Sultanhamam kitabı

218

description

Sn. Özer Bereket'in katkıları hazırlanan ve TETSİAD yayını olan "Ticaretin Altın Kurallarının Yazıldığı Yer - SULTANHAMAM" kitabı

Transcript of Sultanhamam kitabı

Page 1: Sultanhamam kitabı
Page 2: Sultanhamam kitabı

SULTANHAMAM

Page 3: Sultanhamam kitabı

2

Proje YöneticisiMithat BEREKET

Giriş Bölümünü Kaleme AlanNihan ÖZYILDIRIM

KoordinasyonAyşen KUMLALI

AraştırmaPusula TV EkibiÖzer BEREKETNihan ÖZYILDIRIM

DüzeltiNihan ÖZYILDIRIMHaşim BÜYÜKBALCI

YapımeviAristo İletişim Danışmanlığı Adres: İDTM A3 Blok Kat:15 No: 448 Yeşilköy/İstanbulTel: 0212 465 37 [email protected]

Tasarım UygulamaSuat YÜKSEK

BaskıÖzgün OfsetAdres: Yeşilce Mah. Oto Sanayi Sitesi, Aytekin Sk No:21, Seyrantepe/İstanbulTelefon: (0212) 280 00 09

Page 4: Sultanhamam kitabı

3

ÖZER BEREKET

SULTANHAMAM

TETSİAD Yayınları - 1

Page 5: Sultanhamam kitabı

4

Page 6: Sultanhamam kitabı

5

Kaynakça

Ek; TETSİAD Genel Çalışma İlkeleri ve Meslek Etik Kuralları

SONSÖZ; Haşim Büyükbalcı

Tekstil Ülkesi Türkiye9. Bölüm:

8. Bölüm: TETSİAD kuruluyor

1980’ler...Değişim Başlıyor 7. Bölüm:

6. Bölüm: Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

5. Bölüm: Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Sultanhamam Tüccarı4. Bölüm:

3. Bölüm: Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Sultanhamam’da Alışveriş2. Bölüm:

1. Bölüm: Türk Tekstilinin Merkezi Sultanhamam

Giriş; Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Önsöz; Özer Bereket

Sunuş; Yaşar Küçükçalık

İÇİNDEKİLER

Page 7: Sultanhamam kitabı

6

Page 8: Sultanhamam kitabı

7

SUNUŞDeğerli okurlar, saygıdeğer meslektaşlarım.

Bugüne kadar çeşitli defalar, farklı kişilerin dilinden, farklı şekillerde Sultanhamamı

duymuşsunuzdur.

Kimi Sultanhamam’ı “Ticaretin Beşiği”, “Türkiye’de Tekstilin var olduğu yer”, “Türk

tekstilinin dinamiklerinin oluştuğu bir bölge”, kimi de “Hayatın Üniversitesi” olarak

tanımlamış olabilir.

Bunların hepsi doğrudur. Çünkü insanlar hayatları boyunca aynı yere baktıklarında

farklı şeyler görebilir ve farklı dersler çıkartabilir.. Bakılan aynıdır. Ama görülen ve

çıkartılan ayrıdır… Bu nedenle; bakmak ve görmek aynı şey değildir.

Sultanhamam herkese görebildiği kadar faydalı olmuştur. Çünkü yukarıda da belirttiğim

gibi; kimilerine göre bir malın alınıp satıldığı yer, kimine göre bir üniversite olmuştur.

Bu üniversitede herkes kapasitesi kadar ders almıştır.

Osmanlıdan bu yana, yüzyılladır ticaretin beşiği olmuş, farklı kültürlere ev sahipliği

yapmış tarihi yarımada da yer alan bölge, Cumhuriyet döneminin başlangıcından bu

yana, yavaş yavaş gelişerek Türk Tekstil tarihine yön vermiştir. 1960’larda toplam nüfusu

30-35 milyon olan Türkiye’nin, bütün tekstilin (Çorabından - çamaşırına, giyiminden

- Ev tekstiline kadar) dinamiklerinin belirlendiği, pazarının oluştuğu ve ticaretinin

uygulandığı bir yer olmuştur.

Kısaca söyleyecek olursak bu aktivite, kişilerin yetenekleri, bilgileri, ahlak ve görgüleri

ile mütenasip olarak, farklılıklar göstermiştir. Yüzlerce yıldır orada yaşayan bu mümtaz

kişiler, toplumumuzun değer yargılarına paralel olarak, Sultanhamam’ın kurallarını

oluşturmuştur. Bu kurallar ne kadar Sultanhamam kuralı olarak isimlendirilse de,

günümüz çoğunluğunun kabul ettiği ve etmesi gereken evrensel kurallardır. Çünkü bu

kurallar, dünyanın her yerinde geçerlidir.

Bunun adı; tek kelimeyle ifade edilecek olursa dürüstlüktür. Tabii dürüstlük tek başına

bir işe yaramaz. Kişinin, kabiliyetleri, iş bilgisi, vizyonu ve çalışkanlığı ile bütünleştiği

zaman bir değer ifade eder. Çünkü dürüstlük bir insan için meziyet değil, olması

Page 9: Sultanhamam kitabı

8

gerekendir.

Yukarıda bahsetmiş olduğumuz kuralları; önce ailemizden başlayarak, sonra eğitim

ve daha sonra da iş hayatından edindiğimiz tecrübe ve birikimlerle bütünleştirir ve

benimseriz.

Sultanhamam, sabah dükkânın nasıl açıldığını, müşteriye saygıyı, işin nasıl yönetileceğini

ve daha pek çok şeyi, bakmayı değil görmeyi bilene, görebildiği kadar öğreten bir

üniversitedir.

Sultanhamam; sosyal sorumluluk bilincini bizlere veren, çevremizde yaşayanlarla bir

bütün olmamızı öğreten, ticaretin etik kurallar çerçevesinde yapıldığı zaman bir değer

ifade ettiğini bize öğreten, dayanışmanın bir insanlık vasfı olduğunu uygulayarak

bizlere örnek olan, bilge tüccarların yaşamış olduğu yerdir.

Bu kitabın yazılmasındaki temel amaç, bizden sonra gelecek nesillere geçmiş dönem

Türkiye’si ile ilgili belge bırakabilmektir.

Bu belgesel ve kitabın oluşmasında emekleri geçen, başta tüm meslektaşlarımız

olmak üzere; Sayın Mithat Bereket, Sayın Özer Bereket ve tüm ekibine, tüm TETSİAD

Yönetim Kurulu ve çalışanlarına en içten teşekkürlerimi sunarım.

Bu belgesel ve kitabı, geçmişte ya da yakın zamanda bizlerle aynı ortamı paylaşmış

ve “Sultanhamam kuralları” dediğimiz ticaretin yazılı olmayan kurallarının oluşmasında

katkısı olan, kendinden sonraki jenerasyonlara örnek olmuş, yaşayan ve ahirete intikal

etmiş tüm meslektaşlarımıza ithaf ediyoruz.

Saygılarımla,

TÜRKİYE EV TEKSTİLİSANAYİCİLERİ VE İŞADAMLARI

DERNEĞİ

Yaşar KÜÇÜKÇALIKBaşkan

Page 10: Sultanhamam kitabı

9

ÖNSÖZHer şey, esnaflığın kurallarının yazıldığı yer olan Sultanhamam hakkında bir belgesel

film yapmaya karar vermekle başladı. Sultanhamam, hem ticaret yaşamının altın

kuralarının belirlendiği hem de Türk tekstilinin (özellike ev teksitlinin) temellerinin

atıldığı yer olarak, bu film çalışmasının başrolünde olacaktı. 2013’ün ilk aylarında, tüm

Pusula TV ekibi, TETSİAD’ın sponsorluğunda çalışmaya başladık. İstanbul, Kayseri,

Bursa, Denizli, Buldan’da çekimler yaptık. Hayatının büyük bölümünü Sultanhamam’da

tüccarlık yaparak geçirmiş ya da Sultanhamam’la yoğun ticari faaliyetler içinde

olmuş, yirmi sekiz duayenle görüşmeler yaptık. Sultanhamam’a vefa, projenin asıl fikir

babaları TETSİAD Başkanı Yaşar Küçükçalık ve TETSİAD Genel Koordinatörü Haşim

Büyükbalcı’nın işin en başında bana verdikleri en önemli anahtardı. Bu anahtar, tüm

araştırma boyunca kime gitsem, hangi kuruma başvursam tüm kapıları açtı. Meğer

Sultanhamam’la ilgili söylenecek ne kadar çok şey varmış ve bugüne kadar ne kadar

azı söylenmiş. Yaklaşık yedi aylık bir çalışma sonucunda, toplamda elli saate yakın

görüşme kaydı tuttuk. Ayrıca, arşiv niteliğinde fotoğraflar ve belgeler topladık. Sözlü

tarih kayıtlarının sadece altmış dakikalık kısmını kullanarak Sultanhamam Belgeseli’ni

hazırladık. Bu film DVD olarak çoğaltıldı ve dağıtıldı. Geriye kalan kırk dokuz saatlik

konuşma kaydının arşiv raflarına mahkûm edilmemesi için de işte bu kitabı hazırlamaya

karar verdik. Çünkü bu konuşmalarda, Türkiye’nin bir tekstil ülkesi olma yolunda

geçirdiği evreler hakkında ve bu toprakların barındırdığı engin ticari değerlerle ilgili,

bugüne kadar hiç anlatılmamış anılar ve paylaşılmamış bilgiler vardı. Bu kitabın bence

en önemli görevi, Sultanhamam tarihini ve bu tarihin içinde ticaretin yazılmamış altın

kurallarını, en iyi bilenlerin ve bizzat yaşamış olanların anlatımlarıyla geleceğe taşımak

olacak. Bu kitabın hazırlanmasında, yardımlarından dolayı; tüm Pusula TV ekibine,

verdiği çok önemli fikirler için TETSİAD Genel Koordinatörü Haşim Büyükbalcı’ya; her

şeyden değerli manevi destekleri için eşim Müge ve kızlarım Yağmur’la Deniz’e çok

teşekkür ederim. Temel felsefesi dürüstlük ve doğruluk olan bu kitabı yazarken aklımın

bir köşesinde hep hayatımda tanıdığım ‘ilk’ dürüst adam, kaybettiğim babam, Faik

Bereket vardı. Özer BEREKET04 Mayıs 2014, İstanbul

Page 11: Sultanhamam kitabı

10

GIRIS

Page 12: Sultanhamam kitabı

11

TARIH BOYUNCA SULTANHAMAM VE CIVARI

Page 13: Sultanhamam kitabı

12

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Dünyanın en eski şehirlerinden biri olan İstanbul, kurulduğu günden bu yana hem

tarihin akışında hem de insanların tasavvurunda özel bir yer işgal etti. İstanbul’un

Doğu Akdeniz’e hâkim konumu ve güvenli limanı şehre hem askeri hem ticari açıdan

önemli bir üstünlük kazandırıyordu. Aslında İstanbul’un, tarihi boyunca bu kadar fazla

kuşatma yaşamış olması biraz da bu cazibesi yüzünden, bu kuşatmaların neredeyse

hepsini atlatabilmiş olması da yine bu konumu ve güçlü surları dolayısıyladır.

Haliç’in sakin, rüzgârdan ve dalgadan uzak güvenli suları, tarihin her döneminde ticaret

gemileri için tercih edilen bir liman bölgesi oldu. Burası Akdeniz ticaretinin önemli bir

merkezi ve birçok deniz ticaret yolunun son bulduğu yerdi. Ticaret de doğal olarak

Haliç limanlarına yakın yerlerde gelişti. Yakın dönemlere kadar ticaretin büyük oranda

deniz ulaşımı üzerinden sağlandığı hatırlanacak olursa bunun önemi daha iyi anlaşılır.

Üstelik İstanbul’da neredeyse her dönem nüfusun yüksek olması tüketim ihtiyacını

artırmış, bu da ticaret hacmini ve ticari hareketliliği yükselten önemli bir faktör

olmuştu. İstanbul, Osmanlı döneminde de cumhuriyette de tarihsel, siyasal, coğrafi

ve demografik sebeplerden dış, toptan ve perakende ticarette en önde gelen merkez

oldu. Bu ticaretin kalbi çok uzun süre Eminönü, Kapalıçarşı, Süleymaniye arasında

kalan bölgede attı.

Bugünkü idari bölünmeyle Sururi, Mercan, Taya Hatun ve Hobyar mahalleleri arasında

kalan Sultanhamam dediğimiz bölgeyi, kabaca Mısır Çarşısı - Büyük Postane hizası, bir

yandan Uzunçarşı Caddesi, diğer tarafta Mahmut Paşa Camii, öte yandan da İstanbul

Erkek Lisesi’yle Ankara Caddesi hizasıyla sınırlandırırsak, bölgenin, bugün suriçi olarak

tanımlayabileceğimiz eski İstanbul içinde ne kadar önemli bir konuma sahip olduğu

anlaşılabilir. Şehrin topoğrafyasında, dolayısıyla yerleşiminde ve yapılaşmasında

belirleyici olan meşhur “yedi tepe”den ikincisinin yani bugün Nuruosmaniye Camii’nin

bulunduğu tepenin kuzey yamacından Mahmutpaşa Yokuşu iner; üçüncü tepenin yani

Bayezid Camii’nden Süleymaniye’ye uzanan alanın doğu-kuzeydoğu yamacındaysa

Mercan ve onun daha aşağısında da Tahtakale yer alır. Dolayısıyla Sultanhamam

bölgesi bu iki tepeyle yakın ilişki içindedir; diğer yandan ticaret hayatına can veren ve

Page 14: Sultanhamam kitabı

13

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

şehrin dünyayla bağlantısını sağlayan limanların bulunduğu Haliç kıyı şeridiyle Bizans

döneminde de Osmanlı döneminde de şehrin idari, resmi ve törensel yapılarının ve

alanlarının bulunduğu Mese yani Divanyolu arasında konumlanmıştır. Kısacası İstanbul

coğrafyası içinde, her dönem için son derece merkezi bir noktadadır.

Bizans döneminde Konstantinopolis’in idari merkezi, ikinci ve üçüncü tepelerle,

Ayasofya, saray ve hipodromun üzerinde bulunduğu birinci tepenin arasında kalan

bölgeydi. Dolayısıyla Sultanhamam ve civarı Bizans döneminde de törensel ve

resmi alanlarla liman arasındaki konumuyla itibarlı bir yer işgal ediyordu. Bugün

Mahmutpaşa olarak adlandırdığımız yerde ve Bahçekapı’ya doğru giden yamaçlarda

Konstantinopolis’in seçkin insanlarının evleri bulunuyordu, yani bölgenin bir kısmı

mesken alanıydı. İmparatorun saray muhafızının makamı olan Vigla’nın da bu civarda

olduğu tahmin ediliyor.

Limanların yukarıda sözünü ettiğimiz özelliklerinden dolayı Bizans döneminde ticaret

ve imalat Haliç kıyılarında yoğunlaşmıştı. Zaten Haliç’in konumu, şehrin ticaret alanının

yüzyıllar boyunca aynı bölgede kalmasını gerektirmişti. İmparatorluk başkentinin

ihtiyacını karşılamak için buraya çok çeşitli mallar gelir giderdi. Aynen Osmanlı

döneminde olduğu gibi, Bizans’ta da Eminönü kıyıları boyunca büyük iskeleler, bu

iskelelerin karşısında da Neorion (Bahçekapı), Drungari (Odun Kapısı), Perama

(Balıkpazarı Kapısı) gibi kapılar bulunuyordu. Ticari malların şehre giriş çıkışı için gerekli

olan bu düzenleme Osmanlı döneminde de devam etti. Eminönü civarında bir baharat

pazarı da mevcuttu, hatta daha sonra, Osmanlı döneminde inşa edilen Mısır Çarşısı da

bu geleneğin bir devamı olarak görülebilir. İşte Sultanhamam ve civarı, dünyaya açılan

böyle son derece hareketli bir ticaret limanının hemen arkasında yer alıyordu.

II. Theodosius zamanında, 425 yılı civarında Latince olarak kaleme alınmış bir tür şehir

kılavuzu olan Notitia Urbis Constantinopolitanae, o dönemdeki Konstantinopolis’i on

dört bölgeye ayırır. Bu sınıflandırmaya göre bugünkü Sultanhamam bölgesi, Neorion

BİZANS DÖNEMİ

Page 15: Sultanhamam kitabı

14

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Limanı (Bahçekapı) ile St. Jean de Cornibus Kapısı (Zindankapı) arasındaki sahil

şeridinden, Mese’nin ikinci tepenin üzerindeki kısmına kadar ulaşan V. ve VI. bölgelerin

arasında bulunuyordu. Notitia’ya göre o dönemde bu bölgede konutlar, özel ve halka

açık hamamlar, fırınlar, değirmenler, perakende satış yapılan galeriler ve et pazarı vardı.

Neorion Limanı yakınlarındaysa yağ ve hububat ambarları yer alıyordu.

Sultanhamam bölgesinin Vasıf Çınar Caddesi (Rıza Paşa Yokuşu) üzerinden bağlandığı

Uzunçarşı Caddesi, Bizans İstanbulu’nda Makros Embolos adını taşıyordu ve şehrin

ana aksı olan Mese’yi Haliç limanına bağlamak gibi hayati bir işleve sahipti. Bu yol

üzerinde ticarethaneler bulunuyordu. Şehrin bu temel yapılanması değişmediği için

aynı yol, Osmanlı döneminde de hem ticari hayattaki hem de limanla şehrin idari

merkezini bağlamaktaki rolünü sürdürdü. Aynen bunun gibi, Mese’yi Haliç limanlarına

bağlayan başka embolos’lar yani sütun dizileriyle taşınan revaklı yollar da vardı. Bu

yollar aynı zamanda çarşı işlevi de gören alışveriş mekânlarıydı. Şehrin yeniden inşası

için büyük bir çaba harcayan İmparator Konstantinus (salt. 324-337), bu çalışmalar

sırasında hem Mese’yi uzatmış hem de Mese’den dik olarak Haliç’e doğru inen yeni

sokaklar düzenletmişti. Dolayısıyla bugünkü Sultanhamam-Mahmutpaşa bölgesi

4. yüzyıldan itibaren bir ölçüde ticaret alanıydı. Özellikle İustinianos (salt. 527-565)

zamanında İstanbul, doğuyla batı arasındaki ticaretin bağlantı noktası haline gelmişti.

5. ve 6. yüzyıllarda ipek ticareti önemli bir yer tutuyordu. 13. yüzyıldaysa artık,

Robert Mantran’ın ifadesiyle “Hindistan, İran ve Uzakdoğu’nun baharatı, Kırım’ın ve Doğu

Avrupa’nın buğdayı, Rusya’nın derisi ve kürkü, Yunanistan’ın ve takımadaların şarabı,

Batı Anadolu’nun şapı, Küçük Asya’nın yünleri, İran’ın ipekleri, Ermenistan’ın ve

Doğu’nun değerli kumaşları bu kente akıyordu.”

Uzun süre Akdeniz ticaretine hakim olan Venediklilerin Konstantinopolis’teki üsleri

de buradaydı. Haliç kıyıları boyunca, bugünkü Eminönü-Unkapanı arasında yerleşmiş

çok sayıda Venedikli tüccar vardı, hatta Venedik balyosunun konutu Tahtakale’deydi.

Ancak Bizans döneminde Konstantinopolis’le ticaret yapanlar sadece onlar değildi;

Ruslar, Cenevizliler, Amalfililer, Pisalılar, Raguzalılar, İspanyollar, Floransalılar,

Page 16: Sultanhamam kitabı

15

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Provanslılar, Ankonalılar ve Almanlar da, liman ve bugünkü Eminönü bölgesinde

aynı işle meşguldüler. Mesela 12. yüzyılda Pisalıların ticaret yerleşimlerinin bugünkü

Sultanhamam bölgesinde bulunduğu, bir yandan Âşir Efendi Caddesi’nin bir kısmından

Şeyhülislam Hayri Efendi Caddesi’ne, diğer yandan da Sabuncu Hanı Sokağı’yla Vasıf Çınar

Caddesi’nin kesiştiği yere uzandığı, sahil tarafında da Mısır Çarşısı’na ulaştığı sanılmaktadır.

Buondelmonti’ye göre Konstantinopolis,1420 civarı.

Page 17: Sultanhamam kitabı

16

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

İdari ve dini yapılardaki görkemli, anıtsal yaklaşım, ticaret yapıları söz konusu

olduğunda yerini daha basit ve işlevsel bir mimari anlayışa bırakıyordu. Biraz da bu

yüzden Bizans döneminden günümüze ulaşan ticaret yapısı pek yoktur. Ancak Kevork

Pamukciyan, manifaturacı Aleksiyan Topalyan’ın 1893 yılı civarında Sultanhamam’da

yaptırdığı Topalyan Han’ın temeli kazılırken Bizans zamanından kalma bir binanın

kalıntılarıyla çok kıymetli antika eşyaların çıktığını aktarır. Mahmutpaşa bölgesinde,

bugün hâlâ ayakta olan tek Bizans dönemi yapısı, Büyük Valide Han’ın içindeki

Eirene Kulesi’dir. Bu kule, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde “cihannüma kulesi”

olarak geçer. Eni ve boyu 12’şer metre olan orta Bizans dönemine ait kulenin şu andaki

yüksekliği 27 metredir, ancak orijinalinde daha uzun olduğu, zaman içerisinde bir

kısmının yıkıldığı düşünülüyor. Bu kulenin gerçek işlevi konusunda kesin bir bilgi yok,

ihtimallerden biri eski bir kalenin parçası olduğu yönünde.

18. yüzyıl tarihçisi İnciciyan’ın aktardığı bir rivayete göre, daha fetihten önce,

Bizans zamanında Türklerin ilk yerleştiği yer de Sultanhamam yakınlarındadır. Yıldırım

Bayezid İstanbul’u kuşattığında imparatoru şehri teslim etmeye davet eder, ama

imparator yıllık bin altın vergi, İstanbul’da Müslümanlara ait bir mahalle kurmak,

bir cami yaptırmak, bir kadı tayin etmek ve Yıldırım Bayezid adına sikke bastırmak

taahhüdüyle padişahı ikna eder. İşte rivayete göre bu anlaşmayla İstanbul’a getirilen

Türkler, bugün Valide Han’ın bulunduğu bölge civarına yerleşip Kaşıkçılar mahallesini

kurarlar. Ancak Sultan Bayezid 1402’de Timur’a esir düşünce imparator Müslümanları

İstanbul’dan çıkarır, camiyi de yıktırır.

İstanbul 1453’te II. Mehmed tarafından fethedildiğinde şehir eski görkemini büyük

oranda kaybetmiş, zengin ve güçlü dönemlerini geride bırakmıştı. II. Mehmed fetihten

hemen sonra şehre yeniden canlılık kazandırmak için bazı iskân ve inşa faaliyetlerine

başladı. Bu kapsamda hastaneler, tımarhaneler, hamamlar yapıldı. Bunların yanında

çarşılar, pazarlar, ticarethanelerin inşasıyla ticari hayat özellikle teşvik edildi.

OSMANLI DÖNEMİ

Page 18: Sultanhamam kitabı

17

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Fetihten çok kısa bir süre sonra, 1455’te II. Mehmed bir bedesten yapılmasını iste-

di. Daha sonra etrafında gelişen yapılarla birlikte bugün Kapalıçarşı olarak bildiğimiz

bedesten, merkezi bir rol üstlenerek ticari faaliyetlerin mekânsal gelişiminde belirle-

yici oldu. Bir ucuyla bu bedestene bağlanan Bizans döneminin Makros Embolos’u

Uzunçarşı üzerinden Tahtakale’ye, oradan da Haliç limanına açılan bölge, Bizans’ın

bu konudaki mirasını da devralarak şehrin ticaret bölgesi haline geldi. Uzunçarşı

Caddesi’nin her iki tarafında sıra sıra dükkânlar bulunuyordu. Dolayısıyla fethin ardın-

dan bu ticaret bölgesi aynı yapılanmayı ve işlevi korudu.

II. Mehmed’in sadrazamlarından, İstanbul’un fethine bizzat katılmış olan Mahmud

Paşa’nın (ö. 1474) yaptırdığı külliye, Osmanlı dönemi İstanbulu’nun ilk büyük külliyele-

rindendi ve şehrin yeniden inşa faaliyetlerinin de ilk adımlarından biriydi. Yapımı 1462

yılında tamamlandı. Limanla Divanyolu arasındaki bölgenin bir bölümünü kaplayan

semte adını veren Mahmud Paşa Külliyesi’nin inşasının ardından bölgedeki nüfus ve

yerleşim artış gösterdi. Yine bu külliye kapsamında inşa edilen Kürkçü Hanı (Kurşunlu

Han), cami ve hamama gelir getirmesi için yapılmış yüz odalı büyük bir kervansaray-

dı. Caminin biraz daha aşağısında bulunan Mahmud Paşa Hamamı’ysa yakın bir dö-

nemde, bölgenin ana faaliyet alanı olan ticarete dahil olarak çarşı olarak kullanılmaya

başlandı.

II. Mehmed tüccarlara hizmet vermesi için Mahmutpaşa çarşısı civarında, içinde dük-

kânların da bulunduğu bir kervansaray yaptırmıştı ama bu yapı günümüze ulaşmadı.

Tüccarlara yönelik kervansaray ihtiyacı, fetihten hemen sonrasında da uzak yerlerden,

başka şehirlerden gelip burada mal alıp satan ve dolayısıyla geçici bir süre konaklama

yerine ihtiyaç duyan bir ticaret erbabının hiç de az olmadığını düşündürmektedir.

Page 19: Sultanhamam kitabı

18

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

15. yüzyılın sonlarında İstanbul.

16. Yüzyılın ortalarında Hürrem Sultan, vakıflarına gelir sağlamak amacıyla, bugün Yeni

Cami’nin arka tarafında, Mısır Çarşısı’nın güney girişinin bulunduğu yerin karşısında bir

çifte hamam yaptırmıştı. Mimar Sinan’ın eseri olan bu hamam, daha sonra o bölgeye

Yeni Cami’nin inşa edilmesiyle bu külliyenin içinde kaldı. İşte semte de adını veren,

“Sultan Hamamı” olarak bilinen bu Haseki Hürrem Sultan Hamamı’ydı. Yazık ki hamam,

1930 yılı civarında Vakıflar İdaresi tarafından yıktırıldı, daha sonra da yerine yeni bir

işhanı yapıldı. Bu yüzden günümüze ulaşamayan hamam artık yalnızca semtin adında

yaşıyor.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş döneminde, Akdeniz’e hâkim olabilmek gitgide

daha önemli hale gelmişti. Ancak bunun için yalnızca askeri anlamda deniz gücü ye-

terli değildi, deniz ticaretini kontrol edebilmek de gerekiyordu. Bu yüzden bu dö-

nemde Haliç kıyılarındaki rıhtım, liman ve kapanların sayısı arttı. Hatta, belki de şehrin

Page 20: Sultanhamam kitabı

19

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

en hareketli yeri olduğu için, diğer bütün kapıların kapanmasına rağmen Bahçekapı

geceleri de açık tutulur, şehre geç kalanlar bu kapıdan içeri alınırdı. Şehrin ilk zamanla-

rından beri olduğu gibi, çok çeşitli mallar Unkapanı’ndan Sarayburnu’na kadar art arda

dizilmiş olan iskelelere indiriliyordu. Mesela Eremya Çelebi’ye göre 17. yüzyılda buraya

uzak diyarlardan değerli kumaşlar gelirdi. Zaten Karadeniz’den, Mısır’dan, Suriye’den,

Halep’ten, Venedik’ten, Fransa’dan her türlü mal; ipek, kadife ve kumaş İstanbul li-

manlarına akıyordu. İmparatorluğun bütün bölgelerinde üretilen malların bir bölümü

muhakkak İstanbul’a gelirdi, imparatorluğun sınırları genişledikçe bu üretim ve ticaret

hacmi de arttı. Şehrin ihtiyacı olan bütün malların toplanıp daha sonra başka yerlere

gönderildiği, binlerce denizci ve tüccara hizmet veren liman bölgesi ve bunun iç tarafı,

ciddi bir insan trafiğini de ağırlıyordu ve bu haliyle gerçek bir iş merkeziydi.

Bu yoğun ticari faaliyete rağmen, özellikle erken dönemlerde, limanların arka tarafında

kalan bazı bölgeler konut alanı olarak da kullanılıyordu. Tahtakale ile Topkapı arasında-

ki yamaçlarda aristokrasiye ait birkaç katlı, büyük avlulu, çok sayıda odası olan konak-

lar ve saraylar bulunuyordu. Ancak 17. yüzyıldan itibaren, bir yandan ticaret hayatının

hızlanmasıyla birlikte buradaki hanlar, ardiyeler ve dükkânların sayısının hızla artmaya

başlaması; diğer yandan da bazen günlerce sürebilen ve çok ağır tahribata sebep

olan yangınlar, bu civardaki mesken sayısının azalması ve bölgenin bütün bütün ticari

bir veçhe kazanması sonucunu doğurdu. Bu yok olan konakların yerine de hanlar ve

dükkânlar yapıldı, işyerleri çoğaldı. 17. Yüzyılın ikinci yarısında Eminönü ile Kapalıçarşı

arasında kalan bölge artık çok az ikamet alanının bulunduğu, hanların, toptancıların,

ambarların, dükkânların, zanaatkârların yoğun olduğu tam bir ticaret bölgesiydi. As-

lında şehrin toplam yüzölçümü düşünüldüğünde, ticari bölgelerin dar alanlara sıkışmış

olduğu söylenebilir. Fakat bu durum, hem esnafın kendi içindeki alışverişini hem de

esnaf denetimini kolaylaştırması açısından tercih ediliyor, ticaretin çok çeşitli bölgele-

re yayılması pek teşvik edilmiyordu. Aynı malın ticaretinde uzmanlaşmış esnaf ve top-

tancılar genellikle aynı sokakta faaliyet gösteriyordu. Kimisi günümüzde de var olan

kimisiyse unutulmuş ya da değişmiş sokak adları aslında bunun en açık göstergesidir;

Page 21: Sultanhamam kitabı

20

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

yağcılar, yemişçiler, sandıkçı-

lar, çakmakçılar, marpuççular,

tarakçılar...

17. Yüzyılda Eminönü civa-

rını hem fiziksel hem sosyal

anlamda değiştiren olay-

lardan biri, Hatice Turhan

Sultan’ın (ö. 1683) Yeni Cami

Külliyesi’ni ve bu kapsamda

Mısır Çarşısı’nı inşa ettirme-

si oldu. Büyük külliyeler ve

çarşılar o tarihe kadar şeh-

rin hep tepe bölgelerindey-

ken Yeni Cami’yle birlikte ilk

defa bu boyutlarda bir dini

ve bir de ticari yapı denize ve

limana yaklaşmıştı. 1664’te

tamamlanan Yeni Cami

Külliyesi’nin inşası başlama-

dan önce, cami ve çarşının

bulunduğu alan, Bizans döne-

minden itibaren Yahudi ma-

hallesiydi. Bu inşa faaliyetleri

dolayısıyla burada bulunan

Yahudiler Hasköy’e yerleşti-

rildi.

Haliç limanlarından Divanyolu’na uzanan ticaret bölgesi.

Page 22: Sultanhamam kitabı

21

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

21

Bu yeni çarşı, zaten bir süredir Mahmutpaşa-Sultanhamam bölgesinde sa-

yıları artmakta olan hanların yarattığı ticari hareketliliği biraz daha artırdı.

19. Yüzyıla gelindiğindeyse artık hem bütün İstanbul’un hem bütün Osmanlı’nın ticari

merkezi, deniz gümrüğü ve gümrük eminliğinin de bulunduğu, Marmara’nın ve Akdeniz’in

çeşitli yerlerinden gemilerin gelip gittiği Eminönü liman bölgesi ve bunun arkasından

tepelere doğru uzanan yamaçlardı. Perakendecilerin yanında, bütün Anadolu’nun ihti-

yacını karşılamak üzere ülkenin çeşitli yerlerine mal gönderen toptancılar da buradaydı.

Ancak 19. yüzyıl daha derin değişimler de getirdi. Yeni üretim teknikleri ve sanayi-

leşme Osmanlı İmparatorluğu’nda da kendini göstermeye başladı. Bütün bunlar ya-

vaş yavaş şehrin çehresini değiştirdi. Haliç ve Eminönü civarında fabrikalar kuruldu,

bu bölge bir sanayi alanı görünümü kazandı. Bu fabrikalar 1960’lara kadar bölgede

faaliyetlerini sürdürdü. Bölge tarihi bakımından bu dönemdeki bir başka önemli ge-

lişme, 1836’da II. Mahmud zamanında, “Hayratiye Köprüsü” olarak bilinen Unkapanı

Köprüsü’nün ve onun ardından da 1845’te, Sultan Abdülmecid zamanında,

“Cisr-i Cedid” denen ilk Galata Köprüsü’nün yapılması ve böylelikle Haliç’in iki yaka-

sının birleşmiş olmasıydı. Bu şekilde batıdaki ve doğudaki ticaret bölgeleri birbirine

bağlandı. Daha geleneksel ticaret anlayışını temsil eden Eminönü ile Batılı kapitalist

özellikleri daha güçlü olan Galata’nın ilişkileri yoğunlaştı. Bununla eşzamanlı olarak

köprü civarından deniz yoluyla ulaşım imkânları arttı; daha sonra, 1890 yılındaysa

Sirkeci Garı hizmete açıldı ve demiryoluyla ulaşım da sağlandı. Bütün bunların bir so-

nucu olarak, 19. yüzyıl ortalarında, bir yandan sanayiin bu civarda, Eminönü-Unkapanı

arasında gelişmesiyle, bir yandan da Galata Köprüsü, demiryolu ve deniz yoluyla ula-

şım imkânlarının artmasıyla, Sirkeci ve Sultanhamam civarında daha yenilikçi bir anla-

yışla hizmet veren perakende mağazaları da hızla çoğaldı. Bu bölgenin bir iş merkezi

olarak hareketliliği arttı.

19. Yüzyılın ortalarında şehirleşmede daha modern bir anlayış gelişmeye başlamıştı.

Page 23: Sultanhamam kitabı

22

Eminönü civarı pazar yeri

Bir yandan 1848 Ebniye Nizamnamesi ile, diğer yandan da Hocapaşa yangınının ar-

dından Bâbıâlî ve civarının yeniden düzenlenmesini üstlenen ve bürokratlardan oluşan

Islahat-ı Turuk Komisyonu’nun kurulmasıyla binalar ve yollar için yeni standartlar be-

lirlendi. Mercan ve Fincancılar Yokuşu’nun, Sultanhamam ile Bahçekapı arasında kalan

bölgenin düzenlenmesi bu komisyonun projeleri arasındaydı.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 24: Sultanhamam kitabı

23

Osmanlı’da Esnaf Birlikleri ve Bölge Esnafı

Osmanlı İmparatorluğu’nda esnaf birliklerinin oldukça gelişmiş ve düzenli bir teşkilat

yapıları vardı. Bu birlikler doğal olarak ticaret bölgesinde bulunuyordu. Uzunçarşı’nın

devamındaki Tahtakale’ye sokak sokak loncalar yerleşmişti. Ticaret erbabı da bazı

imar faaliyetlerinde bulunuyordu, zaten tüccar banilerin yaptırdıkları ilk camiler de

Tahtakale civarındaydı.

Bunca hanın, dükkânın, yoğun mal trafiğinin ve belirli oranda imalatın bulunduğu

Sultanhamam-Mahmutpaşa bölgesinde, Osmanlı dönemi boyunca çok çeşitli iş kolla-

rından esnaf ve tüccarların faaliyet gösterdiği biliniyor. Ahkâm defterlerinde ve kadı

hükümlerinde Mahmutpaşa, Sultanhamam, Dâye Hatun, Valide Hanı esnafına dair

sorunlardan, anlaşmazlıklardan, bunların çözümlerinden söz edilir. Bölgede canlı bir

ticaret hayatı olduğu bu gibi kayıtlardan da kolayca anlaşılabilir. Ankara’dan

Âsitâne’ye sof ve şal getirip Mahmutpaşa yakınlarındaki Tahtahan’da misafiren kalan

tüccarın uyması gereken gümrük nizamları ve sofçu esnafının bu nizamlara müda-

halesinin önlenmesinden, Dâye Hatun civarındaki al boyacıların dükkan açma, dük-

kan adedi, ustalık, kalfalık, çıraklık nizamnamelerine bu kayıtlar, kendi dönemlerinin

esnaf dünyasının renkli bir panoramasını sunar. Esnaf yapılanması özellikle 18. yüzyılla

beraber daha da karmaşık bir hal almıştır.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 25: Sultanhamam kitabı

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

24

Osmanlı döneminde çuvalcılar.

Bu esnaf çeşitliliği içinde,

kumaş, bez, dokuma, tekstil

alanlarında faaliyet göste-

renlerin sayısı hiç az değildi

ve bu işkollarının her birinin

kendine ait özel bir birliği

vardı. Osmanlı döneminde

kumaşçılıkla ilgili esnaf bir-

likleri arasında şunlar sayı-

labilir: Abacı esnafı, alacacı

esnafı, basmacı esnafı, mü-

cessem basmacı esnafı, bez-

zaz esnafı, bürüncük bükücü

hırfeti, ibrişim bükücü esnafı,

kenar ipeği bükücü esnafı,

dibacı esnafı, dülbend yeme-

nici esnafı, dülbendci esnafı,

iplikçi hırfeti, kadifeci esnafı,

kebeci esnafı, kemhacı esnafı,

kettancı esnafı, peştemalcı

esnafı, sofcı esnafı, şalcı

esnafı.

Page 26: Sultanhamam kitabı

25

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Ancak söylediğimiz gibi, Haliç limanlarından Kapalıçarşı’ya uzanan ticaret bölgesi

içinde geniş bir yelpaze söz konusuydu. Sultanhamam civarında saraçların yani koşum

ve eyer takımı yapanların, kehribarcıların, tespihçilerin olduğu da biliniyor. Balıkhane

Nazırı Ali Rıza Bey’in (1842-1928) Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı adlı kitabında

verdiği bazı bilgiler, bölgedeki esnaf hayatının renkliliğine dair ayrıntılar içerir. Mesela

her esnaf birliğinin, çeşitli ihtiyaçlar halinde kullanmak, fakir ve hasta esnafa gereğinde

yardım etmek üzere, loncanın nezaretinde bir orta sandığı bulunurdu. Balıkhane

nazırının aktardığına göre, 1861 yılında Mahmutpaşa’da bulunan on kadar kürkçü,

sandıklarına gelir getiren vakıf binalarından birini, sandık kurallarına riayet etmeyerek

satmaya kalkarlar. Bunun üzerine diğer kürkçü esnafı onları Bâbıâlî’ye şikâyet ederek

buna engel olur. Zaten hem esnaf örgütlenmelerinin otokontrolüyle hem de devletin

ilgili birimleri, özellikle de 19. yüzyılla birlikte şehremaneti kanalıyla bölgede esnafın sıkı

bir denetim altında olduğu anlaşılıyor. 1858-1859 ve 1861-1868 yılları arasında iki kere

şehremini olan Hüseyin Bey’in sık sık denetim maksadıyla kola çıktığı biliniyor. Balıkhane

nazırı Mahmutpaşa ve civarındaki denetimleri şöyle aktarır: “Hüseyin Bey kola çıkmış,

Mahmutpaşa başından doğru geliyormuş’ sözü şayi olmasıyla beraber, yokuşun alt

başında ne kadar küfeci, işportacı misilli gezginci esnaf varsa cümlesi çil yavrusu gibi

dağılır, her biri bir tarafa doğru ihtifa eder; hele dükkâncıları tir tir titretirdi.”

Page 27: Sultanhamam kitabı

26

1839’da Mahmutpaşa

yakınlarında, Sultan Odaları

karşısında dükkânı olan berber Aci

Aleksan’a, kan almak, diş

çıkarmak konusunda ser-etibbâ-

yı şehriyârî tarafından izinname

verildiğini; yine bu bölgede,

“şerbethane” adıyla anılan

meyhanelerin bulunduğunu; 16.

yüzyıldaysa Yusuf Sinan Rahiki

adında birinin Mahmutpaşa

civarında dükkân açarak berş

adı verilen ve keten yaprağından

elde edilen bir tür keyif verici

madde imal edip sattığını yine

Ali Rıza Bey’den öğreniyoruz.

Sultanhamam ve civarının

ana faaliyet alanı imalat ve

mamul mal ticaretiydi ama

Osmanlı döneminde bu bölgenin

kitap ve matbuat dünyasıyla da

hep yakın ilişkileri oldu. 1567’de ilk

Ermeni matbaası Valide Han’ın 20. yüzyıl başlarında bir kumaş tüccarı.

olduğu yerde kuruldu; 1741’de Âşir Efendi Kütüphanesi burada açıldı; Büyük Valide

Han’ın içinde çeşitli matbaalar faaliyet gösterdi; bölge hanlarında sayıları az da olsa

kitapçı dükkânları da vardı; Türk yayıncılık camiasının 19. yüzyıldaki önemli

isimlerinden Ebuzziya Mehmed Tevfik’in (1849-1913) Tasvir-i Efkar’ı çıkardığı matbaası

Beyoğlu’na taşınmadan önce bir süre için Sultanhamam’daydı.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 28: Sultanhamam kitabı

27

Adını verdiği Âşir Efendi

Caddesi ile Sultanhamam

Caddesi’nin köşesinde bu-

lunan ve bugün dükkân ola-

rak kullanılan bu kütüphane,

Reîsülküttâb Mustafa Efendi

ile oğlu Şeyhülislam Mustafa

Âşir Efendi tarafından, kurul-

muştur. Mustafa Efendi, 1741 ve

1747 yıllarında, aralarında kıy-

metli ve nadir kitapların da bu-

lunduğu kendine ait 1237 kitabını

vakfetmiş fakat henüz kütüp-

hane binasını yaptıramadan

1749’da ölmüştür. Bunun üzerine

oğlu Şeyhülislam Mustafa Âşir

Efendi kütüphane binasını

yaptırıp 1800 yılında açmış-

tır. Âşir Efendi’nin oğlu Rumeli

Kazaskeri Hafîd Efendi,

Kasidecizade Süleyman Sırrı

Âşir Efendi Kütüphanesi

Âşir Efendi Kütüphanesi’nin bugünkü yeri...

Efendi ve Mehmed Bahaeddin Efendi de daha sonra kütüphaneye kitap bağışlayarak

zenginleşmesine katkıda bulunmuşlardır. Kütüphane, tatil günleri olan salı ve cuma ha-

riç haftada beş gün hizmet veriyordu. Kütüphanenin kitapları 1914’te Sultanselim’de-

ki Medresetü’l-Mütehassisin’e, 1918’de de Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakledildi.

Taş ve tuğladan yapılmış iki katlı kütüphanede okuma salonu, depo, koridor ve hol

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 29: Sultanhamam kitabı

28

Osmanlı İmparatorluğu döneminde ticari faaliyetin yoğun olduğu bölgelerde hanların

hep kilit bir rolü olmuştur. Birçok işlevi üzerinde toplayan ve anıtsal mimari yapılar

olmanın çok ötesinde bir yaşama alanı olan hanlar, toplumsal ve ticari hayatın şekil-

lendiği mekânlardı. Hanlar çoğu zaman, cami ya da hayır kurumlarının vakfiyesi olarak,

bu kurumlara gelir getirmek üzere inşa edilirdi. Şehre geçici süreyle gelenler için ba-

rınma, bekârlar için bekâr odası, üreticiler için imalat alanı, tüccarlar için hem mağaza

hem yazıhane, toptancılar için depo, müşteriler için pazar ve alışveriş mekânı işlevini

üstlenmişlerdi. Bu yönleriyle de çok çeşitli coğrafyalardan ve kültürlerden insanların

kesiştikleri noktalardı.

Osmanlı İstanbulu’nda hanların yoğun olduğu üç bölge vardı; Eminönü-Unkapanı böl-

gesi, Beyazıt-Sultanhamam bölgesi ve Beyazıt-Aksaray bölgesi. Aslında bu veri bile,

han mimarisinin ticari hayatta ne kadar önemli olduğunu ve yoğun ticaretin olduğu

bölgelerin bir tür hanlar bölgesine dönüştüğünü gösteriyor.

Sultanhamam-Mahmutpaşa civarındaki en eski han, Mahmud Paşa Külliyesi kapsamın-

da inşa edilen, Mahmutpaşa Yokuşu üzerindeki Kürkçü Han’dır. Bu han aynı zamanda

döneminin tek taş hanıydı. Ama asıl, Kösem Mahpeyker Valide Sultan’ın IV. Murad

döneminde (1632-1640) Çakmakçılar Yokuşu’nda Büyük Valide Han’ı yaptırmasıyla

bölge daha da fazla ticari bir görünüm kazanmış, bunu izleyen yıllarda yapılan diğer

hanlarla birlikte, bu civarda bulunan, aristokratlara ait meskenler yavaş yavaş ortadan

kalkmıştır. Büyük Yeni Han da bu aynı yokuş üzerine inşa edilince Çakmakçılar’daki

hareketlilik iyice artmış ve bu civar tamamen bir hanlar bölgesine dönüşmüştü. Zaten

bir yandan ticari faaliyetlerin artışı yeni hanların yapılması ihtiyacını doğuruyor, diğer

Hanlar

bulunmaktaydı. Âşir Efendi ve ailesin mezarları kütüphanenin arkasındaki haziredeydi;

kütüphanenin taşınmasıyla bu mezarlar da Molla Gürani Camii haziresine nakledildi.

Kitapların taşınmasından sonra burası dükkân olarak kiraya verildi. Bugün de bu bina-

nın alt katı ticari amaçla kullanılmaktadır.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 30: Sultanhamam kitabı

29

yandan da yapılan yeni hanlar yeni bir hareketlilik getiriyordu.

Her ne kadar hanlar temel olarak iktisadi-ticari hayatın bir parçası olsalar da, bulun-

dukları bölgenin kültürel hayatı içinde de küçümsenemeyecek bir yer işgal ediyorlar-

dı. Mesela, Kırımlı Artin adında bir Ermeni, Kilise ve Sivil Kanunlar Kitabı’nı, 1772-1778

arasında Büyük Yeni Han’da istinsah etmişti. 1800 yılı nisan ayında, Ermeni Gregoryen

cemaati ileri gelenleri yeni bir başpatriğin seçimi için Büyük Yeni Han’da toplanmışlar-

dı. Büyük Çorapçı Han’ın ilk katında bir sinagog bulunuyordu. Matbaa-i Amire müdürü

Boğos Arapyan’ın matbaası 19. yüzyıl başlarında Kürkçü Han’da faaliyet göstermişti.

Valide Han’ın içinde kendilerine yaşama alanı bulmuş olan İranlıların burada kendileri-

ne ait matbaaları vardı.

19. yüzyılda yaşamış olduğu sanılan halk şairi Segahi’nin, Bahçekapı’dan yola çıkarak

Mahmutpaşa, Mercan ve nihayet Kapalıçarşı’yı anlattığı uzun Çarşı Destanı, bu hanlar

bölgesindeki çarşı-pazar hayatını çok güzel anlatır:

“Sakaçeşmesi’nden çıktım yukarı

Seyreyledim anda ulu hanları

Gördüm poliçeci sarraf tüccarı

Yollarda yüklerden geçilmez asla

Dolaşarak geçtim Mahmutpaşa’dan

Gözüme ilişti mahbûb u yâran

Telci tenekeci çarhî bezirgân

Fener kandil satar, bazısı boya”

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 31: Sultanhamam kitabı

30

Osmanlı’nın son dönemlerine gelindiğinde, mimari açıdan han anlayışı değişmişti ama

bu yoğun ticaret bölgesi yine hanlar bölgesi olmaya devam etti. 19. yüzyılın sonlarıyla

20. yüzyılın başlarında, özellikle Sultanhamam, Bahçekapı, Sirkeci bölgesinde, bu kez

yeni ve Batılı bir anlayışla çok katlı hanlar inşa edilmeye başlandı. Bu inşa faaliyetle-

rini bir yandan İstanbul’da bulunan Avrupalı mimarlar, bir yandan da I. Milli Mimarlık

Akımı’nı temsil eden Türk mimarlar sürdürdü. Alman mimar Jachmund’un Deutsche

Orient Bank için inşa ettiği Germanya Han ve Mimar Kemalettin Bey’in (1870-1927)

yaptığı 1. Vakıf Han bunların örnekleri arasında sayılabilir.

Bölgeye karakterini veren ve ticari hayatın vazgeçilmezlerinden olan hanların bazı-

ları şunlardır: Büyük Valide Han, Kürkçü Hanı (Mahmud Paşa Hanı, Kurşunlu Hanı),

Büyük Yeni Han, Küçük Yeni Han, Sultan Odaları, Çorbacı Han, Hacopulo Han, Kefeli

Han, Çuhacı Han, Büyük Çorapçı Han, Amir Han, Kalcı Han, Leblebici Han, Âşir Efendi

Hanı, Baltacı Hanı, Bezci Hanı, Cafer Ağa Hanı, Emir Hanı, Esad Efendi Hanı, Fincancı

Han, Halıcı Hanı, Kamondo Hanı, Kaşıkçı Hanı, Kilid Hanı, Kumru Hanı, Nasıf Ağa Hanı,

Pambukçuoğlu Hanı, Partal Paşa Hanı, Rıza Paşa Hanı, Sümbüllü Han, Tahda Han,

Büyük Ticaret Hanı, Yarım Taş Hanı, Büyük ve Küçük Yıldız Han, Yusufyan Hanı,

Topalyan Han, Aslan Fresco Hanı.

19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında Çuhacı Han’da gayrimüslim mücevheratçılar

ağırlıktaydı; Kaşıkçı Han’da içinde terzilerin de bulunduğu, çoğu gayrimüslim muhtelif

tüccarlar vardı; Küçük Yeni Han’da sarraflar, tülbentçiler, çuhacıların da dahil olduğu

çeşitli işkolları bulunuyordu; 1910 yılında, dönemin zenginlerinden Fresco Bey’in yap-

tırmış olduğu Aslan Fresco Hanı’nda tekstil esnafının işyerleri vardı. Bir anlamda böl-

geye karakterini veren bu hanlardan birkaçını daha ayrıntılı olarak ele almakta fayda

var:

BÜYÜK VALİDE HAN: İstanbul’un bütün hanları içinde Büyük Valide Han’ın muhak-

kak ki çok müstesna bir yeri vardır. Zira aynı hanın kendisi gibi, hanı yaptıran Kösem

Mahpeyker Valide Sultan (ö. 1651) da Osmanlı’nın hanım sultanları içinde müstesna

bir yere sahiptir. IV. Murad (salt. 1632-1640) ve Sultan İbrahim’in (salt. 1640-1648)

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 32: Sultanhamam kitabı

31

annesi ve IV. Mehmed’in (salt. 1648-1687) büyükannesi olarak uzun süre valide sultan

sıfatını üzerinde taşımış ve devlet yönetiminde etkili olmuştur. Rivayete göre Kösem

Sultan, kendi kişisel servetinin bir kısmını bu hanın içindeki bazı gizli köşelere saklamıştı.

Tarihçi Naima, Valide Sultan’ın katlinden sonra, handa ona ait yirmi sandık florin altını

bulunduğunu söyler.

Sultanhamam’dan Beyazıt’a doğru çıkarken Çamakçılar Yokuşu’nda sağ tarafta ka-

lan bu han, yine Kösem Sultan tarafından Üsküdar’da yaptırılmış olan Çinili Cami’nin

vakfiyesi olarak, yani camiye gelir getirmesi için IV. Murad’ın saltanatı döneminde inşa

edildi. Üç avlulu, iki yüz on odalı, iki katlı devasa bir yapı olan hanın bulunduğu yerde

zamanında, eski sadrazamlardan Cerrah Mehmed Paşa’nın (ö. 1604) zaman içinde

yıkılmış olan konağı vardı.

Büyük Valide Han

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 33: Sultanhamam kitabı

32

Hanın, büyük avluyu çevreleyen bölümüne “han-ı kebir” yani büyük han, küçük av-

luyu çevreleyen kısmına da “han-ı sagir” yani küçük han denir. Bunun dışında hanın,

Çakmakçılar Yokuşu tarafında, topografyaya uygun olarak düzenlenmiş küçük bir üç-

gen avlusu daha vardır. Daha önce söz ettiğimiz gibi, bölgede Bizans döneminden

kalan tek yapı olan Eirene Kulesi de han-ı sagirin kuzeydoğu köşesinde bulunmakta-

dır. Hanın büyük avlusunun içinde yine Kösem Sultan’ın yaptırmış olduğu, Mescid-i

Îrâniyân da denen bir de mescit vardır.

Büyük Valide Han’ın kapalı ve açık alanları yapıldığı günden bugüne çok çeşitli mak-

satlarla; mesken, geçici konaklama alanı, işyeri, mağaza, depo, imalat atölyesi, ahır

olarak kullanılmıştır. 17. Yüzyılda ulemadan Larî Mehmed Efendi’nin, 18. yüzyılda Yeğen

Mehmed Paşa’nın hayatlarının bir döneminde burada yaşadıkları biliniyor.

Han, tarihi boyunca İranlıların ağırlıklı olarak yerleştikleri, ticari faaliyetlerini sürdür-

dükleri bir yerdi. Bir kısmı Azeri olan bu İranlılar için han aynı zamanda dini bir mer-

kezdi de; Şiiler yılda bir kere, muharrem ayında burada toplanarak Kerbelâ faciasını

anmak için matem ayini yaparlardı. Hanın içinde İranlılara ait bir matbaa da bulunu-

yordu. Osmanlı İmparatorluğu’nda matbaa kullanılmaya başlandıktan sonra çok uzun

süre Kurân’ın basılması için fetva çıkmamıştı, Kurân yine eskisi gibi elyazması olarak

çoğaltılıyordu. Ancak 19. yüzyılda, İranlıların Valide Han’ın içindeki bu matbaada giz-

lice Kurân bastıkları biliniyor. Büyük Valide Han’ın matbuat tarihimizdeki yeri bundan

ibaret de değil. Zamanla handa birkaç tane daha matbaa kuruldu ve İranlılar bura-

da, yazarlarından izin alıp telif ödemeksizin, tabir caizse dönemin “korsan” kitaplarını

bastılar. Fakat İranlı matbaacıların bu cesaretleri, hükümetçe zararlı bulunan kitapları

da hiç çekinmeden bastıkları için basın özgürlüğü konusunda önemli bir rol oyna-

mıştı. Han’ın Çakmakçılar Yokuşu tarafındaki birkaç Ermeni kitapçı Batıdan, özellikle

Fransa’dan getirilen kitapları satıyorlardı ve bunlardan bazıları, 1950’li yıllara kadar

burada kaldı.

Şark Ticaret Yıllıklarına göre 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başında Valide Han’da, içinde

kumaşçıların, manifaturacıların da olduğu, hem Müslüman hem gayrimüslim muhtelif

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 34: Sultanhamam kitabı

33

tüccarlar bulunuyordu.

Sagir Han’da 1906’da ve 1926’da

bakımsızlıktan dolayı yıkılma

oldu. 1930’lu yıllarda hanın mes-

ken olarak kullanılması yasak-

landı ve tamamen ticari amaçla

kullanılır hale geldi. 1982’de tarihi

miras olarak kabul edilen handa

günümüzde daha çok tekstil ve

metal üzerine çalışanlar bulun-

maktadır. Eski geleneğin devamı

olarak odabaşılık kurumu ve bir

kolbaşının yönetiminde çalışan

hamal kolu bugün de devam et-

mektedir.

BÜYÜK YENİ HAN:İstanbul’un en büyük hanların-

dan bir diğeri olan Büyük Yeni

Han, Çakmakçılar Yokuşu’dan

yukarı çıkarken sol tarafta,

Büyük Valide Han’ın karşısın-

dadır, uzun yan cepheleriyse 19. Yüzyılın sonlarında Büyük Yeni Han

Sandalyeciler Sokağı ile Çarkçılar Sokağı’na bakar. III. Mustafa (salt. 1757-1774) tarafın-

dan 18. yüzyıl ortalarında yaptırılmış olan han, alışılandan farklı olarak üç katlıdır. Bu

yüzden Büyük Valide Han’dan daha fazla, iki yüz otuz üç odaya sahiptir.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 35: Sultanhamam kitabı

34

Büyük Yeni Han’ın, aynen diğer hanlarda olduğu gibi birçok esnaf faaliyetine ev sa-

hipliği yapmasının yanında şehrin iktisadi hayatı üzerinde başka bir önemli etkisi daha

vardı. 1760’larda odaların yarısında sarraf dükkânları bulunuyordu, hatta sarraf kethü-

dası da bu handaydı. Bunun dışında kuyumcular, gümüşçüler, çuhacılar, yorgancılar,

kemhacılar da vardı. 1785 yılı civarında, Fransız sefaret başkâtibi Louis-Grégoire Le

Hoc, 18. yüzyılın sonlarındaysa İngiliz ressam Thomas Hope Büyük Yeni Han’da kalmış-

lardı. 18. Yüzyılda handa birçok zengin Ermeninin ticarethanesi vardı. Emniyet Sandığı

da 1868’de ilk kurulduğu tarihten 1927’ye kadar bu hanın üst katındaki bazı odalarda

faaliyet göstermişti. 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başlarında handa, içinde manifaturacı-

ların da bulunduğu muhtelif tüccarların işyerleri yer alıyordu ve gayrimüslimler daha

ağırlıktaydı. Bu handa da bir kitapçı bulunuyordu. 1940’lı yıllardaysa bez ve perde-

lik kumaş dokuma tezgâhlarının bulunduğu imalathaneler, terziler ve ithalat-ihracatla

uğraşanların yazıhaneleri ağırlıktaydı.

Günümüze büyük oranda orijinal haliyle ulaşmış olan bu taş hanı bölgenin diğer

hanlarından ayıran bir başka özellik, duvar resimleri ve süslemeleridir. Hanın zengin

tüccar ve sarrafları işyerlerini Batılı motif ve temaların olduğu resimlerle, edirnekârî ve

malakârî tezyinatla donatmışlardır.

BÜYÜK ÇORAPÇI HAN:Mahmutpaşa Yokuşu üzerindeki bu hanın, Kanuni Sultan Süleyman (salt. 1520-

1566) zamanında, Kaptan-ı Derya Piyale Paşa (ö. 1578) tarafından 16. yüzyılın ikinci

yarısında yaptırıldığı sanılıyor. Handa büyük ihtimalle alt katlarda mal depolanıyordu, üst

katları ise tüccarlar işyeri olarak kullanıyorlardı. Burada 19. yüzyılın sonlarından itibaren,

çoğunluğu gayrimüslim olan manifaturacılar ve tuhafiyeciler bulunmaktadır.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 36: Sultanhamam kitabı

35

Büyük Çorapçı Han

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 37: Sultanhamam kitabı

36

KÜRKÇÜ HANI: Mahmutpaşa Yokuşu üzerindeki bu iki katlı, iki avlulu han, Mahmud

Paşa Külliyesi’nin bir parçası olarak Mimar Atik Sinan tarafından 15. yüzyılın ikinci ya-

rısında inşa edilmiştir, dolayısıyla ilk büyük ticaret hanlarından biridir ve o dönemden

günümüze ulaşan tek handır. İçindeki mescidiyse daha sonra Hacı Küçük Ahmed Ağa

yaptırmıştır. İki katlı bu hanın orijinalinin yüz yirmi yedi odalı olduğu sanılmaktadır.

18. Yüzyılda bu hanın dükkânların bir kısmı, Avrupa ve Mısır ürünleri satan Yahudiler

tarafından işleti-liyordu. 1821 esnaf kayıtlarına göre, handa adına uygun olarak büyük

oranda kürkçü esnafı bulunmaktaydı.

20. Yüzyıl Başlarında Kürkçü Hanı.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 38: Sultanhamam kitabı

37

Sultanhamam ve civarı fetihten

sonra hızla yerleşilen ve ticari

hareketlilik dolayısıyla özellik-

le gündüzleri çok kalabalık bir

bölge olduğundan, 15. yüzyıl-

dan itibaren burada camiler inşa

edilmiştir. Bölgenin en büyük

camileri, daha önce sözünü et-

tiğimiz Mahmud Paşa Camii ile

Yeni Cami’dir. Semtin sokakla-

rında daha küçük boyutlu birçok

cami de vardır.

Tarakçılar Caddesi’ndeki

Dâye Hatun Camii, Fatih

Sultan Mehmed’in sütannesi

(dâyesi) Ümmü Gülsün

Hatun tarafından 1485’te yaptı-

rıldı. Uzun süre harap durumda

kalmış olan cami 1971’de yeni-

den inşa edildi. Ümmü Gülsün

Hatun’un türbesi de bu ca-

minin avlusundadır. Yine 15.

yüzyılın ikinci yarısına ait olan

Camiler ve Mescitler

Daye Hatun Camii

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 39: Sultanhamam kitabı

38

Hacı Küçük Camii Sokağı’nda bulunan Hacı Küçük Camii, Fatih Sultan Mehmed’in

silahtarlarından Küçük Ahmed Ağa tarafından yaptırıldı. 19. Yüzyılda bir yangında

zarar gören cami, Sultan Abdülaziz’in başmuhasibi Servet Ağa tarafından 1872’de

ilk yapısından çok farklı bir şekilde yeniden inşa ettirildi. Hatta minaresinin şerefe-

si, cami mimarisinde az rastlanan neo-gotik tarzın bir örneğidir. Bu caminin kapısı-

nın üstündeki hat, meşhur hattatlardan Abdullah Hamdi Bey’e aittir. Tarakçı Cafer

Sokağı’ndaki Sururi Dâye Hatun Camii, Kanuni Sultan Süleyman’ın sütannesi ta-

rafından 1530 yılında yaptırıldı, cami 1907’de tamir gördü. Büyük Postane’nin ar-

kasında, Âşir Efendi Caddesi üzerinde bulunan Hobyar (ya da Hubyar) Camii, ilk

olarak Mîr Hoca Hubyar tarafından 1473-1474’te yaptırıldı. Daha sonra yok olan

caminin yerine 1905-1909 yılları arasında, Mimar Vedat Tek tarafından Büyük

Postane ile birlikte tasarlanan bugünkü cami inşa edildi. Çakmakçılar Yokuşu üzerinde

III. Sultan Mustafa’nın inşa ettirmiş olduğu Küçük Yeni Han’ın içinde, yine aynı pa-

dişahın 1760 yılı civarında yaptırdığı, Saka Çeşmesi Camii adıyla da bilinen Sultan

III. Mustafa Camii vardır. Han kapısının içinden girilip ikinci kata çıkılarak bu camiye ulaşılır.

Hacı Küçük CamiHobyar Camii

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 40: Sultanhamam kitabı

39

Tarihi boyunca yangınlar ve depremler İstanbul’un yakasını bırakmayan felaketler ol-

muştur. Bunların çok büyük bir çoğunluğu Sultanhamam ve civarını da etkilemiş, böl-

gede ciddi hasarlar yaratmıştı.

1766 büyük İstanbul depreminde; Ermeni halk şairi Ceranyan’a bakılırsa, İstanbul’da

kâgir han kalmamış, birçok ticarethaneler yıkılmış, çarşı ve pazarlar viraneye dön-

müştü. İtalyanca bir rapora göreyse Valide Han bu depremden etkilenmemiş nadir

taş yapılardan biriydi. Bütün İstanbul çapında büyük hasara sebep olan 10 Temmuz

1894 depremindeyse en çok Kapalıçarşı zarar gördü, Mercan civarı ve Uzunçarşı’dan

Tahtakale’ye kadar Sultanhamam’ı da içine alan bölge neredeyse tamamen yıkıldı,

Büyük Valide Han hasar gördü, Sultanhamam civarındaki sultan çeşmesi yıkıldı,

Mercan Sokağı’ndan kükürtlü su fışkırdı.

Depremler gibi doğal bir afet olmayıp çoğunlukla insan hatasından çıkan yangınlar

İstanbul’da sık sık yaşanıyordu. İstanbul, tarihi boyunca, kimileri günlerce söndürü-

lememesiyle efsane haline gelmiş büyüklü küçüklü birçok yangına sahne olmuştu.

Yapı malzemesi olarak ahşabın yaygın olarak kullanılması hasarın artmasına sebep

oluyordu. Aslında hanların taştan yapılmasının bir sebebi de buydu. 1714 yılına kadar

tulumbacılık müessesesinin olmayışı da bu tarihe kadarki yangınların söndürülmesini

zorlaştırmıştı.

1652’deki yangın, Yeni Bedesten’in karşısında başlayıp Eremya Çelebi’nin aktardığına

göre rüzgârın etkisiyle Mahmutpaşa’daki Kürkçüler’e ulaşmıştı.

1660 Yılında kırk iki saat devam eden ve İstanbul’un çok büyük bir bölümünü tahrip

eden büyük İstanbul yangını yine Eremya Çelebi’nin aktardığına göre, temmuz ayında

Ayazmakapı’da, surdışında bulunan bir sandıkçı dükkânında çıkmış, rüzgârın da yar-

dımıyla hızla ilerlemiş, Süleymaniye’den Hocapaşa çarşısına kadar her yeri yakıp kül

etmiştir. Buradan da Valide Han’a, oradan Uzunçarşı’ya kadar ulaşmış yani bugünkü

Sultanhamam-Mahmutpaşa civarını büyük oranda tahrip etmişti.

Yangınlar ve Depremler

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 41: Sultanhamam kitabı

40

Hatta Kapalıçarşı’ya kadar da-

yanmıştı. Ertesi gün de yayılarak

devam eden yangında, Büyük

Valide Han’daki “çok kıymetli ha-

zineler ve eşyalar” pencereden

giren kıvılcımlarla yanmıştı.

Aralık 1754’te bir gece vakti

Mahmutpaşa-Sultanhamam ci-

varında çıkan ve on sekiz saat

boyunca süren bir başka yan-

gın bölgede büyük tahribat ya-

ratmıştı. Bundan bir sonraki yıl,

Eylül 1755’te Hocapaşa’da

çıkan ve kırk saat süren yangında

Ayasofya, Bahçekapı ve

Mahmutpaşa semtleri enkaz

haline gelmişti.

1865’teki Hocapaşa yangının-

daysa, Sirkeci-Marmara arasın-

da üç binden fazla yapı yanmış-

tı. Bu zararın ardından, yukarıda

da sözünü ettiğimiz yeni bir yol

ve yapı yönetmeliği çıkarıldı ve 1894 depreminin ardından Sultanhamam’daki sıbyan mektebi ve çeşme.

sokaklar yeniden düzenlendi.

Mercan ve Fincancılar Yokuşu da bu kapsamda yeniden düzenlenmişti.

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 42: Sultanhamam kitabı

41

Cumhuriyetin kurulması ve hemen öncesinde Ankara’nın başkent olması idari olarak

İstanbul tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıydı ama ticari ve sosyal hareketlilik

anlamında İstanbul’un liderliği devam etti. Haliç kıyıları, Eminönü ve buradan Beyazıt’a

kadar ulaşan bölge ticari hayat içindeki aynı işlevini sürdürdü. Zaman içinde Haliç’teki

ticaret limanları kaldırıldı, Eminönü’nün sahil kısmında yeni düzenlemeler yapıldı, yeni

yollar açıldı ama bunun hemen arkasındaki hareketlilik yoğunluğundan bir şey kaybet-

medi.

Erken Cumhuriyet döneminde Sultanhamam ve civarındaki dar, yokuşlu sokaklar, gün-

düz saatlerinde şehrin en kalabalık, hareketli, canlı bölgeleriydi. Osmanlı döneminden

devralınan miras ve eski ticaret anlayışı devam ediyordu ama bir yandan da dünya-

nın iktisadi dinamiklerinin değişmesi ve teknolojinin ilerlemesiyle yavaş yavaş ticaretin

işleyiş şekli farklılaşıyordu. Bu geçiş süreci içinde Batılı tarzda, modern ve kapitalist

ticari yaklaşımla geleneksel ticaret alışkanlıkları bir arada var oldu.

Osmanlı döneminde Sultanhamam-Mahmutpaşa civarında çok çeşitli iş kolları faa-

liyet gösterirken cum-huriyet döneminde özellikle manifaturacılar, kumaş toptan-

cıları ve perakendecileri bu bölgede yoğun-laştı. 1950’lerde İstanbul tüccarları

tarafından Bursa’daki dokumacılardan alınan kumaşlar Sultanha-mam’a getirilir, bu-

rada Anadolu tüccarına satılır, dolayısıyla buradan Anadolu’ya yayılırdı. Sultanhamam

Türkiye’deki kumaş imalatının ürünlerinin önce toplandığı, daha sonra

yine buradan bütün Türkiye’ye dağıtıldığı bir merkez durumundaydı.

İstanbul tarihiyle ilgili birçok makalesi bulunan araştırmacı Kevork Pamukciyan, kendi

amcası Garabed Pamukciyan’ın (1875-1959) Sultanhamam’da tanınmış bir manifatura

tüccarı olduğunu, babasının da 1942 yılında kapanana kadar amcasının manifatura ti-

carethanesinde kâtiplik yaptığını aktarır. Osmanlı dönemi boyunca matbuat hayatıyla

da yakın ilişkileri olan bölgede, 1960’larda hâlâ Ermenice kitaplar satan dükkânların

olduğu biliniyor.

CUMHURİYET DÖNEMİ

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 43: Sultanhamam kitabı

42

Osmanlı İmparatorluğu zamanında dönem dönem İstanbul’u kasıp kavuran yangınla-

rın bir benzeri yazık ki cumhuriyet döneminde de tekrarlandı. 1976 yılının ilk günlerin-

deki büyük Sultanhamam yangını bölgede çok ciddi bir zarara sebep oldu. Üç bine

yakın işyeri zarar görmüş, çok sayıda iş sahibi yersiz, neredeyse yirmi bin kişi de işsiz

kalmıştı. Bunun üzerine bölgede kiralar ve hava parası hızla yükseldi. Mağazaları kul-

lanılmaz hale gelen manifaturacı esnafının başka bölgelere taşınması fikri gündeme

geldiyse de, esnaf bu işin başka yerde yapılmayacağını, müşterinin buraya ayağının

alışmış olduğunu ve Sultanhamam’dan başka yere gitmeyeceğini söyleyerek buna ya-

naşmadı.

Değişimin gittikçe artan hızına rağmen Sultanhamam bugün de bütün o daracık yo-

kuşları, her köşebaşından bir anda çıkıveren hamalları, geçmişle bugünü bir arada

yaşatan hanları, camileri, çeşmeleri, mağazalardaki rengârenk kumaşları, bütün ara

sokakları dolduran müşterileri ve eski ticaret ahlakını bunca değişime rağmen yaşat-

maya çalışan kendine özgü esnafıyla İstanbul’un vazgeçilmez ve eşine pek rastlanmaz

bir bölgesi hâlâ...

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 44: Sultanhamam kitabı

43

SULTANHAMAM’IN BAZI CADDELERİ VE SOKAKLARI

ÂŞİR EFENDİ CADDESİ:Sultanhamam Meydanı’ndan Ankara Caddesi’ne uzayan bu cadde, adını üzerinde

bulunan ve bugün asli işlevini yitirerek işyeri olarak kullanılmakta olan Âşir Efendi

Kütüphanesi’nden alır. Âşir Efendi’nin konağı da zamanında bu cadde üzerindeymiş.

Cadde Büyük Postane’nin arka cephesinden geçer. Hobyar Camii de yine bu caddede,

postanenin hemen köşesindedir. Bu cadde boyunca çoğunluğu 20. yüzyılın başların-

da inşa edilmiş hanlar yer alır; Basiret Hanı, Fesçibaşı Elkatip Han, Katırcıoğlı Hanı,

Yusufidis Hanı, Küçük Ticaret Hanı, Hobyar Hanı bunlardan bazılarıdır. Caddenin en

eski hanıysa kütüphaneyle birlikte yapılan Âşir Efendi Hanı’dır. Burası da semtin ruhu-

na uygun olarak, muhtelif ticarethanelerin yanında manifaturacıların ağırlıkta olduğu

bir cadde olmuştur.

Aşir Efendi Caddesi

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 45: Sultanhamam kitabı

44

ÇAKMAKÇILAR YOKUŞU:Sultanhamam’dan Mercan’a doğru uzanan, bölgenin en yoğun ve hareketli sokakların-

dan biridir. Bu yol üzerinde zamanında tüfek ve tabanca çakmağı imal edilen dükkân-

lar bulunduğu için bu adı taşır. Osmanlı döneminde tüfekçi ustaları buradan çakmak

alırlardı. Bu dik yokuş aynı zamanda bir hanlar sokağıdır. Büyük Valide Han, Büyük

Yeni Han, Sümbüllü Han, Muradyan Hanı, Çakmakçılar Hanı, Nâsır Hanı hep bu yokuş

üzerindedir.

Çakmakçılar Yokuşu

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 46: Sultanhamam kitabı

45

VASIF ÇINAR CADDESİ (RIZA PAŞA YOKUŞU – FİNCANCILAR YOKUŞU):Sultanhamam Meydanı’yla Uzançarşı’yı birleştiren bu yokuş bölgenin ana yollarından

biridir. Yüzyıllarca Fincancılar Yokuşu olarak bilinen caddenin adı iki kere değiştiril-

miştir. Önce Abdülhamid dönemi seraskerlerinden Rıza Paşa’nın bu cadde üzerinde

yaptırdığı hana atfen caddeye paşanın adı verilmiş, daha sonra da İzmir’in kurtuluşu

için mücadele etmiş, milletvekilliği, bakanlık ve büyükelçilik yapmış Vasıf Çınar’ın adı

buraya uygun görülmüştür. Bu yokuş her zaman bir ticaret merkeziydi, çarşılar, mağa-

zalar ve hanlarla doluydu. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren manifatura ve mefruşat

mağazaları burada ağırlıktaydı. 1960’larda, İngilizce-Türkçe sözlük yayınlarıyla tanınan

Redhouse Kitabevi de buradaydı.

Vasıf Çınar Caddesi

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

Page 47: Sultanhamam kitabı

46

1.BÖLÜM

Page 48: Sultanhamam kitabı

47

TÜRK TEKSTILININ EN ÖNEMLI TICARI MERKEZI‘SULTANHAMAM’

Page 49: Sultanhamam kitabı

48

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Sultanhamam’ın, İstanbul ve Türkiye için asıl öneminin ne olduğu konusunda gö-rüştüğüm pek çok kişi sözlerine başlarken neredeyse hep aynı kelimeleri kullandı. Sultanhamam ticaretin kalbiydi; Sultanhamam tekstilin merkeziydi; Sultanhamam manifaturacılığın merkeziydi. Bunların hepsi doğru. Hepsinin de gerekçeleri, ka-nıtları, yaşanmış hikayeleri var. Yaklaşık bir yıl süren bu çalışmanın sonunda ben de hepsine katılıyorum ve ekiyorum, Sultanhamam ‘gerçek’ tüccarlığın, ‘gerçek’ esnaflığın merkezi olmuş. Türkiye’de ticaretin üniversitelerde okutulmayan ama yaşanan kuralları burada ticaretin genlerine yazılmış.

Sultanhamam

Page 50: Sultanhamam kitabı

49

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Büyük Valide Han

Mustafa Erdebil: “Sultanhamam, tekstil sektörünün merkezi olmuş. Oradaki hanlarda

Osmanlı zamanında, at arabalarıyla gelinip hanın avlusuna atların arabaların konuldu-

ğu, üst katlardaki, bizim dükkan diye kullandığımız yerlerin de birer otel odası olarak

kullanıldığı dönemler yaşanmış. Yani, o zamanlarda da bu bölge ticaret merkeziymiş.

Sonra o dönem bitip de trenler kamyonlar otobüsler gelmeye başlayınca artık o at

arabaları çekilmiş. Otel odalarının o hali de bitmiş. Hepsi ticarethane olmuş. Ve bugün

o gördüğümüz antika hanlar, hepsi bundan yirmi-otuz sene önce çok büyük işyer-

leriydi. Bu işyerleri de 1930’lar, 1940’lar ve 1950’lerde Anadolu’dan gelen esnafların

tüccarların akınına uğradı.”

Page 51: Sultanhamam kitabı

50

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Mustafa Erdebil 1938 yılında doğmuş. Sultanhamam’ı o kadar iyi tanıyor kionunla konuştuğumuz her an Sultanhamam’la ilgili bir anıyla konuşmasınıtatlandırıyor. 1942’de Buldan’dan kalkıp İstanbul’a gelmişler. Sultanhamam’da ba-bası bir dükkan açmış. Mustafa Erdebil’de yıllar boyu Sultahamam’da manifaturacılıkyapmış. Hâlâ da dükkanında, Hacıpulo Han’da günlerini geçirmeye devam ediyor.Sultanhamam’ın tarihine tanıklık etmeye devam eden az sayıdaki duayenSultanhamam tüccarlarından biri...

Mustafa ERDEBİL

Mustafa Erdebil: “O zaman yaptığımız iş, genelde bütün esnafın, tüccarın yapmış

olduğu iş zaten, yerli malı alım satımı. Osmanlı’dan müdevver bir yerli sanayi var

Türkiye’de. Gaziantep’te, Denizli’nin merkezinde ve kazalarında, Bursa çevresinde,

İstanbul’da da bir miktar olmak üzere yerli sanayi şeklinde yerli malları üretiliyor.

Bunlar o güne göre ihtiyaçları gideriyor ama yani bugün onlardan yarım metre alsanız

ayakkabıları silersiniz. Öyle bir kalite falan yok, hiçbir şekilde yok. O mallar Denizli’den,

Buldan’dan, amcamdan bize gelir, İstanbul’da da, bizim mağazamızda bütün bu yerli

Page 52: Sultanhamam kitabı

51

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

malları satılır. Çünkü o zaman Türkiye altmış yedi vilayet. Altmış yedi vilayetin tamamı,

büyük kazalar, büyük nahiyeler ve büyük köyler bütün hepsi bir mal almak istiyorsa,

hangi mal olursa olsun İstanbul’a gelir. Manifatura almak istiyorsa da Sultanhamam’a

gelir.”

Kürkçü Hanı

Haçik Taşçı: “İstanbul’un üç tane ticari kültür yeri vardı. Biri Sultanhamam, ikin-

cisi Perşembe pazarı, üçüncüsü Zahire Pazarı. Bu üç yer Türkiye’nin ticari kalbiydi.

Sultanhamam’da hanlar vardı ve bunlar iş kollarına göre bölünmüştü. Kürkçü Han’dan

başlayalım. Kürkçü Han İstanbul’daki kürk yapan insanların ilk işe başladığı yer. Yaşım

geçmişine yetmez ama, ilgim ve o güne bakarak bunu söylüyorum. Leblebici han ne?

Leblebici han işte ecza levazımatı, kolonya gibi, o güne göre bir takım malzemeler gibi

şeylerin satıldığı han. Sabuncu Han, mutfak eşyalarının satıldığı han. Dönüp geldiği-

miz zaman Âşir Efendi Han kumaş ve manifaturanın satıldığı, o sektördeki insanların

yoğunlukta olduğu han.

Page 53: Sultanhamam kitabı

52

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Aşir Efendi Han

Mahmutpaşa’ya çıkarsak Yıldız Han konfeksiyon yapanların yoğunlukta olduğu han.

Dönüp, Gürün Han’a Katırcıoğlu’na gelirsek genel manifatura ve metreyle kumaş

satılan han. Sonra Gürün Han’ın üst katları konfeksiyon da yapmaya başladı.

Dönüp Marputçular’a gelirsek orada da bütün hanlarda gene gömlek gibi, Türkiye’nin

ilk konfeksiyonu da aşağı yukarı gömlek, gömlek yapılan, çamaşır yapılan, satılan hanlar

vardı ve o hanların içinde de oradaki hanlarda da işte iğne, iplik, düğme gibi şeyler

satılırdı. Mesela bir Çakmakçılar Yokuşu vardı demin atladım. Çakmakçılar Yokuşunda

kumaş, manifatura çokça, astar satılırdı. İşte her handa her meslek olurdu. Mesela

bir Marputçular’da mefruşatçı yok. Bir Âşir Efendi’de mefruşatçı yoktu. Mefruşatçı,

Vasıf Çınar Caddesi’ndeydi. Rızapaşa Caddesi de denirdi. Mesela yukarıda Şark Han’da

camcısı, sanatsal işlerin satıldığı hanlar vardı.”

Page 54: Sultanhamam kitabı

53

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Haçik Taşçı bir başka Sultanhamam aşığı... Malatya Darende’de 1940 senesinde doğmuş. On dört yaşında İstanbul’a gelmiş. On beş yaşında bir mefruşat mağaza-sına çırak olarak girmiş.

Haçik TAŞÇI

Haçik Taşçı: “O mağazada kendimi biraz yetiştirdim. Çocukluk heyecanıyla başka bir

dükkana tezgahtar olarak gittim. Oradan da askere gittim, geldim. O dönemin en

büyük firmalarından Model Mefruşat firmasında müdür sıfatıyla işe başladım. Evin

içinde giyilen çamaşırın dışındaki bütün çaputları satıyorduk. Oradan sonra, 1969

yılında mefruşatçı bir firmaya ortak oldum. Ümit Mefruşat firmasını kurdum. Bugüne

kadar devam ediyor.”

Page 55: Sultanhamam kitabı

54

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Bahariye

9 Eylül 1932 tarihinde Mardin, Cizre’de doğan Eyüp Ensari, 1946’da geldiği İstanbul’da baba mesleğini devam ettirmiş. Babasının Diyarbakır’daki ‘İstanbul Pazarı’ adlı bonmarşesini geride bırakıp İstanbul’un gerçek pazarına, Sultanhamam’a gelmişler.

Eyüp Ensari: “Sultanhamam bir ekoldü, Türkiye’nin ticaret kalbi orada atıyordu.

Sultanhamam’da çok büyük işyerleri vardı. Günlük alışveriş için halk o zamanlar

Kapalıçarşı’ya, Mahmutpaşa’ya, Mısır Çarşısı’na gelirdi. Tuhafiye diye tabir ettiğimiz iç

çamaşırı, çorap gibi şeyler perakende olarak satılırdı.

İstanbul’da bu yerlerden başka yoğun olarak halkın

alışveriş yaptığı merkezler pek yoktu. Manifaturada da

durum aynıydı. Toptan kumaş satışını ben ve benim

gibi Sultanhamam’daki toptancı esnafı yapardık.

Bu yüzden hem İstanbul’dan hem de Anadolu’dan

gelen tüccarlara kumaşı toptan olarak satıyorduk, top

olarak satıyorduk. Bunları da biz, Bahariye Mensucat

fabrikası, Aksu fabrikası, Karamürsel fabrikası gibi az

sayıdaki fabrikadan satın alabiliyorduk. Bu fabrikalar

ürettikleri belli miktardaki malı öyle her gelene satmazlardı. Sultanhamam’daki

dağıtıcılarına, toptancılarına satarlardı. Hatta şöyle söyleyeyim size, fabrikalara da

fikir veren Sultanhamam tüccarlarıydı. Onlar da Sultanhamam tüccarlarının talepleri

doğrultusunda üretim yapıyorlardı ve ürettikleri malları da Sultanhamam tüccarları

çok rahatlıkla satıyordu. İşte ben de bunlardan biriydim.”

Page 56: Sultanhamam kitabı

55

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Eyüp Ensari: “İstanbul Pazarı’nda her şey vardı,

plak bile vardı, ayakkabı vardı, manifatura, tuhafiye,

kırtasiye bunların hepsi mevcuttu; bugün bir büyük

bir alışveriş merkezini düşünün, onun ilk hali gibiydi.

Ben, Sultanhamam’a geldiğimde on bir yaşındaydım.

Dilberzadeler diye büyük bir müessese vardı,

Sultanhamam’daydı. Orayla çok çalışıyordu babam ve

kendini sevdirmişti oradaki insanlara. Onlar Selanikliydiler.

Bizim İstanbul’da tutunmamızda katkıları büyüktür.”

Eyüp Ensari: “Babam, özellikle Kayserili

esnafı toplayarak şöyle bir plan yaptı,

onlara şöyle dedi: ‘Siz, hiç korkmayın,

bizden istediğiniz kadar malınızı alın

götürün. Satarsanız parasını verin. Ama

bir şartla, masraflarınız, dükkan kirası

çıktıktan sonra kalan net kârınızın %50’sini

bana vereceksiniz’ dedi. Kabul edildik

ve neticede çok mal satıldı. Babam

müteşebbis bir insandı, dürüst bir insandı

ve bu plan yolunda gitti. Esnaf rahatça

mal aldı. Satamam, parasını da zamanında

ödeyemem diye korkmadan malı sattı,

kârını bizimle paylaştı.

Eyüp Ensari

Tüccarlar 1953

Eyüp Ensari’nin babası, Sultanhamam’da özellikle girişimci yaklaşımıyla, geliştirdiği satış stratejileriyle tanındı. Anadolu’dan mal almaya gelen müşteriyle olan münasebetleri hayranlık uyandırıyordu.

Page 57: Sultanhamam kitabı

56

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Ahmet Nazif Zorlu: “Sultanhamam tüm Türkiye’ye mal satıyordu. Başka bir yer yoktu

ki. İzmir’in toptancısı olurdu, gelip buradan Sultanhamam’dan mal alırdı. Adana’da

mal üretilip buraya gelirdi. Buradan Adana’ya mal giderdi. Kayseri’de mal üretilip

buraya gelirdi, buradan Kayseri’ye geri giderdi. Bursa eskiden beri dokumacılıkta çok

öndedir, ayrı mal satardı. Ama aynı zamanda Bursalı buraya mal satardı. Buradan da

yine Anadolu’ya mal satılırdı. Yani şöyle bir şey söyleyeyim, zaten bir Sultanhamam’a

baktığınızda, bugün Anadolu kaplanları diyoruz ya, %90’ı Anadolu’dan gelmiştir. Âşir

Efendi’ye bak, Fincancılar’a bak, Mahmutpaşa’ya bak, oradaki tüccarların çoğu da,

%90’ı Anadolu’dan gelme. Anadolu kaplanları da buradan gördüklerini Anadolu’da,

kendi yöresinde uygulayanlar oldu.”

Ahmet Nazif Zorlu, Denizli Babadağ’da hep dokumanın içinde büyümüş. Buraya gelen tüccarlardan, babasından, daha sonra da istanbul’a gidip gelmeye başladıktan sonra Sultanhamamı öğrenmiş, daha yakından tanımış. 1970 yılında Sultanhamam’da dükkan açmışlar.

Ahmet Nazif Zorlu

Page 58: Sultanhamam kitabı

57

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Manifatura Dükkanı

Ahmet Nazif Zorlu: “Üç sene dükkan

tutmak için yer aradım. Mesela, Katırcıoğlu

Han’a baktık. Orada bir dükkanın hava

parası, o gün için 300 bin lira, 400 bin

lira. O hana girsen kaybolursun. Her taraf

dükkan ama bölge Türkiye’nin tekstil

merkeziydi ve dükkan bulamıyorduk.

Türkiye, tekstilde Sultanhamam’daki işte

bu küçük pahalı dükkanlardan büyük

yerlere geldi. Bu da yine Sultanhamam

sayesinde oldu. Sultanhamam’da biz

de görüp öğrenip gördüklerimizi tatbik etmeye başladık ve fabrikalar kurduk. Çok

güzel paralar kazanıldı. Satışınızın %10’undan kâr etseniz bile hacmi düşündüğünüzde

büyük paralar eder. Batan yok muydu, batan vardı o da işini bilmeyenlerdi, ama

Sultanhamam’da çok kişiler mal, mülk, servet sahibi olmuştur. İşini bilen kişilerin hemen

hepsini Sultanhamam zengin etmiştir.”

İsmail Hakkı Bağcı: “Bir tekstil ürünü

yaptığın zaman Sultanhamam dışına

gidemezsin, nereye götüreceksin?

Beyoğlu’nda satsan satamazsın. O alacak

üç metre, beş metre perakende satış

yapmak için... Ağırlık Sultanhamam’daydı,

bütün toptancılar oradaydı. Onun için

onlarla muhatap oluyorduk. O bakımdan

merkez Sultanhamamdır. Biz Bursa’da

imalat yapıyorduk. 50’li senelerde kadın kumaşları yapardık. Çok güzel kadın kumaşları

yapardık, İtalya’dan özel jakar makinaları getirdik. Yeni camiden yukarı çıkarken stok

İsmail Hakkı Bağcı

Page 59: Sultanhamam kitabı

58

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

mağazası vardı. Rahmetli Rahmi Demirtürk, Salih Taşçı’nın mağazası, bizim bütün

bu kumaşlarımızı onlar alırdı. Her hafta gider tahsilatımızı yapardık. Bütün fabrikanın

çıkan imalatını onlar alırdı.

60’lı senelerden sonrada döşemelik kumaş imalatına giriştik, müşterimiz yine

Sultanhamam’dı. Bursa’dan döşemelik kumaş toplarını alıp İstanbul’a götürmek

biraz zordu. Bu yüzden Sultanhamam tüccarları bize gelirlerdi. Fabrikanıza gelirler

yaptıklarınızı görürler, onun dışında da kendi ihtiyaçları ya da piyasadan beğendikleri

varsa, numunesini getirir bize sipariş verirlerdi. Biz de bu siparişi Türkiye’de yalnız

ona yapardık. Bizim yaptığımız bazı desenleri de bağlayanlar olurdu. O desen onlara

bağlanırdı. O kaliteyi de bağlarlardı. Sanayicinin sözü orada da geçerliydi. Kalkıp başka

biri size geldi, ben daha fazla vereyim bana ver dese de vermez. Söz sözdür.”

Dodanlı Kumaşlar

Page 60: Sultanhamam kitabı

59

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Babasının Ankara’daki mağazası için İstanbul’a gelerek satacağı tekstil ürünlerini teker teker seçen Hilmi Babacan, o dönem Ankara’da Çıkrıkçılar Yokuşu’nda satılan hemen tüm ürünlerin Sultanhamam’dan geldiğini anlatıyor:

Hilmi Babacan: “Benim doğum tarihim 1937.

Babam 1918’de ticarete başlamış. Köyden

kazaya geliyor, Şereflikoçhisar’a. Orada küçük

bir dükkan açıyor. Beni de yanına götürüyor.

Ben o zaman dört yaşımdaydım. Babamla

beraber her gün işe gidip geliyorum. 1953’te

ortaokulu bitirdim kazada. Beni okutmaya çok

meraklıydı babam. Fakat lise yoktu o zaman

kazada. Lise olmayınca işini Ankara’ya nakletti.

Ankara’ya geldik. Burada hem liseye gittim

hem çalıştım. Sonra da bazen babamla, bazen

de yalnız olarak, her ay dört gün İstanbul’a, iki gün de Bursa’ya giderdim. Bizim satışını

yaptığımız her şeyin hem kalite hem fiyat bakımından uygun olanlarını tespit ederdim.

Onları getirir, Ankara’da satardım. Bizim alışveriş yaptığımız, bizim ihtiyacımız olan

malları Sultanhamam ve civarı satardı. Orada bir sürü hanlar var; ben o hanlara teker,

teker, ta çatıdan başlarım, bodruma kadar teker teker hanlara inerim. Bakarım kim ne

satıyor, kaça satıyor, hanları incelerdim.”

Çıkrıkçılar

Hilmi BABACAN

Page 61: Sultanhamam kitabı

60

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Hilmi Babacan’ın karış karış gezdiği bu hanlar, çok işlek mağazalar ve ticarethanelermiş. Eskiden atlı arabaların dolaştığı bu yerler zaman içinde birer ticarethaneye dönüşmüş. Artık, o at arabaları çekilmiş. Oteller kapanmış. 1930’ladan itibaren bu ticarethaneler, Anadolu’dan İstanbul’a gelen esnaf-tüccar akınıyla dolmuş. Talebin gün be gün arttığı, Sultanhamam’daki hanların en ufak odasının bile bir dükkana çevrildiği, dükkanlara sığmayan kumaşların koridorlara taştığı bu hanlarda boş bir yer bulmak çok ama çok zormuş. Eski hanların hemen hepsi o tarihlerden itibaren, bundan yirmi-otuz sene öncesine kadar çok işlek dükkanlarmış.

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “Buranın

en gözde olduğu senelerde, 1940’lardan

1980’lerin sonuna kadar da Sultanhamam

beni hep şaşırttı. Özellikle şu dükkanlara

ödenen kiralar, hava paraları ya da satın

alırken ödenen astronomik rakamlar

konusu... Bizim, Kayseri’nin en kral

yerinde 200 metre dükkan, 300 metre

dükkan o zaman diyelim ki 50.000 lira

100.000 lira. Sultanhamam’da Fincancılar

Yokuşun’da bir bakıyorsun, 5 milyon lira, 7

milyon lira. Yahu nasıl oluyor, bunlar altın

mı kazanıyor da bu kiraları ödeyebiliyor, bu dükkanları satın alabiliyor, sorusu bende

şahsen uyanmıştır. Ne alacaksın ne satacaksın ki 5 milyon liraya dükkan alacaksın!

Sonra da bu yatırdığın parayı çıkartacaksın.”

Büyük Çorapçı Han İçi

Mustafa Nevzat Özhamurkar

Page 62: Sultanhamam kitabı

61

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Haçik Taşcı: “1980’den önceki zamanlarda

bir dükkan tutmak istediğin zaman, o

gün parasıyla veya bugünkü bin lira

konuşursak, 300-500 bin lira gibi bir

hava parası vermek gerekirdi makul bir

dükkana. Yani 50 metrekare bir dükkana.

Sorma ver. Hava parası, havaya veriyorsun

yani. Anahtarı almak için. Âşir Efendi

dendiği zaman, Âşir Efendi’de sekiz-on

sene içinde bir dükkan bulabilirdin. Sonra

bir Rıza Paşa Caddesi, Vasıf Çınar Caddesi

dediğin zaman beş-altı senede bir dükkan

bulabilirdin. Fincancılar dediğin zaman beş-altı senede dükkan bulabilirdin.”

Recep Tanrıverdi: “Sultanhamam’da bir tane

mağaza ele geçmezdi eskiden. Hava parasıyla da

alamazdınız, yoktu ki! El değiştiremezdi, satılmazdı.

Hava parasıyla, o gün büyük paraların da olsa

mağaza bulamazdın Sultanhamam’da. Âşir Efendi

Caddesi’nde, Fincancılar’da, Gürün Han’da, Hacı

Küçük Camii’nde, buralarda mağaza bulunmazdı.

Caddelerde, hanlarda mağaza bulunmazdı

Sultanhamam’da, mağaza ele geçmezdi. Eğer

yıllar sonra bir yer yakaladıysanız kendinizi çok

şanslı kabul etmeniz gerekirdi. Sultanhamam’dan çok uzaklarda bulurdunuz, ondan

sonra buralara yaklaşmaya başlarsınız, yani Sultanhamam budur.”

Page 63: Sultanhamam kitabı

62

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Recep Tanrıverdi, 1947 yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde dünyaya gelmiş. Her iki dedesi de manifaturacıymış. Hatta dedelerinin babası bile manifaturacılık yapmış. Doğma büyüme tekstilci bir ailenin çocuğu olmuş. Bu işlere de çok küçük yaşta, Samsun’da babasının mağazasında başlamış.

Samsun

Page 64: Sultanhamam kitabı

63

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Recep Tanrıverdi: “O tarihlerde kefen satardık. Hem doğana kundaklık satıyorduk,

hem ölene kefenlik satıyorduk. Yani hepsine, çünkü doğan insan da tekstille doğuyor.

Ölen insan da tekstille gidiyor. Yıllarca tekstilin içinde doğduk. Tekstilin içinde

büyüdük. Gerçek büyümeyi Samsun’dan çıkıp İstanbul’a gelince yaptık. 1965 yılında,

babam beni buraya getirdi. Burada çok yakın dostlarına beni emanet etti. Eski adıyla

manifaturanın yani kumaşın eğitimini ben yirmi ay boyunca burada İstanbul’da aldım,

Gürün Han’da. Hem tezgâhtarlık yaptım, hem işimin hamallığını yaptım. Dededen

gelen manifaturacıyız, bu işin her şeyini bilen bir aileden geliyoruz ama İstanbul

piyasasında yirmi ay kadar çalıştıktan sonra ancak bu piyasayı öğrendim. Ve çok genç

yaşta İstanbul’da vergi mükellefi oldum. Tanrıverdi olarak firmamı kurdum.”

Sultanhamam’da dükkanların bu kadar pahalı olması hiç de şaşırtıcı değildi. Türkiye’de ticaretin tek merkezinin İstanbul, İstanbul’un da en büyük alışveriş merkezinin tarihi yarımada olduğu yıllar… Vapurlar, trenler Sirkeci’ye geliyordu ve Anadolu’nun her yerinden tüccarları da buraya taşıyordu. Bu gelenler çoğunlukla Sultanahamam’a yakın yerlerde konaklamak isterdi. Sabah erkenden kalkıp dükkanları tek tek dolaşır, gün boyu hanlarda alışveriş yapar, sonra da siparişlerini verip memleketlerine dönerlerdi.

Sirkeci Garı

Page 65: Sultanhamam kitabı

64

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Recep Tanrıverdi: “Sultanhamam’ın otelleri Sirkeci’deydi. Bize gelen müşteri gidip

de Beyoğlu’nda kalmazdı. Burada yatıp kalkardı, bakın bu çok önemli. Sirkeci’de

yüz tane otel vardı. Esnafın Beyoğlu’na gitmeye ödü kopardı, soyarlar bizi, kötü işler

başımıza gelir diye esnaf burada yemeğini yer, otelinde kalırdı. Camiler burada, oteller

burada, herkes burada. Hatta biz hangi gün, hangi tüccarın geleceğini iyi bilirdik.

Hangi ay, Maraş’tan ne gün tüccar gelecek, Erzurum’dan ne gün gelecek, Samsun’daki

tüccarların günü, Trabzon’daki, Kayseri’deki tüccarların günü belliydi. İnanın her

bölgenin tüccarının geleceği günleri bilirdik, ona göre hazırlık yapar beklerdik.”

İpek Palas

Page 66: Sultanhamam kitabı

65

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Mustafa Erdebil

Mustafa Erdebil: “Akşamdan yola çıkarlar, geldikleri yere göre tabi… sabahın 6’sı,

7’si gibi İstanbul’da olacak gibi kendilerini ayarlarlar. Eğer pek uzak değilse yerleri,

günübirlik, akşama geç saatte dönerler. Uzaksa birkaç gün bir otelde kalırlar. O zaman

Sirkeci’de oteller doluydu. En lüks otel İpek Palas oteliydi. Anadolu’nun eşrafı orda

kalır, diğerleri daha mütevazı otellerde kalırlardı. 6.30 gibi bizim dükkana gelirlerdi.

Bir gün yine bir müşterimiz Haydarpaşa’da trenden inmiş gelmiş, bizim dükkan kapalı.

Çuvalları kapının önüne atmış. Biz de saat 7:30’da, 8’de ancak geliyoruz. Dükkanı

açtık, müşteri geldi, müşteri babama dedi ki ‘Abdullah Bey maşallah senin çocuklara.

Sabahleyin geldim senin dükkan kapalıydı.’ Sonra da babam da bize kızdı, ‘utanmıyor

musunuz adam Erzincan’dan geldi, siz Aksaray’dan gelemediniz.’ ‘Baba sor bakayım,

senede kaç defa geliyor? Sabahleyin kaçta gelmiş? Adam 6.30’da gelmiş.’”

Page 67: Sultanhamam kitabı

66

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Bu kitabın hazırlanması sırasında görüştüğümüz Selim Şimon 1960’larda Sultanhamam piyasasına giren, daha sonra da özellikle çocuklarının iş hayatına atılmasıyla tekstil sanayinde büyüyen bir duayendi. Ne yazık ki bu kitabı basıldığını göremeden kendisini kaybettik. Selim Şimon, ilerki sayfalarda bahsedeceğimiz, ‘Sultanhamam ekolü’ne yürekten inanmış bir Sultanhamamlıydı. Şimon, genç kuşaklardan çok memnundu ve hem kendi çocuklarının hem de kendinden sonra yetişen tekstilcilerin çok daha yetenekli olduğunu üstüne basarak anlatmıştı.

Selim Şimon

Page 68: Sultanhamam kitabı

67

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Selim Şimon: “Anadolu’dan, Türkiye’nin

her tarafından, yani o zaman altmış yedi

vilayet olduğunu kabul edelim, altmış

yedi vilayetten buraya alışverişe gelirlerdi.

Hatta bu vilayetlere bağlı kazalardan.

Bazıları büyük kazalardan ve hatta bu

kazaların bazı büyük köylerinden bile

bizimle alışveriş yapmaya gelenler olurdu.

Hangi mal olursa olsun. Manifatura dışında

da olabilir. Her türlü malın satıldığı alındığı

yer İstanbul’dur ve İstanbul piyasasında

bu alışveriş böyle devam eder gider.”

Ali Yazıcıoğlu: “Sultanhamam’a Anadolu’dan

müşteriler grup grup gelirlerdi. Biz prensip olarak

gelen müşteriyi kendi ailemizden gibi hissederdik.

Değişik ihtiyaçları olduğu zaman, hastalıkta veya

herhangi bir iş için, biz yardımcı olmaya bakardık.

Çok dostane ilişkiler içerisindeydik. Şimdi yine öyle

müşterilerimiz var. Bize babadan kalma müşteriler

var. Dededen kalma müşteriler var. Ancak, zaten o

şekilde hareket etmezsen ticaret uzun ömürlü olamaz. Uzun zaman, o ilişki içinde

bulunmazsan, müşteriye o yakınlığı göstermezsen, belli bir zaman için ticaret yaparsın.

Ondan sonra ararsın müşteriyi. Gelecek mi diye. Onun için Sultanhamam’da Müslümanı,

gayrimüslimi, Ermenisi, Yahudisi herkes aile gibiydi. Satıcısından alıcısına kadar işi

dostluk içinde yürütürdük. Anadolu esnafı da hatırnazdır. İnandığı zaman sana bağlı

olur. Zaten ticaretin kaidesi de o. Yani müşteriyi bir seferlik düşünmemek lazım.”

Selim Şimon

Ali Yazıcıoğlu

Page 69: Sultanhamam kitabı

68

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

1947’de ortaokuldan sonra Buldan’da çerçilik yaparak, iplik, ayna, tarak satarak ticarete atılmış Ali Yazıcıoğlu. Askerden sonra Sultanhamam’a gelmiş, burada mefruşatla tanışmış. Tüccar Mithat Süren, erkek kumaşı üreten Akın Tekstil’in bayisiymiş. Ali Yazıcıoğlu onun yanında işi öğrenmiş, zamanla da kâr ortağı olarak aynı mağazada çalışmaya devam etmiş. Ticareti orada öğrenmiş. Aradan kırk üç sene geçmiş. Hâlâ İstanbul’da, Sultanhamam’da eski dükkanında mefruşatçılık yapan az sayıda duayenden biri. İşleri oğluna devretse de dükkanından hiç kopmamış.

Buldan’da El Dokuması Tezgahı

Page 70: Sultanhamam kitabı

69

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Sultanhamam’dan alışveriş yapanlar da genelde geldikleri illerdeki, kasaba ve köylerdeki ileri gelen tüccarlar olurlardı. Bunlar da engin bir ticari gelenekten gelen onurlu, dürüst, prensip sahibi kişilerdi.

Ali Yazıcıoğlu: “Şimdi, Fincancılar Caddesi

burası. Burada benden yaşlısı yok şimdi,

ama ben gene geliyorum, dostlardan gelen

giden oluyor Anadolu’dan, çocuklarından

gelen oluyor, babalarını hatırlamış

oluyorum, dedelerini hatırlamış oluyorum.

Bizim için bir gıda oluyor bu, moral oluyor,

onun için yarım asırdır alışmışız da buraya,

buranın havasını almadan olmaz. Bizim

düşündüğümüz; evimiz, çocuklarımız,

işimiz. Ama sosyal hayatta da lazım gelen

şeyleri yapmak lazım, dışarı yemeğe de

gideriz, dış seyahate de gideriz ama ölçü

dahilinde hepsi, hepsi de ölçü dahilinde, zaten hayat bütünüyle ölçü dahilinde, herkes

için bu, yalnız bu iş için değil, her iş için...”

Ali Yazıcıoğlu

İlyas Hürdana: “Edirne’den Van’a kadar müşteri

vardı. Herkes de beyefendiydi yani Anadolu müşterisi

dediğimiz zaman, hakikaten de Anadolu efendisi idi.

Belinden kuşağı çıkarır, paraları koyar, o şekilde de

borçlarını öderdi ve harmandan harmana gelirlerdi.”

İlyas Hurdana

Page 71: Sultanhamam kitabı

70

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

İbrahim Kaprol: “Sabah erkenden gelip alışveriş

yaparlar, para bırakırlar, sen bunları gönderirsin

derler, çok da oyalanmadan memleketlerine

dönerlerdi. Anadolu insanı da çok temizdi tabi. Çok

iyi arkadaşlardı.”

Bugün elli sekiz yaşındaki Erdoğan Baydemir, 1971’den beri İstanbul piyasasında iş yapıyor. On üç yaşındayken gelmiş Sultanhamam’a. Babadan kalma manifatura mesleğini Ankara’dan Sultanhamam’a taşımış. Burada taze bir başlangıç yapmış ve o günden beri daha da büyüyerek ilerlemiş. Bugün, özellikle ev tekstili sektöründe, Türkiye’nin büyük üreticilerinden biri olmuş. Erdoğan Baydemir, kendisinin de gençliğinin geçtiği Sultanhamam’da bulunanların heyecanını ve o güzel atmosferi özlüyor.

İbrahim Kaprol

Page 72: Sultanhamam kitabı

71

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Erdoğan Baydemir: “1970’lerden başlayarak bundan

on sene öncesine kadar, biz mağazamızı sabah

yedide açardık. Saat sekizde en az yirmi-yirmi beş

tane müşterimiz gelmiş olurdu. Hep beraber kahvaltı

yapardık. Mal almaya gelen esnafla, tüccarla o kadar

güzel bir diyaloğumuz olurdu ki, eskiden bizim için

satmak, onlar için de almak gerçekten bir zevkti.

Sultanhamam’a geldiklerinde bir heyecan duyarlardı.

Bir top mal almak isteyen yüz top alır giderdi. Çünkü burada çok güzel bir hava olurdu,

herkes de bundan etkilenirdi.”

Erdoğan Baydemir

Erdoğan Baydemir

Page 73: Sultanhamam kitabı

72

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Ahmet Nazif Zorlu: “Ben özlüyorum Sultanhamam’ı. Anadolu’dan esnaf gelmiştir,

sabahleyin erkenden dükkanını açmışsın. O para getirir alır, sen parayı koyarsın kasana,

siftah yaparsın. Şimdi onları görmüyorsun yani öyle bir şey yapmıyorsun, şimdi artık

iş genişlediği için muhasebesi ayrı, kasası ayrı. Ama o günlerin tadı başkaydı. Şimdi

toplantılar, toplantılar... O zaman bir iş yapıyordun, yaptığını anlıyordun. Şimdi sabahtan

akşama toplantılara girip çıkıyorsun ama bir iş yapmadım diyorsun.”

Mustafa Erdebil: “O paraya kimse dokunmaz. Kendisi gelir zarfını açar. Parasını

bitirinceye kadar kullanır. Artarsa parası zarfıyla kalır. Bir daha geldiğimde kullanayım

der. Şimdi öyle parayı birine bıraksanız, çok az insan dışında o parayı bankaya

verir. Nemasını alır veya kullanır günlük işinde, nasılsa geldiği vakit vereceğim der.

O zaman insanlar orada bir hak gözetirlerdi. Paranın sahibine sormadan o parayı

kullanmayacağına inanırlardı.”

Recep Tanrıverdi: “Yozgat’tan müşterimiz gelirdi, bize parasını getirip verirdi, kasamıza

koyardık. Bankaya koymazlardı eskiden tüccarlar, bizim esnafın getirir kasasına

koyardı; Sultanhamam diyorsun, işte Sultanhamam bu! Sultanhamam’da hırsızlık

olmazdı, Sultanhamam’da soygun olmazdı, biz esnafın parasını kasamızda zarfların

içinde saklardık.”

Page 74: Sultanhamam kitabı

73

Türk Tekstilinin En Önemli Ticari Merkezi ‘Sultanhamam’

Ahmet Nazif Zorlu

Page 75: Sultanhamam kitabı

74

2.BÖLÜM

Page 76: Sultanhamam kitabı

75

SULTANHAMAM’DA ALISVERIS

Page 77: Sultanhamam kitabı

76

Sultanhamam’da Alışveriş

Sultanhamam’da satılan malların miktarını, buradaki dükkanların çokluğunu ve alışverişe gelenlerin de fazlalığını düşününce, daracık hanlarda, sokaklarda bu malların nasıl toplanıp da gönderildiğini insan merak ediyor. Sultanhamam’da ticaretin yazılı olmayan kurallarının olduğunu hep duyduk, mal gönderme sürecinin de yazılı olmayan ama herkesin bilip uyguladığı ve tıkır tıkır işleyen bir sistemi olduğu bilinir. 1932 yılında Rize’de doğan, 1955’te askerliğini bitirir bitirmez Sultanhamam’a gelip birkaç yıl ücretli çalıştıktan sonra kendi işini kuran ve hâlâ da aynı istek ve aynı azimle dükkanında çalışmaya devam eden İsmet Birsel bu sistemi anlatıyor:

İsmet Bilsel’in Dükkanı

Page 78: Sultanhamam kitabı

77

Sultanhamam’da Alışveriş

İsmet Bilsel: “O zaman balya yapılırdı.

Anadolu’dan gelirken yanlarında, balya

yapacak bezi de getirirlerdi, hatta

balya çekilen kuşağı da yanlarında

getirirlerdi. Bunları dükkana bırakır,

dükkanları hanları dolaşıp alışverişlerini

tamamlarlardı. Kim güvenilirdi? İşte

Ahmet, Mehmet; aldıklarını onların

dükkanında toplarlar, gün sonunda

balya yapıp ambara verirlerdi.”

İsmet Bilsel

Balyalar

Page 79: Sultanhamam kitabı

78

Sultanhamam’da Alışveriş

Recep Tanrıverdi: “O balyalar tel çemberlerle yapılırdı. Onu yapmak beceri isterdi.

Sanattı o balyaları yapmak. O tellerin makineleri vardı, böyle gererlerdi onu. Herkes

balya yapamazdı, apartman yapar gibi balya yapılırdı, yani o balyayı yapmak mümkün

değildi, bu sanat işiydi. Şimdi balya dediğiniz zaman Sultanhamam’da son yirmi beş

senedir kimse bilmez. Sonra çuvalcılarımız vardı. Bir çuvala kaç top girecek; böyle

o kadar güzel çuval doldururlardı ki onu herkes yapamazdı. Eskiden manifatura

sandıkları vardı. Fincancılar Caddesi’nin hemen yanında sandıkçılar yokuşu vardı.

Orada sandıkçılar vardı. Sipariş verirdik, şu eninde olsun, şu boyda olsun diye, sandık

yaptırırdık. Çünkü kadife alan müşterimiz olurdu. Kadifeler sandıkta giderdi ezilmesin

diye, kadifeyi çuvalda gönderemezdik.”

Günümüz Balyalar

Page 80: Sultanhamam kitabı

79

Sultanhamam’da Alışveriş

Günümüzde Ambara Gitmeyi Bekleyen Balyalar

Mustafa Erdebil: “Tabi o çuvallanma işi böyle yeni çuvallarla olmaz. Vatandaş bir çuval

alır. Üç liradır. O çuvalını sekiz-on sefer, on beş sefer tamir ederek, yamayarak kullanır.

Gittiği vakit malını boşalttığında onları hemen paketler sarar, tekrar gelişinde İstanbul’a

getirir.”

Page 81: Sultanhamam kitabı

80

Sultanhamam’da Alışveriş

Ali Yazıcıoğlu: “Biz malı göndereceğimiz zaman burada bölükler vardı. Nakliye işi

yaparlar, bunlara bölük denir. Elli kişiden yüz kişiye kadar, Sultanhamam’da belli

bölgelerden sorumlu ayrı ayrı bölüklerdir bunlar. Kamyonlar gelirdi, bölük yüklemeyi

yapardı. Kamyonlar da ambarlara giderdi. Nakliye ambarları daha evvel Sirkeci’deydi.

Sonra, Topkapı’ya taşındı. Ambarlarda da mallar birleşir, İstanbul’dan Anadolu’ya

giden kamyonlara, trene bölüştürülürdü. Biz de bu hizmet için bölüğe para öderdik.

Balyanın, çuvalın fiyat tarifesi vardı. Mağazanın içine gelen malları da onlar getirirler,

çıkanları da onlar götürürler. Bütün Sultanhamam’da nakliye işi bu şekilde çözülürdü.

Hâlâ da hamallar, bölük sistemini devam ettirmekteler.”

Hamal Heykeli

Page 82: Sultanhamam kitabı

81

Sultanhamam’da Alışveriş

Sultanhamam’daki hanlardan, iş merkezlerinin dar merdivenlerinden, araçların girmeyeceği ara sokaklardan mal çıkartmak, buraya mal teslim etmek, buradaki alışverişin yoğunluğu göz önüne alındığında önemli bir organizasyon gerektiriyordu. Mimari yapının bugün de korunduğu Sultanhamam bölgesi genelde araç trafiğine kapalı ama yayaların bile zaman zaman yürümekte zorlandığı kalabalık saatlerde mal taşıma yine eski zamanlardaki yöntemle, Ali Yazıcıoğlu’nun anlattığı bölük sistemiyle yapılıyor. Sultanhamam hamalları burada çok eski bir geleneğin parçası olarak hala varlıklarını devam ettiriyorlar. Bunlardan biri de Yeşil Bölge bölüğünün hamalbaşısı Yusuf Aslan. Onun bölüğü Sultanhamam Meydanı’ndan Yeşildirek’e kadar olan bölgeden sorumlu.

Yusuf Aslan

Page 83: Sultanhamam kitabı

82

Sultanhamam’da Alışveriş

Yusuf Aslan: “Bizim bölüğümüzden başka, mesela, meydanlık bölüğü, Fincancılar

bölüğü, asmaaltı bölüğü, çarşı bölüğü, gazcılar bölüğü gibi isimler var. Herkesin bölgesi

belli, belediyede projelenmiş, herkesin mıntıkası belli, kimse kimsenin mıntıkasına

geçemez. Sultanhamam dedin mi en önemli iş hamallık işi. Bu hamallık burada olmasa

bu sistem Sultanhamam’da yürümez. Senelerden beri, Atatürk zamanından beri devam

ediyor sistemimiz. Babalarımız, atalarımızdan beri bu şekilde devam ediyor. Bağlı her

bölgenin bir başı var. Buna kâhya diyoruz. Hepimiz de Yükçüler Derneği’ne bağlıyız.”

Mustafa Erdebil: “Büyük nakliye kamyonları sabahleyin

saat 4:30-5:00 gibi İstanbul Sultanhamam’a malları

indirirler. Meydanın belli yerlerinde kendilerine ayrılmış

kaldırım kenarları vardır. Balyaları oraya yığarlar ve saat

7:00-7:30-8:00 arasında da bölüğümüz vasıtasıyla,

Allah razı olsun o Malatyalı çocuklardan, herkesin malı

dükkanın önüne konur. Biz geldiğimizde kepengin

önünde sekiz-on tane Bursa’dan, fabrikadan aldığımız

mallardan gelmiş malları buluruz.”

Normal şartlarda gün içinde taşıma tarifesine göre toplanan hasılat akşam bölüşülür. Yüz altmış yedi kişinin çalıştığı Yusuf Aslan’ın bölüğünde o gün işe gelen kaç kişi varsa günlük hasılat onlar arasında pay edilir. Bölük genelde babadan oğula geçiyor. Bölüklerde çalışan hamalların sayısı artmıyor. Çalışmak istemeyen, yaşlanan ya da ayrılmak isteyen bir hamal yerini, para karşılığında başka bir hamala devrediyor. Ama hamal sayısı değişmiyor, hep aynı kalıyor. Bölüklerde çalışanlar genelde Malatya Darendeli ve Adıyamanlı. Hemşerileri dışında da pek kimse bu sisteme girip çalışamıyor.

Hamal

Recep Tanrıverdi: “O günkü semerler yüzbinlerce liraya satılırdı. Yani semer değil para

eden, onun yeri. Hava parası. Öyle küçük para değildi, bir mağaza fiyatlarına yakındı.”

Page 84: Sultanhamam kitabı

83

Sultanhamam’da Alışveriş

Yusuf Aslan: “Eskiden İstanbul’un göbeği burası olduğu için esnafın hepsi buradaydı, o

zaman iş oluyordu, tırlar kamyonlar hepsi burada, indir bindir oluyordu yetiştiremiyorduk.

Şimdi hepsi dağıldı, kimi Osmanbey’e kimi Merter’e gitti, Beylikdüzü’ne gitti, Tekstilkent’e

giden var. Onun için dağıldı burası, iş sahası gittikçe daralıyor. Belediye de burayı

trafiğe kapattı zaten, esnaf da buraya fazla bir kumaş falan getirmiyor, sadece vitrin.”

Görüştüğümüz bazı duayenler, hamalların bu işi yaparken ufak tefek sıkıntılara da yol açtıklarını anlattılar. Bazı tüccarlar, maliyetlerini artırdığı için hamallara yük taşıtmak yerine kendiler götürmeyi tercih edermiş. Bu da hamallarla aralarında tartışmalara yol açarmış.

Yusuf Aslan: “Eskiden ufak tefek anlaşmazlıklar olurdu. Niye oluyordu, şimdi bu esnaf

yapıyor bir çuval, senin sırtına veriyor diyor ki Mercan’a götür. Sen onu Mercan’a götür,

ambara götür, piyasaya götür derken o arada araba yanaşıyor, bunu da kendim atayım

diyor. Ondan dolayı sıkıntı oluyor. Yakın mesafeyi kendi indiriyor, uzağı sana veriyor,

ondan dolayı sıkıntılar olmuş. Yük yüzünden belki sıkıntı olur, yani yük ağır gelir. Biz

esnafa deriz ki bunu biraz daha hafif yapsan götürsek, ondan dolayı sıkıntı olur. Yani

esnaf yapar öyle bir çuval, 150 kilo-200 kilo gelir. E biz de insanız, o da gücümüzün

dışına çıkar, onun için diyoruz ki bunu iki çuval yapsan, yani gücümüze göre götürsek;

ondan belki sıkıntı çıkar, fiyat konusunda belki sıkıntı çıkar. Yoksa başka hiçbir sıkıntı

yok, esnafla ilişkilerimiz çok güzeldir. Ufak tefek sıkıntı da olsa anlaşıyoruz, yani aracı

oluyoruz anlaşıyoruz.”

Hamal Semeri

Page 85: Sultanhamam kitabı

84

Sultanhamam’da Alışveriş

Recep Tanrıverdi: “O balyaları kaldırmak her babayiğidin harcı değil.

Dört-beş kişi kaldırırdı, altına bir tane hamal girerdi. Bazen çok ağır olduğu zaman

eline de bir tane de tahta verirlerdi ki sallanmasın diye kamyona getirirken. O denliydi

yani, hakikaten yerinden kalkmazdı balyalar, o eski insanlar, hamallar da öyle güçlü

kuvvetli hamallardı.Mallarımızın tamamını onlar taşırdı, onlar da evlerini geçindirirlerdi,

çok düzgün insanlardı. O hamallar sevdiği insanlar için can verirdi, bizim mallarımıza

sahip çıkardı, biz de onları severdik birbirimizle yardımlaşırdık.”

Hamal

Page 86: Sultanhamam kitabı

85

Sultanhamam’da Alışveriş

Aşirefendi Cadddesi’ndeki Hamal Heykeli

Yusuf Aslan: “Sultanhamam’daki tüccarların çoğu artık yok. Onların yerini perakende

ağırlıklı iş yapanlar aldı. Ama yine de toptan satış azalsa da devam ediyor. Biz de

buna bağlı olarak işimizi sürdürüyoruz. Zaten biz olmazsak bu işin burada devam

etme imkânı da pek olmaz. Buradaki esnafın hepsi Tekstilkent’e giderse biz de oraya

gideceğiz. Orada devam ederiz, zaten var şimdi adamlarım orada, yirmi tane adamım

orada çalışıyor. Tekstil neredeyse hamala orada ihtiyaç var. Yani esnaf da biliyor hamal

olmazsa sistem yürümez. Adam gelen kamyonu, tırı nasıl boşaltacak, piyasaya nasıl

malını sevk edecek; mecburen hamal olacak yoksa sistem yürümez.”

Page 87: Sultanhamam kitabı

86

3.BÖLÜM

Page 88: Sultanhamam kitabı

87

SULTANHAMAM’DA SATILAN KUMASLAR

Page 89: Sultanhamam kitabı

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

88

Genelde bütün tüccarlar, küçük de olsa Osmanlı’dan kalan ve bunlara ek olarak cumhuriyetin ilk yıllarındaki sanayi atılımları sonucunda kurulan dokuma sanayinin üretimlerini pazarlıyordu. Bu sanayinin bir kısmı İstanbul’daydı. Bir kısmı da Anadolu’nun farklı illerinde kurulmuştu. Dolasıyla kumaş alışverişinin bir kısmı Anadolu’da yapılıyordu. 1950’lerin başına kadar Türkiye’nin belli birkaç ilinde kurulmuş kumaş fabrikalarından malları almak için buralara gidenler yine Sultanhamam tüccarlarıydı. Fabrikaların üretimlerini ‘bağlayan’ tüccarlar, ardından İstanbul’a döner aldıkları kumaşları Sultanhamam piyasasında satarlardı.

Page 90: Sultanhamam kitabı

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

89

Ali Yazıcıoğlu: “Mefruşata başladığımız

zaman Adana’dan, Bursa’dan mal alırdık.

On beş günde, yirmi günde bir Adana’ya

gider, haftada iki sefer Bursa’ya gider,

fabrikalardan, imalattan mal alır, burada

satardık. Biz giderdik, fabrika o zaman

Anadolu’ya ulaşamazdı. Anadolu’ya

mal satamazdı. Öyle bir şey yoktu.

Sultanhamam piyasasından anlaştığı bazı

tüccarlara üretim kapasitelerini dağıtırlardı.

Bugünkü bayilik sistemi de diyebilirsiniz

buna ama bayilerin hepsi İstanbul’daydı.”

İsmet Bilsel: “İşte bütün Kayseri, Adana, Samsun, İstanbul’a gelir alır. Onlar da kendi

bölgelerine dağıtırlar, yani Adana’da mal dokunurdu ama İstanbul’a gelirdi, buradan

tekrar giderdi. Adana’da fabrikadan satılmazdı yani toptancıya gelirdi toptancı

dağıtırdı.”

Sümerbank Merinos Fabrikası

Page 91: Sultanhamam kitabı

90

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Bu sanayinin yanında, Gaziantep’te, Denizli’de ve Denizli’nin bazı kazalarında, Bursa çevresinde ve İstanbul’da bulunan el tezgahlarının üretimi vardı. Zamanla bu el tezgahları makineleşti ama yine üretim kapasitesi olarak Türkiye’nin tekstilde büyük hacimlere ulaşması için 1960’ları beklemek gerekecekti.

Bursa Pazarı 1890 Bursa Çarşısında Esnaf

Mustafa Erdebil: “Şimdi Bursa, bu işe Osmanlı’dan bu yana yatkın bir şehir. Bursa ipek

şehri, dokuma şehri, havlu şehri. Bir defa Osmanlı’nın ilk başşehri. Yani bir başşehir

olmak kolay değil. Bir kültür gerektiriyor. Zaman içinde, bu muhacirlerden cumhuriyetle

beraber yapılan becayiş nüfusunda, Bursa’ya böyle sanatkâr olan insanlar gelmiş.

Dolayısıyla orada böyle tekstilde, sanata girecek, çalışacak işçi bulmak daha bir kolay

ve daha düzgün.”

Page 92: Sultanhamam kitabı

91

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Bursa’nın üreticileri için de Sultanhamam önemli bir merkezdi. Buraya gelip ürünlerini satarlardı. Hüseyin Özdilek de sık sık Bursa-İstanbul arası yolları arşınlayan üreticilerden biriydi.

Hüseyin Özdilek

Hüseyin Özdilek: “Bursa’dan sabaha karşı 4-5 gibi yola çıkar Yalova’ya giderdim. O

zaman yol da bu kadar düzgün değildi. 1-1,5 saatte giderdik. Yalova- Fenerbahçe- Sirkeci

vapurları vardı. Onların saatleri belliydi. Saat yanılmıyorsam 7’de

kalkardı. Sirkeci’de inerdim. Hemen Sultanhamam’a geçer oraları

dolaşır, Taksim’e geçerdim. Burada da bir iki tane müşterim vardı.

Taksim’e de elimde çantalarla yürüyerek giderdim, köprüden

geçerek.

Akşam yanılmıyorsam 5’te vapur vardı. Buna yetişirdim. Vapur,

adalara da uğruyordu. Bilhassa yaz akşamları çok güzeldi. Üst

tarafta terası püfür püfür eserdi. Benim gibi tahsilatını yapmış

Bursa’dan arkadaşlar, işinden dönenler, hepsiyle sohbetler ederdik. Çaylar kahveler

içiliyor, biralar içiliyor. O şekilde güzel bir günü tamamlamış olarak Bursa’ya dönerdim.”

Denizli’nin Babadağ ilçesi de Türkiye’nin Bursa kadar önemli bir başka dokumacılık merkeziydi. 1948’ de babasın aldığı elektirkli bir dokuma makinasını Babadağ’da henüz elektirik olmadığı için Denizli’ye götüren ve sadece geceleri verilen elektirikle üretime başlayan, Türkiye’nin tekstil sektörünün duayenleri arasına girmeyi başarmış Besalet Küçüker, Babadağ’da hangi koşullarda üretim yapıldığını anlattı:

Page 93: Sultanhamam kitabı

92

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Besalet Küçüker: “Babadağ’da el tezgâhları

vardır. Bu el tezgâhları da her evin içindeki

müsait alan ve evin nüfusunda çalışabilecek

insanlarla orantılıdır. Evin içi müsaitse bir

tane el tezgâhı, daha iyi güzelse iki tane

koyarlar. Bütün fertler çalışır, ne zaman ki

erkek evlat evlenir, o zaman yeni bir gelin

gelir ve evin içinde yer müsaitse bir tezgâh

da onun için açılır. O tarihlerde Türkiye’de

iplik üreten hiçbir fabrika yok. Sümerbanklar

yavaş yavaş gelişiyor. Sadece Sümerbank

fabrikaları kendi dokuyacağı bezler için

iplik üretiyor. Fakat bizim yörede olduğu gibi,

Denizli, Babadağ, Kızılcabölük ve civardaki

kasabalara iplik ihtiyacı dışarıdan ithal olarak

geliyor, ki o zamanlarda büyük oranlarda hep

Mısır’dan iplik gelirdi. Hatta Japonya’dan iplik

geldiğini işitirdim. O dönemde alım satım da

serbest değil ki. İplik büyük oranda tahsis

suretiyle hükümet tarafından veriliyordu.

Hükümet, üretim yapılan bölgelerde, evdeki

tezgâh durumuna göre kapasiteyi tayin

ediyordu. Ama bu sistem belirli zamanlarda

kaçakçılıklara vesile oluyordu. Bu kaçakçılıklar nasıl oluyor, işte diyelim ki Afyon’da

veya Kastamonu’da bir dokumacılık var ama çok fazla değil. Oraya tahsis edilen iplik

orada kullanılmıyor, oradan Babadağ’a getiriliyor burada üretim yapılıyordu. Kaçakçılık

dediğim de bu.”

Besalet Küçüker

Buldan El Tezgahı

Page 94: Sultanhamam kitabı

93

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Atilla Özdemir: “Bu ürettikleri malı salı günü Babadağ’da kurulan pazarda satardık.

Bütün tüccarlar da buraya gelirlerdi. Pazarlık edilir ve tüccara satılır. Satılan mal teslim

edildikten sonra parasıyla iplik tüccarından iplik satın alır, tekrar dokumacılık devam

ederdi. Tüccar da o malı salı günü akşam, çarşamba günü öğlen sonuna kadar balya

yaparak Sultanhamam’a ve Türkiye’nin başka yerlerine sevk ederdi ve bu işlem tekrar

salıya kadar devam ederdi. Sultanhamam’da Mehmet Saka diye iplik tüccarı vardı, en

çok alışverişi onunla yapardık Mehmet Saka’yla. Açarız telefonla, ‘hacı amca bize bu

hafta şu iplikten beş kamyon gönder’ deriz. Buradaki satışa göre ondan iplik alırız,

ne ile, bir telefondan başka şey yok. Yazı çizi yok. Söz verdiğin alışveriş ne günü

ödenecekse o gün ödenir. Hatta bir gün iki gün önce ödense, ‘yok’ der Mehmet Saka,

alışverişte ‘illa ki gününde ödeyeceksin’. Sen de ona göre hazırlanacaksın, o gün fazla

vadeler de yok, en son otuz bir vade, yani bir aylık bir vade. O bir ay içinde sen bu

iplikleri dokuyacaksın, kumaşını satacaksın, paraya çevireceksin, yerine göndereceksin,

yeniden iplik alacaksın.”

Atilla Özdemir altmış yıldır tekstilin içinde bir duayen. Onun Sultanhamam’la ilişkisi Babadağ’da dokuduğu ürünleri buraya satmak, buradan da hammadde satın alıp üretime devam etmek şeklinde olmuş. 1953 yılında firmalaşıp fabrikalar kurmaya başlamış, Türkiye’nin tekstil endüstrisinin ilkleri arasına adını yazdırmış.

Atilla Özdemir

Page 95: Sultanhamam kitabı

94

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Atilla Özdemir: “Bazen özel siparişleri olurdu mesela, numune verir bu numuneyi

bana yapacaksın getireceksin derlerdi. Bazı mallar belli bölgelerde çok satılır. Bazı

tüccarlar özellikle o ürünlerin yapılmasını isterler. Tabi, Sultanhamam tüccarı da bu

işin yıllarca kompetanı olduğu için o malın kaç paraya dokunabileceğini ve maliyetinin

ne olabileceğini en az bizim kadar bilirdi. Tabi yıllarca müşteri ilişkileri olduğu için sen

ona afaki bir rakam söyleyemezsin. Ama o da maliyetini bildiği için çok düşük bir fiyat

söyleyemez. Onun için anlaşmak çok kolay olurdu. Bu tür özel imalatlar yapılırdı.”

Zafer Katrancı aslen Babadağlı, bugün Denizli’de büyük miktarda üretim yapan ünlü bir tekstilci. Dünyanın her köşesine üretim yapıyor. Babadağ’da el tezgâhında üretimini yaptığı malları 1960’ların başında Sultanhamam’a satmaya başlamış.

Zafer Katrancı: “Ürünümüzün tamamını

hemen hemen Sultanhamam’da satardık.

Siparişi alırız, misal olarak söyleyeyim, iki

çuval mal, içerisinde yüz adet çarşaf var,

beş liradan ne yapar, bin lira, bin liraya

anlaşırdık. Malı gönderdikten sonra, üç hafta

veya bir ay sonra İstanbul’a Sultanhamam’a

geldiğimizde tahsilatını yapardık. Bir

kısmı para olur bir kısmı senet olurdu, çek

kavramı henüz yoktu. Hızla yeni siparişleri

alırız, kendi ihtiyacımızın siparişlerini veririz,

akşam da hemen dönmeye gayret ederdik.

Tekrar çalışmaya başlardık. Çünkü bizim el tezgâhı döneminde iş gücü önemliydi, yani

bizzat ben kendim girip el tezgâhında çalışmam gerekiyordu.”

Zafer Katrancı

Page 96: Sultanhamam kitabı

95

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Babadağ Cumhuriyet Bayramı Kutlaması

El Dokuma Atilla Özdemir Arşivi

Atilla Özdemir: “1958 senelerinde bu sistem biraz motorize olmaya doğru kaydı.

Babadağ’da esnaf arkadaşlar Merzifon’dan, Bursa’dan çalışmayan tezgâhlar buldular,

onları getirdiler, üretim arttı. Nihayet bu tezgâh sayısı çok yükseldi. Tezgâh neyle

çalışıyor, cereyanla. Cereyan üreten, belediyenin iki tane 135’er beygirlik dizel motoru

vardı. Bu dizellerin yakıtı fazla gittiği için

maliyet artmaya başladı. Çözüm baraj

cereyanından istifade etmekti. En kısa

sürede ağaç direklerle Sarayköy’deki

trafodan Babadağ’a cereyanı getirttik.

1964 yılında cumhuriyet bayramında

cereyanımız geldi. Bir anda Babadağ’ın

merkezinde iki bin küsur motorlu tezgâh

Page 97: Sultanhamam kitabı

96

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Babadağ Cumhuriyet Bayramı Kutlaması

üretime geçti. Etraf köyler de cereyana

kavuştu, oralarda da motorlu tezgâh

artınca sayı üç binleri buldu. Mal da daha

kaliteli çıkmaya başladığı için İstanbul’da

birçok fabrikalardan mal alan bezciler,

patiska üretimi alan tüccarlar bizim mallara

yöneldiler ve Babadağ’da büyük bir talep

patlaması yaşandı.”

Mustafa Erdebil: “İstanbul’da bu malları

pazarlamak için biz de bazı girişimlerde

bulunurduk. Buldan’dan getirdiğimiz

ham bezleri silindirden geçirerek, üzerine

kendimize göre yaldızlı bir ‘taç markası’

diye bir marka koyarak, ütüyle onu kumaşın

son katına çıkararak, böyle patiskalar

yaptık, boyattırarak. Özel boyahanelerde.

Tabi mallar kötü ama Türk halkının

görmediği bir şey. Onlardan satıyoruz biz de. Hiç unutmam, bir gün bir müşteri geldi

doğulu, ‘ya Abdullah Bey’ dedi, ‘bunlar soldu ya’ dedi. Babam, ‘oğlum sen bunu vitrine

mi koydun’ dedi. ‘Evet.’ ‘Güneş mi gösterdin?’ ‘Evet.’ ‘E yağmur da mı gördü?’ ‘Evet.’ ‘E

tabi solacak oğlum’ dedi. Öyle güneşe gösterirsen, yağmura koyarsan mal durur mu?”

Mustafa Erdebil

Page 98: Sultanhamam kitabı

97

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

1939 yılında İstanbul’da doğan İlyas Hürdana, on beş yaşında Sultanhamama’da çalışmaya başlamış. Çanakkale adlı mağazada tezgâhtar olmuş. Askerden sonra da Güney Sanayii’nin imalat müdürü Eliyakim Kandiyoti’nin yanında çalışmış. Burada geçirdiği iki sene onun bu meslekte gerekli atılımı yapmasını sağlamış. İlyas Hürdana, Bursa’da ürettirdiği kumaşları Sultanhamam’da nasıl sattığını anlatıyor:

İlyas Hürdana da, Haçik Taşçı da kendi belirledikleri modelleri, desenleri yaptırıp ürettirip satmışlar. Hatta Taşçı, daha farklı desenler bulmak için yurtdışındaki fuarlara dahi gitmiş.

İlyas Hürdana: “Ağabeyimle birlikte ipliklerini alır dokumasını yaptırırdık. Gömleklik

kumaş, şemsiyelik kumaş, ipekli kumaşların imalatını Bursa’da fason olarak yaptırırdık.

Bunların üzerine basılacak desenleri çizer, boyahanede boyatır ve desenleri bastırırdık.

Sonra da toptan olarak getirip Sultanhamam’da satardık. Buradaki tüccar da

perakendecilere dağıtırdı. Benim ürettiğim kumaş kim bilir Türkiye’nin neresine giderdi.

Ama ben kendi desenlerimi hiç unutmazdım. Hatta bir gün, size bir anımı anlatayım.

Eşimle beraber Beyoğlu’ndan geçiyorum, biliyorsunuz eskiden Rekor mağazası,

Dekor mağazası, Kocabaş mağazası falan var, biz oradan geçiyoruz. İki tane Anadolu

efendisi, böyle şapkalı, durdular vitrine bakıyorlardı. Birbirleriyle konuşuyorlardı. Biri

diğerine dedi ki: ‘ya şu desenin güzelliğine bak ne güzel renkler verilmiş.’ O bahsettiği

benim malımdı. Bu konuşmalardan çok etkilendim ve gözümden iki damla yaş geldi.

Bu benim için çok önemli bir şeydi. Demek ki ben bir şeyler yapmışım, yapabilmişim

ve satabilmişim.”

Pera Eski Mağaza Vitrin

Page 99: Sultanhamam kitabı

98

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Haçik Taşçı: “Heim Tekstil Fuarı dünyanın en

büyük ev tekstili fuarı. Heim Tekstil Fuarı’na

Varujan Abi’yle biz, Türkiye’den giden ilk

on kişinin içinden iki insanız. Fuara gidip

takip ederdik. Ben oradan bir numune bulur

getirirdim, burada da onu yaptırırdım, fason

olarak. Toptan satmaya çalışırdım. O tarzda

çalıştım. Hep butik çalıştım. Belki üç-dört

taneyi geçmeyen mal yaptım ama bana ait

mallardı.”

Hacik Taşcı Dükkan Önü

Sultanhamam piyasası, 1950’ye kadar Sümerbank’ın fabrikalarından ve özellikle Adana’daki Bossa, Paktaş, Çukurova ve daha ufak tefek fabrikalardan ürün alırdı. Özellikle 1950 seçimlerinden sonra Menderes hükümetiyle başlayan daha serbest ekonomik yapı içinde, özel girişimciler, daha fazla yeni tekstil fabrikaları kurdular. Adana, İstanbul, İzmir, Denizli gibi illerde kurulan bu fabrikalarda daha önce Türkiye’de olmayan mallar da üretilmeye başlandı. Ulaşımın ve iletişimin zor olduğu bu yıllarda, Türkiye’nin farklı yörelerine dağılmış bu üreticilerle perakendecileri, bir diğer ifadeyle tüketicileri buluşturanlarsa yine Sultanhamam’daki toptancılardı.

Sümerbank Merinos Makinaları

Page 100: Sultanhamam kitabı

99

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Mustafa Erdebil: “1950’den sonra Demokrat Parti’yle beraber Türkiye’de birdenbire

bir perde, hani gözünüzde katarakt vardır, görmüyorsunuzdur, katarağı aldırırsınız,

‘aa görüyorum’ dersiniz ya, birdenbire görmeğe başlarsınız. Yani, 14 Mayıs seçimleri

yapıldı, iki-üç ay içinde Türk halkı görmeye başladı. Dünyayı görmeye başladı, komşuyu

görmeye başladı. İstanbul’u tanımaya başladı. Türkiye halkı katarakt ameliyatı oldu,

demokratik olarak, sosyolojik olarak, ekonomik olarak pek çok şey değişti. Böyle evinin

dışına çıkamayan insanlar İstanbul’da, biz altı ay sonra Boğaz’ı gezmeye geldik. 1951

senesinde özel otomobil aldık. Yani onu biz 1949 senesinde düşünemezdik. Paramız

olmadığı için değil, böyle bir şey düşünülmez. Adam bir araba niye alacak? Nereye

gideceksin ki sen? Aksaray’dan Sultanhamam’a. Haşa. Tramvaya binersiniz, gidersiniz

gelirsiniz. Ben ilkokulu bitirene kadar,

Aksaray’ın dışında herhangi bir yere

gidemezdim. Başka bir semt çocuğu

da Aksaray’a gelemezdi. Fındıkzade

denen yer Aksaray’ın hemen yakını.

Ama bir Fındıkzade’ye, bir Fatih’e hatta

Aksaray’ın sahili olan Yenikapı’ya bir

Aksaray çocuğu çıkamazdı. Yenikapı

ayrı bir kurtarılmış bölgeydi. Oranın efe

tabir edilen gençleri, delikanlıları kendi

mahallelerini savunan fahri bekçiler gibi, güvenlik görevlisi gibi, bir başka muhitten

birisi geldiğinde, o zaten hemen böyle papatya gibi ortaya çıkar. ‘Nereye gidiyorsun

kardeşim? Kime gidiyorsun? Ne arıyorsun burada?’ İki defa gittiğinde döverler. Bu

her şeyiyle beraber seçimden sonra değişti. Ondan sonra işte abimler, benden tabi

büyük onlar, sekiz yaş biri, on bir yaş biri büyük, ‘baba bir araba alalım.’ Amerika

bize 300 milyon dolar Marshall Yardımı’ndan para verdi, seçimden sonra ve o parayla

bizim kanımıza girdi. Otomobiller gönderdi. Çamaşır makineleri gönderdi. Babam

da bunları severdi. İlk çamaşır makinasını alanlardan olduk. Anacığıma hizmet etsin

Mustafa Erdebil ve Haşim Büyükbalcı

Page 101: Sultanhamam kitabı

100

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

diye. Evde beş çocuk var. Kardeşim var benden sonra. İşte bir de otomobil alındı

böylece. Ama o otomobille biz dükkana gidip gelmediğimiz için sadece pazar günleri

kır gezisi yapıyoruz. Babam dedi ki ‘ya böyle şey olur mu? Bir arabayı mahkûm ettiniz.

Bunu dama’ o zaman taksilere dama vurulurdu, eski filmlerden hatırlarsınız, ‘bunu

taksiye çıkaralım, bir aile bundan geçinsin.’ Şoför geldi, onu verdik. Peki bu bizim

sektörümüzü nasıl etkiledi? Menderes’le beraber enflasyon denen canavar içimize

girmiş de biz yaşadığımızın farkında değilmişiz. Buradan şimdi döneyim ekonomiye.

Bu canavar Ankara’dakiler tarafından biliniyor, herhalde göz yumuluyor. Çünkü Türkiye

ancak onunla kalkınabilecek. Sermaye yok. Bankalarda faizler düşük hâlâ. Vade farkı

diye bir şey yok ama enflasyon başlamış. Dünün iki katına çıkmış fiyatlar. Şimdi bunu

bilmeyenler bizim gibi yaşamışlar. Bilenler, bu Sabancıların babaları Ömer Ağa, Allah

rahmet eylesin, Güney Sanayii’nin Adana’daki o büyük fabrikalarının ilk kurucuları gibi,

onlar Ankara’ya gitmişler, bunu öğrenmişler ve bankaların o günkü %10-12 faizli yıllık

kredilerini almışlar. Fabrikaları kurmuşlar. Enflasyon %25’lerde gezdiği için zaten %100

kârlılar. Ayrıca Türkiye’de olmayan malları ürettiklerinden de sanayide tek tüfekler.

Bursa mallarıyla, artık Buldan malları falan bitti. Kaldırıldı o yerli mallar. Kimse ne

satıyor, ne alıyor, ne de kullanıyor.”

Page 102: Sultanhamam kitabı

101

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Atilla Özdemir’in anlattığı gibi, 1960’lara gelinirken daha da fazla üretilen farklı farklı kumaşlar toptancılara yollanıyor, perakende alanında da tüketiciler her geçen gün daha yeni modelleri, desenleri, daha farklı kumaşları talep ediyordu. Türk insanı daha fazla sayıda gömlek, elbise, palto giymek, daha farklı renklerde perde, yatak örtüsü, döşemelik kumaş almak istiyordu. Haçik Taşçı bu durumu katıldığı bir toplantıdan hatırladığı ilginç bir diyalogla aktarıyor:

Atilla Özdemir: “Fabrikalaşma başlayınca, bizim mallar da şekil değiştirdi. Eskiden

dokuduğumuz mallar, bir evin perdesinden tutun da yatak çarşafı, yatağın mitili,

evin içindeki sedirlerin örtüsü, hep Babadağ dokumasıydı. Hatta Afyonkarahisar gibi

birçok Anadolu şehirlerinde bazı hanımların üstlerine örttükleri şeyler, peştamal gibi

sarındıkları şeyler de hep Babadağ malı olarak dokunurdu. Mesela Antakya’ya biz çok

çarşaf gönderirdik, yatak çarşafı. Oradaki hanımlar onu 5-6 liraya alır, birini eteğine

birini başının üzerine dolar, işini görürdü. Ama fabrikalaşmayla çok şey değişti. Aynı

zamanda insanların yaşamı, giyim kuşamı değişti, moda hayatımıza girmeye başladı.

O mallar artık demode oldu ve devreden çıktı. Tekstil fabrikalarında dokunan mallara

muadil mallar üretilmeye başlandı.”

Boyama, Atilla Özdemir Arşivi

Page 103: Sultanhamam kitabı

102

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Haçik Taşcı: “Mal kıymetliydi,

azdı. Malı da alıp satabilecek

adamlar bilinirdi. Herkes gidip

her fabrikadan mal alamazdı.

Malı fabrika doğru adama,

o işte geçmişi olan adama

vermeyi tercih ederdi. İşte bu

yıllarda Şevket Sabancı’yla

bir toplantıdayız, bürolarında.

Teksa kadifeyi yapıyorlar.

Senede kaç metre kadife

satılır? Ben dedim ki atıyorum,

işte 5000 metre. Eyüp Ensari

Bey dedi ki 7000 metre.

Öbürü dedi ki 3000 metre.

Öbürü dedi ki 8000 metre. Anı

olarak kafamda kaldığı için anlatıyorum. Şevket Sabancı kalktı dedi ki ‘beyler siz ne

diyorsunuz? En az 40-50.000 metre kadife satılır’ dedi, ‘siz Türkiye’yi konuşurken

nereyle kıyaslıyorsunuz? Bizde daha toprağın altında toprağın üstüne çıkacak bir yığın

insan var. Toprağın altından toprağın üstüne bu çıkan insanların hepsinin ayakkabıya,

kadifeye, cekete, pantolona gömleğe ihtiyacı var. Bir Almanya’da bu sene 1000 metre

kadife satılmışsa seneye 1100 metre satılır. Bu sene 50 tane ayakkabı satılmışsa, seneye

55 tane satılır. Ama Türkiye’de öyle değil. Bu sene 1000 metre satılır. Seneye 22.000

metre satılır.’ Bu bir anı olarak kafama yazıldı ve oturdum düşündüm, sonsuz doğru.

Hâlâ memleketimizde öyle.”

İplik Eğirme

Page 104: Sultanhamam kitabı

103

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

1952’de okulu bitirdiği sene, bir yaz tatilinde Sultanhamam’la tanışan M. Nevzat Özhamurkar, Kayseri’nin ünlü tekstilcilerinden biri… Babası ve amcasıyla genç yaşta ticaret hayatına başladıktan sonra, senenin üçte birini İstanbul’da Sultanhamam’da, Mercan Yokuşu’nda, Âşir Efendi’de geçirmeye başlamış. Aşağı yukarı 2000’lerin başına kadar da bu hareketliliği devam etmiş. Özhamurkar, Türkiye’de, Menderes hükümeti sonrası açılan yeni fabrikalar sayesinde üretimin arttığını ama yine de bunların talebi karşılamaktan çok uzak kaldığını anlatıyor.

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “30’lardan

1960’lara kadar Türkiye’de malı temin

etmek zordu. O yüzden tüccar ne mal

alırsa satardı. Satış problemi yok. Çünkü

kumaş az. Bizim dönemimizde de,

mesela 1965’li, 75’li, 80’li yıllarda üretim

yavaş yavaş artmaya başladı ama talep

daha fazla canlandı. Bu açıdan malı

temin ettikten sonra bu yıllarda tekstili

satmak diye bir problem yoktu. Ta ki

1980’lerde üretim talebin üstüne çıkmaya başlayıncaya kadar; üretim çoğaldı, çeşit

çoğaldı, moda, desen işin içine girdi, sadece almak değil satmak da problem olmaya

başladı.”

Mustafa Nevzat Özhamurkar

Pek çok Sultanhamamlı gibi, babasının yanında ticarete atılan, Yaşar Büyükçalık, buraya geldiğinde sekiz yaşındaymış. Hem ticareti, hem tekstili hem de kendini tanımaya Sultanhamam’daki dükkanda başlamış, adeta bu işin okulunu orada okumuş. Manifaturacı bir aileden geliyor. Manifaturanın, tekstilin alfabesi olduğuna inanmış. Kumaşı çok iyi biliyor. Bunu da küçük yaştan itibaren babasından ve amcalarından öğrenmiş.

Page 105: Sultanhamam kitabı

104

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Yaşar Küçükçalık: “1970’de Vakko’dan

almış olduğunuz bir gömleği, bugünün

işportasına koysanız satamazsınız.

1970’lerin Türkiyesi’nde bizim Kayseri

Birlik’ten iplik ihracatı yapıyorlar, on

tane kamyonu üst üste bulamıyorlar.

Yani her bir kamyon on ton alsa deseniz,

Kayseri’den İstanbul limanına gelecek on

tane peş peşe kamyonu bulamıyorlar.

Üretim bu kadar az. 1970’lerden

bahsediyorum. Bu iplikler fabrikaya girer, dokunur sonra da hemen satılırdı. Pazar

derdi yok. Bunları bugünün gençliğine anlatsanız bize herhalde köyde mi yaşıyordunuz

derler. Çünkü bugün artık konteyner diye bir şey var. Konteynerler geliyor. İstersen beş

bin konteyner iplik iste. Aynı anda geliyor.”

Yaşar Küçükçalık

Recep Tanrıverdi: “Petrol krizi olduğu zamanlarda, 1970’lerin sonlarına doğru, biz

Adana’ya gittiğimiz zaman Bossa’dan, Güney Sanayii’den mal alıyorduk, bunları

İstanbul’a getirecek kamyon

bulamıyorduk. Yakıt yok, kamyon

yok. Ben de bir gün fabrikadan malı

aldım. Kamyon kamyon mal gelecek,

müşteriler burada mal bekliyor,

kimsenin elinde mal yok. Bir karpuz

kamyonu buldum. Karpuzlarını satın

aldım. Kamyonunu boşalttım, ondan

sonra o kamyonu doldurdum. Adana’daki fabrikacılar şaşırdılar, ben o kamyonları

nasıl buldum diye. Milletin malının bir ay gelmediği oluyordu, eski dönemde kamyon

bulunmuyordu. Yakıt yoktu ki. Ben bu tarihlerde Bossa’da, Güney Sanayii’de bunları

Petrol Kuyruğu

Page 106: Sultanhamam kitabı

105

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Güney Sanayi

çok yaptım. Kimse de anlayamadı, ben bu malı bulup bulup nerden getiriyorum.

Millet gece yatmaya, eğlenmeye gittiği zaman, yemeğe gittiği zaman, ben karpuz

kamyonlarına gidiyordum. Biz bugünlere geldiysek, işte bu şekilde geldik.”

Page 107: Sultanhamam kitabı

106

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Ahmet Nazif Zorlu: 1970’lerde kumaş üretimi vardı Türkiye’de, artık çok sayıda fabrika

da açılmıştı ama volüm yoktu, yani üretim miktarı azdı. 1974’lü yıllarda emprime

çarşafı yaptığım vakitler benim ürünümü beğenmişler, kimdir bunun imalatçısı

diye yabancı bir müşteriyi bize getirdiler. Halbuki ben kumaşını Akfil Fabrikası’nda,

baskısını da Bursa’da yaptırıyorum. Geldiler, bizden bir yıl içinde 15 milyon metre mal

almak istediler. 15 milyon metre… arada tercüman var, ben diyorum ‘kardeşim 15 bin

metre olmasın, bak iyi tercüme et!’, ‘15 milyon metre istiyorlar eminim’ diyor. Ben de

‘fabrikamla görüşeyim bakayım kapasitemiz nedir’ dedim ‘sizinle yarın buluşalım.’ Ben

sevine sevine gittim fabrikaya. Metrede 50 kuruş kazansam 7,5 milyon

lira kâr. Çok büyük para. Akfil Fabrikası’nın ticaret müdürü Mehmet

Gömeçli, Allah rahmet eylesin, telefonla randevu aldım gittim. Bana

dedim çok kumaş lazım. ‘Veririz, veririz, veriyoruz zaten’ dedi. Dedim

ki ‘çok, çok lazım.’ ‘Ne kadar?’ Dedim ki, ‘bak’ dedim ‘ben inanmadım,

şimdi sen de inanmayacaksın ama bu gerçek, 15 milyon metre’ dedim. ‘2,20’lik kumaş

istiyorum’ dedim. Şöyle bir baktı, dedi ki, ‘benim beş senelik kapasitem bu.’ 3 milyon

metre senede yapıyorlarmış. O gülmeye başladı, ben gülmeye başladım. Ertesi gün

buluştuk tabi veremedik. Biz bugün Çorlu fabrikamızda günde 1 milyon metrekare

kumaş üretiyoruz.”

Akfil Kumaş Reklamı

Erdoğan Baydemir: “Türkiye’de 70’li yıllarda en büyük sıkıntı gerçekten çeşidin

olmamasıydı. Mesela o zaman orlon perdeler vardı, herkesin evinde aynı perde vardı,

böyle bir şey düşünebilir misiniz? Kahverengi, bordo, yeşil renklerde orlon perdeler.

Baktığınız zaman dışarıdan camlara bu renkleri görüyordunuz.”

Page 108: Sultanhamam kitabı

107

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Atilla Mefruşat Depo Atilla Mefruşat Depo

Recep Tanrıverdi: “Farklı kumaş bulmak, satmak inan ki maceraydı. Biz bulurduk ama

binbir güçlükle bulurduk. Fabrikalarla özel bağlantılar kurardık. Eskiden bizde olmayan

çeşit yoktu, ben o kadar çok çalışıyordum ki bu malları bulmak için. Bursa’da günlerce

yatıyordum. Mesela benim jorjetlerim vardı. Jorjet bayan kumaşıdır, çok güzel kıvırcıklı

jorjet ipliğinden, lükstü, jorjetten emprimeler bulunurdu. Beatris astarlıklar satardım.

Özellikle konfeksiyonculara satardım onları… Yanar döner, renkli şanjanlar, bugün

kimse giymiyor, onlara yanar döner şanjan derdik ve bunları mantoculara, paltoculara,

gelinlikçilere satıyordum. Yorganlık satenler, muhtelif emprimelerim, brokarlarım vardı.

Bende bu kadar çeşit olmasa iş yapamazdım.

Brod İngiliz Kumaşları Reklamı

Page 109: Sultanhamam kitabı

108

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Koruma duvarları altında bir ülkede, önemli miktarda bir kumaş ithalatı olmasa da İtalya, İngiltere Almanya başta olmak üzere genelde Avrupa’dan ithal edilen kumaşların satış merkezi yine Sultanhamam’dı. 1928’de doğan ve 1946 yılında henüz lisede öğrenciyken Sultanhamam’dan mal alıp babasının dükkanında satmaya başlayan Yaşar Dodanlı, 1952’de dükkan açmış. Dükkanında ithal kumaşlar da satıyormuş.

Kartvizit Dodanlı İthal Kumaş

Yaşar Dodanlı: “Burada bazı yabancı

fabrikaların temsilcileri bulunurdu. Mesela

İtalya’daki x fabrikasının temsilcisi Leon

Bey’e gidiyorsunuz, 5000 metre neyse o

günkü şartlara göre pazarlık ediyorsunuz.

Gümrük masraflarını hesaplıyorsunuz,

mal İstanbul’a geliyor, gümrüğünü

yatırıyorsunuz. Malı çekiyorsunuz.

Piyasaya dağıtıyorsunuz. Sistem bu

şekildeydi.Yaşar Dodanlı

Page 110: Sultanhamam kitabı

109

Sultanhamam’da Satılan Kumaşlar

Mustafa Erdebil: “İngiltere’den çok güzel poplinler gelirdi. İtalya’dan divitin ithal edi-

lirdi, bunların yanında geliyor. Şimdi Güney Sanayi’nin yaptığı mallar falan ikinci kalite

kalıyor, hatta üçüncü kalite kalıyor. Divitini açıyorsunuz, içine bir mezura yerleştirmiş-

ler malın. Malı ambalajlarken malla beraber mezura koymuşlar. Açıyorsunuz 40 metre

var. 40 metreden sonra da bir 30-40 santim fazlalık var. O zaman Anadolu’dan gelen

müşteriler hemen hepsi top almazlardı. 15 metre, 20 metre çeşitlerden kestirirler. Bu

malları ölçmeye lüzum yok. Açıyorsunuz 20’yi bulduğunuz yerde kesiyorsunuz. Yani

düşünebiliyor musunuz bizim sanayiye başladığımız dönemde İtalya böyle bir tekno-

lojiye gelmiş. Bugün internetle iş yapmak gibi falan gibi bir şey o gün için bu.”

Dodanlı Arşivi

Page 111: Sultanhamam kitabı

110

4.BÖLÜM

Page 112: Sultanhamam kitabı

111

SULTANHAMAM TÜCCARI

Page 113: Sultanhamam kitabı

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

112

Aslında pek farkında olmasak da kumaşın, dokumanın hayatımızda çok büyük ve vazgeçilmez bir yeri var. İnsanoğlunun gıdaya, suya, başını sokacak bir eve gereksinimi olduğu kadar üstüne örteceği, giyeceği, evinin camına asacağı kumaşa da ihtiyacı var. İşte, Türkiye’nin kumaş merkezi Sultanhamam’da bu işi üstelenenler, manifaturacılardı. Onlar aslında tüm ülkeyi giydiren, evlere örtü, çarşaf, perde sağlayan tüccarlardı.

Merinos Fabrikasından İplikler İplik Sarma Makinası

Ahmet Nazif Zorlu: “Tekstil biterse bilin ki insanlık da ölmüş demektir. Bugün giysisiz

bir yere çıkabiliyor musunuz, çıkamıyorsunuz. Dışarı çıkarken hemen bakıyorsun cep

telefonumu aldım mı diye, yani bunsuz dışarı çıkabilirsin ama elbisesiz çıkamazsın,

gömleksiz çıkamazsın.”

Page 114: Sultanhamam kitabı

Tarih Boyunca Sultanhamam ve Civarı

113

Yaşar Dodanlı

Yaşar Dodanlı: “Şimdi bazı yerlerde,

kumaş gıdadan önce gelir. Örtüneyim de

aç kalsam da olur derler. Demek ki çıplak

kalmamak daha önemli kabul ediliyor.

İşte bu son derece önemli işi yapanlar

tabi ki kumaşı üretenlerdi ama en az

onlar kadar değerli olanlar, bu üretilen

kumaşları tüm Türkiye’den toplayıp yine

tüm Türkiye’ye dağıtan Sultanhamam

manifaturacısı, Sultanhamam tüccarıydı.

Şimdi, tüccar vasfı derken tüccarın ayrı bir tarifi var. Tüccar ayrı şey, esnaf ayrı şey. Bir

şehre düştüğünüz zaman, tüccar diye sorduğunuzda size bir manifaturacı gösterilir.

Neden? Manifaturacılık temiz ve kaliteli bir meslektir. Eskiden beri, dünyanın her

tarafında tercih edilmiş bir sanat. Tüccar, özüne sözüne güvenilen kimseye denir.

Menfaat ikinci plandadır.”

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “Babam bir gün beni çekti kenara dedi ki; ‘oğlum, ben

sana tüccarı tarif edeyim’ dedi. Hani yani, güya biz de ticaret lisesi okuduk, yüksek ticaret

okuduk falan. ‘Baba biz biliyoruz’ dedim. ‘Oğlum senin mektepte bildiğin başka, benim

dediğimi bir dinle’ dedi. ‘Tüccar kâr için aldığından, zarar için sattığından dönmeyen,

yalan söylemeyen, şerefli namusu, izzetinefis sahibi adama denir. Bunu kafana koy.

Yani malı sattın, fiyat yükseldi, müşteriye vermiyorum demeyeceksin, dönmeyeceksin.

Aldın, fiyat düştü, aldığın yere fiyat düştü, ben almıyorum demeyeceksin. Söz tüccarın

ağzından çıkar, sözünü yerine getireceksin. Şerefli, namuslu, izzetinefis sahibi olacaksın.’

‘Peki baba’ dediğimde ‘dur bir şey daha söyleyeceğim’ dedi. ‘Oğlum bunu da kulağına

küpe et; ok gibi doğru olursan hedefe varırsın. Yay gibi olursan elde kalırsın’ dedi.”

Page 115: Sultanhamam kitabı

114

Sultanhamam Tüccarı

Sultanhamam’la 1948 yılında tanışan, o dönemin büyük manifaturacılarının yanında yetişen, onlarla sohbet edip bu işin inceliklerini öğrenen Kayserili bir başka duayen, Ali İhsan Erbil’e göre Sultanhamam o dönemin ‘Paris’iydi.

Zafer Katrancı: “Tüccar sözcüğü çok ağır

bir sözcüktür. Çok kaliteli bir sözcüktür.

Bu kalite hem davranışta kendini gösterir,

hem giyimde kuşamda. Kravatsız, fötr

şapkasız, takım elbisesiz manifaturacı

görmezdik. Temiz pak kıyafetleriyle,

örnek insanlardır manifaturacılar...”

Zafer Katrancı

Ali İhsan Erbil: “Ben, Abdullah Kiğılı’nın dedesi Fahri Avni Kiğılı’nın yanında bulundum.

Onun konuşmalarını dinledim. Ondan bir şeyler kapmaya çalıştım. Onun gibi gerçek

manifaturacıların, köklü tüccarların

yanında kaldım. Bunlar dört dörtlük

adamdır. Diyorum ya, manifaturacı dedin

miydi sözüne sahip, her şeyine sahip,

diline, eteğine sağlam güvenilir adamdır.

Sultanhamam öyleydi. Güvenilir adam

olduğu için, misal Kayseri’den İstanbul’a

gideriz, paramız cebimizde durur.

Götürür bir manifaturacıya bırakırdık. O

senin için saklardı.”Ali İhsan Erbil

Page 116: Sultanhamam kitabı

115

Sultanhamam Tüccarı

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “Eski tabirle kelli felli adamlar denir ya, işte eski

adamlar öyle adamlardı. Bizler şimdi bilmiyorum yani öyle miyiz, değil miyiz ama

hakikaten sözü sohbeti dinlenir insanlardı. Bir gün Baldöktü Hacı Baba’nın orda

oturuyoruz, Manisa’dan bir adam geldi, ben tanımıyorum, manifaturacı ama, adamın

üzüm bahçeleri falan da varmış. Geldi, Hacı Baba oturuyor. Dedi ki ‘Hacı Baba bir

akıl danışacağım sana.’ ‘Ne oğlum?’, dedi ki ‘benim 100 ton üzümüm var. Fiyat on

beş gün öncesine kadar 3,75 kuruş - 4 lira arasında idi. Şu anda 6 lira üzümün fiyatı.

Piyasada konuşulan, önümüzdeki günlerde üzüm 8 liraya 10 liraya çıkar diyorlar. Bir

kısmı da gördüğü fiyata geri gelir, yine bu 3,5 liraya düşer diyorlar. Ne yapayım, bana

bir akıl ver?’ Hacı Baba dedi ki, ‘oğlum yarısını sat’ dedi, ‘eğer 8 liraya çıkarsa, hele ki

yarısını sattım dersin, sevinirsin, 3,5 liraya düşerse, hele ki yarısını sattıydım dersin, yine

sevinirsin.’ Yani, oturup onları dinlemek bile ufkunuzu açardı. Hayat dersi verirdi size.

Sohbetini dinlediğimiz yerlerin ya Mensucat Santral’le işi var, ya Kartaltepe’yle işi var,

ya da Bossa’yla işi var. Onların ticaretlerini, pazarlıklarını takip etmek veya Adana’ya

geldiğinde Sultanhamam erbabının Adana’daki üreticilerle olan münasebetleri senin

ufkunda bir yer açar.”

Babdağlı Tüccarlar,Babadağ Sanayi ve İş Adamları Derneği

Page 117: Sultanhamam kitabı

116

Sultanhamam Tüccarı

1948 yılında, altı yaşındayken babasının Mahmutpaşa’ya yakın yerde kurduğu küçük imalathanede çalışmaya başlayan İbrahim Kaprol, daha sonra yine babasıyla beraber Sultanhamam’da açtıkları dükkanda yetişmiş. Bugün yetmiş iki yaşındaki Kaprol, hâlâ aktif olarak tekstil sektöründe çalışıyor ve günümüz ticaret adabıyla, geçmişin Sultanhamam tüccarlarının bir kıyaslamasını yapıyor.

Hüseyin Özdilek: “Ahmet Ağa, Hasan

Ağa denirdi o zaman tüccarlara hitab

ederken o zaman. O geçiyor dendiği

zaman o izlenir geçtiği yerlerden. Hal

ve hareketleri, çünkü iyi bir örnektir o,

timsaldir. Onun yanlış yaptığı şeyler

de ya buna yakıştıramadık derler.

Bu uygun bir hal sergilemiyor derler.

Dolayısıyla bu iyi örnekleri aldıkları için

o da hal ve hareketlerine dikkat etmek

mecburiyetindedir. Meyhaneye dahi gitse, düzenli, görünmeyecek yerde gider. Yani

her yerde uluorta olmaz. Sarhoş bile olsa, uygun bir şekilde sarhoş olmasını bilmek

mecburiyetindedir.”

Hüseyin Özdilek

İbrahim Kaprol: “Bugünün gösteriş meraklıları gibi, hani ben böyle yiyorum, ben böyle arabaya biniyorum, tatile buraya gidiyorum şeklinde çok abartan havalarla değil, böyle mütevazı yaşayan ve kimsenin ona özenmemesine dikkat eden, yediğine dikkat eden, içtiğine dikkat eden insanlardı. Yani gösterişi sevmiyorlardı. Ben böyle şu andaki gibi ikonları görmedim. Onlar aslında o zamanın ikonlarıydı ama oturup herkes gibi yaşıyorlardı. Tabi istisna çıkabilir, ama onlar da kaideyi bozmazdı.”

İbrahim Kaprol

Page 118: Sultanhamam kitabı

117

Sultanhamam Tüccarı

Ahmet Nazif Zorlu: “Şimdi insanlar daha

çok zengin olalım, daha çabuk zengin

olalım, daha lüks yaşayalım peşinde değil

mi?

Sultanhamam’da öyle yoktur. Yani mesela

bir bakıyorsunuz öyle herkeste araba

yoktu. 70’li yıllarda Sultanhamam’da o yüz

elli kişiden belki on kişinin arabası vardı.

Paraları vardı, araba satın alabilirlerdi

ama lüks yaşamak gibi bir özenme yoktu.

Bunun yerine, işlerine yatırım yaparlardı. Ben mesela şahsen öyle yaptım. 1974’te ilk

kez bir araba aldım. Her şeyim varken 74’te araba aldım, niye, rahatlıkla bir araba

alabilirdim. Ama benim diyordum ki sermaye lazım bana. İnsanlarda bu düşünce vardı.

Önce yağlanıp yağlanacaksın, butlanacaksın, irileşeceksin. Ondan sonra da çıkarsın

oynarsın meydanda. Ama yağsız butsuz yani güçsüz, kassız oynayamazsın doğru mu,

yığılır düşersin.”

Ahmet Nazif Zorlu Arşivinden

Page 119: Sultanhamam kitabı

118

5.BÖLÜM

Page 120: Sultanhamam kitabı

119

SULTANHAMAM ‘ÜNIVERSITESI’

Page 121: Sultanhamam kitabı

120

Sultanhamam tüccarı olmak kolay değildi. Her şeyden önce bu piyasada uzun yıllar bulunmuş olmak gerekiyordu. Burası bir okul gibiydi, başarılı olmak için de uzun yıllar bu okuldaki dersleri bir bir görmek ve geçmek gerekliydi. Geçer notu Sultanhamam’ın usta tüccarları verirdi. Kendisini tam yirmi beş yıl aralıksız futbol oynamış bir mefruşatçı olarak tanıtım Varujan Arslanyan, 1950 yılında Rızapaşa Yokuşu 62 numarada bulunan Doğruluk Mefruşat’ta işe başlamış. Çarşamba ve cuma sabahları özel izinleriyle sabah antreman yapar 10’da dükkana gelirmiş. 1959 yılında, Doğruluk Mefruşat’ta mesleği öğrendikten sonra Akasya Han’ın birinci katında bir oda kiralamış. Bugün Akasya Mefruşat hâlâ ayakta. Varujan Arslanyan, yetmiş yıla yaklaşan meslek hayatında ne öğrendiyse hepsini Sultanhamam’a borçlu olduğunu düşünen bir duayen.

Mahmutpaşa Caddesi Kürkçü Han İçi

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Page 122: Sultanhamam kitabı

121

Zafer Katrancı: “Sultanhamam’da bize ticareti

öğrettiler, kişiliği öğrettiler, insanlığı öğrettiler,

dürüstlüğü öğrettiler, dürüst tüccar olmayı

öğrettiler ki orada bu sözcüğün içerisinde

yaşayan insanlar vardır.”

Varujan Arslanyan: “Sultanhamam

piyasası tekstil mevzuunda, mefruşat

ve kumaş mevzuunda çalışanların

üniversitesi olmuştur, biz böyle bir

üniversitede yetiştik, biz ticarette

doğru şeyleri öğrenerek yaşadık ve bu

güzellikleri gördük.”

Varujan Arslanyan

Eyüp Ensari: “Ben, İstanbul Ticaret Lisesi’ni

bitirdim, yüksek ticarete gitmedim, çünkü

bir an evvel hayata atılmak istedim. Fakat

sonradan anladım ki gidenler hiç kitap açmadan

yüksek ticareti bitirmişler. Ben o üç senede

Sultanhamam’da mastırımı ve doktoramı yaptım

ve 1962 yılında babam bana dükkanı bıraktı gitti.”

Eyüp Ensari

Zafer Katrancı Arşiv

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Page 123: Sultanhamam kitabı

122

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Sultanhamam piyasasında çıraklıktan başlayan eğitimi tezgâhtarlıkla devam ettirenler, ustalarının olurunu aldıktan sonra genelde kendi dükkanlarını açarlar ve Sultanhamam geleneğini, ticaret adabını burada devam ettirirlerdi. 1939 yılında iki kuşaktır tekstille uğraşan bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelen Halil Bezmen, Sultanhamam’da olmasa da benzer bir eğitimi aile içinde, ailesinin işlettiği fabrikada almış. Galatasaray Lisesi’nden sonra gittiği İsviçre’den makina mühendisi olarak dönen Bezmen, Mensucat Santral fabrikasına makina mühendisi olarak girmiş. Burada önce tamir ustası, sonra tamir ustabaşısı, sonra tamir mühendisi, ardından bakım şefi olmuş. Ondan sonra basma şefliğine geçip iplikçilik, dokumacılık, boyacılık öğrenmiş. Kendi deyimiyle; ‘ancak on sene bunları yaptıktan sonra’ tekstili öğrenmiş ve Mensucat Santral’e genel müdür olmuş.

Ahmet Nazif Zorlu: “Benim altyapım kendi memleketim olan Babadağ’dır. Sonra da

Trabzon’a gidip orada ticareti öğrendim. Ama asıl İstanbul’a geldiğiniz vakit, neyi nerde

nasıl yapacağınızı çok daha iyi görüyordunuz, çünkü orada büyük tüccarlar vardı ve

büyük mağazalar vardı. Ve bakın ben altını çizerek söylüyorum, on tane üniversiteyi

bitireceğine bir Sultanhamam’da on sene kalmalısın. Çünkü dürüst ve çalışkan olarak

on sene kaldın mı pişersin orada, ama bu olmazsa istersen orada elli-altmış sene kal bir

şey olmaz. Yani Sultanhamam bana çok şeyler öğretti. Orada gördüklerimi uyguladım.”

Page 124: Sultanhamam kitabı

123

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Halil Bezmen: “Ekol dedikleri, ustadan kalfa öğrenir kalfa da çömezine öğretir. Bunların

arasında tabi nasıl parlayacaksın, yetenek çıkıyor ortaya. Yetenekliler diğerlerinin

arasından süzülerek çıktı, yani dolayısıyla oradan çıkan ekol dedikleri, oradan çıkan

bu üstün insanlar oldu. İşte bu süzülenler de, aslında o günkü Sultanhamam’da,

hepsi birer küçük dâhiydi. Çünkü o noktaya gelebilmek için sıra dışı olma şartı vardı,

süzülüyor çünkü, yüz kişi gidiyor biri dükkan sahibi olacak. Doksan dokuz tanesi ya

hamal kalacak ya çömez kalacak.”

Halil Bezmen

İsmet Bilsel: “Bugün Türkiye’de asıl

sorun usta çırak ilişkisinin olmaması.

Eğitim ayrı şeydir öğrenmek ayrı şeydir.

Bugün insanlar öğrenmek istemiyor.

Eskiden ‘çorbacı’ denirdi, ‘çorbacı’ patron

demek, ekmek veren demek. Bugün ne

çalışan o şekilde bakıyor ne de patronlar

böyle yaklaşıyor. İnsanlar bu şekilde

eğitilmiyor.”İsmet Bilsel

Page 125: Sultanhamam kitabı

124

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

İsmail Hakkı Bağcı: “Okul deyince

Cavit Çağlar, ‘ben üniversite tahsilimi

Sultanhamam’da yaptım, benim

üniversitem orası’ der. Hakikaten orası

tüccarlık, ticaret nedir, iş yapmak nedir,

işadamlığı nedir, orası bir eğitim yeriydi.

Bir noktada da orada öğretirlerdi,

öğrenirsin, mecbur olarak öğrenirsin ya

bu işi yapacaksın yahut da bu işi terk

edeceksin, ama orada öğrenirsin.”İsmail Hakkı Bağcı

İsmet Bilsel: “Bir insanın meziyetinin olması lazım, yani duruşunu, mesela elini

koyacağı yeri bilmeli. Müşteriye nasıl davranılır, Çinlilerin bir atasözü var ‘eğer yüzünüz

gülmüyorsa dükkan açmayın’ diye. Bu işte esnaf olmanın birinci şartı güleryüzlü

olmak, anlayışlı olmak, sabırlı olmak. Hoş müşteri nasıl karşılanır, hangisi alacak hangisi

almayacak onu bilebilmek de ayrı bir şey tabi, ayrı bir yetenek. Ama alırken gülüp

tahsilata geldiklerinde somurtursanız bu iş olmaz, alırken güldüğünüz gibi tahsilatta

da güleceksiniz, o aslında bütün mesleklerin kuralı. Doktorsanız bile esnaf olacaksınız,

yani hastanızı konuşarak da tedavi etmesini bileceksiniz, bilemezseniz o hastayı siz

ilaçla tedavi edemezsiniz. Herkes sanatçı olamaz esnaflık da bir sanattır. Ben esnaf

olmayı burada öğrendim.”

1949’da Bursa’da temsilciliğe başlayan, burada kurduğu dokuma fabrikalarında ürettiği kumaşları Sultanhamam’daki toptancılara satan İsmail Hakkı Bağcı, pek çok Bursalı tekstilcinin de bu işi Sultanhamam’da öğrendiğini düşünüyor. İsmail Hakkı Bağcı görüşmemiz sırasında, bir dönem bakanlık da yapan Cavit Çağlar’ın sözlerini nakletti:

Page 126: Sultanhamam kitabı

125

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Hüseyin Özdilek Arşivi

Yaşar Küçükçalık: “Eğer kapıdan içeriye müşteri giriyor da mal satamıyorsak, hatayı

kendimizde arayacağız. Ya müşteriyi karşılamayı bilmemişiz. Ona gerektiği gibi

davranmamış olabiliriz. Ya malımız düzgün değil. Ya güncel değiliz. Ya fiyatımız

düzgün değil. Biz bunları öğrendik Sultanhamam’da.”

Recep Tanrıverdi: “Ben şu anda bile müşterilerimin adlarını, soyadlarını, kırk sene, elli

sene evvelki müşterilerimin adlarını soyadlarını inanın ki biliyorum. Erzurum’da kaç

numarada kim oturuyordu. Kahramanmaraş’ta Trabzon Caddesi’nde kimin mağazası

var, isimleriyle ben sana sayayım. Bunların kapı numaralarına kadar ben ezbere bilirdim.

Beynim bunlarla dolu, hep böyle bunla yatardım.”

Recep Tanrıverdi: “Ben şu anda bile müşterilerimin adlarını, soyadlarını, kırk sene, elli

sene evvelki müşterilerimin adlarını soyadlarını inanın ki biliyorum. Erzurum’da kaç

numarada kim oturuyordu. Kahramanmaraş’ta Trabzon Caddesi’nde kimin mağazası

var, isimleriyle ben sana sayayım. Bunların kapı numaralarına kadar ben ezbere bilirdim.

Beynim bunlarla dolu, hep böyle bunla yatardım.”

Page 127: Sultanhamam kitabı

126

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Hüseyin Özdilek: “Talebin bol olduğu zaman

müşteri gelir, ama arzın bol olduğu zaman ne

yapacaksınız? Malınız çok olduğu zaman, eğer

müşteri o arzın içinde sizi tercih etmezse siz dükkanı

kapatmak zorundasınız. Kapatmamak için de sizin

diğer satıcılardan farklı olduğunuzu hissettirmeniz

lazım. Diğer satıcılardan farklı olduğunuzu

hissettirebilmek için de tutarlı ve sürdürülebilir

hizmet anlayışını sergilemeniz, dürüstlüğü

sergilemeniz gerek. Müşteriye daha iyi hizmeti

nasıl verebilirimin araştırması yapılır ve uygulanırdı

Sultanhamam’da. İşte boşuna burası için ticaretin,

Türkiye’nin üniversitesidir dememişler. Buraya

gelip alışveriş yapan, bu kültürü gören Anadolu

esnafı, Sultanhamam’daki o disiplini gittiği şehirde

kendisi de uygulamaya çalışırdı. Yani bu ekol bu sayede yayılırdı.”

Hüseyin Özdilek Arşivi

Page 128: Sultanhamam kitabı

127

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Sultanhamam’da tüccarlar, bir başka deyişle ‘ustalar’, yanlarına küçük yaşlarda aldıkları çırakları sadece mesleki anlamda yetiştirmekle kalmaz, onların gelecekleriyle de ilgilenirlerdi. ‘İleride rakibim olur bunun önünü keseyim’ diye bakmaz, aksine onların daha iyi yetişebilmeleri için bildiklerini öğretir, önlerini açar hatta onlara ellerinden geldiğince yardımcı olurlardı. İşte Basri Özbakır da bunlardan biriydi.

İbrahim Kaprol: “Bakın ben size Sultanhamam ‘üniversitesi’ni bir başka deyişle

anlatayım. Mahmutpaşa’ya çıkarken hanın hemen önünde sürekli akan bir çeşme vardır..

O su içilirdi ama acı bir sudur. Hâlâ da akar o çeşme. Şimdi derlerdi ki ‘o çeşmenin

acı suyundan içen artık okulu bitirmiş profesör olmuş demektir’ yani akan çeşmenin

suyundan içmek lazım, acı bir su ama, güzel bir su.”

Page 129: Sultanhamam kitabı

128

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Basri Özbakır: “78 yılında Sultanhamam’a,

Küçükçalık tekstil firmasına pazarlamacı olarak

girdim. Nuh Mehmet Küçükçalık, nur içinde

yatsın ‘oğlum Basri senin evin yok. Sen akıllı

adamsın, benden bir-iki milyon lira al git kendine

istediğin yerden bir ev al’ dedi. Yani bu çok

büyük bir şey. Bu nasıl elde edildi! Hem kendini

hem yanındakini düşünmekle elde edildi. Anlayış

buydu. Nur içinde yatsın beni ev sahibi yapmak

için uğraştı. Ve orada çok yükseldim. 80 yılında kendi firmamı kurdum. Öğrendiklerimle

birlikte öyle bir çalışma temposuna girdim ki, öyle bir büyümeye başladım ki, bir yıl

içinde ben kendim yaptığım cirolara şaşırdım.”

Basri Özbakır Cavit Caglar’la

Hüseyin Özdilek: “ ‘Ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün.’ O günlerde bu sözler

geçerliydi. Yani, riyayla davranış yerine içten

gelen duygularla davranmak. Karşısındakine

büyüğüne karşı saygılı olur, önünü kapatır,

onu ciddiyetle dinler, onun yapıcı tenkitlerini

de alır ve uygulamaya çalışırdı. Orada çalışan

insanlarda bir usta-çırak ilişkisi vardı. Gerçekten

de usta, elinden gelen gayretle orada çalışan

insana da en iyi imkânları sağlamak için çaba

sarf ederdi. Çünkü o insan evini ocağını rahatça

geçindirebilirse daha verimli olacak, çünkü ona da o gözle bakmak lazımdı. Yani ailenin

artı dördüncü ferdi, beşinci ferdi olarak bakmak mecburiyetindeydi.”

Hüseyin Özdilek Arşivi

Page 130: Sultanhamam kitabı

129

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Ali Yazıcıoğlu: “1957’de Mithat Süren ile çalışmaya başladım. 1971’in sonu gelmeden,

üç-dört ay evvel müsaade istedim. Amca derdik. ‘Amca bana müsaade et, ben artık

kendim çalışmak istiyorum, yalnız iş yapmak

istiyorum’ dedim. O önce ayrılmamı pek arzu

etmedi ama ben kararlıydım. Ayrılınca aynı katta

bir mağaza tuttum ben, ama aynı iş yapmak

doğru olmayacağı kanaatiyle mefruşat işine

girdim, sonuçta ona olan saygımdan onun

satmadığı malları satan bir iş kurdum. Ayrı bir iş

kurdum. Ustamıza, patronumuza büyük saygımız

vardı. Örneğin biz patronun önünde oturup kahve içemezdik. Bir defa sabahleyin

erken açtım dükkanı, benim masam ayrı bir yerdeydi dükkandan girince. Oturdum, bir

kahve söyledim. Kahve içiyorum, baktım patron geldi, kapının önünden geçiyor, ben

gördüm onu, benim de kahve içtiğimi gördü. Keyfimi bozmamak için doğru yürüdü,

dükkana girmedi, doğru yürüdü. Ben kahvemi içtim bitirdim. Sonra girdi.”

Ali Yazıcıoğlu

Recep Tanrıverdi: “Yanımızda yetiştirdiğimiz

arkadaşları biz mağaza sahibi yapıyoruz,

sanayici yapıyoruz, işte budur, bölüşmesini

bileceğiz, yani böyle bir kişiyle, iki kişiyle, beş

kişiyle Sultanhamamcılık olmaz, bölüşürsen

sen Sultanhamamcısın. İnanın ki bölüşmezsen

ne ailene faydan olur ne etrafına faydan olur,

ne ülkene faydan olur. Kimse cenazene kimse

gelmez. Sultanhamam apayrı bir kültür, gerçekten apayrı kültür, bugün üniversitelerde

böyle bir ders verilmiyor. Sultanhamam’daki ders üniversitelerde yok.

Recep Tanrıverdi

Page 131: Sultanhamam kitabı

130

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “Üniversiteler senede bir kere açılır, bir kere de kapanır.

Açılırken de merasim yapılır kapanırken de merasim yapılır. Ama ticarette her gün

akşam kapını çektin mi bir üniversite kapanır, sabahleyin kepengini kaldırdın mı bir

üniversite açılır. Sultanhamam’ın en büyük etkisi bu. Bunu okulda vermezler. Bu ancak

hayat mektebinde, babanın yanında, amcanın yanında, dayının yanında, dedenin

yanında neyse, böyle göre göre, bunlar ancak öyle gelişir.”

Sultanhamam’ın tüccarları bazı gizli kalmış yetenekleri de keşfederlerdi. Bazılarının hayatını değiştiren kararlar almalarına vesile olurlardı. Bunlardan biri de Hilmi Babacan’dı. Mühendis olmak isteyen Babacan’ın kaderi lise çağında babasıyla birlikte gediği Sultanhamam’da, bir dükkandaki sohbette değişmişti.

Büyük Yeni Han İçiMeydan

Sultanhamam

Page 132: Sultanhamam kitabı

131

Sultanhamam ‘Üniversitesi’

Hilmi Babacan: “Babamla birlikte mal

alırken çok karışırdım, şunu alalım,

bunu almayalım diye. Tabi bu durum

bir tüccarın dikkatini çekiyor. Sordu, ‘bu

kim?’ dedi babama. ‘Oğlum’ dedi, ‘peki

ne yapıyor bu?’ işte ‘kazada ortaokulu

bitirdi, Ankara’ya geldik bunu okutmak

için. Liseye kaydettirdim’ dedi. ‘Hangi

liseye?’ ‘Gazi Lisesi’ne’. Bana döndü, ‘sen’

dedi, ‘ne olmak istiyorsun?’ Ben ‘mimar,

mühendis olacağım’ dedim. Çünkü benim kabiliyetim ona daha yatkın. Ondan sonra

dedi ki o arkadaş, ‘bunu normal liseden alacaksın, ticaret lisesine götüreceksin. Ticaret

lisesi okuyacak, ondan sonra yükseğini okuyacak. Hem okuyacak, hem çalışacak.

Sonunda da başarılı olacak’. Babam da aynısını yaptı. Beni Gazi Lisesi’nden aldı, ticaret

lisesine yazdırdı. Hayatımın akışı, bu dükkandaki sohbette değişti. İyi ki de değişmiş.”

Hilmi Babacan

Page 133: Sultanhamam kitabı

132

6.BÖLÜM

Page 134: Sultanhamam kitabı

133

SULTANHAMAM’DA TICARETIN YAZILMAMISKURALLARI

Page 135: Sultanhamam kitabı

134

Türk tekstilinin doğduğu yer olarak kabul gören, Cumhuriyet’ten önce de yüzyıllar boyunca bir ticaret merkezi olarak canlılığını koruyan Sultanhamam’ın hikayesini, yıllarını burada geçirmiş, ya Sultanhamam’da mal satmış ya da buraya ürettiği kumaşları pazarlamış Türk tekstilinin duayenlerinden dinledik. Anlattıkları yüzlerce hikayeden, yaşanmışlıklardan seçkileri kitabın ilk sayfalarında okudunuz. ‘Sultanhamam Yasaları’ adını verdiğimiz bu bölüm ise, bundan önceki sayfalarda anlatılardan süzülerek ortaya çıkarıldı. Bunlar, Sultanhamam’da yazılı olmayan fakat herkesin bildiği ve pek tabi evrensel olarak da kabul görebilecek etik, her daim geçerliliğini koruyan, dürüst ve doğru ticaretin ilkeleridir. Duayen Sultanhamam’lıların, ticaretin 9 altın kuralı konusundaki anıları ve saptamaları çok çarpıcı ve hepsi birer ders niteliğinde.

Page 136: Sultanhamam kitabı

135

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 1:DÜRÜST OLACAKSIN!

Page 137: Sultanhamam kitabı

136

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Hilmi Babacan: “Dosdoğru olacaksın,

doğru değil dosdoğru. Karşı taraf

güvenecek. Güven olmadı mı o iş olmaz.

Ben hayatımda on binlerce, bakın bin

demiyorum, on binlerce çek yazdım. Hiçbir

tane çekimi anlaşmamdan bir gün ileriye

yazmadım. Onun için sonsuz bir itibarımız

var. İstediğimiz malı istediğimiz kadar

alabiliriz. Yani karşılığında bize mal satan

firma Babacan’ın çekini aldı mı tamam

o gün tahsil edilir der. Kısaca bu işin izahı, dosdoğru olacaksın. Aldatmayacaksınız,

aldanmayacaksınız. Aldanmamak için onu iyi öğrenmek lazım. Aldanmadan alınan

malın üzerine aldatmadan cüzi bir kâr konulursa, müşteri aldatılmaz. Aldatılmadığı

müddetçe müşteri devamlı müşteridir.”

Hilmi Babacan

Halil Bezmen

Halil Bezmen: “Herkes birbirini tanırdı,

dolayısıyla pek kolay yalan söylenmezdi,

sahtekârlık kolay kolay yapılmazdı.

Yapılırdı ama yakalanırdı ve cezası olurdu.

Yani aldatmak o zaman da bugünkü

kadar kolaydı. Fakat böyle birşey yapan

bilinir ve ondan sonra onun ticari hayatı

çok daha zor bir şekil alırdı.”

Page 138: Sultanhamam kitabı

137

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Yaşar Küçükçalık: “Sultanhamam’da öğrendik, ailemizin de bizi yetiştirdiği iş

ortamından da öğrendiğimiz en önemli şeylerden biridir dürüst ticaret yapmak. Bir

insanın yüzünün güldüğünden kalbinin haberi olacak. Yoksa karşı taraf bunu anlar.

Bilmem anlatabiliyor muyum? Yüzünün güldüğünden kalbinin haberi olacak ve dürüst

olacak.”

Küçükçalık, Hacı Pulo Han İçinde Dükkan

Page 139: Sultanhamam kitabı

138

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

1960’ların başında, Nasır Han 3.kat 304 numaradaki ofisinde özellikle Sümerbank’tan aldığı kumaşları Sultanhamam piyasasına satan Esat Sivri, daha sonra, Denizli’de yaptığı tekstil yatırımlarıyla Türk tekstil tarihine adını yazdırmış bir üretici. Kendisiyle Denizli’deki evinde konuştuğumuzda biraz buruktu. Ama Sultanhamam deyince adeta gözleri parladı, elli yıl önceki heyecanla bize anılarını aktardı.

Esat Sivri ‘nin Deba Fabrikası İnşaası ve Açılışı

Page 140: Sultanhamam kitabı

139

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Esat Sivri: “O zamanlar böyle büyük fabrikalar yoktu, en belirli müessese Sümerbank’tı.

Sümerbank’tan alacaksınız, siz ne fiyata alıyorsanız ben de aynı fiyata alacağım, sizin

benden bir önceliğiniz yok, benim de sizden bir önceliğim yok. Ama fabrika zaman

zaman zam yapabiliyordu. Benim malı satmak için söz verdiğim fiyatın üzerine çıktığı

da oluyordu. Ama bu koşullarda bile ben söz verdiğim fiyatımı tutmak zorundaydım.

Yani söz öncelik taşırdı. Bugün söz öncelik taşımıyor. Bu beni çok rahatsız ediyor.

Bir Sultanhamam piyasası, bir Fincancılar piyasası, bir Mahmutpaşa piyasası, oradaki

piyasadaki insanların hepsi de saygı duyulan insanlardı, ben bugün o kadar saygı

duyulan insan tanımıyorum hayatımda. Orada söz alınır söz satılırdı, sattın ya da aldın

bunun dönüşü olmazdı. Çoğu kişi; ‘ben pantolon giyiyorum nasıl döneyim’ derdi.

Ticaret alıştır-veriştir ama saygı duyduğunuz müddetçe, ben size kısaca bunları madde

madde sayayım: 1. Sözünüzü yerine getireceksiniz, 2. Söz namus olacak, 3. Sattığınız

malda gözünüz olmayacak, 4. Yalan söylemeyeceksin, 5. Eksik mal vermeyeceksin, 6.

Borcunu zamanında ödeyeceksin, borcunu ödeyemeyeceğin zaman bilgi vereceksin.”

İbrahim Kaprol: “‘Sultan ekolü’ dürüstlüğün, dürüst ticaretin ve paylaşmanın bence

sembolüdür. Kazanç ikinci etapta gelen bir şey, zaten geliyor.”

Ahmet Nazif Zorlu: “Karşındakini kandırarak iş yapmaya kalktığın zaman muvaffak

olman mümkün değil. Ama dürüst, çalışkan oldun muydu o zaman başarı gelir. Aynı

zamanda işi de bileceksin. Tembel olursan istediğin kadar dürüst adam ol, bir şey

çıkmaz.”

Page 141: Sultanhamam kitabı

140

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Atilla Özdemir: “Bir halkanın zincirleri gibi herkes

sözünü yerine getirirse başarı orada, kazanç da

orada, tekrar ucuza almak da orada. Şimdi alışverişi

telefonda yapıyorsun. On kamyon iplik istiyorsun.

Bugünkü parayla bile kaç yüz bin lira para, ama bu

parayı bulup çıkarır diye sana güveniyor ki adam,

seni tercih ediyor, sana malı gönderiyor. Sen de

üretimini yapıp, sattığım yere aynı düşüncelerle

malımı vermeliyim diyorsun. Zincirin halkası olmak

budur. Çünkü ben de onları toplayacağım, gününde

kendi borcumu da ödeyebileceğim. Alışveriş böyle

yapılır. Bu, alışverişin birinci kaidesidir. Sözünü

yerine getireceksin, tüccarlığın birinci şartı bu.

Sizin paranızı zamanında, gününde hatta saatinde

vermeniz önemlidir. Siz buna riayet ederseniz iplik

satacak adam sana ertesi hafta bir yerine iki de gönderebilir, neden, sözünü yerine

getiriyor diye. Ama siz o sözü yerine getirmez, aksatırsanız, çünkü o adamın da

kendine göre ödeyeceği var, borcu var, o da aksayacaktır. Saatler dahi çok önemlidir.

Onun için bunlar sözünü yerine getiriyor, havaleyi erken çıkarıyor diye tercih hakkını

sizden yana kullanacak, ipliği size satacak. Mesela üç tane tüccardan sipariş veren

olmuşsa, seni birinci sıraya koyacak. Sen sözünü yerine getirmiyorsan, seni daha alt

sıralara koyacak.”

Atilla Özdemir

Page 142: Sultanhamam kitabı

141

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 2:SÖZÜN SENETTEN ÇEKTEN DEGERLI OLACAK!

Page 143: Sultanhamam kitabı

142

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Hüseyin Özdilek: “Hiç senet-sepet

yoktu. Sözlü akitlerle mal alınır, irsaliyesi

gönderilir, faturası gönderilir. Deftere

işlenir, her hafta kaç para ödediyse

o defterden düşülür. Bir dahaki hafta

gittiğimizde ne tahsilat makbuzu vardır,

ne bir şey vardır. Karşılıklı iki sözle bu

ilişkiler yürürdü. Yıllarca böyleydi. Hiçbir

zaman bir tane sultanhamam esnafında

paramız batmadı. Çoğunlukla gününde

aldık, gününde alamasak bile, birkaç gün, en fazla on beş gün tehirli almışızdır ama

almışızdır paramızı. En büyük sermayenin itimat olduğunu, güven olduğunu o esnafların

hepsi bilirdi. Biz de ona göre hareket ederdik. Zaten güven olmayan toplumların

gelişmesi de zor. Birbirine güveni olan toplumlar, ortaklıklarını da arttıran toplumlar

daha hızlı gelişir.”

Not Defteri

İsmail Hakkı Bağcı: “Bu zamanlarda yapılan

alışverişlerde bazen şahit oluyorum; sanayici

adamın karşısında, müşterinin karşısında, varlık

durumun nasıl, hangi bankalarla çalışırsın, bana ne

gibi bir kefalet verirsin, ipotek mi verirsin banka

teminat mektubu mu verirsin diye soruyorlar. Bizim

zamanımızda böyle bir şey konuştuk mu müşteriyle,

soluğu dışarıda alırsın, kovarlar seni. Ne yapıyorsun,

delirdin mi sen böyle bir şey olur mu? İtibar edeceksin,

itimat etmiyorsan verme. Böyleydi söz, sözdü önemli

olan.”

İsmail Hakkı Bağcı Oğlu Nezih Bağcıve Hasım Büyükbalcı

Page 144: Sultanhamam kitabı

143

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Ali İhsan Erbil: “O zaman tüccarın sözü

senet. 1982’ye kadar, rahmetli Özal’ın

faizleri yükselene kadar müşteri gelir, üç

top ondan, beş top ondan mal alır giderdi,

ona ne zaman ödeyeceksin demezdik, o

da zaten çok satan çok kazanır hesabı,

hemen satıp ödemeye çalışır ki yeni mal

alsın. Eline geçen paranın bir kısmını

hemen gönderir böylece yeni malı

kolaylıkla alır.” Ali İhsan Erbil

Yaşar Küçükçalık: “Eskiden

Sultanhamam’da açık hesap diye bir şey

vardı. Açık hesap neydi biliyor musunuz?

Sultanhamam’da, Mısır Çarşısı’nda ve

Vasıf Çınar Caddesi’nde perakendeciler

vardı. Onlara mal satardınız. Faturalı.

Onlardan gidip haftalık tahsilat

yapardınız. Haftalık. Onların alacağı mal

on lira olur, diyelim sekiz lira olur. Her

hafta gider bir lirayı alırdınız. Müşteriyi

takip ediyordunuz. Müşteriye güveniyordunuz. Evrakını almıyordunuz. Ama takip

edebilecek bir süre tanıyordunuz. O süre neydi? Sekiz haftada tahsilat yapıyordunuz.”

Yaşar Küçükçalık

Page 145: Sultanhamam kitabı

144

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Muammer Kirazoğlu 1948 yılında İstanbul’a gelmiş ve Sultanhamam’da işe koyulmuş. II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle birlikte, pazarın daha bollaştığı, ürünlerin ve satışın arttığı dönemde o da ticaret hayatına atılmış. Bugün, hâlâ Sultanhamam’da küçük bir bürosu var. Eskiyi anlatırken bir ara gözleri doldu ve ticaret adabı, yazılmamış Sultanhamam kuralları hakkında güzel bir anısını anlattı.

Muammer Kirazoğlu Ailesiyle.M.Kirazoğlu arşivinden

Muammer Kirazoğlu: “Hep açık hesap satardık

biz. Bizim açık hesap satmış olduğumuz esnaf

bu civardaki esnaftı. Bir de Marmara Bölgesi ve

Trakya’daki esnaflar vardı. Öyle müşteriler vardı

ki burada bir gün ya kalır ya kalmaz, Sirkeci’de

otelde kalır veya akşam trenle dönerdi. Haftasında

bakarsın, beş yüz liralık mal almıştır iki yüz elli

lirasını göndermiştir, bir hafta sonra kalanı da

göndermiştir. Bizim o vakit meşgul olduğumuz

piyasada senetli satışlar çok azdı.”

Muammer Kirazoğlu’nun defterterindeneski tüccarların ve müşterilerin isimleri

Page 146: Sultanhamam kitabı

145

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Muammer Kirazoğlu: “Sultanhamam’da

otuz-kırk balya mal satarsınız, sonra

tahsilata çıkarsınız. Tahsilata çıktığımız

vakit herkes imkânı nispetinde bin lira,

iki bin lira, üç bin lira borcuna göre verir.

Bir defterim olurdu, aldığımı buraya

not ederdim. Bir gün tahsilatı bitirdim,

ofise döndüm. Baktım ki para fazla çıktı.

Aradım, taradım bulamadım. Düşündüm

taşındım, kim fazla vermiş olabilir diye?

İlk müşterim hemen yakında, Veysi Toral adlı bir tüccardı. Gittim ‘Veysi Amca, sana

bir şey soracağım, kasanı kontrol etsene, sen kaç para vermiştin?’ dedim. Hiddetlendi,

‘ben ne kontrol edeceğim, ben sana borcumu tam ödedim, benim kasam tamam’ dedi.

Zannetti ki ben eksik verdi diye geri döndüm. ‘Veysi Amca ben senin fazla verdiğini

tahmin ediyorum al paranı’ dedim çıktım.”

Muammer Kirazoğlu

Besalet Küçüker: “Ben, mendil

imal ediyordum ve onu satıyordum

İstanbul’daki toptancılara. Hiçbir

firmamda tahsilat zorluğu görmedim

ama sıkıntısı olanlar yok değildi. Ama

vicdanları temiz, yani bir başkasının

hakkını hukukunu yiyeyim, çalayım diyen

zihniyet o zaman azdı. Ben her ayın

yani, dört haftanın sonunda, salı sabahı

İstanbul’a giderdim.İstanbul’a indiğimde

kaç tane müşterim varsa, sırasıyla en zor para alınacak olandan başlardım yavaş yavaş.

Gittiğim zaman evvela rafına bakardım, benim malım var mı, yok mu. Yoksa iyi, demek

ki satış yapmış, ben bundan para alırım derdim. Parası yoksa ısrar edemezdim.”

Besalet Küçüker

Page 147: Sultanhamam kitabı

146

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Mustafa Erdebil: “1953’lere kadar senet yoktu. Bilinmezdi, kullanılmazdı senet. Şimdi

Kapalıçarşı’da kuyumcular hâlâ senet

yapmazlar. Mesela bir kuyumcu, altın

satan esnafın önünden geçerken eliyle

iki, iki kilo altın aldım der ve gider. Akşam

iki kilo altını alır götürür veya almaktan

vazgeçer. Fiyat düşmüşse zararını öder,

kâr etmişse karşılığında anlaşma halinde

kârını alır. Aynı böyleydi Sultanhamam

esnafı. Sultanhamam esnafı sattım derse

malını satardı. Gönderirdi. Parası ne

zaman gelir? ‘Valla Abdullah Bey ben üç ay sonra falan dönerim. Üç ay sonra gelmeye

çalışayım. Eğer gelemezsem banka hesap numaranı ver bankadan göndereyim.’

Adam gider. İki buçuk-üç ay sonra gelir. Parayı da getirir veya gelememişse bankadan

gider paranızı alırsınız. Göndermiştir. Bakın size bir anımı anlatayım; abimler, babama

diyorlar ki, ‘baba artık senet diye bir şey çıktı. Müşteriden senet alınıyor. Bu senetleri biz

de Adana’dan fabrikadan aldığımız mallara ciro ediyoruz. Müşterilerden senet alalım.’

Babam da diyor ki ‘vallahi ben müşterilerime senet verin diyemem. Ben nasıl derim

müşterime sen bu malı aldın, bana senet ver. Niye? Ben sana artık güvenmiyorum. Bu

o demektir.’ ‘Baba öyle olur mu?’ ‘Oğlum bu o demektir.’ Adamdan senet istiyorsan,

senin para göndereceğine ben güvenmiyorum, sen senedi ver, bankaya öde demek

istiyorsun. Sultanhamam’ın o tozu yemiş, o eğitimi almış, o kuşaktan gelmiş insanlarının

bunu anlaması kolay değil.”

Mustafa Erdebil

Ahmet Nazif Zorlu: “Ben 95’li yıllara kadar sözle iş yaptım. Bayilik veriyordum. Söz

ile bayilik veriyordum. Başkası gelir, ‘bana bayilik ver, sana daha fazla ödeme yaparım’

derdi, ‘bir söz verdik dönmeyiz’ derdik. Oysa o daha önce bayilik verdiğimiz arkadaşla

aramızda anlaşma bile yok. Verdim sana bayilik, şu kadar da ay boyunca da mal veririm.

Her şey sözle. O almayabilir, ben de vermeyebilirim. Ama söz ile iş yapıyorduk.”

Page 148: Sultanhamam kitabı

147

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 3:MÜSTERILERINI IYI TANIYACAKSIN, SAGLAM

MÜSTERIN OLACAK!

Page 149: Sultanhamam kitabı

148

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Hilmi Babacan: “En iyi, en güvenli yer

neresidir sizin için? Mesela evdeki bir kasa.

Veya işyerinin kasası. Bankaya yatırılmış

para. Şimdi bunların hepsi de risklidir.

En güvenli para, sağlam müşterideki

alacaktır. Onda hiçbir şey olmaz. O senin

paranı yastığının altında muhafaza eder.

Günü gelince borcunu öder.”

İsmail Hakkı Bağcı: “Ticaret hayatında benim edindiğim kanaat, şaşmayan kanaat

düzgünlük, doğruluktur. Düzgün olan, doğru olan, haram katmayan, kul hakkına

girmeyen bir insana, Cenab-ı Allah her zaman yardımcı oluyor. Bundan sapanlar bir

anda parlıyor ama bir bakıyorsunuz kısa bir zaman sonra iş tepe taklak gitmiş. İşte

bizim bu tür müşterilerimiz olmazdı. Anlardık, bilirdik. Bunlarla iş yapılmazdı. Sayıca

da az adamlardı bunlar.”

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “Müşterinin güvenini kazanan firmalar ayakta kalır.

Müşteriyi huylandırdın mı kimse kapına zor gelir. Kayseri’de bir tabir var, derler ki

elinden tutan ekmek yesin. Yani müşteriye malı sattın, adam ondan para kazanacak

ki sana bir daha gelsin. Kurt bile uğur gördüğü yeri senede bir kere dolanırmış ki

yine bir kısmet çıkar mı diye. Ama devamlı sana mal satayım, hep ben kazanayım

sen zarar et dersen bir daha senin kapına kimse gelmez. Bizim paramızın takıldığı

nadirdi. Ama bir defasında tahsilat yapamadığımız bir müşteriyi çok iyi hatırlarım.

Demek ki iyi tanımamışız. Diyarbakır’da bir müşterimizdi ve ne yaptıysak ödememizi

Eyüp Ensari: “Müşterilerimiz hep sağlam adamlardı. Bunu bilirdik ve güvenirdik. Ama

bir laf vardır, kemiksiz et olmaz derler. Doğru bir söz ama bizi hiçbir zaman sarsacak

bir durum olmadı. Zaman içinde onlar zaten o niyette insanlar, hepsi silinip giderler

dürüst olan insanlar ayakta kalır.

Sultanhamam’da bir Mefruşat Dükkanı

Page 150: Sultanhamam kitabı

149

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

yapmadı. İş hayatında da ya ikinci senem ya üçüncü senem. Kara kara düşünüyorum,

nasıl tahsil ederim, ne yaparım. Adama da ulaşamıyoruz. Babam bir gün dedi ki, ‘nedir

oğlum, kafanda bir sıkıntı mı var?’ dedi. ‘Baba böyle böyle, Diyarbakır’da paramız

takıldı.’ ‘Senetlerin hepsi döndü mü?’ ‘Döndü.’ ‘Getir bakalım.’ Getirdim, zarfın içine

koydu. Bir isim söyledi. Dedi ki ‘oğlum atla git Diyarbakır’da otelci Hasan’ı bul, benden

selam söyle bu senetleri ona ver’ dedi. Gittim buldum oteli. Adam bana dedi ki,

hiç unutmuyorum, ‘yeğen akşam beşte bana gel’. Ben de akşama kadar dolandım,

takıldım, akşam beşte vardım. Bir kesekağıdının içinde, senetlerin bedeli kadar para

var. ‘Al yeğen, babana selam söyle’ dedi. Ben de dedim ki ‘ya amca nereden nasıl aldın

bunu?’ ‘Oğlum, baban bir selam göndermiş, tamam. Benim kesemden bir şey çıkmadı.

Ben parayı alacağım merak etme’ dedi. Adam, borcu üstlenmiş ödemeyi yapmıştı hem

de bir selam karşılığında...”

Atilla Özdemir: “Sultanhamam’da bazı ekonomik kriz yıllarında, bugünlerde de

söyleniyor, o tür krizlerde batak verdiğimiz oldu. Yani yıllarca çalıştığın halde

yanıldığın müşteriler oluyor. Ticarette batak vermeden her şeyi düzgün tahsil etmek

de mümkün değil, müşterinin her halini görüyorsun, biliyorsun ama bankalar gibi

senin bilançonu ben de inceleyeyim deme olanağın yok. Onun için sezgilerinle, ona

ait düşüncelerinle, piyasada dolaşan söylentilere göre hareket etmek zorundasın.

Başımızdan Türkiye’nin her tarafında bataklar geçmiştir. Ben de çocuklarıma,

torunlarıma öğütlüyorum, diyorum ki verirken düşünün bu para gelir mi gelmez mi?

Riskli olup olmadığını başından düşün. Tabi konu sadece senin aldanman da değil.

Sen de müşterini aldatıyor olabilirsin. Yani bir de işin öbür yüzü var. Müşteriyi bir defa

aldatırsın ama ikincisinde aldatamazsın. O yüzden, devamlı alışveriş seyrini takip

edebilmek için müşteriyle olan ilişkini üst düzeyde tutman gerekir. Bunlara riayet

edersen işin gelişir, işin çoğalır, kazancın çoğalır. Tekstil öyle bir meslektir ki yıllar gelir

Page 151: Sultanhamam kitabı

150

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

çok kazanç sağlayabilirsin ama her yıl o kazancı sağlayamazsın. Hani, meşhur laftır

bizde, kırk yıl taban eti bir yıl av eti. Yani, kırk yılda bir gün iyi bir av gelir, iyi avlarsın

her şeye yetişirsin, onun için, bu işlerde sürekliliği kazanabilmek için kaliteden ödün

vermeyeceksin, dürüstlükten ödün vermeyeceksin, taahhüdünü de gününde yerine

getireceksin.”

Yaşar Küçükçalık: “Türkiye’de çek kanunu değişti. Artık devlet diyor ki, sen para

kazanacaksın diye ben çeke kefil olmam diyor. Yani sana çekini ödemeyeni alıp içeri

atmam diyor. Bu ne demektir. Sen mal verdiğin adama dikkat edeceksin demektir.

Ürettiğin mala, sattığın mala dikkat edeceksin demektir. Devlet artık, ben kefil

olmayacağım diyor. Bence doğru. Çünkü eğer siz kurumsal, düzgün bir yere mal

veriyorsanız, kasasında bile bekleyip tahsilatı oradan bile yaparsınız. Yeter ki müşteriniz

düzgün, doğru müşteri olsun.”

TETSİAD Başkanı Yaşar Küçükçalık ve Ahmet Nazif Zorlu

Page 152: Sultanhamam kitabı

151

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 4:YAPTIGIN ISI BILECEKSIN!

Page 153: Sultanhamam kitabı

152

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Haçik Taşçı: “Ne yaptığını bilirsen, yaptığın

malı kime satacağını bilirsen ticarette

satılmaz, olmaz diye bir şey yok. İş yok diye

bir şey de yok. İş az olur, çok olur. Ama iş yok

olmaz. İş yoksa sen, ticari nizamda, kuralda,

ürettiğin malda hata yapıyorsun demektir.

Dolayısıyla satamıyorsun.”

Haçik Taşçı

Atilla Özdemir: “Ticarete ilk başladığımız zaman büyük abilerimiz

amcalarımız bize nasihatte bulunurdu: ‘Tüccarsan paranı, üçe

ayıracaksın. Biri müşteride, biri elinde, biri de kasanda olacak,

ki herhangi bir aksiliğe karşı kasandakiyle hemen borcunu

ödeyeceksin.’ diye öğütlerlerdi. İşini bilmek böyle bir şey.

Eskilerden öğreneceksin. Tabi ondan sonra yıllar geçtikçe sen de

deneyim sahibi oluyorsun. İşini iyice öğreniyorsun ve daha önce

öğrendiklerinle birlikte hareket ediyorsun. Sonuçta yaptığın işi

biliyorsun.”Atilla Özdemir

Hüseyin Özdilek, Emel Sayın’la birlikte(Hüseyin Özdilek Arşivi)

Hüseyin Özdilek: “Bu işi bilmek demek, önce

esnaf olmayı bilmek demektir. Bana göre

toptancılık da bir esnaflıktır, perakendecilik

de bir esnaflıktır; esnaf meziyetlerinin içinde

çalışırsın ve böylece işini genişletirsin.

Nedir esnaf olmak? İçten ve güler yüzlü

davranmak, net olmak, müşteriye hep en iyi

malı satmak. Eğer ayıplı mal satıyorsan da

ayıbını göstermeden satmamak.”

Page 154: Sultanhamam kitabı

153

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 5:ÇOK ÇALISACAKSIN!

Page 155: Sultanhamam kitabı

154

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İlyas Hürdana: “Gecelere kadar çalışılırdı. Bazı gece onlara kadar çalışılırdı. Sabahleyin

de yedi buçukta herkes dükkanını açardı.”

İsmet Bilsel Dükkanı

Yaşar Küçükçalık: “Mağazanızı öyle canınızın istediği saatte açamazsınız. O mağaza

sizin olabilir, ama bir etraf var, komşu var, bunu bileceksiniz. Sultanhamam’da yedi

buçuktan sonra açamazsınız. Sekize çeyrek kala oldu mu işinizin başında olursunuz.

Çünkü sekizde müşteri geleceği zaman ona karşı hazır olmanız lazım. Saat dokuzda

mağaza ampulü değişmez. Gelene saygısızlık olur. O ampulü değiştireceksen sabahın

yedi buçuğunda gel, değiştir kimse gelmeden.”

Mustafa Erdebil: “Öyle lokantalar falan yok her yerde. Eminönü’nde üç tane büyük

lokanta vardı. Lokantaya gitmek gelmek için vakit bulamazsınız. Herkes evinden

yemeğini getirir, dükkanında yer.”

Page 156: Sultanhamam kitabı

155

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Nazilli Basması Reklamı

Selim Şimon: “Kimileri, mesela Küçükçalık

rahmetli, kendileri karavana yaparlardı. Hep

beraber otururlardı. Beş dakikada yemek yenir

biterdi. Biz karşıdaki köfteciden bir şey alırdık.

Herkesin iş vaziyetine, kişilere göre ama öyle

bir paydos falan yok.”

Selim Şimon

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “Babam derdi ki ‘oğlum,

ibadetin kazası olur, ticaretin kazası olmaz! İşini sıkı

kovalayacaksın!’ Bakınız biz 1971-76 arası fasonculuk yaptık.

Fasonculuk ne demek; buradaki manifatura mağazasının

dışında o zaman zaten neresi var. Adana’da Bossa, Güney,

Berdan, Çukurova, Paktaş, sonradan İstanbul’da Mensucat

Santral. İzmir’de İzmir Pamuk Mensucat. Yani malı temin

edeceğin yerler bu. Oralardan belli miktarlarda kendine

has desenlerle mal yaptırırsın. Onları da arabana koyarsın. Kartelalarını alırsın. Altmış

yedi vilayeti, o günün vilayetlerini gezersin. Mesela Kayseri’den çıkarım, öyle şimdiki

gibi şofördür, cepte telefondur falan yok. Yollar bu yollar değil, arabalar bu arabalar

değil. Kayseri’den çıkarız, Ankara, Ankara’dan tekrar Kırıkkale, Çorum, Samsun, Ordu,

Giresun, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Erzurum, Erzincan, Elazığ, Tunceli, Diyarbakır,

Urfa, Antep, ya İskenderun üzerinden yahut İskenderun’a girmeden Adana’ya gelirsin.

Oradan Kayseri’ye gelirsin. Üç gün, dört gün durursun. Hesabı toparladıktan sonra

bu sefer Konya, Konya’dan nadiren Antalya üzerinden Isparta, Denizli, Aydın, İzmir,

Çanakkale, Edirne üzerinden, İstanbul’a veya İzmir’den Balıkesir, Bursa üzerinden

İstanbul’a gelirsin. Yedi sene inanın aralıksız bu işi takip ettik. Direksiyonun başında,

kışı var, yazı var.”

Page 157: Sultanhamam kitabı

156

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Esat Sivri: “Adana, Mersin, Tarsus,

İskenderun, Gaziantep, daha sayayım mı,

Kayseri de var bunun içerisinde, Karabük

de var, Karabük Demir Çelik Fabrikaları.

Ben devamlı bu yollardaydım, benim

haftam altı gün çalışmakla geçiyordu,

yedinci gün karım dul değildi.”

Esat Sivri ve Eşi

Recep Tanrıverdi: “Biz buraya yıllarımızı

verdik. 1957 yılında ben daha çocuğum,

Samsun’da manifatura mağazasının

vitrinini yapmışım. Eskiden böyle gezme,

tozma yoktu. Yaz olduğu zaman herkes

bir yerde çalışacaktı. Babasının yanında

tezgâhtarlık yapacaktı veya hatta

komşuda tezgâhtarlık yapacaktı. Her

çocuk bir yerde tezgâhtarlık yapacaktı.

Deniz tatili de yoktu. Bodrum’du

Marmaris’ti yoktu. Bizim Samsun’da önümüz hemen denizdi, biz denize bile gitmezdik.

Ne olacak denize gitmekle? Şimdi herkes tatillerin peşinde, biz doğru dürüst tatil

görmedik. Ne tatiliymiş? Onun için bizim para yememiz gerçekten çok zordur. Öyle

bir lüksümüz yok, alışmadık biz. Öz Sultanhamamlı para yiyemez. Çünkü santimlerle

geldi, böyle tırnaklarıyla gelen bir adam, gerçekten para yiyemez.”

Recep Tanrıverdi

Page 158: Sultanhamam kitabı

157

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 6:FIYATIN MAKUL OLACAK!

Page 159: Sultanhamam kitabı

158

Dededen tekstilci bir ailenin ferdi Atilla Özmen’in, Ankara’daki mefruşat mağazası çok ünlüdür. O da dedesi ve babası gibi çerçilikle başlamış bu mesleğe... Çerçi, eşeğin üstünde köylerde manifatura satanlara denirmiş. Beş yaşında babasının yanında, eşeğin üstündeki kumaş dolu sepetlerin üzerine yatar, babasıyla birlikte köy köy, kapı kapı dolaşırmış. Atilla Özmen, yıllar sonra Ankara’da mağazasını açmış, alışveriş yapmaya Sultanhamam’a gidermiş. Sonra üretime de geçmiş. Sultanhamam’a kumaş satmış. Özmen, Sultahamam’ın kendine has bir ekonomik yapısı olduğuna inanıyor.

Hilmi Babacan: “Bir malın gerçek değeri 100 lira. Eğer siz onu 100 liranın üzerinde

alırsanız, 110’a, 120’ye alırsanız, bir de kârınızı ekleyeceksiniz. Ondan sonra karşı tarafa

pahalı satmış olacaksınız. Aldanmadan mal alınırsa cüzi de bir kâr konulursa o mal da

aldatmadan satılmış olur. Her şeyin en başı doğruluk. Dosdoğruluk.”

Eyüp Ensari: “Fiyatlarımız tekti öyle Ahmet’e Mehmet’e ayrı fiyattan yok. Bir fiyat

üzerinden çalışıyorduk ve o bakımdan herkesin güvenini kazanmıştık. Zaten ticarette

güven şarttır.”

Atilla Mefruşat Ankara Fabrika Mağazası

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Page 160: Sultanhamam kitabı

159

Atilla Özmen: “Sultanhamam tasarrufçu,

ekonomik. Ekonomiyi en iyi bilen piyasa

Sultanhamam’dı. Yani öyle abartılı kârlara,

şunlara bunlara bakmaz. Sürüme bakar.

O, otuz metrekarede oturan adam hiç

ummadığı bir ciro yapıyor. Niye? Kârı

az tutuyor. Dolayısıyla sanki bir kanunu

varmış gibi kendiliğinden piyasa oluşur.

Fiyat oluşur. O mağazaya sorarsın, oraya

sorarsın, buraya sorarsın, fiyatlarda çok

cüzi fark olur. Hepsinde benzer fiyatlar bulursun. Sonra rahatlıkla alışverişini yaparsın.

Yani ticari ahlak var Sultanhamam piyasasının satıcısında. Evvela o çok önemli.”

Atilla Özmen

Recep Tanrıverdi: “Ben bir mal

satacağım ve bu fiyata zam gelecekmiş,

mal bulunmayacakmış, bundan şu kadar

daha istifade edecekmişim gibi hesaplar

söz konusu olamaz. Yani biz o sözü

verdiysek dünyanın neresinde olursa

olsun, o müşteriye o mal gidecek ve söz

verilen fiyattan gidecek. Başka izah tarzı

yok. Tersi bir satışı, bu satıştan yapılacak

bir kârı da akıllılık kabul etmiyoruz.” Atilla Mefruşat Fabrika Mağazası

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Page 161: Sultanhamam kitabı

160

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Esat Sivri: “Gözlü mal satılmaz! Gözlü mal ne demek? Keşke ben şunu filancaya

satmasaydım bak piyasa üç kuruş daha arttı. Böyle diyen bir adamın malının

meymenetsiz olduğu ifade edilirdi. Meymenetsiz demek kötü mal demek. Yani, ilk

önce ismen kötülüyorsun. Benim dostlarımın yani benim müşterilerimin hiçbiri bu

sıfata laik değildi. Onlar sattığım maldan güzel para kazandılar.”

Esat Sivri, Fabrikasının Temel Atma Töreninde

Page 162: Sultanhamam kitabı

161

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Atilla Özdemir: “Tekstilin genelinde eskiden de

çok büyük kârlar yoktu, bugün de hâlâ büyük

kârlar yok. Ancak hesaplı gidersen sen de kendi

üretimini daha ucuza nasıl maledebilirim diye

düşünürsen, tabi kaliteden ödün vermeden, hatta

kaliteyi arttırarak, o zaman uygun fiyatla satma

olanağın doğar.” Atilla Özdemir ve Tüccarlar

Ahmet Nazif Zorlu: “Çok güzel para kazanılıyordu, bir Sultanhamam Türkiye’ye mal

satıyor. %10 kâr etsen ciron o kadar yüksek ki, masrafın da bugünkü gibi değil, çok

az. Sana kalan kâr büyük olurdu. Batan yok muydu, vardı, o da işini bilmeyenlerdi.

Yani bugün Sultanhamam’da çok kişiler mal, mülk, servet sahibi olmuştur. İşini bilen

kişilerin, %95’i, %90’ı servet sahibi olmuşlardır.”

Recep Tanrıverdi: “Sultanhamamcının şansı açıktır. Gönlü de açıktır. Çok bereketli bir

meslektir pırtıcılık. Bizim yaptığımız manifaturacılığın eski adı pırtıcılıktır.”

Page 163: Sultanhamam kitabı

162

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Mustafa Erdebil: “Kârlar Sultanhamam’da

düşük tutulur doğrudur. Ama bir bereketli

para var. Kimsenin hiç bir şeye ihtiyacı

yok. Yani düzenler döner, niye döner?

Çünkü bugünkü gibi bir düzen yok. Düzen

içinde insanların çok ekonomik yaşamları,

mütevazı ev kirası var. Harcamalar düzenli.

Yarış yok. Harcama kompleksi yok.

Dolayısıyla senede yaptığınız 100-200

bin lira kâr, iyi bir kâr. Yersiniz, içersiniz

artırırsınız da. Tabi özellikle 1980’lere doğru enflasyonun çok azgınlaşmasıyla düzenler

de bozuldu. Kârlar enflasyon karşısında erimeye başladı. Belki tek sorumlusu bu değil

ama Sultanhamam’daki o az kârla çok satış yapma düzeni enflasyonla sekteye uğradı.

Enflasyonun hayatımıza girmesi ne yazık ki ahlak bozucu bir unsur oldu.”

Mustafa Erdebil, Cumhurbaşkanı Kenan Evren’le

Mustafa Nevzat Özhamurkar: “Hiç unutmam, bir günde aynı malı üç değişik fiyatla

satın aldık. Önce kırk balya aldık. Sonra akşama kadar oraya buraya koşturduk iyi fiyat

aradık. Bulamadık, yine ilk baktığımız yerdeki fiyat en iyisi dedik. Döndük almak için.

Dediler ki 25 kuruş fiyat zamlandı. ‘Ya etme işte iki saat önce aldık’ dedik. ‘Valla o

saatte öyleydi, şimdi böyle.’”

Page 164: Sultanhamam kitabı

163

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 7:ANLASMAZLIKLAR BURADA ÇÖZÜMLENIR!

Page 165: Sultanhamam kitabı

164

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Halil Bezmen: “Kocaman bir piyasa kendi hukukunun içinde dönerdi. Mahkemelere

intikal etmezdi. Bu nasıl olurdu? Kendi aralarında toplanırlardı, kendi aralarında

kavga ederlerdi. Tabi aralarında daha itibarlı olan, daha yaşlı olan, daha güvenilir

olan, daha tarafsız olduğuna inanılan kişilikler vardı. Mesela benim dedelerim gerek

Halil Ali Bezmen, gerek onun küçük kardeşi Nazım Ali Bezmen bu kişilerdendi. Bir

sorun olduğunda dedelerimin yanına gelirlerdi. Bunlar o zaman bir nevi hakem olarak

tarafları dinler, kimin haklı, kimin haksız olduğunu söylerlerdi. Sonra gereken yapılır ve

konu mahkemeye, avukata gitmeden kapanır biterdi.”

Tüccarlar (MUAMMER Kirazoğlu arşvinden)

Page 166: Sultanhamam kitabı

165

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İlyas Hürdana: “O hakemlerin verdiği karara da itiraz olmazdı, güzel olan şey de buydu.

‘Canım olur mu?’ kelimesi yoktu.”

İbrahim Kaprol: “Karar bir taraf için yanlış da gelse, evet derlerdi ve gerekeni yaparlardı.

Dolayısıyla bence Sultanhamam’da, ahlak ve ticaret anlamında kendine ait bir ruh

sistemi vardı.”

Tüccarlar (Yaşar Dodanlı arşivi)

Page 167: Sultanhamam kitabı

166

Yaşar Küçükçalık: “Sultanhamam’da bizim avukatlık işimiz çok olmaz. Neden çok

olmaz. Çünkü meselenin detayına ineriz. Eğer karşı taraf gerçekten iyi niyetliyse

onunla avukatlık işimiz olmaz. Ona yardımcı olmaya çalışırız. Hatta dört tane komşu

bir araya gelir, o insanı nasıl o dertten kurtarabiliriz ona bakar. O dertten kurtuldu mu

zaten bizimle olan sorun da kendiliğinden biter gider.”

Ahmet Nazif Zorlu: “Benim Sultanhamam’da avukatım diye bir şeyim yoktu. Fabrikaları

kurduk, Sultanhamam’dan çıktık ondan sonra avukatımız oldu, mali müşavirimiz oldu.

1939 yılına ait dükkan kirası makbuzu (Dodanlı Arşivi)

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Page 168: Sultanhamam kitabı

167

KURAL 8:ÖZEL YASAMINDA ASIRIYA KAÇMAYACAKSIN!

ÇEVRENE SAYGIN OLACAK.

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Page 169: Sultanhamam kitabı

168

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Ali Yazıcıoğlu: “Kendinden çok varlıklı

kimselerle dostluk ahbaplık kurup onların

yaşantısına özenmemek lazım, Allah’ın

verdiğine şükretmek lazım. Daha iyisini

yakalamak için çalışmak, çocuklarına

daha iyi bir hayat bırakmak için çabalamak

doğru. Ama onları da yetiştirirken tüm

bu kaideleri bilerek yetiştirmelisin.

Özenmesinler, kendini bilmek önemlidir.

Aşırıya kaçmasınlar.”Ali Yazıcıoğlu

Recep Tanrıverdi: “Sultanhamam’da kıskançlığın,

hasetliğin, kibirliliğin kimseye fayda getirmediği bir

piyasa vardı. Sadece dükkan içinde değil, dükkandan

çıktığımızda da davranışlarımıza dikkat ederdik. Aşırıya

kaçmazdık. Bir de büyüklerimize, ustalarımıza karşı

sonsuz bir saygımız vardı. Utanırdık. Örneğin bir sinemaya,

bir tiyatroya, bir maça gitsek, bizim Sultanhamam’dan

bir büyüğümüzü görsek onlardan uzak durmaya gayret

gösteriyorduk. Onlar bizi aman oralarda görmesin diye

kendimize çeki düzen veriyorduk, utanıyorduk yani...”Recep Tanrıverdi

Page 170: Sultanhamam kitabı

169

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Haçik Taşçı: “Sultanhamam’da gayrimüslim üst düzey işadamına çorbacı denirdi.

Müslümanın üst düzey işadamına tüccar denirdi. Bunlar o sıfata layık olan

insanlardı. Parası çok olduğu için değil, onlar sabah işe gelirken sokaktaki hamalını,

hamalbaşısını, çaycısını, komşusunu selamlar, reverans yapardı. Onlar da karşılığında

sevgi gösterirlerdi. Geçerken, ‘Ahmet çay ver çocuklara’ derdi. İşte böyle bir sevgi

paylaşılırdı. Sultanhamam buydu.”

Hüseyin Özdilek: “Herkes birbirinin düğününü bilir, derneğini bilir, acı gününü bilir,

tatlı gününü bilirdi. Ona göre de bütünleşirlerdi.”

Hüseyin Özdilek

Page 171: Sultanhamam kitabı

170

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Yaşar Küçükçalık: “Biz orada büyüğümüzü, küçüğümüzü bilirdik. Kılığımıza kıyafetimize

dikkat ederdik. Çünkü sadece kılığına kıyafetine dikkat etmek kendine değil, dükkana

gelen insana da saygılı olmak demekti. Ekmek yediğin dükkanına saygı demekti. Bunlar

önemli şeyler. Ama bunların, bugünün Türkiyesi’nde, bugünün dünyasında ne kadar yeri

var bilmiyorum. Gerek yurtdışında, gerek yurtiçinde, baktığım zaman düzgün ailelerde,

düzgün toplumlarda bu kriterleri, bu değer yargılarını hâlâ gözlemleyebiliyorum.”

Yaşar Küçükçalık

Page 172: Sultanhamam kitabı

171

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

KURAL 9:YARDIMSEVER OLACAKSIN!

Page 173: Sultanhamam kitabı

172

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Yaşar Dodanlı: “Bir meslektaşım, böyle

elini koymuş yüzüne düşünüyor. ‘Hayırdır

ne var sende?’ dedim, ‘hiç, yok bir

şey’ dedi ‘var’ dedim ‘doğruyu söyle.’

‘Valla Güney Sanayi’ye bir borcum var

ödeyemedim daha... Mala da ihtiyacım

var, para da yok.’ ‘Ne kadar lazım’ dedim.

İşte o günkü rakamı söyledi, şu kadar.

‘Peki dedim, ben sana veriyorum ama

bizim hesapla alakalı değil. Bunu sana,

kişisel olarak ben veriyorum, emanet borç. Sakın bizim aramızdaki ticarete mahsup

ediyorum zannetme. Ne zaman oldu, o zaman verirsin.’ ‘Allah senden razı olsun’ dedi.

Yani anlayış bu, yardımlaşma bu. Birbirinin derdine derman derler ya, birbirimizin

derdine derman olmaya çalışırdık. Ama samimi. Eski Sultanhamam’da bunlar vardı.”

Yaşar Dodanlı Arşivinden

Yaşar Küçükçalık: “Sultanhamam’da bir

tüccarın bir tüccara verdiği kredinin onda birini

bir banka o kişiye vermez. Tahmin ediyorum

1970’lerin başıydı, çok beyefendi bir amcamız,

toprağı bol olsun, Allah gani gani rahmet

etsin, trafik kazası geçiriyor. Henüz hastanede

yatarken ondan alacağı olanların katıldığı bir

toplantı düzenleniyor. Bunu yapan da bu beyin

Musevi arkadaşları, başka tüccarlar. Biz de

katılıyoruz çünkü bize de borcu var. Biz o zaman çok ortaklıydık. Küçükçalık’ı temsilen

amcam katılıyor. Oradaki Musevi cemaat, eğer ölecek olursa, çünkü durumu çok ağır,

biz bu paranızı öderiz diyor. Amcam da eğer ölecek olursa, biz bu parayı sileriz, diyor.

Sultanhamam’daki görgü bunu gerektirirdi.”

Sultanhamam Meydanı, Manifaturacı Heykeli

Page 174: Sultanhamam kitabı

173

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Recep Tanrıverdi: “Komşumuz vardı, hastalandı. Yerine kızları bakıyordu. Biz onun

çocuklarını sahiplendik, onun mağazasına gidip gönüllü olarak çalıştık. Hatta o

mağaza batmasın, iş yapsın diye ben müşteriyi kendi elimle getiriyordum. Bizde

mal olsun olmasın, daha kaliteli bir mal varsa kendi müşterimizi getirip komşuma

sattırtıyorum. Kıskançlık, hasetlik yakışmazdı bize. Biz bunları bölüşerek bu hallere

geldik, bugünlere geldik. Sultanhamam’daki sıkıntı, herkesin sıkıntısı birdir, o sıkıntıları

biz birlikte bölüşürüz. Sultanhamam’da eskiden işini kaybeden insan duyulmazdı,

insanlar onu ayyuka çıkarmazdı. O komşumuzun, o arkadaşımızın, o büyüğümüzün

ihtiyacını Sultanhamam’daki esnaflar, büyüklerimiz, abilerimiz giderirdi. Şu anda da

aynen, düzgün adamın sıkıntılarını Sultanhamam halleder, Sultanhamam’daki insanlar

gerçekten yardımlaşmayı, bölüşmeyi, paylaşmayı seven arkadaşlarımızdır.”

Esat Sivri: “Sultanhamam’da derlermiş

ki, ben siftah ettim ama karşı taraftaki

dükkan etmedi, hadi oradan mal al. Ama

bunlar yok şimdi, illa ki ben var, biz yok.

‘Biz’ unutuldu, ama ben hâlâ biz olmayı

tercih ediyorum.”

Esat Sivri fabrikada çalışanlarıyla

İbrahim Kaprol: “Unutamadığım bir anım var. Bir makina ısmarlamıştım, bedeli de iki

yüz yirmi bin dolardı. Elli bin doları ödemiştim, yüz yetmiş bin dolara ihtiyacım vardı.

Kıvranıyordum. Ondan sonra arkadaşlardan biri önayak olmuş, bana geldiler, ‘senin

malını biz satarız, senin yüz yetmiş bin dolara ihtiyacın varmış’ diye getirip parayı bana

verdiler. Ne bir çek, ne senet, böyle bir şey yok. O parayla makinenin borcunu ödedim,

üretime başladım. Kazandım, parayı geri verdim. Bir anım daha var. 1980’de bel fıtığı

Page 175: Sultanhamam kitabı

174

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İbrahim Kaprol’ün de başından geçen yangınlar, Sultanhamam’ın ne yazık ki acı simgelerinden biri olmuş. Sultanhamam’da çok yangın çıkmış. Kumaşların çok kolay tutuşması, dar sokaklarda, hanlarda itfaiyenin yeterli müdahaleleri yapamaması sonucu yangınlarda pek çok işyeri büyük zararlar görmüş. Esnaf, yangınlarda birbirine olan bağlılığını, dayanışmayı hep ama hep göstermiş. Bu yangınlar arasında, 1975’te Gürün Han’da çıkan yangın hafızalarda büyük yer etmiş. Bu büyük faciada bin beş yüze yakın esnaf zarar görmüş. Malları ve dükkanları kül olmuş.

oldum, kalkamadım, ardından da yangın geçirdim. Yine, başını Atilla Özmen’in çektiği

bir grup arkadaş geldiler. Benden on milyar, senden yirmi milyar diyerek tekrar işimi

kurmam için bana para verdiler. Bunları ben nasıl unuturum? Benim unutamadığım,

hâlâ da duygulandığım anılar bunlar. Bugün öyle bir şey yok, kimse kimseye bir lira bile

vermez ama eskiden öyleydi, büyük rakamlar dahi verilirdi.”

Ali Yazıcıoğlu: “O büyük yangında Gürün Han, Katırcıoğlu Han’la beraber yandı. Bir

de Nasır Han’da çıkan yangını hiç unutamam. Ama Gürün Han’daki yangın tam bir

felaketti. Dükkanım oradaydı. Her şeyi kaybettik. Yangın çıktığında Allahtan ihtiyatlı

davrandım, alacak-borç defterini aldım, cebime koydum öyle çıktım. Çünkü her şey

yanana kadar içeri giremedik. O sene içinde bir tane de aşağıdan depo tutmuştuk,

iki kat aşağıda. Söndürme işlemi bittiğinde dediler ki depoda bazı mallar sağlam

kalmış, yanmamış duruyormuş. Birer lastik çizme aldık, suyun içine girdik. İtfaiye tabi

su sıktığı için her taraf göle dönmüş. Manzara korkunçtu. Mallar polyester yani petrol

bazlı mallar. Hemen yanmış, hiçbir şey kalmamış. O kadar sene geçti hâlâ dün gibi

aklımda, unutmak mümkün değil. Hamdolsun ama çalıştık sonra, oğlum eksik olmasın

daha ortaokul talebesiyken haftada iki-üç gün gelirdi işe, büyük destekçim oldu.

Dostluklarımız çok iyiydi alacağımızın %80’ini, on beş günde topladık. Biraz belimizi

doğrulttuk. Dostlar yardımcı oldu. Hemen bir dükkan bulduk. Orada faaliyete geçtik.

Boş dükkan, hiçbir şey yok ama müşteriler geliyor seni arıyor, mal siparişi veriyordu.

Yani yangının ertesi günü biz yine işimizin başına geçtik.”

Page 176: Sultanhamam kitabı

175

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İbrahim Kaprol: “Bir zincirin halkası gibi düşünün. Yani o yangını geçiren kişi piyasadan

çekilirse bir sürü şey aksayacak. Anadolu’dan müşterileri var, gelecek bulamayacak. İş

bağlantıları olanlar var. O yüzden biz de hemen kendimize yeni bir yer açmalı, adres

bildirmeliydik ki iş devam etsin. Bu yüzden de fırının kapanmaması gerek. Hemen,

ikinci bir fırın açması lazım.”

Hüseyin Özdilek: “Acı gününde herkes birbiriyle bütünleşir. Yangın sırasında zarar

görmüş esnafa yardım için herkes birlikte destek olurdu. Kimi bila ücret yardım

verir, kimi de, ne zaman feraha çıkarsan

o zaman ödersin diyerek, süresiz

vade açardı. Bu sıkıntıya düşen bir

meslektaşımız olduğu zaman, her zaman

destek oluyoruz. Tabi meslektaşın

da kötü yola düşmemesi lazım. Yani

kaynaklarını iyi, heba etmeden, düzenli

şekilde kullanması lazım. Meslektaşın

para kaybetmesinin mücbir bir sebebe

dayanması lazım. Yoksa kendi başına,

göz göre göre aklı yerindeyken parasını çarçur ederse bilmem, ona da acıyoruz, ona

da destek oluyoruz ama ona bir defa oluyorsun, iki defa oluyorsun üçüncüde kendi

düşen ağlamaz diyorsun. Ama mücbir bir sebebe dayandığı zaman, elimizden gelen

bütün gayreti gösteriyoruz.”

Hüseyin Özdilek

Page 177: Sultanhamam kitabı

176

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

7.BÖLÜM

Page 178: Sultanhamam kitabı

177

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

1980’LER... DEGISIM BASLIYOR

Page 179: Sultanhamam kitabı

178

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Türk tekstilinin merkezi, tekstil piyasasının doğduğu yer olan Sultanhamam, Cumhuriyet Türkiyesi’nde 1980’lere kadar çok büyük bir toptancılar merkezi, her daim kalabalık ve hareketli bir manifatura pazarı olarak çok büyük hacimli ticarete ev sahipliği yaptı. Buradaki hareket, Türkiye’nin tekstil devlerinin doğmasının, ülkenin dört bir yanında bu alanda büyük sanayi yatırımlarının yapılmasının önünü açtı.Sultahamam’ın bu denli güçlü ve vazgeçilemez ticari yapısı, aslında onu oluşturan bu piyasa içinde doğup büyümüş Sultanhamam tüccarlarının emeğiyle oldu. Ancak, Türkiye’nin, aslında tüm dünyada gözlemlenmeye başlayan büyük bir değişim ve dönüşüm evresi içine girmesi, Sultanhamam’ı da kaçınılmaz olarak etkiledi. Sultanhamam, 1980’lerin ortalarından itibaren, giderek globalleşen, iki kutupluluğun yerini çok merkezli güçlerin ve ekonomik anlayışın almaya başladığı ‘yeni’ dünya şartlarında, ‘yeni’ Türkiye’nin tekstil piyasasının merkezi olamayacak kadar küçük kaldı. Bu küçüklük elbette sadece kapladığı alanla ilgili değildi. Türk halkının artan tüketim taleplerine daha fazla üretimle cevap vermeye çalışan, büyük bir rekabetin içinde açılan her tekstil fabrikası, çalışanıyla, üretimi ve pazarlamasıyla kendileri birer Sultanhamam olmak istediler. Bu yüzden de yavaş yavaş Sultanhamam’dan çekildiler. Sultanhamam’ın simgesel özelliği hiç bitmedi belki, ama kabuk değiştirerek, 1980’den önceki yapısından ve işleyişinden çok şey kaybederek bugünlere geldi. Sultanhamamlılar arasında bu müthiş değişime ayak uyduranlar ve şartlara göre yeniden yapılananlar da var, biraz buruk, biraz mutsuz ama hâlâ Sultanhamam hevesiyle yanıp tutuşanlar da...

Kumaşlar Ve Sultanhamam Meydanı

Page 180: Sultanhamam kitabı

179

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Ali İhsan Erbil: “Şimdi soruyorum, gittiğim

yok ama, oğlum diyor ki, ‘baba gidip de

orada bir çay kahve iç.’ Dedim ki, ‘oğlum

gideyim de hani orda kim var tanıdık?’

Çay içecek kimse yok. Zaten oralarda

manifatura kalmamış, manifatura bitmiş.

Sadece orada değil bak burada da benim

mağazamda hep tüle döndük. Tül satılıyor,

beş on kuruş kazanılıyor, eskiden satılan

divitinmiş, pazenmiş hepsini toplasan

dükkanımda beş yüz bin liralık mal çıkmaz, manifatura bir kere bitti.”

Ali İhsan Erbil’in Kayser’deki Mağazası

Ali Yazıcıoğlu: “Geçen gün akşam çıkarken Gürün Han’ı bir gezeyim dedim. Konuştum

oradakilerle. İkinci katta esnaf var, aşağıda da yok, daha altta da yok, üstte de yok

dediler. Şimdi eski hareketlilik yok. Han

içleri eskiden çok doluydu, cıvıl cıvıl

olurdu. Anadolu’dan gelen esnaf için

otel bulunmazdı Sirkeci’de, biz yardımcı

olurduk, telefon ederdik, nerede boş yer

var nerede yatabilir diye. Şimdi öyle değil.

Bu Fincancılar bütün toptancıydı, şimdi

herkes perakendeci burada, bizden başka

burada perakende satmayan yok, yalnız biz

perakende satmıyoruz, toptan satıyoruz. Herkes perakendeci. Şekil değişti, eskiden

tekstilde branş ayrılması da yoktu, manifatura, mefruşat beraber satılırdı, sonradan

branşlaşıldı. Mefruşat ayrı bir branş oldu ve manifaturanın içinden ayrıldı. Manifatura

da zaten bitti. Çünkü manifatura da konfeksiyona dönüştü. Hem erkek giyiminde hem

hanım giyiminde konfeksiyon gelişti, ön safhaya çıktı.”

Büyük Yeni Han Üst Kapı

Page 181: Sultanhamam kitabı

180

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Selim Simon: “1980’lerden sonra, Sultanhamam’ın

Anadolu’ya taşınması söz konusu oldu. Üreticiler

pazarlamacılığa girişince Sultanhamam

toptancılığını kaybeder gibi olmuştur. Yani artık

Anadolu müşterisi İstanbul’a gelmiyor yahut

çok az geliyor fakat fabrikaların pazarlamacıları

Anadolu’ya giderek mal satıyor. Sistem bu

şekilde değişti. 1980’lerden sonra da pek çok

Sultanhamam tüccarı sanayiye başladı. Yani, şu

anda Sultanhamam’da benim tanıdığım, maalesef

vefat etmiş birçok arkadaşımın, dostumun

çocukları yine manifaturacı belki fakat sanayici

olarak devam ediyorlar. Sultanhamam öyle bir

nesil yetiştirdi ki, öyle insanlar yetiştirdi ki, 1980’den

sonra, şu anda hepsi sanayicidir. Ama bunların hemen hepsi ya eski Sultanhamam

firmalarının yetiştirmiş olduğu elemanlardır veya onların çocukları, torunlarıdır.”

Büyük Yeni Han

Haçik Taşçı: “Eskiden toptancı dediğin yalnız İstanbul’daydı. Ne İzmir’de ne Ankara’da

öyle bir şey yoktu. Şimdi toptancı bizim Darende’de bile vardır herhâlde. Yani Malatya

demiyorum yanlış anlaşılmasın. Darende diyorum, Malatya’nın kazası... Çünkü toptancı

yok artık. Spot alım yapıp satan var. Sultanhamam’da hemen tüm toptancılar buradan

gitti. Kalanlar daha çok perakendeci olanlardır.

Page 182: Sultanhamam kitabı

181

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İsmet Bilsel: “Sultanhamam’dan çıkanlar toptancı olarak

Osmanbey’e, Tekstilkent’e gittiler. Zeytinburnu, Merter gibi yeni

Sultanhamamlar oluştu. Osmanbey konfeksiyon ağırlıklı, biraz

daha farklı bir piyasa oldu. Böylece gerçek Sultanhamam ikinci

planda kaldı. Aslında değişen bir şey yok. Aslında Sultanhamam

sistemi temelde duruyor. Anlayış ve temel değerler değişmiş

ya da artık unutulmuş olabilir, bu bizi üzer, ama çalışma sistemi

aynen devam ediyor. Yine bu saydığım semtlerde alışveriş

yapılıyor.”

Basri Özbakır: “Bence eskiden de bugün de Sultanhamam Sultanhamam’dır ve

dünyada Sultanhamam gibi bir yer de yoktur. Tamam, toptancılık bitti ama her gün

Sultanhamam’a hâlâ iki-iki buçuk milyon kişi geliyor. Bunlar eskisi gibi Anadolu

esnafı ya da tüccarı değil. Halk geliyor.

Uygun fiyata konfeksiyon, ev tekstili

almak isteyenler hâlâ Sultanhamam’a

doluşuyor. Çünkü vatandaşın perakende

olarak aradığı her şey, ucuza ve kaliteli

olarak burada var. Çocuk sünnet

olacak, aile getiriyor sünnet olacak

çocuğu Mahmutpaşa’dan giydiriyor.

Evlenecek mi, gelinlik için damatlık için

Sultanhamam’da hanlara girip çıkıyorlar.

Çeyiz mi lazım, evine örtü perde mi gerekiyor, yine buraya bakıyorlar, buradan alıyorlar.

O yüzden Sultanhamam bu açıdan merkez olma özelliğini koruyor ve hâlâ eski kültürü

yaşatmaya çalışan gerçek esnaflar burada dükkanlarına sahip çıkıyorlar.”

İsmet Bilsel

Basri Özbakır, Süleyman Demirel’den Plaket Alırken

Page 183: Sultanhamam kitabı

182

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Hüseyin Özdilek: “Bir de Sultanhamam’ın

içinden Laleli çıkmıştır. Laleli de

Sultanhamam’ın özellikle ev tekstilindeki

merkezi konumunu devralmıştır.

SSCB’nin yıkılmasından sonra buradan

çuval çuval mallar gitmiştir ve gitmeye

de devam etmektedir. Ve fevkalade

güzel iş yapmaktadırlar. Sultanhamam’ın

toptancılar merkezi olması mümkün

değil artık. Çünkü Sultanhamam gibi

organize üretim ve pazarlama yerleri çoğaldı. Değişmeyen tek şey değişim. Değişime

ayak uyduramayan firmalar işyerlerini kapatmak mecburiyetinde. Çünkü değişimi

yakalayacaksınız. Çünkü ihtiyaçlar değişiyor. Zaman planlaması değişiyor. İnsanlar

artık internetten dahi alışveriş yapmaya başladılar. Ve giriyor, saatini Avustralya’daki bir

marketten, bir mağazadan satın alabiliyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda toptancılığın

tekrar Sultanhamam’da yaşatılması bahis konusu değil diye düşünüyorum. Bu marketler

ve alışveriş merkezleri daha organize olduğu için, her çeşit malı bir merkezde topladığı

için, bunlar da toptancıdan almadıkları, üreticiden aldıkları için toptancı devre dışı

kalıyor tabi. Dolayısıyla toptancı işlevini yitirdi kanaatindeyim. Ama bunun yanı sıra,

çok özel bayilik alan yani bir fabrikanın distribütörlüğünü yapan toptancılar ayakta

kalabilir tabi.”

Mahmutpaşa Caddesi

Erdoğan Baydemir: “Sultanhamam yavaş yavaş eski önemini kaybetti. Çünkü,

Sultanhamam şu anda turizm bölgesi oldu. Buraya giriş çıkışlar da sıkıntı oldu, yerler

büyümedi, Sultanhamam dar kaldı, ufak kaldı. Türkiye’nin bu kadar büyümesine

gelişmesine Sultanhamam kâfi gelmedi. Türkiye’de yılda 700-800 bin adet konut

yapılırken sadece Sultanhamam’la ev tekstili yapılacak durum kalmadı. Sultanhamam

Page 184: Sultanhamam kitabı

183

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Büyük Valide Han

hepsine yetişemezdi. Türkiye’de şu anda tüm şehirlerimizde çok büyük toptancılar

Türkiye’deki ev tekstili hizmetini görmekte.”

Ali Yazıcıoğlu: “Teknoloji de çok gelişti. Telefon yazdırırdık. Acele, yıldırım beklerdik.

Şimdi cep telefonu aç, e-postayla desen gönder; katalogdan, karteladan desen

numarası seçsin müşteri, sen de malını gönder; sistem bu. Biz hâlâ buradayız. Şükür

Allah’a, bizim eski olmamız dolayısıyla Türkiye’nin her tarafından da müşterimiz var,

devam ediyor.”

Hilmi Babacan: “Bizim mesela dört günde her tarafını dolaştığımız Sultanhamam öyle

bir dağıldı ki, şimdi git de dolaş desen İstanbul’da kaybolursun. Mümkün değil. Çünkü

bir yere ancak üç-dört saatte gidilip geliniyor. Onun için şimdi ticaretin şekli tamamen

değişti. İmalatçı bizim ayağımıza geliyor şimdi. Mal numunelerini getiriyor. Biz burada

beğenip alıyoruz.”

Page 185: Sultanhamam kitabı

184

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Atilla Özdemir: “Tabi o toptancılar müşterinin ayağına getiriyor malı, kendisi gözü

göre göre alıyor. Sadece iç pazar da

değil. Dışarıya da mal satılıyor. Bu da

1980’lerin başından itibaren oldu. Turgut

Özal’ın ihracata büyük desteği, sanayi

yatırımlarını iyice artırdı. Hem dışarıya

satılan mal hem de iç piyasaya sürülen

mal arttı. Sultanhamam’ın merkezi olma

özelliği azaldı, oraya gidenler de yavaş

yavaş azalmaya başladı.”

Hüseyin Özdilek: “Dünyada

sadece ismiyle tanınan Türk

havlusu, 80’den sonra, 24 Ocak

1980 kararlarıyla, teşviklerle,

cismiyle tanınır hale geldi.

Türkiye, dünyaya yılda 40 bin,

50 bin ton havlu satar hale

geldi. Türkiye’nin serbest piyasa

ekonomisini geliştirme tedbirleri

sayesinde tekstil çok büyüdü.

Üretim arttı. 24 Ocak 1980

kararları olmasaydı ülke bu kadar

gelişmezdi.”

Büyük Yeni Han

Türk havlusu

Page 186: Sultanhamam kitabı

185

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Ahmet Nazif Zorlu: “İhracat teşvikleri

başladı, rahmetli Özal’la. Bakın bugün

Türkiye’ye, Atatürk’ten sonra Menderes

bir şeyler yapmıştır ama Özal da çok

önemli şeyler yapmıştır. Bu memleket bu

günlere geldiyse, Özal’ın büyük katkısı

vardır. Ben ihracata 1981’de başladım, o

da Libya ve Irak’a. Ama sonradan gelişti,

Almanya‘ya mal satmaya başladım.

Şimdi düşünüyorum da, Sultanhamam

önemli bir yerdi, kendi çabasıyla, kendi etiyle, yağıyla kendi suyuyla kavrulan bir yerdi.

Ve biz, yurtdışına iki senede bir çıkabiliyorduk, döviz yoktu. İşte Sultanhamam’ın tabi

ki o dönem için yüklendiği görev çok büyük ve önemliydi ama 80’den sonra o görevi

devretti ve Türkiye çok büyük değişimler geçirdi.”

Ahmet Nazif Zorlu

Selim Simon: “Ben Sultanhamam’da

toptancı kaldığını kabul etmiyorum.

O manada toptancı kaldığını. Yani

Sultanhamam ikinci toptancıya

dönüşmüş. Mesela adam gelirdi, bizden

10.000 metre bir manifatura alırdı. 3000

metre bundan, 5000 metre bundan.

Şimdi o rakamlar %1’e inmiş vaziyette.

Ama unutmayın zaman değişti. O yüzden

bugünkü Sultanhamam, dünkü Sultanhamam, bir kıyaslama yapılacaksa bence o

günkü şartlara bakıp yapmak gerek. Dünkü Sultanhamam o günkü şartlar içerisinde

kıymetli bir yerdir. O imkânlarla neler yaptığı mühimdir.”

Selim Simon

Page 187: Sultanhamam kitabı

186

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İlyas Hürdana: “O günkü hacimle bugünkü hacmin arasında çok büyük farklar var. Yani,

o zaman diyelim ki on milyon liralık iş yapılırken bugün yüz milyon liralık iş yapılıyor.

Bunları göz önüne aldığınız zaman tabi ki o değişimler olacaktır. Sonra, yeni nesil yeni

düşünceyle geldi piyasaya. Ve onlar da güzel şeyler yapmaktalar. Türkiye’de mefruşat

çok ilerledi, eskiden bir tül arardık tül bulamazdık. Şimdi neler yok ki. Bunlar Türkiye’de

üretiliyor. Biz bile üretirken şaşırıyoruz, bak bunu da yapmışız, aaa bak bu da çok çok

güzel diyebiliyoruz.”

1980’lerde çok sert esmeye başlayan değişim rüzgarları Sultanhamam’a ulaştığında bunun önünde durmak imkânsızdı. Türkiye’de 1990’lara gelinirken açılan yepyeni, büyük fabrikalarda üretim artıyor, toplumun beklentisi ve talepleri değişiyor, büyüyor, pazarlama olanakları ve yöntemleri farklılaşıyordu. Bunların karşısında, klasik pazarlama ve satış yöntemleri ve sistemiyle Sultanhamam’ın aynı kalması mümkün değildi. Çünkü, değişimin temelde etkilediği unsur insandı. Belki kimi bunun farkına varıyordu kimisi fark etmeden bu rüzgara kapılıyordu ama bazı Sultanhamamlı duayenlere göre, asıl insanlardaki bu değişim, yeni bir Sultanhamam’ı gerekli kılmıştı.

Deba Fabrikası Kataloğundan dokuma detay fotoğrafı

Page 188: Sultanhamam kitabı

187

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İsmet Bilsel: “Sultanhamam değişmez, Sultanhamam’da binalar aynı, sokaklar aynı

ama insan yapısı değişiyor. İnsan yapısı değiştiği için Sultanhamam değişiyor. Siz bana

sorardınız Ahmet’e mal vereyim mi diye, ben ver dersem verirdiniz, yani başka bir kaynak

aramazdınız. Bu karşılıklı güvenle olan bir şey tabi, öyle basit bir şey değil, yani mal

canın yongası. Şimdi bugün bunlar kalmadı, bugün insanlar önce kendi menfaatlerini

düşünüyorlar, bu tabi biraz ihtiyaçların artmasından kaynaklanıyor. Dolasıyla insan

yapısı değişti derken sadece burayı da kastetmiyoruz. Bakın stadyumda da değişti. Ben

maça giderim, Mithat Paşa Stadı’nda üç takım taraftarı aynı tribünde maç seyrederdi.

Ortada Fenerbahçeliler solda Galatasaraylılar sağda Beşiktaşlılar. Bugün böyle bir şey

yok, mahallede dolaşamıyorsunuz, bırakın stadyumu... O yüzden Sultanhamam’daki

insan yapısının değişmesine de şaşırmamak gerek. Şimdi, Sultanhamam’ın turizm

bölgesi ilan edilmesi konuşuluyor. Buraya oteller yapılacakmış. Bence buranın

kaldırmasına gerek yok. Tamam doğrudur, şimdi artık plazalarda da Sultanhamam’ın

yaptığı işler yapılabilir. Ama buranın en azından sembolik olarak kalması lazım.”

Sultanhamam’da Hamal Heykeli

Page 189: Sultanhamam kitabı

188

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Haçik Taşçı: “Bugün caddelerdeki dükkanların değeri düşüp, boş duruyorsa,

Anadolu’dan adam gelmediği için. Âşir Efendi’de en az yirmi beş tane kiralık dükkan

var bugün. Rıza Paşa Caddesi oraya göre biraz daha aktif, en az dört-beş tane dükkan

var. Oradaki bir dükkancıya gidip, dükkanını bana devreder misin, kaç para istiyorsun

dediğin zaman, on dükkanın sekiz tanesi kesin verir. Bir de birbiriyle mantıksız, ölçüsüz,

dengesiz rekabetler yaparak ticari düzeni, adabı bozuyorlar. Acı ama gerçek, söz

her şeyin üstündeydi 1980 senesine kadar. 1980 senesinden sonra imza mecburiyet

ve önem kazandı. Söz artık bitti. Bunlar bittiği gibi de beraberinde çok şey bitti.

Adab, nizam, ticari kurallar, sözler nitelik taşır ve bunların değeri olurdu. Üzgünüm,

80 senesinden sonra kişilerin, cebindeki parasına göre değeri oldu. Mesleki bilgisini,

mesleki düzenini, tabi ki o değeri bilenler takdir etti ama artık o anlayış kalmadı.”

Haçik Taşçı

Page 190: Sultanhamam kitabı

189

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İbrahim Kaprol: “1980’den sonra bir açıldık biz; iyi veya kötü, biraz Amerika’ya benzedik,

o arada bazı değerleri de kaybettiğimize inanıyorum. İletişim artınca, dünyaya kapılar

da açılınca başka yaşantılara özendi yeni kuşaklar. 1980’e kadarki ekol, bizim ekolde,

her işyeri sahibinin bir evi vardı. Demek para yetiyordu, gelen parayla harcamalarımızı

karşılıyorduk. Biz çocuklarımızı yetiştirirken de dikkat ederdik. Aşırılığa özenmesinler

isterdik. Ama tamamen değişti dünya. Ne oldu, artık güçlü olmak ya da öyle görünmek

zorundasınız. Yani çok iyi bir arabanız olmazsa, krediniz yok. Halbuki bence öyle değil,

ben hayatım boyunca bu tür lükse değil de gelişmeye para harcamışımdır. İşime

harcadım, ailemin gelişmesine harcadım. Hiç acımam, aileyle alakalı, çocuklarımın

gelişimiyle alakalı hiçbir şeyde limit yoktur. Hani şöyle tabir edilir, ceketimi satarım da

yaparım, aynen öyle yaparım. Ama benim gibi düşünen kaç kişi kaldı? Oysa değerler

değişmez ki... mekânlar, insanlar değişir ama temel değerler hep aynı kalır değil mi?”

Yaşar Küçükçalık: “Kayseri’nin Vatan Caddesi’yle, bırakın Sultanhamam’ı, Amerika’nın

Wall Street’i arasında bu manada bir fark yok. Biz bugün mal satmaya gideriz. Orada

büyük müşterilerimiz var. Orada bizi

karşılayan tüccar, benim biraz evvel

size tarif ettiğim tüccardır. Oturmasıyla,

kalkmasıyla, giyimiyle, kuşamıyla, saçıyla

başıyla düzgündür, aynıdır. Kurallar

değişmez. Yerler değişebilir. Ama bugün

ne ticaretin kuralı değişir, ne insanlığın

kuralı değişir, bunlar sabittir. Tahmin

ediyorum bunlar binlerce sene evvel de

aynıydı. Bunlar sabittir.”TETSİAD Başkanı Yaşar Küçükçalık

Page 191: Sultanhamam kitabı

190

8.BÖLÜM

Page 192: Sultanhamam kitabı

191

TETSIAD KURULUYOR

Page 193: Sultanhamam kitabı

192

Tetsiad Kuruluyor

Page 194: Sultanhamam kitabı

193

Tetsiad Kuruluyor

1980’lerin o son derece hareketli ve heyecan dolu geçen yıllarının ardından, Sultanhamam’da da büyük bir hareketlilik başlamıştı. Ne yazık ki bu hareket, sabah erken saatlerden başlayıp akşama kadar devam eden, öğlen paydosuna dahi vakit bırakmayan alışverişlerden, küçük dükkanlar arasında gidip gelmelerden, hamalların malı indirip yenilerini getirmelerinden ötürü değildi. Yetmiş yıla yakın bir süre her geçen gün artan ticari hacmifyle Sultanhamam, en küçük odacığın dahi bir ticarethaneye dönüştürüldüğü günleri geride bırakmıştı. Bazı ünlü toptancılar, artık Türkiye’nin ünlü girişimcileri olmuş, çoktan fabrikalarına yerleşmişlerdi. Kalanlar da gitmeye hazırlanıyordu. Ancak gidenlerin yerini, İstanbul’un farklı semtlerinden ama özellikle de Anadolu’nun dört bir köşesinden gelen yeni ‘perakendeciler’ almıştı. Türkiye’de artan konfeksiyon üretimi, ev tekstili ürünleri, geniş ve kalın raflarda sergilenen top top kumaşların yerini almış, daha önce pek de vitrini olmayan Sultanhamam dükkanları artık türlü tekstil ürünleriyle süslenmeye başlamıştı. İşte bu ortamda, 1991 yılında bir grup Sultanhamamlı girişimci bir araya gelerek bir dernek kurmaya karar verdi. Ev tekstili üreten ve satan girişimciler arasında Haçik Taşçı da vardı. Ev Tekstili Sanayici ve İşadamları Derneği, kısaca EVSİAD adını verdikleri dernekle, sektörün problemlerine çözüm yolları aramayı ama asıl önemlisi gittikçe zayıflayan meslek içi bağları kuvvetlendirip dayanışma sağlamayı amaçlamışlardı.

Page 195: Sultanhamam kitabı

194

Tetsiad Kuruluyor

Haçik Taşçı: “Ben Türkiye’deki yüz mefruşatçının doksan beşini tanırdım. Bütün

Türkiye’de, İstanbul’u konuşmuyorum. Ama öyle bir dönem geldi ki Sultanhamam’dakini

tanıyamaz hale geldim. Ben ve benim gibi herkes. Niye? Çünkü çok göç aldı İstanbul,

o aldığı göçle de her sektörde çoğalmalar oldu. O çoğalmalar da insan ilişkisini bozdu.

Mal bollaşınca insanların düzenini bozdu. Eskiden adam çekini ödemek, verdiği sözünü

ödemek mecburiyetindeydi ki gidip mal alabilsin. Mal bollaşınca, mal alma problemi

kalmayınca ahlak durumuna göre, ödeme mecburiyeti de ortadan kalkmış oldu. Ahmet

vermezse Mehmet’te de var. Gidip alıyordu. Eskiden öyle değildi. O malı Ahmet’ten

alabiliyordu. O malı Haçik’ten alabiliyordu. O malı Ali’den alabiliyordu. Mal bollaşınca

işin şekli değişti. 1990’a geldiğimizde sektör birbirini tanımaz hale geldi. Bizim sektörde

on tane perdeci vardı. Ticaret Odası’nın meslek komitesinde bizi temsil eden üç kişi

vardı. Bizim haklarımızı koruyordu. İşte 1980’den sonra Sultanhamam’da elli tane

perdeci oldu. Ticaret Odası’nda bizi temsil eden kimse kalmadı. İşte bu sebeplerden

dolayı da dernek kurmaya karar verdik. Hem bu sayede sayısı gittikçe artan perdeciler

de birbirimizi tanımış olacaktık. Biri Kayserili, biri Sivaslı, biri Malatyalı, biri Karslı, biri

Ardahanlı, biri Edirneli. Birbirini tanımaz duruma gelmiştik. Ayrıca beni, meslek erbabı

olarak Ticaret Odası’nda temsil edilememek rahatsız eder hale gelmişti.”

Selim Simon: “1990’ların sonuna doğru Ev Tekstil Sanayicileri Derneği kuruldu. Sonra

da Evsiad ile birleşti. Şu anda Tetsiad olan derneği kurdular. Türkiye ev tekstilinde birinci

ligde yarışırken bu iki dernek birleşti. Ve bunların, yalnız Sultanhamam değil, Türkiye

piyasasına çok büyük hizmeti oldu. Fuar organizasyonları düzenlediler. Sektörün dış

memleketlere açılması bakımından bu derneklerin büyük hizmetleri oldu.”

Page 196: Sultanhamam kitabı

195

Tetsiad Kuruluyor

2013 EVTEKS Fuarı Trend Alanı

Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği, TETSİAD; Türkiye’de ev tekstilini ilgilendiren konuların hep merkezinde duruyor. Sektörü iç ve dış pazarlara tanıtıyor, uluslararsı fuarlar düzenliyor, yayınlar yapıyor. Bu kitap gibi, köklerinin saklı durduğu Sultanhamam’la ilgili çalışmalara da destek vererek aslında kendi tarihine, benliğine sahip çıkıyor.

Erdoğan Baydemir: “Ev tekstili alanında yurtdışına giden ürün hacmimiz çok büyük.

Türkiye’nin coğrafi konumu itibariyle Ortadoğu olsun, tüm Arap ülkeleri olsun

Avrupa’ya, ABD’ye, Afrika’ya ürün satılıyor. Bu yelpaze çok büyüdü, Türkiye’de tekstil

sektörü gerçekten çok büyük bir ivme kazandı. Şu anda dünyanın en büyük ev tekstili

üreticisi Türkiye’dir. Bu başarı da Sultanhamam’nın başarısıdır. Tetsiad’ın bu başarıdaki

payı büyüktür.

Page 197: Sultanhamam kitabı

196

9.BÖLÜM

Page 198: Sultanhamam kitabı

197

TEKSTIL ÜLKESI TÜRKIYE

Page 199: Sultanhamam kitabı

198

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Sultanhamam’dan dünyanın en büyük tekstil üreticileri çıktı. Son yirmi beş-otuz yıl içinde Türkiye, tekstilde çok büyük üretim yatırımlarına sahne oldu. Tekstil sektörü, sadece ihracatla ülkeye getirdiği büyük miktarda dövizle değil, emek yoğun bir sektör olduğu için barındırdığı işgücünün büyüklüğü nedeniyle de Türk ekonomisine büyük katkı sağlıyor. Sultanhamam ekolü, bu başarının temeli kabul ediliyor ama artık gelinen nokta, geleceğe yönelik çok daha farklı planlar yapmayı, tekstilde kazanılan büyük tecrübeye yeni değerler eklemeyi gerektiriyor.

Sultanhamam

Mustafa Erdebil: “Avrupa’da, 1650’lerde, 1700’lerde sanayi devrimiyle gelişme başladı.

Onların dört yüz sene, beş yüz senede geliştirdiğini, biz 1950 yılında başlayarak,

1980’den sonra ihracata dönüştürerek, bugün mefruşat gibi bir sektörde dünyanın

ilk üçünden biri olmak durumuna gelmişiz. Bundan on sene, on beş sene, yirmi sene

önce Fransız tergallerini, İtalyan türleri hepsini aşmışız. Oraya mal satıyoruz. Bunun

tarihi elli-altmış sene. Çok büyük başarı. Özal geldiğinde bizim ihracatımız 2.9 milyar

dolardı. Bugün 500 milyar dolar. O zamanlar Özal söylerdi, ihracat 30 milyar olacak, 40

milyar olacak… Şaşardım, neyle olacak, bizim neyimiz var ki derdim. Biz neyi satacağız

da bunu yapacağız derdim. Şimdi 500 milyar dolar diyorlar inanıyorum. Çünkü biz

olmayan şeyleri olur hale getirdik. Genişlettik. Hakikaten bu kapasiteye ulaştık.”

Page 200: Sultanhamam kitabı

199

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Hüseyin Özdilek: “Tabi kolay olmadı

buralara gelmek. Kotalarla çok uğraştık

Avrupa Birliği’nde. Halit Narin’le gittik.

1900 tonluk kota vardı, 5000 tona

çıkarmak için büyük mücadeleler ettik.

Şimdi yılda 10.000 ton sadece Özdilek

üretiyor. Gelinen noktaya bakın.

Bu gelinen noktada Sultanhamam

nerededir? Bence Sultanhamam bize

vereceğini vermiştir. Gayet güzel

bilgiler vermiştir. Malımızı satmıştır ve

Sultanhamam’a, çok olmasa da yakın

ülkelerden yabancılar da gelmiştir.

Onlar da ülkelerine o malları alıp

götürmüşlerdir. Sultanhamam benim için dünyaya açılmaya örnek olacak çalışmalara

katkıda bulunmuştur.

Hüseyin Özdilek ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal

Türk havlusu

Page 201: Sultanhamam kitabı

200

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Atilla Özdemir: “Yıllar sonra, kendini biraz daha geliştirdikten sonra ne yapacaksın, bu

sefer sanayiye kayacaksın, biz de 1988 senesinde on dönümlük bir yere, sekiz tezgâh

aldık. İki oğlan, bir baba; gelir oturur başına, biz bu tezgâhtaki malları nasıl satacağız

diye düşünürken, bugün yılların neler getirdiğini görüyorsunuz. On dönüm daha aldık,

sonra bir on dönüm daha aldık. Sonra Ahmet Zorlu’dan bir on dönüm daha aldık.

Kırk bir buçuk dönüm oldu hâlâ yetmedi. Bu sefer de yeni yirmi dönüm bir yer daha

aldı oğlum. Yer yetmiyor çünkü hem mamulü hem hammaddesi hem de tezgâhlar

çok yer istiyor. Binaları çift katlı yaptık gene yetmiyor, hâlâ gene sıkıntı. Tabi bu neyle

oluyor, dışa satışın artmasıyla, sermayenin biraz büyümesiyle, sermaye büyüyünce

bankalardan desteğin çoğalmasıyla oluyor.”

Zafer Katrancı: “Türk tekstilinin buralara

gelmesinde, bizlerin markalaşmamızda temelde

%70- 80 Sultanhamam’ın ağırlığı vardır. Türkiye

tekstilde, üretimde belli hacimleri çoktan geçti.

Biz artık dünya deviyiz. Şimdi markalaşmayı

konuşuyoruz. Aynı Sultanhamam gibi, tüm

dünyanın tanıdığı Türk tekstil markaları olmaya

gayret ediyoruz. Babadağlı arkadaşlarımızdan

en büyük örneğimiz Ahmet Nazif Zorlu’nun Taç

markasıdır. O zaman için liderdi hâlâ liderlik

konumunu şu an koruyor. Taç’ın arkasından beş

altı tane, on tane firma kendi markasıyla geliyor. Biz de bunların arasındayız. Bizler

de aynı sahada top oynamaya başladık. Uzun yıllara dayanan sabırlı bir çalışmanın

ürünüdür yani markalaşma.”

Zafer Katrancı

Page 202: Sultanhamam kitabı

201

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Atilla Özdemir: “Yıllar sonra, kendini biraz daha geliştirdikten sonra ne yapacaksın, bu

sefer sanayiye kayacaksın, biz de 1988 senesinde on dönümlük bir yere, sekiz tezgâh

aldık. İki oğlan, bir baba; gelir oturur başına, biz bu tezgâhtaki malları nasıl satacağız

diye düşünürken, bugün yılların neler getirdiğini görüyorsunuz. On dönüm daha aldık,

sonra bir on dönüm daha aldık. Sonra Ahmet Zorlu’dan bir on dönüm daha aldık.

Kırk bir buçuk dönüm oldu hâlâ yetmedi. Bu sefer de yeni yirmi dönüm bir yer daha

aldı oğlum. Yer yetmiyor çünkü hem mamulü hem hammaddesi hem de tezgâhlar

çok yer istiyor. Binaları çift katlı yaptık gene yetmiyor, hâlâ gene sıkıntı. Tabi bu neyle

oluyor, dışa satışın artmasıyla, sermayenin biraz büyümesiyle, sermaye büyüyünce

bankalardan desteğin çoğalmasıyla oluyor.”

Ahmet Nazif Zorlu: “Bütün ülkelerin

geçmişlerine bakın, hep tekstille

kalkınmışlar. İngiltere tekstille, Almanya

tekstille, İtalya tekstille, Güney Kore

hep böyle, sanayileşmeye tekstille

başlamışlar. Altını çizerek söylüyorum.

Daha bizim çok yapacak işimiz var

Türkiye’de... Ama, bugün Pakistan,

Hindistan, onlar da geliyorlar gümbür

gümbür. Geliyorlar ama daha bir on beş sene daha var. Ondan sonra biz bir on-on

beş sene daha gideriz, sonra biraz İtalya’nın yaptığını yapmaya başlarız. Markalaşma

yaparsak yine devam eder gider, yani bugün Türkiye’nin daha tekstilde çok gideceği

yol var.”

Zafer Katrancı ve Ahmet N. Zorlu

Page 203: Sultanhamam kitabı

202

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

Erdoğan Baydemir: “Biz, yurtdışına Fransız güpürü satıyorduk, ben Baydemir markası

adıyla malları gönderdim. Malımın tamamı bana iade geldi. O akşam oturduk tüm

ekiple, dedik ki biz nerede yanlış yaptık? Hemen bir marka çalışması yaptık. Fransızcada

pırlanta ve değerli eşya anlamına gelen Brillant markasını kullanmaya karar verdik. Üç

gün içinde kuşaklarını yaptırdık, müşterilerimize iade kumaşların, güpürlerin hepsini

tekrar gönderdik. On top yolladığım müşteri ertesi gün bana yüz top sipariş verdi.

O gün anladım ki markalaşma olmadan gerçekten hiçbir ürettiğiniz malın bir anlamı

yok.”

Hüseyin Özdilek: “Türkiye’nin toplam havlu üretimi 60.000 ton. Ama bakıyorsunuz

Çin’de 60.000 ton üreten havlu fabrikaları yapıldı. Hindistan’da 30.000 ton üreten havlu

fabrikaları yapıldı. Tabi dünya değişiyor. Dünya değişirken de mukayeseli üstünlükler

teorisine göre ülkenizin üstünlüğünü tespit edeceksiniz ona göre üretim yapacaksınız.

Türkiye dünyanın ilk on tekstil üreticisinden birisidir. Daha iyi noktaya gelmemesi için

hiçbir neden yoktur. Katma değeri daha fazla artırmalıyız. Bunu şu anda İtalya yapıyor.

İtalya, bir birime ürettiğini beş birime satıyor. Biz bir birime ürettiğimizi, iki birime

zor satıyoruz. Dolayısıyla bunun katma değerinin artabilmesi tasarımın gelişmesi,

markaların çıkması, markaların dünya çapında yaygınlaşması ve oralarda mağazalar

açmasıyla mümkün.”

Erdoğan Baydemir: Çin’de her geçen gün kalite yukarı çıkıyor. Fiyatlar, girdi maliyetleri bizden daha düşük onların çünkü. Tüm hammaddeyi Çin kendisi üretiyor. İthalatı sıfır ihracatı dünyada şu an bir numara, dünyanın en büyük ihracatçısı. Çin hükümeti sektörü koruyarak sübvanse ediyor. Bu zaten bizim rekabet gücümüzü azaltıyor. Bu yüzden Türkiye’de tekstil sektörüne bizim hükümetlerin biraz daha farklı gözle bakması lazım; elektrik, doğalgaz, SGK gibi girdi maliyetlerini düşürecek bir takım çalışmalar yapması lazım, eğer bunları yapamazsak Türkiye’de tekstil sektörü uzun zaman içinde kan kaybedebilir, çünkü her geçen gün bizim maliyetlerimiz, artıyor ihracat şansımız

Page 204: Sultanhamam kitabı

203

Sultanhamam’da Ticaretin Yazılmamış Kuralları

İbrahim Kaprol: “Şu anda Türkiye tam olarak tekstil tüketemiyor, tüketebilse

üretimde yeni rekorlar kırılır. Türkiye, kendine yetebilecek ekonomik durumunu aşarsa

bugünkü yurtiçindeki tekstil üretimi nüfusumuza yetmez. Hem ev tekstilinde hem de

konfeksiyonda durum böyle. Biz olması gerektiğinden çok daha az tüketiyoruz. Keşke

o günleri görsek çok daha iyi olacak.”

her gün azalıyor. Tekstil sektörü işgücü yoğun sektör, işgücü yoğun sektörde mesela bizde bir brode makinesinde on beş tane personel çalışıyor. Bizim sektörümüz işgücüne dayalı, gerçekten emek sektörü, bizdeki çalışan sayısının beş bin olmasının sebebi zaten bu. Düşündüğünüz zaman, bir grupta beş bin kişi çalışıyorsa; Türkiye’de irili ufaklı bize benzer en az üç dört bin tane sektör firması var. Buna sadece perde olarak bakmamak lazım; perdesi, döşemeliği, havlusu, ev tekstili, çeyizi… çok büyük bir işgücü var. Ev tekstil sektörü en çok işgücü barındıran sektörlerden biri. Biz şu anda knowhow’umuzu kullanarak ihracat yapıyoruz, Çin’in yapamadığı ürünleri yapıyoruz. Zaten böyle bir şey yapmasaydık şu anda gerçekten Çin’in maliyetleri bizden %40 daha aşağıda olduğu için geri duruma düşerdik. Türkiye’de bazı hammaddeleri bulamıyoruz, ülkemizde bu tip yatırımlar yapılsa o zaman Türkiye’den alırız, biz de rekabetçi oluruz.”

Türk tekstil ürünleri

Page 205: Sultanhamam kitabı

204

Mustafa Erdebil: “Bugün gördüğümüz tekstil fabrikatörleri büyük çoğunlukla Sultanhamam okulunda yetişmişlerdir. Sultanhamam bir üniversitedir. Üniversitedir ama üniversitenin hocaları vardır. Her üniversitenin rektörü var, hocaları var, dekanları var. O zaman da Sultanhamam’da tüccarlar var. Tüccarlık mühendislik gibi, hâkimlik gibi, avukatlık gibi, doktorluk gibi bir meslektir. Tıp okur doktor olur, hendese okur mühendis olur. Esnaf da tüccar olmak için Sultanhamam’da ticaret okur. Nasıl okur? Babam yaşındaki veya emsal tüccarların yanında çalışır, eğitim alır. Orada müşteriye nasıl hitap edildiğini görür. Nasıl mal servis edildiğini görür ve müşteriye birinci kalite malın iyi olduğunu, ikinci kalite malın fiyatının ucuz olduğunu ama içinde şu tür sakatlıkların çıkabileceğini söyler. Yani Sultanhamam gerçekten bir ekoldür. Bugün her ne kadar eski halini kaybetmişse de artık tarihsel bir konu olarak işte böyle röportajlara konu olmaktadır.”

Page 206: Sultanhamam kitabı

205

SON SÖZSultanhamam, Sirkeci ile Mahmutpaşa arasındaki bir bölgenin adı.Sokaklarında binlerce yıllık tarihi barındıran, Rumları, Ermenileri, Yahudileri, Anadolu esnafını, üreticiyi, tüccarı, müşteriyi uyumla bir araya getiren, çevresinde Kapalıçarşı ve Mahmutpaşa’nın da varlığıyla sadece İstanbul’un değil, Türk ekonomisinin kültür ve ticaretin çok önemli ve değerli bölgesi. Türk tekstilinin doğduğu yer. Türk tekstilinin temellerinin atıldığı, harcının karıldığı, tuğlasının örüldüğü çıkış noktası. Çok uzun yıllar Türkiye’nin tekstil merkezi olarak ün yapmış, adına bir belgesel ve kitap hazırlanmamızın şart olduğu fikrini bizde uyandıran, tekstil tarihimizin odak noktası.Türk ev tekstiline yön vermiş ve şimdilerde de bu özelliği taşıyan pek çok sanayici, buranın tozunu yutmuş, rahle – i tedrisinden geçmiş. Ömür boyu eğitim veren bu üniversitenin öğrencisi olmuşlar. Tedrisatı çok yaygın, hocaları pek çok konuda eğitim veriyor, almayı bilenlere… Ama öncelikle hayat dersinden başlanırmış eğitime. Şimdinin ünlü pek çok sanayicisi, gençliklerinin geçtiği Sultanhamam’ı, orada yaşananları ve o güzel atmosferi özlüyorlar. “Sultanhamam’da görüp, öğrendiklerimizi tatbik ederek fabrikalar kurduk” diyorlar övünçle.“Sultanhamam”’ın tarihsel geçmişi, bu kitabın giriş bölümünde, kronolojik bir sıralamayla ve geniş bir anlatımla sizlere aktarılmaya çalışıldı. Değişik dönemlerde bölgenin gelişimi, önemi, hanları, sokakları bilgi dağarcığımızda bulunsun istedik. Bu coğrafyada, daha önceki dönemlerde nerelerde, kimler yaşamış, neler yapmış, kısaca yer verdik.Ancak; Sultanhamam kitabının ve belgeselinin yapılmasının temel nedeni bu değildi. Tabii ki bu bilgiler, kitabımızı ve bilgi dağarcığımızı zenginleştirecek unsurlar. Böyle bir yapıt da da bulunması gerekli olan önemli bir bölüm.Ama bizim yola çıkış amacımız çok daha farklı. Bir dönemin ticaret kültürünü, etik anlayışını, gelecek kuşaklara aktarabilmek.Her metrekaresinde, geçmişten günümüze biriken, milyonlarca insanın ayak izleri bulunan Sultanhamam’ın, sadece kumaş değil, tarih kokan sokaklarında gezinip, yazılı olmayan tarihi yazılı hale getirmek. Kısaca, geçmişin değerlerini geleceğe taşımak istedik.İş yaşamına atılacaklar için bir okul niteliği taşıyordu. Her gelen çırağı (işe yeni başlayan kişi isterse bir patron çocuğu olsun) eğitimine alan Sultanhamam hocaları, bölgedeki tüm insanları kendi çalışanı olarak düşünür, insana yapılan yatırımın geleceğe yapılan yatırım olduğunu bilirlerdi.. Bu günün deyişiyle Sultanhamam, gençlere, pazarlama yöntemlerini, müşteri ve insan ilişkilerini öğretirmiş. Doğru bir nesil kazanmak, kendilerine ve insanlığa yararlı kaynak hazırlamak için. “ İleride rakibim olur bunun önünü keseyim” diye bakılmaz, aksine onların daha iyi yetişebilmeleri için bildiklerini öğretirlermiş. Önlerini açar, yeterince iş öğrendiklerine inandıklarında, onlara ellerinden geldiğince yardımcı olur, iş kurarlarmış.Türkiye’nin her yerinden gelen tekstil tüccarı ve müşteriyi ağırlayan bölge esnafı “insan sarrafı” olarak da bilinirdi. Bu gün müşteri memnuniyeti dediğimiz kavram, o zamanlar en üst noktada karşılığını bulmuş.

Page 207: Sultanhamam kitabı

206

Müşteri önemsenir, gereken saygı sonuna kadar gösterilirmiş. Müşteri muhakkak ceketin önü iliklenerek kapıda karşılanır, uğurlanırken de kapıya kadar yolcu edilirmiş. Tabii, aynı sevgi ve saygı, müşteriden de görülürmüş.Müşterinin de aynı şekilde sözü sözmüş. Evrak yok, söz varmış. Söz ağızdan nasıl çıkmışsa, aynen uygulanırmış. Malın fiyatı indi, çıktı, hiçbir şekilde söz değişmezmiş. Şayet mal satıldıktan birkaç gün içinde malın fiyatı düşmüşse müşteriye söylenir ve yararlandırılırmış.Dürüstlük ve doğruluk o dönemin olmazsa olmazı. Dürüst olmayan tüccarın o piyasada yaşama şansı yok. Sistem hemen eliyormuş. Zaten Sultanhamam’ın tozunu yutan bir kişinin, başka türlü davranması da pek mümkün değil. Müşteri aldatılmaz, malda hata varsa açıkça söylenirmiş.Müşteri ile satıcının ilişkileri dürüstlük – doğruluk temeline dayandığı içinde, uzun süreli olurmuş. Orada söz alınır söz satılırmış, evrak yok, söz varmış. Ağızdan çıkan sözün dönüşü olmazmış.İş yeri sabah erkenden açılır, akşamda iş bitmeden kapatılmazdı. Çok çalışılırdı. Müşteri geldiğinde, babasının romatizmasından, çocukların okul durumuna kadar sohbet edilir, bir müşteri gibi değil, dost gibi ilgi gösterilirdi. Hal hatır sorulur, karnı açsa muhakkak yemek yedirilirdi.O yıllar yokluk yılları idi, Her şeyde tasarruf yapılırdı. Paranın tasarrufla kazanılacağı bilinci en önemli öğrenimleriydi.Borca sadakat, pratik ticari zeka, kaliteli ürün satma gibi özellikler Sultanhamam esnafı ile bütünleşmiş değerler.Tüccarlığı meslekten öte, kişiliğe yapışmış bir sıfat olarak benimsendiği yıllarmış, o yıllar. Hal elbisesi olarak vücuda giyilen bu sıfatın, pek çok niteliği kendinde barındırdığı kabul edilirmiş.Tüccar biraz hakim, biraz kadı ve hatta o zamanlar birazda imam olmalıydı. Çünkü Anadolu’dan gelen müşteri, dini, hukuki her konuda onlarla konuşur, danışırmış.Sultanhamam esnafı arasında sorun olduğunda, hiçbir zaman mahkemeye gidilmezmiş. Hemen büyüklerden oluşan bir hakem heyeti kurulur, taraflar anlaşmazlığa konu olan sorunu anlatırlarmış. Hakem heyeti kararını verir ve alınan kararın yaptırımı neyse, hemen uygulanırmış. Hiçbir şekilde itiraz olmazmış.Müşterileri Sultanhamam tüccarına öyle güvenirmiş ki, İstanbul’a geldiğinde parasını taşımaz, onların kasalarına emanet edermiş. Para orada uzun süreli kalır, gerektiğinde oradan alınıp harcanırmış. Sultanhamam esnafı dayanışmanın sembolüydü.. Zor durumdaki bir müşterisi ondan yardım istemişse devreye girer, borçlularını bir araya getirir, borç taksitlendirilir, gerekirse mal takviyesi yapılırmış. Dürüst olan hiçbir müşteri yalnız bırakılmazmış.Sıkıntıda olan biri için birleşilir, sorun çözülür ama bunu hiç kimse duymazmış, Yardımlaşma alanı mağdur, vereni mağrur etmeden yapılırmış. O dönemlerde menfaat ikinci plandaymış. Tüccar, özüne sözüne güvenilen kimseye denirmiş.

Page 208: Sultanhamam kitabı

207

O dönemin tüccar tanımı, içinde kaliteyi barındırırmış. Davranışta, giyimde, özünde ve sözünde kalite. Takım elbisesiz manifaturacı olmazmış. ( Bakınız manifaturacı heykeli ) ılların kazandırdığı deneyimle daha da ustalaşan büyükler, sözü sohbeti dinlenir insanlarmış. Ağzını açtığında, yılların birikimi ile kalıbına yakışan, zevkle dinlenen sohbetleri olurmuş. Ustalaştıkça bilgeleşir, küçüğüne sevgisini, büyüğüne saygısını eksik etmezmiş. Tıpkı buğday başağı gibi, olgunlaştıkça başını eğmeleri ve tevazu sahibi olmaları, hayranlıkla anlatılır. Yaşı 70’in üzerindeki Sultanhamamlılar, “Ticareti onlardan öğrendik. Onlar bizim rehberimiz, öğretmenimizdi” diyerek gayrimüslim esnafı yad ederler. Sultanhamam’da Müslümanı, gayrimüslimi, Ermenisi, Yahudisi herkes bir aile gibiymiş. Din, dil farkı gözetilmezmiş. Sultanhamam esnafı geleneklere bağlıymış. Her kes birbirinin bayramını bilir, kutlarmış. Düğünlerde, acı, tatlı günde, tam bir dayanışma ile bütünleşilirmiş. Küçüğün büyüğe saygısı, büyüğün küçüğe sevgi ve koruması varmış. Komşu hastalandığında bilinir, yalnız bırakılmazmış. Sultanhamamı, Türkiye Ev Tekstili Sanayici ve İşadamları Derneği ( TETSİAD’ın ) girişimiyle belgesel yapıldı ve kitaplaştırıldı. Türkiye’de ‘manifaturacı tüccar kültürünün’ doğduğu yer olarak kabul edilen Sultanhamamı, gelecek kuşaklara bir belge olarak bırakılmayı amaçladık.

Sultanhamam Belgesel ve kitabı, pek çok duayenin anlatımları ve titiz bir araştırma sonucunda hayat buldu.Bizler bu belgesel ve kitapta, bir bölgeyi değil; yüzyıllar boyunca biriktirilen yaşanmışlığın harmanlanmasıyla oluşturulmuş; bir ticari kültürü, etik değerleri, insanların bir birine saygısını ve güvenini, dayanışmayı anlatmak istedik. Paraya değil söze dayanan ilişkiler yumağını, kısaca Sultanhamam esnaflığını anlatmak istedik. İstedik ki bize bu günleri hazırlayan büyüklerimizin izleri geleceğe taşınsın. Onların yarattığı değerler hiç kaybolmasın. Gelecek kuşakların ticaret yaşamı, bu bilgiyle bezensin. Tek ve öncelikli amacın para kazanmak olmadığını bilsinler. Önce insan, gönül ve güven kazanarak alınan yolun, en güvenli ticari yol olduğunu bilinçlerine yerleştirsinler istedik.En önemlisi ‘gerçek bir ticaret erbabı’ ve ‘gerçek bir insan’ olmanın kurallarını verebilmek istedik. Tekstilci olsun olmasın; Sultanhamamı’nda çalışmış olsun olmasın, 7’den 77’ye herkes bu iki güzel eser de kendinden bir şey bulsun, ama daha da önemlisi her dakikasında ya da çevrilen her sayfasında yeni bir şey öğrenebilsin istedik.Gelecekte de, ticarette tek amacın para kazanmak olmadığı, bu amacın yanında, daha pek çok değer olduğu ve onlar korunarak da ticaret yapılabileceğini, hatta etik değerlerin para kazanmanın da önüne geçebileceğini anlatabilmek istedik.

Page 209: Sultanhamam kitabı

208

Sultanhamam’da ticaretin kuralları kağıt üzerine değil, akıllara, vicdanlara yazılıydı. Bizde;akıllarda, vicdanlarda iz bırakmak istedik.İstedik ki gelecek kuşaklar, geçmişte yaşanmışlıkları ve bu kitapta anlatılan etik değerleri özümsesinler. 1991 yılında bir toptancı dostumuzun hastalanması ve onun tedavisine ön ayak olmak amacıyla bir araya gelen 11 tüccarın oluşturduğu bir grup Sultanhamamlı girişimci bir dernek kurmaya karar verdiler. Ev tekstili üreten ve satan girişimcilerin kurduğu Toptan Mefruşatçılar Derneği, sonra isim değiştirerek, Ev Tekstili Sanayici ve İşadamları Derneği, kısaca EVSİAD adını aldı. Ne yazık ki o değerli dostumuzu kurtaramadık, nur içinde yatsın. Ama o birliktelikten, bu gün bin üyeden oluşan, Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları derneği ( TETSİAD ) adında, çok güçlü bir çatı örgütüne ulaştık. Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği, TETSİAD; Türkiye’de ev tekstilini ilgilendiren konuların hep merkezinde duruyor. Sektörü iç ve dış pazarlara tanıtıyor, uluslararası fuarlar düzenliyor, yayınlar yapıyor. Kısaca Sektörün problemlerine çözüm yolları üretmeye çalışıyor. Ama asıl önemli olan, pek çok sektörde, gittikçe zayıflayan meslek içi bağları kuvvetlendirip, sektörel dayanışma sağlamayı amaçlıyor.Bu kitap gibi, köklerinin saklı durduğu Sultanhamam’la ilgili çalışmalara da destek vererek aslında kendi tarihine, benliğine sahip çıkıyor. Bu kitapta sizlerle paylaşılan yaşanmışlıklar, derneğimize çok önemli bir görev daha yükledi. Böylesine bir geçmiş, yılların birikimlerinden süzülerek oluşmuş kurallara sahip olan bir iş kolu, o yaşanmışlıkları unutmamalı. Her ne kadar, bu günün gerçekleri dünden daha farklı olsa da, güzel geçmişimizi bilerek, geleceğe taşıyabileceğimiz pek çok davranış modeli olabileceğini düşündük. Bu gün ve gelecek kuşaklar için, önce geçmişi anlatmalıyız diye düşündük. Belki aklımızın bir tarafında yer eder düşüncesiyle! O yasaları da göz önünde bulundurup, bu günün gerçekleri ile bütünleştirelim ve dernek üyelerimizin uymakla yükümlü oldukları kurallar bütününü oluşturalım istedik.Böylece, pek çok sektörde olmayan, çok önem verdiğimiz bir iş gerçekleşti.Genel Çalışma ilkeleri ve meslek etik kurallarıArtık sektör mensuplarımızın uyması gereken etik kurallar var. Biz, Ev Tekstili ailesi, bütünlüğümüzü korumak, geleceğe daha güçlü yürümek istiyorsak, farklı olmalıyız. Kurallarımız olmalı. Meslek etiğinin önceliklerine değer vermeliyiz.Bir gün, geçmişimizin övündüğümüz tüm özelliklerini ve güzelliklerini, torunlarımızdagörebilmek umuduyla.

Haşim BÜYÜKBALCITETSİAD Genel Koordinatörü

Page 210: Sultanhamam kitabı

209

EKTürkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği Üyelerinin

Uymakla Yükümlü OlduklarıGenel Çalışma İlkeleri ve Meslek Etik Kuralları

GİRİŞ

Türkiye Ev Tekstili Sanayici ve İşadamları Derneği ( TETSİAD ) Ev Tekstili sektöründe faaliyet gösteren, Ev Tekstili Sanayici ve İşadamlarının; kazanç paylaşımı dışında ve mevzuat çerçevesinde; ortak ekonomik, sosyal hak ve menfaatlerin korumak, geliştirmek, üyeler arasında karşılıklı yardımlaşmanın temini ile üyelerin verimli ve organize çalışmaları amacıyla, girişimde bulunur. Sektörel dayanışmayı en üst düzeye çıkartmak, ulusal ve uluslararası hukuk sisteminin temel ilkeleri doğrultusunda, Türkiye’nin genel ekonomik ve sosyal kalkınmasına katkıda bulunarak, Ev Tekstili Sektörünün gelişimini, rekabet gücünü uluslararası platformda arttırmak amacı ile faaliyetlerini sürdürmeyi amaçlar.TETSİAD ülkemizdeki ve yurt dışındaki; tüm özel / kamu kurum, kuruluşları ve sivil toplum örgütleri, mesleki kuruluşlar ile işbirliği imkânlarını sürdürmek için her türlü resmi girişimlerde bulunmayı hedefler.TETSİAD’ın temel misyonu, Türkiye’de Ev Tekstili sektörünün gelişimini ve etkinliğini sağlamak, uluslar arası piyasalarda gücünü ve bilinirliliğini arttırmak, imajını güçlendirmektir. Derneğimiz; tüm sektörü çatısı altında toplayan, önder ve örnek bir kuruluş olarak çalışmalarını sürdürmek, birliğimizi güçlendirmek amacıyla kurulmuştur. Bu temel yaklaşım içinde TETSİAD ve üyeleri, çalışmalarında günümüz iş dünyasında benimsenmiş bulunan, serbest rekabet düzeninin işletilmesi bakımından yol gösterici nitelikte olan kişisel ve kurumsal davranış, kural ve standartlarını ortaya koymak, uymak ve uygulamak zorundadır.Derneğimizin tüm üyeleri ve bundan böyle üye olacak kurum ve kişiler, sağlıklı bir sektörel iş ilişkisi oluşturmak ve en iyi uygulamaları mümkün kılmak için, aşağıdaki genel çalışma ilkelerine ve meslek etik kurallarına uymayı kabul ve taahhüt ederler. Bu temel belge; gücünü, gönüllü katılım taahhüdünden alır. Derneğimiz tüm üyeleri, sektörümüzün her geçen gün daha iyiye gitmesi için, attıkları her doğru adımın değerini çok iyi bilir ve daha verimli bir iş ortamında çalışabilmek için maksimum çabayı gösterirler. Üyelerimiz sektörlerine ve derneklerine gönülden bağlıdır. Bu anlayış çerçevesinde, bu belgede yer alan ilke ve kuralların kabulü ve gönüllü uygulanması, her türlü denetim ve yaptırımın üzerindedir.TETSİAD üyeleri, yurt içi ve yurt dışında iş yaptığı kişi ve kuruluşlara, içinde bulunduğu topluma, müşterilerine, tedarikçilerine, ortaklarına ve çalışanlarına karşı tüm eylem ve işlemlerinde, aşağıda belirlenen Genel Çalışma İlkelerine ve Meslek Etik Kurallarına uygun tutum ve davranış içinde olurlar. Bu ilkelerin yaygınlaşarak benimsenmesinde gönüllü görev üstlenirler. Böylece örnek bireyler ve kurumlar olmaya özen gösterirler.Bu gönüllü benimseyişe uyum gösteremeyen ve kuralları bozarak, sektörel bütünlüğümüze

Page 211: Sultanhamam kitabı

210

zarar veren kişi ve kurumlar, önce dernek yönetim kurulumuzca uyarılırlar. Uyarıya rağmen, olumlu yönde gelişmeler gözlenmemesi durumunda, dernek tüzüğümüzün ve yasaların, kurumumuza tanıdığı tüm haklar kullanılarak, gerekli işlemler başlatılır. Serbest rekabetin işlemesini sağlayan ve evrensel kabul gören kurallara uyumlu olduğu düşünülen; Genel Çalışma ilkeleri ve Meslek Etik Kurallarını aşağıdaki gibi tanımlanmıştır.TEMEL AMAÇLAR1) TETSİAD üyeleri ve üye kuruluşlar, tutum ve davranışlarında kişisel bütünlüğün ve tutarlılığın standartlarını belirleyici rol oynayarak, örnek olurlar.2) Sektörün ilişki kurduğu ve hizmet aldığı tüm kurum ve kişiler karşısında, sektörel güvenirliliğimizin ve saygının arttırılmasına katkıda bulunurlar.3) TETSİAD üyeleri ve üye kuruluşlar, mesleklerini icra ederken, aldıkları kişisel kararlar ve tüm faaliyetlerinde, sektörel sorumluluğun bilincinde hareket ederler. Mesleğin güvenirliliğini ve değerini arttırıcı etkinliklere öncülük ederler. Yasalara ve etik değerlere uygun hareket eder, meslek etiğinin oluşumunu ve gelişimini desteklerler. 4) İş yaşamında karşılıklı güven ilkesinin yerleşip gelişmesine katkıda bulunurlar.5) İş ahlakına uymayan tutum ve davranışları önlerler. 6) Ev Tekstil sektöründe, sektörel iş ahlakını savunarak, genel çalışma ilkeleri çerçevesinde, zaman içinde oluşturmuş ve çoğunluk tarafından kabul görmüş sektörel davranış modeline uyumlu davranarak, yerleşmesine ve iyileşmesine çaba gösterirler. 7) İş ahlakına uymanın, ülkemiz ve sektör kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasına katkı sağlayacağı bilincini yayar ve yaygınlaştırırlar.8) TETSİAD Üyeleri ve üye kuruluşlar, kanunlara ve Meslek Etik kurallarına uymayan meslektaşlarıyla, bilerek herhangi bir iş sorumluluğunu paylaşmazlar.9) TETSİAD üyeleri ve üye kuruluşlar; kalite ve çevre bilinci ile hareket ederler. Etik bilincinin ve kalite anlayışının, toplumun tüm katmanlarında yaygınlaşması için gayret gösterirler.10) TETSİAD Üyeleri ve üye kuruluşları, adildir ve mesleki sorumluluklarını yerine getirirken, diğer meslektaşlarının, iş ortaklarının ve toplumun tüm kesimlerinin haklarına saygı duyarlar.11) TETSİAD üyeleri ve üye kuruluşlar; TETSİAD’ın olumlu gelişimine ve her platformda prestijinin arttırılmasına katkıda bulunur. GENEL İLKELER A. DÜRÜSTLÜK TETSİAD üyeleri ve üye kuruluşlar, iş yaşamında onurlu ve dürüst davranış kurallarına bağlı kalırlar. Bu anlamda:1) Ticari faaliyetleri, sundukları hizmet ve ürünleri ile başkalarına ve sektöre bilerek zarar

Page 212: Sultanhamam kitabı

211

vermezler. TETSİAD üyeleri, mesleğine, etik dışı davranışları sokmaz, çıkarları için bu yola başvurmaz.2) Saklı tutulması gereken hiçbir bilgiyi çıkarları için kullanmazlar. 3) Şirketleri, yan kuruluşları, iştirakleri ve / veya yönetiminde bulundukları şirket veya kuruluşlarının faaliyetleri ile ilgili olarak, başka kişi ve kuruluşlara, bağımsız karar verme yeteneğini etkileyebilecek çıkarlar sağlamazlar. 4) Kendilerinin, başkalarının ticari ve mali durumu hakkında yanıltıcı açıklama ve tanıtım yaparak aldatıcı davranışlarda bulunmazlar. 5) TETSİAD üyeleri ve üye kuruluşlar, hizmet ya da ürünlerini adil ve doğru bir şekilde sunar. Kötü niyetle hareket ederek meslektaşlarına müşterilerine ya da sektördeki diğer paydaşlarına sorun yaratmazlar. Maddi ve/ veya manevi zarara uğratmazlar.6) Ev Tekstili sektöründe ürettikleri ürün ve hizmetlerin sorumluluğunu taşırlar, bu ürün ve hizmetlerinde kusurları varsa; üretilmesinden, satılmasından, kullanılmasından kaynaklanan zararların giderilmesi için gereğini yapmaktan kaçınmazlar.7) Yaptıkları üretim ve / veya sattıkları ürünlerle, diğer meslektaşlarının haklarına zarar vermeyecekleri gibi, meslektaşlarının yasa ve meslek etik kuralları ile belirlenmiş haklarını üçüncü kişilere karşıda korurlar, zarar verilmesine engel olurlar. Diğer üye ve paydaşların, fikri mülkiyet haklarına saygı gösterirler. Sektörün en önemli temel değerlerinden olan yaratıcı tasarım hakkına, zarar verici davranışlardan kaçınırlar. 8) Diğer üye ve kuruluşlarda çalışmakta olan personel ile kendi kurumuna çıkar sağlayacak şekilde, hiçbir ilişki içinde bulunmazlar. Başka iş yerinde çalışan personeli ayartıcı etik dışı davranış sergileyemez.9) TETSİAD üyeleri ve üye kuruluşlar, sektörün diğer paydaşları ile olan tüm ilişkilerinde doğru, şeffaf olur, hüsnüniyet kaidelerine riayet eder, basiretli bir tüccar gibi davranırlar10) Verdikleri sözleri tutar ve tüm taahhütlerini yerine getirirler.11) Sektöre ve mesleğe ait olumlu düşüncelerini; sözlerine ve davranışlarına yansıtırlar.12) Baskılar karşısında ve zorda bile olsalar; kişisel bütünlülüklerini ve tutarlılıklarını korurlar.B. HUKUK DÜZENİNE SAYGI TETSİAD üyeleri ve kuruluşları, tüm faaliyetlerinde ulusal ve evrensel hukuk normlarına saygılı olmak zorundadırlar. Bu kapsamda:1) Yasaların öngördüğü yönetimsel ve denetimsel tüm yükümlülüklerini yerine getirirler. 2) Doğru olmayan, sahte ya da yanlış kayıt tutmaz, yetkili mercilere yanıltıcı bilgi vermezler. 3) Yasa dışı suç oluşturacak faaliyetlere girmezler. İş yaşamında iş ve toplum ahlakının onaylamayacağı yol ve yöntemlere başvurmazlar.4) TETSİAD üyeleri ve kuruluşları; meslektaşlarının yetenek, performans ya da mesleki yetileri

Page 213: Sultanhamam kitabı

212

hakkında yanıltıcı yorumlar yapmaz, bilgi yaymaz ve kötü niyetle hareket etmez.5) Başka bir üyenin Meslek Etik Kurallarına uygunluğu sağlayamadığını bilen ya da durumun böyle olduğuna inanmak için makul gerekçeleri olan bir üye söz konusu bilgileri Dernek yönetimiyle paylaşmak zorundadır. 6) Yasaları ve uluslararası benimsenmiş dürüstlük ilkelerini saptırarak haksız rekabet doğuracak çalışmaların içine girmezler. Özellikle Fikri ve Sınai Hakların korunması, Endüstriyel Tasarımların korunması ve daha pek çok yasa ile teminat altına alınmış alanlarda hassasiyet gösterirler. Ürün ve desen taklidi başta olmak üzere, hiçbir yasa dışı uygulamaya tenezzül etmeyecekleri gibi, bu tip etik dışı davranış sergileyen kişi ve kuruluşları, bu hatadan dönmeleri için uyarırlar. Başkalarının emek ve bilgisine saygı gösterir, onların haklarını, en az kendi çıkarları kadar korurlar. Yasalar çerçevesinde bedelini ödemedikleri ya da üretmedikleri hiç bir bilgiyi kullanmazlar. Hiç bir kişi ve kuruluşun haklarına bilerek tecavüz etmezler, böyle bir hatayı bilmeden yapmışlar ise derhal bu yanlıştan dönerek, zarara uğrayan tarafın kaybını tazmin ederler. C. SEKTÖREL ÇALIŞMA ORTAMI VE ÇALIŞANLAR 1) Çalışanları ile olan ilişkilerinde, dürüstlük, eşitlik, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı sağlama, kişiliklerine saygı duyma, yasalara aykırı işlem yapmaya zorlamama, kişisel gelişimlerine katkıda bulunma temel ilkelerine uyarlar, 2) Üye kişi ve kuruluşlar, çalışanların hakları ile ilgili olarak ırk, renk, din, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep, yaş ve bedensel engeller ve cinsiyete dayanan bir ayrıcalık yapmazlar, fırsat eşitliği sağlayan tüm yasa ve yasal düzenlemelere bağlı kalırlar. 3) Üyelerimizin her biri, diğer üyelerle; sağlıklı bir iletişim kurmak için gayret sarf eder, mesleki sır olmayan bilgileri paylaşarak sektörü geliştirmek adına dayanışma içinde hareket ederler.4) Çalışanlar ile ilgili bütün kişisel bilgilerin güvenlik içinde korunmasını ve gizli kalmasını sağlarlar. 5) Çalışanları, mesleki gelişmelerine katkı sağlayacak bilgi ve becerileri edinmeleri için teşvik ederler. 6) Yasaların ve rekabetin getirdiği kısıtlamalara uymak kaydı ile şirketin geleceğine ilişkin karar ve bilgileri paylaşırlar. 7) Çalışanların tavsiye, görüş ve şikâyetlerinin dinlendiği ve değerlendirildiği kurumsal çalışmalar yaparlar. 8) Meslek geleneklerinin gelişmesine, uygulanmasına ve yaygınlaşmasına katkıda bulunurlar. Yazılı olmayan geleneksel iş ve ahlak kurallarının da yurt genelinde yayılması ve anlaşılması için yardımcı olurlar.

Page 214: Sultanhamam kitabı

213

D. EKONOMİK VE TİCARİ YAPILANMA, BİLGİ EDİNME, KULLANMA, SAKLAMA TETSİAD üyeleri ve kuruluşları iş ilişkileri ve görevleri çerçevesinde bilgiyi elde tutma, kullanma ve saklama konusunda şeffaflık ve dürüstlük ilkelerine özen gösterirler. Bu çerçevede yasalara ve rekabet güçlerine tehlikeye sokmama koşuluna uygun olarak; 1) TETSİAD üyesi kişi ve kuruluşlar, üyesi oldukları diğer kurum ve örgütler hakkında, TETSİAD’a tam ve doğru bilgi verirler. 2) Müşteri veya iş ortaklarının iznini ve onayını almadıkça ya da yasal bir zorunluluk bulunmadıkça, saklı tutulması gereken bilgileri korumak zorundadırlar. Bu tür bilgilerin amaç dışı ve haksız kullanılmasından sorumludurlar. 3) İş ve toplum ahlakının onaylamayacağı yol ve yöntemlere başvurarak iş ile ilgili sır ya da gizli bilgi elde etmeye yeltenmezler. 4) TETSİAD üyesi olarak; kanun ve hukuk çerçevesinde, Türk çalışma hayatının Genel temayülleri ve uygulamalarına uymakla yükümlüdürler. Bu çerçevede üyelerimiz kayıtlı ekonomik faaliyetler içinde bulunmak zorundadırlar. Ayrıca kuruluşunun, kanuni ve yasal her türlü zorunlulukları yerine getirme yükümlülüğünü taşımaktadırlar. Bu bağlamda; vergi, SSK borcu, kaçak işçi çalıştırmama, belirlenmiş sektörel kalite ve çevre standartları içinde üretim yapmak ilkeleri çerçevesinde faaliyet gösterirler. E. ÇEVRE TETSİAD üyesi kişi ve kuruluşlar, faaliyetleri nedeniyle; doğanın, kültürel ve tarihi dokunun zarar görmemesine özen gösterirler. İnsan ve hayvan haklarına özen gösterirler. Çalışmalarında, doğaya, insana, çevreye zarar veren madde kullanamazlar ve bu tip üretim yapamazlar. İnsan sağlığı ve Çevreyle ilgili bütün yasal düzenlemelere uyarlar.UYGULAMABu kurallar dizisinin yürürlüğe girmesiyle, Derneğimizin kayıtlı tüm üyeleri ve bundan böyle üye olacak kurum ve kişiler, Yönetim Kurulunca saptanmış olan ve yukarıda belirtilen Genel Çalışma İlkeleri ve Meslek Etik Kuralları’na uymayı taahhüt ederler. Bu ilke ve kurallara aykırı davranan üyeler hakkında, doğrudan Yönetim Kurulu takdiri veya üyelerimizden herhangi birinin başvurusu ile soruşturma açılır. Yönetim Kurulu; yaptığı inceleme sonucunda, oluşan suçun niteliğine göre, dernekler kanunu ve dernek tüzüğümüzün tanıdığı yetkiler doğrultusunda, üyelikten çıkartma ve derneğimizin organizasyonunu yaptığı tüm etkinliklerden yararlandırmamayı da kapsayan, uygun olan cezayı verir ve uygular.

Page 215: Sultanhamam kitabı

214

KAYNAKÇADünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbulİstanbul Ansiklopedisiİstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, Tercüman Yayınları, İstanbul 1982TDV İslam Ansiklopedisi, c. 4, 6, 16, 18, 23, 27, 28, 33Bakır, Prof. Abdülhalik, Ortaçağ İslam Dünyasında Tekstil Sanayii Giyim-Kuşam Ve Moda, Bizim Büro Basımevi, 2005Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı, Haz: Ali Şükrü Çoruk, Kitabevi, İstanbul 2011Belge, Murat, İstanbul Gezi Rehberi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1995Çalık, Sıddık (Haz.), 1894 Yılında İstanbul’da Meydana Gelen Büyük Depreme Ait Anonim Bir Günlük, Üsküdar Belediye Başkanlığı Yay.Çandırcı, Prof. Musa, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal Ve Ekonomik Yapıları, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1991Dölen, Prof. Emre, Tekstil Tarihi, Marmara Üni. Teknik Eğitim Fakültesi Yayınları, 1992Drakoulis, Dimitris P., “The Functional Organization of Early Byzantine Constantinople, Accordong to the Notitia Urbis Constantinopolitanae”, Openness- Studies in Honor of Vasiliki Papoulai, Vanias Publishing House, Selanik, 2012Fidan, Mehmet Sadettin, Geçmişten Günümüze İstanbul Hanları, İTO Yay., İstanbul 2009Genç, Mehmet-Mazak, Mehmet, İstanbul Depremleri, Fotoğraf ve Belgelerde 1894 Depremi, İGDAŞ Yay., İstanbul 2001Hürel, Haldun, İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık, Dharma Yay., İstanbul 2005Işın, Ekrem, İstanbul’da Gündelik Hayat, YKY, İstanbul 2001İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Toplum Ve Ekonomi, Eren Yayınevi, 2009__________, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik Ve Sosyal Tarihi Cilt 1-2, Eren Yayınevi, 2000İnciciyan, P.Ğ., 18. Asırda İstanbul, çev: Hrand D. Andreasyan, İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, İstanbul 1976Kömürciyan, Eremya Çelebi, İstanbul Tarihi – 17. Asırda İstanbul, çev: Hrand D. Andreasyan, Haz: Kevork Pamukciyan, Eren Yayıncılık, İstanbul 1988Kuban, Doğan, İstanbul, Bir Kent Tarihi, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2011Leemans, W.F., Foreign Trade In The Old Babylonian Period, Leiden 1960Mansel, Philip, Konstantiniyye, Dünyanın Arzuladığı Şehir 1453-1924, Everest Yay., İstanbul 2011

Page 216: Sultanhamam kitabı

215

Mantran, Robert, İstanbul Tarihi, İletişim Yay., İstanbul 2002_____________, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul c. 1-2, çev: Mehmet Ali Kılıçbay-Enver Özcan, TTK, Ankara 1990 Mazlum, Deniz, 1766 İstanbul Depremi Belgeler Işığında Yapı Onarımları, İAE Yay., İstanbul 2011Müller-Wiener, Wolfgang, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, çev: Ülker Sayın, YKY, İstanbul 2002Pamuk, Prof. Şevket, Osmanlı – Türkiye İktisadi Tarihi 1500 – 1914, Gerçek Yayınevi, 1993Pamukciyan, Kevork, İstanbul Yazıları, Aras Yay., İstanbul 2002 Pinon-Demirçivi, Mathilde, “Un Exemple de Peintures Murales Dans Le Büyük Yeni Han A İstanbul”, İstanbul Araştırmaları Yıllığı, no.:1, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2012Polanyi, Karl- Arensberg, Conrad M- Pearson, Harry W., Trade & Market In The Early Empires, GeatawaySchreiner, Prof. Dr. Peter, “12. Yy’da Eminönü’ndeki Batılı Esnafın Yerleşim Yerleri Üzerinde Yeni Bulgular”, 1. Uluslararası Eminönü Sempozyumu Tebliğler Kitabı, Eminönü Belediyesi, 2006Sektör Araştırmaları Serisi No:2 Tekstil Sektörü (Pamuklu), İmkb, 1995Sektör Araştırmaları Serisi No:8 Tekstil Sektörü (Sunni -Sentetik), İmkb, 1996Son Dönem Osmanlı Kumaşları, YKY, 1996Şenyapılı, Önder, İsim İsim İstanbul, Boyut Yay., İstanbul 2008Tabakoğlu, Ahmet, İstanbul Esnaf Tarihi 1, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1997_______________, İstanbul Esnaf Tarihi 2, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1998Yalçın, Prof. Aydın, Türkiye İktisat Tarihi, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1979Yatman, Nurettin, Türk Kumaşları, Ankara Halkevi Neşriyatı, 1969Yerasimos, Stefanos, İmparatorluklar Başkenti İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2010http://buyukvalidehan.yildiz.edu.tr/http://www.cumhuriyetarsivi.com/katalog/192/sayfa/1976/1/20/5.xhtmlhttp://www.ibb.gov.tr/sites/itfaiye/workarea/Pages/istanbul_yanginlari.aspx

Page 217: Sultanhamam kitabı
Page 218: Sultanhamam kitabı