Kızıl Bayrak 2013-29

32
Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2013 / 29 • 19 Temmuz 2013 • 1 TL Kızıl Bayrak Mısır’da halk hareketi ve yeni gelişmeler (s. 16-17) Gençlik yol ayrımında... - K. Ali (s. 21) Bir ay önce Gezi Parkı’nı hedef alan polis saldırısı ve sergilenen kararlı direnişin ardından forumlar, anma etkinlikleri ve çeşitli eylem biçimleri üzerinden devam eden kitle hareketi, yeni bir safhanın eşiğine gelmiş bulunuyor. 15-16 Haziran’da yaşanan polis saldırısına karşı ortaya konan direniş, kitlelere büyük bir moral kaynağı olmuş, direnme kararlılığını pekiştirmişti. AKP iktidarının tüm tehdit ve zorbalığına karşı sergilenen militan duruş, kitle hareketinin sonraki seyri üzerinde belirleyici oldu. Gerici AKP iktidarının hesabı, kitlelerin direnme kararlılığını zorbalıkla ezme ve hareketi teslim alarak bitirme üzerine kurulu idi. Ancak yüzbinlerin direnme iradesi bu hesabı bozdu. Zorbalık karşısında sergilenen kararlı duruş, kitle hareketinin bugüne kadar varlığını sürdürmesinde belirleyici bir rol oynadı. Devrim ile düzen karşı karşıya Geride kalan bir ay içerisinde kitle hareketinin bir nebze geri çekildiği, kitleselliğini ve yaygınlığını belirgin bir şekilde kaybettiği, ancak eylemli süreçler açısından sürekliliğini koruduğu bir geçiş süreci yaşandı. Bunun böyle olması, hareketin ileri sıçrayamadığı, kendisini yeni bir düzeyde inşa edemediği koşullarda kaçınılmazdı da. Kaldı ki öfke patlaması olarak doğan ve devrimci bir sınıf önderliğinden yoksun olarak bugüne kadar varlığını sürdüren bir kitle hareketidir sözkonusu olan. Bir aylık geçiş döneminin ardından kitle hareketinde yaşanan kısmi zayıflama yeni bir sürecin kapılarını da aralamaya başladı. Dün hareketin güç ve etkisi ile yan yana gelen politik güçler, gelinen yerde yaşanan kısmi geri çekilme ile kendi sınıf konumları ve politik platformları üzerinden kaçınılmaz bir ayrışmanın eşiğine gelmiş bulunuyorlar. (devamı s. 2’de...) Haziran direnişinde yeni safha AKP iktidarının “hayat suyu” çekilmeye başladı Genelde “dış mihraklar”ın, özelde Washington’daki efendilerinin desteğiyle yükselen dinci- gerici iktidar, ülke sathına yayılan halk hareketiyle sarsılınca, yabancı sermayenin, yani iktidarın “can simidi” olan sıcak paranın aradığı “güvenli” ortam, berhava olmaya başladı. (s. 4) Sermaye devleti tam bir cinayet şebekesi Sermaye iktidarı toplumsal muhalefeti polis şiddeti ve hukuk terörü ile hizaya getirme politikasını kararlılıkla sürdürüyor. (s. 5) Dosya: İnşaat sektörü Hak gasplarıyla, iş cinayetleriyle ve yarattığı iktisadi ve siyasi hedefleriyle işçi sınıfının omuzlarına basan inşaat sektörü teknik elemanlar cephesinden değerlendirildi.. (s. 24-26)

description

Kızıl Bayrak 2013-29/19 Temmuz

Transcript of Kızıl Bayrak 2013-29

Page 1: Kızıl Bayrak  2013-29

Haftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2013 / 29 • 19 Temmuz 2013 • 1 TL

Kızıl Bayrak

Mısır’da halk hareketi ve yeni gelişmeler (s. 16-17) Gençlik yol ayrımında... - K. Ali (s. 21)√ √

Bir ay önce Gezi Parkı’nı hedef alan polis saldırısı

ve sergilenen kararlı direnişin ardından forumlar,

anma etkinlikleri ve çeşitli eylem biçimleri üzerinden

devam eden kitle hareketi, yeni bir safhanın eşiğine

gelmiş bulunuyor.

15-16 Haziran’da yaşanan polis saldırısına karşı

ortaya konan direniş, kitlelere büyük bir moral

kaynağı olmuş, direnme kararlılığını pekiştirmişti.

AKP iktidarının tüm tehdit ve zorbalığına karşı

sergilenen militan duruş, kitle hareketinin sonraki

seyri üzerinde belirleyici oldu. Gerici AKP iktidarının

hesabı, kitlelerin direnme kararlılığını zorbalıkla

ezme ve hareketi teslim alarak bitirme üzerine

kurulu idi. Ancak yüzbinlerin direnme iradesi bu

hesabı bozdu. Zorbalık karşısında sergilenen kararlı

duruş, kitle hareketinin bugüne kadar varlığını

sürdürmesinde belirleyici bir rol oynadı.

Devrim ile düzen karşı karşıya

Geride kalan bir ay içerisinde kitle hareketinin bir

nebze geri çekildiği, kitleselliğini ve yaygınlığını

belirgin bir şekilde kaybettiği, ancak eylemli süreçler

açısından sürekliliğini koruduğu bir geçiş süreci

yaşandı. Bunun böyle olması, hareketin ileri

sıçrayamadığı, kendisini yeni bir düzeyde inşa

edemediği koşullarda kaçınılmazdı da. Kaldı ki öfke

patlaması olarak doğan ve devrimci bir sınıf

önderliğinden yoksun olarak bugüne kadar varlığını

sürdüren bir kitle hareketidir sözkonusu olan. Bir

aylık geçiş döneminin ardından kitle hareketinde

yaşanan kısmi zayıflama yeni bir sürecin kapılarını da

aralamaya başladı. Dün hareketin güç ve etkisi ile

yan yana gelen politik güçler, gelinen yerde yaşanan

kısmi geri çekilme ile kendi sınıf konumları ve politik

platformları üzerinden kaçınılmaz bir ayrışmanın

eşiğine gelmiş bulunuyorlar.

(devamı s. 2’de...)

Haziran direnişinde yeni safha

AKP iktidarının“hayat suyu”

çekilmeye başladı

Genelde “dış mihraklar”ın,

özelde Washington’daki

efendilerinin

desteğiyle

yükselen dinci-

gerici iktidar,

ülke sathına

yayılan halk

hareketiyle sarsılınca, yabancı

sermayenin, yani iktidarın “can

simidi” olan sıcak paranın

aradığı “güvenli” ortam, berhava

olmaya başladı. (s. 4)

Sermaye devleti tambir cinayet şebekesi

Sermaye iktidarı toplumsal muhalefeti

polis şiddeti ve hukuk terörü ile hizaya

getirme politikasını kararlılıkla

sürdürüyor. (s. 5)

Dosya:İnşaat sektörü

Hak gasplarıyla, iş cinayetleriyle ve

yarattığı iktisadi ve siyasi hedefleriyle

işçi sınıfının omuzlarına basan inşaat

sektörü teknik elemanlar cephesinden

değerlendirildi.. (s. 24-26)

Page 2: Kızıl Bayrak  2013-29

Patlak verdiğinde sarsıcı etkisiyle milliyetçi-şovenCHP ve İP gibi kimi düzen güçlerini de peşine takankitle hareketi, liberalinden reformistine vedevrimcisine kadar sol hareketin tüm temelunsurlarını büyük bir hızla bağrında toplamıştı. Politikplanda geniş bir yelpaze oluşturan bu güçleri birarada durmaya zorlayan şey ise hareketin gücü,kitleselliği ve birleşik zemini olmuştu.

Fakat hareketin son bir aydır kademe kademe geriçekilmesi, farklı sınıfsal konumlara sahip olan bupolitik güçleri kendi içinde daha belirgin bir şekildekarşı karşıya getirdi, saflaşma ve ayrışmalarınzeminlerini olgunlaştırdı. Sürecin başından beridirenişi düzen sınırlarına çekmek ve tam da bu bakışlaTaksim’den çıkarmak için elinden geleni yapan, fakather seferinde kitlelerin basıncı karşısında geri adımatmak zorunda kalan İP, TKP vb. ulusalcı çevreler,peşlerine benzerlerini de takarak soluğu ilk fırsattaKadıköy’de aldılar. 7 Temmuz’da bu çevrelertarafından gerçekleştirilen “Gazdanadam Festivali”yaşanan ayrışmanın ilk somut adımı oldu.

Yine hareketin gücüyle sürece dahil olan kimiislamcı güçler ramazan ayının gelmesiyle birlikte“Yeryüzü Sofraları” vb. etkinliklerle kitle hareketiiçerisinde kendi gerici ideolojilerine alan açmak içinyeni hamleler yapmaya başladılar. Bir tarafta milliyetçişoven ya da islami söylemlerle burjuva gericiliğininbayraktarlığını yapan, burjuvazinin simgelerini veideolojik argümanlarını harekete sirayet ettirmeyeçalışan düzen güçleri, öte yanda devrimciler ve ilericigüçler. Geniş bir politik yelpazeyi bağrında toplayankitle hareketinin bundan sonraki gelişim seyri,önümüzdeki günlerde yaşanacak ayrışma vesaflaşmalar üzerinde belirleyici olacaktır. Ancakhareketi geri çekmek için elinden geleni yapan düzengüçleri ile süreci devrimci bir mecraya taşımak içinmücadele eden devrimci-ilerici güçlerin süreçiçerisinde karşı karşıya gelmesi ve ayrışmasıkaçınılmaz olacaktır. Bu ayrışma ve çatışmalardabelirleyici olanlar ise kitle hareketiyle daha ileridenbütünleşeneler ve sürece yön vermeyi başaranlarolacaktır.

Bu nedenle devrimci ve ilerici güçlere büyüksorumluluklar düşmektedir. Kitle hareketini devrimcibir mecraya akıtmak için, hareket üzerindeki her türlüburjuva gericiliğinin etkisini kırmak, bu eksendeyürütülecek ideolojik ve politik mücadeleyi çok dahagüçlendirmek elzemdir.

Yeni dönem ve forumlar

Direnişi bütünlüklü olarak kırmayı hedefine alanve 15 Haziran’dan beri arkası kesilmeyen kapsamlısaldırılar karşısında hareketin sürekliliğinikorumasında forumların büyük bir payı oldu.Kendiliğinden harekete geçen ve herhangi birönderlikten yoksun bulunan kitleler, son bir aydırforumlar temelinde yan yana gelerek direnmekararlılığını somut bir iradeye dönüştürebildiler.Forumlar, her ne kadar tam anlamıyla kitlehareketinin örgütsel zeminlerine dönüşemeseler debugüne kadar hareketin taşıyıcı halkaları olarak işlevgördüler.

Gelinen aşamada kitle hareketinin taşıyıcısıkonumunda olan forumlar, kendisini yenidenörgütleme ve hareketin ihtiyacı doğrultusundaşekillendirme ihtiyacı ile karşı karşıya bulunuyorlar.Zira bir sürecin ürünü olarak doğan ve bu sınırlardakitle hareketinin ihtiyacını bugüne kadar karşılayanforumlar, reformizmin de özel çabalarıyla pasifize

olma tehlikesi ile yüz yüze gelmiş, getirilmiş

durumdalar. Kitlelerin basıncı olmasa tam anlamıyla

eylemsizliğe mahkum edilmeye çalışılan forumlar,

düzen güçleri ve liberal-reformist çevreler tarafından

seçim yatırımı olarak ele alınıyor. Hareketin militan

yönlerini törpüleyerek kitlelerde biriken öfkeyi oy

pusulasında eritme hesapları yapan bu çevreler

forumları da bu yönlü değerlendirmeye çabalıyorlar.

Forumların önünde çözülmesi gereken bir diğer

sorun alanı ise, hareketin ihtiyaçlarına yanıt verecek

düzeyde bütünlüklü bir işleyişin hala daha

sağlanamamasıdır. Halihazırda birbirleri ile ilişkileri

kopuk ya da zayıf, gündemleri itibarıyla dağınık bir

forumlar tablosu ile karşı karşıyayız. Burada atılması

gereken ilk adım, her bir kentte birbirinden kopuk

zeminlerde varlığını sürdüren forumların ilişkilerini

hem politik planda hem de fiziki olarak kurmak

olmalıdır. Bunun kendisi hareketin aşağıdan yukarı

doğru inşası anlamına gelecektir. Halihazırda hemen

her alanda direniş komiteleri vb. oluşumların önünü

açacak olan da hareketin bu temelde inşası olacaktır.

Bu başarılırsa kitle hareketi önümüzdeki günlerde

yeni bir çıkış olanağı yaratabilir.

Dahası iç bütünlüğünü ve organizasyonlarını

sağlamış olan forumlar, yeni patlamalara ve kitle

eylemlerine müdahale açısından önemli dayanaklara

dönüşeceklerdir. Ali İsmail Korkmaz’ın hayatını

kaybetmesiyle birlikte gündeme gelen kitlesel ve

militan eylemler buna örnek verilebilir. Özellikle

Eskişehir, Antakya, Ankara ve İstanbul’da yapılan

eylemler bir kez daha göstermiştir ki, kitleler en küçük

bir kıvılcımla tekrar meydanlara dönme potansiyelini

içerisinde barındırmaktadır. Antakya ve Ankara’da

barikat savaşlarına dönen bu eylemler kitlelerin

mücadele azminin diriliğini bir kez daha gözler önüne

sermiştir.

Eğer ki forumlar kitle hareketinin bu yeni

aşamasının ihtiyaçlarına göre inşa edilemez de

“tartışma kulübü” ya da “seçim sohbetleri”ne

dönerlerse, hızla işlevlerini kaybedeceklerdir.

Dolayısıyla forumlar düzen açısından hareketi pasifize

etmenin araçlarına dönecektir. Kaldı ki reformizm

“barışçıl eylemler” adı altında düzenin yapmak

istediğini kolaylaştırmaktadır.

Ateş altında yürünecek bir dönem

Tüm bu gelişmeler devrimcilerin omuzlarına büyük

ve tarihi görevler yüklemektedir. Bir tarafta hareketin

seyri üzerinden şekillenen ayrışma ve çatışmalar, öte

tarafta sermaye devletinin kesintisiz devam eden

gözaltı-tutuklama saldırıları. Tam anlamıyla ateş

altında yürünecek bir döneme girmiş bulunuyoruz.

Aslında bu iki süreç birbirini tamamlamakta ve

devamı niteliğindedir. Zira sermaye devleti devrimci

ve ilericilere saldırarak, düzen güçlerine ve

reformizme alan açmaktadır. Bu yolla hareketi

denetim altına alma ve giderek seçim aldatmacasına

dolgu malzemesi yapma peşindedir.

Bu oyunu bozacak olan şey ise kitlelerin isyanını

her geçen gün alttan alta mayalayan tarihi koşullar ve

bu isyan dalgalarını devrimci bir kalkışmaya çevirecek

olan devrimci partiler olacaktır. Sınıf devrimcileri

önümüzdeki günlere bu genişlikte bakmalı, gelişecek

yeni fırtınalara şimdiden hazırlıklı olmalıdır.

Kızıl Bayrak’tan...

İkinci ayına yaklaşan Haziran direnişi yenibiçimler kazanarak yoluna devam ederken,hareketi hedef alan devlet terörü de hızkesmeden sürüyor. Sokağa inen kitlelerinüzerinde gaz bombalarıyla, TOMA’larla vecoplarla estirilen polis terörünü tutuklama-gözaltı furyası tamamlıyor.

İzmir ve İstanbul’da yaşanan sonoperasyonlarda onlarca kişi gözaltına alındı.İzmir’de gözaltına alınan 15 direnişçiden 11’itutuklanarak F tiplerine konuldu. Böylece büyükhalk hareketinin başından itibarentutuklananların sayısı 150’lere yaklaştı.

Geçtiğimiz haftanın bir başka önemligelişmesi, 2 Haziran günü polis ve sivil faşistlertarafından sokak ortasında dövülerek beyinkanaması geçiren Ali İsmail Korkmaz’ın 39 günkomada kaldıktan sonra yaşamını yitirmesi oldu.Ali’nin yaşamını yitirmesi kitlelerin öfkesini birkez daha körükledi. Onbinler başta Ali’ninmemleketi Antakya olmak üzere Eskişehir,Ankara, İstanbul ve diğer bir dizi kenttesokaklara indi. Özellikle Antakya ve Ankara’damilitan çatışmalar yaşandı. Bu gelişmelerdirenişin küçük bir kıvılcımla tekrar patlamapotansiyellerini gözler önüne serdi.

Ali İsmail’in yaşamını yitirmesine neden olanvahşi polis saldırısı, sermaye devletininkokuşmuş yüzünü bir kez daha gözler önüneserdi. Ali’nin katilleri bir sermaye devletigeleneği olarak bugüne kadar korundu, kollandı.Cinayeti belgeleyen kamera görüntüleri polistarafından “silindi”. Bu vahşi polis cinayetindenötürü tek bir polise dahi soruşturma açılmadı.Benzer bir süreç Ethem Sarısülük’ü katledenpolisin yargılandığı davada da yaşandı. Başındanberi delilleri karartmaya çalışan, katil polisinceza almadan kurtulması için elinden geleniyapan düzen yargısı gelinen yerde yargılamayıhepten durdurdu. Kitle hareketi düzenyargıçlarının yakasın yapışmadığı sürece hemAli’nin hem de Ethem’in katilleri ellerini kollarınısallayarak gezmeye devam edecekler.

Kitlelere sermaye düzeninin bu kokuşmuşyüzü döne döne teşhir edilmeli, direniştutsaklarının serbest bırakılması, operasyonlarındurdurulması, katil polislerin ve tümsorumluların yargılanması için mücadelebüyütülmelidir.

***Günlerdir çalışmaları süren Ekim Gençliği Yaz

Kampı’na sayılı günler kaldı. Artık tümhazırlıklarda sona gelindi. Haziran direnişindeelde edilen politik-moral ve maddi kazanımlarlakampa katılacak olan gençlik güçleri, kampvesilesiyle yeni mücadele dönemine hazırlıkyapacaklar. Mücadelenin gündemlerini vegençliğin sorumluluklarını tartışacak ve ortayaçıkan sonuçlar üzerinden yeni döneme dahagüçlü bir hazırlıkla girecekler.

Hazırlıklarında sona gelinen gençlik kampınıörgütleyen genç komünistlere başarılar diliyor,tüm kamp katılımcılarını Kızıl Bayrak gazetesiolarak selamlıyoruz.

Page 3: Kızıl Bayrak  2013-29

Gerici rejim büyük halk hareketini bastırmak içinvarını yoğunu ortaya koyuyor. Ne yapıp edip Haziranisyanını söndürmek, ondan geriye pek bir şeybırakmamak istiyor. Fakat ne yaparsa yapsın amacınaulaşamıyor. Çünkü politik manevra yapabilmeimkanlarını yitiren rejim, baskı ve zorbalığa daha fazlabel bağladıkça daha fazla köşeye sıkışıyor. İdeolojik,siyasal, ahlaki ve moral bakımdan büyük bir çöküşyaşıyor.

Henüz birkaç ay öncesine kadar onlarca yıl ötesineilişkin hedefler koyan bir rejim için bu kadarı ne büyükbir trajedi. Bu zamana kadar sırtlarını emperyalistlereve gerici işbirlikçilerine dayayarak bir iktidar gücühaline gelen ve bu şekilde sahip oldukları güçtenbaşları dönen AKP yöneticileri artık büyük birtravmanın içerisinde. Öyle ya her şeye muktedirolduklarını sanıyorlardı, ama bir anda yolun sonunugördüler. Bunun için hem şaşkınlar, hem de büyük birkorku içerisinde kıvranıyorlar.

Çaresiz ve acz içerisindeler. Ne yaparlarsa yapsınlarbir türlü alanlara hakim olamıyor, politik ve moralüstünlüğü ele geçiremiyorlar. İşte polis orduları veiliştirilmiş medya aracılığıyla Gezi Parkı’nı boşalttılar dane oldu? Yüzlerce kişiyi gözaltına alıp zindanlara attılarda ne oldu? Haziran direnişi yeni biçimler bularakyoluna devam ediyor. Hareket bir süre “duranadamlar”la soluklandı, ardından da forumlarla birderlenme-toparlanma-örgütlenme faaliyetininiçerisine girdi. Böylelikle büyük bir öfke patlamasıolarak gelişen hareket, patlamanın ardındansönümlenmeye yüz tutmak yerine, bilinçli ve uzunsoluklu bir kavgaya hazırlanıyor. Üstüne bu örgütlenmesüreci hareketten yoksun değil. Aksine örgütlenmeçabası her an gerici rejime karşı yoğun bir politik karşıduruşu üreterek alanlarda kitlesel ve yer yer militaneylemler biçiminde geliştiriliyor. Böylelikle de masabaşında kurdukları denklemlerle halk hareketininüstesinden gelebileceklerini sananlar yanıldıklarınıgörüyorlar... Önce ezip sonra da çözeceklerinisanıyorlardı, ama hiç de umdukları gibi olmadı. Zirakorku duvarlarını aşan, ölümü küçülten, biat etmeyenmilyonlar teslim olmamakta kararlı.

İşte büyük bir vahşet ve arsızlıkta sınır tanımayanbir dezenformasyon kampanyasıyla bir parça durumahakim olduklarını sandıkları anda kendilerini yenidençamurun içinde buldular. Haziran’ın ilk günlerinde sivilfaşist güçler ve polis işbirliğiyle yaralanan Ali İsmailKorkmaz’ın ölümü rejim payına bir kez daha her şeyialt üst etti. Böylece ne polis vahşeti, ne gözaltılar, neyalanlarla ve ne de Mısır’dan politik-ahlaki bir dayanakyaratma girişimleri bir işe yaradı. Ali İsmail’in hayatıhalk hareketi için yeni bir itilim oldu. Direnişin ateşigünler boyunca Hatay sokaklarında yandı. Hatayhalkının gösterdiği yiğit direniş büyük halk hareketininyeni bir şanlı sayfası oldu.

Gerici rejimin bu koşullarda manevra imkanlarıiyiden iyiye daralmış durumda. Öyle ki rejim şu an üçsacayağı üzerinde duruyor: Kaynakların oluk olukaktarıldığı bir iç savaş aygıtı olarak tahkim edilen polis,kara propaganda makinası olarak bu orduya iliştirilmiş

medya, üstüne de hiçbir hukuksal ölçü tanımayan yargımekanizması... Polis gaza boğuyor, yaralıyor,katlediyor, gözaltına alıyor, ölçüsüz bir vahşetuyguluyor. Medya bu vahşetin üzerini örtmek içinçirkeflikte sınır tanımıyor. Yargı da büyük direnişizindanlarda boğmak için ancak darbe koşullarındagörülebilecek türden operasyonlara ve tutuklamalarabaşvuruyor. Bunun için de hiçbir ahlaki ve hukuki ölçütanımıyor. Öyle ki Ethem’in, Ali İsmail’in katillerikorunuyor, göz göre göre saklanmaya çalışılıyor,kayıtlar siliniyor, tanıklar susturuluyor. Satırlı-palalıçeteler polis kontrolünde alanlara salınıyor. Palalarlainsanlara saldıranlar himaye edilip yurtdışınaçıkarılıyor. Ancak tüm bunlar olurken yüzlerce insanhiçbir hukuksal dayanak olmadan tümüyle siyasalnedenlerle gözaltına alınıp tutuklanıyor. Bunuyaparken o kadar ölçüyü kaçırıyorlar ki bayrak satanbir emekçiyi dahi gözaltına alıp tutuklayabildiler.

Tüm bunlar kuşkusuz ki rastlantı değil. Aksine gericirejim ve bu rejimin başındaki Tayyip Erdoğan’ın eseri.Öyle ya bizzat Tayyip Erdoğan Gezi Parkı’nın polisoperasyonuyla boşaltılması talimatını kendisininverdiğini arsızca söyledi ve ardından da bu operasyonsırasında sınırsız vahşet uygulayan polisi “kahraman”ilan etti. Zaten diğer tüm uygulamalarda da dolaysızbiçimde yine Tayyip başta olmak üzere AKPyöneticilerinin imzası var. Çünkü tüm bu faşizanuygulamalar AKP yönetimi tarafından planlanmakta veuygulanmaktadır.

Tüm bunlardan sonra AKP şeflerinin “sandıklageldik sandıkla gideriz” iddiasının hiçbir politik vehukuksal meşruiyeti yoktur-olamaz. Devletin tüm

kurumlarını hiçbir hukuksal ve ahlaki sınır tanımadan

emekçi halkın haklı öfkesini bastırmak için

kullanmaktan hiçbir sakınca görmeyenlere karşı

isyandan daha meşru bir hak olamaz. Bunun için Gezi

Parkı ile ateşlenen büyük halk hareketi gelinen yerde,

gerici rejime, onun faşizan uygulamalarına karşı büyük

bir direniş hareketine dönüştürülmelidir. Bunun için

gözaltı ve tutuklamalara karşı büyük bir dayanışma ve

sahiplenme gösterilmeli, polis vahşetinin sorumlusu

olan hükümetin istifası ve yargılanması talepleriyle

mücadele yükseltilmelidir.

Son olarak belirtelim ki, böyle bir rejimden

kurtulmak için ne sandık beklenir, ne de böyle bir

rejimin varlık gösterdiği bir siyasal sistemde sandıktan

çıkacak sonucun bir meşruiyeti olabilir. “Sandıkla gelen

sandıkla gider” türünden sahtekarlıklara olduğu gibi,

“sandıkta hesap soracağız” türünden palavralara da

prim verilmemelidir. Gerici rejim emekçi halkı

sokaktan uzaklaştırıp seçim sandığında boğmak istiyor.

Direnişimizi kullanarak seçim sandığından çıkmaya

çalışan düzen partilerinin ise gerçekte AKP’yi yaratıp

onu halklara karşı kullananlarla herhangi bir sorunu

yoktur. Bunun için asla unutmayalım-sermayenin ve

onun adına hareket eden partilerinin egemenliği

koşullarında, güçlü bir sokak mücadelesi olmadan

seçim sandıklarından emekçi halk yararına en küçük

bir değişimin sağlanması mümkün değildir. Bunun için

bugün büyük emekçi hareketi seçim sandığını önüne

sürenlerden uzak durmalı, sokaklara-meydanlara daha

güçlü, daha militan ve daha kitlesel biçimde çıkmanın

yollarını aramalıyız.

Zorbalara karşı isyan haktır!

Page 4: Kızıl Bayrak  2013-29

AKP şefi Tayyip Erdoğan’la müritleri, Taksim GeziParkı’ndan başlayıp ülkeye yayılan halk hareketinin,“dış mihrakların işi” olduğunu iddia ederek,itibarsızlaştırmaya çalıştılar. “Ilımlı İslam” projesininWashington patentli olduğu herkesin malumu iken,siyasal islamın Türkiye’deki İhvancı kolu olan AKP’ninise, emperyalizme göbekten bağımlılığı bir sır değilkengündeme getirilen “dış mihraklar” söylemininsahibinin elinde patlaması kaçınılmazdı.

Ülkeyi, işçi ve emekçiler için bir “sömürücehennemi”, kapitalistler ve yabancı sermeye için ise“dikensiz gül bahçesi” haline getiren AKP iktidarı,bununla hem Türk burjuvazisinin hem emperyalisttekellerin takdirini kazanmıştı. Yabancı sermayeyi “dışmihrak” saymayan Ankara’daki İhvancı-Amerikancılar350 milyar doları bulan dış borç, kaynağı belirsiz karapara ve Körfez şeyhlerinin petro-dolarları sayesinde,2002’den sonra gerçekleşen seçimleri kazanabildiler.

Bilindiği üzere yabancı sermeye, riske girmedenyüksek rant elde edebildiği yerlere akar. AKP iktidarı,bu olanakları sunduğu için, yabancı sermaye akışısağlayabildi. Ancak ülkeye girerken rejim efendilerini“vezir” eden bu yabancı sermaye, giderken de “rezil”edebiliyor.

Genelde “dış mihraklar”ın, özelde Washington’dakiefendilerinin desteğiyle yükselen dinci-gerici iktidar,ülke sathına yayılan halk hareketiyle sarsılınca, yabancısermayenin, yani iktidarın “can simidi” olan sıcakparanın aradığı “güvenli” ortam, berhava olmayabaşladı. ABD’de faiz oranlarının yükseltilmesiyle, dahagüvenli limanlara yelken açma olanağına da kavuşanyabancı sermeyenin, “vezir” ettiği AKP iktidarını,“rezil” etmeye başlaması, Ankara’daki İhvancıları derinbir telaşa sürükledi.

“Evlerinizde oturun, yoksa yabancı sermaye kaçar”diye sokaklara çıkan halka vaazlar vererek, içinedüştükleri dehşeti hissettiren Tayyip’le müritleri,“yabancı mihraklar” ya da diğer adıyla yabancısermaye gitmesin diye yatıp kalkıp dua etmeyebaşladılar.

Halk hareketini bastırmak için polis terörünükuralsızca kullanan, gençleri katlederek, sakatbırakarak, yaralayarak, zindanlara atarak “destanlaryazan” İhvancı-Amerikancılar, tüm çabalarına rağmenyabancı sermayeye yaranamamış görüyorlar. Zira AKPiktidarı, gaz bombaları stokunu tüketmesine rağmen,yabancı sermayenin kaçış eğilimine girmesine engelolamadı.

Halk hareketini azgın devlet terörüyle bastırmayaçalışan AKP iktidarı, bu zorbalığı, “dış mihraklara karşısavaş” diye yutturmaya çalıştı. “Dış mihraklara” karşı“cihat” ilan eden Tayyip’le müritleri, aynı andayalvar/yakar yabancı sermayenin ülkede kalması içinçırpınıp durdular. Bunu başaramayınca da adeta yastutmaya başladılar. Ülkenin dört bir yanındaki kent

maydanlarını dolduran ve milyonları harekete geçiren“dış mihraklara” savaş ilan eden Ankara’daki İhvancılar,diğer dış mihrakların, yani ABD sermayesinin ülkedekalması için ise, her yola başvurdular.

AKP şeflerinin telaşı boşuna değil elbet. Zira dışmihraklara, yani yabancı sermayeye bağımlı bir rejim,herşeyini bu gücün ayakları altına sermeye hazır olmakzorundadır. Yabancı sermayenin çekilmesiyle dövizfiyatları fırlıyor, faiz oranları artıyor, cari açıkyükseliyor, dış borçla çalışan işletmelerin daralmalarıveya iflas etmeleri gündeme geliyor vb. Tüm bunlarişçi ve emekçilerin sırtına yeni yükler bindirmekanlamına geliyor ki bu, İhvancı iktidara karşı kitlehareketinin daha da güçlenmesi demektir.

Doların son günlerde 2 liraya yaklaşması, cari açığıngeçen ay 7.5 milyar dolara ulaşması, MerkezBankası’nın (MB) faiz oranlarının arttırılması içindüğmeye basması, MB kasalarında bulunan dövizrezervlerinin erimeye başlaması… Tüm bu veriler,ekonomiyi sarsan dalgaların etkisini göstermeyebaşladığını kanıtlıyor.

“Mayıs başında net rezerv 45,8 milyar dolardı, 12Temmuz itibariyle bu rakam 39,9 milyar dolarageriledi, Yani Merkez Bankası bu dönemde net olarak 6milyar dolara yakın döviz kaybetti. Bu dönemde kurubastırmak için satılan döviz de aşağı yukarı bu kadar.”(Aktaran Mustafa Sönmez)

Görünen o ki, yabancı sermayenin çekilmesiniönleyecek güçten yoksun olan AKP iktidarı, bir yandanfaiz oranlarını arttırarak öte yandan MB’nin dövizrezervlerini parça parça piyasaya sürerek çöküşüönlemeye çalışacak. Bunun anlamı ise enflasyonunyükselmesi, yani faturanın işçi ve emekçilerin sırtınayıkılmasıdır.

AKP şeflerinin çöküşü önlemek için işçi veemekçilerin sırtına yeni faturalar yüklemekten geridurmaları olası görünmüyor. Zira temel politikalarını,“işçi-emekçilere düşmanlık”, “sermayeye veemperyalizme sınırsız hizmet” üzerine inşa edenAnkara’daki İhvancılar, bundan başka bir yol bilmiyor.Bundan dolayı başlayan ekonomik çöküş sürecinin,İhvancı-Amerikancı rejimin sonunu getirme ihtimaliyüksek görünüyor. Yabancı sermayenin sırtına binerekyükselenler, bu sermayenin çekilmesiyle dibe vurmayamahkum olurlar. Diğer sermaye partileri gibi, AKP’ninde kaçınılmaz sonu bu olacaktır.

Vurgulayalım ki, dinci-gerici rejim kendiliğindengitmeyecek. Sonunu getirebilmek için işçi sınıfının,emekçilerin, gençliğin ve toplumun diğer emekçilerininTaskim ruhuyla direnişe devam etmeleri gerekiyor.Hem Taksim Direnişi’nde yükseltilen taleplerinkazanımı hem ekonomik çöküşün koşullayacağı yenisaldırı dalgasını püskürtebilmek için direnişinfabrikalardan alanlara, okullardan mahallelere kadargeniş bir alanda örülmesi şarttır.

Ethem’in katilineyargılama ‘krizi’

Sarısülük davası iddianamenin sunulmasıylatarih bekleme aşamasındayken “izin alınmadanyargılama” gerekçesiyle durduruldu. Şimdi savcılıkkatil polis Ahmet Şahbaz’ın yargılanması için izintalebinde bulunacak.

Cumhuriyet Savcısı Veli Dalgalı tarafındanhazırlanan 15 sayfalık iddianame Ankara 6. AğırCeza Mahkemesi’ne tevzi edildi. Savcı Dalgalı tanıkifadeleri, görüntü kayıtları ve katil polis AhmetŞahbaz’ın savunmasının ardından hazırladığıiddianamede polise “meşru savunmada sınırınaşılması suretiyle öldürmek” suçunu yöneltiyor.

Bu da en başından beri bir aklama operasyonuve polis cinayeti karşısında kitlenin öfkesinidizginleme çabasının yansıması oluyor. Katil polisyargılamaya konu olurken bu suçlamayla alabileceğien üst ceza sınırı ise 5 yıl oluyor.

Sermaye hükümeti AKP’nin Başbakan YardımcısıBülent Arnıç’ın açıkça savunduğu polis, böyleceyargı tarafından da korunmuş olunuyor.

Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi tarafındanalınan yargılamanın durması kararı ile “gereğininyerine getirilmesi” için dosya yeniden AnkaraCumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.

Fakat sermaye devleti bu yargılamaya dahitahammül edemeyerek müdahalede bulunmuşabenziyor.

Polis Ethem’i suçladı

Savcı iddianameyi mahkemeye sunduğugünlerde Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün, EthemSarısülük davası için hazırladığı rapor basınayansıdı.

Olayın soruşturmasını yürüten savcılığagönderilen raporda polislere atılan 37 taş tek teksayılarak numaralandırılırken Ethem’in başınaisabet eden kurşun konusunda ise herhangi birifade kullanılmadı.

Ethem Sarısülük’ün “17 numaralı şahıs” olaraknitelendirildiği raporda şu ifadeler kullanıldı: “Atışesnasında tahmini 4-4.5 metre mesafeden 17numaralı şahıs (Ethem Sarısülük) tarafından atılan17 numaralı taş, polis memurunun sağ omuzunaçarpıp yere düştü” ifadesi kullanıldı. Savcılıkiddianamesinde “polisin üçüncü atışta elinin yereparalel olduğu” belirtilmesine karşın Emniyetraporunda, polisin “elinin yukarıda olduğu” iddiaedildi.

Olaya ilişkin görüntülerden katil polisin bireylemciyi tekmeledikten sonra silahını çektiğiaçıklanmıştı. Ancak iddianameyi hazırlayan savcıVeli Dalgalı, tam tersi bir tespitte bulundu.

Olayı “meşru savunmada sınırın aşılması” olaraknitelendiren savcılık, “Şüpheli tarafındangerçekleştirilen ve TCK 81. maddeye mümas olaneylemin meşru savunma olup olmadığı, meşrusavunma ise yasal sınırın aşılıp aşılmadığı, sınıraşılmış ise bunun kasten mi yoksa kasıt olmadan mıaşıldığı hususlarının takdir ve değerlendirmesimahkemenin görevine girer” değerlendirmesi ilekatil polisin en az ceza üzerinden yargılanmasınıistemiş oldu.

AKP iktidarının“hayat suyu” yabancı sermayeçekilmeye başladı

Page 5: Kızıl Bayrak  2013-29

Sermaye iktidarı toplumsal muhalefeti polisşiddeti ve hukuk terörü ile hizaya getirme politikasınıkararlılıkla sürdürüyor. Üstelik direniş süresinceortaya çıkan polis terörünün ve katliamlarınsorumlularını, burjuva hukuku dahi hiçe sayarakgörevleri başında tutmaya devam ediyorlar.Valilerden emniyet yetkililerine kadar tümbürokratlar ve kolluk kuvvetleri bu azgın devletterörünü bizzat Erdoğan’dan aldıkları direktiflerleuyguluyorlar. Bundan dolayı AKP gericiliği tarafındankorunuyor ve mükafatlandırılıyorlar.

Bu politikanın bir sonucu olarak polis şiddeti,keyfi yasaklar, gözaltı/tutuklama terörü ve eylemlereyönelik saldırıların dozu her geçen gün artmaktadır.Her eylemde direnişçileri ağır yaralayan, vahşicekıyımlardan geçiren, eli palalı-sopalı faşistlerisokaklara salan sermaye iktidarı toplumsalmuhalefeti ezmek için gözü dönmüşçesinesaldırmaya devam etmektedir. Hemen her eylemeplastik mermi, gaz bombası ve TOMA’larlasaldırılıyor. Bu saldırılar sonucu birçok kişi hayatınıkaybederken binlerce kişi yaralanıyor. Sokaklardaestirilen polis terörü sonrası başlatılan yargılamalarise sermaye devletinin bir cinayet şebekesi olarakgeleneksel çizgisini sürdüğünü kanıtlıyor. Sermayedevletinin polis cinayetlerini örtbas etme geleneğidireniş sürecinde de kesintisiz olarak devam etmiştir.

Direniş süresince gerçekleşen polis cinayetlerininüstünü örtmek için kullanılan yöntemlere hiç deyabancı değiliz. 2009’da Esenyurt’ta sokak ortasındapolis tarafından infaz edilen TKİP militanı AlaaddinKaradağ davası bunun en güncel örneğidir.

Soruşturma ve yargılama süreci başından itibarentam bir orta oyununa çevrilmiştir. Tanıklar tehditedilmiş, beyanları değiştirilmiş, deliller yok edilmiş,olay yeri keşfi yapılmamış, savcı gerekli delilleritoplamamış, mahkeme de delilleri toplamamak içinkural tanımamıştır. İnfaza tanıklık eden mahallesakinleri dinlenmediği gibi üstüne üstlük polisinyönlendirdiği kurmaca tanıklar ayarlanmıştır. Polisinelinde olan olay yeri görüntü kayıtlarınınmahkemeye ulaştırılmaması ve Alaattin Karadağ’ınüzerinde bulunan giysilerin Adli Tıp Kurumu’ncaincelenmemesi gibi çarpıcı noktalar davanıngöstermelik bir yargılamadan başka bir şeyolmadığının kanıtıdır.

3 yıl süren Alaattin Karadağ Cinayet Davası, tetiğiçeken katil polis Oğuzhan Vural ‘meşru müdafa’danberaatı ile sonuçlandı. Mahkeme Polis Vazife veSalahiyeti Kanuna uygun davrandığı kararını vererekadeta katili onurlandırdı. Düzen yargısı “terörhükümlüsüydü”, “aranan biriydi”, “dur ihtarınauymadı” ve “sahte kimlikle yakalandı” gibiargümanlarla sanık sandalyesine adate katledilenAlaattin Karadağ’ı oturtmuş ve ‘suçlu’ ilan etmiştir.

Alaattin Karadağ Cinayet Davası, poliscinayetlerinin sermaye devletinin bütünkurumlarının işbirliği ile savunulmasının bir devletpolitikası olduğunu göstermiştir. Dava sonundaverilen kararla hakkını arayan, mücadele edendevrimci, ilerici güçlere, işçilere, emekçilere,gençliğe yönelik şiddet uygulayan polisin düzenininyargısı tarafından korunacağının güvencesiverilmiştir. İşte bu noktada bu karar polis devleti

uygulamalarına hız verileceğinin bir işareti olmuş,

gerçekleşecek polis cinayetlerinin önü düzlenmiştir.

Gerek polis kurşunuyla katledilen Ethem

Sarısülük’ün, gerekse Eskişehir’de polis tarafından

dövülerek katledilen Ali İsmail Korkmaz’ın yargı

süreçlerinin, Alaattin Karadağ davasında

yaşananlardan farksız olduğunu görüyoruz. Bütün bu

yaşananlar çürümüş sermaye düzeninin milyonlar

karşısında inandırıcılığını her geçen gün

kaybetmesine neden oluyor.

İşte bunun kanıtı: Ethem Sarısülük’ü silahı ile

vuran çevik kuvvet polisi Ahmet Şahbaz’ın

soruşturmasında deliller polis tarafından karartıldı.

Önce göstermelik bir dava açıldı ardından valinin

itirazı ile yargı süreci durduruldu. Elbette sokak

eylemlerinin sürdüğü ve yeni vahşetlerin sıklıkla

yaşandığı bugünlerde alınan bu kararlar polise

uygulayacağı vahşet sonrasında hiçbir yaptırımla

karşılaşmayacağı mesajının verilmesi demektir. Yine

Ethem Sarısülük cinayetinin soruşturması sırasında

cinayet anını belgeleyen MOBESE görüntü kayıtları

incelendiğinde sermaye devletinin ‘kahramanlarının’

nasıl bir uyum içinde çalıştığı görülmektedir. Ethem

Sarısülük’ün vurulma anı sırasında polis MOBESE

kameralarının açılarını değiştirmiş ve görüntüleri

küçültmüştür. Bu durum sermaye devletinin kolluk

kuvvetlerini direnişçilerin üzerine katletmek için

yönlendirdiğinin bir kanıtıdır. Polis cinayet işlemekte,

sermaye devleti ise tüm kurumlarıyla kanatları altına

almaktadır.

2 Haziran günü üniformasız polisler tarafından

sopalarla dövülerek linç edilen Ali İsmail Korkmaz’ın

10 Temmuz günü hayatını kaybetmesine kadar geçen

süreçte polisin cinayet şebekesi olarak tüm kanıtları

yok ettiğini görüyoruz. Her ne hikmetse Ali İsmail

Korkmaz’ın sokak ortasında işkenceden geçirildiği 18

dakikalık kamera kayıtları buhar olup uçmuştur.

Cinayet gününe ait olan fırın ve otelin kamera

kayıtlarından yansıyanlar ise polisin sivil faşistleri

yanına katarak eylemcilere sopalarla nasıl öldüresiye

saldırdığını ortaya sermeye yetiyor. Bilindiği gibi

Eskişehir Valisi Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesinin

ardından ‘Türk polisi yapmaz’ açıklamları ile cinayet

şebekesinin bir parçası olarak üstüne düşen görevi

yerine getirmiştir. Cinayet örtbas edilmeye çalışılsa

da günlerdir sokaklara dökülen öfkeli kitlelerin

kararlılığı ile bazı gerçekler deşifre olmaya

başlamıştır. Silinmeyen kamera kayıtlarında

eylemcilere saldıranlardan bir kişinin Eskişehir

Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde

çalışan bir sivil polis olduğu teşhis edilmiştir.

Bu gelişmeler gösteriyor ki sermaye iktidarı

önümüzdeki günlerde resmi ve sivil güçleri,

bürokrasi ve yargısı ile kol kola polis şiddetini

katmerleştirmek için yeni yöntemler uygulamaktan

geri durmayacaktır. Bu saldırganlığa son verecek olan

tek güç ise işçi ve emekçilerin örgütlü, militan ve

kararlı direnişidir.

Sermaye devletitam bir cinayet şebekesidir!

Page 6: Kızıl Bayrak  2013-29

İzmir’de 12 Temmuz’da “4. dalga” olarak adlandırılanyeni bir gözaltı saldırısı yaşandı. Sabah 05.00 sularındaİzmir merkezli olarak Balıkesir ve Manisa’da evler basıldıtoplam 15 kişi gözaltına alındı. Taksim Direnişi’ne yönelikgözaltı saldırıları İzmir’de yapılan eylemlerle protestoedildi. Saldırı gününden başlayarak her gün bir eylemgerçekleştirildi.

Baskınların akşamında yine eylem

Gözaltıları protesto etmek için 12 Temmuz günü YKMönünde buluşuldu. Buradan Eski Sümerbank önüneyürüyüş gerçekleştirildi.

Eski Sümerbank önüne varıldığında, burada gözaltınaalınanların serbest bırakılması talebi taşıyan dövizlerlebekleyen Dersimliler Derneği üyeleri eyleme katıldı.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Devrimci Hareket,Emek ve Özgürlük Cephesi, Partizan, DHF, MBPtarafından örgütlenen eyleme DİP, DİSK Genel-İş 2 No’luşube ve Kaldıraç destek verdi.

Yapılan basın açıklamasının ardından, DersimlilerDerneği adına ayrıca bir basın metni okundu. Eylemgözaltına alınan Mithat Kavak’ın kızkardeşininkonuşmasıyla bitirildi.

Tutsak direnişçilerin ailelerinden açıklama

Gezi tutsaklarının aileleri ve yakınları 13 Temmuz’daÇağdaş Hukukçular Derneği’nde (ÇHD) biraraya gelerekbir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Basın metnini tutsak Hüseyin Kaya’nın ablası GözdeKaya okudu.

Açıklamada “Bizler Gezi tutsak yakınları ve aileleriolarak, buradan bir kez daha arkadaşlarımıza veçocuklarımıza sahip çıkıyor, Gezi Direnişi’nin 45. gününüselamlıyoruz” denildi.

Ardından ÇHD adına Av. Tuğba Ataş söz aldı. Ataş,Gezi eylemlerinde devletin kolluk güçlerinin şiddetkullandığını, yıllardır devletin zulmüne, baskısına isyaneden insanların susturulmaya çalışıldığını, bu anlayışınezenle ezilenlerin var olduğu sürece de devam edeceğini

belirtti. Daha sonrasında sözü Gezi tutsağı Serdar Gür’ün

annesi Nermin Gür aldı. Anne Gür konuşmasına “Benkendimi tüm Gezi olaylarında direnen çocukların annesiolarak hissediyorum ve onlarla gurur duyuyorum” sözleriile başladı. Tutsak anası Gür, elinde sopalarla-pallarlainsanlara saldıranları ve sömürü düzeninin devletinitanımadığını, bununla beraber devlet yanlısı satılıkmedyayı da tanımadığını belirterek şunları söyledi:“Bizler bütün analar-aileler olarak çocuklarımızınyanında olmalıyız, sokağa çıkmalıyız. Mahallemizdeçevremizde herkesle konuşarak çocuklarımıza sahipçıkmalıyız.” Tutsak anası, hükümetin ve hükümete oyveren herkesin ellerinde Gezi olaylarındayaralananların ve ölenlerin kanlarının olduğunusöyleyerek bu devlet yıkılmadan hiçbir sorununçözülmeyeceğini söyledi.

Toplantının sonunda Tutsak AileleriyleDayanışma Platformu kurulması önerisi getirildi.

“Yaşamak için direnin yanınızdayız!”

İzmir’de bir diğer eylem 13 Temmuz günüdüzenlendi. Devrimci ve ilerici kurumlar, polissaldırısında yaralanarak yoğun bakıma kaldırılanMustafa Ali Tombul şahsında, tüm yaralı direnişçiler vedirenişte yaşamını yitirenler için bir eylemgerçekleştirdi.

YKM önünde biraraya gelen kitle önde “Mustafa AliTombul onurumuzdur!” ve “Ali İsmail KorkmazÖlümsüzdür!” yazılı ozalitler açarak yürüdü. Bu ikiozalitin ardında Gezi eylemlerinde hayatınıkaybedenlerin resimlerinin bulunduğu pankart taşındı.

Sümerbank önüne gelindiğinde ise basın açıklamasıyapıldı. Basın açıklamasına, tutsak direnişçilerin ailelerive yakınları da katıldı. Ayrıca birçok semt ve mahalledeyapılan forumlardan insanlar katıldı.

Gözaltılar adliyede eylemle karşılandı!

15 direnişçi 15 Temmuz’da sabah saatlerindenitibaren İzmir Adliyesi’ne getirildi ve savcılıkifadelerine başlandı. Savcılık ifadelerinintamamlanmasının ardından Tuğçe Demirhisar veDilek Keskin tutuksuz yargılanmak üzere serbestbırakıldı. 13 kişi ise tutuklama talebiyle mahkemeyesevkedildi.

Tuğçe ve Dilek, “Bu daha başlangıç mücadeleyedevam!” sloganları ile Adliye önünde bekleyen kitleile buluştu.

Adliye önünde bekleyen, gözaltındaki tutsaklarınaileleri, yakınları ve yoldaşları, gün boyuncasloganlarla tek ses oldular. Adliye önünde devrimcikurumlar tarafından hazırlanan basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Açıklamayı gözaltında bulunan Hüseyin Kaya’nınablası Gözde Kaya okudu. Açıklama sırasındagörüntü almak isteyen sivil polisler de tutsakaileleri ve devrimciler tarafından engellendi.

11 direnişçi tutuklandı

Savcılık sorgusu gerçekleştirilen 15 kişiden 13’ütutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.Mahkemedeyse 13 direnişçinin 11’i tutuklandı.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Korkacaksınız, titreyeceksiniz,yıkılacaksınız!”

İstanbul’da50’ye yakın gözaltı

İzmir’deki tutuklama kararını İstanbul’da ev

baskınları takip etti. 16 Temmuz günü, sabah

saatlerinde yine çok sayıda evin basıldığı haberleri

geldi. Gelen bilgilere göre baskında Öğrenci

Kolektifleri ve Liseli Genç Umut üyesi en az 10 kişi

gözaltına alındı.

Halkevleri eski Başkanı İlknur Birol’un da evinde

arama yapıldı. İlknur Birol’un evindeki aramaya

gerekçe olarak Bircan Birol’un aranması gösterildi.

Özgür Gelecek ve Devrimci Demokrasi dergileri

okurlarının da gözaltına alınanlar arasında olduğu

öğrenildi.

Baskınlar Sancaktepe’de de hayata geçirildi. Aka-

Der Sancaktepe Şube Başkanı ve üyesi Düzgün Polat

ile Kaldıraç Okuru Selçuk Kalaycıoğlu’nun gözaltına

alındığı duyuruldu. Halkın Kurtuluş Partisi Sancaktepe

İlçe Sekreteri Deniz Bin’in evine de baskın yapıldı.

Polisin, baskın gerçekleştirdiği yerler arasında bu

sefer bir öğrenci yurdu da bulunuyor. Savcılık

tarafından dosyaya gizlilik kararı konduğu için

avukatlara gözaltına alınanlara ve polisin elindeki

gözaltı listesine dair bilgi verilmiyor.

Polisin, ayrıca TGB İstanbul İl Başkanı Olgu

Özdemir ve bir TGB’linin evinde de arama yaptığı

bildirildi. Polisin TGB’li Barış Alpuğa’nı evde

bulamayınca kardeşi Zafer’i gözaltına aldığı aktarıldı.

15 Temmuz 2013 / İzmir

13 Temmuz 2013 / İzmir

Page 7: Kızıl Bayrak  2013-29

“Failler” yakalandıve bırakıldı

Ali İsmail Korkmaz’ın döverek hastanelik eden ve38 gün komada kaldıktan sonra yaşamını yitirmesineneden olan saldırganların yakalandığı iddia edildi.“Fail” olarak sunulan kişi ifadesi alındıktan sonraserbest bırakıldı.

Eskişehir’de 2 Haziran gecesi Gezi Direnişisırasında ara sokakta gaz maskeli, coplu ve beyzbolsopalı 5-6 kişi tarafından dövülen ve 38 gün komadakaldıktan sonra hayatını kaybeden Ali İsmailKorkmaz’ın faillerinin polis tarafından tespit edilerekgözaltına alındığı iddia edildi.

Soruşturmayı yürüten Eskişehir EmniyetMüdürlüğü Asayiş Şubesi polislerinin, Korkmaz’ınsaldırıya uğradığı bölgedeki 2 işyerine ait güvenlikkamerası görüntülerini ayrıntılı olarak incelediği vesaldıranları tespit ederek gözaltına aldığı bilgisi servisedildi. Verilen bilgiye göre faillerin içinde polis yok.

Ancak, görgü tanıklarının ve orada saldırıyauğrayan diğer direnişçilerin anlatımları, saldırgan grupiçinde polislerin de olduğu yönündeydi. Ali İsmail’inabisi Gürkan Korkmaz da tepki göstererek faillerinpolis olduğunu bir kişinin gözaltına alınmasının yeterliolmadığını ifade etti. Abi Korkmaz, polislereseslenerek “Aranızdaki failleri verin bize” dedi.

Olayın soruşturulması sürecinde de polisin kamerakayıtları bulunan hard diskleri tahrip ederek saldırıanının görüntülerinin açığa çıkmasını engellediğiortaya çıkmıştı.

Görünen o ki, polis, Ali İsmail Korkmaz’ın hayatınamal olan saldırıda yer alanların içinde polisin deolduğu gerçeğinin üzerini karartmaya, olayı tümüyle“sivil faillerin” üzerine yıkarak kendisini aklamayaçalışıyor.

Avukatlar savunma yapmadı

Ali İsmail Korkmaz’ın faili olduğu gerekçesiylegözaltına alınan S.K. bu sabah adliyeye getirildi. AncakEskişehir’deki hiçbir avukat saldırganın savunmasınıyapmak istemedi. Bu nedenle uzun bir süre ifadesialınamadı.

Bir süre sonra avukat bulunmasıyla ifadesi alınansaldırgan, tutuklanması talebiyle mahkemeyesevkedildi. Mahkemeyse beklenen kararı vererek bukişiyi serbest bıraktı. Şüpheli S. K. için adli kontrolkararı verildi. Kararla yurtdışına çıkış yasağı ve haftadaiki gün de imza verme zorunluluğu getirildi.

Eskişehir’deki direniş eylemlerinde bir sokakarasında saldırıya uğrayan, günlerce komada kaldıktansonra hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz’ınardından ortaya çıkanlar devletin ve polisinin kanlıellerini bir kez daha karşımıza çıkarıyor. Yalnız bu dadeğil, yine bir karartma operasyonuna tanık oluyoruz“soruşturma” sürecinde...

Daha önce bir tanığın ifadeleri ile tespit edilen veAli İsmail’in saldırıya uğradığı belirtilen sokağa aitkamera kayıtlarını alan polis, 40 ayrı işyerinin güvenlikkamerasından toplanmış yalnızca 1-2 saatlikgörüntüleri savcılığa iletmişti. Savcılık da görüntüleribilirkişiye yönlendirmişti. Ancak bilirkişiningörüntülere dair hazırladığı rapor, polisin katliamıkarartma çabasının ortaya çıkmasına kapı araladı.Korkmaz’ın dövüldüğü sokağa bakan Beşik Otel ile birfırıncı ve hırdavatçının hard disklerinin ‘bozuk’ olduğu,bilirkişi raporuyla saptandı. Buna karşın, CD’deki ikisaatlik görüntülerdeyse; “sivil polis olduğu sanılanveya polisin yanında yer alan gaz maskeli, ellerindecop, beyzbol sopasına benzer sopa bulunan bir grubunkameralara yansıdığı, bir eylemciye sopalarlavurdukları, sokakta topluca eylemci kovaladıkları” yeraldı. Bilirkişi, “Dayak görüntüleri başladıktan sonra 18-20 dakikalık kaydın bulunamadığını” saptadı.

Görüntüleri polis bozdu!

Polisin bu duruma dair bir açıklaması ve“savunması” vardı elbette. Ancak görüntülerinçekildiği Beşik Otel sahibinin verdiği bilgi, polisinsavunmasını boşa düşürüyordu. Görüntülerle ilgilikonuşan otel sahibi, görüntüleri vermedenizlediklerini, herhangi bir sorun olmadığını söyledi.Beşik Oteli’in sahibi Erdoğan Gözseçen hard diskleripolislere teslim etmeden önce beraber izlediklerini,görüntülerin sapasağlam olduğunu, hard diskte birbozukluğun olmadığını belirtti. Sokakta dövülenlerdenDoğukan Bilir’in babası Ercan Bilir’le de izlediklerinikaydeden Gözseçen şunları ifade etti: “Ertesi güngörüntüleri emniyete verdim. Açamamışlar, gerigetirdiler. Polisler de bana, ‘Bunları CD’ye çeker misin?’dedi. Reddettim. Sonra şifrelerini verdim. Hard diskitekrar götürüp görüntüleri aldılar” dedi. Gözseçen,hard diskin bozuk çıkmasına ilişkin ise “Hard diskbozuk olmuş olsa CD’ye nasıl aktarılacak? Açılmayanhard diskten görüntü geçilmez ki? Ben hiç anlamışdeğilim” dedi.

Gözseçen, “Sokaktakiler polis miydi?” sorusunakarşılık, “Görüntülerde belden aşağı vuranlar polis,kafaya vuran sivildi” dedi.

Eskişehir Emniyet Müdürlüğü ise Twitterhesabından yaptığı açıklamada görüntülerleoynamadıklarını, otelin ana şarteli indirmesi nedeniylearadaki kaydın olmadığını iddia etti.

Öte yandan, savcılığın olay günü ilgili bölgedebulunan polislerin teşhisi için isim ve fotoğraflarınıistemesi üzerine, Emniyet Müdürlüğü 500 polisinbilgileri ile teşhis edilmesini engelleyecek derecedeyakından çekilmiş fotoğraflarını gönderdi. Teşhisin buhaliyle yapılamayacağını söyleyen savcılık aynı talebiyineledi.

Vali çark etti!

İlk açıklamasında “göstericiler birbirlerini yaralıyor,sonra da polis yaptı diye yayıyorlar” diyen EskişehirValisi Güngör Azmi Tuna, son gelişmeler üzerinesorulan sorularda da “esnaf karışmış olabilir” dedi.“Kendileri yapıyorlar” ifadesini ise İstanbul içinkullandığını, bu yönde istihbari bilgiler olduğunu iddiaetti.

Kendisine sorulan sorular karşısında bocalayan vali,polisin olaydaki rolünü ortaya çıkaran sorularkarşısında sıkışınca “Toptan bir emniyet camiasınısuçlayamazsınız. 75 milyona hizmet eden bir teşkilat.Bütün kurumların içinde görevini yapamayanlarvardır” dedi.

Polis sokağa pusu kurmuş!

Kamera görüntülerinde cop ve sopalarla dövülen23 yaşındaki Doğukan Bilir de Radikal’e yaptığıaçıklamada polis saldırısı sonrası kendisinin de arasokağa kaçtığını belirterek şunları ifade etti: “Sokağagirdiğimde beşerli gruplar üzerime doğru koşuyordu.Önce birkaç kişi tuttu. Sanırım sivil polislerdi.Aralarında AKP’li gençler vardı. Copla ve sopalarlavurdular. Sırtıma, bacaklarıma ve kafama kaçarkensopayla dişlerime vurdular. On dakika sürdü. Ardındanbir arabanın arkasına sığındım, babamı aradım. Ogelip aldı.”

Doğukan Bilir, resmi giyimli çevik kuvvetpolislerinin bir genci yere yatırıp dövdüklerini,arkasından koşan bir gencin de sopalarla dövüldüğünügördüğünü de anlattı.

Devlet yinekatillerikoruyor!

Page 8: Kızıl Bayrak  2013-29

Antakya12 Temmuz akşamı Uğur Mumcu Meydanı’nda

toplanan kitle, Abdullah Cömert’in katledildiği yer olanArmutlu Mahallesi’nde bir anma yaptı. Buradan Sevgive Direniş Parkı’na giderek nöbet tutmak isteyen kitleyepolis gaz bombası ve tazyikli su ile saldırdı. Kitle polisehavai fişeklerle karşılık verdi.

Armutlu Mahallesi girişi, Semt Pazarı ve GaziMahallesi’nde gece boyunca devam eden çatışmalardayaralananlar oldu.

13 Temmuz’da, Abdullah Cömert’in ölümünün 40.günü nedeniyle ailesi tarafından yapılan dini anmayayüzlerce kişi katıldı. Törene Ali İsmail Korkmaz’ın aileside katıldı. Törene valinin katılma isteği ise ailetarafından reddedildi.

Akşamsa hem Abdullah Cömert hem de Ali İsmailKorkmaz için yapılmak istenen yürüyüşe polis saldırdı.Direnişçiler polis saldırısı üzerine Armutlu Mahallesi’ndebarikatlar kurarak polise karşılık verdi. Emekçilerbarikatlar için evlerinden çamaşır makinası bilegetirerek, direnişe verdikleri desteği devam ettirdiler.Polis yoğun saldırılarına ve zırhlı araçlarına rağmenmahalleye girmeyi başaramadı. Armutlu’nun 3mahallesinde de çatışmalar yoğun bir şekildeyaşanırken direnişçiler taşlar ve havai fişeklerle polissaldırılarını püskürttü. Armutlu’da emekçilerdirenişçilere sahip çıktıklarını bazı evleri revire çevirerekbir kez daha gösterdi. Polis, özel olarak hedef seçtiğievlere saldırarak gaz bombası attı, yangına sebep oldu.Direnişçilerin kararlı duruşu ve militanca çatışmalarıüzerine polis geri çekilmek zorunda kaldı.

14 Temmuz’da Antakya’da tazyikli ve gazlı sulardanbiber gazına tüm saldırı araçlarıyla saldıran poliskarşısında militan bir direniş örüldü. Armutlu’daemekçiler yine evlerinden birçok eşya vererekbarikatları güçlendirdi. Keza arabasını yola yan parkederek polisin geçişine izin vermeyenler oldu. Kurulanbarikatlar ve molotof kokteylli-taşlı savunma karşısındapolis yine mahalleye giremeyerek geri çekildi. Gece02.00 sularına kadar süren çatışmalarda yaralanlar daolurken, yaralılara ilk müdahale mahallede yapıldı.

AnkaraAnkara’da Dikmen ve Kennedy Caddesi anma

eylemlerinin ve çatışmaların adresiydi. Polis yineTOMA’lardan köpüklü kimyasal su sıktı. Yer yerbarikatlar kurularak, katledilenler sloganlarla anıldı.Polis saldırısı gecenin ilerleyen saatlerine kadarsürerken 11 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi.Dikmen’deki çatışmaların ardından TOMA’lar Polisevi’neçekilmek zorunda kaldı. Direnişçiler barikatlardasloganlar atarak eylemlerini bitirdi. KennedyCaddesi’ndeki polis saldırısında da çatışmalar geçsaatlere kadar sürdü. Polisin saldırılarında yaralananlarKuğulu Park’a götrüldü. TOMA’dan sıkılan su dolayısıylavücutlarında yanık oluşan yaralılar olduğu söylenirken16 yaralı hastaneye kaldırıldı.

Ankara’daki eylemlerde de halkın kararlılığı polisigeri püskürttü. 14 Temmuz günü polis saldırısında gaz

bombası fişeklerinin hedef alınarak atılması sonucuyaralananlar oldu. Kennedy Caddesi’nde eylemcilerkepçe denen iş makinasını getirerek TOMA’lara karşıbeklediler.

EskişehirAli İsmail Korkmaz katledildiği Eskişehir’de de bir

dizi eylemle anıldı. Hafta boyunca yapılananmalarda Ali İsmail’in adını Eskişehir’de yaşatmasözü verilirken katillerin aklanmasına izinverilmeyeceği haykırıldı.

13 Temmuz günü yapılan eylemde aklamaoperasyonuna öfke hakimdi. Eskişehir’deforumların yapıldığı Eti Park’a, Ali İsmail KorkmazParkı adı verilerek Ali İsmail’in anısınınınyaşatılacağı ifade edildi. Ali İsmail’in öldürüldüğüyere yapılan yürüyüşün ardından çelenk bırakılıpoturma eylemi yapıldı. Ali İsmail’e saldıranların çıktığıfırına “Ali İsmail’i kim öldürdü” stickerları yapıldı.

Ali İsmail Korkmaz için Batıkent’de de yürüyüşgerçekleştirildi. Ethem Sarısülük Parkı’nda forumyapılacak olmasına rağmen, kitlenin eylem yapmaisteği karşısında yürüyüş gerçekleştirildi. Batıkentsokakları “Devrim şehitleri ölümsüzüdür!” sloganlarıile gezildi. Yürüyüş sonrası Ethem Sarısülük Parkı’nagelinerek burada kısa bir anma etkinliğigerçekleştirildi.

AntalyaDireniş sürecinde katledilenler için Cumhuriyet

Meydanı’nda bir anma düzenlendi. Anmada Haziran direnişinde hayatını kaybeden

Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah CanCömert ve Lice’de katledilen Medeni Yıldırım anıldı. İlkolarak saygı duruşu gerçekleştirilirken sinevizyongösterimi, türküler ve şiirlerle anma devam etti.Katledilenler için atılan sloganlarla anma sona erdi.

AntepAli İsmail Korkmaz’ı anmak için eylemciler Düztepe

Çamlık Parkı girişinde buluştu. “Ölümlerden yılmayız, hesabını soracağız!”, “Bedel

ödedik, bedel ödeteceğiz!” sloganları atan kitledirenişte yaşamlarını yitirenler anısına saygı duruşundabulundu. Meşalelerin yakıldığı, mumların dikildiği anmaTitizler Caddesi’nden başlayıp, Çamlık’ta bitenyürüyüşle sona erdi.

BursaHeykel’de gerçekleştirilen eylemde teşhir

konuşmalarının ardından bir basın açıklaması okundu.Okunan basın metninde Ali’ye saldıranların halenbulunmadığı vurgulanırken şanlı direnişte Ali ile birlitehayatını kaybeden 4 direnişçi olduğu söylendi.

İstanbulSarıgazi’de gerçekleştirilen eylemde yüzlerce kişi “Ali

İsmail Korkmaz ölümsüzdür! Katil devlet hesap

verecek!/Sarıgazi halkı” pankartı arkasında Vatan İlkÖğretim Okulu önünden Sarıgazi merkezine yürüdü.Merkeze gelindiğinde ise direnişte hayatını kaybedenleriçin saygı duruşu gerçekleştirilip Taksim Direnişi ile ilgilisinevizyon gösterisi yapıldı. Ardından forum düzenlendi.

Kartal Ahmet Şimşek Koleji önünde buluşan kitle,“Hepimiz Ali’yiz öldürmekle bitmeyiz / Kartal Halkı”pankartının ardında yürüyüşe geçti.

Bankalar Caddesi üzerinden Kartal Meydanı’nayapılan yürüyüş sırasında “Hepimiz Ali’yiz öldürmeklebitmeyiz!” sloganları atıldı ve direniş sırasında yaşamınıyitirenlerin isimlerinin yazılı olduğu dövizler taşındı.Kartal Meydanı’na gelindiğinde ise katledilenler içinanma yapıldı. Eylem “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvetyenemez” sloganı ile sonlandırıldı.

14 Temmuz günü Gülsuyu son durakta buluşan kitle,“Ağlama anne evlatların yanında!” ve ‘’Hükümet istifa,Katiller halka hesap verecek-Gülsuyu / Gülensu Halkı’’pankartı ile yürüyüşe geçti.

Gülsuyu son duraktan, Fatma Hanım’a kadar yapılanyürüyüşte, “Katiller halka hesap verecek!”, “Faşizmekarşı omuz omuza!”, “Katil polis hesap verecek!”sloganları atıldı. Fatma Hanım Durağı’na gelindiğindeyapılan saygı duruşu ve basın açıklamasının ardındaneylem sonlandırıldı.

Onbinler Ali için sokaklara indi!

13 Temmuz 2013 / Sarıgazi

13 Temmuz 2013 / Antakya

Page 9: Kızıl Bayrak  2013-29

Talepler uğruna mücadelede ısrar

İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde birarayagelen mühendis, mimar ve şehir plancılarını TaksimDayanışması da yalnız bırakmadı. Yapılan çağrılarlabinlerce insanın biraraya geldiği eylem oldukçacoşkuluydu.

Toplanmaya başlayan TMMOB üyeleri vedestekçiler, karşılarında polis barikatını buldu. 2 TOMAve çevik kuvvet polisleri ile kurulan barikat, yapılangörüşmelerin ardından 20 metre geriye çekildi. Eylemeforumlardan direnişçiler yürüyüşlerle katıldı. ÖzellikleKadıköy forumundan gelen kitle oldukça canlıydı. GeziDirenişi’nde yaşamını yitirenleri sloganlarla anarakgelen kitle coşku ve öfkesini eyleme yansıttı.

Eylemde TMMOB flamaları ve odaya yöneliksaldırıları konu edinen dövizler taşındı.

Alanda önce Mimarlar Odası Genel Başkanı EyüpMuhçu konuştu. Ardından da Makina MühendisleriOdası İstanbul Şube Başkanı Zeki Arslan bir konuşmayaptı. Konuşmalarda, TMMOB’nin talana ve ranta karşıdoğanın, mesleğin ve demokrasinin savunucusuolmaya devam edeceği vurgulandı.

Sloganların ardından Taksim Dayanışmasıbileşenlerinden söz alanlar konuşma yaptı. Şiddet vebaskının devam ettiği, fakat buna karşı taleplerinsahiplenilmesine de devam edileceği söylendi.

Coşkulu slogan ve alkışlarla süren eylem, TMMOBadına yapılan basın açıklamasının ardındansonlandırıldı.

Basın açıklamasının ardından polis barikatıkaldırmadı. Yanlardan geçiş için yer açtı. Kitle buradangeçerek İstiklal Caddesi’nde tekrar birleşti ve TaksimMeydanı’na doğru yürüdü. İstiklal Caddesi üzerindeyürüyen kitle, Mis Sokak girişine kadar ilerledi. Polisİstiklal Caddesi’nden meydana çıkışı engellemek içinZambak Sokak girişinde çift taraflı barikat kurdu.

Polis uyarıyı yaparken aynı anda da kitleninüzerinde doğru ilerledi. Kitleye yaklaştıktan birmüddet sonra hızlanan çevik kuvvet polisleri, gazbombası ve plastik mermi ile saldırıya başladı. TOMAda tazyikli suyla saldırdı.

Polisin saldırısı 03.00 sularına kadar sürdü. Polis arasokaklara girerek, kitleyi önden ve arkadan sıkıştıraraksaldırdı. Yoğun plastik mermiyle saldıran polis,gözaltılar da yaptı.

Polis caddede biriken herkese saldırdı. DemirörenAVM ve Starbucks’a da tazyikli su sıktı. Mc Donalds’ınkenarında oturan kadınlara küfür edip hakaret etti.Polis etraftakiler tarafından yuhlandı, alkışlarlaprotesto edildi.

Polis, gözaltılar sırasında eylemcilerden bilgi alanbir avukata saldırdı. Hedefli olarak gözaltılar yapanpolis, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndenYrd. Doç. Osman Erden’e yoğun plastik mermisıkmasının ardından gözaltına aldı. Gözaltı sırasındaErden’in ağzından kan geldi. Gözaltılar gece boyuncasürdü. Polis ayrıca Taksim İlkyardım Hastanesi’ninönüne pusu kurarak hastaneye gelecek yaralılarıbekledi.

Eli sopalılar yine saldırdı

Ayhan Işık Sokağı’nda esnaf eylemcilere saldırdı.Önce yere düşen bir eylemciye saldıran güruh,ardından görüntü almaya çalışan gazetecilere desaldırdı. Sokağa gelen polislerin gitmesini isteyenesnaf, “Biz sokağı temizleriz, sizin kalmanıza gerekyok” diyerek ne kadar hazırlıklı ve istekli olduklarını dagösterdi. Sokaktaki saldırının caddedeki direnişçilertarafından duyulması üzerine eylemciler toplucasokağa girerek, esnafı geri püskürttüler.

Basın da hedefte

Cadde üzerinde gördüğü herkese azgınca saldıranpolis yine basın emekçilerini de hedef aldı. Eylemöncesinde polis “Müdahale alanı içerisinde kalmayın.Güvenli, zarar görmeyeceğiniz bir yere geçin” diyerekbasın emekçilerinin “güvenliğini” sağlarken saldırısındabasını da hedef aldı. Caddede durup fotoğrafçekenlere dahi müdahale eden polis, gazeteci AhmetŞık’ın çekimine müdahale edip, kenara iteledi. Polissaldırıları sırasında görüntü alan iki Kızıl Bayrakmuhabiri ise polisin hedef gözeterek sıktığı plastikmermi ile vuruldu. Hayat TV muhabirinin de “basın”yazılı kaskı polis copuyla kırıldı. Mücadele Birliğimühabiri de plastik mermilerin hedefi oldu.

“Örgüt arama, TMMOB burada!”

Ankara’da Selanik Caddesi üzerinde toplanmayabaşlayan TMMOB üyeleri, burada AKP’den hesapsoracaklarını ve mücadeleyi büyütereksürdüreceklerini vurgulayan bir konuşma yaptıktansonra kitlesel bir katılımla Meşrutiyet Caddesi

üzerinden Güvenpark’a yürümek üzere hareket etti. Ancak Meşrutiyet Caddesi’nin sonunda 2 TOMA ve

çevik kuvvet barikatıyla karşılaşan TMMOB üyelerisloganlarla bir süre barikatlar önünde tepkisinigösterdi. Daha sonra Konur Sokak’a dönüş yaparakyürüyüşünü devam ettiren kitle, Güvenpark’a geçmeküzere Yüksel Caddesi’nin Atatürk Bulvarı çıkışınayöneldi. Burada da çevik kuvvet barikatı ile karşılaşankitle yine sloganlar eşliğinde polise tepkisinigöstererek metro alt geçidinden Güvenpark’ayürüyüşünü sürdürdü.

Güvenpark’a ulaşan binler burada sloganları vealkışları ile eylemlerini sürdürdü. TMMOB yoğunşekilde “AKP diktatörlüğüne karşı omuz omuza örgütlümücadele” çağrısını yükseltti. “Örgüt Arama, TMMOBburada!” ve “Diren Ankara, TMMOB burada!”sloganları da Güvenpark’ta coşkulu kitle tarafından sıksık atldı.

Mücadeleyi büyütme çağrısının yinelenmesiylebirlikte eylem sona erdi.

Bursa’da TMMOB forumu

Teoman Öztürk’ün ölümünün 19 yılına denk gelenforumda kısa bir açılış konuşması gerçekleştirildi.Ardından İKK Sekreteri Fikri Düşünceli tarafından birkonuşma yapıldı. Başköy Köylüleleri de forumakatılarak verdikleri su hakkı mücadelesinde kendileriniyalnız bırakmayan TMMOB’nin her zaman yanındaolacaklarını belirttiler. Bunun ardından makine veelektrik mühendisleri ile mimarlar kürsüdendüşüncülerini dile getirdiler.

Artık hiçbir şeyin 31 Mayıs’tan önceki gibiolmayacağı, direnişin ön saflarında yer alanTMMOB’nin sesini kısmak için bu saldırınıngerçekleştirildiği konuşulanlar arasındaydı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Ankara-Bursa

Binler TMMOB yasasına karşı sokağa çıktı

Page 10: Kızıl Bayrak  2013-29

Samandağ Kalkındırma Derneği ve Akdeniz KültürDayanışma Derneği tarafından düzenlenen 14. EvvelTemmuz Festivali gündüz gerçekleşen paneller,geceleri düzenlenen konserlerin ardındantamamlandı. 6 Temmuz’dan beri şarkı yarışmaları,turnuvalar ve paneller ile devam edem festivalprogramı son gününde geniş bir etkinlik dizisiyletamamlandı.

Festival kapsamında “Hükümetin iç ve dışpolitikasının Hatay’a etkileri, Reyhanlı Katliamı,Armutlu Direnişi”, “Yeni siyasal süreç ve AKP”, Ulusalİstihdam Stratejisi, esnek çalışma, kıdem tazminatı,bölgesel asgari ücret”, “Ortadoğu ve Suriye”, “Gezidirenişi ve toplumsal cinsiyet”, “Çok kültürlülük çokdillilik ve asimilasyon politikaları”, “Türkiye’deAleviler sorunlar ve talepler”, “Sıfır sorundan sıfırkomşuya Türkiye dış politikası” başlıklarıyla çokgeniş bir konu hacmine sahip panellergerçekleştirildi. Paneller festival kapsamındatartışma zeminleri olması için anlamlıydı.

Ayrıca salonlarda tiyatro ve film gösterimlerigerçekleştirildi.

Akşam programındaysa Hozan Beşir, KardeşTürküler ve Haluk Levent’in katıldığı konserlergerçekleştirildi.

Festivalin kapanışında SKD Başkanı Adil Nural birkonuşma yaptı. Festivalin son günü TaksimDirenişi’nde yaşamını yitirenlerin anıldığı bir günoldu. Daha önceki günlerde kısmen değinilenkonuşmalar dışında bu konu festival gündemindeçok az yer buldu.

BDSP’liler de açtıkları standda devrimciajitasyonlar eşliğinde gazete satışı gerçekleştirdiler.BDSP standında Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük,Mehmet Ayvalıtaş ve Ali İsmail Korkmaz’ınresimlerinin yer aldığı “Onlara devrim sözümüz var”şiarının yazılı olduğu pankart asıldı. Ayrıca standdagazete satışı yapıldı ve emekçilerle süreçle ilgili

sohbetler edildi.

Festivalin son günü komite tarafından bir yürüyüş

gerçekleştirileceği duyurulmasına rağmen yürüyüş

gerçekleştirilmedi. Festivalin ilk günü stand açan

devrimci kurumların inisiyatifiyle gerçekleştirilen

yürüyüş dışında eylemsel bir süreç geliştirilmemesi

dikkat çekti.

14. Evvel Temmuz Festivali üzerine...

11-12-13-14 Temmuz tarihleri arasında

düzenlenen 14. Evvel Temmuz Festivali bu yıl daha

farklı bir sürece denk geldi. Antakya Reyhanlı

Katliamı, halk direnişi ve Antakya’da da Abdullah

Cömert’in ardından Ali İsmail Korkmaz’ın

katledilmesi bu sene yapılan festivali sorunlu hale

getirdi.

Ali İsmail Korkmaz’ın ölümsüzlüğe uğurlanması

sonrasında Armutlu’da gerçekleşen çatışmalı

eylemler, bu katliamlara duyulan öfke ve hüzün bir

arada düşünüldüğünde, bu çerçevede düzenlenecek

festivalin çok yerinde bir tercih olmadığını zaten

gösteriyordu. Yapılan iç tartışmalarda festivalin bu

biçimiyle yapılmaması dile getirildiği öğrenilse de,

sonuç olarak programın planlandığı gibi hayata

geçirildiği görüldü.

Katılımın önceki yıllarla kıyaslandığında az olsa

da böyle bir süreçte festival alanında içki

standlarının kurulduğu, aynı alandaki sinevizyondan

Taksim Direnişi’nin değil sürekli bir biçimde sponsor

firmaların reklamının geçtiği bir festivale tanık

olduk. Panellerde değinilen Taksim Direnişine, son

gün daha ağırlıklı olarak kürsüden yer verilse de

sonuç olarak bu sene düzenlenen Evvel Temmuz

Festivali zaten taşıdığı eksikliklere önemli bir yenilik

daha eklemiş oldu.

Kızıl Bayrak / Antakya

14. Evvel Temmuz Festivalitamamlandı

Gençlik kampa çağrıldı

Kapitalist sistemin paralı eğitim

uygulamasından, diplomalı işsizliğe kadar gençliğe

dayattığı geleceksizliğe, kültürel yozlaşma, çürüme

ve apolitizme karşı bir yanıt olacak gençlik

kampına hazırlıklar hafta boyunca sürdü.

İstanbulÖncelikle yaz okulları devam eden Boğaziçi

Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar

Üniversitesi Bomonti Kampüsü ve Yıldız Teknik

Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü’nde gençliği

kampa çağıran afiş, broşür ve stickerlar yaygın

şekilde kullanıldı.

Ayrıca gençliğin yoğun olarak yer aldığı Taksim

ve Kadıköy’de de materyaller kullanıldı.

Bunların dışında tüm ülkeye yayılan Taksim

Direnişi’nde en önde yer aldığı gibi forumlarla

devam eden direniş sürecinin örgütlenmesinde de

emeği olan gençlik kitlelerine kamp çağrısı

ulaştırıldı. Özellikle büyük bir kısmı gençlik

kitlesinden oluşan Abbasağa, Maçka, Kadıköy

Yoğurtçu Parkı ve Bakırköy forumlarının

gerçekleştirildiği parklarda materyaller kullanılıp

broşür dağıtımları gerçekleştiriliyor. Halkın

haftalardır süren kararlı direnişi karşısında

devletin tekrar açmak zorunda kaldığı Gezi

Parkı’nda da broşür dağıtımları yapıldı.

Sarıgazi’de üniversite ve liseli gençliğe yaz

kampına katılım çağrısı devam etti. Sarıgazi’nin

pek çok yerine yaz kampına çağıran afişler ve

stickerlar yapıldı.

Bununla birlikte kampa katılacak güçlerle

kampın politik anlamı ve içeriğine dair de

sohbetler yapılarak, ön hazırlık süreci planlandı.

14 Temmuz Pazar günü saat 19:00’da ise

Sarıgazi Kaymakamlığı’nın önünde stand açılarak

lise ve üniversiteli gençliğe kamp çağrısı yapıldı.

Standda Liselilerin Sesi dergisi ve bildirileri, Ekim

Gençliği’nin kamp broşürleri aynı zamanda Kızıl

Bayrak gazetesi kullanıldı.

İzmirHaziran direnişleri sürecinde aksayan çalışma

kampa günler kala tüm hızıyla devam ediyor.

Geçtiğimiz Perşembe, üniversiteli gençliğin yoğun

olarak yaşadığı Buca-Bornova semtlerine

afişlemeler yapıldı.

Cumartesi akşam Bornova Aşık Veysel

Rekreasyon Alanı’nda gerçekleştirilen Aynur

Doğan konseri öncesi konser alanının giriş

kapısında broşür dağıtılıp aynı zamanda Kızıl

Bayrak gazetesi satışı yapıldı. 22-28 Temmuz

arasında gerçekleştirilecek olan yaz kampına

insanlar çağrıldı. Pazar günü akşam saat 20.00’de

Alsancak Kıbrıs Şehitleri sokağında kamp masası

açılarak broşür dağıtımı ve Kızıl Bayrak gazetesi

satışı yapıldı. Müzik yayını eşliğindeki masaya

gelerek yaz kampı hakkında bilgi almak ve kampa

gelmek isteyenlerle politik tartışmalar yürütüldü.

Page 11: Kızıl Bayrak  2013-29

Kamuda yaklaşık 200 bin kamu işçisini ilgilendirenToplu İş Sözleşme görüşmeleri devam ediyor.Görüşmelerde ücretlere yapılacak zam oranlarınailişkin pazarlıklar öne çıktı. Sosyal haklara ilişkinpazarlıklar ise sürüyor. AKP iktidarının ve Türk-İş’inönerilerini sunduğu TİS görüşmeleri 19 Temmuz’datekrar başlayacak.

AKP iktidarı, kamuda çalışan işçilere zam yapmaksözkonusu olduğunda “dengeleri korumak adına”komik rakamlar önerdi. Tüm tepkilere rağmen burakamlarda anlamlı artışlar gerçekleştirmedi. Azalanistihdam yüzünden iş yükleri artan kamu emekçileri%4 zamla yetinmek zorunda kaldılar. Şimdi sıradakamu işçilerinin ücretlerinin belirlenmesi var. En büyüktoplu sözleşme olarak bilinen kamu işçileriningörüşmeleri başlıyor. AKP iktidarı burada da “dengelerikorumaya” çalışıyor. AKP iktidarı kamu işçilerinden1800 TL altında ücret alanlara 150 liralık iyileştirmeyapmayı önerdi. 1800 TL üzerinde ücret alan işçilereise birinci 6 ay için yüzde 4, ikinci altı ay için yüzde 3zam önerisinde bulundu.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelikhükümetin zam oranını savundu. Faruk Çelik “küreselekonomik krize” dikkat çekerek şunları ifade etti:“Birçok ülkede ve özellikle AB ülkelerinde maaşlardondurulurken hatta düşürülürken biz gerek emekligerekse çalışanlarımızın maaşlarını arttırmayıgörüşmeye devam ediyoruz. Bu önemli çünkü halaküresel krizin etkilerini hepimiz görüyoruz.” Kamuİşveren Temsilcisi Erhan Polat da, “Bir problemolacağını sanmıyorum” diyerek Türk-İş’le masadananlaşarak kalkacaklarına dair inancını dile getirdi.

AKP iktidarı kamu işçilerinin son on yıl içindeyaşadığı yüzde 25’lik ücret kaybını tartışmak istemiyor.Geçmiş kayıpları tartışmak bir yana, gelecek yıllardakiücret düşüşlerini de güvence altına almak istiyor.Kamu işçilerinin TİS’leri AKP iktidarının öngördüğübiçimde sonuçlanırsa, kamu işçisinin sefaleti daha daartacaktır.

Gündeme gelen saldırı maddelerinden bir diğeri iseesnek çalışmadır. Halen birçok işyerinde fiili olarakuygulanan bu saldırı, TİS gündemine de taşınmıştır.

Çalışma sürelerinin önündeki sınırlamalarınkaldırılması, hafta sonu tatilinin kısaltılması, mesaiücretlerinin düşük tutulması gibi saldırılar bu TİS’te deAKP iktidarı tarafından dayatılıyor.

Özelleştirme saldırısıyla yüz yüze bulunan kamuişyerleri için TİS süreci daha büyük bir önemkazanmaktadır. TİS’te alınabilecek bir yenilgikarayolları vb. işyerlerindeki özelleştirme saldırılarınındaha da artmasına yol açacaktır.

Türk-İş’in talepleri veortalığa saçılan gerçekler!

Türk-İş, 1800 lira altındaki aylık ücretlerin, 1800liraya yükseltilmesini istiyor. 31 Aralık 2012 tarihindeişyerinde çalışan işçilerin ücretlerine 1 Ocak 2013tarihinden itibaren yüzde 10 ücret zammı talep ediyor.Türk-İş, toplu iş sözleşmesinin birinci ve ikinci yıllarındaişçilerin yıl boyunca ödeyecekleri gelir vergisi oranınınyüzde 15 olarak belirlenmesini, yüzde 15′i aşanvergilerin işveren tarafından karşılanmasını öneriyor.Türk-İş işçilerin ücretlerine 1 Temmuz 2014 tarihindenitibaren 1 Ocak-30 Haziran 2014 dönemi enflasyonoranına 2 puan ilavesi ile bulunacak oranda zamyapılmasını istiyor.

Türk-İş’in talepleri arasında sosyal yardımın ayda250 liraya, yemek parasının günde 8 liraya ve giyimyardımının yılda 125 liraya yükseltilmesi ve taşeronişçilerine ilişkin mahkeme kararlarının uygulanması davar.

Taleplerin gerçekleşmesi için Türk-İş ağalarınınasgari bir mücadeleden bahsetmesi gerekirken Türk-İşBaşkanı Mustafa Kumlu, AKP iktidarına yeşil ışık yaktı.“Sayın bakan başından hemen ülkeler arası sıkıntıları,birçok yerde ücretlerin düşürüldüğünü ama ‘bizzamları konuşuyoruz’ dediler. İnşallah bu masada dabizi sıkıntıya sokacak şeyler olmaz diye düşünüyorum”dedi. Mustafa Kumlu, taşeronluğun kaldırılması,taşeron işçilerin kamu işçileriyle aynı haklardanyararlanmasına dair ise tek bir söz söylemedi.

Tek Gıda-İş Sendikası TİS görüşmeleri başlamadanKamu Sözleşmeleri Koordinasyon Kurulu’ndan

çekildiğini duyurarak, hükümetle yapılacak bir çerçeveanlaşmasını tanımayacağını ve kamudaki işçiler adınayapılacak görüşmede Türk-İş’in yetkili olmadığınıbelirtti. Öte yandan Tek Gıda-İş yönetimi bu yüksekperdeden çıkışına rağmen Toplu İş Sözleşme sürecinedair bir mücadele programı ortaya koymadı.

Bugüne kadar, kamu işçilerinin toplu sözleşmelerikapalı kapılar ardında kirli pazarlıklar sonucundaimzalanan ihanet sözleşmeleri olarak kayıtlara geçti.

Kamu işçisi haklarına ve geleceğinesahip çıkmalıdır!

İşçi sınıfı kamuda esnek çalışmanınyerleştirilmesine kesin bir biçimde karşı durmalıdır.Burada söz konusu olan yüzyıllık kazanımlardır. Bukazanımların kaybedilmesi kamu işçisinin AKPiktidarının tüm dayatmalarına karşı savunmasız halegelmesine neden olacaktır. Dolayısıyla bu maddelerinkaldırılması sözleşmenin temel taleplerinin arasındayer almalıdır.

Kamunun birçok işkolunda işçi kıyımları 17. ve 13.maddeye dayanılarak değil, bizzat TİS maddelerinedayanılarak yapılmaktadır. 17. ve 13. maddeye karşıolduğunu ileri süren sendika ağaları TİS masalarında işgüvencesini ortadan kaldıran maddelerin altına imzaatmışlardır. Birçok işkolunda TİS’lere dayanılarak“ekonomik kriz ve teknolojik yenilenme” gerekçesiyleişçi kıyımları yaşanmaktadır. Dolayısıyla 13. maddeninkaldırılması taleplerinin yanısıra bu tür ayak oyunlarınada izin verilmemelidir.

Türk-İş bürokratlarının önerdiği sözleşmemaddelerinin büyük bir bölümü işçi sınıfınınihtiyaçlarına yanıt vermekten uzaktır. Geçmişkayıpların giderilmesini içermediği gibi, işçi sınıfıaçısından yaşamsal önemde olan birçok talep debulunmamaktadır. İşçilerin hazırlanmasında sözhakkına sahip olmadığı bir sözleşmenin böyle olmasıdoğaldır. Taslaklarda işçi sınıfının ihtiyaçlarına yanıtolma özelliğini taşıyan maddeler de mevcuttur. Amabiliyoruz ki, sözleşme masalarında bunların hiçbirönemi ve yeri kalmayacaktır.

TİS süreci üzerinden söz söyleyebilmek için TİSkomiteleri oluşturmak temel bir zorunluluktur. TİSkomiteleri işçi sınıfının bu sürece aktif katılımınısağlayacağı gibi, sermayenin dayatmalarına karşıeylemli bir duruş gerçekleştirmenin de önünüaçacaktır. TİS komiteleri taleplerin belirlenmesindendiğer işyerleri ve işkollarıyla koordinasyonunsağlanmasına, sürecin hangi eylem biçimleriylekarşılanacağının belirlenmesinden eylem ve etkinlikörgütlemeye ve sürecin her aşamasının yakın takibi vedenetimine kadar bir dizi işlevi üstlenmelidir. Sendikalkademelerden bağımsız olmalı, ancak sendikalolanakları sonuna kadar kullanmalıdır. Bu sürecinörgütlenmesinde ilerici-öncü işçilere büyük görev vesorumluluklar düşmektedir. Bu görev vesorumluluklara sahip çıkmak, insanca çalışma veyaşam koşullarını elde etmenin yanısıra, sınıfa karşısorumluluğun bir gereğidir.

Saldırılara ve ihanetegeçit vermemek için mücadeleye!

Page 12: Kızıl Bayrak  2013-29

Gebze’de kurulu Inductotherm İndiksiyonSistemleri San. A.Ş. işçileri haklarını geliştirmek içingeçtiğimiz ay Birleşik Metal-İş’e üye oldular. 8Temmuz’da bakanlıktan yetki geldi ve ertesi gün 7 işçiişten atıldı. Atılan işçiler fabrika önünde direnişlerinedevam ediyor. “Üretimde daralmaya gittiğini” iddiaederek işçileri işten atan patron aynı zamanda “bufabrika sendikayı kaldırmaz” diyor. Fabrikada 63 kişiçalışıyor. 30’u idari kadroda. İdari kadro dışındakalanların tümü sendikaya üye olmuş durumda.

17 Temmuz’da Birleşik Metal-İş Sendikası fabrikaönünde işten atmalara ve sendika düşmanlığına karşıbir eylem düzenledi. Çeşitli sendikaların ve BirleşikMetal-İş Sendikası Gebze Şubesi’nden işçilerin katıldığıeylemle direnişteki işçilere destek verildi.

Eylemde konuşma yapan Birleşik Metal-İş SendikasıGebze Şube Başkanı Necmettin Aydın şunları söyledi:“İşten atılma gerekçesi olan üretimde daralmatamamen uydurmacadır. Daha düne kadar işçiler fazla

mesai yapıyordu. Sendika gelene kadar mücadeleye

devam edeceğiz.”

Ardından söz alan Birleşik Metal-İş Sendikası Genel

Başkanı Adnan Serdaroğlu ise Türkiye’de demokrasinin

nefes daralması yaşadığını, sendikal haklara yönelik

saldırıların son dönemde yoğunlaştığını, bu saldırılarda

patronların ‘ne de olsa hükümet arkamda’ diyerek

rahat ettiklerini dile getirdi. Yaşanan sosyal yıkım

saldırıların karşısında işçilerin örgütlenme eğilimi

içerisinde olduklarını ve buna da pervasızca yasal

yollardan yoğun bir saldırı geldiğini belirtti. Bununla

birlikte, Serdaroğlu “bizlere teslim olun diyorlar, Hak-İş

gibi Türk-İş gibi olun sesinizi çıkarmayın diyorlar. 66

yıldır biat etmedik etmeyeceğiz” dedi.

“Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Patronların kölesi

olmayacağız!”, “Yaşasın sendika yaşasın DİSK!”

sloganlarının atıldığı eylem alkışlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / Gebze

“Sendika hakkımızengellenemez!”

Belediye işçilerigreve hazır

İzelman ve İzenerji işçileri greve hazır olduklarınıhaykırdı.

İzelman ve İzenerji işçileri üyesi oldukları Genel-İş Sendikası 1, 2 ve 3 nolu şubeler öncülüğünde 26Temmuz’da çıkacakları grev öncesi 16 Temmuz’daBüyükşehir belediye binası önünde bir eylemyaptılar.

Saat 08.00’de “Toplu sözleşme hakkımız içinyürüyoruz! / DİSK Genel-İş İzmir şubeleri” yazılıpankartı açan binlerce işçi Belediye Binası önündetoplandı. 15 dakikalık oturma eylemi yapıldıktansonra Genel-İş Sendikası 1, 2 ve 3 nolu şubebaşkanları konuştular. Konuşmalar 26 Temmuz’dagreve hazır oldukları, ama sorunun masa başındaçözülmesini istedikleri üzerineydi.

Eylemde “Sendika hakkımız grev silahımız!”,“Sadaka değil toplu sözleşme!”, “Direnen işçilerkazanacak!”, “Birleşe birleşe kazanacağız!”,“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

Kazova direnişi80. gününde

Kazova işçileri çarşamba eylemlerine devam

ediyor. Kazova işçileri 17 Temmuz’da Şişli Cami

önünde toplanarak sloganlarla direniş alanına

yürüdüler. Burada yapılan basın açıklamasını

işçilerden Bülent Ünal okudu.

Direnişin başlama nedenleri ve talepleri

özetlendikten sonra Ünal şunları ifade etti: “Kazova

Trikotaj patronları AKP’li ve sözde Müslümanlar.

İşçilerin maaşlarını ve kıdem tazminatlarını çalıp

dini kullanırlar, Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye

yardım şovları yaparlar. Bunlardan biri de

Somuncuların kızı Çalık Holding İletişim Müdürü

Gaye Somuncu’dur.”

Devam eden açıklamada, yıllarca emek

verdikleri, çalışıp ürettikleri, fakat Somuncuların

kendi emeklerini sömürerek servetlerine servet

kattığı ifade edildi. Haklarının karşılığını istedikleri ve

bunun için mücadele ettikleri belirtildi.

Açıklamadan sonra desteğe gelen bir emekçi,

Nazım Hikmet’in “Ellerinize ve yalana dair” şiirini

okudu. Arkasından da “İşçi yürüyor baştan” marşı

seslendirilerek eylem sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ver.di’den DHL işçilerine ziyaret

Almanya’da 200 bin posta ve taşıma işçisini temsil eden Birleşik Hizmet Sendikası’ndan (Ver.di) bir

heyet, direnişteki DHL işçilerini ziyaret ederek dayanışma içerisinde olmaya devam edeceklerini

açıkladı.

Direniş alanında bir açıklama yapan TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk, DHL sermayedarının

sendikal örgütlenmeyi engellemek için denenmedik yol bırakmadığına, uluslararası sendikalar ve kardeş

sendikaların desteğiyle büyüyen DHL örgütlenmesinde artık sona doğru yaklaşıldığına vurgu yaptı.

DHL’de işten çıkarılan 37 işçi için açılan işe iade davalarına da değinen Başkan Öztürk, bu güne kadar 15

davanın sonuçlandığına, sonuçlanan bu davalarda mahkemelerin işçiler lehine karar verdiğine dikkat

çekti.

Ver.di heyetinden Detlev Borowsky de, ziyaret heyetinin DHL çalışanlarından oluştuğuna vurgu yaptı.

Ver.di Frankfurt İşyeri Grup Başkanı Adnan Mutluoğlu, Almanya’daki DHL çalışanlarının sahip olduğu

hakların Türkiye’de de uygulanması için çaba harcayacaklarını belirtirken; Ver.di Gençlik ve Çıraklar

Temsilcisi Seçkin Dize ise, Almanya DHL’deki genç işçi potansiyeline değindi. Daha sonra söz alan diğer

heyet üyeleri de DHL Türkiye işçilerine destek vermeye devam edeceklerini belirtti. Türk-iş İstanbul 1.

Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak da bir konuşma yaptı.

Page 13: Kızıl Bayrak  2013-29

Cengiz Biçer: Biz çalışma koşullarımızı iyileştirmekiçin sendikalaştık. Bizim çalıştığımız yer hava şartlarınada uygun değil. Çalışma koşulları insanlıktan uzak. Subile yok. Su istediğimiz zaman “gidin kahveden alın”diyorlar. “Çayı, suyu kahveden alın” diyorlar. Aldığımızparayı da oralara verecek olursak vay halimize… Bizemeğimizin karşılığını almak istiyoruz.

Sabahlara kadar çalışıyoruz, mesailerimizverilmiyor. Pazar günleri çalıştığımız zamanlar olduama bunların karşılığını hiç alamadık. İstememizerağmen vermediler. “Burası nasılsa sizin işyeriniz”diyor bize. Bizim hayat şartlarımız da, geleceğimiz debunların iki dudağının arasında. Bu ambar kurulalı 5sene oldu, ben 5 seneden beri senelik izinkullanmadım. İki seneden beri maaşlara zam yok.Sonuçta biz sendikalaşma hakkımızın olduğunuöğrendik. Aslında geç kaldık. Sendikaya başvurduk.Yasalar çerçevesi içinde hakkımızı savunmak istedik.Sendikamız da sağolsun uğraştı, çoğunluk onaylandı.İşveren bunu duyunca tümden üstümüze geldi. Biz deeğer bizi istemiyorsan ver tazminatımızı çıkar dedik.Ona da yanaşmadı. Sendikalaştıktan sonravazgeçmemiz için maaşlarımıza zam yapmak istediama biz vazgeçmedik. Kelleyi koltuğa aldık, yoladevam…

Biz hakkımızı savunacağız, mücadele edeceğiz, negerekiyorsa yapmaya çalışacağız. Kimsenin hakkıkimseye geçmesin. Hak hukuk ne ise yerini bulsun.

Müşteri patronu tanımaz, müşteri işçileri tanır.Bizle muhatap oluyor çünkü. Bütün işi biz yapıyoruz.Senin burada sadece sermayen var. Başka bir şeyinyok. İşi yürüten işçi. Perşembe gününden buyana belkibeni 150 kişi aradı. Niye gelmiyorsunuz diye. Biz deaynen size söylediğimiz gibi söylüyoruz. Biz anlaşmayahazırız ama işveren yanaşmadığı için greve çıktık diyesöylüyoruz. Müşteriler de “hakkınız ne ise versin dedevam edelim” diyor. Bizim hatırımıza mal veren yerlervar. Biz olmasak belki bu ambara hiç bakmayacak.Müşteri ile bizim aramızda güven var. Deposununanahtarını bize veren müşterilerimiz var. Mal gelinceatarsın diyor.

Ben buraya 16 yılımı vermişim. Bunun bir bedeli

olmalı. Biz patronu baştan uyardık. Şimdi bizimle

konuşmak istemiyorsa, sendikacılarla konuşacak. “Ben

sendikayı da tanımam, sizi de tanımam” dedi.

Tanımazsan sonuçlarına katlanmak zorundasın.

Anlaşana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.

Bizimle toplu görüşme yapmak isterse bizim kapımız

açık. Sendikalı olarak çalışmaya hazırız. Biz işçiyiz ve

işimizi hakkımızı alarak yapmak istiyoruz.

Emrah Çamlı: Çalıştığımız yerde terliyoruz. Terden

gözlerimizi açamıyoruz. Öğle yemeği yiyeceğiz, yiyecek

yer yok. Gidelim diyoruz, patron iş kaldı diyor. “Su için

çeşme yaptır diyoruz”, yaptırmıyor. Yerimizi

görüyorsunuz, bütün yağmur, kar üstümüzden geçiyor.

Yemek yemek için vaktimiz olmuyor. Arabada giderken

yiyebilirsek bir tost yiyoruz. Çalışma koşulları çok kötü.

Bütün esnaf bize cephe aldı. Niye böyle bir işe

kalkıştınız diye… “Aldığınız para yetmiyor mu?” diye

soruyorlar. Bunlar geçim standartlarını bilmiyor. Kendi

gelirleri yüksek ona göre yaşıyorlar. Ev kira, faturalar,

çocuk var. Hangi birine yetişecek ki bu para… Aldığımız

para eve varmadan bitiyor zaten… Saat 06.30’da işbaşı

yapıyoruz, gerisi Allaha kalmış, iş kaçta biterse… 22.00-

23.00 oluyor, çoğu zaman 1’de gidiyoruz. Ne yazdan

bir şey anlıyorsun ne de kıştan. Eve git işe gel… Para

zaten yetersiz, hafta sonu tatilinde dışarı çıkayım

diyorsun, büyük şehir adım attın mı para. Çocuklar

görüyor bir şey istiyor, para yetmiyor.

Her tarafa biz yetişiyoruz. Malı dağıtıyoruz, o kadar

şeyi yere vuruyoruz. Tekrar bindiriyoruz, kaldırıyoruz…

Saat oluyor 4. Yemek bile yiyemiyorsun. Kamyona

biniyoruz, mal toplamaya gidiyoruz, saat 12.00’ye

kadar. 300 balya mı çıkacak, 400 mü belli değil? Biri

“mal geç çıkacak bekle” diyor, patronu arıyoruz

“bekleyin işiniz ne” diyor. Tamam ekmek yiyoruz ama

bizim de hakkımızı ver yani. Beklediğimize değsin. İş

1’de de bitse 3’de de bitse biz yine sabah 6.30’da

işteyiz.

Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Başka yolu yok!

Kızıl Bayrak / Bursa

“Sonuna kadar mücadele!”

BDSP’den Gülen Nakliyatgrevine ziyaret

Bursa Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu 17Temmuz günü, Gülen Nakliyat işçilerinin grevinedestek ziyareti gerçekleştirdi.

“Direne direne kazanacağız!” sloganı ile direnişalanına gelen BDSP’lileri TÜMTİS yöneticileri vegrevci işçiler karşıladı. “Bu işyerinde grev var”pankartının asılı olduğu alanda BDSP’liler tarafındangrevi selamlayan bir konuşma yapıldı. İşçilerin hakalma mücadelesinin sermaye tarafındantahammülsüzlükle karşılandığının ifade edildiğikonuşmada mücadele olmaksızın kazanım da eldeedilmediği söylendi. Ayrıca Türkiye’nin dört biryanında işçilerin grevde olduğu söylenerek sınıfdayanışmasının önemine vurgu yapıldı. KonuşmadaBDSP’nin Gülen Nakliyat işçilerinin yanında olduğuve onların sesini Bursa kamuoyuna taşıyacağısöylendi.

Ardından işçilerle sohbet edildi. İşçiler çalışmakoşullarından bahsederken, bu süreçte karşı karşıyakaldıkları zorluklar hakkında bilgi verdiler. İşçilerinhaklarını ancak mücadele ile alabildiklerinin altıçizilirken, grevci işçiler bu yoldan dönmeyeceklerinidile getirdiler. Patronun birlikteliklerini kırmak içinoyunlara başvurduğunu söyleyen işçiler bu yolaberaber çıktıklarını ve geri dönmeye niyetlerininolmadığını belirttiler.

Ziyaret yapılan sohbetlerin adından bitirildi. Kızıl Bayrak / Bursa

Gülen Nakliyat’ta eylem

Gülen Nakliyat önünde 15 Temmuz günü saat12.30’da eylem gerçekleştirildi.

Eylemde ilk konuşmayı TÜMTİS Bursa ŞubeBaşkanı Özdemir Arslan yaptı. Arslan 7 ay öncesendikalaştıkları Gülen Nakliyat’ta patronunsözleşmeye oturmaması üzerine greve çıktıklarınıbelirtti. Patronun işyerini fesh edeceğine dair bilgileraldığını söyledikten sonra böyle bir durumkarşısında yasal olan tüm yolları deneyeceklerini vedemokratik haklarını sonuna kadar kullanacaklarınıbelirtti. Arslan, ayrıca yerel basının ilgisizliğinieleştirdi.

Arslan’ın konuşmasından sonra Türk-İş BölgeTemsilcisi Sabri Özdemir bir konuşma gerçekleştirdi.Özdemir konuşmasında Gülen Nakliyat işçilerininyanında olduklarını belirtti.

“Direne direne kazanacağız!”, “İşçiyiz haklıyızkazanacağız!” ve “Sendika hakkımız engellenemez!”sloganlarının atıldığı eyleme DİSK Marmara BölgeTemsilcisi Ayhan Ekinci de katıldı.

Eyleme Partizan, SYKP ve Halkevleri de destekverdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

Emrah ÇamlıCengiz Biçer

Page 14: Kızıl Bayrak  2013-29

Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’na bağlı Darphaneve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü’nde çalışan,Basın-İş Sendikası’na üye 257 işçi, 8 Temmuz’da berigrevdeler. Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinintıkanması nedeni ile greve çıkan işçiler, çalışmakoşulları ve ücretlerinin insanca yaşanabilir düzeyegetirilmelerini istiyor.

Greve çıkan işçiler, ücret adaletsizliği yaşandığını,işçilerin ortalama kıdeminin 15 yıl olduğunu belirtiyor.Yüzde 99’u evli, ortalama çocuk sayısı 2-3 ve yüzde65’inin kirada oturduğunu, fakat ücretlerin iseortalama 1524 lira olduğunu vurguluyorlar.

Bunun yanında işçilerin, 2013 yılının ilk altı ayında,2012 yılının toplam üretimine yakın üretim yaptığını,son altı ayda 40 ton altın, 22 milyona yakın kıymetlievrak bastığını ve Darphane ve Damga Matbaası’nın2012 yılı kârının 68 milyon TL olduğunu hatırlatıyorlar.İşçiler bu çalışma verimliliğine rağmen, her gün artanhayat pahalılığı karşısında artık geçimlerini sağlamaktazorlandıklarını ve istediklerinin sadece ücretortalamasının 2 bin TL seviyesine çekilmesi olduğunuifade ediyorlar.

İşçiler, ayrıca sözleşme maddelerinin keyfiyete göreişlediğini, son yıllarda meslek hastalıklarında artışlarınolduğunu, gereksiz ve aşırı güvenlik önlemlerinemaruz bırakılmakta, hırsız muamaelesine tabitutulduklarını, ceza mahiyetinde, esas işlerindendışında başka işlerde çalıştırıldıklarını vurguladılar.

İşçiler, kamuoyundan destek beklediklerini de dilegetirerek, kendilerinin başlattığı “Bozuk ParalarKumbaraya” kampanyasına da destek olmaya çağırıyor.Grevleri ve grevci işçiler hakkında karalama yapanlarıda kınadıklarını belirtiyorlar.

Grevci Darphane işçilerinin görüşlerini aktarıyoruz:

“İsteklerimiz karşılana kadar biz kapıdayız!”

Çetin Akyayla (Basın İş Sendikası İstanbul ŞubesiMali Sekreteri, Darphane işçisi): Bizim iki yılda biryapılan bir sözleşmemiz var. Kamu İşverenleriSendikası ile Ankara’da. Bu kamuyu bağlayan bir toplusözleşme. 2013 Ocak itibari ile yasal olarak toplusözleşme görüşme süremiz başladı. 60 günlük yasalsüremizden sonra arabulucu atandı. Bu aşamalarda dahiçbir şekilde anlaşamadık. Ve artı idari maddelerdenhiçbirini geçiremedik. 8 Temmuz saat 14.00 itibari ilesendikamız grev kararını aldı. Greve çıkış tarihi bellidirde, bitiş tarihi belli değildir. Ne zaman anlaşırsak,uzlaşırsak, bizlerde işimizin başına döneceğiz.

Tabi bizi buralara getiren noktalar var. Önce ücret.Çünkü piyasada şöyle bir algı var, insanlarda da var bualgı; darphane dediğinizde bizi 5-10 bin lira maaşalıyoruz zannediyorlar. Ama baktığınızda Darphaneişçisinin maaş ortalaması 1524 lira’dır. Geçen yılkiDarphane’nin kârı 68 milyon. Geçen yıl toplam 40 tonpiyasaya altın verdik. Bu yıl ise, bu aya kadar 60 tonaltın verdik. Kâr eden bir kurum ama, çalışanları hiçbirşekilde mutlu değil. İçerdeki çalışma koşulları da çokuygun değil. Mesela şimdi yaz aylarındayız, fakat içerigirip bir bakın. Ne bir iklimleme ne bir klima, hiçbir şey

yok. Çalışma koşulları içerde çok sağlıklı değil.Taleplerimizin arasında ücretlerimizin 2-2,5 bin lira

gibi bir rakama çekilmesi var. Çalışma koşulları içinişverenimizin gerekleri yapmasını istiyoruz. Şuanakadar işverenle herhangi bir görüşmemiz yok, bize birteklif gelmedi henüz. Ne zaman gelirse oturupdeğerlendireceğiz. Biz kapıdayız. Bir hafta, bir aybekledik, bir şey olmadı içeri girelim diye birmantığımız yok. Bizim isteklerimiz karşılana vekoşullarımız iyileştirilene kadar biz kapıdayız. Bununlailgili bir tarih yok, bunun önü açık.

Kamuoyuna şunu söylemek istiyorum. “Darphanegrevde çeyrek altın karaborsaya düştü” haberlerinigörüyoruz. Altının fiyatını ne Darphane ne deçalışanları belirler. Darphane çalışanı sadece üretir,yapar, verir. Bunları karaborsaya düşürenler bizimlealakalı değiller. Vatandaşlar bunlara itibar etmesin.Greve destek anlamında, herkese kapımız açık.Burdayız, İstanbul’un göbeğindeyiz. Greve her türlüdesteği bekleriz.

“Hak ettiğimizi almak için burdayız”

Cemal Temir (Darphane işçisi) : Şuan grevsürecindeyiz. Hiçbir işçi grev görmek istemez. Bununbir takım maliyetleri olduğunu herkes bilir. Amageldiğimiz süreçte biz mecbur kaldık. Gerek ücretgerekse çalışma koşulları konusunda taleplerimizkarşılanmadığı için, en son çareyi biz burada gördük.Duruşumuzla, arkadaşlarımızın dayanışması ile grevigötüreceğiz. Fazla istediğimiz bir şey de yok.Üretiyoruz, kazandırıyoruz, nadide bir kurumdaçalışıyoruz. Kâr eden bir kurumda çalışıyoruz. Kârıbize verin demiyoruz, hakkımızı verin diyoruz.

İstanbul gibi bir şehrin şartlarında, insanların nasılgeçineceği düşünülmeli. Yoksulluk sınırı, açlık sınırıbelli, onun altında çalışan arkadaşlarımız var. 1524gibi bir rakamlarla çalışıyor burdaki insanlar.

Dışarıdan, Darphane işçisinin refah içinde çalıştığı

sanılıyor, fakat dışardan göründüğü gibi değil. ‘Dışı seni

yakar içi beni yakar’ misali. Burdaki insanların sosyal

bir faaliyeti bile yok. İçerde çalışma koşulları olsun,

dışarda ailevi yaşamın olsun zorlukları var. Şu

mevsimde insanlar çoluk çocuğu ile denizdeyken, ben

çocuğumla burada grev çadırındayım. Kim ister bunu?

İş ve çalışma maliyetleri hakkında abartılı rakamlar

gösteriliyor devlet tarafından, hiç de öyle değil. Bir

takım giderler giydiriyorlar, işçi maliyetlerini yüksek

gösteriyorlar. Düşünün, iki çocuk okutuyorsun, kirada

oturuyorsun, 5 nüfuslu bir ailesin. Bu maaşla İstanbul

şartlarında geçinen varsa buyursun gelsin. “Bu para

sizi refah içinde yaşatıyor, size bu para çok” desin biri,

göreyim ben onu.

Bir de bizim müşteri diye tabir ettiğimiz

arkadaşların bize söyledikleri var. “Darphane işçisi

yatıyor” deniyor. Darphane işçisi yatmıyor. Geçen sene

40 ton, bu yıl altı ayda 65 ton altın üretti bu darphane

işçisi. Bunu darphane işçisi yaptı, bunların taleplerini

biz karşıladık. Bunlar bunu söylerken hiç

düşünmüyorlar mı? “Geçen sene talebimizi

karşıladılar, bu yıl üç dört kat arttı talebimiz, işçiler

yine karşıladı” demiyor mu, “Darphane işçisine bunu

nasıl diyebiliyoruz” diye düşünmeleri gerekiyor.

Darphane işçisi çalışıyor, hak ettiğini alamıyor.

Bizde hak ettiğimizi almak için burdayız.

Diğer işçi arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum;

her zaman birlik beraberlik, direniş. Yaptıklarının

arkasında dururlarsa bir takım hakları alacaklarına

inanıyorum. Yeter ki birlik beraberlik içinde olalım,

sağlam duralım hak ettiğimizi alırız.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Para basanlar hakları için grevde!

İsdemir’de 4 bin işçigrevde

Hatay’ın İskenderun ilçesindeki İskenderunDemir Çelik Fabrikası’nda (İSDEMİR) 7 aydır sürentoplu sözleşme görüşmelerinde anlaşmasağlanamaması üzerine, Hak-İş’e bağlı Çelik-İşSendikası grev başlattı. Üretimin tamamen durduğufabrikada, Toplu İş Sözleşmesi 5 bin 300 işçiden 4binini kapsıyor.

İSDEMİR İsmail Akçakmak Kapısı’nda saat08.00’de, aileleriyle birlikte toplanan 4 bin işçi işbıraktı. Türkiye’nin en büyük demir çelik fabrikasıolan İSDEMİR’de, Çelik-İş Sendikası ile fabrikayönetimi arasında Ocak ayında başlayan Toplu İşSözleşmesi görüşmeleri yürütülüyordu. Fabrikayöneticileri işçileri sendika dışında sözleşmeimzalamaya zorluyorlardı.

Page 15: Kızıl Bayrak  2013-29

Hak-İş’e bağlı Çelik-İş Sendikası İstanbul 1 No’luŞube’nin örgütlü olduğu Jumbo Madeni EşyaFabrikası’nda 27 Haziran 2013 tarihinde başlayan grevdevam ediyor.

- Grev aşamasına nasıl gelindi, talepleriniz neler?Çelik-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube Başkanı

Zülfikar Taşdemir: Jumbo’da bizim toplu sözleşmetarihimiz 09.01.2012. Fakat Sendikalar Yasası’nınmecliste geç belirlenmesinden dolayı görüşmelerŞubat ayından itibaren başladı ve bu noktaya kadargeldi.

Görüşmelerden ziyade benim grev ile alakalısöylemek istediğim en önemli durum şunlardır. Buradabir anlayışı ortadan kaldırma mücadelesi veriyoruz.Bizim şu an için greve çıkmamızın sebebi sadecealacağımız yüzdelik zamlar değil. Burada yıllardırsüregelen veya süregetirilmiş anlayışın yani emeğe veemekçilere dönük saldırıların, emekçilerinaşağılanmasının ve horlanmasının son bulması içinmücadele ediyoruz. Dışarıda bizi gören arkadaşlarımızbelki bizim burada parasal anlamda durduğumuzudüşünebilir fakat öyle değil işin aslı. Burada tabiricaizse “astığım astık kestiğim kestik” mantığı ileimparatorluk sistemi oluşturulmuş. Yıllardır da buanlayışa destek veren isanların sisteminin sonudiyorum ben buna. Biz bütün işçi arkadaşlarımızla,işyeri temsilcilerimizle, genel merkezimizle, şubemizlebu anlayışa karşı bir mücadele başlattık. Venihayetinde bu zamana kadar bunu uygulayanzihniyetin de taviz vermeleri söz konusu değildir. Onlarkendi açılarından bunları kabul ederse kurduğuhükümdarlıkları sona erecektir. Dolayısıyla bizlerbunun savaşını vermekteyiz. Bizler insanlık onurunayakışır bir yaşam için, emeğin ve emekçinin saygınlıkkazanması için mücadele ediyoruz.

Maddi meselelere gelirsek, zaten 2010 yılındanberidir süregelen toplu sözleşmelerde hep işçilerin varolan haklarının budanmakta olduğunu görüyoruz.Burada tabiki bizden önceki yönetici arkadaşların daciddi sorumlulukları var, bunu da söylemedengeçemeyiz. Dolayısıyla biz artık buradaki işçininverecek hiç birşeyinin kalmadığını görüyoruz. Burada

çalışmakta olan işçilerin yaşamına hükmetme çabasıiçindeler. Sevgili dostlarımız, burada bizim 2011yılından itibaren “bugün vereceğiz, yarın vereceğiz”diyerek ötelenerek gasp edilen 10 ikramiye alacağımızvar. Sadece bu değil elbette. 8 yıldır çalışmakta olan birişçi asgari ücret düzeyinde ücret almakta. Toplusözleşme döneminde bizim taleplerimizden birisi deödenmeyen ikramiyelerin kayıt altına alınmasıdır.

Bizler burada hak ettiğimizin karşılığını istiyoruz.Yoksa biz bu fabrikanın ortağı veya işvereni olacağızdiye bir düşüncemiz yok. Genellikle böyle algılanıyor“greve çıkanlar yaramaz çocuklar fabrikanın zararınıistiyorlar” gibi algılanmasın. Jumbo işçisi son dereceişine sadık, özverili, deneyimli olan işçilerdir. Aslındaişçi sınıfının bütün üyeleri böyledir. İşçi sınıfınamensup olan hiçbir emekçinin çalışmakta olduğuişletmeye veya makinesine zarar verdiğinidüşünmüyorum. Benim de 28 yıllık işçilik hayatım var,hiçbir zaman böyle bir durumla karşılaşmadım. Bizimderdimiz fabrikaları yok etmek veya makinalarıparçalamak değil. Bizim derdimiz bahsettiğimiz buanlayışı yok etmek. Üzüldüğümüz tek bir şeyişverenin hala bu yaşananlara tepkisiz kalmasıdır.Fabrika greve gitmiş fakat halen işveren şu işçileriçağırın sendikayı bir çağırın, dertleri neymiş diyesorduğu yok. Sendikamızın burada talep ettiği bir şeyyok, birilerinin hükümdarlığına son verme derdimizvar. Yoksa gerçekten de burada toplu sözleşmedeistenilen rakamlar, Türkiye şartları düşünüldüğündeve yapılan toplu sözleşmelere bakıldığında, bizimburada istediğimiz onların çok çok altında aslında.Fakat yaşanan grev neden diye sorulduğunda birazönce bahsettiğimiz gibi bu anlayışın son bulması içindiyebiliriz.

- Jumbo işçisi bu grev sürecinde şimdiden ne gibideneyimler edindi ve mücadelenizin geleceğine dairne gibi planlarınız var?

Zülfikar Taşdemir: Biz bu yola baş koyduk. Buradatemsilci arkadaşlarımızla şubemizle birlikte bununbedeli ne olursa olsun mücadelemizi sürdüreceğiz.Kesinlikle ve kesinlikle burada emekçiye saygı

duyulmadıktan sonra, gerçek hakettiği değer

verilmedikten sonra grev bitse bile, bu anlayışa karşı

savaşımız devam edecek. Burada insanların

horlanmasına, insanların ekmeğinden edilmesine göz

yummayacağız. Bu anlayışın uzantılarını biliyoruz, o

çarka hizmet edenleri de bilmekteyiz. Elbette onlarla

da hesaplaşacağız. Bizim derdimiz, yine söylüyorum,

buradaki birliğimizi gücümüzü ne olduğumuzu

bildirmektir.

Jumbo işçisi burada devrim yapmıştır, isyan

etmiştir, baş kaldırmıştır. Jumbo işçisi artık kendine

olan güvenini ortaya çıkarmıştır. Burada artık herkes

hakkını arama olgunluğuna ulaşmıştır. Dün burada bu

birliktelik yoktu, bugün var ve bundan sonra da

yolumuzun açık olduğunu görüyorum. İstanbul 1 No’lu

Şube olarak ve ben de şube başkanı olarak temsilci

arkadaşlarımızla birlikte biz her daim arkadaşlarımızın

yanında olacağımızın sözünü verdik. Burada bizler

kaybedenler değil kazananlar olacağız.

Jumbo İşyeri Baştemsilcisi Sadık Yüksel: Bizler

işverenden çok şey istemedik. Burada eğer bir kar payı

varsa bu paydan hakkımız olanı istedik. Bizden nasıl

üretim isteniyorsa biz de hakkımız olanı istedik. Bizim

istememize gerek bile yok aslında. Maaş ve

ikramiyelerde gecikmeler olduğunda, patronun kendisi

bu işi çözmeli. İçeride 10 ikramiyemiz, birikmiş

izinlerimiz var. Buna rağmen Jumbo işçisi uzun süre

dişini sıktı, greve çıkalım demedi. İşveren bizi resmen

buna zorlamıştır. Grev ile ilgili aldığımız kararları

buradaki arkadaşları bilgilendirerek, fikirlerimizi

paylaşarak sürdürüyoruz ve burada bizler zafere kadar

mücadeleyi devam ettireceğiz.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

“Bu grev onur grevidir!”

Jumbo grevcilerineBDSP ziyareti

Esenyurt BDSP, grevin 16. gününde Çelik-İşSendikası’nda örgütlü olan Jumbo Çatal Kaşık A.Ş.işçilerine dayanışma ziyareti gerçekleştirdi. Ziyaretsırasında grev sürecinde vardiyalı olarak nöbet tutangrev gözcüleri ile sohbetler edildi. İşçilerle yapılansohbetlerde Çelik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğudiğer fabrikalardaki sorunlar üzerine konuşuldu.İşçiler artık yavaş yavaş Çelik-İş Sendikası’ndaörgütlü olan işçilerin, mücadele eğilimlerininarttığını belirttiler.

İşçiler grev kararlılıklarının devam ettiğini vehaklarını alana kadar mücadeleye devamedeceklerini vurguladılar. BDSP adına yapılankonuşmada ise; BDSP olarak işçilerin mücadelelerizaferle sonuçlanıncaya kadar destek olunacağıvurgulandı. Yapılan sohbetlerin ardından ziyaretsonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Zülfikar Taşdemir Sadık Yüksel

Page 16: Kızıl Bayrak  2013-29

İhvan (Müslüman Kardeşler) yöntiminin büyük birhalk isyanıyla yıkılmasından sonra Mısır, hem bölgedevletlerinin hem bazı uluslararası güçlerin “ilgi odağı”oldu.

Sözkonusu güçlerin gösterdiği “yakın ilgi”, isyaneden Mısır halkına karşı duyulan sorumluluktankaynaklanmıyor. Tersine, Süveyş Kanalı’nın sahibi deolan Mısır’ın bölgesel bir güç olarak oynadığı rol ve buülkenin stratejik öneminden kaynaklanıyor. Zira bugüçlerin bölgesel çıkarlarının korunabilmesi için,Kahire’deki yönetimin hem emperyalist/siyonistgüçlerle hem Körfez şeyhleri ile iyi ilişiler içinde olmasıgerekiyor.

Halk isyanı ve egemenler arası iktidarmücadelesinin içiçe geçtiği düşünüldüğünde, Mısırburjuvazisinin her kesiminin, dış güçlerden destekalabilmek için çaba harcaması kaçınılmaz. İçdayanakları aracılığıyla Mısır’da etkili olmaya çalışandış güçler ise, bu dayanaklarla işbirliğini pekiştirmeyeçalışıyor.

Mısır burjuvazisinin dış güçlerle kurduğu ilişkiler,halkın hayrına sonuçlar yaratacak cinsten değil elbet.İktidardan aldığı payı güvencelemek için dış güçlerindesteğine ihtiyaç duyan burjuva akımlar, mümkünolduğunca, bu güçlerin isteklerine uygun hareketedeceklerdir. Ne burjuvazi ne onun arkasındaki dışgüçler, Mısır halkının hayrı için çalışmayacaklarınagöre, isyan eden milyonların hareket halinde olması vetelaplerini gerçekleştirmek için mücadeleye devametmesi şarttır.

Süreci bu perspektifle ele almak, Mısır’dakikarmaşık olayların yerli yerine oturtulmasınıkolaylaştıracaktır.

İhvan ve destekçilerikeskin dişlerini gösteriyor

Yenilgiyi kabul etmek istemeyen siyasal islamcılar,tüm güç, olanak ve araçlarını seferber ediyorlar. Kitlegösterileri, şiddet olayları, Sina Yarımadası’nda silahlısaldırılar ve dış güçlerin desteğini harekete geçirenİhvancılar, keskin dişlerini daha açık bir şekildegöstermeye başladılar.

Afrika Birliği devrik başkan Mursi’ye destek ilanederken, AB şefleri de, seçimle gelen başkanınmeşruiyetine vurgu yaparak, Mursi ve İhvancılaradolaylı destek verdiler. İstanbul’da toplananOrtadoğu’daki İhvancı hareketlerin temsilcileri ise,Mısır’da aldıkları yenilgiden çıkış arayışına girdiler.

Yansıyan haberlere göre, başını AKP ve Tunus’takiNahda şeflerinin çektiği gizli İhvancılar toplantısı, budinci-gerici akımın bölgesel çapta işbirliğinisıkılaştırarak, doruktan dibe doğru inişi durdurmak içintüm güçlerini seferber edeceklerine işaret ediyor.Bölgedeki kapitalistlere ve emperyalist/siyonist

güçlere sunduğu hizmetin karşılığını isteyen bölgeninİhvancıları, Ortadoğu halklarının demokrasi, özgürlük,sosyal adalet ve onurlu bir yaşam uğruna yükselttiğimücadelenin önündeki en önemli engellerden biriolmaya devam ediyor. Mısır’da “yeni bir Suriyeyaratma” tehditleri, İhvancılar’ın oynayabileceğiuğursuz rolün mahiyeti hakkında fikir veriyor.

Görünen o ki, Mısır’da aldığı esaslı yenilgiyi telafietme telaşı, siyasal İslam’ın bu kanadını daha dasaldırganlaştıracak. Katar’ın bu cepheyi terk etmeeğilimine girdiği dikkate alındığında, önümüzdekisüreçte bu dinci-gerici akımın başını Mısır’dakiİhvancılar, AKP ve Tunus’taki Nahda çekecektir.

Körfez şeyhleri ve Selefiler

Madalyonun iki yüzü gibi olsalar da siyasalislamcılar, iki temel fraksiyon arasında bölünmüştür.Biri İhvancılar diğer ise Selefiler. Duruma göre ittifakyapan bu iki dinci-gerici akım, iktidar paylaşımısözkonusu olduğunda ise ayrışabiliyor. Tıpkı songünlerde Mısır’da olduğu gib.

Yakın zamana kadar Mursi ve İhvancılar’ın müttefikiolan Selefiler’in, Suudi Arabistan’daki Ortaçağ kalıntısırejimle organik bağları olduğu biliniyor. İhvancılarıyakın zamana kadar destekleyen Suudi Kralı ve diğerKörfez şeyhleri, son yıllarda tutum değiştirmeyebaşladılar. İhvancılar’ın Körfez ülkelerinde güçlenmesi,şeyhlerin alarm zillerini çalmasına neden oldu. KatarŞeyhi dışındakiler, Suudi Arabistan’la aynı safta yeralarak, İhvancılara karşı tutum aldılar. Mısır’da “Selefiatı” üzerine oynamaya başlayan Suudi Kralı ve diğerKörfez şeyhleri, Mursi’nin yıkılmasından sonra kurulangeçici yönetime destek verdiler.

Mısır halkının iradesine saygı duyduklarını söyleyenKörfez şeyhlerinin esas derdi, bu ülkede İhvancılar’ın

oynadığı rolü, Selefilere havale etmektir. Geçiciyönetime mali destek sunacaklarını ilan etmeleri,bunun göstergesidir.

Bazı çevreler, “İhvan gitti, yerine ondan da şeriatçıSelefiler geldi” türünden değerlendirmeler yapmayabaşladı. Selefiler’in iktidar ve rant pastasından dahabüyük bir pay kapmak için fırsatı kollamaya çalıştıklarıaçıktır. Suudi Kralı ile Körfez şeyhlerinin “cömert” malidestek açıklamalarının ise, dinci gericiliğin bu kolunugüçlendireceğini söylemek de mümkündür. Bunarağmen “inisiyatif Selefiler’in eline geçiyor” türüdeğerlendirmeler, çok abartılıdır. Zira Mısır’damilyonlarca işçi, emekçi ve genç halen alanlarda ve bukoşullarda ordu dahil, hiçbir burjuva gücün isyan edenhalkın iradesini kırmaya gücü yetmeyecektir.Vurgulamalıyız ki, İhvancılar gibi Selefiler de, isyaneden halkın taleplerini gerçekleştirme mücadelesiönündeki temel engellerden biridir.

ABD müdahalesi ve sınırları...

Mısır’a en kaba müdahaleyi yapan ABDemperyalizmidir. Zira ABD’nin Mısır burjuvazisi,ordusu, istihbaratı ve tüm burjuva partileriyle geçmişedayalı bir işbirliği var. Buna siyasal İslam’ın iki kanadıİhvan ve Selefiler de dahil…

2011’de patlak veren 25 Ocak isyanıyla şaşkınlığadüşen ABD yönetimi, halk hareketini teskin edebilecekher yönetimi desteklemeye hazır olduğunu pek çokkere dile getirdi. Seçimle işbaşına gelmiş “meşru”başkan Mursi ve İhvan yönetimine tam destek verenBarack Obama yönetiminin, kısa süren birkararsızlıktan sonra, siyasal islamcı atını bir kenarabırakma yoluna gitmesi bunun göstergelerindenbiridir.

Sürece müdahale eden ordu, yeni oluşturulan

Mısır’da halk hareke

Page 17: Kızıl Bayrak  2013-29

geçici yönetim ve muhalefetle görüşmeye çalışan

Obama yönetimi, halk isyanını teskin etmek ve

hareketin giderek anti-emperyalist/anti-siyonist bir

niteliğe bürünmesini önlemek için çaba harcıyor.

Halk isyanının politize ettiği milyonların Camp

David Antlaşması’na sıcak bakmadığının farkında olan

Beyaz Saray’daki şefler, halk hareketinin

ehlileştirilmesine özel bir önem atfediyorlar. Kuşkusuz

ki, farklı kesimleriyle Mısır burjuvazisi ve Körfez

şeyhleri de bu yönde çaba harcıyorlar.

Bu gerici koalisyonun aldığı tüm önlemlere rağmen,

halk hareketinin önüne kurulan bu setleri yıkarak

ilerlemeye devam etme ihtimali yüksektir. Setleri yıkan

hareketin, gelişmenin önündeki esas engel olan

emperyalizme karşı net bir tutum almaya başlaması

da, kritik bir önem taşımaktadır.

Halk hareketinin dinamikleri ve zaafları

Farklı kanatlarıyla Mısır burjuvazisi ve onun dış

destekçilerinin uğursuz çabaları, isyan eden

milyonların taleplerini gerçekleştirmek için çetin bir

mücadele sürecinden geçmeleri gerektiğini gösteriyor.

Bu engellerin aşılmasının kolay olmadığı açıktır. Buna

karşı isyan eden milyonların ortaya koyduğu militan,

kararlı, ısrarlı, uzun soluklu direniş, hareketin güçlü

devrimci dinamikler taşıdığını ve engelleri

aşabileceğini gösteriyor.

İsyan eden milyonlarca işçi, emekçi, genç ve yoksul

kır emekçilerinin çıkarlarını savunabilecek güçler,

sol/sosyalist partiler, örgütler, sendikalar ve hareketin

içinde boy veren gençlik örgütleri ve platformlardır. Bu

güçler, henüz burjuva parti ve güçlerden ayrışmış

değil. Ancak çatışmanın keskinleşmesi bu ayrışmayı

kaçınılmaz kılacak ve kuşkusuz ki bu, hayırlı bir gelişme

olacaktır.

İlerici-devrimci güçlerin politik süreçlere etkin bir

şekilde müdahale etmesi, isyan eden halkın taleplerini

bir bayrak gibi dalgalandırması gerekiyor. Sol/sosyalist

hareket bu devrimci misyonu oynayabildiği zaman

burjuvazinin, Körfez şeyhlerinin ve emperyalistlerin

dayatmalarını boşa düşürebilecektir. Ötesi ise, işçi

sınıfı ile emekçi müttefiklerinin devrimci önderliğe

kavuşmaları ve nihai kurtuluş için, yani sosyalizm

uğruna mücadeleyi yükseltmeleridir.

eti ve yeni gelişmeler

Müslüman Kardeşler’in (İhvan) anayurdu olan Mısır’daki halk isyanı, birçokhesabı, planı, hayalleri sarsarak ilerliyor. 30 Haziran’da patlak veren 2. isyandalgasının İhvan yönetimini alaşağı etmesi, özellikle -“ılımlı İslam modeli” adıyla,Washington’dan piyasaya sürülen- siyasal İslamcıları derin bir kabusa sürükledi.

Ortadoğu’nun İhvancıları bir bütün olarak sarsılsa da, Ankara’daki İhvancı-Amerikancıların geçirdiği travma, diğerlerine nazaran daha derin görünüyor. AKPşeflerinin kabusu, Tunus’taki Nahda şeflerininkiyle kıyaslanabilecek düzeydedir.(Geçerken belirtelim ki, Tunus’ta da Nahda yönetimine karşı gelişen isyan hareketi(Tamarrud) var. Tunus’un İhvancı yönetimini yıkmak için yola çıkan isyancıların,topladığı imza sayısının 1 milyonu aştığı bildiriliyor.)

Ankara’daki İhvancıların yaşadığı travmanın dışa vurumu, isyan eden Mısırhalkına saldırmak, onları darbeci ilan etmek ve Mursi’nin başa geçmesi için histerikizahatlar yapmak şeklinde tezahür ediyor. Taksim’den başlayarak ülkeye yayılan halkhareketini, “Ergenekon’un işi” diye itibarsızlaştırma saldırısı başlatan siyasal İslamcıtakımı, şimdi de Mısır’da yaşananları buna kanıt diye yutturmaya çalışıyor.

İktidarın efendilerinden yandaş/yalaka kalemşör takımına, uzman diye geçinentaifeden ahlak dersi veren vasat görevlilere kadar uzanan bu kalabalık koronunbileşenleri aynı zırvaları, benzer cümleler kurarak terennüm ediyorlar.

Kendilerini “darbe karşıtı, ahlaklı zevat” olarak pazarlamaya çalışan bu koro,herkesi “ahlaklı olmaya”, yani 30 milyon Mısırlının isyanıyla alaşağı edilen Mursi veİhvan yönetimini savunmaya çağırıyor. Amerikancı siyasal İslam’ın “yüksek ahlakanlayışı”na göre “Mursi biran önce başkanlık koltuğuna oturtulmalı, Mısır’ı ortaçağkaranlığına sürüklemek isteyen İhvan yönetimi de yeniden başa geçirilmeli, bununiçin çaba harcamayanlar darbecidir...”

Vurgulamak gerekiyor ki, siyasal İslamcılarınki kadar ilkesiz, kuralsız,değerbilmez, riyakar “ahlaksız ahlak” anlayışına tarihte rastlanmamıştır. Bunlarınahlakına göre, hileli seçimlerle 12.5 milyon oy alan ve ‘80 milyonluk Mısır’ın’ değil,‘1 milyon İhvancının’ cumhurbaşkanı olarak hareket eden Mursi “meşru”, ama buzorbalığa karşı isyan eden 30 milyon Mısırlı “darbeci”dir.

Siyasal İslam’ın “yüksek ahlakı” kısaca neler vaaz ediyor; Gerçekleri katletmek ve kendi çıkarları neyi gerektiriyorsa onu söylemek,

yazmak, vaaz etmek vb. Örneğin, Taksim Gezi Parkı’nda başlayan halk hareketiülkenin dört bir yanına yayılırken, yandaş/yalaka TV kanalları penguen belgeseliveya yemek tarifleri anlatan programlar yayınlar. AKP şefleri ise, “dış mihraklar iş

başında” diye milyonlara çamur atmaya kalkışırlar. F-16 savaş uçaklarıylabombardımana tutulan Kürt çocuklarının katledilmesini haberden saymayan bumedya, uyduruk manşetler atarak, siyasal İslam’ın “basın ahlakı” konusundaherkese ders verir.

Gençlerin başına nişan alarak gaz bombası atan ve dört genci katleden, binlercekişiyi yaralayan polis, siyasal İslamcı ahlaka göre, “kahramanlık destanları” yazmıştır.Sivas’ta insan yakan canileri, sokak ortasında cinayet işleyen katil polisleri serbestbırakan mahkemeleri ise, siyasal İslam’ın “adalet ahlakı”nın “eşsizliği” konusundaherkesi temin eder.

Siyasal İslam’ın önde gelen temsilcileri olan -Tayyip Erdoğan başta olmak üzere-AKP şefleri, önlem alınmadığı için yaşanan grizu patlamalarında onlarca işçininkatledilmesini, “güzel öldüler” şeklinde yorumlarlar. Bu da onların “iş ahlakı”hakkında fikir verir. “Müslüman kapitalistin” kasaları daha çok dolsun diye işçilerinkatledilmesi, siyasal İslamın “iş ahlakı”na göre “güzel”, demek oluyor ki,“özenilecek” bir ölüm şeklidir…

“Yüksek ahlak anlayışı”nı bir “ihraç” nesnesi olarak da kullanan Ankara’dakiİhvancılar, komşu halklara karşı da “ahlaki” bir seferberlik içindeler. ABD, İngiltere,Fransa emperyalistleriyle Suudi Arabistan, Katar gibi ortaçağ kalıntısı rejimlerleişbirliği yaparak “kafa kesen, göğüs yaran, kalp yiyen” cihatçı katilleri Suriye halkınınüzerine salarlar. Bu icraatlarla övünen AKP’nin siyasal İslamcı “yüksek ahlak”ı,sadece Ortadoğu’da değil, artık dünyada da tanınmaktadır.

Tayyip ve mürtleri şahsında temsil edilen “yüksek ahlak anlayışı”nın icraatlarınadair pek çok şey daha sıralanabilir elbette. Ancak bu “özlü” icraatlar, siyasal İslam’ınkokuşmuş ahlak anlayışını anlamaya yeter de artar bile…

Hal böyleyken, uluslararası mahkemeler tarafından “soykırım suçlusu” diyearanan Sudan’ın darbeci/diktatörü Ömer El Beşirl’le “al takke ver külah” paslaşanTayyip’le müritleri, neden “Mısır’a demokrasi” diye feryat figan ediyorlar? Bu zıt ikitutumu anlamak güç değil. Zira Tayyip Mursi’ye, AKP ise İhvana bakarak kendigeleceklerini görüyorlar. Dolayısıyla bu kaba riyakarlık gösterileri, Mısır’a demokrasigelsin diye değil, -zira İhvan yönetiminin demokrasiyle yakından uzaktan bir alakasıbulunmuyordu- “siyasal model” olarak tarihin çöplüğünü boylayan İhvancılarınyanına gitmeyi, bir nebze de olsa erteleyebilme çabasıdır.

Vurgulamalıyız ki, bu çırpınışlar boşunadır. Çünkü Taksim’den ülke sathınayayılan halk direnişinden sonra, bu tiksinti verici palavraları yutacak kişilerin sayısıçok azalmıştır. Gelinen yerde, ancak ahmaklar Tayyip ve müritlerinin palavralarınıyutabilirler. Emekçiler ise, kendilerine “zeka engelli” muamelesi yapanlardan, günügeldiğinde mutlaka hesap soracaklarını defalarca kanıtlamışlardır.

Mısır ve siyasal İslamın ahlakı

Page 18: Kızıl Bayrak  2013-29

Yeni kent savaşları

Kent, kapitalizmin gelişme dinamiğinin biryansımasıdır. Kent, kapitalizme varoluşsal bir zeminhazırlayan, kapitalizmin kendini yeniden üretmesinisağlayan, sermayenin dolaşımının en rasyonel ve enyıkıcı biçim kazandığı alandır.

Kentle kapitalizm arasında organik bir ilişki vardır.Birbirini şekillendiren, güçlendiren ve geliştiren buorganik ilişki, sermayenin tahakkümünü koşullar. Kentpiyasanın ve sermaye iktidarının somut biçim aldığıyerdir.

Kent kapitalizmin kalbidir ve onun ruhunu bütünçıplaklığıyla ortaya koyduğu alandır.

Burjuvazi kendi ontolojisini kentte kurdu. Ve yokedici istilasını kentin üzerinden şekillendirdi.

Kent sermaye ve piyasanın tahakkümünü kurduğu,yeni biçimler kazandığı ve giderek görünmezleştiğiyerdir. Sermaye, kentin her yerindedir. Ama hiçbiryerde olmamayı da kentte başarır.

Öte yandan kent, tarih boyunca sınıflarmücadelesinin en keskin yaşandığı, ve bu mücadeleninen sert seyrettiği coğrafya oldu. En başta işçi sınıfınınana rahmi olan kentler, sınıf mücadelesinde de taşıyıcıroller üstlendi. Tahakkümün en konsantre ve yoğunyaşandığı kentler, içinde taşıdığı yıkıcı potansiyel veanarşiyle tahakkümün ve otoritenin en kırılgan olduğualanlar olarak dikkat çekti.

Sınıf mücadelesinin tarihinde Ludistler, sermayeyeen yıkıcı darbeleri kentlerde vurdu. Makineye,makineyle özdeşleşen uygarlığa ve sermayeninontolojisine yönelik bu saldırılar kentleri burjuvaziyedar etti.

1831 ve 1834’te ayağa kalkan Lyon Komünarlarıkenti bloke ederek, 3 günlük bir komün deneyimiyaratıp, başka bir dünyanın arayışına çıktı. Ve tarihteilk defa işçi sınıfı karşı hegemonya deneyimleriyle,burjuvaziye korku saldı. 1830-1848 devrimcileri

barikat ve sokak savaşlarıyla kentin çürümüşlüğünüortaya koyarak, kente yeni bir ruh verdi. İsyan ve kavgakentle özdeşleşti.

Paris Komünü bu geleneği sürdürdü. Kent, barikatve sokak savaşlarının merkezlerine dönüştü.

Burjuvazinin en güçlü olduğu yer, en büyük zafiyetgösterdiği yer olmaya başladı. Uzun ve genişbulvarların inşası bu süreçte (1848 Devrimleri’ndensonra) geldi. Kent savaşlarına ve barikatlara karşıburjuvazi yeni saldırı stratejileri hazırladı ve mekandüzenlemelerine girişti.

Bu sefer kentler grevlerin, genel grevlerin ve genelayaklanmaların merkezine dönüştü.

Ekim Devrimi, genel grev, genel ayaklanma veSovyet deneyimleriyle kentin yeniden yolunu açtı.

Çin Devrimi’nde ve Vietnam’da halk savaşıstratejisiyle kentin kuşatılması hedeflendi. Kır-kentdiyalektiği kenti vazgeçilmez unsur gördü. Kırın,gerillanın gücü kurtarılmış bölgelerden, kızıl siyasiüslerden kentlere doğru yayıldığı ve kentlerfethedildiği oranda gelecek inşa edildi. “Doğuda”fırtına böyle koptu.

Önce Cezayir Şehir Savaşı, daha sonra Uruguay’daTupamarolar, Brezilya’da Carlos Marighella tarafındanbaşlatılan şehir gerillasıyla, Arjantin’de Mario RobertoSantucho’nun önderliğinde PRT deneyimiyle kentleryeniden fethedilmeye çalışıldı. Yepyeni bir pratikleşehir gerillası, burjuvaziye kendini en güvenli ve güçlühissettiği yerde darbeler vurdu. Metropollerde KızılTugaylar ve RAF finans kapitalin kalbinde, kentteöldürücü darbeler gerçekleştirdi.

1968 küresel isyanı kentlerde mayalandı. İsyanınyıkıcı yaratıcılığıyla caddeler, kentler, sokaklarözgürleşti. Kitleler molotof kokteylleri ve kaldırımtaşlarıyla kentlerin ruhunu kazandı.

Yeni dönemde anti-küreselci hareketler, meydanişgalleri, Avrupa’yı saran sınıf ve kitle hareketleri kentmerkezli gelişti. Kentler uzun bir sessizlikten sonra

piyasanın ve iktidarların tahakkümüne karşı, isyanınsesi oldu.

Arap isyanları kentlerin ve kent meydanlarınınsistemi bloke ve felç etmede olağanüstü gücünügösterdi.

İstanbul Ayaklanması bu pratikleri bir adım ileriyetaşıdı. Kent isyanlarına yeni bir boyut ve zenginlik kattı.Hatta yeni dönemin isyan biçimlerine örnek oluşturdu.İstanbul Ayaklanması yeni dönemdeki (Arap İsyanları,meydan işgalleri ve Avrupa’yı saran sınıf ve kitlehareketlerinden) eylem ve direniş biçimlerindenesinlendi, ilham aldı. Ama bu pratikleri aşan, yeni birpratik oldu. İstanbul Ayaklanması kent isyanlarındayeni bir eşik olarak dikkat çekti. Hatta özellikle Türkiyeaçısından bundan sonra gelecek, yeni ve daha sarsıcıayaklanmalara prova ve laboratuvar işlevi gördü.

İstanbul direnişin ve ayaklanmanın içinde kavganınve isyanın başşehrine dönüştü. Bir nevi asi bir şehir, birdireniş şehri oldu.

İstanbul Ayaklanması, ayaklanmanın senkronizekent ayaklanmalarına dönüşmesiyle dikkat çekici birdeneyim yarattı. Özellikle Ankara, Adana, İzmir veDersim ayaklanma merkezlerine dönüştü. Ankara veAdana’da bazen İstanbul’dan daha sert çatışmalaryaşandı. Öte yandan geniş kitle mobilizasyonlarıylaonlarca kent merkezi bloke oldu. Direnç ve isyanınruhu kolektif bir ruh haline dönüştü.

İstanbul Ayaklanması son derece zengin direnişbiçimlerine ve kültürüne yataklık yaptı. Kitlesel oturmaeylemi, nöbet tutma, tencere-tava eylemleri, temizlikeylemi, duraninsan eylemi, barikat savaşları, sokaksavaşları, siber aktivizm, kitlesel mobilizasyon, kitleselgeri çekilme ve saldırı taktikleri, mahallelerde yaygınkitlesel yürüyüşler vb. eylem ve direnme biçimleriyleyeni kent savaşlarının zengin örnekleri yaratıldı.

Eylemlerin uzun soluklu olması, özellikle kentmerkezlerinde gerçekleşmesi, kent merkezlerininözgürleştirilmesi, bir nevi kentlerde kurtarılmış bölgeyaratma stratejisi önemli ve sarsıcı pratikler olarak izbıraktı. Kent savaşlarında yeni birikimler vedeneyimler oldu. Önümüzdeki dönem sınıfmücadelesinde kentlerin stratejik önemi böyleceçarpıcı bir şekilde ortaya çıktı.

Kenti ve kent merkezini savunmak, bir gerilla tarzıolarak kentte “kurtarılmış”, fiili inisiyatif alanlarıyaratmak karşı kültürün, alternatif yaşam ve yaşampratiklerinin boy vermesine olanak sağladı.

İstanbul Ayaklanması bütün bu yönleriyle önemlibir pratik oldu. Sokaklar gerçek yaşam alanına çevrildi.Sokağın ezber bozuculuğu ve yıkıcılığı, kenti kuşatansermayenin kesif ve çürütücü havasını yok etti.Sermayenin egemenliğinin simgesi olan ve şehrin kalbiniteliğindeki meydanlar direniş ve başkaldırmamekanına dönüştü. Meydan kitleleri bir araya getiren,direniş ve mücadeleyi karnavala dönüştüren,mücadeleyi şenlik ve neşe kaynağı yapan alan oldu.Gösteri toplumunun “ekranı”, şehrin kalbi meydan,

İstanbul ayaklanması 2013 Volkan Yaraşır

Page 19: Kızıl Bayrak  2013-29

sıradan insanın kendini yeniden yarattığı, diriliş alanıhaline geldi.

David Harvey’in de üzerinde durduğu spekülatifsermayenin hem peygamber, hem de dolandırıcılığınmerkezi olan kent, (kapitalizmin yapısal kriz süreci buözelliğini giderek daha da çıplaklaştırdı) sıradaninsanların müdahalesiyle, özgürlüğü solumaya başladı.

Kentin finans-kapitalin ihtiyaçlarına göre yenideninşası, sermaye tarafından kentin kuşatılmışlığı,sermayenin kente nüfuz edişi ve bütün yıkıcılığı birisyan dalgasıyla etkisizleştirildi.

Düzen, devlet ve kent denklemi, kentin özgürleşmepratikleriyle düzeni işlemez hale getirdi ve devletietkisiz bıraktı.

Kentin iki sahibi olan iktidar (sermaye) ve piyasayeni kent savaşlarıyla ağır darbeler yedi. İstanbulAyaklanması pratiği, 21. yüzyılda kent teorisi vesosyolojisi üzerinde düşünmemizi ve devrimcimücadelede kent mücadelesinin yakıcı önemininkavranması açısından son derece önemli bir deneyimoldu.

Taksim Komünü

Yeni kent savaşlarının somut biçim alışlarından birimeydanların özgürleştirilmesi ve “kurtarılmış alan”haline getirilmesiyle birlikte her devrimci mücadeleninya da isyanın içinden, onun ruhu ve kalbinden doğanbir pratik İstanbul’da da gerçekleşti ve Taksim Komünüolarak biçimlendi. Taksim Komünü, belki deayaklanmanın en kristalize olmuş hali ve direnişkültürünün en konsantre biçimi olarak, direnişiniçinden onun edimlerinden, kavganın tam ortasında vekavgayla birlikle oluştu.

Kitlelerin yaratıcı gücünün, direniş vemücadelesinin kitleleri bir katarsis sürecinesoktuğunun somut göstergesi olan Taksim Komünüküçük bir örnek olmasına karşın, büyük ve silinmezizler bıraktı.

Başka bir dünyanın ellerimizde, topraktanfışkırırcasına nasıl ve hatta kolayca kurulabileceğini,sermayenin yok ediciliğine, çürümüşlüğüne karşıinsana ve geleceğe güvenmenin somut pratiği olarakdoğdu.

Taksim Komünü bütün eksikliğine ve acemiliğinekarşın mücadele ve direnişin yeni insanı yarattığını vebu yeni insanın ruhunu şekillendirdiğini gösterdi.

Ayaklanma ve direniş günleri, 33 yıldan beri neo-liberal bireyin egosantrik, bencil ruhunu bertaraf edip,ruhların derinliklerinden paylaşma, dayanışma veyardımlaşma duygularını ortaya çıkardı. Ayaklanmagünlerinde muazzam dayanışma ve paylaşma pratikleriyaşandı. Bu toplumun unuttuğu şeyler, direnç vemücadelenin içinde yeniden üretildi ve kazanıldı.Kitleler direnişin içinde arındı. Bir anlamda direnişiniçinde yeniden var oldu.

Taksim Komünü bu pratik ve deneyimlerin, birkatarsis sürecinin en somut biçimi oldu. Benzerdeneyimler sokak çatışmalarının içinde, barikatbaşlarında, çatışma anlarında yüreklerin yüreklere,ellerin ellere, omuzların omuzlara değmesiylepaylaşıldı. Kolektif bir ruha dönüşerek, yenidensokağa, caddelere ve meydanlara taşındı.

Bu pratikler bir yanıyla da sosyalizmin şiar, anlayış,varoluş biçimlerinin kitlelerle kucaklaşması vebuluşması anlamına geldi. Muazzam olanaklarınkapıları aralandı. Devrimin sahici bir şey olduğu,gerçekten devrimin böyle bir şey olabileceği hissedildi.İsyan insanların ruhunda unutulmaz izler ve tatlarbıraktı. Özellikle bu yön kitlelerin kolektif belleklerine

kazılacak bir içeriktedir. Nesillere aktarılacakolağanüstü deneyimlerdir.

Taksim Komünü müthiş bir ambiyansın ve kolektifruh halinin ortasında, karşı bir deneyim olarak doğdu.Her gün soluk alıp, verdi. Yeni insan ve toplumsalilişkileri ördü. Ve kitlelere devletin, paranın, otoriteninolmadığı yerde insanların ne derece yaratıcı olduğunugösterdi.

Karşılıksız paylaşma, herkesin ihtiyacından fazlasınıverdiği, herkesin ihtiyacı kadar aldığı alternatif yaşamve toplumsal ilişkilerin ön pratikleri TaksimKomünü’nde ortaya çıktı.

İstanbul Ayaklanması ve yarattığı aura korkunç birözgürlük duygusu olarak özetlenebilir. Öte yandanİstanbul Ayaklanması sınıf mücadelesinde yapılan veyaşanan hiçbir şeyin boşuna olmadığını ve sınıfmücadelesinin her şeyden önce bir biriktirme süreciolduğunu gösterdi. Devrimciler açısından özellikleöğrenilmesi gereken şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

Yıkıcı bir güç, kitle hareketi

İstanbul Ayaklanması susmaya, kabul, sessizkalmaya ve korkuya karşı bir başkaldırı ve kolektif birret hareketiydi.

Bu büyük sarsıcı dalga, kendini üreterek ve zengindireniş biçimleri yaratarak, biraz “sakinleşmiş” birşekilde etkisini sürdürüyor.

Türkiye siyasal tarihinde bir kırılma ve yeni birmomente geçişi simgeleyen İstanbul Ayaklanması vedalgasal etkisi nasıl biçimlenir ve sonuçlanırsasonuçlansın, kitlelerin yeniden doğuşunu beraberindegetirdi. Dalganın geri çekilişi, içinde bulunduğumuzolağanüstü konjonktürün de (kapitalizmin yapısalkrizinin yıkıcı etkileri, Türkiye’nin küresel joe-politiğinodağında yer alan bir ülke olması ve yıkıcı bir krizinötelendiği koşullarda) etkisiyle, daha büyük ve dahasarsıcı halk ayaklanmalarının ve isyanların önüaçılmıştır.

2013, 2014 ve 2015 yılları bu anlamda son derecekritik yıllardır. Önümüzdeki dönem T.C.’nintransformasyon süreci ve krizin yıkıcı sonuçlarınınhissedilmesiyle, siyasal iktidarın otoriterdüzenlemeleri ve biyo-politik müdahaleleri en küçükbir kıvılcımın ateşe dönmesi ve yangına dönüşmesininolanaklarını sunuyor.

Anadolu toprakları artık dalgasal, birbirinitetikleyen ve besleyen halk isyanlarına veayaklanmalarına gebe topraklardır.

Kitlelerin yıkıcı ve sarsıcı öfkesi dinmemiş,birikmeye devam etmektedir.

İstanbul Ayaklanması CHP Genel Başkanı’nın ilkgünlerdeki son derece oportünist ve düzen ve devletin

bekasına gösterdiği hassasiyetin ifadesi olarak,ağzından kaçırdığı, kitlelerin deşarj olmasına izinverilmesi gerektiğine yönelik vurgularını boşa çıkarmış,tam tersine öfkenin ayaklandığı, daha fazla ve yenimecralarda biriktiği, korkunun ablukasının dağıtıldığı,direnişin içinde kolektif dirilişin sağlandığı bir pratikolarak tarihe geçti. Ve ardında olağanüstü deneyimler,birikimler bırakarak, kitlelerin şekillenmesini veyeniden doğuşunu sağlayıp, karşı devrimin ruhlarıkadavra haline getiren atmosferini dağıttı. Evet: “Budaha başlangıç, kavga yeni başlıyor!” İsyancılar bunubir slogan olarak söylüyorlar ama isyan deneyimleribize şunu gösteriyor; kitleler bir kez ayağa kalktığındave bu ayağa kalkış dişe diş bir mücadeleyi yarattıysa,yenilgi bile kazanım olarak değerlendirilir. KısacaTürkiye yüksek bir konjonktürün içine, olağanüstü birsürecin içine girdi. Yaşanan pratikler, kitlemobilizasyonunun gücü Arap isyanlarını aştı,önümüzdeki aylar dahil, birkaç yıl yeni ve daha yıkıcıisyan dalgalarını beraberinde getirebilir. Kitleler,herkes ve özellikle devrimciler bu sürecehazırlanmalıdır. Çünkü kitle hareketi yaparak öğrenirve öğrenerek yapar. İstanbul Ayaklanması, kitlemücadelesi için tam bir okul oldu. Kitleler bu okulda,mücadelenin içine kendi varoluşlarını yeniden kurdu.Özgüven duydu, edilginliklerini paramparça etti.

Devletle açık çatışmaya giren kitleler, mücadele vedireniş içinde var olduğunu hissetti, muazzampratiklerle, olağanüstü paylaşma ve dayanışmailişkileriyle gücünün farkına vardı ve kudretini tattı.

Devletin her şeyiyle bir asalak, parazit, sistemin vesermayenin en vahşi aparatı olduğu yaşanarak görüldüve öğrenildi. Kitleler kendi eyleminin içinde, yıkıcıgücünün farkına vardı.

İktidarların ve otoritenin, devletin ve zoraygıtlarının kırılganlığını, direnişin ve mücadeleniniçinde fark etti.

Yaratılan korkunun, üreticisinin kendi hareketsizliğiolduğunu anladı. Kitleler kolektif ayağa kalkış içindesistemin, devletin acizliğini ve “iktidarsızlığını”yaşayarak hissetti.

Kitleler ve halk ayaklanma günlerinde yeni birkarakter ve ruh kazandı. Direnişten öğrenme ve direnişiçinde yeniden doğmayı yaşadı.

Artık isyanın tadını almış ruhu dizginlemek zordur.O ruh hem de kolektif bir ruha dönüşmüşse...

İstanbul Ayaklanması bu yönleriyle önümüzdekiayaklanmaların hem bir provası, hem delaboratuvarıdır. Türkiye dalgasal isyan hareketlerininiçine giriyor. Bu ilk prova sarsıcı ve yıkıcı sonuçlardoğurdu.

İstanbul Ayaklanması’nda kitle hareketi açısındanstratejik kentler olgusu üzerinde durmakta yarar var.

Page 20: Kızıl Bayrak  2013-29

Ayaklanma İstanbul, Ankara, Adana gibi bazı stratejikkentleri ortaya çıkarttı. Bu kentlere olası krizin yıkıcısonuçlarıyla şu kentleri de dahil edebiliriz: Bursa,Manisa, Eskişehir, İzmit, Kayseri, Çorlu, Adana, Mersin,İskenderun, Tarsus, Gaziantep, Batman, Diyarbakır. Bukentler sınıf hareketi açısından stratejik yerler olmasıitibariyle de önem taşımaktadır.

Yeni kitle hareketlerinde stratejik kentlerin sonderece önemli olacağı ortaya çıktı. Var olandinamiklere yeni işçi havzalarının ve kentlerininkatılması, Türkiye’de sınıflar mücadelesinin olağanüstübir döneme geçişini işaretler.

Stratejik ve odak ille, ayaklanmaların ve kitlehareketlerinin merkezi olma rolünü üstlendi. Bu yönönümüzdeki dönemde kendini dışa vuracak biriçeriktedir. Kentlerin yeni dönemdeki bu odaklanışıyeni ayaklanmaların karakteristiğini belirleyecektir.

Batı yakasında kent ayaklanmalarının, Kürttopraklarında bir kent ayaklanması şekli olanserhıldanlarla birleşmesi ve partizan savaşıylakoordine olması, yeni birleşik devrimci savaşınmomentleri olarak görülebilir. İstanbul Ayaklanmasıbütün bu dinamikleri, olasılıkları ve yönleri içindebarındırdı ve gösterdi.

Türkiye’nin Yunanistan benzeri bir sürecin içinegirdiğini düşünebiliriz. Yunanistan’da 2009 sonrasıyaygın grev ve genel grev senkronları yaşandı. Krizinyıkıcı etkileri Yunanistan’ı uzun soluklu bir ayaklanmaülkesine dönüştürdü. Son 4 yıldan beri Yunanistan’dabüyük sınıf ve kitle hareketleri yaşanıyor. Türkiyekapitalizminin özellikleri, toplumsal profili ve sınıfdinamikleri Tunus ve Mısır’dan çok Yunanistan’abenziyor. Türkiye büyük sosyal salınımlar, yeni isyan veayaklanma dalgaları içine girdi. İstanbulAyaklanması’nın yarattığı birikimler bir başka boyuttayeni isyan ve ayaklanmaları besliyor ve güç katıyor. Herne kadar dalga bir geri çekilme sürecine girse de, kendiiçinde salınımlı ve son derece zengin pratik vedirenişlerle sürmektedir (yaygın forumlar, polisşiddetine karşı kitlesel gösteriler, Taksim’e çıkmairadesinin sürmesi, mahallelerde kitleselhareketlenmelerin devam etmesi, duraninsaneylemleri, karanfil bırakma gibi eylemler). Ayrıca şöylebir yorum da yapılabilir: Bu eylemlerin yarattığı enerjide yeni bir patlamanın dinamiğini oluşturabilir.Dalganın geri çekilme süreci, daha büyük bir dalganındoğumuna yol açabilir. Mücadelenin, direnişin ısrarızengin direniş ve eylem biçimleri bugünün kazanılmasıkadar, geleceğin fethi, gelecek mücadeleninbirikimleridir.

İstanbul Ayaklanması 21. yüzyıl devrimlerine deönemli birikimler sağladığı ve son derece zengindeneyimler sunduğu bir gerçektir. Ayaklanma, 21.yüzyıl devrimlerinin olası gelişme dinamiklerini ortayakoydu. En azından 21. yüzyıl isyan hareketleriningelişme momentleri ortaya çıktı.

İstanbul Ayaklanması Avrupa’nın Akdeniz havzasını

saran sınıf ve kitle hareketlerinin ve Arap isyanlarınınbir konsantrasyonu olarak özgün ve son derece zenginbir biçimde doğdu. Gelişme dinamikleriyle küreselisyan hareketlerine ve devrimci mücadeleye ışık tuttu.İstanbul Ayaklanması’nın gücü ve etkisi dahabugünlerden kendisini gösterdi. Önümüzdeki dönembu etki daha da yayılacaktır.

Devrimci hareketin tutumu

Devrimci hareket ayaklanmanın başından itibareniçinde yer aldı ve en aktif öznelerinden biri oldu.Gücünü seferber etti. Son derece iyi bir sınav vererekbarikatların ve çatışmaların en ön saflarında, militancaölümüne savaştı. Gelişmelere inisiyatif koydu.Direngenliğiyle iz bıraktı.

Ayaklanmanın muhteviyatını hızla kavrayandevrimci hareket son derece olgun tutum ve tavırsergiledi. Özellikle 1 ve 2 Haziran günlerinde ulusalcıkesimlerin ve CHP’nin müdahalesi olduğunda veinisiyatif koymaya çalışıldığında son derece esnek,gelişmeleri koordine eden bir yaklaşım sergilendi. Bututum sadece İstanbul’da değil, hemen hemen bütündiğer illerde de yaşandı. MHP kökenli gençlerinbozkurt işaretlerine, ulusal sembollere, Mustafa Kemalbayraklarına, sloganlara karşı tolerans gösterildi.Kitlelerin AKP’nin saldırdığı her şeyi sembolleredönüştürdüğü hızla kavrandı. Son derece esnek vekapsayıcı politikalar izlendi. Böylece ayaklanma içindeolası provokatif hava dağıtıldı. Herkes kendi rengiyleayaklanmaya katıldı. Özellikle çatışma ortamı vedirenişin muhteşemliği kitleleri kaynaştırdı vebirleştirdi. Ruhları ortaklaştırdı. Pratik olarak sistemkarşıtlığı ve polise karşı etkin direniş ve çatışma halisembollerden kaynaklı problemlerin başındanaşılmasını sağladı.

Direniş kültürü toleransı, karşılıklı saygı ve özeniberaberinde getirdi. Hatta devrimcilerin militan tavrısloganlarının ve şiarlarının kitleselleşmesine yol açtı.Düzen dışılığın ve devletten kopuşun simgesi olanbarikatlarda Türk bayrağının asılı olması ayaklanmanınözelliklerinden biri oldu. Bayraklara dokunulmadı.Atatürk Kültür Merkezi ve Taksim civarında tümduvarlar, ayaklanmanın tüm renkliliğinin ve ideolojikçeşitliliğinin simgeleri oldu. Devrimci hareket sektertavırlardan uzak durarak, hareket içinde şekillenmeye,biçim almaya, hareket ve direnişten öğrenmeye çalıştı.

Devrimci hareket, kendi şiar, sembol ve sloganlarınısakınmadan kullandı. Olağanüstü çatışma ortamı vepaylaşma ve dayanışmanın en güzel örneklerininyaşandığı koşullarda ayaklanma herkesi ve her eylemişekillendirdi.

Bu noktada Brezilya’da yaşanan son gelişmeleröğreticidir. Kitle hareketi sırasında solun bayrakları,simgeleri ve flamalarıyla sokağa çıkmasına karşıBrezilya sağı ve faşistleri saldırıya geçti. Ayrıca lümpen

kesimler kitle hareketini zayıflatacak adımlar attı. Herşeye karşın sol sokakta olma ısrarını korudu vekitlelerle bütünleşmeye çalıştı.

İstanbul Ayaklanması’nda bu sorun başından aşıldı.Yaşananlar itibariyle bundan sonra da pek problemolacağa da benzemiyor. Ama bu riskin varlığını herzaman akılda tutmak gerekiyor.

Devrimci hareket bu yaklaşımlarına ve fedakarcatutumlarına karşın, halk ayaklanmasının olağanüstügücünü yönlendirecek, ne bir donanıma, ne de birörgütlenmeye sahip değildi. Hatta ayaklanmayabütünüyle hazırlıksız yakalandı. Devrimci harekettereddüt etmeden büyük dalganın parçası olmayaçalıştı. Bu çaba da başlı başına anlamlı, anlaşılır vesaygıdeğer bir çabadır. Ama yetersizdir. Ya da yetersizolduğu bilinmelidir. Ayrıca ayaklanma ve isyangünlerinde devrimci siyasal öznelerin, olağanüstükoşulları hızla kavrayacak, kendi aralarında DevrimciDireniş Komiteleri ya da Cephesi adı altında (bütündefansların hızla ortadan kaldırılarak) bir arayagelinemedi. Ayaklanmaya hazırlıksız yakalanma birgerekçe olabilir ama direnişin uzunluğu,yaşanacakların hemen hemen kestirilmesi, özellikleİstanbul ve Ankara’da böyle bir örgütlenmeninyaratılmasına zemin hazırlayabilirdi. Ne yazık ki böylesibir adım atılamadı. Sol kültürün zafiyetleri böyle birdeneyimin ortaya çıkmasına olanak vermedi.

Sistemin devrimcilerle kitleleri ayrıştırmaçabalarına, devrimcileri kriminalize etme girişimlerineve itibar kaybettirmeye yönelik en iyi cevap böyle birörgütlenmeyle verilebilirdi. Öte yandan genişyığınların içinde her zaman aktif ve koordinelidavranmanın, örgütsel disiplin göstermenin kitlelerinbir ölçüde yönelimini de belirleyeceğiunutulmamalıdır.

Özellikle çatışma anlarında deneyim ve pratikzenginliğiyle dikkat çeken, birleşik bir güç etkilisonuçlar yaratıp, kitleleri yönlendirebilirdi. Amayapılamadı. Her siyasi özne kendi mevzisindeçatışmalara, barikat savaşlarına ve direnişe katıldı.

Devrimci komünistlerin ayaklanma ve isyankoşullarında temel görevi, devrimin imkanını yaratmakolmalıdır. Devrimci komünistleri diğer siyasalgüçlerden ayıran en temel özellik, devrimin imkanınıaramaktaki ısrar ve kararlılıklarıdır. İstanbulAyaklanması ve halen devam eden salınımı, bu yöndeson derece öğretici deneyimler sundu. Devrimciler içinisyan günleri kendilerini yıkıp, yeniden inşa etmegünleridir. Olağanüstü biriktirme günleridir. Tecrübekazanma, zaaflarından arınma, kitlelerle kucaklaşma,kitlelerle ontolojik bir ilişki kurma ve yenilenmegünleridir.

Bugün açısından dalganın içinde inisiyatif koymayaçalışan devrimcilerin iddiaları büyük olmalı, bu iddiayagöre hazırlanmalılardır.

Türkiye’nin içine girdiği yüksek konjonktür,ayaklanma halinin sürekliliğini ya da dalgasalsenkronlar yaratma ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Budurum devrimin imkanı doğrultusundaki arayışlara güçvermelidir.

Devrimci komünistler, bu perspektifle İstanbulAyaklanması’nın yıkıcı dalgasına rağmen, özellikleklasik işçi sınıfının hareketsiz kalması ve Kürt özgürlükhareketinin tutuk davranmasının üzerine gitmeli, bugüçlerin bugün ve bundan sonra sosyal dalganınparçasına dönüşmesi için çabalarını yoğunlaştırmalıdır.

Bu adımlar ve çabalar, devrimci komünistlerinyetersizliklerini aştığı, isyanın parçası olmaktan isyanıntemel aktörüne dönüştüğü sürecin önünü açacaktır.

(Devam edecek...)

Page 21: Kızıl Bayrak  2013-29

Yükselen halk hareketlerinde öğrenci ve emekçigençliğin aktif olarak yer alması ve kendi geleceğini işçive emekçi halk hareketinin geleceği ile birleştirmesisermaye dünyasının korkularını büyütüyor. Kapitalistüretimin yarattığı servet-sefalet kutuplaşmasınınsonuçları gençliğin eğitim ve yaşam koşullarınıçekilmez hale getiriyor. Bir yanda dağ gibi birikenservet, öte yanda ise sefaletin karanlık dünyası biruçurum gibi büyüyor. Uçurumun karanlıkderinliklerinde gençliğin gelecek özlemi ve hayalleri birkarabasana dönüşüyor. Gençliğin eğitim olanaklarıellerinden yasa zoruyla sökülüp alınırken, hasbelkaderakademik veya mesleki eğitimini bitiren gençliğinpayına ise işsizlik veya en iyi durumda yaşamını idameetmeye yetmeyecek kölelik ücreti karşılığında kapitalistişletmelerin ucuz işgücü ihtiyacını karşılamak düşüyor.

Kapitalist barbarlığın emekçi gençliğe giydirmekistediği deli gömleğini emekçi-öğrenci gençlik eylem veisyanları ile yırtıp atıyor. Gençliğin yükselenmücadelesinden korkuya kapılan kapitalist-emperyalistsistemin devlet adamı kılığındaki temsilcileri, gençliğinarayışını sistem içerisine hapsederek boğmak içinçareler arıyorlar. Zirve üzerine zirveler düzenliyorlar.Gençliğin bu durumunun gerçek sorumluları kendikapitalist sistemleri değilmiş gibi ikiyüzlüce timsahgözyaşları döküyorlar. Halihazırda bu konuda bir arpaboyu yol alınmış değil.

Temmuz ayı başında Almanya’nın başkentiBerlin’de, Merkel’in çağrısı üzerine başbakanlıkbinasında bir araya gelen AB’nin hükümet ve devletbaşkanlarının yaptıkları zirve tam bir fiyaskoylasonuçlandı. Almanya Başbakanı Angela Merkel’inSüddeutsche Zeitung gazetesine yaptığı açıklamada,

‘bir kayıp neslin oluşmaması gerektiği’ yönündekidokunaklı sözlerine rağmen bu böyledir.

İkiyüzlülükte ve şarlatanlıkta kimseden gerikalmayan Angela Merkel, özellikle bağımlı ABülkelerinde dramatik bir hal alan emekçi gençliğin acıve umuduyla oynamaktan da geri durmadı. KendisiniAB’nin iflas etmiş ülkelerin gençliğinin hamisi olaraksunmaya çalıştı.

Gençlik işsizlik çığının altında boğuluyor

Kapitalist üretimin zorunlu sonucu olan servet-sefalet kutuplaşmasına bağlı olarak yaşanan işsizlikoranı, kapitalist dünyada artan zenginliğe karşındurmadan yükseliyor. Sözgelimi, Yunanistan’da 25yaşın altındaki gençlerin yüzde 59’dan fazlası işsiz.İspanya’da da durum pek farklı değil. Burada dagençlerin yüzde 46’sı işsiz. Fransa’daki gençler için dedurum pek parlak sayılmaz. Buradaki oran da yüzde27’ye dayandı. Almanya’da ise gençlerin sadece yüzde7,6’sı iş arıyor. Hiç kuşkusuz, şov amaçlı zirvelerkapitalist ülkelerdeki işsizlik gerçeğini değiştirmeyeyetmiyor. Yayınlanan son veriler Nisan ayına kadar olanbir yıllık dönem içinde, Euro Bölgesi’nde 1,6 milyonkişinin işini kaybettiğini gösteriyor. Euro Bölgesi’ndekiişsizlik oranı son 24 ayda peşpeşe artış kaydetti.

Nitekim, Berlin zirvesinden önce Brüksel’de iki günsüren zirvede biraraya gelen Avrupa Birliğidevletlerinin elebaşılarının başlıca gündemi deişsizlikle mücadele olmuştu. Ancak buna rağmen, buzirveden de çıkan tek sonuç “Euro bölgesindeuygulanan ekonomi politikasının doğru” olduğuydu.

AB’de uygulanan ve doğru olduğu iddia edilen

ekonomi politikalarının özü açlığı, yoksulluğu vesefaleti derinleştiren politikalardır. Başta işsizlikoranındaki ürkütücü artış olmak üzere, hiçbir sorunburjuvaziyi zerre kadar ilgilendirmiyor. Onun ilgilendiğitek husus kendi sefil çıkarları ve elde edeceği kâroranıdır. Burjuvazi azami kârından vazgeçmekistemiyor. İşsizliğin düşürülmesi için kapitalist sistemiçerisinde reform yapmaya, durumu bir parça kabuledilebilir bir sınıra çekmeye dahi yanaşmıyor. Tamtersine çalışma sürelerini uzatıp, emeklilik yaşınıyükseltiyor. Finans kapitalin alacaklarının tahsili içinücretleri düşürüp, başta emekçi halk ayaklanmalarınakarşı olmak üzere kendi aralarındaki rekabet savaşı içinsilahlanmaya hız veriyorlar.

Doğru olduğu iddia edilen “Euro bölgesindeuygulanan ekonomi politikaların” yol açtığı toplumsalyıkımın boyutlarını, genç işsizlik cehenemi olanİspanya’nın başkenti Madrid’de yaşayan ElenaSilvestra’nın durumu oldukça trajik biçimde ortayakoyuyor. Hukuk ve uluslararası ticaret dallarındayüksek lisans sahibi olan 25 yaşındaki Elena Silvestra“Bulabildiğim işlerin hepsi düşük ücretli. Haftada 40saatlik bir iş için verdikleri ücret sadece 300 Euro”diyor ve ekliyor: “Bu da geçinmeye yetmediği için,tekrar anne ve babamın yanına taşındım.”

Merkel: “Gençler göçe hazır olsun!”

Berlin zirvesinde dokunaklı bir şekilde “bir kayıpneslin oluşmaması” gerektiğini söyleyen Merkel’ingençliğe önerdiği çözüm yolu tam da emperyalisthaydutlara yaraşır nitelikte olmuştur. AB’ye hakimolmanın tadını alan Alman emperyalist burjuvazisi,genç ve eğitimli hazır iş gücüne konmak ve yaşlıtoplumuna gençlik aşısı yapmak için gençlere “işbulmak için başka yerlere göçmeye hazır olmalarıgerektiği” çağrısında bulundu. Kapitalist sisteminkrizinin sonucu olarak yaşanan kitlesel göçlerden,hayvan pazarından hayvan seçer gibi en iyisini, demekoluyor ki, aç gözlü Alman tekellerinin işine yarayanlarıen uygun fiyata kapatabilmenin hesabını yapanMerkel’in o dokunaklı açıklamasının emperyalist gericiözü böylece açığa çıkmış oluyor. Yaşanan kitleselgöçlerin boyutlarını Uluslararası Çalışma ÖrgütüBaşkan Yardımcısı José Manuel Salazar-Xirinachs şusözlerle ortaya koyuyor: “Birçok genç vatanlarını terkediyor. İş aramak için yurtdışına gidiyorlar.” Kısacası,Berlin zirvesine ev sahipliği yapan Alman emperyalisttekellerinin amacı, gençliğin hamisi olarak ortayaçıkarak kaliteli ve eğitimli emeği kişiliğindesomutlaştıran gençliği pazardan en uygun fiyatakapabilmektir. Zira kapitalistler insanda ya ürettiklerive pazarladıkları nesneleri tüketecek bir tüketici veyaucuza çalıştıracakları işgücünü görüyorlar.

Berlin zirvesinin yapıldığı günlerde Almanemperyalist basınına demeç veren DublinÜniversitesi’nin Constantin Gurdgiev adlı iyi eğitim

Ya kapitalist varoşlarda çürümeya sosyalizm!

K. Ali

Page 22: Kızıl Bayrak  2013-29

almış maliye profesörünün gençlere tek bir tavsiyesivar, o da göç etmeleri. Aynı gerici çağrı bu kez,profesör kılıklı bir uşak tarafından dillendiriliyorböylece. Genç işsizlik cehennemi olan İspanya’daniyi eğitim görmüş Elena’nın trajik durumununseçilmiş olması da yine bu aynı aşağılık amacın birparçası olarak yapılmıştır. Zira emperyalist basınElena “Durum değişmezse, göç etmeyideneyeceğim“ dediğini okuyucularına duyurarak,Elana’yı, iyi eğitilmiş gençliğin yaşadığı ekonomik vetoplumsal yıkımın sorumlusu olan emperyalistmerkezlere göç etmeye teşvik etmenin nesnesihaline getirmiştir.

Korkularını bastıramıyorlar!

“Fakat bundan bir çıkış yolu yok!” derkenkapitalist sistemin içerisine girdiği çıkışsızlığı itirafetmek zorunda kalan Merkel, “Avrupa’da,satabileceğimiz ürün ya da hizmet üretmekzorundayız” yalanıyla kapitalist üretimin zorunlusonucu olarak yaşanan servet-sefaletkutuplaşmasının yol açtığı krizlerin gerçeknedenlerinin üzerini örtmeye çalışıyor. Kapitalistmantıkla sorunu “satabileceğimiz ürün” olarakadlandırarak, yaşanan asıl sorunun satılacakmalların ihtiyacı olanlar tarafından alınabilmesinisağlayacak olan kapitalist toplumun tek değişimakçesi olan paradan milyarlarca insanın uzaktutuluyor olmasının üzerini kapatmaya çalışıyor.

Kapitalist toplum bir yanda yığınlar halindebirikmiş ihtiyaç maddesi olan metalar dünyasıdururken, karşı tarafta ise, bunları ihtiyacı olmasınarağmen alım gücü olmadığı için alamayanmilyarlarca insanın varlığını kendi varlığında birarada tutar. Kapitalist üretimin yaşadığı krizin asılnedenini de bu toplumsal gerçek oluşturmaktadır.Bugün insanlığın ihtiyaç duyduğu “yeni” ve yapay birşekilde yaratılan ihtiyaçlar ve onların giderilmesiadına yapılacak kârlar değildir. Bugünün temelihtiyacı, çürümeye ve yok olmaya terkedilenmetaların, ürünlerin, bu ürünlerin asıl sahibi olanihtiyaç sahiplerine iadesini sağlayacak olan kârıamaçlamak yerine ihtiyaçların karşılanmasını amaçedinen toplumsal sistemdir; komünizmdir.

Bu durumun sosyal huzuru da tehlikeyesokabileceğine dikkat çeken Dublinli profesörGurdgiev, “muhafazakârlar ve sosyal demokratlartarafından yüzüstü bırakıldıkları hissine kapılan gençkuşağın, radikal uçlara ve siyasi akımlarakayabileceğini” söylerken kapitalist barbarların ortakkorkusuna parmak basmış oluyor.

Toplumsal, kültürel ve ekolojik yıkıma yol açankapitalist üretimin krizinden çıkmak için “satacak birşey lazım“ değildir. Bugün gerekli olan insanlığıntemel ihtiyaçlarını karşılamaya fazlasıyla yetecekolan, fakat gerçek sahiplerinden zorla alınarak elkonulan toplumsal zenginlikleri insanlık ailesiarasında bölüştürmektir. İşçi ve emekçi gençlik yakaderini işçi sınıfı ile birleştirip sermayeninegemenliğine son verecektir, ya da kaderine boyuneğerek Merkel gibilerin kapısında kapı kulu olmayadevam edecektir. Hiç kuşku yok; sokaklara çıkan,barikat başlarında savaşmasını öğrenen gençlik, erya da geç, ataları gibi göç etme ve kaderine boyuneğme yerine onun üzerine yürüyerek, sömürünün,işsizliğin, yoksulluğun ve gelecek korkusununolmadığı, her yerde her şeyin kardeşçe paylaşıldığıyeni bir dünyayı kurmayı da öğrenecektir.

MLPD’nin organize ettiği ve çeşitli ülkelere mensupilerici ve devrimci parti ve kurumların katıldığı festival,başta MLPD ve gençlik örgütleri Rebell olmak üzere,katılımcı parti ve kurumlara ait çadır ve standlarınkurulması ile start aldı. Bu yıl daha zayıf bir katılımınolduğu festival MLPD MK üyesi Monika Gertner-Engel’in açılış konuşması ile başlatıldı. Ardından, günboyu devam eden politik ve kültürel etkinlikleregeçildi.

Taksim Gezi Parkı Direnişi ve 31 Mayıs halkhareketi, bu festivalde de önemli bir tema olarak yerinialdı. Nitekim günün en önemli ve anlamlı etkinliği debu direnişin ele alındığı paneldi.

Panele MLPD, ATİK-YDG ve TKİP temsilcileri katıldı.Panelde ilk söz MLPD temsilcisine verildi. MLPDtemsilcisi Gezi Direnişi’nin daha başlangıcındaİstanbul’da bizzat bulunmuş ve 31 Mayıs halkhareketini de dolaysız yaşamış biriydi. Konuşmasında,özetle, direnişi selamlamanın ardından, Taksim GeziDirenişi ve 31 Mayıs halk hareketine ilişkin gözlem veanılarını anlattı, değerlendirmeler yaptı.

Ardından, ATİK-YDG temsilcisine söz verildi. YDGtemsilcisi de Taksim Gezi Direnişi sırasında alandabulunmuş biriydi. Dolayısıyla o da kısaca direniş ve ilkgünlerdeki seyri konusunda anlatımlar yaptı ve bazıyönlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Buarada, bu direniş sırasında direnişi kırmak için bolcakullanılan biber gazını gönderenleri, en başta daAlmanya’yı teşhir amaçlı bir imza kampanyasıaçtıklarını da duyurdu.

Panelde en son olarak TKİP temsilcisine söz verildi.TKİP temsilcisi sözlerine, basında, Taksim Gezi Direnişive 31 Mayıs büyük halk hareketi hakkında çokça haberve yazının çıktığı, pek çok akademisyen, yazar vearaştırmacının bu konuda sürekli bir şeyler kalemealdıklarını, kendi bakış açılarınca değerlendirmeleryaptıklarını belirterek söze başladı. Ardından, ‘’Fakatbizim bir farkımız var, biz devrimciyiz, devrimci bir partiadına burada konuşuyoruz. Haliyle bu partinin, bubüyük halk hareketi ile değerlendirmelerini sizeaçıklayacağız. Devrimci bir parti, devrimci görev vesorumluluklarını belirlemek amacıyla değerlendirmeler

yapar, biz de bunu yapacağız” dedi. Ve özetle, TKİP’nin içinde bulunduğumuz tarihi

döneme ilişkin tanımını açıkladı, 31 Mayıs halkhareketini de bu çerçeve içinde anlamlandırdı. 31Mayıs halk hareketinin Türkiye’de bir büyük toplumsalsarsıntıya yol açtığını, bitmediğini, komünistlerin butür sarsıntıları önden gördüklerini, ‘’dönem birbunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemidir”şeklindeki tarihi dönem tesbitinden hareketle böylesigelişmeler ve elbetteki devrime hazırlık vurgusuyaptıklarını anlattı. Devamla, 31 Mayıs halkhareketinin de, Tunus ve Mısır’a ilişkindeğerlendirmelerde de önemle belirtildiği gibi enbüyük handikapının devrimci parti ve devrimci sınıfeksikliği olduğunu hatırlattı.

Festival’de, ayrıca, biri MLPD başkanı StefanEngel’in Almanya’da Eylül ayında yapılacak olanseçimler konulu konferansı ve diğeri de, Ruhrhavzasındaki fabrika ve işyerlerindeki durum, baştaOpel’deki gelişmeler olmak üzere, işçi hareketi ve seyrikonulu bir panel gerçekleştirildi. Her iki etkinlik dehatırı sayılır bir ilgi buldu.

Irkçılığa karşı mücadele ve enternasyonaldayanışma amaçlı festival, bu politik etkinliklerleparalel biçimde, çeşitli ülkelere mensup grupların anasahnede sundukları müzik dinletileri, dans gösterileriile devam etti. Özellikle küçük çocukların sergiledikleridanslar ilgiyle izlendi. Festival bu dinleti veetkinliklerin ardından sona erdi.

Sınıf devrimcileri de festival alanında çadırkurdular, yemek ve bilgilendirme standı açtılar.Açtıkları çadırın önünde Taksim Gezi Parkı Direnişi ve31 Mayıs halk hareketine ilişkin kareler içerenmütevazi bir fotoğraf sergisi açtılar, bilgilendirmestandları üzerinden ve konuya ilişkin bildirileri ilebilgilendirmede bulundular. Yanısıra ana sahnedenRap tarzı bir müzik dinletisi gerçekleştirdiler. Güniçinde ayrıca, yemek satışı yaptılar, kitap, gazete veTaksim Direnişi ile dayanışma rozetlerinin satışınıgerçekleştirdiler. Bu arada, TKİP-Yurtdışı Örgütü’nüngüne ilişkin bir bildirisinin dağıtıldığı da gözlendi.

Kızıl Bayrak / Almanya

10. UluslararasıYaz Festivali yapıldı

Page 23: Kızıl Bayrak  2013-29

Yunanistan’da 4. genel grev

Ekonomik krizin pençesindeki Yunanistan’da kamuve özel sektörde çalışan işçi ve emekçiler kendilerineAB emperyalistlerinin ve hükümetin dayattığı kemersıkma politikalarına karşı bu yıl içinde 4. kez genelgreve gitti.

Kamu sektörünün küçültülmesini öngören yenipaketin parlamentoya sunulmasını protesto etmek içiniki büyük sendikanın çağrısı ile yapılan grev, hayatıdurma noktasına getirdi. Havayollarının da grevekatılması nedeniyle uçak seferlerinde aksamalaryaşandı.

Atina’da parlamento binasının bulunduğu SintagmaMeydanı’nda toplanan binlerce kişi kamuda iştençıkarmaları öngören yasa tasarısını protesto etti.

İşsizlik oranının yüzde 27’yi geçtiği Yunanistan’dayeni yasa ile öğretmen, polis ve yerel yönetimlerdekiçalışanların sayısının azaltılması planlanıyor. Böylecebinlerce kişi işini kaybedecek.

Batı Virginia’da kömür işçilerinden protesto

Amerika’nın Batı Virginia eyaletinde bulunanFairmont kentindeki kömür madenlerinde çalışan 5 binişçi, Patriot Coal Group tekelini protesto etmek içinsokağa çıktı. Maden işçileri ve aileleri eylemleri ilePatriot Coal’un iflas kararını protesto ediyorlar.Amerikan yasaları işverene toplu sözleşmeleri,emeklilik ve sağlık sigortası ödeneklerini tek taraflıiptal edebilme hakkı veriyor. Bundan 23 bin madencive emekli etkileniyor.

Peru’da doktorlar grevde

Peru’da Sosyal Sigorta Doktorları Sendikası sağlıksektöründe yaşanan kriz nedeniyle 7 ve 8 Ağustos’ta48 saatlik uyarı grevine gideceğini duyurdu. Doktorlarzayıf altyapı, ilaç ve araç yetersizliği nedeniyle kötü

koşullarda çalışmak zorunda kaldıklarını ifade

ediyorlar. Sendika ayrıca ücretlerde yüzde 10 zam

talep ediyor.

Peru Tabipler Birliği de protestoya gideceğini

duyurmuş ve Sağlık Bakanlığı için çalışan doktorları

süresiz greve çağırmıştı. Grev 16 Temmuz’da başladı.

Doktorlar sendikası, hükümetten doktorların

maaşlarında “yeniden yapılanma”ya gideceği sözünü

yerine getirmesini istiyor.

Filipinler’de özelleştirmeye vefiyat artışlarına protesto

Filipinler’in başkenti Manila’da Salı günü yoksul

mahallelerin yok edilmesine, özelleştirmeye ve fiyat

artışlarına karşı protestolar yapıldı. Protestolar KMU

Sendikası ve kadın örgütü Gabriela’nın da içinde

olduğu çeşitli kuruluşlar tarafından düzenledi. Kadın

örgütü Gabriela sağlık sektöründe özelleştirmelere

karşı mücadele ediyor.

Bulgaristan’da onbinlerce kişinin protestosu4. haftasında

Avrupa’nın 7,5 milyon nüfuslu ülkesi Bulgaristan’da

başta Sofya olmak üzere birçok büyük şehirde

onbinlerce kişinin katıldığı protesto gösterileri 4

haftadır sürüyor.

Avrupa’nın en yoksul ülkesi olan Bulgaristan’da işçi

ve emekçiler protestolarla 12 Mayıs’ta erken seçime

gidilmesini sağlamıştı. Erken seçimle Bulgar Sosyalist

Partisi (BSP) ve Türk azınlık partisinden (DPS) oluşan

bir hükümet kurulmuştu. Ama yeni hükümetin de bir

çözüm olmadığını gören kitleler şimdi de sokaklarda

sürdürdükleri gösterilerle yeni kurulan hükümeti

protesto ediyorlar. Görevdeki hükümetin istifası talebi

ile sürdürülen kitlesel eylemlere açlık grevi ile destek

verenlerin sayısı da 8’e yükseldi.

Krizin derinleştiği Bulgaristan’da kitlelerin protestotarzı ve talepleri üzerinden bakıldığında Türkiye’dekidirenişten ilham aldıkları görülüyor.

Ürdün’de gümrüklerde çalışanmemurların grevi

Ürdün’de Pazartesi günü gümrük ofislerindeçalışanlar greve gitti. Grevden havaalanları, merkezigümrük makamları ve sınır kapıları etkilendi. AmmanMerkez Gümrük Müdürlüğü önünde toplanan bin kişikentin ana caddelerinden Kral Hüseyin Caddesi’ni işgalederek saatlerce trafiğe kapattı. Grevciler daha yüksekücret ve ödenek talep ediyorlar.

İtalya’da benzin istasyonlarındaüç günlük grev

Petrol tekellerinin benzin fiyatlarını artırmasınıprotesto eden istasyon sahipleri 16 Temmuz günü saat22.00’den itibaren greve gitti. Grev çerçevesindeotobanlar, çevre yolları ve bunlara bağlanan yollardakibenzin istasyonlarında müşterilere hizmet verilmiyor.

İtalya kurşunsuz benzinde ve dizelde AvrupaBirliği’nin Hollanda’dan sonra en pahalı benzininikullanıyor.

Şu anda 6 bin kişinin işinin riskte olduğunusöyleyen sendikalar, petrol tekellerinden rekabetietkileyen fiyat artışlarından vazgeçilmesini vemüşterilerin cezalandırılmamasını istedi.

Şili’de genel grev ve protestolar

Şili’de Birleşik İşçi Merkezi (CUT) sendikası ülkeçapında işçi ve emekçileri greve ve büyük kentlerde deprotesto gösterilerine çağırdı. Grev ve gösteriler çeşitliişçi komiteleri tarafından desteklendi.

Başkent Santiago’da binlerce kişi bu çağrıya uyarakprotesto gösterisi yaptı.

Özellikle, bireysel emeklilik sisteminin kaldırılması,iş için yeni bir kurum oluşturulması ve vergi sistemindereform talepleri yükseltildi. Eylemlerde sağlıksisteminde iyileştirmeye gidilmesi ve bakır sektörününyeniden kamulaştırılması da talepler arasındaydı. Bunaek olarak, asgari ücretin 250 bin Şili Pesosu’na (380Euro’ya) yükseltilmesi talep edildi.

Greve bakır madenlerinde çalışan işçiler ile vergidairelerinde çalışan memurların katılımı büyüktü.

Ayrıca sosyal hareketler de protestolara katıldı. ŞiliÖğrenci Derneği (CONFECH) eyleme katılmaları için 40kamu ve özel üniversiteye çağrı yaparak eylemleredestek verdi. Öğrenciler 2011 yılından bu yana, eğitimsisteminin kapsamlı bir reform gerektirdiği içingösterilerini sürdürüyor.

Derleyen: Eylem Güneş 17 Temmuz 2013

Dünyada işçi ve emekçi eylemleri sürüyor!

Page 24: Kızıl Bayrak  2013-29

Hitler, Kavgam adlı kitabında “Mimarlık, sadecesöylenen sözün taşa kazınmış hali değil, birtoplumun inancının anlatımıdır veya o ülkeninliderinin gücünü, büyüklüğünü ve ününü gösterir”diyordu. İdeolojisi doğrultusunda bir ülke inşa etmekiçin de kolları sıvadı. Savaş ve mağlubiyet onudurdurmasa başladığı işi bitirecekti de. Romalılaraöykünen şehirler inşa edip ‘Ari ırk’ın haşmetinidünyaya ilan edecekti. Olmadı. Kısmet Recep TayyipErdoğan’aymış. Elbette önemli farklar var ancak“muhafazakâr sanat”, “ucube”, “hizmet götürmek”,“üç-beş çanak çömlek”, “çılgın proje” boşunasöylenmiş sözler değildir. İşin temelinde yataniktisadi gerçekler bir yana AKP’nin daha fazla inşaatşiarının gerisinde böylesi bir büyüklenme olduğu daaçıktır. 2. Osmanlı söylemine fazlasıyla kapılanlarınErdoğan’ı dünya lideri ilan ettiği bir dönemdesavaşın ayak sesleri içinde yükselen (yükseldiğinisanan) despot bir liderin inşaata özel bir önemgöstermemesi beklenemez.

AKP, inşaat, iktidar

Başbakan, böylesi büyük hayallerle, 3. köprü keşfiiçin helikopter turu atıyorsa da, aslında inşaatfuryası hiç de emperyalist olma yolunda bir ülkenin,daha doğrusu “büyük Türkiye’nin” habercisi değildir.Bu noktada helikopterden yer bakma olayına özel birparantez açarak meselenin gerisindeki illüzyonüzerine birkaç söz söylemek gerekiyor. Boğazayapılacak büyüklükte bir asma köprünün etütlerinive değerlendirmesini yapmak oldukça kapsamlı ve

karmaşık bir iştir, ki bu yüzden Japonlar imdadaçağrılmaktadır. Açıktır ki başbakanın hatta herhangibirinin helikopterden bakarak bu işe karar vermesigayrı ciddi bir durum, saçmalık gibi gözükebilir.Ancak böylesi bir mizansen başbakanın karizmasınıtamamlayarak ona siyasi bir rant sağlamak içindüzenlenmiştir. Yani, işin bir tarafında Erdoğan kendiiradesinin bu işin içinde olduğunu dosta düşmanailan etmekte, öte taraftan da her şeye muktedirolduğu mesajını vermektedir.

Geçtiğimiz seçimlere AKP iktidarının “vizyonunu”kanıtlamak için sıkça vurgulanan imar ve şehircilikprojeleri damgasını vurmuştu. İktidarın özellikle“çılgın” sıfatıyla anılan projeleri seçim vaatlerinde enüst sıralarda yer alırken geçmiş icraatlar da “milletehizmet” adı altında özenle parlatılarak sunulmuştu.Seçim çalışması açılışlara, açılışlar yeni yalanlarakarışırken iktidarın tam bir pazarcı edasıyla sunduğuprojeler, inşaat sektörünü deyim yerindeysecoşturdu. Son olarak da hemen her noktasıyladizginsiz bir yağmanın öngörüldüğü yasalarladesteklenen kentsel dönüşümün iktidar güvencesialtına alınmasıyla birlikte inşaat sektörü en ‘çılgın’zamanlarını yaşıyor.

Küresel ve yerel planda inşaat sektörü

Başbakan her fırsatta özel olarak inşaatfaaliyetinin artarak devam edeceğini anlatmakta,inşaat sektörüne desteğini bildirmektedir. Ancak busadece bize özgü bir durum olarak görülmemelidir.Zira Türkiye’nin şantiyeye dönmesinden “büyük

Türkiye” idealinin filizlendiğini söyleyenler bunuısrarla topluma pompalamakta, inşaat makineleriinsanların gözünde yükselen Türkiye’nin (!) sembolühaline getirilmektedir. Başa dönersek bupropagandanın aksine inşaat sektöründeki atılımınTürkiye’ye özgü bir durum olmadığı, tersine küreselbir yönelim olduğu görülmektedir. Tüm dünyaçapında, özellikle liberal iktisatçıların da yoğundesteğiyle, inşaat sektörünün sürükleyici niteliğiüzerinde durulurken, birçok ülkede siyasal erk inşaatfaaliyetlerinin kolaylaşması için sermayenin önünüaçarak, bu sektörü büyütebilmek yolunda çok yönlübir çaba sarf etmektedir.

Sermaye Türkiye için de benzer bir rota izlerken,özellikle ’80 sonrası başlayan neo-liberal dönüşümile beraber inşaat sektörü gerek iktisadi gerekse desiyasi gerekçelerle özel bir yere sahip olmuştur.Sektörün alabildiğine açık ve kural tanımaz oluşu biranda inşaat devleri yaratmış, özellikle metropollerdedizginsiz bir yapılaşmanın önü açılmıştır. İktidarlarında kendi adamlarını(!) ihya ettiği bir alan olan inşaatsektörü zengin yaratmanın en kolay yolu olmuştur.Özellikle son dönemde gelişen inşaat teknikleriningetirdiği kolaylıklarla büyük çaplı yatırımların ortayaçıkması sektörü milyar dolarların havada uçuştuğubir alan haline getirmiştir.

İnşaat sektörünün yeri

İnşaat sektörünün kapitalist iktisat içinde lider vebaşat sektörlerin arasında olduğu özellikle burjuvaiktisat çevrelerinde genel kabul görüyor. Esas olarakinşaat sektörünün diğer sektörlerle kurduğu ilişkiüzerinden dillendirilen bu kabule göre, inşaat işindepek çok sektörde üretilen ürün ve hizmetler girdiolarak kullanılarak ortaya çıkartılan bir ürün (yapı)bulunmaktadır. Bu yüzden inşaat sektörü ekonomiiçinde bir bütün olarak üretimi de belirleyen bir yeresahiptir.

Sistem içindeki bu belirgin yeri ile inşaat sektörühemen her krizde bir can simidine dönüşmüş birçokülkede ekonomik durgunluğa çare olarak önesürülmüştür. Diğer sektörlerle kurduğu bağlarınüzerinden inşaat sektöründe yaşanacak her türlühareketlenmenin ekonomiyi canlandıracağı vebüyüteceği, istihdamı artırarak işsizliği düşüreceğivarsayılmış bunun sonucu olarak da kapitalizm busektöre özel bir ilgi göstermiştir. Özellikle uzak doğuülkelerinde geçen milenyumun sonunda başlayan veaynı Türkiye’deki kentsel dönüşüm yasası benzeriuygulamalarla büyük bir inşaat faaliyetibaşlatılmıştır. Arsanın değerli olduğu bu ülkelerdeönemli sonuçlar da doğuran bu yönelim dahasonraki dönemlerde Arap ülkelerinde ve eski Sovyetülkelerinde dışarıdan firmalar getirilerek, farklıbiçimlerde ve hedeflerle de olsa, aynı saiklerlehayata geçirilmiştir.

Dosya: İnşaat sektörü

Page 25: Kızıl Bayrak  2013-29

Bu küresel yönelimin sonucu olarak inşaatyapılacak her yer kapitalistlerin iştahınıkabartmaktadır. Petrol için başlayan Irak işgalinde,Irak’a askerlerle beraber giren inşaat firmaları ülkeyihızla şantiyeye çevirirken dolaylı veya dolaysız olarakişgal edilen Afganistan, Libya, Mısır için dekonteynırlar çoktan inmiş durumdadır. Özetle işgalve inşaat faaliyeti beraber yürümektedir. Başka birdeyişle inşaat sektörü işgal etmenin bir biçimi olarakortaya çıkmıştır.

Benzer bir şekilde içinden geçtiğimiz süreçte“barış” geleceği iddiaları ile ellerini ovuşturan inşaatşirketleri Kürt illerine yapılacak yatırımların hesabınıyapmaya başlamış ve bunu da açıktan ve gururduyurarak “barış sürecine destek” kapsamında ilanetmişlerdir. Neticede sürdürülebilir bir büyümeninolanağı olarak görülen ve sürekli desteklenen inşaatsektörü kapitalizmin gözbebeği konumuna gelmişdurumdadır.

İnşaatın finans sektörü ilekurduğu bağ üzerine

İnşaat sektörünün büyümesi bir yandan emlakpiyasasının hareketlenmesine yol açarken diğeryandan bankalar bu duruma uygun politikalarüretmeye başlamıştır. Krediler üzerinden ücretliçalışan kesim üzerinde önemli bir rant elde edenbankalar, tefeciliğe yeni bir boyut getirerek genişkesimleri borçlandırmış ve yepyeni bağımlılıkilişkileri üretmiştir. İş, öylesi bir boyuta gelmiştir kigeçtiğimiz yıllarda ABD merkezli yaşanan finansalkrizinin tek sebebi geri dönmeyen mortgagekredileri olurken (ülkemizde “kira öder gibi ev sahibiol” diye pompalanan ev kredilerine verilen ad)LehmanBrothers’in 15 Eylül 2008’de iflas etmesi,krizi derinleştirmiş ve dünyanın pek çok ekonomisinizincirleme reaksiyon şeklinde olumsuz etkilemiştir.

Ancak yaşanan olumsuzluklara rağmen mevcutpolitikalardan en ufak bir sapma olmamıştır. Halihazırda televizyon reklamlarının neredeyse yarısınıkonut reklamları oluştururken bankalar da kredivermek için birbirleriyle yarışır durumdadır. Emlakpiyasasındaki, dolayısıyla inşaat sektöründe, şişirilenbalon açıkça ortadadır. Hemen her yerde bir şantiye,yükselen bir vinç veya beton mikseri görüyorolmamız açıktır ki tesadüfî bir durum değildir. Biryandan değerleri yüz binlerce hatta milyonlarcalirayı bulan konutlar, AVM’ler yapılırken bir yandanda devlet yatırımlarının neredeyse tamamını yeniyeni inşaatlar oluşturmaktadır.

Türkiye’de inşaat sektörü

Türkiye’nin bu tablosunun gerisinde de neo-liberal politikaların miladı olan ’80 faşist askeridarbesi ile koşulları hazırlanan ekonomik değişimbulunmaktadır. Darbenin ardından baskılanan emekmücadelesi ve bir bütün olarak toplumsal muhalefetve hayata geçirilen yasal düzenlemeler ile gerekenortamın hazırlanmasının ardından kelimenin tamanlamıyla sermayenin şafağı yaşanmıştır. Koşullarhemen her türlü sermaye aktivitesine uygun olsa dagenel bir doğrunun yani üretici güçlerin durumu vekapitalizmin temel kuralları sermayeyi hızla inşaatsektörüne doğru yöneltmiştir. Finans sektöründe deoldukça önemli gelişmeler yaşanmış olsa da üretimfaaliyeti açısından bakıldığında inşaat sektörüoldukça belirleyici bir yerde durmaktadır. Mafyanınbile temel uğraşı alanı haline dönüşen sektörün

darbe sonrası gelişimi dikkat çekicidir.

“1980 sonrası Türkiye’de yapım kesimifaaliyetlerinin gelişimi incelendiğinde, ilki1980’lerde, ikincisi ise 2000’lerde iki büyümedöneminin yaşandığı görülmektedir. İlk büyümedönemi, 1982 ile birlikte başlamış ve 1988’e kadardevam etmiştir. Bu dönemde ülke genelindeyapımına başlanan yeni bina sayısı, 1982’de54.361’den, 1988 yılında 139.995’e yükselmiştir.İnşaat sektörü yatırımlarının GSMH içindeki payı ise1982 yılında %5.2’den, 1987 yılında %7.3’eyükselmiştir. (Veriler inşaat ruhsatlarına göre olup,Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yayınlarındanalınmıştır.) 1987, inşaat sektörünün GSMH içindekipayının tüm 1980 sonrasındaki dönem içinde zirveyaptığı yıl olmuştur. Benzer şekilde, 1980’lerinsonuna doğru Türkiye’de konut yatırımlarının GSMHiçindeki payının, gelişmiş ülkelerde konutyatırımlarının GSMH içindeki payına yaklaşmışolduğu bilinmektedir.

İkinci büyüme dönemi ise bir kriz sonrasıbaşlayıp, bir diğer kriz ile son bulmuştur. Bu büyümedönemi, 2001 ekonomik krizini takiben 2002’debaşlamış ve 2008’de tüm dünyayı etkileyen küreselekonomik kriz ile birlikte sona ermiştir. Bu dönemdeülke genelinde yapımına başlanan yeni bina sayısı,2002’de 43.430’dan, 2006’da 114.204’e ve 2007yılında 106.659’a çıkmıştır. İnşaat sektörüyatırımlarının GSMH içindeki payı ise 2004 yılında%3.8’den, 2006’da %4.8’e yükselmiştir. 2004 ile 2007yılları arasında, yıllık ortalama %12’lik büyüme oranıile inşaat sektörü, ekonominin en çok ve hızlıbüyüyen sektörü olmuştur.” (İnşaat sektörü neyin

lokomotifi?-Osman Balaban)

Devlet eliyle doğrudan veya dolaylı olarak

desteklenen bu yükseliş inşaat sektörünün ekonomi

içindeki payını hızla büyütmüştür. Bu devletin

desteği her dönem, o dönemin ve egemen sınıfın

ihtiyaçlarına uygun biçim almıştır. Bir dönem alt yapı

projeleri eliyle doğrudan müdahil olan devlet başka

bir dönemde de TOKİ gibi toplu konut kurumları

veya fonları oluşturarak müteahhitlik yapmayı tercih

etmiştir. Yine dönemine göre imar affı, yap-işlet-

devret, kentsel dönüşüm, belediyeler kanunu gibi

kanunlar çıkartarak veya çeşitli uygulamaları hayata

geçirerek kolaylaştırıcı rol de oynamıştır. Kimi zaman

siyasal rant için görmezden gelinen ve resmi statü

tanınan gecekondular yeri geldiğinde kentsel

dönüşüm alanı ilan edilerek yıkılmak istenirken, kimi

zaman da kural ve yasa tanımaz bir şekilde kamuarazileri büyük sermayedarlara peşkeş çekilmiştir.

Özetle devlet her zaman inşaat işinde temel biraktör olarak yer almıştır. Özellikle son dönemdekentsel dönüşüme gösterilen ilgi oldukça çarpıcıdır.Geçmişte büyük şehirlerde mantar gibi çoğalmasınagöz yumulan ve hemen hepsi mühendislikhizmetinden, planlamadan, estetik ve mimaridenyoksun apartmanlar bugün deprem bahanesi iledönüştürülmektedir. Sermayeye büyük bir rant alanıaçan bu dönüşüm bizzat devlet eliyle istikrarlı birdeprem propagandası ile meşru bir zemineoturtulmak istenmekte binlerce binanın yıkılıpyeninden yapılmasını içeren devasa projelerhazırlanmaktadır. Oldukça geniş bir sermayeçevresini kesen bu girişim ve adımların burjuvaziyebüyük bir alan açtığı tartışma gerektirmeyecek kadaraşikârdır.

Özallı yıllardan AKP’ye

Sektörün patlama yaptığı ’80 sonrası dönemdetek başına hükümet olan iki partinin inşaaticraatlarına yaptığı özel vurgu da bu kapsamdadikkat çekmektedir. ANAP iktidarı döneminde“Parker” marka altın dolmakalemini sallaya sallayakonuşan Turgut Özal’ın “İcraatın İçinden” programıhalen akıllardadır.

Amerikanvari bir hava ile iktidarın özellikle inşaaticraatlarının (mesela 2. Köprü) övüldüğü programdaÖzal’ın Türkiye’yi nasıl değiştirdiğine(!) tüm ülkenintanıklık etmesi isteniyordu. Tek kanallı dönemleregeldiği için adeta bir dizi gibi izlenen bu güzellemeleraslında inşaat sektöründeki yükselişin bir resmigibiydi. ANAP’ın yolundan giden AKP iktidarı dafaaliyetlerini ballandıra ballandıra anlatırken iletişimaraçlarının gelişmesini de etkin bir şekilde kullanıyor.İnşaat sektöründeki küresel şişmenin ülkemizdekibiçiminin ayırt edici yanını ortaya koyan bupropaganda faaliyetinin kitleleri etkileme gücü deortadadır. Bunların üstüne sektörde dönen paranın“camia” içinde kalması için gösterilen büyük çabayıda değerlendirdiğimizde, tüm tablo açıkça ortayaçıkmaktadır. İnşaat sektörü tek başına ekonomi içindeğil siyasal egemenliği yürütmek için de bulunmazfırsatlar yaratmaktadır. AKP iktidarı dönemindetavan yapan inşaat faaliyetlerinin bir ayağının dakendi sermayesini yaratma çabası olduğureddedilemez bir gerçektir. İktisadi plandaki

Page 26: Kızıl Bayrak  2013-29

Şahintepe’dekentsel dönüşüm paneli

14 Temmuz günü panel BDSP konuşması ile

başladı. Konuşmada son günlerde yaşanan polis

terörü, tutuklama ve gözaltılara dikkat çekildi,

Taksim Direnişi’nde yaşamını yitiren Ali İsmail

Korkmaz anıldı. BDSP temsilcisi direnişte

yitirilenlerin mücadelesine sahip çıkmaya ve direnişi

büyütmeye çağrı yaparak konuşmasını sonlandırdı.

BDSP konuşmasının ardından Taksim

Direnişi’nde yaşamını yitirenler anısına bir dakikalık

saygı duruşu gerçekleştirildi. Ardından da söz

TMMOB üyesi bir şehir plancısına bırakıldı.

Kentsel dönüşüm ile ilgili slayt eşliğinde

gerçekleşen sunumda kentsel dönüşüm tehdidi

üzerine bilgi verildi. Ayrıca deprem tehlikesi bahane

edilerek, rantsal dönüşüm uygulamalarının dayanağı

haline getirilmiş olan “Afet Riski Altındaki Alanların

Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” hakkında bilgi

verildi. Sunum kentsel dönüşüm tehdidine karşı

barınma hakkı için birlikte mücadele etmekten

başka bir seçenek olmadığı vurgusu ile sonlandırıldı.

Şahintepe Dayanışması adına yapılan

konuşmada da Şahintepe’yi tehdit eden kentsel

dönüşüm projeleri üzerinde duruldu. Bir tehdit

olarak “Kanal İstanbul” projesinden bahsedildi.

Barınma hakkına sahip çıkmak için örgütlenme ve

mücadele etme çağrısı yapıldı.

Panel Şahintepeli bir emekçinin düşüncelerini

ifade etmesinin ardından 21 Temmuz Pazar günü

Şahintepe Dayanışması’nın gerçekleştireceği Taksim

Şehitleri Anması’na yapılan çağrı ile sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

zorunlulukların yarattığı yönelimlere ek olarak,iktidarların siyasal ranta tahvil ettiği inşaatsektörünün vazgeçilmez olduğu ve olacağı da tümbunlardan da açıkça anlaşılmaktadır.

Yükseliyor yapı: Kan ter içinde…

Sektöre atfedilen bu kilit rol, hiç durmadanönüne yeni yemlerin atılması gereken bir canavaryaratmıştır. Bu canavarın sürekli yeni projelerledesteklenmesi, yeni alanların açılması, en önemlisiucuz işgücü ve malzeme girdisi ile beslenmesigerekmektedir. Sermayenin inşaat sektörü üzerinegüzellemelerinin aksine bu büyümenin bedeli ağırolmaktadır. İnşaat sektörü insanı ve doğayı tahripederek ilerlemekte, büyümektedir.

İnşaat sektöründeki dizginsiz büyümesinindoğrudan etkilerinin başında doğanın ve çevreningeri dönüşümü imkânsız bir şekilde tahribatıbulunmaktadır. Bir yandan insanların yaşamalanlarının betonlaşması sürerken, bir yandan dadoğal ve tarihi alanlar yok edilmektedir. Hepimizintanıklığında yaşanan bu süreçte örneğin İstanbul’unson kalan yeşil alanları 3. köprü ve havaalanı ile yokedilmek istenirken, Ankara’da Atatürk OrmanÇiftliği’ndeki yağma son sürat devam etmektedir.Yine deniz kenarlarında milyon dolarlık turistiktesisliklere yer açmak için çıkartılan ormanyangınları ile rantı yüksek alanlarda sermayeye yeraçmak için yakılan, yıkılan tarihi binalar sermayeningözü dönmüşlüğünü ortaya koymaktadır. Nükleersantraller ve HES’ler gösterilen tepkilere rağmeninşa edilmeye devam etmektedir. Allianoi, Zeugma,Hasankeyf sular altında bırakılırken sular gelmedenönce korumak(!) için Allainoi’nin üzerine atılanbetonun traji-komik hikâyesi halenhafızalarımızdadır. İşçilerinin eylemiyle anılanMarmaray ve metro inşaatının altından çıkan “çanakçömlek” insanlık tarihini değiştirse de başbakanınöfke saçan radarlarından kaçmayı başaramamıştır.

Yapılaşmanın yarattığı çevre sorunları saymaklabitmeyeceği gibi özetleyebilmek bile neredeyseimkânsız. Daha fazla bina yapmak dolaylı olarak dadoğaya zarar vermektedir. Daha fazla bina daha fazlaenerji ihtiyacını doğururken karbon salınımınıarttırarak küresel ısınmayı tetiklemektedir. Yüksekbinalar şehirlerin altyapılarını zorlarken, artan nüfusve trafik şehirleri yaşanmaz hale getirmiştir. Küreselçapta yaşanan inşaat terörü doğayı yok etmektedir.Dolaylı ve dolaysız etkileriyle inşaat sektörü hemçevrenin hem de insanın katili durumundadır.

…Yapı yeri bayram yeri değil…

İnşaat sektöründeki kuralsızlık ve sömürü işçisınıfı için tam bir cehennem yaratmaktadır.Taşeronlaşmanın yarattığı sömürü ve iş kazaları ileanılan sektörde yaşananlar çalışanların hayatlarınıgün geçtikçe daha da karartmaktadır. Teknikelemanlar ve işçiler benzer sıkıntılarla boğuşurkensektörde artan rekabet ve daralan pay maliyetlerindaha da aşağı çekilmesini koşullayarak bu sıkıntılaraher gün yenilerini eklemektedir. Spekülatifbüyümenin bir sonucu olarak sektörün sürekli olarakdalgalanması çalışanların güvencesiz çalışmasına yolaçmaktadır. Artan ihtiyaçlar, daralan pay ve düşükkar oranları beraberinde ağır çalışma koşullarınıgetirirken genel plandaki işsizlik inşaat patronlarınınişçilik giderlerini düşürmek için elinigüçlendirmektedir.

Sektörde, sigortasız çalışma, iş kazaları, uzunçalışma saatleri, taşeronlaşma, gurbetçilik, düşükücretler, hak ve ücret gaspları, ağır çalışma koşullarıgibi sorunlar yaşanmaktadır. Teknik elemanlarözelinde ise ödenmeyen mesai ücretleri(inşaatsektöründe teknik elemanlar “fazla mesai ücretinin”ne olduğundan dahi bihaberdirler), iş tanımsızçalışma, işçilerle yaşanan her sıkıntıda aradabırakılma, tatil veya izin hakkı olmadan çalışma gibisorunlar yaşanırken teknik elemanlar kendisorunlarına dahi duyarsız kalmaktadır. Bunlarındışında yurtdışında çalışanların da kendine özgüsorunları bulunmaktadır. Tüm bunlara karşın sektörneredeyse tamamen örgütsüz durumdadır.

Dosya: İnşaat sektörü

Tüm bunlar inşaat sektörü denen balonun iyi vekötü gidişatının son tahlilde emekçiler için hiçbiranlam ifade etmeğini gösteriyor. Sektörün tümçarkları öyle veya böyle işçi sınıfının eliyledöndürülürken her koşulda kaybeden emekçileroluyor. Hak gasplarıyla, iş cinayetleriyle ve yarattığıiktisadi ve siyasi hedefleriyle işçi sınıfının omuzlarınabasan inşaat sektörünü teknik elemanlarcephesinden de kendi özgünlüğündedeğerlendirebilmek önemli olacaktır. Tartışmayısayfalarımıza taşırken sorunun birçok yönünüirdelemeye çalıştık. Konunun genişliğine ve içinegirdikçe daha da fazla tartışmayı beraberindegetirmesine karşın daha önceki sayılarımızda olduğugibi kapsamı olabildiğince geniş tuttuk.

Toplumcu Eksen, Sayı: 8, Haziran-Temmuz-Ağustos 2013

İş cinayetiningösterdikleri...

AKP’nin son hız devam eden rant dönüşümleriişçileri can güvenliği önlemi olmadan çalışmayazorluyor. Bu dönüşümlerden biri olanGaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi’ndeki inşaatta birişçi hayatını kaybetti.

Gelecek sene üniversiteye başlayacak olan 18yaşındaki Sabri Kuran, harçlık biriktirmek için girdiğiinşaatta, iskele halatlarının tam bağlanmayan vincinçalışması sonucu iskeleyle birlikte 6. kattan düştü.Gerekli işçi güvenliği önlemleri olmayan SabriKuran’a ilk müdahale çevredeki emekçilertarafından yapıldı. İnşaat enkazından çıkarılanKuran, olay yerine gelen ambulansın lastiğininpatlaması üzerine polis aracıyla hastaneyegötürüldü ve yolda hayatını kaybetti.

Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin kentsel dönüşümprojesi kapsamında, Sarıgöl Mahallesi’ndeki dokuzbloklu, olimpik havuzlu konut projesini içereninşaatta, babasıyla birlikte çalışan Sabri Kuran biraydır maaşını alamıyor ve sigortasız çalıştırılıyordu.

İş cinayeti yaşanmasa işçilerin maaşlarınıalamadığı, taşerondaki işçilerin sigortasız olduğu,işçi güvenliği önlemlerinin alınmadığı, sabah05.00’te çalıştığı ortaya çıkmayacaktı.

Page 27: Kızıl Bayrak  2013-29

- Hangi hedefler ve gündemler üzerinden yazkampını örgütlüyorsunuz?

- Kampı ilk gündemimize aldığımızdan itibaren“Geleceğimiz ve özgürlüğümüz için!” şiarını öneçıkarttık. Elbette bu soyut bir şiar olarak kalmamalıydı.Çünkü bu çürümüş düzenin gençliğe verebileceğihiçbir gelecek yok. Gelecek ve özgürlük talebiüniversitelerde ete-kemiğe bürümeliydi; ticari eğitimekarşı, emperyalist savaşa karşı, YÖK’e karşı, baskılarakarşı gençliğin mücadelesinin büyütme çağrısıdır aynızamanda. Geleceğimizi ipotek altına alanlara karşı budüzeni yerle bir etme çağrısıdır.

Kampımız da bu çağrının somut adımlarındanbiridir. Kampımızın bir politik etkinlik olduğunu, kampaçağrı yapmanın devrime çağrı yapmak olduğunu,gençliğin gelecek ve özgürlük mücadelesine çağrıyapmak olduğunu kamp metinlerimizde dile getirdik.Bu bakış kampı da nasıl ele aldığımızı ortayakoymaktadır. Bir dönemin ardından ortayaçıkarttığımız sonuçları toparlamak, gençlik güçleri ilebir dönemi değerlendirmek, içinden geçtiğimiz vegelecek dönemi tartışabilmek, mücadelemizi masayayatırabilmek çok önemlidir. Hayatın akışınakapılmadan, ona yön veren sonuç alıcı tartışmalaryapmayı gerektirmektedir.

Kamp çalışması geniş gençlik kesimleriyle yüz yüzegeldiğimiz, sadece kampa çağrı yapılan değil, gençliğimücadeleye çağıran, gençliğin gündemlerini tartışanbir çalışma oldu. Kampa katılım bir sonuç sadeceburada. Kamp çalışması bunu aşan bir bakışlaörgütlendiği için gerçek sonuçlarını kamp sonrasındave yeni dönemde kendini gösterecektir. Kampı gençliğimücadeleye ve devrime çağırma bakışıyla örmek tamda bu anlama gelmektedir.

- Kamp hazırlıkları esnasında 31 Mayıs patlamasımeydana geldi. Kamp çalışmalarını ve gündemlerininasıl etkiledi?

- Bizler “Geleceğimiz ve özgürlüğümüz içinbuluşuyoruz!” şiarını öne çıkartmışken, kitleler,özellikle geniş gençlik kesimleri bu şiarı ete-kemiğebüründürdüler. Kitleler gelecekleri ve özgürlükleri için,tüm baskılara, zorbalığa, zulme karşı alanlara çıktı,barikatlar kurdu, meydanları özgürleştirdiler.Geleceklerine ve özgürlüklerine sahip çıktıklarınıgösterdiler. Bizler de Ekim Gençliği olarak tüm süreciniçinde olduk. Barikatlardan forumlara, gündelikihtiyaçlarından geleceğine kadar her anında sürecinparçası olduk, olmaya da devam ediyoruz.

31 Mayıs patlaması korku duvarlarını yıktı,kitlelerin politikaya olan ilgisini arttırdı. Kitlelerlegeleceğimizi tartışma, somutlama imkanı bulduk.Devrim çağrımız direnen kitlelerde etkin bir karşılıkbuldu. Kitlelerin gözünde hayal olanlar gerçek oldu.Devrime bir hayal gibi bakanlar, “devrimin gözkırpması”nı gördü, yaşadı, yaşattı. Ufku internetlesınırlı olan, barikatı internet oyunlarının ötesinde hayaledemeyen, okul-ev-oyun arasındaki üçgende yaşayan

geniş bir kesim kendi hayatı ve geleceği konusundainisiyatifi eline aldı.

Tüm bunlar kamp çalışması ile kendisınırlılıklarımızla yapmaya çalıştıklarımızın kitlelertarafından hayata geçirilmesiydi. Elbette bizler, budirenişi sadece güncel talepleri üzerinden değil,devrim mücadelesi üzerinden ele alan bir bakışlahareket ettik. Kamp çalışması kitleleri devrimeçağırmaysa eğer, bunu en iyi yapabileceğimiz nesnelkoşullar vardı. Elbette gelecekleri ve özgürlükleri içinkitleler alanlardayken, meydanları zapt etmiş vesavunurken kendi başına bir kamp çağrısı yapmayıdoğru bulmadık. Bu yüzden kampa yönelik çağırılarıbir süre erteledik. Fakat gelecek ve özgürlük çağrımızkesintisiz devam etti. Ancak kitle hareketi belli biraşamaya geldi. Bugün dönüp bu büyük sarsıcı direnişindeğerlendirilmesi ve geleceğe dair ilk sonuçlarınınçıkarılması gerekiyor. Kampımız bu açıdan Türkiye’nindört bir yanından gençliğin katılacağı, -nasıl ki barikatbaşında geleceğine sahip çıktıysa- geleceğine nasılsahip çıkacağını da tartışacağı bir kamp olacak.

Kampın gündemlerinden bahsedecek olursak;böyle bir patlamanın kamp gündemlerini etkilemesikaçınılmazdı. “31 Mayıs patlaması, kitle hareketi vegençlik” başlıklı bir sunum bunun somutlamasıdır.Elbette ki sadece bu kadarı yeterli olmayacaktır.Kampımız baştan sona tüm gündemlerini işlerkeniçinden geçtiğimiz tarihi günleri öne çıkartacak. Kadınsorunu ya da Kürt sorunu tartışılırken kitle hareketiylebağı ortaya konacak. Ya da emperyalizm ve Ortadoğutartışmalarında tüm dünyadaki süreçlerin birbiriyleilişkisi çerçevesinde Türkiye’deki sürece de değinilecek,özellikle de bu tarihi dönemde sınıfın tarihselmisyonunun tartışıldığı bir kamp olacak.

Atölye çalışmalarında yine barikatın sesi, soluğu,resmi, ritmi, felsefesi, fotoğrafı kampımızda haytabulacak.

- Kampın içeriğinden bahseder misiniz?- Öncelikle kampımız seminerler, söyleşiler,

atölyeler ve etkinliklerin çok daha ötesinde birkapsama sahiptir. Bunlar sadece belli saat aralıklarındasomutlanan faaliyetlerdir. Bizler kampı baştan sonayeni bir dünya, yeni bir kültür bakışıyla örgütlüyoruz.Bu seminerlerde tartışmayı, atölyelerde üretmeyigerektiriyor. Tüm planlamalar kolektivizmin öneçıkartılacağı, çıkarsız hesapsız herkesin hayatakatılacağı, “hayatta seyircilere yer yok” sözününkarşılık bulacağı bir kamp gerçekleştiriyoruz.Herkesten yeteneğine göre kampa katkı sunmasınıisteyeceğimiz, her işin gönüllülük ilkesine göreyapılacağı, sorumulukların bunu hedefleyerekverileceği ve ihtiyaçların temel alındığı bir paylaşımınve dayanışmanın olacağı kampımızın eğitici rolüseminerler, tartışmalarla ve söyleşilerle sınırlıolmayacaktır.

Bunun ötesinde ayrıntılı bir program vermek yerinetemel konulara değinmek yerinde olacaktır. Seminer

başlıklarının her biri -Halk hareketi, Kürt sorunu,emperyalist savaş gibi- kitlelerin tartıştığı, burjuvazininkendi cephesinde politikalar ürettiği ve maalesef kikitleleri kendi politikaları temelinde taraflaştırdığıgündemlerin işlenmesi olacaktır.

Tüm atölye çalışmalarında ve söyleşilerde sosyalistdünya görüşünün karşılık bulması bizler için önemlidir.Sanatın bir avuç profesyonelin elinde bir mülkiyete,metaya dönüştüğü, birilerinin icracı birilerinin iseizleyici kaldığı bugünkü koşullarda kamp katılımcılarınıbu çalışmalara katmak ve bir parçası yapmakkampımızın temel hedefidir.

- Kamptan beklentileriniz ve sonrasına dairhedefleriniz nelerdir?

- Yukarıda bu sorunun cevabını parça parça verdik.Kampın örgütlenmesine, içeriğine hayatla kurduğubağa değinirken kampı kendinden menkul bir faaliyetolmadığını ortaya koyduk. Bu yüzden kamp ileyaptığımız ve ortaya koyduğumuz geleceğimiz veözgürlüğümüz için devrim mücadelesini büyütmeiddiamız kamp sonrasında da devam edecektir. Kampbu noktada bir ileriye adım olacaktır. Bugüne kadarkibirikimin geliştirileceği, bilince çıkartılacağı kampsonrasında ete-kemiğe bürüneceği bir çalışmaolacaktır.

“İsyan barikatlarından gençlik buluşmasına” dedik.Barikatları bıraktığımız anlamına gelmiyor bu. Düzeninbilincimize ve hayatımıza koyduğu barikatlarıdüşürmek için, daha sonrasında düzenin ideolojikaygıtlarına karşı barikatlar örmek için kampımızıyapıyoruz. Gençlik buluşması kamp nezdindesonlandığında çok daha geniş gençlik kesimleriylebuluşacak, isyan barikatlarını devrim barikatlarınaçevireceğiz.

“İsyan barikatlarındangençlik buluşmasına!”

Page 28: Kızıl Bayrak  2013-29

Forumlar taleplerin kürsüsü oluyor

Taksim Direnişi’nin yarattığı hareket kendini yenimücadelelere forumlarda mayalıyor. Başta direnişinkalbi İstanbul olmak üzere, mücadeleye dair tartışmasıolan tüm alanlarda forumlar özgür kürsüler oluyor.

Belli başlı merkezlerle forumlar sınırlı kalıyor gibigözükse de emekçi mahallelerinde de forumlaryapılmaya devam ediliyor. Özellikle devleti rahatsızeden bu süreklilik bir dizi alanda saldırıların hedefihaline getiriliyor. Son olarak Sarıgazi’de Yenidoğanforumu sonrasında faşist saldırı gerçekleşmiş,ardından polis operasyonuyla mahalledeki devrimci veilericiler hedef alınmıştı. Faşist saldırıdan iki gün öncedireniş çadırını kaldırma çabasını neye güvenerekdillendirdiği de böylece görüldü.

Forumların en önemli yanıysa tek başına söyleşi vetartışma pratiğinden sıyrılarak, mücadeleyi büyütmekiçin kararlar alması ve uzun vadeli mücadeleleerihedefleyen gelişimidir.

Dinamik bir güç haline gelen forumlar çoğu alandabir eylemselliği simgeliyor. Zira başta merkeziforumlar olmak üzere bir dizi forumda refleks eylemleroturtulmuştur. Devlet tarafından gerçekleştirilensaldırıların ardından forumlarda binlerce emekçiyle

eylemler örgütlenerek saldırılara karşıkenetlenmesini sağladı. Forumlar bir yandanbağımsız kararlarını şekillendirirken bunun ikinciadımı olarak Taksim Dayanışması’nın yaptığıeylem çağrılarına güç katıyorlar. Forumlaraldıkları kararlarla yüzlerce insanı sürecin öznesihaline getiriyor.

İstanbul’un dört bir noktasındaforum var

12 Temmuz’da gerçekleştirilen forum öncesitutuklanan Taksim direnişçilerine özgürlüktalebi ile Eskişehir’de katledilen Ali İsmail

Korkmaz anısına yürüyüş gerçekleştirildi. Esenkentgirişinde toplanan kitle pankart açarak forumun

yapılacağı Havana Parkı’na doğru yürüyüşe geçti.Yürüyüşle parka geçildikten sonra ilk olarak TaksimDirenişi’nde yaşamını yitirenler anısına saygı duruşuyapıldı.

Forum sırasında söz alan emekçiler forumlarındaha güçlü geçmesi için bir dizi öneri sundu. Güncelgelişmelere ilişkin canlı tartışmalar yapıldı. Forumapolis tarafından işkencede katledilen MetinGöktepe’nin annesi ve gözaltında kaybedilen HasanOcak’ın abisi Hüseyin Ocak da katılarak, gözaltındakayıplarla ilgili konuştular.

15 Temmuz günü Esenyurt’ta ilk geniş katılımlıforum, Esenyurt Dayanışması’nın çağrısıyla DepoKapalı Cadde girişinden yürüyüşle başladı.

Yürüyüşün ana gündemi ise Taksim direnişçilerineyönelik devletin tutuklama terörü ve katledenlerinyerine direnenlerin tutsak alınması oldu. Yürüyüşünardından Yurtiçi Kargo direniş alanının karşısındaforuma geçildi.

Forumda söz alanlar, Taksim Direnişini büyütmekve eylemlere devam etmenin gerekliliği üzerindedurdu. Forumda çeşitli somut öneriler de dile getirildi.

Taksim Direnişi’nin ardından zindanlara atılan ilerici vedevrimci güçleri sahiplenmenin önemine vurguyapıldı.

Zeytinburnu’nda söz işçilerin

Zeytinburnu forumunda 15 Temmuz akşamıdirenen işçiler ve sendikacılar deneyimlerini paylaştı.

Kurulan iftar sofrasında yemekler yendikten sonraforuma geçildi. Forumda sendikal süreçlerini, pratik veteorik deneyimlerini aktarması için direnişçi işçilere vesendikacılara söz verildi.

Cumartesi Anneleri’nden Güler ana konuştu,Yurtiçi Kargo direnişçileri, MNG Kargo direnişçileri, HeyTekstil direnişçileri, Kuzu Deri direnişçileri, Havayoluişçileri, Eğitim-Sen, GÖÇ-DER , Dev Sağlık-İş adına birerkonuşma yapılarak süreç ve saldırılar değerlendirildi.

15 Temmuz Pazartesi günü saat 21:00’da başlayanAydınlar Mahallesi forumu, bir gün öncesindenmahalle sokaklarında yapılan konuşmalarla duyuruldu.

Aydınlar Mahallesi’nde ulaşım için yeterli otobüsünolmaması , sistemin doğa ve çevreye verdiği tahribatüzerine konuşuldu ve işçilerin fabrikalarda,emekçilerin mahallelerde örgütlü olması gerektiğinevurgu yapıldı.

Sarıgazi’de foruma faşist saldırı

Sarıgazi Yenidoğan’da mahalle forumusonrası forumdan çıkan gençlere faşistler tarafındansaldırı gerçekleştirildi. Saldırı sonrası faşistler geriçekilirken emekçiler sokağa çıkarak mahallede birarayageldiler. Saldırıya tepki gösteren emekçilere saat 01.30sularında ikinci bir saldırı daha gerçekleşti. Mahalleyearabalarla gelen yaklaşık 60 kişilik faşist grup sokaktaoturan gençlere silah, pala ve sopalarla saldırdı.Faşistler saldırının ardından arabalarla mahalledenuzaklaştı.

İkinci saldırı haberinin duyulmasıyla mahalledekiemekçiler toplanarak gelen polise tepki gösterdi. “Busizin oyununuz” diyerek polislerle faşist çetelerinişbirliğini teşhir eden mahalle halkı polisin işlemyapmasına izin vermeden mahalleden uzaklaştırdı.

Sarıgazi’de mahallelerde forumlar yeni öneri vekararlarla güçlenerek devam ediyor.

Meclis Mahallesi’nde forumun daha güçlü geçmesiiçin önceki forumlara katılıp bu süreçte aktif rol almakisteyenlerle bir toplantı yapıldı.

Panelden sonra emekçilerden öneriler, konuşmalaralmak için foruma geçildi. Bir avukat söz alarak gözaltıve tutuklama terörü ile ilgili konuşma yaptı. Devletineylemleri bitirmek için tutuklama terörünü devreyesoktuğunu, özellikle Taksim Dayanışması’na yöneliksaldırıyı kınadığını ifade etti.

İnönü Mahallesi’nde ise forum festival alanındagerçekleştirildi.

Açılış konuşmasında 1,5 aylık süreç,

15 Temmuz 2013 / Sarıgazi

Page 29: Kızıl Bayrak  2013-29

gerçekleştirilen eylem, etkinlikler, kazanımlardanbahsedildi. Daha sonra söz mahalle sakinlerinebırakıldı. Mahalledeki çöp sorunundan, AileHekimliği’nin özelleşmesine, Gezi Parkı Direnişinedeniyle tutuklananlarla dayanışmaya, seçimlere,AKP’nin gitmesinden, AKP-CHP-MHP bütün partilerinaynı düzeni temsil ettiği bu nedenle birbirilerindenfarklı olmadıklarına ve ufkumuzun devrim olmasıgerektiğine kadar pek çok görüş dile getirildi.

12 Temmuz Cuma akşamı Yoğurtçu Parkı’ndaHukuk Atölyesi’nin sunumu yapıldı. “GBT kontrolleri,gözaltılar ve ev aramalarında haklarımız” konulusunum, Ezilenlerin Tiyatrosu oyuncularının hazırladığıinteraktif oyun ile birlikte aktarıldı.

Oldukça canlı geçen sunum boyunca avukatlar butarz durumlarla karşı karşıya kalındığında yapılması veyapılmaması gerekenleri detaylı bir şekilde belirttiler.

Avukatların ardından TODAP üyesi psikologlar, krizanı olarak değerlendirilebilecek böyle durumlardasağlıklı düşnebilmek için yapılması gerekenleri aktarankısa bir sunum yaptı.

Bakırköy halkı, bu hafta yapılan çeşitli eylemlerdendolayı aksamalar yaşasa da, eylemsel tepkileringösterilmesinden dolayı olumlu bir haftayı geridebıraktı.

11 Temmuz Çarşamba günü parkta yapılan ÇapulTV’nin canlı yayın programı öncesi BakırköyMeydan’dan yürüyüş gerçekleştirildi. 3. Bölge’debulunan tüm forumların katıldığı eylemde, İncirliCaddesi trafiği kesildi. Yapılan eylemde sık sık sloganlaratılırken, Çamlık Parkı’na gelindiğinde ise öncedenhazırlanan iftar programına geçildi.

İftardan sonra Çapulcu Korosu’nun müzik dinletisive gösterisinin ardından canlı yayına geçildi. Canlıyayında tüm forumlardan temsilciler söz alırken,temsilcilerin konuşmalarının ardından serbest forumageçildi.

Forumlara 12 ve 13 Temmuz günlerinde devamedildi.

Küçükçekmece Dayanışması, 12 Temmuz’dakiforumda Ekümenopolis belgeselinin gösteriminigerçekleştirdi.

Belgesel gösteriminden önce 10 TemmuzÇarşamba günü gerçekleştirilen forumda tartışılanlaraktarıldı ve siyaset atölyesi kapsamında “sosyalizmatölyesi” gerçekleştirme önerisi üzerine fikirler ifadeedildi. Bu tartışma sonucunda seçimlerin, yenianayasanın tartışılacağı bir atölye gerçekleştirmeönerileri de geldi. Atölye başlığı ve içeriği ile ilgiliönerileri olanların daha somut öneriler getirmesine ve15 Temmuz Pazartesi günü gerçekleştirilecek forumdaatölyenin netleştirilmesine karar verildi.Ayrıca forum

boyunca Özcan Yaman’ın Taksim Direnişifotoğraflarından oluşan sergi de açıldı.

Aydınlı Halk Meclisi Girişimi tarafından 12Temmuz’da düzenlenen 3. forumda gündemmeclisin oluşturulmasıydı. Forum başlamadanönce ise Taksim Direnişi’nde şehit düşenler içinbir dakikalık saygı duruşu gerçekleştirildi.

Forum başlamadan önce ise ortak halk sofrasıoluşturularak yemek yenildi. Emekçi kadınlarınyaptığı yemekler alanda bulunanlar tarafındankolektif bir şekilde servis edildi.

Forumda söz alan emekçiler kadın sorunu,kentsel dönüşüm, örgütlenme, işçi sınıfı ve dahabirçok konuda söz alarak düşüncelerini ifadeettiler. Konuşmalarda önerilenler ise toplantıkararı alınıp, tartışılmak üzere not alındı.

Süreç forumlarla devam ediyor

Direniş eylemlerine ve forumlara sahne olanBatıkent’te süreç devam ediyor. Sürecin aktif parçasıolan sınf devrimcileri, forum ve eylemler üzerinedeğerlendirme yaparak devrimci müdahaleyitartıştılar.

Batıkent’te günlerdir eylemli bir şekilde devameden süreç mahalle meclislerine evrilerek devamediyor. 9 ayrı mahallede oluşturulan meclisler herPerşembe toplanarak haftalık eylem programıçıkartıyor. Her Cuma yürüyüş yapılırken, cumartesigünleri de Ethem Sarısülük Parkı’nda etkinlikleryapılıyor. Forumları sınıf devrimcileri de bir kürsüolarak kullanılıyor ve hareketin önünü açmaküzerinden tartışmalar yürüterek, somut önerilersunuyorlar.

Batıkent’te ilerleyen sürecin ulusalcı bir etkininaltında olması ve seçimler üzerinden yapılanplanlamalar ekseninde gelişmesi karşısında sınıfdevrimcileri de bir toplantı gerçekleştirdi. Sürecindeğerlendirmesi ile başlayan toplantı, Batıkent’teharekete nasıl müdahale edilebileceği eksenindegelişen tartışmalarla devam etti. Her hafta düzenlitoplantılar yapma kararı alan bileşen, Batıkent ileOstim’in bağını kurma, işçi sınıfını sürecin bir parçasıhalene getirme kararlılığını da ortaya koydu.

Ayrıca polis terörüne karşı son afişler Batıkent veDikmen’de yaygın bir şekilde kullanıldı. Kızıl Bayrakgazetesi de emekçilere ulaştırıldı.

Konak’tan Güzeltepe’ye forumlar sürüyor

Gezi Direnişi eylem ve etkinlikleri forumlarladevam ediyor. 16 Temmuz günü de KonakMeydanı’nda forum yapıldı. Renkli tartışmalarlabaşlayan forumda ilk önce öneriler sunuldu.

Geçen hafta içinde de Konak Meydanı’nda forumyapılmasına karar veren halk bu kararını hayatageçirdi.

İlk tartışma, forumun haftada kaç gün yapılmasıüzerine oldu. Tartışmalar sonunda haftanın ikigününde forum yapılması onaylandı. Salı ve Cumagünleri saat 20.00’de Konak Meydanı’nda forumyapılmasına ve diğer semtlerde yapılan forumlarakatılınmasına karar verildi.

İkinci olarak, direnişe yönelik devam edentutuklama terörüne değinildi. En çok tutuklamanınİzmir’de yaşandığı ve devrimcilerin hedef alındığıvurgulanarak tutuklananlara sahip çıkmak gerektiğiifade edildi. Yapılan konuşmada herkesinçevresindeki insanları sokağa çıkarması gerektiğisöylendi.

Üçüncü olarak bundan sonra yaşanacak herhangibir baskın, gözaltı ya da devlet saldırısı karşısında saat18.30’da refleks olarak YKM önünde toplanma veçevreye eylem çağrısı yapılması önerildi. Forumunsonunda bu öneriler oylamaya sunuldu ve kabul edildi.

İzmir’de ayrıca Çiğli’nin Güzeltepe semtinde dehalk forumları sürüyor. Dördüncü foruma Evka 2 veKarşıyaka forumlarından da katılımlar sağlanarakdayanışma ve mücadeleyi büyütme çağrıları yapıldı.Forum etkinlik formatıyla başlatıldı ve ilk başta DuvaraKarşı Tiyatro Topluluğu kısa bir oyunla kitleleremücadele çağrısını yükseltti. Ardından MüzisyenlerDerneği söz aldı ve önce kitleyi Gezi Direnişi’nde şehitdüşenler anısına saygı duruşunda bulunmaya çağırdı.Saygı duruşunun bitimiyle birlikte devrimci marş vetürkülerle forum devam etti. Müzisyenler Derneği’nindinletisinin ardından forum için konuşmacılar kürsüyeçağrıldı.

İlk sözleri Çiğli’den sınıf devrimcileri aldılar. 31Mayıs’tan itibaren süren direnişte son bir aydaİzmir’de yaşanan gözaltı teröründen bahsedildi vetutsaklarla dayanışma çağrısı yükseltildi. Bugüngörüşüne gidilen devrimci tutsakların selamları kitleyeiletildi.

Başka bir sınıf devrimcisi de konuşmasındamahallelerinde kalıcı çözümler istiyorlarsa bununancak sosyalizmde mümkün olabileceğini, hiçbirpartinin seçim başarısı emekçilerin hayatında kalıcıçözümleri üretemeyeceğinden bahsederek forumlarıve direnişleri büyütme çağrısında bulundu.

Söz alan emekçiler sırasıyla mahalledeki yaşamalanlarının düzenlenmesi üzerine konuşmalar yapıldı.Sonraki konuşmalarda diğer forumlardan gelenemekçiler söz alarak ortak forumlar düzenlemeönerileri sunuldu. Forum saat 23.00’te bitirildi.

Teleferik’te ikinci forum

Teleferik’te gerçekleşen forumların ikincisi 12Temmuz günü saat 21.30’da Teleferik çamlığındayapıldı. Forumda mahallenin yerel sorunları üzerinetartışmalar yürütüldü. Yoğun olarak tartışılankonulardan birisi Teleferik çamlığının durumu oldu.Çamlığın aydınlatmasından, düzenine ve güvenliğinekadar birçok sorun forumda dile getirildi.

Çamlığın durumu haricinde Ali İsmail Korkmaz’ı vehayatını kaybeden diğer direnişçileri anan bir konuşmagerçekleştirildi. Ayrıca Gezi Parkı’yla başlayan eylemlersonucunda tutuklanan ve gözaltına alınanlara destekolmak gerektiğini vurgulayan konuşma yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Ankra-Bursa-İzmir

12 Temmuz 2013 / Ümraniye

12 Temmuz 2013 / Bursa

Page 30: Kızıl Bayrak  2013-29

Amerika Birleşik Devletleri yine bir ırkçı cinayet ileanılıyor. Bu sefer sadece cinayet değil mahkeme kararıda büyük tepki topladı. Zira sırf siyahi olduğu için‘suçlu olma ihtimali yüksek’ görülen 17 yaşındakigencin öldürülmesi yargı kararıyla makul görüldü.Trayvon Martin davasında jüri ve hakim katili suçsuzbuldu.

Trayvon Martin, 26 Şubat 2012’de Orlandoyakınlarındaki Sanford kasabasında, GeorgeZimmerman adlı güvenlik görevlisi tarafındanvurularak öldürülmüştü. Özel güvenlikli site içerisindeişlenen cinayetin ardından yaşananlarsa ırkçıcinayetinin devlet tarafından ele alınışı için bir emsalteşkil ediyor. Çünkü 17 yaşında bir genci öldüren sitegüvenliği George Zimmerman gözaltına bilealınmamıştı. İşlediği cinayet Florida polisi tarafındantamamen meşru görülmüş ve gözaltı işlemi bileyapılmamıştı. Güvenlik görevlisi Zimmerman, polisekendisini savunmak için Trayvor Martin’in kapşonluolmasını ve cebinde silah olduğunu düşündüğünüifade etmişti. Polis de bu ifadeyi baz alarak cinayetiyasal olarak yok saymıştı.

Olay yeri incelemeleri sonucundaysa Martin’inelinde bir poşet şekerleme ve buzlu çay olduğu raporedilmişti. Polis buna rağmen Zimmerman’ıntutuklanmasına gerek görmemişti.

Fakat Martin’in katledilmesinin ardındanyaşananlara yönelik tepkiler karşısında ABD yönetimikayıtsız kalamadı. İlk olarak ABD Başkanı Obama biraçıklama yaparak öfkeli eylemcilerin tepkisiniyatıştırmaya çalıştı. “Eğer bir oğlum olsaydı Trayvon’abenzerdi” diyerek kitlelerin gönlünü kazanmayaçalışan Obama, diğer yandan ikinci bir soruşturmaylaZimmerman’ın tutuklanmasını sağlayarak mücadeleyiancak durdurabildi. Fakat çok geçmedentutuklamadan sadece haftalar sonrasında mahkemeZimmerman’ı kurtaran yasal kılıfa yaslanarak kefaletle

serbest bırakılmasına izin verdi. 150 bin dolar olarakbelirlenen kefaletin sadece 10’da birini yatırarakZimmerman özgürlüğüne kavuştu. Florida yasalarınagöre nefsi müdafaada ölümcül güce başvurulmasınaolanak tanınıyor. Güvenlik görevlisinin “meşrumüdafaa” gerekçesiyle elini kolunu sallayarak çıkışınaizin verildi.

Savcı bile Zimmerman’ın “Martin’i vurmak istediğiiçin vurduğunu” belirterek, meşru müdafaa olabilmesiiçin daha fazla yaralanmış olması gerekeceğinibelirtmişti. Jürinin iki günü aşan toplantısının ardındankarar açıklandı. Kararı açıklayan yargıç, Zimmerman’a“Artık mahkemede bir işiniz kalmadı” diyerekaklamanın son noktasını koydu.

Mahkemenin kararındaki alenen yaşanan aklamaelbette sırf Zimmerman’ın özgürlüğü için değildi.Amerika’daki ırkçı ayrımların her ne kadar kaldırıldığıifade edilse de hayatta karşılıkları olduğu yerdeduruyor. Yapılan araştırmalara göre ABD’de her 28saatte bir, bir siyahi, polis veya başka saldırganlartarafından öldürülüyor. Bundan dolayı Amerika’dakiırkçı saldırıların sahiplenilmesi kapitalist devletin yapısıgereğidir. Irkçı, şoven saldırılara yaslanarak varlığınısürdürme çabası kapitalist düzenin temelpolitikalarından biridir. Bu politika ile yeni cinayetlerezemin düzlenerek kitlelerin korku duvarlarınınyükseltilmesi, sömürü ve çifte standarta razı gelmesiöngürülür. Bunun için ABD Adalet Bakanı Holder,karara ilişkin konuşmasında “diyalog” vurgusu yapıyor.Zira emekçilerin ve ezilen siyahi halkın öfkesi sokaklarıdoldurmaya başladı bile. Holder mahkeme sürecineilişkin konuşmasında şunları ifade etti: “Verilecekhukuki karardan bağımsız olarak, bu trajedininhalkımız için karmaşık ve bu davanın uyandırdığıduygusal açıdan yüklü hususlar üzerinde dürüstçekonuşmak için yeni bir fırsat sunduğuna inanıyorum.Geçmişte çok sıkça yaptığımız gibi bu fırsatın

kaçmasına izin vermemeliyiz.”

Kapitalist ülkelerin hepsinde oynanan sözde

demokrasi ve adalet oyununa sarılan Holder ‘bağımsız

yargı’ kararını öteleyerek diyalogtan bahsediyor. Bu ise

dolaysız olarak sokaktaki eylemlerin adil yargılama

talebine kulak tıkamak, ırkçı ayrımcılığı besleyen

yasalara dair hiçbir somut adım atmamak anlamına

geliyor.

Cinayete isyan ABD yasalarını hedef alıyor

Fakat alenen yapılan bu aklama kitlelerde biriken

öfkeyi ateşledi. Başta siyahi halk olmak üzere

emekçiler geniş bir eylemli süreç örerek ırkçılık karşıtı

hareketi büyütüp taleplerini sokaklara taşıdı. Siyahi

halkın doğal tepkisi kapitalizmin mabedinde sömürüye

karşı mücadele edenlerin simgesi olan “Occupy”

hareketiyle birleşti. Bu yanıyla bugüne kadar

birbirinden kopuk kalan iki mücadele kanalının

buluşması da bugün için sınırlı ama anlamlı bir adım

oldu.

Bu süreçle öncelikle davaya fiilen müdahil olundu.

Mahkeme salonlarının dışında, eylemlerle

Zimmerman’ın tutuklanması için baskı yaratıldı. Bu ilk

başta karşılansa da süreç soğuduğunda kefaletle

serbest bırakma kararıyla düzen karşı adımını attı.

Bugün dava karara bağlanıp katil suçsuz ilan

edildiğinde ABD’nin bir dizi eyaleti ve şehir merkezi

eylemlerle bloke oldu. Kitleler karara öfkesini

sokaklarda gösterirken polis gözaltılarla eylemin

kitleselleşmesini engellemeye çalıştı. Fakat burada asıl

önemli olan Zimmerman’ın ceza almasından öte eylem

taleplerinin ırkçılığı kollayan, destekleyen yasaların

hedefe alınmasındadır. “Yerini koru”, “meşru

müdafaa” ve silah yasaları yeniden gündeme oturmuş

bu yasaların ırkçı cinayetlere gerekçe olmasının önüne

geçmesi talebi, tüm eylemlerde öne çıkmıştır. Bu da

ABD’de kurulu düzenin en temel yasalarının hedef

alınması anlamına geliyor.

Eylemler sırasında yapılan röportajlardan biri

biriken öfke ve mücadele dinamiğini yansıtıyor. Clay

Harris adlı bir Afro-Amerikalı sözleriyle tepkisini ve fiili

meşru mücadele hattını belirtiyor: “Kararı duyunca

deliye döndüm, oturup söylenmekten öte, bir şeyler

yapmamız gerektiğini düşündüm, o nedenle

protestolara katılıyorum. Önce biz burada insan

haklarını çözmeliyiz, ondan sonra diğer ülkelerden

bunu yapmasını istemeliyiz.” Tüm eylemcilerin ortak

kümesi olan bu “değiştirme” hedefi, baskı, sindirme ve

anti-propaganda araçlarına rağmen devletlerin

kitleleri kontrol edemediğini kanıtlıyor. Korku duvarını

aşan, manipülasyonları gören kitlelerin bilinçli

eyleminin durdurulamayacağı bir kez daha

ispatlanıyor. Emperyalist kapitalist sistemin incisi,

“refah dolu” ABD’de de bu gerçek egemenlerin

korkularını büyütüyor.

Irkçılığın ardındaki devlet gerçeği T. Kor

Page 31: Kızıl Bayrak  2013-29

Cumartesi Anneleri:

“Gençler hala ölüyor!”

Cumartesi Anneleri’nin bu haftaki buluşmasında

İsa Efe’nin kaybedilişi ve sonrasında yaşananlar

işlendi.

İlk olarak kayıp yakınları konuşmalar yaptılar.

Kenan Bilgin’in yakını İlhan Bilgin bir konuşma

yaptı. Bilgin, başbakanın Bingöl’de yaptığı

konuşmada “memleketimin dağlarına bahar geldi,

artık gençler ölmüyor” sözlerine karşı Gezi

Direnişi’nde hayatını kaybedenleri hatırlatarak tepki

gösterdi. “Barış” sürecine değinerek, Kürt halkının

bugünlere verdiği mücadeleyle geldiğini, fakat

başbakanın bunun önünde engel oluşturduğunu

ifade etti.

Cemil Kırbayır’ın yakını Fatma Kırbayır

konuşmasında devletin soru soran gençleri içeri

aldığını ifade etti. Sadece yakınlarının kemiklerini

istediklerini ifade ederek, “ölümse ölüm dövüşse

dövüş, herşeye hazırız” dedi.

Engin Kaplan’ın annesi Melek Kaplan da

konuşarak duygularını dile getirdi. 12 senedir

çocuğundan haber alamadıklarını, bu nedenle

eşinin kalp krizi geçirerek öldüğünü anlattı. “Ben de

son nefesime kadar aramaya devam edeceğim”

diyerek, oğlunun kemiklerini istediğini dile getirdi.

Kayıp yakınlarından, İrfan Bilgin, Hanife Yıldız ve

İkbal Eren de konuşma yaparak duygularını ve

taleplerini dile getirdiler.

Kayıp yakınlarının konuşmalarından sonra basın

açıklamasının okunmasına geçildi. Açıklamada, 16

yıl önce 116. eylemde İsa Efe’nin faillerinin

açıklandığı ve akibetinin sorulduğu söylendi. Fakat

hala durumun değişmediği, dosyanın tozlu raflarda

bekletildiği ifade edildi. 9 Temmuz 1996 yılında

Tepebağ Jandarma Karakolu’na götürüldükten sonra

kaybedilen İsa Efe’nin süreci anlatıldı. Olaydan

sorumlu olan askerlerin belli olduğu fakat hiçbirşey

yapılmadığı belirtildi.

Açıklama Gezi Direnişi sırasında uygulanan

saldırıların teşhiri ile devam etti. Saldırılar sırasında

çok sayıda insanın yaralandığı, darp edildiği,

gözaltına alındığı ve öldürüldüğü ifade edilerek,

sorumluların cezalandırılması gerektiği söylendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Evet, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. 31Mayıs’ta Gezi Parkı’nda başlayarak Türkiye’nin dört biryanına yayılan direnişin en önemli kazanımlarından birikitlelerin korku duvarlarını kırmaları oldu. Belki de enönemli dinamiklerinden birini de, devrimci pratik ilegeniş kitlelerin eylem birlikteliğinin sağladığı zemindebuluşmaları ve bu zemin üzerinde yaşanan karşılıklıetkileşim oluşturdu. Bu iki olgunun düzenmuhalefetinin kendiliğinden başlayan bir hareketikontrol altına alma noktasındaki acizliği ile birleşmesiise burjuvazinin eteklerini tutuşturmaya yetti.

Son süreçte yaşanan saldırılar bu korkunun ürünüolmakla beraber, sınıfsal bir tavrın, sınıf politikalarınınsonucu olarak doğdu. Burjuvazi, süreci başından berikendi sınıfsal konumu üzerinden okumayı başardı.Direnişin ilk günlerinde kendi adına oluşan tehlikeninfarkına vardı ve sözcülerinin ağızlarına, “aranızdamarjinal gruplar var” sözünü doladı. Devamında ise,şimdi karşı karşıya bulunduğumuz, tutuklama saldırılarıgeldi.

Korkularından sıyrılan kitleleri tekrar zapturaptaltına alıp gözdağı vermenin, diğer yandan da devrimcigüçleri fiilen kitlelerden koparmanın somut aracı oldututuklamalar. Kitle hareketinin düzen sınırlarını aşıpsınıfsal bir öz kazanmasını engellemenin tedbiri olarakhayata geçirildi, geçiriliyor.

İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da yaşanantutuklamalar bu çerçeveye oturmaktadır. Özellikleİzmir’de Gezi direnişi davalarında yasal dernek, yayın vebasın açıklamaları üzerinden gidilerek insan avınagirişilmesi, toplam tabloyu karartmamalıdır. Geziolaylarının paravan olarak kullanıdığı aşikardır. Ancaktek yanlı bu bakış, tamamıyla devrimcilerin tarihselmisyonunu gözden kaçıran bir duruşun ifadesi olabilir.Mücadelenin ilk günkü militan biçimlerinden barışçıleylem ve forumlara evrilmesi bu kanıyı beslemektedir.Fakat, bu aynı olgu, tersinden gerçekte kendiliğindenbir öfke patlaması ile sokaklara inen kitlelerinörgütlenme eğilimini ve bir sonraki sürece hazırlanmazeminini işaretlemektedir. Ve unutmayalım ki, henüzdaha işçi sınıfı sokaklara inmemiştir. Yaşanan tamanlamıyla burjuvazinin taktik saldırısıdır. Kitleleredevrimciler şahsında yöneltilen bir saldırıdır, harekete

ket vurmanınbir aracıdır.

Tarihigünlerdengeçiyoruz.Bunalımlar,savaşlar, vedevrimlerçağındaburjuvazikartlarını açıkoynamakta,gelecek günlere kendi cephesinden hazırlanmaktadır.Gezi direnişinin 5. şehidini verdiği bugünde, sınıfsavaşımının seyri içerisinde kızıl bayraklarıdalgalandırmak, tarihsel misyonumuzun omuzlarımızayüklediği yükü hakkıyla taşımak biz sınıf devimcilerinedüşmektedir.

Saldırıları püskürtecek olan tam da bu saldırılarınana hedefi olan devrimci kitlelerdir. Kitle hareketinesınıfsal özünü taşıyıp, devrimci rengini verecek olan işçisınıfıdır. O halde sınıfa gitmek, kitlelerle kaynaşmak,örgütlenmek ve geleceğe yürümek gerekmektedir.

Yaşanan göstermelik adalet sürecindemahkemelerin savunamaya karşı kör, sağır, dilsiz rolünüoynaması ve önceden verilmiş bir kararı hayata geçirmeişlevi, bizleri, işte yukarıda ortaya koymaya çalıştığımızçerçevede şaşırtmamaktadır.

Saldırıların arkası elbette gelecektir. Ancak zulmünolduğu yerde direniş de yeşerecektir. Buca’da birforumda dile getirildiği gibi “artık ezber bozulmalıdır,bozulmuştur!”

Bu tarihi günlerde avazımla aranızda olamamanınburuk tınısı, yüreğimde kitlelerle kol kolayürüyememenin kıskançlığı olsa da, duvarların, dikenlitellerin ve taş avluların arasından umut yüklütürkülerimiz, özgürlük şiarlarımız ve sınıf bilincimizindirenciyle sıkılı yumruklarımla haykırıyorum: “Bu dahabaşlangıç, mücadeleye devam!” Zindanlarda direnişibüyütmenin “yükünü” omuzlayan genç bir sınıfdevrimcisi olarak: “Her yer Taksim, her yer direniş!”

Özgür yarınlarda kucaklaşmak üzere... Burcu Koçlu

“Hiçbir şey eskisi gibiolmayacak!”

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sk. No:10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL TEL: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2013/29 * 19 Temmuz 2013Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Tutuklu BDSP’lilerin adresleri

Burcu KoçluŞakran Kapalı Kadın HapishanesiKampüs Postanesi A7Yeni Şakran - Aliağa / İzmir

Serdar GürYunus KızıltaşAbdullah YükselErol ÖzdemirSoner İnançHüseyin Gülbittiİzmir Kırıklar F Tipi Cezaevi / F-1

Page 32: Kızıl Bayrak  2013-29

Gezi direnişlerine katıldıkları için İzmir’degözaltına alınıp tutuklanarak Kırıklar 1 No’lu FTipi’ne konulan Gezi direnişçilerinin mektubunuokurlarımızla paylaşıyoruz...

Ülkemizde 31 Mayıs’ta başlayan, tüm kentlerimizietkisi altına alan ve sarsıcı etkileri hızla devam edenbir süreç yaşanmaktadır. Bu sarsıcı sürecin adı GeziParkı Direnişi’dir. Gezi Parkı Direnişi’nin etkileri bir kezdaha göstermiştir ki; ayağa kalkan, direnen bir halkınkarşısında hiçbir kuvvet duramaz. Baskı, zulüm vesömürü politikaları halkımızın birleşik gücü karşısındadağılmaya mahkûmdur.

AKP iktidarının temellerinde çok ciddi çatlaklarasebep olan Gezi Parkı Direnişi göstermiştir ki, bu ülkeartık iktidarın istediği zaman, istediği baskı ve sömürüpolitikalarını hayata geçirebileceği “dikensiz bir gülbahçesi” değildir.

Elbette ki, bu direnişin AKP nezdinde de birkarşılığı olacaktı. Bu süreçte AKP, faşist devletgeleneğini bozmayarak arkasında binlerce yaralı,gözlerini kaybeden ve en son Eskişehir’de Ali İsmailKorkmaz yoldaşımız olmak üzere 4 insanımızın cansızbedenini bıraktı. Yine aynı şekilde Lice’deki karakolprotestosunda halkın üzerine ateş açarak MedeniYıldırım yoldaşımızı katletti.

Devletin saldırı politikalarının bir diğer ayağınıise, bu süreçte gözaltı ve tutuklama furyası

oluşturuyor. Başta demokratik kimliğe sahipolan insanlar ve kurumlar AKP tarafındanhedef tahtasına oturtuldu. Sadece bugün değilher zaman demokratik hakların gaspına karşımücadele eden kişileri gözaltı vetutuklamalarla bastırmaya çalışan devlet, GeziParkı direnişimizde aktif rol oynayanlardan olanTaksim Dayanışması üyelerine de, TMMOB vebirçok kuruma da saldırmayı ihmal etmedi.

Ayrıca özgür basına yönelik özel bir saldırı

geçekleştiren devlet, birçok gazeteciye Gezi Parkı

sürecinde saldırarak yaraladı ve tutukladı. Yine ek

olarak “yaralananlar ve hayatını kaybedenlerle ilgili

olarak” savcılar haber yazmayı suç sayan fezlekeler

hazırladılar. Süreç toplamında başta İstanbul, İzmir,

Ankara olmak üzere onlarca ev ve kurum, parti binası

basılarak birçok insan gözaltına alındı. Saçma-sapan

polis fezlekelerine dayanarak ve hiçbir hukuksal

maddi temeli olmayan iddialarla yüzü aşkın insan

hapishanelere dolduruldu. Bizler belirli aralıklarla

yapılan ev baskınlarında ve kurum baskınlarında

gözaltına alınan ve devletin gözdağı vermek, ülkeyi

“dikensiz gül bahçesine çevirmek’ için işkenceye

uğrayan, hiçbir delil ve maddi temele dayanmayan

polis fezlekeleri ile tutuklanan Gezi Parkı

direnişçileriyiz.

Bizler biliyoruz ki, bu saldırı dalgasının temelinde

artık kolay kolay oturmamak üzere ayağa kalkan

halkımızın direnişini sindirme operasyonu vardır. Ama

yine tarihimizden biliyoruz ki, bir kez ayağa kalkan ve

direnişin değiştirici gücünü kavrayan kitleler öyle

kolay kolay pes etmezler. Şu an hapishanede olan Gezi

Direnişi Tutsakları olarak bir kez daha söylüyoruz ki,

bizleri buraya tıkmakla yıldıramayacaksınız. 31

Mayıs’tan beri meydanlarda, sokaklarda

sürdürdüğümüz direnişi şimdi bizleri yıldırmak için

tıktığınız hapishanelerde, hücrelerde tüm

canlılığımızla ve inancımızla devam ettiriyoruz.

Gün gün, sokak sokak, barikat barikat direnen

halkımızdan aldığımız güçle burada da haykırmaya

devam ediyoruz:

Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!Her yer Taksim, her yer direniş!Direniş şehitleri ölümsüzdür!

İzmir F Tipi Cezaevi Gezi Direnişi Tutsakları

Kavga bitmedi direnişe devam!