101 Atasözü 101 Öykü

9

description

 

Transcript of 101 Atasözü 101 Öykü

Page 1: 101 Atasözü 101 Öykü
Page 2: 101 Atasözü 101 Öykü

11

ACELE İŞE

ŞEYTAN

KARIŞIR.

Aceleyle, telaşla yapılan iş, eksik olur, bozuk olur. İstenilen sonucu

doğurmaz.

Bir zamanlar Şam’da yaşayan beylerden birinin güzel sesli bir kölesi varmış.

Bey, bu kölesini ne zaman alışverişe gönderse mutlaka geç dönermiş. Çünkü onun güzel sesine bayılan çarşı esnafı, kolundan bacağından tutar, zorla şarkı, türkü okuttururmuş.

Günlerden bir gün Bey, bir testi alması için kö-lesini yine çarşıya göndermiş. Yolda onu tanıyan-lar,

“Biz Mısır’a gidiyoruz, sen de bizimle gel. Bize şarkılar söylersin, biz de senin her ihtiyacını kar-şılarız. Hem gezer, hem eğleniriz,” demişler. Kö-leyi kandırıp beraberce yola düşmüşler.

Mısır’da bir yıl kadar kaldıktan sonra Şam’a geri dönmüşler.

Şam’a döner dönmez kölenin aklına sahibinin ısmarladığı testi gelmiş. Hemen bir testi alıp koşa koşa eve giderken, ayağı kayıp düşmüş. Testi kı-rılmış.

Köle, ağlamaklı bir halde, yerde kırk parçaya bölünmüş testiye bakarken,

“Yaa, acele edersen işte böyle olur… Acele işe şeytan karışır,” diye mırıldanmış.

Page 3: 101 Atasözü 101 Öykü

12

Ormanda odun toplayan bir oduncu, annesini kaybetmiş bir ayı yavrusu görür. Aç, susuz yav-ruyu atar heybesine, evine götürür. Suyunu verir, karnını doyurur. Zamanla büyür yavru. Gücü ar-tar, pençeleri sertleşir. Elinde olmadan sağa sola zarar vermeye başlar.

Oduncu, genç ayıyı bir zincirle bağlayıp, pa-zara götürür.

Bir alıcı ilgilenir ayıyla. Zincirinden çeker, çev-resinde dolaşır, sonra da,

“Oynar mı bu?” diye sorar.Oduncu, ayıyı elden çıkarmaya kararlı, “Oy-

nar, oynar,” diye karşılık verir.Bunun üzerine adam, “Oynasın da bir göre-

lim,” demesin mi?Oduncu bir an ne diyeceğini bilemez. Biraz

yutkunup kafasını kaşıdıktan sonra,“Oynar, oynar ama,” der, “önce karnını doyur-

man lazım. Aç ayı oynamaz!”

AÇ AYI

OYNAMAZ.

Birisinden bir iş

bekliyorsanız,

ihtiyaçlarını da

karşılamanız

gerekir.

Page 4: 101 Atasözü 101 Öykü

13

AÇ DOYMAM,

TOK ACIKMAM

SANIR.

İnsan, açsa yemeye devam

eder. Toksa önüne ne konursa

konsun, daha fazla yemek istemez.

Eski zamanın birinde bir ağa, adamlarından birine çok kızar. Giysilerini çıkarttırıp bir direğe bağlar onu. Üstüne de pekmez döktürür.

“Bir gün böyle bekleyecek,” deyip gider. Pekmezi fark eden arı ve sinekler hücum eder

adamın üstüne. Vücudunda gezinmeye, konup kalkmaya başlarlar.

Olanları gören bir yardımsever yaklaşır ada-mın yanına. Eliyle arı ve sinekleri kovalamaya, uzaklaştırmaya çalışır.

Pekmeze bulanmış olan, hiç hoşlanmaz bun-dan.

“Sakın yapma,” der adama. “Bu sineklerle arılar üzerimdeki pekmezi yiyip biraz doydular. İlk baştaki kadar rahatsızlık vermiyorlar şimdi. Bunları kovarsan yerine yenileri gelir. Yeni gelen açları doyurmak daha çok rahatsızlık verir bana. Çünkü aç doymam, tok acıkmam sanır.”

Page 5: 101 Atasözü 101 Öykü

14

YATARIM,

DİNÇ

YATARIM.

Önemli olan

dinç ve sağlıklı

kalkmaktır.

Bunun için

gerekirse aç bile

yatılır.

İki fare arkadaş olmuşlar: Biri şehir faresi, diğeri tarla faresi.

Şehir faresi, tarla faresini yemeğe davet etmiş bir gün…

O güne kadar evinin bulunduğu tarladan dışa-rı hiç çıkmamış olan tarla faresi duraklamış önce. Şehir faresi çok ısrar edince kabul etmiş önerisini.

Davet günü gelince, yoldan geçmekte olan bir kamyonetin arkasına atlayıp şehrin yolunu tutmuş. Adresteki evi bulup çalmış kapısını.

Onu karşısında görünce çok sevinmiş şehir faresi. “Hoş geldin,” demiş, “şimdi sen uzun yoldan

geldin, acıkmışsındır; sofra hazır, hemen oturalım istersen…”

Sofraya geçtiklerinde gördüklerine inanamamış tarla faresi: Sofra çeşit çeşit peynirlerle, ekmeklerle, ceviz, fındık, leblebilerle doluymuş…

Her şey o kadar iştah açıcıymış ki, hemen pey-nirlere doğru uzanmış tarla faresi.

Tam o anda, “Eyvah!” demiş şehir faresi. “Ne oldu?” “Bir tıkırtı duydum, bu mutlaka kara kedidir.”Kulak kabartıp beklemişler… Tıkırtı uzaklaşmış.Ortalık sessizleşince tarla faresi, yeniden uzan-

mış peynire. Bir parça kopartıp tam ağzına atacak-ken, şehir faresi yine,

Page 6: 101 Atasözü 101 Öykü

15

“Eyvah!” diye küçük bir çığlık atmış.“Ne oldu?” diye sormuş tarla faresi, çekinerek.“Dinle bak… Duyuyor musun?”“Evet, bir hırlama sesine benziyor.”“Kesin azman köpek… Aman kıpırdama!”Soluklarını tutup beklemişler yine… Hırlama sesi uzaklaşınca ba-

kışlarını yeniden sofraya döndürmüşler.Tarla faresi, kopardığı peynir parçasını tam ağzına atıyormuş ki bir

gürültüyle kalakalmış yine.“Bu da ne?” diye sormuş korkuyla. Şehir faresi, fısıltıyla cevap vermiş:“Ev sahibi… Yine kapan kuruyor, aman dikkatli olalım!” Gürültü kesilince tarla faresi hemen sofradan kalkmış.“Ne oldu?” demiş şehir faresi, “Niye kalktın?”“Ben gideyim artık, yolum uzun biliyorsun!”Hemen deliğe yönelmiş tarla faresi. Çıkarken tam, “Sen de bir gün

bana yemeğe gel!” demiş şehir faresine.Birkaç gün sonra bu kez şehir faresi düşer yollara… Varır tarla faresi-

nin yolun sağ tarafındaki evine. Tarla faresi ona hemen bir sofra kurar.Sofrada yiyecek olarak azıcık buğdayla birkaç meşe palamudu gö-

ren şehir faresi,“Sen karnını bu kadarcık şeyle mi doyuruyorsun?” diye sorar şaş-

kınlıkla.Tarla faresi, “Evet,” deyince,“Ah be arkadaşım, görüyorum ki bu tarlada kıtlık, yoksulluk var.

Gel benim yanıma yerleş. Gördün işte, benim soframda yok, yok!”Tarla faresi kahkahalarla gülmüş, şehir faresinin bu sözüne,“Aman arkadaşım,” demiş, “senin evin sofrasında yiyecek bol ama;

düşman da bol! Kedi mi ararsın, köpek mi? Ya o, kapan kuran ev sahi-bi? İnsan ne yediğini bilemiyor. Benim bu tarlada rahatım, huzurum yerinde… Karnım aç yatarım, dinç yatarım.”

Page 7: 101 Atasözü 101 Öykü

16

AĞAÇ

YAPRAĞIYLA

GÜRLER

(GÜZELDİR).

İnsan yaptığı işle;

ağaç yaprağıyla,

çiçeğiyle,

meyvesiyle

kendini gösterir.

Bir kış günü, adamın acilen paraya ihtiyacı olur. Yakınlarına, dostlarına başvurur, ama kimse-den ihtiyacı olan parayı alamaz. Sonunda meyve bahçesini satılığa çıkarır adam.

Bir alıcı çıkar karşısına, bahçeyi görmeye gi-derler birlikte. Ağaçları yapraksız, çıplak görünce bahçeyi beğenmez alıcı, vazgeçer almaktan.

Bahar gelir sonunda… Bahçe almak isteyen adam, devam eder araş-

tırmasına. Tam istediği gibi bir bahçe görür so-nunda.

“Ne isterse vereceğim, bu bahçenin sahibini bulun bana,” der.

Buluşma yerine gittiğinde bir sürpriz bekle-mektedir onu. Karşısına gele gele, kışın bakıp da beğenmediği bahçenin sahibi gelmesin mi?

Karşılıklı hal hatır sorulduktan sonra, bahçe arayan adam,

“Senin başka bahçen olduğunu bilmiyordum,” der.

Bahçe sahibi şaşırır.“Benim başka bahçem yok zaten,” diye cevap

verir.Şaşırma sırası bahçe arayan adama gelmiştir:

Page 8: 101 Atasözü 101 Öykü

17

“O zaman benim beğendiğim bahçe nasıl senin bahçen olur? Kışın bakmış, beğenmemiştim.”

“Bilmiyorum,” der bahçe sahibi.Kalkıp bahçeyi görmeye giderler yeniden.Rengârenk çiçekler, yemyeşil yapraklarla donanmış ağaçlara ba-

kan alıcı,“Şu bahçenin güzelliğine bak! Burası kışın bana gösterdiğin yer

mi?” diye sorar. “Evet,” der bahçe sahibi, “burası kışın bakıp beğenmediğiniz bah-

çedir.”Alıcı, inanmaz gözlerle bahçeye ve ağaçlara bir kere daha baktık-

tan sonra, “Ama nasıl olur?” diye mırıldanınca, bahçe sahibi,“Olur,” der. “Bahar geldi, dallar yapraklanıp çiçeklendi. Unutma-

yın ki, ağaç yaprağıyla gürler.”

Page 9: 101 Atasözü 101 Öykü

18

AĞAÇ

YAŞKEN

EĞİLİR.

İnsan küçük

yaşta daha kolay

öğrenir; daha

iyi eğitilir.

Bahar gelmiş; doğa uyanmış, yeşillenmişti.Öğretmen sınıfa girince, “Çocuklar toparlanın, bugün derslerimizi kırda

yapacağız,” dedi.Sevinç içinde toparlandı çocuklar. Hemen ya-

kınlarındaki bir koruluğa gittiler. Çocukları çevre-sine toplayan öğretmen,

“Çocuklar bugünkü dersimizin konusu ağaç dikmek olacak,” dedi. “Şimdi herkes çevreden dikilecek bir fidan bulup getirsin. Yalnız dikkat: Köklere zarar vermek yok!”

Çevreye dağılan çocukların bir kısmı küçük fi-danları sökmek için uğraşırken bir kısmı da daha büyük fidanları çıkarmaya çalıştı topraktan.

Onları uzaktan gözleyen öğretmen bir süre sonra hepsini yanına çağırdı.

“Çocuklar,” dedi “görüyorum ki bir kısmınız küçük fidanları, diğer bir kısmınız ise daha büyük fidanları sökmeye çalıştı. Küçük fidanlar toprak-tan kolayca sökülürken, büyükleri çıkarmakta ne kadar zorlandığınızı siz de gördünüz… Öyle de-ğil mi?”

Hep bir ağızdan karşılık verdi öğrenciler:“Evet, öğretmenim!”