Kızıl Bayrak 2014 14

32
Seçim çalışmasının sonuçları ışığında en temel görev sınıfın örgütlenmesidir. Hedef alanlarda yoğun ve kesintisiz devrimci bir kitle çalışması, seçim dönemindeki çalışmanın yarattığı imkanları toparlamanın da güvencesi olacaktır. Seçim çalışmasından 1 Mayıs’a Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 14 • 4 Nisan 2014 • 1 TL DİSK/Tekstil Uzmanı E. Eren Korkmaz: Çamurlu sularda yüzen bir ihbarcı ve işbirlikçi s.20-21 Reformist solun açmazı: Militan kitle hareketinden korkuyor, ancak kitle hareketinin etkilerini sandıklara havale ederek bundan faydalanmak istiyor. Seçim sonuçlarından görünen tek bir gerçek vardır. Sandıkların gücü, AKP’nin dizlerini titreten Haziran Direnişi ile kıyaslanamaz bile. Yerel seçimler üzerine bazı gözlemler Çözüm sandıklarda değil sınıf savaşında! Parlamenter hayaller değil, militan mücadele! Yerel seçimler ve saçılan pislikler AKP’nin şefleri polis orduları, internet yasakları, yandaş medyasıyla büyük bir baskı ve sansür mekanizması işleterek bu sonucu hazırlamıştır. Marks’ın, “Her dönemin hakim fikirleri, hakim sınıfın fikirleridir” yaklaşımı AKP’nin birinciliğine ışık tutmaktadır. s.3 s.4 s.5 s.6 Siyasi kriz ve yeni zorbalık dönemi s.8 Dayanışma platformları, artık kanıksamaya yüz tutmuş etkinliklerle kendisini gerçekleştiren platformlar değil, eylemli dayanışmayı esas alan, birer eylem aracı olarak işlev görmelidirler. Kesinlikle tartışma tüketen yerler olmalarına izin verilmemelidir. Greif direnişi ve güncel görevler s.16 Kızıl Bayrak A KP’nin “başarısı” sermaye düzeni payına hayırlı bir sonuç değil. Emperyalist merkezlerin tepkisine bakıldığında, bu sonucun düzenin siyasi krizini derinleştirmekten başka bir işe yaramayacağı görülecektir. »

description

Kızıl Bayrak 2014 14/ 4 Nisan

Transcript of Kızıl Bayrak 2014 14

Seçim çalışmasının sonuçları ışığında en temelgörev sınıfın örgütlenmesidir. Hedef alanlardayoğun ve kesintisiz devrimci bir kitleçalışması, seçim dönemindeki çalışmanınyarattığı imkanları toparlamanın da güvencesiolacaktır.

Seçim çalışmasından 1 Mayıs’a

Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 14 • 4 Nisan 2014 • 1 TL

DİSK/Tekstil Uzmanı E. Eren Korkmaz: Çamurlu sularda yüzen bir ihbarcı ve işbirlikçi s.20-21

Reformist solun açmazı: Militan kitlehareketinden korkuyor, ancak kitlehareketinin etkilerini sandıklara havaleederek bundan faydalanmak istiyor.

Seçim sonuçlarından görünen tek birgerçek vardır. Sandıkların gücü, AKP’nindizlerini titreten Haziran Direnişi ilekıyaslanamaz bile.

Yerel seçimler üzerinebazı gözlemler

Çözüm sandıklarda değilsınıf savaşında!

Parlamenter hayallerdeğil, militan mücadele!

Yerel seçimler vesaçılan pislikler

AKP’nin şefleri polis orduları, internetyasakları, yandaş medyasıyla büyükbir baskı ve sansür mekanizmasıişleterek bu sonucu hazırlamıştır.

Marks’ın, “Her dönemin hakimfikirleri, hakim sınıfın fikirleridir”yaklaşımı AKP’nin birinciliğine ışıktutmaktadır.

s.3 s.4 s.5 s.6

Siyasi kriz ve

yeni zorbalık dönemi

s.8

Dayanışma platformları, artık kanıksamaya yüztutmuş etkinliklerle kendisini gerçekleştirenplatformlar değil, eylemli dayanışmayı esasalan, birer eylem aracı olarak işlevgörmelidirler. Kesinlikle tartışma tüketenyerler olmalarına izin verilmemelidir.

Greif direnişi ve güncel görevler

s.16

Kızıl Bayrak

AKP’nin “başarısı” sermaye düzeni payına hayırlı birsonuç değil. Emperyalist merkezlerin tepkisinebakıldığında, bu sonucun düzenin siyasi krizini

derinleştirmekten başka bir işe yaramayacağı görülecektir.

»

Yerel seçim sonuçları öncelikle düzenin içdengelerindeki tabloda esasa dair bir değişimolmadığını gösterdi.

Son bir yılın temel gündemlerinden biri olan, gericigüçlerin son aylardaki dalaşmalarıyla genel seçimhavasına bürünen 30 Mart yerel seçimleri, AKP’ningalibiyetiyle sonuçlandı. AKP, hem beklentilerinüzerinde bir oy aldı, hem de onca hileye, şaibeye vebunlar üzerinden sürmekte olan kavgalara rağmen sonana kadar seçimlerin “meşruiyetine” dair esaslı birsorunla karşılaşmadı. Bu açıdan umduğundan fazlasınıbile aldı denebilir. Onun dışındaki güçler (bunlaraoylarını arttırmış olan MHP de dahil) her ne kadarsonuca izahlar üretseler, kimileri oy oranındaki küçükartışları “başarı” diye sunsalar da seçimlerdenumduklarını elde edemediler.

AKP’nin “başarısı” düzenin açmazınıderinleştiriyor

Fakat AKP’nin “başarısı” sermaye düzeni payınahayırlı bir sonuç değil. Emperyalist merkezlerintepkisine bakıldığında, bu sonucun düzenin siyasikrizini derinleştirmekten başka bir işe yaramayacağıgörülecektir. Bir yanda Haziran Direnişi’nin sarsıntılarısonucunda emperyalist efendilerin desteğinikaybetmiş ve gözden çıkarılmış, sermaye düzenininselameti için tehlike arzeden ama oy desteğinikorumayı başarmış AKP, diğer yanda onun karşısınakitlelerden yeterli oy desteği alan bir alternatifinçıkarılamamasının anlamı budur. Seçimlere katılımoranının yüksekliği düzen payına bir başarı olsa ve buegemenleri bir nebze sevindirse bile, seçim sonuçlarıdüzen için sorunların büyümesi demektir.

Bunu AKP şefinin, aile boyu tüm hırsız ve zorbatakımını yanına alarak yaptığı balkon konuşması yeterliaçıklıkta gösteriyor. Efendileri tarafından gözdençıkarılmış olmanın, eski kirli ortağı tarafından ihaneteuğramanın, 17 Aralık’tan bu yana sayısız pisliğininortaya çıkmasının yarattığı hınç, şimdi yerel seçimgalibiyetinin verdiği gözü dönmüşlükle birleşmişbulunuyor. Tayyip Erdoğan’dan, dolayısıyla AKPiktidarından yumuşamasını bekleyen, emperyalistefendileriyle köprüleri tekrar kurmasının başkamantıklı yolu olmadığını ileri sürenler, yalnızcahuzursuzluklarını yatıştırmaya çalışıyorlar. Mısır veMursi’ye bakıp akıbetinden derin kaygılar duyan, fakatondan farklı olarak işçi ve emekçi kitlelerin oydesteğini uzun yıllardır sağlayabilen, ipliği pazaraçıkmış ama devleti elde tutan bir despotun, burjuvasiyasetinin gerçekliğine uygun davranması eşyanındoğasına aykırıdır.

Daha yoğun baskı ve zorbalık dönemi

12 yıllık sürecin seyrine bakıldığında, balkonkonuşmasının hiç de unutulmak üzere yapılmışolmadığı görülecektir. AKP iktidarı, dolayısıyla TayyipErdoğan yaklaşmakta olan cumhurbaşkanlığı ve genelseçimleri sağ-salim atlatabilmek için, baskı ve zoradaha çok başvuracaktır. İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin

ekonomik olarak yatıştırılmasının koşulları giderekzorlaştıkça, öte yandan Haziran’ın ruhu Berkin Elvancenazesinin de gösterdiği üzere canlılığını korudukça,AKP iktidarının başka bir seçeneği zaten kalmıyor.

Günümüzde giderek tırmanan, Suriye ve Ukraynaörneklerinde görüldüğü üzere açık biçimler alanemperyalist hegemonya krizi, bunu ayrıca tetikleyenbir etkendir. Zira batılı emperyalist merkezler nezdindesistemi tehlikeye atan AKP ve şefi, mevcut tablodakolay kolay terbiyeye yanaşmamakta, bu ise onlarınalternatif yaratma uğraşlarının yeni boyutlar kazanarak(ekonomik, askeri vb.) süreceği anlamına gelmektedir.

Seçim aldatmacasının mağlupları

Sonuçların ardından düzen cephesindekihoşnutsuzların ve elbette parlamentarist solun temeluğraşı, tabloyu gerekçelendirmek sınırlarındaseyrediyor. Yapılan analizlerin, şu ya da bu izahın kendiiçinde bir anlamı var şüphesiz. Fakat hiçbiri düzenufkunu aşmaya yanaşmıyor. Zira tümü de burjuvademokrasisinin gerçekleşme biçimi olarak tekrarlananseçim aldatmacasına sonsuz bir güven ve inançlabağlılar. Düzen güçleri ve partileri payına bununtartışılacak bir yanı yok zaten. Onlar burjuvazininçeşitli kesimlerinin çıkar ve özlemlerini temsil etmekveya bu kesimlerin desteğini almak bakımından kendikulvarlarında eşit sayılacak bir yarış içindeler. Hangisikitleleri daha iyi kandırabiliyorsa, çalıp çırpmadahangisi daha maharetliyse o önde gidiyor. 30 Martgöstermiştir ki halihazırda bu konuda AKP’yi ve hırsızşefini geçen yok.

Sorun işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin çıkarlarınısavunduklarını iddia edenlerin sandıklara bu denli körükörüne bağlı olmasıdır. Bu ikinciler, daha açık ifadeylereformist-parlamenterist sol, her defasında hezimetyaşadığı halde dönüp dönüp sandıklardan alternatifolarak çıkma hayaline kapılmaktan kendini alamıyor.Ve her nasılsa bunun gerçekleşebilmesinin yolununbile sınıf ve emekçi kitlelerin bir parça politik-militanmücadelesinden geçtiğini her defasında unutmayıihmal etmiyor. Burjuva düzen altında yeganemeşruiyete sahip kitlesel militan mücadele ancakseçim hezimetlerinden sonra ve o da hezimeti izahetmek, sonra da hızla unutulmak üzere akıllara geliyor.

Bu koşullarda düzenin ideolojik hegemonyası

altında tutulan, dört koldan bilinci kirletilen,alabildiğine yozlaştırılan yığınların, her bakımdaneşitsiz, baştan sona aldatmacaya, hile ve düzenbazlığadayalı bir yarışta gidip düzen partilerinden birine oyvermeleri, “demokratik iradenin tecellisi” olarak kabulgörüyor. Bu durumda örneğin iliklerine kadar çamurabatmış AKP ve despot şefinin hırsızlık ve zorbalığıbirden bire “meşruiyet” zırhına bürünmüş oluyor.Seçimlere işçi sınıfı ve emekçilerin bilinç veörgütlenme durumlarını gösteren bir ölçümünötesinde anlam yükleyen, daha da ileri gidip“iktidarlaşma” yolu sayan parlamenter sol, alternatifolma hevesi her defasında kursağında kalsa bileböylece burjuvaziye ve çürümüş düzene paha biçilmezbir hizmette bulunuyor. 30 Mart yerel seçimlerindeyaşanan bundan başka bir şey değildir.

Şimdi Kürt hareketinin nispi seçim başarısındangiderek bu gerçeğin üzerini örtmeye çalışmaktadırlar.Fakat Kürt hareketinin “İmralı görüşmeleri”ninilanından bu yana izlediği siyasetin, kendisinden çokAKP’ye yaradığı yerel seçimlerle tescil olmuştur. Diğertürlü onca parti ve grubun peşine takıldığı HDP’ninyaşadığı fiyaskonun başka bir açıklaması olamaz. HDPadına konuşanlar kitlelerde sandıklara dair yarattıklarıyanılsamaların düzene, ama özellikle de AKP’yesağladığı faydalar üzerine düşüneceklerine, “kimliksiyasetinin” ne denli belirleyici ve öncelikli olduğunuvaaz ediyorlar. Zira onlar için işçi sınıfı ve emekçikitleleri üretim alanlarında, fabrika ve işletmelerdesınıfsal sorunları üzerinden giderek kazanmak, AKP’yive sermaye düzenini alt edebilecek yegane yoldanyürümek, çoktandır klişeleşmiş, eskimiş, işe yaramazbir yöntemdir. Oysa iki ayı aşkındır sermayenin kutsalözel mülkiyet yasasını ayaklar altına alan Greif direnişi,burjuvazinin ideolojik-politik hegemonyasını kırmanınbaşka bir yolu olmadığını döne döne göstermektedir.

Devasa kaynaklara hükmeden, iktisadi, sosyal,kültürel, ideolojik-siyasal, askeri vb. her açıdantepeden tırnağa örgütlü burjuvazinin örgütlü partilerikarşısında işçi sınıfı ve emekçilerin yegane çıkarıburjuva parlamentarizminin ve seçim oyununun içyüzünü teşhir etmektir. Seçim dönemi boyunca güç veolanaklarını bu çerçevede seferber eden işçi sınıfıdevrimcileri, yeni dönemde de tek gerçek meşruiyetesahip birleşik, devrimci, militan mücadeleyibüyütmeye devam edeceklerdir.

Siyasi kriz ve yeni zorbalık dönemi

30 Mart yerel seçimleri geride kalırken seçimlerdenAKP birinci parti olarak çıktı. Kuşkusuz bu sonuç AKPaçısından bir başarı olmakla birlikte, seçim sırasındasistematik biçimde hile yapıldığını gösteren çok sayıdakanıt var. Öylesine büyük bir hırsızlık ve hile yapılmışgörünüyor ki, seçimler tam olarak şaibeli halegelmiştir. AKP’nin yalanda ve dolanda sınır tanımayanşefleri de, öylesine gülünesi yalanlarla bu hırsızlığısaklamaya çalışıyorlar ki artık alaylara konu oluyorlar.

Ortalığa serilen seçim hilelerini bir an için unutsakdahi, AKP’nin seçim “zaferi” olarak yutturulmayaçalışılan bu sonuç yine de meşru değildir. Çünkü zatenahlaki ve hukuki meşruiyeti tartışmalı hale gelenhükümetin devletin imkanlarını tepe tepekullanmasıyla elde edilmiştir. Hırsızlığı tescilli AKP’ninşefleri polis orduları, internet yasakları, yandaşmedyasıyla büyük bir baskı ve sansür mekanizmasıişleterek bu sonucu hazırlamıştır. Öyle ki seçimsırasında yapılan hileler bir yana sadece bu kadarı bile,bu seçimleri şaibeli ve gayri-meşru hale getirmeyeyeter. Bunun için aldığı oylar, AKP’nin çürümüş vekokuşmuş bir parti olduğu gerçeğinideğiştirmeyecektir.

AKP’nin şefi Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşmasıbile bu gayri-meşruluğun ve hırsızlığın tescili olmuştur.Erdoğan’ın ailesi ve hırsızlığı tescilli Egemen Bağış’lasahne aldığı balkon, seçim oyununun nasıl da finalsahnesi olmuştur. Dolayısıyla da yaratılmaya çalışılanzafer tablosunun onların hiçbir sorununuçözmeyeceği, siyasal ömürlerini bir parça uzatmak içindahi bir çare olmayacağı anlaşılmıştır.

Tayyip Erdoğan’ın balkondan yaptığı tehditler vesavaş naraları da onların bu çaresizliklerinin yeni birdoğrulamasıdır sadece. Seçim sandıklarındanyaralarına merhem bulamayan gerici-faşist rejim, birsüredir yaptığı gibi zulmünü arttırmaktan başka bir şeyyapmayacaktır.

Öyle anlaşılıyor ki bu sonuç, emperyalistlercephesinden de, AKP’ye yönelik tutumlarında esaslıbir değişime yol açmayacaktır. Emperyalist güçler, biryandan AKP’den kurtulmaya bakarken öte yandan dasiyasal alternatiflerini hazırlamak üzereoperasyonlarını yoğunlaştıracaktır. Fakat bu bakımdanişlerinin öyle kolay olmadığı ortaya çıkmıştır. Çünküalternatif olarak hazırlanan düzen solunun bunuyapacak kapasiteden yoksun olduğu bir kez dahaanlaşılmış, öte yandan ise toplumsal muhalefetinCHP’yi ve seçim sandığını da fazlasıyla aştığıgörülmüştür.

Bu halde düzenin soluğunu kesen siyasal kriz dederinleşmeye devam edecektir. Parçalanan ve ipliğipazara çıkan burjuva siyasetinin ötesinde derinleşmesimuhtemel iktisadi kriz, öte yandan güçlü bir toplumsalmuhalefet hareketi, gelişmesi muhtemel bir sosyal-sınıfsal mücadele dinamiği ile giderek müzakeredüzlemine sığamayan ve kendine yol arayan Kürthareketi onun başını fazlasıyla ağrıtacaktır.

CHP açısından seçim sonuçları büyük ölçüde birfiyasko olmuştur. Emperyalist ve gerici güç odaklarınınkaranlık operasyonlarına bel bağlanarak hazırlanmış

seçim projeleri suya düşmüştür. Zira emekçi halktan vesokaktan korkup emperyalist ve gerici odakların dikteettiği projelerle AKP karşısında sahici bir seçenekhaline gelmek mümkün değildi. Öyle ki, hırsızlıklarıayyuka çıkmış AKP yöneticilerinin karşısına yinehırsızlıklarıyla nam salmış adaylarla çıkmak, AKP’ninekmeğine yağ sürmekten başka bir sonuçvermeyecekti. Öyle de oldu. AKP’nin deşifre edilenpisliğinin de olağanlaşmasına hizmet ederekmilyonlarca insanın seçim hileleriyle aldatılmasınahizmet etti. Bunun için kurulu düzen ve egemengüçlerine biat eden düzen solu, toplumsal muhalefetinönünde ciddi bir dalgakıranken aynı zamanda dayapısal yetmezlikleri nedeniyle bu rolü gerçekanlamda oynamakta da zorlanmaktadır.

Belirtmek gerekiyor ki, AKP’nin ayyuka çıkan seçimhileleri CHP açısından bir parça durumu dengelemeklebirlikte, bu hilelerin ortaya çıkarılması sırasına yaşanankitle seferberliği bile CHP’nin nasıl da ruhsuz bir düzenpartisi olduğu gerçeğini yeniden teyit etmiştir. Seçimhilelerine karşı sokağa dökülen kitleler, bir yandansandığa ve yere serilmiş olan CHP’ye kan taşırken öteyandan onu her bakımdan zorlamıştır.

Öte yandan bir başka başarısızlık da, CHP’ninhemen solunda ve sağında yer alan ve ondankopamayan reformist (TKP, ÖDP ve Halkevleri) veulusalcı sol (İP vb.) cephesinden görülmektedir. Öyle kihem politik olarak hem de organik olarak CHP ile yakınilişkiler kuran bu siyasal özneler, seçim sürecinde herbakımdan tutarsız ve ilkesiz bir tablo sunmuş, seçimsandığından da beklentilerinin aksine kötü sonuçlarelde etmişlerdir.

Reformist sol cephesinden sergilenen tutarsızlıklarve kaba pragmatizm, onlar payına bir ciddiyet sorunuda yaratmıştır. Öyle ki faşist olduğu gerekçesiyleAnkara’da Mansur Yavaş karşısında aday gösterenler,bu adayı daha sonra ortada bırakmış, sandıklaraçıldıktan sonra bir yandan sandığın bir çözümolmadığı gerçeğini hatırlamış ama öte yandan daYavaş’ın oylarının peşine düşmüşlerdir. Bu tutarsızlığınbaşka bir boyutunda ise başka kentlerde deadaylarının kimliklerine bakmadan CHP’yidesteklemişlerdir. Ama bu kadarla kalsalar iyi, bazıyerellerde CHP ile ittifaklar kurarken başka bazıyerlerde de hep başka bir adayla çıkmışlardır. Bundandolayı da Avanos’ta CHP ile ittifak kurup seçimikazananlar Hopa’da ayrı ayrı aday çıkarıp AKP’yebelediye başkanlığını kaptırmaları gerçeğiniaçıklamakta zorlanıyorlar. Kuşkusuz bu tutarsızlığıngerisinde ilkeden yoksun geri bir küçük-burjuvaparlamentarist anlayış yatmaktadır.

Düzen kurumlarıyla ve düzen soluyla güçlüköprüler kuran bu anlayışın toplumsal muhalefetedevrimci bir yanıt olması mümkün değildir. Seçimlerbir kez daha bu gerçeği tescillemiştir.

Yerel seçim sonuçlarından Kürt hareketinin Kürtillerinde siyasal mevzilerini koruduğu ve bazı yenimevziler elde ettiği görülmektedir. Bu Kürt hareketipayına nispi bir başarıdır kuşkusuz. Ama bazıbakımlardan da kalesi sayılan kentlerde bir oy kaybı da

dikkat çekmektedir. Diğer taraftan ise HDP, Kürthareketi payına fiyaskoya dönen bir proje olmuştur.Öyle ki HDP’nin ortada kayda değer herhangi birbaşarısı ya da Kürt hareketinin mevcut güçlerininötesinde sağladığı bir katkı neredeyse yoktur. Kuşkusuzbu aynı zamanda HDP projesiyle kendisine siyasal birgelecek çizmeye çalışan reformist solun da boyunugöstermektedir.

Siyasal iddiasını tüketmiş ve sahici bir kitletabanından yoksun olan reformist solla Kürthareketinin birliğinden, toplumsal muhalefetikucaklayacak ve emekçilere umut olacak gerçek biralternatif yaratmak mümkün değildir. Durumböyleyken seçim sonuçları üzerinden HDP’de toplananreformistlerin, “seçimlere yeni giren bir partiyiz, bukadarı başarı çünkü daha başlangıç” türünden laflarıkendini kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor.

Diğer taraftan seçim sonuçları, Haziran Direnişi ilekendisini ortaya koyan toplumsal mücadeledinamiğine en ufak bir gölge düşürmemektedir. Çünkügerçekte bir sokak gücü olan bu büyük toplumsalmücadele dinamiğinin boyunu seçimlerle ölçmeknafile bir çabadır. Elbette seçim sonuçları hareketin butoplumsal dinamikleri üzerinde moral bozucu etkilerdebulunabilir. Fakat onu kıramaz. Bu etkiler de ancak kısasüreli olur. Akabinde direniş kendi kanalında vetoplumsal mantığına uygun bir seyir izleyerek gelişipgüçlenecektir.

Seçim sonuçları bu toplumsal mücadele dinamiğinisandıkta oy olarak devşirmeye çalışanların heveslerinikursaklarında bırakmıştır. Ama öte yandan da bumücadele dinamiğinin düzen partilerinden ve siyasetmekanizmalarından bağımsız devrimci bir konumdankucaklanmasına duyulan ihtiyacı bir kez dahagöstermiştir.

Bu ise ancak kurulu düzenin karşısına, mevcutburjuva ve küçük-burjuva siyasal güçlerle yapılacakseçim projeleriyle değil, kurulu düzen ve güçlerininkarşısına onları aşabilecek bir toplumsal kuvvetçıkarılarak yapılabilir. Bu kuvvet işçi sınıfındadır. İşçisınıfı siyasal ve kolektif bir güç odağı olarak ağırlığınıkoyduğu ölçüde hem gericilik gerçek anlamdayenilebilecek hem de toplumsal-siyasal öfke kendisinegerçek anlamda bir çıkış yolu bulacaktır. Bu isetemelde işçi sınıfı ile kurulu düzen ve onun sözdesiyasal seçenekleri karşısında her bakımdan bağımsızve devrimci bir siyaset olarak kendisini ortaya koyansınıf devrimcilerinin birleşmesiyle üstesindengelinecek bir sorundur.

Komünistler cephesinden ise bu seçim süreci,sınıfla kurdukları bağlarda hem niceliksel ve hem deniteliksel bir gelişmenin ortaya konduğu bir süreçolmuştur. Bu gelişme, sandıklarla ölçülemeyecek kadarbüyük bir anlam ve önem taşımakta, boş seçimprojelerinin gürültüsünün yanıbaşında, ülkenindevrimci geleceğinin hazırlandığı ana mecraya işaretetmektedir.

Komünistler, böyle bir devrimci gelecek için geceligündüzlü çalışmayı sürdüreceklerdir.

Yerel seçimler üzerine bazı gözlemler

Yerel seçimler geride kalırken 30 Mart öncesiningerginliği beklendiği üzere artarak devam ediyor.Görünürde “kazanmış” gibi olsa da aslında AKP dediğerleri gibi kaybedenler kulübünde. Ne seçimsonucu elde edilen belediyeler, ne de sandıktan çıkanoyların sayısı! Tüm bunlar bu oyuna dahil edilmeyeçalışılan emekçiler için illüzyonun devamından başkabir şey değil.

Sandık sonuçları kimleri yanılttı?

Seçim öncesi Türkiye gerçeği, temel kurumlarınınen gizli karanlık senaryolarıyla dillerde olduğu birdevletin çivisinin çıktığını gösteriyordu. Hırsızlığın, hertürlü dalaverenin döndüğü bu devletin kurumlarıseçimlerle temize çıkmadı. Aksine seçimlerin ortayaçıkardığı hileler, hemen öncesinde yaşanankirlenmenin daha da artarak devam ettiğini gösterdi.

Seçimler öncesi toplumsal tepkinin odaklandığıadres olan AKP, aynı zamanda diğer düzen odaklarınında hedefindeydi. Öyle bir rüzgar estirildi ki AKP ilesandıkta hesaplaşılacak, buradan geriletilecek, AKP’ninsavunma sistemi çökecekti. Ancak 30 Mart’ınbalkonundan seslenen Erdoğan’ın sözleri özenleseçilmişti.

Ortaya çıkan seçim hileleri olmasa, sonuçlar,sağından soluna tüm düzen partileri için moral birerozyona neden olacaktı. Ancak yine de sandıksonuçları ne AKP ve Erdoğan’ı kurtarabilmiştir ne dediğer sandık sevdalılarını. Düzen gerçeği tümçürümüşlüğüyle olduğu gibi devam etmiştir.

Sandıkların gücü!

Seçim sonuçlarını kim, nasıl okursa okusungörünen tek bir gerçek vardır. Sandıkların gücü,AKP’nin dizlerini titreten Haziran Direnişi ilekıyaslanamaz bile. On milyonlarca oy, yüzbinleringiriştiği kararlı, militan bir hak arama eylemi karşısındadeğersizdir. Tüm düzen güçlerinin sandıklara yüklediğianlam işte burada saklıdır. Hesaplaşma adresi olarak

sandıkları gösterenlerin asıl gayesi kavga alanlarınıboşaltmaktır. Sermaye sınıfının ağzından “istikrar”,düzen partilerinin dilinden “provokasyon”sözcüklerinin eksik olmaması nedensiz değildir.

Kapitalist sistem için sokaklar, düzene karşı hertürlü kalkışmanın adresi olduğu için önemle boştutulması gereken yerlerdir. On milyonlarca işçi veemekçinin bir koro halinde çağrıldığı sandıklar, ancak“Pandora’nın kutusu” olabilir. 30 Mart’ta kutu açıldı veortaya düzenin pislikleri saçıldı.

Taşlar artık yerinden oynadı

Haziran Direnişi ile sokaklarda başlayan sarsıntı vedevamı, en başta AKP’nin olmak üzere düzenintaşlarını yerinden oynattı. Aynı taşları bir daha aynısağlamlıkla yerine oturtmak mümkün değildir. Hiçbirharç, hangi tehditler ve yalanlarla karılırsa karılsıntutmaz. AKP, olağanüstü bir değişiklik olmazsa eğer, buhaliyle eskisi gibi yeniden bu düzene monte edilemez.

AKP hükümetinin yıkılmazlık sihri, topluma saldığıkorku büyüsü Haziran Direnişi ile çoktan bozuldu.Balkon konuşmasındaki meydan okuyan çehre,

saraylarına sakladıkları paralarla yakalananharamilerin, “haremlerinden” teşhir olanların“hologram” görüntüsünden ibarettir.

Düzen içi dalaşma, bilinçli bir tercihle iki ayrı kampüzerinden yürütüldü; AKP ve karşıtları. İki uzlaşmazsınıf olan işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki gerçekkamplaşma ve çatışma alanı ise belirsizleştirilmeyeçalışıldı. Kendilerini solda tanımlayanlar da kendicephelerinden bu oyuna alet oldular.

Güç üretici güçlerin devrimci enerjisindedir

Haziran Direnişi sokağın gücünü gösterdi, korkuduvarlarını yıkarak yolun açılmasını sağladı. Düzeninuygulamalarına yönelik öfkenin militan biçimlerkazanarak sokağa yansıdığı, devrimci mecradan aktığızamanlar, bir bütün olarak devlet cephesinin nasılkorkuya kapıldığının en açık örnekleridir.

AKP de dahil düzenin tüm unsurlarıylahesaplaşmanın, bu düzeni bütün çürümüşlüğüyleortadan kaldırmanın yolu sandıktan değil, devrimcisınıf savaşımını yükseltmekten geçmektedir. Siyasal birkuvvet olarak ancak işçi sınıfı bu savaşıma önderlikedebilir.

Burjuva devlet aygıtının parçalanmasını, burjuvasınıf egemenliğinin araçları olan ordu, polis, bürokrasi,parlamento ve tüm öteki kurumlarının ezilipdağıtılmasını mı istiyorsunuz? Devletin birer cinayetşebekesine dönmüş silahlı güçlerinden hesap sormakmı istiyorsunuz? Emperyalistlerle girişilen tümantlaşmalara ve kölece bağımlılığa son vermek miistiyorsunuz? İşçilere, emekçilere, kadınlara, ezilenuluslara gerçek manasıyla özgürlük ve eşitlik miistiyorsunuz? Sömürü düzeninin yarattığı sosyaladaletsizliğe, çürümüş yargı sistemine, yolsuzluğa,hırsızlığa, talana ve yine bu düzenden kaynaklanantüm kötülüklere son vermek mi istiyorsunuz?

O halde çözümün sandıkta olmadığı gerçeğindenhareketle, yegane kurtuluş olan devrim ve sosyalizmkavgasını büyütmekten başka bir alternatif yokdemektir.

Çözüme giden yol sandıklardan değil,sınıf savaşımından geçer!

Enerji Bakanı: Kedi o kedi!Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, yerel seçimlerin yapıldığı 30 Mart’ta yaşanan elektrik

kesintileriyle ilgili açıklama yaptı. “Oyları etkileyecek bir unsurun söz konusu olmadığını” iddia eden Taner Yıldız, yaşanan kesintilerin

“trafoya kedi girmesinden” kaynaklandığını savunacak haddeye geldi. Seçim gecesi “saatteki hızı 75 kilometreyi bulan fırtına nedeniyle elektrik direklerinin devrilmesini” elektrik

kesintileri için gerekçe gösteren Yıldız, fırtınanın olmadığı kentler için de kedi mazeretini üretti. Fakat elektrikkesintilerinin normal arızalarla açıklanamayacak kadar yaygın olmasını pas geçti.

Yıldız kesintilere dair savunmasında şunları ifade etti: “Biz vatandaşımızın her türlü kararına saygılıyız.Vatandaşımızın seçimine saygı duymamız lazım. Biz bununla alakalı seçim sonuçlarına gölge düşürmeyeçalışanları biraz da tebessümle karşılıyoruz. Oyları etkileyecek bir unsur söz konusu değildir. İl ve ilçelerde çokkısa 10 dakika 15 dakika geçici kesintiler yaşanmıştır. Elektrik direklerinin arkasına sığınmayalım.

Espri yapmıyorum arkadaşlar. Trafoya kedi girdi. Kesinti bundan yaşandı ama bu durum ilk kez yaşanmadı.Seçimden önce de yaşanmıştı. Bunu seçime bağlamak yanlış.

Zaman zaman eksiklerin olabileceğini söylüyorum. Kasıt aramak yanlış.”

Üçüncü gününde Haziran Direnişi’ni bitirmek içinharekete geçen reformist solun temsilcileri, sistemlekarşı karşıya gelmekten ölümcül bir korkuduyduklarını, bir kez daha gösterdiler. Buna rağmendireniş, bu çevrelerin “seçim sandıkları” üzerinekurdukları hayalleri perçinledi. Pratikte direnenkitlelerin gerisine düşüp “sağcı” bir rol oynasalar da,milyonların AKP iktidarına karşı isyan etmesi, “HaziranDirenişi’ni sandığa taşıma” hesabı yapanları epeyheyecanlandırmıştı.

Sandığa bağlanan büyük umutlar, 30 Mart’ta aynısandığın içine gömüldü. Zira BDP dışındakireformistlerin toplamı Dersim’de iki, Nevşehir’de birilçe kazanabildi. Bu arada Avanos Nevşehir’de kazananaday, CHP çatısı altında seçime katıldı. HDP çatısıaltında birleşenler ile TKP, ÖDP, Halkevleri gibireformist solu temsil eden güçlerin tümünün“başarısı” üç ilçede belediye başkanlığı kazanmaktanibaret kaldı.

Tez canlılık yetmedi

Ufku kapitalist sistemin sınırlarının ötesinetaşmayan, burjuvazinin sonsuza dek iktidardakalacağına iman eden reformist sol, Haziran Direnişisırasında sokaklardan çekilmek için gösterdiği tezcanlılığı, seçim sandıkları aracılığıyla “yerel iktidarı” elegeçirme işine odaklanma noktasında da gösterdiler.Haziran Direnişi’nin yarattığı iklime umut bağladıklarıiçin, seçim çalışmalarına daha sıkı sarılan solun bucenahı, boş hayaller yaymak ve temelden yoksunvaatlerde bulunmayı da ihmal etmedi.

Tez canlılıkla yapılan işler, yayılan hayaller,umulanın aksine seçim sandıklarına pek yansımadı.Görüldü ki, tez canlılık direnişi sandıklara taşımayayetmiyor. “Yerel iktidarı ele geçirme” söylemi,“sandıkta hesaplaşma” hafifliği, “kapitalizme dair sözsöylemekten kaçınıp rantçı belediyeciliğe yüklenme”taktiği vb… Burjuva siyaset arenasının merkezinde yeralan “seçim sandığı” söz konusu olduğunda, tümbunların, pek bir hükmünün olmadığı bir kez dahagörüldü.

Ham hayallere devam

AKP ile hesaplaşmayı seçim sandıklarına havaleeden reformist sol, 30 Mart’ta yeni bir hezimetle yüzyüze kaldı. Hezimet, alınan oy toplamın belli sınırlardakalmasından öte, sonucun böyle olacağı bilinmesinerağmen, ham hayaller yaymanın ifrata vardırılması.

Reformist solun şefleri, doğrudan veya dolaylışekilde hezimeti kabul ediyorlar. Ancak seçimdeğerlendirmelerinde yaşanan hayal kırıklığı kabuledilse de, “aynı yola devam” mesajı da veriliyor. Yaniburjuvazinin seçim sandığını çözüm platformu olaraksunma ve her seçimde olduğu gibi, temelden yoksunham hayaller yaymaya devam edileceği, seçimdeğerlendirmelerinde dile getiriliyor.

Bazıları, mücadele sokakta devam edecek deseler

de, yer yer sermaye partisi CHP iledoğrudan veya zımni ittifakasahne olan seçim süreci, busöylemin samimiyetinitartışmalı hale getiriyor.Bu arada reformistlerinçoğu, fiili/meşrumücadeleyi,literatürlerinden bilesilmişler…

Militan kitle hareketiolmadan…

“AKP ile sandıktahesaplaşma” söylemi, ayakları yerebasmayan, ciddiyetten yoksun bir iddiadır.Zira sermaye partilerinin bile AKP ilesandıkta hesaplaşmayıbaşaramadıkları yerde, reformistsolun böyle bir iddiayı ortayaatması, parlamenter avanaklığınyarattığı bir durum olsa gerek.

Bilindiği üzere, kitlelerin bilincidüzen sınırlarını aşamadığı, diğer birifadeyle şu veya bu burjuva akımın peşindensürüklendiği koşullarda, reformist solun çağrılarına pekitibar etmezler. Ülkenin içinde bulunduğu koşullarda,reformist solun CHP tabanının “daha solda” durankesiminden bir güç devşirme imkanı yok. Seçim sürecitersinin doğru olduğuna işaret ediyor. Nitekim bazıalanlarda zaten CHP ile açık veya zımni ittifaklar dayapılmıştır.

Reformist sol güçlerin AKP/Tayyip Erdoğankarşıtlığına daralmış bir çizgi izlemeleri ise, bu noktadaCHP ile yollarının kesişmesini sağlıyor. Politikanın “AKPkarşıtlığı” sınırlarına sıkıştırıldığı yerde, mantıksal olanda, reformist solun safında yer almasıdır. Ne de olsaseçim sandığında AKP karşıtlığını başının çekenCHP’dir. Nitekim bazı yerellerde zaten CHP ile ittifakyapıldı.

Parlamenter avanaklık illetine yakalananlar, LatinAmerika örnekleri ve Yunanistan’daki SYRIZAdeneyimine bakıp hayıflanıyorlar. Oysa böyleleriningözden kaçırdıkları ya da görmek istemedikleri çok

temel bir nokta var; ancak kitlehareketlerinin gelişerek, güçlenerek,

militanlaşarak geliştiği yerde,bunun seçim sandıklarına dayansımaları oluyor. LatinAmerika, Yunanistan solgüçlerin, Türkiye’de Kürthareketinin seçimlerdesağladıkları başarı, tam dayıllara yayılan kitlesel,militan mücadeleler

sayesinde olmuştur. Reformist solun bu noktada

ciddi bir açmazı bulunuyor. Zira -Haziran Direnişi’nde de

görüldüğü üzere- hem militan kitlehareketinden korkuyor hem de kitle hareketinin

etkilerini seçim sandıklarına havale ederekbundan faydalanmak istiyor.

Emekçiler için alternatif:Devrimci sınıf mücadelesi

Seçim tartışmaları, öncesi ve sonrasıyladevam ediyor. Bu tartışmalar, emekçilerin bir

kesimi tarafından da yakın ilgiye mazhar oluyor.Neredeyse 70 yılıdır seçimler, benzer atmosferlerdegerçekleştiriliyor. Her seçim döneminde bir miktarheyecan, biraz da gerilim yaşanır. Bu arada sömürü vekölelik çarkı da dönmeye devam ediyor.

Mücadele içinde dönüşüp bilinçlenmeyen işçi veemekçiler de, seçim oyununun figüranları olabiliyorlar;dolayısıyla şu veya bu burjuva partinin peşindensürüklenip duruyorlar. Reformist solun, parlamenterhayaller yayması ise, seçimler ve parlamentonunemekçiler nezdindeki meşruiyetini güçlendiriyor.

Tüm tarihsel deneyimler, emekçilerin ancakdirenerek, mücadele ederek, belli kazanımlaraulaşabileceğini gösteriyor. Bu mücadelelerde kazanılandeneyimler kapitalizmi yıkma ve sosyalizmi kurmamücadelesi için de yolu açacaktır.

Halen Greif’te devam eden işgal-direniş-grev, Tekelişçilerinin direnişi ve daha pek çok direniş, işçi sınıfıylaemekçiler için esas çıkış yolunun meşru/militanmücadele olduğunu kanıtlamaktadır.

Parlamenter hayaller değil,meşru militan mücadele!

Burjuvazinin egemen olduğu tüm dünya veTürkiye’de seçim rezaletleri, lekeli seçim süreçleri,ortalığa saçılan pislikler yaşandı, yaşanıyor. Son yerelseçimlerde AKP iktidarı devletin tüm imkanlarını seçimzaferi için kullandı. Her türlü dalaverelere de başvurdu.Tapeler, onca pislik, rüşvet, hırsızlık ortay çıktı.Yolsuzluk sarmalı Tayyip Erdoğan ve ailesine uzandı.Buna rağmen seçimlerde bir oy kaybına uğrasa da AKPiktidarı ve şefi yerel seçimleri kazasız-belasız atlatmayıbaşardı.

AKP dünden bugüne çorba, bulgur, kömürdağıtımlarının yanı sıra din sömürüsünü de etkin birşekilde kullandı. Tayyip Erdoğan ve ekibi “yalanınbüyüğü daha etkilidir” anlayışına dört elle sarıldı. Zirayalanın boyutu ne kadar büyürse ve emekçiler buyalanı çözümleyecek bilince sahip değillerse etkisininartacağını biliyorlardı. Bu nedenle seçim süreciboyunca AKP sözcüleri pervasızca söylenen yalanlarınaltına imza attılar. Erdoğan’ın basın danışmanı YiğitBulut yönetiminde komplo teorileri üretildi.Türkiye’nin büyük ve uluslararası bir komployla karşıkarşıya olduğu algısı yaratılmaya çalışıldı. Paralelyapının lideri olarak tanımlanan Fethullah Gülen’inuluslararası komplonun hizmetkarı olduğupropagandasında sınır tanınmadı. Bu nedenle yalanave komplo teorilerine dayalı AKP’nin seçim stratejisikitleleri etkiledi.

AKP’nin büyük bir ideolojik çarpıtmanın ürünü olanyalanlarına, komplo teorilerine ışık tutan, yalanlarıdeşifre eden tapelerin deşifre edilmesi gerçeğinanlaşılması için yeterli değildir. Çünkü tapeler yoluylabüyük yalanların ipliği bir anda pazara çıkarılmaz. Sırftapeler yoluyla AKP iktidarının yolsuzlukları ve savaşçığırtkanlığı ortaya çıktı diye emekçiler bir andagerçeklerle yüzleşmez. Toplumsal değişim ortayaçıkmaz. Yalanın, rüşvetin, yolsuzluğun savunucusu olanAKP iktidarının ve kapitalizmin bertaraf edilmesi,ancak söz konusu gerçekliğin kendi içindeki maddideğişimi ile sağlanabilir.

Türkiye işçi sınıfı ve emekçilere yönelik son otuz yıliçinde yoksulluğun kaynağı olan hırsızlık ve yolsuzlukdüzeni kapitalizmi hazmetme süreci düzen tarafındanözel bir tarzda pompalandı. Bunda belli bir başarı daelde edildi. Turgut Özal yolsuzluğu ve hırsızlığımeşrulaştırmada önemli bir figür olarak ortaya çıktı.Ona göre “memur işini bilir”di. Bu yaklaşımaemekçiler arasında rüşvet ve yolsuzluğu anlaşılır kılmaçabası da eşlik etti.

Kapitalizm işini bilen memur anlayışının kaynağıydı.Burjuvazinin egemen olduğu düzen tam dayolsuzluğunu ve hırsızlığını makul gören milyonlarcaişçi ve emekçinin olduğu koşullarda sürebilirdi.Yolsuzluk ve hırsızlığın kaynağı olan kapitalistTürkiye’nin baronları tam da bu anlayışa su taşıdılar.Onları asıl korkutan çok yıprandıklarında, varlığınıonlara bağlamış olan düzen partilerinin hükümettenuzaklaşması değildi. Nasılsa yıpranan sermayehükümeti yerine yenisini ikame ederlerdi. Onları asılkorkutan düzene karşı devrime duyulan inancın vedevrimci örgütlülüğünün büyümesiydi.

AKP son süreçte ciddi yaralar aldı. Bu nedenle akılalmaz yalanlara ve komplo teorilerine sığındı. Dinciparti sözcüleri ve şefi “Yeni istiklal savaşı”, yaniuluslararası güç odakları ve “lobilerce” de desteklenenkomploya karşı direnen AKP imajınıtoplumsallaştırmak için tüm hünerini sergilediler.Onlara göre ülkenin dört bir tarafı fesat ve fitneyebaşvuran düşmanlarla doluydu. AKP bu yaklaşımıemekçilere mal etmede fazlaca zorlanmadı. Zira Türkulusal kimliğinin inşa sürecinde de benzer argümanlarkullanılmış, emeğin toplumsal kesimleri buargümanlarla kuşatılmıştı. Yani egemen olan sınıfkendi bekası için yalan ve çarpıtmaya dayalı bilincikesintisiz olarak emeğin toplumsal kesimlerinetaşımıştı.

Onlarca “tape”ye AKP’yi, bizzat kendisini ve ailesinirezil eden sürece Tayyip Erdoğan’ın pes etmemesinisermaye medyası büyük övgülere konu etti. OysaTayyip Erdoğan’ın pes etmemesinin ardında yatansağlam irade değildi. Zira Tayyip Erdoğan pes etseydikendisi ve ailesi yargılanacaktı. “Yeni Türkiye’yiyaratan dünya lideri” imajı yerle bir olacaktı. O, artıkirtikapla suçlanan bir politikacı eskisi konumunadüşecekti.

Bunca yalana, dolana, hırsızlığa rağmen AKP’ninhala iktidar gücünün gerisinde yatan bir gerçek var oda hala emekçilerin egemen olan sınıfın fikirleriylekuşatılmış olmasıdır. Marks’ın, “Her dönemin hakimfikirleri, hakim sınıfın fikirleridir” yaklaşımı hırsızlığa,yolsuzluğa, yalana, dolana rağmen AKP iktidarının halaseçimlerden birinci olarak çıkmasına ışık tutmaktadır.Zira sınıflı toplumların tümünde asıl gücün sahibi olanezilenler uzun süre güçlerinin farkına varamadılar. Budurum ezen sınıfların gücüne güç kattı.

Bugün Türkiye’de milyonlarca işçi ve emekçiyaşadığı yoksulluğun, yoksunluğun nedenlerikonusunda bir bilinç açıklığına sahip değiller. Bunedenle burjuvazinin çizdiği sınırlar içinde bir yaşamısürdürmek zorunda kalıyorlar. Onun ve onunhizmetkarı olan AKP türünden düzen partilerinin

hırsızlık ve yolsuzluklarını yalanla kapatmamanevralarına kolayca aldanıyorlar.

Egemenlik ilişkileri ancak yalan, çarpıtma vekitlelerin yanılsamasına yol açan politikalarlasürdürülebilir. Yalan, çarpıtma, yanılsamaları ortayaçıkaran gerçekler bir anda ortaya çıkarsa burjuvazininegemenliğini sürdüremeyeceği düşünülür.Muktedirlerin yalanlarının, kirli çamaşırlarının ortalığasaçılması durumunda kitlelerin bilincinin hızladeğişeceği yanılgısı aydınlanma rasyonalizmindenkalma siyaset algısının ürünüdür. Oysa bu yanlış birdüşüncedir. Örneğin ortalığa saçılan onlarca yolsuzluk,hırsızlık, rüşvet, savaş çığırtkanlığı tapesine rağmen,yalanda sınır tanımayan AKP sözcülerinin varlığı bilekitlelerin aydınlanması ve AKP’ye oy vermemesi içinyeterli olmuyor.

Kapitalizmin yalanı, dolanı, sömürücü asalakkimliği, mistifikasyonlarının ortaya çıkmasından buyana 150 yıla yakın zaman geçmesine rağmen hala çokaz işçi ve emekçi kâr oranlarının düşüşünün, hırsızlığın,yolsuzluğun kaynağı olan kapitalizm gerçeğininbilinciyle kuşanmıştır. Kaldı ki, tek başına bu bilincikuşanmak yetmez, asıl önemli olan her türlümelanetin nedeni olan kapitalizme karşı örgütlüdevrimci sınıf mücadelesi içinde yerini almak, genişkitleleri sömüren, soyan, öldüren kapitalizme karşımücadele saflarına çağırma ve bu mücadele içindeörgütlemektir.

İşçi sınıfı devrimcilerinin görevi yeni Greif’leryaratmaktır. İşçi ve emekçileri devrimci sınıfmücadelesi pratiği içinde eğitmektir. Çözümün biricikyolu olan işçi sınıfının devrimci programını rehberedinen örgütlü devrimci sınıf güçlerinin tarihsahnesinde rolünü oynamasını sağlamaktır. Zira işçisınıfı ve emekçilerin kurtuluş düşüncesi, devrim vesosyalizm düşüncesi kitleler içinde hakim oldukçayalanın, dolanın, hırsızlığın kaynağı olan kapitalistTürkiye ve bu Türkiye’nin egemeni burjuvazininyüzündeki peçe yere düşecek, burjuvazi için ölümçanları çalmaya başlayacaktır.

Yerel seçimler veortalığa saçılan pislikler!

H. Yağmur

Bir yanda Suriye’ye yönelik kirli savaş planları diğeryanda ortam dinlemelerinin “ulusal güvenlik”sınırlarını aşacak denli ayyuka çıktığı gerçeği… Seçimöncesi Türkiye halkları, burjuva düzen gerçeğini ortayaseren böylesi gerçeklerle yüz yüze kaldı. AKP hükümetidurumu kurtarmak için hemen işe koyuldu. YouTubeyasağıyla işe başladı. Ortaya çıkan ses kayıtlarınıniçeriği ile ilgili basın yasağı getirildi.

Ahmet Davutoğlu, ortam dinlemenin, “TürkiyeCumhuriyeti’ne karşı savaş ilanı” olduğunu söyleyerek,“ bir casusluk faaliyeti” olarak değerlendirdi. Erdoğanise, ses kaydının servis edilmesini “vatan hainliği vealçaklık” olarak niteledi. Tüm bunlar üzerine medyakonuyu kendi siyasal renkleri üzerinden ama ayaklarınıbastıkları burjuva düzen çıkarına göre yorumladı.Bundan dolayı yorumlar daha çok Suriye’ye savaşplanının açığa çıkmasını “ulusal güvenliğe karşı açıkbir saldırı” olarak değerlendirdi. Ancak ortada büyükbir savaş suçu işlemeye hevesli Türk sermaye devletideğil de bu “sırrı” açığa çıkmış güvenlik önlemlerizaaflı olan “devlet” eleştirildi. Cemaatin bu kadargüçlenmiş olmasına özel bir vurgu yapılarak konununbilinçli şekilde darlaştırılması da ayrıca değinilmesigereken bir noktadır. Sanki emperyalist-kapitalistdüzene bağımlı herhangi bir ülkenin “bağımsız”güvenlik ağı olabilirmiş gibi?

Ortaya çıkan gerçeklerden biri şudur ki, DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan,Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ferdidun Sinirlioğlu veGenelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Gülerarasında, Türkiye ve Suriye halklarına karşı savaş suçuişlenmek üzere, bir savaş toplantısı gerçekleştirilmiştir.“Suriye’ye savaş için bahane lazımsa, ben 4 adamgönderirim oraya, 8 tane füze fırlatırım, gerekçe olur”diyen MİT Müsteşarı Hakan Fidan örneği durumuözetliyor. Kuşkusuz Türk sermaye devletinin Suriye’yesavaş için fazlasıyla hevesli olduğu biliniyor. Amaburada açığa çıkan, daha öncekiler gibi, kirli çıkarlarıuğruna nasıl savaş komplolarını planladıklarıdır. Bukirli planlarını uygulamak için “uluslararası birgerekçe” yaratmanın da ne kolay olduğu bu vesileyletekrar görülmüştür. Ne de olsa efendilerinin izindengidiyorlar. ABD de “uluslararası bir gerekçe” bularakIrak, Afganistan işgallerini yapmıştı.

Ortaya çıkan bir diğer gerçekse burjuva sınıf,elindeki devlet aygıtı sayesinde çıkarına ve işinegeldiğine göre hak ve özgürlükleri tanımlanmakta,hukuk da buna göre işletilmektedir. Bu ülke de işçi veemekçilerin çıkarına mücadele eden devrimci ve ilericiher kişi ya da kurum her an takip, dinlenme vb. baskıyöntemleriyle karşı karşıyadır. Zira burjuva düzeninçıkarına göre bu hak ve özgürlük ihlali değildir. Kendiçıkarlarını ulusal çıkarlar olarak kodlayarak kitleleribuna inandırmaktadırlar. Kirli savaş planları açığaçıkınca konu değişmiş, hukuk hatırlanarak ortamdinlenmesi, “ulusal güvenlik ihlali” vesile edilerekyasaklamalar hızlıca devreye sokulmuş, konugündemden uzaklaştırılmıştır. Bunları yaparkendeTwitter, YouTube ve diğer basın yasakları ile kişilerinifade, iletişim ve haber alma özgürlüklerinin yoksayılmasında bir sakınca görülmemiştir.

Bu son çıkan ses kayıtları burjuva yasaları vehukukunu sınıfsal konumuna göre kavrayamayanlariçin yeni bir örnek olmuştur. Bu düzende demokrasinindar çerçevesi ve sınıfsal özü bir kez daha görülmüştür.Özellikle vurgulamak gerekir ki, kapitalist düzendeegemen sınıf burjuvazidir ve devlet onun yönetimaygıtıdır. Devlet, bir avuç burjuvanın diktatörlüğüaltındaki milyonlarca işçi ve emekçinin daha kolaysömürülmesini yönetmek için vardır. Kitlelerin bilincinibulandırmak için de devletin sınıflar üstü olduğu vaazedilir. Burjuvazi sınıf egemenliğini ister demokrasi yada daha açıktan diktatörlük olarak sürdürebilir.Özünde değişen bir şey yoktur. İşçi ve emekçilersermayenin diktatörlüğü altında ezilir ve sömürülürler.Bu nedenle “nasıl bir hukuk, nasıl özgürlük, nasıl birdemokrasi” ile “kim için özgürlük, kim için demokrasi,kim için adalet” soruları sınıfsal konumlardan ayrıtanımlanamaz. Egemen olan sınıfın çıkarlarına göre bukavramlar değişmektedir. Türkiye son dönemlerde bugerçeğe işaret eden pek çok örnek ve “skandal”yaşamaktadır.

Hangisi suç?

Bu gerçekler ışığında tekrar bu soruyu sormakgerekmektedir. Devlet sırrını dinleyip yayınlamak mı,ülkeyi kirli bir savaşa sokmak için kirli oyunlartezgâhlamak mı? Bunlar burjuva devlet gerçeğindeolabilecek işlerdir. İşçi ve emekçi kitlelere karşıörgütlenen bir devlet aygıtı olduğu için böylesi sırlarıve kirli yöntemleri vardır. Kendi çıkar ilişkilerine görepislikleri ortalığa saçılınca işçi ve emekçiler ancak ozaman gerçekleri duymakta, görebilmektedir. Budurum onların sınıfsal çıkarlarına uygundur, onlarınahlakında ve siyasi kültürlerinde bu vardır. Ama bizimdeğil! Zira bizim savunduğumuz sosyalist düzendeböylesi kirli hesaplara ve yöntemlere yer yoktur. Gerekiç işleyişte gerekse uluslararası ilişkilerde her türlü gizlidiplomasinin son bulması, toplumsal yaşamın heralanında gerçek bir işçi demokrasisinin ve açıklıkilkesinin uygulanması sadece işçi sınıfının devrimciiktidarı altında mümkün olabilir.

Hangisi suç?

Yerel seçimlerinbir başka yüzü

2014 yerel seçimlerinin Türkiye’de nasıl bir siyasiatmosfere denk geldiği bilinmekte. Düzen partilerininbirbirlerine karşı verdikleri bu kıyasıya mücadeledekitemel kaygının hırsızlık düzeninin yıkılması olmadığıaçık. Bilinen siyasi karmaşa bir tarafa, sunduğuimkanlar nedeniyle yerel yönetimler aynı zamanda ençok vurgunun ve talanın yapıldığı bir “iş” alanıolmakta.

Düzen partilerinin aralarına koyduğu keskinçizgilerin yanında ortaklaşılan bir başka gerçek de buseçimler için harcanan muazzam para oldu. Devletkaynaklarının seçimler için ne kadar seferber edildiğitam bilinmese de seçim ekonomisinde dolaşımda olanparanın 6 milyar dolar olduğu söylenmekte. Buparanın dağılımı reklamcılıktan promosyona,matbaacılıktan araştırma şirketlerine kadar yayılmışdurumda.

Aday adaylarından alınan başvuru ücretleri birtarafa, düzen partilerine verilen Hazine yardımı bileaçlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan işçi veemekçiler için tahmin edilemeyecek boyutlarda.

Seçimlerin öncesinde İstanbul Fuar Merkezi’ndeSeçim Hazırlıkları Fuarı düzenleyen DemosFuarcılık’tan verilen bilgiye göre seçimlerde adaylarıncebinden minimum 100 bin lira, maksimum 2 milyonlira çıkacağı söylenmişti. Yerel seçimler, en alt sınırdayaklaşık 6 milyar dolarlık bir ekonomi oluşturdu.

Bu fuarda açıklanan ortalama rakamlar şöyle ifadeedildi: Bir seçim şarkısının 310 bin lira, profesyonelözel tanıtım filminin 1030 lira, kaset CD çoğaltımlarıortalama 47 bin lira, ses donanımlı seçim otobüsleri1520 lira, bir seçim otobüsünün giydirilmesi yaklaşık 3bin lira, kağıt baskılı bir billboard 3540 lira, ışık geçirenbaskı tekniği ile bilboard 125 bin 150 lira, yereltelevizyonlara reklamlar harcaması 5 bin lira, tanıtımbürosu 15 bin lira, branda, folyo ve kağıt üzerineyapılan baskıların metrekaresi 15 dolar, el ilanları,afişler, bayrak, çakmak, kalem gibi tanıtım malzemesi5 bin lira, sosyal medya harcamalarının Türkiye geneliiçin ise 30 milyon lirayı aştığı söylenmekte.

Hazine yardımı ise 315,7 milyon lira. Bu paranın177 milyon 130 bin 328 lirası AKP’ye, 92 milyon 343bin 259 lirası CHP’ye ve 46 milyon 233 bin 934 lirasıMHP’ye ödendi.

Düzen partilerinin harcadığı paranın tam miktarınıhesaplamak ise mümkün değil. Ancak paranınböylesine çarçur edilmesi, düzen partilerininkazanacakları yanında hiçbir şey ifade etmiyor. Mart2014’te yürürlüğe giren Büyükşehir Belediye Yasası ile14 il olan büyükşehir belediyesi sayısı 30’a yükseldi. Kibu şehirlerde toplam nüfusun yüzde 77.5’i yaşıyor.Yerel yönetimler yasasının rant kapısını ardına kadaraçtığı, her türlü “yatırım” hakkının seçimin galipleritarafından sınırsızca kullanılacağı gerçeği çok şeyanlatmaktadır.

Aylardır toplumun temel gündemini oluşturanseçimin ilk halkası geride kaldı. AKP iktidarı için birgüven oylaması niteliği taşıyan ve başta AKP olmaküzere tüm burjuva cephenin bu temelde ele aldığı 30Mart yerel seçimleri, düzen siyasetindeki saflaşmayıdaha da keskinleştiren ve derinleştiren bir işlev gördü.

Seçim sonuçları da bu açıdan şaşırtıcı bir yantaşımamaktadır. Haziran Direnişi ve ardından yaşanan17 Aralık yolsuzluk operasyonundan ciddi darbeler alanAKP hükümeti, Haziran Direnişi ile birlikte toplumutaraflaştırarak, kendi tabanını elde tutmayı temel alanbir politika izlemiştir. Aynı zamanda bunun için her türlükirli propagandaya, yalana, rüşvete ve hileyebaşvurmaktan da geri durmamıştır. AKP’nin karşısındatemel bir burjuva odak olarak konumlanan CHP ise,AKP’nin sergilediği icraatların teşhiri temelinde, gericigüç odaklarına yaslanan birpolitika izleyerek AKP’denhiçbir farkı olmadığınıgöstermiştir. Seçimlerin birdiğer öznesi olan reformistsol ise, güçlü toplumsalhareketin ardından, hattaHaziran günlerinin hemensonrasından başlayarak“AKP’nin geriletilmesi”ekseninde ve düzene kantaşıyan, sandığı çözümolarak gösteren politikhattıyla bu seçimlerde birkez daha rolünü oynamıştır.

AKP’nin geriletilememişolması, toplumun ilericikesimlerinde bir süre için umutsuzluk yaratma ihtimalitaşısa dahi, biriken toplumsal hoşnutsuzluk ve tepkikarşısında geçici olmaya mahkumdur. Ancak, bundanöte seçimlerde en dikkat çekici yönü, reformist solun daözel katkılarıyla sandığın çözüm olarak işaret edilmesi vedüzen içi çözüm eğiliminin belirgin bir şekilde öneçıkmasıdır. Oy kullanma oranının son 30-40 yılın en fazlaoranı olması da bu gerçeği kanıtlar niteliktedir.

Seçim sonuçlarının çok yönlü olarakdeğerlendirilmesi gerekir. Ancak yerel seçimlerin somutolarak gösterdiği; işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin, düzenpartileri ve düzen kurumlarına yönelik yaratılan beklentive umutların tüketilmesi bir zorunluluktur.

Seçimler karşısında devrimci tutum ise, kuruludüzen ve onun tüm partileri ve kurumlarını karşısınaalarak, işçi ve emekçilerin karşısına düzeni aşandevrimci bir programla çıkmakla olanaklı olabilir. Bubakışla davranan komünistler, daha önceki seçimlerdeolduğu gibi, yerel seçimlerde de düzenin seçimaldatmacasına, liberal-reformist solun kitleleri sistemebağlayan ve yarattığı ham hayallere karşı net devrimcitutum aldılar.

Kitlelerin öfke ve tepkisini sandıklara sığdırmaya,Haziran Direnişi’inden nemalanmaya çalışanlara inat,devrim ve sosyalizm çağrısını yükselttiler. İlkesizpazarlıkların, adaylara göre yapılan tercihlerin, gizli

kapaklı oyunların, AKP’nin geriletilmesi eksenindedüzene kan taşıyan tutumların karşısında berrak, tok venet bir şekilde düzeni aşan tek gerçek devrimciprogramla çıktılar.

Abartmaksızın söyleyebiliriz ki, yerel seçimlerdedüzen karşısında net bir konumlanış, devrim vesosyalizm bayrağını taşıma onuru yalnızca sınıfdevrimcilerine aittir.

Devrimci seçim çalışmasının hedefleri

“Komünistler için seçim çalışmaları tümüyle devrimcisınıf mücadelesine ilişkin genel hedef ve görevleretabidir; onlar seçim atmosferinden, kitleleri devrimcihedeflere kazanmanın, onların bilincini, örgütlenmesinive mücadelesini bu doğrultuda geliştirmenin bir olanağı

olarak yararlanmaya bakarlar. Buçerçevede, kitlelerin karşısına düzeninyasallık cenderesine ve seçimlereuyarlanmış güdük seçim platformlarıve bildirgeleriyle değil, kendi bağımsızdevrimci sınıf programıyla, bunundöneme uyarlanmış ve güncel devrimcigörevlere bağlanmış popüleraçıklamalarıyla çıkarlar.”

Yine yakın dönemde komünistlertarafından yapılandeğerlendirmelerde, geçmiş seçimçalışmalarından çıkartılan derslerışığında, seçimlerde temel çalışmaalanlarında yoğunlaşan ve derinleşenbir siyasal faaliyet yürütmenin altıkalınca çizilmiştir. Sınıf hareketi

devrimci bir mecraya akmadığı koşullarda seçimlerdeyürütülecek yaygın bir propaganda faaliyetinin gereklisonuçları yaratamayacağından hareketle, temeldehedef alanlarda işçi ve emekçiler yüz yüze gelen birtarzın izlenmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Seçimçalışmasının başarısının ölçüsünün, emekçilerinbilinçlerini geliştirme ve eylemli hatta yöneltmedealınacak mesafe olduğu belirtilmiştir.

Seçim sürecinin ilerleyen aşamalarında başlayanGreif işgali, seçim çalışmasının da temel gündemi olarakele alınmıştır. Temel nitelikleriyle son 30 yılın en ileri işçidirenişi özelliğini taşıyan, Haziran Direnişi’nin ardındansınıf hareketinde de yerleşik kalıpları, statükoları,mücadele ve eylem biçimlerini yıkan, yeni döneminifadesi olan Greif işgalinin kendi sınırlarından öte biranlam taşıması ölçüsünde, seçim çalışmasının damerkezine oturmuştur. Zira, yukarıdaki alıntıda davurgulandığı gibi, seçim çalışması da, “devrimci sınıfmücadelesinin genel hedef ve görevlerine tabidir.”Seçim aldatmacaları karşısında devrimci sınıfmücadelesini yükseltme çağrısının güncel plandakikarşılığı ise, Greif direnişiyle dayanışmayı yükseltme vedirenişin kazanması için her türlü imkan, araç vezeminin harekete geçirilmesi olarak ele alınmıştır.

Bu temelde, seçim büroları Greif direnişi iledayanışma büroları olarak açılmış, seçim toplantılarında

sınıf dayanışmasını yükseltmek hedefiyle Greif direnişiele alınmış, işçi ve emekçilere mücadele çağrıları Greifile birlikte işlenmiş, seçimlerin yarattığı boğucuatmosferde ileri güçlere yönelik Greif işçileriyle sınıfdayanışması temelinde ayrıştırıcı ve saflaştırıcı birçalışma örgütlenmiştir.

Kuşkusuz ki, her çalışmanın başarısı, ortaya koyduğupolitik hedefleriyle uyumu içinde değerlendirilmelidir.Devrimci seçim çalışması da, gerek seçilmiş alanlar/işçihavzaları-semtleri üzerinden derinleşen ve yoğunlaşanbir çalışma hattı izlenmesi, gerekse de devrimci sınıfmücadelesinin en temel güncel çağrısı olan Greif iledayanışma temelinde ele alınması açısından bir içbütünlük taşımaktadır.

Siyasal mücadele düz bir seyir izlemez. Hele ki,Haziran Direnişi’nden bu yana canlı, her an değişkengelişmelerle karşı karşıyayız. Seçim gündemi, Greifdirenişi, Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesi, 8 Mart,Newroz ve seçim gündemiyle bağlantılı olarak birçokyerde yaşanan faşist saldırılar, canlı, dinamik vegündemleri iç içe işleyen, refleksleri güçlü bir çalışmayıda zorunlu kılmaktadır. Çalışmanın gündemlerini iç içeele almakta yer yer kimi zorlanmalar, tek yönlüyaklaşımlar ve iç bağlantıları kurmakta belli kopukluklaryaşanabilmiştir. Aynı zamanda seçimin kendine hasgündemleri etkili bir teşhir bakımından etkili birçalışmaya konu edilememiştir.

Seçim çalışmasının değerlendirilmesi gereken birbaşka boyutu ise, eylemli tepkiyi örgütlemek ve kitlehareketine yön verebilmek oluşturmaktadır. Gerekseçim gündemlerine dayalı teşhir ve propagandanıneylemli bir hatta yapılabilmesi, gerekse tüm dönemiçinde gerçekleşen eylemlere yön vermek bakımındanbir inisiyatif gösterilse bile, halen alınması gereken birmesafe olduğu ortadadır. Yine de son olarakgerçekleşen faşist saldırılar karşısında gerçekleşeneylemler ve ortaya konulan refleksler bu bakımdanolumlu bir örnek olmuştur.

Seçim çalışmasından 1 Mayıs’aörgütlenme seferberliği!

Bugün seçim çalışmasının sonuçları ışığında entemel görev sınıfın örgütlenmesidir. Seçim çalışmasındavurgulandığı gibi hedef alanlarda yoğun ve kesintisizdevrimci bir kitle çalışması, seçim dönemindekiçalışmanın yarattığı imkanları toparlamanın dagüvencesi olacaktır.

Seçim çalışmasında oluşturulan ve aynı zamandaGreif’le dayanışma işlevi de taşıyan seçimkomisyonlarının, 1 Mayıs komisyonlarınadönüştürülmesi ve çevre-çeper güçlerin belirlenenhedefler doğrultusunda seferber edilmesi büyük önemtaşımaktadır.

Bugün seçim döneminin kazanımlarının ardından ilkgörev, kazanımlara yaslanarak, gündelik siyasal sınıfçalışmasının zorlanma alanlarına yüklenerek, HaziranDirenişi’nin ardından gerçekleşecek ilk 1 Mayıs’a,direnişin 1 Mayıs’ına çok yönlü olarak hazırlanmaktır.

Devrim ve sosyalizm bayrağınıyükseltmeye devam!

S. Soysal

Seçimler karşısında devrimcitutum ise, kurulu düzen veonun tüm partileri vekurumlarını karşısınaalarak, işçi ve emekçilerinkarşısına düzeni aşandevrimci bir programlaçıkmakla olanaklı olabilir.

1 Mayıs’a bir ay kala Kadir Topbaş yasak için ilksinyali verdi. Geçtiğimiz yıl Taksim yayalaştırma projesiinşaatını öne çıkaranlar şimdi trafik sorunu veekonomik sıkıntıları öne sürüyor.

CNN Türk ekranında Hakan Çelik’in programınakatılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı KadirTopbaş, Taksim’deki 1 Mayıs kutlamalarına ilişkin deaçıklamalar yaptı.

Topbaş, geçtiğimiz yıl saatler süren çatışmalarasahne olan 1 Mayıs’ın yasaklı ilan edilmesindeTaksim’in yayalaştırılma projesini gerekçe göstermişti.Mazereti, Taksim Meydanı’ndaki şantiye ve inşaatçalışmaları nedeniyle insanların yaralanabileceği idi.Fakat bunun gerçek olmadığı açıktı. Zira HaziranDirenişi’nde yüz binler aynı alana aktığında devletinhiçbir önlemi olmaksızın da alanda kimseninyaralanmasına neden olmadan mitinggerçekleştirilebileceğini gösermişti.

Nerden baksan tutarsızlıknerden baksan ahmakça!

Şimdi şantiye çalışmaları, bitmiş, TaksimMeydanı’ndaki trafik büyük oranda yer altınaalınmışken yasak savunuculuğu için yeni yalanlarüretiliyor. Topbaş’ın ifade ettiği gerekçelersetutarsızlıklarını simgeliyor. Topbaş, Taksim 1 Mayısı içinşunları ifade ediyor: “Kent merkezinde olduğu içingünlük yaşamını, günlük hayatı olumsuz etkiliyor.Çelenk koyulabilir, açıklama yapılabilir ama çokkalabalık halk kitlelerinin Taksim’e gelmesi günlükhayatı felç ediyor, kent ekonomisini sarsıyor.”

Topbaş yasak için bahaneler üretmeye devamederek bel fıtığı ameliyatı nedeniyle doktorların GeziParkı’na gitmesine izin vermediğini, gitseydi “birdakika ne oluyor diyebilirdim” diyerek her şeyi

‘önleyebileceğini’ iddia ediyor. Topbaş, parka gelmesede yaptığı açıklamalarda çarpıtmalara girişerek zatengörevini üstlenmişti. Kitleleri Gezi Parkı’nda inşaatolmayacağına ikna etmeye çalışmıştı. Aradan geçenzamanın bu gerçeği unutturduğunu düşünüyor kiyalanlara doymadan “gitseydim, konuşsaydım” diyor.

“Kent ekonomisini düşünüyoruz” diyen AKP’liler,yasak kararlarıyla kenti gaza boğan, sokakta insanlarınyürümesini olanaksız bırakan polis şiddetininsorumlularıdırlar. Kentin merkezine akan yüz binlernedeniyle esnafın şikayetçi olduğu duyulamamıştırlakin Taksim’deki eylem yasaklarının ardındanesnafların kepenk kapatmak zorunda kaldıkları içinpolisi protesto ettikleri görülmüştür.

Trafiği etkileyeceği bahanesiyle mitinge izinvermeyip köprülerde arama noktası kuran, GalataKöprüsü’nü kaldıran zihniyet şimdi yine ahmakça birmazeretle yasağını savunmaya çalışıyor.

Ne makul sayı ne çelenk töreni!

Topbaş bir yandan yasağı dillendirirken, geçmişyıllardaki yasaklı 1 Mayıslar’da da kullanılan “makulsayı” pazarlığını açıyor. “Protokol boyutunda olabilir”diyerek sınırlı katılıma açık kapı bırakıyor.

AKP’liler Taksim 1 Mayısı için yalan üretmeyedevam ededursun kitleler bunun siyasal bir terciholduğunu, kitle mücadelesinin simgesi 1 Mayıs’ınengellenmek istendiğini iyi biliyor. Düne kadar yasağıişçi ve emekçiler parçaladığında “izni biz verdik”diyenler şimdi yine yasaklara sarılıyor. Fakat HaziranDirenişi Taksim’in kitlelere kapatılamayacağınıgösterdi.

Ne makul sayı ne çelenk töreni! 1 Mayıs günüTaksim, Haziran Direnişi’nden aldığı güçle dahacoşkulu, daha kararlı sloganlarla çınlayacaktır.

1 Mayıs yasağı içinbahane bulundu!

Emekçilerinörgütlenmesinden korkuHaziran Direnişi’nin ardından “forum” vb. isimlerle

yaygın bir örgütlenme zemini gelişmişti. “TaksimDayanışması” ile de geniş bileşenli platformlarıntoplum nezdinde işlerliği artmış, benzeri oluşumlaryaygınlaşmıştı. Bundan kaynaklı yasal prosedürdeoluşturulan kurumlara “Platform”, “Konsey” gibi adlarverilmesinin yasak olduğu bir kez daha hatırlatıldı.

Vali Yardımcısı Günay Özdemir’in yazılı olarakyaptığı açıklamada, şunlar ifade edildi: “5253 SayılıDernekler Kanunu’nun 4. maddesi (a) bendindederneğin adı ve merkezinin tüzüğünde belirtilmesininzorunlu olduğu düzenlenmiştir. Uygulama yeniolmayıp, Dernekler Dairesi Başkanlığı’nın 29.07.2013tarihli yazıları ile dernek isimlerinin dernek tüzel kişiliğidışında farklı hukuki kişileri çağrıştıracak ve derneğinismine amacını aşan anlamlar yüklenmesine sebepolacak (akademi, enstitü, oda, kurum, platform,konsey (vb.) kelimelerin kullanılmamasıöngörülmüştür. Bu kapsamda kanunlarla kurulmasıöngörülen çeşitli tüzel kişiliklerin hukuki statüleri iledernek tüzel kişiliğinin hukuki statüsünün birbirinekarışmaması, toplumda bu şekilde oluşmuş veyaoluşacak olan anlam ve algı karmaşasının önünegeçilmesi amaçlanmaktadır.”

Haziran Direnişi’ni takip eden günlerde dernekkurmak için İstanbul İl Dernekler Müdürlüğü’nebaşvuru yapanlara “platform” vb. isimlerle dernekkuramayacakları söylendi.

Buna göre “Platform”, “Konsey”, “Merkez”,“Akademi” gibi isimlerle dernek kurulamayacağı ifadeedildi. Konuya dair resmi yazı 29 Temmuz 2013tarihinde İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp tümillere gönderildi.

Her ne kadar ilgili yasa maddesi yeni olmasa dadevletin bu isimlere alerji olduğu tarihin HaziranDirenişi’nin sonrasına denk gelmesi dikkat çekiyor. Birçok ilde “forum”, “platform” gibi örgütlenmeleryaratılmış, demokratik bir işleyişin olduğu buörgütlenmelerde birlikte alınan ortak kararlarlaeylemler hayata geçirilmişti.

Batıkent’te saldırılara karşı kitlesel dağıtım

Seçimlerin öncesinde Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu’nun (BDSP) ve bağımsız sosyalist adayınbildirgelerini dağıtan sınıf devrimcilerine saldıranlarayanıt bir kez daha faaliyet bu alana taşınarak verildi.

Sınıf devrimcileri Kızıl Bayrak’ın son sayısınıkonuşmalar eşliğinde Batıkent metro çıkışı ve Gimsaönünde emekçilere ulaştırdı. Oldukça yoğun ilgininolduğu dağıtımın ardından kalan gazetelerle desitelere girilerek gazete satışı yapıldı. Gazeteler kısasürede tükenirken emekçilerden oldukça olumlutepkiler alındı. Gazeteyi düzenli almak istediğinibelirten çok sayıda emekçi olurken, saldırılara karşı herzaman devrimcilerin yanlarında olduklarını belirttiler.Ayrıca BDSP’lileri saldırılara karşı aldıkları toktutumdan kaynaklı tebrik ettiler. 2 saat içerisinde 60gazete emekçilere ulaştırıldı.

Mamak’ta 1 Mayıs çağrısı

Mamak’ta bir taraftan gazetenin son sayısıemekçilere ulaştırılırken diğer taraftan 1 Mayıs’a çağrıafişleri bölgede kullanılmaya başlandı. “Yaşasınişçilerin birliği halkların kardeşliği. 1 Mayıs’ta alanlara”

ve “Emperyalist savaşa, faşist saldırılara, kapitalistsömürüye karşı 1 Mayıs’ta alanlara” afişleri mahalledekullanıldı. Ayrıca “Haramilerin saltanatını yıkacağız,sosyalizmi kuracağız” afişleri de yaygın bir şekildeyapıldı.

Kızılay’da mücadele çağrısı büyüyor

Kızılay’da 1 Mayıs faaliyetleri kapsamında afişçalışması, DLB’lilere yönelik polis saldırısının ardındansürdürülüyor. DLB ve BDSP afişleri Kızılay’ın birçoknoktasına yapılmaya devam edildi.

Gençlik direnişe, özgürleşmeye!

Beytepe Ekim Gençliği de hafta başında yaptıklarıtoplantıyla 1 Mayıs faaliyetlerine başladı. 1 Mayıs’ayürürken yapılacak pratik faaliyetlerin planlandığıtoplantıda, 1 Mayıs’ın politik içeriği üzerine de sohbetedildi. Ayrıca Greif işçilerinin sesinin üniversiteyetaşınması üzerinden de kararlar alındı. Tüm buplanlamalar ekseninde açılan standla gençlikmücadeleye çağrıldı. Kızıl Bayrak ve Ekim Gençliği’ninson sayıları gençliğe ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Ankara’da1 Mayıs hazırlıkları!

Çiğli’de seçimdeğerlendirmesi

Bir ayı aşkındır düzenin seçim aldatmacasıkarşısında işçi ve emekçilere örgütlenme çağrısı yapansınıf devrimcileri, Çiğli’de seçim çalışmalarını ve seçimsonuçlarını değerlendirme toplantısı aldı. 31 MartPazartesi akşamı saat 18.30’da işçi Kültür Sanat EviDerneği’nde gerçekleştirilen toplantıda bir yandandüzenin seçim sonuçları değerlendirilirken, devrimmücadelesi ve sınıf devrimcilerinin hedefleridoğrultusunda yürüttükleri seçim faaliyetleri dedeğerlendirildi.

Yürütülen tartışmalarda, sandığa gitme oranlarınınyüksek olduğu belirtilirken, sandıktan çıkan sonuçlarınve kıran kırana geçen seçim yarışının sonunda ortayaçıkan tablonun kitlelere boş hayaller yaymaktan başkabir şey olmadığı ifade edildi.

Düzen partilerinin oy yarışı sürerken, seçim önsürecinin de aynı keskinliğe sahne olduğu vurgulandı.

Sınıf devrimcileri açısından devrim alternatifi vemücadele çağrısı ile emekçilerin karşısına çıkmanınönemi işaret edilerek, kitlelere anlatılan sokaktaverilecek mücadelenin önemi belirtildi.

Sınıf devrimcileri açısından baştan ortaya konulanhedefler doğrultusunda, disiplinli, tempolu bir çalışmayürütüldüğü belirtilirken, çalışmanın zayıf ve eksikyanları da ortaya kondu.

Toplantıda 1 Mayıs 2014’ün taşıdığı anlam üzerinetartışmalar yürütülerek, içeriği, talepleri ile HaziranDirenişi’nin ruhunu, kitleselliğini, militanlığını taşımasıgerektiği ve sınıf devrimcilerine de 2014 1 Mayıs’ınıdevrimci özüne uygun, Haziran Direnişi’nin ruhunauygun örgütleme iradesini ve müdahalesini kuşanmasıçağrısı yapıldı.

Greif direnişinin geldiği aşama da toplantıdadeğerlendirilerek, Greif Direnişi ile DayanışmaPlatformu’nun gerçekleştireceği panelin çalışmasıaktarılarak toplantı sona erdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Küçükçekmece’de seçimdeğerlendirmesi

Toplantı katılımcıların geride kalan seçim süreciüzerine yaptıkları değerlendirmelerle başladı. Yapılandeğerlendirmelerde düzenin tüm pisliklerininyolsuzluk operasyonu vb. süreçlerle etrafa saçıldığına,böylesi bir süreçte düzenin kendisini seçimaldatmacasıyla aklamaya çalıştığına vurgu yapıldı. İşçive emekçilerin önlerine “çözüm” olarak konulan seçimaldatmacası karşısında bağımsız sosyalist adaylarla işçive emekçilere tek “çözüm”ün devrim ve sosyalizmmücadelesinde olduğunu anlatmanın önemi üzerindeduruldu. Bununla birlikte Greif’te başlayan sürecinsınıf devrimcileri açısından önemi ve seçimaldatmacası karşısında izlenmesi gereken yolugöstermesi açısından önemine dikkat çekildi.

Bu değerlendirmelerin ardından seçim çalışmalarıkapsamında yapılan planlamalar değerlendirildi.Yapılan planlamaların hayata geçirilmesi konusundabaşarılı bir tablo olduğu açığa çıktı. Fabrika fabrikayapılan dağıtımların ve özellikle son hafta yoğunlaşankapı kapı dolaşarak işçi ve emekçilere seçim oyunukarşısında mücadele çağrısı yükseltmenin anlamı öneçıktı.

Buca’da 1 Mayıs toplantısı31 Mart akşam 19.00’da Buca Şirinyer Seçim

Bürosu’ndaki son toplantıda seçim sonuçlarıdeğerlendirildi. Düzen partilerinin devam eden oykavgasına dikkat çekildi. Hile ve sahtekarlıkla geçenbir seçimin ardından AKP iktidarının ‘devrilmesine’odaklanan reformist solun iflasının belgelendiği ortaknoktasında buluşuldu.

Komünistlerin bu süreçte kızıl bayrağı taşımanınonurunu yaşadığı vurgulandı. Seçimlerin ardındankomünistlerin dün olduğu gibi bugün de ısrarla işçi veemekçilere gideceği günün görevinin yeni Greif’lerörgütlemek olduğu ifade edildi.

Buca’da seçim çalışmalarını da değerlendirenkomisyon, eksikliklere yüklenerek devrimci çalışmayıileriye taşımak gerekliliğini ortaya koydu.

Önümüzdeki 1 Mayıs’ın Haziran Direnişi’nin ardındanörgütlenecek ilk 1 Mayıs olduğu ve “direnişin 1Mayıs’ı” şiarıyla örgütlenmesi gerekliliği vurgulandı.

Bu çerçevede Buca’da yapılabilinecek çalışmalartartışıldı. 27 Nisan’da yapılacak olan 1 Mayıs pikniğiiçin teknik planlamalar yapıldı. Emekçi semtlere vefabrikalara götürülecek çalışmanın tarzına ilişkintartışmalar yapıldı. Son olarak 12 Nisan Cumartesiakşamı Buca’da ilerici kamuyouna açık çağrısınınyapılacağı “direnişin 1 Mayıs’ına yürüyoruz!” başlıklıbir etkinlik yapma kararı alındı. Etkinliğin teknikhazırlıkları planlandı.

Toplantı kapanmadan önce ise İzmir-Greifİşçileriyle Dayanışma Platformu’nun düzenlediğipanele çağrı yapıldı. Toplantı seçim bürosununkapanış hazırlıklarının planlanması ile bitirildi.

Kızıl Bayrak / Buca

BDSP’lilere saldırı protesto edildi

AKP’lilerin sınıf devrimcilerine yönelik saldırısıBatıkent’te binlerce kişinin katıldığı eylemle protestoedildi.

Batıkent Meydanı’ndan başlayan yürüyüş sırasındaGezi şehitleri anıldı ve polis – AKP çetesi işbirliği teşhiredildi. Saldırının yaşandığı yere gelindiğinde saygıduruşunun ardından basın açıklaması okundu.Açıklamada sorumlularının belli olduğu ve AKP’liçetenin polis tarafından korunduğu ifade edilerekhesap sorma kararlılığı vurgulandı.

Eylemin sonlandırılmasının ardından polis gaz veses bombasıyla saldırıya geçti. Saldırıya karşı GİMSAönünde ve Ethem Sarısülük Parkı civarında barikatkuran kitle yaklaşık bir saat kadar direnişini sürdürdü.

Polisin son saldırısında bir BDSP’li gözaltına alındı.Devrimci ve ilerici güçlere dönük AKP beslemesi

çeteler eliyle gerçekleştirilen faşist saldırılar Avcılar’dayapılan yürüyüşle protesto edildi.

BDSP, TKP, ÖDP ve SDP’nin gerçekleştirdiğieylemde yapılan konuşmada BDSP’nin devrimci seçimçalışmasına dönük satırlı saldırıda sınıf devrimcilerininağır yaralandığı, ertesi gün Beşiktaş’ta TKP ve ÖDPstantlarına yönelik saldırı, önceki günlerdeki HDP’yedönük linç girişimleri, Silvan’da 10 yaşındakiMehmet’in başından yaralanması gibi baskı vesaldırıların tümünün yükselen toplumsal mücadeleyidizginlemeye ve mücadele eden geniş kesimleregözdağı vermeye dönük çabaların olduğu vurgulandı.

Gebze BDSP Eskiçarşı Çeşme önünde buluşaraksloganlarla AKP Gebze ilçe binasına yürüdü.

AKP ilçe binasının önünde gerçekleştirilen basınaçıklamasında eli satırlı AKP’lilerin saldırısı anlatılarak,son günlerde birçok yerde AKP’lilerin gerçekleştirdiğisaldırılar dile getirildi. Bu saldırıyı yapanların HaziranDirenişi’nde katledilen 7 gencin, Berkin Elvan’ın,Fadime Ana’nın, Uğur Kaymaz’ın, Ceylan Önkol’un,Roboski’nin katili olduğu belirtildi.

Eyleme ESP destek verdi.Kartal BDSP Bankalar Caddesi’nde yürüyüş

gerçekleştirerek, Kartal Meydanı’nda basın açıklaması

yaptı. Açıklamada “Onların verecekleri tek şey dahafazla baskı ve daha fazla terördür. Bundan dolayı nasılki Haziran Direnişi boyunca uyguladıkları terör ve baskımilyonların öfkesini bastırmadı ise bundan sonra dahiçbir terör ve baskı biriken öfkenin sokağa taşmasınaengel olamayacaktır. Devrimci sınıf faaliyetimizeyönelen her saldırıyı da aynı kararlılık ve tokluklakarşılayacağımızı burdan bir kez daha ilan ediyoruz”sözleri kullanıldı.

Eyleme Eğitim-Sen, Genel-İş, TKP, Partizan,

Devrimci Anarşist Faaliyet, Devrimci Hareket destekverdi.

İzmir BDSP Sevinç Pastanesi önünde buluşarakCumhuriyet Bulvarı’nda bir yürüyüş gerçekleştirdi.Tekrar yürüyüşün başladığı yere gelen BDSP’lilerburada yaptıkları basın açıklamasında şunları ifadeettiler:

“Tepeden tırnağa yolsuzluk ve soysuzluğa bulaşmışolan AKP iktidarı, yaşadığı korkuyla çırpınıyor,çırpındıkça çareyi saldırganlığı arttırmakta, sokaklaraeli palalı faşist çeteleri salmakta buluyor. HaziranDirenişi’nde 8 genci katleden polise katliam emriniverenler, bugün ilericilerin, devrimcilerin üzerine polisdesteğiyle eli kanlı çeteleri salıyor. Çünkü milyonlarınöfkesinden kendisini kurtarmasının imkansız halegeldiğini çok iyi biliyor.”

Yürüyüşe DİP, Kaldıraç, Mücadele Birliği Platformuve Karşıyaka Halk Forumu destek verdi.

Kayseri Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu,Ankara Batıkent’te BDSP’lilere yönelik faşist saldırıyıprotesto etmek için Kayseri Meydanı’nda basınaçıklaması yaptı. Basın açıklamasını okuyan BDSPtemsilcisi Uğur Candar,“İşçi sınıfının yiğit neferleriemperyalist kapitalist dünya sistemine karşı mücadelebayrağını dalgalandırdıkları için saldırıya uğradılar”dedi.

Kızıl Bayrak / Ankara – İzmir – Kayseri Avcılar - Gebze

Ceylanpınar’da sıkıyönetim!Urfa’da AKP’nin kaybettiği Viranşehir ve Bozova ilçelerinde yaptığı itirazlar değerlendirilmeye alınırken,

BDP’nin Ceylanpınar ve Birecik’te yaptığı itirazların bekletilmesi üzerine Viranşehir ve Birecik’te halk sokağadöküldü. Ceylanpınar Kaymakamlığı ise ilçede bir ay süreyle toplantı, miting ve gösterilerin yapılmasınınyasaklandığını anons etti.

Ceylanpınar’da halkın direnişi karşısında ilçede bir süreyle “OHAL” ilan edildi. İlçede 1 Nisan’da gün boyuesnaf kepenk açmazken, binlerce kişinin hükümet konağı önündeki bekleyişi ise devam etti. Kaymakamlıktarafından ilçede bir ay süreyle toplantı, miting ve gösterilerin yapılması yasaklandı. Kaymakamlık tarafındanalınan bu kararın ilçede araçlarla anons edildiği ifade ediliyor.

Viranşehir’de ise AKP’nin itirazını duyan binlerce kişi adliye binasının önüne sloganlarla yürürken, Birecikilçesinde de adliye önünde bir araya gelen yüzlerce kişi, oyların yeniden sayılmasını istedi. Viranşehir’dejandarma adliye önünde barikat kurarken, halk “Hırsızlar dışarı Emrullah başkan” sloganı attı.

Ceylanpınar’da BDP 17 bin 944 oy alırken, AKP 19 bin 495 oy alarak seçimin galibi ilan edildi. Ancak ilçedekullanılan oyların bin 717′si iptal edildi. İlçede, Irak’ta olan şoförlerin yerine de AKP’lilere oy kullandırıldığıbelirtiliyor.

İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele vedayanışma günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. 1 Mayıssadece bir işçi bayramı değil, iki dünyanın, düzen iledevrimin karşı karşıya geldiği bir kavga günü. Evet 1Mayıs’ta iki dünya karşı karşıya geliyor; efendi ile köle,burjuvazi ile işçi sınıfı, ezen ile ezilen, servet ile sefalet,geride kalan ile gelecek, karanlık ile aydınlık.

1 Mayıs meydanları toplumun tüm emekçileribiraraya getiriyor. Ülkenin aydınlık yarınlarını yaratacakolanlar elele kardeşçe mücadelenin kızıl bayrağınıdalgalandırıyor. Türkler, Kürtler, Ermeniler, Lazlar...Aleviler, Sunniler... Kadınlar, gençler, taraftar grupları,çevreciler... Geleceği çalınan, özgürlüğü prangalarabağlanan milyonlar meydanlarımızı özgürleştiriyor.Hep bir ağızdan özgürlük türküleri, marşları söylüyor.

“Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır./Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez. /Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde...”

1 Mayıs meydanlarında her dilde söylüyoruz buezgiyi. Ezen ile ezilenin hesaplaştığı 1 Mayısmeydanlarında… Asi sesler birbirleriyle birleşiyor.Gelecek ve özgürlük isteyenlerin, hayatı yaratanlarınsesi bu. Nasıl da ahenkli… Nerede yan yana gelebilir kibu kadar insan?.. Her renkten, dinden, milletten,yaştan… 1 Mayıs meydanlarından başka nerede omuzomuza verebilir… Senin de yerin bizim yanımız… Sende özgürlüğün korosuna katıl… Katıl ki sesimiz dahacesur ve inatçı çıksın… Çünkü 1 Mayıs’ta görülecekhesabımız var.

Geleceğimizi çalanlarla, ayakkabı kutularına, çelikkasalarına dolduranlarla, hırsızlarla hesabımız var.Onların çocukları bizden çaldıkları paraları koyacak-saklayacak yer bulamıyor, sıfırlayamıyor. Gençyaşlarında büyük servetlerin üzerine kuruluyor,gemicikler alıyor. Zevk-i sefa içinde yaşıyor. Bizimçocuklarımız, arkadaşlarımız, bizler geleceksizliklabirenti içinde bir çıkış arıyoruz.

Peki bu zenginliklerinin kaynağı nedir? Kaynaklarıbiziz, işçiler, emekçiler. Fabrikalarda, atölyelerde,işyerlerinde vahşice sömürülüp vergi yoluyla soyulananne ve babalarımız. Böylelikle bizden çalıpçırptıklarıyla hem zengini daha zengin yaptılar hem dekendileri zenginleştiler. Onlar zenginleşti bizyoksullaştık. Onlar servetler yığdı bizim payımızayoksulluk düştü. Onlar saraylar aldı biz elimizdekindende olduk. Onlar çaldı, biz öldük! Onların zulüm ve rant

düzenine isyan ettik, zorbalıklarına dur dedik, özgürlükve gelecek istedik, yaşanılacak bir dünya istedikyanıtları gaz oldu, TOMA oldu, kurşun oldu. 15 yaşındakardeşimizi, Berkin’imizi yaşamdan almak oldu onlarınyanıtı…

15 yaşındaki bir çocuğa yaşam hakkı tanımayan budüzenle, onun katilleriyle görülecek hesabımız var. Bizliselilerin Berkin’e sözümüz var. Çocukların ölmediğişeker de yiyebildiği bir dünya sözümüz var, devrimsözümüz var. Bunun için liselerimizi Berkinyazılamalarıyla donattık. Bunun için duvarlaraBerkin’in adını kazıdık. Derslerimizi boykot ettik...Haziran Direnişi’nin ruhunu Berkin için yenidensokaklara taşıdık.

Şimdi de 1 Mayıs’a yürüyoruz... Katillerden,hırsızlardan hesap sormak için... Ali, Ahmet, Medeni,Ethem, Mehmet, Hasan ve Abdocan’ın mücadelesinibüyütmek için. Berkin’in katillerinden hesap sormak

için. Sadece AKP’nin haramilerine değil, onların hizmetettiği bu sömürü düzenine dur demek için.Geleceğimiz için. Özgürlüğümüz için.

Sesimiz daha gür ve inatçı çıksın ki katillerin,hırsızların, haramiler yaratan bu kapitalist düzeninkarşısında daha dik duralım. Haziran Direnişi’ndegördük ki fısıltılarımız birleşince çığlık oluyor, ağzındansalyalar saçarak bağıranların hakaretlerini ağızlarınatıkabiliyoruz. Haziran Direnişi’nde gördük ki ellerimizbirleşince barikatlarımız yükseliyor, zorbalara durdiyebiliyoruz. Haziran Direnişi’nde gördük kikalplerimiz birleşince kardeşçe, hiçbir çıkargözetmeden bir arada yaşayabiliyoruz. Direniş bizegösteriyor ki özgürlükten başka zorunluluk yoktur.

Bu 1 Mayıs’ta özgürlük marşlarını İstanbulTaksim’de yumruklarımız havada söylüyoruz.

1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı /devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkın bayramı…

Ankara Kızılay’da yoldaşlarımız katılıyor aramıza...Yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından /

mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından/yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir…

Ve İzmir Konak’ta ve Türkiye’nin diğer 1 Mayısmeydanlarında ve dünyanın dört bir yanında, farklıdillerde ama aynı coşku ve kararlılıkla yükseliyorsesimiz...

Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider /devriminşanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider…

Direnişe, özgürleşmeye, 1 Mayıs’a!Berkin’e sözümüz devrim olacak!

Liseliler Sesi’nin Nisan 2014 tarihli 58. sayısından alınmıştır...

1 Mayıs’ta alanlara!

Kartal DLB 1 Mayıs’a çağırdı!Devrimci Liseliler Birliği (DLB) Kartal’da liselileri, devrimci mücadeleye ve DLB saflarında örgütlenmeye

çağırıyor. Bu çerçevede de çalışmalarını yoğunlaştırmaya devam ediyor. 1 Nisan günü Bankalar Caddesi’nde kalabalık bir şekilde Liselilerin Sesi dergisi ve bildiri dağıtımı

gerçekleştirildi. Faaliyet esnasında birçok öğrenci ile sohbetler edildi, mücadeleye çağırıldı. Büyük bir ilgiyekonu olan DLB çalışmasına aileler de maddi katkılarda bulunarak omuz verdi.

Ayrıca liselilerin yoğun olarak kullandığı güzergahlara yazılamalar yapıldı. Faaliyetin ardından Kartal DLB bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda 1 Mayıs’ın tarihsel-sınıfsal anlam,

önemi ve nasıl ortaya çıktığına dair bir sunum yapıldı. Ayrıca Türkiye’de 1 Mayıs ve Taksim alanının ne ifadeettiği ve Kartal DLB’nin 1 Mayıs hazırlıkları tartışıldı.

Liselilerin Sesi / Kartal

Ankara’da genç komünistlerdenmezar başı anması

Ankara’da DLB ve Ekim Gençliği Kızıldere’dekatledilen on yiğit devrimciyi Mahir Çayan’ın mezarıbaşında andı. Seçimlerin bir gün sonrasında“Seçimimiz Kızıldere” diyen genç komünistler kavgabayrağını yükseltme sözü verdi.

Karşıyaka Mezarlığı’nda biraraya gelen gençkomünistler, buradan Mahirler’in mezarına kadaryürüyüş gerçekleştirdiler. Coşkulu sloganlarlagerçekleşen yürüyüşün ardından mezar başında anmaprogramı gerçekleştirildi. İlk olarak on yiğit devrimcişahsında tüm devrim şehitleri için saygı duruşundabulunuldu. Saygı duruşunun ardından DLB ve EkimGençliği adına basın açıklaması okundu.

Basın açıklamasının ardından Ekim Gençliği adınabir konuşma yapıldı. Konuşmada Kızıldere’nin öneminedeğinilirken, seçimlerin ardından genç komünistlerinbirkez daha mücadele alanlarında olduklarıvurgulandı. Düzenin seçim oyununa karşı Mahirler’inyolundan kararlı bir şekilde ilerlendiği ifade edildi.

Konuşmanın ardından ‘Kızıldere ağıdı’ hep birliktesöylendi. Anma programının ardından tekrar kortejleroluşturularak yüründü. Yürüyüşte Çav Bella marşısöylendi.

Sincan’da Kızıldere anması

Sincan’da Devrimci Liseliler Birliği Kızıldere’dekatledilen devrim şehitlerini andı.

Etkinlik, bir DLB’li tarafından Mahirler’in devlettarafından nasıl katledildiğinin anlatılması ile başladı.Reformizmden kopuş, siper yoldaşlığı, devrimci kimlik,direngen tutum üzerine tartışmalar yapıldı. Ardındanbaşka bir DLB’li Kızıldere şehitleri üzerine yazdığı şiiriniokudu. Ardından 1 Mayıs hazırlıkları kapsamında neleryapılabileceği konuşuldu.

Söyleşi şeklinde ilerleyen etkinlik, müzik dinletisiylesona erdi.

İzmir: “ON’lara sözümüz devrim olacak”

İzmir Ekim Gençliği, Kızıldere katliamınılanetlemek, destansı direnişi bir kez daha selamlamakiçin etkinlik düzenledi.

Anma Kızıldere katliamını anlatan bir sinevizyon ilebaşladı. Sinevizyonun ardından Kızıldere şehitlerişahsında tüm devrim ve sosyalizm davasında şehitdüşenler için saygı duruşu yapıldı.

Ardından Ekim Gençliği adına bir konuşma yapıldı.Konuşmada şunlar söylendi:

“Kızıldere olayı siper yoldaşlığının tarihe geçmiş enönemli örneğidir. 30 Mart devrimci mücadeledekikararlılığın, adanmışlığın simgesidir. Bizler gençkomünistler olarak bu mirasın sahiplenicileri vemirasçısıyız. Mahirler’in mücadelesini sandıklarahapsetmeye çalışanlar Mahirler’in mücadelesinin

devamı olamazlar.” Son dönem artan faşist baskılara değinildi. Düzenin

seçim oyunu 30 Mart nezdinde bir kez daha teşhiredildi. “Gençliğin geleceği sandıklara sığmaz”denilerek gençlik sokağa, eyleme ve örgütlenmeyeçağrıldı.

Devrimci Liseliler Birliği konuşmasında Kızıldere’nintarihi bir panoraması çizildi. DLB konuşmasınınardından serbest kürsü açıldı. Kürsüde bir komünist,gençliğin örgütlenme sorunu üzerinde durdu.Örgütlenme ihtiyacı, gençliğin devrimci örgütünükurma misyonu ve algısı ile hareket etmek gerektiğinibelirterek “Bu topraklarda bu iddiayı komünistlerortaya koyuyor ve tüm devrimci mirasın savunucusukomünist hareketin kendisidir. 27 yıldır bu bayrağıtaşımaya devam ediyor” dedi.

Söz alan bir üniversiteli ise Kızıldere olayının tambir devrimci kopuş olduğunu söyledi. Bir liseli deMahir Çayan ve yoldaşlarının kararlığını ve siperyoldaşlığını vurguladı.

Serbest kürsünün ardından şiir dinletisi yapıldı. Şiirdinletisinin ardından kapanış konuşması yapıldı veetkinlik Çav Bella marşı ile bitirildi.

Etkinlikte Parti ve devrim şehitlerinin resmininolduğu bir köşe yapılırken salonun bir duvarına da ’68devrimci gençlik tarihi resim ve yazılarla anlatıldı.

Ege Üniversitesi’nde anma

Anma eyleminden önce afiş, bildiri ve ozalitlerkullanılarak eyleme katılma çağrısı yapıldı.

Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin önündetoplanan öğrenciler, Edebiyat Fakültesi sınıflarınıgezerek öğrencileri eyleme çağırdılar. Sloganlar vemarşlar eşliğinde Hazırlık Fakültesi, Ziraat Fakültesi,Mühendislik Fakültesi ve Öğrenci Çarşısı güzergahıboyunca yürüyen öğrenciler “Kızıldere’den Haziranisyanına seçimimiz sokak ve direniş!” şiarlı pankartıtaşıdılar.

Öğrenciler çözümün sandıklarda ve seçimlerdedeğil, sokakta ve direnişte olduğunu vurguladılar. Saygıduruşunun ardından cafelerde ajitasyon konuşmalarıyapıldı. Konuşmalarda Kızıldere’den Gezi’ye kavganınve direnişin devam ettiği, mücadele ateşinin büyüdüğüifade edildi. ”Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Gezişehitleri onurumuzdur!”, “Mahir, İbo, Deniz sürüyor,sürecek mücadelemiz!” sloganlarının atılmasının yanısıra Kızıldere’de şehit düşen 10 yiğit devrimcininisimleri haykırıldı.

E Cafe’de basın açıklamasının okunmasından sonraKızıldere Marşı okunarak Edebiyat Fakültesi’ne gitmekiçin eylem sonlandırıldı.

Kızıldere’nin kavga çağrısı Kartal’da!

Kartal Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’nde “ON’larıanmak devrim ve sosyalizm bayrağını yükseltmektir!”pankartının asıldığı salonda, saygı duruşuyla başlayananma, Kızıldere şehitleri için hazırlanan sinevizyongösterimi ile sürdü.

Sinevizyon gösteriminin ardından söz BDSP’yeverildi. BDSP adına yapılan konuşmada şunlarsöylendi: “Bugün ON’ları anmanın devrim ve sosyalizmçağrısını yükseltmekten, Greif’lerin ateşini her yereyaymaktan geçtiği, bunun için de herkesi devrim vesosyalizmin bayrağı altına çağırıyoruz.”

Konuşmanın ardından bir şiir dinletisi sunularaketkinlik sonlandırıldı.

Etkinliğin ardından Bankalar Caddesi’nde biryürüyüş gerçekleştirildi ve Kartal Meydanı’nda basınaçıklaması yapıldı. Açıklamada Kızıldere’yi anlamanınve anmanın yolunun, On’ları aşmak, devrim vesosyalizm kavgasını büyütmek olduğu söylendi.Mahirler’in, İbolar’ın, Denizler’in yolununparlamentoya çıktığını savunanlara inat bugündevrimci eylemi büyütmenin önemine vurgu yapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir-Ankara-İstanbul

Kızıldere’nin yolundan gidenler kızıl bayrağı yükseltiyor!

2012 yılının Aralık ayında Bakanlar Kurulu’nunaldığı karar doğrultusunda yürürlüğe giren BütünşehirYasası ile İzmir İl Özel İdaresi’nde çalışan kurumuntemizlik hizmetleri, idari kadro, fen işleri ve teknikbirimlerinde çalışan 350’nin üzerinde taşeron işçi yerelseçimin ilk faturasını ödeyenler oldular.

“Gerekirse açlık grevine başlarız!”

İşsiz kalan işçiler, sorunlarını anlatmak için İzmirValiliği’ne gitti. Uzun bir süredir gündemde olansorunun çözümü için defalardır yetkililere çağrıdabulunduklarını belirten taşeron işçileri, hem işsizkaldıklarını hem de ocaklarının söndüğünü söyleyerekseslerini duyurmak için gerekirse açlık grevinebaşlayacaklarını ifade ettiler.

Konak’ta bulunan İzmir Valiliği önünde toplanan vesloganlarla tepkilerini gösteren işçiler yüzlerce taşeronişçisinin 31 Mart itibarı ile işsiz kaldıklarını dilegetirerek, İzmir Valisi Mustafa Toprak, İzmirBüyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve kapananİl Özel İdaresi Başkanı Serdar Değirmenci’ye çağrıdabulundu.

İzmir İl Özel İdaresi’nde çalışan daire başkanları,şube müdürleri ve “memur” statüsünde çalışanlarıntamamı İzmir Büyükşehir Belediyesi kadrosunageçerken, teknik bölümlerde çalışanlar da belediyeana kademesi ve İZSU’da görevlendirildi. İşsiz kalan307 taşeron işçisi ise sorunlarına çözüm üretilmesiniistiyorlar.

“Böyle bir sistem olur mu?”

Bütünşehir yasası mağduru olduklarını söyleyentaşeron işçiler adına açıklama yapan Mehmet Dinlerşunları söyledi: “Bizi kapının önüne koydular, birilerielimizden tutsun” dedi.

İşçilerin mağduriyetine kulak verilmesini isteyenDinler, sözlerini şöyle sürdürdü: “İl Özel İdaresi’ndebugün, yarın derken sorunumuz çözülmedi ve bugünitibarı ile işimizden, ekmeğimizden olduk. Nedenemeğimize saygı gösterilmedi ve neden yüzüstü

bırakıldık? Eğer biz bir suç işlediysek, bize bunusöylesinler bilelim ve ona göre bizi uzaklaştırsınlar. Bizehiçbir şey açıklanmadan haydi güle güle dediler.Türkiye’de böyle mi demokrasi var? Hakkımızı aramakiçin gerekirse gece gündüz burada yatacağız. Onlarınarasındaki tartışmalar bizi ilgilendirmiyor, bizekmeğimizin peşindeyiz. Bizi oyalayarak bugüne kadargetirdiler . Biz 350 kişiyiz, ailelerimizle birlikte binlercekişiyiz. Bu kadar kişi perişan oldu. Çocuğunu okutanvar, kirasını ödeyemeyen var, kredi çekip ev alanarkadaşlarımız var. Biz sadece hakkımızı arıyoruz.Yetkili makamların kendi arasında problem varsa,bunu kendi aralarında halletsinler bize de çözümgetirsinler. Yapmazlarsa, gece gündüz burada yatıphakkımızı arayacağız. Biz işsizlik maaşı bilealamıyoruz. Böyle bir sistem olur mu? Bari öncedenbizi oyalamayın, bizler de iş arayalım. Zora gelince‘Ben yokum’ dediler. Bu ülkede demokrasi var diyorlar?Hangi demokrasiden bahsediyorlar? Gerekirse açlıkgrevine gideceğiz. Artık İl Özel İdaresi diye bir kurumyok. Peki biz çoluk çocuğumuzla kime gidelim, nereyegidelim? Belediye bizi istemiyor. Valilik kanun yokdiyor. Ne yapalım, çalalım mı? Bizi kahredenyüzükoyun bırakılmamız ve gidin başınızın çaresinebakın denmesidir. İster valilik ister belediye, buna birçözüm bulunsun. Belediye AK Parti’liyiz diye bizialmıyor, Valilik de CHP’liyiz diye bizi almıyor. Bu nasıliş? Aramızda gençler de var. Bu çocukların geleceği ne

olacak? Bu memlekette arkası sağlam olan kendinikurtarıyor. Ben İl Özel İdare’de yıllarca emekveriyorum. Aramızda en yeni arkadaşımız üç senedirburada çalışıyordu. Diğer yandan, buranın daimipersoneli olan yeni arkadaşlar bile başka kurumagidiyor. Ortada bir çifte standart var. Belediye vemahkeme arasındaki anlaşmazlık bizi ilgilendirmez. Bizekmeğimizin peşindeyiz.”

Van’da İl Özel İdaresi işçileri işsiz kaldı

İl Özel İdaresi’nde karla mücadele, asfalt yol yapımve onarım işlerinde çalışan 140 taşeron işçisi işsizkaldı. İl Özel İdaresi’nin Van Belediyesi’nebağlanmasıyla birlikte ilk iş günlerinde işsiz kalan 140taşeron işçi, Van Büyükşehir Belediyesi’nin kendileriniyeniden işe alması için İl Özel İdare bahçesinde basınaçıklaması yaptı.

Toplanan işçiler adına açıklama yapan taşeron işçisiHacı Gürdal, işsiz kalmak istemediklerini belirterek,“Buradaki işçilerin birçoğu yaklaşık 7 yıldır buradahizmet veriyor. Kar, yol, asfalt işlerinde gece gündüzhizmet veren bu işçiler, İl Özel İdaresi’nin Belediye’yedevredilmesiyle birlikte işsiz kaldı. Bizim buradanyetkililerden tek isteğimiz, tekrar işimize dönmekçünkü buradaki her işçi, aile babası ve mağdur.Başkanımız Bekir Kaya’dan bizi tekrar işe almasınıistiyoruz” dedi.

Yasa yürürlükte işçiler kapı önünde

Belediyelere talip olan düzen partilerinin seçimvaatleri arasında taşeron işçilerinin sorunları olmamasıçok doğaldı. Ne de olsa taşeron sistemi sermayesınıfının işçi ve emekçilere temel saldırı başlıklarındanbirini oluşturuyordu. Kimin hangi belediyeyi aldığı çokbüyük oranda kesinleşmişken, belediye başkanları damazbatalarını alacakları günü beklemektedirler.

Belediyelerde çalışan taşeron işçileri içinse yinedeğişen bir şey olmayacak. Taşeron işçileri içinsandıktan çıkan yine sefalet ücretleri, yine güvencesizağır çalışma koşulları, yine örgütsüzlük oldu. Budüzende bir başka sonuç da mümkün değil.

Bugün belediyelerde çalışan işçilerin yarsından

fazlası taşeron işçi statüsündedir. Hatta AKP yandaşıHak-İş Konfederasyonu bile genel başkanı aracılığıylabu gerçeği itiraf etmek zorunda kalmıştır. MahmutArslan, Türkiye’deki tüm belediyelerde çalışan kadroluişçi sayısının 60 bin civarında olduğunu söylerken,taşeron firmalarda çalışan işçi sayısının ise 300 binigeçtiğini ifade etmektedir.

Bu gerçek tüm belediyeler için geçerlidir.Büyükşehirlerden il, ilçe, belde belediyelerine kadarhepsinde taşeron çalışma sistemi kural halinegelmiştir. Ayrıca “yerel hizmetlerin” taşeronlaradevredilmesi sömürüde ve yağmada ek kolaylıklargetirmektir.

Seçim kürsülerinden birbirlerine meydan okuyandüzen partileriyse, taşeron sistemine dair ne telaffuzederlerse etsinler pratikte en aktif uygulayıcılarıdurumundadırlar.

Kapitalist sistemin en katı olduğu yer, adına“serbest piyasa” denilen ücretli kölelik düzenininişleyiş yasalarıdır. Bu düzenin devamı içinçalışanlardan, vaatleri bu düzen sınırlarınıaşmayanlardan başka bir şey beklemek mümkündeğildir.

Bugün belediyelerde çalışan taşeron işçileri içingüvence, seçimlerle belediye yönetimlerine gelenlerolmadığı gibi, onların ağzından çıkacak sözcüklerdedeğildir. İşçi ve emekçilerin taşeron köleliğine sonvermesi ancak kendi sınıf çıkarları için yürüteceklerimücadeleyle olur.

Belediyelerde “durmak yok” taşerona devam!

İzmir’de Greif işgaline destek için oluşturulandayanışma platformu, direnişteki Luna işçilerini deyalnız bırakmadı. Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’ndesendikalaştıkları için işten çıkarılan Luna işçilerineİzmir Greif İşçileri Dayanışma Platformu 28 Mart’tadestek ziyaretinde bulundu.

Ziyaretteki konuşmada, işçi sınıfının mücadelesindedirenen işçilerin dayanışma ihtiyacı vurgulanarak,Greif direnişinin sesini İzmir’e taşımak amacıylaplatformun kurulduğu ifade edildi.

Greif direnişinin hemen ardından başlayan Lunadirenişinin de yanında olduklarını belirten konuşmacı,işçilerin sesini üniversitelere, sanayi havzalarına veemekçi semtlerine taşıyarak dayanışmayı büyütmeyiamaçladıklarını aktardı.

Luna işçilerine de dayanışma platformuna

katılarak, platformu Greif ve Luna işçileriyle dayanışmaplatformu olarak büyütmek ve direnen işçilere İzmirkamuoyunda manevi ve maddi destek oluşturmak içinçağrı yapıldı. Gerçekleştirilecek platform toplantısınaLuna işçileri de davet edildi.

Konuşmanın ardından “Direne direnekazanacağız!”, “Greif’ten Luna’ya direniş kazanacak!”,“Yaşasın sınıf dayanışması!” sloganları atıldı.

Platform tarafından direniş alanında bulunanBirleşik Metal-İş yetkilileriyle de konuşuldu,direnişlerle dayanışmayı birleştirme çağrısı yapıldı vegerçekleşecek platform toplanısına davet edildi.

İşçilerle gerçekleştirilen sohbetlerin ardındandayanışma ziyareti sona erdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Luna işçilerinedayanışma çağrısı

PTT işçileri: “Kahrolsun sarısendikacılık!”

DİSK’e bağlı Nakliyat-İş Sendikası Sirkeci’de bulunanPTT Merkez Müdürlüğü önünde basın açıklamasıyaparak, PTT’de çalışan taşeron işçileriniörgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırdı.

PTT Merkez Müdürlüğü önüne yürüyüş yaparakgelen PTT işçileri “PTT’de taşeron cehennnemine karşıörgütlü mücadele edelim – DİSK / Nakliyat-İş’e üyeolalım!” yazılı pankart açarak, sloganlarını haykırdılar.İşçiler eylemde DİSK Nakliyat-İş flamalarını taşıdılar.

Basın açıklaması öncesinde yapılan kısakonuşmada Türk-İş’e bağlı Haber-İş Sendikası’nınPTT’de çalışan taşeron işçilerin hakkını savunmadığıgibi örgütlenme eğilimi içerisinde olan işçilere de “siztaşeronsunuz” diyerek örgütlenmenin önüne setçekmeye çalıştığı ifade edildi.

Konuşmanın ardından basın açıklamasını okuyanNakliyat-İş Gnel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu,PTT’de 2013 yılında yapılan düzenlemelerle birlikteözelleştirilmenin önünün açıldığını ifade etti.Küçükosmanoğlu şunları söyledi: “PTT’de 40 bine yakınçalışan vardır. Bunun 15 bini çeşitli taşeronlardaçalışmaktadır. Taşeron cehenneminde çalışan işçikardeşlerimiz, güvencesiz, 4857 Sayılı İş Kanunu’nunbelirlediği kurallara uyulmayan, kazanılmış kıdemhaklarının gasp edilmeye çalışıldığı, insan onurunayaraşmayan koşullarda sefalet ücreti ile çalışmakzorunda kalmaktadır.”

Açıklamanın devamında Haber İş Sendikası’nınyaşanan hak gasplarına ortak olduğu, taşerondaçalışan işçilere sendikaya üye olamayacaklarınınsöylendiği ve sendikaya üyelik yapmadıkları belirtildi.

Açıklama PTT’de çalışan tüm taşeron işçilerinNakliyat-İş’te örgütlenerek, mücadele etmesi çağrısıile sona erdirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Crown Bevcan’da itiraz veişten atma

Crown Bevcan’da sendikal mücadele direnişledevam ediyor.

Birleşik Metal–İş Sendikası’na üye olan CrownBevcan işçileri, işten atılan 4 işçi için 28 Mart’ta basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Kocaeli Kartepe’de kurulu bulunan fabrikada 2012yılında Birleşik Metal-iş Sendikası’na üyelikleriyapılarak çoğunluk sağlanmıştı. Yetki başvurusununardından başlayan süreç sonuçlanarak Crown Bevcanişçileri yetkiyi almıştı. Fakat yetkinin gelmesininardından patronun yaptığı itirazla yetki düşürüldü.

Yerel mahkeme tekrar yetki vermesine rağmenşimdi Yargıtay Hukuk Dairesi’nin vereceği son kararbekleniyor. Bu süreçte fabrika komitesinde yer alanHaluk Efe, Mehmet Akbaş, Mustafa Bayram ve AhmetDal önce idari izne çıkartıldı ardından da işten atıldı.

Dün gerçekleştirilen basın açıklamasına katılanDİSK ve Birleşik Metal-İş Sendikası yöneticilerimücadeleyi kazanana kadar devam edeceklerinivurguladılar. Çadır kurarak direnişe devam eden işçilertoplu iş sözleşmesi imzalanana kadar bekleyişi devamettireceklerini ifade ettiler.

Kızıl Bayrak / Gebze

Sağlık emekçileri“döner sermaye” istemiyor

İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan sağlık emekçileri,adaletsiz döner sermaye sistemine karşı topladıkları 860 dilekçeyi yolladı.Dilekçeler posta yoluyla Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı,Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu Başkanlığı’na gönderdi.

Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği önünde 2 Nisan günüöğle saatlerinde bir araya gelen SES, Türk Sağlık-Sen ve DİSK’e bağlı DevSağlık-İş üyesi sağlık emekçileri sloganlarla poliklinikler önüne yürüdü.Eylemde “Emekli maaşları arttırılsın!”, “Döner sermaye adaletsizliğine son!”,“Çıkan ek ödeme yönetmeliği zulümdür!” dövizleri taşıyan emekçiler, “Direnedirene kazanacağız!” ve “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!” sloganları atıldı.

SES Üyesi Yasemin Çınar Gers’in okuduğu açıklamada şunlar söylendi:“Sağlık kurum ve kuruluşlarında, yardımcı sağlık hizmet, genel idari hizmetler,teknik hizmetler ve yardımcı hizmetler sınıflarında görev yapan personel,mevcut döner sermaye ek ödeme işleyişi ile döner sermaye sisteminin dışınaitilmiştir. Bu sistem, benim ve meslektaşlarımın emeğini, performansını vesisteme katkısını yok saymaktadır. Çalışanların katkısıyla elde edilen dönersermaye gelirinin adil bir şekilde dağıtılmasını talep ediyoruz.”

Sağlık emekçileri taleplerinin karşılanmaması durumunda grevyapacaklarını ifade ettiler.

Kızıl Bayrak’ın 27 Mart tarihli sayısında, “Direnişinkalesi kuşatılmaya çalışılıyor” başlıklı bir yazıyayınlandı. Kısaca, Greif direnişinin gelinen yerdekiseyri ve karşı karşıya bulunduğu tehlike ya datuzaklara değiniliyor ve ardından da doğal olarak, butuzakların nasıl boşa çıkartılabileceği irdeleniyor.

Söz konusu yazının girişi şöyle başlıyor: “Greif direnişi, tarihte çığır açan her öncü sınıf

eyleminin yaşadığı sorunu yaşıyor. Cüretli bir öncüçıkış olarak yalnız kalma ve kuşatılma tehlikesiyle yüzyüze bulunuyor. Çünkü henüz kendisiyle aynı cephedesavaşma gücü ve cüreti gösteremeyen sınıfkardeşlerinden hak ettiği desteği alamıyor. Ama öteyandan direniş kazanırsa başlarına nelerin geleceğinibilen sınıf düşmanları elbirliği yaparak onu boğmakiçin seferber olmuş durumdalar. Amaçlarına ulaşmakiçin tüm maharetlerini sergiliyor, içeriden-dışarıdandirenişin kalesini düşürmeye, onu kuşatma altınaalarak direncini kırmaya çalışıyorlar.”

Bu paragraf ve devamında yazılanlar, neleryapılabileceği konusu da dahil, anlamlı ve isabetlitespitleri içeriyor. Tekrar olacağını göze alarak, birazdaha tanımlı önerilerle, Greif’in etrafında örülmeyeçalışılan kuşatmanın nasıl boşa düşürülebileceğinedair düşünceleri güçlendirmek istiyoruz.

Taraflar ve tuzaklar

Halihazırda Greif direnişçilerinin saflarında rahatsızedici bir sorun bulunmuyor. Son derece zor koşullardatümüyle yoğun bir emek, yetenek ve yaratıcılık örneğibir birlik yaratmışlardır. Direnişi içten çökertmeamacıyla her gün ve her vesileyle yapılan kirlipropagandalara rağmen, alınteri ve göznuru ile bubirliktelik korunmaktadır. Hatta bu birliktelikbeklenilenden de dayanıklı çıkmış olup, saldırılarkarşısında daha da güçlenmiştir. Kadını erkeği,kadrolusu taşeronu, yaşlısı ve genci ile işçiler, aradangeçen süre zarfında mevcut birlikteliklerinin değerinidaha da iyi anlar hale gelmişlerdir. Zayıflar, kararsızlar,yarı yol arkadaşları daha baştan saflardan atılmışlardır.

Bu birliktelik öyle alelade bir birliktelik de değildir.Tam tersine bilinçle ve özenle hazırlanmıştır. Dahası bubirliktelik her aşamada sınanmış, sınavdan anlınınakıyla çıkmıştır. Yaşananlar ilerisi ve gerisi ile, herkesibirbirine daha da yaklaştırmış ve kaynaştırmıştır.İşçiler bugün birbirilerine daha da güvenmektedirler.Daha da önemlisi, fabrika direnişine önderlik edenöncü işçilerle arada hiç bir mesafe yoktur. İşçileröncülerine çok güvenmektedirler. Esasen onları yılmazve yıkılmaz kılan da budur.

Sorun, işçilerin üyesi oldukları sendikalarınınbaşına çöreklenmiş sendika bürokratları cephesidir.Sözde işçi temsilcileridir, ancak gerçekte onlar, klasik

ifade ile, kapitalist sınıfın işçi sınıfının içindekikahyalarıdırlar. Greif direnişi karşısındaki duruşlarıbunu bir kez daha doğrulamıştır.

Greif işgali gerçekten de hem bu sendikal ihanetçeteleri ve hem de sınıftan söz edip işçi sınıfıhareketinde yeni bir örnek olan Greif söz konusuolunca bilerek susan, üstüne üstlük “Çok abartılıyor”diyerek küçümsemeye ve karalamaya çalışanlarınmaskesini indirmiş, tüm sol hareket için ayrıştırıcı vesaflaştırıcı bir rol oynamıştır. Günümüzde, sınıftan,sınıf mücadelesinden, emekten yana olup olmamanınölçütü, açıkça ve cepheden Greif işgalinden yanaolmaktır, tam bir samimiyetle Greif işgalinidesteklemektir ve tüm imkanları Greif direnişininkazanması için seferber etmektir. Gerisi laf-ı güzaftır.Greif işgalinin başladığı günden bugüne tümyaşananlar, zaman zaman yapılan açıklamalara veverilen sözlere karşın, sendika bürokratlarınınişçilerden taraf olmadıklarını ziyadesiyle kanıtlamıştır.Bu iddiayı doğrulayacak çok sayıda kanıt vardır vebunu da en çok Greif işçileri ve fabrikadaki işçitemsilcileri bilmektedir.

DİSK ve işçilerin üyesi bulundukları Rıdvan Budakalçağının başında olduğu Tekstil Sendikası uzun süreGreif işgaline sahip çıkmamış, desteklememişlerdir.Tam tersine kimi zaman resmen ve açıktan bu onurluişgal hakkında kuşku yayan, meşruiyetini tartışmalıhale getiren ve karalayan açıklamalar yapmışlardır. Buaçıklamalarını sendika yayınlarında yayınlayarakkamuoyu yaratma çabası içine girmişlerdir. Şubebaşkanı Kazım Doğan haini ile işbirliği halindeyapılanlar ise tam bir ihanet örneğidir. Bu haingörünürde Greif işçileri ile mesai halindedir, ama sondönemin gelişmeleri ile açığa çıkmıştır ki, o aslındabaşından beri Greif ve taşeron patronları ile mesaiiçindedir. Aradan geçen süre zarfındaki, oyalama,aldatma, karalama ve Dudullu’daki direnişi bitirme dedahil, tüm kirli işlerin altında imzası var. Yani odüpedüz bir grev kırıcısıdır.

Üst, orta ve alt kademesi ile sendikabürokrasisinin, sürecin uzamasında ilk günlerdekabule yanaştığı maddeleri dahi geri çekmede ve işipolis desteğinde Greif işgaline fiili saldırıyavardırmalarında inkardan gelinmez rolleri var. Greif vetaşeron patronları ile suç ortaklığı yapmışlardır.

Bu böyleyse eğer, bundan sonra yapılacaklar, budurum gözetilerek belirlenmelidir.

Hain tuzaklar, karşı önlemler vekazandırıcı hamleler

Greif direnişinin gücü, işçilerin sarsılmaz iradesi vekarlılıkları sonucunda, gelinen yerde DİSK ve Tekstil

Sendikası yönetimleri direnişe sahip çıktığınıaçıklamıştır. Bu açıklamanın üzerinden epey bir zamangeçti, ancak hala gerçek bir icraat yok. Fabrikakomitesi eylemli dayanışmadan, grev, işgal vedirenişten söz ediyor, bürokratlar “hele Greif yönetimiile bir görüşelim” diyor. Komite, “Hemen hareketegeçelim” diyor, sendikacılar “Bekleyin” diyor. Laf aynılaf, icraat aynı icraat. Ne hemen ve ne de geleceğedair bir plan yok. Açıkçası bir kez daha, bir oyalamaca,aldatmaca ve olası bir satış durumu ile karşı karşıyayız.Bu duruma derhal son verilmelidir.

Sendikalar bizimdir fakat sendika bürokratlarınagüvenmiyoruz. Günümüzde DİSK’in mücadele ruhunuGreif kuşanmıştır. Şimdi DİSK Greif’tir. Tam tersinegelinen yerde, onlara şiddetli bir güvensizlikduyulmalıdır. Attıkları ve atacakları her adım kuşkuylakarşılanmalı, olası tuzaklara karşı azami dikkatgösterilmelidir.

Onlarınki türünden diplomasi, TİS labirentlerindekioyalamaca ve kapalı kapılar arkasında yapılanpazarlıklar bizim işimiz olamaz. Sendikacılarla Greif vetaşeron patronlarının baş başa görüşmelerine ise hiçgüvenilemez. Greif fabrika temsilcileri her türdenzaman kaybına dur demeli, doğrudan kendileri ilegörüşülmesini dayatmalıdır. Greif patronları nediyorlarsa işçilere doğrudan söylemelidirler. Elbette kitüm görüşmeler aleni yapılmalı, her aşaması en baştaGreif işçileri olmak üzere, tüm kamuoyunaaçıklanmalıdır. Bu tarz pratikle, Greif’in aşağılıkpatronlarının gerçek niyetleri, tuzakları ve sendikabürokratlarının bu işin neresinde oldukları tümüyleaçığa çıkacaktır. Hain tuzakları boşa düşürmenin en iyiyolu da budur.

Bundan böyle, süreci uzatmak, ancak bu arada boşdurmayıp, çeşitli imkanları kullanarak, “Fabrikakapanacak” haberi eşliğinde özellikle bilinç düzeyi engeri işçiler üzerinde etkili olacak olan işsizlik ve geçimsıkıntısını istismar etmek, şimdi yaptıkları gibi işçileriişten atmak ve bunu diğerleri üzerinde sürekli birbaskı unsuru olarak kullanmak ve tüm bunlarıntoplamından hareketle işçilerin çözüm umutlarınıkırmak, Greif ve taşeron patronlarının başta gelenicraatı olacaktır.

Fabrika komitesi başta gelmek üzere, direnişinbaşını çeken öncüler hiç ama hiç boş durmamalı,geceli gündüzlü işçilerle bundan önce olduğundanfazla iç içe olmalı, işgal fabrikasını işçilerin kendi sınıfkimlikleri, sınıf çıkarları konusunda açıklığakavuştukları, sınıf bilinci edindikleri ve uzun vadeyegöre donanıp hazırlıklı hale getirildikleri gerçek birokul olarak değerlendirmelidirler. Bu çok ama çokönemlidir. Çok önemlidir, zira, bu aşamada en büyüksilah kendi birlikleri, örgütlülükleri ve kararlılıklarıdır.Onları bugüne dek ayakta tutan, Greif’i yıkılmaz bir

Greif direnişi ve güncel g

görevler

Greif işçilerinin fabrika işgali iki ayı geridebırakıyor. İşgal başladığında belki hiç kimse sürecin bukadar uzayabileceğini tahmin etmiyordu. Çünküsermaye ve uşaklarının, damarlarına basan böylesineetkili bir eyleme bu kadar uzun süre dayanması pekmümkün görünmüyordu. Ya işçilerin haklı taleplerinikabul edeceklerdi ya da polis zoruyla işgalibastıracaklardı. Ancak bu ikisini de henüz yapabilmişdeğiller. (Ancak yansıyan son bilgilere bakılırsa buikincisinin yolunu düzlemek için dümen üstünedümen çeviriyorlar.)

Sermaye ve uşakları işçilerin son derece haklı vemakul sayılabilecek taleplerini kabul etmediler, amaişgali kırmayı da başaramadılar. Kırmak için hementüm yolları da denediler aslında ancak amaçlarınaulaşamadılar. İşte böylelikle Greif işgali, yüz metrelikbir hızlı koşudan bir maratona dönüştü.

Peki bu maraton nasıl başlamıştı? Burada işgalinbaşladığı o ilk gün yaşananları hatırlatmak istiyoruz.

İşgal ateşi yanıyor!

Greif’te işgal eylemi 10 Şubat günü TİSgörüşmelerinin tıkanması üzerine başladı. İşçilerinhaklı taleplerini içeren toplu sözleşme taslağının Greifyönetimi tarafından kabul edilmemesi üzerine işgalinkıvılcımı çakıldı.

10 Şubat günü saat 14.00’te, sendika yönetimi veişyeri temsilcileri ile Greif yönetimi arasındakigörüşme başladığında işçiler de saat 15.00’denitibaren, Hadımköy ve Dudullu fabrikalarındabekleyişe geçtiler. Çalışmakta olan vardiyaların işyavaşlattığı bekleyiş, görüşmede Greif yönetimininuzlaşmaya yanaşmadığı haberinin duyulması üzerineiş bırakmaya ve giderek fabrika işgal eyleminedönüştü.

Saat 19.00’da gece vardiyasından işçilerin dekatılmasıyla işgal eylemi büyüdü. İşçiler hızlaişbölümü yaparak fabrikada kontrolü ellerine aldılar.Özel güvenlik görevlileri fabrikanın dışına çıkarıldı ve

fabrikanın girişine barikatlar örüldü. Tüm bunlarolurken BDSP’li sınıf devrimcileri de kapının önüneçadır kurup ateş yakarak işgale destek eyleminebaşladılar.

Bu sıralarda her bölümden seçilen temsilcilerinkatıldığı ilk fabrika komitesi toplantısı da yapılmayabaşlandı. Toplantıda direnişin bundan sonraki seyrinibelirleyecek kararlar alındı.

Saat 22.15’te işçiler işgal fabrikasında kontrolünkendilerinde olduğunu ilan edercesine ilkpankartlarını astılar. Pankartta “Emeğimiz veonurumuz için direniyoruz/Greif işçileri” yazıyordu.Pankart asıldığı sırada fabrikada grev halayları daçekilmeye başlanıyordu.

Saat 00.15’te ise bu kez direnişin en önemlianlarından birini oluşturan “Bu daha başlangıç,mücadeleye devam” yazılı pankart açılıyordu.

Saat 01.00 civarında ise bir yandan Dudullufabrikasındaki işçilerin de eyleme katıldığı bilgisigelirken diğer yandan ise sendikal ihanet ağlarınıörmeye başlıyor ve DİSK/Tekstil’in hain bürokratlarıişçileri arkalarından hançerleyerek sendika sitesindendirenişe destek vermediklerini duyuruyorlardı. İşçilerise buna karşılık olarak hızla bir değerlendirme alarakertesi gün yapacakları eylemleri planlıyorlardı.

İşçi sınıfının onuru oldular

İşte işgalin başladığı ilk gün bunlar yaşandı, işgalateşini yakan Greif işçileri büyük bir heyecan vecoşkuyla yola koyuldular. Yürüyüş ilk günkükararlılıkla devam ediyor.

Greif işçileri her anı büyük deneyim ve derslerledolu olan 48 gün boyunca çok şey öğrendi. Dostunu,düşmanını, dost görünüp düşmanlık yapanları tanıdı.Ancak her şeye rağmen yol yürümeyi becerdi, dimdikayakta kalmayı başardı. Böylelikle şimdidenkazandılar. Büyük bir direniş destanına imza atarkenişçi sınıfının onuru oldular.

Greif’te yolanasıl çıkılmıştı?

kale haline getiren buydu. Bu durum korunmalıdır.Elbette ki bu yetmez. Ünsa ve Dudulu’da da greve

başvurmayı sağlamak ve dahası, diğer fabrika veişyerlerinde Greif’le dayanışma amaçlı uyarı grevlerive iş yavaşlatma eylemleri örgütlemeleri için DİSK veüyesi tüm sendikaları zorlamak şarttır. Bunu hemenhayata geçirilecek bir eylem planı ile güvenceye almakgerekiyor. Bu öyle kolay bir iş değil elbette, ama yinede sendika bürokratlarına dayatılmalıdır. Bu hemenistenmelidir. Biz hep önde olmalı, onları kendiçabalarımızın ister istemez eklentisi yapmalıyız. Buaynı zamanda onların gerçek kimliklerini açığaçıkarmak ve samimiyetsizliklerini işçiler ve kamuoyuönünde ayan beyan görülür hale getirmek için de çokişlevli bir yöntemdir.

Öte yandan, gelinen yerde, Greif direnişinidesteklemek amacıyla pek çok kentte dayanışmaplatformları kurulmuş bulunuyor. İlerici ve devrimcikimi akımlar başta gelmek üzere, kimi demokratikkitle örgütlerinin, Haziran direnişi sırasında kurulmuşplatformların ve kişilerin içinde yer aldığı buplatformlar da önemli imkandır. Hiç kuşkusuz buplatformlar artık kanıksamaya yüz tutmuş etkinliklerlekendisini gerçekleştiren platformlar değil, eylemlidayanışmayı esas alan, birer eylem aracı olarak işlevgörmelidirler. Kesinlikle tartışma tüketen yerlerolmalarına izin verilmemelidir. Bu platformlar özellikleİstanbul’da kurulu bulunanlar Dudullu ve Ünsa’dagrevin örgütlenmesinde aktif olarakdeğerlendirilmelidir.

Son söz yerine...

Greif için yapılacaklar konusunda önceliklisorumluluk sınıf devrimcilerine aittir. Sınıf devrimcileribağımsız devrimci bir çabayı esas almalı, yılmadanyorulmadan işçi, emekçi, kamu emekçileri ve öğrencigençliğe Greif işçilerinin davasını anlatmalıdırlar.

Greif direnişini kazanımlarla sonuçlandırma imkânıdün de vardı, bugün de vardır. Şimdiki bir başlangıçtırgerisi mücadelenin nasıl seyredeceğine bağlıdır.

Kaldı ki, daha şimdiden Greif direnişi çok şeykazanmış ve kazandırmıştır. Sınıf hareketinde birbuzkıran rolü oynamış, yeni bir dönemin önünüaçmıştır. Sermaye sınıfıyla, sendika bürokrasisi ile vereformist solla nasıl mücadele edeceği konusundapaha biçilmez bir yol gösterici olmuştur. Artık bundanböyle sınıf hareketinde yeni ölçü Greif olacaktır. Greifdirenişi aynı zamanda, eski anlayışlara, ideolojik önkabullere, bunların ürünü ve ifadesi kurumlara vedevrimciliğe karşı, sınıf devrimciliğine açık bir çağrıdırda. Tüm bu bakımlardan Greif tarihsel bir niteliğesahiptir, şimdiden bir tarih yazılmıştır.

Greif’te fabrika işgalini sürdüren işçiler songünlerde büyük bir oyunla yüz yüze kaldılar. Greifyönetimi, sendika yöneticileri ve taşeron patronlarınınişbirliği ile oynanan oyun yoluyla işgal kırılmayaçalışıldı. Rıdvan Budaklar’ın aktif bir biçimde roloynadığı bu oyunda, DİSK yöneticileri de işçileri, çeşitlivaatler ve diplomasiyle oyalayarak bilerek ya dabilmeyerek ortak oldular. Fakat bu oyun da dahaöncekiler gibi işçiler tarafından boşa düşürüldü.

Tüm bu yaşananlarla ilgili olarak direnişinönderlerinden Orhan Purhan’la konuştuk. Purhan bizeihaneti çeşitli yönleri ve ayrıntılarıyla anlattı.

“Vaatler ve diplomasiyle oyalandık”

- Greif’te son günlerde neler yaşadınız?- DİSK Tekstil Genel Merkezi’nde nöbete

başlamamızın nedeni, sendika yöneticilerinin bizisürekli olarak sırtımızdan hançerlemesiydi. DİSKyönetimi, Rıdvan Budak’ın şikayetiyle sendikayagirerek işçileri gözaltına alarak çıkarmaya çalışanpolisin ardından devreye girdi. Polisler ilk gelişlerindeişçilerin direnciyle karşılaştı, olay hemen basınayansıdı, sosyal medyada yayıldı. DİSK heyeti bununardından gelerek, polisin DİSK’e bağlı sendikayagirerek, DİSK üyesi işçilere müdahale etmesinin kabuledilemeyeceğini, Tekstil Sendikası’nın Greif direnişisürecini yönetemediğini belirtti. Tekstil Sendikası’ndayaşanan kriz nedeni ile değil, Greif işçilerinindirenişinin kazanması için bir Komisyon kurduklarınıdile getirdiler. DİSK’in tarihinde ilk defa TİS sürecine birKomisyon ile müdahale edildiğini belirttiler. Artıkbütün sorumluluğun bu Komisyon’da olduğu, buinisiyatifi Rıdvan Budak ve Tekstil Sendikasıyöneticilerinin de verdiğini söylediler. Bize de, eğer sizde kabul ederseniz artık bu süreci bu Komisyonyürütecek dediler. Biz de kabul ettik ve sendikadakinöbeti bitirdik.

Biz işçilerden iki temsilci, Tekstil Sendikası’ndanMuzaffer Şubaşı’yla birlikte iki yönetici, Nakliyat-İşSendikası Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu,Limter-İş Sendikası Başkanı Kamber Saygılı, DİSKYönetim Kurulu Üyesi Celal Ovat ve DİSK GenelSekreteri Arzu Çerkezoğlu ile oluşan bir Komisyonoluşturuldu.

Amaç Greif direnişi sürecini, eylemliliklerleişletmekti. Amerika’daki ve Avrupa’daki sendikalarlabağımız var. Buradaki işverenlere ulaşamazsak,Amerika’daki işverenlere ulaşırız. Avrupa’daHollanda’da Greif’in genel merkezi varmış, oradaeylemlilikler yapar bu karardan vazgeçirir, 135 işçiarkadaşı aldırırız. İşçilerin de kabul edeceği bir Toplusözleşmeyi imzalarız denildi. Fakat cuma günü DİSK’tegerçekleşen son toplantıda Komisyon’un bu planlarıhayata geçirmek için değil, sadece bizi DİSK TekstilSendikası’ndan çıkarmak için kurulduğunu, bir haftalıksüreçten bunu anladığımızı söyledik. Çünkü biz TekstilSendikası’ndan çıktıktan sonra bu komisyon

toplanmadı. Greif yönetiminin kararınıdeğiştirmediğini belirtmesi ile DİSK Genel SekreteriArzu Çerkezoğlu’nun artık hiçbir şeyinyapılamayacağını belirtmesinden bu sonuç çıkıyor.

Biz Tekstil Sendikası’nda nöbetimizi bitirdiktensonra Komisyon hiçbir varlık göstermedi. Greifyönetiminden randevu istendiği söyleniyor, istenipistenmediği de belli değil. Çünkü biz bir haftabekliyoruz cevap gelmiyor, cuma günü DİSK’egidiyoruz, toplantı sırasında Greif yönetimi arayıpfabrikayı kapattığını söylüyor. Bir ara dışarı çıkıp gerigelen Arzu Çerkezoğlu bu bilgiyi bize aktarıyor. Buradada bir muğlaklık var. Kimin aradığı konusunda.

Kani Beko’nun da toplantıda bir açıklaması oldu.“Burada bir oyun dönüyor. Burada dönen oyunlarıniçerisinde ben olmayacağım” diyor. Açıkçası biz onlarada ifade ettik. Hem DİSK Tekstil’in hem de buKomisyonu’nun bu şekilde tavır alması, işçileriniçerisinde bir bölme girişiminin olması, Komisyon’unartık bir şey yapmayacağını açıklaması da dahil,hepsinin bir oyun olduğunu belirttik.

Arzu Çerkezoğlu da “Hayır kesinlikle biz böyle biroyunun parçası olmayız. Ama siz başından beri yanlışyaptınız. Hem sendikaya hem de bize hakaret ettiniz.DİSK’e hakaret ettiniz” dedi. Gerçekte yapmadığımızşeyleri bize yaptı diye atfederek, kızgınlığını ifade etti.Bu konuşmaların sonucunda daha anlıyoruz ki, DİSK’inkomisyon kurmasının nedeni bizi DİSK TekstilSendikası’ndan çıkarmakmış.

Biz Kani Beko’ya “neden böyle bir sorun çıkıyor,artık biz bir şey yapamayız diye bir şey açıklıyorsunuz”dediğimizde, Kani Beko kendisinin İzmir’dekidirenişleri, Arzu Çerkezoğlu’nun da Greif direnişi ileilgili süreci yürütecek şeklinde bir görev dağılımıyaptıklarını belirtti. Buradaki sürece hakim olmadığını,sorumluluğun Arzu Çerkezoğlu’nda olduğunu söyledi.

“Bir kez daha Budak veDoğan’ın ihanetine uğradık”

- Son yaşadığınız ihanet sürecini nasıl öğrendiniz?- DİSK bünyesinde oluşturulan komisyonun

çalışmalarını beklerken, Rıdvan Budak ve Kazım

Doğan’ın, fabrika içerisinde bir grup işçinin kafasınıkarıştırarak, bir operasyona başladıklarını öğrendik.Varolan temsilciler ve komitenin yerine kendilerineuygun temsilciler ve yeni bir komiteyi geçirmeyiplanlıyorlardı. Greif yönetiminin “iş akitlerinifeshettim” dediği 135 kişiden 5 kişinin işe alınmaması,taşeronların kadroya alınmadığı bir taslağı oylamayasunmaya hazırlanıyorlardı.

Bu oyuna dahil olan işçileri ortaya çıkardık. Genelbir toplantı yaptık. Bu işçiler genel toplantıda kimlerlegörüştüklerini ve ne konuştuklarını anlattılar. Ardındanda yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyerek özürdilediler. Ertesi gün sabah bu grup fabrikayı terk edipkarakola giderek, 29 Mart’a kadar direnişte olduklarını,bundan sonra bir ilgilerinin kalmadığını belirtenifadeler verdiler. Bu ifadeyi de Greif yönetiminefakslayarak direnişten ayrıldılar. Bu gruptaki işçiler,Rıdvan Budak ve Kazım Doğan’dan söz aldıklarını veonların aracılığıyla bu işi yaptıklarını dile getirdiler.Yine arkadaşlarımız birçok kişiyle bu konuyu görüşerekkayda alıyorlar. Hem bu işçilerle hem de KazımDoğan’la yapılan görüşmeler bunlar. En son KazımDoğan’ın söylediği şu: “Gidin o arkadaşlarınızlagörüşün, karakola gidip ifade verin ve ifadeyi işverenefakslayın.”

Bundan sonra bölümlerde toplantılar yaptık,yapılanların nasıl bir oyun olduğu tartışıldı. Herkesartık oyunun tüm ayrıntılarına hakim. DİSK TekstilSendikası yönetimi ile yapılmış bir oyun bu. Amaçlarıbelli. Hadımköy’deki fabrikada üretim yapmadığımıziçin, Dudullu fabrikasında kumaş sıkıntısı yaşanıyor,üretim yapamıyorlar. 2 Nisan’dan sonra yasal olarakgreve çıkma hakkımız doğuyor. Bu süreci baltalamak,kendi yaşadıkları sıkışmışlığı gidermek için bu tür ayakoyunlarına başvurmaya devam ediyorlar. Tabi bunusendika yönetimiyle birlikte yaptıkları için deyarattıkları tahribat büyük oluyor.

Yaklaşık iki haftadır eylemliliklergerçekleştiremiyorduk. Bu işi organize edenlerinarasında olan arkadaşlarımızın birçok konuda ayakdiremesinin aslında nedeni de böylece ortaya çıktı.Fakat yaklaşık 45 gündür burada yatıp kalkmalarınınardından çekip gitmeleri, böyle bir oyuna katılmalarıüzücü. Karakola gidip tazminatlarını zora sokanifadeler vererek, Greif yönetimine fakslamaları kendiemeklerine yaptıklarına büyük saygısızlık vehaksızlıktır.

Bundan sonra direnişte kalan 300’ün üzerindekiarkadaşımızla, hem Greif yönetimine hem de bizi herdefasında arkamızdan hançerleyerek ihanet edensendikacılara birliğimizin ve beraberliğimizin gücünügöstereceğiz.

“Kişisel ve grupsal kaygılarını kurumsalsorumluluklarının karşısına koydular”

- Budaklar’ın bu ihanetini DİSK yöneticilerineaktardınız mı?

“Bir kez daha ihanete uğradık, ama son sözü biz söyleyeceğiz!”

Fabrika işgalini sürdüren Greif işçileri yaptıkları sonaçıklamayla sınıf düşmanlarının yeni oyunlarını deşifreettiler.

Alttan alta dümen çevirmişler

İşçilerin ayrıntılarıyla anlattığı üzere, 14 Marttarihindeki saldırılarının püskürtülmesinin ardındanGreif patronu ile DİSK/Tekstil bürokratları işgali kırmaküzere yeni bir oyun hazırlığına girişmiştir. Bu amaçlabir yandan Greif yönetimi “fabrikayı kapattım” havasıyaratırken diğer yandan da fabrikadan korkutarak yada satın alarak devşirdikleri işbirlikçiler yoluyla direnişialttan alta oymak istemişlerdir.

Greif işçilerinin uyanıklıkları sayesinde ipliği pazaraçıkarılan bazı işbirlikçilerin itiraflarına göre, sendikayöneticileri Rıdvan Budak ve Kazım Doğan buişbirlikçilerle görüşerek işgalin öncülerinden 5 işçininişten atılması ve Greif yönetiminin razı geldiği bir toplusözleşmeye imza atılması karşılığında olası bir satışınyolunu düzlemeye çalışmaktadırlar.

Kirli işbirliği karakola uzandı

Fakat bu oyunun deşifre edilmesinin hemenardından yaşanan gelişmeler oyunun bu kadarıylasınırlı olmadığını göstermiştir. Öyle ki Budaklar’ınayartmaya çalıştığı zayıf davranan bazı işçiler iletaşeron şirket elemanları, karakola giderek artıkdirenişe katılmadıklarını bildirmişlerdir. Bu hamleyle eşzamanlı olarak işçileri arayan Greif yöneticileri vetaşeron patronları işçileri fabrikadan ayrılmaları içinkorkutmaya çalışmışlardır.

Tüm bunlar birarada, “fabrikayı kapattım” diyerek

vurdumduymaz bir görüntü çizmeye çalışan Greifyönetimi ile sendika bürokratlarının direnişi kırmakiçin nasıl da kirli bir işbirliği içerisinde olduğunubelgelemektedir. Belli ki bu sömürücüler ve onlarınsoysuz işbirlikçileri direnen işçileri bölüp parçaladıktansonra işgali polis zoruyla bitirmeyi amaçlamaktadır.

Peki DİSK yöneticileri bu oyunun neresinde?

Kuşkusuz bu işbirliği yeni değildir ve kimseyi deşaşırtmamaktadır. Fakat burada netleştirilmesigereken asıl nokta DİSK yönetiminin nerede durduğuve tüm bunlar olurken ne yaptığıdır.

DİSK yöneticileri (özelde de Çerkezoğlu ve Ovat) buzaman zarfında, devreye girerek Greif işçilerinindikkatlerini pazarlık sürecine çekmiş ve bu arada daişçilerden DİSK/Tekstil binasında yaptıkları eylemisürecin sağlıklı bir şekilde yürümesi için bitirmeleriniistemişlerdir. İşte onlar işçileri eylemden uzak tutuphiçbir sonuç vermeyen-vermesi de mümkün olmayanpazarlıklarla oyaladıkları sırada, Greif yönetimi ileRıdvan Budaklar da bu kumpası çevirmişlerdir.

İşte ortaya çıkan bu tablo da gösteriyor ki, DİSKyöneticileri tıpkı 14 Mart’taki taşeron saldırısısırasındaki tutumlarında olduğu gibi, ya Budaklar’ınoyununa gelmişlerdir ya da bu oyuna bilinçli olarakkatılmışlardır.

Bunun için DİSK yöneticilerinin Greif işçilerine biraçıklama yapmaları ve eğer kendileri de aldatıldıysaRıdvan Budaklar’a karşı net bir tutum almalarızorunludur. Aksi halde, başta Arzu Çerkezoğlu olmaküzere tüm DİSK yöneticileri, bugüne kadarkipratikleriyle sınıfta kaldıkları Greif’te, bu kez de zanaltında kalacaklardır.

İşgale karşı kirli işbirliğideşifre oldu!

- Biz DİSK’e cuma günü gittiğimizde, Rıdvan Budakve Kazım Doğan’ın Greif yönetimi ile görüştüğünü,bunun sonucunda işçilerle gizlice buluşup, konuşupfarklı bir komite ve temsilcilerle, sözleşmedenbahsettiğini, beş kişi hariç herkesin işe alınacağınısöylediklerini, onlarla görüşen işçilerin bunlarıanlattığını ifade ettik. Burada inisiyatifi siz almıştınız,bunları nasıl açıklıyorsunuz diye sorduk. Bu sizininisiyatifinizi de yok sayan bir tutum dedik. Fakat onlarbu meseleyi de geçiştirdiler. Sendikacıların, Greifyönetimi ile görüşebileceklerini, tam olarak her şeyibilmediklerini, öğreneceklerini dile getirerek yuvarlakcevaplar verdiler.

Arzu Çerkezoğlu’nun da, meseleyi bir direnişinbaşarısı üzerinden değil de, kendisi üzerinden kişiselbir mesele olarak ele alması ve her tartışmada dakendisine yapılanları, söylenenleri ön plana çıkarıp,oradan tutum alması, buradaki kurumsal olarakDİSK’in sorumluluklarının önüne geçen bir tutumolarak karşımıza çıktı.

Direnişe hiçbir katkılarını göremedik. DİSK YönetimKurulu’nun, konfederasyonlarına bağlı olan birsendikanın üyesi olan işçilerinin böylesi bir direnişinekayıtsız kalması, kendisine bağlı sendika yöneticilerinindirenişi yönetemediği kararına varıp bir adımatmaması ve gerisin geri tüm inisiyatifi DİSK Tekstilyöneticilerine bırakmasını yorumlamayı, artıkkamuoyuna bırakıyorum.

Tabi Kani Beko’nun da sorumluluğu ArzuÇerkezoğlu’na bırakarak, bu sürecin yaşanmasın da birpayı olduğunu düşünüyorum. Bu saatten sonra KaniBeko’ya, DİSK adına muhatabımızın kendisi olduğunu,bundan sonraki süreçten de Beko’nun sorumluolduğunu, başka bir yönetici de tanımayacağımızısöyledik. Çünkü, bugüne kadar muhatap olduğumuzyöneticilerin, direnişe mücadelenin ihtiyaçlarıçerçevesinde değil, dar grupçulukla yaklaştı.

“Son sözü biz söyleyeceğiz!”

- Greif yönetiminin saldırılarını yoğunlaştırması,sürekli polis saldırısını gündeme getirerek işçilerüzerinde yaratılmak istenen korku atmosferi,sendikacıların direnişteki işçileri bölen ve yönetiminsaldırılarına açık hale getiren ihanetçi pratiğidirenişimize yönelik sistemli bir saldırının parçalarıdır.Fakat bu tablo, aynı zamanda Greif yönetimi ileişbirlikçilerinin sıkıştığını da gösteriyor.

Artık sürecin son aşamasına gelinmiştir. Burada birtaraf kırılacak ve kaybedecek. Elbette ki biz işçilerolarak hem Greif yönetimini, DİSK Tekstil Sendikasıyöneticilerini hem de içimizdeki Truva atlarını ve DİSKGenel Merkezi olmak üzere tüm bu cephelerde ayakoyunlarına karşı mücadele verdik. Direniş sürecindeyaşadığımız sıkıntılar da zaten DİSK TekstilSendikası’nın yürüttüğü politikaların ürünüydü. Bizbunları aşarak, mücadelemizi fiili-meşru çizgidesürdürerek zaferle sonuçlandıracağız. Eylem veetkinliklerimize devam edeceğiz. Dağılıpparçalanacağımızı düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Onlaraasla istedikleri fırsatı vermeyeceğiz.

Greif yönetiminin de ne kadar sıkıştığını biliyoruz.Her türlü kirli oyunu oynamaya devam ediyorlar. Amaistediklerini asla alamayacaklar. Greif’in tümfabrikalarına yine gideceğiz, oradaki çalışmalarımız dayine devam ediyor. 2 Nisan’dan sonra yasal grevhakkımız da doğacak, bu hakkımızı da kullanacağız.Son sözü biz söyleyeceğiz, direnenler söyleyecek...

Kızıl Bayrak / İstanbul

Greif yönetimi, taşeron patronları ve sendikabürokratları direnişin kırılması için çok yönlü bir çabaiçindeler. Fakat bu efendiler ve işbirlikçileri arasındaöyle bir isim var ki, devrimcilerle kurduğu ilişkiyletanındığı için özel olarak dikkat çekiyor: DİSK Tekstilİşçileri Sendikası Örgütlenme ve Uluslararası İlişkilerDaire Müdürü Emre Eren Korkmaz! Devrimcilikiddiasında bulunan bu zat, patronlarla işbirliği yaparakişçi sınıfı mücadelesine ihanet ediyor. Bunun yanındadevrimcileri hedef göstererek ihbarcılık yapıyor.

Greif işçilerinin sendika genel merkezine gittiğigüne dair bir yazı kaleme alarak ilerici-sol güçlere mailgönderen Korkmaz, yalan ve çarpıtmalarla hemdirenişe düşmanlığını gösterdi, hem de başından beridirenişin yanında olan sınıf devrimcilerini polise hedefgöstermeye çalıştı.

Utanmaz yalancı!

17 Mart günü sendika binasında bulunan ve Ergünİşeri’nin rahatsızlanması üzerine onunla birliktesendikadan ayrılan Korkmaz’ın yazıyı aynı akşamkaleme aldığı anlaşılıyor. Yaptıklarının işçi sınıfıdavasında ihanetle anılacağını bilen Korkmaz, sıcağısıcağına bir yazı yazarak sonraki günlerdesöylenecekleri itibarsızlaştırmaya, sendikayöneticilerine dönük eleştirileri ilerici kamuoyunezdinde boşa düşürmeye çalışıyor. Tüm bunlarınyanında, bir taraftan da kendisini kurtarmaya,ihanetini gizlemeye çalışıyor.

Ancak tüm çabası nafile! Zira o akşam tümyaşananlar Eksen TV’den canlı olarak yayınlandı.Binlerce insan sendika bürokratlarının tehditlerini,“Beğenmiyorsanız istifa edin” sözlerini canlı olarakdinledi. Bunun yanında, canlı yayına konu olan anlar,daha sonra da tarafımızca yayınlandı. Devrimci veilerici kamuoyu yaşananları dolaysız olarak izledi. E.Eren Korkmaz, bu tarihi belgelerin devrimcilerinarşivinde tutulacağını ve bu ihanetçi takımının herfırsatta karşısına çıkarılacağını tahmin edememiş olsagerek, böylesine yalan dolu bir yazıyı kaleme almacüreti gösterebildi.

Yazıya gelirsek; E. Eren Korkmaz, o gün ölüm dahiolabileceğini, ucuz kurtulduklarını iddia ediyor. Ölümriski olduğu kısım doğru olsa bile, bunun sorumlusu neişçiler ne de Korkmaz’ın o çok korktuğu KızılBayrakçılar’dır. Bu riskin sorumlusu işçileri sopalarlatehdit eden -ki Korkmaz bunu da çarpıtıyor- ve elinecam bardak alarak muhabirimize saldıran sendikabürokratlarıdır.

Korkmaz, sendikanın yaptığı açıklamanınkaldırılmasının istendiğini, ancak orada bulunanlarınyazıyı okumadıklarını iddia ediyor. Orada sesliokununca işçilerin itiraz etmediklerini ileri sürüyor ve“Çünkü yazıda hiçbir sorunlu nokta yoktu” diyerekihanet belgesini bir kez daha sahipleniyor.

Böylelikle amacın sendikaya duyulan tepkiyi ifadeetmek değil, sendikacıları saldırtarak direnişingündeminin değiştirilmesi olduğunu ima ediyor.

Yazının geri kalanında da bunu açıkça dile getiriyorzaten. Hatta işçilerin ve devrimcilerin bunubaşaramayarak saldırıya geçtiklerini ileri sürüyor.“Ciddi bir fiziksel şiddet ve işkenceye maruzkaldıklarını” iddia ediyor.

“Kraldan çok kralcılık” yapan Korkmaz, fütursuzcasavurduğu kalemini durduramıyor, korumaya çalıştığıağalarının yalan söylediklerini ifade ediyor. Korkmaz,sendika binasında “Benim sırtımda 7 kurşun var. 12Eylül’de bedeli ben ödedim” diyerek külhanbeyliğiyapan, sitedeki yazının kaldırılacağını duyururken “Bizzaten öğlen bunun kararını almıştık” diyen ve sonundaözür dileyen DİSK/Tekstil Genel Sekreteri MuzafferSubaşı’nın korktuğunu, bunun için yazıyı kaldırıp özürdilediğini söylüyor. İşçilerden özür dileyen DİSK/TekstilSendikası Genel Başkan Yardımcısı Nuri Toprak’ın daaynı durumda olduğunu söylemiş oluyor.

Haddini aşıyor!

E. Eren Korkmaz, sabır sınırlarını zorlayan birdensizlikle ve haddini aşarak, devrimcilerle işçileripolise hedef gösteriyor. Korkmaz’ın bu tutumu,kendisini devrimci sayan birinin içine düşebileceğirezilliğin en ibret verici örneklerinden biri!

Polisin sendikaya gelenleri engelleyebileceğinidüşündüklerini söyleyerek içine düştüğü acizliği verezil tutumunu da dışa vuruyor. Bu kadarı devrimcilertarafından bir nebze ‘anlaşılır’ sayılabilir. Çürümüş,sendikal bürokrasinin bataklıklarına batmış, gençyaşına rağmen şeceresine sınıfa ihanetin örnekleriniyazmış bu zatın polisten medet umması gayet‘anlaşılır.’

Ancak “Göstere göstere gelmelerine,saldırmalarına ve herşeyi canlı çekmelerine karşın

polis ise gayet kayıtsızdı” diyerek -üstü kapalı da olsa-direnişçi işçilerin ve devrimcilerin polisle işbirliğindebulunduklarına dair ithamlarda bulunmak en yalınifadeyle ‘suçtur!’ Ve haddini aşarak, devrimcilereyönelik böylesi karalamalara kalkışanlar bu suçlarınıncezasını da çekerler!

İhanetini saklıyor, görüşmeleri çarpıtıyor!

Greif’in Dudullu’daki fabrikasında işbaşıyapılmasında DİSK/Tekstil Sendikası İstanbul ŞubeBaşkanı Kazım Doğan’la birlikte rolü olan bu zat -Greifbaştemsilcisi bunu yüzüne söylediğinde başını eğipsessiz kalmıştı-, patrondan gelen teklifin kabuledilmediğini, şimdi hepsinin kaybedildiğini, insanlarınyoksul ve işsiz kaldığını ileri sürüyor.

Korkmaz’ın bu iddiaları, bizzat Greif işçilerininyaptığı açıklamalara çarpıp parçalanıyor. Patronun birkısım işçinin taşeronda kalmasını dayattığınıgörmezden gelen Korkmaz’a en iyi cevabı bizzat işçilerveriyor. Hiçbir arkadaşlarının taşeronda kalmaması içindirenişi sürdürme kararı alan işçiler, Korkmaz gibilerinanlayamayacağı bir kardeşlik ve dayanışma ruhusergiliyorlar. Korkmaz yoksulluk ve işsizlik edebiyatıyapadursun, işçiler “Aç da kalsak, işsiz de kalsakonurumuz için direniyoruz” diyorlar. Bu işçiler o kadaronurlu işçilerdir ki, sendika binasına gittikleri gün,aidat vermedikleri söylenerek susturulmayaçalışılmaları üzerine, gecenin sonunda sendikadangünlük ihtiyaçlarına dair hiçbir şey talep etmemiş,yarım ağızla gelen yemek önerilerini geri çevirmiş,kendi sınırlı imkanlarıyla sorunlarını çözmüşlerdir. İşçisınıfının haklı davası karşısında ihaneti seçmiş birininbu değerleri anlaması beklenemez elbette.

Korkmaz’ın tekliflere dair söyledikleri üzerine ise

Eren Korkmaz: Çamurlu sularda yüzen bir ihbarcı ve işbirlikçi

işçiler defalarca açıklama yapmışlardı. Korkmazkamuoyunun bu açıklamaları görmediğini ya da yalanmakinesini çalıştırdığında karşısına çıkarılamayacağınısanıyor olsa gerek. Devrimci ve ilerici kamuoyu,internet sitemiz ve gazetemizden konuya dair tümbilgilere ulaşabilirler.

Ancak Korkmaz’ın amacı farklı. O, bir kez daha sınıfdevrimcilerini hedef göstermeye çalışıyor. Direnişinkaybedildiğini, sınıf devrimcilerinin işçilerin tepkisininkendisine yönelmemesi için sendikayı hedefgösterdiğini ileri sürüyor. Başta da dediğimiz gibi, hemkendini hem de yöneticilerini korumaya çalışıyor. Sınıfmücadelesinde tarihi bir yer tutan direniş karşısındaki‘tarihi ihanetinin’ üzerini örtmek istiyor.

Devrimcilere dil uzatan bir alçak!

Korkmaz’ı uyarıyoruz: Bunlar sıradan eleştirilerdeğil, fazlasıyla ağır ithamlar. Hele ki söz konusudevrimciler ise üzerine defalarca kez düşünülereksöylenmesi gereken sözler. Onuru için ağır bedellerödeyen, devrimci ve ilerici kamuoyu ile işçi ve emekçikitlelere karşı açıklığı kendi kimliğinin birgereği/sorumluluğu sayan sınıf devrimcilerinin böyleküçük hesaplar yaptığını, bu da yetmezmiş gibidevrimcilerin polisle işbirliği içinde olduklarını önesürmek büyük cüret ister. Bu cüreti kuşananlar yaştahtaya bastığında ise “ah vah edip inleme” hakkınasahip değildirler! Tarih karşısında yaptıklarınınhesabını verir, bedelini öderler!

Her şey ortada ve açık!

Sözünü ettiğimiz yalan ve çarpıtma dolu metinüzerine söylenecek daha pek çok şey var elbette. Şubebaşkanı ve çalışanlarının fabrikaya alınmaması, bazıişçilerin hain ilan edilerek kovulması vb... Tümbunların yanıtları hem geçmiş haberlerimizde hem debizzat Greif direnişçilerinin yaptığı açıklamalarda tümaçıklığı ile anlatılmaktadır. Bu nedenle burada tekraryanıtlamayı gerekli görmüyoruz.

Ayrıca, devrimci ve ilerici kamuoyu, Korkmaz’ınanlattığı geceye dair görüntüleri bizzat izleyerekmetnin baştan aşağı yalan olduğunu rahatlıklaanlayabilir. Görüntüler internet sitemizde ve Eksen TVarşivinde mevcuttur.

*** E. Eren Korkmaz’ın yalan, çarpıtma ve

karalamalarla dolu yazısını hiçbir yerine dokunmadankamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

İşte ibretlik yazı:

sevgili arkadaşlar,bugün sendikada çok ciddi bir linç saldırısına maruz

kaldık. greif işyerinin kapanmasını gerekçe gösterenyaklaşık 60 kişilik bir grup, bunların yaklaşık 30udışarıdan kızılbayrakçı, doğrudan bizlere saldırdılar,sendika yöneticilerini yumrukladılar, tartakladılar,ancak bir odaya sığınıp kapıyı klitleyerek kendimizikurtardık. saldıranlar bu örgütün elemanları ile işçilerarasında yakın zamanda hapse girip çıkan 3-5 gözüdönmüş genç. yani ölüm dahi olabilirdi, çok ucuzkurtulduk. şöyle diyeyim, 6. kattayız ve pencere açıktıve o itiş kakış içinde onlarca kişi üstüne saldırırkenbirinin düşmesi muhtemeldi.

sürekli videoya çekerek ve canlı yayın yaparak vehedef göstererek sendikada terör ortamı yaratıldı,sendikanın sitedeki yazısı değiştirildi, kendi yazılarıkonuldu, ayrıca 2-3 yöneticiye zorla işçiden özürdiletildi. elimizi öptüreceğiz lafları da geçti, neyseki

yapmadılar. sonra da şube başkanlarının kaldığı odayıçevirip kamera altında 1 saati aşkın süre nutuk attılar.ciddi bir fiziksel şiddet ve işkenceye maruz kaldık.ayrıca daha birçok talep üretip dayattılar.

halen sendikada yöneticilerimiz mahsur durumda.lütfen yayınladıkları bize hakaret ettiler vb yalanlarainanmayın. örneğin yöneticinin sopamı getirin dediğiniiddia ediyorlar. oysa yönetici aba altında sopagöstermeyin demişti. yine sitedeki yazıya karşılar amahiçbirinin okumadığını anladık. ben çıktısını alıp biryöneticiye sesli şekilde yazıyı okuttum ve arkadaşlarınitiraz ettikleri noktaları belirtmelerini, onlarıdeğiştireceğimizi öğlen söylemiştik. okuyup dinledilerve tek bir itiraz getirmediler çünkü yazıda hiçbirsorunlu nokta yoktu.

bu kadar göstere göstere saldırıya gelmelerine,saldırmalarına ve herşeyi canlı çekmelerine karşınpolis ise gayet kayıtsızdı, en azından kapı girişinde bukesimin girmesini engelleyebilir diye düşünüyordukama çok rahattılar ve bilerek hiçbir şey yapmadılar.diske yönelik saldırıdan kaygılı olmadıkları anlaşıldı.

sendika hiçbir sözleşmeye imza atmış değil,fabrikayı işveren kapamış, direniş sürecinde en ufakeleştiri getiren demokrat, devrimci işçileri hain diyekovuldu, sendika şube başkanını ve çalışanlarını içerialmadılar, çalışmaya karar veren dudullu işçilerine dehain vb ithamlarda bulundular. birçok iddiaları o kadarasılsız ki. mesela şube başkanı taşeron patronlarıylagörülmüş dediler, kanıt deyince ise bir işçi arabanıniçindekini başkana benzetmiş vb gibi kanıtlar önesürülüyor.

bu maceracı politika karşısında fabrikanınkapanmasıyla 1000e yakın işçi işsiz kaldı. işçilerintepkilerini kendilerine yöneltmemek için bugün buoyunu oynadılar. asıl istedikleri sendikacıların veyapolisin saldırması ve kamuoyunun gündemini buşekilde değiştirmekti. fabrikanın kapanmasına nedenolan hataları değil de sendikacıların şiddeti öneçıkarılacaktı. ancak istedikleri olmadı ve kendilerisaldırdı.

işverenin reddettikleri son teklifte ise taşeronunkaldırılması kabul etmişlerd,. bakmayın alt düzeydefirma yetkililerinin yaptıkları bir konuşmayı bahaneetmelerine, 120 tl iyileştirme zammı, üstüne % 16 zam,1.5 yıl 3 ikramiye, sonra 4 ikramiye vb haklar vardı.800 lira maaş alanın maaşı 1350 tlye çıkacaktı. şimdihepsi kaybedildi. 1000 işçi taşerondan kurtulamadı,insanlar yoksul ve işsiz kaldı, sendika güç kaybetti.

işte tüm bu nedenle sendikayı düşman ilan edip,dikkatinizi çekerim işvereni değil, hiçbir talepteişvereni bulamazsınız, bugün de işgal yaparak vepolisin veya sendikanın saldırısına uğrayarak meseleyikendi suçlarından uzaklaştıracaklardı, ama bumotivasyonla kendileri saldırdılar ve sendikanınsattığına dair, yani bu fiziksel saldırıyımeşrulaştırabilecek ( ki 60 yaşında bir adama busebeple yumruk atmanın meşruiyeti olur mu ama )tekbir kanıtları da yok. çünkü sendika sözleşmeyiimzalamayı reddetti.

neyse çok uzatmayayım, ama çok gergin bir geceyaşadık, çok korktuk, darp edildik. ben 11de ayrıldım.ama yöneticiler halen esir ve durumları kötü. amadiske yönelik bu saldırının saldıranlara bir yararıolmayacak. Bir de eğitim sen 6 nolu şube yöneticisi desaldıranlar arasındaydı. bu da çok üzücü

iyi akşamlarEmre Eren Korkmaz

DİSK Tekstil İşçileri SendikasıÖrgütlenme ve Uluslararası İlişkiler Daire Müdürü

Greif işçilerinden şiirlerGreif işçileri direnişte yeteneklerini açığa çıkarmaya

devam ediyor. Bir yandan çizimleriyle direnişinkarükatirsti ortaya çıkarken öteki yandan işçilerşiirleriyle düşünceleri anlatıyor. İşçilerin hazırladığışiirler fabrikanın çeşitli noktalarına asılarak diğerdirenişçilerin beğenisine sunuluyor.

İşçilerin yeni yazdığı iki şiiri sunuyoruz...

İşçi sınıfıŞimdi çıktık greve verdik eleleBizler yenilmeyiz işçi sınıfı bizlerleHeryerde biz varız heryerde sloganlarımızBiz yılmadık yıkılmadık ayaktayız

Duy yönetim sesimizi oyunlarınız boşuna46. günüdeyiz vazgeçmedik bu yoldazincirlerimizi kırdık artık duramaz kimse karşımızdaBiz bu yolda seneleri bitirdik 3 kuruş uğrunaTaşeronlar girdi araba alma yarışına

Gittiğimiz her yerde kapandı kapılar yüzümüzeİşçiler burada taşeron patronları neredeİftira attılar biz vazgeçelim diyeİşgal, grev, direniş her yerde.

Sertan Çavadar, Ümit Kuru, Recep Demir

* * *

EmekçilerAramızda var 10-20 yıllık işçiHakkını yedirmemeli bu emekçiGreve çıkan her işçiMerak etmeyin kazanacağız bu direnişi

Destek verin dostlar Greif’de yangın varYöneticinin yaptığı her işte bir oyun varBu oyunun sonunda bizi ayırmak varAma bilmiyorlar ki işçi sınıfısın yanındaEmekçi dostlar var

Yıllardır sömürüldük taşeron sistemindeİşçinin hakkını yemek kimin haddineAmacımız köleliğe son vermek bu direnişteİşçi hakkını yedirmez bu mücadelede

Kader Civak, Kaan Aktemur, Harun Can

DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş ile Enerji-Sen’inyöneticileri gazetemizle protokol ilişkisini kesme kararıaldıklarını bildirmiş bulunuyorlar. Kararlarına gerekçeolarak ise, Greif süreci ile ilgili Arzu Çerkezoğlu’nailişkin “doğru haber” yapmadığımız iddiasını önesürüyorlar.

Bilindiği üzere DİSK Genel Sekreterliği görevinisürdüren Çerkezoğlu aynı zamanda Dev Sağlık-İş’inGenel Başkanı’dır. Enerji-Sen yöneticilerinin deÇerkezoğlu ile aynı siyasal anlayışa mensup olduklarıbiliniyor. Dolayısıyla bu ortak tutumun gerisinde de bubağ var.

Bu kararın her iki sendika açısından yönetimkurullarının kararı olup olmadığını, ayrıca sendikalarınüyelerinin de durumdan haberdar olup olmadıklarınıbilmiyoruz. Ancak belirtmek gerekiyor ki, “protokolilişkisi” tek tek yöneticilerle kurulmuş kişisel bir ilişkideğildir. Bütün olarak sendikayı kesen kurumsal birilişkidir. Bunun için Kızıl Bayrak sadece DİSK’e ve bağlısendikalara değil, gazetemize yönelik özel bir gericitutum ortaya koymayan hemen tüm sendikalara, builişki çerçevesinde ulaştırılmaktadır.

Elbette kişiler istediklerini okumak ya daistediklerine gözlerini kapatmak hakkına sahiptir. Fakatdemokratik ve kurumsal işleyişi olan bir sendikada butür tutumların, kişilerin tercihlerine ya da siyasalaidiyetlerine göre değil, bir kurumsal-demokratiksürece dayandırılarak alınmış olması gerekir. Aksihalde yöneticilerin kendi kişisel ve siyasal tercihleri, osendikalara üye işçilere dayatılmış olur. Böylelikle defarklı görüş ve düşünceler tepeden inme kararlarla yoksayılır ve yöneticilerin duymak istediklerinden başkafikir ve eğilimlere yaşam hakkı tanınmadığı bürokratikyapılar ortaya çıkar.

Bunun için sorun Kızıl Bayrak’la kurulan ilişkisorunu değil, o sendikanın iç işleyişi ve demokrasisiyle,yöneticilerin üyeleriyle ilgili kurduğu ilişkinin niteliğiyleilgilidir. Varsayalım ki Kızıl Bayrak gerçekten de buyöneticilerin iddia ettiği gibi haklarında yalan-yanlışhaberler yapmış olsun. Bu durumda dahi ve özelliklebu yöneticilerin kendileriyle ilgili olması nedeniyle buhaberlerin yer aldığı yayınlarla ilgili herhangi birtasarrufta bulunmaması, bundan da özellikle uzakdurması gerekir. Ama eğer bu türden bir rahatlıkyoksa, bilinsin ki orada saklanılmaya çalışılan büyükyalanlar ve yanlışlar vardır.

Bu, bırakalım devrimci olmayı demokrat olmanınde temel gereklerinden biridir. Elbette burada, farklısiyasal görüş ve anlayışlardan işçilerin temel sınıfçıkarları uğruna yan yana geldiği, bu haliyle dedemokrasinin en geniş ve tam biçimde işletilmesigereken sendikalardan bahsediyoruz. Sendikalarda dasiyasal parti ve yayınlarla ilişkilerin ne olacağını,yöneticiler değil tüzükleri ve en fazla sendikaların enüst karar merci olan genel kurullar belirler. Aksi haldebu, bu tutumların kolayca sineye çekildiği yapılarda,bürokratizmin ve dükkancılığın egemen olduğunugösterir.

Öte yandan söz konusu olan henüz bir kurumsal-sendikal yapıyı inşa etmek ve güçlü bir sınıf tabanınayaslanmaksa, bu konuda özellikle hassas davranmakgerekir. Zira bir mezhep olmak tehlikesini bertaraf edipgerçek bir sendika haline gelmek de esas olarak birsendika gibi davranma bilincine ve iradesine bağlıdır.Bizim örneğimizde alınan tutumlar, muhataplarımızınsiyasal mezhep yönetir gibi sendika yönetmeyeçalıştıklarını gösteriyor. Ama böyle davrananlarınkendilerine göre mezhepler yaratmaktan başka birsonuç elde etmeleri mümkün değildir.

Peki tüm bunlar bir yana bu yöneticilerin “yalan-yanlış haber” yayınlamakla itham ettikleri Kızıl Bayrak,gerçekte onları bu kadar rahatsız edecek ne yazmıştır?

Kızıl Bayrak en başından itibaren büyük bir dikkatve sorumlulukla süreci izlemekte, tüm gelişmelerininbilgilerini muhabirleri aracılığıyla ayrıntılarıyladuyurmaktadır. Söylediği tüm sözleri kurduğu tümyargıları da doğrudan elde ettiği bu gözlem ve bilgileredayandırmaktadır. Kişisel husumetler ya da sübjektifyargılarla değil, tam da yerinde yapılmış gözlemlerleelde edilmiş bu bilgilere dayanarak sınıfa ihanet edenehain demekte, bulundukları mevkilerin gereği olarakbu ihanete göz yumanlara uyarılar yapmakta, göreviniyerine getirmeyenlere de görevlerini hatırlatmaktadır.Tüm bunları yaparken de esas olarak işçi sınıfınaseslenmektedir.

Arzu Çerkezoğlu söz konusu olduğunda da yazılıp

çizilenlerde de, hep onun bu süreçteki pratiği ileiddiaları ve bulunduğu kurumsal yapı esas alınmıştır.Bu süreç içerisindeki sergilediği tutarsızlıklar,sorumluluklarına sahip çıkmaması, yasaları vebürokratik zeminleri göstermesi gibi tutumlarıeleştirilmiştir. Bunun ötesinde ise Budaklar’ın göz göregöre direniş kırıcılığı yaptığı bir aşamada gösterdiğitutarsız ve oyalayıcı davranışlar nedeniyle eleştirilmiş,objektif olarak direniş kırıcılarla aynı safa düştüğünedikkat çekilmiş, izah istenmiştir. Zira Çerkezoğlu busüreçte öylesine tutarsızlıklar sergilemiştir ki, Greifişçileri nazarında inandırıcılığı büyük bir yara almış veyaklaşımları sorgulanır olmuştur.

Burada bir kez daha yaşananları anlatacak değiliz,tüm bu süreç içerisinde Greif işçilerinin Çerkezoğlu ileneler yaşadıkları gün gün ve ayrıntılarıylakizilbayrak.net web sitesinde, gazetemizde ve Greifişçilerine ait hesaplardan yayınlanmıştır. İsteyen buyayınlara dönüp yeniden bakabilir.

Ama işte bunlar günler boyunca kamuoyununönünde tüm ayrıntılarıyla ortaya konulurkenÇerkezoğlu ise, her sorumlu ve duyarlı sendikayöneticisinin yapması gerektiği gibi açıklama ya da birtekzip yapmaktan uzak durmuştur. Bu bir yana,başında bulunduğu DİSK’in üyeleri olan Greif işçilerineözeleştirel bir değerlendirme yapmaya dahiyanaşmamıştır. Yanaşmadığı gibi “benim gibimücadeleci bir sendikacıya yapılır mı bu” havalarında

Bürokrasi içinde yolunu şaşıranlar şimdi de dükkancılığa soyundu!

1 Nisan’da DİSK Genel Merkezi’ndeki görüşmelerinitamamlayan işçiler DİSK/Tekstil’e geçtiler. Bu sıralardayöneticilerin ihaneti derinleştirdikleri bilgisini aldılar.

DİSK/Tekstil yönetimi tarafından işçilere gönderilenmesajda özetle “Sendikamıza Sunjüt tarafındangönderilen yazıda Hadımköy’ün kapandığı yer alıyor.Bunun için Sunjüt’le toplu sözleşme sürecimizbitmiştir” deniliyordu.

Greif işçileri sendikaya geldiklerinde yöneticilerinhiçbiri yoktu. Bunun üzerine TİS uzmanı Ergün İşeri’yeişçilere atılan mesajın hesabını sordular. Ergün İşerikendilerine gelen istek üzerine bu mesajı attıklarınısöyleyerek ihaneti kabul etti. Greif işçileri ayrıca busırada sendikada bulunan sendikanın “uzmanlarından”Eren Korkmaz’dan daha önce direnişi karalamak içinyaptığı işlerin hesabını sordular.

Greif işçileri sendikadaki bekleyişlerini sürdürürkensosyal medya yoluyla da “DİSK/Tekstil ihanetiniderinleştiriyor” başlıklı açıklamayı yaptılar.

Açıklama şöyle:“DİSK/Tekstil ihanetini derinleştiriyor...

DİSK Tekstil sendikası işçi arkadaşlarımızın bir kısmına

mesaj gönderdi. Resmi grev sürecine girileceği birdönemde bu mesajın gönderilmesi kirli ilişkilerinigörmeye yeter de artar bile. Mesajda özetle;“Sendikamıza Sunjüt tarafından gönderilen yazıdaHadımköy’ün kapandığı yer alıyor. Bunun için Sunjüt’letoplu sözleşme sürecimiz bitmiştir” deniyor.

Bu ağalara sormak isteriz 1- İhanetle başladığınız olmayan bir süreç nasıl

bitiyor.2- Hala öğrenemediniz mi? Burada son sözüsöyleyecek olan GREİF işçileridir. 3- Size patron avukatlığı yapmak mı düşer, yoksa fiilimeşru bu direnişi sahiplenmek mi?4- Madem bu fabrika kapandı, neden halaarkadaşlarımızı direnişten vazgeçirmeye, ihanetiniziniçine çekmeye çalışıyorsunuz.5- Hukuki bir düzenleme yapılarak Sunjut kapanabilirfakat GREİF olarak bu fabrika faliyetlerine devamedecektir. Bunu siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz.6- Biz buradayız. Sizin ihanetinizi er ya da geçparçalayacağız.”

Kızıl Bayrak / İstanbul

DİSK Genel Başkanı Beko:İşçileri karakola göndermek alçaklıktır!

Direnişlerini sürdüren Greif işçileri adına DİSK/Tekstil Esenyurt Bölge Temsilcisi Engin Yılgın, DİSK GenelBaşkanı Kani Beko ile bir telefon görüşmesi yaptı.

Son gelişmelerin konuşulduğu görüşmede, Kani Beko’nun, işçileri karakola gönderip dilekçe verdirtenleribulup gereğini yapacaklarını, bunun alçaklık olduğunu, bir eylem programı hazırlayacaklarını ve artıkÇerkezoğlu yerine kendisinin bizzat inisiyatif alacağını söylediği bildirildi.

Greif işçilerinin görüşmenin ayrıntılarına ilişkin duyurusu şöyle: “Kani Beko ile telefon görüşmesi yapıldı. DİSK Tekstil sendikası Esenyurt bölge temsilcisi Engin Yılgın DİSK Genel Başkanı Kani Beko ile telefon

görüşmesi yaptı. Görüşmede DİSK Tekstil’in son attığı mesaj, karakolda kandırılan işçilere sendikanınyönlendirilmesi ile imzalatılan dilekçe, Greif sürecini yürütmek için oluşturulan komite vb. konular konuşuldu.

- Kani Beko karakolda işçilere imzalatılan dilekçeyi hazırlayanı bulup gereğini yapacaklarını söyledi. Böylebir şeyin alçaklık olduğunu asla kabul edilemeyeceğini vurguladı.

- DİSK Tekstil’in son attığı mesajın kabul edilemeyeceğini düzeltilmesi için elinden geleni yapacağını- Fabrika eğer ki kapatılmışsa açılması için DİSK olarak ne gerekiyorsa yapacaklarını- Perşembe günü işçi temsilcileri, DİSK Temsilcileri ve DİSK Tekstil temsilcilerinin katılımı ile bir toplantı

yapacaklarını sürecin gidişatına dair bir eylem programı çıkaracaklarını ifade etti.- Son olarak ve en önemlisi Arzu Çerkezoğlu’nun direniş karşısındaki olumsuz tutumunun kabul

edilemeyeceğini ve direnişi bilinçli olarak sahiplenmediğinin ifade edilmesi üzerine, bundan sonra Greifsürecini Genel başkan olarak kendisinin yürüteceğini söyledi.”

Greif işçileri ihanetinhesabını soruyor!

kibirli bir tutumla işçilerin yaptığı tüm eleştirilerisavuşturmuştur. Savuşturmuş ve bunu dasorumluluklarına sahip çıkmamanın bahanesiyapmıştır.

Belirtmek isteriz ki, burada söz konusu ettiğimiz“protokol almama” tutumu, tüm bu süreç içerisindeÇerkezoğlu’nun bu yaklaşımının yeni bir örneğindenbaşka bir şey olmamıştır.

Çerkezoğlu ve onun arkadaşları, verdiklerimücadeleler konusunda öylesine abartılı bir özgüvenduymaktadırlar ki, en küçük bir eleştiriye dahitahammül göstermemektedirler. Ama belirtelim ki, bututumları onlara özgü değildir. Mücadeleninşurasından burasından gelip sendikal bürokrasiyebulaşan tüm ara kademe yöneticilerine özgü bir ruhve davranış halidir onlarınkisi. Öyle ki Arzu Çerkezoğlubiraz tevazuu gösterip şöyle burnunun ötesine baksakendisinin yanına bile yaklaşamayacağı cinsten nicekahramanlık şeceresine sahip sendikacılar ya dasendikacı eskilerini görebilir. Öyle ki Çemenleri satanGreif işçilerine ihanet eden Muzaffer Subaşı gibi birisidahi zora düşünce sırtındaki kurşun izlerini gösteriyor.

Elbette Subaşı ve Budak gibi her devrinbürokratlarıyla Çerkezoğlu’nu bir tutuyor değiliz. AmaÇerkezoğlu’nun düştüğü bu durum mücadelede iddialıve kendine göre devrimcilik iddiasındaki alt kademeyöneticilerinin bürokratik mekanizmalar içerisindenasıl da farkında olmadan kırk yıllık bürokratlarla aynıkonuma savrulabileceklerini gösteriyor.

Kuşkusuz Çerkezoğlu payına ortaya çıkan bu durumbir niyet sorunundan çok ideolojik-siyasal bir kimliksorunudur. İşçi sınıfı içerisinde çalışmayı sendikalardayönetim koltuğu kazanmak olarak gören ve bunun içinde sendikal bürokrasi ile dengeli ilişkiler kurarak ödünverip duran geleneksel sol hareketin yarattığı sayısızörneklerinden biridir o sadece.

Sınıf hareketi politikleşmediği, gerçekten devrimcibir mecraya akmadığı sürece, sendika hiyerarşisindebir yere gelmek kadar yerini korumak da ancakbürokratik mekanizmaya ve onun gerisindeki gerianlayışlarına boyun eğmekle mümkündür. İşte bununiçin sınıf hareketinin zaman zaman kazandığı ivmeyedayanarak ya da sendikal bürokrasinin iççatlaklarından yararlanıp da yönetim koltuklarınageldikten sonra yozlaşıp bürokratik şeflere dönensayısız sendikacı tanıyoruz.

Böyle oluyor çünkü, devrimcilik sadece bir iddia veniyet sorunu değil, ideolojik-siyasal bir kimlik ve sınıfmücadelesinde tutulan konumla ilgilidir.

Bu bir kez kazanıldıktan sonra kaybedilmeyen birkimlik de değildir. Sınıf mücadelesi içerisinde süreklisınamaya tabi tutulur. Çerkezoğlu ve onun gibi sendikayöneticileri de, Greif deneyimi şahsında gerektiğindekoltuklarını kaybetmek pahasına bürokrasi veyasalcılıkla cepheden karşı karşıya gelmek yerineuzlaşmayı tercih etmişlerdir. Böylelikle de daha ilkbüyük sınamadan geçememiş, sınıfta kalmışlardır. KızılBayrak’ın eleştirileri tam da onların yaptığı bu tercihüzerinedir.

Yazık ki, Kızıl Bayrak’a karşı aldıkları tutum onlarınbu eleştirilere devrimci bir tarzda yanıt vermek veözeleştirel sonuçlar çıkarmak yerine, bu tutumlarını,hem de en geri biçimlerde sürdürdüklerini, böyleliklebürokratik mekanizmalara nasıl da hızla uyumsağladıklarını gösteriyor sadece. Daha kötüsü iseküçük dükkancı tutumlarını DİSK gibi birkonfederasyonun başında sergilemeye kalkınca, bazınoktalardan kırk yıllık bürokratların dahi gerisinedüşüyorlar.

Greif işçileri sosyal medyadaki hesaplarından,direnişi kırmak için elbirliğiyle çalışan efendilerleişbirlikçi hainlerin listesini yayınladı.

Listede yer alan isimlerin bu süreçte yaptıklarınıda teşhir eden işçiler, ihanetin ve işbirliğininhesabını soracaklarını duyurdular.

Direnişi kırmak için elbirliği yapan patron veişbirlikçilerinin listesi şöyle:

1. Rıdvan Budak (DİSK/Tekstil Sendikası GenelBaşkanı)

DİSK genel başkanlığı ve milletvekilliği yaptı.Bütün patronlarla arası iyidir. İşçi eylemlerindegörmek zordur. Patronların kokteyllerini hayattakaçırmaz. Bu gerçeği basit bir Google taraması ilebile görebiliriz. Greif yönetimi ile birlikte direnişikırmak için her türlü kirli oyunu sergiliyor. 40 yıllıkbir ihanet deneyimine sahip. Bütün pislikleri ortadaolmasına rağmen DİSK yönetimi dahi hiç kimsekarşısında en ufak bir eleştiri dahi yapamıyor. Kapalıkapılar arkasında, dedikodu masalarında “amankimse duymasın” diyerek bu zatın ihanet şeceresinive işçi sınıfına karşı işlediği suçları anlatıyorlar.Bunların “saltanatına” son verilmesinin gerekliliğiüzerine ansiklopedi hazırlayacak kadar lafsöylüyorlar. Bu lafları sarf edenlerin hepsi RıdvanBudak’ın karşısında süt dökmüş kediye dönüyorlar.

2. Kazım Doğan (Şube Başkanı)40 yıllık ihanet deneyimine sahip olanlardan biri.İsmini duyan tekstil işçilerinin küfür vebeddualarının haddi hesabı yok. Rıdvan Budak’ınkirvesi. Suratına tükürsen “yarabbi şükür” diyencinsten. Greif işçileri ile patronun temasını kurmakiçin canla başla çalışanlardan. Derdi yıllardırtadamadığı genel başkanlık koltuğuna oturmak. İyianıldığı tek bir işçi direnişi, eylemi yoktur. RıdvanBudak’la birlikte İstanbul’daki birçok fabrikadakiişçileri satarak sendikanın yetkisini düşürmüştür.Greif ihanetçileri ile ilk elden temas kuran kişi.

3. Eren Korkmaz (Örgütlenme Dairesi Müdürüve Uluslararası İlişkiler Uzmanı)Lafta devrimci pratikte tam bir patron uşağıdır.Rıdvan Budak’ın Greif direnişi ile ilgili yayınladığıihanetin belgesi olan açıklamaların yazarlarındanbiridir. DİSK Tekstil’deki görev nöbetimizinakşamında çeşitli sendika çevrelerine polis ağzındançıkmışçasına mesaj yazmaktan çekinmemiştir.Mesajda Greif işçilerini “hapçı”, “hapishanedenkaçmışlar”, “gözü dönmüş caniler” vb. göstermeyimarifet bilmiştir. Kendisi Rıdvan Budak’ın fino köpeğigibidir. Satış maceraları sadece Greif’le sınırlıdeğildir.

4. Ergün İşeri (DİSK/Tekstil Genel BaşkanDanışmanı)Rıdvan Budak’ın danışmanı olarak görev yapıyor.Muhtemelen bütün ihanet senaryolarının

hazırlanmasında fikir babalığı yapıyor. Sendikadautanmadan işçi arkadaşlarımıza istifa etmelerinisöylüyor. Direnişimizi kamuoyunda itibarsızlaştırmakiçin canla başla çalışıyor. Sol bir hareketin mensubuolduğunu bildiğimiz bu zat, direnişi kırmak içinharcadığı cabanın onda birini direnişin kazanmasıiçin harcasa çok önemli bir katkı sunmuş olacaktı.Ruhunu Rıdvan Budak’a, dolayısıyla patronlarasatmışlardan biri. Bizden önce, bağlı bulunduğuçevrenin bu zattan ihanetin hesabını sorması gerekir.

5. Osman (Hain)Direnişin başından beri gerici tutumlar sergiliyor.Direnişin 3. haftası bir grup işçiyi kandırarak direnişikırmaya çalıştı. Bu girişimi boşa düşürüldü. Herkesinönünde özeleştiri verdi, özür diledi. Anlaşılan o ki, bugerici çabalarını sonlandırmamış. Kazım Doğan,Rıdvan Budak ve Greif yöneticileri ile gizligörüşmeler yaparak şube yöneticiliği teklifi ve birmiktar da para karşılığında, ihanetiniderinleştirmiştir. Sendika ile taşeron işçilerin olduğugibi kalması ve 5 öncü işçinin atılması konusundapazarlık yapmıştır. Bu görüşmelerin ve pazarlığınbaşından sonuna kadar işin içindedir. Kandırdıklarıişçi arkadaşlarımıza karakolda ifade verdirterekörneğini Greif yönetimine fakslatmışlardır. Halendaha içerdeki işçi arkadaşlarımıza ulaşmaya çalışarakdireniş kırıcı faaliyetlerini sürdürüyor. Her ihanetinbir bedelinin olduğunu hatırlatmak isteriz.

6. Fikri (Hain)İhanetin başını çekenlerdendir. Sürecin başındanberi sergilenen gerici kırıcı faaliyetlerde Osman’labirlikte patronun uşaklığını yaptı. Sendikayöneticileri ve Greif yönetimiyle yaptıkları gizli

görüşme açığa çıktığında kıvırmak için çocuğunu bileattığı yalana karıştırmaktan çekinmemiştir. Direnişbaşlamadan yapılan toplantılarda ve direnişin farklıaşamalarında yapılan toplantılarda direnişi sonunakadar götürmek için bütün arkadaşlarımıza namussözü verdirtenlerdendir. Fakat ihanetin başınıçekmiştir. Gerisini size bırakıyoruz.

7. Sevinç YenerDİSK/Tekstil yöneticilerini ve ihanetçi işçileri satınalan Greif’in yöneticilerinden biridir. Tahir denenyöneticiyle birlikte satılmışlara fiyat biçme işininbaşını çekiyor.

8. Atilla BostanGreif yöneticisidir. Hain işçilerle temas kurmak vedirenişi kırmak için yoğun bir çaba sarf edenlerdenbiridir. Greif yönetiminin attığı mesajlarda buzatların numarasını vererek direnişi bırakanlarınulaşmasını istediği yöneticilerden biridir.

9. İskender ÖnderGreif yöneticisidir. İhanetçi işçilerle temas kurmak vedirenişi kırmak için yoğun bir çaba sarf edenlerdenbiridir. Greif yönetiminin attığı mesajlarda buzatların numarasını vererek direnişi bırakanlarınulaşmasını istediği yöneticilerden biridir.

10. Afşin DoğanGreif yöneticisidir. İhanetçi işçilerle temas kurmak vedirenişi kırmak için yoğun çaba sarf edenlerdenbiridir. Greif yönetiminin attığı mesajlarda buzatların numarasını vererek direnişi bırakanlarınulaşmasını istediği yöneticilerden biridir.

Greif’te efendiler ve hainler!

İzmir’de kurulan Greif İşçileriyle DayanışmaPlatformu çalışmalarına devam ediyor.

Platform kurulduğundan bu yana Greif işgaliniİzmir kamuoyuna yaymak için bir dizi karar alınarakçalışmalar yoğunlaştırılıyor. Greif işçileri ile maddimenevi dayanışmanın örülmesi için yaygınpropagandaya başlandı. Öncelik olarak Greif işçilerininhazırlamış olduğu imza metni sendikalara, ilerici vedevrimci kurumlara dolaştırıldı. Greif işgalinin önemiher fırsatta vurgulanıp imza ve maddi desteğisağlanması için çağrılarda bulunuldu.

KESK İzmir Şubeler Platformu direnişe destekçiolduğunu vurguladı. Ayrıca şubelerini Greif işçilerininihtiyaç toplama yerleri olarak kullanılabileceğisöylendi. İzmir Eğitim-Sen 3 No’lu Üniversiteler Şubeside panele imzacı olabileceklerini söylediler.

İzmir’in farklı yerlerinde açılan standlarda kartsatışlarının yaygınlaştırılması, Greif işçilerininihtiyaçlarının toplanılması ve Greif işgalininsahiplenilmesi çağrıları yapılması vurgulandı. Ayrıcahaftalardır açılan dayanışma standlarının daha çokyoğunlaştırılması kararlaştırıldı.

Aliağa’da Greif işçileriyle dayanışma etkinliği 27Mart akşamı Dayanışma bürosunda gerçekleştirildi.

Etkinlikte ilk önce Greif işgalinin süreci aktarıldı.Etkinlikte BİR-KAR’ın hazırlamış olduğu sinevizyongösterildi. Ardından Maden filmi ve bitiminde Greifişçilerinin “Bir yevmiyeni bizimle paylaş” videosuseyredildi.

Söyleşi bölümünde ise Greif işgalinin önemivurgulanarak dayanışmanın daha da güçlendirilmesigerektiği vurgulandı. Katılan işçiler de söz alarakAliağa’da diğer emekten yana kurumlarla birdayanışma platformu oluşturmak gerektiğini ifade etti.Dayanışma üzerine yapılabilecekler tartışıldı.Konuşmalar sonucunda imza standlarının daha verimlikullanılması ve Greif işçileriyle dayanışmaplatformunun kurulması için çalışmalara başlanmasıkararlaştırıldı.

Coats’ta bürokratlardan engelleme girişimi

Bursa Greif Direnişiyle Dayanışma Platformuçalışmalarına devam ediyor. Platform 27 Mart’taişgalci Greif işçilerinin çağrısını DİSK Tekstil’in örgütlüolduğu Coats fabrikasına taşıdı.

Greif işçilerinin hazırladığı “DİSK Greif’tir! DİSK’infiili-meşru mücadele değerlerine işçiler sahipçıkmalıdır!” başlıklı broşürler öğle vardiyasına girenişçilerle sabah vardiyasından çıkan işçilere dağıtıldı.

Greif işgalini anlatan konuşmalarla yapılan dağıtımDİSK Tekstil yöneticileri tarafından engellenmekistendi. Şube Yönetim Kurulu Üyesi Cemil Kaplan,dağıtım için sendikadan izin alınması gerektiğinisöyledi ve “işçileri kandırmaya çalışıyorsunuz” diyerekdağıtımı provoke etti. Broşürleri alan işçilereseslenerek broşürleri yere atmalarını istedi. Fakat buistek işçiler tarafından karşılık bulmadı. İşçiler “Niyeatıyoruz, DİSK’in üyeleri değiller mi?” diyerekbroşürlerden almaya devam etti. Bunun üzerineKaplan yanında duran bazı işçilerin ellerindenbroşürleri almaya çalıştı. İşçilerden topladığı broşürleriKaplan’ın elinden alan platform bileşenleri DİSK Tekstilüyesi Greif işçilerinin taşerona ve kölece çalışmakoşullarına karşı verdiği fiili meşru mücadeleyi anlatanbu broşürlerden neden rahatsız olunduğunu anlatarakdağıtıma devam etti. İşçiler de broşürleri almayısürdürdü.

Heykel’de dayanışma çağrısı

Faaliyet dağıtımın ardından Heykel’de dayanışmamasası açılarak devam etti. Greif yönetiminegönderilmek üzere imzalar toplantı. Bildiriler dağıtıldı.Konuşmalarla işgalci Greif işçilerinin mücadelesianlatıldı. Masaya ilgi yoğundu.

Kızıl Bayrak / İzmir-Bursa

Greif ile dayanışmabüyüyor!

Greif’in sesi emekçileretaşınıyor

Sınıf devrimcileri Greif direnişi ile dayanışmaçağrısını yükseltiyorlar.

İzmir Greif Dayanışması Konak Kemeraltı girişinemasa açarak Greif işgalini İzmirli işçi emekçilere taşıdı.Masa faaliyeti boyunca Greif Direnişi’nin haklı vemeşru talepleri anlatılmaya çalışıldı. Destek imzasıtoplanan masada aynı zamanda Greif işçilerine maddidestek sağlamak için kart satışı da yapıldı.

Kayseri’de 27 Mart sabahı işçilerin önemli servisgüzergahlarından biri olan Belsin’de Kayseri İşçiBülteni’nin dağıtımı gerçekleştirildi. Dağıtım sırasındaişçilerle sohbet edildi.

Yaklaşık birbuçuk saat süren dağıtımda yaklaşık600 adet Kayseri İşçi Bülteni kullanıldı.

Esenyurt BDSP Greif işçileriyle dayanışmayıbüyütmek için çıkardığı ozalitleri Esenyurt- Köy içi,Tabela ve Depo’un birçok yerine yaptı. Ozalitlerdeayrıca Greif işçilerinin banka hesap numarası ile Greifişçilerinin kendi sitelerinde yayınladıkları acil ihtiyaçlistesi ve iletişim numaraları yer aldı.

Ümraniye BDSP Alemdağ’da kurulu bulunan DİSKBileşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlü olan PentaFabrikası’na Greif işçilerinin direnişlerindeki son sürecideğerlendiren ve DİSK’i göreve çağıran broşür dağıtımıyaptı.

Küçükçekmece BDSP, DİSK’e üye sendikalardaörgütlü olan işçilerin çalıştığı fabrikalara Rıdvan Budakihanetini ve gelinen süreci anlatan Greif DirenişDosyası’nın dağıtımını yaptı.

Sınıf devrimcileri İkitelli Marmara Sanayi Sitesi,Esot, Demirciler Sanayi , Metal-İş Sanayi ve DoğuSanayi Sitesi’ndeki işçilerle Greif Direnişi ile ilgilisohbet etti.

Kızıl Bayrak / İzmir - Kayseri – Esenyurt –Ümraniye - Küçükçekmece

İşçiler Boğaz Köprüsü’nükesti!

3 Nisan günü Boğaziçi Köprüsü’nde yolu keserekbasın açıklaması yapan Greif işçileri direniş kazananakadar mücadeleyi sürdüreceklerini ifade etti.

“Greif’te direniş kazanacak! Patron sendikaişbirliğine son!” pankartı açan işçiler basınaçıklamasını bitirdikten sonra polisler gelerek işçileriyolun kenarına itti. “Direne direne kazanacağız!”,“Kahrolsun sendika ağaları!” sloganları atan işçilerbekleyişlerini yol kenarında sürdürdü.

İşçiler sloganlar eşliğinden Anadolu Yakası'nadoğru yürüdü.

İşçiler Anadolu Yakası'na geçtiğinde polis saldırarakişçilerin kollarını bükmeye çalıştı. Diğer işçilerin engelolması üzerine arbede çıktı. Bu sırada kadındirenişçilerden birisi fenalaştı. İşçiler polis zoruylakarakola götürüldüler.

Gözaltınan alınan 13 işçi Boğaziçi Köprüleri KorumaMüdürlüğü'nde tutuldu.

Gözaltında ifade vedmeyi redden işçiler, işlemlerintamamlanmasının ardından serbest bırakıldılar.

46. gün: Sabah kahvaltısı ve gündelik işlerle günebaşlayan işçiler yaptıkları toplantıda direnişi kırmagirişimlerine karşı kararlılıklarını yinelediler. GreifEmekçi Kadın Komisyonu ise Şirinevler Meydanı’ndagerçekleştirilecek basın açıklaması ve “Direnişte kadınolmak” başlıklı panelin duyurusunu yaptı. Fotoğrafçılıkkomisyonu da toplantı yaptı. Bilgisayar Komisyonu ilkdersini yaparak temel bilgileri aktardı.

Greif İşçileriyle Dayanışma Komitesi fabrikayıziyaret etti. Komite adına konuşma yapan SelçukKaygısız, Greif direnişinin etkisine değindi. Greif’tekidirenişin tek başına ekonomik talepler için verilen birmücadele olmadığını taşeron çalışmaya karşı dadirenildiğini ifade etti. Kaygısız Greif direnişindekisorumluluğun herkesi kestiğini ifade ederek tümtopluma direnişi taşımak için çalışacaklarını ifade etti.

Taşeron şirkette çalışan birçok işçiye Greif yönetimitarafından işgalden ayrılmaları için ihtar çekildi.Mesajın sonrasında genel bir toplantı yapılarakkazanana kadar mücadeleye devam kararı alındı.Toplantının ardından bahçeye inen işçiler halay vehoronlarla geceyi bitirdiler.

47. gün: Sabah kahvaltısının ardından Müzik-ŞiirKomisyonu toplatı yaparak etkinlik için hazırlıklarınısürdürdü. İşçilerin bir kısmı DİSK Genel Merkezi’negiderek yöneticilerle görüştü. Görüşmede Greifyönetimi ile yapılan görüşmenin ayrıtıları hakkındabilgi istenerek DİSK’in eylemli bir dayanışma için adımatması istendi. Ford otomobil fabrikasındaki kadınişçilerin direniş sürecini konu alan “Ford” filmininizlenmesinin ardından Greif Emekçi Kadın Komisyonuüyeleri Şirinevler Meydanı’na geçerek planladıklarıbasın açıklamasını gerçekleştirdiler.

UİD-DER işçilere ziyaret gerçekleştirdi. Ayrıca HDPArnavutköy İlçe Örgütü gelerek gıda yardımındabulundu. DİSK’teki görüşmeden dönen işçilerarkadaşlarına görüşmeyi aktardıktan sonra yapılangenel toplantının ardından Fabrika Komitesi toplantıyaptı.

48. gün: Sabah kahvaltısının ardından “Direniştekadın olmak” başlığıyla yapılacak etkinlik için KadınKomisyonu ve Şiir Komisyonu hazırlıklarına başladı.

Greif Emekçi Kadın Komisyonu’nun örgütlediğietkinlik 14.30’da başladı. Direnişçi işçilerden Kader’in‘Emekçiler’ şiiri ile başlayan etkinlik direnişçi kadınişçileri anlatan sinevizyonla devam etti. Greifdirenişçisi Sevim işgal öncesi ve sonrasını anlattığıetkinlikte daha önce direniş deneyimi yaşamış kadınişçilerden Kiğılı direnişçisi Didem Sorhun ve TÜBİTAKçalışanı Aynur Çamalan yaşadıkları deneyimleripaylaştılar. Etkinlik türküler ve halaylarla son buldu.

Fabrikaya gelen ÇHD’li avukatlar işçilerle toplantıyaparak işten çıkarma, ihtar ve fabrika kapatma ile ilgiliolarak işçilerin yönelttiği soruları yanıtladılar.

Hadımköy Karakolu’nda direnişi terk edenişçilerden polisin ifade aldığı ve bazı işçilerin diğerişçileri de karakola toplamaya çalıştığı belirtildi.

49. gün: Yerel seçimlerden dolayı işçiler yaptıklarıplanlama çerçevesinde parça parça oy kullanmayagittiler.

Direnişçi işçilerin aileleri de elleriyle yaptıklarıyiyecekleri fabrikaya getirererek destek ziyaretlerinisürdürdüler. İşçiler gün boyunca seçim sonuçlarınıtelevizyondan takip ettiler.

Fabrika Komitesi bir toplantı yaptı. Toplantınınsonunda Greif yönetimi, taşeronlar, Rıdvan Budak veKazım Doğan’ın direnişteki işçiler üzerinde oyunlaroynamaya devam ettiği, buna karşılık davasından geridönen, bu oyuna gelen işçilere rağmen işgaldekidirenişçi işçilerin onurluca mücadeleyi sürdüreceğivurgulandı.

50. gün: Sabah saatlerinde Fabrika çevresindearabalarla gezdikleri anlaşılan taşeron sahiplerine aitiki araç fabrika sokağının girişine gelerek bir işçiyi zorlaarabaya bindirmeye çalıştı. İşgal güvenliği durumu farkederek arabaların olduğu yere gitti ve kaçırılmayaçalışılan işçiyi taşeron patronlarından aldı. Taşeronpatronları fabrika çevresinden ayrılmak zorunda kaldı.

Almanya’dan sınıf dostları Greif işçilerine postagöndererek, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nükutladı. MLPD-İCOR imzalı mesajda “Mücadelenizdebaşarılar diliyor, sizi tüm gücümüzle destekliyoruz!Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadınkurtulmaz! Devrimci selamlarla... Yeni Kadın Stuttgart”ifadeleri kullanılmış.

Greif yönetimi direnişi kırmak için işçilere yeni birSMS yolladı. 17 Mart’ta ‘işten çıkardığı’ işçilere diğerfabrikalarda işe devam etmeyi teklif eden yönetim,işçilere, yasal grev süresinin başlayacağı 2 Nisantarihine kadar süre verdiğini ve bu süreye kadardirenişten vazgeçmelerini söylüyor.

Yapılan genel toplantıda konuşan baştemsilciOrhan Purhan, bir grup işçinin Torium AVM’de direnişikırma amacıyla toplantı yaptığını ve işbirlikçi işçileriuyardıklarını belirtti. Purhan, bazı insanların kafakarışıklığı neticesinde kendilerini ihbar ettiğini veonurlarını ayaklar altına aldığını söyledi. Direnenişçilerin onurlarıyla kazanacağına ya da onuruylakaybedeceğine dikkat çeken Purhan, patronun küçükbir grubu satın aldığını ifade etti. Toplantıda direniştenayrılmak isteyen işçi varsa bugün hemen direnişten

ayrılmalarını, bundan sonra herhangi bir kulisfaaliyetine sert tepki gösterileceği vurgulandı.

51. gün: Taşeronların tacizkar davranışları üzerineGüvenlik Komitesi’nde yer alan işçiler kontrolleriarttırdı. Greif Emekçi Kadın Komisyonu yaptığıtoplantıda gerçekleştirilecek etkinliklerin planlamasınıyaptı.

Temsilcilerin bir kısmı görüşme için DİSK GenelMerkezi’ne giderek yönetimle görüştüler. DİSK GenelSekreteri Arzu Çerkezoğlu ve DİSK Genel Başkanı KaniBeko’nun katıldığı toplantıda Greif işçileri direniştençıkan işçilere imzalattırılan tutanağı sundular. Greiffabrika temsilcilerini hedef gösteren tutanağın‘tazminatların verilmesi’ vaadiyle Rıdvan Budak veKazım Doğan tarafından işçilere verildiği aktarılarakDİSK’in bu konuda müdahale etmesi istendi. Greifişçileri ayrıca TİS için kurulan komisyonun bir an önceadım atması gerektiğini ifade etti.

Daha sonra DİSK Tekstil Sendikası’na giden işçilersendikanın işçilere telefondan attığı “Fabrika kapandı.Fabrika kapandığı için TİS de bitti” mesajıyla ilgiliyönetimle görüşmek istediklerini belirttiler. SendikanınTİS uzmanı Ergün İşeri’ye mesajı sorduklarında “bizegelen bilgiyi aktardık” cevabını aldılar. İşçilerin kararlıduruşu üzerine sendika bütün işçilere yeni bir mesajyollayarak önceki mesajın yanlış anlaşıldığını yazdı.Mesjın yazılmasının ardından işçiler sendikadanayrıldılar.

Gebze BDSP, fabrikaya gelerek dayanışma nöbetinebaşladı.

52. gün: Greif Emekçi Kadın Komisyonu ve ŞiirKomisyonu yeni günde de toplantılarına devam etti.

Gün içerisinde taşeron patronları işçileri aramayadevam etti. İşçilerin ücretlerini ödemek için çıkışkağıtlarını imzalatma dayatması yaptılar.

İşçiler genel bir toplantı yaparak gelişmelerikonuştu. Toplantıda arabulucu ile görüşmeninbaşladığı aktarılarak, bu görüşmelerin anlamı üzerineduruldu. Haklar ve mücadeledeki kararlılıktan ödünverilmeden direnişin sürdürülmesi kararlaştırıldı.

Greif direniş günlüğü

Greif Emekçi Kadın Komisyonu, 29 Mart’tafabrika içerisinde gerçekleştirdiği bir etkinlikle tümkadın işçileri hakları için mücadeleye çağırdı ve“Zafere kadar mücadeleye devam” dedi.

Açılış konuşmasında etkinliğe destek verenKiğılı direnişçisi Didem Sorhun’a teşekkür edildi.

Ardından Greif’in direnişçi kadınlarındanKader, “Emekçiler” başlıklı kendi yazdığı şiirinipaylaştı. Daha sonra da direnişçi kadın işçilerikonu alan bir sinevizyonun gösterimi yapıldı.

Kiğılı direnişçisi kendi deneyimini anlattı

Sinevizyon gösteriminin ardından söz alan DidemSorhun, “Kiğılı’da tek başına direnmiş bir işçi olarakhepinizi selamlıyorum” dedi. Kiğılı fabrikasındakiçalışma koşullarından bahseden Sorhun, baskı vesömürünün yoğun olduğu fabrikada patronun işçileribirbirine düşürme ve bölme politikası izlediğinisöyledi. Kendisinin bu oyuna gelmediğini belirtenSorhun, bu sebeple işine son verildiğini ifade etti.

Sorhun, işine son verilmesinin ardından direnişebaşladığını, birçok işçi arkadaşının da kendisinisahiplendiğini dile getirdi. Bu sahiplenmeden korkanpatronun direnişi karalamaya giriştiğini kaydederek,bir süre sonra bu politikanın da işlemediğini söyledi.

Sadece kapı önünde bekleyerek direnmenin sonuçvermediğini, bu sebeple direnişi mağazalarataşıdıklarını belirten Sorhun, ses getiren eylemlerinyanı sıra o dönemde süren direnişleriortaklaştırdıklarını ve mücadelenin bu şekilde başarıyaulaştığını sözlerine ekledi. İşe iade davasının kendilehine sonuçlandığına da değinen Sorhun, patronunbunu kabullenemeyerek tazminatını verdiğini belirtti.

Sorhun konuşmasını “Örgütlü işçileri hiçbir kuvvetyenemez!” diyerek bitirdi.

Kadın işçilere daha fazla baskı ve sömürü!

Sorhun’un ardından Greif Emekçi Kadın Komisyonuadına yapılan konuşmada ise direşin 48. gününegelindiği ifade edildi. Kadınların daha fazla sömürü vebaskı altında olduğuna dikkat çekilen konuşmada,fabrikada kadın işçilere yönelik şiddet uygulandığı,bunun ardından kadın yöneticilerin olayın üstünüörtmeye çalıştığı bilgisi verildi.

Kadın Komisyonu’nun başarı ile yoluna devamettiği belirtilen konuşma, saldırılara karşın zafere kadarmücadelenin süreceği ifade edilerek sona erdirildi.

Konuşmanın ardından işçiler direnişle ilgiliyazdıkları şiirleri paylaştılar. Şiir sunumlarının ardındanbir Alınteri okuru, Aynur Çamalan’ın mücadeledeneyimini aktardı ve Alınteri adına bir konuşma yaptı.Halkın Birliği’nin de Greif işçilerine destek mesajıokundu.

Konuşmaların ardından emekçi kadınlar etkinlikiçin hazırladıkları müzik dinletisini sundular. İşçilerdinleti eşliğinde halaylar çekti.

Çekilen halayların ardından bir kez daha işçilerkendi ürettikleri şarkı ve şiirleri paylaştılar.

Etkinlik sloganlarla sona erdirildi.Kızıl Bayrak / İstanbul

Kadın işçiler“Mücadeleye devam” dedi!

29 Mart 2014 / Greif

Greif işçisi kadınlar: Erkekişçilerle omuz omuza,

zafere!Direnişlerinin 47. gününde (28 Mart) Greif

Fabrikası Emekçi Kadın Komisyonu, ŞirinevlerMeydanı’nda eylem gerçekleştirdi.

“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber yahiçbirimiz!”, “Direne direnen kazanacağız!” sloganlarıatan işçiler; “Greif’te direniş kazanacak!”, “Kahrolsunücretli kölelik düzeni!”, “Taşeron köleliğine son!”ozaliti ve dövizleri açtı.

Greif işçisi kadınlar mücadeleyi omuzluyor!

Haykırılan sloganların arından basın metni okundu.47 günlük direnişin kısaca anlatıldığı, patronun

grev kırıcı girişimlerinin teşhir edildiği ve DİSK TekstilSendikası’nın işçileri yalnız bıraktığının vurgulandığıbasın metni şu sözlerle devam etti: “Biz Greif İşçisiKadınlar olarak emekçi kadın komisyonu oluşturduk;Yaşamın yarısında biz varsak mücadelenin de yarısındabiz varız demek için. Sonuç olarak haklımücadelemizde erkek işçi kardeşlerimizle omuz omuzadireniyoruz.

Gündüzlerinde sömürülmeyen, geceleri açyatılmayan bir gelecek için, çocuklarımız için direniyor,mücadele ediyoruz.”

Greif işçilerinin birliği dağıtılamaz!

Açıklamada Gerif yönetiminin işgali dağıtmaçabasına da değinilerek şunlar ifade edildi:

“Greif patronu yeni bir taktik olarak ‘fabrikayıkapattık’, ‘işçileri işten attık’ diyerek bizi tekrardanbölmeye, parçalamaya ve moralimizi bozmayaçalışıyor. Bunların hepsi kocaman bir yalandır. Bizimdirenişimizi ne patronun yalanları bitirebilir ne dekaralamaları bizi parçalayabilir.”

Sömürü saltanatına dur dediklerini, sefaletücretlerini, kötü çalışma koşullarını, taşeron sisteminive iş güvencesizliğini kabul etmediklerini belirtenişçiler basın metninin ardından alanda halay çektiler.

Eyleme çevrede birikenler büyük bir ilgi gösterdi.Halayların ardından eylem sonlandırıldı ve işçiler

fabrikaya geri döndüler.Kızıl Bayrak / İstanbul

2 Nisan günü “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”şiarının yazılı olduğu pankartı, dövizler ve bayraklarıylaİşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR)Köln/Lövenich’teki Greif merkezinin önündeydi.

BİR-KAR’ın eylemi karşısında Greif yönetimi busefer farklı bir taktik izleyerek şirketin ana kapılarınıaçık tuttu. Ayrıca eylem boyunca etrafta çalışanlar dagözükmedi.

BİR-KAR’ın üç sat süren eylem programı boyunca,sık sık son açıklaması okundu. Yanı sıra, kısakonuşmalar eşliğinde, buradaki işçilere özel biçimde“İstanbul’da direnişte olan sınıf kardeşlerinizi duyun vedestekleyin” çağrısı yapıldı.

Eylemde, sık sık Almanca olarak “İşgal, grev,direniş!”, “Yaşasın enternasyonal dayanışma!”,“İstanbul’da, her yerde işçi sınıfının mücadelesienternasyonaldir!” ve “Sömürünün arkasında sermayevardır!” sloganları haykırıldı. Bu arada, şirkete girişçıkış yapanlara ve çevreden geçenlere bildiri verildi.

Eylem fabrika içine taşındı

Eylemin daha başında işyeri temsilciliğine telefonedip görüşme talebinde bulunuldu. Cevaben“Randevu alınmadığı, bu nedenle bugün içingörüşmenin mümkün olmadığı, zaten yoğun oldukları,randevu alınırsa sonraki günlerde görüşeceklerini”bildirdiler. “Biz gelelim” teklifine de olumsuz yanıtverildi. Bunun üzerine “bu böyle olmaz” denilerekdoğrudan şirketin içine, üretim yapılan bölüme girildi.Barikat bir biçimde aşıldı ve böylece en doğru olanyapıldı. Yani işçilerle dolaysız temas kuruldu.

İşçiler BİR-KAR temsilcilerini oldukça sıcakkarşılayarak anlatılanları ilgiyle dinlediler. Bir yandanüretime devam ederken bir yandan da anlatılanlarakulak kabarttı. Belli sayıda işçiye en özlü biçimde Greifdirenişi anlatıldı, eylemin amacı açıklandı. Hepsi deGreif işçilerinin direnişini haklı ve doğru bulduklarını,selamladıklarını ve BİR-KAR’ın yaptığı eylemin deyerinde olduğunu belirttiler. Bununla da kalmadılar,çalıştıkları işletme hakkında somut bilgiler verdiler.

İGM Sendikası üyesi olan işçiler, bilgi olarak kısacaşunları anlattılar: “İstanbul Greif’le ilgilianlattıklarınıza yabancı değiliz. Benzer koşullar buradada var. Hatta bazı bakımlardan burası oradan kötüdür.Burada da taşeron belası var. Zaak adlı bu köletacirlerinin olduğu işletmeye tam bir kuralsızlık vekeyfilik hakimdir. Her şey taşeronun iki dudağı

arasında çıkan sözlere bağlıdır. Çok zor koşullardaçalışıyoruz. İşler çok ağır. Eskiden 35 saat çalışıyorduk,şimdi 37.5 saat çalıştırılıyoruz. Gün saat hep onlarakalmış, gel gel, git git. Aniden sizi mesaiye kalmayazorluyorlar. Bizim de mücadele etmemiz gerekiyortabi.”

BİR-KAR çalışanları işçilere, fabrika işçi temsilcisiylegörüşmek istediklerini, ama onun bahanelerlegörüşme isteğini savuşturduğunu anlattı. İşçilere“onun konumu nedir?” sorusuna işçilerin verdiği yanıt“O tam bir işveren yanlısıdır, bize de bir faydasıyoktur” oldu.

Bu sıralarda TİS sürecinin yaşandığı, temsilcilikseçimlerinin gündemde olduğu ifade edildi. Haliylefabrika temsilcisinin BİR-KAR temsilcileriyle nedengörüşmediği de anlaşılmış oldu.

Daha önce saat 13.00’te dağılan işçiler 16.30’akadar çalıştırıldı. BİR-KAR’ın eyleminden işçilerinetkileneceğinden duyulan korkuyla işçilerle temaskurmaması için vardiya saatlerinde değişiklikyapılmıştı. İşçilere bildirileri veren BİR-KAR çalışanları,ilgileri ve verdikleri bilgiler için teşekkür edip tekrarişletmenin önünde eyleme devam etti.

Fabrika çıkışında yürüyüş

Yürüyüş düzeni alarak, bu kez de Greif merkezininolduğu sokaktan başlayarak uzun sayılacak birgüzergah boyunca bir yürüyüş gerçekleştirildi.Çevredeki inşaat işçilerine, işyerleri ve alışverişmerkezlerindeki emekçilere seslenilerek açıklamaokundu.

Sık sık Greif’le ilgili sloganlar haykırıldı, bildirilerdağıtıldı. Sonunda tekrar işletmenin önüne gelindi.İşletmede çalışan personelin de duyabileceği biryerden yeniden kısa bir seslenme yapıldı. Ardından,eylem sona erdirildi.

BİR-KAR çalışanları tüm olumsuz tutumlarınakarşın, baskıyı sürdürmek amacıyla hazırladıkları Greifdirenişi dosyasını Köln/Lövenich merkezindeki fabrikatemsilciliğine göndereceklerini ifade etti.

BİR-KAR çalışanları “Greif işçisi sınıf kardeşlerimizleeylemli dayanışmayı daha da yayarak ve daha birgüçlendirerek sürdüreceğiz. Bir dahaki eylemdurağımız ise, Greif’in başka kentlerdeki işletmeleriolacak” diyerek eylemi sonlandırdı.

Kızıl Bayrak / Köln

Greif direnişi Köln’dekiGreif işçilerine taşındı

Sürünerek yaşamaktansa...Greif’te son günlerde yaşananlar aşağıdaki

diyalogla özetlenebilir: Greif yönetimi: Kırk katır mıkırk satır mı? Greif işçileri: Ölümlerden ölümbeğenmeyiz, sürünerek yaşamaktansa ayakta ölürüz!Neden mi, anlatalım:

Kırk satır mı, kırk katır mı?

Greif işçilerinin haklı taleplerini kabul etmeyeyanaşmayan Greif patronları, “Ya taleplerinizdenvazgeçip benim belirlediğim şartlarda çalışırsınız ya daişsiz kalırsınız” diyerek işçileri güya bir seçim yapmayazorluyor. Greif patronları aslında böylelikle “kırk satırmı, kırk katır mı” ya da başka bir ifadeyle “ölümlerdenölüm beğen” demekten başka bir şey yapmıyorlar.

Çünkü Greif işçilerini, kırk satırdan korkup boyuneğmeleri durumunda kırk katırdan başka bir şeybeklemiyor. Öyle ki, işgal eylemine son verdiklerindetaşeronlaştırma, sefalet ücretleri, ağır çalışma koşullarıve insan onurunu ayaklar altına alan uygulamalara daboyun eğmiş olacaklar. Böylelikle de kırk katırarkasında sürünecekler.

Ancak Greif patronları bununla da yetinmeyecektir.Geçmişte benzer her durumda olduğu gibi, kendilerinebaşkaldırmaya yeltenenlere hadlerini bildirmek içinellerinden geleni yapacak, bir daha böyle bir eylemegirişmesinler diye işçilerden öc almaya kalkacaktır.Onursuz dalkavukları dışında kalmak üzere sadeceöncüler değil direnişe katılan tüm işçileri de iştenatacaklardır. Bunun için bu türden bir boyun eğişinyaratacağı sonuçlar çok daha ağır olacaktır.

Sürünerek yaşamaktansaayakta ölmek yeğdir!

Öte yandan direnişi sonuna kadar sürdürdükleriiçin fabrika kapanacaksa bu onurlu bir sonuç olacaktır.İşçiler bu durumda gerçekte hiçbir şey dekaybetmeyeceklerdir.

Çünkü Greif’teki çalışma koşullarına razı geldiktensonra bugün hiçbir Greif işçisinin uzun süreli işsizkalması da mümkün değildir. Öyle ya bugün tümİstanbul “dolgun maaş, SSK, servis” gibi tekstilfabrikalarının ilanlarıyla doludur. Greif işçisi budurumda belki kısa süreli olarak işsiz kalabilir amaonurunu kaybetmez.

İşte bunun için onurlu Greif işçisi “kırk satır mı, kırkkatır mı” dayatmasına boyun eğmiyor. Böyleliklekendilerine ölümden ölüm beğen diyenlerin sözdekararlarını yok sayıp tıpkı en başında olduğu gibi“Sürünerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir”diyerek direnişi kararlılıkla sürdürüyor.

Suriye’ye yönelik savaş planlarının DışişleriBakanlığı’nda nasıl kirli provokasyonlarla tezgahlandığıgeçtiğimiz günlerde medyaya sızdırıldı. Yolsuzluk verüşvetlere ilişkin ses kayıtlarının yayınlanmasınınkanıksandığı bir dönemde ortaya saçılan bu seskayıtları diğerlerini kat be kat aşan bir içeriğe sahipti.

Zira kayıtlar ihale karşılığı alınan milyon dolarlarınpaylaşıldığı telefon görüşmeleri değil Suriye’ye yöneliksavaş politikasına “meşru” zemin yaratma üzerinegerçekleştirilen toplantının içeriğini deşifre etti. AKPşefleri açığa çıkan ses kayıtlarının savunulacak bir yanıolmadığını bildikleri için cepheden “ulusal güvenlik”argümanına sarıldılar. Böylece bu toplantıdakonuşulanların genel geçer bir devlet uygulamasıolduğu argümanına sarılarak suçlarını örtbas etmeyeçalıştılar. Keza MİT TIR’larında da olduğu gibi, “tümdevletlerin yaptığı” yapılıyordu.

Açığa çıkan ses kayıtları esasında düzen güçlerininkirli savaşlardaki değişmez politikasını yansıtıyor.İstediği kadar iktidar gücünü elinde tutsun, milyonlarındesteğini oy oranlarıyla arkasına almış sayılsın haksızolduğunu bilen yalana sarılır.

Sermaye hükümeti AKP’nin Suriye’ye yönelik savaşpolitikasında da sızdırılan ses kayıtları bu yalanlarınyansıması oldu. Kirli hesaplar suç ortaklarının kendiçıkarları için sızdırılarak bozuldu.

Fakat tarih birçok örneğiyle haksız savaşlarınbaşlamasından çok sonra açığa çıkan kirli planlarıyazar. Bunların arasında belki de en öne çıkan NaziAlmanyası’nın 2. emperyalist paylaşım savaşınıbaşlattığı operasyondur. Ülkenin yarısının oy desteğinialmasının ötesinde faşist kurumsallaşmasıyla ülkedediktatörlüğün cisimleştiği bir dönemde, tüm dünyayasavaş açmaya hazırlanan Adolf Hitler yalana dayalı kirlisenaryolara imza atmıştı.

31 Ağustos 1939’ta Polonya sınırındaki Almanya’yaait Gleiwitz Radyo İstasyonu, Polonya üniformalıkişilerce basıldı. İstasyonu korumakla görevli Almanordusu birlikleriyle Polonya üniformalılar arasındaçatışma çıktı. Çatışmanın ardından Almanya ordusugeri çekilirken radyoyu ele geçiren kişiler, Polonya’nınresmi dili Lehçe’yi kullanarak Almanya’yı hedef alanyayınlar yaptı.

Çatışmalarda Franciszek Honiok isimli bir“”Polonyalı” da öldürüldü. Baskından saatler sonra, 1

Eylül 1939 günü 2. emperyalist paylaşım savaşınınbaşlangıç vuruşu olan Polonya işgali başlamış oldu.

Alman radyosundan “Polonya hudut birlikleri bugece sabaha karşı Gleiwitz’de Alman hududunatecavüz ederek Alman askerlerine kayıplarverdirmişler, radyo verici istasyonunu tahripetmişlerdir” duyurusu yaparken aylardır Polonyaişgaline hazırlanan birlikler de saldırıya başlamıştı.

2. emperyalist paylaşım savaşı bittiğindePolonyalılar’ın bildiğini tüm dünya öğrendi.Nürnberg Duruşmaları tutanaklarındaki Alfred HelmutNaujocks’un itiraflarıyla bu gerçek ortaya çıktı.

Gleiwitz Radyo İstasyonu’na baskın düzenleyenlerPolonyalı değil Alman Paraşütçü Birlikleri’nden oluşanseçilmiş bir birlikti. Öldürülen Franciszek Honiok iseAlman asıllıydı ve Polonya taraftarı olduğu iddiasıylaNaziler tarafından tutuklu bir esirdi. Saldırı öncesindezehirle öldürülmüş, daha sonra kurşunlanıp GleiwitzRadyo İstasyonu’nun önüne cesedi bulunması içinbırakılmıştı. Operasyon Himmler olarak bilinenAlmanya’da işçi ve emekçilerin haksız savaş karşısındaNazi taraftarı olması ya da sessiz kalmasını sağlamayıamaçlayan operasyonun son adımı böylecetamamlanmıştı.

Bu senaryolara Irak işgalinden de tanığız. ABD’nin“barış”, “demokrasi” getirme iddiası yeterli desteğiyaratamayınca olmayan nükleer bombalara dairbilgiler “ele geçirildiği” savunusuyla savaşa zeminkazandırıldı. Bugün Suriye’ye yönelik emperyalistsaldırganlıkta da benzer bir senaryo çizilmiş, gericiçetelerin kullandığı kimyasal silahlar Suriye devletinemal edilerek işgale kılıf yaratılmak istenmişti.

Dünyaya, ülkeye hükmettikleri propagandasınakarşın egemenler kitleleri ikna edemedikleri takdirdesavaşlara dahi girebilecek gücü kendilerindebulamamaktadır. Kağıttan kaplan emperyalizm,milyonların suskun kalmasıyla ayakta duran diktatörleryalanlara sığınarak varlığını sürdürebilir. Fakat tümyalanlar zamanın süzgecinde elenerek deşifre olmayamahkumdur. Bazen savaşın hemen ardından bazenkirli tezgah hayata geçmeden ama tüm bu haksızsavaşları bertaraf edebilecek olan yalanlarlakandırılmaya çalışılan işçi ve emekçilerin örgütlügücüdür. Yoksa biri bitmeden diğeri başlayan savaşlarsürüp gidecektir.

Yalanlara sığınanlarınsavaş tezgahı

MLPD’den Greif’e mesaj MLPD Essen İl Teşkilatı, gönderdiği bir mesajla

Greif işçilerini selamladı. Ayrıca, BİR-KAR’la birlikteetkinlik düzenleneceği ve bağış kampanyasıyürütüleceği belirtildi. Mesajı sunuyoruz...

Sevgili Arkadaşlar, Vermiş olduğunuz mücadeleyi dikkatle takip

ediyoruz. Kanun değişiklikleriyle Almanya’da dataşeron ve süreli sözleşmeli işçilerin sayısı artmakta.Bunlar en çok gençlerimizi etkilemekte. Bundan dolayımücadelenizle tam dayanışma içindeyiz.

Mücadelenizi, bulunduğumuz kentteki iş yerlerindeve sendikalarda tanıtma faaliyeti içindeyiz. Bukapsamda BİR-KAR’lı yoldaşlarımızla birlikte[Almanya’nın] Essen kentinde etkinlik düzenleyeceğizve başlamış olan bağış kampanyasını tanıtacağız.

Yaşasın uluslararası dayanışma! E. Schweitzer

MLPD - Almanya Marksist Leninist PartisiEssen İl Teşkilatı

L’Orange İşyeri İşçiTemsilciliği’nden Greif

işçilerine…Greif’in İstanbul çalışanlarına,Kadın ve erkek işçi arkadaşlar,Bizler, sizlerin ücret artışı ve taşerona karşı

başlatığınız cesur mücadelenizi, Alman medyasınınsuskunluğuna rağmen duyduk. Sizlerle vemücadelenizle dayanışma içerisinde olacağız. Biliyoruzki kendi haklarımız için sürekli mücadele vermekzorundayız.

Taşeronlaştırma ve düşük ücret saldırısıyla tekeller,işçiler arasında rekabeti kışkırtarak bölmeyeçalışıyorlar. Buna karşı seyirci kalanlar çok daha ağırsonuçlarla karşılaşacaklardır. Sizlerin mücadelenizdebüyük başarılar diliyoruz. Dayanışmacı selmalarımızla.

L’Orange Stuttgart İşyeri İşçi Temsilciliği

Bir burjuvanın milyon dolarlara satın alıp odasınınduvarlarını süsleyebileceği bir tablo.

Picasso’nun 1937 yılında resmettiği Guernica* adlıyapıtı. İsmini Guernica adında bir kasabadan alan ve ilkbakışta anlaşılamayan bir dehşetin resmi aslında.Alman orduları tarafından bombardımana tutulan vesavaşın en acımasız yüzünü açığa çıkaran bir olayın,gerçeküstü dokunuşlarla tasviri. Faşizme bir itiraz… Butablonun sergilendiği sergi salonunda bir Almangenerali tarafından yöneltilen “bu resmi siz miçizdiniz!” sorusuna “hayır, siz!” cevabını veren birressamın, insanlığın acılarına sırtını dönemediğininkanıtı.

Picasso’nun bu eserinde oldukça karmaşık,gerçeküstü ve geometrik resmettiği olay, acı çekeninsan ve hayvan figürlerinden de anlaşılacağı üzere,bombalanan bir kasaba ve ardından yaşanan telaşıntuvale yansımasından başka bir şey değildir. Bunedenle, Picasso’nun fırçasını Guernica’da öldürüleninsanların kanına batırarak, sert darbelerle tuvalekopyaladığı bu resim, sanat yapıtı olmanın ötesindetarihin bir kaydıdır.

Ne kadar manidar bir tesadüftür ki: “Bu tablo 27Ocak 2003 tarihinde, Birleşmiş Milletler GüvenlikKonseyi Toplantı Salonu’nun girişinde asılıdır.Amerikan diplomatları, Guernica’nın, Colin Powell veJohn Negroponte’nin Irak üzerine yapacakları basınkonferansı öncesinde kaldırılmasını talep ederler. Zira,Powell’ın savaşı savunacağı basın toplantısı esnasındaarka planda sanat tarihinin savaş karşıtı belki de enönemli eserinin görülmesi trajikomik bir durumyaratacaktır. Guernica kaldırılmaz, fakat mavi bir perdeile örtülür.”**

“Müzeler yalanlarla doludur” diyen Picasso,yoksullara kapalı olan kapılarıyla lüks müzelerdeeserlerinin sergilenmesine ve savaş karşıtı birtablosunun, işgal ve savaşın meşrulaştırılacağı birbasın toplantısında savaşın aktörlerinin hemenarkasında asılı olmasına tahammül edemezdi

herhalde. İşte o, bu yüzden birçok eseriyle tarihikaydetti. Guernica da onlardan yalnızca biriydi. Veonun eserleri ne lüks müzelerde dolaşırken,Guernica’nın karşısında durup sahte gözyaşları dökenburjuva eşlerinin, ne de insanlığa yeni acılar yaşatandiplomatların sanat ihtiyacının karşılanmasıdır.

Guernica, burjuvazinin tüm utanmazlığına veikiyüzlülüğüne karşın yoksul ve ezilen halklarınsanatıdır. Picasso da burjuvazinin değil işçi sınıfınınsanatçısı... Bugünlerde bile burjuvazinin, tablolarınıfahiş fiyatlara sattığı ve onun sanatı üzerindennemalandığı Picasso, bir tercih ve konumlanış olarakzenginlere değil, ezilen sınıflara ait bir değerdir. ÇünküPicasso bir komünisttir. Evet, bugün eserlerininyalnızca kitaplara, dergilere basılı halini görebildiğimizPicasso, sanatı bir avuç asalağın tekelinden çıkarıpişçilerin hizmetine sunmak isteyen bir komünisttir.

“Bir resim yıkmalardan oluşan bir toplamdır” diyenPicasso, Kübizm’in kurucuları arasındadır. Kalıplar vekurallar yoktur onun sanatında. Sanatın toplamıyapma, yıkma diyalektiğidir. Bu nedenle nesneleri birfotoğraf görüntüsü gibi resmetmez, onları parçalaraayırır ve bu yönüyle alışılmışın dışına çıkar.

Picasso “Mavi Dönem” yapıtlarında açlık sınırınagelmiş, yoksulluğun izlerini beden dillerindenanlayabileceğimiz, hiçbir umut ya da yardımbeklemeksizin bu durumu kabullenmiş insanlarındramını yansıtır. Bu resimlerdeki insanlar bir deri birkemik kalmış, sıska ve kaderine razı olmuşlardır. Amaonun bu eserleri, kendileri ihtiyaçlarından fazlasınasahip oldukları için başkalarının aç kalmasına sebepolan zenginler arasında büyük rağbet görür. “Çünküzenginler ancak yalnızlık içindeki yoksullarıdüşünmekten hoşlanırlar, onların kolektif hallerinetahammül edemezler.”***

Picasso’nun “Mavi Dönem”inin hemen ardındangelen “Pembe Dönem” eserlerinde ise kahramanlardeğişmez. Yine zengin olmayan insan figürleri vardırsanatçının eserlerinde. Fakat onlar bu kez umutsuz

değillerdir. “Mavi Dönem”in aç ve yoksul insanları yineaç ve yoksuldur. Ama bu dönemde gülümserler. Hattacambaz ya da palyaço kılığındadırlar.

Özetle Picasso, eserlerinde gerçek bir yaşamıyansıtmıştır. O insanlığın acılarını ve sefaletini tuvalineresmetmiştir. Bu nedenle onun tabloları, dudakuçuklatan fiyatlarla alınıp-satılabilecek birer metadeğildir/olamaz. Yaşadığı dönemin çelişkilerini veyoksulların acılarını sanatına konu eden Picasso,yalnızca resim sanatıyla değil, heykel, şiir ve tiyatroylada ilgilenmiş ve bu alanlarda da önemli eserlervermiştir. Pablo Picasso sanatın nelere kadirolabileceğinin en güzide örneğidir.

1973 yılında aramızdan ayrılan Picasso İspanya’dadoğmuş ancak yaşamının büyük bir kısmını Fransa’dageçirmiştir. Ve yaşadığı döneme damgasını vurmuş,sanatı yalnızca zenginlerin işi olmaktan çıkararakyoksulların acılarını işlemiştir. Ne yazık ki Picasso’nuneserleri büyük bir kâr alanı haline gelmiş ve sergisalonlarında tutsak edilmiştir. Ancak o, ölümününardından on yıllar geçmiş olmasına rağmen sanatınusta bir yapıcısı ve en üretkeni olmaya devametmektedir. Bir avuç elitin tekelinde tutuğu sanatın,pahalı boyalı duvarlara asılan tablolardan ve sevgiliyesöylenen şiirlerden çok daha fazlası olduğu, acıları vesevinçleriyle hayatı yansıttığı gerçeği Picasso’nunbirçok yapıtında karşılığını bulmaktadır.

Yapıtları ise ancak Picasso’nun da özlediği birdüzende özgürlüklerine kavuşacak ve gerçek izleyicileriile buluşacaktır.

* İspanya İç Savaşı sırasında Alman ordusutarafından bombalanan İspanya kasabası. Saldırısırasında 250 ila 1.600 kişi hayatını kaybetmiş, çokdaha fazla sayıda kişi de yaralanmıştı.

** H. Ezgi, Picasso ve burjuva ikiyüzlülüğü / KızılBayrak, Sayı: 2005/48

*** Şahiner Rıfat, Bir Sürgünün Büyülü Yüzü:Picasso

Berger John, Picasso’nun Başarısı ve Başarısızlığı

“Hayır, bu sizin eseriniz!”Z. Eylül

Cumartesi Anneleri Gever’de gerçekleştirdiklerieylemde Mehmet Zeki Yılmaz’ın kaçırılma sürecini elealdılar.

90’lı yıllarda kaybedilen ve katledilenlerin yakınları,cinayetlere karışanların açığa çıkarılması talebi ileColemêrg’in (Hakkari), Gever (Yüksekova) İlçesi’nde,İHD, BDP, KESK, DİSK temsilcileri, Belediye BaşkanıErcan Bora’nın katılımı ile Sanat Sokağı’nda bir basınaçıklaması yaptı.

İşkence edilerek kaybedilen ve kısa bir zaman önce

cenazesine ulaşılan Mehmet Zeki Yılmaz’ın hayathikayesinin anlatıldığı açıklamayı Mehmet ZekiYılmaz’ın kardeşi okudu. Yılmaz, 90’lı yıllardainsanların Toros marka beyaz araçlar ile kaçırılarakkaybedildiğini, işkence edilerek öldürüldüğünü dilegetirdi. Faili meçhul cinayetler açığa çıkarılıp ve failleryargılanıncaya kadar mücadelelerinin süreceğini ifadeetti.

Gever’den bir Kızıl Bayrak okuru

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/14 * 4 Nisan 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Cumartesi Anneleri’nin GalatasarayMeydanı’ndaki 470. eyleminde geçtiğimiz haftakemikleri bulunan Birlik Ailesi ve Zeki Alabalık’ıngözaltına alınarak nasıl katledildiği anlatıldı.

İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu adınabasın açıklamasını okuyan Zeynep Yıldız, Mutki’deyaşayan Kemal Birlik ve akrabası Zeki Alabalık’ınPKK’ye yardım ve yataklıktan 3 yıl, 9 ay cezaevindekaldıktan sonra serbest bırakıldığını, onlarıkarşılamaya giden Abdulbaki ve Zübeyir Birlik’in

Kızıltepe Cezaevi’ne alındığını, fakat bir dahahiçbirinden haber alınamadığı ifade etti.

Ailenin tüm çabalarına karşılık Abdulbaki veZübeyir Birlik’in tahliye edildiği yalanı atıldığısöylenen açıklamada İHD’nin başvurusuyla buyalanın açığa çıktığı ve 13 Haziran 2013 tarihindeKızıltepe Yurtderi Köyü’nde eski bir su kuyusundayapılan kazı çalışmaları sonucu Alabalık ve Birlik’inkemiklerine ulaşıldığı belirtildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Bir resmi yalan daha açığa çıktı!”

Gever’de Cumartesi eylemi

Tutsak Eram Akyüzhayatını kaybetti

Kırıkkale’deki Hacılar F Tipi Hapishanesi’ndetutsak bulunan Eram Akyüz 31 Mart sabah saat02.00 sularında rahatsızlandı.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası bulunan ve22 yıldır tutsak olan Eram Akyüz’in geçirdiği kalpkrizi sonucu yaşamını yitirdiği aktarıldı.

Akyüz’ün cenazesi Kırıkkale Devlet Hastanesimorguna kaldırıldı. Cenaze daha sonra buradanalınarak Ankara Adli Tıp Kurumu’na götürüldü.

Akyüz’ün ailesinin Ankara’ya gitmesininardından cenaze defnedilmek üzere Mardin’inNusaybin ilçesine nakledildi.

TKMP’den Mart ayı raporu Tecrite Karşı Mücadele Platformu (TKMP) 29

Mart’ta yaptığı basın açıklamasıyla Mart ayındahapishanelerde yaşanan hak ihlalleri raporunuaçıkladı.

Platform adına basın açıklamasını okuyan SemihaKöz, “TKMP olarak, buradan bir kere daha devrimcitutsakların yalnız olmadıklarını belirtiyoruz. Tüm keyfiuygulamalara ve yaşanan hak gasplarına karşı, herkoşulda ve her durumda tutsaklarımızı sahiplenmeyisürdüreceğiz” dedi.

Basın açıklamasının ardından Sincan 1 Nolu F TipiHapishanesi’ndeki baskılar ve hak ihlalleri şu şekildeözetlendi: “Sincan 1 No’lu F Tipi hapishanesindeki hakgaspları; çoğunluğu 11-15’er gün olmak üzere 4tutsağa toplam 2060 gün hücre hapsi, 1-2-3’er aylıksüreler halinde 41 tutsağa toplam 137 ay ziyaretyasağı, 1-2-3’er aylık süreler halinde 41 tutsağatoplam 136 ay haberleşme yasağı, 33 tutsağa 38 aysosyal ve kültürel faaliyetlere katılma yasağı...”