Kızıl Bayrak 2014 10

32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 10 • 7 Mart 2014 • 1 TL “Şehir senin”, peki siyasal iktidar kimin? HDP çizgisi “kentleri hep birlikte yöneteceğiz” söylemi üzerinden emekçileri düzene karşı mücadeleye çekmekten ziyade düzene bağlıyor. s.21 DİSK’in Çaykur atağı: Kime yarar kime zarar! DİSK yönetiminin örgütlenme atağı iddiasıyla gündeme getirdiği adımın ne işçi sınıfına ne de DİSK’e kazandıracağı bir şey görünmüyor. s.14 DİSK’in devrimci ruhu Greif’te yaşıyor! Fabrika komitelerinde birleşerek fiili- meşru mücadele yolunu tutan Greif işçileri, DİSK’i DİSK yapan fabrika işgalleri geleneğinin temsilcisidir. s.4 İşçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşelim! Burcu Deniz: Bağımsız sosyalist adaylar olarak tüm işçi ve emekçileri, işçi sınıfının bağımsız devrimci tavrını güçlendirmeye çağırıyoruz. s.22 Greif’in ışığında taban örgütlenmeleri » s.16-17 » Derby’den günümüze işyeri işgalleri - Z. Aydın » s.20 » Yerel seçimler yaklaştıkça gerici güçler arasındaki kapışmanın dozu artıyor. Onunla birlikte sermaye düzeninin siyasi krizi de derinleşiyor. Öte yandan sıradan bilinçli yığınlar nezdinde burjuva düzene meşruiyet sağlayan tüm biçimsel kurum ve mekanizmalar o günden bu yana göstere göstere ayaklar altına alınıyor. Çürümüş düzenden kurtuluş sandıkta değil... Devrimci sınıf mücadelesinde!

description

Kızıl Bayrak 2014 10 / 7 Mart

Transcript of Kızıl Bayrak 2014 10

Page 1: Kızıl Bayrak 2014 10

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 10 • 7 Mart 2014 • 1 TL

“Şehir senin”, pekisiyasal iktidar kimin?HDP çizgisi “kentleri hep birlikteyöneteceğiz” söylemi üzerindenemekçileri düzene karşı mücadeleyeçekmekten ziyade düzene bağlıyor.

s.21

DİSK’in Çaykur atağı:Kime yarar kime zarar!DİSK yönetiminin örgütlenme atağıiddiasıyla gündeme getirdiği adımınne işçi sınıfına ne de DİSK’ekazandıracağı bir şey görünmüyor.

s.14

DİSK’in devrimci ruhuGreif’te yaşıyor!Fabrika komitelerinde birleşerek fiili-meşru mücadele yolunu tutan Greifişçileri, DİSK’i DİSK yapan fabrikaişgalleri geleneğinin temsilcisidir.

s.4

İşçi sınıfının kızıl bayrağıaltında birleşelim!Burcu Deniz: Bağımsız sosyalistadaylar olarak tüm işçi ve emekçileri,işçi sınıfının bağımsız devrimci tavrınıgüçlendirmeye çağırıyoruz.

s.22

Greif’in ışığında taban örgütlenmeleri » s.16-17» Derby’den günümüze işyeri işgalleri - Z. Aydın » s.20»

Yerel seçimler yaklaştıkça gerici güçler arasındakikapışmanın dozu artıyor. Onunla birlikte sermaye düzeninin

siyasi krizi de derinleşiyor. Öte yandan sıradan bilinçliyığınlar nezdinde burjuva düzene meşruiyet sağlayan

tüm biçimsel kurum ve mekanizmalar o günden buyana göstere göstere ayaklar altına alınıyor.

Çürümüş düzenden kurtuluş sandıkta değil...

Devrimci sınıfmücadelesinde!

Page 2: Kızıl Bayrak 2014 10

Yerel seçimler yaklaştıkça gerici güçler arasındakikapışmanın dozu artıyor. Onunla birlikte sermayedüzeninin siyasi krizi de derinleşiyor. Zira 17 Aralık’tanbu yana dinci-gerici koalisyonun iki kirli ortağı,birbirleriyle başa çıkabilmek uğruna, tüm pislikleriniortalığa saçıp duruyorlar. Öte yandan sıradan bilinçliyığınlar nezdinde burjuva düzene meşruiyet sağlayantüm biçimsel kurum ve mekanizmalar o günden buyana göstere göstere ayaklar altına alınıyor. TayyipErdoğan Kürt hareketinden alınma “paralel devlet” ve“darbe” edebiyatıyla bir kez daha mağdur rolünesoyunurken, bu dönem boyunca polis teşkilatı veyargıda binlerce görev değişikliği ve görevden almagerçekleştirildi. Bu arada HSYK, MİT, internet yasaları,“demokrasi paketleri” vb. üzerinden AKPdespotizminin tahkimatı anlamına gelen adımlar atıldı.

Burjuva medyadaki yandaş atışmalarını bir kenarabırakırsak, Cemaat’in 17 Aralık’tan sonrakiperformansı savunmanın çok ötesine geçmemişti.Örneğin AKP şefinin bir dizi olayı “paralel devlete”(Cemaat’e) yıkma girişimlerine MİT’le ilgili ifşaatlareşliğinde El Kaide ve TIR operasyonları ile yanıt verildi.Cemaat’in bu tür hamleleri sermaye devleti vedüzeniyle ilgili gerçekleri de ister istemez teşhir ettiğiölçüde, siyasi krizi derinleştiren bir rol oynadı.

Düzen cephesinde seçeneksizlik

AKP-Cemaat dalaşmasının düzenin siyasi krizinedönüşmesini hızlandıran bir diğer olgu ise düzencephesinde AKP karşısında yeterli oy desteğialabilecek bir alternatifin yaratılmasındakizorlanmadır. Bu alandaki tek seçenek CHP olarakgörülmektedir, fakat tüm uğraşlara rağmen CHPdüzenin mevcut ihtiyacınıkarşılamaktan fazlasıyla uzaktır.

Düzen güçleri tam da AKP’nindurumu toparladığına kanaatgetirmiş ve 30 Mart seçimlerinekilitlenmişlerken, bu kez sahneyeAKP şefiyle oğlunun telefongörüşmelerinin kayıtları sürüldü.AKP-Cemaat arasındaki iktidar verant dalaşmasının son perdesi, bugörüşmelerin 24 Şubat’ta sosyalmedyada yayınlanmasıyla açıldı. 24Şubat’ta ifşa olan vurgun, hemenherkes tarafından bu kadarı da çokfazla diye karşılanacak boyuttaydı.Ayakkabı kutuları, bu sonuncusununyanında devede kulak sayılır.Tayyipgiller’in ve avenelerinin deveyihavuduyla yuttukları tüm dünyayailan olundu. İlk günlerdeki “montaj-dublaj” vb. iddiaların yerini isegiderek bir kabullenme almışdurumda.

Olayın AKP’deki sarsıntısı ilkinden daha şiddetli

sayılır. Zira daha ilk anda iki kentteki mitingler (Mersinve Eskişehir) farklı bahanelerle iptal edildi. AKPmedyasında büyük bir özgüven bunalımı yaşanıyor. Buarada gardı epeyce düşen Tayyip Erdoğan çözülmeyiengellemek için de olsa “dik durmaya” çalışıyor. Can

havliyle daha sert tehditlersavuruyor, itiraf türündenaçıklamalar yapıyor. Örneğin5 Mart’ta Ankara’da yerelbasınla yaptığı görüşmede,“Hiç kimsenin yaptığı yanınakâr kalmayacak. Ortalığa çokpislik dökülecek şimdidensöyleyeyim. Çok çarpıcı çokşaşırtıcı sonuçlar ortayaçıkacak. Bütün kirli ilişkilerkirli eylemler tek tek ortayadökülecek ve failleri yargıönüne çıkacak. Gerek Geziolayları gerek 17 Aralıkdarbesi bahanelerin arkasınasığınılarak devlete yapılansaldırılardı” diyerek sadeceyeni saldırı hamlelerine işaretetmiş olmuyor, istemeyerekde olsa kirli suç ortaklığını daitiraf etmiş oluyor. Zira

ortalığa çok pislik döküleceğini baştan söylemek, opisliklerin zaten bilindiğini ve “paralel yapılanmaya”olduğu gibi, buna da göz yumulduğunu gösteriyor.

Sermaye düzenindeki çürümeningörkemli tescili

İşin aslı bu tür söylemler bu saatten sonra yalnızca“soyuluyorsak biz soyuluyoruz” diyebilecek kadarkörleşmiş, iflah olmaz Tayyip hastaları için, o dayalnızca “dik duruşun” göstergesi olarak bir değertaşıyor. Zira düzen tarafından sürekli aptallaştırılankesimler bile dinci-gerici güçlerin bir koalisyon olarak2002 seçimlerini kazandıklarını, elbirliğiyleiktidarlaştıklarını, rejimin geleneksel güçlerini birliktesafdışı ettiklerini, kendi derin devletlerini yarattıklarını,rakipler kalmayınca da iktidar ve rant dalaşınatutuştuklarını biliyor artık. 17 Aralık’tan bu yana dadin-iman tüccarlarının soymakta, yolsuzlukta,vurgunda cumhuriyet tarihinin en maharetli hırsızlarıoldukları, iktidarlaşmayla birlikte her türlü kirli iştesınırları aştıkları ortalığa saçılıyor.

Fakat her şeyden daha önemli olanı ekonomik,sosyal ve siyasal istikrarın timsali olarak sunulan AKPiktidarı üzerinden, sermaye düzenininkokuşmuşluğunun-çürümüşlüğünün cumhuriyettarihinin gördüğü en görkemli şekilde tescil olmasıdır.90 yıllık köhnemiş burjuva düzeni, işçi ve emekçilere“demokratikleşme”, kalkınma, gelişme, ekonomik vesiyasi istikrar diye dinci-gerici bir iktidar sunmuş, o daellinde kalmıştır. Yerine koyabileceği başka bir seçenekde bulamamaktadır.

Siyasal bir sınıf hareketinin yolu Greifişçilerinin mücadelesiyle döşenecektir!

Sandıklar ve parlamentoyukitlelere çözüm kapısı olaraksunanların bunu anlamalarınıbeklemiyoruz elbette. Onlariçin, ağır sömürü ve kölelikkoşullarına mahkum edilenişçi sınıfının üretimalanlarında kendi gücünün vedevrimci misyonununbilincine varması için çabaharcamak hem çok zahmetli,hem de çoktan unutulmuş biruğraştır.

Page 3: Kızıl Bayrak 2014 10

Düzenin siyasi krizinin aşılması konusundaumutların bağlandığı 30 Mart yerel seçimleri ise bukrizin aşılmasını değil, her durumda daha daşiddetlenmesini getirmektedir. Zira emperyalist güçlerve yerli burjuvazi AKP’den ve şefinden çoktandırvazgeçmiş oldukları halde, onun kirli ortağı olanCemaat tarafından arkalanan itibarsız CHP dışında biralternatif oluşturamamaktadırlar.

Reformist sol, düzenin siyasi krizine yanıtını tam daburadan, parlamenter bir seçenek olmak üzerindenkuruyor. Öncelikle “AKP’nin düşürülmesi”, buçerçevede “hükümet istifa” ve “erken genel seçim”taleplerinin öne çıkarılmasının mantığı da buradayatıyor. Parlamenterizm çizgisi bu kesimin aklınaburjuvazinin toplumsal egemenliğinden, daha açıkdeyimle sermaye düzeninden kurtulmayı değil, düzeniçinde sol bir alternatif olarak öne çıkmayı getiriyor.Mevcut kriz bu kesimin heveslerini alabildiğinekamçılamış bulunuyor. Dolayısıyla ortalığa saçılanpislik salt dinci-gerici güçlerin icraatlarındanmenkulmüş gibi bir algı oluşturulmasında ister istemezdüzenin değirmenine su taşıyorlar.

Siyasal bir sınıf hareketi ihtiyacı

Bu çizginin bugün bu denli rahatça savunulmasınıngerisinde ise toplumsal mücadele sahnesinin uzunyıllardır siyasal bir sınıf hareketinden yoksun olmasıvardır. Ki bu aynı olgu, düzen güçleri arasında sürendalaşmayla ortalığa saçılan pisliğe, düzene dairgerçeklerin en açık şekilde gözler önüne serilmesineve sürmekte olan siyasi krize rağmen düzen güçlerininpervasızlığına da kaynaklık etmektedir.

Öte yandan bu gerçek, düzenin siyasi krizi veortalığa saçılan pislik karşısında tutulacak devrimciseçeneğe de işaret etmektedir. Bu seçenek ısrarlafabrikalardan sınıfı kavramayı, en basitinden enkarmaşığına özgül ve genel ekonomik, sosyal, siyasalsorunlardan giderek sınıfı örgütlemeyi, kendi eylemiiçinde eğitmeyi ve düzenin karşısına çıkarmayıgerektiriyor. Greif işçilerinin işgal deneyimi bu yönüylebenzersiz bir ders niteliğindedir. Düne kadar Greif,düzenin insan kanıyla dönen dişlilerinden biriydi.İşçilerin büyük bölümü etnik, mezhepsel, yöreselaidiyetlerle hareket etmekteydi. Hatta taşeron sistemialtında hücresel bölünmeler içindeydi. Uzun yıllarınemeği ve uzun süreli sabırlı ve hedefli bir uğraşla budüzenin en kutsal sayılan mülkiyet yasasını bileçiğneyip geçmeyi başardılar. İşgal eylemi, hiç kuşkuyoktur ki her işçinin bilincinde düzenle ilgili gerçeklerkonusunda muazzam sıçramalar yaratmıştır. Sadecebu da değil; sınıfın tarihsel devrimci misyonununbilincinde olan tüm ilerici özneler için büyük bir moralkaynak olmaktadır.

Düzenin siyasi krizine ve toplumu kirletmesinekarşı tek seçenek olan devrimci bir siyasal sınıfhareketi, Greif işçilerinin yolundan yürünerekgeliştirilebilir. Sandıklar ve parlamentoyu kitlelereçözüm kapısı olarak sunanların bunu anlamalarınıbeklemiyoruz elbette. Onlar için, ağır sömürü vekölelik koşullarına mahkum edilen işçi sınıfının üretimalanlarında kendi gücünün ve devrimci misyonununbilincine varması için çaba harcamak hem çokzahmetli, hem de çoktan unutulmuş bir uğraştır. İşçisınıfı devrimcileri içinse her tarafından pislik akandüzenden kurtuluşun tek yolu tam da bu zorluuğraştan, Greif türünden örgütlenme ve mücadeleleribüyütüp çoğaltmaktan geçmektedir.

DİSK yönetim kurulu adına işgal eylemimizigörüşmek üzere yapılan çağrı sonucunda 28 ŞubatCuma günü DİSK ve DİSK Tekstil yöneticileri ile birarayageldik.

Toplantıya Hadımköy ve Dudullu temsilcilerimizkatıldı. DİSK Tekstil yöneticilerinin bir kısmı ve bazıDİSK yöneticilerinin katılımı ile bir toplantı yaptık. DİSKve DİSK Tekstil yönetimi işgalimizin önemli bir direnişolduğunu kesinlikle kazanımla sonuçlanmasıgerektiğini ifade ettiler.

Yapılan toplantıdan çıkan tek sonuç ise DİSKyönetiminin işgalimizle ilgili eylemli sınıf dayanışmasıtalebimizi DİSK Yönetim Kurulu’na taşıyacağı oldu.Ardından DİSK Tekstil yönetimi ile ayrı bir toplantıgerçekleştirdik. Bu toplantıda ise DİSK Tekstilyönetiminden direnişimizle dayanışmak için adımatmasını istedik. Direnişimizi büyütmek içinbaşlattığımız “1 yevmiyeni paylaş” kampanyamız veGREİF’a bağlı Ünsa’nın greve çıkarılması başta olmaküzere birtakım taleplerde bulunduk. Tekstil yöneticileritaleplerimiz doğrultusunda önümüzdeki haftaya kadarsomut hiçbir adım atamayacaklarını ifade ettiler.

Ardından DİSK Başkanlar Kurulu toplantısıgerçekleştirildi. Başkanlar Kurulu’nda işgalimizle ilgilibir plan çıkarılacağı ifade edildiği için sonucunusendikada bekledik. Toplantı sonucunda işgalimizindestekleneceği kararı alındığı ifade edildi. Bizlereyansıtılan tek somut karar DİSK’e bağlı sendikalarınziyaret örgütleyeceği oldu. Bu desteğin de önümüzdekihafta içinde sunulmaya başlanacağı ifade edildi.Direnişimizin 19. gününde DİSK ve DİSK Tekstilyöneticileri ile yaptığımız toplantılarda hâlihazırdaplanlanmış bir eylem programı oluşturulabilmiş değil.Dayanışmanın ziyaretler biçiminde sürdürüleceği çıkantek sonuçtur.

Şunu da belirtmek gerekir ki Greif işçileri kendigelecekleri ile ilgili kararları da kendileri verecektir.Bizim 28 Şubat’ta yaptığımız görüşmelere RıdvanBudak katılmamıştır. DİSK Tekstil Başkanlar Kurulu’nakatılarak toplantıyı yönetmiştir.

Yine sendikamızın sitesinden öğrendiğimize görebaşkanlar kurulu GREİF İşçileri adına yönetim kuruluna“Kurulumuz, Sunjüt’e (Greif) bağlı işyerlerindekiüyelerimizin herhangi bir hak kaybı yaşamadan,işkolumuzda yapılan başarılı TİS’lerin ölçeğinde bir

sözleşme fırsatı yakalandığında sürecin tamamlanmasıiçin Genel Yönetim Kuruluna yetki vermiştir” şeklindekarar alınmıştır. Buradan şunu bir kere daha ifadeediyoruz ki, bizi ilgilendiren kararları biz veririz. DİSKTekstil Yönetim Kurulu bizim dışımızda karar veremezancak bizim kararlarımızın uygulayıcısı olabilir. Yinebaşkanlar kurulu toplantısı sonuç bildirgesinde ifadeettikleri “Sendikamız TEKSTİL, tabanın söz ve kararsahibi olması hakkına demokratik ve katılımcı biryaklaşımla hayat vermektedir” ifadelerin karşılığı dabudur.

Söz, karar, yetki Greif işçilerinindir!Direnişimizin kazanması için sınıf

dayanışmasını güçlendirelim!

Direnişimiz gelinen aşamada önemli bir mesafe katetmiş durumda. Basından takip ettiğimiz kadarıylaGreif yöneticileri işgalimizi sonlandırmak içinTürkiye’de bir dizi görüşmeler gerçekleştirmişlerdir.Son olarak bazı basın kuruluşlarında yer alanhaberlerde Greif CEO’sunun Ekonomi Bakanı ileişgalimizi görüştüğü bilgisi yer aldı. Hadımköy veDudullu’daki işgalimiz Greif yöneticilerini adım atmayazorluyor. İşgalimizin daha hızlı kazanımla sonuçlanmasıiçin eylemlerimizi Greif’a bağlı diğer fabrikalarataşımaya devam edeceğiz.

Greif’e bağlı fabrikalarda çalışan bütün sınıfkardeşlerimize hakları ve gelecekleri için mücadeleetme çağrısını taşıyacağız. Bizler biliyoruz ki attığımızher adım önemlidir. Daha güçlü adımlar atmamız sınıfdostlarımızın eylemli dayanışması ile mümkündür.Eylemli dayanışma zaferimizi daha da hızlandıracaktır.Gelinen aşamada direnişimizin tüm ihtiyaçlarınıkendimiz, sınıf dostlarımızın sunduğu katkılarlakarşılıyoruz. İşgaldeki sayımız ve her günü eylemli birbiçimde geçirdiğimiz düşünüldüğünde önemlimiktarda bir giderimiz olduğu görülebilinilir. Şimdiyekadar bu ihtiyaçlarımızı dostlarımızın sunduğukatkılarla karşıladık. DİSK ve DİSK Tekstil yöneticileri ileyaptığımız toplantıda maddi ihtiyaçlarımızı karşılamakkonusunda gelinen aşamada da somut bir adımatılmayacağı anlaşılmıştır. Bugüne kadar sınıfdostlarımızın sunduğu katkılar ile direnişimizinihtiyaçlarını karşıladık. Bu aşamada dostlarımızındesteği daha da önemli bir hal almıştır. Taşeron kölelikbaşta olmak üzere işçi sınıfına dayatılan tüm kölelikuygulamalarına karşı yürüttüğümüz mücadele tümsınıf kardeşlerimizin mücadelesidir. Başta tüm Greifişçileri olmak üzere kazanımı da tüm sınıfkardeşlerimizin kazanımı olacaktır.

En acil ihtiyaçlarımız:1- İçme suyu2- Kahvaltılık malzeme3- Yemek( ya da kuru gıda)4- Araç (eylemlere giderken kullanmak için)

İşgalci Greif İşçileri1 Mart 2014

Greif işçilerindenkamuoyuna açıklama...

Page 4: Kızıl Bayrak 2014 10

Greif işçileri komiteleri aracılığıyla inisiyatif kullanıpfabrika işgal eylemine başlayınca, DİSK yöneticilerininiki noktadan eleştirilerine hedef olmuştu. Buyöneticilere göre ilk olarak, işçiler komiteleriaracılığıyla sendika yönetimini aşmışlardı, yani“disiplinsizlik” yapmışlardı. İkincisi olarak ise yasal TİSprosedürünü beklemek yerine “yasadışı” bir işgaleylemine girişmişlerdi. Doğrusu bu tutuma bağlı olarakyapılan tartışmaların gelip DİSK’in 47. yıldönümükutlamalarıyla ilişkilenmesi oldukça manidardı. Çünküsırtlarını DİSK’in tarihine yaslayan bu aynı yöneticiler,bu tarihin, özellikle de DİSK’in kurulduğu ‘63-‘70 arasıdöneminin asıl olarak Greifler’in tarihi olduğunugörmezden geliyorlardı. Dahası Greif işçilerine karşıaldıkları tutumların özünde, DİSK’in yolunu açanGreif’le benzer eylemlere yönelik Türk-İşyöneticilerinin aldıkları tutumlardan farksız olduğunuda unutuyorlardı.

Elbette bu basitçe bir unutkanlık değil, bir bakış veyaklaşım sorunudur. DİSK yöneticileri DİSK’in tarihinebürokratik pencerelerden baktıkları için görmekistediklerini görüyorlardı sadece. Böylelikle dezamanın Türk-İş bürokratlarıyla aynı konuma düşmüşoluyorlardı.

DİSK’i DİSK yapan ruh...

Bu bürokratik prizmadan bakan DİSK’e egemenanlayış, DİSK’in tarihini de neredeyse tümüyle sendikayöneticilerinin yazdığı kahramanlık destanı olaraksunuyor. Bu destanda işçi sınıfına ve onun tabanörgütlenmelerine ancak ikincil roller biçiyor.

Oysa onların gösterdiğinin aksine, DİSK’intarihinde, özellikle 1970’lere kadar yöneticilerin rollerioldukça talidir. Hatta çoğu durumda yöneticileretkisizdirler ve tabandan yükselen işçi hareketiniizlemişlerdir. Öyle ki 15-16 Haziran büyük işçi direnişide dahil DİSK’i DİSK yapan pek çok kritik eylemdeyöneticiler tali roller üstlenmiş, bazen de buhareketlerde geriye çeken bir rol oynamışlardır. Buhareketlerin asıl motor gücü fabrikalardaki işçiler vefabrika örgütlülükleri olmuştur.

Bunun için bu örgütlenmeler ve de onlarıninisiyatifiyle yasal sınırları aşarak yapılan grev vedirenişler (özellikle de fabrika işgalleri) DİSK’in gerçekruhudur. Fabrika örgütlenmeleri ile fiili mücadelegeleneği çıkarıldığında bu ruhtan da geriye de hiçbirşey kalmaz. Bu halde de DİSK’i Türk-İş’ten ayıran tümfarklılıklar silinir gider.

Yasaları aşan fiili-meşru mücade geleneği

DİSK tarihinin köşe taşlarını oluşturan grev vedirenişler bu gerçeği doğrular.

Bu köşe taşlarından olan Kavel grevi, grev yasağınave bu yasağı işçilere dayatan Türk-İş bürokrasisinerağmen yapılmıştır. Bu grevle birlikte de grev hakkısökülüp alınmıştır. Eğer Kavel işçileri, “ikramiyeödenmiyorsa mahkemelere gitsinler” diyen döneminÇalışma Bakanı Ecevit’i dikkate alsalar, “bu şartlar

altında grev yapmak maceracılıktır” diyerekkendilerine sırt çeviren Türk-İş bürokratlarının önündeeğilselerdi şanlı Kavel direnişi asla olmayacaktı.

1965 yılında ancak askeri birlikler kullanılarakbastırılan Zonguldak maden işçileri tümüyle kendiinisiyatifleriyle hareket ediyorlardı. Türk-İş bürokratlarıbu eyleme de sırtlarını dönmüş yapılanı “yasadışı”olmakla itham etmişlerdi. Bu direniş Türk-İş’tenkopuşta temel bir kırılma noktası olacaktı.

1966’da gerçekleşen ve DİSK’in doğumunusağlayan Paşabahçe grevi de fabrikada toplu işsözleşmesi yapılamayacağını söyleyen yasalar aşılarakyapılmıştı. Türk-İş’in bürokratları bu grevi yasadışısayıp işçilerin iradesini çiğnemeye kalkınca Türk-İş’tenkopuş da kaçınılmaz hale gelmişti. Ama bu grev sadeceDİSK’i doğurmadı aynı zamanda fabrika grevininönündeki yasağın da kaldırılmasını sağladı.

DİSK’in kuruluşunun ardından gerçekleşen 1968Derby işgali, sınıf mücadelesinde yeni bir çığır açan“yasadışı” bir eylem olmuştur. Bir sendikal yetkimücadelesinin parçası olarak gelişen bu işgal, hementümüyle işçilerin inisiyatifiyle ortaya çıkmış ve sınıfhareketinde bir işgal geleneğinin oluşmasına öncülüketmiştir.

DİSK çatısı altında fiili-meşru mücadele çizgisindeilerleyen işçi hareketi, 15-16 Haziran eylemlerinde buduruşu net biçimde ortaya koymuştur. DİSK’in kapısınakilit vurmak amacıyla yapılan yasa değişikliğine karşıortaya çıkan 15-16 Haziran patlaması, tümüyletabandan gelen bir hareketin sonucudur. Öyle ki DİSKyönetiminin kararı daha ileri bir tarihte bir mitingyapmak biçimindedir. Fakat tabandan ortaya çıkan okabına sığmaz öfke bir sel gibi akarken DİSK yönetimibu hareketin gerisine düşmüştür. Zira hiçbir DİSK üstyöneticisi bu büyük direnişe katılmadığı gibi DİSK genelbaşkanı da radyodan işçilerin fabrikalara geridönmeleri konusunda konuşmalar yapmıştır. Ancak buengellemelere rağmen Türk-İş üyesi işçilerin dekatılımıyla iki gün boyunca İstanbul’u zapteden işçiler,çıkarılmaya çalışılan yasaları da çöpe atmıştır.

İnisiyatif fabrika örgütlülüklerinde...

Yasaları ve sendikal bürokrasiyi aşarak başarılarlailerleyen bu işçi hareketinin en temel özelliği güçlüfabrika örgütlülükleri temeline oturuyor olmasıdır. Budönemdeki işçi eylemlerinin başarılı olmasının enbelirgin nedeni de bu örgütlenmelerin varlığı olmuştur.Pek çok örnekte olduğu gibi bürokrasinin yasal sınırlarıaşmayan barışçıl eylem biçimleri, sonuç alma isteğiyleinisiyatif kullanan işçiler tarafından aşılmıştır.Tabandan gelen bu inisiyatifle Türk-İş’in sarısendikacılık barikatını yıkan işçiler, yasalara sığınarakkeyif çatan kapitalistlerin de soluğunu kesmiştir.Böylelikle de DİSK’in temellerini atmış, ancak DİSK’tede uzunca bir süre sendika yöneticilerine inisiyatifikaptırmamıştır.

1967-1971 yılları arasında gerçekleşen işçieylemlerinin büyük bölümünde, DİSK’in kurumsal yada örgütsel etkisinden çok tek tek fabrikalarda kurulanişçi örgütlenmeleri etkili olmuştur. İşte bu fiilimücadele geleneği de fabrika örgütlenmelerizemininde ortaya çıkmıştır.

Belirtmek gerekir ki, bu örgütlü taban hareketininyön verdiği o zamanın DİSK’inde doğal olarakyönetimin inisiyatifi ve kontrolü sınırlı, bürokrasi de enaz düzeydedir.

DİSK’in giderek işçi sınfı için umut haline gelmesi,böylelikle de üye sayılarının artması da DİSKyöneticilerinin kişisel çabalarından çok bu dinamiğinsonucu olmuştur. Yani her şeyiyle DİSK’i DİSK yapan,güçlü taban örgütlenmeleriyle söz ve karar hakkınıgerektiğinde yönetimleri aşarak kullanan ve yasalsınırlara sığmayan bir işçi hareketidir.

Bürokrasinin DİSK üzerindeki etkinliği, ancak 15-16Haziran Direnişi’nin ardından yaşanan işçi kıyımlarınında düzlediği zeminde ‘70’li yılların ortalarındanitibaren artar. 12 Eylül darbesiyle kapatılıp 1992’deaçılmasının ardından ise sendikal bürokrasi DİSK’e tamolarak egemen olur. Ama böylelikle de hem DİSKgiderek işçi sınıfı için umut olmaktan çıkar. Yaşadığıkan kaybını durduramazken geçmişinin anılarıylaayakta duran bir sendikal yapı haline gelir. Türk-İş ilearasındaki farklılıklar da büyük ölçüde silinir.

DİSK’in devrimci ruhu Greif’te yaşıyor

İşte DİSK’i DİSK yapan bu tarihin kahramanlarıyöneticiler değil, fabrikalarında el ele vermiş inançlı vemücadeleci işçi kuşağıdır. Fabrika komitelerindebirleşerek sendikal bürokrasinin yasalcı-uzlaşmacısınırlarını aşarak fiili-meşru mücadele yolunu tutanGreif işçileri, işte DİSK’i DİSK yapan bu mücadeleci işçikuşağı ve onların eliyle yaratılan fabrika işgallerigeleneğinin bugünkü temsilcisidir. Bunun için 47 yılönce DİSK’i kuran işçilerin mücadele ruhunu kuşanmışolan Greif işçileri, DİSK’i DİSK olmaktan çıkaran veneredeyse ‘60’ların Türk-İş bürokratlarıyla yarışanegemen bürokratik anlayışa ve onun yasalcı-uzlaşmacıçizgisine de darbe vurmaktadırlar. Bunu yaparak DİSK’iyeniden işçi sınıfı için umut haline getirmektedirler.

DİSK’in devrimci ruhuGreif’te yaşıyor!

Page 5: Kızıl Bayrak 2014 10

Greif işçilerinin işgali 23. günü doldururken işçilerinörgütlü olduğu DİSK/Tekstil Sendikası ile bu sendikanınbağlı olduğu DİSK’in yönetimi, eylemli bir sınıfdayanışmasından uzak durmaya devam ediyor.

Direnişin ilk günlerinde sergilediği açık direniş kırıcıtutumundan vazgeçmek zorunda kalan DİSK/Tekstilyönetimi, şimdilerde şube başkanı Kazım Doğan’ıngünlük fabrika ziyaretleri dışında tam birvurdumduymazlık örneği sergiliyor. Bu arada toplananBaşkanlar Kurulu da bu vurdumduymazlığa kılıfuyduran bildirilerle zevahiri kurtarmaya çalışıyor.

Başlangıçtaki vurdumduymazlığına direnişin 10.gününde son verip nihayet direnişi ziyaret etmelütfunda bulunan DİSK yönetimi ise adı dahianılmayacak ve bir kısmı ancak göstermelik kalandesteğin ötesine geçmiyor. Anlaşılan o ki, bu kadarıylagörevini yerine getirmiş sayıyor kendisini.

Bunun için olsa gerek, DİSK’in resmi web sitesinde,Greif direnişiyle ilgili, eleştirilere yönelik olarakyayınlanan ibretlik yazı ve ilk ziyaretin ardından Greifişçileriyle yapılan toplantıların haberi dışında bir şeybulunmuyor. Bu kadarı da DİSK yönetiminin direnişlekurduğu ilişkinin tüm içeriğini olduğu gibi ortayakoyuyor. DİSK yönetimi 21 Şubat tarihli bu toplantılarınardından araç göndermek, kapısına gelen işçilerlegörüşmek, işçilerin taleplerinin de değerlendirildiği biryönetim toplantısından uluslararası desteği örgütlemekararı almak dışında başka bir şey yapmamıştır.

Yapacağa da benzemiyor. Çünkü belli ki bubürokratlar, hem bu büyük direnişin mücadele ruhunayabancıdırlar, hem de bürokratik mekanizmalaraboyun eğmeyen inisiyatifinden dolayı ondan özellikleuzak duruyorlar.

Görmek istemeyen göz kadar körü yoktur!

Görmek istemeyen göz kadar körü yoktur derler.Bunun için de eleştirilerin basıncına karşı koymak içinbin dereden su getirerek yazdıkları açıklamalarında dabir biçimde ortaya koydukları gibi direnişin özelönemini görmezden geliyorlar. Bir kez bunu yaptıktan,işçi sınıfının yakın tarihinde olmayan bu büyük direnişi,ortalama bir işçi eylemi derekesine indirdikten sonrada bu vurdumduymazlıklarının mazur görüleceğinisanıyorlar.

Bu noktada, DİSK ve Tekstil yönetimlerinin direnişekarşı görevlerini yapmamalarından dolayı gördükleribüyük tepki karşısında, işçileri ve sınıf devrimcilerinikurumlarla kavga etmekle suçlayıp, üstüne de bunuyönetimlerin vurdumduymazlıklarına bahaneyapanlara bir çift sözümüz var. İşçilerin taleplerini DİSKyönetimine iletmelerinin üzerinden neredeyse on beşgün geçti ve bu arada da ortada öyle bu pek alınganbürokratları inciteceğini düşünebileceğiniz bir eleştiride yapılmadı. Ama bu bürokratların bu arada yaptıklarıortada. Peki durum böyleyken yöneticilerinizin buvurdumduymazlığına yönelik bir çift lafınız olmayacakmı, merak ediyoruz. Yoksa siz de mi bu kadarını yeterligörüyorsunuz?

Görevinizi yaptınız öyle mi?

DİSK yöneticileri belli ki bu kadarıyla görevleriniyerine getirdiklerini düşünüyorlar. Öyle ya DİSKyöneticilerinin açıklamalarında da direnişle kurduklarıilişki destekçilik olarak tanımlanıyor. Yani Greif işçisininmücadelesini kendi sorumluluk alanı dışındagörüyorlar. Ama bugün onların yaptıklarına destekçilikdemek bile doğru değil. Çünkü bugün ilerici vedevrimci güçler ile bir kısmı başka konfederasyonlaraüye sendikaların verdiği desteklerin yanında onlarınyaptığı ancak devede kulak kalıyor.

Oysa sendikalar esas olarak yüklendikleri iki temelişlevden dolayı sendikadır. Bu işlevlerden ilki, üyelerinegrev ve direniş yaptıkları zor zamanlar için kullanılmaküzere bir yardım fonu sağlamaktır. Üyelik aidatları dazaten profesyonel yöneticilerin maaşları için değilbunun için toplanır. Sendikaların ikinci işlevi ise aktif veeylemli sınıf dayanışması ile mücadele veren üyeleriniyalnız bırakmamaktır. Zaten işçilerin tek bir işyerisendikası yerine işkolu sendikalarında örgütlenmeleri,daha da ileri giderek konfederasyonlar kurmalarınınmantığı da burada yatmaktadır.

Yönetim koltuklarında oturanların görevi de esasolarak sendikanın bu işlevini yerine getirmesinisağlamak, sendikal güç ve olanakları bu uğurda amacaen uygun biçimde seferber etmektir.

Ama Greif’te olan nedir? Kendilerini “destekçi”addeden sendika yöneticilerimiz bu görevlerinden yançiziyorlar. Sendikanın işlevlerinden ne ilkini ne deikincisini yerine getirmesini sağlıyorlar. Yani nedirenişçi işçilere anlamlı bir maddi yardım sağlıyorlarne de diğer sendika üyelerinin eylemli gücünü direnenişçilerinin yanına koyuyorlar.

Teşbihte hata olmaz. DİSK’in ilerici-solcu geçinenyöneticileri bu bakımdan, Türk-İş’in ağalarından bileçok daha beter bir pratik sergiliyorlar. Öyle ki Türk-İşyönetiminin Tekel direnişi sırasında yaptıklarının-yapmak zorunda kaldıklarının yanına dahiyaklaşamıyorlar. Çünkü ne olursa olsun Türk-İşbürokratları hiç değilse kendilerini bu direnişe karşısorumlu görüyorlardı. Bunun için göstermelik de olsagenel grev kararı almak zorunda dahi kaldılar. Ama

kendilerini destekçi olarak gören DİSK yöneticileri,direnişe yaptıkları bir destek ziyaretiyle görevleriniyerine getirmiş sanıyorlar. Başkalarından da buna alkıştutmalarını bekliyorlar.

Unutmadan belirtelim, DİSK ve Tekstilyöneticilerinin bu sınırlı destek dışında yaptıkları başkabir şey daha var. O da Greif yöneticileriyle alttan altagörüşmeler ve pazarlıklar yapmak. Bu bürokratlarımızo devede kulak desteklerinin yanında bunu yapıyorlarve buna da sendikacılık diyorlar. İşin tuhaf yanı budurumu alenen savunabiliyorlar. Bunu yapıyorlar,çünkü bürokratik çarklar arasında sınıf mücadelesineyabancılaşıyor, nasıl yaşıyorlarsa dünyayı da öylegörüyorlar.

Bu düzen böyle sürmez!

İşte bu bürokrat takımı böylelikle Greif’i de yoksayarak her şeyi eski tas eski hamam sürdürebileceğinisanıyor. Fakat fena halde yanılıyorlar. İşlerin artık eskisigibi sürdürülemeyeceğini gösteren Greif işçilerininarkasından aynı ruhu taşıyan bir sınıf hareketişekilleniyor. İşte bu hareket bugün artık can çekişenyasalcı-icazetçi ve bürokratik sendikal düzenin sonunumutlaka getirecektir.

DİSK’in mücadele değerlerine yabancı olanlar onunTürk-İş bürokrasisinin yıkılıp DİSK’in kurulmasıylasonuçlanan o tarihinin Greif benzeri mevzimücadelelerden oluştuğunu bilmezler mi? İşçi sınıfıkimisi zafer kimisi yenilgilerle biten bu mevzimücadeleler içerisinde kendisine sırtını dönen Türk-İşbürokratlarını tanıyıp ona karşı bilenerek DİSK’i inşaetmiştir. Kuşku duyulmasın ki, görevlerinden çark edenve tutumlarında ısrar eden bu bürokratik anlayış da60’ların işçi hareketinin ruhunu taşıyan Greif işçilerigibi işçiler tarafından mutlaka aşılacaktır.

Kuşkusuz Greif işçileri ile ilerici ve öncü sınıf güçleritarihin hükmünü kurmasını beklemeyeceklerdir.Bugün tuttukları koltukların hakkını vermeyen,görevlerini yerine getirmeyenleri uyarmak ve ısrargöstermeleri halinde hesap sormaktankaçınmayacaklardır.

4 Mart 2014

Göstermelik değil gerçek sınıf dayanışması!

Page 6: Kızıl Bayrak 2014 10

27 Şubat Perşembe günü toplanan DİSK TekstilBaşkanlar Kurulu toplantısının sonuç bildirgesiyayınlandı.

Bildirgede sürmekte olan Greif işgaline yöneliksendika genel merkezinin ilgisizliği paylaşılırken, ne tekbir eylem kararı ne de herhangi bir destek ifadesinerastlanmıyor. Öte yandan bildiri tümüyle işçilerde vekamuoyuna genel merkez yönetimine karşı ortayaçıkan tepkiyi savuşturmak amacını taşıyor.

Bildirgede yaklaşmakta olan ekonomik krizden demvurulurken Başkanlar Kurulu’nun yaşanabilecekkitlesel işçi kıyımlarına karşı kararlı ve dirençli birtutum alacağı iddia ediliyor. Ardından da bu iddiayıinandırıcı kılmak üzere bir başarı tablosu uyduruluyor.Örneğin 2001 krizinin ardından kaybedilen haklarıngeri alındığı söyleniyor. Oysa yaratılmak istenen butablo DİSK Tekstil gerçeğiyle pek uyuşmuyor. Çünkü2001 ve 2008 krizlerinden sonra kitlesel işçi kıyımlarıkarşısında herhangi bir ciddi mücadele veremeyenDİSK Tekstil yönetimi, üstüne üstlük Genel BaşkanRıdvan Budak eliyle de krizi fırsata çevirmek isteyenpatronların kampanyalarına alet olmuştu. İşte budönemde de hem sendika büyük kan kaybı yaşamıştı,hem de tekstil işçileri haklar bakımından dibevurmuştu. Ayrıca özellikle geçtiğimiz aylarda TeksifSendikası’nın greviyle ikramiye gibi haklar bir parçageri alınsa da, ücret ve sosyal haklar bakımından esasailişkin bir değişiklik olmamıştı.

İşte bu karanlık tabloyu sendikacılık anlayışınınbaşarısı olarak sunan Başkanlar Kurulu, aynı başarınınGreif’te de tekrarlanması için Genel Yönetim Kurulu’nayetki verdiğini bildirmektedir. Böylelikle Greifişçilerinin iradesini bir kez daha yok sayan BaşkanlarKurulu “işkolunda yapılan başarılı TİS’lerin ölçeğindebir sözleşme fırsatı yakalandığında” sürecintamamlanmasını planlamaktadır. Ama hala da pek çokfabrikada işçilerin tepkilerini çeken bu sözleşmeleriörnek vermek, Greif işçisinin mücadelesiyle ve aklıylaalay etmekten başka bir anlam taşımıyor.

DİSK’in tarihine altın bir sayfa hediye eden Greifişçilerinin bu mücadelesini görmezden gelen BaşkanlarKurulu, DİSK’in mücadele tarihi üzerine hamasetyaparak kendini savunmayı da ihmal etmiyor. Üstünede tutup yine Greif’i atlayıp ortalama bir hakmücadelesi olan Yatsan’daki süreci DİSK’in mücadelegeleneğinin yeni bir halkası olarak sunuyor.

Bildiride hem nalına hem mıhına deyişinihatırlatacak biçimde, tam da DİSK tarihindenbahsedilen bölümün altında Rıdvan Budak’a aitişbirlikçi sendikacılığın en bayat formülleri deyineleniyor. Öyle ki Başkanlar Kurulu “Bütün bu meşrumücadele anlayışımızın yanı sıra Sendikamız ülkemizdesanayileşmeyi ve üretimi savunmanın (vurgularonlara ait) önemli bir sendikal sorumluluk olduğununbilincindedir” diyebiliyor.

DİSK Tekstil Başkanlar Kurulu, ayrıca Greifdirenişiyle bağlantılı olarak hiçbir siyasal grubun etkisi,tepkisi ve baskısı ile iş yapmadığını ve bundan sonra dayapmayacağını iddia ediyor. Fakat Türk-İş’in “siyasetüstü sendikacılık” sloganını hatırlatan bu anlayışın DİSKTekstil yönetiminin gerçeğiyle pek bağdaşmadığınısöylemek gerekiyor. Çünkü sendikayı neredeyseCHP’nin arka bahçesi yapan bu yöneticiler, nedensedevrimci ve ilerici güçlerin eleştirilerine de “nederseniz deyin ben bildiğimi okurum” diyerekefelenmeye kalkıyor.

Başkanlar Kurulu siyasi grupların etkisine kapalıolduğunu bildirirken tabanın söz ve karar hakkından,bu hakkın sendikal disiplin ve örgüt kültürü içerisindegerçekleştirilmesinden dem vurmayı da ihmal etmiyor.Böylelikle de Greif işçilerinin ipliğini pazara çıkardığıbürokrasiye bir cila çekmeye çalışıyor. Anlaşılan o kisiyasi grupların ne dediklerini önemsemeyen, öteyandan da Greif’te olduğu gibi kendilerine itaatetmeyen bağımsız taban inisiyatiflerini disiplinsizliksayıp sırt dönen Başkanlar Kurulu, sendikayı dükkansanıyor.

DİSK Tekstil:Vurdumduymazlığa devam!

“Her şey onurlu birgelecek için!”

Onurlu bir gelecek mücadelesine devam eden Greifişçileri bültenleriyle kürsülerini kullanmaya devamediyor.

Greif işçileri, komite toplantıları ve bölümsohbetlerindeki gibi, çıkarttıkları bülten üzerinden dedüşüncelerini ifade ederek mücadele sürecinikolektifleştiriyorlar.

Greif Basın Komitesi’nin hazırladığı son bülten,üretimden gelen güce vurgu yapıyor. Üretimden gelengücün kullanılması için birlik olmanın öneminedeğinen fabrika komitesi bu sayıdaki yazıda “Her şeyonurlu bir gelecek için!” başlığını kullandı.

Komite yazısında, direnişin önemine vurguyapılırken “İnsanı insana kul edenlerin karşısındaboyun bükmemek için başlattığımız onur, ekmek vegelecek kavgasını kazanacağız!” dendi.

Greif İşçilerinin Sesi, direnişle yükseltilendayanışmanın da yansıdığı bir yayın. Greif işçilerinin“bir yevmiyeni paylaş” kampanyasına dair yazan birüniversiteli, işçilere destek vermek için ders vererekimkan yaratabileceğini aktarıyor. Bültene mesajgönderen Galatasaray taraftar grubu KızılAslan, RealMadrid maçında direnişçilerin sesini duyurmak içinpankart hazırlığı yaptıklarını ifade etti.

Bültene düzenli katkı sunan işçilerden HüseyinGüvenç bu sefer öyküleştirdiği aktarımını şöylebitiriyor: “Ummak insanlığın en çok kullandığı olgudur.İstemeyeceksin, alacaksın, emeğin gücünü onlarmıbilir, sen mi?. Hak verilmez alınır. Ama bir olup şahsimenfaat ve egolardan arındın mı arkadaşını ezmeyikandırmayı düşünmezsen istediğin hayat mücadele ileolur. İkram olmaz. Kendini bil emekçiysen işçiysen neolduğunu bilmezsen kimse seni tanımaz köle gibikullanır.”

Greif işgalinebinlerce destek!

Greif işçilerinin kararlı direnişi sürerken başlatılanimza kampanyası da hızla yaygınlaşıyor. Direnişçiişçilerin ve destekçi güçlerin kurdukları standlar büyükbir ilgiyle karşılanırken şimdiden binlerce imzatoplandı. Bu, Greif işçilerinin büyük bir toplumsalsahiplenme ile kucaklandığını gösteriyor. Çeşitlitoplumsal kesimlerden binlerce insan böylelikle Greifyönetimi ve onun uşaklarına “direnişin safındayız!”mesajını gönderiyor.

Greif işçilerinin Taksim ve Avcılar’da açtıklarıstandlara yoğun ilgi vardı. Bu büyük işgali dolaylıyollardan duyan insanlar ve bizzat bu standlardatanıyanlar yer yer destek imzası atmak için kuyrukoluşturdular. Aynı ilgi standların kurulduğu başka birdizi yerde de görüldü. Greif işçilerinin sesini taşıyandevrimciler, Kayseri’den Bursa’ya ve Avrupa’nın farklıcoğrafyalarında açtıkları standlarda şimdiden yüzlerceimza topladılar.

Diğer taraftan bu imza kampanyası change.orgsitesi üzerinden internete de taşındı. Kampanyayıhesaplarından duyuran pek çok kişi aktif katılımcısıhaline geldi. Böylelikle yine yüzlerce kişi direnişinyanında olduklarını duyurmuş oldular.

Page 7: Kızıl Bayrak 2014 10

Sendikal Güç Birliği Platformu bileşenlerine;Merhaba... Bizler taşeron kölelik uygulamaları başta olmak

üzere işçi ve emekçilere dayatılan kölelikuygulamalarına karşı mücadele eden GREIF işçileriyiz.

Yaklaşık 1 yıl önce sendikal örgütlenmefaaliyetlerine başladık. Kadrolu işçiler olarak yeterlisayıya ulaştık ve DİSK/Tekstil Sendikası’na üye olduk,yetkiyi aldık. Bu aşamadan sonra taşeron işçiarkadaşlarımızı da örgütlemeye başladık. Taşeronarkadaşların üyelikleri konusunda hızlıca yol aldık.

Bizler biliyorduk ki bir fabrikada iki farklıuygulamaya tabi olan işçiler varsa orada sınıfın birliğisağlanamaz. Patronlar bu çelişkileri kullanarak bizleribirbirimize düşürür. Böylece sömürü çarklarını daharahat döndürürler. Bunun için toplu sözleşmetaslağımıza taşeron işçilerin kadroya alınmasını kırmızıçizgilerimizden biri olarak saptadık. GREIF firmasıtemsilcileri ile yaptığımız görüşmelerde taşeronlukbaşta olmak üzere ücret ve ikramiye konularındauzlaşamadık. 6. görüşmeden sonra masadan kalktık.Taşeron ve kadrolu çalışan bütün arkadaşlarımızlayaptığımız toplantıdan sonra talepleplerimiz kabuledilene kadar 700 işçi Hadımköy ve Dudullu’da fabrikaişgali eylemi gerçekleştirme kararı aldık. 10 Şubat’taeylemimizi başlattık. Bugün işgal eylemimiz 19.gününde.

Neden mi yasal süreci beklemedik; çünkü yasalsüreci bekleseydik, fabrikamızdaki işçi arkadaşlarınçoğu taşeron işçi olduğu için yasal olarak grevekatılamayacaklardı. 44 taşeron firmadan ayrı ayrı yetkialma imkanımız da yoktu. Bunun için işçi sınıfının haklıve meşru taleplerinin patronlar düzeninin yasaları ileileri taşınamayacağını biliyorduk. Birleştiğimiz yerdeparçalanmamak için patronlar düzeninin yasalarını birkenara ittik. İşçi sınıfının mücadele yasalarını klavuzedindik. Ne kadar doğru yaptığımızı şimdiden gördük.Bu mücadele, dostumuzu da düşmanlarımızı da

göstermiş oldu. Uzlaşmacı, icazetçi sendikalanlayışlardan dert yananların büyük bir kısmının aynıanlayışa sahip olduğunu gördük.

Bizler işçi sınıfının taban iradesinin sendikalarıgerçek bir işçi örgütü haline getireceğini düşünüyoruz.Bunun için fabrikamızda bölüm ve fabrika komitesioluşturduk. Söz, yetki, karar hakkımızı elde ettik. Bağlıbulunduğumuz sendikamızın ve konfederasyonumuzDİSK’in taban iradesi ile daha da güçleneceğinibiliyorduk. Bunu işçi sınıfının tarihsel deneyimlerinebaktığımızda çok rahat görebiliriz. Özetle ifade edecekolursak, sendikaların güçlenmesi işçi sınıfının söz,eylem ve karar hakkına sahip olmasına bağlıdır. Biz desınıfımız adına bağlı bulunduğumuz sendikamızı vekonfederasyonumuzu gerçek kimliğine kavuşturmak vesınıfımızın davasını büyütmek için taban irademizioluşturduk.

Peki bu mektubu size neden yazdık?Bizler sizin Türk-İş içindeki süreçlerinizi biliyoruz.

Kendinizi Türk-İş içinde sınıf mücadelesinden yanamuhalet olarak tanımlıyorsunuz. SGBP içindeki bazısendikaların yöneticilerinin fiili-meşru mücadeleyesıkça işaret ettiğini biliyoruz. Fakat işgal eylemimizkarşısında 19 gündür sessizliğinizi koruyorsunuz. Enufak desteğinizi dahi görmedik. Sizlerin de sınıfımızadına başlattığımız bu direnişe destek vermenizibeklerdik. Bundan kaynaklı size mektup yazaraksınıfımız adına yürüttüğümüz mücadeleye destekolmanız için çağrı yapmayı uygun gördük.

Kişiler ve kurumlar samimiyetlerini attıkları pratikadımlarla gösterirler. Sizin de iddialarınızın arkasındadurmanız gerektiğini düşünüyoruz. İşçi sınıfı adınataşeron kölelik başta olmak üzere kölece çalışmakoşullarına karşı yürüttüğümüz mücadelemizimücadeleniz görmeye, eylemli sınıf dayanışmasınıbüyütmeye sizleri davet ediyoruz.

İşgalci Greif İşçileri 28 Şubat 2014

Sendikal Güç BirliğiPlatformu’na çağrı!

“Greif işçisinin zaferi,hepimizin zaferi olacak!”Son yıllarda Türkiye’de sınıf hareketi açısından ve

örgütlenmede yürürken bu kadar yüksek bir mücadeleçizgisine tanık olduk. Her şeyin bir ilki var. Greif işçileribunu yarattı. Mücadelelerinde başarılar diliyorum.

Hasan Gülüm Belediye-İş İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı

*** Greif direnişini çok önemsiyoruz. Hem sendika

olarak hem Trakya’daki işçi sınıfının da gözü, kulağı,yüreği orada. Selamlarımızı gönderiyoruz ayrıca. Greifişçisinin direnişi Türkiye’de tarihe geçecekdirenişlerden bir tanesidir. Bir TEKEL direnişi gibi,Zonguldak işçilerinin direnişi gibidir. O yüzden oarkadaşlar bu bilinçli mücadelelerini sürdürürsemutlaka kazanacaktır. Biz de sizin vasıtanızladayanışma duygularımızı tekrar tekrar iletiyoruz.

Turgut Düşova Petrol-İş Sendikası Trakya Şube Başkanı

*** DİSK Tekstil üyesi Greif işçilerinin taşeron ve kölelik

düzenine karşı verdikleri mücadeleyi ve fabrikalarıişgal eylemini sonuna kadar destekliyoruz. İşçilerinhaklı ve meşru taleplerinin tümünün derhal kabuledilmesini, baskılara son verilmesini, bu taleplerdoğrultusunda toplusözleşmenin imzalanmasınıistiyoruz. Biz TGS üyesi medya emekçileri olarak,kalemimiz, makinemiz, kameramız ve var gücümüzleGreif işçilerinin sesiniz duyurmaya çalışacak,yanlarında olacağız.

Greif işçisinin zaferi, hepimizin zaferi olacak!Yaşasın sınıf dayanışması!

TGS İstanbul Şubesi*** Greif işçileri Haklı talepler çerçevesinde mücadele

ediyorlar. Tabii sendikaların vurdumduymazlık içindeolması hoş değil. Sonuçta işçiler haklı bir mücadeleörüyorlar. Bu direnişi hem sendikaları hem kamuoyudesteklemelidir. Taşeron sistemine karşı onurluduruşlarından ötürü işçileri destekliyoruz. Biz de budirenişin yanındayız.

Binali TayDERİTEKS Tuzla Şube Başkanı

*** Grief çuval fabrikasındaki direniş sendika

hareketinin tarihinin en büyük çözülmesini yaşadığıgünümüzde gerçek gücün işçilerden, tabandangeleceğini bir kez daha göstermesi bakımından çokönemli. Direniş hedefleri açısından da son dereceanlamlı. İşçilerin büyük bölümünün sayıları 40’ı aşantaşeron firmaya bağlı olarak gösterilmesine karşıyükselen tepki örgütlenerek, toplu pazarlığın kilithedeflerinden biri haline getirildi. Aşağıdan, tabandanbaşlayan direniş sendikayla da bütünleşti ve bubütünlüğün korunabilmesi yaşamsal değerde. Camişçileri daha bir yıl önce, gene aşağıdan, tabandanbaşlayan Topkapı işçilerinin direnişini sendikayla,Kristal-İş’le bütünleştirmeyi ve başarıya taşımayıbilmişlerdi. Dileğim odur ki bunu Grief işçileri, tekstilişçileri de başarırlar. Grief işçilerine, dostlarımamücadelelerinde başarılar diliyorum.

Can ŞafakKristal-İş TİS Müdürü

Page 8: Kızıl Bayrak 2014 10

DİSK/Tekstil’de örgütlenerek TİS aşamasındafabrikayı işgal eden yüzlerce işçiyi anlamak içingeçmişte Esenyurt’ta yaşanan sendikalardaörgütlenme çabalarının nasıl çarçur edildiğinebakmamız lazım. Greif bir anlık patlama, ani birtutuşma değildir. Yıllardır sendikaların fabrikalardaörgütlenme adına oynadıkları oyunlar, sendikacıgeçinen unsurların yaklaşımları, işçinin gücünegüvenmeyen “yetki” ve “TİS”i sıralamaya koyarakpatronlarla el sıkışmayı “örgütlenme” marifeti olaraklanse eden, mücadeleci işçileri işten attıran,taşeronlaştırmaya göz kırpan, TİS’lerde piyasacılıkoynayıp ciddi bir ücret artışı talep etmeyen; işçilerlepatron arasında “arabulucu” rolü oynayan sendikabürokrasisine kocaman bir tokadıdır Greif. Yetki almadehlizlerinde aylarca, yıllarca beklemenin, TİSprosedürleri için derin laboratuvar araştırmalarınınkısa ve net çözümüdür. Greif uyuşturma, bekletme,soğutma, bölme ve sonuçta işçilerin inisiyatifinindışında patronlarla iş bitirme anlayışına işçilerin durdemesidir. Tüm işçileri örgütleyerek sendika olarakDİSK/Tekstil’de karar kılan işçilerin üretimden gelengücünün ifadesidir Greif. Yüreği sınıftan yana atan tümsendikacıların sahiplenmesi gereken bir harekettirGreif.

Sendikalara güvensizlik ve DİSK’in farkı

Greif’teki işçinin birkaç yıldır tabandanörgütlenerek DİSK/Tekstil’de birleşmesi önemli biradımdır. Başarıyla sonuçlanması DİSK ve DİSK’e bağlısendikaların hanesine çok şeyler katacak birkalkışmadır. Bu grev, direniş mücadelesinin kazanımıbir bütün olarak DİSK’in yüz binden fazla işçininçalıştığı bu havzada önünü açacak bir eylem olarakgörülmelidir. Greif işçilerinin taşeron sisteminevurduğu her darbe, ücret sistemine açtığı her delik,çalışma koşullarına yansıttığı her bir sendikal ve sosyalhak genel olarak işçi sınıfı, özel olarakta Esenyurtsanayi işçilerinin kazanımı olarak bakılmalıdır. DİSK’in,“DİSK’in diğer sendikalardan ne farkı var?” sorusunanet cevap vermek için Greif ve Greif gibi direnişlerolması gerekmez mi? Kavel, Gıslaved, Demir-döküm,Sungurlar direnişlerinden bahsederken göğsü kabaran

sendikacılar, işçi önderleri, DİSK’in 12 Eylül öncesiniyaşayanlar, “üretimden gelen güç” formülününgünümüzdeki eylemlerle nasıl kuracaklardır bağını.

Kölelik koşullarının sarmaladığı, taşeronların kolgezdiği Esenyurt bölgesinde nasıl sendikacılıkyapıldığını (daha doğusu yapılmadığını) fabrikalardaönündeki bariyerlerin neler olduğunu gören, yaşayan,“gerçekten” sendikacılık yapmak isteyenler bu olaylarıbilmektedir. “Yetkili” olmak, TİS imzalamak,fabrikaların örgütlenmesi, işçilerin patronlara karşıbirliğinin ve mücadelesinin tam karşılığı olmamaktadır.Sendikalı birçok fabrikada taşeron işçisi, sendikalıişçinin birkaç katıdır. Bunun için de sendikalılıkpatronun çizdiği sınırlar etrafında debelenmektir.TİS’ler de patronların belirlediği koşullarda, ücret vesosyal haklara mahkum olarak imzalanmaktadır. Onuniçin “sendikalaşma” da sosyal, sendikal haklar içinmücadele de patronun istediği kulvarda devametmektedir ve sendikalı, sendikasız tüm işletmelerdeücretler, çalışma koşulları üç aşağı beş yukarı aynıdır. Greif işçilerinin isyanı bu yüzden daha çok önemarzetmektedir. DİSK’i ve DİSK’in üyesi sendikalarıEsenyurt’ta örgütleyecek tutum bu olmalıdır. İşçitabanına dayalı, üretimden gelen gücünün ciddiyetinikavramış bir işçi sınıfı ancak DİSK’i dönüştürür vedevrimcileştirir. Sınıf sendikası haline getirir. Üretimalanlarındaki işçinin insiyatifine dayanmayan,üretimden gelen gücün fabrikalarda kullanılmadığı birsendikal yapı DİSK’i diğer sendikalardan ayrıştırmaz,farklılaştırmaz. İşçinin gözünde “Farkınız ne?”sorusuna yanıt bulunacaksa Greif ve buna benzeronlarca direniş yaşanmalıdır.

DİSK’i işçi yığınlarının umudu haline getiren yeganeeylem çizgisini 1967-80 arasındaki tarihsel geçmişiniyaşayanlar ve okuyanlar bilir. Kimse, “Yeni nesil DİSK’itanımıyor, geçmişi bilmediği için ürküyor, korkuyor”saçağının altına sığınmamalıdır.

Konumu ne olursa olsun DİSK’te sınıfı örgütlemeyeçabalayan her işçi, her sendikacı Greif işçisine eliniuzatmalı Esenyurt Hadımköy’deki bu enerjiyi DİSK’inbünyesine taşımalıdır.

İsmail Gül / Esenyurt’tan bir işçiEvrensel / 03.03.14

Greif işçilerinindirenişini anlamak

Petrol-iş üyesiSasa işçilerinden

Greif işçilerine mesaj…Greif çalışanlarını ve bu onurlu mücadeleyi

başlatanları saygı ile selamlıyorum. Günümüzdeunutulmaya başlamış böyle bir sendika mücadelesinitüm içtenliğimle destekliyorum. Emeğimizin karşılığınıalamayan işçiler olarak yapmış olduğunuz bu onurlumücadele tüm Türkiye’ye umarım emsal teşkil eder.

Sendika merkezindeki yöneticiler işçilerden kesilenaidatlarla saltanat sürüyorlar. İşçilere ise, simitparasına karşılık gelen toplu sözleşmeleri ise kazanımsayarak resmen dalga geçiyorlar.

Kahrolsun işveren yanlısı sendikacılık anlayışı.Direnin Greif işçileri, zafer sizlerin! Sizlerde bizleringönüllerine taht kuracaksınız. Bu daha başlangıçmücadeleye devam!

Adana Sasa işçileri adına tüm içtenliğimizle sizleridestekliyoruz.

Kayseri’den Greif işçilerineeylemli destek!

Kayseri Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu, 2Mart günü bir dayanışma eylemi gerçekleştirdi. Almerönünde bir araya gelen çok sayıda işçi, emekçi ve genç,Greif işçilerinin yalnız olmadığını haykırdı. Basınaçıklamasını platform adına Uğur Candar okudu.

Uğur Candar Greif işçilerinin işgalini selamladı.Greif işçilerinin daha fazla dayanışma çağrısı yaptığınıbelirterek şunları söyledi: “Kayseri Greif işçileri iledayanışma platformu olarak bu çağrıya kulak verdik.Greif işçilerinin grev, direniş ve işgaline destek vermekiçin buradayız. Zira Greif işçilerinin direnişine destekvermek emekten yana olan bütün kurumların, işçisınıfının her neferinin görevi ve sorumluluğudur.”

Kızıl Bayrak / Kayseri

Page 9: Kızıl Bayrak 2014 10

Greif işçileri ile ilerici, devrimci güçler 3 Martgünü Kadıköy’de coşkulu ve kitlesel bir yürüyüşgerçekleştirdiler.

Greif işçileri Kadıköy’e ulaşır ulaşmazpankartlarını açarak eylemlerine başladılar.Rıhtımdan Boğa Heykeli’ne yürüyen işçiler, “İşgal,grev, direniş!” yazılı pankartlarını açtılar ve“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “Her yer Greif,her yer direniş!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”sloganlarını haykırdılar.

Greif-Feniş omuz omuza!

Boğa Heykeli’ne ulaşan işçiler coşkulusloganları ile eylemin başlamasını beklediler. Devrimcive ilerici güçler de flama ve bayrakları ile eyleminbaşlangıç saatine doğru buluşma yerine geldiler. Eylem saatinin gelmesi ile birlikte kitle Altıyol’da yolukeserek yürüyüşüne başladı. Yürüyüş sırasında Fenişişçileri de “Kıdem tazminatımız ve maaşlarımız gaspedilemez!” yazılı pankartları ile kitleye katıldı.

“Boyun bükmeyeceğiz, teslim olmayacağız!”

Kitlenin Eminönü İskelesi’ne ulaşmasıyla birliktefabrika baştemsilcisi Orhan Purhan konuştu. Toplu İşSözleşmesi sürecinde düşük ücretlerin yükseltilmesi vetaşeronluk sisteminin kaldırılmasını istediklerinin altınıçizen Purhan, patronun haklı taleplerine rest çekerekkarşılık verdiğini söyledi. Purhan açıklamaya şöyledevam etti: “ Şunu bilsinler ki, onların istediği her şeyeartık işçi sınıfı boyun bükmeyecek, boyun eğmeyecek.Bizler Greif işçileri olarak kölece çalıştırılma koşullarınakarşı başlattığımız isyan, başka fabrikalardan boyverecektir, filiz verecektir.”

‘İyi’ diye sunulan yasa ve kanunların işçileri dahada köleleştirdiğine dikkat çeken Purhan, Greif işçileriolarak “bizleri kurtaracak olan kendi ellerimizdir’dediklerini söyledi. Daha sonra patron ve yalaklarınınbaskı ve kara propagandalarının boşa düştüğünü

vurgulayan Purhan, emekleri ve alınteri için mücadeleettiklerini işaret etti ve ‘ya kazanacağız ya kazanacağız’dedi.

Direniş dayanışmayla kazanır!

Yaşanılan sıkıntılar hakkında konuşan Purhan, 600işçinin gece-gündüz fabrikada kalması dolayısıylamaddi sıkıntılar olduğunu kaydederek şunları söyledi:“Bundan dolayı sendikalarımızın uygulamış olduğutavır hala bizim için anlaşılmaz boyutlarda. Hala bütünihtiyaçlarımızı emekçi kardeşlerimizden teminediyoruz. Ve o yüzden başlatmış olduğumuz, ‘biryevmiyeni Greif işçileriyle paylaş’ kampanyasınadestek verilmesini istiyoruz’ seklinde konuştu.

Purhan, mücadelenin ancak sınıf dayanışması ilezafere ulaşabileceğini kaydetti ve Greif’in kazanımınınbütün sınıfın kazanımı olacağına dikkat çekti. Purhan’ın konuşmasının ardından Greif işçileri ve diğerbileşenler büyük bir halay oluşturdu. Eylem çekilenhalayların ardından sona erdirildi.

Eyleme Feniş işçileri, Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu, EHP, Alınteri, HDP, Kaldıraç, DevrimciProletarya, Mücadele Birliği, İşçi-Der Anadolu Yakası,SDH ve DAF destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Greif’in işgal şiarıKadıköy’de yankılandı!

ABD Konsolosluğu önündeGreif CEO’suna uyarı!

İşgal eylemlerinin 18. gününde Greif işçileri ABDKonsolosluğu’na yürüdü.

Hadımköy’deki fabrikalarından İstinye Park önünegelen isçiler “İşgal, grev, direniş!” yazılı pankartlarınıaçtılar. Yolun bir kısmını kapatarak yürüyen işçiler,yürüyüş boyunca sloganlarını coşkuyla haykırdılar. ABDKonsolosluğu yakınında ikamet eden emekçiler deGreif işçilerine alkışlarıyla destek verdiler.

ABD Konsolosluğu’na çıkan sokak kapatıldığı içinbasın açıklaması polis bariyerlerinin yanındagerçekleştirildi.

Greif işçileri haklarına ve geleceklerinesahip çıkıyor!

“Taşeron köleliğine son!” başlıklı basın metninifabrika temsilcilerinden Ferhat Alsaç okudu. Alsaç,Greif yönetiminin TİS sürecinde takındığı uzlaşmaztutum karşısında haklarına ve geleceklerine sahipçıktıklarını ifade etti. Alsaç, Greif Türkiye yönetimininişçilerin temel insani taleplerine ‘fabrikayı kapatmak’ve ‘kapı önüne koymak’ şeklinde tehditlerle karşılıkverdiğine dikkat çekti.

Greif yönetiminin direnişin başından beri işçilerekarşı ayak oyunlarına başvurduğunu vurgulayan Alsaçbaskı ve sendikaya karşı tahammülsüzlüğü aktardı.

Açıklamanın devamında isçilerin direnişinin“yasadışı” olarak gösterilmeye çalışıldığını belirtenAlsaç, iş hukukuna aykırı olarak 44 taşeron firmasınınfabrika bünyesinde çalışmasına, yani yasadışılığa gözyumulduğunu ifade etti ve “Açıktır ki, asıl yasadışı olantaşeron sistemini fabrikalarında koruyarak suç işleyenGreif yönetimidir” şeklinde konuştu.

Greif CEO’suna uyarı!

Greif şirketinin CEO’su Daniel Liste’nin Türkiye’yegeldiğinden bahseden Alsaç, CEO’nun direnen işçileriEkonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye şikayet ettiğinikaydetti. Alsaç, “Greif yönetimi bu tutumuyladirenişimizi yasadışı ilan ederek bizleri hükümetehedef göstermektedir” dedi.

Saldırıların örgütlü tutumlarını parçalamayacağınıyineleyen Alsaç, açıklamasının devamında şunlarısöyledi: “Bu son girişilen çaba da diğerleri gibibeyhudedir ve ayni akıbete uğrayacaktır. Sizleri buçözümsüzlük girişimlerinden vazgeçmeye, sürecisonlandırmak için doğrudan temsilcilerimizlegörüşmeye ve taleplerimizi kabul etmeye çağırıyoruz.”

Açıklama zorbalıklara rağmen zafere ulaşacağınavurgu yapılarak sona erdirildi. Açıklamanın ardındanişçiler ve destekçileri sloganlarla otobüslerine geridöndü.

Kızıl Bayrak / İstanbul

3 Mart 2014 / Kadıköy

Page 10: Kızıl Bayrak 2014 10

Fabrikadaki işgal artık işçiler için bir yaşam biçimiolmuş durumda. Her sabah temizlik işlerinin yapılması,çay ocağı ve yemekhanede işbölümünün yapılmasıylabaşlayan gün hep birlikte yapılan kahvaltıyla devamediyor.

Tabi bunların dışında günlük olarak yapılantoplantılarla gelişmeler değerlendirilerek planlamalaryapılmaya devam ediyor. Yaptıkları eylem veziyaretlerle direnişin sesini daha geniş kesimleretaşımaya çalışan işçiler gün geçtikçe daha fazladestekle direnişlerini sürdürmeye devam ediyorlar.

Emperyalizmin Greif’ine rest!

18. gün: Sabah kahvaltısının ardından fabrikakomitesi bir toplantı yaparak gelişmeleri değerlendirdi.Amerikan menşeili olan Greif yönetimi üzerinde basınçoluşturmak için işçiler İstinye’deki ABD konsolosluğuönünde bir basın açıklaması yaptılar. İstinye’de yapılanyürüyüşle konsolosluk önüne gelen işçiler yoğun polisyığınağıyla karşılaştılar.

Konsolosluk önünde fabrika temsilcilerinden FerhatAlsaç’ın okuduğu basın açıklamasının ardından işçilersloganlarla araçlarına binerek Hadımköy’e döndüler.

Gün içerisinde destek ziyaretleri devam etti. DİSKBirleşik Metal İş Sendikası İstanbul 2 No’lu ŞubeBaşkanı Yılmaz Bayram sendikanın üye, temsilci veyöneticileriyle işçileri ziyaret etti. HDP seçimkonvoyundakiler de araçlarını fabrika önüne çekerekişçileri ziyaret ettiler.

Ekim Gençliği okurları, “Gençlik geleceği için isçisınıfının yanında- sınıf savaşına!” yazılı pankartları ilesloganlar eşliğinde fabrikaya geldi. İşçilerle sohbeteden genç komünistlere gelişmeler hakkında bilgiverildi.

Gün boyunca Avcılar, Esenyurt ve Beylikdüzü’ndestant açan işçiler direnişin sesini gittikleri yerleretaşıyarak yüzlerce imza topladılar. Fabrikada kalanlarise gündelik olarak yaptıkları gibi türküler söyleyerek,halaylar çekerek, futbol-voleybol oynayarak vesohbetler ederek günlerini geçirdiler.

Taksim’de direniş nöbeti

19. gün: Temizlik ve kahvaltıyla güne başlayanişçilere kahvaltının ardından Kızıl Bayrak’ın son sayısıulaştırıldı. Kapsamlı ve çok yönlü bir şekilde direnişiişleyen Kızıl Bayrak işçiler tarafından ilgiyle karşılandı.Birçok noktada işçiler gazeteyi okudular.

Greif İşçilerinin Sesi’nin 14. sayısı da sabahsaatlerinde işçilere dağıtıldı.

Öğle saatlerinde yapılan iş bölümü çerçevesindebir grup işçi direnişle bir yevmiyeni paylaş çağrısınınyapıldığı bildirileri Hadımköy’deki cami çıkışındadağıttı.

Temsilciler DİSK ve DİSK Tekstil yönetimleriyle ayrıayrı görüşmeler yaptılar.

İşçiler Taksim Galatasaray Lisesi önünde açılacak veüç gün boyunca açık kalacak imza standı için Taksim’egeçtiler. İngiltere konsolosluğu önünde pankartlarını

açarak yürüyüşe geçen işçiler Galatasaray’dagerçekleştirdikleri basın açıklamasının ardındanstant çalışmasını başlattılar. Gece geç saatlere kadaraçık kalan stantta bine yakın imza toplanırken imzaatanların çoğu işçilere maddi destek de sundular.Başlangıçta biraz çekingen duran işçiler insanlarınolumlu destekleriyle birlikte oradan geçenleri iknaederek süreçleri hakkında bilgilendirme yaptılar.Taksim’deki birçok kurumun destek verdiği vekapısını açtığı işçiler geceyi Çağdaş HukukçularDerneği’nde geçirdiler.

Sınırötesi desteklere teşekkür

Gece saat 23.00 civarında fabrikada birtoplantı gerçekleştirildi. Toplantı ilk olaraktemsilci Orhan Purhan söz alarak BİR-KAR’ınyürüttüğü dayanışma çalışmaları hakkındabilgilendirme yaptı. BİR-KAR’ın Avrupa’nın dört biryanında Greif işçileriyle dayanışma çalışmasıyürüttüğünü belirten Purhan, özellikle Greif merkeziönünde yaptıkları eylemin önemli olduğuna dikkatçekti. Ayrıca yaptıkları çalışmalar sonucundatopladıkları 6000 TL’yi direnişe aktardıklarınıbelirterek BİR-KAR’a teşekkürlerini iletti.

Ardından DİSK ile yapılan toplantıyı aktaran DİSKTekstil Esenyurt Bölge Temsilcisi Engin Yılgın, DİSKYönetim Kurulu tarafından direnişle dayanışmakararı alındığını ve bağlı sendikalara da direnişledayanışma çağrısı yapılacağının belirtildiğini ifadeetti. Ayrıca DİSK’in bağlı olduğu birliklere Greifyönetimine karşı harekete geçme çağrısı yapılacağısöylendi.

Tekrar söz alan Orhan Purhan önemli olanın busözlerin pratik karşılığı olduğunu ifade ederek bunoktada işçilerin birliğinin belirleyici olacağını

Greif’te işgal ve direniş yaşam biçimi oldu!

2 Mart 2014 / Taksim

1 Mart 2014 / Greif

Page 11: Kızıl Bayrak 2014 10

vurguladı.Toplantının ardından Grup Emeğe Ezgi işçilere

müzik dinletisi sundu.20. gün: Fabrikada gündelik sabah işleri ve

kahvaltıyla gün başlarken Taksim’deki işçiler de sabahkahvaltısının ardından standlarını açarak imzatoplamaya devam ettiler.

Direnişe destek sürüyor

İstanbul Tabip Odası yöneticileri gün içerisindeişçileri ziyarete gelerek sohbetler gerçekleştirdi.

Esenyurt ve Hadımköy civarında çalışan bir grupkadın işçi de direnişçileri ziyaret ederek desteklerinisundu. Devrimci Liseliler Birliği ve Bağımsız DevrimciSınıf Platformu da işçilerin sesini duyurmak içinfabrikaya yakın noktalara yazılamalar yaptılar.

İstanbul’daki farklı üniversitelerde okuyan bir grupöğrenci de fabrikaya ziyarete geldi.

Çağrı Merkezi Çalışanları Derneği de sloganlarlafabrikaya gelerek işçilerin yanında olduklarınıbelirttiler.

Sokakta Sanat Var grubu direnişçileri ziyaret içingelerek yemekhanede bir gösterim yaptı.

Direnişçilere yemek yardımı yapan Çetin Çapan dafabrikaya gelerek işçilerin yanında olduğunu belirtti.

UİD-DER Kadın Komitesi de ziyarete gelerek 8Mart vesilesiyle kadın işçilere karanfiller dağıttı.

Greif yönetimi Sedat Babadağ eliyle tehditlerinedevam etti. Su şirketini tehdit eden Babadağ, sugetirdiği taktirde bir daha kendileriyle işyapmayacaklarını söyledi. Bunun üzerine işçiler başkabir şirketten su isteyerek içme suyu deposunudoldurdular.

Akşam yemeğinin ardından, 8 Mart için kurulankomisyon 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için birtoplantı yaparak planlamalar yaptı.

21. gün: Greif’te işgalin ve direnişin üçüncühaftasına gelindi. Sabah kahvaltısının ardındanTaksim’de kurulan standı kurulduğu gibi yine bireylemle kaldırmak için görev alan işçiler hazırlıklarınıtamamladıktan sonra yola çıktılar. Yine sloganlarlaGalatasaray’da kurulu olan standa giden işçilerburadaki arkadaşları ile birlikte bildiri dağıtarak imzatoplamaya devam ettiler. Saat 15.00’te yaptıkları birbasın açıklamasıyla stantlarını kaldıran işçiler “Greif’eait diğer fabrikaların önü meskenimiz olacak” diyerekkararlılıklarını ifade ederken, zafere kadarmücadelenin süreceğini belirttiler. Yapılan açıklamayakendi yapacakları eylem için orada olan KESK’li tutsakyakınları da destek verdi.

Önceki gün Van’dan gelen işçilerin direnişçileri

ziyaret etmesinden sonra Muğla Yatağan’da oturan birişçi emeklisinin de ziyarete gelmesi dayanışmanın sınırtanımadığını bir kez daha göstermiş oldu.

İşçi Gazetesi okurları, Esenyurt Halk Cephesi,Çağrı dergisi okurları ve CHP Arnavutköy gençlikörgütü de fabrikaya gelerek işçileri ziyaret etti.

Taksim’den ayrılan işçiler Yenibosna’daki Greifişgaliyle dayanışma bürosunun açılışına katılmak içinYenibosna’ya geçtiler. Yolu keserek sloganlarla büroyayürüyen işçilere çevredekiler de alkışlarıyla destekverdiler. Buradaki açılış etkinliğinde BDSP temsilcisi veİstanbul Büyükşehir Belediyesi Bağımsız SosyalistBaşkan Adayı Burcu Deniz’in konuşmalarının ardındanSefaköy İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu dinleti sundu.Etkinliğin sona ermesinin ardından işçiler fabrikayadöndüler.

22. gün: Sabah kahvaltısı ve gündelik iş bölümününplanlanmasının ardından bütün işçilerin katılımıylayemekhanede bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantınınardından “İşgal grev direniş!” sloganıyla bahçeye inenişçiler bahçede halaylar çektiler.

Sanatsal üretimlerini devam ettiren işçiler çizdikleri“Baattin” karikatürünü sergilediler.

Fabrika komitesi de ayrıca bir toplantıgerçekleştirdi. Toplantının ardından bahçede birkonuşma yapan temsilci Orhan Purhan bütünengelleri ve baskıları birlik ve beraberlikleri sayesindeaşarak zafere ulaşacaklarını ifade etti. Konuşma bütünişçiler tarafından coşkulu sloganlarla karşılandı.

İstanbul Bağımsız Milletvekili Levent Tüzel işçileriziyarete geldi.

Direnişin sesi Kadıköy’de

Saat 19.00’da gerçekleşecek eylem için bir grup işçiKadıköy’e geçti. Boğa heykeli önünde “İşgal grevdireniş!” pankartını açan işçiler kendilerini bekleyenlertarafından alkış ve sloganlarla karşılandı. BDSP, HDP,EHP, Alınteri ve DAF’ın kendi flamalarıyla katıldıklarıeylemde sloganlarla rıhtıma yüründü. İşçi-Der AnadoluYakası Şubesi ve Feniş işçileri de kendi pankartları ileyürüyüşe katıldılar. Yolu trafiğe kapatılarak Eminönüiskelesine yapılan yürüyüşün ardından bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Orhan Purhan yaptığıkonuşmada direniş süreci hakkında bilgilendirmedebulunarak sendikaların kendilerini yalnız bıraktığınıbelirterek dayanışma çağrısını yükseltti. Açıklamanınardından hep birlikte çekilen halaylarla eylemsonlandırıldı ve işçiler fabrikaya geri döndüler.Fabrikada gün çay ocağında çalınan bağlama eşliğindesöylenen türkülerle sona erdi.

23. gün: Güne normal seyriyle başlayan işçileriDevrimci İşçi Hareketi sloganlarla ziyarete geldi.Birlikte atılan sloganların ardından DİH adına yapılankonuşmada sendikal bürokrasi teşhir edilerek direnişinyanında olunduğu ifade edildi.

Kadın direnişçiler bir toplantı yaparak 8 Mart’ıtartıştılar. Yapılan toplantı çerçevesinde 9 Mart Pazargünü fabrika kapısında bir etkinlik yapma kararı aldılar.Aydın ve sanatçılara çağrı yapmayı kararlaştıran kadınişçiler kendileri de şiir, müzik ve tiyatro sunmak içinhazırlık yapmayı planladılar.

DİSK Tekstil İstanbul Şube Başkanı Kazım Doğanfabrikaya geldi. İşçiler Doğan’a sendikanın nedenyanlarında olmadığını sordular.

Akşam saatlerinde işçiler geniş katılımlı bir toplantıgerçekleştirerek Doğan ile yapılan görüşme ve sürecideğerlendirdiler.

Gecenin ilerleyen saatlerinde fabrikada oluşturulanemek sinemasında “Eyvah eyvah 2” filmi izlendi.

24. gün: Sabah kahvaltısı ve iş bölümlerininyapılmasının sonrasında Kazım Doğan fabrikaya geldi.Edirne’de garsonluk yapan bir grup öğrencinindirenişçilerin çağrısına yanıt vererek bir yevmiyeleriniişçilerle paylaştığı bilgisi geldi.

Nar Photos ekibi fabrikaya gelerek direnişinfotoğraflarını çekti. Fabrika bahçesine ses sistemikuran işçiler müzik yayını yaptılar. Ayrıca işçiler A.Mekin Demir’in söylediği Kürtçe ezgilerle halayçektiler.

Sınıf dayanışması örülüyor

Bir grup işçi diğer direnişleri ziyaret etmek için yolaçıktılar. İlk olarak Punto Deri direnişçilerini ziyareteden işçiler sloganlarla karşılandılar. Karşılıklıdeneyimlerin aktarıldığı ziyarette konuşma yapanOrhan Purhan sınıf dayanışmasının önemine vurguyaparak direnişlerin ortaklaştırılması gerektiğini ifadeetti. Sloganlarla buradan ayrılan işçiler Kazova Tekstilişçilerini ziyaret etmek için Şişli’ye geçtiler. “Kazak vekültür” mağazasına gelen işçiler yurtdışı yasağına karşıaçlık grevinde olan Grup Yorum üyeleri ile sohbetederek direniş süreçlerini aktardılar. Grup Yorum, Greifişçilerine müzik dinletisi sundu. Kazova mağazasınagelen bir Polonya Radyosu muhabiri Greif işçileri ileröportaj yaptı. Yapılan sohbetlerin ardından Greifişçileri araçlarına binerek fabrikaya döndüler.

Page 12: Kızıl Bayrak 2014 10

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlendikleri için işten atılan işçiler hala oldukçakararlı ve coşkulu bir görüntü çiziyorlar. Fakatmevcut mücadele tarzıyla sonuç almaları zorgörünüyor, çünkü yüzü aşkın işçiyi keyfi biçimdekapının önüne koyan patron yeni aldığı işçilerleüretimi sürdürüyor. Oysa bundan daha önce sayısızkez yaşandığı üzere bu tarz bir eylem biçimiylekeyfi işleme imza atan patron protesto edilir,ancak ona diz çöktürülemez. Bir yerden sonraişlerini bu şekilde de sürdürebildiğini anlayan,fabrikaya yeni aldığı işçilerin de üretime adapteolduğunu gören patron rahatlar. Bu durumda dagünler ilerledikçe işçilerde ciddi bir umutsuzlukve buna bağlı bir yılgınlığın baş göstermesine engelolunamaz.

Bunun için Luna işçilerinin tutması gereken yolGreif işçilerinin yoludur. Yani olması gereken bu kadarişçinin hayatıyla oynayan, hem de yasal bir hakkınkullanımını bu denli hoyratça engelleyen patronunöyle hiçbir şey olmamış gibi işlerini sürdürmesineengel olmaktır. Bu da kuşkusuz ancak Greif işçilerininyaptığı gibi fiili-meşru mücadeleyle patronun soluğunukesecek bir hatla olur.

Kuşkusuz bu tarz bir mücadele için bedel ödemeyigöze almak gerekir. Sadece basına yansıyan görüntülerdahi Luna işçilerinde bu kararlılığın fazlasıyla olduğunugöstermektedir. Onlar daha direnişin başlamaevresinde de arkadaşları için bedel ödemeyi gözealarak bu kararlılığı gösteren işçilerdir. Örgütlenmeleride büyük ölçüde kendi eserleri olmuştu. İşte bununiçin beklemeci ve protestocu eylem tarzı, Luna işçisinefazlasıyla dar gelmekte, hatta sırıtmaktadır. Ama neyazık ki, Luna işçisi yasalcı-bürokratik sendikal anlayıştarafından hep yapıldığı gibi genel olarak kaybettirenbu dar elbisenin içerisine sokulmuş bulunmaktadır.

Elbette bu dar elbisenin içerisinde ilk kez yürüyenLuna işçileri için fabrikanın önünde süren bekleyiş ve

birkaç gündür yapılan eylemler olağanüstümücadeleler, mikrofon elde yüksek perdeden konuşansendika yöneticileri de büyük önderler olarakgörülmektedir. Fakat işçi sınıfının yakın dönemmücadele tarihini bilenler için bu görüntüler sıradanve artık rahatsız edicidir. Çünkü daha önce sayısızörnekten bildiğimiz kabak tadı veren bir oyunböylelikle bir kez daha tekrarlanmaktadır. Sınıfmücadelesini sendikaya üye sayısıyla ölçen, sendikalmücadelenin ötesini görmeyen bu sendika yöneticileriişçilerin ‘geriliklerini’ bahane ederek onların mücadeleenerjisini soğutmakta, böylelikle de sonuç almayızorlaştırmaktadırlar.

Luna işçisinin yapması gereken tıpkı Greif’teolduğu gibi, fabrikadaki iç örgütlenmelerini geliştirerekmücadele inisiyatifini sendika yöneticilerinekaptırmamaktır. Bundan sonra da “İşgal, grev, direniş!”bayrağını yükseltip patronun soluğunu kesecek birmücadeleye girişmektir. Bugünkü beklemeciprotestocu tarz sonuç almayı zorlaştırıp mevcutmücadele enerjisini tüketmekle sonuçlanırken, “İşgal,grev, direniş!” çizgisinde verilecek mücadele ilekazanmaya o kadar yakın olunacaktır.

Luna’da kazanmak içinGreif gibi direnmeli!

İzmir BDSP’denLuna işçilerine ziyaret!

İzmir BDSP, direnişlerinin 7. gününde (4 Mart)sendikalaşma süreçlerinde işten çıkartılan Luna Sayaçişçilerini ziyaret etti.

İşçi Kültür Sanat Derneği’nde biraraya gelen sınıfdevrimcileri, Çiğli organize içerisinde yürüyüş yaparakdirenişteki işçilerin yanına gittiler.

“Greif’ten Luna’ya direniş kazanacak! / BDSP” şiarlıozalitle yürüyen BDSP’liler, “Yaşasın sınıfdayanışması!”, “İşgal ,grev, direniş!”, “Luna işçisi yalnızdeğildir!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”sloganlarıyla fabrikaya yürüdü.

BDSP: Greif işçileri yol gösteriyor!

Yürüyüş işçiler tarafından alkış ve sloganlarlakarşılandı. Karşılıklı sloganların ardından BDSP adınabir konuşma yapıldı. Luna işçilerinin direnişiselamlanarak başlayan konuşmada dünya üzerindehalkların, işçilerin, toplumsal taleplerle sokaklarda,fabrikalarda, grevlerde olduğu ifade edilerek,ülkemizde de toplumun tüm kesimlerinin HaziranDirenişi’nde kadınların, çocukların, gençlerinsokaklarda olduğu söylendi. İşçi ve emekçilerin busömürü düzeninde açlık ve yoksulluğa mahkumedildiği belirtilerek, sömürü düzeni teşhir edildi.BDSP’nin devrimci sınıf programıyla, seçimleresosyalist adaylarla katıldığı söylenerek, “Düzendenumudunu kesenlerin, sınıfsız sömürüsüz bir dünyayıelleriyle kuracak olanların, seçimi sokaklar vemücadele olmalıdır” denildi. Luna işçileriörgütlenmeye, mücadele etmeye çağrıldı.

Greif işçilerinin mücadelesinden de bahsedilerek,“Greif işçileri, Kavel’de, Tariş’te, Alpagut’ta olduğu gibiyol gösteriyor” denildi.

BDSP’nin konuşmasından sonra İzmir BüyükşehirBelediyesi Bağımsız Sosyalist Başkan Adayı BurcuKoçlu’ya söz verildi.

Direnişçi işçileri selamlayarak konuşmasınabaşlayan Koçlu, sömürü ve rant sistemini teşhir ederekseçim sürecinde düzen partilerinden hesap sormaçağrısı yaptı.

Daha sonra söz Senkromeç fabrikası önünde 75gün direnen Muharrem Subaşı’ya verildi. İşten atmasaldırısı karşısında, işe iade talebiyle 75 gün fabrikanınönünde direnen Subaşı bütün haklarını aldığını,mücadelenin sokakta direnişle kazanıldığını ifade etti.

Sonrasında Emekçi Kadın Bülteni, 8 Mart çağrıbildirileri ve seçim bildirileri direnişçi işçilereulaştırılarak halaylar çekildi.

İşçilerle yapılan sohbetlerin ardından “Yaşasın sınıfdayanışması!” sloganı ile ziyaret sona erdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

4 Mart 2014 / Luna direnişi

Page 13: Kızıl Bayrak 2014 10

Feniş işçileri, ihanetçibürokratları uyarıyor!

Feniş Alüminyum direnişçi işçileri 3 Mart günüöğleden sonra toplu bir şekilde Çelik–İş Gebze Şube’yegittiler.

Geçen hafta Çelik-İş bürokratları tarafından yapılanihanet açıklamasından sonra yoğunlaşan tepki açığaçıktı. İşçiler ihanet kararına karşı toplu bir şekildeAnkara’ya gideceklerini ilan etmişlerdi.

Şubeye giden işçiler Ankara’da Hak-İş’in ve Çelik-İş’in direnişin taleplerini destekleyerek kitlesel birşekilde işçilerle birlikte olması çağrısınıyineleyeceklerini, bunun gerçekleşmediği bir durumdaise Ankara’dan başlayarak Hak-İş ve Çelik-İş’ieylemlerle protesto edeceklerini açıkladılar.

Bürokrattan mazeret üretme çabası

Bunun karşısında işçilerin avukatlığını yapan JanAras Arslan ve Şerafettin Koç işçilere umutsuzlukyaymaya devam etti. Türkiye’nin demokratik bir ülke

olmadığından, işçilerin yanında duran bir hükümetinbaşta olmadığına kadar birçok mazereti dilegetirdikten sonra aslında çok şeyi de başardıklarınıiddia ettiler. Ardından sorunun çözümünü yine yasalyollara bağlayarak bunun da şimdilik görüşmeaşamasında olduğunu, bunu zora sokabilecek“şeylerden” uzak durmak gerektiğini ifade ettiler.

İşçiler Ankara’ya gitmekte kararlı

Bir sürü çelişkili ve saçma söylemin sonundaişçilerin Ankara’ya toplu bir şekilde gitmesine karşıolduklarını, ancak bir komisyon kurularak 5-10 kişininönce gidebileceğini bu durumda kendilerinin degelebileceğini dile getirdiler. İşçiler de kararlı birşekilde “biz toplu bir şekilde gidiyoruz genel merkezehaber ver” diyerek toplantıyı sonlandırdılar.

Kızıl Bayrak / Gebze

Punto’da işten atmaPunto Deri’de işten atma saldırısına karşın işçilerin iki yüz günü aşkın bir süredir direnişleri sürerken

patronun sendikadan istifa ettirmek için baskıları sürüyor. Bu baskılara direnen ve sendikadan istifa etmeyen Emine Dağ isimli kadın işçi de 2 Mart akşamı işten atma

saldırısıyla karşılaştı. Emine Dağ işten atılmasının ardından kapı önünde direnen arkadaşlarına katılarak patronun saldırılarına

karşı direnişin safında yer aldı. Dağ işten çıkarılmasıyla ilgili şu şekilde konuştu: “İşten çıkarılan arkadaşların açtığı dava nedeniyle

mahkeme heyeti keşif kararı aldığından, son bir haftadır sendikadan istifa etmem için baskı arttırılmıştı.Mahkeme heyetinin ve bilirkişinin keşif yaptığı önceki gün işler patronun istediği gibi gitmedi. Depoların doluolduğunun görülmesi nedeniyle, işten çıkarılan arkadaşlarımın istediği yönde, işten çıkarmaların küçülmenedeniyle değil, sendikal nedenle olduğuna dair zabıt tutulmuş. Bilirkişi de bu yönde rapor hazırlayacakmış.Patronlar çok öfkelendiler. Akşam personel müdürü beni odasına çağırarak, sendikadan istifamı istedi.Sendikadan istifa etmeyeceğimi bildirince, işten atıldığımı bildirdiler”

Emine Dağ, Punto Deri’de işten atılan 81. İşçi oldu. Punto Deri işçilerinin işe geri dönmek ve sendikanıntanınması için başlattıkları direniş sürüyor.

Senapa Stampa’da iştenatmaya karşı direniş!

Senapa Stempa AŞ’nin Çerkezköy Organize SanayiBölgesi’ndeki fabrikasında sözleşmeli işçi olarakçalışan Salih Savaş ve arkadaşları, fabrika yönetimininkendilerine kadrolu işçi statüsüne geçirilecekleri sözüvermesine rağmen, bir süre sonra işten çıkarıldı. İştenatılan Savaş, haksızlığa karşı sessizliği değil direnişiseçti ve Çerkezköy’deki fabrikanın önünde çadırkurarak direnişe başladı.

Fabrikanın yaklaşık 50 işçinin çalıştığı Çerkezköyşubesinden, Unilever ve Sütaş gibi büyük firmalarla işyapılıyor. İşletmenin asıl merkezi Gebze’de kurulu.

Çalıştığı dokuz ay boyunca temizlikten güvenliğekadar tüm işleri yapan Salih Savaş, bu süreçte asgariücretin bile altında ücret aldı. Yönetimin “kendisindenoldukça memnun olduklarını” ifade ettiğini, ancakkadroya geçip kadrolu işçilerin haklarındanyararlanmak istediğinde kendisini işten çıkardıklarınıifade etti.

Savaş, fabrika önüne çadır kurarak ‘işe kadroluolarak geri alınması’ talebiyle direnişe başladı.Direnişinin 19. gününde fabrika önündeki direnişinikararlılıkla sürdürüyor. Direnişinin ucuz emek cennetiolan Çerkezköy OSB’de sömürülen tüm işçilerindirenişi olduğunu, kazanana kadar direnişinikararlılıkla sürdüreceğini ifade ediyor. Tüm işçi veemekçileri direnişine destek olmaya, yaşadıklarısorunlara karşı mücadeleye çağırıyor.

Adres: Senapa Stampa Ambalaj19. Sok. - Gaziosmanpaşa OSB Mah. - Çerkezköy /Tekirdağ

Kızıl Bayrak / Trakya

GF-Hakan Plastik önündedireniş çadırı

Son üç aydır örgütlenme çalışmalarına hız verenLastik-İş’te örgütlenen GF-Hakan Plastik işçileripatronun işten atma saldırısı ile karşılaştılar. İşçiler,işten atmalara karşı ve örgütlenme çalışmalarınıgüçlendirmek için fabrika önünde çadır kurarakdirenişe geçtiler.

Yaklaşık 700 işçinin çalıştığı İsviçre menşeili GFortaklığındaki Hakan Plastik, Türkiye’nin ve dünyanınsayılı firmalarından biri olmasının yanında tam birsömürü cehennemi. 12 saat çalışma, asgari ücretinaltında ücret, düşük zamlar, yoğun iş kazaları,yöneticilerin baskı ve tehditleri ile dolu bir fabrika.

İşçiler, bu sömürü koşullarına karşı örgütlenerekDİSK/Lastik-İş’e üye oldular. Patron sebepgöstermeksizin bir haftalık süreç içinde parça parça 16işçiyi işten çıkardı. İşten çıkarılan işçiler 3 Mart günübir basın açıklaması gerçekleştirerek direnişlerinebaşladılar. İşten atmaların direnişten sonra durduğuama patronun elinde bir liste olduğu ifade ediliyor.Fabrikada yaklaşık 120 sendikalı işçi olduğu, direnişsonrasında da üyeliklerin devam ettiği belirtiliyor.

İşçiler sabah 10.00 ile akşam 20.00 arasında fabrikaönünde direnişlerini devam ettiriyorlar.

Fabrika adresi: Çerkezköy OSB / 3. Cadde Kızıl Bayrak / Trakya

Page 14: Kızıl Bayrak 2014 10

Çaykur’da Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası ilehükümet güdümlü Hak-İş üyesi Öz Gıda-İş arasındadevam etmekte olan yetki mücadelesine DİSK’e bağlıGıda-İş Sendikası da dahil oldu. Geçtiğimiz hafta sonuRize’de bir temsilcilik bürosu açan DİSK yöneticileri,Çaykur’daki örgütlenme çalışmalarıyla ilgilibilgilendirmede bulundular.

Aralarında Genel Başkan Kani Beko, Genel SekreterArzu Çerkezoğlu, Gıda-İş Başkanı Celal Ovat’ın daolduğu DİSK yöneticileri, örgütlenme çalışmalarıkapsamında açılan temsilcilik bürosunu ziyaretettikten sonra, Gıda-İş’e üye olan işçilerin katılımıylabir düğün salonunda yapılan toplantıya katıldılar.Ardından da bir basın toplantısı düzenlediler.

Toplantıda konuşan Genel Başkan Kani Beko şunlarısöyledi: “Hak-İş ile Türk-İş´in arasındaki rekabetsonrası adam gibi toplu iş sözleşmesi yapamayanÇaykur işçisi, eğer biz DİSK ile önümüzdeki süreçtetoplu iş sözleşmesi yapmak istiyoruz diyorlarsa biz bunoktada taşın altına elimizi koyarız ve konuyla ilgiliçalışmalarımızı yaparız.” Çaykur’da yaşanan yetkimücadelesine dahil olmak istemediklerini, Çaykurişçisinin Türk-İş ile Hak-İş arasındaki rekabettenmağdur olduğunu, kendilerinin de bu mağduriyetigidermek için çalışacaklarını iddia etti.

DİSK’in yayınlarında “Doğu Karadeniz’de DİSKrüzgarı” başlığıyla duyurulan bu girişim, besbelli ki birsüredir bir örgütlenme atağı başlatacaklarını iddiaeden DİSK yöneticilerinin başlıca hamlelerinden biridir.Ama Çaykur’daki gerçekler daha baştan bu girişimhakkında ciddi soru işaretleri doğurmaktadır.

Çaykur’da yaşananlarbasit bir yetki mücadelesi değil

DİSK’in böylelikle dahil olduğu Çaykur’daki yetkimücadelesi, aslında Kani Beko’nun anlattığı kadar basitbir sendikal olay değil. Zira bu yetki mücadelesinde

AKP doğrudan bir taraf durumunda. Öyle sıradan birmüdahale değil bu. AKP hükümeti Tek Gıda-İş’i tasfiyeetmek için uzun süredir tüm gücüyle operasyonlaryürütüyor. Bunun için tüm kirli yöntemlere başvuruyor.

Bu operasyonlar geçtiğimiz yıl Tek Gıda-İştarafından yapılmak istenen, ancak AKP ve işbirlikçileritarafından boşa çıkarılan grevin ardından yoğunlaştı.AKP, Çaykur yöneticileri ve güdümlü sendikanınyöneticileri, işçileri baskı ve yıldırmayla Öz Gıda-İş’egeçirmeye çalıştılar, ancak olmayınca da düzmecebelgelere dayanarak ve tümüyle yasaları da çiğneyerektıpkı Bosch’ta olduğuna benzer biçimde bir gece yarısıÖz Gıda-İş’e yetki belgesi çıkardılar. Hemen ardındanda bu korsan belgeye dayanarak tutup toplu sözleşmeimzaladılar.

Çaykur’da yaşanan bu süreci, Aziz Çelik BirGünGazetesi’ndeki köşesinde 6 Şubat tarihli yazısına konuetti. Çelik “Toplu sözleşme darbesi” başlığını taşıyanyazısında AKP’nin bu operasyonunu ayrıntılı bir şekildeanlattı. http://birgun.net/yazi-goster/aziz-celik/6-2-2014/toplu-is-sozlesmesi-darbesi-1856.html

İşte Greif’i ellerinin tersiyle iten ve ilgigöstermekten itinayla kaçan DİSK yöneticileri tantanalıbiçimde çıkarma yaptıkları Rize’de, AKP’nin kabamüdahalelerle taraf olduğu ve bugün artık bir yetkimücadelesi olmanın ötesine geçmiş olan Çaykur’da“örgütlenme atağı”nı başlatmış oldular.

AKP’nin ekmeğine yağ sürmek

Çaykur’da hükümet ve güdümlü sendikanın zemintutmasında kuşkusuz Tek Gıda-İş yönetiminin önemlibir payı bulunuyor. Çünkü bu sendikanın yönetimi,uzun yıllar boyunca Çaykur’daki olumsuz pratiğiyleişçilerin tepkisini toplamıştır.

Ama Tek Gıda-İş yönetiminin ne olduğundan ve neyaptığından bağımsız olarak, böyle bir operasyonunsöz konusu olduğu bir ortamda bu haksızlığın

karşısında durmak hem ahlaki ve hem de politik birsorumluluktur. DİSK yöneticileri bu sorumluluğuüstlenmekten kaçındıkları gibi, bu girişimleriylehükümetin ekmeğine yağ sürmüş olmaktadırlar.

İşçi sınıfına ne kazandıracak?

Öte yandan işçi sınıfı açısından bakıldığında da, TekGıda-İş’ten başka bir sendikaya geçmek için özel birneden de bulunmuyor. Çünkü işçi sınıfı için sendikadeğiştirmek, ancak mevcut yapıları dönüştürmeninimkanlarının tükenmiş olduğu bir durumda (örneğinTürk Metal sözkonusu olduğunda) ve tabandan örgütlübir sınıf inisiyatifine dayanıyorlarsa eğer tercihedilmesi gereken bir yoldur. Aksi halde bu türdensendikal rekabetin kurbanı hep işçiler oluyor.Mücadele anlayışı ve örgütlenme tarzı bakımındanbirbirlerine benzeyen sendikaların kapısındasürünüyorlar.

Çaykur sözkonusu olduğunda açıktır ki tümbürokratik ve işbirlikçi yönetim anlayışına rağmenSGBP’nin bir bileşeni olan Tek Gıda-İş, tabandanörgütlü işçilerce dönüştürme olanaklarının olduğu biryapıdır. Öte yandan ise bugün DİSK’in yolunu tutanişçilerin büyükçe bir kısmının konuşmalarında ifadeettikleri DİSK’i haklarını savunacak bir kurtarıcı gibigörüyor olmaları durumun pek iç açıcı olmadığınıgösteriyor. Ama diyelim ki yanılıyoruz. Peki budurumda sormak gerekiyor:

Sayıları 300 civarında olan bu bilinçli işçileri TekGıda-İş üyesi diğer işçilerden koparmak doğru birtutum mudur? Örneğin Çelik-İş Sendikası bugünişçilerin yetki mücadelesinden dolayı bunaldığıBosch’ta örgütlenme çalışması başlatsaydı bu işçileriyaşadıkları mağduriyetten kurtarmak mı olurdu?

Dolayısıyla DİSK yönetiminin örgütlenme atağıbaşlatmak iddiasıyla gündeme getirdiği bu adımın neişçi sınıfına ne de DİSK’e kazandıracağı pek bir şeygörünmüyor. Görünmediği gibi DİSK yöneticileri buumutsuz girişimle siyasal bakımdan büyük bir vebalinaltına girmiş oluyorlar.

DİSK’in Çaykur atağı:Kime yarar kime zarar!

Muğla’da bulunan Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri ile bu santrallara kömür temin edenlinyit sahalarının özelleştirilecek olması nedeni ile sürekli eylemde olan enerji ve maden işçileri 2 Mart’ta daeylemdeydiler.

Erdoğan’ın Muğla’ya gelmesi nedeniyle olağanüstü halin yaşandığı Muğla ve Yatağan’da yoğun bir polisterörü yaşanıyordu. Muğla’ya giden araçlar, otobüsler durduruluyor, GBT kontrolünden sonra kimi insanlar“tehlikeli” bulunarak geri gönderiliyordu. Hatta Muğla’ya gitmek isteyen işçiler bile engellendiler. AyrıcaEvrensel ve BirGün muhabirleri de gözaltına alındılar. Erdoğan’ı karşılamak içinse Muğla’da tüm devletimkanları seferber edilmiş, AKP’liler kendilerine sağlanan ücretsiz ulaşım özgürlüğünden (!) faydalanmışlardı.

Muğla girişlerinde yaşanan bu uygulamalar kent içinde de devam etti. Erdoğan’ın miting güvenliği içinçevre illerden olmak üzere mesafeye bakılmaksızın birçok ilden takviye polis getirilirken, iki polis helikopteride sürekli uçuştaydı.

Tüm engellemelere rağmen yüzlerce işçi bir yolunu bulup Erdoğan’ın miting yapacağı alana yakın bir yerdetoplanmayı başardı. Kipa önünde miting alanına gitmek isteyen işçilerin önü polis tarafından kesildi.Yürüyüşleri engellenen işçiler oturma eylemi yaptılar. Yolu trafiğe kapatan işçiler Muğla sokaklarındayürüyerek sokakları eylem alanına çevirdiler. Eylemde işçiler “Hırsız Tayyip Erdoğan” sloganları atarkençevrede bulunanlar da sloganlarla işçilere destek verdiler.

İşçilerin yürüyüşe devam etmesi üzerine polis yeni kurduğu barikatı tekrar açmak zorunda kaldı. İşçilerinyürüyüşü Aylin Karaca Kavşağı’na kadar devam etti. Burada bir basın açıklaması yapan işçiler eylemlerine sonverdiler.

Yatağan işçileri ablukayı boşa çıkardı

Page 15: Kızıl Bayrak 2014 10

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu (MİBMYK) olağan aylık toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıdabaşta Greif olmak üzere bir dizi gündem başlığı elealındı.

- Greif işgali 1. Greif işçilerinin işgal eylemini selamlayan MYK, bu

eylemin işçi sınıfının tarihinde yeni bir başlangıçolduğuna inanmaktadır. Doğru bir tespitle, Greif’teyaşanmakta olan eski ile yeninin mücadelesidir. Greifişçileri, tabandan yükselen örgütlü iradeleriyle işçisınıfının bir dönemine damga vuran işbirlikçi-yasalcıbürokratik sendikacılık düzeninde büyük bir gedikaçmışlardır. Böylelikle de işçi sınıfına yürünmesi gerekenyolu göstermişlerdir.

2. İşçi sınıfı, elini kolunu bağlayıp haklarını vegeleceğini sermayeye yem yapan bu sendikacılıkdüzenini daha fazla sırtında taşıyamaz. Greif işçileri, budüzenin yıkılması yolunda güçlü bir adım atarak yeni vemücadeleci bir işçi sınıfının gelmekte olduğunubildirmektedir. Bunun için kazanırlarsa işçi sınıfıkazanacak, onyıllardır hep kaybedilen bir döneminardından nihayet işçilerin yüzünün bir parça güleceği biryeni mücadele dönemi açılacaktır.

3. MYK Greif’te yaşananların MİB’in bugüne kadarmücadelesini verdiği temel ilke ve değerlerle tümüyleörtüştüğü tespitini yapmaktadır. Zira Greif işçilerininmücadelesinin öne çıkan iki yönü bulunmaktadır. İlkolarak söz-yetki ve karar hakkını bir söz kalıbı halinegetiren sendikal bürokrasiyi tabandan bir örgütlenmeyleaşabilmek başarısını göstermişlerdir. İkinci olaraksa,sendikacılığı üç kuruşu beş kuruş yapmaktan ibaret olanyasalcı-icazetçiliği aşmışlardır. Bu iki noktadan ve doğrubir önderlikle işçi sınıfının neler yapabileceğinikanıtlamışlardır. İşte bundan dolayı da MYK, Greifişçilerinin davasını kendi davası olarak görmekte, budavanın kazanması için elinden gelen her şeyi yapmayahazır olduğunu bildirmektedir.

4. Greif işçilerinin diğer bir erdemi ise burjuvazininyasaları gibi kutsal kabul edilen mülkiyet hakkınadokunmalarıdır. Burjuvazi ile birlikte artı-değerdenkopardıkları kırıntılarla yaşayan işbirlikçileri Greifişçilerine sırtlarını dönmeye iten temel nedenlerden birde budur. Fakat işçi sınıfı için sömürüden ve köleliktenkurtuluşun yolu da burada yatmaktadır. İşçi sınıfı Greif’inbir fabrikada yaptığını ülke çapında yaparak emeğiningaspı üzerine kurulu bu özel mülkiyet düzeniniyıkmalıdır. Bunu başarırsa hem kendini hem de tümtoplumu kurtaracaktır.

5. MYK bu tespitlerden de hareketle bir dizi görevçıkarmıştır. En başta gelen görev, Greif işçileriyle tam birseferberlik halinde dayanışmaktır. Bu çerçevede maddive manevi desteğin örgütlenmesi yanında eylemli birsınıf dayanışması da gösterilmelidir. Sendikabürokratlarının direnişin kırılması yolunda açıktan ya dadolaylı olarak çalıştıkları düşünülürse bu dayanışmafaaliyetinin özel önemi daha da iyi anlaşılabilir. Bundandolayı MYK tüm ileri ve öncü sınıf güçlerini direnişlemaddi, manevi ve eylemli bir dayanışmayaçağırmaktadır. Öte yandan ise oturdukları yönetimkoltuklarını şu ya da bu şekilde direnişe karşı kullananbürokratlardan bu yaptıklarının hesabı sorulmalıdır.

6. Birlik, bu görevler kapsamında, “1 yevmiyeni Greif

işçisiyle paylaş!” kampanyasını kendi alanındaörgütlemek için seferber olacaktır. Ayrıca direnişin sesinifabrikalara taşımak için bildiri, bülten, ozalit gibi araçlarkullanacaktır. Bulunduğu alanlarda eylemli dayanışmaküzere koşullarını zorlayacaktır. Direnişin taşıdığı mesaj vedersleri metal işkolunda yaygınlaştırmak üzere söyleşiler,seminerler, toplantılar vb. örgütleyecektir. Bu çalışmadafiili-meşru mücadele ve örgütlenme ilkelerinin esaslarınıortaya koyan Birlik programı etkin bir şekildedeğerlendirilecektir. Böylelikle sendikal bürokrasi veonun yasalcı-beklemeci-icazetçi mücadele anlayışınakarşı Greif’in fiili-meşru mücadele anlayışı ve tabanörgütlülüklerinin yaşamsal önemi anlatılacak, “Greifler’içoğaltalım”çağrısına karşılık verilecektir.

- MESS Grup TİS Süreci ve işkolundakidiğer gelişmeler

1. Resmen Mayıs ayında başlayacak olan 2014-2016dönemi MESS Grup TİS dönemi oldukça kritikmücadelelere sahne olacaktır. Metal işçilerinin bugünekadar hep kaybettiği toplu sözleşme düzenini aşıpaşamayacağı bu mücadelelerin sonucunda netleşecektir.Ama artık ihanet ve satışa tahammülü kalmayan metalişçilerinin bu süreçten kazanarak çıkması, MESS-TürkMetal çetesini yenebilecek ve sendikal bürokrasininyasalcı-uzlaşmacı cenderesini aşabilecek güçte birörgütlü hazırlığa bağlı olacaktır.

2. Greif işçisinin taslak hazırlama sürecinden işgaleylemine kadar tuttuğu mücadele ve örgütlenme hattıbu yolda metal işçisine örnek olmalıdır. Fabrikakomitelerini kurarak sürecin tüm kaderini ellerine alanGreif işçisi, söz-yetki ve karar haklarını gerçek anlamdakullanmış ve üç beş kuruşla sonuçlanacak bir TİSoyununu da bozmuşlardır. MYK, hem öncü ve ileri işçilerihem de Birlik bileşenlerini TİS sürecine hazırlanırkenGreif’in bu dersleri üzerinde düşünmeye ve öğrenmeyeçağırmaktadır.

3. Halihazırda gelen bilgilere göre TİS’e hazırlıkbakımından somutta sadece Türk Metal cephesindenyapılan fabrika toplantıları görülmektedir. Bu demektir kibu ihanet şebekesi önceki dönemlerden çıkardığıderslerden hareketle işini sıkı tutmaktadır. Türk Metal’inönceki TİS döneminden başlayarak ortaya koyduğu budavranış çizgisi aynı zamanda, bu çetenin aşağıdan nasılbir basıncın altında kaldığını ve onu sendikacılıkoynamaya zorladığını gösteriyor.

4. Diğer taraftan bu durum Türk Metal ile BirleşikMetal-İş arasındaki, mafya örgütlenmesi ile sınıfsendikacılığını bayrak edinme iddiasındaki sendikacılıkarasındaki biçimsel farklılıkları silikleştiriyor. Türk Metalçetesi çivisi çıkan ağalık sistemlerini, Birleşik Metal-İşyöneticilerinin hep sığındıkları sendikal demokrasininbiçimsel organlarıyla değiştirme yoluna gidiyor. Çünküartık önceki dönemde de yaşadıkları gibi, işçilerin birbiçimde dahil oldukları ama asla söz ve karar hakkınasahip olmadıkları süreçler, egemenliklerini sürdürmeninneredeyse tek yolu haline geliyor.

5. Ortaya çıkan bu durum, ayrıca ikinci yılını dolduranBosch deneyimi, Türk Metal’den kurtulmamücadelesinin basitçe Birleşik Metal-İş’e geçmeksınırlarında kalmaması, daha temelde metal işçisinintabandan bağımsız örgütlenme ve mücadele gücününarttırılmasına bağlı kılınması gerektiğini göstermektedir.

MYK metal işçilerinin MESS-Türk Metal cephesine karşımücadelesini, bu tespitlerden hareketle örecektir. Tümbu noktalar üzerinde her zamankinden büyük birhasasiyet ve sorumlulukla davranacaktır. Böylelikle deişçi sınıfını Greif’teki gibi tabandan örgütleyerekbürokrasinin tıkadığı kanalları açmaya ve sendikaldemokrasicilik oynayan çetelerin oyunlarını bozmayaçalışacaktır.

6. MYK TİS hazırlıkları kapsamında önümüzdekiMayıs ayı içerisinde bir genel toplantı yapmayıkararlaştırmıştır. Bu toplantıyla ilgili somut bir planlamayapılmış, işbölümüne gidilmişir.

7. MYK ayrıca Feniş başta olmak üzere, işkolundaçeşitli yerellerden gelen bilgiler ışığındadeğerlendirmelerde bulunmuştur.

- Yolsuzluk gündemi ve seçimler: 1. MYK gerici dalaşma vesilesiyle ortalığa saçılmakta

olan pisliklerin AKP’nin ipliğini pazara çıkardığını tespitetmektedir. Son olarak AKP’nin başı Tayyip Erdoğan’a aityayınlanan ses kayıtları, çürüme ve kokuşmanınboyutlarını ortaya koymuştur sadece. Böylelikle adi birhırsız olduğu kanıtlanan Tayyip Erdoğan ve hükümetininhiçbir siyasal ve ahlaki meşruiyeti de kalmamıştır. Bukoşullarda yıllar boyunca canımıza okuyan, ekonomik,sosyal ve siyasal politikaların mimarı bu hırsızlardanhesap sormak boynumuzun borcudur.

2. Diğer taraftan, anlaşılmaktadır ki AKP’yi bugünekadar kullanan aynı güçler şimdi de onun ipini artıkçekmiş, bu aşamada da onun siyasi geleceğinden ziyadeboşluğunu dolduracak seçenekler üzerindeçalışmaktadırlar. Yani burjuva siyaset sahnesine yeni birdüzen vermek istemektedirler. Eğer başarırlarsakirlenmiş bir düzen partisi olarak AKP yenisiyledeğiştirilecektir. Ama işçi sınıfı için bu hiçbir şeyideğiştirmeyecektir. Bunun böyle olduğunu bize, hemkurulu düzenin nasıl çalıştığına ilişkin bilincimiz hem detarih bilgimiz söylüyor. Bu gerçeği hükümetler değişse deetimizde kemiğimizde hissettiğimiz sömürüden biliyoruz.

3. Bunun için işçi sınıfı bu oyunlara aldanarak tuzağadüşmemeli, kendi bağımsız çıkarları doğrultusunda birsiyasal duruş ortaya koymalıdır. Greif işçilerinin eylemiaynı zamanda bu bakımdan tutulacak yolu gösteriyor.Bizden çalınan zenginlikleri ve bizi köleleştiren bukapitalist özel mülkiyet düzenine son vermeliyiz. Bizdençalınıp bankalarda, villalarda istif edilen zenginliği onlarınelinden almalıyız böylelikle de bu sömürü ve soygundüzeninden kurtulmalıyız. Yani aslında bilimselsosyalizmin bayrağına daha sıkı sarılmalıyız.

4. MYK işte bu bilinçle, önümüze konulan ve hepsi dekurulu düzene çıkan seçeneklerden birini değil, kendisınıf çıkarlarımızı savunan, aynı zamanda bu gerçeklerianlatmak için üç büyük kentten aday gösteren BağımsızDevrimci Sınıf Platformu’nu ve adaylarını desteklemeyikararlaştırmıştır.

- Bülten: Bültenin yeni sayısı, Mart ayının ikinci haftasının

başında baskıya verecek biçimde planlanmıştır. Metal İşçileri Birliği

Merkezi Yürütme Kurulu4 Mart 2014

Değerlendirme ve kararlar

Page 16: Kızıl Bayrak 2014 10

Sınıf hareketinin güçlenmesi, kitlesel/militan birdüzeye yükselmesi, sınıflar mücadelesinin belli birdönemdeki gelişim seyrine bağlı olmakla birlikte,hareketin gelişimini hızlandıran veya köstekleyen öznelve nesnel etmenlerin rolü de küçümsenemez.

Son 20 yılda Türkiye işçi sınıfının sayısız çıkışlarıoldu. Fakat bu yaygın eylemliliğe rağmen hareketkitlesel, militan bir düzeye sıçrayamadı. Bunun böyleolmasında pek çok etkenden söz etmek mümkün.Denebilir ki, hareketin en temel zaaf alanlarından biri,sınıfın halen taban örgütlülüğünden yoksun olmasıdır.Nitekim taban örgütlülüğünden yoksunkenmücadeleye atılan sınıf bölükleri, çoğu durumdakarşılaştıkları engeller, saldırılar ve ayak oyunlarınayenik düşmektedirler. Belirtelim ki, karşı hamlelersadece sermaye sınıfından değil, yanı sıra -pek çokörnekte görüldüğü üzere-, sendikal bürokratik kasttanda geliyor. Dolayısıyla tabana dayalı sağlam birörgütlenme olmadan, karşı hamleleri püskürtmek veyaboşa düşürmek mümkün olmuyor.

Her başarılı işçi eylemindetaban örgütlülüğünün payı var

200 yılı aşkın bir süreden beri kapitalist sınıflara veonların siyasal iktidarlarına karşı mücadele eden işçisınıfı, bu sürede sayısız direniş, grev, genel grev, isyan,ayaklanma, devrim girişimi ve devrimgerçekleştirmiştir. Bu çatışmada yenilgiler olduğu gibi,geçici zaferler ve zaferler de vardır.

Grev, genel grev, meşru/militan direniş söz konusuolduğunda, sınıfın temel dayanağı tabanörgütlenmeleri olmuştur. Asalak kapitalist sınıflarlagiriştiği çatışmalarda zafer kazandığı hemen her yerde,koşullara uygun oluşturulan, sınıfın dinamiklerini açığaçıkartıp seferber eden taban örgütlülükleri deolmuştur.

İsyan, ayaklanma, devrim dönemleri de, kenditaban örgütlülüklerini yaratmıştır. Farklı ülkelerdeoluşturulan Sovyetler, konseyler, komiteler, meclislergibi örgütler, sınıfın mücadele içinde yarattığı, hayatıniçinde oluşturulan örgütlenme biçimleridir.

Kuşkusuz ki, devrimlerin zafere ulaşmasında butaban örgütlülüklerinin özel bir yerleri olsa da, bu tekbaşına yeterli değildir. Devrimin zaferi için, işçi sınıfınındevrimci sınıf partisinin siyasal önderliğine de ihtiyacıvardır. Rusya ve Almanya bu konuda iki çarpıcıörnektir. Rusya’da sınıfın devrimci öncü partisi hazırdı;devrim zafere ulaştı. Almanya’da işçi sınıfı ayaklandıama parti henüz hazır değildi. Burjuvazi, sosyaldemokratların da yardımını alarak, devrimi yenilgiyeuğrattı.

Burjuvazi ile giriştiği mevzi savaşında ise, işçi sınıfı,Türkiye dahil pek çok ülkede zaferler kazanmıştır. İşte

bu zaferlerin kazanılmasında, taban örgütlülüklerininözel bir rolü olmuştur. 1960’lı yıllarda Türkiye işçisınıfının Saraçhane mitingi ve Kavel’den başlayarakgerçekleştirdiği grev, işgal, direniş ve nihayet görkemli15-16 Haziran isyanı, taban örgütlenmelerine dayananeylemlerdir. Keza ‘70’li yıllarda gerçekleştirilen pek çokgrev, genel grev, miting, direniş ve işgallerde de aynıdurum sözkonusu. ‘89 Bahar Eylemleri’yle başlayansüreçte de, taban örgütlülüğü belirgin bir roloynamıştır. Kısacası Kavel’den Greif’e bütün güçlü işçidirenişleri taban örgütlülüğüne dayanmıştır. Sendikalarda, ancak tabanın örgütlü desteği ve basıncı ilemisyonlarına uygun bir rol oynayabilmişlerdir.

Sınıfın gücünü seferber etmek, inisiyatifini hakim kılmak

İşçi sınıfının güncel ekonomik-demokratik taleplerveya daha uzun vadeli siyasal istemler uğrunayürüttüğü mücadele her koşulda burjuvazinin ve onunsiyasal sınıf iktidarının, yani devletin hışmına uğrar.Bilindiği üzere burjuvazi hem bilinçli hem örgütlü birsınıftır. Üstelik bu sınıf kalleş olduğu kadar yüzsüz, sinsiolduğu kadar da gaddardır. Gücünün yetmediği yerdeise, devletin kolluk kuvvetlerini harekete geçirmektende geri durmaz.

Böyle bir sınıfa karşı verilen mücadelenin başarısıiçin işçi sınıfının da örgütlü, kenetlenmiş, mücadeleyehazır olması gerekiyor. Bu da ancak taban örgütlülüğü

ile mümkün olabilir. Zira tabanda örgütlenen işçilerinkenetlenmeleri, omuz omuza mücadele etmeleri,güçlerinin farkına varmaları, kısa sürede mümkün olur.Gücünün farkına varan işçi sınıfı, bu gücü hasmına,yani kapitaliste hissettirir.

Sendikaların çoğunluğuna egemen olan zihniyetin,meşru/militan mücadeleyi reddettiği, işçileri yasalsüreçlere hapsettiği, sınıfın iradesini kırmaya çalıştığıve iş kapitalistlerle açık çatışmaya dönüştüğündeişçileri yüzüstü bıraktığı artık kimse için bir sır değil. Buzihniyetin taşıyıcısı olan bürokratik kastın pek çokdirenişin yenilmesinde uğursuz bir rol oynadığını dageçerken belirtelim.

Bu koşullarda işçi iradesinin belirleyici olması,ancak sağlam bir taban örgütlülüğü varsa mümkünolabilir. Zira ancak örgütlü, kenetlenmiş olan işçiler,sendikal bürokrasinin oyunlarını bozabilir. Demek ki,işçilerin grev, direniş, işgal gibi süreçlerde belirleyici birrol oynayabilmelerinin temel koşullarından biri, tabanörgütlülüğüdür.

Bilinçli, planlı mücadele

Grev, direniş, işgal vb. eylemlerin başarısı, bumücadelelere katılan işçilerin bilinçlendirilmesiyledoğrudan bağlantılıdır. Ne istediğini bilmek ne kadarönemliyse, kazanmak için nasıl mücadele etmekgerektiği, karşılaşılacak sorunlar, aşılması gerekenengeller, patronlardan ve onların çıkarlarına bekçilik

Greif direnişi ışığında

Page 17: Kızıl Bayrak 2014 10

eden kolluk kuvvetlerinden gelebilecek olası saldırılarve nihayet sendikal bürokrasinin alacağı tutum vb.konularda bilinç açıklığının sağlanması da o kadarönemlidir.

Örgütlenme süreci bir eğitim süreci olarak daişletildiğinde, bilinçlenme alanında da önemligelişmeler olacaktır. Bunun olduğu yerde işçi,mücadele süreçlerini planlamak, işçileri sürecinizleyicisi değil katılımcısı haline getirmek de mümkünolur. Bu koşullarda birlikte düşünmek, tartışmak, kararalmak ve uygulamak kolektif bir bilinç de yaratır.

Mücadele süreçlerini buna göre planlamak vepratikte hayata geçirmek için de taban örgütlülüğüşarttır. Zira taban örgütlülüğünün olmadığı yerde buişleri sistemli, disiplinli, düzenli şekilde hayatageçirmek mümkün olmaz.

Sınırları parçalamak için!

Sınıf hareketinin düzeyi ve sendikalara egemenanlayış, meşru/militan mücadeleden uzak durulmasıgerektiği, yasal süreçlerin işletilmesi ve masa başıpazarlıklarıyla yetinmek gerektiği anlayışını egemenhale getirmiş. Oysa bu tarz, her adımda işçi sınıfına vesendikalara kaybettirmektedir. Bilindiği üzere sınıflarmücadelesinin yasaları, kağıt üzerine yazılanlardançok, bizzat mücadele alanında yazılır ve uygulanır.

İşçi sınıfının, sınıflar mücadelesinin yasalarınınyazılmasında taraf olabilmesi, ancak örgütlüysemümkündür. Örgütlü gücü pratikte hissettirmeyenişçileri, kimse ciddiye almıyor zaten. Bu noktada,özellikle sendika bürokrasinin çizdiği sınırların aşılması,umutsuzluk ruh halinin kırılması için tabanörgütlülüğünün sağlam olması şarttır. Bu olduktansonra işçi sınıfının parçalayamayacağı duvar,kıramayacağı pranga yoktur.

Sınıf dayanışmasını örgütlemek

İşçiler grev, direniş veya işgal eylemine geçtiklerizaman, somut olarak bir patronla muhatap olsalar da,mücadeleleri, bir bütün olarak kapitalist sınıfı hedefalır. Direnişe katılan işçilerin çoğunluğunun, kısasürede, “biz sadece kendimiz için değil, aynı zamandasınıfımız için de direniyoruz” demeleri, parçanınbütünle bağını kurmaya başladıklarını gösterir.

Aynı durum kapitalistler için de geçerlidir. Birpatron, kendi çıkarlarını ön planda tutsa da, ait olduğusınıfın çıkarlarını da düşünür. Nitekim kapitalistler,fabrikasında direniş olan patronu destekliyorlar. Ziraolaya sınıfsal yaklaşıyor ve işçilerin direnişinin yenilgisiiçin ortak çalışıyorlar.

Demek ki, işçi sınıfı son derece örgütlü ve organizebir sınıfa, burjuvaziye karşı mücadele ediyor. Bundan

dolayı direnen işçilerin diğer sınıf kardeşlerini deharekete geçirmek, yani sınıf dayanışmasınıgeliştirmek gibi bir sorunları var. Kendi alanına sıkışmışveya sıkıştırılmış bir direnişin başarı şansı az olacaktır.Dolayısıyla sınıf dayanışmasını harekete geçirmek,direnişi sınıfın farklı kesimlerine taşımak hemen herkoşulda büyük bir önem taşır. Maddi, manevi ve moralaçıdan, sınıf dayanışmasının büyük bir önemi var.

Taban örgütlülüğünü yaratamayan bir direnişin,sınıf dayanışmasını harekete geçirme şansı da düşükolacaktır. Diğer bir ifadeyle, güçlü ve yaygın bir sınıfdayanışması, ancak taban örgütlülüğü sağlamsabaşarılabilir.

Süreci diri tutmak için

Uzun süreli direnişlerde yaşanan temelsorunlardan biri, işçilerde yorucu etkiler yaratması,maddi sıkıntıların da etkisiyle, direnişçi işçilerinsayısının azalması ve giderek kazanma inancınınyitirilmesidir. Direnişçi işçilerin maddi, manevi vemoral motivasyonu sağlanarak, sürecin yorucu/yıldırıcıolması önlenebilir.

Bunun için direnişçilerle maddi dayanışmanınörgütlenmesi, sürecin hareketli, eylemli ve canlıtutulması kritik bir önem taşır. Bunlarınbaşarılabilmesi, çok yönlü, planlı, dinamik bir çabayızorunlu kılar. Bu da ancak sağlam bir tabanörgütlülüğü ve pratikte işleyen bir işçi demokrasisisayesinde başarılabilir.

Greif’ten öğrenmek

Burjuvazi ve onun kokuşmuş düzenine karşımücadelede, taban örgütlerinin işçi sınıfı açısındantaşıdığı önemi, ilgili herkes dile getirir. Burada işaretettiğimiz başlıklar -ki bunlara daha birçoklarıeklenebilir-, adı, işlevi, kapsamı farklı olsa da, tabanörgütlenmesinin işçi sınıfı açısından kritik bir önemehaiz olduğunu ortaya koyuyor. Bu aşamadan sonra asılsoru şudur: Verili koşullarda taban örgütlülüğünüsağlamak mümkün mü, nasıl?

İşte tam bu noktada Greif deneyimine bakmakgerekiyor. 44 taşeronun olduğu bir işletmede biletaban örgütlülüğünün sağlam bir şekildeyaratılabileceğini dosta-düşmana gösteren Greifişçileri, dört haftadır planlı, coşkulu, hareketli, dinamikbir direniş süreci örgütlemeyi de, bu sayede başardılar.

Greif işçilerinin “İşgal, grev, direniş!” şiarıyla devameden kararlı mücadeleleri, taban örgütlülüğüne dayalıçalışmanın burada işaret ettiğimizin ötesinde işlerbaşarabileceğini de göstermiş bulunuyor.

Greif işçileri, zor ama mümkün olanı başararak,sınıf kardeşlerine izlenmesi gereken yolu dagösterdiler/gösteriyorlar. Sınıf hareketi, sadece Greifdirenişiyle şaha kalkmaz. Ancak Greif’ler çoğaltılarakbu süreç hızlandırılabilir. Dolayısıyla Greif direnişininzaferi için seferber olmak ve yeni Greif’ler yaratmaçabasını hızlandırmak günün önemli görevidir.

taban örgütlenmeleri

Page 18: Kızıl Bayrak 2014 10

Greif işçilerinin işgal eylemi, işçi sınıfınınmücadelesinde yeni bir başlangıçtır. Çünkü bu eylem,on yıllar boyunca işçi sınıfına kaybettiren yasalcı veişbirlikçi mücadele anlayışını parçalayan bir sınıfeylemidir. Ancak bu geri mücadele anlayışı işçi sınıfınınen fazla son 30 yıllık tarihine egemendir. Türkiye işçisınıfı, kendisinin hep kaybettiği bu dönemin öncesindeGreif benzeri fabrika işgallerine sayısız kezbaşvurmuştur. Ancak bu yaygın işgal eylemleridönemini açan da yine bugün Greif işçilerinin yaptığıgibi öncü bir sınıf bölüğü olmuştur: Derby işçileri.

İşgal geleneğinin ilk halkası!

Bundan yaklaşık 46 yıl önce Derby işçileri Türkiyeişçi sınıfının tarihinde bir yeni sayfa açarak ilk fabrikaişgal eylemini yapmışlardır. Fabrika işgalini kararlılıklasürdürerek başarıya ulaşan Derby işçileri böylelikle işçisınıfına örnek olacak bir fabrika işgal geleneğininyaratılmasına zemin hazırlamışlardır. Derby işgalininardından fabrika işgalleri dalga dalga gelmiş, işçi sınıfısermaye ve uşaklarına kök söktürmüştür.

12 Eylül askeri darbesi işçi sınıfını ezmiş ve zamaniçerisinde onu sermaye ve uşakları tarafından konulansınırların dışına çıkamaz hale getirmiştir. İşçi sınıfıçeşitli zamanlarda bu sınırları zorlamışsa daaşamamıştır. Öyle ki, aradan geçen bu 30 yıllıkdönemde fabrika işgal girişimleri de görülmüştür.Ancak bunlar sendika bürokratlarının özel çabalarıylaiçi boşaltılan ve önü alınan kısa süreli denemelerolmanın ötesine geçememiştir. İşte böylelikle de işçisınıfının genç nesilleri, pek çok mücadele biçiminiolduğu gibi fabrika işgalleri geleneğini de unutmuştur.

Greif işçileri işte bu militan mücadele geleneğiniyeniden canlandırıyorlar. İşçi sınıfına, on yıllar boyuncakaybettiği bir geri mücadele evresinden sonrakazanmanın yolunu gösteriyorlar. Bunun için Greifişçileri sadece Derby işçilerinin yarattığı mücadelegeleneğinin bugünkü temsilcileri olarak kalmıyorlar,aynı zamanda Derby işçileri gibi çığır açan bir roloynuyorlar. İşçi sınıfını Derby işçilerinin o onurlu veşanlı mücadele çizgisine çağırıyorlar.

46 yıllık bir arayla gerçekleşen bu iki fabrika işgaleylemi arasındaki bu tarihsel bağlantı vesilesiyle Derbyişçilerinin şanlı işgal eylemini anımsatmak istiyoruz.Dikkatli okurlarımız Derby işgaliyle Greif işgali arasındabu tarihsel yakınlığın ötesinde bir dizi benzerliğinfarkına hemen varacaktır.

Haksızlığa yanıt işgal oldu!

Yıl 1968. Dünyada büyük bir öğrenci ve işçihareketinin dalga dalga yayıldığı ve böylelikle tarihte izbırakan olaylara sahne olduğu o şanlı yılın Temmuzayının 4’ündeyiz. Günlerden Perşembe. Gününsabahında Türkiye işçi sınıfının Derby’de çalışan 1600neferi tarihi bir adım attılar. Türkiye’de yapılan ilkfabrika işgalini başlattılar.

Fabrika işgali, Derby işçilerinin örgütlülüklerinin

sarı bir sendika devreye sokularak kırılmayaçalışılmasına bir yanıt olmuştu. Şöyle ki, Derby işçileriDİSK’e bağlı Lastik-İş Sendikası’na üyeydi. Ancakişçilerin bu örgütlü gücünü kırmak ve bir satışsözleşmesinin yolunu açmak için fabrikanın yönetimiTürk-İş’e bağlı sarı sendika Kauçuk-İş’i kullanma yolunagitti. Fabrikanın müdürleriyle Kauçuk-İş’in yöneticileriel ele vererek, düzmece belgelerle Derby işçilerini busendikanın üyesiymiş gibi gösterdiler, ÇalışmaBakanlığı da bu düzmece belgelere dayanarak Kauçuk-İş’i yetkili sendika ilan ettiler. Arkasından mahkeme debu kararı onayladı. Tüm bunlar olduktan sonra patronve işbirlikçileri buna tepki gösteren işçileri yıldırmakiçin 3 kadın işçiyi kıyasıya dövdürdüler. Böylelikle debüyük patlamaya sebep olan kıvılcımı çaktılar.

Kauçuk-İş ile patronun masaya oturacağı 4 Temmuzsabahı işçiler fabrikayı işgale başladı. Patronları içerialmayan işçiler kapıları kapattılar ve fabrikanınsantraline de el koydular. Taleplerini de şöylesıraladılar:

* Kauçuk-İş Sendikası’nı istemiyoruz * Fabrika müdürü Naci Güney ve işletme şeif Ruhi

Bey’i istemiyoruz * Sosyal haklarımızın verilmesini, * Toplusözleşmenin Lastik-İş tarafından

yapılmasını, * Yemeklerin düzeltilmesini, * Fabrika baştemsilcisinin çalıştırılmamasını, * İşçi ücretlerinin düzenlenmesini, * İşyerimizin değiştirilmemesini istiyoruz. Taleplerini açıkladıktan sonra büyük bir disiplin

içerisinde, hiçbir çalışma aracına zarar vermeden işgaleylemini sürdürdüler.

Baskılar, tehditler, tutuklamalarişe yaramadı!

İşgal basında ve kamuoyunda büyük yankılaryarattı. Sermaye ve işbirlikçileri direnişin kırılması içinasılsız iddialarla kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlardı.İlk olarak işçilerin makinaları tahrip ettiği iddia edildi.Bu iddiaya karşılık olarak basın mensuplarını fabrikayaalan işçiler hiçbir aracın tahrip edilmediğini gösterdiler.İkinci iddia ise işçilerin zorla işgale katıldığıbiçimindeydi. Bu iddianın çürütülmesi de yine zorolmadı. Basın mensupları içerideyken işçiler fabrikanınkapılarını ardına kadar açtılar ve isteyeningidebileceğini yüksek sesle haykırdılar. Fakat bubildirime Derby işçileri hep bir ağızdan “Biz kendiisteğimizle kalıyoruz” diye yanıt verdiler.

İşgal sürerken dönemin İstanbul Valisi Vefa Poyrazarabuluculuk girişiminde bulundu. Ancak bugirişimlere karşılık patron, zaman kazanmak içinişçilerin hangi sendikaya üye olduklarını bilmediğiyalanına sarıldı. Lastik-İş yöneticileri ise Bölge ÇalışmaMüdürlüğü’ne referandum talebinde bulunduklarınıama bu talebin reddedildiğini, bu durumda valinin bureferandum sürecini üstlenmesini istediler. Patron vesarı sendika referandumdan kaçtı.

Bu arada da işçiler üzerindeki baskılar artı.Dönemin başsavcısı işçiler hakkında soruşturma

Derby’nin işgal ruhu Greif’te yaşıyor!

Page 19: Kızıl Bayrak 2014 10

12 Mart darbesinin 43. yıldönümü. Bundan onyıllarca önce gerçekleşen askeri darbe bilindikyalanlardan “ülkenin refahı” argümanlarına sarılırkenasıl amacı yükselen işçi ve emekçi mücadelesini veonun devrimci önderliğini tasfiye etmekti. Uygulananşiddet, verilen ceza kararları, çıkarılan yasalar tümüylebunu hayata geçirmek üzerine kuruluydu.

Devrimcilere yönelik katliamlarla düzen adınabaşarı yakaladığını düşünenler ise çok geçmedenyanıldıklarını gördüler. Darbe öncüleri katlederekmücadeleyi sekteye uğratsa da devrimci mücadeleyeolan güvenin, işçi ve emekçilerin taleplerini dahayüksek sesle dillendirmesinin önüne geçilemedi.Darbe döneminde nispeten geri çekilen mücadeledarbeyi aşarak yeniden güçlendi. Daha darbegünlerinde Enboy işçileri TEKSİF’teki bürokratlarındirenişlerini sahipsiz bırakması üzerine 1000 işçiylesendikanın iki binasını işgal etmişti. Büyük işçidirenişlerini, Taksim’de kitlesel 1 Mayıs mitingleriniyaratarak yolunu yürüdü. Başta devrimciler olmaküzere kitlelerin darbe karşısında iradeleri koruyanduruşuyla mücadele çok daha güçlü çok daha hınçlıbüyüdü. Denizler’in, Mahirler’in, İbolar’ın ardıllarıfabrikalarda, emekçi mahallelerinde, okullardamücadeleyi daha da güçlendirdi. Sendikal alandakimücadeleyle ileri adımlar atan sınıf hareketi dahakitlesel daha örgütlü eylemlerle özne olarak mücadeleiçerisinde yer tutmaya başladı. Bu yanıyla 12 Martdarbesi sadece sermaye devletine birkaç yıllıksoluklanma kazandırmaktan öteye geçemedi.

Bunun için ABD merkezli 12 Eylül darbesi 12Mart’ın baskı ve saldırı politikasının yanına çok dahageniş kapsamda hazırlanmış, uzun vadeli kuşatmayıönüne koymuştu. Çok yönlü gericilikle, yozlaşmanınönünü açan propagandalarıyla, yasalardaki kritikdüzenlemeleriyle 12 Eylül çok daha ağır bir darbeoldu.

AKP eliyle süreklileştirilen darbe

12 Mart darbesinin üzerinden geçen on yıllararağmen aynı baskı yasaları aynı zor aygıtları ile işçi veemekçilerin mücadelesi bastırılmaya çalışılıyor. Darbedönemi uygulamaları olağanlaştırılarak, normal işleyişyasası içinde karşımıza çıkıyor. Tayyip erdoğan’ın gittiğiher kent polis tarafından kuşatılıyor, ‘eylem yapacağı

tahmin edilenler’ gözaltına alınıyor. Adı konmamışsıkıyönetim uygulamaları kolluk gücünden yargıyadevam ediyor. Darbelerin kitap toplatan uygulamalarıgünümüzde basılmamış kitabın yok edilmesine kadaruzanıyor. “Örgüt üyesi olmaksızın örgüt adınapropaganda yapmak” diye bir suç tanımlamasıyapılarak hiçbir gerçekçi ve somut delile dayanmadan,“poşu taktığı”, “sendika eylemlerine düzenli katıldığı”,“parasız eğitim” isteyen pankart astığı için hapiscezaları yağdırılıyor. Sendikalar yasasındakidüzenlemelerle işçi örgütleri patronların saldırına açıkhale getiriliyor. Sendikal nedenlerle işten atmakarşısında 12 aylık tazminat dışında patronlara hiçbiryaptırım uygulanmıyor.

Fakat tüm bu darbe ruhunu içselleştirmişgünümüzdeki uygulamalar da mücadelenin önünükesmeye yetmiyor. İşçiler, emekçiler ve gençlertalepleri, hakları ve gelecekleri için tüm bu baskıkoşullarına rağmen örgütleniyor, mücadele ediyor. 12Mart darbesinin başaramadığını bugünkü sermayedevleti de başaramıyor. Darbe dönemlerini aratmayanAKP iktidarı karşısında Türkiye mücadele tarihinin enkitlesel eylem dönemlerinden biri yaşanarak HaziranDirenişi yaşanıyor. Darbeleri, darbe süreçlerinin baskıpolitikalarını süreklileştirenler karşısında direnişcephesi de mücadelesini sürdürüyor. Fabrikalardaişçilerin fiili-meşru mücadelesiyle darbe dönemlerininvurduğu prangalar parçalanıyor. Bugün toplumsalölçekte Haziran Direnişi’nin yarattığı etki sınıf içindeGreif işgaliyle güçleniyor. Greif işçileri, 12 Mart, 12Eylül darbelerinin asıl hedefi olan sınıf hareketinikontrol altında tutmayı amaçlayan, işçileri sendikabürokrasisine mahkum etmeye çalışan duvarlarıaşıyor. Bunun için yeniden “barbelerin hükmü yoktur!”diyebiliyoruz.

Bu da gerici ablukanın, faşist baskı ve zoraygıtlarının haklı dava karşısında ancak bir yere kadardüzeni ayakta tutabileceği gerçeğini bir kez dahagösteriyor. Düzen ne kadar güçlü olursa olsun akıbeti12 Mart, 12 Eylül darbelerinin yaşadığı gibi politikolarak iflas olacaktır. Mücadele tüm bu on yıllarındeneyimiyle güçlenirken darbeler, düzenin çırpınışlarıolarak anılıyor.

Darbeler, AKP iktidarıyla ayyuka çıkan düzengerçeği karşısında tarih bir kez daha doğruluyor: Sonsözü hep direnenler söyler.

açılacağını duyurdu. Türk-İş yönetimi de işgalemüdahale edilmesi için dönemin başbakanı SüleymanDemirel ve Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’lagörüşmeler yapıyordu. Bu görüşmelerde bir biçimdebelirtildiği gibi, asıl korku bu işgalin diğer fabrikalarayayılmasıydı. Bu arada üç işçi önderi “işçileri işgaleteşvik” suçlamasıyla tutuklandı.

Fakat Derby işçileri bu tehdit ve baskılara boyuneğmeden eylemlerini sürdürdüler.

İşgal zafere ulaştı!

En sonunda işçilerin direncini kıramayan sermayeve işbirlikçileri geri adım atmak zorunda kaldılar.Yapılan referanduma katılan 950 işçiden 920’si Lastik-İş’i, 6’sı da Kauçuk-İş’i tercih etti. Böylece Kauçuk-İşSendikasına verilen yetkinin sahte olduğu ortaya çıktı.6 gün süren işgal eylemi sonucunda kazanan işçiler veLastik-İş Sendikası olmuştu. Bu aşamadan sonrayapılan anlaşmanın maddeleri şöyle sıralanıyordu:

1. İşgalci işçiler işten çıkarılmayacak,2. İşveren tatbikatta bulunulmasını istemeyecek,3. 1 Temmuz’dan geçerli olmak üzere sözleşme

imzalanıncaya kadar ikişer lira zam uygulanacak.4. Müdür Naci değiştirilecek,5. İşbaşı yapılacak,6. İşveren, tevkif edilen 4 kişiden şikayetçi

olmayacak ve kefalet ödeyerek serbest bırakılmalarınısağlayacak,

7. İşveren, toplusözleşme sonunda mahkemeyeitirazda bulunmayacak.

Bu anlaşma sonucunda 10 Temmuz günü işbaşıyapıldı.

İşçi sınıfı Derby işçilerininaçtığı yoldan ilerledi!

Aslında Derby bir yetki mücadelesinin ötesindederin anlamlar taşıyordu. Derby’de de Greif’de olduğugibi iki ayrı mücadele anlayışı çatışıyordu. Bir yandaişçilerin iradesini hiçe sayan işbirlikçi, icazetçi biranlayış, diğer taraftan da demokratik ve fiili-meşrumücadele anlayışı vardı. Eğer Derby’de işbirlikçianlayış kazansaydı, bu kazanım giderek DİSK’te temsiledilen mücadeleci sendikacılık anlayışınınboğulmasıyla sonuçlanan bir sürecin başlangıcıolabilirdi. Fakat sonuçta Derby işçilerinin kararlımücadelesiyle fiili-meşru mücadele anlayışı galipgeldi.

Derby işgalinin işçi sınıfı üzerindeki etkileri büyükoldu ve sonrasındaki döneme damgasını vurdu. Öyleki Derby işçilerinden öğrenen işçi sınıfı dalga dalgagelen işgal eylemlerine imza attı. Böylelikle de en ilerinoktasına 15-16 Haziran Direnişi’nde ulaşacak olanbüyük bir sınıf hareketliliği ivme kazandı. İşçi sınıfı budönem boyunca hak ve örgütlülükleri bakımındanbüyük kazanımlar elde ederken sermayeye de köksöktürdü.

Sermaye iktidarı uzun bir dönemin ardından,büyük çabalar sonucunda sınıf hareketini ezmeyibaşardı, böylelikle Derby ile kapıları sonuna kadaraçılan dönemi sona erdirdi. Ancak artık yolun sonunagelinmiştir. Çünkü Derby işçilerinin ruhunu taşıyan,onların devrimci mirasına sahip çıkan Greif işçilerieylemleriyle bu gerçeğin altını çiziyor ve sınıfmücadelesinde yeni bir dönemin kapılarını açıyorlar.Bunun için, son derece anlamlı bu büyük direnişedestek vermek, geleceği kazanmak isteyen tüm ileri veöncü işçilerin boynunun borcudur.

Darbe de sürüyormücadele de!

T. Kor

Page 20: Kızıl Bayrak 2014 10

Emek hareketinin eski parlak günlerinden iyiceuzaklaştığı, ciddi bir gerileme süreci içinde olduğuherkesin bildiği bir gerçek. Bu durum bir boyutuylasendikal hareketin kendisinden kaynaklanıyor.Sendikalar ortaya çıkan yeni koşullar karşısında,örgütsel yapılarını, anlayışlarını, mücadeleyöntemlerini yenilemeyi beceremediler. Deyimyerindeyse cepten yiyerek bugünlere geldiler. Hazıradağ dayanmaz denir ya, dolayısıyla elde avuçta pek birşey kalmadı. Gerilemenin bir başka boyutu ise estirilenneoliberal rüzgârların, anti demokratik yasaların vedevletin-sermayenin açık baskılarının emekçileri veemek hareketini içine soktuğu cenderedir. Bu ikifaktörün etkisi altında sendikal hareket güç veetkinliğini kaybediyor, grev de dâhil olmak üzeremücadele araçlarını etkili ve sonuç alıcı bir biçimdekullanamıyor.

Böylesine kuşatılmış, hak arama yolları daraltılmış,mücadele araçlarının etki gücü sınırlanmış bir ortamdafiili-meşru mücadele araçları ve yöntemleriyle sınıfhareketi kendine bir yol açmaya çalışıyor. “Çaresizliğe”çare diye gündeme gelen işyeri işgalleri bu noktadamevcut sınırları aşma hedefini taşıyan ve çoğunluklaaşağıdan bir kitle hareketi olarak önem kazanıyor.Radikal bir eylem biçimi olarak işçi sınıfının mücadelearaçlarını güçlendirme ve etkisini arttırmapotansiyelini gözler önüne seriyor. Greve karşı tedbiralan, olmadı hükümet eliyle erteleme adı altında,fiilen yasaklayan, yürüyüşlere, sokak gösterilerine,işyerlerinin kapısı önünde süren eylemlere poliszoruyla müdahale eden işverenler, işyeri işgallerikarşısında, çoğunlukla bir şey yapamıyor. Çünkü işgaleylemi sadece işin durması değil, aynı zamanda geçicibir süreliğine bile olsa mülkiyete el konulması vemülkiyet hakkından kaynaklandığı ileri sürülenyönetim hakkına müdahale edilmesidir. Böylesi birdurumda işverenlerin geri adım atması, işçilerintaleplerini kabul etmesi, kaçınılmaz hale geliyor. İşyeriişgalleriyle ortaya çıkan güç, enerji, dinamizm vebaşarabiliriz duygusu yeni mücadelelerin önünüaçıyor. 2013 yılı başından bu yana Şişecam Topkapı,Feniş, Kozova, Renault, Zentiva, Grief işyeri işgallerigerileme döneminden çıkış arayan emek hareketineönemli katkılar yapan eylemler olarak sendikalhareketin izlemesi gerektiği yol ve yöntemlerkonusunda önemli bir perspektif sunuyor.

İşgalin, işçi sınıfı için bir mücadele yöntemi olarakkullanılmasının tarihi 2. Meşrutiyet’in ilanını takipeden yıllarda, Adana’da gerçekleştirilen dokumafabrikalarının işgaline kadar dayanır.(D. Şişmanov,Türkiye İşçi ve Sosyalist Hareketi Kısa Tarihi) 1948’deİstanbul Çimento Fabrikası’nda (M.Ş. Güzel, Türkiye’deİşçi Hareketi 1908-1984), 1967’de Caltex Tankeri’nde(Türk-İş Yıllığı, 99) işyeri işgallerine rastlanır. Fakat,işyeri işgallerinin meşruiyet zemininin genişlemesi veişçi sınıfında bir mücadele yöntemi olarakkullanılabilirliğinin artması esas olarak 1968 Derbyişgaliyle olmuştur.

1968’de işveren Derby’de örgütlü olan Lastik-İş

Sendikası’nı tasfiye edip, yerine kendi kontrolüaltındaki sendikayı geçirmek için paranın ve devletingücüyle büyük bir operasyona girişti. İşyerinde işçilerinbüyük kısmı Lastik-İş üyesi olmasına rağmen, kağıtüzerinde bazı oyunlarla, işverenin kuruluşunda etkiliolduğu Kauçuk-İş yetkili hale getirilmişti. Lastik-İş,işverenin, işverenin güdümündeki sendikanın, yargısı,idaresi (Çalışma Bakanlığı ve müdürlükleri), kollukkuvvetleri ile devletin birlikte yürüttüğü operasyonu,fiili güç kullanarak kırdı. İşveren ile Kauçuk-İşSendikası’nın toplu sözleşme imzalamak üzere masayaoturacağı 4 Temmuz 1968 günü, işyerini işgal etti.Yasalarda referanduma ilişkin bir düzenlemeolmamasına rağmen, işgal edilen işyerinde hâkimgözetiminde, referandum yapıldı. İşçinin iradesininortaya çıkmasını sağlandı. Referanduma katılan 950işçiden , 920’si Lastik-İş’i, 6 işçi de Kauçuk-İş’i tercihetti. Bu sonuç karşısında işverenin yapabileceği bir şeykalmadı, 6 gün süren işgalin sonunda, işçinin iradesineboyun eğerek Lastik-İş ile masaya oturdu. Sözleşmeimzaladı.

Derby’de işyeri işgali, sendika seçme özgürlüğü içinyapılmış bir eylemdi. Ancak sonuçları itibariyleeylemin hedeflerini aşan bir nitelik kazandı. Sendikaseçme özgürlüğünün sınırları bu eylem sayesindegenişletildi. Derby işgali sonrasında sendika seçmeözgürlüğünün yöntemi olarak referandum ya da iradebeyanı kullanılır hale geldi. Emekçiler arasında haklarınfiili ve meşru mücadele yöntemleriyle korunup,geliştirilebileceği yönündeki anlayış kuvvetlendi. Derbyişgali ile işgal eylemi kullanılabilir meşru bir eylembiçimi olarak işlerlik kazandı, başka eylemlere esinkaynağı oldu. (Derby’den sonra 1968-1969 dönemindearalarında Demir Döküm, Alpagut, Kavel ve Singer’inde olduğu önemli işyerlerinde işyeri işgallerigerçekleşti.)

Derby işgali, 1968’de dünyada ve Türkiye’de solun,emek hareketinin yükseldiği, güçlendiği, yeni yeni

mevziler kazandığı konjonktürde yaşanmıştı. Toprakişgalleri, üniversite işgalleri gibi sosyal isyanların birparçası olarak hakların ve özgürlüklerin sınırlarınıgenişletme eylemleri olarak şekillenmişti. Bu biranlamda savunma niteliği de olan, taarruz eylemiydi.Günümüzde gerçekleşen işyeri işgalleri ise, daha çokbir hakkı korumak, sahip çıkmak üzere yapılmış,savunma niteliği daha ön planda olan eylemler.(Örneğin Zentiva’da atılan işçilerin geri alınması,kapatılan Şişecam Topkapı Fabrikası’nda işçilerinŞişecam’ın diğer fabrikalarında çalışmaya devametmesi gibi.) Grief işçilerinin eylemi bu noktada birfarklığa sahip. Grief işçilerinin toplu sözleşme süreciiçinde ve toplu iş sözleşmesi talebiylegerçekleştirdikleri eylem, bir anlamda fiilen toplupazarlık süreçlerinin sınırlarını, sendikal hak veözgürlüklerin alanını genişletme çabasıdır. Bu özelliğiitibariyle, savunma hattının eylemleriyle farklılaşırken,1968 Derby işgali ile benzerlikler taşıyor. 1968 Derbyişgali, işçi hak ve özgürlüklerinin sınırlarını genişletenbir eylem olarak geleceğe yazılmış bir mektuptu. Omektup şimdi Grief işçilerinin adresine ulaştı. Greifişçilerinin bugün yazdığı mektup da başka adreslereulaşacaktır. Gerileme dönemindeki emek hareketininçıkışı, işçi haklarını korumanın ve geliştirmenin yolubüyük ölçüde geleceğe yazılmış mektupların ne kadarçok adrese ulaşacağına bağlı.

* Kristal-İş Sendikası eğitim uzmanı...

Yayınlanmış kitapları: Geleceğe Yazılmış Mektup,1968 Derby İşgali ( Sosyal tarih yayınları, 2012,“Kanunsuz” Bir Grevin Öyküsü Kavel 1963 (Sosyal TarihYayınları, 2010), Forum mu Yapsak Yoksa Devrim mi(Versus, 2008), Sollamalar (Aykırı Yayınları, 2006)Ayrıca Aziz Çelik ile birlikte, Paşabahçe 1966, GelenekYaratan Grev (TÜSTAV, 2006), Küreselleşme veSendikal Hareket (Kristal-İş, 1997) ve Temel SendikalBilgiler (Kristal-İş, 2006) kitaplarının da yazarıdır.

1968 Derby’den günümüze işyeri işgalleriZafer Aydın*

Page 21: Kızıl Bayrak 2014 10

“Şehir senin” şiarıyla yerel seçimlere katılan HDP,burjuva siyasal düzene ilişkin hayaller yaymaya devamediyor. Her zaman olduğu gibi bu seçim döneminde deliberal reformistlere düşen “uğursuz rol”, kitleleri budüzen altında sorunlarına seçimler yoluyla çözümbulabileceklerine inandırmak oluyor. Liberal reformistçizginin temel bir gerçeği olan bu durum içindengeçtiğimiz dönemde ayrıca önem arz ediyor. Zira 30Mart’ta yapılacak yerel seçimler, sermaye düzenintarihinde hiç olmadığı kadar kendinden öte bir siyasaliçerikte ve genel seçim havasında sürüyor. HaziranDirenişi’yle birlikte burjuva düzen ve devlet aygıtınınkitleler nezdinde teşhir olmasını sağlayan süreç 17Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla birlikte genişleyerekdevam ediyor.

Düzen güçlerinin iktidar dalaşında, “güçler ayrılığı”,“yargı bağımsızlığı” gibi burjuva demokrasisinedayanak gösterilen temel ilkeler en kaba şekildeayaklar altına alınıyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin kendisınıfsal çıkarları etrafında birleşerek siyaset sahnesinehenüz çıkmadığı bir dönem olmasına rağmen, burjuvademokrasisi biçimsel olarak bile rafa kaldırılıyor.

Tam da bu yüzden, girilmekte olan yerel seçimler,burjuva düzen siyaseti içinde konumlananların biryarışı olmaktan çok, bu süreç boyunca yıpranan düzengeçekliğine karşı kitlelerin umudunu ve inancınıtazelemek işleviyle daha çok öne çıkmaktadır. Burjuvadüzen partileri doğası gereği bu misyonla hareketederken, liberal reformistler ise “sol” ve “sosyalist”söylemlerle aynı amaca hizmet etmektedirler. Ve buaçıdan diğerlerinden daha çok tehlike arz etmektedir.

HDP çizgisi de “kentleri hep birlikte yöneteceğiz”genel söylemi üzerinden işçi ve emekçileri mevcutdüzene karşı mücadeleye çekmekten ziyade bu düzenebağlıyor. Öyle ki artı-değer sömürüsü ve özel mülkiyetilişkisine dayalı kapitalist düzen gerçekliğiunutturuluyor. Bu çelişkiden doğan her türlü sorungibi yerel sorunların çözümünün de sorununmerkezine karşı yürütülecek militan mücadelelerledeğil de seçimlerde kendilerinin seçilmesiylesağlanabileceğini iddia edebiliyorlar. Bu iddianınteminatı olarak da kendilerinin halkın içindengeldiklerini ileri sürmekte, “halk için” anlayışıyla değilde kararları hep birlikte alıp, birlikte yönetme anlayışlahizmet edeceklerini göstermektedirler.

Çok çekici gözüken ama kitleleri boş hayaller içindeoyalamaktan bir adım öteye taşımayan busöylemlerin, sorunun esasını gizlemekten ve dikkatleribu alandan başka yöne çekmekten başka bir anlamıyoktur. Yerel yönetimlerin ekonomik, idari ve yasalaçıdan binbir türlü yolla merkezi idareye bağlandığı biryerde “halkın hep birlikte aldığı kararların” gerçekanlamda hayat bulması yine alınan bu kararlara hertürlü engeli çıkartacak merkezi yönetime karşı fiilimilitan bir mücadeleyi gerekli kılmaz mı? BDP’libelediyelerin bugünkü hali bu duruma somut birörnek teşkil etmez mi? Fakat sadece “demokratikhalkçı belediyerler” açısından değil, yolsuzlukoperasyonları üzerinden de görüldüğü üzere AKP veya

CHP gibi düzen partilerine bağlı belediyelerin bile yerigeldiğinde karşı çıkmak zorunda kaldığı kimi projelerinÇevre Bakanlığı vb. üzerinden halledilmiş olmasıgerçeği bu duruma yeterli bir kanıt oluşturmuyor mu?Üstelik bu durum düzen içi rant paylaşımı üzerindenbile böyle yaşanırken siz bir de kapitalist ilişkilerinhakim olduğu bir siyasal düzende seçimler yoluylahizmetlerin işçi ve emekçiler yararına sunulabileceğiniciddi cidi iddia edebiliyorsanız, ya çok safsınızdır ya daişçi ve emekçi kitleleri aldatarak onları kapitalistsömürü düzenine bağlamaya çalışan bu düzeningönüllü hizmetkarlarısınız demektir.

Elbette işçi ve emekçiler kapitalist sömürü düzenialtında da çalışma ve yaşam koşullarına dair kimiiyileştirmeler sağlayabilirler, belli kazanımlar eldeedebilirler. Fakat bunlar, kitlelerin düzeneeklemlenmesinde temel bir araç olarak kullanılanseçimler sonucunda değil, kitlelerin bu talepler uğrunayürütecekleri fiili-meşru mücadeleler sonucundagerçekleşebilir ancak. Ve kazanılan bu haklarıntekrardan kaybedilmemesi de yine aynı mücadeleyikararlılıkla sürdürebilmelerine bağlıdır. “Sol” veya“sosyalizm” adına konuşanların, her fırsatta“devrimciliği” dillerinden düşürmeyenlerin seçimlereilişkin yaklaşımı da bu çerçevede olmalıdır. Kapitalistdüzen gerçekliğine ilişkin işçi ve emekçilerin bilincindeolmadık hayaller yaymak yerine, tam tersine işçi veemekçilerin bu düzene karşı bilinç, örgütlenme vemücadele düzeyini arttırma hedefiyle seçimlerekatılmalıdırlar.

Oysa HDP adayları seçim propagandalarınıkapitalist düzen gerçekliğinin, burjuvazinin özelmülkiyete dayalı sınıfsal diktatörlüğünün teşhirinedayandırmak yerine, daha çok kentleri nasıl beraberyönetebilecekleri ve “demokratik halkçı belediyelerinnasıl” olabileceğine dayandırıyorlar. Bu gayet doğal da.Zira diğer alana girdikleri takdirde “kentimizi dekendimizi” de nasıl hep birlikte beraberce“yönetemeyeceğimizin” izahını yapmak zorundakalacaklar. Bu yüzden de seçim propagandalarının anaeksenini sorunların nasıl çözülebileceğinin iktisadizeminlerini vermekten çok (ki bu alana girildiğindesınıflar ilişkisi çok daha somut olarak karşılarına

çıkacaktır) nasıl ve hangi biçimde yönetecekleriningerekçelendirilmesi oluşturmaktadır.

Bu durum HPD adaylarının katıldığı her program dayansımaktadır. Örneğin İstanbul Büyükşehir BelediyeEş Başkan adayı Pınar Aydınlar’ın CNN Türk’te katıldığıbir programdaki tutumu, hiçbir söze yer bırakmayacakbir özet gibidir. Pınar Aydınlar’ın belediyeleri nasılbirlikte yöneteceklerine dair HDP’nin genelpropagandasının dışına çıkmayan konuşmalarınakarşın, programın sunucusunun İstanbul’da işçiler veöğrenciler için ulaşımın nasıl bedava yapılacağına yada suyun ücretsiz kullanılmasının hangi kaynaklarlanasıl sağlanacağına dair son derece somut sorularınıncevabı havada kalmıştır. Soru bu kadar açık ve net ikenPınar Aydınlar ya susarak ya da konuyu değiştirmeyeçalışarak program sunucusunu bile gülümsetmiştir.

Ücretsiz ulaşım hakkı ve suyun ücretsiz kullanımınailişkin talepler bu düzen altında ancak işçilerin,emekçilerin, gençliğin bu talepler doğrultusundaseferber edilmeleriyle, fiili-militan mücadelelerleiktidardan kopartılarak kazanılabilir. Her ne kadar bukazanımların kapitalist düzen altında belli bir sınırı olsada… Bunun yerine hakların yerel seçimler üzerindenkazanılabileceğini iddia etmek ancak ayakları yerdenkesilenlerin işi olabilir. Örneğin Sırrı Süreya Önder’dende “Allah’ın suyunu biri çıkmış paralı hale getirmiş, bizde parasız hale getireceğiz” söyleminin ötesine geçensomutlukta bir şey duyamıyoruz. Zaten olsaydı,herhalde şimdiye kadar BDP’li belediyeler üzerindenduymuş olurduk. Ancak bunun yerine, yaşanansorunlar karşısında BDP’li yöneticilerin hükümettarafından nasıl engellendiklerine dair izahatlarıdinliyoruz.

Üstelik sorun sadece merkezi hükümetlerinyetkileri sorunuyla da sınırlı değildir. Sorun havasındansuyuna, toprağından yaşamımızın her karışına kadarmetalaştırılan, bu anlamıyla paylaşılıp pazarlanan birsistem içerisinde yaşıyor oluşumuzdan gelmektedir.Artı-değer sömürüsü ve özel mülkiyete dayalı kapitalistsistemenin içerisinde işçi ve emekçiler yararına enufak bir hak için bile bu ilişkiler bütününe vurmakzorundasınız ve dolayısıyla bunu hedef alan birmücadele programına sahip olamanız gerekir. Bu iseHDP’nin boyunu kat kat aşan bir iddia olacaktır ki nemecalleri ne de niyetleri olsun.

Tam da bu yüzdendir ki HDP’nin seçimpropagandasının ana ekseni suya sabuna dokunmayan“demokratik katılımcı belediyecilik” üzerinekurulmuştur. Sırrı Süreyya Önder’in deyimiyle“devrimciler” olarak onlar halkın her an yanındaolmuşlardır. “Gezi Direnişi’ne katılmaları tesadüfdeğildir” ama ilk fırsatta çadırları toplayıp Taksim’i terketmek istemeleri de hiç tesadüf olmasa gerek.

Gerçek devrimcilerin görevi, her tarafındandökülen bu pespaye düzeni seçimler yoluyla yenidenallayıp pullayıp işçi ve emekçilere umut olarak sunmakyerine, onun yıkılması için mücadeleye çağırmaktır.Haziran Direnişi’nden nemalanmak yerine direnişibüyütmektir.

“Şehir senin”, peki siyasal iktidar kimin?T. Ulaş

Page 22: Kızıl Bayrak 2014 10

Seçim atmosferinin curcunasının, renkcümbüşlerinin, yalanlarının, vaatlerinin orta yerindebir bayrak gibi dalgalanıyor Greif direnişi.

Dün sarmaş dolaş olan tüm unsurlar, siyasianlayışlar, partiler bugün çıkarları gereği birbirlerinedüşman olmuş durumda veya tam tersi. Rant, para,kâr üzerine kurulu bu sistemde kurulan birlikteliklerinnasıl ayak oyunlarına, çirkefliklere, it dalaşlarına,koltuk kavgalarına sahne olduğunu var olan siyasaltarih tüm açıklığı ile gözler önüne seriyor.

Siyasal tarihimiz boyunca sürekli tekrarladığımızbirçok noktanın altını bugün işçi sınıfının bir bölüğüolan Greif işçileri çiziyor. Ve aslında sınıftan öğrenmekve sınıfa öğretmek diye özetlenecek bir sürecialınlarının o dünyalar kurulası terlerinin akıylagösteriyor, gerçekleştiriyorlar. Bu kadar övgü fazla mıgeliyor? Evet, bunları birer övgü olarak algılayanlar içingerçekten fazladır, ama o süreci tüm at gözlüklerinin,dar grupçu kaygılarının, rantlarının ardından izleyenleriçin söylediklerimizin az bile kaldığı söylenebilir.

Bizim az kalan sözlerimizin ötesinde Greif işçileri,direnişlerinin 3. haftasında elbette daha yolunbaşındalar ve yine sözlerini kendi pratikleri ilesöyleyecekler. Ufku yasal ve barışçıl yöntemleriaşmayan, siyasal iddiaları bu düzenin icazetiylesınırlananlar için elbette Greif işçileri çok iddialılar!“Kazanılmayacak bir şey için diretiyorlar”, “bu sürecifazlası ile uzattılar kesinlikle hezimetle sonuçlanacak!”sözlerini söyleme cüretinde bulunanları kendilerinehayran bırakacak denli cüretliler. Bu cüreti keşke Greifişçilerinin açtığı yolu görmek ve öğrenmek noktasındada gösterselerdi. Bunu elbette beklemiyoruz ancakdüzenin rejim krizinin, it dalaşının, seçimpazarlıklarının içerisinden bir kez daha işçi sınıfınındevrimci ve gerçek birleştirici zeminlerine işaret etmekaçısından gerekli.

Haziran Direnişi’nin ardından yolsuzlukoperasyonlarının gerçekleştirildiği ve böylesigelişmeler eşliğinde seçim atmosferine girildiği birdönemde, döne döne sandıkları, seçimleri,parlamentoyu işaret etmelerinin gerisinde elbettesiyasal-sınıfsal bir duruş var.

“Bir birleşseniz” çağrıları

O yüzden siyasal partilerin seçim yarışındakullandığı “oylar bölünmesin”, “ortak adaylar”ı,“birleşiklik” vurguları elbette siyasal olarak varlıkzeminlerinin, ufuklarının, iddialarının bir göstergesi.

“At izinin it izine karıştığı” özellikle bu bulanıksüreçlerde işçi sınıfının bağımsız devrimci tavrını tokbir biçimde ortaya koymanın onuru bir tek bize kalıyor.Onca birleşme vurgusuna rağmen birleşmeyi belirliyapıların biraraya gelip hatta bazen ortak birprogramdan yoksun olarak kabaca koltuk hesabıgütmeleri, seçim aldatmacasına kan taşımaktan başkabir şeye yaramıyor.

Birleşmeyi görmek isteyenler Greif’e bakmak

zorundadır. Greif işçileri belki her biri farklı bir siyasalpartiyi savunurlar. Ama bugün kaderlerini patronlarınve taşeronların iki dudağı arasına bırakmakistemedikleri için aynı yoldalar. Alın size birlik hem deortak bir paydada, talepleri çok net olarak.

Birliktelik konusunda gerçekten samimi olanlarısınıfın bağımsız devrimci tavrını büyütmeye,örgütlemeye çağırıyoruz.

“Katılımcı ve doğrudan demokrasi” yalanları

Sadece seçimden seçime işçi ve emekçilerihatırlayan bu düzen partileri vaatlerini ve yalanlarınıyıllardır arsız biçimde sürdürüyorlar. İşçi veemekçilerin tüm öfkesini seçim hesaplarına yatırandüzen partileri de solculuk, sosyalistlik iddiasındaolanlar da “demokrasiden”, “katılımcı-doğrudandemokrasiden” dem vuruyorlar. “Doğrudandemokrasi”den dem vuran bazı kesimler ise bukavramlar altında örgütsüzlüğü örgütlemekten başkabir şey yapmıyorlar. “Doğrudan ve katılımcıdemokrasi” diyenler Greif’taki işçi demokrasisinebakmak zorundadır.

Sürecin örgütlemesine dair yapılan tümröportajlarda vurgulanan noktaları özetlemekleyetineceğiz! Mücadelenin bugüne gelmesinden vegünlük yaşama kadar ilk açıklamalarında ifade ettiklerisözün arkasında duruyor Greif işçileri. “Yaşamdaseyircilere yer yoktur. Herkes katılır yaşama”demişlerdi. Direniş alanında görürsünüz ki ziyaretçilerbile seyirci olarak kalamaz! Taban örgütlülükleriningüçlü olması ve aslında işletilmesi gerektiği gibi

yürütülmesi ise tam olarak işçi iradesini gösteriyor. Buda direnişe hem bir güven hem de disiplin ve toklukkazandırıyor.

Greif baştemsilcisinin konuşmasında vurguladığınokta dikkate değerdi. “Bizler o kadar güzel bir ortamyarattık ki burada çirkin olan her şey kolayca açığaçıkıyor!” demişti. Onca demokrasiden, birlikteliktenbahsedenlere sormak lazım bu kadar ortak çıkaretrafında birleşmiş birbirine çıkarsızca sahip çıkan,herkesin örgütlülükleri dahilinde söz söyleyebildiği,koltuk kavgasının olmadığı bir birlikteliğiniz var mı? Varda biz mi göremiyoruz? Onca toplantıların ardındandün yol yürüdüklerine saldırmanın, seçim pazarlıklarıdahilinde alacağı ihalenin hesabını yapmanın, adayyapılmadığı için partilerden istifa edip başka birpartiden aday olmanın, ya da birlikteliği sadece seçimdöneminde hatırlamanın dışında bir şey görülmüyorortalıkta.

Demokrasi yalanlarının ardındaki gerçeği görmeye,onların demokrasilerinin özünün kutularca paragötürmenin demokrasisi olduğunu görmeyeçağırıyoruz. Haramilerin saltanatları ile birlikte tümyalanlarını da tarihe gömmeye, gerçek işçidemokrasisinin hakim olduğu işçi ve emekçi iktidarıiçin örgütlenmeye, yani Greif’leri büyütmeyeçağırıyoruz.

“Kadınlarla kazanacağız!” söylemleri

Kadına yönelik şiddetin geçen döneme oranla %1400arttığı, her gün onlarca kadının öldürüldüğü, çocukyaşta evlendirmenin, kadınları eve kapatmanın

Greifleri çoğaltalım, işçi sınıfının kızılbayrağı altında birleşelim!

Burcu Deniz*

Page 23: Kızıl Bayrak 2014 10

önünün açıldığı, kadın istihdam projelerinin havadauçuştuğu bir dönemde elbette seçim sürecinin vaatlerive yalanları arasında kadınlara yönelik olanları öneçıkıyor.

Ama tüm bu boş vaatlerin ötesinde Greif’ın işgalcikadınları gerçek özgürlüğün yaşanan süreçlerlebağlantısını gösteriyor. Direnişin özgürleştirici yanınıher şekilde hissettiren Greif’in işgalci kadınlarıkadınların izlemesi gereken yolu gösteriyor. Kadınlarınsöz hakkından direnişteki süreçlerine kadar erkek işçikardeşleri ile birlikte nasıl özneleştiğinin en netgöstergesi oluyor. “Önümüzde bir yol aralandı gitmemgerektiğini düşündüm” diyen Sevim’den, işyerindegördüğü şiddetten daha yaralayıcı olanın kadın müdürtarafından olayın örtbas edilmesi olduğunu anlatanEmel’e kadar direnişin özgürleşen kadınları tümemekçileri mücadeleye çağırıyor.

Haziran Direnişi’nden Greif’e varana dek kadınlarınancak insanlığın kurtuluşu için mücadeleyekatıldığında, direndiğinde özgürleştiğini gösteriyor. 8Mart ayrışmalarının artık başka bir evreye döndüğü şudönemde Greif işgali hem kadınların seçimpazarlıklarında, kotalarda özgürleşmeyeceğinigösteriyor, hem de 8 Mart’ın sınıfsal özüne uygunolarak “kadın-erkek” birlikte kutlanmasında dönük birvurguyu işaret ediyor.

“Şu AKP bir gitsin de!”

Seçim döneminin emekçiler nezdinde de siyasalyapılar şahsında da pek sık tekrarlanan söylem, “şuAKP gitsin de” oluyor. Bu söylem aynı bataklıkta “üç-beş” sinek avlamaya benziyor. Peki şu AKP gitsin deAKP’nin üzerinde oturduğu saltanat düzlemi aynı mıkalsın. AKP gitsin de yeni AKP’ler gelsin, öyle mi? AKPgitsin de arkasındaki koskaca kapitalist- emperyalistsistem aynıca kalsın. Yine Greif’e baktığımızda gördükki onlar da sadece üç-beş sinekle uğraşsalar idi, onlaradayatılan yasalcı ve barışçıl yöntemleri bekleselerdi,her şey aynı tas aynı hamam sürecekti. Greifdirenişinin yasalcı yolları aşan pratiği de gösteriyor ki,işçi ve emekçiler sadece sineklerle değil kendigüçlerine güvenerek bataklığı kurutmakdurumundadırlar.

Son olarak elbette söylenecek çok daha fazla sözvar ancak süreç devam etmekte. Bugün bizlere“kazanamayacaksınız zaten neden seçimleregiriyorsunuz!” diyenlere kazanım ne diye soralım?Vaatler sunup, yalanlar söyleyip çareyi seçimsandıklarına havale etmek midir kazanım? Kirli çıkarsavaşının parçası olup emekçileri kendi cellatlarına oyverdirmeye çalışmak mıdır kazanım? O yönlendirilenseçim sandıklarından çıkan Hitleri, MüslümanKardeşleri unutup bu hırsızlık ve yağma düzenine kantaşımak mıdır?

Bizler BDSP’nin bağımsız sosyalist adayları olaraktüm işçi ve emekçileri, samimi insanları işçi sınıfınınbağımsız devrimci tavrını güçlendirmeye çağırıyoruz.Her yerinden çürümüş hırsız ve rantçı düzenpartilerine oy vermemeye, hesap sormaya çağırıyoruz.

Kaybedecek hiçbir şeyleri olmayanlar içinkazanılacak bir dünyanın mücadelesini büyütmeyeçağırıyoruz! Sermayenin bezirganlığı altındabayraklaşan Greif direnişini sahiplenmeye, büyütmeyeve daha fazla Greifler yaratmaya çağırıyoruz. İşçisınıfının kızıl bayrağı altında birleşmeye çağırıyoruz!

* İstanbul Büyükşehir BelediyesiBağımsız Sosyalist Başkan Adayı

BDSP’liler “Bozuk düzende sağlam çark olmaz!Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” şiarıylabaşlattığı devrimci seçim çalışmasını güçlendirereksürdürüyor.

26 Şubat günü akşam saatlerinde TuzluçayırMeydan’da emekçilere seçim bildirgelerini ulaştıranBDSP’liler, 27 Şubat sabah saatlerinde işçi servislerineMetal İşçileri Bülteni dağıtımıyla faaliyetlerine devametti. Öğleden sonra ise Ege Lisesi çıkışında liselilereseçim bildirgeleri dağıttı.

Yüzlerce emekçi ve gençle yüz yüze gelerekseçimler, yolsuzluklar, düzenin pislikleri hakkındasohbet eden, devrim ve sosyalizm mücadelesinigüçlendirme çağrısı yapan sınıf devrimcileri faaliyetlerisırasında birçok emekçi ve liseliyle tanıştı.

Sincan’da yaygın faaliyet

Sincan’da da sınıf devrimcileri seçim sürecindefaaliyetlerine hız kazandırdı. Bu bağlamda afiş, işçibülteni, seçim bildirgesi gibi birçok materyaliemekçilere ulaştırıldı.

Ayaş Yolu Caddesi, Plevne, Pazar Pazarı ve VatanCaddesi’nde Ankara İşçi Bülteni İşçiden İşçiye dağıtımıgerçekleştirildi. Ayrıca bülten dağıtımı ve emekçimahallelerindeki Kızıl Bayrak gazetesi satışı yapıldı.

Ayaş Yolu Caddesi’nde gerçekleştirilen dağıtım ile“Bozuk düzende sağlam çark olmaz! Düzenin pisliğinisandıklar değil, devrim temizler! Çözüm devrimde,kurtuluş sosyalizmde!” başlıklı seçim bildirgeleri

Sincanlı işçi-emekçilere ulaştırıldı. Ayrıca 12. Caddeboyunca seçim afişleri yapıldı.

OSTİM ve Batıkent’te devrimci faaliyet

Sınıf devrimcileri OSTİM ve Batıkent’te farklımateryaller kullanarak işçi ve emekçilere seslenmeyisürdürüyor. Bu kapsamda kullanılan bildirgeler,bültenler, afişler, bildiriler ve anketlerle çalışma farklıgündemler üzerinden çok yönlü sürdürülüyor.

Batıkent metro çıkışında Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu’nun seçim bildirgeleri dağıtılarak Batıkentliemekçiler devrim ve sosyalizmin mücadelesiniyükseltmeye çağrıldı. Kızıl Bayrak gazetesinin satışıgerçekleştirildi. Ayrıca asılan duvar gazetesi ve afişlerleGreif işçilerinin sesi Batıkentli emekçilere taşındı.

İvedik’te öğle arasında atölyeler dolaşılarak İşçidenİşçiye Bülteni’nin dağıtımını yapan sınıf devrimcileri,aynı zamanda seçimler üzerinden hazırladıklarıanketleri de dolaştıkları atölyelerde işçilerle yaptılar.Hakları ve gelecekleri için fabrika işgalini sürdürenGreif işçilerinin sesi direnişin anlatıldığı ve Greifişçilerine destek çağrısı yapan duvar gazeteleri veafişlerle İvedik Organize Sanayi Bölgesi’nde çalışanişçilere taşındı.

OSTİM’de de sabah atölyeler dolaşılarak İşçidenİşçiye Bülteni OSTİM işçilerine ulaştırıldı. Öğlen arasıdolaşılan atölyelerde ise seçim anketleri OSTİMişçileriyle yapıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

BDSP, bu hafta Çiğli’de İşçi Kültür Sanat Evi’ndeseçim programını açıklayarak aday tanıtım toplantısıgerçekleştirdi.

Çiğli’deki toplantının merkezinde Greif İşçilerininmücadelesi yer aldı. Ayrıca toplantıda seçim irtibatbürolarının Greif işçileri ile dayanışma merkezleriolduğu ilan edildi.

Hafta boyunca emekçilere ulaştırılan davetiyeler,seçim bildirgeleri, çağrı ozalitleri ve el ilanlarıyla Çiğliliemekçiler toplantıya çağrıldı. Çiğli organize işçilerininservis noktaları, Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu ZFLenförder işçileri ve direnişte olan Luna Sayaçişçilerine ulaştırılan bildirgelerle, aday tanıtımtoplantısının çağrıları yapıldı.

1 Mart günü Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi Derneği’ndegerçekleştirilen aday tanıtım toplantısı ilk olarak Greifdirenişi ile ilgili hazırlanan sinevizyon gösterimi ilebaşladı.

Ardından BDSP adına bir konuşma gerçekleştirildi. BDSP temsilcisi konuşmasına Greif işçilerinin

mücadelesini selamlayarak ve sergilenen bu fiili-meşrumücadelenin yol gösterdiğini ifade ederek başladı.

Konuşmanın devamında yerel seçimlerin bu

dönem açısından önemi ve işlevi, kapitalist sisteminçıkmazları, rejim krizi, parlamentarizm, seçimlerekatılan düzen partilerinin tablosu, sol hareketinseçimlere yaklaşımı ve son olarak da BDSP’ninseçimlere tavrı anlatıldı. Konuşmacı, sözlerini devrimcisınıf çizgisi etrafında birleşmeye ve sınıfmücadelesinde Greif işçilerine destek vermeye çağırdı.

Büyükşehir Belediyesi Bağımsız Sosyalist AdayBurcu Koçlu, Haziran Direnişi’nde katledilenleri anarakbaşladığı konuşmasında, neden seçimlere katıldığını vehangi program etrafında mücadele etmek gerektiğiniaktardı. Belediye seçimlerinde kitlelerin beklentisininçok olduğunu belirterek, kitlelere vaatlerle gidendüzen partilerinin ham hayallerle kitleleri aldattığınıifade etti. Son olarak sosyalist adaya verilen her oyundevrim mücadelesine ve sosyalizm düşüncesineverileceğini söyleyerek konuşmasını tamamladı.

Soru-cevap bölümünde ise, katılımcıların yaptığıcanlı konuşmalar yer aldı. Sunumların ardından birsaate varan tartışmalarla toplantı Greif’le dayanışmayıyükseltme çağrısı ile sona erdi.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Ankara’da devrimci seçimçalışmaları

“Greif işgali, sandığı değilsokağı gösteriyor!”

Page 24: Kızıl Bayrak 2014 10

Berlin1 Mart Cumartesi saat 17.00’de Berlin’in Kreuzberg

semtinde Greif işçilerinin onurlu mücadelesinidesteklemek için bir eylem yapıldı.

Berlin Mücadele Platformu olarak düzenlenen builk eylemde, Greif işçilerinin taşeronluk sistemine karşıyürüttüğü haklı ve meşru işgal eylemi için dayanışmaçağrısı yapıldı. Berlin’de yaşayan işçi ve emekçilereGreif işçilerinin mücadelesi duyurulmaya çalışıldı.

Eylemde yapılan konuşmalarda taşeronluk sistemianlatılarak benzeri sorunların Almanya’da da yaşandığıvurgulandı. Eylemde sıkça “İşgal, grev , direniş!”, “Budaha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganları atıldı.

1 Mart Cumartesi günü Dortmund’da dainformasyon standı kuruldu. Dayanışma standıDortmund’un en kalabalık güzergahı olanReinholdikirchplatz’da açıldı. Burada 2 saat boyuncaGreif direnişi, talepleri ve seyri hakkında en sonbilgileri de içeren bilgilendirme materyalleri dağıtıldı.

2 Mart’ta ise Diusburg şehri Alevi Birliği tarafındandüzenlenen bahar şenlikleri etkinliklerinde, direnişçiGreif işçilerinin sesi Bir-Kar çalışanları tarafındangeceye katılan işçi ve emekçilere taşındı.

Greif işçilerinin yayınlamış olduğu çağrılar,açıklamalar, Bir-Kar tarafından Avrupa’da çıkartılmışolan bildiriler ve afişler yaygın bir şekilde kullanıldı.Ayrıca, direnişin ruhunu en iyi şekilde ifade edendireniş resimleri ve büyük boy basılmış bir pankartkullanıldı. Bu anlamıyla açılan bilgilendirme masası işçive emekçiler tarafından ilgi ile karşılandı.

Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu tarafındanözel bir çaba ile apolitikleştirilmeye çalışılan buemekçiler tüm bu gerici çabalara rağmen, Greifişçilerinin baş eğmez, militan ve işçi sınıfı için birçoköğretilerle dolu olan bu direnişlerinden pozitifanlamda etkilendikleri görüldü. Greif işçilerinin onlarabüyük bir moral aşıladığı, yapılan birebir sohbetlerüzerinden açığa çıktı.

Greif direnişçilerinin sesi 3 Mart’ta Frankfurt şehirmerkezinin en işlek caddesi olan Zeil’de MLPD’nin herPazartesi gerçekleştirdiği Hartz V yasalarını protestoeylemine taşındı.

StuttgartFabrika önlerinde yapılan bildiri dağıtımları

aralıksız olarak sürdürüldü. Yerli ve göçmen işçilere busesi duyurmak için şehir merkezinde ve alışverişmerkezleri önünde bildiriler dağıtıldı. Greif işçilerininçağrıları Almancaya çevrilerek sesleri sınıf kardeşlerineulaştırıldı.

Bu çalışmalara bağlı olarak başlatılan evziyaretlerine de hız verildi. Geçen bir haftalık süreiçerisinde yüzlerce evin kapıları çalınarak Greif işgalianlatıldı, dayanışmanın anlam ve önemi tartışıldı.

Etkinlik ve toplantılar da Greif’in sesiniduyurmanın kürsüsü oldu. Göppingen Alevi KültürDerneği’nde düzenlenen geleneksel sohbettoplantısında Greif işçilerinin kavgası ve umuduanlatıldı. Otomotiv İşçilerinin Uluslararası Kongresi’niHazırlama Almanya Komitesi adına yapılan konuşmadaGreif işgali ve talepleri açıklanarak, enternasyonaldayanışmanın önemine bir kez daha vurgu yapıldı.Salon toplantısında yapılan konuşmada da işçilerinmaddi dayanışma çağrısının önemi üzerindedurularak, işçilerin kendi kaderlerini kendi ellerinealmasının örneği olan Greif ile maddi dayanışmayıbüyütme çağrısı yapıldı. Toplantıda maddi yardım datoplandı.

Yine Pazar günü, Dersimle Dayanışma Gecesi’nekatılan BİR-KAR, iletişim masası açarak bilgilendirmeyapmanın yanı sıra, maddi destek de topladı.

BochumBugüne kadar birebir ilişkiler kurulmuş, şehir

merkezleri ve etkinliklerde bilgilendirme masalarıaçılmış, fabrika önlerinde bildiri dağıtımı ve gösterilergerçekleştirilmişti.

Çalışmanın daha da yaygınlaştırılması amacıylaBİR-KAR tarafından hazırlanan ve “Taşeron işçilikmodern köleliktir! Greif işçileri buna karşı direnişte!Destekleyelim!“ şiarlı afişler, başta sanayi bölgeleriolmak üzere özellikle fabrika giriş ve çıkışlarına yaygınbir şekilde asıldı.

Krupp fabrikası çevresinde geniş bir alan afişlerledonatıldı. Ayrıca Bochum şehrinde var olan ve 2016yılında kapatılarak 3500 çalışanının sokağa atılacağıOPEL fabrikasının ana giriş ve çıkışları da yaygın birbiçimde afişlerle süslendi.

Ayrıca Türkçe ve Almanca hazırlanan bildirilerFORD ve OPEL fabrikalarında çalışan işçilere ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Almanya

Almanya’daher yer Greif!

İsviçre Devrimci İnşaÖrgütü: Greif’in sesi

olacağız!İsviçre Devrimci İnşa örgütü (Revolution ärer

Aufbau Basel) Greif işçilerine bir dayanışma mesajıgöndererek, direnişin sesini ulaşabildikleri her yeretaşımaya devam edeceklerini bildirdi.

Dayanışma mesajlarını yayınlıyoruz. Direnişҫi İstanbul / Greif işҫileri ile

dayanɪşmaya !1500 ҫalɪşanɪ olan fabrika işҫiler tarafɪndan

işgal edildi.Greif (Sunjüt) Çuval işçileri, 10 Şubat Pazartesi

günü ҫalɪştɪkla fabrikayɪ işgal ettiler. Taşeronluğa,sefalet ücretlerine, kölelik koşullarına ve sendikapatronlarɪnɪn ihanetine karşɪ işgal eylemi devamediyor. Yaptıkları aҫɪklamalarda sɪnɪf bilinҫlimücadeleci tutumlarɪ aҫɪkҫa görülüyor. Kapitalistsömürü sistemini direnişlerinin gerekҫesi olduğunusöylemekten ҫekinmiyorlar. Bu direnişle insancaçalɪşma koşullarɪ ve insanca yaşanabilir bir ücrettalebini dile getiriyorlar. Greif işҫileri küҫükkɪrɪntɪlarla aldatɪlamayacaklarɪnɪ net bir şekildevurgularken direnişlerinin zorluğunun bilincindeler.

Revolution ärer Aufbau Basel (İsviçre Devrimciİnşa Örgütü-Basel) olarak mücadelenizin başarɪyaulaşmasɪnɪ yürekten istiyor ve selamlɪyoruz.Direnişinizin takipҫisi olmaya ve onu ulaşabildiğimizher yerde tanɪtmaya devam edeceğiz.

Greif işҫileri ile dayanɪşmaya! Hatasɪ olankapitalizm değil, kapitalizmin kendisi hatadɪr!Komünizm iҫin...

Revolution ärer Aufbau Basel (İsviçre Devrimciİnşa Örgütü-Basel)

Solidarität mit den kämpfenden Greif-Arbeiternin İstanbul!

Die 1500 Arbeiter der Greif (Sunjüt)-Werkehaben am Montag, den 10. Februar, ihre Fabrikbesetzt. Sie kämpfen damit gegenArbeitsbedingungen, die sich laufendverschlechtern: Leiharbeitersystem,Niedriglöhne und Gewerkschaftsfeindlichkeit derBosse. In ihrem Communiqué zeigt sich dieBelegschaft klassenbewusst und kämpferisch.Sie benennt die kapitalistischenAusbeutungsbedingungen, die hinter den täglichenAuseinandersetzungen im Betrieb stehen, klar alsUrsache fürdie Besetzung und fordert soziale Rechte für dieArbeiter ein. Die Arbeiter haben entschieden, keine“Halme im Wind” zu sein, und machenmit ihrer mutigen Aktion und ihren klaren Wortendeutlich, dass ihr Widerstand hartnäckig sein wird –und, wie wir wünschen, zugleich erfolgreich! Wirschicken der Belegschaft unsere sehr solidarischenGrüsse und werden ihren Kampf weiter verfolgenund bekannt machen.

Solidarität mit den Greif-Arbeitern! Der Kapitalismus hat keine Fehler – er ist derFehler!Für den Kommunismus!

Revolution ärer Aufbau Basel (İsviçre Devrimciİnşa Örgütü)

Page 25: Kızıl Bayrak 2014 10

Son ses skandalı ile AKP hükümetinin hiçbir siyasalya da ahlaki meşruiyeti kalmamıştır. 17 Aralık’tan berikarşılaştığı yolsuzluk ve rüşvet suçlamaları karşısındayapılan yargı yolunu kapatmak olmuş, soruşturmalarengellenmiştir. Devamında internet sansürü devreyegirmiş ve basın üzerinde zaten var olan baskı daha daarttırılmıştır. Burjuva demokrasilerinin işçi veemekçileri kandırmak için kullandığı “hukuk devleti”,“yargının bağımsızlığı” vb. argümanların nasıl içi boşsöylemler olduğu tüm açıklığıyla görülmüştür.

Tayyip Erdoğan içine düştüğü durumdan kurtulmakiçin baskı rejiminin dozunu giderek arttırmaktadır. Tambir polis rejimine dönüldüğü bir ortamda ise işçi veemekçileri kurulu düzene bağlı tutmak için çeşitlimanevralar da hala sürdürülmektedir. Burjuvademokrasisinin biçimsel hukuku hiçe sayılırken, yenibir “demokratikleşme paketi” daha meclisten geçti.

Adı “Temel Hak ve Hürriyetlerin GeliştirilmesiAmacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun”olarak geçen bu paket ise tabii ki tam olarak biraldatmacadan ibarettir.

Hükümet adı “demokratikleşme” olan bir paketçıkararak yeni bir maske takıyor yüzüne. Esasında bupakette yeni olan hiçbir iyileştirme yok. Var olanyasaklar ya da emekçilerin fiilen kazandıkları haklarbirkaç madde halinde tanımlanıyor. Bu pakette tekyeni olan ise getirilen yeni yasaklamalar. Özellikletoplantı ve gösteri hakkına yönelik önemli kısıtlamalargetiriliyor bu paketle. Bu da Haziran Direnişi’ninhükümette bıraktığı korkunun bir devamı olarak, artanyolsuzluklara karşı sokağa çıkışın önlemi olsa gerek.Sokağın sesini kısmak ve engellemek için baştan“yasal” kılıflar hazırlanıyor ki sonradan “orantısız”şiddet yüzünden başları derde girmesin!

Paket özellikle Kürt hareketinin “çözüm süreci”beklentilerinin oldukça açık şekilde boşa çıktığının dailanıdır. Bu demokratikleşme paketinde BDP’ninsunduğu önerilerin hiçbiri yer almıyor. Pakette Kürthalkının öncelikli taleplerinden olan anadilde eğitimtalebi yine yok sayılırken, onun yerine şunlar deniyor:“Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabiolmak üzere, Türk vatandaşlarının günlükyaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dilve lehçelerle eğitim ve öğretim yapmak amacıyla özelokullar açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim veöğretimin yapılacağı dil ve lehçeler, Bakanlar Kurulukararıyla tespit edilecek.” Bu tanımın kendisi bile ırkçı,ayrımcı bir ifadedir. Başta Kütçe olmak üzere diğerdiller “Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarındageleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeler”olarak tanımlanıyor, yani bir kez daha yok sayılıyor.

Bu pakette sınırlı iyileştirme olarak köylere eskiisimlerinin geri verilebilmesinden bahsedilebilir. Ekolarak, seçimler esnasında yapılacak propagandalardaTürkçe’den başka dil ve yazı kullanılması yasağıkaldırılıyor ve adayların seçim propagandasındakendilerini Türkçe’den başka dil ve yazıyla da ifadeedebilmelerine imkân sağlanıyor. Ancak AKP, bu kadardemokrasi fazla olur dercesine, tasarıda, “terör

eyleminden mahkûm olanların da aralarındabulunduğu bazı suçlardan” mahkûm olanların, siyasipartilere üye olamayacakları ve üyekaydedilemeyeceklerine ilişkin düzenlemeninyürürlükten kaldırılmasını öneren maddeyi, verdiği birdeğişiklik önergesi ile engelliyor.

Bunun dışında pakette şöyle “yenilikler”bulunuyor: Siyasi partiler, tüzüklerinde yer almak ve2’den fazla olmamak koşuluyla eşgenel başkanlıksistemini uygulayabilecek. Bir ilçede örgütlenmek içinbeldelerde teşkilat kurma zorunluluğu kalkacak. Devletyardımı yapılabilmesi için milletvekili genelseçimlerinde alınması gereken oy oranı yüzde 7’denyüzde 3’e indirilecek.

Görüldüğü gibi son derece güdük birdemokratikleşme paketidir bu. Ancak bu paketle:“Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yenilik olarak ekbürokratik unsurlar eklenecek. Ancak nihai kararımahallin en büyük mülki amiri verecek. Bu eylemlerinyapılacağı yerler yerel gazeteler ile valilik vekaymakamlık internet sitelerinde ilan edilecek. Açıkyerlerdeki toplantı ve yürüyüşler, güneş batmadanönce dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantılar isesaat 24.00’e kadar yapılabilecek. Ses ve görüntü alanpolisler belli olacak şekilde kayıt yapacak.

Eylemin amaç dışına çıktığına karar verilirse kurulveya toplanamadığı takdirde kurul başkanı, dağılmakararı alacak ve durumu derhal yetkili kolluk amirinebildirecek. Gerektiğinde eylemin bittiğinin duyurusudüzenleme kurulu veya kurul başkanı, kanuna aykırıhale dönüşmesi durumunda, toplantı veya gösteriyürüyüşünün sona erdiğini topluluğa ilan edecek vedurumu derhal yetkili kolluk amirine bildirecek. Bugörevleri kurul veya kurul başkanı yerine getirmezsemülki amir tarafından gereken yapılacak.”

Esasta bu demokratikleşme komedisinin altındançıkan şey AKP’nin faşizan uygulamalarıdır. Kendisiylebirlikte kurulu düzene karşı yapılacak eylemlere karşıyeni yasaklamalar getirilmektedir. İktidarı kaybetmekorkusu onları daha fazla baskı ve yasaklamalara

başvurmaya itmektedir.Tabii ki tüm bunlar bizler için şaşırtıcı değildir. Son

12 yıllık dönemin kendisi zaten AKP’den demokratikhiçbir uygulama çıkmayacağını göstermektedir. “İleridemokrasi” denilerek dozu giderek artan faşizanuygulamalar emekçilere dayatılmıştır. Hak veözgürlükler alanı tamamen daraltılmıştır. Kürt hareketiise “çözüm” süreci” aldatmacasıyla oyalanmış, enasgari talepleri bile yok sayılmıştır.

AKP meclis seçim tatiline girerken, son“demokratik” hamlesini de yapmıştır. Bundan sonrademokrasi aldatmacası seçim mizanseni ile devamedecektir. Gelinen yerde burjuva düzende hukuk,demokrasi vb. kavramların içinin nasıl da boş olduğukör gözlerin bile göreceği denli ayyuka çıkmıştır. Kuruludüzeni aşma niyeti ve cüreti olmayanlar için yargınınbağımsızlığına inanmak, demokrasi beklemek,mücadele ile değil de seçimlerle bir şeylerideğiştirebileceğini sanmak en kolay yoldur. Böylesidüzen içi, parlamenter hayalleri olanlar tabii ki AKP’nindemokrasi komedisine katılabilirler.

Çözüm devrimci mücadelede!

Türkiye’deki tüm demokrasi sorunları ve de Kürtsorununun çözümü, kurulu düzeni yıkmamücadelesinden geçmektedir. Bu gerçeğin üzeriniçeşitli aldatmacalarla düzen sahipleri örtmekistemektedir. Bunun adı kimi zaman demokrasialdatmacası kimi zaman da seçim aldatmacasıolmaktadır. Ancak komünistler, işçi ve emekçilerindemokratik taleplerini paketlerle ya da seçimsandıklarlıyla değil, devrimci sınıf mücadelesiniyükselterek dişe diş mücadele ile kazanacağınısöylemektedir. İşçilerin, emekçilerin ve Kürt halkınınbirleşik, militan, devrimci mücadelesi ile bu mümkünolacaktır. Komünistler, düzenin tüm aldatmacalarınakarşı işçilere, emekçilere ve gençlere “Çözümdevrimde, kurtuluş sosyalizmde!” şiarını taşımayadevam edeceklerdir.

Demokrasi komedisinde son perde!

Page 26: Kızıl Bayrak 2014 10

Forbes dergisi tarafından düzenli olarak açıklananen zenginler sıralaması, Türkiye’de de yapılıyor. Bu yıldokuzuncu kez hesaplanan sıralamayla en zengin 100‘yerli’ burjuvanın kimler olduğu listelendi.

Bu sıralamaya göre en üst 10 basamakta YıldızHolding sahibi Murat Ülker, Enka İnşaat sahibi ŞarıkTara, Fiba Holding sahibi Hüsnü Özyeğin, RönesansHolding sahibi Erman Ilıcak, Koç Holding’den SemahatArsel, Doğuş Holding’den Ferit Şahenk, KoçHolding’den Rahmi Koç, Koç Holding’den Suna Kıraç,Doğuş Holding’den Filiz Şahenk, Enka İnşaat’tan SinanTara bulunmakta.

Görünen malvarlıkları ise yanıltıcı olmamalıdır.Paraya tapanlardan, tüm birikimlerini denetime açıktutmalarını beklemek saflık olur. İşçilerin veemekçilerin alınterini çalanların, hazinelerini uluortabir yerde saklaması işin mantığına aykırıdır. En büyükgayri meşru kazanç, emek hırsızlığıdır. Gasp edilerekelde edilen servet şeffaf olmasa da hırsızlık düzeniyasalara uygundur. Yasalar eğer dar gelirse, bir ikirötuşla genişletilebilir.

Son günlerde yolsuzlukları nedeniyle suçüstüyakalanan hırsızların durumu, bütünün sadece küçükbir parçasıdır. Gerçek resim bu figürlerle sınırlı değildir.Düzenli olarak açıklanan birinci ve ikinci büyük 500sermaye kuruluşu örneğinde olduğu gibi, en zenginlersıralaması da emekçilerin sırtından geçinen o bir avuçasalağın karmaşık ama basit yapısını göstermektedir.

Sermaye sınıfı, içinde her ne kadar farklı eğilimlerbarındırsa da nihayetinde tek bir sınıf çıkarına, aynıhaksız kazanca dayanır. Özel mülkiyet düzeninden,kapitalizmden beslenir. Örneğin Haziran Direnişi’ndekapılarını eylemcilere açan Divan Otel’in sahibiKoç’ların bu tutumu, onları bizden yana yapmaz.Aksine, kendileri servet içinde yüzerken sefaletemahkum ettiklerine açılan bu kapılar hiç de hayraaçılmamıştır. Tıpkı ’97 yılındaki ışık söndürmeeylemlerinde, Sabancı Center ışıklarının yanıp sönmesigibi... Hiçbir kapitalistin kazancı “helal kazanç”olmadığı gibi, paranın da dini, imanı, milliyeti,ulusalcısı yoktur.

Hırsız hırsıza baka baka çalar!

Forbes tarafından açıklanan en zengin 100 yerliburjuvanın en üst 10 basamağındakilerin görünenservetlerinin toplam tutarı 25 milyar 450 milyondolardır. Bu tutar bu asalakların göstere göstereçaldıkları, yani asıl servetlerinin oldukça az bir kısmıdır.Tıpkı birkaç hafta önce sorulsa, babalarının oğlu BilalErdoğan’ların, Barış Güler’lerin açıklayacakları servetinbilinenin çok azı olacağı gibi. Düşünün ki Erdoğan veBilal’in telefon kayıtlarında geçen rakamlara göresadece evde bulunan nakit paranın tutarı 1 milyardolardır.

Sadece bu 1 milyar dolar üzerinden hesap yapılsabile bu miktar, 2 milyon 582 bin 151 asgari ücretlininmaaşına eşittir. Ya da 400 TL burs alan 5 milyon 461bin 250 öğrencinin bursuna denktir. 60 bin kişiye 1hastanenin düştüğü Türkiye’de 1 milyar Dolara 50yataklı 300 hastane, 833 tane 16 derslik okul, 208 tane400 yataklı öğrenci yurdu ve 40 bin konutyapılabilmektedir.

Tüm bu zenginlikler açlık ve yoksulluk sınırıylabirlikte hesaplanmalıdır. Öte taraftan ünlü tenisçiMaria Sharapova ile maç yapmak, Oscar töreninekatılmak, ünlü sporcu Tiger Woods ile golf oynamak ya

da istediği şatoda kalmak için “Türk” zenginlerin tekseferde gözünü kırpmadan harcadığı para 1.5 milyondolardır.

“İşçi sınıfının kurtuluşukendi eseri olacaktır!”

Servet ve sefalet arasındaki uçurum gittikçebüyürken eğer bir devlet, vergi gelirlerinin %85’ini,gelir dağılımında en az pay düşen işçi ve emekçilerdenalıyorsa bu yeterince şey anlatmaktadır. Elbetteharamilerin servetini hesaplamak imkansızdır. Ancakburjuvaların evindeki bir su musluğu, banyosununküveti, yere serdiği tek bir halısı, kapısının kulpu, kolsaati, kravatı da emekçiler için bir servet değerindedir.Burjuvaların bu göz kamaştıran zenginliği, sadece tektek bireylerin hırsının değil, kapitalist sisteminsonucudur.

Varsın haramiler servet biriktiredursunlar. İşçi veemekçiler öfke biriktirmektedirler. Haramilerinsaltanatının yıkılıp, tahtlarının devrileceği günler uzakdeğildir. Öyle bir toplumsal iş bölümü uygulanacaktır ki“herkesten yeteneğine göre, herkese emeği kadar”ilkesi, üretilen tüm zenginliklerin eşitçe paylaşılmasıiçin bir teminat olacaktır. Üretim araçları, bireylerekazanç sağlayan bir mülk olmayacak,toplumsallaştırılacaktır. Devlet aygıtı, çeşitli üretimalanlarında ve küçükten büyüğe tüm yaşamalanlarında kurulu olan işçi meclisleri aracılığıyla işçisınıfının denetiminde olurken, aynı zamanda kararsahibi merci olan kuruluşlar da böylesi meclislerolacaktır. Toplumsal hayatta kargaşayı önlemekle,sadece işlere çeki düzen vermekle görevlendirilendevlet yönetimi, bu meclisler tarafından seçilecek,işçiler bu görevlere doğrudan aday olabileceklerdir.Gerektiğinde yine işçi örgütleri tarafından bu görevlereson verilecektir.

Böyle bir devlet aygıtında yolsuzluğa, hırsızlığacesaret edilemeyecektir. Ola ki geçmişten kalanalışkanlıkların sindiği bireyler buna yeltensinler; tüminsanlık suçlarına karşı olduğu gibi böylesine suçlardada “hafifletici hiç bir neden” olmayacaktır. İşte budevletin adı sosyalist işçi emekçi cumhuriyetidir. Böylebir düzene ise sınıf bilincini kuşanmış, komünist işçipartisiyle bütünleşmiş işçi sınıfının yapacağı sosyalistdevrimle ulaşılabilir.

“Biri yer bini bakar,kıyamet ondan kopar!”

Ses kaydındaki pervasızlık!Geçtiğimiz günlerde başlayan ve AKP hükümetinin ipliğini pazara çıkaran ses kaydı furyası devam ediyor.

Bu akşam servis edilen kayıtlarda da Tayyip Erdoğan ile eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin arasında geçenkonuşmalar yer alıyor.

Ses kaydında AKP şefi Erdoğan Sadullah Ergin ile Aydın Doğan davası üzerine konuşuyor. Aydın Doğandavasında AKP’yi rahatsız eden karar üzerine kızan Erdoğan Ergin’den açıklama istiyor. Ergin’in yargı kararınınsonucuna dair verdiği yanıt ise Erdoğan’ın pervasızlığını katlayarak aşıyor. Ergin, şefine cevaben kararınarkasında “Alevi hakim” olduğu bilgisini veriyor. Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında bu konuda not ilettiğinihatırlatan Ergin, mezhepçilikle açıklamaya çalıştığı kararın üst kurulda çözüleceği teminatını vermeyi ihmaletmiyor. Bu da tarafsız yargının bir masal olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Erdoğan’ın bizzat yargı kararları için kitleler önünde söyledikleri düşünüldüğünde aslında telefondakipervasız diyalog da hiç şaşırtıcı gelmiyor. Sivas katliamının faillerini zamanaşımı ile aklayanları selamlayıp, 1Mayıs mitinginden yargılananlara ceza vermeyenlere sayıp söven Erdoğan’ın, Aydın Doğan kararına gösterdiğitepki hiçbir olağanüstülük taşımıyor. Düzen içi çatışma vesilesiyle birer birer ortaya serilen pislikler perdeakasında da olsa gölgesiyle önümüzdeydi. Bilal Erdoğan’ın gemicikleri ses kayıtlarından çok önce ortadaydı.

Yolsuzlukları yaratan, yargıyı avucunda tutan düzen ayakta durdukça nice devrimci Erdal Eren yaşıbüyütülüp asılacak, nice Başbakan oğlu ise hırsızlık yapıp serbest dolaşacak.

Page 27: Kızıl Bayrak 2014 10

AKP hükümeti döneminde, tekelci burjuvazinintemsilcisi olan TÜSİAD ile ilgili çok şey söylendi.Çoğunlukla da TÜSİAD’ın rolünü karartan, sermayesınıfının bu önemli temsilcisine dair yanılgı yaratanifadelerdi bunlar.

Özellikle Koç Grubu üzerinden daha çok gündemegelen bu tartışmalarda TÜSİAD, AKP karşısında muhalifbir çizgide gösterilmeye çalışıldı. Rahmi Koç’un 2001yılında söylediği “Erdoğan’ın 1 milyar doları var” sözükimi zaman buna kanıt gösterildi. Hükümetidöneminde sermayeye sınırsız hizmetler sunanAKP’nin dinci-gerici platformu zaten bilinmektedir.Ayrıca yaslandığı toplumsal tabakanın gericiözlemlerini de dikkate almak zorundaydı. Toplumsalyaşama devlet eliyle gerici müdahalelerde bulunması,burjuvaların “modern” yaşamını da rahatsız etmesineneden olmuştu. Çeşitli zamanlarda bir takım çıkışlaraneden olsa da, bunların hiçbiri AKP’nin sermayesınıfına verdiği hizmetle kıyaslanamaz. Bundandır kiekonomik alanda AKP tarafından hayata geçirilenuygulamalar sermaye tarafından sürekli memnuniyetlekarşılanmıştır.

AKP’nin kredisinin sermaye nezdinde tükenmişolmasının gerisinde, AKP bu politikalarındanvazgeçmediğine göre, başka bir neden vardır.Erdoğan’ın üzerinin çizilmesine neden olan,emperyalizmin “ılımlı İslam” projesinin geldiği durumve ayrıca Türkiye’de de AKP gericiliğine karşı yükselentoplumsal muhalefettir.

Son olarak Koç Holding Yönetim Kurulu BaşkanıMustafa Koç ve Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç’unErdoğan ile yaptığı ‘sürpriz’ görüşme gündemdeönemli bir yer tuttu. Haziran Direnişi’nin ardından KoçGrubu’na yönelik, TÜPRAŞ üzerinden bir takım malidenetimler, ihalelerin verilmemesi gibi sorunlaryaşanmıştı.

Koç Grubu, 17 Aralık’tan sonra cemaatle ilişkileriüzerinden de Erdoğan’ın eleştirileriyle karşılaşmıştı.Gülen Cemaati’nin sermaye kuruluşu TUSKON, Koç’unda aralarında olduğu bir grup kapitaliste Uganda’danananas hediye etmiş, Gülen de Koç’a tespihgöndermişti.

Mustafa Koç, tüm bunların ardından 2 Mart günüHürriyet’e yaptığı açıklamalarda, açığa çıkan tüm buyolsuzlukların, telefon kayıtlarının yarattığı toz dumaniçinde sermaye sınıfının asıl kaygısını dile getirmişti.

Koç’u şu sözleri çok şey anlatmaktadır: “Bir kere seçimpsikolojisine girildi ve ortam her zamankinden dahagergin. Bunu göz ardı etmememiz lazım. 17 Aralık’tanberi gelişen olaylardan dolayı, piyasalar ister istemeztedirgin oluyor. Bu tansiyon aşağı çekilirse piyasalar daderhal olumlu cevap verecektir. Güveni hemen yenidentesis etmemiz lazım, bunu da başarabiliriz.” Haksızkazancın daha sorunsuz devam etmesi için diyor kiKoç: “Piyasalar tedirgin, güveni yeniden tesis edelim.”

Koç’un istemleri şaşırtıcı değildir. Çünküyolsuzluklarda ismi geçen ve geçmeyen AKP’liler kendihazinesinden çalmamıştır. Tüm bu hırsızlarınkasalarında biriktirdikleri işçi ve emekçilere aittir.

Koç ayrıca Gülen’le yaptığı konuşmayı da savunarakbunun kimseyi ilgilendirmediğini söylemektedir.Kendisine gönderilen ananas da zaten “gayet delezzetlidir” dedi. AKP ile aralarındaki ilişkiye dairsöyledikleri ise dikkat çekicidir. Koç, AKP ve cemaatarasındaki sorunda “kesinlikle taraf değiliz, eşitmesafedeyiz” dedikten sonra eklemeyi ihmaletmemişti: “Ankara ile aramızda çok ciddidezenformasyon yapılıyor. Bizim hükümete yakınolmamızı istemeyen bir kesim var. İftira üzerine iftira,yalan üzerine yalan, bir yere kadar.” Bu çerçevede sonsözleri ise gerçeğin itirafıdır, üzerinde yaşadığımıztopraklar, anlaşılmaktadır ki sadece bu hırsızların ortakvatanıdır. Koç, AKP ve Erdoğan’ı kastederek, “sonuçolarak bu ülke hepimizin ülkesidir” demektedir.

Haziran Direnişi’nde Divan Oteli meselesine gelinceşunları söylemektedir:, “Çok fazla üzerimize gelinse decevap vermemeyi seçtik, devletimizle kavga etmek bizeyakışmaz.” Haklıdır, sermaye devleti elbette onlaraaittir. Tüm hırsızlıkların, yolsuzlukların, talanın, rantınve sömürünün kaynağı olan bu sermaye devletielbette işçi ve emekçilere ait olamaz.

Medyaya yansıyan haberlere göre, Koç Grubu veErdoğan’ın Ankara’daki görüşmesi olumlu havadageçmiş, buzlar erimiştir. Belki de bu buluşmada buzlarıeriten, iki hırsız takımının yeniden racon kesmesi,yağmalanacak yerlerin yeniden paylaşımı vebirbirlerinin alanına girilmemesinin teminatı olmuştur.Çünkü hırsızlar daha fazla talan için istikraristemektedirler.

Koç ve Erdoğan“istikrar” için buluştu!

O’nun evladı var, anlıyor!Ses kayıtları çoğaldıkça Erdoğan’da, bakanından

vekiline diğer AKP’liler de düştükleri durumunsarsıcı etkisiyle sürekli yeni açıklamalar yapmakzorunda kalıyorlar.

Erdoğan, dün yol arkadaşları olup ta bugün ezelidüşman haline gelenleri alt etmek için son olarak“onların evladı yok, anlamazlar” dedi. Ne çarpıcıdırki bu sözler oğlu Bilal’le yaptığı telefonkonuşmalarının hemen arkasına geldi. Erdoğan’ın busöyledikleri elbette duygularına tercümanlık yaptığıbakanlarını da derinden etkilemiştir. Zira buyolsuzluk batağıyla anılan bakan çocuklarınındüştüğü durum, hayırlı evlatlık yaptıkları babalarınıfazlasıyla üzmüş durumda.

Erdoğan bir ‘baba’ olarak kol kanat gerdiğioğluna sahip çıkmakla övünüyor. Çünkü onlar babalıoğullu yolsuzluk düzeninden beslendiler. Şimdiailecek “beraber yürüdükleri yolda” son virajlaralınırken, geride kimsenin kalmasını istemiyor.

Bu düzen kurtlar sofrasıdır. Geride kalanıkapanlar, sadece yakaladıklarıylayetinmeyeceklerdir. Hırsızların önde gideni, arkadangelenlerin hışmından kurtulamayacaktır.

Kapitalist sistemin acımasız yasalarında “işbarışı” olmadığı gibi, sermaye grupları arasında kidayanışmada bir yere kadardır. Bu yağma ve talanrejimi tehlikeye girdiği şartlarda sıkı bağlarlabirbirlerine bağlananların, iş pazar kavgasına gelincedurumu değişmektedir. Bugün de üretilenzenginlikleri çalmak için bu pazara tezgah kuranlar,birbirlerinin ayağını kaydırmak için tüm buyaşananları kendi çıkarlarına göre değerlendirmeyeçalışmaktadırlar.

Amaçları kendi tezgahlarını büyütmektir. Otezgahta işçinin emekçinin alınteri, emeği vardır.Seçimlerin de yaklaştığı şu dönemde tüm düzenpartileri kendi ‘tezgahlarını’ kurmuş, yalanlarınısatabilecekleri müşteri beklemektedirler.

Tam da böyle bir dönemde Erdoğan, duygularahitap eden cümleleri de kendi tezgahınakoymaktadır. Gülen’in, Erdoğan’ın, diğer AKP’lilerinağlama sahnelerini hatırlayınız. İşte o sahte gözyaşların tümü tezgahlarına düşen bir malzemedir.Çünkü alıcısı çoktur. Şimdi de öyle. Diyor ki Erdoğan“onların evladı yok, anlamazlar.”

Ama bu bile, bu ülkede yaşayanlar için ağır birhakarettir. Daha geçtiğimiz hafta Berfo Ana’nınbirinci ölüm yıldönümüydü. 33 yıl boyunca devlettarafından kaybedilen oğlunu arayan, “hiç değilseölmeden önce oğlunun mezarına çiçek koymak”isteyen bir annenin son isteği bu. HaziranDirenişi’nde hayatını kaybeden Mehmet Ayvalıtaş’ınannesi Fadime Ayvalıtaş, oğlunun katiliylehesaplaşamadan hayatını kaybetti bu ülkede. ÖlümOrucu’nda kaybettiği kızının resmini bağrına basan,kaybettiği çocuğunu arayan annelerin, yitirdiğiçocuğunun mezarını ziyaret eden babalarınyargılandığı bir ülke.

Erdoğan’ın sözleri bu gerçeklerle birlikteokunmalıdır. Bu topraklarda, çocukları kendileri gibihırsız olanlarla değil, sömürünün, eşitsizliğin,adaletsizliğinin, yağmanın ortadan kalkması içinmücadele eden, bu uğurda büyük bedeller ödeyendevrimcilerin anne ve babalarıyla gururduyulacaktır.

Page 28: Kızıl Bayrak 2014 10

Batılı emperyalistlerin organize ettiği ve Ukrayna’dasağcı-faşist bir darbe ile sonuçlanan olayların yarattığıgerilim, tarafların savaş rüzgarları estirmesi ile tehlikelibir noktaya vardı. Ukrayna, olayların cereyan ettiği sahaolsa da, esas sorun batılı emperyalistlerin Rusya’yıkuşatma girişimleri ve Putin yönetiminin buna karşıgösterdiği sert tepkide odaklanıyor.

Ukrayna’yı Rusya’nın “yumuşak karnı” kabul eden vebu noktadan saldırıya geçen batılı emperyalistler,bekleneceği gibi, Putin yönetiminin sert ve geri adımatmayan tutumuyla karşı karşıya kaldılar. Ukrayna gibi,Rusya’nın egemenleri için “hayati önem” taşıyan büyükbir ülkeyi, “AB kölesi/NATO üssü” haline getirmeteşebbüsünde bulunan batılı emperyalistler, sert birtutumla karşı karşıya kalınca, olayları tek yanlı ve abartılıbir şekilde yansıtarak, savaş rüzgarlarının esmesindenRusya’yı sorumlu tutma gayreti içindeler.

Sağcı yönetim NATO’ya sığınıyor

Darbe gerçekleştirip yönetimi ele geçirmek için batılıemperyalistlerin mali, askeri, siyasi, diplomatikdesteğine yaslanan Kiev’deki sağcı hükümet, şimdi deKırım’da gelişen olayları bahane ederek, “Rusya bizesavaş ilan etti, NATO bizi savunmalıdır” feryadınıyükseltmeye başladı.

Rus parlamentosunun Putin’e savaş ilan etme yetkisivermesi, Kırım’da Özerk Cumhuriyet’in darbehükümetini tanımaması, bu bölgede bulunan DenizKuvvetleri’ne bağlı birliklerin Kırım hükümetinin emrinegirdiklerini ilan etmeleri ve Moskova’dan yapılan,“Rusları ve Rusça konuşanları koruyacağız” açıklamaları,NATO’yu yardıma çağıran darbe hükümetinin gerekçelerioldu.

Orduyu alarma geçiren, yedek askerleri göreveçağıran, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine karşısavaşmaya hazır olduğunu ilan darbe hükümeti, aynıanda, emperyalist efendilerine “bizi kurtarın” diye deyalvarmaya başladı. “Savaş komitesi” kuran darbehükümeti, NATO’yu yardıma çağırarak hem Rusyaüzerindeki basıncı arttırmak hem batılı emperyalistlerinolası bir askeri müdahalelerine zemin hazırlamayaçalışıyor.

Batılı medya tekellerinin kışkırtıcı hamlesi

Ukrayna’daki olayları, dünya gündeminin ilk maddesiolarak değerlendiren batılı haber ajansları ve büyükmedya tekelleri, olayları tek yönlü yansıtan, batılıemperyalistlerin saldırgan tutumunu yok sayan,Rusya’nın hamlelerini abartarak yansıtan bir yayın çizgisiizliyor. İşi asılsız haberler yayarak sanki savaş kapıdaymışgibi bir hava yaratma noktasına vardıran bu medya,emperyalist saldırganlığa zemin hazırlama misyonuylahareket ediyor.

“Rus ordusu Kırımı işgal etti”, “Sivastopal’daki Rusdonanması, Kırım’daki Ukrayna birliklerine ültimatomverdi”, “Rusya Ukrayna’yı işgale hazırlanıyor” türündenhaberler yayan medya tekelleri, Ukrayna kriziniderinleştiren ve savaş rüzgarlarının esmeye başlamasınaneden olan batılı emperyalistleri, mazur göstermeye deçalışıyor.

ABD, NATO, AB tehditleri…

Ukrayna krizini derinleştiren, faşist çetelerintasmalarını çözen, darbe hükümetinin arkasında duranABD-NATO-AB üçlüsünün şefleri kışkırtıcı, saldırganaçıklamalar yaparak Rusya’yı tehdit etmeye başladılar.Bu cephe kendi içinde homojen olmamakla birlikte,Ukrayna üzerinden Rusya ile yaşanan gerilimde aynısafta duruyor.

Saldırganlığın başını çeken ABD başkanı BarackObama, yaptığı açıklamalarla tehdit üstüne tehditsavurdu. Son açıklamasında, “Rusya’nın Ukrayna’dakihamleleri uluslararası hukuku ve Ukrayna’nınbağımsızlığını ihlal ediyor. Rusya Ukrayna’ya asker sokupcezasız kalamaz. Rusya, Ukrayna’da yaptığı askerimüdahale ile tarihin yanlış sayfasındadır” sözlerini sarfeden Obama, Rusya ile askeri ve ekonomik ilişkileriaskıya aldığını da ilan etti.

“Eğer Rusya şimdiki yolunda devam ederse, ABD,Rusya’yı izole edecek ekonomik ve diplomatik bir diziadım atacak” tehdidini savuran Obama’ya DışişleriBakanı John Kerry de katıldı. ABD’nin önde gelen TVkanallarını dolaşarak açıklamalar yapan Kerry,gazetecilerin “Eğer Rusya geri adım atmazsa ABDyaptırımlar uygulamakta istekli mi?” sorusuna,“Kesinlikle. ABD ve Başkan Obama şu anda tümseçenekleri göz önünde bulunduruyor, seçeneklerin hepsimasada” yanıtını vererek tehditlere devam etti. Bilindiğiüzere, “Seçeneklerin hepsi masada” söylemi,emperyalist saldırganlık ve savaş politikasınınsimgelerinden biri sayılıyor.

Bu arada Ukrayna’daki olaylarla ilgili olağan üstütoplanan AB Dışişleri Bakanları da, savaş ortamınınoluşmasındaki sorumluluklarını perdeleyip, krizinderinleşmesinden Rusya’yı sorumlu tuttular.

Rus silahlı güçlerinin Ukrayna’daki eylemlerini,“saldırı” diye niteleyen AB şefleri, bu ülkenin egemenlikve toprak bütünlüğünün açık ihlalini, “güçlü şekilde”kınadıklarını duyurdular.

Rusya’ya silahlı güçlerini derhal süreklikonuşlandırıldıkları üslere çekmesi çağrısı yapan ABDışişleri Bakanları, mevcut krize barışçıl çözümbulunmasını ve uluslararası hukuk kapsamındaki ilke veyükümlülüklere tam saygı gösterilmesi gerektiğinibelirttiler.

ABD-AB ikilisiyle birlikte harekete geçen emperyalistsavaş aygıtı NATO ise, Ukrayna’daki yönetimi “değerlimüttefik” ilan etti. Ukrayna’daki darbe hükümetinidesteklediklerini ilan eden NATO şefi Anders FoghRasmussen, Polonya hükümetinin talebi üzerine,olağanüstü toplantı gerçekleştireceklerini açıkladı.

ABD ve işbirlikçileri cephesinden yapılan bu tehditkaraçıklamaları, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya,Japonya ve Kanada’nın, Haziran ayında Soçi’de yapılmasıplanlanan G8 Zirvesi’nin hazırlıklarını askıya almalarıtamamlıyor. Bu arada batılı şeflerin Kiev ziyaretleridevam ediyor.

Putin: “Ukrayna’ya askeri müdahale olası amagündemde değil”

ABD-AB-NATO kaynaklı tehditlere rağmen,politikasında değişiklik yapmayan Rusya yönetimi, batılı

devletleri, jeosiyasi hesaplarını bir kenara bırakıp,Ukrayna halkının sorunlarıyla ilgilenmeye çağırdı.

Obama-Kerry ikilisinin tehditlerine yanıt veren RusyaDışişleri Bakanı Sergey Lavrov, şu ifadeleri kullandı; “ABDDışişleri Bakanı Kerry’nin, Ukrayna ve Kırım’da yaşanangelişmelerle ilgili kamuoyu önünde yaptığıaçıklamalarda Moskova’yı adres gösteren tehditlerikabul edilemez. Ukrayna halkının yaşadığı zor süreçlerianlamak zahmetine girmeden ve yönetimin aşırı gruplartarafından güç kullanılarak ele geçirilmesinden sonraoluşan durumu objektif bir şekilde değerlendirmeden,Dışişleri Bakanı Kerry, soğuk savaş damgalarınıkullanarak Ukrayna’da darbe yapanları değil, Rusya’yıcezalandırmayı teklif ediyor.”

Kiev’de radikal-ırkçı bir yönetimin bulunduğunu,bunun ise Kırım ve Ukrayna’nın doğusunda yaşayan Rusasıllı ve Rusça konuşan halkın güvenliğini tehdit etiğinibelirten Lavrov, kriz aşılana kadar Rus askerinin bubölgelerde kalacağını söyledi.

Krizin derinleşmesinden sonra ilk defa basıntoplantısı düzenleyen Putin ise, “Biz Ukrayna’ylasavaşmak istemiyoruz. Ordunun Ukrayna’ya girmesineşimdilik ihtiyaç yok ama böyle bir olasılık var” ifadelerinikullandı. Ekonomik ambargo tehditlerine değinen Putin,bu kararı alacak olanların yaratacağı sonuçları da hesabakatmaları gerektiğini belirtti.

Ukrayna’daki darbe hükümetinin meşru olmadığınıifade eden Putin, devrik Cumhurbaşkanı ViktorYanukoviç’in halen anayasal devlet başkanı olduğunusöyledi. Bu koşullarda Rusya’nın Kırım ve diğerbölgelerdeki halkın güvenliğini sağlamak için yardımetmeye devam edeceklerini belirten Putin, AB ülkeleriniABD’den bağımsız bir tutum almaya çağırarak, Rusya’yaekonomik ambargo uygulanmasından, öncelikle ABülkelerinin zarar göreceğini belirtti. Batılılarla işbirliğinedevam etmekten yana olduklarını vurgulayarak,Rusya’nın Ukrayna politikasında bir değişiklikbeklenmemesi gerektiği mesajını da verdi.

Kapitalist-emperyalizm savaş demektir

Batılı emperyalistlerin bu koşullarda, Ukrayna içinRusya ile savaşa girişmeleri kolay görünüyor. Ancaktarafların tutumlarında ısrar etmeleri durumunda,gerilimin daha da tırmanması olasıdır. Rus burjuvazisi veonun temsilcisi Putin yönetimi, bölgede ve dünyadaetkili bir güç olmak ve egemenlik sahalarını korumak içinçaba harcarken, ABD ve işbirlikçileri ise, Rusya’nıngüçlenmesini sınırlamaya, ona komşu ülkelerdehegemonya kurmaya, NATO üslerini bu ülkeleretaşımaya dayalı politikada ısrar ediyor.

Kapitalist/emperyalist sistemin derinleşen açmazlarıve güç odakları arasında şiddetlenen hegemonyaçatışmaları, savaş tehlikesinin gündemde kalmasınıkaçınılmaz kılıyor. Bu çatışmalar, bölgesel savaşların hemyayılmasını hem şiddetlenmesini tetikleyebilir. NitekimIrak, Libya ve Suriye’nin yanı sıra, Ukrayna krizi de,herhangi bir ülkenin kısa sürede savaş alanı halinegetirilebileceğini gösteriyor.

Bu koşullarda işçi sınıfı ve emekçilerin temel sorunu,devrimci sınıf örgütlerini kurup geliştirmek, hem sömürüve köleliğe hem emperyalist saldırganlık ve savaşa karşımücadeleyi yükseltmektir.

Ukrayna’da kriz ve savaş rüzgarları…

Page 29: Kızıl Bayrak 2014 10

1 Mart Cumartesi günü, Türkiye’nin çeşitliillerindeki üniversitelerden Ekim Gençliği okurları,Ankara Jeoloji Mühendisleri Odası’nda yapmışoldukları etkinlikle gençlik hareketini tartıştı. Genelolarak gençlik ve dünyada gençlik hareketleri,Türkiye’de ‘60-‘70 yılları arasında gençlik hareketi-“FKFve Dev-Genç deneyimleri”, Türkiye’de yakın dönemgençlik örgütleri ve son olarak da son dönemdegençlik hareketinin ihtiyaçları doğrultusunda EkimGençliği’nin misyonu üzerine sunumlar gerçekleştirildi.Esas vurgu ise tarihsel deneyimlerden de yola çıkarak,günümüz gençlik hareketinin nesnel olarak kitlesel birdevrimci örgüt ihtiyacı oldu.

İlk yapılan sunumla, gençliğin toplumdaki konumuve toplumsal mücadelelerde, sınıf mücadelelerindekiönemi, kapitalizmde gençlik sorunun geldiği boyut vebugün için gençliğin düzen karşısındaki dinamizmi vebununla birlikte dünyada ‘68 hareketinde gençliğinrolü üzerine bir sunum gerçekleştirildi. Dahasonrasında ise ‘60’larda gençlik hareketinin yükselişi,FKF’nin kuruluşundan Dev-Genç’in ortaya çıkışsürecine dair detaylı bir sunum gerçekleştirildi. Dev-Genç’in nesnel olarak gençliğin devrimci örgütihtiyacının bir ürünü olarak ortaya çıktığına değinildi.Esas olarak da bunun FKF içerisinde TİP’in reformist-parlamentarist çizgisinin aşılarak başarıldığına vurguyapıldı. Fakat Dev-Genç’in MDD akımının etkisindedevrimcileşmesinden ve işçi sınıfının öncü partisiboşluğunun doldurulamamasından kaynaklı yaşadığısorunlara değinildi. Sunumların ardından gelen birsoru üzerine MDD’ci akımın ve Maoizmin, işçi sınıfınınbağımsız politikalarını savunan komünist işçi partisininyaratılmasına engel olan etkilerine de değinildi.

Daha sonra yapılan sunumların konusu ise yakındönem gençlik örgütleriydi. Burada ilk öncereformizm-devrim ayrımı üzerinde duruldu. Somutolarak üniversitelerde yaşanan kitleseleylemliliklerdeki farklı politik tutumlardan da örneklerverilerek reformizmin somutta gençliğin dinamizmininaçığa çıkmasına nasıl engel olduğu belirtildi. Dahasonra ise Koordinasyon-Kolektif, TGB-İP, FKF-TKPörnekleri üzerinde duruldu. Bunların üzerindedurulmasının nedeni ise, her ne kadar düzen solu ya

da reformist politikalarla olsa da politik bir güç olmayıbaşaran örgütler olmalarıydı. İki sunumda, buörgütlerin politikalarıyla, pratikleri-eylemleri, örgütselişleyişleri bir bütün olarak ele alınarak nasıl güçoldukları, hangi toplumsal katmanları, neden ve nasılharekete geçirebildikleri tartışıldı.

Son olarak yapılan sunumda ise gençliğin bugüngeldiği noktada kitlesel bir devrimci örgüt ihtiyacıvurgulandı. Gençliğe dair yapılan şu vurgular dikkatçekti:

* Gençlik her zaman politik bir muhteva taşımıştır.Çünkü düzen gençliğin gelecek talebini hiçbir zamankarşılayamamıştır ve bu düzen gençliğin taleplerinikarşılayamaz.

* Gençlik hareketi her ayağa kalktığında birönderlik ihtiyacı duymuştur. Toplumsal hareketinkendiliğinden karakterinin sınırlılığı koşullarında bunaöncülük, önderlik ihtiyacı hep olmuştur. Dev-Gençörneği bu ihtiyaçtan doğru ortaya çıkmıştır.

* Bugün Dolmabahçe, ODTÜ ve Haziran Direnişiörneklerinden de görüldüğü üzere, gençliğin kitleseldevrimci bir önderliğe ihtiyacı vardır. Ekim Gençliği’ninmisyonu bu önderlik ihtiyacının karşılanması içinçabalamak, gençliği sınıfın devrimci saflarına kitleselolarak kazanmak olmalıdır.

* Ekim Gençliği, bu ihtiyaca uzun süredir vurguyapıyor ve bunun için farklı araçlarla politik faaliyet

yürütüyor. Bugün yeni olarak yapılan vurgu isepolitikalarını, eylemlerini, pratiğini bu kitlesel devrimcigençlik örgütünü yaratma hedefiyle hayatageçirmektir. Esas hedef, ortaya konulan devrimcipolitikalar ekseninde gençliği kitlesel devrimci gençlikörgütü aracıyla harekete geçirmektir.

Bu vurgular üzerinden uzun tartışmalar yürütüldü.Ekim Gençliği’nin politik gücünden ayrı olarak,gençliğin kitlesel devrimci bir örgüte ihtiyaç duyduğu,bu ikisinin birbirine karıştırılmaması gerektiğivurgulandı. Ekim Gençliği’nin politika yapma-kitleleriharekete geçirme-politik güç olma açısındaneksikliklerinin de bu çerçevede tartışıldığı etkinlikte,kitlesel devrimci örgüt ihtiyacının Ekim Gençliği’ninsınırlarını aşan bir tartışma olduğuna vurgu yapıldı. Buyüzden de, kitlesel devrimci örgütü yaratma hedefiylebugünden başta ileri gençlik kitleleri olmak üzeregençlik içinde devrimci politikaların tartışıldığı vehayata geçirildiği bir sürecin örülmesi gerektiğibelirtildi.

Önümüzdeki süreçte yerel ve bölgesel toplantılarınörgütlenmesine, 6 Mayıs’ta Denizler anmasınamerkezi anma ve etkinlik yapılması, son olarak da yazkampının örgütlenmesine dair planlamalar yapılaraketkinlik sona erdi.

Ekim Gençliği / Ankara

Birleşik, kitlesel bir devrimci gençlikhareketi için ileri!

Greif işçileri, İstanbul Üniversitesi’nde yapılanforumda öğrencilerle buluştu.

İşçiler “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”sloganıyla Edebiyat Fakültesi’ne girdiler. Atılansloganların ardından yapılan konuşmada Greif’tekiişgal süreci bahçedeki öğrencilere aktarıldı. Ardındanişçiler ve öğrenciler birlikte yemekhaneye inerekburadaki öğrencilere de ajitasyonlarla, sloganlarlaçağrı yaptılar. Ajitasyonlarda Cerrahpaşa’da direnişçadırı kuran yemekhane işçilerinin mücadelesine dedeğinildi. Bir işçinin yemekhanede yaptığı kısakonuşmanın ardından Hergele Meydanı’nda da

foruma çağrı yapıldıktan sonra forum başlatıldı. Forumda söz alan işçiler örgütlenme sürecinden

başlayarak Greif’in işgal sürecini öğrencilere aktardı.İşçiler konuşmalarının sonunda Greif işgaline destekbeklediklerini ifade ettiler. Ardından konuşan biröğrenci Greif işçilerinin başlattığı “Bir yevmiyeni Greifişçileriyle paylaş!” kampanyasının üniversitede dehayata geçirildiğini söyledi ve öğrencilere “HarçlığınıGreif işçileriyle paylaş” çağrısı yaptı.

“Harçlığını Greif işçileriyle paylaş!” şiarıylaöğrencilerden 150 TL para toplandı.

Ekim Gençliği / İstanbul

İşgalci Greif işçileri İstanbul Üniversitesi’nde

Page 30: Kızıl Bayrak 2014 10

Hacettepe Üniversitesi’nde “Başka bir Hacettepemümkün!” üst başlığıyla örgütlenen etkinlikler başladı.Dev-Genç, Devrimci Proletarya, DirenişçiÜniversiteliler, Ekim Gençliği, Kaldıraç, KurtuluşYolunda Dev-Genç, SGD ve Yurtsever Öğrencilertarafından çağrısı yapılan etkinlikler için bir açılışyürüyüşü gerçekleştirildi.

Edebiyat Fakültesi önünde buluşan öğrenciler,burada yaptıkları konuşmalarla Ali İsmail’in anısınıyaşatmaya söz verdiler. Daha sonra Ali İsmail KorkmazAmfisi’ne yüründü. “Direnişi sürdürüyoruz! Ali İsmail’iyaşatıyoruz!” pankartıyla yürüyen öğrenciler yürüyüşesnasında Haziran Direnişi’nde katledilenleri anan vedirenişi selamlayan sloganlar attılar. Amfinin önünegelindiğinde sonlandırılan yürüyüşle etkinliklerbaşlatıldı.

“Vardık, varız, varolacağız!”

Program kapsamında örgütlenen “Toplumsalcinsiyet ve Gezi” konulu etkinlik başladı. Etkinlikprogramı Ali İsmail anısına hazırlanan bir videonungösterimi ile devam etti. Daha sonra Ali İsmailşahsında, direnişte katledilenler anısına saygı duruşugerçekleştirildi.

Ankara Kadın Platformu temsilcisi ve Hacettepedirenişçisi kadın işçi etkinliğe katılım sağlayamasa da,devrimci 8 Mart’ı temsilen Ankara BüyükşehirBelediyesi Bağımsız Sosyalist Başkan Adayı MelekAltıntaş ve Kaos-Gl temsilcisinin katılımıyla HaziranDirenişi ve toplumsal cinsiyet tartışıldı.

İlk olarak söz alan Melek Altıntaş konuşmasına 8Mart’ı anarak başladı. 8 Mart’ın tarihsel olarak ortayaçıkışından ve yarattığı birikimden söz eden Altıntaş,Haziran Direnişi’nin de bu tarihten bağımsıztartışılamayacağını sözlerine ekledi. Daha sonra AKPiktidarının on yılı aşan iktidarı boyunca kadına yöneliksaldırılarını örnekledi ve tüm bunların salt AKP’ninkadın düşmanlığıyla açıklanamayacağını söyledi.Sermayenin ihtiyaçlarından söz etti. Kadın sorununa, 8Mart’a ve bu bağlamda Haziran Direnişi’ne sınıfsalbakışı ortaya koyan Melek Altıntaş, kadınlarınmücadeledeki önemini vurguladı

İkinci konuşmayı Kaos-Gl temsilcisi yaptı. Temsilci,Haziran Direnişi’nde LGBTİ bireylerin katılımını vedirenişe etkilerini tartışmaya açtı. Daha sonratoplumsal cinsiyet algılarını parçalamanın gerekliliğininaltını çizerek sol harekete dair eleştiriler yöneltti.

Konuşmaların ardından soru-cevap bölümünegeçildi. Bu bölümde canlı tartışmalar yapıldı.

Rektör tabela astırdı

Ayrıca Ali İsmail Korkmaz Amfisi’nde 3 günboyunca sergilenecek olan Mehmet Özer’ın fotoğrafsergisi de açıldı. Rektör Murat Tuncer ise öğrencilerinbaskısı üzerine amfiye Ali İsmail’i anan bir tabelaastırdı.

Ekim Gençliği faaliyeti

Ali İsmail Korkmaz Amfisi çalışmalarını sürdürenEkim Gençliği okurları, bir yandan da devrimcifaaliyete devam ediyorlar. “Diren örgütlen” şiarlıafişleri kullanan Ekim Gençliği okurları, derginin sonsayısını ve Kızıl Bayrak’ı öğrenci ve akademisyenlereulaştırıyorlar. Seçim gündemli faaliyetler ise bildirgedağıtımlarıyla sürüyor.

“Bizim bir Haziranımızbir yıl yetecektir dünyaya!”

Ali İsmail Korkmaz amfisi etkinliklerinin ikincisi iseTemel Demirer’in katılımıyla gerçekleştirildi. Demirer,Haziran Direnişi’ni ve bu direnişte gençliğin tuttuğuyeri irdeledi. Demirer’in sunumunun ardından söyleşibölümüne geçildi. Bu bölümde direniş ve medya,direnişin yarattığı birikim ve çıkarılması gerekendersler ile yaklaşan 1 Mayıs üzerine tartışmalaryürütüldü.

Katil polis Beytepe’den defol!

Geçtiğimiz hafta Beytepe’de dolaşan bir sivil polisdevrimci-ilerici öğrenciler tarafından teşhir edilmişti.Bu olay üzerine biraraya gelen siyasetler ortak birplatform kurarak rektör-polis-ÖGB işbirliğine karşımücadele edeceklerini ve katil polislereüniversitelerde rahat vermeyeceklerini ilan ettiler.

5 Mart’ta yapılan bir eylemle ÖGB ve sivil polislerinortak kullandığı oda teşhir edildi. Öğle saatlerindeyemekhane önünde buluşan öğrenciler “ÖGB odasısivil polis yuvası!” sloganıyla odanın bulunduğu yereyürüdüler. Bu esnada hareketlenen Özel Güvenliklerodanın kapısını kilitlediler ve önüne barikat kurdular.Öğrenciler ise sloganlar ve ajitasyonlarla bunun biruyarı eylemi olduğunu belirterek odanın kapısına“Katillerden hesap sorduk, soracağız! ÖGB-polis-rektörişbirliğine son!” “Katil polis Beytepe’den defol!” “Aliİsmail’in katilleri aramızda!” yazan afişler asıldı.

Ekim Gençliği / Hacettepe Üniversitesi

Ali İsmail Korkmaz amfisietkinlikleri

DTCF’de soruşturmalarsürüyor

DTCF Ekim Gençliği, ozalitlerle Greif işçilerininfabrika işgalinin duyurusunu yapmaya 27 Mart’ta dadevam etti. Ayrıca Greif işçilerine destek içinbaşlatılan imza kampanyası kapsamında,akademisyenleri odalarında ziyaret ederek hemGreif sürecini anlattılar hem de imza istediler.

Uygulamaya geçirilmeye çalışılan Kampüskartkonusunda da teşhir çalışması yürüten EkimGençliği, hem astığı ozalitlerle hem de sohbetlerdeöğrencileri üniversitelerin, eğitimin ticarileştirilmesikonusunda tutum almaya “Kampüskartlarıalmamaya” çağırdı. Akademisyenlere ve öğrencilereKızıl Bayrak da ulaştırıldı.

Soruşturma terörü

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde yapılanAydın Erdem anması eylemine Rektörlük tarafındansoruşturma açıldı. Aralarında bir Ekim Gençliğiokurunun da bulunduğu onlarca ilerici, devrimci,yurtsever öğrenciye “basın açıklamasına katılmak”ve “slogan atmak”tan açılan soruşturmanınsavunması 4 Mart’ta Hukuk Fakültesi’nde yapılacak.

Geçtiğimiz yıl 20 Mart’ta Cebeci’deki Newrozkutlamasına polis saldırısı sonucu önce Rektörlüktarafından soruşturma başlatılmış, ardından da polisşikayeti üzerine dava açılmıştı. Aralarından EkimGençliği okurunun da bulunduğu davaysa, 1 Nisan2014’de 17. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde başlayacak.

Ekim Gençliği / DTCF

Soruşturmalara karşıeylemler

Mersin Üniversitesi’nde arkadaşlarının hayatınıkaybetmesine neden olan sorumsuzluğu protestoeden öğrenciler Rektörlük Binası’nı işgal etmişti. Buişgalin ardından rektörün soruşturmaaçılmayacağına dair söz vermiş olmasına rağmenhem rektörlük hem de Mersin Emniyet Müdürlüğüöğrenciler hakkında soruşturma başlatmıştı.

Soruşturmalar sonucu haklarında tedbir kararıalınan 27 öğrenci üniversiteye alınmıyordu. 4 Martgünü de hem okula alınmayan öğrenciler hem dediğer öğrenciler, üniversite yolunu araç trafiğinekapatarak eylem yaptılar.

Çiftlikköy Kampüsü içerisinde yer alanCumhuriyet Alanı’nda toplanan yaklaşık 300öğrencinin yaptığı eyleme aileleri ve öğrencilerinavukatları da katıldı. Mersin Üniversitesi yöneticileriile görüşmeye giden temsilciler içerideykenüniversite girişi öğrenciler tarafından araç trafiğinekapatılarak halaylar çekildi.

Öğrenciler adına basın açıklaması yapan KeremÇiçek, “Tek isteğimiz yurttaki sağlık, temizlik,sorunlarının halledilmesi, yurda yol yapılması,otobüslerin yurda kadar gitmesi ve kampüsiçerisinde ücretsiz olmasıydı. İnsani olan bu taleplergörmezden gelindi” dedi.

Page 31: Kızıl Bayrak 2014 10

Buca1 Mart günü “Emekçi kadınlar buluşuyor!” şiarıyla

İBB Bağımsız Sosyalist Başkan Adayı Burcu Koçlu’nunBuca seçim irtibat bürosunda gerçekleşen etkinlikteöncelikle Emekçi Kadın Komisyonları tarafındanhazırlanan “Gezi ve kadınlar” isimli sinevizyonungösterimi yapıldı. Alkışlarla karşılanan sinevizyonunardından Buca seçim komisyonundan bir kadın “BenUlrike, bağırıyorum!” adlı tek kişilik tiyatro oyununusergiledi.

Etkinlikte yapılan sohbette öncelikle 8 Mart’ıntarihsel anlamı üzerine konuşuldu. Emekçi kadınlarınkonuşmalarının ardından, yerel seçimlerle birlikteemekçi kadınları tekrar düzen sınırları içinde tutmayaçalışan düzen partileri ve sahte hayalleri karşısında “30Mart’ta emekçi kadınların seçimi düzen partilerindenyana değil, mücadeleden yana olmalıdır” denildi.

Mücadele deneyimlerinin de paylaşıldığı etkinlikteİzmir’deki Luna sayaç direnişi ve Greif direnişi örnekgösterildi. Greif direnişçilerinin başlattığı destekkampanyaları aktarıldı ve sundukları ihtiyaç listesipaylaşıldı. Etkinlik bir emekçi kadının “mücadeleyedevam” çağrısıyla son buldu.

Sincan Sincan Emekçi Kadın Komisyonu tarafından 2 Mart

Pazar günü düzenlenen etkinlik, 8 Mart’ın tarihçesininanlatıldığı kısa bir konuşmayla başladı ve ardındansaygı duruşuna geçildi. “Yaşamın yarasından, kavganınyarısına” belgeseli gösterildi ve Ekim Gençliği’ninhazırladığı şiir dinletisi sunuldu.

Ankara Büyükşehir Belediyesi Bağımsız SosyalistBaşkan Adayı Melek Altıntaş, etkinlikte yaptığıkonuşmada emekçi kadınların sorunlarına değinerekdüzen partilerini teşhir etti. Emekçileri sandık başınadeğil, mücadele alanlarına çağırdı. Coşkulu konuşmaalkışlarla karşılandı.

Etkinlik anında Greif işçileriyle canlı bağlantıgerçekleştirildi. Greif işçileri havanın yağmurlu vesoğuk olmasına rağmen günlerdir direndiklerini vekazanana kadar direnecekleri vurguladılar. Tümemekçilerin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nükutladığını belirten Greif işçileri, mücadeledenvazgeçmeyeceklerini belirttiler.

Etkinliğin son bölümünde Mamak İşçi Kültür EviMüzik Topluluğu dinleti sundu. Dinleti, çekilenhalaylarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir-Ankara

Emekçi kadınlar sokağa!

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/10 * 7 Mart 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Gebze’de 8 Mart’acoşkulu karşılama

Gebze Emekçi Kadın Komisyonu 2 Mart günü “8Mart’tan Haziran’a... New York’tan Gezi’ye... Direnişözgürleştirir!” şiarlı etkinlik ve eylem düzenledi.

Gebze İşçilerin Birliği Derneği’nde yapılanetkinlik, kadına yönelik şiddete, çifte sömürüye,gericiliğe, baskıya karşı örgütlü mücadele çağrısınayanıt verenlerin selamlanmasıyla başladı.

Hatice Yürekli şahsında tüm devrim ve sosyalizmmücadelesinde yitirilenlerin anısına yapılan saygıduruşu sırasında “Biz kazanacağız!” şiiri okundu.

Ardından “Şiddet, sömürü, gericilik...Reddediyoruz!” isimli, emekçi kadınlarınkapitalizmde yaşadığı sorunları anlatansinevizyonun gösterimi gerçekleştirildi.

Emekçi Kadın Komisyonu adına yapılankonuşmada, 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özüanlatıldı. Greif işgalinin önemine vurgu yapılarakdayanışmanın büyütülmesi gerektiği ifade edildi.Emekçi Kadın Komisyonları’nın çalışmalarınakatılma, mücadeleye omuz verme çağrısı yapılankonuşma New York’tan Greif’a direnen kadınlarınselamlanması ile sona erdi.

Bir gencin okuduğu şiirle etkinliğe katkısunmasından sonra, “Ya Kızımız Olursa...”oyunundan uyarlanan tiyatro gösterimi yapıldı

“Haziran Direnişi’nde kadınlar” isimlisinevizyonun gösteriminin ardından da BDSP adınaseçimler gündemli bir konuşma gerçekleştirildi.

Etkinlik sonrasında coşkulu yürüyüş

Çeşme önünde yapılan konuşmalar vesloganlarla başlayan yürüyüş ile Kent Meydanı’nageçildi. Burada, 8 Mart’ı yaratanlar selamlandı vekadınların direnişlerde özgürleştiğinin vurgulandığıkonuşma yapıldı.

Adnan Yücel’in “Yeryüzü aşkın yüzü oluncayadek” ve Nazım Hikmet’in “Kadınlarımız” şiirleriokundu.

EKK ve BDSP konuşmalarının ardından müzikdinletisine geçildi. Türkü ve marşlarla, çekilenhalaylarla coşkulu bir şekilde eylem sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Şakirpaşa’da Emekçi Kadın Şenliği8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü hazırlıkları kapsamında Devrimci 8 Mart Platformu tarafından 1 Mart

günü Şakirpaşa Kapalı Semt Pazarı’nda emekçi kadın şenliği gerçekleştirildi. Etkinliğin ön hazırlığı olarak Şakirpaşa’da ortak bildiri dağıtımı ve afiş çalışması yapıldı. Etkinlik başlamadan

önce de mahalle içinde sesli ajitasyonlarla etkinliğe çağrı yapıldı. “Yolsuzluğa, yoksulluğa, sömürüye ve şiddete karşı” düzenlenen etkinlikte saygı duruşunun ardından

Devrimci 8 Mart Platformu adına ortak bir açıklama okundu. Şiir dinletisinin ardından yapılan sunumda direnişin bayrağını dalgalandıran Greif direnişçisi kadınlara da

değinildi. Etkinlik halaylarla sonlandırıldı. Kızıl Bayrak / Adana

Page 32: Kızıl Bayrak 2014 10

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yaklaşmakta. 8 Mart yaklaşırken bir yandan “Dünya Kadınlar Günü” kutlamalarına çağrılar yapılıyor, kadınlar bir gün içiniş yapmamaya, salon eğlencelerine davet ediliyor, bir yandan da reformist-feminist güçler ismine “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” veya “Dünya Kadınlar Günü”

desinler erkeksiz 8 Mart yürüyüşlerine, şenliklerine çağrı yapıyorlar. Oysa 8 Mart’ın tarihçesini incelemek dahi 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özünü ve bir mücadelegünü olduğunu kavramaya yetmektedir.

Kadınların kurtuluşu devrimde, sosyalizmde!

8 Mart’ın tarihçesine geçmeden önce kısaca kadın sorununun ortayaçıkışına baktığımızda Engels’in tanımlamasıyla “kadın cinsinin tarihsel

yenilgisi”nin sınıflı toplumların ortaya çıkışıyla aynı zamana denk geldiğinigörüyoruz. Yani kadın sorunu binlerce yıllık bir geçmişe sahip. Kapitalist

sistem de kendisinden önceki sınıflı toplumlardan bu sorunu devralmış ve kendiihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirmiştir.

Kapitalizm kendisinden önce ataerkil-feodal aile yapısı içerisinde ezilen,sömürülen kadınları, ucuz işgücü arayışları ile birlikte kapitalist üretim süreciiçerisine dahil etmiş, böylelikle emekçi kadınların üretim süreci içerisinde çiftesömürü ve baskıya uğramalarının önünü açmıştır. Kapitalist düzen içerisinde karşıkarşıya gelen burjuvazi ve işçi sınıfı ve oluşan emek-sermaye çelişkisi kadın sorununayeni bir boyut kazandırmıştır. Bu durum kadın sorununda temel muhatabı emekçikadın olarak belirlemiş, kadın sorununu özünde emekçi kadın sorunu haline

getirmiştir. Kadın sorununun tek gerçek çözümü olarak da sorunun kaynağını oluşturanezen-ezilen çelişkisinin yani sınıflı toplum düzeninin ortadan kaldırılması olduğu

ortadadır.Ezilen bir cins olarak kadınların kurtuluşu, özgürlük ve eşitlik arayışları devrim ve

sosyalizmle gelecektir. Bunun yolu da emekçi kadınların mücadele etmesinden geçmektedir.Kadınların sahip olduğu tüm medeni, politik ve sosyal hakların uluslararası işçi sınıfı hareketi ve

sosyalizm mücadelesinin ürünleri olması da bunu kanıtlamaktadır.

8 Mart: İşçi sınıfına ait bir gün

Kadının kurtuluşu devrim ve sosyalizmle gelecekken kadınların özgürleşme yolunda attıkları adımlarise ancak mücadeleye katılmalarıyla gerçekleşmektedir. İşte 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü de böylebir gündür. İşçi sınıfı mücadelesine ait bir gün olan 8 Mart, emekçi kadınların kanıyla yazılmış bir kavga vemücadele günüdür.

8 Mart New York’lu dokuma işçi kadınlara adanmıştır. Bundan tam 157 yıl önce ABD’nin New Yorkkentinde 40 bin dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları ve “10 saatlik işgünü” talebi ile greve çıktılar.

Polisin fabrikaya saldırması sonucunda, içeride kilitli kalan çoğu kadın 129 işçi çıkan yangındahayatını kaybetti. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın insan katıldı. 8 Mart 1886’da ise

yine Amerika’da tekstil işçisi kadınların “eşit işe, eşit ücret”, sendikalaşma ve oy hakkıiçin başlattıkları mücadele polis tarafından kana boğuldu.

İlk olarak, 1910 yılında gerçekleşen II. Enternasyonel’in II. UluslararasıSosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin’in önerisi ile “Kadınlar Günü”

olarak belirlenmiştir. 1921 yılında ise Nadejda Krupskaya ve Clara Zetkin’in dekatıldığı II. Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda 1917 Şubat devriminin ilk

kıvılcımını çakan Petrogradlı tekstil işçisi kadınların tüm işyerlerinde birden 8 Mart’taçıktıkları grevlere ve direnişlere ithaf edilerek “Emekçi Kadınlar Günü” olarak

değiştirilmiştir. 8 Mart’ın ortaya çıkışına sebep olan olaylar açık bir şekilde 8 Mart’ın sınıfsal özüne işaret

etmektedir. 8 Mart, emekçi kadınların kurtuluşları için çıktıkları mücadele yolunda kazanılmış,devrime ve sosyalizme ait bir gündür. Bugün ise 8 Mart’ın içini boşaltma, sınıfsal özünden

koparma çabaları karşısında en anlamlı yanıtı kadın erkek el ele direnen Greif işçilerivermektedir. Greif işçisi direnişçi bir kadının sözleri ise aslında 8 Mart’ın nasıl ele alınmasıgerektiğini özetlemektedir: “8 Mart’ı anlamak için Greif’e bakmak yeter.”

Dünya EmekçiKadınlar Günü8 Mart