaları ve diğersaldırılar (kıdemtazminatı, bölgeselasgari ücret vb.) sınıfınhaklarını yok ettiği gibiörgütlenmenin dekoşullarını fiilen kaldıransaldırılardır. Sermayetopyekûn saldırmaktadır.Direniş de topyekünolmalıdır. Sermayeninkölelik dayatmalarına karşı“sınıfa karşı sınıf”tutumunda özetlenecek birkarşı duruş sergilenmeli,fiili-meşru mücadele yolututulmalıdır. Bu saldırılarıpüskürtebilmenin ve işçihareketinin önündekiengelleri aşmanın yolu yeni15-16 Haziranlar, yeniKaveller yaratmaktangeçmektedir. Yapılmasıgereken tabandan hareketin örgütlenebilmesi,üretimden gelen gücünü kullanabilmesidir.

(*) (Lenin, Seçme Eserler, s.81-83)

DİSK saldırılara karşı alanlara çıktı...

“Sendikal haklarımızengellenemez!”

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK),sendikaları ve sendikal hakları tehdit edenyasal düzenlemelere karşı 31 Ocak günü birçokkentte alanlara çıktı. DİSK, “Sendikalhaklarımız engellenemez!” şiarıyla eylemlergerçekleştirdi.

‘Toplu İş İlişkileri Kanunu’ adıyla tek birmetinde birleştirilen 2821 sayılı SendikalarKanunu ile 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi,Grev ve Lokavt Kanunu’nun değiştirilmesikonusunda sürdürülen çalışmaların eksik,yetersiz ve sorunlu halleriyle sürüncemedebırakıldığını vurgulayan DİSK üyeleri,Ankara’da Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı önüne yürüyüş gerçekleştirdiler.

DİSK’liler, İstanbul, Adana ve İzmir’de deBölge Çalışma Müdürlüğü binaları önünde basınaçıklamaları yaptılar.

İstanbulSaraçhane’deki Fatih Parkı’nda bulaşan

DİSK’e bağlı sendikaların üye ve yöneticileriUnkapanı’nda bulunan Çalışma Bölge Müdürlüğü önüne yürüyüş gerçekleştirdiler.

Basın açıklamasını DİSK Örgütlenme Daire Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu okudu. Açıklamada,emekçilerin hak ve özgürlüklerini daha da kısıtlamak için “demokratikleşme” adı altında yoğun çalışmalarınyapıldığını belirtilerek, 3 yıldır açıklanmayan işkolu istatistikleri açıklandığı takdirde yalnızca 12 sendikanıntoplu iş sözleşmesi için yetki almasının söz konusu olduğu hatırlatıldı.

Yapılan her açıklamada DİSK’in hiçbir sendikasının “baraj”ı aşamayacağının üzerinde durulduğu ve buuygulamadan yalnızca DİSK etkilenecekmiş gibi bir hava yaratılmak istendiği belirtilerek, DİSK’in hedefgösterildiği söylendi. Bu duruma neden olarak, DİSK’in Bakanlar Kurulu’nda bekletilen yasa taslağınamuhalefet etmesi gösterildi.

DİSK’in tehditlerle ilk kez karşı karşıya kalmadığına da değinilen açıklamada, DİSK üyelerinin saldırılarkarşısındaki azmi ve mücadelesiyle engellerin aşıldığı vurgulandı.

AnkaraBahçelievler’deki TRT Arı Stüdyoları önünde buluşan DİSK’e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri ile

destekçi güçler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önüne yürüdü.Yürüyüşe Türk-İş’e bağlı Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Ercan

İpekçi ve Basın-İş Sendikası Genel Başkanı Yakup Akkaya ile KESK MerkezYürütme Kurulu üyeleri de katıldı. Bakanlık binası önünde basınaçıklamasını DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün yaptı.

Basın açıklamasının ardından, Görgün ve DİSK yöneticilerinden oluşanbir heyet Çalışma Bakanı Faruk Çelik’ten gelen talep üzerine bakanlıkbinasına giderek burada bir görüşme gerçekleştirdi.

Adanaİnönü Parkı’nda toplanan DİSK’liler Adana Bölge Çalışma Müdürlüğü

önüne yürüdü. İlerici ve devrimci güçlerin de destek verdiği yürüyüşsonrasında basın açıklaması DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi KemalArslan tarafından okundu. Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylem basınaçıklamasının ardından son buldu.

İzmirDİSK Ege Bölge Temsilciliği’nin çağrısıyla Kemeraltı Girişinde

toplanan DİSK üye ve yöneticileri, “ILO normları uygulansın - YeterArtık - İnadına sendika inadına DİSK” yazılı pankart açarak ÇalışmaBölge Müdürlüğü’ne yürüdüler.

DİSK Ege Bölge Temsilcisi ve Birleşik Metal-İş İzmir ŞubeBaşkanı Ali Çeltek tarafından basın açıklaması okundu.

DİSK’e bağlı sendikalardan Genel-İş, Birleşik Metal-İş, Sosyal-İş ve Lastik-İşİzmir şubelerinin katılım gösterdiği eyleme KESK’e bağlı Tüm Bel-Sen İzmir Şubeleri, BES İzmir Şubesiyönetim kurulu üyeleri, işyeri temsilcileri ve üyeleri “Grevsiz toplu sözleşme, toplu sözleşmesiz sendikaolmaz / KESK İzmir Şubeler Platformu” pankartı açarak destek verdiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara - Adana - İzmir

31 Ocak 2012 / Istanbul

31 Ocak 2012 / Ankara

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-05

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Sermaye devleti 28 Aralık akşamı Şırnak’ınUludere ilçesinin Roboski Köyü’nde bir katliamgerçekleştirdi. Katliamda 34 Kürt köylüsü katledildi.Bu katliamın ardından Kürt halkı Kürdistan’ı eylemalanına çevirdi. Çok geçmeden katliama ilişkingerçekler tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı.

Roboski katliamına ilişkin ortaya çıkan gerçeklerüzerine sermaye düzeni harekete geçti. Kirli savaştayaşanan katliamların son örneği olan Uluderekatliamını örtbas etmeye çalıştı. Genelkurmay veAKP hükümeti sözcüleri arka arkaya açıklamalaryaptılar. Katliama ilişkin bir rapor hazırlandı.

Roboski katliamına ilişkin olarak Tayyip Erdoğanbir yandan üzüntüsünü dile getirirken, öte yandanGediktepe ve Hantepe olaylarını örnek vererekkatliama haklılık kazandırmaya çalıştı. Katliamıdeşifre eden dinci basının dışındaki basını suçladı.AKP hükümetinin diğer elamanları da katliamımazur göstermeye dönük yalanları ardı ardınasıraladılar. Genelkurmay Başkanlığı’ndan da benzeraçıklamalar yapıldı.

Son olarak yalan korosuna Meclis Başkanı CemilÇiçek de katıldı. Cemil Çiçek yaptığı açıklamadaşunları söyledi: “TSK, bu operasyonlarda, sivillerezarar vermemek için her türlü hassasiyeti gösterdi.Bu kadar çok operasyona rağmen sivil can kaybıolmadı. Bize verilen bilgilerde, terör örgütü dışındasiviller yaşamıyor o bölgede. Yerleşim bölgelerinindışına yapılmış operasyon. Bu yetki kullanıldığındanberi, bu bölgede hava kuvvetleri de kara kuvvetleride operasyon yaptı. Bugüne kadar sivillere zararvermeme noktasında devlet olarak ve güvenlikgüçleri olarak azami hassasiyet gösterildi.’’ CemilÇiçek bu açıklamalarının ardından devletin gerekirseözür dileyeceğini belirtti.

Yarım ağızla özürden bahseden Cemil Çiçek, kirlisavaşın Kürt halkına zarar vermemesi için kirli savaşşebekelerinin hassasiyet gösterdiğini dile getirdi.Kürt hareketini hedefe çaktı. Bu bile, Cemil Çiçek’inüzüntüsünü belirten ifadelerinin hiçbir inandırıcılığıolmadığının açık kanıtıdır.

Roboski katliamı ile ilgili olarak hazırlananraporda da katliam meşrulaştırılmaya çalışıldı.Devleti aklama hedefi temel alındı. Raporda“Türkiye’ye komplo düzenlendi” saptamasıyapıldı. Komployu düzenleyebilecek güçte olaraktanımlanan iki bölge hedefe çakıldı. Bu yaklaşımABD emperyalizminin kirli bölge politikasınataşeronluk yapma hedefi doğrultusunda İran veSuriye’nin hedefe çakılmasıyla doğrudanbağlantılıydı.

Roboski katliamı da böylesi bir bölgede yine özelkirli savaşın topyekûn kılındığı ve hedefinde Kürthalkının bulunduğu bir süreçte gerçekleştirilmiştir.Bu katliamın ayak sesleri, kirli savaşın daha datırmandırılacağına dair emareler düzen sözcülerinindaha önce yaptıkları açıklamalarda yer almıştır.

Roboski katliamı tamamen bilinçli bir şekildeyapılan ve planlanan, Recep Tayip Erdoğan’ın “ongün önce gelen bilgi” diyerek itiraf ettiği birkatliamdır. Katliamın gerçekleştiği gün yapılan MGKtoplantısında yapılan tartışmalar ve alınan kararlarda,yine Roboski katliamının altında sermaye devletininimzasının bulunduğu gerçeğinin açık kanıtıdır.

Türk devletinin sözcülerinin yapmış olduklarıaçıklamaların tümünde Kürt halkına aba altındansopa gösterilmiştir. Kürt halkına yönelik baskıların

daha da artacağı katliamdan sağ kurtulanlar hakkındasoruşturma açılmasıyla açık hale gelmiştir. Dahaönce de Kürdistan özel güvenlik bölgesi olarak ilanedilmiş, seçilmiş belediye başkanları,milletvekillerinin de içinde yer aldığı binlerce Kürttutuklama terörüne maruz kalmıştır. Tüm busaldırılara büyük çaplı askeri operasyonlar, cinayetlerve katliamlar eşlik etmiştir.

Roboski katliamına ilişkin olarak soruşturmaaçılacağına dair açıklamaların hiçbir inandırıcılığıyoktur. Türk devleti Kürdistan’da yaklaşık 30 yıldırsürdürdüğü kirli savaşta birçok katliama imzaatmıştır. Bu vahşet dolu yılların hesabını sermayedevletinin hiçbir görevlisi vermemiştir. Bu vahşet

dolu yıllarda görev alan cumhurbaşkanları,başbakanlar, bakanlar, genelkurmay başkanları,OHAL valileri, cinayetlerin sorumlusu katilleryargılanmamıştır. Roboski katliamınıgerçekleştirenlerin de sırtları sıvazlanacak, ellerisoğutulmayacaktır.

Özelde Roboski katliamı, genelde Kürt halkınayönelik olarak yoğunlaştırılan saldırılar, döne dönedüzenin Kürt halkına yönelik imha politikasınıdoğrulamaktadır. Bunu Kürt halkına en etkili şekildeanlatmanın, ona karşı devrimci görevleri yerinegetirmenin yolu, tırmandırılan katliam politikalarınakarşı mücadeleyi yükseltmekten geçmektedir.

Roboski katliamının gösterdikleri

34 Kürt köylüsünün hayatını kaybettiği Uluderekatliamına ilişkin soruşturma sürerken hazırlanan veBaşbakanlık’a gönderilen bir raporda “Türkiye’yekomplo düzenlendi” denildi.

Katliam için iki bölge ülkesinden özellikleşüphelenilmesi gerektiği belirtilirken “Olay nasıloldu, kime fayda sağladı?” ve “Olayın muhtemelsonuçları nasıl olacaktır, olaya dair temel tespitler veçözüm önerileri” başlıkları da gündeme alındı.

Katliamın “tuzaklama” olarak nitelendirildiğiraporda “Çıplak gözle bakıldığında olay kaçakçı-köylülerin savaş uçakları tarafından bombalanmasıolarak görünse de derin bir hadiseyle karşı karşıyaolduğumuz muhakkaktır” deniliyor.

Katliamın arkasında olduğu iddia edilen ülkelereilişkin “Bölgede bu nitelikte ve ölçekte bir olaytasarlayacak iki ülke vardır” ifadelerine yer verilenraporda “çözüm” için de öneriler sıralanıyor.

Rapor katliamcı sermaye devletinin katliamdakisorumluluğunu örtbas edeceğini gösteriyor. Uluderekatliamının gündemden düşmesi için elinden geleniyapanlar, bu kez de sorumluluğu belirsiz “dışgüçlere” atarak mağdur rolü oynamaya çalışıyor.

Katliamcılığa raporlu örtü

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-05

Son süreçte gündemde sıkça yer tutan vetartışılan özel yetkili mahkemeler, siyasi cinayetdavaları (Hrant Dink, Alaattin Karadağ), yargıpaketi vb. konulara ilişkin tartışılanlar yargınınbağımsızlığı üzerine söz söylemeyi gerektiriyor.Buradan hareketle yargının ne olduğuna ilişkin açıklıkgetirmek, düzenin adalet-yargı anlayışını hedeftahtasına çakmak bir ihtiyaç olarak duruyor ortada.

Sınıflı toplumlarda hiçbir kurum ya da kuruluş“sınıflar üstü” ya da sınıfsal çelişkilerden bağımsızdeğildir. Temel çelişkinin emek-sermaye çelişkisiolduğu kapitalist toplumda da aynı durum geçerlidir.Zira tarihsel sürecin belirli bir aşamasında ortaya çıkankapitalist üretim tarzı ile birlikte sınıfsal çelişkiler veçatışmalar kapitalizm öncesindeki sınıfsal karşıtlıklarve çatışmalardan daha keskin ve nettir. Hal böyleolunca kapitalist düzende devlete-somutta isemahkemelere, meclise ilişkin söylenen “sınıflar üstü”vb. söylemler kaba bir yalan ve aldatmacadan ibarettir.

Bütün dünyada devletin bir bütün olarak sermayesınıfının çıkarlarına hizmet ettiği, tüm kurumlarının dabu hizmet doğrultusunda ve uyum içinde çalıştığınısaklamaya çalışır burjuva düzeni. İlköğretimdenitibaren devletin “sınıflar üstü” bir kurum olduğu,cumhuriyet rejimi ile halkın vekiller seçerek meclisibelirlediği, seçime katılan parti ya da partilerin vekilsayısına göre hükümet kurarak devleti halk adınayönettiği, diğer taraftan yargının da “bağımsız”mahkemelerce gerçekleştirildiği ve nihayetindeyasama-yürütme-yargının kuvvetler ayrılığı ilkesinedayanılarak birbirlerinden bağımsız çalıştıklarısafsatası bilinçlere kazınmaya çalışılır.

Sermaye işçi sınıfı ve emekçi kitleleri sınıfmücadelesinden uzak tutmak için okulda, kışlada,ibadethanelerde sürekli olarak sınıfsal karşıtlıklarınüstü örtülerek “millet”, “din kardeşliği” vb. kavramlarile zihinleri bulandırmaya çalışır. İktidarıkaybetmemek adına işçi sınıfını sınıf mücadelesindenalıkoymak için bu yapılır.

“Yargı bağımsızlığı” aldatmacası ve adaletin sınıfsal karakteri

Kapitalist devletin iç işleyiş mantığınabaktığımızda “yargının bağımsızlığı”nın ne kadarsaçma bir ifade olduğu görülür. Yargılama dediğimizkavram mevcut yasalara dayanılarak yapılmakta,meclis ise yasaları çıkarmaktadır. Bu düzenlemelerhükümet eliyle sürdürülmekte, yasalara uymayanlar ise“bağımsız” denen mahkemeler tarafındanyargılanmaktadır.

Mahkemeler gibi Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu(HSYK) da sanki özerkmiş, düzenden bağımsızmışgibi gösterilmektedir. Son süreçte HSYK ile ilgilibirtakım değişikliklerin bugünkü sorunların kaynağıolduğu ve yargının siyasallaştığına dair yaygarakoparan ulusalcı cenah sanki AKP yargıya müdahaleetmeden önce yargı siyasal değilmiş gibi bir tablosunuyor. Olan şudur ki ezelden beri siyasal olan yargısadece düzen içi iktidar kavgasının ardından eldeğiştirmiş, dinci-gerici AKP’nin eline geçmiştir.Yargının siyasallığını görmek için hem tarihte hem degüncel planda yaşanan gelişmelere bakmak yeterlidir.Bugün Özel Yetkili Mahkemeler ve Ağır CezaMahkemeleri tarafından yerine getirilen siyasalyargılama ve infazlar; 1920’lerde İstiklalMahkemeleri, 1980’li yıllarda sıkıyönetim

mahkemeleri, 2000’li yıllara kadar olan süreçte iseDevlet Güvenlik Mahkemeleri tarafındangerçekleştiriliyordu. Geçmişten bugüne, kurulu devletdüzenini korumak için yargı daima siyasal bir kurumolarak işlemiş ve adı değişse de bu amaçla özel olarakmahkemeler kurmaktan geri durmamıştır sermayedüzeni.

Düzenin bütün kurumları bugün bir ahenk ve uyumiçinde çalışmakta, günümüz koşullarında olduğu gibidüzen içi çatışmalar bu durumu çok fazlaetkilememektedir. Mahkemeler ve yargı sınıfsal tavrınıortaya koymakta, koruyup kollamakla mükellef olduğusermaye sınıfının çıkarlarına uygun davranmaktadır.

İşçiler “anayasal hak” olarak ifade edilen sendikalçalışma yürüttüklerinde patron tarafından iştenatılmakta, açılan davalar ise yıllarca sürebilmektedir.Mahkeme süreci uzatılarak patronlar korunupkollanmaktadır. İş cinayetlerinin ardından açılandavalarda (Davutpaşa, OSTİM vb.) sorumlularaklanmakta, davalar ya göstermelik biçimdebitirilmekte ya da sürüncemeye bırakılmaktadır.Madenlerde, tersanelerde, fabrikalarda oluk oluk işçikanı akıtanlar mahkeme salonlarında ellerindeki kanısavcıların ve mahkeme heyetinin ellerine döktüğüsuyla yıkamaya çalışmaktadırlar. Düzen yargısıefendilerine kol kanat germektedir.

Öte yandan düşünce ve ifade özgürlüğü günümüzkoşullarında tamamen ortadan kalkmış, gazetecilikfaaliyetleri dahi “terör” kapsamındadeğerlendirilmekte, basılmamış kitaplar toplatılarakyazarı “örgüt yöneticiliği”nden yargılanmaktadır.Muhalif olan herkesin sesi boğulmaya çalışılmakta,yalnızca duymak isteyenler mahkeme salonlarındantaşan sesleri duyabilmektedir.

Hrant Dink davasından örgüt çıkmaması dayine düzen yargısının işlevi ve misyonu hakkında birfikir vermektedir. Düzen mahkemeleri bugüne dekbirçok davada olduğu gibi Hrant Dink davasında dakatilleri aklama yolunu tutmuş, ortada bir cinayetduruyorken “örgüt yok” hükmü vermiştir. Diğeryandan parasız eğitim talebi ile eylem yapan, yerigeldiğinde oturduğu iki göz gecekondusunuyıktırmamak için direnenler “terör örgütü” üyesi ilanedilmekte, mahkemeler uşaklığını yaptığı sınıfınisteklerine göre anında örgüt yaratmaktadırlar. Yanimahkemeler eğer isterse anında örgüt de yaratır delil

de. Tabii istediğinde de yok eder.2009 yılında sokak ortasında polisler tarafından

yaralı halde infaz edilen TKİP militanı AlaattinKaradağ davasının 6. duruşması geçtiğimiz haftalardagerçekleşti. Karadağ eli kanlı katiller tarafından sokakortasında alçakça katledilmiş, açılan davada ise düzenkatillerini aklamak için deliller yok edilmiştir. Olaygününe ait bölgedeki MOBESE kayıtları ve işyerlerineait kamera kayıtları yok edilmiştir. Ortada polisteşkilatı tarafından işlenmiş organize bir cinayetduruyorken Hrant Dink davasında örgüt “bulamayan”düzen mahkemeleri Alaattin Karadağ davasında dadelillerin yok edilmesine zemin hazırlamaktadır.Burada da bir kez daha düzen mahkemelerinin vesavcılarının sömürü düzeninin çıkarlarına göre kimizaman delil yaratarak kimi zaman da delilleri yokederek çalıştığını görmüş oluyoruz.

Yargının ne kadar “bağımsız” olduğu bu kadaraçıktır. Kapitalist düzen sınıfsal çelişki ve çatışmalarınher geçen gün daha da keskinleştiği, hayata siyasal vesınıfsal bir pencereden bakanların kolayındangörebileceği yalın bir gerçektir. Günümüz koşullarındaadalet burjuva adalet anlayışıdır. Kokuşmuş kapitalistdüzen sömürü, baskı ve zorbalıkla ayakta durur veonun adaleti de bu adaletsizliğin meşrulaştırılmasındanbaşka bir işe yaramaz.

Kokuşmuş burjuva düzenin adaletine karşıyaşasın proletaryanın devrimci adaleti!

Adaletli bir düzen ancak işçi sınıfının siyasaliktidarı ile güvence altına alınabilir. Sermayeniniktidarı alaşağı edilmeksizin adil bir yargılama veadalet sistemine kavuşmak olanaklı değildir. Adalet,hukuk ve yargı gibi kavramlar sınıflı toplumlar varolduğu sürece her zaman sınıfsal bir karakter sahibiolacak. Fark şuradadır ki proletarya diktatörlüğükoşullarında da adaletin bir sınıfsal karakteri olacakfakat bu adalet sermayenin adalet anlayışından farklıolacak. Zira toplumun çoğunluğunun siyasal iktidarıelinde bulundurduğu sosyalizmde bu çoğunluğunçıkarlarına göre hareket edilecektir. Öte yandansermayenin adalet anlayışında ortaya çıkan haksızlığınise zerresi bile yaşanmayacaktır.

Civan Yiğit

Güncel gelişmeler ışığında…

Yargı ve adaletin sınıfsal karakteri

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-05

8 Mart Dünya Emekçi KadınlarGünü yaklaşıyor. 102. yılınıkutlayacağımız 8 Mart, ücretlerinyükseltilmesi, çalışmasaatlerinin düşürülmesi, “Eşitişe eşit ücret!” talepleriyle greveçıktıkları için sermayenin kollukgüçleri tarafından yakılarakkatledilen kadın işçilerin anısınaadanmıştır.

8 Mart, çifte baskı vesömürüye, eşitsizliklerekarşı emekçi kadınlarınmücadele günüdür. Bunedenle emekçi kadınlar, 8 Martlar’da dünyanın dörtbir yanında, erkek sınıf kardeşleriyle omuz omuzasokaklara çıkıyorlar. Sömürüsüz bir dünyada eşit,özgür ve insanca yaşama isteğini haykırıyorlar.

8 Mart emekçi kadınların kanlarıylakızıllaştırdıkları bir mücadele günü olarak tarihegeçmiştir. Ancak burjuvazi, tıpkı 1 Mayıs gibi, 8Mart’ın da bir mücadele günü olduğu gerçeğinikarartmak için elinden geleni yapıyor. 8 Mart’ı“şenlikli-hediyeli bir kadınlar günü”ne çevirmeyeçalışıyorlar. Tüm çabalarına rağmen, 8 Martlar’daemekçi kadınların öfkesinin sokaklara taşmasına,onların mücadele alanlarına çıkmasına engelolamıyorlar.

Kardeşler!Bu yılın 8 Martı’nda sokaklara çıkmak için her

zamankinden çok nedenimiz var.İşçi ve emekçi kadınlar, erkek sınıf kardeşlerinden

farklı olarak, daha katmerli bir sömürüye veayrımcılığa maruz kalıyorlar. Ağır çalışmakoşullarında, daha düşük ücretlerle ve uzun saatlerboyunca çalıştırılıyorlar. İş güvenceleri olmadığı için,öncelikle kadın emekçiler kapının önüne konuluyor.Burjuvazi ve uşakları yeni kölelik yasalarıyla budurumu daha da ağırlaştırmanın hazırlıklarınıyapıyorlar. Tüm bunlara karşı, “İnsanca yaşamayayeterli vergiden muaf asgari ücret!”, “7 saatlik işgünü,35 saatlik çalışma haftası!”, “Eşit işe eşit ücret!”, işgüvencesi vb. taleplerle 8 Mart’ta mücadelealanlarına çıkmalıyız!

İkinci cins sayılan kadın emekçiler sadecefabrikada değil evde de sömürülmektedir.Kapitalizmin kaynaklık ettiği bu çifte sömürü, güçkazanan dinsel gerici ideoloji sayesinde alabildiğinemeşrulaştırılmaktadır. 8 Mart’ta yükselteceğimizşiarlardan biri de “Çifte sömürüye hayır!” olmalıdır.

Kadın bedenini alınıp-satılan bir metaya çevirenkapitalizm, aynı zamanda “namus” adı altında kadınayönelik şiddeti de teşvik etmektedir. Devlet eliyleörgütlenen gericilik yoluyla kadına yönelik şiddetmeşrulaştırılmakta ve yeni boyutlar kazanmaktadır.Son yıllarda tırmanan kadına yönelik şiddetin kaynağısermaye devleti ve dinci-gerici parti AKP’dir.Gericiliğe ve şiddete karşı sermaye devletinden vehizmetindeki AKP’den hesap sormak için de 8Mart’ta alanlara çıkmalıyız!

Kapitalist krizlerin olduğu gibi kirli savaşlarınfaturasını da öncelikle emekçi kadınlar ödemektedir.Bugün emperyalizmin taşeronluğuna soyunup ülke

topraklarına füze kalkanıkuran sermaye devleti,bölgede gerici bir savaş vesaldırganlık politikasıizlemektedir. Bu suça aletolmamak ve savaşlarınçok yönlü faturasınıödememek için 8 Martalanlarında,

“Emperyalist saldırganlığahayır!” şiarını yükseltmeliyiz!Sermaye devleti kardeş Kürt

halkına karşı kirli bir imha savaşıyürütüyor. Bu savaşın bedelini ağır bir

biçimde ödeyen Kürt emekçi kadınları, bir de ulusalbaskı ve eşitsizliğin cenderesi altında eziliyor. KardeşKürt emekçi kadınlarının yanında olduğumuzugöstermek, sınıfsal ve cinsel baskının yanında ulusalbaskı ve eşitsizliğin de son bulmasını talep etmek için8 Mart’ta alanlara çıkmalıyız!

Emekçi kadın üzerindeki baskı, sömürü veeşitsizliğin kaynağında özel mülkiyet düzeni, yani

burjuvazinin üretim araçları ve toplumsal zenginliklerüzerindeki mülk sahipliğine dayanan kapitalizmduruyor. Kapitalizm yıkılmadan, üretim araçları iletoplumsal zenginlikler toplumun malı haline getirecekolan sosyalizm kurulmadan özgürlük ve eşitlikmümkün değildir. O halde, kapitalist düzene karşısosyalizm bayrağını yükseltmek için 8 Mart’tamücadele alanlarına!

Kardeşler!8 Mart’ta alanlara çıkarak, baskıya, sömürüye,

eşitsizliğe, gericiliğe, şiddete ve saldırganlığa karşıhep birlikte mücadele şiarlarını haykırmalıyız.“Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde açyatılmayan” sömürüsüz, eşit ve özgür bir dünya içinmücadele bayrağını yükseltmeliyiz!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!Kahrolsun kapitalizm, yaşasın sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu(BDSP)

Emekçi kadın Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Kapitalist sömürüye, eşitsizliğe, gericiliğe ve şiddete karşı

8 Mart’ta mücadele alanlarına!

Kadına yönelik şiddet yaşamımızın her alanındakarşımıza çıkıyor. Evde, işte, sokakta yani her anşiddete uğrama riskiyle yaşıyoruz. Kadına yönelikşiddetin suç olması ve toplumun gündemine oturmasıyürütülen mücadeleler sonucunda gerçekleşmiştir.Ülkemizde ise kadına yönelik şiddetin suç olması1980’lerde ancak gündem olabilmiştir.

Kadına yönelik şiddet en çok aile içindeyaşanmaktadır ve kadın bunu başkalarınasöyleyemez. Çünkü genel olarak şu anlayışlaregemendir; kocandır/babandır döver-sever, kol kırılıryen içinde kalır ve en çok da kadın bu durumdanutandığı için sesini çıkarmaz. Kapitalizmin çıkarlarıgereğince kadın evden çıkıp çalışma hayatına girincebu sefer de şiddet işyerlerinde görülmeye başlanır.Patron-usta ya da erkek mesai arkadaşları tarafındanşiddet ve cinsel taciz olayları artar. Kadın sesiniçıkarmaya başlayınca kadına şiddet ve cinsel tacizolaylarına tepkiler büyüyünce ve bu tepkilerin kurulusisteme yönelmesini engellemek için sermaye devletigöstermelik önlemler almak durumunda kalmıştır.

Ülkemizde ve dünyada kadına yönelik şiddetinönlenmesi için birçok kuruluş ortaya çıkmıştır.Sermaye hükümeti AKP’nin 9 yıllık iktidarıdöneminde kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüzolayları artmıştır. Oluşan toplumsal muhalefetinetkisi sonucu yeni yasalar çıkararak güya kadınıkorumuştur. Kadından Sorumlu Devlet Bakanı FatmaŞahin, son çıkan Kadını Koruma Yasası’nın kadınlarayönelik işlenen suçları engellemek için hazırlanankanun için şunları söylüyor:

“İsim ve içerik uyuşmadığı için ailemahkemelerin de sorun yaşıyor. Bunun için kanununadını ‘Kadına Yönelik Şiddeti Önleme ve AileyiKoruma Yasası’ yaparak yasanın içeriğiyle adınıuyumlaştıralım dedik. Ayrıca şiddet olayı hemenönlem alınması gereken bir olay. Süreç

tamamlandıktan sonra Hâkim CumhuriyetSavcılarına yetki devri versin. Acil koruma esaskorumadan bir ay önce biri şikâyette bulunursa acilkoruma verilecek. Bunun hazırlıkları yapılıyor.Ardından esas koruma sosyal çalışmalar yapıldıktansonra 6 aylık esas koruma başlıyor. Ayrıca kollukkuvvetlerinin yetkisinin güçlendirilmesi lazımdı.Kolluk kuvvetleri izleme yetkisi vardı ancakmüdahale yetkisi yok. Devlet koruma kararı alıyorancak erkek buna karşın eve gitmeye kalkıyorsakolluk kuvvetlerine müdahale hakkı verilsin dedik.Hatta mahkeme kararına karşın hala eve gitmeyedevam ediyorsa kolluk kuvvetinin tutuklama yetkisiolacak. Bu çok önemli bir gelişme.”

Burada da görüldüğü gibi kadını koruyan hiçbirönlem yok. Sadece kolluk güçlerini ve mahkemeyigüçlendirmekten başka bir yol göstermiyor. Zatenbunun pratiğini bizler biliyoruz. Devletin ne kadarkoruduğunu görmek için birkaç örnek yeter. AyşePaşalı savcılıktan koruma istedi ve öldürüldü.Adana’da bir kadın polisten koruma istedi, poliskoruması kadın öldükten 3 ay sonra geldi. EylemPesen, Güldünya Tören, Hatice Fırat, SemraKarakoca, Arzu Odabaşı, Şehri Filiz… Örneklerçoğaltılabilir.

Devlet koruması, mahkemesi gerçekten kadınıkorumuyor ve koruyamaz da. Kadının sosyalezilmişliğinin ve köleliğinin kaynağı kapitalizmdir.Kadına yönelik şiddetin de kaynağı kapitalizmdir.Gerçekten kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzüönlemek istiyorsak bunun yolu da bu sistemdenmedet ummak değil örgütlü mücadele etmektengeçiyor. Kadının gerçek kurtuluş yolu sosyalizmdir,başka seçenek yoktur. Ya her gün kadın cinayetlerine,şiddetine, tacizine göz yumacağız ya da isyan edipbizlere bunları yaşatan bu sisteme karşı mücadeleedeceğiz.

Kadının kurtuluşu sosyalizmde!

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Maltepe Belediyesi taşeron işçileri, direnişlerinin41. gününde CHP’li belediye yönetiminin talimatıylazabıta ordusunun saldırısına ve polisin gözaltıterörüne maruz kaldılar. Taşeron işçileri 31 Ocak Salıgünü gerçekleştirdikleri yürüyüşle zabıta-polisterörünü protesto ettiler.

100 zabıta saldırdı

30 Ocak sabahı Maltepe Belediye Başkanlığıbinası önündeki direniş alanına gelen 4 işçi pankart vedövizlerini açarak bekleyişlerine başladılar. Bir süresonra belediye binası önüne yığınak yapan 100 kişilikzabıta ordusu işçilere saldırarak direniş alanındakipankart, döviz, önlük ve dayanışma gecesinindavetiyelerine el koydu.

Kalp rahatsızlığı bulunan taşeron işçisi AhmetEkici fenalaşarak hastaneye kaldırılırken direnişçiişçiler ise zabıta saldırısına sloganlarla yanıt verdiler.Zabıta saldırısı sırasında ayrıca belediye binasıönünde çevik kuvvet ekipleri de hazır bekletildi.Direniş nedeniyle paniğe kapılan belediye yönetimibelediye binasının girişine polis ve zabıta ordusuylaetten duvar ördü.

Malzemeler götürüldü

Pankartları alınmasına rağmen “Zafer direnenişçilerin olacak” pankartını direniş alanına getirenişçiler kararlı bekleyişlerine devam etti.

Saldırının ardından belediye önüne gelen ÇağdaşHukukçular Derneği (ÇHD) MYK üyesi ve taşeronişçilerinin avukatı Zeycan Balcı Şimşek de, direnişalanından götürülen malzemelerin geri verilmesi içingirişimde bulundu. Yapılanın “hırsızlık ve gasp”anlamına geldiğini belirten Şimşek, malzemeler geriverilmezse belediye yönetimi ve zabıtalar hakkındasuç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.

İşçilere polis terörü

Belediye yönetiminin savcılığa yaptığı suçduyurusu üzerine ifadeleri alınmak istenen işçiler,polis tarafından darp edilerek gözaltına alındılar.Keyfi uygulamaya karşı sloganlarla direnen işçilerin

pankartı da kolluk güçleri tarafından paramparçaedildi. İlk olarak direniş alanındaki 8 taşeron işçisinigözaltına alan kolluk güçleri, saldırının ardındandireniş alanında bulunan ve gelişmeleri takip edenKızıl Bayrak muhabiri Ferdi Özmen’i de da yakapaça gözaltına aldı.

Gözaltılar serbest

Muhabirimiz ve taşeron işçileri MaltepeCumhuriyet Polis Karakolu’na götürülerek saatlerceburada bekletildi. Muhabirimiz Özmen “polisemukavemet”le suçlanırken gözaltına alınan 9 kişinintamamı serbest bırakıldı.

Tekrar direniş alanına...

Direnişçi işçiler, gözaltı işlemlerinin bitmesininardından serbest bırakıldı. Muhabirimiz FerdiÖzmen’i savcılığa çıkarmak üzere beklettiler. Kararlıtutumunun ardından savcılık işlemi gerçekleşmedenFerdi Özmen de serbest bırakıldı. Gözaltından sonradirenişçi işçiler, belediye yönetimi hakkında suçduyurusunda bulundular. Ardından saat 15.30 gibitekrar direniş alanına sloganlarla geldiler.

Yoğun kar yağışına aldırmayan direnişçi işçilerpankartları “olmamasına” rağmen varlıklarını güçlübiçimde hissettirdiler.

Saldırı protesto edildi

Direnişçi işçiler 30 Ocak günü yaşanan saldırıyı 31Ocak günü gerçekleştirdikleri yürüyüşle protestoettiler.

Direnişçi işçilerin sadece yanındaki eşyalara elkoymayan zabıtalar, direniş alanında bulunanşemsiyeyi ve ateş yakılan tenekeyi de çaldılar.Direnişçi işçiler ilk olarak, direniş alanının eksik olanaraçlarını temin ettiler. Soğuktan korunmak içinnaylon muşambaları ağaçlara astılar.

Alanın düzenlenmesinin ardından kolluk güçleri,ağaçlara asılan muşambaları bahane ederek, “çadırkurulmasına izin vermeyiz, çevik kuvveti çağıracağız”diyerek işçileri tehdit etti. İşçilerin yanıtı ise, “çevikgelsin, biz kaldırmıyoruz” oldu. İşçilerin kararlıtutumunu gören kolluk güçleri, çevik kuvvetgöndermeyi “tercih etmediler.”

Yol kesilerek yüründü!

Direnişçi işçilere yapılan saldırı nedeniyle,işçilerin çağrısına birçok kurum karşılık verdi. Saat16.30’da direniş alanından ayrılan işçiler MaltepeMeydanı’na yürüyüş gerçekleştirdiler. Kartal yönünedoğru olan yolu trafiğe kapatan işçilere pek çok işçive emekçinin alkışlarla destek verdiği görüldü.

Maltepe Meydanı’na gelindiğinde, direnişçiişçilerden İlhan Yıldırım, basın açıklaması yaptı.Yıldırım, saldırı sürecini hatırlatarak başladığıaçıklamada mücadele taleplerini hatırlattı.

Açıklamanın sonunda Maltepe Belediye BaşkanıMustafa Zengin’e seslenerek, haklı ve meşru olantalepleri karşılanana kadar onurlu mücadelelerinisüreceklerini ve Şubat ayı içerisinde direniş alanındanAnkara’daki CHP Genel Merkezi’ne yürüyüş

yapacaklarını belirterek, tüm emek güçlerini,mücadelelerine destek vermeye çağırdı.

Yaşasın sınıf dayanışması!

Açıklamanın ardından Genel-İş Sendikasıİstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şube BaşkanıMahmut Şengül bir konuşma yaptı.

Direnişçi işçilerin onurlu mücadelesinidestekleyeceklerini belirten Şengül, işçi sendikalarına,direnişçi işçilerle dayanışma çağrısında bulundu.Şengül ayrıca, direnişçi işçilerin “birtakımsendikalardan” daha ileriden mücadele yürüttüğünüsöyledi. Şengül konuşmasını, “dayanışmamızısürdüreceğimizi buradan Maltepe halkınaduyuruyorum” sözleriyle sonlandırdı.

ÇHD MYK üyesi avukat Zeycan Balcı Şimşek,Maltepe Belediyesi direnişini savunduklarınıbelirterek, saldırı hakkında suç duyurusundabulunduklarını, direnişçi işçilerin MaltepeBelediyesi’nde hak alma mücadelesi verdiklerinivurguladı. Şimşek konuşmasını, “ÇHD olarakelimizden gelen her türlü desteği sunacağız” diyereksonlandırdı.

Kızıl Bayrak / Kartal

Direnişçi işçilere zabıta-polis terörü...

“Yaşasın sınıf dayanışması!”

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

CHP’li Maltepe Belediyesi’nde direnişçi işçilerinmücadelesi belediye yönetiminin talimatıylagerçekleştirilen zabıta-polis saldırılarına rağmenkararlılıkla sürüyor.Direnişçi işçiler, hafta boyunca gerçekleştirdiklerieylemlerle belediye yönetimini ve sendikalarınihanetini protesto ettiler.

Sınıf dayanışması

Direnişin 37. gününde (26 Ocak) direnişçi taşeronişçilerini birçok kurum ziyaret etti. Öğle saatlerindeBirinci Bölge Birleşik Mücadele Platformu ve Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu ŞubeBaşkanı Mahmut Şengül ve yöneticiler ziyarettebulundular. Direnişi desteklediklerini belirten kurumlarsonuna kadar direnişin yanında olduklarını ifade ettiler.Maltepe direnişinin önemine dikkat çeken kurumlar,ortak platformların önemine vurgu yaptılar. Sonrasındaise İşçi Mücadele Derneği direniş alanına geldi.Ziyarete gitar ve tulum müzik aletleriyle gelenziyaretçiler, Karadeniz ezgilerine yer veren bir dinletigerçekleştirdiler.

İhanete eylemli yanıt

27 Ocak sabahı belediye önüne gelen direnişçiişçiler, soğuk hava koşullarına ve yağan karaaldırmadan pankartlarını açtılar, direniş ateşini yaktılar.Mücadele Birliği Platformu’nun destek ziyaretigerçekleştirdiği 38. günde Grup Emeğe Ezgi de marşve ezgilerle direniş alanındaydı.

Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu ŞubeBaşkanı Mahmut Şengül ve yönetim kurulu ile birlikteGenel-İş üyesi Ataşehir Belediyesi temsilcileri dedireniş alanına gelerek işçilere destek verdiler.

Belediye önünde basın açıklaması

Saat 16.30’da belediye önünde gerçekleştirileneylemde basın açıklamasını direnişçi işçilerden SerhatYurtsever yaptı.

Belediye yönetiminin, direnişe yönelikkaralamalarına destek veren Genel-İş Sendikası 2No’lu Şube’nin de protesto edildiği eylemde 2 No’luŞube Başkanı Nevzat Karataş ve Belediye-İş 6 No’luŞube Başkanı Ali Beyaz’ın derhal istifa etmesi istendi.

Eylem sırasında, Maltepe Belediyesi Zabıta MüdürYardımcısı eyleme müdahale etmeye çalıştı. Kısasüreli gerginliğin ardından zabıta müdürü içeriyegönderildi. Eyleme Genel-İş 1 No’lu Şube, BDSP veİMD destek verdi.

Taksim’de yürüyüş

Taşeron işçileri 28 Ocak günü Taksim’de yürüyüşgerçekleştirdi. CHP’li Maltepe Belediyesi’nin işçidüşmanı tutumunu protesto eden işçiler, belediyeyönetiminin direnişi karalamaya yönelikdeklarasyonunun altına imza atan Genel-İş Sendikasıİstanbul 2 No’lu Şube Başkanı Nevzat Karataş ileBelediye-İş İstanbul 6 No’lu Şube Başkanı AliBeyaz’ın istifasını istediler. Bu duruma sessiz kalangenel merkezlere “hesap sorun” çağrısında bulundular.

İşçilere destek

Taksim Tramvay Durağı’nda buluşan taşeronişçilerine BDSP ve Mücadele Birliği destek verdi.Eylemde Grup Emeğe Ezgi de devrimci şarkı vemarşlarıyla işçileri yalnız bırakmadı.

Galatasaray Lisesi önünde işçiler adına basınaçıklamasını Alper Ekici okudu.

Maltepe Belediye Başkanı Mustafa Zengin’indirenişi karalamaya yönelik saldırılarına belediyedeyetkili-yetkisiz sendikaları da alet etmek istediğine

değinen Ekici, Zengin’in en son yayınladığıdeklarasyonun altına Tüm Bel-Sen hariç belediyedekibütün sendikaların imza attığını dile getirdi.

Örgütlenme mücadelelerini ortada bırakan Genel-İşİstanbul Anadolu Yakası 2 No’lu Şube’nin belediyeyönetiminin karalamalarına destek vermesini de teşhireden Ekici, deklarasyona imza atan sendikaları heryerde teşhir etmeye devam edeceklerini duyurdu.İşçiler Belediye-İş ve Genel-İş sendikalarının genelmerkezlerine de, atılan imzaların geri alınması vesorumlulardan hesap sorulması için harekete geçmeçağrısında bulundular.

İşçiler geceye hazırlanıyor

Direnişin 43. gününde Maltepe Belediyesi taşeronişçileri sabah işbaşı saatinde belediye binası önündetoplandılar. Pazartesi günü yaşanan zabıta terörüsırasında çalınan pankartların yenisini bastırandirenişçi işçiler taleplerinin yazdığı pankartları direnişalanına astılar.

Gün boyu kötü hava şartlarına rağmen kararlılıkladirenişlerini sürdüren işçiler direniş alanında kardanadam yaparak yağan karın keyfini çıkardılar. Biryandan da yapılan iş bölümü çerçevesinde çevrebölgelere cumartesi günü gerçekleşecek dayanışmaetkinliğinin çağrısını yapan afişler ve etkinliğingerçekleşeceği salonla ilgili son düzenlemeler yapıldı.

Kızıl Bayrak / Kartal

Taşeron işçileri ihanetin hesabını soruyor...

“Satılık sendika istemiyoruz!”

“Şube başkanları

ihanet etti”Direnişçi Maltepe Belediyesi taşeron işçileri

taleplerini ve direniş süreçlerini gazetemize anlattılar.

Mahmut Gülbinat: 17 Ocak’ta Yüksel Çiftçi,Belediye Başkanı Mustafa Zengin adına bizimlegörüştü. Komiteyle görüşmede belediye tarafındantaleplerin kabul edildiğini söyledi. Komisyonkurulacağını ve taleplerin masaya yatırılacağınısöyledi. Komiteyle beraber yaptığımız görüşmededirenişe ara verme kararı aldık. Pankartlarımızıtopladık ve gittik. Ancak bu talepler kabul edilmedi.Biz de direnişimize kaldığımız yerden devamediyoruz. Genel-İş ve Belediye-İş sendikaları bizeihanet etti. Örgütlenme sürecinde Genel-İş pankartıarkasında eylemlere katıldık. Buna rağmen, Genel-İş

2 No’lu Şube Mustafa Zengin’in baskılarına yenikdüştü ve bizi sattı.

Serhat Yurtsever: Genel-İş 2 No’lu Şube bizisattı diyoruz ama sendikaların hepsini kötülemiyoruz.Genel-İş’te işçilerin çıkarlarını savunan sendikacılarda vardır. Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 2 No’luŞube Başkanı Nevzat Karataş ve Belediye-İş 6 No’luŞube Başkanı Ali Beyaz bize ihanet ettiler. Belediyeyönetiminin, direnişimizi karalamak için yayınladığıdeklarasyonun altına imza attılar. Haklarımızısavunmayanları her yerde teşhir edeceğiz. Şubebaşkanlarının istifasını istiyoruz. Mücadelemiz, tümhaklarımızı alıncaya kadar kesintisiz bir şekildedevam edecek. Maltepe Belediyesi önündesürdürdüğümüz direnişimize tüm kesimlerindesteğini bekliyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-05

- Maltepe Belediyesi taşeron işçileri insancaçalışma ve yaşam koşulları için belediye önündedirenişteler. Dondurucu soğuğa, artan baskılara veson olarak direnişin 41. gününde karşılaştıklarıgözaltı terörüne rağmen direnişlerini kararlılıklasürdüren Maltepe belediyesi işçileriyle dayanışmaiçin neler söylemek istersiniz?

Zeki: Maltepe Belediyesi işçilerinin direnişiniselamlıyoruz. Genel-İş Anadolu Yakası 2 No’luŞube’nin işçilere karşı tutumunu kınıyoruz. Bunutüm samimiyetimle söylüyorum ki: “Zafer direnenişçilerin olacak!”

Ömer: Bize pek sahip çıkan olmadı ancak tümzorluklara rağmen 200 gün direndik. Genel-İş’inişçilere sahip çıkmasını bekliyoruz. Onlar çıkmazsabile ben buradan direnişçi işçi arkadaşlarımasesleniyorum, 6 aydır direnişte olduğumuz içinmaddi yardımda bulunamıyoruz ancak maneviolarak sonuna kadar yanlarındayız. Birliğinizi

koruduğunuz sürece sizi kimse yenemeyecektir.Direnişinizin yanındayız.

Cevat: Direnişteki Maltepe Belediyesi taşeronişçisi arkadaşlar emek adına vermiş olduğunuz bumücadelede belki uzağınızdayız ancak bu onurludirenişi canı gönülden destekliyoruz. Bu direnişinişçi sınıfı adına kazanımla sonuçlanacağını umuyor,hepinizi selamlıyoruz. Hepimizin kurtuluşudirenmekten geçiyor.

Enver: Direnişteki Maltepe Belediyesi işçileriyanlarında olduğumuzu ve direnişin kazanması içinelimizden geleni yapacağımızın bilmeleriniistiyorum. İşçi kardeşlerimiz mutlakakazanacaklardır.

Ömer Eroğlu: Direnişteki Maltepe Belediyesiişçilerini selamlıyorum. Hepsinin yolu, bahtı açıkolsun. Biz orada olamasak ta kalbimiz orada. Direnedirene kazanacağız.

Kızıl Bayrak / Mersin

Maltepe Belediyesitaşeron işçileri kazanacak!

Kardeşler! Bir çağdaş kölelik uygulaması olan taşeron

işçiliğine karşı insanca çalışma ve yaşam koşullarıtalep ettiğiniz için CHP’li Maltepe Belediyesi’ndeişten atıldınız. Her türlü imkansızlığa ve gerçekten zorkoşullara karşın 41 gündür kararlılıkla direniyorsunuz.

Yalnızca kendiniz için değil milyonlarca işçi veemekçinin haklı davası için de direndiğiniz bilinciyleyükselttiğinize inandığımız mücadele bayrağını, yoldaşsıcaklığıyla ve sınıf kardeşliği duygularımızlaselamlıyoruz.

Kardeşler! Belediye, zabıta ve polisin çok yönlü baskılarına

aldırmadınız. Partisi CHP gibi ikiyüzlü ve hilekar olanbelediye başkanı Mustafa Zengin’in taleplerinizi kabulettiğine dair aldatıcı açıklamalarına da kanmadınız,aşağılık yalanları açığa çıkar çıkmaz direniş bayrağınıyeniden yükselttiniz.

Bu kararlılığınız, her firsatta emekten yana olduğuyönünde iki yüzlü açıklamalar yapan belediyebaşkanının sömürücü, zorba, hilekar ve işçi-emekçidüşmanı karakterlerini açığa çıkartmaya yetmiştir.Öyle ki, zabıta ve polis sürüsünü büyük bir kin veacımasızlıkla siz sınıf kardeşlerimizin üzerinesalmıştır. Bu alçakça saldırıyı nefretle kınıyoruz!

Sınıf kardeşleri! Tüm bu saldırılara hiç ama hiç şaşırmıyoruz. Zira,

Maltepe Belediye Başkanı Mustafa Zengin’in temsilettiği geleneği biliyor ve tanıyoruz. O, seçimmeydanlarında “Taşeron işçilik çağdaş köleliktir,işbaşına geldiğimizde yapacağımız en öncelikliişlerden biri de bu acımasız uygulamayı ıslah etmektir”diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu vetaşeron işçilere aylarca kan kusturan CHP’li İzmirKonak Belediye Başkanı ile aynı soydandır. Onlarınemek yanlısı oldukları şeklindeki tüm açıklamaları tambir yalandır. İşçi ve emekçilerin haklı davası karşısındaAKP ve diğer düzen partilerinden hiç bir farklarıyoktur. Haklı direnişiniz karşısında aldıkları tutumla vealçakça saldırılarıyla bunu bir kez dahakanıtlamışlardır.

Kardeşler! Direnişiniz haklı ve onurlu bir direniştir. Bugüne

dek yürüdüğünüz yol da doğru bir yoldur. Bu yoldayürüdüğünüz sürece hiçbir güç direnen siz işçileriyenemeyecektir. Ve zafer er ya da geç sizin olacaktır.Buna yürekten inanıyoruz.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformuolarak, bir kez daha direnişinizi sınıf kardeşliğiduygularımızla selamlıyoruz. Enternasyonal devrimcibir sınıf dayanışmasının anlamı ve önemininbilincindeyiz. Bu bilinçle hareket edeceğiz ve faaliyetyürüttüğümüz tüm ülke ve kentlerde, yerli uluslardansınıf kardeşlerimize direnişinizin haklılığınıanlatacağız. Her imkanı değerlendirerek çok yönlüenternasyonal bir dayanışma için seferber olacağız.

Yaşasın sınıf kardeşliği! Yaşasın enternasyonal sınıf dayanışması! Direne direne kazanacağız!

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu(BİR-KAR)

31.01.12

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Direnişçi Mersin Liman işçileri Maltepe Belediyesiişçilerinin direnişini selamladı...

“Zafer direnen işçilerin olacak!”

Sınıf devrimcileri Ankara’da çeşitli gündemlerüzerinden işçi sınıfına sesleniyor. İşçiden İşçiyeBülteni’nin Ocak sayısı Ankara’nın Sincan, Ulusve Mamak gibi çeşitli bölgelerine ulaştırıldı.

Ulus’ta bulunan işçi servis noktası olanBentderesi’ne, Mamak’ta Şirintepe, Tekmezar veTuzluçayır’da bulunan servis noktalarına bültendağıtımı yapıldı. Belediye işçilerine de bültenulaştırıldı. Maltepe Belediyesi’nde yaşanandirenişin sesi de çeşitli materyallerle, Ankara’daYenimahalle ve Mamak Belediyesi işçilerineduyuruluyor. Bundan bir sene önce Ostim’deyaşanan işçi katliamı da Mamak İşçi Birliği(girişimi) tarafından işçilere hatırlatılarak iş

cinayetlerine karşı mücadele çağrısı yapıldı.

Yine Ostim katliamının yıldönümü vesilesi ilecinayeti teşhir eden duvar gazeteleri de Mamak’tayaygın bir şekilde yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Direnişin sesi Ankara’da!

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Kıdem tazminatı hakkının gaspı saldırısına karşıHerkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu ‘KıdemTazminatı Fonu ve İş Güvencesi Forumu’ düzenledi.

29 Ocak Pazar günü İstanbul Beyoğlu’ndakiİstanbul Barosu Orhan Adil Apaydın Salonu’ndayapılan forumda kıdem tazminatı saldırısının içeriği veyaratacağı sonuçların yanısıra birleşik mücadeleninolanakları tartışıldı.

TTB Merkez Konseyi üyesi HüseyinDemirdizen’in moderatörlüğünde Gazeteci-akademisyen Atilla Özsever, Birleşik Metal-İş TİSUzmanı İrfan Kaygısız, ÇHD Emek Komisyonu’ndanAv. Nilgün Şahinkaya ve İsviçre TekstilSendikası’ndan Mehmet Akyol’un konuşmacı olduğuforumun ilk bölümünde kıdem tazminatı saldırısınıniçeriği ve yaratacağı sonuçlar üzerinde duruldu.

Özsever: İdeolojik bir mücadele verilmeli

Atilla Özsever, kıdem tazminatı gaspı saldırısınıhükümetin Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS)çerçevesinde ele aldı. UİS’in çalışma yaşamındakökten değişikliklere yol açacak bir içeriğe sahipolduğuna değinen Özsever, kıdem tazminatı fonuuygulamasının hayata geçirilmesi durumunda oluşacakhak kayıplarını hükümetin iddiaları ve sendikalarıntutumlarıyla beraber değerlendirdi. DİSK’in bu konuda tutumunun net olduğunu ancakortaya koyduğu mücadelenin yeterli olmadığını ifadeeden Özsever, TEKEL sürecindeki genel grevkararının yeteri kadar hayata geçirilmemesini örnekgösterdi. Türk-İş’in ise son genel kurulunda kıdemtazminatı hakkının gaspını genel grev nedeni saymasıkararını da değerlendiren Atilla Özsever bu kararınuygulamasının ise belirsizliğine dikkat çekti.

“Ne yapılmalı?” sorusunun yanıtını da verenÖzsever, sanayi bölgelerinde bilgilendirmekampanyalarının yanısıra AKP ve sermayenin kıdemtazminatıyla ilgili iddialarına karşı ideolojik birmücadele yürütmenin önemine değindi.

Kaygısız: Köklü değişiklikler gündemde

Birleşik Metal-İş Sendikası TİS Uzmanı İrfanKaygısız, “çalışma yaşamında köklü değişikliklerinhayata geçirildiği kritik bir dönemden geçtiğimiz”tespitinde bulunarak konuşmasına başladı. Kaygısız,kıdem tazminatı fonu tartışmasının sadece ücret değilaynı zamanda çalışma koşullarını da yenidendüzenleme amacı taşıdığını sözlerine ekledi. UİSçerçevesinde hükümetin kıdem tazminatı fonu planınıniçeriğine de değinen Kaygısız, gelişmiş kapitalistülkelerle Türkiye’deki kıdem tazminatı uygulamasınıkarşılaştırdı. Kaygısız, özellikle Avrupa’daki gelişmişkapitalist ülkelerdeki kıdem tazminatı miktarınınTürkiye’ye göre düşük olmasının hükümetiniddialarını doğrulamadığını, bu ülkelerdeki diğersosyal destek mekanizmalarının varlığının ise butartışmalar içerisinde görmezden gelindiğini belirtti.Kaygısız konuşmasının sonunda, işçilere düşengörevin bu hakkı korumak ve ileriki kuşaklaradevretmek olduğunu vurguladı.

ÇHD Emek Komisyonu’ndan Av. NilgünŞahinkaya ise, kıdem tazminatı fonu planını, İşKanunu ve mevcut esneklik uygulamaları üzerindendeğerlendirdi. Hükümetin 2012 programı üzerindentespitlerde bulunan Şahinkaya, kıdem tazminatıfonunun, geçmiş onyıllardan beri hükümetleringündeminde olduğunu hatırlattı. Yapılması planlanandüzenlemeyle ilgili hukuki bilgilendirmede de bulunanŞahinkaya, mücadelenin önemine dikkat çekti.

Forumun ilk bölümünün son konuşmacısı İsviçreTekstil Sendikası’ndan Mehmet Akyol’du. İşçisınıfının 200-300 yıllık mücadele deneyimine vurguyapan Akyol, kıdem tazminatı hakkının nasılkazanıldığıyla ilgili tarihsel sürecin unutulmamasınınönemine değindi. Akyol, patronları, işten çıkarmalarkonusunda zorlayacak yasal değişikliklerin hayatageçirilmesi için mücadele vermek gerektiğini söyledi.Forumun ikinci bölümünde ise birleşik mücadeleninolanaklarına ilişkin tartışmalar yürütüldü.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Davutpaşa katliamı 4.yılında

31 Ocak 2008 tarihinde Davutpaşa’dagerçekleşen iş cinayetinde 21 kişi yaşamını yitirmiş,116 kişi de yaralanmıştı. Katliamın gerçekleşmesininardından dört sene geçmiş olmasına rağmensorumlular yargılanmazken, patlamada yakınlarınıkaybedenler, patlamanın yaşandığı bina önüneyürüyerek anma programı gerçekleştirdi.

Eyleme, HDK adına İstanbul BağımsızMilletvekili Abdullah Levent Tüzel, İstanbul İşçiSağlığı ve İş Güvenliği Meclisi bileşenlerinin dearalarında olduğu çok sayıda kişi katıldı. Ailelerin dekatıldığı eylemde, yaşamını yitiren işçiler için saygıduruşu yapılarak başladı. Davutpaşalı aileler adınaaçıklama yapan İdris Çabuk, patlamanın üzerinden4 yıl geçtiğini, acılarının hale dinmediğinedeğinerek, katliamın aileler üzerinde açtığı yaralarınsarılmadığına işaret etti. Davutpaşalı aileler olarak 4yıldır adalet arayışını sürdürdüklerini kaydedenÇabuk, verdikleri mücadele sonucu göstermelik biryargı sürecinin başladığını, ancak yargının dasorumluları aklamaya çalıştığını vurguladı.

İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel de,Davutpaşa’da yaşanan patlamanın iş kazası değil, işcinayeti olduğunu belirtti.

Patlamada yaşamını kaybeden işçilerin aileleri desöz alarak öfkelerini dile getirdiler. Sorumlularınyargılanıp, cezalandırılmasını istediler.

Kıdem tazminatı fonu ve iş güvencesitartışıldı

Eczacılar: ‘Yıkıma durde!’

Türkiye Eczacılar Birliği’ne bağlı eczacıodalarının çağrısı ile İstanbul’da “Yıkıma Dur De!”mitingi 29 Ocak Pazar günü Kadıköy’de yapıldı.Türkiye’nin birçok ilinden gelen eczacılar,haklarının korunduğu bir protokol ve meslek yasasıtalebinde bulundular.

“Masallarına inanmıyoruz” diyen eczacılar,hükümetin aldatmacalarına ve sağlık üzerindenyaptığı vurguna dikkat çektiler.

Haydarpaşa GATA’nın önünde bir araya gelenbinlerce kişi, “Yıkıma Dur De!”, “Eczacılarhaklarını koruyan protokol istiyor!”, “Muayeneücreti, fark ve katkı payına son!”, “Eczacılar enkazaltında!”, “Sağlıkta özelleştirmeye hayır!” yazılıpankart ve dövizler taşıdı.

İskele Meydanı’nda yapılan mitingde konuşanİstanbul Eczacı Odası Başkanı Semih Güngör,hükümetin “sağlıkta dönüşüm” adını verdiği sağlıkpolitikasının bir “masal” olduğuna işaret etti. Hemhastaların, hem de eczacıların aldatılmayaçalışılarak büyük sermaye tekellerine rantsağlandığına değindi. Güngör, “Artık hastadanreçetedeki ilaç miktarı kadar para alınacak. Üstelikbu parayı 10 katına kadar artırma yetkisi SosyalGüvenlik Kurumu’na verildi” dedi. Kendilerine“yeni kölelik sözleşmesi”nin dayatıldığınıvurgulayarak şöyle konuştu:

“Mesleki onurumuzu ayaklar altına alan şartlarönümüze konuluyor. Arkadaşlar bu masal artık sonaermiştir. Sağlık hakkımızın bu masallarla elimizdenalınmasına izin vermeyeceğiz. En temel hakkımızı,sağlık hakkımızı istiyoruz. Eczacıyız, meslekhakkımızı istiyoruz. Eczanelerimizin uğradığıkayıpların karşılanmasını istiyoruz. 6197 sayısı yasataslağının bir an önce yasalaşmasını istiyoruz.Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz”

Miting programı, Grup Hayali’nin müzikdinletisi ile sona erdi.

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu(MİB MYK) Şubat ayı toplantısını gerçekleştirdi.Toplantının gündemi şu ana konu başlıklarındanoluşturuldu:

- Sınıfın gündemi - İşkolunun gündemi- Bülten

- Sınıfın gündemi:1- Bu ana gündem başlığı altında öncelikle

üzerinde durulan konulardan birisi gündemdekisendikalar, grev ve lokavt kanunuyla ilgilidüzenlemeler oldu. Toplantı gerçekleştirildiği sırada,ilgili yasaların çıkarılmamış olması nedeniyle Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar dışında diğer tümsendikaların yetkisinin düşmesine yol açacakistatistiklerin açıklanması gündemdeydi. Yaratacağısonuçlar bakımından 15-16 Haziran büyük direnişineyol açan saldırıyla benzerlikler taşıyan bu uygulama,sermaye iktidarının genel bir örgütsüzleştirme hamlesihaline gelebilir. Öyle ki eğer sorunu çözecek birdüzenleme yapılmazsa fiilen ortaya çıkan sonuç buolacak. Konunun bu yönüne dikkat çeken MYK, tümsınıf güçlerini sendikal örgütlenme hakkına yönelik buoyuna karşı duyarlı olmaya çağırmaktadır.

Diğer taraftan sermaye ve sendikal bürokrasitarafından yılan hikayesine dönen pazarlıkların konusuolan bu yasalar, işçi sınıfının haklarına yönelikkapsamlı saldırılarla ilişkilendirilmektedir. Öyle kipazarlık masasının bir ucunda sendikal hak veözgürlükleri genişleteceği söylenen bu yasalar, diğerucunda da işçi sınıfını toptan örgütsüzleştirecek veatomlarına ayrıştıracak kölelik yasaları duruyor.Sermaye ve hükümeti sendika bürokratlarının önünetarihsel haklarımızı koyuyor, sendikalar yasası ileyetki sorununu da bir sopa olarak kullanıyor. İşçi sınıfıbu tuzağa karşı uyanık olmalı ve olası büyük satışaizin vermemelidir.

MYK bu sürecin bir kez daha ortaya serdiği temelbir gerçeğe dikkat çekmektedir: Hak ve özgürlüklerpazarlık masalarında değil mücadele alanlarındakazanılır. Aksi halde hak ve özgürlük adına önümüzesunulanlar daha büyük bir gaspın kılıfı yapılır.

Bugün olan da budur. Öyle ki yapılan pazarlıklarıniçerdiği büyük tuzağın yanında, “hak veözgürlüklükler genişletiliyor” adı altında yapılacakdüzenleme işçi sınıfının taleplerini karşılamıyor.Çünkü yetki barajının düşürülmesi, noter şartınınkaldırılması gibi düzenlemelerin yanında grevyasakları korunuyor, lokavt gibi sendika ve grevhakkını hiçleştiren düzenlemeler de olduğu gibisürüyor. Bunun için hak ve özgürlükler içinmücadeleden başka yolumuz yoktur.

MYK tüm bu gerçeklerin işçi sınıfına anlatılmasıgereğinin özel önemi üzerinde durmuş ve önümüzdekigünlerde konuyla ilgili bilgilendirme çalışmalarınınyürütülmesini kararlaştırmıştır.

2- DİSK’in 14. Olağan Genel Kurulu gündemindiğer bir başlığı oldu. Sınıfa yönelik saldırılarınağırlaştığı bir dönemde toplanan DİSK Genel Kurulumücadelenin geleceği bakımından doğal olarak büyükönem taşımaktadır. Saldırıları göğüsleyecek birmücadele programının oluşturulması, bununla birlikteböyle bir mücadele programını uygulayacak birönderlik ile güçlü bir sınıf iradesinin şekillendirilmesihalinde genel kurul gerçek amacına ulaşmış olacaktır.

Ancak şu haliyle eldeki veriler umut vermemektedir.Zira genel kurul süreci yeni yönetimin kimlerdenoluşacağı yönünde kısır bir tartışmaya indirgenirken,mücadele programı konusunda hemen hiçbir şeykonuşulmamaktadır. Dahası DİSK üyesi sendikalarıngenel kurulları da mücadeleye hazırlık süreçlerindenziyade ilkesiz pazarlıkların ve kişisel hesaplarınsahnesi olmanın ötesine pek az çıkmıştır.

Öte yandan ise özellikle yeni yönetiminşekillenmesinde kilit bir rol oynayacak olan Genel-İşSendikası cephesinden sergilenen çürümüşlük tablosu,özellikle Maltepe Belediyesi direnişinde ortayakonulan utanç verici işbirlikçilik örneği bu bakımdankağıt üzerindeki iddiaların zerrece bir değeriolmadığını göstermektedir.

Bu ve benzeri olgulardan hareket eden MYK,DİSK’in “devrimcileşmeşi” ve sınıf mücadelesindegeçmişte sahip olduğu gücü yeniden kazanmasınınyolunun, işçi sınıfının tabandan örgütlenmesi vesermaye ile sendikal bürokrasiye karşı başınıkaldırmasıyla mümkün olabileceği gerçeğinin altınıçizmektedir. Bu bakışla DİSK Genel Kurulu’nda budüşünceleri bayraklaştıracağı gibi, asıl olarak genelkurul sürecini sınıf zemininde bu temelde yapılacakbir tartışma ve örgütlenmenin dayanağı olarakdeğerlendirmek üzere çeşitli tartışma zeminlerinioluşturmayı hedeflemektedir.

- İşkolunun gündemi:1- İşkolunda şu durumda ana gündem 2012-2014

MESS Grup TİS sürecidir. Her ne kadar bu gündemaçık bir tartışma ve mücadelenin konusu olmamaklabirlikte, her şey gelip bir biçimde ona bağlanmaktadır.Çünkü önceki dönemde ertelen hesaplar ve yarımkalan mücadeleler, bu süreçte sınanacak ve bir sonucabağlanacaktır. Bilindiği üzere geçtiğimiz dönemBirleşik Metal cephesinden ortaya konulan greviradesiyle MESS-Türk Metal düzeni sarsılmış, ancakyıkılamamıştı. Bununla birlikte ileriye doğru atılan buadım, metal işçilerinin bu yeni dönemdeki beklentileridaha da büyütmüştür. Fakat MESS de düzeninikorumak ve daha da ileri gitmek isteyen metalişçilerini baştan ezmek üzere işi daha da sıkı tutmayaçalışacaktır. Bunun için Türk Metal çetesiyle birliktehazırlıklarını yapmakta ve daha en başta metalişçilerini bu ittifakı kıracak bir inanç ve moralgücünden yoksun bırakmaya çalışmaktadırlar.

Bunun için şu an Birleşik Metal örgütlülüğünü

baskı altına almak üzere bir dizi hamle gündemegetirilmektedir. Örgütlülüğün zayıf olduğu bazıfabrikaları rüşvet ve aldatmacayla Türk Metal’egeçirmek biçiminde yürüyen bu sürecin ters tepmeside olasıdır. Zira Türk Metal çetesine yönelik metalişçisinin öfkesi patlamak üzeredir ve ihanet zincirinien zayıf halkadan kırmanın olanakları dabirikmektedir. Eğer mevcut olanaklar değerlendirilirseTürk Metal çetesini çökertmenin yolu da açılır. MYKburada bu genellikte ifade edilebilecek bazı anlamlıgelişmeleri değerlendirerek, bu süreci karşılamaküzere somut bir planlama yapmış bulunmaktadır.Sadece metal işçisinin durumunu değil, işçi sınıfınıngeleceğini belirleyecek önemde gelişmelere gebe busürece en iyi biçimde hazırlanmak durumundayız.

2- MYK bu gündem başlığı altında ayrıcayerellerde ve fabrikalarda yaşanan süreçlere ilişkinbilgi paylaşımı yapmış, değerlendirmelerdebulunmuştur. Ülkenin değişik bölgelerinde MİB’indoğrudan müdahil olduğu fabrikaların yanısıra,mücadelenin yoğunlaştığı fabrikalar da masayayatırılarak politik ve pratik sonuçlar çıkarılmıştır. Bukapsamda özellikle ABB’deki işten atmalar ve sendikabürokratlarının işbirlikçi tutumları ele alınmış vemücadele görevleri üzerinde durulmuştur. Bufabrikada diri sınıf güçlerini tasfiyeye yöneliksaldırılara karşı mücadelenin geliştirilmesi gereğinedikkat çekilmiştir.

3- Son olarak açlık ve kölelik pahasına işçilerinsırtından yüksek kar oranları yakalayan ve şu durumdatam bir safahat sürdüren metal patronlarının, artan krizihtimali karşısında bir kez daha faturayı işçi sınıfınaödetmek için hazırlık yaptıkları görülmektedir. MYKileri metal işçileri başta olmak üzere tüm metalişçilerini bu saldırı dalgasına karşı hazırlanmayaçağırmaktadır.

4- MYK ayrıca Birlik çalışmasının sorunlarını elealarak tartışmalar yürütmüş ve ulaşılan sonuçlarüzerinden çözüme yönelik somut bazı planlamalaryapmıştır.

- Bülten:Bültenin yayınında yaşanan gecikmeler ele

alınarak Şubat sayısının en kısa sürede çıkarılmasıkararlaştırılmıştır. (…)

Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu

1 Şubat 2012

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Şubat Ayı Toplantısı Sonuçları…

Değerlendirme ve kararlar

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-05

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerininalındığının iddia edildiği kamuya ait TürkiyeTaşkömürü Kurumu (TTK) bünyesinde iş cinayetiyaşandı. Maden işçisi Sefer Çetin, meydana gelengöçükte yaşamını yitirdi.

3 yıl önce yerin yüzlerce metre altında çalışmakiçin TTK’nın zorlu beden gücü sınavını, 35 bin 291kişinin katıldığı kurada kazanan 3 bin kişiden biriolmayı başaran Çetin 3 çocuk babasıydı.

2008 yılında açılan sınavlara giren, 4 metreuzunluğundaki maden direğini taşıyıp kazma küreksallayarak beden gücü sınavını aşan Çetin, onun gibi

umutlarını kuraya bağlayan 35 bin 291 kişininkatıldığı kurada işe girme hakkı kazandı.

Yerin 425 metre altında tavan çökmesi sonucubacakları göçüğün altında kalan Çetin’i kurtarmakiçin mesai arkadaşları çalışma başlattı. Bu sıradatavandan kayan toprak, Çetin’in göğüs ve boyunbölümüne düştü. Yaklaşık 1 saat süren çalışmasonucu Çetin, ağır yaralı olarak kurtarıldı. İlkmüdahalesi maden ocağında yapılan Çetin,arkadaşları tarafından yukarıya çıkarıldı. 112 AcilServis ekibinin ocak önünde yeniden müdahale ettiğiişçi kurtarılamadı.

Metal İşçileri Birliği (MİB) çeşitli illerdenüyelerinin katılımıyla 29 Ocak günü genel bir toplantıgerçekleştirdi. Toplantıda geçmiş mücadele süreçleriile önümüzdeki dönemin gündemleri üzerinde çokyönlü tartışmalar yapıldı. MİB’in geçtiğimiz dönemdeçeşitli mücadele süreçleri üzerine deneyim vederslerinin ele alındığı toplantıda, MİB bileşenleri sözalarak düşünce, öneri ve eleştirilerini ortaya koydular.

UİS tartışıldı

Toplantının ilk oturumunda Ulusal İstihdamStratejisi ve Sendikalar Yasası başlığı altındasermayenin yeni saldırı politikaları ele alındı. Konuylailgili olarak yapılan bir sunumun ardından, saldırınınkapsamı ve mücadelenin sorunları üzerine tartışmalaryapıldı. Tartışmalar içerisinde özellikle esnek çalışmauygulamalarının sonucunda işçi sınıfınınparçalanmasının örgütlenme çalışmasında ortayaçıkaracağı sorunlar ele alındı. Mücadele veörgütlenmenin havza ve fabrika bütünlüğü içerisindedinamik bir biçimde kurgulanmasının öneminedeğinildi. Çeşitli mücadele deneyimleri ele alındı.

Genel kurullar süreci ele alındı

İkinci oturumda yakın zamanda sona eren BirleşikMetal Genel Kurulu ele alındı. MYK adına yapılan birsunumla başlayan oturumda, genel kurul süreciningenel tablosu ile birlikte Birlik’in genel kurulpolitikası, pratiği ve yarattığı sonuçlar değerlendirildi.Politik planda ortaya konulan çizginin doğruluğununaltı çizilirken, pratikte bu çizginin hayatageçirilmesinde yaşanan sorunlar ile genel kurullardayüz yüze kalınan saldırılar karşısındaki tutumlar

tartışıldı. Genel kurula ilişkin baştan belirlenenhedefler ile ortaya çıkan sonuçlar bütünlüklü biçimdeele alınırken, bazı zayıflıklar ile bu bütünlüğükurmakta yaşanan çeşitli sorunlar da eleştiri konusuedildi.

TİS süreci deneyimleri ve yeni dönem

Üçüncü oturumda TİS süreci ele alındı. Konuylailgili yapılan sunumla başlayan oturumda, geçtiğimizdönemin TİS süreci deneyimi çeşitli yönleriyleirdelenirken önümüzdeki dönem TİS sürecine ilişkinpolitika-mücadele ve örgütlenme hattına ilişkintartışmalar yapıldı. Önceki TİS sürecinin deneyimisendikalar, sürecin örgütlenmesi, MİB’in politikası vepratiği temelinde ortaya konulurken, zayıflıklar vesorunlar üzerine çeşitli tartışmalar yürütüldü.Önümüzdeki TİS sürecinin kritik önemi, yüklenmealanları ile Birlik’in görevleri üzerinde duruldu. Sonderece canlı geçen bu oturumda çok sayıda Birlikbileşeni tartışmalara katıldı.

MİB çalışması üzerine canlı tartışmalar

MİB çalışması ve örgütlenmesinin sorunlarıbaşlıklı son oturumda, Birlik’in kuruluş iddiaları,misyonu ve tanımlanan işleyişi ile mevcut durumubütünlüklü bir biçimde değerlendirildi. MYKtarafından yapılan sunumda çeşitli zayıflıklar başlıklarhalinde ortaya konulurken, sunumun ardından söz alanBirlik bileşenleri de düşüncelerini dile getirdiler.Politikayı uygulamada ortaya çıkan zayıflıklar,işleyişin yerellerde oturtulmasındaki sorunlar,koordinasyon ve örgütlenmedeki sorunlar ile bülten bukapsamda tartışılan başlıklar arasında yer aldı.

Sınıf hareketiSayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

ABB’de bildiri dağıtımı

Ümraniye Dudullu’da kurulu ABB Elektrikfabrikasında “yüzkızartıcı nedenler” öne sürülerekyaşanan işçi kıyımı devrimci işçiler tarafından teşhiredildi.

Biri işyeri 3. temsilcisi olmak üzere iki işçininişine son verilmesinin ardından Metal İşçileri Birliğive Ümraniye İşçileri Birliği fabrikaya bildiridağıtımı gerçekleştirdi. İlk olarak “Atılan işçiler gerialınsın” başlıklı bildiri dağıtılarak, çalışan işçilergöreve çağrıldı.

Bildiri dağıtımı ABB yönetimi tarafındantahammülsüzlükle karşılandı. 27 Ocak Cuma sabahıfabrikada, ikinci bildirinin dağıtımı sırasında polisgeldi ve dağıtımı engellemeye çalıştı.“Örgütsüzleştirme saldırısına, baskılara, hakgasplarına, geçit vermeyelim! Örgütlülüğümüzügüçlendirelim” şiarı ile ABB işçilerine seslenilenbildiri dağıtımına işçiler ilgi gösterirken fabrikayönetimi rahatsızlık duydu. Polisin, ihbar sonucugeldiklerini ve dağıtım yapılmayacağınısöylemesine rağmen dağıtım gerçekleşti. Devameden dağıtım sırasında polis bir süre sınıfdevrimcilerini takip etti.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

MİB yeni döneme hazırlanıyor

Mamak’ta işçitoplantısı

Mamak İşçi Birliği Girişimi, Mamak İşçiKültür Evi’nde toplantı yaptı. Geçen aylardayapılan çalışmaların değerlendirildiği toplantıdaönümüzdeki sürece dair değerlendirmeler deyapıldı.

UİS kapsamında kıdem tazminatının gaspı,işçi kiralama büroları, bölgesel asgari ücret veesnek çalışma üzerine tartışmalar yürütülüp, birlikçalışmasının bu sorunlara müdahalesi üzerinetartışmalar yapıldı. Toplantılarınsüreklileştirilmesi kararlaştırılırken ayrıca Ulusalİstihdam Stratejisi ile ilgili panel yapılmasıkararlaştırıldı. Panelin ön çalışması üzerindendaha çok işçiye ulaşılması konuşuldu. İşçisınıfının örgütsüz olduğu ve bu çalışmalarüzerinden birlik çalışmasının geliştirilmesikonuşuldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Kuradan iş cinayeti çıktı

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-05

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK)45. kuruluş yıldönümünde 14. Olağan Genel Kurulu’nutoplayacak. 10 -12 Şubat 2012 tarihlerindegerçekleştirilecek genel kurul öncesinde Devrimci Sağlıkİşçileri Sendikası (Dev Sağlık-İş) Genel Başkanı ArzuÇerkezoğlu ile DİSK’in 4 yıllık pratiği ve önümüzdekidöneme ilişkin nasıl bir mücadele hattı izlemesi gerektiğiüzerine konuştuk...

- Sendika genel kurullarına, geçmiş döneminmuhasebesi ve mücadelenin ihtiyaçlarınıntartışılmasından çok koltuk paylaşımlarının damgavurduğunu görüyoruz. Bir genel kurul süreci nasılörgütlenmeli, işyerlerinin ve işçilerin iradesinin genelkurul süreçlerine yansıması için neler yapılmalı?

- Genel kurullar bütün örgütler için, özellikle desendikal örgütler açısından geçmiş döneminmuhasebesinin yapıldığı, bir önceki dönemde örgütünönüne koymuş olduğu hedeflere her düzeyde (örgütsel,politik, sendikal) ne kadar ulaşıp ulaşılmadığınındeğerlendirildiği ve önümüzdeki döneme dair politikyaklaşımların, hedeflerin, programların belirlendiğisüreçler olarak değerlendirilmelidir. Bu açıdan genelkurullar basitçe yönetimlerin veya yetkili organlarınyeniden seçildiği değil, aynı zamanda örgütün bir bütünolarak kendini sınadığı, mücadelesini, örgütlenmesini,politikasını gözden geçirdiği ve yeni dönemin ihtiyaçlarıüzerinden de kendini yeniden konumlandırdığı,yenilediği araçlar veya süreçlerdir. 4 yıl gibi uzunaralıklarla genel kurul yapan DİSK açısından da genelkurullar hep çok önemli olmuştur. Bu genel yaklaşımınötesinde ben bu dönemki genel kurulların çok dahaönemli olduğunu düşünüyorum. 2011’in Aralık ayındaTürk-İş Genel Kurulu yapıldı ve Şubat’ta DİSK’in 14.Genel Kurulu olacak. Bu dönemki genel kurulların,diğer genel kurullardan farklı olarak sadece içindengeçilen dönemi değil, önümüzdeki süreci etkileyecekçok daha yapısal sonuçlar ortaya çıkartacağınıdüşünüyorum. Çünkü gerek neoliberal politikalar vesendikal alandaki yeni gelişmeler, gerekse de AKP’ninve Türkiye’deki siyasal iktidarın, rejimin dönüşümsüreci açısından ele alındığında böylesi bir dönemdeyapılacak genel kurulun sonuçları önümüzdeki 5-10yıllık süreci belirleyecek. DİSK Genel Kurulu, tam daistatistiklerin yayınlanması, işkollarının değişmesi,yerleşik sendikal düzlemin ciddi anlamda altüstolabileceğinin konuşulduğu günlerde gerçekleşiyor. Bubile aslında bugün alınacak tutumların, yapılacak işlerin,belirlenecek programların, oluşacak yönetimlerinönemini gösteriyor. Genel kurulları sadece bellimekanizmaların içerisindeki genel başkanların,yönetimlerin değişmesi meselesi değil aynı zamandaDİSK’in üyesi olsun ya da olmasın, örgütlü-örgütsüztüm işçi sınıfının aslında müdahil olabildiği, tüm işçisınıfına çağrı yapılabilen, tüm emekçilere mesajverilebilen araçlar olarak değerlendirmek lazım. Buyüzden DİSK Genel Kurulu, önümüzdeki döneme dairyapılacak işlerin programlanması ve AKP’nin baskısınakarşı tüm emekçilere bir çıkış umudu olabilecek birçağrı, inisiyatif merkezi olabilmesi açısından da önemlibir dönemi ifade ediyor. Bu genel kurulun işyerlerindenbaşlayarak, DİSK’in örgütlü bulunduğu tüm işkollarındave sendikalarında işçilerin doğrudan katılımının önünün

açılabildiği biçimlerde örgütlenmesi gerekir. Bununböyle olabildiğini söylemek çok da mümkün değil. Amaen azından genel kurul sürecinin kendisi, genel kuruldaortaya çıkacak hedefler ve program mutlaka işçisınıfının en geniş kesimlerine ve emekçilere ulaştırılmakzorundadır.

- DİSK Genel Kurulu, bir dizi kölelik saldırısınınhayata geçirilmesinin planlandığı bir evredetoplanacak. Genel kurulun gündemleri nelerdir, neolmalıdır?

- Genel kurulun olağan gündemleri var ama, aslındabu genel kurulun tek gündemi var. İçinden geçtiğimiz2012 dünyası ve Türkiye’sinde sermaye politikalarına,sermayenin hükümetlerine ve Türkiye’de AKPhükümetine karşı başta güvencesiz çalıştırma temelindetüm sendikal hak ve özgürlüklerin artık fiilen ortadankaldırılmaya çalışıldığı bu dönemde işçi sınıfını ayağakaldıracak, örgütleyecek ve iktidara yürüyüşünün temelaracı, manivelası olacak bir sınıf hareketi, bunun birparçası olarak da sendikal hareket, öncüsü olarak daDİSK ne yapmalıdır.

Tek gündem bu olmalıdır ve bu bütünsellik içerisindegörülmek zorundadır. Kriz tartışmalarının içindengeçtiğimiz bu konjonktürde genel kurulun yapılmasınınayrı bir anlamı vardır. Sermayenin, kendi krizine çözümbulmak için her şeyi piyasaya açtığı, bunun yıkımınınyeni krizlerin habercisi olduğu bir süreçte aslında tekgündem işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin nasılörgütleneceği ve sınıf hareketinin çok temel bir bileşeniolarak sendikal hareketin öncüsü olacak bir DİSK’iörgütsel, politik olarak nasıl şekillendireceğidir. Biz,genel kurulda ana tartışmayı mümkün olduğuncaburadan yapmaktan yanayız. DİSK Genel Kurulu’ndaoluşacak yönetim mekanizmalarının kimler olduğu bu

noktadan sonra gerçekten de ayrıntıdır. Öncelikleprogram, çizgi ve mücadele anlayışı. Sokağın nasılörgütleneceğine dair bir çerçevenin çıkması gerekiyor.

- Geçtiğimiz 4 yıllık süreçte GSS, torba yasa ve işçisınıfını ilgilendiren bir dizi saldırı hayata geçirildi. Busüreçte DİSK’in pratiğini yeterli buluyor musunuz?

- Son 4 yıllık süreç AKP’nin ikinci iktidarlığıdönemine denk geldi. Bu yeni dönem de AKP’ninüçüncü döneminin ilki olacak. Son 4 yıllık süreçte“DİSK olarak üzerimize düşen her şeyi yaptık”diyebileceğimiz bir durumda değiliz. 4 yıllık dönemaçısından öncelikle 1 Mayıs’ları söyleyebiliriz. 1Mayıs’lar 2007’de başlayan bir süreçti ve 2008, 2009,2010 ve 2011’de başarılı biçimde yürütüldü. Buradadevrimcilerle birlikte DİSK’in, uzun vadeli hareketetmesi ve stratejik bir plan dahilinde götürmesinedeniyle önemli bir rolü var. DİSK, 1 Mayıs politikasıaçısından başarılı bir çizgi izlemiştir ve bunun sonucu daalınmıştır. Burada en kritik şey, DİSK’in bu süreçtedevrimcilerle ortaklaşması ve bunun işçiliğiniyapabilmiş olmasıdır. DİSK’i başarıya götüren enönemli etken budur. Aslında bu, tüm süreçlerde nasıldavranılması gerektiğini çok açık biçimde gösteren birörnektir. AKP’nin iktidarını sağlamlaştırma, yerleştirmedönemi olarak ifade edebileceğimiz ikinci iktidardöneminde GSS, özelleştirmeler, güvencesizleştirmepolitikalarının hayata geçirilmesiyle AKP kendi gücünüharekete geçirmek noktasında elinden gelen her türlüçabayı gösterdi. Ancak buna rağmen DİSK’in yapmasıgereken bu değildi. DİSK, neoliberal politikalardanetkilenen örgütlü-örgütsüz tüm kesimlerin adresiolabilecek bir iradeyi ortaya koyabilmeliydi. TMMOB,KESK, TTB’yi de yanına alarak tüm toplumsalmuhalefetin motoru olabilirdi. Hatta Türk-İş’i de etkialanı içerisine alarak bunu yapabilmeliydi. Bunu yapmanoktasında DİSK’in çok ciddi yetersizlikleri vardı. Tümbunların faturası tek başına DİSK’e kesilemez. AmaDİSK bu topraklarda tarihsel olarak çok önemli misyonasahip bir örgüt. Son 4 yıllık dönemde sadece kendigücünü, üyelerini harekete geçirmenin ötesinde tümtoplumsal muhalefeti sürükleyecek bir iradeyi ortayakoyma noktasında yetersiz kaldı. 4 yıllık sürecin anamuhasebesini de buradan yapmak gerekir. Bu süreçte tektek iş kollarında önemli örgütlenmeler ve direnişleryapıldı. 2008 krizi sonrası Birleşik Metal’in yapmışolduğu direnişler çok kritikti. Örneğin MESS süreciyaşandı. Sağlık işkolunda bizim yaptıklarımızın yanındaNakliyat-İş ve Sosyal-İş’in parça parça mücadelelerivardı. Genel-İş’in parça parça belli belediyelerde yapmışolduğu şeyler var ama DİSK’in bir bütün olarak 1Mayıs’larda yaptığı gibi tüm toplumsal muhalefetisürükleyecek bir önderlik sergileyebildiğini söylemekmümkün değil.

- AKP hükümeti eliyle sosyal yıkım ve köleliksaldırılarının yanısıra siyasal alanda da bir dizi önemligelişme yaşanıyor. Kürt sorunu, faşist baskı ve terörünpervasızlaşması vb... DİSK’in de “ülke korkuimparatorluğuna çevriliyor” tespitinde bulunduğu birortamda siyasal, sosyal ve iktisadi saldırılara karşıDİSK nasıl bir tutum almalı?- AKP bu dönemde, hayata geçirdiği neoliberal

CMYK

DİSK Genel Ku 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ile konuş

“Devrimci bir yenile

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-05

politikalara karşı oluşan tepkileri ortadan kaldırmak,Kürt özgürlük hareketinin taleplerini görmezden gelerekbir dizi baskı yöntemi oluşturdu. Aslında AKPiktidarının kırılgan olduğu birkaç nokta var. Yüzde 50 oyalmış bir iktidar olmasına rağmen neoliberal yıkımpolitikaları ve bunun sonucunda ortaya çıkan tepkiler,Kürt hareketinin kendisi ve Kürt sorunu, Ortadoğueksenli savaş... Bunu da gören bir siyasal iktidar bütünbunlar karşısında ortaya çıkabilecek toplumsalmuhalefeti baştan etkisiz hale getirmek için çok yoğunbir baskı politikası izliyor. Bir dönemin yoğunişkencelerinin ve gözaltında kayıplarının yerini uzuntutukluluk süreleri aldı. Yargı doğrudan baskı aracıolarak kullanılıyor. Kitlesel gözaltılar, tutuklamalar,Hopa’dan Kürt hareketine kadar her türlü hak talebikarşısında baskı politikası izliyor. Bunun adına isterAKP faşizmi ister başka bir şey diyelim ama böyle birgerçeklikle karşı karşıyayız. Bu iktidarın dönemselolarak sertleşmesi değil, AKP’nin kendini dönüştürmesüreci içerisinde yapısal olarak hayata geçirdiği birşeydir. Dolayısıyla bu durumda alınacak tutum dönemselbir yaklaşımla da karşılanamaz. Sendikalardandemokratik kitle örgütlerine, siyasi partilerdendevrimcilere kadar herkesi içine alan bir çizgisözkonusu. Böyle bir süreçte DİSK’in, emeğinözgürlüğü için mücadele eden en önemli örgütlerdenbirisi olması gerekse de emeğin özgürleşmesimücadelesini aslında toplumsal özgürleşme mücadelesigören ve 1967’deki tüzüğünden bugüne ilkesi olarakkoruyan bir örgüt olarak demokrasi mücadelesinde en önsaflarda olmak gibi bir sorumluluğu var. Bugüngüvencesizleştirmeye karşı veya en basit haklar içinverilecek mücadele, demokrasi mücadelesiyle birleşmekzorunda. Önümüzdeki süreçte DİSK’in önünde birtaraftan emeğe yönelik saldırılara karşı güçlü birmücadele hattı örgütleme görevi duruyor. Bununla bir veaynı zamanda demokratik talepleriyle tüm toplumsalkesimlerin ve muhalefetin ana unsurlarından biri olmakve bunun programını oluşturma sorumluluğu DİSK’inönünde duruyor. Genel kurulun en önemligündemlerinden biri de budur.

- Geçtiğimiz genel seçimlerde DİSK BaşkanıSüleyman Çelebi CHP’den vekil oldu. Hak-İş ve Türk-İş için de benzer durumlar sözkonusu. DİSK, “siyasipartilerden, devletten, sermayeden bağımsızlık” ilkesinibenimseyen bir konfederasyon. Sizce sendika-siyasetilişkisinin bu biçimde kurulması doğru mu? İlişki nasılkurulmalı?- DİSK’in de temel ilkesidir. Sendikal hareketlerin detemel ilkesi olmak zorundadır. DİSK tabii kisermayeden, devletten ve siyasi partilerden bağımsızolmak durumundadır. Sendikal hareket aslında siyasetintam da göbeğinde olması gereken bir mücadele alanıdır.DİSK açısından da, siyasetin dışında bir sendikalmücadele sözkonusu değil. Sendika-siyaset ilişkisindeesas olarak sendikal bir örgüt siyasetle ilişkisini birsiyasi parti üzerinden değil doğrudan mücadele programıve hedefleri üzerinden kurar. DİSK veya diğer örgütleriçerisinde belli siyasi partilerin çatısı altında siyasetyapmak isteyen kişiler çıkacaktır. Bu, SüleymanÇelebi’nin kişisel tercihidir. Biz onun adaylığı sürecindede çekincelerimizi ifade ettik. Ama siz bu örgüte genel

başkanlık yapmış biriyseniz DİSK’li olma kimliği siyasikimliğinizden de ileri bir kimliktir. Bu konudakitelkinlerimizi o dönemde de ifade ettik.

- DİSK, 13. Genel Kurulu’nda “toplumsal ayağakalkış çağrısı” yapmıştı. Ancak bu çağrıyı hayatageçiren bir mücadele örgütlenemedi. Bu genel kurulasendikaların yetki tehdidiyle kuşatıldığı bir evredegiriyoruz. Önümüzdeki dönemde bu açıdan bizlerinasıl bir tablo bekliyor? Hak alma mücadelesininhayata geçirilmesi için nasıl bir mücadele hattıizlenmeli ve bu mücadelenin somut görevleri veprogramı ne olmalı?

- 13. Genel Kurul’daki toplumsal ayağa kalkışçağrısı önemliydi. Genel kuruldan sonrakideğerlendirmelerimizde söylemiştik. Biz haklı çıktıkdemek açısından söylemiyorum ama o dönemde ortayaçıkan mücadele programı ve yönetim bileşiminin böylebir iddianın altını dolduramayacağı görülüyordu. Çünkü,sorun kişiler ya da sendikalar meselesi değil, asıl sorun,sürecin ihtiyaçları üzerinden bir program oluşturmak vebaşta kendimiz olmak üzere buna uygun hareket edecekbir irade yaratmaktır. Hala daha bir önceki döneminsendikal düzlemine göre işleyen, tüzüğünden mücadeleanlayışına, iç işleyişinden yönetim mekanizmalarınakadar bir yenilenmeyi hayata geçiremeyen, kendinidevrimci tarzda yeniden kuramayan bir DİSK’in böylebir iddianın gereklerini yerine getirmesi de mümkündeğildir. 4 yıllık süreçte hala daha yetki, toplusözleşmeyapma, aidat alma (sermayenin sendikal hareketisıkıştırdığı şeytan üçgenidir) kuşatmasını kendi içindebile kırmayan, hala daha delegasyon sistemini aidatsistemi üzerinden tarif eden bir DİSK’in böyle bir büyükiddianın taşıyıcısı olması mümkün değil. DİSK’te bugünhalen daha bütün kurgu bir önceki döneme göreyapılıyor. Eğer toplu sözleşme yetkiniz varsa veüyelerinizden aidat alıyorsanız delege sayınız oluyor,eğer bizim sendikamızda olduğu gibi taşeron işçileriniörgütlüyorsanız ve toplusözleşme hakkınız devlettarafından gaspediliyorsa delegeniz olmuyor. İsterse 8-10 bin üyeniz olsun ama orada sadece iki delegeyletemsil edilebilirsiniz. Bu, temsiliyet meselesinin ötesindebir anlayışı göstermektedir. Bugün DİSK başta olmaküzere sınıf hareketinde tepeden tırnağa ideolojik, politik

ve örgütsel olarak devrimci bir yenilenmeye ihtiyaçvardır. Bu konuda gerçek bir irade ortaya çıkabilirseDİSK’in önüne koyduğu hedef ve iddialarıgerçekleştirmek açısından daha gerçekçi adımları atmasımümkün olacaktır. Bundan 5 yıl önce sınıf hareketininnasıl bir çizgi izlemesi gerektiği üzerine daha muğlakşeyler söyleniyordu. Gerek nesnel süreç gerekse de son10 yılda yaşanan fiili direnişler aslında bundan sonrakisüreci daha net görmemizi sağlıyor. TEKEL direnişindende çok şey öğrendik, Devrimci Sağlık-İş’in taşeronakarşı verdiği mücadeleden de çok şey öğrendik. Nesnelolarak da işçi sınıfının değişen yapısı diye tartışılansüreçleri herkes görüyor. Türkiye’de resmi rakamlarlayüzde 50’den fazla kayıtdışı çalışan var. Her üç gençtenbirinin işsiz olduğu bir ülkede yaşıyoruz.Toplusözleşmeli, sendikalı işçi sayısının 600 binlerdeolduğu bir durumda artık yapılması gereken şey çokdaha net. İşçi sınıfını sadece işkolu sendikacılığınadaraltmadan örgütleyecek, kayıtdışı, taşeron, işsiz vegüvencesiz kesimlerin mücadele adresi olabilecek birDİSK yaratmak zorundayız. Yapılacak işler düne göredaha belirgin ve berrak ama daha zor. Burada önemliolan, bu süreci doğru gören ve sürece uygun programlarve politikalar üretebilen ve her şeyden önce bununiradesini açığa çıkartabilen bir duruma ihtiyaç var. Artık,kapitalizmin refah döneminde birtakım iyileştirmeleryapılması gibi bir aralığın da ortadan kalktığı birsüreçteyiz. Başından itibaren düzenle ve sistemlehesaplaşan bir sendikal harekete ihtiyaç var. Zaten birişyerinde en ufak bir örgütlenme yaptığınızda, en basitbir talebin bile siyasal iktidar talebi olduğunun çıplakbiçimde görüldüğü bir dönemdeyiz. O yüzden, artık işçisınıfı hareketinde devrimci bir yenilenmeye ihtiyaç var.Sosyalizm ve devrim perspektifi olmadan en küçük biradımın bile atılmasının mümkün olmadığı bir süreceihtiyaç var. Geçtiğimiz günlerde 80 yaşına yaklaşmış birabimiz “Hayatımın hiçbir döneminde sosyalizme bukadar inanmamıştım” demişti. Gerçekten de “Yabarbarlık ya sosyalizm” dediğimiz noktaya gelmişbulunuyoruz. Görevler ve yapılması gerekenler dünegöre çok daha berrak. Önemli olan bu iradeyi ortayaçıkartacak bir durumu yaratmaktır. Bu genel kurulsürecinde de elimizden geleni yapmaya çalışacağız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

CMYK

urulu üzerine... Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012 * Kızıl Bayrak * 17

ştuk...

enmeye ihtiyaç var!

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-05

Gençlik18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Gençliğe devrimci baharı kazanma çağrısı...

“Geleceğine sahip çık!”Geride bıraktığımız yıl dünya ölçeğinde kapitalizmin

açmazlarının netleştiği, bunun karşısında ise emekçihalkların mücadele ve başkaldırıyı yükselttiği bir yıloldu. Ortadoğu’da ‘Arap baharı’ gerici rejimlerindiktatörlerini kovarken, Avrupa’da kapitalizmin krizinekarşı grev ve direnişlerle yanıt verildi. Öfkekapitalizmin mabedi sayılan ABD’ye dahi sıçrarken,“İşgal et!” şiarıyla kapitalizmi hedef alan ve aylar sürensokak eylemleri yaşandı. Gençlik kitleleri dünyagenelindeki mücadelede en ön saflarda yerini aldı. Pekçok ülkede okul boykotları ve işgaller yaşandı. Tüm bugelişmeler karşısında kapitalist devletlerin kendinikoruma yöntemi baskı ve terörü arttırmak oldu.

Dünya ölçeğinde böyle bir tablo yaşanırken,Türkiye’de de ilerici ve devrimci özneler ile gençlikgüçleri benzer bir abluka ile karşı karşıya kaldı.

Geride bıraktığımız dönem sermaye düzenitarafından gençliğe yöneltilen saldırıların belirginbiçimde arttığı bir süreç oldu. Paralı eğitimuygulamaları derinleştirilirken, bu uygulamaların daharahat hayata geçmesi için üniversiteler her geçen günbiraz daha fazla yarı açık hapishanelere dönüştürüldü.Bir yandan üniversitelerdeki polis-ÖGB ablukasıarttırıldı öte yandan ülkücü-faşist çeteler ilerici vedevrimci öğrencilerin üzerine salındı. Bu tabloyu ardıarkası kesilmeyen soruşturma-ceza dalgaları ile gözaltıve tutuklama terörü tamamladı.

Yükseköğrenim gençliği açısından bütün bir eğitimdönemine hakim olan bu tablo, faşist baskı ve terördegemi azıya alan sermaye düzeninde üniversiteler payınadüşen ablukayı gözler önüne serdi. Öyle ki,emperyalizmin bölgedeki savaş ve saldırganlıkpolitikalarına taşeronlukta sınır tanımayan sermayedevleti ve AKP hükümeti, tam da bu uğursuz misyonugereği, ‘içeride-dışarıda savaş ve saldırganlık’pozisyonu almış durumdadır. Buna paralel olarak, işçive emekçilere yönelik kapsamlı sosyal yıkım ve köleliksaldırıları planlanmaktadır. Böyle bir tabloda, başta Kürthalkı olmak üzere ilerici ve devrimci güçlere yöneliksistemli bir faşist baskı ve terör uygulanmakta, öğrencigençlik kitleleri de bu saldırıdan payına düşenialmaktadır.

Saldırıların bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde etkinbir sınıf hareketi ve bunu tamamlayan güçlü birtoplumsal muhalefet örgütlenemediği açıktır. Bu durumüniversite gençliğine de olumsuz olarak yansımakta,kapsamlı saldırı politikaları karşısında gençlikcephesinden güçlü bir yanıt verilememektedir. Ancakgeleceği çalınan milyonların ve tabii ki gençlikkitlelerinin bu saldırılar karşısında tek seçeneğimücadeleyi büyütmek ve ‘geleceğine sahip çıkmaktır!’

Bu olgudan hareket eden genç komünistler, genişgençlik kitlelerine önümüzdeki dönemde devrimcibaharı kazanma çağrısı yapacaklardır. Gençliğikapitalist sömürü ve baskı düzeninin karşısınadikilmeye çağıran genç komünistler, tüm enerjileriniseferber ederek bulundukları her alanda “Geleceğinesahip çık!” şiarını yükselteceklerdir.

Emperyalist savaş ve saldırganlığa karşıgeleceğine sahip çık!

Emperyalizme maşalıkta koçbaşı olan AKPhükümeti ve sermaye devleti, bir yandan Ortadoğuhalklarını emperyalist namlularının hedefi yaparken öteyandan da ülke topraklarını gerici savaşların veboğazlaşmaların merkezi haline getirmektedir. Libya’ya

dönük emperyalist işgal sırasında aktif taşeronluk rolüüstlenen Türk sermaye devleti, benzer bir kirli tezgahınhazırlandığı Suriye’ye dönük muhtemel bir müdahaledeişbirlikçilikte en ön safta yer tutmuştur.

Aktif taşeronluk rolünün en önemli adımlarındanbirini de “füze kalkanı” oluşturmaktadır. NATO’nunABD patentli saldırganlık projesi olan “füze kalkanı”çerçevesinde Malatya’da radarların kurulumuna izinveren Türk sermaye devleti, başta İran olmak üzerebölge halklarına karşı emperyalistlerin vurucu gücü vetetikçisi olmaya soyunmuştur.

Bu topraklarda güçlü bir antiemperyalist geleneğesahip olan gençlik, Kürecik’e kurulan füze kalkanınakarşı mücadeleyi etkin bir biçimde büyüterek“Emperyalizme ve siyonizme kalkan olmayacağız!”şiarını daha güçlü biçimde haykırmalıdır. Öyle kigençlik kitleleri, kardeş halklara yönelik savaş vesaldırganlığa karşı anti-emperyalist mücadele bayrağınıyükseltmek ve kardeş halklarla her türden dayanışmayıbüyütmek sorumluluğu ile karşı karşıyadır.

Bu kapsamda tüm gençliğe çağrımızdır:“Emperyalist savaşa, NATO’ya ve füze kalkanına karşıkardeş halklara sahip çık!”

Faşist baskı ve devlet terörüne karşıgeleceğine sahip çık!

Dinci-gerici AKP hükümeti eliyle dışarıdaemperyalist savaş ve saldırganlık politikalarına aktiftaşeronluk rolünün üstlenildiği bir dönemde, Kürt halkı

ve devrimci-ilerici sol güçler payına düşen de dizginsizbaskı ve terör olmaktadır.

Rejimin “Kürt açılımı” adı altında sergilediği ortaoyununun son perdesi, Uludere’deki katliamlakapanmıştır. Uzun bir dönemdir “KCK operasyonları”adı altında kitlesel bir gözaltı-tutuklama terörü ve sınırötesi-içi askeri operasyonlar eşliğinde süren tasfiyeoperasyonu, sermaye devletinin hedefinin ne olduğunugözler önüne sermektedir. Açık ki, Kürt halkının haklımücadelesini yok ederek bitiremeyen sermaye devletidizginsiz faşist baskı ve terörü tek seçenek olarakgörmektedir.

Faşist baskı ve terör ilerici ve devrimci sol güçlerlebirlikte üniversite gençliğine de doğrudanyönelmektedir. İlerici ve devrimci gençliğin her türdenhak arama mücadelesi engellenmekte, eylemleriyasaklanarak ÖGB-polis terörü ya da soruşturma-cezatehdidiyle yıldırılmaya çalışılmaktadır. Bugün yüzlerceöğrenci hapishanelerde tutsak alınmış durumdadır.

Mücadeleyi nefessiz bırakmayı hedefleyen bu faşistbaskı ve törüre karşı tüm gençliğe çağrımızdır: “Faşistbaskı ve teröre karşı özgürlüğüne sahip çık!”

Eğitimin ticarileşmesine karşı geleceğine sahip çık!

Sermaye devletinin içerde ve dışarda uyguladığısavaş ve saldırganlık politikaları ile paralel yürüttüğüsosyal yıkım saldırılarının bir ayağı da eğitimin hergeçen gün paralı hale getirilmesidir. Geçtiğimiz yıl

Bahar döneminde “Geleceğine sahip çık!” kampanyasıylagençliğin devrimci dinamizmini ve enerjisini örgütlemek, bunuişçi sınıfı önderliğinde devrim ve sosyalizm mücadelesinetaşımak tüm genç komünistlerin önünde yakıcı bir görev olarakdurmaktadır.

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-05

Gençlik Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Mayıs ayında gerçekleşen Uluslararası YükseköğretimKongresi’nde (UYK) eğitimin neoliberal politikalara vebu kapsamdaki Bologna Süreci’ne uygun bir şekildedönüştürülmesi tartışılmıştır. Üniversiteleringeleceğinin(!) tartışıldığı bu kongre ile birlikte somutadımlar hızla atılmış, 2011-2012 güz dönemi gizli harçzammı uygulaması ile başlamıştır. Üniversitegençliğinin gösterdiği tepki ile birlikte uygulamada geriadım atılmış ancak bu saldırı yalnızca ertelenmiştir.Bunu, pek çok üniversitede alınan kayıt paraları, hazırlıköğrencileri için kitap-şifre paraları gibi uygulamalartakip etmiştir. Ulaşım, barınma ve beslenme gibi temelhizmetlerin hem maddi yükü hem de niteliğindekidüşüklük üniversite gençliğinin temel sorunlarınınbaşında gelmektedir.

Burjuva ideologların “eğitimin sağladığı bireyselfayda toplumsal faydadan daha fazladır, o halde buhizmeti alan karşılığını ödemelidir” argümanınadayanılarak hayata geçirilen ve meşrulaştırılmayaçalışılan paralı eğitim uygulamaları her geçen gün dahafazla işçi ve emekçi çocuğunun eğitim hakkını ortadankaldırmaktadır.

Bununla birlikte üniversite eğitimini tamamlayabilengençlik kitlelerini ise büyük bir işsizlik ve geleceksizliksarmalı karşılamaktadır. Diplomalı işsizlik en iyiüniversitelerden mezun olanları dahi tehdit ederken, işbulabilen şanslı azınlık ise güvencesiz ve kölece çalışmakoşulları ile karşı karşıya kalmaktadır. Bunun bir ayağınıda meslek ve alanlarda yaşanan sermaye eksenlidönüşümler oluşturmaktadır. Van depremi fırsatbilinerek “yetkin mühendislik” uygulaması yenidengündeme getirilmiştir. Böylece, maaşsız zorunlu staj,yetkinlik belgesi için kurs ve sınav gibi uygulamalarında önü açılmaya çalışılmaktadır.

Bizleri eğitim hayatı boyunca müşteri, sonrasında iseköle olarak gören kapitalist sömürü düzeniningeleceğimizi çaldığı açıkça ortadadır. Bu saldırılarkarşısındaki tek alternatif mücadele etmektir.

Geleceğini kendi ellerine almak isteyen tüm gençliğeçağrımızdır: “Ticarileşmeye ve müşterileşmeye karşıeğitim hakkına sahip çık!”

Gençliği devrimin saflarına kazanmak içinseferberliğe!

Yukarıda genel çerçevesi çizilen başlıklar bahardöneminde yürütülecek kampanya ile somut bir biçimekavuşturulmalı ve geniş gençlik kitlesinin öfkesisokaklara taşınmalıdır. Gençliğin bugün karşı karşıyaolduğu sorunların kapsamı ve niteliği, böyle bir eylemlisüreci örgütlemenin imkan ve dinamiklerine işaretetmektedir.

Geride bıraktığımız dönemde belli yerellerde kantin,ders, yurt boykotu gibi örnekler yaşanmıştır. Öğrencigençliğin yakıcı sorunları üzerinden bu türeylemliliklerin ve örgütlülüklerin arttığına tanık

olmaktayız. Önümüzdeki dönemde de ortayaçıkabilecek bu tepkilerin, kampanya çerçevesinde kendidar zeminini aşacak bir müdahaleye konu edilmesigerekmektedir. Böylece, güncel talepleri üzerindenharekete geçirilecek gençlik kitlelerini politikleştirmekve devrimci mücadeleye kanalize etmekhedeflenmelidir.

Kampanya güçlü bir ajitasyon-propaganda faaliyetiile birlikte etkin bir kitle çalışmasına konu edilmelidir.Kampanya gündemlerinin etkin ve zengin görselaraçların kullanımı ile güçlendirilmesi, çalışmanınsöyleşi, etkinlik, toplantı vb. araçlarla zenginleştirilmesi,yerellerin özgünlüklerini hesaba katan çalışma biçim veyöntemlerinin kullanılabilmesi önem kazanmaktadır. Buaçıdan yerel yayın, topluluk ve kulüp gibi her türlüesnek mücadele aracının kampanya talepleri temelindedevreye sokulması çalışmanın başarısı için ayrıcavazgeçilmez araçlardır. Çevremizdeki güçlerinkampanya gündemleri temelinde hareketegeçirilebilmesi için de uygun esnek araçlar mutlakayaratılmalıdır.

Bir diğer önemli hedef de kampanyanıngündemlerinin bahar gündemleriyle birleştirilmesidir.Bu kapsamda tüm bahar gündemleri kampanyagündemleri ile birlikte değerlendirilmeli, 1 Mayıs’a tümalanlarda yaygın kitle etkinlikleri temelindehazırlanılmalı, 1 Mayıs’ta alanlara bu etkinliklerin gücüile çıkılmalı ve alanlarda yürütülen tüm bu çalışmalardönem sonunda merkezi bir etkinlikle taçlandırılarakkampanyanın kazanımları güvence altına alınmalıdır.

Gençlik içerisinde devrimci önderlik misyonuylahareket eden bizler, gençliği dört bir yandan kuşatarakyukarda tanımladığımız çerçeveyi çok yönlü olarakderinleştirerek ve özgünleştirerek hayata geçireceğiz.

Bahar döneminde “Geleceğine sahip çık!”kampanyasıyla gençliğin devrimci dinamizmini veenerjisini örgütlemek, bunu işçi sınıfı önderliğindedevrim ve sosyalizm mücadelesine taşımak tüm gençkomünistlerin önünde yakıcı bir görev olarakdurmaktadır.

“Sonuç olarak, önümüzdeki temel hedef alanımızdaderinleşmek olmalıdır. Alanlarda temel sorun neler,süreç nedir, kitlelerin eğilimleri, güçlü ve zayıf yönleri,duyarlılık alanları, etkili siyasal akımlar, mücadele veörgüt deneyimleri vb. nelerdir? Bunlara karşı ne türpolitikalar geliştireceğiz, hangi sloganları öneçıkartacağız? Ajitasyon ve propagandada neleri öneçıkartacağız, ne tür biçimler geliştireceğiz? Kitlelerehangi araçlarla ulaşacak, onları kendi politikalarımızanasıl kazanacağız? Hangi güçlerle hareket edebiliriz vebu güçlere nasıl ulaşabiliriz, onları nasıl hareketegeçireceğiz? Tüm bunların ayrılmaz bir parçası olarakne tür eylemler örgütleyeceğiz? Önderlik, bu sorularınyanıtını bulmak ve uygulamaktır.”(Ekim Gençliği, Sayı:36, Kitle çalışması üzerine notlar...)

Genç Komünistler

Esenyurt’ta “Devrim Okulu”

29 Ocak’ta Devrim Okulu’nu başlatan EsenyurtDevrimci Liseliler Birliği (DLB), ilk konu olarakMarksizm’in üç ayağından biri olan ekonomi-politikbaşlığını ele aldı. Kavram olarak ekonomi-politiğintanımının yapılmasıyla başlayan tartışma, üretiminve üretim tarzını oluşturan üretici güçler ile üretimilişkilerinin tanımlanıp aralarındaki ilişkinindeğerlendirilmesi ile devam etti.

Sosyalizmin bilimsel olarak ele alınan tarihselbir sürecin parçası olduğu vurgulanan tartışmalardasosyalizmin bu bilimsel temelinin kavranabilmesiiçin kapitalizmi önceleyen üretim tarzlarınadeğinildi. Burada toplumsal süreçler arasındakigeçişin, temelde altyapıdaki çelişkilerinderinleşmesi ve bu çelişkilerin kendisini toplumsalbir devrim olarak dışa vurması üzerinden yaşandığıbelirtildi. Kapitalist üretim tarzı tartışılırken meta,değer ve artı-değer gibi kavramlar üzerinde duruldu.Kapitalizmin artı-değer sömürüsüne dayalı birsistem olduğu vurgulandı.

Tartışmalar, bu tarihsel işleyişin açığaçıkardıkları üzerinden sosyalizmin iktisadi temelininvar olduğuna vurgu yapılarak bitirildi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

DB’den “eğitimraporu”

Türkiye’deki eğitim sistemi üzerine bir raporhazırlayan Dünya Bankası (DB), raporunda eğitim vesınav sistemiyle ilgili çarpıklıkları öne çıkardı.Macaristan ve Türkiye’de ortaöğretime 4 bin dolarharcandığı ifade edilen raporda, “Ancak Türkiye’de 15yaşındaki öğrenciler matematik becerilerindeMacaristan’daki akranlarından 2 okul yılı geride”deniliyor.

DB tarafından hazırlanan rapor, Türkiye’dekieğitim sisteminin çarpıklıklarını belli yönleriyle elealmış olsa da bahsettiği eksende bir çözümöneremiyor. Kaldı ki, sistemde sorun olduğu vurgusu“para boşa gidiyor” kaygısıyla yapılıyor.

Öte yandan, öğretmenlerin vasıfsız olduğu veya işegeç geldikleri belirtilirken sözü edilen emekçilerinhangi şartlarda çalıştıkları, iş güvenceleri veyamaaşları gündeme getirilmiyor.

DB’nin bu raporu hakkında görüşünü bildiren MilliEğitim Bakan Ömer Dinçer “ibretlik açıklamalar var”dedi. Dinçer’in bu sözü, eğitimde içeriğiniefendilerinin belirlediği yeni saldırı dalgasınınyaşanacağının habercisi sayılabilir.

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-05

Röportaj...20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

Tıp Öğrenci Kolu (TÖK) temsilcisi Hüseyin Çelik ile konuştuk…

“Saldırı birleşik mücadele ilepüskürtülebilir”

- 1 Ocak 2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girenGSS, öğrencilere yönelik bir saldırı aynı zamanda.Bu saldırıların kapsamı nedir?

- Aslında bu yasa 2000 yılının başlarındagündeme gelmiş ve o dönemde bir mücadeleye konuedilmişti. Ancak sizin de söylediğiniz gibi yasanınbazı maddeleri 2012 yılına kadar kademeli olarak vebu yılın başında Kanun Hükmünde Kararname ileyürürlüğe girdi. “Yasada öğrencilere yönelik saldırılarnelerdir” sorusuna gelecek olursak; bu yasaöğrencilerin sağlık hakkını elinden alan bir içerikte.Yasayla birlikte üniversite kampüslerinde bulunanmedikolar kapatılıyor, 25 yaşını aşmış olanöğrencilerin prim ödeyerek sağlık hizmetindenyararlanması zorunluluğu getiriliyor. Yasadan önce dedoğru düzgün alamadığımız sağlık hizmeti artık dahada ulaşılamaz hale geliyor. Paralı eğitimin belimizibüktüğü yetmezmiş gibi şimdi de sağlık hakkımızgasp ediliyor.

Aslında yasa yalnızca öğrencilere yönelikolumsuzlukları içermiyor. Toplumun tümkesimlerinin birçok hakkı yok sayılıyor bu yasaylabirlikte. Sağlık emekçilerinden tutun hastalara kadargeniş bir kesimi ilgilendiren GSS, buna rağmen tamanlamıyla anlaşılabilmiş değil.

Tekrar soruya dönecek olursak, yasanın tümöğrencileri kapsayan, bunun yanında sağlıköğrencilerini ilgilendiren özel bir yönü de var. Sağlıkalanında eğitim gören öğrenciler için tam birgeleceksizlik anlamını taşıyan yasa, bu açıdanbakıldığında apayrı bir mücadele alanı açıyor. Sağlıkemekçilerini güvencesizleştiren GSS, öğrencilerehiçbir gelecek vaat etmiyor. Sağlık hizmetininticarileştirilmesi ve piyasaya açılması sürecinieğitimin ticarileştirilmesine bağlayan yasa, özellikleüniversite hastanelerinde öğrencileri sağlık hizmetiüreten müşterilere dönüştürüyor. Yine GSS ileberaber Tam Gün Yasası altyapısız tıp fakültelerinihocasız bırakmaya başladı. Böylece zaten yetersizolan eğitim daha da niteliksizleşecek.

- Bu yasayla medikoların kapatılmasındanbahsettiniz. Bu konu hakkında nelerdüşünüyorsunuz?

- Evet, yasa medikoları da elimizden alıyor.Niteliği tartışılır olsa da medikolar öğrencileraçısından oldukça yararlı oluyordu. Sağlık güvencesiolmasa da öğrenciler medikolarda tedavigörebiliyorlardı. Ancak yasadan sonra bundan sözetmek mümkün değil. “Paran kadar eğitim, parankadar sağlık alırsın” deniyor bizlere. Ay sonunu dahizor getirdiğimiz halde tüm bunları göğüslemek kolayolmayacak elbette.

Bir de gelir tespiti meselesi var. Aylık gelir tespitiyapılırken öğrenci bursları da hesaba katılıyor vebuna göre prim ödeme zorunluluğu getiriliyor. 25yaşını aşmış öğrencilere yine öğrenci olduğu haldeprim ödemesi dayatılıyor. Tüm bir sağlık hakkımızıngaspedildiği yerde medikoların kapatılması da doğalolarak tali kalıyor.

- Bu saldırı yasasına gençliğin yanıtı neolmalıdır? Bu yasa nasıl bir mücadele ile geripüskürtülebilir?

- Elbette birleşik bir mücadele ile. Üniversitekampüslerini aşan bir perspektifle örülen birmücadele, diğer emekçilerle birleştirilebilirse; ancako zaman yasanın geri çekilmesi gündeme gelebilir.Sağlık örgütlerinin yasaya ilişkin çalışmaları devamediyor. SES ve TTB’nin gündeminde süresiz grev var.Sağlık meclislerinde, işyerlerinde bu yasayla ilgilitartışmalar yürütülüyor. Biz de öğrenciler olarakkendi üzerimize düşenleri yapmalıyız. Öğrencileri bukonuda bilinçlendirecek etkinlikler-seminerlerörgütlemeli ve sağlık hakkımıza sahip çıkmalıyız.

- Tıp Öğrenci Kolu’nun bu yasa ile ilgiliçalışmaları nelerdir?

- Biz Tıp Öğrenci Kolu olarak üniversitehastanelerinde oluşturulan sağlık meclislerininiçerisinde yer alıyoruz. Burada yürütülen tartışmalarakatılarak, karara bağlanan eylem-etkinliklerinörgütlenmesinde yer alıyoruz. Ayrıca çıkardığımızdergide bu konuyu işliyoruz. Konuştuğumuz heröğrenciye ise bize yönelen saldırıları anlatıyoruz.Aslında tıp öğrencileri içerisinde örgütlenmek çokzordur. Çünkü elitist bir yapıları vardır. Bu durumözellikle Hacettepe Üniversitesi’nde bizim açımızdanen büyük olumsuzluklardan biridir. Buna rağmenısrarla yürüttüğümüz faaliyet ile örgütlü yapımızıgüçlendirmeye devam ediyoruz.

Kızıl Bayrak / Ankara

KESK üyelerine polis saldırısı

KESK, 26 Ocak günü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen 4688 Sayılı Kamu Görevlileri SendikalarıYasa Tasarısı’na karşı çeşitli illerde eylemler gerçekleştirdi.

Ankara’da polis saldırısıYKM önünde biraraya gelen kamu emekçileri TBMM önüne gerçekleştirecekleri yürüyüş sonrasında mecliste

görüşülen tasarıyı protesto edeceklerdi. Ancak eylemden saatler önce alanı ablukaya alan Ankara polisiyürüyüşe izin vermeyerek eylem güzergahına barikat kurdu. Buna rağmen yürüme kararlılığı gösteren KESKüyeleri barikata yüklendi. İlk girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından barikatın hemen önünde oturmaeylemi başlatıldı. Yaklaşık bir saat süren bu beklemenin ardından bir kez daha yürüme kararlılığı gösteren kamuemekçilerine kolluk kuvvetleri biber gazı ile saldırdı. Bir süre daha beklendikten sonra basın açıklamasıgerçekleştirildi. KESK adına yapılan açıklamada kamu emekçilerinin haklarını ve özgürlüklerini yok sayan tasarıyakarşı talepler sıralandı ve KESK’in bu talepler uğruna fiili-meşru mücadeleyi yükselteceği belirtildi.

İzmir’de yürüyüşEski Sümerbank önünde toplanan kamu emekçileri İzmir Büyükşehir Belediyesi önüne yürüdü. Basın

açıklamasını KESK İzmir Şubeler Platformu adına Eğitim Sen 3 Nolu Şube Başkanı Kıyasettin Yasa yaptı. Yasa,KESK’in, kamu emekçilerini kapı kulu olarak gören zihniyetin ürünü olan yasa tasarısına karşı, mücadelesindeyarattığı değerlere yakışır bir direnç ve kararlılık göstereceğini söyledi.

AdanaAdana’da İnönü Parkı’nda yapılan eylemde basın açıklamasını KESK Adana Şubeler Platformu Dönem

Sözcüsü ve SES Adana Şube Başkanı Muzaffer Yüksel yaptı. Açıklamada, KESK’in maskeleri düşürmeye vemücadeleyi yükseltmeye devam edeceği belirtildi.

Kızıl Bayrak / Ankara-İzmir-Adana

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012 Röportaj

- Sermayenin uzun yıllardır uygulamak içinbekletilen Kanun Hükmünde Kararname (KHK),AKP hükümeti eliyle gerçekleşiyor. Bu konudaneler söyleyeceksiniz?

- Sermayenin kendini yenileme sürecinde üretimilişkilerinin ve istihdam modellerini değiştirmeyiamaçlamıştır. 1980’li yıllardan sonra neoliberalpolitikaların hız kazanması, özelleştirme ve ardındantaşeronlaştırma, kamunun tasfiyesinde önemli birsüreci oluşturmuştur. Özellikle KİT’lerde tasfiyeveya devir sürecinin kamu emekçilerineyansımaması mümkün değildi. Sermaye, üretimsürecini yeniden belirlerken bir taşla birden fazlakuşu ürkütmeyi amaçlamıştır. Hem kurumlarınıpiyasaya açıp ticarileştirmek hem de var olansendikal örgütlenmeleri bertaraf etmektir.

Sermayenin bu alanda ki en sadık savunucusuolan AKP kendinden önceki sermaye hükümetlerineher alan da taş çıkarmıştır. Sermayenin yeni dönemüretim modellerini her alanda hızla gerçekleştirmişen özelleştirmeci en sendika düşmanı olarak tarihegeçmiştir. Bu alanda özellikle işçi ve memursendikalarını kendi ihtiyaçlarına göre dizaynetmiştir. Dizayn edemediklerini ötekileştirme vedağıtmayı hedeflemiştir. Bu anlamda AKP,sermayenin kendilerine yüklediğini pervasızcauygulamıştır.

- KHK sizin iş kolundan hangilerini kapsıyor vebunun sonuçları nelerdir?

- 666 sayılı KHK ile yaklaşık AKP dönemindeçıkarılan 36 KHK’nın birbirinden ayrılması mümkündeğildir. Hepsi birbirinin değişik alanlardatamamlamaktadır. İşkolumuzdaki ve tüm kamuemekçilerini 666 sayılı KHK ile mali ve özlükhaklarını düzenlerken toplu sözleşme hakkı yoksayılmıştır.

Sendikamız BES’in uzun süredir yürüttüğü ‘eşitişe eşit ücret’ talebi 666 sayılı KHK ilesöylediğimizin tam tersi uygulanmıştır. 2005

yılından bu yana Maliye Bakanlığı’nda sürenbölünmüşlük ve uzman olan ve olmayan istihdamşekli emekçileri bölen, emekçilerin mücadelesiniayrıştıran bir süreçtir. Maliye birimlerinde aynı işiyapan maliye emekçileri arasında ücret adaletsizliği666 sayılı KHK ile had safhaya varmıştır. Bugün buyapay unvanların oluşturulmasında asıl tüm maliyeemekçilerinin ve kamu emekçilerinin genelindesözleşmeli personel uygulamasınınyaygınlaştırılması yatmaktadır. Kamunun tasfiyesi,Maliye Bakanlığı’nda Mal Müdürlükleri’ninkapatılması ve Milli Emlak Müdürlükleri’nin başkakurumlara devri ile asıl amaçlanan ve görünmeyengerçektir.

- 22 Şubat’ta greve çıkacağınızı açıkladınız.

Greve çıkma gerekçeleriniz nedir? - BES Genel Merkezi’nin şubelerin önerileriyle

hazırlamış olduğu eylem takvimi bütünlüklü olarakbu süreci kapsamayı amaçlamaktadır. Eylemtakvimi, İzmir’de 2 haftadır uygulanmakta ve maliyeemekçilerinden karşılık bulmaktadır.

2005 yılından bu yana taleplerin karşılanmamasıve Maliye Bakanlığın’daki adaletsizliğin geldiğinokta patlama noktasıdır. 22 Şubat’a 21 Aralık’takigrevimiz üzerinden geliştirilen bir işyeriçalışmasıyla devam edilecektir. 21 Aralık öncesikurduğumuz grev komitelerimiz 22 Şubat’ta dafaaliyeti örgütleyecek ve yeni bir grev dalgasının ilkadımı olacaktır.

- 22 Şubat grev günü için hazırlıklarınıznelerdir? - 22 Şubat’tan önce eylemlilikler sürecek. Bueylemliklerin içerisinde, 1 saat işe geç başlama var.Her Çarşamba eylemler olacak ve 22 Şubat günü desabah işyerlerine gidilip grev pankartı asılıp işbaşıyapılmayacak. Merkezi bir yerde toplanıp İzmirVergi Dairesi Başkanlığı’na yürünecek.

Kızıl Bayrak / İzmir

BES İzmir Şube Başkanı Ramis Sağlam ile 22 Şubat greviüzerine konuştuk...

“22 Şubat’tan önceeylemlilikler sürecek!”

Manisa’da sömürüye‘PAYDOS’

Manisa işçilerinin sesi olmak hedefiyle ilk sayısıçıkan PAYDOS İşçi Bülteni işçilerle buluştu. Şehrin dörtbir yanında gerçekleştirilen dağıtımlara büyük ilgi vardı.

Bültenin ilk sayısı 26 Ocak günü işçilerin yoğunolarak kullandığı servis güzergâhlarındaki duraklardadağıtıldı. İlk sayısı olmasına rağmen bülten Manisalıişçiler ve emekçiler tarafından yoğun ilgiyle karşılandı.Birçok işçi “bu gazeteyi nereden temin ederiz”sorusuyla bültene yönelik ilgisini göstermiş oldu.

Türk Metal Sendikası’nda örgütlü işçilerle dağıtımsırasında yapılan sohbetlerde; sendikal bürokrasiyihedef gösteren ifadelere ve Türk Metal’in sendikalanlayışına karşı ciddi bir rahatsızlık olduğu görüldü.Aynı zamanda Manisa’da uzun çalışma koşulları vekölece çalışma koşullarına karşı ciddi bir öfkebirikiminin olduğuna da bir kez daha tanık olundu.

Dağıtımlarda; şimdiye kadar Manisa’da böyle birfaaliyetin gerçekleşmemiş olduğunu ifade eden işçilerkendi arkadaşlarına ulaştırmak vermek üzere çoksayıda bülteni alarak desteklerini gösterdiler.

Alaybey hattında 16:00-24:00 vardiyasınaulaştırılan bültenin ikinci sayısının hazırlıkları dabaşladı. İkinci sayıda, “sağlıkta dönüşüm program”kapsamında uygulanmaya başlayan “Genel SağlıkSigortası” ele alınacak. Birçok işçinin talebi üzerine, busaldırının sonuçları ayrıntılı olarak değerlendirilecek.

İkinci sayıda bugün hala devam eden işçidirenişlerine de yer verilecek. Bu kapsamda İstanbulMaltepe Belediyesi’nde direnişte olan taşeronişçilerinin sesi Manisa’ya da taşınacak.

Paydos çalışanına gözaltı terörü

Paydos çalışanı sınıf devrimcisi Doğu Cem Gümüş31 Ocak günü gerçekleştirilen bülten dağıtımınınardından gittiği bir internet kafede sivil polislerin keyfikimlik kontrolü uygulamasıyla karşılaştı. Gümüş,hakkında “gıyabi yakalama kararı” olduğu gerekçesiylegözaltına alındı.

Gümüş’ün üzerinden çıkan Paydos İşçi Bülteni’niözel bir ilgiyle inceleyen TMŞ ve güvenlik şube polisleritoplatma kararı olmadığını teyit ettikten sonrabültenleri iade etttiler. Polisler Gümüş’e, bültendağtımından haberdar olduklarını da özel bir biçimdevurguladılar.

Polis karakolunun ardından savcılığa çıkartılanGümüş sorgusunun ardından nöbetçi mahkemeye sevkedildi. Yargılandığı davadan ceza ertelemesi alanGümüş mahkeme tarafından serbest bırakıldı.

Kızıl Bayrak / Manisa

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-05

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012Dünya

“Davos Zirvesi” aynasında kapitalizmin karanlık geleceği...

Dünyayı yöneten kapitalist elitlerin biraraya geldiği“Davos Zirvesi” 25-29 Ocak 2012 tarihleri arasında 100ülkeden 2600 kişinin katılımıyla İsviçre’nin Davoskasabasında yapıldı. Zirve’nin 42. toplantısı Euro’yu-Avrupa’yı bekleyen çöküş tehlike korkusu içinde veağırlaşan krizin sarsıcı etkileri altında gerçekleşti.Dolayısıyla küresel kapitalist kriz ve buna aranan çözümzirveye damgasını vurdu. Bazı ülkeleri çöküşün eşiğinegetirecek düzeyde ağırlaşan krizin, ekonomik alanınötesinde yol açtığı sosyal, toplumsal ve politik boyutlarıda zirvenin temel tartışma konuları arasındaydı.

Özelliklede 2008 yılından itibaren “küreselekonomik krizin verdiği zararları telafi etmek vedünyanın durumunu iyileştirmek” ana temasıylatoplanan zirve, bu süre içinde durumu iyileştirmek biryana tüm çabalara rağmen şiddetlenmiş bir krizgerçeğiyle yüzyüze kaldılar. Şimdiye kadar izlenenpolitikaların sonuç vermediği, çünkü sorunlarınkaynağına inilmediği, gerekli derslerin deçıkarılmadığını iddia eden düzen sözcüleri “yenimodeller oluşturarak” “büyük değişimi hedefliyorlar”ve böylece sorunların kaynağına inilerek krize çözümbulabilecekleri umudunu pompalıyorlar. Krize nedenolanların krizin nedenlerini ortadan kaldırmak gibiiddialı popülist boş laflar bir yana bırakılırsa, bu yılkizirveye sistem sözcülerinin kendi kullandıkları ifadeyle“kapitalizmin belirsiz geleceği”, “kapitalizm verdiğisözleri tutmadı” yakınmaları damgasını vurdu.

Kapitalist ekonominin ve kapitalist dünya sisteminininsanlığı yüzyüze bıraktığı sayısız sorunlardan hareketle“kapitalizmin reforme edilmesi”, “adaletli gelirdağılımı”, “refahın eşit paylaşımı”, “kapitalizmininsancıl olması gerektiği” vb. argümanlarınseslendirilmesi artık adettendir. Finans ve bankakrizlerinin patladığı 2008 yılından itibaren düzentemsilcilerinin dile getirdikleri moda kavramlardırbunlar.

Fakat bu yılki zirvenin ayırdedici özelliği sisteminsahipleri tarafından “sistemin sorgulanması” vekapitalizmin tartışma konusu yapılmasıdır. DEF’in açılışoturumlarından birinin “20’nci yüzyıl kapitalizmi 21’nciyüzyıl toplumunda işe yaramıyor mu?” temasındanoluşması ilgi çekicidir. Davos toplantısının kurucusu veforumun başkanı Klaus Schwab’ın soruya yanıtı ise“20’nci yüzyıl kapitalizmi biraz eskimiştir. Kapitalistsistem bugünkü şekliyle günümüz dünyasına uygundeğildir” oldu. Ticari sistemde köklü değişiklikleregidilmesi gerektiğini ifade eden sistemin temsilcileri vesözcüleri “pazarlar topluma hizmet etmek zorundadır.Son yıllarda gördüğümüz ölçüsüzlük kapitalist sisteminen büyük noksanı oldu. Belki de bunun adını kapitalizmkoymak bile doğru olmayabilir” biçimindeki çaresizlikve hayal kırıklıklarını bir arada dile getiriyorlar. Özetlekaygılarla başlayan zirve krizin ve bunun yol açacağısorunların derinleşip şiddetleneceği korkusuyla sonbulmuş oldu. Krizi aşma yollarının araştırılıp bulunmasıve dünyadaki durumun iyileştirilmesi amacıylatoplananlar gelecek on yılın olası yıkım ve felaketlerinitartışmak zorunda kaldılar. Bu yıkım ve felaketlerin yolaçacağı “isyan ve sosyal çatışmaların artacağı” korku veuyarısı zirvecilerin ortak kaygılarından biriydi.

“Büyük değişim: Yeni modeller oluşturmak” anagündemi ekseninde kronik mali dengesizlikler, şiddetligelir eşitsizlikleri, küresel yönetim başarısızlıkları, büyüksistemik finansal çöküş, su ve gıda kıtlığı krizleri, kronik

mali dengesizlikler, enerji ve tarım ürünü fiyatlarındakiaşırı oynaklık, küresel yönetim başarısızlıkları, sera gazısalınımı, kitle imha silahlarının yayılması, yeni küreselsavaş tehlikesi ve nitekim isyanlar gibi birçok alanıkapsayan sorunlar zirvenin ilgi alanıydı. Fakat yukarıdabelirtilen tüm bu tartışma konuları önümüzdeki ilk onyılın en büyük tehlikeleri olarak kaydedilmeklekalınmıyor, çözüm bulunmaması durumunda tüm busorunların ağırlaşıp şiddetleneceği genel kabul görmüşbulunuyor.

Davos’ta ve emperyalist kuruluşlar tarafındanhazırlanan çeşitli raporlarda itiraf edilen sistemin budurumunda kapitalist dünya payına çıkarılan iki vazifevardır. Birincisi; çaresizlik ve çözümsüzlük içerisindeartık sahipleri tarafından da “sorgulanan ve tartışılan”kapitalist sistem kendi geleceğini nasıl güvenceyealacaktır.

İkincisi; küresel çaptaki sosyal yıkım saldırılarınınyol açtığı büyük eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin,yokluk ve yoksunlukların işçileri, emekçileri ve ezilenhalkları mücadele ve direnmeye iteceği gerçeğindenhareketle patlayacak hoşnutsuzluk ve öfkeden nasılkurtulunacağı hesabının yapılacağıdır. Davos’daki tümtartışmaların dönüp bağlandığı ana eksen bu iki konudur,sorunlar bu iki zemin üzerinde tartışılmaktadır.

“Değişim sancılı, büyük acılar kaçınılmaz olacak!”

Dünyayı yöneten efendi ve uşak takımı önümüzdekiyıllarda yaşanacak olanları bu cümlelerle özetliyorlar.Krizi aşmak için şimdiye kadar izlenen yöntemin dışınaçıkmayı ve yeni modellerin oluşturulması gerektiğinisöyleyen düzen sözcüleri, önerdikleri büyük dönüşümünsancılı ve acıların kaçınılmaz olacağını bir kez daha teyidettiler. Kaçınılmaz olduğu ilan edilen büyük acılarınişçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların payınayaşanacağını belirtmek gerekir. Kapitalist dünyanınefendilerinin deyimiyle “artık distopya tohumlarıekiyormuş”. Distopya, zorluklarla ve acılarla dolu birhayatı ve umudun olmadığı bir ortamı anlatmakanlamına geliyormuş. Kapitalist dünya insanlığın büyükbir bölümü için “distopik” bir gelecek hazırlıyormuş.Kapitalizmin insanlığa başka bir gelecek

hazırlamayacağı kesindir. Refahın ve zenginliğin beşiğiolan Avrupa ve uygarlık projesi olarak sunulan AvrupaBirliği ülkelerinde bile işçi ve emekçilerin yaşamındakibüyük altüst oluşlar bundan başka nedir ki? Tümönlemlere ve faturayı emekçilere ödetme saldırılarınarağmen krizin etkisiyle Euro’nun çöküş tehlikesidolayısıyla birliğin dağılabileceği tartışılmaktadır.Zirvede en hararetli tartışmanın konusu olan Euro’yu veYunanistan’ı kurtarma girişimleri ortaya Yunanistan’asömürgeci vali önermek ve krizden kurtulmak için kemersıkmanın yeterli olmayacağını vurgulamak oldu.

Forum’un açılış konuşmasını yapan Merkel,“Almanya, tutamayacağı halde tüm Avrupa ülkeleri içintaahhütte bulunursa Avrupa saldırıya açık hale gelmişolur” diyor ve ortak para Euro’yu kurtarmak için ayrılanfonların ikiye, üçe katlanmasının anlamlı olmadığınıkaydediyor, buna sürekli yardım paketlerihazırlanmasının sorunun çözümüne yardımcıolmayacağını ekliyor. Almanya’nın yardım konusundaolanaklarının sınırsız olmadığını belirten Merkel, “krizinnedenleri ortadan kaldırılmadan sürekli daha çok paravaadinde bulunmamızın bir anlamı yok. Almanlar kendiekonomileriyle ilgilenmeli. Abartmakla ne kendimizi, nede Avrupa’yı kurtarabiliriz, ayrıca herkesi biz kurtaracakdeğiliz” diye buyuruyor. “Krizin nedenleri ortadankaldırılmadan” bir şeyleri çözemeyiz diyor Merkel.Krizin nedeni kapitalist ekonominin sömürü ve karadayalı işleyiş yasası olduğuna ve kapitalistlerinkapitalizmi ortadan kaldırmayacağına göre büyükyıkımlar ve toplumsal altüst oluşlar yaşanmadan krizdençıkış olanaklı olmayacak.

“İsyan çıkar, sınıf çatışması doğar!”

Kapitalist dünyanın ortak kaygı ve korkusunu sistemadına böyle dile getiriyor “para sihirbazı’ olarak tatanınan ünlü spekülatör George Soros. Avrupa’daki krizedayalı olarak küresel ekonomideki belirsizlik ve kötügidişatın isyan ve sosyal çatışmaları artıracağı uyarısındabulunuyor ve önemli iki gerçeği birarada ifade ediyor.Bunlardan ilki; “işsizlik ve borç sorunlarınınçözülememesi durumunda sokaklarda şiddet artacak,isyanlar çıkacak, sınıf çatışması başlayacak.” Bunundoğrudan bir sonucu olarak yaşanacak ikinci gerçeği ise

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-05

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012 Dünya

“bunlar özgürlüklerin askıya alınması ve bir polisdevletinin kurulması ile sonuçlanabilecek” biçimindeifade ediyor.

Bu gerçekleri bu sadelik ve açıklıkta dile getirmekzorunda kalan sistemin bir başka temsilcisi ve DavosZirvesi’nin organizatörü Lee Howell ise Euronews’unsorularını cevapladı: Euronews “2011 büyük orandasosyal hareketlerle şekillendi. Siz de raporunuzdasosyal huzursuzlukların artışına dikkat çekiyorsunuz.Geleceğimizin bu hareketlerle belirleneceğine inanıyormusunuz?” diye soruyor. Howell yanıtlıyor: “Siyasihareketler oldu, devrimler yapıldı. Bunlar insanlıktarihinin ve medeniyetin bir parçası olarak tarihtekiyerlerini aldılar. Yeniden distopyaya dönecek olursak,insanlar şimdi bir eşitsizlik gördüklerinde haksızlıkhissettiklerinde zannediyorum sorunuzun cevabınıgörebilirsiniz.” Evet, “insanlar bir eşitsizlikgördüklerinde haksızlık hissettiklerinde” isyanlarkaçınılmazdır. “Arap Baharı”nın sadece başlangıçolduğu zirvede boşuna dile gelmiş olmuyor. Tümbunlarla rüzgar ekmenin fırtına biçmeylesonuçlanacağını, düzen temsilcilerinin itiraflarıüzerinden aktarmanın özel önemi olduğunuvurgulamak için aktarmış olduk. Demek ki insanlığıngeleceğini ve kaderini sadece kapitalist dünyanın niyetve tercihleri değil, sınıf mücadeleleri belirleyecektir.Olayların seyrini ve insanlığın geleceğini sadecekapitalist dünya değil, işçi ve emekçilerin ortayakoyacakları tarihsel devrimci insiyatifi belirleyecektir.Kapitalizmin gücü karşısında secdeye varanlarınunuttuğu temel gerçeklerden biridir bu.

Davos Zirvesi sistemin iflasınınitirafıdır, alternatif toplumsal devrimdir!

“Kapitalizmin aşırı üretim krizi kapitalist üretimtarzının temel çelişkisinin üretici güçler ileüretim/mülkiyet ilişkileri arasındaki çelişkinin kendinien yakıcı bir biçimde bir tür patlama olarak ortayakoymasıdır. Bu sistemin teklediğinin tarihselgelişmenin önünde artık aşılması gereken bir engeledönüştüğünün sistemin kendi öz işleyişinden gelen biritirafıdır.” (EKİM, sayı : 255, Kriz ve devrimcimücadelenin sorunları)

Son birkaç on yıldır çeşitli yollarla ertelenen amaengellenemeyen ve 1929 bunalımıyla kıyaslanan buçaptaki bir kriz sömürüyü yoğunlaştırmayı, yenisömürü alanları açmayı zorunlu kı lıyor, bugüne kadaryapılan da budur. Ama kriz buna rağmen patlamıştır.Bundan kurtulmak bir yana olası felaketlertartışılmaktadır. Kriz ekonomik boyutların ötesindeyarattığı siyasal etki ve sonuçları bakımından daönemli sonuçlar yaratmış bulunuyor. Bunlardan birihalk isyanlarının ve sınıf mücadelelerinin başlayan vegelişen yeni dönemidir. Bütün göstergeler sert sınıfmücadeleleri dönemine girileceğini işaretliyor.Karşıdevrimin olduğu gibi devrimin imkanları dagenişliyor.

“Günümüz dünyasında proletarya devrimi vesosyalizm için nesnel koşullar her zamankinden dahaçok olgunlaşmıştır. Dünya devriminin yeni dalgası,gerek maddi koşullar ve gerekse tarihsel deneyimbakımından, çok daha ileri bir noktadan işebaşlayacak ve bu kez nihai zafer için koşullar herbakımdan daha uygun olacaktır.” (TKİP Programı)

Davos Zirvesi’nde bir araya gelen sistemsahiplerinin kapalı kapılar ardında hangi kirlipazarlıklar yaptıklarını, milyonlarca insanın kaderiniilgilendiren sorunlar üzerinden ne tür rezil uzlaşmalaravardıklarını, hangi karanlık kararlar aldıklarınıbilmiyoruz. Ama “yeni bir proleter sınıf hareketi vehalk isyanları” dönemine girdiğimizi ve zamanındevrime aktığını biliyoruz. Dünya devrimi için kendiülkemizin devrimini örgütlüyoruz.

Derinleşerek devam eden kapitalist sisteminkrizine ne emperyalist merkezler tarafındanoluşturulan politikalar ne de devasa parasal desteklerçözüm oluyor. Finans kapitalin mabedleri ABDMerkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası (AMB),DB ve IMF eliyle piyasaya pompalanan trilyondolarlar da, batan şirketleri, iflas eden kapitalistdevletleri kurtarmaya çare olamıyor. Burjuvaideologların serbest piyasa masalları gelinen yerdeinandırıcılıklarını yitirmiş bulunuyor. Zira,tapındıkları serbest piyasa, her gün biraz dahadevletlerin müdahaleciliğine sığınıyor.

Serbest piyasa ekonomisini savunan Almanya’nınönde gelen ekonomik araştırmacıları arasında yeralan Alman Ekonomi Enstitüsü (Institut der deutscheWirtschaft-Köln) Yönetim Kurulu Başkanı MichaelHüther, Süddeutsche Zeitung gazetesindekimülakatında, bankacılık sisteminin artık sınırlarınadayandığını söylüyor ve çözümün, ‘Avrupa’dakibütün sistemik bankalara devletin sistematik ve aktifbir şekilde ortak olmalı, iflas ihtimalinin ancakböyle’ ortadan kaldırılabileceğini söylüyor. Kısacası,serbest pazar ekonomisinin tüm militansavunucuları, zararların ancak toplumsallaştırılaraktoplu bir yıkımdan kurtulabileceklerini söylüyorlar.Lafı dolandırarak söyledikleri aslında, sistemin birbütün olarak iflas ettiğinin ikrarından başka bir seydeğildir.

Sermaye düzeninin bu azgın savunucularıkapitalist sistemin krizini, bir din haline getirerektapındıkları serbest piyasa çerçevesinde, devletmüdahalesi olmadan çözüm bulunamayacağınıgörüyorlar. Bundan hareketle, kapitalist şirketlerikurtarmak için zararları toplumun çalışan emekçikesimlerinin omuzlarına yıkması için devleti göreveçağırıyorlar.

Kapitalist-emperyalist devletlerin tümü, sisteminkrizini kapitalist yoldan aşabilmek için, bu çağrılarçerçevesinde harekete geçmekte gecikmiyor. Vakitgeçirmeksizin enflasyonist politikalarla, direk vedolaylı vergilerle, ücretleri dondurarak, dahasıYunanistan örneğinde olduğu gibi ücretleri nominalolarak da düşürerek topladıkları trilyon dolarlarıkapitalist şirketlerin kullanımına sunuyorlar. Nedirki, bütün bu önlemlere rağmen kapitalizmin krizi

aşılamıyor.Nitekim, 20 Ocak günü AMB yaptığı açıklama da

bu durumu “bankalarda korku artıyor” diye veriyorve finans kapitalin bu durumunu “korku göstergesi”olarak adlandırdığı tabloda gözler önüne seriyordu.

Özel bankaların AMB’ından aldıkları, reel olarakeksi faizli paraları, ticari amaçlarla kullanmak yerinekorkularından dolayı gerisin geri AMB’nin (Tablo 1.Kaynak AMB) kasalarına, yine reel olarak eksifaizle yatırıyorlar. “Bu kadar parayı merkezbankasına yatırmak, parayı işletmeyip yastık altındasaklamakla aynı anlama geliyor. Neredekullanacaklarını bilemedikleri paranın emin ellerdeolmasını tercih ediyorlar” diye durumu açıklıyorduAMB. Kapitalist pazar ilişkileri bakımından aklaziyan olan bu durumu yorumlayan Deutsche Bank’ınmüstakbel Yönetim Kurulu Başkanı Jürgen Fitschende ‘korku göstergesinin’ 2008 yılındakinin deüzerine çıkmasının hayra alamet olmadığınısöylüyordu.

Ne derlerse desinler, sisteme korku egemendir.Kapitalist pazar tıkanmıştır, üretim sürecinin felçolma riski ile karşı karşıyadır, burjuva devlet veşirketlerin peşpeşe iflasları yaşanmaktadır. Bu,günümüzün en yakıcı gerçeklerinden biridir.

İngiliz gazetesi ‘Observer’, İngiltere’de 16-24yaş arası işsiz sayısının geçen kasım ayında 1milyon barajını aşarak, son 15 yıldan bu yana ilkdefa yüzde 22 düzeyine çıktığını yazıyor.

Avrupa’da ekonomik krizin giderekderinleştiğini bildiren gazete, ‘İspanya’daaçıklanan son verilere göre genelde yüzde 22.8’ibulan işsizlik oranının, 16-24 yaş arasında 51.4’übulduğunu’ yazıyordu.

Yunanistan’da evsizler sayısında yüzde 25 artışolmuş.

Yunanistan Sağlık Bakanı Yardımcısı MarkosBolaris, ülkede giderek büyüyen bu sorunu şöyledile getirdi: “Geçen ay, evsizler kategorisindekilistemizi yeni katılanlarla genişlettik. Bunlarınçoğu, işini kaybeden ve faturalarını ödeyemediğiiçin evlerine icra gelen vatandaşlarımız. Bu daYunan toplumunun yeni profilini gösteriyor.”

Almanya Ekonomi Bakanı Philip Roesler,“Eğer Yunanistan, Euro Bölgesi kurtarmatedbirlerinde öngörülen reformları uygulayamıyor

ise bütçe politikasının kontrolünü AB kurumlarınadevretmeli” dedi.

İtalya’nın fazla zamanı yok diye yazıyor Avrupabasını. Bu yıl içinde 300 milyar euroluk devlettahvilinin vadesi dolacak ve yerine yenilerininçıkarılması gerekecek, para piyasalarındaki büyükkuşkular nedeniyle yatırımcılar İtalyan tahvilleriiçin yüzde 7’ye kadar varan faiz talebindebulunuyor. Bu da uzun vadede hiçbir devletinkaldıramayacağı bir yük anlamına geliyor.

Avrupa Bankacılık Denetleme Kurulu EBA,Almanya’nın ikinci büyük ulusal bankasıCommerzbank’ın 5,3 milyar euroluk taze parayaihtiyacı olduğunu hesaplamış. ‘Die Welt’ gazetesi,‘iyi haber alan kaynaklara’ dayanarak yayınladığıhaberde bu Alman bankasının kısa zamanda 6milyar euro bulması gerektiğini yazdı.

950 mültimilyonerin [milyoner ve milyarder]geliri dünya nüfusunun %40’ının gelirinden dahabüyük. 950 kişi 2.8 milyar insandan daha fazlagelire sahip.

Kapitalist dünyadan manzaralar...

Finans kapitalin korkusu artıyor

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-05

2. emperyalist paylaşım savaşının bitiminden berikapitalist/emperyalist dünyanın jandarmalığını yapanABD, sona ermeye mahkum olan bu konumunusürdürebilmek için ekonomik, kültürel, siyasi, askeri,kısacası elindeki tüm araçları seferber ediyor.Ekonomik ve siyasi alandaki zayıflamayı savaşmakinesi olan ordu ile dengelemeye çalışan ABDemperyalizmi, bu kirli hedefine ulaşabilmek içinülkeleri işgal etmekte halkları kırımdangeçirmektedir.

1999’da eski Yugoslavya, 2001’de Afganistan,2003’te Irak, 2011’de Libya savaşları, bugünlerde iseSuriye’yi içten parçalama, Lübnan Hizbullah’ıtasfiye etme, İran üzerindeki kuşatmayı sıkılaştırma,Afganistan’daki savaşı Pakistan’a taşıma ve Afrikaülkelerindeki iç savaş ve çatışmalar… Tüm bunlarABD’nin dünya jandarmalığını sürdürme çabasınınsonuçlarıdır.

Savaş makinesi düşüşü önleyemiyor

ABD’nin sadece resmi olarak açıklanan savunma(savaş diye okunmalıdır) harcamaları 600 milyardolara ulaşmış bulunuyor; bu rakam, kendisindensonra gelen 20 devletin toplam harcamalarını aşıyor.Savaşa harcanan bu devasa kaynaklar, dünyanın enbüyük, en acımasız, en vahşi savaş makinesi olanordunun ABD rejiminin temel dayanağı olduğunukanıtlıyor.

Savaş makinesine dayanarak dünyajandarmalığını elde tutum stratejisi izleyen ABDyönetimi, özellikle Afganistan ve Irak işgallerindeelde ettiği “kolay zafer”den sonra iyice küstahlaştı.Öyle ki, bir ara Irak işgaline katılmak istemeyen bazıAvrupa devletlerini “eski Avrupa” diye aşağılayacakkadar pervasızlaşmıştı Pentagon’un savaş baronları.

Hem Afganistan hem Irak’ın direnişten kaynaklıkısa sürede işgalciler için bataklığa dönüşmesi, ölümsaçan savaş makinesinin ‘kadir-i mutlak’ olmadığınıgözler önüne serdi. Bundan dolayı dünyajandarmalığını kaptırmamak için girişilen savaşlar,ABD’nin geri düşüşünü önleyemedi. Afganistan veIrak’ta burunlarının sürtülmesi, küstah savaşbaronlarını “eski Avrupa” ile anlaşma yoluna gitmekzorunda bıraktı.

Ülkeleri yakıp yıkan, halkları kıyımdan geçirenABD emperyalizmi, güçten düşmeyi önleyemediğigibi, ezilen halklar nezdinde teşhir oldu. ÖzellikleOrtadoğu’da ABD’den nefret edenlerin oranı yüzde80’leri aştı. Hem işgalci, hem katliamcı siyonistİsrail’in hamiliğini yapan ABD’nin halklarnezdindeki prestiji yerlerde sürünmeye başladı.

Evet, ABD savaş makinesi güçlüydü, acımasızdı,B-52 bombardıman uçaklarıyla halkları kıyımdangeçirdi, işgale başkaldıran direnişçileri kimyasalsilahlarla yok etmeye çalıştı, Ebu Garip zindanındanGuantanamo toplama kampına, gizli sorgumerkezlerinden işkence için tahsis edilen uçakfilosuna kadar uzanan vahşi işkencelere de başvurdu.Ancak tüm bu barbarlıklar, ABD emperyalizminingüç yitirmeye devam etmesini önleyemedi.

“Yeni Savunma Stratejisi” yeni savaşlar…

Afganistan ve Irak’ın işgal edilerek harabeyeçevrilmesi, iki ülke halklarının kıyımdan geçirilmesi,umulduğu gibi dünya jandarmalığını güvencelemeyeyetmeyince, Barack Obama yönetimi, yeni savaşlar,yeni çatışmalar vaadeden yeni bir strateji oluşturmayoluna gitti.

Bir ilki gerçekleştirerek bizzat Pentagon’agiderek “yeni savunma stratejisini” açıklayan BarackObama, kapitalizmin bir barbarlık düzeni, budüzenin jandarması ABD’nin ise “en barbar devlet”rolünü sürdürmeye kararlı olduğunu ilan etmiş oldu.

“Yeni bir döneme geçiş”, “yeni bir yönelim” diyeifade edilen savunma (savaş) stratejisinin hedefi,“ABD’nin küresel liderliğini korumak”, “askeriüstünlüğünü sürdürmek”, “enerji kaynaklarının açıktutulmasını sağlamak, kaynakların ABD’ye ulaşımyollarını açık tutmak ve erişime engel güçleri (Çin,İran) etkisizleştirmek” şeklinde özetleniyor.

Burada esas sorun sözkonusu hedeflere hangiaraç ve yöntemlerle ulaşılacağıdır. Zira ABD’ninekonomik ve siyasi alanda güç kaybettiği,kapitalizmin küresel krizinin ise sarsıcı etkilerinisürdürdüğü dikkate alındığında, işin büyük kısmıyine savaş makinesine havale ediliyor. Yani BarackObama’nın ilan ettiği yeni strateji de, Bush’unki gibiemperyalist saldırganlık ve savaşlara dayanıyor.

Nitekim Obama’nın raporu, ordunun düzensizsavaşlar/gerilla savaşları yürütebilmek içinuzmanlaşması ve buna bağlı olarak “özel

kuvvetler”in daha yaygın kullanılması gerektiğinivurguluyor. ABD ordusunun (savaş makinesinin)savaş kapasitelerinin geliştirilmesi gerektiğininsavunulduğu raporda, bu amaçla yeni hayaletbombardıman uçaklarının, denizaltıların, füzesavunma sistemlerinin geliştirileceği vurgulanıyor.

Uzayı da savaş alanına çevirmeye hazırlananemperyalist ABD devleti, uzay temelli silahsistemlerinin geliştirilmesi, var olanların ise dahadayanıklı hale getirilmesini hedefliyor.

ABD’nin yeni savaş stratejisi hava ve uzaygüçlerinin, denizaltıların, füze savunma sistemleriningeliştirileceğini haber veriyor. Bu ise silahlanmayarışının daha da hızlandırılması, milyarlarca insanbeslenme, barınma, eğitim, sağlık gibi temelihtiyaçlardan yoksunken, devasa kaynakların savaşmakinelerine aktarılması anlamına geliyor.

Yeni strateji raporunda Çin’le İran’ın isimleriverilerek hedef ilan edilmeleri, buna bağlı olarakABD savaş makinesinin esas ağırlığını Asya’yakaydıracağının açıklanması, dünya üzerindehegemonya kurup, gezegenin zenginliklerininyağmasından daha büyük pay alma uğruna savaşınşiddetleneceğini gösteriyor.

Yeni emperyalist savaşların haberini veren BeyazSaray’ın savaş baronları, iç politikada estirilen devletterörünün alanını da genişletiyorlar. Geçen ayınbaşında Obama tarafından imzalanan “UlusalSavunma Yetkilendirme Akdi” adlı yasada,‘terörizmle ilişkili’ oldukları gerekçesiyle, ABDvatandaşlarını yargılanmadan ‘savaşın sonuna’ kadartutuklanmasının yolu açılıyor. Bu yasa daha önce

Dünya24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

ABD’nin “yeni savunma (savaş) stratejisi...

Emperyalist savaş ve yıkımı önlemenin tek yolu devrim ve sosyalizmdir!

Bir ilki gerçekleştirerek bizzat Pentagon’a giderek “yeni savunmastratejisini” açıklayan Barack Obama, kapitalizmin bir barbarlıkdüzeni, bu düzenin jandarması ABD’nin ise “en barbar devlet” rolünüsürdürmeye kararlı olduğunu ilan etmiş oldu.

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-05

Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012..

genelde Müslümanlara özelde Arap asıllı olanlarauygulanıyordu.

Ortadoğu’da Türkiye “kilit ülke”

Aynı anda iki savaş yürütme stratejisininterkedildiğini haber veren rapor, ABD ordusunun birsavaşa odaklanacağını, ancak duruma göreişbirlikçilerin/taşeronların aktif katılımıyla bölgesel(tali) savaşlar yürütülebileceğini de haber veriyor.

Savaş makinesinin Asya’ya doğru kaydırıldığıancak Ortadoğu’nun bir kenara bırakılmayacağınında vurgulandığı raporda, olası bölgesel çatışmalarınilk adresi verilmiş oluyor. Suriye, Lübnan Hizbullahve İran’ın hedef tahtasında olduğu dikkatealındığında, Obama yönetiminin Türkiye’yi neden“kilit ülke” ilan ettiği daha iyi anlaşılır.

Sermaye devleti ve dinci-gerici AKP iktidarının“etkin taşeronluk” için hevesli olmaları, ABD ileilişkilerin tarihinin en iyi düzeyine ulaştığına dairaçıklamalar, Obama yönetiminin sınır boylarındagizli askeri üsler kurmak için Ankara’daki işbirlikçitakımıyla görüşmeler yaptığına dair haberler… Buveriler yan yana getirildiğinde, bölgede patlakverecek olası bir savaşın kimler üzerindenplanlandığı hakkında fikir edinmek kolaylaşıyor.

Emperyalist planlara destek veren ve finanssağlayan ortaçağ kalıntısı Suudi Arabistan ve Körfezkrallıklarının savaşacak durumda olmadıkları hesabakatılırsa, ABD’nin elinde Türkiye ve İsrail dışında

aktif tetikçi kalmıyor. Buna göreObama’nın ilan ettiği yeni savaşstratejisinde, Türk devleti ve AKPiktidarına özel bir rol biçiliyor. NitekimAnkara’daki işbirlikçi takımının Suriye’yekarşı izlediği saldırgan politika, sürecinfiilen başladığını kanıtlar niteliktedir. Türkegemenlerinin bu uğursuz ve alçaltıcı rolüüstlenmiş olmaları, anti-emperyalist/anti-kapitalist mücadeleyi yükseltmeninönemini bir kat daha arttırdığını geçerkenbelirtelim.

Vurgulamak gerekiyor ki, yeni savaşlar,silahlanma yarışı ve işbirlikçi/tetikçirejimlerin pervasızca kullanımını temelalan ABD emperyalizminin “yeni savunmastratejisi”, kapitalist/emperyalist sisteminbarbarlıkta vardığı düzeye aynatutmaktadır. Kapitalist barbarlık düzenininefendileri, dünyadaki zenginlikleriyağmalayıp milyarlarca insanın hakkınıgaspetmekle yetinmiyor, bu akıl almazvahşetin devamı için bir de yeni savaşlar,yıkımlar ve kıyımlar gerçekleştirmektenkaçınmayacaklarını pervasızca ilanediyorlar.

Bu vahim gidişatı önlemek için tek yololan devrim ve sosyalizm mücadelesiniyükseltmek, dünya işçi ve emekçilerininönündeki en temel görev durumundadır.

Belçika’da genel grev

Belçika’da sendikalar, 30 Ocak günü,hükümetin ekonomi planlarına tepki olarak son20 yılın en büyük grevini düzenledi.

Belçika’da seçimlerden 541 gün sonra, geçenay kurulabilen 6 partili koalisyon hükümeti, 2012yılında bütçe açığını AB kriterlerine uygun şekildeyüzde 3’ün altına çekebilmek için 11,3 milyaravroluk kemer sıkma önlemlerini hayata geçirmekararı almıştı.

Faturanın kendilerine ödetilmesine karşı çıkanBelçikalı emekçiler ise 1 günlük genel grev kararıalmıştı.

AB destekli olarak uygulanmaya çalışılankesintiler için kamu ve özel sektörden emekçilergenel greve gitti.

Genel grev nedeniyle tren ve otobüs seferleridururken karayollarında uzun kuyruklar oluştu.Posta, eğitim ve sağlık hizmetlerini de etkileyengrevde Brüksel-Londra arasındaki Eurostar veBrüksel-Paris-Köln ve Amsterdam arasındakiThalys hızlı tren seferleri de yapılamadı.

Hemen tüm fabrikalarda üretim dururkenAnvers, Zeebrugge ve Gent limanları dakullanılmadı ve yine grev nedeniyle uçakseferlerinde aksamalar yaşandı.

Grev günü pek çok okul ve işyeri kapalıyken,Audi, Volvo ve Coca Cola fabrikalarında üretimindurduğu belirtildi.

Anvers, Charleroi, Namur ve Liege kentlerindeve Almanya sınırında bazı ana yolları birkaç saatboyunca trafiğe kapatan protestocular, krizinsorumlusunun bankalar olduğunu ve bedelininkendilerinden tahsil edilmesinikabullenmeyeceklerini haykırdı.

Thyssen-Krupp’tagrev

Almanya’nın Bochum kentindeki Thyssen-KruppNikosta Fabrikası’nda çalışan işçiler işten atılmatehditlerine karşı 28 Ocak sabahı greve çıktı.

Grevci işçiler, Dillenburg, Krefeld ve Benrath’danişçiler ile SPD’li Belediye Başkanı Dr. OttilieScholz’un katılımıyla Bochum şehir merkezindenWattenscheid’e yürüdü. Yürüyüşe IG MetallSendikası adına katılan Nirosta Fabrikası’nda işçitemsilcisi olan Frank Klein bir konuşma yaparakgreve destek verdiklerini belirtti.

Grevciler arasında yer alan yaşlı bir işçi ise “Buhaberi duyduğumdan itibaren yatamadım, gözüme

uyku girmiyor” diyerek yaşadıkları öfkeyi aktardı.

Senegal’de polis saldırısı

12 yıldır iktidarda olan Devlet Başkanı Wade’ninseçimde yeniden aday olabileceğine kararvermesinin ardından emekçiler sokaklara döküldü.Başkent Dakar’da eylem yapan binlerce kişiyepolisin göz yaşartıcı gazla saldırması sonucunda birkişi hayatını kaybetti.

Özel RFM Radyosu’nun duyurusuna göre polisingöstericilere müdahalesi sırasında zırhlı aracınaltında kalan bir kişinin hayatını kaybettiğiniduyurdu.

Resmi haber ajansına göre, gencin ölümünüdoğrulayan polis, olayda sorumluluğubulunduğunu reddederek tüm zırhlı araçlarınınkontrol edildiğini, kan izine rastlanmadığını iddiaetti.

Senegal’de yüksek mahkemenin, 12 yıldıriktidarda olan Devlet Başkanı Abdulaye Wade’ninseçimde yeniden aday olabileceğine kararvermesinin ardından, halk sokaklara dökülmüştü. Dün de jandarmanın göstericilere ateş açmasısonucu 2 kişi hayatını kaybetmişti.

Yüksek Mahkemenin kararının temyizegötürülmesi de durumu değiştirmemiş, YüksekMahkeme, Wade’in üçüncü dönem için adayolabileceği yönündeki kararını yinelemişti. YüksekMahkeme, bununla dünyaca ünlü müzisyenYoussou N’Dour ve iki muhalifin 26 Şubat’tayapılacak seçimde aday olamayacağı kararınayapılan itirazı da reddetmişti.

‘’23 Haziran Hareketi’’ altında birleşenmuhalifler, 85 yaşındaki Wade’in üçüncü dönemaday olmasının anayasaya aykırı olduğunu ve kendiseçtiği kişiler tarafından buna izin verilmesini kabuletmeyeceklerini belirtiyor.

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-05

ABD’nin yeni savaş stratejisi26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

ABD’nin yeni savunma stratejisi, Obamatarafından açıklandı. Strateji bir konsept değişikliğiniortaya koydu.

ABD’nin yeni konsepte bağlı olarak emperyalistpolitikalarında öncelikleri farklılaştı. Çin’i hedefalan, nüfuz ve ekonomik alanını daraltmayı vekuşatmayı amaçlayan ABD, Avrupa ve Ortadoğuodaklı yönelimini, Asya Pasifik bölgesinekaydıracak.

2001’de açıklanan strateji “imparatorlukprojesini” içermekteydi. Odak coğrafya olarak daOrtadoğu belirlenmişti. 2001-2011 arasında birbirinitakip eden BOP’un evreleri başarısızlıkla sonuçlandı.Irak ve Afganistan çıkmazı ABD’yi konseptdeğişikliğine zorladı. İçine girdiği mali kriz, sorunlarıderinleştirdi.

Yeni konsept imparatorluk projesinin iflasınınilanı oldu. Ayrıca ABD’nin küresel güçler dengesinegöre konumlanışını ortaya koydu ve muazzam askerigücüne dayanarak küresel inisiyatif arayışını ifadeetti. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta’nınsavunma stratejisinin “stratejik dönüm noktasında”hazırlandığını söylemesi boşuna değildir.

Kriz ve emperyalist özneler arasındahegemonya savaşları

Kapitalizmin yapısal krizi bir tarihselmomentumu işaretledi. Sınıfsal antagonizmanınşiddetlenmesi küresel düzeyde sınıf ve kitlehareketinin yükselişine neden oldu. Yeni “1968” diyede tanımlanan bu süreç, bir yüksek konjonktüre girişiifade ediyor.

Kapitalizmin tarihindeki üçüncü büyük bunalımgiderek yayılıyor ve derinleşiyor. Büyük bunalımlarınkarakteristiğine uygun olarak bir kriz senkronuyaşanıyor. Emperyal özneler arasındaki hegemonyasavaşları bu senkronlardan biri. Kriz kendini saltekonomik boyutta değil, bir uygarlık krizi, ekolojikkriz, gıda krizi ve hegemonya krizi olarak dagösteriyor.

Böylesine yüksek konjonktür dönemlerinde,küresel direniş dalgası ve isyanların yanında,karşıdevrimci gelişmeler gözlemlenir.

ABD’nin yeni savunma stratejisi küresel birkarşıdevrim stratejisini içeriyor. Aynı zamandaemperyalist özneler arasında hegemonya“savaşlarının” dışavurumu oldu. Yeni konsept ABDemperyalizminin önümüzdeki dönemde stratejikyönelimlerini ve hedeflerini ortaya koydu.

ABD emperyalist ekspansiyonla-diplomatik,ekonomik ve askeri yayılmacılıkla Asya Pasifikbölgesini stratejik odak olarak belirledi. ÖzellikleÇin’in olağanüstü gelişimi, ABD’nin jeostratejikönceliklerini etkiledi. ABD’nin hızla hegemonyakrizi içine girmesi, imparatorluk projesinin iflası,kapitalist krizin tahribatı ve eşitsiz gelişim yasasınınyıkıcılığı yeni savunma stratejisinin ortaya çıkışınaneden oldu.

Çin devlet kapitalisti bir ülke olarak 1990’lıyılların ortalarından itibaren 2000’li yıllarda küresel

düzeyde son derece önemli ataklar yaptı. Yeniyükselen emperyalist güç olarak uluslararası düzeydeetkisini yaydı.

Çin 1979-2009 arasında yani 30 yıllık bir kesitteyılda ortalama 9.8 gibi olağanüstü büyüme gösterdi.Kriz koşullarında da büyüme yüzde 8’i buldu. Aynıdönem AB ve ABD’de büyüme oranı yüzde “0”bandında seyretti. Çin’in bu yıl ihracat ve sanayiüretiminde dünyada ilk sırayı alması bekleniyor.

ABD 2010 yılında 698 milyar dolarlık “savunma”harcaması yaptı. Çin’in harcaması ise 119 milyardoları buldu. 2002 yılında 51 milyar dolar olan buharcama sonraki yıllarda hızla arttı. ABD dünya“savunma” harcamalarının yüzde 43’ünügerçekleştirdi. Çin ise yüzde 7,5’le, ABD veRusya’nın arkasından geldi.

Çin’in küresel düzeyde sermaye ihracatı hızlaarttı. Latin Amerika’dan Afrika’ya, Uzak Asya’danAvrupa’ya kadar yaygın sermaye ihracatları veyatırımlar yaptı. Çin’in toplam döviz rezervi 2.5trilyon dolara ulaştı.

Çin’in hızla yükselen bir emperyalist güç olarakyeni pazarlara, yatırım alanlarına, enerji vehammadde kaynaklarına ihtiyacı var. Ayrıca Çin,sanayi yapısını değiştiriyor. Bu amaçla teknolojigeliştirmeye ve teknolojiye dayalı mallar üretmeyeyöneldi. Yeşil enerji, biyo ve nano-teknolojiyeyönelik araştırmalarını yoğunlaştırdı. Çin teknoloji

yarışında önemli ataklar yaptı ve yapıyor. Bütün bufaktörler Çin’i zirveye taşıyor. 2030’larda Çin’inrakipsiz bir güç haline gelmesi bekleniyor. Özelliklekapitalist kriz koşulları Çin’e nüfuz ve ekonomikalanlarını genişletme olanağı sağlıyor. Çin, ABD’niniçinde bulunduğu hegemonya krizine karşılık etkin,yaygın ve derinden bir biçimde hegemonyasınıgüçlendiriyor.

Shanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) de, buhegemonya ataklarından biri oldu. ŞİÖ; Çin, Rusya,Kazakistan, Kırgızistan ve Tataristan’ın birarayagelmesiyle kuruldu. ŞİÖ’ye kısa bir süre önceÖzbekistan da katıldı. ŞİÖ son derece önemli birekonomik yapı olarak etkinliğini arttırdı.

Rusya’nın hızla toparlanması, küresel bir aktörolarak devreye girmesi ABD’yi rahatsız etti. Küreselbir enerji santrali merkezi ve ikinci büyük askeri güçolarak kendini tahkim eden Rusya, başta eski Sovyetcumhuriyetleri olmak üzere, Uzak Asya’da, Asya’dave Avrupa’da önemli ataklar yaptı.

Ortadoğu’ya sıkışmış ve bloke olmuş ABD bu ikiemperyalist gücün hamleleri karşısında “gerilemeye”başladı.

Kapitalist krizin son derece tehlikeli bir seyirizlemesi, ABD’nin, askeri üstünlüğüne dayanarakküresel çıkarlarını “şiddetle” korumak için hamleleryapmasına yol açtı. Yeni savunma stratejisininoturduğu bağlam bu zemin üzerinden kuruldu.

Emperyalist özneler arasında kuşatma, gerilim ve çatışma...

ABD’nin yeni jeopolitik yönelimi: BOP’tan Asya Pasifik’e!

Volkan Yaraşır

Kapitalist krizin son derece tehlikeli bir seyir izlemesi, ABD’nin, askeriüstünlüğüne dayanarak küresel çıkarlarını “şiddetle” korumak içinhamleler yapmasına yol açtı. Yeni savunma stratejisinin oturduğubağlam bu zemin üzerinden kuruldu.

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-05

ABD’nin yeni savaş stratejisi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

ABD “11 Eylül konsepti” ve 2001’de açıkladığısavunma stratejisiyle hegemonyasını restore etmeyiamaçlamıştı. İmparatorluk projesi bu yöndekiemperyal bir ataktı. Irak ve Afganistan fiyaskosu,Latin Amerika’daki gelişmeler, Rusya ve Çin’inhamleleri küresel düzeyde farklı bir jeopolitik sürecinönünü açtı.

Dünya hızla çok kutupluluğa evrildi. ABDyaşanan yeni konjonktüre bağlı ve içine düştüğü“gerilemenin” farkında olarak, gerçek anlamda birsavunma stratejisi oluşturdu. Muazzam askerivarlığına dayanarak hegemon güç konumundan,küresel düzeyde güçler dengesini kurmayı amaçlayanbir politik hattın içine girdi. Yeni yönelimini “uzaktandengeleme” olarak ifade etti. Bu vurgular, ABDemperyalizminin agresyonunun düşmesi değil, tamtersine yaşanan konjonktür ve emperyalist öznelerarasındaki gerilimin şiddetle artmasına bağlı olarakdaha yoğun ve konsantre agresyon anlamı taşıyor.ABD bütün savaş gücünü de buna göre yenidenşekillendiriyor. Bir anlamda bölgesel savaşlarıtetikleyen ve yerel düzeyde kontrgerillafaaliyetlerinin önünü açan ve “istikrar” adı altındaHaiti, Panama ve Somali gibi işgal taktiklerineyöneliyor. Ayrıca Libya’da olduğu gibi küresel birsavaş aygıtı olarak NATO’yu devreye sokup“kolektif” emperyalist bir tarzda ve yerel dinamiklerigözeten, koordine eden, silahlandıran ve yönlendirenaskeri stratejilere yöneliyor. Bunun yanında siberuzayda ve uzayda hakimiyetini kalıcılaştırıyor.

ABD’nin Asya Pasifik odaklı jeopolitikdeğişikliği, Ortadoğu öncelikli politikaların OrtaAsya’ya doğru kaymasına yol açacak. Artık Asyaemperyalist paylaşımın, işgal ve savaşlarıncoğrafyasına dönüşüyor. Bunun yanında Pasifik dehareketli. 2011 sonlarında yapılan ve 21 Pasifikülkesinin katıldığı toplantıda Hillary ClintonABD’nin Pasifik’teki çıkarlarının ne derece önceliklive yaşamsal olduğunu açıkladı.

ABD, Asya-Pasifik odaklı yönelimiyle Rusya veÇin’i kuşatmayı ve “denetlemeyi” amaçlıyor. (1)Bu yönde bir yandan “İran Savaşı”nın zeminlerinihazırlıyor, böylece Asya’ya ulaşmayı Rusya’yıgüneyden, Çin’i batıdan kuşatmanın önünü açıyor vebüyük bir askeri güçle Asya’nın merkezinde yeralmayı hedefliyor. Öte yandan Japonya, Filipinler,Tayland, Güney Kore ve Avustralya’nın içindebulunduğu altılı blokla Çin’in Pasifik’te nefesalmasını engellemeyi ve radikal bir şekilde ekonomikve nüfuz alanlarını daraltmayı arzuluyor.

Bu stratejik yönelim için İran ve Suriye’dekigelişmeler önem taşıyor. Ayrıca ABD’nin AsyaPasifik odaklı jeopolitik yönelimi Ortadoğu’nun“bırakılması” veya “terkedilmesi” anlamı taşımıyor.Tam tersine Ortadoğu katastrofik sarmalın içinesokularak, Orta Asya’ya sıçramanın önü açılıyor.Ortadoğu’nun hızla Balkanlaşması, savaşlar ve içsavaşlar coğrafyasına dönüşmesi büyük bir olasılıktır.

Ortadoğu’da emperyalist savaşlar, katastrof ve Balkanlaşma süreci

Ortadoğu, tarihinin en tehlikeli dönemine girdi.Savaşlara, kıyımlara, iç savaşlara ve yıkımlara sahneolan bu kadim coğrafya yeni dönemde tam birkatastrofun içine sürüklenebilir.

Emperyalist savaşlar tüm coğrafyaya yayılabilir,halklar birbirinin celladına dönüşebilir.

ABD stratejik önceliğini Asya-Pasifik’evermesiyle bu bölgede aktif taşeronluğunu yapacakgüçleri öne çıkardı. Başta T.C olmak üzere İsrail,Suudi Arabistan, Katar ve Mısır bütünüyle ABDpolitikalarına angaje oldu. Bölgede emperyalistagresyonun taşıyıcılığını yapmaya başladılar. Budevletler bölgesel karşıdevrim merkezlerinedönüşüyor. Zaten İsrail’in tahihsel konumu buna göre

belirlenmişti. Körfez savaşlarıyla birlikte SuudiArabistan ve son dönemde Türkiye hızla devreyegirdi. Bölgenin bütünüyle yeniden dizaynı gündemde.Yeni dizayn ihtiyacının bir nedeni de Arap dünyasınısaran devrimci süreç oldu.

Tunus ve Mısır’da yaşanan ayaklanmalar vedevrimci süreç bölge içi tüm dengeleri sarstı. BaştaYemen, Bahreyn, Ürdün, Suriye ve Libya olmaküzere Arap coğrafyasını yaygın ve geniş kitlegösterileri sardı. Tunus ve Mısır’da muazzam kitlehareketi mobilizasyonuyla diktatörler yıkıldı.Mısır’da devrimci süreç 20 milyon kişiyi hareketegeçirdi. Arap ülkelerinin bazılarında siyasaldeğişimlerin yanısıra devlet sübvansiyonlarıylakitleler yatıştırılmaya çalışıldı.

Arap coğrafyasında girilen devrimci süreç bir dizikarşıdevrimci operasyonla engellenmek istendi.

Mısır ve Tunus’ta restorasyon politikaları izlendi.Mübarek sonrası ordu devreye girdi. Cunta sürecikontrol etmeye çalıştı. Müslüman Kardeşler vesiyasal İslam’ın değişik klikleri cuntayla açıkişbirliğine girdi. Kitle hareketi geriletilmek istendi.

Bir müddet sonra seçimler yapıldı. SeçimleriMüslüman Kardeşler kazandı. Yer yer grevler yaşansada kitle hareketi bu dönemde geri çekildi. 2011sonunda özellikle işçi sınıfının aktif katılımıylakitleler ikinci kez ayağa kalktı. Tahrir Meydanıyeniden işgal edildi. Mısır ayaklanmasınınyıldönümünde görkemli kitle gösterileri gerçekleşti.Askeri cuntaya karşı kitleler yeniden mobilize oldu.Mısır’daki devrimci süreç geri çekiliş ve yükselişlerledevam ediyor.

Tunus’ta da devrimci süreç restorasyonpolitikalarıyla engellenmeye çalışıldı. Yapılanseçimleri AKP’yi örnek aldığını açıklayan En-Nahdakazandı. Siyasal İslam’cıların bu başarısına rağmenkitlelerin arayışı sürüyor. Mısır ve Tunus’un Arapdünyasının en gelişkin işçi sınıfına sahip olmasıdevrimci süreci besleyici ana faktör olarak önemtaşıyor.

Mısır ve Tunus’ta restorasyon politikalarıylasistemin bekası hedeflenirken Bahreyn’de SuudiArabistan açık işgal politikası izledi. Yemen’de kitlehareketi şiddetle bastırılmaya çalışıldı.

Libya’da ilk başta Kaddafi diktatörlüğüne karşıbaşlayan ayaklanma bir evreden sonra manipüleedildi ve metamorfoza uğratılarak emperyalistpolitikaları tabi kılındı. NATO müdahalesiyle Kaddafirejimi yıkıldı. Libya’da iç savaş tohumları ekildi.Ülkede aşiretler ve klanlar arasında ganimetpaylaşma ve iktidar savaşlarınınyaşanması büyük bir olasılıktır.Libya objektif olarak iç savaşsüreci içindedir. Libya’daemperyalist müdahale ve yerliişbirlikçilerin militarize ve mobilizeedilmesi ve mevcut statükonunbu güçler aracılığıylayıkılması karşıdevrimcitaktikler açısındanönemli bir deneyim oldu.

Libya müdahalesi ikiboyutta önem taşıdı.Birincisi, Arapcoğrafyasını sarandevrimci dalganınkırılması hedeflendi,ikincisi, Libya’dahayata geçirilenkarşıdevrimcitaktikler diğercoğrafyalarataşınmak istendi.Bu noktadakitlelerinreaksiyonlarının ve

mobilizasyonlarının dejenere edilmesi,manipülasyonla yoldan çıkarılması ve emperyalistprojelerle uyumlulaştırılması yönünde adımlar atıldı.Özellikle Suriye hedef olarak belirlendi.

Bu politikalar yeni savunma konseptine uygunbiçim alışlar olarak dikkat çekti. “Rakip” ülkeninçelişkileriyle oynayan, yeni çelişkiler ortaya çıkaran,siyasal istikrarsızlık yaratan, mevcut rejimi halknezdinde itibarsızlaştıran, bu yönde gizli servisoperasyonları dahil çeşitli taktikler gündeme sokuldu.

Katar ve T.C Libya’daki muhaliflere askeri eğitimverdi. Muhalifleri militarize etti. Lojistik ve finansalyardımlarda bulundu. Bugün benzer uygulamaları T.CSuriye’ye karşı da yapıyor.

Yukarıda belirttiğimiz Mısır ve Tunus’tarestorasyon politikaları, Bahreyn’de açık işgal veLibya’ya yönelik emperyalist müdahale şeklindekikarşıdevrimci taktikler Ortadoğu’nun yeni dizaynındagündemde tutulacaktır.

Bu politikaların realizasyonu bölgesel hegemongüç ve aktör olarak İsrail, Suudi Arabistan, T.C veMısır’ın misyonu dahilindedir. Bugün açısından Mısıriç sorunlarından dolayı atıl durumda olsa darestorasyon politikalarıyla sürece dahil olmayıamaçlıyor.

Ortadoğu’nun bir savaş coğrafyasına çevrilmesiya da sürekli savaş hali, dizaynın ana yönelimidir.ABD’nin çıkarlarına zarar verdiği ve bölgeninstabilizasyonunun önünde engel olarak görülenSuriye ve İran hedef olarak belirlendi. Bu iki ülkejeostratejik önemleri yanında, bölge ülkeleri içindekietkileri ve mezhebi özellikleriyle dikkat çekiyor.

Suriye müdahalesi ve özellikle İran Savaşı birOrtadoğu savaşı ve Ortadoğu’da derin birpolorizasyon anlamına geliyor. Bu iki ülkeye yönelikemperyalist müdahale ve savaşın olağanüstükatastrofik sonuçları olacaktır.

Sürekli savaş hali ABD’nin yeni Ortadoğuprojesidir. Bu halin İran kanalıyla Asya’ya taşınmasıda büyük bir olasılıktır.

Asya’ya açılan kapı: “İran Savaşı” ve ön cephe Suriye

Suriye Ortadoğu’nun en stratejik ülkelerinden biri.Ortadoğu’nun Doğu Akdeniz’e uzanan kapısı. HafızEsad döneminde kurulan Filistin, Lübnan ve Ürdünilişkileri bugün hala önemini koruyor. SuriyeLübnan’ın siyasal yaşamında örtük aktörlerden biri.Ayrıca İran’la gelişmiş bir ilişki düzeyine sahip.

ABD’nin 2001 sonrası izlediği politikalarİran ve Suriye’yi birbirine daha fazlayakınlaştırdı. Her ne kadar ABD’nin Irak

işgali, “haydut devlet” tanımlaması veuluslararası izolasyon politikalarıyla

Suriye sıkıştırılsa da Ortadoğu’daEsad rejiminin belli bir ağırlığı

var. Halen bu ağırlık bir

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-05

ABD’nin yeni savaş stratejisi28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

düzeyde korunuyor. Devlet kapitalizmi özelliğitaşıyan Suriye’de 2000’li yıllarda ekonomide bazırevizyonlar yapıldı. Neoliberal politikalar gündemegetirildi. Rejim bu adımlarla ABD ve batıylailişkilerini yumuşatmaya çalıştı.

ABD önce Suriye’yi markaja aldı. Lübnan’daetkisini kırdı. Askeri olarak Lübnan’dan çekilmesinisağladı. Bölge ülkeleri içinde nüfusunu bozdu. Çeşitliambargolarla (devreye AB’yi de sokarak) ülkeekonomisini sarstı. Çeşitli blokajlarla rejimsıkıştırılmaya çalışıldı. Baas diktatörlüğününmezhebi patronaj ilişkilerine dayanma özelliğikullanıldı. Nüfusun çoğunluğunu oluşturan amaiktidarda temsil edilmeyen Sunniler’inreaksiyonlarından yararlanıldı.

Bu dönemde Kürtler’in Suriye’nin siyasalyaşamında etkisi arttı. Baas rejiminin Kürtler’eyönelik asimile ve diskrimine edici politikalarıKürtler’in reaksiyonlarını arttırdı. Irak işgali sonrasıgelişmeler, Kürt Federe Devleti’nin kurulması ve sonyıllarda rejimin iyice sıkışması Kürtler’i Suriye’deönemli bir toplumsal güç konumuna getirdi.

Libya müdahalesi ve Kaddafi rejiminin yıkılışıABD’nin Suriye’ye kilitlenmesine yol açtı. Özelliklebu yönde T.C ve Arap Birliği devreye sokuldu.Suriye’nin destabilize edilmesi yönünde operasyonlaryoğunlaştırıldı.

Suriye’de Esad rejiminin yıkılışının vedestabilizasyonunun sarsıntısı Türkiye dahil İran,Irak ve Ürdün’ü etkileyecek boyuttadır.

Suriye’de bu süreç mezhebi bir iç savaş şeklindede gelişebilir. Böylesine bir durum yıkıcı sonuçlaryaratacaktır. Küçük bir Ortadoğu olan Suriye’denbaşlayacak bir mezhebi yarılma Şii nüfusununbulunduğu bütün coğrafyalarda etkisini gösterebilir.

Her şeyden önce Suriye İran’ın ön cephesikonumundadır. Lübnan’daHizbullah ve EMEL Örgütü ile,Filistin’de ise Hamas’la özel vegelişkin bir ilişkiye sahiptir. Her nekadar Hamas-Suriye ilişkisi yenisüreçte ABD müdahalesi ile farklıaşamaya girse de, Suriye’ninFilistin üzerinde uzun yıllaradayanan etkiye sahiptir. AyrıcaSuriye’nin Ürdün ve Irak’taazımsanmayacak bir desteğibulunmaktadır. Irak Şiiler’i,Suriye’ye yapılacak müdahaleyekarşı olduklarını açıkladılar.

ABD bu ön cepheyi yıkarak İranSavaşı’nın zeminlerini yaratmayaçalışıyor. Suriye müdahalesinin birbaşka boyutu da Lübnan’lailintilidir. Lübnan’da Hizbullah veEMEL faktörünün devredışıbırakılması hedeflenmektedir. Bu ikili emperyalistoperasyon İsrail açısından da ciddi önem taşıyor. T.Cbu süreçte Libya’da Katar’la birlikte oynadığı rolesoyundu.

Bugüne kadar zaten çeşitli düzeylerde Suriye’yemüdahale edildi. Birkaç yıldan beri yoğunlaşanekonomik, sosyal ve siyasal müdahaleler Baasrejimini giderek zorlamaya başladı. Askeri müdahalebu sürecin devamı olacaktır. Bu direk ABD’nin askerimüdahalesinden öte T.C aracılığıyla gerçekleştirilen,NATO destekli bir tarzda gündeme gelebilir. Ülkenindestabilize koşulları, körüklenen Alevi-Sunniçatışması, hatta bir iç savaş ortamı müdahalenin“meşruluk” zeminlerini sağlayabilir.

ABD’nin bu politikalarına Rusya anında yanıtverdi. Coğrafyada söz sahibi olmaya ekonomik venüfuz alanlarını korumaya çalışan Rusya Suriye’yeyönelik girişimlere karşı olduğunu açıkladı veharekete geçti. Rusya savaş gemilerini DoğuAkdeniz’e yolladı. Herhangi bir askeri müdahaleye

karşı tavır alacağını açıkladı. Suriye’deki gelişmeler 2012’de Ortadoğu’daki

gelişmeleri etkileyecek içeriktedir. Katastrofikanaforun başlangıcı Suriye’dir.

Suriye’de “sol tandanslı” güçler olarak datanımlayabileceğimiz yapıların ülke siyasetindebelirli bir ağırlığı var. Bu güçler rejimle ve ABDgüdümlü muhalefetle aralarına mesafe koymuşdurumdalar. İşgali onaylamadıkları gibi aynızamanda rejimin politikalarını da reddediyorlar. Bugüçlerin Suriye’de etkileri artmaya başladı.Kürtler’in bu sürecin parçası olması Suriye’dekigelişmeleri başka bir mecraya taşıyabilir. Ayrıca herne kadar yıpranmış ve inisiyatif kaybetmiş olsa da,Beşir Esad yönetiminin yapacağı radikalreformasyonlarla (ekonomik, sosyo-politik vedemokratik içerikli) süreç farklılaşabilir.

Bunun dışında Suriye hızla iç savaşa sürüklenenbüyük altüst oluşların ve yıkımın yaşandığı bir ülkehaline gelebilir. Suriye’nin Lübnanlaşması,Ortadoğu’nun Lübnanlaşmasının startı olacaktır.

İran “savaşı”

2012 yılının gündeminde İran savaşı var. Savaşzaten istihbarat servisleri tarafından (MOSSAD veCIA) birkaç yıl önce başlatıldı.

İran’ın Ortadoğu’da tarihsel bir etkisi bulunuyor.Özellikle Şii nüfus üzerinde ciddi bir otoritesi var. Buyön Suudi Arabistan’dan Bahreyn’e, Lübnan’danÜrdün’e ve Yemen’den Suriye’ye kadar İran’ın güçyayabilmesine olanak sağlıyor.

Şahlık rejiminin yıkılması, ABD’nin İran merkezliOrtadoğu kurgularını boşa çıkardı. Son 30 yıllıksüreç İran rejimiyle ABD arasında yer yer şiddetlenen

gerilimlere sahne oldu. Bubazen kendini, Irak-İransavaşında olduğu gibi İran’ıfelç etme taktikleri şeklindedışavurdu. Bazen de ülkeiçinde ulusal azınlıklarla yada Halkın Mücahitleri gibimuhalif gruplarla kurulanilişkiler şeklinde kendinigösterdi.

ABD’nin bir dönemOrtadoğu’da bölgeselkarşıdevrim merkezi olarakkullandığı, vazgeçilmezpartner olarak gördüğü İran,Şahlık sonrasındaOrtadoğu’nun istikrarınıbozucu bir güç olarakdeğerlendirildi.

İran rejimi bu yıllariçinde bin yıllık devlet geleneği birikimlerineyaslanarak ve Şii geleneklerinden beslenen İranmilliyetçiliğini öne çıkararak ayakta kaldı.

Özellikle Irak Savaşı ve ABD karşıtlığı bu yönüncanlı tutulmasını sağladı. Ayrıca devlet geleneğininrejime kazandırdığı esneklik ve soğukkanlıpragmatizm iyi kullanıldı. İran rejimi karşılaştığıhamleleri boşa çıkardı. İran özellikle petrol vedoğalgaz zenginliğini ve jeopolitik konumunu iyikullanarak Ortadoğu’da her zaman hesaplanmasıgereken temel aktörlerden biri oldu.

Yeni dönemde ABD’nin Irak’tan çekilmesi,İran’ın gücünü arttırıcı bir etken oldu. Çekilme,İran’a (Irak, Suriye ve Lübnan’ı kapsayan) DoğuAkdeniz’e uzanan geniş bir etki alanı açtı. Bu durumABD’yi şiddetle rahatsız ediyor ve oluşan Şii ekseniİsrail’in kuşatılması anlamına geliyor. İsrail’eTahran’dan yönelen nükleer füzelerle, İsrail’inmetropollerini vuracak Hizbullah füzelerininbirleşmesi İsrail açısından yıkıcı olacaktır.

ABD’nin yeni jeopolitik yöneliminde İranbelirleyici bir yerde duruyor. Ortadoğu’dan Asya’yayönelen ABD İran faktörünü devredışı bırakmayıhedefliyor. Bu amaçla önce bölgede İran’ınittifaklarına yöneldi. Suriye’ye odaklandı. Lübnan dasiyasal sistemi revizyona tabi tuttu. Hizbullah’ı izoleedecek politikaları devreye soktu. Hamas’ın Suriyeile ilişkilerini kopardı. Irak’ı işgal ederek, İran’a enyakın askeri üssünü kurdu. Irak’ı tam anlamıyla etnikve mezhebi polarizasyon içine soktu.

İçine girdiğimiz süreçte Suriye’de Esad rejimininyıkılması ve Hizbullah’ın enterne edilmesi ABD’ninana hedefleridir.

Bu yönde T.C, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır veKatar aktif olarak devreye sokuldu. Suudi Arabistanİran’ı, Selefi gücünü kıracak, Arap Yarımadası’ndave Ortadoğu’da kendini etkisizleştirecek tek güçolarak görüyor ve bu yönde İran’a yönelik heroperasyonun içinde yer alıyor. Aynı zamandaABD’nin bölgedeki askeri üssü ve ön cephesimisyonunu yükleniyor. Körfez savaşlarında ve Irakişgalinde bu yönde önemli işlevler gördü.

İsrail de İran’ı stratejik düşman olarakdeğerlendiriyor. İran’a yönelik açık ve gizli heroperasyon içinde rol alıyor. İsrail bölgede ABD’ninmızrak ucu gibi hareket ediyor.

T.C de hızla İran karşıtı cephede yerini aldı.Bugün Suriye’ye yönelik gösterdiği “performans”İran savaşına hazırlık olarak değerlendirilebilir.

(Devam edecek...)

Dipnotlar:(1) ABD daha önce de Asya-Pasifik’e yönelmişti. II.

Paylaşım Savaşı sonrasında kurulan dengelerde Asya-Pasifik stratejik bir bölge olarak öne çıktı. İngiltere veözellikle Fransa’nın nüfuz alanlarında ABD ataklaryapmaya başladı. Uzak Doğu’da başta Japonya veFilipinler’i etki alanına aldı. Japonya’nın savaşacak birgücü kalmamasına rağmen atom bombasıyla yıkımınaneden oldu ve ülkeyi askeri üssüne dönüştürdü.Filipinler’i işgal ederek son derece stratejik bir coğrafyayıkontrolü altına aldı. Aynı dönem Soğuk Savaş’ın dabaşlangıcı oldu ve dünyayı sarsan Çin Devrimigerçekleşti. ABD Kore’de savaş çıkartarak Çin veSovyetler Birliği’ni kuşatmayı hedefledi. Kore Savaşı, birkuşatma savaşı şeklinde gelişti. Savaş, aslında GüneydoğuAsya’da bir dizi savaşın da başlangıcı oldu. Kamboçya,Laos istila edildi. ABD böylece küresel istila ve talanpolitikalarını hayata geçirdi, hegemonyasını yaydı.Tayvan ve Güney Kore’yi bütünüyle kendi denetimi altınaaldı. Ayrıca militarist Keynesçilik politikalarıylaekonomiyi canlandırdı. Durgunluğa ve krize karşı etkinçözümler geliştirme şansı buldu.

ABD’nin yenijeopolitik yöneliminde

İran belirleyici bir yerdeduruyor. Ortadoğu’danAsya’ya yönelen ABD

İran faktörünü devredışıbırakmayı hedefliyor.

Bu amaçla önce bölgedeİran’ın ittifaklarına

yöneldi.

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-05

‘Yüksek Hızlı Tren Projesi’ adı altında Eskişehir-İstanbul demiryolu hattı 1 Şubat’tan itibaren iki yılsüreyle kapanacak. İki yıllık süre zarfında, tümseferler duracağı için İstanbul’un en önemli mimari,tarihi, simgesel ve işlevsel binalarından HaydarpaşaTren Garı da atıl hale gelecek. Yeni plan ve projeler,temiz ve güvenilir demiryolu taşımacılığı açısından daolumsuz sonuçlar yaratacak.

Rant planı

Haydarpaşa tren garını kıyı alanı ve limansahasının dolgu alanları ilavesiyle küresel sermayegruplarına açılarak otel, alışveriş merkezi, otopark,kurvaziyer liman haline getirilmesi için yapılanprojelerin bir ayağı olan kapatma kararı, tarihi garınsermayenin rant ve yağma planlarına kurban edilmesianlamına geliyor. Böylelikle, 2003 yılından bu yana

yapılan yol bakım ve yenilemelerini bahane ederektrenleri seferden kaldıran ve halkın ulaşım hakkınıyok sayan kapatma kararına Toplum, Kent ve Çevreiçin Haydarpaşa Dayanışması da tepki gösteriyor.

“Koruma” yalanı

Proje için hazırlanan ve İstanbul BüyükşehirBelediye Meclisi’nden geçen ‘Koruma Amaçlı İmarPlanı’ ise tarihi Haydarpaşa Garı üzerinden oynananoyunlara işaret ediyor. İmar planında garın korunacağısöylense de denizin doldurulmasıyla oluşacakyaklaşık 1.3 milyon metrekarelik alan üzerindegerçekleşecek dönüşüm projesinde, yat limanı, yatkulübü, kurvaziyer limanı, hastane, oteller, kongre vekültür merkezi, konutlar, iş merkezleri, ticaretalanları, alışveriş merkezleri, spor merkezleri, parklar,okullar ve otopark bulunması planlanıyor.

Kent-çevre Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29

Haydarpaşa ranta kurban

Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

‘Yüksek Hızlı Tren Projesi’ nedeniyle iki yılsüreyle kapanacak Haydarpaşa Garı’ndan iller arasıson tren seferi 31 Ocak gecesi gerçekleşti. FatihEkspresi’nin kalkış saati olan 23.30 öncesinde gardatoplanan yüzlerce kişi Haydarpaşa Garı’na sahipçıktı.

Tarihi gar ve garın bulunduğu alanın sermayeninrant ve kar hırsına kurban edilmek istenmesiniprotesto eden yüzlerce kişi, kapatma kararıylabirlikte halkın ulaşım hakkının da engellendiğinedikkat çekti.

Garda eylem

KESK’e bağlı Birleşik Taşımacılık ÇalışanlarıSendikası (BTS) üye ve yöneticilerinin yanısıraTMMOB’ye bağlı çeşitli odaların üye ve yöneticileriile TKP üyeleri de garda toplandı.

BTS üyeleri, Fatih Ekspresi’nin kalkışından

hemen önce raylara inerek pankart açtı. TKP üyeleriise gar alanında etkinlik gerçekleştirdi. Etkinliğekatılan Ufuk Karakoç’un söylediği türkülere hepbirlikte eşlik edildi.

Seyahat hakkı engelleniyor

Ankara - Haydarpaşa (İstanbul) demiryolunun 56km’lik Köseköy-Gebze arası kısmı 1 Şubattarihinden itibaren 24 ay süreyle tamamen kapatıldı.16 km’lik Köseköy-Derince arası yol ise tek hatolarak işletilecek.

Yolun kapatılması nedeniyle Sakarya veKocaeli’nden İstanbul’a ve İstanbul’dan anılankentlere trenle seyahat etmekte olan binlerceyolcunun yanında Kars-Elazığ-Kurtalan-Adana-Konya yönündeki garlardan İstanbul-İzmit-Bilecikve Eskişehir garlarına gelecek binlerce yolcunundemiryolu ile seyahat etme hakkı engellendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Haydarpaşa halkındır satılamaz!”

Yağmaya devletgarantisi

İstanbul’a yapılacak üçüncü köprünün ihalesinialacak olan kapitalistlerin en büyük garantörü devletolacak. İstanbul’un kapılarını yağma ve talana ardınakadar açacak olan projede Hazine ya da KarayollarıGenel Müdürlüğü’nün “köprüden az sayıda araçgeçerse farkı kapatma garantisi” vereceği belirtiliyor.

Bütçeden karşılanacak

İhalesine hiçbir teklifin gelmediği ve sonundadevletin kendi yapmaya karar verdiği 3. köprü içinyeni hazırlanan ihale yönteminde gündeme gelmesibeklenen Hazine garantisinin Karayolları GenelMüdürlüğü’ne verilmesi gündemde. Garantiyönteminde otoyol ya da köprüde belli bir araçsayısında belli bir bedel üzerinden anlaşmasağlanacak. Eğer bu araba geçişi olmazsa üstüneHazine ya da Karayolları ödeme yapacak. Yanibütçeden karşılanacak.

Şirketlere tam garanti

Teklif gelmeyen ihalede üçüncü köprüden geçişiçin şirketlere günlük 100 bin araç garantisiverilmişti. Şimdi ise bu garanti artırılacak. Bir aracıngeçiş ücretinin KDV hariç 3 dolar olduğudüşünüldüğünde, şirketlerin cebine günlük en az300 bin dolar girecekti. Şimdi trafik garantisininartırılmasıyla, günlük gelir miktarının KDV hariç 450bin doları bulması bekleniyor.

“Van’da hayat normaldeğil”

23 Ekim 2011’de meydana gelen Van depremininüçüncü ayında TTB ve SES bölgedeki son durumudeğerlendiren bir rapor hazırladı.

3 aylık süreçte alınan muayene sayısının 16750,ilaç dağıtılan kişi sayısının ise 18400 olduğununbelirtildiği raporda 21 Kasım 2011 tarihinden 27Ocak 2012 tarihine kadar geçen 67 günlük süredeVan kent merkezindeki sağlık merkezinde de gündeortalama 10-15 arası sağlıkçının görev aldığısöylendi.

Çeşitli illerden yaklaşık 700–800 arası sağlıkemekçisinin bölgede destek amaçlı sağlık hizmetisunduğu bilgisinin verildiği raporda, depremdensonraki 95 günlük süre içinde 1500’e yakın gönüllüsağlık emekçisinin sağlık merkezimizde faaliyettebulunduğunun altı çizildi.

Raporda, hükümetin ve Sağlık Bakanlığı’nıngörevlerini yerine getirmedikleri de söylendi. İlkgünden itibaren yaşanan koordinasyonsuzluk, yerelyönetimler ve meslek örgütleri ile eş güdüm halindeçalışmama, dışlama, nüfus tespitlerinin ve evziyaretlerinin yapılmaması gibi sorunlar sıralandı.

Kamu yöneticilerinin, Van’da hayatın normaledöndüğü iddialarını yalanlayan raporda, bu iddialarınarkasında, topluma sağlanan çeşitli hakların gerialınması çabası bulunduğuna dikkat çekildi.

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-05

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 * 3 Şubat 2012

İstanbul’da Yunus Emre Mahallesi’nde yapılanCem Evi’nin yıkımı için Sultangazi Belediyesi’ninyıkım kararı alması üzerine Pir Sultan Abdal Cem EviDerneği’nin çağrısı ile 29 Ocak sabahı yapılanyürüyüş sırasında “Nalburlar çetesi” olarak bilinençapulcular çevredeki insanlara sataşmaya başladı.Bunun üzerine DHF’liler de halkı rahatsız edençetecilere müdahale etti. Çeteciler devrimcilerinmüdahalesine silah sıkarak karşılık verdi.

Eyleme yönelik çete saldırısına, akşam saatlerindeDHF’nin çağrısı ile Gazi Mahallesi’nde yapılanyürüyüşle yanıt verildi.Çetecilerin sürekli olarakkullandığı kahvenin önüne gelinmesi ile burada teşhirkonuşmaları yapıldı.

Yapılan teşhir konuşmasından rahatsız olançeteciler devrimcilere saldırmaya kalkıştı. Bu saldırıüzerine çetenin önde gelenlerinden olduğu bilinen“Arap Emrah” adli kişi devrimciler tarafındancezalandırıldı. Bunun üzerine diğer çete bileşenleripompalı silahlar ve bıçaklarla devrimcilere saldırarakçok sayıda devrimciyi ve mahalle sakinini yaraladılar.

Saldırının ardından tedavi edilmek üzere hastaneyekaldırılan 2 DHF’li ve refakatçıları polis tarafındangözaltına alındı. İlk olarak Gazi Karakolu’nagötürülen devrimciler buradan Vatan EmniyetMüdürlüğü’ne götürüldüler. 24 saat boyunca ailelerive avukatları ile görüşmesine yasak konuldu.

Arap Emrah adlı çapulcu ise Şişli Etfal

Hastanesi’nde sahte kimlikle tedavi olurken polistarafından gözaltına alınmasına rağmen İstanbulEmniyet Müdürlüğü’nde birkaç saat tutulduktan sonraserbest bırakıldı.

Devrimci ve ilerici kurumlardan ortak tutum beyanı

DHF’nin çağrısı ile bir araya gelen devrimci ilericikurumlar ve duyarlı Gazi halkı bir toplantıgerçekleştirdi. Toplantıda çetelerin mahalledekifaaliyetlerinin arttığına değinildi. Ayrıca çetelerindevrimcilere ve halka karşı pervazsız saldırılargerçekleştirdiği vurgulandı.

Siyasi kurumların, Cem Evi’nin, mahallemuhtarlarının ve yöre derneklerinin katıldığıtoplantıda çeteleşmeye ve yozlaşmaya karşı ortakmücadele eğilimi açığa çıktı.

Çete saldırısında bir ölüm

Çetecilerin hastane önündeki silahlı saldırısındabaşına üç kurşun isabet eden Battal Tepeli adlı birmahalleli hastanede yaşamını yitirdi.

Polisin göz yumduğu ve sonrasında da devrimcilerigözaltına aldığı saldırılar sırasında vurulan Tepeli’ninbeyin ölümünün gerçekleşti.

Kızıl Bayrak / GOP

Gazi’de çeteler 1 kişiyikatletti!

Özgür Gelecek Gazetesi bürosunun kapısınamermi bırakılması, 28 Ocak günü Kartal Meydanı’ndayapılan eylemle protesto edildi. Devrimci, sosyalistbasının ve demokratik kitle örgütlerinin katıldığıeylemde, devletin tehdit ve baskılarının emekçilerinsesi olanları yıldıramayacağı belirtilerek, birleşikmücadele çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak, ETHA, Halkın Günlüğü ve YarınGazetesi çalışanlarının yanısıra HDK 1. Bölgetemsilcileri de eyleme katıldı. Basın emekçileri adınakonuşan Kızıl Bayrak Gazetesi muhabiri, bırakılanmerminin sadece Özgür Gelecek Gazetesi’ne değiltüm özgür basın kurumlarına karşı bir gözdağıolduğunu, baskıların milyonlarca emekçinin sesiolanları yıldıramayacağını belirterek, birliktemücadelenin önemine işaret etti.

Özgür Gelecek Gazetesi Kartal büro çalışanı KemalRüya’nın okuduğu açıklamada, KCK operasyonu adıaltında yurtsever, sosyalist basına yapılan saldırıyıhatırlatarak, Kartal’da bulunan bürolarına mermibırakılmasının bu saldırıların bir parçası olduğunu dilegetirdi.

Rüya, Özgür Gelecek’e yönelik yaşanacak olası birsaldırının faili ve sorumlusunun devlet olacağınınaltını çizerek, Özgür Gelecek’in, özgür bir dünya içindövüşenlerin sesi ve bu kavganın öznesi olmayısürdüreceğini belirtti.

Açıklamanın ardından devrimci, sosyalist basınçalışanları ve HDK 1. Bölge temsilcileri Özgür Gelecekgazetesi Kartal bürosunu ziyaret etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Özgür Gelecek susmayacak!”

Kotil sonsuzluğauğurlandı

Antalya-Burdur karayolu üzerinde meydanagelen trafik kazasında yaşamını yitiren ESP üyesi,Sosyalist Kadın Meclisleri (SKM) Antalya SözcüsüRezan Kotil 27 Ocak günü ailesi ve yoldaşlarıtarafından sonsuzluğa uğurlandı.

Artvin’in Hopa ilçesi Başoba Köyü’nde toprağaverilen Kotil için ESP üyeleri anma etkinliğidüzenledi. Cenaze töreninde Kotil’in fotoğraflarıtaşındı. ESP üyeleri ise “Rezan Kotil kavgamızdayaşıyor” yazılı Kotil’in fotoğrafının bulunduğupankart açtı.

Cenaze törenine ESP genel merkezyöneticilerinin yanısıra Halkevi, EMEP, ÖDP, Eğitim-Sen, Tüm Köy-Sen temsilcileri de katıldı.

Rezan Kotil’in cenazesinin, kızıl bayrağa sarılıolarak defnedilmesinin ardından EzilenlerinSosyalist Partisi üyeleri mezara karanfiller bıraktı,devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşamınıyitirenler anısına saygı duruşunda bulundu.

Cenazede Kotil’in dostları ve yoldaşları çeşitlikonuşmalar yaptı.

Halk Cephesi’ndenprotesto

İzmir Halk Cephesi 28 Ocak’ta İstanbulArmutlu’daki gözaltı ve tutuklamalarla, İzmir Halklarve Özgürlükler Derneği’nin dinlenmesini protestoeden bir basın açıklaması yaptı.

Saat 13.00’de Kemeraltı girişinde basınaçıklamasını yapan Halk Cepheliler, “İzmir polisiyasadışı dinlemelerle yeni komplolar peşinde.Komplolarınızı boşa çıkaracağız!/ İzmir HalkCephesi” yazılı ozalit açtılar.

BDSP’nin destekçi olarak katıldığı eylemdeokunan basın metni, 24 Ocak’ta İstanbul’unArmutlu Mahallesi’nden 14 kişinin gözaltına alınıp 5kişinin tutuklanmasının vurgulanmasıyla başladı.Geçtiğimiz yıl İzmir’de arama adı altında kapısıkırılarak derneğin talan edilmesi anlatıldıktan sonra,basın metni, derneğin karşısındaki müzeningüvenliği bahanesiyle takılan dinleme cihazındansöz edilerek devam etti.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-05

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul ŞubesiCezaevi Komisyonu “F tipi hapishanelerkapatılsın!” kampanyası kapsamında düzenlediği ‘Foturmaları’ eylemlerinin dördüncüsünü 28 Ocakgünü Taksim Meydanı’nda gerçekleştirdi. Eylemdemüebbet hüküm cezası alan tutsakların durumunadikkat çekildi.

Eylemde “Tecrit öldürüyor F tipi hapishanelerkapatılsın!” pankartı açan komisyon üyeleri vetutsak yakınları, üzerlerine siyah örtü giyip, F şeklioluşacak şekilde yere oturdular. Karanlığa karşıaydınlığı simgelemesi amacı ile el fenerleri taşındı.

İHD adına açıklama yapan Sevim Kalman, F tipihapishanelerin CIA’nın projesi olduğunu ve siyasitutsaklar için tasarlandığını, bunun siyasi tutsaklarakarşı ideolojik bir saldırı olduğunu söyledi. Bununiçin 19 Aralık 2000’de gerçekleştirilen operasyonun“Kanlı Aralık” olarak tarihe geçtiğini, katliamdansonra siyasi tutsakların F tipi hapishanelere

geçirildiğini vurguladı. Kalman, ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin

F tipi cezaevlerindeki kalma koşullarını da şöyleanlattı:

“Ömrünüzü geçireceğiniz bir yerde; ancak birkarış açabilirsiniz pencerenizi. Çünkü çelik dolapönüne sabitlenmiştir. Pencerenizi tam açamadığınıziçin hücrenizde sürekli nem ve küf oluşur. Aslagüneşi göremezsiniz. Bir tek yeşil yaprağın bilehücreye sokulmaması, aile-akraba, diğermahpuslarla ilişkiler kısıtlanarak ya da tamamenkesilerek sosyal yaşam ve olanaklarından izoleedilmek, yalnızlaştırılmak, havalandırmaya çıkışhakkı günde 1 saat ile sınırlandırılarak 8 metrekarede 23 saat tek başına yaşamaya çalışmak.Özcesi, tecrit içinde yaşatılan ağır müebbetliklerinyaşam koşulları, F tipi hapishanelerde ölene kadarişkence görmekten ve ‘diri diri gömülmekten’ biranlam taşımıyor.”

AKP’nin 9 yıllık dönemi boyuncacezaevlerindeki doluluk oranı yüzde 114 arttı.2002 yılında 59 bin 428 olan tutuklu ve hükümlüsayısı 2011 yılında 127 bin 831’e çıktı.

2011 yılı Ulusal Yargı Ağı Projesi’ninaçıkladığı verilere göre Türkiye’deki 418cezaevinde toplam 127 bin 831 kişi bulunuyor. Bukişilerin 36 bin 462’si tutuklu, 17 bin 950’sihükmen tutuklu, 73 bin 419 kişi ise hükümlü.

Tutuklu bulunan 34 bin 430 kişinin 32 bin807’si 18 yaş üstü erkeklerden, 1474 kişisi 18 yaşüstü kadınlardan, 1623 kişisi ise 12-17 yaş arasıkadın ve erkek çocuklardan oluşuyor. Hükmentutuklu bulunanların ise 17 bin 298’i erkek, 654’üise kadınlardan oluşuyor. Hükmen tutuklu yetişkinerkeklerin sayısı 17 bin 113, hükmen tutuklu 12-17yaş arası erkek çocuk sayısı 185. Hükmen tutukluyetişkin kadınların sayısı 648 iken, 12-17 yaş arasıkadın hükmen tutuklu sayısı 6 olarak ifadeediliyor.

Tüm bu verilerin ışığında bugün cezaevlerindetoplam 2 bin 221 çocuk olduğu görülüyor.

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Tecrite karşı ‘F’ eylemi

Hapishaneler çocuklarla dolu

İHD’den hak ihlalleri raporuİnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi 2011

yılında yaşanan hak ihlallerine ilişkin hazırladığı “2011 Yılıİnsan Hakları İhlalleri Marmara Bölge Raporu”nu, İHDİstanbul Şubesi’nde basın toplantısı yaparak kamuoyu ilepaylaştı. İHD açıklamada demokratik ve hukuk devletiilkesinin yerleşmesi taleplerini yineleyip yaşanan ihlallerkonusunda sorumlu olan hükümeti uyararak, etkin önlemleralmaları çağrısında bulundular.

Uludere-Roboski köyünde katledilen 34 kişiye atfedilençalışmanın rapor sunumunda, İnsan Hakları Derneğiİstanbul Şube Başkanı Av. Abdulbaki Boğa açıklamalardabulundu. Boğa, raporlardaki verilerden örnekler vererekyaptığı konuşmasında, raporun sonuçlarını AKP ileözdeşleştirdi. AKP’nin demokrasi ve özgürlük kapsamında

‘açılım’, ‘yeni anayasa’ gibi değişiklikler sunarak Kürtsorunu, Alevi sorunu, kadın sorunu gibi toplumsal sorunlarüzerinden çözümler vaad ettiğine işaret ederek, bupolitikalar çerçevesinde uyguladıkları ile hak ihlallerindetavan yaptığının altını çizdi.

İHD İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi HulusiZeybel de bir konuşma yaparak, raporun sonuçlarına göreTürkiye’nin insan hakları yönünden bir cehennem olduğunudile getirdi. AKP’nin vaadler vererek, toplumu kandırdığınıhatırlatan Zeybel, bağımsız, demokratik yargı yaratmakadına buraları kendi çıkarlarına hizmet edecek bir alanadönüştürdüklerine, topluma karşı bir silah olarakkullandığına işaret etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Malatya’da 3 Haziran 2011 tarihinden bu yanatutuklu olarak yargılanan Gençlik Federasyonuçalışanı 6 devrimci öğrenciye toplam 62 yıl 9 ay15 gün hapis cezası verildi. 8 Mart DünyaEmekçi Kadınlar Günü eyleminde Ölüm Orucuşehidi kızının resmini taşıdığı için yargılanan 57yaşındaki Hatice Harman ise beraat etti.

Malatya Özel Yetkili 3. Ağır CezaMahkemesi’ndeki davanın 1 Şubat günü görülenkarar duruşmasında mahkeme heyeti devrimciöğrencilere ceza yağdırdı. “1 Mayıs’ta sergiaçma, bildiri dağıtma, Güler Zere’nin mezarınıziyaret etme” gibi faaliyetleri “DHKP-C örgütüüyeliği” ve “örgüt propagandası” kapsamındadeğerlendiren mahkeme devrimci öğrencilere ayrıayrı yaklaşık 10’ar yıl hapis cezası verdi.

Devrimci öğrencilere onlarca yıla varancezalar veren mahkeme heyetinin başkanıHayrettin Kısa kararın ardından ikiyüzlüceaçıklamalarda bulundu. Cezadan dolayı hoşnutolmadıklarını belirten Kısa, şu demagojiyebaşvurdu: “Ama yasaları uyguluyoruz. Cezayasasında düzenleme çalışmaları var. İnşallahlehinize düzenlemeler olur.”

Devrimci öğrencilere62 yıl!

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-05