SY Kızıl Bayrak 12-16

32

description

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-16/20 Nisan

Transcript of SY Kızıl Bayrak 12-16

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-16
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-16

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERKurultayın gücüyle devrimci 1 Mayıs’ayeni mevziler kazanmaya! ..................... 3Sermaye iktidarının komşu halkları hedefalan saldırganlığı devam ediyor....…. . . 4Newroz direngenliğinetutuklama terörü........….....… . . . . . . . . 5Karadağ davasının aynasındadüzen gerçeği. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Bosch’ta deviremeyen darbegüçlendirdi…........ . . . . . . . . . . . . . . . . . 7Bosch’ta patron-çetesaldırısına protesto…....... . . . . . . . . . . . 8Türk Metal çetesiBosch işçilerine saldırdı! ..... . . . . . . . . . 9Sınıf devrimcileri 1 Mayıs’ahazırlanıyor!….... . . . . . . . . . . . . . . . . . 10GOP’ta 1 Mayıs şenliğigerçekleşti..............................................11Sermayenin saldırılarına karşı1 Mayıs’a!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12Taşeron İşçileri Kurultayıişçi kürsüsü oldu................ ...................13DİSK/Genel-İş yöneticileri kurultayıdeğerlendirdi ...… . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Tarihten güncelliğe dünyada ve

Türkiye’de 1 Mayıs-H. Fırat . . . . 16-19

Yunanistan, sınıf mücadelesinde dönüm

noktası...-V.Yaraşır...........................20-22

Mısır’da gerici iktidar

çatışmaları..….....….. . . . . . . . . . . . . . . 23

BM’den Suriye’ye gözlemci heyeti...…24

Kıbrıs BES yeniden

süresiz grevde........... . . . . . . . . . . . . . . 25

Ekim Gençliği 1 Mayıs’a

hazırlanıyor!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

ODTÜ öğrencileri

mücadeleyi büyütüyor . . . . . . . . . . . . . 27

Paralı eğitim uygulamalarına,

müşterileşmeye karşı.. . . . . . . . . . . . . . 28

Osmangazi Üniversitesi’nde

cami yapımı..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

10. BİR-KAR Gençlik Kampı

başarıyla gerçekleşti!… . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

2012 1 Mayıs’ına sayılı günler kaldı... Tüm cephelerde 1 Mayıs’a yönelik hazırlıklar

hızlanmış bulunuyor. Sendikal cephede DİSK, KESK, TMMOB ve

TTB’nin Türk-İş, Hak-İş, Kamu-Sen ve diğer gericikamu sendikaları konfederasyonları ile birlikte 1Mayıs’ı ortak kutlama yönündeki girişimleri gelinenyerde boşa çıkmış bulunuyor. Haftalardır sürenpazarlık ve görüşmelerin sonuçsuz kalması üzerinedört örgütün çağrısıyla İstanbul 1 Mayısı’nınTaksim’de kutlanması için girişimler başlatılmışbulunuyor. Bu dört emek örgütü 1 Mayıs’ı ilerici vedevrimci güçlerle “birlikte örgütlemek” adına ortakdavranmaya çağırıyor.

Bu çerçevede yapılan ilk toplantıda “emekörgüt”leri her zamanki bilenen tutumlarının yeni birörneğini sunmuş durumdalar. Önden gerici sendikalkonfederasyonları sürecin bir parçası haline getirmekiçin yaptıkları tüm pazarlıkların sonuçsuz kalmasınınyol açtığı zaman kaybını telafi etmek adına, apar-topar bir 1 Mayıs kutlaması yapmanın hesabıiçindedirler.

Bu tutumlarıyla görünüşte devrimci güçlerle ortakdavranmak için çaba harcıyorlar. Oysa görünürdekitutum böyle olsa bile, mevcut tutum buna uygundeğil. 1 Mayıs’ı ilerici ve devrimci güçlerle birlikteve bir ön hazırlık temelinde örgütlemek söz konusudeğil. Buradaki çabanın ne anlama geldiği iseyeterince açık. Her yıl tekrarlanan oyun bir kez dahasahneleniyor.

Taksim’in kazanılmasında özel bir rol oynayandevrimci ve ilerici güçler, 1 Mayıs’ta hazırlananoyunda birer “figüran” olarak sahneye sürülmekisteniyor. Oysa devrimci güçlerin 1 Mayıs’ınörgütlenmesinde çok daha özel bir rol almaları işindoğası gereğidir. Sahnelenen oyunda buna alanaçılması söz konusu değil. Her adımda “emekörgüt”lerinin damgasını vuracağı bir zemin olarakhazırlıkları süren 1 Mayıs kutlamaları bunugöstermektedir.

Bu yılki 1 Mayıs’ın sınıf ve emekçilercephesinden sermayenin sömürü ve kölelik

saldırılarına, faşist baskı ve teröre, emperyalist savaşve saldırganlığa karşı mücadele kararlılığının vedirenme ruhunun yüzbinler olarak alana akması içintam bir seferberlik içinde olunması bir zorunluluktur.

1 Mayıs’a sayılı günlerin kaldığı bugünlerde tümilerici ve devrimci güçler, bunun bilinci vesorumluluğu ile hareket etmelidir.

Sınıf devrimcileri, 1 Mayıs’a yönelik ön hazırlıkçalışmalarını bir taraftan sürdürürken öte yandan da 1Mayıs’ta alanlara en kitlesel katılımı sağlamak içinbüyük bir enerji, inisiyatif ve çaba ortaya koymalıdır.

Sosyalizm Yolunda

KK iitt aapp ççıı llaarrdd aa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-16

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

15 Nisan’da gerçekleştirilen Taşeron İşçileriKurultayı’nda kurulan işçi kürsüsünden mesajlarınıve mücadele çağrılarını dile getiren öncü işçiler ileemek dostları, sermayenin pervasız saldırganlığınınvardığı boyuta ve bunun işçi sınıfına ödettiği ağırfaturalara ışık tuttular. Fakat daha önemlisi, sömürüve köleliğe karşı sınıf saflarında biriken mücadeledinamiklerinin, güçlenen örgütlenme eğilimi, çabasıve kararlılığının, farklı sektörlerdeki işçilerindirenme azminin de öncü-devrimci işçilerinkürsüsünden yankılanmış olmasıdır.

Aşırı kâr hırsıyla sömürüyü had safhaya vardıranasalak kapitalistler ve onların devletinin dayattığıtaşeronluk ve esnek çalışma sistemi sınıf saflarındabüyük bir tahribat yaratıyor. Zira sınıfınörgütlülüğünü parçalayan, sınıf kimliğiniyozlaştıran, özgüvenini sarsan, dolayısıyla hakarama mücadelesinden uzaklaştıran vahşi birsistemle karşı karşıya bulunuyoruz. İşsizlik,yoksulluk ve sefaletin yaygınlığı ise, işçileri bukölece koşullarda çalışmak zorunda bırakıyor.

Asalak kapitalistler ile onların hizmetindekidinci-gerici AKP iktidarı işçilere düşük ücretleri,uzun iş saatlerini, ücretlerin geç ödenmesini, esnekçalışma koşullarını, iş cinayetlerini ve sakatlanmayıdayatıyor. Bu koşullarda çalışmanın zorluklarınakarşın örgütlenme ve hak arama mücadelesininönündeki sayısız engelden dolayı işçilerin burezilliklere katlandıkları açık. Kaba kölelik anlamınagelen taşeronluk sistemi de bu sayede ciddi birengelle karşılaşmadan tüm işkollarına yayılmışdurumda.

Servetin asalak bir azınlığın elinde birikmesineimkân tanıyan kapitalizm, emekçi çoğunluğa isesefaleti dayatıyor. Taşeronluk ve esnek çalışmanınyarattığı iklimde sömürünün vardığı boyut, işçisınıfına “güvencesiz çalışmayı, geleceksizyaşamayı” dayatan bu sistemi yıkmadan hiçbirsoruna köklü çözüm üretmenin mümkün olmadığınıkanıtlıyor.

Sömürünün yoğunluğunun sınıflar arasındakiuçurumu derinleştirmesi ne kadar kaçınılmazsa, buolgunun, çıkarları birbirine temelden karşıt iki sınıfarasındaki çatışmayı körüklemesi de kaçınılmazdır.İşçilerin pek çok mevzide ayları bulan direnişlergerçekleştirmesi, bu kaçınılmazlığın somutgörünümünden başka bir şey değildir.

Bahar sürecinin devrimci 1 Mayıs’a varmaküzere olduğu bugünlerde toplanan Taşeron İşçileriKurultayı işsizlik, yoksulluk, baskı, tehdit vezorbalığın işçileri mücadele etmektenalıkoyamadığının kanıtıdır.

Kurultaya ön ayak olan direnişçi MaltepeBelediyesi taşeron işçilerinin yanısıra Hey Tekstil,ELTA Gemi Elektrik, Mersin Büyükşehir Belediyesitaşeron işçileri, İzmir Aliağa Belediyesi taşeronişçileri, Çapa taşeron işçileri, Adana SeyhanBelediyesi taşeron işçileri ile diğer sınıf bölüklerinindevam eden mücadelesi, sınıf saflarındaki direnmeazmi ve kararlılığının göstergeleridir.

Sınıf saflarında biriken enerjiye ve mevzidirenişlerle kendini ortaya koyan mücadele eğiliminerağmen, sınıfın genel kitlesinin halen sessiz olduğubir dönemde, farklı sektörlerden taşeron işçileribiraraya getiren kurultay, sınıfın ileri kesimlerinin butür etkinliklere ilgili olduğunu ortaya koymuştur.

Bu olgu, sınıf devrimcileri başta olmak üzeresömürü ve köleliğe karşı mücadele etme iddiasındasamimi olan tüm güçlere sorumluluklaryüklemektedir. Taban örgütlülükleriningüçlendirilmesi, fabrika, işletme ve sanayisitelerinde komiteleşme çalışmalarınınyaygınlaştırılması, ilerici-öncü işçilerin bu süreçlereetkin bir şekilde katılması doğrultusunda etkin birçabanın harcanması gerekmektedir.

Fabrika ve işletmeleri temel alan 1 Mayıs’ahazırlık üzerinden bu çalışmaları yoğunlaştırmalı,işçi ve emekçileri sömürü, baskı, eşitsizlik, kölelikdayatan sistemden hesap sorma kararlılığıylaalanlara çağırmalı, mücadeleyi 1 Mayıs sonrasınataşıyan bir perspektifle örmeliyiz.

1 Mayıs’a az bir süre kalmasına rağmensendikalardan kayda değer bir çalışmanınhissedilmemesi, sınıfın taban örgütlülüğüne dayalıbir çalışmayla 1 Mayıs’a hazırlanmasının öneminidaha da artırmaktadır. Zira iş sendika bürokratlarınabırakılırsa, sınıfı kitlesel olarak alanlara taşımak sözkonusu bile olamaz. Bu da sınıfın ilerici-öncükesimlerine özel bir sorumluluk yüklemektedir.İlerici-öncü işlerin çabası hem sınıfın ileri kitlesininalanlara taşınması hem de alanda sermaye veuşaklarından hesap soran kararlı bir duruşunsergilenebilmesi açısından kritik önemdedir.

1 Mayıs çalışmalarını yoğunlaştıran sınıfdevrimcileri, alanlara güçlü bir çıkışı hedeflemeninyanısıra, fabrika ve işletmelerde tabanörgütlülüklerini güçlendiren yol, yöntem ve araçlarıgeliştirip harekete geçirmelidirler. Tabanörgütlülüklerini güçlendirmek, sınıf saflarından dışavuran mücadele azim ve kararlılığını örgütlü birgüce dönüştürüp eylem alanlarına taşımanın en etkiliyoludur.

Kurultayın gücüyle devrimci 1 Mayıs’ayeni mevziler kazanmaya!

1 Mayıs’a az bir süre kalmasına rağmen sendikalardan kayda değerbir çalışmanın hissedilmemesi, sınıfın taban örgütlülüğüne dayalı birçalışmayla 1 Mayıs’a hazırlanmasının önemini daha da artırmaktadır.Zira iş sendika bürokratlarına bırakılırsa, sınıfı kitlesel olarakalanlara taşımak söz konusu bile olamaz.

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-16

Siyasal gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Suriye’ye doğrudan saldırmaya muvaffakolamayan emperyalistlerle Türkiye, Suudi Arabistan,Katar gibi gerici bölge rejimleri, bu kirli emellerineulaşabilmek için zemin hazırlama girişimlerinisürdürüyor. Medyadaki tetikçi kalemşörleri de seferbereden, -“aktif taşeronluğu”nu Türk devleti/AKPiktidarının üstlendiği- gerici koalisyon, bu aralar kendieserleri olan “Annan Planı”nı başarısızlığa uğratmataktiği izliyor.

ABD ile suç ortaklarından oluşan gerici zorbalarkoalisyonu, “Annan Planı”nın başarısızlığınınSuriye’ye saldırmak için yolu düzleyeceğini hesapediyorlar. Aksi halde Şam’da dinci Amerikancı biryönetim kurma heveslerinin kursaklarındakalmasından endişe ediyorlar.

Gerici zorbalarındemokrasi mücahitliği (!)

Çin, İran gezilerinden sonra Suudi Arabistan’agiden AKP şefi Tayyip Erdoğan, bu ülkeninAmerikancı kralı Abdullah’la baş başa bir görüşmegerçekleştirdi. Suriye meselesini ‘özel olarak’ elealdıklarını açıklayan dinci-Amerikancı ikili, Baasyönetimini devirme konusundaki kirli emellerini birkez daha açık ettiler.

Görüşmenin yapıldığı Amerikancı kralın çöldekisarayına elele tutuşarak giren Erdoğan-Abdullahikilisinin, “Suriye’de demokratik dönüşüm sürecininhalkın arzusu doğrultusunda bir an evvel suhuletletamamlanması gerektiği” konusunda mutabıkkaldıkları bildirildi.

Ortaçağ kalıntısı şeriatçı zorba rejimin başıAbdullah’tan, ‘Türkiye’nin Suriye için başlattığı yeniinisiyatife’ destek isteyen AKP şefi, Arap dünyasınınSuriye’ye saldırı konusunda daha etkin rol oynamasıgerektiğini de Amerikancı krala hatırlatmış.

Dinci-Amerikancı AKP iktidarının borazanlığınıyapan medyadaki “organik gazeteci” takımı Abdullah-Erdoğan ikilisinin görüşmesine büyük önem atfetsede, zorbalık timsali iki rejim şefinin ‘demokratikdönüşüm’den söz etmeleri, genelde ‘parodi’ olarakdeğerlendirildi. Zira Kral Abdullah rejiminindemokratik hak diye bir şey tanımadığı, ülke dışındangelen işçilere köle muamelesi yaptığı, rejime karşı

eylem yapanları kılıç zoruyla susturmak istediği, kentmeydanlarında kafa kestirdiği, kadınları insan kabuletmediği vb. kimse için bir sır değil.

Başında Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu AKPiktidarına gelince… Bu rejimin polis devletini tahkimettiği, Kürt halkına ve hareketine karşı kirli bir savaşyürüttüğü, ilerici ve devrimci güçlere karşı terörestirdiği, hak arama mücadelesine girişen işçi veemekçilerin üzerine kolluk kuvvetlerini acımasızcasaldırttığı, muhalif gazeteci, yazar ve akademisyenlerizindanlara tıktığı dünya alemin malumudur.

Hal böyleyken Abdullah-Erdoğan ikilisinin Suriyeiçin ‘demokratik dönüşüm’ istediklerini söylemeleririyakârlığın dik alası olduğu gibi, ‘kargalarıgüldürecek’ cinsten bir parodidir de aynı zamanda.

“Mülteciler kartı” geçer akçe olamadı

‘Demokrasi mücahidi’ Kral Abdullah’tan dahaetkin rol üstlenmesini talep eden AKP şefinin BeşarEsad yönetimine saldırmak için kullandığı temelaraçlardan biri, Suriye’den ‘kaçan’ mültecilerdir.Ortada mülteci olmadan kampları hazırlayan AKPiktidarı, aylardan beri 100, hatta 200 bin mültecininTürkiye’ye sığınabileceğini tekrarlayıp duruyor.Dahası mülteci sayısının bu rakamlara ulaşmasıdurumunda Türk devletinin kendi önlemlerini almakzorunda kalacağını, Suriye sınırları içinde “tamponbölge”, “güvenli bölge” oluşturma yoluna gideceğinide söylüyor iktidar sözcüleri.

Oysa aradan bir yıl geçmesine rağmen, mültecisayısı halen 20 bin civarındadır. Zira şu ana kadargelen her mülteci kafilesinin bir kısmı geri dönmüştür.Daha da önemlisi, bu mültecilerin önemli bir kısmınınbelli vaatlerle gelmiş olmasıdır. Ezici çoğunluğununbaskıya maruz kaldığına dair inandırıcı veriler mevcutdeğil.

Bu ve benzer olgular, mültecilerin, olasıemperyalist saldırı için gerekçe uydurmak amacıylakullanıldıklarını ispatlıyor. Dinci Amerikancı şeflerinmülteci sorununu abartma çabalarına rağmen, bukonunun emperyalistler tarafından bile ciddiyealınmaması, bu kirli planın, en azından şimdiye kadarpek bir işe yaramadığını gösteriyor.

Paralı askerlere ‘ileri karakol’

“Beşar Esad verdiği sözleri tutmuyor” söyleminikullanan Tayyip Erdoğan’la müritleri, ‘AnnanPlanı’nın başarısızlığa uğraması için ellerinden geleniartlarına koymuyorlar. “Bu plandan bir şey çıkmaz,Esad bunu zaman kazanmak için kullanıyor” diyevaazlar veren AKP şefleri, aynı anda paralı askerlerisilahlandırıp eğitmeye devam ediyorlar.

Ankara’daki Amerikancılar’ın ‘Annan Planı’nısabote etme girişimleri paralı askerlere destekvermekten ibaret değil. Sınırı geçip silahlı saldırıdüzenleyen paralı askerlerin Türkiye topraklarında“ileri karakol” kurduğu da kesinlik kazandı.

Reuters ajansı, ‘ileri karakol’un ‘Türkiye sınırında’olduğunu belirtirken, İngiliz The Times gazetesi ise,‘Asi Nehri’nin Türkiye tarafında’ şeklinde verdi

haberi.Özgür Suriye Ordusu’na ait ‘ileri karakol’

çadırlarının görüntülerini de yayınlayan her iki medyakurumu, Özgür Suriye Ordusu adını kullanan paralıaskerlerin şefi Yarbay Halid Hamud’un da silahıylabirlikte Kızılay çadırı içerisinde poz verdiğifotoğraflara da yer verdi.

Kanıtlanan bu rezalet, AKP şeflerinin Suriye’deakan kandan nemalanmak istediklerini, çatışmalarınbitmesinden değil daha da yayılmasından yanaolduklarını gözler önüne seriyor. Sefil çıkarları içinemperyalistler adına aktif tetikçilik yapanların bualçaltıcı duruma yuvarlanmaları şaşırtıcı değil.

Ankara’daki işbirlikçilerin“aktif tetikçilik” hezeyanı…

Suriye’ye saldırmak için öne sürülen tümgerekçelerin dayanaktan yoksun, çürük olduğu ortayaçıkmışken AKP şeflerinin savaş çığırtkanlığına devametmesi, emperyalist efendileri adına “aktif tetikçilik”yapma konusundaki pervasızlıklarını gözler önüneseriyor. Son günlerde, Pentagon’daki savaşbaronlarının “tüm seçenekler masada” söylemini dekullanmaya başlayan dinci Amerikancılar, kimdenfeyz aldıklarını ortaya koymakta bir sakınca dagörmüyorlar.

Uluslararası anlaşmalara atıf yaparak, Suriye’yesaldırma hakları olduğunu iddia eden TayyipErdoğan’la müritleri, Baas yönetimine karşı savaşanparalı askerleri silahlandırıyor, eğitiyor, sınırı geçipsaldırı düzenlemelerine yardım ediyor. Yaniuluslararası anlaşmaları ayaklar altına alan, bizzatAKP şeflerinin kendileridir; eğer bu anlaşmalaruygulansaydı, Suriye’nin Türkiye’ye saldırı hakkıdoğmuş olurdu.

Savaş çığırtkanlarından1 Mayıs alanlarında hesap soralım!

Sermaye ve emperyalistlerin hizmetindeki AKPiktidarının komşu haklara karşı izlediği saldırganpolitikalar Türkiye işçi sınıfını, emekçilerini, ulusalözgürlük ve eşitlik uğruna mücadele eden Kürt halkınıda yakından ilgilendiriyor. Zira halkların birbirineboğazlatılması anlamına gelen her gerici savaşınfaturası baskı, sömürü ve eşitsizliğe maruz kalanemekçilere ödetiliyor.

Halkların kardeşliğini baltalayan, etnik, dinsel,mezhepsel çatışmaları kışkırtan, işçilerin birliğinibozan, halkları kıyıma uğratan bu gerici savaşlarakarşı mücadele etmek her onurlu işçi, emekçi vegencin görevidir.

Halkların geleceği, bir avuç savaş çığırtkanıAmerikancıya bırakılamaz. İşçilerin birliğinigüçlendirmek, halkların kardeşliğini pekiştirmek içinmücadele etmek tüm işçi ve emekçilerin boynununborcu olmalıdır.

1 Mayıs alanlarını doldurmalı, “İşçilerin birliği,halkların kardeşliği!” şiarını gür bir şekildehaykırmalı, savaş çığırtkanı rezillerden hesapsormalıyız.

Sermaye iktidarının komşu halkları hedef alan saldırganlığı devam ediyor…

Saldırganlık ve savaş planlarını1 Mayıs alanlarında bozalım!

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-16

Devlet terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Newroz eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle 10ve 12 Nisan’da yapılan polis baskınlarıyla gözaltınaalınan 22 devrimci ve ilericiden 9’u 12 Nisan sabahıİstanbul Adliyesi’ne sevk edildi. 9 kişiden 8’isavcılık sorgusunun ardından serbest bırakılırkenPartizan okuru Pınar Kalaycı sevk edildiği nöbetçimahkemeden serbest bırakıldı.

13 Nisan sabahı adliyeye sevk edilen 13 kişiden7’si hakkında tutuklama kararı verildi. Adliyeyegetirilenlerden BDSP çalışanı Deniz Aydın, EkimGençliği okuru Bekir Sürücü ve Uğur Karakuşsavcılık ifadelerinin ardından serbest bırakıldı.

7 kişi tutuklandı

Mahkeme heyeti, ETHA muhabiri ÇağdaşKüçükbattal, ESP üyeleri Hasan Tunç ve ErdalDemirhan için denetimli serbestlik kararı verdi.Mahkeme sorgusuyla serbest kalan 3 kişi, her haftabir gün karakola giderek imza atacaklar. ETHAmuhabiri Çağdaş Küçükbattal hakkında arama kararıolduğu gerekçesi ile ifadesi alınmak üzere BakırköyAdliyesine götürüldü ve ardından serbest bırakıldı.

Tutuklamalara gerekçe: KCK üyeliği

Mahkemeye çıkarılan, ESP Genel BaşkanYardımcısı Çiçek Otlu, ESP üyesi ÇağdaşKarabayraktar, Emek Gençliği Merkez YöneticisiEren Yurt, Sosyalist Parti PM üyesi Yiğit CanYirmibeş ile Öğrenci Kolektifi üyeleri İhsan OğuzYüzgeç ve Kadir Ev, BDSP çalışanı Burcu Denizhakkında tutuklama kararı verildi.

Tutuklamalar, “KCK üyeliği”, “KCK talimatıylakorsan gösteriye katılmak”, “Çevreye zarar vermek”gerekçelerine dayandırıldı.

Polisten ‘Newroz soruları’

Savcılık ifadesine çıkarılanlara, “Newroz’a nasılkatıldın? Neden katıldın? Kimin talimatı ilekatıldın?” şeklinde sorular yöneltilirken, Newrozkutlamasının yapıldığı 18 Mart gününe ilişkintelefon dinlemelerinin yanı sıra Aralık 2011 ve Ocak2012 tarihine ilişkin dinleme kayıtları da dosyada yerbuldu.

Adliye önünde eylem

BDSP, DHF, Ekim Gençliği, EÖC ve Partizantarafından 12 Nisan sabahı adliye önündegerçekleştirilen eyleme Mücadele Birliği de destekverdi.

Eylemde okunan açıklamada, AKP hükümetieliyle devreye sokulan bu dizginsiz saldırganlığın,Newroz’da Kürt halkı ve devrimci ve ilerici güçlertarafından ortaya konan direniş ruhuna ve mücadelekararlılığına dönük tahammülsüzlüğün açık birgöstergesi olduğu belirtildi. Eylemde, ÇHD üyesiavukat Sevinç Sarıkaya da söz aldı. Gözaltılarailişkin bilgileri aktaran Sarıkaya, gözaltınaalınanların dosyalarında düzmece iddialarbulunduğunu, devletin kendi hukukuna dahiuymadığını vurguladı.

Tutuklama terörüne öfke

13 Nisan günü tutuklama kararınınaçıklanmasının ardından dışarıda bekleyen kitleslogan atarak tepkisini dile getirdi. Tutuklananlarınçıkış yapacağı adliye kapısına yönelen kitle buradasloganlara devam etti. Kimi tutuklu yakınları kararsonrası fenalaştı.

Tutukluları taşıyan aracın hareket etmesininardından polis adliye önünde bekleyen kitleyesaldırdı. Polis kalkanlarıyla kitleye müdahale etti.Polisle kısa süreli bir arbede yaşandı. Polis, kitleyiadliye kapısından uzaklaştırdıktan sonra araç kitleninbulunduğu yolun ters tarafındaki yoldan çıktı.

Tepkilerini sloganlarla adliye kapısında bir süresürdüren kitle, buradan Beşiktaş Meydanı’na kadarsloganlarla yürüdü ve ardından dağıldı.

Adliye önünde eylem

Gün içerisinde, BDSP, Ekim Gençliği, DHF, EÖCMücadele Birliği ve Partizan tarafından yapılanaçıklamada “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar biziyıldıramaz!” ve üzerinde gözaltına alınanlarınisimlerinin yazılı olduğu “Gözaltılar serbestbırakılsın!” pankartı açtılar.

Kurumlar adına yapılan açıklamada

yaşanan baskınların ve gözaltıların keyfiliğine dikkatçekilerek, amacın Newroz’da ortaya konan iradeyikırmaya yönelik olduğuna işaret edildi.

Açıklama, faşist baskı ve devlet terörünün Kürthalkının özgürlük mücadelesini ve bu topraklardasürdürülen devrimci mücadeleyiengelleyemeyeceğine vurgu yapılarak sonlandırıldı.

Bekir Sürücü ve Deniz Aydın’ın aileleri deeyleme katılarak, birer konuşma yaptılar.

“Gerekçeler meşru değil”

Gözaltında bulunanların avukatlarından ÇağdaşHukukçular Derneği yöneticisi Zeycan Balcı da birkonuşma yaptı. Balcı, dava dosyasında suç unsuruoluşturacak hiçbir delilin bulunmadığına ve 3 yılöncesine ait görüntülerin zorla dosyaylailişkilendirildiğine işaret ederek gerekçelerin meşruolmadığına değindi.

“Devrimci irade teslim alınamaz”

Ev baskınları ile gözaltına alınan ve serbestbırakılan DHF’li Kenan Ulaş da bir konuşmayaparak gözaltı sürecini anlattı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Burcu Deniz’ledayanışmaya!

Newroz kutlamaları gerekçesiyle yapılanoperasyonların bir parçası olarak Gebze’degözaltına alınıp İstanbul’da çıkarıldığı mahkemetarafından tutuklanan sınıf devrimcisi BurcuDeniz’in hapishane bilgileri netleşti.

Tüm okurlarımızı BDSP çalışanı Burcu Deniz’ledayanışmayı yükseltmeye çağırıyoruz.

İletişim adresi:

Burcu Deniz

Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanesi B-5 Koğuşu

İstanbul

Newroz direngenliğine tutuklama terörü...

7 devrimci ve ilerici tutuklandı!

13 Nisan 2012 / Istanbul

12 Nisan 2012 / Istanbul

14 Nisan 2012 / Istanbul

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-16

Devlet terörü6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Son yıllarda Terörle Mücadele Yasası (TMY) vePolis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nundaki (PVSK)değişikliklerle birlikte, polis cinayetlerinde belirginbir artış yaşanmaktadır. Polisin artan yetkileri sonucusadece siyasi kimliğe sahip insanlar değil, artıkherkes devlet şiddetinin hedefine her zamankindendaha yakın olmuştur.

Bununla birlikte düzen yargısı, polis cinayetleriniaklama mekanizması olarak hiçbir kural ve hukuktanımadan işlemektedir. Bunun örneklerinden biri deKaradağ davasıdır.

TKİP militanı Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım 2009tarihinde Esenyurt-Avcılar polisi tarafından sokakortasında kurşunlanarak katledilmesinin ardındanaçılan davanın her duruşması, polis-mahkemeişbirliğinin yeni bir kanıtı olarak, devletin kirlisiciline eklenmektedir. Sermaye devletininmahkemelerinin katil polisleri yargılamak değil deaklamak niyetinde olduğu her duruşmadagörülmüştür. Zaten bu cinayeti işleyen polislerinsadece biri hakkında göstermelik bir dava açılmıştır.Alaattin’i vuran polislerden Oğuzhan Vural tutuksuz“yargılanmaktadır” ve “görevine” başka bir ildedevam etmektedir!

Yargı katilleri aklamamekanizması olarak işliyor!

Geçmiş duruşmalar, düzen yargısının bu cinayetiörtbas etme çabalarıyla geçtiğini açıkçagöstermektedir. Bu açıdan duruşmaların seyrinekısaca göz atmakta fayda vardır: İlk duruşma 16Haziran 2010 tarihinde görülmüştür. Duruşmasırasında, mahkemede ifade veren tanıkların duruşmasalonuna mahkeme kalemi ile salonu bağlayankoridordan alındıkları görülmüş, bu durumda, hertanık diğer tanığın ifadesini ve duruşma sırasındasorulan tüm soruları dinleyerek tanıklık yapmıştır.Polis-mahkeme işbirliğini gözler önüne seren bututum, davayı takip etmek için Çağdaş HukukçularDerneği (ÇHD) İstanbul Şubesi bünyesindeoluşturulan Karadağ Davası Takip Komisyonu üyesiavukatlar tarafından da mahkeme salonunda teşhiredilmişti.

Davanın 9 Kasım 2010’da görülen ikinciduruşmasında ise, olayı evinin balkonundangördüğünü ve “vatansever olduğu için ifadeverdiğini” belirten bir tanık ifade vermiş, yine aynıtanık, mahkemeye tarihsiz ve havalesiz bir dilekçevererek, kendi evinin keşiften hariç tutulmasını talepetmiştir! Olay yeri incelemesi yapılmak üzere keşifkararı verilmesine rağmen, üçüncü dava öncesinde,25 Mart günü yapılması gereken keşif mahkemebaşkanının Kocaeli İnfaz Hâkimliği’ne tayinedilmesiyle keyfi biçimde engellenmiştir.

Davanın 21 Nisan 2011’de görülen üçüncüduruşması da polislerin keyfi tutumları ve mahkeme-polis işbirliği damgasını vuran ibretlik bir duruşmaolmuştur. Salonda mahkeme heyetine dönük olarakbellerinde silahla ayakta bekleyen kişilerin sivilpolisler olduğu avukatlar tarafından tespit edilmiş,avukatların talebi üzerine sivil polisler duruşma

salonundan çıkarılmışlardır. Yine aynı celsedepolisin yönlendirmesiyle tanıklık yapan, olayı aynıanda ve birlikte gördüklerini ifade eden iki tanıkbirbirleriyle çelişkili ifadeler vermiş, en sondinlenecek tanık ise tanıklık yapmadan adliyeyiterketmiştir. Gerek 24 Haziran 2011’de yapılan 4.duruşma, gerekse, 26 Eylül 2011 tarihinde görülen 5.duruşmada yine sivil polislerin yer almasımahkemenin katliamcı polisleri aklamak içinçalıştığını gözler önüne sermiştir. Mahkeme heyeti,katil polis Oğuzhan Vural’ın duruşma salonunda dasilahlı korumaya alınmasını sahiplenirken, MOBESEkayıtları, atış mesafesi vb. için Adli Tıp raporlarınındosyaya eklenmemesi ve tanıkların dinlenmemesi isedavanın sürüncemede bırakılmak istendiğinigöstermektedir. 5. duruşmada mahkeme heyetininKaradağ avukatlarının yaptığı müdahalelere gülerekve sırıtarak yanıt vermesi ise polis-mahkemeişbirliğinin bir başka göstergesidir.

6. duruşma ise, 13 Ocak’ ta yapıldı. Karadağ’ıaçık biçimde infaz eden sanık polisin tutuklanmasıtalebi mahkeme heyetince “kaçma şüphesibulunmamaktadır” denilerek reddedildi! Avukatlarınolayın keşfi yapılmasına ilişkin talepleri de geriçevrildi. Bu duruşmada, infazın gerçekleştiği saatlereilişkin olay yeri ve çevresinin MOBESEgörüntülerinin polislerce silindiği/kaybedildiğiortaya çıkması ise katliamcı polislerin birçok deliliaçıkça kararttığını da açıkça gözler önüne serdi.

Şimdiye kadar polis tarafından hazırlanan “tanık”ifadeleri, kaybolan, yok edilen deliller ve mahkemeheyetinin tutumları düşünüldüğünde 27 Nisan 2012tarihine ertelenen bir sonraki duruşmanın farklıgeçmeyeceği, devletin cinayeti örtbas etme çabasınısürdüreceği ortadadır.

Yargı sermaye sınıfının safında iş gördüğünübenzeri davalarda defalarca kanıtlamıştır. Bu nedenlebu düzen mahkemelerinden gerçek bir adaletbeklentisi aldatıcıdır. Karadağ davasının işleyişi bu

ülkede yargı mekanizmasının nasıl işlediğiniözetlemektedir. Örneğin katil polis Oğuzhan Vuraldışarıdayken ve “işine” devam ediyorken, AlaattinKaradağ’ın sokak ortasında yargısız infaz edilmesiniprotesto edenlere ise dava açılmaktadır. Bu açıdanpek çok örnek bulunmaktadır. Şerzan Kurt davası,Hopa davası, Hrant Dink cinayetinde ya daUludere’de yaşandığı gibi… Roboski Köyü’nde 34köylüyü bombalar yağdırarak katledenler değil de,bombardımandan sağ kurtulanlar “pasaport kanununamuhalefet”, “sınırı yasadışı yollarla ihlal etme” ve“ülkeye sınırdan kaçak mal sokma” suçlamasıylayargılanmaktadır! Tüm bunlar yargının işleviniaçıklamakta, bu düzende hukuk ve adaletkavramlarının nasıl da içinin boşaltıldığınıgöstermektedir.

Karadağ davasının peşini bırakmayacağız!

Karadağ davası gibi davalar sembolleşendavalardır. Burada iki ayrı sınıf, sömürücülerlesömürülenler, karşı karşıya gelmektedir.Mücadelenin seyrine göre, toplumsal tepkiörgütlenebildiği koşullarda, böylesi davalardakikazanımlar işçi ve emekçilerin mücadele hanesineyazılacaktır.

Biliyoruz ki, Alaattin Karadağ’ ın yargısız infazıne ilktir ne de son olacaktır. Yargılı-yargısız infazlar,işkenceler, gözaltında kayıplar, faili ‘meçhul/malum’cinayetler, katliamlar, keyfi tutuklamalar vb. pek çokyol ve yöntemler bir devlet geleneği olarakkullanılmaktadır. Türk sermaye devletinin kirlisicilinde, ilerici devrimci güçlere ve Kürt halkınakarşı işlediği bu türden fazlasıyla suç dosyasıbulunmaktadır. Bu nedenle katillerden hesap sormakiçin devrim mücadelesinin yükseltilmesigerekmektedir. İnancımız tamdır ki gün gelecek,hesap sorulacaktır!

Karadağ davasının aynasında düzen gerçeği...

Polis vuruyor, yargı aklıyor!Hesabı işçi ve emekçiler soracak!

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-16

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Türk Metal’e okkalı bir şamar atıp Birleşik Metal’inyolunu tutan Bosch işçileri geçtiğimiz günlerde zorlu birsınavla yüzyüze kaldılar. Bosch işçilerinin ayağa kalkışıkarşısında çaresiz kalan Türk Metal çetesi birazsoluklandıktan sonra saldırıya geçti. Amaç çok yönlü birkuşatma ile Bosch işçisini yeniden kapana sokmaktı.İstifa sürecinde büyük ölçüde sessiz kalan ve“tarafsızlık” sözüne uyan Bosch yönetiminin Türk Metalçetesine açıktan arka çıkması onun en büyük silahıydı.Böylelikle Bosch işçisine yönelik yalan kampanyasıeşliğinde sistematik ve yoğun bir baskı örgütlendi.Bosch yöneticileri ile Türk Metalciler elbirliği yaparakişçileri istifaya zorladılar. Bunun için işçilere yapılanbaskılar aynı yoğunlukta ve şiddette olmasa da98’dekiyle aynı yöntemlerle oldu. Evlere baskınlar, iştenatma tehditleri, öncü işçilere yönelik küfür ve hakaretlervb...

Bu örgütlü-planlı bastırma politikası sadece Bosch’tadeğil, aynı zamanda Bosch’un yolunda olan diğerfabrikalarda da uygulamaya sokuldu. Bosch’takiyle aynıdüzeyde olmasa da, ileri ve öncü kimlikleriyle bilinenişçiler üzerindeki baskılar yoğunlaştı. Tüm bilgiler genelbir bastırma planının uygulamaya sokulduğunugösteriyordu. Bu bile tek başına, bastırma planınıngerisinde burjuvazinin, özelde de MESS’in olduğunukanıtlıyordu. MESS ve Türk Metal çetesi 30 yıllık birdüzenin bozulmaması için planlı-organize biçimdeseferber olmuşlardı. İlk anda “tarafsızlık” ilan edenBosch yönetimi de, düzenin sürmesi için kendi sınıfınınsafında kavgaya giriyordu.

Bosch’un açık bir sınıfsal tercihle dosdoğru işin içinegirmesiyle birlikte fabrikadaki dengelerin değişmesibekleniyordu. Bugüne kadar Bosch yönetiminin sürecekayıtsız yaklaşımı, işten atılmak korkusunu büyükölçüde ortadan kaldırdığı için örgütlenmeyikolaylaştırmıştı. Şimdi ise işçilerin başının üzerindeişsizlik sopası sallanıyordu. Türk Metal cephesi de esasolarak bu sopaya güveniyordu. İşsizlik sopasıylakorkutulacak işçiler yeniden Türk Metal’edöndürülebilecekti.

İşçi düşmanı cephe planlarını buna göre yaptı vePevrul Kavlak’ın Bosch’a yaptığı çıkarmayla saldırınınstartı verildi. Hemen ardından büyük bir yalankampanyası başlatılarak Bosch’ta geri dönüşlerinbaşladığı ve yetkinin Türk Metal’de olduğu yalanlarıyayıldı. Böylelikle korku ve panik havası yaratılarakBosch işçisinin iradesini çözebileceklerini sanıyorlardı.Ancak başaramadılar. En geri bir kısım işçi dışındaBosch işçisi bu saldırı hamlesi karşısında dik durmayıbaşardı, geçit vermedi. İlk andaki şaşkınlık yerinitepkiye, ardından da safların sıklaştırılmasına bıraktı. Enson yaşanan fiziki saldırı ise öfkeyi iyiden iyiye büyüttü.

Gelinen aşamada sermaye-Türk Metal işbirliğiyleyapılan bu saldırı Bosch işçilerini bastırmak bir yana,birçok bakımdan ilerletici ve güçlendirici bir işlev gördü.Çünkü yaşananlar Bosch işçilerinin sınıf bilincinde yenibir sıçrama yarattı, özgüvenini güçlendirdi,örgütlülüğünü pekiştirdi, eylem yeteneğini geliştirdi.Türk Metal beslemelerine karşı yüzlerce işçinintoplanması, aynı gün örgütlenen yemek boykotu vb.bunun ifadeleridir. İşçiler böylece ilk kez Boschpatronuyla eylemli bir biçimde karşı karşıya geldiler. Buise Birleşik Metal’e geçişi basit bir sendika

değiştirmenin ötesine taşıyarak sınıf bilinci ve eylemindegerçek bir ilerlemenin yolunu açtı.

Aynı zamanda Türk Metal çetesine atılan tokatlayaratılan politik ve moral etkinin yeniden canlanmasınasebep oldu. Öyle ki, gerek Bosch’ta ve gerekse de diğerfabrikalarda işçiler, bu ilk ciddi saldırı karşısındayaratılan mevzinin sağlamlığını gördüler. Bununlabirlikte Bosch yönetiminin net bir sınıf tutumu ortayakoyması, Türk Metal çetesince de yaratılmaya çalışılanbilinç bulanıklığının aşılmasına yardımcı oldu. Zira,Bosch yönetiminin sözde “tarafsız” tutumu, bu geçişinarkasında Bosch yönetiminin parmağı olduğu yolundakiyalanlara dayanak yapılıyordu. Sürecin sancısızgerçekleşmesi, ayrıca genel olarak sendikalara yönelikgüvensizlik gibi faktörler bu geçişin haklar ve taleplerkonusunda sonuçlar yaratabileceği yönündeki kuşkularıarttırıyordu. İşte sermaye-Türk Metal ortaklığıylagerçekleştirilen bastırma girişimi bu yöndeki kafakarışıklıklarını büyük ölçüde giderdi. Bosch işçisinindoğru yolda olduğu yönündeki düşüncesi pekişirken,gözleri Bosch’ta yaşananların üzerinde olan diğerişçilerin de kafalarındaki birçok soru işaretini ortadankaldırdı, mücadeleye ve örgütlenmeye olan güvenleriniarttırdı.

Elbette Bosch işçilerinin önünde hala da zorluengeller var. Ama Bosch işçileri bilinç ve mücadeleyeteneği bakımından birkaç hafta öncesine göre dahagüçlü durumdalar.

Bazı dersler…

Diğer taraftan Bosch çıkışının sınıf mücadelesibakımından tüm sonuçlarına ulaşması için katedilmesigereken büyük bir mesafe, aynı zamanda hem dışarıdanhem de içeride aşılması gereken büyük engeller var. Sonyaşananlar bu bakımdan da önemli dersler içeriyor.

Bu derslerden birincisi, Türk Metal ve sermayeyiyenebilmek için mücadeleyi olabildiğince politik-sınıfsalbir mecraya çekebilme gereğidir. Bir mevziyi etkin birbiçimde savunabilmenin yolu buradan geçiyor. Boschgibi büyük bir fabrikayı kuşatabilecek bir örgütselkapasitenin yokluğu koşullarında bu özellikle böyledir.Zira, Bosch yönetiminin sözde “tarafsızlık” ilanınedeniyle zamansız biçimde Bosch’u saldırıyakışkırtacak bir hamleden uzak durulmaya çalışılmıştır.İşçilerin de henüz “sınıfa karşı sınıf” eksenindemücadeleye hazır olmadığı bir durumda bu bir yerekadar anlaşılabilir. Türk Metal çetesi alt edilmiştir amaBosch işçisinin gücü henüz patronla karşı karşıyagelecek bir mücadele için yeterli değildir. Bu durumdayapılması gereken mevziyi sağlamlaştırmaktır. Ancak busadece dışa kapalı dar örgütsel çalışmalarla başarılamaz.Örgütsel kapasitenin yetersizliği bir veri olduğuna göre,düşmanın saldırı ihtimali nedeniyle Bosch işçisinin sınıfbilincini geliştirmek, mücadele ruhunu ayakta tutmakgerekiyordu. Türk Metal’e karşı başarmış olmanınheyecanı, coşkusu ve özgüveni bunun içindeğerlendirilmesi gereken önemli olanaklardı. İçekapanma nedeniyle bu olanaklar yeterincedeğerlendirilemedi. Ama sonuçta düşman cephesi debüyük bir yanılgıya düştü. Çünkü Bosch işçisi TürkMetal’i aştıktan sonra bir daha o kapana girmemekte

kararlıydı. Böylece süreç açık politik-sınıfsal mücadelebiçimini almış oldu.

İlkiyle bağlantılı olmak üzere ikincisi, tıpkı birayaklanmada en iyi savunma bile gerçekte bir saldırıolduğu gibi, Bosch’un etkisini diğer fabrikalara yaymakyolundaki çaba da etkin ve kesintisiz biçimdesürdürülmek durumundaydı. Elbette sendikal örgütlenmeesas olarak gizli yürütülür ve zamansız bir çıkıştanözenle uzak durulmalıdır. Ancak unutmamak gerekir ki,bu çalışmanın geleceği politik dengelerle belirlenir.Bırakalım diğer fabrikalardan sonuç almayı, Bosch’takimevziyi korumak dahi sermaye ve Türk Metalüzerindeki baskıyı sürdürmeye bağlıdır. Türk Metal’inBosch patladığındaki dağınıklığı ve etkisizliği birölçüde, Bosch etkisinin diğer fabrikalara yayılmariskinden kaynaklanıyordu. Bosch’u koruyayım derkendiğer fabrikalardan olmaktan korkuyordu. Bunun için deenerjisini büyük ölçüde diğer fabrikalara ayırdı. Bufabrikalarda hep savunmadaydı, tavizlerle işçileriyatıştırmaya çalışıyordu. Ama rüzgar biraz yatışır gibiolup da diğer fabrikaların Bosch’u kısa süredeizlemeyeceği anlaşılınca, kısa bir soluklanmadan sonrayeniden saldırıya girişti. Bosch’ta karşı saldırı ile birliktediğer fabrikalarda da baskı ve sindirme operasyonlarınakalkışıldı.

İşte bunun için, Bosch’un yolundan gitme çağrısı çokdaha etkin ve sistematik biçimde yapılmakdurumundadır. Elbette bu gizli bir biçimde yürütülmesigereken örgütlenme faaliyetlerinin kendine özgünakışında bir değişiklik anlamına gelmemektedir. Amakesintisiz politik baskı bu faaliyetleri de güçlendirecektir.Bu bakımdan sermaye ve Türk Metal’e karşı politikbaskı esas olarak TİS ekseninde ortaya konulmalıdır.

Üçüncüsü, Bosch’ta ve hedef fabrikalarda kazanmakiçin işçilerin enerjisine yaslanmak gerekir. Bu da buenerjinin olabildiğince açığa çıkarılarak hedefli bir tarzayönlendirilmesi demektir. Bunun yolu da işçilerin söz vekarar haklarını güvenceleyecek mekanizmalarınoluşturulması, ileri ve öncü işçilere tam bir inisiyatiftanınmasıdır. Sendika yönetiminin buradaki rolü, yönveren ve koordine eden bir çerçevede kalmalıdır. Ancakbirçok örnekte görüldüğü üzere sendika yönetimi,müdahalelerini işçilerin enerjisini açığa çıkarmaktan,bunun kanallarını açmaktan ziyade, büyük ölçüde onukontrol altına almak üzere yapmaktadır. Dahası bağımsızinisiyatif kullanma gücü-kapasitesi sergileyen ve siyasaldüzeyi olan güçlere karşı dışlamaya varan tutumlariçerisine girilmektedir. Bu ise mücadeleyi büyük birenerjiden yoksun bıraktığı gibi, sendikanın oldukçasınırlı örgütsel enerjisinin de heba olmasına yolaçmaktadır. Bu nedenle, bu tür dağıtıcı yaklaşımlardanuzak durulmalıdır.

Unutulmamalıdır ki Bosch işçisi, işçiye söz ve kararhakkı tanımayan sermaye işbirlikçiliğine karşıbaşkaldırmıştır. Öyleyse bu yolda ilerlemek, söz-yetki vekarar hakkının işçiler tarafından kullanıldığı bir sendikalanlayış ile sınıfa karşı sınıf çizgisinde mücadeleyibüyütmekten geçmektedir. Bu yolda en büyük tehlike,ileri ve öncü işçilerin inisiyatifinin bürokratik baskıyoluyla güdükleştirilmesi ve mücadelenin sendikalist birufukla sığlaştırılmasıdır. Düşmanları altedebilmek için,işçiler devrimci sınıf bilinciyle donatılmalı, bağımsız işçiinisiyatifleri geliştirilmelidir.

Bosch’ta deviremeyen darbe güçlendirdi...

Artık saflar daha net,mevziler daha sağlam!

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-16

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Bursa’da kurulu Bosch’un üç fabrikasında 6 binişçinin DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nageçmesini hazmedemeyen Türk Metal çetesinin 16Nisan günü gerçekleştirdiği patron destekli saldırıeylemlerle protesto edildi.

DİSK’ten protesto17 Nisan öğle saatlerinde İTÜ önünde buluşan

DİSK yöneticileri ve bağlı sendikaların üyeleri BoschGenel Müdürlüğü’ne yürüdü. Eylemde, Bosch patronuve Türk Metal’in saldırılarının metal işçileri veDİSK’in mücadelesini durduramayacağı belirtildi.

Nakliyat-İş, Genel-İş, Sine Sen, Enerji Sen, EmekliSen ve Sosyal-İş sendikalarının yönetici ve üyelerininde katıldığı eyleme Maltepe Belediyesi taşeron işçilerive Halkevleri de destek verdi.

Birleşik Metal’in Gebze, Kocaeli, İzmir veİstanbul’daki işyeri temsilcileri ve yöneticilerinin dekatıldığı eylemde basın açıklamasını DİSK GenelBaşkanı Erol Ekici okudu.

Bosch patronu devreye girdi

Bosch işçilerinin sendika değiştirmesinin, TürkMetal’in esareti altında bulunan diğer metal işçilerininde hareketlenmesine ve Birleşik Metal-İş’e geçmesineneden olduğunu belirten Ekici, Türk Metal üyelerininBirleşik Metal’le temasa geçtikleri bilgisini verdi. TürkMetal’in çabalarının, Bosch işçilerini kararlarındanvazgeçirmeye yetmeyince devreye Bosch patronunungirdiğini söyleyen Ekici, Bosch işvereninin, “sendikadeğişimini desteklediğimiz söylenemez” diyerektavrını açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.

“Her yerde teşhir edeceğiz”

Tehdit, baskı ve şantajların Bosch işçisini yolundançeviremeyeceğini belirten Ekici, Bosch patronunu,işçilerin Birleşik Metal-İş seçimine saygı göstermeyedavet etti. Bosch işvereninin tavrının devam etmesidurumunda Bosch’un bulunduğu her yerde sendikadüşmanı tutumunu teşhir edeceklerini duyurdu.

Ankara’da açıklamaAnkara’da Kızılay Yüksel Caddesi’nde bir araya

gelen DİSK’e bağlı sendikaların üyeleri basınaçıklaması gerçekleştirdi. Birleşik Metal-İş AnadoluŞube Başkanı Rasim Gündal’ın ardından DİSK BölgeTemsilcisi Kani Beko basın açıklamasını okudu.

Ankara İşçi Bülteni’nin dağıtıldığı eylemde DİSKbileşenlerinden Sosyal-İş, Genel-İş, Nakliyat-İş,Birleşik Metal-İş, Emekli-Sen hazır bulunurken BDSPve HKP de eyleme destek verdi.

Gebze’de açıklamaBirleşik Metal-İş Gebze Şubesi, Bosch işçilerine

gerçekleştirilen saldırıyı kınamak ve Bosch patronunuprotesto etmek için basın açıklaması gerçekleştirdi.Gebze şube binasında yapılan açıklamaya Yücel Boru,Areva, Sarkuysan, Kroman Çelik, Çayırova Boru veGEA işçileri katıldı.

Açıklamayı yapan Şube Başkanı Necmettin Aydın“Bursa Bosch’da sendika seçme özgürlüğüne yapılansaldırıyı protesto ediyoruz” dedi. Boch işçilerininsendika değiştirmesinin diğer metal işçilerinin dehareketlenmesine ve Birleşik Metal’e yönelmesineneden olduğunu vurguladı. Metal işçilerinin buyöneliminin sermayeyi ve onun örgütü MESS’irahatsız ettiğini söyleyen Aydın, Bosch işçilerini hertürlü tehdit ve yalanla yolundan çevirmeye çalışanlarınbaşarılı olamayacaklarını söyledi.

Bosch işçilerinin açtığı yoldan ilerleyen CengizMakine işçileri de geçtiğimiz haftalarda Türk Metalçetesinden istifa ederek Birleşik Metal’e üyeolmuşlardı. Bunu hazmedemeyen Türk Metal çetesiaynı Bosch fabrikasında olduğu gibi burada da işçileresaldırmak istemiş ama bu saldırı püskürtülmüştü.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara - Gebze

Bosch’ta patron-çetesaldırısına protesto

Bosch işçisine uzananeller kırılır!

Bosch işçilerinin okkalı şamarı karşısındasendeleyen Türk Metal çetesi, ilk anki şaşkınlığınıüzerinden atarak maharetini sergilemeye başladı.Bosch patronuyla işbirliği halinde günlerdir Bosch’taişçilere yönelik sürdürdüğü baskı ve sindirmeçabasını, bugün açık bir saldırganlığa dönüştürdü.Bugün örgütlenme mücadelelerine yönelik kirlisaldırıları protesto etmek amacıyla, fabrika önündeseslerini yükseltmek isteyen Bosch işçilerine veBirleşik Metal üyelerine yönelik taşlı-sopalı saldırıyayeltendi.

Bosch işçilerine yönelik bu alçakça saldırı,onurları ve gelecekleri için başlarını kaldıran Boschişçisini yıldırmaya yöneliktir.

Türk Metal çetesinin tarihinde sayısız örneklerigörülen bu tavır, Bosch işçisinin iradesini ezmekiçindir. İşçi sınıfının MESS ve patronlara kulluğunusürdürmek içindir. Bu faşist hamle, 30 yıllık esaretiyeniden kurmak içindir.

İşte bunun için ilk anda güya “tarafsızlığını”açıklayan Bosch yönetimi, bu saldırganlığın suçortağıdır. Türk Metal çetesinin koruyucu,kollayıcısıdır. Saldırı amacıyla kullanılan taş vesopaların güvenlik kulübelerinde saklanması boşunadeğildir. Bu, örneklerini sayısız işçi ve gençlikeylemine yönelik saldırıda gördüğümüz rutin biruygulamadır.

Patron ve Türk Metal çetesi işbirliği yaparak vehiçbir yasa ve kural tanımadan beslemelerini Boschişçisinin üzerine göndermektedir.

İşçilerin mücadelesini bastırmak için işisaldırganlığa ve kan dökmeye vardıran bu soysuzpatron uşakları şunu bilmelidir ki, döktükleri herdamla işçi kanının hesabı sorulacak, işçilereuzattıkları o kirli elleri kırılacaktır!

Metal İşçileri Birliği, bu düşüncelerle saldırıyauğrayan Bosch işçileri ve Birleşik Metal üyelerininyanında olduğunu duyurmakta, tüm sınıf güçlerinide desteğe ve dayanışmaya çağırmaktadır.

Metal İşçileri Birliği16.04.12

“Bosch işçisininyanındayız!”

Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinden İlhanYıldırım Bosch işçilerinin yanında olduklarını belirtti.Yıldırım şunları söyledi:

“Bizler de sarı sendika Türk Metal çetesininBosch işçilerine yönelik saldırısına karşı Boschişçilerinin yanındayız. Maltepe Belediyesi taşeronişçileri olarak, dün bizi gözaltına alanlar, sokakortasında saldıranlar Türk Metal’in zihniyetinitaşıyanlarla aynıdır. Biz direndik, kazandık vetercihimizi yaptık. Bosch işçisi de tercihi yapmıştır vegerekli direnişi gösterecektir. Eğer işçiler kendi özörgütlülüklerini korur, komitelerini yaratırlarsasendikal bürokrasiye boyun eğmeyerek sorunlarınasahip çıkarlar. Bosch işçilerinin yanında olmayadevam edeceğiz. Bundan sonra da nerede direniş veeylem varsa işçilerin haklı mücadelelerinin yanındaolacağız.”

16 Nisan 2012 / Bursa

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-16

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Patron desteğini de arkasına alarak Bosch işçilerinesaldırılarını yoğunlaştıran Türk Metal çetesi 16 Nisangünü işi, işçilere ve sendika yöneticilerine taş, sopa vedemir çubuklarla saldırmaya vardırdı. Saldırınınbaşında ise Türk Metal çetesinin merkez yöneticisiMuharrem Aslıyüce vardı.

12 Nisan Perşembe gününden itibaren patronun daaçıktan tutum aldığı, özellikle grup başları vesözleşmeli işçileri iştenatmakla tehdit ettiğifabrikada gerginliklertırmanmış, patronu daarkasına alan Türk Metalçetesi fabrika kapısınagetirdiği notere işçileri zorlagötürerek istifaya zorlamıştı.

Tüm bu baskılara rağmentercihlerini BirleşikMetal’den yana kullanmayadevam eden Bosch işçileri vesendikaları Birleşik Metal-İş,vardiya giriş-çıkışındabaskıları protesto etmek veçoğunluğun kendilerinde olduğunu dile getirmek içinbir basın açıklaması gerçekleştirdiler.

Bursa Organize Sanayi Bölgesi’nde 3 ayrı fabrikasıbulunan Bosch’ta, işçiler toplanıp açıklamanınyapılacağı BU-4 fabrikası önüne gitmek içinhazırlandığı sırada Türk Metal çetesi ve paraylatuttuğu serseriler bu fabrikanın önünde toplananişçilere ve sendika yöneticilerine saldırdılar. Taş, sopave demir çubukların kullanıldığı bu saldırıdaaralarında DİSK Genel Başkan Yardımcısı Ali RızaKüçükosmanoğlu ve SCM İşyeri Baştemsilcisi FerdiBayram’ın da bulunduğu çok sayıda kişi yaralandı.Saldırıya göz yuman kolluk kuvvetlerinin olay yerinegelmesi ile birlikte işbirlikçi çetenin ellerindekisopaları fabrika yanında bulunan kanala attığı vefabrikanın güvenlik kulübesine sakladığı gözlendi.

İşçilerden yanıt

Yaralı işçiler hastaneye kaldırılırken BU2, BU1 veBosch Rexroth işçilerinin BU4 fabrikası önünegelmesi ile birlikte Türk Metal çetesine en anlamlıcevaplardan biri de verilmiş oldu. Bosch işçileri işyerikartlarını göstererek tercihlerini bir kez daha işbirlikçisendikanın ve patronun gözlerine sokarken, işbirlikçiçetenin çoğu temsilci ve işçi dahi olmayan 100 kişilikgüruhu içinde bir tek Bosch işçisinin bile olmamasıdikkat çekti.

Göktaş: “Bir elimiz meltem,bir elimiz poyrazdır”

Çevik kuvvetin uzun süre Birleşik Metal üyelerininönüne barikat kurduğu gerginlik sırasında Türk Metalçetesinin sözlü tacizleri de devam etti. Bu sıradaBirleşik Metal üye ve yöneticileri fabrikanın önünebasın açıklaması yapmak için geldiklerini veaçıklamalarını gerçekleştirmeden alandan kesinlikleayrılmayacaklarını dile getirdiler. Böylece bugünekadar tehditle elde edemediğini taş ve sopa ile eldeetmeyen Türk Metal çetesinin işçilerinin iradesini

kırma planı bir kez daha suya düştü. Yüzlerce Bosch işçisi bir kez daha “Biz, biz, biz

Bosch işçisiyiz, sarı sendikayı göndereceğiz!” sloganıile çeteye gereken yanıtı verirken açıklama yapanBirleşik Metal İşçileri Sendikası Genel SekreteriSelçuk Göktaş da patronu ve işbirlikçi sendikayı birkez daha uyardı. Bosch işverenini imzaladığı

uluslararası sözleşmelere uygundavranmaya çağıran Göktaş,işbirlikçi çeteye de fabrikalardareferandum yapma çağrısı yaptı.

Bugüne kadar gerginlikyaşanmaması için özel bir çabasarf ettikleri dile getiren Göktaş,“Bir elimiz meltem, bir elimizpoyrazdır!” diyerek baskılarındevam ettiği koşullarda gerekencevapların verileceğini söyledi.

Basın açıklamasınınardından Bosch işçileri veBirleşik Metal üye veyöneticileri servislere binerek

sanayi içinde bir tur attılar. BU2 ve BU4fabrikalarının çevresinde kornalarla ve sendikaflamaları ile dolaşan servisler, çay molasında olanBosch işçileri tarafından alkışlarla karşılandılar.

Daha sonrasında ise yaralanan işçiler şikayettebulunmak üzere karakola giderken geri kalan işçiler deşube binasına geldiler.

Özkan Atar: “Bosch’a işçilerin kararınasaygı göstermeyi öğreteceğiz!”

Şube binasında bir toplantı gerçekleştiren Boschişçilerine burada Genel Örgütlenme Sekreteri ÖzkanAtar seslendi.

Atar, yaptığı konuşmada tüm karalama veprovokasyonlara rağmen ihanetçi çetenin işçileriniradesini kıramadığını, Birleşik Metal’in halen yetkiyialacak yeterli çoğunluğa sahip olduğunu dile getirdi.İşverenin de tarafsız görünerek Türk Metal’in içerdekalması için çabaladığını söyleyen Atar,gerçekleştirilen saldırıya değindi ve kaos ortamı ileişçilerin iradesinin kırılamayacağını dile getirdi.“Bosch işverenine de sendikal haklara saygıgöstermeyi öğreteceğiz!” diyen Atar, ellerindesopalarla gelenlerin de arkalarına bakmadangideceklerini söyledi.

Yaşananın bir emek mücadelesi olduğunu, Boschişvereninin de bunu bildiği için korkuya kapıldığınıifade eden Atar, MESS’in ve tüm patronların da bukorkuya ortak olduğunu söyledi. İşçilere “Sizleri dizçökmeye zorlayanlara boyun eğecek misiniz?”sorusunu yönelten Atar, işçilerin hep bir ağızdanverdiği “Hayır!” cevabı ile yanıtlandı.

Fabrikada yemek boykotu

Fabrika önünde yaşanan saldırı ise yemek saatindegerçekleştirilen yemek boykotu ile protesto edildi.Bosch fabrikalarında işçiler yemek yemeyerek, sabahgerçekleştirilen saldırıyı ve üzerlerine yönelenbaskıları protesto ettiler.

Kızıl Bayrak / Bursa

Türk Metal çetesiBosch işçilerine saldırdı!

16 Nisan 2012 / Bursa

Hey Tekstil işçilerinepolis saldırısı

İşten atılan Hey Tekstil işçileri 16 Nisan günüTaksim’de eylem yaparak işten çıkarmaları vehaklarının verilmemesini protesto etti. 17 Nisangünü ise Hey Tekstil işçilerine polis saldırdı.

Taksim’de yürüyüş

İstanbul Sanayi Odası’nın Odakule’deki merkezbinası önünden Taksim Tramvay Durağı’na yürüyenişçiler hakları için sonuna kadar direneceklerini dilegetirdiler.

Odakule önünde toplanan işçiler “69 gündürnerede hükümet nerede adalet”, “Haklarımızverilsin işten atmalar yasaklansın / Direnişteki HeyTekstil işçileri” yazılı pankart açtılar. Bir süre Odakuleönünde sloganlar atarak bekleyen işçiler, nedendirenişte olduklarını anlatan konuşmalar yaptılar.

İşçiler Hey Tekstil’in iş yaptığı firmalardan İstiklalCaddesi üzerinde bulunan Levis, MANGO, ADİDASönünde durarak, Hey Tekstil firması kadar, iş yaptığıfirmalarında susarak suça ortak olduklarını dilegetirdiler.

Tramvay Durağı’na gelindiğinde, işçiler adınaaçıklamayı Melek Sönmez okudu. Sönmez, işçilerisokağa atan Hey Tekstil patronu Aynur ve SüreyyaBektaş’ın istihdam sağladığı için devletten prim,teşvik ve hatta TBMM tarafından ‘üstün hizmetödülü’ aldığına işaret etti.

İşçiye barikat

Sönmez, başbakanın evine gitmeleriniengellendiğini vurgu yaparak karşılaştıkları polisengelini aktardı.

Hey Tekstil eylemine destek veren Pınar Aydınlarda bir konuşma yaparak, son dönemde yaşanan işçiölümlerini hatırlattı.

İstanbul Üniversitesi öğrencileri de işçilerinyanında olduklarını dile getirerek temsili maddiyardımda bulundular.

Konuşmaların ardından Hey Tekstil işçileriOdakule önüne tekrar yürüyüş yaparak, eylemlerinisonlandırdılar. Eyleme BDSP ve Mücadele Birliği dedestek verdi.

Hey Tekstil’de polis saldırısı

İkitelli’deki fabrikanın önünde başlattıklarıdirenişlerini Hey Tekstil patronunun ortağı olduğu LiFung önüne taşıyan işçiler 17 Nisan sabahı polissaldırısına uğradılar. Direniş ziyaretine gidenSKM’lilerin de maruz kaldığı polis saldırısında,fabrika önünde kolkola girerek bekleyen işçileryerlerde sürüklenerek karşı kaldırıma atıldı. Polissaldırısı karşısında işçiler “Direne direnekazanacağız!” sloganını haykırdı.

Direnişçi işçiler polis saldırısına rağmenbekleyişlerini sürdürdüler.

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-16

1 Mayıs10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

1 Mayıs’a sayılı günler kala sınıf devrimcilerininfaaliyeti de sürekli artan bir tempoyla devam ediyor.Sanayi havzalarında, fabrikalarda ve emekçimahallelerinde sınıfın devrimci sesi yükseltiliyor.

İstanbulKartal’da afişler, Gülsuyu Mahallesi, Kartal-

Cevizli otobüs güzergahı, Kartal Yakacık otobüsgüzergahı, Karlıktepe ve Kartal merkeze yaygın birşekilde yapıldı.

Karlıktepe Mahallesi’nde yapılan bildiri dağıtımıile işçi ve emekçiler 1 Mayıs’a çağrıldı.

Ümraniye’de bulunan İmes A Kapısı’nda ajitasyoneşliğinde yapılan dağıtımla işçiler mücadele alanlarınaçağrıldı.

Emekçiler 22 Nisan günü yapılacak 1 Mayısdayanışma pikniğine de çağrıldı. Piknik araç kalkışsaatlerinin olduğu afişler birçok yere yapılırken elilanlarının dağıtımı yaygın bir şekilde yapıldı. Pikniğeçağrı pankartları ise Sarıgazi Merkez ve DemokrasiCaddesi’ne asıldı.

Fabrika 1 Mayıs komisyonları, İmes komitesi,kültür sanat komitesi ve mahalle komiteleri kurularak1 Mayıs’ın ön süreci işçi ve emeçilerle kolektif birşekilde örgütleniyor. Bu hazırlıklar kapsamında afişlerSarıgazi, Dudullu, İmes, 1 Mahallesi, Emek, Kadosançevresine yapıldı. Ayrıca Akpınar ve Veysel Karanimahallelerinde yine 1 Mayıs afişleri ve pikniğe çağrıyapan ozalitler kullanıldı.

Küçükçekmece’de 1 Mayıs bildirileriyle beraber22 Nisan’da gerçekleştirilecek 1 Mayıs pikniğininduyuruları da yapılıyor. Fabrika önlerinde ve emekçimahallelerinde yapılan dağıtımlarda işçi veemekçilerin yoğun ilgisiyle karşılaşıldı. İnönüMahallesi’ndeki Pazartesi Pazarı’ndaki dağıtımdabirçok emekçi pikniğe nasıl gelebileceğini sordu. 1Mayıs’ta Taksim’de olacaklarını söylediler.

Genel ajitasyon çalışmasının yanı sıra tek tekemekçilerin evlerine ziyaretlerde bulunularak hempiknik hem de 1 Mayıs’ta Taksim’e çağrısı yapılıyor.

Esenyurt’ta afişler Talatpaşa, Fatih Mahallesi’ninyanı sıra Saadetdere Mahallesi ve TabelaMahallesi’nde de kullanıldı. Ayrıca YeşilkentMahallesi’nde ve pazarında bildiriler dağıtıldı. 1Mayıs’a çağrı yapan yazılamalarla çalışmalaryoğunlaşıyor.

Tuzla’da1 Mayıs hazırlıkları devam ediyor.Tersane işçilerinin sesi Rota’nın dağıtımlarına da

devam ediliyor. İçmeler Tren İstasyonu’nda dağıtımgerçekleştirildi.

1 Mayıs çağrısı yapan Tuzla İşçi Büleni defabrikalara ulaştırılıyor.

İzmirSınıf devrimcileri bir yandan 22 Nisan’da

gerçekleştirilecek olan “İşçilerin birliği halklarınkardeşliği” pikniği için ev ziyaretleri ile işçi ve emekçiailelerini pikniğe çağırırken, diğer yandan sabah servisnoktalarında 1 Mayıs çağrı bildirileri dağıtıyor.Soğukkuyu’da 1 Mayıs bildirileri yüzlerce işçi veemekçiye ulaştırıldı.

Ajitasyon konuşmaları eşliğinde yapılan dağıtımda,işçi servislerinde ve dolmuşlarda konuşmalar yapıldı.Toplamda 500’e yakın bildiri işine gitmek üzere olanemekçilere ulaştırıldı.

1 Mayıs çağrı afişleri, Bayraklı, Alsancak, Buca,Gaziemir gibi merkezi noktalara yapıldı.

Çiğli Organize’de Roteks fabrikasına dağıtımyapıldı. Teksif İzmir Şubesi’nde örgütlenen ve toplusözleşme süreçleri devam eden Roteks işçileribildirilere oldukça ilgiliydi. Dağıtımda toplu sözleşmeve 1 Mayıs üzerine sohbetler edildi. Roteks işçilerine200 kadar bildiri ulaştırıldı.

BDSP çalışanları sabah işe gidiş saatleri arasındaAsarlık girişinde bildiri dağıttılar. Birçok demir-çelikişçisine seslenildi. Asarlık’ın tek ana girişi olandağıtım noktasında özellikle servis araçlarından bildiriisteyenler oldukça fazlaydı. Yapılan dağıtımda 400bildiri işçilere ulaştırıldı.

BursaEmek ve Panayır mahallelerinde dağıtımlar yapıldı.

Panayır’da küçük tekstil atölyelerinde çalışan işçilerede bildiriler ulaştırıldı. Emek’te yapılan dağıtımda iseemekçilerle sohbet edildi.

Santral garaj-Merinos hattı ile Yeşilyayla hattındaservis bekleyen işçilere 1 Mayıs’ta alanlara çıkmaçağrısı yapıldı. Ajitasyon konuşmaları eşliğindeyapılan dağıtımlarda fabrikalarındaki arkadaşlarınabildiri vermek için bildiri isteyen işçiler oldu.

KayseriBDSP bildirileri işçilerin kullandıkları servis

güzergâhları olan Eskişehir Bağları ve BelsinMahallesi’nde yoğun olarak kullanıldı.

En yoğun işçi katılımının olduğu 1 Mayıs’ıgerçekleştirme hedefine kilitlenmiş olanKayseri BDSP, çalışmalarını 1 Mayıssabahına kadar kesintisiz olaraksürdürecek.

AdanaAfişler Şakirpaşa, E–5 hattı, Denizli,

Emek ve Meydan Mahalleleri’ndeyaygınca yapıldı. Bildirilerin dağıtımı dasürüyor. Sınıf devrimcileri, Şakirpaşa,Meydan ve Narlıca Mahalleleri’nebildirilerle 1 Mayıs çağrısını taşırken,Obalar ve Saydam Caddeleri’ndebildiriler işçi ve emekçilere ulaştırıldı.

Saydam Caddesi’nde yapılandağıtım esnasında resmi polislerindağıtımı engellemeye çalışması dikkatçekti. BDSP çalışanları GBT’ye tabitutuldu.

MersinŞehrin merkezi noktalarına yapılan BDSP

yazılamalarıyla emekçiler 1 Mayıs alanına çağrılıyor.Meslek liseleri, hastane çevreleri, dolmuş durakları,merkezi geçiş noktaları, çevre yolu üzeri ve Yurt-Kurçevresine yapılan yazılamalarla şehrin duvarlarıdonatıldı.

Ayrıca afişler şehrin merkezi noktalarına yapıldı.Tüm bunların yanında 1 Mayıs pikniğinin hazırlıklarıda sürüyor.

AnkaraSincan’da 1 Mayıs çalışmaları devam ediyor. Sınıf

devrimcileri 15 Nisan günü Sincan merkezindeki LaleMeydanı’nda bildiri dağıtımı gerçekleştirdiler.

Sınıf devrimcileri, 22 Nisan Pazar günü AnkaraBDSP’nin gerçekleştireceği “Yaşasın işçilerin birliği,halkların kardeşliği!” etkinliğinin çağrı afişlerini ve 1Mayıs afişlerini 12. Cadde üzerine yaygın bir şekildeyaptılar.

Cimşit ve Pilevne mahallelerinde sabah servisnoktalarına ve otobüs duraklarına bildiri dağıtımlarıyapıldı.

Mamak’ta oluşturulan hazırlık komitesiyle birliktehaftalık planlamalar gerçekleştiren sınıf devrimcileri,kolektif bir şekilde hazırladıkları 1 Mayıs çağrıpankartlarını Şirintepe, Tekmezar, Tuzluçayır Meydanıve Abidin Aktaş Sokağı’na astılar. Daha pek çokbölgeyi 1 Mayıs pankartlarıyla donatan devrimcileraynı zamanda yaptıkları afişler ve yazılamalarla daçağrılarını güçlendiriyorlar.

22 Nisan’da gerçekleştirilecek olan etkinlik için evtoplantıları ve bire bir ziyaretler yapılırken açılanstantlarda da emekçilerle 1 Mayıs’ın anlamı üzerinesohbetler gerçekleştiriliyor. Stantlarda ajitasyonkonuşmaları eşliğinde emekçiler alanlara davetediliyor.

Etkinlik ilanları ve BDSP imzalı 1 Mayıs bildirileriTuzluçayır Meydanı’nda açılan stantta dağıtıldı. Müzikyayını eşliğinde yapılan dağıtıma devletin kollukgüçlerinin de “ilgisi” oldukça yoğundu. Sınıfdevrimcilerinin faaliyetlerinden rahatsız olan resmi-sivil kolluk güçleri dağıtım boyunca BDSPçalışanlarını taciz ettiler.

Kızıl Bayrak / Ankara-Adana -Bursa-İstanbul-İzmir-Mersin

Sınıf devrimcileri 1 Mayıs’a hazırlanıyor!

Ankara

Kartal

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-16

1 Mayıs Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

GOP BDSP’nin 1 Mayıs hazırlıkları kapsamındadüzenlediği “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği”gecesi 14 Nisan günü gerçekleşti.

Parti ve devrim şehitleri köşesinin oluşturulduğusalonda devrimci önderlerin ve parti şehitlerininresimlerinin yer aldığı köşe görselliği ile dikkatçekti.

Salonda Marks, Engels, Lenin’in resimlerininolduğu ve “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” yazılıpankart ile birlikte “Emperyalist saldırganlığa,kapitalist sömürüye, faşist baskıya karşı 1 Mayıs’a”yazılı pankart kullanıldı.

Devrim ve sosyalizm mücadelesinibüyütme çağrısı

Kısa bir açılış konuşması ile başlayan gecede ilkolarak Hatice Yürekli şahsında devrim ve sosyalizmmücadelesinde ölümsüzleşenler adına saygı duruşugerçekleştirildi.

Saygı duruşunun ardından BDSP adına yapılankonuşmada emperyalist saldırganlık, kapitalist

sömürü ve faşist baskı öne çıkarıldı.Emperyalistlerin İran ve Suriye’deki kirlihesapları ve Türkiye’nin üstlendiği taşeronlukrolüne değinildi.

İçerde ise her geçen gün yenisinin hayatageçirildiği sosyal yıkım saldırıları ve devletterörü ile işçi ve emekçilerin karşı karşıyakaldığı kölelik koşullarına değinildi.

Hayata geçirilen kölelik uygulamalarına vesaldırganlığa karşı tek çözümün işçilerin,emekçilerin ve ezilen halkların işçi sınıfınındevrimci partisi saflarında devrim vesosyalizm bayrağını yükseltmekten geçtiğivurgulandı.

Konuşma, 1 Mayıs’a katılım çağrısıyapılarak sonlandırıldı.

Türküler ve şiirler 1 Mayıs için

BDSP adına yapılan konuşmanın ardındansahneye çıkan Pınar Aydınlar, sömürüye, baskıya vekatliamlara karşı birlikte mücadelenin öneminivurguladı. Aydınlar’ın türkü ve marşlardan oluşanezgilerine emekçiler de eşlik ederken Aydınlar’ınprogramı halaylarla sonlandı.

Eğitim Sen 4 Nolu Şube etkinliğe gönderdiğimesajda faşist baskı ve saldırganlığa ve eğitimdekigerici politikalar ile emekçilere yönelik saldırganlığakarşı mücadelenin önemini vurguladı.

Ardından Esenyurt İşçi Kültür Evi ŞiirTopluluğu sahne aldı. İlgiyle dinlenen şiir topluluğu,baskı ve sömürüye karşı mücadeleden başka seçenekolmadığını emekçilere şiir tadında anlattı.

Direnişçi Maltepe Belediyesi taşeron işçileriadına konuşma yapan İlhan Yıldırım direnişlerininnedenini ve karşılaştıkları saldırıları anlattı. Taşeronköleliğe karşı mücadelenin önemini vurgulayanYıldırım, Taşeron İşçileri Kurultayı’na çağrı yaptı.

Sinevizyon gösteriminin ardından tulum, gitar veritimle Karadeniz ezgilerini seslendiren müzikgurubu eşliğinde horonlar çekildi.

Karadeniz’in hırçınlığı ve coşkusu ile etkinliğerenk katan grubun programını sonlandırmasıylasahneye çıkan Murat Güngör bu tarz etkinliklerin

daha fazla yapılması gerektiğini vurguladı. Ardından yapılan kapanış konuşması ile

emekçilere Taksim 1 Mayısı’na katılım çağrısıyapılarak program sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / GOP

GOP’ta 1 Mayıs şenliği gerçekleşti...

“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!”

ART’de iş cinayeti

Bayrampaşa’da bulunan ve kapı kulpları ilemobilya aksesuarları üreten ART fabrikasında,Recep isimli işçi asansöre malzemeleri koyarkenhalatın kopmasıyla kafasına 100 kiloluk ağırlıkdüşmesi sonucu hayatını kaybetti.

ART patronu işçi kanı emiyor

Birçok bölümün olduğu ART Aksesuarfabrikasında işçiler sağlıksız koşullarda çalışıyor.Yaklaşık iki senedir işçilerin ücretini gasp eden veişçilere her türlü yoksulluğu dayatan patronyaşadığı mali krizin faturasını işçilere ödetiyordu.Fabrikanın yanında kiraladığı ve bir kısım polisajişlerinin yapıldığı fabrikadan büyük tekel olan

Makel’in işlerinin yapıldığı ve 6 işçinin çalıştığı bubölüm Recep isimli işçinin sürekli iş getiripgötürdüğü bir yerdi. ART’ye ait olan üç katlıyerdeki polisaj bölümündeki kullanım süresdolmuş asansör ve halat bu patronların işçiyeverdiği değeri ortaya koyuyor.

Düzenin polisi patronu koruyor

Recep isimli işçinin öldüğü yere gelen polislersözde incelemeler sonrasında sanki hiçbir şeyolmamış gibi gittiler. Soruşturmalarda büyüktitizlikle yapılan incelemeler ölen bir işçi olunca enilkel şekilde yapıldı. Fabrika arabaları ile etrafıçevrilen cesedin fotoğrafları çekildi ve öncedengelen ambulans da gönderildi. Savcı gelmeye biletenezzül etmedi.

Kızıl Bayrak / GOP

14 Nisen 2012 / Istanbul

14 Nisan 2012 / Istanbul

İMO’da direniş çadırı

Cansel Malatyalı’nın İMO önündeki bekleyişi50’li günleri geride bıraktı. Malatyalı, direnişinigörmezden gelen İMO yönetimine karşı 17 Nisangünü gerçekleştirdiği bir basın açıklaması ile direnişçadırı kurdu. 1 Mayıs’ın yaklaşmasıyla birliktehareketlenen direniş alanından güç alan Malatyalı,oturma eylemine artık gece de devam edecek. Tez-Koop-İş, Halk Cephesi ve BDSP’nin yalnızbırakmadığı Malatyalı tüm duyarlı kesimlerdendestek bekliyor.

17 Nisan sabahı direniş alanına gelen CanselMalatyalı, İMO yönetiminin direktifleriyle hareketeden çalışanların saldırısına maruz kaldı. İMO’ya aitbir aracın halay çeken kitlenin üzerine sürülmesiüzerine kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Buarbedenin üzerinden fazla zaman geçmedenMalatyalı’nın yanına gelen kolluk güçleri çadırıkaldırmasını, bunu yapmadığı takdirde kendilerininzorla kaldıracağını söyledi. Direniş alanına yaklaşık6-7 otobüs çevik kuvvet yığınağı yapan polisinalandaki bekleyişi sürdü.

Saldırı hazırlığı haberini alan sendikanın vedevrimcilerin yalnız bırakmadığı CanselMalatyalı’nın direnişi de sürüyor.

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-16

1 Mayıs12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Sermayenin saldırılarına karşı1 Mayıs’a!

1 Mayıs’ın kitlesel, devrimci ve sınıfsal özüneuygun olarak kutlanması gerektiğine vurgu yapanöncü işçiler, İstanbul’da 1 Mayıs alanı Taksim’debuluşmaya çağırıyorlar.

“Devrimci 1 Mayıs’tan yanayız”

Zafer Yolcu (T. Haber-İş Anadolu Yakası Şubeüyesi): Telekom işçileri olarak 1 Mayıs çalışmasınıtabanda yürütüyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Telekomişçileri olarak Haber-İş içindeki sendika ağalarınıprotesto ettik. Telekom işçileri olarak devrimci bir 1Mayıs’tan yanayız. İşçi sınıfının kanı ve canı pahasınaortaya çıkardığı 1 Mayıs’ı sınıfsal özü ve anlamınauygun kutlamak istiyoruz. 1 Mayıs’ı kızıllaştırmakiçin mücadelemizi ve örgütlenmemizi sürdürüyoruz.Ulusal İstihdam Stratejisi ve diğer saldırılara karşıtaleplerimizi 1 Mayıs alanında haykıracağız. Ancakgeçmiş 1 Mayıslar’da olduğu gibi bu 1 Mayıs’ta dasendikalar üzerlerine düşen görevleri yerinegetirmekten kaçıyorlar. Tabanı alanlarla çıkaracakbirtakım politikaları izlemiyorlar. 1 Mayıs, sendikalbürokrasiye yönelik tepkinin de dile getirildiği bir günolmalı.

“1 Mayıs’ı örgütlemeye çağırıyorum”

Özlem Kalaycı (Birleşik Metal üyesi Pentaişçisi): İşçilerin birlik, mücadele, dayanışma günü 1Mayıs yaklaşıyor. Biz de 1 Mayıs hazırlıklarıkapsamında Penta işyerinde sınıf bilinçli işçiler olarakhazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Bu hazırlığı, fabrikadaçalışan tüm işçi arkadaşlarımızı 1 Mayıs’a katmaküzerine kuruyoruz. Ne yazık ki sınırlı bir çalışmaoluyor, çünkü sendikacılar bu yönde çalışmayapmıyorlar. Aynı tablo geçtiğimiz yıl da yaşanmıştı.Tüm hazırlıklar ve alana katılım alana çağrıyla sınırlıbırakılmıştı. Biz Penta’daki sınıf bilinçli işçiler olarak1 Mayıs Hazırlık Komisyonu ile hedefimiz bütünişçileri 1 Mayıs’a taşımaktır. Kalabalık bir şekildealanlara çıkmayı da istiyoruz. Bu yıl farklı birhazırlığımız da var. Geçtiğimiz yıllarda işçiler oradaatılan sloganlar neyse onu atıyorlardı. Biz Pentaişçileri olarak sınıfın gündemlerini ve kendigündemlerimizi alana taşıyacağız. Bunu da pankart vedövizlerimizle ifade edeceğiz. Bütün metal işçilerinive Birleşik Metal üyelerini de kendi hazırlıkları

çerçevesinde yürütecekleri hazırlıklar üzerinden 1Mayıs’a çağırıyorum.

“Taksim Meydanı’nda olacağız”

Pınar Tetik (Tez-Koop-İş Sendikası üyesi):İçinden geçtiğimiz süreçte işçi sınıfının saflarınınoldukça dağınık olduğunu görüyoruz. Bir dizi saldırıyasası meclisten geçiyor ama işçi hareketindedurgunluk var. Sendikalar da bu dağınıklığı toparlamanoktasında sorumluluklarını yerine getirmiyorlar.Sendikalı veya sendikasız tüm işçi kardeşlerimi 1Mayıs alanına davet ediyorum. Uzun yıllar boyuncabüyük bedeller ödeyerek kazanılan TaksimMeydanı’nda olacağız.

Tersane işçileri de Taksim’de olacak

Ercan Kayahan (TİB-DER üyesi tersane işçisi):Patronlar her zaman işçileri biraraya getirmemeyeçalışıyorlar. Bunu yaparak işçileri ölümle burunburuna çalıştırıyorlar. Biraraya gelmezsekyapabileceğimiz bir şey yok. Meclisteki vekillerinbirçoğunun işveren olması her şeyi anlatıyor. Buyüzden haklarımızı arayıp, birlikte hareket etmemizlazım. Tersanelerde kölece çalışma koşulları içindeyiz.Yemekler, oturma yerleri vs. birçok sorunumuz var.Bunları düzeltmek için mücadele vereceğiz.

Ali Akgül (TİB-DER üyesi tersane işçisi): 1Mayıs tüm işçilerin bayramıdır. Bunu düşünerek 1Mayıs’ı kitlesel ve coşkulu bir şekilde kutlamamızgerekiyor. Tersanelerde direniş yapıyoruz. Tümhaklarımız gasp edildiği için 1 Mayıs’ta birlik veberaberlik içinde olmalıyız. Tüm arkadaşlarımıTaksim’e bekliyorum. Siyasi görüşünün farklılığınabakmadan sınıfsal düşünerek hareket etmeliyiz.Korkutulmuş, sindirilmiş işçi arkadaşlarımız var. İşkorkusu yaşadıkları için kapı önüne konulacağınıdüşünen işçilere de çağrı yapıyoruz. Ücretli kölelikdüzeninde yaşıyoruz. Tersane patronlarının evlerindekisüs köpeklerine harcadıkları parayı tersane işçilerineverseler bu ölümler yaşanmazdı. Mücadelede pesetmemek için son nefesime kadar devam edeceğim.

“Taksim direnişin simgesidir”

Emrah Şahin (Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası1 No’lu Şube YK üyesi): 1 Mayıs’ın önemi zatenbelli, bu nedenle üzerinde pek durmak istemiyorum. 1Mayıs’ta Taksim işçi sınıfı için direnişin, onurun,umudun, vefanın simgesidir. Sendikalı-sendikasız,çalışan çalışmayan, ev kadını, öğrenci ayırtetmedenişçi kimliğini benimsemiş herkesin 1 Mayıs’ta olmasıonursal bir sorumluluktur. 1977 kanlı 1 Mayıs’ınıyüreğinde hisseden ve bu kimliği benimsemiş herarkadaşı 1 Mayıs’ta Taksim’e davet ediyorum.

“Mücadele çağrısı yapmalıyız”

Mehmet Doğan (Çelik-İş üyesi): 1 Mayıs tarihselolarak Avustralya işçi sınıfının 8 saatlik işgünütalebiyle verdiği mücadelenin ürünü olarak ortayaçıkmış bir gündür. Türkiye işçi sınıfı bu sürecehazırlanırken tabandan örgütlenmiyor. İşçi sınıfınayönelik saldırılar karşısında emekçilere mücadeleçağrısı yapmalıyız. Bugünün bir bayram değil birmücadele günü olduğunu anlatmalıyız. Diğer yandan,patronlar bu yıl Salı gününe denk gelen 1 Mayıs’ıhaftasonu tatiliyle Pazartesi’yi birleştirerekengellemeye çalışıyorlar. Ulusal İstihdam Strateji,kiralık işçilik ve diğer saldırılara karşı sermayeyle işçisınıfının karşı karşıya geldiği bir gündür 1 Mayıs. Bizbulunduğumuz alanlarda 1 Mayıs’ı anlatıyoruz.Devrimci işçiler olarak üzerimize düşen görevlerimiziyerine getiriyoruz. Sermayenin, 1 Mayıs günü yüzde100 mesai vererek işçileri tutma gibi hamlelerine karşıişçilere 1 Mayıs günü fabrikalara girmeme çağrısındabulunuyoruz. 1 Mayıs’ı sınıfsal karakterine uygun birbiçimde kutlamak istiyoruz.

Direnişçi işçiler Taksim’de

İlhan Yıldırım (Maltepe Belediyesi işçisi):Geçtiğimiz yılki 1 Mayıs’ta da Taksim’de yerimizialmıştık. Bu seneki 1 Mayıs’a, uzunca bir süre direnişdeneyimi yaşamış işçiler olarak giriyoruz. Bu büyükve şanlı kavga gününde işçi sınıfının direngenliğini,mücadele taleplerini alanlara yansıtacağız. Her şeydenönce, Maltepe Belediyesi’nde ortaya koyduğumuzdireniş kararlılığını 1 Mayıs’a taşıyacağız.

Kadir Ağsu (Çapa taşeron işçisi): 1 Mayıs’ta herkesimden işçi sınıfına seslenmek istiyoruz. Bu yüzden1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nda olacağız. Taşeronköleliğini yeryüzünden silene kadar mücadeleedeceğiz. Herkesi taşeron sistemine başkaldırmayadavet ediyoruz. İşçi sınıfının kardeşliğiyle taşeronişçileri olarak Taksim’de olacağız.

İsmail Tekin (Hey Tekstil işçisi): Hey Tekstilişçileri olarak 1 Mayıs alanında yerimizi alacağız.Orası bizim alanımız, işçi alanı olacak. Daha önce deHey Tekstil’den işten atılan arkadaşlarımıza da çağrıyapıyoruz. Kalabalık bir şekilde katılımı hedefliyoruz.Tüm işçileri de 1 Mayıs alanında yer almayaçağırıyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Zafer Yolcu

Özlem Kalaycı

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-16

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Taşeron İşçileri Kurultayı 15 Nisan günü KartalM. Boy Düğün Salonu’nda gerçekleştirildi. Taşeronköleliğine karşı mücadeleyi büyütme iradesinin öneçıktığı kurultayda, ‘Taşeron İşçileri’ pankartıarkasında 1 Mayıs’ta Taksim’de olma çağrısı yapıldı.

Tersanelerden, enerji işkolundan, belediyelerden,metal ve tekstil gibi sektörlerden taşeron işçilerininyoğun katılım sağladığı kurultay işçi kürsüsü oldu.Direnişçi işçilerin de katıldığı kurultayda, kapitalistsömürüye karşı mücadeleyi büyütme ve örgütlenmeçağrısı yapıldı.

BDSP’den coşkulu yürüyüş

Kurultay öncesinde Esentepe Durağı’ndatoplanan BDSP’liler salona coşkulu bir yürüyüşlegeldiler. “Direniş mevzilerinden kurultaya” yazılıpankartı açan BDSP’liler sloganlar ve alkışlarlakarşılandı.

İşçi kürsüsü kuruldu

Selamlama konuşmasıyla başlayan kurultayprogramı saygı duruşu ve sinevizyon gösterimiyledevam etti.

Kurultaya Tuzla tersaneler havzasından işçiler,Enerji Sen üyesi taşeron işçileri, Genel-İş İstanbulAnadolu Yakası 1 No’lu Şube yöneticileri ile Adalar,Ataşehir, Kartal, Kadıköy’den belediye işçileri,Haber-İş üyesi Telekom işçileri ve farklısektörlerden taşeron işçileri de katıldı. Ayrıca ÇHDyöneticileri de kurultaya katılım sağladı.

Tebliğlerde mücadele çağrısı

Kurultayın ilk bölümünde tebliğ sunumlarıgerçekleştirildi. “Taşeronlaştırma ve mücadele”başlıklı tebliğde taşeronluk sisteminin, sermayeaçısından karını daha da arttırması, işçiler açısındanda güvencesiz çalışmanın dayatılması anlamınageldiği, tam da bu nedenle, önemli bir kar kapısıolduğundan kaynaklı taşeronlaştırmanınyaygınlaştırıldığı ifade edildi.

Genel-İş İstanbul Yakası 1 No’lu Şube BaşkanıMahmut Şengül tarafından taşeronluk sistemininbelediyelerdeki yansımasını ele alan tebliğ sunuldu.Şengül, 1 Mayıs’ta Taksim’de Taşeron İşçileriKurultayı pankartı arkasında yer almaya çağırdı.

Taşeronlaştırmanın fabrikalar ve metal sektörüne

yansımaları ise Metal İşçileri Birliği adına okunantebliğde işlendi.

TİB-DER yöneticisi Zeynel Kızılarslantarafından sunulan tersane tebliğinde de tersanelerdetaşeronluk sisteminin tüm sonuçlarının başta işcinayetleri, ücret gaspları, sosyal hakların hertürlüsünün gasbı olmak üzere genel olarak işçilereyansıdığı belirtildi.

Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu ŞubeEğitim Sekreteri Ahmet Arıkan da söz alarak“Rızkı veren allahtır. Kaderimizde ne varsa onuyaşarız” anlayışını eleştirdi. Bu anlayışınyaygınlaşması durumunda mücadeleninzayıflayacağını vurguladı. Teslim olmama çağrısıyapan Arıkan, geçmiş deneyimler üzerindenmücadele vurgusu yaptı.

Maltepe Belediyesi taşeron işçisi İlhan Yıldırım,taşeron köleliğinin işçi sınıfına etkilerini konu alanbir sunum gerçekleştirdi.

BDSP: Sermayeye karşı direnişi büyütelim

BDSP temsilcisi ise, taşeronluk sisteminin 12Eylül cuntasından sonra hayata geçirildiğini ve AKPdöneminde daha da yoğunlaştığını dile getirdi.Sermaye sınıfına dur diyecek olan tek sınıfın işçisınıfı olduğunun altını çizen BDSP temsilcisi,kapitalizm son bulmadıkça saldırıların süreceğinihatırlattı. İşçi sınıfının kolektif mücadele yeteneğinedikkat çeken BDSP temsilcisi, taban örgütlülüklerinikurma çağrısında bulundu.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi SözcüsüMurat Çakır da kürsüden söz alarak kurultayıselamladı. İş cinayetlerinin, kapitalist sistemvaroldukça devam edeceğini ifade eden Çakır,patronların önem verdiği tek şeyin daha fazla karolduğunun altını çizdi. Kurultayın ikinci bölümüsanatçı Pınar Aydınlar’ın sahne almasıyla başladı.

Şimşek: Örgütlü mücadele etmeliyiz

ÇHD MYK üyesi Av. Zeycan Balcı Şimşek,taşeronluk sisteminin nasıl ortaya çıktığını aktardı.Her alanda taşeronluk sisteminin hüküm sürdüğünüifade eden Şimşek, patronların maksimum kar içinişleri taşeronlara devrettiğini sözlerine ekledi.Şimşek, örgütlü bir şekilde mücadele edilmediğikoşullarda işçileri daha kötü koşulların beklediğiuyarısında bulundu.

Taş-İş-Der adına konuşan Çapa taşeron işçisiKadir Ağsu, taşeron sisteminin artık yıkılmasıgerektiğini ifade etti. Sağlıkta taşerona karşıyürüttükleri mücadeleyi anlatan Ağsu, mücadeleningenişletilmesi ihtiyacına vurgu yaptı.

Konuşmalarda birlik vurgusu

Dev Sağlık-İş Sendikası Eğitim ve ÖrgütlenmeUzmanı Salih Öz ise, sağlık alanında yürüttüklerifiili-meşru mücadeleyi hukuki kazanımlarlataçlandırdıklarını dile getirdi.

Kartursaş işçisi Murat Aydoğan ise, hiçbir işgüvencesi, sosyal hakkı bulunmayan, en çok ezilenişçiler olduklarını belirtti. Taşeronluk sisteminin,modern çağın kölelik sistemi olduğunu söyleyenAydoğan, belediyedeki kadrolu-taşeron ayrımına

dikkat çekti. Hey Tekstil işçileri adına konuşan İsmail Tekin,

işçi sınıfının dostunun yine işçi sınıfı olduğunuhatırlattı. Hep birlikte mücadele etme çağrısı yapanTekin, kimsenin işçi sınıfını bölmesine izinvermemesi gerektiğini vurguladı.

Taşeron Bilişim İşçileri adına yapılankonuşmada, beyaz yakalıların da işçi sınıfının birparçası olduğuna dikkat çekildi. Bir bültençıkarmaya başladıklarını dile getiren bilişim işçisi,örgütlenme adımları atıldığını dile getirdi.

RMK Tersanesi önünde gerçekleşen ELTA GemiElektrik direnişinden bir işçi konuştu. ELTA işçisi,tersanelerde mücadeleye devam edileceği belirtildi.

Genel-İş 1 No’lu Şube Yönetim Kurulu üyesiYusuf Ceylan, 1990’lı yıllarda PendikBelediyesi’nde yürüttükleri mücadelede deneyimleripaylaştı.

Kardeş Elektrik’ten bir metal işçisi ise, yakınsüreçte işbaşı yaptığı fabrikadaki taşeronluk benzerisisteme değindi.

İnşaat işçisi Ali Doğan da, taşeronluk sistemininen ağır yaşandığı yerin şantiyeler ve inşaat sektörüolduğunu dile getirdi.

Kartal Belediyesi taşeron işçileri adına konuşanErsin Duman, 15-16 Haziran direnişinin, Maden-İşgeleneğinin ve Tekel işçilerinin mirasçısı olduklarınıdile getirdi. İşçilerin düzen partilerinden medetbeklememesi gerektiğini vurgulayan Duman,kurultayın toplanmasının önemli olduğunu dilegetirdi.

PTT direnişçisi Rıza Soylu da, 9 ay sürendirenişlerini hatırlattı. Kurultayın önemli bir adımolduğunun altını çizen Soylu, düzeninmahkemelerine aldanılmaması gerektiğini söyledi.Soylu, 1 Mayıs alanlarına çağrı yaptı.

MİB’den kavga daveti

Kurultayda son konuşmayı Metal İşçileri Birliğiadına Özlem Kalaycı yaptı. İşçilerinörgütlenmemesi durumunda başarı eldeedemeyeceğini söyleyen Kalaycı, MİB olarak budenklemi bozmak için ellerinden geleni yaptıklarınısöyledi. 1 Mayıs’ın kitlesel ve özüne uygungeçmesinin önemine değinen Kalaycı, tüm metalişçilerini MİB pankartı arkasında 1 Mayıs’a davetetti.

Mücadeleyi büyütme çağrısı

Kapanış konuşmasında, Suriye’ye yönelikmüdahale planlarına dikkat çeken TİB-DER BaşkanıZeynel Nihadioğlu, işçi sınıfının kurtuluşmücadelesinden yana olduklarını dile getirdi. Nihadioğlu, direnişlerle sınıf dayanışmasınıyükseltmenin önemine değindi. 1 Mayıs’taemperyalist savaşa, iş cinayetlerine, faşist baskı veteröre karşı herkesi Taksim’e çağırdı.

Mersin, Aliağa ve Seyhan’dan taşeron işçileri,BİR-KAR, Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır, EkimGençliği, Hatay Tekel işçileri, KüçükçekmeceBDSP, MEPA işçileri de kurultayı selamladı.

Taş-İş-Der, DHF, EHP, DAF da kurultaya katılımsağladı.

Kızıl Bayrak / Kartal

Taşeron İşçileri Kurultayı işçi kürsüsü oldu…

Kurultayın gücü ve coşkusuyla 1 Mayıs’a!

15 Nisan 2012 / Kartal

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-16

Röportaj14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Taşeron İşçileri Kurultayı, yoğun bir hazırlıksürecinin ardından yüzlerce işçinin katılımıyla 15Nisan Pazar günü başarıyla gerçekleştirildi.Kurultay Hazırlık Komitesi bileşenlerindenDİSK/Genel-İş Sendikası İstanbul Anadolu Yakası 1No’lu Şube yöneticileri, kurultay hazırlık süreci vekurultayda yürütülen tartışmalar üzerinden 1 Mayıssürecini değerlendirdiler.

- Kurultayın en önemli yanı sizce neydi?Mahmut Şengül (Genel-İş İstanbul Anadolu

Yakası 1 No’lu Şube Başkanı): Bu kurultayın enönemli yönlerinden birisi; siyasi oluşumlardan,sendikalardan bağımsız olarak örgütlenmesi vekonuyu kendi muhataplarıyla, yani taşeronişçileriyle beraber tartışmasıydı.İşçilerin seslerini rahat biçimde duyurabildiği,sorunlarını paylaşabildiği ve bu sorunların çözümekavuşması için neler yapılması gerektiği yönündeörgütlenen bir kurultaydı. Taşeron İşçileriKurultayı’na katılan işçiler kendi sorunlarınıkürsüye çıkarak paylaştı.Kurultaydan çıkan sonuçları, bir sonuç bildirgesihazırlayarak basın ve kamuoyuyla paylaşacağız. Bubildirgede bundan sonraki süreçte neler yapılmasıgerektiği ifade edilecek. Bundan sonra, bildirgedekitaleplerle birlikte taşeron işçilerinin kendisorunlarına çözüm bulabilmesi amacıyla meclisebaskı oluşturulacak.

“Renkli ve kitlesel bir katılımıhedefliyoruz”

- Kurultayda ortaya çıkan irade 1 Mayıs’a nasıltaşınacak?1 Mayıs öncesinde gerçekleştirilen kurultay taşeronişçileri ve sendikalı işçiler açısından da önemliydi. 1Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesinden sonra bilhassahükümet tarafından içi boşaltılmaya çalışılıyor.

Kurultayda hem buna vurgu yapıldı, hem de 1Mayıs’ta taşeron işçileri pankartı arkasında yürümeçağrısı yapıldı. Taşeron işçilerinin bu pankartarkasında renkli ve kitlesel katılımını hedefliyoruz.

Ayrıca, taşeron işçilerinin sesinin medyada yerbulacağı farklı etkinlikler olacak. Bunun için deönümüzdeki 1 Mayıs’ta kurultay çalışanlarınıntaşeron işçileri pankartı arkasında yer almasıgerekiyor.

Eskiden 1 Mayıslar öncesinde işyerlerindeetkinlikler gerçekleştirilir ve işyerleri canlıtutulurdu. Bugün geldiğimiz noktada sanki pikniğegider gibi 1 Mayıs günü işyerleri önünden arabalarabinilip alana gidip geri dönülüyor. 1 Mayıs’ın asılamacı işyerlerinde o havayı yaratmak ve obirlikteliği oralarda yaşatmaktır. Bugün 1 Mayısalanına 1000 kişilik yerden 100 kişi geliyorsa 900kişi bihaber durumda. İşyerlerinde bunusağlayabilirsek hem katılım atacak hem de tabanhazır olacak. 1 Mayıs’ın geçmişi ve geldiğimiznoktayla ilgili işçiler daha duyarlı olacaklardır. Buyüzden işyerlerinde komiteler oluşturup 1 Mayıs’lailgili etkinlikler düzenlenmesi için çabasarfedeceğiz.

“Sendikal bürokrasi yoktu”

- Kurultayın başarısını neye bağlıyorsunuz?Mahmut Şengül: Kurultayın başarıyla

gerçekleştirilmesindeki en büyük etken sendikalbürokrasinin olmamasıydı. Konunun muhataplarıylave rahat biçimde yürütülmesi başarıyı getirdi. Dahaönce izlediğim kurultaylardan en büyük farkı buydu.Bu kurultaylarda işin asıl muhatapları yerinesendikal bürokrasi veya siyasal bürokrasi kürsüdenişçilerin taleplerini sıralıyordu. Konununmuhatapları kendi taleplerini dile getirmeyipbaşkaları dile getirdiği zaman bu sıkıntı yaratıyordu.Kurultayın en iyi yanı buydu.

- Kurultay sonrasındaki süreçte neleryapılmalı?

Mahmut Şengül: Kurultayı yaptık ama buradakalmamalı. Bu kurultay, taşeron işçilerininişyerlerinde komiteler oluşturup, bu komitelerleörgütlenme yollarının yaratılması için bir imkanyarattı.

“Ya örgütlenecekler ya da kilitvuracaklar”

- Sendikaların, taşeron işçilerinin örgütlenmesikonusundaki atıllığını düşündüğümüzde bukurultay nasıl bir mesaj verdi?

Mahmut Şengül: Demek ki sendikaların da boşbıraktığı bir alan var ki taban kendi başınasorunlarının çözümü konusunda kimi yerdedernekler veya kurultaylar aracılığıyla sesini vetaleplerini duyurmaya çalışıyor. Bu anlamdaönemliydi. Bundan sonraki ayağında da kurultayı daörnek alarak sendikalar da bu yöne dikkatçekecektir. Bugün hükümetin dayattığı yasalar artıksendikaları bitirme noktasına getirdi. Ya buralara

eğilecekler ve mücadele edecekler ya da kapıya kilitvuracaklar. Bu, artık bir ihtiyaç değil zorunluluktur.Tabandaki işçiler için de zorunluluk haline gelmiştir.Bu kurultaylar bir vesileyle birleşecek ve sesini dahagür duyuracaktır. Sendikaların bundan sonrakisüreçte duyarsız kalabileceğini zannetmiyorum.

“Neler yapabileceğimizi tartıştık”

- Kurultaya nasıl hazırlandınız?Ahmet Arıkan (Genel-İş 1 No’lu Şube YK

üyesi/ Kartursaş işçisi): Öncelikle neden böyle birkurultaya gerek duyulduğunu açmak istiyorum.Çünkü taşeron işçilerinin örgütlenmesi konusundaçok büyük bir boşluk var. Sendikalar, kitle örgütlerive işçi önderleri tarafından işlenmemiş, güç veenerji barındıran bir alan. Enerji ne kadarsıkıştırılırsa patlamaya meyilli hale gelir. Bunuyönlendirmek ve doğru bir şekilde kanalize etmekönemlidir. Artık, ihtiyaçtan çok zorunluluk halinegelmişti. İşçiler, emekçiler olarak bu alana girilmesigerektiğini ve emekçilerin muhatap bulmasıgerektiğini düşünerek kurultay oluşumu içerisinegirdik. Çünkü işçinin muhatabı yok ve derdinikimseye anlatamıyor. İşçinin tek muhatabısermayedir. Patron ne derse o oluyor. İşten atılmakorkusu işçilerin elini ayağını bağlıyor. Birliktelikyok. Birçok işyerinde üretim parçalandığı için işçilerhangi şartlarda ne verilirse bunu kabul ediyor.Kurultaydaki konuşmamda da değinmiştim. Bunun,yakın tarihimizde çok güzel örnekleri var.Günümüzdeki koşullardan çok daha kötü koşullardabiraraya gelerek hem de kendi güçlerinin farkınavararak çok büyük kazanımların elde edildiğiörnekler var. Bu örnekleri çok da zorlanmadangünümüze uyarlayarak kazanımlar elde edebiliriz.Biz de kurultayda bunu yapmak istedik. Tuzlatersanelerinden, metal işkolundan, belediyedeçalışan taşeron işçilerinden, özel sektörde çalışantaşeron işçilerini de biraraya getirerek neleryapabileceğimizi tartıştık.

Bu noktada en önemli şey, işçinin kendi gücünün

DİSK/Genel-İş yöneticileri kurultayı değerlendirdi:

“İşyeri komiteleri kuralım,örgütlenelim!”

Mahmut Şengül Ahmet Arıkan

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-16

RöportajSayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

farkına varmasını sağlayabilmektir. İşçi, emekçikendi gücünün ne olduğunu anlayıp birarayagelebilirse önünde hiçbir güç duramaz. Bununtarihte örnekleri de vardır. Antep’te Ünaldı dokumaişçilerinin verdiği müthiş mücadele vardı. 40 yıldıralamadıkları haklarını 30 günlük bir grevle sökesöke almışlardır. Bu çok güzel bir örnektir. İçindengeçtiğimiz süreçte Tuzla tersanelerinde Ünaldı’nınfotokopisi gibi çalışma koşulları hüküm sürüyor.İşçinin içerisine girdiğinizde işçiler “Biz asgariücretle çalışıyoruz. Bizimle ilgili hiçbir şeyyapamazsınız” diyorlar. Ama yapılabilir. Yeter ki oirade gösterilebilsin. O işçiler güçlerinin farkınavarırlarsa veya inandırılırlarsa bu yapılabilir.

“Bıkmadan usanmadan anlatmalıyız”

- Kurultay nasıl bir atmosferde gerçekleşti?Ahmet Arıkan: Kurultay oldukça başarılı geçti.

Kurultaya katılan herkes derdini, sıkıntısını anlattı.Konuya vakıf olmayan, taşeronda çalışan veyaçalışmayan işçiler de kurultaya katıldı. Kurultayakatılanlar genel tabloyu çok net biçimde gördüler.Taşeron işçileri hangi şartlarda çalışıyor.Muhatapları niye yok. İleriye nasıl gidilebilirsorusunun yanıtını aldılar. Karşımızda bir irade var.Bu irade (hükümet) işçi ve emekçi yanlısı olduğunuiddia ediyor. Biz de donanımlı bir şekildetaleplerimizi ve çözüm yollarını netleştirebilirsekonları kendi silahlarıyla vurabiliriz. Bunun için,arkamızda çok büyük bir güç olması lazım. Bu gücütoplayacak olanlar da bizleriz. Bıkmadan usanmadanbunu işçiye anlatmalıyız. Kurultay bunun ilk adımıoldu. Bu mücadeleyi Türkiye çapında vermeliyiz.Bu konuda da ben bütün arkadaşlarıma sonuna kadargüveniyorum. Bu iradeye, mücadele azminesahipler.

“Zaafiyetler ve yetersizlikler var”

- Kurultay sendikalar açısından nasıl bir mesajtaşıdı?

Ahmet Arıkan: Tüm işkollarında artık kadroluişçiler bitme noktasına geldi. Çünkü artık kadroluişçi istihdam etmek sermayenin işine gelmiyor veyük olarak görülüyor. Patronlar, “daha fazla nasılkazanırım”ın hesabını yapıyorlar. Bu yüzden taşeronçalıştırmaya dönülüyor. Muhatap da bulamaz,örgütlü bir güç olmadığı için sendikalaşma sürecinede giremez. İşkolu, işyeri barajını düşürerek, kıdemtazminatını gasp ederek, çalışma saatlerini 8 saatten11-12 saate çıkartarak bunları elde ediyor. Tümbunların nedeni işçilerin örgütlü olmamasıdır.Burada sendikaların devreye girmesi gerekiyor.Taşeron örgütlenmesi çok bakir bir alandır. Yeter ki,mücadeleyi doğru kanalize edip gücünün farkınavardırmalıyız. Bunu da yapmak bizlere düşüyor. Bualanda da zaafiyetler ve yetersizlikler var. Artniyetliolması bile yeterli çabanın gösterilmediğini

düşünüyorum. Kadrolu personel gittikten sonraGenel-İş’in üyesi kalmayacak. Bunun yerinindoldurulması gerekiyor. Her geçen gün kankaybediyoruz. Torba yasa gibi yasalarla eriyoruz. Buyüzden, taşeron, sözleşmeli, kadrolu ayırmadanhepsini tek bir emekçi güç olarak görüp yeniden birgüçbirliği oluşturmak gerekiyor. Toplumun herkesimiyle taşeron işçilerinin durumu, çalışmakoşulları ve şartlarını anlatarak desteğini almaklazım. Bunu anlatmak da bizim görevimiz.

“Birlik olmadan sorunları aşamayız”

- Kurultaydaki konuşmanda da taşeron-kadroluayrımına değinmiştin. Senin düşüncelerin nedir?

Murat Aydoğan (Genel-İş 1 No’lu ŞubeDisiplin Kurulu Başkanı/Kartursaş işçisi):Kurultay oldukça başarılı geçti. Tersane işçilerindenmetal işçilerine, tekstil işçilerinden belediyeişçilerine kadar farklı işkollarından işçilersorunlarını anlattı. Tekstil işçisi çıkıp kendisorununu anlatırken peşinden çıkan metal işçisi desıkıntısını anlatınca sorunlarının ortak olduğunuanladılar.

Bunu kurultaydaki konuşmamda da anlattım.İşveren bizleri gerçekten çok ustaca bölüyor. Butuzağa yıllardır düşüyoruz. Birlik olmadan da busorunları aşamayız.

Kurultaya katılım iyiydi ama daha da iyiolabilirdi. Benim de çalıştığım taşeron firmabünyesinde belediyede iş bırakma eylemigerçekleştirdik. İlk kez kadrolu işçilerle taşeronişçileri birlikte eylem yaptılar. Hemen ertesi günyemekhaneye bir yazı asıldı. Kadrolu işçilerin saat12.00’de yemeğe girmesi, taşeron işçilerinin ise12.15’te girmesi söyleniyordu. Artık biz bu oyunadüşmeyeceğiz.Bir TEKEL direnişi vardı ve biz bunları yeterinceyaygınlaştıramadık. Sadece kendi işkolumuz değildiğer işkollarıyla dirsek temasına girmemizgerekiyor. Eskiden tekstil işçileri greve gidiyordubiz bunu basından izliyorduk. Artık şunu görmemizgerekiyor. Birlikte davranmazsak hiçbir şeyyapamayız. Bu dediklerim kendi işkolumuz için degeçerli. Bir işçi işten çıkartıldığında hiçbir şeyyapmıyoruz. Sıranın kendimize gelmesinibekliyoruz. Artık sıra bekleme zamanı değil. Birarkadaşımız kurultayda “Birinin canı yandığı zamanonu kendi canımız gibi düşünmemiz gerekir”demişti.

1 Mayıs’ın yasak olduğu dönemlerde deTaksim’e girmek için çok cop yedik. Artık 1 Mayıs’ıkazandık. Artık bu saatten sonra 1 Mayıs’ıbırakmaya niyetimiz yok. 1 Mayıs’a da kitleselolarak katılacağız.

Emrah Şahin (Genel-İş İstanbul 1 No’lu YKüyesi): İşçiler arasında farklı inançlar, siyasigörüşler olduğunu görüyoruz. Patronların elindeki

güçlerden biri de insanları inanç yönünden veideolojik olarak bölmektir. Patron sağcıya solcuyabakmıyor ve herkesi işe alıyor. İşçiler artık bu oyunagelmesin. Önlerine bir ekmeği koysunlar. Patroniçin, bizim Alevi ya da sünni olmamazın önemi yok.Bu yolla bizi çok bölüyorlar. İşçiler, bu ayrımı yokettiklerinde Türkiye’yi değiştirebileceklerininfarkına varmalılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kurultaydan1 Mayıs’a!

Taşeron İşçileri Kurultayı bileşenleri, kurultayınardından gerçekleştirdiği yürüyüş ve basınaçıklaması ile tüm taşeron işçilerini 1 Mayıs’a,Taksim’e çağırdı.

Kartal Ahmet Şimşek Koleji önünde birarayagelen bileşenler “Kurultayın gücüyle 1 Mayıs’ayürüyoruz!” pankartı arkasında Kartal Meydanı’nayürüyüş yaptı.

Meydana gelindiğinde eyleme katılan bileşenleradına bir konuşma yapıldı.

Konuşmada şu ifadelere yer verildi: “Değişik sektörlerde çalışan taşeron işçileri

olarak bugün bir araya geldik. bir kurultaydüzenleyerek sorunlarımızı ve çözüm yollarınıtartıştık. Kurultay sadece kurultaya katılan taşeronişçilerini değil, bir bütün olarak işçi sınıfınıilgilendiriyor. Taşeronluk iş cinayetleri,sigortasızlık, sendikasızlık kısaca ölüm demektir.Taşeronluğa karşı safları sıklaştırmanın vemeydanları doldurmanın zamanı gelmiştir.

Bugün dünyada ve türkiyede çok yönlü saldırılaryaşanıyor. Arap dünyasındaki sosyal gelişmelerifırsat bilen Emperyalistler savaşa hazırlanıyorlar.Türk sermaye sınıfı bu savaşta ön cephede yeralmak için didinip duruyor. Bizler taşeron işçileriolarak ‘İşçilerin birliği halkların kardeşliği’sloganıyla 1 Mayıs’ta olacağız.

Taşeron köleliğine, gözaltı ve tutuklamafuryasına, faşist baskılara, emperyalist savaşa karşıbütün işçi ve emekçileri 1 Mayıs’ta TaksimMeydanı’na çağırıyoruz.”

Kızıl Bayrak / Kartal

15 Nisan 2012 / Istanbul

Murat Aydogan

Emrah Şahin

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-16

CMYK

1 Ma16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

CMYK

Tarihten gü Türk

(4 Haziran 2011)2011 yılının 1 Mayıs’ı, ilkin 1 Mayıs

yeniden resmi tatil günü olduğu için, fakatbundan da önemli olarak zorlu ve inatçı birmücadeleyle kazanılmış Taksim’e ilk kezolarak yasal biçimde çıkıldığı için apayrı biranlam ve önem kazanmıştı. Nitekim bukendini kutlamalara katılım ve coşkuüzerinden de belirgin biçimde gösterdi. Buolayın özel politik öneminden de hareketle,kutlamaları izleyen ay içinde gerçekleştirileniki ayrı konferansında, H. Fırat yoldaş, ek birkonu olarak, 1 Mayıs’ı da ele aldı.

Konuyu dünya ve Türkiye üzerindentarihsel ve politik yönleriyle ele alan bukonferansları kısaltılmış biçimiyle yeni bir 1Mayıs’ın hemen öncesinde okurlarımızasunmanın anlamlı ve işlevli olduğuinancındayız. Tema aynı olduğu için metinlerbelirli tekrarları doğal olarak içeriyor. Amabiz bunu mümkün mertebe en aza indirmeyeçalıştık ve konunun sınıf hareketi, sol hareket,Kürt sorunu ve hareketine bağlananbölümlerine ise yer vermedik...

1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik,mücadele ve dayanışma günü, II.Enternasyonal’in 1889 yılındaki kuruluşkongresinde alınan kararının ardından ve1890’dan itibaren tüm dünyada kutlanıyor. 1Mayıs’ın sınıfsal bir karakteri var, adıüzerinde işçi bayramı. Enternasyonal birkarakteri var, adı üzerinde işçi sınıfınınuluslararası birlik, dayanışma ve mücadelegünüdür sözkonusu olan. Devrimci birkarakteri var, bunu daha kökenindegörüyoruz; 1 Mayıs iki dünyayı, emek vesermaye dünyasını, karşı karşıya koyuyor vedolaysız bir biçimde sınıf mücadelesi çağrısıiçeriyor. Bütün bu açılardan derin bir politikanlamı ve köklü bir tarihi geleneği var 1Mayıs’ın.

Kökenine baktığımızda tümüyle işçihareketine dayandığını, buradan mayalanıpdoğduğunu görüyoruz. 1 Mayıs işçihareketinin kendi öz ürünüdür; işçihareketinin öz sınıfsal dinamizminedayanıyor, buradan doğuyor tarih sahnesine.Rosa Luxemburg, 1 Mayıs’ın Kökenleribaşlıkla makalesinden, bu konuda bize şubilgiyi veriyor:

“Bir proleter bayram gününü, sekiz saatlikiş gününü elde etme aracı olarak kullanmadüşüncesi ilk kez Avustralya’da doğdu.Avustralyalı işçiler, 1856’da, sekiz saatlikişgünü lehinde gösteriler yaparak, toplantılarve eğlenceler düzenleyerek, hep birlikte birgünlük iş bırakmaya karar verdiler. Bu

kutlamanın yapılacağı gün olarak da 21Nisan tarihi saptandı. Avustralyalı işçiler bukararı, yalnızca 1856’da uygulamayaniyetlenmişlerdi. Ama bu ilk kutlamanınAvustralyalı proleter kitleler üzerinde çokbüyük etkisi oldu, onları canlandırıp yeni birheyecana yol açtı ve bu kutlamanın her yıltekrarlanmasına karar verildi.”

Avusturalyalı işçiler 1856 yılında, yaniAmerika’daki gösterilerden tam otuz yıl önce,bu tür bir mücadele gününü gündemegetiriyorlar ve bir gelenek halindesürdürüyorlar.

Kaynağında ve ilk dönem için eksenindeişgününün kısaltılması mücadelesi, dahasomut olarak da 8 saatlik işgünü istemi var.Kuşkusuz aynı dönemde işçi sınıfının bir dizibaşka sorunu ve bunlardan hareketle istemlerivar. Ama çalışma ve yaşam koşullarınıdüzeltmeye yönelik o günkü mücadelenin anaekseninde, işgününün kısaltılması, somutolarak da 8 saatlik işgünü istemi var. Bu odönem için işçi hareketinin en yakıcı istemi.

Bunun da anlaşılır nedenleri var.Sözkonusu olan 19. yüzyılın ikinci yarısı,yani vahşi kapitalizm dönemidir. Çalışmayaşamına kuralsızlık egemendir veKapital’den de çok iyi bildiğimiz gibi, işgünüakıl almaz ölçülerde uzundur. En az 12 saat,bazı sektörlerde 14 saat, tekstil gibisektörlerde 16 saati buluyor. Bunu en az 6günlük, kimi durumlarda 7 günlük çalışmahaftası tamamlıyor. Kapitalizmin çokzalimane temellerde işlediği, işçi sınıfınakölece çalışmak, açlıktan sürünmek, bütün birömrünü böylece tüketmek dışında bir yaşamalternatifi bırakmadığı bir dönem. İşgünününanormal uzunluğu işçiler için yaşamıçekilmez hale getiriyor. İşçi kendini sosyal vekültürel açıdan bir nebze olsungeliştirebileceği, ailesi, dostları, sosyalçevresi ile birlikte olabileceği zamandanhemen tümüyle değilse bile büyük ölçüdeyoksun kalıyor. Bu durumda doğal olaraksiyasal yaşama da katılamıyor. Bütünbunlardan bakıldığında, işgünü mücadelesininneden öne çıktığını anlamak kolaylaşıyor. İşçisınıfı vahşi kapitalizme karşı işgünününkısaltılması gibi çok önemli, çok temelli birhalkadan yakalıyor sorunu.

Çok önemli, çok temelli bir halkadiyorum; zira işçiler bu mücadelede başarısağlayamadıkları sürece, işçi hareketininpolitik ve örgütsel olarak gelişmesi veserpilmesi de alabildiğine zora girer. KuruluşKongresi’nde, parti programımızın “emeğinkorunması” bölümü üzerine tartışmaları

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-16

CMYK

ayıs Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

üncelliğe dünyada veiye’de 1 Mayıs

H. Fırat

sırasında, bunun üzerinde enine boyuna durduk. Bizbugünün Türkiye’si üzerinden bunun ne anlamageldiğini ayrıca da çok iyi biliyoruz. Çoğu durumdaişçileri toplantılara, kültürel etkinliklere getirmektebile zorlanıyoruz, zira uzun çalışma saatleri, artızorunlu mesailerinden dolayı işçilerin buna vakitleriolmayabiliyor. Normalde işgünü hiç değilse 8 saatolsa, cumartesi-pazar tatil olsa, işçilerin belli zamandilimleri birbirine denk gelir, bu denk zamaniçerisinde işçiler sosyal ve kültürel yaşama, gidereksiyasal yaşama zaman ayırabilirler, kendilerine veailelerine ayırdıkları zamanın yanısıra.

Oysa bugün durum böyle değil, gitgide dekötüleşiyor. 19. yüzyılın vahşi kapitalizmine yenidendönmüş durumdayız. Çalışma yaşamındakikuralsızlıklar ile çeşitli yollarla uzatılan işgünübunun göstergesi. İşgününün resmi olarak uzunolması bir yana, daha bir de öylesine düşük ücretlerveriliyor ki, böylece işçiler sürekli biçimde mesailerede muhtaç hale getiriliyorlar. Bugünün Türkiye’sindebir dizi işkolunda işçiler mesailerle birlikte günde 12saat ve haftada 6 işgünü çalıştırılıyorlar. Demekoluyor ki bu açıdan bugün adeta yeniden 1 Mayıs’ınçıkış dönemine dönmüş bulunuyoruz.

Hala da burjuvazi bunu zorluyor, sistemli biçimdeişgününü daha da uzatmaya çalışıyor. İşçi sınıfınındünya ölçüsünde buna belli bir direnci var, amasermaye de sürekli bir biçimde zorluyor, daha uzunçalışma saatleri dayatıyor. Belki resmi olarak bellisınırlarda kalıyor bu saldırı, ama fiilen ve özelliklede zorla mesailer vb. yollarla sonuçta aynı kapıyaçıkılıyor. İşçi sınıfının güçsüz, örgütsüz, devrimciönderlikten yoksun olduğu, dolayısıyla de mücadeleyoluyla bir çıkış bulamadığı bir evrede, zorunlumesailer işçiler için bir çözüm yolu oluyor, böyleceücret gelirini bir parça daha artırmak olanağıbuluyor. İşçilere fazladan yarım işgünü mesaiyaptırıyorlar, ama sonuçta ve gerçekte geliri olağanbir işgünü için verilebilecek ücreti aşmıyor. 19.yüzyılın o vahşi koşullarına henüz tümüyle dönmüşolmasak bile bir biçimde yaklaşmış oluyoruz, hiçdeğilse bir dizi ülkede ve bu arada Türkiye’de.

1 Mayıs’ın kökeninde işgününü kısaltma, dahasomut olarak 8 saatlik işgünü mücadelesi var dedim.Bu mücadele 1880’lerin başında ABD’de özel birivme kazanıyor. Nihayet 1884 yılında, bir Amerikanişçi kongresinde, iki sene sonrası hedeflenerek,1886’nın 1 Mayıs’ında, 8 saatlik işgünü için büyükbir eylem günü kararı alınıyor. 1886 1 Mayıs’ındayüzbinlerce işçi ABD çapında greve çıkıyor. Bir dizikentte gösteriler gerçekleşiyor. Şikago’da 80 binkişilik görkemli bir işçi gösterisi yapılıyor. Devrimcibir partinin olmadığı koşullarda, işçilerin kendi özörgütleriyle, sendikalarıyla, işçi dostu bir takımyayınların etkisi altında gerçekleştirdikleri görkemlibir eylem günü oluyor.

Beklenebileceği gibi eylemler saldırı ve

provokasyonlarla yüzyüze kalıyor. Katledilen işçileriçin izleyen günlerde yeni gösteriler yapılıyor. 4Mayıs’ta Şikago’da daha büyük bir gösteri yapılıyor,saldırılara ve polis terörüne karşı. Eylemin bitimindebir provokasyon gerçekleşiyor, polislerle işçileriniçiçe bulunduğu bir yere bomba atılıyor. İşçilerinyanısıra bazı polisler de ölüyor. Ardından polisişçileri kurşunluyor, çok sayıda işçi katlediliyor.Bunu genel bir terör atmosferi izliyor. Çok sayıdaişçi tutuklanıyor, bir grup önemli işçi önderi de dahilolmak üzere. Bunlardan dördünün idam edildiğinibiliyoruz, tümüyle haksız ve suçsuz yere. Bununböyle olduğu eyalet valisinin 1893’te cezayı tümsonuçlarıyla kaldırmasıyla resmen de tescil ediliyor.

İdam edilen işçi önderlerinden August Spies,idama yürürken, “Mezarlarımızdaki sessizliğimizinbugün boğduğunuz sesimizden çok daha güçlüyankılanacağı gün gelecektir” demişti. Öyle de oldu.Olayların ve idamların uluslararası yankısı büyükoldu. Özellikle de Avrupa’da. O dönem, 1880’liyılların sonuna gelindiğinde, Avrupa’da işçi hareketiönemli bir gelişme kaydetmiş durumdaydı.Sendikalarda ve sosyalist partilerde örgütlü güçlü birişçi hareketi vardı o günün Avrupa’sında. II.

Enternasyonal’in tam da o sıra kurulması bu açıdanrastlantı değildir.

1889 Temmuz’unda Paris’te II. Enternasyonal’inkuruluş kongresi toplanıyor. Burada Bordeux’lu birişçi, ABD’de 8 saatlik işgünü uğruna gerçekleşen 1Mayıs olaylarının anısına, 1 Mayıs’ın tüm dünyadaişçi bayramı ilan edilmesine yönelik bir önergeveriyor. Kongre bu önergeyi kabul ediyor ama,yaygın ve yanlış bir şekilde bilindiği gibi, 1 Mayıs’ıher yıl kutlanmak üzere işçi sınıfının uluslararasıbirlik, dayanışma ve mücadele günü ilan etmiyor. Buçağrı sadece bir sonraki yıl için, 1890 yılı içinyapılıyor. Ama bu çağrı, bu maya tutuyor, kutlamalarher yıl üzerinden süreklileşiyor. Rosa Luxemburg’un1913 tarihli makalesinden biliyoruz ki, yirmi yıldanaz bir zamanda güçlü bir gelenek haline alıyor. 1Mayıs artık bir mücadele çağrısı, bir kavga çığlığı,uluslararası militan bir mücadele günü oluyor.

Devrimci bir partinin önderliğinden yoksunolmak anlamında, kendiliğinden işçi hareketinin birürünü 1 Mayıs, bunu bir biçimde ifade etmişbulunuyorum. Kuşkusuz dönemin işçi hareketleriiçerisinde çeşitli siyasal akımlar var. Nitekim idamedilen işçi önderleri anarşist dünya görüşüne

1 Mayıs’ın sınıfsal bir karakteri var, adı üzerinde işçi bayramı.Enternasyonal bir karakteri var, adı üzerinde işçi sınıfının uluslararasıbirlik, dayanışma ve mücadele günüdür sözkonusu olan. Devrimci birkarakteri var, bunu daha kökeninde görüyoruz; 1 Mayıs iki dünyayı,emek ve sermaye dünyasını, karşı karşıya koyuyor ve dolaysız birbiçimde sınıf mücadelesi çağrısı içeriyor.

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-16

1 Mayıs18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/15 * 13 Nisan 2012

sahipler, yani ideolojik-politik bir kimlikleri var.Ama ortada örgütlü devrimci bir parti ve bununönderliği altında örgütlü bir işçi hareketi yok.ABD’deki işçi hareketi üzerinden söylüyorum bunuve şuraya bağlıyorum: 1 Mayıs’ın kökeninde işçihareketinin bağrından, kendi öz eyleminden çıkmışolmak var. Bu anlamda proleter sınıf niteliği belirginbir mücadele günüyle karşı karşıyayız.

Öte yandan 1 Mayıs’ın açık seçik birenternasyonal karakteri var. Uluslararası bir eylem,bir mücadele günü olarak bu onun mayasında var. II.Enternasyonal Paris Kongresi, katledilen Amerikanişçilerin mücadelesi anısına 1 Mayıs’ı uluslararasıeylem günü ilan ediyor ve dünyanın dört bir yanındaişçiler bu enternasyonal çağrıya yanıt veriyorlar. 1Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma vemücadele günü oluyor. Enternasyonalizmi onunkaynağında ve apaçık tanımında var.

Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde kanlıkatliamlarla da yoğrulmuş olmak, 1 Mayıs’ın birbaşka önemli özelliğidir. Bu da en baştan, dahakaynağında var, Şikago’daki 1-4 Mayıs eylemleri(1986) saldırılara ve kanlı katliamlara hedef oluyor.Bunu bu eylemlere önderlik eden işçi önderlerininidamı tamamlıyor. Demek oluyor ki daha kökenindeburjuvazinin işçi hareketini kanla bastırma girişimivar. Ve biz 1 Mayıs’ın tarihçesinden biliyoruz ki,başka zaman dilimlerinde öteki bazı ülkelerde debenzer durumlar yaşanıyor, burjuvazi zaman zaman 1Mayıs’ı kana buluyor. Bunu 1905’de Fransa’da,1929’da Almanya’da görüyoruz. Bu ikincisinde,Almanya’da, bir provokasyon saldırısıyla 32 işçipolis tarafından öldürülüyor ve yüzlercesiyaralanıyor. Türkiye’de 1977 1 Mayısı’nı, 37 işçi veemekçinin katledildiği 1 Mayıs’ı biliyoruz.

Demek ki 1 Mayıs işçi sınıfının sadecemücadeleci ve enternasyonal bir günü değil, aynızamanda kanla, katliamlarla yoğrulmuş bir gün. 1Mayıs şahsında, dünya ölçüsünde işçilerin militanmücadelesiyle ve karşı cepheden burjuvazinin kanlısaldırılarıyla yoğrulmuş, bunlarla mayalanmış, böyledaha derin, daha köklü bir anlam kazanmış bir politikgünle karşı karşıyayız.

Tarihten günümüze Türkiye’de 1 Mayıs

Türkiye’nin yakın tarihinde 1 Mayıs, yaklaşık elliyıllık bir aranın ardından, ilk kez olarak 1976 yılındayeniden gündeme geldi. Oysa daha Osmanlıİmparatorluğu döneminde bile 1 Mayıs var. İlk kez1911’de Selanik’te kutlanıyor. Selanik o zamanlarOsmanlı İmparatorluğu sınırları içinde veBalkanlar’ın Akdeniz’e açılan kapısı, önemli birliman kenti. Ve dönemin Balkanlar’ında nispetengüçlü bir sosyalist hareket var ve muhtemeldir kibunun Selanik, Kavala gibi işçi kentleri üzerinde debelirli bir etkisi var. Selanik ve bitişiğindekiKavala’da mücadeleci bir işçi hareketi var. Osmanlıdöneminde işçiler ilk kez 1911 yılında Selanik’te 1Mayıs’ı kutluyorlar.

1 Mayıs bir yıl sonra, 1912 yılında İstanbul’dakutlanıyor, ilk kez olarak. Emperyalist işgalyıllarında ve Cumhuriyet’in ilk birkaç yılında,İstanbul’da işçilerin 1 Mayıs’ı kutladığını biliyoruz.Bu 1925 yılına kadar sürüyor. 1911 yılından 1925yılına kadar, henüz çok genç, son derece cılız,örgütsüz, devrimci bir önderlikten yoksun işçisınıfımızın gündeminde buna rağmen 1 Mayıs var.

1925 yılında Kürdistan’da Kürtleri, Türkiye’ninmetropollerinde işçi hareketini ve komünistlerihedefleyen ünlü Takrir-i Sükun ile birlikteTürkiye’de sendikalar dağıtılıyor ve işçi sınıfınınkazanılmış tüm hakları gaspediliyor. Bu vesileyle 1Mayıs da yasaklanıyor. Kemalist rejim 1935 yılında1 Mayıs’ı “Bahar Bayramı” ilan ediyor ve tatilsayıyor. Dünya’da 1 Mayıs işçi sınıfının birlik,

dayanışma ve mücadele günü olarak kutlanıyor.Bunu karartmak, 1 Mayıs’ı unutturmak için 1 Mayısgünü Bahar Bayramı ilan ediyor. Bu, çok uzun yıllarboyunca böyle sürüyor.

Türkiye’de 1960’larda büyük bir sosyal uyanış vebunun içinde hızla güç kazanan bir sol dalga var.Döneminin çatı partisi TİP, parlamentoda 15milletvekili ile temsil ediliyor, gücüne göre etkili birsol hareket var o günün Türkiye’sinde. Ama bunarağmen Türkiye’de 1 Mayıs hala yok. Son derececanlı bir sol düşünsel ve siyasal yaşam var, devrimstratejisi üzerine hararetli tartışmaları var, giderekdönemin sonuna doğru devrimci hareketin ortayaçıkışı var. Aydınlar, sanatçılar, kültür insanlarıiçerisinde sosyalist düşüncenin yaygın bir etkisi var.Dönemin başlıca uluslararası sol akımlarınınTürkiye’de yankısı var; Türkiye sol hareketinin farklıkesimleri dünyaya bakıyor, kendine enternasyonalbir kaynak, bir dayanak bulmaya çalışıyorlar. Amadikkate değer bir olgu olarak, dönemin dünyasındatarihi bir gün olarak 1 Mayıs var, oysa Türkiye’deyok! Çeşitli toplumsal ve siyasal talepler uğrunazorlu ve coşkulu bir mücadele var, devrim vesosyalizm idealleri var ama 1 Mayıs buna rağmen vehenüz yok.

12 Mart faşist askeri rejiminin ardından, 1974yılından itibaren, Türkiye’de yeni bir toplumsaldalga var, devrimci harekete hızla güç kazandıran.Grevler, direnişler, gösteriler birbirini izliyor.Onbinleri bulan öfkeli kalabalıklar faşist katliamlarakarşı sokaklara, alanlara çıkıyor. Özetle döneminTürkiye’sinde yeni bir görkemli devrimci yükselişvar. 1975 yılı mücadelenin giderek yaygınlaştığı, tümTürkiye sathına yayıldığı, daha da kitleselleştiği vebu süreç içeresinde devrimci akımların hızla güçkazandığı bir evre. Ama Türkiye’de hala da 1 Mayısyok.

1925’teki yasaklamanın ardından Türkiye’de 1Mayıs, ilk kez olarak yeni devrimci yükselişinüçüncü yılında, 1976’da İstanbul’da, görkemli birkutlamayla yeniden gündeme geldi. 1976 yılı,Türkiye’de sosyal mücadelenin sol devrimcipolitizasyon atmosferi içinde ülke sathındaalabildiğine yayıldığı bir yıl oldu. İşte 1 Mayıs buyeni devrimci yükselişin içine doğdu. Bugündünyada yaygın biçimde anlamı alabildiğinezayıfladığı halde Türkiye’de 1 Mayıs coşkusunun budenli güçlü bir biçimde yaşayabilmesinin gerisindetemelde bu var. Devrimci yükselişin içine doğmuş bir

1 Mayıs’ımız var bizim. Türkiye’de görkemli birdevrimci yükselişin yaşandığı, ve o devrimciyükseliş içinde çok sayıda devrimci akımın örgütlübiçimde yer aldığı, işçi sınıfının da DİSK üzerindenörgütlü olduğu ve sol politizasyon içinde bulunduğubir dönemin içine doğdu 1 Mayıs. Devrimciyükselişin içine doğdu ve bununla mayalanaraktümüyle devrimci bir karaktere büründü. Bu birincinokta.

İkinci olarak, yalnızca bir yıl sonra, devrimciyükselişin içinde yeniden doğmuş 1 Mayıs burjuvazitarafından kana bulandı. Kanlı bir provokasyonlayüzyüze kaldı; yarım milyonluk bir görkemli işçi veemekçi eylemi kana bulandı, 37 emekçi katledildi.Ve Türkiye’de 1 Mayıs bir de böyle, buradankaynaklanan bir anlam kazandı. Sadece devrimcimücadelenin ateşi ile değil bir faşist provokasyonla,bir katliamla yoğruldu ve apayrı bir anlam kazandı.Bundan dolayıdır ki, o büyük katliama rağmen,hemen ertesi yıl, 1978 yılında, Türkiye’de 1 Mayısbir kez daha görkemli katılımlarla kutlandı. İstanbulTaksim’de ve Türkiye’nin dört bir yanında. Aynıyılın sonunda Maraş katliamı bahane edilereksıkıyönetim ilan edildi ve böylece 1 Mayıs’ınyasaklanması dönemi başladı. 12 Eylül askeri faşistdarbesi bu yasağı kalıcılaştırdı. 1 Mayıs CumhuriyetTürkiye’sinde 1935’den beri Bahar Bayramıüzerinden bile olsa tatil günüydü, 12 Eylül cuntası ilebirlikte buna da son verildi.

‘80’lerin ikinci yarısında öncelikle işçiler veardından öğrenciler yeniden hareketlendiler. Bunaparalel olarak, ki bu solun da toparlanma evresiydi, 1Mayıs’ı kazanma mücadelesi yeniden gündemegeldi. ‘88 ve ‘89 yıllarında Taksim’de 1 Mayısgösterileri var, yasaklardan dolayı terörlekarşılanıyordu bu gösteriler. Bunlardan ikincisinde,genç bir işçi olan Mehmet Akif Dalcı öldürüldü.Burjuvazi bir kez daha 1 Mayıs’ı baskı, terör vecinayetlerle karşıladı. Buna 1996’daki kutlamalaresnasında üç devrimcinin ölümü eklendi. 1 Mayısdaha ‘90’lı yılların başında büyük katılımlıkutlamalara konu oldu. 1996 1 Mayıs’ı en büyükkatılıma ulaştı. Dönemin devrimci gruplarınınnispeten büyük kalabalıklarla katıldığı bir 1 Mayısoldu bu.

1 Mayıs mücadelesinin 2005’ten itibaren dahaözel bir tarzda Taksim’i kazanma mücadelesiylebirleştiğini biliyoruz. Bunda devrimci akımların,onların oluşturduğu Devrimci 1 Mayıs Platformu’nun

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-16

1 Mayıs Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/15 * 13 Nisan 2012

özel bir rolü oldu. Kuşkusuz DİSK de bu konudaönemli bir rol oynadı. Ama bu konuyu gündemdetutan, bunda kararlılık gösteren, sürekli biçimdebasınç uygulayan ve giderek de bunu fiili tutumlarlazorlayan devrimciler, özellikle de Devrimci 1 MayısPlatformu’nda birleşmiş devrimciler oldu. Nihayetgeçen yıl (2010) fiilen ve bu yıl resmen Taksimkazanılmış oldu. Bu arada 1 Mayıs emek bayramıolarak tatil günü de ilan edildi.

1 Mayıs’ın gücü ve mesajı

Türkiye sol hareketinin ve sınıf hareketinin budenli zayıf olduğu bir evrede, 1 Mayıs mücadelesininbu kadar büyük bir kararlılığa konu olması vesonuçta hem tatil günü ilan edilmesi, hem deTaksim’in 1 Mayıs kutlamalarına açılmış olması,kuşkusuz son derece önemli ve anlamlı bir kazanımoldu. Bu, Türkiye’nin kendi ilerici-devrimci birikimive gelenekleriyle olduğu kadar 1 Mayıs’ın tarihselbirikimi ve geleneğiyle de sıkı sıkıya bağlantılıdır.Dikkat ediniz, Türkiye’de kitleler hiçbir eyleme 1Mayıs’taki kadar geniş çaplı bir katılımsergilemiyorlar. Türkiye’de 1 Mayıs yıllarcakomünist bayramı olarak karalandı, saldırı konusuedildi, terörize edilmeye çalışıldı. Terörizmle eşdeğergösterilmeye, kitleler üzerinde bu imajlacanlandırılmaya çalışıldı. Bu yüzden yasaklandı, buyüzden saldırılara konu oldu. Ama tüm bu saldırılarcepheden karşılandı, 1 Mayıs kendi tarihsel anlamıve politik özü üzerinden sahiplenildi ve sonunda dayeniden meşru bir biçimde kazanıldı.

Türkiye’de 1 Mayıs’ın ne anlama geldiğini, nasılbir etki gücüne sahip olduğunu son Taksimkutlamaları üzerinden bir başka biçimde deörnekleyebilirim. Tekellerin televizyonları bukutlamaları uzun saatler boyu kesintisiz biçimdecanlı yayına konu ettiler. Bunun bugünün dünyasındabir başka örneği olabileceğini sanmıyorum. Bu bilekendi başına bir şey anlatıyor. Demek ki bugününTürkiye’sinde 1 Mayıs’a bu çapta bir toplumsal ilgivar. Demek ki 1 Mayıs’ı 6-7 saat boyunca canlıolarak yayınlamanın toplumda bir karşılığı var.Başka türlü olsaydı, genellikle en masum kitlesel hakarama eylemlerine karşı bile bu denli suskun olantekelci medya, 1 Mayıs’a, Taksim’in yeniden 1Mayıs kutlamalarına açılmasına, bu denli rağbetetmezdi.

Bu yıl 1 Mayıs sadece İstanbul’da değil, fakatbaşta Ankara ve İzmir olmak üzere, bir dizi başkakentte de kutlandı. Ama İstanbul’dakinin apayrı biranlamı var kuşkusuz. İstanbul’daki 1 Mayısdünyanın sadece en kalabalık değil en politik 1Mayıs’ıdır aynı zamanda. Kızıl bayraklar, devrimcişiarlar, devrimci marşlar, devrimin ve sosyalizminsembolleri, dünya devrim mücadelesinin önderleri,Türkiye’nin kendi devrimci önderleri... Ve kürsüdedevrimci müzik grupları var, devrimci marşlar var,devrimci türküler, Türkçe, Kürtçe ve Ermeniceolarak...

Kutlamalara katılanların önemli ölçüde reformistetki altındaki kalabalıklar olduğunu da biliyoruz. Budurum gerçeği değiştirmiyor ama. Türkiye’ninreformistleri bile 1 Mayıs’a devrimci şiarlar,semboller, söylemlerle katılıyorlar. Saflarındakigençler coşkulu biçimde devrime ve sosyalizmeilişkin şiarlar haykırıyorlar. Bütün bunların 1Mayıs’ın yakın tarihimizde kazandığı kendine özgüanlam ile sıkı sıkıya bir ilişkisi var. 1 Mayıs’ınTürkiye’de, burjuvazinin karalama ve terörize etmeçabasının da katkısıyla, devrim ve sosyalizmleözdeşleşmiş kendi öz anlamı var. İşçilerin salt kendidönemsel istemlerini dile getirmek üzere meydanlaraçıktıkları bir günden ibaret değil 1 Mayıs Türkiye’de.1 Mayıs devrimci bir kutlama günü.

1 Mayıs bu geri koşullarda bile ulusal soruna

ilişkin çözümünü kutlamalar üzerinden sembolik birbiçimde de olsa ortaya koyuyor. 1 Mayıs’ınkürsüsünden 1 Mayıs bildirisi Türkçe ve Kürtçeokunuyor. Taksim’deki kutlamalarda üç müzik grubuvar. İlki Grup Yorum, devrimi ve devrimci sanatıtemsil ediyor. İkincisi Agire Jiyan, aynı misyonuKürt kimliği üzerinden taşıyor. Üçüncüsü KardeşTürküler, adı üzerinde, Anadolu’nun bütün dillerini,bütün kültürlerini, bu dillerden türkülerle dilegetiriyor, halkların kültürel kardeşliğini simgeliyor.Bu üç grup Türkçe, Kürtçe ve Ermenice marşlar vetürküler söylüyorlar, yüzbinlerin katıldığı bir 1Mayıs kutlamasında… Bunlar yüzbinlerce insanınolduğu bir ortamda, coşkuyla katıldığı bir 1 Mayıskutlamasında oluyor ve aynı biçimde coşkuylakarşılanıyor. Bu bizim ülkemizde devrimi vesosyalizmi simgeleyen 1 Mayıs’ın ulusal sorunakendi sınırları üzerinden sunduğu çözüm oluyor.

Kürtler kendi bayrakları ve şiarıyla kendilerini enözgür bir biçimde orada ifade ediyorlar. Çünkü bu 1Mayıs, devrimci kimliğimiz, devrimci tutumumuz,devrimci birikimimizle özdeşleşmiş bir gün. 1Mayıs’ın kendi devrimci ruhu, kendi devrimcikapsayıcılığı, kendi devrimci demokrasisi var. Kürtsorunu tam orada sembolik biçimde de olsa kendidevrimci çözümünü buluyor. Türk ve Kürtemekçilerinin özgür, eşit ve gönüllü birliği var orada.Bunu toplum düzeyine çıkarırsanız, Kürt sorununundevrimci ve kalıcı çözümünü bulursunuz. Kürde enufak bir ayrım yok orada. İki dil var orada. İki dildenbildiriler, iki dilden konuşmalar, iki dilden devrimcimarşlar, iki kültürden oyunlar, halaylar var orada. Veo aynı meydanda her türden ilerici-devrimci parti,grup ve çevre var, feministler, çevreciler, yerelkültürler var, tümü de kendini dilediğince, özgürceifade edebiliyor, dilediğini haykırabiliyor. 1 Mayıs’ınher açıdan kapsayıcı bir demokrasisi var, demekistiyorum.

Bütün bunlar da bir parça açıklık kazandırmışolmalı; Türkiye’de 1 Mayıs’ın apayrı bir önemi veanlamı var. Türkiye’de 1 Mayıs’ın kendi kökeni var,kendi anlamı var, kendi niteliği var, kendi atmosferivar. Ve Türkiye’deki 1 Mayıs’ın bir de kendi marşıvar. ‘70’li yılların devrimci yükselişi içinde ortayaçıktığı için de baştan sona kadar devrimci bir marş.Salt havasıyla, ritmiyle değil sözleriyle de devrimcibir marş. Bu da anlaşılır bir durum; zira Türkiye’nindevrimci yükselişi içinde doğmuş bir marş bu. 1Mayıs devrimci yükselişin içine doğmuştur, bununiçin de sözleriyle de devrimcidir. Ve bu bizim kendimarşımız, ‘70’li yılların iyimser ve coşkulu devrimciyükselişi içinde, 1 Mayıs’ın yeniden doğuşuyladoğmuş bir marş.

1 Mayıs tek tek parti ve grupların bilinçlerindenve tercihlerinden öteye bir muhtevaya sahip, bunuanlatmaya çalışıyorum. Bakınız, büyük bölümüylereformist eğilimlerin etkisi altındaki bir kitle 1Mayıs’a katılan o kitle. Ama 1 Mayıs’ın kendidevrimci havası, kendi devrimci atmosferi var,herkesi bir biçimde sarıp sarmalayan. Havasıyla,söylemiyle, şiarlarıyla, devrimci bir kutlama günü 1Mayıs... Burada devrimci olan, katılımcı yığınınkendisinden çok bizzat 1 Mayıs’ın kendisi, 1Mayıs’ın kendi anlamı, kendi birikimi, kendigeleneği. O kitlelerin büyük bir bölümü halenörgütsüz ve bir politik pasiflik içerisinde. Bu kitleninhatırı sayılır bir bölümü oraya 1 Mayıs’tan 1 Mayıs’ageliyorlar. Ama sonuçta 1 Mayıs, onları opasifliklerinden çekip çıkarıyor, yılda bir kez de olsakendi huzuruna getiriyor, ifade uygunsa.

Taksim’e akan o büyük insan kalabalığının birbölümü mücadeleye akan yeni güçlerden, fakat dahada önemli bir bölümü gerçekte mücadeleden düşmüş,ama devrimle gönül bağını da herşeye rağmen şuveya bu şekilde koruyan, örgütsüz ve pasif güçlerdenoluşuyor. Bu insanlar örgütlü bir devrimcimücadelenin içinde değiller. Mücadeleye taze güçlerolarak akan önemli de bir gençlik kesimi varkutlamalarda. Reformizmin denetiminde bulunan vemaalesef onlar tarafından heba edilecek olan böylegenç taze güçler de var. Ama 1 Mayıs’ın o görkemi,‘70’li yıllarda aktif olarak mücadeleye katılmış,sonra da gönül bağlarını korumuş insan kitleleriniçekiyor oraya. İnsanlar 1 Mayıs’ta kalkıp geliyorlarkutlama alanlarına, bu artık bir davranış biçimiolmuş, bir tür kültüre dönüşmüş.

Bu nedenledir ki 1 Mayıs gerçeğimizi, bu senenin1 Mayıs kutlamaları üzerinden yansıyan görkemi, buçelişik bütünlüğü içerisinde ele almak durumundayız.Hem mesajını önemseyeceğiz, en durgun dönemindebile Türkiye’nin 1 Mayıs üzerinden yansıyanpotansiyelini göreceğiz. Ama hem de, bugünküşekliyle o kalabalıklara aldanmayacağız, bunlarınbüyük ölçüde örgütsüz ve pasifleşmiş güçlerolduğunu unutmayacağız.

Yine de, üstelik en zayıf bir tarihi dönemimizde,1 Mayıs’ı yeniden tatil günü haline getirmeyibaşarmak ve otuz yılı bulan bir yasağın ardındanyeniden meşru biçimde Taksim’e çıkmak,Türkiye’nin devrimci imkanlarının dikkate değerönemli göstergelerinden biri olmuştur, bunu daunutmayacağız.

(…)

(EKİM, Nisan 2012 tarihli 281. sayısındanalınmıştır…)

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-16

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Yunanistan, sınıf mücadelesinde dönüm noktası...

Ya parlamenterizm ve legalizmin yıkıcılığı ya da sokak ve kavga

Volkan Yaraşır

Yunanistan sınıfsal antagonizmanın en şiddetliyaşandığı coğrafyaya dönüştü. Troyka Yunanistan’ınyeniden sömürgeleştirilmesi yönünde yaptırımlarınıağırlaştırdı.

12 Şubat’ta parlamentoda onaylanan saldırı paketifinans-kapitale stratejik hamleler kazandırdı. Paket,işçi sınıfının atomizasyonu yönünde adımları içerdi.Sınıfa yönelik saldırıları sistemleştirdi. İşsizleştirme,sistematik güvencesizleştirme ve sendikasızlaştırmayıhedefleyen uygulamalar devreye sokuldu.

Teknokrat hükümet en başta 2012 yılında 3.3Milyar € “tasarruf” yapmayı önüne koydu. Özelliklebütçede sağlığa ayrılan pay ciddi oranda (1.1 Milyar€) azaltıldı. 750 bin kamu çalışanının 15 bininin 2012yılında, 150 bininin ise aşamalı olarak, 2015 yılınakadar işten atılması kararı uygulamaya sokuldu. 300bin kişinin tabi olduğu asgari ücret 750 Euro’dan, 600Euro’ya düşürüldü. Asgari ücretteki bu yenidüzenleme, genelde ücretlerin aşağı çekilmesianlamına geldi. İşsizlik yardımı 460 Euro’dan, 360Euro’ya indirildi. Emekli maaşlarında %15’lik birkesintiye gidildi. 2015 yılına kadar ücretlerindondurulması karara bağlandı. Toplusözleşmedüzeninin işlevsizleştirilmesi için bir dizi uygulamadevreye sokuldu. 200 bin kamu kurum, kuruluş vebirimin kapatılması ve bazı kamu kurumlarınınözelleştirilmesi kararı alındı.

Bu kararlar finans-kapitalin, işçi sınıfına ve emekçiyığınlara cepheden saldırısını ifade etti. Finans-kapitalbu hamlelerle, işçi sınıfını tahrip edip, onu sosyalenkaza dönüştürmeyi amaçlıyor. Yunanistan’ıntoplumsal çöküşünün üzerinden hegemonyasınıyeniden inşa etmesini amaçlıyor.

Parlamentodan geçen karşı devrimci kararlara, işçisınıfı son derece sert tepki verdi. Yunanistan, sondönemin en büyük kitle gösterisine sahne oldu.Sokaklar işgal edildi. Polisle saatler süren çatışmalaryaşandı. 12 Şubat eylemi geniş kesimleri bünyesindebarındırdı. Öfke sokakları tutuşturdu.

Genel grev ve grev dalgaları, eylemlerinyaygınlığı, giderek her seferinde daha büyümesi vesınıfsal antagonizmanın şiddetlenmesi Yunanistan’ıkıtanın mücadele odağına dönüştürdü. Yunanistan’dayaşanan süreç hızla devrimci durumun zeminlerinihazırlıyor, sınıfsal kutuplaşmayı artırıyor. Burjuvadüzen bütün “iktidarsızlığı” ve çürümüşlüğüyle ortayaçıkmaya başladı.

Bugüne kadar yaşanan (50 büyük grev, bunların1/3’ü genel grev oldu ve yaygın sınıf ve kitlehareketlerine karşın) Yunanistan egemen sınıflarıgelişmeleri kontrol edebildi. En azından yıkıcısonuçlarından korundu. Bu arada kriz sürecindeyurtdışına Yunanistan burjuvazisi “ulusal borcun” ikikatı büyüklüğünde bir parayı, 560 Milyar Euro’yutransfer etti. Burjuvazinin bu tutumu bir yanıyla dayaşanan gelişmelerden ne derece korktuğunungöstergesi oldu.

Her şeye karşı egemen sınıfın düzenisürdürmesindeki başarısında, Yunanistan solununparlamentarist, legalist yöneliminin ve sistem içinde“dirayetle kalma” uğraşısının ve sendikal bürokrasininson derece oportünist ve akılcı hamlelerle sınıfı bloke

etmesinin rolü azımsanmamalıdır. Sendikal bürokrasi grevleri engelleyemediği

oranda, grevlerle sınıfı yorma taktiği izledi. Ayrıcagrevlerin yıkıcılığını engellemek için 1 veya 2 günlesınırlı tuttu. Sınıfa yönelik karşı devrim niteliğindekisaldırılar, uzun süreli ve uzun soluklu ve sistemi felçedici genel grevlerle bertaraf edilebilirdi. Yunanistanişçi sınıfında bu potansiyel olmasına rağmen bilinçliolarak değerlendirilmedi. Bürokrasi sınırlı eylemprogramıyla genel grevleri sadece kolektif protestoseviyesinde tuttu. Finans-kapital sınıftan gelentepkilere aldırmadan, programını intikasız hayatageçirdi ve geçirmeye devam ediyor.

Bu durum, sınıf içinde bir demoralizasyon ya dabaşarısızlık hissi yaratabilirdi. Fakat işçi sınıfınınsokağı kullanması, sokağın yaratıcı zenginliğiyletanışması, muktedir olma duygusu, yorulmak bilmezşekilde yeniden ve yeniden eylemler örgütlemesineyol açtı.

Bu eylem senkronu sınıfı radikal, müdahaleci,mobilize tutmasına rağmen, sendikal bürokrasininkuşatmasını ve ablukasını bir türlü kıramadı.

Sınıfın devrimci enerjisini kristalize edecek, buyıkıcı enerjiyi siyasal iktidara yöneltecek devrimciöznenin yokluğu, sınıfın sendikal ve siyasal anlamdareformizmin sınırlarında hareket etmesine yol açtı.Hatta sınıf sokakta, pratikte ve kavgada bu sınırlarıaştı ama ideolojik çizgi ve politik yönelim olarak buöldürücü sınırlarda hapsoldu.

Yunanistan işçi sınıfı müthiş mobilizasyon gücünesahip olarak sokağı son derece iyi kullanıyor. Ne var

ki aynı nedenlerle sokakta, kavganın içindebiçimlenecek alternatif toplumsal ilişkileri örmedezaafiyetler gösteriyor. İşçi sınıfının işyerlerinde,mahallelerde kuracağı ve geliştireceği özyönetimpratikleri, sokaklarda yaratacağı sokak parlamentoları,sistemden kopma noktalarını açığa çıkartacaktır.Bugün açısından bu yönde küçük ve mütevazı adımlaratıldı. Önümüzdeki dönem bu çabalar, hareketin genelkarakteristiğini belirlediği oranda süreç başka türlüakacaktır. Aynı süreç devrimci öznenin doğumzeminlerini çoğaltıcı içeriktedir.

Genel seçimlere doğru

Finans-kapital, Papademos hükümetiyle düzenitahkim etmeye çalıştı. Burjuva siyasal yapıların hızlameşruluk kaybettiği ve çöktüğü koşullarda, teknokrathükümet, sisteme yeniden meşruluk kazandırmak veburjuva siyasal yapının reorganize olması için devreyegirdi.

PASOK, ND-Yeni Demokrasi ve LAOS’undesteklediği hükümet, bu hedeflerinde ve Troyka’nınprogramını hayata geçirmede “başarılı” oldu. Sistemsoluklandı.

Önümüzdeki günlerde yapılacak genel seçimler,Yunanistan’da “yeni düzenin” kuruluşunusimgeleyecek.

Bunun birkaç nedeni var: En başta burjuva düzeninkurumlarıyla işlevsizleştiği, giderek meşruluğunuyitirdiği koşullarda seçimlerin gerçekleşmesi bilesistemin yeniden legitimasyonu anlamına gelmektedir.

Yunanistan işçi sınıfı müthiş mobilizasyon gücüne sahip olarak sokağıson derece iyi kullanıyor. Ne var ki aynı nedenlerle sokakta, kavganıniçinde biçimlenecek alternatif toplumsal ilişkileri örmede zaafiyetlergösteriyor. İşçi sınıfının işyerlerinde, mahallelerde kuracağı vegeliştireceği özyönetim pratikleri, sokaklarda yaratacağı sokakparlamentoları, sistemden kopma noktalarını açığa çıkartacaktır.

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-16

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Dünya

Ayrıca seçimlerle kitle “radikalizasyonunun” sınırlarıçiziliyor ve ufku belirleniyor. Seçimler düzenintoparlanmasına, yeniden meşruiyet zeminikazanmasına ve kendini yeniden kurmasına olanaksunuyor. Hem de bunu “en iktidarsız” olduğudönemde gerçekleştiriyor. Bu adım bir başka yönüyledüzenin en “rahatsız edici” unsurları tarafından, buunsurların ehlileştirilerek düzenin tahkimi sağlanıyor.

Devrimci durum koşullarının arttığı bir süreçte,kitlelerin yıkıcı gücünün sisteme ve siyasal iktidaraodaklanmaması muazzam bir handikaptır. Böylecesınıf ve kitle hareketinin devrimci dinamikleri kolaycaeritilebilir ve sistem tarafından absorbe edilebilir. Budurum Yunanistan özgülünde “reform mu, devrimmi?” sorusunun biçimlenişi olarak önem taşıyor.

Tabii ki böylesi bir tablonun birinci derecedekisorumlusu Yunanistan sosyalist hareketidir.

Yunanistan soluna kısa bir bakış

Reformizm, Yunanistan solunun ana yöneliminibelirliyor. Reformist solun sendikal hareket içinde deciddi bir ağırlığı var.

Sendikal harekete hakim, işbirlikçi ve bürokratikkast, sınıfın birleşik ve bağımsız gücünün ortayaçıkmasında bilfiil engelleyici tutum sergiliyor.Mücadelenin düzen sınırları içinde kalması için azamiçaba gösteriyor.

Sendikal harekete hakim siyasal eğilimlerinbaşında PASOK geliyor. Askeri cunta dönemisonrasında burjuva reformist çizgiyi temsil edenPASOK, Andreas Papandreu’nun önderliğinde kitlelernezdinde büyük bir prestije sahipti. Yunanistan radikalsolunun ciddi hataları PASOK’un önünü açtı. Radikalsol programını, toplumsal antagonizma üzerindenkurmuştu, PASOK’un kapitalist restorasyonpolitikaları solun, hızla varlık zeminini kaybetmesineyol açtı. PASOK ilk dönemlerinde sol popülistargümanlar kullandı. Cuntaya karşı mücadele imajıylakitleler tarafından benimsendi. “Geçiş sürecini”kapitalist rasyonlara uygun şekilde tamamlayanPASOK, Yunanistan’da burjuva liberal rejimininşasında belirleyici işlev gördü. Bu faktörler ve solpopülist politikalar işçi sınıfı içinde etkili olmasını venüfuzunu yaymasını sağladı.

1980’li yıllar PASOK’un “üçüncü yol”cu bir çizgiizlemesini ve neoliberal politikaları radikal biçimdehayata geçirmesini beraberinde getirdi.

Yunanistan’ın iki büyük işçi konfederasyonuADEDY (Yunanistan Kamu ÇalışanlarıKonfederasyonu) ve GSEE (Yunanistan Genel İşçiKonfederasyonu) PASOK’un denetiminde hareketediyor.

Bürokratik ve işbirlikçi sendikal yönetimPASOK’un iktidarı döneminde oldukça tutuk bir tavırsergiledi. Grevlere katılsa da grevlerin etkisizleşmesidoğrultusunda politikalar geliştirdi. Eylemleriniçeriğini daralttı ve sığlaştırdı. İki sendikal yapınınteknokrat hükümete yaklaşımı da benzer içerikte oldu.

Diğer önemli sendikal konfederasyon PAME (Tümİşçilerin Mücadele Cephesi) ise KKE’nin (YunanistanKomünist Partisi) denetimi altındadır. PAMEeylemlere aktif katılımıyla dikkat çekiyor. PAMEdiğer sendikal yapılarla ve sol güçlerle kendini bilinçliolarak yalıtma politikası izliyor. Bu politika, KKE’ningenel politik yaklaşımlarının bir yansıması olarakbiçimleniyor.

KKE, Yunanistan’ın en köklü partilerinden biri.Ekim Devrimi’nin yarattığı muhteşem devrimcidalgayla kurulan parti, ilk dönemlerindeenternasyonalizmin en güzel pratiklerini sergiledi.

İngiltere güdümlü Yunanistan’ın Anadolu’yuişgaline karşı, KKE açık ve net olarak savaş karşıtı birpolitika izledi. İstikrarlı bir şekilde işgal ordusu içindesavaş karşıtı yoğun ajitasyon ve propaganda faaliyetiyürüttü. Leninist bir çizgiyle devrimci yenilgicilik

taktiği uyguladı. KKE, Yunanistan iç savaşı döneminde (1943-1949)

katı bir pro-sovyetik tutum aldı. Bu çizginin sonucubünyesindeki devrimci dinamizm Kapetanios’untasfiyesiyle eridi. Yunanistan Devrimi, II. PaylaşımSavaşı sonrası makro dengelere kurban gitti (1).

Bu süreç aynı zamanda KKE’nin bürokratik birkasta dönüşme süreci oldu. Parti 1950-1974 arasındaağır darbeler yedi, geri çekilişler yaşadı. Yine deayakta kaldı ve yeraltı faaliyetlerini sürdürdü. KKEcuntaya karşı aktif mücadele yürüttü.

Yunanistan’da cunta sonrası içine girilen “geçişsüreci” bir restorasyon süreci olarak kendini AT’yeüyelikle simgeledi. Yunanistan’da burjuva liberal birrejimin kuruluşuyla, KKE legale çıktı. KKE kökleri1940’lara dayanan siyasal rotasına bağlı olarak,varlığını ve ufkunu burjuva liberal bir rejimle sınırladı.Siyasal konumlanışını “yeni düzene” görebiçimlendirdi. Bunun yakın dönemdeki en somutörneği 1989’da ND’yle yaptığı, koalisyon ortaklığıoldu. KKE düzenin sınırlarında, düzenin kabul ettiğibir parti olarak faaliyetlerini sürdürüyor.

KKE milletvekilleri, sendika bürokratları, belediyebaşkanları, meclis üyeleri, profesyonel parti çalışanlarıile tipik bürokratik bir yapı özelliği gösteriyor.

Sol reformist bir çizginin yürütücüsü olan KKE,ulusalcı politikalar geliştiriyor. “Sol” milliyetçipolitikalarla orta sınıfın içinde güçlenmeyi amaçlıyor.

KKE kapitalist krize yaklaşımını genel siyasalçizgisine uygun biçimledi. Her ne kadar KKEsosyalizm vurgusu yapsa da, reel politik tutumları ağırbasıyor. Sosyalizm bir retorikten öte anlam taşımıyor.KKE seçimlere gidilmesini savundu (yapılacakseçimler KKE’nin taleplerinin birinin gerçekleştiğinigöstermektedir), borçların tek taraflı reddini veAB’den çıkılmasını istiyor. Soyut ve popülist birçerçevede “işçilerin ve halkın iktidarı” şiarıyla hareketediyor ve bu iktidarın seçimlerle elde edileceğine“inanıyor”.

Yunanistan’da öne çıkan diğer sosyalist yapı ise2004 yılında kurulan SYRİZA’dır (Radikal Sol İttifakCephesi).

Çeşitli sol çevrelerin bir araya geldiği SYRİZA birseçim bloğudur. Sol liberal bir çizgi izleyen blok, dahaçok orta sınıf refleksleriyle hareket ediyor. Bloğunsınıf içinde KKE gibi bir örgütlülüğü bulunmuyor.Sınıfla temasları çok zayıf olan blok, ağırlıkta farklıkitle örgütleri içinde çalışmalar yürütüyor. Feminist veeşcinsel hareketleri bünyesinde taşıyor. Kimlikpolitikalarını önemsiyor. SYRİZA, Yunanistan’ın Avrobölgesinde kalmasını istiyor.

SYRİZA’nın ana gövdesini “Yunanistan’ınÖDP’si” diye anılan Synaspismos oluşturuyor.

Synaspismos KKE ve Avro-komünist, komünistpartiden ayrılanların kurduğu bir parti. Parlamentodayapılan son oylamada ret oyu veren ve partiden atılanPASOK milletvekilleriyle seçimlere Halk Cephesiadıyla hazırlanıyor. Kendi argümantasyonlarıyla hemparlamentoda, hem de sokakta olmayı hedefliyor.

Sınıf içinde KKE gibi ağırlığı, hatta etkisi olmayanSynaspismos, yapılan grevleri destekledi ve kitlegösterilerine aktif olarak katıldı.

Synaspismos, sol liberal bir politik çizgiyle düzensınırları içinde hareket ediyor. Amorf görüntüsüönümüzdeki dönemde yeni parçalanmalara yolaçabilir. Benzer şeyleri SYRİZA için de söyleyebiliriz.Seçim bloklarının konjonktürelliği parçalanmalarıbünyesinde taşımaktadır. Yeni genel seçimlerdepartinin “başarısı”, bloğu şekillendirmekten öte,parçalanmalara yol açarsa şaşırmamak gerekir.

2011 yılında Synaspismos’tan ayrılan DemokratikSol adını alıp, partileşen grup hızla etkili bir güç oldu.Synaspismos’un sağ kanadının kopuşuyla oluşanDemokratik Sol, PASOK’un ve teknokrat hükümetinkriz programına onay verdi. Demokratik Sol burjuvareformist bir çizgiyi temsil ediyor.

Yunanistan’da solun ana gövdesini oluşturan buyapıların dışında her gelenekten gelen (Troçkist,Maoist, Otonomist, Anarşist kökenli) küçük radikal solgruplar var.

Yunanistan’da reformist sol, devrimci durumzeminlerinin oluştuğu, sınıf ve kitle hareketlerinindalgasal bir şekilde geliştiği koşullarda parlamentoyuana yönelim olarak seçti.

Merkez partilerin çöküş içine girmesi, reformistçizginin her kesimini bütünüyle seçimlere angaje etti.Parlamentarizmin ve legalizmin “öldüren cazibesi”kendini Yunanistan’da somut olarak sandıktasimgelemeye başladı.

Yunanistan’da son yapılan anketlere göre merkezpartiler ciddi oy kaybı yaşıyor. Sosyalistlerin oyları iseönemli oranda artmış görünüyor. Aslında bu tablosadece sandıktan çıkacak oy oranını göstermiyor.Daha önemlisi Yunanistan’da siyasal polarizasyonun(neo-faşist partilerin oy oranlarındaki artış da dikkatçekiyor) derinleştiğini, kitlelerin arayışlarını vesosyalizme yönelimlerini ortaya koyuyor.

Bu anketlerde PASOK’un oyları %10’un altınadüştü. PASOK 2009 yılında %44’lük oy alarakhükümet kurmuştu. Kriz süreci iki yıl içindePASOK’u dibe çekti. PASOK’un siyasal varlığınınsorgulanma aşamasına gelindi.

ND, PASOK’a göre daha az yıpranmış görünüyor.ND 2009 seçimlerinde %33 oyla ana muhalefet partisioldu. Partinin bugünkü oyları %20 civarındaseyrediyor. Anketlerde faşist parti LAOS’un %5’lik oy

Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-16

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012Dünya

oranını koruduğu görüldü. 2009 seçimlerinde %7,5 oy alan KKE,

parlamentoya 21 milletvekili sokmuştu. Anketleregöre KKE oylarını %12’ye yükseldi.

SYRİZA ise 2009’da %4,6 oranında oy almış veparlamentoya 13 milletvekili göndermişti.SYRİZA’nın oylarını %11’e çıkarması bekleniyor.

Demokratik Sol’un oylarının ise %10’a çıktığıgörüldü.

Seçimlerde PASOK’un dışındaki solun %30’unüzerinde oy alması bekleniyor. Bu sonuç sol birkoalisyon hükümetinin önünü açabilir.

KKE’nin diğer soldan kendini yalıtma tavrına,dışarıda tutma yaklaşımına rağmen, kitle basıncıylaböylesi bir koalisyon hükümeti kurulabilir. Ya daseçimlerin sonucundaki “kaos” yeni erken seçimlerekapı aralayabilir.

Sol bir koalisyon hükümeti kitlelerin büyükumutlarını içinde taşıdığı gibi, büyük hayalkırklıklarını da içinde barındırıyor. Koalisyonun tümortaklarının politik programı umudun ayaklanmasınaizin vermediği gibi, düzen sınırlarının anaforu hızlıçöküşlere ve hayal kırıklıklarına yol açacaktır.

Bu durum “düzenin” devamından öte bir anlamtaşımayacaktır. Hatta burjuva siyasal yapılarınişlevsizleştiği ve meşruiyetini kaybettiği koşullarda,parlamentodaki solun bu başarısı sisteminrektifikasyonunu kolaylaştıracaktır. Başlı başınaparlamentonun varlığı ve işlerliği bile sistemin kitlelernezdinde onayının ifadesidir. Kitlelere çözüm noktasıve odağı olarak her koşulda parlamentoişaretlenecektir. Buradan sağlanacak meşruiyet, gerçekanlamda burjuva liberal sistemin meşruiyetidir.“Devrim tehlikesine” karşı parlamentonun birdalgakıran işlevi görmesi kaçınılmazdır. Reformist velegalist sol bu hegemonik işleyişin parçasından ötemana kazanamaz.

Reformist ve legalist hamlelerin kitleradikalizasyonunun önünü kesen, sönümlendiren vearkasında muazzam bir hayal kırıklığı bırakansonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Hatta reformistsolun “istikrar” için grevleri ve kitle gösterilerininistememesi ve fiilen durdurması gibi girişimleri deşaşırtıcı olmayacaktır. Geçmişte birçok ülkede böylesipratikler sık yaşandı. 1968’de Fransa’da, FKP’nintarihin gördüğü en olağanüstü genel grevlereyaklaşımı, sekterliği ve sınıf uzlaşıcılığı rastlantıdeğildir.

Yunanistan’da süreç bir kez daha devrimci öznenintarihsel önemi üzerinde durmayı zorunlu kılıyor.Sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkarıp, onu kristalizeedecek ve sınıfın düzenle tüm bağlarını kopartacak,kolektif aksiyonunu sisteme yöneltecek ve sınıfındevrimci kimyasından beslenecek devrimci özneninvarlığı yaşamsal önem kazanıyor.

Sokak ve kavgada ısrar

Yunanistan işçi sınıfının sokak ve kavgada ısrarı,mücadelenin sandıkta boğulmamasının tekgüvencesidir.

Özellikle sokağın yaratıcı gücü ve sınıflarmücadelesinin muhteşem zenginliği sınıfın yenidenşekillenmesine yol açacaktır. Yunanistan işçi sınıfınınmilitan ve radikal ayağa kalkışı, sokağın kazanılmasısokakta ve fabrikalarda yaratılacak alternatif toplumsalilişkiler ve devrimin ruhunun sokağa yansımasıdevrimci öncünün yaratılma zeminlerine olanaksağlayabilir.

Ayrıca Yunanistan işçi sınıfının sokakta olma vemücadele ısrarı ve inadı, özellikle Avrupa’nın Akdenizhavzasındaki gelişebilecek yeni sınıf dalgalarıylabeslendiği oranda güç kazanabilir (2). Havzayı saracakve sarsacak sınıf hareketleri, Yunanistan işçi sınıfınareformist ve legalist çemberi pratikte parçalamaolanağı sağlayacaktır.

İberya Yarımadası’nın giderek öne çıkması, malikriz senkronunun İspanya ve İtalya’ya yayılmaolasılığı süreci besleyici faktörlerdir. AB’de yaşanandurgunluğun küresel etkileri, Çin ekonomisininbeklenenden öte büyüme hızında ciddi düşüş, yenifinansal tsunami olasılıkları Yunanistan’da devrimcidurumun çıplak biçimde yaşanmasını beraberindegetirebilir.

Öte yandan bir devrim imkanının kaçırılması,reformizmin yaratacağı hayal kırıklığı ve finanskapitalin toplumsal çöküş programı karşı devriminmayalanma zeminleri olduğu unutulmamalıdır.İşsizlik, geleceksizlik, umutsuzluk, anomi hali, ortasınıfların çöküşü ve küçük burjuvazininmülksüzleşmesi ve proleterleşme korkusu faşizminbeslendiği ve yükseldiği koşullardır.

Avrupa’da yükselen neo-faşist hareketlerin geneldinamiklerini bu faktörler oluşturuyor. Yunanistan’daLAOS’un oylarını koruması, daha agresif faşist partiYeni Şafak’ın parlamentoya girme olasılığı rastlantısalgelişmeler değildir. Kapitalist krizin “diyalektiğinin”,bir başka göstergesidir. Yunanistan kapitalizmi zayıfbir kapitalizm değildir. Finans-kapital Yunanistan’daolağanüstü rejimlere geçişi gündemine alabilir. Bugeçiş bir darbe şeklinde olmayabilir. Sivil diktatörlükya da tekelci polis devletinin inşası da karşı devrimcidüzenlemelerdir.

(1) Yazının çerçevesine bağlı olarak, yalnızcaKKE’ye vurgu yapıldı. Kapsamı ve boyutu itibariyleStalin dönemi, Lenin sonrası III. Enternasyonalinpolitikaları, reel sosyalizmin üzerine durulmadı. Genelgeçer tanımlamalardan da kaçınıldı. KKE’ninpolitikalarını bu bütünselliği dışında ele almak sonderece yanlış ve eksik olur.

(2) Bugüne kadar Avrupa’da sendikalar, sosyaldemokrat partiler Yunanistan işçi sınıfıyla dayanışmaiçinde olmadı. ETUC Yunanistan işçi sınıfı için hiçbiradım atmadı. Avrupa düzeyinde sendikal bürokrasiiktidarlarla son derece uyumlu sosyal partnerlik işlevive diyalogla “sorunları” halletmeye çalışıyor. Ne varki kapitalizmin yapısal krizi, Avrupa’nın her alanındasınıfsal kutuplaşmaları şiddetlendiriyor. Tüm uzlaşınoktalarını ve kontrol mekanizmalarını parçalıyor.Kıtanın Akdeniz havzası kadar, merkez ülkelerde(özellikle Almanya ve Belçika’da) uyarı grevleri vesektörel grevlerin yaşanması boşuna değil. 2012’deeylem ve grevler daha da yaygınlaşacaktır. Mali krizsenkronunun yayılması ve AB’yi saran durgunluk işçihareketlerini tetikleyecektir. Ayrıca Portekiz veİspanya’da işçi sınıfı harekete geçti. Benzer gelişmelerönümüzdeki aylarda özellikle İtalya ve Fransa’dayaşanabilir. Bu eylemlerin enternasyonal bir şekildegenişlemesi hem Yunanistan, hem de Avrupa işçi sınıfıaçısından muazzam olanakların önünü açacaktır.

İspanya’da, hükümetin eğitim ve sağlık alanındayapılmasını öngördüğü bütçe kesintilerine karşıeylem yapıldı. Emekçiler başkent Madrid’e yürüdü.

Yürüyüşe katılan binlerce emekçi, Avrupa borçkrizinin etkisi altında olan İspanya’da yapılacak bukesintilerin on yıllardır verilen mücadele ilekazanılmış hakların gasp edilmesi anlamınageldiğini belirtti.

İspanya hükümeti ise eğitim ve sağlık alanındayapılacak yaklaşık 10 milyar dolarlık kesintinin yazbaşına yetiştirilmeye çalışıldığını ifade ediyor.

Sermaye devleti büyüyen toplumsal muhalefetibastırabilmek için yasal düzenlemelere gidiyor. Yenihazırlanan bir yasa tasarısıyla her türlü hak arama

mücadelesine katılanlar “suçlu” olabilecek. Yasa’nıngetirdiği maddeler arasında “kamu huzurunubozmak”gibi soyut tanımlar yer alırken sosyalmedyadan eylem örgütlemek bile maddelerarasında. Krizle birlikte ağır yıkım yasaları çıkaranİspanya devleti işçi ve emekçilerin öfkesinidurduramıyor. Son yapılan genel greve azgıncasaldıran kolluk güçleri birçok göstericiyi yaralamıştı.Yeni hazırlanan yasa tasarısıyla “Pasif direniş” dahihapis cezasına karşılık geliyor. Bu yasanın tasarısıdahi işçi ve emekçilerin tepkisiyle karşılandı. Francodarbesi dönemiyle benzetmeler yapan işçi veemekçiler mücadelede kararlı duruşlarına devamediyor.

Emekçiler kesintilere karşı yürüdü

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-16

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012 Ortadoğu

23-24 Mayıs tarihlerinde yapılacak olan devletbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, Mısır’ın egemensınıfları arasındaki iktidar savaşı kızışıyor; hedef,geniş yetkilerle donatılmış devlet başkanlığımevzisini ele geçirmek.

Amerikancı diktatör Hüsnü Mübarek’in halkisyanıyla alaşağı edilmesi, o güne kadar egemen klikdışında kalan burjuva akımlara da iktidardan payalma savaşına katılma olanağı sağladı. Bu ise, biryılı aşkın süreden beri alttan alta devam eden gericiiktidar çatışmasının, devlet başkanlığı seçimlerininyaklaşmasıyla daha belirgin bir hal almasına yol açtı.

Mübarek artıkları-Müslüman Kardeşleittifakı çatırdıyor

İlk günlerde halk hareketinden uzak duran, ancakeylemler isyana dönüşünce alanlara inen,Mübarek’in gideceği belli olunca ise ‘işkenceninşeyhi’ lakaplı istihbarat şefi Ömer Süleyman’lapazarlığa oturan Müslüman Kardeşler, diktatörünalaşağı edilmesinden sonra işçi ve emekçilerineylemlerine karşı çıkarak bir an önce gerici iktidarındümenini ele geçirmeye odaklı bir politika izlediler.Son günlerdeki olaylar, devlet başkanlığıseçimlerinin iktidardan alınacak pay konusundakritik bir yerde durduğunu gösterdi.

Sömürü, kölelik, zorbalık, işsizlik, gelirdağılımının bozukluğu gibi emekçilerin yaşadığımusibetlerle bir derdi olmayan Müslüman Kardeşler,Mübarek rejimi artıklarıyla elele vererek halkisyanının yarattığı devrimci atmosferin etkisinikırmaya çalışıyor. Grevleri, kitle eylemleriniyasaklayan Yüksek Askeri Konsey’e (YAK) destekveren bu dinci gerici hareket, emekçileri evlerinekapatıp yoluna rahat bir şekilde devam etmek istiyor.Dahası, bu gerici zihniyet, Mübarek’inkovulmasından sonra gerçekleşen kitle direnişlerini“provokasyon” olarak tanımlayarakitibarsızlaştırmaya da çalıştı.

Görünen o ki, bir yıldır devam eden Mübarek

artıkları-Müslüman Kardeşler koalisyonuçatırdamaktadır. Zira kendi adayının kazanması içindiğer adayları veto ettirerek saf dışı bırakmayaçalışan YAK, aralarında dinci adayların bir kısmınında bulunduğu on kişinin seçimlere katılmasınıengellemeye çalışıyor. Bu ise ordu ile MüslümanKardeşler/Selefiler arasındaki çatışmayışiddetlendirdi.

Mübarek artıklarıyla Müslüman Kardeşler’indevam eden karşılıklı meydan okumaları,suçlamaları, devlet başkanlığı mevkisini elgeçirmeye odaklanan taraflar arasındaki koalisyonunsonunu getirmiş görünüyor.

Gerici güçlerin ikiyüzlülük yarışı

Diktatörün alaşağı edilmesinden sonraemekçilerin Tahrir Meydanı’nda gerçekleştirdikleridirenişleri ‘provokasyon’ olarak niteleyen MüslümanKardeşler, iktidar çatışmasında Mübarek artıklarıylakarşı karşıya gelince, Tahrir Meydanı’na çıktılar.Ancak bu çıkışın ayaklanan milyonlarca işçi, emekçive gencin talepleriyle bir ilgisi yoktur. Amaç, bellibir kitle desteğine dayanarak, devlet başkanlığımevkisini ele geçirmektir. İşçi ve emekçilerindemokratik hak ve özgürlükler uğruna alanlaraçıkmasından rahatsız olan dinci güçler, gerici iktidarçatışmasında alanlara çıkmakta bir sakıncagörmüyorlar. Bu gericilerin kullandıkları şiar ise,“devrimi savunmak” oluyor.

Bu arada devlet başkanlığı seçimlerinde aday

olacağını açıklayan eski Mısır Dışişleri Bakanı veArap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa’yıdestekleyeceği belirtilen generaller de, “devriminsavunucusu” havalarına bürünebiliyorlar.

Dinci gericiler “devrimi savunmaktan” sözederken, generaller ise, Müslüman Kardeşleri,“devrime ipotek koymak”la suçladılar. Bir yıldırdevrimci dinamikleri bastırmaya çalışan her ikigerici burjuva akım, utanmadan “devrimisavunmak”tan söz ediyor. Oysa her iki taraf da karşı-devrimcidir.

Gerici burjuva odakların “devrimi sahiplenme”söylemini kullanabilmesi, Mübarek’i alaşağı edenhalk isyanının halen işçi ve emekçiler tarafındansahiplenildiğini gösteriyor. Durumun farkında olankarşı-devrimci güçler, emekçilerden oy alabilmekiçin “devrimi sahiplenme” kisvesi altında sahneyeçıkıyorlar.

Emekçilerin kurtuluşu direniş ruhunu diritutmaktan geçiyor

Devlet başkanlığı seçimlerinin gündeminde,Tahrir Meydanı’nı isyan alanına çeviren işçi, emekçive gençlerin talepleri bulunmuyor. Gerici burjuvakliklerin temel dertleri, iktidardan aldıkları payıbüyütmektir; haliyle emekçilerin demokratik, sosyal,siyasal talepleri onların umurunda değil.

Devlet başkanlığı seçimlerine etki etme güçlerikonusunda kesin şeyler söylemek kolay olmasa daişçilerin, emekçilerin, sol/sosyalist güçlerinsorunlarına çözüm üretebilmelerinin, taleplerinisomut kazanıma dönüştürebilmelerinin tek yolu,Tahrir Meydanı’nın direniş ruhuyla mücadeleyedevam etmektir. Elbette şu veya bu burjuva akımınyedeğine düşmeden, işçi sınıfı ve emekçilerinbağımsız devrimci bayrağını yükselterek…

Mübarek artıklarının gücünü koruyabilmesi,bunun yanısıra dinci gerici hareketlerin güçlenmesi,işçi sınıfı ve emekçilerin işini zorlaştırıyor. Bunakarşın diktatörün alaşağı edilmesiyle yeni boyutlarkazanarak devam eden sınıflar mücadelesinin ileriyetaşınabilmesi için, Mübarek artıkları, dinci gericilikve diğer burjuva akımlarla mücadele etmekzorunludur.

Emekçileri isyana sürükleyen sorunların çoğu,özü itibarıyla yerli yerinde duruyor. Yani isyanınenerjisini biriktiren temel sorunlar ortadan kalkmışdeğil. Bunlara halk isyanının deneyim, birikim vekazanımlarını eklemek gerek. Yeni mücadeledönemini sağlam bir hazırlıkla göğüsleyebilmek içingeriye bu mücadele dinamikleriyle isyanın birikiminidevrimci örgütsel zemine kavuşturmak kalıyor.

Mısır’da gerici iktidarçatışmaları…

Formula 1 Bahreyn Grand Prix’i öncesindeBahreynli muhaliflerin, başkent Manama’da 2Formula 1 aracını yaktığı öğrenildi.

Göstericilerin 22 Nisan Pazar günü yapılacakyarışları engellemek amacıyla F1 araçlarını yaktıklarıbelirtildi. Bahreyn İçişleri Bakanlığı da yaptığı

açıklamayla olayı doğruladı. Bahreyn’de Formula 1 yarışları kralın lüks ve

saltanatıyla özdeşleşmiş olduğu için tepkilerin hedefioluyor. İşçi ve emekçilerin sefalet koşullarınamahkum olduğunu söyleyen eylemciler kralınsaltanatına karşı mücadeleyi sürdürüyorlar.

Bahreyn’de Formula 1 araçları yakıldı

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-16

Ortadoğu24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

BM’den Suriye’ye gözlemci heyetiBM ve Arap Birliği özel temsilcisi Kofi Annan’ın

gezilerinden sonra ortaya konan ve erteleme ilebirlikte son günü 12 Nisan olarak belirlenen “BarışPlanı”, emperyalistlerin Suriye’ye dönüksaldırganlığını durdurmuyor. Birleşmiş Milletler,yeni aldığı kararla Suriye’ye gözlemci yollamayahazırlanıyor. Suriye devleti de ülkeye BMgözlemcileri yollanmasını kabul edeceğini açıkladı.Güvenlik Konseyi’ndeki tüm temsilciler degözlemcilerin hızla sevkedilmesi kararını verdi.Emperyalistlerin her açıklamasında müdahale zeminikorunurken, Suriye’nin attığı adımların onlar içinönemli olmayacağı açığa çıkıyor.

Ateşkesin ardından savaş çığırtkanlığı

Ateşkes ile birlikte planın ilk adımlarınınatılmasından duyduğu mutluluğu dile getiren Annan,yine de Esad’ın anlaşmanın gereklerini tam olarakyerine getirmediğini söyledi.

Özel yetkili Kofi Annan, Suriye devletine yönelik6 maddelik yaptırım planının uygulanmasınoktasında açıklamalar sunarken askerlerin henüzçekilmediğini özel olarak vurguladı.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon da gelişmeleri‘şüpheci gözlerle’ takip ettiğini, çünkü Suriyedevletinin daha önce sözlerini tutmadığını ve bunedenle Esad’a güvenmediklerini belirtti. Ban,ülkeye en az 200 gözlemci gönderileceğini, 30kişilik bir grubun gelecek hafta başında öncelikliolarak Suriye’de olacağını kaydetti.

Clinton, ABD’nin öncü heyetin derhal görevebaşlamasından yana olduğunu belirtirken gözlemciheyetin ne kadar tarafsız olabileceği isebelirginleşiyor. Daha önce Arap Birliği’ninyönlendirdiği heyette birliğin çıkarlarını esas alandeğerlendirmeler sunmuştu.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Esad’ınateşkese uyacağına inanmadığını, bir önce somutadımların atılması gerektiğini söyledi.

Emperyalistlerin kendi çıkarları üzerindenyaptıkları yorumlara Rusya devleti adına dışişleribakanı da katıldı.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Şam’ınAnnan planını uygulama yükümlülüğünü yerinegetirdiğini ancak muhaliflerin planı uygulamadığınısöyledi.

Türk sermaye devleti ise emperyalist efendilerive suç ortakları gibi üzeri kapalı söylemlerebaşvurmadan emperyalist savaş çağrılarını yineledi.BBC’ye açıklama yapan Dışişleri Bakanı AhmetDavutoğlu yine mülteciler üzerinden demagoji yaptı.Türk devletinin din ayrımı gözetmeksizin tümSuriyeli mültecilere kapıları açacağını belirtenDavutoğlu, bu durumu bir savaş çağrısı olarakkullanarak gerçek “insanlık” algısını ortaya koydu.Ayrıca, bir kez daha sınır ihlali tartışmalarınadeğinerek Türkiye’nin milli bir tehdit altınagirebileceğini ve bu durumda kendi önlemlerinialmaya hakkı olduğunu söyledi. “Milli tehdide karşıalınacak önlemler” olarak kast ettiği şey iseemperyalist savaş hazırlıkları oldu.

Dinci-gerici partinin şefi Tayyip Erdoğan daAnnan planının uygulanmadığını iddia edereksaldırganlığını korudu. Erdoğan “Bu altı maddelikplanın şu anda uygulaması oldu mu, olmadı mı? Ben

bunun uygulandığı kanaatinde değilim.Böyle bir şey ortada yok” dedi.

“Muhalifler” eyleme çağırdı

Öte yandan, emperyalist güçler tarafındandesteklenen “muhalifler” Suriye’nin birçokbölgesinde kitlesel eylem yapılmasıçağrısında bulundular. Çağrı üzerine açıklamayapan Rusya’nın BM daimi temsilcisi VitaliÇurkin ise eylemlerin provokasyonyaratabileceğini söyledi.

Tüm bunların yanında, Türkiye sınırındaçatışmaların yaşandığı iddia ediliyor.Türkiye’ye girmeye çalışan mültecilerinüzerine Esad’ın yönetimine bağlı askerlertarafından ateş açıldığı iddia edilirken, Esadcephesinden de “muhaliflerin” saldırılarınıdurdurmadığı, ateşkesin ardından yaptıklarıbombalı saldırıda bir kişinin öldüğü 20 kişininde yaralandığı söyleniyor.

P5+1 ülkeleri ile İran arasındaki nükleer zirvesi,taraflar arasında olumlu çözüm açıklamalarıylatamamlandı. P5+1 ülkeleri adına görüşmeleriyürüten AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi CatherineAshton ve İran Başmüzakerecisi Said Celili, arkaarkaya yaptıkları basın toplantılarında birçoknoktada mutabakat sağladıklarını açıkladılar.

Lütfü Kırdar Kongre Merkezi’nde 14 Nisan günüyapılan zirve neticesinde taraflar arasında varılananlaşmaya göre, İran, Nükleer SilahlarınYayılmasının Önlenmesi (NPT) anlaşmasınıngetirdiği yükümlülüklere uyacak. Buna karşın İran’ınbarışçıl amaçlarla nükleer programını sürdürmehakkına saygı gösterilecek.

Bir sonraki toplantı, 23 Mayıs 2012’de Bağdat’tayapılacak.

Emperyalistlerin temsilcisi Ashton’ın hemenardından gazetecilerin karşısına çıkan Celili’ninbasın toplantısından önce, hemen arkasındakipanoya, geçtiğimiz birkaç yıl içinde suikasta uğrayanİranlı nükleer fizikçilerin anısına bir pankart asıldı.

“Herkes için nükleer enerji, hiç kimse içinnükleer silah” yazılı pankartta, bu suikastlarda ölennükleer fizikçilerin fotoğrafları yer aldı.

Türk sermaye devletinin uşaklığında gerçekleşentoplantı emperyalistlerin Ortadoğu üzerindeki çıkarhesaplarını ve atacağı yeni adımlarıbelirginleştirmekte özel bir rol oynuyor.

P5+1 ile İran görüşmesi tamamlandı

Hatay’da “Muhalifler”

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-16

Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012..

Kıbrıs BES yeniden süresiz grevde

Lefkoşa Belediyesi emekçileri, maaşlarının halenödenmediği gerekçesiyle sokağa döküldü. BelediyeEmekçileri Sendikası (BES) ikinci kez süresiz grevegitti. Önceki grevde anlaşma sağlanması nedeniylegrev durdurulmuştu. Ancak patronla imzalananprotokolün gerekleri yerine getirilmediği için 11Nisan günü itibariyle ikinci kez süresiz grev başlatıldı.BES üyeleri 12 Nisan günü de, Lefkoşa Belediyesiönünden Cumhuriyet Meclis`i önüne yürüyüşgerçekleştirdi.

Sloganlarla meclisin önüne gelen belediyeemekçileri, protesto gösterisi yaptı. Meclis önündeBES yöneticileri Meclis Başkanı Hasan Bozer’legörüşmek için içeriye girdi. Öfkeli emekçiler,“Yasalar bize işlemiyor. Bizim önümüze poliskoyuyorlar. Hukuk devleti bu mu? Demokratik toplumbu mu? Gazeteciler soframızı çeksin. Çocuklarımızayemek pişiremiyoruz” şeklinde tepki gösterdi.

Göstermelik burjuva muhalefete tepki!

Meclis Başkanı ile görüşen ve yönetim kuruluadına açıklama yapan Belediye Emekçileri Sendikası(BES) Başkanı Savaş Bozat, Cemal Bulutoğluları’nınson 6 aylık icraatları için soruşturma başlatılacağınıifade etti.

Bozat’ın açıklamalarının ardından CTP-BGBaşkanı Özkan Yorgancıoğlu ve TDP Genel BaşkanıMehmet Çakıcı şov için sahne aldı fakat emekçilerinprotestosuyla karşılaştı. Emekçiler, CTP’nin işçilerinyanlarında olmadığını ve işbirlikçi olduğunuvurguladı.

Grevci emekçilere polis terörü

Grevciler, 16 Nisan günü de Cumhurbaşkanlığıönünde bir eylem gerçekleştirdiler. Grevcileryaptıkları eylemin ardından Lefkoşa Belediyesi’neyürüdüler.

Belediyede greve katılmayan çalışanlara grevekatılmaları için çağrıda bulunmaya giden BESüyelerine, belediye binası içine giren polis saldırdı.Dışarıdaki grevci emekçiler içeriye girerek, saldırıyıpüskürttü. Polis ve greve katılmayan çalışanlarbelediye binasından dışarı atıldı. BES üyeleri,

belediye binasını bir süre işgal etti. Binadan ayrıldıktan sonra 12 BES üyesi gözaltına

alındı. Gözaltına alınan arkadaşlarına destek vermek için

BES üyeleri, emniyet müdürlüğü önünde toplandı.

Belediye başkanının kızından provokasyon

Ardından Başbakan İrsen Küçük ve BelediyeBaşkanı Cemal Bulutoğluları’nın evine doğrusloganlar eşliğinde yürüyüşe geçildi.

Emekçiler, Bulutoğluları’nın evinin önünde grevekatılmayan ve belediye başkanının bekçi köpekliğiniyapan zabıtalara müdahale etti.

Polisle yaşanan kısa arbedenin ardından evinönünde belediye başkanının kızı tarafındanemekçilere, cinsel içerikli küfür ve hakaret edilerekprovokasyon yaratılmak istendi.

Söz konusu evin önünde tekrar yaşanan arbedeninardından emniyet müdürlüğüne meşaleli yürüyüşyapıldı.

Kararlılık geri adım attırdı

Gözaltına alınanlar serbest bırakılana kadaremniyet müdürlüğü önünden ayrılmayacaklarınıaçıklayan BES üyeleri, gözaltındakilerin ifadelerialındıktan sonra serbest bırakılacağınınaçıklanmasının ardından dağıldı. Gözaltına alınanemekçiler 17 Nisan sabahı serbest bırakıldı.

Ardından BES ve Sendikal Platform basınaçıklaması yaptı. Açıklamada BES emekçilerinin haklıdirenişlerine destek verdikleri belirtilirken, gözaltılarıprotesto ettikleri söylendi.

Öte yandan, emniyet müdürlüğü tarafındangözaltılara yönelik yapılan açıklamada, gözaltılarıngerekçesinin “sebepsiz ayaklanma ve polisi darp”olduğu iddia edildi.

Grevlerine devam edeceklerini belirten emekçiler,bundan sonra hedeflerinin sadece LTB değil,doğrudan Meclis’e yönelik olduğunu söylediler.

Kızıl Bayrak / Kıbrıs

Bu yıl 17-20 Mayıs tarihlerinde, Münih'teyapılacak olan Otomobil İşçileri 7. EnternasyonalKurultayı çalışmaları, değişik biçimler altındaStuttgart'ta da sürüyor. Bir otomobil kenti olanStuttgart'ta çalışmalar, doğal olarak daha çokotomobil ve metal sektörlerini hedefliyor.

Münih'te yapılacak olan kurultayda bu yıl 20civarında, değişik ülkelerden işçi delegasyonlarıyer alacaklar. Bu yılki kurultaya katılacak ülkeişçileri arasında, Türkiye'den de bir işçi

delegasyonu yer alıyor. 4 gün sürecek olankurultayda, işçi sınıfının, değişik ülkelerdekiçalışma koşulları ve mücadele deneyimleritartışılarak, ülkeler bazında süren sınıfmücadelelerini uluslararası boyutta örgütlemeninimkanları araştırılarak, sınıf mücadelesini,uluslararası boyutta daha güçlü sürdürmeninaraçları oluşturulmaya çalışılacak.

Kızıl Bayrak /Almanya

Otomobil İşçileri 7. Enternasyonal Kurultayı

11 Nisan 2012 / Kıbrıs

16 Nisan 2012 / Kıbrıs

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-16

Gençlik hareketi26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Üniversite kampüslerinde ve şehir merkezlerinde1 Mayıs çağrılarını yükselten Ekim Gençliği okurları“Denizler’in yolunda düzene başkaldırıyoruz!” şiarıile yapacakları etkinliğin duyurusunu da yapmayabaşladı.

İstanbul İTÜ’de FEB, Maden, Elektrik Elektronik, Kimya

Metalurji Fakülteleri’ne Ekim Gençliği’nin 1Mayıs’ta alanlara çağrı yapan “Özgürlük, devrim,sosyalizm!” şiarlı afişleri kullanıldı. 75.yy öğrenciyemekhanesinde ise afiş kullanımının yanı sıra 1Mayıs bildirisi dağıtımı gerçekleştirildi. EkimGençliği’nin son sayısı için masa açıldı ve dergi satışıgerçekleştirildi.

6 Mayıs’ta gerçekleştirilecek “Denizlerin yolundadüzene baş kaldırıyoruz! Özgürlük, devrim,sosyalizm için geleceğimize sahip çıkıyoruz!” şiarlıetkinliğin afişleri fakültelerde ve öğrenciyemekhanesinde kullanıldı. Ayrıca yemekhanedeetkinliğin el ilanlarının dağıtımı gerçekleştirildi.

Felsefe Kulübü’nün Marksizm ve DiyalektikMateryalizm atölyesi kapsamında bu dönem Almanİdeolojisi bitirildi ve yeni bir planlama yapıldı. KarlMarks’ın 1844 El Yazmaları üzerinden yeni birplanlama yapıldı.

İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs’te, Hukuk,İktisat, Siyasal Bilimler Fakülteleri’nde veyemekhanede afiş çalışması yapıldı. Çalışmada EkimGençliği’nin “Geleceğine sahip çık!” şiarlı kampanyaafişleri ile 1 Mayıs ve 6 Mayıs afişleri kullanıldı.

Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda açılan EkimGençliği masasında 1 Mayıs bildirileri ile 6 Mayıs elilanlarının yanı sıra dergi ve gazete satışlarıgerçekleştirildi.

16 Nisan günü Galatasaray Lisesi önünde açılanstantta Ekim Gençliği ve Kızıl Bayrak satışlarıyapıldı. 1 Mayıs’a çağrı yapan bildirilerin yanı sıra 6Mayıs’ta Aksaray Su Gösteri Sanatları Merkezi’ndegerçekleşecek olan “Denizler’in yolunda düzenebaşkaldırıyoruz!” etkinliğine davet eden el ilanlarıdağıtıldı.

YTÜ’de hazırlık öğrencileriyle söyleşi yapıldı.Söyleşide, öncelikle yapılacak olan 1 Mayıspikniğinin hazırlıkları konuşulup, görev paylaşımlarıyapıldı. Ardından Ekim Gençliği’nin yeni sayısındakibaşyazı okundu. Okumanın ardından yapılan

tartışmalarda 1 Mayıs’ın önemi ve gençliğin 1Mayıs’a hangi taleplerle katılması gerektiğiüzerine konuşmalar yapıldı. 1 Mayıs söyleşisinindevamında ise güncel olaylar hakkında tartışmalaryapılırken, Maltepe işçilerinin direnişi,üniversitelerdeki soruşturma ve ceza terörü vedevrimcilerin, ilericilerin, yurtseverlerin hereylemine yönelik azgın polis terörü üzerinesohbetler yapıldı.

YTÜ Yıldız Kampüsü’nde de Tonoz Kantin,yemekhane ve fakültelerde 6 Mayıs etkinlik afişlerikullanıldı. Ayrıca 1 Mayıs bildirileri de yemekhanedeve sınıflarda yoğun olarak kullanıldı.

AnkaraODTÜ, Beytepe, DTCF ve Cebeci’de hafta

başından itibaren “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” şiarlı 1 Mayıs etkinliğinin afişleri ileEkim Gençliği’nin kampanya ve 1 Mayıs afişleriyaygın olarak yapıldı. Yanı sıra amfilerde,dersliklerde, yemekhanelerde yapılan bildiridağıtımlarıyla gençliğe 1 Mayıs’ta alanlarda olmaçağrısı taşındı. Açılan stantlarla Ekim Gençliği’ninson sayısı ve Kızıl Bayrak öğrencilere ulaştırıldı.

EskişehirEkim Gençliği’nin “Özgürlüğüne sahip çık!” şiarlı

kampanyası çerçevesinde tutuklu öğrencilerekartpostal göndermek için Anadolu Üniversitesi’ndebaşlatılan stant çalışması sürdürüldü.

“Emperyalist saldırganlığa, kapitalist sömürüye,faşist baskı ve teröre karşı 1 Mayıs’a!” yazılı afişlerinüniversitede kullanılmaya başlanması ile birlikte 1Mayıs çalışmaları da başladı.

Bu çerçevede Ekim Gençliği okurlarınındüzenlediği toplantıda “1 Mayıs Hazırlık Komiteleri”kuruldu. 1 Mayıs’ın enternasyonal niteliği ve tüm

dünyada kutlanması üzerinden yapılan konuşmanınardından, içinden geçmekte olduğumuz dönem ve 1Mayıs’ın bu dönemdeki anlam ve önemi tartışıldı.Bunun ardından Eskişehir’de 1 Mayıs’a giden süreçtenasıl bir çalışma hattı izleneceği planlandı.

Ayrıca 25 Nisan günü 1 Mayıs etkinliği yapılmasıda kararlaştırıldı. Müzik, şiir, sinevizyon gösterimi,sunumlar ve serbest kürsünün olacağı etkinliğinteknik hazırlıkları tamamlanarak yaygın duyurusuyapılmaya başlandı.

6 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlenecek merkezietkinliğin duyurusunun da bu çalışmalar sırasındayaygın biçimde yapılması kararlaştırıldı.

Ekim Gençliği / İstanbul – Ankara – Eskişehir

Ekim Gençliği 1 Mayıs’a hazırlanıyor!

Kocatepe Üniversitesi’nde bu yıl çalışmayürütmeye başlayan Ekim Gençliği okurları, ilkolarak dergiyi üniversite öğrencilerine tanıttılar.

Bahar döneminde ise çevredeki insanlarla birlikteEkim Gençliği okuma etkinlikleri yapılmaya başlandı.Öğrencilerden dergi hakkında olumlu eleştirileralınırken öğrenciler kendi bölümlerinde başkaöğrencilere çalışmayı taşımaya başladı. Öğrenciler,Meslek Yüksek Okulları’ndaki staj sömürüsünü,GSS’nin gençliğe yansımalarını çevresindeki

insanlara anlatarak Ekim Gençliği dergisinitartışmaya başladı. Öğrencilerin yorumlarında, EkimGençliği’nin düzenin getirdiği sorunları doğru birbiçimde anlattığı ve sorunların çözüm yollarınınörgütlü mücadelede olduğunu gösterdiği ifade edildi.

Ayrıca Afyon Ekim Gençliği, FelsefeninBaşlangıç İlkeleri kitabıyla eğitim çalışmalarıyaparken 29 Nisan Pazar günü gerçekleştirilecekDenizler anması için de hazırlık yaptı.

Ekim Gençliği / Afyon

Ekim Gençliği Afyon’da

Eskisehir

Ankara

İzmir Öğrenci Kurultayı’nın çalışmaları çeşitliaraçlarla sürdürülüyor.

15 Nisan günü kurultay çalışmaları bildiri vefanzin dağıtımı ile sürdü. TÜYAP Kitap Fuarı girişindedağıtım gerçekleştirildi.

17 Nisan günü ise kurultay çalışanları toplu olarakafişe çıktı ve İzmir’in merkezi noktaları ve üniversiteçevrelerine yaygın kurultay afişi yapıldı. Faaliyetsırasında Buca, Bornova, Konak ve Alsancak’ın yanısıra Ege Üniversitesi içine de afişleme yapıldı.

Aynı gün DEÜ İİBF komitesi bir yandan da imzastandı açarak “Yaz okulu değil bütünleme istiyoruz”

kampanyasının çalışmalarını yürüttü.18 Nisan günü ise çalışmalar kampüslerde devam

etti. Ege Üniversitesi Öğrenci Çarşısı’nda kurultaymasası açıldı. Ayrıca Öğrenci Çarşısı, Fen Fakültesi,Edebiyat Fakültesi ve Hazırlık binasına Kurultayçağrısının olduğu afişler yapıldı.

Dokuz Eylül’de ise kurultay çağrı afişleri vepankartı asılarak propaganda çalışmalarına başlandı.Kurultay hazırlık komiteleri bileşenleri, kurultayasunulacak tebliğleri tartışmak üzere bir toplantıgerçekleştirdi.

Kurultay Hazırlık Komiteleri

İzmir Öğrenci Kurultayı çalışmalarından...

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-16

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

ODTÜ öğrencilerimücadeleyi büyütüyor

ODTÜ’de birinci dönemde başlayan yemekhane vekantin sorunlarına karşı öğrencilerin birlikte hareketettiği eylemli süreç ikinci dönemde de devam ediyor.İlk dönemde belirli yurt kantinlerinde yapılan kısasüreli eylemlerin ardından, ilk dönemin sonuna doğruİnşaat Mühendisliği’nde kantin boykotu bir buçuk ayboyunca devam etmiş, bu süreçte boykot JeolojiMühendisliği kantinine de sıçramıştı. Bu iki kantinboykotu da kısmi kazanımlarla sona ermişti.

Yemekhane ve kantin sorunlarının büyük ölçüdedevam ediyor oluşu, ikinci dönemle birlikte öğrencileriharekete geçirdi. Yemekhanede, yemek fiyatlarındanve kaliteden şikayetçi olan, kantinlerde fiyat vekalitenin yanında kantincilerin hem öğrencilere hem deişçilere karşı tutumlarından rahatsız olan öğrencileryaptıkları forumlarla yemekhane ve kantin sorunlarınakarşı kampanya başlattı. Kampanyanın ilk adımında,yemekhaneyi kullanan öğrenciler arasında anketdüzenleyen öğrenciler, yemekhane sorunlarını ODTÜöğrencilerinin gündemine taşıdılar. Anketin ardından28 Mart Çarşamba günü öğlen yemekhanede biröğünlük boykot yapan öğrenciler, alternatif olarakhazırladıkları sandviçler ile yemekhaneyi kullanan tümöğrencileri yemek sorunlarına karşı duyarlı olmaya vebirlik halinde hareket etmeye çağırdılar. Daha sonrayapılan forumda, yemekhane sorunlarına karşıkampanya sürecinin, her hafta çarşamba günleriyapılacak eylemlerle devam ettirilmesine karar verildi.Bu çerçevede 11 Nisan Çarşamba günü öğrenciler teköğünlük boykotun ardından “Turnikelerden atlıyoruz,ücretsiz yiyoruz!” sloganıyla ikinci eylemlerinigerçekleştirdiler.

Yemekhane sorunlarına karşı yapılan bu iki eylemde öğrencilerin büyük çoğunluğunun katılımıylagerçekleşti. Eylemlerde konuştuğumuz öğrencilerinbüyük bölümü, “Hacettepe’de yemekler 1 TL iken,ODTÜ’de 2.65 TL olması büyük adaletsizlik”görüşünü belirterek, bir sonuç alınmazsa yemekhaneyikullanan burslu-burssuz tüm öğrencilerin katılımıyla

uzun süreli bir boykotun yapılması gerektiğini ifadeettiler. Bu eylemler karşısında rektörün de huzursuzolduğu ve en kısa zamanda öğrencilerle görüşmeyikabul ettiği öğrenildi. Yemekhane anketlerinekatılanların üçte ikisinin “sonuç alınamazsa boykotyapalım” tercihini seçtiği göz önünde bulundurulacakolursa, öğrencilerin birlikte hareket ettiği bu kampanyasürecinin, rektörlüğü rahatsız etmesi zaten beklenen birdurumdu.

Yemekhaneye karşı eylemler devam ederken bölümkantinlerindeki sorunlara karşı da öğrenciler arasındabirlik olma eğilimi giderek artıyor. Şimdilik, İşletme veUluslararası İlişkiler bölümleri kantini ve Hazırlıkbölümü kantinlerine karşı, bu iki bölümde deöğrenciler arasında sorunların ortaklaştırılması vebirlikte eylemler örgütlenmesi çalışmaları devamediyor.

İşletme ve Uluslararası İlişkiler kantinini işletenkişinin tavırları, öğrencileri tehdit etmesi, öğrencilerintepkisini çekiyor. Ve bu durum yapılacak boykot -alternatif kantin çalışmalarını hızlandırıyor.

Hazırlık bölümü öğrencileri ise anketlerhazırlayarak sorunlarını Hazırlık öğrencileriningündemine taşıdılar. Bu anket sonuçları göstermektedirki, hazırlık öğrencileri bir yandan kantinlerindekiyemek fiyatlarından ve kalitesinden şikayetçiler, biryandan da somut bir adım atılması beklentisiiçerisindeler.

Sonuç olarak, öğrencilerin başlattığı yemekhane vekantin sorunlarına karşı kampanya sayesinde,yemekhane ve kantin sorunları öğrencileringündeminde kalmaktadır. Devam eden eylemler veatılan somut adımlar da öğrencilerin beraber mücadeleetme deneyimini geliştirmektedir. Bu gelişim, kantinve yemekhane sorunlarına karşı rektörlüğün geri adımatmasının ve kazanım elde edilmesinin de önünüaçacaktır.

ODTÜ Ekim Gençliği

YÖK’ün almış olduğu bir kararla Fen EdebiyatFakültesi öğrencilerinin pedagojik formasyonhaklarının kaldırılması 16 Nisan Pazartesi günüÇukurova Üniversitesi’nde yapılan bir eylemleprotesto edildi.

Türk Dili ve Fen Edebiyat Fakültesi önündetoplanan öğrenciler “Fakülte uyuma formasyonunasahip çık!”, “YÖK’e karşı omuz omuza!”, “Direne

direne kazanacağız!” sloganlarıyla Eğitim Fakültesiönüne gelerek 5 dakika sloganlar ve alkışlarlaprotestoda bulundular. Sonrasında yürüyüşe devamederek, Fen Edebiyat Fakültesi önünde oturma eylemiyaptılar.

Eylemin ardından öğrenciler aralarında seçtikleritemsilcilerle bir toplantı gerçekleştirdiler.

Ekim Gençliği / Adana

ÇÜ’de formasyon eylemi

YTÜ’de bazistasyonuna tepki

YTÜ’de hazırlık öğrencileri fakültelerinintepesine dikilen baz istasyonunun kaldırılması içineylem yaptı.

17 Nisan günü yemekhane önünden HazırlıkFakültesi’ne doğru bir yürüyüş gerçekleştirildi.Akademisyenlerin de katıldığı eylemde kitleyecoşku hakimdi. “Bu fakülte sağlığa zararlıdır!”pankartının taşındığı yürüyüşte taleplerin yazılıolduğu dövizlerin yanı sıra kullanılan balonlar dailgi çekiciydi.

Hazırlık önüne gelindiğinde ise konuya dairrahatsızlıklarını ifade eden, sağlığa zararlı olan bazistasyonlarına karşı öğrenciler yan yana olacağınıdile getiren bir akademisyen konuştu. Ardındangeçilen basın açıklamasında ise geçtiğimiz yılkimsenin haberi olmadan Avea şirketi tarafındanve Rektörlük’ün onayıyla Yabancı Diller YüksekOkulu’nun çatısına dikilen baz istasyonunun okulagelinen ilk günden beri herkesin yoğun radyasyonamaruz kalmasına sebep olduğu, her gün yaklaşık3000 kişinin kullandığı Hazırlık Fakültesi’ninbinlerce insanın sağlığını tehdit ettiği ifade edildi.

Açıklamanın ardından Hazırlık ÖğrenciTemsilcisi tarafından bir konuşma yapılırken,konuşmada baz istasyonlarının geçmişiyle ile ilgilibilgiler verildi. Öğrencilerin halay çektiği sıradaÖGB tarafından fotoğraf çekildiği anlaşılmasıüzerine ÖGB’ye müdahale edilip, durum ajitasyonkonuşmalarıyla teşhir edildi

Ekim Gençliği / YTÜ

AÜ’de kantinboykotu

Anadolu Üniversitesi İki EylülKampüsü’ndeki mühendislik kantinindegeçtiğimiz hafta başlatılan kantin boykotu YunusEmre Kampüsü İletişim Bilimleri Fakültesi’nede yayıldı. 17 Nisan günü öğle saatlerindeüniversite öğrencilerinin yaptığı toplantı ilekantin fiyatlarını boykot etmek için alternatif birstant açılması kararlaştırıldı.

Dayanışma standına çok sayıda akademisyende destek verdi. Sabah saatlerinde oluşturulankomün, fakülte öğrencileriyle ortaklaştırıldı.Öğrencilerin ilgiyle karşıladığı dayanışma standıkısa sürede kantin görevlilerinin dikkatini çekti.Kantinciler, iki saat içerisinde yapılan zammıgeri çekerek çıkardıkları yeni fiyat listesinikantine astılar. Bu esnada standı ziyaret edenfakülte hocaları da öğrencilerle sohbet ederekdestek sundular.

Öğle arasında yapılan toplantıda iseöğrencilerin talepleri tartışıldı. Fiyatlarındüşürülmesi, kantinde sağlıklı besinlerinsunulması, kantin çalışanlarının kötü çalışmakoşullarının düzeltilmesi gibi talepler sıralandı.Dayanışma ve yardımlaşma içerisinde geçenkantin boykotu talepler kabul edilene kadarsürdürülecek. Bunun yanı sıra, diğerfakültelerdeki öğrencilerin de durumdan rahatsızoldukları ve boykotu kendi fakültelerine taşımakistedikleri gözlemlendi.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-16

Gençlik hareketi28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Paralı eğitim uygulamalarına, müşterileşmeye karşı...

Eğitim hakkına sahip çık! Sermaye devleti işçilere, emekçilere, Kürt

halkına yönelik faşist baskı ve devlet terörünü,kardeş halklara yönelik emperyalist savaş vesaldırganlık politikalarını tırmandırırken öte yandanda azgın sömürü ve sosyal yıkım politikalarınıhayata geçiriyor.

Resmi rakamlara göre her gün ortalama üç işçikatlediliyor. Asalak patronlar daha fazla kâr hırsıylaçok basit güvenlik önlemlerini bile almaktan geriduruyorlar. Sonuç olarak tersanelerde, madenocaklarında, fabrikalarda, inşaatlarda yaşanan işçikatliamları hemen her gün karşımıza çıkıyor.

İşçileri, emekçileri karın tokluğuna, güvencesizve ağır çalışma koşullarına mahkum eden sermayedüzeni, sosyal yıkım politikalarını bir bir hayatageçiriyor. İşçilerin kazanılmış en temel hakkı olankıdem tazminatı hakkına göz dikilirken, öğrencigençliği de vuran ve sağlığı tamamen paralı halegetiren Genel Sağlık Sigortası (GSS) devreyesokuluyor. TMMOB Makine Mühendisleri Odası,sermaye devletinin şimdiki temsilcisi AKP iktidarıdöneminde doğalgaza yüzde 187, elektriğe yüzde108 zam yapıldığını açıklarken önümüzdeki aylardayapılacak yeni zamlarla enerji faturalarının asgariücretin üçte birine ulaşabileceğini belirtiyor.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın “Kentseldönüşüm” adı altında başlattığı rantsal dönüşümprojeleri hayata geçirilmeye hazırlanılıyor. Bukapsamında bakanlık, yıkımlar karşısında barınmahakkına sahip çıkacak ve direnecek işçilere,emekçilere “evinizi içinde siz olmadan yıkarız” ve“mekanlarınız mezarınız olmasın” mesajları iletehdit ediyor.

Sermayenin çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda“4+4+4 Kesintili Zorunlu Eğitimi Sistemi” apartopar meclisten geçiriliyor. Böylece dinci-gericieğitim müfredatına uygun düzenlemelerin önündekipürüzler temizlenerek öte yandan da sermaye devletieğitimde özelleştirme ve esnek istihdam konusundasağlam bir adım atmış oluyor. 4+4+4 uygulaması ilebirlikte anayasadaki “ilköğretim parasızdır” ibaresikaldırılırken, yirmi ve daha fazla personel çalıştıranişyerlerine sınırsız stajyer öğrenci çalıştırma yetkisiile ucuz emek gücü resmileştirilmiş durumda.

Kısacası sermaye devleti üç kuruş kâr için işçilerikatletmekten çekinmemekte, işçilere, emekçilereasgari ücret adı altında açlık sınırının altındayaşamayı dayatmakta, rant uğruna emekçilerin,yoksulların barınma hakkına göz koymakta, eğitim,sağlık gibi en temel hakları her geçen gün daha fazlaparalı hale getirmektedir. Bunların karşısında kardeşOrtadoğu halklarına yönelik emperyalist savaş vesaldırganlık politikaları doğrultusunda savaşa 2011yılında 18 milyar dolar bütçe ayrıldığı açıklandı.Sermaye devletinin askeri harcamaları 2008’de 16milyar 767 milyon dolarken, bu rakam 2011’de 18milyar 687 milyon dolara çıkmıştır.

Kapitalizm açık bir şekilde işçilere, emekçilere,ezilen halklara açlık, sömürü ve sefalet sunarken bupolitikaların yansımaları kuşkusuz üniversitelerde degörülmektedir. Neoliberal sömürü politikalarınınüniversitelere yansımaları doğrultusundaüniversiteler birer şirket haline getirilmeyeçalışılmaktadır. Bologna Süreci, AB-GATS sürecigibi uygulamalarla “eğitimde AB standartlarınıyakalama” demagojileri eşliğinde üniversite eğitimiher geçen gün daha fazla paralı hale getirilmeye

çalışılmakta ve bu kapsamda öğrencilermüşterileştirilmektedir.

Geçtiğimiz sene gerçekleşen Uluslararası YüksekÖğretim Kongresi (UYK) kapsamında üniversitelerinsermayenin çıkarları doğrultusunda yenidenyapılandırılması ayrıntılı bir şekilde planlanmıştı.Sermaye devleti bu kapsamda 2011-2012 öğretimyılına gizli harç zammı uygulaması ile girmeyeçalışmıştı. UYK’da planlananların somutadımlarından biri de karşımıza İTÜ’de çıkıyor.‘90’ların ortalarından itibaren Türkiye’demühendislik-mimarlık eğitimi veren üniversiteleringündeminde olan “yetkin mühendislik” veya “yetkilimühendislik” uygulaması İTÜ’de başlatıldı.Böylece, yetkinlik, Avrupa standartlarına uyum gibisöylemlerle birlikte ücretsiz emek sömürüsünün,mühendis-mimarlar arasında haksız rekabetin önünüaçan uygulamayla birlikte diplomalı işsizliğe vemühendis-mimarların tekniker konumunadüşürülmesine de meşruluk kazandırılmış oluyor.

İTÜ yönetimi “İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ), Yetkin Mühendislik Sınavı’nın Türkiye’dekimerkezi oldu. Dünya çapında yapılan sınavlamühendislere, ‘‘Yetkin Mühendislik Belgesi’’ veren

Amerika’daki NCEES (Mühendisler İçin UlusalSınav Merkezi), yaptığı denetim ve incelemesonucunda sınava girme hakkını Türkiye’de yalnızcaİTÜ öğrenci ve mezunlarına verdi” şeklindeuygulamanın duyurusunu yaparken, böylece yetkinmühendislik uygulamasının en somut adımı daatılmış oldu.

Paralı eğitim uygulamaları ve müşterileştirmeylebiz işçi, emekçi çocuklarının eğitim hakkınınçalındığı ve bu uygulamaların her gün daha fazlaöğrencinin canını yaktığı açıktır. YÖK düzeni buuygulamaları hayata geçirebilmek için üniversiteleriher geçen gün biraz daha cezaevi-kışlaya çevirmekte,bizlere söz, yetki, karar hakkı tanımamaktadır.Kısacası paralı eğitim uygulamalarına,müşterileşmeye karşı eğitim hakkımıza sahipçıkmaktan başka bir yol bulunmamaktadır.

Bu kapsamda azgın sömürü koşullarına mahkumedilmeye çalışılan, her türlü sosyal hakkına gözdikilen milyonlarca işçi ve emekçi ile birlikte 1Mayıs’ta alanlarda olmak ve paralı eğitimuygulamaları ve müşterileşme karşısında “eşit,parasız, bilimsel, anadilde eğitim” şiarını yükseltmektüm gençliğin önünde bir görev olarak durmaktadır.

Gebze’de lise ve dershane öğrencileri elemesınavlarına, 4+4+4 ile birlikte eğitim sistemindegerçekleşen değişikliklere ve paralı eğitimuygulamalarına karşı 13 Nisan Cuma günü “Eşit,parasız, blimsel, anadilde eğitim!” şiarlı bir eylemgerçekleştirdiler.

Uğur Dershanesi önünde biraraya gelen lise,dershane öğrencileri ve destek veren öğretmenlersloganlarla Eski Çarşı’ya kadar yürüyerek basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Eleme sınavının ve eğitim sistemininöğrencilerin kendilerini baskı altında hissetmelerine

neden olduğunu ve son yıllardaki sınav dönemindegerçekleşen intiharların bilançosundan bahsedilenaçıklamada geçen seneki şifre skandalı hatırlatıldı.Paralı ve elemeci eğitim sistemi yüzünden hayatınıkaybeden öğrencilerin hesabının sorulacağı belirtilenaçıklamanın ardından sokak tiyatrosu gösterimigerçekleşti.

Devrimci Liseliler Birliği, Emek Gençliği,Gençlik Muhalefeti ve LÖB’ün örgütlediği eylemeBDP Gençliği destek verdi. Eyleme yaklaşık 100kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Lise ve dershane öğrencileri sesini yükseltti

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-16

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

Osmangazi Üniversitesi’nde cami yapımı...

Dindar bir nesil olmayacağız!Üniversitelerin piyasalaşmaya ve dinci gericiliğe

kan taşıdığı bir dönemin öğrencileriyiz. Okullarımızdaher geçen gün daha da gerileyen koşulları açıkçagözlemleyebiliyoruz. Üniversite öğrencilerinin paralıeğitim ve geleceksizlik gibi saldırılara karşı birleşik birmücadele örmesi gereken bir dönemde, gericikapitalist sistem her alanda gençliği ayrıştırmanın,birbirine yabancılaştırmanın yollarını arıyor ve buprojelerine her gün bir yenisini ekliyor. Yakın zamandadinci-gerici partinin şefi Tayyip Erdoğan’ın yaptığı“dindar nesil yetiştirmek istiyoruz” açıklaması,gençliğin üzerindeki gerici ablukayı alenen ilan etti.

İlkokullardan başlayarak tüm eğitim kurumlarındacemaatçi yapılanmaların örgütlendikleri ve gençliğinbu yapılar içinde yobazlaştırıldığı sır değildi zaten.Bundan sonraki süreçte bunun daha yüksek seslesöyleneceği bir döneme giriyoruz. Marmara’danNevşehir’e Isparta’dan Erzurum’a kadar birçoküniversitede İlahiyat Fakülteleri’nin uygulama alanlarıolduğu gerekçesiyle camiler inşa edilmesi meselesini(Erzurum Atatürk Üniversitesi kampüsünde 3 camivar!) ve bunlara bir yenisini ekleyen EskişehirOsmangazi Üniversitesi’ni bu çerçevede ele alalım.

Büyük resme bakarak Eskişehir OsmangaziÜniversitesi’ndeki gelişmeleri yakından incelemek veanlamak daha olanaklı. Nisan 2011’de üniversiteninmerkez kampüsü olan Meşelik Yerleşkesi’ne İlahiyatFakültesi inşaatı yapılmaya başlandı. Bununlaeşzamanlı olarak da kampüsün en işlek yerine,yapımına 4 trilyon lira harcanacak olan camiyerleştirildi. Osmangazi Üniversitesi’nin yurdundanbaşlayarak birçok fakültesinde yuvalanan cemaatyapılanmalarının mantar gibi çoğaldığı bir dönemdeokula yapılan caminin neden olacağı sonuçları iseşimdiden öngörmek mümkün.

İlk olarak üniversite yönetiminin gericiideolojisinden beslenen cemaatçi yapıların öğrencilerüzerindeki baskısından söz edelim. Her türlü maddi veidari olanağa kolaylıkla ulaşabilen bu gruplar,öğrencileri cemaat yurtlarında kalmaya, yaptıklarıetkinliklere (toplu ibadet, dini söyleşiler, risaleokumaları, Fethullah Gülen kitapları okuma vb.)katılmaya, dergi-gazete almaya zorluyorlar.Yaratabildikleri alanlarda ise bunlara katılmayanöğrencileri sosyal olarak dışlama, ötekileştirme gibikendilerine has yöntemler kullanıyorlar. Önümüzdekidönemde açılacak olan cami ise onlara bu eylemlerinidaha meşru yapma olanağı vereceği gibi yaptıklarıbaskılara bir de namaza gitme dayatmasını daekleyecekler.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi yönetimi baştaolmak üzere, okuldaki birçok akademisyen ve öğretimgörevlisinin de bu gerici yapılanmalara açıktan destekverdikleri biliniyor. Bu durumda onlarca öğrenci veakademisyenin namaza gitmediği için fişlenecekolması gerçeği ortadadır (ki şu anda bile benzeriayrımcılıklar yapılıyor). Eğitim sisteminin çivisininçıktığı bu dönemde, bir öğrencinin ya daakademisyenin ne kadar bilimsel çalışma ürettiğiyerine camiye ne kadar gittiği üzerinden birdeğerlendirme yapılması işten bile değil.

İkinci bir konu da camiye giderek ibadet yapanlarındiğer dini inançlara karşı sağladığı üstünlüktür.Ülkenin çeşitli illerinden gelen farklı etnik yapılarasahip birçok kişinin yaşam alanı olan üniversite, diniinançlar açısından da kozmopolit bir yerdir. Bunarağmen üniversitenin içinde tek bir inanca uygun

ibadethane açmak diğer dinleri yok saymak anlamınagelir. Dolayısıyla esas işlevi bilim üretmek olan birkurum olarak üniversitede bu ve benzeri birçok sorunayol açacak bir ibadethanenin yeri olmamalıdır. Buradasadece camiler değil, benzer bir şekilde bir kilisenin yada sinagogun ya da bir cemevinin üniversitekampüslerinde bulunması abes bir durumdur.Üniversitede hiçbir ibadethanenin yeri yoktur.

Meselenin bir diğer boyutu ise bu camilere ayrılanödeneklerdir. Trilyonlarca paranın bu binalarayatırılması bir tercihin ürünüdür. Yani OsmangaziÜniversitesi Rektörü okulun başta laboratuarları olmaküzere, spor salonundan, dersliklere, kütüphanesindenkulüplerine kadar birçok yerindeki eksikleritamamlamak yerine cami için para harcamayı dahauygun bulmuştur. Devlet üniversitesi olduğunu iddiaeden bu üniversite, öğrencisinden adım başı her şeyiçin para toplamaktadır. Öğrenci belgesi, transkript,öğrenci kimliği vb. için her öğrenciden fahiş miktardaparalar alan Osmangazi Üniversitesi, din, piyasa ve

faşizmi kullanarak “dindar, sosyal hakları gaspedilmişve sermayenin hizmetine ucuz işgücü olarak sunulanbir nesil” yaratma konusunda diğer üniversitelerleyarışacak bir marka olma yolundadır.

Tüm bunlar ortadayken, yaratılmak istenen baskıyıkıracak olan yine öğrenci gençliğin kendisidir. 12Eylül’ün ürünleri olan artıkların bizleri kendilerinedönüştürmeye çabalamasına cevabımız net olmalıdır.Beyinlerimizi, gençliğimizi, geleceğimizi sermayeninihtiyaçlarına göre ayarlayan bu sistem bir yandan daideolojisini bize pompalıyor. Bunların başında da enbüyük uyuşturucu olan din, milliyetçilik ve her türdenyozlaşma geliyor. Dindar bir nesil yaratarak gençliğinenerjisini sapkın kanallara akıtan Tayyip Erdoğan’a veonun üniversitelerimizdeki uzantılarına cevabımız birkez daha isyancı, sisteme ve kurumlarına boyuneğmeyen devrimci bir gençlik olacaktır.

Eskişehir OsmangaziÜniversitesi’nden bir Ekim Gençliği okuru

Esenyurt Devrimci Liseliler Birliği (DLB) 1 MayısHazırlık Komitesi, 12 Nisan günü düzenlediği sontoplantıda 1 Mayıs çalışmalarını ve 22 Nisan’dadüzenlenecek olan ‘Birlik, Dayanışma ve MücadelePikniği’nin hazırlıklarını değerlendirdi. Toplantıda,farklı liselerde okuyan öğrencilerin DLB pankartıarkasında kendi liselerinin dövizleriyle 1 Mayıs’akatılması kararı alındı. Bu dövizlerde, liselerinisimlerinin yanısıra mücadele taleplerinin de yeralması kararlaştırıldı.

DLB’liler, liselerde yaşanan paralı eğitim saldırılarıüzerine de tartışarak 1 Mayıs sonrası paralı eğitimsaldırılarına eylemliliklerle yanıt verilmesi gerektiğiüzerinde fikir birliğine vardılar. 6 Mayıs’ta Denizler’ianmak için düzenlenecek etkinlik ve ardındanyapılacak Dolmabahçe yürüyüşüne dair tartışmalaryürütüldükten sonra yerel liseli yayınları çıkartmanınolanakları ve ihtiyacı üzerine de değerlendirmeleryapıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

1 Mayıs’ta DLB saflarına!

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-16

Gençlik hareketi30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/16 * 20 Nisan 2012

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR) Gençliği, 10.’su gerçekleştirilen gençlik kampınadair bir değerlendirme yayınladı.

BİR-KAR Gençliği’nin kamp değerlendirmesinisunuyoruz:

Paskalya tatili içinde 1-7 Nisan tarihleri arasındaBad-Berleburg’da gerçekleştirilen kampa 17-23 yaşgrubundan yaklaşık 30 kişi katıldı. Bugün içindeyaşadığımız toplumları kesen temel sorunlar karşısındabu kamp vesilesiyle yarattığımız bilinç açıklığı ile dahadonanımlı ve güçlü olduğumuzu iddia edebiliriz.

Özellikle de günümüzde gençliğin karşı karşıyakaldığı gelecek kaygısı ve işsizliğin yanısıra mesleki veeğitim alanındaki sorunlar bu kampıın daha dar ve depolitik eğitim ağırlıklı olmasını gerekli kılıyordu.Değerler sisteminin hoyratça tüketildiği, özelliklekapitalist sistemin gençliği bencilleştirip yozlaştırdığı birsüreçten geçtiğimizin bilinciyle, gençliği marksistideolojinin gücüyle donatmak, dünyaya ve sorunlarınasağlam bir bakış açısı oluşturmak için özel bir kampeğitim programı oluşturduk.

Bu kampı diğerlerinden ayıran en temel özellikbaştan sona genç yoldaşlar tarafından hazırlanmışolmasıdır. Başta eğitim seminerleri olmak üzere kampınbütün teknik, ulaşım ve kültürel sorunları büyük birtitizlikle organize edilmiş ve kampın başarıylagerçekleşmesi için gençlik kolektifi çok iyi bir şekildeçalışmıştır.

Genç yoldaşların sunumunu yaptığı seminer konularıbaşlıca şunlardı; “Kapitalizm ve kriz”, “Gençlik veyabancılaşma”, “Irkçılık ve faşizm”, “Kürt sorunu”,“Diyalektik ve tarihi materyalizm” ve son olarak“Devrim ve reformizm“. Yine buna ek olarak daha kısasunumlar halinde “Küba devrimi”, “Che, RosaLuxemburg ve Karl Liebknecht’ìn yaşamları” anlatıldı.Her seminer öncesi yapılan grup çalışmaları ve canlıtartışmalar deyim uygunsa sonrasına denk düşen kısaözetler halindeki seminerleri gereksiz kıldı.

Bizler bu bir haftalık kamp dolayısıyla en azındanyukarıda konu başlıklarını verdiğimiz temel meselelerdebüyük bir bilinç açıklığıyla ayrıldık diyebiliriz.

Kapitalizmin içine girmiş bulunduğu krizdençıkmasının olanaklı olmadığını ve bu krizin faturasını dabaşta işçi ve emekçiler olmak üzere biz gençlereçıkardığını bilmekteyiz. Yine sistematik bir hale dönüşenkrizin faturasını yoksul ve az gelişmiş ülkelerinekonomilerine ve insan kaynaklarına fatura ederekinsanlığı büyük bir çöküşün eşiğine getirdiğini her geçengün yaşamakta ve görmekteyiz.

Yine bu vahşi kapitalist sistemin bu krizden çıkmakiçin tıpkı 1929 bunalımı sonrası yaptığı gibi faşizmsilahına nasıl sarıldığını, bir toplumun içindeki ilerici vedevrimci kuvvetleri nasıl vahşi bir şekilde ortadankaldırdığını çok iyi biliyoruz. Kardeş halkların, aynısınıftan emekçilerin bir anda nasıl bu faşizmdemagojisiyle düşman hale gelebildiklerini, başta naziAlmanya’sında olmak üzere, İtalya, İspanya vegünümüzde Kürt sorunu üzerinden Türkiye’de çoksomut bir biçimde görmekteyiz.

Yine biliyoruz ki bunun adı ulusal bir sorun da olsason tahlilde sınıf ilişkileri üzerinden ancak anlaşılabilirve çözüm gücüne kavuşturulabilir. Günümüz dünyasındaorta ve küçük burjuva sınıfların bu soruna köklü birçözüm getirebilme şansları yoktur. Ancak ve ancak

devrimci proletaryanın önderliğindeki bir devrimle busorun gerçek anlamda çözüme kavuşabilir.

Bir başka temel konu olarak “Gençlik veyabancılaşma” konusu, uzun ve bir o kadar da detaylı birtartışmanın sonucunda gençliğin kapitalist sistemtarafından nasıl etki altına alındığını ve bilincinin nasılköreltildiğini bütün bir çıplaklığıyla ortaya serdi. Buseminerde özellikle günlük yaşadığımız, okulda, sokakta,evde, medya aracılığıyla yapılan yalan yanlış yayınlarakarşı ve sanal alemde nasıl uyanık olmamız gerektiği vesadece görüneni değil onun arkasında yatan nedenleribulup ona bakmamız gerektiği üzerinde oldukça verimlitartışmalar yürüttük.

Kapitalist sistemin yarattığı ve özellikle gençleri aletederek büyük bir rant kapısına çevirdiği başta kozmetikolmak üzere uyuşturucu, kriminal suçlar vb. konulardasoru sormayı bilen, görüntüye aldanmayan ve hayatıntoplamında sorumluluk sahibi olabilmek vesorumlulukları titizlikle yerine getirmenin biricikgörevimiz olduğu bilincini oluşturmaya çalıştık. Yinekapitalist sitemin gençliğe dönük saldırıları karşısındakendimizi nasıl savunmamız gerektiği, hangi silah vehangi alternatifle gençliğin karşına çıkmamız gerektiğifikrini katılımcıların çoğunda bir açıklığa kavuşturmayıbaşardığımızı büyük bir rahatlıkla söyleyebiliriz.

Temel ve çok önemsediğimiz bir konu olan “Devrimve reformizm” konulu seminerde, artık sosyal devlet yada kapitalist sistemin kimi sivri uçlarını budamayıprogram edinmiş veya savunan reformizmin günümüzdünyasında insanlığın daha da ötesi gezegenimiziniçinde bulunduğu duruma bir çözüm olamayacağınıbütün bir tarihsel örnekleri üzerinden yoğun birtartışmaya konu ettik. Yerkürenin kaynaklarını çok hızlıve acımasız bir şekilde tüketen, kaderini bir avuçasalağın insafına bırakan bu vahşi sistemi bir devrimleyıkmadığımız sürece, gençliğin yaşadığı sorunlardantutun, çevre sorununa oradan işçilerin ve emekçilerinyaşadığı sorunlara ve yine açlık, savaşlar, faşizm ve dahabir dizi birikmiş soruna kadar köklü bir dönüşümüyapmanın mümkün olmadığı fikrini bilince çıkardık.Devrimciler her türlü demokratik hak için ve en sıradanreform için mücadele edip bunu en nihayetinde devrimegiderken kazanım olarak görürler. Oysaki reformistler bu

tür iyileştirmeleri varlık nedeni olarak görür ve düzeninicazet alanı dışına çıkmazlar, tam da bu açıklıkla devrimolmaksızın köklü çözümler üretmenin mümkünolmayacağı özellikle de günümüz dünyasında, kapitalistemperyalist sistemin biriktimiş olduğu sorunlardüşünüldüğünde olmazsa olmazdır. Özellikle deyaşadığımız ve euro-komünizm ile reformist karakterinibile yitirmiş bu kıta Avrupası’nda bu sorun temellidir,anlaşılması da bir o kadar zorunludur. Özellikle deAlman Sosyal Demokrat Partisi’nin tarihi üzerindenbakıldığında aynı zamanda ne kadar köklü olduğunudaha somut olarak anlamış olacağız.

Bir haftalık zaman dilimi içerisinde yarattığımızkamp atmosferiyle birlikte yaratmanın ve birliktepaylaşmanın ne demek olduğunu ve ne kadar değerliolduğunu yaşama şansı bulabildik. Gerek gençyoldaşların yeteneklerini sergileme fırsatı bulduğu birolanak yaratarak gerekse de baştan sona başarılı birkampı organize etmenin mutluluğunu hep beraberyaşama fırsatını yakaladık. Yine bu kamp vesilesiyleşunu da somut olarak anlamış olduk ki, yeteneklerimizi,birikimimizi, mücadele azmi ve enerjimizi pratik yaşamataşımaksızın arzuladığımız bir dünyayı yaratmakolanaklı değildir. Tam da bu bilinç açıklığı üzerindendaha örgütlü ve daha donanımlı bir gençlik örgütüyaratmak, ertelenemez biricik görevdir. Gençliğinbiriken sorunlarına karşı özellikle de günümüzde,kapitalizmin içinde debelendiği küresel krize ve onundoğuracağı sonuçlara bağlı olarak, örgütlü olmak, örgütfikrini özellikle de yeni gençlik kuşağı içinde canlıtutmak en temelli sorun durumundadır.

Sonuç olarak kampımız bütün katılımcıların temelgözlemi ve ifadeleri üzerinden bakıldığında büyük birbaşarıyla gerçekleşmiştir diyebiliriz. Gençliğin baştakendi sorunları olmak üzere gezegenimizdeki bütünsorunlara karşı sorumluluklarının büyük bir açıklıklatartışıldığı, kararlar alındığı ve geleceğe umutlabakılması gerekliliğinin altını bir kez daha çizen anlamlıbir platform oldu.

Yaşasın İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği! Yaşasın Enternasyonal Dayanışma! Gençlik Gelecek, Gelecek Sosyalizmdir!

BİR-KAR Gençliği

10. BİR-KAR Gençlik Kampı başarıylagerçekleşti!

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-16

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Mücadele Postası

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

1 Mayıs çalışmaları çerçevesinde Radyo İmaj’dayapılan Yavuz Canpolat’ın sunduğu “Bir resimsessizliği” isimli programa konuk olan Mamak İşçiKültür Evi Müzik Topluluğu, devrimci kültür-sanat,İşçi Kültür Evi’nin topluluk ve kurs çalışmalarıüzerine sohbet gerçekleştirdi.

14 Nisan’da yapılan programda, ayrıca sermayeiktidarının işçi sınıfına yönelik sosyal yıkımsaldırılarını dile getiren topluluk üyeleri 2012 1Mayısı’nda alanlara çıkmak için fazlası ile sebepolduğunu söylediler. Müzik topluluğu bileşenleri, 1Mayıs’ın içeriğinin hem sermaye iktidarının hem desendikal bürokrasinin yoğun çabaları ileboşaltılmaya çalışıldığını dile getirerek, 1 Mayıs’ın

içeriğine uygun bir şekilde gündeme getirilmesigerektiğini vurguladı. Ve bu günün işçi sınıfınınsermayeye karşı bir mücadele günü olmasıgerektiğinin altını çizdiler. Ayrıca radyo aracılığı iletüm işçi ve emekçiler 22 Nisan’da AnkaraBDSP’nin Vedat Dalokay Düğün Salonu’ndayapacağı etkinliğe çağrıldı.

Radyo programının ardından, radyo binasınagelen www.ankayasam.com çalışanları MİKEMüzik Topluluğu bileşenleri ile, web sitesindeyayınlamak üzere İşçi Kültür Evi ve müzikçalışmaları üzerine görüntülü röportaj yaptı.

Kızıl Bayrak / Ankara

MİKE Müzik Topluluğu İmaj Radyo’daydı..

“ON’ların Türküsü” söylendi...Grup Yorum'un “ON'ların Türküsü” adını

taşıyan konseri 15 Nisan Pazar günü BakırköyPazar Meydanın'da gerçekleşti. Yüzbinlercekişinin katıldığı konser geçen yıl da düzenlenmişti.Bu yıl Grup Yorum'a Zülfü Livaneli, Aynur Doğan,Aylin Aslım, Hüseyin Turan ezgileriyle eşlikederken Nihat Behram da şiirleriyle programda yeraldı.

Bağımsız Türkiye vurgusunun öne çıkarıldığıkonserde Hüseyin Turan, Grup Yorum’a saygılarınıifade etti. Aylin Aslım, Grup Yorum’un ‘UlaşırSana’ şarkısını söyledi. Zülfü Livaneli ise“Sizlerden güç almaya geldim” diye bitirdi.‘Böyledir Bizim Sevdamız’la başlayan Livaneli,‘Karlı Kayın Ormanı’ şarıkısıyla katkısınısonlandırdı. Konser sanatçıların seslendirdiği türküve marşlarla gün sonuna kadar devam etti.

Şehir Tiyatroları Yönetmeliği’ni oyçokluğuyladeğiştirerek sanatsal özgürlüğe büyük bir darbevuran dinci-gericilik, Genel Sanat Yönetmeni’ningörevlerini de tırpanladı.

Repertuarı oluşturma görevi genel sanatyönetmeninin elinden alınarak, oluşturulan ‘edebikurul’a devredildi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’ndealınan karara karşı çıkan tiyatro sanatçıları isetepkilerini dile getirdi.

“Yönetmelik kabul edilemez”

- Orhan Alkaya: Yönetmeliğin imzalandığınıbana kendisiyle telefonda görüştüğüm Kültür veSosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şensöyledi. Ancak daha sonra Kadir Topbaş’ınimzalamadığı ve geri çektiği söylenildi. Bu da bilgikirliliği oluşturdu. Ama bu yönetmelik hiçbirşekilde kabul edilemez. Yönetmelik imzalandığıtakdirde Şehir Tiyatroları bir sanat kurumu olmavasfını yitirir.

- Jülide Kural: Bir sanatçı bu özgürlük alanınıkaybederse ölmüş demektir. Bu süreci Türkiyesanatına vurulmuş bir darbe olarak görüyorum.Kabul etmiyoruz.

- Mehmet Ali Alabora: 98 yıldır bu kurumuayakta tutan sanatçıların, bakanlığın, belediyenin,STK’ların bir araya gelerek, 2014’te 100. yılınıkutlayacak olan Şehir Tiyatroları’nı, dünyada örnekolabilecek şekilde bir modeli hep birlikteoluşturabilmek. Sayın Başkanımızı konuşmayadavet ediyoruz.

- Emre Kınay: Tiyatroyu tiyatrocular yönetir.Topbaş’ın tiyatrodan önce uğraşması gerekenİstanbul’la ilgili bir sürü işi var.

- Levent Üzümcü: Şimdi top başkanda vekendisi tarihi bir kararın eşiğinde. Vereceği kararlaya tarihe geçecek ya da tiyatronun cellatı olacak.Unutmayın ki, Shakespeare tarihe geçti ama odönemin siyasileri tarihe geçemedi.

Sanatsal özgürlüğedarbe!

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-16