Martsayisi

41
B İ L A K İ S T T O O M M R R İ İ S S U U Y Y A A R R A A Y Y I I N N Ü Ü Ç Ç Ü Ü M M U U S S İ İ K K İ İ K K A A P P I I S S I I N N D D A A N N S S I I Z Z A A N N L L A A R R A A Y Y I I N N B B I I Y Y O O G G R R A A F F I I S S I I A A Y Y I I N N B B I I Y Y O O G G R R A A F F I I S S I I A A Y Y I I N N B B I I Y Y O O G G R R A A F F I I S S I I A A Y Y I I N N B B I I Y Y O O G G R R A A F F I I S S I I KAÇ PARA KAÇ SWEENEY TODD THE DOG DAY AFTERNOON

description

Bilakis Dergisi 3. sayısıyla karşınızda İyi okumalar dileriz.

Transcript of Martsayisi

Page 1: Martsayisi

BİLAKİS

33.. SSAAYYII -- 220011 44 -- MMAARRTT DDEERRGGİİMMİİZZ ÜÜCCRREETTSSİİZZDDİİRR

TTOOMMRRİİSS UUYYAARR

AAYYIINN ÜÜÇÇÜÜ

MMUUSSİİKKİİ KKAAPPIISSIINNDDAANNSSIIZZAANNLLAARR

AAYYIINN BBIIYYOOGGRRAAFFIISSIIAAYYIINN BBIIYYOOGGRRAAFFIISSIIAAYYIINN BBIIYYOOGGRRAAFFIISSIIAAYYIINN BBIIYYOOGGRRAAFFIISSII

KAÇ PARA KAÇSWEENEY TODDTHE DOG DAYAFTERNOON

Page 2: Martsayisi

BİLAKİS

SADECE

BİR

DERGİ

DEĞİL

Page 3: Martsayisi

Merhaba,

Okundukça yazan, yazdıkça büyüyen dergi Bilakisle 3. sayımızlakarşınızdayız. Yeni projeler, yeni yazarlar ve yeni okurlarla her ay biröncekinden daha iyi olmaya çalışıyoruz.Bu sayımızı ; 8 mart dolayısıyla tüm kadınlara adıyoruz. Dünya

kadınlar günü kutlu olsun.Dergimizin her ay biraz daha büyüyebilmesi için size ihtiyaç

duyuyoruz. Dergimizde gönüllü olarak editörlük yapabil ir, projeekibimize katı l ıp yeni projelerle dergimize yön verebil ir veya dergimizinduyulması için bize yardımcı olabil irsiniz.Gönüllü editörlük olarak sizden beklediğimiz şey şudur; derginin

tasarımını bizimle birl ikte yapabil irsiniz. Yazı ların imla hatalarınıdüzeltebil ir, her ayın kapağını dizayn edebil ir veya farklı bir fikir desunabil irsiniz.

Proje ekibimiz olaraksa, geçen ay hayata geçirdiğimiz “enineboyuna” köşesi gibi yeni projelerle bize destek olabil ir hal ihazırdahayata geçirmeyi beklediğimiz yeni projelerimizde bize yardımcıolabil irsiniz.

Dergimizin daha çok okunması için de sizi ihtiyaç duyuyoruz.Övgülerinizi dostlarınıza, eleştiri lerinizi bize bildiriniz.

Bizimle i letişime geçmekten çekinmeyiniz çünkü bu sizin derginiz.Eğer Bilakis dergisinden bahsediyorsanız kendinize ait bir şeyden

bahseder gibi konuşabil irsiniz.Bize şiirlerinizi , yazı larınızı , hikayelerinizi gönderiniz.Bize çizdiğniz resimleri gönderiniz.Dergimiz hakkındaki fikirlerinizi lütfen bizimle paylaşınız.Bilakis dergisi keyifl i okumalar di ler

bi lakisdergi. tumblr.combilakisdergi@gmail .comwww.facebook.com/bilakisdergisi

ATARAKSİYA

Page 4: Martsayisi

TOMRİS UYAR(( İİ ssttaannbbuu ll ,, 11 55 MMaarrtt 11 994411 -- 44 TTeemmmmuuzz 22000033))

ÖÖyykküü ,,ddeenneemmee yyaazzaarrııvvee ççeevvii rrmmeenn

İ lkokulu Taksim / Yeni Kolej ’de 1 952 yı l ında ,ortaokul ve l ise eğitimini İngi l iz KızOrtaokulu’nda , şimdiki adı Robert Kolej olanArnavutköy Amerikan Kız Kolej i ’nde 1 961 ’detamamlamıştı r. Öğrenim hayatına İstanbulÜniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecil ikEnstitüsü’nde devam etmiş 1 963’te bitirmiştir.Sonrasında Cemal Süreya ve Ülkü Tamer’inbirl ikte çıkardıkları Papirüs dergisinin yayımınakatı lmıştı r.

İ lk çevirisi Şekerden Bebek , i lk öyküsü Kristinolan yazarın öykü ve denemeleri döneminbirçok önemli dergisinde yayımlanmıştı r.Özell ikle Papirüs’te yayımladığı çalışmaları i leadını duyurmuştur. Klasik öykünün sınırlarınışi irsel bir di l le zorlamış, iç konuşmalar,ayrıntı lar, betimlemeler ve anı lara dayalıkendine özgü bir öykü dünyası kurmuştur .Benim fikrim ise bir cevval çevirmen , bir adıkoyulmadık bilge olduğudur .

Page 5: Martsayisi

Yazar olmaya çok genç yaşta , İngi l iz Kız Ortaokuluna giderken karar vermiş , çeviri yapmakistemesinin sebebini ise Türkçe'nin kıvraklıklarını ve ona sağlayacağı olanakları öğrenebilmekolduğunu düşünmüş ve hep dil inin yetmeyeceğinden tedirginl iğinde birçok araştırma sonucubaşarı l ı bir çevirmen profi l i çizmiştir okuyucularına Tomris Uyar .

Roman ve öykü arasında bir bağ olmadığını savunmuş , öykünün her zaman dahayoğun daha çarpıcı , kısa yani öz anlatım yolu olduğunu söylemiştir . Bir röportajında ise“anlatacağını en kısa biçimiyle ifade edebilmek için çok güçlü bir disipl ine girmek lazım “demiştir . Ayrıca 80'e yakın çevirisi vardır Tomris Uyar’ın .

Aslında bu kendi ana dil inin incel iklerinin vekıvrak noktalarının nerelere götürebileceğini iyi bi len biryazarın ne kadar başarı l ı olduğunu göstermiyor mu?Başarı l ı bir çevirmen , çünkü Türkçe’de neleri bi ldiğini ,neleri bi lmediğini , neleri çok araştırması gerektiğini ,hatta çevirdiği yazarın fotoğrafı yoksa dostlarının kimlerolduğunu , nerelere girip çıktığını , nası l semtlerisevdiğini öğrenmek isteyen biridir . İster ki Türkçe’yeyerleştireceği yeri göstermesini sağlasın . “ Takım elbisegiyenle , blue jean giyen arasındaki di l farkı epey olmalıama tabii ası l yol gösterici yapı tın kendisidir “ diyen biryazarın çeviride başarısız olması beklenemez zaten .Bir anekdot vermek gerekirse ; yazar o dönem en çokVirginia Woolf çevirmekten hoşlanıyormuş .

Öykülerinde , insanlardan çok durumları önemsemişken Dizboyu Papatyalar’da insanlarınyaşama biçimleri öyküye yansır . Selim İ leri bu konuda şöyle demektedir : “ Bu kitapta elealınan insanlar da çeşitl i katlardan . Oysa İpek ve Bakır’da olsun ,Ödeşmeler’de olsunküçük burjuva kökenli insanların yaşama biçimleri hikâyeye yansı tı lmıştı . DizboyuPapatyalar’da bıçkın kabadayı lara , ününü yitirmiş sinema oyuncularına, ekmek parasınınası l çıkartacağını kestiremeyen kimselere hep bir arada rastl ıyoruz . Geçiş toplumununinsanlarından bir kesit vermek istiyor hikayeci . Bu insanların sergi lenişinde de özel birtutum göze çarpıyor . Yürekte Bukağı isimli eserinde ise gittikçe yozlaşan bir ortamda vebu ortamla beslenen hastalıkl ı toplum düzeninin , yüreklerine geçirdiği bukağıdankurtulmaya çalışan, yeni değerler gel iştirmeye çabalayan insanlar görürüz . YürekteBukağı 'yı salt yazarın öykülerinin toplamı olarak değil , Tomris Uyar’ın öykücülüğününtemelini kuran iki bel irgin bi leşenin ; nesnel , ama yorumlayıcı gözlemcil iği i le yaratıcı veşiirleştirici imgeleminin di l düzleminde gerçeklik kazanan bir bütünleşmesi olarakdüşünmek gerektiğini vurgulayan Füsun Akatl ı : “ İpek ve Bakır’dan Yürekte Bukağı ’yadört kitabıyla , yazarın hep aynı corpus’a öykü biriktirdiği kanısındayım ” görüşünü dilegetirmiştir . Corpus terimi ise Latince 'de “ gövde “ anlamına gelmektedir .

Page 6: Martsayisi

1 967’de evlendiği TurgutUyar’dan bir çocuğu vardır .Benim de çok sevdiğim şair içinşunları söylemiştir : “ Çokyakışıkl ı , çok zeki , çok duyarlı birinsandı . Belki bana göre aşırıciddiydi . Tipik edebiyatçı özell iğitaşıyan , kendi içine kapalı ,dışarısıyla fazla alışverişiolmayan , şi iriyle mutlu biriydi .Ben öyle değil im . Denizi deseverim , dolaşmayı daP Dahacanlı , daha hareketl i olmayıisterim . Belki bu bakımdan pekuyuşmuyoruz.”

Page 7: Martsayisi

Turgut Uyar’ın ölümü üzerine yazdığı bir şi ir ;

pencerenin biri açık kalmış,hava sıcak , temmuz bıkkınl ığı iştetomris uyar yazı masasında oturuyormasanın bittiği kitapların başladığı yerdekafka ile dostoyevski'nin fotoğraflarımasanın kitaplara aktığı yalnızl ıktasahi kaç yı l oldu ,tanrı 'nın el işi irden ve öyküden kopalı?sadece senin için geçiyorum bu sokaktan

okur musun ,gözlerimden akankelimeleri ?

EZGİ YAĞCIsarpimoleni. tumblr.com

Page 8: Martsayisi

BOŞLUK

Zihnimin bana oynadığı garip bir oyun vardı ortada.Yanımda duran insanın yüzünü bir yerden anımsıyor fakat nerden olduğunuçıkartamıyordum.Bana bakıyordu seyrek zamanlarda.Birden durdum.-İnsanlardan nefret ettiğimi düşündüm.Onları çok sevip devamında onlardan nası lnefret ettiğimi.Küçük mutlulukların büyük hüzünlere sarı lacağını onlar öğretti bana.Beklentisizduygularımabeklenti i l iştirmeyi onlardan öğrendim.Odasında ölü bile bulunmamış bir et parçasına benzettim kendimi.Bel l i saatlerdenefes almayıaklına getiren,sonrasıda “olmamış bu”başa alalım diyip nefes almayı unutan biriolduğumuhatırladım.Düşüncelerim dimağımı bulandırmaya başlamıştı .-Bana daha dikkatl i baktığını farkettim;aslında kendine bakıyor gibiydi.İnsanlar bana bakınca kendi acı larını görüyordu sanırım.Ya da ben çok saydamidim,bi lmiyorum.Bende onu incelemeye başladım.Çekik gözlerini,soğuktan kurumuşdudaklarını ,boynunun inceliğini .Bu boş saatlerde ve günün anlamsızlığına binaen yanımdaki insana şiirleryazabil irdim.

Durdum.

Sevdiğim adama benzetmiştim O’nu.Ne tuhaf her şeyi O’na benzetiyordum.Olguları sürekl i birbirine benzetmek gibi bir takıntığım olduğunu unutuyordumsanki,et parçasıyken bile.Bu kadar uzun süre bakamazdık birbirimize.O an daha fazla kanatamazdıkbirbirimizin kalbini.Biri dur demeliydi bu bozguna.Ve o sesi duydum:-Yaşıyor!Koridorun sonuna hızl ı adımlarla gitmeye başladım O’ndan uzaklaşarak.

BETÜL ASLAN

icimdekikaranl ikk.tumblr.com

Page 9: Martsayisi

8 MARTDÜNYA KADINLAR GÜNÜ

KUTLU OLSUN

Mary Wollstonecraft

"Kadının ufkunu genişleterek güçlendirin aklını ; körü körüne itaat sonaerecektir; ancak, iktidar her zaman körü körüne itaate ihtiyaç duyduğundandırki zorbalar ve şehvet düşkünleri, haklı olarak karanlıkta tutmaya çalışırlarkadını ; çünkü bunlardan birincisinin tek istediği bir köledir, ikincisinin istediğiise el inde tutacağı bir oyuncak."

Page 10: Martsayisi

" Bir 8 Mart daha geçti. Gene paneller, söyleşi ler yapı ldı , köşe yazı ları yazı ldı .Birbirimize çiçekler gönderdik, tebrikler ettik. Aferin bize, boyumuz biraz dahauzadı . Ne elde ettik? Bilenler biraz daha bildi , bi lmeyenler gene cahilP İnşallah buarpaları üst üste koyup bir dağ elde edeceğiz bir araPBir kere “Kadınlar Günü “ var da niye “Erkekler Günü “ yok? Öyle bir güne ihtiyaçyokta ondan.

İ lk çağda yaşamı idame ettirmek hayvan avlamak, düşmanla kaba kuvvetlesavaşmak gibi fiziksel güç isteyen şeylere bağlı olduğundan, insanoğlunun varolmasından beri fiziksel gücü kadınlardan üstün olan erkekler egemenliklerini i lanetmişler zaten. Allah’tan kadın savaşçı lar, Amazonlar varda istenirse kadınlardanda iyi savaşçı lar çıkabileceği görülüyor ama hayır kadınlar bu zorlayıcı role henüzhazır değil ler.

EENNİİNNEEBBOOYYUUNNAA

YASEMİN PFORR"DURUN İNECEK VAR"

KİTABIYLA -ENİNE BOYUNA- KÖŞEMİZİN İLK KONUĞU OLUYORyaseminpforr. tumblr.com

Page 11: Martsayisi

Orta Çağ’da da değişen bir şey yok. Gene savaşlar, gene fiziksel üstünlükisteyen işlerP Kadın ise hep evde, yol gözleyen, korunması gereken varlıkdurumunda. Tabii erkekte doğal olarak gelişen kendini üstün hissetme hali .Kendileri olmasa toprak alınamayacak, ganimet toplanamayacak, evdekiler açkalacak vs vs. Kadınlar ise habire çocuk doğurup, savaşa asker yetiştiriyor.

Aslında çok önemli bir görev bu ama kadın doğurup duruyor ya doğurganlıközell iği çok paye almıyor. Halbuki her kadın sadece bir tane doğurabilse baş tacıedilecek ama maalesef öyle değil . Sonuç; erkek egemen bir dünyaP

Ancak 20. Yüzyı lda işin rengi yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Savaşlar artıkdiplomatik yapı l ıyor, teknoloj i i lerl iyor, hayattan beklenti ler değişiyor, yaşamzorlaşıyor. Kadınlar daha fazla rol çalmaya başlıyorlar. Ne yazık ki al ışkanlık beterher şeydenP Bu sefer erkekler henüz hazır değil rol lerini paylaşmaya. Nası l olsada fiziksel üstünlük var ya, eskiden düşmana sarf edilen bu güç kadını susturmayakullanı lmaya başlanıyor. Onları da anlamak lazım! Eskiden tek başlarınasürdürdükleri iktidarı bu gün kadınlarla paylaşmak zorundalar. Kolay değil . Bakıntoplumu temsil etmesi gereken hükümetler bi le tek başına iktidar olma sevdasında.Paylaşmayı , birl ik olmayı , farklı görüşleri bünyelerinde toplayıp sentez yapmayıbi lmiyorlar ki! Bunun için önce insanın birbirine saygı duyması lazım, birbirinisevmesi lazımP Zor işler vesselam!! !

Bu “ kadın hakları ”nın tahsil terbiye ile de pek ilgisi yok gördüğüm kadarı i le. Enbasitinden, bakıyorum benim üniversite mezunu arkadaşlarımdan bazı ları , kadınkadına bir yere gidi lecek mesela, evden izin almaktan bahsediyorlar. Ne iznianlamıyorum? Sen kocaya/sevgil iye böyle bir paye verirsen o da kullanır tabii .Kadın veya erkek bir şey yapmak isteyecek , koskoca insanlar olarak evden izinalacak! Bu bana aykırı .

Zaten aklısel imi olan kimse güzel yürüyen birl iktel iğini sarsacak bir şeyyapmaz ama bu demek değildir ki her iki tarafta kendi isteklerini yadsıyacak,görmezden gelecek veya izne tabii tutarak belki yapabilecek. Burada izin konusugenelde kadına yönelik oluyor. Erkek genelde istediğini yapıyor.

Seneler evvel evl iyken eşimi bırakıp bir aylığına Cenevre’ye Fransızcakursuna gitmeye karar vermiştim. Unutmakta olduğum bu dil i tazelemek amacıyla.Zaten İtalya’da yaşıyoruz. Her hafta sonu eve geleceğim. Bana göre sorun yok.Eşimden evvel ai lem ve arkadaşlarım arasında kıyamet koptu. İnsan kocasınıbırakıp da gider miymiş, erkek yalnız bırakı l ı r mıymış? Tabii koca da girdi havaya.Bana “ nereye?” diyor. Dedim ki “ senin gelişimin için her hangi bir şey yapmangerekse veya şirket seni birkaç aylığına bir yere gönderse gidecek misin?Gideceksin. Bana gidebil ir miyim diye soracak mısın? Hayır. Bende seni buradabekleyecek miyim, bekleyeceğim. Eee konu ben olunca ne değişiyor?” Sustu veben gittim. Tabii yetiştiri lmeden dolayı her hafta sonu 5 saat geliş 5 saat gidişolmak üzere 1 0 saat tren yolculuğu yaparak haftalık yemekleri yapmaya,gömlekleri ütülemeye eve gelerekP İyi de oldu, sonra ki iş hayatımda Fransızcamısık sık kul lanmak durumunda kaldım. Ben işi çok basit bir tarafından aldım amakadın olarak temelde kendimizi nası l konumlandırdığımızla i lgi l i ufak bir durumtespitiP

Özetle daha gidecek çok yolumuz var diyorum. Çağlar boyunca erkek egemenbir dünyada yaşarken, bu kadar okumuşluğa rağmen rol lerimiz konusunda henüzeşit bir görüşe sahip değilken, bu günden yarına %1 00 kadın-erkek eşit birdünyaya sahip olmak mümkün değil . Ancak bu demek değil ki mücadeleye devametmeyelim. Sadece bir gün değil , her gün etmeliyiz. Bu dünyanın geleceği erkek-kadın sentezinde yatıyor, erkek egemenliğinde değilP09.03.2011 "

EENNİİNNEEBBOOYYUUNNAA

Page 12: Martsayisi

Boş bulunmuşluktan ibaret de istersen.İstersen de duygu hüsranıPBunların hiç birisi değiştirmiyor,Annemin korkulu rüyalarınıP

Gecenin ertesi güneşl i bir gündü,Yağmurlu olması gerekirdi,olmadıP

Gecenin gözyaşlarını gündüz anlamadı .Annem, biriciğim hariçPYanı lmadı bu güne dek.

Aykırı ne yaptıysam anladı ,Yaşadı birebir rüyalarındaP

Ama sustu, haykırı rcasına sustu !Hiçbir şey eskisi gibi değildi ;

AnlamalıydıPSusmayı öğrenmişti bu güne dek.Anlamadı yeni dünya düzenini,

AnlayamadıPSöz hakkı veri lmeyen kadınların kaderiydi,

Rüyalarda yaşamakPÖzgürce, bir o kadar da masum,nacizaneP

Yeni bir pencere arala Meleğim,Dayatı lmadan yaşa hayatı ,

Kanadımı kırmaPÖzgürlüğe kanat çırpamam sen olmadanP

Bana yakın ol rüyaların kadar,Bir o kadar da uzakP

Sana özlemimden bu yazı lanlar,Bu güne kadar söylemek isteyip de sustuklarımP

Sı la etkisi ,el lerinin şefkatiPNe dersen de,

Susma yeter kiPÇünkü sen sustukça;

Günaha batıyor bedenim;KURTULAMIYORUM !

RÜYALARDA YAŞAMAK

MURAT KALELImezarvirtuozu.tumblr.com

Page 13: Martsayisi

Giderken bütün eşyalarını toplamıştı . Dolabımıza baktığımda benim giysi lerimkendi köşesinde yapayalnız bırakı lmıştı . Kravatlarımın arasında etek boylarınasinir olduğum elbiseler karışmamıştı . Diş fı rçamın üzerinde onun ıslak diş fı rçasıdüşmemişti , terl iklerim dikkatsiz bir tekmeyle sağa sola savrulmamıştı , perdeleraçı lmamıştı . Yokluğu her yanı kaplamıştı aslında. Salonun ortasında, mutfak

tezgâhında, küvette, ahizelerin üzerinde, çekmecelerde, parkelerde kocaman bircisim gibi yayı lmıştı yokluğu. Onsuzluğu her yerde görmek mümkündü. Geriye hiçbir şey bırakmamıştı . Kapkara bir cisim gibi her yerden karşıma çıkan yokluğudışında. Bir de bir kaset vardı . Kusursuzca hayatımın üzerinden çekip alınmışhayatına rağmen, eksiksizce hayatımdan çıkarı lan eşyalarına rağmen sehpanın

üzerine bırakı lmış bir kaset.Tüm bu dikkate rağmen nası l olduysa unutulmuş bir kaset ya da benim hep

unutulduğunu sandığım. Onun yokluğunun acısını kaburgalarımda hissederkenhiç de önemsemediğim hatta varlığını bi le fark edemediğim bu kaseti, oynatmayaçalıştığımda içimde garip bir umut vardı . Bir yoluydu sanki onu geri getirmenin, birimkândı sanki ama hiçbiri değildi . Duyabildiğim 3 dakika uzunluğunda koca birsessizl ikti . Hepsi o kadardı . Bu sessizl iğe daha fazla dayanamayıp kaseti çıkarıpatmıştım. Ta ki onun yokluğunu doldurmaya çalışan, ama diş fı rçamın üzerinde

ıslak diş fı rçasını göremediğim bir kadın onu bulana kadar.Hayatımın anlamı diye nitelediğim o güzel insan hayatımdan çıkalı 2 sene kadarolmuştu. Ben onsuzca yaşanabileceğini zor bela öğrenmiştim. Ondan bir şekildehaber alıyordum. Bir şekilde takip edebileceğim bir yol buluyordum onu fakat onuhissettirmeden bunu başarabilmek için mükemmel bir çaba harcıyordum. O

benden sonra uzunca bir süre yalnız kalmıştı . Sonra biriyle denemiş yapamamış,sonra biriyle daha denemiş ve evlenmişti . Son aldığım habere göre de hamileydi.Bense ondan sonra kaç bedene sığınmıştım kim bil ir. Üst üste koynuma aldığımher kızda hiç kabullenmesem de hep onu arıyordum. Hayatım alt üst olmuştu. Hiçkimseden hiç bir şeyden mutlu olmuyordum. Onu aldattığım kadınlar bi le i lgimiçekmiyordu artık ama yine de yalnız da kalamıyordum. Ondan her haberaldığımda muhakkak biriyle sevişiyor ve bu üzüntüyü üzerimden atmayaçalışıyordum. Yine o günlerden biriydi. Hamile olduğunu öğrenmiştim.Yeni sevgil imi eve çağırdım ve kusursuz bir hazırl ık yaptım. Aklıma her o

geldiğinde daha bir hevesle sevişmiştim. Unutmak için daha da doruklarındaydımve sonunda zafer benimdi. Yeni sevgil imse su içmek için içeri gitmişti ve uzuncabir süre gelmedi. Bir ara bir kaset sesi duyar gibi oldumsa da, yorgunluktan uykumbastırdığı için pek önemsememiştim ve sonrasında duyduğum ses hayatımın

anlamına aitti ;“Sevgil im, beni canından çok seven sevgil im. Sana bunları söylemek elbette çokzor fakat bir kere kırı l ınca kalp, bir kere bozulunca sevgi eskisi gibi olmuyor artık.

O zaman da gitmek farz oluyor. Fakat her zaman bir umut vardır. Belki seniçindeki pisl iği akı tı r, arınabil irsin. Ben sadece benim olmanı isterdim ama olmadı .Fakat dedim ya hep bir umut vardır. Belki zehrin, yokluğumun verdiği acıyla akarvücudundan da arınırsın, işte o zaman bana gelebil irsin. Seni güzel günlerimizinhatırına affedebil irim. İnsan severken çok kelime buluyor da vedalaşırken boğazı

düğümleniyor hep. Seni seviyorum. Hoşça kal”

kasetATARAKSİYA

Page 14: Martsayisi

"Bu tatsız akşam saatinde,Görünmez kanatlarınızla,Cama vurmayın hatıralar,

Sessizliğine doymadığım,O eski saatleri, yeni,

Baştan kurmayın hatıralar�"

Demiş ya hani Cahit Sı tkı , insan düşünmeden edemiyor. Zaten her şairin işideğil midir insanı afal latmak, yüreğinden sarsmak, bir insan nası l olur da böylederinden yaralanır dedirtmekPİşte bir de bu kelamı notalar vesilesiyle duymanın hazzını düşünün.Doktor Alaeddin Yavaşca’nın kaleminden çıkmış bu besteyle kim bil ir kaç yürekdağlanıyorPP

İnsanlar hep düşünüyor ki sanatmüziği rakı yanında meze olanmeyhane şarkı larından ibarettir.Oysa içine girdiğinizde anlıyorsunuz,adeta dizi l i seslerle bütünleşmiş devbir umman.O yüzden de çok insan kolay kolaysevemiyor, çünkü bu iş gönül işi , aşkişiP Ben de uzun zaman önce okalabalık güruhun içerisinde çırpınıpduruyordum. Derken bir gün bir şarkıduydum. Hani herkesin bir dönümnoktası olur ya, ya da olmasınıumduğu hayali köşeleri vardırhayatta.

Tam da onun gibi bir şeydi, eskiden hissedemediğim lezzeti artık biraz dahaduymaya başlamıştım. Böyle böyle bir baktım ki ben çoktan dalmıştım buokyanusun ortasına, kendimi I tri Efendi’nin, Hacı Arif Bey’in, Hammamizadeİsmail Dede Efendi’nin bestelerini dinlerken buluyordum.Çokları hala anlamlandıramıyor bendeki bu sevgiyi ve dahası Türk sanatmusikisini meyhane şarkısı deyip bir kenara atıveriyor. Elbette ben deonların bu ısrarcı tavrını anlayamıyorum. Dedim ya içine dalmak diye, busüreçten sonra iş daha da zorlaşıyor aslına bakarsanız. Çı tanız yükseliyor,kolay kolay tat alamıyorsunuz öyle her besteden.Peki buna sebep olan şey ne diyebil irsiniz. Şarkı işte daha ne olabil ir ki diyedüşünebil irsiniz.

MMUUSSUUKKİİKKAAPPII SSII NNDDAANN

SSII ZZAANNLLAARR

Page 15: Martsayisi

Bu elbette çok uzun bir konu; lakin kısacabahsetmek gerekirse, dışarıdan göründüğü kadarbasit bir sistemi yok musikimizin. Komalar,bemoller, diyezler, makamlar, dizi ler, usul lerderken iş iyice sarpa sarabil iyor. Anlayacağınız,öyle her insanın yapabileceği türden bir şey değil ,ortada bell i bir zeka ve dahası sanatkarl ık var.Öyle ki işin detayına girmeye kalksak karşımızaPisagor koması , Holder koması gibi birçoklarınısayabileceğim aritmetik hesaplamalarlakarşı laşıyoruz.Ama gelin görün ki müziğimiz sadecematematikten ibaret değil . Lise yı l larımızda herbirimizi canından bezdiren Divan Edebiyatıderslerini hatı rlarsınız. Yine aynı şekildebıkkınl ığımızın temsilci lerinden biri de olsa DivanEdebiyatı da bir gönül işidir. Gerçekten anlamakiçin can atı ldığında, detaylı incelendiğinde, çokbüyük aşklar görürsünüz o eserlerde.

Başlı başına bir sanattı r yani. Musikimiz ise bu yüce şaheserlerin saza kelam edilmişhalidir. Bahsedip duruyorum ya hani, olaya içinden bakmak diye, iste o derin hisleri buşekilde görebil iyorsunuz.Bu hisleri biraz daha somut bakabilmeniz adına çok güzel örnek vereceğim şimdi sizleriçin; bundan birkaç ay önce bilmediğim klasik Türk müziği şarkı larını kurcalarken birşarkıya denk geldim, gazel olarak da geçiyor.

Şarkıyı Safiye Ayla seslendiriyordu,sözler ise şöyle;

Yârin bu kadar cevri gelirmiydi hayâleGûş itmedi âhım, beni döndürdü hilâleElden ne gelir ağlamaktan başka bu hâle

Pek de mutlu bir anımda denk gelmiş olmama rağmen bu şarkıya, kendimi istemsizdökülen hüzün pınarlarımla baş başa buldum.Hep derim eski yabancı fi lmlerde efekt kul lanımı ve gerekli teknoloj i oldukça kısı tl ı olduğuiçin oyunculuklar çok kalitel i olur diye. Bu da aynı o hesap anlayacağınız, eski ustalarımız,üstatlarımız daha özenli ve sahiplenerek seslendiriyor besteleri , sanki ses ağızlarındandeğil de yüreklerinden çıkar gibi.Bu nedenle ister istemez yüreğinize bir ok gibi saplanabil iyor o güzel kadının sesi.Yazımı bitirmeden evvel size en büyük tavsiyem ise açıp bu gazeli dinlemeniz olacaktır.Görüşmek üzere.

MMUUSSUUKKİİKKAAPPII SSII NNDDAANN

SSII ZZAANNLLAARR

FUKRINIANfukrinian.tumblr.com

Page 16: Martsayisi

Bir gece rüyamda,Gözlerinden siyah kanlar akan,

Çelimsiz,Sevgiye muhtaç,

Köpekler tarafından kovalanıyordum.Tavşan atlet ruhlu ben öyle hızl ı koşuyordum ki,

Kendimi yeşil bir kavaklıkta buldum.Günlük, güneşlik,Çiçekler dahi vardı .

Ve köpekler peşimi bırakmıştı .Artık huzura eriştiğimi sanmıştım,Her şey yolunda gözüküyordu.

Daha sonra anladım, bu yapay vahada benden başka kimse yoktu.Gözlerinden siyah kanlar akan köpekler dahi yoktu.Ağır, kurşun gibi bir sessizl ik hakimdi kavaklığa,

Gaybana kalmıştım.Giderek yaprakları solan kavaklıkta,Kulaklarımda kuru kuru uğultular,El imde esaretin ve senin fotoğrafın,

Gaybana kalmıştım.Sen de yoktun sevdasına kurban olduğum,

Sendeledim,Çıkamadım kavaklıktan,Sessizl ikten üşür oldum,

Uyanamadım-Konuşamadım-

Gaybana kalmıştım.

SEVGİ SÖZCÜKLERİNDEN YADİGAR KAVAKLIK

Şakir Aksutendurdiotadam.tumblr.com

Page 17: Martsayisi

Bazen en yalnızım,Bazen en kalabalık.

Kıyı lar,Mavi Gökyüzü,Yorgun yollar,

Bu düzene uymayan rüzgar,Kan revan içindeki dizlerim,

Eskimeyen her şey seni anlatmak için.Çorak toprakların üzerinden bir bulut geçiyor,

Beni alıp sana getiriyor bulutlar.Oturuyoruz binlerce yeşil gözlere sahip elma ağacının altında,

Güneş tam tepede.Saçların yine uzun,Öpüyorsun beni,

Kim güzelleşmiyor ki öpüşünce,Puf zıplayarak uyanıyorum,

Ve lakin bir daha uyuyamıyorum.Yüreğim pekişiyor,

Uykularım gibi eksik kalıyorsun.Kamran olsam,Bulsam aşkı .

FİLOFOBİAyten’e yazı lmış sone, benim dudaklarımda senin için yeniden hayat buluyor.

Her gece mırı ldanıyorum tok karnıma, yatmadan önce.Damla damla dökülüyor kelimeler, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi.

Ne olur yani anı yaşamak yerine anı larla yaşasan.Alıkoyamıyorum kendimi düşlerden, peşime düşen altmış basımı saman

kağı tlarından.Korkuyorum maziden,

Korkuyorum şehr-i gaziden.Korkuyorum azınlığın içerisindeki çoğunluktan.

Korkuyorum tekrar yeşil i görememekten.Sende korkmalısın tutarsızl ığına hapsolmuş küçük kızdan.

Ağlamalısın hatta, tekrar tekrar ve tekrar üşümelisin.Uyuyamamalısın hüzünden, boynuna dolanan saçlarından.

Sevememelisin kimseleri, çünkü kürkçü dükkanı bu aralar kapalı .

TEMELLİ TEMENNİ

Şakir Aksutendurdiotadam.tumblr.com

Page 18: Martsayisi

KAÇ PARA KAÇ

YAPIM YILI :1 999

YÖNETMEN:REHA ERDEM

OYUNCULAR:TANER BİRSELZUHAL GENCERBENNUYILDIRIMLARBÜLENT E.YARARAHMET ALKANSERMET YEŞİL

SEWEENEY TODD

YAPIM YILI :2007

YÖNETMEN:TİM BURTON

OYUNCULAR:JOHNNY DEPPHELENA B.CARTERALAN RICKMANJAYNE WISENER

DOG DAYAFTERNOON

YAPIM YILI :1 975

YÖNETMEN:SIDNEY LUMET

OYUNCULAR:AL PACINOJOHN CAZALEPENELOPE ALLEN

Reha Erdem'den muhteşem bir İstanbul fi lmi “Kaç para Kaç” 1 999 yı l ında çekilen fi lm, göz alıcı sahneleri ve arkasına yaslandığıİstanbul temasıyla, izlemesi oldukça keyifl i bir başyapı t. Fi lmin başrol oyuncusu Taner Birsel, adeta oyunculuk dersi veriyor. Taner Birsel 'eBennu Yı ldırımlar, Bülent Emin Yarar, Zuhal gencer ve Engin Alkan eşlik ediyor.

Fi lm, pinti bir adam olan Selim (Taner Birsel), Onun kanaatkar karısı (Bennu Yı ldırımlar), zengin olma hayalleri peşinde koşan ve herseferinde büyük oynamaya cesaret eden Ahmet (Engin Alkan) ve kudurmuş bir komşu Nihal (Zuhal Gencer) ekseninde geçiyor. Hiçdüşmeyen temposu, Reha Erdem muhteşem kadrajl ıyla “tadından yenmez” bir hale dönüşüyor.Selim dürüstlükten ve pinti l ikten taviz vermeyen hayatına tüm sıkıcı l ığına rağmen katlanmaya devam ederken bir gün bindiği bir taksi

sayesinde zengin olur. Taksinin ondan önceki müşterisinin unuttuğu çantada bulduğu para onun hayatının tamamen değişmesinisağlayacaktır. . .

Fi lmde özell ikle Reha Erdem'e ayrıca parantez açmak gerekir. Çünkü İstanbul ancak bu kadar güzel değerlendiri lebi l irdi. Bir yönetmenkadrajına ancak bu kadar sığdırabil irdi İstanbul 'u. Üstel ik sadece İstanbul 'u sığdırmakla da kalmayıp fi lmin arasına serpiştirdiği hayattankesitlerle de bizi mest etmeyi başarıyor.

Fi lmi izlerken, birden karşımıza çıkan Ara Güler'de oldukça güzel olmuş. Bir de Sermet Yeşil var fi lmde. Daha oyunculuğun başında ozaman. Canlandırdığı , çırak rolüyle i leride ne kadar başarı l ı olacağın sinyal lerini de veriyor.

Belkide türk sinemasında en beklenmedik sona sahip bir fi lmdir “Kaç Para Kaç”. Fi lmin sonunu tahmin edebilmek hiç de kolay olmuyor.Zira, fi lmin kendisine oldukça uygun bir şekilde bitiveriyor. Türk sinemasının yüz akıdır, şiddetle tavsiye edil ir. Teşekkürler Reha Erdem.

AYIN

ÜÇÜ

Gerçek bir hikayeden esinleni lerek yapı lmış bir fi lmi daha "Ayın Üçü"de aldık; "Dog Day Afternoon". Al Pacino'nun neredeyse tekbaşına oynadığı 1 975 yapımı bir banka soygunu hikayesi.

Fi lm John Wojtowicz'in banka soygunundan esinleni lerek yazı lmış. Zaten Al Pacino'nun, John'a olan benzerl iği şaşırtıcı . 22 Ağustos1 972'de yaşanmış bu banka soygunu diğerlerinden bir hayli farklı .

Sonny (Al Pacino) sevgil isinin ameliyat parası için banka soymaya karar verir fakat zamanlama tutmayınca dışarıya çıkamaz ve biranda kendisini sıkıştı rı lmış bulur. Artık kolay kolay pes olmayacak, sonuna kadar direnicek ve banak çalışanlarıyla i lginç bir i l işki içinegirecektir.

Fi lm, Al Pacino'nun hünerlerini en iyi sergi lediği fi lmlerden biridir. Fi lm boyunca Al Pacino'dan gözünüzü ayırabilmek pek mümkünolmuyor. Özell ikle fi lmin en başında elindeki hediye paketini açma sahnesi bana göre sinema tarihinin efsanelerinden biridir. Temposu hiçdüşmeyen, tek mekanda geçmesine rağmen izleyici neredeyse hiç sıkmayan bir fi lm dog Day Afternoon.

Yönetmen Sidney Lumet'se üzerine düşeni yapmış bence daha fazlasını söylemek abartıya kaçmış olur çünkü fi lmde yönetmeninismini ön plana taşıyabilecek bir durum görülmüyor. Her şey sinemanın olağan akışında sürüp gidiyor tabi Al Pacino hariç!

Bu fi lm sizi çok şaşırtacak!

Gerçek bir hikayeden beyaz perdeye uyarlanan Sweeney Todd, Tim burton'ın büyülü fi lm dünyasında gezinebilmek için mükemmel birtercih olabil ir. Fişmin hikayesi yı l larca müzikal olarak gösteri lmiş, anlatı lan olayın varl ığı her daim sorgulanmıştı r. 1 700'lerin sonlarınadoğru Sweeney Todd adında bir çocuk, mahkemede yargı lanır ve hapis cezasına çarptı l ı r. Hapiste kaldığı süre boyunca, oradaki berberinçırağı olur ve bu mesleği öğrenir. Özgürlüğüne kavuştuğundaysa, berberl iği mesleğe dönüştürmeye karar verir.

Fleet Sokağında bir berber dükkanı açar.Berber dükkanın bodrumu kanalizasyona açı lmaktadır. Kana susadığı bir gün aklına çı lgınbir fikir gel ir ve berber koltuğu kurduğu bir düzenek sayesinde, koltuğa oturan kişiyi anında aşağıya gönderebilecektir. Müşteri kontuğaoturup traşını beklerken birden düğmeye bası l ı r ve zavall ı kurban kafa üstü yere çakı larak ölür. Sweeney yine de kendini garantiye alıphızla aşağıya iner ve eğer kurbanı ölmemişse orada boynunu keser.

Seweeney bu sırada bir kadınla da tanışır. Onunsa iş yapmayan bir börekçi dükkanı vardır. Seweeney sırlarını açtığında, kadınınaklına bedava et bulma fikri gelmiştir. ve iki l i uzunca bir süre Fleet sokağı halkına insan eti yedirir.

Sonunda 1 60 kişiye ulaşan kurban sayısıyla önlenemez bir koku ortaya çıkar. Kanalizasyonda yapı lan bir arama Seweeney Todd'unyakalnmasını sağlar. Bir çok insanın kesikler içinde, çürümüş bedenini bulmuşlardır. Halksa, yediği insan etinin hesabını sormak içinkadını l inç etmek ister ama polis müsade etmez sonrasındaysa kadın intihar eder. Seweeney'se idam edil ir.

Olayın aslı böyleyken gerek müzikal in gerek fi lmin konusu ap ayrıdır. Fi lm büyük bir sürprizle bitmektedir ve fi lmde Johhny Depp'incanlandırdığı Seweeney karakteri amaçsız değil , intikam peşinde koşmaktadır. Tim Burton'un muhteşem atmosferinde Johnny Depp veHelena Bonhem Carter'la "seweeney todd" sinema severler için bulunmaz bir ziyafet.

Page 19: Martsayisi

Reha Erdem'den muhteşem bir İstanbul fi lmi “Kaç para Kaç” 1 999 yı l ında çekilen fi lm, göz alıcı sahneleri ve arkasına yaslandığıİstanbul temasıyla, izlemesi oldukça keyifl i bir başyapı t. Fi lmin başrol oyuncusu Taner Birsel, adeta oyunculuk dersi veriyor. Taner Birsel 'eBennu Yı ldırımlar, Bülent Emin Yarar, Zuhal gencer ve Engin Alkan eşlik ediyor.

Fi lm, pinti bir adam olan Selim (Taner Birsel), Onun kanaatkar karısı (Bennu Yı ldırımlar), zengin olma hayalleri peşinde koşan ve herseferinde büyük oynamaya cesaret eden Ahmet (Engin Alkan) ve kudurmuş bir komşu Nihal (Zuhal Gencer) ekseninde geçiyor. Hiçdüşmeyen temposu, Reha Erdem muhteşem kadrajl ıyla “tadından yenmez” bir hale dönüşüyor.Selim dürüstlükten ve pinti l ikten taviz vermeyen hayatına tüm sıkıcı l ığına rağmen katlanmaya devam ederken bir gün bindiği bir taksi

sayesinde zengin olur. Taksinin ondan önceki müşterisinin unuttuğu çantada bulduğu para onun hayatının tamamen değişmesinisağlayacaktır. . .

Fi lmde özell ikle Reha Erdem'e ayrıca parantez açmak gerekir. Çünkü İstanbul ancak bu kadar güzel değerlendiri lebi l irdi. Bir yönetmenkadrajına ancak bu kadar sığdırabil irdi İstanbul 'u. Üstel ik sadece İstanbul 'u sığdırmakla da kalmayıp fi lmin arasına serpiştirdiği hayattankesitlerle de bizi mest etmeyi başarıyor.

Fi lmi izlerken, birden karşımıza çıkan Ara Güler'de oldukça güzel olmuş. Bir de Sermet Yeşil var fi lmde. Daha oyunculuğun başında ozaman. Canlandırdığı , çırak rolüyle i leride ne kadar başarı l ı olacağın sinyal lerini de veriyor.

Belkide türk sinemasında en beklenmedik sona sahip bir fi lmdir “Kaç Para Kaç”. Fi lmin sonunu tahmin edebilmek hiç de kolay olmuyor.Zira, fi lmin kendisine oldukça uygun bir şekilde bitiveriyor. Türk sinemasının yüz akıdır, şiddetle tavsiye edil ir. Teşekkürler Reha Erdem.

Gerçek bir hikayeden esinleni lerek yapı lmış bir fi lmi daha "Ayın Üçü"de aldık; "Dog Day Afternoon". Al Pacino'nun neredeyse tekbaşına oynadığı 1 975 yapımı bir banka soygunu hikayesi.

Fi lm John Wojtowicz'in banka soygunundan esinleni lerek yazı lmış. Zaten Al Pacino'nun, John'a olan benzerl iği şaşırtıcı . 22 Ağustos1 972'de yaşanmış bu banka soygunu diğerlerinden bir hayli farklı .

Sonny (Al Pacino) sevgil isinin ameliyat parası için banka soymaya karar verir fakat zamanlama tutmayınca dışarıya çıkamaz ve biranda kendisini sıkıştı rı lmış bulur. Artık kolay kolay pes olmayacak, sonuna kadar direnicek ve banak çalışanlarıyla i lginç bir i l işki içinegirecektir.

Fi lm, Al Pacino'nun hünerlerini en iyi sergi lediği fi lmlerden biridir. Fi lm boyunca Al Pacino'dan gözünüzü ayırabilmek pek mümkünolmuyor. Özell ikle fi lmin en başında elindeki hediye paketini açma sahnesi bana göre sinema tarihinin efsanelerinden biridir. Temposu hiçdüşmeyen, tek mekanda geçmesine rağmen izleyici neredeyse hiç sıkmayan bir fi lm dog Day Afternoon.

Yönetmen Sidney Lumet'se üzerine düşeni yapmış bence daha fazlasını söylemek abartıya kaçmış olur çünkü fi lmde yönetmeninismini ön plana taşıyabilecek bir durum görülmüyor. Her şey sinemanın olağan akışında sürüp gidiyor tabi Al Pacino hariç!

Bu fi lm sizi çok şaşırtacak!

Gerçek bir hikayeden beyaz perdeye uyarlanan Sweeney Todd, Tim burton'ın büyülü fi lm dünyasında gezinebilmek için mükemmel birtercih olabil ir. Fişmin hikayesi yı l larca müzikal olarak gösteri lmiş, anlatı lan olayın varl ığı her daim sorgulanmıştı r. 1 700'lerin sonlarınadoğru Sweeney Todd adında bir çocuk, mahkemede yargı lanır ve hapis cezasına çarptı l ı r. Hapiste kaldığı süre boyunca, oradaki berberinçırağı olur ve bu mesleği öğrenir. Özgürlüğüne kavuştuğundaysa, berberl iği mesleğe dönüştürmeye karar verir.

Fleet Sokağında bir berber dükkanı açar.Berber dükkanın bodrumu kanalizasyona açı lmaktadır. Kana susadığı bir gün aklına çı lgınbir fikir gel ir ve berber koltuğu kurduğu bir düzenek sayesinde, koltuğa oturan kişiyi anında aşağıya gönderebilecektir. Müşteri kontuğaoturup traşını beklerken birden düğmeye bası l ı r ve zavall ı kurban kafa üstü yere çakı larak ölür. Sweeney yine de kendini garantiye alıphızla aşağıya iner ve eğer kurbanı ölmemişse orada boynunu keser.

Seweeney bu sırada bir kadınla da tanışır. Onunsa iş yapmayan bir börekçi dükkanı vardır. Seweeney sırlarını açtığında, kadınınaklına bedava et bulma fikri gelmiştir. ve iki l i uzunca bir süre Fleet sokağı halkına insan eti yedirir.

Sonunda 1 60 kişiye ulaşan kurban sayısıyla önlenemez bir koku ortaya çıkar. Kanalizasyonda yapı lan bir arama Seweeney Todd'unyakalnmasını sağlar. Bir çok insanın kesikler içinde, çürümüş bedenini bulmuşlardır. Halksa, yediği insan etinin hesabını sormak içinkadını l inç etmek ister ama polis müsade etmez sonrasındaysa kadın intihar eder. Seweeney'se idam edil ir.

Olayın aslı böyleyken gerek müzikal in gerek fi lmin konusu ap ayrıdır. Fi lm büyük bir sürprizle bitmektedir ve fi lmde Johhny Depp'incanlandırdığı Seweeney karakteri amaçsız değil , intikam peşinde koşmaktadır. Tim Burton'un muhteşem atmosferinde Johnny Depp veHelena Bonhem Carter'la "seweeney todd" sinema severler için bulunmaz bir ziyafet.

ATARAKSİYA

Page 20: Martsayisi
Page 21: Martsayisi

SEN OLMAYINCA

Bir eylül akşamıSaçların ıslanmış yineÇok güzel güldüğünü söylüyorAğaçtan düşen her yaprakİçime çektiğim kokunuÖzlemişim çokOlmasanda yanımdaRüzgar getiriyor banaNası l yağmur yağıyorGözlerimdenBir bi lsenO yüzden ıslanmış teninBulutlar, yakarışımı i letmiş sanaAçtığımda gözlerimiHer yer karanlıkGitmiş hayalinŞimdi ruhum daha bir yalnızDuracakmış gibi atıyor kalbimSen olmayınca. . .Uyku tutmuyor geceleriİ l lede istiyor nefesiniTenim, özlemiş teniniNe olur gel artıkBırakma bu kadını yalnız başına

HALA YOKSUN

Denizden gelen vapur sesiRıhtımdaki hafif esintiÇayımda iki şekerBir sen yoksun be sevgil i !

Balık, kuşu çok sevdiDeniz, semaya gittiUfuk bundan pek bir memnunSen neredesin ey sevgil i?

Koca gök ağladı durduDeniz kustu içiniToprak ana, küstü sanaHala yoksun be sevgil i !

Bir kuşa sordum isminiYattığın yerde güller bitermişİşte bak buldum seniNeden gittin ey sevgil i?

Esma Eltimurwww.wattpad.com/user/esmanzeltimur

Page 22: Martsayisi

Bir MİYAVLIK Hatır

Hazır dört ayağının üzerinedüşmüşkenGel, gidel im buralardanHem bu mahallede barındırmazlar biziBakkal desen, faşist. . .Manav desen, kı l ıbık. .Kasap desen, sapına kadar sapıkGel gidel im buralardan çakır gözlümPati lerine kurban olduğumYahu yaşanmış bir aşk var aramızdaİnkar edemezsinBak! Mart da geldi yineŞimdi benim bir miyavlık hatrımda mıyok:

Ziynet-i Zihniyet

Kalemin mürekkebini yutmuş adamDiyor kiBen yürekten yazıyorumBen de diyorum kiEy yüreğine tükürdüğümBen sana değilZiyan ettiğin mürekkebe acıyorumAdam almış el ine ulvi bir kitapDil inde duygu sömüren bir hitapBre deyyussenin her yanın harap, bitapBen elindeki kitaba değilSeni dinleyen zihniyete yanıyorumHaktan halktan uzakUyan artık ey ahali bunlar sana birtuzakAç kalabil iriz yahuBelkide çıplakBen bunlardan değil amaVatansız kalmaktan korkuyorumBu ulusYeri geldi Anasını da aldı gitti savaşaÇünkü böyle gerek görmüşBöyle buyurmuştu Kemal PaşaNe gözden akan yaşaNe de toprağa düşen kanlı naşaAcımıyorumBeeen bunları yoksayan zihniyeteyanıyoruumm

Mehmet Ali Başwww.antoloj i .com/mehmet-al i-bas/si irleri/

Page 23: Martsayisi

Bir yabancının bazen bir dostunSesi ulanıyor, odamın duvarlarına.Ülkemin sınırlarına tefrika edil iyor,

Yalnızl ık denen mefhum.

İntizar olunan sevgiAranıyor içimin kodeslerinde

Çık! Durma, bağır.Bir devrim heyecanı gibi.

Beni mağrur etmeDört duvarın arasında.

Zaman bir istihza ile uzanıyorTasarlanmış sevgi blokları şimdi duman

Işıklar kapatı l ıyor .Söz konusu benim kalbim olunca

Gark oluyor içimdeki sevgi.

Düşünceler si l iniyor şimdi.Bir telefon çalıyor: Alo!

Düş gerçeğe dönüşüyor tekrarYaşam çalakalem devam ediyor.

ÇALAKALEM

MUSTAFA ENVERdevrikcumle.tumblr.com

Page 24: Martsayisi

Ezgi, Ferit’e doğru bir iki adım attı . Arkasından gelen ayak sesiyle başını geriye çevirdi.Hamit; “Kızım, indir o tüfeği. Ferit bizimle çalışacak.” . Ezgi, tüfeğini indirip yerine bıraktı . Hamitkızı adına özür di leyen birkaç kelime tükürürken Ezgi tüfeksiz el leriyle Ferit’ten özür di ledi.“Babamın kütüphanesinde görünce, yanlış anladım” dedi. ” Ferit, unutmaya hazırdı .

Çıktığı bu yeni yolculukta kendisindeki değişimi fark ediyordu. Artık olaylara soğukkanlıbakmayı öğrenmişti . Yüzüne doğrulan tüfeklere karşı paniğe kapı lmamayı öğrenmişti demasumiyetine bir daha saldırı l ı rsa böyle sessiz kalabil ir miydi? Ezgi’yle kısa bir tanışmagerçekleştirdi. Kendi hayatını sorgulayan soruları vakumlayıp yutarken kızın önüne kalıplaşmışsoruları yığdı . “Peki ya sen?” sözünü Ezgi zırt pırt tekrarl ıyordu. Hamit uzayan muhabbeti kesipbirkaç iş buyurdu.Ferit yerleri değişen birkaç eşya işini hal lettikten sonra oteldeki müşteri leri incelemek için

defteri el ine aldı . Ezgi “Ben anlatayım.” Diyerek yanına oturdu.“İ lk kattaki sağdaki odada Sami Abi kalıyor. Buranın daimi müşterisidir, aylık verir. Kendisi

emeklidir. Çok sigara içer. Rakıyı da az içtiği söylenemez. Hayatı çözmüş bir hal i vardır. Pek çokkonuda fikri vardır ama her konuda boş konuşan insanlardan değildir. Karısından boşanmış,çocukları aramaz olmuş. Senin gibi geldi buraya. Kaçacak bir yer ararken yolu düşmüş. Ogeldiğinde bu savaş başlamamıştı henüz ama savaş başlayınca burayı daha çok sevdi. Kafamımeşgul ediyor deyip duruyor.

Onun solundaki odada Pelin ve hülya kalıyor. Bir bankada beraber çalışıyorlar. Öğrenciykenaynı evlerde kalı rlarmış, sonra Pelin bir adamın peşinden ailesini terk edip buraya geldi. Adamburadaki savaşı görünce kızı da bırakıp kaçtı . Feride’yle kaçtı diyorlar ama ben görmedim.Feride'nin ününü mutlaka duyarsınız. Sonra Hülya geldi buraya. Sessiz sakin insanlar. Pekgelenleri gidenleri olmuyor. Genelde odalarında takı l ı rlar. Bazen gülüş sesleri falan gelir pek derahatsız olmayız. Anlayacağın onlarda daimi kalıcı burada.

Onların yanında da Oğuz ve Yusuf kalıyor. Oğuz Fizik, Yusuf Matematik okuyor. Okullarınınbitmesine bir sene kaldı . Haftada bir iki kez arkadaşlarıyla toplanırlar. Onlarda sessiz sakininsanlardır.

Diğer daimi müşterimiz ise Hüseyin. Kendisi hafızdır. Ondan para almıyoruz. Bütün günkuran okur. Yatacak yeri, yapacak işi falan yoktur. Köylünün ettiği yardımla geçinir.İşte bu oğuzP”

Oğuz merdivenlerden inerken hırkasının diğer kolunu geçirdi. Ferit’ in yeni işe başladığınıöğrendikten sonra elini sıktı . Hamit’ in yanına gidip sıkışık olduğunu, paranın gecikeceğinisöyledikten sonra mahcubiyetle çıktı .Ferit bambaşka bir dünyaya başladığının farkındaydı . Buradaki insanları iyice tanıyabil irse

eğer tüm dertlerini unutabil irdi.Ezgi, biraz öte beri alacağım diyerek çıktı . Ferit kayı t defterini aldı el ine. Parmağını sayfalarda

gezdirirken insanların hayatlarına dair doğum tarihi gibi bi lgi leri aradı . “Sen yenisin gal iba.”Sesiyle irki ldi . Kafasını kaldırdığında alnı çizgi lerle dolu ağzında sigarası bir adam gördü.Sami’ydi bu. Kendisini tanı tarak elini sıktı . Sami lobideki koltuğa oturdu. Ferit’te yanına.

Kreşenko3. Bölüm

ATARAKSİYA

Page 25: Martsayisi

-Seni hiç görmedim buralarda.-Yeni geldim.-Burada kimsen var mı? Neden geldin buraya?-Kafamdakileri si lebi lmek için.-İşe yarıyor mu bari?-bazenP-Bir boka yaramıyor. Kafanda seninle. Anı lar hep seninle. Neyse, ne kadar kalacaksın.-Bilmiyorum.-Desene senin hikayede bana benzer.-Siz Sami miydiniz?-Öyle diyorlar, sizl i bizl i konuşmaları pek sevmem evlat.-Tamam abi.Sami sigarasını bitirene kadar oturdu. Konuşurken sık sık boğazını temizleyip, kesik kesik

öksürdü. Sigarası bitince ani bir hareketle ayrı l ıp çıktı otelden. Ferit, Kaderdaşını uğurlarkenduyduğu şeyi düşündü. Acaba gerçekten yaptığı şey bir boka yaramayacak mıydı? Yarasaydıeğer bu adam böyle olur muydu? Nası l da kırışıktı alnı , ya beyazlaşan saçlarıP Beynimizegirişler kolaydı da çıkışlarda neden sorun çıkıyordu hep. Ah o salak beyin, ne gerekli şeyleriunutur da acı anı ları hep saklar, neden? Ferit tekrar kütüphaneye döndü. Birkaç kitabıkurcalarken kendini kurcalamaya başladı .Zeynep’i gördüğünde doğru mu yapmıştı? “Evet” dedi “en doğrusunu yaptım.”. Kendisini

avutan cümleleri peşi sıra sıraladı . Bu sıralama ona huzur veriyordu. Merdivenlerden inen gençbirini gördü. Göz göze geldi ler. “Selamun aleyküm” dedi genç adam. Ferit’ in yanına yaklaşıpkavradığı tek eli iki el inin arasında ezdi. Sakalını avuçlarken kendini takdim etti . Al lah’ın adını sıksık anıyor, pek çok cümlesine üşenmeden serpiştiriyordu.Adamın gitmeye niyetinin olmadığını anladıkça Ferit’ in canı sıkı ldı . Şortuyla yusuf belirdi

merdivenlerden.” Hamit ağabey yok mu?”. “Buralardaydı . ” “Sen kimsin?” “Yeni işe başladım.”“Tamam, bana bir kısa Winston alsana.” “Tamam”. Ferit bunu fırsat olarak görüp adamdankurtuldu.Bakkala giderken söyleniyordu. Demek bu işte bakkal çıraklığı da vardı . Belki de çakal, yeni

olduğu için kul lanıyordu. Buranın düzenini öğrenirken olacaktı böyle şeyler. Vay be, l isedehocaya kafa atan adam, mahallede Hatice’nin boynuna bıçak dayayan adam bu halde miydi?Gerçi bu hal, kötü bir şey miydi?

Kendisindeki değişime bir kere daha şaşırdı . Görevi tamamlayıp sigarayı tesl im etti .Sigarayı tesl im ederken biraz konuştular. Böylece Ferit otel in gedikl i lerinden Yusuf’u da

tanımış oldu. Yusuf’ la muhabbeti kesense kapı gıcırtısıydı . Kırışık gri pantolonu ve kafasında“benim burada ne işim var?” diye bağıran fötrü olan bir adam sigarasıyla içeri girdi. Bankodakikül lüğe bastı sigarasını . “Hamit Ağabeyyyyyyyy!” diye inletti ortalığı . Ferit, tam duruma müdahaleedecekti ki, Ezgi, güzel yüzünü sokuverdi kapıdan. “Osman abi hoşgeldin. ” diye gülümsedi.-Hoşbulduk güzel kızım, nası lsın?-İyi l ik abi ne olsun, alışverişten geliyorum. Sen nası lsın?-İyiyim ben de. Benim tavan arası müsait mi? Yok değil mi kalan, eden?-Yok Osman abi. Buyur ben vereyim sana anahtarı . Kaç gün kalacaksın?-Bilmiyorum, Hamit ağabey yok mu?-Buralardadır. Yengeyle mi kavga ettiniz yine?-Artık alışkanlık oldu. Neden kavga etmiyoruz diye kavga etmeye bile başladık. Çok enteresan.Zaten gitmeyi düşünüyorum buralardan.-Nereye abi, ne iş yaparsın gideceğin yerde?-Ticaret yapacağım.

ATARAKSİYA

Page 26: Martsayisi

-E sen, senelerdir ticaret yapıyorsun da bir türlü tutmadı .-Bu sefer din ticareti yapıcam. Bak Hüseyin’e adam ne kadar rahat! Dini usül lere göre de biriyleevlenicem. Ağzı var di l i yok bir hatun. Giydir çarşafını oturttur.-Aman Osman abi, sen karıştı rma böyle şeyleriHüseyin bu muhabbetin üzerine gayet sesl i bir şekilde “FesüpaaaaaaanAll l lahhhhhh” diyerek

orada olduğunu hatırlattı . Osman Hüseyin’ i şöyle bir süzüp odasına süzüldü. Ferit’ le Yusufgözgöze geldi ler. Ne konuştuklarını unutup kalakaldı lar. “Neyse görüşürüz.” lafı fı rsatçı bir taksicigörünümünde fırlayıp da ikisini de bu bunalımdan kurtardı .Hamit lobide beliriverdi. El indeki suntayı yontuyordu. “Hayal Osman geldi baba.” dedi Ezgi.

Hamiy arkadaşının yine karısıyla kavga ettiğini düşündü. Biraz canını sıksa da alışmıştı artık buduruma.

Güneş “Benden bu kadar.” deyip terkettikten sonra kenti otele bir sessizl ik düştü. Pelin veHülya lobide oturuyorlardı . Ferit’ le oldukça soğuk bir tanışma geçmişti aralarında. Hüseyinmerdivene oturmuş fısı ldar gibi dua okuyordu. Ezgi ve Hamit’te konuşmadan Pelin’ le Hülya’yaeşl ik ediordu. Ferit bir köşede diki lmiş sigarasını içiyordu.Herkes ilk si lah sesinin nerede patlayacağını düşünüyordu. Bu sefer kimlerin öleceğini, bu

geceden de sağ sıçıp çıkamayacaklarını . Otel in ışıkları kesildi . Birden bir gürültü koptu dışarıda.Kavga başlamıştı . Fakat si lah sesleri yoktu. Hamit camdan başını uzattı . Panikle haykırdı ; “Evleriyakıyorlar!”. Pel in büyüyen gözleriyle; “Demek bu yüzden işaretlemişler evleri. ” dedi. Ezgikimseye bir şey demeden fırladı evden. Ferit peşinden, onun peşinden de Hamit çıkmak istediama Hüseyin engel oldu.

Ezgi soluk soluğa eritirken gideceği mesafeyi, el leri meşalel i adamları görünce durdu. El lerinidizine yapıştı rıp derin bir nefes aldı . Maskeli adamlardan bir kaçıyla gözgöze gelirken, sırtındakiel le irki ldi . Ferit’ti bu. “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Annemin evini de işaretlemişler. ” dedi.Ezgi, el i meşalel i , yüzleri maskeli , kalpleri ki l i tl i adamların arasından geçmek yerine ara sokağasaptı . Ferit, bu gece Ezgi’yi yalnız bırakmayacağına yemin etmişçesine peşinden gitti .Eve doğru hızla yaklaşırken yanan evlerin birinden fırlayan yanan bir adamı görünce durdular.Ezgi, ağzı açık seyretti adamın yanışını . Annesinin yerine koydu onu. Annesi de yanıyor muyduböyle? Tekrar hızla koşmaya başladı . Yardım çığlıkları gel iyordu kulağına ama duymamacasınahızl ı koşuyordu. Aklında sadece geç kalmamak vardı .Ölüm manzaralarını ve cehennemin ön gösterimini andıran mahalleyi geçip de annesinin

evine vardığında yükselen alevleri gördü. “Artık çok geç” dedi Ferit. Alevlerden daha sıcak, dahayakıcı bakışlarıyla baktı Ferit’e Ezgi. O anda aklından mantıkla uyumlu bir düşünce akmıyordu.Fevri bir kararla evin içine koştu. Ferit tüm gece yaptığı eylemi tekrarlayarak peşinden gitti .Evin içi simsiyah dumanla kaplıydı . Gözlerini açmakta, nefes almakta zorlanıyorlardı . Bir yandantutuşan yerlere değmeden geçme telaşı , bir yerden annesini bulabilme arzusuP Ferit çok kısabir süre sonra umudu kesip Ezgi’yi çıkarmak istedi. Ezgi ısrarla direndi. Alevler bir yerdenötekine sıçrıyor, yanan parçalar bütünden kopup yere düştükçe hareket noktalarını tıkıyordu.Alev içindeki büyük bir parça da tam kapıya yuvarlandı . Ferit, umudunu kaybetmek üzere deolsa Ezgi’yi bırakıp gitmek istemedi. Öksürük nöbetleri ikisini de teker teker esir alı rken, Ezgiyine de öksürmediği kısacık anlarda “Anne” diye bağırmaya çalışıyordu. Ferit, biraz zorkul lanarak da olsa Ezgi’yi çıkarmaya ikna etti . Kapıya yuvarlanan alevl i parçaya baktı lar.Öksürmekten Ferit’ in başı iyice dönmeye başlamıştı . Son kuvvetiyle henüz tutuşmamışsandalyeyi alarak kapıyı açabildi . Kolundan tutup çekerek Ezgi’yi dışarıya çıkardı .

Page 27: Martsayisi

Dışarı çıkar çıkmaz yere yığı ldı lar.Üst üste öksürüyorlardı . Ezgi, yine de bir an evvel kalkıpannesini bulmak istiyordu. Gözlerini açabildiği kısacık anlarda eli meşalel i adamları gördü. Sankiiçlerinden biri üzerlerine doğru geliyordu. Ama kapatıp açtığında gözlerini öyle bir şeyi görmedi.1 5 dakika kadar yerde yattıktan sonra ikisi , Ezgi’nin omzuna dokundu annesi. Yangın çıkıncakocasıyla saklanmışlardı . Adamların tekrar geri gelmesinden korktukları için bir an evvel Ezgi’yial ıp götürdüer saklandıkları yere. Ferit de peşlerindenPEzgi’nin üvey babası telaşla sarı ldı kızına. Ezgi öfkeyle itip annesine sarı ldı . “Şimdi sırası mıkızım?” diye uyardı hemen annesi. “Bu herif olmasıydı , yanayacak mıydı evin?”. Tartışmauzayacak gibiydi ki, üvey babası başka bir yerine sığındı , bulundukları yerin. Ezgi annesinepeşpeşe sorular sorup, pek çok da tanımlama yapıyordu. Ferit’se başından geçenleridüşünüyordu. Bir anlık bir kararla Ezgi’nin peşine takı lmış, sonra her nası lsa olanlar oluvermişti .Şuan kendini iyi hissediyordu, bir an önce sabah olmasını istiyordu. Annesinin el ini , yüzünü,kol larını , bacaklarını dikkatle kontrol ediyordu Aslı , üvey babasının dövme huyu da vardı çünkü.Dışarıda sosyalist, içeride -evin direği- modülüyle yaşayan enteresan bir adamdı çünkü. Feritona bakarken annesini anımsadı . Şuan yanında olsaydı annesi, is içinde kalmış alnını henüzdaha silmeden öpmez miydi? Terlediğinde sırtına koyulan havluları , ateşi çıktığında alnınıayayı lan sirkel i bezleri düşündü. Annesi, şu an mutlaka yanında olmalıydı . İnsan burnunundibinde oldu mu hayatının en önemli meseli , bi lemiyor kıymetini. “Annem” dedi “Şuan yanımdaolmalı . ”. Ezgi’de annesi de hüzünle karşı ladı lar bu sitemi. Sonra ana-kız dertleşe dururken Feritsızdı kaldı .Sabah olduğunda Ezgi annesinin koynunda, Ferit onların bir iki adım berisinde uyuyordu.

Ezgi’nin üvey babası camdan dışarıyı süzüyor doğru zamanı kol luyordu. “Gitti ler” diye bağırdı .Hepsi birden aynı anda açtı lar gözlerini. “Köşede bıraktıkları gözcüleri de çekildi . Gitti ler. ” dediüvey babası . “Biz ne olacağız?” diye sordu annesi Ezgi'nin. “Savaşacağız” dedi adam.Savaşmak, artık yorulmuştu annesi bu kelimeden. Çünkü ne ne için savaştığını bi l iyordu ne desavaşacak gücü kalmıştı . “Kalk anne gidel im.” dedi ezgi. Annesi Pınar, restleşmeye dönen kısasürel i bir kavga ettikten sonra kocasıyla, çıkıverdi sığınaktan kızıyla. Ferit de peşlerin denPYanmış evlerin, közlenmiş cesetlerin arasından geçti ler. Bazı evlerin hala dumanı tütüyordu.

Umut, bu şehri çoktan terk etmişti . Kimsenin bir şeye inanacak, inandığını yaşatacak halikalmamıştı . Kadınlar, savaşıp da onurlanacağını düşündüğü erkeklerinin bedelini yanaraködemişlerdi. Çocuklarsa henüz bunun hesabını yapamıyorlardı . Yanan evler, yıkı lan umutlararasında hala savaşmak onurlu bir şey gibi gözüküyordu. Yanarak ölmek, gurur verici savaştançekilmek utanç verciydi. İnsanoğlu, insan olalı böyle dangalaklık görmemişti .Otele vardıklarında pencere başlarında bekleyen otel ahalisinin meraklı gözleriyle

karşı landı lar. Herkes camlara dizi lmiş, Ezgi’nin eve girişini seyrediyordu. Kapıdan ilk fı rlayanhamit oldu. Eski karısıyla gözgöze geldi. “Hoşgeldin” dedi. “Hoşbulduk” dedi Pınar, samimi birgülümsemeyle.

3. Bölümün sonu

ENDER YILMAZ

ATARAKSİYAataraksiya.tumblr.com

Page 28: Martsayisi

abahattin Kudret Aksal’ ın yazdığı ve Seval ErözmenKip’in yönettiği ; açık biçim öğelerle kurulmuş ve yer yerabsürt bölümlerle seyirciyi bir diyaloglar si lsi lesinde sözekarışmayan üçüncü adam yapmayı hedefleyen oyunzengin ve işkolik bir erkek ile alabildiğine romantik, aşkıarayan bir kadının deniz kenarındaki bir kahvede görücüusulü tanışma “mücadelesini” konu alıyor. Birbirlerinintamamen zı ttı olan bu iki insanı uzlaştı rmaya çalışan,farklı l ıklarını bir evl i l ik için meşru kı lma çabası gösterenkomik tipl i garsonun adeta muhabbete yön verdiği oyunson olarak 1 Mart’ta 1 4.00 matinesi ve 20.30 suaresiolarak sahnelenecek. Oyunun İzmir’deki son sunumuKonak Sahnesi’nde yapı lacak.

KKAAHHVVEEDDEE ŞŞEENNLLİİKK VVAARR

Öncelikle Bilakis gibi genç ve dinamik bir dergide yazmanın mutluluğu ve heyecanıiçerisinde olduğumu belirtmek isterim. Tarih gibi tartışmalı bir bi l imde birinci kaynaklarve modern tarih tezleri i le hep birl ikte aydınlanmayı temenni ediyorum.

İ lk yazımda, son dönemde hararetl i bir tartışma konusu olan "Şehzade Mustafa'nınidamı"nı ele almanın oldukça yararl ı olacağını düşünüyorum. Malumunuz MuhteşemYüzyı l dizisi i le birl ikte bir bi lgi kirl i l iğidir gidiyor.

Türk-İslam devletlerinde şehzadeler,özel l ikle devletin devamlı l ığıaçısından oldukça önemli unsurlardı .Hepsi birer hükümdar adayı gibidisipl inle ve sıkı bir terbiye ile yetişir,zamanı geldiğinde iktidarayerleşirlerdi. Ancak bolca şehzadeninbulunduğu ortamlarda şiddetl i iktidarkavgalarının cereyan etmesi kuvvetlemuhtemel bir olaydı . Bu durumdevletin gücünü baltalayan ve sonunugetiren en önemli faktörlerdendi. Bu,Osmanlı 'da da Sultan I I . Mehmed(Fatih) dönemine kadar devam etti .Ensomut örneği Ankara Savaşı 'nda(1 402) Timur'a yenilen Yı ldırımBayezid'in esir düşmesi ve akabindeyaşanan Fetret Devri 'dir(Hükümdarsız Dönem). Yı ldırımBayezid'in esareriyle beraber oğullarıEmir Süleyman, İsa Çelebi, MusaÇelebi ve Mehmet Çelebi'nin tahtüzerinde hak iddia etmeleri vebirbirleri i le sert bir savaş içinegirmeleri devleti 1 1 sene sürecekFetret Devri 'ne sokmuş, hızla i lerleyenve gelişen devleti durdurmuş,geri letmiştir.

1 553 Nahçıvan Seferi 'nde serdarolarak görevlendiri len VeziriazamRüstem Paşa orduda huzursuzluğunarttığını , hünkarın ihtiyarladığındanbahseden müfsitlerin çoğaldığını i lerisürdü. Huzursuzluk çıkaranlarınsözleri bu kadar da değildi . SultanSüleyman'ın tahttan feragat edip tahtıoğlu Mustafa'ya bırakması gerektiğinidüşünenler vardı . Mustafa Handiyenler bi le mevcuttu. Kapıkuluocaklarının ve özell ikle bunların içindeyeniçeri lerin bir şehzadenin etrafındatoplanıp hünkarı devirmesi i lk defaolmuyordu. Babası Yavuz Selim Han,dedesi I I . Bayezid'i tahtından böyleetmişti . Bu, Sultan Süleyman'ın kendiçocukluğundaki anısıydı . NitekimYavuz Selim Han'la kardeşişehzadeler Ahmet ve Korkut arasındabir esaslı çatışma silsi lesi dahadoğmuştu. Şartlar bugünün insanınınyufka yürekli l iği i le değerlendiri lecekgibi değildi . Şehzadelerin yanlı ları herzaman olmuştur fakat i lk kez birşehzadenin yanında ulema, ümera veasker bir olmuştur.

TARİHİN DERİNLİKLERİUĞUR SADETTİN ALİKOÇ

Page 29: Martsayisi

TARİHİN DERİNLİKLERİUĞUR SADETTİN ALİKOÇ

Şehzade Mustafa katledi ldiğinde 38yaşındaydı . Öldüğünde onun içdünyası nası ldı bi l inmez ama mühimolan etraftaki söylenti ler vegruplaşmalardı . Lakin şehzadeninyanlı ları kadar önemli güçte karşı tlarıda vardı . Sultan Süleyman'a görebüyük bir imparatorluk Doğu veBatı 'daki düşmanları malumken böylebir iç karışıkl ıkla uğraşmamalı idi . Birhanedan üyesinin kanı akı tı lması caizolmadığı için boğdurularak katledi ldiŞehzade Mustafa. Ordunun isyanınıyatıştı rmak ve gözdağı vermek içincenazesi otağının hemen önündeteşhir edildi . Kederl i anne HasekiMahidevran Sultan Bursa'yagönderi ldi ve orada hüzünlü geçecekbir ömür yaşadı .

Şehzadenin ölümünden sonrapartizanları durmadı . MustafaHan'ımız öldürüldüyse oğlu gelsindediler. Tereddüt edilmedi o dakatledi ldi .,Şehzade Mustafa'nın idamı dündenbugüne tarih sohbetlerinde yerini hepalmıştı r. Ancak Muhteşem Yüzyı l 'ınhalka etkisi göz ardı edi lemez.Halkımızın olaya 467 sene sonraduyarlı olması mı traj ikomiktir, tarihi ,dizi lerden öğrenmesi mi, yoksaokuma tembeli olup gitgidearaştırmaktan uzaklaşması mı?

KAYNAKÇA;Kitap: Yavuz Sultan SelimYazar: Feridun Emecen

Kitap: Tarihin GölgesindeYazar: Taha Akyol - İ lber Ortaylı

Kitap: Kuruluş ve İmparatorluk SürecindeOsmanlıYazar: Hali l İnalcık

Page 30: Martsayisi

Sarı l sadeceP Öyle bir sarı l ki inanarak tüm kalbinle, aynı adımı atışlarımız gibikalp atışlarımızı hissedelim göğüs kafesimizde. Nedene de gerek yok öyle birsarı l ki nefessiz kalayım sensiz kalmaktan daha kötü değildir bencePGözlerime bak sonraP Gözlerini doldurma öyle de ve gülümseP Ben seningözlerinle güldüğüne inanıyorum. Sussan da olur yani, ben seni gözlerindenokuyorum bir kitap gibi her seferinde. Ama bitmeyen bir kitap, bitmeyen bir romangibi belkideP

Elimi tut sonraP Elimi tut ki ben de inanayım dünyada huzurun varolduğunaP

Bir yazı biterken arkasından yeni bir yazı başlıyor seni anlatan. Bazen bir şi iroluyor bu her mısrası seni barındıran. Adından, gülüşünden, gözlerinden,kokundan, saçlarının her bir tel inden bahseden bir şi ir kağı tlara yazı lanP

Ressam değil im ben resmedemem seni ama kelimelerle anlatabil irim yüzündeki oeşsiz gülüşü, gözleriniP En güzel ben yazarım seni, en güzel ben anlatı rımyüzünde barındırdığın detayların hepsiniP Suretin si l inmez gözlerimin önündenve ne zaman seni yazmaya başlasam benim gibi aşk’a geliyor kağı t i le kalemP

Aşk’a geldim diyebilmek için de kalkıp yanına gelmem gerekiyor hemenP

SARIL SADECE

AŞKA GELDİM

Ali İhsan Kozalıhttp: //malabsorbsiyon.tumblr.com/http: //yazarbiri i .blogspot.com.tr/

Page 31: Martsayisi

Bacalarda dumanlar sensiz de tüter.Sen gel.

Ağaçlar sensiz de salarlar köklerini.Sensiz de yaşayabil ir ayyaşlar.Sen gel.

Alkışlar sen olmadan da kopar.Yabancı ları sen olmadan da asarlar meydanlardaince halatlarla.Sen gel. Sen yeter ki gel.

Üç tane nar var masamda, gel.İstersen şarap da aldırı rım bakkalın oğluna.Çay mı istersin? Hemen demlerim.Bir kâğı t, bir de kalemimi hazır ettim. Gel.

Eski plaklar seni bekler. Sen gel.Sandalyelerin kırık ayaklarını tamir ettirdim.Evi de temizlettim bir hanıma.Sen gel diye.

İnsanlar sokaklarda seni düşünmeden yürürler.Ben her köşe başında seni görmenin umuduylaPBen her ince bell i bardakta senin gölgene hasretPDuaya açı lan nasırl ı el lerde senin kokunu arargözlerim.

Yağmurlar her yerde aynı kokar.Sen gel, benim penceremden daha güzel kokuyor,bak.

Çingeneler sensiz de aşık olurlar.Sensiz de büyür körpe kadınlar.Ben nasırlaşmış dertlerimle,Ben mahzun göklerimle,Ben nası l büyürüm?Ben hangi şehrin karl ı havasına sığınırım?Hangi çocuğun gözlerine bakarım, sen gelmeden?Sen gel. Yeter ki gel.

O zaman okurum tüm güzel şi irleri .İşte o zaman izin veririm denizlere,sarı lsınlar martı lara diye.

Sen gel.Sen yeter ki gel.

Önce en güneş alan yere oturturum seni.Saçların alnına düşer yavaş.El ler miyim saçlarını? Korkarım. Çekinirim.Olsun. Sen gel.

Hemen doyurmam karnını .Konuşuruz belki biraz. Olmaz mı?İ l la susarsan senPPeki, tamam. Susarız.Yan yana olalım.Sen gel.

Narları kaşıkla yemeyi seversin bil irim.Üzerime önlük giymem.Bak derim, senin için gömleğimi kirlettim.Olsun. Ne çıkar. Gel.

El lerim ellerini yokluyor yosun tutmuş rüyalarda.Yaşlanıyorum bak.Muhtacım.Gel.Neden geldin diye sormam.Neden gittiğini de.Neden gittiğini bi le.Bu kadarını bi lmeye hakkım yok mu yine de?Yok.Peki.

Sen gel.Sen yeter ki aç aralık kapımı .Isı t evimin Aralık havasını .

Bekliyorum.Bir kâğı t ve bir de kalemimi hazır ettim.Gel.

GELDilan Özdemir - buluttakigok.tumblr.com

Bacalarda dumanlar sensiz de tüter.Sen gel.

Ağaçlar sensiz de salarlar köklerini.Sensiz de yaşayabil ir ayyaşlar.Sen gel.

Alkışlar sen olmadan da kopar.Yabancı ları sen olmadan da asarlar meydanlardaince halatlarla.Sen gel. Sen yeter ki gel.

Üç tane nar var masamda, gel.İstersen şarap da aldırı rım bakkalın oğluna.Çay mı istersin? Hemen demlerim.Bir kâğı t, bir de kalemimi hazır ettim. Gel.

Eski plaklar seni bekler. Sen gel.Sandalyelerin kırık ayaklarını tamir ettirdim.Evi de temizlettim bir hanıma.Sen gel diye.

İnsanlar sokaklarda seni düşünmeden yürürler.Ben her köşe başında seni görmenin umuduylaPBen her ince bell i bardakta senin gölgene hasretPDuaya açı lan nasırl ı el lerde senin kokunu arargözlerim.

Yağmurlar her yerde aynı kokar.Sen gel, benim penceremden daha güzel kokuyor,bak.

Çingeneler sensiz de aşık olurlar.Sensiz de büyür körpe kadınlar.Ben nasırlaşmış dertlerimle,Ben mahzun göklerimle,Ben nası l büyürüm?Ben hangi şehrin karl ı havasına sığınırım?Hangi çocuğun gözlerine bakarım, sen gelmeden?Sen gel. Yeter ki gel.

O zaman okurum tüm güzel şi irleri .İşte o zaman izin veririm denizlere,sarı lsınlar martı lara diye.

Sen gel.Sen yeter ki gel.

Önce en güneş alan yere oturturum seni.Saçların alnına düşer yavaş.El ler miyim saçlarını? Korkarım. Çekinirim.Olsun. Sen gel.

Hemen doyurmam karnını .Konuşuruz belki biraz. Olmaz mı?İ l la susarsan senPPeki, tamam. Susarız.Yan yana olalım.Sen gel.

Narları kaşıkla yemeyi seversin bil irim.Üzerime önlük giymem.Bak derim, senin için gömleğimi kirlettim.Olsun. Ne çıkar. Gel.

El lerim ellerini yokluyor yosun tutmuş rüyalarda.Yaşlanıyorum bak.Muhtacım.Gel.Neden geldin diye sormam.Neden gittiğini de.Neden gittiğini bi le.Bu kadarını bi lmeye hakkım yok mu yine de?Yok.Peki.

Sen gel.Sen yeter ki aç aralık kapımı .Isı t evimin Aralık havasını .

Bekliyorum.Bir kâğı t ve bir de kalemimi hazır ettim.Gel.

GELDilan Özdemir - buluttakigok.tumblr.com

Page 32: Martsayisi

Sevemezsin!Kendini hiç tanımıyorsun.Senden her şey olur da,Sen sevemezsin!O olamazsın ki senKimsenin umuduna cam kenarı yoldaşlığı yapamazsın.Uzun yola çıkı lmaz senle,Kalabalığa karışı lmaz.Umutları azat et gitsinlerVaramayacaklar huzura.Hadi git sen.Hava o kadar da soğumamışken çık artık yola.Ceketimi al başımın yastığı omuzlarına,Al ve git sakinl iğimi.Serseri l iğim kalsın sırtımda.Sokak kenarı masamda yakarım sigaramı ,yakarım parmak uçlarımıısınırım ben.Hem arda kalanımı da veririm peşin sıraKollar seni,kol larım.Hadi git artık sen.Utanma ama umma da;bir sonra ki yağmurda koşacağımı sana sırı lsıklam.gelmem.Sen sevemezsinP

DOĞUKANbizimdogukanya.tumblr.com

GELMEM

Page 33: Martsayisi

KAYBOLDUM

Yürek dolusu kustum.Gelecek kaygısıyla savruldum durdum daha bu genc yaşımda.Bir taş olmak istedim yeryüzündenokta bile olamadan kurudum,kül oldum.

Korkumdan ışığa bakamadımkör oldum.Duvarlarda yargı ladım benliğimiben, o oldum.Benlik tatmak istedim bir defabulamadımlal oldum.

Tutup ası lmak istedim hayata herhangi bir tarafındankırı ldımkayboldum

Her yerde konuştum durdum.Çünkü varolmak istedimYutkundum hep yutkundum

İçime çektim aşkıSığmadı damarlarımaBoğuldum da boğuldum

Kovaladıgım hayallerin peşinde, takı ldımDüştüm,sürüklendim durdum

OlmadıBaşa döndüm

Yürek dolusu kustum.Gelecek kaygısıyla savruldum durdumBir taş olmak istedim yeryüzündeNokta bile olamadan kurudumkül oldum

27-01 -201 4

Oğuz Kul

Page 34: Martsayisi

Geldim yine bu harabeye yalnız başıma.Belki bu yıkı ldı yıklacak dört duvarın tek dostu olmak hoşuma gidiyordur.Belki bu yeni sokağın utancı olarak nitelendiri len bu yıkık dökük yer benim hiçsahip olamadığım sıcak yuvamdır tüm soğuğuna ve lanetine rağmen.Belki bu enkaz hali biraz da bana benziyordurKendimi fazlal ık gibi hissetmediğim tek yerdir.Bugün günlerden ne, ayın kaçı?Zaman kavramım çok yerinde değil .Tek bildiğim gece ve saatin geç olduğu. Çok geç olduğu.Tanrım, şu dünyadaki son günümün tarihini bi le bimiyorum.Cebimdeki son parayla en ucuzundan bir bira aldım, Cafer ağabeye de veda ettim,dostluğumuz için ve şu ana kadarki bütün yardımları , hayatımı toparlama çabalarıve bana olan inancı için teşekkür ettim. Ne yaptığımı çok anlayamadı hal iyle, birazda ürktü. Benden ne olduğunu anlatmamı isterken neredeyse kafayı oynatıyordu.Bense tek dostuma tek bir açıklama bile yapmadan dehşet dolu gözlerine bakıpel imden geldiğince sıcak ve umutlu bir biçimde gülümsemeye çalıştım. UmutPKötülüklerin en kötüsü. O an ikimize de acıdım ve bir an için gözyaşlarımıtutamayıp küçük bir kız gibi ağlamaya başlayacağımı sandım. Cafer ağabey benimbu tip hareketlerime alışkındı , onun gözünde ne zaman büyüdüm ki? Ben onungözünde her zaman eski dükkanın bahçesinde elinde bir avuç dolusu pamukşekerle bağırarak, söylemek istediği şarkı ların sözlerini bi lmediği halde uyduraraksöyleyen o küçük kızdım. Hep o kadar saf ve günahsızdım. O an bu düşüncelerinhepsi aklımı kurcalarken, neyse ki gözyaşlarımı yerinde tutabildim.Sonra ise bu eziyeti daha fazla çekemeyeceğime karar verip ani bir hareketledükkandan çıktım. Arkamdan çarpan dükkan kapısının sesi hala kulaklarımda.Şimdi ise bu yıkık dökük yerin içinde, eski kırık bir ampulün duyuyla oynarken biryandan da yakınlardaki sokak lambasının altından gelen konuşmaları dinl iyorum.Çok bir şey anladığımdan değil . Sadece sesleri dinl iyorum. Anlamadığım bir di lkonuşuyorlar, ve bu soğukta i lk defa bu yüzden tüylerim ürperiyor. Dudaklarımınmorardığını hissediyorum.“Zamanı geldi”, diyorum kendi kendime ve yıkı ldı yıkı lacak merdivenlerden gelenayak seslerini duyuyorum.Bil iyorumSeni hiç bırakmayacağımı söyledimAma şimdi gitmek zorundayımZorundayım diyorum sana!Çok üzülme olur muKimse böyle olsun istemedi.Ben de istemedimSen de istemedinO da istemedi.Beni bulurlar birazdanHadi görüşürüz.

SON

Lethepurewhitesorrow.tumblr.com

Page 35: Martsayisi

Anlamıyorsun

İçim acıyor hiç bilmediğin kadarAnlamadığın kadarBu şehrin sokakları dar geliyor banaBu yağmurlar az geliyor banaYuvam zindanım oluyorRüyalarımsa kabuslarım.Meçhul bir i l let kol geziyor içimdeSonraGözyaşına dönüyorUsulca.Gözyaşım yanağımı del iyorKaydığı andaÇirkinleşiyorumAnlamıyorsun.

SoğuktuBir geceliğine sonsuzluğu hediye etmişti Tanrı bu sokağaYağmurlaKaranlıklaBazen annesini özlerdi. Bazen değil , hep özlerdi. . Boynundaki uçuk kolonyakokusunu, saçlarındaki akları , küçücük ellerini , ıslak yeşil gözlerini ,kucağına yattığında annesinin kendi saçlarını özlercesine saçlarınıokşamasını özlerdi.Böyle zamanlarda tek yapabildiği , bütün yayları kopmuş gıcırdayanyatağına yatıp el lerini saçlarının arasında dolaştı rı rken, sessizce ağlayarakuyuyakalmak olurdu.Bunu hiçbir zaman annesi gibi yapamazdı . Belki el leri fazla büyüktü, ya dafazla soğuk.ÖlüyorumÖlüyorum diyorum sizeBu iki küçük cümle öyle yüksek yankı landı ki beyninde, başı zonkluyordu.İkincisini hiçbir zaman sesli söyleyemedi.Zaten konuşacak kimsesi yoktuKendi dışındaHissedeceği kimse yoktuKendi dışındaOnun gözyaşları kendi yanaklarından başka yeri ıslatamazdıOnun çığlıklarını sadece kendi kulakları duyardıKimse gelmezdiO da kimseyi çağırmadıSadece çığlık çığl ığaKendine sarı lmaya çalıştı .

Lethepurewhitesorrow.tumblr.com

Page 36: Martsayisi

BAHARAT

Soğuk bir kış gecesi içtiğim su geceden daha soğuk sanki pencerenin kenarındaoturmuş yağmurun kara dönüşünü seyrediyorum ama seyrettiğimden fazlasınıgörüyorum acı çeken insanların gülümsemesi ve belki özgürlüğüne kavuşmuşruhların çığl ığı Schatter amcam geliyor mutfaktan elinde bir kavanoz kahve ileevlat bu son kavanoz kahvemiz Cümlesini bitirmeden ben bitiyorum çünkü şu andaişaret ettiğim kavanozdaki kahve bir kavanozdan fazla kahveyi temsil ediyor adetagençliğimin kahvesi ve o keskin kokusu yok oluyor . Neden diye soruyorumyağmurun kara dönüşünü seyrederken iyi işler yapan veya yapmaya çalışaninsanların başına kötü şeyler gel iyor ? Aklım ermiyor fazlasına . Kapı çalıyor fakatbir tepki uyandırmıyor zi l sesi yani beynim kapının çaldığını algı l ıyor fakat kalkıpkapıyı açmam gerektiğini söylemiyor . Kanepeye uzanıyorum yeni yıkanmışçamaşır gibi kurumayı bekliyorum fakat güzel koktuğum söylenemez ama temizolduğumu bil iyorum ilk çıktığım kız Deniole geliyor aklıma siması adeta karşımdakiberjerde oturuyor vucudu yok sadece kafası i le görebil iyorum onu bana bakıyor vegülümsüyor beynim 1 6. doğumunu yapmış bir kadının 1 7. doğum çığlığını atmamısöylüyor dudaklarım kil iti l i dans ediyor di l im dişlerimin arasında fakatbağıramıyorum belki o kadın 1 8. doğumu göremeyecek yada alışmış arsızlaşmışsinirleri artık belki benim duygularım bunlar çalan zil çığl ık atan kadın bir kavanozkahve kadarım belkide . . İçimde 1 0 yı ldır uğranmamış bir yazlık kasveti ardındanpeşinden atl ı kovalarmışcasına çalan kapı bir doz mutluluk son bir tebessümdoğmamış çocuklarımın vekaleti var üzerimde yağmura dönüşen karın soğukluğuölüm böyle olmamalı alçakca haince oysa başına bir şey gelmemeli iyi işleryapmaya çalışanların son nefesimde aklıma gelen o kahve kokusu gazete hışırtısıkalbinden vurduğum halde ölmeyen o hırsız ne çalacaktı zavall ı benden sankibana isabet etmiş o mermi kati l i mi oldum kendimin bu kadar karışık olmamalıkurgu son bir nefese sığdırdığım cümleler ne kadar gerçekçi Deniole artık yok vekapı hala çalıyor kapı çalmaya devam ederken ortalığı toplamam gereklidüzeltmem gereken bir karakter var üzdüğüm her insanın kapısına bırakmamgereken bir çicek belki o kahve bitmeden bütün bunları yapabil irim kapı çalmayadevam ediyor hala vaktimiz var kapıyı açtığımız bizi böyle görmemeli leryanlışlarımızı düzeltmemiz için verdikleri zamanı değerlendiremedi dememeli leriçimizde ki insanlık olgusunu dışa yansı tmanın vakti geldi bırakın o kahveyi kimseiçmesin P

Yuşa Sorguç

Page 37: Martsayisi

Bir Çocuğun Rüyası

Mevsimlerden, sonbaharPAylardan, nar vurup; tane savurmaPTenimde, yağmur;Burnumda, geceden kalma hüznünkokusuPSabahın seherinde,Avuçlarımda dua, yerden yı ldıztopluyorumPİçimde, binlerce çocuk çığlık atarken;Birinin, el lerinden tutuyorumP

Mavi Kül

Düşünsene,Memleket, baştan başa maviPGöğün, avlusunda;Çocuklar, koşturup; oyun oynuyorPBi’anne,Sesi, geceye karışmış;çocuğunun,Avuçlarına, kül basıyorPÇocuk,Mevsimlerden, sızı ; diyor,O an, içindeki sızıyı ,İçim gibi bi l iyorumPBen, her gece;Sızlayan, avuçlarından öpüyorum;Dualarıma, seni;Dudaklarıma, sızını bulaştı rıyorumP

denizinsuyu

Page 38: Martsayisi

Koş !Yürüyeceğim daha sonra koşacak ve düşeceğimAyağa kalkıp tekrar koşacağımDüştüğümde canımın acısını tatmış olmama rağmen tekrar koşmak deli l ik olabil irEvet bu yaklaşık 1 .5 2 yaş grubu insan yavrularının i lk mücadelesi ve kendinikanı tlaması olayıTekrar düşeceğim bu sefer sert oldu biraz ağlayacağım ve yanıma biri gelecekabuk sabuk takl itler yapıp beni güldürecek sonra ne mi olacak kalkıp koşmayaçalışacağımEvet bu da insan yavrusunun azmi ve motivasyonu PBu sefer düşüş yok çok rahat bir şekilde bir atlet gibi koşuyorum hiç bir engel yokhaha gülücükler arasında salyada saçıyorum (Aşırı Güven) aa o duvarı oraya kimkoydu ! ayağımı çarpıyorum ve yumuşak iniş yapıyorum acı verici bir o kadar acıda bir çığl ık atıyorumİşte hayatın acımasız olduğunu ilk burda oğreniyorum POoo seneler geçmiş . .Hala birşeylerin peşinde insan yavrusu saat 7 30Servis bekliyorum kulağımda kulaklık falan gelen geçen kızlara bakıyorum aabizim servis bu e bu durmadı gidiyor heey dur ! Durmadı ne yapacağım manyakgibi arkasından koşuyorum çok yorucu ama karşı l ık alamıyorum sonunda taksidurağını arayıp taksi çağırıyorum ve 1 5 dakika gecikmeli olarak sınava yetişiyorumsınav esnasında da durmuyorum kalem koşuyor sınav kağıdı üzerinde saatte 1 2km hızla çözdüğüm fizik soruları her neyse koşan kalem yüzünden 6 soru yanlışçıktıEvet burda da hayatın bize verdiği l imonu tanıyoruz PBir şekilde l ise üniversite biter . .Evet bu hayatımda gideceğim ilk iş goruşmesi oo çok yakışıkl ı olmuşum hadi hadiacele etmem lazım geç kalacağım diye evden çıkıyorum ahh kahretsin cw mi evdeunuttum asansör 11 . katta ve koşuyorum yine bu sefer daha engell i bir koşuş bumerdivenleri 4 er 4 er çıkıyorum anahtar aa bu değildi buda değil bu da olmadı hehbu kapı açı ldı cw yi alıp kapıyı ki l itledikten sonra durağa kadar koşmak zorundaolduğumu hissedip koşuyorum karnımda acıkmış şurdan bir simit verirmisin abi nekadar tamamdır eyvallah abi oo bizim otobuste geldi baya kalabalıkta neyseyapacak birşey yok biniyoruz baya uzattık herneyse gorusme olumlu geçiyor bir okadarda yorucuİşte burda hayatın verdiği l imonun salataya sıkı lamayacak kadar kuru olduğunugoruyor mahlukatların en değerl isiSeneler takvim üzerinde koşuyor gençliğim kilometrelerce gerideOvv ilaç kuyruğuna bak 1 2 km bir kuyruk ayaklarım ağrıyor karnım aç üşüyorumsıra bana geldi ne saat 6 olmuş neyse yazdırayım şunları sağolasıne evladımhehehe inşal lah eczane kapanmadan yetişirim P.Sen o ağır adımlarla nereye yetişiyorsun Kapanmış eczane evine gidiyorsunasansorun 11 . kattan inmesini bekliyorsun otobuste birinin sana yer vermesini veölümü bekliyorsun koşmayı ozlemişsin ama yollar koşamayacağın kadar engebelidoğru düzgün yürüyemiyorsun bile yola bakan pencerenin önüne çektiğinkanepede oturmuş koşan insanları izl iyorsun yuzunde hoş bir tebessüm aslındaolumu bekliyorsun İşte burda da insanın en değerl isi başladığı konumdan bile kötübir vaziyette düşmüş kalkamıyor Koşmadığı takdirde yaşayamıyor Koşarsanyaşarsın yaşarsan koşmak zorundasın en büyük temennin sen durduğunda birbaşkasının koşuşunu pencerenin önünde ki kanepeden izlemek P

Yuşa Sorguç

Page 39: Martsayisi

BURUN

güzel kuşlar gibi burnun vardı ,ancak gözlerimi kapadığımda hayal edebildiğimpencere camını buğulandıran sesin vardı , hiç işitmediğimve öyle bir aralık yaşadım ki sayende, unutamayacağım.bir şarkı , bir kafe, bir arkadaş,gerisi yalnızl ık.bir tutam saç, devamı devrim.bir sevgil i ,bir resim,bir bot,bir gülümseme,izin vermiyor unutma eylemime.hayal edemediğim adımların vardı ve bilemediğim fikirlerin,mesela söylememiştin henüz bu sıcak İzmir günlerinde ne iyi giderdi,ve o kadar zamansızdı ki her şey,öğrenememiştim bu kadar kapital ist bir âşık olduğunu.ben sadece güzel şarkı ları , fi lmleri ve sohbetleri sevmiştimneyseşarkı lar hala güzel,güzel fi lmler hala zevkli ,sohbetlerin güzeli hala mevcut.bir tek,burnun yok.

DİLEK YARDIM

Page 40: Martsayisi

"Seyyah olup şu âlemi gezerim /Bir dost bulamadım gün akşam oldu"

Pir Sultan Abdal

SEYYAH OLDUM GEZERİMALEMİ

Yeni yerler keşfetmek, farklı kültürleriniçinde boğulmak, di l lerinden hiç anlamadığıninsanların arasına karışmak, kimliğiniunutmak, benliğini bulmak istiyorsankısacası “özgürlük” kel imesi senin için çokbüyük bir öneme sahipse, sen de hazırsın ozaman “Seyyah” olmaya!

Herşeyin öncesinde kendini tanımaklabaşlıyor bütün maceralar. Neleri sevdiğiniz,neleri sevmediğiniz, neleri görmekten mutlu,neleri görmekten mutsuz olacağınızı bi lmekbu işin en önemli tarafı . Önce kendi içinizegiden bir harita çıkarmalısınız ki, o haritabizzat sizin rotanızı çizebilsin.

Yeryüzünde yerl i ve yabancı ne kadargezgin varsa, eğer yazmışlarsa bir kitap biryerlerden bulup buluşturup okuyun.Dünyadaki pek çok yerin tarihini , kültürünükitaplardan tanıyın. Sonra birden birbakacaksınız ki o yerlerden biri siziçağırmaya başlıyor. Havası , şehirleri ,insanları , eğlenceleri ve hikayeleri bazen deyalnızl ığı ve sıkıcı l ığı çekecek sizi o şehrin,işte o zaman bavulunuzu hazırlama vaktigelmiş demektir. O zaman “alıcan bavulunugidicen” deme vaktidir.

ATARAKSİYA

Page 41: Martsayisi

Gezginlerin ayak izlerini takip ederken mutlaka sevdiğiniz ülkelerden, sevdiğinizkültürlerden başlayın. Yurt dışına i lginiz yoksa, Türkiye'yi araştırın. Bir uçağa binip3 günlüğüne İzmir gezisi, bir araba kiralayıp Muğla'nın sahil i lçelerinde gezmesi,Antalya'nın Efes Antik Kenti ya da Urfa'da Balıkl ı Göl 'ü görme merakı , Antep'degerçek bir kebab yeme arzusu bazen yurt dışının da önüne geçebil ir.

Ben bu işe yurt dışıyla başlayanlardanım. Yaptığım araştırmalar, soruşturmalargünlerimi, haftalarımı hatta aylarımı alıyordu. Arkadaşlarım işin maddi boyutundandert yanıp beni yalnız bıraksalar da benim hiç de vazgeçmeye niyetim yoktu.İnternet başında araştırmalardan vazgeçip kendime bir Avrupa haritası aldım.Şehirler, kültürler, hikayeler beni çağırıyordu, her haritaya baktığımda. Bense halagidecek bir yol arkadaşı derdindeydim fakat ne yazık ki bulamıyordum.Ülkelerden birini seçemiyordum. Hangisinde karar kı lsam hemen bir yolunu buluporadan ötekine oradan ötekine geçmenin hesaplarını yapıyordum fakat bir türlü netbir plan yapamıyordum. Yol arkadaşı bulamamakla kalmayıp bir de olumsuztepkiler alınca biraz olsun soğuyor ama yerimde duramama arzumu aslayenemiyordum.Bir sabah uyandığımda, ortada hiç bir net plan olmamasına rağmen pasaportumu

almaya karar verdim. Onu alıp bir kenara koyacak ve o günün gelmesinibekleyecektim. Kimilerine göre saçma gelebil ir elbet ama bu apaçık evrenegönderdiğim bir mesajdı . Ben yurt dışına gitmek istiyordum ve pasaportumu daalarak bu konuda ne kadar kararl ı olduğumu gösteriyordum. Pasaportu gayet kolaybir şekilde aldıktan sonra sıra onu kullanmaya gelmişti .İşte bunun için tam 6 ay bekledim. Doğru zamanı , doğru fırsatı bekledim. Her

şeyi kendi başıma yapacağım için maddiyatta oldukça önemliydi. Yine bir sabahvakti uçak firmalarının sitesinde gezinirken “KAMPANYA” yazısına il işti gözüm.Paris gidiş-dönüş – 200 Euro diyordu. Hiç de fena fiyat değildi aslında amaTürkiye'de yaşıyorsanuz Euro görünce 3'le çarpmalısınız. Fakat Türkiye'deyaşamanın en büyük dezavantajı sadece her fiyatı 3'le çarpmakla kalmıyordu. Sizibekleyen en büyük engel vizeydi.“Açıkçasını söylemek gerekirse, i lk kez Schengen vizesi al ıyorsanız ve direk

Fransa diyorsanız demeyin siz onu. Yazık olur yep yeni pasaport red yemesin.Daha kolay vize veren ülkeleri tercih edin; İ talya, İspanya, Yunanistan. . . ” Ve artıkbu bilgi lerle dolduğum bir vize süreci başlamıştı . Her kafadan gelen ilginç sesler;çıkmazcı lar, 3 güne çıkarcı lar derken Fransa'nın pek de mümkün olmadığınakanaat getirmemle bu zorlu süreçten biraz olsun sıyrı ldım. Gözümü Roma'yadikmiştim. Oradan, Paris'e ve Paris'ten de Brüksel 'e, Brüksel 'den de Amsterdam'agitmeye kesin olarak niyetlenmiştim.

Ve işte başlıyordum.. .

Devam edecek

ATARAKSİYA