GSCimbom Fanzin 24. Sayı

36

description

GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Transcript of GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Page 1: GSCimbom Fanzin 24. Sayı
Page 2: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

DDüünnyyaannıınn EEnn BBüüyyüükk GGaallaattaassaarraayy TTaarraaffttaarr PPllaattffoorrmmuu!!

GSCimbom artık sadece bir site değil. Günlük yaşantımızdaki bir parça haline getirmek için ve şuan yaşamakta olduğumuz Aile ortamını sağlamak için çekilen dertler, sıkıntılar ve büyük uğraşlar sonucunda hızlı büyüme ve eşi benzeri olmayan birlikteliğin meyvesi olan bulunduğumuz değeri takip etmek bizleri yeni hedeflere doğru sürükledi. Alexa’daki rank değerlerini baz alarak sürekli güncelliğimizi koruma ve Galatasaray’lıların İnternetteki Kalesi olma yolundaki maceramızı bugünlerde büyük bir keyifle izlemekteyiz. Çünkü: GSCimbom Dünyanın En Büyük Galatasaray Taraftar Platformu unvanını 36.819 gibi bir değerle elde etmekle beraber şuanda da 35.416 gibi değerde olması hem bizleri, hem de bizimle birlikte bu yola baş koymuş bütün üyelerimizi ve hatta misafirlerimizi bizlerle birlikte oldukları için müthiş heyecanlandırdı ve sevindirmiştir. Emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ederim. Peki, buralara biz nasıl bir hedef koyarak geldik bir göz gezdirelim… Hangi Projelerimizi hayata geçirtik ve Yeni Projelerimizin ne olduğunu belirtelim… Hayata geçirdiğimiz Projeler; 1.GSCimbom Fanzin 2.GSCimbom Radyo 3.GSCimbom Medya Kurulu Yenilikleri 4.GSCimbom Mizah Zıt Tamkarşıt 5.GSCimbom Geleneksel Halı Saha Maçları 6.GSCimbom Organizasyonları 7.GSCimbom Sözlük 8.Ve içeriğimizdeki birkaç teknik değişiklik ve yeni LOGO’muz. Ve Siz değerli GSCimbom Ailesini bekleyen yeni Projelerimiz; 1.GSCimbom Portal (Süprizlerle Dolu) 2.GSCimbom TV 3.GSCimbom Store 4.GSCimbom Tribün Oluşumu Bunlarda sizlerle paylaşmak için sunacağımız yenilikler içerisindeki bir kaçı… Evet, sevgili GSCimbom Ailesi sizlerin varlığıyla bizler zamanımızın büyük bir bölümünü bu tarz yenilikleri sizlere sunma yolunda yoğun bir şekilde çalışmaya devam ediyoruz ve devam edicez. Bugün GSCimbom Dünyanın En Büyük Galatasaray Taraftar Platformu Unvanını elde etmişse bu hepimizin başarısıdır. GSCimbom Ailesinin Başarısıdır… Yarınlarımızın bugünlerden çok daha iyi olması temennisiyle… Emeği geçen herkese TEŞEKKÜR EDERİM… Saygılar... Mustafa GÜRPINAR

Page 3: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

##55 TTuuggaayy KKeerriimmooğğlluu MMuurraatt DDuurrgguunn

Kariyeri boyunca inanılmaz başarılara imza atan bu adamın hayat yolculuğu 24 Ağustos 1974'te, Trabzon'da başlar.O da her çocuk gibi futbolu ilk sokakta tanır,sokakta oynar

ama eğlencesine, ne bilsin ki ilerde bu oyun onun mesleği olacak ?

Futbola yeteneği olan ve Trabzon'lu olan bir gencin Trabzonspor'da oynaması kadar doğal birşey olamaz. Tugay'da kararını doğallıktan yana kullanır ve Trabzonspor'un alt

yapısında futbol oynamaya başlar.

Takvimler 1987'i gösterdiğinde bu genç futbolcu dikkatleri üstüne çekmeyi başarır,henüz 17 yaşındadır. Dönemin yöneticisi Ergun Gürsoy genç yeteneği Trabzon'dan koparıp tam 12 yıl formasını giyeceği Galatasaray'a getirir. İlk maçına aynı yılın Temmuz'unda yapılan sezon açılışında çıkar, o yıllarda yok tabi internet falan.Yönetici getirmiş gencecik çocuğu koymuş oraya, herkes birbirine sorar " kim bu sarışın çocuk ? " diye. Maçta A takım ile

yedek takım arasında oynanacaktır. Tugay " kim bu ? " diye soru soran taraftarlara maçta kendini çok iyi tanıtır, güzel bir performans sergilemiştir bu maçta,kumaşını kalitesini herkese göstermiştir. Genç oyuncu o yıl pek şans bulamaz ki bu çok normal, daha 17

yahu !

Yıllar geçtikçe Galatasaray'da daha fazla forma giymeye başlar, hele 91'de bir Fenerbahçe maçı vardır ki, sormayın gitsin.

Kısa sürede taraftarın sevgilisi olmuştur, tabi herkesin değil. Aynı şimdi ki Mehmet Güven

durumundadır, aynı olmasa da benzeri. Beklenen patlamayı yapamamıştır bir türlü, oyuna gireceği zaman herkesin yüzü ekşir, kimse memnun olmazdı. Bakmayın Blackburn'de, Glasgow'da oynadığı futbola, Galatasaray'da belki yarısını bile

oynayamamıştır. Tıpta Sabri sendromu diye adlandırdığımız hastalığın belirtileri onda da vardı. Hiç kendini geliştiremezdi, adam kaçırırdı, gol yerdik onun yüzünden, topu

ayağında çok tutardı falan, çok ta küfür yerdi hani ama sevilirdi be Tugay.

Page 4: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Fenerbahçe'ye gideceği söylentilerinin iyice yoğunlaştığı zamanlarda, Kapalı'nın önüne gelip taraftara birebir açıklamaya yapmıştır, hem de ne açıklama. Ağlamaklı bir şekilde " ben burada doğdum, burada öleceğim " der, kopar oralar, dağılır taraftar. Başka ne söylenir ki böyle bir adama ? Biz Türküz işte, duygusal milletiz, 2 lafa tav oluruz. Kimisi tribüne oynar kimisi de harbi adamdır, içi neyse dışı da odur, işte o adam Tugay Kerimoğlu'dur ! Zaman çabuk ilerler, 99'a geliriz. Fatih Terim kendisinden bir türlü yararlanamamıştır, Tugay'ın içindeki cevheri görememiştir. E yaşı da 30 olmuştur, artık futbolu bırakma zamanı gelmiştir yavaş yavaş (!) Kamuoyunun,medyanın baskıları iyice artar, Tugay'ın önünde iki seçenek vardır ; ya ayrılacaktır ya da son 2-3 yılını yedek kulübesinde geçirip futbolu bırakacaktır. O ayrılacağım der ve 99'un devre arasında ayrılır. En çok üzüldüğüm şey onun UEFA sevincini yaşayamamasıdır, gerçi o yine yaşamıştır da neyse .. İskoçya'ya gider, Glasgow Rangers'a. Hiç kimse Tugay'ın bu noktalara gelebileceğini tahmin edemezdi, bunun aksini söyleyenin samimiyetinden şüphe ederim. Devre arası

Page 5: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

gittiği kulübünde sezon sonuna kadar kendini kanıtlamaya çalışır ve bunu başarır. Ertesi yıl kadronun değişmez oyuncularından olur. Kaderin cilvesine bakın ki UEFA Şampiyonu Galatasaray ile Glasgow Rangers Şampiyonlar Ligi'nde aynı gruba düşer. Galatasaray'ın kaderinde Tugay, Tugay'ın kinde de Galatasaray vardır, bu apaçıktır. Yollar yine kesişir, ASY'de onu izleyen taraftar şaşkınlıklar içindedir, o Sabri sendromlu adam gitmiştir bir maestro gelmiştir. Başlar hangi taşlara vurulsun ha, siz söyleyin ? 1,5 yıl İskoçya'da futbol hayatını devam ettirir, 31 yaşında 1,3 milyon £'a Premier Lig'e transfer olur, Blackburn Rovers'a. Tabi Rovers'ın başında Graeme Souness vardır,bu da bir faktördür ama o yaşta bir oyuncunun 30'undan sonra yaptığı çıkışı inkar etmek mümkün değildir.Torpilli olarak İngiltere'ye geldiğini söyleyenler kısa süre sonra yanılacaklardır. Blackburn'un Arsenal ile oynayıp 4-0 kazandığı Lig Kupası yarı finali maçına kaptan çıkar Tugi, 4 golünde hazırlayıcısı olmuştur,maçtan sonra aldığı yorumlarla bizim, ona futbolu bıraktırmaya çalışan Türk halkının gururu olmuştur.

Tugay durmaz,durmak nedir bilmez,yoluna devam eder. Blackburn'de çalıştığı tüm teknik adamları kendine hayran bırakır. 2006'da Alex Ferguson " Keşke Tugay 10 yaş daha genç olsaydı da bizim kadromuzda olsaydı " diye över Tugi'yi.Ferguson'un bu demecinden sonra muhabirler, dönemin Blackburn teknik direktörü Mark Hughes'a " Tugay'ın 10 yaş daha genç olmasını ister miydiniz ? " sorusunu sorarlar.Aldıkları cevap ise çok ilginçtir. " Hayır, Tugay'ın 10 yaş daha genç olmasını istemezdim. Çünkü öyle olsaydı o şimdi bizim değil Barcelona'nın formasını giyecek olurdu "

Page 6: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Harika maçlar çıkarır Rovers formasıyla, müthiş goller atar, kaptanlık yapar takımına. Yukarda bahsettiğim 4-0'lık yarı final maçından sonra oynanacak olan final karşılaşmasını

kaçırır.Sarı kart limitini doldurmuştur çünkü. Belki içinde ukte olarak kalan tek şeyde budur.2003/2004'te Blackburn'de yılın futbolcusu seçilir, belirtelim Tugay 34 yaşındadır o

sıralarda !

Milli takımı da boş geçmez,her kategori de milli olma gururunu yaşar.Ordu Milli Takımı'nda bile oynar. Euro 96,Euro 2000 ve 2002 Dünya Kupası'na katılır. Euro 2004'e

katılamamamızın ardından " gençlere yer vermek gerek " diyerek bırakır ay-yıldızlı formayı.2008'de Brezilya ile yapılan dostluk maçıyla milli takım jübilesini yapmıştır, 94

kez de giymiştir milli formayı,hiç azımsanacak bir sayı değil.

1987'den girdik 2009'dan çıktık.22 yılını futbola adayan bu müthiş adam için futbolu bırakma zamanı gelmiştir. Nasıl başladıysa öyle bırakır futbolu,uzatmadan sıkmadan,kimsenin kalbi kırılmadan,tadında,güzelliklerle ... Harika bir şekilde uğurlanır Rovers'tan.Geçtiğimiz Cumartesi'de Ali Sami Yen'deydi,hepiniz biliyorsunuz zaten. Ve simdi; Tugay futbola ara vermeden antrenörlük kariyerine adım atıyor. Eski teknik direktörü Mark Hughes'un görev yaptığı Manchester City'nin alt yapısında göreve başlıyor. İleri de büyük ihtimalle çok iyi bir teknik direktör olacak Tugi, yine İngiltere'de kalacak, yine en sevilenlerden, en çok saygı görenlerden biri olacak ama bu sefer teknik direktörlüğüyle ...

Page 7: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

GGaallaattaassaarraayy’’aa DDaaiirr BBeekklleennttiilleerriinn AArrddıınnddaann

AAttiillllaa ÇÇEELLİİKK

Bazı düşünürler başarmanın en önemli koşulunu hayal etmeye bağlamışlar. Yeryüzü üzerindeki bir çok gelişimin ve icadın kökeninde insanoğlunun müthiş hayal gücünün yer tuttuğunu gözlemlemişler. Hayal etmek bedavadır ama bunu gerçekleştirebilmek ve bir hayale ulaşabilmek için doğruları uygulamak yabancıların dediği gibi “realist dreamers”ların (gerçekçi hayalperestlerin) işidir. Asıl işi topluma bir şey vermek olan müzisyenler, sanatçılar, düşünürler ve bilim adamlarının kökeninde bu yatar. Hayallerini gerçekleştirebilmek için insanlara umut ve mutluluk verebilmek çok önemli bir kıstastır. Eğer neler yapmak gerekiyorsa doğruları en uygun şekilde yapmaya çalışırlar. 2008-2009 sezonuna başlamadan önce her şey hayal gibiydi. Milyonlarca Galatasaraylı ‘dreamers’ vardı. Bir rüyayı gerçekleştirmek üzere yola çıkan yönetim, futbolcu, teknik direktör ve de taraftar vardı. Tabii bu dengeyi bozmak için durmaksızın çalışan medyanın adaletsiz ve acımasız baskı gücünden bahsetmeden olmaz. Sezon ilerledikçe rüya peşindeki Galatasaraylı kitlelerin rüyaları tek tek ölmeye başladı. Fortis, UEFA ve nihayetinde kaçan Süper Lig treni… Geriye dönüp baktığımızda rüyalarımıza ulaşmak için hangi doğrular uygulanmıştı ki? Gerçekçi hayalperestliğimizden bahsedebilir miydik? Rüyayı gerçekleştiğe dönüştüren mekanizmalar atılan adımlar, sabretmek, mücadele etmek ve doğru kararları almak ise hangi mekanizma doğru çalışmıştı ki? Taraftar mekanizmasının bile sağlıklı çalıştığını söyleyebilmek mümkün değildi. Tam şu anda, sezon başından günümüze kadar yapılan hataları saymamıza bile gerek yok. Sokakta yürüyen Hakan Bey’i, Galatasaray ile ilgili Ayşe Hanım’ı durdursanız ve bu hataları sorsanız, hiç düşünmeden tüm sebepleri saymaya başlar bizlere. Bu sorunları belirlemek için müneccim olmaya gerek yok; yönetimin kötü tercihleri, alınan yanlış kararlar, idari anlamda yapılan yanlışlar, futbol şubesindeki çok başlılık, kimin teknik direktör olduğunun belli olmadığı bir ortam, mazereti kendide arayacağına hep başkalarında arayan bir yönetim anlayışı, (bazı) futbolcuların vurdumduymazlığı, iki yıldır durmak bilmeyen inanılmaz sayıda sakatlıklar, taraftarların sabırsızlığı, taraftarların her problemde saldırgan tutumları ve acelecilikleri, kulübe büyük hizmetlerde bulunmuş kişilerin işlerini aklıselim bir şekilde eleştirmekten ziyade kişiliklerine saydırmak, ani çıkışlar, futbol heyetinin sürekli değişmesi ve futbolcuya dayalı düzen…

Page 8: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

KKaalliitteessiizz SSüüppeerr LLiiggiinn ŞŞaammppiiyyoonnuu ŞŞaannss KKüüppüü BBeeşşiikkttaaşş

Kötünün iyisi şampiyon oldu diyemeyeceğiz. Aslında rakiplerinin ikramlarını en çok geri çevirmeyen ve futbol tanrıları en çok yanında olan takım şampiyonluğu kazandı dersek yanılmamış oluruz. Beşiktaş diğer rakiplerine oranla daha çok takım olabildiği için kazandı demek ise abesle iştigal olur. Çünkü Sivasspor takımdaşlık olgusu anlamında daha ön planda olan takımdı ama deneyimleri, şampiyonluk baskısını kaldırmaya müsait değildi. Beşiktaş asıl rakiplerini kendi sahasındaki şans tanrılarının yanında olduğu Galatasaray haricinde hiç yenememiş, en önemlisi şampiyon bir takım olduğunu hissettiren bir oyun gücünü yansıtamamıştır. Gariptir ki aynı Beşiktaş ligin beşincisi konumundaki bir takım karşısında her iki maçta da ezilmiştir. Nitekim aynı beşinci takım ligin ikincisi konumundaki Sivasspor’u resmen ezerek asıl futbol potansiyelini gözler önüne sermiştir. İşte lig şampiyonu ve ikincisinin durumu buydu. Aslında Galatasaray’ın, Beşiktaş ve Sivaspor’u sahadaki futbol anlamında ezmesi her iki takım açısından bir şans. Bu takımlarımız Avrupa macerasına atılırken mevcut kadroları ve oyunlarıyla Avrupa’da iş yapamayacaklarının farkına varmışlardır. Haliyle kadrolarına bir an önce önemli takviyeler yaparak Avrupa macerasına atılmaları gerektiğinin farkındadırlar. Yok, biz bu halimizle iyiyiz derlerse varacakları sonuç hüsrandır.

GGaallaattaassaarraayyllııllııkk mmıı GGaallaattaassaarraayy TTaarraaffttaarrllıığğıı mmıı??

Galatasaray ve sevenleri açısından son yıllarda garipsediğim bir bozukluk, çöküş ve dengesizlik mevcut. Günümüz Galatasaray sevenlerinin tepkileri, tavırları ve söylemlerine baktığımızda Galatasaraylılık denen olgunun günden güne öldüğünü, Galatasaray taraftarlığına dönüşüldüğünü görüyoruz. “İyi ve başarılı günlerde takımının her bireyini, her şeyini övüş; kötü günlerde mümkün mertebe herkesi yerin dibine sokuş…” Galatasaraylılıktan ne anlamaktayız? Galatasaray futbol takımını tutmak mı? Yoksa Galatasaray’ın futboldan bağımsız olarak özüne, kültürüne, psikolojisine, davranışına, ağırbaşlılığına, yapısal kurumuna, doğrularına, Metin Oktayçılığı ve Baba

Page 9: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Gündüzcülüğüne, bilgi ve birikimine olan aşinalık, bağlılık ve bu değerleri üzerimizde barındırmak mıdır? En kötü zamanda bile umutla dolmak, pozitif düşünmeye çalışmak, Galatasaray çatısı altında eleştirilecek kişileri aklıselim, geniş analizlerle anlayışlı bir şekilde eleştirebilmek, bunu demokratik bir yoldan çoksesli bir şekilde yansıtmak ve her şeye rağmen Galatasaray’ı olduğu gibi başarılarından bağımsız olarak sevmek ve bu kültürün bir parçası olmak Galatasaraylılık değil midir? O halde söyler misiniz bana? Kaç tane gerçek Galatasaraylı var?

Hasan Şaş sorunu ortaya çıktığında aklıselim, anlayışlı ve geniş kapsamlı görüşler ışığında analizler yapmadan “kaybolsun gitsin”, “defolsun”, “çıksın gitsin Florya kapısından” gibi bırakın tek cümlelik adam gibi izahatları, anlık tek kelimelik hezeyanlarla görüşünü ifade eden bir taraftar güruhunun Galatasaraylılık denen kavramı anlaması nasıl beklenebilir? Takımı başarılı olduğunda “yaşasın Galatasaray”, “nasıl geçirdik”, “nasıl ezdik be” gibi türlü ifade edememe kabiliyetsizliğinin ifadesizliklerinden fazlasıyla kaş göz olan bir topluluğun, kötü sonuçlarda ve kötü oyunlarda “daha geçen gün övdükleri şeyi” yerden yere vurması anlaşılır gibi değildir. Kısacası bildiğimiz Galatasaraylılık günden güne ölmektedir. Bu Galatasaray’ın dışında, bir insan, bir birey ve bir şahsiyet olarak ele alınması gereken bir konudur. Bir insan doğru ya da yanlıştır. Karakterli ya da dengesizdir. Anlayışlı ya da tirandır. Bu, Galatasaraylı duruşunun ötesinde bir kişilik halidir. Toplum içerisinde düzeyli davranmasını, düşünmesini net olarak bilmeyen şahsiyetlerin konu ve toplum içindeki mecralar ne olursa olsun, o konu ve mecralarda aklı başında olmasını bekleyemiyoruz. Galatasaray dört sene peş peşe şampiyon olup hemen ardından UEFA ve Süper Kupa’yı müzesine getirerek çöküşe bir çok anlamda başlamıştı. Bu esnalarda bir çok genç Galatasaraylı olmuş, Galatasaray’ı sadece başarılarıyla tanımıştı. Galatasaray başarı demekti. Ama öbür tarafta ise 14 yıl boyunca şampiyon olmamış bir takıma gönül vermiş, “seni sevmeyen ölsün” diyen bir taraftar profili vardı. Sabırlı ve olumlu bir taraftar profili… Pozitif düşünmenin ne demek olduğunu ve insanca eleştirinin inceliklerini unutmaya başlamışız. Şu anki Galatasaray’da eleştireceğim yüzlerce şey var ama bu eleştirileri yaparken kişilerin şahsiyetlerine hakaret etmem gerekmiyor. Hep olumsuz düşünmem de

Page 10: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

gerekmiyor. Gayet ayrıntılı bir şekilde, aklı başında, pozitif ve umut dolu eleştirilerimi yapabilirim. Düşünmeyi bilmek belki de hayatı çözmekle eşdeğerdir. Burada olay yine insanlığımıza geliyor. Çünkü 14 yıl boyunca şampiyon olamayan taraftar takımına daha bağlıydı ama bazı kötü sonuçlardan sonra Florya’yı basıp Derwall’e tekme tokat dalma girişiminde bulunan taraftarları da unutmuyorum. Bunun Galatasaraylılık, Fenerbahçelilik, Beşiktaşlılık gibi kavramlarla ilgisi yok. Belki de futboldan başka tutunacak başka dalı olmayan ve mutluluğu sadece iyi sonuçlarda tadabilen insan topluluğuyla ilgisi vardır. Ama yeni nesil Galatasaray taraftarlarının ne kadar sabırsız, negatif elektrikli, karamsar ve umutsuz olduğunu bilmiyor değiliz. Umutlu yaklaşmaktan ziyade olaylara aklı başında yaklaşan kısıtlı bir kitle söz konusu. 14 yıl şampiyonluk yaşamayan taraftarlarla sürekli başarıları tatmış taraftarların mukayesesini en iyi anlatacak deyim aslında çok basit: “Alışmış kudurmuştan beterdir…”

TTaannrrıınnıınn GGöönnddeerrddiiğğii AAddaamm:: LLiinnccoollnn

Lincoln… Galatasaray’ın gerçek anlamda kanayan yarası. Varlığı da sorun, yokluğu da… Ama şu bir gerçek ki, Lincoln gerçekten de sorun. Bu belki de tartışılamayacak tek gerçek. Galatasaray futbol kulübünün en pahalı yıllık ücretine sahip olduğunu bilmeyen yoktur. Öte yandan kazandığı parayı, ekonomistlerin bu anlamda kurdukları maliyet fayda oranı vardır ki “equation value” (değer denklemi) olarak geçer, yerle bir eden başka oyuncu da yoktur zannedersem. İki yıldır belli bir futbol standardı konması beklenen Lincoln, bazen sakatlıklardan, bazen formsuzluklardan ve bazen de çok duygusal futbolcu olmasının getirdiği dengesizliklerden

Page 11: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

dolayı bir türlü istikrarı sağlayamadı. Bir futbolcuyu değerli kılan ise takımına kattığı süreklilik ve değerdir. Bu anlamda yaklaşırsak Kewell, Baros, Arda, Hakan Balta, Servet, Ayhan gibi futbolcuların equation value’sü Lincoln’ünkinden kat be kat faydalı görünmektedir. Örneğin Kewell onun asist istatistiğine yetişemese bile, profesyonelliği, duruşu, bu haliyle diğer Galatasaraylı oyunculara gösterdiği ve bir nevi onlara dolaylı yoldan, istemsiz bir şekilde öğretmenlik yapması gibi fonksiyonlarını düşününce Galatasaray için çok büyük bir değerdir. Üstelik Lincoln’ün yarı yıllık ücretine. Lincoln’ün asla sahip olamadığı, yıllar yılı söz konusu duygusal yapısı onun en önemli karakter yapıtaşlarından biri olduğu ve bu duruma artık alıştığı için bu yaştan sonra değişmesini, Kewell gibi profesyonelleşmesini beklemek kolay olmasa gerek. Eğer Lincoln süreklilik arz etseydi, profesyonel bir futbolcu olsaydı bu sorunların hiçbiri olmayacaktı. Bazen içimiz yanıyor ama. Galatasaray’ın Beşiktaş’ı Ali Sami Yen’de 4-2 mağlup ettiği karşılaşmada Baros’a yaptığı asisti gözlerimizin önüne getirdiğimizde öyle bir pası çok az futbolcunun verebileceğini ve o futbol aklına fazla futbolcunun sahip olamayacağını biliyoruz. Ama iş futbol gerçeklerine, profesyonelliğe ve günümüz çağdaş futbol gerekliliklerine dayanınca, Kewell faktörümüz nedeniyle Lincoln’e sahip olmakla zarif bir lükse sahip olduğumuzu gösteriyor. Avrupa’yı hedef edinen bir takımın en büyük isteği ne olabilir? Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olmak, turlar atlamak, imkansız gibi görünse de oluyorsa kupayı kaldırmaktır. Şampiyonlar Ligi demek, şu an yeryüzünün futbol gerçeklerinin en çok sahnelendiği arena demektir. Galatasaray’ın en büyük arzularından biri ise Şampiyonlar Ligi’nde başarıdır. Şampiyonlar Ligi bize ilginç bir istatistik ve futbol sistemi sunmaktadır. Eğer bu ligde başarılı olmak istiyorsanız körüklü tren gibi mücadele etmeli, çok hızlı futbol oynamalı ve de tüm futbolcularınızla koşmalısınız. Sürekli hareketli olmak zorundasınız. Ve en önemlisi bunu futbol aklınızla beslemelisiniz. Futbol aklıyla besleyemediğiniz sürece çok koşmanızın hiçbir yararı yoktur. Eğer çok koşmak başarıyı getirseydi Kenya’dan on bir tane maraton getirir, TC vatandaşlığına geçirir ve Galatasaray futbol takımı bünyesine eklerdik. Ortada bir Barca gerçeği var. Bir çok kişi Barca deyince Messi, Eto’o, Henry diyor. Ama bir gerçek var ki Xavi ve Iniesta olmadığı zaman Barca gerçekliğinden söz etmek çok güç. Barca’nın asıl ve gerçek beyinleri bu iki futbolcu. Peki neden? Belki pas trafiğinin tam merkezinde olduklarındandır. Tüm pasların onlarda toplanıp onlar tarafından ustaca dağıtılmalarındandır. Asıl neden tek başına bu değildir. Paslaşmalarını daha değerli kılan bir şey var. O da takımın en çok koşan adamları olmaları. ‘Lincoln ve Alex’in paslaşmaların merkezinde olmalarını ve takımın en çok koşan elemanları olduklarını düşleyin.’ Manu ile oynanan final maçında, fiziksel anlamda ufak tefek görünen Xavi ve Iniesta gerçekliği ışıl ışıl parlamıştır. Maç sona erdiğinde rakibini resmen ezen Barca gerçekliğinin iç yüzünde %94 pas yüzdesiyle Xavi, %88 pas yüzdesiyle Iniesta vardı. Ve de Xavi yaklaşık 12 km ile takımının en çok koşan oyuncusuyken, Iniesta yaklaşık 10 km ile takımının en çok koşan ikinci oyuncusuydu.

Page 12: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Şampiyonlar Ligi’nde oynayan ve futbolun gerçeklerini uygulayan takımların sahadaki gerçekliklerine göz attığımızda Lincoln ve Alex gibi oyuncularla istikrarlı bir başarı sergileyebilmek imkansızdır. Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi üst düzey maçlarında Lincoln ve Kewell ile birlikte oynaması intiharla eşdeğerdir. İlk on birde bu oyunculardan sadece biri yer alabilir. Ama deneyimi, duruşu, daha akıllı oluşu ve de profesyonelliği ile asıl doğru seçim her zaman Kewell olacaktır.

DDiiğğeerr TTeerraanneelleerr Gönül isterdi ki Galatasaray’ımızın teknik direktör sorunu çözülse, gelen ve giden oyuncuları kesinleşseydi; tüm bunların sonucunda ileriye yönelik olarak bir analiz yapabilseydik. Neler yapmamız gerek sorusunu sormaya fazla gerek yok. Yönetimin son zamanlarda yaptığı açıklamalar, doğru yolda olduklarını ve hatalarının farkına vardıklarını işaret ediyor. Ama bu farkındalık, faaliyete ve gerçekliğe dökülecek midir sorusuna net yanıt veremiyoruz. Dökülmesini umut ediyoruz. Bu noktadan sonra, daha hiçbir şey belli değilken şu gitsin, bu gelsin, şu oynasın, bu oynasın, şu hoca gelsin, şu topçu alınsın gibi temenni niteliği taşıyacak söylemlerimiz havanda su dövmek gibi olacaktır. O yüzden bu tür analizlere girmek için şu an çok erken. O beğenilmeyen Meira gittikten sonra son iki maça kadar Galatasaray’ın geriden doğru düzgün oyun kuramadığını ve futbolcu kalitesinden hiç beklenmedik şekilde doldur boşalta başlamasının iç yüzünde neler yatıyordu? Tek başına Bülent Korkmaz tercihi ile alakadar olabilir miydi? Ya da o beğenilmeyen Meira’nın bile aslında ne kadar önemli bir yapıtaşı olduğuydu belki… Galatasaray’ın merkezdeki asıl ihtiyacı ise bir planlamaya ve sistemleşmeye gitmesidir. Bir Manu, Lyon, Barca gibi belli bir sistem ve organizasyonu sağlayabilmesidir. Hangi hoca gelirse gelsin aynen devam eden sistematik bir organizasyon ve futbol olgusudur. Bu aynı zamanda devrim demektir. Devrimler acılı, kanlı ve zorlu olur. İnanılmaz sabır gerektirir. Günümüz Galatasaray taraftarlarını göz önüne alınca böyle bir devrim Deccal’ı öldürmesi için beklenen Mesih’i beklemek gibi zor. Günümüz Galatasaraylılığı bildiğimiz Galatasaraylılık olmayınca, dünyanın en iyi hocası getirilse bile birkaç kötü sonucun ardından yerin dibine vurulacağını biliyoruz. Medyanın ve taraftarının suyuna gitmekte yetenekli olan, günlük başarı olmadan yerinde

Page 13: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

oturamayacağını farz ederek politik adımlar atmaya çalışan, vizyondan uzak yönetimler bir organizasyon temeli oluşturmanın köküne dinamit koymaktadır. Şu unutulmamalı ki, zamanında dünyanın en iyi hocalarından biri olan ve ülkemizde futbol devrimlerine imza atan Derwall, ilk iki yıl şampiyonluk yüzü bile göremedi. Bırakın onu, birkaç kötü sonuçta Florya basıldı, dayaktan geçirilmek istendi. Galatasaray’ı Galatasaray yapan temeli kuran en önemli isimlerinden birine reva gördüğümüz bir davranıştı bu. Başarı anlamında Galatasaray’a tarihin en büyük başarılarını getirmiş olan Fatih Terim’in ilk yıl yaşadıklarını, peş peşe aldığı mağlubiyetleri ve bu mağlubiyetlerin ardından Ali Sami Yen’de Fenerbahçe’ye 4-0 mağlup olup istifasının kabul edilmediği yönetim vizyonu ve sabrını da hatırlıyoruz. Yıllar boyu onca şeye sabretmiş biz Galatasaraylılardan bazılarının, daha ligler 3-4 gün önce bitmesine rağmen teknik direktör neden açıklanmadı diye yönetime etmedik laf bırakmadıklarını da biliyoruz. Daha bu konuda sabırsızlık gösteren Galatasaray ‘taraftar’larının, varsayalım o çok bekledikleri Houllier ya da Co gelirse, peş peşe birkaç başarısız sonuçlarından sonra onlara nasıl yükleneceklerini şimdiden hayal edebiliyoruz. Medya her zaman sizlerin yanında olacaktır. Sabretmeyen dervişin muradına erdiği ne zaman görülmüş? Rüyasında… Hayal kurarken… Ben hala Godot’u bekliyorum… Atilla ÇELİK

Page 14: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

SSüükkûûtt--uu HHaayyaall BBuurraakk EErreenn

Kolay mı 116,7 milyon Euro değeri olan kadro var elinde. Türkiye'nin zaten en kaliteli kadrosu Avrupa'nın ise önemli kadrolarından birisi. Sezon başlamadan hedef Şampiyonlar Ligi olarak belirlenmiş o hedef gerçekleşmeyince ise Kadıköy'de ki final yeni rota olarak çizilmişti. Galatasaray bir Avrupa takımıydı ligde başarılar elbette sevindiriciydi ama artık adımızı Avrupa'ya hatırlatma vaktiydi. Kewell, Meira, Baros gibi transferlerlede yönetim transfer vizyonunu ortaya koymuş, Galatasaray uzun zamandır hasret olduğu yıldız yabancı futbolcu transferlerine kavuşmuş.

Herkeste beklenti en yüksek noktada öyle açıklamalar yapılıyor, hedefler koyuluyor ki 2000 ruhunun sezon başlamadan geldiğine inanmaya başlamıştık. Yalnız bu transferlere rağmen fazla kariyerli olmayan, genç hoca Skibbe teknik direktörlüğe getirildi. Bu karar tartışıldı Skibbe yetersiz, bu futbolcuları kaldıramaz falan diye. Gerçi Uefa Kupası'nda gösterdiği performans ve oynattığı hücum futbolcuyla çoğu kişiye cevabını verdi ama birşeyler eksikti. Skibbe bir yerlerde hata yapıyordu ama nerede. Yönetimde işin içine iyice girmeye başlayınca yaşanan kaos, teknik direktör değişimi, Bülent Korkmaz'la beraber yaratılmak istenen ruh ama uğranan hüsran Fenerbahçe derbisinde kendini iyice açığa vurmuş ve bazı futbolcular patlama noktasına gelmişti. İşte Galatasaray böylesine kötü sezon geçirdi. Tarihin en kolay lig şampiyonluğu, Road To Kadıköy parolasına bu kadar kolay ulaşılabilecekken yaşanan depremler cennet sezonu cehenneme dönüştürdü. Bir önceki sezon Kalli'nin son 6 haftada istifasıyla yaratılan hava mükemmeldi. Bir anda Galatasaray ruhu ortaya çıktı ve inanılmaz bir şampiyonluk kazandık.

Page 15: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Bundan sonraki süreç çok önemli olacaktı. Galatasaray'ın daha sağlam adımlar atması gerekiyordu. Teknik direktör konusunda çok tartışıldıktan sonra Haziran ayının ortalarına doğru Skibbe ile anlaşıldı.

Skibbe'nin kariyerine baktığımızda büyük başarıları yoktu. Galatasaray'ı taşıyabilecek mi sorusunu çok zordur. Buna rağmen gelecek vaad eden teknik direktör adaylarındandı. Sonrasında yapılan Kewell, Meira, Baros gibi transferlerle yıldızlarda dolu kadro kurduk. Elimizde de zaten önemli futbolcular vardı. Steaua Bükreş ile oynanacak Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı bizler için büyük önem taşıyordu. Finansal açıdan Galatasaray'ın bu kupadan beklentileri büyüktü ama Şampiyonlar Ligi'ne kalamadık. Baktığımızda takım yeni kurulmuştu, oyuncular birbirini yeni tanımaya başlamıştı, sistem oturmadı diyebiliriz. Benim Skibbe ile eleştirim şu noktada olabilir. Hazırlık kampında sezon içinde yararlanmayacağı futbolcuların üzerinde çok zaman kaybetti. Ayrıca iyi bir hazırlık dönemide geçirdiğimizi düşünmüyorum. Haliyle lige de kötü başladık istediğimiz sonuçları alamadık. Buna rağmen Uefa'da önemli işler yaptık. Skibbe sayesinde Galatasaray Avrupa'da isimini tekrar hatırlattı. Skibbe güzel futbol oynatıyordu ve hücum futbolunun bütün özelliklerini Galatasaray'da uyguladı. 4-2-3-1 sistemi bize çok uymuştu. Lincoln'den çok iyi faydalanmasını bildi.

Yalnız ona verdiği bu tavizlerin faturası sonradan Galatasaray'a ağır oldu. Skibbe ile ısrar edilseydi Galatasaray önemli başarılar kazanabilirdi ama Türkiye'de sabır yok malesef. Skibbe'nin futbolcular üzerinde fazla hakimiyeti olamadı. Lincoln'e gereksiz tavizler verildi. Futbolcular iyi hazırlanamadığı için çok fazla sakatlıklar verildi. İyi yanları fazla

Page 16: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

ama kötü yanlarıda var elbette. İleriki yıllarda Löw örneğinde olduğu gibi Skibbe'nin adını sıkça duyabiliriz. Bundesliga'da önemli işler başarmasını bekliyorum. Galatasaray'da Uefa Kupası'nda oynattığı güzel futbolda asla unutulmayacak. Ligde üst üste alınan kötü sonuçlar onun sonunu hazırladı. Ayrıca Ümit Davala ve Boekamp'ın gönderilişinde sessiz kalması, Kalli'nin tekrar takıma getirilişinde de tavrını ortaya koyamaması onun açısından kötü oldu. Skibbe malesef otorite yoksunuydu. İyi bi teknik direktör olmak futbol ve taktik bilgisiyle olmuyor birazda ağırlığın ve karizman olmalı. Galatasaray'ın bu sezona dair en büyük hatası Bülent Korkmaz'ı takımın başına getirmek oldu. Takım şampiyonluk yolundaydı, Uefa Kupası'nda ilerleyişi devam ediyordu ama geçen sezonki yaptıklarını düşünmüş olacaklarki Bülent Korkmaz'la anlaştılar.

Bülent Korkmaz'ın teknik direktörlük kariyeri çok iyi değil. Eski efsane futbolcumuz, idol isimlerimizden ama bu noktada takımın başına getirilmesi büyük riskti. İlk Bordeaux maçını öyle yada böyle geçmemize rağmen sonrası hüsran oldu. Hamburg maçında yaptığı hatalar inanılmaz, ondan sonra lig maçlarında oynattığı futbol, yaptığı değişiklikler falan komple skandal. Hücum oynayan, gol zengini takım gitti son yılların en büyük kısır takımı geldi. Bülent Korkmaz Galatasaray başında 2 farklı galibiyet hiç göremedi. Bütün maçlar risk taşıdı, hepsinde öldük öldük dirildik. Şampiyonluk yolunda önemli hiçbir maçı kazanamadık. Artık son nefesimizle büyük zorluklarla ligi 5. bitirebildik. Galatasaray'ın hatası büyük oldu. Skibbe ile başladın onunla bitirecektin. Sezonun en can alıcı yerinde yeni hoca getir, sistem bir anda değişsin, milletin kafası allak bullak olsun bunlar olacak iş değil. Galatasaray böylesine ikramların olduğu bir yılda büyük fırsat tepmiştir. Sezon başında kesin şampiyon diye bakılan kadro, Türkiye'nin piyasa değeri olarak en önemli kadrosu ancak 5. olabilmiştir. Avrupa maceramıza ayrı parantez açmasak olmaz bu seneye dair en güzel olay Avrupa'da ismimizi yeniden hatırlatmak oldu. Hafızalara kazınan çok önemli maçlar oynadık. Deplasmanda Hertha Berlin, Benfica galibiyetleri müthişti. Hemde bu maçları iyi futbolla kazandık. Uefa Kupası'nda önemli hayaller kuracakken hoca değişikliği herşeyi bozdu. Hamburg maçlarını asla unutamayacağım. İlk maçı 1-0 önde götür bir kırmızı kart 1-1'e bağla maçı. İkinci maç Kewell stoper oynasın yok böyle bir olay. Kewell o maçta stoper oynamamalıydı. Semih Kaya'ya güvenmek zorundaydık. Takımın hem hücum gücü zayıfladı hemde 2-0 öne geçtiğinde bir savunma hatası golle sonuçlandı. Sonra gitti o Hamburg yarı final oynadı. Böyle Uefa Kupası tarihte görülmedi. Şampiyon olan takıma bakıyoruz Shakhtar Donetsk kadro kalitesi olarak bizle boy ölçüşemeyecek takım. Çok yazık oldu gerçekten. Yönetimin olmadık hataları kötü sonuçlar doğurdu.

Page 17: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Stoperin yok Hamburg maçından bir gün önce Meira'yı satıyorsun. Tamam Meira'dan beklediğimizi alamadık ve iyi paraya sattık ama yalnış zamanda yollar ayrıldı. Bu transfer yönetimin Uefa Kupası'nı ne kadar istediğini bizlere kanıtlamış oldu. Sezonun en büyük sorunsallarından biriside Lincoln mevzu oldu. Lincoln hakkında çok yazdım, çizdim. Lincoln iş ahlakı olmayan son derece karaktersiz bir futbolcu. Skibbe döneminde güzel futbol oynadı ama istediği gibi at koşturdu. İdman yapmaz, kamplara geç gelir, disiplinden bir haberdir. Dünya yıldızlarının yapmadığı kaprisleri yapar. Takımın dengesini bozmak adına büyük çaba sarfetti. Bülent Korkmaz'ın tek desteklediğim yönü Lincoln konusundaki tavrı oldu. Hak edene forma verdi, herkesi eşit tutmaya çalıştı. Sonrası malum Lincoln Galatasaray'dan ayrılmak üzere. İnşallah o günü görürüz diyorum. Böylesine iş ahlakından yoksun futbolcu bu formayı giymeyi hak etmiyor. Koskoca Kewell son maçta oynamak için sakatlığını hiçe sayıp idman yapıyor Lincoln ise bavullarını toplamış tatile gidiyor. Fark bu işte, Lincoln bu yüzden Galatasaray'dan ayrılmalı. Sakatlıklarda bu sezon çok belimizi büktü. Euro 2008'de oynayan Milli futbolcularımızın çoğu önemli sakatlıklar geçirdi. Emre Güngör bir maç oynuyor on maç sakat kalıyor. Kronikleşen bir sakatlığı var inşallah düzelir. Servet Çetin omuz sakatlığı geçirdi Galatasaray'ın en önemli zamanlarında takımı yalnız bırakmak zorunda kaldı. Hamburg maçlarında Servet'in oynadığını düşünüyorumda o turu kesin geçerdik. Linderoth'u zaten saymıyorum hazırlık kampında oynadı bir maça çıktı bütün sezonu tekrar sakat geçirdi. Barış Özbek sezon içinde uzun bir sakatlık geçirdi. Aynı şekilde Mehmet Topal bir süre forma giyemedi. Serkan Çalık hazırlık kampında sadece bir maç oynadı o da bütün sezonu sakat geçirdi. Kewell'ın 2 aylık bir sakatlığı oldu. Lincoln'ün sakatlıkları ne kadar doğru bilmiyorum ama sakat olupta takımı yalnız bıraktığı maç sayısı çok fazla. Uğur Uçar zaten bu sezon son maçki iki dakikasını saymazsak hiç oynamadı. Aydın Yılmaz'ın kronikleşen sakatlığı oldu. Hasan Şaş sezona iyi girmesine rağmen uzun süre sakat kaldı.Galatasaray bu sezon en önemli zamanlarında en önemli futbolcularını sürekli sakatlığa kurban etti. Bu yıl yaşanan başarısızlıktada bunun payı büyük oldu. Skibbe döneminde 4-2-3-1'i Avrupa üzerinde çok iyi oynayan takıma sahiptik. Kewell - Lincoln - Arda ve Baros'la müthiş bir hücum hattımız oldu. Rakip savunmaların dengesini bozan, 15 dakika iyi oynayıp maçların kazanılmasını sağlayan hücum hattımız vardı.

Page 18: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Lincoln Galatasaray'da ki en iyi zamanlarını bu hücum hattında geçirdi. Arda ve Kewell'ın kanat değişimleri, Baros'un gol yollarındaki etkili futbolcu izlemeye değerdi. Bunun yanında güçlüde orta sahamız vardı. Mehmet Topal - Ayhan ve Barış Özbek'le iyi görüntü verdik. Ama bu ideal kadromuzu sürekli korumayamadık. Dediğim gibi sakatlıklar belimizi çok büktü. Galatasaray'ın hücumda sorunu olmamasına karşın savunmada büyük sorunları oldu. Meira ve Servet uyumsuzluğu göze çarptı. Meira büyük beklentilerle transfer edilmesine rağmen bekleneni hiç veremedi. Meira çok önemli futbolcu olabilir ama Galatasaray'a uymadı. Sağ bekimiz olmadan oynadık. Sabri'yi ben sağ bek olarak görmüyorum. Ayrıca çok dengesiz bir kalecimiz vardı. De Sanctis bazen mükemmel işler yaptı bazen olmayacak işlere imza attı. Galatasaray bu hücum hattına daha iyi savunma kurabilseydi bu sene çok daha iyi olacaktı. Buna birde sakatlıklar eklenince başarı malesef gelmedi. Bülent Korkmaz'ın gelişiyle beraberde her maç değişik sistemlerde oynadık. Hücum futbolundan hiç örnekler veremedik sadece savunmada daha derli toplu göründük. Hemde önemli savunma silahlarımız sakat olmasına rağmen. Sadece son iki haftada oynanan futbol bizleri sevindirdi. Bol pozisyona giren ama golle sonuçlandıramayan takım görüntüsündeydik. Konuyu futbolcular bazında ele alırsak bu sezonun en önemli futbolcusu Baros oldu diyebiliriz. 20 golle gol krallığına ulaştı. Hayatında atmadığı golü Galatasaray'da atmış oldu.

Page 19: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Kewell Galatasaray'lıların kalbinde taht kurdu. Futbolculuğunun yanında kişiliğiylede büyük beğeni topladı. Arda Turan kendini bu sezon çok geliştirdi. Hücüm futbolunun yanında savunmada yapmasını öğrendi. Pas olayınıda bayağı ilerletti. Ayhan Akman 32 yaşına gelmesine rağmen yıllanmış şarap gibi her geçen sene daha iyi oluyor. Son olarakta Emre Aşık takımın ona ne zaman ihtiyacı olsa çıktı sonuna kadar oynadı. Meira büyük beklentilerle alınmasına rağmen hayal kırıklığı oldu. De Sanctis'in dengesizlikleri Galatasaray'ın başına çok dert oldu. Nonda ve Ümit Karan koskoca sezon zaten piyasada yoklardı. Hasan Şaş sakatlık dönüşü çok eleştirildi. Çoğu futbolcumuz bu sezon kötü performanslar sergiledi. Yönetim alanında da başarısız bir yıldı diyebiliriz. Skibbe yanlış tercih olsada onun üstünde durmaları gerekiyordu. Sezon ortasında hoca değişikliği ile Galatasaray'ın sonunu getirdiler. Ayrıca kulüp içinde çok başlılık ortaya çıktı. Adnan Sezgin keyfince istediğini yaptı, Kalli teknik danışman olarak gereksiz yere getirildi. Yiğit Şardan'da son basın toplantısında bunları açıkladı zaten. Lincoln konusunda büyük tavizler verildi önlemler baştan alınamadı. Federasyon ile haklı olsak bile gereksiz kavgaya tutuşulması çok yalnış oldu. Teknik direktörlerin işine çok karışıldı. Meira'nın satışı doğru olsada bu yalnış zamanda gerçekleşti. Bülent Korkmaz takımın başından ayrıldı. Bu bencede doğru karar oldu. Bülent Korkmaz henüz teknik direktörlük için hazır değil. Çok kaliteli bir teknik direktörün yanında 2-3 sene kalması onun açısından olumlu olacaktır. Ben Galatasaray'da kalmasını isterim ama yardımcı hoca olarak. Teknik direktör anlamında Galatasaray'a vereceği birşeylerin olduğuna inanmıyorum. Benim ilk adayım Fatih Terim. Galatasaray'ı derleyip toparlayacak, futbol alanında devrim yapabilecek kişilerden. Galatasaray'ın zaten futbol alanında baştan inşası gerekiyor. Co Adriaanse isimide konuşulmaya başladı. Kendisi küçük paralara büyük işler yapabilecek bir teknik direktör. Huillier'de Galatasaray'da büyük devrimler yapabilecek, geleceğe hazırlayabilecek önemli teknik direktör adaylarından. Bana göre Hasan Şaş, Ümit Karan, Volkan Yaman, Sabri Sarıoğlu, Lincoln, Linderoth, De Sanctis, Nonda, Orkun Usak ile yollarını ayırması gerekiyor. Baros ve Kewell haricinde hiçbir yabancımızdan verim alamıyoruz. Hasan Şaş takımdan ayrıldı. Gidişi kesinlikle vefasızlık falan değildir. Aksine zamanında Galatasaray ona kucak açarak vefa örneğini göstermiştir. Kendisi sözleşmesi bitince Avrupa'da gezmediği kulüp kalmadı kimseyle anlaşamayınca Galatasaray onu yeniden kadrosuna katmıştır. O zamanlar yapılanlar asıl unutulmaz. Bu yüzden kimse Galatasaray'a vefasız diyemez. Galatasaray 10 numaralı sistemden kurtulmak zorunda. Bizde modern futbola ayak uydurmalıyız. Arda ve Kewell

Page 20: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

gibi etkili kanat oyuncularımız var bunlara alternatif bir futbolcu daha gerekiyor. Ayrıca Baros'ın yanına güçlü bir santrafor ihtiyacımızda var. Defansta sorunlar yaşıyoruz Servet'in yerinin banko olduğunu düşünürsek gelecek stoper onu tamamlayabilecek birisi olmalı. Bir sağ bek, orta saha ve kaleci transferleride yapmamız gerekiyor. Aslında Galatasaray'ın birçok transfere ihtiyacı var. İlk transferimiz orta sahaya Mustafa Sarp oldu. Kendisi rotasyonda yer bulabilir ama uzun vadede çok başarılı olacağına inanmıyorum. Tabi bunlardan önce yapmamız gereken ilk şey Adnan Sezgin'in takımla ilişkini ebediyen kesmek olacaktır. Futbol alanında yaşanacak baştan inşa için bu operasyonu yapmamız şart oğlu şarttır. Genel olarak bu sezonu ele alırsak kötü bir yıldı. Hepimiz bu sezonu bir daha hatırlamak istemiyoruz. Her bakımdan çok acılar çektik büyük hüsranlar yaşadık. Böylesine kolay ligde şampiyon olamamak, Uefa'yı tekrar kazanamamak hemde Kadıköy'de kötü oldu. Umarım yönetim bu sezondan büyük dersler çıkarmıştır. Öncelikle Galatasaray'a yakışan bir teknik direktörle anlaşılır ve doğru transferler yapılırsa başarı zaten gelecektir. Galatasaray'ın sabretmesi ve geleceğe yatırım yapması gerekiyor. Günü kurtarmak bizlere yakışmaz. Önümüzdeki senelerin temellerini atmak zorundayız. Elimizde müthiş genç yetenekler var. Altyapımız canavar gibi çalışıyor. Galatasaray'da başarılı olacak sistemin temeli zaten kendi içinde. Yeterki doğru hamleler yapılsın. Sükût-u Hayal yaşadığımız bu sezonun ardından umduğumuz beklediğimiz Galatasaray'ı görmek hepimizin hakkı. Burak Eren

Page 21: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

NNBBAA FFİİNNAALLLLEERRİİ

Okan Çelik

Uykusuz gecelerimizin spor anlamında tek sebebi olan nba finalleri Perşembe gecesi oynanacak maç ile başlıyor. Şu giriş faslını fazla uzatmadan takımları kendimce değerlendireceğim. Yine ufak tahminlerde bulunacağım. Büyük ihtimal ‘’yine’’ tutmayacak fakat deneyeceğim. Bilemiyorum belki tutar :)

ORLANDO MAGIC Sezon başından beri beni en fazla yanıltan ekip oldular. Geçen sezon başlayan orta halli çıkış sonrası orada kalacaklarını düşünüyor, dahası Hidayet, Lewis gibi isimleri ellerinden de kaçıracaklarını aklımın bir ucunda tutuyordum. Sezona iyi başladılar ‘’geçicidir, bir şey olmaz’’ dedim, sezon ortasında 1. bile oldular ‘’ normal sezon diye böyleler abi’’ dedim, play-offlarda Boston’ı elediler ‘’şans’’ dedim ve Cavs serisi öncesi ‘’buraya kadar’’ yazmıştım onlar için.Tüm sezon boyunca beni yanılttıkları için sövsem mi , takdir mi etsem bilemedim. Takımda Hidayet olmasa kesinlikle 1. şıkkı söylerdim fakat Hidayet faktörü gözümde onların sempatisini 3–4 kat daha arttırdı. Gerek koç Van Gundy’nin içtenliği, gerek Howard’ın daha fazla sorumluluk alması, gerekse Hidayet’in Türkiyenin Jordan’ı lakabı alması. Evet, böylece onlar adına bir sezonun özetini de yapmış olduk. Çok değişken bir takım olduklarını ben yazmaya, sizler okumaya bıktınız. Maç içerisinde bile büyük farklılıklar gösterebiliyorlar ki bunu Cavs ve Boston serilerinde sıkça gördük. İyi giden maçı kötü bitirmeler, kötü giden maçı ‘’süper’’ bitirmeler vs vs. Dediğim gibi Boston serisinin son maçında, Boston çok rahat alacak dediğim halde müthiş bir oyunla seriyi almayı bildiler. Aynı şekilde Cavs ile oynanan seride de 4–2 Cavs kazanır desemde Cavs süpürülme tehlikesi geçirdi. Lebron’un o insanüstü şutu olmasaydı şuan Magic 2–3 gün daha fazladan dinlenmiş ve taktik çalışıyor olacaktı. Geçmişe mazi diyip Lakers serisinde ki dikkat etmeleri gereken şeylere geçelim. Maçların hepsinde kırılma anları olacak o kesin. Anlıyacağınız maçların ilk periyotta kopma gibi bir durumu kesinlikle olmayacak. Magic’in dikkat etmesi gereken en büyük nokta da bu kırılma noktaları. Karşı tarafta Kobe gibi biri olduğu için maçın o kırılma noktalarında 1–0 yenik duruma geçeceksiniz. Önemli olan nokta o zamanlar topu

Page 22: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Hidayet’e verip maçı izlememek. Tüm serilerde yaptı bunu Magic. Serilerin en kritik anlarında top sadece Hidayetten oynandı ki zaman zaman Hidayet bize insan olduğunu hatırlattı, beceremedi o işi. Tabi genele vurursak çok başarılı oldu ki başta da belirttiğim gibi Türkiyenin Jordan’ı lakabını aldı. Diğer önemli nokta Howard’ın faul problemine girmemesi. Cavs serisinde Lebron yüzünden çok çekti ki bu seride de Kobe tarafından aynı sıkıntıya sıkça düşebilir. Hepimiz izliyoruz maçları. Çok basit hatalar yüzünden faul problemine giriyor. Koç ile birlikte sıkı şekilde çalışmalı bu soruna. Diğer sıkıntılar Magic’in patlama yapacak oyuncu sayısının Lakers’ın patlama yapacak oyuncu sayısından bir hayli az olması. Lakers’da maç içersinde Sasha, Farmar, Odom, Bynum( evet, kısıtlı süreleri yüzünden o da artık bu listede :) ) , Ariza vs vs. Magic de ise aklıma gelen tek sağlam isim Pietrus. Magic işin savunma kısmını iyi yaparsa hem bu yukarıdaki oyuncuları durdurur, hem Kobe’nin 40–50 sayı atmasından kurtulur.

LOS ANGELES LAKERS 7. ve 8. sıra için birbirini öldüren takımlara göre çok daha rahat bir normal sezon geçirdiler. Sezonun yarısından sonra play-off hesaplarını daha bir güçlü yaptılar zaten. Onlar da play-offların bana göre başarısız ekiplerinden birisi. Bilemiyorum beklide ben çok abarttım onları fakat Utah ve Rockets serilerini 4-0 ve süper oyun ile geçeceklerini düşünüyordum. Daha doğrusu bekliyordum. Fakat özellikle Rockets serisinde işler tamamen benim beklediğimin tersinde gelişti. Sezon başında Lakers Rockets’a Yao ve Tmac’siz bu kadar zorlanacak deseler neremle güleceğimi şaşırırdım fakat bu da oluyormuş dünyada. Bu oyunları gördükten sonra finalde Denver’ın maçı kazanacağına iyiden iyiye inanmıştım. Fakat batı finalini beklediğimden çok daha iyi oynadılar. Ya da nasıl sezon başında gözümde büyüttüysem onları Rockets serisinde de o kadar küçülttüm o yüzden Denver maçları çok güzel gözüktü gözüme. Acaba Bynum’ın sezonun bir bölümünü kaçırmasının bir etkisi var mıdır diyorum yine kendime soruma cevap verip yok artık diyorum. Şampiyon olacak takım kesinlikle bir oyuncuya bu kadar bağlı kalmamalı diyorum ve devam ediyorum yazıya. Onlarında maç içersinde dikkat etmeleri gereken çok noktalar var. Nadirde olsa Magic’in her attığını soktuğu günler olabiliyor. İşte bu günlerde maç kazanmak çok ama çok zor olacak Lakers için. Neyse, o dikkat etmeleri gereken noktaları değerlendirelim ufaktan.

Page 23: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Bir kere Miami için tüm sezon boyunca ‘’Wade’e çok bağlılar abi’’ dedik durduk. Fakat bunun çok daha fazlasını 2009 Lakers play-offlarında gördüm. Magic’in son dakikalarda ki Hidayet’e olan bağlılığından çok daha fazlası bu. Top tamamen Kobe’ye bırakılıp maç izleniyor. Atarsa kahraman oluyor atamazsa ‘’bir sonraki maça artık’’ cümleleri kuruluyor. Bilemiyorum, şampiyonluğun en büyük favorisi olan bir ekip bunları yapmalı mı? Diğer sorun Odom’un zaman zaman çok çirkefleşmesi ve oyunda kopmalar yasaması. Ona ihtiyacın en üst düzeyde olduğu zamanlarda hep rakiple ikili diyaloglara girmesi Lakers’ın büyük zarara uğramasına neden oluyor. Magic gibi bir ekip karşısında Odom’un bu oyunları çok sert şekilde geri tepebilir. Sonra, Sasha’nın o saçma ve gereksiz dakikalardaki şutlarından kurtulmalılar. Bu sezon daha da azaltsa da tam olarak kurtulamadı o şut atma huyundan. Son olarak Kobe’nin Burhan Altıntopvari ‘’beni savunamazsınız olum’’ kafa sallamasıdır. Yapma be koçum işte. Biliyoruz, savunulması zorsun ama ne diye kendini antipatikleştirip hakemlerden teknik faul yiyorsun ki. Hayır, ne gerek var yani? Daha birçok dikkat etmeleri gereken nokta var fakat aklıma sadece bunlar geldi. Tutup tutmayacağını bilemiyorum fakat tahminim: Lakers alır efenim bu sefer eminim. Hatta 4–2 olabilir diyorum. Totem mi deniyordu buna ne? :) Gönlümüz yinede kesinlikle Türkiyenin Jordan’ının yanında. Tekrar yanılmam dileğiyle. Saygılar, sevgiler…

Page 24: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

ÇÇAAĞĞLLAARR TTOORRUUNN İİLLEE CCAAFFEE CCRROOWWNN AARRAASSII……

30 Mayıs 2009 tarihi itibariyle Efes Pilsen'e süpürülerek bir sezonu daha geride bıraktık. Peki tarihlerle biraz oynasak değişen bir şey olur mu acaba? Geçen sezon 11 Mayıs'da Türk Telekom’a çeyrek finale süpürüldük. Bir önceki sezon 14- 18 Mayıs tarihlerinde oynadığımız yarı final serisinde ezeli rakibimiz Fenerbahçe Ülker'e süpürüldük yine ve yine. Biraz daha geriye gidelim hadi, 2005-06 sezonunda Ülker'e çeyrek finalde süpürülürken direnç bile gösteremedik. Onun öncesi hepten karanlık zaten bizim için.. Basketbol şubemizin durumu ne yazık ki bu, acı ama gerçek. Gelişen ekonomik yapılar ve bu bağlamda gelişen altyapı organizasyonları ile büyüyen rakiplere karşı ismimizin sonuna eklediğimiz ''Cafe Crown'' takısı ile mücadeleye etmeye çalışıyoruz. Ne hoş tesadüftür(!) ki bu yan ürünün sahibi de ezeli rakibimiz Fenerbahçe ile bütün basketbol yapısını birleştirme kararı aldı 2006 sezonunun başında. Yani sponsorumuz olan firmayı altetmek için uğraşıyoruz son üç sezondur, ağzımıza çalınan bir parmak bal ile elinde bal şişesini bulunduranları yenmeye uğraşıyoruz. Akılalır bir tarafı yok bunun, Ülker'de bu departmanda çalışan bir görevliye de sorsak bunu söyleyecektir zaten. Siz hiç yan markanızın ana markanızı yenmesine izin verir misiniz ? Sponsorluk mevzuusu uzun zamandır taraftarın da gündeminde olan bir konu zaten, bunu bir kenara bırakalım şimdilik yöneticilerimizin bir kenara bırakmadığını ümit ederek.. Bu sezona sponsorun verdiği paranın üstüne yeni gelen yönetimimiz de bir şeyler ekleyerek 10 milyon dolar civarı bir bütçe ile girdik. Son dönemde en ulaştığımız ve yapılan açıklamalara bakılırsa da uzun vadede ulaşabileceğimiz maksimum rakamdı bu. Eğer başarılı bir sezon geçirip, ki burada başarıdan kasıt asla kupa değildir, bunu iyi değerlendirebilseydik gelecek sezon bu rakamların biraz daha üstüne çıkıp level atlamamız gayet mümkündü bana göre. Fakat biz her zaman olduğu gibi şube içi kaosa yenik düştük ve 10 milyon dolara yakın bir para uçtu gitti. Bir daha da zor görürüz bu rakamları.. Yiğit Şardan'ın son basın toplantısında önümüzdeki sezon gençlerle yola devam edeceğimiz açıklaması ile de resmiyet kazanmış oldu bu söylediklerim. ''Küçülmeye gidiyoruz..'' cümlesi ile açıkladı bunu Yiğit Şardan, pardon da ne zaman büyümüştük ki ? Küçük kalmaya devam ediyoruz basketbolda, ana markanın yanında ikinci ürünüz hani eşantiyon derler ya işte ondan. Bu açıklamanın ardından Şardan, Ülker ile olan sponsorluktan memnun olduğumuzu ve yola bu şekilde devam edeceğimizi açıklarken ben çoktan seneye ligi kaçıncı tamamlayıp, kime süpürüleceğimizi düşünmeye başlamıştım. Her maça gelen yöneticimiz durumdan memnun ise şayet bana diyecek bir söz düşmez zaten. Sorunlar tabii ki bunlarla sınırlı değil ama içinizi kararttığımın da farkındayım. Sorunları boşver de sen bize çözümlerden bahset derseniz şayet, o konuda da kendimce bir iki görüşüm var elbet. Basında, internette Galatasaray'ın erkek basketbol takımının konuşulduğu her yerde ''Abiler'' lafını duyuyoruz hepimiz. Eğer basketbol şubesinde bir atılım gerçekleştirmek istiyorsak kongredeki etkilerine, camiadaki ağırlıklarına ve oy potansiyellerine bakılmaksızın bütün ''abilerin'' şube ile organik ya da inorganik bütün bağları kesilmelidir. Gerekiyorsa o nefret ettiğim Ülker çalışanlarına bırakılmalıdır fakat bu

Page 25: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

yaşı kemale ermiş, 1980'lerin basketboluna hakim insanların elinden bir an önce kurtulmalıdır bu şube. Galatasaray Lisesi ile hepimiz gurur duyuyoruz, hepimizin büyük saygı ve sevgisi var fakat bir diploma ekseninde hayatlarını devam ettiren ve buradan beslenen insanlara ihtiyacı yok kulübün. Cumartesi günü Ayhan Şahenk’de yaşanan tatsızlıkları gördük hepimiz. Ağabeylerden Sabahattin Kart bir renktaşımızın üzerine seni salondan attırırım tehtidi ile geliyor, pardon da kimsiniz siz Sabahattin Kart? Hangi sıfatla yapıcaksınız bunu, kimse Galatasaray taraftarını salondan attıramaz. Oysa ki ne kadar da düzeyli bir tepki vardı orada görmek isteyene tabii. Bu LiseCi zihniyeti futbolda da gördük biz ne yazık ki, küçük olsun benim olsun düşüncesi nedeniyle heba olan yılları da yaşadık Össan Abi sağolsun. Sahi ne oldu imza toplanıyordu, gelsin yeniden Össan abi özletti kendini. 19 Mayıs tarıhınde yaşanan olaylı Fenerbahçe derbisini unutanımız yoktur herhalde, oradaki öfke salt Fenerbahçe odaklı bir öfke değildi kesinlikle. Kadıköy’de yaşananların da etkisi olmuştur illa ki ama orada verilen tepki Canaydın ve onun dar vizyonuna verilen tepki idi. Ki etkili olduğunu da gördük hepimiz, size üç yıldız getiricem valla bak diyen Özhan Canaydın’ın kulüpten ayrılmasını sağlayan ana etken burada taraftarın verdiği tepkidir. Kulüpten ayrılması ile birlikte bu sezon Kewell’ı Baros’u canlı canlı izledi gözlerimiz, üçüncüyü de görürüz inşallah. Ribery’i de Yunanistan’a falan Şampiyonlar Ligi maçına geldiğinde Bursa’ya da geliversin de elini öpsün Başkan’ın, yazık bekliyor adam. Ne diyorduk, çok doluyum da bu konuda. Ha 19 mayıs’daki olaylı derbi. Evet buna benzer bir tepki bekliyordum ben Efes Pilsen serisinin son maçında, çok daha anlamlı tepkiler verilebilirdi bence Hüseyin Beşok’a hak ettiği alkışlar yollandıktan sonra. Ne yazık ki olmadı bu fakat yine de maç sırasında ve sonrasında bir takım hareketlilikler yaşandı, umarım buradaki alt metin iyi okunmuştur gereken merciiler tarafından. Efes Pilsen serisinin son maçında Koray Mıncınozlu ile sözlü diyaloga giren renktaşımızın düşüncelerini paylaşmayanınız var mı ? 12. dakikada mağlubiyeti kabul edip, sahada gezinen oyuncuları ve teknik ekibi hoşgörüyle karşılayanınız? Tamam Efes Pilsen bizden çok güçlü, bizden çok daha iyi bir takım ama bu vurdumduymazlık nedir, giydiğiniz forma sarı kırmızı beyler demiyor mu kimse bu arkadaşlara merak ediyorum cidden. Gerçi neyi merak ediyorsam, dörtte bir bütçemize kurulan Beşiktaş Cola Turka'dan son 15 yılın en büyük play-off farkını yiyen takımımızın yöneticisi durumdan memnun olduğunu kameraların önünde açık açık söyledi. Çetin Yılmaz’a teklif götürüp, listesinde Cihansever Yeşildağ ismi bulunan Sabahattin Kart ile vizyonlu şekilde süpürülmeye tam gaz devam yani. Gün olur menejer oğlunuz Ömer Kart da gider ama biz hep buradayız, herkes gider biz kalırız biz Galatasaray’lıyız sayın Kart, ya siz ?? Rahat bırakın artık şu şubeyi..

Page 26: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

GGSSCCiimmbboomm BBllooggllaarrddaann

LLiinnccoollnn NNeeddeenn GGöönnddeerriillmmeellii?? MMaahhmmuutt DDeemmiirr

2 sezon önce başkan özhan canaydının bir lokal açılışısı esnasında açıkladığı ve “büyük oyuncu” diyerek lanse edip camiayaya kazandırdığı cassio Lincoln ,geldiği günden beri oldukça fazla konuşulan bir isim oldu.Takım içindeki kopuk ilişkileri,teknik direktörlerle yaşadığı problemler ve kronik sakatlık dönemleri ile Lincoln kafalarda çok soru işareti bırakdı.Peki Lincoln özünde iyi bir futbolcu olmasına rağmen niye her oynadığı takımda futboluncan çok skandalları ile gündeme geliyor? Herkez lincolne kötümü davranıyor yoksa başka bilmediğimiz olaylarmı var? 22 Ocak 1979 ta doğan Cassio Lincoln tipik brezilyalı olarak yoksulluk ve fakirlik içerisinde büyür. 9 yaşındayken Atletico Mineiro klübü tarafından keşfedilir.Profesyonel futbol yaşamına 1997 yılında bu klüpte başlar. 2001 Yılına kadar Bu klüpte futbol yaşamına devam eder,burada 50 maç yapan Lincoln sadece 4 gol atabilir.. 2001 yılında Almanya 1.Lig (Bundesliga) ekiplerinden Kaiserslautern’e transfer olur. İlk sezondan itibaren dikkatleri üzerine çeken Lincoln, 2001-2002 sezonunda Bundesliga’da oynadığı 21 maçta, 8 gol kaydeder. 2001-2004 Kaiserslautern forması altında çıktığı 53 maçta, 12 gol atar.

2004 yılında Schalke 04′e Transfer olur. Bu transfer rakamı 775.000 Dolar civarındadır. 2004-2005 sezonunda Schalke’nin Almanya Lig Kupası’na ulaşmasında büyük rol üstlenir. Aynı sezon Bundesliga’da çıktığı 28 maçta, 12 gol atan Lincoln, Schalke’yi Bundesliga ikinciliğine ve Almanya Kupası finaline taşır. Aynı sezon Bundesliga da Yılın Futbolcusu seçilerek önemli bir başarıya imza atar. Galatasaraya gelmeden önceki sezonda ise 23 karşılaşmada görev alan Cassio Lincoln, 3 gol atar, 8 asist yapar.

Page 27: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Toplamda Lincoln, Schalke 04 forması altında çıktığı 83 maçta, 20 gol kaydeder. Brezilya Milli Takımı’nda düşünülmeyen Lincoln’e, 2005 yılında, Almanya Milli Takımı için oynaması teklif edilir ancak bu öneri, teknik direktör Jurgen Klinsmann tarafından geri

çevrilir. 2007 yılında göreve gelen Dunga tarafından aynı yıl düzenlenen Copa Amerika’ya çağırılan Lincoln beklenen patlamayı gerçekleştiremez ve Brezilya milli takım kapıları ona

kapanır,bu anlamda da girişken bir tavır sergilemez. Bu dönemlerde Lincolnün adı futbolundan çok saha dışı hareketleri ile gündeme gelir. 25

Şubat 2007'de Leverkusen maçında Brezilyalı oyuncu sinirine hakim olamaz ve Leverkusen'in kaptanına yumruk atarak kırmızı kart görür ardından 5 maç ceza alır.

Schalke şampiyonluğu kaçırır, Lincoln suçlu ilan edilir.Artık Schalkede barınamayacağını anlayan Lincolne tamda bu kısır döngüde muhteşem bir transfer teklifi alır..

Tartışmasız En İyi Teklifi Verdiler...

21 Haziran 2007 tarihinde Galatasaray’a transferi gerçekleşir. Lincoln Galatasaray ile 4 yıllık anlaşmaya imza atar.Toplamda aldğı 13.5 milyon Euro garanti parayla Lincoln Galatasaray tarihinin en pahal oyuncusu olur.Yaklaşık 20 sayfaya yakın bir sözleşme yapan,sınırsız uçak biletlerinden aldığı arabaya kadar bütün giderlerini Galatasaraya bağlayarak bir nevi hayatının transferini gerçekleştirmiş olur.Lincoln'ün menejeri ise bir tv kanalına Galatasaray için "Lincoln için tartışmasız en iyi teklifi Galatasaray klübü vermişdir" diyerek de maliyet bakımından nasıl bir ücretle klübe transfer olduğunu gözler önüne seriyordu. Büyük efsane Hagi’den sonra Lincoln artık Galatasarayın 10 numarasıdır. O dönemde 10 numarayı giyen Necati ateş ilk demeçlerinde 10 numarayı vermeyi reddetsede yönetimin baskısı sonucu 10 numaralı formasını lincolne vermek durumunda kalmış ve o yıl 10 numaralı Lincoln forma satışları tavan yapmışdı.Bütün camianın beklentileri en üst seviyede idi. Bu arada ise Schalke klübünün başkanı Gerhard Rehberg Lincoln için

Page 28: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

oldukça ağır sözler sarfetmiş ve zor bir oyuncu olduğunu,isteklerini yerine getirmek için çok uğraş verdiklerini ve küçük bir çocuk gibi şımartılmayı seven bir oyuncu olduğundan artık kapris çekemeyecek hale geldiklerini dile getiriyor,adeta Lincolnden kurtuldukları için seviniyorlardı, tabi astronomik bir bonservis almalarıda onlara kar kalmışdı.

Her Döneminde Disiplinsiz Bir İnsandı

O yıl gerets yollanmış ve yerine kalli getirilmişdi.Ancak kalli Lincoln konusunda gizli olarak kesin bir tavır koymuşdu.Lincoln onun istediği gibi bir oyuncu değildi,.Almanya ligindeki kariyeri güzel olmasına rağmen karakteristik özellikleri kalliyi hiçmi hiç memnun etmiyordu.Kalli tipik bir alman eklolü insanıydı ve disiplini her zaman önde tutan bir teknik adamdı.Geçmişde Galatasaraya verdikleri zaman içerisinde uefa ve süper kupada oynayan takımın iskeletini oluşturmuş ve o dönemdeki takımın ilk tohumlarını atam insan olmuşdu ancak şimdi yapmak istedikleri ile elindeki kadro çok tehlikeli bir kadroydu ve bu tehlikelerin en başındada Lincoln vardı.Lincoln yapı olarak narin bir oyuncu idi,idmanlarda ağır çalışmalardan kaçınan,bunları yapmamak içinde sakatlık bahanelerini öne süren bir oyuncuydu.Kalli yönetiminde baskısı ile lincolne süreki ilgileniyor ama verdiklerinin karşılığını bir türlü alamıyordu.Zaten Schalke yıllarındada oldukça zor bir adam olan Lincoln elde ettiği başarılar ardından inanılmaz şekilde değişime uğrar ve kendisini takımdan daha büyük bir konuma getirir,bu durum takım içindeki dengeleride bozmaya başlar.En sonunda Beşiktaş maçı öncesi kamp sırasında izinsiz olarak arkadaşlarını tesislere alması feldkampın sabrını taşırıyor ve bir Beşiktaş derbisi öncesi onu kadro dışı bırakıyordu..Kalli bu olacakları bildiğinden yaşı 29 olmuş lincolnün bu tavırlarını değiştiremeyeceğini görür sık sık Lincoln ile ters düşmeye başlar.Kalli otoriter bir insandır,takımda futbolcuların değil teknik direktörün lafının geçeceği bir yapıyı kabullenmiş ve bu anlamda oyuncularına göz açtırmayan ,disiplinli bir çalışma uygulayarak takımı oluşturmaya çalışıyordu.Bu dönemde ağır idman programı beraberinde sakatlıkları getirirken en gerekli maçlarda lincolnün sakatlık haberleri tüm camiayı şoke ederken kalli için sanki “bu daha iyi oldu” havasında takımı “lincolnsüz” bir yapıda oynatmak istiyordu.Galatasaray o yıl lincolnün çok az maçda forma giymesine rağmen şampiyon oldu,kalli ise bitime 6 hafta kala sağlık problemleri yüzünden görevine son veriliyordu ancak perde arkasında yatan konunun lincolne olan güvensizliği ve ters gelişi yatıyor ,bir nevi Lincoln için kallinin kellesi alınıyordu.Bu dönemden sonra ise futbolculara dayalı düzenin geri dönmesi kaçınılmazdı..

Feldkamp Sonrası Lincoln Dahada Serbest Bırakıldı.

Sonraki 08-09 sezonunda yönetim sürpriz bir şekilde takımın başına bayern Leverkuzen teknik direktörü Michael Skibbeyi getirir.Tecrübe bakımından eksik olan ama gelecek vaad edildiği düşünülen skibbe alman liginden Lincolnü iyi tanıdığından onu dahada serbest bırakıp faydalanma düşüncesine girdi.Genel idman programıda oldukça hafif olan skibbe ligde ve avrupada takımı bir türlü rayına oturtamıyordu.Bu esnalarda oyanan lig ve Avrupa maçlarında ise Lincoln önceki sezona göre iyi bir performans vermeye başlamışdı ancak takım içersindede ilginç gelişmelerde yaşanıyordu. Takımdaki özellikle yerli oyuncular global krizinde etkisi ile klüpden paralarını geç alıyorlardı.Kriz klübüde etkilemişdi ancak yabancı oyuncuların ciddi kontratları klübüde zorlamaktaydı.Başkan Polat geçmiş dönemde yaşanan ribery skandalını tekrar yaşamak istemiyor ve yabancı oyuncularına ödemelerini gününde yaparken yerli oyuncularıda eldeki imkansızlardan ötürü bekleme konumununda tutuyordu. Şartlar ağırlaşıncada yerli oyuncular özellikle lincolnün vurdumduymaz tavırları ve tekbencilik düşüncelerini kaldıramıyorlardı.Lincoln artık istediği ortamı bir şekilde bulmuş,taraftarınında desteğini alıp isteğine ögre oynama konumuna gelmişdi.Şartları ağır deplasmanlara gitmemek için “sakatım” diyerek kadroya girmiyor,gece hayatında hız kesmiyor ve tekbencilik kavramından ötürü diğer takım arkadaşlarından kendini üstün gördüğü içinde arkadaşlık kurmayıp kopuk bir düzende yaşıyordu.

Page 29: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Lincoln maliyet bakımından da pahalı bir oyuncu olduğundan yönetim lincolnü kazanmaya yönelsede lincolnün istediği, her şeyin kendisine kurulan bir düzende oynamak istediğini belirtiyor,işine kimseyi karıştırmak istemiyordu.Bu anlamdada gerekenden fazla taviz veren teknik direktör skibbe ipin ucunu kaçırınca Lincoln skibbenindde oturtmak istediği düzene karşı gelmeye ve yine sıkıntılı günleri tüm klübe yaşatmaya başlar.

Yeni Yıl Krizle Başladı..

2009 a gelindiğinde ikinci yarı kampları başlamış ve takım kampa girmişdi ancak Lincoln yine ülkesinden 10 gün gibi bir süre sonrası gelmiş,takım kondüsyon olarak güç

depolarken Lincoln oldukça geride kalmışdı. Zamanında gelmemesi ve geliş vaktinde bir brezilya kanalında oldukça rahat tavırlarla bir şova katılması çok eleştiriliyor,takımdaki bağları dahada zedeleniyordu. Lincolnün bu durumuna yönetim sadece para cezası ile geçiştirip Lincolnü dahada küstürmek istemiyordu çünki ligde ve avrupada çok önemli maçlar oynanacakdı,lincolne ihtiyaç duyulmaktaydı.Türkiye kupası maçında sivasa gitmemek için sakatım diyip takımı yalnız bırakınca sivada hakeminde büyük etkisi ile maç kaybedildi.Aynı şekilde lig maçlarındada bu udurm yaşanınca takım

içindeki homurdanmalar dahada armaya başladı.Özellikle yerli oyuncuların artık nefret edercesine lincolne tavır almaları gözlerden kaçmıyordu.Lincoln 1 adım ileri 3 adım geri misali bir performans çizmeye başlamışdı ve oynadığı maçlardada varlık gösteremiyordu.En sonunda ligin sonuncusu kocaelinden 5 golle mağlup olunmasından sonra teknik direktör skibbe ile yollar ayrılır ve yerine eski kaptan Bülent korkmaz getirilier.Bülent korkmazda aynı feldkampın düşüncesinde davranıp lincolne tavır almaya başlar.Aslında disipline olması için lincolne baskı uygulamak isteyen Bülent korkmaz, uefa Hamburg maçında 10 kişi kalmış takımdan 60. dakikada lincolnü alması ile adeta bir krizin başlangıcının fitilini ateşliyordu.Lincoln oyundan çıkınca Bülent korkmaza adeta ateş piskürmüş ve bu an be an televizyonlara yansımışdı.Olay daha sonradan hasıraltı edilmeye çalışsada lincolnün daha önce uyguladığı tekbencilik olayını Bülent korkmaza yediremeyceğini anlayınca Lincoln her şeyi olduğuna bırakıp hiçbir maçda varlık göstermedi.Çoğu maçda kendini sakat göstererek oynamadı.Oynadığı maçlardada artık herkezin tepkisini almaya başlamışdı. Takımın tek tek hedeflerden kopması,takımdaki ortamında bozulmasıyla Lincolne olan inanç yönetim bazındada bitme noktasına geldi.lincoln suçu teknik direktörlere atarken diğer takım oyuncularıda bu duruma her zamankinden daha fazla tepki gösteriyor ve lincolne takındıkları tavırları sertleştiriyorlardı.Çoğu maç sonrası arda turanın “giydimiz bu formanın hakkını daha fazla vermek için çaba sarf etmeliyiz” sözleride her kesimse lincolne gönderme olduğu konusunda birleşiyordu. Ali sami yende oynanan kritik lig derbisi Fenerbahçe ile oynanan maçda ilk 11 çıkan ama sahada varlığı ve yokluğu belli olmayan lincolne tepkiler dahada sesli çıkmaya başlamış,çoğu taraftar ve yönetici gözünde lincolnün sezon sonu gönderilmesi hususunda fikir birliğinde bulunuyorları.

Page 30: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Peki Şimdi Ne olmalı?

Cassio Lincoln futbol yeteneği konusunda belki brezilya milli takımında oynayanlardan eksiği yok,hatta fazlası bile olan bir oyuncu ancak bu kadar yeteneğine rağmen futbol yaşantısının hiçbir döneminde profosyonellik anlamında doğru dürüst yol katedememiş,sadece yeteneklerinin verdiği imkanlarla belirli yerlere gelebilmiş,futbol yaşantısındada en büyük başarıyı sadece 04-05 almanya liginin en iyi oyuncusu seçilmekle bulmuş (bireysel başarı olarak) ama devamını getiremeyerek hayal kırıklığı yaşatmış bir oyuncu olarak dikkat çekmekte.Lincoln Galatasaray klübünden aldıklarının hakkını hiçbir zaman verememiş bir oyuncu,maliyeti ise şimdiye kadar bir oyuncuya verilen en büyük para Galatasarayda dolayısı ile büyük paraların verildiği bir oyuncuya en az efsane hagi kadar bir performans beklentisi içerisindede olmak pekde mantık dışı bir düşünce değil zira Lincoln beklide en rahatça hareket edebileceği ve saygıyı en yüksek yaşayabileceği bir klübe geldi ancak düzensiz yaşantısı ve başına buyruk hareketleri önce takım arkadaşlarına sonrada teknik heyet ve yönetime kadar uzaman bir çizgide antipati yaratmaya başladı,en sonundada taraftarı böldü çünki Lincolnü istemeyen kadar takımda kalmasını isteyen ciddi bir kesimde mevcut.Burada kıstas olarak şunu ortaya koymalıyız düz mantıkla baktığımızda.Bir oynuncu bir sezonda ne yapmalıdır,ne vermelidir? Hele ismi Lincoln ise normal bir oyuncudan daha fazlasını vermekle yükümlü olmalıdır en başında. Lincoln geldiği günden beridir hep “problem çocuk” damgasından hiç kurtulamadı.Lincoln bu haliyle Galatasarayın efsane isimi Hagi'den sonra aradığı "10" numara asla olamadı ama Galatasaray tamda Lincoln'nün aradığı bir klüp konumunda şuan.Onu pohpohlayıp sahaya sürenler şimdi onu satıp kaybedilen paraları geri kazanma telaşında.tabi bu durumundan şuanki yönetim mesul değil çünki geçmiş dönem başkanı özhan canaydın,klüp yönetiminden anlamadığı gibi futboldanda anlamadığı için gereksiz büyük bir transfer yaparak şimdiki yönetimin üstüne büyük bir kambur bırakarak başkanlığı bırakmışdır.Şimdiki mevcut yönetimin başkanı Adnan Polat ise ilk etapda lincolnü kazanmaya yönelik hareket etsede bunun doğru olmadığını ve aynı kallinin “adam olmayacak oyuncu” sıfatını artık aklına kazımış durumda.Adnan Polat bu sezonki hatalarını artık çok iyi biliyor ve bile bile ladese girip yeni sezonda gelecek yeni teknik adamla lincolünün kimyasının tutup tutmayacağını ölçmek istemiyor.2 sezonda 3 teknik adamı eskiten lincolnü belirli bir fiyata satıp kurtulmanın yollarını arıyor. Taraftarı bölüp bu kadar kafa yoran ve tartışması bitmeyen bir oyuncunun zaten yeni dönemde takımda kalması bir handikap.onun takımda kalmasını isteyenler ,yerine onun gibi özelliklere sahip bir oyuncunun gelip gelmeyeceğinden şüpheli,dolayısı ile yönetimden en az bir Lincoln tipinde asıl 10 numara dediğiğimiz oyun kurucu bir ismi kazandırmasını istiyorlar.Şampiyonlar ligi gibi bir kupadada olamaycağımız için çok büyük isimlerin getirlmeside biraz hayalcilik oluyor bu global krizinde etkisi ile.Ancak yönetim daha lig bitmeden önümüzdeki sezonun hazırlıklarını yapmaktalar.Gidecek oyuncuların yanına lincolnüde koydukları bir gerçek.Lincolne verilen ücretede avrupadan ciddi bir isimin getirilebilceği de aşikardır fakat bu oyuncunun Lincoln kalitesinde ama profosyonel anlamdada kewell gibi örnek alınacak bir şahsiyet olması gerekmekte.Yönetimin bu konuda yapacağı çalışmalarda artık bir Lincoln skandalını yaşamamak için güzel adımlar atması ve gelecek yıllar için alınacak bu yeni 10 numaranın iyi bir temel olması özellikle taraftarın isteği.. Takım Başarıları 1. Almanya Kupası (1) 2. Almanya Lig Kupası (1) 3. Intertoto Kupası (1) (2004-Schalke 04) 4.Türkiye Ligi 07-08 Şampiyonluğu (Galatasaray) Bireysel Başarıları 2004/2005 sezonunda ise Schalke’de yılın en iyi futbolcusu seçildi.

Page 31: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

EEddiipp GGüüll NNoossttaalljjii KKööşşeessii

Yusuf Tepekule Galatasaray Eski Futbolcusu

15 Ocak 1968 yılında İzmir'de doğdu. 1993-1994 sezonunda Teknik Direktör Rainer Hollmann döneminde İzmir'in köklü kulüplerinden Karşıyakaspor'dan Galatasaray Ortasahası için transfer edildi. Rambo Yusuf Altıntaş ile kadroda yer aldığından adı "Küçük Yusuf" olarak telafuz edilmiştir. Karşıyaka'nın altyapısından yetişen Yusuf Tepekule, 1992-1993 sezonunun sonunda, Cihat Arslan ile birlikte Galatasaray'a transfer oldu. 1993 yılında 1 kez, 1994 yılında da 2 kez olmak üzere Toplam (3) kez Ay-yıldızlı A Milli Takım formasını giyerek O onuru yaşadı. Galatasaray 'da başarılı bir dönem geçirdi. Galatasaray' ın 1993-1994 sezonunda Şampiyonlar Ligi' nde Manchester United'i elediği maçların efsanevi kadrosunun önemli oyuncularından birisiydi. Sezonun sonunda Galatasaray 1. Lig şampiyonu oldu ve bunda da Yusuf'un katkısı büyüktü: O sezon 26 lig maçında istikrarlı performansıyla kadronun vazgeçilmez oyuncularındandı.

1994-1995 sezonunda ise "Küçük Yusuf" 18 lig maçına çıktı. 1995-1996 sezonunda sadece 2 maçta forma şansı bulabildi ve ara transferde, aralık 1995'te Karşıyaka'ya kiralık olarak döndü. 1996-1997 sezonunun başında Vanspor'a transfer oldu, burada iki sezon kaldıktan sonra Yimpaş Yozgatspor'a geçti ve profesyonel futbol hayatını burada, 2001 yılında noktaladı. Antrenör olarak kariyerine devam kararı alan Yusuf Tepekule, yine çok sevdiği futboldan kopmayarak Kariyerine Teknik Direktör olarak devam kararı aldı ve son olarak Darıca Gençlerbirliği Teknik Direktörlüğünü yürütmekteydi. Futbolculuk Kariyeri Karşıyaka (1979-1993) Galatasaray (1993-Aralık 1995) Karşıyaka (1995-1996, Kiralık) Galatasaray (Mayıs-Ağustos 1996) Vanspor (1996-1998) Yimpaş Yozgatspor (1998-2001) Bu vesile ile Yusuf Tepekule'yi yâd etmiş ve birazcık ta olsa tanımış olduk.

Page 32: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

MMuussttaaffaa EErrggüüccüü

Galatasaray Eski Futbolcusu

1955 yılında İzmir'de doğdu. İzmirspor'da futbola başladı. Hızla yükselen performansıyla 18 yaşında kendisini Ali Sami Yen'in atmosferinde buldu. 1973–1974 sezonunda Başkan Selahattin Beyazıt ve Teknik Direktör Brain Birch döneminde İzmirspor'dan transfer edildi. Müthiş yetenekleri olan zeki, çalışkan ve nokta atışlı asistlerinin yanı sıra fırsatçılığı ve gol yollarındaki üstün becerileri ile kritik anlarda attığı gollerle de Galatasaray'ın başarılarında söz sahibi bir orta saha oyuncusuydu. Uzun yıllar istikrarlı futbolu ile Galatasaray orta alanında görev yaptı.

Mustafa Ergücü 'lü Galatasaray:

Page 33: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

1970-1973 sezonları arası 3 yıl ard arda gelen Şampiyonluk 'tan sonra kadroya dahil edildi.1974-1975, 1975-1976 sezonlarında da şampiyonluktan uzak kalan Galatasaray yönetimi takımda revizyona gidince Takımın başına getirilen Malcolm Allison yeni bir kadro ile başlamak isteyince; 1976-1977, 1977-1978 sezonlarında Mustafa Ergücü Kayserispor'a gereksiz yere gönderildi. Malcolm Allison'un da Şampiyonluk hedefinin tutmaması üzerine1978–1979 sezonunda takımın başına getirilen Coşkun Özarı Mustafa Ergücü'nü tekrar Galatasaray kadrosuna dâhil etti. 1985–1986 sezonuna kadar Galatasaray'da 10 yılın üzerinde futbol oynayan Mustafa Ergücü Derwall'in ikinci sezonunda Tarsus İdmanyurdu takımı tarafından transfer edildi. Döneminin en iyi ortasaha oyuncusuydu. "Altın Çocuk" ve "Küçük Mustafa" lakaplarıyla Türk futbol tarihine adını yazdırdı. 1 Kez A Milli, 1 Kez U-21, 7 kez 'de U-18 Milli takımlarımızda görev almış ve ülkemizi en iyi şekilde temsil etmiştir. Mustafa Ergücü'nün en büyük şansızlığı Galatasaray'ın 14 yıl şampiyon olamaması dönemi oyuncularından olmasıydı. Gerçekten de o dönemleri yaşayan taraflı, tarafsız spor kamuoyunca nasıl bir oyuncu olduğu çok iyi bilinmektedir. Bu vesile ile kendisini sevgiyle yâd ediyoruz. Birazcıkta olsa sizlere Mustafa Ergücü'nü tanıtma fırsatı verdiği için "GSCimbom Fanzin" ekibine teşekkür ediyorum. Sevgiyle kalın…

Page 34: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

FFoorruummuummuuzzddaann kkııssaa kkııssaa…… Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceksiniz...

Abdullah TAŞAN isimli üyenin mesajından alıntı Peki, köprüyü geçinceye kadar kendisine dayı diyelim. (Ama onu bile haketmiyor )

Tamer İpekgül isimli üyenin mesajından alıntı Köprü'den sonra Meriç'e verin

ardArda vs Buonanotte

Burak Kadeş isimli üyenin mesajından alıntı Ben 2 sezondur izliyorum ama hiç ardarda 2 maç oynamadığı olmadı.. Kilo ve boy dayanıklılık ölçütü değildir...

Emre Aydın isimli üyenin mesajından alıntı Arda'yla Buananotte'yi bir mi tutuyosun fiziksel olarak?

Co'ya jest

Onurhan Özgen isimli üyenin mesajından alıntı hadi ya co gelsin jest olarak pes 2009 da hollanda ile kupa ya başlıyacağım

Kırmızı koltukta Meriç Babacan

Ömer Çelik isimli üyenin mesajından alıntı Kendini bizlerin yerine koyarak, kendine en çok zorlanacağın soruyu sorar mısın?

Page 35: GSCimbom Fanzin 24. Sayı

Co Adriaanse İstanbul'da! Peki yanında ki kim?

Meric Babacan isimli üyenin mesajından alıntı Adriaanse İstanbul'da!

Özgün Yazgan isimli üyenin mesajından alıntı Bu resimdeki diğer adam kim?

Çağlar Çağlayan isimli üyenin mesajından alıntı Turkspor editörü

Şahitsiniz...

Emir Satriani isimli üyenin mesajından alıntı şampiyonlar liginde maç mı kazanmak ??? oha.. ulan Sivas ön elemelerde korner kullansın, hadi onu geçtim, rakip yarı alana çıksın, bikini giyerim

Page 36: GSCimbom Fanzin 24. Sayı