101 Deyim 101 Öykü

9

description

 

Transcript of 101 Deyim 101 Öykü

Page 1: 101 Deyim 101 Öykü
Page 2: 101 Deyim 101 Öykü

11

Dışarısı kış kıyamet… Hava buz gibi, yağmur delicesine yağıyor, fırtına yıkıyor ortalığı.

Tekkenin en geniş odasında, genç dervişler, sırtlarını alev alev yanan ocağa vermiş, ders din-liyorlardı. Ocağa sürekli odun atılıyor, alev canlı tutuluyordu, ama geniş odanın ısınmasına yetmi-yordu bu.

Genç dervişler, dikkatlerini hocalarına verme-ye çalışırken, bir yandan da üstlerindeki kalın yün kumaştan yapılmış abalarına sarınarak soğuktan korunmaya çalışıyorlardı.

Dışarıdaki hava azıttıkça azıtıyordu… Soğuğun içine işlediği genç dervişlerden biri,

daha fazla dayanamayınca, oturduğu yerde geriye giderek sırtını alev alev yanan ocağa biraz daha yaklaştırdı. Sonra, biraz daha…

O sırada, ocaktan sıçrayan bir kıvılcım, küçük bir ateş parçası, sırtını ocağa iyice yaklaştıran der-vişin üstündeki abaya geldi. Kıvılcımın değdiği noktadan, önce ince bir duman yükseldi. Duman aleve döndü sonra.

Genç derviş, sırtının giderek ısındığını hissedi-yordu ama bunu ocağa yaklaşmış olmasına ver-diği için içi rahattı. Bütün dikkatini hocasına ver-miş, dersi dinlemeye çalışıyordu.

ABAYI YAKMAK

1.

Âşık olmak.

2.

Birisine gönül

vermek.

Page 3: 101 Deyim 101 Öykü

12

İlk uyanan yanındaki arkadaşı oldu. Burnuna yanık yün kokusu gelince, çevresine bakındı. O zaman gördü, abadan yükselen alevi. Kendini geriye atıp, bağırarak uyardı arkadaşını:

“Abayı yaktın, abayı yaktın!”Dalgınlığından kurtulan genç derviş, dışarı koştu hemen. Abası-

nı çıkarıp yağmurun altına attı. Aba daha fazla yanmaktan kurtuldu ama; “abayı yaktın” sözü bugüne kadar geldi.

Page 4: 101 Deyim 101 Öykü

13

ADAMOLMAK

1.

Büyümek. /

Yetişip, kendini

idare edebilir

duruma gelmek.

2.

İşe yaramayan

bir şeyi onarıp,

yararlı hale

getirmek.

(Adam etmek)

Gençlik çağında çok dik başlıydı. Kendisine ne denirse tersini yapmayı alışkanlık haline getirmiş-ti. Onun bu tavırlarına annesi çok üzülüyor, ba-bası çok kızıyordu. Babası, o kızgınlıkla bir gün,

“Oğlum, sen adam olamazsın!” diye bağırdı.Bu söz, çok ağırına gitti delikanlının. Evi terk

edip İstanbul’a gitti. Okuyacak, meslek sahibi ola-cak, babasına “adam olduğunu” gösterecekti.

O kararlılıkla başladığı okulları başarıyla ta-mamlayıp vali olarak bir ile atandı.

Makamına oturur oturmaz ilk işi, yardımcıla-rından birini çağırtmak oldu. Köyünün adını ve-rerek,

“Orada bir Salim Çavuş var; onu alıp bana ge-tirin,” dedi.

Vali Yardımcısı atladı arabaya, kendisine söy-lenen köye gitti. Salim Çavuş’u bulup,

“Vali Bey seni huzuruna emrediyor, buyrun gi-delim,” dedi.

Epey yaşlanmıştı Salim Çavuş. Bir süre düşün-dükten sonra,

“Benim valiyle ne işim olacak? Bir suçumuz, bir yanlışımız mı oldu acaba?” diye sordu.

“Bilmiyorum,” dedi Vali Yardımcısı, “ben sa-dece seni götürmekle görevliyim.”

Page 5: 101 Deyim 101 Öykü

14

Salim Çavuş, giysilerini değiştirdi, birlikte yola çıktılar. Uzun bir yolculuktan sonra valinin bulunduğu şehre geldiler. Büyük bir bina-nın önünde arabadan inip büyük bir kapının önünde durdular. Yar-dımcı kapıyı tıklatıp içeri girdi. Sonra geri çıkıp Salim Çavuş’u buyur etti içeri.

Kalkıp Salim Çavuş’u karşılayan Vali,“İyi bak bakalım, beni tanıyabilecek misin?” diye sordu. Epey yaşlandığı için gözleri pek iyi görmüyordu Salim Çavuş’un.

Tepeden tırnağa süzdü Vali’yi. Bir yanlışlık yapmaktan çekinerek,“Bu şehrin valisisiniz,” diye cevap verdi. Bir an önce babasına adam olduğunu göstermek isteyen Vali, kah-

kahalarla güldü bu cevaba. Birden kalkıp Salim Çavuş’un elini öptü.“Ben senin oğlunum,” dedi. Arkasından da böbürlenerek ekledi:

“Hani sen bana ‘adam olamazsın’ diyordun ya, bak işte gördüğün gibi adam oldum, hatta vali bile oldum!”

Adamcağız o zaman tanıdı yıllardır görmediği oğlunu. Sarıldı ona. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Vali kahve söyledi. Salim Çavuş kahvesini içerken Vali, evden ayrıldıktan sonra neler yaptığını, nasıl okuduğunu, nasıl vali olduğunu biraz da övüne övüne anlattı.

Salim Çavuş, oğlunun anlattıklarını sessizce dinledikten sonra, “Evlat! Beni ta uzaklardan vali olduğunu söylemek için mi çağır-

dın?” diye sordu. Böyle bir soruyu beklemeyen Vali şaşırınca, konuş-masına devam eden Salim Çavuş,

“Ben sana ‘vali olamazsın’ dememiştim ki; ‘adam olamazsın’ demiştim. Adam

olsaydın, beni ayağına çağırmak yerine, kalkıp sen gelirdin

elimi öpmeye. Böyle yapmakla, benim sözümü

haklı çıkardın oğlum.”

Page 6: 101 Deyim 101 Öykü

15

AĞACA ÇIKSA PABUCU YERDE

KALMAZ

1.

Her işi yolunda

gider.

2.

Her zaman önlemli

davranır.

3.

Yapacağı işte engel

tanımaz.

Olay, Nasreddin Hoca’nın başından geçer.Hoca, daha küçük o zamanlar. Arkadaşları

ona bir şaka yapmak isterler. Küçük Nasreddin’i ağaca çıkarıp; o ağaçtayken yerde kalan pabuç-larını saklayacaklardır.

Buluşurlar bir ağacın altında. İçlerinden biri Küçük Nasreddin’e,

“Sen bu ağaca çıkabilir misin?” diye sorar.Başını kaldırıp ağaca bakan Küçük Nasred-

din,“Elbet çıkarım,” der, “bu ağaca çıkmaktan

kolay ne var?”Ötekiler de hemen atılır:“Yaaa! Çık da görelim öyleyse!”“Çıkamazsın! Çıkamazsın!”“Çık da görelim!”Bu kadar ısrar edilmesinden, işin içinde bir

iş olduğunu anlar Küçük Nasreddin; ama sö-zünden geri dönemez artık.

“Tamam,” der, “çıkıyorum.”Ağaca tırmanmak için pabuçlarını çıkarın-

ca, öteki çocuklar göz kırparlar birbirlerine. Ama sonrasında beklenmedik bir şey yapar Küçük Nasreddin; pabuçlarını alıp koynuna sokar.

Page 7: 101 Deyim 101 Öykü

16

Öteki çocuklar şaşkınlık içinde,“Pabuçlarını niye koynuna sokuyorsun Nasreddin?” diye bağrışır-

lar. “Onlar ağaçta ne işine yarayacak ki?”Pabuçları koynunda tırmanmaya başlayan Küçük Nasreddin cevap

verir:“Bakarsınız ağaçtan öteye bir yol bulurum. Onun için pabuçlarım

yanımda bulunsun!”

Page 8: 101 Deyim 101 Öykü

17

AĞZIYLA KUŞ TUTSA

NAFİLE

1.

En zor, en güç

soruları doğru

cevaplasa da…

2.

Büyük ustalık

gerektiren

işlerin altından

başarıyla kalksa

da…

3.

Ne yapsa, boş!

Okulunu başarıyla bitiren delikanlı, iş için bir kuruma başvurdu.

Bir hafta sonra sözlü sınava çağırdılar delikan-lıyı. Bir salonda, açık pencerenin önünde oturan sınav kurulu üyelerinin karşısına çıktı.

İlk sorular kolaydı, cevapladı hemen.Buna şaşırdı kurul üyeleri, soruları zorlaştırdı-

lar biraz. Delikanlı onları da kolayca cevapladı! Kaşları çatıldı kurul üyelerinin. Bozulmuş gibiy-diler.

Homurdanarak, hepsi önlerine bir kitap çekti. Sayfaları karıştırıp bulabildikleri en zor soruları yönelttiler bu kez.

Soruların zorlaşması, korkutmadı delikanlıyı. Tıkır tıkır cevapladı hepsini. Her doğru cevap, su-ratların biraz daha asılmasına yol açtı. Daha zor ne sorabiliriz, diye düşünürlerken içlerinden biri,

“Her şeyi bildiğini mi sanıyorsun sen?” diye bağırdı.

Çatılan kaşlar, asılan yüzler, somurtuk bakış-lar… Üstüne bir de böyle bir soru gelince deli-kanlı anladı her şeyi: Bu kurul üyeleri, sınavı geç-mesini istemiyorlardı.

Delikanlı, nasıl bir karşılık versem acaba, diye düşünürken, açık pencereden bir kuş girmesin mi?

Page 9: 101 Deyim 101 Öykü

18

Kuş içerdekileri görünce, telaşla sağa sola doğru kanat çırpmaya baş-ladı. Tam delikanlının saçlarını yalayıp geçiyordu ki, delikanlı birden karar verdi: Zıplayıp kuşu ağzıyla yakaladı. Kurul üyelerinin şaşkın bakışları altında, kuşu iki avucunun arasına alırken,

“Evet efendim,” dedi, “işte böyle, ağzımla kuş dahi tutarım!”Öfkeyle ayağa fırladı kurul üyeleri. Sorularıyla alt edemedikleri de-

likanlıyı elemek için, bunu fırsat sayıp hep birlikte bağırdılar: “Bre utanmaz, karşımızda bu ne küstahlık? Ağzınla kuş tutsan na-

file; çık dışarıya!”