İçindekiler -...

16
1

Transcript of İçindekiler -...

Page 2: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

2

İçindekiler

İnsanın manevi terakkisi sonucu bir makama gelmesi ve makamını yanlış telakki etmesi ve

terakki sonucu ortaya çıkan aldanmışlığı açıklar mısınız? ........................................................ 3

Ateistler ruh, ilahlar ve benzeri şeyleri beynimizin yarattığını, Allah, ilahlar ve ruhlar

beynimizin eseri ve bizden önceki insanların hayallerinin, düşüncelerinin ve inançlarının

üzerimizde kalıntıları olduğunu iddia etmektedirler. .................................................................. 4

Müslüman bir kadın neden gayr-i müslimle evlenmesine izin verilmiyor? ............................... 5

Mehdi'nin ordusunun tek bir imtihani olacak. O da mehdi ve vekillerine sadakat imtihanıdır.

Çoğu kaybeder. (İbn-i Hacer) Bu hadis sahih midir? ................................................................ 6

"Ey âdemoğlu! Evlerinizi yükseltiyor ama benim evlerimi (mescidlerimi) alçaltıyorsunuz. Bu

halinizle siz ne hayırlı ne de hürsünüz; ancak dünyanın kulu ve kölesisiniz. İmam-ı Gazali -

Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin aslı var mıdır ................................... 7

Necm suresi 24. ayet ve Bakara suresi 186.ayetini açıklar mısınız? .......................................... 8

“Bir kimse ile münasebete girmek için, kendisinin ibadetine bakmayın. Dirhem ve dinar ile

olan münasebetine bakın.” anlamında bir hadis var mıdır? ...................................................... 9

Ateistler Kuran-ı Kerim'de bulunan fakat Tevrat'ta bulunmayan Ad, Semud ve Arim Kavmi

ile ilgili bilgilerin eski arap hikayelerinden aldığını ileri sürmektedirler. Bu iddiaya nasıl

cevap verilir? ............................................................................................................................... 10

Kuran-ı Kerimde yerlerin ve göklerin yaratılması insanların yaratılmasından elbette daha

büyüktür (Mümin, 40/57) deniliyor. Bu büyüklük acaba hangi yönledir. En büyük ve en

ilginç mucize insan değil midir? ................................................................................................ 11

Ahir zamanda şeytan alim sıfatında yeryüzünde dolaşır, anlamında bir hadis var mıdır? .... 12

Müslüman bir ülkede doğduğunuz için müslüman olmuşsunuz, dinleri araştırıp doğru din

İslam dinidir diye müslüman olmuş değilsiniz diye iddia eden birisine nasıl cevap verebiliriz?

..................................................................................................................................................... 13

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in doktorlar için söylediği bir müjde var mıdır? ................. 14

Nuh Kavminden sonra Ad Kavminin yeryüzünde halife olması(Araf, 69), tarihi gerçeklere

uygun mudur? ............................................................................................................................ 15

Page 3: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

3

İnsanın manevi terakkisi sonucu bir makama gelmesi ve makamını yanlış telakki etmesi ve terakki sonucu ortaya çıkan aldanmışlığı açıklar mısınız?

Soru: Bediuzzamanı okurken tarikatlarla alakadar bir konuda bazı kimselerin makamlarını

şaşırması ve bu aldanmanın tehlikelerinden bahsediyordu. Madem bu tehlikeyle muhatap

olan ve makamını çok yüksek gören bir insan sapıtıp mehdi veya kutup olarak kendisini

görebiliyor. Madem bu bir terakki sonucunda ortaya çıkan sarhoşluk ve aldanmışlık halidir.

Öyleyse bu aldanmanın bir sonucu olarak büyük bir sukut ve iniş ile o makamların

kalıntılarının dahi yok olması gerekmez mi? Nasıl o sapıklık ve aldanma, mesela kendisini

kutup veya mehdi ilan etme şaşkınlığı devam edebiliyor? Makamını yanlış anlamasına

mukabil ceza olarak bir düşüş verse Allah bu durumda şaşırdığını farkedebilir?

Cevap: Bu gibi şaşırmalar da, aslında bir imtihan kaybıdır. Çünkü, haddini bilip bilmemek de

imtihan unsurlarındadır. Allah’ın “muhlas” denilen bazı müstesna kulları hariç hiç bir

makamda hiç bir kimseye yerinde sabit kalma garantisi yoktur. Hz. Peygamberin: “Ey kalpleri

evirip çeviren! benim kalbimi dininde sabit kıl”(Mecmau’z-zevaid, h. no: 11911)

manasındaki duası bunun açık bir göstergesidir.

- “Büyüklerin imtihanı da büyük olur” sözünün gerçekliği hadislerle ve tecrübeyle sabittir.

Onun içindir ki, nefs-i emmaresini öldüren evliyaların bu imtihanlarının devam etmesi için, bu

emmarelik görevi a’saba, sinirlere,damarlara tevdi edilir.

-Manevi makamların verdiği sarhoşluk hali, -bu duruma düşen-herkeste aynı seviyede değildir.

Dolayısıyla, makamdan sukutlar da bu derecelere göre farklılık arz eder. Örneğin, bir kimsenin

kendini kutup telakki etmesi ile, İslami mükellefiyetlerden muaf tutulduğunu düşünmesi

arasında elbette dağlar kadar fark vardır. Birincisi bir dereceli sukutu gerektiriyorsa, ikincisi on

derecelik bir sukutu gerektirir. Ayrıca, kişinin o andaki ruh haleti de önemli bir ölçüdür. Aklî

muhakemesi yerinde olan bir kimsenin yanlışları ile, bu muhakemeyi kaybetmiş birinin

yanlışları kıysa kabul etmeyecek kadar farklıdır.

-Bu cümleden olarak, bazılarında maczupluk hali var ki, kişide muhakame-i akliye bırakmadığı

için sorumluluğu da azalır veya hiç olmaz. Bu konuda sözü, asrın söz sahibi olan Bediüzzaman

hazretlerine bırakalım: “Sultan Mehmed Fatih'in zamanında hikâye edilen meşhur ve manidar

"Cibali Baba kıssası" nev'inden olarak bir kısım ehl-i velayet, zahiren muhakemeli ve âkıl

görünürken, meczubdurlar. Ve bir kısmı dahi; bazan sahvede ve daire-i akılda görünür,

bazan aklın ve muhakemenin haricinde bir hâle girer. Şu kısımdan bir sınıfı ehl-i iltibastır,

tefrik etmiyor. Sekir halinde gördüğü bir mes'eleyi halet-i sahvede tatbik eder, hata eder ve

hata ettiğini bilmez. Meczubların bir kısmı ise indallah mahfuzdur, dalalete sülûk etmez.

Diğer bir kısmı ise mahfuz değiller, bid'at ve dalalet fırkalarında bulunabilirler. Hattâ

kâfirler içinde bulunabileceği ihtimal verilmiş”(Mektubat/26 Mektub/4. mabhas/9. mesele).

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bir kısım meczup avliyanın yanlışları -akli

muhakemeye dayalı özgür iradeyi dışlayan- bir istiğrak halinde cereyen ettiği için

makamlarından sukut etmezler. Bu da Allah’ın sonsuız merhametinin bir tezahürüdür. Üstadın

“Hattâ kâfirler içinde bulunabileceği ihtimal verilmiş” ifadesinden anlaşılıyor ki, bu gibiler

küfrü gerektiren bazı yanlışları olmasına rağmen, onlar kâfir olmazlar. Çünkü, meczupluklarını

ortaya koyan talihsiz bir cazibe kuvveti, onları -merkezkaç kuvveti gibi- İslam merkezinden

uzaklaştırabilir. Bu meşum cazibe akıl ve iradeyi bırakmadığı için bunlar da bir nevi masum

mecnunlar zümresine dahil olur.

Page 4: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

4

Ateistler ruh, ilahlar ve benzeri şeyleri beynimizin yarattığını, Allah, ilahlar ve ruhlar beynimizin eseri ve bizden önceki insanların hayallerinin, düşüncelerinin ve inançlarının üzerimizde kalıntıları olduğunu iddia etmektedirler.

Bu sözlerin sahibi, bu söylediklerinin hangisini ilmi değerle ölçüsünde ispat edebilir. Özellikle

bilimsellik iddiasında olan bir ateistin bunları ispat etmesi gerekmez mi? Fakat şunu peşinen

söyleyelim ki, ne o, ne de hiç bir dinsiz bu hayal mahsulü iddialarını ispatlayamaz, buna güçleri

de yetmez.

Mesela, “Daha öncekilerin düşüncelerinin üzerimizdeki kalıntılarının olduğu” ne ile ispat

edilir? Birisi de kendisine “Senin bu dinsizlik halin, eski dinsizlerin kalıntısı olarak

üzerinde kabus gibi düşmüş” dese ne cevap verebilir?

Bu zavallılar düşünemiyorlar ki, evrende hiç bir nesnenin kediliğinde var oma şansı yoktur.

İnsanlık tarihi boyunca bir tek harf yazarsız olmadığı gibi, kâinatın ontolojik tarihi boyunca hiç

bir iğnenin kendiliğinde ortaya çıktığını gören olmamıştır. İnsan beyni gibi harikalar harikası

bir mekanzimanın tesadüf eseri ortaya çıktığını söyleyenin yanlışlığının en büyük kanıtı yine

kendi beynidir. Beynin bu olağanüstü misyonuna bakıp iman etmeyen beyinsizlerin sözlerinin

ne kıymeti var ki..!

Her bir insanın duyguları, hayal dünyası farklıdır. Şayet beyin ilahları yaratmış olsaydı o zaman

milyarlarca insan nasıl bir dinin etrafında bütünleşebilirdi. Her insanın kendi iç

dünyasındaki Allah inancı farklı olmaz mıydı? Eğer İslam inancı insanların beyinlerinin ve

duygularının ürettiği bir şey olsaydı her bir insanın Allah tanımı farklı farklı olmaz mıydı?

Allahtan başka ilah edinen insanlar farklı şeylere tapması ona farklı misyonlar yüklemesi bunun

bir göstergesi değil midir?

İslam dini semavidir ve Allah insanlığa kitap ve peygamberler göndererek kendini tanıtmıştır.

Elimizdeki Kuran-ı Kerim bunun açık bir göstergesidir. Bütün müslümanların Allah

inancının tarihin bir olması semavi bir dinin gereği ve sonucudur.

Kırk yönden Allah’ın sözü olduğunu ispat eden Kur’an gibi bir kitap elimizde olduğu halde, bu

gibi ateistlerin dinsizlik hezeyanlarına nasıl kulak verilir?

O dinsizin bir tek gözünü yaratabilmek için, bütün kainatı gören sonsuz ilim ve hikmet sahibi

bir yaratıcıya ihtiyaç vardır. Çünkü, gözün görmesi için güneş gerekir, güneşin olması için

evren gerekir, evrenin olması için sonsuz bir kudret, ilim ve hikmet gerekir. Bunların olması

için de Allah gerekir...

Size bu konuda Bediüzzaman hazretlerinin Asa-yı MUsa adlı eserini okumanızı tavsiye ederiz..

Mutlaka okuyun defalarca okuyun...

Page 5: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

5

Müslüman bir kadın neden gayr-i müslimle evlenmesine izin verilmiyor?

Soru: Ateist, budist, hristiyan ve dünyadaki nice diğer dinlerden olan insanlar şeriat

hukukun geçtiği bir ülkede bir müslüman kızı sevdiği ve kızda onu sevdiği taktirde niçin

evlenme gibi bir engel var. İkisi bir arada yaşarken birbirlerinin dinine yaşamına saygı

duyacak iken neden böyle bir yasak bulunmakta. Eger ki çocuklar babası gibi ateist olacak

diyorsanız bende size insanlar akılları var ve ihtiyar sahibidirler. Kararlarında özgürdüler.

Babanın dini dikta etme gibi bir durumu söz konusu değil. Hem böyle bir anne ve babadan

olan çocuğun dine bakış açısı daha geniş olur, daha çok ilim sahibi olur. Neticede burası

imtihan yeri. İnsan babasının dininde olma gibi bir zorunlulugu yok. Hal böyle iken neden

ateist ve müslüman birbirlerini sevdikleri takdirde evlenemiyor?

İslam dininin kaynağı olan Kur’an kadar sağlam ve semavi kimliğini ispat etmiş başka hiç bir

kitap yoktur. Keza, Hz. Muhammed kadar nübüvvetini, söz, fiili, ibadet, takva ve mucizeleriyle

ispat etmiş başka hiç bir peygamber yoktur. Bu sebeple, İslam dininin doğruluğunu -kafir bir

erkek ile müslüman bir kızın evlenmesiyle-test etmek çok cahilce bir hezeyandır.

Mesele sadece çocukların din eğitimi problemi değil evlenecek kızın hukukunun korunması da

söz konusudur. Fevri davranıp kendisini yanlışların içine atan vatandaşlarını da hukuk,

kurallarıyla korur. Ne hali varsa görsün denilemez.

Dünyada laik, seküler, ateist kesim arasında da eş adaylarının uyumu, ailelerin uyumu, değişik

kriterler üzerinden irdeleniyor. Çok zengin olan bir ateist, sokaklarda yatan bir fakire “bu da

insandır” deyip de kızını vermez. Ateist bir vali, züğürt bir hamalın züğürt oğluna kızını uygun

görmez. Ayrıca, her toplumun kendi kültür ve geleneklerinde var olan kriterlere riayet etmesi,

sosyal psikolojinin bir gereğidir.

İslam aleminde de evliliğin belli kural ve kaideleri vardır. Bu kuralların başında din

uygunluğudur. Çünkü, din faktörünün sosyal hayatta insan üzerindeki etkisi göz ardı

edilemeyecek kadar büyüktür. Bu sebepledir ki, İslam dininde, -ister erkek ister kadın olsun-

dindar bir kimsenin dinsiz bir kimseyle evlenmesi asla caiz görülmemiştir. Çünkü, Allah’a ,

ahirete iman eden bir kimsenin ahlaki yapısı ile inkarcı bir kimsenin psikolojik yapısı çok

farklıdır. Buna rağmen, İslam dini ateist ve müşrik olmayan, kitap ehlinden biriyle evlenemeye

cevaz vermiştir. Ancak burada da sadece erkek bir müslümanın ehl-i kitap bir kadınla

evlenmesine izin vermiş, tersi bir evliliğe izin vermemiştir.

Bu husus, İslam’ın kadına verdiği değeri ve onun hakkında uyguladığı pozitif ayrımcılığın açık

göstergesidir. Aslında, İslam’a göre müslüman iki eş adaylarında aranan güzel kriterler de hep

kadın için sözkonusudur. Nitekim “herkesin kızını alabilirsiniz, ama her kese kızınızı

veremezsiniz” sözü darb-ı mesel hükmüne geçmiştir.

Kaldı ki, Eğer bir dinin kural ve kaideleri herkesin heva hevesini tatmin eden türden ise, o din

din değildir. Sorun sadece ateist bir kimsenin sevdiği bir kızla sınırlı kalmaz. Hırsızın, ayyaşın,

eşcinselin de arzu ve istekleri olur. Kendini bilmez her sarhoşun isteklerini tatmin etmek üzere

ortaya çıkan bir din elbette ki batıl damgasını yemekten kurtulamaz. Hele hele, ateist olan bir

kimsenin din kurallarını eleştirmeye yetkisi bile yoktur, çünkü o zaten dinin kendisine

inanmıyor ki... Dine inanmayanın dinin bazım kurallarını eleştirmesi görünürde makul gibi

görünse de gerçekte büyük bir mantık çelişkisidir. Çünkü, güneşin varlığına inanmayanın

güneşin ışığından sözetmesi, bir armut ağacının varlığına inanmayan kimsenin armutların

tadını eleşltirmesi mantıksal olarak bir çelişkidir.

Page 6: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

6

Mehdi'nin ordusunun tek bir imtihani olacak. O da mehdi ve vekillerine sadakat imtihanıdır. Çoğu kaybeder. (İbn-i Hacer) Bu hadis sahih midir? Gerek İbn Hacer Askalani’nin Fethu’l-Barisinde, gerek İbn Hacer Heytemi’nin “el-

Fetava’l-hadisiye”sinde böyle bir bilgiye rastalayamadık. Ayrıca baktığımı diğer bazı

kayanklarda da böyle bir bilgiye rastlayamadık. Eğer bunun tam kaynağını -doğru olarak-

öğrenirseniz, o zaman bir daha araştırıp gereken cevabı verebiliriz

Page 7: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

7

"Ey âdemoğlu! Evlerinizi yükseltiyor ama benim evlerimi (mescidlerimi) alçaltıyorsunuz. Bu halinizle siz ne hayırlı ne de hürsünüz; ancak dünyanın kulu ve kölesisiniz. İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin aslı var mıdır

Bu hadisi, ilgili kitabın arapça aslında da gördük(el-mevizatu’s-sabia), ancak bütün

aramalarımıza rağmen bunu başka kaynaklarda bulamadık. Bu sebeple hadisin sıhhat derecesini

öğrenemedik.

Bu hadiste vurgulanan husus, insanların nefsani arzularını Allah’ın rızasının önüne

koyduklarına, Allah’ın rızasının kazanılacağı merkezlerin başında gelen Allah’ın evleri olan

mescitlere verdikleri değerden çok daha fazlasını kendi evlerine verdiklerine, dolayısıyla dünya

hayatını ahiret hayatına tercih ettiklerine işaret edilmiş ve insanlar bu konuda

uyarılmıştır. Burada “evlerin yükseltilmesi, mescitlerin alçaltılması”, fiziki yapıları itibariyle

değil, manevi konumları itibariyledir. Yani, evlere verilen değer, camilere verilen değerden

daha fazladır. Yoksa, camilerin fiziki olarak çok şaşaalı bir şekilde inşa edilmelerine bir teşvik

sözkonusu değildir. Önemli olan camilerin manevi olarak ibadetlerle donatılmalarıdır. Bir de

insanların kendi evlerine yaptıkları maddi- manevi bakımı mescitlerden de esirgememelerine

işaret edilmiştir.

Page 8: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

8

Necm suresi 24. ayet ve Bakara suresi 186.ayetini açıklar mısınız?

“Gün gelecek, dilleri, elleri ve ayakları yapmış oldukları bütün kötülükleri tek tek

bildirerek aleyhlerinde şahitlik edecektir” (Nur, 24/24) mealindeki ayette, kıyamet günü,

insanların kurnazlık yaparak, yalan söyleyerek yakayı kurtaramayacağına işaret edilmiştir. O

gün insanın iradesinin dışında işler cereyan edecektir. Bu cümleden olarak insanın kendi

organları -Allah’ın izniyle- dile gelecek ve sahibinin yaptığı kötülükleri seslendirecek,

aleyhinde şahitlik yapacaktır. Bunların nasıl konuşacağı bizim meçhulümüzdür. Yani şuurlu bir

insan gibi konuşmaları da mümkündür, başka sembolik işaretlerle de şahitlik yapmaları da

mümkündür. Önemli olan Allah’ın kabul edeceği bir şahitlikte bulunmalarının kesin olmasıdır.

Mahiyeti fazla önemli değildir. Çünkü ahiretin işleri dünya aklıyla kavranmaz.

“Kullarım Ben’i senden soracak olurlarsa, bilsinler ki Ben pek yakınım. Bana dua edenin

duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da davetime icabet ve Bana hakkıyla inanıp tasdik

etsinler ki doğru yolda yürüyerek selamete ersinler”(Bakara, 2/186) mealindeki ayette

vurgulanan husus duanın ehemmiyetidir. Allah kullarının kendisine yalvarıp yakarmalarını,

ihtiyaçlarını seslendirmelerini, istek ve arzularını, dilek ve temennilerini dile getirmelerini

istiyor. Çünkü, dua ibadetin beynidir, özüdür. Çünkü insan dua ettiği zaman, muhtaç olduğu bir

konuda yalvarıyor demektir. Böyle bir konumda dua eden kimsenin bu istekleri samimi oluyor.

Diğer ibadetlerdeki gibi riya ve gösterişe fırsat vermiyor. Onun için dua Allah tarafından her

zaman kaale alınır.

Sadece şu var ki, her zaman isteyenin istediği aynı şeyin verilmesi söz konusu olmayabilir. Bu

yüzdendir ki, ayette “bana dua eda edin duanızı kabul edeyim” denmiyor, “duanıza icabet

edeyim” deniyor. Demek ki, her duaya icabet var, yani dua kaale alınır, fakat aynısını vermek,

veya daha iyisini vermek yahut da ahireti için saklamak Allah’ın sonsuz hikmetine bağlıdır.

Nitekim, bir doktor çocuk olan bir hastanın çağrılarına cevap verir, ancak onun her isteğini

yerine getirmez. Çocuk, bazen kendisi için zararlı olan şeyleri de ister. Ama doktor tıp

noktasında onun için hangi ilacın daha iyi olduğunu bilir ona göre reçete yazar. İnsanlar da -

Yüce yaratıcı karşısında-birer çocuk hükmündedir. Bundan da anlaşılıyor ki, zahirde kabul

olmamış gibi görünen duaların da kabul olmadığını söyleyemeyiz. Çünkü onlara da bir şekilde

icabet edilmiş, hikmetin gereği ne ise o yapılmıştır.

Page 9: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

9

“Bir kimse ile münasebete girmek için, kendisinin ibadetine bakmayın. Dirhem ve dinar ile olan münasebetine bakın.” anlamında bir hadis var mıdır? Bu konuda bazı rivayetler şöyledir:

“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına,

kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya

kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına(menfaat anındaki tavrına)

bakıp öyle değerlendirin.” (Kenzul-Ummal, h. No: 8435)

“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat

güvenilir olmayanın dini de olmaz.” (a.g.e, h. No: 8436)

Bu iki rivayet de Hz. Ömer'den Mevkuf olarak (Hz. Ömer'in sözü olarak) nakledilmiştir.

Haraitî’de Hz. Ömer'den mevkuf olarak naklettiği rivayette biraz daha kısa olarak şunlara yer

verilmiştir: “Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup

konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına

bakın..” (Haraitiî, Mekarimu'l-ahlak, 1/185)

Kenzu’l-Ummal'da senet zinciri yoktur. Haraitî'nin rivayet zinciri ise şöyledir: Ömer b Şebbe,

Yahya b. said, Ubeydullah b. Ömer, Ömer b. Atiyye, Onun amcası, Bilal b. Haris, Ömer b.

Hattab.

Öyle anlaşılıyor ki, Müslümanların önemli bir kısmı, ibadetlerde -dış görünüşü itibariyle-

gelenekten gelen ritüelleri yaparken bile, hayal mertebesinden öteye geçmezler. Bütün ahlakî

değerlerini Hz. Muhammed(a.s.m)'den alan müminler, onun terbiyesini hafife aldıkları an,

bütün meziyetlerini kaybederler. Oysa başka milletlerin ahlakî değerlerinin değişik terbiye

kaynakları olabilir, onlarla yine bazı fıtri güzelliklerini muhafaza edebilirler.

Bu rivayetlerden anlıyoruz ki, mümin de olsa, ibadet de etse, insanlar dünya menfaati

karşısında -imanına aykırı olarak- zaaf gösterebilirler. Bu sebeple, özellikle ticarî, malî işlerde

dikkatli olmamız gerekir. “Mümin iki defa aynı delikten ısırılmaz” (Buharî, Edeb, 83)

mealindeki hadis-i şerif, bizi -mümine karşı hüsnü zan beslemekle beraber- nefs-i emarenin

hilelerini de düşünerek her zaman dikkatli olmaya davet etmektedir.

Hülasa, bu rivayetlerde -insanın duygusal tarafı, imanın sesini duymayan menfaatperestlik

yönü, imanlı vicdanın sesini boğan cüzdan tutkusu gibi- zayıf karakter yapısına işaret edilmekte

ve bunlar gibi dikkat edilmesi gereken daha pek çok şey anlatılmaktadır.

Page 10: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

10

Ateistler Kuran-ı Kerim'de bulunan fakat Tevrat'ta bulunmayan Ad, Semud ve Arim Kavmi ile ilgili bilgilerin eski arap hikayelerinden aldığını ileri sürmektedirler. Bu iddiaya nasıl cevap verilir?

Her şeyden önce iddia sahibi iddiasını ispat etmek zorundadır. Bu evrensel hukuk kuralına

göre, ilgili kıssaların Hz. Muhammed tarafından Kur’an’a konduğunu, Allah’ın vahyi

olmadığına dair iddialarını ispat etmek zorundadır. Bunu ispat etmeyen yalancı ve iftiracı

damagasını yemekten kurtulamayacaktır.

İkincisi, eğer Kur’an’da tek bir ayet Allah’ın sözü olduğu ispat edilirse, Hz. Muhammed’in hak

peygamber olduğu kesinlik kazanacaktır. Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğu ispat

edildikten sonra, Kur’an’da bütün ayetlerin Allah’ın sözleri olduğunu kabul etmek akl-ı selimin

kabul etmek zorunda kalacağı bir gerçektir. Çünkü, Allah’tan vahiy alan bir insandan daha

ahlaklı, daha dürüst kimse olamaz. Böyle dürüst bir insanın kalkıp Allah’a iftira etmesi asla

mümkün değildir. Üstelik, hayatı boyunca herkesten daha fazla Allah’tan korktuğu, ona saygı

duyduğu, bir dediğini iki etmediği binler tarih, hadis, tefsir ve siyer kaynaklar tarafından en

sağlam bilgi yollarıyla bize kadar gelmiş ve bununla peygamberliği tescil edilmiş Hz.

Muhammed’in Rabbine karşı bu derece saygısızlık etmesi, ondan çekinmemesi, ondan

korkmaması, hiç bir akl-ı selimin kabul etmesi mümkün olmayan bir safsatadır.

Kur’an’da yer alan gaybi haberlerin aynen çıkması, bir tek suresinin bile bir benzerinin insanlar

tarafında yapılamayacağına dair meydan okuması ve bu meydan okumanın hala yürürlükte

olmasına rağmen İslam’ın en büyük düşmanlarının böyle bir şeye cüret edip bir şey ortaya

koyamaması, Kur’an’ın 15 asır önce ortaya koyduğu evrensel ahlaki değerlerin bu gün bile

insan olan insanlar tarafından hayranlıkla karşılanması, ferdi, içtimai ve ailevi hukuk ahlak

felsefesinin erbabı tarafından harika olarak görülmesi, vs. vs., Hz. Muhammed’in Allah’ın

elçisi olduğunu gösteren binden fazla mucizeyi ortaya koyması gibi binler delille nübüvveti

sabit olan bir zat hakkında böyle düşünen kimsenin ne kadar bilgisiz olduğu izaha ihtiyaç bile

duymaz.

Ateistler Kuranı Kerim'de geçen bir konuyu Tevrat'ta veya İncil'de bulunca ordan aldığını iddia

etmekte, bulamayınca Arap müşriklerinden aldığını ortaya atmakta ve hiç bir kaynak da

gösterememektedirler.

Eğer söz konusu kavimlerin kıssalarını çevresindeki bazı Arap müşriklerinden öğrenmiş

olsaydı, bu hususu düşmanları her tarafta lanse edip aleyhinde kullanacak ve kimse ona iman

da etmeyecekti. Halbuki, tarihin şahadetiyle , önceleri Kur’an için “bunlar eskilerin

masallarıdır”diyen müşriklerin belki de yüzde doksan sekizi daha sonra ona iman etmiş ve

dolayısıyla başta söylediklerinin yalan olduğunu kendi kal ve hal dilleriyle itiraf etmişlerdir.

Son olarak şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Hiç bir peygamberin peygamberliği, Hz.

Muhammed’in peygamberliği kadar açık değildir. Çünkü, diğer peygamberlerin bütün

mucizeleri tarihte kalmış ve şu anda bir tesirleri söz konusu değildir. Oysa, Hz. Muhammed’in

en büyük mucizesi olan Kur’an her zaman ortadadır ve kıyamete kadar mucizelik misyonunu

yerine getirmektedir.

Page 11: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

11

Kuran-ı Kerimde yerlerin ve göklerin yaratılması insanların yaratılmasından elbette daha büyüktür (Mümin, 40/57) deniliyor. Bu büyüklük acaba hangi yönledir. En büyük ve en ilginç mucize insan değil midir?

İlgili ayetin meali: “Gökleri ve yeri yaratmak, insanları yaratmaktan daha büyük bir iştir,

ama insanların çoğu gerçeği bilmezler.”(Mümin, 40/57).

Bu ayet-i kerime farklı şekillerde yorumlanmıştır:

a. Ayette yer alan “NAS=İnsan” dan maksat ahir zamanda gelecek olan deccaldir. Yahudiler,

deccalin konumu aşırı bir şekilde büyütüldüğü için, bu ayette onlara cevap olarak yer ve göğün

yaratılması ondan daha büyüktür, denilmiştir. Dolayısıyla, deccalin uluhiyet dava etmesi,

gerçekte onuda böyle bir vasfın olduğunu göstermez. Bu görüş Ebu’l Âliye’ye aittir.

b. Yahya b. Selam’a göre, ayette kureyş müşriklerinin öldükten sonra yeniden dirilmeyi inkâr

etmelerine karşılık verilen bir cevaptır. Yani; kâinatın yaratılması, insanların yeniden

diriltilmesinden daha büyüktür. O halde, evreni yaratan Allah insanları da diriltebilir.

c. Ayette insanlardan maksat onların fiilleridir. İnkârcılar, kaba kuvvetle müslümanları ezdiler,

yurtlarından sürdüler ve bu kuvvetlerine dayanarak dinden yüz çevirdiler. İşte ayette “Allah’ın

gökleri yeri yaratması, onların bütün işlerinden daha büyüktür. O halde, Allah’ın kuvveti

onların kuvvetlerinden daha büyüktür. Öyleyse akıllarına başlarına toplasınlar, Allah’a teslim

olsunlar, yoksa, onun kudretinin pençesinden kurtulamazlar(krş. Maverdi, ilgili ayetin tefsiri).

Alimlerin önemli bir kısmı, ayeti (b) şıkkına uygun yorumlamışlardır(bk. Razî, İbn Aşur, ilgili

ayetin tefsiri).

Bununla beraber, İnsanlara Allah’ın azamet ve kudretinin hatırlatılması için, koca kâinatın

nazara verildiğini de düşünebiliriz. Koca Kâinatın yaratıcısı ve yegâne sultanı olan Allah’a

karşı saygısızlık etmek, insan gibi aciz ve her şeyiyle Allah’a muhtaç olan bir varlığa yakışmaz.

“Eserden müessire geçmek” kuralı çerçevesinde koca kâinata bakıp da Allah’ın büyüklüğünü

anlamaları için böyle bir ifade tercih edilmiş olabilir. Ancak, şunu da unutmamak gerekir ki,

yerin ve göklerin yaratılışının daha büyük olması, onların insanlardan daha üstün olduğunu

gerektirmez. Nice küçükler var ki, sanat değeri itibariyle çok büyüklerden daha büyüktür. Kaldı

ki, insanda ruh, akıl, şuur, fikir, kalp gibi manevi donanımları itibariyle kazandığı ahsen-i

takvim vasfı itibariyle kıyas kabul etmeyecek kadar mükemmel ve mükerremdir.

Page 12: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

12

Ahir zamanda şeytan alim sıfatında yeryüzünde dolaşır, anlamında bir hadis var mıdır? Sorudaki ifade şekliyle bir rivayete rastlayamadık. Bununla beraber, sorudakine benzer şöyle

bir hadis rivayeti vardır:

“Kiminle oturduğunuza ve dininizi kimden aldığınıza dikkat edin. Kuşkusuz,

ahirzamanda şeytanlar erkeklerin kılığına girer ve “bize filan kimse şöyle haber verdi..”

(diyerek uyduruk hadis rivayet ederler); bu sebeple, şayet biriniz bir adamın yanında

oturursa, onun ismini, babasının ismini ve aşiretini sorsun ki, kaybolup gittiğinde onun

gerçekten kim olduğunu araştırabilsin.” (Kenzu'l-Ummal, h. No: 29131)

Page 13: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

13

Müslüman bir ülkede doğduğunuz için müslüman olmuşsunuz, dinleri araştırıp doğru din İslam dinidir diye müslüman olmuş değilsiniz diye iddia eden birisine nasıl cevap verebiliriz?

- Müslüman bir ülkede doğmamız müslüman olmamıza bir vesile olabilir ancak dünyaya

baktığımızda her müslüman ülkede doğan müslüman olmadığı gibi her kafir ülkede doğan da

kafir olmamaktadır. Bunun örnekleri çoktur. Bu gün Amerikada yılda bir milyona yakın insan

müslüman olmaktadır. Avrupa ve Rusya gibi ülkelerde bu sayı daha da artmaktadır. Bu

rakamlar azımsanmayacak derecededir. Demekki illa müslüman olmak için müslüman bir

ülkede doğmak diye bir durum söz konusu değildir. Aynı şekilde müslüman ülkede yaşayıp

müslüman olmayanlar da vardır.

- Müslüman ülkede doğmamız aklımızı bir köşeye koyduğumuz anlamına gelmemektedir.

Yaratıcıyı inkar edip her şeyin kendi kendine olduğunu iddia eden ateizmin safsatalarını da

biliyoruz, Hristiyanların teslis hurafesini de biliyoruz, Yahudilerin ırkçı din anlayışını da

biliyoruz, Hindistan da ineğe, fareye, heykellere ve daha nice nice şeylere tapanları da

biliyoruz.

- İşte bütün bunları biliyoruz ki Kuranın bizlere gösterdiği her türlü şirkten uzak bir olan Allaha

ve gönderdiği İslam dinine inanıyoruz. Kuranın bizlere gösterdiği ve aklı selim hiç bir insanın

reddedemeyeceği temel ilkeleri de biliyoruz ve bunun için inanıyoruz.

Page 14: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

14

Peygamberimiz Hz. Muhammed'in doktorlar için söylediği bir müjde var mıdır?

"... Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün

insanları öldürmüş gibidir. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları

diriltmiş gibi olur..." (Mâide, 5/32) mealindeki ayete göre, bir insanı yaşatmaya vesile olmak,

bütün insanları yaşatmak gibi kıymetli ve değerli bir vazifedir. Elbette bunun sevabı da ona

göre büyük olacaktır.

Bir doktor, ölmek üzere olan bir hastayı tıbbî müdahalelerle hayata dönmesine vesile oluyorsa;

bir yönetici bütün hızıyla devam eden bir savaşı durdurmak için gayret sarfediyor ve

durduruyorsa; bir memur açlıktan ölmekte olan insanlara gıda yardımı yapan insanlarla çeşitli

tabiat âfetleri sebebiyle hayatını kaybetmek üzere olan insanları kurtarıyorsa bütün bunlar ve

benzerleri aynı görevi yapmaktadırlar.

Hayata hizmetin öneminden dolayı, alimlerimiz, Tıp İlmini farz-ı kifaye olarak

değerlendirmişlerdir. (bk. İhyau ulumiddin, 1/23) Bu açıdan dindar bir doktorun öğrendiği ilim

ve yaptığı hizmet ile farz sevabı aldığı söylenebilir.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm), sahabeye sağlıklarına düşkün olmalarını tavsiye

ederken, hastalandıklarında da en iyi doktoru arayıp bulmalarını emretmiştir.

Bu konuda yaşanan bir örnek, Onun bu konudaki örnek hassasiyetini vurgulamaktadır:

Zeyd bin Eslem anlatır:"Bir kişinin yarası azmıştı. Peygamber (asm) onun için Beni Enmâd

kabilesinden iki tabip getirdi. Onlara sordu ki:"Hanginiz iyi tabiptir?" Dediler ki:"Şu birimiz"

ve de sordular ki:"Yâ Resûlu'llah, tıpta hayır ve fayda var mıdır?" Buyurdu ki:"O, dert verdi,

devasını da göndermiştir." (bk. Önder Çağıran, Tıbbi Nebevi, 1. Baskı, Boğaziçi Yayınları,

İstanbul 1996)

Başka bir rivayete göre Sad İbn Vakkas hastalanmış Hz. Peygamber (asm) ziyaretine gitmiş.

Sad'ı evinde hasta yatar görünce, "Haris bin Kelde'yi çağırın, O iyi bir hekimdir, sizi tedavi

etsin" buyurmuştur. (Ebu Davud, Tıb 12)

Bu rivayet, tıpta uzmanlığın ne kadar önemli olduğunu göstermektdir.

Diğer taraftan Peygamberimiz (asm), "Kim bilgisi olmadığı halde hekimlik yapmaya

kalkışırsa, sebep olacağı zararı öder." (Ebu Davud, Diyat 23; Nesai, Kasame 41) buyurarak

doktor sorumluluğuna dikkat çekmiştir.

Şunu önemle ifade etmek isteriz ki, hayata hizmet edenlerin dikkat eitmesi gereken en önemli

konu, kendi ebedi hayatlarını da kurtarmaya çalışmalarıdır. Başkalarının geçici dünya

hayatlarına bu kadar önem verip, kendi ebedi hayatlarını unutanlar, hayatın manasını ve

önemini anlamamış demektir.

Nitekim, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bir doktora yazdığı mektup şöyledir:

"Merhaba ey kendi hastalığını teşhis edebilen bahtiyar doktor, samimî ve aziz dostum.

"Senin hararetli mektubunun gösterdiği intibah-ı ruhî şâyân-ı tebriktir. Biliniz ki, mevcudat

içinde en kıymettar, hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettar, hayata hizmettir. Ve hidemat-ı

hayatiye içinde en kıymettarı, hayat-ı fâniyenin hayat-ı bâkiyeye inkılâp etmesi için sa'y

etmektir. Şu hayatın bütün kıymeti ve ehemmiyeti ise, hayat-ı bâkiyeye çekirdek ve mebde ve

menşe olması cihetindendir. Yoksa, hayat-ı ebediyeyi zehirleyecek ve bozacak bir tarzda şu

hayat-ı fâniyeye hasr-ı nazar etmek, ânî bir şimşeği sermedî bir güneşe tercih etmek gibi bir

divaneliktir." (bk. Barla Lahikası, 68. Mektup)

Page 15: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

15

Nuh Kavminden sonra Ad Kavminin yeryüzünde halife olması(Araf, 69), tarihi gerçeklere uygun mudur?

İlgili ayetin meali:

“Sizi başınıza gelebilecek tehlikeler hakkında uyarmak için sizden birine Rabbiniz

tarafından bir tebliğ gelmesine hayret mi ediyorsunuz? Hatırlayın ki, O sizi Nuh

kavminden sonra onların yerine geçirdi ve sizi bedenen güçlü kuvvetli, gösterişli kıldı. O

halde Allah’ın nimetlerini unutmayıp zikredin ki felah bulasınız.”(Araf, 7/69).

Âd Kavminin ismini, Hz. Nuh'un oğlu Sâm'ın üçüncü kuşaktan torunu Âd'dan aldığı söylenir.

Bu kavim, İslâm'ın zuhurundan asırlarca önce ortadan kalkmakla birlikte Araplar arasında

bazı hatıraları anlatılmaktaydı.

Âd kavmine, Peygamber olarak Hûd (as) gönderilmişti. (Araf, 5/65) Hûd (as), bir görüşe

göre Âd'ın soyundan, başka bir görüşe göre Âd'ın dedesi Sâm'ın diğer bir oğlunun soyundandır.

İslâm kaynaklarında çoğunlukla şeceresi Nûh oğlu Sâm oğlu İrem oğlu Avs (Us) oğlu, Âd oğlu

Halud (veya Haris) oğlu Rebâh (Reyâh) oğlu Abdullah oğlu Hûd şeklinde Hz. Nuh'a bağlanır.

Hz. Hûd kavmini ikna etmeye çalışırken Allah'ın onlara olan lütuflarından bilhassa ikisini

hatırlatmaktadır:

a) Allah'ın Nuh'tan sonra onları "halifeler" kılması,

b) Onları sağlam yapılı ve güçlü yaratması. Bunlardan ilki, Ad kavminin tufandan sonra ilk

teşkilâtlanan ve yeryüzünü imar faaliyetlerine girişen nesil olduğunu; ikincisi de Nûh soyundan

gelen öteki kabilelere göre daha iri yapılı insanlardan oluştuğunu gösterir.

Ancak "Allah sizi bedenen güçlü kuvvetli, gösterişli kıldı" mealindeki cümleden, bu

toplumun bireyleri arasında geniş bir sevgi ve dayanışma bulunduğu anlamının çıkarılabileceği

de düşünülmüştür. (Razi, Tefsi, ilgili ayetin tefsiri)

Peygamberleri onlara, bu nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğunu hatırlatarak buna göre

davranmaları gerektiğini, kurtuluşlarının buna bağlı olduğunu bildirmiştir. (Kur’an Yolu,

Heyet, ilgili ayetin tefsiri)

Sorudaki iddiaya gelince:

Evvela bu tarihi tespitler tartışmaya açıktır. Çünkü arkeolojik semboller farklı ilim adamları

tarafından farklı yorumlanabilmektedir. M.ö. 3 bin yılından sonra tarihi bilgiler oldukça

tartışmaya açıktır. Ayrıca, Nuh tufanından sonra varlık sahnesine çıkanlar arasında en güçlüsü

Ad Kavmi olabilir; Kur’an’da anlatılan onların fiziki yapıları ve güçleri gibi adeta olağanüstü

özelliklerinden de bunu anlamak mümkündür. İşte onların diğer kavimler arasında ayrıcalıklı

yerlerinin olması, onları “Tufandan sonra halife unvanına en layık görülmesine” vesile

olmuş olabilir.

Bununla beraber, bu ayette yapılan “Ad kavminin Nuh kavminden sonra yeryüzünde halife

olması..” vurgusu, Ad kavminin Nuh kavminden hemen sonra geldiği anlamına gelmez.

Kur’an, genel prensip olarak, tarihi olayları anlatırken, tarih üslubu içerisinde konuları

kronolojik yapılarını göz önünde bulundurmaz. Onun maksadı tarih kaynakları gibi tarihi

olayları anlatmak değil, olmuş tarihi olaylardan insanların ibret almaları için olayları söz

konusu etmektir. Genel olarak bir olayın değişik yönlerinin farklı yerlerde anlatılması

Kur’an’ın bu hikmetinin açık göstergesidir.

Page 16: İçindekiler - depo.feyyaz.orgdepo.feyyaz.org/mailguruplarideposu/mail/PDF/Haftalik-Bulten-03... · İmam-ı Gazali - Kudsi Hadisler kitabında geçmektedir. Bu hadis-i şerifin

16

İşte bu ayette de anlatılan şudur: bütün insanlarca bilinen en meşhur ve en korkunç bir musibet

olan Nuh Tufanı, Ad kavminin nazarına verilmiştir. Arada bir sürü tarihi olaylar ve kavimlerin

helaki söz konusu olmakla beraber, onlara özellikle bu en korkunç olayı; tufanı hatırlatmıştır.

Ad kavminin de gemiyle Tufandan kurtulan insanların nesli olmaları haysiyetiyle, onlara

Allah’ın bu lütfü da hatırlatılmış ve kulluk görevlerini bir şükür olarak yerine getirmelerinin

gereğine vurgu yapılmıştır. Aksi takdirde Nuh kavminin başına gelenler türünden kendi (Ad

kavminin) başlarına da benzer felaketlerin geleceği konusunda uyarıda bulunulmuştur.

Bu ayetin ifade ettiği gerçekler, Kureyş müşriklerine bir ibret dersi olsun diye anlatılmıştır.

(krş. Taberî, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri)