Sİ Kızıl Bayrak 10-14

32

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-14 / Nisan

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 10-14
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER1 Mayıs yolunda ayrışma ve birleşme ekseni . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3BDSP'nin 1 Mayıs çağrısı . . . . . . . . . . . 4Faşist baskı ve terör sökmedi,sökmeyecek! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5“Demokratikleşme” makyajıyla boyananAnayasa değişikliği... . . . . . . . . . . . . . . 6Kürt hareketi ve anayasal hayaller . . . . 7Anayasa tartışmaları ve emeğinsömürüsünün meşrulaştırılması . . . . . . . 8TEKEL işçilerinin1 Nisan buluşması... . . . . . . . . . . . . . . . . 9BDSP’den yaygın 1 Nisan çağrısı. . 10-11İşçi ve emekçi hareketinden.... . . . . 12-13EKK’dan direnişteki TÜBİTAK işçisi Aynur Çamalan’a.... . . . . . . . . . . . . . . . 14Adana BDSP’den TEKEL gündemli toplantı . . . . . . . . . . 15Sınıf hareketi yeni bir dönemin

başında / EKİM . . . . . . . . . . . . . . . 16-17Yolsuzluk düzeni kapitalizme karşımücadeleye! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18Avukatlar sömürüye karşı birleşti . . . . 19Kusursuz cinayet ve çıplak gerçekler . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20Kızıldere şehitleri katliamın 38. yıldönümünde anıldı . . . 21Gençliğin Kızıldere anmalarından... . . 22“Hayatımız sınav” raporunun verileriningösterdikleri.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23Genç-Sen’den geleceksizlik karşıtıfaaliyetler.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24Irak halklarının sorunları birleşik direnişle çözülebilir! . . . . . . . . 25Arap Birliği’nin Sirte Konferansı… . . 26Almanya’da ırkçılık ve faşizm devlet eliyle örgütleniyor . . . . . . . . . . . 27Türkiye’de demokratikleşmesorunu hakkında kısa notlar…- 6 -M. Can Yüce . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28Polis terörüne son! . . . . . . . . . . . . . . . . 29Hasta tutsaklar için eylemler sürüyor. . . . . . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Sermaye devletinin işçi, emekçi ve devrimcigüçlere karşı saldırıları giderek yoğunlaşıyor. Songünlerdeki kimi gelişmeler bunun tırmandırılarakdevam edeceğini göstermektedir. 1 Mayıs’a doğru faşistbaskı ve terörün dizginlerinden boşanacağını söylemekyerinde olacaktır.

31 Mart sabahı İzmir, Ankara, Bursa ve Samsun’daeşzamanlı olarak başlatılan polis operasyonları sonucu18 sınıf devrimcisinin kaldığı evler ve kurumlarbasılarak gözaltı saldırısı yaşandı. Baskın anındaevlerdeki ve kurumlardaki eşyalar tahrip edilerek talanedildi. Güya suç unsuru olan yayın ve kitaplara da elkonuldu. Ancak kolluk güçlerinin bu zorbalığının hiçbirhükmünün olmadığı da açıktır. Nitekim İzmir’degözaltına alınan sınıf devrimcileri ikinci günçıkarıldıkları savcılık ve mahkeme tarafından ifadelerialındıktan sonra serbest bırakıldılar. Ankara’dagözaltında tutulan yoldaşlarımız ise yayınahazırlandığımız esnada gözaltında tutulmaya devamediliyordu.

Sermayenin kolluk güçlerinin 1 Nisan eyleminingerçekleşmesinden hemen önce böyle bir saldırıyıgerçekleştirmesini çok tedadüf olarakdeğerlendiremeyiz. Zira sınıf devrimcileri günlerdir 1Nisan Ankara TEKEL eylemine hazırlanıyorlardı. Buçerçevede etkin, yaygın ve güçlü bir çalışmaörgütleyerek işçi ve emekçileri TEKEL işçileriyledayanışmaya çağırıyorlardı. Tam da böyle birçalışmanın eylemli bir süreçle birleşeceği bir anda busaldırı startı verildi. Ancak bu saldırı şimdiden boşaçıkarılmış bulunuyor. Sermaye devleti devrimci siyasalfaaliyetten duyduğu derin kaygıdan hareketle tümilerici ve devrimci güçlere saldırmaya devam ediyor.İşçi ve emekçilerin haklı-meşru hak almamücadelesine, sendikalaşma girişimlerine, kölelikdayatmalarına, işsizleştirmeye, güvencesizlik vegeleceksizliğe karşı yükselttiği kavga bayrağını eldendüşürmeye çalışıyor.

TEKEL işçilerinin 1 Nisan Ankara eylemi günleröncesinde yöneltilen tehditler, yasaklamalar veengellemelerle önü kesilmeye çalışıldı. Ancak bunubaşaramadılar. 78 günlük direnişin ardından geldiklerikentlere dönen TEKEL işçileri mücadelelerini

bulundukları tüm yerlerde kararlılıkla sürdürdüler. 1Nisan Ankara eylemine hazırlandılar. 78 gününardından boşa çıkarılan TEKEL Direnişi’nin ateşiniyeniden yakarak tüm işçi ve emekçilere mücadeledenbaşka bir yol olmadığını gösterdiler.

Sermaye sınıfı da durumu böyle değerlendirdiğiiçindir ki TEKEL Direnişi’nin yeniden boy vermesiniönleme çalışıyor. 1 Nisan günü Ankara’nın göbeğindeestirdiği faşist devlet terörü bunun için devreyesokuluyor. İşçi ve emekçilerin toplantı, gösteri veeylem hakkını zorbalıkla yasaklayarak tam bir terörestiriyor. Ancak bu zorbalık da sökmeyecektir. Nitekimişçi ve emekçiler bu zorbalık karşısında boyuneğmemeye kararlılar. İşçi ve emekçiler direnmekten vemücadeleden başka bir yol olmadığını her geçen gündaha fazla bilince çıkarıyorlar. Sermaye sınıfının enbüyük korkusu da budur. Sınıf devrimcileriyle birleşmişdevrimci bir sınıf hareketi sermaye sınıfının kabusuolacaktır.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

1 Mayıs’ın sınıf mücadelesinin ana gündemiolacağı günlere girmiş bulunuyoruz. Mücadelesahnesindeki siyasal akımlar ile sendikal güçler kendibakış ve anlayışları doğrultusunda bir 1 Mayıs içinhazırlıklarını yapacaklardır. Doğal olarak bu birayrışma, saflaşma ve mücadele süreci olacaktır.

Zira sınıf mücadelesinin özel bir anı olan 1 Mayıs,esas olarak emek ile sermaye arasındaki mücadelenindurumunu ve güç dengelerini, işçi sınıfı ve emekçilercephesinden bilinç, örgütlenme ve mücadele düzeyini,tüm bu açılardan düzenden kopuş derecesini ortayakoyan çok yönlü bir aynadır. Dolayısıyla, sınıfmücadelesinin yoğunlaşıp keskinleştiği anlar olan 1Mayıslar’a, aynı zamanda, bu mücadele alanındabulunan güçler arasındaki konum farklılıkları ve bufarklılıklara dayalı politik mücadeleler damgasınıvurmaktadır.

İşte son yılların 1 Mayıslar’ında Taksim üzerindenyaşanan ayrışma ve saflaşmalar esas olarak bu temeldeyaşanmıştır. Sözkonusu olan sınıf mücadelesinindurumu ve ihtiyaçlarından kopuk bir alan tartışmasıdeğildir. Bir yandan 1 Mayıs’ın devrimci ruhununsavunulması ve işçi sınıfı ve emekçi hareketinin bilinçve mücadele gücünü geliştirebilmesi iddiası varken,karşısında ise düzenin icazeti altında içi boşaltılmışseremonik 1 Mayıs savunusu bulunmaktaydı.

Seremonik 1 Mayıs savunucuları aldıkları tutumlaişçi ve emekçilerin güncel ihtiyaçlarını gözettikleriiddiasındaydılar. Taksim’e çıkma iradesinin ortayakonulduğu son dört yılın 1 Mayıslar’ında buiddialarını hep farklı biçimlerde savundular. Ancakpolitik öz aynıydı. 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamayıbasitçe bir alan tartışması ve kendinden menkul birmilitanlık iddiası olarak yansıtmaya çalışarak,kendilerinin işçi ve emekçilerin birleşik ve kitleselbiçimde katıldığı bir 1 Mayıs istediklerini, bu nedenlede alanın bir önemi olmadığını ileri sürdüler. Buiddialarını da hep dönemin yakıcı mücadelegündemleriyle ilişkilendirdiler. Bu, gün oldu GSS gibibir saldırı, gün oldu krizin yıkıcı sonuçları oldu.

Bu yıl ise anlaşıldığı kadarıyla, TEKEL işçilerinindirenişi ve gündemde olan 26 Mayıs genel grevinesığınacaklar. Öyle ki, şu sıralar alttan alta, TEKELDirenişi ve 26 Mayıs’tan dolayı Taksim’de 1 Mayısısrarının önemsizleştiği, bu ısrarı koruyanların işçi veemekçi hareketinin çıkarlarına zarar vereceği, onuböleceği ve genel grev için hazırlıkları zayıflatacağıdüşüncesini işliyorlar.

Önceki yıllarda olduğu gibi bu yılın 1 Mayıs’ı içinde özünde aynı olan bu tür bir izaha karşı yanıtımız şuolacaktır: İlk olarak, elbette işçi ve emekçilerin birleşikve kitlesel biçimde 1 Mayıs alanına çıkması, 1Mayıs’ın kazanılması bakımından kritik önemdedir.Fakat 1 Mayıs sadece kitlesel katılıma indirgenemez.Önemli olan işçi ve emekçilerin kitlesel katılımınısağlamak fakat bunu politik nitelik ve militan ruhlabirleştirebilmektir. Ayrıca, öyle durumlar vardır ki,engelleri aşmak üzere yol gösteren ve ön açan bir öncüirade ihtiyacı öne çıkar. Kuşkusuz bu, sınıfmücadelesinin o anki koşullarından, gelişmedinamiklerinden, mücadele arayışlarından ve sınıflararası güç dengelerinden kopuk ele alınamaz. Bunun dadeğerlendirilmesi üzerinden sınıf hareketini ileriyeçekme ve devrimcileştirme hedefiyle bağlantılı olarakgündeme getirilen böyle ileri çıkışlar ön açacı bir rol

oynar.Son yıllarda gösterilen Taksim ısrar ve iradesi bunu

bir kez daha doğrulamıştır. Öyle ki, kitlesellik adınaseremonik 1 Mayıs’ta ısrar edenler, kitlesellikbakımından da Taksim’deki kitleselliğin gerisinedüşmüşlerdir. Öyle gösterme çabalarına rağmenTaksim iradesi, sınıf-dışı devrimci grupların devletleçatışması olarak değil, ilerici-devrimci bir sınıfkararlılığı olarak belleklerde yer etmiştir. Böyle olduğuölçüde Taksim kararlılığı kazandırmıştır, 1 Mayıs’ıntatil günü olması gibi önemli bir hak elde edilmiştir.

Taksim basitçe bir alan tartışması değil, işçi sınıfıve emekçi hareketinin önüne konulan engellerinaşılması sorunudur. Öyle ki, Taksim konusundataraflaşan güçler sınıf mücadelesi içinde, özellikle bumücadelenin keskinleştiği TEKEL Direnişi sürecindetaraflaşmışlardır. Bu taraflaşma da özünde 1 Mayıssürecindekinin aynıdır. Taksim iradesinin karşısındayer alan siyasal güçler TEKEL sürecinde de aynıbiçimde sendika bürokratlarının kuyruğundanayrılmamış, onların direnişi sınırlamak, güçtendüşürmek, sınıf ve emekçi hareketine yönelik etkilerinialabildiğine zayıflatmak hedefiyle yürüttüklerisistematik çabalarının eklentisi ve destekçisiolmuşlardır. Bunun karşısında direniş ateşinibüyütmeye ve yaymaya çalışan ve sendikabürokratlarının gerici çabalarına karşı mücadele edendevrimci güçler ise bu reformist güçlerin hedefi halinegelmişlerdir. Öyle ki, bazıları işi devrimcileri “marjinalgruplar” olarak yaftalayıp işçilerin gözünde karalamakiçin bildiri dağıtmaya vardırmış, başka bazıları isedaha da ileri gidip fiziki saldırılara yeltenebilmişlerdir.

Sonuçta, kuyruğuna takılıp destek verdiklerisendika bürokratları eliyle TEKEL işçilerinin Ankaradirenişi bitirildi. Bu kuyrukçular sendikabürokratlarının oyunlarına arka çıktılar, manevrayapmalarını kolaylaştırdılar. Danıştay kararınıdirenişin temel amacıymış gibi zafer havasındakarşılayıp direnişin bitirilmesi kararını destekleyen,devrimci güçlerle birlikte çadırların kalkmasına karşıçıkan öncü işçilerin karşısına dikilenler de bunlardı.

Böylece direniş çadırları sökülerek Ankara direnişibitirilse de, devrimci güçlerin ve ileri-öncü işçilerinçabası sonuçsuz kalmadı. Zira bu çaba ve kararlılıknedeniyle, sendika bürokratları direnişi bitirmek içinbir dizi vaatte bulunmaya mecbur kaldılar. 1 Nisan ve26 Mayıs eylem vaatlerinin gerisinde bu var. Eğer bubasınç olmasaydı, TEKEL Direnişi’nin ateşininsöndürülmesi mümkün olacaktı.

Devam eden bu taraflaşma süreç içerisindekeskinleşecektir. Çünkü, 1 Nisan’dan ilerleyerek 1Mayıs’ı kazanmak ve 1 Mayıs’ın kazanımlarıüzerinden 26 Mayıs’a yürümek düşüncesi,reformistler, özellikle de liberal işçi politikacılarıtarafından çarpıtılmaktadır. Eğer onların elinebırakılırsa, 1 Mayıs politik olarak geri, mücadeledüzeyi bakımından ruhsuz bir güne, 26 Mayıs eylemide tıpkı geçmişte olduğu gibi “pijamalı soytarılık”türünden mücadele istek ve kararlılığını kıran birgöstermelik eyleme dönüştürülecektir.

Sınıf devrimcileri ise, sendika bürokratlarınınkoydukları sınırları aşarak direniş ateşinigüçlendirmeyi, elde edilen kazanımlara dayanarak 1Mayıs’ı, emeğin sermayeye karşı güçlü ve kitlesel birmeydan okumasına dönüştürmeyi hedeflemektedirler.Eğer bu başarılabilirse, 26 Mayıs genel grevi içinbüyük bir moral ve siyasal özgüven kazanılmış, sınıfbölüklerini mücadele sahasına indirecek bir atmosferyaratılmış olacaktır. İşte bu nedenle, İstanbul’da 1Mayıs alanının Taksim olduğu gerçeğine yaslanarak,bunun dışındaki her seçeneği ve tartışmayı dışlamaklaişe başlanmalıdır. Varılmış olan bu noktada, emeğinbaharı için 1 Mayıs’ı ve 1 Mayıs’tan ilerleyerek 26Mayıs genel grevini kazanmak hedefinekilitlenilmelidir.

Bunun için, son yıllarda devrimci 1 Mayıs hedefinebağlı olarak oluşturulan birleşme ekseni, bu kez 1Mayıs’tan 26 Mayıs’a uzanan mücadele yolunda,genel grev-genel direnişi örgütleme hedefine bağlıolarak oluşturulmalıdır. Böyle bir eksende bir arayagelmek doğal olarak buna uygun bir mücadeleprogramını gerektirir. Bu, somutta 1 Mayıshazırlıklarının ve 1 Mayıs alanlarındakikonumlanmanın buna uygun bir bakışla ele alınmasıdemektir.

Bu çerçevede oluşturulacak üstplatformlar, esasolarak işçi ve emekçileri genel grev-genel direnişdüşüncesine kazanmayı, ileri olanlarından başlayarakgenel grev-genel direniş komite ve platformlarındaörgütlemeyi, bu amaçla yaygın, sistemli bir çalışmayıhedeflemek durumundadır. Bu tarz bir güç birliği, işçive emekçilerin tabandan örgütlenerek kitlesel vemilitan bir yoldan alanlara çıkmasının zeminiolacaktır. Böylelikle hem sınıf ve emekçi hareketininihtiyaçlarından kopuk alan tartışmalarının kısırlaştırıcızemininden çıkılacak, hem de 1 Mayıs’ın kazanımları2 Mayıs’a, yani demek oluyor ki 26 Mayıs’ataşınabilecektir.

1 Mayıs yolunda ayrışma ve birleşme ekseni

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

TEKEL direnişinin Türkiye işçi sınıfı üzerindeyarattığı sarsıcı etkinin farkında olan sermaye iktidarı,başladığı andan itibaren direnişi kırmak için her yolabaşvurdu. Ancak sendika ağaları ve dinci sermayemedyasının desteğini almasına rağmen, Amerikancıdüzen cephesi direnişi kırmayı başaramadı.

Direniş mevzisini sonuna kadar savunan işçiler,ancak devletin hukuksal alanda kısmi bir geri adımatması ve sendika bürokratlarının gericimanevralarıyla direniş çadırlarını kaldırmayı kabulettiler. 1 Nisan’da yeniden Ankara’da buluşmak üzerememleketlerine giden TEKEL işçileri, mücadeleyigittikleri kentlere de taşıdılar.

Hem direniş sürecinde sergiledikleri kararlı tutumhem TEKEL işçilerinin bu süreçte kazandığı deneyimve özgüven, sermaye tetikçisi AKP hükümetinifazlasıyla rahatsız etti. bundan dolayı 1 Nisaneylemini kırmaya özel önem atfeden sermaye iktidarı,Ankara Valiliği aracılığıyla tahditler savurarak işçileregeri adım arttırmaya çalıştı. Zira 1 Nisan eylemininbaşarısızlığının, hem 1 Mayıs kutlamalarını hem 26Mayıs iş bırakma eylemini zayıflatacağını hesap edenAmerikancı rejim, Ankara’da fiili sıkıyönetimuygulayarak çirkin emellerine ulaşmaya çalıştı.

Ankara’yı dört koldan kuşatan kollukkuvvetlerinin gözü dönmüş saldırganlığı ters tepti.Ankara polisi gaz bombalarıyla, copla, tazyikli suylaacımasızca saldırdı, fakat ne TEKEL işçileri, ne ilericidevrimci güçler, ne TEKEL işçileriyle dayanışmakiçin yollara düşen işçi emekçiler bu zorbalıkkarşısında geri adım attı.

Gün boyu süren kararlılık, bir kez daha devletterörünün ters tepmesini sağladı. Ankara sokaklarınıdolduran binler işçi, emekçi ve genç kararlılıkladirenerek, sermaye devletini eylemi etkisizleştirmeplanını boşa düşürdü. 1 Nisan eylemi, bazı yönleriyle1 Mayıs 2009’daki Taksim eylemine benzedi.

Katılım yönünden eylem, yeterince güçlü değildi.Zira beklendiği üzere sendika bürokratları eylemedönük ciddi hazırlıklardan uzak durdular. Bazı solgüçler de eylemin sınıf hareketi ve bahar dönemiaçısından taşıdığı önemin farkında bile değildi.Dolayısıyla 1 Nisan eylemi, işçi emekçileringündemine pek taşınamadı. Sınıf devrimcilerininyürüttüğü çalışma dışta tutulursa, 1 Nisan eylemininyerellerde kayda bir çalışma konu edilmedi.

Eyleme hazırlık sürecindeki zaaflara, TEKELdirenişinin işçi emekçiler üzerinde yarattığı olumluetki hesaba katıldığında katılımın da bekleneninaltında olmasına rağmen, Ankara sokaklarındasergilenen direniş kararlılığı, 1 Nisan eyleminin baharsürecinde önemli yer tutmasını sağlayacak zeminioluşturdu.

Sermaye tetikçisi AKP hükümetinin işçilerkarşısındaki saldırganlığı, hem ödünsüz bir sınıfsaltutuma hem derin bir sınıf kinine işaret ediyor.Güvencesiz çalışmayı, geleceksiz yaşamayı işçi sınıfıve emekçilere “tek seçenek” olarak dayatan dincigerici iktidar var. Büyük sermaye ve ABD’ninhizmetindeki bu iktidarın, işçi sınıfını direnmeye veörgütlü karşı koyuşa özendiren, bunun mümkünolduğunu pratikte gösteren, dahası her türden kölelikdayatmalarına karşı tek yolun direniş olduğunuşiarlaştıran bir eylemlilik sürecinin devamı olan 1Nisan eylemine saldırmaları hiç de şaşırtıcı değil.

“Demokratik açılım”, “Demokratik anayasa”tartışmalarının ortalığı kapladığı günlerde devletin

işçiler üzerinde terör estirmesi ise, egemenlerindemokratikleşme anlayışlarında işçi ve emekçilere yerolmadığını somut bir şekilde gözler önüne sermiştir.

TEKEL işçilerinin devlet terörü karşısındasergiledikleri direniş de sınıfsal bir tutuma işaretediyor. Yani 1 Nisan eyleminde de iki sınıf, iki zıtdünya, tıpkı 1 Mayıslar’da olduğu gibi karşı karşıyagelmiştir. Bu yönüyle 1 Nisan eylemini bir 1 Mayıs

provası olarak değerlendirmek mümkündür. Emeğin baharına doğru yürüyüşün hızlandığı bu

günlerde artık devrimci 1 Mayıs’a hazırlığın dahızlanması gerekiyor. TEKEL işçilerinin direnişinisınıfın farklı bölüklerine taşımak, aynı zamanda, heryeri birer “TEKEL”e dönüştürecek olan 1 Mayısalanlarına işçileri taşımak temel önceliğimizolmalıdır.

Binler İstanbul’da TEKEL için yürüdü TEKEL işçilerine destek vermek ve polis terörünü protesto

etmek için 1 Nisan akşamı İstanbul’da KESK ve Türk-İştarafından kitlesel bir eylem gerçekleştirildi. Eyleme yaklaşıkiki bin kişi katıldı.

Türk-İş 1. Bölge önünde bir araya gelen KESK’e bağlısendikalar, ilerici ve devrimci kurumlar, saat 19.00’da kortejleroluşturarak Galatasaray Lisesi’ne yürüyüş gerçekleştirdiler.

Eylemde Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nun imzasınınyer almasına rağmen, Türk-İş’e bağlı bir kaç sendikanınyöneticisinin dışında katılım sağlanmadı. Türk-İş’in buihaneti karşısında sendikalar göreve çağrıldı.

Eylemde, “TEKEL işçisinin mücadelesi, mücadelemizdir/ KESK İstanbul Şubeler Plaformu” pankartı taşınırken,siyasi partiler ve demokratik kitle örgütleri, ilerici vedevrimci kurumlar da kendi flamalarıyla eyleme katıldılar.TEKEL işçilerine Ankara’da yapılan saldırının kitledeuyandırdığı öfke ile sloganlar daha gür atılırken eylemde“genel grev-genel direniş” çağrısı yapıldı.

Yürüyüş esnasında, sendika yöneticileri kolluk güçlerinin yönlendirmesiyle kitleyi kaldırımdan yürütmeyeçalıştı. Ancak, bu tutum ilerici ve devrimci kamu emekçileri tarafından boşa çıkarıldı. Türk-İş önünden yoltamamen trafiğe kapatılarak yürüyüş gerçekleştirildi. Eylem boyunca etrafta bulunanlar alkışlarla eylemedestek verdiler.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde basın açıklamasını KESK ve Türk-İş İstanbul Şubeler Platformuadına Nebat Bükrek okudu.

AKP’nin TEKEL direnişinden korktuğunu söyleyen Bükrek, bu direniş sayesinde; özelleştirme, kuralsızve güvencesiz çalıştırmanın eskisi kadar kolay olmayacağını vurguladı.

Bükrek’in yaptığı açıklama şu sözlerle sona erdi: “Bugünkü saldırıda amaç işçilerin ve emekçilerinmoralini bozmak, mücadele ve direniş isteklerini kırmaktır. AKP iktidarı şunu bilmelidir ki, ne saldırdığıKESK üyeleri ne de demokratik haklarını engellediği TEKEL işçileri, mücadelelerinden vazgeçmeyecekler ve4/C kölesi olmayı kabul etmeyecekler. Önce 1 Mayıs’ta tüm Türkiye’de, yüzbinlerle alanlara çıkarak;sonrasında 4 konfederasyonun aldığı karar gereği 26 Mayıs’ta hayatı durduracak bu saldırıların hesabınısoracaktır.”

Ardından Tek Gıda-İş İstanbul 10 No’lu Şube Başkanı Muzaffer Dilek bir konuşma gerçekleştirdi. Dilek, Ankara yollarında polis copuna, devletin şiddetine maruz kalan TEKEL emekçilerine desteğe gelen

herkese teşekkür etti. Dilek’in konuşması sırasında emekçiler, “Sendikalar göreve genel greve!” sloganını sıklıkla atarken, “26

Mayıs’ta grevdeyiz!” sloganı ile de, sendika bürokratlarına izlenecek yolu gösterdiler. Kızıl Bayrak / İstanbul

BDSP 1 Mayıs’a çağırıyor...4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14* 02 Nisan 2010

TEKEL işçilerinin 1 Nisan eylemi...

Devlet terörüne karşı sınıf direnişi!

1 Nisan 2010 / Taksim

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Sermaye devleti faşist baskı ve terörüne bir yenisinidaha ekledi

31 Mart sabahı erken saatlerde İzmir, Ankara,Samsun ve Bursa’da gerçekleştirilen eşzamanlıoperasyonlarla onlarca sınıf devrimcisi gözaltına alındı.

Sermaye devleti devrimci sınıf çalışmamıza azgıncasaldırmaya devam ediyor. Bugün sabah saatlerindegerçekleştirilen operasyonlarla birçok çalışanımızınevine ve kurumlarımıza baskınlar düzenlendi.Baskınlar sırasında birçok Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu (BDSP) çalışanı gözaltına alındı.

Şimdiye kadar elimize ulaşan bilgilere göre Ankara,Samsun, İzmir ve Bursa’da gerçekleştirilen baskınlarda20’ye yakın devrimci gözaltında tutuluyor.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıdoğrultusunda gerçekleştirilen eşzamanlı operasyonlarAnkara’da saat 06.30 sularında eşzamanlı olarakMamak İşçi Kültür Evi, Sincan İşçi Derneği veBDSP’lilerin kaldıkları evlere düzenlendi. Baskınlarsonucunda Ankara BDSP çalışanları Deniz Gündoğdu,Tolga Çınar, Onur İnce, Hızlan Erpak, Özgür Karagöl,Erhan Erikli gözaltına alındı.

Bursa’da sabah 07.15’te evi basılan BDSP çalışanıCan Kızıltan, hakkında tutuklama kararı olduğugerekçesiyle gözaltına alındı. Evin bulunduğu sokağıablukaya alan sermayenin kolluk güçleri kapı vebalkon camlarını kırarak zorla içeri girdiler. Yaklaşık15-20 sivil polis evin her tarafını talan ederek didikdidik aradı. Sermayenin faşist kolluk güçleri yaklaşıkiki saat süren aramadan sonra evde bulunan EksenYayıncılık’a ait kitap ve CD’lere el koydu. Kızıltan iseönce Bursa Emniyet Müdürlüğü’ne ardından daAnkara’ya götürüldü. BDSP çalışanlarınınavukatlarıyla görüşmesine dönük sınırlama getirildi.

İzmir’de gerçekleştirilen baskınlar sırasında da 10devrimci gözaltına alındı. Erol Özdemir, SongülAkbalık, Semra Akbalık, Halil İbrahim Tohumcu,Burcu Koçlu, Volkan Çat, Gökçe Köksal, Erdal Bektaş,Muharrem Kurşun ve Emine Burcu Eker’in eşzamanlıoperasyonlarla gözaltına alınmasına gerekçe olarak“Alaattin Karadağ ile ilgili eylemlere katılmak”,“molotof kokteylli eylem yapmak”, “Alaattin Karadağile ilgili yazılamalar yapmak” gösterildi.

Samsun’da gözaltına alınan Emre Azapçı isimliBDSP’linin de Ankara’ya götürüldüğü belirtildi.

Avukatlar aracılığıyla edindiğimiz bilgilere göre deyeni gözaltılar için listeler oluşturulmuş durumda.

Ankara, İzmir ve Bursa ve Samsun’dagerçekleştirilen baskın ve gözaltı terörü sermayedevletinin devrimci faaliyet karşısındaki korkusunun vetahammülsüzlüğünün de göstergesidir. Bir yandan“demokratik açılım”, “demokratik anayasa”tartışmalarına dayalı sahte demokratikleşmealdatmacasıyla işçi ve emekçiler oyalanırken öteyandan hak alma mücadelesine-direnişlere ve devrimcifaaliyete karşı faşist baskı ve terör devreye sokularakmücadelenin önü kesilmek isteniyor.

Sermayenin hizmetindeki AKP hükümeti, sosyalyıkım saldırılarıyla işçi ve emekçilerin yaşamınıçekilmez hale getiriyor. Bir yandan 4/Cuygulamalarıyla TEKEL işçilerine kölelik dayatılırkenöte yandan da düşük ücretle çalıştırmanın önü açılıyor.Esnek çalıştırma, taşeronlaştırma, özelleştirme vb.uygulamalarla işçi ve emekçiler geleceksiz vegüvencesiz bir yaşama mahkum ediliyor.

Diğer yandan işçi ve emekçilerin hak arama

mücadelesinin yükselmesinden duyulan derin korkusermaye devletini yeni “çözüm” arayışlarına itiyor.Baskı ve zor mekanizmaları devreye sokularaksermaye düzeni geleceğini güvence altına almakistiyor.

Bunun için işçi ve emekçilerin hak almamücadelesine ve direnişlerine saldırıyorlar. Bunun içinsokak ortasında devrimci işçi kanı döküyorlar. Bununiçin devrimcileri gözaltına alarak işkencedengeçiriyorlar. Bunun için Kürt halkının haklı ve meşrumücadelesini yok sayarak ezip tasfiye etmeyeçalışıyorlar.

Ancak buradan bir kez daha haykırıyoruz. Hiçbirgüç devrimci siyasal faaliyetimizi engelleyemez. Hiçbirönlem, faşist baskı ve terör onları kaçınılmazakıbetinden kurtaramaz. Sınıf devrimcileri, kendilerineyönelen bu saldırılara karşı devrimci sınıf faaliyetini vemücadelesini yükselterek yanıt vereceklerdir.

Gözaltı terörüne son, gözaltılar serbestbırakılsın!

Devrimci faaliyet engellenemez!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)31 Mart ‘10

BDSP’ye yönelik operasyonlar protestoedildi...

Sermaye devletinin 31 Mart sabahı BDSP’ye yönelik 4 ilde gerçekleştirdiği eş zamanlı operasyonlar vetutuklama terörü aynı gün İstanbul, Bursa ve Ankara’da, 1 Nisan günü ise İzmir’de gerçekleştirilen basınaçıklamaları ile prostesto edildi.

İstanbulTaksim Tramvay Durağı’nda yapılan eyleme çeşitli devrimci kurumlar da destek vererek devrimci

dayanışmayı yükselttiler. Çevrede bulunanlar alkışlarla ve yer yer sloganlar atarak eyleme destek verdiler.Coşkulu geçen açıklamaya kolluk güçleri de yoğun “ilgi” gösterdi.

Eylemde, “Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek Gözaltılar serbest bırakılsın / BDSP” pankartı veBDSP flamaları taşındı.

Basın açıklamasında, yükselen hak arama mücadelesinden korkan sermaye devletinin baskı ve zormekanizmalarını devreye sokarak sermaye düzeninin geleceğini güvence altına almak istediği ifade edildi.

Eyleme DHF, Partizan, Halk Cephesi, PDD, EHP, Devrimci Proletarya destek verdi.

BursaBursa BDSP de gerçekleştirdiği eylemle “Baskılar bizi yıldıramaz” dedi. Kent Meydanı’nda “Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek! / BDSP” pankartının açıldığı eylemde

konuya ilişkin bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamada, operasyonların tüm işçi ve emekçilere yapılmışbir saldırı olduğu vurgulandı.

Eyleme Bursa’daki ilerici ve devrimci kurumlar da destek verdi.

AnkaraAnkara’da gerçekleştirilen basın açıklamasına çok sayıda ilerici ve devrimci kurum destek verdi. TÜBİTAK

direnişçisi Aynur Çamalan’ın da yer aldığı eylemde mücadelenin baskı yoluyla engellenemeyeceği ifade edildi.Yüksel Caddesi’nde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde yapılan eylemde “Faşist baskı ve terör sökmedi,

sökmeyecek! - Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz! / BDSP” pankartı açıldı.

İzmirİzmir'de ev baskınları sonucu gözaltına alınan sınıf devrimcileri 1 Nisan sabahı saat 10.30 sıralarında

Bayraklı'daki İzmir Adliyesi'ne getirildiler.Adliyeye sloganlarla giren devrimciler adliye önünde bekleyen kitle tarafından sloganlarla karşılandı.

Ardından BDSP, DHF, ESP, Halk Cephesi, Alınteri, Mücadele Birliği Platformu ve Kaldıraç'ın örgütlediği ortakeylem ve basın açıklaması gerçekleştirildi. “Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın! Baskılar bizi yıldıramaz!”pankartının açıldığı eylemde, operasyonlar ve gözaltılar protesto edildi. Gözaltına alınan devrimcilerin serbestbırakılması istendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa - Ankara - İzmir

İzmir'de BDSP’liler serbest bırakıldıBDSP’ye yönelik eşzamanlı polis operasyonları sonucu İzmir 'de gözaltına alınan 10 BDSP'linin tamamı 1

Nisan günü serbest bırakıldı.İzmir'de 6 ayrı eve yapılan baskınlar sonucu gözaltına alınan BDSP’liler, 1 Nisan günü Bayraklı'daki İzmir

Adliyesi'ne getirildiler.Öğle saatlerinde savcılığa çıkarılan sınıf devrimcilerinden sekizi burada alınan ifadelerinin ardından,

Emine Burcu Eker ve Erol Özdemir isimli sınıf devrimcileri ise tutuklama talebiyle sevk edildiklerimahkemeden serbest bırakıldılar.

Faşist baskı ve terör sökmeyecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Faşist baskı ve terör sökmedi,sökmeyecek!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Demokratik haklar fiili mücadeleyle kazanılır!6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14* 02 Nisan 2010

Egemenler arası iktidar ve rant çatışmasınınşiddetlendiği günlerin ertesinde yeni bir manevrabaşlatan AKP hükümeti, anayasa değişikliğitartışmasını başlattı. Amerikancı rejimin temelkurumlarından biri olan yargı cephesinde devam edenkapışma, dinci gericiliğin bu alanda da yeni mevzilerele geçirmeye kararlı olduğunu göstermesiyle farklıbir boyut kazandı.

ABD ve MÜSİAD’da örgütlenen büyük sermayeyesırtını dayayan AKP’ye, burjuva medyanın da önemlibir kısmı borazanlık yapıyor. Buna rağmen egemenlerarası çatışmadaki her taarruzunu “demokratikleşmeadımı” diye yutturmaya çalışan, bu konuda tiksintiverici demagojilere başvuran dinci gericilik odağıAKP hükümeti, anayasa değişikliği girişimini aynıambalaj içinde pazarlamaya çalışıyor.

Anayasa değişikliğine “demokratik” bir görünümkazandırabilmek için, geçici 15. maddeninkaldırılacağını açıklayan AKP, güya 12 Eylülcuntasının şeflerine yargı yolunu açmaya çalışıyor.Oysa sözkonusu değişiklik geçmişe dönükişletilemeyeceği için, artık yarısı hayatta olmayancunta şeflerinin yargılanması mümkün olmayacak.Yani 15. maddenin kaldırılmasının göstermelikten ötebir anlamı olmayacak. Zaten AKP de cuntaylahesaplaşma gibi niyet veya irade olsaydı, anayasada,tüm işkenceci katillerin yargılanmasını sağlayacak birdeğişikliğe giderdi.

İşkenceci katilleri istihdam etmekle kalmayan,onların şeflerini terfi ettiren, dahası yeni yasaldüzenlemelerle onlara “cinayet işleme özgürlüğü”bahşeden AKP gibi gerici bir düzen partisinin, 12Eylül’ün işkenceci katillerinin yargılaması için çabasarf etmesi mümkün mü? AKP böyle bir icraattabulunmayacağına göre, 15. maddenin kaldırılmasının,anayasa değişikliğine demokratiklik makyajısürmekten başka bir anlam taşımıyor.

Bir diğer makyajlama girişimi ise, kamu emekçileriile emeklilere toplu iş sözleşmesi yapma hakkınıtanıyacak bir maddenin değişikliğe eklenecekolmasıdır. Grev hakkından yoksun bırakılan emekçileriçin toplu görüşme ile toplu sözleşme arasında öze dairbir fark bulunmadığına göre, sözkonusu maddeningündeme getirilmesinin amacı da görüntüyükurtarmaktan ibarettir.

Değişiklik paketine sözkonusu maddelerineklenmesi, anayasa tartışmalarına kamuoyu nezdindefarklı bir görünüm kazandırmaktır. AKP, bu manevraile bazı kesimlerin desteğini alabileceğini varsayıyorki, bu hesap temelden yoksun sayılmaz. Zira toplumdacunta şeflerinin yargılanmasını talep edenazımsanmayacak bir kesim var.

Anayasa değişikliğine “demokratiklik” görüntüsüverme çabasının bir diğer nedeni, muhalefettekiburjuva partilerinin geliştireceği karşı argümanlarızayıflatmaktır. İktidar çatışmasında karşı tarafta yeralan CHP-MHP ikilisinin itiraz yükselteceği gözönüne alındığında, AKP’nin pakete gelen itirazlarızayıflatmak için, “demokratikleşme” söylemiylemanevra yaptığı anlaşılıyor.

AKP gibi CHP-MHP ikilisinin de demokratikleşmegibi bir dertlerinin olmadığı aşikar. İtirazları, AKP’nindevlet kurumlarında daha da etkili olmasınısağlayacak maddeleri paketten kaldırtmaktır. Zira

yargı gibi rejimin önemli bir kurumunda AKP’ninetkili olması, her iki gerici partiyi rahatsız ediyor.Ancak görünün o ki, CHP-MHP ikilisi, AKP’nin bumanevrasını boşa düşürmekten acizler.Dinci gericilik odağı AKP’ye gelince… Hükümet,temsilcisi olduğu burjuvazinin palazlandıkça artangücünü pekiştirmeye, iktidar çatışmasında elde ettiğimevzileri yasal güvence altına almaya çalışıyor.Washington’daki efendilerden aldığı desteğin devametmesi, hükümet cenahına pervasız manevralar yapmaolanağı sağlamakta, anayasa değişikliğinin gündemegetirilmesinin de arka planında bu desteğin önemli birpayı var.

Hükümet, karşıtlarının etkisini sınırlamak için,değişikliğin “toplumsal mutabakat” sağlanarakyapılacağını ilan ederek, farklı taraflarla görüşmeler deyapıyor. Düzen partileri, sendikalar, patron örgütleri,gazeteciler, “sanatçı”lar, akademisyenler, hukukçularvb, kesimlerle görüşen Tayyip Erdoğan’la müritleri,herkesin görüşüne önem verdikleri izlenimi yaratmayaçalışıyorlar.

Anayasa değişikliğinin temel nedenlerinden biride, Türkiye’deki kapitalist sistemin yeni dönemdeyasal düzenlemelere ihtiyaç duymasıdır. Elbette bukonuda düzen güçleri ile emperyalistler tam birmutabakat içindedirler. Zira sözkonusu olan çalışmahayatının esnekleştirilmesi ve serbest piyasaekonomisinin hiçbir engelle karşılaşmadan hayatın heralanına egemen kılınabilmesi için yasal zeminhazırlamaktır.

Böyle bir düzenlemenin demokrasiyle bir ilgisininolmayacağı gibi, işçi sınıfı ve emekçilere köleceçalışma koşulları ve dizgisiz bir sömürü dayatmaktanbaşka bir şey sunmayacaktır. Grev yapma hakkınınfiilen engellendiği, örgütlenmenin, hak aramamücadelesinin ise devlet terörü/patron zorbalığıittifakıyla ezilmeye çalışıldığı bir ortamdademokratikleşmeden söz etmek, işçi sınıfıylaemekçilerle alay etmektir. Emekçilere kölece çalışmakoşulları ve dizginsiz sömürüyü dayatan kapitalistsistemin temel siyasal güçlerinden biri olan AKP,emekçilerle ezilen halklar lehine olan herdüzenlemenin önünde duran temel engellerden biridir.

Demokratik hak ve özgürlükler alanını

genişletmek, örgütlenme, grev yapma ve meşruzeminde hak arayabilmenin koşulları, ancak fiilimücadele ile yaratılabilir. İşçi sınıfıyla emekçilerinmeşru/militan mücadelesi ile fiilen kullanılabilenhaklar, yasal kazanımlara dönüştürülebilir. Aksidurumda kağıt üzerinde olsa bile, hakları kullanmakmümkün olmaz. Tıpkı sendikalı olmanın yasal bir hakolmasına rağmen, bu hakkı kullanan her işçininpatronlar işten atılması, hakkını aramaya kalkıştığındaise kolluk kuvvetlerinin saldırısına uğramsı gibi.

İşçi ve emekçilerin yararlanabileceği demokratikhaklar fiili mücadele ile kazanılır, fiili mücadele ilekorunabilir. Buna karşın sömürü ve kölelik düzenikapitalizm yıkılmadığı sürece hiçbir demokratik hakgüvence altında olmayacaktır. Demokratik haklarıkalıcı kazanımlara dönüştürmek, ancak sömürü veköleliği tamamen ortadan kaldırma, yani devrim vesosyalizm mücadelesiyle mümkün olabilir.

“Demokratikleşme” makyajıyla boyanan Anayasa değişikliği...

Demokratik haklar ancak meşru/militan mücadele ile kazanılabilir!

Erdoğan karalama kampanyasına devam ediyor

AKP, baskı ve zor yoluyla yapamadığını burjuva medyayı da kullanıp TEKEL direnişini, hak aramamücadelesini karalayarak yapmaya çalışıyor. Erdoğan, yalan ve demagojilerle direniş sürecinde yürütülenkaralama kampanyasına 1 Nisan günü de devam etti. TEKEL işçilerini “Ülkenin güzel günlerine gölgedüşürmekle” suçladı.

Erdoğan, Kızılay Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada 1 Nisan buluşmasına ilişkin “Niye geldiklerinianladınız mı? Gelenler kimlerdir, buna baktınız mı? Şu anda tüm bunlar ülkedeki güzel sürece gölgedüşürmektir. Son çeyrekteki büyüme yüzde 6’dır; artık bunlara bakalım. Türkiye ne kadar güçlenirse memurda, işçi de milli gelirden ona göre payını alacaktır. Sürekli belli bir grubun yasal olmayan eylemlerin içerisinegirmesine biz yasalar içinde asla müsaade etmeyiz” dedi.

Erdoğan’ın işçi ve emekçilere dayatılan kölelik koşullarını, sefalet ücretini, iş kazalarını, açlık veyoksulluğu “güzel günler” olarak tanımlaması çok normal. Kendi sınıf kimliği üzerinden konuşan Erdoğan,işçi ve emekçiler için yıkım anlamına gelen koşulların burjuvazi için “güzel günler”e tekabül ettiğini biliyorve TEKEL direnişinin yaktığı kıvılcımın burjuvazinin hükümranlığını salladığı için daha da saldırıyor.

Fakat TEKEL işçisinin 78 günlük Ankara direnişi ve bugün ilerici ve devrimci kurumlarla berabar kollukgüçlerinin barikatlarını bir bir aşarak Sakarya Meydanı’na girmesi AKP’nin “güzel günlerininin” sallantıdaolduğunu bir kez daha gösteriyor.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Ezilen halklar sosyalizmle özgürleşecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Son günlerde “Anayasa tartışmaları” siyasalgündemin ön sıralarına yerleşmiş bulunuyor. Butartışmaların önemli bir tarafını da Kürt hareketicephesi oluşturuyor. Bu konuda birçok PKK ve BDPyöneticisi çeşitli açıklamalar yapmış bulunuyor. Buaçıklamaların ortak noktası, AKP hükümetinin önesürdüğü anayasa taslağının bir “Kürt reformu” içinyetersiz bulunması ve bu haliyle desteklenmesininsözkonusu olmayacağıdır. Fakat mevcut anayasataslağına yönelik itirazın damgasını vurduğu buaçıklamalar, sorunu anayasal çerçeveyi aşan birperspektifle ele alındığı anlamına gelmiyor. PKKyöneticisi M. Karayılan’ın “Sorunun çözümü köklü biranayasa reformu ile mümkündür” ifadesi sadecekişisel görüşünü değil, aslında tüm Kürt hareketininbakışını da yansıtıyor.

Kürt hareketi, İmralı süreci ile birlikte devrimi vedevrimci çözümü kategorik olarak reddetmesiyle vedolayısıyla düzen içi çözümü esas almasıyla birliktedoğal olarak anayasalara olduğundan veolabileceğinden çok daha büyük bir önem atfediyor.Oysa anayasaların ne kadar önemli ve dolayısıylabelirleyici olabileceği, nasıl, hangi koşullarda vekimler tarafından yapıldıklarıyla belirlenir. Bunları hiçdikkate almadan, düzen güçlerinin sıradandeğişikliklerine büyük önemler atfetmek, bunlardanbaşta Kürt sorunu olmak üzere sorunlarınçözülebileceği gibi ham hayallere kapılmak,anayasaların tarih içindeki rolünün, işlevinin nasılşekillendiğinden habersiz olmaktır.

Anayasalar, tek başlarına bir ülkenin Kürt sorunugibi kapsamlı ve köklü olanları da dahil sorunlarınıçözemez, yapısını, sistemin niteliğini değiştiremezler.Çünkü, anayasalar, esas olarak verili güç ilişkilerininbir yansımasıdırlar. Başka bir ifadeyle; sınıfsal güçdengeleri anayasayla belirlenmez, tersine anayasalarsınıfsal güç dengelerinin ifadesidirler. Yasalar,anayasalar, hiçbir yerde, yeni bir sistem getiremezler.Dolayısıyla, eğer sisteme sömürücü sınıflar egemense,o ülkede yapılacak bir anayasa da sömürücü sınıflarınniteliğine ve taleplerine uygun bir anayasa olacaktır.Sermaye egemenliğinin sürdüğü koşullarda işçi sınıfı,emekçi kitleler ve Kürt halkı yararına bir anayasabeklemek, ölü gözünden yaş beklemektir.

Açıktır ki, sistem anayasaya göre değil, anayasalarortaya çıkmış bulunan sisteme göre şekillenir.Dolayısıyla, hukukun, yasa ve anayasaların kendibaşına bağımsız bir tarihleri yoktur. Hiçbir anayasa,sınıflardan bağımsız olmamış, yani bir sınıfındamgasını taşımayan bir anayasa yapılmamıştır.Yasalar, anayasalar, toplumlar tarihinin omurgasınıoluşturan sınıflar mücadelesinin gelişim seyri içindeşekillenir ve o seyir içinde belli roller yüklenirler.

Anayasanın yerini, toplumsal şekillenme açısındanşöyle belirleyebiliriz. Altyapı tarafından belirlenenhukuk, bir üstyapı kurumudur. Altyapıda kapitalizminhüküm sürdüğü bir sistemin hukuku da, kapitalizmindamgasını taşır. Hukukun bir parçası olarak yasa veanayasalar da üst yapı kurumudur ve egemen üretimve mülkiyet ilişkilerini ifade ederler.

Hukuk, egemen sınıfın yasalaştırılmış iradesidir.Hukuk, egemen sınıf tarafından konulmuş bir kurallarbütünüdür ve belli bir toplumun siyasal düzeninikorumak amacını taşır. Bu çerçevede, anayasaların dabelli bir toplumun siyasal düzenini korumak amacınıtaşıyacağı açıktır. AKP’nin anayasası da kendikesimsel çıkarıyla birlikte düzeni korumak amacınımutlak anlamda içerecektir. Başka türlü düşünmek,

başka türlü beklentiler içinde olmak, bilimsel değildir,tarihi gerçeklere uymaz.

Anayasalar esas olarak modern sınıf mücadeleleritarihinin bir ürünüdürler. Burjuvazinin prekapitalistsınıflara karşı verdiği mücadeleler sonucu ortayaçıkmışlardır. Burjuvazi bu sınıflara karşı verdiğimücadelede ihtiyaç duyduğu halk yığınlarınındesteğini alabilmek için kendi öz sınıfsal çıkarlarınıideolojik bir örtüyle evrensel çıkarlar olaraksunmuştur. Sınıflar arası mücadeleler için geçerli olanbu ilke, sınıflar içi kesimsel çıkar mücadeleleri için degeçerlidir. Yeni anayasa bağlamında yapılantartışmalarda da bu açıkça görülüyor. Bu tartışmada neAKP sermayenin sözcüsü olarak “ben daha fazlaiktidar istiyorum” diyor, ne de ordu merkezli burjuvakamp “ben ayrıcalıklarımın sürmesini istiyorum”diyor. Bunun yerine AKP “egemenlik milletindir”,diğerleri ise “iktidarların denetlenmesi gerekir” diyor.Gerçekte ne egemenlik milletindir ne de asıldenetleyici olması gereken halkın bir denetimi sözkonusudur.

Tümüyle sınıflar ve sınıf mücadeleleri gerçeğinebağlı olarak şekillendikleri halde anayasalar baştanaşağı ideolojik metinler olarak sınıf gerçekliğini, sınıfçelişkilerini gizlemeye çalışırlar. Sermaye sınıfı,anayasaları birer “toplum sözleşmesi” olarak sunar.Buna göre, toplumu oluşturan bireyler karmaşıktoplumsal yaşantının düzenlenmesi için bir araya gelipanlaşarak bir “toplum sözleşmesi” oluştururlar ve buçerçevede bazı haklarından feragat ederek bunlarıdevlet denilen organizmaya devrederler. Ama bu tambir safsatadır. Gerçekte devletler böylesi bir toplumsalkarnavalla oluşturulmuş cici bir sözleşmeyle değil,kuvvetle, zorla, güç mücadelesiyle kurulurlar veyıkılırlar. Devlet yönetimine esas olan kurallar, yanianayasalar da egemenliğe sahip olanların iradesinidayatmasıyla oluşturulur. Üretim araçlarının özelmülkiyetine sahip olan burjuva sınıf egemendir veonun istediği olur.

Gerçekte son derece somut mücadelelerindamgasını taşıyan burjuva anayasal esaslar soyutevrensel kurallar gibi sunulduğu için adetadeğişmezlik halesine bürünmüşlerdir. Ama gerçekteanayasalar tam da gelişen sınıf mücadeleleri temelindeçok değişiklikler geçirmişlerdir. Burjuva anayasalarıkutsal metinler değil, aksine somut sınıfmücadeleleriyle belirlenen metinlerdir. Gerçekte enyüce yasa, sınıf mücadelesi yasasıdır.

Bir hatırlatma yaparsak, anayasalar ve anayasadeğişikliklerini yapan siyasal iktidarların “kurucuiktidar” ve “türev iktidar” olmak üzere ikiye ayrıldığı

herkesin malumudur. Kurucu iktidar; bir toplumsal altüst oluş sürecinin ardından iktidarı ele geçirenlerdir.Kurucu iktidar, yeni bir devlet kurar ve onun kimlikbelgesi niteliğinde bir anayasa yapar.

Türev iktidar ise, kurulmuş devletin, yapılmışanayasasında, yeni bir hukuk düzeni getirmeyerek,kurucuların anayasada saptadıkları koşullara, verilisınıfsal güç dengelerine uyarak, bazı değişiklikleryapar. Bu işi, kurulmuş siyasal aygıt dışına çıkmadanyapar...

Anlaşılacağı üzere, AKP hükümetinin bu durumdakonumu sermaye egemenliğinin bir türevi olmasıdır. Omevcut koşullarda, emperyalizmin ve işbirlikçi tekelciburjuvazinin belirlediği sınırların dışına çıkmadanyapacaktır ne yapacaksa. Gündemdeki anayasadeğişikliğinin tarihsel, siyasal sınırları işte budur.

Bu sınırlar sözkonusuyken, bir anayasadeğişikliğinin işçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürthalkının devasa sorunlarını çözmesi mümkün mü?Bugün de kitlelerin gözünü boyayacak birkaç maddekoyabilirler bu değişiklikler paketine. Nitekim böylebirkaç madde de var mevcut anayasa taslağında. Fakatbunlar sorunun özünü değiştirmez.

Anayasaların sınırlarını belirleyen, soyut idealilkeler değil, somut sınıf mücadeleleri olmuştur.Emekçi kitleler bastırdığı ölçüde demokrasi veözgürlüklerin sınırları genişlemiş, aksi hallerdedaralmıştır. Bütün mesele bu mücadele ve bu temeldeoluşan sınıfsal güç dengeleridir. İşçi sınıfı, emekçikitleler ve Kürt halkı sadece kendi gücüne güvenmeli,doğabilecek fırsatları da göz ardı etmeden esas olarakkendi mücadele ve örgütlülüğünü yükseltmeyebakmalıdır. Anayasada en ala özgürlükler yazılı olsabile, esas olan, gerçek güç ilişkileridir. Zirauygulamada bunlar hayata geçirilmeyebilir. Bunun tekgüvencesi işçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürt halkınınörgütlü gücüdür.

Tarihsel deneyimler de gösteriyor ki, yaklaşık ikiyüzyıldır zaman zaman siyasal arenada rastlanan“Anayasacı çözümler”, “Anayasacı hareketler”, buyüzden siyasette hiçbir zaman dişe dokunur ciddi birsonuç elde edememişlerdir. Buradan da çıkaracağımızsonuç açık olmalıdır: Anayasalar var olan güçlerdengesinin ifadesi olduklarına göre, anayasal hayalleredalmak değil, işçi sınıfı, emekçi kitleler ve Kürthalkının taleplerini karşılayacak bir anayasaisteyenlerin yapması gereken bu sınıfsal güçlerdengesini değiştirmektir. Aynı anlama gelmek üzere,bunun kurulu düzeni aşmayı ve mevcut sömürgecisermaye egemenliğini alaşağı etmeyi temel alandevrimci bir seçeneği geliştirmek olduğu açıktır.

Kürt hareketi ve anayasal hayaller

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Anayasa tartışmaları üzerine...8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14* 02 Nisan 2010

12 Eylül Anayasası’nda bir kısım tadilatçalışmaları AKP tarafından bir süredir yenidengündemleştirildi. AKP’nin kendi elini güçlendirmekiçin yapmayı amaçladığı tadilat, yandaş-uşak medyaaracılığıyla kamuoyuna, “12 Eylül Anayasa’sıdeğişiyor” diye reklam edildi. Burjuva “fikir”dünyasının okur-yazar takımının da, her konudaolduğu gibi, Anayasa tartışması etrafındaki bölünmeside, bağlı oldukları güce göre şekillendi. AKP yanlılarıtadilatın “demokratik” değişiklikleri içerdiğinipropaganda ederken, karşıtları ise itirazlarınıyükseltiyorlar. Ancak her iki kesim de ortak bireksende buluşarak, demokratik anayasaların, hayatıyaratanların verdikleri devrimci mücadeleninbaşarısına göre şekilleneceği gerçeğinin üzerininörtülmesine özen gösteriyorlar. Egemen sınıfın bugörevlileri, anayasa yapmayı kendi tekellerinde biruğraş alanı olarak görüyorlar.

Burjuva anayasalar, mevcut toplumsal düzenintemelleri üzerinde, mevcut ekonomik-toplumsalyapıyı koruma, toplumun ekonomik ve sosyalbölünmesini koruyup derinleştirme, özel mülkiyetianayasal bir güvenceye kavuşturma çabasından başkaşey değildir. Kitleselleşen açlık, sağlıksız vegüvencesiz bir yaşamın, sermayenin yararınahukuksal onaylanmasından başka bir anlamı yoktur.Burjuva anayasaların giriş amentüsü olan “herkesyasalar karşısında eşittir” savı koca bir yalandır.Bunun büyük bir yalan olduğunu bir emekçi, günlükyaşamında onlarca kez yaşayarak öğrenmektedir.Bütün bunlara karşın burjuvazi, egemenliği altındatuttuğu, sömürdüğü işçi sınıfı ve emekçilere de budurumun “yasal” dolayısıyla da “meşru” olduğuyanılgısını yaratarak, onlara boyun eğmenin/köleliğininceltilmiş modern halini sağlamak için anayasayaihtiyaç duymaktadır. Onların anayasaları, halkdeyimiyle, yağma ve soygun düzenini “kitabınauydurmak”tan başka birşey değildir.

Bugün dünyadaki zenginliklerin yarısını dünyanüfusunun yüzde ikisi elinde tutmakta ve onahükmetmektedir. Buna karşılık bir milyarın üzerindeinsan ise açlık çekmektedir. Bütün bu barbarlık vevahşet hiç de yasadışı olarak gerçekleşmiyor.Dünyadaki zenginliklerin yarısının nüfusun sadeceyüzde ikilik bir asalak kesimin elinde toplanması veaçlık, anayasa ve uluslararası burjuva hukukunauygun olarak gerçekleşiyor. Asalak burjuvazininyaptığı da “yasal” hırsızlıkdan başka bir şey değildir.

“12 Eylül Anayasası değişiyor” diye toplumapazarlanmaya çalışılan, AKP’nin anayasadaki tadilatçalışmasının özü ve aslı budur. 12 Eylül generallerininhazırlattığı 1982 Anayasası, şimdiye kadar 16 defadeğişikliğe uğradı. Burjuva partileri, istisnasız hemenbütün hükümetleri döneminde, şimdiye kadar 12Eylül Anayasası’nın 83 maddesini değiştirdiler. Bütünbu olup bitene rağmen, uşak takımı “12 EylülAnayasası’nde en kapsamlı değişiklik” (Taraf, 23Mart 2010) diyerek, herkesi kendi yalanlarına ortaketmeye çalışıyor. Diğer burjuva partilerin hükümetlerinasıl ki kendileri için uygun olan değişiklikleriyaptıysa, AKP de kendisine engel olarak gördüğümaddeleri değiştirmek istiyor. Yayılan bunca yalan vedemagojinin altında yatan yalın gerçek budur.

Burjuva anayasaların ortak özelliği: Emeğe düşmanlık ve şoven-milliyetçiliktir!

Burjuva anayasaların ortak özelliği, işçi sınıfı veemekçi halklara düşmanlığı ve şoven milliyetçiliğikendisine temel almasıdır. Bu durum, Türkiye gibinispeten gelişmiş kapitalist ülkeler için olduğu kadar,dünyanın en gelişkin kapitalist-emperyalistdevletlerinin anayasaları için de değişmez birgerçektir. Burjuvazinin okur-yazar diplomalıhizmetlileri gözlerimizin içine bakarak, uşaklıktakusur etmeden yapılacak değişikliklerle, “ABstandartlarına ulaşacağımızı” müjdeliyorlar. Sahibinegöre kişneyen bu zavallıların, kişnerken nefeslerindenyayılan pis kokulara, sabrımızı zorlayarak birazyakından bakalım.

Almanya kapitalist-emperyalist dünyanın üçüncübüyük ekonomisine sahiptir. Bu uşaklar “ABstandartları” dedikleri zaman, AB’nin bu patronunu daişaret ediyorlar. Alman anayasasında tekellerinsömürü ve vurgunlarına bir sınırlama yoktur. Kitabınauydurmak kaydıyla vergi kaçakçılığı, rüşvet, şantajvb. durumlar için de bir sınırlama yoktur.Anayasadaki yasak ve sınırlamalar işçi sınıfı veçalışanlar, onların politik örgütlülüğü olan komünistpartisi içindir. Patronların grevlere karşı dayanışmayagirmelerinin önünde yasal bir engel yoktur. Ancak,işçilerin dayanışma grevi ve genel grev yapma hakkıyoktur, anayasaya göre suçtur. Komünistlerin memurolarak çalışması yasaktır. Çalışan bir memurunkomünist partiye üye olduğu açığa çıkarsa, iştenatılmasına yasal bir engel yoktur. Bu memur iştenatıldığı gibi, kazanılmış emeklilik hakkı dayakılmaktadır. Almanya’da MLPD’ye üye olduğugerekçesiyle onlarca öğretmen bu türdenuygulamaların hedefi oldu. Komünistler sendikalaraüye olamazlar. Yine MLPD’ye üye oldukları içinsayısız işçi ve sendikacı, bu anayasal yasaklardandolayı sendikalardan atıldılar. Almanya’nın iç“hukuku”nda bu duruma engel olacak yasal bir zeminyoktur. MLPD’nin “yasal” bir parti olması, Alman veAB emperyalistlerinin “demokratik” görünümleayıplarını kapatmaya çalışmalarını ifade etmektedir.Bu anayasal gerçekler, Baskın Oran’dan Ufuk Uras’a,emperyalizmin “cesur” sözcüsü Taraf gazetesi

tayfasından bilumum AB dalkavuklarına, Kürtlibarellerine kadar uzanan uşak ruhlu okur-yazartakımının “demokrasi” adına neyi övdükleriniaçıklamaya yeterlidir. Bu tabloya 80 milyonluk Almannüfusunun %10’ununu meydana getiren göçmenişçilerin ve onların ailelerinin, örgütlenme, seçme veseçilme hakının olmadığını da eklersek, budalkavukların durumu daha iyi anlaşılır.

Bu aynı çevreler, “AB normlarına ulaşacak biranayasa değişikliği” diyerek, topluma bunlarıpazarlamaya çalışıyorlar. Kendi ülkelerindeki göçmensorununu çözemeyen, İrlanda, Bask ulusal sorunlarınakarşı üç maymunları oynayan, dünyanın her köşesindeişgalci askeri birlik bulunduran ve gerici savaşlardayer alan, AB içerisinde mal ve servet dolaşımını özgürkılan, ancak işçilerin veya muhalif kesimlerin ABdüzeyinde ortak gösteri ve grev yapma haklarını zorlaengelleyen bu polis devletlerinin anayasalarının neresidemokratik?

İşçi sınıfı ve emekçi halklarımızın demokratik biranayasaya ihtiyacı olduğu tartışma götürmez birgerçektir. Ancak demokratik bir anayasa burjuvaparlamentolarından elde edilebilinecek bir şeydeğildir. Bu ihtiyacı karşılayacak tek seçenek, işçisınıfı ve emekçi kitlelerin devrimci mücadelesininbaşarısı olacaktır. Günümüzde bir anayasanındemokratik sıfatını hak edebilmesi için, bu anayasaöncelikle özel mülkiyetin tasfiyesi ve zorla el konanzenginliklerin gerçek sahiplerine, işçi sınıfı ve emekçihalklara iadesini sağlamalıdır. Böyle bir anayasa,yasal hırsızlıktan başka birşey olmayan sömürününtasfiyesini sağlayan sosyalist devrimin zaferinin ürünüolarak elde edilecektir.

Hakların kazanılıp pratikte kullanılması da yine budevrimci mücadelelerin ürünleri olarak mümkünolabilecektir. Bugün Kürt halkının anayasal ve yasalengellere rağmen yaptığı budur. Alevi emekçilerininkullandığı haklar da, anayasa ve yasalara rağmenkendi mücadelelerinin ürünü olarak kullanılmaktadır.Yine 25 Kasım grevi ve TEKEL Direnişi de yasalararağmen gerçekleşmiş ve başarıya giden yolugöstermiştir. Bu devrimci seçeneklerin dışındaki heryol, işçi sınıfı ve emekçilerin bilincini karartmaktanve onları aldatmaktan başka bir amaca hizmetetmeyecektir.

Anayasa tartışmaları ve emeğinsömürüsünün meşrulaştırılması

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

TEKEL işçilerine devlet terörü... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Sermayenin 4/C dayatmasına karşı Ankara’nıngöbeğinde 78 gün boyunca direnen TEKEL işçileridireniş çadırlarının kaldırıldığı 2 Mart’tan sonra 1Nisan günü bir kez daha Ankara’da buluştular. TekGıda-İş Sendikası’nın genel merkez-şubeler eliylekatılımı sınırlamaya yönelik tüm çabalarına rağmen“bin kişilik” sınırlamayı aşan işçiler, mücadelecoşkularını bir kez daha Ankara sokaklarına taşıdılar.

Ankara Valiliği’nin bir gün önceden devreyesoktuğu tehditlere, Ankara sokaklarını ve caddeleriniablukaya alan polis ordusuna rağmen barikaları aşanişçiler Sakarya Meydanı’nda toplandılar. Türk-İşbinası önüne ulaşmak isteyen TEKEL işçilerini,destek veren ilerici ve devrimci kurumları,sendikaları engelleyen polis 1 Nisan günü polisterörünü devreye soktu. Coplar, gaz bombaları vetazyikli su emekçiler üzerine doğrultuldu.

Araçlar durduruldu

31 Mart gecesi birçok ilden Ankara’ya yola çıkanişçiler ve destek veren ilerici, devrimci kurumlar 1Nisan sabahı erken saatlerden itibaren polisengellemesiyle karşılaştılar. Şehir dışından gelenotobüslerin şehre girişine izin vermeyen polisİstanbul ve Konya yollarındaki Maliye noktalarında,Samsun yolundaki ışıklı kavşakta, Eskişehir yolundada Ümitköy Kavşağı’nda polis noktaları oluşturdu.Ana güzergahlarda plakaları önceden bildirilenotobüsler durduruldu.

Saat 08.30 sıralarında İstanbul’dan gelenotobüslerin Ankara girişinde durdurulması üzerineişçiler şehir merkezine doğru yürüyüşe geçtiler.TEKEL işçilerinin yanı sıra, Herkese Sağlık GüvenliGelecek Platformu İstanbul bileşenlerin BağımsızDevrimci Sınıf Platformu (BDSP), EHP, ESP,Devrimci Proletarya, Alınteri, PDD, Halk Cephesi,TKP, Tüm-İGD ve birçok kurum da yolun tekşeridini kapatılarak gerçekleştirilen yürüyüşte yeraldı.

Yürüyüşlerine bir süre devam eden TEKELişçileri ve destek veren kurumlar belediyeotobüslerine binerek şehir merkezine ulaşmayaçalıştılar.

TEKEL işçilerinin Sakarya’daki Türk-İş GenelMerkezi önünde toplanmasına izin vermeyen polisMithat Paşa Caddesi üzerinde TEKEL işçilerinemüdahale etti. Yaşanan polis saldırısı sırasında birTEKEL işçisi yaralanarak hastaneye kaldırıldı.

Saat 11.00’de Tuna Caddesi’nde toplanan kitlepolis barikatıyla karşılaştı. TEKEL, TARİŞ, İSKİ,Sinter, Samatya Hastanesi inşaat işçileri ve itfaiyeişçileri polis barikatının en önünde pankartlarıylakonumlanırken “Ölmek var dönmek yok!”, “TEKEL-TARİŞ ölümüne direniş!” sloganları atıldı.

Türk-İş Genel Merkezi önüne yürümek isteyenyüzlerce kişi saatlerce burada bekledi. Ankarapolisinin “dağıtılın” tehdidine sloganlarla yanıt verenkitle burada uzun bir süre bekleyişini sürdürdü. Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’nun, İçişleriBakanı Beşir Atalay ile görüşmesi ise sonuç vermedi.

Hamdullah Uysal’ın da büyük boy resmini taşıyanTEKEL işçileri, “Hamdullah Uysal ölümsüzdür!”

sloganını polis barikatı önünde sık sık haykırdı.BDSP ise “Güvencesiz, kuralsız çalışmaya karşıgenel grev, genel direniş”, “Güvencesiz çalışmaya,geleceksiz yaşamaya karşı 1 Mayıs’ta alanlara”pankartları ile alanda yer aldı.

Barikatın önünde bekleyiş sürerken, KESK GenelBaşkanı Sami Evren kitleye seslendi. İçişleriBakanı’na ve Ankara Valisi’ne çağrı yapan Evren,barikatın kaldırılmasını istedi.

Saat 13.30 sıralarında Ziya Gökalp Caddesiüzerinde bekleyişlerini sürdüren KESK üyelerineAnkara polisi gaz bombaları, cop ve tazyikli suylasaldırdı. Polis terörüne maruz kalan KESK’liler TunaCaddesi üzerindeki bekleyişlerini sürdüren kitleylebuluştu.

İşçiler Sakarya Meydanı’nda

Saatlerce Tuna Caddesi üzerinde polis barikatıönünde bekleyen TEKEL işçileri ve destek verenkurumlar buradaki bekleyişlerini sona erdirdiler.Sakarya Meydanı’na çıkan tüm sokaklar polistarafından tutulmasına rağmen meydana yönelenyüzlerce kişi Sakarya Meydanı’na giriş yaptı.Meydana girişleri zorlayan eylemcilere polis saldırdı.

Ankara Emniyeti’nin Sakarya Meydanı’ndatoplanan kitleye yönelik “dağılın” tehditleri sürerkensaat 16.00 sıralarında DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi, KESK Genel Başkanı Sami Evren ve TekGıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel kol kolagirerek Sakarya Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler.Sakarya Meydanı’nda toplanan kalabalığa seslenenMustafa Türkel, Sami Evren ve Süleyman Çelebiyaptıkları konuşmalarda Ankara’da yaşanan polissaldırısını protesto ettiler. 1 Mayıs ve 26 Mayıs’adönük çağrı yapan sendika başkanları mücadeleninsüreceğini dile getirdiler.

Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel ise 24saatlik oturma eylemine Sakarya Meydanı’ndadevam edeceklerini belirtti. Sendika yöneticilerininyaptıkları konuşmalar kitle içerisinden çeşitli tepkileraldı. İşçiler, “sabahtan beri neredeydiniz?”,“başkanlar düşün önümüze Türk-İş’e gidelim”

diyerek tepkilerini dile getirdi. SakaryaMeydanı’ndaki kalabalığın sayısı her geçen dakikaartarken ilerleyen dakikalarda alana büyük bir coşkuhakim oldu.

Saat 18.00 sıralarında ise Kolej Meydanı’ndatoplanan KESK’e bağlı sendikaların üyelerinin önüpolis barikatıyla kesildi. Yürüyüşün önünü barikatlakesen çevik kuvvet Sakarya Meydanı’na geçiş içinizin vermedi. Bunun üzerine oturma eyleminebaşlayan kitle Sakarya Meydanı’ndan gelen kitleningösterdiği dayanışmayla polis barikatını aştı. Alandabasın açıklaması gerçekleştiren KESK’e bağlısendikalar günboyu yaşanan gözaltı terörünü protestoetti. KESK Ankara Şubeler Platformu adına basınaçıklamasını okuyan Fikret Aslan yaralanan vegözaltına alınanların isimlerini açıkladı. Tüm Bel Sen2 No’lu Şube Başkanı Satı Burunuç Çalı, KESK EskiSekreteri Fevzi Ayber ve BES MYK üyesi HaticeKoçaş’ın polis saldırısı sırasında yaralandığınıbelirtti.

Sakarya Meydanı’nda bekleyişlerini sürdürenkitle saat 20.30 sularında sermayenin kollukgüçlerinin saldırı tehditleriyle karşı karşıya kaldı.Aralarında BDSP’nin de olduğu kurumlar kitlesinipolis barikatının önüne çekerek kararlı duruşlarınıgösterdi. “Zafer direnen emekçinin olacak!”,“Emekçiye değil çetelere barikat!”, “Baskılar biziyıldıramaz!” sloganlarını atan kitlenin dört bir yanıpolislerle sarılarak Sakarya Meydanı’nı çeviren tümyollar polisler tarafından kapatıldı. Ankara Emniyetibirçok kez yaptığı anonslarla kitleye dağılmasıyönünde tehditler savurdu.

Tek Gıda-İş yöneticileri alanda bulunan işçilerimeydanı boşaltmaları konusunda ikna etmeyeçalışırken Halkevleri ve TKP, alanda bulunan diğersiyasal öznelerin inisiyatifini hiçe s ayarak polisle“pazarlık” yaptı ve bu çerçevede eylemişekillendirmeye çalıştı. Buna karşılık, aralarındaBDSP’nin de bulunduğu devrimci kurumlar alandançekildiler. TKP ve Halkevleri’nin polisten istediği eksürenin ardından gerçekleştirdikleri basınaçıklamasıyla beraber eylem tamamen sona erdi.AKP karşıtı bir eksene sıkışan eylem, saat 21.30sularında son buldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

TEKEL işçilerinin 1 Nisan buluşması...

TEKEL işçileri tehdit ve baskılaraboyun eğmeyecek!

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

BDSP’liler çeşitli illerde gerçekleştirdiklerifaaliyetlerle 1 Nisan’a yönelik yaygın bir çalışmayürüttüler. Ankara buluşmasına çağrı yapan sınıfdevrimcileri bir dizi aracı kullanarak işçi veemekçilere seslendi. Çalışmalar kapsamında binlerce“Direnen TEKEL işçisiyle dayanışmaya! 1 Nisan’daAnkara’ya! / BDSP” afişleri ve onbinlerce “1Nisan’da TEKEL işçisiyle tek yumruk Ankara’ya /BDSP” bildirileri kullanıldı. Sınıf devrimcileri sanayihavzalarında, fabrikalarda, işçi ve emekçisemtlerinde TEKEL direnişle dayanışma çağrısıyaptı. Afiş ve bildirilerin yanısıra yerel bültenler ve“1 Nisan’dan 1 Mayıs’a mücadeleye!” kapakyazısıyla Metal İşçileri Bülteni de çalışmalardakullanılan araçlar oldu. Sınıf devrimcileri ozalitler veyazılamalarla çağrılarını zenginleştirirken kimiyerellerde toplantılar da alındı.

İstanbul’da Kartal, Tuzla, Ümraniye, Esenyurt,Sefaköy, Gaziosmanpaşa’da çalışmalargerçekleştirilirken İzmir’de de Çiğli ve Buca’dafaaliyetler sürdü. Eskişehir, Adana, Manisa, Bursa,Kayseri, Ankara, Kocaeli’de de 1 Nisan çağrılarıyapıldı.

Çalışmalar sıklıkla devlet terörüne maruz kaldı.Zaman zaman BDSP çalışanları gözaltına alındı yada faaliyet provoke edilmeye çalışıldı. Kollukgüçlerinin tacizkar tutumlarına fiili olarak afişlerinsökülmesi, üstünün örtülmesi eşlik etti. Fakat sınıfdevrimcileri her şeye rağmen çağrılarını işçi veemekçilere ulaştırdılar,

Bursa BDSP, çağrı afişlerini başta BursaOrganize Sanayi, Küçük Sanayi, Demirtaş OrganizeSanayi (DOSAB), Nülüfer Organize Sanayi(NOSAB) olmak üzere, Panayır, Teleferik,Namazgâh semt ve mahallelerinde yaygın olarakkullandı.

1 Nisan bildirileri ise işçilerin sabah servislerebindikleri güzergâhlara, Teleferik semtine, BOSCH,MAKO, Baykal Makina fabrikalarına ve SelametMahallesi’nde bulunan irili ufaklı fabrikalara-atölyelere dağıtıldı.

Ayrıca Metal İşçileri Bülteni’nin Mart ayı sayısı,metal işçilerinin yoğun olarak servislere bindiğigüzergâhlarda dağıtıldı. Kızıl Bayrak gazetesinin sonsayısı ise Panayır ve Kestel mahallelerinde işçi veemekçilere ulaştırıldı.

Ümraniye BDSP, Ümraniye, Sultanbeyli hattı veİmes, Dudullu, Madenler hattına 1 Nisan afişleriniyaptı. Dört bir yanı afişlerle donatan sınıfdevrimcileri işçi ve emekçileri “Tek-el”leşmeyeçağıran bildirileri fabrikalara ve mahallelere dağıttı.İmes A ve E kapılarında, Sarıgazi’de ve fabrikalaradağıtılan bildiriler işçiler tarafından ilgi ilekarşılandı.

Tuzla BDSP, 30 Mart sabahı Tuzla GemiTersanesi önünde bildiri dağıtımı gerçekleştirdi. Aynıgün Esenyalı Mahallesi’nde yapılan afiş çalışmasınaise işçi ve emekçilerin kullarından çıkan öğrencilerinilgilisi oldukça yoğundu.

Ayrıca tersaneler bölgesinde BDSP imzalı “Genelgrev genel direniş”, “TEKEL işçisi yalnız değildir”,“Her yer TEKEL her yer direniş” yazılamalarıyapıldı. Yazılamalar; Tersaneler Caddesi, İçmelerTren İstasyonu, İçmeler Köprüsü ve Aydıntepeİstasyonu’na yapıldı.

İşçi geçiş noktası olan Aydıntepe İstasyonu’na 1

Nisan afişlerinden asıldı. Ancak iş çıkışına yakın birsaatte polis-belediye işbirliği ile yazıların silindiğinigörüldü. Aydıntepe İstasyonu’ndaki BDSP afişlerininise üzeri boyayla kapatıldı. Bu engelleme ve sansürsaldırısına karşı BDSP’liler de iş çıkış saatindeBDSP bildirilerini tersane işçileriyle buluşturdular.Ardından boyanan yazıların üstüne “Devrimcifaaliyet engellenemez / BDSP” yazılamalarıylagereken yanıt verildi.

1 Nisan hazırlıkları 31 Mart günü de sürdü. Sabahişe giriş saatinde İçmeler İstasyonu’nda bildiridağıtımı gerçekleştirildi. Dağıtımın polisin yoğuntacizlerine rağmen gerçekleştirildi.

Ardından faaliyet Esenyalı Mahallesi’nde veAydınlı’da bildiri dağıtımı ile devam etti.

Küçükçekmece BDSP, 1 Nisan bildirilerinifabrika ve emekçilerin yoğun olduğu semtleredağıtırken İnönü, İkitelli ve Şahintepe semtlerinebildiriler ulaştırıldı. Ayrıca kimi metal ve tekstilfabrikalarına dağıtımlar gerçekleştirildi. Dağıtımlaraişçi ve emekçilerin ilgisi oldukça olumluydu.

Bunların yanısıra 1 Nisan’a çağrı yapan afişlerİnönü Mahallesi, Sefaköy, Halkalı bölgelerineyapıldı. Afiş yapımı sırasında işçi ve emekçilerinbüyük ilgisine tanık olundu. Emekçiler BDSPafişlerinin evlerinin ve işyerlerinin önüne özellikleyapılmasını istediler.

İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüolan 1 Mayıs’ın ön günlerinde 1 Mayıs gündemlitoplantı gerçekleştirildi. Toplantıda 1 Mayıs’tan 26Mayıs’a dönük neler yapılabileceği, bölgedekifabrikalarda çalışan işçilere nasıl seslenileceği,kullanılacak materyaller ve yapılacak etkinliklerayrıntılarıyla konuşulup tartışıldı.

Gaziosmanpaşa BDSP, 25 Mart Perşembe sabahıElmabahçesi’ndeki atölye ve fabrikalarda çalışanişçilere Karadeniz Mahallesi’ne bildiri dağıtımıyapıldı. Aynı gün içersinde Elmabahçesi’nde veKarayolları Mahallesi’nde 1 Nisan afişleri kullanıldı.

26 Mart Cuma günü de 1 Nisan’a çağrı yapançalışmalar devam etti. Elmabahçesi fabrikalarbölgesine ve Gazi Mahallesi’ne afiş yapıldı.

İnsanca çalışma ve yaşam koşulları için 1Nisan’da sokağa, eyleme, mücadeleye!” şiarlı GOPİşçi Bülteni fabrikalarda işçilere ulaştırıldı.

Kartal BDSP, 1 Nisan bildirilerini Kartal’daBirleşik Metal-İş, Genel-İş ve Ağaç-İş’in örgütlüolduğu işyerlerine ulaştırdı.

Ayrıca 1 Nisan’da Ankara’ya çağrı yapan afişlerde Karlıktepe Mahallesi, Kartal merkeze, AydosMahallesi ve Sülüntepe mahallelerine yapıldı.BDSP’nin faaliyeti 26 Mart günü fabrikalara vemahallelere dönük bildiri dağıtımları ve ozalitlerinsanayi ve işçi güzergahlarına yapılmasıyla devametti.

Esenyurt BDSP, 1 Nisan afişlerini Örnek, Depo,Tabela, Kıraç, Balıkyolu, Fatih gibi birçok semttekullandı.

Yanısıra Örnek, Balıkyolu, Depo mahallelerindeve Köyiçi’nde dağıtımı yapılan bildiriler emekçilertarafından ilgiyle karşılandı. Esenyurt’taki devrimcisınıf faaliyeti sırasında Kızıl Bayrak gazetesi de etkinbiçimde kullanıldı.

1 Nisan, 1 Mayıs ve 26 Mayıs süreçlerini örmekiçin hazırlıklara başlayan Esenyurt BDSP, busüreçlerin tartışıldığı ve hazırlık sürecinin

planlandığı bir toplantı da düzenledi. Kocaeli BDSP’nin 1 Nisan’a çağrı yapan

bildirileri, 30 Mart günü Kandıra ve Gültepesapaklarındaki işçi durakları ile Derince Öğretmenlerve Yenikent mahallelerinde dağıtıldı. Dağıtımlarınardından Derince Esentepe Mahallesi’nde KızılBayrak gazetesinin satışı da gerçekleştirildi.

1 Nisan’a çağrı yapan afişler ise İzmit Merkez,Ali Kahya, Sanayi, Ordu Evi, Yeni Doğan ve D-100Karayolu hattı civarına yaygın bir şekilde yapıldı.Polis faaliyet karşısındaki tahammülsüzlüğünümerkezdeki afişlerin neredeyse hepsini yırtarakgösterdi. Sınıf devrimcileri yırtılan afişlerin yerineyenilerini yaparak tehditlere ve baskılara boyuneğmeyeceklerini gösterdiler.

Faaliyet kapsamında İzmit Merkez’e BDSP imzalı“Genel grev-genel direniş’’, “TEKEL işçileri iledayanışmaya, Ankara’ya’’ yazılamaları da yapıldı.

İzmir BDSP, çağrı afişlerini İzmir’in dört birtarafına yaptı. Alsancak ve Konak’ta Tariş direnişininsürdüğü Tariş Bölge Temsilciliği önüne de yaygıncayapılan afişler, devletin tahammülsüzlüğü ilekarşılaştı. Tariş direniş alanına da 1 Nisan çağrıafişleri asılarak, çağrı bildirileri dağıtıldı.

Afişler Çiğli, Menemen, Harmandalı, Karşıyaka,Bayraklı, Anadolu Caddesi üzeri ve Buca’nınmerkezi güzergahlarında da yoğun biçimde

BDSP’nin 1 Nisan çalışmalarından...10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14* 02 Nisan 2010

BDSP’den yaygın 1 Nisan çağrısı

Mart 2010 /Esenyurt

Mart 2010 / Tuzla

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

kullanıldı.Ankara BDSP, ev ev dolaşarak hem Kızıl Bayrak

gazetesini hem de “Emeğin baharını örmek içinTEKEL’le tek yumruk olmaya!” şiarlı bildirileriMamaklı emekçilere ulaştırdı. Yanısıra “Tek-el, Tek-yumruk, sokağa, eyleme, direnişe!” şiarlı BSDPimzalı afişler ve BDSP’nin de bileşeni olduğuAnkara Direnişteki İşçi-Emekçilerle DayanışmaPlatformu’nun “Direniş sürüyor, birleşelim,örgütlenelim, kazanalım!” şiarlı afişler Tuzluçayır,Tekmezar ve Şirintepe mahallelerinde yaygın olarakkullanıldı.

Adana BDSP, Yeni Sanayi ve Barkal kavşağındave kent merkezinde bildiri dağıtımları yaparken pekçok noktada da afişleri kullandı. 1 Nisan’da Ankaraçağrısının yer aldığı Sanayi İşçileri Bülteni’nin sonsayısı da sanayi bölgelerinde dağıtıldı.

Adana’da 1 Nisan afişi yapan BDSP’lier faaliyetsırasında polisin saldırısına uğrayarak gözaltınaalındı. Şakirpaşa’da yeni sanayi güzergahında afişyapan BDSP’liler 30 Mart günü polis ekiplerincegözaltına alındı. BDSP’liler, karakolda tutuldukları 2saat boyunca fiziksel ve psikolojik işkenceye maruzkaldılar. Polisin her dayatmasına karşı net tutum alanBDSP’liler para cezası kesilerek serbest bırakıldılar.

Manisa BDSP, Malatyalılar Mahallesi,Öğretmenevi çevresi, Alabey ve Malta mahallesindebildiri dağıtımı gerçekleştirdi

Ayrıca Metal İşçileri Bülteni’nin Mart sayısıCemiyet ve Türk Metal Sendikası önü işçi servisduraklarında işçilere ulaştırıldı.

Eskişehir BDSP, 28 Mart Pazar günü BDSPafişlerini Gültepe Mahallesi’nde yaygın şekildekullandı.

Günün ilerleyen saatlerinde ise “1 Nisan’daTEKEL işçisiyle tek yumruk Ankara’ya” başlıklıBDSP bildirileri Gültepeli işçi ve emekçilerlebuluştu.

Kayseri BDSP, 25 Mart sabahı erken saatlerdeBDSP’nin 1 Nisan’da Ankara’da buluşmaya çağıranbildirilerini işçi servis güzergahlarında dağıttı. Bildiridağıtımı sırasında TEKEL işçilerinin mücadelesi vebu mücadelenin kazanımla sonuçlanmasının işçisınıfı açısından önemi üzerine ajitasyon konuşmalarıyapıldı.

DİSK’ten TARİŞ direnişine destek

TARİŞ direnişinin 30. gününde DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve bağlı sendikalarAlsancak’taki TARİŞ Genel Müdürlüğü önündeydi.

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Erol Ekici’nin debulunduğu DİSK heyeti direnişi ziyaret etti. Birleşik Metal-İş, Sosyal-İş, Emekli-Sen ve Genel-İş’inoluşturduğu kortej Alsancak Garı önünde toplanarak sloganlarla TARİŞ Bölge Temsilciliği önüne yürüdü.

İlk olarak Türk-İş Ege Bölge Temsilcisi Mustafa Kundakçı kitleye seslendi. Süleyman Çelebikonuşmasında bugüne kadar mücadelenin parçalı bir şekilde seyrettiğini ve hakların ayrı ayrı savunulmayaçalışıldığını söyledi.

Kızıl Bayrak / İzmir

BDSP’den TARİŞ ziyaretiTARİŞ direnişinin 27. gününde sınıf devrimcileri Alsancak’taki TARİŞ Genel Müdürlüğü önündeki

direniş yerine bir ziyaret daha gerçekleştirdi. BDSP’liler TARİŞ işçilerini TEKEL işçileri ve tüm direnişçiişçilerle birlikte Ankara’ya çağırdı.Saat 14.30’da Alsancak Garı önünde toplanan BDSP’liler buradan direniş alanına sloganlar eşliğindeyürüdüler. “Zafer direnen TARİŞ işçilerinin olacak!” ozalitinin yanısıra BDSP flamalarının taşındığı yürüyüşboyunca “TEKEL-TARİŞ ölümüne direniş!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “İşçilerin birliği sermayeyiyenecek!” sloganları coşkuyla atıldı.

BDSP adına kürsüden bir konuşma yapıldı. Konuşmada TARİŞ direnişinin bugün sınıf hareketi açısındanifade ettiği anlama değinildi.

İşçi sınıfının birlikte hareket etmesi ve dayanışmayı yükseltmesinin de öneminden bahsedilerek TARİŞişçilerinin de TEKEL işçileri ve diğer sınıf bölükleriyle birlikte 1 Nisan’da Ankara’ya gitmeleri gerektiğivurgulandı. Kızıl Bayrak gazetesi işçilere ulaştırılarak, 1 Nisan çağrısını içeren BDSP bildirileri dağıtıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf devrimcileri TEK-EL olmaya çağırdı! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Tersanelerde 1 Nisan çağrısı

TEKEL işçilerinin 1 Nisan Ankara eylemihazırlıkları sürerken, Tersane İşçileri BirliğiDerneği de (TİB-DER) TEKEL direnişiyledayanışmaya çağırdı.

TİB-DER, “TEKEL–TERSANE omuz omuza -Direnen TEKEL işçileriyle dayanışmaya 1Nisan’da Ankara’ya” başlıklı bildirilerin dağıtımınıgerçekleştirerek Ankara çağrısı yaptı. İlk dağıtımTuzla Gemi tersanesi önünde yapılırken buradaTEKEL işçilerinin tıpkı tersane işçileri gibi bütünhaklarının gaspedilmek istendiği vurgulandı. Busaldırıları püskürtebilmek için de ortak zeminlerdemücadele edilmesi gerektiği ifade edildi.

Ayrıca sabah işe giriş saatlerinde Tuzla Gemitersanesi önünde, akşam paydos saatinde ÇelikTekne tersanesinde dağıtım yapıldı.

Tersaneler bölgesinde yapılan yazılamalarla dadayanışma çağrısı yinelendi. TİB-DER imzalıyazılamalarda şu şiarlar kullanıldı: “Her yerTEKEL, her yer direniş ”, “TEKEL işçileriyle tekyumruk, 1 Nisan’da Ankara’ya”, “TEKEL–TERSANE omuz omuza ”, “TEKEL işçisi yalnızdeğildir”

Kızıl Bayrak / Tuzla

TÜMTİS’ten “konfederasyonlar göreve”çağrısı

TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk, 26 Mayıs eylemiyle ilgili bağlı bulundukları Türk-İş’tensendikalara gelen bir çağrı olmadığını belirterek, 26 Mayıs’la ilgili konfederasyonları göreve çağırdı.Konfederasyonları, aldıkları kararlara sahip çıkmaya davet eden Öztürk, 26 Mayıs kararının alındığını ancakkonfederasyonlardan sendikalara 26 Mayıs eylemine ilişkin çalışma yapılması talimatı gelmediğini ifadeederek, kendi sendikalarının eyleme hazır olduğunu ifade etti.

Öztürk, bir sürü anti demokratik uygulama olduğunu ifade ederek Meclis’te bekletilen SendikalarYasası’na ve TARİŞ işçilerinin mücadelesi gibi devam eden mücadele süreçlerine dikkat çekti. Yakıcısorunların ortada olduğunu söyledi.

Sendika olarak Türk-İş’in aldığı kararları uygulamaya hazır olduklarını bildiren Öztürk, temsilci vebölgelerdeki yönetici toplantılarını yaptıklarını belirtti. Konfederasyonlara, 26 Mayıs’a örgütlerini hazırlamaçağrısı yaptı.

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

BES’ten iş bırakmaKESK’e bağlı BES, eşit işe eşit ücret, insanca

yaşam, işgüvenceli istihdam için 25 Mart günü çeşitliillerde yarım gün iş bırakma eylemi gerçekleştirdi.

BES İstanbul Şubeleri Cağaloğlu’nda bulunanİstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı önünde birarayagelerek basın açıklaması ve 2 saatlik oturma eylemigerçekleştirdi.

Şube başkanlarının Vergi Dairesi Başkanı ileyaptıkları görüşmenin ardından ortak açıklamayıokuyan BES 2 No’lu Şube Başkanı Nevin Kaplantaleplerini ilettiklerini söyledi. Kaplan, Gelir İdaresiBaşkanlığı’nın yeniden yapılandırılması sırasında,maliye emekçilerinin taleplerinin yaşam bulmasını,aksi taktirde; bu yeni yasal düzenlemenin TBMM’dengeçmemesi ve uygulama olanağı bulmaması için BESolarak her türlü çaba içerisinde olacaklarını ilan etti.Adana Vergi Dairesi önünde bir araya gelen BESüyeleri açıklama yaptı. BES Adana Şube BaşkanıSinan Tunç tarafından geçekleştirilen açıklamadahükümetin IMF politikaları doğrultusunda başlattığıuzman olan-olmayan ayrımının maliye çalışanlarıarasında bölünmelere neden olacağı, çalışanlarınbirbirleriyle karşı karşıya geleceği ancak BES olarakbuna izin vermeyeceklerini söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Bilgi Üniversitesi çalışanlarısendikalaşıyor...

Türkiye’de vakıf üniversitelerindeki ilksendikalaşma İstanbul Bilgi Üniversitesi’ndegerçekleşiyor.

Sosyal-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu yaptığıyazılı açıklama ile İstanbul Bilgi Üniversitesiçalışanlarının Sosyal-İş’te örgütlendiğini duyurdu.

Üniversitede Sosyal-İş’e üye olanların sayısınınhızla artarak yakın zamanda sendikanın toplu işsözleşmesi imzalama yetkisini alacağı ifade edildi.Açıklamada, vakıf üniversitesi çalışanlarınınsendikalaşması yönündeki bu önemli girişiminbaşarıya ulaşması için sendikanın elinden geleniyaparak, gerektiği takdirde tüm hukuki ve meşrusüreçlere başvuracağı ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Petrol-İş’ten Sincan’da “Sendikalıol!” kampanyası

22 Mart Pazartesi gününden beri “Sendikalı ol”kampanyasını Sincan’a taşıyan Petrol-İş SendikasıAnkara Şubesi 25 Mart Perşembe günü İstasyonDurağı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basınaçıklamasını Petrol-İş Genel Başkanı MustafaÖztaşkın okudu. Öztaşkın açıklamada, “Petrol-İşolarak amacımız toplumdaki sendika ve örgütlenmebilincini negatiften pozitife çevirmektir. Geçen yıldanberi Gebze, Düzce ve Bursa’da kampanyamızınverimlerini aldık. 1500’e yakın işçi sendikalı oldu.Amacımız örgütlü mücadeleye dikkat çekmektir.” dedi.

Sonrasında söz alan Basın-İş Genel Başkanı YakupAkkaya ve Petrol-İş Ankara Şube Başkanı MustafaÖzgen de birer konuşma yaptılar. 40 kişinin katıldığıaçıklamaya Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Basın-İş Sendikası destek verdi.

“Sendikalı Ol” kampanyası Cumartesi günü açılanstantla devam etti. Basın metnini okuyan Petrol-İşAnkara Şube Başkanı Mustafa Özgen “Sendikalı ol”

kampanyasının amaç ve hedeflerinden bahsetti. SincanOSB’deki çalışma koşullarını anlattı. Özgen, SincanOSB’de CAT Güvenlik elemanlarının bildiri dağıtımısırasında kendilerini engellemeye çalıştıklarınıbelirterek protesto etti. 20 kişinin katıldığı basınaçıklamasına TÜMTİS Ankara Şube yöneticileri veSincan İşçi Derneği de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Ankara-Sincan

SES Aksaray Şube’den eylemİstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi

başhemşiresi Sakine Ocak’ın “sendikal mücadeleyürütme ve TEKEL işçilerine destek verme”gerekçeleriyle görevinden alınması SES AksarayŞubesi tarafından 31 Mart günü protesto edildi.

Eyleme, hastanenin inşaatında çalışan ve 7 aydırücretlerini alamayan taşeron işçiler ile İSKİ işçileri dedestek verdi.

Temizlik işçileri yürüdüİstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa ve Çapa Tıp

Fakültelerinde çalışan temizlik işçileri gaspedilen ücrethakları için 25 Mart akşamı Taksim’de yürüyüşgerçekleştirdi.

Galatasaray Lisesi’ne yürüyen Belediye-İşSendikası 5 No’lu Şube üyesi işçilere direnişteki İSKİişçileri, Belediye-İş 2 Nolu Şube, SES, İşten AtmakYasaklansın Platformu, BDSP, Devrimci Proletarya vebirçok devrimci ve ilerici kurum destek verdi.

Yürüyüşün sonunda İSKİ işçileri adına yapılankonuşmada Cerrahpaşa ve Çapa işçilerininmücadelesinin desteklendiği ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Konya Mahle Mopisan’da istifabaskısı

İzmir Gaziemir’de kurulu fabrikasındakiörgütlenme mücadelesini taşeron Türk Metal çetesinidevreye sokarak boğmaya çalışan Mahle Mopisan

patronu benzer saldırıları Konya’daki fabrikada dahayata geçirmeye çalışıyor.

İşyerine getirilen noter vasıtasıyla BMİS üyesiişçileri sendikadan istifaya zorlayan Mahle patronutaşeron sendika Türk Metal’i fabrikaya sokmayaçalışıyor. İşçileri noterin huzurunda sendikadan istifaettiremeyen işyeri yöneticileri ve Türk Metal, bu kezsahte evraklarla, nüfus cüzdanı fotokopileri ile işçilerolmadan işlem yapmaya kalktı.

Hamile işçi işten atıldıMersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma

ve Uygulama Merkezi Hastanesi’nin temizlik işiniyapan taşeron firmada çalışan Dev Sağlık-İş üyesiFatma Baytar, hamile olduğu için işten çıkarıldı.Baytar’ın işe geri alınması talebiyle 29 Mart günühastane önünde Dev Sağlık-İş, SES ve demokratikkitle örgütlerinin katılımıyla basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Dev Sağlık-İş Çukurova Şube Başkanı MustafaHotlar tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasındaBaytar’ın işten çıkarılma süreci aktarıldı. ArdındanSES Mersin Şube Başkanı Yılmaz Bozkurt birkonuşma yaptı.Bursa’da, 30 Mart günü Fatma Baytar’ın işten atılmasıprotesto edildi. Dev Sağlık İş tarafındangerçekleştirilen basın açıklamasında Baytar’ın işe gerialınması talep edildi.

HSGGP’den Marmaray direnişineziyaret

Marmaray işçilerini HSGGP ziyaret edildi.HSGGP’nin işçilere kumanya getirdiği ziyarettesermayenin saldırılarına karşı birleşik mücadelevurgusu öne çıktı.

İstanbul Tabip Odası Yöneticisi Nazmi Algan’ınyaptığı konuşmada sağlıkta özelleştirme politikalarınakarşı kurulan HSGGP’nin tüm alanlarda çalışan işçi veemekçilerin mücadelelerini ortaklaştırmayı önemsediğisöylendi.

HSGGP adına konuşan Yunus Öztürk, Marmaray

Sınıfa karşı sınıf!12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14* 02 Nisan 2010

İşçi ve emekçi hareketinden...

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

direnişine destek olduklarını ifade ederek, erzakgetirdiklerini söyledi.

Bursa’da taşeron işçiler kazandıDev Sağlık-İş Sendikası’nın Uludağ Üniversitesi

Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yıllardır verdiği mücadelekazanımla sonuçlandı. Taşeron olarak çalışan işçilerinuzun soluklu mücadelesinin hukuki kazanımlasonuçlanması üzerine 25 Mart Perşembe günü birbasın açıklaması gerçekleştirildi.

Dev Salık-İş Genel Başkanı Dr. Arzu Çerkezoğlukonuşmasında güvencesiz çalıştırmanın vahşi birpiyasa sistemi olduğunu, pek çok yerde ölümgetirdiğini ve bu topraklarda taşeron çalıştırmasistemini süpürünceye kadar Devrimci Sağlık-İşSendikası’nın ve üyelerinin sonuna kadar mücadeleedeceğini belirtti.

Çemen Tekstil’de zafer direnenişçilerin!

Gaziantep Başpınar 3. Organize SanayiBölgesi’nde kurulu bulunan Çemen Tekstilfabrikasında 74 günlük grevin ardından dün anlaşmasağlandığı açıklandı.

Toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşmasağlanamaması üzerine DİSK/Tekstil 12 Ocak 2010tarihinde grev kararının alındığı Çemen Tekstil’deanlaşma sağlandı.

Emekli-Sen’de mücadele kararlılığıEmekli-Sen İstanbul Şubeleri, yandaş derneğe

geçilen aidat kıyağına karşı seslerini yükseltmeyedevam ediyorlar.

Emekliler, 27 Mart Cumartesi günü Kadıköy İskeleMeydanı’nda gerçekleştirdikleri yürüyüş ve basınaçıklamasıyla, istemleri dışında Türkiye EmeklilerDerneği’ne üye yapılarak aidat adı altındamaaşlarından kesinti yapılmasını protesto ettiler. İmzaçalışması polis ve Kadıköy Belediyesi’ne bağlı zabıtaekiplerince engellenmek istense de çalışma, Emekli-Sen İstanbul şubeleri yöneticileri ve üyelerininkararlılığıyla belirlenen saate kadar devam ettirildi.Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen, 28 Haziran-4 Temmuz tarihlerinin Emekliler Haftası olduğunu dilegetirerek 30 Haziran’a kadar birtakım etkinlikleryapacaklarını bildirdi.

Haber-Sen’den suç duyurusuHaber-Sen, 25 Kasım 2009 tarihindeki bir günlük

uyarı grevine katıldıkları gerekçesiyle bazı üyelerineceza veren yöneticiler hakkında suç duyurusundabulundu.

Açıklamayı yapan Haber-Sen Genel Başkanı AliYılbaşı, mahkeme kararlarına rağmen arkadaşlarınadisiplin cezası verilmesini kınadı. Maaş kesimcezalarına ek olarak, Haber-Sen Genel ÖrgütlenmeSekreteri Mehmet Ali Elçek’in PTT Bank İşlemMüdürlüğü’nden isteği dışında Batıkent PTTMüdürlüğü’ne tayin edildiğini ve hatırlatan Yılbaşı,üye ve yöneticilerine yönelik baskıların artmasınadikkat çekti.

Mutaf Ambarı işçilerine destekSendikalaştıkları için işten çıkarılan TÜMTİS üyesi

Mutaf Ambarı işçileri, 31 Mart günü geçekleştirdiklerieylemle işten atma saldırısına karşı mücadelelerinisürdüreceklerini belirttiler.

Eski Vergi Dairesi önünde gerçekleştirilen eylemeTÜMTİS, Tek Gıda İş, KESK ve Genç-Sen katıldı.

Açıklamanda Mutaf patronunun, kolluk güçleri veyargı işbirliği ile işçileri baskı altına almaya, işçilerindirencini kırmaya çalıştığı söylendi. TEKELdirenişinin çaktığı kıvılcımın büyütüleceği belirtildi.

Eylemde grevlerini kazanılma sonuçlandıranÇemen Tekstil işçileri de selamlandı.

Direnen işçiler kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Şeker işçilerine 4/C köleliği dayatılıyorUluslararası sermayenin buyruklarını yerine getirmekte tereddüt etmeyen AKP hükümeti, kamu kurumlarını

bir bir özelleştiriyor. TEKEL işçilerinin mücadelesi ile gündemleşen 4/C köleliği, özelleştirilecek kurumlarınbaşında yer alan şeker işçilerine dayatılıyor.

Düzen partilerinden CHP’nin Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek mecliste düzenlediği basın toplantısında,Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü’nün 9 Mart’ta yayımladığı bir genelge ile işçilerden 4/C’yegeçmelerini istediğini bildirdi.

Sermaye hükümeti AKP işçi ve emekçilere kölelik koşullarında çalışmayı reva görüyor. Özelleştirileceksektörlerin başında yer alan enerji ve şeker alanında ise işçileri hak gaspları bekliyor. Bu çerçevede, ŞekerFabrikaları Genel Müdürlüğü tarafından özelleştirme kapsamındaki fabrikalarda çalışan şeker işçilerine 4/Cstatüsüne geçmeleri için başvurmaları gerektiği ifade edildi. Genelge sonrasında şeker işçilerine de TEKELişçilerine yapıldığı gibi 4/C formlarını imzalamaları yönünde baskı yapılmaya başlanırken Şeker FabrikalarıGenel Müdürü olan Mehmet Azmi Aksu’nun, AKP Genel Başkan Yardımcısı ve İçişleri eski Bakanı AbdülkadirAksu’nun kardeşi olması ise dikkat çekici bir yerde duruyor.

Nasıl ki, 2009 yazında Çorum ve Yozgat Şeker Fabrikası işçileri, fabrikaya talip olan Arap asıllı Savolafirmasının yetkililerini fabrikadan kovdularsa, aynı kararlılıkla 4/C dayatmasına, kölelik koşullarında, güvencesizve geleceksiz bir yaşama karşı da TEKEL işçileriyle beraber mücadele vermelidir.

Sincan İşçi Derneği’nde ‘HukukToplantısı’

Ankara’da Sincan İşçi Derneği’nde 27 Mart Cumartesi günü hukuk toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıyahazırlık çerçevesinde “İşten atıldığınızda, ücretleriniz ödenmediğinde, sosyal haklarınız gasp edildiğinde neyapacağınızı biliyor musunuz?” başlıklı el ilanları ve afişler kullanıldı. Yaklaşık 700 el ilanı servisnoktalarında ve dernek önünde işçi-emekçilere ulaştırıldı.

Toplantının açılış konuşmasının ardından söz alan avukat hukukun esası yönünden iki karşıt sınıf (işçisınıfı ve sermaye) arasındaki çatışmanın hararetini düşürdüğünü ve sermaye çıkarına olduğunu belirterek asılolanın fiili mücadele olduğunu ifade etti. Ağırlığını metal işçilerinin oluşturduğu toplantıya yaklaşık 15 işçikatıldı. Metal fabrikalarında yaşanan sorunlar üzerinden yöneltilen sorularda hukuk sisteminin esas olaraksermayenin çıkarları doğrultusunda işlediği ve bir çözüm olmadığı ifade edildi.

Toplantıda, 1 Mayıs’ın yanı sıra 26 Mayıs’ta yapılacak olan ‘genel eylemin’ genel grev olarakkarşılanması ve buna göre hazırlık yapılması gerektiği belirtildi. Toplantıda değinilen bir diğer konu ise 2010Metal TİS’leriydi.

Kızıl Bayrak / Ankara-Sincan

Sanica’da işten atma saldırısıİşten atılan Türk Metal üyesi Sanica Isı AŞ işçileri 29 Mart günü gerçekleştirdikleri eylemle işe geri

dönmek istediklerini belirttiler. Sendika ise patronla anlaşma sağlama umuduyla kölelik koşullarında çalışanişçilerin “şimdilik” direnişe geçmeyeceğini ifade etti.

Sendikalaşma mücadelesi veren Sanica Isı AŞ işçileri 26 Mart Cuma gününden itibaren işten atılmayabaşlandı. 29 Mart Pazartesi günü de Sanica patronu Türk Metal’de örgütlü sendikalı işçileri işten atmayadevam etti. Son atılan 3 işçiyle beraber atılan işçi sayısı 11’e yükseldi.

İşten çıkarmalara karşı 29 Mart Pazartesi günü Türk Metal İstanbul şubelerinden katılımla fabrikaönünde bir eylem yapıldı. Eyleme Esenyurt Belediyesi’nde direnen işçiler de katılarak destek verdi. Eylemdepankart yerine dev ebatlarda bir Türk bayrağı açıldı.

Eylemde, Türk Metal 1 No’lu Şube Başkanı Murat Salar işten atılmalara karşı direnişe geçmek yerine birsüre patronla anlaşma sağlamak umuduyla bekleyeceklerini ifade etti

Atılan işçilere söz verilmediği dikkat çekerken eyleme Esenyurt Belediyesi işçileri direnişleri ve sınıfdayanışması coşkusunu kattılar. Sanica’da çalışmaya devam eden sendikalı işçilerden katılımın olmadığıeyleme yaklaşık 80 kişi katıldı. Eylem esnasında Metal İşçileri Bülteni’nin dağıtımı gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Sevgili Aynur Çamalan...İşçi sınıfının bir sıra neferi olarak TEKEL

işçilerinin onurlu direnişine destek vererek 4 Şubatgünü ülke çapında gerçekleşen iş bırakma eyleminekatıldığın için işten atıldın. İşten atıldığın günden buyana TÜBİTAK’ın hemen karşısında direnişe geçtin.Direnişe geçtikten sonra yaptığın açıklamada; ‘78gündür, TEKEL işçilerinin bize öğrettiği, öğretmeyedevam ettiği, direniş ve mücadele azmi ile direnmeyedevam ediyorum” diyerek, sınıf çıkarların gereğidireniş bayrağını yükselterek tek başına da olsamücadeleci bir tutum sergiledin.

Onuruna, hakkına ve geleceğine sahip çıkan hersınıf neferinin aldığı ve alması gereken tutuma ekolarak bir kadın olarak bizleri onurlandırdın. Tekbaşına olsa dahi kararlı mücadeleden geri durmayanEmine Arslan, Gülistan Kobatan’dan sonra sen demücadele bayrağını devraldın. Biliyoruz ki, kadınlarmücadelede ön saflardalar. Biliyoruz ki, kadınlar tekbaşlarına kalsalar bile bu bayrağı ileri taşımak içinartık daha güçlü bir şekilde kavga alanlarındalar.Biliyoruz ki, bu kavgada kadınlar, daha önce deolduğu gibi seninle birlikte artık daha güçlü vedirengenler.

26 günü geride bırakan direnişinin en önemliözellikleri arasında işten atılma gerekçenle beraberişten atıldığın tarihin anlam ve önemidir. Tam daTEKEL Direnişi’nin sendika bürokratları eliylebitirilip çadırların sökülmesinden 2 gün sonra iştenatılmanı düşündürücü buluyoruz. Bunlara karşılık, 8Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü, tarihselanlamı ve sınıfsal özüne uygun olarak direnişlekarşılamanı ise daha anlamlı görüyoruz. 8 Mart’ın100. yılında, 8 Mart’ın ruhuna uygun biçimdedavranarak TEKEL işçisi kadınlardan devraldığınbayrağı hiç indirmeden taşımaya devam ediyorsun.Buna ilişkin açıklamanın devamında dediğin gibişunları söylüyorsun: “TEKEL direnişininsöndürülemeyen ateşi yüreğimizi ısıtmaya devamediyor hala. Bizler; yakılan bu ateşi, kendicephemizden harlamalıyız. Çünkü direndikçebirleştiğimiz, birleştikçe güç olduğumuzu, bu güçleyüklenirsek kazanacağımızı biliyoruz.”

Bu inancı taşıyıp bu kararlılıkla davrandığımızsürece kazanamayacağımız hiçbir mücadeleolmadığını düşünüyoruz. DESA işçisi Emine Arslanbir yıl boyunca sürdürdüğü direnişle bize bununörneğini verdi. Entes işçisi Gülistan Kobatan, 7 ayıaşkın süre boyunca tek başına direndi… TEKEL’deolduğu gibi ön saflarda kadınlar kararlılıkla direndi…TARİŞ’te en önde direnmeye devam ediyorlar… İstertek ister birlikte olsun kadınlar olarak en öndedirenmenin onurunu şimdi sen de taşıyorsun. Bu onurmensubu olduğun işçi sınıfınındır. O yüzden de“direnişini direnişimiz” sayıyor, “mücadelenimücadelemiz olarak kabul ediyoruz.

Her ne koşulda olursa olsun direnişi seçerekkararlı davrandığın için sınıf dayanışmasını hakediyorsun. Yazık ki, en başta üyesi olduğun TezKoop-İş Sendikası hukuksal boyutu dışında direnişinisahiplenmedi. Üstelik direnmemeni söyledi.Sendikanın desteğinden yoksun biçimde direnişi tekbaşına sürdürmenin daha fazla anlam taşıdığını

söylemek isteriz. Çünkü tek başına da olsa işçisınıfına inanıyor, sınıf dayanışmasına güveniyor, bugüven ve cesaretle kararlıca direniyorsun. Direnişbayrağını yükselterek işçi ve emekçi kadınlarınumuduna umut, direncine direnç katıyorsun.

Bizler İstanbul’dan Emekçi Kadın Komisyonu

çalışanları olarak direnişini en içten devrimciduygularımızla selamlıyor, başarılar diliyoruz.

Mücadelen mücadelemiz, direnişindirenişimizdir!

İstanbul Emekçi Kadın Komisyonu çalışanları 31 Mart 2010

TÜBİTAK’ta direniş kazanacak!14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14* 02 Nisan 2010

Direnişteki TÜBİTAK işçisi Aynur Çamalan’a...

“Mücadelen mücadelemiz, direnişin direnişimizdir!”

BDSP’den Çamalan’ladayanışma

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu 30 Mart günü TÜBİTAKdirenişçisi Aynur Çamalan’ı ziyaret etti.

“Kahrolsun sermaye iktidarı!”, “Yaşasın devrim vesosyalizm!”, “Aynur Çamalan yalnız değildir!” sloganlarınınatıldığı dayanışma ziyaretinde yapılan konuşmada sermayeninsaldırıları ve bu saldırılar karşısında işçi sınıfının birleşik hareketetmesi gerektiği vurgulandı.

Ziyaret sırasında “Aynur Çamalan yalnız değildir! Yaşasınsınıf dayanışması / BDSP” pankartı açıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Aynur Çamalan’a destek ziyareti

Ankara TÜBİTAK’ta çalışırken TEKEL işçilerine iş bırakarak destek verdiği için işten atılan Tez-Koop-İşSendikası üyesi Aynur Çamalan’la dayanışma hafta boyunca devam etti.Çamalan’ı 25 Mart günü devrimci güçler ziyaret etti. Ankara Direnişteki İşçi ve Emekçilerle DayanışmaPlatformu (BDSP, Kaldıraç, DHF, DDSB, Alınteri, Özgürlük Dergisi, Halk Cephesi, PDD) bileşenleriTÜBİTAK önüne doğru yürüyüşe geçti. TÜBİTAK önüne gelindiğinde kitleyi Aynur Çamalan alkışlarla vesloganlarla karşıladı. TÜBİTAK önünde platform adına basın açıklaması okundu. Yapılan açıklamadaÇamalan’ın sınıf bilinçli bir işçi olduğu ve TEKEL direnişine destek verdiği için işten atıldığı vurgulandı.

Kızıl Bayrak / Ankara

30 Mart 2010 / Ankara

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

TEKEL direnişinin ortaya çıkardığı deneyimleripaylaşmak, başta 1 Nisan olmak üzere önümüzdekidönemde yapılabilecekleri tartışmak amacıyla 28 Martgünü Adana BDSP tarafından bir söyleşigerçekleştirildi.

Adana Tabip Odası’nda gerçekleştirilen söyleşibaşta Hamdullah Uysal olmak üzere emeğin kurtuluşumücadelesinde yaşamını yitirenler anısınagerçekleştirilen saygı duruşuyla başladı. Saygıduruşunun ardından sinevizyon gösterimigerçekleştirildi.

Etkinliğin açılış konuşmasının ardından söyleşideilk sözü Ankara direnişinde TEKEL işçileriyle birliktedirenişi yaşayan BDSP temsilcisine bırakıldı.

BDSP adına yapılan konuşmada TEKELdirenişinin öğrettiklerinin tartışılması ve önümüzdekisürece dair hedeflerin konması amacıylagerçekleştirildiği belirtildi. TEKEL direnişinin işçisınıfını birleştirici ve dönüştürücü etkisindenbahsedilerek, ülkenin dört bir yanına dalga dalgayayılan dayanışmanın büyütülmesi için önümüzdeduran sorumluluklar hatırlatıldı. Tabanörgütlenmelerinin önemine vurgu yapılarak genel grevgenel direnişin örgütlenmesi için sanayi havzalarında,fabrikalarda, işyerlerinde bu yönde adımlar atılmasıgerektiği ifade edildi.

TEKEL işçileri; bu direnişin çok daha önce,özelleştirmeler yapılamadan önce başlamasıgerektiğini söyleyerek buna rağmen gördükleridestekle birlikte direnişi sürdürebildiklerini, tümzorluklara rağmen inancın yitirilmeden mücadeleninsürdürüldüğünü ifade ettiler. Konuşmalarda hükümetinortaya koyduğu açılım oyunu karşısında işçileringerçek kardeşleşmeyi yaşadıkları ve gösterdikleri ifadeedilerek Danıştay kararının ancak TEKEL işçilerinindirenişleri sayesinde mümkün olduğu ifade edildi.

TEKEL işçilerinin ardından söz alan BES AdanaŞube Başkanı Sinan Tunç, kamu emekçilerininTEKEL işçilerinin yanında yer almaları gerektiğiniifade etti. TEKEL sürecinde sendikaların aldıklarıtutumun oldukça yetersiz olduğunu söyleyen SinanTunç, konuşmasını sınıf sendikacılığının öneminedeğinerek mücadelenin daha da büyütülmesigerektiğini söyleyerek bitirdi.

Daha sonra söz alan Eğitim Sen bünyesindefaaliyet yürüten Sendikal İnisiyatif Platformu üyesibir eğitim emekçisi de özellikle eğitim alanında işgüvencesiz çalıştırmanın giderek yaygınlaştığınısöyledi.

Ardından ataması yapılmayan öğretmenler adınasözleşmeli çalışan bir eğitim emekçisi 4/B ve 4/Cstatüsünde çalıştırılan öğretmenlerin durumlarına veyaşadıkları sıkıntılara değindi.

Sanayi İşçileri Derneği (SİDER) temsilcisi isegüvencesiz çalışmaya ve geleceksiz yaşamaya karşıTEKEL işçilerinin mücadelesinin tüm topluma örnekolduğunu söyleyerek 16 Mayıs’ta gerçekleştirilecekAdana İşçi Kurultayı’na çağrı yaptı.

Etkinlikte Ekim Gençliği de mücadele çağrısınıyükseltti.

Etkinliğin serbest kürsü bölümünde söz alan işçiemekçiler gerek TEKEL süreci hakkında gerekse deilde yapılanlar hakkında düşüncelerini ifade ettiler.

Kızıl Bayrak / Adana

TEKEL işçileri Kartal’da binlerleyürüdü...

İstanbul Kartal’da 27 Mart Cumartesi günü TEKELişçileriyle binler yürüdü. Kartal yürüyüşü uzun vecoşkulu yürüyüşle hayata geçirildi. TEKEL işçilerininaileleriyle beraber katıldığı yürüyüşe DİSK, KESK veTürk-İş’e bağlı sendikaların yanısıra ilerici devrimcigüçler de katılım sağladı. Yürüyüşün en anlamlıyanlarından biri de İstanbul çapında süren grev vedirenişlerin sesinin birleşik bir biçimde alanataşınmasıydı. Kartal Cevizli’deki TEKEL işletmesiönünde toplanmaya başlayan kitle yaklaşık 5kilometrelik yürüyüş güzergahını Kartal yönüne girişyolunu trafiğe kapatarak Kartal Meydanı’na yürüdü.

DİSK pankartı arkasında yürüyüşe katılansendikalardan Genel-İş, Dev Sağlık-İş, Limter-İş,Nakliyat-İş ve Emekli Sen’in katılımı göze çarptı.Baştan sona canlı ve coşkulu geçen yürüyüşün ilgiodağında ise TEKEL işçileri vardı. Kartal halkınınyürüyüş boyunca alkışlarla destek verdiği TEKELişçileri kortejinin en önünde aileleriyle birliktecoşkulu sloganlar eşliğinde yürüdüler.

İlerici devrimci güçler de bugün gerçekleştirilen yürüyüşe pankart, döviz ve flamalarıyla katıldılar.Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu pankartı arkasında çeşitli sol güçler ve sendikal çevreler yeralırken birçok kurum kendi pankartıyla yürüyüşe katıldı.“Güvencesiz, kuralsız çalışmaya karşı genel grev, genel direniş! / BDSP” pankartı arkasında yürüyenBDSP’liler ise yürüyüş boyunca canlılıklarını ve coşkularını korudular. “Lisede, fabrikada, sokakta TEK-EL’iz! Gelecek bizim! / Devrimci Liseliler Birliği” pankartını açan liseliler de TEKEL işçilerinin yanında yeraldıklarını haykırdılar. Kartal Meydanı’ndaki mitingde İlkay Akkaya sahne alırken Pınar Sağ da eyleme destekverdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Esenyurt’tan TEKEL’e direniş kazanacak! Belediye-İş üyesi Esenyurt Belediyesi işçileri için

28 Mart günü dayanışma mitingi gerçekleştirildi.Direnişteki Esenyurt Belediyesi işçilerinin yalnızolmadığı haykırıldı. Sendikalar, ilerici ve devrimcikurumlar sendikalaşma mücadelesi veren işçileriyalnız bırakmadı.

Bini aşkın kişinin katıldığı mitingde Belediye İşSendikası 2 No’lu Şube kitlesel bir katılım sağladı.Türk-İş’e bağlı sendikalardan yönetim düzeyindekatılım sağlanırken TÜMTİS ve Haber-İş’in sınırlıda olsa üyelerini eyleme kattığı görüldü. DİSK veKESK ise temsili bir katılımla alanda yer aldı.TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan da eylemdeyer aldı.

BDSP’liler ise mitinge “TEKEL’den belediyeyekazınmak için... Genel grev-genel direniş! / BDSP”pankartıyla katıldılar. BDSP kortejinden genelgrev-genel direniş sesi yükselirken 1 Nisan Ankarabuluşmasına da çağrı yapıldı.

TEKEL işçileri, TÜBİTAK direnişçisi Aynur Çamalan,İSKİ işçileri, Marmaray işçileri, Sinter Metal işçileri ve ATV-Sabah grevcisi Ender Ertürk deeylemde yer alarak sermayenin saldırılarına karşı sınıf dayanışması ve birleşik mücadele adına anlamlı birörnek sundular.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşçilerin birliği sermayeyi yenecek! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Adana BDSP’den TEKEL gündemli toplantı

27 Mart 2010 /Kartal

28 Mart 2010 /Esenyurt

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

TEKEL işçilerinin mücadelesi farklıbiçimlerde devam ediyor. Bugün daha çok yerelçalışmalar ve eylemler biçiminde süren bumücadele merkezi bir eylem hattına da sahipbulunuyor. Bu, mücadelenin sınıfın genişbölükleriyle ortaklaştırılması ve siyasallaşmasınauygun bir zemin anlamına geliyor. 1 Nisan’dansonra hedefte 26 Mayıs genel grevi var. Arada iseişçi sınıfının birlikte mücadelesinin sembolü 1Mayıs bulunuyor. Gerek TEKEL işçileri gerekseişçi sınıfı ve emekçilerin ileri ve öncü güçleriaçısından son derece anlamlı olan bu mücadelehattında nasıl yürüneceği, sınıf ve emekçihareketinin bundan sonraki seyri bakımındanönem taşıyor. Eğer hakkıyla değerlendirilebilirse,işçi ve emekçi hareketi için yeni bir döneminbaşlangıcı olabilecektir.

Ancak sunduğu tüm olanaklarına karşın buhedefe ulaşmak kolay değil. Zira işçi veemekçilerin birleşik bir güç olarakdavranabilecekleri bir eylem hattına sahipolmaları ile bu hatta başarıyla yürümeleri farklışeylerdir. TEKEL işçilerinin mücadelesininuyarması ve zorlamasıyla sınıf hareketinintoparlanması ve sermayeye karşı mücadeleninbüyütülmesi bakımından bir yol açılmıştır. Ancakbu yoldan yürüyebilmek, dağınık durumdaki işçive emekçilerin mücadele alanlarındabirleştirilmesine bağlıdır. Bunun için ise,öncelikle öncülerini bu göreve hazırlamakgerekmektedir. Bu da sınıf ve emekçi hareketininverili koşullarında değerlendirilebilecek zemin vegüçlerin darlığı nedeniyle oldukça zor bir iştir.Tüm bu zorlukları da olanakları kadar doğrubiçimde değerlendirmek, kendi toplumsalkoşulları içerisinde kavramak ve ileriye çıkacakolandan yakalayarak ilerlemek durumundayız.

Öncü bölüğü güçlendirme ihtiyacı

TEKEL direnişinin önemi, sınıf hareketiningelişme seyrine bulunacağı etki ve yaratacağısonuçlardan geliyordu. Nitekim toplum düzeyindeilgi odağı haline gelen Ankara’daki direniş bitmişolmasına rağmen, direnişin gündeme getirdiğimücadele görevleri bugün işçi sınıfı veemekçilerin gündemi durumundadır. TEKELişçileri ise mücadele içinde deneyim kazanmış biröncü sınıf bölüğü konumundalar. Bu da TEKELişçilerinin mücadelesini sınıf hareketi vetoplumsal mücadele açısından özel bir yereoturtuyor. Bu nedenle, TEKEL işçilerininönümüzdeki süreçte oynayacağı rol, sınıfhareketinin geleceği bakımından önem taşıyor.

TEKEL işçileri bugün bulundukları yerellerdeşu ya da bu düzeyde hareketin içerisindeler. Hemkendi mücadelelerini yerelleştirmeye, hem de

diğer işçi ve emekçi eylemlerine katılarak desteksunmaya çalışıyorlar. Bunun bir yanımücadelelerine yönelik toplumsal desteğibüyütme, diğer yanı ise direniş içinde edindiklerisınıf bilincinin gereklerini yerine getirmeçabasıdır. Ancak hala da Ankara direnişinin sonaermesine yol açan zayıflık ve yetersizlikleriaşmaya yönelik kararlı ve sistemli bir yönelimdensözetmek mümkün değil. Mevcut çabalar sonderece yetersiz ve yapılması gerekenin üstesindengelebilecek düzeyde değil.

Bu durum, bugün işçi ve emekçi hareketiningözünü diktiği bu öncü sınıf kesiminin yolaçıcılık gücünü zayıflatmaktadır. Bu çerçevedeyapılması gereken, TEKEL işçilerinin içörgütlenmesini geliştirmek ve tabanın desteğinialmış bir devrimci önderlik iradesini ortayaçıkarmaktır. Ancak bu yapılabildiğinde, TEKELişçileri mücadelenin önündeki engelleri aşmayıbaşarabilecektir. Öncü kesimin bilinç, örgütlenmeve mücadele düzeyi geliştirilebildiği koşullarda,sendikal bürokrasi ve onun dayanağıreformizmden bağımsız yürüme gücübulunabilecektir.

Sınıfın ana gövdesinde hareketlenme eğilimi

Bugün öncü bir konumda olsalar da, TEKELişçileri de diğer işçi bölükleri cephesindeyaşananlardan doğrudan etkilenmekte, bu onlarınhem mücadele gücünü ve hem de ufuklarınıbelirlemektedir.

Açıktır ki TEKEL Direnişi, moral güç,mücadele azmi ve örgütsel açıdan son derece geribir durumda bulunan işçi sınıfı ve emekçihareketini sarsmıştır. Direnişin bitirilmesinekarşın, moral kazanımlarının korunması vedirenişin geriye belli bir mücadele hattı bırakmasıda olumlu bir etki olarak varlığını korumaktadır.Sınıfın saflarında artan bir hareketlenme dikkatçekmektedir. Birçok veri, sınıf kitleleri içerisindemücadele isteği ve örgütlenme eğiliminingüçlendiğini göstermektedir. Öyle ki, sönen işçidirenişlerinde dahi bir canlanma, en geri işçi veemekçi kitlelerinde dahi sorunlarını mücadeleyleçözme yönünde bir inanç ve mücadele eğilimigözlenmektedir. Direniş, işçi ve emekçihareketinin öncü potansiyellerinin açığa çıkmasınıkolaylaştıran bir itilim sağlamıştır.

Kuşkusuz bu tablonun oluşmasında tek etkenTEKEL direnişi değildir. Bu aynı zamanda sınıfhareketinin içerisinden geçtiği toplumsalkoşullarla ilgilidir. Krizin patlak vermesininardından sermayenin topyekûn saldırılarıkarşısında önce tutunmaya çalışan, sonra dağılanve giderek mücadeleci safları bozguna uğrayan,

CMYK

Sınıf hareketi y

Sınıf hareketi yeni b 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

CMYK

moral bakımdan dibe vuran işçi hareketi, toparlanmakiçin bir dizi imkana da sahiptir. Kriz sonrasındadüzenin kapsamlı bir seferberlikle yarattığı atmosfer,özellikle de işsizlik silahını kullanarak uyguladığıbasınç, gelinen yerde etkisini bir ölçüde yitirmiştir.İşçi ve emekçiler sermayenin saldırıları karşısındadayanma sınırlarını aşmış durumdadırlar. Emekçilerarasında “artık kaybettiklerimizi geri alma zamanıgeldi” düşüncesi yaygınlaşmaktadır. TEKELdirenişinin sarsıcı bir etki yaratmasının gerisinde aynızamanda bu vardır. Tüm bunlar birarada mücadelefilizlerinin yeşermesine neden olmaktadır.

Elbette sözkonusu olan henüz bir eğilim vearayıştır. Yapılması gereken bu arayışı güçlendirmekve akabileceği kanallar yaratmaktır. İşte TEKELdirenişinin basıncıyla belirlenen eylem günleri buaçıdan önemlidir, zira dağınık durumdaki güçleribirlikte harekete geçme olanağı sunmaktadırlar.

Birleşik-siyasal-militan bir sınıf hareketi için!

Bugünkü olanakların anlamını ve yürünecek yolusomutlayabilmek için bir karşılaştırma yapabiliriz.Birçok çevre ve kişi tarafından TEKEL direnişi,Zonguldak madenci greviyle karşılaştırılmaktadır.Eylemin gücü ve sarsıntısı bakımından bu benzetmeyerindedir. Fakat iki eylemin gerçekleştiği dönemlerinsınıf hareketi arasında önemli farklılıklar vardır.Politik bilinç, mücadele deneyimi, örgütlenme düzeyi,öncü işçi kuşağının durumu ve niteliği vb.bakımlardan farklı koşullar sözkonusudur. Yine de,mevcut durumu yerli yerine oturtmak ve görevleridoğru tanımlayabilmek bakımından bu karşılaştırmaişlevseldir.

Madenci fırtınası uzun bir döneme yayılan sınıfhareketliliğinin tepe noktası olmuştu. Maden işçileriMengen barikatlarına dayandığında, işçi hareketininönünde yeni bir dönem, mücadele ve örgütlenmedeyeni bir düzey yaratıp yaratamama sorunu vardı.Mengen’i aşmak esas olarak bu sorunları aşmakanlamına geliyordu. Maden işçilerinin önde yürüdüğüsınıf hareketinin bünyesinde, ‘87 baharhareketliliğinin açtığı yoldan ilerleyerek (basittenkarmaşığa, yerelden merkeze, pasif eylembiçimlerinden birleşik militan eylemlere kadar) süreçiçerisinde yetişen bir öncü işçi kuşağı vardı. Bu kuşakönemli ölçüde taban örgütlerinde bir araya gelmiş vepolitize olmuştu. İşyeri komiteleri ve merkeziplatformlar oldukça yaygındı. Bu dönemde ayrıcanispeten güçlü ve politize bir alt kademe sendikacılarkuşağı vardı.

Bugün ise, hem öncü bölük olarak TEKEL işçileri,hem de genelde sınıf taban örgütlenmelerindenyoksun ve dağınıktır, politik bilinci oldukça geri birdurumdadır. Mücadelenin birikimini taşıyan bir öncükuşaktan yoksundur. Alt kademe sendikacılar

kuşağından ise ‘90’lı yıllardan bugüne pek az şeykalmıştır. Varolduğu kadarıyla da sinik birdurumdadır.

TEKEL direnişi işte bu koşullarda, fakatmücadele etmek için fazlasıyla nedeni ve patlamabirikimi olan sınıf hareketi için bir mayalayıcı roloynamıştır. Sırtı mücadeleye dönük, ufku ekmeğinikorumakla sınırlı, safları dağınık işçi hareketi için birumut kaynağı ve ilgi odağı olmuştur. Madencieylemiyle kıyaslandığında kuşkusuz henüz yolunbaşlangıç aşamasındadır. Bununla birlikte, patlamadinamiklerinin birikmiş olması nedeniyle, sınıfhareketinin bu başlangıç noktasından ileriye yöneliksıçramalı bir gelişme yaşaması mümkündür.

Direnişin sınıf hareketi bünyesinde yarattığıetkileri ve yapılacak müdahaleleri bu çerçevede elealmak gerekmektedir.

Devrimci önderlik sorumluluğu!

Komünistler olarak yıllardır, sınıf hareketi ileri birçıkış yaşadığında, ortaya çıkan olanaklarıdeğerlendirecek, harekete geçene yön gösterecek,arayış içerisinde olana yanıt verecek hazırlığa sahipbir devrimci önderliğin taşıdığı önemi vurguladık. Enzor şartlarda bu bilinçle hareket ettik, güçlerimiz veolanaklarımız çerçevesinde sınıfa etkin bir müdahale,mevzilerimizi güçlendirme çabası içinde olduk. Amatüm çabamıza rağmen, nesnel koşulların ürünü olarakyüzyüze kaldığımız sorun ve sınırlamalar bugünkarşımıza zayıflıklar ve yetersizlikler olarak

çıkacaktır ve çıkmaktadır. Önemli olan hareketlilikiçerisinde ilerlemeyi ve öne çıkacak bir sıçramayıbaşarabilmektir.

Bunu başarabilecek bir çizgiye, reflekslere vegüçlere sahibiz. Sınıf hareketine müdahale veönderlik çabası içerisinde, kendini ileriye taşıyacak,örgütleyecek ve sınıf hareketinin yeni bir dönemineşiğinde bulunduğu koşullarda, bu kez onu devrimcibir önderlikten yoksun bırakmayacak birsorumlulukla sürece yüklenmeli, eksiklik vezayıflıklarımızı hızla giderme çabasınayoğunlaşmalıyız.

Bugün sınıf hareketinin en acil ihtiyacı, eylemineyön verecek devrimci bir politik ufuk, yolundakararlılıkla yürümesini sağlayacak bir inisiyatiftir. İşçisınıfı ve emekçi hareketi eylemlilik içinde sorunlarınaçözüm olanaklarını yaratacaktır. Mücadele içerisindeengelleri aşarak, küçük zaferler kazanıp, yenilgileryaşayarak olgunlaşacak bir ileri öncü kuşağıçıkaracaktır.

Komünistler olarak yapmamız gereken bu sürecikolaylaştırmak ve bu süreç içerisinde ileri çıkanlarladevrimci örgüt zemininde kaynaşmayı sağlamaktır.Eğer gelişmeler beklediğimiz yönde seyrederse,sınıfın toplum düzeyinde siyasal ağırlığını koymasımümkün olacaktır. Bunun için yapmamız gerekenhareketin içerisine tüm gövdemizle girmek ve onadevrimci bir yön kazandırma çabasınayoğunlaşmaktır.

EKİM, sayı: 265, Nisan 2010(www.tkip.org’tan alınmıştır...)

eni bir dönemin başında

bir dönemin başında Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durakhakkındaki yolsuzluk iddiaları bir süredir gündemdekiyerini aldı. Önce Adana Büyükşehir BelediyeMeclisi’nde dinletilen rüşvet pazarlığı yapıldığı önesürülen ses kaseti ortaya çıktı. Ardından Aytaç Durak’ın20 yıldır ‘sağ kolu’ olarak bilinen, gittiği her partiyeberaber götürdüğü, mecliste başkanvekilliğini emanetettiği Mustafa Tuncel’den “Bugüne kadar belediyedeyapılmış yasadışı ne kadar imar değişikliği varsa,mimarı Durak’tır” çıkışı geldi. Mustafa Tuncel, AytaçDurak’ın servetinin 2 milyar dolar olduğunu iddia etti.“Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” dedi.

Aytaç Durak, hakkında yürütülen soruşturmalarnedeniyle İçişleri Bakanlığı’nca görevden alındı. AytaçDurak’a yönelik yolsuzluk iddiaları üzerinden intikamalmaya girişen AKP, bu konuda elde etmek istediğibaşarıyı şimdilik hayata geçirmiş oldu. Haklarındasayısız yolsuzluk haberi çıkan ve görülmemiş birbüyüklükte rant alanı açan sermaye hükümeti AytaçDurak’a yönelik ‘yolsuzluk operasyonu’ üzerindendemokratlık pozlarını takındı.

Aytaç Durak dosyasında yolsuzluklardan geçilmiyor…

Aytaç Durak için hazırlanan dosyada yolsuzlukiddialarından geçilmiyor. Yolsuzluk iddiaları arasındaAytaç Durak’ın, 74 dönüm kamu arazisini öncekamulaştırıp, ardından da kooperatif üyeleri hisselerinisonraki aylarda Fahriye Durak’a satması, FahriyeDurak’ın arsasındaki teraslama çalışması belediyeimkânlarıyla yapılması var. Ayrıca, iddialar arasındakökü yeşil alan olan eşi Fahriye Durak’a ait MerkezÇukurova İlçesi’nde Seyhan Baraj Gölü manzaralı 11dönüm arsayı önce konut, sonra ticari imarlı arsanınusulsüz şekilde ticaret alanına dönüştürülmesi, bu imardeğişikliğiyle rantında 40 kat artış sağlanması da yeralıyor. Bu konuyla ilgili olarak Aytaç Durak ve 54meclis üyesi hakkında görevi kötüye kullanmaktan 1-3yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Burjuva politikacıların mayasındayolsuzluk var...

Bugün Aytaç Durak’ın yolsuzluk dosyaları ifşatediliyor. Başta AKP olmak üzere tüm düzen partileriyaptıkları açıklamalarla yolsuzluk yapan Aytaç Durak’ısuçlama yarışına giriyorlar. Oysa tüm düzen partileriboğazlarına kadar yolsuzluk pisliğine batmışlardır.

Yolsuzlukların ve rüşvetin yöntemlerininçeşitlenmesi ve asıl patlaması kapitalist gelişmeninbelirli bir düzeye ulaştığı 70’li yıllarla birlikte olmuştur.12 Eylül 1980 karşı devriminden sonra geçmişdönemdeki bazı siyasilerin hakkında yolsuzluksoruşturmaları açılmış ve 13 Nisan 1982 tarihindeSosyal Güvenlik Bakanı Hilmi İşgüzar, 16 Mart 1982tarihinde de Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracıgörevini kötüye kullanmak suçlarından Yüce Divan’damahkûm olmuşlardır. 1980 öncesindeki önemliyolsuzluk olaylarından biri de ‘Lockheed Skandalı’ydı.Tüm dünyada çok sayıda tutuklama ve mahkûmiyetlereneden olan bu olay, Türkiye’de ucu askeri bürokrasininüst kademelerine kadar dokunduğu için özellikle

aydınlatılamadı. Dahası yolsuzluğun üstü kapatıldı.1980’lerden bu yana ortaya çıkan başlıca yolsuzluk

olayları arasında, Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ınadının karıştığı rüşvet yolsuzluğu, F-16 savaş uçağıalımıyla ilgili rüşvet olayı, İstanbul Bankası yolsuzluğu,Jaguar Olayı, Karayolları Yolsuzluğu, İSKİ yolsuzluğu,İLKSAN yolsuzluğu, TÜRKBANK yolsuzluğu, hayaliihracat yolsuzlukları sayılabilir. Bu vakalar, çoğu birsonuca ulaşmayan soruşturmalarla veya önemsizcezalarla geçiştirilmiştir.

1990 yılında, bazı gazeteler, politikacıların malbildiriminde bulunmalarını ısrarla talep ettiklerindeyse,adı her daim yolsuzlukla anılan ANAP bir yasahazırlamak zorunda kalmıştı. Ancak elbette kendisinibuna zorlayanları da yasa kapsamına almayı ihmaletmeyerek! Bu yasayla, burjuva politikacıların yanısıra,vakıf mütevelli heyetleri, gazetelerin patronları,yöneticileri ve bütün köşe yazarları da mal bildirimiverme yükümlülüğü getirildi. Onca tantananın ardındanMeclis’te oluşturulan Mal Varlığı AraştırmaKomisyonu’ndaki ANAP ve DYP’li temsilciler,liderlerini karşılıklı olarak aklayarak sorunun üzerinekara bir şal çekti.

AKP yolsuzluk batağında…

AKP milletvekilleri ve bakanlarından yolsuzluğabulaşmamış olanı bulmak gitgide daha da zorlaşıyor.Mecliste 52 AKP milletvekiline ait zimmet, kalpazanlık,ihaleye fesat karıştırma, sahtecilik gibi suçlara ait 79dosya görüşülmeyi bekliyor. Bekliyor, çünkü 3 Y’nin“yasaklarla mücadele” kısmı, Tayyip’in 3 Y’sinde“yasaklarla mücadele” kısmı da yolsuzluğa dönüşünce,yasa yolsuzluğun güvencesi haline geldi.

Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir BelediyeBaşkanlığı’na aday olduğu gün açıklanan serveti:“Kasımpaşa’da bit daire, Maltepe’de bir kooperatifhissesi. Bolluca’da (Gaziosmanpaşa) 346 metrekarearsa, Burak Gıda ve Ticaret Limited Şirketi’nde yüzde10 hisse,” (Sabah, 20 Şubal 1994). 7 yıl sonra RahmiKoç. “Tayyip Bey 1 milyar dolar para biriktirmiş.”açıklamasını yaptı. (CNN Türk, 3 Ağustos 2001)

Başbakan’ın 26 yaşındaki oğlu Ahmet BurakErdoğan, 2.325.000 dolara bir kuru yük gemisi aldı.Başbakan’ın diğer oğlu Bilal Erdoğan ise, ABD’de261.000 dolara daire sahibi oldu. Ayrıca iki kardeş,Çamlıca Kısıklı’da “tapu kayıtlarına göre” 1 trilyonliralık villanın sahibi oldular. Başbakan aynı yerde içi450 metrekare olan villanın bir benzerini kendisi içinsatın aldı. Eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğluAbdullah Unakıtan, hiç çalışmadan, yorulmadan,oturduğu yerde bir kalemde 366.000 lira kazandı.

AKP hükümeti 18 Kasım 2002’de kuruldu.Hükümetin henüz ilk 13 gününde, 31 Aralık 2002tarihine kadar, tam 219 adet yol ihalesi yapıldı. Toplamı52 trilyon lira olan ihale bedelleri, Sayıştay vizesindenkaçırılmak için 750 milyar lirayı aşmayacak şekildeayarlandı. Böylece, yolsuzluk saptamasın diye Sayıştaydevre dışı bırakıldı. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu,Ceylan Grubu’ndan, banka borcuna karşılık 52 milyondolara Antalya’daki Deluxe Resort Otel’i aldı,karşılığında da Ceylan Grubu’nun 52 milyon dolarlıkborcu silindi. 52 milyon dolara alınan otel, bir süre

sonra 25 milyon dolara AKP yandaşı bir şirkete satıldı. Bizzat Tayyip Erdoğan dokunulmazlık zırhına

büründüğü için yargılanamıyor ve onunla ilgili zimmet,kalpazanlık, belgede sahtecilik, cürüm işlemek içinteşekkül oluşturma gibi dosyalar bulunuyor. AKPhükümetinin yağma ve yolsuzluk sicilinin epeycekabardığı herkesçe biliniyor. AKP’nin ileri gelenlerininhemen hepsinin birkaç yıl içinde hızla zenginleşmesi,AKP’yi destekleyen sermaye kesiminin önününaçılması ve hızla palazlanmaları, devlet ve belediyeihalelerinin, kredi imkanlarının bunların önüne serilmesibu konuda yaşanan sürecin tablosunu yeterincegösteriyor.

Yolsuzluğun kaynağı kapitalizmdir!

Din her zaman varolan düzeni meşrulaştırmak içinegemen sınıflarca kullanılan en önemli ideolojik araçtır.Bu araç, bugün dinci kimliği ile öne çıkan AKP’ninelindedir. AKP sınıfsal olarak burjuva bir partidir. İşçi veemekçilerin dini duygularını kapitalist sömürüçarklarının perdesi haline getirmekten başka farklıolarak hiçbir şey yapmamaktadır. Kısacası dinci partivurgun, çıkar, haksız kazanç ve sahtekarlık partisidir.

Bugün AKP nezdinde yaşanan yolsuzluklar, TayyipErdoğan’ın malvarlığı, kapitalist sömürü sistemindenbağımsız ele alınamaz. Bütün burjuva politikacılarınolduğu gibi, AKP yöneticilerinin kişiliğini, pratiğinibelirleyen de burjuva soygun düzenidir. Şu, bupolitikacının akçalı işleri bir yana, böyle bir kapitalistsistemin yöneticisi olmak bile, en büyük hırsız olmakiçin yeter de artar bile…

Tüm düzen partilerini ve düzenin bütün kurumlarınıkapsayan dev bir yolsuzluk ve rant çarkı durmaksızındönmektedir. Yolsuzluk çarkında dolaşan paranın yıllıkolarak en az 300 milyar dolar düzeyinde olduğu bizzatresmi kurumlarca ifade edilmektedir. Bu da sistemibaştan aşağı kuşatmış bir yağma ve rant, çürüme vekokuşma tablosunun ifadesidir.

Sermaye sınıfı iktidarda oldukça bu türdenyolsuzlukların sonu gelmeyecektir. Azami kâra dayalıbir sistemde kriz koşullarında burjuvazi böylesiyolsuzluklarla sömürecektir. Sömürü yine artı-değersömürüsüdür. Sermaye sınıfının tüm kazancı işçisınıfının ürettiği artı-değerdir. Yolsuzlukla elde edilenparanın da kaynağı artı değerdir, işgücü sömürüsüdür.

Dolayısıyla, işçi ve emekçilerin yolsuzluklamücadelesi, sömürü sistemine karşı verilen mücadeleninsadece bir parçasıdır. Aytaç Durak benzeri hırsızlarteşhir edilmeli, ancak bununla yetinilmemeli tümyolsuzlukların kaynağı olan sermaye düzeni hedefeçakılmalıdır.

Yolsuzlukların kaynağı kapitalizmdir!18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Yolsuzluk iddiaları nedeniyle Aytaç Durak görevden alındı...

Yolsuzluk düzeni kapitalizme karşımücadeleye!

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

İstanbul’da Aksen Hukuk Bürosu’nda sigortalıolarak çalışırken DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası’naüye olan ve “performans düşüklüğü” gerekçegösterilerek işten atılan Av. Cem Gök’le dayanışmaamacıyla 25 Mart akşamı biraraya gelen avukatlar vestajer avukatlar İstiklal Caddesi üzerindeki İstanbulBarosu önünde saat 19.00’da basın açıklamasıgerçekleştirdi.

“Avukat sömürüsüne son” pankartının açıldığıeylemde yapılan açıklamada, piyasalaştırma sürecininavukatlık mesleğinin kamusal yanınıönemsizleştirirken, avukatları işçi ve patron olarakikiye böldüğü ifade edildi. Sermaye birikimine sahipbir kısım avukatın devasa hukuk büroları kurarak,yanında 150-200’e kadar varan kişi çalıştırırken,özellikle genç avukatlar bakımından gözle görülür birişçileşme sürecinin yaşandığı belirtildi.

Açıklamada, Sosyal-İş Sendikası’na üye olduğugerekçesi ile bir avukatın işten atılmasının büyükavukatlık organizasyonlarındaki çalışma şartlarınınve emek sömürüsünün gün yüzüne çıkmasınısağladığı söylendi.Açıklamada, sendikal nedenle bir avukatın iştençıkartılmasının kabul edilemez olduğu, özellikle birhukuk bürosunda bu hakkın engellenmesinin kabuledilemeyeceği söylendi.

Eyleme destek veren Toplumcu Mühendis,Mimar& Şehir Plancıları adına yapılan konuşmadaise işçi ve emekçilerin sorunlarının ortak olduğu işçisınıfı ve emekçilerin birleşik mücadelesinin hayatiolduğu böylendi. İşten atılan Cem Gök’e destekvermenin beyaz yakalıların örgütlenmesi açısındanönemli olduğunun altı çizildi.

TMMŞP’nin açıklamasında şu ifadelere yerverildi:

“ Bu olay bir kez daha göstermiştir ki geçmişinayrıcalıklı meslekleri birer ikişer erimektekapitalizmin evrensel kurallarının arasındanesnelliğe teslim olmaktadır. Bu bir rastlantı değilneoliberal politikalardan beslenen meslek vealanlarda yaşanan dönüşümün eseridir. Zira ücretliavukatların sorunları da bizim alanımızdayaşananlardan farklı değil. Çoğunluğunu gençavukatların oluşturduğu ücretli avukatlar bir avukatabağlı olarak sigortalı çalışmaktadır. Mesai saatleribelirsiz, fazla mesai ücreti almıyorlar, sigortaprimleri de gerçek ücretleri üzerinden yatırılmıyor.

Biz, daha önce de söylediğimiz gibi işçi veemekçilerin sorunlarının ortak olduğunu arayaörülen duvarların birer yalandan ibaret olduğunubiliyoruz. Bugün mücadele adına söylenecek sözlerişçi sınıfının ve emekçilerin birleşik mücadelesininhayati olduğunu içermediği sürece anlamsızkalacaktır. Bu yüzden sendikalaştığı için iştençıkartılan Avukat Cem Gök’e destek vermeyi beyazyakalıların örgütlenmesi açısından önemli buluyor veyanında olduğumuzu belirtiyoruz.

Eyleme birçok avukat kendi imzası ile destekverirken, Piyasalaşmaya Karşı Avukatlar Platformu,Toplumcu Mühendis, Mimar& Şehir Plancıları,Sosyal Haklar Derneği, İşten Atmalar YasaklansınPlatformu ve Ekim Gençliği de eylemde yer aldı.

80 kişinin katıldığı eylemde “Piyasacı değiltoplumcu hukuk!”, “Sendika hakkımızengellenemez!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Avukatlar sömürüye karşı birleşti

Gökçek’ten ‘sosyal patlama’ itirafıHemen her dönem işçi ve emekçilerin sosyal uyanışından ve mücadelesinden korkan, bunun önünü almak

için türlü baskı ve zor yöntemlerini devreye sokan sermaye iktidarı yerel yönetimleri bu amaçla etkin biçimdeseferber ediyor. Bu yolla, sisteme yönelmesi muhtemel tepkiler dindirilirken işçi ve emekçiler günlükrüşvetlerle uyutuluyor.

Bu sus payları bazen iki paket makarna, bazen kömür veya bazen de asgari ücrete kölelik koşullarındaçalışılan bir iş olabiliyor. Sermaye düzenine karşı yükselecek olası bir ayağa kalkışın önünü kesme işlevigören bu icraatlar özellikle AKP hükümetinin iktidarda olduğu dönemde daha da sıklaştırılmış bulunuyor.Yerel yönetimler eliyle emekçileri kuşatan AKP ve uşaklık ettiği sermaye iktidarı yer yer bu gerçeği itirafetmekten de geri durmuyor.

Hakkında ortaya çıkan yolsuzluk haberlerine, açılan davalara rağmen yıllardır Ankara’yı yöneten AKP’liAnkara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek katıldığı bir toplantıda bu durumu itiraf etti. Ankara’dakikömür ve gıda yardımlarını öven Gökçek sosyal patlamanın önüne nasıl geçildiğini şu sözlerle anlattı:

“Eğer bugün Ankara’da bir sosyal patlama yoksa, suç oranları ciddi olarak büyükşehirlere nazaran altseviyelerde bulunuyorsa, yapılan sosyal yardımların ve sosyal projelerin buradaki etkisi çok olmuştur”

AKP Genel Merkezinde düzenlenen Yerel Yönetimler Sempozyumu’nda konuşan Gökçek, belediyeleringörevinin sadece alt ve üstyapı olmadığını belirterek başkentte büyükşehir olarak sosyal belediyecilikanlayışını üst noktaya taşıdıklarını iddia etti. Hizmetlerinin sadece Ankara ile sınırlı kalmadığını, afetdurumlarında başka şehirlere hatta ülkelere de hizmet götürdüklerini dile getiren Gökçek, Ankara’da sosyal vekültürel 165 proje yapıldığını anlattı.

Türkiye’de kriz Yunanistan nüfusu kadarKapitalist krizin Türkiye’ye etkisini Yunanistan’la karşılaştıran DİSK Türkiye’de işini kaybedenlerin

sayısının aileleriyle birlikte Yunanistan nüfusuna yakın sayıda olduğunu belirtti.Türkiye’deki işsizlik oranınınvardığı boyutu DİSK Araştırma Enstitüsü’nün raporu ortaya koydu.

Krizin etkili olduğu dönemde iflaslar, geçici iş ilişkisinin sona erdirilmesi, işten çıkarmalar nedeniyle işinikaybedenlerin sayısının Aralık 2009 itibarıyla 2,6 milyon olduğu ifade edilen araştırmada, işsizliğin kişilerinaileleri de dikkate alındığında yaklaşık 10 milyon kişiyi etkilediği belirtildi. Bu sayı 11 milyon nüfusa sahipYunanistan’a denk geliyor.

Araştırmada, işsizlerin 692 binini işten çıkarılanların, 583 binini TÜİK’in tanımına göre “iş gücüne dahiledilmeyen ve işini kaybettiği için işgücü dışında bulunanlar”ın, 1 milyon 45 binini geçici ve güvencesizçalışma biçimlerinden dolayı işsiz kalanların, 282 binini de iflas eden veya işyerini kapatanların oluşturduğubelirtildi.

TÜİK’in tanımlamaları nedeniyle işsiz sayılmayan yaklaşık 2 milyon kişinin dikkate alınmasıyla “geniştanımlı işsizlik” rakamlarına ulaşıldığına yer verilen araştırmada, bu hesaplamaya TÜİK’in 3 milyon 471 binolarak tespit ettiği toplam işsiz sayısının 5,5 milyona, işsizlik oranının da yaklaşık yüzde 14’ten yüzde 20’yeçıktığı söylendi.

İşsizliğin bireyleri ve ailelerini ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak ağır biçimde etkilediğininvurgulandığı araştırmada, krizi kendileri için fırsata çeviren servetlerini katlayan kimi işverenlerin yanında,bugün işsiz kalan, ücretleri düşürülen, ücretsiz izinlere mahkum edilen milyonlar bulunduğunun altı çizildi.Araştırmanın öneriler bölümünde ise işsizlik sorunun çözümü için “istihdam yaratılması” önerildi.

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Yedi genci öldüren doğalgaz faciasının ardındanhazırlanan ilk raporda kusurlu bulunan EGO ve BaşkentDoğalgaz’ın yöneticileri, son bilirkişi raporundakusursuz oldu. Rapora göre yöneticiler gerekli uyarılarıyaptıkları için kusurlu değil...

Doğalgaza, ulaşıma durmadan zam yapan AKP’liAnkara Büyükşehir Belediyesi insana nereden nasıldeğer verdiğini yaklaşık bir yıl önce AnkaraÇankaya’da yedi gencin doğalgaz faciası sonucuölümüyle açıkça ortaya koymuştu. Kamudakikadrolaşmanın yarattığı sonuçlar da bu kaza ile ortayadökülmüştü. Daha sonra gördüğü tepkiler yüzündenistifa etmek zorunda kalan Başkent Doğalgaz A.Ş.Genel Müdürü Veysel Karani Demir’in elinde birboruyla ölen üniversitelilerin ölümünü haklı çıkartmak,ilahi bir adaletin sonucu olduğunu anlatmak için“gençler yarı çıplaktı” demişti. Ancak bu ölümlerinardından gelişen süreç bu örümcek kafalı zihniyetinçırılçıplak ortada gezdiğini açıkça ortaya koydu.

2009’un ilk saatlerinde yedi gencin doğalgaz faciasısonucu ölümünde “taksirle ölüme neden oldukları”gerekçesiyle haklarında 15’er yıla kadar hapis cezasıistenen EGO ve Başkent Doğalgaz’ın üst düzeyyöneticileri 3 bilirkişi tarafından hazırlanan rapordakusurlu bulunmadı. Kombinin bakımını yapan teknikservis yetkilileri, müteahhit, ev sahibi, kiracı vedoğalgaz görevlisinin kusurlu bulunduğu raporda, ilkzehirlenme olayının yaşandığı başka bir daireye gidendoğalgaz görevlisinin inisiyatif kullanarak diğerdairelere bakması halinde yedi gencin hayatta kalacağıda belirtildi.

İddianame oluşturulurken savcılığın talebiylehazırlanan ilk raporda “Uygun kalitede malzemebulundurma zorunluluğu getirmeyen, bacalarıntemizlenmesini tüketici inisiyatifine bırakan EGOGenel Müdürlüğü ve BAŞKENTGAZ’da yöneticilikyapan İhsan Fincan, Kazım Usta, Ethem Uludağ,Haldun Aydın, Veysel Karani Demir ve Yusuf Büyüktali kusurlu olarak” gösterilmiş ve “taksirle ölümeneden oldukları” gerekçesiyle 2’şer yıldan 15’er yılakadar hapisle cezalandırılmaları talep edilmişti.

Mühendis ve doğalgaz uzmanı 3 bilirkişininhazırladığı yeni raporda ise sanıklardan eski EGOGenel Müdürü Fincan, eski Başkent Doğalgaz GenelMüdürü Demir’in de aralarında bulunduğu kamugörevlileri kusurlu bulunmadı. Raporda şöyle denildi:“Kombiye bakan teknik servis yetkilisi Levent Kuzu veErdal Us, ev sahibini eksiklikler konusundabilgilendirmedikleri için 2. derecede; ev sahibi CemalÖzdemir, spiral boruda sızdırmazlık bandı kullanmadığıiçin 3. derecede; ölen Turan Özgür Atilla’nın annesi,kiracı Okşan Attila yıpranmış spiral borununkullanılması nedeniyle 3. derecede; müteahhit Emre K.Karadağlı, bacanın gerektiği gibi yapılmamasınedeniyle 1. derecede kusurludur.”

Olayda Başkent Doğalgaz Acil Yardım görevlisi AliVural da 4. derecede kusurlu bulundu.

Raporda acil yardım görevlisi Vural’ın kusuruaçıklanırken, doğalgaz acil yardım yetkilileriniilgilendiren çok önemli bir tespit yapılarak şöyledenildi: “İlk zehirlenme Şahin Koç ve ailesinin oturduğu4 No’lu dairede 03.30-04.30 sıralarında meydanagelmiş, önce polise, sonra Başkent Doğalgaz AcilYardım ekibine haber verilmiştir. Görevli Vural, acildurum prosedürünün 6.1 maddesinde belirtilen

hususlara göre dairenin doğalgaz vanasını kapatıp,merdiven boşluğunda kaçak gaz ölçümü yaptıktan sonraayrılmıştır. Görevli kaçak olmadığı için daireleri bir biraçtırıp kontrol yapmamıştır. Oysa doğalgaz eğitimialmış bir görevlinin, ‘benim görevim acil durumprosedürünün ilgili maddelerine göre bitti’ deyipayrılmaması gerekirdi. Aldığı eğitim gereği olay yerinevarmışken olabilecek olayları tahmin edebilmesigerekirdi. İnisiyatifini kullanarak diğer dört daireninzillerini de çalıp içerilere girip bakabilirdi. Veyauyandırabilirdi. Şayet inisiyatif kullanmış olsa idi, belkio yedi genç de kurtulup şimdi yaşıyor olacaktı.”

Daha önceki duruşmaları adliye koridorlarınıkuşatan silahlı adamların gölgesinde gerçekleşendavanın bugünü yarın olacakları anlatmaktadır. Bu yedigencin katili Ankara Belediyesi ve ona bağlı çalışankamu ve taşeron şirketleridir. Ancak azmettiricisiyağma düzenidir. Doğalgaz denetimini özelleştirerekyandaş taşeron şirketlere peşkeş çeken, kamusaldenetim işini de Allah’a havale edip, kadrolaşma ileneredeyse yok eden anlayış bu gençlerin katilidir.Doğalgaz, kullanımı bir başka siyasal ve tekniktartışmanın konusu olsa da bu haliyle kullanımı birfelaketin habercisidir de aynı zamanda. Böyle yönetilenve bir bomba sayılabilecek doğalgaz dağıtımı işiörneğin yaşanması olası bir depremde facia yaratacaktır.Ufak bir sızıntıyı bile önlemek aciz bir kadronun göz

göre göre (yedi gencin ölü bulunmasından önce yerelgaz dağıtım şirketinin adamları binada kontrolgerçekleştirmişlerdi) bu katliama davetiye çıkarttığınıdüşündüğümüzde örneğin İstanbul’un bir bombanınüzerinde olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

Bu cinayetin tetikçileri ve onun soysuz destekçilerikendi çıplaklıklarını ortaya koymuş kendilerini yaratankokuşmuş düzenin insana verdiği değeri göstermiştir.Bu davadan aklanacaklar kendi vicdanlarıylahesaplaşabilirler ama bu düzen hesabını işçi veemekçilere vermek zorundadır.

3. köprüye karşı insan zinciriİstanbul’da hayata geçirilmek istenen 3. köprü projesine karşı Sarıyer’de insan zinciri oluşturuldu. 28 Mart

Pazar günü gerçekleştirilen eylem Üçüncü Köprü Yerine Yaşam Platformu tarafından örgütlendi. Köprününgeçeceği olası güzergahlarda yaşayan emekçiler el ele tutuşarak yürüdü.

Sarıyer Hacıosman Mahallesi’nde toplanan grup, “3’üncü köprü bir cinayettir. 27 Nisan 1995, İstanbulBüyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan” ve “Rant köprüsüne geçit yok. Mahalleme dokunma”yazılı pankartlar taşıdı.

Çocukların da yer aldığı yürüyüş Tarabya bayırı üzerinden Büyükdere Caddesi’ne doğru devam etti. Yoldangeçen otomobillerin de klakson çalarak destek verdiği insan zinciri, İstanbul Çevre ve Orman Müdürlüğü önündesona erdi. Burada basın açıklamasını okuyan, Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesiKader Cihan, AKP hükümetinin, İstanbul’da halkın yararlandığı son doğal ve kamusal alanları hızla büyüksermaye ve rant çevrelerine peşkeş çekmeyi planladığını söyledi. 3’üncü köprü projesini ‘organize cinayetprojesi’ olarak nitelendiren Cihan İstanbul’un son orman alanlarını, su havzalarını ve yoksul halkın yaşamalanlarını hedefine koyan işgalin yaygınlaştırılmak istendiğini vurguladı.

“Tramvay kazası”nda rant düzeni aklandıİstanbul Merter’de 11 Mart günü yaşanan tramvay katliamı, rant ve kara dayalı kent yönetiminin ulaştığı

boyutu resmetti.Yayaların kullanabileceği en yakın sinyalizasyonu 250 metre uzaklığa yerleştiren, velilerin defalarca kez

talep etmesine rağmen üst geçit yaptırmayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerekli önlemleri almayarakBahçelievler Kemal Hasoğlu Lisesi öğrencisi 3 genci göz göre göre ölüme yolladı.

Yaşanan ölümlerin sonrası ise bildik manzaralara sahne oldu. Tramvay “kaza”sının ardından öğrencileringerçekleştirdikleri protesto nedeniyle okulun 3 öğretmenine soruşturma açıldı. Benzer “kazalar” sonrasında dakendini aklayan rant ve kar düzeni “kaza”nın faturasını tramvay sürücüsü ve şefine kesti. Tramvay kazasıylailgili Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda savcılık, kazadan tramvaysürücüsü Ali Osman Erdoğan ile Ulaşım A.Ş.’de çevre kontrolünde görevli Cengiz Yıldırım’ı sorumlu tuttu.

İddianamede, tutuksuz olarak yargılanan tramvay sürücüsü (vatman) Ali Osman Erdoğan ile Ulaşım A.Ş.’deçevre kontrolünde sorumlu Cengiz Yıldırım hakkında “Taksirle birden fazla adam öldürme” suçundan 2 yıldan15 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Kaza sonrası gözaltına alınan vatman Ali Osman Erdoğan mahkemedeki savunmasında, “Çocukları görüncehemen korna ve zile bastım. Acilen fren sistemini devreye soktum ancak araç özelliği nedeniyle gerekenmesafede duramadı” dedi. Erdoğan, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

Doğalgaz faciasının bir kez daha gösterdikleri...20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Kusursuz cinayet ve çıplak gerçekler

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Kızıldere son değil, kavga sürüyor! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve 9 yoldaşı(Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Ertan Saruhan, SinanKazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Saffet Alp,Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz ve Ahmet Atasoy) 30Mart günü Ankara’da Karşıyaka Mezarlığı’ndagerçekleştirilen eylem ve etkinliklerle anıldı.

Karşıyaka Mezarlığı’nda anmalarDevrimci 78’liler Federasyonu, 68’liler

Dayanışma Derneği, Ankara 78’liler Birlik veDayanışma Derneği, Halkın Devrimci Yolu, EHP,Dev-Lis ve Odak sırasıyla pankart açarak MahirÇayan’ın mezarına doğru yürüyüşe geçti. Çayan’ınmezarı başında Devrimci 78’liler Federasyonu,68’liler Dayanışma Derneği adına konuşmalar yapıldı.

Halkın Devrimci Yolu’nun gerçekleştirdiğianmanın ardından 78’liler Girişimi de bir anma yaptı.Anmada okunan metinde, Mahir ve yoldaşlarının,emperyalizmin ve işbirlikçilerinin hizmetindekidarbecilerin, kendileri hakkında verilen bu hükmünuygulayıcıları olduklarını bile bile, bedeli ölüm bileolsa, geleceğe karşı duydukları sorumlulukladavrandıkları söylendi.

Daha sonra EHP bir anma etkinliği gerçekleştirdi.Karşıyaka Mezarlığı’ndaki anma etkinliklerinden biride Devrimci Genç/Gençlik Muhalefeti tarafındangerçekleştirildi. Anmaya merkezi katılım sağlayangençler devrim andı içti.

BDSP’den Kızıldere anmasıKomünistler, Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan

ve 9 yoldaşını Mahir Çayan’ın mezarı başında andı.Komünistler ilk önce devrim ve sosyalizm şehitleriiçin saygı duruşu gerçekleştirdi. Ardından Çayanlarındevrimci kişiliğinin, siper yoldaşlığını,özgeçmişlerini, söz ve eylem diyalektiği ile devletinfaşist karakterini anlatan bir metin okundu.

Metinde, ‘71 devrimci kopuşuna vurgu yapılarakdüzenden köklü kopuşun üzerinden yükselen devrimcimirası sahiplenme çağrısı yapıldı. Bu devrimcimirasın komünistlerin şahsında güvenceye alındığıbelirtildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Ümraniye’de Kızıldere anmasıÜmraniye BDSP, Kızıldere şehitleri için anma

etkinliği gerçekleştirdi. 30 Mart günü OSİM-DER’degerçekleştirilen anma “Girdiler” şiiri ile başladı veMahir Çayan’ı, dönemin gençlik hareketini veKızıldere Katliamı’nı anlatan sinevizyon gösterimiyledevam etti. Bir işçinin Nazım Hikmet’in “Yürüyelim”şiirini okuması ile devam eden etkinlikte BDSPtemsilcisi söz aldı. Konuşmasında o dönemin gençlikhareketine ve Mahirlerin, Denizlerin idamı kararınakarşı yaptıkları eyleme değinen BDSP temsilcisi,Denizler’in, Mahirler’in, İbolar’ın Türkiye devrimcihareketine ivme kazandırdığını belirtti. Devrime gidenyolda her birinin partilerini güvence altına almak içinyüreklerini ortaya koydukları ifade edildi.

Ardından etkinliğe katılanlara söz verildi. Sonolarak hep bir ağızdan söylenen Kızıldere marşı ileetkinlik bitirildi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Kızıldere şehitleri katliamın 38. yıldönümünde anıldı

Kızıldere unutulmadı... ON’lar yaşıyorlar!..

“TKİP, dünyada ve Türkiye’de başarı ve yenilgilerle doluzengin bir devrimci tarihin mirasçısıdır.” (TKİP Programı’ndan...)

30 Mart 1972 Kızıldere...On devrimcinin devrimler tarihine bilinç, irade ve

kararlılıkları ile direniş çağrısını yazdıkları günün adıdır.Çöken ve yıkılan dünya ile emeğin ve insanlık dünyasınınkarşı karşıya geldikleri ve iki iradenin, iki düşman dünyanınölümüne çatışmaya girdikleri günün adıdır... Üç yiğitdevrimcinin, Denizler’in darağaçlarına gidişini durdurmakiçin devrimci dayanışmanın ve siper yoldaşlığının doruğaçıktığı gündür. Devrime yiğitçe adanmışlığın adıdır...

Emperyalizmin uşağı sermaye devleti tankıyla, topuyla vebinlerce asker ve özel timiyle, on devrimciye karşıKızıldere’de savaş açtılar, kan ve ölüm kustular. 12 Martdarbesinin ardından 1. Erim hükümeti tarafından başlatılan“Balyoz Hareketi”yle, genç ve yeni örgütlenmekte olandevrimci hareketi, daha filiz halindeyken boğup tasfiye etmekiçin karşı-devrimci dünyanın, devrim dünyasına karşı giriştiğitopyekûn bir saldırıdır. Devrim davasına bağlılığın,karşıdevrime karşı, sermayenin diktatörlüğüne karşı ölümünedirenişin sergilendiği ve tarihe kazındığı gündür...

Tarihin ileriye akışı zikzaklar çizerek gerçekleşir. Bunu eniyi bilenlerdendi Mahir; “devrimin yolu sarp ve kayalıktır” ve“Türkülerimiz dilden dile dolaşacak ve silahlarımız elden ele geçecekse, ölüm nerden ve nasıl gelirse gelsinhoşgeldi”... diyordu.

Bu genç devrimciler kısacık hayatlarına, devrimin başarısı için yıkılması gereken hedefi açık olarakgösterme başarısını sığdırdılar.

ON’lar devrimimizin yüz akıdırlar. Bu yiğit devrimciler söz ve eylemin diyalektik birliğinin sembolüoldular. ON’ların yaktığı devrim meşalesi bugün, sınıf bilinçli işçilerin ve komünistlerin yolunu aydınlatıyor.ON’lar bizim tarihimizdir. Komünistlerin ve sınıf bilinçli işçilerin elinde, kapitalist-emperyalist dünyaya karşısavaşımın ilham kaynaklarıdırlar... ON’ları bu bilinçle anıyoruz. Kızıldere unutulmadı ve onun yaktığı devrimateşi, kapitalist-emperyalist dünyayı yakacaktır...

ON’lar unutulmadı ve unutulmayacak!.. ON’ların adı sonsuza dek yaşayacak...

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Faşist sermaye devleti tarafından 30 Mart1972’de Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan vearkadaşları, birçok ilde gençlik güçleri tarafındangerçekleştirilen eylem ve etkinliklerle anıldı.Gençlik, “Kızıldere son değil, kavga sürüyor!”kararlılığını yineleyerek on yiğit devrimcininizinden mücadeleye devam edileceğini haykırdı.

İstanbul Ekim Gençliği’ndenKızıldere anması

Kızıldere’de katledilişlerinin 38. yıldönümündeMahir Çayan ve 9 yoldaşı İstanbul Ekim Gençliğitarafından 30 Mart Salı günü düzenlenen etkinlikleanıldı.

TMMOB Makine Mühendisleri Odası’ndagerçekleştirilen anma, devrim ve sosyalizmdavasında yitirilenler için saygı duruşuyla başladı.

Ardından, Kızıldere’yi anlatan kısa birsinevizyon gösterimi yapıldı. Daha sonra ise“Devrimci miras, devrimci kimlik” ve “Kızılaboyanmış Mart’tan Mayıs’a mücadele!”başlıklarında sunumlar gerçekleştirildi.

Sunumlarda, ‘71 kopuşunun devrimci mücadeleaçısından önemine değinildi ve gençlik kitleleriniörgütlü mücadeleye çağırma noktasında ısrarlı veiradeli davranılması gerektiği belirtildi.

Kızıldere’yi anmak, yitirilenlerin yasını tutmakdeğil, yaşamın devrim ve sosyalizm mücadelesininihtiyaçlarına göre şekillendirilmesidir” vurgusununda yapıldığı sunumlarda, işçi sınıfı devrimciliğiçizgisini anlatmak için daha çok çaba ve ısrarladavranılması gerektiği ifade edildi. Söyleşininardından şiir ve marşlarla anma sona erdi.

Ekim Gençliği / İstanbul

YTÜ’de Kızıldere anmalarıYTÜ’de Devrimci Demokrat Yurtsever

Öğrenciler, 30 Mart Salı günü DavutpaşaKampüsü’nde, 31 Mart Çarşamba günü de YıldızKampüsü’nde Kızıldere anması gerçekleştirdi.

30 Mart’ta Davutpaşa’daki yemekhane girişindetoplanan öğrenciler, saygı duruşuyla anmaprogramına başladılar. Ardından okunan metindesiper yoldaşlığına vurgu yapılırken baskı vesaldırıların çeşitli araçlarla bugün de sürdüğüsöylendi, Mahirler’in kararlılığı ile bu saldırılarakarşılık verilmesi gerektiği vurgulandı. Açıklamanınardından öğrenciler sloganlarla yemekhane önüneçıktılar. Etkinlik yemekhane önünde söylenentürküler, marşlar ve şiirlerle sonlandırıldı.

31 Mart’ta Yıldız’da gerçekleştirilen anmaTonoz Kantin önünde yapılan konuşma ile başladı.Saygı duruşunun ardından Kızıldere direnişinianlatan metin önce Kürtçe, sonra da Türkçe okundu.Kızıldere’de ölümsüzleşen 10 devrimcinin isimleriokunduğu sırada A Blok’tan Mahir Çayan’ın posteriaçıldı. Açıklamanın ardından akordeon ve sazeşliğinde türkü ve marşlar söylendi, halaylar çekildi.Anma, Brecht’in “Ya hep beraber ya hiçbirimiz”şiirinin okunması ile sonlandırıldı.

Ekim Gençliği / YTÜ

Isparta’da Kızıldere anması27 Mart günü Isparta’da ilerici ve devrimci

kurumların gerçekleştirdiği etkinlikle Kızılderekatliamı lanetlendi.

Isparta Eğitim Sen binasında yapılan anmaetkinliğinde, Kızıldere’de katledilen On’lar şahsındasergilenen devrimci dayanışma örneğinin anlatıldığıetkinlikte, Kızıldere’nin devrime adanmışlığın adıolduğu söylendi. Daha sonra çeşitli gençlik örgütleriserbest kürsüde söz alarak konuşmalar yaptılar..

Etkinlik, Kızıldere ile ilgili sinevizyongösteriminin ardından müzik ve şiir dinletisiylesona erdi.

Ekim Gençliği / Isparta

OMÜ’de Kızıldere anmasıKızıldere şehitleri Samsun Ondokuz Mayıs

Üniversitesi’nde Öğrenci Kolektifleri tarafından 30Mart günü anıldı.

Eğitim Fakültesi önünden Fen EdebiyatFakültesi’ne doğru sloganlarla gerçekleştirilenyürüyüşün ardından eylem Dev-Genç marşısöylenerek sonlandırıldı.

Ekim Gençliği / Samsun

Kızıldere şehitleri ölümsüzdür!22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Gençliğin Kızıldere anmalarından...

“Kızıldere son değil, kavga sürüyor!”

YTÜ’de direniş sürüyorYTÜ’de eğitim hakları soruşturma ve cezalarla

gaspedilen 3 öğrencinin giriş kapısı önündeki direnişlerisürüyor. Her sabah bildirileri, afişleri ve pankartları ileYTÜ öğrencilere seslenen direnişçi öğrenciler,üniversite yönetiminin baskı ve zor uygulamalarınıteşhir ederek gençliği mücadeleye çağıırıyorlar.

Öğrenciler, direnişlerinin 39. günü olan 25 Martgünü oturma eylemi başlattılar. Aynı gün MimarlarOdası İstanbul Büyükkent Şubesi Öğrenci Komisyonuda direniş alanına destek ziyaretinde bulundu.

“Anti-demokratik uygulamaların, soruşturmalarınve cezaların karşısındayız!” dövizini direniş alanınaasan MO Öğrenci Komisyonu üyesi öğrencilerlesoruşturma-ceza süreci üzerine tartışmalar yapıldı. Soruşturmalar ve cezalar karşısında yaratılacak ortaktepkinin meşru hakları savunmak için temel bir mücadele aracına çevrilebilmesinin önemi vurgulandı.

Oturma eyleminin 2. günü olan 26 Mart günü, direnişçi öğrencilere arkadaşları tarafından bir başkaziyaret gerçekleştirildi. Yaklaşık 15 kişiyle gerçekleştirilen ziyaret çerçevesinde, gençlik mücadelesininsorunlarına ilişkin karşılıklı sohbetler yapıldı. Sohbetlerde Kızıldere katliamına da değinilerek devrimcimirası sahiplenebilmenin önemine vurgu yapıldı.

YTÜ direnişçileri hazırladıkları “Direnişin Sesi” gazetesi ile arkadaşlarına seslenmeye devam ederekoturma eylemine destek çağrısında bulundular.

Ziyaretin ardından direnişçi öğrenciler, Ekim Gençliği’nin son sayısındaki makaleler üzerindentartışmalar yaptılar.

30 Mart günü direnişçi öğrenciler faaliyetlerine okul içerisinde gerçekleştirilen Kızıldere anmasınaçağrı yaparak devam ettiler. Kullandıkları bildiri ve afişlerle, Kızıldere’de On’ların bıraktığı miras ışığındagençlik mücadelesini yükseltme çağrısı yaptılar.

31 Mart günü ise Yıldız Kültür Öğrenci Derneği direnişteki öğrencilere ziyaret gerçekleştirdi.Öğrenciler Direnişin Sesi’nin 1 Nisan’a çağrı yapan bildirilerini de kapı önünde dağıttılar.

Ekim Gençliği / YTÜ

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

2009-2010 eğitim öğretim yılından itibarenyeniden iki aşamalı üniversiteye giriş sınavınageçiliyor. Yeni sistemde ilk aşamanın adınaYükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS), ikinci aşamayaise Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) deniliyor.Böylece artık ÖSS tarihe karışıyor. Elbette sadeceismi tarihe karışıyor. Tıpkı bundan önceki elemesınavlarının ismi gibi... Baki kalan ise sistemin elememantığı oluyor. Liseli gençliğin en temelsorunlarından biri olan eleme sınavları bütünsorunları içerisinde barındırarak, ismi ve süresideğişerek devam ediyor. Sınava az bir süre kalakatsayı tartışması henüz netleşmişken ve sermaye,dershaneleri özel okullara çevirme planları yaparkenİstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası(İSMMMO) “Hayatımız Sınav” raporunu açıklayarakeleme sınavlarının paralı eğitim mantığı çerçevesindevar olduğu gerçeğini gözler önüne serdi.

“Hayatımız Sınav” raporunun gösterdikleri

“Hayatımız Sınav” raporuna göre 2010’daÖSYM, MEB ve İçişleri Bakanlığı’nın yaptığısınavlara 9.9 milyon adayın girmesi beklenirken,kurumların yaptığı özel mesleki sınavlar dışındaki 5büyük sınavda (YGS-LYS, KPSS, SBS, ehliyet, özelgüvenlik sınavı) dönen para en az 4 milyar TL’yibulacak. Rapora göre, sadece Öğrenci Seçme veYerleştirme Merkezi’nin (ÖSYM) yapacağı sınavlara5 milyon adayın girmesi bekleniyor. Milli EğitimBakanlığı’nın yapacağı sınavlara ise 4.7 milyonadayın gireceği tahmin ediliyor. İçişleriBakanlığı’nın yapacağı özel güvenlik sınavına ise buyıl 200 bin kişinin gireceği öngörülüyor. Böylece2010 yılında, Türkiye’de yaşayan her 7 kişiden en azbirinin sınava gireceğine kesin gözüyle bakılıyor.Sınavlara giren aday sayısı arttıkça Türkiye’de sınavrantı da büyüyor. İSMMMO Başkanı Yahya Arıkanşunları söyledi: “Eğitim sisteminin bunca sorunuvarken, YGS ve SBS yarışında bu kadar çok kaynağınsarf edilmesi gerçekten üzücüdür. İlköğretimde 6’ıncısınıftan itibaren öğrencilerin merkezi sınavla tanışıp,milyonlarca kişinin katıldığı yarışlara girmesi, hemaileleri hem de öğrencileri olumsuz etkilemektedir.Türkiye’de başarıyı elde etmek bu kadar zorolmamalı.”

“Hayatımız sınav” raporunun verileri bile eğitimsisteminin çürümüşlüğünün kanıtıdır. Gençliğe“gelecek” diye sunulan üniversitelere giden yolunözel eğitim kurumlarından geçtiği bir düzlemde“para” tüm kapıları açıyor. Umut tacirliğine devameden sistem tek başına dershaneler yoluyla yapmıyorbunu. Raporun verilerine göre bu sınavlarlaTürkiye’de dönen paranın 4 milyar TL olduğuhesaplanıyor. Türkiye ÖSS’ye hazırlanmak içindershaneye 1.5 milyar TL, kayıt dışı dershaneye 45milyon TL, özel derse 300 milyon TL, kitaplara 200milyon TL, KPSS için 100 milyon TL, SBS için 1.2milyar TL, sürücü kursu ve harçlar 640 milyon TL,özel güvenlik için 110 milyon TL olmak üzeretoplam 4 milyar 95 milyon TL kaynak ayırıyor.

“Hayatımız sınav” raporunungöster(e)medikleri

“Paran kadar oku” mantığı artık eğitim sisteminiözetler hale gelmiştir. Bunun yanısıra özel eğitimkurumları ve sınav sistemi bir pazar durumunagelmiş bulunmaktadır. Şu anda göstermelik olarakdershanelerin payları da sunuluyor. Amaunutulmaması gereken bir nokta olarak devletinplanları arasında dershaneleri özel okullara çevirmegerçeği bulunuyor. Ki, birkaç sene önce “ÖzelOkulları Teşvik” yasası üzerinden aynısını yapmıştı.Kursların bir sektör halini alması, bu alandakazanılan meblağların miktarı ise bizlerin yaşamınısınava endeksli hale getiriyor. Yani bize “gelecek”olarak sunulan olanakların hepsi belli sınavlarınverilebilmesi ile sağlanabiliyor. Raporun gösterdiğiyan eleme sınavlarının hizmet ettiği rant kapısıdır.İşsizlik raporunun açıklanması ile birlikte her geçengün biraz daha geleceksizlik kıskacı ile yaşamlarıkarartılan gençliktir. Bizler ise gelecek bizim diyerekraporun gösteremediklerini istiyoruz. Elemesınavlarının da bir parçası olduğu paralı eğitiminyansımalarına karşı mücadeleyi yükseltmeyeçağırıyoruz liseli gençliği. Geleceksizlik kıskacıyüzünden birçok lise öğrencisi intihar ediyor,asosyalleşiyor, yalnızlaşıyor. Bizler bu kıskacıparçalamalıyız. Geçen haftalar içinde Fikretöğretmenin intiharına, TEKEL’e destek olanöğrencilerin okuldan atıldığına tanık olduk. Sınavsisteminden bile bu kadar rant sağladığı durumda üstgeçit yapılmadığı için üç arkadaşımızın ölümünetanık olduk.

Eleme sınavları sadece eleyen yanları ile değilsistemin tüm çürümüşlüğünü bağrında taşıdığı içinmücadelemiz sisteme karşıdır. Liseli gençlik olarakbizler, “gelecek” diye sunulan bataklıktaçürümeyeceğiz! Geleceğimiz ellerimizdedir,mücadelemizdedir, birliğimizdedir! Geleceğimiz işçisınıfının yanındadır!

Devrimci Liseliler Birliği

DLB’lilerden kurultay hazırlıkları...

KartalDevrimci Liseliler Birliği’nin (DLB) 17 Nisan 2010

tarihinde gerçekleştireceği kurultaya yönelik çalışmalarKartal yerelinde devam ediyor.

DLB’liler 25 Mart günü “Özel dershaneleryönetmeliğindeki dönüşüm ve parasız eğitim” konuluimza kampanyasını Kartal Bankalar Caddesi’nde stantaçarak sürdürdü. DLB afişleri ve Liselilerin Sesidergisiyle süslenen standa ilgi oldukça yoğun oldu.Hem liselilerden hem de işçi ve emekçilerden onlarcaimza toplandı.

EsenyurtEsenyurt DLB de lise kurultayı öncesinde

çalışmalarını yoğunlaştırdı. 26 ve 27 Mart günleri, “Özel dershaneler

yönetmeliğindeki dönüşüm ve parasız eğitim” başlıklıimza kampanyası kapsamında Avcılar’da stant açılarakimza toplandı. Ajitasyon konuşmalarıyla mücadeleçağrısının yapıldığı faaliyet çerçevesinde LiselilerinSesi satışı da yapıldı.

Bölgedeki çeşitli liselerde de imza toplanmayadevam edildi. Kurultaya katılım çağrısının yapıldığıfaaliyet liselilerin ilgisine konu oldu.

Geleceğimiz ellerimizde, mücadelede! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

“Hayatımız sınav” raporunun gösterdikleri...

“Eleme sınavları sizin olsun, gelecek bizim!”

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

İstanbul’da “Geleceksizlik paneli”Genç-Sen, 25 Mart Perşembe günü Marmara

Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fuat Ercan’ınkatılımıyla geleceksizlik karşıtı bir panelgerçekleştirdi. Direnişteki İSKİ ve Marmarayişçilerinin de katıldığı panelde üniversite gençliğinedayatılan geleceksizlik tartışıldı.

TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbulŞubesi’nde düzenlene panelde ilk sözü Genç-SenMYK üyesi Emre Öztürk aldı. Öztürk, kariyeryalanları ile gençliğin bilincinin bulandırılmayaçalışıldığını vurgulayarak öğrencilerin kafalarındayaratılan gelecek hayallerinin kapitalizmin yapısalkrizi ile birlikte inandırıcılığını hızla yitirdiğini ifadeetti.

Ardından söz alan Prof. Dr. Fuat Ercankonuşmasına, geç kapitalistleşen ülkelerde işsizliğin veözelinde gençliğin durumunun özgün bir yönüolduğunu söyleyerek başladı. Kriz durumu ile birliktemuhalefetin içi boşaltılmış laflar ile değil ancakgüncelin içinden üretilmiş bilimsel değerlendirmelerile politika yapabilmesinin önemini vurgulayan Ercan,son dönemde öne çıkan “proaktif” tanımı üzerinden bireleştiri ile sözlerine devam etti. Burjuvazi ve siyasaliktidarının kullandığı bu tanımın kendi açılarındansorun oluşturabilecek dinamiklere önceden müdahaleyitanımladığını ifade eden Ercan, sol açısından ise bununaksi yönde işlediğini ve ancak kriz süreçlerinde sınırlıtepkilerin ortaya konabildiğini söyledi.

Önümüzdeki süreçte kamudan doğru bir işsizlikpatlaması yaşanabileceği uyarısında bulunan Ercan,TL’nin değer kazanması ile birlikte kapanan küçük veorta boy işletmelerin yanında büyük işletmelerinistihdam yaratmayan büyüme ile üretimlerine devamettiklerini vurguladı. Önümüzdeki süreçlerde TMMOBgibi meslek örgütlerinin emek eksenli bir mücadeleyeçekilebilmesinin önemine de değinen Ercan, işsizliğinistihdam edilmiş işçiler üzerinde bir denetimmekanizması olduğunu vurgulayarak sözü direniştekiişçilere bıraktı.

Deneyimlerin paylaşıldığı işçi konuşmalarınınardından soru-cevap bölümüne geçilen etkinlik,saldırılara karşı mücadele çağrısı yapılaraksonlandırıldı.

Ekim Gençliği / İstanbul

Kocaeli Genç Sen’den geleceksizlikprotestosu

Kocaeli Genç Sen 28 Mart günü gerçekleştirdiğieylemle gençliğe dayatılan geleceksizliği protesto etti.

Eylemde okunan basın açıklamasında, öğrencileriniçinde bulunduğu geleceksizlik tablosunun FikretErcan adlı ücretli öğretmenin intiharıyla birkez dahagörüldüğü ifade edildi.

“Geleceğin işsizleri, ücretli köleleri Genç-Senlilerolarak Fikret öğretmeni katleden, tüm toplumubunalıma ve sefalete sürükleyen işşizlik vegeleceksizlik saldırılarına karşı savaş açıyoruz”denilen açıklama mücadele çağrısıyla sonlandırıldı.

Ekim Gençliği / Kocaeli

Bursa Genç-Sen: Sınavlar kalksınölümler dursun!

Bursa Genç-Sen, ücretli öğretmen Fikret Ercan’ınKPSS’ye hazırlanırken girdiği bunalım sonucu intihar

etmesine ilişkin 28 Mart Pazar günü OrhangaziParkı’nda bir eylem gerçekleştirdi.

“Gençlik geleceksiz, mezunlar işsiz İntiharlarınhesabını soracağız! Asla yalnız yürümeyeceksin /Genç-Sen” pankartının açıldığı eylemde FikretErcan’ın katilinin işsizlik ve sefalet düzeni olduğusöylendi. Örgütlü mücadele çağrısıyla sona ereneyleme Bursa Ataması Yapılmayan ÖğretmenlerPlatformu ve BDSP de destek verdi.

Ekim Gençliği / Bursa

Eskişehir Genç-Sen’den intiharprotestosu

Eskişehir Genç-Sen de ataması yapılmayan FikretErcan’ın geleceksizliğin kurbanı olarak intiharetmesini 28 Mart günü bir eylemle protesto etti.

Adalar Migros önünde bir araya gelen Genç-Sen’liler kendilerine dayatılan geleceksizliği kabuletmeyeceklerini haykırdılar. Gençlik geleceksiz,

mezunlar işsiz, intiharların hesabını soracağız / GençSen” pankartının açıldığı eylemde, Fikret Öğretmen’inkatilinin sermaye düzeni olduğu vurgulandı.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Samsun Genç-Sen’den basınaçıklaması

Samsun Genç-Sen, 29 Mart günü OMÜ AtakumEğitim Kampüsü’nde gerçekleştirdiği basınaçıklamasıyla Fikret Ercan’ın katilinin ücretli kölelikdüzeni olduğunu haykırdı.

Açıklamayı okuyan Ali Kaymaz, Fikret Ercan’ınişsizlik ve sefalet koşullarına dayanamayıp intiharettiğini hatırlatarak ücretli kölelik düzeninin üniversiteöğrencilerine sefalet dayattığını söyledi.

Açıklamanın ardından, 1 Nisan günü Fen EdebiyatFakültesi’nde TEKEL işçilerine destek amacıylagerçekleştirilecek oturma eylemine çağrı yapıldı.

Ekim Gençliği / Samsun

DLB’den Mehmetçik Lisesi öğrencilerinedestek

Devrimci Liseliler Birliği 28 Martgünü, TEKEL direnişine destek olduklarıiçin okuldan atılan Mehmetçik Lisesiöğrencileriyle dayanışma açıklamasıgerçekleştirdi. Cezaların liseli gençliğiyıldıramayacağını söyleyen DLB’liler aynızamanda 17 Nisan’da gerçekleştireceklerilise kurultayına da çağrı yaptılar.Açıklamaya TEKEL işçileri de destekverdi.

Esenyurt Belediyesi işçilerine destekmitingine katılan DLB’liler, mitinginardından Esenyurt Köyiçi Meydanı’ndabasın açıklaması gerçekleştirdiler.

Açıklamada “Lisede, fabrikada, sokaktaTEK-EL’iz! – Gelecek bizim! / Devrimci Liseliler Birliği” pankartı açan DLB’liler kızıl bayraklar taşıdılar.

Liseli gençliğin TEKEL Direnişi’ne destek olmasının egemenleri korkuttuğunu dile getiren DLB’liler,baskılara rağmen TEKEL işçileriyle dayanışmayı büyütmenin önemine vurgu yaptılar.

DLB’liler, 17 Nisan’da gerçekleştirecekleri lise kurultayına katılma çağrısı da yaptılar.Açıklamanın ardından İstanbul Cevizli Şubesi’nden Mehmet İnan konuşma yaptı. Devletin işçilerden korktuğu kadar işçilerin çocuklarından da korktuğunu belirten İnan, TEKEL işçilerinin

liselilerin yanında olduğunu söyledi. Eylem, liselilerin Gündoğdu Marşı’nı söylemesi ile sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Genç-Sen faaliyetlerinden...24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Genç-Sen’den geleceksizlik karşıtı faaliyetler...

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Emperyalist işgal devam ederken Irak’ta ikinci kezdüzenlenen seçimlerin sonuçları üç hafta sonra bellioldu.

Bağdat’tan yapılan açıklamaya göre, “ulusalbirliğe” vurgu yapan eski başbakan İyad Allaviliderliğindeki güçler en çok milletvekili kazanan tarafoldu. Halen başbakan olan Nuri El Maliki’nin partiside, “ulusal birlik” söylemini kullanarak Sünnilerdenoy kazanmaya çalıştı, fakat buna rağmen ikinciduruma düşmekten kurtulamadı. El Hekim grubunundesteğini alan Mukteda es Sadr liderliğindeki güçlerise, üçüncü sırada kaldı.

Geçen seçimleri boykot eden Sünni ittifak,beklenenin de gerisine düşerek yüzde 6 civarında oyalabildi. Bu sonuç, Sünnilerin İyad Allavi listesineazımsanmayacak oranda oy verdiğini gösteriyor.

Bu arada Güney Kürdistan’daki güçler, öncekiseçimden farklı olarak dört ayrı parti olarak seçimlerekatıldı. Türkmenler ise, çoğunlukla mezhepselaidiyetlerine göre oy vermeyi tercih ettiler.

7 Mart’ta gerçekleştirilen seçimlere katılangüçlerin bir kısmı, hükümet tarafından hile ve baskıyapıldığı iddiasıyla bazı bölgelerde yeniden oylamayapılmasını talep ettiler. Ancak inceleme yaptığısöylenen ilgili kurumlar, söz konusu talebi reddederekaçıklanan sonuçların kesin olduğunu teyit etti.

Emperyalist işgali sorgulamayan seçimler…

Seçimler, ABD’nin başını çektiği emperyalist işgalyedinci yılını doldurmak üzereyken gerçekleştirildi.Yabancı orduların gölgesinde yapılmasına rağmen,seçime katılan güçlerin gündeminde emperyalist işgalkarşıtlığı öne çıkmadı. İşgal karşıtlığını dillendiren tekgüç, Mukteda es Sadr liderliğindeki Şii hareket oldu.Diğer güçler ise, işgal sorunu üzerinde durma gereğiduymadılar.

Direnişçilerin seçimlere dair taktikleri hakkındakayda değer bilgilere ulaşılamazken, El Kaide ilebağlantılı olduğu söylenen güçler ise, seçimlerekatılmamaları için halkı tehdit ettiler. İki yerdebombalı saldırı düzenleyen söz konusu güçler, onlarcaIraklıyı katletmekten başka bir şey yapmadılar.

ABD, 2011’in sonlarına doğru işgalci ordularınıçekmeyi planladığını ilan etmiş olsa bile, Bağdat’takisiyasi arenada boy gösteren güçlerin işgalikanıksadıkları görüldü. Zira (Sadr hareketinin bazıçıkışları dışında) işgale karşı direnmeyen bu güçler,esas olarak iktidardaki paylarını arttırıp güvence altınaalma derdindeler. Farklı etnik, dinsel, mezhepselkökenlere mensup Iraklı zenginler tarafındanyönetilen bu hareketler, perişan haldeki milyonlarcayoksul Iraklının sorunlarıyla ilgili değiller.

100 bini aşkın yabancı askerin Irak’ta bulunmasınakarşı çıkmayan güçlerin kuracakları hükümetin“kukla” olmaktan kurtulması olası değildir. Zira işgalecepheden karşı çıkmayanların, bağımsız hareketedebilmelerinin olanağı ortadan kalkıyor. Bu daBağdat’ta yeni kurulacak koalisyon hükümetinin ABDgüdümünde hareket etmeye mahkum olduğu anlamınageliyor ki, böyle bir hükümetin “kukla” tanımlamasını

hak edeceği aşikar.

İşgalcilerle bölgedeki gerici güçlerinmüdahalesi…

İşgal altındaki Irak’ta sadeceABD emperyalizminin değilTürkiye, Suudi Arabistan, İran,Ürdün gibi gerici bölgedevletlerinin de çıkarlarıçatışıyor. Bu güçlerin tümü şuveya bu düzeyde, doğrudanveya dolaylı bir şekildeseçimlere müdahale etmeyeçalıştı. Şimdi ise koalisyonhükümetinin şekillenmesineetki edebilmek içinmanevralar çeviriyorlar.

1.5 milyon Iraklınınkatledilmesiyleilgilenmeyen, Irakhalklarının ödediği ağırbedellerin sözünü etmeyen, dahası bu ülkeyiyakıp yıkan emperyalist barbarlarla işbirliği yapan bugerici güç odakları, seçim sürecinin başlamasıylabirlikte sefil çıkarlarını korumak amacıyla seferberoldular. Irak, işgalciler tarafından yakılıp yıkılırken,bu ülke halklarının tüm birikimleri tarumar edilirkensesini çıkarmayanlar, başta Türk burjuvazisi olmaküzere şimdi yağmadan pay almak için sıraya girmişhaldeler.

Emperyalist işgalcilerle gerici güç odaklarınınmüdahalesine açık olan seçimlerin, Irak halklarınınherhangi bir sorununa çözüm üretmesi söz konusu bileolamaz. Zira Irak halklarının sorunlarını ne Bağdat’takurulacak kukla hükümet ne Irak yağmasından payalmak için sırada bekleyenler çözebilir. Göründüğükadarıyla böyle dertleri de yok.

Halklar etnik/mezhepsel parçalanmadan yana değil…

Baas yönetiminin hem Kürt halkı hem Şii Araplarakarşı ayrımcı politika izlemesi, Irak’ta ulusal vemezhepsel sorunların çözümünü engellemiştir.Emperyalist işgalle birlikte daha da pekişen buayırımlar, doğal olarak seçime katılan siyasal güçlerdede etkisini göstermiştir.

Seçime katılan partilerin çoğu, Irak halklarınınkarşısına belli bir program sunmaktan çok, etnik veyamezhepsel kimliği öne çıkarttılar. Şiiler, Sünniler,Kürtler, Türkmenler şeklinde bölünen siyasi güçler, buaidiyetlere dayanarak meclisteki güçlerini arttırmayaçalıştılar. Sadece İyad Allavi’nin başını çektiği ittifakgenele seslenen bir söylem tutturdu.

Siyasal arenadaki bu tarz parçalanma belli birnesnelliğe dayanmakla birlikte, pek çok soruna yolaçmaktadır. Yazık ki, bu parçalanmadan kaynaklanansorunlar henüz çözülebilmiş değil.

Irak halklarının, kendini Şii veya Sünni olarakdeğil, “laik Irak koalisyonu” olarak tanımlayan, buna

uygunbir programla çıkan İyad Allavi ittifakına oyvermesi, Iraklıların önemli bir kesiminin etnik/dinselbölünmelere karşı olduğuna işaret ediyor. İyadAllavi’nin ABD ve Türkiye tarafından desteklenmişolması alınan sonuçta etkili olmuş olsa bile, bu,durumu değiştirmiyor.

En çok oy alan koalisyonun başındaki İyadAllavi’nin hem eski bir Baasçı hem İngiliz vatandaşıolmasının yarattığı olumsuz etkiye rağmen ulaşılanbaşarı, 30 yıldır savaş ve ambargolarla perişan edilmişIrak halklarının sağduyulu tercihler yaptığına işaretediyor.

Büyük olasılıkla İyad Allavi başkanlığındakurulacak koalisyon hükümetinin, Irak halklarınınyakıcı dertlerine derman olması beklenmiyor. Ziratahrip edilen ülkede emperyalist işgal devam ederken,işsizlik yüzde 40’ların üzerindeyken, halkın ortasındabombalar patlarken, bu musibetler yemiyormuş gibietnik/mezhepsel parçalanma riski orda dururken,işgalci güçlerden medet uman, iradesi ipotek altınaalınmış bir hükümetin, istese bile yapabileceği fazlabir şey olmayacaktır.

Saddam Hüseyin’in yıllar süren zorba rejimininardından gelen emperyalist işgal, 30 yılda yaşanan üçyıkıcı savaş, on yıl süren vahşi ambargo, bufelaketlerin yarattığı tarifsiz tahribatlar… Tümbunlara emperyalistlerle gerici güç odaklarının Irak’amüdahalelerinin yarattığı sorunlar eklenmeli.

Bu sürecin, Irak halklarının birkaç kuşağındayarattığı tahribat akıl almaz boyutlara varmıştır. 30yıldır devam eden bu trajedinin açtığı derin yaralarınsarılması ve insanca bir yaşamın kurulması yazık ki,kolay olmayacaktır. Ancak bunu gerçek anlamdabaşarabilmenin yolu ulusal, dinsel, mezhepsel ayrımve baskıları ortadan kaldırmak, halklar arasındakardeşlik ve dayanışmayı güçlendirmek, işgalcilere veişbirlikçilerine karşı birleşik bir direniş örebilmektengeçiyor.

Emperyalist işgal altında ikinci seçim…

Irak halklarının sorunları birleşik direnişle çözülebilir!

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

İsrail’in, Doğu Kudüs’ü de işgal edeceğini küstahçailan ettiği günlerin ardından Libya’nın Sirte kentindetoplanan 32. Arap Birliği Konferansı, bazı yenigelişmelere sahne oldu.

İsrail yayılmacılığına karşı durmaktankaçınanlar konferansı boykot ettiler…

Arap Birliği, ilk defa Libya lideri Muammer Kaddafibaşkanlığında toplandı. Katar Emiri Şeyh Hamed binHalife El Sani’den dönem başkanlığını devralanKaddafi’nin başkanlığı, bazı Arap devletleri tarafındankonferansı boykot etmenin gerekçesi sayıldı. SuudiArabistan, Mısır, Yemen, Lübnan, Umman, Cezayir, Fasgibi ülkelerin liderlerinin başını çektiği boykotçular,Konferansa alt düzey temsilcilerle katılım sağladılar.

Boykot kararının, Kaddafi’nin başkanlığı ya da dahaöznel gerekçelere dayandırılması inandırıcı olmaktanuzak. İsrail’in küstahça meydan okumasına karşıcepheden bir kararla çıkmanın zorunluluk haline gelmişolması, boykotun altındaki esas neden gibi görünüyor.Zira Boykotçu devletlerin çoğunun İsrail’le şu veya budüzeyde ilişkileri bulunuyor. Belli ki, bu devletler,ilişkileri kesip İsrail’in küstahlığına karşı açık tutumalmaktan kaçındıkları için boykot yolunu seçtiler. Bututum haliyle en çok ırkçı-siyonistleri sevindirdi.

Arap halklarının tutumu ile Amerikancıdevletlerin ihaneti…

Konferanstaki konuşmasında önemli bir noktayadikkat çeken Muammer Kaddafi, İsrail’le işbirliği yapangerici devletleri rahatsız edecek saptamalar yaptı. Busorun karşısındaki tutumunun tutarlılığı tartışmalı olsada, Kaddafi’nin, Filistin sorunu konusunda Araphalklarının duruşu ile devletlerin duruşu arasındakiuçuruma dikkat çekmesi ve bu aşamadan sonra ArapBirliği’nin İsrail’e karşı somut bir eylem kararıylaçıkması gerektiğinin altını çizmesi, isabetli birsaptamadır.

Zira Arap halklarının ezici çoğunluğu, petrol dahilArap devletlerinin ellerindeki tüm yaptırım güçlerinikullanarak siyonist İsrail’in Filistin topraklarını gaspetmesi ve devam eden yıkım ve katliamlarıengellemesini istiyor; bu yöndeki taleplerini pek çokvesileyle dile getiriyorlar.

Hal böyleyken, ne devletlerin ne bir bütün olarakArap Birliği’nin Arap halklarının beklentilerine yanıtveren somut adımlarına tanık olunmaktadır. Tersine,Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi Amerikancırejimlerin başını çektiği Arap devletleri, İsrail’in toprakgaspı ve katliamları devam ederken siyonist rejimleilişkileri el altından güçlendiriyorlar.

Filistin halkının güden güne ağırlaşan sorunlarınıveya Arap halklarının beklentilerini değil, sefilçıkarlarını temel alan politikalar izleyen bu devletler,Ortadoğu halklarını sırtından hançerliyorlar. Zirasöylemde Filistin davasını savunan bu güçler, pratikteİsrail’in elini güçlendiren politikalar izliyorlar.

Amr Musa’nın önerdiği plan…

Konferansta kapsamlı bir konuşma yapan Arap

Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Washington’daBarack Obama’nın yönetimde olmasının, başta Filistinsorunu olmak üzere Ortadoğu’daki sorunların çözümüiçin bir fırsat olduğunu savundu.

Arap Birliği’nin İsrail’e karşı somut bir eylem planıhazırlaması gerektiğini vurgulayan Musa, nükleersilahtan arınmış bir Ortadoğu için İsrail’in elindekinükleer silahların kontrol altına alınması ve nükleerprogramıyla ilgili olarak İran’la diyalog geliştirilmesigerektiğini belirtti. Arap Birliği’nin, bölgesel sorunlarınçözümü konusunda Türkiye ve İran’la diyaloggeliştirmesi gerektiğini de dile getiren Musa, bölgeselsorunların çatışma yoluyla değil, karşılıklımüzakerelerle çözülebileceğini vurguladı.

Arap dünyasında farklı tepkilere yol açan AmrMusa’nın önerileri, ABD’nin “Ortadoğu barışı” diyetanımladığı hedefleriyle uyum içindedir. Ancak Musa,Arap Birliği’nin ABD’nin önerdiği “Ortadoğu barışı”nakatkı sunması için belli talepleri olduğunu da hatırlatmışoldu. Özellikle İsrail’in 1967’de işgal ettiği -GolanTepeleri dahil- tüm Arap topraklarından çekilmesigerektiğinin altı çiziliyor. Tabii bunun karşılığında, ArapBirliği ülkelerinin İsrail’le ilişkilerinnormalleştirilmesini kabul edeceği de belirtiliyor.

Amr Musa’nın önerdiği planın arkasında durupdurmayacağı belli değilken, bu haliyle Arap Birliği’ninhiçbir yaptırım gücü bulunmadığı için, planın hayatageçirilme şansı düşük görünüyor. Dahası halihazırdaİsrail’i işgal ettiği Arap topraklardan çekilmeyezorlayacak bir güç bulunmadığı da hesaba katıldığında,Amr Musa’nın önerilerinin temenniden öte bir etkiyaratması zor görünüyor.

Tayyip Erdoğan “etkin taşeron” havalarındaydı…

Konferansa “özel konuk” olarak katılan TayyipErdoğan, ‘İsrail karşıtlığı’ ve ‘İslamı savunma’noktasında Arap liderlerini geride bıraktı.

Arap dünyasına hitap etmek için özenle hazırlandığıanlaşılan konuşmasında, kendilerini Arap devletlerinin

bir parçası olarak gördüklerini, dahası kaderlerinin artıkbirbirine bağlı hale geldiğini iddia eden AKP şefi, “etkinbir bölge ülkesi olan Türkiye’nin çevresinde cereyaneden hiçbir soruna seyirci kalamayacağını” ilan etti. ElFetih ile Hamas’a birleşme çağrısı yapan TayyipErdoğan, utanmadan Filistin davasının savunucusupozlarına büründü.

Washington güdümündeki etkin taşeronlukmisyonunu içselleştirmiş görünen Amerikancı Tayyip,bir kez daha İsrail’e yüklenerek, Arap dünyasında“gönülleri fethetmeye” oynadı. Her ne kadar insansızHeron uçakları İsrail’den yeni alındıysa da, AKP şefininkonuşması geniş bir yankı yaratabildi. Bazı istisnalardışında Arap liderlerinin tutuk halleri, TayyipErdoğan’ın meydanı boş bulmasını sağladı. Bu ise esipgürlemelerin beklenen etkiyi yaratmasını kolaylaştırdı.

ABD’nin Ortadoğu’da hedeflediği düzenlemeleriyapabilmesinde ‘etkin rol’ oynayabileceklerinihissettirmeye çalışan dinci gericiliğin şefi, bölgedeWashington’ın çıkarlarına hizmet etme noktasındaİsrail’den çok daha etkili bir figür oldukları mesajınıefendilerine ulaştırma fırsatını kaçırmadı.

Göründüğü kadarıyla 32. Arap Birliği Konferansı,bölgede giderek karmaşık bir hal alan sorunlara etkili birmüdahalede bulunma iradesinden yoksundur. Zira buörgütün ufku, ABD emperyalizminin bölge ile ilgiliplanlarının ötesine uzanma yeteneğinden yoksundur.Bununla birlikte giderek küstahlaşan İsrail karşısındasöz söylemek de bir zorunluluk haline gelmiştir. Oluşandurumda, Arap Birliği’nin işleri eskisi gibi idareetmesinin artık mümkün olmadığına da işaret ediyor.

İşgalci Obama’dan Afganistan ziyareti

Emperyalist işgal açmazı içinde debelenen ABD’nin başkanı Barack Obama, başkanlık koltuğunu Bush’tandevraldıktan sonra işgal altındaki Afganistan’a ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Ziyarete ilişkin açıklama yapanBeyaz Saray, Obama Afganistan’a inmeden bir saat önce Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’ye haberverildiğini belirtti.

Afganistan bataklığından çıkış yolu arayan Obama, kukla rejimin şefi Afganistan Devlet Başkanı HamidKarzai ile de görüştü. Görüşmenin ardından Obama ve Karzai gazetecilerin karşısına çıktı. Karzai’ye ülkedekigelişmeyi cesaret verici bulduğunu söyleyen Obama, Afganistan’ın, “militanlara yönelik askeri mücadeledegelişme kaydettiğini’’ ifade etti ve ülkedeki hizmetlerde de gelişme olduğunu belirtti.

Karzai de, ABD’nin desteği için Obama’ya teşekkür etti ve “kendi kendisini idare edebilen güçlü birAfganistan için iki ülkenin ortaklığının devam etmesini umduğunu” söyledi. Obama Afganistan’daki çok uluslugüçlerin komutanı Amerikalı General Stanley McChrystal ve Büyükelçi Karl Eikenberry ile de biraraya geldi.

Afganistan’ın başkenti Kabil yakınlarında bulunan ve ABD güçlerinin işkence üssü olarak bilinen Amerikanüssü Bagram’a giden Obama yaklaşık 2 bin 500 Amerikan askerine hitap etti. Obama, “Eminim ki hepinizAfganistan’daki görevi başarıyla tamamlayacaksınız” dedi.

ABD Başkanı olarak ilk kez Afganistan’a gelen Obama, geçen yıl da Irak’a bir ziyarette bulunmuştu. Obama,geçen yıl Afganistan’a ilave 30 bin asker gönderilmesi ve 2011 yılında Afganistan’dan çekilmeye başlanmasıkararı almıştı. Amerikan ve Afgan askerleri geçen ay Helmand vilayetinde “Müşterek” adlı geniş çaplı bir ortakoperasyon başlatmıştı.

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Arap Birliği’nin Sirte Konferansı…

Emperyalist planlar bölgesel sorunları çözemez!

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Kapitalizmin gerçek yüzü olan ırkçılık ve faşizmAvrupa ülkelerinde başta göçmenler olmak üzere tümişçi ve emekçilere karşı sermaye tarafından yenidencilalanıp piyasaya sürülüyor.

1930-1945 yılları arasında 2. EmperyalistPaylaşım Savaşı’nda milyonlarca insanı vahşicekatledenleri kutsayanlar ve tarihlerinde yaşanmış bubarbarlığı tartışmasızca sahiplenen faşist çetelerbugün düşünce ve örgütlenme özgürlüğü adına hertürlü olanak sunularak örgütlü bir güç halinegetiriliyor.

1929’da kapitalizmin büyük krizinin sonuçlarıolan işsizlik, yoksulluk ve açlık altında yaşamayamahkum edilen işçi ve emekçiler, bin bir yalan vedemagoji ile faşizmin kitle tabanı haline getirilmiştir.İtalya’da “Kara gömlekliler”, İspanya’da “Ulusalmuhafızlar” ve Almanya’da “Ulusal Sosyalistler” adıaltında örgütlenen bu katliam çeteleri en büyükdesteği her türden sınıf bakış açısı ve bilincindenyoksun toplumun en yoksul kesimi olan işsizlerdenalmışlardır. Dün bu katiller sürüsünün takipçisiolanlar, bugün tarihi tekerrür ettirmek istiyorlar.

Çünkü içinde yaşadığımız dönem ile 1929 yıllarıarasında birçok benzerlikler ve paralelliklermevcuttur. Bugün kapitalizm, 1929 ilekıyaslandığında çok daha kapsamlı, çok daha yıkıcıbir ekonomik ve sistem krizi içerisindedir. Kriz yıllarıbirçok ekonomik, sosyal saldırıların yanısıra, onunlaat başı giden ve bizzat krizleri yaratanlar tarafındanözel bir çaba ve ihtiyacın ürünü olarak örgütlenensiyasal gericilik yıllarıdır. Böylesi dönemlerde hertürlü ırkçı, şovenist ve faşist düşünceler burjuvazininelindeki tüm olanaklar kullanılarak topluma empozeedilmek istenir.

Bu yolla insana ait olan her türden dayanışmacı,mücadeleci toplumsal düşünceler yok edilmek istenir.Bunların yerine ise kutsal birey, üstün ırk, ulusalbirlik, güçlü devlet vurgusu özel bir çabaylaeğitimden başlayarak, her türlü basın-yayın aracıkullanılarak bizleri aralıksız olarak kuşatır. Buradakiamaç ise işçi ve emekçilerin sermayenin her türdensaldırılarına karşı biricik silahı olan örgütlenme vesınıf bilincinin dumura uğratılması, sınıf içerisindekifarklılıklar özel bir çabayla gündem yapılarak yerliişçileri göçmen işçilere, çalışanları işsizlere karşıkışkırtarak sınıfın birliği parçalanmak istenmektedir.

Bu amaçla başta NPD ve Pro NRW gibi faşistparti ve kurumlar Almanya’nın birçok yerinde olduğugibi NRW eyaletinde de hızla örgütlenmektedirler.Yaşadığımız bu eyalette sık sık yürüyüş, miting gibietkinliklerle ırkçı faşist propagandalarınıyaygınlaştırmak istemektedirler. Bu vesile ile 27-28Mart tarihlerinde merkezi Duisburg kenti olmak üzereNRW’nin birçok kentinde İslam karşıtlığı adı altındaırkçı faşist yürüyüş ve mitingler düzenlenmiştir. Aylaröncesinden bu yürüyüşler için izin alınmış, onlarcailerici kurum ve sivil toplum örgütünün karşıçıkmasına ve etkinliklerin iptali için mahkemelerebaşvurmalarına rağmen bu yürüyüşlere izinverilmiştir.

Bunun için bu kurumlar “Sivil itaatsizlikhakkımızı kullanarak bu yürüyüşlere engel olacağız”düşüncesi ile buluşma karşıtı yürüyüşler veetkinlikler düzenleme kararı aldılar.

İlk etkinlik 27 Mart Cumartesi günü faşistNPD’nin Duisburg ana istasyonu önünde düzenlemekistediği mitingin engellenmesidir. Bu eylem, 30-40faşiste karşı 800’ün üzerinde anti-faşistin militankarşı koyuşu ile engellenmiştir. Burada polis faşistlerikorumak ve eylemlerini yapabilmeleri için özel birçaba harcarken, eylem bittikten sonra alandan ayrılananti-faşistlere saldırarak 3 kişiyi yaralamış ve 26kişiyi gözaltına almıştır. Bunlardan altı kişi serbestbırakılırken diğerleri bir sonraki gün yapılacak olaneylemlerden dolayı serbest bırakılmamıştır. 28 Martgünü ise binlerce anti-faşist ilerici kurum ve partisabahın erken saatlerinde başta faşistlerin yürüyüşgüzergahı olmak üzere şehrin birçok önemlimerkezine barikatlar kurarak işgal etmiştir. Saatlercesüren bu etkinlikler sayesinde faşistlerin planladığıetkinliklerin hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Polisledönem dönem anti-faşistler arasında çatışmalaryaşanmıştır. Tüm bu etkinliklerde dikkat çeken en önemli noktalarşunlardır:

- Faşistler bu tür eylemler için özel olarakişsizlikten, yoksulluktan en çok etkilenen ve her biriişçi yoğunluklu şehirleri seçiyorlar. Bu şehirlerdegöçmenlerin yoğun olarak yaşadığı biliniyor.

- Bu tür etkinlikler için faşistlere devlet eliyle hertürlü kolaylık sunuluyor. Polis ordusu ile bu katillerçetesi özel olarak korunuyor. Öte yandan ise polisleranti-faşistlere, ilericilere ve devrimcilere düşmancave saldırgan bir tutum içinde oluyorlar. Polis tüm buetkinliklerde özel bir şekilde provokasyon yaratarakher anlamıyla kitlesel ve güçlü olan devrimcilerineylemlerini toplum gözünde lekelemek istiyor. Buvesile ile bu etkinliklere katılımı sınırlamayaçalışıyor.

- İki gün boyunca BİR-KAR çalısanları bueylemlerde, gelişen ırkçılığa karşı çıkarılan bültenleriyaygın bir şekilde dağıttı. Ayrıca eylemlere “Bütünfaşist örgütler kapatılsın” yazılı bir pankartla katıldı.Eylemi düzenleyenlerin verdiği bilgiye göre 300’e

yakın faşist bu eylemlere katılırken anti-faşistlerin veilerici devrimci kurumların düzenlediği etkinliklere 7bin kişi katıldı.

BİR-KAR Duisburg

Mahle Mopisan işçileriyle enternasyonaldayanışma

Mahle Mopisan işçilerinin sendikalaşma mücadelesine karşı işverenlerin yürüttüğü saldırılar sürüyor.Patron-taşeron-sendika işbirliği ile işçilerin örgütlenmek istedikleri BMİS’in sendikal faaliyet yürütmehakkına yönelik bu saldırı, sermayenin fütursuzluğunu ortaya koyuyor. Mahle Mopisan’ın Stuttgart merkezlibir firma olması sermayenin saldırılarının uluslararası boyutunu da somut olarak ortaya koyuyor.

Sermayenin bu gerici uluslararası saldırısına işçi sınıfının enternasyonal dayanışma ile cevapverilebileceğini belirten BİR-KAR Stuttgart, yaptığı Amanca ve Türkçe açıklamayla, ilerici sendikaların,işçilerin ve devrimci partilerin dikkatini, patron-Türk Metal çetesi işbirliğine çekti. İzmir ve Konya’da sürenbaskı ve işten atmaları ele aldı.

Yaptığı açıklamayı, bildiri olarak da dağıtan BİR-KAR önümüzdeki günlerde bu çalışmasını farklıaraçlarla yürüteceğini bildirdi.

26 Mart Cuma akşamı Alman Sendikalar Birliği (DGB) binasında yapılan toplantıda dağıtılan bildiribüyük ilgi gördü. BİR-KAR, Stuttgart-Bad Canstatt’daki Mahle firmasının önünde, bildiri dağıtarakyapılacak bilgilendirme çalışmasına, devrimci, ilerici işçilere, parti ve örgütlere Türkiye’deki sınıfkardeşlerine ellerini uzatma çağrısı yaptı.

Faşizme geçit yok! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Almanya’da ırkçılık ve faşizm devlet eliyle örgütleniyor

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Türkiye, son 30 yıldır 12 Eylül “hukuku” ileyönetiliyor. 12 Eylül Anayasası, Seçim ve PartilerYasası ve diğer temel yasalar hemen hemen yerindeduruyor. Devlet düzeni, devlet örgütlenmesi vebunların birbiriyle ilişkisi bu anayasa ve temel yasalarbağlamında düzenlenmiştir. Kuşkusuz anayasa vediğer yasalarda kimi değişiklikler olmuştur. Ancak budeğişiklikler öze ilişkin değildir, daha çok iç ve dışpolitika ihtiyaçları doğrultusunda yapılandeğişikliklerdir.

12 Eylül faşizminin getirdiği devlet düzeni, aslındaCumhuriyetin özünün, kuruluş felsefesi ve pratiğininyeniden, tamı tamına aslına uygun düzenlenmesidir.Burada öz ile biçim tam anlamıyla örtüşmektedir!1998 yılında yazdığımız bir yazıdan, konuyu daha daaçacak geniş bir aktarma yapmakta yarar var:

“12 Eylül’den sonra cunta Şefi Kenan Evren,Konya’da yaptığı bir açık hava toplantısında, birazgecikmeleri durumunda, şimdi kendilerinin değil,Komünistlerin burada miting yapacaklarını anlatmıştı.Elbette bu değerlendirmede abartılı unsurlar var.Ancak, bununla birlikte altını çizerek itiraf ettiğigerçeklerin olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor.Cunta Şefi, bu konuşmasında bir devrim durumunuitiraf ediyordu ki bu, doğruydu. Belli ki yönetenler,eskisi gibi yönetemiyorlardı. Yönetilenler de eskisi gibiyönetilmek istemiyorlardı. 24 Ocak kararlarınarağmen ekonomik bunalım büyüyor ve derinleşiyordu.Siyasal partiler, parlamento, hükümet işlevsizleşmiş,kendilerini adeta gereksizleştirmişlerdi, tek bir çözümüretemiyorlardı. Bir Cumhurbaşkanı’nı dahiseçemiyorlardı. Toplum nezdindeki itibarlarısıfırlanmıştı. Devlet çarkı işlemiyordu. Polis,bürokrasi, yargı kendi içinde parçalanmıştı. Devletotoritesi ve gücü hemen hemen herkes için tartışmakonusu olmuştu. Mevcut anayasa ve yasalarla devletiyönetmenin olanaksız olduğu fikri, tekelci burjuvazi vetemsilcileri tarafından dillendiriliyordu. Kısacasıdevlet yapısının yaşadığı çözülme ve çöküş aşılmadan,ekonomik, sosyal ve siyasal krizden düze çıkmanınmümkün olmayacağı düşüncesi egemenlerin ortakgörüşü niteliğindeydi.

Yaşanan bu ağır devlet çözülüşü ve siyasal kriz,acilen devleti yeniden biçimlendirme, yenidenyapılandırma ihtiyacını dayatıyordu. Eski biçimlenişleyola devam edilemezdi. Bu yeni biçimleniş de düzeninve devletin yaşadığı ağır sorunlara güç getirebilecek,toplum üzerinde korkunç boyutlarda baskıyıkurumlaştıracak nitelikte olmak durumundaydı, Başkaifadeyle; Türk egemenlik sisteminin bugüne dekgeliştirdiği baskı ve şiddet yöntemleriyle, emperyalistve gerici sistemlerin deneyimlerini birleştiren,sentezleyen bir rejim kurumlaştırılmalıydı. Bu yenibiçimleniş, kendini 12 Eylül faşizmi olarakkurumlaştırdı. Ve o günden bu yana bu kurumlaşma,derinleşerek, yeni boyutlar kazanarak devam ediyor.

Biliniyor: 12 Eylül faşizmi, devleti her açıdanyeniden örgütledi. Yeni bir anayasa, temel yasalar,toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşamıdüzenleyen yasalar yaptı ve adeta topluma bir deligömleği giydirdi. Bu, kendisini devrimci ve yurtseverhareketlere karşı bir yeniden ‘karşı-ayaklanma’biçiminde örgütleme, kendi içinde derinleşecek birkarşı-devrimci, özel savaş örgütlenmesi biçiminde

kurumlaştırma oluyor.Devleti faşist temellerde yeniden yapılandırma

ihtiyacı, hem 12 Eylül’ün en temel nedenlerinden biri,hem 12 Eylülün siyasal programı, hem de 12 Eylül’ünkendisi oluyor.

12 Eylül, TC’nin ve diğer bütün faşist ve özel savaşdeneyimlerini kendine katan, Türk egemenliksisteminin barbarlığını özümseyen özel bir faşistharekettir.

12 Eylül, Türk egemenlik sisteminin yarattığı enson ve en gelişmiş barbarlık türüdür!”

Aslında bu yazıda yapılan tespit vedeğerlendirmeler, neden 30 yıldır 12 Eylül ve onun“hukuku” ile ciddi ve tutarlı bir hesaplaşmanınyapılmadığını da ortaya koymaktadır. Elbettedevrimcilerin ve yurtseverlerin bu konuda belliçabaları oldu, bu konudaki isteklerini her fırsatta veplatformda dile getirdiler. Ancak bu kapsamlı birhesaplaşmanın kapılarını aralamaya yetmedi. Bugünegemenler platformunda “demokratikleşme” laflarıbolca kullanılmaktadır. Kendi aralarındaki iktidarsavaşını “demokratikleşme” olarak yansıtmaya vebununla bu konudaki savaşlarını meşrulaştırmayaçalışmaktadırlar. Ama bu kavgalarının demokrasimücadelesi olmadığını bir kez daha vurgulamamızgerekir. Türkiye’de demokrasi sorunu, bu yazı boyuncaaltını çizdiğimiz temel noktalar ve koşullardan daanlaşıldığı gibi sıradan “düzeltmeler”, reformlarsorunu değil, tam anlamıyla devrim sorunudur!Sözlerimizi 1998 tarihli yazımızdan yapacağımız biraktarmayla noktalamalıyız:

“Özet olarak 12 Eylül Askeri Darbesinin Türkiyeve Kürdistan tarihinde, toplumsal, siyasal, ekonomikve kültürel yaşamı üzerinde derin etkileri, tahribatlarıoldu. Bu darbe, TC’nin emperyalizm ile neo-liberalpolitikalarla bütünleşme ve onunla uyum içindeyeniden yapılanma, Kemalizm’i restore etme, TC’yidevlet olarak yeniden yapılandırma, karşı-devrimisüreklileştirme hareketi oldu. Bugün de devletinhukuksal-siyasal yapısına damgasını vuran bu askeridarbe ve onun getirdiği kurumlardır…

Birçok ülkede askeri faşist cuntalarla dar anlamdada olsa belli bir hesaplaşma olmasına rağmen 12Eylül ile en geri düzeyde bile hesaplaşılmadı. Bunun

en temel nedenlerinden biri sol, demokrat ve sosyalistmuhalefetin güçsüzlüğü iken, diğer bir temel nedeni de12 Eylül’ün özünde Cumhuriyetin temel niteliklerinigünün koşullarına göre yeniden kurmasıdır.Dolayısıyla 12 Eylül ile hesaplaşma hareketi,kaçınılmaz olarak sitemin ve düzenin kendisiyle,emperyalizmle hesaplaşma hareketi olarak gelişmekdurumundaydı. Bu ise düzeni ve devleti cephedenhedefleyen tutarlı devrimci hareketten başkasıolmayacaktı. Bir kez daha görüldü ve doğrulandı ki;

Türkiye’de demokrasi sorunu, 12 Eylül ve onunşefleriyle hesaplaşma sorunu, gerçekten bir devrim veiktidar sorunudur!

12 Eylül ile hesaplaşma sorunu, hatta en sıradandemokratikleşme sorunu anılan perspektifle elealındığında bir anlam kazanabilir; yoksa bütün iyiniyetli yaklaşımlar bir iyi niyet olarak kalmayamahkûmdur!

12 Eylül ve onun bütün sonuçlarıyla hesaplaşmakmı?

Evet, bunun için devrimi ve iktidar perspektifiniesas almak gerekir!

İşte, doğru, tutarlı ve samimi, sonuç alıcı duruşbundan başkası değildir!”

30 Mart 2010

Türkiye’de demokratikleşme sorunu üzerine...28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Türkiye’de demokratikleşme sorunuhakkında kısa notlar… - 6 -

M. Can Yüce

Kayıp yakınları “yargı reformu”nu ele aldı

Cumartesi Anneleri, 27 Mart günü 261. kez Galatasaray’da biraraya gelerek “Bizi dinlemeden yapılacak“yargı reformu” eksik kalır” dedi.

Cumartesi Anneleri’nin eyleminde ilk olarak, Elazığ İHD Başkanı Mehmet Nazif Koç bir konuşmayaparak 21 Şubat 1993 yılında bilinen devlet destekli kontralar tarafından kaçırılarak işkence yapıldıktansonra katledilen Mehmet Can’ın kaybediliş hikayesini aktardı. Faillerin belli olmasına rağmen halenyargılanmanın yapılmadığını söyledi.

Koç’un konuşmasının ardından, İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına basınaçıklamasını Hasan Ocak’ın kızkardeşi Meside Ocak gerçekleştirdi. Ocak yaptığı açıklamada, kaybedilenyakınlarının akıbetinin açıklanmasının, faillerinin yargılanmasının ancak, bağımsız, tarafsız, hukuku işletenyargı ile mümkün olacağını belirterek hükümete seslendi. “Yargı reformu konusunda samimi iseniz, köklüdeğişimler yapılması, yargının, yürütmenin ve askeriyenin vesayetinden kurtarılarak bağımsızlaşması,tarafsızlaşması talebimizi dikkate alın” dedi. Ocak, önce yakınları kaybedilen, katledilen ailelerle görüşmekleişe başlanmasını isteyerek, onların bu topraklarda hukuksuzluğun en yakın tanıkları olduğunu ve onlarıdinlemeden yapılacak tüm reformların eksik kalmaya mahkum olduğunu ifade etti.

Basın açıklamasının ardından eylem son buldu.Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

Avukatlara uygulanan baskı veşiddet protesto edildi

Genç Avukatlar, Diyarbakır ve İstanbul adliyeleriolmak üzere, polisin avukatlara yönelik, sözlü ve fiilimüdahalelerine karşı 30 Mart günü bir açıklamagerçekleştirerek yetkili kişi ve kurumları göreveçağırdı.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi’nde biraraya gelen Genç Avukatlar adına basın açıklamasınıDuygu Sarıkaya okudu.

Sarıkaya, yaşanan saldırıların istisnai vakalarolmaktan çıktığını ve sistematik, faşist ideolojiyedayalı birer şiddet eylemine dönüştüğünü vurguladı.Ceza mevzuatı ve Polis Vazife ve SalahiyatlarıKanunu’nda yapılan değişikliklerle polis şiddetininoldukça yaygınlaştığını söyleyen Sarıkaya, bununlaberaber yargının siyasal kimliğinin debelirginleştiğini ifade etti.

Açıklamanın devamında Sarıkaya, özgür savunmamakamının güçsüz bırakıldığını ifade ederek mevcutsisteme muhalif barolar ve avukat gruplarının baskıve şiddet gördüğünü belirtti. Baskının ve hukuksuzuygulamaların Kürt illerinde arttığına dikkat çekenSarıkaya, Diyarbakır Barosu’na mensup stajyeravukatlar Hanım Karhan ve Muhterem Süren’inadliyede görevli polisler tarafından sözlü ve fiilisaldırıya maruz kaldığını hatırlattı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Karakolda bir “intihar” vakasıdaha!

Sermaye devletinin kolluk güçleri bir cinayetşebekesi gibi çalışıyor, karakollar ölüm kusuyor...İşkencehanelere dönüşmüş müdürlüklerinde“intihar”lar da eksik olmuyor. Polis cinayetleriniörtbas etmenin adı geçmişten bu yana “intihar” ve“kaza” oluyor...

Karakolda işlenen son “intihar” vakası da 29 Martgünü yaşandı. Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün 7.katından “şüpheli” bir şekilde düşen Erhan Turanhayatını kaybetti. 28 Mart günü McDonald’s’tayaşanan soygunun faili olduğu iddiası ile gözaltınaalınan Erhan Turan’ın kendini Asayiş BüroAmirliği’nin bulunduğu 7. kattan aşağıya attığı ifadeedildi.

Turan ifadesinde, soygunu gerçekleştirdiğinikabul ederken bir ortağının daha olduğunu vesoygunu ağabeyinin hasta olan kızının tedavisi içinyaptığını söyledi. Tabii gözaltı koşullarının veifadenin hangi şartlarda verildiği Turan’ın ölümüylebilinmezliğini korudu. Turan, emniyet sorgusununardından 29 Mart günü sabah saatlerinde ŞişliCumhuriyet Savcılığı’na sevk edildi. Fakat Turan bukez, savcılıkta ifade vermeyerek susma hakkınıkullandı. Bunun üzerine savcı tarafından ek sürealınarak tekrar emniyete getirilen Turan, Asayiş BüroAmirliği’nin bulunduğu 7. kattan saat 14.30sıralarında şüpheli bir şekilde emniyetin otoparkboşluğuna düştü.

Turan’ın ölümünün ardından yetkililerden yinebilindik açıklamalar yapıldı. Turan’ın intihar ettiğiiddia edildi. İstanbul Emniyet Müdürü HüseyinÇapkın, “İhmal varsa göz önünde bulunduracağız.Gerekenleri yapacağız” dedi.

Oldukça tanıdık olan bu söylemler, yıllardan beri

kolluk güçlerinin işlediği cinayetleri örtbasedebilme kaygısıyla kullanıla geldi. Şimdiyekadar dövülerek, işkenceyle katledilen onlarcainsanın ölüm nedenleri “buzda kayıp düşerekkafasını vurma”, “ayakkabı bağcığıyla intiharetme” gibi argümanlarla açıklandı. Kollukgüçlerinin kabarık suç dosyası ise bu“intihar” söyleminin inandırıcılığınınolamayacağının kanıtıdır. Erhan Turan’ınpolis cinayetlerinden biri olma olasılığıoldukça güçlüdür. Zira dizginsiz polisşiddeti, yargısız infazlar, keyfi gözaltılar,faşist baskı ve terör bu düzenin birparçasıdır.

Okmeydanı’nda polisterörü protestosu

28 Mart Pazar günü Okmeydanı’ndapolisin gerçekleştirdiği saldırıda evlererastgele gaz bombası atması sonucu 2aylık bir bebek ağır yaralanmışbununla beraber OkmeydanıCemevi’nde cenazesi olan bir grup isepolisin kullandığı yoğun gazdanetkilenmişti.

29 Mart günü ise son süreçteOkmeydanı’nda pervasızlaşan polis terörü ilerici vedevrimci kurumlar tarafından protesto edildi. SibelYalçın Parkı’nda toplanan kitle “Polis terörüne son!”pankartı arkasında sokakları dolaştı.

Yürüyüş sırasında ajitasyon konuşmalarıyapılarak polisin son zamanlarda sokak ortasındakeyfi biçimde kimlik kontrolleri dayatması, sokakortasında mahalle gençlerini dövmesi ve son olarak 2aylık bir bebeğin canına kast edecek kadar gözüdönmüş bir şekilde saldırması teşhir edildi.Mahallenin ilerici kimliğinden dolayı, baskıların

gerçekleştirildiği vurgusu sıkça yapıldı ve bukimliğin de sonuna kadar devam ettirileceği söylendi.

Yürüyüş evine gaz bombası atılan ailenin evininönünde son buldu. Aile fertleri yaptıkları açıklamadahastaneye kaldırılan bebeğin sağlık durumunun iyiolduğunu söylediler.

Okmeydanı’ndan Kızıl Bayrak okuru

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Polis terörüne son!

Katil polis hesap verecek!

Adana Valiliği ile para cezaları görüşüldü

Adana’da her türlü eylem-etkinliğekesilen para cezaları ile ilerici vedevrimciler baskı altına alınmak isteniyor.Bu uygulama öylesine pervasızcauygulanıyor ki, Adana Valisi’ninyayımladığı genelge ile Kabahatler Kanunudayanak alınarak neredeyse her eylem içinpara ceza kesiliyor. 100 TL’den başlayanpara cezaları binlerce liraya kadarçıkabiliyor. İşçi eylemlerinden öğrencieylemlerine, kitle örgütlerininaçıklamalarına kadar Adanalılar ne yapsakabahat sayılıyor.

26 Mart Cuma günü ilerici ve devrimcikurumlar Adana Valiliği ile bir görüşmegerçekleştirerek bu uygulamanın iptaledilmesini istediler. KabahatlerKanunu’nun 32. maddesi nedeniyle ildeyapılan her eyleme para cezası kesilmesini protesto ettiler.

Yapılan görüşmede valilik durumun yeniden gözden geçirileceğini ifade etti. Görüşme sonrasında heyetadına açıklama yapan Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa, valiliğe durumu açıkladıklarını, ildekesilen ceza miktarının yaklaşık 25 bin TL olduğunu ve bunun da ancak kendilerine ulaşan kısmı olduğunuifade etti. Boğa bu uygulamadan vazgeçilmesi gerektiğini söyledi.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

İstanbulHasta tutsakların serbest bırakılması için

İstanbul’da eylemler devam ediyor. 27 Mart günü35.’si gerçekleştirilen eylemde, Kandıra 1 No’lu F tipiHapishanesi’nde tutuklu bulunan Ufuk Keskin’insağlık durumuna dikkat çekildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelendevrimci, demokratik kurumlar, taleplerinin yer aldığıpankart, dövizler ve hasta tutsakların fotoğrafları ileGalatasaray Lisesi önüne yürüdüler.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde, basınaçıklamasını Sevim Kalman okudu. Ufuk Keskin’in1994 yılından bu yana diyabet hastası olduğunusöyleyen Kalman, doktorun verdiği rapora göreKeskin’in yüzde 76 iş göremez olduğunu fakat bunarağmen tedavisinin engellendiği ifade etti.

Bu koşullarda Keskin’in Kırıkkale’ye sürgünedildiğini söyleyen Kalman, hasta tutsaklara dayatılanhak gasplarının sona erdirilmesinin toplumsalmuhalefetin görevi olduğunu vurguladı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

AdanaAdana’da hasta tutsakların serbest bırakılması ve

cezaevlerindeki hak ihlallerinin son bulması içingerçekleştirilen eylemlerin sonuncusu 26 Mart Cumagünü İnönü Parkı’nda yapıldı.

2008 yılında 38, 2009 yılında ise 24 hasta tutsağınyaşamını yitirdiğinin ifade edildiği basınaçıklamasında Türkiye hapishanelerinde yaşanan hakihlalleri ve buna karşı yetkililerin takındığı keyfitavırlar teşhir edildi. Bu tavırların, hak veözgürlüklerini kullanma konusunda en korunmasızinsanlar olan tutsakların sağlıklarının bozulmasına veyaşamlarının son bulmasına neden olduğu belirtildi.Taylan Cintay ve Ümit İlter’in yaşadığı sağlıksorunlarına değinilerek hasta tutsakların bir an önceserbest bırakılması istendi.

Açıklamanın sonunda af değil adalet istendiğisöylenerek ölümlere sebep olan anlayış kınandı. Tümhasta tutsaklara sahip çıkılması çağrısı yapıldı.Gerçekleştirilen oturma eylemiyle açıklama sona erdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Zindanlar yıkılsın, tutsaklara özgürlük!30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/14 * 02 Nisan 2010

Hasta tutsaklar için eylemler sürüyor

BDSP’li tutsak Evrim Erdoğdu’nuntedavisi engelleniyor!

BDSP’li tutsak Evrim Erdoğdu, Ankara’da 11 ve 14 Ağustos tarihlerindeki operasyonlar sonrasıgözaltına alınarak 14 Ağustos 2009 tarihinde tutuklanmıştı. “Yasadışı örgüt üyeliğinden” yargılanmasınadevam edilen kronik astım hastası olan Evrim Erdoğdu’nun sağlık durumu cezaevi koşullarında daha daağırlaştı. Defalarca astım krizi geçiren Erdoğdu serbest bırakılmazken tedavisi de engelleniyor.

Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalan Erdoğdu’nun, cezaevinin olumsuz koşulları nedeni ile astımkrizi tetikleniyor. Erdoğdu tutuklu bulunduğu süre boyunca hapishanenin sağlık koşulları nedeniyledefalarca kez astım krizi geçirdi fakat tedavisi yapılmadı.

Geçtiğimiz 2 hafta boyunca durumu ağırlaşan, ellerinde ve ayaklarındaki uyuşmalar yüzünden hareketetmekte zorlanan Evrim Erdoğdu, 2 kez hastaneye kaldırıldı. Hastanede ise Erdoğdu’nun tedavisi kantahlilleriyle geçiştirildi.

Sağlık sorunları gün geçtikçe ağırlaşan Erdoğdu bir an önce serbest bırakılmalıdır.Kızıl Bayrak / Ankara

Fikret Öğretmen için eylemler...

EED:Fikret’in katili işsizlikdüzeni!

Eğitim Emekçileri Derneği, ücretliöğretmenlik yapan Fikret Ercan’ın düzenindayattığı geleceksizlik sonucu intihar ederekyaşamına son vermesine ilişkin, 26 MartCuma günü Taksim’de bir eylemgerçekleştirdi.

İSKİ işçilerinin de “İşimizi geriistiyoruz” pankartıyla katıldığı eylemde,Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde EEDüyesi Muharrem Bagav tarafından basınaçıklaması yapıldı.

İSKİ işçileri adına konuşan Ali Taştan,kendisinin de şu anki konumuyla, üniversitemezunu bir diplomalı işsiz olduğunu söyledi.

60 kişinin katıldığı eyleme, İşsiz ve Güvencesiz Eğitimciler Platformu (İGEP) ile Sosyalist KamuEmekçileri de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bursa Eğitim Sen’den eylemBursa Eğitim-Sen, 27 Mart günü Fomara Meydanı’nda toplanarak Fikret öğretmenin ölümünü protesto

etti.Eğitim-Sen Bursa Şube Başkanı Cemal Akkurt, güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırıldığına dikkat

çekerek Nilüfer’deki Emir Koop. İlköğretim Okulu’nda ücretli öğretmenlik yapan Ercan’ın intiharetmesinin nedeninin tam da bu olduğunu belirtti.

Eğitim Sen tarafından 17 Nisan’da Ankara’da yapılacak mitinge çağrının da yapıldığı açıklamanınardından ataması yapılmayan ve güvencesiz çalışan öğretmenler AKP önünde kalem ve tebeşirlerinikırdılar.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eylemin ardından Fomara Meydanı’na dönülerek kadrolu öğretmenliktalebinin olduğu imza standı açıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Adana’da eylemFikret Ercan için Adana Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu ve Eğitim Emekçileri Derneği

tarafından 29 Mart Pazartesi günü İnönü Parkı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirildi. “Fikret Ercan’ın katili okuları öğretmensiz öğretmenleri işsiz bırakan ücretli kölelik düzenidir”

pankartnın açıldığı açıklamada geçtiğimiz ay yaşamına son veren Kadir Ağzıbüyük’ün intiharınınsorumluları hala orta yerde dururken, Kadir öğretmenden 41 gün sonra yeni bir öğretmen intiharı dahayaşandığı ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Adana

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 10-14

CMYK

MücadelePostası

Liselerde eğitimin ticarileşmesinde sonnokta...

Gün geçmiyor ki, eğitimin ticarileşmesi olgusu kendini yeni adımlarla göstermesin. Bugüne kadar harç,katkı payı, aidat vb. adlarla soyulmaya alıştığımız okullarımızda artık iş iyice çığrından çıkmış durumda.

Gençliğin geleceğinin ellerinden alındığı eleme sınavlarının yaklaşması sonucunda öğrencilerinyaşadıkları sıkıntıları bir koza dönüştürmeye çalışan okul yönetimleri şimdi de “uygun aidat miktarları”karşılığında mazeretsiz izin vermeye ya da izinleri dolan öğrencilerin devamsızlıklarını silmeye başladılar!

Adana’da ATO, ÇEAŞ, Piri Reis, Seyhan Anadolu ve Adana Anadolu Liseleri başta olmak üzere birçokokulda yaşanan bu durum eğitimin ticarileşmesinin ulaştığı noktayı göstermesi bakımından oldukça dikkatedeğer. Bu okullarda müdür ya da müdür yardımcıları sınıfları dolaşarak açıktan bunun pazarlığını yapıyor,ödenen miktara göre izin veriyor ya da fazla devamsızlıklar siliyorlar.

Öğrencileri bu pervasızlığa rağmen söz konusu paraları ödemeye mecbur bırakan ise ön günlerinegeldiğimiz eleme sınavlarının yarattığı basınç ve artan geleceksizlik korkusudur. Birçok öğrenci, buparaları ödeyip okula gitmekten kurtularak sınava daha fazla çalışabileceğini düşünmektedir.

Ama bizler biliyoruz ki, bu sorunun çözümü ne daha fazla rüşvet verip bu soyguna razı olmak ne dekafamızı kitaplara gömüp asıl yol olan mücadeleyi unutmaktır. Yapmamız gereken, geleceğimiziellerimizden alan bu düzene karşı mücadele etmektir. Bu yüzden Devrimci Liseliler Birliği olarak tümgençliği geleceğine sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Adana Devrimci Liseliler Birliği

“Akdağ, darbecilerleaynı “şerefi”paylaşabilir”

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın meslek odalarınıhedef alan söylemleri 31 Mart günü Türk TabipleriBirliği ve Türk Diş Hekimleri Birliği tarafından İstanbulTabip Odası’nda gerçekleştirilen basın toplantısıylaprotesto edildi.

Recep Akdağ, 7 Mart günü MÜSİAD’ın SamsunŞubesi’nde gerçekleştirdiği toplantıda meslek odalarınıtehdit etmiş, birliklerle ilgili kanunları iptal ederekodaların kapatılabileceğini söylemişti.

Açıklamada Türk Tabipleri Birliği Merkez KonseyBaşkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy şunları söyledi:“Ayrıca görülmektedir ki, hükümetin Türkiye’yi 12Eylül Darbe Anayasası’ndan kurtarıp, demokratik biranayasayla buluşturma çabalarından bahsettiği bugünlerde Sayın Bakan’ın sarf ettiği bu cümleler ilerideyaşayacaklarımızın önemli ipuçlarını vermektedir. TürkTabipleri Birliği 12 Eylül döneminde bir defa kapatıldı.Bakan bu iki üç maddeyi de çıkartıp Birlikleri tekrarkapatarak 12 Eylül darbecileriyle aynı “şerefi”paylaşabilir.”

EKSEN Yayıncılık Büroları

Ankara’da ulaşım hakkı mitingiUlaşım Hakkı Ortak Mücadele Grubu tarafından 27 Mart günü Ankara’da gerçekleştirilen mitingle

Türkiye’deki en pahalı toplu ulaşım ücret tarifesinin Ankara’da uygulanması protesto edildi.Tüketici Dernekleri Federasyonu’na (TÜDEF) bağlı Tüketici Hakları Derneği (THD) ve Tüketici

Koruma Derneği (TÜKODER) ile KESK, DİSK, TMMOB, ASKİ Su ve Kanal Çalışanları Derneği (ASKİSUKA-DER), Ankara Mali Müşavirler Muhasebeciler Birliği Derneği (AMMMB), Halkevleri, TKP, ÖDP,EMEP, BDP ve ESP’nin katılımı ile gerçekleştirilen miting, bileşenlerin Kolej Kavşağı’nda toplanmasıylabaşladı.

Gerçekleştirilen yürüyüşün ardından Kızılay Meydanı’na açılan Ziya Gökalp Caddesi üzerindetoplanıldı.

Burada yapılan konuşmalarda Melih Gökçek ve ulaşım politikaları eleştirildi. Ulaşım Hakkı OrtakMücadele Grubu adına bir konuşma yapan Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Başkanı Ali Çetin,konuşmasına Ankara Valiliği’nin mitingi yasaklama girişimini kınayarak başladı.

Çetin şunları söyledi: “Ucuz ulaşım hakkı talep eden bizleri Gökçek komünistlikle suçlamakta,Başbakan ise bizim için illet ifadesini kullanmaktadır. ‘Bedava ulaşım nerede var?’ diye sormaktadırlar.Evet, sağlığın, eğitimin, ulaşımın; yani temel ihtiyaçların bedava olduğu bir başka sistem var. Biz başka birdünyanın mümkün olduğunu biliyor ve istiyoruz. Sizler istemez misiniz her gün soyulmak yerine parasızsağlık, parasız eğitim ve parasız ulaşım hakkını? Bunu yapamazlarmış. Biz yapabiliriz. Dikili’ye baksınlar,sembolik fiyatla temel hizmet nasıl veriliyor, görsünler. Küba’ya baksınlar, parasız eğitim, parasız sağlıknasıl oluyor görsünler. Üstelik son derece kısıtlı bütçelerle. Ama bunlar göremezler, çünkü gözleri dolaryeşilinin ışığında kör olmuş. Bunlar bilemezler, çünkü beyinleri kafataslarının içinde değil, başkalarınınellerinde.”

Çetin, ulaşım hakkına sahip çıkma çağrısıyla konuşmasını bitirdi.

Marmara’da dilekçe eylemiMarmara Üniversitesi’nde yürürlüğe giren yaz okulu uygulamasına karşı biraraya gelen hukuk

fakültesi öğrencileri, 25 Mart günü bütünleme sistemini geri istediklerini talep eden dilekçeleri bir eylemleHukuk Fakültesi Yazı İşleri’ne verdiler.

Dilekçelerin kuyruk oluşturularak bırakıldığı eylem, 350’yi aşkın öğrencinin katılımıyla gerçekleştirildi.Kuyruğa girmeden dilikçe veren öğrencilerle birlikte toplam sayı 450’yi geçti. Eylem sırasında önümüzdekisüreçte de mücadelenin devam etmesi gerektiğine ilişkin konuşmalar yapıldı.

Başını TKP’li öğrencilerin çektiği bir grup öğrenci ise dilekçe eyleminin yapıldığı saati bilmelerinerağmen, 1 saat öncesine eylem koydular.

Ekim Gençliği / Marmara Üniversitesi

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Belediye İşhanı Kat: 5 No:4 İzmit / KOCAELİ

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 10-14