New Rene Guenon ve Türkiyeisamveri.org/pdfdrg/D00066/2018_4/2018_4_TAHRALIM.pdf · 2019. 11....
Transcript of New Rene Guenon ve Türkiyeisamveri.org/pdfdrg/D00066/2018_4/2018_4_TAHRALIM.pdf · 2019. 11....
Rene Guenon ve Türkiye
Doğ.u-Batı1
Prof. Dr. Mustafa Tahralı
Rene Guenon'un (Abdülvahid Yahya) nın, 1900-1930 yılları
arasında Fransa'da okuyan, Fransızca edebi- fikri yayınları takip e
den veya çeşitli sebeplerle orada bulunan Türkler tarafından tanınıp
tanınmadığına d~iir elimizde henüz bir veslka, bir şahit, bir araştırma
veya inceleme bulunmuyor. Şahsen bir araştırma da yapmış deği
lim. Fakat bazı noktalardan hareket ederek tahminlerde bulunmak
istiyorur:n.
ı. Dünya Savaşı öncesi Fransa, ingiltere, Hollanda ve Almanya
gibi Avrupa ülkelerinde XIX. yüzyıl sonlarına doğru gelişen oryanta
lizm çalışmalarının daha da arttığı ve Doğu edebiyatı, sanatı ve dü
şüncesine doğru gittikçe yoğunlaşan bir tecessüs, merak ve alaka
nın m~vcut olduğu görülmektedir. Hint ve Çin gibi islam dünyası da
bu ilgi ve merak alanı içindedir. islam medeniyetinin her alandaki
mahsulleri de oryantalizmin konusu olmaktadır. Fransa ve ingilte
re'nin uzun yıllardan beri müslüman ülkelerden sömürgeleri va rdır.
Bu işgal ettikleri ülkelerde yaşayan batılılar, resmi yönlendirmeler
veya şahsi duygu ve düşüncelerle içinde yaşadık ları bu çevreyi din,
ilim, fikir, sanat ve edebiyat açısından tanımaya başlamışlardır. Bu
1 Metin Prof. Dr. Mustafa Tahralı'nın eylül sonunda çıkacak olan "Çağ ve Hakikat Rene Guenan' dan Seçme Maköleler ve Yorumlar" kitabından kısaltarak
alıntılanmıştır. Metnin devamını gelecek sayımızda bulabilirsiniz
KUDBEALTı AKADEMI MECMUASı. snyı 188, yıl47/4 Ekim 2018 31
PROF. DR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENON VE TORKIYE DOOU 8All
genel tutum içinde islam tasawufu çalışma ve araştırmalarında,
Fransa'da Louis Massignon (ö. 1962 ) ve ingiltere'de Reynold
Nicholson (ö. 1945 ) ön plana çıkmış lardır. XX. yüzyılın ilk yarısında,
tasavvuf sahasında, Nicholson Mevlana ve Mesnevl, Massignon ise
Hallac-ı Mansur üzerinde çalışma ve incelemeleriyle tanınmıştır. Bu
iki tasavvuf araştırmacısı oryantalist gibi diğerleri de üniversitelerde
dersler vermiş ve çeşitli dallarda öğrenciler yetiştirmiştlr. Yaptıkları
bu çalışma ve tercümeler, resmi görevleri gereği de olsa, elbette
yüksek bir ilgi ile karşılanmıştır. Hinduizm araştırma ları da tabiatıyla
batı üniversitelerinde, özellikle ingiltere'de yer bulmuştur.
işte bu resmi ve akademik oryantalizm çalışmaları yanında
batılı aydınların edebi ve fikri tecessüsleri neticesinde bir de popü
ler ve entelektüel bir doğu incelemeleri doğmuştur. XX. yüzyılın
başlarında Re ne Guenon böyle bir· ortam . içinde .Hinduizm incele
melerine yönelmiş, kendi kendine Sanskritçe öğrenmiştir. Genel
olarak doğu medeniyeti ve Hindu doktrinlerine ait çalışmasını dok
tora olarak üniversiteye t~slim etmiş, yönetici hacası tezi kabul et
mişse de Fakülte o·ekanı reddetmiştir.2 Bu doktora teşebbüsünden
önce 1910 lu yıllardan itibaren doğu medeniyeti ve düşüncesiyle il
gili, çok dar bir çevreye hitap eden dergilerde yazılar yazmakta idi.
Bu 1910-1912 yılları arasında müslüman olmuş, Abdülvahid Yahya
adını almış ve Şazeli tarlkatine· girmiştir. Kahire'de vefatına kadar
(1951) müslüman ol~uğunu çok yakın dostları dışında bilen olma
mıştır. Bütün kitaplarını müslüman olduktan sonra yazmış ve batı
dillerinde yayınladığı eserlerinde "Rene Guenon" adını bir "takma
ad", "müstear isim" gibi kullanmıştır. Tez olarak kabul edilmeyen
çalışmasını 1921 yılında kitap olarak yayımlandıktan sonra, Doğu ve
2 Patrice Brecq, "Un Professeur de Philosophie", Science sacree, Editions Sodecom Dijon, 2003, s.451- 454.
32 KUBDEAl.Tl Alo:AUF:Mı MliCMl iASI.sayı ı 88.yıı 47/4 Ek im :!018
PROF. OR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENON VE TÜRKiYE OOGU BATI
Batt (1924) ile Modern Dünyônm Bunaltmt adlı kitaplarıyla, sadece
doğu alemiyle ilgilenenlere değil geniş bir okuyucu kütlesine hitap
etmek imkanını bulmuştur. Kitap yayıniarına paralel olarak çeşitli
dergilerde makaleler yaz~aya devam etmiştir. Bu makalelerinden
meydana gelen derlemeler vefatından sonra birkaç kitap halinde
yayımlanmıştır. Doğu medeniyetleri ile modern batı medeniyeti
arasındaki farkları ele alan· ve batıyı batılıların hiç alışık olmadıkları
bir tarzda eleştiren bu eserler yıllar geçtikçe daha da geniş bir oku
yucu tı;>pluluğunun dikkati çekmiş ve "Guenonien" (Guenoncu) de
nilen yakın takipçileri ve fikirlerini .benimseyen taraftarları teşekkül
etmiştir.
Rene Guenon ve eserlerinin Türkler tarafından veya Türki
ye'de tanınması ne vakit olmuştur? Ondan veya eserlerinden ilk de
fa söz edenler kimlerdir? işte bu konuda uzun yıllardır gözümüze
çarpanları bir araya getirip okuyucularımıza sunmak istiyorum.
Cumhuriyet Gazetesi'nin 30 Temmuz 1938 tarihli nüshasının
altıncı sayfasında yayımlanan bir haberde şöyle denilmektedir:
"Sekiz senedir kaybolan bir Fransız alimi
M. Rene Guenon Mısır'ın meşhur Azhar
medresesinde bulundu. Bugünlerde beklenmiyen bir
haber, Paris'te mühim akislerle çalkandı:
-Sekiz seneden beri izi bulunamayan büyük Fransız
filozofu Rene Guenon bulunmuş ve ... Mısır'da Azhar
medresesinde talebe imiş!
Paris'te herkes, bu filozofun garib ve meraklı
macerasına hayret ediyor ... "
KUBBEAL Tl AKADEMI MECMUASI, sayı 188, yıl 47/4 Ekim 2018 33
PROF. DR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENON VE TOıuciYE DOOU BATI
· Haber bir hayli uzun.3 R. Guenon Kahire'ye 1930 yılında
yerleştiğine göre haber 1938 yılında yayımianmış olmalı. Gaze
teye bu haberin hangi yolla geldiğini de bilmiyoruz. Paris'te çı
kan bir Fransız gazetesinden alınıp tercüme edilmiş bir haber
olması büyük bir. ihtimal. Haberdeki bazı yanlış ve noksan bilgi
ler haberi hazırlayan kişinin yeterli ve doğru bilgilere ulaşama
yan bir mu ha bir olduğu izlenimini vermektedir. Bir Türk gazete
sinin böyle bir konuda haber y_ayımlaf!lası ise, gazetede az çok
R. Guenon hakkında bir şeyler bilen veya duymuş olan bir kim
senin mevcut olduğu ve söz konusu haberin yayımianmasını
sağladığı da düşünülebtlir. Her ne hal ise ... 1938 senesi içinde
Türkiye'deki gazete okuyucusuna Rene Guenon'un adı, müslü
man, alim, filozof vb. bir kimse olduğu ve Kahire'de yaşadığı
belki de ilk defa duyurulmuş oluyordu. ileride bu hususta yapı
lacak araştırmalar sayesinde daha doğru ve gerçek bilgilere u
laşmak mümkün olacaktır. Bu yazımııda görebildiğimiz ve ula
şabildiğimiz kadarıyla yazılı metinler üzerinden R. Guenon'un
ülkemizde tanınma sürecinden ve tanıyanların yazılarından
bahsedeceğiz.
1900-1930 yı.lları arasında Paris'te ~ulu.nan islam veTürk ül
.kelerinden tahslle gelen müslüman gençlerin ve bazı aydınların, ba-
3 i.B.B. Atatürk Kitaplığı Sayısal Arşiv ve e-Kaynaklar. CumhDriyet Gazetesi, 30 Temmuz 1938, s. 6. Bu gazete haber kupürünü bana ulaştıran, fa.kat kaynağı hakkında bir bilgisi olmadığını söyleyen Dr. Nihat Azamat dostumuza çok teşekkür ederim. Bu kupürdeki haberin muhtevasındaki bazı bilgilerden ve merhum Peyami Safa'nın bu haberin yayımlanmasında dahiinin olalabileceği düŞüncesinden hareket ederek, o yıllarda P. Safa'nın yazılarını yayımiayan Cumhuriyet Gazetesi'ni öncelikle incelemek istedik. Haberdeki harflerin karakterinin gazetede kullanıldığını görünce gazetenin 1938 yılının 7-8 ayın ı tek tek gözden geçirerek habere ~!aşmış olduk.
34 KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI. soyı 188, yıl47/4 Ekim 2018
PROF. DR. MUSTAFA TAMRA11 RENE GUENON VE TORKIYE DOOU BATI
tıda doğuyla ilgilenen çevreleri özel bir merak ve düşünceyle araştı
np tanışmak ve yakınlık kurmak istemelerinin tabii olduğunu düşü
nüyorum. Her ne kadar "doğu hayranı" denilebilecek bu çevrelere . . yakınlık gösterseler de aşırı bir ilgi ve muhabbet hissetmeleri de
beklenemezdi. Zira özellikle Osmanlı Türk topraklarından yola çı
kanların "batılılaşmak" ve "modernleşmek" için gittikleri batıda,
tekrar kendi ruh ve düşünce dünyaları olan "doğuya dönme"leri çok
şaşırtıcı olurdu. Ama batıda doğu rüzgarları estiren edebi ve. fikri
entelektüel atmosferin, bu "doğulu gençler" üzerinde hiçbir tesir
icra etmediği de söylenemez. Fransa, ingiltere ve Almanya'da bu
yıllarda yaşayan doğulu gençler üzerindeki batı edebiyat, tarih, dü
şünce ve sanat çevrelerinin tesirleri hakkında yapılacak araştırmalar
ve "hatırat"ların bu açıdan incelenmesi bilinmeyen bazı bağlantıları,
gerçekleri ortaya çıkarabilir.
Çoc~:~kluk ve ilk gençlik senelerini Üsküp'te, mahallesindeki
bir Rifal dergahı çevresinde geçiren ve 1903:..1912 yıllarında· Fransız
mekteplerinde tarih ve edebiyat dersleri, Şark Dilleri Mektebi'nde
(Ecoles des La.ngues Orientales) Arapça· ve F~rsça dersleri4 takip e
den Yahya Kemal'in (ö.1958) ve Bahriye Mektebi'nde Yahya Ke
mal'in talebesi olan, 1924 yılında, Sorbonne'da Felsefe Bölü!llü'ne ·
kaydolan Necip Fazıl'ın (ö.1983) Paris'teki doğuya yönelmiş çevre
lerden bazı kimselerle tanışmış olmaları, onların havalarından bazı
şeyler kapmış olmalarını söylemek mümkündür sanıyorum. Yahya
Kemal derslerini dinlemiş olduğu Albert Sorel (ö.1906) gibi Fransız
tarihçilerin, edebiyatçıların, şairlerin ve şiire ilgi duyanların fikirle
rinden söz etmiş ve tanıştığı siyasi görüşleriyle yüzlerini batıya çe
virmiş Jöntürklerden uzak durmuş, kendisine mahsus bir düşünce
ve sanat retası çizmiştir. Necip Fazıl ise, Türkiye'ye döndükten son-
4 Nihad Sami Banarlı, Yahyô Kemal'in Hôtıralao, istanbul 1960, s.99
KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI, sayı 188, yıı47/4 Ekim 2018 35
PROF. DR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENON VE TURKiVE DDGU !lA Tl
ra 1933 yılında "tasawuf yolu"na, bir Nakşıbendi şeyhine intisap et-. . . miş ve çıkarmış olduğu dergiye Büyük Doğu (1943-1978) adını
vermiştir. Zaten "tasavvuf yolu"na intisap etmiş olması onun "do
ğu"ya döndüğünü, "doğu"yu seçtiğini göstermektedir. Ayrıca dergi
sine böyle bir ad seçmesi, acaba Paris'te yaşadığı yıllarda, araların
da veya yakınında bulunduğu yüzünü "doğu"ya döndürmüş bazı kişi
veya çevrelerden mülhem olmuş mudur sorusunu akla getirebilir.
Necip Fazıl 1960 lı yıllarda batı düşüncesi ve islam tasawufu hak
kında verdiği üç konferansını gözden geçirip 1982 de kitap· olarak
yayımlamıştır. Kitabın "Birinci Fasl"ının sonunda doğu ve batı hak
kında şöyle demeKtedir: "Birinin ~ksiği öbüründe gizli iki dünya, Do
ğu ve Batı. Batının kolay takdir edilir zaferi, madde nakışlarında ve
süsünde; Doğu'nun müdafaasızlığı da maddi sefaletinde ve madde , çelmesiyle düşürülmüş olmak fecaatinde. ( ... ) Nihayet doğunun asli
rengi ve mutlak vahidi islamiyet, onun da ruhu tasawuf ve onu
"plastisite"ye çıkarmak, eşyaya nakşetmek davası."5
Ama esas hatırlanması, göz önünde bulundurulması ve bilin
mesi gereken husus Tanzimat'tan önce ve ·sonra kendisini "doğu"
(şark) ve "doğu medeniyetleri" içinde gören ve bu medeniyetlerden
"islam medeniyeti"ne mensup olduğuna inanan ve bu medeniyetin
Osmanlı kolu olduğunu bilen bir siyaset, ilim, düşünce ve sanat an
layışını benimsemiş ve öyle yaşamış bir "millet" ve "ümmet" oldu
ğumuzdur. Ancak içinde bulunup asırlarca nimetinden istifade ettiği
ve hatta mensupianna "önderlik" ettiği, her alanda kendi üsiCrbunca
güzellikler kattığı bu "doğu medeniyeti şubesi" duraklamış ve artık
"batı" karşısında her nasılsa .bir "aşağılık psikozu"na düşerek yenilgi
yi adeta peşinen kabul edip "kalkınma" gayretine "garplılaşma/batı-
5 Necip Fazı! Kısakürek, Batı Tefekkürü ve islam Tasavvufu, Büyük Doğu Yay.,
istanbul 1982, 100.
36 KUBBEALTI AKADI:r.d MECMUASI, sayı 188, yıl 47/4 Ekim 2018
PROF. OR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENON VE TÜRKIYE O<;lGU BATI
lılaşma" adını vermiştir. Böyle bir adiandırma kendi Imanını, tarihi
ni, ilmini, düşünce ve sanatını hatta topyekün hayatını küçük ve hor
görmesine, "kendi"nden uzaklaşmasına sebep olmuş bazı çevreler
de ise tam bir "batı hayranlığı"na ve "batıya teslim olmaya" müncer
olmuştur. Rahmetli Samiha Ayverdi batı karşısındaki bu silkinme ve
ilerleme hamlesinin "batılılaşma" kelimesiyle ifade edilmesinin, da
ha işin başında atılan yanlış bir adım olduğunu söyler.6 Gerçi bütün
aydınlar ve toplumun her kesill'li, mensubu bulunduğu medeniyetin
bir "doğu" medeniyeti olan "islam medeniyeti"ni terkedip maddi ve
dünyevl bakımdan göz kamaştırıcı verimlerini gördüğü "batı"ya her
şeyiyle teslim olmayı göze almış, kabullenmiş değildir. Fakat mede
niyet adına açılan bayrağın adı "garplılaşma" olunca, neticede her
tutum ve davranış, her düşünce ve sanat bu çerçeve içinde algılan
maya başlanmış, adeta zorlanmış oluyordu. Osmanlı Devleti'nden
Cumhuriyet'e geçişte, aşağı yukarı bir asırdan beri süregelmekte o
lan "batıya yönel_iş" ve "batılılaşma" macerası milletin önüne her
alanda bir zararet ve hatta resmi bir mecbGriyet olarak konulmuş
bulunuyordu. Mademki adına uz.un zamandan beri "garplılaşma/ba
tılılaşma", yani "batılı gibi olma" denilmişti, o halde toptan ve her
alanda "batılı form"lar benimsenmeli ve devlet bur:ıa ~öre düzen
lenn:ıel i, toplum buna göre şekillendirilmeli ve halk buna gö·re yö
netilmelidir noktasına gelinmiştir. Gerçi bir milletin gerek yönetici
leri, gerek ilim adamı ve ayd ınlarının ve gerekse halkın tamamının
böyle bir ."netlce"yi topyekün kabullenmesi sosyolojik bakımdan
mümkün olmadığından, farklı görüşler ortaya çıkmış, bilhassa "do
ğu"ya, "islam medeniyeti"ne mensup olduğunun farkında ve şuu
runda olanlar, bilenler ve "doğu"nun "hikmet ve irfan"ına sahip
6 Samiha Ayverdi; Türk Tôrihinde Osmanlı Asır/an, Kubbealtı Yay., (S. baskı) istanbul 2010, s.765, 1110, 1111; Samiha Ayverdi, Kölelikten Efendiliğe, Kubbealtı Yay., (6. baskı) istanbul s.59; Sami ha Ayverdi, Milli Kültür Meselileri_ s.225-226.
KUBBEALTI AKAD.El\11 MECMUASI, sayı 188, yıl47/4 Ekim 2018 37
PROF. DR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENON Vf. TÜRKIYE DO~ U BATI
olanlar, hadiselerin seyrinin verdiği imkanlar içinde yavaş. yavaş,
bazan oldukça çetin şartlara, sıkıntı ve güçlüklere rağmen her de
virde. seslerini duyurmaya ·çalışmışlardır. Bu gelinen noktada, ma
demki "batılılaşma" bir sosyal zaruret ve empoze edilen bir mecbCı
·riyet halinde görünmektedir, o halde bir "doğu ve batı sentezi" or
taya konulmalı, bunun inşasına çalışılmalıdır. işte Peyami Safa'nın
(ö. 1961). 1931 de yayımlanan Fôtih-Harbiye romanında işlediği ve . . '
yazılarında devam ettirdiği doğu ve batı sentezi meselesini, ölü
münden sonra bir araya getirildiği anlaş ılan maka.lelerden meydana
gelen Doğu~B_at1 SentezP isimli kitabındaki başlık, 150-200 se~eden beri süren bir yönelişin, belki de çamaçar varacağı son duraktı. Bu
durumu Samiha Ayverdi (ö.1993) şöyle ifade ediyordu: "Şu halde
_şarkın da garbın da ayrı ayrı yönlerden muztarip olduğu bir dünyada,
beşeriyetin biraz olsun yüzünü güldürrnek için, artık bu iki medeni
yetin birbirine yanaşması, birbirinden nasip alıp, birbirinin aynasın
da eksiğini veya fazlasını görmeye çalışması lazım değil midir?''8 Ne
cip i=azıl ise bu doğu-batı sentezi fikrini şu şekilde dile getirmiştir:
"Batının, bütün eserini sıfıra indirici eksiği "ruh", asi olarak Doğu'da;
ahiretin tarlası olan dünya fethine memur akıl da Batı'da. Bu iki. kut
bu birleştirip bir ark lambası parlayışına vücut vermeden yaşanma
ya değer hayatın sı rrı ele geçirilemeyecektir."9
"Batılılaşma" hareketi içinde yetişmiş, hemen hemen her şe
yiyle batılllaşmış bilim adamları, aydınlar ve yöneticiler, böyle man-. ·
tıki ve sosyolojik olarak en tabii görülmesi gereken noktada bile,
muhalifleriyle buluşmak ve uzlaşma·k istemiyorlardı. Çünkü "doğu"
ile ilgilenen "batılı güçler", değuyu böyle bir uzlaşma ve anlaşma
noktasına varılma.ması için basın, eğitim-öğretim, yönetim ve askeri
7 Peyami Safa, Doğu-Batt Sentez i, istanbul1963. 8 Sami ha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Asır/art, s.l124. 9 Necip Fazı! Kısakürek, age., s.224.
38 KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI. sayı 188. yıl47/4 Ekim 2018
PROF. DR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENOtl VE TORKiYE DOOU BATI
alanda alabilecekleri, empoze edebilecekleri, teşvik edip destekleyi
ci olacakları her önlemi almış .ve mümkün olduğunca her fırsatta ve
her halük~rda "doğu"nun zihniyet, · kültür ve yaşayış bakımından
"batılılaşma"sına çalışmış ve hatta yerine veya devrine göre devlet
ler arası yakınlaşma, yardımlaşma, anlaşma ve sözleşmelerin v~rdiği
imkan ve fırsatlarla da zorlamıştır. Anlaşılan şudur ki, sadece batıya
karşı doğuyu savunanlarla değil, "doğu-batı sentez"i diyenlerle de
"batılılaştırma" 1 "batılılaşma" tarafta rları arasındaki mücadele da
ha uzun zaman sürecek gibidir. XIX. yüzyılda batı büyük ölçüde do~
ğulunun dışında v,e karşısında iken, XX ve XXI. yüzyılda artık "batı",
"batılılaşmış doğu ve doğulu"larla "doğu"nun içindedir.
Osmanlı Devleti doğu medeniyetlerinin müslüman Türk kolu
idi, yani doğu medeniyetleri içinde an'anevi/dlnl {traditionnelle) o~i
jinal bir islam medeniyeti idi.10 Tanzlmat'tan itibaren ise hem dışarı
dan hem de içeriden bu medeniyet dairesinden çıkarılmaya ve maa
lesef gittikçe sayıları artan aydın ve siyasileri ile üstünde· taşıdığı,
kumaşının dokusu zedelenmiş rengi solmuş, sağı solu ziyadesiyle
yıpranmış, "islam medeniyetine mens0biyet11 elbisesini çıkarıp at.
mak için adeta didinmeye başlamıştı. Batılı devletler için artık bu
halledilmesi gereken bir "şark meselesi" idi. Onu didik didik etmek
ve onun üzerinde yaşadığı coğrafyanın altında ve üstünde ne varsa
yiyip yutmak hedefi idi. Osmanlı aydınının bir kısmı da gönüllü ola
rak kendi öz medeniyetinden her gün biraz daha uzaklaşıyordu. 1
Maddi ve teknolojik yetersizlikler, askeri mağiObiyetler ve batının
bu alanlardaki kıyas kabul etmez üstünlükleri kendi kökünden, ma
neviyat ve irfanından kopan yeni nesilleri batıya yönelişlerinde haklı
gibi gösteriyordu. ı. Dünya Savaşıyla sonuç belli olmuştu . Bütün do
ğu, Hint, Çin ve islam ülkeleri maddi ve kültürel sömürgeler halinde
10 Sami ha Ayverdi, Türk Tarihinde Osmanlı Astrfan s. 226, 440-441.
KOBBEALTI AKADEMI MECMUASI, sayı ı 88, yıl47/4 Ekim 2018 39·:_.
PROF. DR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENON VE TÜRKiYE OO~U BATI
batının, modern batı medeniyetinin hüküm ve istilasına m~ruz kal
mıştı. · Savaş sonrası bağımsızlığını ancak kurtarabilen Türkiye gibi
halkını~ çoğu müslüman olan birkaç devletti.
işt~ batının, batılı devletlerin kazandığı, doğuluların kaybetti
ği o yıllarda Almanya'da Oswald Spengler Batmm Çöküşü11 adlı kita
bını yayımlamıştı. O. Spengler kitabının ·ilk baskısı için 1917 de yaz
dığı önsözde özetle şöyle der: Daha 1912 de yazacağı eserin adını
Batmm Çöküşü diye tespit etmiştir. Üç yıllık bir gayret ve çalışma so
nunda eserini tamamlamış, fakat 1. Dünya Savaşı başladığı için ya
yımlanamamıştır. Eserini 1917 yılının baharına kadar tekrar gözden
geçirir. Pek çok detay bilgiyi tamamlar ve daha vazıh bir hale getirir:
ikinci baskısının önsözünde belirttiğine göre eseri ilk defa 1918 de
basılır. 1922 de gerçekleşen genişletilmiş nihai baskı 10 yıllık uzun
bir çalışma devresinin ürünü olarak gün yü_züne ç ıkmıştır. 1922 yı
lında yapılan nihai baskının önsözünde eserini, L~ibnitz'in talebesi
olan Geethe'ye ve Nietzsche'ye borçlu olduğunu yazar.
O. Spengler'in başlığı dikkatimi çeken bu eserini Paris'te dok
tora . talebesi olarak bulunduğum yıllarda (1967-1973) görmüş ve
satın almıştım. M. Tazerout tarafından · 1931 de Fransızcay~ çevril
miş iki ciltlik bir eserdi. Bu Frans ızca tercümenin önsözünde müter
cim, yazarın medeni:Yetler hakkındaki görüşünü şöyle özetler: "Ka
derin mantığına uygun olarak, bizim gezegenimizin tarihinde aslen
sabit olan şudur: her kültür zarlırl olarak medeniyette gerçekleşir,
yani ölümü, doğumuyla birlikte verilmiştir ve. ölüm onun en yüce
anlamıdır. Batı'nın ölümü, mesela ı. Napoleon'dan Itibaren Batı me
deniyetinin ölümü, sırasıyla Mısır, Çin, Babil, Hint, Greko-Latin Anti-
11 Oswald Spengler, Le Dedin de J'Occident {Trad. par M. Tazerout), Paris, Gallimard 1959 .
. 40 KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI, sayı 188, yıl 47/4 Ekim 2018
PROF. DR. MUSTAFA TAHRALI RENE GU ENON VE lORKlVE OOGU BATI
kite, Arabistan ve Meksika medeniyetlerinin başına geldiği gibi, za
rOrl olduğu kadar mantık! bir netleedir de."12 Tazerout, tercümesini
1927 deki Almanca baskısından yaptığını ve baskı adedinin daha ön
ceki Almanca baskılarından Itibaren 100 bin adede ulaştığını belirtir.
Bu da eserin gördüğü büyük ilginin bir delili olarak görülebilir. Fran
sızca ikinci baskısı 1959 da yapılm ış olan bu kitap orta boy, sık satırlı
414 + 470 sayfalık hadmli bir eserdir. Batmm Çöküşü adıyla Türkçe
ye tek cilt olarak çevrilmiş bu eserin 1978 ve 1997 de iki baskısı ya
pılmıştı r ve 559 sayfadır. Fra.nsızca iki ciltlik tercüme ile karşılaştırıl
ınca, Türkçe tercümede bir hayli kısaltma yapıldığı anlaşılmaktadır.
Çevirenler bu hususta herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır.
Dergah Yayınları eseri, "Spengler, batı Avrupa'nın dünya hegemon
yasını yitireceği kanaatindedir. Bununla birlikte Batı kültürü de yok
olacaktır. Bu görüşlerden birincisi gerçekleşmiş gibi. Ancak ikinci
husus h~nüz açıkta duran bir sorudur. Batmm Çöküşü onun yoğun
bilgi ve fikir örgüsünden dolayı zor anlaşılan baş eserlerin·den biri
" dir" cümleleriyle "Sunuş" yazısında takdim etmektedir.13
Fransa'da ise Rene Guenon, (1921) Hindu Doktrinlerin ince
lenmesine Umumi Giriş (1921) başlıklı kitabının ilk yarısını doğu me
deniyetlerine bir giriş olarak yazmıştır.14 Birkaç yıl sonra n~şrettiği Doğu ve Bat1 (1924) ve Modern Dünyômn Buna!Jm1 (1927) adlı eser
leriyle doğu ve batı medeniyeti, batının krizi ·ve çöküşü meselesini,
Spengler ve bütün modern batılılar için çok farklı gelecek bir bakış
açısıyla ele alır. Rene Guenon batının , Rönesans ve Reform'dan Iti
baren kendi hıristiyan an'anevl/dinl (traditionnelle) medeniyetini
12 age., s.10. 13 Oswald Spengler, Batmm Çöküşü (Çev. Giovanni Scognamillo-Nuray Sengelli), Dergah Yay., 1997, s. s. 14 Kitabın bu kısmı Türkçeye tercüme edilmiştir: Rene Guenon, Doğu Düşüncesi, (Terc. l. Fevzi Topaçaği u, iz Yay., ist?nbul 1997.
KUBBEALTf AKADEMi MECMUASI, sayı 188, yıl47/4 Ekim 2018 41
PROF. DR. MUSTAFA TAHRALI RENE GUENON VE TÜRKIYE OOGU BATI
terkedip semavi/manevi her türlü prensipten koptuğunu, l;>öylece
he.m kendini hem de bütün dünyayı mahva sürüklediğini yazar. Adı
geçen bu kitaplarından önce ve sonra yazdığı eserlerinde de aynı
görüşünü çeşitli yönlerden açıklayarak ortaya kor. Ama XV. Yüzyıl
·dan beri hem batının kendisi, hem de işgal edip sömürgeleştirdiği,
düşünce ve kültür bakımından tesir ve nüfOzu altına aldığı "doğulu
lar" da her geçen yıl an'anelerini/dinlerini (tradition) biraz daha u
nutmuş bulunuyorlardı. Buna rağmen batıyla doğu ve islam ülkeleri
arasındaki esas fark doğuda hala "metafizi~"15 (tasawuf) düşüncesini fiilen yaşayan ve yaşatan merkezlerin azalmış da olsa mevcut
olmasıdır. Batıda hıristiyan metafıziğini temsil eden ocaklar XIV.
yüzyıldan beri yavaş yavaş, rönesans ve reform hareketiyle gittikçe
tesir ve güçlerini, hatta varlıklarını kaybetmişlerdir. Artık XX. Yüzyıl
da batıda, doğu medeniyetleriyle ortak prensipleri olan ve Ortaçağ
hıristiyan medeniyetine benzer bir batı medeniyeti yoktur. Hıristi
yanlık bugünkü seküler/dünyevi/maddl batı medeniyetinin esası ve
kurucu unsuru değildir. Mevcut batı medeniyeti Ortaçağ'daki hıris
tiyan medeniyetine ve doğu medeniyetlerine nispetle "anormal'.' bir
medeniyettir, bir "anomalie"dir. Geçmişte mensup olduğu kendi . . .an'anesine (tradition) dönmezse, batı hem kendisini hem de haki-
miyeti altına aldığı, az veya çok kendisine benzettiği halkları ve bü
tün dünyayı kaçınılması mümkün olamayacak felaketiere sürük
leyecektir. Doğulu halkların manevi/metafizik merkezler etrafında • p • •
tekrar toparlanma imkanı hala bulunuyarsa da batı nihai felaketler
gelip çatmadan kendi "an'ane"sine, doğulu manevi merkezlerin yar-
15 Bkz. "islam Tasawufu" (Çev. M. Tahralı) Kubbealtı Akademi Mecmuası, (Ocak 1985). Doğu Metafiziği (Çev. M. Tahralı) M. O. Ilahiyat Fakültesi Dergisi, (Sayı 3, istanbul 1985, s.104-122). Ayrıca Metafizik Nedir? isimli Ahmed Erdoğan tarafından hazırlanan metafızikle ilgili Bergson, Heidegger ve Mareel'in yazılarıyla birlikte basılmıştır (iz Yay., istanbul2001, s. 160-184).
42 KUBBEAI.TI AKADEM1 MECMUASI. sayı 188. yıl47/4 Ekim 2018
PROF. DR. MUSTAfA TAHRAU RENE GUENON VE TÜRKIYE OO<lU BATI
dımıyla dönebilirse, her ne kadar çok sıkıntılı ve güç gerçekleşecek
olsa da, ancak yaşama imkanını elde edebilecektir.
Tekrar Guenon ve eserlerinin Türkiye'de tanınması konusuna
dönecek olursak: Peyami Safa (ö. 1961) : "Cumhuriyetin Ilanından
sonra, 1933 ten beri, Türkiye'ye doğu-batı meselesini konferanslar
la ve makale serileriyle ilk defa getiren benim. Avrupa fikir adamla
rı arasında "doğu"ya dönüşün tek selamet yolu olduğu ileri sürü
lürken, biz bundan habersiz, batıya yönelmiŞ bulunuyorduk. Al
manya'da Spengler, batının inhitatını haber veren meşhur eserin
den sonra doğan tartışmalar lizerine, Fransa'da, ingiltere'de ve ital
ya'da birçok kitaplar ve anketler çıktı. Türk. aydınlarının ve lialk ef
karının bunlardan haberi yoktu. Meselenin Türkiye'de ilk ithalatçısı
bendim"16 demektedir. P. Safa'nın bu sözlerinden anlaşılan şudur:
Batıda, batı medeniyetinin çökmeye başladığı söylenmektedir. Hat
ta çare ve kurtuluş yolu olarak, bazı yazar ve düşünürler "doğuya
dönüşün tek selamet yolu olduğumu ileri sürmeye" başlamışlardır.
Bu ifade Rene Guenon'un Doğu ve Batt isimli kitabına veya benzer
görüşleri olan başka yazariara bir gönderme gibidir.17 ı. Dünya ·ve
istiklal Savaşları'ndan genç ve orta yaşlı bir nesli kaybedip yorgun ve
ekonomik bakımdan perişan çıkan ülkemizde ise doğu-batı mesele
si, "batıy.la beraber olma" ve "batılılaşma"yı bir temel siyaset olarak
benimseme şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu tutum yeni kurulan devlet
te, eğitim ve öğreti md e, her yönüyle çok kuwetli vurgularla ifade e
dilmiş ve çeşitli alanlarda zorlayıcı yöntemlerle uygulamaya konu!-
16 Peyarn i Safa, Doğu-Batt Sentezi, Yağmur Yay., istanbul1963, s.7. 17 Peyami Safa'nin eserlerinde Guenon ve eserlerinden söz edilip edilmediğini inceleme ve araştırma imkanımız olmamıştır. Doğu-Batt Sentezi adlı kitabında R. Guenon'un adı geçmemektedir. Yukarıda zikrettiğimiz sözlerinden, iyi bildiği
Fransızca ile batıyı, batı düşüncesini ve doğu-batı meselesini yakından takip ettiği anlaşılmaktadır.
KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI, sayı ı88, yıı47/4 Ekim 20ı8 43
PROF. OR. MUSTAFA TAHRAU RfNf GUfNON Vf TORKIYE OOGU BAn
muş veya yöneticiler uygulamak zorunda bırakılmıştır. Milli Eğitim
Bakanlığı'nın bazı aydınların görüş ve teklifleri doğrultusunda 1940
lı yıl!ardan Itibaren "Batı Klasikleri" yanında "Şark Klasikleri"ni de
yayımlamaya başlaması da bu 11avanın sonucudur diyebiliriz. 1950
· den sonra iktidarın değişmesi meseleyi daha da alevlendirmiştir. A
ma eğitim ve öğretimde köklü değişikler yapılmamış veya yapılama
mıştır. Dolayısıyla "batılılaşma" hareketi "batılı" tarzda okullarda
yetişen yeni genç nesillerle daha da ki.ıwetlenmiş ve daha da ar
tarak devam etmiştir. Zira iki asırdır batının maddi zenginlik, tekno
loji ve modern bilimlerine duyulan ilgi, kısmen sağlanan ve gittikçe
artan maddi refahla daha bir elle tutulur gözle görülür hale gelmiş
tir. Türkiye'nin kendi özüne, yani tarihte kurup yaşattığı "doğulu"
yani islam medeniyetine daha isabetli ve verimli programlarla dön
me teşebbüsleri, ayrıca belli aralıklarla yapılan askeri müdahalelerle
· sekteye uğratılmıştır. Bazı ilim, sanat ve siyaset adamlarının, yazar
ve düşünürlerin gayretleriyle, bu topraklar üzerinde asırlardır yaşa
yan Türk milletinin iman ve tarih hafızası, toplumun büyük ekseri
yetinin hala sahip olduğu islam dinine ve medeniyetine mensubiyet
duyg~su, doğu-batı meselesinin de güngemden tamamen çıkarıl
masına fırsat ve imkan vermemiştir.
Prof. Hilmi Ziya Ülken (ö. 1974) görebildiğimiz kadarıyla Türk
yayın dünyasında R. Guenon adını ilk defa zikreden Üniversite hoca
sıdır. 1953 yılında yayımlanan La Pensee de !'islam (islam Düşünce-, si) adlı eserinde Guenon'un islam tasawufu hakkındaki mak~i!esine
göndermede bulunur.18 1954 te yayımlanan islam Düşüncesine Giriş
18Hilmi Ziya Ülken, La Pensee de !'islam, Fakülteler Matbaası, istanbul 1953, s. 27 not. 66. H. Z. Ülken'in bu Fransızca eseri, birazdan sözünü edeceğimiz islôm Düşüncesi adlı kitabının tercümesi değildir. Önsöz'ünde belirttiğine göre bu kitabının Türkçesi yedi sene önce yayımlanmıştır. Fransızca tercümeye esas olan bu Türkçe ese.ri araştırıp görmemiz maalesef mümkün olmamıştır. ilhan Kutluer'in
_44 KUBBEALTI AKADEMI MECMUASI. sayı ı88, yıf47/4 ~!<im 2018
PROF. OR. MUSTAFA TAHRAU RENE GUENONVE ıilRKlYE OOOU BATI
adl.ı kitabında ise, ele aldığı konular münasebetlyle, Rene Guenon'
un yine "L'Esoterisme islamique" ve ayrıca "Seyfu'l-islam" başlık.lı iki
makalesinden cılıntılar yaparak birkaç defa v.e daha genişçe bahse
der. Bu iki makale de, islam et I'Occident (islam ve Bat1) başlıklı
1947 yılında yayımlanmış, değişik yazarlar tarafından kaleme alın
mış islamiyet'le ilgili çeşitli konulardaki makalelerden meydana ge
len, antoloji mahiyetinde (melanges)· bir kitapta yer ~lmaktadır. H.
z. Ülken bu kitap hakkında görüşünü şöyle açıklamaktadır: Oryanta
lizme "kendini verenlerden mühim bir ~ısmının misyonerlik gibi si
yasi gayetere sahip olmaları, bu yüzden de ilmi çalışmayı -bilerek
veya bilmeyerek- bazı peşin hükümlerle karıştırmalarıdır. Bu nokta
ları hesaba katmadıkça Batı "islamiyatçı"larının bütün araştırmala
rından doğrudan doğruya faydalanmak imkansız gibidir. Nitekim
bunu son zamanlarda kendileri de pek iyi an lamış görünmekte
dir."19 Daha sonra aynı sayfada 2 numaralı dipnotunda bu görüşüne
şu örneği vermektedir: "Rene Guenon, halk arasındaki yaygın bir
peşin hükmün İslam'ologues'lar tarafından kontrolsüzce. benimsen
mesine ve her vesile ile hücum ve tenkit vasıtası diye kullanılmasına
sebep olan "cihad" telakkisini tahlil ederek, islam'da hakiki cihadın
manevi ve "kılınç"ın sembolden ibaret olduğunu çok güzel gösteri
yor ... 20 Aynı müellif [yani Guenon] tasavvufu dlnin özü ve merkezi
"Rene Guenon'dan Seyyid Hüseyin Nasr'a: Gelenekselci Ekol'e ait Öğretilerin Türkiye'ye Intikali ve Algılanış Biçimleri", Türkiye'de islamcıilk Düşüncesi ve Hareketi, Sempozyum Tebliğleri 17-19 Mayıs 2013, (Editörler: ismiiii Kara Asım Öz), istanbul 2013, s. 420 ve not 8 de bu Fransızca kitaptan söz edilmektedir. ilhan Kutluer ayrıca H. Z. Ülken'in şu eserlerini de zikreder ve göndermede bulunur: lslôm Felsefesi: Kaynakları ve Tesirleri, Eski Yunan'dan Çağdaş Düşüneeye Doğru, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları, 1967, s. 242-244 ve Varlık ve Oluş, Ankara, A. ü. ilahiyat Fakültesi Yay:, 1968, s.151. 19 Hilmi Ziya· Ülken, islam düşüncesine Giriş, ist. Üniv. Edebiyat Fakültesi Yay., istanbul 1954,s.17. . 20 Sayfu'l-islam, p. 59-64. Bkz., Seyfu'l-islam (islamın Kılıcı) (Çev. M. Tahralı), Kubbealtı Akademi Mecmuası, Ocak 1980.
KUBBEA1.TI AKADEMI MECMUASI. sayı 188, yıl 47/4 Ekim 2018 45
PROF. OR. MUSTAfA TAHRAU RENE GUENON VE TOI!KiYE ooGu SAn
diy~ tarif ettiği ve islam'da mysticisme arayanları tenkit ettiği .za
man da bu sempatiyi gösteriyor. Fakat bu meseledeki fikrine tama
. men iştirak ~demeyeceğiz ... "21 H. Z. Ülkenin bu ifadelerinden R.
Guenon'u bir "oryantalist" zannettiği ve müslüman olduğunu bilme
diği anlaşılmaktadır. Guenon'un, tasawufun mysticisme'den tama-.
·men farklı olduğu görüşüne katılmadığını ifade etmekle onun bu
konuda yazmış olduğu eserlerinden ve diğer kitaplarından, en azın
dan kitabını yazdığı tarihlerde, haberi olmadığı farkedilmektedir.22
~!'
21 age., s.17 n.2, L'Esoteri.sme islamique, p.153-159; bkz. "islam Tasawufu'', {Çev. M. Tahralı), Kubbealtı Akademi Mecmüası (Ocak 1985). 22 age., s. 42 n.l. H. Z. Ülken kitabının daha sonraki sayfalarında da bu konudaki tenkitçi tutumunu sürdürmektedir. Bkz. s.GO n.l, s. 70 n.l.
46 KUBBEALTI AKADEMI MECMUAS( sayı 188, yıt47/4 Ekim 2018