· 487 larý (Beþiktaþ-Ihlamur, Teþvikiye Camii av-lusu, Sarayburnu-Gülhane sahasý). Ayrýca...

2
486 YERMÜK SAVAÞI kusuru sebebiyle- talebeliðe kabul edilme- di. Dedezâde Mehmed Said Efendi ise onu ilk meþkinden itibaren dikkat ve hayran- lýkla takip ederek kendisine 1167’de (1754) ta‘lik icâzetnâmesi verdi. Halen Topkapý Sarayý Müzesi Kütüphanesi’nde saklanan (Güzel Yazýlar, nr. 324/27-3) bu mâil ta‘lik kýtada ismi ve mahlasý Mehmed Esad, la- kabý da Yesârî olarak kaydedilmiþtir. Ýcâ- zet merasiminin yapýldýðý camide mümey- yiz olarak Veliyyüddin Efendi de bulundu. Diðer hat üstatlarý Yesârî’nin kýtalarýna baktýklarý esnada sýra Veliyyüddin Efendi’- ye gelince onun, “Bu þerefe biz nâil olacak- ken hayfâ ki elimizle kaçýrdýk!”, bir baþka defa da, “Cenâb-ý Hak bu zatý bizim enf-i istikbârýmýzý (burun büyüklüðü) kýrmak için yollamýþtýr” dediði hattat Filibeli Hacý Ârif Efendi’den rivayet edilir. Mehmed Esad icâzet aldýktan sonra ge- liþmeye devam etti. Önceleri büyük Ýran hattatlarýnýn, bilhassa Mîr Ýmâd-i Hase- nî’nin üslûbunda ve “Ýmâd-i Rûm” lakabýy- la anýlarak yazmayý sürdürdü; kýtalar, mu- rakka‘lar, kitâbeler, levhalar yazdý. Zaman- la Ýmâd’ýn en güzel harflerini kendi sanat zevkine göre seçerek 1190’dan (1776) iti- baren Osmanlý-Türk ta‘lik üslûbunu baþ- lattý. Sadece Ýran üslûbunu benimsemiþ olanlar, Türkler’in ta‘lik hattýný bozduðu- nu söyleyip bu çýðýrý açtýðý için Yesârî Esad Efendi’yi kabahatli buldular. Halbuki Türk ta‘lik üslûbunda kullanýlan harflerin hep- sine Ýmâd’ýn murakka‘larýnda rastlanabi- lir. Ancak Ýran hattatlarýnda ayný harf el- den farklý görünüþlerle çýkarken Türk hat- týnda daima seçilip beðenilen tavrýn ko- runmasýna dikkat edilmiþtir. Yesârî Esad Efendi yeni üslûbu tam yerleþmiþ olarak 1195’ten (1781) itibaren çok güzel örnek- ler vermeye baþladý. 1205’ten (1790) son- ra celî ta‘likte küplü, çanaklý harfleri alýþý- landan daha büyükçe yaparak bazý kitâbe- lerinde (meselâ Eyüp’te Mihriþah Vâlide Sultan Ýmareti) görünüþe mübalaða getir- di. Bundan dolayý onun son yýllarýnýn yeni- den üslûp araþtýrmalarýyla geçtiði söyle- nebilir. Türk üslûbundaki en parlak devre- si 1195-1200 (1781-1786) arasýndaki yýlla- rý kabul edilmektedir. Yesârî’nin ne kadar çok kimseye yazý öð- rettiði, meþk yazdýðý þuradan anlaþýlma- lýdýr ki -Sâmi Efendi’nin nakline göre- ta‘- lik kâðýdý imalâtçýsý Kadri Usta, meþk gün- leri onun evinin kapýsýnda oturup gelen- lere âharlý meþk kâðýdý satmakla geçimi- ni temin ederdi. Ayný günlerde is mürek- kebi, kamýþ kalem ve kalemtýraþ satanla- rýn da müþterilerin talebiyle bu evin kapýsý- na geldikleri söylenir. Daha ziyade medre- se talebesi için yazdýðý, “softa (suhte) meþ- ki” adýyla tanýnan ta‘lik meþklerine bakýl- dýðýnda Yesârî’nin kalemindeki sürat he- men farkedilir. Yazarken sulu is mürek- kebini tercih ettiðinden hattýndaki kalem cereyanlarý zevkle seyredilir; yazdýklarýnda beðenmeyip tashih ettiði harfler yok de- nilecek kadar azdýr. Bütün bu mârifetle- riyle Yesârî Esad Efendi eskilerin “kudre- tin ibreti” olarak nitelendirdikleri tarifi göz önüne getirir. Yesârî icâzet aldýðý sýrada Osmanlý tah- týna geçen III. Osman onun namýný ve ka- biliyetini duymuþ olmalý ki huzuruna da- vet etti; hünkârýn emriyle karþýsýna otu- rup sol dizini dikerek yazý altlýðý üzerinde yazdýðý birkaç satýr ta‘lik hattýný padiþaha sundu ve onun ihsanýna nâil oldu. Fakat bu sýrada sadece 40 kuruþ ihsana nâil ola- bildiði Tuhfe-i Hattâtîn’de bahtsýzlýðýna iþaretle belirtilmiþtir. Daha sonra III. Mus- tafa kendisini Sarây-ý Hümâyun’a hat mu- allimi tayin etti. I. Abdülhamid ve III. Se- lim devrinde kendilerinin ve devlet adam- larýnýn yaptýrdýklarý mimari eserlerdeki celî ta‘lik kitâbeler Yesârî Esad Efendi’ye yaz- Ýshak, Vâkýdî, Halîfe b. Hayyât ve Medâi- nî ise 15 tarihini vermiþlerdir. Ýbn Asâkir, eserinde 15 yýlýna ait çeþitli râvilerin ha- berlerini zikrettikten sonra bunlarýn Yer- mük Savaþý’yla ilgili olduðunu vurgular; bu- nunla birlikte Seyf’in nakline de yer verir (TârîÅu Dýmaþš, II, 141-143). Birçok araþ- týrmacý 15 tarihini tercih etmiþtir. Çað- daþ sayýlabilecek bir Süryânî kaynaðý Yer- mük Savaþý’nýn tarihini Selefkoslar tak- vimine göre 20 Aðustos 947, milâdî 20 Aðustos 636 ve hicrî 12 Receb 15 olarak kaydetmektedir (bk. bibl.; ayrýca bk. EC- NÂDEYN SAVAÞI). BÝBLÝYOGRAFYA : Muhammed b. Abdullah el-Ezdî, Fütû¼u’þ-Þâm (nþr. Abdülmün‘im Abdullah Âmir), Kahire 1970, s. 217 vd.; Halîfe b. Hayyât, et-TârîÅ (Zekkâr), s. 118-119; Belâzürî, Fütû¼ (Müneccid), s. 139, 150, 160-163; Taberî, TârîÅ (de Goeje), I, 2090- 2120, 2155, 2347-2349, 2389-2394; Ýbn A‘sem el-Kûfî, el-Fütû¼, Haydarâbâd 1388/1968, I, 218 vd., 230; Bekrî, Mu£cem, IV, 1393-1394; Ýbn Asâ- kir, TârîÅu Dýmaþš (Amrî), II, 141-166; Yâkut, Mu£cemü’l-büldân, V, 434; M. J. de Goeje, Mémo- ire sur la conquête de la Syrie, Leiden 1900, s. 103-136; J. Wellhausen, Ýslâmýn En Eski Tarihi- ne Giriþ (trc. Fikret Iþýltan), Ýstanbul 1960, s. 46- 60; A. N. Stratos, Byzantium in the Seventh Century (trc. H. T. Hionides), Amsterdam 1972, II, 63-74; Hitti, Ýslâm Tarihi, I, 230-233; E. Rab- bath, La conquête arabe sous les quatre premi- ers califes (11/632-40/661), Beyrouth 1985, s. 205-217; Ahmed Âdil Kemâl, e¹-ªarîš ilâ Dýmaþš: Fet¼u Bilâdi’þ-Þâm, Beyrut 1405/1985, s. 403- 507; Ýrfan Þehîd, “Esrârü’n-nasri’l-.Arabî fî fütû- hi’þ-Þâm: Ma.reketü’l-Yermûk”, el-Müßtemerü’d- devliyyü’r-râbi £ li-târîÅi Bilâdi’þ-Þâm (nþr. M. Adnân Bahît – Ýhsan Abbas), Amman 1987, III, 137-147; Mustafa Fayda, Allah’ýn Kýlýcý Halid Bin Velid, Ýstanbul 1992, s. 414-422; W. E. Kaegi, Bi- zans ve Ýlk Ýslam Fetihleri (trc. Mehmet Özay), Ýstanbul 2000, s. 177-226; a.mlf., “Yarmuk”, EI 2 (Fr.), XI, 315-317; “Müslümanlarla Bizans Ara- sýndaki Yermûk Savaþý’ný Anlatan Süryanice En Eski Metin” (trc. Abdurrahman Acar), Dicle Üni- versitesi Ýlâhiyat Fakültesi Dergisi, V/2, Diyar- bakýr 2003, s. 71-75; E. Honigmann, “Yermûk”, ÝA, XIII, 400. ÿMustafa Fayda YESÂRÎ MEHMED ESAD (ö. 1213/1798) Ta‘lik hattýna Osmanlý-Türk kimliðini kazandýran hattat. ˜ Tahminen 1730’lu yýllarýn ortalarýna doð- ru Ýstanbul’da doðdu. Anadolu kazasker- liði þer‘î mahkemesi muhzýrlarýndan (mü- bâþir) Kara Mahmud Aða’nýn oðludur. Sað tarafý felçli olarak doðan, sol elinde de ço- laklýk bulunan Mehmed o haliyle ta‘lik hat- týna merak sardý. Devrin üstadý Þeyhülis- lâm Veliyyüddin Efendi tarafýndan -bedenî Yesârî Mehmed Esad’ýn ta‘lik mâil kýtasý (ÝÜ Ktp., nr. 141-54)

Transcript of  · 487 larý (Beþiktaþ-Ihlamur, Teþvikiye Camii av-lusu, Sarayburnu-Gülhane sahasý). Ayrýca...

Page 1:  · 487 larý (Beþiktaþ-Ihlamur, Teþvikiye Camii av-lusu, Sarayburnu-Gülhane sahasý). Ayrýca müze, kütüphane ve hususi koleksiyon-larda kýta, murakka hilye ve levha olarak

486

YERMÜK SAVAÞI

kusuru sebebiyle- talebeliðe kabul edilme-di. Dedezâde Mehmed Said Efendi ise onuilk meþkinden itibaren dikkat ve hayran-lýkla takip ederek kendisine 1167’de (1754)ta‘lik icâzetnâmesi verdi. Halen TopkapýSarayý Müzesi Kütüphanesi’nde saklanan(Güzel Yazýlar, nr. 324/27-3) bu mâil ta‘likkýtada ismi ve mahlasý Mehmed Esad, la-kabý da Yesârî olarak kaydedilmiþtir. Ýcâ-zet merasiminin yapýldýðý camide mümey-yiz olarak Veliyyüddin Efendi de bulundu.Diðer hat üstatlarý Yesârî’nin kýtalarýnabaktýklarý esnada sýra Veliyyüddin Efendi’-ye gelince onun, “Bu þerefe biz nâil olacak-ken hayfâ ki elimizle kaçýrdýk!”, bir baþkadefa da, “Cenâb-ý Hak bu zatý bizim enf-iistikbârýmýzý (burun büyüklüðü) kýrmakiçin yollamýþtýr” dediði hattat Filibeli HacýÂrif Efendi’den rivayet edilir.

Mehmed Esad icâzet aldýktan sonra ge-liþmeye devam etti. Önceleri büyük Ýranhattatlarýnýn, bilhassa Mîr Ýmâd-i Hase-nî’nin üslûbunda ve “Ýmâd-i Rûm” lakabýy-la anýlarak yazmayý sürdürdü; kýtalar, mu-rakka‘lar, kitâbeler, levhalar yazdý. Zaman-la Ýmâd’ýn en güzel harflerini kendi sanatzevkine göre seçerek 1190’dan (1776) iti-baren Osmanlý-Türk ta‘lik üslûbunu baþ-lattý. Sadece Ýran üslûbunu benimsemiþolanlar, Türkler’in ta‘lik hattýný bozduðu-nu söyleyip bu çýðýrý açtýðý için Yesârî EsadEfendi’yi kabahatli buldular. Halbuki Türkta‘lik üslûbunda kullanýlan harflerin hep-sine Ýmâd’ýn murakka‘larýnda rastlanabi-lir. Ancak Ýran hattatlarýnda ayný harf el-den farklý görünüþlerle çýkarken Türk hat-týnda daima seçilip beðenilen tavrýn ko-runmasýna dikkat edilmiþtir. Yesârî EsadEfendi yeni üslûbu tam yerleþmiþ olarak1195’ten (1781) itibaren çok güzel örnek-ler vermeye baþladý. 1205’ten (1790) son-ra celî ta‘likte küplü, çanaklý harfleri alýþý-landan daha büyükçe yaparak bazý kitâbe-lerinde (meselâ Eyüp’te Mihriþah VâlideSultan Ýmareti) görünüþe mübalaða getir-di. Bundan dolayý onun son yýllarýnýn yeni-den üslûp araþtýrmalarýyla geçtiði söyle-nebilir. Türk üslûbundaki en parlak devre-si 1195-1200 (1781-1786) arasýndaki yýlla-rý kabul edilmektedir.

Yesârî’nin ne kadar çok kimseye yazý öð-rettiði, meþk yazdýðý þuradan anlaþýlma-lýdýr ki -Sâmi Efendi’nin nakline göre- ta‘-lik kâðýdý imalâtçýsý Kadri Usta, meþk gün-leri onun evinin kapýsýnda oturup gelen-lere âharlý meþk kâðýdý satmakla geçimi-ni temin ederdi. Ayný günlerde is mürek-kebi, kamýþ kalem ve kalemtýraþ satanla-rýn da müþterilerin talebiyle bu evin kapýsý-

na geldikleri söylenir. Daha ziyade medre-se talebesi için yazdýðý, “softa (suhte) meþ-ki” adýyla tanýnan ta‘lik meþklerine bakýl-dýðýnda Yesârî’nin kalemindeki sürat he-men farkedilir. Yazarken sulu is mürek-kebini tercih ettiðinden hattýndaki kalemcereyanlarý zevkle seyredilir; yazdýklarýndabeðenmeyip tashih ettiði harfler yok de-nilecek kadar azdýr. Bütün bu mârifetle-riyle Yesârî Esad Efendi eskilerin “kudre-tin ibreti” olarak nitelendirdikleri tarifi gözönüne getirir.

Yesârî icâzet aldýðý sýrada Osmanlý tah-týna geçen III. Osman onun namýný ve ka-biliyetini duymuþ olmalý ki huzuruna da-vet etti; hünkârýn emriyle karþýsýna otu-rup sol dizini dikerek yazý altlýðý üzerindeyazdýðý birkaç satýr ta‘lik hattýný padiþahasundu ve onun ihsanýna nâil oldu. Fakatbu sýrada sadece 40 kuruþ ihsana nâil ola-bildiði Tuhfe-i Hattâtîn’de bahtsýzlýðýnaiþaretle belirtilmiþtir. Daha sonra III. Mus-tafa kendisini Sarây-ý Hümâyun’a hat mu-allimi tayin etti. I. Abdülhamid ve III. Se-lim devrinde kendilerinin ve devlet adam-larýnýn yaptýrdýklarý mimari eserlerdeki celîta‘lik kitâbeler Yesârî Esad Efendi’ye yaz-

Ýshak, Vâkýdî, Halîfe b. Hayyât ve Medâi-nî ise 15 tarihini vermiþlerdir. Ýbn Asâkir,eserinde 15 yýlýna ait çeþitli râvilerin ha-berlerini zikrettikten sonra bunlarýn Yer-mük Savaþý’yla ilgili olduðunu vurgular; bu-nunla birlikte Seyf’in nakline de yer verir(TârîÅu Dýmaþš, II, 141-143). Birçok araþ-týrmacý 15 tarihini tercih etmiþtir. Çað-daþ sayýlabilecek bir Süryânî kaynaðý Yer-mük Savaþý’nýn tarihini Selefkoslar tak-vimine göre 20 Aðustos 947, milâdî 20Aðustos 636 ve hicrî 12 Receb 15 olarakkaydetmektedir (bk. bibl.; ayrýca bk. EC-NÂDEYN SAVAÞI).

BÝBLÝYOGRAFYA :

Muhammed b. Abdullah el-Ezdî, Fütû¼u’þ-Þâm(nþr. Abdülmün‘im Abdullah Âmir), Kahire 1970,s. 217 vd.; Halîfe b. Hayyât, et-TârîÅ (Zekkâr),s. 118-119; Belâzürî, Fütû¼ (Müneccid), s. 139,150, 160-163; Taberî, TârîÅ (de Goeje), I, 2090-2120, 2155, 2347-2349, 2389-2394; Ýbn A‘semel-Kûfî, el-Fütû¼, Haydarâbâd 1388/1968, I, 218vd., 230; Bekrî, Mu£cem, IV, 1393-1394; Ýbn Asâ-kir, TârîÅu Dýmaþš (Amrî), II, 141-166; Yâkut,Mu£cemü’l-büldân, V, 434; M. J. de Goeje, Mémo-ire sur la conquête de la Syrie, Leiden 1900, s.103-136; J. Wellhausen, Ýslâmýn En Eski Tarihi-ne Giriþ (trc. Fikret Iþýltan), Ýstanbul 1960, s. 46-60; A. N. Stratos, Byzantium in the SeventhCentury (trc. H. T. Hionides), Amsterdam 1972,II, 63-74; Hitti, Ýslâm Tarihi, I, 230-233; E. Rab-bath, La conquête arabe sous les quatre premi-ers califes (11/632-40/661), Beyrouth 1985, s.205-217; Ahmed Âdil Kemâl, e¹-ªarîš ilâ Dýmaþš:Fet¼u Bilâdi’þ-Þâm, Beyrut 1405/1985, s. 403-507; Ýrfan Þehîd, “Esrârü’n-nasri’l-.Arabî fî fütû-hi’þ-Þâm: Ma.reketü’l-Yermûk”, el-Müßtemerü’d-devliyyü’r-râbi £ li-târîÅi Bilâdi’þ-Þâm (nþr. M.Adnân Bahît – Ýhsan Abbas), Amman 1987, III,137-147; Mustafa Fayda, Allah’ýn Kýlýcý Halid BinVelid, Ýstanbul 1992, s. 414-422; W. E. Kaegi, Bi-zans ve Ýlk Ýslam Fetihleri (trc. Mehmet Özay),Ýstanbul 2000, s. 177-226; a.mlf., “Yarmuk”, EI 2

(Fr.), XI, 315-317; “Müslümanlarla Bizans Ara-sýndaki Yermûk Savaþý’ný Anlatan Süryanice EnEski Metin” (trc. Abdurrahman Acar), Dicle Üni-versitesi Ýlâhiyat Fakültesi Dergisi, V/2, Diyar-bakýr 2003, s. 71-75; E. Honigmann, “Yermûk”,ÝA, XIII, 400.

ÿMustafa Fayda

– —YESÂRÎ MEHMED ESAD

(ö. 1213/1798)

Ta‘lik hattýnaOsmanlý-Türk kimliðini

kazandýran hattat.˜ ™

Tahminen 1730’lu yýllarýn ortalarýna doð-ru Ýstanbul’da doðdu. Anadolu kazasker-liði þer‘î mahkemesi muhzýrlarýndan (mü-bâþir) Kara Mahmud Aða’nýn oðludur. Saðtarafý felçli olarak doðan, sol elinde de ço-laklýk bulunan Mehmed o haliyle ta‘lik hat-týna merak sardý. Devrin üstadý Þeyhülis-lâm Veliyyüddin Efendi tarafýndan -bedenî

Yesârî Mehmed Esad’ýn ta‘lik mâil kýtasý (ÝÜ Ktp., nr. 141-54)

Page 2:  · 487 larý (Beþiktaþ-Ihlamur, Teþvikiye Camii av-lusu, Sarayburnu-Gülhane sahasý). Ayrýca müze, kütüphane ve hususi koleksiyon-larda kýta, murakka hilye ve levha olarak

487

larý (Beþiktaþ-Ihlamur, Teþvikiye Camii av-lusu, Sarayburnu-Gülhane sahasý). Ayrýcamüze, kütüphane ve hususi koleksiyon-larda kýta, murakka‘ hilye ve levha olarakeserleri mevcuttur.

BÝBLÝYOGRAFYA :

Habîb, Hat ve Hattâtân, Ýstanbul 1305, s. 243;Cevdet, Târih, VI, 314-315; Müstakimzâde, Tuh-fe, s. 717; Cl. Huart, Les calligraphes et les mi-niaturistes de l’orient musulman, Paris 1908, s.291-292; A. Süheyl Ünver, Mehmed Es’ad Yesârî,Ýstanbul 1955; Ýbnülemin, Son Hattatlar, s. 531-536; Þevket Rado, Türk Hattatlarý, Ýstanbul, ts.(Yayýn Matbaacýlýk), s. 182-184; M. Uður Derman,Türk Hat San’atýnýn Þâheserleri, Ýstanbul 1982,rs. 19, 25; a.mlf., Letters in Gold, New York 1998,s. 100-101; a.mlf., Sabancý Üniversitesi SakýpSabancý Müzesi Hat Koleksiyonundan Seçme-ler, Ýstanbul 2002 s. 124-125; a.mlf., Eternal Let-ters, Sharjah 2009, s. 104-107; a.mlf., ÖmrümünBereketi: 1, Ýstanbul 2011, s. 290-297; Yýlmaz Öz-tuna, Devletler ve Hânedanlar, Ankara 1990, II,887-888; Ýslâm Kültür Mirâsýnda Hat San‘atý (haz.M. Uður Derman), Ýstanbul 1992, s. 206-208; AliAlparslan, Osmanlý Hat Sanatý Tarihi, Ýstanbul1999, s. 166-171; Muhittin Serin, Hat Sanatý veMeþhur Hattatlar, Ýstanbul 2010, s. 363-365; Ýs-mail Hakký Uzunçarþýlý, “Üçüncü Sultan Selim Za-manýnda Yazýlmýþ Dýþ Ruznâmesinden 1206/1791 ve 1207/1792 Senelerine Âit Vekayi”, TTKBelleten, XXXVII/148 (1973), s. 622-623.

ÿM. Uður Derman

– —YESÂRÎZÂDE FERÎK AHMED

(bk. NECÝB AHMED PAÞA, Yesârîzâde).˜ ™

– —YESÂRÎZÂDE MUSTAFA ÝZZET

(bk. MUSTAFA ÝZZET, Yesârîzâde).˜ ™

– —YESEVÝYYE

( א����� )

Ahmed Yesevî’ye (ö. 562/1166)

nisbet edilen ve Orta Asya’daetkin olan tarikat.˜ ™

Ahmed Yesevî’nin ardýndan onun tasav-vuf yolu ve düþünceleri müridleri vasýta-sýyla Orta Asya’nýn çeþitli bölgelerine ya-yýlmýþtýr. Bu yolun takipçilerinin mensupolduðu tarikata Yeseviyye denildiði gibi Ah-med Yesevî’nin “Sultan” lakabýna nisbetleSultâniyye, cehrî zikir yapmalarý sebebiy-le Cehriyye ve mensuplarýndan çoðununTürk olmasý sebebiyle Silsile-i Meþâyih-iTürk de denilmiþtir. Hoca Ahmed Yesevî’-nin kimden hilâfet aldýðý konusunda kay-naklarda farklý bilgiler yer almaktadýr. Ýlkhocasý ve þeyhi, ayný zamanda akrabasý ol-

duðu anlaþýlan Arslan (Baba) Bâb’dýr. Onunvefatýndan sonra kaynaklarda Yûsuf el-Hemedânî, Ebü’n-Necîb es-Sühreverdî ve-ya Ebû Hafs Ömer Sühreverdî’ye intisapederek hilâfet aldýðý söylenir. Bu rivayet-lerden en çok kabul göreni Yûsuf el-He-medânî’den hilâfet aldýðý yolundadýr. Yû-suf el-Hemedânî’nin halifelerinden Abdül-hâlik-ý Gucdüvânî, Hâcegân tarikatýnýn ku-rucusu kabul edilir. Hemedânî’nin bir di-ðer halifesi sayýlan Ahmed Yesevî’ ise Ye-seviyye’nin kurucusudur. Dolayýsýyla Hâce-gân ile Yeseviyye birbirinden farklý iki ta-rikattýr. Öte yandan Ahmed Yesevî’nin ba-basý Ýbrâhim Ata’nýn da bir þeyh olduðuve onun Yesi’deki halifesi Mûsâ Hoca’nýnÂiþe Hoþtâc adlý kýzýný Ahmed Yesevî ileevlendirdiði rivayet edilir. Bu rivayet dik-kate alýnarak Yesevî’nin bu akraba çevre-sinden de önemli derecede tasavvufî eði-tim aldýðý söylenebilir. Ahmed Yesevî’ninatalarýndan Ýshak Bâb’ýn Ýshak Türk ile ay-ný kiþi olduðu ve bu ailenin Mübeyyiza mez-hebine mensup bulunduðu iddiasý ise he-nüz kanýtlanabilmiþ deðildir.

Ahmed Yesevî’nin en meþhur halifeleriMansûr Ata, Said Ata, Sûfî MuhammedDâniþmend ve Hakîm Ata’dýr. BunlardanMansûr Ata, Arslan Bâb’ýn oðludur. Man-sûr Ata’nýn oðlu Abdülmelik Ata, torunuTâc Hoca ve torununun oðlu Zengî Ata daYesevî þeyhidir. Yesevî’nin ikinci halifesi Sa-id Ata hakkýnda yeterli bilgi yoktur. Üçün-cü halifesi Sûfî Muhammed Dâniþmend,Otrar þehri civarýnda irþad faaliyetinde bu-lunmuþ, þeyhi Ahmed Yesevî’nin ve diðerbazý sûfîlerin tasavvufî görüþlerini Mir’â-tü’l-kulûb adlý Türkçe eserinde toplamýþ-týr. Sûfî Muhammed Dâniþmend’in halife-si Süzük Ata (Süksük Ata) diye anýlan ÞeyhMustafa’dýr. Þeyh Mustafa’nýn halifesi Ýbrâ-him Ata, Ýbrâhim Ata’nýn oðlu Ýsmâil Ata’-

dýrýlýrdý. Burada özellikle hassas ruhlu Sul-tan Selim’in sanatkâra karþý muamelesianlatýlmaya deðer bir hadisedir: Yesârî,özürlü bedenine raðmen oðlu Mustafa Ýz-zet ile birlikte 1206 (1792) yýlýnda haccaniyetlendiðinde bunu duyan padiþah 1 Re-ceb (24 Þubat) günü onlarý Topkapý Sara-yý’nda kabul ederek iltifatta bulunduktansonra Aynalýkavak Kasrý için Þeyh Galib’eait bir kasideyi yazmasýný, eðer hacca gi-diþi dolayýsýyle vakit darlýðýndan yazama-yacaksa baþkasýnýn yazýsýný da istemedi-ðini söyleyip ilâve eder: “Lâkin hatýrým içinne kadar da zahmet ise katlanýn!” diyerekkendisine 12.500 kuruþ yolluk ihsan eder.Bu zarafete, ta‘lik hattýnýn hünkârý da se-yahat öncesi Aynalýkavak’a yazdýðý kitâbeve kuþak hatlarý ile karþýlýk vermiþtir. An-cak kuþak yazýlarý taþa hâkkolunmayýp sý-va üzerine yapýþtýrma altýnla iþlendiði içinsonraki tamirlerde tamamen bozulmuþ-tur.

Son zamanlarýný hastalýklarla geçirenYesârî Esad Efendi 12 Receb 1213’te (20Aralýk 1798) vefat ederek Fatih’in Gelenbe-vî semtindeki Tûtî Abdüllatif Efendi Med-resesi’nin hazîresine gömüldüyse de ellibir yýl sonra yanýna defnedilen oðlu Mus-tafa Ýzzet Efendi’ninkiyle beraber kabir-leri tahminen, 1925 yýlýnda onarýlýp geniþ-letilen yolun altýnda kalmýþ ve kaybolmuþ,mezar kitâbeleri ise Fâtih Camii hazîresi-ne götürülmüþtür. Yesârî Esad Efendi, oð-lu Mustafa Ýzzet’i de ta‘lik hattýnda mü-kemmel sûrette yetiþtirmiþtir. Babasýn-dan sonra ta‘lik hattýnda Osmanlý-Türkkarakterini daha da pekiþtiren Yesârîzâ-de imzalarýnda babasýný da daima lakabýy-la anar. Oðlundan baþka Mîr MehmedEmin ve Arapzâde Mehmed Sâdullah,Mehmed Þehâbeddin, Mektûbî ÝbrâhimEdhem, Þerif Ýhyâ efendiler de Yesârî’ninen meþhur öðrencileridir.

Yesârî’nin taþa mahkûk celî ta‘lik kitâ-belerinden zamanýmýza intikal edenler-den bazýlarý þunlardýr: Reîsülküttâb RecâiEfendi Mektep ve Sebili (Vefa, 1189/1775);Beylerbeyi Camii (1192/1778); Hamîd-i Ev-vel Medresesi (Bahçekapý, 1194/1780 [im-zasýz]); Hacý Selim Aða Kütüphanesi (Üs-küdar, 1196/1782); Emirgân Camii ve Çeþ-mesi (1197/1783); Fâtih Türbesi kapý içi ki-tâbesi (1199/1785); Aynalýkavak Kasrý ki-tâbesi ve içinde kuþak (1206/1792); EyüpMihriþah Vâlide Sultan Ýmareti, Türbesi,Sebili (1209/1794); Topkapý Sarayý içindeKubbealtý ve Harem’de kitâbeler; Bulga-ristan Þumnu’da Kurþunlu ve Reis Paþacamilerinin kitâbeleri; muhtelif niþan taþ-

YESEVÝYYE

Zengî Ata’nýn halifelerinden Sadr Ata’nýn mezarý