Sİ Kızıl Bayrak 11-27

32

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2011-27 / Temmuz

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 11-27
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERKazanmak için genel greve hazırlanalım!... . . . . . . . . . . . . . . . 3AKP ve CHP “düzenin bekası”nda uzlaştı!.... . . . . . . . 4Aktif uşaklık çizgisinde yoğun Ortadoğu trafiği... . . . . . . . . . . . . 5Dinci-gericilik Mavi Marmara ilesiyonizmin limanına demir attı... . . . . . . 6Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC)Suriye Dışişleri Sorumlusu Omar Murad ile konuştuk. . . . . . . . . . . . 7Devletin haberi yokmuş!... . . . . . . . . . 8GEA’da mücadele sertleşti..... . . . . . . . . 9 Birleşik Metal İstanbul 2 Nolu Şube’degenel kurul... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10-11İşten atılan Polifarma işçisi ile direniş veörgütlenme süreci üzerine”. . . . . . . . . . 12Kubatoğlu direnişi yol gösteriyor. . . . . 13PTT işçilerine meclis önünde gözaltı… . . . . . . . . . . . . . . . . . 14Taksim İlkyardım’da direniş . . . . . . . . 15Tunus-Mısır dersleri - H. Fırat… . . . . . . . . . . 16-18Mısır’da yeni bir sınıf çatışmasına doğru... . . . . . . . . . . . . . . . 19Mısır devrimi devam ediyor - ErginYıldızoğlu... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20Şili’de büyük grev . . . . . . . . . . . . . . . . 21Kıbrıs halklarının kurtuluşukendi ellerindedir!..... . . . . . . . . . . . . . . 22YÖK düzenin vazgeçilmezi olmayısürdürüyor!…... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23Bir direniş manifestosu: ‘96 Ölüm Orucuve SAG direnişi.... . . . . . . . . . . . . . . . . 24Burdur Cezaevi’ndeki katliam girişimininGerillalar sonsuzluğa uğurlandıMKP-HPG gerillasıOzan Derman’ın anısına...... . . . . . . . . 25MKP-HPG gerillasıAile Bakanı’ndan inciler...... . . . . . . . . 26Sevil Ceylan Erkat yalnız değil! … . . 27Samandağ’da coşkulu ve kitlesel festival. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28Ölümünün 18. yılında Rıfat Ilgaz’ısaygıyla anıyoruz . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Galatasaray’da 328. buluşma.. . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Bu sayımızın ön kapağına sınıfa yönelik kapsamlısaldırı programını çıkardık. İşçi sınıfını kavgaya davetetmek anlamına gelen bu programın içerisindetartışılması dahi grev nedeni sayılan saldırılar var.Programın bu karanlık özünü ortaya koyarakmücadeleyi yükseltme çağrısı yaptık.

Elbette işçi sınıfının bu çetin sınavdan başarıylaçıkabilmesi için sistemli, kararlı ve genel grev hedefinebağlanmış bir hazırlık şarttır. Şu an böyle bir hazırlığınolmadığı açık. Sendika bürokratları ise mücadele içindeğil, sermaye ve hükümet ile kol kola satış içinhazırlık yapıyor. Böyle giderse daha önce sayısızörnekte olduğu gibi sermaye-hükümet-sendikabürokratları işbirliğiyle bu saldırı programı da hayatageçirilecektir.

Ancak unutulmasın ki, işçi sınıfı ne kadarhazırlıksız olursa olsun saldırının yakıcılığı karşısındabir kez ayağa kalktığında hızla mesafe alabilir. Bubakımdan sınıf devrimileri ile işçi sınıfı içerisindekiilerici-öncü güçlerin gösterecekleri inisiyatif önemkazanıyor. Saldırı hamlesi karşısında mevcutyetersizliğe bakmadan mücadele bayrağını yükseltmekve etkin bir inisiyatifle en hazır olanlarından başlayaraksınıfı eyleme çekmek bu bakımdan atılması gereken ilkadımlardandır. Bu başlangıç adımları sınıf saflarınındalga dalga toparlanmasını ve ayağa kalkmasınıtetikleyebilecektir.

***Dış politika gündemi bu sayımızda da belli bir

ağırlık oluşturuyor. Çünkü AKP hükümeti bu cephedeuşaklık çizgisinde tam yol ilerlemeye devam ediyor.

İsrail ile Mavi Marmara pazarlığı vesilesiyle dekendisini gösteren kaba ikiyüzlülük bu kapsamda elealdığımız konulardan biri oldu. Çeşitli ülkelerden farklıdin ve milliyetlerden yüzlerce insanın ABD-İsrail veuşaklarının saldırılarına karşı koyarak gösterdiği soylubir davranışsa, ülkedeki dinci-gerici akımların aynıkonudaki tutumları ise tam bir düşkünlük örneğidir.Sayfalarımızda bu çarpıcı tablo ile birlikte ülkemizdebulunan FHKC yetkilisi Omar Murad ile yaptığımızröportaja yer verdik. Filistin cephesinden konuya dair

yaklaşımı çarpıcı biçimde ortaya koyması bakımındanson derece anlamlı bilgiler içeren bu röportajın ilgiylekarşılanacağını umuyoruz.

Dış politika cephesinden bu haftanın öne çıkangündemi ise İstanbul’da yapılacak olan “Libya TemasGrubu” toplantısı. Emperyalist haydutlarlaişbirlikçilerini yan yana getirecek olan bu toplantıdasadece Libya’daki suç ortaklığı değil aynı zamandaOrtadoğu’daki bir dizi sorun da masaya yatırılacak.İlerici-devrimci güçlerin eylemlerle karşılamayahazırlandığı bu toplantı gazetemizin yayınlanmasınınhemen arkasından yapılacak. Bu nedenle toplantıdançıkacak sonuçları ve eylemli tepkilerikizilbayrak.net’ten takip edebilirsiniz.

***Gazetemizin arka kapağında ‘96 ÖO ve SAG

direnişine yer verdik. 12 şehit ve daha nice bedellerödenerek kazanılmış olan bu büyük direnişi ve onunyaratacılarını selamlıyoruz.

Gerçekleştirildiği anda ülkeyi sarsan bu büyükdirenişten öğrenmek geleceği kazanmak bakımındanbüyük önem taşıyor. Bu anlayışla ayrıca direnişsürecini çeşitli yönleriyle ele alan bir yazıya dasayfalarımızda yer verdik.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Meclisteki yemin krizi dinci-gerici partinin hızınıkesmeye yetmedi. Seçimlerin hemen ardındanemperyalizme ve sermayeye hizmet için varını yoğunuortaya koyarak işe koyuldu. Böylelikle bu iki anaegemen odağa, seçim sürecinde aldığı desteğin diyetinide ödemeye başladı.

Dış politika cephesi, AKP’nin varını yoğunu katarakçalıştığı alanların başında geliyor. Bu cephedeseçimlerden önce atılan adımlara yenileri eklenirkenemperyalizme ve siyonizme uşaklıkta tüm sınırlarzorlandı. Öyle ki dinci-gerici partinin yeni dönemde dışpolitikasının emperyalizmle ve siyonizmle ilişkilerdesıfır sorun üzerine kurulduğu kesinleşti. Bu ölçüde deatılan adımlara paralel olarak önümüzdeki dönemOrtadoğu’da aktif uşaklık çizgisinde kararlılıklailerleneceğinden kuşku duyulamaz. Şu sıralar bu rolüngereklerine ilişkin ayrıntılar da netleşiyor.

AKP’nin “ustalık dönemi” adını verdiği yenihükümet döneminde önüne koyduğu diğer bir önemligörev ise sınıfa yönelik kapsamlı saldırı programı oldu.Bu saldırı programının ayrıntıları seçimlerden çok önceortaya çıkmış, fakat oy hesapları nedeniyle seçimsonrasına bırakılmıştı. Tekelci burjuvazinin öncelikligündem olarak sık sık altını çizdiği ve uzun süredirsabırsızlıkla beklediği bu saldırı programı için düğmeyebasılmış durumda. Sınıflar arası ilişkilerde önemlideğişiklikler yaratacak bu saldırılarla işçi sınıfıcanevinden vurulmaya çalışılacak.

AKP’nin yeni dönemine ilişkin açıkladığı hükümetprogramında net biçimde ortaya konulupgerekçelendirilen bu saldırı programı içerisinde ikibaşlık öne çıkıyor. Bunlardan ilki kıdem tazminatıhakkının gaspı, diğeri ise esnek çalışmanın önündekitüm sınırları kaldıracak düzenlemelerdir.

Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan yeni hükümetprogramında kıdem tazminatı hakkının gaspı “İşsizliklemücadele” başlıklı bölüm içerisinde şu şekilde yeralmakta: “İşçilerin büyük çoğunluğunun alamadığı,işletmelerin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışmahayatının en önemi sorun alanlarının başında gelenkıdem tazminatı sorunu kazanılmış hakları koruyan vebütün işçilerin kıdem tazminatı garanti altına alan birfon oluşturularak çözülecek.”

Taşeronlaştırma ve diğer esnek çalışmauygulamaları, ayrıca türlü düzenbazlıklarla işçilerinbüyükçe bir kısmının kıdem tazminatı alamadığı birgerçektir. Fakat diğer taraftan da kıdem tazminatıolduğu kadarıyla işçilere sermaye karşısında kısmi birişgüvencesi ve aynı zamanda işsiz kaldığında belli biryaşam güvencesi getiriyordu. İşte bu kadarı da sermayeiçin bir yük demekti ki, sermaye de bu yüktenkurtulmayı en önemli sorun olarak görüyor. Fakatdefalarca denemelerine rağmen başaramamışlardı, sonolarak tüm planlarını AKP’nin yeni hükümet döneminegöre yaptılar.

Hükümet programında yer alan diğer ağır saldırıbaşlığı olan esnek çalışma uygulamasıyla birlikte ise,“part-time”, “evden çalışma”, “çağrı üzerine çalışma”gibi kölelik biçimleri genel bir uygulama halinegetirilecek. Hükümet programında bu saldırı,“İsdihdamın arttırılması ve kayıtdışılığın azaltılmasıamacıyla ‘güvenceli esneklik’ anlayışı ve işi değil insanıkoruma ilkesi çerçevesinde işgücü piyasamızınkatılıklarını gidererek başta genç, kadın ve vasıfsızişgücümüz olmak üzere işsizlerimize nitelikkazandırarak, işe girişi kolaylaştıracağız” biçimindegerekçelendirildi. Bu “işsizlikle mücadele” adı altındakadın ve çocuk emeğini de sınırsızca kullanarak işçisınıfının köleliğini ağırlaştırmak demektir. Özel

istihdam büroları uygulamasıyla birlikte bu tarz çalışmaişçi sınıfının bir bütün olarak örgütsüzleşmesini vemücadele direncinin kırılmasını da getirecektir.Böylelikle de işçi sınıfı sermaye karşısındasilahsızlandırılmış ve teslim alınmış olacaktır. İştesermaye ve hükümetinin hesabı budur.

Kuşkusuz ki bu denli bir ağır ve yakıcı bir saldırıprogramını gündeme getirmek dahi tek başına kavganedenidir. Bu nedenle AKP’nin hükümet programı işçisınıfı cephesinden bir kavga çağrısı olarak okunmalıdır.Fakat bugün için işçi sınıfı cephesinden yükselmiş tekbir ses duyulmamaktadır. Dahası sendikalar cephesindende sendika bürokratları şimdiden ihanet bayrağınıyükseltmiş görünüyorlar. Çünkü böylesi bir ağır saldırıprogramı onlar olmadan hayata geçirilemez. Bu nedenlede hükümet programıyla saldırıların ilan edilmesininardından ilk iş olarak “Üçlü Danışma Kurulu” toplantısıgerçekleştirildi. Zira hükümet programında da zatensözkonusu saldırıların “sosyal taraflarla istişare içinde”gerçekleştirileceği net biçimde ifade edilmekteydi.

İşte bu amaçla yapılan toplantıya, hükümet adınaÇalışma Bakanı ve tekelci burjuvaziyi temsilen TİSKBaşkanı katılırken, Türk-İş, Hak-İş ve DİSK yöneticileride yerlerini aldılar. Hükümet işçi sınıfının gözünesokarcasına saldırı planlarını ilan ederken susan busendikal çeteler, sermaye ve hükümeti ile masayaoturmakta da herhangi bir beis görmediler. Üstüne detoplantıyla ilgili tek kelime açıklamada bulunmadılar.Kuşkusuz ki bu sendikal ihanet çeteleri işçi sınıfıiçerisinden şu durumda herhangi bir tepkininyükselmemesine güveniyorlar. Bu güvenle göstermelikbir açıklamaya da gerek duymuyorlar.

AKP’nin arka bahçesi olduğunu gizlemeyen vebunun ödülünü de bir meclis sandalyesiyle alan Hak-İşiçin söylenecek pek bir söz bulunmuyor. Bu işbirlikçi-uşak takımı zaten kıdem tazminatı ve esnek çalışmasaldırısına da arka çıkma cüretini gösteriyor. FakatTürk-İş ve DİSK cephesinden durum başkadır. Çünkübu konfedarasyonların yönetimleri, daha önce busaldırıların gündeme getirilmesini dahi grev nedenisayacaklarını söyleyerek bu konuda herhangi birpazarlığı da reddedeceklerini iddia etmişlerdi. O haldebu sendika yöneticileri payına ortada tam bir tutarsızlıkve çarkediş vardır. Mücadele adına iddialı sözler edip desoluğu pazarlık masalarında almanın başka bir izahıyoktur. Ama bu kadarı da bu işbirlikçi sendikayöneticileri payına şaşırtıcı değildir. İşçi sınıfı örgütlübir mücadele iradesi ve gücü ile üzerlerinde basınçkurmazsa yapacakları bundan başka bir şey değildir. Bu,sınıf mücadelesinin yakın dönemde de defalarca

kanıtladığı çok bilinen bir gerçeğidir.Üst kademe bürokratlarının ne yaptıkları ve ne

yapabilecekleri bu kadar açıksa, bu durumda temel sorubu büyük mücadele görevinin üstesinden kimlerin nasılgeleceği, sermaye ve uşaklarının kavga davetinin nasılyanıtlanacağı konusundadır.

Bu mücadelenin özneleri elbette önceliklemücadeleden yana iddia ortaya koyan sendikal güçlerile ilerici-öncü sınıf güçleridir. Bu sendikal güçleriçerisinde ise Türk-İş yönetimine karşı “Demokratik vemücadeleci bir sendikal hareket” yaratmak iddiasıylabayrak açan sendikaların yönetimlerinin nasıl bir tutumalacakları özellikle önemlidir. Zira bu onlar payınagerçek bir sınav olacaktır. Saldırıyı göğüslemekhedefiyle, mücadeleyi fabrikalardan genel grev hedefineuzanan fiili-meşru mücadele hattında örmeksorumluluğunun altına girip girmeyecekleri, böyle birsürecin önünü açıp işçi sınıfının mücadelesinin önündenyürüme gücü gösterip göstermeyecekleri böylelikleortaya çıkacaktır. Bu sınavdan başarıyla çıkmalarıhalinde ortaya koydukları iddialarında samimiolduklarını gösterecekler, aksi halde bayrak açtıklarısendika bürokratlarının ihanetine ortak olacaklardır.

Ancak bu alt kademe bürokratların mücadedekisınırları da iyi biliniyor. Bu sınırlar, Türkeller’in TEKELdirenişi sırasında aldıkları tutumla sabittir. Bunlarınmücadele pratiği “Bir adım ileri, iki adım geri”biçiminde özetlenebilir. Ama her durumda bubürokratların atacakları adımlar, işçi sınıfının tabandanyükselteceğe mücadele gücü ve inisiyatifi tarafındanbelirlenmektedir. İşçi sınıfı eğer bu yöneticileremücadele görevlerini hatırlatır, ellerindeki sendikalimkanları bu mücadelenin gerekleri için kullanmayazorlar ve olmadığı her durumda da hesap sorabilirseonları önden yürümek zorunda bırakabilir. SSGSs vb.süreçlerde bu bakımdan yapılanlar kadaryapılamayanlar da bunu doğrulamaktadır.

İleri ve öncü işçiler işte bu bilinçe sermayeye karşımücadeleyi örmek üzere harekete geçmeli, mücadeleninkazanması için şart olan genel grevi hazırlamak üzereseferber olmalıdırlar. Bu bakımdan bugünün öncelikliolarak yapılması gereken iş, mevcut güçlerle saldırıyakarşı teslim olunmayacağının tok biçimdegösterilmesidir. Bununla birlikte sendikal mevzileri dekullanarak hızla sermaye ve uşaklarının saldırıhazırlıklarını ve mücadele görevlerini tartışmak üzeresınıfın örgütlü-örgütsüz kesimlerinin yan yana geleceğitartışma ve karar zeminlerini örgütlemek şarttır.Böylelikle genel grev hızla sınıfın gündeminesokulmalı, kararlı ve sistemli bir hazırlığa girişilmelidir.

İşçi sınıfını kavgaya davet ettiler!

Kazanmak için genel greve hazırlanalım!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

“Bir rejim krizi halini almış bulunan düzen içiçatışma yeni karşılıklı hamleler ile sürüyor, rejimbaştan aşağı yeni bir güç dengesine oturuncaya kadarda (ki bu da halihazırda kolay görünmüyor) sürecekgibi görünüyor. Çıkışlar beklenmedik biçimler içindegündeme geldiği ölçüde yarattığı etki ve heyecan dabüyük oluyor, olup bitene ilgi doğal olarak artıyor. Heradımı izleyen yeni yeni yorumlar, olup bitene yüklenenderin anlamlar üstüste yığılıyor. Oysa bu çatışmayıllardan beridir var, belli safhalardan geçerekilerlemekte, zaman zaman sertleşmekte, ardındanbeklenmedik biçimde yumuşayarak bir süreliğine yenibir dengeye oturmakta, sonra şu veya bu vesileyleyeniden kızışmakta, bu böylece sürüp gelmektedir vebirçok belirti daha uzun bir süre de böyle sürüpgideceğini göstermektedir.” (Rejim krizinde yeni safha,Ekim, Mart 2008)

Ekim’in 2008 yılının Mart ayına aitdeğerlendirmesinden alınan bu pasaj geçtiğimizgünlerde kısmi bir çözüm ile sona eren yemin krizininde nasıl ele alınması gerektiğinin ipuçlarını vermektedir.Çünkü BDP’li vekillerin meclis boykotu ile başlayan bukriz, CHP’nin tutuklu vekilleri nedeni ile aldığı yeminetmeme kararı ile birlikte burjuva klikler arasında birhegemonya ve moral üstünlük savaşına dönüşmüştür.Dahası AKP ve CHP kurmayları arasında varılan birmutabakat ve açıklanan bir bildiri ile görüntüde sonaerdirilen bu kısmi krizin bile çözüme kavuşturulamadığıaçıklanan bildirinin içeriği ve hemen arkasından RecepTayyip Erdoğan’ın partisinin grup toplantısında yaptığıkonuşma ile ortaya çıkmıştır. Varılan mutabakatın teksonucu CHP’li vekillerin yemin ederek olağan meclisçalışmalarına geri dönmüş olması ve böylece düzeninbekasının sağlama alınmış olmasıdır.

Kaybeden bir kez daha CHP olmuştur

İstediklerini aldığını iddia etse de, politik ve moralbakımdan kaybeden bir kez daha CHP olmuştur. Buaçıklanan bildirinin içeriği üzerinden görülebildiği gibi,CHP’yi yemin etmeme hamlesine sevk eden koşullarındeğişmemesi nedeniyle bu böyledir.

Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay’ın milletvekiliolarak TBMM’ye girmesiyle CHP AKP karşısında uzunzamandır kaybettiği moral üstünlüğü yeniden elegeçirebilecekti. Ancak varılan noktada bu sonuç eldeedilememiştir. Varılan ortak mutabakat metninin “tümmilletvekillerinin meclis çatısı altında olması gerekir”gibi muğlâk bir ifade ile tutuklu vekillere göndermeyapılması ise bu gerçeği değiştirmemektedir. Ziraimzalanan mutabakat metni esas olarak CHP’ninistediği gibi tutuklu milletvekilleri ile ilgili bir iradebeyanını değil, anayasa değişikliği konusunda bir iradebeyanını içermektedir. Zaten AKP’li Burhan Kuzu dabu durumu, katıldığı bir televizyon programında “CHPyanlış yoldaydı, ne yazsak geleceklerdi!” diyerek butabloyu anlatmış olmaktadır. AKP cephesi böyleliklekazandığı moral üstünlüğü pekiştirmeye, deyimuygunsa CHP’ye nefes aldırmamaya çalışıyor.

Bununla birlikte CHP’nin yaptığı beklenmedikhamlenin altında ezilmesinin asıl nedeni ise bu süreciyönetme konusundaki beceriksizliği ve iradesizliğiolmuştur. CHP’nin yemin etmeme tutumu esas olarakburjuva parlamenter sistemin iflas ettiğinin has birdevlet partisi tarafından kanıtlanması anlamınagelmektedir. Oysa CHP gibi devletin kurucu partisiolarak övünen, varlık zemini parlamento olan birpartinin barutu sınırlıydı.

Kaldı ki bu mücadelesinde kitleleri de seferberedemediği, etme yürekliliği gösteremediği ölçüde

AKP’nin inisiyatifini tanımak zorunda kalmıştır. ElbetteCHP’nin teslim bayrağını çekmesinde emperyalistmerkezlerden yapılan “Meclis’e dönün!” çağrıları daetkili olmuştur. AKP’den yana beklentileri olanemperyalist merkezler CHP’nin bu sorunu uzatmasınaizin vermemişlerdir.

Dinci gericilik demagoji şampiyonu

CHP’nin aksine ilk önce “Tükürdükleriniyalayacaklar!” diyerek gerilimi tırmandıran, sonrasındauzlaşı sinyalleri veren dinci gericiliğin şefi ise CHP’ninyemin etmesinin ardından yine bilindik kabadayıüslubuna sarıldı. Salı günü meclisteki grup toplantısındakonuşan Erdoğan, “Diklendiler, dik duramadılar!”diyerek bir kez daha düzen içi çatışmada moralüstünlüğü bırakmaya niyeti olmadığını göstermiş oldu.

Kuşkusuz ki AKP şefinin bu pervasızlığı CHP’ninpolitik beceriksizliği ile demagojideki başarısının birsonucudur. Tüm çabası kendisine karşı geliştirilebilecektüm iç muhalefetleri en baştan ezmek üzerine kuruludur.Bu amacına ulaşmak için devletin imkanlarını tepe tepekullandığı gibi medya üzerinde kurduğu etkinlik ilegerçekleri istediği gibi ters yüz etmekte, kendidoğrularını mutlak doğrular olarak kabul

ettirebilmektedir. Ahlaksızlık, ikiyüzlülük, çirkeflik,düzenbazlık dinci-gerici partinin politik tarzının birparçası durumundadır. CHP’yi dize getirmek içinizlenen yöntemler bunun en bayağı örneklerindendir.

Aslolan düzenin bekası!

Kürt hareketi boykot tutumunu devam ettirmesidüzen için bir kriz dinamiği olsa da, bu Kürt sorunukonusundaki açmaz ve iflas durumunun bir parçasıolarak değerlendirilmektedir. Fakat burjuva klikleradına yemin krizi artık geride kalmış bulunmaktadır. Busaatten sonra tutuklu milletvekillerinin meclise giripgirmemesi bu kayıkçı dövüşünde çok da önemlideğişiklikler yaratmayacaktır. Çünkü çatışmanın bu ikitemel tarafı aslolarak düzenin bekasının sağlamaalınması konusunda anlaşmışlardır.

Çünkü bugün için her iki kliğin de isteyeceği en sonşey kitlelerde parlamenter demokrasiye duyulangüvenin sarsılması ile birlikte sokakların ısınmasıdır.Diğer bir yandan ise Kürt hareketinin düzeni aşantaleplerle kendisini ortaya koyuyor olması, onlar payınaböyle bir uzlaşıyı zorunlu kılmaktadır. Kürt halkınınmücadele dinamiği, onları birleştiren temel bir eksenolmaya devam edecektir.

AKP ve CHP “düzenin bekası”nda uzlaştı!

Sivas katliamının “1 numaralı sanığı” olarak 18yıldır aranan Cafer Erçakmak’ın Sivas’ta öldüğüortaya çıktı. Katliamın gerçekleştiği sırada RefahPartisi’nin İl Belediye Meclis üyesi olanErçakmak’ın Fransa’da saklandığı iddia ediliyordu.Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kırmızıbültenle aranan, resmi makamlarca yurtdışındayaşadığı mahkeme tutanaklarına geçirilen, bir türlüyakalanamayan, izine rastlanamayan Erçakmak’ınTürkiye’de olduğu, cenazesi yakınları tarafındangizlice gömülmeye çalışılınca ortaya çıktı.

Erçakmak’ın katliamdan sonra Sivas’tan hiçayrılmadığı tahmin edilirken, Sivas gibi bir kentteuzun yıllar boyunca yaşamış olması ise onun devlettarafından korunduğunu kanıtlıyor. Sivas katliamınınmahkeme önüne çıkarılan diğer sanıkları ise bir sürecezaevinde “ağırlandıktan” sonra serbest bırakılmıştı.

Gizlenme gereği duymamış

Cafer Erçakmak Sivas kent merkezinde, İstasyonCaddesi’ndeki Başel Apartmanı’nda oğlu ÖmerErgin Erçakmak’a ait dairede öldü. Bu ev kentin enişlek caddesi üzerinde ve valilik binasına 400, FethiAkyüz Polis Merkezi’ne 500, Madımak Oteli’ne ise

sadece 600 metre uzaklıkta. Erçakmak’ın yıllardır Fransa’da olduğu yalanı da

böylece ortaya çıktı. Erçakmak’ın önce İzmir’de birçiftlik evine yerleştiği, ardından da yeniden Sivas’adöndüğü anlaşıldı. Erçakmak’ın Sivas yakınlarındakaldığı çiftlik evinde 4 gün önce rahatsızlandığı vebu nedenle oğullarının şehir merkezideki evinegetirildiği öğrenildi.

“Resmi makamlar adaleti yanılttı mı?”

Toplumsal Bellek Platformu ise konuyla ilgiliyaptığı açıklamara şu soruları yöneltti:

“Resmi belgelere göre Cafer Erçakmak Fransa’daikamet ediyordu. Bu belgelerin ‘resmi’ oluşlarıkarşısında, resmi makamlar adaleti yanılttı mı? Buyanıltmanın kimler tarafından yapıldığı hususununkamuoyuna açıklanması gerekmektedir. “Resmi”belgelerle resmi makamların yanıltıldığını mıanlamamız gerekiyor?”

“Cafer Erçakmak’ın katliam suçundan arandığıuluslararası yazışmalarda gizlenmiş, aranma nedenitoplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefet olarakgeçirilmiştir. Erçakmak’ı kim ya da kimlerkorumaktadır?”

Katliamın faili Sivas’ta çıktı

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

İç siyasette “yemin krizi” ile boğuşan AKP hükümetidışarıda ise yoğun bir diplomasi trafiği içerisinde. ABD-İsrail hattında bir süredir devam eden trafiğin ardındanDışişleri Bakanı Davutoğlu Ortadoğu’da mekik dokuyor.Daha önce Mısır ve Libya’ya giden Davutoğlu, aradaKuzey Kıbrıs’a uğradıktan sonra soluğu SuudiArabistan’da aldı. Davutoğlu’nun son durağı ise İranoldu.

Davutoğlu’nun bu yoğun trafiği ABD ile “ısınma”sürecinde olan ilişkiler kapsamında değerlendiriliyor.Özelde de 15 Haziran’da İstanbul’da yapılacak “LibyaTemas Grubu Zirvesi”yle ilişkilendiriliyor. AKPhükümeti Clinton’un huzuruna görevlerini yerine getirmişbir uşak olarak çıkmak için canla başla çalışıyor, hizmettesınır tanımadığını gösteriyor.

Baş döndüren Ortadoğu trafiği

Davutoğlu’nun Libya ziyareti bu ülkeye yönelikemperyalist müdahalede taşeronluk rolünü yerinegetirirken gösterilen utangaçlıktan eser kalmadığınınilanıydı.

Davutoğlu’nun sonraki durağı ise Kuzey Kıbrıs oldu.Burada “Şartsız toprak pazarlığı” biçimindeki kırmızıçizgilerini bir kenara bıraktıklarını ve “Önümüzdeki yılakadar birleşik bir Kıbrıs için ellerinden geleniyapacaklarını belirten Davutoğlu böylelikleemperyalistlerle “sıfır sorun” istedikleri mesajını verdi.Çünkü Kıbrıs işgali, sermaye devletinin emperyalizmerağmen gerçekleştirdiği ender politik hamlelerden biriydive bu yüzden de düzenin başını ağrıtıyordu. İşte AKPsermayeyi bu başağrısından kurtarmak için elini taşınaltına koymuş durumda.

Davutoğlu Kuzey Kıbrıs’tan Suudi Arabistan’a geçti.Ortadoğu’daki en önemli ABD uşaklarından olan SuudiArabistan’ın Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmeningündemi de, Suriye’deki siyasi karışıklıklar ve bölgeselgelişmelerdi. Görüşmeyle ilgili yapılan DışişleriBakanlığı açıklamasında, “Görüşmelerde, Suriye’dereform girişimi ve Libya’da yönetim değişikliği dâhil,Ortadoğu’da barışın tesisi ihtiyacına odaklanıldı”ifadelerine yer verildi. Suudi Arabistan yönetiminin“barışı tesis ihtiyacını” Bahreyn’de nasıl gördüğü malumolduğuna göre ilişkinin mahiyeti de yeterince açıkolmalıdır.

Davutoğlu son durağı olan İran’da ise Dışişleri BakanıAli Ekber Salihi ile biraraya geldi. Görüşmenin sonundayapılan açıklamalarda “istişare etmeye devam edeceğiz”biçiminde genel geçer sözler edilirken özellikle “yabancımüdahale” konusunda vurgular öne çıktı. İran tarafı bukonudaki rahatsızlığını gösterirken Davutoğlu da“sorunlar barışçıl yöntemlerle çözülsün” ifadelerinikullandı.

Uşaklık sınavına hazırlık!

Davutoğlu böylelikle 15 Temmuz’da Türkiye’yegelecek olan Clinton’un karşısına görevini yerine getirmişsadık bir uşak olarak çıkacak. Aktif uşaklık çizgisindeilerleyen AKP hükümeti ve Türk devleti, 15 Temmuz’daefendisi karşısında yeni bir sınav verirken, bu toplantıdaOrtadoğu halkları için saldırı planları oluşturulacak.Davutoğlu’nun diplomasi trafiği işte bu planlar için zeminhazırlamaya hizmet ediyor.

İşte bundan dolayı Clinton’un da katılacağı “LibyaTemas Grubu” toplantısı büyük önem taşıyor. İlerici-devrimci güçler de bu bilinçle hazırlıklarını sürdürüyorlar.

Aktif uşaklık çizgisinde yoğun Ortadoğu trafiği...

Emperyalizme uşaklıkta “sıfır sorun!”

Anayasa Mahkemesi reddetti!

Anayasa Mahkemesi Hatip Dicle’nin başvurusunu “yetkisizlik” gerekçesiyle reddetti. Başvuruyu reddetme nedeni olarak “Anayasa’nın 79. maddesi”ni gösteren mahkeme, Dicle’nin

“milletvekili seçilip seçilmediği” konusundaki kararın Meclis tarafından verilmesi gerektiğine hükmetti. Diyarbakır’dan en yüksek oyu alarak milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin milletvekilliği YSK tarafından aldığı

bir cezaya dayandırılarak düşürülmüştü. Kürt halkının sokaklara dökülerek protesto ettiği bu kararı AnayasaMahkemesi’ne götüren Dicle’nin avukatı Levent Kanat Anayasa’nın 85. maddesine dayanılarak kararınbozulmasını talep etmişti.

85. madde “Milletvekilliğinin Meclis’te düşürülmesine karar verilen kişinin düşüm kararından sonra 7 güniçerisinde Anayasa Mahkemesine ‘kararın iptali’ için başvurabileceği, Anayasa Mahkemesi’nin de bubaşvuruyu 15 gün içerisinde kesin karara bağlayacağı’’ şeklinde.

Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu geri çevirirken dayandığı 79. madde ise, “Seçimlerin başlamasındanbitimine kadar bütün işlemleri yapma, yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konuları ile ilgilibütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama görevinin YSK’da olduğunu, YSKkararları aleyhine başka bir merciye başvuru yapılamayacağını’’ düzenliyor.

Mahkemenin kararından sonra Dicle’nin milletvekilliği konusundaki son kararı meclis verecek.

Van’da 8 Temmuz günü gerçekleştirilen“Demokratik Çözüm Mitingi”ne bunaltıcı havayarağmen binlerce kişi katıldı. Mitingde BDP’litutuklu milletvekilerinin serbest bırakılmaması veDiyarbakır Milletvekili Hatip Dicle’ninmilletvekilliğinin düşürülmesi protesto edildi.

Miting öncesi kent polis ablukasına alındı.Cumhuriyet Caddesi’nin tüm sokakları trafiğekapatıldı. Van Valiliği polis tarafından zırhlıaraçlarla çevrelendi. Van Emniyet Müdürlüğü’nebağlı polis helikopterleri miting öncesi ve sırasındaalan üzerinde sık sık uçuş yaptı

Coşkulu miting

40 bin kişinin katıldığı mitingde DTKEşbaşkanları Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk, BDP EşGenel Başkanı Hamit Geylani, BDP milletvekilleriNazmi Gür, Özdal Üçer, Adil Kurt, Esat Canan,Demir Çelik, Mülkiye Birtane, Halil Aksoy, PervinBuldan, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ve ilçebelediye başkanları da yer aldı.

Sahneye Dersim’de 2 ay önce katledilen 7gerillaların fotoğrafları asılırken miting alanına da“Kürt halkı kararını verdi karar verme sırası AKP veşahsındaki devlettedir”, “AKP komplosuna karşı

Kürt halkı iradesine sahip çıkacaktır’’, “Kadınadayalı aydınlık bütün aydınlıklardan dahadeğerlidir’’ pankartları asıldı.

“Ya 36 ya hiç”

Miting Hamit Geylani’nin konuşmasıylabaşladı. Ardından Mardin Milletvekili ve DTK EşBaşkanı Ahmet Türk konuştu. Hatip Dicle ile1994’te cezaevinde beraber kaldıklarını hatırlatanTürk, “Ya 6 arkadaşımızla, ya hep ya hiç” diyerekkararlı olduklarını dile getirdi.

“Bu dönem Kürt halkının özgürlüğü için öleceğidönemdir’’ diyerek sadece Kürt halkının değil,Türk, Arap, tüm halkların özgürlüğünü istediklerinisözlerine ekledi. Türk konuşmasına “Peki barışolmasa ne olur’’ diye sorarak devam etti. KürtlerinDemokratik Özerklik temelinde her türlü çalışmayıyapacağını söyleyerek ‘’Kürt halkı çözümsüzdeğildir. Çözümü vardır. Bunun için ayaktadır.Projelerimizi halkımızla beraber hayatageçireceğiz. Diyarbakır’da her hafta grup toplantısıyapacağız. Eğer adım atılmazsa halkımızyaratıcıdır. Mücadelemiz yaratıcıdır. Bunun içinmücadele edecektir” dedi.

Miting konuşmaların ardından sona erdi.

“Kürt halkı çözümsüz değil”

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Güncel6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Arap dünyasındaki halk isyanlarıemperyalist/siyonist güçlerin çıkarlarına darbeindirirken, işgal ve kuşatma altındaki Filistin için yeniolanaklar yarattı. İsrail işgali, Gazze etrafındaki vahşiabluka, mültecilerin geri dönüş hakkı gibi Filistinhalkının temel sorunları, dünya halkları nezdinde dahagörünür hale geldi. Gazze ablukası ve mültecilerin geridönüş hakkı, son aylarda öne çıkan sorunlar arasında.

Nakba’nın yıldönümünde İsrail sınırına yapılankitlesel yürüyüşler, 2. Gazze’ye özgürlük filosununablukayı delme girişimi ve havayoluyla İsrail üzerindenFilistin’e gerçekleştirilen toplu ziyaretler… Busembolik eylemler ise Beyaz Saray’daki savaş baronlarıkorumasındaki İsrail devletinin ırkçı-siyonist, kanlısicilinin teşhir olmasına önemli katkıda bulunuyor. Buise hem Tel Aviv hem Washington’da rahatsızlıkyaratıyor. ABD-İsrail ikilisinin eylemleri engellemekiçin vahşi katliamlar dahil her yola başvurmalarıbundandır.

Savaş baronlarının eylemleri engelleme çabaları…

Nakba’nın yıldönümünde İsrail sınırlarına dayanmaeylemi, siyonist ordu tarafından vahşi katliamlarlakarşılandı. Onlarca genci katleden İsrail ordusu,yüzlercesini de yaraladı. Sivillere karşı şiddet kullandığıgerekçesiyle Suriye yönetimine baskı yapan batılıemperyalistlerle bölgedeki işbirlikçileri, İsrail’insilahsız sivilleri kitlesel bir şekilde katletmesine dair tekkelime etmediler. El Cezire kanalı bile, İsrail’inkatliamlarını “sıradan haber” şeklinde yansıtarakgeçiştirdi.

Binlerce gencin ölümü göze alarak İsrail sınırlarınadayanması, bu yeni eylem biçiminin yakın gelecektedaha kitlesel şekilde gerçekleşeceğinin ilk işareti kabulediliyor. Üstelik sadece karadan değil, havadan vedenizden de. Nitekim Tel Aviv ve Washington’dakisavaş baronları, onbinlerin hatta yüzbinlerin İsrailsınırlarına dayanacağı endişesini şimdiden taşımayabaşladılar.

2. Gazze’ye özgürlük filosunun bu koşullarda yolaçıkması hem Tel Aviv hem Washington’daki savaşbaronlarını harekete geçirdi. Tayyip Erdoğan’labağlantıya geçen Beyaz Saray şefleri, Mavi Marmaragemisinin Gazze filosundan çekilmesini istediler.Seçimler öncesinde, “Ne pahasına olursa olsun MaviMarmara Gazze’ye gidecek” türünden demeçler dincigericilik borazanı medya organlarında çokça yer aldı.Ancak Washington’dan gelen emirle işin rengideğişiverdi. Filonun yola çıkmasına günler kala, İHHyetkilileri Mavi Marmara’nın Gazze filosundançekildiğini açıkladılar. Washington ve Tel Aviv’dekişeflere rahat bir soluk aldıran bu karardan dolayı, dincigericilik odağı AKP’nin şefi Tayyip Erdoğan’aşükranlarını ilettiler.

Ekonomik iflasın eşiğindeki Yunanistan hükümetinede baskı yapan Washington ve Tel Aviv’deki savaşbaronları, Gazze filosunun yola çıkmasını engellediler.Yunan limanlarına demir atan gemilerin yola çıkmasınaizin vermeyeceğini ilan eden Papandreu hükümeti,dünya aleme rezil oldu. Yunan hükümetinin ABD-İsrail

baskıları karşısında diz çökmesinde ekonomik iflasınetkisi olsa da, alınan tutumun Papandreu hükümeti içinalçaltıcı olduğu gerçeği ortadan kalkmıyor.

Filonun yola çıkmasını engellemek için Mossad’ınazılı katilleri de işbaşındaydı. Yunanistan limanlarınademir atan filoya bağlı iki gemiye sabotaj düzenleyenajanlar, yasa ve kural tanımadıklarını bir kez dahadünyaya gösterdiler.

Azılı katillerin provokasyonlarına rağmen Filistin’egitme kararlılığını ortaya koyan eylemciler ise, hiçbirbaskının Filistin’e gitmelerine engel olamayacağınıgösterdiler.

Dinci gericiliğin riyakârlığı…

Ne AKP, ne onun borazanlığını yapan dinci gericimedya, ne de aynı çizgideki vakıf veya dernekler…Bunların hiçbiri Filistin halkıyla samimi bir dayanışmaiçinde olmamıştır. Vurgulayalım ki, bu noktadabelirleyici olan tek tek kişilerin değil kurumlarıntutumudur.

Eğer bu kurumlarda zerre kadar samimiyet olsaydı,bu kritik anda Filistin’e sırtlarını dönüpemperyalist/siyonistlere hizmet etmezlerdi. TayyipErdoğan’ın Tel Aviv ve Washington’dan takdir alması,AKP destekçisi tüm dinci gerici kurum ve güçlerinhanesine de yazılmıştır.

Sefilliğin tiksinti verici örneklerini sergileyen dincigerici medya ise, herhangi bir ahlaki kaygı veya değer

taşımadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bualanda görevli bulunan “organik gazeteci”ler, MaviMarmara’nın filodan çekilmesine gerekçe uydururken,filonun Gazze’ye gitmesine izin vermeyen Yunanistan’ıkaba ifadelerle eleştirmişlerdir. Oysa Yunanistan’laAKP hükümetinin tutumu özü itibariyle aynıdır. İkisi deemperyalist/siyonist zorbalara hizmet etmiştir. ÜstelikYunanistan’ın baskılar önünde diz çökmesindeekonomik iflasın payı olduğu ortada iken, AKP şefleri,ekonomide son yılların en yüksek büyüme oranınaulaştıklarını iddia ederek böbürleniyordu.

İlkeli/kararlı enternasyonal dayanışmanın erdemi

Son olaylar, Filistin davasını siyasi hesapları içinmalzeme olarak kullanan dinci gericilerin maskesiniparamparça ederken, enternasyonal duygu ve bilinçleFilistin halkıyla dayanışma içinde olanların kararlılığınada tanıklık etmiştir.

Filodan çekilen Amerikancı dinciler siyonist şeflerirahatlatan alçaltıcı bir tutum sergilerken, ırkçı-siyonizme karşı Filistin halkının yanında saf tutanlar,ABD-İsrail ikilisinin baskı, tehdit ve terörüne rağmenhavayolu ile Gazze’ye ulaşma kararlılığı sergilediler.Havaalanlarında estirilen teröre boyun eğmeyenyüzlerce eylemci, Filistin topraklarına ulaşabilmek içinçaba harcadı.

Bu zıt iki tutum bir tesadüf değil elbet. Zirabirinciler dinci-gerici akımın siyasal çıkarlarına görehareket ederken, ikinciler İsrail’in vahşi işgali veFilistin halkına karşı uygulanan ırkçı zulmüreddettikleri için eyleme geçmişlerdir.

Bu olaylar, burjuva akımların ezilen halklarlasamimi bir dayanışma içinde olmasının olanaksızolduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. Böylesi akımlar,ancak çıkarlarına uygun olduğu sürece, o da sorunuistismar etmek için destek sunarlar. Ancak böyleleri,koşullar değiştiği anda ezilen halklara sırtlarınıdönerler; tıpkı Mavi Marmara’nın Gazze filosundançekilmesinde olduğu gibi... Ezilen halklarla gerçekdayanışmayı, sefil çıkarlar peşinde koşanlar değil,ilerici ve sosyalist değerler uğruna mücadele edenlergösterebilir ancak.

İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarındayaşayan Filistinlilerin yurtdışından ziyaretçi kabuletmesine izin vermeyi reddetme tehdidine karşıörgütlenen “Filistin’e Hoş Geldiniz” kampanyasıkapsamında birçok eylemci 8 Temmuz günü Tel Avivyakınlarındaki Ben-Gurion hava alanından ülkeyegiriş yapmaya çalıştı. Eylemciler ise ya ülkelerindençıkmadan ya da uçakları havaalanına iner inmezengellemeyle karşılaştı. İsrail’in polis ablukasınaaldığı havaalanına ayak basan eylemciler yaka paçagözaltına alındı. 310 yolcuyu kontrolden geçirenİsrail; Belçika, Amerika, Fransa, İspanya veHollanda’dan gelen aktivistleri ülkelerine iade etti ya

da gözetim merkezlerine gönderdi. Bununla beraber eylemcileri karşılamak isteyen

İsrailli “Duvar karşıtı anarşistler”den 5 kişi deyakapaça gözaltına alındı.

İsrail’in yaptığı diplomatik görüşmelerneticesinde bazı ülkeler de eylemcilerin ülkedençıkışlarına izin vermedi. İsrail gelişleri önlemek içinhavayolu şirketlerine 342 kişiyi kapsayan eylemcilistesi gönderdi ve bu listedeki isimlerin İsrail’esokulmayacaklarını bildirerek uçaklara binmelerininengellenmesini istedi. İsrail Ordu Radyosu’na göreİsrail’e gelmeyi planlayan aktivistlerden yaklaşık200’ü uçaklara binemedi

Eylemcilere İsrail engeli

Dinci-gericilik Mavi Marmara ile siyonizmin limanına demir attı, enternasyonaleylemciler pes etmedi...

Bir yanda düşkünlük, diğer yanda enternasyonal dayanışma!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

- Kızıl Bayrak: FHKC’nin Filistin’de yürüttüğümücadele süreci hakkında bilgi verir misiniz?

- Şu anda İsrail işgaline karşı savaşıyoruz. Biz İsraildevletini meşru görmüyor, kabul etmiyoruz. FHKColarak düşüncemiz odur ki, bizler Hristiyan, Müslüman,Yahudi, birlikte eşit şekilde yaşayabiliriz. Ancak İsrail’ireddediyoruz. Herkesin kardeşçe ve demokratik birşekilde yaşayacağı bir Filistin için savaşıyoruz. BizHamas ve El Fetih’ten ayrıyız. Hamas sağcı bir İslamihareket, El fetih ise sağcı ulusal bir harekettir. Biz iseMarksist Leninist bir hareketiz. Hem illegal, hem legalçalışma yürütüyoruz.

El Fetih 1948 sınırını baz almıyor, bu topraklarınİsrail’de kalabileceğini savunuyor. 1967 sınırındanitibaren kalan yüzde 78 civarındaki toprağın Filistintoprağı olabileceğini savunuyor. El Fetih’in uzlaşmacıbir politikası var ve her an İsrail ile anlaşabilir. Hamasİsrail’i kabul etmiyor, din temelli bir devletten yana.

- El Fetih ve Hamas arasındaki görüşmelerhakkında ne düşünüyorsunuz?

- Hamas seçimlerde hükümet oldu. Yüzde 70 oyaldı. Doğal olarak hükümet kurma hakkı onun. El Fetihbu duruma karşı çıkarak hükümetin kurulmasınıengelledi. 2006’da Hamas baskıyla Gazze’de hükümetikurdu. Sadece kağıt üzerinde bir Hamas-El fetihanlaşması var. El Fetih İsrail ile diyaloğa girerek Filistinsorununu çözmeye çalışıyor.

- Nasıl bir mücadele yürütülmesi gerektiğinidüşünüyorsunuz?

- Bizim görüşümüze göre, bu ittifak sağlamkurgulanmalı ve İsrail’e karşı ortak mücadele edilmeli.Birleşip ortak bir savaş yürüterek demokratik bir devletkuracağız. Sonra sosyalizm yoluna yöneleceğiz.

- Filistin’de işçi hareketinin durumu nedir?- İşçilerle diyaloğumuz var. İşçi sınıfı içerisinde

çalışma yürütüyoruz. Hamas bile sendikal çalışmaylailgileniyor. El Fetih de sendikaların içinde çalışıyor.

- Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşananayaklanmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Hükümetler emperyalizmin hizmetinde halkı baskıaltına aldı, soydu ve haklarını gasbetti. Bu baskıya karşıhalklar ayaklandı. Diktatöre karşı tüm toplum ayağakalktı. Kendiliğinden isyan kitlesel bir ayaklanmayadönüştü. Amerika ve emperyalistler halkayaklanmalarını bastırmaya ve mümkün olmadığında daişbirlikçi rejimler kurmaya çalışıyor.

- Bu ayaklanmaların Filistin’de yankısı ne oldu?- Bu ayaklanmalar bir umut ışığı oldu ve zafere olan

inancımızı arttırdı. Daha önce Mısır’a gitmemiz yasaktı.Ama ayaklanma sonrası FHKC temsilcileri Mısır’agidip orada temas kurmak için bir otelde konakladılar.Otel Mısır halkı tarafından korundu. Önceden Kahire’degezme hakkımız yoktu.

- Türkiye’ye dair neler söylemek istersiniz?- AKP içinde İslami temelde Filistin direnişine

destek verenler var. Fakat bu şahısların etkisi yok.Tayyip Erdoğan “one minute” derken şov yapıyordu.Türk devletinin NATO, İsrail ve Amerika ile ilişkilerinibiliyoruz. Yapılanlar yalnızca siyasi rant amaçlıdır.Madem ki “Müslümanım ben Allah’tan korkuyorum”

diyor, İsrail ile ilişkilerini kessin. Samimi olduğunugöstersin. Misket bombası kullanarak insanları katledenİsrail ile ilişkilerini sürdürebilirken Müslümanlıküzerinden propaganda yapıyor. Madem ki Davos’ta“one minute” diyor, o zaman Amerikan üslerinin ne işivar Türkiye’de. Neden İsrail uçakları Türkiyesınırlarında tatbikat yapıyor. Biz eminiz ki, Türkiyehalkı devlete baskı yapıp emperyalist boyunduruğa karşıçıkacaktır.

- Gazze’ye gidecek olan ikinci yardım filosunaTürkiye’den katılım iptal edildi. Bununla ilgili nedüşünüyorsunuz?

- Mavi Marmara Türkiye İsrail ilişkilerini zedeledi.İkinci olarak İsrail-Türkiye ilişkilerini düzeltmeye

çalışan güçler var. İkinci geminin durdurulmasızedelenen ilişkinin düzeltilmesine yarıyor. Şehitlerinhatırına bir değil daha fazla gemi gelmesi lazım. Beninanıyorum ki Türk halkı Filistin direnişine destek içinFilistin’le dayanışmayı yükseltecek. Biz inanıyoruz kihalklar arasında sorun yok. Sorun devletlerin arasında.Biz Türkiye halkına dayanışmasından dolayı teşekkürediyoruz.

- Türkiye’de Kürt hareketinin mücadelesi hakkındane düşünüyorsunuz?

- Türkiye’de milyonlarca Kürt var. Her ulusun kendikaderini tayin etme hakkı vardır. Bunu destekliyoruz.Kürtler kendi geleceklerini kendileri belirlemelidir. Yabirtakım haklarla yetinecekler ya da gelecekleriniellerine alacaklar. Net bir talep belirlemeli ve bueksende mücadele etmeliyiz.

- Son olarak gazetemiz aracılığıyla ne söylemekistersiniz?

- Ben istiyorum ki tüm Türkiye halkı adalet içinmücadele etsin. İkinci temennim Türkiye’ninemperyalizmle ilişkilerinin kesilmesi. Bu bütünhalkların kurtuluşuna da vesile olacak. Tüm Türkiyeişçilerine, emekçilerine ve devrimcilerine sevgilerimisunuyorum.

Kızıl Bayrak / Antakya

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Başbakan Erdoğan, 61. Hükümet’in programınıTBMM Genel Kurulunda sundu. 4. AKPhükümetinin önceki 3 dönemde başlattığı çalışmalarıdevamlılık esasıyla geleceğe taşıyacağını söyleyenErdoğan içeride işçi ve emekçilere dönük saldırılarla,Kürt halkına yönelik inkar ve imha politikalarınınyanısıra dışarıda da emperyalizme kölece bağımlılıkçerçevesinde emekçi halklara düşmanlık politikasınındevam edeceğinin söylemiş oldu.

Konuşmasının bütününde toz pembe bir tabloçizen Erdoğan sermaye hükümeti AKP icraatlarınıngetirdiği yıkım ve baskının aksi bir tablo ortayakoydu. Erdoğan, dayatılacak kapsamlı yıkımsaldırıları ile dışarıda emekçi halklara karşısürdürülecek saldırıya içeride baskının, polis devletiuygulamalarının eşlik edeceğinin mesajını verdi.

“Yeni anayasa” aldatmacası

Anayasa tartışmalarına da konuşmasında önemlibir yer ayıran Erdoğan “tüm toplumsal kesimlerintaleplerini yansıtan tam bir toplum sözleşmesi”hayata geçirmeyi amaçladıklarını ifade etti.

Erdoğan yeni anayasa ile ilgili güzellemeleryaparken, bugüne kadarki icraatları ise “yeninin”AKP gericiliğinin boyutlanması anlamına geleceğinigösteriyor. Kaldı ki Erdoğan, AKP ile ileridemokrasinin hayata geçirildiğini söylerken, işçi veemekçilerin hakları birbiri ardına gasbediliyor, enufak bir hak alma eylemi bile azgın polis terörünemaruz bırakılıyor, Kürt siyasetçileri zindalaratıkılıyor, ilerici ve devrimciler türlü baskıların hedefi

oluyordu.

Kürt meselesinde “tarihi reformlar” yapılmış

Erdoğan Kürt meselesinde tarihi reformlaradevam etmekte kararlı olduklarını belirterek,asimilasyonu tamamen bitirme adımlarınısürdüreceklerini söyledi. “Kürt meselesinin çözümüiçin önceki dönemlerde çok önemli adımlar attık.Olağanüstü halin kaldırılmasından Kürtçe’ninöğrenimine kadar çok geniş bir alanda tarihireformlar gerçekleştirdik” diyerek devletin çizdiğisınırlar çerçevesinde, Kürt halkının devrimcienerjisini düzene yedeklemek için gerçekleştirdikleriuygulamaları hatırlattı ama bunun yanısıra Kürt legalhareketine yönelik kapsamlı saldırıları, askerioperasyonları ve Kürt halkına yönelik zulmü es geçti.

Yalanın biri bin para

Erdoğan’ın konuşmasında ele aldığı her başlıküzerine onlarca şey söylenibilir. Fakat insan haklarıve güvenlik üzerine sarfettiği sözler yenilir yutulurcinsten değil.

“Özgürlük için güvenlik için yaklaşımını temelpolitika olarak benimseyerek uygulamaya koyduk.Faili meçhul konusunda iktidarımız, eleştirilen değil,övülen bir sicile kavuştu. Türkiye işkenceyle anılanülke olmaktan çıktı.” diyen Erdoğan’a insan haklarıörgütlerinin raporları göstermek yeterli olacaktır.

Erdoğan’dan ‘ileri’ yalanlar

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Suriye Dışişleri Sorumlusu Omar Murad ile konuştuk...

“Filistin direnişine destek bekliyoruz!”

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Adı faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar,işkenceler, toplu katliamlar, köyyakmalar/boşaltmalar, tecavüzler ve daha birçokinsanlık dışı uygulamalarla birlikte anılan JİTEM’invarlığı, devlet tarafından resmen kabul edildi. Ancakdevlet herkesin bildiği bir gerçeği kabul etmekdurumunda kalırken, elden geldiğince JİTEM’ikendisinden uzak göstermeye çalıştı. Öyle kiJİTEM’in İçişleri Bakanlığı’nın onayı olmadan veGenelkurmay Başkanlığı’nın görüşü alınmadan,Jandarma Genel Komutanlığı’nın kendi inisiyatifiylekurulduğu iddia ediliyor.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, emekli albayArif Doğan’ın kamuoyuna yansıyan birtakımaçıklamaları nedeniyle JİTEM ile ilgili başlattığısoruşturmada, “JİTEM adlı bir oluşumun var olupolmadığı” konusunda, İçişleri Bakanlığı,Genelkurmay Başkanlığı, Jandarma GenelKomutanlığı, MİT Müsteşarlığı ve Emniyet GenelMüdürlüğü’ne yazdığı yazılar cevaplandı. Gelencevaplarda, JİTEM’in varlığı kabul edilerek, “Bubirimin terörle mücadele kapsamında faaliyet yürütenbir oluşum” olduğu ifade edildi. Öte yandan,Jandarma Genel Komutanlığı’ndan verilen cevapta iseJİTEM adlı oluşumun, 1990 yılında sonlandırıldığıifade edildi.

Devleti aklamak için akılalmaz yalanlar

Kanlı bir cinayet örgütü olarak sayısız insanınölümüne neden olan JİTEM’in böylelikle devlettarafından kurulan resmi bir örgüt olduğu kabuledilirken, sorumluluk Jandarma GenelKomutanlığı’na yıkılarak devlet aklanmaya çalışıldı.Öyle ki gelen yanıtlarda JİTEM’in İçişleriBakanlığı’nın onayı olmadan ve GenelkurmayBaşkanlığı’nın görüşü alınmadan Jandarma GenelKomutanlığı’nın kendi inisiyatifiyle kurulduğu iddiaediliyor.

Bu nafile bir yalandır. Zira bu derece kanlı bircinayet şebekesinin devletin yönetici kademelerininbilgisi, kararı ve onayı olmadan kurulması ve yıllarcavarlığı kanıtlanmasına rağmen çalıştırılması mümkündeğildir. Öyle ki birçok tanığın ve daha sonraitiraflarda bulunan JİTEM üyelerinin de belirttiği gibiJİTEM üyeleri doğrudan genelkurmaya bağlıçalışmaktaydı. Bu nedenle de devletin diğerkademeleri nazarında dokunulmazlıkları vardı.İstedikleri her şey yerine getiriliyordu. İşlediklericinayetler örtbas ediliyor, zor durumda kaldıklarında

yardım ediliyorlardı.

JİTEM devletin kirli savaş konseptinin parçasıdır

Dahası JİTEM gibi bir cinayet şebekesi devletin‘90’lı yılların başlarında uygulamaya soktuğu kirlisavaş kopseptinin bir parçasıdır. Bu konsept doğrudanhükümetler ve genelkurmay tarafından hazırlanılıpicra edilmekteydi. Bu nedenle kanıt aramak bir yanabu kirli savaş konsepti zaten JİTEM gibi bir örgütolmadan uygulanamazdı.

Dolayısıyla devlet suçlarını tetikçilerinin üstüneyıkarak kendini kurtaramaz. JİTEM’in de diğer kontr-gerilla örgütlenmelerinin de sorumluluğuhükümetiyle, genelkurmayı ile ve diğer devletorganlarıyla bir bütün olarak devlete aittir.

İçişleri’nden JİTEM itirafı

Genelkurmay Başkanlığı’nın ardından bir itiraf daİçişleri Bakanlığı’ndan geldi.

İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılıaçıklamada, 1987 yılında, İçişleri Bakanlığı JandarmaGenel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı bünyesinde“Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı” teşkiledildiği belirtilerek söz konusu birimin adının, 1988yılında “Jandarma İstihbarat ve Terörle MücadeleGrup Komutanlığı” (JİTEM) olarak değiştirildiği ve 2yıl boyunca faaliyetlerini bu çerçevede sürdürdüğüitiraf edildi.

Açıklamada ayrıca, JİTEM’in 1990 yılındanitibaren Jandarma Genel Komutanlığı İstihbaratBaşkanlığı bünyesinde tekrar “Jandarma İstihbaratGrup Komutanlığı”na dönüştürüldüğü bilgisi verildi.

Devlet terörü8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Devletin haberi yokmuş!

PKK/HPG esir aldığı 2 asker ve 1 sağlıkgörevlisiyle ilgili açıklama yaptı. Açıklamada “Esiralınan askerler Kürdistan’da halka baskı ve işkenceyapan kontra bir birlik” ifadeleri kullanılırken,askerlere ait silah ve dökümanlara da el konulduğubelirtildi.

HPG Basın-İrtibat Merkezi (HPG-BİM) imzasınıtaşıyan açıklamada, 9 Temmuz günü gece saat 21.30sularında Amed-Lice karayolu üzerinde alınan biristihbaratı değerlendiren gerillaların operasyonaçıkan bir kontra birliği engellemek amacıyla yolkontrolü yaptıkları sırada, 1 astsubay, 1 uzmançavuş ile 1 sağlık görevlisinin esir alındığı bildirildi.

Açıklamada, esir alınan askerlerin “Kürt halkına

yönelik operasyonel faaliyetler yürüten, baskı veişkence uygulayan kişiler olduğu ve kontraörgütlenmesine dahil olduğu” vurgulandı. Ayrıcaaskerlere ait 1 adet tabanca, 1 adet bilgisayar vekimi askeri dökümanlara da el konulduğu anlatıldı.

Açıklamada ayrıca esir alınma olayının ardındanTürk ordusunun Zara, Peşikevir, Mala Gır veHermiz alanlarına yönelik operasyonlara başladığı,HPG gerilalarının ise pusulamalar yoluyla yanıtverdiği kaydedildi.

HPG’nin askerleri esir almasının ardından Türkdevletinin operasyonlarını sıklaştırdığı anlatılırken,bu tür eylemlerin operasyonlar durmadığı müddetçesüreceği de ifade edildi.

HPG’den esir askerlerle ilgili açıklama

Vedat Aydın anıldıDiyarbakır’da 10 Temmuz 1991 yılında devlet

tarafından katledilen Vedat Aydın ölümünün 20. yılında10 Temmuz günü mezarı başında anıldı. KatledildiğindeHalkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanlığıgörevini yürüten Aydın’ı anmak için binlerce kişitoplandı.

Anma için Diyarbakır Merkez Sur ilçesi KeçiBurcu’nda başlayan yürüyüşte Aydın’ın fotoğraflarıtaşındı. Aydın’ın eşi Şükran Aydın da ellerindekaranfillerle yürüyüşte yerini aldı.

Yürüyüş başlamadan önce ise Aydın’ın cenazetöreninde polis saldırısı sonucu hayatını kaybedenleriçin karanfil bırakıldı. Barış Anneleri tarafından “Em te jibir nakin şehide nemir-Unutmayacağız-Unutturmayacağız” yazılı bir pankart taşındı.

Mezar başında konuşan Şükran Aydın, Kürtannelerinin ölümler karşısında acısının ortak olduğunavurgu yaparak sözlerini şöyle sürdürdü: “Diyoruz ki; bir

gün birileri kalkıp bunun hesabını vermeliler. Devlet

yetkililerinin bunu aydınlatıp sorgulaması ve suçluların

cezalandırılması gerekir. 20 yıldır biz Vedat Aydın’ın

faillerin bulunması için her kapıyı çaldık, tüm yetkililerle

konuştuk. Ancak şimdiye kadar her hangi bir sonuç elde

edemedik. Tüm kapılar yüzümüze kapatıldı”

Anma etkinliği yapılan konuşmaların ardından alkışve sloganlarla sona erdi.

***Kirli savaşın tırmandırıldığı 1991 yılında katledilen

Vedat Aydın’ın cesedi, evinden alındıktan sonra işkenceyapılmış halde bulundu. Aydın’ın katledilmesi büyük biröfkeyle karşılanırken Diyarbakır’da yapılan cenazesineonbinlerce kişi katıldı. Cenaze sırasında polis kitleyeateş açarak 6 kişiyi öldürdü.

10 Temmuz 2011 / Diyarbakır

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Sınıf haraketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Almansermayeli GEA Klima’da sendikaya tahammülsüzlükişten atmalar ve işçilere yönelik taşlı-sopalı saldırıyladevam etti. Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçilerin busaldırıya yanıtı fabrika işgali olurken, polisin saldırıtehdidi nedeniyle işgal sonlandırıldı.

İşlerin azalması bahanesiyle GEA Klima’da 7 işçiişten atılırken 1 Haziran günü 4 işçi fabrika önündedirenişe başlamıştı. İşçilerin direnişi içerideki işçilerlekoordineli biçimde yürütülerek bugüne kadar çeşitlieylemlerle GEA’nın sendika düşmanlığı teşhir edildi. 12Temmuz günü ise GEA patronu bu düşmanlığını biradım ileri taşıdı. Direnişçi işçilere destek verdikleri için12 işçiyi daha işten attı.

İşten atmaya karşı direniş

Saat 11.00 sıralarında aralarında 3 işyeritemsilcisinin de olduğu 12 işçiyi çağıran GEA yönetimi,işçilere, “işyerinin huzurunu bozdukları” ve “direniştekiişçilere destek verdikleri” için işten çıkarıldıklarınıaçıkladı. Kendilerine tebligat verilmeyen işçiler iseçalışmaya devam edeceklerini belirtti. Bunun üzerineyaklaşık 15-20 kişi tarafından dışarıya çıkarılmakistenen işçiler direnirken, çalışan diğer arkadaşları daonlara yardım etti. Üretimi durduran işçiler bu çeteninelinden arkadaşlarını aldıktan sonra hep birlikte tekrarişbaşı yaptılar.

İşçiler üretime döndükten sonra patronunyönlendirmesiyle hareket eden saldırganlar bu kezdirenişteki işçileri hedef aldı. Dışarıdan getirilen bazıkişiler taş ve sopalarla işçilere saldırdı.

İşçiler fabrikayı terketmedi

Vardiya bitiminde de işten atılan işçilerin isimleriokunarak bir daha fabrikaya gelmemeleri istendi. İşçilerise bu saldırıyı kabullenmeyerek fabrikayıterketmeyeceklerini belirttiler. Kısa sürede fabrikaönüne çevik ve sivil polis yığınağı yapılınca işçiler teraskata çıkarak kararlılıklarını gösterdiler. “İşgal, grev,direniş!” sloganı atan işçiler polisler tarafından tehditedildi. Gaz bombasıyla müdahale edileceğini ve budurumda başlarına gelebilecek bir sorundan dolayıkendilerinin sorumlu olacakları söylenerek işçilerkorkutulmaya çalıştı. Saat 19.30’a kadar terasta kalanişçiler daha sonra inerek eylemlerini sonlandırdılar.

İşçiler eylemlerine fabrika önünde yaptıklarıaçıklamayla devam ettiler. Basın açıklamasında BirleşikMetal-İş yöneticileri ile Dostel Makine ve BosalMimaysan işçileri de bulundular.

Burada işçilere seslenen Selçuk Göktaş morallerinibozmamalarını, mücadelelerinin devam edeceğinibelirtti.

Kızıl Bayrak / Gebze

GEA’da mücadele sertleşti...

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC)“Sendikal Hak İhlalleri Raporu”nu açıkladı.Dünyada geçen yıl yaşanan sendikal hak ihlallerineyer verilen raporda, aralarında Türkiye’nin debulunduğu 143 ülkedeki sendikal hak ihlalleri,sendikal hakların pratikte nasıl uygulandığı ve ulusalyasaların sendikal hakları ne ölçüde ve nasılkoruduğuna dair bilgiler yer aldı.

Raporda Türkiye ile ilgili bölümde, geçen yılbirçok işçinin kendi tercih ettikleri sendikalardanistifa ettirilerek patron yanlısı örgütlenmelerekatılmaya zorlandığı belirtildi. Sendikalara yönelikyargısal süreçler devam ederken birçok işçininsendika üyesi olduğu için işten atıldığı ifade edildi.Raporda, “2010 yılında, anayasada özgürlüklere dairbazı düzenlemeler yapıldıysa da sendikal haklaryasal olarak hala büyük oranda kısıtlanmaktadır”

denildi. Sendikal hakların yasalarla yeterince güvence

altına alınmadığı belirtilen raporda, örgütlenmeözgürlüğü anayasada yer almasına rağmen ciddikısıtlamaların varlığına dikkat çekildi. Raporda,ayrıca kamu sektörü de dahil olmak üzere birçoksektörde çalışan işçilerin bu haklardan mahrumbırakıldığı kaydedildi.

Sendikaların özgürce faaliyet gösteremediğieleştirisine yer verilen raporda, sendikaların meslekveya işyeri temelinde örgütlenemediği, sendikalarıniç yapıları ve faaliyetlerinin en ince ayrıntısına kadarincelendiği, sendikaların toplantı ya da mitingdüzenlemek için yetkili makamlardan izin almakzorunda olduğu belirtildi. Raporda, sendikacıların,polisin etkinliklere katılmasına ve kayıt altınaalmasına izin vermek zorunda olduğuna değinildi.

ITUC: Sendikal özgürlük yok!

GEA işyeri baştemsilcisi: Bundan 43 gün önce 7arkadaşımız haksız yere işten çıkartılmıştı. Buarkadaşlarımızdan dördü o günden itibaren kapıönünde direnişte. Bizler de içeride çalışan işçilerolarak sınıf dayanışması ruhunu bir an bile terketmedik. Çay molalarında, öğle aralarındasloganlarla bu direnişçi arkadaşlarımızın yanınageliyorduk. GEA patronu bu durumdan oldukçarahatsızdı. Ve nihayet 12 Temmuz günü 17 işçinindaha işine son verdi. Bunların içerisinde ikisi işyeritemsilcisi. Biri ben, diğeri de Avrupa İşyeriKomiteleri Temsilcisi arkadaşım.

Yönetimden, toplantı yapılacak diye ustabaşıile biz temsilcileri çağırdılar. Biz de gittik. İşverenvekilleri yanında mafya tipli 10-15 kişi vardı.İşveren adına bizimle bu ne olduğu belirsiz tiplerkonuştu. İşveren vekillerine onların kim olduğunusorduk, ama bir cevap alamadık. Bu kişiler bizlerekapı önünde beklemeyi artık sürdürmememizisöylediler. Çok açık bir şekilde tehdit ettiler ve biradım daha ileri giderek bizlere silah gösterdiler.Bunun üzerine bizler de karşı çıktık ve o sırada arbedeyaşandı. Açık bir şekilde darp edildik. Zaten bu olayınhemen akabinde sağlık raporu aldık. Darp izleri,morluklar var vücudumuzun çeşitli yerlerinde.

“İşten atıldığımızı polisten öğrendik”

Direnişçi bir işçi: Daha dün direniştekiarkadaşlarımızı molalarda ziyarete giderken şimdibizler direnişteyiz. Sabah işe geldik ama bir de baktıkki elinde listeyle kimlik kontrolü yapan bir polis var.İşten atıldığımızı kapıdaki polisten öğrendik. İştenatılmamızın nedenini biliyoruz; direniştekiarkadaşlarımızı ziyaret ettiğimiz için atıldık. Zatenpatron tarafından fişlenmiştik. Ama dünyaşadıklarımızdan sonra dışarıda direnişte olmak çokdaha rahatlatıcı, moralimiz çok yüksek, davamızınhaklılığını biliyoruz. Herhangi bir gerekçe bilegösterilmeden, tazminatımız ödenmeden iştenatıldık. Gelecek ay kiramı nasıl ödeyeceğimi dahi

bilmiyorum ama kiramı ödeyemesemde, çocuklarım aç da kalsa, hatta açlıktan ölse deburada, direnişe devam etmekte kararlıyım.

“Herkesi desteğe bekliyoruz”

Bir başka direnişçi işçi: Geçen sene GEA’dakadrolu çalışan bir işçiydim. Bizim yapacağımız işibaşka yan kuruluşlara veriyorlar, ben ve birkaçarkadaşım daha “iş yok” bahanesiyle işten atıldık. Birhafta izinliydim ve babam vefat etti aynı dönem. İşedöndüğüm gün ise işten atıldığımı öğrendim.Psikolojimi düşünün. Daha sonra tekrar GEA’da işebaşladım ancak bu sabah yine işten atıldığımıöğrendim. Bu kez de benim yaşadıklarımı başka birarkadaşım yaşıyor. Bir ay izne ayrılmış yeni baba olanbir arkadaşım, izin dönüşü işten atıldı. Direnişçi 4 işçiarkadaşımıza destek verdiğimiz için bizler işten atıldık.Direnişimizde haklılığımızı biliyoruz, herkesi de

desteğe bekliyoruz.

Kızıl Bayrak / Gebze

13 Temmuz 2011 / GEA önü

GEA işçileri direniş sürecini anlattı...

“Moralimiz yüksek, kararlıyız!”

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nıngenel kurul süreci devam ediyor. İstanbul 1 No’luŞube’nin ardından 10 Temmuz günü de İstanbul 2No’lu Şube 4. Olağan Genel Kurulu gerçekleştirildi.

Küçükçekmece’deki Süs Düğün Salonu’ndagerçekleştirilen Genel Kurul’a örgütlenmekonusundaki sorunlar damgasını vururken işbirlikçi-uzlaşmacı sendikacılık da eleştirildi. 26 Haziran’dakiİstanbul 1 No’lu Şube genel kurulunda, devrimciişçiler ve siyasal güçlere yönelik kürsü yasağı bu genelkurulda da devam etti. Divan başkanlığını BirleşikMetal-İş Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu’nun yaptığıgenel kurulda direnişçi işçilerin konuşmaları haricindekonuklara söz hakkı tanınmadı. Aralarında BDSP veTÖP’ün de yer aldığı ilerici ve devrimci güçlerinkonuk konuşmaları bölümünde söz almalarıengellendi.

Cansız bir atmosferde geçen genel kurula tek listeile giren Yılmaz Bayram başkanlığındaki mevcutyönetim yeniden seçildi.

“Uzlaşma değil, fiili-meşru mücadele”

Genel kurulun açılış konuşmasını yapan BirleşikMetal-İş İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı YılmazBayram, şubenin son 4 yıllık çalışmalarının yanısıragenel siyasal gelişmeler ve sendikal harekete dairdüşüncelerini sıraladı. Çeşitli sanayi havzalarındasınıfa karşı sınıf bilinciyle süren işçi direnişleriniselamlayarak konuşmasına başlayan Bayram, şubegenel kurulunun sermayenin saldırılarının yoğunlaştığıbir süreçte gerçekleştiğine dikkat çekti. Direniş vebaşkaldırının yükseldiği bir dönemden geçildiğitespitinde bulunan Bayram, kapitalist kriz sürecindefaturanın işçilere ödetildiğini, sendikaların ise busüreçte yeterli mücadeleyi örgütleyemediklerinivurguladı. Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarınınyarattığı etkiye de değinen şube başkanı, sermayeninyeni dönem saldırılarına karşı hazırlık yapmanınzorunluğunun altını çizdi. Sadece ekonomik sorunlaradeğil toplumsal gelişmelere de müdahil olunmasıgerektiği uyarısında bulunan Bayram, mücadeleyiörgütlemesi gereken sendikaların görevlerini yeterinceyerine getirmediklerini sözlerine ekledi. Mücadeleyerine uzlaşmacı çizgiyi tercih eden anlayışlarıeleştirdi. Fiili-meşru mücadele hattının önemine dikkat

çekerek konuşmasını sürdüren Yılmaz Bayram, tersitutumların ücret sendikacılığı anlayışına hizmetedeceğine işaret etti. Konuşmasında, sendika-siyasetilişkisine de değinen Bayram, siyasal güçlerin işçisınıfının dostu olduğunu ve bunun en somut örneğininTEKEL direnişi olduğunu ifade etti. Sendikalarıtarafından ortada bırakılan TEKEL işçilerinin yanındasiyasal güçlerin bulunduğunu, bu mücadeleninbüyütülmesindeki en büyük payın bu güçlere aitolduğunu vurguladı.

“Genel merkezden yeterli desteği alamadık”

Şubenin son 4 yıllık pratiğine dair dedeğerlendirmelerde bulunan Bayram, bu süreçte örgütiçinde yaşanan tartışmaların örgütlülüğe zararverdiğini, şube bünyesine katılan Surtel Kablo’nun butartışmalar yüzünden kaybedildiğini ifade etti. Surteldışında herhangi bir örgütlenme başarısı olmamasınarağmen bu yöndeki çabalarının sürekli devam ettiğinibelirten Bayram, şube yönetiminin, işyerleriyle olanbağlarını ise daha da güçlendirdiğinin altını çizdi. Busüreçte, genel merkezin desteğini alamamalarınıeleştiren Bayram, örgüt içerisinde ‘üvey evlat’muamelesi gördüklerini de sözlerine ekledi.

Genel kurul süreçlerinin mücadele açısındanönemine değinen Bayram, bu süreçlerin seçimlereendeksli olmaması gerektiği uyarısında bulundu. Yineson 4 yıllık süreçte sendikanın aldığı eylem kararlarınadisiplinli bir biçimde uyduklarını belirten Bayram,alınan eylem kararlarına gerekli disipliningösterilmemesini eleştirdi.

“Başarı işçilerindir”

Yılmaz Bayram, konuşmasının son bölümündegeride kalan Grup TİS sürecine dair vurgular yaptı. Busüreçte sağlanan başarının öncelikle üyelere aitolduğunu ifade eden Bayram, şubenin örgütlü olduğuMESS üyesi iki fabrikada, alınan eylem kararlarınınuygulandığını da sözlerine ekledi. Grev oylamalarısürecinde bazı şubelerde aynı çabanıngösterilmemesini eleştirdi. Bu durumunmeşrulaştırılması halinde, ileriki dönemlerde sıkıntılaryaratacağına dikkat çekti.

Bayram’ın konuşması sırasında salondan, “İşçilerin

birliği sermayeyi yenecek!”, “Kurtuluş yok tek başınaya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları yükseldi.

Divanın oluşturulmasıyla devam eden genelkurulda Divan Başkanlığı’na Adnan Serdaroğlu,üyeliklere de Kocaeli Şube Başkanı Hami Baltacı,Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci, Anadolu ŞubeBaşkanı Seyfettin Gülengül, Gebze Şube BaşkanıErdoğan Özer seçildiler.

Konuklara söz hakkı verilmedi

Genel kurulda delegelere seslenen Genel BaşkanAdnan Serdaroğlu, kapitalizmin yarattığı yıkımadikkat çekti. Kriz sürecinde Türkiye’de ve dünyadamilyonlarca işçinin işten atıldığını ifade ederek, DİSKve bağlı sendikaların bu süreçten “alnının akıylaçıktığı”nı iddia etti. Kriz sürecinde en dik duransendikanın Birleşik Metal-İş olduğunu savunanSerdaroğlu, Maden-İş ve Otomobil-İş ruhunu gününşartlarına uyarlayarak mücadele ettiklerini dile getirdi.

Bayram’ın “üvey evlat olarak görüldük” eleştirisinegönderme yapan Serdaroğlu, şubeyi ayrı tutma gibi biranlayışlarının olmadığını belirtti. “Benim olduğumyerde adaletsizliğe müsaade etmem” diyen Serdaroğlu,merkez genel kurulda, ileriki döneme ilişkinpolitikaları belirleyeceklerini sözlerine ekledi.Serdaroğlu konuşmasını, kürsünün bütün herkese açıkolduğunu ve tartışmaların zenginlik yaratacağıvurgusunda bulunarak noktaladı.

Delege konuşmalarından önce konuk konuşmalarıbölümünde ise divanın yasakçı tutumu kendisinigösterdi. İstanbul 1 No’lu Şube Genel Kurulu’ndakaba müdahalelerle direnişçi işçilerin ve BDSP’ninkonuşmasına engel olmaya çalışan Serdaroğlu ve diğeryöneticiler, bu kez işlerini garantiye almak içindirenişçi işçiler dışında kimseye söz hakkı vermedi.Böylelikle sendika genel kurullarında pekrastlanmayan türden bir yasakçılık ve tahammülsüzlükBirleşik Metal genel kuruluna taşınmış oldu.

Direnişçi Ontex/Canbebe ve PTT işçilerinin dışındakonuk konuşmalarına izin vermeyen divan aralarındaBDSP ve TÖP’ün de yer aldığı ilerici ve devrimcigüçlerin konuşmalarına engel oldu.

Bu bölümde ilk sözü alan Ontex/Canbebedirenişçisi Gamze Kayhan, işçilerin dağınık veörgütsüz olduğu bir süreçte mücadeleyisürdürdüklerini ifade etti. Direniş süreçlerinde, metalişçilerini yanlarında gördüklerini ifade eden Kayhan,öncü işçilere, sendikalara sahip çıkma çağrısındabulundu. PTT taşeron işçisi Cafer Kalağ isedirenişlerine destek çağrısında bulundu.

Delege konuşmaları sırasında ise GüvenlikElektrik, Ejot Tezmak, Balıkçıoğlu, Paksan Makine,Pancar Motor fabrikalarından işçiler kürsüyükullandılar.

Delegelerden örgütlenme seferberliği çağrısı

Bu bölümdeki konuşmaların ortak vurgusu ise,örgütlünme seferberliği başlatmanın gerekliliği oldu.

Ejot Tezmak İşyeri Temsilcisi İlker Demir,sermayenin saldırıları karşısında işçi sınıfınınsiyasallaşmasının önemine vurgu yaparken BirleşikMetal’in politik kadrolar yetiştirmesinin öneminedeğindi.

Paksan Makina İşyeri Temsilcisi Basri Dönmezise, emekçileri ileriki süreçte çetin bir kavganın

Sınıf haraketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Birleşik Metal İstanbul 2 Nolu Şube’de genel kurul...

Örgütlenme seferberliğine çağrı!

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

beklediğini ifade ederek 2010-2012 Grup TİSsürecinde sağlanan başarının herkesin başarısıolduğunun altını çizdi. Bunun ileriye taşınmasıgerektiğini ifade etti.

Paksan Makina delegesi Adem Çiçek, şubeninörgütlenme alanında birçok örgütsüz fabrikabulunduğunu ve kongre sürecinden sonra örgütlenmeseferberliği başlatılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Pancar Motor delegesi Murat Özden de, genelkurul öncesinde oluşturulan yönetim listesinin önüne işkoyabilen ve örgütlülüğü büyütecek bir liste olduğunubelirtti. 4 yıl önceki genel kurulda yaşanantartışmaların kendilerine pahalıya patladığını hatırlattı.

Balıkçıoğlu delegesi Fethi Deniz ise, işyerikomitelerini güçlendirmenin önemine değinerekhalkların kardeşliği vurgusuyla konuşmasını noktaladı.

Güven Elektrik delegesi Erol Bat, sendikanınbüyümesi için örgütlenmenin önemine vurgu yaptı.Önümüzdeki süreçte genel merkezin daha fazla destekvermesini beklediklerini dile getirdi.

Güven Elektrik İşyeri Temsilcisi Gülten Taştan,fabrikayı örgütleme sürecinde yaşadıkları zorluklara vegösterdikleri direnişe vurgu yaptı. Kadın işçilerinörgütlenme sürecindeki rollerinin önemine değindi.

Pancar Motor delegesi Serkan Çavuş da,Taksim’in 1 Mayıs alanı olarak yenidenkazanılmasının yarattığı etkiye değindi. Direnmeninönemine işaret eden Çavuş, örgütlenme ihtiyacını dilegetirdi.

Delege konuşmalarının ardından Şube YönetimKurulu üyeleri söz aldı. Şube Sekreteri ve PaksanMakina İşyeri Baştemsilcisi Rıfat Codura, Grup TİSsürecinde yürütülen mücadele ile grev silahınınöneminin görüldüğünü ifade etti. Bundan sonrakisüreçte tüm güç ve enerjinin bölgede yoğun birörgütlenme seferberliği için harcanması gerektiğinisözlerine ekledi.

Şube Sekreteri ve Konvekta İşyeri BaştemsilcisiSeyfi Bektaş’ın ardından söz alan Ejot Tezmak İşyeriBaştemsilcisi Erdoğan Özdemir, genel merkezin, 12Haziran seçimleriyle ilgili görüşünü ortayakoymadığını, milletvekilliklerin düşürülmesikonusunda ise tutumunu açıklamadığını ifade etti.Sınıf örgütlerine önemli işler düştüğünü dile getirenÖzdemir konuşmasını, “Yaşasın işçilerin birliği!Yaşasın Birleşik Metal-İş! Yaşasın sosyalizm!”sözleriyle sona erdirdi.

“DİSK’in Türk-İş’leştirilmesinin önüne geçilmeli”

Genel kurulun son konuşmasını ise Şube BaşkanıYılmaz Bayram yaptı. Kemal Türkler şahsındaDİSK’in ve işçi sınıfının mücadele geleneğine sahipçıkma çağrısı yapan Bayram, sürece ilişkin çeşitlideğerlendirmelerde bulundu. DİSK’in genel kurulsürecinin yaklaştığına vurgu yapan Bayram, ‘DİSK’inTürk-İş’leştirilmesinin önüne geçilmesinin önemine’değindi. DİSK içerisindeki yöneticilik ve başkanlıkyapanların, “kendilerini parlamentoya atmakavgasında” olduklarını ifade eden Bayram, DİSK’inTürk-İş’leşmemesi için Birleşik Metal’in, sınıfmücadelesi temelinde DİSK’in omurgasını oluşturmasıgerektiğini söyledi. Bayram, sosyal-demokrat siyasalanlayışlar da içerisinde olmak üzere sendikadakisermaye işbirlikçisi çizginin mahkum edilmesigerektiğini vurguladı. Bayram’ın bu sözleri salondan“Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganıyla karşılandı.Slogan salonda bulunan delegeler tarafındansahiplenildi.

Bayram, yöneltilen eleştirilere tahammüledilebilmesi gerektiğini sözlerine ekledi. Grup TİS sürecine de değinen şube başkanı, 2012-2014 Grup TİS sürecine yönelik hazırlıkların şimdidenbaşlatılması gerektiğini ifade ederek ileriki dönemdemücadelenin daha da sertleşeceği uyarısında bulundu.

“Geri vitese takma şansımız yok” diyen Bayram, son 4yıllık süreçte şube olarak çalışmalarının sürdüğünüancak kalıcılaşamadıklarını dile getirdi. Yürüttükleriçalışmalarda siyasal güçlerin katkısına dikkat çekti.Bayram’ın konuşması, Türk Metal’den hesap sorma

çağrısıyla sona erdi.Delege konuşmalarının ardından verilen arayla

birlikte seçimlere geçildi. Yılmaz Bayrambaşkanlığındaki liste yeniden yönetime seçildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Schneider’de toplu sözleşme ve sendika hakkınınengellenmesine karşı Birleşik Metal-İş üyesi işçilerManisa ve İzmir’de eylemdeydi.

Manisa’da yürüyüşManisa Schneider fabrikası önündeki eylem

vardiya çıkışında gerçekleştirildi. Sultan CamiiÖnü’nde Çiğli ve Turgutlu’daki Schneiderfabrikalarından gelen işçilerle biraraya gelen ManisaSchneider işçileri yolun bir şeridini de kapatarakManolya Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtiler.

Schneider işçileri meydana girdikten sonraBirleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı AdnanSerdaroğlu basın açıklamasını okudu.

“Mücadelemiz korku veriyor”

Manisa’da yeni yeni örgütlenmeye başladıklarınıbelirten Serdaroğlu, bugüne kadar Manisa’da TürkMetal’in metal işçilerini oyaladığını dile getirdi.Schneider’deki mücadelenin başta Zorlu olmaküzere tüm patronlara korku verdiğini ifade etti.

Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nde yoğunsömürü koşulları olduğunu söyleyen Serdaroğlu“Gemileri yaktık geri dönüş yok” dedi.

Eyleme Ege Bölge Temsilcisi Ali Çeltek,Birleşik Metal-İş Gebze Şube Başkanı ve GebzeSchneider Fabrikası Baştemsilcisi de katıldı.

Yaklaşık 300 emekçinin katıldığı eyleme EmekliSen ve KESK Manisa Şubeler Platformu üyeleri dedestek verdi.

Schneider’de eylem takvimiÇiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan

Schneider Elektrik fabrikası önünde 12 Temmuzgünü basın açıklaması gerçekleştirdi. AçıklamayıBirleşik Metal-İş Sendikası İzmir Şube Başkanı AliÇeltek okudu.

Çeltek, Schneider Elektrik işçilerinin bir yıldırsendikalaşma mücadelesi verdiklerini belirterek,Manisa ve Çiğli fabrikalarında çalışan işçilerintamamına yakınının sendikaya üye olduğunusöyledi. Sendikanın her iki işyerinde de yeterliçoğunluğu sağladığını belirten Çeltek, yetkialdıklarını ifade etti.

Açıklamanın devamında hayata geçirilecekeylemler de sıralandı. 4 fabrikada eş zamanlı olarak15 gün boyunca fazla mesailere kalınmayacağını,fabrika giriş-çıkışlarda daha yüksek sesle kendileriniifade edeceklerini belirterek haklı ve meşru talepleriyerine getirilene kadar mücadele edeceklerinisöyledi.

Eyleme Lastik-İş Sendikası, Genel-İş 3 ve 5No’lu Şube yöneticileri ve işyeri temsilcileri katıldı.Eyleme ayrıca Birleşik Metal’in örgütlü olduğuTotomak ve ZF Lemförder fabrikalarından işçiler dekatılım sağladı.

Kızıl Bayrak / Manisa - İzmir

Schneider işçilerinden eylem

11 Temmuz 2011 / Manisa

12 Temmuz 2011 / Izmir

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

- Polifarma’da kısa bir zaman önce işten atmasaldırısı yaşandı. İşten atılan işçilerden birisin.Öncelikle Polifarma’daki çalışma koşullarındanbahsedebilir misin?

İşten atılan Polifarma işçisi ve eski Grup SuniDeri direnişçisi: Polifarma 5 ay kadar önce Çorlu’daüretime başladı. Öncesinde Çatalca’da daha küçükölçekli bir yerdi. Serum üreten Çorlu’daki tesisiyle ilaçsektöründe iddialı bir firma olarak başladı. İşten atmalaryaşanmadan önce 350’yi aşkın işçi çalışıyordu.

Ben 3 aydır çalışıyordum. Polifarma’nın da 3 aydırdüzenli üretim içerisinde olduğunu söyleyebiliriz.Fabrika 5 ay önce ilk açıldığında 8 saatlik mesai olduğusöylenerek işçiler işe alınmış, haftalarca en az 12 saatlikçalışma saatleriyle karşılaşan işçiler doğal bir refleks iletepkilerini ortaya koyup işi bırakmışlar. Bunun üzerineyeni işçi alımları ile 3 aydır yeniden üretimde.

Yoğun bir sömürü mevcut Polifarma’da. Mesai 8saat gözükür ama çalışma saati standart 12 saattir. Fazlaçalışılan 4 saat mesaiden sayılmaz, uzun çalışma olarakadlandırılır ve mesai ücreti verilmez. 12 saat içerisindebölüm işini bitirmezse 12 saatin üzerine zorunlu olarakmesaiye bırakılır. Bu kadar yoğun çalışmanın karşısındaörneğin yemek bile ihtiyacımızı karşılayacak şekildedeğil. Tek öğün ve sadece öğlen yemeği veriliyor. Öğlenverilen yemek de almamız gereken kaloriyi bilekarşılayacak nitelikte ve sağlıkta değil.

Sömürünün yoğunluğunun yanısıra muazzam birdenetim de mevcut. Fabrikanın her yerinde kameralarvar. İşçiler her an izlenme psikolojisi altındalar.Erkeklerin ve kadınların soyunma odalarında dahikamera var. Bu koşullar altında kimse kendini rahathissedemiyor.

Firma sadece çalıştırdığı insanların sağlığını gözardıetmiyor, insanların sağlığını umursamıyor. Sonuçtasağlıkla ilgili üretim yapılan bir yer. Örneğin serumüretiyoruz, serumun 15 gün beklemesi gerek, buönemsenmeden üretimden 10-15 gün öncesinin tarihiatılıp piyasaya sürülüyor. Mesai saatlerinin dışındaüretim iznini almadığı kimi ilaçların üretimini degerçekleştiriyor.

- Polifarma’daki sendikalaşma sürecini anlatabilirmisin? Bu çalışma koşulları karşısında işçilerinörgütlenmeye dönük yaklaşımları nasıldı?

Polifarma işçisi: Fabrikanın ilk çalışmaya başladığıdönemde de yaşandığı gibi çalışma saatlerinin fazlaolması, yemeklerin sağlıksız ve kalorisi düşük olması,kameraların bu denli yoğun ablukası insanların doğalreflekslerle işi bırakmasına neden olabiliyor. Fabrika ilkaçıldığı zaman yaşanan iş bırakmada öncü işçilerolmadığından, tepki ile işten ayrılmanın ötesinde bir şeyyok. Ama görüyoruz ki işçiler maruz kaldıklarıkoşullara tepkili.

Ben eski Grup Suni Deri işçisi ve direnişçisiyim. Birörgütlenme ve direniş deneyiminin içerisinden geldik.Bu deneyimle işçilerle bağ kurmaya çalıştık. Kimi ileyemek sorunu, kimiile mesai ücretlerinin alınmamasıdiyaloğa geçebilmemizin vesilesi oldu. İşçilerinçalışmaya geldikleri bölgelere göre doğal birgruplaşmaları var. Bunu da kırmaya çalıştık. PatronunÇatalca’dan kendisinin getirdiği işçilerin arasından biletepkilerini açığa çıkartabildiğimiz arkadaşlar oldu,taraflaştırmaya başlamıştık. İçeride örgütlenmeyi

yürütebilecek, 8-10 kişilik bir ekip oluşturmuştuk.Çalıştığımız sektör petro-kimyaya giriyor, sendikalaşmasüreci başlatarak Petrol-İş’e üye olma noktasındaadımlar atmıştık.

İşçiler tepkiliydi, bu tepkinin açığa çıkabileceği,sendikalaşmanın sonuca ulaşabileceği bir imkan bencevardı. Ama sendikanın fabrikaya yönlendirdiği bir işçiarkadaş -hatta direniş deneyiminden gelen bir arkadaş-dikkatsiz bir şekilde davrandı. Sendikalaşmadan vekendi kimliğinden uluorta bahsetti, bu da sürecinsekteye uğramasına neden oldu. Sendikalaşma sürecipatron tarafından duyuldu. Teker teker iştençıkarmalarla 100’ü aşkın işçi performans düşüklüğübahanesiyle işten atıldı.

- Polifarma’da da Grup Suni Deri’de deörgütlenme sürecinde en çok zorlandığınız noktalarnelerdi?

Polifarma işçisi: İşçilerin birbirlerine sendikalaraolan güvensizliğini kırmak en zor noktalardan biriydi.Yaşanan sorunlar üzerinden tartışmalar yürütüyorsun.Haklarımızı almak ve korumak için sendikalaşmakgerektiğinden bahsediyorsun. Sendikaya olangüvensizliği kırmak burada bir zorlanma yaratıyor. Heleki sendikalı bir fabrikada daha önce çalışmış bir işçi iseve sendika onun için maaşından para kesen bir kurumolmanın ötesinde hiçbir şey ifade etmemiş isezorlanmamız daha da artıyor.

Sendikaların biz işçilerin olduğunu anlattık.Geçmişteki olumsuz örneklerde bizlerin de sendikalarasahip çıkmamasını ve sendika yöneticilerinin bunoktadaki eksikliklerini ortaya koymaya çalıştık.

Sendikaya gidip üye olmak da çözüm değil sonuçta.Herkes gider bir sendikaya üye olur, sendikalı olmak,sendikal mücadele yürütmek böyle bir şey değil ki.İşçilerin sendikaya üye olmanın ötesinde fabrikalardabirlik içinde olması gerekir. İşçilerin fabrikalarda birlikiçinde hareket etmesi sendikaların gerçek anlamıylaörgütlü ve hak arayan bir şekilde mücadele etmesinisağlar. İşçilerin bilincini bu noktaya kadar getirmekkolay olmuyor. Benim açımdan Grup Suni Deri’ninörgütlenme ve direniş süreçleri önemli bir deneyimyarattı. Deri-İş Sendikası’nın örgütlenme sürecindeverdiği eğitimlerle, 110 günü aşkın süren direnişboyunca yanımızda olmasıyla, sonuna kadar gitmeçabasıyla, emeğiyle bana da direniş sürecindekiarkadaşlarıma da katkıları önemliydi. Ben Polifarma’dabunun eksikliğini hissettim. Bence direniş de şu andaeksik sürüyor. Sabahları geliniyor ve 10.00’a kadarbekleniyor. Israrlı bir duruş yok. Umarım ısrarlı vekararlı olunduğunun gösterildiği bir eylemsel süreçortaya konur.

- Sınıf mücadelesinin bugünkü seyrindesendikaların tutumu üzerine neler düşünüyorsun?

Polifarma işçisi: Öncelikle açık ve net bir şekildesöylenmesi gereken sendikalar değişmeli. Sendikacılarmemur gibi çalışmamalı. Sendikalar işçileribilinçlendirmeli. Sendika binalarında oturan değil,mücadele eden sendikacılar ve sendikalar olmalı.

Bazı şeylerin sloganın ötesine geçmesi gerek. Bireylemde ya da bir vesileyle “Yaşasın sınıf dayanışması!”deniyor. Gerçekten bunun sloganın ötesine geçtiğinigörmeliyiz. 110 günü aşkın Grup Suni Deri’nin önünde

direnişteydik, 8 kere çadırımız yakıldı. Bu süreçtesendikalardan yeterli desteği görmedik. Etrafımızdakifabrikaların 10’da 8’i örgütlüydü.

Bu işyerlerinden bir destek örgütlenmedi. Böyleolunca direniş yalnızlaşıyor. Patronun saldırganlığı dahada artıyor.

Sendikalar birbiriyle rekabet eder bir durumdaolabiliyor. Dertleri mücadele değil de koltuk oluyor.Sendikaların dayanışma içerisinde hareket etmesigerekiyor. Ortak hareket edecekleri bir çatıoluşturmaları şart.

Kızıl Bayrak / Çorlu

Röportaj12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Polifarma işçileridirenişte

Çorlu’ya bağlı Misinli kavşağında bulunanPolifarma İlaç Sanayi Ticaret Anonim Şirketi’ndeçalışan ve geçtiğimiz haziran ayında Petrol-İşSendikası’na üye olan işçiler işten atıldı.

Sendikal örgütlenme faaliyetlerininbaşlamasının ardından, örgütlenmeden haberdarolan patron işten atma saldırısına başvurdu.

Sendikalaşma süreci daha başlamadan 100’eyakın işçi tek tek işten atıldı. İşten atılan işçilerinbüyük bir kısmı sendikaya üye olurken 4 işçi defabrika önünde direnişe başladı. 4 TemmuzPazartesi günü fabrika önünde yapılan basınaçıklaması ile yaşanan saldırı teşhir edildi vedirenişe başlanacağı duyuruldu.

ICEM’den destek

Polifarma serum fabrikası önünde direnişlerinisürdüren işçilere Uluslararası Kimya Enerji Madenve Genel İşçi Sendikaları Federasyonu’ndan destekgeldi. ICEM Genel Sekreteri Manfred Varda 6Temmuz günü, önce Pollyplex işçilerini direnişçadırında ziyaret etti. Bu ziyaretin ardından ICEM’inKimya Enerji kolu sekreteri Kemal Özkan ve Petrol-İşGenel Başkanı Mustafa Öztaşkın’la birliktePolifarma direnişini sürdüren işçileri ziyaret etti.Ziyarete İstanbul ve Gebze’de devam eden çeşitlidirenişlerden işçiler de katılım sağladı.

Birleşik Metal-İş Sendikası Trakya Şube BaşkanıFedai Duvan ve Polyplex, Kampana, Legrand, PTT,Ontex işçileri ile UİD-DER, BDSP, TKP de katıldı.

Kızıl Bayrak / Çorlu

İşten atılan Polifarma işçisi ile direniş ve örgütlenme süreci üzerine...

“Sendikaya üye olmak yetmez, işçiler birlik olmalı”

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Tuzla’da işten atma saldırısına karşı başlattığıdirenişini sürdüren Kubatoğlu/Fıratpen işçisi CaferTimtik’in mücadelesi yol gösteriyor. Timtik’in ikiaya yakın süredir tek başına sürdürdüğü direnişe,Timtik’e destek verdiği için işten atılan kadın işçiCeyhan Yılmaz da katıldı.

4 Temmuz günü fabrika önünde bekleyişebaşlayan Ceyhan Yılmaz, arkadaşı Timtik ile 7Temmuz günü fabrika önünde eylemdeydi. Direnişin57. gününde direnişçi işçiler ve çeşitli kurumlarındesteğiyle gerçekleştirilen eylemde sınıfdayanışmasını büyütmeye çağrısı yapıldı.

Fabrika önünde eylem

Birleşik Metal-İş üyesi direnişçi Legrand işçileri,Deri-İş üyesi Kampana işçilerinin de katıldığıeylemde, çadır önünde toplanan kitle halaylar çekti,sloganlar attı.

Kubatoğlu işçisi Cafer Timtik, fabrika önündeyaptığı konuşmada, içeride çalışan arkadaşlarınaseslendi. Fabrikada yaşanan hak gasplarına vekölelik koşullarına değinen Timtik birlik çağrısıyaptı.

Direniş selamlandı

Kampana işçileri adına Dilek Göl, Legrandişçileri adına ise Selcan Binnetoğlu tarafındanyapılan konuşmalarda, “Kubatoğlu direnişi bizimdirenişimizdir” denildi.

BDSP temsilcisinin yaptığı konuşmada ise,işçiler hakları için mücadeleye, taban örgütlerine vekomitelere çağrıldı.Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Av. Zeycan BalcıŞimşek ise taşeronlaştırmaya, sigortasız vegüvencesiz çalışmaya karşı mücadele çağrısı yaptı.İşçi Birliği temsilcisi de direnişi selamladı.

Eyleme; BDSP, TİB-DER, UİD-DER, ÖDP, İşçi

Birliği ve ÇHD destek verdi.

Zorla müdahale edildi

Kubatoğlu/Fıratpen fabrikasında, direnişçi CaferTimtik’e selam verdiği için 1 Temmuz günü iştenatılan Ceyhan Yılmaz, 4 Temmuz Pazartesi direnişekatıldı. İşten atma saldırısını kabul etmeyen Yılmaz,patronun yalakaları tarafından fabrikadan zorlaçıkarılmak istendi. Yılmaz’ın zorla çıkarılmasınadiğer işçiler müdahale ederek arkadaşlarınısahiplendi.

İşçilerden sınıf dayanışması

Kubatoğlu-Fıratpen işçileri direnişlerinin 63.gününde Kampana Deri işçilerine ziyaretgerçekleştirdi.

13 Temmuz günü öğle saatlerinde Kampanadireniş alanına gelen Uyguner Deri, Özkan Deri,Prima Deri, Kundura Deri işçilerine de Kubatoğlu-Fıratpen direnişi hakkında bilgilendirme yapıldı.İşçilere Fıratpen’de yaşanan sorunları ve direnişinseyrini anlatan, dayanışma çağrısı yapan bildirilerdağıtıldı.

Kampana işçileri de Fıratpen direnişiniselamlayan bir konuşma yaparak direnişledayanışma içerisinde olma çağrısı yaptı.

Akşam saatlerinde ise, Neda Elektrikfabrikasında yaşanan işten atma saldırısı nedeniylefabrika önünde bildiri dağıtımı gerçekleştirildi.İşçilere birlik olma ve direnişe geçme çağrısıyapıldı. Dağıtıma tahammül edemeyen patron,emrindeki ustabaşıları Fıratpen direnişçilerininüzerine saldı. Patronun adamları, dağıtılan bildirileriyırtmaya çalışırken Cafer Timtik’in de üzerineyürüdüler.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Kubatoğlu direnişi yol gösteriyor

Direnişlerin sesiGebze’de buluştu

Patronların saldırılarına karşı ortak bir mücadeleplatformu oluşturma hedefiyle hareket eden direnişçiişçiler 9 Temmuz günü Gebze’de bir yürüyüşgerçekleştirdiler. Direnişçi Legrand, Ontex/Canbebe,Bericap, Polyplex, Kubatoğlu/Fıratpen, PTT, Kampana,Burger King ve Casper işçilerinin çağrıcısı olduğueyleme, Gebze’de direnişleri 200. gününe yaklaşanBericap işçileri ile yine Gebze’de sendikalaşmamücadelesi yürüten ve yakın zamanda direnişgerçekleştiren KDS işçileri destek verdi. BDSP, UİD-DER,Eğitim Sen, ESP ve ÖDP de eyleme destek sundu.

Eylem direnişçi işçilerin ve destekçi kurumlarınGebze Cumhuriyet Meydanı PTT önünde toplanması ilebaşladı.

Cumhuriyet Meydanı’nda bir süre sloganlareşliğinde bekleyen kitle daha sonra basın açıklamasınınyapılacağı alana doğru kortej düzeni alarak yürüyüşegeçti.

“Sesinizi direnişçi işçilerin sesine katın”

Yürüyüşün ardından direnişçi işçiler adına basınaçıklamasını Ontex direnişçisi Gamze Kayhan ileLegrand direnişçisi Selcan Binnetoğlu birlikte okudu.

İşçilerin mücadeleleri yanında saf tutmayan sendikabürokratlarının da teşhir edildiği açıklamanın ardındandirenişçi işçilere ve destekçi kurumlara söz verildi. İlksözü Kampana direnişçisi Dilek Göl aldı. Mücadelesüreçlerine ilişkin bilgilendirmede bulunan Kampanadirenişçisi, direnişleri ortaklaştırmanın önemine vurguyaparak, Gebzeli emekçileri direnişlerle dayanışmayaçağırdı.

Ardından söz alan Ontex/Canbebe direnişçisi, dahaiyi bir sendika ve daha iyi bir toplu sözleşme istedikleriiçin işten atıldıklarını, bu saldırı karyısında ördükleridirenişin ise 145. gününü geride bıraktığını söyledi.

Kubatoğlu direnişçisi Ceyhan Yılmaz da karşılaştığıkölece çalışma kosullarından bahsetti.

Daha sonra sözü Legrand direnişçisi aldı. Fabrikadasendikalaşmak için neler yaptıklarını anlatan Legranddirenişçisi, binbir zorluğa rağmen sendikalarınısavunduklarını ancak işten çıkartılınca bürokratsendikacıların direnişe sahip çıkmadığını vurguladı.

Ardından Burger King ve PTT direnişçileri adınabirer konuşma gerceklestirildi.

Direnişçi işçilerin ardından BDSP adına bir konuşmagerçekleştirildi. Direnişlerin sömürülen milyonlarca işçiiçin birer umut ışığı oldugunu söyleyen BDSP temsilcisi,ortak mücadelenin ve dayanışmanın önemine vurguyaptı. Sendikal bürokrasiye ve ihanete karşımücadelenin tüm işçiler ve emekten yana güçleraçısından ertelenemez bir görev olduğunun altını çizdi.

Baştan sona coşkulu geçen ve yaklaşık 150 kişininkatıldığı eylem atılan sloganların ardından sona erdi.

Kızıl Bayrak / Gebze

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

İşten atıldıktan sonra “İşimizi geri istiyoruz!”,“Taşeron işçiler kadroya alınsın!” talebiyle direnişebaşlayan ve bu direnişi 190 gündür sürdüren PTTişçileri seslerini Ankara’ya taşıdılar.

PTT işçileri güvencesiz çalışmaya karşıoluşturdukları eylem takvimi kapsamında İstanbulSirkeci’de büyük postane önündeki eylemlerininardından 11 Temmuz günü Ulus’ta bulunan PTT GenelMüdürlüğü önünde 24 saatlik oturma eyleminebaşladılar. 12 Temmuz günü ise TBMM önünde oturmaeylemi yapmak isteyen direnişçi PTT taşeron işçileri veişçilere destek veren 4 devrimci gözaltına alındı.

Sirkeci’de oturma eylemi

7 Temmuz günü Sirkeci Garı önünde buluşan PTTtaşeron işçileri, “İşimizi geri istiyoruz” pankartını açarakPTT binası önüne yürüdüler. BDSP, Mücadele Birliği,Topkapı İşçi Derneği ile direnişçi Legrand işçilerinin dedestek verdiği yürüyüşün ardından Büyük Postaneönünde basın açıklaması yapıldı.PTT taşeron işçisi Cafer Kalağ, 6 ayı geride bıraktıklarıdirenişlerinde baskı ve engellemelere boyuneğmediklerini belirtti. Kuralsız çalışmayı kabuletmediklerini söyleyen Kalağ, yürüttükleri mücadelesayesinde PTT’de birtakım hakların da alındığınısözlerine ekledi. Sömürü düzeninin çarklarına çomaksokmaya devam edeceklerini ifade eden PTT işçisi,taşeron çalışmaya karşı mücadelelerinde yeni bir mevziyaratma ve ortak mücadeleyi büyütme amacıylasempozyum hazırlığında oldukları bilgisini verdi.Geceyi PTT binası önünde geçiren işçiler PTT GenelMüdür Yardımcısı İhsan Eker’le görüştüler.Eker ihaleyi yapan kurumun PTT Genel Müdürlüğüolduğunu söyleyerek topu genel müdürlüğe attı. “Onlarkarar verir, biz yaparız” dedi.

Tüm Bel Sen üyesi belediye emekçileri çadıraziyaret gerçekleştirirken, ÇHD üyesi bir avukat veTekstil Sen üyesi bir işçi de çadıra gelerek direnişçiişçilerle sohbetler gerçekleştirdi.

İşçiler Genel Müdürlük önünde

PTT işçileri 11 Temmuz günü Ankara PTT GenelMüdürlüğü önündeydi. Yoğun sivil ve çevik kuvvetablukası altında gerçekleşen eylemde basın açıklamasınıdirenişçi işçi Cafer Kalağ okudu. Kalağ, PTTyönetiminin haklarını vermeksizin kendilerini keyfi birşekilde işten atması üzerine başlattıkları direnişlerinin 6.ayını geride bıraktıklarını belirtti.

Basın açıklamasının ardından polis şefi gelerekoturma eylemine izin vermeyeceklerini ve müdahaleedeceklerini söyledi. Ancak oturma eylemini yapmaktakararlı olan işçiler polisin dayatmacı tutumunu boşaçıkardı.

Çevreden geçen insanların eyleme ilgisi yoğun oldu.Birçok emekçi işçilerin yanına gelerek sohbet ederkenPTT’de çalışmakta olan taşeron işçiler de selam vererekdirenişi desteklediklerini belirttiler.

Eylemin ilerleyen saatlerinde PTT yönetimiylegörüşme talep eden işçiler genel müdürün olmadığıbahanesiyle geri çevrildi. 24 saatlik oturma eylemini 12Temmuz günü saat 10.30’da sonlandıran işçiler buradanTBMM’ye geçtiler.

Meclis önünde gözaltı terörü

Mecliste düzen partileri “düzenin bekası” uğruna

demokrasi gösterisi yaparken meclisin kapısında iseişçilere yönelik polis terörü vardı. İşçiler yol boyuncakalabalık bir sivil polis ordusu tarafından takip edildi.

TBMM önüne gelindiğinde meclisin Dikmenkapısında “işimizi geri istiyoruz” yazılı ozalit açılarakeylem başlatıldı. Ardından direnişçi işçi Rıza soylu iştenatılma ve direniş süreçlerini anlatan bir konuşma yaptı.

PTT işçisi Cafer Kalağ tarafından okunan basınaçıklamasının ardından sloganlarla bekleyişlerinisürdüren işçiler meslicteki parti gruplarıyla görüşmetalebinde bulundular. İşçilerin bu talebi reddedildi.Bunun üzerine oturma eylemine başlandı.

Eylemin başlamasıyla işçilerin yanına gelen polisşefi “eylemin yasadışı olduğunu derhalsonlandırılmaması halinde zorla müdahale edeceklerinive hala eylemi bitirip alandan ayrılabileceklerini”söyledi. Polisin bu sözlerini “Gözaltılar, tutuklamalar,baskılar bizi yıldıramaz!” sloganlarıyla karşılayan işçilereylemi devam ettirmekte kararlı olduklarını gösterdiler.Bunun üzerine işçiler çevik kuvvet ablukasına alındı.

Bir süre daha sloganlarla taleplerini haykıran işçilerkendilerine destek verenlerle birlikte yaka paçagözaltına alındılar. Gözaltı aracına götürülmelerisırasında polise direnen ve “Baskılar bizi yıldıramaz!”,“Katil polis hesap verecek!” sloganlarını atan işçiler vedevrimciler zorla bindirildikleri araçla hızla alandan

uzaklaştırıldılar.

PTT işçilerine işkence

Gözaltına alınan işçiler emniyete götürülüne kadarişkenceye maruz kaldılar. Polis tarafından darp edilendirenişçi işçilerin ve onlara destek veren devrimcilerinçeşitli yerlerinde darbeye bağlı morluklar oluştu. İşçilerişkenceyi raporla da belgeledi.

Emniyette ifade vermeyen işçiler 13 Temmuz günüçıkarıldıkları savcılıkta verdikleri ifadenin ardındanserbest bırakıldı.

Adliye önünde açıklama

Gözaltıların serbest bırakılmasının ardından AnkaraAdliyesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

BDSP, Devrimci Proletarya, Kaldıraç ve DevrimciYolda Özgürlük tarafından örgütlenen eylemde“Baskılar bizi yıldıramaz, PTT işçisi yalnız değildir!”ozaliti açıldı. DHF ve EHP’nin de destek verdiğieylemde sloganlar atıldı.

Gözaltı sırasında işçilere ve devrimcilere yapılanişkence teşhir edilerek eylem sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

PTT işçilerine meclis önünde gözaltı

Ontex’te işe iade kararıPatron-sendika işbirliği ile işten atılan Selüloz-İş üyesi Ontex/Canbebe işçilerinin çeşitli eylemlerle

örgütledikleri direnişe paralel olarak yürüttükleri hukuki mücadele kazanımlarla ilerliyor. Bakırköy 6. İşMahkemesi’nde 13 Temmuz günü görülen işe iade davasında 6 işçinin işe iadesine karar verildi. İşçilerin fabrikaönündeki direnişleri ise devam edecek.

Mahkeme işe iade kararı uygulanmadığı taktirde ise Ontex patronunun tazminat ödemesini kararlaştırdı. Budurumda Ontex patronu 6 işçi için 12 maaş tutarında sendikal tazminat ödeyecek. İşçilerin işe geri alınmasıhalinde dahi işçilerin boşta geçirdiği 4 aylık ücretlerini ödemek zorunda.

Ontex patronunun 8 gün içerisinde Yargıtay’a itiraz etme hakkı var. Yargıtay’a itirazda bulunulmamasıdurumunda ise patronun önünde iki seçenek var. Birinci seçenek işçilerin işe geri alınması, diğeri ise işealmamak, bu durumda da kötü niyet tazminatı ödenmesi gerekiyor.

İşe iade davaları süren 7 işçinin duruşması ise 29 Temmuz günü Bakırköy 7. İş Mahkemesi’nde görülecek. Kızıl Bayrak / İstanbul

Buca ve Gaziemir’de çalışan tekstil işçilerineyönelik çıkarılan Tekstil İşçileri Bülteni faaliyetlerikapsamında film gösterimi ve bülten toplantısıgerçekleştirildi.

Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirilen tekstilişçileri pikniğinde yürütülen tartışmalarda bültençalışması kapsamında sosyal ve kültürel etkinliklerede ağırlık verilmesi kararlaştırılmış, bu amaçla bültentoplantısının film gösterimi ile birliktegerçekleştirilmesi planlanmıştı. Planlama

doğrultusunda 10 Temmuz Pazar günü Buca PirSultan Abdal Kültür Derneği’nde Charlie Chaplin’in“Modern Zamanlar” filmi gösterildi.

Beğeniyle izlenen filmin ardından yapılantartışmada Chaplin’in aktardığı sömürü koşullarıylagünümüz tekstil atölyeleri arasında bağlar kuruldu.

Film üzerine yapılan tartışmanın ardından Tekstilİşçileri Bülteni’nin Ağustos sayısı gündemleribelirlendi. Yapılan görev dağılımının ardındanetkinlik sona erdi.

Buca’da tekstil toplantısı

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Sınıf hareketiSayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Taksim Eğitim Araştırma Hastanesi’nde işten atılanDev Sağlık-İş üyesi ve işyeri temsilcisi Güllü Hanoğlu13 Temmuz günü direnişe başladı. İşten atmanınprotesto edildiği eyleme yaklaşık 200 kişi katıldı.Açıklamada Dev Sağlık-İş Genel Başkanı ArzuÇerkezoğlu, SES Şişli Şubesi, İstanbul Tabip Odası,Eğitim Sen ve Halkevleri de katılım sağladı.

Açıklamada konuşan Hanoğlu, hastanede sonihaleyi alan Atlas Sağlık ve Sosyal Hizmetleri Tic. San.Ltd. Şti tarafından işten atıldığını belirterek, işe devamedebilmesinin koşulu olarak geçmişteki tümhaklarından vazgeçtiğini belirten bir kağıdı imzalamasıdayatmasında bulunulduğunu söyledi.

Hanoğlu’nun ardından Çerkezoğlu bir konuşmayaptı. Taahhütnamenin, “Ben yıllardır kazandığımemeğimden vazgeçiyorum. Hatta ileride herhangi bir

hakkım ortaya çıkarsa, yasalar yoluyla bunu alırsamfaizi ile birlikte taşeron firmaya geri ödemeyi taahhütediyorum” anlamına geldiğini söyledi. Hekim kimliğiile hastaneyi yönetenlerin böyle insanlık dışı biruygulamanın nasıl parçası olduğunu sordu.

Açıklamada DİSK Genel Başkan Yardımcısı AliCancı, TTB Merkez Konseyi üyesi Lale Tırtıl, SESŞişli Temsilcisi de yaptıkları konuşmalarla taşeronsistemini eleştirdiler.

Açıklamanın ardından, pankart ve taahhütnameörneği başhekimlik önüne asıldı.

Eylemin sonunda Hanoğlu, “Kendiminkiler amaöncelikle arkadaşlarımın hakları için bu onurlu direnişi,hastane yönetimi beni işe geri alıncaya ve taahhütnameuygulamasından vazgeçinceye kadar sürdüreceğim”diyerek direnişe başladığını duyurdu.

Taksim İlkyardım’da direniş

Gümüşhane’nin Karamustafa Köyü’nde özel birfirmaya ait maden işletmesine elektrik hattı çekentaşeron firma işçileri ücretleri gaspedildikten sonraortada bırakıldı.

Kent merkezi yakınlarında kırsal bir alandakurdukları çadırda yatıp kalkan işçiler, taşeronfirmaya tepki gösterirken, işçilerden bazıları çadırasığmayınca geceleri civarda bulunan minibüsteyatıyor.

Aylardır para alamadıkları için memleketlerinedönemeyen işçiler, Tekke trafo merkezinden madensahasına kadar olan yaklaşık 35 kilometrelik hatta141 direğin dikme işini yaptı. Geçtiğimiz yılbaşladıkları çalışmada sona geldiklerini, fakat

bugüne kadar para alamadıklarını belirten işçiler, işinson bölümünde taşeron firmanın kendilerini bırakıpkaçtığını, telefonlara da cevap vermediğinisöylediler.

İşçilerden Enver Usta yaklaşık 25-30 metreyüksekliğindeki direkleri karda kışta diktiklerini,paralarını alamadıkları için mağdur olduklarınıbelirterek, “Elemanı olarak çalıştığımız taşeronfirma, çalışan arkadaşlarımıza çek verdi, bazıarkadaşlarımıza da sözler verdi. Bu verilen sözlerinhiçbiri yerine getirilmedi, çekler ödenmedi. İnsanlarmağdur oldular. Çalıştılar paralarını alamadılar.Canımızı hiçe sayarak çalışıyoruz. Alnımızın terini,emeğimizin karşılığını versinler” çağrısında bulundu.

“Taşeron sistemi köleliktir”

Samsun’da Dev Sağlık-İş üyesi taşeron sağlıkişçilerinin direnişi sürüyor. Bunun yanında hastaneyönetimi ve taşeron firmalar işçilere sendikadanistifa etmeleri için baskı yapıyor.

Yeni işten atmalarla beraber Gazi DevletHastanesi önüne kurulan direniş çadırının nüfusuartarken, direnişçi işçilere aileleri de destek veriyor.8 Temmuz günü direnişçi işçilerin anneleri çadıraziyaret gerçekleştirerek bu süreçte çocuklarınınyanında olduklarını gösterdiler.

Çadırda basınla görüşen anneler buhukuksuzluğun ortadan kaldırılması ve çocuklarınınbir an önce işlerine geri dönmelerini istediklerini

ifade ettiler. Anneler başhekimle de bir görüşmegerçekleştirdiler.

Hastane yönetimi ve taşeron firmalar toplantılardüzenleyerek işçilere sendikadan istifa etmeleri içinbaskı yapıyorlar. Sendikadan istifa etmemiş olanlarıatacakları tehdidiyle işçileri sindirmeye çalışıyorlar.

Toplantıda sendikadan istifa etmeyeceğini ifadeeden veri giriş elemanı K. Esra Savaşlı hakkındatutanak tutulması ve direnişe destek veren işçilerintespit edilmesi için bir hastane personeliyle birkameramanın görevlendirilmesi ise baskınınboyutlarını gösteriyor.

Samsun’da sendika düşmanlığı

Madende direniş sonuç verdi

Zonguldak’ta, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nabağlı (TTK) Üzülmez Müessese Müdürlüğü’nde Starİnşaat ve Ticaret AŞ taşeronuna çalışan 200 işçinindirenişi sonuç verdi. İşçiler, eylemlerinin 18.gününde haklarını elde ettiler.

Geçmişe dönük alacakları, sigortaların maaşüzerinden ödenmemesi, iaşe bedelleri gibi sorunlarnedeni ile iş bırakan 200 maden işçisi, Genel Madenİşçileri Sendikası (GMİS) ve AKP İl Başkanı HamdiUçar arasında yapılan görüşmelerde anlaşmasağlanması üzerine eylemlerini sonlandırdılar.

Alacaklarının bir kısmının ödendiğini geri kalanalacaklarının ise 20 Temmuz 2011 tarihindeödeneceğini, taleplerinin karşılandığını, maaşlarınıntam olarak maaş kartlarına yatırılması konusundataahhüt aldıklarını, sigorta bedellerinin maaşüzerinden ödenmesi konusunda firma yetkilileri ileanlaşmaya vardıklarını belirten işçiler işlerine geridönmenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade ettiler.

TPAO’da eylemAdıyaman TPAO’da, Petrol-İş üyesi işçilere

yönelik baskılar protesto edildi. Sendika yönetimineve üyelere baskı yapıldığını belirten Petrol-İşAdıyaman Şubesi mesai öncesi basın açıklamasıyaparak 1 saat işe geç başlama eylemigerçekleştirdi.

Mesai öncesi bölge müdürlüğü önünde toplananişçiler sloganlar atarak idare binasına yürüdüler.Eyleme Petrol İş Sendikası Genel MerkezindenEğitim Örgütlenme Sekreteri Nimetullah Sözen,Genel Mali Sekreter İbrahim Doğangül ve 150’yeyakın işçi katıldı.

Form Mukavva’da direniş Selüloz-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten

atılan Form Mukavva Ambalaj işçilerinin direnişikararlılıkla sürerken işçiler açlık grevine hazırlanıyor.İzmir Torbalı’da Pancar yolu üzerinde kurulu fabrikaönündeki bekleyişlerinde 3 haftayı geride bırakan 17işçi bugüne kadar belirli aralıklarla sürdürdüklerieylemlerine 24 saat devam etme kararı aldı.

Patronun, seslerini duymaması halindeeylemlerini arttırma kararı alan direnişçi işçiler birsonraki eylemlerinin İzmir ve Ankara’ya yürüyüşolacağını söylediler. Bu eylemlere rağmen sonuççıkmazsa işçiler açlık grevine başlayacak.

İşçiler haklarının peşindeÜç yıl önce kapatılan Özbucak tekstil fabrikasının

işçileri, geçen zamana rağmen alamadıkları haklarıiçin çadır kurdular. Özbucak patronunu ve işbirlikçiTeksif yönetimini protesto eden işçiler, eylemlerinisürdüreceklerini belirtiyorlar.Yıkık durumdaki Özbucak fabrikasının önündekurulan çadırda eylem yapan işçiler adına açıklamayıÖzcan Ökten okudu.

Ökten fabrikanın kapatılmasıyla 700 işçinin işsizkaldığını, içeride 6 ay maaş ve 3 yıl geriye dönüksosyal hakları olmak üzere toplamda 12 milyon liraalacaklarının olduğunu belirterek mağduredildiklerini söyledi. Bu duruma gelmelerininsorumluluğunun Özbucak ailesi ile fabrikanınortaklarından Nusret Balkaroğlu olduğunu anlatanÖktem, “Ayrıca bizi korumayan sendikamız Türk İş’ebağlı Teksif de bundan sorumludur” diyerek sendikayönetiminin bu süreçteki rolünü vurguladı.

Şimdiye kadar 12 eylem ve protesto yaptıklarınıbelirten Ökten, haklarından aslavazgeçmeyeceklerini belirtti.

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

-III-

Devrim bir anda değil fakat bir tarihi dönemolarak gelir. Rus devriminin başlangıcını tarihçiler1861’de toprak köleliğinin kaldırılmasıylailişkilendirirler. Serfliğin kaldırılması devrime karşıbir önlemdir, ama sonuç vermemiş, büyük devrimihazırlayan süreci başlatmıştır. Serflik büyük birağırlık, toplumun çekemeyeceği bir yük halinegelmişti Çarlık Rusya’sında. Çarlık 1861 reformuyla,serfliğin kaldırılması diye bilinen reformla buna karşıönlem almış oldu, sistemi kurtarmak uğruna. Ama busözde reformun herhangi bir şeyi çözmediğini,serfliğin kalkmadığını, köylülüğün özgürleşmediğini,toprağın köylülüğe geçmediğini biliyoruz. Eh,reformlarla çözülemeyen sorunlar tarih içindedevrimlerle çözülür. Bunun ilk aşamada 1905Devrimi’ne vardığını, 1905 Devrimi’nin büyük birkitle hareketlenmesinin üzerine geldiğini,başarısızlığa uğradığını, kırıldığını, yenildiğini, amabir başka evrede de kendini daha ileri düzeydeyeniden ortaya koyduğunu biliyoruz.

Devrimler bir anda patlak vermezler, bir anda biryerden çıkmazlar. Devrimler, büyük bir tarihibirikimin ürünüdürler ve onun kendini çeşitli ilksarsıntılar halinde, yerine göre çeşitli olgunlaşmamışdevrimler halinde, 1905’te olduğu gibi, dışarıyavurduğu bir tarihi evre olarak sökün eder gelirler.

Biliyorsunuz, devrimler ile depremler arasındaanalojiler kurulabiliyor. Toplumsal fay hatlarındakienerji birikiminden sözedilebiliyor. Ama fayhatlarındaki birikim kendini önce belli sarsıntılarladışa vurur. Bakarsınız Marmara’da birtakım sarsıntılarolur, bilim insanları, büyük Marmara depreminin ilkbelirtileridir bunlar der. Gerçekten de öyledir. Amadeprem on yılda gelir, otuz yılda gelir, elli yılda gelir,bu önden kestirilemez. Zira çok karmaşık bir doğaolayıdır sözkonusu olan. Bilim henüz ona hakimolmayı, onu zamansal olarak doğru biçimdeöngörmeyi, gerçekleşme zamanını hesaplamayı,saptamayı olanaklı kılamıyor.

Bu aynı güçlük toplumsal depremler demek olandevrimlerde de var. Belli bakımlardan belki dahakolay, belki belli bakımlardan daha zor... Bir döneminiçindeyiz. Bolivya’da yıllarca büyük kitle hareketleriile bir dizi halk isyanı yaşandı. Şimdiki Moralesyönetimi varlığını ona borçlu. Aynı şekildeEkvator’da bir dizi halk isyanı oldu, kent emekçileriile birleşen yerlilerin içinde özel bir yer tuttuğu halkisyanı oldu ve şimdiki solcu başkan Rafael Correaiktidarını buna borçluyuz. Venezuella’da halkhareketinin bir ürünü olarak iktidara gelen Chavez’i2002 yılında amerikancı bir darbe yoluyla ensesindentuttular, götürüp bir adaya hapsettiler. İki milyonKarakaslı emekçi yeni kurulan darbeci hükümetinsarayını sardı kırksekiz saat boyunca. Bunun üzerineve büyük kitle kararlılığından güç alan bir grup gençsubay, adına “ulusal onur operasyonu” dedikleri bir

girişimle, Chavez’i kapatıldığı adadan alıp gerisin geribaşkanlık sarayına getirdiler. Bunlar yalnızca LatinAmerika’dan ve yalnızca birkaç örnek, tümü de yakıngeçmişte, geride bıraktığımız yakın yıllar içindeyaşandılar.

Dünyada olayların gidişini konu alan bazıdeğerlendirmelerimizde var, söylenen şudur: Bugünbazı soğukkanlı burjuva bilim adamları bile neo-liberal kudurganlığın dünya çapında biriktirdiği sosyalsorunlardan, çelişkilerden, hoşnutsuzluklardanhareketle, diyorlar ki; 21. yüzyıl öyle büyük birtoplumsal sarsıntılar yüzyılı olacaktır ki, tarihçilerdönüp 20. yüzyıla baktıklarında, ne de sakin biryüzyılmış 20. yüzyıl diyeceklerdir. Olaylara nesnelbakmaya çalışan bazı burjuva bilim adamları bilebunu söyleyebiliyor. 21. yüzyılın büyük toplumsalpatlamalar yüzyılı olacağına, bunların kendini küreselboyutlarda ve büyük zincirleme olaylar olarakgösterebileceğine ilişkin bir öngörü bu.

Gerçekten de, dönüyoruz Magrip’e bakıyoruz,oradan Ortadoğu’ya doğru kayıyoruz, herkes,konunun uzmanları da dahil, Tunus’un tarihinde böylebir şey yok, bu çapta bir hareket yok diyorlar. Mısır’ageçiyorlar, Mısır’ın tarihinde bu çapta bir toplumsalkitle hareketi yok diyorlar. Demek ki 20. yüzyıl, obüyük çalkantılar ve devrimler yüzyılı, o büyüksavaşlar yüzyılı, o büyük sosyal mücadeleler yüzyılıbile Tunus ve Mısır’a bu çapta bir hareketlilik nasipeylememiş. Ama şimdi var. Ne zaman? 21. yüzyılda.Demek ki 21. yüzyılda ölçüler hep farklı. Kitlekatılımı, birbirini etkileme, birbirini tetikleme,yayılarak büyüyen bir sarsıntı... Ölçüler değişiyordikkat ederseniz. Bunlar ama henüz yalnızca ilksarsıntılar. İlk sarsıntıların ölçüleri üzerinden ifadeetmiş oluyorum.

Tunus ve Mısır’a bakarken, öncelikle buradan

bakacağız. Dünya artık bir köy olmuş durumda,emperyalist küreselleşmeyi propaganda ederken böylediyorlardı bize, değil mi? Bunu neye göresöylüyorlardı? Gerçekten dünyayı bir köy gibiyönetmek hevesinde ve bir parça da başarısında idiler.Bolivya’daki köylünün içme suyuna el koyuyorlardı,ülkenin doğal gazına el koyuyorlardı. Böyle gidebilse,dünya onlara kalabilse, belki bir on sene sonra bu keztemiz havanın ticarileştirilmesini gündemegetirecekler. Dün insanlık suyun parayla olabileceğinidüşünemezdi. Ondan dolayı da gündelik dilde sudanucuz denilirdi! Bedavadan da öteye anlamına gelir.Ama şimdi su parayla ve çok değerli. Yarın temizhavanın paralı hale geleceğinden kuşku duymayınız,eğer dünya bu barbarların elinde bu çizgide giderse.Gitmeyecek ama! Ya barbarlık içinde çökecek yatoplumsa devrimle değişecek.

Küresel çapta neo-liberal politikalar dünyanın dörtbir yanında uygulandı. ‘90’lı yıllarda dünyada yüzülke IMF programlarını uyguluyordu. Bunlar içindeTunus ve Mısır da var. İkisi de anlaşmalarını 1991yılında yapmışlar. IMF anlaşmaları sosyal yıkımdemektir, sömürü demektir, tarımın çökertilmesidemektir, yoksulluk demektir, emekçilerin açbırakılması demektir, hayatın her alanında ticarileşmedemektir, işsizleşme demektir. Bu ne yaratır? Busosyal patlama yaratır. Bu patlamayı önce Arjantin’demi yaratır, sonra Tunus’ta mı yaratır? Bunu bilemeyiz,kimse de bilemez. Nitekim bu ülkelerde yaşayanuzmanlar bile bunu bilemiyorlar.

BBC muhabiri 17 Ocak’ta Kahire mahreçli birhaber yapıyor. Neyin haberi bu? 25 Ocak’ta 6 NisanHareketi’nin çağrısı var, bunun haberi... Yazınınbaşlığı şu: “Mısır Tunus olabilir mi?” Bu deneyimlibir muhabir, öyle olduğu söyleniyor. Yazık ki böylebir şans yok diyor, bu deneyimli muhabir haberinde.

CMYK

Ortadoğu’da halk hareketleri-1

Tunus-Mıs

Tunus-Mıs 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Bunun olabilmesi için Mısır’ın önce uzun yıllar sürenataletten kurtulması lazım; gösteriler hep birkaç yüzkişiden ibaret kalıyor, bunlar da hep aynı yüzler,polisler göstericilerin birkaç katı oluyor, dolayısıylaböyle bir şans yok, diyor. Kim diyor bunu? “BBC’nindeneyimli Kahire muhabiri”!.. BBC’nin Kahiremuhabiri demek, Arapça bilen, Mısır toplumunuiçinden bilen, nabzını tutan, gidip o birkaç yüzgöstericiyi hep gören bir insan demek. Beklemiyorböyle bir şeyi ama. Bu yalnızca onun kusuru değil,hiçbir Mısır uzmanı olup biteni beklemiyordu. Birdalga bekliyorlardı, ama Mısır sırada yoktu. Yemen’e,Ürdün’e, Cezayir’e, Fas’a, başka ülkelere işaretediyorlardı. Ama kimse Mısır için bunuöngörmüyordu. Mısır sindirilmiş, tüketilmiş, bitmiş,atalet içinde bir toplum diyorlardı. Ama tümü deyanıldılar. Tunus’u hemen ardından Mısır izledi, tümnegatif öngörüleri silip süpürerek.

Patlamaların geleceğini biliriz, ama neredengeleceğini bilemeyiz. Geleceğini biliriz, ama nezaman geleceğini bilemeyiz. Hiç merak etmemiz degerekmiyor. Bunu kendi toplumumuz için merakedebiliriz. Bu toplumun içindeyiz. Nabzını tutmak,gelişme süreçlerini sezmek çok önemli. Özellikleöncü rolü oynaması gereken devrimci bir parti için.Ama hiçbir devrimcinin, acaba öncelikle dünyanınneresinde ve ne zaman patlayacak, bunu bilme şansıyok, bunu bilmesine gerek de yok.

TKİP III. Kongresi’nin bildirisinin temel önemdebir saptaması ile toparlamak istiyorum. Sözkonusubildiride, insanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar vedevrimler dönemine girmiş bulunmaktadır; bunalımlarve savaşlar halen gözümüzün önünde yaşanan,seyreden olgular durumundadır; ama kuşku olmasın kidevrimler de bunları izleyecektir, zira ilk ikisinihazırlayan tarihi-toplumsal zemin üçüncüsünü dehazırlayan o aynı zemindir, deniliyor. Orijinalbiçimiyle okuyorum:

“İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar vedevrimler dönemine girmiş bulunmaktadır.Bunalımlar ve savaşlar halen günümüz dünyasınadamgasını vuran yakıcı olgulardır. Birbirine sıkısıkıya bağlı bu iki olgusal gerçek, yeni bir devrimlerdöneminin de dolaysız bir habercisidir. Dünya işçisınıfı ve emekçilerinin kapitalist bunalımların veemperyalist savaşların büyük yıkım ve acılarına yanıtıbir kez daha devrimler olacaktır. Dünyanın dört biryanında ve elbette Türkiye’de de...”

20. yüzyıla analoji var burada. İnsanlık, kapitalistsistemin kudurganlığına, yarattığı çok yönlü yıkıma,yarattığı bunalımlara ve yolaçtığı savaşlara karşıçaresiz, eli kolu bağlı kalmayacaktır; çıkışı bir kezdaha devrimlerde arayacaktır, tüm dünyada ve elbetteTürkiye’de de, söylenmek istenen bu. Bu “tümdünya”ya gördüğünüz gibi beklenmedik bir şekildeTunus girebiliyor, Mısır girebiliyor. Dün Endonezyagirmişti, Suharto devrilmişti. Arnavutluk girmişti,ülkenin yarısı silahlı ayaklanmayla ayağa kalkmıştı.

Latin Amerika’nın sol hükümetlerini yaratan büyükisyanlar girmişti. Akdeniz’in kuzeyini, Yunanistan’ıayağa kaldıran olaylar yaşanmıştı. Bütün bunlar hepbunun içinde.

Saldırı ve yıkım politikalar dünya çapındauygulandı. Küreselleşme saldırısı bunu ifadeediyordu. Böyle olunca, bunların yarattığı toplumsalhoşnutsuzluk birikiminin şu veya bu şekilde dünyanınherhangi bir ülkesinde ya da ülkeler grubunda, şuveya bu zamanda patlak vermesi hiçbir biçimdeşaşırtıcı değildir, olmayacaktır. İktisadi ve sosyalaçıdan tüm kapitalist dünya buna aday. Kuşkusuziktisadi ve sosyal koşullar kendi başına yeterli değil.Her bir ülkenin bir de kendine özgü koşulları var.Kendine özgü tarihi, kültürel koşulları, etnik ve diniyapıları, dünden kalan toplumsal mücadele birikimivb., bir dizi başka etken var. Dolayısıyla toplumsalhoşnutsuzluk birikimi ortak zeminini, her birtoplumun kendi özgünlüğü üzerinden düşünmekgerekir. Her toplumun kendi prizması var ve ortakpaydayı oluşturan sorunlar bu prizmadan yansıyarakkendini ortaya koyar.

Diyalektiğin temel bir yasasıdır. Evrensel olanözgül olanın üzerinden yansır. Hiçbir şeyi evrenselliğiiçinde göremezsiniz. Evrensellik bir soyutlamadır, birgenellemedir. Özgünlüğü, özgül yansımalarıüzerinden görüp somutlayabilirsiniz onu. Hani denilirya, gerçek her zaman somuttur. Gerçeklik kendinikendi somutluğu içinde gösterir. Dolayısıylatoplumsal mücadelenin, giderek de patlamalarınnerede ne zaman gerçekleşeceğini, hangi biçimler veboyutlar üzerinden ortaya çıkacağını aynı zamandaher bir toplumun kendi özgün koşulları belirler.

Demek istiyorum ki, dar ve kısır bir ekonomik-

sosyal indirgemeci yaklaşım yok anlatmaya çalıştığımdünya tablosunda. Ama son tahlilde de sözünü ettiğimortak zemin var ve son tahlilde olup bitecekleri debelirleyen zemindir. Son tahlilde sömürü sisteminin,sınıflar sisteminin, mülkiyet ilişkilerinin olduğu birgenel zeminde, bunun üstüne binmiş ağır bir sosyalyıkım, neoliberal saldırı, bunu tamamlayan, bunungüvencesi ve aracı olarak baskı, kölelik, aşağılanma,hiçe sayılma varsa, bunlar da müzminleşmişse, bu biryerde kendini bir patlama olarak gösteriyor. Kaldı ki,dünya küreselleştiği için, bunu burada pozitif anlamdakullanıyorum, bu patlamalar bulaşıcı da oluyor.Sınırlar bir anda yıkılıyor.

Kapitalizm tarihinde buna benzer bir durum ilkolarak 160 yıl önce, Avrupa’da 1848 Devrimlerifırtınası ile yaşandı. 1848 dünyasında ulaşım veiletişim henüz son derece geri ve sınırlıydı. İngiltereüzerinden demiryolu kullanımının gündeme gelişihenüz yirmi yıllık, ABD üzerinden telgrafkullanımının gündeme gelişi ise henüz yalnızca birkaçyıllık bir olaydı. Ama yine de dünya, daha doğrusu ogünün dünyası sayılan Avrupa, hayli küçülmüşsayılırdı. Fırtına 22 Şubat’ta Paris’te patlak verdi, 11Mart’ta Viyana ve Prag’a, 17 Mart’ta Berlin’e sıçradı.Ardından İtalya’da bir dizi kente, öteki bazı Avrupaülkelerine yayıldı.

Bugünden baktığımızda, dünya o zaman henüz çokbüyüktü. Ama sanayi devriminin 50 yıl sonrasıüzerinden baktığımızda, 1848’ler dünyası, sanayidevriminin başlangıç evresine göre de hayliküçülmüştü ve dolayısıyla etkileşim büyüktü. 160sene sonra bugün ulaşım, iletişim ve dolayısıyla daetkileşim artık o zamanlarla kıyaslanamaz ölçülerde.Artık devrimler için birkaç gün sonra gelecekgüvenilir haberler beklemiyoruz. Saati satineinternetten haber olarak, televizyondan canlı görüntüolarak izliyoruz. Bu hiçbir dönemle kıyaslanamazboyutlarda ve güçte yoğun bir etkileşim olanağıdır.Günü geldiğinde bu etkileşimin apayrı bir etkisiolacaktır. Bugün için burjuvazi onu kötüye kullanıyorve bir dizi araçla dengeliyor, zaafa uğratıyor olsa da.

Bütün bunları bir kez daha şöyle toparlıyorum.İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimlerdönemine girmiş bulunmaktadır. Bunalımlar dünyanıngenel bir gerçeğidir bugün. Savaşlar, genel biremperyalist dünya savaşı olarak değil ama onun ilkhazırlıkları, ilk çatışmaları, ilk muharebeleri olarakhalen gözler önündedir. Devrimler devrim olarakhenüz yok ama devrimlere varabilecek ilk kıvılcımlarolarak bugün gene gözler önündedir. Tunus, Mısır vb.olaylar da bunun günümüzdeki yeni kıvılcımlarıdır.Büyük depremin ilk öncü sarsıntılarıdır bunlar.

Bu bakış açısı çok önemli. TKİP III. Kongresi’nino kısacık bildirisinde bile, bu bakış açısı, partimizinbütün bir hazırlığını, örgütsel konumlanışını, çalışmatarzını, kadro yapısını, mücadele anlayışını, değerlersistemini belirlemektedir deniliyor. O kısacakbildiride bile bu bakış ile güncel tutum ve davranışlar

CMYK

sır dersleriH. Fırat

sır dersleri Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Tunus-Mısır dersleri18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

bütünü arasında dolaysız bir ilişki kuruluyor. Bildirideyeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemineişaret eden paragraf hemen ardından şöyle devamediyor:

“Bu tespit partimizin tüm mücadele, çalışma veörgütlenme çabasının belirleyici ana eksenidurumundadır. Partimiz tüm güncel devrimci görev vesorumluluklarına buradan bakmakta, geleceğin büyükmücadelelerine bu bakış açısı ile hazırlanmaktadır. Herbiçimi ile burjuva gericiliğinin Türkiye toplumunuboğucu bir kuşatma altında tutması güncel olgusu geçiciolmaya mahkumdur. Kapitalizmin onulmaz çelişkilerikarşı konulmaz bir biçimde Türkiye işçi sınıfını veemekçilerini bir kez daha devrimci sınıf mücadelesialanına yöneltecektir. TKİP bu bilinçle, bundan beslenenbir devrimci güven ve iyimserlikle hareket etmekte, tümgüncel çabasını bu süreci hızlandırmayayoğunlaştırmakta, bunu ise şaşmaz biçimde proletaryadevrimi hedefine bağlamaktadır.

“Partimizin bilincine, pratiğine ve tüm harekettarzına sinmiş bu bakış açısı, doğal olarak kongremizingündemindeki sorunları ele alışını da belirlemiştir.”(TKİP III. Kongresi Bildirisi)

Geçen yılın son aylarında yine burada TKİP III.Kongresi’ni konu alan bir konferans vermiştim. Ozaman altını çizdiğim önemli noktalardan biri de şuydu:

Demiştim ki, şu geride bıraktığımız aylar içerisinde,kısa aralıklarla iki partinin kongresi gerçekleşti. Bupartilerden birinin kongresinden çıka çıka legal alanayeni bir düzeyde geçiş, yani yasal parti çıktı. Demek kirejimde bir yumuşama bekleniyor ve Türkiye’ningörünür geleceğinde bir sosyal durgunluk öngörülüyor,bundan da barışçıl hazırlık sonucu çıkarılıyor. Yasalparti her zaman barışçıl hazırlıkla sıkı sıkıyabağlantılıdır. Aynı zamanda rejimin yumuşayacağı,demokrasinin olanaklarının genişleyeceği, dolayısıylayasal çalışma olanaklarının çoğalacağı düşüncesi var veyasal parti aynı zamanda bunun ürünü olarak gündemegetiriliyor.

Aynı dönemde bir başka parti daha kongre yapıyor,diye eklemiştim. Bu partinin kongresinden ise, tıpkı ikiyıl önce yapılan II. Kongre’sinde olduğu gibi, bir kezdaha devrimci örgüt yaşamsaldır, tespiti ve vurguluçağrısı çıkıyor. Düzene karşı sağlam bir devrimcikonumlanış, parti örgütünün bu temelde çok yönlüolarak devrimcileştirilmesi, devrimci iç yaşamınıngüçlendirilmesi, sınıf eksenli partiye geçiş vb., vb. bunutamamlıyor. Yasal partiyi seçenler, partiyi herkeseaçıyorlar, bunun için sokaklara kayıt büroları kuruyorlar.Devrimci örgüt yaşamsaldır diyenlerse partininsaflaştırılması, sağlamlaştırılması, devrimcileştirilmesi,bununla çelişen unsurların ayıklanmasındansözediyorlar. Biri reforma/barışçıl bir döneme hazırlık,ikincisi devrime hazırlık anlamına geliyor, görevler buna

göre saptanıyor, tercihler buna göre yapılıyor. Birişekilsiz bir ezilenler partisi, diğeri sınıf eksenli devrimcibir parti olmak peşinde.

Sınıf eksenli parti ne demek? Sınıf eksenli devrimehazırlık demek. Sınıf eksenli devrim olmadı mı ne olur?Tunus ve Mısır’da ne olduysa işte o olur! Bunlar sonderece önemli ayrım çizgileri. Mısır’ı alacağız, başarısız1905 Devrimi ile karşılaştıracağız. Görünürde başarılı“Mısır devrimi”ni alacağız, gerçekte başarısız 1905Devrimi’yle karşılaştıracağız. Neden 1905’e devrimdediğimizi, neden Mısır’daki “devrim”e gerçekte ancakbir halk isyanı diyebileceğimizi enine boyunatartışacağız. Bunu burada, bu tartışmanın içindeyapacağız. Böylece konumuzun da daha somut alanınagirmiş olacağız.

Bir kez daha tekrarlıyorum, bu olaylara hep bir tarihidönemin içinde bakacağız. Mısır’ın ya da Tunus’underinlikleri bizim için esasa ilişkin bir önem taşımıyor.Biz Türkiyeli devrimcileriz, biz bu ülkelerde olupbitenleri ancak genel dış çizgileri içinde görebiliriz.Tunus’ta ve Mısır’da bu tür bir hareketlenmebeklemiyorduk, ama patlak verdiğinde de buna hiçbirbiçimde şaşırmıyoruz. Başka herhangi bir ülkede patlakverseydi yine şaşırmazdık.

Fay hatlarındaki enerji birikiminin saptanmasıtoplumsal devrimler için çok daha zordur, sorun buradaçok daha karmaşıktır. Ama yine de bir dönemöngörülebilir. O fay hatları ilk sinyalleri bizegönderebilirler ve işte gönderiyorlar da. BugünOrtadoğu bir bütün artık. Bunu olaylar gösterdi. Ama bubütünlüğü sağlayan bir tarih var, bir kültür var, bir dilbirliği var. Yani bir rastlantı değil bu. Hani, toplumlarınözgünlüğü, kültürel yapısı, etnik yapısı demiştim ya...Dikkat edin, bu koşullar sağlıyor sözünü ettiğimbütünlüğü. Ortak payda altında topluyor. Bunlar aynıtarihin ve aynı kültürün insanları. Abbasiler’in,Endülüsler’in, Emeviler’in... Sömürge döneminde deOsmanlı’nın sömürgesiydi bunlar. Sonra Fransız veİngiliz emperyalizminin sömürgesi oldular. Onlar yapaybir biçimde bölündüler. Tabii bu bölünme belli sonuçlaryaratmamazlık edemezdi, belli bakımlardan farklılaştırdıbu toplumları. Ama tarihin ve kültürün derinliklerindengelen ortak özellikleri silemezdi ve böylehareketlenmeler döneminde bu ortak yönler önplanaçıkabiliyor.

Buraya kadarki anlatımım içerisinde, Tunus’labaşlayan, Mısır’la devam eden, giderek genel Ortadoğusarsıntısı olarak süren olayların sadece bugünkü dünyatarihi içerisinde nasıl görülmesi gerektiğine ilişkin birsunum yapmış oldum. Şimdi Tunus ve Mısır’dayaşananlara daha somut biçimde bakabiliriz.

(Devamı var...)(tkip.org sitesinden alınmıştır...)

Süveyş Kanalı grevikararlılıkla sürüyor

Mısır’da halk ayaklanmasının zafereulaşmasında tayin edici rol oynayan işçi sınıfıyeniden grevler örgütlüyor. Süveyş KanalıYönetimi (Suez Canal Authority-SCA)bünyesinde çalışan 5 şirkette başlayan grev 3.haftasını geride bıraktı.

Grev toplam 7 şirket bünyesinde başlamış,2 şirkette ise 6 Temmuz günü askıya alınmıştı.El-Mawany ve El-Temsah isimli şirketlerinişçileri, kendilerine ordu görevlilerincetaleplerinin karşılanacağına dair söz verildiğini,bu yüzden taleplerin karşılanmasını beklemekiçin bir hafta süreyle greve ara verdikleriniaçıklamışlardı.

Grevde olan yaklaşık 2200 işçi, haksızuygulamalara son verilmesini ve düşükücretlerin düzeltilmesini istiyor.

Greve devam eden 5 şirketteki işçiler adınaAl-Ahram gazetesine konuşan sözcü AliSharaawy taleplerini şöyle sıraladı:

“Ücretlerde yüzde 40 artış, yüzde 7ikramiye artışı, yemek ödeneklerinde artış veSüveyş Kanalı Yönetimi Başkanı Ahmet Fadel’inistfa etmesi”

Sharaawy, talepleri karşılanana dek grevedevam edeceklerini de vurguladı.

İşçilerin iradesi polis ablukasıyla da kırılmakisteniyor. SCA’nın ana girişi polisler tarafındanablukaya alınırken, içeriye basın emekçilerinialınmadığı ifade ediliyor.

SCA işçileri Port Said, İsmailiye ve Süveyşbaşta olmak üzere limanlarda oturmaeylemine de başladı. Grev nedeniyle ülkenintelekomünikasyon tekellerinden olan NecipSaviris’e ait gemilerin ve yatların servis dışıkaldığı belirtildi.

Mısırlı işçilerin grev ve eylemleri önemli birnoktada duruyor. Zira, dünya deniz ticaretininyüzde 8’i Süveyş Kanalı’ndan geçiyor.Mısır’daki ABD yatırımının en büyük parçası,Süveyş kanalı kıyıları boyunca uzanan SuMedboru hattını da içine alacak biçimde petro-kimya sanayine bağlı durumda. SuMed boruhattı günde 2.5 milyon varil petrol taşıyor vebu boru hattı Basra Körfezi’ni aşmak için inşaedilmiş, Suudi Arabistan’ın yeni Kızıl Denizpetrol terminallerine bağlı ağın da bir parçasınıoluşturuyor.

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Ortadoğu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Amerikancı diktatör Hüsnü Mübarek’in alaşağıedilmesinden altı ay sonra Mısır’da gençler, işçiler veemekçiler yeniden “süresiz direniş”e başladılar.Başkent Kahire’deki Tahrir Meydanı’nın yanısıraİskenderiye ve ayaklanma sırasında en sertçatışmaların yaşandığı Süveyş’te geçen Cumagününden beri işçiler ve emekçiler eylem halindeler.

Emekçilerin yeniden eyleme geçmesini tetikleyen,ayaklanma sırasında Süveyş’te gençleri katletmesuçundan yargılanan bir grup polis şefinin kefaletleserbest bırakılıp işlerinin başına dönmesi oldu.Rejimin katilleri aklamaya dönük bu küstahçaicraatına sert tepki gösteren “devrim şehitleri aileleri”,alanlara çıkarak katillerin hızlı bir şekildeyargılanmasını talep ettiler. Bu eylem, son aylardabiriken öfkenin taşması ve üç büyük kenttekimeydanların yeniden işgal edilmesine vesile oldu.

Sınıfsal ayrışmanın alanlara yansıdı

Talepleri karşılanana kadar mücadeleye devamedeceğini ilan edenler “Devrim Gençliği Birliği”(DGB), işçi sendikaları, sol/sosyalist güçler, bir kısımliberaller, bazı meslek örgütleri ve şehit aileleridir. 27Mayıs’ta gerçekleştirilen “İkinci Öfke Günü”necepheden saldıran Müslüman Kardeşler ile bu örgütünyeni kurduğu Adalet ve Özgürlük Partisi iseeylemlerden uzak duruyor.

Müslüman Kardeşler’in halk hareketinizayıflatmak için geliştirdiği taktik, “Mısır özel birdönemden geçiyor, bu koşullarda üretimi durduracak,ülke ekonomisini zayıflatacak, istikrarı bozacakeylemlerden uzak durmak gerekiyor…” söyleminedayandırılıyor. Bu tutum, dinci gerici akımın gericidüzen güçlerinin safında konumlandığına işaretediyor.

Görüldüğü gibi, Mübarek’in iktidardan kovulmasısırasında ortak tutum alanlar, “devrimin taleplerininkarşılanması uğuruna mücadele” sözkonusuolduğunda, farklı duruş sergiliyorlar.

Vurgulamak gerekiyor ki bu ayrışma kaçınılmazdı.Zira Mübarek’in alaşağı edilmesi, işçi ve emekçilerintaleplerinin sadece biriyken, burjuva akımlar açısındanise temel sorunu oluşturuyordu. İşçi ve emekçilersosyal adalet, demokratik hak ve özgürlükler alanınıngenişletilmesi, işkenceci katillerden hesap sorulması,Mübarek yönetiminin dağıtılması, insanca ve onurlubir yaşam talep ederken, burjuva kesimler için esassorun, artı-değer yağmasından daha büyük pay vesiyasal iktidarda daha etkin bir şekilde söz sahibiolabilmektir. Yani çıkarlar diktatörün alaşağı edildiğianda fiilen farklılaşmıştır.

Buna karşın burjuvazinin Müslüman Kardeşlertarafından temsil edilen kesimi ile Mübarekdiktatörlüğünden nemalanan kesim dışında kalanlar,kitlelerin talepleri uğruna direnişe devam etmesinidestekler konumdadır. Müslüman Kardeşler’intutumu, bu gerici akımın halen burjuva güçler içindeen örgütlü kesim, dolayısıyla iktidardan büyük payalmaya aday olmasıyla ilgilidir.

Fakat mali ve siyasi alanlardaki gücüne rağmendinci akım, “ikinci devrim dalgası”na karşı çıkarkenihtiyatlı bir dil kullanıyor. Bunun iki temel sebebi var;ilki, Müslüman Kardeşler’in aksi yöndeki kararınarağmen kendisine bağlı gençlik güçlerinin 27 Mayıs’taalanlara çıkmasıdır. Diğeri ise “devrimin talepleriningerçekleştirilmesi” için mücadele eden güçlerintoplum genelinde yaygın bir desteğe sahip olmalarıdır.Bu iki etken Müslüman Kardeşler’i ihtiyatlı bir dilkullanmak zorunda bırakıyor.

Vurgulamalıyız ki, yakınlarda Washington’dagörücüye çıkan dinci gerici akımın ihtiyatı,zorunluluktan kaynaklanıyor; koşullar değiştiği andaise maskesiz bir şekilde emekçilerin karşısınadikilecektir; özellikle yeni kurulacak hükümette etkinbir rol üstlenirse…

Liberal burjuva kesimlerin mücadeleye katılmaları,halen güçsüz olmalarıyla açıklanabilir. Zira bir anönce seçimlerin yapılması için uğraşan MüslümanKardeşler’e karşı etkili bir muhalefet örgütlemegücünden yoksun olan bu kesimler, verili koşullardaancak işçi emekçi güçlerle yan yana durarak birşeyleryapabilecek durumdalar. Belirtmek gerekiyor ki, buittifak da geçicidir. Çünkü bu kesimler ayaklarıüzerine sağlamca basabildikleri veya emekçilerintalepleri kapitalist sistemin “kırmızı çizgileri”niaşmaya başladığı anda, soluğu karşı taraftaalacaklardır. Bu arada liberal burjuva akımlarıneylemlere katılması, ayaklanmanın daha radikal birnoktaya sıçramasını önleme hedefiyle de bağlantılıdır.

Emekçilerin öfkesi Askeri Konsey ve geçici hükümete yöneliyor…

Gelinen yerde hem Yüksek Askeri Konsey hemgeçici hükümetin başındaki İsam Şeref, gençkuşaklarla emekçiler nezdindeki inandırıcılıklarınıyitirmiş görünüyor. Zira aradan altı ay geçmesinerağmen, isyan sırasında yükseltilen taleplerinkarşılanması yönünde kayda değer bir mesafealınmadı. Hüsnü Mübarek ve bir kısım suçortaklarının yargılanması dahil ulaşılan bazıkazanımlar ise, emekçilerin askeri konseyi basınçaltında tutmaları sayesinde mümkün olmuştur. Yanirejim, oyalama taktiği izleyerek, emekçilerinmücadele azmini zayıflatmayı hedefliyor.

Son günlerde Hüsnü Mübarek rejiminin sembollerisayılan bazı kişilerin protokollerde boy göstermesi,işkenceci katillerin kapalı mahkemeler eliyleaklanmaya çalışılması, işçi ve emekçilerin ekonomik-demokratik taleplerinin görmezden gelinmesi vb.icraatlar, genç kuşaklarla işçi ve emekçilerin sabrınıtaşırdı. Daha önce Askeri Konsey’le İsam Şeref’ialkışlayanlar, şimdi onlara karşı isyan ediyor. “Mademki devrimin hedeflerine ulaşması için çaba sarfetmiyorsunuz, o halde istifa edin” mesajını veriyolar.

Durumun farkına varan İsam Şeref, çadırlarınyeniden Tahrir Meydanı’na kurulmasından sonra biraçıklama yaparak, vaatlerde bulundu ve gençlerdenhükümete yeni bir şans tanımalarını istedi. Ancak buaçıklama, kent meydanlarındaki gençlerle emekçilerinöfkelerini arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Geçen

altı aydan sonra vaat değil pratik icraat talep edenemekçiler, bunu gerçekleştirmenin tek yolunundirenişten geçtiğinin de farkındalar. Bundan dolayıyeniden ayağa kalktılar.

Ordu diş göstermeye başladı

İsyanın yeniden başlaması üzerine Yüksek AskeriKonsey bir açıklama yaparak keskin dişlerini gösterdi.Bazı vaatler içerse de, açıklamada öne çıkan isyanıbaşlatan gençlik örgütleriyle işçi ve emekçilerin tehditedilmesi oldu.

Cumhurbaşkanı, hükümet ve yerel meclis içinseçimler yapılacağını, yönetimin yeni seçilecek sivilhükümete devredileceğini, DGB dahil bütün siyasiparti ve gruplarla görüşmelere devam edileceği vetaleplerinin karşılanması için çalışılacağı vaatlerindebulunan Askeri Konsey, “kanun dışına çıkanlara,hükümetin işini yapmasını engellemek isteyenlere,üretimi durduranlara” izin verilmeyeceğini ilan etti.

Açıklamada, işçilerin, emekçilerin, gençlikörgütlerinin “barışçıl olmayan” grev ve direnişlerini“yasadışı” ilan eden ordu, bu tür eylemlere izinverilmeyeceğini, dahası engellemek için negerekiyorsa yapılacağı vurguladı. Mübarek dönemiyleaynı üslubu kullanarak emekçileri tehdit etti.

“Devrimin hedefleri gerçekleşene kadar direniş…”

Talepleri karşılanana kadar eyleme devamedeceklerini ilan eden genç kuşaklarla işçi veemekçiler, “baltacı” denen rejimin tetikçilerininsaldırılarına rağmen üç büyük kentin meydanlarındakidirenişlerini sürdürüyorlar. Tahrir Meydanı’ndayaptıkları basın toplantısında İsam Şeref’inaçıklamasını reddettiklerini ilan eden DGBtemsilcileri, talepleri karşılanana kadar direnişe devamedeceklerini belirttiler.

Grev yapan işçilerle üç kentte isyan ateşini yenidentutuşturan kitleleri hedef alan Askeri Konsey’e dealanlardan sert tepkiler geldi. Ordunun Mübarekdöneminde olduğu gibi kaba tehditlere başvurduğunuifade eden Tahrir Meydanı’ndaki gençlerle emekçiler,meşruluk/yasallık söylemini reddederek, Mısır’da şuan meşru olanın “devrim ve hedefleri” olduğunubelirttiler.

Egemenler cephesinden gelen bu tehditlere karşınkent merkezlerindeki meydanları işgal eden gençkuşaklarla işçi ve emekçilerin “devrim devam ediyor!”şiarını yükseltmeleri, Mısır’da sınıflar çatışmasınınsertleşmeye gebe olduğuna işaret ediyor.

Mısır’da yeni bir sınıf çatışmasına doğru...

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Mısır Devrimi’nin ateşi yeniden alevlendi. Üstelik bukez alevlerin renginde daha önce zayıf olan bazı“tonlar”ın güçlenmeye başladığı görülüyor.

Yeniden Tahrir 8 Temmuz Cuma günü Tahrir Meydanı, Mübarek’i

deviren 147 günlük direnişten sonra, ilk kez bu kadardolmuştu. Meydandakiler, eski rejimin kalıntılarınıntemizlenmemiş, haklar ve özgürlüklerde beklenengelişmelerin gerçekleşmemiş, askeri cuntanın yetkilerininhâlâ azaltılamamış, yönetimin “sivilleşememiş” olmasınıprotesto ediyorlardı.

Buraya kadar bir yenilik yok. Hatta meydandakilerinbir kısmı yeni bir oturma (meydanı işgal etme) eylemibaşlatma kararı aldığında, Müslüman Kardeşlerörgütünün, Selefi grupların meydanı, “oturma eylemikaos çıkarır” gerekçesiyle terk etmeleri de yeni bir tutumdeğil... Onların bu tutumu, devrim başladıktan az sonraortaya çıkan ayrışmanın yansımasıydı. Mülk sahibi,kapitalist ve toprak ağası sınıfların yönetiminde olanMüslüman Kardeşler akımı, istikrar adına ve yenihükümeti belirleme umuduyla hemen eski rejiminkucağına atlamıştı. Selefiler de MK’yi izlemektegecikmemişti. Devrim ilerleyecekse artık bunlarsız vehatta ancak bunlara karşı ilerleyebilecekti.

Ama meydanda oturma eylemi (işgal) başladıktansonra gündeme gelen gelişmeler, artık yeni bir şeylerin debaşlamakta olduğunu düşündürüyordu.

Devrimin safları berraklaşıyor Meydanda kalarak devrimi sürdürmeye kararlı

olduklarını açıklayan gruplara bakınca iki özellik dikkatiçekiyor.

Birincisi, bu grupların hepsinin, aralarındaki siyasifarklılıklara karşın, seküler ve sol olaraktanımlanabilecek bir kümeye ait olduğunusöyleyebiliyoruz. Bu da bize devrimin, özgürlükten vedemokrasiden, işçi haklarından ve sınıflardan sözetmemizi olanaklı kılan evrensel özelliğini (ait olduğuAydınlanma geleneğini) veriyor. Bu ana kümenin içinebakınca, çeşitli komünist grupları, sosyal demokratları,liberal demokratları, çeşitli özgürlük taleplerini savunangrupları ve sendikaları görüyoruz. Sınıfsal özellikleriaçısından, meydandakileri, proletaryanın “yeni orta sınıf”olarak adlandırılan kesimi, artık giderek proletaryasaflarına katılmakta olan gençliğin temsilcileri,proletaryanın bel kemiğini oluşturan kesimin, geleneksel

işçi sınıfının örgütlenmesi olarak sendikalar, daha öncekimücadelelerden ayakta kalmış devrimciler (radikalentelijansiya) olarak tanımlayabiliriz. Bu çeşitlilik Mısırdevriminin daha birçok ayrışma yaşayabileceğinidüşündürüyor.

İkincisi, Mısır devriminde, dinci akımların devrimeihanet ederek rejimle bütünleşmeye başlamasına bağlıolarak yaşanan bu ayrışma, Tahrir’de kalanların,dikkatlerinin giderek devletin yapısı ve ekonomikhaklar üzerinde yoğunlaşmasına olanak sağlıyor. İkifarklı gruplaşma tarafından açıklanan iki taleplerlistesinin de, devletin sivilleştirilmesinin, eski rejimintemsilcilerinin, işbirlikçilerinin cezalandırılmasınınötesinde, grevleri ve gösterileri yasaklayan yasalarınkaldırılması, devletin yeni bütçesinin geri çekilerek,yoksullardan yana ve tartışmaya açık bir bütçeyapılması talebinde birleştikleri görülüyor.

Devrimci blokun, komünistleri ve bağımsızsendikaları da içeren sol kanadını oluşturan kesimintalepler listesindeki iki maddeyse özellikle dikkatçekiyor. Bunlardan birincisi, eski rejimin aracı olarakçalışmış olan Mısır Genel İşçiler Sendikası’nınkapatılması, ikincisi de yeni devlet bütçesinde asgariücretin 1200 Mısır Lirası olarak saptanması, en yüksekdevlet memuru ücretinin asgari ücretin 15 katınıgeçmemesi isteniyor. Kısacası, Mısır devrimi, kendineyol açmaya çalışırken yoksullardan yana ekonomiktalepler öne sürerek, genelde “halkçı” bunun içinde degiderek sınıfsal bir karakter sergilemeye başlıyor.

Süveyş’te göstericilerin, kanaldan Kahire’ye maltaşıyan anayolu kapatmaları, cuma gününe kadar talepleriyerine gelmediği takdirde bu kez kanalı trafiğekapatacaklarını açıklamaları da devrimin sınıfsalkarakter kazanma süreciyle uyumlu. Dahası, Süveyş’tedevrimin, rejimi dünya ekonomisinin ana arterlerindenbirini kapatmakla tehdit etmesi, emperyalizmi dekarşısına almaya hazır olduğunu gösteriyor.

Ben bu yazıyı hazırlarken, Tahir Meydanı’ndakigruplar, bir milyon katılımlı bir protesto yürüyüşü içinçağrı yapmışlardı. Göstericiler salı akşam saat 17’de (buyazı basıma girerken) Tahrir Meydanı’nda toplanacak vebakanlıkların olduğu binaya yürüyecekti. Siz bu yazıyıokurken rejime karşı bir meydan okuma anlamına gelenbu yürüyüşün nasıl sonuçlandığını da öğrenmiş olacağız.

Cumhuriyet / 13.07.11

Ortadoğu20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Mısır devrimi devam ediyorErgin Yıldızoğlu

Yüzbinlermeydanlardaydı

Suriye’de 13 ölüSuriye’de 8 Temmuz günü gerçekleştirilen

Cuma eylemi yine devlet terörünün hedefioldu.

Geçtiğimiz hafta olduğu gibi bu hafta daHama’da binlerce kişi gerici rejimi protestoetti. Hama’nın yanısıra Humus ve Şam gibikentlerde de eylemler yapıldı.

Suriye İnsan Hakları Ligi’nden AbdülkerimRihavi AFP’ye verdiği bilgide Hama’da bulunanEl Assi Meydanı ve meydana çıkan yollarda450 binden fazla kişinin gösteri düzenlediğinibelirtti. Gösteride rejimin devrilmesi talebiyükseltildi.

Humus ve Şam’daki eylemlerde kitleninüzerine ateş açılırken Humus’ta 5, Şam’da 2kişi yaşamını yitirdi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nden RamiAbdul Rahman ise Dmeyr’de 6 kişininöldüğünü söyledi.

Yemen’de Salih’e yanıtYemen’de bu hafta gerçekleştirilen cuma

eyleminde Devlet Başkan Salih’in 7 Temmuzgünü gerçekleştirdiği ulusa sesleniş konuşmasıhedef alındı.

Salih, tedavi için Suudi Arabistan’agitmesinin ardından ilk defa kameralarınkarşısına çıkarak bir konuşma yaptı.Konuşmanın ardından Salih yanlıları gericirejimin teşvikiyle sokağa çıkarak kutlamalargerçekleştirdi. Sevinç gösterileri, ‘’abartılı verejime sahte bağlılık gösterisi’’ olarakyorumlandı.

Sana’da onbinler toplandı

Başkent Sana’da toplanan onbinlerce kişiise Salih’in yaptığı diyalog çağrısına itibaretmeyeceklerini söyledi. Cuma namazı için 60.Cadde’de toplanan muhalifler, kutlamalarınisraf olduğunu belirttiler ve havaya ateşaçılması sonucu hayatını kaybeden 4 kişininhesabını kimin vereceğini sordular.

Güney Afrika’da mühendislik, altın, kimya, metalve kömür sektörlerinden işçiler tarafından bu haftayapılan grevlerde 1 işçi öldü, 6 işçi yaralandı, 9 işçi isetutuklandı.

Daha iyi bir ücret için patronlarla görüşen; fakatanlaşmazlık sonucu grev kararı alan işçilerinmücadelesi kolluk kuvvetleri tarafından saldırıylakarşılaştı.

8 Temmuz Cuma günü mühendisler tarafındanyapılan grev esnasında bir işçi araba çarpması sonucuyaşamını kaybetti.

Krugersdorp’ta bulunan bir şirkette, grev kırıcıişçilerin çalışmasını engellemek için müdahale edengrevci işçilere ise şirketin müdürü tarafından ateşaçıldı. Cuma günü yapılan silahlı saldırıda 2 işçiyaralandı. Müdür ve hastaneye götürülen 2 işçi isedaha sonra tutuklandı.

Yine Krugersdorp’ta 7 Temmuz Perşembe günügrev sırasında ise işçilere plastik mermilerle saldırankolluk kuvvetleri Güney Afrika Metal İşçileriSendikası üyesi 4 işçiyi yaraladı. Bunun dışında,Bellville ve Germiston’da da polisin işçilere saldırdığı,tehditler savurduğu ve ateş açtığı söyleniyor.

Güney Afrika’nın en büyük 2. sendikası olan metalişçileri sendikası Numsa üyesi işçilerden 9’unun isePerşembe günü tutuklandığı açıklandı.

Metal ve mühendislik sektörlerinden 117 bininüzerinde işçi, patronların teklif ettiği %7’lik zamoranına karşı Pazartesi günü iş bırakmıştı.

Yaklaşık 120 bin üyesi olan Numsa’nın grevine isefarklı sektörlerden 5 sendika daha katıldı.

Cosatu (Güney Afrika Sendikalar Federasyonu)Başkanı, işçilerin insanca yaşamaya yetecek bir ücretiçin grev yaptıklarını ifade etti.

Güney Afrika’da grev dalgası

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Batı Papua eyaletinde bulunan ABD’ye aitFreeport-McMoran Grasberg maden ocağında işçiler4 Temmuz günü greve çıktılar. 100 binin üzerinde işçitarafından başlatılan grev, işçilerin %100’lük ücretzammı talebinin reddedilmesine karşılıkgerçekleştirildi. İşçiler, dünya çapında diğer Freeportişçilerinin saatlik 15-30 dolara çalıştığını, kendilerininise 1.5 dolar olan saat ücretlerinin 3 dolara çıkmasınıistediklerini söylüyorlar.

En az 2 bin işçi maden ocağının girişini tutarken300 işçi ise ocağa giden yolları kapattı.

Dünyanın en büyük altın ve bakır ocaklarındanolan Gresberg’de üretim durdu, bu da düyagenelinde bakır fiyatlarını etkiledi. Freeport şirketigrevin kendilerine günde 23 milyon dolara malolduğunu söylüyor.

Şili’de Ulusal Bakır İşletmesi bünyesinde çalışan 17bin işçi özelleştirmeleri protesto etmek için 11 TemmuzPazartesi günü greve gitti. Bakır işletmelerininkamulaştırılmasının 40. yıldönümünde gerçekleşen grev,1983’ten bu yana gerçekleştirilen en büyük bakır greviolarak tarihe geçti.

Öğretmen sendikaları ve öğrenci örgütlerinin dedestek verdiği greve yaklaşık 50 bin kişinin katıldığıifade edildi. Başkanlık sarayının bulunduğu Plaza de laCiudadania’da düzenlenen gösteride konuşan Şili Bakırİşçileri Federasyonu lideri Raimundo Espinoza Codelcohükümeti şirketi özelleştirmeye çalıştığını söyledi.

Bakır İşçileri Konfederasyonu (CTC) BaşkanıCristian Cuevas da “Ortada özelleştirmeyi hedefleyenüstü kapalı bir plan var. Uluslararası bakır şirketleri

karşısında Codelco’nun rekabet gücünün zayıflatılmakisteniyor” dedi. Konfederasyon başkanı grevledayanışma ve Codelco’yu koruma çağrısı yaptı.

Pazartesi günkü grev, Salvador Allende (1970-1973)tarafından bakır madenlerinin kamulaştırılmasının 40.yılına denk gelmesi nedeniyle de ayrı bir anlamtaşıyordu.

Piñera Hükümetinin eğitim politikalarına karşımücadele veren Lise Öğrencileri Koordinasyon Kuruluda maden işçilerinin grevine destek verdi. BaşkentSantiago’da bulunan İtalya Meydanı’nda işçilerledayanışma eylemi yapmak isteyen öğrencilere polissaldırdı. Başkanlık Sarayı’na yürümek isteyen yüzlerceöğrenciye tazyikli suyla saldıran polis, aralarındaçocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Şili’de büyük grev

Dünya

Grevler dalga dalga...KoreKore Sendikalar Konfederasyonu’nun (KCTU)

tersane işçilerine grevi sonlandırma çağrısına, işçilerişe geri dönmeme kararlılığıyla yanıt verdiler.

Busan’da bulunan Yeongdo tersanesinde yerden35 metre yükseklikteki vinçte işgal eylemlerinisürdüren işçiler sendikacıların tersane patronlarıylagizli görüşme yaparak anlaşmaya varmasını vemahkemelerin 190 gündür süren grevi sonlandırmakararını protesto ediyorlar.

Grev, geçtiğimiz yıl Aralık ayında 400 kişinin iştenatılmasına karşı başlatılmıştı. Grev, çevredekiişçilerden de yoğun destek görüyordu. KCTUyöneticilerinin patronla uzlaşması ve işçilere grevibitirme çağrı yapmasına ise 12 işçi ve 1 sendikayöneticisi vinç işgali gerçekleştirerek yanıt verdi.

Anlaşmaya göre, işten atılan işçilerden 170’inetazminat verilecek. Hiçbir işçi ise işe gerialınmayacak.

İşgal eyleminin dışında tersanenin önünde deyaklaşık 80 işçi tarafından protesto eylemleriyapılıyor.

HindistanCochin limanında 200 işçi tarafından yapılan 4

günlük grev 6 Temmuz Çarşamba günü yapılananlaşmayla sona erdi. Limanda konteynır çalışanlarıve diğer işçiler tarafından başlatılan grev Dubai’ye aitşirketin araçlarını temizlemekle görevli işçilerinterminale girmesinin yasaklamasına karşı yapılmıştı.İşçiler ayrıca çalışma koşullarının iyileştirilmesitalebinde bulunmuştu. Terminal yöneticilerinintalepleri kabul etmesi üzerine işçiler grevisonlandırdılar.

PakistanKaraçi Elektrik Şirketi çalışanı binlerce işçi 30

Nisan’da başlattıkları grevi sürdürüyorlar. Grev, şirketin kadrolu işçileri sözleşmeli çalıştırma

planına karşı başlatılmıştı. Ayrıca, gönüllü emeklilikplanına da karşı çıkan işçiler şirketin kendilerini iştençıkarıp taşerona geçireceklerini düşünüyorlar.

Sabotaj yaptıkları gerekçesiyle işten atılan 140 işçide kurdukları direniş çadırıyla eylemlerinisürdürüyorlar.

İngiltereBlackpool’da bir bisküvi fabrikasında işçiler grev

kararı aldı. Ücret konusunda anlaşmaya varılamaması

üzerine 300’ün üzerinde işçi grev silahını kuşanarakpatrona yanıt verdi. Sendikasız işçilerin %86’sı “greveevet” dedi. Grev, 18, 20 ve 26 Temmuz günleriyapılacak.

FransaFransa’da özel bir havayolu şirketinde ilk kez bir

grev yaşandı. İngiliz havayolu şirketi EasyJetbünyesinde çalışan işçiler, hastalık izni konusundaşirket yönetimiyle bir uzlaşıya varılamadığı için 11-13Temmuz tarihlerinde iki günlük grevi hayatageçirdiler.

Paris’teki Orly ve Lyon’daki Saint-Exuperyhavaalanlarında gerçekleşen grev, havayollarındaçalışan işçilerin yüzde 40’lık bölümünün örgütlüolduğu Uçak Hostesleri Sendikası (UNAC)öncülüğünde yapıldı.

İş kazası ve hastalık durumlarında ücretli izinlerile ilgili EasyJet yönetimi ve UNAC arasında 4Temmuz günü gerçekleşen son görüşmeden desonuç alınamaması üzerine grev kararı alınmıştı.

Endonezya’da madenciler grevde!

Panama’da yerli halk, hükümetin tazminat sözünütutmaması üzerine 9 Ağustos günü büyük bir grev veyürüyüş düzenleyecek.

Panama Başkanı Ricardo Martinelli, 2010 yazındaChanguinola’da yaşanan ve iki kişinin ölümüne,yüzlerce kişinin ise yaralanmasına neden polisteröründen kaynaklı yerlilere tazminat ödeneceğisözü vermişti.

Changuinola katliamını anmak için düzenlenenbir forumda muhalefetteki Demokratik DevrimciParti, 9 Ağustos’ta ulusal çapta bir grevdüzenleyeceklerini ve başkente yürüyeceklerini

duyurdu. Hükümetin tazminat vaatlerini yerinegetirmemesinin protesto edileceği bu eyleme tümyerli halkların katılacağı bilgisini verdi.

*** 2010 yılında Changuinola’da yerlilerin aleyhine

düzenlenmiş bir yasanın protesto edildiği eylemlerdepolis hedef gözeterek ateş açmış ve iki kişiyikatletmişti. Yasa daha sonra geri çekilmiş, hükümetde tazminat ödeyeceğini açıklamıştı. ChanguinolaAnlaşması olarak bilinen bu vaatler, yerlilerinbaskısına rağmen bugüne kadar ancak kısmen yerinegetirildi.

Panama’da grev hazırlığı

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

İngiliz emperyalizmi ile Türk ve Yunandevletlerinin gerici çıkarlarının çatışma alanı olanKıbrıs adası, 1950’li yıllardan beri uluslararasıpolitikanın temel sorunlarından bir tanesi.

Emperyalist müdahaleden önce birlikte yaşayanada halkları, İngiltere’nin böl/parçala/yönetsiyasetini, diğer taraftan ise Türk ve Yunandevletlerinin gerici müdahalelerini boşadüşüremedikleri için, birbirini kırma noktasınadüşmüşler, bunun sonucunda ise ada bölünmüştür.

Britanya emperyalizmi adadaki askeri üslerinimuhafaza ederken, Güney Kıbrıs Yunanistan’ın,1974’teki savaştan sonra Kuzey Kıbrıs daTürkiye’nin güdümüne girmiştir. 37 yıldan beri fiilenparçalanmış olan ada üzerindeki gerici çıkarçatışmaları devam ediyor.

Türk devletinin emperyalistlerle ters düşmeyigöze aldığı nadir konulardan biri Kıbrıs sorunu idi.Zira stratejik konumundan dolayı ada üzerindekikısmi egemenliğini yitirmek istemeyen Türk devletiiçin, “yavru vatan” çok önemliydi, fakat bu vatandayaşayan evlatların pek önemi yoktu. Türk ordusununfiili işgali altında bulunan Kuzey Kıbrıs’taki yönetim,uzun yıllar buradaki askeri birlik komutanlarıtarafından “hizmetçi” olarak iş gördü.

Askeri işgal altında tutulan ada, aynı zamandaTürk kontr-gerillasının üssü haline getirilmiş, hiçbiryatırım yapılmazken, “kumarhaneler cenneti” olarakkullanılmıştır.

AKP’nin dinci gericiliği adada yayma teşebbüslerisonuç vermeyince, ada sakinlerine saldıran TayyipErdoğan, Kıbrıs halkının onuruna sahip çıkmasıkarşısında çileden çıkmış ve ada halkına “besleme”diyerek hakaret etmişti.

Kıbrıs sorunu, yakın zamana kadar Türkburjuvazisi ve onun devletinin “kırmızı çizgisi”olarak kabul ediliyordu. “Kırmızı çizgi” olmasıburada yaşayan Türklere verilen önemden değil, fakatadanın stratejik konumundan kaynaklanıyordu. Adasakinleri, Türk devleti nazarında her zaman“besleme” idi.

Türk ordusunun 1974’te adanın kuzeyini işgaletmesi, 1983’te ise KKTC’nin ilan edilmesi adadakisorunları daha da karmaşıklaştırdı. KKTC’yi tanıyanülke olmasa da, Türk devleti adada fiili bir durumyaratmayı başarmıştı.

Kıbrıs sorunu yarım yüzyıldan beri hem AB hemBM gündeminde yer almış, kimi zaman taraflararasında görüşmelere konu olmuştur. Ancak şu anakadar kayda değer bir çözüm yolu bulunamamıştır.Zira her üç gerici güç (İngiltere-Türkiye-Yunanistan),adada yaşayan halkları hiçe sayarak gerici çıkarlarınıkoruma noktasında ayak dirediği için, sorununçözümü konusunda bir adım atılamamıştır.

Bu arada Kıbrıs adası hem Türk hem Yunanburjuvazisinin elinde ırkçı-şoven propagandayıyaymanın aracı olarak kullanılmıştır. Zira hem adaüzerindeki vesayet devam ediyor hem arada birkışkırtılan gerginlikler şoven propaganda için uygunmalzeme sağlıyordu.

Ada halkları ise, bu durumdan hoşnut değildi.Azımsanmayacak bir kesim üç gerici gücün

vesayetinin son bulması ve adada birleşik demokratikbir yönetimin kurulmasını istiyor. Her iki taraftakisol/sosyalist güçlerin savunduğu bu çözümün şu anakadar hayata geçirilmesi mümkün olmamıştır. Zirahalen gerici güçlerin ada üzerindeki hakimiyetidevam ediyor.

Ada bu aralar yine BM gündemindedir. Songünlerde AKP hükümetinin “Kıbrıs’ta toprak açılımı”yapacağına dair haberin basında yer alması, adaylailgili yeni gelişmeler olacağı şeklinde yorumlanıyor.

Geçen günlerde Birleşmiş Milletler (BM) GenelSekreteri Ban Ki moon, KKTC CumhurbaşkanıDerviş Eroğlu ve Rum Yönetimi Lideri DimitrisHristofyas tarafından Cenevre’de gerçekleştirilenzirve ile yeniden tartışılmaya başlayan Kıbrıs sorunu,önümüzdeki aylarda gündemdeki yerini koruyacakgibi görünüyor.

Belirtildiğine göre Moon’un başkanlık ettiğitoplantıda 3 önemli başlık belirlendi. Bunlardanbirincisi Türk tarafının Toprak açılımı, ikincisiBM’nin Ekim ayına kadar süreci takvime bağlaması,üçüncüsü ise “iki kesimliliğin” teyit edilmesi.

Tarafların toprak paylaşımı sorununu tartışmayıön şartsız olarak kabul ettiği, BM şefi nezaretindetaleplerini ortaya koyacakları, anlaşma sağlanırsa “ikikesimli” Birleşik Kıbrıs Devleti’nin ortaya çıkacağısöyleniyor.

Eğer anlaşma sağlanırsa ortaya çıkacak BirleşikKıbrıs devletini oluşturan Kıbrıs Türk devletinde

mülkiyet üstünlüğü Türklerde, Rum devletinde deRumlarda olacak.

Belirtildiğine göre Ekim ayında liderleri tekrarNew York’a çağıracak olan Ban ki Moon,görüşmelerde ilerleme sağlanırsa uluslararası birkonferans düzenleyecek. Konferans’a Türkiye,Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum taraflarının yansırabazı emperyalist devletler de yer alacak.Görüşmelerden bir sonuç çıkmazsa, BM şefi,Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağıracak veKıbrıs’la ilgili son karar burada verilecek.

Toprak paylaşımı konusunda bir anlaşmayavarılırsa, adada emperyalistlerle Türk ve Yunandevletlerinin önerdiği çözüme ulaşılmış olacak. Türktarafının 1974’te gaspettiği toprakların bir kısmınınRumlara iade edilmesi anlamına gelecek bir anlaşma,KKTC’nin taviz vermesi durumunda mümkünolacaktır. Bu adımı atmaya hazırlanan AKP hükümeti,ABD ve AB emperyalistleriyle ilişkilerinde “yük”haline gelen Kıbrıs’ı “ayak bağı” olmaktan çıkarmayakarar vermiş görünüyor. İşbirlikçi burjuvazi ise, buadımın atılmasını yıllardan beri savunuyordu.

Görüldüğü üzere “yavru vatan” bir kez daha Türkburjuvazisi ve onun devletinin dönemsel çıkarlarınınaracı olarak kullanılıyor.

Bu emperyalist çözüme ulaşılır mı bilinmez, amagerçek ve kalıcı çözüme Kıbrıs halklarının birlikteyaşayacağı sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetikurulduğunda ulaşılacaktır.

Ortadoğu22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Sermaye devletinin Kıbrıs’taki ‘kırmızı çizgi’leri siliniyor…

Kıbrıs halklarının kurtuluşukendi ellerindedir!

Kıbrıs’ta sağlık emekçileri UBPhükümetinin uygulamaya koyduğu sosyalyıkım paketine karşı 11 Temmuz günü greveçıktı. Paket kapsamında bugüne kadar birçokhaklarının gasbedildiğini belirten sağlıkemekçileri emeklilik yaşını uzatan ve sosyalgüvenlik haklarını kısıtlayan Sosyal SigortalarYasası’nın geri çekilmesini istediler.

Dev-İş’in örgütlü olduğu işyerlerindegerçekleştirilen grev kapsamında sağlıkemekçileri yürüyüş ve basın açıklamasıyaptılar. Eyleme Sendikal Platform da destekverdi.

Greve giden işçiler sabah saatlerindeLefkoşa’da 10. Yıl Parkı’nda toplanarakÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nayürüdüler. Bakanlık önünde açıklama yapanDev-İş Başkanı Mehmet Seyis hükümetieleştirdi. Sosyal Sigortaları hasta edenlerinbelli olmasına karşın bunun bedelinin

emeklilere ve işçilere ödetilmeye çalışıldığınıbelirten Seyis açıklamasında şunları söyledi:“Uygulamaya konulan yıkım paketi ile birçok

haklarımız elimizden alındı, Hayat Pahalılığı ödeneği durduruldu, alım gücümüz aşağıya çekildi. Şimdide sosyal güvenlik haklarımızı kısıtlayan ve emeklilik yaşını uzatmayı öngören Sosyal SigortalarYasası’nın geçirilmesi için düğmeye basıldı”

Konuşmaların ardından meclis önüne gelindi ve meclis başkanı ile görüşme gerçekleştirildi.

11 Temmuz 2011 / Kıbrıs

Kıbrıs’ta sağlık emekçilerinden grev

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Türkiye burjuvazisi, içerisinde bulunduğuekonomik krizi aşmak amacıyla sarıldığı neoliberalreçeteleri uygulamak için yolunu düzlemekzorundaydı. Bunun somut karşılığı ise devrimciyükselişin önünün alınması, toplumsal muhalefetinazgınca bastırılması demekti. 12 Eylül darbesi işte buamaçla yapıldı.

‘80 askeri faşist darbesiyle sermaye için muazzambirikimlerin önü açıldı. Ücretler düştü, haklartırpanlandı, kölelik düzeni katmerlendi. Fakat busömürü ve kölelik düzeni ancak baskı ve zorunsüreklileştirilmesiyle korunabilirdi. Bu nedenle 12Eylül darbesiyle örgütlenen baskı ve zorkurumsallaştırılarak süreklileştirildi.

12 Eylül darbesinin üniversitelerdeki postalı iseYÖK’tü. Üniversitelerin zapturapt altına alınması vesermayenin sömürüsüne açılması için YÖKkullanıldı. Ancak 12 Eylül’ün diğer kurumları zamaniçerisinde çeşitli dönüşümlerden geçerken, ya dayerlerini aynı işlevi gören başka kurumlarabırakırken, YÖK 2011’e kadar sermaye vehükümetlerinin vazgeçilmezi oldu.

Çünkü YÖK üniversitelerin devrimci güçlerdenarındırılması ve neoliberal saldırılarınuygulanmasında koçbaşı olmuştur. YÖK ‘düzeninistediği kafaların’ mimarı, sömürü düzenininkampüslerde taşeronudur. YÖK sermayeninüniversitelerdeki eli-ayağı olarak vazgeçilmezdir.YÖK eğitimde bugün bir düzeni -‘YÖK düzenini’-temsil etmektedir. Geride bıraktığımız dönemde de,yakın geçmişte de düzen sözcüleri YÖK reformu yada YÖK’ün ortadan kaldırılması gibi fikirleri ortayaattılar. Ancak sözünü ettiğimiz gibi, burada esas olanYÖK düzeni ve onunla ifade edilen sermayedüzeninin çıkarlarıdır. Bu çıkarlar bugün eğitimharcamalarının öğrencilerin sırtına daha fazlayüklenmesini, gençliğin apolitikleştirilipyozlaştırılmasını, üniversitelerin tüm kaynakları ilesermayeye daha fazla hizmet sunmasınıgerektirmekte, çalışma rejiminin yüksek öğretimkurumlarını da kapsayan düzenlemelerle daha dagüvencesizleştirilmesini buyurmaktadır. Bunun içinsermaye YÖK’ten önümüzdeki günlerde fazla mesaibeklemektedir!

Eğer olursa bu kurumun adının değişmesi,kapsamlı bir makyaj operasyonu görmesi ya da yeriniyeni bir koçbaşına bırakması sadece ve sadecesermayenin bu uğursuz politikaları dahilinde daha

etkin bir hizmet sunmak içindir.Geçtiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan YÖK

konusundaki görüşlerini dile getirdi. Bu görüşleryukarıda ortaya koyduğumuz gerçeklerikanıtlamaktadır. Öyle ki Erdoğan sermayenin YÖKdüzenine duyduğu ihtiyacı daha açık biçimde dilegetirdi. YÖK’ün kaldırılması halinde üniversitelerdebugüne kadar yaptıklarını yapamamaktan dolayıkorkusunu belli etti. “YÖK olmazsa üniversitelerdedüzen bozulur” diyerek açıkça esas olanınsermayenin üniversitelerden beklentileri olduğunuortaya koydu.

Erdoğan çok iyi biliyor ki, genç nüfusun toplamişgücü içinde tuttuğu yer önemlidir. Yüzde 30’larıaşan genç işsizlik oranı ise bu kitlenin aynı zamandakontrolünü zorunlu kılmaktadır. Günümüzün öğrencikuşakları açıktır ki geleceğin emekçi yığınlarınakatılacaktır. Bundan ötürü daha ellerine diplomalarınıalmadan geleceğin arzulanan çalışma rejimine boyuneğecek köleler haline getirilmeleri düzenin bekasıiçin şarttır. İşte bundan ötürü düzen şefleri YÖK’tenasla vazgeçmiyorlar, vazgeçemezler.

Gelecek için YÖK’e ve YÖK düzenine karşı mücadeleye!

Önümüzdeki süreçte işçi sınıfı ve emekçileriolduğu gibi gençliği de yoğun bir saldırı dalgasıbekliyor. Bugün için kendi iç dengelerini oturtmayave meclisin işlerliğini yeniden sağlamaya çalışandüzen güçleri saldırılarını aralıksız sürdürüyor.Önümüzdeki günlerde ekonomik alanda olduğu kadarsosyal alanda da saldırılar yoğunlaşacaktır. Dinci-gerici partinin şefinin açıklamaları da bu sebepleboşuna değildir. Erdoğan üniversitelerde YÖK’ünfazla mesai yapacağını, “YÖK olmazsa tüm bu işlernasıl yürüyecek” diyerek şimdiden duyurmuştur.

İşte bundan dolayı gençlik geride bıraktığı dönemkazandığı gücü ve ürettiği imkanları hızlatoparlayabilmeli ve yeni döneme hazır olmalıdır.Çünkü gençlik önümüzdeki dönemde emek düşmanıpolitikaların karşısında örülecek mücadelenin temelbir bileşeni olacaktır. Gençlik güçlerine düşen bubilinç ile süreci ele almak ve ihtiyacı karşılayacak birhazırlık içine girmektir.

Ekim Gençliği13.07.11

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

YÖK düzenin vazgeçilmeziolmayı sürdürüyor!

Gençlik hareketi

Beytepe’de cezaterörü!

Yaz dönemine girilmesiyle birlikte ardıardına ceza yağdıran üniversitelere HacettepeÜniversitesi de eklendi. Sudan gerekçelerleilerici ve devrimci öğrencilere ceza verenyönetim öğrencilerin eğitim hakkını gasbetti.

Özgür Beytepe İnisiyatifi faaliyetlerikapsamında dağıtılan “ÜniversitelerimizHapishaneleşiyor!” başlıklı bildiri ve bildiriyiyırtan bir faşiste yapılan müdahale gerekçegösterilerek aralarında bir Ekim Gençliğiokurunun da bulunduğu 3 öğrenciye 1 ayuzaklaştırma cezası verildi.

Geçtiğimiz haftlarda yine Ankara’da DTCF’de6 öğrenciye ceza verilmişti. Denizli PamukkaleÜniversitesi’nde ise 112 öğrenciye soruşturmaaçılmıştı.

Ekim Gençliği / Ankara

Afyon’da öğrencieylemi

Afyonkarahisar’ın Erenler Köyü’nde öğrenciyurdu olarak kullanılan 12 bina mühürleninceyaz okulu programı için yurtta kalan bin kadaröğrenci eylem yaptı.

Afyon Kocatepe Üniversitesi Ahmet NecdetSezer Kampüsü karşısında bulunan ErenlerKöyü’nde 2004 yılından beri hizmet veren 12yurt binası, 11 Temmuz akşamı zabıtaekiplerince tahliye edildi. Kaldıkları yerlerinboşaltılmasına tepki gösteren yaklaşık 1000öğrenciyle belediye ekipleri arasında gerginanlar yaşandı.

Yaz okuluna devam ettiklerini ve bir haftasonra sınavların başlayacağını belirtenöğrenciler, yurtlara dönmek istedi. Buna izinvermeyen zabıta ekipleri, uzun süreöğrencilerle pazarlık yaptı.

Yapılan görüşmeler sonrasında öğrencilere,Kredi Yurtlar Kurumu’na ait Tınaztepe ÖğrenciYurdu’nda geçici olarak yer bulunduğu, barınmaücretinin Valilik tarafından karşılanacağısöylendi. Bu teklifi kabul etmeyen öğrenciler,“Gerekirse sokakta yatarız” diyerek karara tepkigösterdi.

Bina önünde çadır kuran bazı öğrenciler,yurda alınmamaları halinde çadırdakalacaklarını söyledi. Bazı öğrenciler, “Bu çadırda ruhsatsız, bunu da mühürleyin” diyetepkilerini sürdürdü. Çadırlarda ve yurtbahçesinde yatan öğrenciler, gece yarısımühürleri sökerek yeniden yurda girdi.

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Mücadele tarihimiz24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

1996 Ölüm Orucu ve SAG Direnişi, devrimcitutsakların 12 şehit ve daha nice bedeller ödeyerekyazdıkları gerçek bir direniş manifestosudur. Bu büyükdirenişle devrimci tutsaklar “teslimiyet asla” dediler.Bu haykırış ülkenin dört bir yanında ve hatta dünyadayankılanırken devrim davasının yenilmezliğigösterilmiş oldu. Aradan geçen 15 yıla rağmenöneminden ve değerinden hiçbir şey yitirmeyen ‘96ÖO ve SAG Direnişi’ni anlamalı ve bu direniştenöğrenmeliyiz.

Devrimci tutsaklara yönelik saldırılar…

‘96 yılının Mart ayında yapılan ve kirli savaşınneredeyse tüm ünlü isimlerinin meclise taşındığıseçimlerin ardından ANAP-DYP’den oluşan hükümetkuruldu. Kontrgerilla şeflerinden Mehmet Ağarhükümette Adalet Bakanlığı’na getirildi. Ağar’ınAdalet Bakanlığı’na getirilmesi devrimci tutsaklarayönelik saldırıların habercisiydi.

Ağar’ın bakan olmasının hemen ardından devrimcitutsakları teslim almak amacıyla genelgeler yayınlandı.Bu genelgelerden 6 Mayıs tarihli olanı ile sermayeninfaşist devleti devrimci tutsakları tek tek hücrelerekapatmayı hedefliyordu. Ardından gelecek olan saldırıitirafçılaştırmaydı. Genelge bu anlayışa hizmet edecektarzda kaleme alınmıştı.

Genelgenin yayınlanmasının hemen ardından,Kırklareli, Kütahya, Sakarya, Kastamonu, İnebolu,Sinop ve Eskişehir tabutlukları açıldı. 7 Mayıs’tanitibaren Eskişehir tabutluğuna sevkler başladı.Saldırıya karşı mücadele eden tutsak yakınları iledevrimciler de polis terörüyle susturulmaya çalışıldı.

Devrimci tutsakların bu kapsamlı saldırıya yanıtıdireniş olacaktı.

Devrimci tutsakların yanıtı direniş oldu!

Devrimci tutsaklar kapsamlı saldırı karşısındamevzilerini sağlamlaştırmak üzere öncelikle tümcezaevlerinde direnişi yönetmek üzere “CezaevleriMerkezi Koordinasyonu-CMK”yı kurdular. Direnişiörgütleyen CMK’da şu örgüt ve partiler bulunuyordu:EKİM, DHKP-C, TKP(ML), MLKP, TİKB, TKP/ML,TKEP-Leninist, HKG, Direniş Hareketi.

Süresiz Açlık Grevi (SAG) kararını alan CMK,SAG’ı 20 Mayıs günü başlattı. Bini aşkın tutsağınyirmiden fazla cezevinde sürdürdüğü SAG iledevrimci tutsaklar devlete net bir yanıt verdiler.

SAG 45. gününde ÖO direnişine dönüştürülürken,sadece TİKB dava tutsakları direnişi SAG biçimindedevam ettirecekti. Devrimci tutsaklar bedenleriniölüme yatırırken zindanlar da ülkenin ve dünyanıngündemine giriyordu. Modern revizyonizminyıkılışının ardından “sosyalizm öldü”, “tarihin sonugeldi” rüzgarının estiği bir dönemde tutsakların devrimve sosyalizm davası uğruna gösterdikleri ölümüneirade büyük bir hayranlık uyandırıyor, düzene atılanbir tokat oluyordu.

Zindanlarda direniş bayrağı yükselirken tutsakyakınları ve devrimciler de dışarıda eylemleriyoğunlaştırdılar. Dışarıdaki eylemlerin düzeyi içerideödenecek bedellerin büyüklüğünü belirleyecekti. Fakatne yazık ki “güçlü direnişe zayıf destek” sorunu tümbir süreç boyunca aşılamayacak ve zafer için devrimci

tutsaklar büyük bedeller ödemek zorunda kalacaklardı.

İrade savaşı

Direniş sürerken 6 Mayıs genelgesini hazırlayanANAP-DYP hükümeti düştü, yerine RP ve DYP’denoluşan Refah-Yol hükümeti kuruldu. Adalet Bakanlığıkoltuğuna ise Şevket Kazan oturdu. Fakat saldırıolduğu gibi devam etti. Yeni hükümet direnişin 51.gününde, 9 Temmuz 1996 tarihinde yeni bir genelgeçıkarttı. Genelge adli tutuklular için aylık açık görüşgibi düzenlemelerle direnişin taleplerine gölgedüşürmeyi hedefliyordu.

Fakat bu manevralar devrimci tutsaklarınkararlılığını etkilemedi. Direniş zafer kazanılıncayakadar sürecekti. Düşman hücre hücre yenilecek, zaferşehitlerle kazanılacaktı. Bunun için devletinmanevralarına devrimci tutsaklar ikinci ölüm orucuekipleriyle yanıt verdiler. Bu ekipte yer alan 58 tutsak,devrimci kararlılığın yeni göstergesiydi.

Devrimci tutsakların kararlığı karşısında ise düzencephesi tam bir acze düşüyor ve yalanlarla direnişikaralamaya çaışıyordu. Fakat ölümsüzleşen herdevrimci tutsak bu yalan perdesini yırtıp attı.Devrimci tutsaklar toplum ölçeğinde yaygınbir sempati ve destek buldular.

Büyük direnişin kızıl karanfilleri

İpi ilk göğüsleyen direnişçi,TKP(ML) dava tutsağı Aygün Uğuroldu. 21 Temmuz günü şehit düşenAygün Uğur’unölümsüzleşmesinin ardındaneylemler ülkenin dört bir yanına

yayıldı. 23 Temmuz’da DHKP-C dava tutsağı Altan

Berdan Kerimgiller ölümsüzleşenler kervanınınikinci şehidi oldu. Direnişin 66. gününde SağmalcılarCezaevi’nde DHKP-C dava tutsağı İlginç Özkeskindirenişin üçüncü şehidi olarak devrim tarihine adınıyazdırdı.

Düşmanı rezil rüsva eden direniş dışarda daeylemlerin artmasına yol açtı. Emekçilerin öfkesibüyüdü. Sermayenin faşist devleti ölümler karşısındaçaresizleşti. Çaresizleştikçe daha fazla saldırganlaştı.Düzenin borazanı medya ölümler karşısında suskunlukfesadına girdi.

Direnişin 67. günü olan 25 Temmuz’da üç devrimcitutsak birden ölümsüzleşti. MLKP’den HüseyinDemircioğlu, TKP (ML)’den Ali Ayata ve DHKP-C’den Müjdat Yanat şehit düştüler.

Artık geçen her gün ölümsüzleşenlerin sayısı daartmaya başlamıştı. ÖO’nun 68. gününde DHKP-Cdavası tutsağı Ayçe İdil Erkmen dünyanın ilk kadınölüm orucu şehidi olara tarihe adını yazdırdı. TİKBdavası tutsağı Tahsin Yılmaz SAG’ın 68. günündeölümsüzleşti.

Bir gün sonra ise bu kez DHKP-C tutsağı YemlihaKaya direnişin 69.gününde şehit düştü. TİKB tutsağıHicabi Küçük ve Osman Akgün yine aynı gün şehitdüştüler.

Yaşasın direniş, yaşasın zafer!

Böylelikle sermayenin faşist devleti ÖO ve SAGdirenişi karşısında yalana dayalı cephaneliğini hızlatüketti. Operasyon tehdidinin bir işe yaramayacağınıanlamaya başladı. Zira Ölüm Orucu şehitleri vedışarıda hızla yükselen kitle eylemleri daha fazlasınıyapmasına izin vermiyordu.

Direnişin 69. günü Sağmacılar Cezaevi’negönderilen heyet sermayenin faşist devletinin

yenilgiyi kabul ettiğinin açık göstergesiydi.Görüşmeler saat 14’de

başladı,saat 23’e

kadar sürdü.Devlet 23

Temmuz’da direnişintaleplerini kabul etti.

Devrimci tutsaklar bununüzerine büyük direnişe son

verirken, tam bu saatlerde TKP (ML)savaşçısı Hayati Can direnişin 12. şehidi

olarak adını yazdırdı.Her anı büyük bir irade savaşına sahne olan

bu büyük direniş destanı böylelikle zaferlesonuçlanmış oldu.

Devrimci tutsaklar devrimci değerleri veinançları uğruna ölüme yattılar. Yıkılmaz biriradeyle ölümü göğüslediler. Öldüler amayenilmediler. Eşine az rastlanacak bir direnişdestanı yarattılar. Bu büyük direnişi veölümsüzleşen devrimcileri anmak, onlardanöğrenmek, onlar gibi büyük bir direnme vemücadele kararlılığı göstermek, devrimdavasını ölüm pahasına savunabilmektengeçiyor.

15. yılında bu büyük zindan direnişini vedirenişin 12 kızıl karanfilini saygıylaanıyoruz.

Bir direniş manifestosu: ‘96 Ölüm Orucu ve SAG direnişi...

Ölümüne direnenler kavgamızda yaşıyor!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Ölüm haberini bir yoldaşımdan öğrendim. 27Haziran günü Ovacık’ta çıkan bir çatışmada 2yoldaşınla birlikte şehit düşerek, yaşamını devrimeadamış devrimciler arasına adını yazdırdın,ölümsüzleşenler kervanına katıldın.

İsmini ilk duyduğumda sen olduğunudüşünemediysem de (belki de düşünmek istemedim),bu sömürü sistemine karşı düzenle bağlarını tamamenkoparmış ve sistemi yıkmak için mücadele yolunuseçmiş 3 siper yoldaşımızın katledilmiş olmasıgerçeğiyle sarsılmıştık. Daha sonra fotoğrafınıgördüğümde, yani üniversite yıllarında tanıştığımarkadaşımı, siper yoldaşımı gördüğümde acım bir katdaha arttı. Aynı acıyı Alaattin yoldaşımızın Esenyurt’tapolisler tarafından katledilmiş olduğunu öğrendiğimdede duymuştum. Şimdi ise, bu üzüntünün bizleri dahada kuvvetlendirdiğini ve mücadelemize daha sıkısarılmamız gerektiğini bir kez daha görebiliyorum.

Evet, seninle üniversite yıllarında tanışmıştık. Fen-Edebiyat Fakültesi’nde birlikte geçirdiğimizzamanlarda, gitgide daha da örgütsüzleşen,duyarsızlaşan, yaşama yabancılaşan gençliğikazanmaya çalışıyorduk. Beyazıt Katliamı’na, HalepçeKatliamı’na, Öğrenci Kültür Merkezi’ninkapatılmasına, 6 Kasımlar’a karşı birlikte eylemlerörgütlüyorduk. Farklı siyasal yapılardan olduğumuziçin yer yer ortaklaşamadığımız oluyordu elbette. Fakatbu durum hiçbir zaman dostça sohbetler etmemizinönüne geçmedi. Yaptığımız sohbetlerde, tartışmalardahiçbir zaman dar grupçuluk, dayatmacılık olmadı.

Tamamen kokuşmuş olan bu sistemde devrimcimirası korumanın, devrimci kültürü yaşatmanın nekadar zor olduğunu biliyoruz. Ve şunu da çok iyibiliyoruz ki, ideolojik olarak bu düzenden kopmak aynızamanda o ideolojiye göre bir yaşamı biçimlendirmeyizorunlu kılıyor. Kişilik özelliklerimiz, insanilişkilerimiz buna göre şekilleniyor. Her şeyiyle bizlerebireyciliği, çıkarcılığı, umursamazlığı dayatan busisteme karşı ilk direniş belki de böyle başlıyor. Budirenişi zafere taşıyanlar ise yaşamlarıyla olduğu kadarölümleriyle de arkalarında isimlerini anmaktan onurduyan yüzlerce, binlerce yoldaş, siper yoldaşıbırakıyor. Sen de mütevaziliğinle, samimiyetinle, dost

sıcaklığınla, sadeliğinle, politik tartışmalar yürütürkenhiçbir zaman kibire dönüşmeyen kendinden eminduruşunla arkanda senden öğrenecek yoldaşlarbıraktın.

Dün akşam baban, annen ve kız kardeşinle tanıştım.Yoldaşlarla ziyarete gitmiştik. Bir süre hiçbir şeysöyleyemeden öylece durduk. Duvarda asılı duranfotoğrafına baktık. Daha sonra ise durumun verdiğiağırlıkla titredi kelimeler. “Ozan’ın uğruna öldüğüdavaya sahip çıkacak ve kızıl bayrağı bu sisteminburçlarına dikeceğiz” dedi bir yoldaş. Baban da,“Önemli olan onun mücadelesini devam ettirmek”diyerek oğlunu kaybetmiş bir babadan çok oğlunundavasını sahiplenmiş biri olarak konuştu. Senitanıdığımı, okuldan arkadaş olduğumuzu söylediğimdeise “Biz onu çok fazla göremiyorduk, belki de sen onubizden daha iyi tanıyorsundur” derken sanki sanaduyduğu hasretle benden seni anlatmamı istiyordu.Çok fazla bir şey anlatamadım. Burada anlattıklarımınoldukça küçük bir kısmından, alçak gönüllüğünden,samimiyetinden, dost sıcaklığından, insanlaragülümseyerek bakmandan bahsedebildim. Ayrılırkenaynı kararlı duruşla ve aynı sıcaklıkla uğurladı bizibaban. Son söylediği, “Ozan’ın evinin kapısıyoldaşlarına her zaman açık” oldu. Annen ve kızkardeşinle konuşamadıysak da yaşadıkları acıyarağmen onların da senin adın her anıldığında onurduyacaklarından eminim. Çünkü, bir oğulları giderkenarkasından yüzlerce, binlerce oğulun geleceğinibiliyorlar.

Katliamlarla, ölümlerle, savaşlarla dolu olan budünyada, devrim toprakları üzerinde yaşıyor, birtaraftan bu sistemin bizleri çevrelemesine karşıdireniyor, bir taraftan da onu yıkıp yerine özgürlüğün,eşitliğin adı olan sosyalizmi kurmak için mücadeleediyoruz. Yüzyıllardır süregelen sınıf savaşında herzaman ezilenin yanında saf tutarak ölümsüzleşendevrimcilerden öğrenmeyi, onların mirasına sahipçıkmayı, Alaattinler’in, Güler Zereler’in, Ozanlar’ınadlarını ve davalarını işçi ve emekçilere taşımayıkendimize görev biliyoruz. Bizlere bıraktığınız mirasiçin teşekkürler…

İstanbul’dan siper yoldaşın

Devrim şehitleri Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011..

Erenci ve YıldırımSarıgazi’de anıldı

29 Haziran günü Dersim’im Çemişgezekilçesinde katledilen HPG gerillası Mazlum Erenciile TKP/ML TİKKO gerillası Yordal Yıldırım 9Temmuz günü İstanbul Sarıgazi’de gerçekleştirilenyürüyüşle anıldı.

Partizan ve BDP’nin çağrısıyla gerçekleştirileneylem için kitle Demokrasi Caddesi’ndeki ÜçlerMarket önünde toplandı ve “Şehit namırınDevrim şehitleri ölümsüzdür / BDP-Partizan”pankartını açarak Sarıgazi Meydan’ına yürüyüşegeçti. Eylemde Erenci ve Yıldırım’ın fotoğrafları dataşındı.

Yürüyüşün ardından gerçekleştirilen basınaçıklamasında, Erenci ve Yıldırım’ın ölümsüzlükkervanına katıldıkları ve devrettikleri bayrağınMunzurlar’da dalgalanmaya devam edeceği ifadeedildi.

Açıklamanın ardından tutsak analarındanGüzel Şahin bir konuşma gerçekleştirdi. GüzelAna, “Şehitlerimizin bayrağını siz gençlerdevraldınız, yükselteceğinizi biliyorum.Düşmanlar bilmelidir ki gökyüzündeki yıldızlarsönerse, denizdeki dalgaları durdurabilirse ozaman devrimimiz yenilir. Bizler bu güne kadaryapılanların hesabını birer birer soracağız” dedi.

Eyleme DHF, ESP ve Mücadele Birliği dedestek verdi.

BDSP’den DermanAilesi’ne ziyaret

Ümraniye BDSP 12 Temmuz günü OzanDerman’ın ailesine taziye ziyareti gerçekleştirdi.Ozan Derman, 27 Haziran günü Dersim’deyoldaşları İsmail Perktaş ve Abidin Demir ilebirlikte sermaye devleti tarafından katledilmişti.

Yeni Demokrasi Aileleri Birliği (YDAB)tarafından 7-10 Temmuz tarihleri arasındaDerman Ailesi’nin evi önünde açılan taziyeçadırının ardından, ailenin Sarıgazi’de ikametettikleri evleri de devrimcilerin ve Sarıgazihalkının ziyaretleri ile dolup taşıyor.

BDSP’liler, Ozan Derman’ın anne ve babası ileyaptıkları görüşmede; “Ozan’ın ve binlercedevrim şehidinin uğruna yaşamlarını verdikleridevrim davasına, aynı kararlılıkla ve fedakârlıklasahip çıkacaklarını, Ozan’ları devrimcimücadelede yaşatacaklarını, can bedeli ilesürdürülen devrim davasını zafereulaştıracaklarını” ifade ettiler.

Ozan Derman’ın babası Ali Ekber Derman iseAnne ve babası olarak, oğullarının ölümünden acıduymalarına rağmen, Ozan’ın devrimciyaşamından ve mücadelede ölümsüzleşmesindenonur duyduklarını ifade etti. “Gün yas tutmakgünü değil, uğrunda bedel ödenen davayı dahaileriye taşımak günüdür!” dedi. Gerek Dersim’dedevrimcilerin cenaze törenlerinde, gerekseİstanbul’da taziye çadırlarına gösterilensahiplenme ve devrimci dayanışmanın umutverici olduğunu, mücadelenin bu kararlılık vedayanışma ile sürmesi gerektiğini ifade etti.

Sınıf devrimcileri, Ozan Derman için tutulantaziye defterine duygu ve düşüncelerini yazarak“Devrim şehitlerinin isimlerini, mücadelealanlarında kızıl bayrakla birliktedalgalandıracaklarını, devrimci mücadeleyi zafereulaştıracaklarını” ifade ettiler.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

MKP-HPG gerillası Ozan Derman’ın anısına...

Ozan’ın uğruna öldüğü davaya sahip çıkacağız!

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

8 Haziran 2011 günü sermaye uşağı TayyipErdoğan, “Biz muhafazakâr demokrat bir partiyiz.Bizim için aile önemli” diyerek Kadın ve AiledenSorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerine Aile ve SosyalHizmetler Bakanlığı kurulduğunu ilan etmişti. Budeğişiklik toplumsal yaşamın her alanında eşitsizlik,ayrımcılık ve şiddete maruz kalan kadınların ailedışında yok sayıldığını gösteren ibretlik örneklerdenbir tanesiydi. Çünkü kadına yönelik baskı ve şiddetinayyuka çıktığı bir dönemde, erkek egemen anlayışınhakim olduğu sermaye devletinin iktidarı, kadınınadını bakanlıklarından bile silmiş oldu.

Dinci-gerici parti 12 Haziran seçimlerinden sonrageçtiğimiz hafta yeni hükümeti kurdu. 26 kişidenoluşan kabinedeki tek kadın olan Fatma Şahin, Aile veSosyal Hizmetler Bakanlığı’nın başına getirildi.Siyasal temsili genellikle erkeklere bırakmaya alışmışhükümette, muhtemelen görüntüyü kurtarmak adına‘bari bu görevi bir kadına verelim’ mantığı hakimdi.Çiçeği burnundaki bakan ‘görev’ başına geldiğinde;“Şuna inanmanızı istiyorum ki; haksızlığa uğramış birkadın varsa bunun bütün hakkını bu ekip birebir takipedecektir. Boynu bükük bir evlat varsa onun boynunudüzeltmek, ona analık yapmak bu ekibin göreviolacaktır. Yaşlılarımızın evladı, çocuklarımızın anası,bacısı olacağız” şeklinde konuştu. Kendisindenbaşlayarak kadının asıl misyonunun ‘evlat, ana, bacı’olduğunu beyan eden bu bakan önümüzdeki süreçtenasıl bir politika izleyeceğini de açıkça ifade etmiştir.

Bakandan inciler...

Fatma Şahin 2001’de Gaziantep’te AKP’ninkurucu üyeleri arasında yer aldıktan sonra, meclisteTöre ve Namus Cinayetleri ile Çocuklara KarşıŞiddeti Araştırma Komisyon Başkanlığı göreviniyürüttü. Komisyon başkanı iken “Her ne sebepleolursa olsun, kirletilen kadının ‘töre’ öyle gerektiriyordiye, aile meclisi kararlarıyla, ölüme mahkumedilmesi; kadına yönelik ayrımcılığın ve şiddetin bir

başka göstergesidir” şeklinde bir açıklamada bulundu.Bakan, ‘kirletilen kadın’ ifadesini kullanarak, cinselşiddet gören kadınları nasıl gördüğünü açıkçagöstermiştir. Erkek egemen ideolojinin bir ürünü olantaciz, tecavüz gibi cinsel şiddet olaylarının sonrasındakadında yaratılan suçluluk duygusu bu ve benzerisöylemlerle beslenmektedir. Öyle ki kadınlarıntecavüzcüsüyle evlendirilerek korkunç bir yaşamamecbur bırakılmasının, bu tür bir şiddete maruzkaldığı için katledilmesinin altında ‘kirletilmiş’oldukları -düşüncesi yatmaktadır. Dolayısıyla FatmaŞahin’in bu söylemi kullanması basit bir gaf olarakgörülemez. Erkek egemen ideolojinin takipçisi hattabizzat öznelerinden biri olduğunu gösterir.

Fatma Şahin, televizyon dizileri için “aileyiparçalayan, bizi biz yapan değerleri yok eden, birlikteyaşamayı normalleştiren, nikahsız yaşamayı normalgösteren televizyon dizileri Türk toplumunu ciddimanada sıkıntıya sokuyor” türünden açıklamalarda dabulunmuştur. Yozlaşmış ilişkilerin süreklipompalandığı sistemde insanların bu çürümüşlüğeözendirilmesi elbette onaylanamayacak, hattakarşısında mücadele edilmesi gereken bir olgudur.Ancak Fatma Şahin beslendiği muhafazakar temelüzerinden, gerici geleneksel aile yapısının korunmasıgerekliliğini vurgulamaktadır. Gelgelelim üzerinealdığı yeni sorumluluk aile ve sosyal hizmetlerbakanlığı olduğu yerde, temel kaygısı ve hedefikadının aile dışında yok sayıldığı çürümüş sistemindevam etmesi yönünde uygulamalara imza atmaktır.

Sonuç olarak mesele tek başına Fatma Şahinmeselesi değildir elbette. Fatma Şahin’in görüşleri,AKP’nin ‘ılımlı islam’ kimliğine uygun, aynı zamandahas bir burjuva partisinin kadın sorununa yaklaşımınınifadesidir. Aynı zamanda, AKP şahsında düzencephesinden ortaya koyulan politikalar, toplumunduyarlıklarına ve ihtiyaçlarına tamamen yabancı olan,halk nezdinde işlevini yitirmiş parlamentonunemekçilerin hiçbir sorununa çözüm olamayacağının daaçık göstergesidir.

Y.Toprak

Emekçi kadın26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Aile Bakanı’ndan inciler...

ATK devleti aklıyorErdoğan’ın Hopa’daki mitingi öncesinde polisin

aşırı biber gazı kullanımı sonucu kalp krizi geçirerekkatledilen emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun AdliTıp raporu açıklandı. Rapora göre Lokumcu’nunölümünde maruz kaldığı gaz ve aldığı darbenin rolüolmadığı iddia edildi.

Düzenin has kurumları arasında yer alan Adli TıpKurumu (ATK) bugüne kadan onlarca skandalın altınaimza attı. Her daim düzene hizmet eden ATK, verdiğisiyasal kararların yanısıra Hüseyin Üzmez veMünevver Karabulut dosyalarıyla da gündemegelmişti. Devletin kendini aklama aracı olarak hizmeteden ATK’nın son icraatı ise Erdoğan’ın polistarafından katledilen Lokumcu’yu suçlu ilan etmesinive polis saldırısını meşrulaştırmasını desteklemekoldu.

Ön raporun aksi iddia edildi

Ölüm sebebiyle ilgili hazırlanan ön otopsiraporunda Lokumcu’nun biber gazının tetiklemesinebağlı kalp krizi sonucu öldüğü belirtilmişti. FakatTrabzon Adli Tıp Kurumu’nca hazırlanan kesin rapordaise Lokumcu’nun vücudunda öldürücü düzeydekimyasal madde saptanmadığı belirtilerek, ölümünkendisinde mevcut kalp ve akciğer hastalığı sonucumeydana geldiği iddia edildi.

“Bağlantı kurulmamış”

Hopa olayları tutukluları ile Lokumcu’nun avukatıMeriç Eyüboğlu şunları söyledi: “Raporda kendisindedaha önceden olan kalp ve akciğer hastalığı nedeniyleölümün gerçekleştiği yazılı maalesef. O gün fizikisaldırı olduğu ve darbe aldığı, yoğun biber gazınamaruz kaldığına ilişkin tanık ve görüntüler var. Ölümüile bu maruz kaldığı gaz ve darbe arasındaki bağlantıkurulmamış. Bu nedenle rapora İstanbul Adli TıpKurumu Başkanlığı 1’inci İhtisas Kurulu’na başvurarakitiraz edeceğiz”

Hopa’dan rapora tepkiATK raporu Hopa’da Lokumcu’nun ailesi ve Hopa

tutuklularının yakınları tarafından protesto edildi.Eylemde, Metin Lokumcu’nun akciğer rahatsızlığıbulunmadığını söylenirken, ölüm nedeninin polisinuyguladığı şiddet olduğu vurgulandı.

Hopa Belediye Parkı’nda yapılan eylem içintoplanan yaklaşık 100 kişi, Metin Lokumcu’nunfotoğrafının yer aldığı “Metin Ol Karadeniz” pankartıaçtı. Eyleme Metin Lokumcu’nun eşi, oğlu vekardeşlerinin yanısıra, ailenin avukatlarından AlpTekin Ocak katıldı.

Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcubabasında akciğer hastalığı bulunmadığını dile getirdi.Raporun ölüm saatini dahi doğru göstermediğinedikkat çekti.

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Sırtını sermayeye ve hükümetlere dayarakbüyüyen kontra konfederasyon Memur Sen’in“yükselişi” sürüyor.

AKP’nin hükümete geldiği 2002 seçimleriöncesinde üye sayısı 41 bin olan ‘yandaşsendikanın’, son bir yılda üye sayısını 123 bin 207kişi artırarak 515 bin 378 kişiye çıkarması dikkatçekti. AKP’nin 9 yıllık hükümetliği süresinceMemur Sen’in üyesi sayısı neredeyse 13 kat artmışoldu.

Yetkili sendikalar belirlendi

Hükümetle memur sendikaları arasındaönümüzdeki haftalarda başlayacak ‘toplu görüşmeoyunu’ öncesinde, “4688 Sayılı Kamu GörevlileriSendikaları Kanunu Gereğinde Kamu GörevlileriSendikalarının Sayıları ve Konfederasyonların ÜyeSayılarına İlişkin 2011 Temmuz İstatistikleriHakkındaki Tebliğ” Resmi Gazete’de yayımlandı.

515 bin 378 üyesi bulunan Memur-Sen, bir kez

daha yetkili sendika olarak toplu görüşmemasasında kamu emekçilerini “temsil etme” hakkıkazandı.

Memur-Sen’i 394 bin 497 üyeyle TürkiyeKamu-Sen ve 232 bin 83 üyeyle KESK izliyor.Son bir yılda üye sayısı Türkiye Kamu-Sen’in 24bin 897 kişi, KESK’in ise 12 bin 888 kişi artışgösterdi.

Memur Sen’in hakimiyeti arttı

AKP iktidarına yaslanarak üye sayısınıkatlayan Memur-Sen, bu yıl yetkili sendikasayısını 5’ten 7’ye çıkardı.

Memur-Sen, eğitim, öğretim ve bilimhizmetleri hizmet kolunda en çok üyeye sahip olanEğitim-Bir-Sen’le yetkili sendika olma hakkıkazandı. Ayrıca bayındırlık, inşaat ve köyhizmetleri kolunda örgütlü Bayındır Memur-Sen’inüye sayısını artırmasıyla bu alanda da yetkilisendika olma hakkı kazandı.

KESK’e bağlı Büro Emekçileri Sendikası (BES)Merkez Yönetim Kurulu kararıyla, Genel MerkezHukuk Bürosu çalışanı avukat Sevil Ceylan Erkat’ınkeyfi biçimde işten atılması büro emekçileri veKESK’e bağlı sendikaların çalışanları tarafındanprotesto edildi.

BES önünde eylem

13 Temmuz günü BES Genel Merkezi önündetoplanan KESK’e bağlı sendikaların çalışanları iştenatma saldırısını protesto etti. Erkat’ın örgütlü olduğuTez-Koop-İş Sendikası’nın da bu duruma sessizkaldığının belirtildiği açıklamada “İki sendikayı karşıkarşıya getirmeyin” diyen Tez-Koop-İş yönetimiteşhir edildi.

Basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi:“Bugün BES yönetimi çalıştığı kurumu aynı zamandamücadele örgütü olarak gören ve sahiplenenarkadaşımızı çok basit bahanelerle işten atmış kapıönüne koymuştur. Böylesi bir uygulama ne BES’in nede KESK’in temsil ettiği tarihsel ve güncel misyonayakışmamıştır. Bu durum kapsamında yaşanan diğerolumsuzluk ise üyesi olduğumuz Tez-Koop-İşSendikası’nın tutumu olmuştur. Tez-Koop-İşSendikası’nın ne yapıldığından çok kimin yaptığına

bakmış buna göre tutum almıştır. Söz konusu busamimiyetsizliğin Tez-Koop-İş Sendikası’nınkurumsal kimliğinden değil de şu an yönetimdebulunan kişilerin günü kurtarmacı öznelyaklaşımlarından kaynaklı olduğuna inanmak istiyorve bu nedenle halen Tez-Koop-İş’li olduğumuzubelirtiyoruz.”

Direnişçi PTT taşeron işçileri ve BDSP’nin dedestek verdiği basın açıklmasında PTT direnişiselamlanırken, işçilere uygulanan polis terörü dekınandı.

Büro emekçilerinden protestoMYK üyelerinin tamamının imzasıyla verilen

işten atma kararının derhal geri çekilmesini ve Erkatüzerinde uygulanan mobbinge son verilmesini isteyenbüro emekçileri işten atmanın perde arkasını anlatanbir metin kaleme aldılar.

Yaşanan işten atmanın, kamu emekçilerininsendikal mücadele tarihinin nasıl bir bürokratizmbatağına saplandığının da açık bir kanıtı olduğunubelirten büro emekçileri “işten çıkartma” kararınınaltında imzası olan tüm MYK üyelerinin, öncelikleSevil Ceylan Erkat’tan ve BES üyelerinden özürdilemesi gerektiğini hatırlattılar.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sınıf haraketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Sevil Ceylan Erkat yalnız değil! Bericap’ta 200. günetkinliği

Gebze’de direnişlerini sürdüren Petrol-İş üyesiBericap işçileri fabrika önündeki bekleyişlerinin 200.gününü pasta keserek kutladılar. Petrol-İş Genelmerkez yöneticilerinin de yer aldığı kutlamaya,işçilerin eş ve çocukları ile sendika ve demokratik kitleörgütlerinin temsilcileri de katıldı.

Petrol-İş Gebze Şube Başkanı Süleyman Akyüzyaptığı konuşmada, amaçlarının direnişi uzatmakolmadığını, sendikanın ve Bericap işçilerinintaleplerinin karşılanması halinde hemen işbaşıyapmaya hazır olduklarını belirtti.

Genel Mali Sekreter İbrahim Doğangül de yaptığıkonuşmada, bu direnişin Petrol-İş’in direnişi olduğunuve sendikanın direnişe sonuna kadar sahip çıktığınıbelirterek, “Sizleri bu onurlu direnişinizden dolayıgenel merkez yöneticileri olarak kutluyoruz. Mücadelehepimizin mücadelesi. Bu mücadeleyi birliktekazanacağız” dedi.

200. gün pastası kesilip dağıtıldıktan sonra halaylarçekildi, türküler söylendi.

Yeşil Kundura’dakıyım kapıda

Deri-İş Sendikası’nın yaklaşık 1,5 yıldır örgütlenmeçalışması yürüttüğü Yeşil Kundura fabrikasında patron,kitlesel bir işçi kıyımına hazırlanıyor.

Tekirdağ Çorlu’da kurulu fabrikada yürütülensendikal örgütlenme mücadelesini türlü baskı ve zoryöntemleriyle bastırmaya çalışan patron, “işlerindaralması”nı gerekçe göstererek 100’e yakın işçiyi kapıönüne koyacağını duyurdu.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na 1 ayönceden 100 işçi çıkaracağını bildiren Yeşil Kundurapatronu, yaklaşık 250 işçiyle devam ettirdiği üretimini100-150 civarında işçiyle sürdürmeyi hedefliyor.Fabrikada çoğunluk yetkisine sahip olan Deri-İşSendikası ise, gelişmelerin seyrine göre adım atmayıdüşünüyor. Askeriyeye yönelik ayakkabı üretimindekidüşüşü, işten çıkarmalara gerekçe gösteren patronunbu hamlesinin sendikal örgütlenme mücadelesinitasfiye amacıyla devreye soktuğu da ifade ediliyor.Önümüzdeki günlerde işten çıkarma planının hayatageçirilmesi bekleniyor.

“Ölüme gitmeyeceğiz!”Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS)

Diyarbakır İstasyon Garı’nda basın açıklamasıgerçekleştirdi. Açıklamada tren teşkil memurlarınıneksik personelle çalıştırıldığı belirtilerek yaşanabilecektüm olumsuzlukların sorumluluğunun işyerine aitolduğu söylendi.

BTS Diyarbakır Şube Sekreteri Veysel Özhektidemiryollarında hayata geçirilen yeniden yapılanmauygulamaları nedeniyle demiryolunun trafik,demiryolcuların ise can güvenliğinin kalmadığınıdefalarca yazılı ve şifahen TCDD Genel Müdürlüğünezdinde dile getirdiklerini belirtti. Gerekli önlemlerinalınmadığını ve neredeyse her hafta iş kazalarıyaşandığını sözlerine ekledi.

Son bir ay içinde meydana gelen kazaların, buuygulamalarla demiryolu taşımacılığınınsürdürülemez olduğunu bir kez daha gösterdiğinibelirtti.

Özellikle 5. Bölge Müdürlüğü’nün ve DiyarbakırGar Müdürlüğü’nün tren teşkil memurlarınıyönetmelik dışı çalıştırmaya ve bu meslekmensuplarına baskı uygulamaya devam ettiğinisöylendi.

Memur Sen AKP’yle büyüdü

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Samandağ’da geleneksel olarak düzenlenen EvvelTemmuz Festivali başladı. Arap-Alevi inancına göreTemmuz ayı hasat döneminin bitişini ve mahsulüntoplanmasını simgeler. Bu nedenle yıllardan beriTemmuz ayı başlarında tüm köylülerin biraraya geldiğive halayların çekildiği bayram havasında geçenkutlamalar gerçekleştirilmekteydi. 1980 darbesiylebirlikte yasaklanan bu etkinlikler ‘90’lı yıllarınsonunda festival şeklinde tekrar başladı.

Festivalde 3 ayrı program

Bu sene de, geçen sene olduğu gibi 3 ayrı festivalprogramıyla çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi.Samandağ Kalkındırma Derneği tarafından düzenlenenfestival programı 8-12 Temmuz tarihleri arasındayapıldı. Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ise 10-14 Temmuz tarihlerinde çeşitli etkinliklergerçekleştirdi. Ayrıca Asi gazetesinin katkılarıyla GrupYorum 15 Temmuz’da festival alanında olacak.

BDSP’liler de festivalde

BDSP, festival alanında bu sene de stant açtı.Masada Eksen Yayıncılık’ın kitapları satılırken,festival alanında ve konserler sırasında Kızıl Bayrakgazetesi ajitasyon konuşmaları eşliğinde emekçilereulaştırıldı.

Ortadoğu halklarıyla dayanışmaeylemi

11 Temmuz günü Eğitim Sen, SES, ZiraatMühendisleri Odası, Eczacılar Odası, SamandağBarosu ve Mali Müşavirler Odası tarafından Oytunalanında ortak bir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Eğitim Sen önünde toplanan kitle sloganlarla alanayürüdü. “Ortadoğu halkları ortak düşmanını tanı”pankartının açıldığı eylemde kurumlar adınahazırlanan ortak metin Eğitim Sen temsilcisi tarafındanokundu.

Açıklamada emperyalistlerin ve işbirlikçilerininSuriye’ye yönelik sosyal, ekonomik, askeri, kültürel vedini ablukası teşhir edildi. ABD emperyalizminin veİsrail siyonizminin ezilen halklara yönelik baskı vezulmüne değinilerek “Irak’a özgürlük misketbombalarıyla, Somali’ye adalet kitle kıyımlarıyla,Afganistan’a demokrasi napalm bombalarıyla,kimyasallarla geldi. Şimdi Libya’da insan hakları,sivillere yönelik katliamlarla NATO şemsiyesi altındaihraç ediliyor. Aynı senaryonun Suriye üzerindenyeniden oynanmasına izin vermemeliyiz. Suriye’deçıkacak yangının dumanının ilk bizleri boğacağınıardından yakacağını unutmamalıyız. Bu nedenle temelsloganımız ‘Yaşasın halkların kardeşliği’, temeltalebimiz ‘Emperyaslit ABD, siyonist İsrailOrtadoğu’dan defol ‘olmalıdır” denildi.

Söyleşi ve konserler11 Temmuz Pazartesi günü “Solda örgütlenme ve

yeniden kuruluş” ve “Nasıl bir anayasa” başlıklısöyleşiler gerçekleştirildi. Akşam saatlerinde ise İlkayAkkaya’nın da yer aldığı bir konser düzenlendi.

“Solda örgütlenme ve yeniden kuruluş” konulusöyleşiye ÖDP Genel Başkanı Alper Taş ve BDPMersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü katıldı. SöyleşideErtuğrul Kürkçü çatı partisini gerekçelendirdi. Kürtözgürlük hareketinin gövdesini oluşturduğu Emek,Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun genişletilerekbloğa dahil olmayan sol, sosyalist güçlerle birlikte yeni

ve daha güçlü bir çatı partisi kurmak gerektiğinibelirtti. Kürkçü konuşmasında, “Bu parti ortakmücadelenin kürsüsü olacak” dedi.

Söyleşinin diğer konuğu olan Alper Taş ise, çatıpartisi tartışması üzerinden yapılan çağrıya olumluyaklaştıklarını belirterek, “bizce meclis benzeri biroluşuma gidilebilir” dedi. Bu söyleşiye 350’yi aşkınkişi katıldı.

“Nasıl bir anayasa” başlıklı söyleşininkatılımcıları ise Eğitim Sen Genel Başkanı ÜnsalYıldız ve BDP İstanbul Milletvekili Sırrı SüreyyaÖnder’di. Ünsal Yıldız konuşmasında seçim sonrasıanayasa tartışmalarının gündeme oturmasıylabirlikte Eğitim Sen ve KESK’in birlikte hazırladığıönerileri anlattı.

Sırrı Süreyya Önder ise anayasa veparlamentarizmin ülkemize nasıl girdiğini tarihseldetaylarıyla anlattı. Neo-liberalizmin Türkiye’dekibekçisinin AKP olduğundan ve AKP’nin hazırlayacağıanayasanın buna hizmet edeceğinden bahsetti. Busöyleşiye katılım ise 400’ün üzerindeydi.

Konserlere binlerce emekçi katıldı

Festival programı akşam saatlerindegerçekleştirilen konserlerle devam etti. İlk olarak GrupNebra anadolu rock tarzıyla bir dinleti sundu.Ardından Samandağ Belediyesi Halk Korosu Arapçaezgiler seslendirdi. Yerel sanatçıların yanısıra İlkayAkkaya da festivale katılan sanatçılar arasındaydı.Binlerce emekçinin katıldığı konser beğeniyle izlendi.

Ortadoğu söyleşisiGeleneksel Samandağ Evvel Temmuz Festivali 12

Temmuz Salı günü söyleşi ve konserlerle devam etti.Gündüz etkinlikleri kapsamında “Ortadoğu’nun

yeniden yapılanması” başlıklı bir söyleşigerçekleştirildi. Söyleşiye konuk olarak Filistin HalkKurtuluş Cephesi Suriye Dışişleri Sorumlusu OmarMurad katıldı. Söyleşiye Mısır ve Suriye’den dekatılımcılar bekleniyordu, ancak kendi ülkelerindeyaşanan süreç sonucu sınırdan geçmeleri engellendiğiiçin katılım sağlayamadılar.

Omar Murad Ortadoğu’da son süreçte yaşananlarhakkında görüşlerini ifade etti. Gözlemlerini aktardı.Diktatörlerin halkı baskı altına aldığını ve yoksulluğaittiğini belirterek, yaşanan sürecin bunun bir sonucuolduğunu ifade etti. Suriye’de hareket içinde yoksulhalkın yanısıra çok çeşitli muhalif gruplarınbulunduğunu belirterek, Amerika ve emperyalistlerinhalk ayaklanmalarını bastırmaya ve mümkünolmadığında da işbirlikçi rejimler kurmaya çalıştığını

hatırlattı. Emperyalizme karşı mücadeleyevurgu yapılan söyleşide halkların kardeşliğinin önemiüzerinde duruldu.

Akşam programında ise çeşitli yerel müzikgruplarının ve Yeni Türkü’nün konserleri vardı.Binlerce emekçinin katıldığı konserde BDSP’lilerKızıl Bayrak satışı gerçekleştirdi. Ajitasyonkonuşmalarıyla yapılan satış ilgi görürken pek çokemekçiyle konuşuldu.

Kızıl Bayrak / Antakya

Kültür-sanat28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Samandağ’da coşkulu ve kitlesel festival

Halk ozanı Cabralcinayet kurbanı

Latin Amerikalı halk ozanı Facundo Cabral,Guatemala’da uğradığı silahlı saldırı sonucuöldürüldü. Cabral, havalimanına giderken içindebulunduğu araç saldırıya uğradı. Olayda Cabral’ınşoförü de hayatını kaybetti. Cabral’ın, planlı birsiyasi cinayet sonucu öldürüldüğü ifade ediliyor.Turne için Guatemala’da bulunan 74 yaşındakiArjantinli ozan, bu ülkede birçok kez konserlervermişti.

Cabral’ın arkadaşı, Nobel Ödüllü RigobertaMenchu da Cabral’ın ölümüyle ilgili şu ifadelerikullandı: “Bu ülkemiz açısından utanç verici bircinayet. Kınıyoruz bu iğrenç saldırıyı. Aklıma gelentek şey idealleri uğruna öldürülmüş olabileceği.Yoksa burada, Guatemala’da öldürülmesi için birbaşka sebep olabileceğini sanmıyorum”

Bölgenin en yoksul ülkelerinden biri olanGuatemala, Latin Amerika’nın en yüksek cinayetoranlarından birine sahip.

12 Temmuz 2011 / Samandag

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Kalemini ezilenlerden yana kullanan, bu yoldasayısız eser veren, bundan dolayı hayatı boyuncadevletin baskı ve zulmüne uğrayan Rıfat Ilgaz’ı 7Temmuz 1993 tarihinde, yani 2 Temmuz katliamındanbeş gün sonra kaybettik. Ilgaz’ın yüreği mücadelearkadaşlarının hunharca katledilmesine dayanamadı.

1911 yılında Kastamonu’nun Cide ilçesinde doğanIlgaz, Kastamonu Muallim Mektebi’ni bitirdikten sonraGerede ve Akçakoca’da ilkokul öğretmenliği yaptı.Daha sonra vereme yakalandığı için tedavi içinİstanbul’a geldi. 2. Paylaşım Savaşı’na denk gelen budönem edebi yaşamında son derece etkili oldu.Karartma Geceleri adlı ünlü eserini bu döneminürünüdür.

Ilgaz 1944 yılının Ocak ayında Sınıf adlı kitabıylaadliye ve hapishaneyle tanıştı. 6 ay hapis cezasınaçarptırılan Ilgaz hapishaneden çıktıktan sonraöğretmenlikten atıldı. Sağlığı da oldukça bozulduğuiçin bir süre senatoryumda yatmak zorunda kaldı.

Bu dönemde yaşadılarını satırlara şöyle döktü: “...Rikkat Hanım’dan 1949 yılında ayrıldım.

Benim yüzümden işinden olmaması ve çocuklarımızınzarar görmemesi için anlaşarak ayrıldık.Öğretmenlikten çıkarılmıştım, iki de birkovuşturmaya uğruyordum. Adım komüniste çıkmıştı.İzleniyordum. Yerim yurdum, ne olacağım bellideğildi. Üstelik, verem gibi bulaşıcı bir hastalığımvardı. Bütün bunların eşime de zarar vereceğini, birgün onun da işinden atılabileceğini düşünüyor,çocuklarım için de kaygılanıyordum. Ayrılmamızbundan oldu.”

Daha sonra oldukça popüler olan ‘HababamSınıfı’ adlı romanı 1966 yılında oyunlaştırıldı.‘Hababam Sınıfı’ daha sonra Ertem Eğilmez tarafındanfilme çekildi. Ancak film romanın içerdiği bütüntoplumsal eleştirilerinden arındırılmış ve eğlencelik birkomedi haline getirilmişti. Ilgaz filme yönelik tepkisinişöyle dile getirmekteydi: “Onlar, Hababam Sınıfı’nınözüne saygı gösterilerek çevrilmiş filmler değildi.İçeriği bakımından, tezi bakımından aykırı. Ben eğitimieleştiririm. Kopyacılığı, ezberciliği... Senaryoyuyazanlar öğrenci velilerine başlıyorlar çıkışmaya. [...]Hemen dava açtım.”

Ilgaz 12 Eylül askeri darbesinden sonra, Yıldız

Karayel romanını yazarken 28 Mayıs 1981 gecesiCide’de gözaltına alındı. Gözleri bağlanarakzincirlenen yazar bir süre mezbahaneden bozmahapishaneye konuldu. Kısa bir süre sonra serbestbırakıldı.

2 Temmuz Sivas katliamında başta yakın arkadaşıAsım Bezirci olmak üzere birçok aydın ve sanatçınınkatledildiği haberine oldukça üzülen Ilgaz, katliamdan5 gün sonra 7 Temmuz günü hayatını kaybetti. IlgazZincirlikuyu Mezarlığı’nda Asım Bezirci’nin yanınadefnedildi.

Ölümünün 18. yılında Rıfat Ilgaz’ı saygıylaanıyoruz.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011 Devrimci sanatçılar

Ölümünün 18. yılında Rıfat Ilgaz’ı saygıyla anıyoruz...

“Ses ol, ışık ol, yumruk ol!”

Teoman Öztürk anıldıTMMOB’nin 1973-1980 yılları arasında

başkanlığını yapan ve 11 Temmuz 1994’teyaşamını yitiren Teoman Öztürk ölümünün 17.yılında anıldı. Bu yıl Öztürk için ilk anma etkinliğiKarşıyaka’daki anıt mezarı başında yapıldı.

Öztürk’ün ailesi, mücadele arkadaşları,TMMOB ve Oda yöneticileri ile çok sayıdaTMMOB üyesinin katıldığı etkinlik saygı duruşu ilebaşladı.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı MehmetSoğancı, anıt mezar başında Teoman Öztürk‘ünTMMOB Genel Kurullarındaki konuşmalarındanalıntılar yaparak, TMMOB‘ye yönelik artansaldırılara karşı dik duruşta Teoman Öztürkzamanından gelen mücadele geleneğinin öneminivurguladı. Anıt mezar başında Öztürk‘ünarkadaşları Ali Açan, Arif Şentek, Ahmet Demirtaşve Hüseyin Yeşil ile kızı Elif Öztürk de kısa birerkonuşma yaptılar.

TTB’denMulamahmutoğlu’nadestek

Mardin’in Midyat ilçesinde hekimlik yapan ve“hekimlerin tutuklu ve hükümlülerimuayenelerinde hasta ve hekimin yalnızkalmasını önleyen” Üçlü Protokol nedeniylehakkında dava açılan Dr. Sadık ÇayanMulamahmutoğlu’nun ilk duruşması 27 Temmuz2011’de Midyat’ta gerçekleştirilecek.

Aynı gün, 13.00-15.30 saatleri arasında “İnsanHakları İhlalleri ve İyi Hekimlik: TutukluMuayeneleri ve Cezaevleri Örneği” başlıklı birpanel-forum yapılacak. Moderatörlüğünü Dr.Halis Yerlikaya ve Dr. Mehmet Demir’in birlikteyapacakları panelde Prof. Dr. Gürsoy “İnsanHakları İhlalleri ve Hekimlik”, Dr. Metin Bakkalcı“Cezaevleri ve Hekimlik”, Dr. Naki Bulut “ÜçlüProtokole Karşı Hekimlik Tutumu” ve Prof. Dr.Ümit Biçer de “Tutuklu Muayeneleri veHekimlerin Sorumlulukları” başlıklı sunumlarıgerçekleştirecekler.

Aydın mısın?Kilim gibi dokumada mutsuzluğuGidip gelen kara kuşlar havadaSaflar tutulmuş top sesleri gerilerdenTabanında depremi kara güllelerinDuymuyor musun?

Kaldır başını kan uykulardanBöyle yürek böyle atardamarAtmaz olsunSes ol, ışık ol, yumruk ol!

Karayeller başına indirmeden çatınıSel suları bastığın toprağı dönüm dönümAlıp götürmeden büyük denizlereÇabuk ol!

Tam çağı işe başlamanın doğan günleBul içine tükürdüğün kitapları yenidenHer satırında buram buram alınteriHer sayfası günlük güneşlikUtanma, suçun senin değilYırt otuzunda aldığın diplomayıAlfabetik çocuk ol!

Yollar kesilmiş, alanlar sarılmışTel örgüler çevirmiş yöreniFırıl fırıl alıcı kuşlar tependeBenden geçti mi demek istiyorsunAç iki kolunu iki yanınaKorkuluk ol!

Rıfat Ilgaz

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Galatasaray Lisesi önünde 328. kez toplananCumartesi Anneleri, bu haftaki oturma eyleminde 1994yılında kaybedilen Vasıf Öztürk’ün dosyasını açıkladı.

Kayıplar mücadelesini yer yer ekranlara taşıyan vemuhalif kimliğiyle tanınan Banu Güven’in, NTVyönetimi tarafından işten çıkarılmasının da protestoedildiği eylemde, 12 Eylül 1980’de kaybedilen HayrettinEren’in kardeşi Faruk Eren, 1995’te kaybedilen SeyhanDoğan’ın yeğeni Evin Doğan ve kayıp Murat Yıldız’ınannesi Hanif Yıldız söz aldılar.

Kayıp yakınlarının bu haftaki eyleminde, 1994yılında kaybedilen Vasıf Öztürk’ün hikayesi aktarıldı.Ardından İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonadına, 2004 yılında kaybedilen Tolga Baykal Ceylan’ınannesi Kadriye Ceylan tarafından basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Anne Ceylan, oğlunun bulunması için oluşturulankomisyonun raporlar yayınladığını, bu raporların,istemesine rağmen kendisine verilmediğini ve kendiimkanlarıyla ulaştığı bu raporların gerçekleriyansıtmadığını belirtti. Ceylan, “Bu yaşananların altındaezileceksiniz. Bunların hesabını vereceksiniz” diyerekBaşbakan’a seslendi.

Kaybedilişinin 17. yılında Vasıf Öztürk’le ilgili şunlaraktarıldı:

“1 Haziran 1994 günü Diyabakır/Kulp/Salkımlıköyüne yapılan askeri bir operasyon sonucu CanbeliTuncer, Efendi Şen’le birlikte gözaltına alınan Öztürkertesi gün diğer iki kişinin serbest bırakılmasıyla birliktekelepçelenerek ve gözleri bağlanarak askeri bir

helikoptere bindirilmiş Lice’ye götürülmüştür. Aileye, Öztürk’ün gizli bir merkezde tutulduğu, yüklü

bir ödeme karşılığında serbest bırakılacağı bilgisigelmiştir ve sonrasında bir daha haber alınamamıştır.Vasıf Öztürk gözaltına alındığında DemirelCumhurbaşkanı, Tansu Çiller Başbakan, MuratKarayalçın Başbakan Yardımcısı...Onları Öztürk’ünkaybedilmesinden sorumlu tutuyor, yargılanmalarınıistiyoruz”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Bir işkencehane gibi çalışan Beyoğlu PolisKarakolu’nda polis kurşunuyla katledilen FestusOkey’in davası 12 Temmuz günü Beyoğlu Ağır CezaMahkemesi’nde görüldü. Bu duruşmada da mahkemeheyetinin katil polisi aklamak için yaptığı hamlelerdikkat çekti. Kurum ve kişilerin müdahillik talebinireddeden mahkeme, mahkemenin usulsüzuygulamalarına itiraz eden avukatların üzerine depolisleri saldı.

Müdahillik talepleri

Bu duruşmada Göçmen Dayanışma Ağıaktivistleri, Prof. Dr. Gençay Gürsoy adına avukatÖmer Kavili, Prof. Dr. Taha Parla adına Avukat BurcuÖzaydın davaya müdahil olma talebinde bulundular.

Ömer Kavili Festus Okey’in ceset teslimtutanağının dosyada olduğunu belirterek, bu tutanaktaölen kişinin kimliğinin yazılı olduğunu belirtti.

Kavili “Cesedi teslim alanların Festus Okey’inyakınları olduğu belli. Türk hükümet yetkilileri, cesediteslim ederken kişinin Festus Okey olduğuna iknaoldu ve bu nedenle cesedi teslim etti. Yeniden cesedinkimliği konusunda Nijerya’yla yazışma yapmayagerek yok. Davanın uzatılmamasını istiyoruz’’ diyerek,ceset teslim tutanağının duruşma salonundaokunmasını talep etti.

Mahkeme başkanı avukatları attırdı

Mahkeme Başkanı İshak Eken, ara kararvereceğini belirterek duruşmaya ara verdikten sonrasadece avukatları duruşma salonuna alarak, duruşmayıbitirdiklerini ve müdahillik taleplerinin reddedildiğini

açıkladı. Duruşmanın bitirilmesine tepki gösteren Kavili bu

tutumun usule aykırı olduğunu söyledi. Eken veKavili arasında tartışma yaşanırken Eken, poliseavukatları dışarı atması talimatını verdi.

Müdahillik taleplerinin duruşma tutanağına dahigeçirilmediğini belirten Kavili “Başka bir konudakarar vermek için ara verdiniz. Biz müdahilliktalebinde bile bulunamadık. Avukatların taleptebulunmasını engelliyorsunuz. Bu durumun tutanağageçirilmesini istiyoruz’’ dedi.

Ömer Kavili’nin talebi üzerine Baro temsilcileriadliyeye çağrıldı ve tutanak tutturuldu.

Okey’in kimlik bilgileri son kez beklenecek

4 yıldır Okey’in kimlik bilgilerinin Nijerya’danbeklenmesi yüzünden tıkanan davada, bilgiler birsonraki celsede de gelmezse davanın mevcut durumagöre ilerlemesine karar verildi.

14 Şubat 2008 tarihinde yapılan ilk duruşmadan buyana Festus Okey’in kimliği “açıklığa”kavuşturulmaya çalışılıyor. Duruşmalar kimliktespitinin yapılabilmesi için sürekli erteleniyor. Oysaki bu davada önemli olan polis tarafından birininöldürülmesi, bu noktada ölenin kimliği değil polistarafından işlenen cinayet baz alınmalı. Davanıngündemden düşürülmesi ve davanın takipçilerininyıldırılması için bu oyun 4 yıldır sürdürülüyor.

Göçmen Dayanışma Ağı da adliye önünde basınaçıklaması yaptı. Kendilerinin 4 Kasım 2010’dan beridavayı takip ettiklerini belirterek son üç duruşmadatoplam 115 kişinin bireysel olarak müdahillikdilekçesi verdiği bilgisini paylaştı.

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/27 * 15 Temmuz 2011

Galatasaray’da 328. buluşma

Hopa tutuklularınaözel muamele

Erdoğan’ın 31 Mayıs günü Hopa’dadüzenlediği seçim mitingini protesto ettikleri içintutuklananların avukatları ve aileleri 9 Temmuzgünü basın toplantısı gerçekleştirdi. ToplantıdaHopa tutuklularına ‘özel muamele’ yapıldığısöylendi.

Hopa Belediye Konferans Salonu’nda yapılantoplantıda avukatlar hazırladıkları raporuaçıkladılar.

Açıklamada gözaltılar ile başlayan kötümuamelenin Hopa tutuklularının götürüldüğüErzurum cezaevinde devam ettiğine dikkatçekildi. Bununla beraber bir aydan daha fazlazaman geçmesine rağmen soruşturmanınsonlandırılmadığı, dava dosyası üzerindeki‘gizlilik’ kararının kaldırılmadığı ifade edildi.

Cezaevinde işkence

Avukat Meriç Eyüboğlu, 12 tutuklunun birarada kalma taleplerinin de bugüne kadarkarşılanmadığını ifade etti. 4 tutuklunungötürüldükleri Erzurum E Tipi Cezaevi’ndefareler ve fare pisliği bulunan yerlerdetutulduğunu sözlerine ekleyen Eyüboğlu, 8tutuklunun günde sadece 1 saat havalandırmayaçıkarıldıklarını ifade etti.

Hopa tutuklularına ‘özel muamele’ yapıldığınıvurgulayarak şunları söyledi: “Ali Aksu, birarkadaşının parmak izi alınırken yaşanantartışmaya müdahil olması üzerine kamerasıolmayan bir odaya götürülmüş ve 10-15 kişiolduklarını tahmin ettiği koruma memurutarafından, kaba dayağa maruz kalmıştır. Buişkenceye varan kötü muamele müvekkilinkafasına ve özellikle de sırt bölgesine tekme vetokat vurularak gerçekleştirilmiştir”

İletişim hakkı gasbediliyor

Erzurum’a gelmediği gerekçesiyle Birgün veGündem gazetelerinin müvekkillerineverilmediği belirterek şunları söyledi:“Tutuklumüvekkillerin yazdıkları mektuplarınpostalanması, onlara gönderilen kart vemektupların iletilmemesi meselesi de bir diğerproblemdir. Keza müvekkillerin tamamıgönderilen kitapların verilmemesindenşikayetçidir. Öyle ki Şaban Kotil öğrencisi olduğuAnadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’ne aitders kitaplarını bile bir haftadır teslimalamamıştır” dedi.

Festus davasında değişen bir şey yok

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 11-27

Bakırköy Kadın Tutukevi’nde bulunan görmeengelli ve kanser hastası Hediye Aksoy’un serbestbırakılması talebiyle 8 Temmuz akşamı Taksim’deoturma eylemi gerçekleştirildi. Eyleme, Aksoy’la aynıkoğuşta kalmış olan İşçi Köylü Gazetesi KartalTemsilcisi Suzan Zengin de katıldı.

Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH)tarafından yapılan eylemde Türkçe ve Kürtçe “HediyeAksoy ve tüm hasta tutsaklar serbest bırakılsın”pankartı açıldı. Taksim Tramvay Durağı’nda toplanankadınlar Aksoy’un fotoğraflarını taşıdı.

Basın açıklamasını gerçekleştiren Filiz Oğuz,Aksoy’un sağlık durumu hakkında bilgi verdi veİstanbul Tabip Odası aracılığı ile raporun daha hızlıhazırlanması için başvuru yaptıklarını dile getirdi. ATKtarafından “Hediye Aksoy’un durumu henüz termalsafhada (ölüm aşamasında) olmadığı için bırakılamaz”raporu verildiğini söyleyerek termal safhada olan 20’yiaşkın tutuklunun olduğu, onlar dahi bırakılmadığı içinAksoy’un bırakılmasının söz konusu olmadığı yönündebilgi verildiğini belirtti.

Açıklamanın ardından Suzan Zengin bir konuşmayaparak Aksoy’un cesaevi koşullarında ne türzorluklarla karşı karşıya bırakıldığını aktardı.Hapishane koşullarında termal safhanın yaratıldığınıbelirten Zengin, insanların bilerek ölüme gönderildiğinisöyledi.

“Ölünceye kadar, tamamenyalnızlaştırılacak”

Eylemde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına

çarptırılan Beyaz Yakut’un durumu hakkında daavukatı Sevinç Sarıkaya tarafından bilgilendirmeyapıldı.

Sarıkaya şunları söyledi: “Müvekkilim pazartesigünü tek kişilik hücreye götürülecek ve ondan sonraarkadaşları ile görüşemeyecek, sohbet hakkınıkullanamayacak. Sadece günde bir saathavalandırmaya çıkacak, o da yalnız. Ailesi ile görüşve haberleşmesi çok sınırlı olacak. Şartlı salıverilmehakkı olmayacak, yani Beyaz Yakut, ölünceye kadar,tamamen yalnızlaştırılacak. Biliyorsunuz cezaevlerindeinsanlık dışı uygulamalar var, Beyaz buna karşı çıkıpbir slogan dahi attığında disiplin cezasınaçarptırılacak. Disiplin cezası sonucunda dahavalandırma hakkı, ailesiyle görüşme hakkı iptaledilecek.”

17. mücadele yılında, Kızıl Bayrakgazetesi işçi ve emekçilerle buluşmayadevam ediyor. İşçi havzası Çorlu’da devrimcisınıf faaliyetini büyüten sınıf devrimcilerigeçtiğimiz haftasonu boyunca, işçimahallelerinde sokak sokak, kapı kapıdolaşarak gazete satışı gerçekleştirdiler.

Satış boyunca birçok sektörden işçi ileçalışma koşulları ve iş kazaları üzerinekonuşuldu.

İşçilere, süren direnişlerin sesi de taşındı.Direnişlerin süreçleri aktarıldı.

Kızıl Bayrak / Çorlu

CMYK

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Hediye Aksoy için eylem

İzmir’in Menemen ilçesinde Halkın Günlüğügazetesi ve DHF broşürleri dağıtırken gözaltınaalınan 8 devrimci 11 Temmuz günü tutuklandı.

Halkın Günlüğü gazetesi muhabiri İsmail Avanve DHF çalışanları 10 Temmuz günü Menemen’deHalkın Günlüğü gazetesi dağıtımı yaparken BozyakaTerörle Mücadele Şubesi polisleri tarafındangözaltına alındı. Gözaltı saldırısına “Hakkında 1aylık toplatma kararı verilen Halkın Günlüğügazetesinin dağıtımını yapmak” gerekçe olarakgösterildi.

11 Temmuz günü savcılık tarafından mahkemeyesevk edilen 8 devrimci örgüt propagandası yapmakve örgüt üyesi olmak iddialarıyla tutuklandı.

Tutuklama terörü 13 Temmuz günü DHFtarafından protesto edildi. İzmir İHD binasındayapılan basın toplantısına aralarında BDSP vePartizan’ın da bulunduğu ilerici ve devrimcikurumlar da destek verdi.

DHF’lilere tutuklama terörü

Çorlu’da gazetesatışı

Vicdani Retçi İnan Süver’le Dayanışmaİnisiyatifi, Süver’in sağlık durumununkötüye gittiğine dikkat çekmek amacıylabasın toplantısı düzenledi.

AİHM’in kısa bir süre önce açıklanan“vicdani ret” kararının hatırlatıldığıtoplantıda Süver’in vicdani ret itirazınındikkate alınması uyarısında bulunuldu.

Süver’in avukatı Davut Erkan, İHDİstanbul Şube binasında düzenlenentoplantıda Süver’in sağlık sorunları nedeniylehemen tahliye edilmesi gerektiğini belirtti.

Süver’ledayanışma çağrısı

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, ÖzgürGelecek gazetesinin 13. sayısında yer alanbazı haberlerde “TKP/ML TİKKO ve PKKpropagandası” yapıldığı gerekçesiylegazeteye bir ay süreli kapatma cezası verdi.

Gazetenin 08-21 Temmuz tarihli 13.sayısında yer alan “TKP/ML TİKKO BölgeSiyasi Komiseri ve Bölge Komutanı ileRöportaj” ve “Kavga okulu” sayfasında yeralan yazılar cezanın verilme nedeni olarakbelirtilmiş.

Özgür Gelecek tarafından yapılanaçıklamara şunlar söylendi: “Özgür gelecekgazetesi ve devrimci, yurtsever basın kendinegerçekleri referans alır ve onlardan kopmaz.Bu açıdan sosyalist, devrimci, yurtsever basıntüm saldırı ve engellemelerle yayın hayatınısürdürmeye devam ediyor/edecek.”

Özgür Gelecek’ebir ay kapatma

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 11-27