R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

148
R. A. SALVATORE LUTHIEN'ĐN KUMARI Eriador'da karanlığın hüküm sürdüğü bir zamandı. Avon denizindeki bütün adalan baskı altında tutan Kral Greensparrow ve büyücü düklerinin, halka karşı yönetimin yanında yer alan, Praeto-rian Muhafızların, tepegözlerin zamanıydı. Zaman, Avon denizinde ruhani yaşamın abideleri olarak inşa edilen, yüce güçlere sadakatin timsali sekiz büyük katedralin çanlarının vergi toplamak için çaldığı zamandı. Ama, zaman umut zamanıydı da. Eriador'un en büyük kenti Montfort'ta Đron Cross denilen sıradağların kuzeybatısından özgürlük ve isyan haykırışları yükseliyordu. Şeytan Dük Morkney, Greensparrow'un piyonu, ölüydü arak; çıplak, cılız bedeni, Montfort'un en büyük katedrali Ministry'nin en yüksek kulesinde sallanmaktaydı. Kentin aşağı kesimlerinde, yerleşimin seyrek olduğu bölgede, gururlu Eriadorlular eski kralları düşünür ve yüzyıllar önce tepegözlerle yapılan vahşi savaşın kahramanı Bruce MacDonald'ın adını haykırırken, zengin tüccarlar ve onların tepegöz muhafızları yukarılarda sıkışıp kalmışlardı. Bu küçücük bir şeydi aslında. Bir karanlık tarlasındaki küçücük bir ışık huzmesi, kara bir gecede parlayan yalnız bir yıldız gibiydi. Evet, şeytan büyücü-dük ölüydü; ancak büyücü-kral onun yerini kolaylıkla kapatabilirdi. Montfort, artık yerleşik düzene ve muhafızlarına karşı yapılan ayaklanmaları ve kızgın bir savaşın sancılarını yaşamaktaydı. Avon ordulan henüz gelmemişlerdi. Fakat kara kış ülkeyi sarmaladığında o da olacaktı. Geldiklerinde ise, büyücü- krala karşı ayaklananlar gerçek karanlığın ne olduğunu göreceklerdi. Ama, asiler olaya böyle bakmıyorlardı. Onlar bir çırpıda, hiçbir şey şünmeksizin birbirlerine kenetlenmiş, umuda dopdolu savaşacaklardı. Tüm isyanlarda olduğu gibi. Montfort'ta savaşın adını anmak, güney Avon hükümdarlığının zulmüne boyun eğmekten bıkmış, gururlu Eriador halkı için hiç de küçük bir şey değildi. Bruce MacDonald'ın adını ağza almak da, Eriador'un yeni kahramanının adını haykırmak da: Morkney'in celladı, henüz kendisi de farkında olmasa da tomurcuklanan isyanın öncüsü. Kızıl Gölge. Đsyan tam burada başlamışa. Ministry Katedrali'nde, sıraların bulunduğu o geniş alanda. Đlk çatışmada öldürülenlerin kurumuş kanlan hala görülebiliyordu. Kan, ahşap sıralan ve taş zemini boyamış, duvarlara, oymak heykellere sıçramıştı. Katedral, şehrin tüccar sınıfının yaşadığı bölgeyi sıradan halktan ayıran duvarın yanına inşa edilmişti; dolayısıyla stratejik bk önem taşımaktaydı. Çatışmanın başından bu yana defalarca el de-ğiştkmişti ama asiler o kadar azimliydi ki, tepegözler kuleyi Dük Morkney'in cansız bedenini indkecek kadar uzun süre ellerinde tutamamışlardı. Ama bu sefer, tek gözlü canavarlar bütün güçleriyle gelmişler ve Ministry'nin batı kapılarıyla katedralin kuzey kolundaki küçük girişte karşılaştıkları dkenişi kırmışlardı. Tepegözler içeri akın ettiler; karşılarında azimli dkenişçileri buldular ve taze kan, ahşap sıralarla taş zemindeki kurumuş kanı örttü. Bkkaç saniye içinde iki cephe arasındaki sınır kaybolmuştu. Artık, kendinden geçmiş, vahşice bkbirini doğrayan, öldüren, ölen, acımasız bk düşman yığını vardı sahnede. Çaüşma, kentin aşağı bölümlerinden, isyancılara ait sokaklardan da duyulmaktaydı. Siobahn, yan elf, yan insan ve onun kırk kadar elf yoldaşı—ki bu da Montfort'taki ciflerin üçte birinden fazlaydı—savaşın çağrısına cevap vermekte gecikmediler. Büyük katedralin duvarında, Montfort'un aşağı yakasına açılan gizli bk geçit vardı. Kurnaz cüceler bu geçidi Montfort'taki nadk ateşkes anlarında kazmışlardı. Siobahn ve arkadaşları kentin aşağı yakasından fırlayıp, geçitte aşağı sarkıtılmış olan iplere tırmanmaya başladılar. Geçitte kıvrılarak ilerlerken katedralin göbeğindeki çatışmayı duyabiliyorlardı. Geçit tünellere ayrılıyordu; bk tarafta şehri ikiye bölen duvar boyunca ilerliyor, diğer tarafta da katedralin doğusundaki burna doğru kıvrılıyordu.

description

 

Transcript of R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Page 1: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

R. A. SALVATORE LUTHIEN' ĐN KUMARI Eriador'da karanlı ğın hüküm sürdü ğü bir zamandı. Avon denizindeki bütün adalan baskı altında tutan Kral Greensparrow ve büyücü düklerinin, halka kar şı yönetimin yanında yer alan, Praeto-rian Muhafızların, tepegözlerin zamanıydı. Zaman, Avon denizinde ruhani ya şamın abideleri olarak in şa edilen, yüce güçlere sadakatin timsali sekiz büyük katedralin çanlarının vergi toplamak için çaldı ğı zamandı. Ama, zaman umut zamanıydı da. Eriador'un en büyük kenti Montfort'ta Đron Cross denilen sırada ğların kuzeybatısından özgürlük ve isyan haykırı şları yükseliyordu. Şeytan Dük Morkney, Greensparrow'un piyonu, ölüydü arak; çıplak, cılız bedeni, Montfort'un en büyük katedrali Ministry'nin en yüksek kulesinde sallanmaktaydı. Kentin a şağı kesimlerinde, yerle şimin seyrek oldu ğu bölgede, gururlu Eriadorlular eski kralları dü şünür ve yüzyıllar önce tepegözlerle yapılan vah şi sava şın kahramanı Bruce MacDonald'ın adını haykırırken, zengin tüccarlar ve onların tepegöz muhafızları yukarılarda sıkı şıp kalmı şlardı. Bu küçücük bir şeydi aslında. Bir karanlık tarlasındaki küçücük bir ı şık huzmesi, kara bir gecede parlayan yalnız bir yıldız gibiydi. Evet, şeytan büyücü-dük ölüydü; ancak büyücü-kral onun yerini kolaylıkla kapatabilirdi. Montfort, artık yerle şik düzene ve muhafızlarına kar şı yapılan ayaklanmaları ve kızgın bir sava şın sancılarını ya şamaktaydı. Avon ordulan henüz gelmemi şlerdi. Fakat kara kı ş ülkeyi sarmaladı ğında o da olacaktı. Geldiklerinde ise, büyücü-krala kar şı ayaklananlar gerçek karanlı ğın ne oldu ğunu göreceklerdi. Ama, asiler olaya böyle bakmıyorlardı. Onlar bir çırpıda, hiçbir şey düşünmeksizin birbirlerine kenetlenmi ş, umuda dopdolu sava şacaklardı. Tüm isyanlarda oldu ğu gibi. Montfort'ta sava şın adını anmak, güney Avon hükümdarlı ğının zulmüne boyun eğmekten bıkmı ş, gururlu Eriador halkı için hiç de küçük bir şey de ğildi. Bruce MacDonald'ın adını a ğza almak da, Eriador'un yeni kahramanının adını haykırmak da: Morkney'in celladı, henüz kendisi de farkında olmasa da tomurcuklanan isyanın öncüsü. Kızıl Gölge. Đsyan tam burada ba şlamı şa. Ministry Katedrali'nde, sıraların bulundu ğu o geni ş alanda. Đlk çatı şmada öldürülenlerin kurumu ş kanlan hala görülebiliyordu. Kan, ahşap sıralan ve ta ş zemini boyamı ş, duvarlara, oymak heykellere sıçramı ştı. Katedral, şehrin tüccar sınıfının ya şadı ğı bölgeyi sıradan halktan ayıran duvarın yanına in şa edilmi şti; dolayısıyla stratejik bk önem ta şımaktaydı. Çatı şmanın ba şından bu yana defalarca el de- ği ştkmi şti ama asiler o kadar azimliydi ki, tepegözler kuleyi Dük Morkney'in cansız bedenini indkecek kadar uzun süre ellerinde tutamamı şlardı. Ama bu sefer, tek gözlü canavarlar bütün güçleriyle gelmi şler ve Ministry'nin batı kapılarıyla katedralin kuzey kolundaki küçük giri şte kar şıla ştıkları dkeni şi kırmı şlardı. Tepegözler içeri akın ettiler; kar şılarında azimli dkeni şçileri buldular ve taze kan, ah şap sıralarla ta ş zemindeki kurumu ş kanı örttü. Bkkaç saniye içinde iki cephe arasındaki sınır kaybolmu ştu. Artık, kendinden geçmi ş, vah şice bkbirini do ğrayan, öldüren, ölen, acımasız bk dü şman yı ğını vardı sahnede. Çaüşma, kentin a şağı bölümlerinden, isyancılara ait sokaklardan da duyulmaktaydı. Siobahn, yan elf, yan insan ve onun kırk kadar elf yolda şı—ki bu da Montfort'taki ciflerin üçte birinden fazlaydı—sava şın ça ğrısına cevap vermekte gecikmediler. Büyük katedralin duvarında, Montfort'un a şağı yakasına açılan gizli bk geçit vardı. Kurnaz cüceler bu geçidi Montfort'taki nadk ate şkes anlarında kazmı şlardı. Siobahn ve arkada şları kentin a şağı yakasından fırlayıp, geçitte a şağı sarkıtılmı ş olan iplere tırmanmaya ba şladılar. Geçitte kıvrılarak ilerlerken katedralin göbe ğindeki çatı şmayı duyabiliyorlardı. Geçit tünellere ayrılıyordu; bk tarafta şehri ikiye bölen duvar boyunca ilerliyor, di ğer tarafta da katedralin do ğusundaki burna do ğru kıvrılıyordu.

Page 2: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Cüceler bu geçidi yapmakta hiç zorlanmamı şlardı. Çünkü duvarlar on ayaktan daha kalın de ğildi ve daha bk çok tünel de katedralin bakımıyla u ğra şan ki şilerce kullanılmak üzere önceden kazılmı ştı. Elfler bk süre sonra genellikle batiya ilerler oldular ve bk süre sonra onlan da bk üstteki kata ta şıyacak, tünelin sonundaki merdivene ula ştılar. Tırmanıp, önce güneye, sonra tekrar batıya ilerlediler ve sonunda da haç şeklindeki katedralin güney kolunun etrafındaki turlarını tamamladılar. Siobahn önündeki bk ta şı oynatıp kenara itti ve sürünerek güney balkona, triforyuma çıkü. Burası, yerden elli ayak yükseklikte, batı kapısından haç şeklindeki katedralin kollarının kesi şti ği alana do ğru, sıraların bulundu ğu bölüm boyunca uzanan geni ş bk çıkmaydı. Güzel yan-elf Siobahn bu ğday rengi buklelerini geriye atarken derin bir nefes aldı ve a şağıdaki berbat sahneye bir göz ata. "Oklarınızı dikkatle ni şanlayın," dedi Siobahn arkasında sıralanan arkada şlarına. A şağıdaki iç içe girmi ş, dövü şen bedenlere bakıldı ğında bu emir çok gereksizdi. Rakiplerinden meydan okuma cesaretini gösterebilen çok çıkmamı ştı ama az sayıda da olsa Avon'daki birkaç okçu, ciflerle boy ölçü şebilecek yetenekteydi. Uzun, mükemmel yaylar sakırdadı ve oklar Tepegözleri ala şağı etmek için havayı yararak ilerledi. Bitlerin dörtte biri ba şlarındaki Siobahn ile birlikte triforyu-mun batı kanadının sonuna do ğru ko ştu. Burada, kilise sıralarının bulundu ğu alanın zemininden biraz yüksekte kalan küçük bir tünel vardı. Tünel, bu alana açılan batıdaki giri şe do ğru uzanıyor, merkezden kar şıya geçiyor ve haçın kuzey koluna açılıyordu. Elfler gölgelerin içinden fırladılar, balkonu süsleyen heykellerin çevresinden dolanıp tam kar şıdaki kuzey koluna do ğru ko ştular. Buradaki kapıda giderek artan bk tepegöz akını vardı ve onları engelleyemeyecek kadar az direni şçi kalmı şa. Elflerden on tanesi yaylarını gerdiler ve içeri akan tepegözleri teker teker devken oklarını ardı ardına fırlatmaya, kuzey giri şi cesetlerde doldurmaya ba şladılar. Sıraların arasındaki göbekte, tepegözlerin ve destek kuvvetlerinin akını azalmı ş gibiydi. Ba şta gösterdikleri ivmeyi sürdürmekte güçlük çekiyorlardı. Ama sonra birden güney kapılarının kütük ile parçalanmasıyla bklikte bk patlama olmu ş ve orada kurulu olan barikat yıkılmı şa. Yeni bk tepegöz ordusu içeri akın etti. Ne okçu cifler ne de göbekte sava şanlar onları durdurabilklerdi. "Sanki Montfort'un tüm tek gözlüleri tepemize geliyor!" diye haykırdı Siobahn'ın arkasındaki elf. Siobahn ba şıyla onayladı bu dü şünceyi. Görünen oydu ki, kralın Montfort'taki kuvvetlerinin yeni kumandanı olarak adı duyulan Vikont Aubrey, Minisüy'nin düşman elinde yeterince uzun kaldı ğına karar vermi şti. Söylentilere göre, Aubrey bk soytarıydı. Kraliyet ailesinin hizmetkarı, zalim Avon kralının u şakları, beceriksiz bk dolu vikont ve barondan sadece biriydi. Her açıdan bir soytarıydı ama yine de Montfort muhafızlarının kumandasını eline geçirmi şti ve şimdi de katedralde asilere kar şı gücünü göstermekteydi. "Luthien bunu biliyordu," dedi Siobahn, a ğlamaklı bir sesle. Sevgilisinden bahsediyordu; kader tanrıçalarının Kızıl Gölge olarak seçtikleri sevgilisinden. Gerçekten de Luthien daha bir hafta önce Siobahn'a Ministry'de bahara kadar tutunmalarının mümkün olmayabilece ğini söylemi şti. "Onları durduramayız," dedi Siobahn'm arkasındaki elf. Siobahn bir an avazı çıka ğı kadar ba ğırmak, karamsarlı ğı yüzünden di ğerini haşlamak istedi. Ama elf çok da haksız de ğildi. Vikont Aubrey Ministry'yi geri istiyordu ve alacaktı da. Artık ciflerin görevi bu büyük binayı savunmak değildi. Şimdi tüm ümitleri buradan mümkün olabildi ğince çok ki şiyi sa ğ çıkarabilmekti. Ve tabi, bu arada da tepegözlere mümkün oldu ğunca çok acı çektirebilmek. Siobahn yayını çekti ve okunu yere serdi ği bir adamı devasa kılıcıyla de şmeye hazırlanan bir tepegözün gö ğsüne sapladı. Tepegöz, ba şına gelenin farkında değilmi şçesine kımıldamadan kalakaldı; koca gözü a şağıda saplanmı ş, titreyen oka bakıyordu. Bu arada, öldürmeye çalı ştı ğı adam aya ğa fırlamı ş ve elinde çevirdi ği sopasıyla canavarın yüzünü da ğınp yere dü şüşünü hızlandırmı ştı.

Page 3: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Adam döndü ve balkondaki Siobahn'a bakıp yumru ğunu zafer ve minnet duygusuyla havaya kaldırdı. Ama, ko şan iki ayak sesiyle tekrar yeni bir çatı şmanın tam ortasında buldu kendini. Tepegözler kıyasıya dövü şen yı ğının güneyinden sırayla ilerleyerek müttefiklerine katılıp direni şi kırmaya ba şladılar. "Güneydeki balkona geri dönün," diye ba ğırdı arkada şlarına Siobahn. Elfler Siobahn'a baktılar; kar şıya, arkada şlanmn yanına döndükleri taktirde, stratejik önemi olan bir noktayı dü şmana bırakmı ş olacaklardı. "Geri!" diye tekrarladı Siobahn çünkü olacakları görebiliyordu. Göbekteki dövü ş kaybedilecek, ondan sonra da tepegözler bakı şlarını yukarılara, balkonlara çevireceklerdi. Siobahn'ın gurubu için tek kaçı ş yolu geldikleri yoldu: Güneydeki balkonu do ğu duvarına ba ğlayan gizli geçit. Yan-elf önlerinde uzun bir yol oldu ğunu ve baa kapılarının üstündeki o küçük geçit tepegÖ2ler tarafından kapatılırsa kuzeydeki balkonun ku şatılmı ş olaca ğını ve ekibiyle birlikte orada sıkı şıp kalacaklarını biliyordu. "Ko şun!" diye ba ğırdı arkada şlarına Siobahn. Elflerin bir kısmı nedenini hala anlamamı ş olsa da hiçbiri emri sorgulamakla zaman kaybetmedi. Arkada şları yanından geçip giderken Siobahn kuzey balkonunun altında bekledi. Arkada şlarının kaçabileceklerinden emindi. Onu asıl kaygılandıran, katedralin göbe ğinde direnen a-damlardan birinin bile Ministry'den sa ğ çıkamama olasılı ğıydı. Bütün cifler geri dönmü ş, tünele girmekteydiler. Siobahn'ın geride bekledi ğini fark etmemi şlerdi. Siobahn da tam pe şlerinden gitmek üzere dönmü ştü ki, birden arkasına baka ve içini bir umut dalgası kapladı. Katedralin arkada kalan duvarından, arkada şlarının Ministry'ye girmek için kullandı ğı gizli geçidin tam altından oldukça düzgün dikdörtgen bir parça düşüyordu. Siobahn çok büyük bk çarpma sesi bekliyordu ama dikdörtgen blo ğun yere dü şmedi ğini, zinck-lerle desteklenmi ş açılır kapanır bk köprü gibi oldu ğunu görünce şaşırdı. Biri bu ta ş platforma adayarak içeri daldı; sırtında dalgalanan kızıl bk pelerin vardı. Adam platformdan da a şağı adadı ve atlamasıyla bklikte iki adımda katedralin do ğu burnundaki akara ula şıverdi. Adam, elinde muhte şem kılıcı, yukarı, aharın üstüne sıçradı. Siobahn gülümsedi. Görünen oydu ki, kurnaz cüceler gizli geçidi kazmaktan daha fazlasını becermi şler, muhtemelen Luthien'in iste ği üzerine bu açılır kapanır köprüyü yapmı şlardı. Çünkü, zeki genç adam bugünü gerçekten de önceden görmü ştü. Ministry'nin direni şçileri dövü şmeye devam ettiler—tepegöz-lerse arkalarına baktılar ve korkuyla titrediler. Kızıl Gölge oradaydı. "Sevgili Luthien," diye fısıldadı Siobahn ve yüzündeki gülümseme, Luthien'in arkada şı, kılık kıyafet dü şkünü buçukluk, Oliver deBurrows'un Ludıien'e ula şmak için ko ştu ğunu gördü ğünde bk kat daha arta. Oliver, bk elinde kocaman şapkası, di ğerinde meçi, sıranda da dalgalanan mor kadife peleriniyle ahara gitti ve olabildi ğince yukan zıplamaya çalı şa. Az kalsın ba şanyordu da. Üç ayak boyundaki Oliver tepinerek, hoplayıp zıplayarak umutsuzca Luthien'e ula şmaya çalı şıyordu. Ama, arkalarından içeri giren arkada şı buçuklu ğu belinden yakalayıp yukarı fırlatmasaydı bu pek mümkün olmayacaktı. Arkadan geleni görünce Siobahn'ın gülümsemesi kayboldu. Elbette Luthien'in bu kadar güçlü bk müttefikle gelmesine sevinmi şti yan-elf, ancak yine de yüzündeki gülümseme silinivermi şti. Gelen, Luthien'in anavatanı Bedwydrin'den sava şçı bk kadındı. Uzun boylu, kuvvetli ve tarif edilemez güzellikteydi. Da ğınık kızıl saçları ve en az Siobahn'mkiler kadar koyu, ye şil renkli ve parlak gözleri vardı. Bu üç ki şiyle pe şlerinden köprüde belken altmı ş sava şçının, katedralin göbe ğinde tuza ğa dü şmüş durumdaki dkeni şçilerin kurtulu ş umudu olabileceklerini dü şünerek, kıskançlı ğı bk kenara bırakıp, "Ho ş geldin, Katerin O'Hale" diye fısıldadı yan-elf. Katedralin batı duvarındaki tüneli geçmek cifler için hiç de kolay de ğildi. Tepegözler tarafından geçitte sıkı ştırılma korkusu Siobahn'ı tekrar sanyordu. Tek gözlü canavarlar bandaki giri şin yukarısına uzanan kıvrımlarda bekliyorlardı. Henüz bk savunma planı da yapmamı ş olsalar da güneydeki tünelde

Page 4: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

bekleyen hemcinslerinin de deste ğiyle ufak tefek bk kaç sıyrıkla kurtarıp güney kanada ula şmayı ba şardı cifler. Tünelden balkona çıkıp a şağı baktı ğında Siobahn çatı şmanın yön de ği ştirdi ğini, dkeni şçilerin do ğuya, Luthien ve adamlarının açtı ğı kaçı ş tüneline do ğru gerilediklerini gördü. "Son okunuza kadar sava şın" dedi Siobahn ve "a şağıya, güney kanada, dkeni şçilerin yanına inmemiz gerekecek. Đpleri hazırlayın," diye ekledi. Elfler ba şlarıyla onayladılar ama i şin do ğrusu böyle bk emk beklemiyorlardı. Elfler hızlı ni şancılardı. Dü şman kar şılık vermeye zaman bulamadan oklarını konu ştururlardı. Fakat şimdi Minis-try'deydiler ve pek çok hayada bklikte Ministry de kaybedilmek üzereydi. Siobahn hızla vur-kaç taktiklerini unutmalarını söyledi. Neden basitti: Bu sava ş çok kritikti. Ludıien dövü şe ba şlamı ştı bile. Bk grup dkeni şçinin ba şında sava şıyor, muhte şem kılıcı Blind-Striker tepegözleri biçiyordu. Oliver ve Katerin de ona katıldılar. Oliver uzun, kıvırcık, kahve- rengi lülelerini kapatan koca şapkası sırtında, bir elinde meçi, di ğerinde iki ucu keskin geni ş kılıcı dövü şürken, Katerin büyük bir ustalıkla, parıldayan mızra ğını savuruyordu. Her ikisi de sıkı dövü şçülerdi. Hele direni şçilerin arkadaki hattı tuttukları, yarım daire şeklindeki burna öfke ve nefret selinin hakim oldu ğu dü şünüldü ğünde, durdurulmaları olanaksızdı. Siper aldıkları burnu korumaya çalı şıyor, dü şmanı deviriyorlardı. Ama tepegözlerin hedefi Luthien'di; yani Kızıl Gölge, Morkney'in celladı. Tek gözlü canavarlar Kızıl Gölge'nin pelerinini çok iyi tanıyorlardı ve şimdi de dı şa do ğru geni şleyen kanatlarıyla şahlanmı ş bk ejdere benzeyen, mücevherlerle bezeli altın bir kabzası olan o devasa kılıcıyla tanı şmışlardı. Luthien onlar için en büyük tehlikeydi: Eriadorlulann önderi oydu. Tepegözler Kızıl Göl-ge'yi öldürebilirlerse Montfort'taki isyan kolaylıkla bastırılacaktı. Genç Bedwyr'in azmine dayanamayan tepegözlerin ço ğu kaçü. Fakat, Morkney'in ölümünden sonra kentin dukası olması beklenen Vikont Aubrey'in gözüne girmek isteyen bk kaçı Luthien'in kar şısına dikilme cesareti gösterdiler. Luthien'i sıkı ştırmaya kalkan iki tepegözü gören Oliver ba ğırdı. "Büyük kılıcını kullanmalısın..." Hedefini iyi ayarlayabilmek için buçukluk kendisine do ğru gelen bk mızra ğın yoluna do ğru elindeki geni ş a ğızlı hançerini belli bk açıyla kaldırdı. Silahın ba ş kısmını yukarı bakan hançerin kabzası ile yakaladı. Oliver'ın zarif, oynak bile ğinin bk hareketi tepegözün mızra ğını kopanverdi ve buçukluk silahın yanından hızla geçerek meçini canavarın gö ğsüne sokuverdi. Luthien'e dönüp, "Çünkü sol elini dengeni sa ğlamak dı şında nedenlerle de kullanman gerekebilk," diye sözünü tamamladı. Bu arada bk kahraman edasıyla ince kılıcı yere dayamı ş, hançeri beline takmı şa bile. Pozu ancak bk saniye kadar sürebildi. Çünkü, ba şka bk tepegöz yandan saldırıya geçmi şti. Üzerlerindeki baskıya, ikiye kar şı bir sava şıyor olmalarına ra ğmen Luthien gülümsedi. Minik arkada şına cevap vermeliydi. "Ama iki silahla birden dövü şürsem.. . ", diye ba şladı Luthien, Blind-Striker'ı öne savurdu ve sonra da ba şının arkasına alıp dü şmanlarını geri çekilmeye zorlamak için geni ş bk açıyla, hızla sa- vurdu, ". . . bunu nasıl yapacaktım?" B/ind-Striker bir kavis çizerek a şağı doğru indi, iki elle yapılan darbenin yana do ğru yaptı ğı baskı iki tepegözün de mızra ğını, birinin ucunu parçalayarak, yana atn. Kılıç tekrar Luthien'in ba şının arkasından yukarı kalkü ve bir kere daha hamle yapa ğında ileri, a şağı do ğru gitti ve tepegözlerin mızrakları bk kez daha yana doğru geni şçe savruldu. Blind-Striker çılgın savrulu şuna devam etti, aynı sırayla, ama genç adam kesi şin yönünü de ği ştirerek bu sefer arka sol tarafından ba şladı. Kılıcın ucu yakındaki tepegözün omzundan gö ğsüne kadar açılan yaradan akan kanla parladı. Đkinci canavar gelen kılıçla yüzle şmek için döndü, mızra ğını gö ğsünün önünde sımsıkı tutmaktaydı. Blind-Striker mızra ğı hızla geçti, canavarın zırhını deldi ve gö ğsünde epeyce derinlere uzandı. Canavar geriye sendeledi ama Luthien'in sıkıca içinde tuttu ğu kılıç dü şmesini engelledi.

Page 5: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Kendi kanında bo ğulan di ğeri ise yerde geri geri sürünerek kaçmaya ba şladı. Bu genç sava şçıya meydan okuma iste ği artık bütünüyle yok olmu ştu. Luthien kılıcını canavarın gö ğsünden çekip aldı ve tepegöz yere devrildi. Sonra, di ğer bk tepegözün saldırısına kar şılık vermeden önce bk an dönüp Oliver'ın yüzünde donup kalan gülümsemeyi görmek istedi. . Ama hayır. O sırada Oliver'ın ince kılıcı havada daireler çiziyor, kılıcın hareketleriyle afallamı ş yarım akıllı canavarın kılıcına cevap veriyordu. "Hünüer!" diye güldü buçukluk. Ukala Gascon aksanıyla sözcü ğü uzatarak üç hecede söylemi şti. " Đki silahla dövü şürsen iki tepegözü bkden öldürebilksin. Şimdi o elinden kaçırdı ğını yakalayıp benim öldürmem gerekecek!". Luthien çaresizce iç geçkdi ve arkasını dönüp Blind-Striker'\ tam zamanında kaldırdı ve bk ba şka darbeyi savu şturdu. Kar şılık vermeye fırsat bulamadan solda, elinin bulundu ğu tarafta bk hareketlenme oldu. Tepegöz aniden sarsıldı ve kükredi; Katerin O'Ha-le'in mızra ğı midesini delip geçmi şti. "Daha çok sava şıp daha az konu şursan hepimiz buradan çıkabiliriz," diye çıkı ştı Katerin. Mızra ğını çekip çıkardı ve çevik bir harekede, yeni saldırıya döndü. Ludıien, Katerin'in neden çıkı şüğını anlıyordu. Yıllarca onun yanında ya şamış, eğitim görmü ştü. Katerin en zorlu rakiplerle sava şırdı ve silah arkada şlarını da hep en iyi dövü şçülerden seçerdi. Şimdi de Oliver'dan ve onun ukalalıkla karı şık kendine güveninden ho şlanmaya ba şlamı ştı. Aynı şekilde Oliver da ondan. Ministry, Aubrey'in kirli ellerine geçmek üzere olsa da, bu berbat sava şın ortasında, aynı Oliver gibi zevk aldı Katerin. O an Luthien Bedwyr, bundan daha iyi dostlara sahip olamazdım, diye dü şündü. Tam o sırada bir tepegöz kükreyerek saldırdı. Luthien hamleyi savu şturmak için eğildi ğinde canavar garip bir çı ğlık ata ve birden yüz üstü yere çakıldı. O an Luthien canavarın kafatasina gömülüp kalmı ş olan oku gördü. Okun geldi ği yöne, sol tarafa baktı ğında yerden elli ayak yüksekteki balkonda ka şları çatık kendine bakan Siobahn'ı gördü gözleri—ve o anda Katerin O'Hale ile aynı kulvarda sava şmasından, Siobahn'ın hiç de memnun olmadı ğını anladı. Ama şimdi bunu dü şünecek zaman yoktu. Aniden kendine do ğru gelen bir grup canavar gördü. Dü şman birlikler, do ğu burnunun giri şinden katedralin kanadarına kadar yerle şmişlerdi. Luthien ve küçük grubunun sıkı ştıkları yerden çıkmaları artık çok zordu, çünkü şimdi üç koldan gelen saldırılara kar şı koymaya çalı şıyorlardı. Sıkı şmış direni şçilerin ço ğu da bk araya toplanmı şlardı ama yarım düzine kadar direni şçi dı şarıda kalmı ştı. Luthien'in durdu ğu yerden otuz ayak uzaktaydılar. Sadece otuz ayak, ama aralarında en az bk düzine tepegöz vardı. "Geri çekilin" diye ba ğırdı Luthien Katerin'e. Kadın arkasına, Luthien'e bakar bakmaz onun ne yapmak istedi ğini anladı. Çok riskliydi, intihar demekti bu. Dürtüleri ve Luthien'e olan a şkı onu kalıp, Luthien'le aynı kaderi payla şmaya itiyordu. Ama, görevine ba ğlı ve bilinçli bk askerdi ve biliyordu ki grubu, do ğu burnundan geri götürüp do ğu duvarındaki geçide, oradan da güvenlikte olabilecekleri bk yere, kentin a şağı yakasındaki sokaklara ula ştırabilecek yalnızca Luthien, Oliver ve kendisi vardı. "Oliver!" diye ba ğırdı Luthien ve hücuma geçen koca, çirkin tepegöze yöneldi. Arkasından gelen kılıç sesini duydu ğunda, Oliver'in, ça ğrısını i şitti ğini anladı. Luthien bütün gücüyle tepegözün kollarını ve silahını havaya savurdu ve aynı anda da ayaklarını açarak sıçradı. O sırada Oliver yerde yuvarlanarak aradan geçip, elinde ucu yukarı çevrilmi ş kılıcıyla aya ğa fırladı. Kar şısındaki uzun bir tepegözdü. Bu nedenle kısacık Oliver'in, ba şta planladı ğı gibi, kılıcını canavarın diyaframından sokup ci ğerlerinden çıkarması imkansızdı. O da, kılıcı yaratı ğın göbe ğine sokuverdi; ta ki metal, canavarın kalın omurgasında takılı kalıncaya kadar. Luthien can çeki şen yaratı ğı kenara fırlattı. Oliver, kar şı tarafta sıkı şıp kalmı ş adamlarla aralarındaki bari-yere bakıp, "Bunu yapmak istedi ğinden emin misin?" diye sordu. Cevabı açık, öylesine sorulmu ş bir soruydu bu. Oliver da bunu biliyordu ve Luthien'in cevabını beklemeden tepegöz yı ğınının arasına dahverdi. Elinde çevirdi ği kılıçla önündeki iki tepegözün dikkatini çekip a şağı bakmalarını sa ğladı.

Page 6: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"En iyi arkada şımla tanı şmış mıydınız?" diye sordu ğu sırada Blind-Striker başının üstünden geçip iki canavarı da biçti. Tepegözlerin akıl almaz salaklı ğına kafa salladı. Luthien'le bu takti ği son iki haftada en az yirmi kere uygulamı şlardı ve şimdiye dek i şe yaramadı ğı hiç olmamı ştı. Geride duran Katerin de kafasını salladı. Luthien'le Oliver'in yakaladı ğı uyumu bk kez daha hayranlıkla seyrediyordu. Nasıl da birbirlerini tamamlıyorlardı. Şimdi de, tüm engellere ra ğmen, Tepegözleri yara yara, katedralin yüksek arkalıklı sıralarının arasındaki yol boyunca ilerliyorlardı. Yukarıdaki balkondan Luthien'le Oliver'ı izleyen Siobahn ve arkada şlan da iki kafadarın ne yapmaya çalı ştı ğını anlamı şlardı ve biliyorlardı ki dostlarının ve sıkı şıp kalmı ş o alo adamın kurtulu şu, sadece okçulardan gelecek deste ğe bağlıydı. Katerin'in liderli ğindeki ana grup ise katedralin kollarının birle şti ği alanda dövü şerek hızla do ğu burna ilerlemekteydi. Gayet iyi gidiyorlardı. Siobahn ve arkada şlan oklarını Luthien ve Oliver'in önü ve arkasındaki cana- varlara ya ğdırmaya ba şladılar. Luthien ve Oliver'ın ula şmaya çalı şoğı adamlardan geride dört ki şi kalmı ştı. Biri ölmü ştü. Di ğeri ise, ba ğırsakları dı şarıda ah şap sıranın altında inleyerek sürünmeye çalı şıyordu. Tepegözlerden biri, elinde mızrak, adamın i şini bitirmek için sıranın üstünden eğildi. Yeti şen ilk Luthien oldu ve Blind-Striker canavarın suratını yarıp geçti. "Ko şun! Geçide!" diye ba ğırdı Oliver. Adamlardan üçü emre uyup, buçuklu ğun pe şi sıra ko ştular. Dördüncü de dönüp pe şlerinden gitmeye çalı şü ama sırtına bir mızrak yedi ve yere çakılıp kaldı. Tepegözler dört koldan yakla şırken, "Onu bırakmaksın!" diye ba ğırdı Oliver Luthien'e. "Elbette bırakmayacaksın," diye de kendi kendine mırıldandı. Arkada şını iyi tanıyordu. Luthien'in geri dönüp, kar şısına çıkan canavarı yere seri şini, sonra da e ğilip yerde yatan adamı omzuna atı şını izlerken, daha önce de defalarca yapa ğı gibi, iç geçirmekle yetindi. Đki dost, sıraların arasından kolayca çıktılar çıkmasına ama önlerindeki koridor o kadar çok tepegözle doluydu ki, az önce aynı yerden çıkıp kaçan üç adam görünmüyordu bile. "En azından bir kalkanımız var," dedi Oliver, Luthien'in om-zundaki adamı kastederek. Luthien'in espriyi tartı şacak vakti yoktu. Homurdanarak ileri atıldı ve şaşırtmacalı bir kılıç hareketiyle önündeki tepegözü yere devirdi. Tek hamlede başarmasına kendi bile şaşırmı ştı. Ama kör talih bir türlü pe şini bırakmak bilmiyordu. Kar şısına yine bir tepegöz dikilmi şti. Omzundaki a ğırlık yüzünden dengede duramıyordu. Tamamen savunması sava şması gerekiyordu ve vah şice gelen darbeleri ucu ucuna savu şturabiliyordu. Yarak adamı almak için döndü ğünde çok zaman kaybetmi şti ve şimdi bunun yarattı ğı tehlikeyi görüyordu. Zaman onun aleyhine i şkyordu. Tepegözler sıraların arasından çıkıp Luthien'in pe şi sıra koridora akın ediyorlardı. Geri dönmesi hayatına mal olacaka ama Luthien Bedwyr verdi ği karardan hiç pi şman de ğildi. Aynı durumda kalsa, sonucunu bile bile yine aynı şeyi yapardı. Sol omzunda bilinçsizce yatan adamın kalçası o yönden gelen rakibini rahatça görmesini engelliyordu. Tepegöz soldan saldıracak kadar akıllı olsaydı Luthien'i kesin yere sererdi. Ama sa ğdan saldırdı. Tepegöz fark etmemi şti ama Luthien canavara do ğru gelen ince uzun metali çoktan görmü ştü. Tepegöz durdu ve tekrar sola döndü, tam Oliver'ın meçine do ğru. Luthien nasıl oldu ğunu anlamamı şa ama ölümcül metal yukarıdan a şağıya do ğru saplanmı şa. Oliver'ı aradı gözleri ve buçuklu ğu yüksek sıra arkalı ğının üstünde dengesini sa ğlamaya çak şırken buldu. "Beni takip et!" diye ba ğırdı Oliver ve dönüp bk sonraki sıranın arkalı ğına, oradan da yere atladı ve en yakın tepegözün geri çekilip yer açmasını sağlayabilmek için meçini önünde tutarak ilerledi. "Tam arkanda!" diye ba ğırdı Luthien. Ama Oliver çoktan arkasındaki canavarı fark etmi ş, dar alanda ani bir manevra yaparak yandan gelen saldırıyı havayı

Page 7: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

sıçrayarak savu şturmu ş, yere inerken de kılıcını canavarın gözüne saplamı şa bile. Canavar silahını fırlaüp iki eliyle oyuk gözünü tutarken sırt üstü sıranın üstiine dü ştü. "Üzgünüm ama seni öldürecek vaktim yok!" dedi Oliver ve Luthien'e el sallayıp koridor yönüne de ğil de sıraların di ğer tarafına do ğru gitti. Luthien pe- şinden gitmek istedi ama yapamadı. Çünkü, bir tepegöz ordusu yolunu kesmi şti. Di ğer bk grubun nefesini de ensesinde hissediyordu. Haykırarak ve her an gelebilecek mızrak darbelerini kollayarak kılıcını savurmaya ba şladı. Çevresini saran kalabalıktan çıkan ses, azgın bk an ordusunun vızılüsını andırıyor, havada saklayan kamçı seslerine benziyordu. Luthien avazı çıka ğı kadar ba ğırarak son an gelip çaüncaya kadar dkenmeye kararlı, delicesine dövü şmeye devam etti. Karga şa bkden bitiverdi; ba şladı ğı gibi çabucak. Genç adamın etrafındaki bütün tepegözler yere serilmi şti. Bk kısmı ölmü ş, di ğerleri ise sırtlarına saplanan oklarla can çeki şmekteydi. Luthien balkona bakarak zaman kaybetmedi bu sefer; sıraların arasından hızla geçip Oliver'ın pe şine takıldı. Katedralin kuzey duvarı boyunca ilerlerken kar şıya, kuzeydeki bölüme baküklarında, Luthien ve Oliver kurtardıklan üç adamı adardan, açılır kapanır köprüye tırmanırken gördüler. Katerin ve di ğerleri de orada onları beklemekteydi. Katedralin kuzey kolunun sonuna ula ştıklarında Katerin'in, kaçı ş tünelini kapamak için harekete geçen tepegözleri durdurmaya çalı ştı ğını gördüler. Bk kaç tepegöz do ğu burnuna giden yolu kapatmı ştı ama Siobahn'ın attı ğı son okla devrilen arkada şlarını görünce kaçı ştılar. Bunun üzerine, Oliver ve sırtındaki yaralı adamla Luthien, ko ştular. Aharın bulundu ğu salonu tek gözlü canavarlar doldurmu ştu. Duvardaki tünelin başındakiler artık geri çekilmek zorundaydılar. "Çıkı ş yok," dedi Oliver. Luthien kükredi ve buçuklu ğun yanından geçip katedralin do ğu burnundaki alana, bkkaç basamak çıküktan sonra da yanm daire şeklindeki bölgeye ula şa. Ama do ğruca akara gitmedi. Sola dönüp, oyulmu ş kuzey duvanna, açılır kapanır köprüdeki arkada şlarına do ğru seslendi: "Kapatın!" Bk anlık şok ve deh şet anından sonra Oliver, Luthien'in ne yapmak istedi ğini anlayarak sakinle şti. Hızla, a şın a ğırlık ta şıyan dostunun ula şmaya çalı ştı ğı duvara yöneldi. Duvarda asılı duran, üzerinde motifler bulunan eski, kuma ştan yapılmı ş resmi kenara itti ve resmin arkasındaki ah şap bk kapı ortaya çıka. Oliver orada dururken, Luthien balkondan gelen ba şka bk ok sa ğanağı e şli ğinde kapıya do ğru ko şoı. Kapının açıldı ğı geçidin kıvrılıp bükülen merdivenleri Ministry'nin en yüksek kulesine, iki dostun beraber kovaladıkları Morkney'in önlenemez yazgısıyla kar- şıla şağı yere çıkıyordu. Oliver geçide gkdikten sonra kapıyı arkasından kapata ama tepegözler kapının eskimi ş mente şelerini sökerek onları kovalamaya devam ettiler. Luthien'in karanlık merdivenlerde fark etti ği ilk şey ortamın beklenmedik şekilde so ğuk olu şuydu. Yirmi basamaktan sonra, genç adam tepegözlerin Ministry'yi o kadar zamandır ellerinde bulundurmalarına ra ğmen, kulenin tepesine çıkıp orada asılı duran liderlerinin cansız bedenini neden indkmediklerini anladı. Güvenilmeyecek kadar eski basamaklar ve kavisli duvarlar, kalın, kaygan bk buz ve kar tabakasıyla kaplanmı ştı. Buzlanmaya sebep olan su ve kar da şüphesiz kulenin açık sahanlı ğından içeri akıyordu. Karanlıkta dikkatle ilerlemesi gerekiyordu Luthien'in. Adımlarını teker teker ama olabildi ğince çabuk atıyor, sırtındaki adamı buzdan duvara çarpmamaya uğra şıyordu. Aniden, tökezleyerek kaydı ve dizini sertçe basamaklara çarpü. O an yanı ba şında Oliver'ı gördü; cüce e ğilmi ş, büyük kılıcını buza saplıyor, aldı ğı destekle dengesini sa ğlıyor ve kendisini yukarı çekiyordu. " Đşte iki elle sava şmak için ba şka bk neden daha," dedi buçukluk, ukala bk tavırla. Luthien, Oliver'ın pelerinini yakalayıp dengesini sa ğlamaya ça-lı şu. O sırada tepegözler de tam arkalarından güçlükle ama azimle geliyorlardı.

Page 8: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Dikkat et!" diye ba ğırdı Oliver. Yukarıdaki basamaktan dü şen bk buz küdesi, Luthien'i yanına katip a şağı yuvarlayacaktı neredeyse. Ama neyse ki geçip gitti. Luthien, bkden arkasındaki dönemeçte bk gürültü duydu. Onlara ula şmak üzere olan bir tepegöz buzla bklikte a şağı yuvarlanmı ştı. Buzlan temizlenmi ş basamakta aya ğa kalkınca Luthien Oli-ver'a "Halan çıkar ve bk ucunu bana ver" dedi. Oliver hemen belindeki ipi çözdü, bk ucunu Luthien'e uzatü ve basamakları hızla tırmanmaya ba şladı. Kayıp dü şer diye korkudan, baygın adamı yere bırakmaya cesaret edemedi Luthien. Đpi beline ba ğlayıp, kılıcını hazırladı. Tepegözün şaşkın ifadesini görememi şti ama tahmin edebiliyordu. Yaratik kö şeyi döndü ğünde avının kaçmayıp onu beklemekte oldu ğunu görünce afallamı ş, dönemeçte tökezlemi şti. Blind-Striker ileri atildı ve canavar a şağıya uçtu. Hamlenin etkisiyle dengesini kaybeden Luthien'se duvara çarpti ve o anda om-zundaki adamın acı dolu haykın şıyla titredi. Aşağıya yuvarlanan tepegöz, basamakları tırmanan bk di ğerini, o da arkadakileri düşürdü ve seke seke, cümbür cemaat merdivenlerden yuvarlandılar. Luthien, adamı sırtında güvenli bk konuma getirdikten sonra ipi tuttu, Oliver'ın di ğer ucunu duvardaki sa ğlam bir çıkıntıya ba ğlamasını bekledi ve sonra tırmanmaya ba şladı. Tepeye çıkan üç yüz basama ğın sonuna ula şmaları yarım saatten fazla sürdü. Çıkı şı karla kapanmı ş buldular. Arkalarında ise giderek yakla şan devlerin ayak sesleri duyuluyordu. Oliver kılıcıyla kan küremeye ba şladı. Kalın metal sert buzu kırıyor, parçalara ayırıyordu. Sonunda, elleri donmu ş ve uyu şmuş bir halde, süzülen ı şı ğı gördüler. Montfort'ta şafak söküyordu. Kulenin tepesine çıkaklarında keskin rüzgarın u ğultusu e şli ğinde, " Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu Oliver, di şleri takırdaya-rak. Luthien, baygın adamı yere, kara yatırdı ve karnındaki derin yarayı kapatmaya çalı ştı. Oliver bir yandan, "Öncelikle şu ba ş belası tek-gözlülerden kurtulmalıyız," diyerek kendi sordu ğu soruyu kendi yanıdarken, buyandan da kalın, büyük bir buz kütlesi bulmak umuduyla etrafına bakındı ve aradı ğını buldu. Buz blo ğunu merdivenin ba şına itti, omzuyla destekleyerek çıkı ştan a şağıya, merdivenlere do ğru yuvarladı. Kütle be ş basamak indikten sonra dönemeçte kıvrıldı ve a şağı do ğru hızla kayarak gözden kayboldu. Çabaları ödülsüz kalmamı ş, şaşkın tepegözlerin hızla uzakla şan çı ğlıkları merdivenlerde yankılanmı ştı. "Tekrar gelecekler," dedi Ludıien somurtarak. "Salak genç arkada şım benim," diye yanıdadı Oliver, "onlar gelmeden biz çoktan donmuş oluruz!" Bu gerçekten de güçlü bir olasılıktı, Montfort'un da ğlarında yuvalanan kı ş cidden çetin geçerdi; özellikle de yerden üç yüz ayak yüksekte, vah şi kuzey rüzgarlarına kar şı kalkansız, karla kaplı bu kulenin tepesinde. Luthien, Oliver'ın, kulenin kenarındaki geni ş surlara haftalar önce ba ğladı ğı, soğuktan donmu ş ipe yöneldi. Gözlerini keskin rüzgardan korumaya çalı şarak kuleden a şağı, Dük Morkney'in alacakaranlıkta belli belirsiz görülen, so ğuktan kaskatı olmu ş çıplak bedenine baktı. "Sihirli topun yanında mı?" diye sordu birden. Büyücü Brind' Amour'un Oliver'a verdi ği sihirli aleti, Morkney'i asarken ipin u- cuna ba ğladıkları kara topu soruyordu. "Onu burada bırakamazdım herhalde," diye yanıtladı Oliver, "her ne kadar güzelim ipi bırakmı ş olsam da. Bk ba şka ip her zaman bulunabilk ama benim canım topum..." "Çıkar çabuk," diye ba ğırdı Luthien. O an Oliver'ın alı şılmı ş nutuklarından birine daha tahammül edebilecek durumda de ğildi. Oliver susup, sert bk ifadeyle genç adama baktı. Sonra bk ka şını havaya kaldırıp, "Kuleden a şağı inmek için yeterli uzunlukta ipimiz yok, hatta yan yola bile ula şamayız," dedi.

Page 9: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Tepeye do ğru yakla şan tepegözlerin hırıltıları duyuluyordu. "Topunu hazırla!" diye emretti Luthien. Bk yandan da kulenin kenarından sarkan ipi hızla çekerek üzerine yapı şan buzlan silkelemeye ba şladı. "Ciddi olamazsın" diye homurdandı Oliver. Luthien ise ko şarak gidip yerde yatan yarak adamı dikkatle omzuna aldı. Geçitten bir hırıltı daha duydular. Çok yakındaydı. Oliver omuz silkti; "Yanılmı ş olabilirim, ne yapayım?" dedi ve donmu ş ipe ko ştu. Ellerini nefesiyle ısıtmaya çalı şarak ovu şturdu, zırhh eldivenlerinin içine hohlayıp giydi ve bk elinde büyük kılıcını tutup di ğeriyle de ipe sarılarak hızla a şağı inmeye ba şladı. Đnerken bk yandan da hançeriyle ipin üstündeki kaygan buzu temizliyordu, çünkü a ğır bk yük ta şıyan Luthien'in a şağı inerken sıkıca tutunması gerekiyordu. Đpin sonuna ula şıp Dük Morkney'in donmu ş kafasının üstünde durdu ğunda, yüzünü buru şturdu. Aydınlanmakta olan havada, ayaklannı daha sa ğlam basabilece ği bk yere ula şmasını sa ğlayacak sihkli topu fırlatmak için bk nokta aradı. Bkaz a şağıda bulunan küçük bk pencereden ba şka hiçbk uygun yer görünmüyordu. Daha da kötüsü, Ministry'nin kuzeyinden inmeye kalkmı şlardı. A şağıda, kenti ikiye bölen duvann yanındaki avlu, bakı şları yukarı yönelmi ş, Oliver'ı i şaret eden tepegözlerle dolup ta şmaya ba şlamı şa. Luthien her sarsıntıda ayılarak çı ğlık atan ve tekrar bayılan adamla beraber yanına indi ğinde, "Daha kötüsünü de gördüm," diyerek i şi şakaya vurdu Oliver. Luthien, bk aya ğını Morkney'in kaskatı kesilmi ş omzuna atıp destek aldı, sonra da bir dönü şte adamın bulundu ğu taraftaki eliyle ipe sarıldı. Böylece, di ğer eli bo şta kalmı ştı. "Gölün üstünde asılı kaldı ğımız günü hatırlıyor musun?" diye sordu Oliver, "hani o devasa kaplumba ğa tam altımızda, ejderha solumuzda, öfkeli büyücü de sa ğ taraftaydı...". Hikayesi derin bir 'Ah' sesiyle yarım kaldı. Luthien elini kaldırıp gösterdi Oliver'a. Đp, zırhlı eldiveni kesip geçmi ş, elini yarmı şa. Normalde yaranın kanaması gerekiyordu ama akan azıcık kan çoktan koyula şmış, avucunun içinde donup kalmı şa. O sırada tepegözler kulenin tepesine ü şüşmüş, a şağı sarkarak Ludıien'le Oliver'ı izlemeye ba şlamı şlardı. Umutsuzlu ğa kapılan Oliver, "Gidecek yer yok," diye haykırdı. Luthien etrafa şöyle bir bakındıktan sonra, "Topu do ğuya fırlat" dedi. Luthien'in ne yapmak istedi ğini anlamı şa Oliver. Do ğudaki kö şeden Montfort'u bölen duvarın sa ğ tarafına ineceklerdi. Ama Luthien'in yapmak istedi ği şey çok mantıksızdı. Oraya ula şsalar bile yerden hala iki yüz ayak yüksekte olacaklardı ve a şağı inebilecekleri herhangi bir yol da yok gibi görünüyordu. Oliver ümitsizlikle kafasını salladı. Đki arkada ş yukarı baktıklarında kuleden atılan mızra ğın hızla üzerlerine geldi ğini gördüler. Luthien Blind-Striket'ı çıkardı. Az kalsın dü şüyordu ama kılıcı tam zamanında kaldırarak mızra ğı tepesindeyken yakalamayı ba şardı. Aşağıdan ve kulenin tepesinden onlan izleyen tepegözler öfkeyle uludular. Fakat Luthien şansının bu seferlik yaver gitti ğini, yukarıdan aülan mızraklardan birinin er ya da geç hedefi tutturaca ğını biliyordu. Emrini tekrarlamak için Oliver'a baka ama buçukluk sihirli topu çıkarmı ş, ipe bağlamaya ba şlamı şa bile. Pozisyonunu aldı ve kara topu var gücüyle kuzeybaüya fırlata. Đp parmaklarının arasından kayarken ustalıkla ipi yöneterek uçan topun açısını do ğuya do ğru çevirdi. Havada süzülen top, do ğudaki buzlu duvara do ğru yapa ğı son hamleyle kö şeyi dönüp gözden kayboldu. Luthien de Oliver da nefeslerini tuttular. Topun do ğu duva- rina yapı şmış olması için dua ediyorlardı. Đp a şağı dü şmedi. Oliver topun duvara tutunup tutunmadı ğını kontrol etmek i-çin ipi yava şça çekti. Topun yeterince iyi yapı şıp yapı şmadığını anlamanın hiçbir yolu yoktu aslında. Yapı şmış olsa bile Luthien'le Oliver asılıp do ğuya geçmeye kalktıklarında yerinden oynama olasılı ğı da vardı ki bu da onların ölümü demekti. Hiçbir şey kesin de ğildi.

Page 10: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Başka bir mızrak Luthien'in burnunu yalayıp geçti. Đpi Luthien'in sarılabilece ği şekilde tutarken "Geliyor musun?" diye sordu Oliver. Luthien ipi yakaladı. Baygın adamı ve kendini garantiye aldıktan sonra Oliver için ipin a şağısında bir ayaklık bir yer bırakıp ipe sarıldı. Đkisi de derin bir nefes aldılar. "Daha kötüsünü görmemi ştin," diye Oliver'a takıldı Luthien. Oliver cevap vermek için a ğzını açü ama bir çı ğlık atıp kaldı. Çünkü Luthien ölü dükün üstünden a şağıya kaymı ş ve aynı ipi tutan Oliver da onunla birlikte savrulmaya ba şlamı şa. Birkaç saniye sonra da iyi ni şanlanmı ş bir mızrak, tepeden hızla gelip Dük Morkney'in donmu ş kafasına saplanıverdi. Üçlü, buzdan kulenin duvarından a şağıya kayıp savrularak keskin bir viraj alıp köşeyi döndü ve sihirli topun ucunda, kırk a-yaklık ipte asılı kaldılar. Basacak yer yoktu. A şağıya, a şağıda toplananlara baktılar. Bu seferkiler müttefikleriydi. Elflerin sonuncusu da gizli do ğu kapısından çıkmı ştı ve yirmi ayak uzunlu ğunda bir ipi yere ula şmak için kullanıyordu. Kapak ve kilitli olan açılır kapanır köprüyü de geçti. Ne yanda şlarının, ne Katerin'in, ne de çevik ciflerin buzla kaplı kulede onlara yardım edebilmeleri mümkün de ğildi. "Burası daha iyi," dedi Oliver, alaycı bir ifadeyle. "Arkada şlar en azından ölümümüzü görebilecekler." Somurtarak, " Şimdi sırası de ğil, Oliver," dedi Luthien. Buçukluk devam etti, "En azından tepemize ya ğan mızraklar yok. Yarım akıllı tek-gözlerin kulenin hangi tarafında oldu ğumuzu anlamaları en az bir saati bulur." " Şimdi sırası de ğil, Oliver," diye yineledi Luthien ne yapacak- larını dü şünürken. Kurtulmak için en ufak bir umut ı şı ğı bile göremiyordu. Çaresiz geçen bk kaç dakikadan sonra, ipi bırakıp kaçınılmaz sona bir an önce ula şmayı bile dü şündü. Tam o sırada bir mızrak yanlarından hızla geçti ve ikisi de ba şlarını kaldırıp yukarı baktıklarında kendilerine sırıtarak bakan bir grup tepegöz gördüler. "Yanılmı ş olabilirsin," dedi Luthien lafı Oliver'ın a ğzından alarak. "Üç çeki şte top yerinden çıkar," dedi Oliver. Topu yapı ştı ğı yerden oynatmanın tek yolu gerçekten de buydu. "Çıktıktan sonra da yeterince çabuk olabilirsem—ki her zaman öyleyimdk—çok daha a şağı firlaüp yapı ştırabilirim". Luthien şaşkınlıkla Oliver'a bakü. Atıp tutmayı pek seven Oliver bile bu planın aslında bir plan bile olmadı ğını kabul etmi şti. Topu yerinden oynattı ğı takdirde üçü birden iki yüz ayak a şağıdaki yolun en koyu lekeleri haline gelirlerdi. Her ikisi de sustu. Artık diyecek bk şey kalmamı ştı. Öyle görünüyordu ki, Kızıl Gölge efsanesine pek de iyi bk son yazılmayacaktı. Brind' Amour'un topu muhte şem bk aletti. Üzerindeki kıvrımlar sayesinde dümdüz bk duvara bile yapı şabilkdi. Şu anda da ucunda asılı duran a ğırlıkla duvarda gerilmi ş, duruyordu. Bkden ani bk sarsıntı hissettiler. Top, ipin ucundaki a ğırlık yüzünden yerinden oynamı ş, yarım bk dönü ş yapıp kımıldamaya ba şlamı şa. Đkili, hiç beklemedikleri bk anda kendilerini dü şerken buldular. Top, buzlu duvarda kayıyordu. Luthien bk çı ğlık attı. Oliver da. Fakat Oliver kafasını toplayıp büyük kılıcını duvara saplamaya çalı ştı. Metalin ucu buzu kırdı, bk kaç buz parçası sıçradı ama düşmeye devam ettiler. Yukarıdan tepegözlerin küfürleri duyuluyordu. Kılıcını ba şının üstünde tutmasa Oliver'a saplanacak olan mızrak, kılıca çarpa. A şağıdan, "Tutun onları!" çı ğlıkları geliyordu. Luthien dü şerken duvara tekmeler savurmaya ba şladı. Topuk-lanyla buzu kazıyarak hız kesmeye çalı şıyordu. Ne kadar yüksekte olduklarını ve daha ne kadar düşeceklerini bilmiyordu. Top her seferinde daha az buzlu bk noktaya geliyor, hızı biraz kesiliyor ama asla durmuyordu. Đki arkada ş kah yava şlayarak, kah hızlanarak çı ğlıklar ata ata düşmeye devam ettiler. Bk an kırk ayak a şağıdaki kapıyı fark etti Luthien ve tam o sırada bacaklarını yakalayan elleri hissetti. Kendisini yutmak için bekleyen canavarların çı ğlıkları, homurtuları arasında yolda şları Luthien'i yakalamı ş, düşüşü sona erdkmi şlerdi.

Page 11: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Yuvarlanarak yere indi Luthien. Oliver da arkasından genç a-damın geni ş gö ğsüne yumuşak bk ini ş yapü. Oliver sıçrayıp aya ğa kalka, parmaklarını gererek kütürdetip, "Sana daha kötüsünü de görmü ştüm dedim, de ğil mi?" diye sordu. Sihkli top, üçüncü çeki şten sonra yerinden oynayıp yanına dü ştü. Bk dakika içinde köprü gümbürdeyerek açılmaya ba şladı. Av-lanru kaçırmaktan deliye dönmü ş tepegözler katedraldeki heykellerden biriyle duvara vururlarken, yukarıdaki duvar yarıldı ve ta ş köprü öne do ğru açıldı. Arkada şları Luthien'i aya ğa kaldırıp yarak adamı üstünden aldılar. "Gitme zamanı," dedi Katerin O'Hale, şaşkın Luthien'e destek olurken. Luthien bk ona bk de Katerin'in yanında duran Siobahn'a baku ve kendini onlara teslim etti. Eriadorlular çok kısa bk süre içerisinde Montfort'un a şağı yakasındaki sokaklara uzanan geçide gkmi şlerdi bile. Canavarlar, sonunda duvarı delmelerine kar şın, onları takip etme cesaretini gösteremediler. Oliver, bkaz ilerledikten sonra durdu ve arkada şlarına da durmalarını i şaret etti. Hepsi bkden bakı şlarını buçuklu ğun baktı ğı yere, Ministry kulesine çevirdiler. Buzla kaplı do ğu duvarı sabah ı şı ğında pırıl pırıl parlıyordu. Buçuklu ğun bakı şlarının kilitlendi ği noktadaki nesne apaçık görülüyordu. Öylesine anlamlıydı ki. iki yüz ayak yükseklikte kırmızı bk siluet, kızıl bk gölge. Luthien'in muhte şem pelerini, so ğuk ta şı süsleyen o efsanevi şekil, di ğer bk mucizevi i şlevi yerine getiriyordu şimdi. Kızıl Gölge'den Montfort halkına anlamlı bk mesaj veriyordu. acı som dom "Buraya çıkmamalıydın," dedi donmu ş nefesi önünde giden Oliver. Düz çatının kenarını kavrayıp kendini yukan çekti ve sonra aya ğa fırlayıp kan akı şını sağlayabilmek için hızla ellerini çırpü. Luthien ise ba şıyla Ministry'yi i şaret etmekten ba şka bir kar şılık vermedi. Dostunun yanına giden Oliver, Luthien'in çarpıcı tar- çın renkli gözlerindeki yo ğunlu ğu fark etti. Luthien'in güney baüya yönelmi ş bakı şını Montfort'ta tüm gökyüzüne hakim olan büyük yapıya kadar izledi buçukluk. Dük Morkney'in ölü bedenini ve adamın ba şına saplanmı ş kalmı ş mızra ğı hala katedralin duvarında görebiliyordu. Ama dükün boynundaki ip şimdi yukarıya asılı de ğildi. Đpin surlara ba ğlı ucu çıkarılıp atılmı ştı. " Đpi kesmi şler," diye homurdandı çarpıcı görüntüye bakan buçukluk. "Ama ölü dük hala orada!" Morkney'i oradan çıkarmayı uman tepegözler kulenin tepesindeki ipi gerçekten de kesmi şlerdi. Ama kuleden a şağı sarkan ip donup, oldu ğu gibi kalmı ştı ve bu yüzden de Morkney'e dev bir böcek görüntüsü veren, kafasının üstünden çıkıp yukarı dikilmi ş bk anten olu şturmaktan ba şka bk şey yapamamışlardı. Luthien ba şını yukarı çevirip kulenin tepesine baka ve bakı şlarını o yöne çevken Oliver da küfredip bkbklerini iten tepegözleri gördü. Tepegözler, üzerinden buhar çıkan dev bk kazan getirip kaldırarak kulenin kenarına dayayınca buçukluk olacakları anladı. Kaynar su, kulenin kenarından a şağı döküldü. Tepegözlerden birisinin aya ğı kaydı. Sonra acı içinde uluyarak tela şla dönüp durmaya ba şladı. Ardından sıcak kazan da suyun arkasından a şağı uçtu. Dönerek düşüyordu ama duvara yakındı ve Morkney'in kafasındaki mızra ğa çarpa, mızraktan sekti, mızrak e ğildi ve çaüdaki askerler Morkney'in kafasının hızla öne büküldü ğünü ve donmu ş vücuttan ayrılmak üzere oldu ğunu görünce gözlerini kırpı ştırdılar. Dükün kafasındaki mızrak yerinden çıka ve sa ğa sola ko şuşturan tepegözlerin deh şet dolu çı ğlıkları ve bu sahneyi kentin a şağı yakasından izleyen bkçok Eriadorlu'nun yuhalamaları e şli ğinde, kazanla bklikte a şağıdaki bahçeye dü ştü. Kulenin tepesindeki iti şme tam bk kavgaya dönü ştü ve kazandan yanan elini hala tutmakta olan suçlu tepegöz surların üstünde havaya kaldırıldı. Kenti ikiye bölen duvarın o tarafından gelen tek çı ğlık onunki oldu ancak a şağı yakadan gelen yuh sesleri tüm sesleri bastinyocdu. "Oh, ölüleri gömü ş şekillerini çok seviyorum!" dedi Oliver. Luthien buçuklu ğun ne şesini payla şmadı. Ministry kaybedilmi ş, Aubrey'in eline bırakılmı şa ve orayı vikonta bırakmak da

Page 12: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien'in fikriydi, en azından şimdilik. Tepegözleri oradan çıkar-tabilseler bile yapıyı geri almak kaybedilecek birçok ya şama de ğmeyecekti. Yine de Luthien bu kararını de ğerlendirmek zorundaydı. Katedrale stratejik nedenlerle gereksinim duydu ğu için de ğil—devasa bina savunulabilirdi, ancak onu çevreleyen açık alanlar savunmanın merkezi olmasını engelliyordu—asıl binanın sembolik önemi yüzünden. Ministry, Tann'nın o dev, etkileyici mabedi, tüm Eria-dor'un en büyük ve en muhte şem yapısı, onu in şa eden halka aitti, çirkin tek-gözlülere ya da Avon Kralı'na de ğil. Montfort'un, bütün Eriador'un ruhu o katedralde ya şıyordu; ülkedeki her köyde, ne kadar küçük ya da ne kadar uzak olursa olsun, her aile, Minis-try'nin yapımına yardım etmi ş en az bir üyesiyle gurur duymaktaydı. Bir sonraki kazan kenardan a şağı e ğildi ve bu sefer a şağı dü şü-rülmedi. Sıcak sıvı a şağıdaki düke ula ştı ve buzlarından kurtulan ip en sonunda a şağı sarka. Morkney'in donmu ş gövdesinin üst kısmı birkaç saniye içinde duvardan ayrıldı ve ceset yukarıdan büküldü. Đki arkada ş kulenin tepesinde olanları tam olarak göremiyor-lardı elbette, ama kulenin kenarında uzun süre hiç tepegöz gö-rünmeyince canavarların sıcak suyunun bitti ğini anladılar. "Dolu bir kazanla tırmanmak için uzun bir yol," diye güldü, so ğuk veya buzlu olmasa bile çıkılması zor olan sarmal merdiveni hatırlayan buçukluk. "Aubrey bu zahmete de ğdi ğine inanıyor," dedi Luthien. Sesindeki umutsuzluk, Oliver'a dostunun sıkınası hakkında bir fikir verdi. Oliver özenle taranmı ş keçi sakalındaki buzlan sıvazladı ve tekrar kuleye bakü. Luthien'in üzüntüsünün kayna ğını anlayan buçukluk, "Minis-try'yi geri alabiliriz," dedi. Luthien ba şının salladı. "O kadar kayba de ğmez." "Sava şı kazanıyoruz," dedi Oliver. "Tüccar-kılıldılar evlerine hapis oldular, geride çok fazla tepegöz de kalmadı." Duvara baka ve kuzeydeki bahçedeki sahneyi hayal etti. "Bir dakika önce bir tane daha eksildi," dedi gülerek. Luthien buçuklu ğa hak vermiyor de ğildi. Eriadorluların, kenti—önceki adıyla Caer MacDonald'ı—Greensparrow'un u şaklarından geri almaları çok zor olmazdı. Ama ellerinde ne kadar tutabilirlerdi ki? Avon'dan çıkan bir ordunun, direni şi kırmak için kente geldi ği hakkında duyumlar vardı. Ve bu duyumlar her ne kadar doğrulanmamı şsa ve büyük ihtimalle korkunun farklı yansımalarından biri de olsa, Luthien bu olasılı ğı göz ardı edemezdi. Ülkeyi hiçbir zaman tam olarak ele geçirememi ş olsa da Kral Greensparrow hiçbir isyana göz yummayacak, Eriador'un elinden bu kadar kolay çıkmasına izin vermeyecekti. Yirmi yıl önce, tam do ğduğu yıl, Eriador'u istila vuran vebayı dü şündü Luthien. Annesi o vebada ölmü ştü, di ğer bkçok ki şi de; Eriador nüfusunun yakla şık üçte biri. Gururlu Eriador halkı Greensparrow'un ordularına kar şı—çoğu tepegöz kuvvetlerinden olu şuyordu—sava şa daha fazla devam edememi ş ve teslim olmu ştu. Sonra da Eriador'u ba şka bir salgın sarmı ştı; ruhun kararı şı. Luthien bunun kendi babasında, içinde hemen hemen hiç mücadele gücü kalmayan o adamda da görmüştü. Bunu, Aubrey gibi a-damlarda, Greensparrow'u tüm kalpleriyle kabul eden ve halkın sefaletinden çıkar sa ğlayan Eriadorlularda da görebiliyordu. Bu yüzden, Morkney'i Ministry'de öldürdükleri gün Oliver'la beraber ne başlatmı şlardı acaba? O dövü şü, Greensparrow ve yanda şlarının şeytani kötülü ğünü bir kez daha kanıtlayan o olayı, Morkney'in bedenini bir iblise veri şini hatırladı. Praehotec denilen şeytani yaratı ğın dü şüncesi bile Luthien'in bütün bedeninde bir titreme dalgası yaratıyordu, çünkü Morkney zor durumdaki Luthien'i kendisi öldürmek istemek gibi bk hataya dü şüp o iblisi cehennemine geri göndermese Luthien dövü şü kazanamayacak, Oliver'ın ince kılıcını dükün bk deri bk kemik kalmı ş gö ğsüne sap-layamayacakü. Son haftalarda olanlara, kör talih ve kaderin cilvelerine dönüp bakınca dü şünmek ve endi şelenmek zorundaydı Luthien—hızla yayılan Kızıl Gölge efsanesine kapılan kaç masum insan şeytan kral tarafından cezalandırılacaktı? Greensparrow Avon Kralı oldu ğu zaman kalpleri ve Eriador'un özgür kadesini kıran o veba gibi bir salgın daha ülkeyi sarsacak mıydı? Yoksa Greensparrow'un tepegöz ordusu Montfort'a girip tahta sadık olmayan herkesi öldürecek miydi? Ludıien bunun Montfort'un dı şına ta şaca ğını da biliyordu. Katerin, anavatanı Bedwydrin Adası'ndan babasının kılıcı ve adada genel bk ayaklanma oldu ğu

Page 13: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

haberiyle gelmi şti. Gahris, Luthien'in babası, o ğlunun kahramanlıklarını duyduktan sonra eski sevgisini geri kazanmı ş gibi görünüyordu. O süslü, boyalı fahi şenin dü şüncesi Luthien'in midesinin a ğzına getiriyordu. Aslında Bedwydrin'de olan her şeyi ve tüm bunları Avonese ba şlatmı ştı. Hiçbir şeyin farkında olmayan Luthien, arenada dövü şürken onun için dövü şece ği anlamına gelen o sembolü, kadının attı ğı mendili almı ştı. Dostu Garth Rogar'ı yenince, i ğrenç Avonese, yenilen adamın ölmesini istemi şti. Ve Garth Rogar öldürülmü ştü. Luthien'in sonradan öldürdü ğü bir tepegöz tarafından. Eski kurallar Avonese'e bunun talep etme hakkı verse de ahlaki kurallara göre böyle bir şey olamazdı. Baş parma ğını a şağı çevirerek Garth Rogar'ın ölümünü isteyen Avonese, Luthien'in yolunu çizmi şti. O fahi şeyi Bedwydrin'e getiren Aubrey'in Luthien'in şimdi Montfort için mücadele etti ği can dü şmanı olması ne kadar da konikti. Luthien, Aubrey'in kellesini istiyordu ve bunu yapmaya kararlıydı da, ama Kral Greensparrow'un buna misilleme olarak kendi kellesi ve dostiannınkileri de uçurmasından korkuyordu. "Neden üzgünsün, dostum?" dedi, keskin rüzgar nedeniyle sabrı azalan Oliver. Kulenin tepesinde hiç tepegöz görünmüyordu. Oliver, tepegözlerin a şağı inip, kazanı doldurmalarının ve tekrar yukarı ta şımalarının en az bk saat sürece ğini düşünüyordu. Rahatına dü şkün buçuklu ğun, dondurucu kı ş rüzgarı altında, bk saat orada beklemeye hiç niyeti yoktu. Luthien aya ğa kalkü ve hızla kollarını ovu şturdu. Oliver'ın rahata ermesini sa ğlayarak, "Gel," dedi. "Dwelf te Siobahn'la bulu şaca ğım. Ke şif kollan do ğu ve batıdan haberlerle döndüler." Oliver, Luthien'in pe şine takıldı ama adımlan yava şlamı şa. Ke şif kollan döndüler mi? Gün görmü ş Oliver Luthien'i sıkan şeyi anladı ğını dü şündü. 31 Dwelf—insan olmayanlara, özellikle de cücelere ve ciflere hizmet verdi ği için bu adı almı şa—o gün çok kalabalıka. Dı şarısı önemli bir çaü şma yapılamayacak kadar soğuktu. Asilerin ço ğu da zamanlarını kilerlerini doldurmak ve dinlenmekle geçiriyorlardı. Montfort'un en yoksul bölgelerinden birine kurulmu ş olan Dwelf hiçbir zaman hiçbir kimse için popüler bir yer olmamı şa. Şimdi ise devrimin kahramanı Kızıl Gölge'nin favori ban olarak her zaman oka basa doluyordu. Đnce, uzun ama kuvvetli bir adam olan (o gün her zamankinden daha korkunç görünüyordu, çünkü yakla şık bir haftadır kalın, kara sakalım ara ş etme fırsaa bulamamı şa) barmen ellerini bka lekeleriyle dolu bir beze silip, Oliver'la Luthien bardaki her zamanki yerlerine yerle ştiklerinde yanlarına gelip önlerinde durdu. "Siobahn'ı arıyoruz," dedi Luthien hemen. Tasman daha yanıt veremeden genç Bedwyr kula ğında hafif bir dokunu ş hissetti. El, a şağı, boynuna do ğru, sadece Siobahn'a özgü bir şekilde inerken gözlerini kapatü. Oliver Tasman'a, " Đşimiz var," dedi ve yanındaki çifte bakü. "Ama heyecanlı dostumun şu anda hangi i şi tercih etti ğinden pek emin de ğilim." Luthien'in tarçın rengi gözleri açılıverdi ve Siobahn'ın elini tutup boynundan çekerek döndü. Yan-elfın yalnız olmadı ğını, üstelik yanında eski dostlarından, Katerin O'Hale'nin oldu ğunu görünce sıkınayla bo ğazını temizledi. Sonra eftjsesindeki nazik dokunu şun Katerin'in varlı ğı yüzünden oldu ğunu anladı genç adam. Oliver da anlamı şa. "Sava ş sanırım evimin yakınına geliyor," diye fısıldadı Tasman'a. Gülmemeye çalı şan barmen bira dolu bir çift kupayı önlerine bırakaktan sonra yanlarından uzakla şa. Tas-man'ın kulakları barında konu şulan önemli her şeyi duyacak kadar iyiydi ancak konu şanların sohbete onun da dahil oldu ğunu fark eü-nemelerine her zaman dikkat ederdi. Luthien'in gözleri uzun bir süre Katerin'e takılı kaldı. Sonra tekrar bo ğazını temizledi. Siobahn'a, "Avon'dan yeni bir haber var mı?" diye sordu. Siobahn sol omzunun üstünden di ğer dostuna, kalın giysiler ve LU.THieN'LN (HUMARI kürkler içindeki elfe baka. Erkek olan bu elfin pembe yanakları vardı ve uzun kirpikleri erimekte olan buz kristalleriyle ı şıldıyordu.

Page 14: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Elf zarif bk reveransla birlikte Luthien'e, "Durum iyi de ğil, saygıde ğer efendim," dedi. Bu resmi muameleden hala rahatsızlık duyan Luthien biraz k-kildi. Asilerin lideriydi ve Eriador'un kahramanı olarak öne çıkarılmı ştı. Çok yakınında olmayanlar ona hep, "Saygıde ğer efendim," veya, "lordum," diye hitap ediyorlardı. "Haberler Avon'dan çıkan bir ordunun yolda oldu ğunu söylüyor," diye devam etti elf. "Tepegöz sava şçıların—Praetorian Muhafızlar olduklarını sanıyorum— Prens şehri^nde toplandıklarına dair duyumlar var. Luthien için bu çok önemli bk haberdi. Prens şehri, Iron Cross'un do ğusundaydı. Avon şehkleri arasında mesafe olarak Montfort'a en yakın olan kent de ğildi, ancak o ha şmetli da ğların arasından, yaz ortasında bile ve tabii sert kı ş koşullarında, bk ordunun geçmeyi umabildi ği tek geçit olan Malpuissant Duvan'na en yakın olandı. Yine de, Prens şehri'nden çıkıp, Malpuissant Duvan'nı Iron Cross'a demkleyen Dun Caryth Kalesi'ni geçmek haftalar alırdı; a ğır kı ş ko şullarının yarattı ğı yorgunluk da cabası. Luthien haberler açısından bkaz rahata çünkü baharın ılık havası gelene kadar Greensparrow'un Prens şehri'den çıkması olası görünmüyordu. "Ba şka bk olasılık daha var," dedi genç Bedwyr'in gözlerindeki umut pırıltısını fark eden elf ciddi bk tavırla. "Charley limanı," diye tahmin yürüttü Katerin. Montfort'un batısındaki liman kentinden bahsediyordu. Elf ba şıyla onayladı. "Söylentiler bilgiye mi yoksa korkuya mı dayanıyor?" diye sordu Oliver. "Ortalıkta bk söylenti oldu ğunu bilmiyordum," dedi elf. "Korku," diye karar verdi Oliver, "ve de çok güçlü," diye ekledi yava şça. Montfort'taki sava ş sona erip asiler kenti çevreleyen bölgelerle ilgilenmeye başlayınca bk Avon filosunun Charley Lima- 1 Ing: Princetomn. (çn) 33 nı'na do ğru yol aldı ğı söylentileri artmı şa. Greensparrow için bu, oldukça mantıklı bir seçenek gibi görünüyordu. Baranduine ve Avon arasındaki geçider kı şın çok tehlikeli olurdu ve buz da ğlan hiç de seyrek de ğildi. Öte yandan deniz yoluyla gelmek o kadar da uzun sürmezdi. Avon'un koca gemileri bir sürü tepegözü ta şıyabilecek durumdaydı. "Hangi müttefikler—" diye ba şladı Luthien ama soruyu anlayan elf sözünü kesti. "Charley Limanı halkı tepegözlerle dost de ğil," dedi. "Montfort'taki tek-gözlülerin ve Dük Morkney'in ölümünden dolayı ku şkusuz çok memnunlar." "Ama. . . " diye atıldı Oliver, sonra ne gelece ğini elfin ses tonundan anlamı ştı. "Ama davamızda bize yardım edeceklerine dair hiçbir açıklama yapmadılar," diye tamamladı elf. "Yapmayacaklar da," dedi Katerin. Tüm gözler, ne bildi ğini merak eden, soran gözler, ona çevrildi. Luthien anlamı şa, çünkü Katerin'in, Charley Limanı'ndan çok da farklı olmayan ba ğımsız, özgür iradeli anayurdu Hale'e sık sık gitmi şti. Yine de, Katerin'in söyledi ğinin do ğrulu ğundan o kadar da emin de ğildi. Eski kahramanların adlan, Bruce McDonald'ın adı, .Charley limanı halkı da dahil tüm Eriadorlulara gurur ve ba ğlılık duygusu verirdi. "Eğer bir filo geliyorsa sahilde durdurulmalı," dedi Luthien kararlı bir tavırla. Katerin ba şını salladı. "Charley limanı'na bir ordu götürmeye kalkarsan sava şmak zorunda kalırsın," dedi. "Ama Greenspar-row'un müttefikleriyle de ğil." "Tepegözlere izin mi verecekler?" dedi Oliver. "Bize kaolmayacaklarsa Greensparrow'a da kar şı koymayacaklardır," dedi Siobahn. Luthien'in beyninden bütün olasılıklar geçiyordu. Charley Ii-manı'nı da devrime katabilir miydi? Charley limanı'nın deste ği olmadan, asiler Avon'dan gelen orduya kar şı koymayı umabilirler miydi? "Belki de yolumuzu gözden geçirsek iyi olacak," dedi Oliver hemen. N KMMAR.I "Yolumuzu gözden geçkmek?" dedi Katerin'le Siobahn aynı anda.

Page 15: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Yer aluna geri dönü ş," dedi buçukluk. "Kı ş sava şılmayacak kadar so ğuk geçiyor. Savaşı bırakırız. Ve, senle ben," dedi Lut-hien'i dürterek, "akıllı küçük ku şlar gibi uzaklara uçarız." Kontrolsüz olsa da bu açıklama buçuklu ğun etrafındaki herkesi, sohbete dahil olmayıp kulak kabartanları bile üzüntüye bo ğdu. Buçukluk, yenilginin bedelini hatırlatmı ştı onlara. Çaresizce omuz silken elf dostuna baka Siobahn. "Sava ştan önce ya şamlarımız o kadar da kötü de ğildi," dedi barın di ğer tarafındaki Luthien ve Oliver'ın yanına gelen Tasman. "Diplomasi olasılı ğı var," dedi Siobahn. " Şimdi bile. Aubrey, Avon'dan yardım almadan isyanı ba şaramayaca ğını biliyor ve dük olmak için de can aayor. Đyi bir darbe indirir ve Montfort'u kurtarırsa Greensparrow'un onu dük yaparak ödüllendirece ğine inanıyor olmalı." Luthien bakı şlarını Katerin O'Hale'nin öfkeli ate şlerle yanan ye şil gözlerine çevirdi. Diplomasi veya teslim olmak, gururlu kadın sava şçıya hiç de uymayan kavramlardı. Katerin'in arkasındaki mü şterilerden bazdan itilip kakıldı ve sonra bir kenara itildi. Ardından Katerin de, ve küçük, dört ayak boyunda ama kuvvetli, çalı gibi mavi-siyah bir sakalı olan ufak bir figür Luthien'in önüne geldi. "Bu saçma sapan konu şma da ne oluyor?" diye sordu cüce Shuglin. Bo ğum bo ğum ellerini Luthien'i her an bo ğazlayacakmı ş gibi açmı şa. "Ne yapaca ğımızı konu şuyoruz," dedi Oliver ve Shuglin'in gözlerindeki alevleri gördü. Cüce boyunduruk alüna girmektense ölmeyi tercih edece ğini sık sık söylerdi. Bk kere özgürlü ğün tadına bakmı şa ve bunu sürdürmek için bir parça umut yakalamı şa arak, vazgeçmeye hiç niyeti yoktu ve bu da gözlerindeki alevlerde kolayca seçiliyordu. Öfkeyle homurdandı Shuglin. "Yolunuzu o gün Ministry'de çizdiniz," diye kükredi. " Şimdi geri dönebilece ğinizi mi sanıyorsunuz?" "Ne ben ne de Luthien için," dedi buçukluk. "Ama geri ka- lanlar için.. . " Shuglin dinlemiyordu. Luthien'le Oliver'ın arasına geçip barın kenarını kavradı ve kendini yukarı çekip aya ğa dikilerek kalabalı ğa yukardan baka. "Hey!" diye ba ğırdı ve Dwelf sessizli ğe büründü. Cilalı barın üstünde hantal botlar görmekten tabi ki hiç memnun olmayan Tasman bile kendini tuttu. "Burada teslim olmayı dü şünen kim var?" diye ba ğırdı Shuglin. Dwelf teki kalabakk sessizli ğini korudu. "Shuglin," diye konu şmaya ba şladı Luthien, öfkeli arkada şını yatı ştırmaya çalı şarak. Cüce ona aldırı ş etmedi. "Kim Aubrey'i öldürüp Caer MacDonald bayra ğını çekmek istiyor?" Dwelf te bk heyecan dalgası padadı. Kılıçlar kınlarından çekildi ve kalabalıktakilerin ba şları üstünde birle şti. Her kö şeden Aubrey'in kellesini isteyen ba ğırtılar yankılanmaktaydı. Shuglin Oliver'la Luthien'in arasında adadı. "Cevabınızı aldınız," diye homurdandı ve gözleri Luthien'e kilitli, kaslı kollarını geni ş gö ğsünde kavu şturmu ş bk şekilde Katerin ve Siobahn'ın arasına do ğru ilerledi. Luthien, Katerin'in cüceye ata ğı gülücü ğü ve sıranı sıvazlayı- şını gözden kaçırmadı. Cücenin sözleri arasındaki en önemli şey Eriador'un eski kahramanına ithaf edilmi ş olan, Montfort'un eski adı, Caer Mac-Donald'dı. " Đyi konu şmaydı, dostum," diye ba şladı Oliver. "Ama—" Buçukluk ancak bu kadar konu şabildi. "Bruce MacDonald bk isimden öte bk şey," dedi Luthien. "Kızıl Gölge de öyle," diye aniden adadı Siobahn. Luthien bk an durdu ve garip ama minnettar bk bakı ş gönderdi yan-elfe. "Bruce MacDonald bir ideal," diye devam etti Luthien. "Eriador halkı için bir sembol. Bruce MacDonald ne ifade ediyor biliyor musunuz?" "Tepegözleri öldürmek?" diye sordu Eriadorlu olmayan, Gasconlu Oliver. "Özgürlük," diye düzeltti Katerin. "Herkes, her kadın ve erkek için özgürlük." Siobahn ve Shuglin'e baktı. "Her elf ve her cüce için. Ve her buçukluk için,

Page 16: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Oliver," dedi buçuklu ğun gözlerine kilitlenmi ş durumda. "Eriador için özgürlük, ve burada ya şayan herkes için." "Durduramayaca ğımız bir şeyi durdurmaktan söz ediyoruz," dedi Luthien. "Kaç tüccar ve tepegöz muhafız öldürüldü?" Kaç Praetorian Muhafız? Peki ya Dük Morkney? Greensparrow'un bu kadar kolay affedece ğine inanıyor musun?" Tabureden inip ayakta durdu. "Burada çok önemli bir şey ba şlattık. Korku yüzünden durdurulamayacak kadar önemli bir şey. Eriador'un özgürlük mücadelesi!" "Heyecanlanmayalım," dedi Oliver. "Yoksa ta şınaca ğız. . . tabutlar içinde." Küçük dostuna baka Luthien ve Oliver'ın—kula ğına gelen fısıltılardan birçok ki şinin de—tekrar aynı konuya döndü ğünü fark etti. "O gün Ministry'de kendimi göstermemi isteyen sendin," diyerek buçuklu ğa hatırlattı. " Đsyanı ba şlatmamı isteyen sendin." "Ben?" diye direndi Oliver. "Ben sadece, sen salakça aya ğa fırlayıp, Dük'e oku fırlattıktan sonra oradan sa ğ çıkmamızı sa ğlamaya çalı şıyordum!" "Siobahn'ı kurtarmak için oradaydım!" dedi Luthien. "Ben de seni kurtarmak için!" diye ba ğırarak kar şılık verdi Oliver. Buçukluk bir iç çekti ve sakinle ştikten sonra Luthien'in omzunu sıvazladı. "Ama ta şınmamıza izin vermeyelim," dedi. "Tabutta ya da ba şka bir şekilde." Luthien biraz olsun bile yan şmamışü. Aklı kader, Bruce MacDonald ve onun temsil etti ği ideallerdeydi. Katerin yanındaydı, Shuglin de, Bedwydrin Adası'ndaki babası da. Siobahn'a baka ama elfin parlak, ye şil gözleri ardındaki dü şünceleri okuyamadı. Ondan bir şeyler, bir i şaret bekliyordu. Çünkü yan-elf son haftalarda onun en yakın danı şmanı olmu ştu. "Durdurulamaz," diye öyle yüksek sesle söyledi ki Dwelf teki herkes duydu. "Kazanmamız gereken bk sava ş ba şlattık." "Avon'dan gemiler gelecek," diye uyardı Oliver. "Ve durdurulacaklar," diye kar şılık verdi Luthien. Tarçın göz- leri parlıyordu. "Charley Limanı'nda." Dönüp kalabah ğa ve Siobahn'a bakü ve o an elfin gözlerindeki pınlü artmı ş, kendisi de gizli bir testten geçmi ş gibi geldi Luthien'e. "Çünkü oranın halkı da bize katılacak," dedi güç kazanan genç adam, "tüm Eriador da." Durdu ancak yüzündeki gülümseme her şeyi yeterince açıklıyordu. "Caer MacDonald bayra ğı Montfort üzerinde dalgalanmaya ba şlar ba şlamaz bize katılacaklar," diye devam etti. "Sonuna kadar bu i şin içinde oldu ğumuzu anlar anlamaz." Oliver o sonun ne kadar acı olabilece ğini belirtmeyi dü şündü ama fikrini kendisine sakladı. Hiçbir zaman ölümden korkmamı ş, hayatı hep bir macera gibi yaşamıştı ve şimdi de Luthien, yolda kar şıla ştı ğı bu genç ve saf çocuk, bir kez daha yeni bir maceraya sürüklüyordu onu. Shuglin yumru ğunu havaya kaldırdı. "Beni madenlere götürün!" diye ba ğırdı. "Size bir ordu vereyim!" Luthien sakallı dostuna bakü. Shuglin uzun zamandır akrabalarının hapsedildi ği, kentin dı şındaki Montfort madenlerine baskın yapmak için adam topluyordu. Bunu, Siobahn da defalarca Luthien'in kula ğına fısıldamı ştı. Bunun bir ayaklanmadan öte, Greensparrow'a açılan bir sava ş oldu ğuna karar veren Luthien baskının hızlandırılması gerekti ğini fark etti. Doğruca cüceye baka. "Madenlere!" diye aynı fikirde oldu ğunu belirtti v.e Shuglin bir çı ğlık atıp zıplayarak yumru ğunu tekrar havaya kaldırdı. Sonra bkçok ki şi haberi yaymak üzere Dwelf ten ayrıldı. Bazılarının Aubrey'in casusları oldu ğu ve vikontu plandan haberdar etmek için kostaklan izlenimine kapıldı Oliver. Fark etmez, diye karar verdi sonra. Kentin a şağı yakasındaki isyandan bu yana Aubrey ve kuvvetleri kentin yukarı bölgesine hapsolmu şlardı. Bu yüzden de haberi Montfort madenlerindeki tepegöz muhafızlara göndermeleri mümkün de ğildi. Luthien'e, "Sen bir çılgınsın," dedi Siobahn, ama bunu, takdirini belirtir bir tonla söylemi şti. Genç adama yakla ştı ve dudaklarını Luthien'in kula ğına dayadı. "Ve çok da heyecan verici," diye fısıldadı. Fakat bunu, yakınındakilerin duyabilece ği kadar yüksek sesle söylemi şti. Luthien'in kulak memesini ısırdı ve hafifçe mırıl- dandı.

Page 17: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Siobahn'ın omuzu üstünden Katerin'in çaok ka şlı ifadesini fark eden Luthien, Siobahn'ın bu dokunu şunun da önceki gösteri gibi Katerin yüzünden oldu ğunu anladı. Bunu anlayınca da hissetti ği ne güç, ne de gurur oldu. Genç Bedwyr'in hayatta en son istedi ği şey eski sevgilisi—ondan da öte, Bedwydrin'deki en iyi arkada şı—Katerin O'Hale'e acı çektirmekti. Siobahn ve elf dostu ayrılırken, Siobahn Luthien'e göz kırpmayı ve Katerin'in yanından geçerken de üstünlük ifade eden bir bakı ş fırlatmayı ihmal etmemi şti. Katerin gözünü bile kırpmadı. Aslında en ufak bir tepki bile göstermemi şti. Bu bile, tek ba şına, Luthien'i germeye yetti. Kısa bir süre sonra Luthien, Oliver ve Katerin, Dwelfin kapısında, duruyorlardı. Yine kar ya ğıyordu, hem de son derece yo ğun bir şekilde. Mü şterilerin ço ğu evlerindeki şömineleri yakmak için gitmi şlerdi. Üçü arasındaki konu şma rahat ama—tabi ki—hala Montfort madenlerine baskın planını konu şan Oliver sayesinde tek yönlüydü. Luthien ve Katerin arasındaki gerginlik ise azalmamı şa ve Luthien bk şeyler söylemesi gerekti ğine karar verdi. "Göründü ğü gibi de ğil," diye kekeleyerek, hararetle konu şan Oliver'ın sözünü yarıda kesti. Katerin sorarcasına Luthien'e bakü. "Yani, şey, Siobahn'la beraberli ğimiz. . . " diye açıkladı genç adam. "Uzun bir süredir. .. arkada şız, yani. .. " Luthien söyleyecek bir şey bulamıyordu. Ne kadar aptal göründü ğünü fark etmi şti; elbette ki Katerin—ve herkes!— Siobahn'la sevgili olduklarını biliyordu. "Burada de ğildin," diye kekelemeyi sürdürdü. "Yani..." Oliver'dan bir inilti çıka ve Luthien giderek daha zor durumda kaldı ğını, durumu daha da kötüle ştirdi ğini anladı. Yine de kendine engel olamıyor, Katerin'le aralarında olanları oldu ğu gibi kabulle-nemiyordu. "Düşündüğün gibi de ğil," diye yineledi ve Katerin'in yüzün- deki öfkeyi fark eden Oliver yeniden inledi. "Siobahn ve ben. . . biz. . . arkada şız," dedi Luthien. Giderek daha çok battı ğını hissediyordu, özellikle de önceki konu şma dü şünüldü ğünde. Ama duygulan mantı ğının önüne geçmi şti ve kendine engel olamıyordu. "Hayır, bundan da fazlası. Biz... " "Benim için Eriador'un özgürlü ğünden daha önemli oldu ğunu mu sanıyorsun?" diyerek Luthien'in sözünü bıçak gibi kesti Katerin. "Kırıldı ğını biliyorum," dedi Luthien ve sözlerinin ne kadar aptalca oldu ğunu ancak a ğzından çıktıktan sonra fark etti. Katerin hızla öne do ğru bir adım ata, Luthien'in omuzlarından kavradı ve kasıklarına diziyle vurarak genç adamı iki büklüm etti. Bir an bir şey söyleyecekmi ş gibi oldu ama vücudundan bir titreme geçti ve arkasını döndü. Oliver, kadının ye şil gözlerindeki damlaların parıltısını fark etti ve genç adamın sözlerinin kadını ne kadar yaraladı ğını anladı. "Bir daha benimle ilgili aynı hataya asla dü şme," dedi Katerin, sıktı ğı di şlerinin arasından ve arkasına bakmadan, öylece çekip gitti. Luthien, yüzü acıdan bembeyaz, gözleri uzakla şan kadının üstüne kilitlenmi ş bk şekilde, a ğır a ğır do ğruldu. Kadın gecenin içinde kaybolunca çaresizlik içinde Oliver'a baktı. Buçukluk gülümsememeye çalı şarak kafasını salladı. "Sanırım ona a şık oluyorum," dedi Luthien, nefes almaya çalı şıp, güçlükle konu şarak. "Ona mı?" diye sordu Oliver, kapıyı i şaret ederek. "Ona," diyerek onayladı Luthien. Oliver sakalını sıvazladı. "Bana açıklayabilir misin," dedi dü şünceli bk tavırla, "bk kadın dizini kasıklarına geçiriyor, di ğeri dilini kula ğına dayıyor ve dizini geçkeni tercih ediyorsun?" Aslında do ğru yanın kendisi de bilmeyen Luthien omuz silkti. Oliver ba şını salladı. "Senin için endi şeleniyorum." Luthien de endi şeliydi. Ne Katerin ne de Siobahn'a kar şı ne hissetti ğim kendisi de bilmiyordu. Her ikisine de önem veriyordu—hiçbk adam en iyi dostu veya sevgilisi için bk di ğerini tercih edemezdi—ve bu, durumu daha da karma şıkla ştırıyordu. Anla-

Page 18: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

yamadı ğı duygulan tanımlamaya çalı şan genç bir adamdı o. Aynı zamanda da devrimin öncüsü Kızıl Gölge. . . ve binlerce, on binlerce ya şam onun verdi ği kararlara ba ğlıydı. Oliver kapıya yöneldi ve Luthien'in de pe şinden gelmesini i şaret etti. Derin bir nefes alan genç adam hemen toparlandı. Bir ba şkasının önden gitmesi iyiydi. rar Malum adam ve buçukluk, yüzlerinde sanki davet edilmi şler gibi kocaman birer gülümsemeyle ve rahat bir tavırla içeri girince, Montfort madenlerindeki i şi yöneten, yarım düzine tepegözün ahmak bakı şları ma ğaranın kapısına—kilitli oldu ğunu dü şündükleri kapıya—çevrildi. Hatta ikili arkalarından kapıyı bile kapattılar ve L.UTHieN' Đ.N buçukluk kilidin deli ğine küçük bir alet sokup hızla döndürdükten sonra kapının tekrar kilitlenmesiyle birlikte ba şıyla selam i şareti verdi. En yakınlarındaki canavarlardan biri dört kö şeli ma ğaranın sa ğdaki duvarında duran kancalardan birine asılı mızra ğına atıldı ama buçuklu ğun yanındaki adam, canavarın o tek gözünün takip edemeyece ği bir hızla yana atılıp, belindeki kından muhte şem bir kılıç çekip çıkardı ve mızra ğa do ğru savurarak silahı oldu ğu yere yapı ştırdı. Adamı devirmek isteyen tepegöz önce harekedendi ama ellerini dövü şmek istemiyormu ş gibi havaya kaldırmı ş, sakin ve tehlikesiz görünen adamın görüntüsü kar şısında kafası karı şmış bir şekilde durakladı. Başka bir tepegöz tepki vermeye fırsat bulamadan, buçukluk, elinde meçi, yakınındaki iki sandalyenin ortasına do ğru ko şup, o-rada duran masanın tepesine çıka. Fakat canavarların hiçbirine kar şı herhangi bir harekette bulunmadı. Sadece, orada, bir kahraman edasıyla durdu. Masanın arkasına da bir sandalye konulmu ştu ve bir tepegöz, aralarındaki en cüsselisi, tehlikeli bir şekilde aya ğa kalktı. Yandaki Luthien gibi Oliver da elini sallayarak canavarı yatı ştırır gibi bir hareket yapü. "Selam," dedi sonra. "Benden Đ2 Oliver deBurrows, yol kesen buçukluk e şkıya ve bu da dostum Ludıien Bedwyr, Bedwydrin Kontu Gahris'in o ğlu." Tepegözler ne tepki vereceklerini bilemediler, neler oldu ğunu anlamamı şlardı. Montfort madenleri kentten uzaktı, şehrin güneyinde, dev da ğların oldukça içlerinde bir yerde bulunmaktaydı. Burası dı ş dünyaya kapalı bir yerdi ve ilk karın öncesinden bu yana kentten hiçbir haber alamayan canavarlar Montfort'ta sava ş çıka ğını bile bilmiyorlardı. Baharla birlikte karlar eriyene kadar bir daha gelmeyecek olan mahkum arabaları hariç Montfort madenlerine kadar gelen giden olmamı şa. "Tabi onu Kızıl Gölge olarak daha iyi tanırsınız," diye devam etti Oliver. Masanın arkasındaki iri tepegöz tek gözünü kısarak tehlikeli bir şekilde onlara baku. Sadece birkaç ay önce madenlerde bir firar 43 yaşanmıştı. Biri insan, di ğeri buçukluk iki ki şi, madenlere dalmı ş, bk sürü tepegözü öldürmü ş ve üç cüce mahkumu beraberlerinde kaçırmı şlardı. O olay sırasında, şimdi burada, bu yan ma ğarada duran muhafızların hepsi yer alanda, derinlerde, vardiyadaydılar. Ancak bu iki ki şi, o olayın sorumlusu o iki ki şinin tarifine tıpatıp uyuyordu. Yine de, ne o iri tepegöz ne de arkada şları hiçbir şeyden emin olamıyorlardı çünkü bu ani giri ş gerçekten çok şaşırtıcı ve çok garipti. "Ben kendi adıma ve buradaki dostum ile dı şarıdaki iki yüz arkada şım için,"—bu ifade birden fazla tepegöz kafasının kapıya dönmesine neden oldu—"buraya gelip le şinizi yere sermek istedim," diye açıkladı Oliver. "Ama nazik dostum size teslim olmanız için son bir şans vermekte ısrar etti." Sözcüklerin kayda geçmesi bir dakika aldı ve ilk algılayan iri tepegöz oldu. Kükreyen canavar masayı kaldırarak ters çevirdi. Bunu bekleyen Oliver topuklarının üstünde hızla dönerek canavardan uzakla ştı. Sıçradı ve meçini önce sola sonra da sa ğa savurarak yakınındaki iki tepegözün suratım do ğradı. "Bunu 'hayır' olarak algılıyorum," diyen buçukluk yere inerken tam bk parende atarak tekrar dengesini sa ğladı.

Page 19: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien'e en yakın tepegöz uludu ve omzunu e ğerek saldırmaya kalka, ama Luthien durdurdu ğu mızra ğı i şaret ederek, "Bak!" diye ba ğırdı. Kıt zekalı tepegöz bu komuta uydu ve Luthien elinin tersiyle feci bk darbe indirirken dönüp, hızla yukarı, üzerine do ğru gelen kılıçla kar şılasa. Blind-Striker'vn a ğır, keskin metali tepegözün alnını yarmı şü. Ceset yere yı ğılırken Luthien üstünden adadı. "Sana teslim olmayacaklarını söylemi ştim!" diye ba ğırdı, o sırada birinin suraanı da ğıttı ğı iki tepegözle me şgul olan Oliver. Buçuklu ğun di ğer yaraa ğa yapa ğı hamle daha iyiydi. Meçi yaratı ğın tam gözüne saplandı. Tepegöz, di ğeri gibi önce sandalyesinin üstüde sallandı ama sonra sandalyeden yere dü şüp kıvranmaya, kollarını deli gibi sallamaya ba şladı. Luthien devrilmi ş masanın bk tarafına atıldı ve omzunu kullanarak masayı kar şı taraftaki tepegöze do ğru itti. Genç adamdan kat 44 r LW.THtEN'ı.N kat a ğır olan tek-gözlü de aynı şeyi yaparak masayı Luthien'e geri yollamak için omzunu e ğip masaya do ğru harekedendi. Luthien son anda masanın arkasından çekildi ve canavar arkası bo şalan masaya çarptı. Dengesini kaybeden tepegöz yana savruldu ve buna hiç aldırmayan Ludıien Blind-Striket'ı yana, tepegözün kaburgalarına do ğru savurdu. Dengesini sa ğlayan genç Bedwyr eline dev bir sava ş baltası almı ş olan en iri tepegözle bir anda burun buruna geldi. "Bire kar şı bir," diye mırıldandı Luthien, ama en azından yedi ayak boyunda ve yakla şık iki yüz kilo a ğırlı ğındaki bu sıra dı şı tepegözün kar şısında aslında bire kar şı yarım durumunda oldu ğunu dü şünüyordu. Oliver'ın kar şısındaki iki silahsız tepegöz bir o yana bir bu yana zıplıyor, koşuyor ve sefil fareyle bedenlerine sokmaya çalı ştı ğı ince kılıcını yakalamaya uğra şıyordu. Oliver ise rahat bk tavırla bir oraya bir buraya sekiyor, dönüyor, meçini kendisini yakalamaya çalı şan ellere batırıyor ve bu arada da bunun her anından zevk alıyor gibi görünüyordu. "Daha di ğer silahımı çıkarmadım bile," diye sata ştı buçukluk. Tepegözlerden biri ona do ğru atıldı ama buçukluk saldırıya meçini canavarın avucuna saplayıp, bile ğine kadar sokarak cevap verdi. Tepegöz acıyla uluyarak bile ğini tuttu ve dizlerinin üstüne yıkıldı. Bu arada da buçuklu ğun meçini beraberinde alıkoymu ştu. Keskin zekalı Oliver kılıcını çekti ama di ğer tepegözün üstüne gelmedi ğini gördü. Canavar yanında duran korkunç görünü şlü baltaya do ğru atılmı ştı. Sonra saldırdı ve Oliver yerde diz çöken tepegözün üstünden adayıp tepegözün tam önünde, tek göze kar şı çift göz kar şı kar şıya durarak saldırıya cevap vermeye hazırlandı. Ancak yerde diz çökmü ş tepegöz uzanıp aya ğını yakalamaya çalı şınca yana zıpladı ve üzerine saldıran canavar kafasını yarmak için baltasını indirdi. Đnen balta ıskaladı—en azından Oliver'ı ıskaladı ve baltayı indiren tepegöz dizleri üstünde duran dostunun kafası ikiye ayrılırken inledi. "Of, bahse girerim çok acımı şar," dedi, tepegözün darbesin- 4.5 den kurtulan buçukluk. Luthien yandan gelen hamleden kurtulmak için çevresinde döndü. Sonra bk dizinin üstüne dü şüp hızla ileri atılarak kılıcını üzerine gelen tepegözün baca ğının üst kısmına vurdu. Ama kılıç sıyırıp geçmi ş, yakla şan dev canavarı durdurama-mı şu, Luthien'in bir sonraki darbeden kurtulabilmesi için öne do ğru bir takla atması gerekiyordu. Di ğer tarafa dönerek geçip ayaklan üstüne indi ve rakibine yeni bir darbe daha indirdi; bu sefer tek-gözlünün kalçasını kesmi şti. Canavar uluyarak döndü ve ağır balta Blind-Striker'ın üstüne indi. "Darbeyi kesmeyi unutmayacaksın," dedi Luthien kendi kendine, çarpmanın etkisiyle eli acıyordu. Sonra kılıcını iki eliyle kavrayarak kaldırdı ve geri sıçrayıp savunma pozisyonu aldı.

Page 20: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Size teslim olsanız iyi olur demi ştik," dedi Luthien ve etrafındaki cesedere bakan dev tepegözün buna itiraz edecek durumu yoktu. Üç müttefiki ya ölmü ştü ya da ölmek üzereydi, dördüncüsü ise kör olmu ş, aya ğa kalkmaya u ğra şıyor, elleriyle çaresizce havayı yarıyordu. Đçlerinden en irisi harekedenince Oliver atılıp kör olmu ş tepegözün kalçasına kılıcını geçirdi. Kör canavar dönmeye ba şladı ama döne döne yank ş tarafa gidip öliver'ı kovalayan tepegöze çarpıp yere yapı şa. Oliver'ın pe şindeki, yere dü şen arkada şına takılıp tökezledi ama dü şmedi, tüm cüssesiyle, hiç hesapta olmayan bir şekilde öne uçtu. Oliver yana kaça ve balta devrilmi ş masaya saplandı kaldı. Dizlerinin üstünde kalan, dengesini ve tüm gücünü kaybetmi ş ve kör arkada şı tarafından belinden yakalanmı ş olan öfkeli tepegözün baltayı çıkaracak hali yoktu. "Dur sana yardım edeyim," diyerek kılıcını beline takıp ileri a-oldı Oliver. Baltaya uzandı ama sonra yön de ği ştirip, meçini tepegözün bo ğazına sapladı. Hırıldayan tepegöz yere serilirken, "Fikrimi de ği ştirdim," dedi Oliver. Devasa hasmı baltasını kafasının üzerinde kaldırırken Luthien'in kılıcı havaya yükseldi. Dev tek-gözlü ivme kazanmadan hareket etmesi gerekti ğini bilen genç adam çabucak öne aüldı. Blind-Striker baltanın sapına inip canavarın sa ğ elinden bk parma ğı kopanverdi. Böylece tepegözün tam manasıyla ba şlamamı ş olan hücumu durdurulmu ş oldu. Kılıcına hala iki eliyle birlikte yapı şmış olan Luthien sa ğa döndü ve o anda da kalçasına hafif bir diz darbesi aldı. Dönerken sırtını tepegöze yakın tuttu, bunun ya zafer ya da yenilgiyle sonuçlanaca ğını ve ikisinden ba şka seçene ği olmadı ğını biliyordu. Kılıcını sa ğ omzunun üstünden indirip e ğildi ve sonra hızla aya ğa fırlayarak kılıcını sa ğdan sola do ğru savurdu. Blind-Striker tek-gözü, yukarı kalkan sol elinden itibaren yakaladı ve kas ve kemi ği yırtarak, canavarın kolunu neredeyse tamamen parçaladı. Tepegözün elindeki balta, canavarın omzuna çarpü ve oradan da yere dü ştü. Canavar bir aldı ğı yaraya bir Luthien'e bo ş gözlerle bakarak öylece kalakaldı. Sonra tökezleyerek yana do ğru bir adım atü ve duvarın dibine yı ğıldı. Vücudundan oluk oluk kan bo şalıyordu. Luthien dönünce Oliver'ın kör tepegöze i şkence etmekte oldu ğunu gördü. Meçini bir o yana bir bu yana bastıran buçukluk, çaresiz yaratı ğı dürtüp duruyordu. "Oliver!" diye azarladı Luthien. "Oh, tamam, tamam," diye homurdandı buçukluk. Tepegözün önüne geçti, yaratı ğın havada salladı ğı ellerini iki yana açmasını bekledi ve her iki elindeki silahı da kullanarak ileri atıldı. Meç tepegözün kaburgaları arasından girip yaratı ğın kalbine ula şırken, büyük kılıç sert bir şekilde canavarın boynunu buldu. "Ba şka bir göz edinmelisin," dedi, canavar aniden dü şüşe geçip daha yere varamadan ölürken, kendini tepegözün arkasına atan Oliver. Sonra özür dilercesine Luthien'e baka. "Ama gerçekten de öyle yapmaklar!" ***** Luthien ve Oliver'ın girdi ği ma ğaranın bulundu ğu da ğın yüz ayak kadar do ğusunda, Katerin O'Hale, a ğızlarından salyalar akan bir düzine tepegöz pe şinde oldu ğu halde büyük bir hızla bir tünelden dı şarı çıktı. 47 R.lLULVAKm Kılıcından içeride öldürdü ğü ilk kurbanının kanı damlayan kadın, sanki Montfort'a giden yola ko şacakmı ş gibi yaptı ama sonra dönüp bir kar yı ğınına doğru atıldı. Tam yanından bir mi2rak geçti, kara saplandı. Katerin o anda tek-gözlü ve derinlik algısı olmayan tepegözlerin uzun menzilli silahları kullanmakta başansız olmalarından mutluydu. Elfler onlardan çok daha iyiydiler. Kar yı ğınının üstünden geçip di ğer tarafa hızlı bir dak ş yapti. Uluyarak gelen bir düzine tepegöz sadece birkaç adım arkasın-daydı. Siobahn ve di ğer elf dostları, kardan yapılma siperin arkasından ellerinde gerilmi ş, hazır bekleyen yaylariyla aniden ortaya çıkınca, nasıl da afallayıp koşmaya ba şladılar! Elf okları, sokmak için ü şüşen anlar gibi, tepegözlerin üzerine ya ğdı; tepegözlerden biri, geni ş gö ğsünü delip geçen sekiz okla birlikte

Page 21: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

yere yı ğıldı. Bir kısmı dönüp ma ğaranın giri şine do ğru ko şabilmeyi ba şardılar ama pe şlerinden daha fazla ok ya ğdı. Sadece bir tepegöz yalpalaya yalpalaya ilerleyebildi. Sırtına ve bacaklarına bir dolu ok saplanmı ştı. Ma ğaraya yakla ştı ğı sırada ba şka bk ok daha onu omzunun arkasından vurdu, ama tepegöz inatla devam edip içeri girdi. Cüce Shuglin ve ço ğu insanlardan olu şan, ancak aralarında di ğer cücelerin de bulundu ğu asiler hemen pe şlerine dü ştüler. Mavi sakallı Shuglin'in ma ğaraya dalı şından kısa bk süre sonra yaralı tepegözün ölüm çı ğlı ğı yankılandı. Yı ğının arkasındaki Katerin karın göz alıcı beyazlı ğına kar şı gözlerini kısarak batıya bakü. Yan ma ğaranın giri şindeki kapı yeniden aralanmı şa ve Oliver'ın koca şapkasını tutan kol bk a şağı bk yukarı sallanıp duruyordu. Katerin'in yanında duran Siobahn, " Đkisi beraberken onlar için korkmaya gerek yok," dedi. Katerin, Luthien konusundaki rakibesi yan-elfe baka. Katerin'in kendi kızıl saçının farkına varmasında neden olan uzun, parlak, bu ğday şansı saçıyla yan-elf tartı şılmaz güzellikteydi. "Yetenek ve şanstan fazlasına sahipler," dedi Siobahn kar şısındakini savunmasız bırakan bk gülümsemeyle. Yan-elfte farklı ve onu üstün kılan bir şeyler oldu ğunu fark etti Katerin. Ancak, her şeye ra ğmen, özellikle kendisine yöneltilmi ş hiçbir üstünlük gösterisi hissetmiyordu. Bütün elf ve yan-elflere bu sakin, so ğukkanlı tavır hakimdi ve Siobahn da onlar arasında bu açıdan en çok göze çarpandı. Katerin biliyordu ki, Luthien konusundaki rekabetleri olabilece ğinden daha ılımlı görünse de, bu yan-elf anayurdunu payla ştı ğı, bir di ğer gururlu kadındı. Siobahn ve grubu kar yı ğınının üzerinden geçip ma ğaranın giri şine ilerleyen di ğerlerini izlediler. Siobahn bir an durdu ve Katerin'e bakarak bekledi. " Đyi i ş basardın," dedi tepegöz cesetlerin ortasında duran yan-elf. Ani sözleri Katerin'i hazırlıksız yakalamı şü. "Canavarları mükemmel bir şekilde tuza ğa çektin." Katerin ba şıyla onayladı ve bir baca ğını di ğer tarafa atıp kar yı ğınının üstünden adadı. Đtiraf etmekten nefret ediyordu ama etmeliydi, en azından kendine: Siobahn'dan ho şlanıyordu. Đkisi yan yana ma ğaraya girdiler. Tünelin daha a şağılarında Shuglin ve yanındakiler a ğır bir direni şle kar şıla şmışlardı. Bk barikat kurulmu ş ve arkasından okların atılabilmesi için de barikatta bo şluklar olu şturulmu ştu. Tepegözler çok kötü ni şancıydılar ama tünel ne yüksekti ne de geni ş. Dolayısıyla da orta ebattaki grubun barikatın arkasındaki hainlere yakla şması mümkün olmuyordu. Shuglin ve dostları, sıkı şıp kalmaktan öfkeli bk şekilde barikata en yakın köşede sindiler. "Elf okçularını beklemeliyiz," dedi adamlardan biri. Shuglin bunun ne yaran olaca ğını, Siobahn'ın grubunun ne i şe yarayaca ğını anlayamıyordu. Tepegözler barikatın arkasında oldukça iyi korunmaktaydılar, bk iki isabetli aü ş yapabilklerdi belki ama maharetli cifler bile ok ve yaylarla onlara fazla hasar veremezlerdi. "Saldınya geçmeliyiz," diye homurdandı cüce ve beklendi ği gibi çevresindekilerin suraü asıldı. Shuglin kö şeden ba şını çıkardı ve neredeyse burnunu dibinden geçen arbalet okuna kurban veriyordu. Yaylım ate şte gelen okların sayısından ve bunlann atılı ş aralı ğından bariyerin arkasında en az 4J> bir düzine tek-gözlü oldu ğunu anladı cüce. Arkasında duran sava şçılar üç, içeri girmekte olanlar ise bunun yirmi kaüydı ancak tek bir müttefiki bile, orada, daha ma ğaraya tam manasıyla girmemi şlerken yitirme dü şüncesi ho ş de ğildi. Köşeden hızla çekilen Shuglin büyük bir kalkan ta şıyan bir a-dama yakla ştı. "Onu bana ver," dedi cüce. Bir an için ona şaşkınlıkla bakan adam sonra hemen emre itaat etti. Kalkan cüceyi tepeden tırna ğa kadar koruyordu. Hücumu ba şlatmayı dü şünen Shuglin tekrar kö şeye döndü. Bariyerin arkasındaki tepegözlerden birinden bir inilti çıkü. Sonra da bir di ğerinden.

Page 22: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Buna hiçbir anlam veremeyen Shuglin ve dostları birbirlerine baktılar. Ardından, önlerinde uzanan tünelde, gerilen ve bırakılan bir yay sesi duydular hafifçe ve bariyerin arkasında bir ba şka tek-gözlü daha çı ğlık ata. Shuglin'in güçlü bacakları harekete geçti; kendini hemen kö şeye atü cüce. Müttefikleri sava ş çı ğlı ğını atmı ş, hücumu ba şlatmı şlardı. "Salak tek-göz," diyen tanıdık, Gascon aksanı ta şıyan bir ses geldi bariyerin arkasından. "Keskin meçimden bir darbe ve sen görmüyorsun!" Bk ok Shuglin'in kalkanını sıyırdı geçti ve cücenin yanında duran adam baca ğından yaralanıp yere dü ştü. Kılıç seslerini i şiten cüce bir bo şluk bulmayı beklemedi. Güçlü omzunu e ğip barikata do ğru hücum etti. Ah şap ve ta ş yı ğını açıl-dıysa da Shuglin barikatı geçmedi. Müttefikleri onu basamak olarak kullanıp barikatı kısa sürede yanp geçtiler. Cüce kendine gelip darmada ğın olmu ş yı ğını ormanıncaya kadar sava ş bitmi şti. Hem de tek bk asi bile ölmeden, hatta ciddi bk yara bile almadan. Luthien lambanın aydınlattı ğı tünelin sonundaki yol ayrımını i şaret etti. "Sol taraftaki yol seni madenin derinlerine ve orada hapsedilmi ş akrabalarına götürecek." Shuglin hırıldadı; Luthien sava şçı cücenin nereye gitmek istedi ğini biliyordu. Shuglin madenlere daha önce de gelmi şti, ama yalnızca kısa bk süre için, Luthien ve Oliver'ın gözü pek kaçı şla- 50 nndan birinde onlara yardım etti ği için Montfort'ta tutuklanmı ş ve mahkum olan di ğer tüm cüceler gibi o da iki cüce arkada şıyla birlikte madenlerde a ğır i şçi olarak çalı şmaya gönderilmi şti. Ama Oliver, Luthien ve cifler, tepegözler onlan aşağıdaki madenlere indirme fırsatı bulamadan üç cüceyi kurtarmı şlardı. "Peki siz nereye gidiyorsunuz?" diye sordu Luthien ve Oliver'ın pe şinden gelmediklerini gören Shuglin. Luthien omuz silkip gülümsedikten sonra gitmek için döndü. Oliver şapkasının kenarına dokunarak biraz geriye ittikten sonra, "Daha küçük yan tüneller var," diye açıkladı, "ihtiyacın olunca bizi bulmaya çalı ş!" Buçukluk, kahraman edasıyla verdi ği bu sözden sonra Luthien'in pe şine dü ştü ve ikisi birlikte sa ğa ayrılan yola, muhafızların bulundu ğu odadan onlan oraya getiren dar geçide yöneldiler. Bir kısmı oldukça e ğimli olan ba şka birçok tünel daha bulmu şlardı. Luthien'in Shuglin'e dedi ği gibi cücelerin köle olarak çalı ştırıldı ğı a şağı madenlere inen yol ayrımının solunda kalan geçitti, ancak Luthien ve Oliver a şağıya gizlice girebilirlerse cüce mahkumları ayaklandırıp tepegöz muhafızları arkadan vurabileceklerini dü şünüyorlardı. Tünelde a şağı do ğru inmeye ba şladılar ve her birinin ba şında bir tepegöz muhafızın bekledi ği, kir içinde yirmi cüce buldular. Hırpalanmı ş ve yan aç olmalarına ra ğmen, saçı sakalı birbirine ka-n şmış cüceler harekete katılmaya, özgürlükleri için sava şmaya her şeyden çok hazırdılar. Madende kullandıklan kazma ve kürekler şimdi, giderek artan kuvvetler tünelde ilerlerken, ölümcül silahlara dönü şmüştü. Katerin ve Siobahn'ında da içinde bulundu ğu müttefiklerine katılan Shuglin'in grubu kar şılama komitesini tam kar şılarında buldu. A şağı madenlere açılan ana giri ş en kalabalık tepegöz grubu tarafından tutulmu ştu. Yukan bölümde bulunan en son ma ğarada esaslı bir çarpı şma oldu. Tahmin edildi ği gibi, a şağı madenlere men bir asansör görevi yapan geni ş platform tepegözler tarafından imha edildi. Shuglin ve cüceleri ta ş bloklar, palangalar ve düzinelerce ip kullanarak kısa zamanda yeni bir platform in şa ettiler. Daha a şağı 5i inmek ise bamba şka bk sorundu. Okçu cifler iyi i ş çıkardıkları halde ilk saldırıda bkçok ki şi yitirilmi şti. A şağıdaki odaya inip orayı ele geçkdikten sonra bölmeden bölmeye geçerken grubu zorlu bk i ş bekliyordu. Her birinde, en az asilerin sayısı kadar, iyi donanımlı tepegöz vardı. Ama her iki kuvvetin toplamı kadar da mahkum cüce mevcuttu. Luthien, Oliver ve buldukları cüceler tepegözlerin arkasında belkdiler. Madendeki dkeni ş kırıldı. O gece, cüceler Montfort madenlerinden çıktılar. Ço ğu on yıldan uzun bk süredk ilk kez yıldızlara bakıyordu. Đstisnasız hepsi bkden yere diz çöküp, Kral Greensparrow'a lanetler ya ğdırıp, Kızıl Gölge'ye ilahiler söyleyerek minnettarlıklarını sundular.

Page 23: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Shuglin elini Luthien'in omzuna koydu. " Şimdi bk ordun var," diye ciddi bk tavırla söz verdi mavi sakallı cüce. Çevresinde duran be ş yüz cüceyi bakan Luthien, bu sözün do ğrulu ğundan bk an bile şüphelenmedi. Bk kenarda duran Oliver'ın yüzündeki şüphe dolu ifade ise hala yerli yerindeydi. Luthien'e daha önce, cücelerin da ğlara kaçmaları gerekti ğini ve kendisiyle beraber Luthien'in yanlarına da kim katılırsa, bk çok hırsızın yaptı ğı gibi, kuzeye, Eriador'daki yabani topraklara kaçıp do ğayla bütünle şmelerini önermi şti. Etraflarındaki zafer dolu, yürek ısıtan manzaraya ra ğmen hala aynı görü ş-teymi ş gibi görünmekteydi Oliver. Gerçekçi buçukluk Avon'u da içinde barındıran daha büyük dünyanın daha güçlü uluslarını dü şünüyor ve Greensparrow'un kuzeye do ğru ilerleyip asileri ezen ordusunun görüntüsünü kafasından atamıyordu. Oliver son haftalarda Avon'un dara ğacı mı yoksa giyotin mi kullandı ğını dü şünüp durmu ştu. Yol e şkıyası, buçukluk Oliver bk kanun kaça ğı da olsa yollarda ya şamını sürdürmek istiyordu. Kendisini koca bk orduya arattıracak kadar azılı bk suçlu olarak de ğil! Buçuklu ğun yüzündeki kederli ifadeyi fark eden ve anlayan Luthien, "Kaçamayiz," dedi. "Montfort'un dü şürülme zamanı." "Ve Caer MacDonald'ın yeniden do ğma zamanı," diye hemen lekledi Katerin O'Hale. KUMAR.! N 4 tigt Ur adamın gözleri Yaşlı büyücü Brind' Amour'un geni ş omuzlarının üstünden bkçok sayısız kı ş geçmi şti. Gözlerinin kenarlarındaki çizgiler de çalı şma ve endi şeyle geçen saatlerin deliliydi. Şimdi de bu endi şelerinde herhangi bir a2alma yoktu—ashna bakılırsa, çok sevdi ği ülkesi Eriador'un en kritik anlarını ya şadı ğını düşünüyordu—ama R. A . S A L V A I O R E bu sefer omuzlan dü şmemişti ve büyücünün yüzüne bakan herhangi biri, ya şlı adamın koyu mavi gözlerindeki yo ğunluk yüzünden göz kenarlarındaki kırı şıklıkları o an fark edemezdi. Büyücü, daire şeklindeki ve oranın do ğal bir yer olmadı ğının tek kaniü olan tamamıyla pürüzsüz zeminli odasında bulunan çalı şma masasındaki yüksek arkalıklı sandalyesinde otururken o gözler pırıl pırıl parlıyordu. Odayı bk yıldırımınla kadar parlak bk şekilde aydınlatan tek ı şık, bk insan kafatasıyla a ğaç şeklindeki büyük bk şamdanın arasında, masanın üstünde duran yuvarlak, kristal bir küreden gelmekteydi. Isıt azakp sönerken Brind' Amour sandalyesinin arkasına yaslandı ve sihkli kürenin ona gösterdiklerini dü şünmeye ba şladı. Cüceler Montfort madenlerinden kurtulmu şlar ve Luthien ve Oliver'la bklikte kente gitmi şlerdi. Cüceler artık özgürdüler! Brind' Amour kar beyazı sakalını sıvazlayıp, elini at kuyru ğu şeklinde ba ğladı ğı gür, beyaz saçında gezdkdi. Gördüklerine güve-nebilkdi, çünkü bunlar gelecekte olabilecekler de ğil, o an olanlar, gerçeklerdi. Gelece ğe bakma i şini daha önceleri yapardı. Riskli ve yorucu bk i şti bu. Bütün büyüler içinde gelece ğe bakmak belki de en eziyetli ve en tehlikeli i şti çünkü bu, bk şimşek çaktırmak için basit enerjileri yo ğunla ştırmaktan veya basit gözlem büyüsünde oldu ğu gibi bilinci ba şka bk gerçek zaman ve mekana göndermekten daha fazlasını gerektirirdi. Gelece ğe bakmak demek, şimdiki zamanın bilinen bütün elementlerini bk noktada, kristal bk küre veya bk aynada, toplamak ve sonra da her birine tüm mantıklı çıkarımları ve yeni do ğabilecek bütün çeli şkileri yüklemek demekti. Aslında, bk büyücünün zekasını ve sezgisel gücünü sınayan bk testti bu. Brind' Amour buna çok fazla cesaret edememi şti çünkü tüm merakına ra ğmen gelece ğin güvenilmez oldu ğunu biliyordu. Kristal kürede büyülerini toplayıp getirdi ği bk takım görüntüleri—ki bunlar her zaman çok hızlı hareket eden tamamlanmamı ş figürler ve şekiller olurlardı—incelemi ş ama hiçbk zaman hangilerinin gerçek, hangilerinin yalnızca olasılık oldu ğunu bilememi şti. Ve tabi ki bk de potansiyel gelece ğe bk büyücünün bakmı ş olması da büyük LUTHiBN'lN K-KMAR.I

Page 24: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

ihtimalle gelece ğin do ğal ilerleyi şinin de ği şmesine sebep olacaktı. O gün, Brind' Amour bir anlık bir bakı şa bile zor dayanmı ştı. Gördü ğü akla uygun, hatta gerçek olma olasılı ğı yüksek tek bir görüntü vardı: Montfort'un yüksek kulesinin tepesinde bir adam. Kentte son zamanlarda olanlar hakkında Brind' Amour'un genel bir fikri vardı—bir yan-elfin gözleri aracılı ğıyla Montfort'u birkaç kez zihinsel olarak ziyaret etmi şti—ve kulenin tepesindeki adamı tam olarak görmemi şse de zengin kıyafederi ve üzerinde ta şıdı ğı fazlaca mücevherlerden adamın Greensparrow'un yanda şlarından biri oldu ğunu anlamı ştı. Büyücü arkasına yaslandı. Kulenin tepesinde bir adam, diye dü şündü. Halkı kızdıran biri. Bir lider, Kral Greensparrow'un Montfort'taki sembolü. Bu konuda bir şey yapılmalı, diye dü şündü Brind' Amour. Çok pahalıya padamadan ve hiçbir risk ta şımadan bu de ği şimi kendisinin yapabilece ğini biliyordu. Belki de, bu sefer, gelecekte olabileceklere do ğru yapaca ğı yolculuk ödeyece ği bedele değecekti. Bedel. . . Yüzyıllar önceki ö ğretmenlerinin gelece ği görmekle ilgili uyarılarını hatırladı. Risk.. . Tüm bu dü şünceleri kafasından ata. Bu sefer farklıydı. Bu sefer baktı ğı yalnızca olabilecekler de ğil aynı zamanda olmu ş olanlardı da. Ve 'olmu ş olan' bütün Eriador için bir devrime dönü şebilecek, Montfort'taki ayaklanmaydı. Bunu başlatan, dolaylı yoldan olsa da kendisiydi sayılırdı: Luthien Bedwyr'e kızıl pelerini veren oydu. Kızıl Gölge'yi ve buçuklu ğu Montfort'a giden yola gönderen de. O zamanlar dü şündüğü, Ludıien'in kentte biraz sorun yaratması, belki de eski kahraman Kızıl Gölge'nin yarattı ğı efsaneyi bir parça canlandırmasıydı. Umdu ğu, gelecek birkaç yıl içinde Luthien'le ilgili fısıltıların, şeytan Kral Greensparrow'a boyun e ğen Eriador'un bu kabullenme duygusunu azaltmasıydı. Fakat kader olayların ya şlı büyücünün bekledi ğinden daha hızlı geli şmesine neden olmu ştu. Brind' Amour bundan üzüntü duymuyordu. Heyecanlı ve umuduydu: Eriador'un azimli halkına ve o halktan birisi olan Luthien Bedwyr'e güveniyordu. Yapağı büyü, ona Luthien'in adası Bedwydrin'deki köyü Dun Varna dahil olmak üzere birçok köyün harekete katıldı ğını gös- termi şti. Daha o sabah, ço ğu balıkçı teknelerinden bozma gemilerden olu şan bir filo Dun Varna'dan hareket edip Dorsal Denizi'nin buz gibi sularına meydan okuyarak kom şu Marvis Adası'na kısa bir yolculuk yapmı ştı. Bedwydrin Kontu Gahris gibi, topraklarını i ğrenç tepegözlerden temizlemek isteyen Marvis kontu için takviyeler vardı içinde. Brind' Amour bir şeyler fısıldadı, parmaklarını üç kere şaklattı ve büyük şamdanın üstündeki mumlann ço ğu alev aldı. Ya şh büyücü do ğruldu ve dokumlu mavi cübbesini sürükleyerek a ğır a ğır, bir dolu par şömenin alanda görünmez hale gelmi ş bir masaya do ğru ilerledi. Par şömenlerin arasında bir şeyler aradı ve en sonunda Avon Denizi adalarını gösteren bir haritayı bulup çıkardı. Halkların tutumunu ve sava şta olan bölgeleri gösteren renkli, ye şil, kırmızı ve san, binlerce noktayla kaplıydı harita. Da ğların güneyinde., Avon sınırlannı gösteren bölgedeki noktaların neredeyse tamamı ye şil renkliydi çünkü onlar krala ve tahta bağlıydılar. Bir kısmında ise tarafsız olduklarını belirten san renk görülüyordu. Da ğların kuzeyinde de ço ğunlukla ye şil hakimdi—Montfort'taki tüccarların ya şadı ğı bölge tek bir ye şil daire olarak duruyordu—ve kuzeydeki di ğer noktaların ço ğu da sarıydı. Ama ayaklanmalan ifade eden kırmızı noktalann sayısı giderek artıyordu. Büyücü, haritayı yukan kaldırdı ve gözlerini kapatıp yeni bk büyü mırıldanmaya başladı. Kristal kürenin gösterdiklerini, Montfort'taki olaylan ve kuzeydeki filoyu tekrar dü şündü; ve gözlerini yeniden açtı ğında harita, de ği şimi gösteriyordu artık. Marvis Adalan'na do ğru akan bir kırmızı dalgası ile Montfort'un tüccar kesiminin sıkı ştı ğı bölgenin etrafını saran kırmızı bk duvar. "Ben ne yaptım?" diye dü şündü ya şlı büyücü ve sonra da gülmeye ba şladı. Bk yüz yıl daha bunun olabilece ğini dü şünmemişti, ama hem kendinin hem de Eriador'un buna artık hazır oldu ğuna inanıyordu. Luthien, Brind' Amour'un sihkli asasını ejderha Balthazar'ın ininden geri getirmi şti. Şimdi de yetenekli Oliver ve ikisinin etrafında giderek büyüyen yeni idealler e şli ğinde oldukça önemli bk geli şim gösteriyordu. Brind' Amour, haritayı masanın üzerine geri koydu ve düz durması için ka ğıdın köşelerine küçük heykelcikler yerle ştirdi. De-

Page 25: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

ân bir iç geçirip büyük masaya ve normal mumlardan çok daha güçlü bir ı şık veren, büyüyle ate şlenmi ş şamdanın üzerinde dans eden alevlere baka. Kristal küre, haftalardır oldu ğu gibi yine merakını cezbediyordu, ancak Eriador'a bakmak için de ğil, ülkenin güney sınırlarının yukarısında, Avon'daki geli şmeleri görmek için. Brind' Amour yeniden iç geçirdi ve bu tehlikeli i şe hazır olmadı ğını anladı. Henüz de ğil. Dinlenip gücünü toplaması ve tomurcuklanan ayaklanmanın tamamen çiçek açmasını beklemesi gerekiyordu. Gelece ğe daha önce baktı ğına pi şman oldu, çünkü şimdiki zaman onu ça ğırmaya devam ediyordu ama o yanıt veremeyecek kadar yorgundu. Gelece ği gözlemek eziyetliydi ancak Brind' Amour gibi kaçak olan bir büyücü için koca dünyada olanları görebilmek adına sihirli enerjileri miller ötesine göndermek, tamamen tehlikeli bir şeydi. Bu tür enerjiler Greensparrow ve dükleri tarafından sezilebilir, Brind' Amour'un Đron Cross'taki dünyanın bu en gizli ma ğarası ya şlı büyücünün gelece ği gözlemek için yapaca ğı herhangi bir te şebbüste ke şfedilebilirdi. Büyücü sihirli bir sözcük söyleyip hafifçe üfledi ve şamdandaki alevler hızla titreyip söndüler. Brind' Amour dönüp, kapıya, oradan da yatak odasına inen dar geçide ilerledi. Hak etti ği uykuya dalmadan önce yapaca ğı bir şey daha vardı. Montfort'ta olaca ğını gördü ğü o şeye, Greensparrow'un o yüksek kulenin tepesindeki adamının görüntüsünün gerçekli ğine inanıyordu ve bu konuda ne yapaca ğını biliyordu. Koridordaki odalardan birine gelince durdu. Burası silahların durdu ğu küçük bir odaydı. Karmakarı şık malzemelerin arasında bir şeyler aradı ve en sonunda özel, büyülü bir ok bulup çıkardı. Sonra da onu, basit bir büyü yaparak, her zaman belanın ortasında kalır gibi görünen Montfortlu, çok güzel bir yan-elfe ula ştırdı. , Ve uyumaya gitti. ***** Luthien irkilerek uyandı. Gözlerinin hafif ı şı ğa alı şması ve küçük odasını gözden geçirip her şeyin yolunda oldu ğundan emin olu şu uzun sürdü. Ate ş hala akkor halindeydi—çok geç olamazdı—ancak alevler sönmü ş, yanan kütükler kor haline gelmi şti; oda muhafızlarının tetikte bekleyen gözleri gibiydiler. Luthien yataktan çıkıp odanın di ğer tarafına gitti. Ta ş şöminenin önüne oturdu. Sıcaklık çıplak vücudunu ısıttı. Şöminenin ö-nündeki kafesini kenara itti, metal çubu ğu aldı ve ne yaptı ğını çok da dü şünmeden korları e şelemeye ba şladı. Düşünmüyordu, çünkü anlam veremedi ği bir sürü duyguyla çevrelenmi ş haldeydi. Korların üzerine bir iki kütük yerle ştirip, alevler canlanıncaya kadar üfledi. Bk süre ate şi izleyip, alevlerin dansının dü şüncelerini Bedwydrin'e, Dun Varna'ya ve bu beklenmedik yolculu ğa çıkı şından önceki zamana götürmesine izin verdi. Kente ve limana bakan o tepeyi Katerin'le ilk kez sevi ştikleri anı hatırladı. Yüzündeki gülümseme kısa soluklu oldu. Uyuması gerekti ğini, di ğerleri gibi ertesi günün de sava ş ve birçok insanın ya şamını etkileyecek kararlarla dolu zorlu bir gün olaca ğını hatırlattı kendine. Demir çubu ğu şöminenin yanındaki yerine yerle ştirip aya ğa kalkü. Ate ş canlandı ğı için içerisi daha aydınlıktı şimdi. Yata ğına yakla şınca durdu. Kalkarken örtüler kıvrılmı ş, alttaki kalın battaniye de aralanmı ştı. Battaniyenin altında, yan çıplak yatan Siobahn'ı görebiliyordu. Genç adam yava şça yata ğın kenarına oturdu. Elini örtünün altına uzatıp Siobahn'ın dizinin arkasından ba şlayıp kıvrımlı vücudunun her santimini hissederek yava şça yukarıya, boynuna kadar ok şadı. Sonra parmaklarını yarı-elfin parlak saçlarında gezdirdi. Sio-bahn kımıldandı ama uyanmadı. Öylesine pürüzsüz, öylesine güzel, öylesine sıcaktı ki. Güzel yan-elfın dayanılmaz cazibesini inkar edemiyordu Luthien; tek bir bakı şla kalbini çalmı ştı. Öyleyse neden Katerin'i dü şünüp duruyordu? Ve örtünün alüna süzülüp Siobahn'a sokulurken neden suçluluk hissediyordu? Montfort'a geldi ğinden beri Luthien'le yeniden beraber olmak istedi ğini gösteren hiçbir i şarette bulunmamı şa Katerin. Luthien ve Siobahn'ın ili şkisini onaylamadı ğına dair tek bir söz de söylememi şti.

Page 26: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Ama onaylamıyordu, Luthien bunu kalbinin en derinlerinde LM.THieN' ĐN hissediyordu. Bunu Katerin'in ye şil gözlerinde, milyonlarca mil ve yıl geride kalmı ş gibi görünen o dünyada, Dun Varna'daki tepede erkekli ğe adım ata ğı o gecenin sabahında, kendisine merhaba diyen o güzel gözlerde görebiliyordu. ***** Danteller, farbelalar, ince detaylar ve süslü, makyajlı leydiler sarayı doldurmu ştu. Kristal küredeki görüntü Brind' Amour'un midesini a ğzına getirdi ama aynı zamanda da ona umut verdi. Eri-ador'un güneyindeki Avon'da bulunan Stratton Nehri üzerindeki Carlisle, yüz yıllar önce sava ş için kurulmu ş ve sava ş zamanı direni şçilerle dolup ta şan güçlü bir liman kenti olmu ştu. Green-sparrow, kanlı ve acımasız bir sava ştan sonra insafsız bir şekilde tahta çıkmı ş ve ilk yıllarda Avon denizi adalannın Huegothlann yüzyıllar önceki i şgalinden beri görmedikleri, tüm sınırlan a şan bir vah şet göstermi şti. Ama Carlisle şimdi danteller, farbelalar, tatlılar ve cinsel arzulan tatmin eden bir dolu şeyle doluydu. Brind' Amour'un büyülü bakı şı saraya çevrildi. Büyücü daha önce hiç, akıl gözünü ezeli dü şmanına çevirecek kadar cesur, böylesine kayıtsız olmamı şa. Greensparrow büyülü güçlerini bir algılayacak olursa. . . Brind' Amour'un gizlendi ği da ğın kalın ta ş duvarlan Green-sparrow'un müttefiki olan cehennemin güçlü iblislerine kar şı bir savunma sa ğlayamazdı. Saraydaki curcuna uzaktaki büyücüyü şaşkına çevirdi. Yüzlerce insan alt kattaki odalara dolu şmuştu. Hepsi içiyor, suratlarını boyayıp duruyor, ço ğu da bulabildikleri karanlık kö şelere çekiliyordu. Her odada duvarların önünde iri tepegözler sıralanmı ş duruyorlardı. Ne kadar konik, diye dü şündü büyücü. Tek-gözlerin ço ğu atalarının Avon'lular tarafından yenildi ği eski sava şlann resmedildi ği tablolann önüne sıralanmı şlardı! Göz gezdirmeye devam etti ve kristal küredeki görüntüler hızla geçmeye devam ettiler. Sonra bir enerji, sihirli bir güç hissetti Brind' Amour ve bir an için gönderdi ği enerjiyi Greensparrow'un sezdi ğini sandı. Ba ğlanayı neredeyse kesiyordu. Ama sonra ya şh büyücü bunun farklı bir şey, pasif bir enerji oldu ğunu fark etti: Greensparrow'un kendi gücüydü belki de. Brind' Amour geriye yaslanıp bunu dü şündü. Luthien'in Mi-nistry'nin kulesinin tepesinde büyücü dük Morkney'le yaptı ğı dövü şü hatırladı. Morkney, Praehotec denen iblisi ça ğırmı ş ve bedenini ona vermi şti. Brind' Amour o dövü şü izlerken yine aynı duyguyu hissetmi şti. Sadece şu an hissetti ği enerji biraz daha güçlüydü. Yaşlı büyücü durumu anladı ve içi öfkeyle doldu. Hafif bit homurtuyla yeniden öne e ğilip tüm konsantrasyonunu küreye verdi ve gözü hareket ettirerek Greensparrow'un enerjisini takip etmeye ba şladı. Sarayın arka merdivenlerine ilerledi ve a şağıdakine oranla daha çok tek-gözlü Praetorian Muhafız olsa da fazla ki şinin bulunmadı ğı ikinci kata çıkü. Kalın tüylü halılarla kaplı koridorlardan geçip kapalı bir kapıya geldi. Göz, kapıya dikildi ğinde bk sarsılma hissetti Brind' Amour. Onu a şmaya çalı ştı ama bariyeri geçemedi. Oda büyüyle mühürlenmi şti. Greensparrow kapının arkasındaydı. Brind' Amour bunu biliyordu ama enerjisini iyice kullanıp engeli a şmaya kalkarsa büyücü-kralın onu hissedece ğini de biliyordu. Kristal küredeki görüntü aniden karardı, çünkü dev bk tepegöz madde ötesi gözün önünden geçiyordu. Kapı açıldı ve Brind' Amour gözü hemen canavarın pe şine takü. Sarayın di ğer bölümlerinde müsrif bk şekilde dö şenmi ş mobilyalar dü şünüldü ğünde oda oldukça bo ştu. Kare şekilli odanın tam ortasında yerden iki basamakla çıkılan yuvarlak bk kaidenin üstünde duran bk taht vardı. Tahtın üzeri ye şil, kırmızı ve menek şe rengi de ğerli ta şlarla süslü ve çok şatafatlı olmasına kar şın yer, o-danın dört kapısından tahta do ğru uzanan kırmızı renkli yolluklar kadar çıplaktı. Greensparrow—Brind' Amour onu yüz yıllardır görmemi ş ve hiçbk zaman çok iy\ tanımamı ş olsa da, kar şısındakinin o alçak oldu ğunu biliyordu—tahtta oturuyor, sol elinin orta parma ğındaki kocaman yüzükle oynuyordu. Uzun, kıvırcık ve siyah saçlıydı ve yüzü boya içindeydi. Ama makyaj, çalı şma ve iblislerle u ğra şmanın

Page 27: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

LUTHiEN'ı.N KKMAR.I çaldı ğı zamanın Đ2lerini saklayamıyordu. Kılık kıyafet dü şkünü bk züppeye benziyordu, ancak Brind' Amour bununla e ğlenecek durumda de ğildi. Greensparrow, gelen tepegöze bakarken kehribar rengi gözleri şeytani bk zekayla alev alev yanıyordu. Krala yakla şan tepegözün gücünün kendi sihkli enerjisini ör-tebilece ğini uman Brind' Amour, sihkli gözü canavarın yakınında tuttu. "Ne haberler var, Belsen'Krieg?" diye sordu sıkılmı ş görünen kral. Canavara iyice bakabilmek için sihkli gözü tepegözden bk parça uzakla ştırmaya cesaret edebildi Brind' Amour. Belsen'Krieg o ana dek gördü ğü en kuvvetli ve en çkkin tepegözdü. Bel-sen'Krieg'in üst duda ğının üzerinden çıkıp iki yana do ğru açılan ve düzle şmiş geni ş burnunun tam alanda bkle şen, çürümeye yüz tutmu ş azı di şleri vardı. Gözü kocaman ve kan çana ğı gibiydi ve gözün üzerindeki kalın ka ş dükkan tentelerine benzer bk şekilde gözü gölgelemekteydi. Đki yana ğı da yara izleriyle doluydu ve bk çocu ğun gö ğsü geni şli ğindeki boynu sarı ye şil renkte bk yara dokusu görünümündeydi. Fakat omuz kısımlarına sarma apoletler dikilmi ş ve geni ş gö ğsünü daha da geni ş gösteren madalya ve şeritlerle süslü, siyah-gümü ş rengi Praetorian üniforması çok etkileyiciydi. "Montfort'tan hiç haber alamadık, Kralım," dedi tepegöz. Diksiyonu o ırktan birine göre oldukça etkileyiciydi ama sesletimi sürekli soludu ğu için anla şılmazdı. "Morkney'in di ğeri kente geri dönemez," dedi Greensparrow. Belsen'Krieg'den çok kendi kendine konu şuyordu. "Morkney'in di ğeri?" diye mırıldandı bu garip sözcük seçimini sorgulayan Brind' Amour. Büyücü-kral bütün düklerinin belli bker iblisle şahsi ba ğlantı içinde oldu ğunu mu kastediyordu yoksa? "Öyleyse salak dükün öldü ğünü varsayabiliriz," diye devam etti Greensparrow. "Küçük bk sorun," dedi Belsen'Krieg. "Gemim yola çıkmaya hazır mı?" diye sordu Greensparrow ve kralın Eriador'a bizzat gelip isyanı bastırmayı planladı ğını dü şünen Brind' Amour nefesini tuttu. Bu gerçekle şkse Luthien ve dostları- nın hiç şansı olmadı ğını biliyordu ya şlı büyücü. "Chaumadore Limanı'na kadar bütün sular buzsuz," diye hemen yanıtladı Belsen'Krieg. Gascony? Brind' Amour'un kalbi ani bir umuda yerinden hopladı. Greensparrow Gascony'ye gidiyordu! "Ya kuzeye uzanan sular?" diye sordu kral ve Brind' Amour yeniden nefesini tuttu. "Tüm raporlara göre, daha buzlu," dedi tepegöz. "Ama sen gidebilirsin," dedi Greensparrow. Bu bir soru de ğil emirdi. "Emredersiniz, Kralım." "Ne saçma i ş." Tüm olanlar ba ştan sona i ğrenç der gibi ba şını salladı Greensparrow. "Akılsızlıklarını göstermeliyiz onlara," diye devam etti ve aya ğa kalkıp omzundan geçirilmi ş ve gö ğsünü saran mor renkteki kılıç askısı ile farbelalı pelerinini düzeltti. " Đsyanla ba ğlantısı olan bütün erkek, kadın ve çocukları öldürün. Onlara Eriador'un yüzyıllar boyunca unutamayaca ğı bir ders verin." Bunu öylesine zalimce ve kayıtsızca söylemi şti ki. Beklenen, "Emredersiniz, Kralım," yanın hemen geldi. Hiçbir tepegöz insanların katledilmesini asla sorgulamazdı. "Ve seni uyarıyorum," diye ekledi Greensparrow, arkadaki kapıdan odayı terk etmeden önce, "tatilim yanda kesilirse bizzat seni sorumlu tutarım." "Emredersiniz, Kralım," diye yanıtladı Belsen'Krieg ve hiç de endi şeli görünmüyordu. Hatta, bundan zevk alıyormu ş gibi geldi onları be ş yüz milden daha uzak bir mesafeden korkuyla izleyen ya şlı büyücüye. Brind' Amour ba ğlantıyı kesip arkasına yaslandı. Kristal küre de oda da karardı ama büyülü şamdanına yanması için komut vermedi büyücü. Karanlıkta oturup, hala kuvvetli bir ba ğ oldu ğu açıkça belli o-lan ili şkiyi, düşmanlarının iblislerle olan ili şkisini de ğerlendirdi. Büyücüler Konseyi'nin yıllar, çok uzun yıllar önce aldı ğı kararı dü şündü. Katedraller yapılmı ş, adalar

Page 28: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

barı şla tanı şmıştı ve çok az insan büyücülerle, ya şlı erkek ve kadınlarla ilgileniyordu. Büyücülerin devrinin artık sona erdi ğine karar vermi şti Büyücüler Konseyi. Brind' Amour ve arkada şlarının Balthazar'a yapakları gibi dev ejderhalar bile alt edilip derinlerdeki ma ğaralara hapsedilmi ş veya öldürülmü şlerdi. Balthazar'ı kapatırken sihirli asasını kaybetmi şti Brind' Amour ve zamanının gerçekten geçti ğine öylesine inanmı ştı ki, onu geri almak için u ğra şmamıştı bile. Bütün birlik uykuya dalmı ştı. Bir kısmı ebedi uykuya dalarken, Brind' Amour'un da aralarında bulundu ğu bazı di ğerleri kendilerini gizli kaleler veya mağaralarda sihirli bir uyku haline sokmu şlardı. Hepsi. . . Greensparrow hariç. Eski günlerde önemsiz, sıradan bir büyücüydü Greensparrow ama aynı zamanda büyücülerin devrini uzatmak için bir yol bulan da o olmu ştu. Brind' Amour ölüm yerine sihirli uykuyu tercih etmi şti, çünkü bir gün dünya için bir kez daha gerekli olabilece ğine inanıyordu. Bu yüzden de, sihirli uykuya geçmeden önce, karanlık gün geldi ğinde kendisini uyaracak büyüleri hazırlamı ştı. Böylece, birkaç yıl önce uyanmı ş ve Greensparrow'un Avon Kralı oldu ğunu ve lanetli iblislerle i şbirli ği yaptı ğını görmü ştü. Karanlıkta oturup dü şmanlarını, insan veya şeytan, dü şündü Brind' Amour. Luthien ve Eriador'u böyle bir dü şmanla kar şı kar şıya getirmekle ne derece akıllı davrandı ğını kendine sorarak öylece oturdu karardıkta. milim milim "O kadar da derin de ğil," diye söylendi, sakalının ucu pislikten kayganla şmış Shuglin. "Ben o kadar uzun de ğilim," diye hiç tereddütsüz itiraz etti Oüver. Sinkli cüce ba şını çevirip, sızlanıp duran buçuklu ğu hemen ko- lunun alüna sıkı ştırdıktan sonra, pislik yı ğınının içinde ilerlemeye çalı şan Luthien'e baktı. "Oliver deBurrows bir la ğımda yürüyor. . . Bu kadar alçalaca- ğımı bilseydim, senin isteklerine ra ğmen—" Luthien yana do ğru sendeleyip Oliver'la beraber duvara çarpınca buçuklu ğun sızlanması bo ğuk bir iniltiye dönü ştü. Luthien'le birbirlerinden koptular ve aya ğa fırlayan Oliver mavi pantolonundaki yapı şkan pisli ği elleriyle vurarak çıkarmaya u ğra şırken, " Đyk! Đyk! Đyk!" diye garip sesler çıkararak ba ğırmaya ba şladı. "Tüccarların tam altındayız," dedi bo ğuk sesinden alay okunan Shuglin. "Sanırım sessiz olman gerekiyor." Oliver çaresiz bir bakı ş attı Luthien'e, ancak dostunun duygularını payla şmak yerine durumundan çok e ğlendi ğini biliyordu, o günün önemi dü şünüldü ğünde sızlanmalarının önemsiz kaldı ğını da. Kendi bile bunları çok ciddiye alamıyordu. Madenlerden kurtulu şunun üstünden henüz bir hafta geçmi ş olsa da cüceler eski silah ve zırhlarını onarmı ş, yenilerini üretmi ş ve tüccarların kapandı ğı bölgenin altındaki kanalları tekrar açarak ne kadar önemli olduklarını göstermi şlerdi. Şimdi de Luthien, Oliver, Shuglin ve Shuglin'in sakallı üç yüz arkada şı, yerin alandaki birkaç paralel dehlizde ilerliyorlardı ve sonunda düşmanlarının tam kar şısına çıkacaklardı. Buna ra ğmen, yolculuktan ho şlanmak zorunda olmadı ğına karar vermi şti buçukluk. Ellerindeki fenerler tünelleri yeterince aydınlatmaktaydı ama ölümcül so ğuğa kar şı yapabilecekleri bir şey yoktu. Kanallar buzla doluydu ve kanalların kavisli duvarları kalın bir buz tabakasıyla kaplanmı ştı. Ancak buz sarkıtlarının üstünde taze dı şkılar vardı ve so ğuktan çok, kanalları kaplayan berbat koku dayanılmaz haldeydi. "Giri şleri kapatmı şlardı," dedi Shuglin, "ama bir düzineden fazla adamla dalıp yolumuzun üstündeki dört tepegözü öldürdük." "Kaçıp, geldi ğimizi haber verecek kimse yok, de ğil mi?" diye kentin a şağı bölgesinden yola çıkaklarından bu yana onuncu kez sordu Luthien. "Bir ki şi bile," diye onuncu kez onu yaü şordı Luthien. "Sonunda, bizi dü şmanın bekledi ğini görürsem, bu pislik içinde yapa ğım yolculuk çok ho şuma gidecek," diye dalga geçti Oliver. Onu duymazdan gelen Shuglin tekrar yola koyulup düz tünelde a şağıya do ğru ilerlemeye devam etti. Bkkaç dakika sonra durdu ve di ğerlerine de durmalarını i şaret etti.

Page 29: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Yakalandık," dedi karamsar buçukluk. Başka bir cücenin elindeki feneri aldı Shuglin ve tünelin kar şıdaki a ğzına do ğru kaldırdı. Sonra kar şısından da aynı i şareti almı ş gibi, onaylarcasına ba şını salladı ve kalın, kısa ba ş parma ğım yukarı çevirdi. Yeniden yürümelerini i şaret eden cüce, "Her şey hazır," dedi. Tünelin kenarındaki küçük bir göze ula ştılar. Duvarlardan birine bir merdiven—cüce yapısı, yeni bir merdiven—dayanmı şa. Yerden on iki ayak yukarıda, tavandaki ahşap bir kapa ğa uzanıyordu. Luthien, Oliver'a i şaret etti. Kanalizasyondan ilk çıkacak ve onlara liderlik edecek ki şinin buçukluk olmasına karar vermi şlerdi. Oliver bundan dolayı, bütün tepegöz ordusu yukarıda onu bekliyor olsa da o pislik yı ğınından kurtulaca ğı için mutluydu. Büyük bir çeviklikle ve sessizce merdivene atılıp tırmanmaya başladı. Tepeye ula şmadan önce kapak açıldı. Oliver oldu ğu yerde donup kaldı ve aşağıdakiler suspus oldular. "Oh, hayır," diye inledi buçukluk, çıplak bir tepegöz poposu deli ğin üstüne -yakla şırken. Kollarıyla yüzünü kapatan Oliver geni ş kenarlı şapkasının kendisini koruyaca ğını ümit ediyordu. "Oh, lütfen, hemen vur onu," diye fısıldadı; ba şına gelebilecekler hiç ho şuna gitmiyordu. Luthien'in yayından gelen tıng sesini duyup, yanı ba şından hızla geçen okun serinli ğini hissedince rahat bir nefes aldı buçukluk. Ba şını kaldırıp okun hiçbir şeyden haberi olmayan tepegözün etine gömülüp gömülmedi ğine baka. Tepegöz bağırarak döndü ve salak gibi deli ğin üzerine e ğilip bakınca, cüce i şi arbaletten fırlayan oku, bu kez suraamn tam ortasına yedi. Çı ğlık kesildi ve aşağıdakiler tepegözün yukarıdaki küçük odada yere yı ğılıp öldü ğünü duydular. Oliver şapkasını düzeltti ve kendine çevrilmi ş yüzlere baka. "Hey," diye seslendi yava şça, " şu tek-gözler, her iki yönden de aynı görünüyorlar!" "Tırmanmaya devam et!" diye kızdı Luthien. Oliver, omuz silkip merdivene Ormandı ve en az a şağısı kadar pis kokan küçük, kare şekilli bir odaya ula şü. Bir tepegöz kapıya vuruyordu. "Bergus?" diye seslendi di ğer taraftaki tek-gözlü. Oliver döndü, yüzünü deli ğe dayadı, parma ğını büzdü ğü dudaklarına götürdü ve aşağıdakilere yoldan çekilmelerini i şaret etti. Sonra sessizce kapıya gitti. Kapıyı kapak tutan sadece küçük bir kanca oldu ğu için dı şarıdaki canavar vurdukça kapı sarsılıyordu. "Bergus?" diye yeniden kükredi dı şarıdaki. Canavarın sabrının giderek ta ştı ğını rahatlıkla söyleyebilirdi Oliver. Tepegöz daha hızlı vurunca kapı sallandı, belki de omzuyla yüklenmi şti. Oliver ölü tepegöze baktı ve durumu de ğerlendirdi. " Đyi misin?" diye seslendi dı şarıdaki ve kapı bir kez daha sallandı. Oliver da kendini kapının arkasına atıp, meçini eline aldı. Sert üç vuru ş. "Bergus?" "Bana yardım et," diye kısık tepegöz sesini taklit ederek, ba şı dertteymi ş gibi hırıldadı Oliver. Bunu der demez de kılcının ucunu yukarı çevirip, kancayı açtı. Bir saniye sonra tepegöz kapıyı omuz-ladı ve hızla içeri daldı. Oliver da kılıcını tepegözün dizinin arkasına saplayıp, tepegöze bir tekme ata. Dengesini kaybeden tepegöz yerdeki arkada şının üzerine do ğru yuvarlandı. Oliver hızlı davrandı ve tepegözü öyle bir yönlendirdi ki, canavar neredeyse deli ğe düşüyordu. Ama canavarın güçlü kollan iki yana açıldı ve yalnızca kafası, omuzlan ve tek kolu deli ğe girdi. Oliver tepegöze arkadan vurmak için hemen ileri aüldıysa da a şağıdan gelen bir tmg sesi duyuldu ve canavar aniden sarsıldı, sonra da hareketsiz kaldı. Hemen kapıya ko ştu buçukluk ve etrafta ba şkalarının olmadı ğından emin olduktan sonra kapıyı kapattı. Sonra tepegöze yakla şıp yaratı ğı deli ğin kenarından kaldırdı. "iyi atı ş," dedi merdivene tırmanmak üzere tepegözün üstüne basan Luthien'i görünce. "Ama hangi tarafını vurdu ğunu biliyor musun?" Luthien yukan bakmadı bile. Oliver'ı cesaredendirmek istemiyordu; güldü ğünü buçuklu ğun görmesini ise hiç istemiyordu.

Page 30: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Di ğer akıncılar da kentin yukan kısmında kalan sessiz bölgedeki bütün tuvaletier ile di ğer mahrem yerlerden çıktılar. Hava hala so ğuk ve şafak öncesi oldu ğu için karanlıktı. Ministry'nin yanındaki duvann di ğer tarafındaki çatı şmayı duyabiliyorlardı. ."Tam zamanında," dedi Oliver, çünkü şaşırtma saldırısı—kentin a şağı bölgesinden gelecek bir saldın—beklemedikleri bk şey de ğildi. Luthien ciddi bk tavırla, ba şıyla onayladı. Tam zamanında. Her şey plana uygun ilerlemekteydi. Gözleri lo ş ı şı ğa ah şa, etrafına bakü ve yıllarını Greensparrow'un zulmü altında esk olarak geçiren ciddi yüzlü cücelerin her taraftaki gölgelerin içinde süzüldükle-rini görünce ba şını salladı. Genç Bedwyr, tam arkasındaki Oliver'la bklikte esas çatı şmanın oldu ğu yöne do ğru ilerledi. Soka ğın gölgeleri içinde hızla ilerliyorlardı ama di ğer yönden hızla yakla şan ayak seslerini duyunca bk kö şede aniden durdular. Bk tepegöz kö şeyi döndü ve tek gözü şaşkınlıkla büyüdü. "Bu fazla kolay," diye sızlanan buçukluk meçini canavann gö ğsüne yapı ştırdı ve bk saniye içinde yaratı ğın kafatasını tam ortadan ikiye ayırdı Blind-Striker. Luthien yanıt vermeye hazırlandı ama tam arkalarında patlak veren çatı şma yüzünden sıçrayarak o yöne döndüler. Yan sokakla-nn birinden, kendileri gibi çatı şmaya giden bk grup tepegöz çıkmı şa. Fakat canavarlar, aralannda Shuglin'in de bulundu ğu iki cüce grubu onlan caddede kıstırınca kendilerini düşündüklerinden daha önce, sava şın içinde buldular. Tüccar bölgesinin dört bk yanında irili ufaklı çaa şmalar çıka ve güne ş ufku delip e ğimli ı şınlarını sava şın karga şasına gönderirken çaa şma iyice kızı şü. Müttefiklerine kaolmak üzere Ministry'nin yanındaki duvara yönelen Luthien ve Oliver çok küçük bk direni şle kar şıla şnlar—çok çabuk yenilen, topu topu iki tepegöz. Oraya vardıklarında cücelerin tepegözlerin i şini anında bitirdiklerini gördüler. O noktayı tutan tepegözler de a ğır baskı alandaydılar Buçuklu ğa, "Dikkatli ol, Oliver!" dedi Luthien. Kırmak yayını çıkardı, açü, bir çırpıda kurup bir oku uçmaya hazır hale getirdi. Oliver onu arkadan ve yanlardan gelen saldırılara kar şı korurken, ardı ardına aü şlar yapmaya ba şladı Luthien. Duvarın üstünden atılan ve ucuna kancalar ba ğlanmı ş ipler göründü. Cüceler, duvarın o tara&ndaki direni şçileri korurlarken, di ğerleri takviye gücü engellemek için sokakları tutuyorlardı ve tepegözler kar şı koyamayacak haldeydiler. Elfler ve insanlar duvarın di ğer tarafına ula şıp dövü şen kalabalı ğa katılıyorlardı. Đpten a şağı kayarak inen bk adamı havaya kaldırdı ğı kılıcıyla öldürmeye giden bir tepegözü fark eden Luthien, hemen okunu yaya geçirmeye çabaladı. "Lanet olsun!" diye ba ğırdı genç Bedwyr. Atı şı zamanında yapamayaca ğını biliyordu. Tepegöz aniden durdu. Luthien nedenini anlamadı ama şansını sorgulamadı. Sonunda okunu yerle ştirmeyi ba şarmı şa. Luthien'in oku fırlatmasına fırsat kalmadan, sırtında iki okla yere yı ğıldı canavar. Okların saplanı ş açısına bakan Luthien arkada, duvarın üstünde, yan-elf formunda, güzel, kıvrak, tanıdık bk şekil gördü. "Siobahn," dedi Luthien'in hernen arkasında duran Oliver. Parlak sabah ı şı ğı altında, duvarın üstünde dimdik duran yan-elfin görüntüsünden hem mutlu olmu ş hem de etkilenmi şti. Luthien kendisinin de bk yayı oldu ğunu hatırlamadan önce yayını yeniden kaldıran yan-elf okunu fırlattı ve ba şka bk tepegöz yere dü ştü. " Đzleyecek misin, yoksa sen de oynayacak mısın? diye ba ğırdı genç adamın yanından ko şarak geçen Oliver. Duvarın dibinde ve Ministry'nin bahçesinde iyice kızı şmış olan sava şa dönüp baktı Luthien. Yayını omzuna asıp, Blind-Striker1). çekti ve dostunun pe şi sıra ko ştu. Đkisi bkden duvardan a şağı, dövü şün ve iki tepegözün tam ortasına adayan Katerin'i gördüler. Oliver homurdandı ancak Luthien Haleli güçlü kadının ne kadar iyi bir sava şçı oldu ğunu ve endi şelenmenin yersiz oldu ğunu biliyordu. Mızra ğını ileri geri savurarak saldırılan engelliyor, şaşkın iki te- pegöze darbeler indiriyordu. Mızra ğını deli gibi ileri savurarak tepegözlerden birinin midesine batırdı ve sonra hemen geri çekip, kendisi di ğer tarafa

Page 31: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

dönerken elinde çevirerek ba şka bir tepegözün suratının ortasına indirdi. Sonra mızra ğı tekrar elinde döndürdü ve keskin ucuyla canavarın bo ğazını biçtikten sonra bir kez daha çevirip öfkeyle geri geldi ve dı şarı dökülen ba ğırsaklarını tutmaya çalı şan tepegözün i şini bitirdi. Memnuniyeti her halinden belli olan Luthien, Oliver'a baku. " Đkiye kar şı iki." "Be ş kat daha hızlı, diyelim," diye yanıtladı buçukluk. Luthien yanıt vermeye fırsat bulamadan parma ğıyla yeniden duvarı i şaret etti buçukluk. Siobahn ölümcül yayı ve okuyla ba şka bir tepegözü duvardan a şağı düşürürken dönüp bako Luthien. " Đki bir," dedi Oliver, kendini be ğenmi ş bir tavırla. Farkında olmadan taraf tutuyorlarmı ş gibi geldi ikisine de. "Hiç de de ğil," dedi hemen Luthien. Oliver dönünce Kate-rin'in tüm gücüyle koşmakta oldu ğunu gördü. Bir dizinin üstüne çöken kadın mızra ğını fırlattı ve kaçmaya çabalayan bir tepegözü tam ensesinden yakalayarak canavarın çirkin suratını, arnavut kaldırımına yapı ştırdı. "öyle görünüyorlar ki e şit güçteler," dedi Oliver. Đmalı ses tonundan buçuklu ğun dövü şten farklı bir şeyden bahsetti ğini anladı Luthien. Bu yorum Luthien'in hiç ho şuna gitmemi şti; bunu, sözcükler a ğzından çıkar çıkmaz anladı Oliver. Meçini yukarı kaldırarak yerinden fırladı. " Đzleyecek misin, oynayacak mısın?" diye seslendi bk kez daha. Luthien öfkesini yatı ştırdı, karma şık duygularını ve iki harika kadınla ilgili düşüncelerini bir kenara bıraka. Şimdi derin dü şüncelere dalma zamanı de ğildi. Oliver'a yeti şti ve beraberce dövü şün tam ortasına daldılar. Montfort'taki o kader sabahı tüccar evlerine baskınlar yapıldı ve çok sayıda köle serbest bırakıldı. Kölelerin ço ğu memnuniyetle sava şa katıldılar. Yüzlerce tepegöz öldürülmü ştü. Fakat isyancılara kar şı direnip teslim olmayanlar hariç, insanlardan olu şan tüccar grubu öldürülmedi. Onlara teslim olma şansı- nın verilmesi Luthien'in fikriydi. Baskın ba şlamadan önce verdi ği ilk emir bu olmu ştu. Aslında lider rolünü çok rahat benimseyemi-yordu ama bu konuda şimdiye dek görülmedi ği kadar ısrarcıydı, çünkü genç adam adalete inanıyordu. Montfortlu tüccarların tamamının kötü olmayabilirdi. Greensparrow'un zamanında i şlerinin iyi gitmi ş olması tümünün şeytan kralın emirlerine uydu ğunu ya da onunla i şbirli ği içinde oldu ğunu göstermezdi. Son çatı şma en şiddetli olandı ancak en sonunda tepegöz muhafızlar, kentin korumaları ve Praetorian muhafızlar alt edildiler ve Montfort'un dü şürülü şü tamamlandı. Ministry hariç. Asiler her şey bitene kadar oraya saldırmaktan kaçınmı şlardı çünkü orası çok iyi korunuyordu. Katedrale açılan be ş kapı, do ğu duvarında açılan gizli giri ş ve duvarın yıkık kısmı da dahil, ele geçirilip ku şatılmı ş ve daha büyük baskılara da dayanmı ştı daha önce. Ancak Avon Kralı'na ba ğlı olanların tek kalesiydi Ministry. Madenlerdeki baskınlardan sonra içeri hapsolan canavarlann yardım alabilecekleri bk yer de kalmamı şa. Luthien ve Oliver ele geçirilen tüccar mahallesinde bir tur at-üktan sonra Ministry'ye yöneldiler. Luthien, Vikont Aubrey'i canlı yakalamak istiyordu ama adamdan hiçbir iz yoktu. Şaşırmamı şü; Aubrey adlı o i ğrenç mahluk hayatta kalmak konusunda oldukça maharetliydi. Luthien onu nerede bulaca ğını gayet iyi biliyordu. Đki arkada ş Ministry'yi çevreleyen bahçede toplanmı ş, içeride-kilere küfürler savuran ve ara sıra pencerelerde veya küçük kulelerde görünen tepegözlere ok atan ordularına katıldılar. " Đçeri girebiliriz!" dedi yukan zıplayıp Luthien'i kolundan yakalayan cüce Shuglin. "Kaçabilecekleri bk yer yok," diye onu temin etti Luthien. Sesinde tam bk güven vardı. "Sava ş bitti." " Đçeride yakla şık be ş yüz ki şi olabilk," dedi üçlüye katılan Katerin O'Hale, kuşkulu bk sesle. "Dı şarıda kalıp beklemek için bk neden daha," dedi Luthien hemen. "Kayıpları telafi edemeyiz."

Page 32: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Hepsi bklikte bahçede dola şarak yaralıların tedavisine ellerinden geldi ğince yardım edip, kuvvetleri organize etmeye çalı ştılar. Tepegöz tehlikesi sona erdirilmi şti ama ba şka sorunlar ba ş gösteriyordu. Çok uzun bir süre çok zor ko şullar altında ya şamış olan öfkeli halk ya ğmalamaya başlamı ştı ve birçok tüccarın evi kundak-lanmı şü. Morkney'in cüceleri madenlere kapatmasından beri bir arada ya şamayı bilmeyen insanlar ve cüceler arasında çatı şmalar oluyordu ve esk ahnan tüccarların akıbeti konusunda karar verilmesi gerekmekteydi. Öğlenden sonra Luthien kendisine do ğru azimle yakla şan Siobahn'ı gördü sonunda. "Benimle gel," dedi yan-elf. Sesinden durumun acil oldu ğunu hemen anladı Luthien. Bahçenin di ğer yanında duran Katerin ve Oliver Luthien'in gidi şini izlediler. "Tamamen i şle ilgili, sadece i ş," dedi Oliver. Katerin ka şlarını çatü. "Bunun beni ilgilendkdi ğini de nereden çıkarıyorsun?" dedi ve uzakla ştı. Oliver ba şını salladı ve o anda Luthien'e her zamankinden daha fazla hayranlık duydu. " Şimdi en tehlikeli zaman," dedi Siobahn, Luthien'i kalabalı ğın dı şına çıkardıktan sonra ve ya ğmalama olayları ile asilerin a ğızlarında dola şan memnuniyetsizlik fısıltılarını anlatmaya ba şladı. Luthien, mantıksız görünen bu tepkilere bk anlam veremiyordu ama etrafında geli şen olayları görebiliyor ve Siobahn'ın korkularına hak veriyordu. Bu bk zafer zamanı olmalıydı ve öyleydi de. Ama o zafere bk dolu karma şık duygular silsilesi karı şmışa. Asiler, ortak bk amaçla harekete geçememi şlerdi ve şimdi de asıl sava ş bitmi şti. "Çaü şmalarda belki de haftalar boyunca büyük azalma olacak," dedi Siobahn. "Elimizdeki tek kuvvet, bklik duygusu," dedi yan-elfin ne demek istedi ğini anlayan Luthien. Hedeflerine ula şmışlardı; Ministry bile en fazla içeridekilerin yiyece ği bitene kadar dayanabilkdi. Dev katedrale sıkı şıp kalan tepegözler onlar için hiçbk şekilde tehdit unsuru olamazlardı çünkü Ministry'yi çevreleyen açık alanlar asiler tarafından sıkı bk şekilde korunuyordu. Tepegözler dı şarı çıkıp saldırmaya kalkarlarsa yakın dövü şe geçemeden okçular tarafından öldürülürlerdi. Đşte Montfort alınmı ştı, peki ama bu ne demekti? Luthien ve di ğer önderler son saldırının öncesindeki haftalarda açık bir amaç belirlemi şlerdi, oysa bu gerçekle ştikten sonra ne olaca ğına dair bir planlan yoktu. Luthien u2aklara, tüccar bölgesinin batısına do ğru baka ve yakılmı ş evlerden yükselen duman bulutu, gerçekten de tehlikeli bir zamanda olduklarını gösterdi ona. Kendisini bekleyen sorumlulukları anladı ve çok çabuk hareket etmesi gerekti ğini hemen kavradı. Montfort ele geçirilmi şti, ancak e ğer kent anar şi ve karı şıldı ğa teslim olursa bu zaferin hiçbir anlamı kalmayacaktı. Genç Bedwyr üstünü ba şını dikkatle inceledi. Kanalizasyonda üstüne bula şan pislikle ve dü şmanlarının ve dostlarının kanlarıyla doluydu elbiseleri. Ama muhte şem kızıl pelerin sanki sihir hiçbir kusura izin vermiyormu şçasına, lekesizdi. "Temizlenmeliyim," dedi Siobahn'a. Yan-elf ba şıyla onayladı. "Bir küvet ve temiz giysiler çoktan hazırlandı." Luthien ku şkuyla Siobahn'a baktı. Her nedense şaşırmamı şü. Bir saatten, yani Luthien'in hazırlanmak için umdu ğu süreden, daha kısa bir zaman zarfında kutlama yapanlar arasındaki düzenin daha da bozulması yüzünden, Luthien Bedwyr Ministry'nin önündeki açık alanın ortasına ilerledi. Kendisini izleyenlere baktıkça dü şünceler girdap gibi dönüyordu genç adamın beyninde: Asi sava şçılar, Shuglin'in akrabaları, cifler ve di ğer binlercesi, Luthien tanrının sözcülü ğünü yapıyormu ş gibi, Kızıl Gölge'yi dinlemeye, kendilerini bekleyen kaderi ö ğrenmeye gelmi şlerdi. Yüzlerine, gözlerindeki sıkıntı ve muhtaçlı ğa bakmamaya çabaladı Luthien. Bu rolü üstlenmekten rahatsızdı ve bu sorumlulu ğun ortasına nasıl ve neden dü ştü ğü konusunda en ufak bir fikri bile yoktu. Onlarla Oliver'ı konu şturmanın daha iyi olaca ğını dü şündü birden. Oliver konu şabilir, ihtiyaçlarını anlayabilirdi.

Page 33: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Ya da Siobahn. Kendisini, asılmayı hak etti ğine karar verilen esir tepegöz ve tüccarlar için yapımı sürmekte olan dara ğaçlarının bulundu ğu platforma çıkan basamaklara götüren Siobahn'a bakü. Belki Siobahn'ın konu şmasını sa ğlayabilirdi. Bu fikri aklından çıkardı. Siobahn yan-elfti ve ciflere insanlardan daha yakın sayılırdı. Öte yandan, on bin ki şi şimdiden o meydanda toplanmı şa, bazdan yollardan ve duvarlardan izliyordu, bazıları ise a şağı bölgeden, duvarın aşağısından, görmeseler bile ku şkusuz yayılan fısıltıları duyabiliyorlardı ve bunların arasında insan kanından ba şka bk kan ta şıyanların sayısı yedi yüzü geçmezdi. Siobahn'ın pe şinden merdivenleri çıka ve ön sırada duran Oliver, Katerin ve Shuglin'in tanıdık yüzlerini görünce bkazcık olsun rahadadı. Umutlu ve kendilerinden emin görünüyorlardı; ona inanıyorlardı. "Kentin gerçek adını unutma," diye fısıldadı Siobahn, Luthien'in kula ğına ve platformun bk kenarına çekildi. Luthien, Kızıl Gölge, tek ba şına orada kaldı. Kısa bk konu şma hazırlamı ştı ama şimdi nasıl ba şlayaca ğını haorlayamıyordu. Ministry'nin pencerelerinden en az a şağıdakiler kadar ilgiyle kendine bakan tepegözleri gördü ve i şte o anın, onların, tüm Eriador'un ve tüm Avon'un kaderini elinde tutan an oldu ğunu anladı. Bu dü şünce genç adamın yaü şmasına hiç katkıda bulunmamı şa. Aşağıdaki arkada şlarına bakti. Oliver dev şapkasının kenarına dokundu, Katerin göz kırpıp kararlı bk şekilde ba şıyla onay verdi. Ama Luthien'e ihtiyacı olan cesareti veren sabırla, neredeyse hareketsiz, güçlü kollarını gö ğsünde kavu şturmu ş, sakallı yüzünde bo ş bk ifadeyle duran Shuglin oldu. Cüce dosdarı, Dük Morkney'in zulmü alanda esaret içinde korkunç acılar çekmi ş olan Shuglin. Madenlere saldırıya öncülük eden ve tüm i ş bitene kadar sava şın bitti ğini kabul etmeyecek olan Shuglin. Tüm i ş bitene kadar. Tarçın rengi gözleri karanlıkta ı şıldayan Luthien ba şını kaldırıp önündeki kalabalı ğa bakti. Arak hazırlamı ş oldu ğunu konu şmanın sözlerini anımsamaya, kalbindeki karmakarı şık duygulan çözmeye çalı şmıyordu. "Yanda şlarım!" diye seslendi. "Arkada şlarım! önümde gördü ğüm fethedilmi ş bk şehir de ğil!" Uzun bk sessizlik oldu. Kalabalıktan tek bk fısıla bile çıkmadı. LM.THieN'lN "Gördü ğüm özgürlü ğüne kavu şmuş bk şerik!" dedi Luthien ve büyük bk gürültü koptu. Kalabalı ğın sakinle şmesini beklerken Siobahn'a bako. Çok rahat, fazlasıyla kendinden emin görünüyordu. "Aslında, hakkımız olanın çok küçük bir kısmını geri aldık," diye devam etti, iyice yüreklenen ve hız kazanan Luthien. Elini kaldırıp ba ş parma ğını i şaret parmağına yakla ştırdı. Arada bir milim bile yoktu. "Küçük bir kısmını," diye yineledi öfkeyle ba ğırarak. "Montfort!" diye ba ğırdı biri. "Hayır!" diye durdurdu Luthien, kalabalık kaynamaya ba şlamadan. "Hayır," diye devam etti genç Bedwyr. "Montfort sadece haritada bk yer, Greensparrow'un kalesindeki bk haritada." Bu isim kalabalıkta ıslık seslerinin de ötesine geçen bk tepki yaram. "Orası fethedilip, yakılacak bk yer." Elini arkasındaki azalmı ş ama hala tütmekte olan duman bulutuna çevkdi. "Montfort'u almanın ve Montfort'u yakmanın ne yaran var?" diye ba şladı şaşkın fısıltıları ba şararak. "Binaları ele geçkmenin ve e şyaları, küçük, basit şeyleri, Greensparrow'un geri gelip kolaylıkla geri alabilece ği şeyleri almanın ne yaran var bizlere? "Bence. . . hiç," diye devam etti. "Fethetti ğimiz Montfort ise hiçbk şey başaramadık demektir!" Durup, kalabalı ğı gafil avlayan ve endi şelendken Luthien, silkilen binlerce omuz, binlerce fısıltı ve ku şku dolu binlerce soruyla kar şılasa. "Ama aldı ğımız Montfort de ğildi!" diye ba ğırdı sonunda ve soran şaşkın yüz ifadeleri olmasa da fısıltılar kayboldu.. "Bu, Kral Greensparrow'un—hayır, sadece Greensparrow'un, çünkü o benim için kral falan de ğil—elimizden alabilece ği bk şey de ğil. Evet, Montfort olmadı ğını söylüyorum. Fethedilecek ve yakılacak bk şey de ğil bu. Geri aldı ğımız Caer MacDonald!"

Page 34: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Meydanda ne şeli ba ğırtılar, tezahüratlar koptu—Luthien için, Caer MacDonald için. Genç Bedwyr, yüzü sevinçle parlayan Siobahn'a baktı. Ona kentin asıl adını unutmamasını söylemi şti, Luthien de o adı söylemi şti ve şimdi Siobahn farklı görünüyordu. 7-5 Yüzündeki bulut kalkmı ş gibiydi, haklı oldu ğu kanıtlanmı şa ve kendinden emin bir ifade vardı yüzünde. Hayır, daha da fazla bir şey oldu ğunu fark etti Luthien. Emniyette ve korkusuz görünüyordu. Bir tüccarın kölesi olan, hükmeden sınıfa kar şı yıllarca gizli bir mücadele veren ve yer ala hiyerar şisinde en üste çıka ğından beri Luthien'in yanında yer alan Siobahn en sonunda gerçekten özgür görünüyordu. "Caer MacDonald!" diye ba ğırdı Luthien, kalabalık bir nebze yaa şınca, "Peki bunun anlamı ne? Tepegözlerle sava şan Bruce MacDonald ne u ğruna yapa bunu?" "Özgürlük!" diye ba ğıran bir ses geldi platformun a şağısından. Bunun Katerin O'Hale'in sesi oldu ğunu anlamak için Luthien'in a şağı bakmasına gerek yoktu. Sözcük, meydanın dört bir yanında, kenti ayıran duvar boyunca ve kentin a şağı bölgesindeki sokaklarda yankılandı. Hatta kentin en zengin evlerini yakmı ş olanlara da ula şa ve hepsi utanç duydular. "Biz bir yeri de ğil, bir ideali geri aldık," diye açıkladı Luthien. "Eskiden oldu ğumuz şeyi, olmamız gereken şeyi geri aldık. Caer MacDonald'da eski kahramanımızın kalbini, cesaretini bulduk ama arak küçük bir parça, ufak bir kazanç, bir karanlık tarlasındaki titrek, cılız bir ı şık de ğil bu. Ve bunu alarak, Caer MacDonald bayra ğını bir kez daha Ministry'de dalgalandırarak. . . " Bir an durup, kalabalı ğa, muhte şem yapının, üzerinde bir takım şekillerin kımıldadı ğı yüksek kulesine bakma fırsaa verdi. "Ve bunu yapaca ğız!" diye söz verdi kalabalık yeniden ona dönünce. Sonra tekrar durup tezahüratların dinmesini beklemek zorunda kaldı. "Mirasımız olan şeyin bir parçasını geri alarak, bu sorumlulu ğu üstlenmeyi de kabul eüni ş durumdayız," diye devam etti. "Küçük bk ate ş yakak ve şimdi o alevi körüklemeli, ı şı ğını payla şmalıyız. Baaya, Charley limanı'na do ğru. Kuzeye, adalara do ğru, Bedwyd-rin'e do ğru, Marvis'e ve Caryth'e. Kuzeydeki sırada ğların ötesine, Bronegan'a ve Rrohhvyn'le kuzey ucuna. Do ğuda da Chalmbers'a, Eradoch Yaylaları ve Dun Caryth'e do ğru. Greensparrow'un kara L-UTHĐEN' ĐN pençesi tamamen kalkıncaya, Iron Cross ve Malpuissant Duvan ülkeyi bölmeyene kadar. Eriador tamamen özgür olana kadar!" Çok iyi bir sonuç, mükemmel bir heceleme ve vurgu yaptı ğını dü şündü Luthien. Çok bitkin hissediyordu ama inanılmaz bir mutluluk ve heyecan da. Yüz tepegözle tek başına dövü şmüş gibi yorgundu ama o sava şı kazanmı ş gibi de mutluydu. O heyecan, o birlik duygusu içlerini gurur kaplayan asileri bir kez daha sarmalamı şü. Luthien de, Siobahn da tehlikenin en azından bir süre için geçti ğini biliyorlardı. Greensparrow'un orduları geleceklerdi ama Luthien ve dostları o yüce amacın yarattı ğı co şkuyu korumayı, kalplerinde yatan do ğrulan sıkıca bk arada tutmayı başanrlarsa, kaybetmezlerdi. Greensparrow her ne isterse istesin, ordusu kimin canına kast ederse etsin, kaybetmeyeceklerdi. Dakikalar geçmesine ra ğmen heyecan dalgası aynı hızla devam ediyor ve bütün gün de sürecek, geceye ta şınacak gibi görünüyordu. Ama bk ses, Luthien Bedwyr'in sözlerine bk yanıt yankılandı Ministry'nin tepesinden. "Aptalsınız! Hepiniz!" diye ba ğırdı kulenin surlarında duran şekil. O uzaklıktan bile, yani dört yüz ayak uzaktan, ba ğıranın Vikont Aubrey oldu ğunu biliyordu Luthien. "Elinizde tuttu ğunuz bk parça topraktan ba şka ne ki? Elde etti ğiniz bk anlık ertelemenin ardından hızlı ve feci bk şekilde gelecek intikamdan ba şka ne ki?" Bu, bütün sevinci ve umudu çaldı. Luthien adamı, ezeli dü şmanını inceledi. Aubrey, bütün olanlara ra ğmen dimdik, özenle taranmı ş, giyinmi ş ve pudralanmı ş bk şekilde, kraliyetin ve gücün timsali olarak duruyordu hala.

Page 35: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Göstermelik bk güç dedi kendi kendine sava şın katıla ştırdı ğı Luthien. Çünkü, Aubrey silahlarla ve sava şçı ku şaklanyla donatılmı ş olsa bile sava ş ba şlatmak yerine kaçmayı ye ğleyecek durumdaydı. Ondan, onun temsil etti ği her şeyden nefret ediyordu Luthien, ama adamın yapa ğı hileyi fark etmeyen kalabalık üzerinde yarattı ğı etkiyi de inkar edemezdi. "Kazanabilece ğinizi mi sanıyorsunuz?" diyerek alaycı bk kahkaha attı Aubrey. "Ülkeleri fetheden, hatta şimdi bile Gascony'nin 77 güney topraklarında sava şan ve yirmi yıldır hüküm süren Kral Greensparrow'un kayıtsız kalaca ğını mı zannediyorsunuz? Hepiniz aptalsınız! Kar sizi koruyamayacak! Zaferin keyfini sürün şimdi, ama şunu da bilin ki bu zafer geçici ve hepiniz, her biriniz teker teker, bu saygısızlı ğın bedelini bütün benli ğinizle ödeyeceksiniz." Oliver Luthien'e seslenerek genç adamın dikkatini çekti. "Ona la ğımları kapatmayı dü şünemeyecek kadar aptal oldu ğunu söyle," dedi buçukluk. Oliver'ın ne yapmaya çalı ştı ğını anladı Luthien ama yöntemleri konusunda kuşkuluydu. Aubrey burada güçlü bir silahtı, bir şeyler ba şlatmı ş ancak bitirmeyi umamayan asilerin içindeki asıl korkuydu. Montfort—Caer MacDonald—özgürdü, fakat dünyanın geri kalanı hala esaret altındaydı ve kentte yendikleri kuvvetler güçlü Greensparrow'un üzerlerine salacaklarının ufak bir parçasıydı sadece. Hepsi bunu biliyordu, eri şemeyecekleri yükseklikte, yüksek kulenin tepesinde dimdik duran Aubrey de. Luthien yanıt vermek için harekete geçmeyince Oliver yapü bunu. "Çok cesur konu şuyorsun, dövü şün bir aptalınkine benziyor!" diye haykırdı buçukluk. Çok zayıf birkaç tezahürat yükseldi ama vikont endi şelenmi ş gibi görünmüyordu. "Kanalizasyonu bile kapatamadı," diye ba ğırdı Oliver. "E ğer kralı da aynı kafayla sava şıyorsa, yaz bitmeden Avon sarayında yemek yiyor olaca ğız." Bu beraberinde bir alkı ş getirdiyse de Aubrey onları hemen bastırdı. "Bütün Eriador'u ele geçiren aynı kral," diyerek hatırlattı kalabalı ğa. Bunun böyle devam edemeyece ğini fark etti Luthien. Aub-rey'le atı şmakla hiçbir şey elde edemezlerdi. Üstelik sürekli olarak önlerindeki i şin zorlu ğu hatırlatılıp duracaktı. Kendi kadar zeki olan Oliver'ın elinde vikonta kar şı kullanabilece ği hiçbir malzeme, adama yapı şarabilece ği ve Aubrey'in yaydı ğı korkuyu yatı ştırabilecek hiçbir söz yoktu. Siobahn'ın gelip yanında durdu ğunu fark etti Luthien. "Sözüne son noktayı koy," dedi garip görünü şlü bk ok çıkaran yarı-elf. Di ğer oklardan farklı görünüyordu. Okun gövdesi parlak 1 L-UTHtEN'lN kırmızı renkteydi, arka kısmında ise tüyler yerine yan-elfin bile ne oldu ğunu bilmedi ği bir madde vardı. Bu oku sabah bulmu ştu ve ona dokunur dokunmaz ok U2ak, telepatik bir takım talimatlar vermi ş, amacının ne oldu ğunu söylemi şti ona ve anlayamadı ğı bir nedenle o telepatik ses Siobahn'a tanıdık gelmi şti. Elf kanı ta şıyan Siobahn, büyücülerin kullandıkları yöntemleri anlayabiliyordu. Bu yüzden okun ortaya çıkı şını ve ta şıdı ğı mesajı sorgulamamı ştı. Yine de, kayna ğı konusunda bir takım şüpheler ta şıyordu hala. Avon Denizi adalarında bilinen büyücüler asilerin dostu de ğillerdi ku şkusuz. Bununla birlikte oku beraberinde getirmi şti ve şimdi, durumu, telepati yoluyla kendisine gösterilen o sahnenin aynısını görünce oka ve onu kendisine gönderen büyücüye olan güveni peki şmişti. Luthien oku elinden alırken sihirli bir şekilde bir isim girdi Siobahn'ın aklına, tanımadı ğı bir isim. Luthien oku inceledi. Gövdesi parlak kırmızı, arkası ise aynı gökten dü şen bir yıldırım gibi, beyazla karı şık sarıydı. Neredeyse kırılacak gibi duran ince gövdesinin içinde belli belirsiz bir hareket, Luthien'in anlayamadı ğı hafif bir titre şim vardı. Siobahn'a bakü, yüksek kuleye çevrilmi ş öfkeli yüzünü gördü ve yarı-elfin kendisinden yapmasını istedi ği şeyi anladı. Yan-elfin o ana dek hem kendisi hem de büyük davaları üzerinde ne kadar etkili oldu ğu dü şüncesi Luthien'i çarptı o anda. Siobahn, Luthien'den daha uzun bir süredir tüccarlara, tepegözlere ve Greensparrow'un hükmüne kar şı sava şıyordu. Elf dostlarından olu şan çetesiyle birlikte hırsızlık yapıyordu ve Luthien'in ordusunu vücuda getiren şebekeyi de o olu şturmu ştu. Luthien'i, Kızıl Göl-ge'yi

Page 36: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

bağrına basmı ş ve yoluna devam etmesi için onu hep dürt-mü ştü. Shuglin'in Oliver ve Luthien'in yapmayı ba şaramadıkları soygundan kaçmalarına yardım etti ği için tutuklandı ğını haber verenin de Siobahn oldu ğunu hatırladı Luthien. Ministry'ye ve sonra da madenlere yönlendiren de oydu. Oliver ve Luthien Shuglin'i kurtarmak için madenlere gidince cifler de onlarla birlikte gelmi şti. Luthien'in Ministry'ye, Dük Morkney'i öldürdü ğü o kader günü gitmesini sa ğlayan da yarı-elfin mahkemesi olmu ştu ve Siobahn da şeytan dükü kulenin tepesine kadar kovalayan Luthien'in pe şin- den gelmi şti o 2aman. Ve şimdi de Luthien'e, genç adamın her nasılsa hedefi tutturaca ğını bildi ği bu oku veriyordu. Luthien'in konu şmasını sa ğlamı ştı ve şimdi sözüne son noktayı koymasını istiyordu. Ama Siobahn'ın omzunda Luthien'inkinden daha büyük bk yay, bir arbalet, vardı ve yan-elf Luthien'den daha iyi bir okçuydu. Bu ok Luthien'in şüphelendi ği gibi gerçekten hileli veya sihirli bir oksa, Siobahn ondan daha iyi bk atı ş yapabilkdi. Konu bu de ğildi. Aptal vikontun ya şamından daha önemli bk şey vardı. Siobahn bk efsane yaratıyordu; ansı Luthien'e bırakarak, Caer MacDonald adına yapılan sava şın tartı şmasız kahramanı olarak öne çıkarıyordu onu. Luthien Siobahn'ın tüm olanlarda ne kadar kadar büyük bk rolü oldu ğunu i şte o an fark etti. Yan-elfle olan ili şkisiyle ilgili bk şeyi de. Onu korkutan bk şeyi. Ama şimdi bunun için zamanı yoktu. Hem soracak olsa bile Siobahn sorularına yanıt vermeyecekti. Yeniden kalabalı ğa, sonra da Aubrey'e bakü ve vikontla Oliver arasındaki atı şmaya odaklandı. Oliver a şağılayıcı sözleriyle arada bk arkasındakilerin gülmesini sa ğlıyordu ama gerçekte Aubrey'in tehditlerinin saldı ğı korkuya kar şı söyleyebildi ği fazla bk şey yoktu. Yaptı ğı, asilerin cesaretini yerinde tutan bk güç gösterisiydi sadece. Luthien kkinalı yayını aça—büyücü Brind' Amour'un bk hediyesiydi bu—ve oku yerine yerle ştirdi. Aubrey'e do ğrulttu ve yayı elinden geldi ğince gerdi. Dört yüz ayak atı ş yapabilmek için fazlaca uzak bk mesafeydi. Bu kadar uzaktan ve bu kadar dik açılı bk hedefe aü ş için yayı ne kadar kaldırmalıydı acaba? Peki ya rüzgar? Ya kaçırırsa? "Kalbine." Siobahn kararlı bk ses tonuyla ku şkularına anında yanıt vermi şti. "Tam kalbine." Luthien yayı ni şanlayıp dü şmanına bakü, "Aubrey!" diye ba ğırarak dikkatleri üzerine topladı. "Greensparrow'un yalanlarına ve tehditlerine Caer MacDonald'da yer yok!" "Önemsemen gereken tehditler bunlar, Gahris Bedwyr'in ap- tal o ğlu!" diye kar şılık verdi Aubrey. Gerçek kimli ğinin bu kadar iyi bilinmesinden dolayı irkildi Luthien. Bir an karma şık duygular içinde, adamı ve istemeden üstlendi ği rolü öldürmek konusunda ku şkuya kapıldı. "Ben gerçekleri söylüyorum!" diye kalabalı ğa seslendi Aubrey. "Kazanamazsınız ama belki canlarınız için pazarlık edebilirsiniz." Sadece bir anlık bk ku şku. O sefil Adonese ile Bedwydrin A-dası'na gelen Aubrey'di. Garth Rogar'ın arenada öldürülmesini isteyen, Luthien'in ya şamını böylesine de ği ştiren o kadını getiren Aubrey'di. Şimdi de Greensparrow'un sembolü, kanunsuz kralın piyonu ve Montfort'un iyi yürekli halkına deh şet saçacak yeni zorba da Aubrey'di. "Sözünü noktala," diye üsteledi Siobahn ve Luthien oku fırlattı. Ok yukarı yöneldi ve bunu nafile bir te şebbüs olarak gören Aubrey oka do ğru el salladı. Ok kulenin tepesine varmadan yan yolda hız kesip yava şladı. Bunu gören Aubrey yüksek sesle güldü ve ne şesini arkasında duran tepegözlerle payla şmak için döndü. Brind' Amour'un büyüsü, oku yan yolda yakaladı. Aubrey dönünce okun yeniden hız kazandı ğını ve Luthien'in belirledi ği hedefe doğru hızla ilerledi ğini gördü. Bu ani tehlikeyi fark eden vikontun gözleri büyüdü. Kollarını çaresizce kaldırarak kendini korumaya çabaladı.

Page 37: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Ok toprakla bütünle şen bk yıldınmınkini andıran bk güçle Aubrey'e çarpa ve adamı surların gerisine ata. Çarpmanın etkisiyle gö ğüs kafesinin çaürdadı ğını, kalbinin patladı ğını hissetti Aubrey. Sonra, her nasılsa yeniden surların kenannda belkdi ve dara ğaçlan için kurulmu ş platformda duran Luthien'e bakü. Celladına. Aubrey genç adamı ve yapa ğı o inanılmaz aa şı inkar etmeye çalı şa. Ama çok geçti; çoktan ölmü ştü. Aşağıda toplananların görebilece ği bk şekilde surların üzerine yı ğıldı. Tüm gözler Luthien'e çevrilmi şti; hiç kimseden çıt çıkmıyordu, o imkansız aa ştan şaşkına dönmü şlerdi. Oliver ve Katerin S± bile dostlarına söyleyecek bir şey bulamıyorlardı. "Caer MacDonald'da Greensparrow'un yalanlarına ve tehditlerine yer yok," dedi kalabalı ğa dönen Luthien. Sessizlik kırılmı ştı. Özgürlük heyecanı içindeki on bin ses ba ğırdı ve on bin yumruk korkusuzca havaya kalktı. Luthien sözüne son noktayı koymu ştu. •j • 6 istemeye istemeye "Tepelerine yıkabiliriz," diye önerdi Shuglin. önündeki masada açık duran par şömeni incelemeye ba şladı ve bunu yaparken de koyu mavi sakalını sıvazlamayı sürdürdü. "Tepelerine yıkmak mı?" diye sordu Oliver. En az Luthien kadar deh şet içinde görünüyordu. "Binayı yıkmak," diye tam anlamıyla açıkladı cüce. "Bütün ta şlar a şağı iniyor ve o lanet olasıca tek-gözler alanda dümdüz oluyor." "Bu bir kilise!" diye haykırdı Oliver. "Bir katedral!" Shuglin anlamamı ş gibiydi. "Yalnızca tanrı bir kiliseyi yıkabilir," diye ısrar etti buçukluk. "Buna bahse girebilirim," diye alaylı alaylı mırıldandı Shuglin. Bina çok sa ğlam in şa edilmi şti ama cücenin önemli bkkaç ta şı a şağı indirebilece ğinden hiç şüphesi yoktu. "Hem tanrının Ministry'yi yıkmaya niyeti olsaydı bunu şeytan Morkney'in hükümdarlı ğı sırasında yapardı," diye ekleyen Lut-hien'in konu şmaya bu ani katılımı, Shuglin'i dü şlerinden uzakla ştırdı. "Balinalar adına, kendimizi çok fazla üstün görmüyor muyuz?" diye soran bir ses duyuldu kapıda ve üçü birden, büyük malikaneler ve Dük Morkney'in sarayı da kullanıma açık olsa da hala direni şin üssü olarak kullanılan, Luthien ve Oliver'ın mütevazı dairelerinin kapısından giren Katerin'e çevirdiler ba şlarını. Mont-fort'un en yoksul semtlerinden birinde bulunan dairede kalmak Lut-hien'in fikriydi. Çünkü bu halkın davasıydı ve kendi de, onların bekledikleri lider olarak, onların arasında, onlardan biri gibi olmalıydı. Katerin odanın içinde kendinden emin bir tavırla ilerlerken Luthien dikkatle izledi onu. Bulundukları yer, aslında daracık bir sokaktan a şağı do ğru inen dar bir merdivenin sonunda, yerin alanda kalan bir daireydi. Katerin'in ve Siobahn'ın göndermi ş oldu ğu, şimdi duvara yaslanmı ş sıcak günün tadını çıkarırken dinlenen korumaların arkasında kalan eski basamakları görebiliyordu Luthien. Ama genç Bedwyr'in en çok gördü ğü Katerin'di. Yalnızca Katerin. Üstün hissetmekten bahsediyordu! Dwelfteki olaydan bu yana Luthien'in yakınındayken hep so ğuk davranıyordu. Gözlerini Luthien'den kaçırıyor, o orada yokmu şçasına bakı şları onu delip geçiyordu. "Elbette ki üstünüz," diye yanıtladı Oliver öfkeyle. "Biz kazandık." "Üstün de ğiliz," diye düzeltti Luthien. Ses tonu sertti—istedi ğinden daha sert. "Ama kötü olanın Morkney ve şimdi de Green-sparrow oldu ğundan hiç şüphem yok. Biz üstün de ğiliz, ama do ğru taraftayız. Benim hiç—" Katerin'in yüzü sertle şti ve elini kaldırarak Luthien'i susturdu. Luthien irkildi. Kadının tavrı onu etkiliyordu.

Page 38: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Ministry'ye ne yapmayı dü şünüyorsanız elinizi çabuk tutsanız iyi olacak," dedi Katerin aniden ciddile şerek. " Đron Cross'un güneyindeki ban sahilinden denize açılan bir filo oldu ğuna dair söylentiler var." "Kuzeye do ğru," diye mantık yürüttü Oliver. "Fısıltılar öyle diyor," dedi Katerin. Luthien şaşırmamı şti; Greensparrow'un bk misilleme yapaca ğını ba ştan beri biliyordu. Ama yine de, sava şın bitmedi ğini ve Greensparrow'un gelece ğini bilmesine ra ğmen, beklentilerini do ğrulayan bu haber onu sarsmı ştı. Caer MacDonald henüz tamamen ele geçirilmemi şti. Genç adamın önünde yapılacak bir sürü ba şka i ş vardı. On be ş bin insan ona ba ğlıydı, her problemi çözmesi için ona güveniyorlardı. "Hava gözcüleri sıcak havanın sürece ğine inanıyorlar," dedi Katerin. Bu, kı ştan yorgun dü şmüş grup için iyi haber gibi görünüyorsa da kadının ses tonundan rahatsız oldu ğu apaçıktı. "Charley Limanı'ndan sonraki yollar haftalar boyunca çamur bata ğı olacaktır," dedi kadının sıkıntısını anladı ğını dü şünen Luthien. Kar kalınlı ğı çok fazla değildi ama baharın ba şlarında yolculuk yapmak kı şın ilerlemekten daha kolay olmayacaktı. Katerin ba şını salladı; baüdan gelen potansiyel sorunlar de ğildi dü şündüğü. "Gömmemiz gereken ölüler var," dedi, "binlerce ölü, hem insan hem de tepegöz." "Tepegözleri akbabalara atin!" diye homurdandı Shuglin. "Kokuyorlar," dedi Katerin. "Ve şi şen cesetleri ha şere üretiyor." Günler sonra ilk kez do ğrudan Luthien'e bakü. "Detaylarla ilgilenmelisin. .. " Katerin konu şmaya devam etti ama Luthien küçük masanın yanındaki sandalyenin üstüne yı ğıldı ve dü şünceleri ondan uzakla ştı. Bununla ilgilenmelisin. Bununla ilgilenmelisin. Bk saat içinde bu sözü kaç kere duymu ştu acaba? Oliver, Siobahn, Katerin, Shug-lin ve di ğer birkaç ki şi ona çok yardımcı oluyorlardı, ancak her konuda son.karan vermek, Luthien'in giderek yorulan omuzlarına kalıyordu. "Evet?" dedi Katerin ve böylece Luthien'in konuya dönmesini sa ğladı. Ona bo ş gözlerle baka Luthien. "Bunu şimdi yapamazsak sonra bir daha zaman bulamayabiliriz," diyerek Katerin'in yanında yer aldı Oliver. Luthien'inse neden bahsettikleri hakkında hiçbir fikri yoktu. "Davamızı payla ştıklarını dü şünüyoruz," diye ekledi Katerin. "Ne öneriyorsun?" diye kıvırttı genç Bedwyr. Katerin durup, konu şmanın nereye gitti ği hakkında hiçbir fikri olmadı ğını anlamı ş gibi Luthien'i süzdü. "Tasman'ın bir grup toplayıp onlara gitmesini sağla," dedi Katerin. "Çiftçileri herkesten daha iyi tanıyor. Caer MacDonald'a yiyecek akmasını garantileyecek biri varsa o da Tasman'dır." Luthien'in yüzü aydınlandı. Tekrar konuyu yakalamı ş olmaktan memnundu ve bu da tek ba şına alması gereken bir karar de ğildi. "Bununla ilgilen," dedi Katerin'e. Katerin tam dönüyordu ki gözleri uzun bir süre Luthien'in üstünde takıldı kaldı. Luthien'i tartıyor gibiydi ve... Ne? diye merak etti Luthien. Çok iyi tanıdı ğını dü şündüğü o güzel gözlerde ba şka bir şeyler vardı. Acı? Öfke? Herkese aksini söylese de, Siobahn'la süren ili şkisinin Katerin'i incitti ğinden şüphelendi Luthien. Kızıl saçlı kadın döndü, odadan çıka ve elf muhafızları geçip basamakları ormandı. Gururlu Katerin O'Hale elbette ki duydu ğu acıyı itiraf etmez, diye dü şündü Luthien. A şk kadar önemsiz bir konuda hele. "Tek-gözleri gömmek için gönüllü bulabilece ğimizi sanmıyorum," dedi Oliver hemen. Shuglin homurdandı. "Cüce dostlarım yapar, ben de," dedi cüce ve Luthien'i hızla selamlayıp o da gitmek için döndü. "Tepegözlerin üsriinü pislikle örtmekte de bulunabilecek zevkli bir taraf var." "Bu, onlar canlıyken yapılırsa çok daha zevkli," diyerek bir kahkaha ata Oliver. "O binayı yıkmayı biraz dü şün," dedi cüce omzunun üstünden. Bu konuda oldukça rahat görünüyordu. "Bunu tanrılar adına biz yaparsak, tepegözler ba ştan gömülmü ş olacaklar! Sorundan da kurtulmu ş olaca ğız böylece!"

Page 39: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Sonra kapıda durdu ve döndü. Aklına gelen yeni bir fikirle yüzü ı şıldıyordu. "Tek-gözlü canavarların ölülerini de içeri almalarını sa ğlar ve sonra da binayı yıkarsak. .. " Daha fazla sabredemeyen Luthien elini salladı. Shuglin de omuz silkerek oradan ayrıldı. "Ministry konusunda ne japaca ğnçf' diye sordu Oliver, gidip kapıyı kapattıktan sonra. "Adamlarımızın bir kısmı silah da ğıtıyor," diye yanıtladı Luthien. "Bir kısmı da önceden esir olanlara ve halkın geri kalanına silahlan kullanmayı ö ğretiyor. Shuglin'in halkı kenti savunmak için bir takım planlar yapo ve bunları onaylamak için onlarla görü şmem gerek. Gömmemiz gereken ölüler ve toplamamız gereken yiyecek de var. Kom şu çiftliklerden de müttefik bulunmalı. Sonra Charley Limanı konusu ve kuzeye do ğru ilerledi ği tahmin edilen bir filo. Elbette ölü tepegözlerden de kurtulmahyız." "Durumu anladım," dedi Oliver kuru bir sesle. Gascon aksanı yüzünden son sözcü ğü uzatarak, 'aaanadım,' diye söylemi şti. "Ministry'ye gelince," diye devam etti kızgın Luthien. "Greensparrow'un ordusu gelmeden orayı temizlemenin ne kadar önemli oldu ğunu anlıyorum. Son savunma için orayı kullanmak zorunda kalabiliriz." "Avon askerlerinin şehrin o kadar içine girmemesini umalım," dedi Oliver. Askeri güçlerimizin dörtte birini katedralin etrafında nöbette tutmak zorunda kalırsak içeri girme şanslan daha da fazla olacak," diye yanıtladı Luthien. "Bunu biliyorum, orayı almak için bir plan yapmam gerekti ğini de." "Ama. .. " diye sözün devamını getirdi Oliver. "Yapacak çok i ş var," diye tamamladı Luthien. Yardım istercesine Oliver'a baktı. "Ben bir kumandan mıyım yoksa belediye ba şkanı mı?" "Hangisini tercih edersin?" diye sordu Oliver, ancak yanıtı zaten biliyordu: Greensparrow'a kar şı silahlanyla sava şmak istiyordu Luthien, emirleriyle de ğil. "Eriador'un mücadelesi için hangisi daha iyi olurdu?" diye yanıtladı genç adam. Oliver homurdandı. Buçuklu ğun kafasında hiçbir şüphe yoktu. Luthien'in askerlere komuta edi şini, Montfort'u Caer MacDonald olana kadar nasıl sistematik bir şekilde özgürlü ğüne kavu şturdu ğunu görmü ştü. Luthien'in liderli ğinde sava şanların yüzlerindeki hayranlı ğı gözlemlemi şti. Kapı çalındı ve Siobahn içeri girdi, ikiliye şöyle bir bakınca konu şmanın ciddiyetini hemen kavradı ve beraberinde gelenlerden izin isteyip, adamları dı şarı çıkardıktan sonra kapıyı arkalarından kapattı. Önemli bir konudan bahsedildi ğini anlayarak sessizce masaya gitti ve sessizli ğini korudu. Bu, alı şılmadık bir şey de ğildi; Luthien ve Oliver'ın sohbetlerine katılma konusunda bir tarzı vardı Siobahn'ın. "Bir kasabanın belediye ba şkanı olsaydı, Kızıl Gölge'nin böyle bir efsaneye dönüşebilece ğini hiç sanmıyorum," diyerek Oliver'ın sorusunu yanıtladı Luthien. "Kim, o zaman?" Yanıt Oliver yerine konu şulan konuyu çoktan anlamı ş olan ya-n-elften geldi, beklenmedik bir şekilde. "Brind' Amour." Đsmin a ğırlı ğı havaya yerle şir yerle şmez iki arkada ş şaşkınlıktan neredeyse yere düşüyorlardı—zaten oturuyor olmasa kesin dü şerdi Luthien. "Sen bu adı nereden biliyorsun?" dedi Oliver sesini yeniden bulduktan sonra. Siobahn'ın yüzünde muzip bir gülümseme belkdi. Oliver Luthien'e baka ama genç Bedwyr omuzlarını kaldırdı çünkü kentteki hiç kimseye ya şlı büyücüden bahsetmemi şti. "Brind' Amour'u tanıyor musun? Kim oldu ğunu ve nerede ya şadı ğını biliyor musun?" "Kuzeyde bir yerlerde hala hayatta olan bir büyücü oldu ğunu biliyorum," dedi Siobahn. "Sana kızıl pelerini ve yayı verenin o oldu ğunu da." "Nasıl biliyorsun?" diye sordu Oliver. "Vikont Aubrey'i öldürürken kullandı ğın oku bana veren de oydu," diye devam etti Siobahn ve bu açıklama yeterliydi. "Öyleyse onunla konu ştun?" diye tahmin yürüttü Luthien. Yan-elf kafasını salladı. "O. . . " do ğru bir şekilde ifade edebilmek için bir an için durdu, "o, bana bakü," diye açıkladı. "Ve benim gözlerimden de." Đki dostun gözlerinde beliren şaşkınlı ğı— umut dolu şaşkınlı ğı—fark etti. "Evet, Brind' Amour Montfort'ta olanları biliyor."

Page 40: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Caer MacDonald," diye düzeltti Luthien. "Caer MacDonald'da olanları," diye yineledi Siobahn. 'Teki ama buraya gelecek mi?" diye sordu Oliver. Bu, buçuklu ğa mükemmel bir çözüm gibi geliyordu. Bir kentin günlük ihtiyaçlarıyla ya şlı bk büyücüden daha iyi kim ilgilenebilirdi ki? Siobahn gerçekten de bilmiyordu. Büyücünün varlı ğını ensesinde hissetmi ş ve Greensparrow'un asilerin yaptıklarını izledi ğini dü şünerek bu varlıktan korkmu ştu. Sonra Brind' Amour rüyasına girmi ş ve kim oldu ğunu açıklamı ştı. Ama yaşlı büyücüyle kurabildi ği tek ileti şim buydu, ki bu da çok bulanıktı, belki de bir rüyadan ba şka bir şey de ğildi. Ama şimdi, sada ğında buldu ğu ok ve Luthien'le Oliver'ın bu adamın varlı ğını doğruladıkları dü şünülünce gördü ğünün bir rüya olmadı ğını biliyordu elbette. "Nerede oldu ğunu biliyor musun?" diye sordu Luthien. "Hayır." "Peki onunla nasıl konu şabilece ğimizi?" "Hayır." Hiçbir şey elde edemeyen Luthien, Oliver'a bakü. "Hoş bir alternatif," diyerek söylendi buçukluk Luthien'in tam da bekledi ği gibi. Büyücünün ma ğarasının Iron Cross'un kuzey doruklarında, Caer MacDonald'ın kuzey doğusu ile Bruce MacDonald Geçidi denilen büyük geçidin güneyinde bk yerlerde oldu ğunu biliyordu Luthien. Oraya, Oliver'la bklikte sadece bk kere gitmi şti ve o zaman da ne yazık ki ma ğaranın konumunu ö ğrenme şansları olmamı şa. Tepegözler tam pe şlerindeyken sihkli bk tünel onları yoldan çekip alarak ma ğaraya getirmi şti. Aynı şekilde yine sihirli bir tünelden geçerek oradan ayrılmı şlardı; Brind' Amour onları Montfort'a giden yola göndermi şti. Büyücünün onları ve bıraktı ğı noktalan dü şünerek ma ğaranın konumunu kabataslak hesaplayabiliyordu Luthien. Ancak Brind' Amour'un görü şünün ta ş duvarlarla sınırlı olmadı ğını da biliyordu. Arzu dolu genç adam bir saat içinde bk düzine haberci seçip Đron Cross'un kuzey doruklarına çıkmalarını, ayrılıp çok yüksek ve dikkat çeken zirveleri bulmalarını ve sonra Luthien'in verdi ği par şömenlerde genç adamın Brind' Amour için yazmı ş oldu ğu mesajları yüksek sesle okumalarını emretti. "Duyacaktır," diye Oliver'ı temin etti Luthien, atlıların yola çıkıp uzakla şmalarını izlerlerken. Oliver bundan pek emin de ğildi, münzevi Brind' Amour'un ça ğrıyı duysa bile yanıt verece ği de şüpheliydi. Ama yönetim i şlerinden yorgun Luthien'in yardımın yolda oldu ğuna inanmak zorunda oldu ğunu da biliyordu. Bu yüzden ba şıyla onaylayarak Luthien'e hak verdi ğini gösterdi buçukluk. "Eski adıyla Montfort, şimdiki adıyla Caer MacDonald'ın lordu Luthien Bedwyr böyle buyurur," diye seslendi düz bk zirvede oldukça resmi ve hareketsiz bir şekilde dimdik duran genç adam. Bkaz ileride, ba şka bk adam da atından inip üzerinde benzer bk yazı bulunan rulo halindeki par şömeni açtı. "Kendisine Kral Greensparrow'un dostu demeyenlerin dostu büyücü Brind' Amour'a. . . " Đron Cross'un en kuzeyindeki zirvelerinde sabah i şte böyle geçti; iki gündür Caer MacDonald'dan uzak olan on iki adam rüzgara bu ça ğrıyı bırakabilecekleri uygun bker nokta bulabilmek için ayrı yönlere da ğılmı şlardı. Brind' Amour o sabah geç bk saatte, çok ihtiyaç duydu ğu istirahatını tamamlamı ş, dinlenmi ş bir şekilde uyandı: On iki saatlik sıkı bk uyku. Her zaman eziyetli olan ve yakın zamanda çok sık yaptı ğı büyülü yolculuklarına ra ğmen gayet zinde hissediyordu kendini. Ama Vikont Aubrey'in, Siobahn'a göndermi ş oldu ğu ok 0)0 ile öldürülmü ş oldu ğundan henüz haberi yoktu, kristal küresine de günlerdir bakmamıştı. Luthien, geli şen isyan ve Montfort'un yakında sahile yana şacak ordu kar şısında ne kadar dayanabilece ği ve tüm bu olanlarda kendi rolü hakkında hala şüpheleri vardı. Dün gece yata ğa girmeden önce kendine belki de bunun sadece bk ba şlangıç, bir hazırlık oldu ğunu söylemi şti. Eriador'daki bu karma şa belki yakında yaü şa-cakü, ancak bu günler ve olanlar unutulmayacak ve birkaç on yıl içinde. . .

Page 41: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Evet, diye kararını verdi ya şlı büyücü. Birkaç on yıl içinde. Bu daha emin bir yol, daha akıllı bk seçim gibi görünüyordu. Bırakalım ufak ayaklanma gitti ği yere kadar gitsin. Luthien öldürülebilk ya da uzaklara kaçmak zorunda kalabilkdi ama genç Bedwyr üstüne dü şeni yapmı ştı. Bedwydrin Adası'ndan gelen genç sava şçı, yıllar boyunca sevgiyle hatırlanacaktı. Eriador, bk sonraki sefer Avon'un dayanıklılı ğını test etmeye karar verdi ğinde Luthien adı, Bruce MacDonald'ın adının yanında anılacaktı. Oliver'ın adı da. Bu, belki de Gascony'den de yardım gelmesini sa ğlayacaktı. Evet, beklemek en mantıklı seçimdi. Uyandı ğında kendini dingin, hatta ne şeli hisseden Brind' Amour sava şın dı şında kalma ve olayları kendi akı şına bırakma karan için böyle mutlu oldu ğunu söylüyordu kendi kendine. En güvenli yolu seçmi şti ve Eriador'un gelece ğindeki daha büyük potansiyeli dü şünerek şu anki pasif davranı şını haklı görebiliyordu. Luthien'e pelerini vermekle iyi yapmı şa; Luthien de onu kullanmakla. Herkes üzerine dü şeni iyi bk şekilde yerine getirmi şti ve Greensparrow her ne kadar ya şlanmayacak olsa da—yüz yıllardır hayattaydı zaten—bk gün gelecek her şeyden sıkılmaya ba şlayacaktı. Ykmi yıl içinde Greensparrow'un Eriador'u tutan pençesi gev şemeye ba şlamı ştı. Daha önce başka hiçbir yerde Montfort'taki gibi bk ayaklanma çıkmamı şa ve ilerideki on yılların ne getirece ğini de kim bilebilkdi? Ama Eriador halkı bu gün olanları asla unutmayacak, kafasında sabitleyecek ve zamanda dondurulmu ş ve anlaüldıkça giderek büyüyen bk efsane, parlayan bk umut ı şı ğı olarak ona sıkı sıkıya tutunacaka. Yaşlı büyücü büyük bk mutluluk, enerji ve umut içinde kah-valasını hazırlamaya gitti. Sava ş Montfort'ta yeniden alevlenince R.&.SUVAlORf belki daha fazlasını yapabilirdi. Efsaneye daha da fazla bk şeyler katabilmek için Luthien'e bk şekilde yardım edebilece ği bk yol bulabilkdi. Greensparrow'un ordusu kenti yeniden ele geçkecekti ku şkusuz, ancak Luthien o çkkin yaratık Belsen'Krieg'i ele geçirip acı bk son hazırlayabilkdi onun için. "Evet," diyerek kendini tebrik etti büyücü. Bile ğini kıvırdı, tavayı kaldırdı ve gözlemeyi havaya fırlattı. O anda adını duydu ve oldu ğu yerde dona kaldı. Gözleme önce tavanın kenarına, oradan da yere dü ştü. Sonra yeniden duydu. Brind' Amour tela şla ma ğara evin tünellerinden geçip büyülerini icra etti ği odaya ko ştu. Adını yeniden duydu, sonra yeniden ve adını her duyu şunda daha hızlı hareket etmeye çabaladı. Ama panik içerisinde yapmaya çalı ştı ğı hareketlerde pek de ba şarılı oldu ğu söylemezdi. Kendisine seslenenin Greensparrow veya kralın büyücülerden biri, hatta bk iblis oldu ğunu dü şünmüştü. Carlisle'daki sarayı izlerken fazla mı dikkatsiz davranmı şa? Greensparrow'un Gascony'ye yapaca ğı yolculuk, ba ş belası Brind' Amour'la ilgilenmek için ertelenmi ş olabilk miydi? Yaşlı büyücü kristal küresinin üzerindeki kalın örtüyü kaldırmayı en sonunda başardı ve küreyi masasının üstüne koyup derinliklerine göz gezdkebilmek için kendini sakinle ştkdi. Çağrının bk büyücüden de ğil de haberci oldu ğu belli olan sıradan bk adamdan geldi ğini anlayınca öyle rahatladı ki tuttu ğu nefesini yüksek sesle serbest bıraka. Fakat incelemeye devam edip birden fazla adamın adını seslendi ğini görünce başlangıçta hissetti ği rahatlama yerini öfkeye bıraka. "Aptal!" Neler oldu ğunu anlar anlamaz Luthien'e söylenmeye ba şlamı şa. "Cüretkar aptal!" diye fısıldadı. Burası Montfort de ğildi; bu topraklar hala tepegözlerin ve Greensparrow'a ba ğlı olanların elindeydi. Kesin bk ayaklanma olmamı şa, en azından bildi ği kadarıyla. Brind' Amour'un adını böylesine açık, Greensparrow'un duyabilece ği kadar yüksek sesle ba ğırmak! Avon Kralı, Brind' Amour'un Montfort'taki isyanla bir ili şkisi oldu ğunu fark eder ve büyücünün yüzyıllardır süren uzun uykusundan uyanmı ş oldu ğunu anlarsa gözlerini Eriador'a daha çok dikecekti; Gascony'ye yapaca ğı seyahati iptal edecek ve tüm dikkatini kuzeye yöneltecekti. Dava da çökertilmi ş olacaktı. Dava.

Page 42: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Hep temkinli olan Brind' Amour uzun, çok uzun zamandır davanın o kadar da önemli olmadı ğına, Montfort'taki sava şın yalnızca on yıllar sonraki muhtemel olu şuma bir ba şlangıç oldu ğuna kendini inandırmaya çak şıyordu. Đsyanın Montfort'ta sönmesine izin verirse kendini haklı çıkarabilirdi, ama ancak kısa bir süre. Her şey bitip tarlalar ve kentin duvarlarındaki kan kuruduktan sonra Greensparrow'un dönü şüne, özgürlük fırsatının— şimdiki ö^gürlu-gün—kaçtı ğına hayıflanacakü. Hangi yolu seçecek olursa olsun şu anda kesin olarak bildi ği tek şey şu salak par şömenleri ta şıyan akılsız çocukları hemen susturması gerekti ğiydi. Bu sabah gerçekten de çok zinde ve güçlü hissediyordu ve sihir gücünü sınamayı istedi ğini anladı. Yaşlı büyücü çalı şma masasına uzandı, bir çekmeceyi açü ve siyah, deri ciltli kocaman bir kitap çıkarıp özenle açü. Sayfalardaki arkaik rünlere, büyünün derinliklerine, neredeyse dört yüzyıldır yaptı ğı gibi dalarak mırıldanmaya başladı. On iki tepe üzerindeki on iki adam ellerindeki par şömenlere yazılanları iki saatten daha uzun bir süredir okuyup duruyorlardı. Ama aldıkları emir, şafaktan gün baümına kadar her gün, ça ğrılan yanıtlanana kadar bunu okumaya devam etmeleriydi. Şimdi ça ğrılan yanıt bulmu ştu ama ne onların, ne de Luthien'in dü şündüğü gibi değil. Habercilerin güneyinden kara bir_ bulut yükseldi aniden ve Đron Cross'un tepelerine do ğru ilerledi. Bulutların en siyahıydı, mavi gökyüzüne kar şı duran gece yansı gibi kara bir toptu. Rüzgar çok sert esti ve par şömenleri buru şturdu. Luthien'e ba ğlı ve görevlerinin öneminin bilincinde olan on iki adam, inada direndiler. Uğursuz, kara bulut yakla şıp güne şi gölgeledi, kara zemin üzerindeki on iki küçük delik hariç; on iki özel nokta güne şin ı şınlarını R.&.SAlVAIORf yakalayarak sayısız buz kristallerine do ğru odaklandılar. Deliklerin her biri sırayla güne şin ı şınlarını buluttan a şağıya gönderdi ve çok de uzak olmayan bir ma ğarada kristal küresine bakan bir büyücü tarafından yönetilen ı şınlar hedeflerini buldular ve gökyüzünden a şağıya, rulo yapılmamı ş par şömenlerin tam üstüne indiler. Dayanıksız ka ğıtlar tutu şup yandılar ve haberciler teker teker artık i şe yaramayan par şömenlerin geride kalanlarını atıp yakınlarda bekleyen atlarına koştular. Dörtnala indiler tepelerden. Bazıları yolda birle ştiler ama ilk kaçanlar durup arkada şlarını beklemediler bile. Mağarada ise, Brind' Amour arkasına yaslanmı ş ve kristal küresini karartmı şn. Daha birkaç dakika önce çok zinde ve kendisini enerji dolu hisseden büyücü yeniden yorgun ve yeniden ya şlanmı ş gibiydi. "Aptal çocuk," diye mırıldandı ama birden bu söyledi ğine kendisinin bile inanmadı ğını fark etti. Luthien'in habercileri gönderme karan yanlı şa, ancak genç adamın kalbi, amacı do ğruydu. Bunu kendisi için de söyleyebilir miydi, Brind' Amour? Ayaklanmayı, ayaklanmanın boyutunu ve önemini bunun sadece ufak bir ba şlangıç oldu ğu konusundaki ısrarını dü şündü bir kaz daha. Güvenli yolu mu seçiyordu, yoksa kolay olanı mı? "Aşağıdaki kapıdan giremez miydik?" diye sordu so ğuk içine i şlemi ş, sefil bir halde ve önünde hala tırmanması gereken yüz a-yaktan fazlaca bir mesafe olan Oliver. "O kapı tutulmu ş durumda," diye fısıldadı Luthien. A ğzı Oli-ver'ın kula ğının dibindeydı. Kızıl pelerinin kukuletası yalnızca ken- di ba şını de ğil, Oliver'ınkini de örtmekteydi. "Gelmek zorunda de ğildin." " Đpimi kaybetmek istemedim," diye yanıtladı inatçı buçukluk. Ministry'nin do ğu duvarından, yapının en yüksek kulesine do ğru tırmanıyorlardı ve yarı yolu geride bırakmı şlardı. Gece o kadar da so ğuk de ğildi ama o yükseklikte çok sert esen rüzgar, onları keserken görünme tehlikesini de yaratıyordu. Luthien sıkıca tutundu ve sihirli pelerinin ba ğlarını kontrol etti. Pelerinin aniden açılmasına, yolun yandan fazlasını a şmışlarken Oliver'la birlikte açı ğa çıkmalarına izin veremezdi! Pelerini isyanın ba şlangıcından beri her gün giymekteydi çünkü kentin sıradan insanlarının pe şinden gittikleri bir semboldü o. Kızıl Gölge, eski efsane,

Page 43: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

özgürlü ğe giden yolda onlara e şlik etmek için yeniden do ğmuştu. Ama pelerin yalni2ca bir imge de ğildi. Luthien vücudunu saran ve kukuletası ba şını tamamen örten pelerini giydi ğinde, pelerinin sihirli dokusu sayesinde di ğer gölgelere karı şmış minik bir gölge oluyordu. Hatta bir gölge bile sayılmazdı—kelimenin tam anlamıyla görünmezdi. Sava şların devam etti ği haftalarda Luthien pelerini kamuflaj olarak sadece duvarın di ğer tarafına geçip dü şman birliklerinin tuttukları noktalan ke şfetmek için kullanmı şa. Bu arada, Vikont Aubrey'i bulup onu e-vinde öldürmeyi de dü şünmüştü, ancak Siobahn onunla konu şarak beceriksiz vikontun varlı ğının asiler için aslında bit lütuf oldu ğuna ikna etmi şti Luthien'i. Ama bu sefer, kimse onu yapaca ğı şeyden vazgeçiremeyecekti; i şin do ğrusu planlarından Oliver hariç hiç kimseye bahsetmemi şti. Đşte şimdi buradaydılar. Gecenin karanlı ğında Ministry'nin en yüksek kulesinin tepesine ula şmak üzereydiler. Yukarıda tepegözler vardı. Her ikisi de bunu biliyorlardı ama canavarlar büyük ihtimalle birbirlerine sokulmu ş bir şekilde, yaktıktan ate şin etrafına toplanmı şlardı. Zaten gözetleyebilecekleri ne vardı ki? A şağıdaki sokaklardakilerin hareketlerini göremezlerdi, yukarıdan gelecek bir tehlikeyi de beklemiyorlardı tabi! Oliver'ın son aü şı iyiydi. Sihirli topu oldukça yukarı fırlatmı şa, ama ipin üstünde topa do ğru elli ayak tırmandıktan sonra topu tekrar yukarı fırlatabilmeleri için sa ğlam basabilecekleri çok fazla yer olmadı ğını gördüler. Kulenin bu kadar yukarısında hiç pencere yoktu. Duvarı olu şturan ta şların yüzeyi de devamlı esen rüzgar yüzünden a şınmı ş, neredeyse dümdüz olmu ştu. Luthien parmaklarını küçük bk çada ğa soktu. Aya ğı da dar bk çıkıntıya zar zor basmaktaydı. "Çabuk!" diye selendi dostuna. Oliver ba şını kaldırıp ona bakü ve iç geçkdi. Aya ğını duvara dayamı ş olan buçukluk Ludıien'in karnına yapı şmış vaziyetteydi— Oliver'ı havada tutan tek şey Luthien'di. Oliver ipi bk kement gibi döndürmeye çalı şü zar zor, böylece topu önlerinde kalan elli ayaktan sonuna, kulenin tepesine fırlatabilecekti. "Çabuk," diye daha endi şeli bk şekilde yineledi Luthien. Genç adamın çok zor tutundu ğunu anladı Oliver. Anadili Gasconca bk küfür mırıldanan buçukluk, yukarı uzandı ve sihkli topu atabildi ği kadar yukarı fırlattı. Top hızla yukarı fırladı ama ykmi ayaktan daha fazla gidemedi. Gascon aksanıyla yeni bk küfür fısıldadı ama Luthien aldırmadı, çünkü buçuklu ğun görmedi ği bk şey görmü ştü. Oliver sustu ve ipe yapı şıp sadece bkkaç ayak tırmanan Luthien'e sıkı sıkıya tutundu. Bkkaç ayak sonra, dı şa do ğru çıkık bk ta şın üstünde durdu Luthien. "Bu atı ş son olsun," dedi aya ğını sa ğlamca basarak. Oliver ipi üç kez çekti; sihkli topun yapı ştı ğı yerden çıkması i-çin bk i şaretti bu. Top sessizce a şağı geldi ve Oliver onu iple bk-likte pelerinin içine çekti. Şimdi Luthien'in aya ğı sa ğlam bk yerde oldu ğu için, tabi kendininki de, zamanı iyi de ğerlendirip mesafeyi ölçtü buçukluk. Mükemmel! Top kulenin tepesinden yalnızca bk ayak kadar a şağıya duyulmayacak kadar hafif bk ses çıkararak yapı şmıştı. Oliver yeniden sıkıca tutundu ve Luthien tırmanmak için ipe yapı ştı. Ama bkden Luthien'in bile ğini sıkü Oliver ve durunca Luthien de yukarıdaki hareketi fark etti. Luthien pelerinin içinde büzülüp ba şını e ğerek kendini ve Oliver'ı korudu. Uzun bk süre sonra yukarı bakmaya cesaret edebildi Luthien ve kulenin tepesinden aşağı, kendisine do ğru bakan tepegözün siluetini gördü. Oyunun bitti ğini dü şündü Luthien ama canavar iki kafadan gördü ğünü gösteren ne bir hareket yaptı, ne de bir ses çıkardı. "Hiçbir şey," diye homurdanan tepegöz, kulenin kenarından çekilip sıcacık ate şin başına geri döndü. Oliver ve Luthien aynı anda rahat bir nefes aldılar. Sonra Luthien ikisini bkden yukanya, kulenin tepesine çıkardı. Tepegözlerin sesini duydular—en az üç tane—ve yakla şık on iki ayak kadar uzakta. Kulenin kenarında ilk olarak Oliver'ın ba şı göründü. Tepegöz sayısını ve uzaklıklarını do ğruladı buçukluk. Şans ondan yanaydı çünkü kulenin tepesinden birkaç basamak a şağıdaki merdiven sahanlı ğındaki tepegözü de görmü ştü.

Page 44: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien'e ne yapaca ğını i şaretlerle gösterdikten sonra, nehir kıyısında ilerleyen bir samur gibi, çıt çıkarmadan surların etrafından ve sonra da üzerinden, yukanya süzüldü. Luthien sessizce saydı; Oliver elliye kadar saymasını istemi şti. Elliye gelince genç Bedwyr kendini yukarı çekti ve ate şin etrafında birbirine sokulmu ş duran üç tepegöze baka. Duvarın üstüne oturarak çıkü, bacaklarını sessizce di ğer tarafa ata ve elini kılıcına götürdü. Çok seri ve sert bir vuru ş yapması gerekiyordu. Bir yandan da Oliver'ın merdivenlerin başındakiyle ilgilenece ğini umuyordu—neyse ki merdivenin sahanlı ğında sadece bir tek-gözlü vardı! Bunlan dü şünecek zaman yok şimdi, diyerek kızdı kendi kendine. Yerden üç yüz ayak yüksekte, kulenin tepesindeydi ve görevlerini yerine getirmeye tamamen niyetliydiler. Duvardan a şağı kaydı, yere basınca derin bir nefes aldı ve sonra da kılıcını çekerek tepegözlerin üzerine atıldı. Blind-Striker, ilk tepegözü çömelmi ş oldu ğu yerde yakaladı ve canavarın omzundan başlayarak uzunca bir yarık açti ve yaratı ğın omurgasını parçaladı. Tepegözün gıkı bile çıkamamı şa. Đkincisi aya ğa fırlayıp yüzünü Luthien'e çevirirken genç adam kılıcını savurdu. Kılıç, yaraa ğı gö ğsünden yakaladı—iki ölü—ama kaburga kemi ğine takılıp kaldı ve Luthien'in çaresizce asılmasına ra ğmen girdi ği yerden bir türlü çıkmadı. Üçüncü tepegöz saldırmadı, aksine merdivenlere do ğru kaça. Yolun yansına varmı şa ki garip bir şekilde sarsıldı ve sonra da tamamen durdu, dizleri üzerine çöktü ve sırt üstü yere yı ğıldı, ölü KHMAR.I olarak. Luthien, Oliver'ın kılıcının yaratı ğın gö ğsüne gömülü oldu ğunu fark etti, kusursuz bk aa şü. Oliver merdiven sahanlı ğına çıka, sakin bk tavırla ilerledi ve kılıcını geri aldı. "Ne yiyorlardı?" diye sordu ölü tepegözün yanından geçip küçük ate şe do ğru giden buçukluk. Şi şlerden birini ate şten aldı. Ucunda, pi şmekte olan koca bk parça koyun eti vardı. "Oh, çok güzel," dedi zevkten dört kö şe olan buçukluk ve o-turdu. Oliver kafasını kaldırıp şaşkın ve inanmaz gözlerle kendisini izleyen Luthien'e bakana kadar bk süre geçti. "Çabuk ol," dedi buçukluk. "Sen gelmiyor musun?" diye sordu Luthien. "Seni kuleye çıkaraca ğımı söylemi ştim," diye yanıtladı Oliver ve yeniden koyun etinden olu şan ziyafete geri döndü. Luthien güldü. Çantasını açü ve en az kulenin uzunlu ğunda ipe ğimsi bk ip yuma ğı çıkardı ve Oliver'ın ayaklarının dibine ata, " Đni şe hazırlan!" Koyun etinin tadını çıkaran Oliver, eliyle giünesini i şaret etti. "Senin i şin benimkinden uzun sürecek," diyerek Luthien'i temin etti. Ludıien bk kez daha güldü ve yola koyuldu. A şağı yalnız gitmesi en manoklı seçenekti, tabi ki. Ministry'nin içine bir kez gkdi mi çok hızlı hareket eünek zorundaydı. Bu da pelerinin alandaki Oliver'la mümkün olmayacakü. Oliver'ın meçinin darbesiyle ölmü ş olan dördüncü tepegözü kulenin damından bkkaç basamak a şağıdaki merdiven sahanlı ğında buldu. Küçük dostunun ne kadar marifetli olabildi ğini görünce tüylerinin ürperdi ğini hissetti. Her şey haklı davamız için, diye ha-ürlata kendi kendine ve daha fazla basama ğın bulundu ğu spkal merdiveni inmeye ba şladı. Üç yüz basama ğı inerken hiçbk engelle kar şıla şmadı. Aşağı ula şıp, katedralin do ğu burnunun duvarında bulunan kapıyı açık bulunca da oldukça rahatladı. Katedralin o çok geni ş ana salonunu gözden geçkdi. Bkkaç me şale yanmaktaydı; düzinelerce tepegözün salondaki ibadet için yapılmı ş sıraların üzerinde horladıklarını duydu. Canavarlardan sadece bkkaç tanesi uyanıka. Onlar da grup halinde toplanmı ş çene çalıyor, rahat ve kayıtsız bir şekilde etrafı gözetliyordu. Kendilerinden çok emin olduklarını fark etti Luthien. Asilerin Ministry'e saldırdıkları takdirde verecekleri kaybı göze alamayacaklarına inanmı şlardı. Đyi bir i şaret. Luthien, kapının arkasından çıkü ve sessizce ve görünmez bir adam olarak gölgelerin içine süzüldü. Triforyumun çıkıntılarında daha fazla sayıda tepegözün devriye gezdi ğini fark etti ama onlar da etraflarında neler olup bitti ğine fazla dikkat etmiyorlardı. Luthien sa ğa, kuzeye yöneldi ve katedralin o kanadının

Page 45: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

dı şına baktı. Dü şünüldü ğü gibi o yöndeki kapılarda esaslı bk barikat vardı. Bit grup tepegöz de kapıların önünde daire şeklinde oturmu ş, kumar oynuyorlardı. Sıkılmı şlardı ve yorgundular—çok yakında da yiyecek bk şey bulamayacaklardı. Katedrale haç şeklini veren kanadan boydan boya geçip tekrar ana salona, oradan da batıya dönmeyi dü şündü Luthien. Fakat sonra fikrini de ği ştirip önce do ğudaki buruna do ğru yöneldi, oradan da yarım bk dake çizip güney kanadına geçti. Aşağı do ğru ilerlerken, yan yolda aradı ğı şeyi buldu: Koca bk yiyecek yı ğını. Genç Bedwyr pis pis sırıtarak yakla ştı. Shuglin'in onun için yapmı ş oldu ğu küçük siyah bk kutu çıkardı. Sonra da cücelerin madenlerde kullandıkları siyah tozla dolu be ş küçük keseyi. Yı ğını bkkaç dakika kadar de ğerlendirip keseleri stratejik ö-nemi olan noktalara yerle ştirdi. Đki tanesini, muhtemelen tepegözlerin elindeki tek içme suyunun bulundu ğu üç fıçının ortasına koydu. Sıra, bkbirlerkıe çarpmasınalar diye kalın bezlerle sarılmı ş gazya ğı şi şelerine gelmi şti. Görünmeyen ziyaretçi gazı dikkatle erza ğın üzerine bo şalttı. Güney kanadının kapısında duran tepegözlerden biri ku şkuyla havayı kokladı ama Ministry'nin dört bk yanında yanmakta olan gaz lambalanndan dolayı Luthien'in döktü ğü gazın kokusundan şüphelenmedi. Tepegöz kapıdaki nöbetine geri dönünce Luthien siyah kutuyla bklikte pelerinin alana iyice gizlendi. Kutu kare şekilli ve dikkat çekmeyen sıradan bk kutuydu, tepesine açılmı ş küçük delik hariç. Dikkatle kutuyu aça. Đçinde ne oldu ğunu anlayabilmek için Shuglin'in tasarımını inceledi, ancak lo ş ı şıkta fazla bk şey seçemedi. Görebildi ği tek şey, camdan yapılmı ş iki küçük tüp ile ikisinin ortasında duran ate şleme çakma ğı ve fitildi. Luthien ba şını kaldırıp civarda ba şka tepegöz olmadı ğından emin olmak için etrafına bakındı. Sonra erzak yı ğınının arkasına e ğilerek pelerininin ve yı ğının küçük kutuyu saklayaca ğından emin oldu ve çakma ğı çakü. Çakü ama fitil alev almamı ştı. Luthien yeniden çevreyi kontrol etti ve çakma ğı bir kez daha çakü. Fitil bu sefer alev alıp hafif hafif yanmaya ba şladı. Şimdi Shuglin'in tasarımını görebiliyordu. Şi şelerden birinde kehribar rengi, di ğerinde ise kırmızımsı bk sıvı vardı. Deriden yapılmı ş ve içinde muhtemelen aynı toz bulunan kese alttaydı. Đlginçti ama Luthien'in daha fazla incelemeye zamanı yoktu. Shuglin, ykmi be şe kadar sayabilece ğim söylemi şti, daha fazla de ğil. Kutuyu kapatıp uzakla ştı. Gölgelerin içinden sıyrıldı, burna ula şa. Kapıdan geçti, merdivenlerin ba şında durdu ve izlemeye ba şladı. Bk tıslama sesini takip eden küçük bk gürültünün ardından siyah kutu patladı ve erzak yı ğını yanmaya ba şladı. Tepegözler ba ğırarak, dört bk yana ko şuşturmaya başladılar. Đkinci bk patlama duyuldu, sonra bk üçüncüsü, kısa süre sonra da dördüncüsü ve su fiçıları havaya uçtu. Uzaktan gelen dört patlama daha duyan Luthien gülümseyerek döndü ve basamakları tırmanmaya ba şladı. "Sanırım i şimiz bitti," dedi a ğzı hala koyun etiyle dolu olan Oliver, kendini oflaya puflaya kulenin tepesine atan genç adamı görünce. "Gidip meydandaki muhafızlarımıza tetikte olmalarını söylemeliyiz," dedi Luthien. "Tepegözler yakında dı şarı çıkacaklardır." Oliver son bir lokma daha ısırıp, ya ğlı ellerini ölü bk tepegözün kürklü pelerinine sildikten sonra daha uzun, kulenin tepesinden yere kadar sarkan ipi çoktan ba ğlamı ş oldu ğu sihkli topun yapı şmış, onları a şağı indirmek için hazır bekledi ği duvara yöneldi. Ministry'nin içinde ise tepegözler erzaklarının ço ğunun mah-voldu ğunu ve içme sularının neredeyse tamamının yok oldu ğunu görmüşlerdi. Birbirlerinin itip kakmaya, aralarında dövü şmeye ba şladılar. Her biri bir di ğerini suçladı. Ta ki içlerinden biri yanıtı, do ğu burnu duvarında bulana dek—pelerinli bir adam biçimindeki kızıl bir iz. Luthien'in büyülü pelerini izini bırakmı şa. *****

Page 46: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Haber, Avon'un batı sahiline, Eriador Da ğları'nı a şıp köyden köye, Caer MacDonald'a ve ötesine ula şü. Koca bir filo dondurucu sulara gö ğüs gererek ilerlemekteydi. On bin Praetonan Muha-ûz'dan fazlasını ta şıyabilecek kapasitede, en az elli Avon gemisi. Ve söylentiler bu gemilerin so ğuk sulara iyice gömülü, askerlerle oka basa dolu oldu ğunu söylüyorlardı. Haber DwelPte derin bk sessizlikle kar şılandı. Luthien ve dostları bu orduyu bekliyorlardı elbette, bunun artık söylentiden ibaret olmadı ğını, Greensparrow'un isyandan haberi oldu ğu ve demir yumru ğuyla kar şılık verece ğini kanıtlayan bu son haber herkesi ciddile ştirdi. "Sabah Charley limanı'na gidece ğim," dedi Luthien etrafında toplanmı ş olan kumandanlarına. "Dört nala gidersem Avon filosu varmadan oraya ula şırım." "Yapamazsın," diye kar şı çıktı Siobahn, kesin ve net bk tavırla. Luthien sert bk şekilde ona bakü. Dostuyla beraber at sürmek için gönüllü olmaya hazırlanan Oliver'ın da yüz ifadesi asılmı ştı. Oliver ba ştan beri Luthien'i kuzeye yönlendirmeyi ve uzaklara kaçıp saklanmayı umuyordu. "Sen Caer MacDonald'ı yönetiyorsun," diyerek gerekçesini a-çıkladı Siobahn. "Liderler sık sık yönettikleri yerden ayrılıp ba şka yerlerdeki güçlükleri halletmek için gidip gelmezler mi?" diye sordu Oliver. "Bulundu ğu yerde karı şıklık çıka ğında de ğil," diye yanıtladı ya-n-elf. "Her an Ministry'den bk saldın olmasını bekliyoruz." "Tek-gözler binayı çevreleyen açık alana adım atar atmaz kat-ledileceklerdk," diye kar şı çıka Oliver, bütün asilerin içinde bulunan aynı büyük özgüvenle. "Ve Luthien Bedwyr de orada olmalı," diyerek hiç tereddütsüz devam etti Siobahn. "Sava ş bitince, kent bizim olacak, tamamen bizim. O önemli anın isyanın lideri Charley Limanı'na gidiyor diye onsuz kalması hiç uygun olmaz." "Charley Limanı'nın önemini göz ardı edemeyiz," diye onlara katıldı, sanki orada değilmi ş veya orada olmamalıymı ş hissine kapılan ve konu dı şı kaldı ğını hisseden Luthien. "Charley Limanı isyan ve Caer MacDonald için kritik önem ta şıyor. Hatta biz burada tartı şırken Shuglin'in halkı kentin savunması için deli gibi çalı şıyorlar. E ğer fısıltılar do ğruysa bizim kuvvetlerimizle e şit sayıda askere sahip koca bir ordu yakında kapılarımıza dayanacak." "Eşit sayı savunma için iyi," dedi Katerin O'Hale. "Ama bunlar Praetorian Muhafızlar," diye bastırdı Luthien. "Dev gibi, güçlü, muhte şem bir şekilde e ğitilmi ş ve donanımlı. . . ve ku şkusuz, birçok sefere katılmı ş kıdemli askerler." "Bizim cesaret ve yetene ğimizden ku şku mu duyuyorsun?" diye sordu Katerin. Sesi öfke doluydu. "Ben en iyi sonucu almak istiyorum," diye kesin bir tavırla düzeltti Luthien. Fakat aslına bakılırsa kalbinin derinliklerinde, gururlu Katerin dahil odadaki di ğer herkes gibi o da içten içe halk yı ğınlarından olu şan ordusunun, on bin Praetorian Muhafız kar şısında ne kadar yeterli olaca ğından şüphe duyuyordu. "Bu yüzden Charley Limanı çok önemli," diye sürdürdü Luthien. " Đşbirli ği yapacaklar mı bildirmeliler ve senin daha önce de söyledi ğin gibi," diyerek Katerin'e döndü, "çok kolay ikna olmayacaklar." Kızıl saçlı kadın arkasına yaslanıp sandalyesini masadan geri çekerek konu şmadan ayrıldı ğını açıkça gösterdi. "O filoyu limandayken kısürmalıyız," diye açıkladı Luthien. "E ğer Charley Limanı halkı onların geçi şine izin vermezse denizde ilerlemeye devam etmek zorunda kalacaklar ve karaya çıkabilecekleri bir yer ararken günler kaybedecekler." "Ve denizde oldukları her gün bir fırtınayla kar şıla şma olasılı ğını artıracaktır," diye ekledi Oliver kurnazca. Luthien ba şıyla onayladı. "Ve her yeni gün ellerindeki erzak, dolayısıyla da tepegözlerin do ğası dü şünüldü ğünde sabırlarını zor- layan bk gün olacak," diye Oliver'a katıldı. "Ve geçen her yeni gün Shuglin ve halkına Caer MacDonald'ın dı ş duvarlarına kurdukları tuzakları bitirme şansı verecektir. O donanma buradan uzak tutulmalı. Bunu mutlaka ba şarmalıyız." "Kanlıyorum," dedi Siobahn. "Ama oraya gidecek ki şi sen de ğilsin." Luthien yanıt vermeye kalktı ama Siobahn onu durdurarak konu şmaya devam etti. "Oraya temsilci olarak gidebilecek nitelikte ba şka adamlarımız var. Charley Limam'na isyanın lideri olarak senin gitmen dü şündüğün kadar ho ş kar şılanmayacaktır. Halen orada bulunan tepegözlerin tepkisini söylemeye bile gerek yok.

Page 47: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Varlı ğınla onları etkileyece ğini dü şünüyorsun," diye sürdürdü Siobahn. Açıkça ve çok sert konu şuyordu ama ses tonunda a şağılama ya da küçümseme yoktu. "Üzerlerinde bırakaca ğın tek etki senin ne kadar salak ve saf oldu ğunu düşünmeleri olacaktır. Senin yerin burası—Charley Limanı'nın yöneticileri de bunu biliyorlar— ve e ğer sen orada kendini göstermeye kalkarsan sava şta pe şinden gidebilecekleri akıllı bk adam olarak onları etkileyemezsin." Şuran asılmı ş ve omuzlan dü şmüş olan Luthien, destek olması için Oliver'a baka. "Hiç de fena de ğil," dedi buçukluk yan-elf için. Yürütülen bu basit mantık kar şısında söyleyecek hiçbk şeyi kalmamı ştı Luthien'in. Bk kez daha, kontrolü kendisini de ğil de Siobahn'ın elinde tuttu ğunu, kendisinin de ipleri bu güzel ve kurnaz yan-elfin oynattı ğı bk kukla oldu ğunu hissetti. Bundan hiç ho şlanmamı ştı, hem de hiç. Ama Siobahn'ın onun tarafında olup, aptalca hatalar yapmasını engellemesinden de memnuniyet duyuyordu. Sonra Brind' Amour'u dü şündü ve o an elinden fazla bk şey gelmedi ğini ve umutsuzca yardıma ihtiyacı oldu ğunu daha iyi anladı. "Öyleyse kim gidecek?" diye Siobahn'a dönüp sordu Oliver, çünkü Luthien'in yüzündeki ifadeden bu konuyu yan-elfe devretti ği açıkü. "Sen mi? Yan-elf olan birinin çok iyi bk etki yapaca ğını sanmıyorum." Oliver bunu bk a şağılama olarak söylememi şti. Yalnızca isyanın ba şarıya ula şmasıyla ilgilenen Siobahn da öyle algılamadı zaten. "Ben giderim," dedi Katerin. Bütün gözler ona çevrildi. Lut- hien de oturdu ğu taburede öne do ğru e ğildi. Birden, çok ilgilenmi ş ve kaygılanmı ştı. "Charley Limanı halkını buradaki herkesten daha iyi tanıyorum," dedi Katerin. "Hiç gittin mi oraya?" diye sordu Oliver. "Ben Haleliyim. Charley Limanı'ndan çok da farklı bir yer de ğildir," diye yanıtladı Katerin. "Benim halkımın dü şünce tarzı o tarafsız insanlarla aynıdır. Biz hiçbir zaman Greensparrow'un hükmüne boyun e ğmedik. Kendi kurallarımız dı şında hiçbir kurala da. Kralları ve dükleri tolere etmemizin tek nedeni de onları umursamamamız." Luthien ba şını olmaz der gibi sallıyordu. Şimdi Katerin'den uzakta kalmak istedi ğinden emin de ğildi. Üstelik Katerin'in batıya tek ba şına gitmesini de istemiyordu. Caer MacDonald'daki sava şın haberleri Eriador'un güney topraklarına yayılmı ştı ve yoldaki bir temsilcinin ba şına gelebileceklerin neler oldu ğunu hiçbiri bilmiyordu. "Senin gitmemen için bir neden daha var," dedi Katerin Luthien'e dönerek. "E ğer halk bize katılmazsa, ayaklarına kadar gelen Kızıl Gölge, Greensparrow için iyi bir fidye olacaktır." "Onurlu olduklarından ku şku mu duyuyorsun?" diye şaşkınlıkla sordu Luthien. "Gerçekçi tavırlarını anlıyorum, o kadar," dedi Katerin. "Seni önemsemiyorlar, şimdilik." Katerin'in bu sözleri, onun gitmesi konusunda Luthien'in kendini daha iyi hissetmesini sa ğlamamı ştı. Katerin de Avon Kralı'na kar şı iyi bir pazarlık unsuru olabilirdi. "Katerin haklı," diye Hale'li kadına destek geldi, hiç de umulmayan birinden. "Sen gidemezsin ve o, ihtiyacımız olan şeyi Caer MacDonald'daki herkesten daha iyi bir şekilde elde edebilir," dedi Siobahn. Rakibesinin böyle destek olmasına yol açan dürtülerden ku şku duyan Katerin sert bir bakı ş atû yarı-elfe. Bir an için, öldürülme veya esir alınma olasılı ğı oldu ğu için Siobahn'ın kendisinin gitmesini istedi ğinden şüphelendi ama yan-elfin ye şil gözlerine—kendi-sininkiler gibi parlak, derin gözlerine—bakınca kin değil, sadece umut hatta sevgi gördü. Luthien kar şı çıkmaya kalkı şüysa da Siobahn durdurdu onu. "özel duygularının genel hedefin önüne geçmesine izin veremezsin," diye çıkı ştı, bakı şlarını genç adama çeviren yan-elf. "Katerin en iyi seçim. Bunu herkes gibi sen de biliyorsun." Siobahn dönüp Katerin'e baktı, gülümsedi ve ba şıyla onay verdi. Hale'li kadın da aynı şekilde kar şılık verdi.

Page 48: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien iç geçirdi. Bir kez daha mantık kar şısında alt olmu ştu. "Riverdancer'ı al," dedi Katerin'e. Kendi atından, parlak tüylü, Eriador'da bulunan en güzel attan bahsediyordu. "Sabaha." "Bu gece," dedi Katerin kararlılıkla. "Güne ş batınca Avon donanması durmuyor." Luthien gitmesini istemiyordu. Odanın kar şısına ko şup orada duran kadını sıkıca kucaklamak ve onu tüm bunlardan, dünyadaki tüm kötülük ve tehlikelerden korumak istiyordu. Ama Katerin ve Siobahn'ın haklı oldu ğunu anlamı ştı. Katerin en iyi seçenekti ve korunmaya da ihtiyacı yoktu. Katerin ba şka hiçbir şey söylemeden döndü ve Dwelf ten ayrıldı. Oliver'a bakü Luthien. Şapkasının ucuna dokunup selam veren buçukluk Katerin'in peşinden gitmek için döndü. Kendi gibi buçuklu ğu da durdurmaya kalkaca ğını dü şünen Luthien Siobahn'a bakü. "Yolun açık olsun." Yarı-elfin söyledi ği tek şey bu oldu. Oli-ver da onu da şapkasıyla selamladıktan sonra handan ayrıldı. Dwelft Ğ • kalanların tartı şacakları ba şka konular da vardı ama bir kısmı çaresizce otururken di ğerleri kendi aralarında küçük konu şmalar yapmayı tercih ettiler. Sonra aniden bir adam daldı içeriye. "Ministry!" diye ba ğırdı. Tek söylemesi gereken buydu. Luthien oturdu ğu tabureden fırlayıp kapıya atılırken tökezledi. Siobahn onu kolundan tutup destek olunca do ğrulan Luthien durup dosdo ğru kadına baka. Gülümsemesi etkileyiciydi ve Katerin ile Oliver'ın yola çıkmı ş olmalarına ra ğmen bu gece tek ba şına dövü şmeyeceğini biliyordu Luthien. Çaresiz tepegözler binayı çevreleyen açık alanı geçip sokaklardaki gölgelere karı şmak umuduyla, Ministry'nin kuzey, batı ve güney kapılarından ba ğırarak dı şarı akın edip ko şmaya ba şladılar. Dört bir yandan atılan oklar kar şıladı onları. Asiler, onların saldırıya geçmesini bile bekleyemediler; onların umutsuzlu ğuna e şdeğer bir öfkeyle yerlerinden fırlayıp tepegözlerin tam kar şılarına dikildiler. Luthien ve Dwelf teki di ğerleri, öbür tarafa duvarın üstünden geçerek gitmediler. Onun yerine, kentin a şağı bölgesinden yukarı uzanan ve daha önce delinmi ş olan do ğu duvarına gidip do ğruca Ministry'nin içine girdiler. Meydandaki katliam son sürat sürdü ğü için çok sayıda tepegöz dönüp tekrar katedralin içine kaçmı şa. O-rada hala biraz yiyecek vardı en azından ve tekrar içeri girip kapılara barikat kurabilirlerse kalan yiyece ği payla şacak ki şi sayısının daha az olaca ğını hesaplamı şlardı. Ama onlan Luthien'in grubu kar şıladı ve katedralin ana kapısını ardına kadar açıp dı şarıdaki asilerin de içeri girmesini sa ğladılar. Büyük katedralin kutsal salonunun tabanı bir kez daha kırmızıya boyandı oluk gibi akan kanla, ibadet yeri yeniden çı ğlıkları, öfkeli ba ğırtılan ve yaralıların iniltileri ile dolu bir yere dönü ştü. Her şey bitti o gece. Caer MacDonald'da canlı bir tek tepegöz kalmadı. Charley Limanı, Đron Cross'un eteklerinde, gürültülü Avon Denizi'ne tepeden bakan, düzgün bir sıra halinde yapılmı ş, birbirlerine yapı şık beyaz boyalı evleriyle kalabalık bir kasabaydı. En açık, en güne şli günlerde bandaki Baranduine'nin parlak beyaz ve ye şil tepelerinin insan ruhunu ça ğıran o yükseltilerden görülebildi ği söylenirdi. Charley Limanı hayal gibi, mistik bir yerdi ama aynı zamanda da güne şin parladı ğı, ı şıklarını beyaz yüzlü evlerin ve her tarlayı çevreleyen ve kentin kat kat yukarı uzanan evleri arasına sınır çizen çitlerin üzerine yolladı ğı nadir günlerde de bir o kadar keyifliydi. Kasabanın Oliver ve Katerin'in görü şüne girdi ği o gün de böyle bir gündü i şte; parlak, güne şli ve keyifli. Kasabanın ne içinde, ne de dı şında hiç kar olmadı ğını fark ettiler. Yalnızca rüzgarın devirdi ği kayalar, dört kö şe ve düzenli evlerin ortasında uzanan beyaz, gri renkte sokaklar vardı. Ye şil ve kahverengiyle bezenmi şti her yer ve evlerle kayaların arasındaki bazı a ğaçlar hala çıplaktı ve gururla gö ğe do ğru uzanmaktaydılar. "Baharın fı şkırması için daha çok erken," dedi Oliver ve san midillisi Threadbare'i mahmuzlayıp hızlandırdı. Katerin de Riverdancer'ı mahmuzladı. Güçlü, beyaz kısrak, küçük midiliye kolaylıkla yeti şebiliyordu.

Page 49: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Bahar zamanı buraya gelmi ştim," dedi Oliver. "Charley Li-manı'nı sen bir de baharda gör hele!" Buçukluk çiçeklenen a ğaçlan ve kayalardaki çatlaklar ile pencere önündeki saksılardan fı şkıran çiçekleri anlatarak bir süre daha devam etti, ama Katerin yarım yamalak dinliyordu, çünkü bu tariflere hiç gerek yoktu. Katerin için Charley Limanı, Hale idi, sadece burası biraz daha büyüktü. Genç kadın, gençlik yıllarını geçirdi ği topraklan, so ğuk sulardan karaya do ğru esen rüzgarları, gri ve beyazın üzerine sıçrayan parlak renkleri, özellikle de en çok mor rengi gayet iyi hatırlamaktaydı. Bedwydrin Adası'nı da hatırlıyordu, iskeleye ba ğlanmı ş, kendisine çok azametli ve büyük gelen o gemiyle denize açılı şını da. Ama kara, gri ufukta koyu bir çizgi olunca o dev gibi gemi ne kadar da önemsiz ve ufak oluvermi şti. Katerin kokuyu da hatırlıyordu, en çok da tuz ve deniz suyunun kokusundan ağırla şmış, kesif havayı. A ğır ama sa ğlıklı, bir şekilde katı şıksız, gerçek havayı. Charley Limanı ve Hale. Buralar, ruhun hissedilebilir dünyanın gerçeklerine en yakın olabilece ği, dünyadaki en kanlı canlı yerlerdi. Genç kadının gözlerindeki uzaklara dalmı ş, hülyalı bakı şlan fark etti Oliver ve sustu. Kuzeydo ğudan a şağı do ğru inen tek yoldan kasabaya yakla ştılar. Yol ikiye ayrıldı. Sa ğdaki sahile ve denize, soldaki ise kasabanın a şağı bölgesine gidiyordu. Oliver sola yöneldi ama Katerin'in daha iyi bir fikri vardı. "Rıhtıma," dedi. " Şehrin valisini bulmalıyız," diye arkasından seslendi Oliver çünkü Katerin yava şlamamı şü. "Liman Amiri," diye düzeltti Katerin. Hale de oldu ğu gibi Charley Limanı'nda da iskeleleri yöneten ki şinin, kasabanın yönetimini de elinde tuttu ğunu biliyordu. Rıhtıma do ğru uzanan, yumu şak kumsalın üzerindeki kerestelerden yapılmı ş iskelede ilerlerken at nallan büyük bir gürültü çıkarıyorlardı. Fakat denizin gümbürtüyle dövdü ğü, teknelerin çarptı ğı rıhtımlara yakla ştıkça nal sesleri önemsiz kaldı. Tepede uçu şan martılar ve sık sık çalan çanların sesi, yuvarlanarak gelip çarpan dalgaların gümbürtüsüne karı şıyordu. Yelkenleri yarıya inmi ş bir tekne, etrafında gürültüyle kanat çırpan gri ve beyaz renkli martılarla birlikte iskeleye do ğru süzülüyordu. Belli ki mürettebat o gün iyi bir av yapmı ştı. Gözlerini kısarak bakan Oliver güvertede bir kadın ve adamın i şe koyulmu ş olduklarını, ellerindeki dev bıçaklarla balıkların kafalarını vücutlarından ayırdıktan sonra i şe yaramayacak parçaları, havaya bakmaya zahmet bile etmeden, başlarının üstünden yukarı fırlattıklarını gördü. Sanki tepelerindeki sürünün ortasından a şağı hiçbir parçanın geri dü şmeyeceğini biliyorlardı. Katerin köyün önünde uzanan uzun tahta iskeleye çıkan rampaya yöneldi. Hale'in mütevazı filosunun be ş katı, belki iki yüz balıkçı teknesine yetecek yedi rıhüm boylu boyunca uzanıyordu limanın içinde. Dev sava ş kalyonlarının etrafında ve üzerine do ğru giden o küçük teknelerin görüntüsü bir şimşek gibi çaktı Katerin'in beyninde. Şimdiye kadar çok fazla sava ş gemisi görmemi şti, sadece ara sıra Dun Varna'da demirleyen ve Bedwydrin Adası'nın açıklarında, babasının teknesinin yanından geçen bir tanesi vardı; o gemilerden birinin ne yapabilece ği hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama ne kadar güçlü olabileceklerini hayal edebiliyordu ve kafasındaki görüntü tüm vücuduna bir titreme dalgası yaymaktaydı. Rahatsız edici bu dü şünceleri bir kenara bırakıp limana baka. Bo ğazın sı ğ, tüm o büyük gemilerin girmeyece ği kadar sı ğ olmasını ümit ediyordu. Dü şmanı daha küçük olan rıhtıma yönlendkebilk-lerse Charley Limanlı balıkçılar onların karaya çıkı şını engelleyebilirlerdi. Haddini a ştı ğını fark etti. Bu sulan en iyi bilen halkla sava ş planlan yapmak sonraki i şti. Şimdi Oliver'la birlikte Charley Limanı halkını, i şgale gelen donanmayı ve Greensparrow'un ordusunu limandan uzak tutmaya ikna etmeleri gerekiyordu. Riverdancer'ın nallan iskeleye çarpmaktaydı. Threadbare de yanı ba şındaydı. Katerin, rıhtımın yapısının Haledekilere benzedi ğini anladı ve dördüncü, merkez iskeleye do ğru yöneldi.

Page 50: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Adan bıraksak mı?" diye sordu Oliver gergin bir şekilde. Bakı şları iskeledeki çatlaklara ve altlarından geçen karanlık sulara kilitlenmi şti. Dalga geri çekilmi şti ama kısa bir süre sonra su seviyesinden otuz ayak yukandaydılar. Katerin, Oliver'a yanıt vermeden, iskelenin yanına kurulmu ş küçük kulübeye do ğru ilerlemeye devam etti. Orada sadece iki tekne vardı—ö ğlenden sonra erken bir saatti hala—ve çe şitli iskelelerde dola şan ya şlı, huysuz birkaç denizci meraklı bakı şlarını bu yeni ziyaretçilere, özellikle de so ğuk kasabaya çok tezat bir şekilde renkli giyinmi ş, züppe görünümlü buçuklu ğa çevirdiler. Onlar kulübenin önüne gelmeden, çatlaklarla dolu bronz tenli ve sürekli esen rüzgar yansını yerinden sökmü şçesine seyrek saçlı ya şlı bir kadın onlan kar şılamak için dı şarı çıkü. Atlarından inerken onlan ba şıyla selamlayıp gülümsedi, di şten çok dama ğını göstererek: geride kalan az sayıda di ş de çarpık ve lekeliydi. Gözleri mavinin en uçuk tonuna sahipti. Renk neredeyse tamamen silinmi ş gibiydi. Kollan, bacakları ve parmaklan da di şleri gibi acayip bk şekilde e ğilmi ş, ya şlı vücudundaki eklem yerleri yumru yumru olmu ştu. Fakat itici bk görüntüsü yoktu. Bk iyilik, içten gelen bk asalet ve dürüst bk ruh vardı onda. Çarpık bacaklarına ra ğmen do ğru bk yolda ilerleyen biriydi. " Đki hafta küneye keçi ş yok," dedi genizden gelen bk sesle. "Ondan sonraki iki hafta ta kuzeye." "Biz yolculuk yapmak istemiyoruz," dedi Katerin. "Liman Amiri'ni anyoruz." Yaşlı kadın uzun bir süre Katerin'i, ellerinin güçlü yapısını ve keskin rüzgara ra ğmen dimdik duru şunu izledi. Sonra sıcak bir tavırla elini uzam. "Onu bultunuz," dedi, "Gretel Sweeney." "Katerin O'Hale," diye kar şılık verdi genç kadın. Hale sözcü ğü, Gretel'in yüzünde tanıdı ğını gösteren bir gülümsemenin belirmesine ve kadının ba şıyla onaylamasına neden oldu. Birini görünce dost bir denizci olup olmadı ğını hemen anlardı ya şlı liman amiri. Ama geçmi şte kalan yıllara geri dönünceye kadar Oliver konusunda ne karar verece ğini bilemedi. Gretel neredeyse yirmi yıldır Charley limanı'nın liman amiriydi. Limana demirleyen ve yük bo şaltan her yabancı gemiyi dikkatle izlerdi. Elbette kasabaya gelen herkesi hatırlamıyordu ama Oliver unutulması güç biriydi. "Gascon," dedi elini buçuklu ğa uzatırken. Oliver kendisine uzatılan eli aldı ve dudaklarına götürdü. "Oliver deBurrows," diye tanıta kendini. Gretel'in elini bıraktıktan sonra da yerlere kadar e ğilerek bir reverans yapü; şapkası ah şap iskeleyi süpürüyordu. "Gascon," diye yineledi Gretel, Katerin'e göz atip ba şını sallayarak. Katerin do ğrudan konuya girdi ve, "Montfbrt'taki sava şı duydunuz mu?" diye sordu. Durumu anlayan Gretel'in neredeyse beyaza dönmü ş gözleri ı şıldadı. "Bir Gascon'u elçi olarak göndermek karip," dedi. "Oliver bir dost," diye yanıtladı Katerin. "O benim ve Luthien Bedwyr'in dostu." "Öyleyse söylenenler do ğru," dedi ya şlı kadın. "Bedwydrin Kontu'nun o ğlu." Başını sallarken yüzü ciddile şti. "Evinden çok uzakta oldu ğu kesin," dedi. Gretel'in tepkisini ölçmeye çalı şan Katerin ve Oliver birbirlerine baktılar. "Tıpkı sizin kibi!" "Her yeri evimiz yapmaya çalı şıyoruz," diye hemen kar şılık verdi Katerin. Gretel etkilenmi ş görünmüyordu. "Çay kaynıyor," diyerek kulübeye döndü. "Bana anlataca ğınız ve ku şkusuz önerece ğiniz çok şey olmalı, konu şurken rahat olmalıyız." 112 . Gretel kulübenin içinde gözden kaybolurken Katerin ve Oliver bkbklerine bakmaya devam ettiler. "Bu kolay olmayacak," diye söylendi Oliver. Katerin yava şça ba şını salladı. Charley Limanı'nın hiçbir isyandan etkilenmeyece ğini ba ştan beri biliyordu. Burası Hale'e çok benziyordu. Zaten özgürken ne demeye ayaklanacaklardı ki? Charley Limanlı balıkçı halkın muhatabı sadece denizdi. Bu yüzden de ne Luthien, ne Montfort'taki sava ş, ne de Kral Greensparrow onlar için çok da önemli sayılmazdı.

Page 51: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Đki dost adarını ba ğlarlarken genç bir o ğlan kulübeden dı şarı fırlayıp, iskeleden ko şarak kasabaya do ğru gitti. "Gretel dosdannı ça ğırıyor," diye açıkladı Katerin. Oliver'ın eli bir içgüdüyle hemen meçine gitti ama Gretel'in gözlerindeki asil bakı şı hatırlayıp o an böyle bk korkuya kapıldı ğı için kendini aptal gibi hissedince kılıcı hemen yerine geri koydu. "Çay?" diye sordu Katerin duruma boyun e ğmiş bk şekilde. Önünde bekleyen i şi, Gretel ve vatanda şlarını isyanın önemine ikna etmeyi, hiç de önem vermedikleri bk sava ş için bu insanlardan hayatlarını riske atmalarını istemeyi planlıyordu. Kendini bk-den çok yorgun hissetti. Oliver kulübeye önden gkdi. Katerin'in ısrarla Caer MacDonald dedi ği Montfort'taki sorunları ve di ğerleri gelinceye kadar eski efsaneleri duymamı ştı Gretel. "Ya şlı, balıkçı halk," dedi liman amiri, "kemiler kar şısında çok ya şlıyız ve biz, Charley T .imanlılar onların aklını kullanıyoruz. Onlar denizi tanıyorlar." "Bizim sorunlarımız sadece denizle ilgili de ğil," diye kadına nazikçe konuyu hatırlattı Oliver. "Ama deniz bizim tek ilgilendi ğimiz şey," dedi Gretel ve bu sivri ifade Oliver'a, özellikle de Katerin'e kar şılarındaki da ğı a şmanın ne kadar güç oldu ğunu bk kez daha hatırlattı. Gretel, Hale'den konu şmak istiyordu, kuzeydeki köyün daha ya şlı balıkçılarının bazılarını tanıyordu. Onlarla yıllar önce daha gençken ve kendi teknesinin kaptanıyken, som balı ğı akınlarının oldu ğu zamanlarda tanı şmıştı. Sabırsız ve hareketli bk kadın ol- 113 mamasına (özellikle de Eriador sahillerine seyahat eden tepegöz gemilerine kar şı) ra ğmen Katerin memnundu. Hatta Gretel'in yüce Avon Denizi ile ilgili anlattı ğı hikayelerden ho şlandı ğını bile fark etti. Bu sırada Oliver çayını yudumlayıp dinlenirken deniz kıyısındaki kulübeden kokulan algılayıp, çe şitli seslere kulak kabartıyordu. Daha ya şlıca deniz kurtlan birer birer gelmeye ba şladılar ve sonunda Gretel'in kulübesi hepsi tuz ve balık kokan, kırı şık, kahverengi vücutlarla dolmaya ba şladı. Buçukluk adamlardan birini tanıdı ğını dü şündü ama tam çıkaramadı. Adam Oliver'a bakıp göz kırpınca merakı daha da artü. Belki de bu denizci, kendisini yıllar önce Charley Limanı'ndan getiren gemideki tayfalardan biriydi ya da limanda sıkılıp Montfort'a do ğru yola çıkmadan önce kaldı ğı handa görmü ştü onu. Yanan ate şin yanında oturuyormu şçasına kalın bir battaniyeye korunmak ister gibi, hatta gizemli bir şekilde sarınmı ş ya şlı yaratı ğı biraz daha inceledikten sonra omuz silkip vazgeçti. Adamı nereden tanıdı ğını çıkaramamı ştı. Buna ra ğmen muhte şem bir toplana oldu ğunu dü şünüyordu. Katerin de on dört yaşında Dun Varna'daki arenada e ğitim görmek için Hale'i terk etti ğinden bu yana ilk kez evindeymi ş gibi his: sediyordu kendisini. "Pek ala," dedi Gretel, geceyi birbirleriyle yan şarak geçirip birbirlerine üstünlük sa ğlayamayan iki gemiyle ilgili garip bir hikayeyi bitirdikten sonra. "Öyle korunuyor ki herkes burada." "Bu sizin yönetici konseyiniz mi?" diye sordu Oliver. "Bunlar denize açılamayacak kadar ya şlı olanlar," diye düzeltti Gretel. "Aynı zamanda da yatalak olmayacak kadar kenç olanlar. Günlük avdan kısa bir süre sonra geri dönecek olanlar da konu ştuklarımızı duyacaklar." Katerin'e bakıp ba şıyla i şaret ederek konu şma sırasının onda oldu ğunu belirtti. Katerin yava şça do ğruldu. Gururlu köyünün ve benzer durumda kalsalar halkının verece ği tepkileri hatırlamaya çabaladı. Hale halkı Greensparrow'u çok da umursamıyor, onun hakkında konu şarak sözcük israfı yapmıyordu— Charley limanı halkı da ku şkusuz öyleydi—ama şimdi burada harekete ihtiyacı vardı ve i şte 114 çeli şki de burada yatıyordu. Yavaşça kalkıp odanın ortasına gitti ve küçük, yuvarlak masaya yaslanarak destek aldı. Caer MacDonald'daki Luthien'i ve Minis-try'nin yanındaki açık alanda yapa ğı etkili konu şmayı dü şündü. O an gösteri şli ve rahat bir şekilde düşüncelerini ifade eden genç a-dam da ke şke yanında olsaydı. Onun yerini almayı düşünme küstahlı ğını gösterdi ği için kendisini suçladı aniden.

Page 52: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Ama sonra tüm olumsuz dü şünceleri kafasından sildi atü. Luthien bu halka—Katerin'in halkına—ula şamazdı. Onun kullandı ğı sözcükler bir şeyler kaybetme korkusunu ya şayan insanları etkileyebilirdi ancak. Oysa, Greensparrow, Luthien veya Eriador'a ve tabi Charley Limanı'na hükmetti ğini iddia eden her kim olursa olsun buradaki halk tek bir hükümdar tanıyordu: Avon Denizi. Katerin'in tereddütü devam etti. Balıkçı halk, bitmek bilmez saatler boyunca, kendilerine kayıtsız açık denizlerde oturup beklemi ş olan o erkek ve kadınlar bu duruma saygı gösterip konu şması için onu zorlamadılar. Genç kadın Charley Limanı'nı gözünde canlandırdı. Düzgün bk sıra halinde dizilmi ş evleri, güzel kırları ile bu güzel köyü dü şündü. Hale'e öyle benziyordu ki. Ama daha güneydeki Eriador kasabalarından, özellikle de Đron Cross'un gölgesindekilerden de ği şik oldu ğunu fark etti Katerin. Genç kadının yüzü neler söyleyece ğine karar verince bkden aydınlandı. Charley limanı halkı ülkedeki siyasetle ilgilenmiyordu ama Eriador veya Avon'daki herkes gibi onlar da tepegözlerden nefret ediyorlardı. Söylenenlere göre Charley Limanı'nda ve civarda çok az tepegöz ya şamaktaydı. Buradaki tüccarlar koruma görevlisi olarak tipik tepegöz muhafızlar yerine güçlü insanları tercih etmekteydi. "Caer MacDonald'daki isyanı biliyorsunuz," diye ba şladı söze. Bk an için durup tepkiyi ölçmeye çalı ştı ama hiçbk tepki görememi şti. Katerin'in gözleri kısıldı; masadan uzakla şıp dimdik durdu. "Bkçok tepegözü öldürdü ğümüzü de biliyor musunuz?" Onaylayan ba şlara di şleri azalmı ş a ğızlarda belken gaddar tebessümler e şlik etti ve böylece Katerin'in konu şmasının yönü açık- ±±5 RJ.SALVAIORf ça görünmü ş oldu. Đlk soru gelmeden önce bk saatten fazla konu ştu. Đlk sorudan sonraki sorulan, her konudaki soruların her birini yanıtladı. "Tek istedi ğimiz, zaman," diye rica etti en sonunda, en çok da Gretel'den. "Avon donanmasını yakla şık bk hafta limanınızda tutun. Tek bk ki şinin hayatını bile riske etmeniz gerekmiyor. Sonra göreceksiniz. Caer MacDonald hücumu püskürtecek, sava ş alanında Greensparrow'un ordusunu mahvedecek ve güney krallı ğını ate şkese zorlayacak. Sonra Eriador yeniden özgür olacak. "Ba şka bk kral tarafından. . . idare edilmek üzere," diye sözünü kesti bk adam. "Her kimse olursa, çok daha iyisi tarafından," diye kar şılık verdi Katerin ve Eriador'un gelecekteki kralının kim olaca ğını biliyordu ama o an bunu belktmenin bk anlamı olmadı ğına karar verdi. " Đblislerle i şbkli ği yapan büyücüden daha iyisi. Tepegözleri sarayına davet edip özel muhafızı, Praetorian Muhafızları olarak gö-revlendken o adamdan daha iyi birisi." Başlar, onaylarcasına sallanmaya devam etti. Katerin Oliver'a bakınca onun da başını sallayıp gülümsedi ğini gördü. Gösterdi ği performanstan memnuniyet duyan genç kadın do ğruca Gretel'e döndü. Yüzündeki ifade bk yanıt bekledi ğini göstermekteydi. O anda, kır saçlı, bkkaç günlük sakak olan al yanaklı bk adam, gözleri kocaman açılmı ş ve nefes nefese odaya daldı. "Onları kördün," dedi Gretel, sormak yerine. "Be ş mil güneyde demk atıyorlar," dedi adam. "Karanlıkta i-lerleyemeyecek kadar yakınlar." "Sava ş gemileri mi?" diye sordu Katerin. Adam soran gözlerle önce Katerin'e sonra da Oliver'a bako. Sonra da bakı şlarını devam etmesini i şaret eden Gretel'e çevrildi. "Lanet olası Avon donanmasının tamamı." "Elli kadar var mı?" diye sorma ihtiyacı hissetti Katerin. "Yetmi şten fazla derim, leydim," diye yanıtladı adam. "Kocaman silahlar da var ve suya iyice gömülmü şler." Katerin bk kez daha Gretel'e bakti ve kara haber kar şısında ya şlı kadının ve orada toplanmı ş olan herkesin ne kadar sakin oldu ğunu görünce çok şaşırdı. GreteFin yüzündeki gülümseme çok LUTHĐENĐN KKMAR.I rahatiaücıydı, tamamen güven vericiydi. Ba şını salladı ve Katerin bekledi ği yamü aldı ğını dü şündü.

Page 53: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Siz ikiniz Phelpsi Dozier'le kalacaksınız," dedi Gretel. "Çok ya şlı bir tekne olan UfuJk'ta." Dozier, toplananlar arasındaki en ya şlı ki şi, belki de Katerin'in o güne kadar gördü ğü en ya şlı ki şi, aya ğa kalka. A ğzında kalmı ş tek di şiyle gülümseyerek ve yünden örülmü ş şapkasının ucuna dokunarak selam verdi. "Tekne bugünlerde çoğunlukla doklarda bekliyor," dedi özür dilercesine. , "Atlarınızla ilgilenmesi için o ğlumu könderece ğim," diye devam etti Gretel. Sesi toplantının sona erdi ği gösteriyordu. Toplananların ço ğu aya ğa kalkıp mafsallarını açtıktan sonra kapıya yöneldiler. Karanlık ve so ğuk gece bastırmı ştı, denizden esen rüzgar haykırıyordu. "Yapmamız gereken çok hazırlık var," demeye çalı şa Katerin ama Gretel onu susturdu. "Charley Limanı halkı daha sen do ğmadan önce hazırlıklarını yapa, sevgili kızım," dedi ya şlı liman amiri. "Bize bir haftaya ihtiyacınız oldu ğunu söyledin ve biz de sana o bir haftayı nasıl verece ğimizi biliyoruz." "Umanın derinli ği?" diye sordu eteafina bakman Katerin. Gretel'in sözlerinden kuşku duymuyordu ama yeüni ş Avon sava ş gemisinin bu kadar hafife alınabilece ğine inanmıyordu. "Sı ğ," diye yanıt verdi Oliver'ın bir yerden tanıdı ğını dü şündüğü ve o sırada ate şin yanında oturmakta olan ya şlı adam. "Gemiler demir atabilecekleri en uzun iki iskelenin kırk ayaklık bölümüne kadar gelebilirler. O kısım da kolaylıkla ele geçirilebilir." Buçukluk, adamın aksanının di ğerlerinin komik aksanından farklı oldu ğunu gördü, ancak elde etti ği bu ipucu kafasını daha da fazla kan şormaktan ba şka bir şeye yaramadı. Bu adamı tanıyordu ama her nedense, sanki bir şey beynine girip hafızasındaki o anıyı akp götürmü ş gibi, kim oldu ğunu anımsayamıyordu. Vazgeçti—ba şka ne yapabilirdi ki?—ve Katerin'le Phelpsi Dozier'le birlikte oradan ayrıldı. Ufuk'u bir sonraki iskelede, sahile yakın bir yerde ba ğlı buldular. Phelpsi onlan deniz yorgunu ya şlı tekneden beklenmeyecek kadar iyi ve rahat dö şenmi ş tekneye bu- -L-LJ- yur etti. " Đyice uyuyun," dedi, bir dolaptan çıkardı ğı yastıkları uzatan Dozier. Ba şıyla selam verdikten sonra kapıya yöneldi. "Nereye gidiyorsun?" diye sordu Oliver şaşkınlıkla, çünkü bunun adamın evi oldu ğunu dü şünmüştü. Dozier edepsiz bir kahkaha attı. "Gretel bu gece onunla kalmama izin verdi," dedi. Yün şapkasıyla tekrar selam verdi sonra. " Şafak vakti görü şürüz." Sonra çıkıp gitti. Ya şlanınca onun kadar ate şli olmayı ümit e-den Oliver şapkasıyla selam verdi. Uzun çizmelerini çıkarıp atan buçukluk kendini kamaradaki iki portatif karyoladan birine atar atmaz lambayı kısmak için döndü. Katerin'in yüzündeki kafese kapatılmı ş bir hayvanınkini andıran bakı şı görünce duraksadı. "Böyle bir yerde evinde hissedece ğini dü şünmüştüm," dedi. Katerin'in gözleri ona çevrildi. "Yapılacak çok i ş var," diye kar şılık verdi. "Ama tarafımızdan de ğil," diye ısrar etti Oliver. "Çok zorlu ve uzun bir yoldan geldik. Son rahat uykunun tadını çıkar, aptal kız, çünkü dönü ş yolu daha kısa değil!" Katerin hala huzursuzdu ama Oliver lambayı yine de kapatü. Bir süre sonra Katerin de yata ğında sırtüstü uzanmı ş, uyuyordu. Kısa bir süre içinde de dalgaların ritmik hareketi onu Hale'le ilgili rüyalara ta şıdı. Bir ı şık aktmı onu da Oliver'ı da uyandırdı: Şafa ğın ilk ı şıklan. Dı şarıda, tahta iskelede ko şuşan insanlar duydular ve donanmanın görü ş açısına girdi ğini düşündüler. Aynı anda yataktan fırladılar. Oliver botlarını giyerken Katerin kapıya atıldı. Dı şarıdan kilitlenmi ş ve sürgülenmi şti. Kapının sıkı ştı ğını dü şünen Katerin sıkı bir omuz aü. Kımıldamıyordu. "Bu nasıl bir saçmalık," dedi yanına gelen Oliver. "Saçmalık de ğil, benim kahraman buçuklu ğum," diyen bir ses duyuldu yukarıdan. Kafalarını kaldırıp bakınca bir kapa ğın yana do ğru açıldı ğını gördüler. Gelen

Page 54: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

ani, yo ğun ı şıktan kama şan gözlerini kısmak zorunda kaldılar ama açıklı ğı kapatan bir silueti yine de seçebildiler. Güvertede diz çöküp a şağı e ğilmi ş olan Gretel yukan- 112 KUMAR.! dan onlara bakıyordu. "Söz vermi ştin," diye kekeledi Katerin. Gretel ba şını salladı. "Anla şırsak size bir hafta verebilece ğimizi söyledim. Anla ştı ğımızı söylemedim." Katerin bir an için Oliver'ın belindeki kılıcı kapıp ya şlı liman amirine do ğru savurmayı dü şündü. Ama Gretel bu tehlikeli dü şünceyi okumu ş gibi ona gülümsedi. "Ben de gençtim Katerin O'Hale," dedi ya şlı kadın. "Genç ve sava şmak için can atan. Damarlarında yanan, kalbinin atı şını hızlandıran o ate şi biliyorum. Ama arak olmaz. Kılıçlara duydu ğum sevgi, yılların bilgeli ğiyle törpülendi. Sükunetle otur kızım ve dünyaya inancını koru." "Sahtekarlıkla dolu bir dünyaya inanmak, ha?" diye haykırdı Katerin. "Her şeyi bilmedi ğine inan," diye kar şılık verdi Gretel. "Seçti ğin yolun en iyi yol olmadı ğına da." "Tek-gözlerin Charley Limanı'ndan geçmesine Lzin mi vereceksin?" diye açık açık sordu Oliver. "Avon gemilerinden iki tanesi çoktan geldi bile," dedi Gretel. "Devam etmelerine izin vermeye karar verdik. Bir taraftan girip di ğer taraftan gidecekler, hepsi defolsun!" "Caer MacDonald belanı versin senin!" diyerek kadını lanetledi Katerin. Gretel bir an için acı çeker gibi göründü. Sonra tepedeki kapa ğı kapatü. Katerin haykırarak kendini yeniden kapıya attı, nafile bir çabayla. Sımsıkı kapalı duruyordu, içeride kilitli kalmı şlardı. Bir süre sonra ritmik bk şekilde yürüyen ve ahenk içinde trampet çalan ilk tepegöz taburunun iskelede ilerleyi şini duydular. Di ğerlerinin sesini bastıran ve bir tepegöz için şaşırtıcı bk şekilde oldukça düzgün telaffuzu olan bk tepegözün sesi yankılandı, ancak ne Katerin ne de Oliver bunun Belsen'Krieg oldu ğunu bilmiyordu. Korkunç Belsen'Krieg yakla şık on be ş bin sıkı sava şçıyla bk-likte isyanı kırmaya ve Luthien Bedvvyr'in kellesini Charlisle'deki kralına götürmeye gelmi şti. 119 9 kzırlıfekr Luthien, kentin giri şindeki duvarın dı şında, Caer MacDonald sınırında gidip geliyordu. Caer MacDonald'ı çevreleyen üç ayn duvar vardı. En yüksek ve kalın olanı kentin içinde bulunan, zengin tüccar sınıfını yoksulların ya şadı ğı mahallelerden ayıran duvardı. Kalın ama alçak olan ikincisi ise kenti içten çevrelemekteydi. 120 k.UMAR.1 Bu duvardan elli ayak kadar daha dı şarıda kalan sonuncusu ise kenti savunmaya yarayan yalın, ince ve kısa bir adamın yarı boyunda, hatta bazı kısımları üst üste yı ğılmı ş ta şlardan olu şan bir duvardı. Bu, dı ş duvarın ötesindeki alan az sayıda a ğaç ve evin bulundu ğu açık bir bölgeydi. Luthien e ğimli arazinin savunma için son derece uygun oldu ğunu düşünmekteydi. Tepegözler toplu halde— Oliver'ın deyimiyle güruh halinde—gelmek zorunda kalacaklardı çünkü kente sadece kuzeyden ya da bandan yakla şabilirlerdi. Kuzey ve güneyde so ğuk, karla kaplı da ğlar vardı ve tek-gözlerin bazıları savunmayı da ğıtmak için oralara da ğılsalar bile, ana grup kente e ğimli araziyi kullanarak yakla şmak ve tırmanmak zorundaydı. Şimdi bu e ğimli araziyi Shuglin'in çalı şkan cüceleri daha da a- şılması güç hale getiriyorlardı. Luthien geçerken hepsi selam veriyordu ancak kafalarını kaldırıp, yapakları önemli i şi bölmek zahmetine katlananların sayısı pek azdı. Bir kısmı, hala buz kaplı arazide milim milim çak şarak siper kazmaktaydı. Bunlar yakla şık iki ayak derinli ğinde, ziyadesiyle dar çukurlardı ve gizlenmek için hiç de yeterli de ğillerdi, ancak saldırı halindeki tepegözlerin biri bunlardan

Page 55: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

birine takılıp tökezledi ğinde oldukça iyi hız keseceklerdi; bu çukurlar bacak bile kırabilirdi. Di ğer cüceler ise siperlerin hemen ilerisinde, bayırın kente en yakın kısmında sivri uçlu kazıklar ve dikenli tellerle savunma hata çekiyorlardı. Bu sessiz, sistemli çalı şmayı izleyen Luthien, daha da umutlanmaya ba şlamı şa ama i şin do ğrusu arazide çalı şan cücelerin sayısı çok azdı. Ço ğu i şini bitirmi ş, duvarın yanında duruyordu. Genç Bedwyr, Shuglın'i orada buldu. Mavi-siyah sakallı cüce, bkkaç arkada şıyla birlikte küçük bir masanın yanında duruyor, masanın üzerindeki par şömenleri inceliyor ve her seferinde ba şını kaldırıp duvara bakoktan sonra, "Hmmm, hmm," ya da ba şka bk takım sesler çıkararak homurda-nıyordu. Luthien'i gördü ğüne sevinmi şti Shuglin ama Luthien elini omzuna atana kadar, genç adamın geldi ğini fark eünemi şti bile. "Nasıl gidiyor?" diye sordu genç Bedwyr. Hiç de memnun görünmeyen Shuglin ba şını salladı. "Bu lanet olası duvan gayet iyi yapmı şlar," diye açıkladı ama Luthien soru- 121 nün ne oldu ğunu anlayamadı. Đyi yapılmı ş bir duvar iyi bir savunma için istenen bir şey de ğil miydi? "Sadece sek Đ2 ayak yüksekli ğinde ve çok da kalın de ğil," diye açıkladı Shuglin. "Tepegözleri uzun süre durduramaz. O midilli-domu2lardan birisi bile lanet olası şeyde kocaman bir delik açabilir." " Đyi yapılmı ş oldu ğu söyledi ğini sanmı ştım," dedi Luthien. "Alt yapıyı kastediyorum," dedi Shuglin. "Alt yapıyı iyi yapmı şlar." Luthien ba şını salladı. Bu neden bu kadar önemliydi ki? Shuglin durdu ve en ba ştan ba şlamanın iyi olaca ğını anladı. "Bu duvarı tutmamaya karar verdik," dedi ve Caer MacDonald'ın ikinci duvarını i şaret etti. "Kim karar verdi?" "Akrabalarım ve ben," dedi Shuglin. "Siobahn'a sorduk, o da onayladı." Luthien tekrar o garip, kontrolün elinde olmadı ğı hissine kapıldı, sanki Siobahn kuklanın iplerini çekiyordu yine. Genç adam bk an kararın kendi dı şında verilmesinden dolayı öfkeye kapıldı, ancak sonra güven duydu ğu dostlarının her konuda onayını almak için ona gelmeleri halinde her şeyin çıkmaza girece ğini ve önemli hiçbir şeyin yapılamayaca ğını fark ederek yava ş yava ş sakinle şti. "Sava şa buradan ba şlayıp kent merkezine do ğru geri çekilmeyi dü şünüyoruz," diye devam etti Shuglin. "Ama tepegözler bu duvarı alırlarsa, yeniden organize olup dinlenebilecekleri güçlü bir pozisyonu ele geçirmi ş olacaklar," diye akıl yürüttü Luthien. Cüce omuz silkti. " Đşte bu yüzden bu lanet duvarı yıkmanın yolunu arıyoruz ya!" diye söylendi öfkeden köpüren Shuglin. "Kutudaki toza ne dersin?" diye sordu Luthien, bk an için dü şündükten sonra. "Hani, şu Ministry'de erza ğı yok etmek için kullandı ğımız kutu." "Elimizde yeterli miktarda yok!" diye öfkelendi Shuglin. Luthien de o toz pratik bk seçenek olsaydı kurnaz cücelerin bu seçene ği zaten de ğerlendkeceklerini düşünemedi ği için kendini aptal gibi hissetti. "Yapması da zor," diye ekledi Shuglin, "ve tehlikeli." 122 Cüce, sonunda kafasını par şömenlerden kaldırıp tıknaz parmaklarıyla sakalını sıvazladı. Luthien'in yalnızca yardım etmeye çalı ştı ğını ve Caer MacDonald'ın savunması konusunda cüce halkından çok daha çaresiz oldu ğunu kendisine hatırlattı. "O tozdan biraz kullanırız," diyerek nezaket gösterdi, "duvarın en dayanıklı kısımlarında. Ama lanet olsun, öyle sa ğlam yapmı şlar ki!" "Onu şimdi yıkıp ikinci duvardan savunmaya geçebiliriz," diye önerdi Luthien, fakat genç adam ne dü şündüğünü tam olarak an-latamadan Shuglin ba şını salladı. "Duvarı yıkaca ğız, tabi," diyerek Luthien'e teminat verdi cüce. "Ama asıl numara onun salak tek-gözlülerin üstüne inmesi. Shuglin par şömenlere geri döndü, ba şka bir cüce bir şeyler soruyordu. Luthien başını onaylarcasına sallayıp, etrafındakilerin becerisinden bir kez daha emin olmu ş bir halde oradan uzakla ştı. Shuglin ve akrabaları dü şmanın elinden tüm avantajları alıp her, fırsatta tepegözleri mahvetmeye çalı şıyorlardı.

Page 56: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Kapana kısılmı ş iki dost bütün sabah gelip geçenleri dinleyerek üzüntü içinde oturup beklediler. Rap rap ayak sesleri, binlerce a-dım, a ğır zırh ve kalkanların şıngırtısı ve tepegözlerin gözde binekleri, attan küçük ve daha yava ş ama domuzdan daha büyük ve güçlü midilli-domuzlardan çıkan nal sesleri. . . Ku şku götürmez bir şekilde silah ve yiyecek dolu fıçıların yuvarlanı şını duydular. Bu böylece sürdü gitti ve Katerin ile Oliver'ın bunu durdurmak için yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Ufuk'un kamarasından bir yolunu bulup çıksalar bile Avon ordusunu yava şlatabilmek için hiçbir şey yapamazlardı. Kimse bir şey yapamazdı. "Onlar gidince bizi de serbest bırakacaklar," diye akıl yürüttü Oliver. Katerin de aynı fikirdeydi çünkü Gretel ve Charley Limanı halkı asilere kin güdüyor gibi gelmemi şti ona. Tek istedikleri kasabalarında sorun çıkmamasıydı. Fakat gururlu Katerin için bu durum kabul edilemezdi. Sava ş ba şlamı şa ve ona göre, kendilerine katılmayan bütün Eriadorlular tek kelimeyle ödlektiler. "Öyleyse çok hızlı at sürmeliyiz," diye devam etti Oliver. 123 "Dostlarımızı uyarmak için ordunun do ğusundan ve kuzeyinden." Aslında, 'Caer MacDonald'daki dostlarımızı' diyecekti ama tepesindeki iskeleden geçen bitmek bilmez ve sinir bozucu ordu yüzünden da ğlardaki kent çok yakında yeniden Montfort diye anılacak gibi geldi buçuklu ğa. "Her ne i şe yarayacaksa," diye kar şılık verdi Katerin. Ses tonu oldukça sertti. Yerinden kımıldamayan kapıya bir yumruk indirdikten sonra kendini sırtüstü karyolaya attı. Dı şarıdaki geçit tüm sabah ve ö ğlenin ilerleyen saaderinde de devam etti. Yata ğının alandaki bir kutuda yiyecek bir şeyler bulunca Oliver'ın keyfi biraz yerine geldi. Ama Katerin'in yiyecek hali yoktu; a ğzının içi zehir gibiydi. Dı şarıdaki tantana sonunda yatı şmaya ba şladı. Gümbürtüler seyrekle şti ve tepegöz sesleri giderek uzakla ştı. Ve sonra, en sonunda, kapılan çalındı. Yanıt vermelerine firsat kalmadan da açıldı ve yüzünde hiç de özür diler gibi bir ifade olmayan Gretel içeri girdi. "Küzel," dedi Oliver'a, "görüyorum ki sizin için bıraktı ğım yeme ği bulmu şsunuz." "Balı ğı çok severim," dedi mudu buçukluk, ancak Katerin'in çatık ka şlarının kendisine oldu ğunu anlayınca, "o — o," diyerek gözlerini yere indirdi. "Söz vermi ştin," diye Gretel'e ba ğırdı Katerin. Yaşlı kadın' elini kaldırdı ve bunun hiçbir önemi olmadı ğını gösteren bir hareket yaparak onu susturdu. "Yapmamız gerekeni yapıyoruz," dedi. "Yapmamız gerekeni yapıyoruz." "Bu, yurtta ş Eriadorluların sonu olsa bile, ha?" diye sertçe kar şılık verdi Katerin. "Tepegözlerin geçmesine izin vermek ve onlara dostmu ş gibi davranmak hepimizin yararına olacaka," diye açıklamaya çalı şa Greteb- Ama Katerin onu dinlemiyordu bile. "Donanmayı limanda bekletip, Caer MacDonald'daki savunma hazırlıkları tamamlanana ve tüm ülkedeki destek bir araya toplanana kadar onları sahilden uzak tutmak tek umudumuzdu," ,diye üsteledi. "Bizden ne isteyecektiniz?" 124 "Rıhtımı tutacaktınız!" diye ba ğırdı Hale'li kadın. "Açıktaki iskeleleri yıkacaktınız!" "Ya sonra?" diye sordu Gretel. "O hayvanlar da öylece durup, limanda oturup bekleyecekler miydi? Daha 2eki bk kızsın sen. Kuzeye do ğru gidip kendilerine ait bk sahilden karaya çıkarlardı ve biz de onları durduramazdık!" "Bu bize zaman kazandırırdı," diye hiç tereddütsüz kar şılık verdi Katerin. "Burası sadece üç bin ki şinin ya şadı ğı, küçük bk kasaba," diye açıkladı Gretel. "Onları zaten durduramazdık ve sonra gelip Char-ley Limanı'na yürürlerse. .. " Sözünü tamamlamadan sözcüklerin havada asılı kalmasına izin verdi, dramatik ve uğursuz bk şekilde. Fakat Katerin yürütülen bu mantı ğı anlamak, duymak istemiyordu. "Tek önemli olan Eriador'un ba ğımsızlı ğı," dedi gıcırdayan di şlerinin ardından. Yeşil gözleri tehlikeli alevler saçıyordu. Ate ş kızılı saçlarını yüzünden çekip geri ara ve Gretel yumu şamayan ifadesini daha iyi görebildi.

Page 57: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Gretel benim sözlerimi yansıtıyor," diyen bk ses duyuldu kapının dı şından ve yaşlı bk adam küçük odaya gkdi. Saçı ve sakalı kar beyazıydı. Saçı at kuyru ğu şeklinde arkadan ba ğlanmı ştı ve bol ve kalın kuma ştan yapılmı ş cübbesi parlak mavi renkteydi. Oliver'ın a ğzı açık kaldı ve o an toplantıda, ate şin yanında oturan adamın kim oldu ğunu anlayıverdi, zekice bk kamuflaj! "Seni tanımıyorum," dedi Katerin adamı dı şlamak istercesine. Halbuki giysisinden ve tavrından önemli bk ki şi oldu ğu açıkça belli oluyordu. Sonra bk an için onun Greensparrow'un hala hayatta olan düklerinden biri olmasından korktu. "Aa, ama ben seni tanıyorum, Katerin O'Hale," dedi ya şlı a-dam. "Luthien Bedwyr'in şimdiye kadar gelmi ş geçmi ş en iyi arkada şı." "Oh?" diye inledi yata ğından fırlayan Oliver. Katerin, önce buçuklu ğa sonra da tekrar ya şlı adama baka ve aralarında bk tanı şıklık oldu ğunu, bkbklerine iki dost gibi gülüm-sediklerini gördü. Beyninde aniden bk şimşek çakü. "Brind" Amour?" dedi nefes nefese. 12.5 Yaşlı adam nazikçe bir reverans yapü. "Tanı ştı ğımıza memnun oldum, Katerin O'Hale. Geç bile kaldık. Ben ya şlı bk adamım," derken Oliver'a göz kırpü, "ve her geçen gün daha da ya şlanıyorum. Fakat sizinki gibi bir güzelli ği her şeye ra ğmen takdir edebilecek durumdayım." Katerin'in içinden geçen ilk şey adamı yumruklamak oldu. Böyle bk zamanda bu kadar önemsiz bk şeyi nasıl oluyor da dü şünebiliyordu? Ama sonra adamın ses tonundan bunu de ğil, dı ş görünü şünden daha fazlasını kastetti ğini anladı. O anda yaşlı adam bk baba, olaylara dı şarıdan bakan, izleyen ve de ğerlendken bilge bk ki şi gibi göründü gözüne; tıpkı çıraklarını deniz konusunda e ğiten Hale'li ya şlı balıkçılar gibi. Brind' Amour o ya şlı balıkçılara benziyordu ancak onun e ğitim verdi ği alan deniz de ğil hayatın bizzat kendisiydi. Bunu içgüdüsel olarak biliyordu Katerin ve Brind' Amour'un Gretel'in sözlerini desteklerken söylediklerini kavrayınca bkaz rahatladı ve ortada ba şka, hatta daha iyi bk plan oldu ğunu ummaya ba şladı. "O hayvanların Charley Limanı'ndan geçip gitmesine izin vermeliyiz," dedi Brind' Amour kar şısındaki ikiliye, özellikle de, en zor ikna edilecek ki şi oldu ğunu fark etmi ş gibi Katerin'e. "Onlara izin vermeliyiz ve Greensparrow Montfort'taki isyanın—" "Caer MacDonald," diye düzeltti Katerin. "Hayır," dedi Brind' Amour. "Henüz de ğil. Bırakalım Montfort'taki isyanın küçük, desteksiz bk şey oldu ğunu, tek bk şehrin dı şında hiçbk yerde istenmedi ğini zannetsinler. Uzun vadeli bk plan yapmalıyız." "Ama savunma hazırlıkları bu süre içinde bitmeyecek!" diye feryat etti Katerin. "Uzun vadeli!" dedi Brind' Amour kesin bk sesle. "E ğer Eriador özgürlü ğüne gerçekten kavu şacaksa, bu tepegöz kuvvetleri en küçük sorunumuz. Onları limanda tutup tüm Eriador'un isyana dahil oldu ğunu gösterirsek gemilerinden birini Greensparrow'a haber vermesi için güneye geri göndereceklerdk ve o da destek kuvvetleriyle dönecektir. Bu sırada, limanda kalan tepegözler de Charley Limanı'ndaki dkeni şi kırıp, Greensparrow'un Iron Cro-ss'un kuzeyine rahatça geçmesini sa ğlayacaklardır. N H6HMARJ "On dört bin Praetorian Muhafızı Charley Limaru'ndan uzak tutmak için Luthien sence kaç sava şçısını kaybedecektir?" diye sordu ya şlı büyücü ciddi bir sesle ve Katerin'in yelkenleri suya iniverdi. Bu olasılı ğı hiç dü şünmemişti—tabi Luthien de—ama şimdi, Brind' Amour konu ştukça bu çok mantıklı geliyordu ve çok kötü olurdu. "Biz sizin dü şmanınız de ğiliz, Katerin O'Hale," diyerek bekledi ği yanıtı verdi Gretel. "Ve Eriador'u yöneten her kim olursa olsun Eriador'lu olmalı, Avon'lu değil." Katerin ya şlı kadının yüzündeki içtenli ği gördü ve Charley Li-manı'nın Greensparrow'a ka şı kendileriyle birle şti ğini anladı. Kendi kasabasından bildi ği gibi, GreteFin de kendi halkının deste ği olmadan bunu açıkça söyleme cüretini gösteremeyece ğini de fark etti.

Page 58: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Ben hala onları rıhtımın dı şında tutmanın kolay oldu ğunu dü şünüyordum," deme ihtiyacını duydu. "Belki gemilerinden bir ikisini baürıp be ş yüz tepegözü denizin dibine gömebilirdik!" "Ah, elbette," dedi Brind' Amour. "Ama sonra onlar da baü-ramadı ğımız gemilerini ellerinde tutarlardı." Katerin ve Oliver yüzünde kurnaz bir tebessüm beliren yaşlı adama baktılar. "Yarın de ğil, sonraki gece," dedi Brind' Amour ve kar şılıklı ba ş sallayarak GretePle anla ştılar. Sonra umutla bekleyen iki dosta döndü. "Yarından sonraki, karanlık bir gece olacak," diye açıkladı. "Avon gemilerine girmenize yetecek kadar karanlık. Đki gece içinde Eriador bir donanmaya sahip olacak." Büyücünün yüzündeki gülümseme di ğerlerine de bula ştı. Buçukluk hem kendi, hem de Katerin adına konu ştu: "Dü şünce tarzını çok seviyorum!" 127 10 sivrisinekler Haber, rüzgarın süpürdü ğü ate ş misali büyük bir hızla, ilerlemekte olan ordunun önüne geçip kasabadan kasabaya yayıldı, yollan ve da ğdaki patikaları a şıp, Praetorian Muhafızların tamamı Charley Limanı'nın do ğu sınırından henüz çıkmamı şken Caer MacDonald'a ula şa. ±0% Luthien haberi metanede kar şıladı ve yolda şları için cesur bir ifade takınarak tepegözlerin liman kentinden geçip gelmelerinin beklendi ğini ve her ne kadar daha fazla sürece ğini ummu ş olsa da direni ş kuvvetlerinin o zamana dek hazır olaca ğını söyledi. A ğzından çıkan her bk sözcü ğe giderek artan bir co şku e şlik etti: Caer MacDonald'daki zafer kutlamasından ve Eriador'un eski bayra ğını Ministry'e diktikten sonra—ye şil bk arazinin üstünde yer alan bk da ğ geçidiydi ve dört e şit kolun kö şeleri parıltılar saçıyordu—asiler sava şmaya hazır, daha çok tepegöz kanı dökmek için istekliydiler. Luthien bu tepkiden memnun oldu, cesaret buldu ve Shuglin'in Dwelf te ba şlattı ğı ve teması öldürülecek bk çok tek-göz olan "kutlamaya" katıldı. Ancak, ertesi gün yapaca ğı çok şey oldu ğunu söyleyerek ve Caer MacDonald'la Charley Limanı arasında ço ğu haritada görünmeyen, hatta bk adı bile olmayan bk sürü küçük köy bulundu ğunu hatırlatarak DwelPten erken ayrıldı genç Bedwyr. Dwelf ten çıkınca evine gitmedi hemen. Barın arka tarafına dolanıp ya ğmur olu ğundan tırmandı ve çanya çıka. "Biz ne ba şlattık?" diye sordu, yıldız dolu geceye. Hava serindi ama çok so ğuk değildi ve yıldızlar kristal taneleri gibi parlamaktaydı. Bandan gelen haberi düşündü; tepegözler Charley Li-manı'nda yava şlatdamamı şlardı bile ve bu da liman kentindeki halkın isyanı benimsemedi ği anlamına gelebilirdi sadece. "Hepsine ihtiyacımız var," diye fısıldadı, dü şüncelerini duyma ihtiyacı ile. Bk konu şmaya hazırlanıyormu ş gibi hissetti kendini. Đşlerin gidi şatı dü şünüldü ğünde bunu yakın zamanda yapaca ğını da biliyordu. "Tüm Eriador. Her adam, her kadın. Özgür kılmaya u ğra ştıklarımız silahı eline alıp kendilerini savunmazlarsa bizim çabamız neye yarar ki? Payla şılmı ş bk kazanç olmadıkça zaferin ne anlamı var? Çünkü, hiç ku şkum yok ki bizim fedakarlıklarımız sayesinde özgür olanlar elde etti ğimiz ba şarıyı kucaklamayacak, Eriador bayra ğını kendi bayrakları olarak görmeyecekler. Luthien çatının ban kenarına do ğru ilerledi, katıla şmış bk kar kütlesini tekmeleyerek savurdu ve açılan alana diz çöktü. Bkçok cesur insanın öldü ğü Ministry'nin dev siluetini görebiliyordu. Đnsan ruhunun ve tanrıya duyulan sevginin sembolü olarak in şa edilmi ş, ama Greensparrow'un pençesinde vergi toplanan ve mahkeme R. A . S A L V A T O R E salonu olarak kullanılan Ministry. Hatta bir mahkeme bile sayılmaz diye dü şündü Luthien, çünkü sırf mahkum etmek amacıyla kullanılan, adaletten uzak bk yerdi orası. Yapının en yüksek kulesinin dört bir tarafında yıldızlar parlıyordu; tanrının aya ğına dokunmak için gö ğe uzanır gibiydi. Aslında güzel bir geceydi, serin ve sakin. Kentte yanan çok az ı şık vardı ve kendili ğinden ba şlayan kutlamaların devam etti ği Dwelf in önünde ve dı şarıda dola şan birkaç ki şi hariç, yollar sakindi. Kent duvarlarının ötesinde, cücelerin kurdu ğu kampta yanan ate şleri

Page 59: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

görebiliyordu Luthien. Bir kısmı yanarken ço ğu sönmeye yüz tutmu ş, karanlı ğa gömülmüş arazide turuncu renkli akkorlara dönü şmüştü. " Đyi uyuyun," diye fısıldadı genç Bedwyr. "i şiniz henüz bitmedi." "Bizimki de," diyen sesi duydu arkasında ve dönüp bakınca yakla şan Siobahn'ı gördü. Adımlan öyle sessiz, öyle hafifti ki çatının büyük bölümünü kaplayan sert kar üzerinde neredeyse hiç iz bırakmıyordu. Luthien dönüp bk kez daha Ministry'ye ve yıldızlara bako. Siobahn, elini kula ğının altından yava şça boynuna oradan da o-muzlanna do ğru dola ştırırken kkilmedi, hatta gerilmedi bile. "Katerin ve Oliver ba şaramadılar," dedi. Sözcükler gerçekten de çok açmaydı. "Yenildik." Siobahn bo ğazım temizledi. Bu, bk öksürükten çok zor zapt edilen bk kahkahaymı ş gibi geldi Luthien'e. Bakmak için döndü. Akşamın sakin ı şı ğı altında ne kadar da güzel görünüyordu; yıldız ı şıklarının parladı ğı o ana nasıl da yakı şıyordu. Gözleri gökyüzündeki yıldızlar gibi parıltılar saçmaktaydı. Teni duru beyaz, neredeyse şeffaf gibiydi ve parlak, gür saçlan elf türüne özgü zarif ve sivri kulaklarıyla nasıl da güzel bk tezat olu şturmaktaydı. "Daha sava ş ba şlamadan yenilgi ilan ediyorsun," dedi Siobahn, sakin ve yatı ştırıcı bk sesle. "Kaç tane tepegöz," diye ba şladı Luthien. "Üstelik sıradan mahluklar de ğiller, Praetorian Muhafızlar, Greensparrow'un ordusunun en iyileri. On bin tane? On be ş bin? Yansına bile dayanabilece ğimizi sanmıyorum." "Caer MacDonald'a gkdiklerinde o kadar kalabalık olmaya- 130 caklar," diye teminat verdi Siobahn. "Hem b Đ2Đmkilerin sayısı da bandaki köylerden geleceklerle artacak." Siobahn elini Luthien'in omuzlarından gö ğsüne doğru kaydırdı ve şaka ğından öperken iyice sokuldu. "Sen lidersin," dedi, "özgür Eriador'un simgesi. Azmini yitk-memelisin." Luthien Bedwyr kendini bk kez daha kontrol edemeyece ği kadar büyük bk oyundaki'bk piyon gibi hissetti. Yeniden kuklacının elindeki bk kukla gibiydi. Siobahn. Güzel Siobahn. Ama bu sefer o temasa, iplerinin çekilmesine dkenmedi Luthien. Bu kez, yan-elfin, o güç ve azim abidesinin varlı ğı, kendisine ho ş bk teselli olmu ştu. Yanında duran ve onu hep destekleyen Siobahn olmasa o gece da ğılaca ğına, umudu gibi inancını da kaybedece ğine inanıyordu. Siobahn olmasa, yakında ölecek ve çoktan ölmü ş olanlar için duydu ğu suçluluk duygusu gelecekte olacakları etkileyecekti, çünkü özgürlü ğünü elde etmi ş kente do ğru ilerleyen dev askeri güç düşünüldü ğünde özgür Eriador hayali, Ministry kulesinin etrafındaki yıldızlar kadar ula şılamaz, belksiz ve titrek bk fanteziden öteye geçemiyordu. Siobahn onu çatıdan indirip evine götürdü. Katerkı o gece çok iyi uyuyamadı, anavatanı için fazlasıyla endi şeliydi. Fakat Charley Limanı'nın yukarı mahallelerindeki küçük bk handaki rahat odada uyuyan Oliver'ın rahat horultularını duyabiliyordu. Uyuyamamasına ra ğmen ertesi sabah yorgun de ğildi Ha-le'li kadın. Oliver'la bklikte do ğu yolunun yakınlarında Brind' Amour'la bulu şurlarken gördü ğü gitmekte olan ordu için çok heyecanlandı. Ana Avon kuvvederi gözden kaybolmu ş, kasabadan millerce uzakla şmışlardı. Şimdi de destek kuvvederi gelmi şti. Ço ğu, malzeme yüklü vagonları sürüyordu. Gretel, Katerin ve Oliver'ın ha-yadannda gördükleri en cüsseli ve en çkkin tepegözlerden biriyle omuz omuza çalı şıyor, hayvanın ilerlemesine yardım ediyordu. "En çkkini!" dedi Oliver yanındakilere, "bk sürü tepegöz gördüm ben!" 131 "Benim gördü ğüm kadar olamaz," dedj Brind' Amour, "ve Belsen'Krieg, adı bu, gerçekten de en heybetli olanı." "Çirkini," diye düzeltti Oliver. "Görüntüsü kadar ruh olarak da," diye ekledi Brind' Amour. 'Takında yola çıkıp askerlerine katılacak." Katerin'in sesinde endi şe vardı. "Belsen'Krieg onları takip etmeyecek, onlara önderlik yapacak," dedi Brind' Amour kesin bir tavırla. A ğır zırhlarla donatılmı ş, dört bir yanından sivri çiviler fı şkıran güçlü midilli-domuzu gösterdi. Oliver ve Katerin yaratı ğa bakar

Page 60: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

bakmaz Belsen'Krieg'in oldu ğunu anladılar. Ancak tepegözlerin en çirkini böylesine korkunç bir bine ği seçebilirdi. "Belsen'Krieg ve askerleri gider gitmez arabaları durdurabiliriz," dedi yüzü aniden aydınlanan Katerin. Ama yüzündeki ı şıla ya şlı büyücüye bakar bakmaz söndü. "Arabalar tüm gün gidecek," dedi Brind' Amour. "Küçük bir grup yarın ayrılacak. Ama ikinci grubun yanındaki yiyecek bozulacak ve içeceklere de denizden tuzlu su katılacak. Bu, azimle ilerleyen Belsen'Krieg'e Montfort yolunu yarılayabilece ği kadar malzeme sa ğlayacaktır. Her şeyin ötesinde onun Charley Limanı'na dönmesinin engellemeliyiz. Bırakalım hedeflerine aç ve yorgun bir şekilde ula şsınlar ve dövü şmeye hazır olamadan Luthien ve bizim ordumuzla kar şıla şsınlar." Oliver da Katerin de büyücünün bu son sözüne kar şı merakla Brind' Amour'a baktılar. "Evet," dedi Brind' Amour, "Charley Limanı tepegözlerin pe şinden sıkı bk askeri kuvvet gönderecek ve tek-gözler ilerledikleri her adımda daha da çok sıkı şacaklar çünkü burayla Montfort arasındaki bütün köyler davamıza katıldılar." Katerin büyücüyle daha fazla tartı şmaya girmek istemedi. Yine de Brind' Amour'un gerçekten gerçeklerden mi yoksa umut ettiklerinden mi bahsetti ğinden emin değildi, içgüdüleri ve öfkesi onu sürekli olarak harekete geçmeye, tepegözlere ve yabancı Kral Greensparrow'a kar şı ayaklanmaya itiyordu. Brind' Amour güvenini çoktan kazanmı şa. Charley Limanı'nı isyana sokanın kendisi de ğil, Oliver'la birlikte buraya gelmesinden çok Brind' Amour ol- 132 LW.THĐEN'Î.N düğünü fark etti. Büyücünün iddiası do ğruysa, güneydeki di ğer Eriador köylerinin deste ğini de garantilemi şti ve Charley Limanı konusunda haklıysa Eriador çok yakında Greensparrow'un Avon'da kalan donanması kadar büyük, muhte şem sava ş gemilerinden olu şan bk filoya sahip olacaktı. Bununla beraber, do ğuya, Caer MacDonald'a ve sevgili Luthien'ine do ğru ilerleyen orduyu da unutamıyordu Katerin. Caer MacDonald ayakta kalabilecek miydi? Ancak Brind' Amour'un tepegözlerin kente do ğru ilerlemesi konusunda haklı oldu ğunu itiraf etmek, en azından kendi kendine itiraf etmek zorunda kaldı. Geni ş açıdan bakınca, Eriador gerçek anlamda özgürlü ğüne kavu şacaksa, Belsen'Krieg tarafından kumanda edilen bu askeri kuvvet—Greensparrow'un üzerlerine kusabilece ği öfkenin şimdiye kadarki tek i şareti—sorunlarının en küçü ğü olabilirdi. Bu gerçek Katerin O'Hale'i çok rahatlatamadı ve sırtından bk ürperti geçmesine neden oldu. Siobahn'ın tahminleri bk sonraki gün Caer MacDonald'a en yakın köylerden köylülerin akın etmeye ba şlamasıyla do ğru çıktı. Gelenlerin ço ğunlu ğunu gençler ve ya şlılar olu şturuyordu. Sıradan giysiler içindeydiler ve ellerindeki silahlarla, gerekti ği anda sava şmaya, Avon'un kötü kalpli kralına kar şı son ana kadar dövü şmeye hazırdılar. Gelen her grup, yakla şan tepegöz ordusunu kar şılamak ve durdurmak üzere kendi köylerinden kuvvetli dostlarının batıya gitti ğini söylüyordu. Bunun Siobahn'ın i şi oldu ğunu, kendi çatıda oturmu ş kesin bk yenilgi olarak gördü ğü duruma a ğlarken yan-elfle sinsi dostlarının gidip civardaki kasabaları bağımsızlık gününün geldi ğini söyleyerek ayaklandırdıklarını anlaması için sormasına hiç gerek yoktu Luthien'in. O kasabalardan gelen yanıtlar çok etkileyiciydi. O gün ve ertesi gün garnizonundaki kuvvetlerin sayısının alti binden bkden bke on bine yükseli şini izledi Luthien. Yeni gelen askerlerin ço ğu ya şlı 133 R. A . S A L V A T O R E ve güçlü tepegözlerle yakın dövü ş için yetersizdiler ancak Eriador ovalarında geyik ve karaca avlayacak büyümü şlerdi ve porsuk a ğacından yapılma o büyük yaylan kullanmakta çok ustaydılar.

Page 61: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Daha küçük köylerden gruplar halinde ayrılan genç sava şçılar da benzer durumdaydılar. Belsen'Krieg'in ordusu daha iki güne kalmadan Charley Limanı'nın dı şında saldırıya maruz kaldı. Dev askeri gücün aldı ğı hasar çok büyük de ğildi. Genellikle yaralanarak, nadiren de can vererek yere dü şen her bir tepegöz ve erzak ta şıyan arabalara do ğru aülan ate şli oklar bir parça heyecan yarattı. Ama daha da önemlisi avcıların ordunun morali üzerinde yarattı ğı etkiydi, çünkü tepegözler iyice gizlenmi ş ve hızlı hareket eden bir dü şman tarafından durduruluyor, vuruluyorlardı ve o dü şman hızlı esen bir rüzgara kapılmı ş bir an toplulu ğu gibi vurup kaçıyordu—göremedikleri ve tutamadıkları bk dü şman. Belsen'Krieg askerlerini bir arada tuttu ve kent ele geçirilir geçirilmez öldürülen her bk tepegöze kar şılık bin insan kadedebile-cekleri sözünü vererek, doğruca Montfort'a ilerlemelerini sa ğladı. ***** Oliver, o gece ortaya çıkan yo ğun sise bakti; bu, tepegözlerin Charley Limanı'na geli şlerinden sonraki üçüncü sisti ve buçukluk bunun do ğal bk olay olmadı ğını biliyordu. Brind' Amour'la kar şıla şmasından bu yana büyücü sürekli olarak büyünün ne kadar da zayıfladı ğından yakınıyordu, ancak Oliver bunun harika bk büyü, gece yürütülen i şi saklayan mükemmel bk örtü oldu ğunu dü şünüyordu. Avon'dan gelen yetmi ş kadar gemi limanın açıklarında demk-lemi şti; ço ğunun pupasına mancınıklar ve dev arbaleder yerle ştirilmi ş olan muhte şem sava ş gemileriydi bunlar. O muazzam gemileri inceleyen Oliver ve Katerin, Brind' Amour'un Charley Limanı i şine karı şmasının çok iyi oldu ğu konusunda ortak bk fikre vardılar o gün. Đlk ba şta yaptıkları planı uygulayıp tepegözleri limandan uzak tutmaya çalı şsalardı, bu güzel kasaba bk moloz yı ğınına dönecekti. Kısa bk süre sonra Katerin, Brind' Amour ve Gretel rıhtıma, Oliver'ın yanına geldiler. Genç kadın, gelk gelmez ka şlarını çatarak 134 N KUMARI Oliver'a baka ama buçukluk anlamazdan geldi. Katerin, Oliver'ın kafasındaki koyu eflatun şapkayı yakaladı ve mor pelerinini silkeledi. "Olay için çok daha iyi bk kıyafet seçemez miydin?" diye homurdandı öfkeyle. OHver şapkasını çekip aldı ve Katerin onu derinden yaralamı ş gibi di ğer elini kalbinin üstüne koydu. "Ama ben!" diye hayıflandı. "Dü şmanı eddlemenin ne kadar önemli oldu ğunu anlamıyor musun?" "Bu gece ba şarılı olursak," diye lafa kan şü Brind' Amour, "dü şmanımız bizi hiçbir zaman göremeyecek." "Oh, yoo, görecekler," dedi Oliver. "En azından bir tanesini uyandıraca ğım ve kılıcım bo ğazını delmeden önce ba şına gelecek sonu görmesini sa ğlayaca ğım." Katerin gülümsedi. Buçuklu ğun aksanını, kılıç sözcü ğünü, 'kı-lıynç' gibi söyleyi şini çok seviyordu. Aslında Oliver'ın kıyafetine sinirlenmemi şti; kendi sinirlerini yatı ştırmak için sadece takılıyordu. Katerin do ğruca saldırmaya alı şık bir sava şçı, bk arena şampiyonuydu ve bu sinsi suikast planlan zevklerine pek uymuyordu. Ancak ba şka seçenek de yoktu ve o da bunu biliyordu. Yetmi ş gemi, neredeyse bin kadar tepegöz tayfa. Kesinlikle hataya yer yoktu; tek bk gemi bile kaçıp güneye doğru gidip Greensparrow'u uyarmamalıydı. Charley Limanı o gece fazlasıyla kalabalıktı. Tepegözlerin ço ğu karaya çıkmı ştı. Gemide kalıp gözcülük yapması gerekenler bile, lezzetli bk yemek ve iyi içkinin, bazıları ise daha a şağı zevklerin büyüsüne kapılmı şlardı. Kasabadaki üç tavernaya bk heyecan dalgası hakimdi. Tayfaları a ğırlamak üzere kapılarını açmı ş on ikiden fazla özel eve de öyle. Katliam tek-gözlerin ço ğunun olan biteni anlamayacak kadar sarho ş olaca ğı gece yansı ba şlayacaktı. O zamana kadar da yüz tane küçük tekne sis içinde demklemi ş gemilere do ğru ilerliyor olacaka. " Đşaret!" Kuzeye tunolan titrek ı şı ğı gösterdi Gretel. Sonra e-lindeki lambayı kaldırıp güneye do ğru tuttu, bk an kapatü, sonra aynı hareketi tekrarladı ve böylece mesaj gönderilmi ş oldu. Brind' Amour, Oliver, Katerin ve Charley Limanlı iki ki şi, bk 135

Page 62: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

kan kocayla birlikte küçük tekneye bindiler. "Gascony'de bu gece bizim halimize benzer böcekler vardır," diyen Oliver, Brind' Amour'la Katerin'in aynı anda, ' Şffff,' demesi üzerine sesini azalto. "Çoğunlukla Espan'dan gelirler. Adlan da oradan gelir," diye fısıldayarak devam etti. "Sivrisinekler. Akıllı böcekler. Kula ğının dibinde duyarsın ve elini patlatırsın ama orada de ğillerdir. Vücudunun bir ba şka yerinde kanını damla damla emmektedirler o sırada." "Bizler sivrisine ğiz," diye durumu karar ba ğladı buçukluk. "Greensparrow'un üzerindeki sivrisinekler." "Öyleyse bir bedeni kurutmaya yetecek sayıda sivrisinek oldu ğunu umalım," dedi Brind' Amour ve rıhtımdan yava şça ayrılır ve kürekler suya usulca de ğerken—çünkü o geceki i şin kurak gizlilik ve sabırdı—hepsi birden sustular. Ula ştıkları birinci geminin demirine ilk tırmanan Oliver oldu. Hızla yukarı tırmandı buçukluk. Durdu ve sonra herkesi hayret ve deh şete dü şürerek konu şmaya başladı. "Selam benim tek-gözlü, çarpık bacaklı, dengesiz ve çok çirkin dostum," dedi ve elini pelerininin alüna götürüp küçük bir şi şe çıkardı. "Bütün e ğlenceyi kaçınyorsun ama korkma, ben, Oliver deBurrows e ğlenceyi aya ğına getirdim!" Sandaldakiler içinde en çok pani ğe kapılanlar köylüler oldu ancak bu garip buçuklu ğu daha iyi tanımaya ve Luthien'in Oliver'ı bu kadar çok sevmesinin nedenini anlamaya ba şlayan Katerin aya ğa kalkü, sandal üzerinde dengesini sağladı ve omzundaki yayı çıkardı. Oliver'ın sıra, rüzgarda dalgalanan mor pelerini dı şında yukarıda neler oldu ğunu göremiyorlardı. "Sana bir de kadın getirdim," dedi buçukluk. "Ama bu, senin o güzel Avon altınlarından bir kaçına patlar." Beklendi ği gibi, hevesli tepegöz gelen mallara bakmak için a- şağı e ğildi ve Katerin okunu canavarın kafasına saplamakta hiç gecikmedi. Ok hedefi bulur bulmaz Oliver tepegözü yakasından tutup savurdu. Tek-gözlü, gemiyle sandal arasında kalan suya dü ştü ve ilk dalgalanma yatı şınca da yüzüstü batıp çıkmaya ba şladı. Brind' Amour yukarı seslenip Oliver'ı azarlamak istedi. Di ğer 136 LWTHtl5N'lN KKMAR.I tepegözler de güvertede olsalardı ne yapacaktı? Ama Oliver çoktan gözden kaybolmu ştu. Başka bir tepegöz gerçekten de uyanıktı ve güvertede dola şıyordu ama ipe tırmanan Katerin yukarı çıkıncaya kadar o da ölmü ştü ve dev gö ğsünün üstünde duran Oliver kana bulanmı ş ince kılıcını canavarın pelerinine siliyordu. "Sivrisinekler," diye fısıldadı buçukluk. "K/ççç;. Vııççç." Ve bu böylece devam etti. Teker teker, gemilere tırmanıldı ve gemiler ele geçirildi. Katliam geride, karada da ba şlamı şa ve on iki evin sadece ikisinde ve tek bir tavernadaki tepegözlerin akıllan kar şı koyacak kadar ba şlarındaydı. O gece, büyücünün olu şturdu ğu sis ortadan kalktı ğında yakla şık yirmi Charley Lımanlı ölmü ş, yedi tanesi yaralanmı şa ancak ne kasabada ne de limanda canlı tek bir tepegöz bile kalmamı şa ve asiler arak yeüni ş harika sava ş gemisinden olu şan bir donanmaya sahiptiler. "Çok kolay oldu," dedi Brind' Amour, Oliver ve Katerin'e, yatmaya gitmeden önce. "Bir sorunla kar şıla şmayı ummuyorlardı," dedi Katerin. Brind' Amour ba şıyla onayladı. "Bizi hafife alıyorlar," diye ekledi Oliver. Brind' Amour yeniden ba şını salladı. "E ğer bu, genel tavırla-rıysa Montfort düşmeyecektir," dedi büyücü. Haklı olmayı yürekten diliyordu ancak şeytani Belsen'Krieg'in sofistike görüntüsü geldi aklına ve gelecek günlerin bu geceki kadar olaca ğından şüphe duydu. Ertesi sabah geç bir saatte, ki böylece sivrisinekler iyice dinlenebildikleri bir gece geçirmi şlerdi, Charley Limanı, bin kadar güçlü insandan olu şan kendi askeri gücünü hazırladı. Katerin Riverdan-cer'ın, Oliver Threadbare'in ve Brind' Amour da kır bir aygırın üzerinde, yirmi yıl önce Greensparrow'a kar şı yapılan sava şta kumandan olan ya şlı Phelpsi Dozier'e katıldılar ve askerler do ğuya do ğru yola çıktılar.

Page 63: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Brind' Amour'un Caer MacDonald demelerine hala izin vermedi ği Montfort'a do ğru. ±37 11 lozulmu ş Çkkin suratından zulüm akan Belsen'Krieg yük arabasının arkasındaki çuvallardan bir tanesinin ipini çekip koca elini çuvala daldırdı. Etrafındaki deh şet dolu tepegözlerin buldu ğu şeyi anlamaları için elini geri çıkarmasını beklemelerine gerek kalmadı. "Bozulmu ş!" diye kükredi çirkin general. Elini çuvaldan hızla 132 LM.THieN' ĐN çıkanp i şe yaramaz erza ğı—kısmen yiyecek, ço ğunlukla kum— havaya fırlara. Montfort, Charley Limanı'ndan ku ş uçu şu yalnızca otuz mil uzaklıktaydı ancak tepegözlerin generali kötü arazi ve devrilen kayalarla kapanmı ş ve çamur içindeki yollan hesaba katarak be ş günlük bir yürüyü ş süresi planlamı ştı. Ordusu hızlı yol almı şü; Bel-sen'Krieg'in hesapladı ğı kadarıyla o sabah yolun yansını, üç günü geride bırakmı şlardı. Şimdiki istikametleri do ğruca do ğu olabilecek, kalan mesafenin yarından ço ğunda da ğlardan çok daha kolay olan arazide ilerleyebileceklerdi. Fakat hemen hemen hiç yiyecekleri kalmamı şa. Askerler Char-ey Limanı'ndan çok az bir erzakla ayrılmı şlardı. Planlarına göre yük arabaları hep pe şlerinde olacaktı. Đlk iki gün böyle geçmi şti ama, vagonlar ikinci gün ö ğleden sonra yeniden erzak doldurmak için Charley Limanı'na dönerlerken yolda saldırıya uğramı ş ve yakılmı şlardı. Belsen'Krieg de hemen en iyi askerlerinden olu şan bin ki şilik bir tugayı do ğuya giden bir sonraki kervanı kar şılamaya göndermi şti. Sayılan giderek artan asilerin yarattı ğı birkaç küçük çatı şmaya ra ğmen kervan beklemekte olan askerlerin sevinç nidalan arasında oraya ula şmayı ba şarmı ştı. Ama askerler aldatıldıklarını, liman kentinden ikinci gün gelen erza ğın aslında erzak olmadı ğını anlayınca o sevinç çı ğlıktan sessiz bir öfkeye dönü ştü. Tepegözlerin lideri aya ğa kalkü ve Charley Limanlı aptallara yapaca ğı i şkence ve zulmü dü şünerek uzun uzun batıya baka. Muhtemelen asilere sempati duyan küçük bir gruptu—arabaların Charley Limanı'ndan çıkması Belsen'Krieg'in kasabadaki suçlu sayısının az oldu ğuna inanmasına yetmi şti. Fakat bu, Belsen'Krieg'in intikam ate şini söndürmeyecekti. Bütün kasabayı dümdüz edecek, o çok de ğerli balıkçı teknelerinin hepsini baüra-cakü. Katledecekti. .. Bu hayalleri zihninden uzakla şttrdt Bunlar ba şka zaman dü şünülecek şeylerdi. Şimdi önünde çok önemli sorunlar ve vermesi gereken bir dolu karar vardı. Askerlerini Charley Limanı'na geri çevirip kasabayı yıkmayı ve iyi bir ziyafet çekmeyi, hatta ölü insan etiyle bile olabilirdi, dü şündü. Sonra yeniden dönüp doğuya, daha RJ.ULVAIORE düzgün araziye, önlerinde uzanan beyaz-kahverengi tarlalara baku. Montfort yolunun yandan fazlasını almı şlardı ve kalan yakla şık on iki milin en az on millik kısmında tehlikeli da ğlardan uzak olacaklardı. Đyi bir tempoyla ilerleyecek olurlarsa ertesi gün alacakaranlıkta Montfort'un duvarlarına ula şabilirlerdi. Ayrıca yolda bk iki köye rastlayıp erzak temin etmeleri de mümkündü. Orada iyi bk ziyafet onları bekliyordu. Tepegöz dev kafasını sallamaya ba şladı ve muhte şem önderlerinin bk çözüm buldu ğunu dü şünen etrafındakiler umuda ona baktılar. "Hava kararana kadar iki saatimiz var," dedi Belsen'Krieg. " Đki kat hızlı! Mar ş-marş!" Etrafındaki kalabalıktan bkkaç homurtu yükseldi ancak Bel-sen'Krieg'in çatık kaşları bunları susturmaya yetti. "Mar ş-mar ş!" dedi yeniden, sakin ve kuru bk sesle. Beraberindekiler sıradan bk kabileden gelmi ş, da ğlarda ya şayan vah şi tepegözler olsalardı Belsen'Krieg'in hayatı o anda son bulurdu. Ama bunlar Praetorian Muhafızlardı; ço ğu tüm yaşamlarını Green-parrow'a hizmet etmek için e ğitilerek geçkmi şlerdi. Bo ş midelerden gelen istem dı şı gurultular dı şında kalan homurtular kesildi ve

Page 64: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

askerler yola devam ederek, güne ş ufukta kaybolup dondurucu gece rüzgarları esmeden önce iki mil daha kazandılar. Belsen'Krieg'in ke şif kollan ordunun kamp kurmasından kısa bk süre geri dönüp ileride, yoldan çok uzak olmayan ve Mont-ort'un kuzeyine sadece bkkaç mil uzakta bk köy ke şfettiklerini bildkdiler. Köyün bo ş olmadı ğı konusunda da garanti verdiler, çünkü karanlık çökmü ştü ve bütün evlerin lambalan yanıyordu. Gelen haberi de ğerlendken vah şi tepegöz lideri gülümsedi. Bu isyanın ne anlama geldi ğini, ne kadar yayıldı ğını hala bilmiyordu. Küçük bk köye gkmek riskli olabilk, daha fazla Eriadorlu'yu Greensparrow'a kar şı açılan sava şa katılmaya itebilkdi. Kendi askerlerini dü şündü; moralleri erzaklanyla bklikte giderek azalıyordu. En sonunda köye gkebileceklerine ve ihtiyaç duydukları şeyleri alabileceklerine karar verdi. Bkkaç insan öldürülecekse öldürülsün, bkkaç bina yıkılacaksa yıkılsındı. Haber kampa hızla ve şevkle yayıldı ve askerle umut içinde 140 yatülar. Ancak karankk iyice çöktü ğünde, gece, bir önceki gibi ne sessiz ne de huzurluydu. Umudun yerini huzursuzluk almı şa. Asiler gruplar halinde kampı sarmı ş, bazıları alevli bazılarıysa görünmez bir şekilde karanlı ğı yaran, yere, bir a ğaca, bir çadır dire ğine ya da bir tepegöze saplanarak askerleri şaşkına çeviren ve sinirleri alt üst eden oklanyla tepegözleri vuruyorlardı. Bir noktada yakla şık yüz tane yanan ok geceyi yardı. Tek bir tepegöz bile ölmedi ama ok yağmurunun tüm ordu üzerinde yarattı ğı etki sarsıcıydı. Belsen'Krieg küçük asi gruplarının gerçek anlamda büyük bir zarar veremediklerini fark etmi şti. Askerlerinin dinlenmeye ihtiyacı oldu ğunu da biliyordu ama moralleri düzeltmek u ğruna kar şılık vermek zorundaydı. Böylesine cüretkar bir saldırı yanıtsız kalamazdı. Bölükler olu şturuldu ve karanlı ğın içine gönderildiler ancak kar ve çamurla kaplı tarlalarda hiçbir şey görmediler, anavatanları olan topraklan iyi tanıyan görünmez Eriadorlulann harekeden dı şında hiçbir şey duymadılar. Kampa dönen birliklerden biri küçük bk tepenin ba şında açık ve kısa süren bk saldırıya u ğradı. Bk grup adam tepede saklandıkları yerden fırlayıp sopalan, eski kılıçlan sallayarak, tırmık ve tırpanlarını savurarak a şağıdaki tepegözlere saldırdılar. Uzun uzadıya sava şmak için durup beklemeye niyeti olmayan adamlar dosdo ğru tepegözlerin arasına dalıp çıktılar ve karanlı ğın içinde kayboldular. Bkkaç dakikalık çılgınlık nöbetinin ardından di ğer bk küçük grup dev orduya bu kez yandan saldırdı. Gerçe ği söylemek gerekkse o uzun gece boyunca sadece bk düzine Praetorian Muhafız öldürüldü, ancak ykmi kadan yaralandı. Yine de, o gece canavarların çok azı uyuyabildi. Uyuyabilenler de pek rahat de ğildiler. "Yem hazır mı?" diye sordu Siobahn'a Luthien, bulutlu, ya ğmurlu ve rüzgarlı ertesi günün alacakaranlı ğı da ğılmadan az önce. Caer MacDonald'ın kuzey duvarının ötesinde aydınlanan tarlalara ve çalılıklara baka. Koyu arazinin üzerinde, baharla yapa ğı sava şı kaybeden kann kalıntılarının olu şturdu ğu açık gri renkli bölgeleri 141 fark etti. "Felling Tepeleri'nde," diye yanıtladı yarı-elf. "Elli askerimiz dün tüm gün boyunca oradaydı ve gecenin geç saadetine kadar ate ş yaktılar." Kikirdedi. "Tepegöz öncü birliklerinin saldırmasını bekledik ancak onlar uzak durdular. Luthien, Siobahn'a yan yan baka. Önceki gece nerede oldu ğunu merak etmi şti. Şimdi ise Caer MacDonald'ın kuzeyindeki köye giden gruba bizzat önderlik yaptı ğını fark etmedi ği için kendisini bir aptal gibi hissediyordu. Nerede bir çarpı şma olsa Siobahn ön saflarda yer alırdı. Greensparrow'un hükmü alanda o kadar i şkence görmü ş olan Shuglin'le di ğer cüceler bile onun kadar fanatik değildiler. Siobahn'ın ya şamındaki her şey isyan ve tepegöz öldürmek etrafında dönüp duruyordu. Her şey. "Kaç ki şi gitti?" diye sordu Luthien. "Üç yüz," yama geldi hemen.

Page 65: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien yeniden yarı-elfe baka. Üç yüz? Yalnızca üç yüz mü? Tepegözlerden olu şan kuvvet grubu bunun elli kaaydı ve gidip o canavarlara iyi bir darbe indirmeyi yalnızca üç yüz sava şçıyla mı ummu şlardı? Yüzündeki ifade, havaya kalkan ka şları kafasındaki bu soruyu açıkça göstermi şti. "Kuzeydeki o arazide bundan daha fazlasının saklanmasını sa ğlayamazdık," diye açıkladı Siobahn. Sesinden, elindeki askerlerin tamamını otaya gönderebilmeyi istedi ği açıkça belli oluyordu. Tepegöz ordusuna esaslı bir darbe indirmeyi belki de Luthien'den daha fazla arzuluyordu. "Açık arazide çok sayıda hayaü tehlikeye atamayız." Luthien ba şıyla onayladı. Siobahn'ın sözlerinin gerçekli ğini o da biliyordu; aslına bakılırsa, kendisi Caer MacDonald'ın dı şına çıkılması konusunda ba şta tara şma yaratmı şa. Ama pusu kurmak iyi bir plandı. Tepegözler, Caer MacDonald'a giden en kolay ve en mantıklı yolu seçecekleri için önce Felling Tepeleri'nin baasındaki küçük bir nehri geçmek zorundaydılar. Sonra güneye, kasabaya do ğru dönecek ve do ğruca da ğın eteklerine, oradan da duvarlarla çevirili kente ilerleyeceklerdi. Felling Tepeleri'nin kuzeybaasındaki o nehrin üstünde sadece bk tane köprü vardı ancak Luthien ve 142 birlikleri kar şıya Caer MacDonald'ın baüsından, suyun daha sert zeminli bölgesinden geçerek ula şabilirlerdi. Sonra da kuzeye do ğru gidip köprünün—Shuglin'in halkının çökmesi için hazırlık yaptı ğı köprünün—güneyinde çalıların arasında saklanacaklardı. Felling Tepeleri'ne yönelen dü şman ordusu üzerlerinden geçerken de köprü yıkılacak ve batı yakasında yakalanan tepegözler Luthien'in çapulcularının gazabına u ğrayacaklardı. "Bugün önemli bir gün," dedi genç Bedwyr. "Avon ordusunun gerçek anlamdaki ilk sınavı." "Bizimkinin de," diye ekledi Siobahn. Luthien kar şı çıkıp, Montfort'u alı şlarının ilk sınav oldu ğunu söylemek için ağzını açtı ancak Siobahn'ın söyledi ğinin do ğru oldu ğunu kabul edip durdu. Bu, asilerin, e ğitimli ve hazırlıklı çok sayıda Praetorian Muhafızıyla ilk dövü şü olacaka. "Grup gitti mi?" dedi Luthien. Siobahn ba şıyla onayladı ve farkında olmaksızın batıya baktı. "Sen de onlara katılmak için birazdan yola çıkacak mısın?" diye sordu Luthien. Yama belli bir soruydu bu. Kısa bir süre sonra sava şı görecek olan gruba yeti şmek için fırlayıp gidecekti elbette. "Öyleyse acele etmeliyiz," diye hemen ekledi genç Bedwyr. Pusu planına kendisini o anda dahil etti ği gerçe ği Siobahn'ın gözünden kaçmadı. Uzun uzun ve derin bakı şlarla Luthien'e baka. Onaylayıp onaylamadı ğı anlayamadı Luthien. "Sen çok de ğer—" diye ba şladı Siobahn. "Hepimiz çok de ğerliyiz," dedi bu kez engellenmemeye kararlı olan Luthien. Son zamanlarda, Luthien, şiddetli bir çarpı şmayla sonuçlanacak planlara ne zaman kendisini de dahil eüneye kalksa, birileri, genellikle de Siobahn, kar şı çıkıp, kendisini böylesine bir riske atamayacak kadar de ğerli oldu ğunu söylüyordu. Siobahn tartı şmanın i şe yaramayaca ğını biliyordu. Luthien'i pek çok konuda ikna edebilir, bir takım kararlar almasını sa ğlayabilirdi ancak hiçbir baskının bu cesur genç adamı tehlikeden uzak tuünaya yetmeyece ğini Montfort ele geçirilirken öğrenmi şti. "Bu, Avon ordusunun sınavı," diye açıkladı Luthien. "Nasıl kar şılık vereceklerini ben de görmeliyim." Buna kar şı bir dolu gerekçe dü şündü Siobahn. En ba şta, tepe- 143 gözler kentin duvarlarına bile ula şmamışken Luthien Bedvvyr, Kızıl Gölge, öldürülürse Caer MacDonald'ın savunma gücü azalacak ve asilerin morali bozulacaktı. Ama ku şkularını kendine sakladı yarı-elf ve Luthien'e güvenmeye karar verdi. Kentteki bütün çatı şmalarda bulunmu ştu Luthien ve yetenekten midir şanstan mıdır bilinmez, bir şekilde hepsinden yara bile almadan çıkmı ştı. Beraber yola çıktılar, zaman geçirmeden ve yanlarındaki birkaç okçu elfle birlikte önce batıya, sonra da kuzeye ilerlediler hızla. Şafak sökeli daha bir saat olmadan özenle, tek tek seçilmi ş üç yüz sava şçı Felling Nehri adıyla

Page 66: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

bilinen küçük nehrin üzerindeki köprünün bir mil güneyinde pusuya yatmı şlardı bile. Kar şı tarafta, do ğuda, Felling Tepeleri'nin bacalarından yükselen dumanları görebiliyordu çapulcular. Bunlar tepegözler için hazırlanan tuza ğın bir parçasıydılar. Ve kısa bk süre sonra, do ğuda, çimleri ezerek ve azimle ilerlerken topra ğı titreterek yakla şan siyah ve gümü ş rengi dev kütle, Avon ordusu göründü. Ordunun boyutlarını fark eden Luthien uzun bk süre nefessiz kaldı. Oliver'ı ve buçuklu ğun isyanı bırakıp kuzeye kaçma planını dü şündü, ve ilk kez, Oliver'ın haklı olup olmadı ğını sorguladı. 144 12 Tepelen Tepegöz kuvveden yorgun argın güneydo ğuya do ğru ilerlerken Felling Tepeleri'nin bacalarından tüten dumanlar görünüyordu. Eni en fazla yirmi ayak olan ve derinli ği bel hizasını geçmeyen küçük nehir, aslında sı ğ bir çay, olan Felling Nehri'ne geldiler. Alttan akan su kıyıdaki yüksek yerlerden görülebiliyordu ama neh- 145" rin ço ğu yerinde yüzey donmu ştu ve yer yer gri renkteki buza, beyaz kar karı şmıştı. Belsen'Krieg midilli-domuz kırması bine ğini do ğruca nehrin yukarı kıyısına, önündeki köprünün güneyine do ğru sürdü ve suyu ve kasabayı şöyle bir süzdü. Buradan kar şıya geçebilir ve yollan üstündeki köyü darmada ğın ettikten sonra doğruca güneye dönüp, Montfort'a ilerleyebilirlerdi; ya da hemen şimdi yönlerini güneye çevirip kentin batı eteklerine do ğru gidebilirlerdi. Dökecekleri kanla, elde edecekleri erza ğın askerlerine iyi gelece ğini dü şünen çirkin, dev tepegÖ2 kumandanı bu kasabayı ya ğmalamayı hala istiyordu, ancak kendisinin de anlayamadı ğı bir nedenle tereddütteydi. Belki de kasabanın katliam için fazla kolay, fazla çekici olmasıydı neden. Buradaki halk tepegözlerin yolda olduklarını biliyordu. Belsen'Krieg bundan emindi; özellikle de Charley Limanı'ndan bu yana yolda askerlerinin u ğradı ğı saldırılan dü şününce. Eriador'un güneyinde ya şayan herkes geldiklerini biliyordu ve ço ğunun bundan ho şlanmadı ğı da kesindi. Öyleyse nehrin kar şısındaki köyün halkı tepegözlerin üstlerine do ğru geldiklerini bile bile neden evlerinde oturuyorlardı? Ve neden, diye dü şündü Belsen'Krieg, Mont-fort'taki asiler köye ula şmanın en kolay yolu olan bu köprüyü neden sa ğlam bırakmı şlardı? "Duruyor muyuz, lordum?" diyen ve alı şılmadık bir şekilde kendi kendine dü şünen tepegözü şaşırtan bir soru geldi arkadan. Belsen'Krieg omzunun üstünden bakınca at üstünde, kendisine soran gözlerle bakan emri altındaki dört kumandanını gördü. "Askerler sabırsızlanıyor," dedi soruyu soran. Bu, ırkının özelliklerinin oldukça dı şında uzun kıvırcık platin rengi saçlan ve muhte şem favorileri olan ince yapılı bir tepegözdü. Bo ğazına kadar dü ğmeledi ği, ince ellerine kadar uzanan uzun kollan olan güzel gömleklere merakı yüzünden çevresindekiler tarafından, 'Uzunkol-lar,' diye ça ğırılırdı. Belsen'Krieg dönüp yeniden Felling Nehri'nin kar şı yakasından yükselen dumanlara bakü. Davetkar dumanlar; Uzunkollar'ın haklı oldu ğunu, önlerindeki manzara kar şısında askerlerin a ğzının suyunun aktı ğını biliyordu. "Onlan hareket ettirmeliyiz," dedi bir di ğer kumandan. î 14 £> "Kar şıya mı yoksa güneye mi?" diye sordu Belsen'Krieg, daha çok kendi kendine. "Güneye mi?" diye durdu Uzunkollar. "Güneye, da ğın eteklerine gidebilir ve bandaki araziden Montfort'a yakla şabiliriz," dedi at üstündeki kumandanların yaveri alt düzey bir tepegöz. Uzunkollar haddini bilmez canavara vurmak için döndü ama amiri, o tepegözün bu araziyi en iyi bilen ve Montfort garnizonunda yıllarını geçirmi ş bir tepegöz oldu ğunu söyleyerek ince yapık tepegözü durdurdu. "Devam et," dedi Belsen'Krieg.

Page 67: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Felling Nehri buradan çok yukarıya kadar uzanmıyor," diye devam etti yaver, güneyi göstererek. "Hepsi beraber akan birkaç çay var. Do ğruca yukarı gidip, yürüyerek kar şıya geçebiliriz. Oradan da Montfort'a kadar iki mil kalır." Köyü ya ğmalayıp, yorgun askerlerine biraz e ğlence ve yiyecek sunmanın öneminin farkında olan kumandanlar hizmetkarın heyecanını payla şmadılar. Belsen'Krieg de fark etti bunu; kumandanlarını ve onların firar korkularını anlıyor ve onlarla aynı hisleri duyuyordu. Köy nehrin hemen kıyısında, oracıkta, kolayca geçilebilecek tarlaların ötesinde, ta ş çadasa yarım millik uzaklıktaydı. Hızlı ve kolay bir talan olacaktı. Ama içindeki o rahatsız edici duygu hala devam ediyordu. Belsen'Krieg çok, birçok sava ş görmü ş geçirmi şti ve iyi sava şçıların hepsinde oldu ğu gibi, tehlikenin kokusunu almalarını sa ğlayan o altıncı hisse o da sahipti. Ve bk şeylerin yanlı ş oldu ğunu hissediyordu. Ama bu hisse dayanarak açıklama yapmasına ya da orduya güneye gitme emrini vermesine fırsat kalamadan, emrindeki kumandanlar kar şıya geçip ne bulurlarsa yağmalamak konusunda her türlü gerekçeyi sırlamaya ba şladılar. Kumandanlarının ne yöne e ğilim gösterdi ğini hissetmi şlerdi ve Montfort duvarlarında yapacakları sıkı sava ştan önce bu fırsatı kaçırmaktan korkuyorlardı. Belsen'Krieg onları dikkatle dinledi. Gittikçe paranoyak, ha-yalederden korkan biri olmaktan tedirgindi. Eriador'un ço ğu Montfort'taki asileri desteklemekteydi—kamplarına saldıran hay-dudar ve bozulmu ş erzakla dolu yük arabaları bunu kanıdamı şü— 147 ancak görünü şe göre, ülkenin ço ğu Greensparrow'a ba ğlı olmasa da sessiz kalmayı tercih ediyor, belli ki korkuyordu. Emrindeki kumandanlar tartı şmaya devam ettiler; kan ve biraz da yemek tadı almak istiyorlardı. Nehrin kar şısındaki önemsiz köyde her ikisinden de fazla miktarda bulmak konusunda ku şku duyuyordu Belsen'Krieg ama yine de yumu şadı. Yakla şık on beş bin Praetorian Muha&zdan olu şan bir kuvvede ilerledi. Montfort'a giden rahat arazi arak nehrin di ğer tarafındaydı. "Buradan geçiyoruz," dedi general ve emrindeki kumandanların yüzleri aydınlandı. "Köy dümdüz olacak," dedi şeytani tebessümlerine daha da katkıda bulunarak. "Ama," dedi giderek artan ne şeyi onlardan çalarak, "Montfort'un duvarları gün sona ermeden önümüzde olmak!" Kumandanların hepsi Belsen'Krieg'in istekle ba şını sallayan yaverine baktılar. Montfort, Felling Tepeleri olarak anılan köyden be ş milden daha uzak de ğildi. Çok uzakta de ğil, güneye do ğru, çalıların arkasına saklanmı ş, devrilmi ş kayaların arasında ve hatta köprünün arka tarafına kazdıkları siperlerde kıvrılmı ş bir halde, Luthien ve üç yüz yanda şı gergin bir bekleyi ş içindeydiler. Tepegözlerin do ğruca kendilerini Felling Tepeleri'ne götürecek köprüye dönmesini ummuşlardı ama ordu anlam veremedikleri bir nedenle durmu ştu. "Lanet olsun," diye söylendi Luthien, dakikalar hiçbir şey olmadan geçerken. Tepegözlerin köprüyü geçmeleri üstüne bir kumar oynamı şlardı; canavarlar nehrin kıyısından güneye dönecek olurlarsa Luthien ve akıncıları tam gaz Caer MacDonald'a dönmek zorunda kalacaklardı. Luthien'in galip geleceklerine inandı ğı sıkı bir çarpı şma olmadan giderlerse hiçbir şey elde edilemez, tam bir kayıp olurdu. Ne de olsa şimdi yanında bulunan üç yüz ki şi burada beklemek yerine kentte kalmı ş olsaydı savunma hazırlıklarında e-pey i şe yararlardı. "Lanet olsun," diye yineledi genç Bedwyr ve yanına çömelmi ş duran Siobahn onu rahatlatacak hiçbir söz bulamadı bu sefer. O da oynadıkları kumarın farkındaydı ve bu yüzden alt duda ğını ısıra- 142 LW.THieN'ÎN rak sessizce oturup bekledi. Nehrin kıyısında durmu ş bekleyen ordunun arasından bazdan ayrıldı ve köprüye doğru ilerlediler. Canavarlar köprüye do ğru hızla ilerlediler önce, sonra, köprüye yakla şırken yava şladılar ve birbirlerine bazı noktalan i şaret etmeye başladılar; böylelikle askerlerin arasından ayrılanların köprüyü incelemek niyetinde oldukları kısa sürede ortaya çıkmı ş oldu. "Lanet olsun," diye bir fısıltı geldi akıncıların arasından, beklendi ği gibi, ancak bu kez bunu söyleyen Luthien de ğil Siobahn'dı.

Page 68: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Felling Nehri'nin üstündeki köprü çok büyük bir yapı sayılmazdı. Tamamen tahtadan yapılmı ştı ve üstü buz kaplı nehirden en çok on be ş ayak kadar yüksekteydi. Geni ş ve sa ğlamdı ve birkaç ufak onarımla; kimsenin hatırlayamadı ğı kadar uzun bir süredir orada duruyordu. On at ya da yapılı yedi midilli-domuz üzerinden yan yana geçebilirdi. Charley Limanı'ndan gelip, üstünden geçerek Montfort'a giden sayısız ticari araç yüzünden hafif kavisli yüzeyinde belirgin izler olu şmuştu. Yapıyı incelemek için gönderilen be ş tepegöz sa ğlam ah şap köprünün üstüne çıkarlarken çok tereddüt etmediler. Ne de olsa köprü sadece on be ş ayak yükseklikteydi ve nehir de sı ğ olmasının yanında akıntılı da de ğildi. Tepegözler ayrıldılar, iki şer tepegöz yanlara ilerledi, onlan yönlendiren di ğeri ise ortada kaldı. Diz çöküp kenarlan sıkıca tutarak yokladılar ve e ğilip a şağıda ne oldu ğuna baktılar. Meşeden yapılma muhte şem kiri şler sapasa ğlam görünüyordu. Mühendislik ya da in şa uzmanlıktan arasında sayılamayacak tepegözler bile köprünün sa ğlamlı ğını hemen anlayabilirlerdi. Her şeyin yolunda oldu ğunu gösteren tepegöz i şareti, "Yok-ho," çağnsı geldi sırayla, köprünün sa ğ tarafındakilerden. Köprünün do ğu kıyısına yakın olan sol tarafında inceleme yapan iki tepegöz garip bir şey gördüler. Alttaki tahta yüzey havanı etkisiyle a şınmı ş ve grile şmişti, iki çivi hariç: bunlar yeni çivilerdi, dı ştaki kenarlannda testere tozu hala duruyordu. "Yok-ho," diye seslendi solda duran birinci tepegöz ve sonra do ğu yakasına yakın duran ve hala i şaret vermemi ş tek ki şi olan ku şkulu tepegözün yanına ilerledi. "Yok-ho?" diye sordu dostunun dikkatini çeken şeyin ne oldu ğunu anlamak için eğilirken. Kuşkulu tepegöz yeni tahta çivileri i şaret etti. "Ee?" dedi di ğeri. "Sert bir kı ş oldu. Köprüye onarım gerekmi ştir." öbürü o kadar da emin de ğildi. Đçini kemiren bir şüphe duyuyor ve kenardan a şağı eğilip daha yakından bakmak istiyordu. Fakat bu fikir arkada şının pek de ho şuna gitmemi şti. "Yok-ho diye seslen," diye ısrar etti tek-göz. "Ama çivi—" "Seslenmezsen dönüp güneye gidece ğiz," diye hırladı di ğeri. "Eğer çökerse—" diye açıklamaya çalı ştı ku şkulu tepegöz ama sözü bir kez daha yanda kesildi. "Çökerse üstündekilerle birlikte iner a şağı," dedi di ğeri. "Ama kar şıya geçenler, ki biz de grubun ön saflarında olaca ğız, köye ve yiyece ğe ula şacaklar. Midem dün ve bugün guruldadı durdu! Bu yüzden ya yok-ho diye seslenirsin ya da yumru ğumu gözünün üstüne yersin!" "Ne görüyorsunuz?" diye seslendi köprünün ortasında duran tepegöz. Kuşkucu tepegöz son bk kez daha çivilere ve sonra da arkada şının çatık ka şına bakü. "Yok-ho!" diye seslendi en sonunda. Ortada duran ve kasabaya girmeye en az di ğerleri kadar hevesli olan da bu gecikmeyi sorgulamadı. Haber geride bekleyen orduya çabucak ula şü ve köprüden bir an önce geçebilmek için birbirlerine yapı şarak sırayı daraltıp hemen yürümeye ba şladılar. Köprünün ortasına yakın bir yerde, a şağıda, me şeden yapılmı ş kiri şlerin arasında saklanırken önce yukarıdaki konu şmayı, şimdi de üstten geçen ayak seslerini ve midüli-domuzlann nal seslerini duyan üç cüce derin bk nefes aldılar. Her birinin elinde güneyden i şaret gelk gelmez çivileri yerinden çıkarıp, köprüyü ala şağı etmek için kullanılacak büyük tokmaklar vardı. ±5O LUTHieN'ÎN Biraz a şağıda, güneyde, Siobahn, Luthien ve di ğerleri de Avon ordusunun do ğuya geçti ğini görünce derin bir nefes aldılar. Luthien kurmalı yayını çıkardı ve mekanizmayı açü; yanındakiler de uzun oklarını yaylarına takıp gerdiler. Ve sonra beklemeye ba şladılar. Süvarilerin tümü ve ordunun yansı kar şı kıyıya geçti ama Luthien ve dostları beklemeyi sürdürdüler. 0 Tepegözler sıra halinde Felling Tepeleri'ne giden yola yayıldılar. Canavarlar kasabayı terk edilmi ş ve tüm yiyecekleri gitmi ş bulacaklardı. Ancak köylüler onlar için tuzaklar, kapanlar, zemini ya ğla kayganla ştırılmı ş binalar ve içeri

Page 69: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

girmeye kalkan her tepegöz için kapı e şiklerine yerle ştirilmi ş ate şlenmeye hazır çakmakta şlan bırakmı şlardı. Sinmi ş bekleyen asiler için zamanlama mükemmel olmak zorundaydı. Köprünün o tarafında fazla sayıda tepegöz yakalamak istemiyorlardı. Çünkü bulundukları yerden a şağı inip canavarları kıstırmak bkkaç dakikalarını alacaktı. Ama bütün tepegözlerin kar şıya geçmelerine fırsat verecek kadar uzun da beklemeyeceklerdi elbette. Köprüden iki yüz ayak daha a şağıda bir yerde, tek kalmı ş bir a ğacın altındaki derin bir oyukta saklanmı ş bir elf vardı. Görevi geride kalan tek-gözleri saymak ve i şaret vermekti. Đşte Luthien ve di ğerleri böylece, aynanın panlüsıyla gelecek i şareti beklemeye ba şladılar. Askerlerin ço ğu kar şıya geçmi şti. Arkadaki canavarlar da şimdi kendilerine çok daha güvenliydiler ve düzeni bozmu ş, iyice gev şemi şlerdi. Siobahn ba şını a şağı yukarı salladı ve i şaretin gelmek üzere oldu ğunun anla şılmasıyla muhte şem yaylar gerildi. Ayna panldadı; gerilen ve çekilen yayların titre şiminin sesi havayı kapladı. Đlk ok ya ğmuru köprünün do ğusundaki kıyıya oldu; üç yüz oktan olu şan sa ğanak köprü yıkılmadan önce kıyıya geri kaçmak için hareketlenen tepegözleri engellemi şti. Saplanan ölümcül oklar vızıldayarak geçtikçe tepegözler şaşkına döndüler. Bağırı ş ça ğırı ş kapladı birlikleri ba ştan sona; güneye do ğru boru çalındı. Bu şaşkınlık ve karma şa köprünün üstündekileri de etkilemi şti. Sa ğa sola kaçı şan tepegözler ne yöne gideceklerine karar veremi- 151 yorlardı bk türlü ve o karga şa içinde tokmakları havaya kaldırıp tahta çivilere vuran cücelerin çıkardı ğı gürültüyü duymadılar bile. Đkinci sa ğanak güneyden geldi ve bu seferki ban kıyıda kalan üç yüz ki şilik tepegöz bklikleri hedeflemi şti. Emk ya ğıyordu tüm bkliklere; aniden kar şılarına çıkan dü şmanı görmeye çalı şıyorlardı. Köprünün iki yanındaki tepegözler ko şup, bk sonraki ok ya ğmurunu engelleyebilmek için ellerindeki büyük kalkanları kaldırdılar ve iki kıyıda sıra olu şturdular. Aralarında Uzunkollar'ın da bulundu ğu midilli-domuz sürücülerinden olu şan on iki ki şilik bk süvari grubu geride kalan askerleri kumanda etmek için batıdan dört nala köprüye çıkıp geri dönmeye çalı şa. Kiri şler inleyip çaardadı; a şağıdaki buzda muhte şem bk kırılma ve çıkan suyun sesi duyuldu. Süvari bkli ği köprünün ortasını geçmi ş, piyadeleri da ğıtıyordu. Hatta bk kısmını kıyıya do ğru sürmeye ba şlamı şlardı. Altlarındaki köprü çöktü. Güneyden aolan bütün oklar batıda hapsolmu ş talihsiz tepegözlerin üstüne yoğunla şmıştı şimdi. Ok sa ğanağı oldukça etkisizdi çünkü giderek daha fazla tepegöz sıkı savunma pozisyonunu alıyor, dev kalkanlar adeta bk duvar gibi dip dibe sıralanıyorlardı. Akıncılar gizlendikleri yerden, "Özgür Eriador," ve, "Caer MacDonald!" çı ğlıklanyla çıknlar. Đlerlerlerken yaylar geriliyor, oklar atılıyordu. Düşmanlarıyla aralarında yirmi ayak kala gö ğüs gö ğüse sava şa istekli olan tepegözler de metal kalkanların arkasından çıkıp ilerlediler. Ancak bu, biliniyor ve bekleniyordu. Asiler diz üstü çöküp yaylarını gerdiler ve düşmanlarına bk kez daha oklarını fırlattılar. Bu son saldın tepegöz bkliklerini mahvetti. Canavarların yakla şık yüz tanesini öldürürken, geride kalanları da ne yapacakların ı bilmez bk halde bıraka. Blind-Striker ortaya çıka ve kızıl pelerini sabah esintisiyle dalgalanan Luthien Bedwyr hücuma komuta etti. Nehrin kar şısındaki tepegözler yuh çekip, lanetler okudular. Bazıları uzun mızraklarını savurdu, bk kısmı arbalederini kullandılar, ancak yalnızca bk tek gözleri oldu ğu için uzaklı ğı algılama ve 152 LW.TI-K.eNiN K.HMAR.I uzaktaki hedefleri ni şanlama konusunda yetenekleri olmayan tepegözler etkili bir misilleme yapacak durumda de ğildiler. Bu yüzden de oldukça yo ğun olmasına kar şın yaptıkları saldırı etkisiz kaldı. Fakat dü şman yine de hala görülebiliyordu ve tepegözler kana susamı şlardı. Bir çoğu köprünün devrilmi ş ama a şağı dü şmemiş olan kütükleri üzerinde dikkatli bir

Page 70: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

şekilde yürümeye çak şırlarken, di ğerleri zalim komutanlarının enikleri doğrultusunda nehrin kenarına yönelip buzun üstünden ka şıya geçmeye çabaladılar. Bir kısmı neredeyse yan yola ula şmışa ki buz kırıldı ve dondurucu sulara düştüler. Baü kıyısında feci bir katliam ya şanmaktaydı. Đkiye kar şı birden daha az sayıda kalan hepsi Praetorian Muhafızı tepegözler ba şlangıçta iyi kar şılık vermi şlerdi. Ancak giderek daha fazla ölü verdikçe ve do ğudaki kıyıdan destek gelse bile bunun son derece yetersiz olaca ğını anladıklarında canavarlar gruplar halinde geldiklere yöne, batıya do ğru kaçmaya ba şladılar. Avon'daki Carlisle'a kadar koşa-bılmeyi umar gibi bir halleri vardı! Ama o kadar uza ğa gidemediler. Köprüden daha yüz yarda uzakla şamadan daha fazla düşman buldular kar şılarında; Charley Limanı'ndan ayrıldıklarından beri vurup kaçan ba ğımsız asileri. Caer MacDonald'dan gelen asiler de bu beklenmedik yardımı gördüler ve onlann kalpleri bir ku ş gibi rahatlarken tepegözlerin sava şma istekleri iyice kırıldı. Savaşta öne çıkan Luthien'di. Bir taraftan di ğerine ko şuyor, Blind-Striker1^ etrafını biçiyor ve Eri-ador'un adını haykırarak sava şçılarına ilham kayna ğı oluyordu. Nehrin kar şı yakasındaki tepegözler, özellikle çirkin ve devasa bir midilli-domuzun üstündeki çirkin ve devasa tepegöz de Kızıl Gölge'yi fark etmi şti. Belsen'Krieg bir tatar yayı istedi. Saldırıya geçen Siobahn ve yüz tane elf dostu tepegözlerin kolaylıkla öldürülecekleri belli olur olmaz çılgın kalabalı ğın arasından sıyrıldılar. Yaylarını hazırlayan ve tepegözlerin üzerine do ğrultmak için fazlasıyla hevesli olan cifler nehrin batı yakasına dizildiler. Oklarını daha çok nehirde çırpınan ya da köprünün kalmalarında sürünen tek-gözlerin üzerine yo ğunla şardılar. Elflerin yansı ise köprünün enkazından sürünerek çıkan ve baü yakasına yönelen üç cesur cüceyi korumak için oklarını aüyorlardı. 153 R. A . S A l V A î O R £ Köprü kısa süre içinde tek-gözlerden temizlenmi şti. Bir anda sulan ala çalan nehirde hayatta kalabilenler ise dönüp birliklerine ula şabilmek için debelenmekle me şguldü. Üstünden tepegöz kanı akan Blind-Strikefı elinde tutan Luthien, kıyıda duran Siobahn'ın yanına geldi. Yan-elfe bakü—ve birden ortalarından havayı yararak geçen arbalet oku yüzünden iki yana kaçmak zorunda kaldılar. Dönüp kar şı kıyıya bakınca Bel-sen'Krieg'i gördüler ve kendilerine oku atanın—Luthien'e atanın—bu dev canavar oldu ğunu anladılar. Rastgele yapılmı ş bk aü ş de ğildi bu. Midilli-domuz bine ğinin üstünde oturan Belsen'Krieg orada öylece, heykel gibi duruyordu. Uzun bk süre ve sert bakı şlarla tek-gözlü general ve Luthien bkbirlerini süzdüler. Đki ordu çok yalanda kar şı kar şıya gelecekti elbette ama Luthien bkdenbke o orduların, tüm o insan, cüce ve ciflerin ve tüm o tepegözlerin iki komutanın uzantılarından ba şka bk şey olmadıkları duygusuna kapıldı. Montfort, Caer MacDonald için yapılacak sava ş bkeysel bk düelloya dönü şmüştü. Siobahn, Luthien"in kendisine engel olmasına fksat kalmadan yayım kaldırıp okunu çekti ve ok nehrin kar şısındaki Bel-sen'Krieg'in geni ş omzuna saplandı. Tepegöz general kıpırdamadı bile. Gözünü Luthien'den ayırmadan elini uzatıp oku kınverdi. Sonra ciddi bk tavırla ba şıyla selamladı. Luthien de aynı şekilde kar şılık verdi. Ardından da bine ğini mahmuzlayıp ok ya ğmuru arasında dörtnala uzakla ştı. Oklardan biri kendine ya da hayvanına isabet etti mi bilinmez. Ettiyse bile hiç belli de ğildi. Dev canavarın gidi şini sessizce izledi Luthien. Dü şman şimdi somut ve gerçek, çok gerçek bk dü şmandı ve Avon'un güçlü liderini görmü ş olan Luthien, o siyah ve gümüşi kalabalı ğı, Avon ordusunu ilk görü şünde oldu ğu gibi, hatta daha da fazla etkilenmi ş ve korkmu ş bk haldeydi şimdi. Ban yakasındaki sava ş seksen yaralı akıncı—ki bunlar tedavi edilebilecek yaralardı—ve karlı ve çamurlu toprakta yatan üç yüzden fazla ölü tepegözle sona ermi şti. Asiler için tam bk zaferdi bu, ama kar şı taraftaki Avon ordusu 154

Page 71: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Felling Tepeleri'ne ve oradan da Caer MacDonald'a do ğru tuzla ilerlerken, Luthien bu küçük saldırının asıl sonuç üzerinde ne kadar etkisi olaca ğını düşündü. O sabah daha geç bk saatte, Charley Limanı'ndan yola çıkan ve batıya hala bkkaç mil uzakta olan Oliver, Katerin ve askerler do ğudan yükselen dumanı, tepegöz ordusunun gazabının eseri alevlerden yayılan dumanı, gördüler. Görüntü hem acı, hem de tatlıydı. Çünkü Felling Tepeleri'nde pusuya yatan bağımsız gruplardan çatı şmanın iyi bitti ğini duymu şlardı. Fakat yükselen dumanlar da aynı zamanda sava şın bk bedeli oldu ğunu ve yakın zaman için de, önlerinde hala uzun bk yol ve ardından da uzun bk sava ş oldu ğunu hatırlatıyordu. Eriador'a alacakaranlık hakim olunca Charley Limanı'ndan yola çıkan grup, sava ştan önceki son kamplarını kurdular. Oliver tek ba şına ayrılıp Threadbare'i soluk gri tarlalarda sürdü. Tepelik bk yere geldi— Đron Cross'un kuzeyinde kalan oldukça yüksek bk bayırdı burası—ve ate şleri gördü. Yüzlerce, binlerce ate ş, engin bk tepegöz denizi. Atıp tutmayı seven Oliver'ın o ana dek gördü ğü, bk yerde toplanmı ş en büyük dü şman kalabalı ğıydı ve çok korktu buçukluk, kendinden çok Luthien ve Montfort'takiler için. Çünkü ne kadar erken yola çıkıp, ne kadar hızlı yol alsalar da Charley Limanı'ndan yola çıkan kuvvetin ertesi gün ak şamdan önce oraya varamayaca ğını anladı. "Luthien dayanacaktır," dedi bk ses. Oliver öyle şaşırdı ki neredeyse atından düşüyordu. Brkıd' Amour yürüyerek yanına geldi. Oliver etrafa bakındı ama hiç at göremedi. Đşte o an ya şlı adamın oraya çıkmak için bk parça büyü kullandı ğını anlayıverdi. "Luthien ilk saldırıya dayanacaktır," diye Oliver'ı temin etti Brind' Amour, buçuklu ğun kafasından geçen her dü şünceyi, her endi şeyi okurmu ş gibi. Ancak güneye ve do ğuya do ğru uzanan dev kampı incelemeye devam eden Oliver'ı bu sözler çok fazla rahatlatmadı. ***** ±55 ar. S*. Aynı kamp ate şleri Caer MacDonald'ın yüksek kulelerinden de görünüyordu ve Ministry'nin en yüksek platformunda duran Lut-hien ve Siobahn da onlan gördüler ve uzun bir süre sessizce bakmayı sürdürdüler. Biliyorlardı ki kendileri o ate şleri görebiliyorlarsa Caer MacDonald'ın kara duvarları da aç ve öfkeli tepegözlerce izleniyordu. Kent bu gece sakindi, ölüm sessizli ği sarmı ştı kenti. ±56 K.HMAR.I 13 for şı Ertesi günkü şafak aydınlık bk şafak de ğildi; gökyüzü, olu şmaya ba şlayan yeni bk fırtınanın ilk habercisi, yüksek bulutlar yüzünden puslu bk griye bürünmü ştü. Güneş ı şınları bu bulutların arasından süzüldü ğünde ıslak tarlalar, her birinde dört-be ş bin askerin yer aldı ğı üç dev kola ayrılan Avon ordusunun parıldayan 157 mızrakları, mi ğferleri ve zırhlan gibi parıltılar saçtılar. Luthien bu manzarayı kentin iç duvarının alçak giri şinden izliyordu. Ekibiyle birlikte Avon kuvvetlerinin önüne do ğru sürünerek gitmi ş ve tepegözlerin kamp kurmalarına izin vermi şlerdi; çünkü tek-gözler Felüng Tepeleri ve Montfort arasındaki bayırlarda daha ufak bir direni şle kar şıla şmışlardı. Aslında saldıran grupların hiçbiri dev orduya gerçek anlamda bir saldırıda bulunmamı ştı; Luthien ve arkada şlarının hızla güneye kayıp nehri geçtikten sonra gece karanlı ğı çöktü ğünde kente geri dönebilmelerine olanak tanımak için tek-gözlerin dikkatini başka yöne çekmek adına vurup kaçmı şlardı sadece. Luthien yüz ayaklık bo ş araziye yerle şmeden önce arazi yapılar ve yük arabalarından cüceler tarafından temizlenmi şti. Açık alan kentin alçak olan ve dibi kazılıp takoz konularak dı şa do ğru yıkılmaya hazır hale getirilmi ş duvarın yanında bitiyordu. Arka avluda, sıkıca gerilmi ş kalın halatlar bulunmaktaydı ve bunlar iç duvara uzanan alanın üçte birini kaplıyorlardı. A ğaçtan yapılmı ş

Page 72: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

çivilerle yere sıkıca mıhlanmı şlardı ve her birinin yanında elinde balta tutan bk cüce beklemekteydi. Luthien bu cücelerin daha uzun süre beklemesini ümit ediyordu. Đlk direni ş dı ştaki duvardan gelecekti; alçak korkuluklarında okçular ve mızrakçılar omuz omuza sıralanmı şlardı. Bunlar arasındaki Siobahn'ı fark etti Luthien. Uzun, buğday bukleleri kanatlı, gümü ş rengi bk kaskın altından a şağı uzanıyordu ve o muhte şem, uzun yayı da elindeydi. Genç Bedwyr, Shuglin'e bakındı, ancak cüceyi göremedi. Aslına bakılırsa, ipleri kesmek için hazır bekleyen ykmi cüce ve dı ş duvarın yanındaki bk ikisi hariç sakallı ırktan hiç kimseyi göremedi Luthien. Đç duvarda bekleyen kendi grubunu da ba ştan sona inceledi ama her nedense orada hiç cüce yoktu. Bo ş verip tekrar Siobahn'a baka, vah şi güzelli ğine ve güçlü karakterine hayranlık duyarak. Etrafındakiler de Kızıl Gölge'nin kendilerini yönlendk-mesini bekledikleri gibi Siobahn'a da bakıyorlardı. Arkasındaki Ministry'de, mancınıktan çıkan güllenin havada çıkardı ğı ses, yan-elfle ilgili dü şüncelerinden çekti aldı genç adamı. Bakı şlarını dı ş duvarın arkasına çevkdi ve her birinin önünde yak- LW.THtEN' ĐN K-UMAR.I la şık altmı ş be ş kalkanın yer aldı ğı metal yı ğını, siyah-gümü ş kar şımı kütlelerin üç koldan yakla şmakta oldu ğunu gördü. Oliver, 'testudo' adını verdi ği bu birlikler konusunda Luthien'i önceden uyarmı ştı ancak söylenen hiçbir şey, hiçbir ifade Luthien'i bu azametli görüntüye hazırlayamazdı. Testudolardan biri kentin tam kuzeyinde, ikincisi kuzeybatıda ve üçüncüsü de tam batıdaydı. Bu, kentin dı şında kalan iki ana duvara baskı yapabilecek üç kollu bir saldırıydı. En azından tamamen ku şatılmadık, diye dü şündü Luthien ama Caer MacDonald'ı kuşatmak zaten o kadar da kolay de ğildi çünkü kentin dev da ğlara uzanan güneyi ve do ğusuna geçmek yılın bu vaktinde pratik olarak imkansızdı. Luthien'in içini rahatlatan bu tek teselli de Avon ordusunun yakla şmasıyla kayboldu. Tepegözler bir ya ğmur bulutu gibi geliyorlardı, yava ş yava ş, emin adımlarla. Yürüyen askerlerin gürültüsü ve duvarın üstündeki heyecan arasında tepegöz davullarından gelen ritmik, monoton sesi duydu Ludıien. Kalp atı şı, sürekli ve engellenemez. Hızla gelen bir alev topu canavarların önündeki araziyi vurdu—ön saflardakilerden bazılarının üstüne parçalar sıçradı. Fakat ellerindeki kalkanlarla bunları engellediler ve hiç yava şlamadılar. Panik duygusu bir yumru gibi oturdu Luthien'in bo ğazına ve Caer MacDonald'ın arka kapısından da ğlara kaçmak için ani bir arzu duydu. Saldırının böyle, bu kadar kontrollü ve azimli olaca ğını dü şünememişti. Tepegöz kumandanlarının emir verece ğini, borularının çalınaca ğını ve ardından gürültülü bir hücumun gelece ğini ummamı şa. Bu çok iyi hesaplanmı şa, kendinden çok emin bir harekata. Praetorian Muhafızlar birbirlerine sıkı sıkıya yapı şmış, birlikler halinde ilerlemekteydiler; bir sonraki atı ş tam ortalarını buldu ğunda bile birbirlerinden ayrılmadılar. Bir kısmı öldü, bir kısmı yaralandı—öyle olmalıydı—ama o koca kütle kayıplarını açı ğa çıkarmadı bile, ritmini bozmadan, kesintisiz ve engellenemez yürüyü şüne devam etti. O an bu, Luthien'e de Caer MacDonald'ın önlemez dü şüşü olacak gibi göründü. Etrafına baka. Duvarın kendisinin de bulundu ğu kısmı aniden sessizli ğe bürünmü ştü etrafındaki kadın ve erkeklerin de aynı kor- 159 kuyu ta şıdıklarını fark etti. Đçindeki bir ses Luthien'e liderli ği, gerçek liderli ği üstlenme vaktinin geldi ğini fısıldadı. Asiler sava şa daha tam anlamıyla katılmadan kritik bir anla kar şı kar şıya kalmı şlardı. Luthien surların tepesine tırmanıp Blind-Striker'ı kınından çekti. "Caer MacDonald!" diye ba ğırdı. "Özgür Eriador!" Dı ş duvarın ardında bekleyenler dönüp baktılar. Bk kısmı şaşırmı şa ama Siobahn gibi, bk kısmı da genç Bedwyr'in ne yapmakta oldu ğunu anlamı ştı ve yürekleri takdk doluydu. Luthien duvarın üstünde Caer MacDonald'ın devasa ön kapısının di ğer tarafındaki giri şe do ğru ko ştu. Ba ğırmaya devam ediyordu ve bu, bk süre sonra kent duvarlarındaki bütün askerlerin a ğzında dola şan bk melodiye dönü ştü.

Page 73: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Dı ş duvardakiler ise hızla yakla şan ordu yüzünden ba ğırmadı-lar ama arkalarındaki heyecan dalgasından dolayı ku şkusuz onlar da cesaretlenmi şlerdi. Yaylar havaya kalktı, oklar yaylara konup hazır bekledi. Tepegöz ordusu a ğır ve kendinden emin ilerleyi şini sürdürdü. Elli ayak. Kırk ayak. Metal kalkanlardan olu şan barikatta vuracak pek fazla ki şi göremeyen Siobahn ve grubu yaylan hala gerili, beklemekteydiler. Başka bk mancınık topu ordunun tam ortasına, arkadaki bk-liklerin oraya dü ştü. Ardından da Ministry'nin kulelerinden birinden ni şanlanmı ş bk ok ön saflara çarpü ve hiçbk kalkan onu durduramadı. Metal blo ğu yarıp geçerken bk tepegözü şi şledi. Çarpmanın şiddeti tepegözün yanındaki canavarları şaşkına çevkdi ve sırada geçici bk bozulmaya neden oldu. Okçular oklarını fırlatmakta gecikmediler ve ard arda gelen oklar kalabalı ğı delip geçti ve tepegözleri buldu. Yakla şık yirmi ayak ileride, kuzeybaüdan kentin dı ş duvarlarına kıvrılan tepegöz kolu oradaki kuvvetleri geçip vah şi çı ğlıklar atarak hücum ettiler. Yayın telleri anladı; mızrakçılar, canavarları sekiz ayaklık bariyerden uzak tutmak için yerle ştikleri yüksek mevziler-den a şağı do ğru savurdular mızraklarını. Elf dostlarıyla bklikte kuzeyde, ilerde bk yerde duran Siobahn önlerindeki tepegöz kolu dkeni ş kuvvederini a şıp geçmeden bk aü ş yapılmasını istedi. Đyice düşünüp karar verilmi ş bk kumardı bu ve ba şanh da oldu, çünkü ön saflardaki uzun elf yaylan oklarını kalkanların olu şturdu ğu blo ğa fırlattılar ve böylece tepegözler cevap bile veremeden yeni oklarını tekrar yaylarına yerle ştirdiler. Tepegözler yirmi ayaklık mesafeyi tamamlayamadan üçüncü ve dördüncü ok ya ğmuru geldi ardı ardına. Ancak bu da önceki ok sa ğanağı gibi tahrip edici de ğildi ve o dev asker yı ğınını, sadece o kolda be ş bin Praetorian Muhafız vardı, da ğıtmakta başarılı olamadı. Canavarlar pani ğe kapılmadılar. Ölüleri için a ğlamadılar bile. Duvara ü şüşüp, kendi ölülerinin sutlarına basarak tırmandılar. Siobahn'ın cifleri çok iyi sava şıyorlardı—ço ğunlu ğunu insanların olu şturdu ğu, kuzeybatı kö şesini ve batı kanadını tutan halk da öyle—ama harikadan çok zayıfa ve birkaç dakika içinde dı ş duvarın birkaç yerinde birden yarıklar açıldı. Đçteki duvardan üç kez kısa kısa çalınan bir boru sesi geldi ve dı ş duvarda i şi bitenler da ğılıp kentin kapısına do ğru hızla geri kaçtılar. Ellerindeki baltalarla hazır bekleyen cüceler dı ş duvarda dövü şen herkesin kaçabilmesi için son ana kadar beklediler. Fakat artık daha fazla duramazlardı; tepegözler hatun içine kadar girmi ş, üzerlerine do ğru gelmekteydiler ve baltalanyla hemen haladan kesmezlerse kendilerini yakın dövü şün ortasında bulacaklardı. Đpler teker teker büyük bir çatırtıyla koptular ve dı ş duvarın ta şlan inledi. Luthien nefesini tuttu; duvar uzun, çok uzun süre devrilmeye-cekmi ş gibi durdu, kim bilir, belki de arkasındaki kalabalık askeri güç yüzünden. Ama en sonunda, batıdan ba şlayarak kuzeye do ğru devrilerek, sahildeki dev bir dalga gibi yıkıldı. Aslına bakılırsa devrilen duvar yüzünden çok fazla tepegöz ölmedi. Çünkü çökmemi ş, bir a ğaç gibi devrilmi şti ve bu sırada da canavarların ço ğu kaçma fırsatı bulmu şlardı. Ama çıkan karma şada bütün düzenleri bozuldu ve iç duvarda sırlanmı ş Luthien'in kuvvetleri ilk oklarını ya ğdırdılar, okların ço ğunlu ğu kalkanlardan çok tepegöz etine isabet etti. Luthien o mahvedici ok sa ğanağını görmedi. O sırada on be ş ki şiyle birlikte kentin ana kapılarının ardındaki avluda, kentte bulunabilecek en güzel adarın üstüne binmi ş duruyorlardı. Caer MacDonald'ın iç kapıları ardına kadar açıldı ve dı ş duvardan gelen müttefiklerin kaçı şına yardım etmek üzere duvarın üstünden ipler ve merdivenler sarkıtıldı. Okçular kentin dı şındaki mücadelede mümkün oldu ğunca az savunma kuvvetinin yakalanması için çok dikkatli atı şlar yaparak önden ko şan tepegözleri vurdular. Kapılardan da kızıl pelerin ve kızılımsı saçı çılgınca dalgalanan ve sabahın gri gökyüzüne do ğru yükselmi ş BKnd-Strikeı'ı elinde tutan Luthien'in önderli ğinde süvariler çıkü. Dı ş duvarın enkazı ardındaki Belsen'Krieg ve kumandanları hızla gruplara ayrılıp yeni ve öfkeli bir hücuma geçtiler. Luthien ve at üstündeki arkada şları bu

Page 74: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

hücumu kar şılayıp yava şlatmak için hazırlıklıydılar. Böylece dı ş duvardan içeri doğru ko şan dostları emniyete kavu şacaklardı. Genç Bedwyr süvarilerini yeni gruplara ayırıp saldırıya hazırladı. Tepegözlerden olu şan kalabalık, altmı ş ayak önlerinde, dı ş duvarın enkazından yirmi ayak içerideydi. Düşman kuvvetlerinin ayaklarının dibindeki toprak kabarıp Shuglin'le be ş yüz cüce dostu saklandıkları yerden aya ğa fırlayarak nefret etlikleri tek-gözlü düşmanlarını gözleri dönmü ş bir şekilde kesip biçmeye ba şlayınca Luthien'in gözleri fal ta şı gibi açıldı. Arkasındaki duvardan yeni bir ok ya ğmuru geldi; Ministry'nin tepesindeki mancınık da tepegöz hatlarının birinde kocaman bir delik aça. "Özgür Eriador!" diye ba ğırdı Luthien ve yanındaki on be ş atlıyla birlikte debelenmekte olan siyah gümü ş yı ğına do ğru hiç dü şünmeden saldırıya geçti. Genç Luthien Bedwyr'in ya şamının en korkunç ve şaşırtıcı dakikaları olan bu; birbirine girmi ş bedenler, vızıldayan oklar ve ö-lüm çı ğlıklarının ortasındaydı. Ne tarafa dönse bk tepegöz çıkıyordu kar şısına. Atı heyecandan delirmi ş gibiydi, ama bk cüce onu yakaladı; te şekkür etme fırsatını bulamadı ğı bk cüce, çünkü üşüşen dü şman kalabalı ğı yüzünden bkbklerinden aynkverdiler. Luthien yara aldı, hem de bkkaç kere, ama fark etmedi bile. H>lind-Striker!\ yarıya kadar bk tepegöze sapladı, sonra çekip çıkardı ve ileri do ğru savurarak bk di ğerinin şi ş gözünü oydu. Đlk darbeyi indkdi ği tam olarak ölmemi şti. Yere uzanıp ölçmeyecek kadar kudurmu ş, şaşkın ve korkmu ştu. Bacağının yanından süzülen kanın ılıklı ğını hissetti Luthien. Ani bir dönü ş yapıp a ğır yaralı canavarın i şini bitirmek istedi ama aralarına giren yeni bir dalga yüzünden buna fırsat bulamadı. Önceden, Ministry'nin içi ve etrafındaki sava şlarda bile, her seferinde bire bir dövü şür, bir tek rakiple kar şı kar şıya gelir veya bir arkada şıyla birlikte omuz omuza, rakiplerden biri galip gelene kadar sava şırdı. Ancak bu sefer durum farklıydı. Luthien'in dövü ştü ğü tepegözlerin yansı önceki dövü şlerinde yaralanmı şlardı zaten; dostlarının ço ğu daha o kim olduklarını seçemeden o ölüm çılgınlı ğının baskısıyla yer de ği ştirip duruyorlardı. Đç duvardan yapılan yaylım ate ş dı ş duvardan içeri kaçan okçuların deste ğiyle iyice yıkıcı hale gelmi şti. Luthien'in süvarileri ve tepegöz birliklerinin tam ortasındaki cüceler sayesinde de canavarlar kendilerini toplayıp savunma pozisyonu alamıyorlardı. Ama pusuya yatan kuvvederin gücü tükendi. Tepegöz hatü biraz bozulmu ş olmasına ra ğmen tamamen kopmamı şü. Sava ş Luthien'in grubu ve cüceler için çılgın bir kaçı şa dönü ştü. Güruh ha-linde.ki Praetorian Muhafızlardan olu şan o kütleden kaçmayı çok azı ba şarabildi. Çoğunlukla gruplar halinde çıktılar kalabalı ğın içinden. Hepsinin ya silahından ya da vücudundan kan geliyordu. Cücelerin ya da atlıların hiçbiri duvarın üstündeki okçular kendilerini kaçarken korumazlarsa kente dönmeyi başaramazlardı. Luthien sonunun geldi ğini dü şünüyordu. Bir tepegöz öldürdü ama kılıcı canavarın boyun kemi ğine saplanmı şa. Kılıcını kurtarıp kendini savunmak için dönemeden kaburgalarına şiddetli bir sopa darbesi aldı. En son hatırladı ğı yan ko şar, kalabalıkta yan sürüklenir bir şekilde duvara doğru gidi şiydi. Tam pe şinden gelen tepegözlerin hırıltılarını, tepesinden geçen okların vızıltısını duydu. Duvara az bk mesafe kalmı ştı. Sonra birkaç el duvardan a şağı merdivene do ğru yükseldi ve yukarı çekildi. Duvarın üzerine çıkarken dönüp arkasına bakü ve bilincini kaybetmeden önce gördü ğü son şey arkasından gelen sevgili dostu cüce Shuglin'in yüzü ve mavi-siyah sakalı oldu. ***** "Yukarıda, duvarın üstünde sana ihtiyaç var," diyen ses çınladı Luthien'in kafasında. Ses uzaktan geliyordu ama tanıdıktı. Sulanmı ş ve kızarmı ş gözlerini açınca üzerine e ğilmi ş Siobahn'ı gördü. "Kalkabilecek misin?" diye sordu Siobahn. Luthien anlamamı ş gibiydi ama Siobahn ba şını battaniyeden kaldırıp kolunu uzatırken kar şı koymadı. "Duvar mı?" dedi oturup kafasının içindeki sisi da ğıtmaya çak şırken. Sonra sabahın ilk saatlerinin anıları, çılgın sava şın deh şeti, kan ve çı ğlıklar geri

Page 75: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

gelmeye ba şladı, tıpkı şafa ğın ı şı ğında henüz unutulmamı ş bir kabusun görüntüleri gibi. "Biz aldık," dedi Siobahn Luthien'i do ğrultup aya ğa kalkmaya zorlarken. Aya ğa kalkınca da ayakta durmasına yardımcı olmak için destek verdi. "Onları da ğıttık, mahvettik. Sava ş alanı ölüleriyle kaplı." Bu sözler Luthien'in ho şuna gitti ama Siobahn'ın sesinde bir şey, bir kaygı, sıkına vardı. Luthien, Siobahn'ın daha çok kendi kendini inandırmaya çalı ştı ğını düşündü. Bu yüzden Siobahn sözlerinin devamını getirince şaşırmadı. "Ama birliklerini yeniden toparladılar ve yakla şıyorlar," diye açıkladı yan-elf. "Yaraların o kadar ciddi de ğil ve duvarda senin varlı ğına ihtiyaç var." Konuşurken bir yandan da Luthien'i duvara do ğru yönlendirmekteydi. Kendini bir süs, devrimin sembolü bir heykel gibi hissetti Luthien. O an, ölmü ş olsa Siobahn'ın, ölümünü kimseye söylemeyece ğinden hiçbir ku şku duymadı; ölüsünü duvarda gösterir, Blind-Striker'\ havaya kaldırdı ğı eline ba ğlar ve bir cüceyi de zafer çı ğlıkları atması için pelerininin altına yerle ştirirdi. Ancak duvara gelince, Siobahn'ın bu so ğuk yakla şımını anlamaya ba şladı. Caer MacDonald'ın önünden dı ş duvarın yıkıntılarına kadar uzanan bütün arazi bedenlerle doluydu ve kanla kırmızıya boyanmı ş, donmu ş toprakta a şağı sızacak yer bulmayan kandan kocaman göletler olu şmuştu. Duvardan birileri sık sık aşağıdaki araziye bir şeyler fırlatmaktaydı. Gri gökyüzünün de—gün ilerledi ğinden giderek kararan bir gökyüzü—kanat çırpan sayısız sayıda akbabanın kanatlarıyla birlikte nabzı atmaktaydı. Luthien'in kavramakta güçlük çekti ği gerçek üstü, inanılmaz bir deh şet, katliam manzarasıydı bu. Ölülerin ço ğu gümü ş, siyah ve kandan kıpkırmızı kaplı tepegözlerdi ancak aralarında çok sayıda kadın ve erkek cesetleri, az sayıda elf ve oldukça fazla Shuglin'in sakallı halkından olanlar da vardı. Luthien'in en çok gördü ğü de onlardı; ölü cüceler. Bedelini a- ğır ödeyeceklerini bile bile üzerlerine gelen ordunun ortasına atılıp karma şa ve tahribat yaratan cesur cüceler. Dı şarıda kemikleri kırılmı ş, vücutları mahvolmu ş yatanların tümünün Caer MacDo-nald'ı kurtarmak de ğil de sadece ilk tepegöz saldırısını püskürtmek için kendini feda ettiklerini dü şündü genç Bedwyr. Yüzü küle dönen ve nefesi kesilen Luthien, Siobahn'a bakü. "Kaç ki şi?" diye sordu. "Üç yüzden fazla," diye yanıtladı Siobahn, üzgün bir sesle. " Đki yüzü cüce." Aniden do ğruldu, omuzlarını ve çenesini dikle ştirdi. "Ama bunun be ş katı tepegöz askeri orada ölü olarak yatıyor," diye bir hesap yapü. Luthien de araziyi kaplayan beden sayısının en az o kadar oldu ğunu dü şündü. Đleriye, araziye, sonra da arazi ve duvarın yıkıntılarının ardında kaynamakta olan siyah ve gümü ş rengi kalabalı ğa, yeniden hareketlenen Avon ordusuna bakü. Gökyüzünde daha açık gri bir bölüm fark etti ve tam ö ğlen olmadı ğını anladı. Ama i şte yeniden geliyorlardı, katliam sahnesini yinelemek ve ölü bedenlerin üzerine bir kat daha çekmek için. "Hepsi bir sabah içinde," diye fısıldadı genç adam. Kendi askerlerini inceledi. Bu sefer dı ş duvarda herhangi bir çökme olmayacak, Shuglin'in halkı pusuya yatmayacaktı. Bu sefer tepegözler do ğruca iç duvara yürüyeceklerdi ve savunmayı kırıp kente girmeyi ba şanrlarsa Caer MacDonald kaybedilmi ş olacak, sava ş ve isyan sona erecek ve Eriador özgürlük şansını yitirecekti. Luthien tüm bunların kendi açısından getirece ği sonuçlan değerlendirmiyordu. Önündeki birkaç saat içinde ölebilece ğim dü şünmüyordu bile. Hayatta kalır ve kent de dü şmezse ba şına gelecekleri de merak etmiyordu. Şimdi, duvarın üstündeki durum bundan çok daha önemliydi; tehlikede olan çok daha fazla şey vardı. Luthien'in zayıf dü şmüş kollarına, bacaklarına güç geldi; kılıcını iyice yukarı kaldırarak etrafındakilerin dikkatini çekti. "Özgür Eriador!" çı ğlı ğı geldi. "Caer MacDonald!" ±65 R. Â . $ A L V A T O R E f Luthien'in yanında duran Siobahn da onaylarcasına ba şını salladı. Genç Bedwyr'in yaralarından sıyrılıp, kuvvetlenece ği konusunda çok umudu de ğildi ve genç adamın

Page 76: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

zorlanaca ğını dü şünüyordu. Fakat Luthien ihtiyaç duyulanı gerçekle ştirmi şti. Ve bu saldırıdan sonra ölüler arasında yer alırsa Siobahn efsaneyi besleyecekti; Caer MacDonald u ğruna dövü şen her askerin Caer Mac-Donald çı ğlı ğının arkasına Luthien Bedwyr adını da ekleyecekti. Ama bunlar sonra dü şünülecek şeyler, dedi yan-elf kendi kendine. Mancınık ate şlendi ve kollara ayrılan tepegÖ2 grupları—bu sefer ilk saldırıda oldu ğu gibi üç de ğil iki koldan geliyorlardı—ilerlediler. Duvarın üstündeki bin tane yay gerildi ve oklar fırlatıldı, sonra yeniden, yeniden, yeniden. Sa ğanak halinde yağan oklar ıslıklar çalıyor ve kalkanlara çarpıyordu. Ara sıra da tepegöz savunmasında bir yarık bulan bazdan kalkanların arasından geçiyordu. Hala ilerliyorlardı. Engellenemez, inkar edilemez bk siyah-gümü ş seli. Ölülerin üstünden adayarak veya üstüne basarak dı ş duvarın kalıntılarını geçtiler. Sürekli bk padama sesi, ardı ardına atılan okların metale çarpmasıyla çıkan sesler, tek bk vızılo halinde geldi ve yayların çıkardı ğı titre şimle karı ştı. Hava titre şimler yayıyordu. Praetorian Muhafızlar duvara elli ayaktan daha az bk mesafedeki dkeni şi kırdılar. Merdivenler ortaya çıktı; düzinelercesi duvara yakla ştıkça ucunda a ğır kancalar olan haladan çevkmeye ba şladılar. Büyük bk grup devrilmi ş bk a ğacı yüklenip ana kapılara saldırdı. Kapılardan gelen ok ya ğmuru o grubu durdurdu ancak a ğacı tekrar yüklenecek daha bk sürü tepegöz vardı etrafta. Ve kılıçların sesi, çeli ğe vuran çeli ğin sesi duyuldu yukanda ve a şağıda. Öfke çı ğlıkları, acı çı ğlıkları, hırıltılar ve feryatlarla kan şü. Zafer u ğultuları bk an içinde yeni rakibin sert darbesiyle bklikte korkunç, acı dolu haykırı şlara dönü ştü. Başlangıçta tepegözler çok fazla sayıda, savunma kuvvetleriyle kar şıla ştırıldı ğında bke on ölü verdiler. Ama duvara atılan kanca sayısı arttıkça ve giderek daha fazla Praetorian Muhafız yukarı çıkıp savunma hattını daralttıkça bu oran de ği şmeye ba şladı. Kısa süre içinde önce be şe bk, sonra ikiye kar şı bk oldu. Luthien sanki her yerdeydi. Surlar boyunca ko şuyor, sert ve hızk darbeler indiriyor, sonra ba şka bir dövü şe atılıyor, yolu üstünde ipe tırmanmaya çalı şan tepegözlerin iplerini kesiyordu. Kendini kaybetmi şti ve öldürdü ğü tepegöz sayısını tam olarak bilmiyordu. Bedeli çok a ğır olsa da savunmanın direnmeye devam edece ğini hissediyordu. Bk patlama, duvarın kapılara yakın bölümünden gelen bk sarsıntı genç Bedwyr'i yerinden zıplattı. Yakınındaki bkkaç adam ve tepegöz de tökezlediler. Đkincisi geldi ve sonra delicesine çalı şan balyozların e şli ğinde bk üçüncüsü. "Kapı!" diye ba ğırdı birisi ve Luthien o an anladı. Duvardan a şağı bakü ve toplanan kalabalı ğı, görevini tamamlayan a ğacın arka kısmını gördü. Aşağı, avluya, kalabalı ğın ortasına adadı. Ölümüne ko ştu ğunu biliyordu ama kendine engel olamıyordu. Kınlan kapılardan içeri dolmakta olan tepegözler arak avludaydılar. Burası Caer MacDo-nald'ın dü şece ği veya kurtulaca ğı yerdi. Luthien Bedwyr'in olması gereken yer de orasıydı. Dı şarıdaki ilk çarpı şmada oldu ğu gibi burada da kısa süre içinde iki ayrı hat kalmamı ş, ölen öldüren karmakarı şık bk asker yı ğını olu şmuştu. Luthien yerde kıvranan bk adamın üstünden adarken takıldı ve tökezlemesi hayâtını kurtardı, çünkü e ğildi ğinde, üzeriden kan damlayan bk tepegöz kılıcı, takıldı ğı kurbanınla, yukan, genç Bedwyr'in e ğik sırtına do ğru kalkmı ştı. Durursa, dönüp rakibiyle yüzle şmeye zaman bulamadan öldürülece ğini anlayan Luthien a ğırlı ğını öne verip ba şka bk gruba do ğru yuvarlandı. Üç tane tepegözün tam ortasına. ***** Duvarın üstünde, iriyan ve güçlü insanlar inatla ip ve merdivenlere tırmanmaya uğra şan canavarlarla dövü şürken, Siobahn ve cifleri Caer MacDonald'ın dı şındaki dev kalabalı ğı ok ya ğmuruna tutmaya devam ediyorlardı. "Liderlerini bulun!" diye emretti yan-elf. Okçuların ço ğu da o sırada zaten bunu yapmaya u ğra şıyorlardı. Kaynayan kalabalı ğı tarayıp, emkler veren bk tepegöz arıyorlardı. Birlerden biri öyle R. A . S A L V A T O R E

Page 77: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

birini gördü ğü anda yakınındaki bütün okçulara seslenip o ki şiyi yaylım ate şine tutuyorlardı. Böylece Belsen'Krieg'in komutanları teker teker, kan ve çamur gölüne yı ğıldılar. ***** Luthien yarım bir daire çizerek dönüp dizlerinin üstüne indi ve kılcını ileri savurarak tepegözlerden ikisinin gerilemesini sa ğladı. Sonra bir aya ğını ileri atıp do ğrulan genç adam üçüncü canavarın kılıcını havada kesip yukarı kaldırdıktan sonra ileri atılarak tek-gö-zün ba ğırsaklarını yere döktü. Elind-Striker'ı çekip çıkardıktan sonra, yere dü şmekte olan tepegözü arkasında bitiveren di ğer ikisine kar şı kalkan gibi kullanarak sa ğa döndü. Sonra da yere yıkılan tepegözün arkasından çıkıp kılıcını savurarak saldırdı. Tepegözlerden birinin elinde üç çatallı bir mızrak di ğerinde ise kılıç vardı. Luthien'in ani saldınsı kar şısında her iki silah da iki yana savruldu. Mızraklı tepegöz bir eliyle silahının sapını kavrayıp Luthien'in tam kafasına do ğru bir hamle yapü. Kedi gibi kıvrak olan Luthien a şağı e ğilirken kılıcını yukarı kaldırarak mızra ğı engelledi ve böylece ölümcül silahın açısını de ği ştirdi. Ancak mızra ğın geçip gitmesine izin vermedi. Kılıcı mızra ğın hızını kesince di ğer eliyle aleti ortasından yakaladı ve döndürüp sap kısmı yere gelirken burnunu yana çevirerek kılıçlı hasmının saldırısına kar şı hazırladı. Tepegöz durmaya çalı ştı. Fakat omzundan yarayı almı ştı bile. Luthien umursamadı bile. Tek-gözlünün omzuna girdi ği anda mızra ğı bırakıp di ğer tarafa, az önce mızrakla kendisine saldırmı ş olan canavara do ğru saldırdı. Tepegöz panikleyip, kemerindeki kısa kılıcı çıkarmaya çabaladı. Ba şardı da, ama artık çok geçti. Luthien'in kılıcı ileri anlıp sapına vurdu ve kılıcı tek-gözlünün elinden aldı. Blind-Striker havaya, kalkü ve bu arada canavarın suratını çenesinden alnına kadar bir bıçak gibi kesti. Kılıç havada dönüp yandan gelen bk açıyla a şağı indi ve boynundan bo ğazına, oradan da sa ğ gö ğsünün altına kadar tek-gözlüyü biçti. Canavar yı ğılırken, Lut- LW.THieN'lN KUMARI hien midesine kılıcını saplamayı da ba şarmı ştı bir yandan. Genç Bedwyr, bir yandan içgüdüsel olarak kılıcını ileri savururken, hızla ve tam zamanında döndü ve hayatta kalan tek tepegözün kılıcını yakaladı. Blind-Striker geri geldi, sonra yine di ğer kılıcı savu şturdu, sonra bir kez daha ve bu sırada Luthien avantajı ele geçirip rakibinin gerilemesini sa ğladı. Katı şıksız bir öfke sarmı ştı genç adamı; bu onun anavatanıydı; onun Eriador'u. Kılıcını ileri, yana savurdu; e ğildi ve canavara alttan bir darbe indirdi. Sonra zıplayıp tepegözün gözüne savurdu kılıcını. "Kaç ki şiyi durdurabilirsiniz?" diye haykırdı canavarın suratına. Öyle bir hiddetle ba ğırmı ştı ki Luthien'in yüzüne yayılan ifadeyi gören tepegöz gerilemek zorunda kaldı ve dengesini kaybedip tökezledi. Yanlarındaki kalabalıktan fırlayan bir sopa Luthien'in baca ğına çarptı. Çarpma yüzünden Luthien de sendeledi o anda. Bunu fırsat bilen tepegöz, durumu tersine çevirip saldıran taraf olmaya çabaladı. Kısa kılıcıyla öne bir hamle yapa ama ağırlı ğını yeterince öne verememi şti. Geri kaçü Luthien. Sonra da a şağı e ğilen kılıcının üstünden ani bir hücuma geçti ve Blind-Striker canavarın tam kalbine saplandı. Her şey birkaç dakikada olup bitmi şti, kılıçtaki kan henüz ku-rumamı şken üç ölü daha. Luthien kılıcını çekip çıkardı ve kalabalıktan sıyrılabilmek umuduyla koştu. Şaşırdı birden çünkü avluda çok daha az sayıda tepegöz var gibi görünüyordu. Kapılara do ğru baktı ve Shuglin'in güçlü kuvvetli üç yüz cüce akrabasının kapılan kapatıp avluyu tecrit edebilmek için bir hat olu şturarak, dövü şmekte olduklarını gördü. Ço ğu cüce şimdi sırtlarına zorlanan kapılara vermi ş, omuzlanyla destek vererek hızla kapılan kilitlemekteydiler. Yine de, Luthien'in hesaplarına göre avluda daha fazla tepegöz ve delicesine bir sava ş devam ediyor olmalıydı. Yakınında bir yere konulmu ş sandıkların üzerine tırmanan Luthien, yukandan bakınca tepegözlerin uyguladı ğı takti ği anladı. Kapıların ardındaki avluda gö ğüs göğüse bir mücadeleye girmek yerine, tek-gözlerin ço ğu oradan sıvı şmış, Caer MacDonald sokaklarına da ğılmaktaydılar.

Page 78: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Duvarın üstünden gelen bir çı ğlık dı şandaki tepegözlerin geri R.Â.SA ĐVAIORE çekildi ğini haber verdi. Ve bu, duvar boyunca, duvarın üstündeki savunma hata boyunca sevinç çı ğlıkları e şli ğinde defalarca yinelendi. Kapıların ardındaki avluda gittikçe tek yönlü olmaya ba şlayan katliamla birlikte bu saldın da, ilki gibi püskürtülmü ştü. Fakat Luthien hiç de ne şeli de ğildi. "Zekice," diye fısıldadı Luthien. Hasmını içten içe alkı şlıyordu. Yani Felling Nehri'nde gördü ğü o çirkin, dev gibi tepegözü. Siobahn bir saniye içinde yanındaydı. Omzu sıcak kandan sırılsıklamdı. "Dağıldılar," dedi yan-elf. "Çoğu kente sızdı," dedi Luthien ciddi bir tavırla. "Onları avlarız," diye söz verdi Siobahn. Luthien'in hiç ku şkusu yoktu. Ancak Luthien gibi Siobahn da çok iyi biliyordu ki, o canavarları avlamak pahalıya patlayacaktı. O tepegözleri aramak için harcanacak efor takti ğin aka noktasıydı. Çünkü Caer MacDo-nald'ın çok sayıdaki sokaklarında kaybolan tepegözlerden her biri için on tane savunma kuvvetinin aramaya çıkması demekti bu. Duvardan uzak bir yerden, "Ate ş!" diye bir çı ğlık geldi ve kentin iç kısmından ağır a ğır bir duman yükselmeye ba şladı. Tepegözler i şe giri şmişlerdi bile. Luthien duvara bakti ve zeki dü şmanını, kaba saba tek-gözlü ırktan beklenmeyecek kadar zeki o taktik ustasını dü şündü yeniden. Belki yirmi bin dü şmanla kar şı kar şıyaydılar. Birkaç bini de ileride cansız yatmaktaydı. Ama Felling Nehri'ndeki gibi, o anda da birden bu sava şın şahsi bk mücadele oldu ğu hissine kapıldı Luthien. Çirkin tepegözlere kar şı kendisi. Ve e ğer kaybederse bu bedeli Caer MacDonald'ın tamamı ö-deyecekti. 170 LUTHtEN'lN K6UMAR.I 14 alacakaranlık "Bu gece kar ya ğacak," dedi Siobahn, Luthien'le duvarı bekleyen etrafindakilere. Arkalannda kalan kentten alevler yükselmekteydi. O ö ğlenden sonra çok sayıda tepegöz yakalanmı şa, ancak di ğerleri hala oralarda bir yerlerde, gölgelerin içinde gizleniyorlardı. "Beklemeyecektir," dedi Luthien. ±71 Yan-elf, genç adama baka. Bunu söyleyi ş tarzı, Avon ordusuna de ğil de dü şmanın liderine gönderim yapmı ş olması genç Bedwyr'in ne dü şündüğü konusunda fikir edinmesini sa ğladı. Omzunun üstünden gerideki kente baka Siobahn ve bir sokaktan çıkmı ş, duvara doğru gelmekte olan ve yüzleri isten kapkara bir grup sava şçı gördü. A şağıda, Shuglin'in cüceleri giri şteki kapıyı sa ğlamla ştırmak için çalı şıyorlardı ama kapı böylesine büyük bir kuvvete kar şı koymak için in şa edilmemi şti ki. O ana kadar kent u ğruna yapılan sava şlar genellikle kaba saba tepegöz kabileleriyle yapılan, nispeten küçük ölçekli sava şlardı. Ana kapılar büyük olmalarına ra ğmen, bir giri ş iskelesiyle desteklenmemi şlerdi bile. Bunun için planlar çizilmi şti aslında ancak dı ş duvarın çökü şü için yapılan çalı şma gibi di ğer hazırlıklar öncelikli olmu ştu. "Onları duvardaküerle de ği ştirin," dedi Luthien, yanındaki bk adama. Kentten gelen grubu kastediyordu. "Aynı sayıda bir grubu tepegözleri yakalamak ve alevleri söndürmelerinde çocuklara ve ya şlılara yardım etmek üzere kente gönder." Ciddi yüzlü adam ba şıyla onaylayarak yanlarından ayrıldı. " Đlerle bakalım," diye şiddedi rüzgara do ğru fısıldadı Luthien yeniden araziye dönüp bakarken. Luthien'in dü şmanına seslendi ğini biliyordu Siobahn. Feci bk sava şa bu ve giderek kötüle şi-yordu. Gücü kuvveti yerinde olan tüm kadınlar, tüm erkekler duvar boyunca sava şmışlardı, ancak şimdi çocuklar, ya şlılar ve hatta ağır yarak sava şçılar bile, ya tepegözlerle ya da alevlerle sava şmak zorunda kalmı şlardı. "Görelim bakalım!" "Tek-gözlerin gelece ğinden bu kadar eminsin, ha?" dedi Siobahn. "Büyük bk urana kopacak," diye kar şılık verdi Luthien. "O gayet iyi biliyor. Sabah kentin üzerine yürümeleri daha zor olacak. Fıronaya, çetin rüzgara ve kara dayansalar bile." Kafasını salladı. "Hayır," dedi etrafındakilere. "Dü şmanımız

Page 79: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

beklemeyecek. Tam darbe zamanı şimdi, güne ş hala gökyüzünde ve alevler arkamızda, duvardaki pozisyonumuz zayıflamı ş ve kapılar son saldırıdan sonra hala dayanıksızken." "Cüceler sıkı çalı şıyorlar," dedi bkaz olumlu bk haber verme ihtiyacını içinde hisseden bk adam. 172 Luthien tartı şmadı. "Gelecekler," diyerek Luthien'e katıldı ğını belirtti Siobahn. "Acaba dayanabilir miyiz?" Sadece bir an için yan-elfe baktı Luthien. Sonra etrafındakilere, birdenbire konu şmayla ilgilenmeye ba şlayan yüzlere bir göz atü. "Dayanaca ğız," dedi kararlı bir tavırla, di şlerini sıkarak. "Onları bir kez daha kapılarımızdan kovaca ğız, sava ş alanında öldürece ğiz ve sonra fırtınanın onları durdurmasını, dondurucu soğuğun ço ğunu öldürmesini bekleyece ğiz. Özgür Eriador!" Beklenmedik bir sevinç çı ğlı ğı koptu duvarın o bölümünden. Siobahn buna katılmamı ştı. Uzun uzun ve sert bk tavırla Luthien'e baktı, ancak duvarın öbür tarafına, sava ş alanına bakmakta olan Luthien onun bakı şlarını fark etmemi ş gibiydi. Siobahn Luthien'in bu küçük konu şmasının do ğrulu ğunu, sözlerindeki inandırıcılı ğı etraftakileri ikna etmek u ğruna oldu ğunu biliyordu. Luthien aptal değildi. Üç, dört, belki de be ş bin tepegöz ölmü ştü ya da sava şa devam edemeyecek kadar a ğır yaralanmı şa. Kentin savunma kuvvetlerindeki ölüler ve kentin iç kısımlarında tepegözleri avlamak için gidenler ve alevlerle sava şmak için ayrılanlar da duvardaki savunma kuvvetlerinde benzer bir azalmanın olmasına yol açmı ştı. Üstelik savunma kuvvetlerindeki her bk kayıp, canavarların duvara yakla şmasına fırsat bırakmadan bk düzine ok fırlatabilecek olan okçular arasından tek bk kayıp, bk dolu tepegöze bedeldi. Son saldırılarda duvarı neredeyse kaybediyorlardı. Şans artık onlardan yanaydı ve savunma daha güçlüydü. Bk şekilde sessiz dü şüncelerini okumu ş gibi yan-elfe keskin bk bakı ş fırlara Luthien. "Tüm kente haber yolla," dedi genç Bedwyr. "Duvardakiler ve di ğer görevleri olanlar hariç herkesi tüccar bölgesindeki duvarın orada topla. Çoğunluk Ministry'ye gksin. Siobahn duda ğını ısırdı. Kan kaybı ve dondurucu rüzgar yüzünden ve Luthien'in de kendiyle aynı ku şkulan payla ştı ğının iyice açı ğa çıkması yüzünden. Bunlar geri çekilme planlarıydı; dı ştaki duvann, dolayısıyla da kentin dı ş bölgesinin gece çökmeden önce kaybedilece ğine inandı ğı için. "Ve hepsine silah verin," diye ekledi Luthien, yan-elf i şe koyulurken. "Çocuklara bile. En ya şlılara bile." 173 Siobahn dönüp bakmadı çünkü Luthien'in yüzündeki acı ifadeyi görmesini istemiyordu. Olası yenilginin a ğırlı ğı aynı Luthien gibi onun da sırtına binmi ş, içine oturmu ştu. Çatı şmadan sonra zafer kazanan tepegözler merhamet göstermeyeceklerdi. Şimdi, sadece bir günün ardından, böyle bir sava şa hepsi hazırlıklıydılar. Bu yüzden, siyah-gümüs kütle, iki dev kol halinde yeniden ortaya çıkıp yava ş yava ş üzerlerine do ğru gelirken duvarda hiçbir panik ya şanmadı. Davulların bk kalp atı şını anımsatan düzenli çınlamaları; ayak sesleri. Gerilen bir yaydan atı ş yapıldı ğını gösteren tıng sesi geldi, ancak o mesafeden, muhte şem elf arbalederinden çıkan oklann bile o dev seti delip geçme şansı yoktu. Ate ş etmemeleri için haberi duvara da yaymak istedi Luthien. Tepegözler yakla şacaklardı, çok daha fazla hem de. Ama kendisine öfkesinin duydu ğu sonsuz üzüntü ve korkudan kaynaklandı ğını fark edip, ok fırlatan askerlerin de aynı duygularla hareket ettiklerini anlayınca sessiz kaldı. Okçular tepegöz hatuna ciddi bk zarar veremezlerdi elbette. Sadece cesaret toplamaya çabalıyorlardı. O an cesaret ve aptallı ğın bkbirinden çok da uzak kavramlar olmadıklarını düşündü Luthien. Fakat bu saçmalı ğı aklından ve kalbinden söküp atü genç Bedwyr. Bu, Caer MacDonald'dı, onun kenti, onun Eriador'u; ykmi yıllık kısa ya şamı boyunca hiçbk zaman gerçek anlamıyla ya şayamadı ğı özgürlük denilen o şey için burada ölmenin hiç de aptafeft bk tarafı yoktu.

Page 80: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Tepegözler dı ş duvarın yıkıntılarına ula şıp, inatçı bk siyah-gü-mü ş ölüm dalgası gibi üzerinden geçtiler. Yaylar ardı ardına, ço ğu da aynı anda, şakımaya; mancınıklar ve dev arbaletler, kaya ve a ğıt mızrakları ardı ardına fırlatmaya başlamı şlardı. Kaç tanesini öldü-rebilklerdi? Oklarını fırlatırken Luthien bunu düşünmek zorundaydı. Yüz mü? Be ş yüz mü? E ğer bu kadarsa tepegözler kayıplarının yerini doldurabilklerdi. Luthien'in etrafını ardı ardına gerilip bırakılan yayların u ğultusu sarmı şa ama tepegöz bklikleri yava şla- 174 k.HMAR.1 madılar. Praetorian Muhafızlar da savunma kuvvetleriyle aynı durumdaydılar, sava ş alanına ve bu tarz bir sava şa çabuk uyum sa ğlamı şlardı. Caer MacDonald direni şçilerinin üzerlerine fırlatabilecekleri beklenmedik, yeni bir şey yoktu. Düzenli gelen birlikler birden güruh halinde hızla ilerleyen bir kalabalı ğa dönü ştüler. Kancalar ve yüzlerce ip çıka ortaya ve merdivenler, üzerlerine dallar çakılarak ya da ba ğlanarak basamak yapılmı ş düzinelerce a ğaç. Tepegözler öğleyin bo ş durmamı şlardı. Caer MacDonald duvarı saldırıyı yava şlatacak kadar yüksek de ğildi; direni şçilerin yeterince tepegöz öldürecek, ipleri kesecek ve merdivenleri itecek zamanlan yoktu. Luthien çekilme emrini hemen verip, askerleriyle beraber Ministry'nin yanındaki iç duvara kaçmanın ve kentin dı ş bölgesini tepegözlere bırakmanın daha iyi olup olmayaca ğını dü şündü. Kafasını toplayıp karar verinceye kadar geçen dakikalarda, onun yerine karar verilmi şti bile. Sava ş tüm şiddetiyle ba şlamı ştı. Shuglin'in yara bere içindeki cüceleri, dünyada bulunabilecek o en sıkı askeri güç, ana kapılara yapılabilecek yeni bir saldırıya hazır, avluyu tutuyorlardı. Ana kapının hemen dı şındaki küçük bölüme bakan Luthien, cücelerin yeterli olmayaca ğını anladı. Büyük bir Praetorian kalabalı ğı barikat kurulmu ş kapılan zorlamaktaydı. A ğır midilli-domuz binekleri ve en cüsseli, en güçlü tepegözlerden olu şan bir süvari birli ği de arkalarında bekliyordu. Luthien o çirkin generalin bunların arasında oldu ğunu fark etti. Tam oraya bir yaylım ate ş için seslenecekti ancak etrafına bakınca çok geç oldu ğunu anladı; duvann üstünde, elinde yayı bulunan çok az ki şi kalmı ştı. Bunların ço ğu da silahlarını sopa gibi kullanarak inada tırmanmaya devam eden ve hiç bitmeyecekmi ş gibi görünen tepegöz birliklerine vuruyorlardı. Luthien tüm gücüyle duvarın üstünde oradan oraya ko şmaya ba şladı. Bk ipi kendisi kopardı. Ardından bir ikincisini. Sonra a şağıdan gelen bir ba ğıra duydu ve kendisi için en iyi yerin cücelerin yanı oldu ğuna karar verdi. Duvarın üstündeki saldın tehlikeliydi elbette ama avlu kaybedilirse kent de elden gidecekti. Shuglin'in birli ğinin yanına inince giri şteki çarpı şmanın çoktan ba şlamı ş oldu ğunu gördü. Baskıya dayanamayan kapılardan biri R. A . S A L V A T O R E gitmi şti ve kapıların giri şindeki bo ğazda cüce ve tepegÖ2 ölüleri üst üste yı ğılmaya ba şlamı ştı. Luthien, Shuglin'le kar şıla ştı ve elveda demek için dostunu omzundan kavradı. "Bu sefer dayanamayaca ğız," diye itiraf etti cüce. Luthien ba şıyla onaylayabildi sadece, çünkü bu açıldı ama kesinlikle do ğru sözlere verebilece ği ba şka bir kar şılık yoktu. Tepegözler giri şte avantajı ele geçirmeye ba şladılar. Cüceler tepegözlerin baskısıyla gerilemekteydiler. Ve geri atılan her adım sava ş alanını geni şletiyor, daha çok tepegözün içeri akın etmesine izin veriyordu. "Özgür Eriador," dedi Luthien ve iki dost birbirlerine gülümsediler, sonra da birlikte ölümlerine atıldılar. ***** Duvarın üstünde, yukarı çıkmayı ba şaran her tepegözün tırmandı ğı noktadaki direni şçilere destek vermek amacıyla oradan oraya ko şturan Siobahn'ın ye şil gözlerinden ya şlar süzülüyordu. Haladan kesmekten ve ta ş duvara çarpmaktajn kılıcında bir sürü çentik olu şmuştu ancak bunlar kalın ve pıhola şmış kan yüzünden ortaya çıkan kir tabakasından dolayı görünmüyorlardı. Savunma hatam geçen ba şka birine do ğru ko ştu ancak durak-sadı. Kandan kayganla şmış zemin yüzünden neredeyse dü şüyordu bu arada. Duvarın kenarında beliren gümü ş bir mi ğfer görmü ştü. Kılıcı yukarıdan a şağıya indi ve mi ğferi yardı; tepegözün kafatasını da.

Page 81: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Bir saniye nefesinin yerine gelmesini bekledi Siobahn ve sonra duvarı şöyle bir inceledi. Tepegözler büyük Ifütleler halinde geliyorlardı; çok yakında vücutlardan olu şan bir şelaleye dönü şüp kentin içine, Caer MacDonald'a dökülecek ve isyanın getirdi ği güzel her şeyi silip süpüreceklerdi. Öyle görünüyordu ki yeniden Mont-fort bayra ğı ve yanından da Greensparrow:"unki dalgalanacaktı kentin üstünde. Alanda ise Siobahn'ın halkı elfler, kölelik neymi ş bir kez daha öğreneceklerdi. Yan-elf ba şını salladı ve avazı çıka ğı kadar haykırdı. Green-sparrow'un yanda şı bir tüccarın fahi şesi olmayacaktı yeniden. Ha- N K.UMAR.I yır, o gün, orada ölecekti. Bu arada da, çabalarının bo şa gitmeyece ği, ondan sonrakilerin onun kendini feda etmesi sayesinde çok daha iyi ya şayacakları umuduyla—ki bu umut da giderek azalıyordu—öldürebildi ği kadar çok dü şman askeri öldürecekti. Surlarda ba şka bir gümü ş mi ğfer göründü; bir tepegöz daha ölü olarak dü ştü aşağıya. * * * * * Luthien sava şıyordu şimdi, Shuglin'in tam yanında ama kırılmı ş kapının dibinde açıktaydılar. Cücelerden olu şan birlikler tepegöz akınına direnemiyorlardı. Kum taneciklerinin, çok sayıda kum tanesinin avuçtan kayıp dökülmesi gibiydi durum. Üstelik canavarlar hala, bitmek tükenmek bilmez, sonsuz bk dalga halinde gelmeye devam ediyorlardı. Düşman süvari birliklerinin ne zaman içeri dalaca ğını merak ediyordu Luthien. Çirkin tepegöz lideriyle kar şıla şmak için bir şans, sadece bir şans elde edebilmeyi umuyordu. Sava şın kaybedildi ği kesindi ama en azından şahsi bk zafer kazanmayı ümit ediyordu. Elind-Striker, havada bk daire çizerek bk tepegöz mızra ğını son anda durdurdu. Karı şık kafası yüzünden az kalsın ödeyece ği bedeli, dü şman kumandanıyla ilgili bk anlık hayallerinin kendisini ne kadar tehlikeli bk duruma soktu ğunu fark etti ve korktu. Tek-gözlü rakibi de bu açı ğı yakalamı ş ve deli gibi saldırmı şa. Ancak tepegöz aniden sendeledi ve yere yı ğıldı. Şimdi onun az önce durdu ğu yerde insan dostuna göz kırpan Shuglin vardı. "Kapıya mı?" diye sordu mavi-siyah sakalının ardından. "Gidebilece ğimiz ba şka yer var mı ki?" dedi Luthien kederle. Böylece ikisi bklikte dönüp, kalabalıkta ön saflara geçebilecekleri bk açıklık bulmaya çalı ştılar. Kırık kapıların üstündeki ta ş bölümden gelen keskin bk üs sesiyle durdular aniden. Ye şil kıvılcımlar ve ye şil renkli bk ate ş çıka ve dövü ş durdu. Cüceler, tepegözler, cifler ve kısanlar dönüp bak olar. Parıltılar saçan parlak bk ate ş geldi ardından ve ye şilimsi gri bk duman. Sonra da geldi ği gibi aniden kayboldu ve az önce du- manın oldu ğu yerde düz, sıradan ta şın yerinde, yukarıdan a şağıya kapanan, tarak şeklinde bir kale kapısı belirdi—dev bir kale kapısı! "Bruce MacDonald adına. . . " diye ba ğırmaya ba şladı Shuglin, bu manzaraya şahitlik etmi ş olan herkesin, özellikle de sivri uçlu o dev şeyin tam altında duran şanssız tepegözlerin çı ğlıkları arasında. Kapı altındaki tek-gözleri ezerek indi ve dı şandakilerin girmesini, içeridekilerin de kaçmasını engelledi böylece. Cüceler durumun açıklı ğa kavu şmasını beklemediler. Avluyu bir an önce temizleyip duvarın üstündeki savunmaya destek olabilmek umuduyla çılgınca sava şmaya koyuldular. Bir süre hayranlık ve şaşkınlıkla kapıya bakü Luthien. Büyü sayesinde oldu ğunu biliyordu—sava şta böylesine bir mucizeye daha önce şahitlik etmi ş az sayıda ki şiden biriydi o da—ama sava ş alanındaki biri mi yapmı şa bunu yoksa kenti savunanlar do ğru insanlar olup gerçekten ihtiyaç duyduklarında ortaya çıkması için duvara gizlenmi ş büyülü bir şey, Caer MacDonald'ın bilinmeyen sihirlerinden biri miydi bilemiyordu. Savaş alanının di ğer tarafından çalınan bir boru ve olanları bir an için değerlendirme fırsatı bulan duvarın üstündeki direni şçilerden kopan sevinç

Page 82: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

çı ğlıktan Luthien'in sorularını yanıtladı. Avludaki karı şıklıktan kurtulup surlara çıkü ve gelen müttefiklerini gördü. Bakı şları hemen iki ata kilitlendi; parlak tüylü beyaz bir aygır ve çirkin san bir midilli. Uzaktaki o arazide onlar ve binicileri birer küçük nokta olmalarına ra ğmen Luthien, Katerin ve Oliver'ın geldiklerini hemen anladı. . Gerçekten de gelen onlardı, sayısı iki bine ula şan bir askeri kuvvede beraber. Charley Limanlı askerlerin sayısı gelirlerken kendilerine katılan asi grupları ile iki katına, hatta ondan da fazlasına çıkmı şa. Duvarın dı şında kalan şaşkın tek-gözlerin üstüne ya ğdı oklar. Kıvılcımlar çaka tepegözlerin kafalarının üstünde; kenarlan iyice keskinle ştirilmi ş çelik parçalan üstlerine dü şüyor, oralarına buralarına saplanıyor, gözlerini kör ediyordu. Luthien büyünün kayna ğını bunu görünce anladı. Yakla şmakta olan müttefiklerine bakarken Caer MacDonald'ın ça ğrısına ba şka kimin ko ştu ğunu biliyordu arak. "Brind' Amour," diye fısıldadı, LU.THieN'i.N KUMARI sesi saygı ve bk anda ye şeren umuda dolu olarak. Siobahn yanındaydı şimdi. Sıkıca sarılıp yana ğından öpüyordu. Güçlü kollarıyla yan-elfî sardı Luthien ve katı şıksız bir ne şeyle döndürdü kendi etrafında. "Katerin geldi!" diye ba ğırdı Siobahn. "Oliver da! Yanlarında bazı dostları da getirdiler!" Đkisi ve di ğer direni şçiler için bu mutluluk anı devam etmekte olan sava ş nedeniyle kısa sürdü. Yeni bir takım planlar yapmak umuduyla durumu gözden geçirdi Luthien. Direni şçilerin sayısı hala daha azdı ancak tüm tepegöz ordusunu oracıkta mahvetme dü şüncesinin tadını çıkardı. Tek-gözlerin şaşkınlı ğı devam ederse ve e ğer birliklerinde firarlar olursa... Fakat bunlar Praetorian Muhafızlardı ve Luthien liderlerinin zekasını abartmamı ştı. Belsen'Krieg ve durup sava şı de ğerlendirdi bir süre. Sonra kentin içinde kalanlar hariç birliklerini, hepsini geri döndürdü. "Hayır!" diye soludu, siyah ve gümü şe bürünmü ş binlerce Praetorian Muhafızın yeni bir hat olu şturup do ğruca yakla şmakta olan destek kuvvetlerinin üzerine gidi şlerini izleyen Luthien. O uzaklıktan bile müttefiklerin sayısını tahmin edebiliyordu. Đki binden daha fazla de ğildiler. Yani az sonra tepelerine binecek olan dü şmanın dörtte birinden daha az. Okçularına giden canavarlara ate ş etmeleri için seslendi genç Bedwyr; kentten çıkıp Katerin ve Oliver'ın yardımına ko şacak bk askeri güç olu şturmak isterdi aslında. Ama duvarın üstündeki ve avludaki sava ş henüz kazanılmamı ştı ve Luthien'in izlemekten ba şka seçene ği yoktu. "Ko şun," diye defalarca yineledi. Yakla şan destek kuvveti organize bir şekilde geri çekilmek için dönerken biraz rahatladı. ***** Avon ordusu kovalamaya ba şladı ancak Oliver ve dostları hazırlıksız yakalanmamı şlardı. Kovalanmayı bekliyorlardı ve buna uymaktan, Felling Nehri'ne kadar tüm yolu geri gitmekten, arkalarında yapıp bıraktıkları derme çatma köprülerle nehri geçip kar şı kıyıda savunma pozisyonu almaktan büyük mutluluk duydular. Sonra köprüler a şağı indirildi ve tepegözler kolaylıkla geçemeyecekleri do ğal bk engelle kar şı kar şıya kaldılar; özellikle de yüzlerce okçu oklariyla birlikleri bir kez daha yakarken. Belsen'Krieg öfkeden kudurdu ancak her şeye ra ğmen aptal de ğildi. O gün kaybetmi şti. Yakla şık iki bin askerini. Ama şimdi asilerin son kozlarını da kullandıklarından emindi. Tepegözlerin lideri, beklenmedik bk şekilde ortaya çıkan bu destek kuvvederine ra ğmen yenilgiden hiç korkmuyordu. Yann sava ş için yeni bk gün olacakü. Böylece tepegöz ordusu kuzeye do ğru ilerledi. Güne ş bandaki ufka yerle şti, ancak artan bulutlar arasında her nasılsa bk bo şluk bulmu ş, kentin duvarları üstünde parkyordu; adı hala Caer MacDonald olarak bilinen kentin. En azından bk gün daha. 120 15 satranç

Page 83: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Kentin iç kısmındaki sava ş alacakaranlıkta da bitmedi. Duvarla avlu kısa sürede temizlendi ama çok sayıda tepegöz Caer MacDo-nald'ın gölgelerine kan şmışü; ara sokaklarda bk sürü çatı şma oldu, bkçok binayı alevler sardı. Güneş battıktan sonra da Siobahn'ın olaca ğını önceden tah- 121 R.&.SUVAIORE min etti ği fıruna padak verdi. Sulu sepken ama hızlı bk kar şeklinde ba şladı ve kentteki evlerin çatılarını döverken Avon ve Char-ley Limanlı askerlerin kamp ate şlerini söndürdü. Gece çöküp ısı dü şünce sulu sepken de a ğır bk kar fırtınası halini almı şa. Luthien bunu önce duvarın kapısının giri şindeki bölümden, sonra da Dwelf in çaasından izledi. Sanki bu katliam görüntüsü kar şısında Tann'nın da midesi bulanmı şa ve şimdi o korkunç sahneyi aklıyordu. Fakat Luthien Bedwyr'in zihninin derinliklerine kazınmı ş o görüntüyü silmek için kar tek ba şına yeterli olmaya-caka. "Luthien?" diye seslendi biri, a şağıdaki sokaktan—Shuglin'in genizden gelen sesi. Luthien kaygan çaanın kenarına dikkade yak-la şa ve a şağıdaki cüceye baka. "Oliver'ın kampından bk haberci," diye açıkladı Shuglin, bann kapısını i şaret ederek. Luthien ba şıyla tamam i şareti yapıp kendisini caddeye indke-cek olan ya ğmur borusuna yöneldi. Müttefiklerinin bk haberci göndereceklerini tahmin etmi şti; tüm askeri gücün kente gelip gelmeyece ğini de merak eüni şti. Görünüyordu ki bu olmayacaka. Çünkü gece iyice ba şarmı şa ve baüda, Felling Nehri'nin ardında yanan kamp ate şleri uzaktan hala görünüyordu. Haberci, ordunun planlarını anlatmaya gelmi şti. Luthien de buna göre Caer MacDonald'ın dkeni şçilerini koordine edecekti. Su borusundan a şağı kayıp karla kaplı soka ğa yava şça inerken kalbinin deli gibi çarptt ğını hissetti. Kim bük, gelen belki de Katerin'dk diye umuyordu. O ana kadar ate şli, kızıl saçlı, Hale'li kadını böylesine görmek istedi ğini fark etmemi şti. Hızla Dwelf e ula şağında gelenin ne Katerin, ne Oliver, ne de Brind' Amour oldu ğunu gördü. Gelen Charley Limanı halkından Jeanna D'elfınbrock adında genç bk kadın, aslına bakılırsa çok genç bk kızdı. Kızıl Gölge olarak bilinen o efsaneye, Luthien'e bakınca parlak gözleri ı şıldadı. Luthien ise utanmı şa. Görü şme çok hızlı ve konuya do ğrudan girilerek yapıldı—tam olması gerekti ği gibi, çünkü Jeanna'nın etrafta dola şan tepegözlere görünmeden, şafak sökmeden çok önce kampa geri dönmesi gere- K-MMAR.I kiyordu. Oliver deBurrows'un Charley Limanı'ndan gelen orduyu kente sokmak istedi ğini ama Felling Nehri'ni güvenli bir şekilde geçemeyeceklerini söyledi genç kadın. Kuzeydeki tepegözler o kadar uzakta de ğillerdi. Tetikte bekliyorlardı ve buna izin vermeyeceklerdi. Ludrien şaşırmadı. Caer MacDonald'ı savunanların ço ğu ya ölmü ş ya da duvarı koruyamayacak kadar a ğır yaralıydılar. Yakla şık iki bin ki şinin kente girmesine izin verirlerse savunmadaki bo şluklar kapatılmı ş olacak ve tepegözler hücuma önceki gün ba şladıkları yerden geçmek zorunda kalacaklardı. "Sana ve orduna en derin te şekkürlerimizle," dedi'Luthien. Kızarma sırası şimdi Jeanna'daydı. "Komutanlarına söyle, yaptıkları bo şa gitmeyecek, Caer MacDonald düşmeyecek. Oliver'a özel selamımı ilet ve en ihtiyaç duydu ğumuz anda ortaya çıkaca ğını bildi ğimi söyle. Katerin O'Hale'e de atıma iyi bakmasını!" Katerin'den bahsederken yan gözle Siobahn'a bakmaktan kendini alamadı Luthien, ama yan-elf hiç orakymı ş gibi görünmüyordu. Bunun üzerine Jeanna D'elfinbrock, Dwelf ten ve kentten ayrılıp şiddedi fırtınada, kar kaplı tarlaları dikkade geçerek birkaç mil ilerideki Charley Limanı askeri kampına do ğru yola koyuldu. ***** Luthien ve Siobahn, gecenin ilerleyen saatlerinde yata ğa uzanmı ş, geçen ve henüz başlamamı ş olan günü konu şuyorlardı. Son sürat esen rüzgar küçük daireyi sallarken içeride giderek artan ısıya kar şı bacadan a şağı üflüyordu. Bu yüzden de küçük odanın havası dumanlıydı. Siobahn Luthien'e sokulup bir dirse ğinin üstünde do ğruldu ve genç adamın güzel yüzündeki ifadeyi incelemeye ba şladı. Luthien sırtüstü yatmı ş, karanlık tavana

Page 84: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

konsantre olmu ştu. Ama aslında ba şka bir yere baktı ğını çok iyi biliyordu gözünden hiçbir şey kaçmayan yan-elf. "Onlar iyiler," diye fısıldadı Siobahn. "Kamp ate şleri yanıyor ve bu havada kendilerini nasıl koruyacaklarını biliyorlar. Ayrıca yanlarında bir de büyücü var ve anlattıklarına göre, Brind' Amo-ur'un fırtınayı alt etmek için bk iki numarası da vardır." Luthien'in bundan hiç ku şkusu yoktu, ki bu da içini rahatlatan bk şeydi. "Onlan güneye do ğru kaydırıp da ğın eteklerinden kente girmelerini sa ğlayabilirdik," diye fikir yürüttü genç adam. "Güne ş batana kadar kampın ne büyüklü ğünü ne de yerini biliyorduk," dedi Siobahn. "Sadece bkkaç saat sürerdi," diye hemen kar şılık verdi Luthi-en. "Fırtınada bile. A şağıdaki yolların ço ğu güvenli. Çok az kar vardı ba şlangıçta." Derin, pi şmanlık dolu bk iç geçkdi. "Onlan kente sokabilkdik." Luthien'in sözlerinden hiç ku şkusu yoktu Siobahn'ın, ancak Luduen'de şu anda olmasını bekledi ği tek şey suçluluk duygusuydu. "Oliver bölgeyi en az senin kadar iyi biliyor," diye hatırlattı. Charley Limanı halkı Caer MacDonald'a gkmek isteseydi gkerdi. Luthien bundan o kadar da emin de ğildi, fakat arak tartı şmak anlamsızdı. Gece yansını çoktan geçmi şti ve bu saatten sonra hiç-bk şey yapılamazdı. "Shuglin, tepegözler için halkıyla bklikte bk takım yeni tuzaklar hazırladıklarını söyledi," dedi yan-elf, konuyu olumlu bk noktaya çekmek için. "Düşmanımız yeniden saldırdı ğında a şılması çok zor olan bk duvarla kar şıla şılacak. Bk açık verdikleri anda da Oliver'la askerleri onları arkadan kıstıracak." "Oliver'ın bunu yapacak kadar askeri yok." Siobahn kafasını sallayıp kikkdedi. "Dosdanmız belli bk uzaklıktan saldıracaklar!" diye ısrar etti. "Oklanyla tepegözleri sırtlarından vurup koşacaklar." Luthien o kadar emin de ğildi ama uzatmak istemiyordu. Tavana, rüzgarla dans eden şöminedeki alevlerin tavana yansıttı ğı hareketli gölgelere bakmaya devam etti. Kısa süre sonra, yanında uyuyan Siobahn'ın ritmik nefesini hissetti ve ardından o da uykuya daldı. Düşmanı, dev, çkkin tepegözü gördü rüyasında. Gün içinde uygulanan tüm taktikler ve canavarların bütün hamleleri dü şünce-lerindeydi; kente yapılan şiddedi ilk saldın; ikinci saldın, bk sürü tepegöz kundakçının kente sızdı ğı o hile; en sonunda da beklenmeyen ordunun ortaya çıkmasıyla bklikte yetenekli Praetorian Muhafızlarının organize bk şekilde ve ani geri dönü ş takti ği. Ha- 124 KUMARI zırlıksız yakalanıp, karma şa içinde ezilip oracıkta mahvolabilirlerdi. Ama komutanları hızlı ve kararlı bir tavır gösterip aniden geri dönmü ş ve Charley Limanı'ndan gelen orduyu Felling Nehri'ne kadar kovalamı şa. Yalnızca bir saattir uyuyor olmasına ra ğmen Luthien'in gözleri aniden açılıverdi. Yanında yatan Siobahn ise uyku sersemi, bir gözünü açıp yana ğını genç adamın güçlü gö ğsüne yasladı. "Geri gelmeyecek," dedi Luthien. Sesi arka planda vızıldayan rüzgarı bile bastırmı şa. Siobahn ba şını kaldırdı. Uzun saçları Luthien'in omzuna dökülüyordu. "Sen neden bahsediyorsun?" dedi Siobahn, kafasını sallayarak saçını yüzünden arkaya atarken. Do ğrulurken battaniye yere kaydı. "Komutanları çok zeki," diye devam etti Luthien. Daha çok kendi kendine konu şur gibiydi. "Yeniden kentin duvarlarına saldırmaya kalkarsa ortaya çıkan müttefiklerimizin büyük sorun olaca ğını biliyor." "Ama kenti almak için geri geldi," diye hatırlattı Siobahn. Luthien bk parma ğını havaya kaldırarak durumu açıkladı. "Ama tüm bu olanlar ve fırtına yüzünden kaybedece ğini biliyor." Siobahn'ın yüzündeki ifade sorabilece ği herhangi bk sorudan çok daha iyi ifade ediyordu ku şkularını. Tepegözler genelde inatçı ve kıt akıllı bk ırkü. Şimdiye kadar o da Luthien de a şamayacakları güçlüklere kar şın saldırıya geçen ve tek bk

Page 85: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

tepegöz kalmayıncaya kadar sava şan tek-gözlü kabileleri hakkında bk sürü hikaye dinlemi şlerdi. Luthien Siobahn'ın bu düz mantı ğına kar şı çıkarcasına ba şını salladı. "Bunlar Praetorian Muhafızlar," dedi. "Komutanları da kurnaz biri. Yarın kente saldırmayacak." "Bugün," diye düzeltti Siobahn, çünkü vakit gece yansını geçmi şti. "Peki nereden biliyorsun?" Uzun uzun ve dik dik baktı Siobahn ancak Luthien'in bu dü şüncesini açıkça sorgulamadı. "Ne yapmasını bekliyorsun?" O ana dek dü şmanının ne yapaca ğı hakkında hiçbk fikri yoktu Luthien'in. Ama yanıt aniden ve kristal berraklı ğında belkdi zihninde. "Nehrin kar şısına geçecek," dedi genç Bedwyr. Cümlenin 125 sonuna ula ştı ğında nefessiz kalmı ştı. Siobahn ku şkuyla ba şını salladı. "Nehri geçecek ve Charley idmanlıları hazırlıksız yakalayacak," diyerek ısrar etti iyice endi şelenmeye ba şlayan Luthien. "Hedefi kent," diye üsteledi Siobahn. "Hayır!" dedi Luthien, sert, dü şündüğünden daha sert bir sesle. "Onları açıkta yakalayacak. Đşlerinin bitmesiyle tekrar üstümüze gelebilir." "Üstümüze gelebilecek kadar askeri kalırsa," dedi Siobahn. "Hem o zamana kadar bizim savunmamız çok daha fazla güçlenmi ş olacak." Yeniden ku şkuyla ba şını salladı ancak Luthien'in hala ikna olmadı ğını gösteren inatçı ifadesini görebiliyordu. "Zaman dü şmanımızın aleyhine i şliyor," dedi. "Her şeyden önce, yiyecekleri yok, evden çok uzakta, yorgun ve yaralılar." Luthien bunların sıradan tepegözler de ğil, Praetorian Muhafızlar olduklarını yeniden hatırlatmak istedi ama Siobahn mantık yürütmeye devam etti. "Haklı olsan bile," dedi, "biz ne yapabiliriz? Oliver ve di ğerleri aptal değiller. Tepegözlerin geldi ğini göreceklerdir. Sonra da Caer MacDonald yolu onlara açılacak." "Düşmanımız açık vermeyecektir," dedi Luthien kederli bir sesle. "Müttefiklerimize güvenmelisin," dedi Siobahn. "Bizim görevimiz Caer MacDonald'ı savunmak." Durdu ve Luthien'in güçlükle nefes aldı ğını fark etti. Genç adamın üzgün, kafası karı şık ve kaygılı oldu ğu açıkü. "Bizim yapaca ğımız bir şey yok," dedi Siobahn ve e ğilip Lut-hien'i öptü. Sonra da çıplaklı ğını örtmek için hiçbir giri şimde bulunmadan öylece oturdu. Eli Luthien'in yana ğında, oradan da boynunda gezindi ve genç adamın adaleleri yan-elfin nazik dokunu şu altında gev şedi. "Ama bir şey var," dedi Luthien aniden, düz oturup do ğrudan Luthien'in gözlerine bakarak. " Şafaktan önce dı şarı, kuzeydeki yolların oraya çıkabiliriz. E ğer çevirebilirsek. .. " Yan-elfın yüzündeki büyük şaşkınlı ğı gören Luthien durdu. "Kentin dı şına çıkmak mı?" diye sordu şok geçken Siobahn. "Düşmanımız onları açıkta yakalayacak," dedi Luthien. "Sonra da, kenti ele geçirmeye yetecek kadar askeri olmadı ğına karar verirse dönüp, tamamen savunmasız durumdaki Charley Limanı'na yürüyecek. Tepegözler kasabayı kırıp geçirdikten sonra oraya konu şlanacaklar ve mevsim bahara dönünce Greensparrow'un Eria-dor'da bir limanı olacak. Sonra da daha büyük bir orduyu da ğların ardına gönderecek." "Kaç ki şiyi dı şarı göndermeyi dü şünüyorsun?" dedi Luthien'in bu dü şüncelerini daha ciddi de ğerlendirmeye ba şlayan yan-elf. "Mümkün oldu ğu kadar çok," diye yanıdadı Luthien, hiç tereddüt etmeden. Siobahn'ın yüzünü keder kapladı. "Çok sayıda ki şiyi dı şarı gönderirsen ve düşmanımız yeniden Caer MacDonald'a gelirse, biz dönüp saldırıya geçemeden kente kurulacaktır. Böylece biz yenik ve korumasız bir şekilde Eriador tarlalarına kaçı şmak zorunda kalaca ğız." Luthien bu ele ştiriyi bekliyordu elbette. Siobahn'ın sözlerindeki do ğruluk payı da büyüktü hem. Ama dü şmanının do ğruca kente gelece ğini hiç sanmıyordu. Đçinden bir ses Luthien'e tepegözlerin nehri geçece ğini fısıldıyordu sürekli olarak. "Onun yüzünden mi?" diye sordu Siobahn aniden, hiç umulmadık bir şekilde.

Page 86: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien'in a ğzı açık kaldı. Katerin'e bu şekilde gönderim yapılması ona acı vermi şti. Hatta daha da fazlasını. Çünkü buradaki gerçeklik payını kendi bile bir an merak etti. Luthien'in ne kadar incindi ğini anlayan Siobahn, "Özür dilerim," dedi içtenlikle. "Bu söyledi ğim çok kötüydü." E ğilip genç adamı bir kez daha öptü. "Kalbinin Caer MacDonald için ata ğını biliyorum," diye fısıldadı. "Kararının hepimiz için oldu ğunu da. Bundan hiçbir zaman ku şku duymadım." Sonra yeniden, bir daha, bir daha öptü Bed-wyr'i. Luthien de kollarını dolayarak yan-elfe sarıldı, sıcaklı ğını hissederek, sıcaklı ğına ihtiyaç duyarak. Fakat sonra, o farkına varma gecesinde, Siobahn'ı kendinden ayırarak baka. Yüzündeki karma şık ifade yan-elfi gafil avladı ğını göstermekteydi. "Bunun benimle bk ilgisi yok, de ğil mi?" dedi suçlarcasına. Siobahn anlamamı ş gibiydi. 'Tüm bunlar," dedi Luthien açıkça, "a şkımız, sevdi ğin ben, Luthien Bedwyr de ğil. Đsyanın lideri Ki2il Gölge." " Đkisi de aynı şey," dedi Siobahn. "Hayır, çünkü isyan şu ya da bu şekilde bitecek. Ben de. Ama ben ölmeyebilirim de. Peki o zaman Siobahn için ne dü şünecek? Kızıl Gölge'ye artık ihtiyaç kalmayınca?" O lo ş ı şık altında bile Siobahn'ın omuzlarının dü ştü ğünü, hatta tüm bedeninin çöktü ğünü görebiliyordu. Onu çok yaraladı ğını anladı ama aynı zamanda yan-elfin düşünmesini sa ğladı ğını da fark etti. "Seni sevdi ğimden asla ku şku duyma, Luthien Bedwyr," diye fısıldadı yarı-elf. "Ama. .. " diye sözün devamını getkdi Luthien. Siobahn dönüp şöminedeki kor ate şe bakü. "Babamı hiç tanımadım," dedi. Konunun böyle aniden de ği şmesi Luthien'i şaşırtmı şa. "O, bir cifti. Annemse insan." "öldü mü?" Başını salladı Siobahn. "Ben do ğmadan annemi terk etmi ş. Sesindeki acıyı hissedebiliyordu Luthien. Đçi parçalandı. "Sorunlar vardı," diye mantık yürüttü. "Elfler—" "O zamanlar özgürdüler," diye devam etti Siobahn. "Çünkü bu Greensparrow'dan önceydi. Neredeyse otuz yıl önce." Luthien konu şmadı fakat Siobahn'ın hikayesine göre yarı-elfin yakla şık altmı ş yaşında oldu ğunu fark etti birden! Sonra gözünün önünde yeni bk sürü şey belkdi. Son bkkaç haftanın karma şası içinde hiç dü şünmedi ği bk dolu şey. "Ben yan-elfim," dedi Siobahn. Bk dü şman kılıcına kurban gitmedikçe üç, belki de dört yüz yıl ya şayaca ğım." Dönüp Lut-hien'in yüzüne baktı. Soluk ı şı ğa ra ğmen, köşeli çıkıntıları ve derin ye şil gözleri«»et olarak görebiliyordu Luthien. "Babam gitti, çünkü a şkının ve çocu ğunun ya şlanıp öldüklerini görmeye katlanamaya-caku," diye açıladı Siobahn. " Đşte bu yüzden benim gibi melez sayısı az. Elfler insanlara a şık olabilkler ama bunun kendilerine yüzyıllar boyunca acı verece ğini de bilkler." LUTHtEN'LN KKMAR.I "Ben geçici biriyim," dedi Luthien. Sesinde öfke yoktu. "içinde bulundu ğumuz bu feci sava şın ne getirece ğini kim bilebilir ki?" dedi Siobahn. "Seni seviyorum, Luthien Bedwyr." "Ama isyan her şeyden daha önemli," diye belirtti Luthien. Siobahn'ın inkar edemeyece ği bir gerçekti bu. Luthien'i gerçekten de seviyordu, Kızıl Gölge'yi seviyordu, ancak bu bir insanın bir insanı sevmesiyle aynı şey değildi, çok daha uzun ömürlü olan cifler ve yan-elfler bunu yapamazlardı. O an Luthien'in bundan fazlasını hak etti ğini anladı Siobahn. Yataktan çıkıp giyinmeye ba şladı. Luthien'in bir parçası kalması için haykırmak istiyordu. Onu basit bir köle olarak gördü ğü andan itibaren arzulamı şti. Ancak yan-elfin demek istediklerini anlayan Luthien kadına hak verip sessiz kaldı. Siobahn'ı sevmi şti, Siobahn da onu. Oysa bu beraberlik hiçbir zaman beklendi ği gibi olmamı şa. Ve Luthien'in sevdi ği ba şka bir kadın daha vardı. Bunu biliyordu. Siobahn da biliyordu. "Tepegözler yarın kente gelmeyecekler," dedi Siobahn, kalın pelerini omuzlarına atarken.

Page 87: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Bu, büyük bir kumar," dedi yan-elf. Luthien ba şıyla onayladı. Kapıdan çıkarken Siobahn'a söyledi ği yegane şey, "Güven bana," oldu. 16 ktJıtorin feumn Gecenin geri kalanında uyuyamadı Luthien. Yatakta öylece u-zanıp tavandaki gölgelere bakarak Siobahn'ı, Katerin'i ve dü şmanı dü şündü. En çok da dü şmanı: Düşmanını, Luthien'in o güne dek gördü ğü tüm tepegözlerden daha kurnaz olan o çirkin, dev tepegözü. N K.KMAR.I Siobahn daireye şafak sökmeden bir saat önce döndü ve Luthien'i tamamen uyanık, giyinmi ş bir halde şöminenin önünde bir sandalyeye oturmu ş, yeniden canlanan alevlere bakarken buldu. "Gelmeyecek," dedi Luthien düz, kendinden çok emin bir sesle. "Nehri geçip Oliver'ın kuvvederini gafil avlayacak." Siobahn'ın yanıt vermek için hiçbir te şebbüste bulunmayı şının ardından geçen birkaç dakikalık sessizlikten sonra Luthien yan-elfi incelemek için omzunun üzerinden bakti. Eline Luthien'in pelerinini almı ş, kapının yanında duruyordu. Luthien çizmelerini aya ğına geçirdi, yanına gitti, pelerini aldı ve Siobahn'ın ardından daireden çıkü. Kent çoktan uyanmı ş, büyük bir hareketlilik içindeydi. Bu canlılı ğın ço ğu da o civarda ya şanıyordu. Siobahn tüm orduyu toplamı ş, Caer MacDonald'dan ayrılacak Luthien'i izlemek için hazır bekliyordu. Kar ya ğı şı önce sulu sepkene, sonra da yağmura çevirmi şti ama rüzgann hızı kesilmemi şti. Felaket bir sabahtı. Yine de oradaydılar i şte; Caer MacDonald'ın geçici direni ş çetelerindeki askerlerin binlercesi disiplinli ve hızlı bir şekilde badya yürümeye, kötü hava ko şullarına ve tepegözlere meydan okumaya hazırdılar. Luthien onları kimin hazırladı ğını biliyordu. Yanında sakin bir şekilde duran yan-elfe baktı ve minnet duygusuyla doldu gözleri. Oynadı ğı kumarın ciddiyetini biliyordu— e ğer yanılmı şsa ve dü şmanı Caer MacDonald'a saldırırsa kentin i şi biterdi. Siobahn da biliyordu bunu. O sabah orada olan tüm kadın, erkek, elf ve cüceler de. Aynı kuman oynayacak, Luthien'e güveneceklerdi. Omuzlanna binen sorumlulu ğun a ğırlı ğını hissetti Luthien. Ama ku şkunun bir saniyeden fazla süemesine izin vermedi. Bütün gece dönüp, durup bunu dü şünmüştü ve dü şmanını iyi tanıdı ğından, yapaca ğı hamleyi do ğru tahmin etti ğinden emindi. Siobahn'la Shugüin onu bir kenara çektiler. "Ben sizinle gelmiyorum," dedi cüce. Bu beklenmedik açıklamaya ne anlam verece ğini bilemeyen Luthien sorarcasına bakü Shuglin'e. "Cüceler Caer MacDonald'da kalan direni şçilerin ço ğunlu ğunu olu şturacaklar," diye açıkladı Siobahn. "Mancınık atmakta en usta onlar. Aynca nasıl çak şağını bir tek kendilerinin bildi ği tuzaklar, kapanlar kurdular." "Hem sonra kalın karda ilerlemek konusunda çok da iyi de ğiliz," diye ekledi Shuglin, kikirdeyerek. "Sakallar çok çabuk donuyor, biliyorsun." Đşte bundan sonra Shuglin'in kentten ayrılma konusundaki tereddütünün cücenin kafasındaki ku şkularla bir alakası olmadı ğını anladı Luthien. En azından Caer MacDonald'ın savunması iyi olacaktı, çünkü Luthien'in tahmini do ğru çıksa bile, tepegözler duvardaki direni şçileri pasifize etmek için küçük de olsa bk kuvvet gönderebilirlerdi. "Bütün atlar sende olacak," diye hemen ana konuya dönüp, bölgeyi gösteren rulo halindeki bir haritayı aça Shuglin. "Aranızda yollan iyi bilenler var—ilerlerken hava şartlan yüzünden rotanızı de ği ştirmek zorunda kalırsanız dönüp haber verecek birlikleri bile görevlendirdik." Konu şurken bo ğumlu parma ğını haritanın üzerinde gezdirerek, Caer MacDonald'ın güney giri şinin ardındaki etekleri, batıyı, Charley Limanlı ordunun kurmu ş oldu ğu kampı gösterdikten sonra kuzeye doğru ters bir daire çizerek tepegözlerle kar şıla şacakları araziyi i şaret etti. Alo bin çaresiz ama azimli sava şçıdan olu şan o uzun asker nehri hiç zaman kaybetmeden yola koyuldu. Bütün cifler birliklerin arasındaydüar. Tüm kentte bulunabilecek güçlü at sayısı iki yüzden az olsa bile tüm süvari grubu da. Şafak

Page 88: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

sökmeden önce karanlıkta dola şan hayaletler misali, hiç gürültü çıkarmadan ve ı şıksız bk şekilde ilerlediler. Usulca. Çoğunun elinde uzun yaylar vardı ve her bk okçu bkkaç sadak ta şımaktaydı. Bk grup, sargı bezi ve merhem paketlerini yüklenmi şti. Onlarla bklikte giden iki düzine cüce ise dörder ki şilik gruplara ayrılmı şa ve her grup sıranda bk a ğaç kütü ğü ta şıyordu. Çamura bulanmı ş yollarda yürüyü ş yava ş oluyordu—Luthien ve di ğer atlılar da ğların eteklerinde bütün yolu at üstünde ghmek zorunda kaldılar—halbuki ya ğmur kara hiç etki etmemi şti. Sürekli ve şiddetli esen bk rüzgara, kar fırtınasına denk geliyorlar, kılıç ve baltalarını kullanarak—çünkü buz parçalan kopup üzerlerine ya ğıyordu—içine dalıyorlardı. ±92 Gökyüzü şafakla beraber aydınlandı ğında Felling Nehri'nin tam kar şısında, kuzeydeki tarlalarda Charley Limanı ordusu göründü. Luthien yüksek bir yer bulup tepegözlerden herhangi bir i şaret görmek için uzun uzun ve dikkade bakındı. Charley Limanı kampının arkasında kalan arazi bo ştu. Genç Bedwyr'i ku şkular sardı. Ya yanıldıysa? Ya tepegözler Caer MacDonald'a gittilerse? Luthien bu ku şkulan aklından kovaladı ve kendini o anki duruma konsantre olmaya zorladı. Kuzeye do ğru uzanan arazinin sadece birkaç yüz yardalık kısmı düzdü. Bir atlı Charley Limanı kampına yirmi dakikada ula şabilirdi. Luthien Oliver'a bilgi vermek için üç ki şiyi görevlendirdi. Engebeli araziden gitmelerini, sonra da o bölgeyi geçince, tepegöz suikastçılarının civarda olması ihtimaline kar şı birbirlerinden ayrılmalarını tembihledi. Kısa bir süre sonra o üç adının hala ilerlemekte olan askeri kolun yanında gitmekte olduklarını gördü. Neden hala orada olduklarını anlamayarak yanlarına gidince emrini Siobahn'ın iptal etti ğini ö ğrendi. "Tepenin eteklerinin a şağısındaki ke şif kollarımız arazide tepegöz gözcülerinin oldu ğunu görmü şler," diye açıkladı yan-elf. Luthien yeniden kuzeye, kampa baka. "Dosdarımızın pozisyonumuzdan haberdar edilmeleri lazım," diyerek kar şı çıka Luthien. "Bulundu ğumuz yerde yeterince gizlenmemiz zor," diye kar şılık verdi Siobahn. "Burada oldu ğumuz anla şılırsa. . . " Sözün havada asılı kalmasına izin verdi. Luthien de daha fazla üstelemedi. Dü şmanı Avon ordusu harekete geçmeden önce ne yapaklarını anlarsa hedefi Caer MacDonald olacaka ku şkusuz. Luthien'in kafası ku şkularla doldu yeniden. Tepegöz birlikleri kendi askerleriyle Charley Limanı birlikleri arasındaysalar geldiklerini haber almı ş olabilirler miydi, acaba? Genç adamın yüzünde dola şan kara buluda gören Siobahn, e-lini Ludıien'in koluna koyarak rahadaünaya çalı şa. Bütün ordu Charley limanı kampının kuzeydo ğusunda, görülmeyecekleri ama saldırıya geçip dü şmanla kar şıla şmaya hazır bir şekilde, tarlaların kenarlarında mevzilendi. Đyi bir konumda olduk- larına karar verdi Luthien, çünkü zamanı geldi ğinde kaygan ve engebeli arazide ilerleyen tepegözlere ço ğunlukla yoku ş a şağı giderek saldırabileceklerdi. Ne zaman, diye dü şündü Luthien. Ya da bu olacak mıydı? Beyaza bürünmü ş ve sağanak ya ğmur haricinde bo ş olan tarlalara bakmaya devam etti. Çok uzun bir saat geçti. Gün a ğardı ve ya ğmur so ğuk bir çisentiye dönü ştü. Charley Limanı kampındakiler kalkmı ş, çadırlarını sökmeye, aletlerini hazırlamaya ba şlamı şlardı. Bir saat daha. Hala hiçbir i şaret yoktu. Siobahn da Luthien'le birlikte bekliyor, "Dostlarımız nehri geçmiyorlar," deyip duruyordu. Bunun anlamı Caer MacDonald'ın saldırıya u ğramadı ğı, yani tepegözlerin yerlerinden kımıldamadıkla-rıydı. Luthien'i yatı ştırmaya yetmedi bu da. Dü şmanının günün ilk ı şıklarıyla birlikte hızlı ve güçlü bir saldırıya geçece ğini dü şünmüştü. Yoksa tepegözler kente saldırmak için di ğer taraftan dola şıp do ğuya mı gidiyorlardı? Bozuk araziyi geçmeyi ba şanrlarsa bu çok iyi bir plan olacaka. Çünkü Avon ordusu bu şekilde direni şçilerle Charley Limanh grup arasına sıkı şmamış olacaka— Charley Limanlı kuvvetler de kente tüm yolu arkadan dola şarak kente girmek, ya da dosdo ğru gidip sava şın tam ortasına dalmak zorunda kalacaklardı.

Page 89: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Büyük bir panik ya şayan Luthien kendi kampına, sırılsıklam olmu ş atlarını temizleyen süvarilerine, büyük a ğaç kütüklerini ya ğlayan cücelere, yayların gerginli ğini kontrol eden okçulara baka. Kendini birden bir aptal gibi hissetti ve aniden hepsini büyük bir felakete sürükledi ğine inandı. Sonra, kampı toplayıp hızla Caer MacDonald'a dönmek istedi. Az kalsın emri veriyordu da. Ama yapamazdı. Karar de ği ştiremeyecek kadar kendilerini bu yola adamı şlardı. Yapabilecekleri tek şey oturup beklemek ve izlemekti. Bir saat daha geçti ve ya ğmur sulusepken karla karı şık yeniden ba şladı. Caer MacDonald'dan hala haber yoktu ama kentin üzerindeki gri gökyüzüne do ğru siyah bir duman bulutu yükselmi şti. Başka bir kundakçı daha, dedi kendi kendine. Bir sava ş de 194 ğil — kesinlikle de ğil! Rahatlamamı şü. - Siobahn'a baka O da endi şeli görünüyordu. Zaman aleyhlerine i şlemekte, pusu umutlan suya dü şmekteydi. Çünkü tepegözler saldırıya geçmediklerine göre büyük ihtimalle bilgi tepkiyorlardı. "Charley Limanlı gruba haber vermek zorundayız," dedi Luthien. "Riskli;" diye yanıtladı Siobahn. "Bilmeleri gerek," dedi Luthien. "Hem tepegözler kente gidecek olurlarsa hemen peşlerinden gidip duvarı a şmadan yakalanna yapı şabilmemiz için bizim de bilgilendirilmemiz lazım." Siobahn durup dü şündü. Tepegözler kente dayanırlarsa önceden uyarılmanın hiçbir şeyi de ği ştirmeyece ğini Luthien gibi o da biliyordu, ancak genç adamın bir şeyler yapma iste ğini anlıyordu. O da aynı durumdaydı. Kaygılı fısıltılar halinde askerler arasında dola şarak kendisine ula şan haber geldi ğinde Luthien'in dü şüncesini onaylamak üzereydi. "Kuzeyde!" Etrafındakilerle birlikte Luthien de aya ğa fırlayıp hızla ya ğan yağmur altında o yöne bakü. Siyah ve gümü ş yı ğını sonunda güneye do ğru harekedenmi ş, Charley Limanlı gurubu ku şatarak batıya do ğru kaçmalarını engellemek için ilerlemeye ba şlamı şa. Luthien'in kalbi yerinden fırladı. ***** Belsen'Krieg kendini akıllı bulurdu. Ço ğu tek-gözlünün aksine güçlü tepegöz çözüm bulmak konusunda yeterince becerikli ve gözü pekti. Hedefi Montfort'tu. Ve kenti ele geçiremezlerse durumu merhametsiz Greensparrow'a açıklamak zorunda kalacaktı. Ancak Montfort'u alamayaca ğını biliyordu Belsen'Krieg. Arazideki bu ikinci askeri kuvvet ve direni şe katılarak sayılan daha da artan asilerle bu, şu anda mümkün değildi, bu yüzden kurnaz general bazı çözümler dü şünmüştü. Kalan on bir bin Praetorian Muhafızı gruplara ayırdı. Üç binini do ğruca güneye, Felling Nehri'nin do ğu kıyısına gönderdi. Daha önce Charley Limanlılann kendisine kar şı yapakları gibi o da nehri onlara kar şı savunma amaçlı kullanacaktı. O gün için bu grup çok fazla çaü şmayla kar şıla şmayacaktı ama Charley Limanlı grubu, Belsen'Krieg ve geride kalan sekiz bin askerinin kısa sürede i şlerini bitirebilecekleri batı yakasında tutacaklardı. Ana grup tüm sabah kuzeye do ğru yol almı ş, sonra Felling Nehri'ni geçmi ş, ardından da görünmemek için dü şmana belli bir uzaklıktan geçerek tekrar güneye dönmüştü. Charley Limanı kampının batısında iyi bir konum ele geçirece ğini biliyordu tepegöz kumandan. Bu asi sürüsünü ezip geçecek, sonra da kayıplarını ve hava ko şullarını de ğerlendirerek bir karar verecekti: Montfort'a gitmek ya da batıya dönüp Charley Limanı'nı yerle bir etmek. Düşman şimdi kar şüanndaydı; yakında nehri geçemeyeceklerini anlayacaklardı. Onlar tuza ğı fark edip toparlanana kadar da ğlara kaçma şansları da kalmayacaktı. Bir kısmı sa ğa sola da ğılıp kaçabilirlerdi belki ancak Belsen'Krieg onlan ele geçirmi şti i şte. Evet, tepegözlerin lideri o sabah kendini çok zeki buluyordu. Öyleydi de. Ama Luthien'in aksine, Belsen'Krieg dü şmanının zekasını göz ardı etmi şti. Tepegöz kuvvetleri bandaki iyi konumu ele geçirirlerken onlardan yukarda, güneydeki eteklerde bekleyen di ğer ordu çok daha iyi bir mevziye sahipti.

Page 90: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Bu hiç iyi de ğil," dedi Oliver, tepegözlerin harekete geçti ği haberini alınca. Katerin'le birlikte tek bir a ğacın altında duruyorlardı. Şiddetli kara kar şı başlan a şağı e ğik duran Threadbare ve Riverdancer da yanlarındaydı. "Büyük ihtimalle nehri de tutmu şlardır," dedi Katerin ve o yönü i şaret etti—doğuda, Felling Nehri'nin kar şısındaki topraklarda bir hareketlilik vardı. "Dağlara gitmek zorundayız," dedi. "Hızla." "Çok zekice," diye fısıldadı Oliver. Gerçekten şaşırmı şa. Olabilecekler buçuklu ğun hiç ho şuna gitmiyordu. Tepegöz onlan güneydeki bozuk araziye sürerlerse orduyu hiçbir şekilde bir arada tutamazlardı. Ço ğu öldürülür, daha da fazlası çaresiz bir şekilde da ğlarda dola şırken açlıktan ya da so ğuktan ölür veya tepegöz dev- ±5)6 riyeleri tarafından avlanırdı. Ama başka nereye gidebilirlerdi ki? O dÜ2, açık arazide Avon ordusuyla sava şamazlardı elbette. Altında durdukları a ğaçta küçük bir patlama, ani bir ı şık ve sülfür kokusu geldi ve kafalarını kaldırıp baktıkları anda kendini bir dalın üstüne gönderen Brind' Amour gelmeyi hedefledi ği noktanın çok kaygan oldu ğunu fark etti ve a şağı dü ştü. Zıplayarak aya ğa kalkan büyücü ba ştan bu dü şüşü planlamı ş gibi ellerini çırptı, elbisesini düzeltti ve, "Pekala," dedi ne şeyle. "Bugünkü sava şa hazır mısınız?" Katerin ve Oliver ne şeli büyücüye şaşkın gözlerle baktılar. "Korkmayın!" dedi büyücü. "Dü şmanımız o kadar kalabalık ve o kadar iyi de ğil. Aç, yorgun ve evlerinden çook, çoook uzaktalar. Haydi adarınıza ve ön saflara." Oliver ve Katerin ya şlı adamın bu rahat tavırlarına bir anlam veremediler çünkü büyücünün bütün bir gece ve sabah boyunca sihirli gözleriyle uzaklara baktı ğını bilmiyorlardı. Tepegöz saldırısından büyücünün bir süredir haberi vardı. Güneyde gizlenen dostlarından da. Oliver'la Katerin'e söylemeye henüz gerek yok, diye dü şündü Brind' Amour. Katerin sırılsıklam olmu ş bir tutam saçı yüzünden çekip Oliver'a baktı. Çaresizce birbirlerine omuz silktiler—Brind' Amour ne yaptı ğını bilir gibiydi—atlarını aldılar ve büyücüyü takip ettiler. Tüm Charley Limanı kampı tepegöz saldırısına hazırlanmak için harekete geçti, savunma pozisyonu aldı. "Umarım onlar için büyük padamalar hazırlamı ştır," dedi Oliver, büyücü onları ön saflarda bırakıp yanlarından ayrılınca. Kar şılarındaki açık alanda duran siyah-gümüş küdeye baka buçukluk. "O kadar da kalabalık de ğiller," dedi Katerin alaycı bir tavırla. Çünkü tepegöz kuvvederinin sayısı onlarınkini dörde kadayacak kadardı, en azından. "Çok büyük padamalar," dedi Oliver. Tepegözlerin büyük bir gürültüyle saldırıya geçtikleri o anda firtınanın da büyük bir kar ya ğı şıyla birlikte süradenmesini her ikisi de duruma yakı şır buldu. Neyse ki gözü pek Charley Limanı ordusu düzeni bozup kaçmaya çalı şmadı. Bir tepegöz grubunun nehrin do ğu yakasına gerçekten de yerle şti ği haberi dola şü. Öyle görünüyordu ki o büyük dü şman küdesi onlan un ufak edecekti. Yine de kaçmadılar. Yaylan bir a ğıt okumaya ba şladı. Bunun son sava şları oldu ğunu düşünen halk da e şlik etti buna. Brind' Amour arkada durmu ş, zayıf, beyaz kollarını havaya açmı ş, ba şı geride, gözleri kapalı, büyüsünü fırtınaya, kara bulutların enerjisine göndermekteydi. Etrafındaki basit, balıkçı halk korkmu ştu. Çünkü büyü ve büyü-kullanıcılan hakkında bir şey bilmiyorlardı ve bunun şeytanın gönderdi ği bir güç oldu ğunu dinleyerek yeti ştirilmi şlerdi. Ancak hiçbir büyücünün sihrini durdurmaya cesaret edemedi. Greensparrow'un hükümdarlı ğında geçen eski zamanlan hatırlayan ya şlı Dozier büyücünün yanında kalıp korku içindeki dostlarını yatı ştırmaya çabaladı. Brind' Amour tüm vücudunun esnedi ğini, gö ğe do ğru uzadı ğını hissetti. Elbette ki bu gerçek de ğildi ancak ruhu cidden yükseliyor, bulutlara uzanıp enerjiyi topluyor, bir noktaya odaklıyor, biçimlendiriyor ve sonra a şağıya, üzerlerine doğru gelen tepegöz birliklerine bir yıldırım formunda savuruyordu. Siyah gümü ş kaplı bedenler şoktan sıçrıyorlardı. Talihsiz bir tepegöz tüm bir yıldırımdan nasibini aldı. Metal zırhından mavi kıvılcımlar çıkü. "Oh, bu çok iyiydi!" diye kutladı Oliver. Sa ğında, Riverdan-cer'ın üstünde, kendisinden çok daha yüksek bir konumda oturan Katerin'e kafasını kaldınp baku.

Page 91: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Ne önündeki sahneye, ne de arkasındaki büyücüye bakıyordu Katerin. Sola, Oliver'ın üstüden, güneye bakmaktaydı. "Bunun kadar iyi de ğil," diye cevap verdi. Borular çalınıp süvari birli ği Luthien'in önderli ğinde saldırıya geçti ği anda döndü Oliver. Dört tane siyah duman bulutu fark etti buçukluk. Cüceler ellerindeki kütükleri öylesine ya ğa bulamı şlardı ki ya ğa, fırüna bana mısın demiyordu. Her bir kütü ğün iki yanındaki, ucu düzle ştirilmi ş a ğaç çivilerin etrafına halatlar sarılmı ştı. Kütüklerin her bir ucunda iki şer cüce vardı ve bu cüceler ellerin- deki yanan kütüklerle yoku ş a şağı deli gibi ko şuyorlardı. "Luthien," diye fısıldadı Katerin. "Bu adamı gerçekten seviyorum," dedi Oliver. "Ben de," diye belli belirsiz mırıldandı Katerin ama Oliver her sözcü ğü duymu ştu ve ılık duygularla (kum rengi saçlı dostunu biraz da kıskanarak!) gülümsedi. Tepegöz kalabalı ğı çılgına dönmü ştü. Canavarlar kalabalı ğın arasından sıyrılmaya çak şırlarken birbirlerinin üstüne dü şüyorlardı; ço ğu çaresizce mızrak, hatta can havliyle kılıçlarını bile savuruyor-lardı. Ancak azimli cüceler ko şmaya devam ettiler ve canavarların önüne gelince yanan kütükleri a şağı, düzinelerce tek-gözlünün üzerine yuvarladılar. Cücelerin ardından oklarını ya ğdırarak elf dostları ve Caer MacDonald'lı kadınlarla erkekler geldi. Kaygan zeminde durmak imkansızdı, ordunun da durmaya ya da yava şlamaya niyeti de yoktu zaten. Đleri atıldılar ve o hızla dü şmanların çoğunu yoku ş a şağı yuvarlarken bir ço ğunu da sava şın dı şında bıraktılar. ***** Tepegöz birliklerinin arkasına bir yerlerde sıranın ortasında duran Belsen'Krieg durumu büyük bir hayal kırıklı ğı içinde izledi. Đnsanların böylesine, Montfort'tan çıkacak kadar cesur olabileceklerim dü şünmemişti. Ekliklerin tepesinde ba şka bk yıldırım daha patladı. Sadece bir kaçını öldürdü ama yanlarındaki tepegözlerin içine de deh şet saldı. Sava ş daha yeni ba şlamı ş, Charley Limanı halkı i şin içine daha gk-memi şti bile ancak Belsen'Krieg tehlikeyi hemen anladı. Askerleri yorgundu ve açlıktan bitap dü şmüşlerdi. Bk kısmı gece kaçmı ştı ki bu, Praetorian Muhafızlar arasında pek görülmeyen bk şeydi. Bk zafere ihtiyaçlan vardı ve Belsen'Krieg küçük orduya kar şı çok kolay bk zafer kazanaca ğını dü şünmüştü. Böyle dü şünmüştü i şte. Gökten gelen ba şka bk yıldırım tepegöz kumandanının çok yakınına dü ştü. O kadar yakındı ki yıldırıma hedef olan bk canavardan fı şkıran kan Belsen'Krieg'in üstüne sıçradı. Dev tek-gözlü, kılıcım havaya kaldırdı. Kendisine yakla şan sava şa odaklandı; tipik tepegöz vah şili ğine örnek olmaya karar verdi. Bir dakika sonra ilk dü şmanıyla kar şılasa. Midilli-domuz bine ğinin üzerinde hızla geldi, kılıcıyla dü şmanını bir anda biçti ve kana bulanan kılıcıyla hiç durmadan ileri fırladı. l* t Tepegöz birliklerine darbeyi indiren ilk grup Luthien'in yüz yetmi ş süvariden olu şan birli ği oldu. Arkalarından ko şanlar gibi atlılar da kaygan bayırda dr-mayı beklemiyorlardı. Böylece tek-gözlerin öndeki birliklerini darmada ğın etmek üzere güçlü adarını son sürat sürdüler. Belirgin birer hedef yoktu. Sadece kılıçtan geçirilecek koca bir kalabalık. Luthien de aynen öyle yapü. Hareketli her şeyin ortasına dalıp mi ğferleri, kafataslao.ru biçti, atını bir o yana bir bu yana döndürerek a şağıda hareket eden her şeye sapladı kılıcını. Do ğudan gelen ba ğırtılan, yanarak yuvarlanan kütüklerin gürültüsünü ve öfkelerini ortaya koyuveren sakallı halkın çı ğlıklarını duyuyordu. Okların vızıltısını, çeli ğe çarpan çeli ğin iniltisini duydu ve bütün birliklerinin sava şa girdi ğini anladı. Bir şimşek daha dü ştü topra ğa. Kısa bir süre sonra bir tane daha ve büyücülerin gazabına daha önce de tanıklık etmi ş olan Luthien Brind' Amour'un kendi tarafında oldu ğuna şükretti. Sonra yukarıdan çok daha fazla çı ğlık ve çarpı şan metallerin sesi geldi. Charley limanı halkının da sava şa katıldı ğını anladı Luthien. Threadbare ve

Page 92: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Riverdancer'ın üstündeki Oliver ve Kate-rin'i dü şündü ve dostlarının hayatta kalmasını umdu. Beyninin içinde, uzaklarda bir yerde çok hızlı dans eden dü şüncelerdi bunlar, çünkü siyah-gümü ş denizi a şağıda kaynamaktaydı. Baca ğına bir darbe aldı. Atının aldı ğından daha hafif bir darbe. Kar şılı ğını vermek için Blind-Strikeı'ı savurdu. Ama tek-göz çoktan gitmi ş, karga şanın içine karı şmıştı. Fakat bu Luthien için bir problem sayılmazdı çünkü kılıcının menzilinde çok sayıda ba şka düşman vardı. Muhte şem silahı a şağı indi ve bk mi ğferin kenarını kopartırken miğferi giyen yaratı ğın boynunu da kırdı. Ve bu, dakikalarca bu şekilde devam etti. Atlıların üçte biri a- 2.OO k.HMAR.1 la şağı olmu ştu ama çok daha fa2la tepegöz etraflarında ölü olarak yatmaktaydı. Daha da fazlası da kaçma tela şına dü şmüştü. Luthien çılgınca kaçmaya çabalayan kalabalı ğın pe şinden gidip kendini kaybetmi ş bir şekilde kılıcını savurmayı sürdürdü. Sık sık, "Özgür Eriador!" diye bağırıyor ve her kar şılık geli şinde, dostlarından tamamen ayrılmadı ğını her anlayı şında derin bir nefes alıyordu. ***** Uzun bir sava ş olmadı—Caer MacDonald duvarlarına yapılan saldırı ya da kapılar aşıldıktan sonra iç avluda kaynayan kalabalı ğın çatı şması gibi de ğildi. Kendilerine vadedilen kolay zaferin bir felakete dönü ştü ğünü gören ve moralleri bozulan tepegözler tepelerine binilen her yerde ayrılıp yeni savunma grupları olu şturmaya çalı şarak kaçı şıyorlar, ancak öfkeli Eriadorlulardan nereye gitseler yeni darbeler alıyorlardı; her seferinde o küçük olu şumlar da da ğılıyordu. Tepegözler güneyden gelen beklenmedik askeri gücün önemini tam anlamıyla idrak edinceye kadar yüzlercesi öldü. Balıkçı halkın arasındaki büyücünün, gerçekten de güçlü bir büyücünün, varlı ğı kalplerine deh şet salmı şa. Greensparrow'un hükmü altında yeti şmişlerdi. Büyücü-kralın özel kuvvetiydiler ve biliyorlardı. Biliyorlardı. Belsen'Krieg ve at üzerindeki kumandanlarının göründükleri her yerde çok daha fazla organizasyon, çok daha fazla kararlılık vardı ama tek-gözlü dev general bile bu felaketin farkındaydı. Nehrin kar şısındaki üç bin ki şilik kuvvetin kendilerine katılmasını hala umuyordu ama onlara verdi ği emir bu de ğildi ki. Kendi ırkının yetersizli ğini fark etti. Praetorian Muhafızlar disiplin sahibi, cesur (tepegöz kriterlerine göre), inanılmaz askerlerdi ancak yaratıcılıklarının pek de geli şmiş oldu ğu da söylenemezdi. Tek bir ki şi tarafından yönetilirlerdi ve onun direkt, düz emirlerine harfiyen uyarlardı. Nehrin kar şı tarafındaki canavarlara orada kalıp, alanı tutmaları söylenmi şti ve onlar da öyle yapacaklardı; ana bölük orada katledilirken orada öylece, aptal aptal oturacaklardı. Tepegöz general tam güneyinde, birliklerini do ğraya Luthien 201 ve Caer MacDonald süvarilerini gördü. Genç Bedwyr'i, nehkdeki kızıl pelerinli adamı fark eder etmez, bu baskını kimin düzenledi ğini anladı. Luthien'in tepegöz generali fark edi şi gibi o da Lut-hien'in otoritesinin farkına vardı. Zeki hasmını parlak mi ğferiyle selamlamayacak kadar köpürü-yordu öfkeden. Midilli-domuz bine ğini üstüne sürerek Luthien'i paramparça edebilmeyi nasıl da isterdi! Oysa bundan daha zekiydi Belsen'Krieg. Ordusu, klasik askeri kollardan olu şan ordusu, arak aynı düzende de ğildi ve korkmu ş, yorgun askerlerinin hiçbirini yeniden düzene sokamayacakti. Şimdi de ğil. Đki yandan gelen baskı ve gökyüzünden yıldırımlar ya ğdıran büyücüyle bu mümkün de- ğildi. Toparlayabildi ği kadar çok askeri toparlayıp di ğer grupla birle şmek için do ğruca doğuya, nehre do ğru gitmeyi dü şündü ama birliklerin arasına gönderdi ği ke şif kolları çirkin kafalarını sallayarak geri döndüler, çünkü Caer MacDonald'dan gelen ordu güneydo ğu hatuna gelip Charley Limanlı grupla birle şmişti bile. Bk kez daha güneye bakü Belsen'Krieg ve kızıl pelerini dalgalanan kılıcı havaya kalkmı ş Luthien'i sadece bk saniye gördü. Yine o, diye dü şündü. Bu sefil insan yaptı bunu, bunların hepsini. Belsen'Krieg'den emir geldi sonra. Praetorian Muhafızların uymaya alı şık olmadıkları bk emk. "Geri çekilin."

Page 93: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Yavaş yava ş sava şan kalabalı ğın arasından çıka Luthien. Ya da etrafındakilerkı sayısı giderek azaldı. Arak hedef belklemek zorundaydı. Bk tepegöz gördü ğü anda aünı dört nala sürüyor ve canavarı yere seriyordu. Yine böyle birinin üzerine gidiyordu. Canavarın sıra dönüktü. Tepegöz bkden öne eğildi ve kükredi. Kasıklarını tutuyordu. Yan taraftan tanıdık biri, gösteri şli buçukluk çıka geldi. Üzerindeki karın a ğırlı ğı yüzünden geni ş şapkasının kenarı aşağı e ğilmi şti. Oliver canavara ko ştu ve meçiyle tepegözü defalarca şi şledi. Luthien öylesine heyecanlanmı ş ve şaşırmı şa ki buçuklu ğun arkasından yakla şan başka bk tepegözü son anda fark etti. "Oliver!" diye ba ğırdı. Çok geç kalmı ş olmaktan korkmu ştu. 202 LM.THiEN' ĐN K.UMAR.I Ama her zaman dikkatli olan buçukluk hazırlıksız yakalanmadı. Bk dizi üstünde dönerek, dövü ştü ğü tepegözden ayrıldı ve kılıcını havaya kaldırmı ş olan di ğerini şi şledi. Đnce kılıç tek-gözlü-nün kası ğına iyice saplanmı ştı; bir önceki gibi o da iki büklüm olup haykırdı. Oliver'ın bir sonraki harekeli bo ğazında koca bir delik açü. Luthien atını Oliver'ın yanına sürüp ilk tepegözü Blind-Striker ile feci bk şekilde do ğradı ğında buçukluk dönüp Luthien'e baktı. "Aümı kaybettim!" diye ba ğırdı dostuna. "Arkanda!" oldu Luthien'in yaniü, dev bk Praetorian Muhafız daha ucu çivili bk sopayı sallayarak Oliver'a arkadan saldırınca. Oliver hızla dönüp e ğildi; Luthien yan taraftan kılıcını yukarı do ğru, canavarın üstüne savurdu. Tepegöz sopasını yukarı kaldırarak Blind-Striket'ı engelleyebildi ama at üstünde hızla yanından geçen Luthien tek-gözün silahını elinden aldı. Ve canavar, Oliver'ın a şağıdan gelen ve yine en can alıcı noktayı hedeflemi ş olan darbesini engelleyemedi. Luthien döndü ve iki büklüm olan savunması durumdaki tepegözün i şini bitkdi. "Onları neden hep oralarından vuruyorsun?" diye sordu Luthien, Oliver'ın alt bölgelere olan e ğiliminden bk parça tiksinmi ş bk tavırla. "Aa," dedi buçukluk, bundan alınmı ş gibi. "Benim boyutlarımda olsan göz bebe ğine mi saldırırdın?" Luthien'in omuzlan dü ştü ve genç adam iç geçkdi. Oliver parmaklarını genç Bedwyr'in yüzüne do ğru şaklattı. "Ayrıca," diye ekledi, utangaç bk tavırla, "senin kası ğa inen darbelerden hoşlandı ğını sanıyordum." Dwelf teki o gece Kate-rin'in indkdi ği darbeye gönderme yapıldı ğını anlayan Luthien'in gözleri kısıldı. "Bu tek-göz," diye üzerine gitti Oliver, "belki de bana a şık olur." Kahkahasını bastırmaya çalı şan buçukluk yerde ölü yatan tepegöze baka. Omuz silkip yeniden Luthien'e döndü. "Yani... olurdu belki." Bk grup süvari hızla yanlarından geçti sonra. Atlılardan biri Luthien'in yanında durdurdu atını. "Tek-göz komutanlar," dedi nefes nefese, "midilli-domuzlan üstünde, geri çekiliyorlar!" 203 i Luthien atını döndürüp a şağı e ğilerek Oliver'a elini uzatü. "Ama midillim!" diye kar şı çıka Oliver, Luthien onu yukarı çekip eyerinin arkasına atarken. Oliver tiz bir ıslık çalıp etrafına baka ama kar şimdi daha da yo ğunla şmıştı ve deli gibi ya ğıyordu. San midilliyi görmek mümkün de ğildi. Savaş, son sürat kaçan tepegözlerin pe şi sıra kuzeydeki tarlalara kaymı şa. Luthien ve yirmi atlıdan olu şan süvari birli ği kaçan tepegöz piyadeleri göz ardı edip midilli-domuzlann pe şine dü ştüler. Midilli-domuzlar oldukça hızlı ko şabilirlerdi, özellikle de çamurlu arazide, ancak adar kadar hızlı de ğillerdi. Bu yüzden Bel-sen'Krieg ve hayatta kalan bir düzine refakatçisi kısa süre sonra göründü. Süvari birli ği Eriador ve Caer MacDonald için çı ğlıklar atarak saldırıya geçti. Tepegöz kumandanlar yakalandıklarını, bineklerini daha hızlı ko şturamayacaklannı anladılar ve bu yüzden geri dönüp saldırıya yanıt vermek için hazır beklediler. Luthien tek-gözlü, dev generali gördü. Belsen'Krieg de onu. Sonra her nasılsa sava ş alanından dı şan çıkarılmı ş gibi göründüler, ya da di ğerleri dı şarıdaydı.

Page 94: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Çünkü aünı tam hizasına getirmi şti Luthien. Tepegöz lider de tam onun kar şısına ve iki yandaki askerlerden hiçbiri araya girmeye ya da müdahale etmeye kalkı şmadı. Luthien atını durdurdu. Belsen'Krieg de. Birbirlerine bakarak, birbirlerinden nefret ederek durdular. " Đn," dedi Luthien, Oliver'a. Yakla şık on iki yarda uzakta duran dev tepegözü şöyle bir inceledi buçukluk. Đkisi arasındaki nefret ve rekabeti görebiliyordu. Lider, lidere kar şı. "Gitme zamanı," diye iste ğe uydu ve Luthien'in aamn sa ğrısından bir takla atarak, büyük bir çeviklikle yere indi— eh, tam olarak olmasa da. Tamam, yere inerken oldukça kaygan bir noktaya dü şünce aya ğı kaymı ş ve pek de ho ş olmayan bir halde sırtüstü yere yuvarlanmı şa, ama olsun. Oldukça utanmı ş olan buçukluk, pani ğe kapılarak etrafına bk göz attı ama hiç kimse ona dikkat etmemi şti bile. "Caer MacDonald!" diye tepegöz komutana haykırdı Luthien. 204 LW.THiEN'ÎN Belsen'Krieg sözcüklerin anlamını dü şünürken ba şını yana e ğdi. Sonra ne oldu ğunu anlayınca yüzü ı şıldadı. "Montfort," diye düzeltti. Luthien ba ğırarak saldırıya geçti; Belsen'Krieg de her hareketini izleyerek. Birbirlerinin yanından geçerken kılıçlan büyük bir gürültüyle çarpı ştı. Tepegözün şiddetli darbesinin etkisiyle Luthien'in koluna bir a ğrı dalgası yayıldı, ama yaralanmamı ştı. Oliver o sırada bir sorun fark etti. Tek ba şına tam ortada duruyordu. Ve dev canavar Luthien'e göre daha yakınında bitivermi şti. A ğzından bir inilti çıkan buçukluk meçini hazırladı. Bine ğinin üstündeki o canavarın kar şısında nasıl da çelimsiz bir görüntüsü vardı. Neyse ki canavar onu fark etmedi bile. Midilli-domuzu geri döndürüp ikinci turu ba şlattı. Kılıçlan yeniden havada çarpı şarak birle şti. Ancak Luthien bu sefer kılıcını di ğer eline almı şa. Belsen'Krieg'in güçlü darbesiyle birlikte Blind-Striker aşağı e ğildi ve tepegözün kılıcı, ileri atılırken ba şını e ğen Luthien'in kafasını yaladı geçti. Çevik Bedwyr, kılıcının elinden çıkıp sa ğa do ğru uçmasına izin verdi. Sonra hemen di ğer eliyle yakaladı kılcı. Do ğruca Belsen'Krieg'in baca ğına savurdu ama yeterince hızlı de ğildi, kılıç mi-dilli-domuzun bö ğrüne girdi. Güçlü binek geçip giderken kılıcını kaybetmemek için dizginleri bırakıp iki eliyle birlikte kılıcın kabzasına asılmak zorunda kaldı. Sapa asıldı ve kılıç geçip giden midilli-domuzun bö ğründen çıkü ancak bu sırada Luthien de atın üstünden fırlayıp çamurlu yere dü şmüştü. Aya ğa kalkmaya u ğra şırken Belsen'Krieg'in de yere dü şen hayvanının üstünden indi ğini gördü. " Şimdi öleceksin!" dedi hiç tereddüt etmeden üzerine gelen tepegöz. Canavar generalin büyük kılıcı, kamçı gibi havayı yardı ve Belsen'Krieg elinin tersiyle öne do ğru savurdu kılıcını. Luthien bunu durdurmak için güçlükle kaldırabildi kılıcını. Belsen'Krieg yukarıdan bir darbe ve ardından da ileriye do ğru bir hamleyle bastırdı; birinci hamleyi durduran Luthien, ikincisinden de son anda sıçrayarak kurtuldu. Tepegöz büyük bir vah şetle saldırdı ama Luthien ısınmı ştı. Belsen'Krieg'in öfkesinin rahatça dı şa vurmasına izin veriyor, son- ra her saldırıyı kesiyor, savu şturuyordu. Her seferinde de tepegözün küçük bk açı ğını yakalıyor ve Blind-Striker Belsen'Krieg'in savunmasını delip geçiyordu. Ancak genç Bedvvyr'in hızlı davranması, bir sonraki şeytani saldırıyı kesebilmek için kılcını hemen geri çekmesi gerekiyordu. Düşmanının orasından burasından süzülen kanı görmesine ra ğmen aslında çok az hasar verebildi ğini fark etti Luthien. Dev bir canavarı sokmaya çabalayan bir eşekarısı gibi hissetti kendini. Hiç de dengi olmayan, yenilmesi imkansız bk rakip. Đçini kaplayan panik duygusunu yatı ştırıp, arının galip gelebilece ğini söyledi kendi kendine. Ama sadece mükemmel bk arıysa. Bu, bk süre daha böylece devam etti. Luthien darbeleri engelliyor, kılıcıyla sokuyordu ama Belsen'Krieg hiçbk şey hissetmiyor gibi görünüyordu. Ataklarında da hiç yorgunluk belktisi görünmüyor, yava şlamıyordu. Bu tepegözün iyi, o güne

Page 95: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

kadar gördü ğü tüm tepegözlerden çok daha iyi oldu ğunu fark etti Luthien. Ve güçlü de! Darbelerden birini engelleyemez ve bu canavar bir kez olsun yanına yakla şırsa ortadan ikiye biçilece ğim biliyordu. Ve ardından bu da oldu; dönen Luthien buzlu ve engebeli bk noktaya basa ve kayıp, bir dizinin üstüne dü ştü. Ciddi bk yara almadı ğını dü şünüyordu Luthien, fakat acı çok şiddediydi. B/itıd-Striker'ı sol eliyle kavrayıp tek-gözlü canavarı geriletmek için öne savurdu. Belsen'Krieg'i karnından yaraladı ancak canavarı durdurmaya bu da yetmedi. Luthien kılıcını yukarı do ğrultmaya u ğra şırken sırtına çıkan biri, bk şey yüzünden öne dü ştü. Luthien'in omzunun üstünden fırlayan Oliver, Belsen'Krieg'i gafil avladı. Tepegözün tek gözü kocaman açıldı. Harika bk hedefti, ama yana kayan Luthien yüzünden dengesini kaybeden Oliver hedefi ıskaladı ve meçi Belsen'Krieg'in gözü yerine yana ğına saplandı. Tepegöz çı ğlık aüp geri çeldikken acıyla kollarını sallıyordu. Luthien ve Oliver yerden kalkıp yan yana önünde durunca o da do ğruldu. 206 "Tek-gözlü, çirkin bk şeysin," diye sata ştı Oliver. "Dostlu ğun kıymetini bilmezsin sen." Oliver'ın sözlerini kanıtlamak istercesine (ki Oliver her şeyi buna göre ayarlamı ştı), ıslanmı ş uzun tüyleri ı şıl ı şıl parlayan beyaz bir aygır tepegözün tam arkasında belirdi ve dev canavarın omuzlarına çıkıp, tepegözü yüzükoyun çamurun içine itti. Belsen'Krieg a ğzındaki çamurları tükürerek aya ğa kalkınca etrafının Luthien, Oliver ve şimdi kızıl saçı ıslanınca koyula şmış, omuzlan karla kaplı bir halde, Riverdancer'ın sırtında muhte şem görünen Katerin O'Hale tarafından sarılmı ş oldu ğunu gördü. Katerin'in yüzünde, o gün kazanılan zaferi dü şününce beliren koca bir gülümseme vardı. Ye şil gözleri, dolgun saçlarının ucunda biriken buz kristallerinden de parlaktı. Belsen'Krieg yardım bulmak umuduyla etrafına baktı. Son kumandanın da yana devrilip midilli-domuz bine ğinin üstünden yava şça a şağı kaydı ğını gördü. Đri gövdesi, yere dü şünce kana bulanmı ş kılıcıyla zaferini kutlayan bir atlı çıkmı şa arkasından. Katerin'in beraberinde getirdi ği, kuyru ğunda neredeyse hiç tüy kalmamı ş san bir midilliyi süren zayıf bir kadının da aralannda bulundu ğu atlılarla birlikte Luthien'in süvarilerinin on ikiden fazlası hayatta kalmayı ba şarmı şlardı. Oliver sevgili Threadbare'ini görünce sırıttı ancak tepegöz kumandanı yeniden görünce derhal ciddile şti. "Teslim olsan iyi olur," dedi. Belsen'Krieg uzun bir süre etrafına bakındı. Yaratı ğın dü şüncelerini duyabiliyordu Luthien—kapana kısılmı ş hayvan kaçacak yer anyor. Ama yoktu. Belsen'Krieg'in ne yapaca ğından, ne tarafa dönece ğinden emin de ğildi, ama sonra, canavar hiç beklenmedik bk şekilde dev kılıcını yere fırlattı. Üçü bkden aynı anda derin bk nefes aldılar. Luthien tepegöz kumandana do ğru bk adım ata. Kılıç Oıtan eli hala a ğrıyordu, ancak kaslannı kullanamayaca ğı, acıya dayanamayaca ğı kadar de ğil. Bk bıçak çıka ortaya ve cüretkar, vah şi Belsen'Krieg ileri saldırdı. "Luthien!" diye ba ğırdı Oliver ve Katerin aynı anda. Sözcük a ğızlarından tam çıkmamı şa ki Luthien bo ş olan sol eliyle tepegözü bile ğinden yakaladı. Belsen'Krieg'in güçlü kolunu kımıldata- 207 madı bile, ancak ondan destek alıp üzerine gelen hançerin yolunu de ği ştirebildi. Bu arada da kılıcı ileri atılıp Belsen'Krieg'in gö ğsündeki plakayı kırıp, zırhı deldi geçti ve canavarın ci ğerine girdi. Uzun bir süre o deh şet pozisyonunda kaldılar öylece. Sonra Belsen'Krieg kükredi—ve olaya tanıklık eden herkesin a ğzı bir karı ş açık kaldı—ve elindeki bıça ğı genç Bedvvyr'e savurmaya ba şladı. Luthien di ğer omzuyla iterek kılıcını biraz geri çekti. Sonra a-niden durdu Belsen'Krieg. Yine aynı pozisyonda, yüzleri birbirinden birkaç milim uzakta, gözlerini bile kırpmadan durdular.

Page 96: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Avantaj bende," diye ba ğırdı Luthien. Ölmekte olan Belsen'Krieg kar şılık vermedi. Bütün sava ş boyunca genç Bedwyr gerçekten de kendinden hep bir adım önde olmu ştu. Luthien kılıcı yeniden biraz geri çekti. Ardından kılıcın a şağı yöneldi ğini hissetti. Belsen'Krieg'in bacakları yava şça büküldü ve canavar dizlerinin üstüne düştü, Belsen'Krieg'in güçlü kolundaki kuvvetin kaybolmakta oldu ğunu duyumsadı Luthien; hançer yere dü ştü. Luthien B/ind-Striker'ı çekip çıkardı ancak Belsen'Krieg hiçbir destek olmamasına ra ğmen yere yı ğılmadı. Ölü tepegöz kumandan dizlerinin üstünde öylece kaldı. Kar üzerini örtmeye ba şlamı şa bile. 2.08 K.HMAR.I 17 olası sonuçlar Savaş—bo2gun—hızla sona ula şü. Belsen'Krieg'in ordusunun yansı öldürülmü ştü. Di ğer yansı ise korunaksız arazide deliler gibi kaçmaktaydı. Eriadorlulann kaybı oldukça hafifti; Charley Liman-lılann ölü sayısı da parmakla sayılacak kadar azdı. En a ğır hasan kendilerini tepegöz ordusunun önüne atan Luthien'in grubu al- mışü. Her iki Eriador ordusu Charley Limanı kampının kuruldu ğu yerde bk araya geldi. Yaralılarını tedavi edip çok kötü yaralanmı ş olan tepegözlerin i şini bitirdiler ve tek-gözlerden olu şan mahkumları bir araya topladılar. Neyse ki çok fazla esir yoktu. Yüzden azdı sayılan. Kibirli Praetorian Muhafızlarının çok feci bir şekilde bozguna u ğrayı şı gören bu esirler de çok sorun yaratacak gibi değildiler. Fırtına şiddetlenmi ş, a şağı yukarı ö ğlen olmasına ra ğmen etraf kararmaya başlamı ştı. Brind' Amour, ön sıradaki okçularla beraber yürüyü şü organize etti. Felling Nehri'ni geçerlerken küçük bir çatı şma olduysa da okçuların atı şlarıyla bunu da hallettiler. Tepegözler a ğır mızraklarını fırlatarak kar şılık verdiler ancak tipik tepegöz yanılsaması sayesinde tek bir Eriadorlu bile yara almadı. O bölgeyi tutan Avon askerlerinin dövü şecek fazla bir durumları kalmamı şa—Eriadorlular daha nehri geçmeden da ğılıp kaçmaya ba şladılar. Günün kalanında Eriador ordusunu bekleyen en büyük engel kendilerini koruyacak Caer MacDonald'a geri dönmek oldu, çünkü tipi felaket bk hal almı ştı. Riverdancer'ın üstünde giden Luthien kentin duvarlarına yakla şırlarken sevinç çı ğlıklarını duydu. Zafer haberi geri dönmekte olan ordudan daha önce kente ula şmışa. O gün birkaç dostunu kaybetmi şti Luthien. Dwelf e sık sık gelen bk kadın ve iki adam. Ama üzüntüsü dostlarının bo şuna ölmedikleri dü şüncesiyle bkaz olsun hafifliyordu. O gün kazanmı şlardı; Eriador kazanmı şa o gün! Zafer kazanan ordu Charley Limanlı müttefikleriyle bklikte kente gkdi ve günün muhte şem olaylarını konu şmak üzere küçük gruplara ayrılıp şehrin sokaklarına da ğıldı. Luthien, Katerin ve Oliver son bkkaç haftada olanları de ğer-lendkmek için evlerine döndüler. Genç Bedwyr en sevdi ği bu iki dostunu yeniden görmekten çok mutluydu, özellikle de Katerin'i. Bu kadını bu kadar özledi ğini fark etmemi şti. Tabi ki Siobahn'ı ve önceki ak şam yapakları tara şmayı da dü şündü ama olanların ne anlama geldi ğini daha tam olarak kavrayamamı şa. O an tek bildi ği Katerin O'Hale'i yeniden görmekten çok mutlu oldu ğuydu. LUTHtEN'lN K-UMAR.I Bir süre sonra Brind' Amour, Siobahn ve o günü oldukça yo ğun geçen Shuglin de dairede onlara katıldılar. "Caer MacDonald sokaklarında dola şan bütün tepegözleri öldürdük," dedi Shuglin. "Artık alevler yok." Küçük oturma odasındaki üç koltuktan en rahat olanın üstünde, arkasına yaslanmı ş oturan Brind' Amour, elindeki şarap barda ğını bu güzel haberin şerefine kaldırdı. Onun gibi oturmu ş şaraplarını yudumlayan Siobahn ve Oliver da ona katıldılar. Bal likörlerini içen di ğer üçü de. Taş şöminenin üstünde oturan Luthien ate şin di ğer yanında oturan Katerin'e bakü ve aralannda yanan alevlerden daha fazla bir şeyler ısım ikisini de. "Eveet," diyerek do ğrulup ate şe yakla ştı. "Artık istenmeyen alevler yok!"

Page 97: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Bu, küçük grup içerisinde gülü şmelere yol açtı. "Birkaç bin tepegöz hala dı şarıda, kırsal alanda," diye belirtti Oliver. "Tipinin ortasında," diye güldü Katerin. "Fırtınadan kurtulanları yakalayaca ğız," dedi Siobahn, zalim bir tavırla. Luthien ba şıyla onayladı; Caer MacDonald'ın giri şinde takip grupları ayarlanmı şa. Kaçan tepegözler avlanacaklardı. "Civarda, Felling Tepeleri dı şında hiçbir köy yok," diye sürdürdü Siobahn. "Dolayısıyla, canavarlar saklanacak bir yer bulamayacaklar çünkü oradaki evler yerle bir oldular. Büyük ihtimalle Charley Limam'na dönmeye çalı şacaklar." Luthien dinlemiyordu bile, çünkü yarı-elfin ciddi ses tonuna takılıp kalmı şa. O zorlu günün sonunda sava ş kazanılmı ş ama Siobahn kendini bu sevince kapıp koyuvermemi şti. Đsyan onun için en önemli şeydi, her şeydi. Eriador'u ve Eriador halkını Greensparrow'dan kurtaracak her şeyi yapmaya hazırdı. Her neye mal olursa olsun, Kızıl Gölge'yi gömmek gibi mi? Siobahn'ı bu kadar küçük gördü ğü için kendine kızarak dü şünceyi kovaladı Luthien. Yan-elfle arasında çok somut, çok sıcak, harika bir şeyler vardı. Bundan daha öte olamayacaklarını ikisi de bilmesine ra ğmen Ludıien o anda, Siobahn'la bitmi ş olan ili şkisine bir 211 daha hiç ku şkuyla ya da pi şmanlıkla bakmamaya söz verdi. Onu, ondan daha iyi tanıyan ba şka biri yoktu; yan-elf ya şamının bir parçası olarak kaldı ğı için daha da mutluydu. Ve şimdi Siobahn'a bakarken onun da kendi için aynı şeyleri hissetti ğine tüm kalbiyle inandı. Bakı şlarını, hala onlan bekleyen i şlerden bahsetmekte olan Siobahn'dan çevirip, ate şin kar şısında oturan Katerin'e bakü. Kıza-rıp, (Katerin'in yanık yanaklarında nadiren görünen bir şeydi bu) ye şil gözlerini kaçırdı ğını görünce Katerin'in de bir süredir kendine bakmakta oldu ğunu fark etti. Duyduğu acıyı gizlemek için gülümsedi ve ba şını geri yaslarken Hale'li kadının görüntüsünü zihninde tutarak gözlerini kapatü. Sonra, yanındaki sohbet devam ederken, hatta koyula şırken biraz kestirdi. "Korkusuz liderimiz," dedi kuru bir sesle, Luthien'in oturu ş biçimini ve ritmik olarak alıp verdi ği nefesi fark eden Oliver. Beşi birden Luthien'e güldüler. Katerin dürtmek için ileri u-zandı. "Bırak uyusun," dedi Siobahn. Katerin yan-elfin yüzüne bakmak için dönünce odadaki hava bir anda gerginle şti. "Bütün bir gece ve gündüz çalı ştı," di ğer kadının bakı şını, ikisi arasındaki rekabeti gözler önüne seren o ifadeyi, umursamayarak devam etti Siobahn. Katerin do ğruldu. Kolu yana dü ştü. "Bugün kaçan o tepegözler çok sorun yaratmayacaklar," diyerek araya girdi Brind' Amour, herkesin bakı şlarını kendi üstüne çevirmesine neden olacak kadar yüksek bir sesle. "Ço ğu fırtınada ölecek. Sa ğ kalanlarınsa biz onlara yeti şti ğimizde dövü şecek hali kalmamı ş olacak. Tabi ki baüya, arak donanmalık hali kalmamı ş olan gemilerine ula şmaya çalı şacaklar. "Charley Limanı onlara direnebilir mi?" diye sordu Oliver ciddi bk tavırla. Çünkü kasabanın en güçlü, en sıkı sava şçıları Caer MacDonald'daydı şimdi. "Çok azı oraya ula şabilecek," diye söz verdi Siobahn. "Canavarlar oraya ula şmadan önce yeterince asker Charley Limanı'na varmı ş olacak," diye hemen ekledi Brind' Amour. "Her 212 adımlan takip edilecek. Hem biz kestirme yollar biliyoru2. Evet, evet, hiç sorun olmayacaklar. Sahillerimize dayanan Avon ordusu yenildi arak." "Ama bunun anlamı ne?" diye herkesin aklındaki soruyu sordu Shuglin. Bir ölüm sessizli ği. O günkü zaferin uzun vadedeki sonuçlarını dü şünen herkes o başarının küçücük bir şey, Greensparrow adındaki karanlı ğın ortasında ufacık bir kıvılcım oldu ğunu fark etti. "Bunun anlamı bir sava ş kazandı ğımız," diye yanıtladı Brind' Amour, uzun bir sessizli ğin ardından. "Ve şimdi Charley Li-manı'ndan gelecek herhangi bir istilayı durduracak bir donanmaya sahip oldu ğumuz. "Ama Greensparrow bizi çok daha ciddiye alacak şimdi," diye uyardı büyücü. "Kar kalınlı ğı yüksek. Bu da bize bir parça zaman kazandıracak. Fakat havalar ısınmaya ba şladı ve bu uzun süre böyle gitmeyecek. Karlar eridikten kısa süre

Page 98: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

sonra Malpuissant Duva-n'ndan ve Đron Cross'taki vadilerden birer ordu gelmesini bekleyebiliriz. Ve her iki kuvvet de bugün yendi ğimiz ordudan çok daha büyük olacak. Az önceki kutlama, ciddi cücenin sorulması gereken soruyu sorması ve büyücünün acı gerçekleri haürlatmasıyla bozuluver-mi şti. Brind' Amour dostlarının hepsini ba ştan a şağı inceledi. Bu be ş ki şinin Eriadorlulann temsilcileri olduklarını biliyordu. Eriador'un özgürlük günlerine, ihti şamına dönmesi için didinen Katerin, gururlu Katerin. Adalıların—Bedwydrin, Marvis ve Caryth'dekiler— ço ğu, Charley Limanı halkı ve Bae Colthwyn bölgesinde, Era-doch'un kuzeyindeki kabileler de onun gibiydiler. Sonra Siobahn, adaletsizlik yüzünden acı çekmi ş, intikam dü şünceleriyle dolu, kızgın Siobahn. Montfort'un—hayır, artık Caer MacDonald olarak adlandırılabilirdi—karma şık insanlarını ne kadar da yansıtıyor, diye dü şündü yaşlı büyücü. Tüm bunların mimarı o idi. Đsyanın ardındaki zeka. Gururluydu ancak, insanların iyili ği için oldu ğunu bildi ğinden, büyücünün müdahalelerine izin vermeyecek kadar gururlu de ğil. Shuglin, halkı herkesten daha çok acı çekmi ş olan Shuglin. 213 R J.UlVAlORt Brind' Amour onun öfke ve boyun e ğme aşamasını geçti ğini biliyordu. Yıkılan duvarın orada kurulan intihar gibi o pusuda ölen cüceler ne öfkeli ne de üzgündüler. Fedakarlıklarının Eriador ve Eriador halkının yararına olaca ğı umuduyla yapmaları gerekeni, inandıkları şeyi yaptılar. Đşte buradaydı, koyu-mavi sakallı cüce. Sava şçıların en safı, en temizi. Shuglin gibi on bin ki şiye sahip olsa, Greensparrow'la tüm Avon ordusunu yeryüzünden silebilirdi. Oliver. Eriador'daki birçok yabancı hayduttan simgesi. Ne Avon'da ne de Gascony'de yerle şemeyenler için bu zorlu topraklar biçilmi ş kaftandı. Oliver'ın ne sava ş alanındaki yetene ği, ne de Luthien'le olan güvenilir dostlu ğunun de ğeri tartı şılamazdı. Ama Oliver'ın ve isyan yayıldıkça ortaya çıkacak di ğer pek çok ki şinin asıl de ğeri ba şka yerler ve halkları tanımalarında yatıyordu. Bu isyan, bu sava ş Gascony'nin de devreye girece ği bk boyuta gelecek olursa Oliver'ın Gascony'yi tanıması paha biçilmez olurdu. Diplomat Oliver? Bu olasılı ğı bk süre düşündü Brind' Amour. Ve son olarak i şte, sırtını şöminenin ta şına dayamı ş bk şekilde kestiren Luthien. Genç adamın di ğer hepsinin toplamı oldu ğunu fark etti Brind' Amour. Bk adak kadar gururlu, bk Caer MacDonald'lı kadar kızgın, bencil olmayan, saf, temiz bk asker ve Eriador'un umutsuzca ihtiyaç duydu ğu bk sembol. Sava ş alanındaki ba şarılarından sonra Luthien, Eriador'un ba şarısını ya da yenilgisini belkleyecek en önemli figür olmu ştu. 'Luthien'in Kuman,' Kızıl Gölge hikayeleriyle karı şarak kentin duvarları dı şına yayılmaya ba şlamı şa bile. Kızıl Gölge, Greensparrow'un temsil etti ği kötülü ğün kar şısında duran gizemli dü şman. Bedwydrkıli genç adamın bu kadar kısa sürede böylesine ünlenece ğini kim tahmin ederdi ki? "Ben!" diye yüksek sesle kendi sorusunu yanıtlayıverdi Brind' Amour istemeden. Utanan büyücü bkkaç kez bo ğazını temizleyip etrafına baka. "O da neydi?" diye sordu gerinerek uyanan Luthien. "Hiçbk şey, hiçbk şey," dedi büyücü, özür dilercesine. "Bilk-sin i şte. Sesli düşünüyordum." Di ğerleri omuz silkip konuyu kapattılar. Büyücünün aklından geçenleri sanr saar okuyormu şçasına gözlerini Brind' Amour'a 214 N KUMARI diken edepsiz Oliver hariç. "Bilirsiniz," di ğerlerinin ilgisini çekip konu şmaya ba şladı buçukluk. "Bir kere vah şi Angarothe topraklarında bulunmu ştum." Bunun kimseyi etkilemedi ğini gören buçukluk hızla ekledi. "Gas-cony'nin biraz güneyinde, sıcak ve tozlu bir ülke." "Angar Sava şı mı?" diye sordu, son bkkaç yüz yılı bir ma ğarada uyuyarak geçirmesine ra ğmen dünya bilgisi di ğerlerinden daha iyi olan Brind' Amour. "Öfke1 sava şı mı?" diyerek dalga geçti Luthien.

Page 99: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Angar," diye düzeltti Oliver, bozulmu ş gibi yaparak. "Aslında," diye dönüp büyücünün sorusunu yanıtladı, "dördüncü Ca-balaise Alayı'nda şahsen deBoise'le birlikte sava ştım." Đsim, odadaki di ğer ki şilere hiçbir şey ifade etmezken, etkilenmi ş görünen büyücü bir ka şını havaya kaldırarak ba şıyla onayladı. Oliver gururlu bir edayla derin bir nefes alıp etrafındakilere baktı ama di ğerlerinin umursamadıklarını görünce havası sönüverdi. "Dördüncü Cabalaise," dedi önemli oldu ğunu vurgularcasına. "Angarothe'nin en iç kısımlarındaydık. Kırmızı Mızrakçılar'ın pe şinde, yani ülkenin en büyük ve en felaket ordusunun." Di ğerlerinin ku şkulu bakı şlarıyla bulu şan Brind' Amour ba şıyla Oliver'ın sözlerini onaylayarak buçuklu ğun hikayesini ciddiye aldı ğını gösterdi. Aslına bakılırsa, Oliver'ın Angarothe yakınlarında bir yerlerde bulundu ğu konusunda büyük ku şkular ta şıyordu. O feci sava ştan Gasconlar'dan çok azı geri dönebilmi şti. Fakat deBoise ve Dördüncü Alay'ın hikayesini gerçekten biliyordu. Savaş tarihi içinde yer alan klasik zaferlerden biriydi bu. "Galip gelemezdik," diye sürdürdü Oliver. "Binlercesine kar şı sadece iki yüz ki şiydik ve hiçbirimiz oradan sa ğ çıkabilece ğimizi dü şünmüyorduk.'' "Peki ne yapanız?" diye buçuklu ğa bekledi ği reaksiyonu verdi Luthien, uzun ve acıklı bir duraksama sürecinin ardından. Oliver havada parmaklarını şaklatıp kendini be ğenmi ş bir ıslık çaldı. "Saldırdık, tabi ki." 1 ingilizce'de 'öfke' anger demektir ve bu sözcü ğün ikinci hecesi olan 'ger' 'gır1 olarak seslendirilir. Luthien burada Oliver'ın bozuk aksanıyla dalga geçmektedir, (çn) 215 RJ.mVAlORf l "Doğru söylüyor," diyerek, di ğer dört ki şinin yüzündeki büyük ku şku iyice büyümeden söze karı şü Brind' Amour. "deBoise askerlerini dü şman kampı sınırındaki a ğaçkk bölgeye gönderdi. Askerlerin her birinin elinde bir davul vardı. Sopalarla a ğaçlara vurdular, büyük fillerin ve sava şta kullanılan di ğer hayvanların seslerini taklit ettiler. Tüm bunlar, dü şmanı sayılarının çok daha fazla oldu ğuna, tam bir ordunun geldi ğine inandırmak içindi." "Kırmızı Mızrakçılar sava şmaktan yorulmu şlardı," diye ekledi Oliver. "Ve böyle bir sava şı kaldıracak durumda de ğillerdi. Bu yüzden de da ğlara kaçtılar." "deBoise onların pe şine dü ştü, elindeki blöfü kullanarak adım adım takip etti onları," diye Brind' Amour tamamladı sözünü. Kırmızı Mızrakçılar'ın liderleri blöfün farkına varana kadar Dördüncü Alay ihtiyaç duydu ğu takviyeyi bulmu ştu. Angarothe'lu Kızıl Mızrakçılar küçük askeri kuvveti mahvedeceklerini dü şünerek dağdan indiler ama kendilerini mahvolmu ş buldular bk anda. Mücadeledeki tek Gascon zaferi." Bu son söz üzerine ya şlı adama kederli bir bakı ş attı Oliver ancak bu üzüntü çabucak da ğıldı. Bu stratejik darbedeki kendi payını anlatmaya çok hevesliydi buçukluk. "Buna Oliver'ın blöfü adını vermek istediler," dedi. Brind' Amour kahkahasını tutmayı ba şardı. "Hoş bk hikaye," dedi çok etkilenmedi ği açıkça görülen Shuglin. "Peki bir anlamı var mı?" diye sordu Katerin. Oliver bu soruyu çok komik bulmu şçasına pöfleyip kafasını salladı. "Cabalaise'in Dördüncü Alayı gibi de ğil miyiz?" "Daha açık söyle," dedi Shuglin. "Saldıraca ğız, tabi ki," dedi Oliver, hiç tereddüt etmeden. Hepsinin göz bebekleri büyüdü! Şaşkın yüzleri kaale almayan Oliver destek görece ğinden bkaz kuşku duyarak büyücüye baktı. Brind' Amour ba şıyla onaylayıp gülümsedi—ba ştan itibaren birinin çıkıp bu öneriyi getirmesini ve onu dertten kurtarmasını beklemi şti. Plan yapıp, asileri yaptı ğı planlara ikna etmek yerine yapılan planlara katılarak daha önemli bk fonksiyonu oldu ğunu fark etti. k.UMAR.1

Page 100: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Katerin ate şin ba şından kalkıp elleriyle to2lu kısa pantolonunun arkasını çırptı. "Nereye saldıraca ğız?" diye sordu. Bunun her açıdan komik oldu ğunu düşündüğü belliydi. "Duvara," diye yanıtladı Brind' Amour. "Greensparrow, ordusunu Prens şehri'nden kuzeye ula ştırmadan önce Malpuissant Du-varı'na. .. " Düşünce birden o kadar da mantıksız gelmemeye ba şlamı şa Luthien'e. "Dun Caryth'i alıp ülkeyi ikiye ayırmalı," diye lafa ka-n şo. "Da ğlar, duvar ve limanlarımızı koruyacak donanmayla Greensparrow'un bize bizim ihtiyaç duydu ğumuz şekilde saldırmasını sa ğlayaca ğız." "Ve bu cüretkar i şgal bizim dü şündüğümüzden daha güçlü oldu ğumuzu dü şünmesini sağlayacak," diye ekledi Oliver sinsice. Siobahn'ın ye şil gözleri umuda parladı. "Daha da güçlü olaca ğız," dedi, "kuzeydekiler burada elde etti ğimiz zaferi duyunca tüm Eriador isyanın önemini kavrayınca." Zevkten hırlayarak etrafındakilere baka. "Tüm Eriador umutlanmaya başlayınca." "Oliver'ın blöfü?" dedi Brind' Amour. Hiç kimsenin bir itirazı olmadı ve buçuklu ğun yüzü ı şıldadı— sadece bir an için. Sonra, gerçekte Angorothe'da deBoise'le tabi ki birlikte olmayan Oliver, herkesi en riskli, en tehlikeli yola sürükledi ğini hissetti birden. Bo ğazını temizledi. Yüzündeki ifade kaygılarını yansıtmaktaydı. "Korkuyorum," diye itiraf etti ve küçük omuzlarında Luthien, Siobahn, Shuglin ve Katerin'in bakı şlarını hissetti. "Büyücü kılıklıları var," diyerek bu ani dönü şünü açıklamaya çabaladı. Olası bir felaketin ardından gelebilecek suçlamalardan kurtulmak için biraz ku şkulu davranması gerekti ğini hisseüni şti. Bununla beraber, bu i ş yürür ve ba şardı olursa harekaan Oliver'ın Blöfü olarak adlandırılmasını da çok istiyordu. "Büyücü kılıklılara meydan okumak konusunda çok emin de ğilim." Brind' Amour bu konuyu kapata. "Büyü eskiden oldu ğu gibi de ğil, sevgili Oliver," diyerek hem Oliver'ı hem de di ğerlerini ya-a şordı. "Yoksa Morkney Ministry'nin tepesinde Luthien'i küle çevirir, seni de kulenin kenarında o gargoyllar gibi ta şa dönü ştürürdü! Ben de sava ş alanında çok daha fazla i şe yarayabilirdim. Hiç merak etmeyin." Büyünün do ğasının de ği şti ğini fark etmi şti Brind' 217 Amour. Büyü hala vardı ve havada hissedilmeye devam ediyordu ancak bir zamanlar oldu ğundan çok daha azdı gücü. Bunun da nedenini biliyordu büyücü. Greensparrow'un iblislerle birlikte yaptıkları bu sanan saptırmı ş, karanlık ve şeytani bir şeye dönü ştürmü ştü. Bunun sonucunda da büyülü gücün kayna ğı, evrensel dokumanın gücü zayıflamı şa. Brind' Amour yitip giden o güç yüzünden derin bir keder hissediyor, yetenekli bir büyücünün çok güçlü oldu ğu, en iyi büyücülerin sava ş alanında bütün bir orduyu alt edip kaçırabildikleri günlere büyük bir özlem duyuyordu. Fakat Greensparrow ve büyücü düklerine kar şı yapılan ve kendisinin da ğların kuzeyindeki tek büyücü oldu ğu bu sava şta, sihirli güçteki belirgin azalmanın Eriador'un tek umudu olabilece ğini de biliyordu. "Öyleyse duvara," dedi. Luthien önce Katerin'e, sonra Shuglin'e ve son olarak da Siobahn'a baka. Ama bu sefer dostiannın onayına ihtiyacı yoktu. Caer MacDonald özgürdü, ancak bir sonraki hamleyi Greensparrovv'un yapmasını beklerlerse böyle devam etmeyecekti. Bu sava ş bir satranç oyunuydu ve onlar beyaz taraftılar. Şimdi hamle zamanıydı. 21S 18 sıcak far şıhma Ertesi gün azalan kar, bir adamla aünı hiç iz bırakmadan bir anda yutuverecek kadar güçlü rüzgarlara dönü şürken, Eriador'un güneyindeki tarlalara yirmi inç kalınlı ğında bir battaniye bıraktı. Buna ra ğmen, sava ştan kaçan yedi bin Praetorian Muhafızı takip etmek üzere, çoğunlu ğunu Charley limanı halkının olu ştur- düğü dev bir ordu Caer MacDonald'dan ayrıldı. Koyun postundan yapılmı ş eldivenler, kalın, yünlü pelerinler ve tabaklanmı ş geyik derisinden yapılmı ş çizmelerinin altına kat kat çorap giymi ş, kuru odunla dolu çuvallar ta şıyan Eriadorlular, kı ş ko şullarına kar şı iyi donanımlıydılar. Kaçan tepegözler ise şüphesiz de ğildi. Yorgun, aç, ço ğu yarak ve kan kaybından bitap durumdaydılar. O

Page 101: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

dondurucu, karlı ilk gece feci bir fatura kesti onlara. Caer MacDonald kapılarından daha iki mü bile uzakla şmamışlardı ki, donmu ş vücudar ve titreyen, dudakları mosmor olmu ş, elleri ise silah bile tutamayacak kadar uyu şmuş, şi şmiş tepegözlerle kar şıla ştı Eriadorlular. Böylece i ş ba şladı. Esirlerden olu şan bir konvoy Caer Mac-Donald'ın kapılarına geri dönüyordu. Ö ğlenden sonra binden fazla tepegöz kapılardan giri ş yapmı ştı. Dönen haberciler de bunun iki, üç katının karla kaplı tarlalarda ölü yata ğını hesaplamı şlardı. Ama hala, do ğruca Charley Limanı'na giden büyük bir ordu vardı. Brind' Amour tam yerlerini bulmak için büyü gücünü kullandı ve büyücünün takipçileri yönlendirmesiyle birçok tepegöz yakalanıp, öldürüldü. Üzerinde hala ta şıdı ğı köprü faciasından kalma yaralar ve omzuna saplı bir elf okuyla kumandan Uzunkollar üç bin ki şilik ana Praetorian koluna liderlik etmekteydi. Adım adım izlenmekteydiler ve saldırılara kar şılık verecek güçleri yoktu. Kendi ölülerini yiyerek i ğneleyen şiddetli rüzgara ve kara sırtlarını vererek ilerlemeye devam ediyorlardı. Kısa süre içinde sayıları iki bine dü ştü. Kendilerini takip eden kuvvetten daha fazla de ğildiler. Ama hava giderek düzeldi ve kar yava şladı. Korkusu tamamen kaybolan Uzunkollar, Charley Li-manı'nda demirlemi ş Avon gemilerinin uzun direkleri görü ş alanına girinceye kadar askerlerini zorlayıp yola devam etti. Kentin görüntüye girmesiyle birlikte pe şlerindekilerin saldırıya geçeceklerini bilmelerine ra ğmen tepegöz birliklerini bir sevinç sardı. Avon askerlerinin bilmedikleri bir şey vardı; onlar gemi direklerini bir kurtulu ş umudu gibi görürlerken Charley Limanlı gözcüler tepegözleri gözlüyor, ele geçirilen gemilerdeki mancınıkları kullanmakta oldukça ustala şmış mürettebat için gülleleri yerle ştiri- 22O KHMAR.I yorlardl. Gemiler teker teker alev toplarını ve kenarları keskinle ştirilmi ş ta şlan yağdırmaya ba şladılar. Uzunkollar, kente saldın emrini verebilirdi ama kaderin cilvesine bakın ki ilk atı ş, yapı şkan simsiyah katrana bulanmı ş bir alev topu, cici saçlarını, uzun kollu cici gömle ğini ve uzun favorilerini küle çevirerek kumandanı oldu ğu yere gömüverdi. Lidersiz kalan korkmu ş ve şaşkın tepegözler sa ğa sola kaçı ştılar. Bazıları Charley Limanı'na giderken, do ğuya dönen di ğerleri ya şlı Dozier ve askerleri ile kar şıla ştılar. Đşleri o saat içinde bitirildi. Geri kalan tepegözleri kuzeye, arük hapishaneleri olarak h Đ2met verecek Diamond Gate'e götürülmek için de ele geçirilen gemilerden sadece biri yetti. ***** Caer MacDonald'da, Malpuissant Duvan'na yapılacak yolculuk için ba şlanan hazırlıklar sürüyordu. Đki koldan gidilmesine karar verildi. Shuglin ve cüce akrabaları geçitleri tutmak ve daha çok ki şiyi isyana katmak için Đron Cross'un iç kısımlarına gideceklerdi. Bizzat Brind' Amour tarafından yönetilen ana kuvvet ise da ğ sınırında saldınya geçecekti. Hazırlıklarla geçen günler kayıp gittikçe, kalkı ştıkları i şin ciddiyeti iyice anla şıldı. Kentlerine dönen Charley Limanı halkı ve o kadar ölü ve yaralı düşünülünce çok büyük bir ordu olmayacaklardı. Bu kadar çok sayıdaki Praetorian Muhafızı şehirde tutmak da çok tehlikeliydi. Charley Limanı yakınındaki sava ş alanında ele geçirilen arkada şlan gibi onlar da arabalarla banya ta şınacak, sonra da gemiyle, hiç kaçı ş yolu olmayan Diamond Gate'in kuzeyine götürüleceklerdi. Bu da Luthien ve Brind' Amour'a yalnızca birkaç bin asker bırakıyordu. Oliver'ın Blöfü'nin ba şansının Eriadorlulann bulacak-lan takviye kuvvetlerin sayısına bağlı oldu ğu günler geçtikçe iyice ortaya çıkü. Haberin giderek daha çok kuzeye, kuzeydeki köylere ula şağını biliyorlardı ve Caer MacDonald'a özgürlük nidaları ülkenin kırsal alanlarında yankılanıyordu. Fakat çiftçilerin ço ğunun gelip davaya katılmalarını ummak, çok şey istemek demekti. Ha- 221 yatlarını balıkçılık yaparak kazanan Eriadorluların av sezonu gibi ekim sezonu da hızla yakla şıyordu. Ayrıca, kenti alınması ve Praetorian Muhafızlardan olu şan orduya kar şı kentin savunulmasıyla ilgili o harika zafere ra ğmen, Eriadorlular

Page 102: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Greensparrow'un hükmü alanda bu sava şın sonunun galibiyetten uzak oldu ğunu anlayacak kadar uzun ya şamışlardı. "Oliver ve ben gidece ğiz," dedi Brind' Amour'a, bir sabah büyücüyle birlikte kent duvarlarını gezip hazırlıkları, arabalarla malzeme yı ğınlarının bir araya getirili şini yukarıdan izleyen Luthien. Büyücü ku şkulu bir bakı ş atu genç adama. "Gitmek mi?" diye sordu. "Ordudan önce," diye açıkladı Luthien. " Đyice kuzeye gidip, bir kavis çizece ğiz." "Destek toplamak için," diye fikir yürüten büyücü sonra ses-sizle şip dü şünmeye başladı. "Kimli ğimi saklamayaca ğım," dedi Luthien. "Açıkça, tahün dü şmanı Kızıl Gölge olarak gidece ğim." "O köylerde çok sayıda tepegöz var," diye hatırlattı Brind' Amour. "Ve Greensparrow'a sempati duyan birçok tüccar ve şövalye de." "Eriador'un kalanı acı çekerken onlar şeytan kralın hükmü altında refaha erdiler de ondan!" dedi Luthien, di şlerini sıkarak. Yüzünde vah şi bir ifade vardı. "Nedeni ne olursa olsun," dedi Brind' Amour. "Eriador halkını tanıyorum," dedi Luthien. "Gerçek Eriador halkını. Tepegözleri veya o tüccarları öldürmüyorlarsa tek nedeni hiç umutlarının olmaması. Çünkü kaçını öldürdüklerinin önemi olmadı ğına, öldürdüklerinden çok daha fazlasının gelip onları ve ailelerini cezalandıraca ğına inanıyorlar." "Hiç de mantıksız bir korku de ğil," dedi Brind' Amour. Büyücü bütün olasılıkları hatırlatıyordu sadece; ancak Luthien'in saldırıya bu küçük katkısının iyi bk hamle, cesur bir planı destekleyecek cesur bir giri şim oldu ğu sonucuna çoktan varmı şü. Gerçekten de yardıma ihtiyaçları olacaktı. Malpuissant Duvarı yüzyıllar önce, güney krallı ğının Avon'u fethetmesinin ardından yabani Eriador'u ehlile ştiremeyece ğine karar vermesi üzerine, Gasconlar tarafından 222 LUTH-iEN'lN böyle bir isyana kar şı in şa edilmi şti. Kuzey kabilelerinin saldırılarında savunma amacıyla yapılmı şa ve hiç de kolay bir hedef de ğildi! "Ama şimdi umuda tanı şacaklar," dedi Luthien. "Kızıl Göl-ge'nin anlamı da bundan başka bir şey de ğil zaten. Uzun zaman önce pelerini giyip yapaklarım arak önemsiz. Önemli olan tek şey pelerini giyerek onları özgürlü ğe götürecek eski bir kahramanın geri döndü ğünü dü şündürmek." Uzun uzun Luthien'e baka Brind' Amour ve o bakı şları tanıyan genç adam rahatsız oldu. Büyücünün yüzü yava ş yava ş aydınlandı. O anda Luthien'e ya şlı büyücü babasıymı ş gibi geldi, babasını görmek istedi ği şekilde. Katerin'in Bedwyr ailesinin kılıcı Blind-Striker ve Bedwydrin adasında tam bir isyanın ba şladı ğına dair haberlerle geldi ği günden beri, Gahris Bedwyr'i son haftaların heyecanı içinde hiç dü şünmedi ğini fark etti. Gahris ne kadar ba şarılı olmu ştu acaba? Đçini vatan özlemi kapladı ama Gahris'in ölüme gönderdi ği a ğabeyi Ethan ve arenada Luthien'e yenildikten sonra ölüm emri verilen barbar dostu Garth Rogar'ı dü şününce bu özlem anında kayboldu. Bedwyd-rin adasını ve Gahris'i geçerli bir nedenle terk etmi şti. Son zamanda meydana gelen çılgın olaylar da arak babası olarak görmedi ği babası için endi şelenmeye zaman bırakmamı şa. Başka bk gözle baka Brind' Amour'a. Sonra aniden bu ya şlı bilge adamın onayına, Gahris'in Luthien arenada galip gelince gü-lümsedi ği gibi gülümsemesine ihtiyaç duydu. Ve Brind' Amour tam aynısını yapıp elini Luthien'in omzuna koydu. "Bugün yola çık," dedi. "Bronegan'a ve Eradoch'un en ucuna kadar gidece ğim," diye söz verdi. "Ve Glen Albyn'in do ğu yakasında size geri geldi ğimde, yanımda kısa süre önce Caer MacDonald'dan ayrılan kuvvetten çok daha büyük bir ordu olacak." Brind' Amour ba şıyla onayladı ve Oliver'la adarını bulmak için hızla yanından ayrılan Luthien'in sıram sıvazladı. Yaşlı büyücü, bir süre duvarın üstünden Luthien'i izledi. Sonrasında ise hiçbir şeyi izlemiyordu arak. Luthien'i çok uzun zaman önce, ejderhanın ma ğarasında kızıl pelerini genç adama verdi ği gün 223 R. A.SAL V AI O R f

Page 103: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

çıkarmı şa. Kızıl Gölge'nin dönü şünden bir bakıma o sorumluydu ve şimdi, kar şısına çıkarılan bu sorumlulu ğu yerine getirmek için böylesine arzulu olan Luthien'i dü şünürken Brind' Amour'un nefes almakta zorlanan, ya şlı gö ğsü kabardı. Bir babanın, o ğlundan dolayı duydu ğu gurur. Đ 224 19 lahann fldty "Doğru olanı yapıyor," dedi duvarın üstündeki Katerin'in yanına gelen Siobahn. Katerin yan-elfe dönüp bakmadı ama Siobahn'ın duvarda kendisine bu kadar yakın bir yeri seçmi ş olmasına şaşırmı ştı. Aşağıda, sarı midillisinin üstünde Oliver ve parlak, beyaz tüylü 225 Riverdancer'ın üzerinde dimdik ve gururlu bir şekilde oturan Luthien kentin kapılarından çıktılar. Tek yapmak istedikleri şeyi, veda etme i şini çoktan bitirmi şlerdi. Bu yüzden arkalanna bakmadılar. Yan yana, avludan yıkık dı ş duvara, oradan da gömme i şlemleri henüz tamamlanmadı ğından tepegöz cesetleri ve erimekte olan kar üstündeki siyah-gümü ş yı ğınlanyla dolu olan araziye sürdüler adarını. "Önlerinde uzun bir yol var," dedi Siobahn. "Kimin?" diye sordu Katerin. Sorarcasına baka Siobahn ve Katerin'in bakı şlarının do ğuya, sönmekte olan şafak yüzünden hala pembe görünen ufka çevrilmi ş oldu ğunu fark etti. Belli ki gururlu kadın Luthien'e bakmıyordu. "Dostlarımız," diye yanıtladı bu aptal, çocukça oyuna katılan Siobahn. Bunun üzerine Luthien ve Oliver'a şöyle bir bakti Katerin. "Luthien hep yollarda," dedi. "Orada burada, aü onu nereye götürürse." Siobahn amacını anlayabilmek için genç kadını incelemeye devam etti. "Onun tarzı bu," dedi Katerin kesin bir ifadeyle ve dönüp ya-n-elfın yüzüne bakti do ğrudan. " Đstedi ğinde istedi ği yere gider ve hiçbir kadının hep onun olaca ğını, onunla kalaca ğını dü şünecek kadar aptal olmasına izin vermez." Hemen bakı şlarını kaçırdı ve bu, her şeyi ortaya çıkardı. "Hiçbir kadının Luthien Bedwyr'in tarzını de ği ştirebilece ğini dü şünecek kadar aptal olmasına da." Bunları çok sakin bk tavır ve mükemmel bir kontrol içinde söylemi şti ama içindeki acımasızlı ğı anında hissetmi şti Siobahn. Katerin onu kırmaya çalı şıyordu. Sakin tavrı, tam anlamıyla bk maskeydi. Sözcükleri öyle bk tonda kullanmı ştı ki yarı-elfin tam kalbine atılan sivri bker oka dönü şmüşlerdi. Siobahn Katerin'in duydu ğu acı yüzünden böyle konu ştu ğunu biliyor ve ankyordu. Aslında yan-elf Luthien'in gidi şiyle ne a şağılanmı ş, ne de yaralanmı şa, çünkü genç Bedwyr'le olan ili şkisi, hayaan gerçekleri yüzünden çoktan sona ermi şti. Uzun bk süre sessiz kalıp Katerin'e duydu ğu yakınlı ğı ve genç kadının üzerine yağdırdı ğı sözleri dü şündü. Söz dala şının Kate- N KKMAR-I rin'in kendisine bu kadar sert saldırarak Luthien'in gidi şine çok daha fazla üzülmesini sa ğlamaya çalı şmasına şaşırmı ştı. "Önlerinde uzun bir yol var," diye yineledi Siobahn. "Ama korkma," diye eklerken öylesine bir vurguyla devam etti ki Katerin'in bakı şlarının üzerine çevrilmesini sağladı. "Luthien'in at üstünde uzun süre gitmekte ba şarılı oldu ğunu iyi biliyorum. Yan-elfe özgü olmayan bu çift anlam kullanımı ve Siobahn'ın sinsi, hatta edepsiz ses tonu Katerin'in suratının dü şmesine neden oldu. Siobahn döndü ve büyük bir çeviklikle merdivenden a şağı kayarak Katerin'i kuzey ve do ğuya do ğru at süren Luthien ve Oliver'ın görüntüsüyle ba ş ba şa bıraka. Katerin dönüp uzaktaki atlılara, masumiyederini birlikte kaybettikleri Bedwydrin'de yıllarını beraber geçirdi ği Luthien'e baka. Fiziksel anlamda olmasa da sözlü olarak Siobahn'ı yaralamak istemi şti. Yan-elfe önem veriyor, içten içe saygı duyuyordu aslında. Birçok açıdan Siobahn'a dostum diyebilirdi. Fakat kıskançlı ğını bir türlü yenemiyordu. Söz dala şını kaybetmi şti, bunun farkındaydı. Baharın o serin ilk günlerinden birinde, Caer MacDonald'ın duvarının üstünde do ğrulup Luthien'in gidi şini

Page 104: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

izlerken, ı şıldayan ye şil gözlerinde biriken gözya şlarını durdurmaya bo şuna uğra şa. "Sorunlardan uzakla şmak konusunda çok ba şarılısın," dedi Oliver. Caer MacDonald'ın duvarı çok gerilerde kalmı şa. Anlamayan Luthien küçük dostuna şaşkınlıkla baka. "Sorunun tam kuca ğına gidiyoruz," diye kar şılık verdi. "Ondan kaçmıyoruz." "Tepegözlerle sava şmak bir sorun de ğil," dedi Oliver. "En a-zından senin korktu ğun türden bir sorun de ğil." Ardından ne gelece ğini tahmin eden Luthien ku şkuyla baka buçuklu ğa. "Ama sen di ğer sorundan, daha somut ve acı verici olandan kaçıyorsun," dedi Oliver. "Önce Katerin'i Charley Limanı'na gönderdin—" "Kendi gönüllü oldu," diye kar şı çıka Luthien. "Gitmeyi kendi 227 istedi." " Şimdi de en az iki hafta ondan ayrı kalmayı ayarladın," diyerek Luthien'in itirazını kaale bile almadan, hemen devam etti buçukluk. Luthien'in itirazlarının gerisi gelmedi çünkü kar şılık verdikçe haksız duruma düştü ğünü fark etmi şti. "Ah, evet," dedi Oliver. "Kılıcıyla tam bk kahraman ama i ş a şka gelince, aman Tannm." Buçuklu ğa ne saçmalayıp durdu ğunu sorup suçlamalarını geri püskürtmek istedi Luthien ancak arak çok geç oldu ğunu anlayacak kadar zekiydi. "Bu ne cüret!" dedi sertçe. Oliver o anda bir yarayı de şti ğini anladı. "Sen ne biliyorsun ki?" dedi Luthien. "Sen bunlardan ne anlarsın?" "Aşk konusunda çok yetenekli ve tecrübeliyim," diye sakin bir tavırla cevap verdi buçukluk. Doksan santim boyundaki dostuna baka Luthien. Yüzü tüm ku şkularını yansıüyordu. Öfkeyle soludu Oliver. "Aptal çocuk," dedi parmaklarını şaklatarak. "Gascony'de şöyle denir: Bir tüccarın ne kadar iyi oldu ğu cüzdanından, bir sava şçının ki de kılıcından anla şılır. Bir a şı ğınki ise—" "Oliver!" diye sözünü kesti yüzü kıpkırmızı olan Luthien. "Kalbinden," diyerek sözünü tamamlayan buçukluk, şok geçiren dostuna şaşkınlıkla baka. "Oh, iyice ate şli olmu şsun sen!" diye çıkı şa. "Ben, sadece. . . " diye kekeledi Luthien. Ama sonra durdu ve çaresizce elini kolunu salladı. En sonunda kafasını sallayıp Riverdancer'ı mahmuzladı ve at Threadbare'in önüne geçti. Oliver ba şarıp Luthien'e yeti şti. "Kalbini tanımıyorsun, dostum," dedi Luthien'in yanına gelince. "Bu yüzden de kaçıyorsun. Ama arak kaçamazsın!" " Şak Oliver," dedi Luthien, kuru bk sesle. "Daha kötü adlarım da oldu." Luthien bk şey söylemeyip konuyu kapata. Oliver da. Fakat konu şma sona ermesine ra ğmen Luthien'in konuyla ilgili dü şünceleri tabi ki durmadılar. Aslında yorgun, ihtiraslı ve suçluluk duy- 222 gusuyla doluydu genç adam. Katerin'i de Siobahn'ı da seviyordu, ama farklı şekillerde. Yan-elfle ya şadı ğı ili şkiden pi şmanlık duymuyordu—o güzel anları nasıl olurdu da üzüntüyle hatırlayabilirdi ki? Ama Katerin'i kırmayı da hiçbir zaman istememi şti. Hiçbir zaman, hiçbir şekilde. Bir anda, yolun, kentin ve tomurcuklanan isyanın heyecanına kan şmış, Bedwydrin ve Katerin bk milyon mil ve bir milyon yıl geride kalmı ştı. Ama sonra ona geri gelmi şti Katerin. Ba şka bk boyuttan harika bk dost ve ilk aşkıydı—ve arak iyice fark ediyordu ki tek a şkı. Tüm yapaklarından sonra Katerin'e bunun nasıl söyleyebilkdi? Onu dinler miydi? Ya da onun sözcüklerini duyabilecek mi, durum tersine dönecek miydi? Rahatsız edici bu sorulara verecek cevabı yoktu Luthien'in. Caer MacDonald'ı iyice geride bırakmaya çalı şarak aünı Đron Cross'un kuzey ucuna do ğru hızla sürmeye devam etti. Tepegözleri durdurup bk sürü tek-gözlünün ölümüne neden olan kar geçmi şte kalan bk anıydı şimdi. Beyaz izlerin ço ğunu ılık bahar yutmu ştu. Son sava ştan bu yana sadece iki hafta geçmi şti ve kı şın inada tutundu ğu da ğlar hariç, kar hızla

Page 105: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

kayboluyordu. A ğaçlar sürgün veriyor, tomurcuklanıyordu ve dallar giderek büyüyen kırmızı ve kahverenginden görünmez hale geliyordu. Luthien ve Oliver Caer MacDonald'dan gideli be ş gün olmu ştu. Ve ço ğunu Charley Limanı halkının olu şturdu ğu orduya katılmak için baadan gelen bkkaç yüz askerle bklikte yola çıka Brind' Amour. Uzun sıralar halinde, bk kısmı at üstünde, bk kısmı da yürüyerek, Eriador'un eski flamasının—ye şil bk tarla üzerindeki da ğ geçidi—alanda ayrıldılar kentten. Aynı anda Shuglin ve hayatta kalan iki yüz sakallı akrabası da ta şıdıkları a ğır yükten sırdan kamburla şmış bk şekilde da ğlara gitmek üzere Caer MacDonald'ın güney kapısından çıkolar. "Luthien, Bronegan'ı seçti," dedi büyücü, yanında at süren Katerin'e. Bunun bk tahmin de ğil, gerçek oldu ğunu anlayan ve büyücünün bu tür şeyleri bilmesine şaşırmayan genç kadın ba şıyla onay- R. Đ.SUVATORt Đ ladı. "Orduya kaç asker kata?" diye sordu. "Yüz tanesinin sözünü aldı," dedi büyücü. "Köye ba şka gönüllüler toplayıp dönmesi ko şuluyla." Katerin gözlerini yumdu. Neler oldu ğunu anlıyordu. Đsyanın en belirsiz ve en tehlikeli a şamasındaydılar. Caer MacDonald'daki sava şı kazanmı ş ve halka yeniden umut a şılaması için Eriador'un eski bayraklarını dalgalandırmı şlardı ama Greensparrow ve dönen politik olaylardan çok zarar görmeden sessiz varlıklarını sürdüren köylüler ve basit halk davaya de ğil de sonucun kesin zafer olaca ğına inanırlarsa ancak onlara katılacaklardı. "Kalabalık görmek, sayıyı bilmek istiyorlar, elbette," dedi Brind' Amour habere ne bozulmu ş, ne de şaşırmı ş gibi. "Ba ştan bunu biliyorduk. Hepsinden çok Greensparrow'dan nefret ediyorum," diyerek güldü ya şlı büyücü. "Ben hepsinden daha güçlüyüm, ama ben bile iki ki şilik bk orduya katılmazdım." Katerin birazcık gülümsemeyi ba şardıysa da ortada göz ardı edemeyece ği mantıksal bir sorun vardı. Charley Limanı hariç, ki bu da kesin de ğildi, Caer MacDonald'ın kuzeyindeki hiçbir köy, bütün Eriador'daki hiçbir köy kendi ba şına kayda de ğer bk ordu çıkaramazdı. Bu köy ve kasabalar bkbirlerinden ba ğımsızlardı. Tek bk idarecinin çatısı altında toplanmamı şlardı. Her birinin kendi krallıkları vardı ve hiçbk şekilde bkle şmemişlerdi. Eriador bkeylere ait yabani bk ülkeydi. Greensparrow'un ilk fethinde ke şfedip kullandı ğı zayıflık buydu ve yine kullanmaya çalı şaca ğı şey de muhtemelen bu olacaka. Genç kadın parlak, kızıl saçlarını geriye aap arkasında uyum içerisinde ilerleyen kalabalı ğa baka. Güçlü bk orduydu—duvarı ele geçkmeye yetecek kadar güçlü. Ama Green-sparrow yeniden saldıracak olursa, duvarın ardında kendilerini garantiye almalarına, hatta dağlardan olu şan engele ve ele geçkdikleri kralın eylemlerini baltalayacak o donanmaya ra ğmen, bundan çok daha fazla askere ihtiyaçları olacaka. Çok daha fazla. "Luthien nereye gidiyor?" dedi Katerin. Kafasının içindeki soruyu farkında olmadan dile getirmi şti. "Eradoch Yaylalan'na," diye kolayca yanıtladı Brind' Amour. 230 KUMARI "O vah şi yerde ne bulacak?" diye sormaya cesaret etti Katerin. "O da ğlık bölge ve insanlarıyla ilgili ne gösteriyor gözlerin?" Brind' Amour ba şını salladı. Bu arada da da ğınık beyaz saçı ve sakalı iki yana sallandı. "Gözlerimi pek çok şeye gönderebilirim," dedi büyücü, "ancak orayla ilgili belli bir bilgim varsa. Zaman zaman Luthien'e bakabilirim, çünkü düşünceleri takip edebilir, böylece de onun gözlerini rehberim olarak kullanabilirim. Greenspar-row'u ve saraydaki di ğer bkçok ki şiyi de görebilirim, çünkü onları tanıyorum. Ama Avon'dan kuzeye do ğru ilerleyen donanmayı çalı ştı ğım zaman oldu ğu gibi, bilgim olmayan bir şeye bakmaya çalı ştı ğımda gözlerim sihirli bir körlük geçiriyor." "Orayla ilgili ne gösteriyor gözlerin?" diye üsteledi büyücünün do ğruyu söylemedi ğini anlayan Katerin.

Page 106: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Brind' Amour suçlu suçlu güldü. Tüm söyledi ği, "Luthien ba şarısız olmayacak," oldu. 231 20 yaylam Sıradan biri için Eriador'un kuzeybatısı görünü ş açısından ülkenin gen kalanından çok da farkh de ğildi. Uzayıp giden tarlalar— Eriadorlular, 'a ğır çim' derlerdi buna—dört bir yandan ufka uzanırlardı. Yumu şak, ye şil bir battaniye gibiydi ancak sadece havanın açık oldu ğu günlerde. Kuzeydeki da ğlar batıdan görülebilirdi. Hat- 232 ta Đron Cross'un dorukları, beyaz-gri birer nokta halinde, güneybatıdaki ye şil ufuktan uzatırlardı ba şlarını. Ama kuzeydo ğunun, o da ğlık bölgenin, Eradoch yaylalarının farklı bk tarafı vardı. Rüzgar burada biraz daha so ğuk eser, neredeyse her zaman ya ğan ya ğmur bkaz daha a ğır olurdu ve yörenin insanları bkaz daha zorluydu. Ovaya yayılmı ş olan sürülerin kalın, bol ve da ğınık postları olurdu. Luthien'in Riverdancer'ının cinsinden olan Morgan atlarının tüyleri bile hava ko şullarına dayansınlar diye uzatılırdı. Bölge, Eriador'un güneyine göre her zaman çok daha ya ğı ş almasına ra ğmen hiçbk kı ş, böylesine bk kar görmemi şti. Luthien ve Oliver, MacDonald Geçidi'ni a şıp o yöne ilerlerken kar ne tam olarak erimi şti, ne de çok kalındı. Her şey gri ve kahve tonlann-daydı. Yer yer ye şil noktalar göze batıyordu. Melankoli ve kasvet, kı şın cesedi. Baharın yeniden do ğmasına hala bkaz zaman vardı. Đki arkada ş Eradoch Yaylalan'nın çok yakınında, sınırında, Bronegan'ın on iki mil do ğusunda kamp kurdu o gece. Sabah kalktıklarında inanılmaz ılık bk hava ve yoğun bk sis selamladı onları, çünkü son kar da havada da ğılmı ştı. "Bugün yava ş geçecek," dedi Oliver. "Pek sayılmaz," diye yanıtladı Luthien, hiç tereddüt etmeden. Çok fazla engel yok önümüzde," diye açıkladı. "Ne kadar uza ğa dü şünüyorsun?" dedi buçukluk. " Şimdiye kadar Caer MacDonald'dan ayrılmı şlardır, biliyorsun." Oliver'ın do ğru söyledi ğini fark etti Luthien. Brind' Amour'la bklikte Katerin ve Siobahn'la tüm ordu kentin kapılarından çoktan çıkmı ş, kuzeye ve batıya, Luthien ve Oliver'ın gittikleri yere do ğru gidiyor olmalıydılar. MacDonald geçidine ula şıncaya kadar. Oraya varınca da, Luthien ve Oliver do ğruca kuzeye, vadinin di ğer tarafındaki Bronegan'a dönüp, şimdi yaptıkları gibi, ilerdeki Eradoch'a do ğru gittikleri sırada, MacDonald geçidini geçip kuzeye, Glen Albyn'e doğru ilerleyeceklerdi. "Ne kadar?" sorusunu tekrarladı Oliver. "Gerekkse Bae Colthwyn'e kadar," dedi Luthien so ğukkanlı bk şekilde. Oliver bunun mümkün olmadı ğını biliyordu. Bae Colthwyn'in 233 çıkıp ikilinin etrafındaki çemberi giderek daralttılar. "Hayal gördü ğümü söyle," diye fısıldadı Oliver. Luthıen kafasını salladı. "Arada bir sana söylenileni yapsan iyi olur," diye çıkı şü Oliver. "Yalan olsa bile!" Dağlılar tam olarak görülemeyecekleri bir mesafede durdular. Đnsandan çok canavara benziyorlardı. Uyguladıkları takti ği sessizce alkı şladı Oliver—araziyi tanıyorlardı, sisi biliyorlardı, elbette nasıl ortaya çıkacaklarını da. " Đlk hareketi bizden bekliyorlar," diye fısıldadı Luthien. "Yere dü şüp titremeye ba şlayabilirim," dedi buçukluk alayla karı şık. "Ödlekleri öldürürler," dedi Luthien. En fazla on iki yarda ileride duran lanetli görüntü kar şısında i-çini dolduran duygulan şöyle bk de ğerlendirdi Oliver ve sonunda, "Öyleyse ben gittim!" dedi. Olabileceklere ra ğmen güldü Luthien. "Nereye gitti ğimizi biliyorduk," dedi uzun bir sessizlikten sonra; hem kendini toplamak, hem de verdi ği karan desteklemek için.

Page 107: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Caer MacDonald'dan selamlar," diye seslendi, mümkün oldu ğunca güçlü bk sesle. "Kente, kendisini bütün Avon ve Eriador'un kralı ilan eden adam tarafından haksız yere Montfort adı verilmi şti." Uzun bk süre hiç yanıt gelmedi kar şı taraftan. Sonra sessiz grubun arasından bk atlı ileri çıktı, siyah atını di ğerlerinin önüne sürdü Luthien'le Oliver'ın kendisini görebilecekleri kadar yakına geldi. Genç Bedwyr'in yüzü merakla de ği şti, çünkü bu atlı bk da ğlıya benzemiyordu. Đn yarıydı ama kürk veya post giymemi şti. Luthien Bedwyr'in benzerini hiç görmedi ği türden siyah plakalı bk zırhı vardı. Her tarafını kaplayacak bk şekilde e ğilmi ş ve sıkı sıkıya ba ğlanmı şa ve uzun, zırhlı eldivenler eklenmi şti zırha. Adamın ayaklan bile zırhla kaplıydı. Mi ğfen silindk şeklindeydi ve tepesi düzdü—bk değil iki göz deli ği oldu ğunu fark etmi şti Luthien; bir tepegöz de ğildi—ve kocaman bk kalkan ta şıyordu, zırhı gibi o da siyaha ve üzerinde Luthien'in bilmedi ği bk arma vardı: Bk ölü Ll/ö~HieN'Î.N figürü, geni ş açılmı ş iki iskelet kol; birinde yukarı, di ğerinde a şağı bakan birere kılıç. Rahat bir şekilde yanında tuttu ğu mızra ğın tepeli ği de aynı figürü ta şıyordu. Adamın atı bile zırh kaplıydı—ba şı, boynu, gö ğsü ve yan tarafları. "Montfort," dedi adam derinden gelen bir sesle. "Do ğru, kral tarafından bu do ğru adı aldı." "Of, of," diye inledi Oliver. "Sen da ğlardan de ğilsin," dedi Luthien. Zırhlı adam sinirli bir şekilde şahlanıp duran atının üstünde kımıldandı. Sözlerinin bir şekilde adamı rahatsız etti ğini anladı, çünkü tahmini do ğruydu. Eradoch'lu de ğildi ve bu da da ğlılar üzerinde her ne etkisi varsa bu etkinin zayıf oldu ğu anlamına geliyordu. Eradoch'un en büyük sava şçılarından bazılarını alt ederek, gücü sayesinde muhtemelen erk ve etki sahibi olmu ştu. Ondan daha iyi birisi onun yerini alabilirdi. Luthien de gözünü adamın yerine dikmi şti bile. Ama adamın o etkileyici cüssesi ile o zırh durumu yüzünden genç Bedwyr bu olasılıktan pek de memnun de ğildi. "Öyleyse kimsin sen, sen ki sıkı bir bahar ya ğmurunun alanda üngırdayan biri?" "Sıkı bahar ya ğmuru mu?" diye fısıldadı duyduklarına inanamayan Luthien. 'Tıngır, tıngır," diye fısıldadı OJiver. Zırhlı adamın omuzlan dikle şti ve adam dimdik durdu. "Ben, Kara Şövalye," dedi. Đki kafadar bir an durup dü şündü. "Ama zaten öyle olmalısın," dedi Oliver. "Beni tanıyor musun?" "Hayır." Kara şövalyenin kafası karı şmıştı. "Öyle olmalısın," diye yineledi Oliver. "O yüzden gece1 denilmiyor mu?" "Ne?" dedi öfkelenen adam. 1 Yazar burada sesletimi aynı olan iki ayrı sözcük kullanıyor. Knight, şövalye ve night, gece. (çn) 237 "Ay çıkmadıkça," dedi Luthien. Buna şaşıran ama aynı zamanda duydukları ho şuna da giden Oliver gülümsedi. "Bu konuda giderek iyile şiyorsun," dedi dostuna. "Ne diyorsun?" dedi şövalye. Oliver iç geçirerek kafasını salladı. "Ne kadar da salak bir tıngıra ya," dedi. "Kara olmasaydın, gündüz olurdun." Adamın metal mi ğferinin alanda kalan yüzünü göremiyorlardı ama ikisi de a ğzının bir karı ş açık kaldı ğını tahmin edebiliyordu, "Hı?" diye homurdandı adam. Đki arkada ş birbirlerine bakıp omuz silktiler. "Köylü," çıka aynı anda ağızlarından. "Ben, Kara Şövalye'yim!" diye ba ğırdı zırhlı adam. "Dosdo ğru saldıralım mı?" diye sordu Luthien. "Tabi ki," diye yanıtladı Oliver ve ikisi birden haykırdılar. Luthien Blind-Strikeı'ı çekti ve Riverdancer'ı mahmuzlayarak şahlandırdı. Ama Threadbare onu takip etmedi. Oliver orada öylece oturdu kaldı. Şövalyenin mızra ğı kendine do ğru do ğrulup rakibinin atının burnuna bir çentik açmaya fırsat bulamadan mızra ğın gö ğsündeki plakayı ve muhtemelen gö ğsünü de

Page 108: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

delip geçece ğini fark etti ği anda ba şının dertte oldu ğunu anladı Luthien. Kılıç tutan elini a şağı indirip Riverdancer'ın dizginlerini iki eliyle kavradı— şimdi dövü ş yetene ği de ğil, at binme becerileri kurtarabilirdi onu. Son ana kadar bekledi. Sonra Riverdancer'ı aniden sola çevirip şövalyeden uzakla ştı. Güçlü ve çevik at hemen durarak dönerken nallan yerdeki çimleri söküp havaya fırlattı. Ama belli ki bunu bekliyordu şövalye. Çünkü o da döndü ve mızra ğını Luthien'in omzunu delecek şekilde çevirdi. Acı dolu bir vuru ş. Genç Bedwyr yüzünü buru şturdu ve ellerini hemen di ğer tarafa geçirerek Riverdancer'ın dizginlerine asıldı. Güçlü at tekrar istenileni yapa ve nallarını çimlere sapladı. Luthien Blind-Striket'ı kaldırmaya yeltendi ama sa ğ omzunda bir titre şim hissetti. Hızlı düşünüp harekete geçen genç Bedwyr kılıcını sol eline geçirip kamçı gibi savurarak mızra ğın tam ortasına indirdi darbeyi. Ardından yön de ği ştirip bir geri vole yapa ve kılı- 232 cin kenan şövalyenin gö ğsündeki plakaya indi. Kılıç hiçbir hasar vermeden geri dönmü ştü. Đki atlı birbirlerinden uzakla ştılar. Şövalye kınlan mızra ğını bir kenara atarken, Luthien eyerin üstünde do ğrulup kılıcını yeniden sa ğ elinde kaldırarak test etti. Riverdancer'ı geri çevirirken da ğlıların takdir dolu bakı şlarını fark etti, askerler hariç. Şimdiye kadar gayet iyi gitti ğini anladı, çünkü cesaretine ve muhtemelen atına hayran olmu şlardı. Riverdancer Kara Şövalye'nin atından daha kısa ama daha cüsseli ve güçlüydü. Ayrıca o bir da ğ Morgan'ıydı ve Eradoch yaylalarında yeti ştirilen herhangi bir aygır kadar da güzeldi. Gahris Bedwyr bu parlak, beyaz tüylü ata küçük bir servet ödemi şti. Takdir eden bakı şları, sallanan kafaları gören Luthien aün verilen her kuru şa de ğdi ğini anladı. Đki rakip bir kez daha kar şı kar şıya geldi. Kara Şövalye kılıcına uzanıp kınından yarıya kadar çıkardı ama sonra yüzünde vah şi bir ifade belirdi. Bir an kılıcı şöyle bir inceledi, sonra kınına geri koyup ucunda çivili bir top bulunan bir silah çıkardı. Ba şının üzerinde rahatlıkla çevirirken ucu çivili demir top ağır silah zincirinin ucunda salınarak dönüyordu. Mızraktan daha iyi, diye düşündü Luthien, çünkü en azından bu sefer kendisi bir darbe almadan önce rakibine yeterince yakla şabilecekti. Luthien bir iç geçirdi ve bunun ne i şe yarayaca ğını dü şündü. Đlk seferinde rakibini yere dü şürecek kadar sıkı bir darbe indirmi şti ama Kara Şövalye'nin gıkı bile çıkmamı ştı. Şu anda da herhangi bir acı hissediyorsa da göstermiyordu. Şövalye saldırıya geçti. Luthien de ne yapalım dercesine omuz silkip topuklarını Riverdancer'ın güçlü bö ğrüne geçirdi, bu sefer çok yakın geçmi şlerdi. O kadar yakın ki Kara Şövalye'nin uzun atının burun deliklerinden çıkan nefesi hissetti Luthien. Şövalye topuzu kaldırıp çevirmeye ba şladı ğı anda bir geri vuru şla adamın kolunun alüna darbeyi indirdi Luthien. Ve topuz Luthien'in kafatasını ezmeden önce Elind-Striker hemen havaya kalkarak topu durdurdu. Bu sefer geçip gitmesine izin vermedi Luthien. At üstünde a-vantajlı oldu ğunu biliyordu. Riverdancer'ı hemen geri döndürüp Kara Şövalye'nin atının pe şi sıra sürdü. Bir kez daha arkasındaydı. RJ.SHUlORf l Zırhlı adam dönüp kar şılık vermeye fırsat bulamadan kdıcıyla üç sıkı darbe indirmeyi ba şardı. Birbirlerine vurmaya çalı şarak yan yana hızla gitmeye devam ettiler. Luthien'in hamleleri çok iyiydi. B/ind-Strikerhet seferinde topuzu durduruyordu. Ama a ğır top yine de hırpalamaktaydı genç sava şçıyı. Kılıcı da çok etkili olamıyordu, çünkü her seferinde rakibinin a ğır gö ğüs plakasına çarpıp geri dönüyordu. Her ikisi de nefes nefese kalan iki dü şman Luthien'in Riverdancer'ı yana çekmesiyle en sonunda birbirlerinden ayrıldılar. Bu şekilde kazanamayaca ğını biliyordu çünkü at üstündeki bu dövü ş şövalyenin zırhında bir açık bulamayaca ğı kadar kızı şmıştı. Kara Şövalye de bunun farkındaydı ki atını çevirip Luthien'e doğru döndü. "Gel!" dedi ve o gök gürlemesini andıran hücum yeniden ba şladı.

Page 109: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien e ğilip Riverdancer'ın kula ğına, " Şimdi sana ihtiyacım var," diye fısıldadı. "Güçlü Oliver ve beni affet" Çimleri havalandırarak, yeni bir yakın dövü ş için harekete geçtiler. Luthien omuzlarını e ğip Riverdancer'ın güçlü boynuna do ğru e ğildi ve atını rakibinin tam kar şısına gelecek şekilde döndürdü. Kara Şövalye şaşkınlık içinde doğruldu. Dört nala giden aü duru-vermi şti. Tam Luthien'in dualarında oldu ğu gibi. Genç Bedwyr hiç yava şlamadı. Riverdancer, Kara Şövalye'nin atının üstüne yürüyüp ata öyle bir çarptı ki at dengesini sa ğlayıp toparlanıncaya kadar yerde oturdu kaldı. Ludıien 'Rlind-Strikef\ devrilen aün boynuna indirirken zırhlı şövalye öylece durdu. Đki güçlü atın çarpı şmasından dolayı ba şı dönen Luthien de. Hedefine konsantre oldu. Saldırıya geçmeden önce ne yapması gerekti ğini anlamı ştı. Kılıç darbesi şövalyenin gö ğüs plakası için de ğildi—zaten bunun ne yaran olurdu ki?—adamın miğferindeki delikler için de de ğildi, kendini korumak için kafasını geri çekti ği anda uzakta kalırlardı. Adamın parmaklarına saldırdı Luthien ve adam dizginleri bıraka. Sendeleyen Riverdancer yana açılırken Luthien dizginleri kıkcına geçkdi ve tüm gücüyle çekti. Şövalyenin aü aniden sıçradı. 240 LMTHiEN'ÎN KUMARI Dengesini kaybeden Luthien atın üstünde di ğer tarafa do ğru savrulduysa da sıkıca tutundu ve Kara Şövalye atının gerisinden hiç de ho ş olmayan bir görüntüyle kayıp dü şerken tam zamanında dönüp bakü. Luthien de Riverdancer'ın üstünden indi. Az kalsın yüz üstü dü şüyordu çünkü dünya etrafında dönüp durmaya devam ediyordu hala. Yalpalayıp tökezleyerek, sırt üstü yere serilmi ş a ğır zırhın i-çinde aya ğa kalkmak için debelenen rakibine doğru gitti. O anda demir topuz dönüp geldi ve genç Bedwyr dengesini kaybetti. Şaşkınlıktan gözleri büyüyen Luthien geri kaçü ve çamurun i-çine dü ştü. Luthien do ğrulurken şövalye de yuvarlanarak aya ğa kalkmayı ba şarmı ştı. Kar şı kar şıyaydılar şimdi. "Hileli bir saldırıydı!" dedi Kara Şövalye. "Anma vurdun!" "Anm atına vurdu," diyerek kar şı çıka Luthien. "Dövü şün de belli kuralları vardır!" "Hayatta kalma kuralları!" dedi Luthien. "Senin gibi zırhla kaplanmı ş biriyle nasıl dövü şece ğim? Senin aldı ğın risk ne ki?" "Asker olmanın avantajı da bu i şte," diye kükredi Kara Şövalye. "Hadi öyleyse, şans equine" Onlardan çok uzak olmayan Oliver zırhlı adamın söyledi ği bu son söze kulak kabarttı. Bu, daha çok asilerin kullandı ğı, anlamı dövü şten çok atsız rekabet olan bir Gascon sözüydü. Kim bu şövalye? diye merak etti. Luthien temkinli bir şekilde yakla ştı. Bir sürü hamle yapabilirdi ama hiçbir etkili olmayacaktı. Oysa o topuzun bir darbesi ya kafa-tasını yarar, ya da bacaklarını lime lime ederdi. Aldı ğı mızrak yarasının acısını hala hisseden sa ğ kolu da oldukça güçsüzdü. Đkili dönerek ve birbirlerini kollayarak birkaç hamle yapa. Sonra Kara Şövalye haykırarak ve topuzu bir öne bir geriye sallayarak hücuma geçti. Fakat kendisini engelleyen o a ğır zırhın içinde çok da rahat hareket edemiyordu. Luthien ise rahatça yana kaçıp şövalyenin sırana vurdu. Geri dönen şövalye Luthien'in hareketlerini takip etmeye çalı şa ama çevik Luthien hep bir adım önde gidiyor, yaralamaktan çok sinirlendirmek için Blind-Strikeı'l'a. adamı dürtüp duruyordu. 241 R. A . S A L V A l O R E il Adamın o a ğır kıyafetin içinde soludu ğunu duymaya ba şlamı ştı bile. " Şerefli bir adam durup öyle dövü şür!" dedi Kara Şövalye. "Aptal bir adam durup ölür," diye yanıdadı Luthien. " Şereften bahsediyorsun ama o demir yı ğınının arkasına saklanıyorsun! Sen benim yüzümü görebiliyorsun ama ben bir mi ğferin üzerindeki delikten bakan koyu gözbebeklerinden ba şka bir şey görmüyorum!"

Page 110: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Adamın bir an duralamasına neden oldu bu söz. Şövalye aniden durup topuzu indirdi. " Đyi bir nokta," dedikten sonra Luthien'i hayretler içerisinde bırakıp ağır ba şlı ğını çıkarmaya ba şladı. Tamamen çıkardı ğında daha çok şaşırdı Luthien. Çünkü bu adam bekledi ğinden çok daha ya şlıydı. Genç Bedwyr'den üç kat daha ya şk! Yüzü geni ş ve pürüzlüydü. Cildi kayı ş gibiydi ve derin çizgilerle kırı ş kırı ştı. Kır saçları kısa kesilmi şti ama iki yana ğının ortasından ba şlayan çak gibi, kocaman kır bir bıyı ğı vardı. Koyu kahve gözleri büyüktü ve yüzünde baya ğı yer kapkyordu. Gözlerin arasında yine büyük bir burun vardı. Sadece öne çıkık olan çenesi dardı. Kara Şövalye mi ğferini yere fırlattı ve, " Şimdi," dedi, "dövü ş benimle genç zıpçıktı." Yeniden saldırdı ve Luthien bu sefer saldırıyı kesti. Đleri fırlayan B/ind-Striker mükemmel bir dönü ş ve zamanlamayla topuzu, topla sapın tam ortasından, zincirin orta yerinden yakaladı. Top Luthien'in kıkcına sarık kalmı şa. Topuzu adamın elinden alma) ı planlayan Luthien hızla çekti ama Kara Şövalye inanılmaz kuvvetini gösterdi. Luthien daha avantajk bir pozisyonda olmasına ra ğmen ya şk adam kımıldamadan durdu. Omzundaki zonklamayı hissediyordu Luthien, ama Kara Şö-valye'nin zırhla kapk sol eli bir kanca gibi gelip yüzünün tam ortasına inince zonklamayı unuttu. Burnundan dudaklarına do ğru ılık ılık, garip, tuzlu tadı bir tat bırakarak akü kan. Bir adım geri sendeledi genç Bedwyr ama sonra adamın sıkı bir yumruk daha geçirmemesine fırsat vermemek için aldım kullanıp kendini öne atö. Kara Şövalye bir dizini kırıp aya ğını kaldırdı ve kasıklarını korumak için yan dönen Luthien darbeyi kalçasına 242 LU.THĐEN'lN yedi. Açık olan avucunu yumruk yapıp Kara Şövalye'nin çenesine yapı ştırarak kar şılık verirken adamın di şlerini kırdı. Geri sıçrayan genç Bedwyr dönüp duruyor, kördü ğüm olan topu2un zincirine sıkıca asılarak çekmeye çalı şıyordu. Başka bir yumruk yedi gö ğsüne. Sonra bir tane de yaralı omzuna. Aynı şekilde yanıt verdi ama yumru ğunun Kara Şövalye'nin sert gö ğüs plakasına inmesiyle birlikte elinde hissetti ği ani zonklama yüzünden suratını buru şturdu. Soldan gelen bir ba şka yumruk Luthien'in kaburgalarının tam altına indi. Kendini yana atarak a ğırlı ğını kılıçla topuzun tarafına verip açıyı de ği ştirmeye, topuzun sa ğ kısmını ya şlı adamın elinden çekip almaya çalı ştı. En sonunda kördü ğümden kurtuldu Blind-Striker. Öyle hızlı çıktı ki Luthien rakibinin yanından geçip bir dizinin üstüne dü ştü. Kara Şövalye topuzu ba şının üstünde çevirerek döndü. Fırsaom buldu ğu anda saldırmayı dü şünüyordu ama Elind-Striker Kara Şövalye'nin dü şündüğünden çok daha keskin ve sa ğlam bir kılıca. Topuz ise sahibi kadar ya şh. Zaman ve Eriador'daki en keskin kılıç yüzünden aşınmı ş olan demir zincir bir yerinden koptu ve çivili top havaya fırladı. Kar şıda duran Threadbare Oliver'ın komutuyla yerinden sıçradı ve zırhlı, güzel yeşil eldivenleri olan buçukluk topu tuünak için ustalıkla kaldırdı ellerini. Silahın elinden gitti ğinin farkında olmayan Kara Şövalye hay-kırarak ve topuzun sapıyla kopuk yarım zinciri havada sallayarak ileri aüldı. Luthien'in yüzünde beliren alaylı ifadeyi fark edince yava şladı. "Beni affedin, sayın Şövalye," diye seslendi arkasındaki buçukluk. Kara Şövalye yava şça döndü ve Oliver'ı elindeki topuzu kırık zincirden tutmu ş sallarken gördü. Bakı şlarını Oliver'dan elindeki silaha çevirdi ve yüzü de ği şti. Ardından da Luthien'in bacaklarına indirdi ği tekmeyle önce ufku, ardından da gri gökyüzünü gördü. Genç Bedwyr üstündeydi şimdi. Adamın gö ğüs kafesine aya ğıyla ba şarırken Blind-Striker'vn. ucunu bo ğazına dayamı şa. 243 l» R. A . S A L V A T O R E "Sana yalvarıyorum," diyerek konu şmaya ba şladı Kara Şövalye. Luthien merhamet dilemenin adamın karakteriyle hiç ba ğdaşmadığını dü şündü. "Lütfen, saygıde ğer efendim. Beni öldürmeden önce tanrıya son bir kez dua etmeme izin verin," diye

Page 111: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

açıkladı Kara Şövalye. "Adil bir şekilde kazandın—hiç itirazım yok, ama son bir kez huzur bulmayı diliyorum." Greensparrow'un sıkı takipçilerinden birinden böyle bir şey duymaya şaşıran Luthien ne diyece ğini bilemedi. "Kimsin sen?" diye sordu. "Tabi ki, tabi ki. . . Benim adım," dedi Kara Şövalye. "Ve elbette ölmeden önce ben de seninkini bilmeliyim. . . " iç geçiren adam devamını getirmedi. "Ben Newcastle'lı Estabrooke'um," diye açıkladı adını. "Altıncı Süvari Birli ği'nin kumandanı, Lord Koruyucu1." Dudakları kımıldayan Oliver'a bakü Luthien. 'Altıncı Sü-vari'nin ba şı?' Bu adı daha önce de duymu ştu genç Bedwyr. Avon Kralı'nın özel koruması ve güney kraliyetteki alo büyük kentin valisi olan ve kendilerini krala hizmet etmeye adamı ş şövalyelerden olu şan bir gruptu. Greensparrow'un tahta çıkmasıyla birlikte da ğıldıklarını dü şünmüştü Luthien. Çünkü kralı koruma görevi artık Praetorian Muhafızlara verilmi şti. Belli ki yanılmı ştı. Durumu iyice dü şünmesi gerekti ğini anlayan Luthien durdu. Blind-Strikeî'ı şövalyenin gırtla ğından çekip yüzündeki kanı temizlerken yerde yatan garip ya şlı adamdan gözlerini ayırmadı. "Newcastle'dan çok uzaktasın," dedi. Başlangıçtaki tavrına ra ğmen şimdi asıl tutumunu yeniden kazanmı ş adam bir parça doğruldu. "Görevliyim," dedi. " Şeyden beri göreve çıkan ilk şövalyeyim." Yüzü buru ştu, hatırlamaya çalı şıyordu. Gerçekten de çok uzun zaman olmu ştu. "Her neyse," dedi Estabrooke sonunda. "Duamı ettim. Şimdi adını söyleyip beni öldürebilirsin. Derin bir nefes aldı ve koyu kahve gözlerini Luthien'in tarçın rengi gözbebeklerine kilitledi. "Bitir," dedi içten inanarak. 1 Koruyucu/Protector: Eski zamanlarda, ingiltere'de, kralın çocuklu ğunda ya da rahatsız olması durumunda ülkeyi yönetme görevini üstlenen prens veya asilzade, (çn) 244 Luthien etrafındakilere baka. Adamı elbette ki öldürmeyecekti ama yapaca ğı, aslında yapmayaca ğı şeyin kaba saba da ğlılar tararından nasıl algılanaca ğını görmek istiyordu. "Ölüme böylesine bir meydan okumayı daha önce hiç duymamı ştım," dedi yana çekilip, elini uzatan Luthien. Kara Şövalye bir an ku şkuyla baka, sonra uzatılan eli kabul etti ve Luthien aya ğa kalkmasına yardım etti. "Atlarınızla ben ilgilenirim," dedi Estabrooke, Oliver'ın yak-la şüğını görüp uzakla şırken. Luthien de buçuklu ğu görmü ştü ve kırık burnundan hala süzülmekte olan kan yüzünden hiç de mudu de ğildi. "Do ğruca saldırıya geçece ğini söylemi ştin," diye buçuklu ğa çıkı şa genç Bedwyr. "Böyle bir şey söylemedim," dedi Oliver. "Bunu kastettin?' diye ba ğırdı Luthien. Derin bir nefes alan Oliver omuz silkti. "Fikrimi de ği ştirdim." Etraflarında da ğlıların olu şturdu ğu çember daralıp, iri yan atlılar, kötü görünü şlü silahlar, çift uçlu mızraklar ve cüsseli bir adamın gö ğüs kafesi büyüklü ğünde bıçaklan olan baltalar çaresiz ikilinin üzerine gelince konu şmaları aniden kesildi. Luthien bo ğazını temizledi. "Sevgili, Sk Estabrooke," dedi. "Dosdarınızla.. . konu şabilir misiniz?" 24-5 21 Đ " Đron Cross'un kuzeydo ğusundaki geni ş Glen Albyn'de kamp kuran Eriadorlular arasında heyecanh fısıltılar dola şmaktaydı. Vadiye neredeyse geçmi şlerdi; ama Malpuissant Duvan'nı oraya ba ğlayan nokta, Dun Caryth henüz görüntüye girmemi şti. Bununla beraber kaleye ev sahipli ği yapan da ğ görünüyordu. Önceki sava şın 246 üstünden iki gün bile geçmeden bir sonraki ö ğlenden sonra büyük ihtimalle bir sava ş daha olacaka. Eriadorlular sadece Caer MacDonald'dan çıkan ve Glen Al-byn'de konaklayan be ş bin ki şilik kuvvetle Dun Caryth'i ve tüm duvarı alabileceklerine inanıyorlardı.

Page 112: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Umudan daha da artmı ştı çünkü fısıltılar daha çok müttefikten bahsediyorlardı. Luthien'in bin sıkı Eradoch'lu adı ve Eradoch'un ortasındaki köyden topladı ğı bir o kadar da çiftçiden bozma askerle yolda oldu ğu söyleniyordu. O gece kamp kuran askerlere tüm ülke Greensparrow'a kar şı ayaklanmı ş gibi geldi. Katerin'in aklı bir sürü şeyle me şguldü. Bu yüzden uyuyamadı. Eriador ayaklanmı ştı ve özgürlü ğe kavu şmak ya da ölmek için sava şacaktı. Hale'li gururlu kadının küçüklü ğünden beri dü şledi ği şeydi bu ama bu hayalin gözlerinin önünde yitip gitme olasılı ğı sevincini baltalıyordu. Luthien'i kaybetmi şti. Arkasından konu şan dostlannın fısıltılarını duyuyordu. Bu fısıltılarda hiçbir kötülük olmamasına, duygularını payla şmalarına ra ğmen, Katerin'e çok daha fazla dokunuyordu. Luthien ve Siobahn'ın sevgili olduklarını biliyordu. Bunu bir süredir biliyordu ama sona yakla şan isyan ve sava ştan sonra yaşamın getirecekleriyle bu gerçe ğin a ğırlı ğını daha çok hissetmeye ba şlamı ştı. Sessizce ve tek ba şına yürüyüp, kamp ate şlerinin etrafında toplanmı ş, şans oyunları oynayan veya eski Eriador sarkılan mırıldanan grupların ve korumaların yanından geçti. Bazdan onu görünce yüzlerinde kocaman gülücüklerle el salladılar ama Katerin'in yüzünden bu gece yalnız kalmak istedi ğini anlayıp bu iste ğine saygı duydular. Katerin kampın kuzey sınırından çıkıp, yıldızların birdenbire çok yakın görünmeye ba şladı ğı karanlık tarlalara gitti ve orada dü şünceleriyle baş ba şa kaldı. Savaş ba şlayalı altı ay kadar olmu ştu ve bir o kadar daha sürecek gibi görünmüyordu. Peki ya sonra Katerin O'Hale'in elinde ne kalacakü? Avon'u yenseler de yenilseler de Luthien'siz bir ya şamın eksik olaca ğını dü şündü. Onunla iki yüz mil gitmi şti. Luthien'in ordusu ve amacı u ğruna bu seferki de dahil bir iki yüz mil daha katetmi şti, ve şimdi tüm çabalan bir hiç u ğrunaymı ş gibi geliyordu 247 düelloda alt etti ği iri yan ate şli bir kadın olan Kayryn Kultwain pozisyona aday olmu ştu hemen. Binicilerin eski kurallarına göre bir yetki aralarından olmayan birinden bir ba şka yabancıya devredilemezdi. Kontun o ğlu olan ve bu tür kurallarla yeti ştirilen Luthien, Eradoch'un geleneklerini anlayabiliyordu. Estabrooke pozisyonunu atlıların liderini yenerek elde etmi şti ama bu geçici bir pozisyondan ba şka bir şey olmamı şa hiçbir zaman. Çok geçici. Estabrooke bir yabancıydı ve da ğlılar bir düzene girip ona meydan okuyacak ki şileri sıraya koydukları anda Kara Şövalye binicilerin her biriyle teker teker dövü şmeye zorlanacaktı. Ve aralarından herhangi biri Estabrooke'u yenecek olursa hiç merhamet gösterilmeyecekti. "Kayryn Kultwain liderlik için do ğru aday mı?" diye etrafındakilere sordu Luthien. "Yapakları ve ta şıdı ğı kan itibariyle," diye yanıtladı bir adam. Di ğerleri de başlarını sallayarak katıldılar ona. "Eradoch'a lideriniz olmaya gelmedim," diye onları temin etti Luthien, "ama müttefikimiz olmanızı istemeye geldim. Bizim kralımız olmayan Greensparrow'a kar şı ben ve Caer MacDonald halkına katılmanızı istemeye." Eradoch'lu kadın ve erkekler karma şık bir yapıya sahip de ğildiler. Hayatta kalmalarını ve onurlarını korumalarını sa ğlayan birkaç temel kurala uyan basit ve dürüst bir ya şam sürüyorlardı. Luthien'in söylemesi gereken her şey bundan ibaretti. Bronegan'a döndü ğü zaman Eradoch'lu biniciler arkasında de ğillerdi, yarandaydılar—ve Luthien de Oliver da aynı izlenime kapılmı şlardı; vah şi ve bağımsız Eradoch halkı ba ştan beri onlara katılmak istemi ş ama Kara Şövalye onları engellemi şti. Đşte iki dost, şövalye ve atlılar, Eradoch'un da müttefikli ği kabul etti ğini öğrenir ö ğrenmez büyük bir istekle ellerine silah alarak kendilerine katılan yüzlerce çiftçiyle birlikte Bronegan'ın güneyinde kamp kurmu şlardı şimdi. Gece geç saate kadar Oliver'la oturdu Luthien. Battaniyelere sarılmı ş buçukluk deliler gibi muhte şem elbisesini temizlemeye, kemer tokası ve meçini parlatmaya uğra şıyordu. Mor renkteki kısa 3J50 UATHieN't-N pantolonunu kurusun diye ate şe çok yakın bir yere koydu. Abartılı pantolon tütmeye ba şlayınca sessizce e ğlenerek olanları izledi Luthien.

Page 113: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Durumu fark eden Oliver çı ğlık çı ğlı ğa pantolonu kapa ve sakin sakin izleyen dostuna öfkeli bakı şlarını dikti. "Sana söylemek istedim," dedi Luthien, masum bir tavırla. "Ama söylemedin!" dedi Oliver. Omuz silkti Luthien. Tıpkı Kara Şövalye'yle yaptı ğı acı dolu dövü şün ardından Oliver'ın yaptı ğı gibi. "Fikrimi de ği ştirdim," dedi genç Bedwyr küçük dostunun Gascon aksanını taklit ederek. Oliver yerden bir dal parçası alıp üstüne fırlattı ama Luthien tam zamanında kolunu kaldırıp onu durdurdu—fakat bu hareket yaralı omzunun a ğrımasına neden oldu. Gülerken, bir yandan da acıyla ba ğırdı. Zırhı olmadan, etkileyici Kara Şövalye'nin sadece yarı boyunda olan Estabrooke küçük bir kap ta şıyarak kamp ate şinin ı şı ğına do ğru yürüdü. "Bir merhem," dedi Luthien'e yakla şırken. "Acıyı alacak ve yaralarını temizleyecek. Göreceksin, iyile şecekler." Ya şlı adam koruyucu bir anne edasıyla kasedeki garip kokulu, gri merhemden bir avuç alıp Luthien'in üzerine e ğildi. Luthien ba şını e ğip gür saçlarını omzundan çekerek adamın merhemi sürmesine yardımcı oldu. Altıncı Süvari Birli ği'nin ba şı Estabrooke'un o sırada neden Eriador'da oldu ğunu anlamamı ş olan Luthien ve Oliver i şlem boyunca adamı incelediler. O ana dek konuyu açmamı şa Luthien çünkü gün hızlı bir yolculuk ve beklenmeyen müttefiklerin kendilerine katılımıyla geçmi şti. Saha fazla bekleyemedi genç adam. "Neden buradasın?" diye sordu birdenbire. Estabrooke şaşkınlıkla bakakaldı. Dudakları büzüldü ve o büyük bıyı ğı burnunun ucunu gıdıklayacak kadar yukarı kalktı. "Ben, Lord Koruyucu'yum," diye yanıtladı, bu her şeyi açıklarmı ş gibi. "Ama Kral Greensparrow, o Gascony'de," diye mantık yürüttü Oliver. "Seni neden bu kadar kuzeye yollasın ki?" "Greensparrow mu?" dedi Estabrooke. "Oh, hayır, o de ğil. Dük Paragor, Prens şehri Dükü gönderdi." "Ne zaman?" diye sordu Luthien. 25i R. A . S A l V AI O R E "Oraya—o güzel kente, Prens şehri'ne gitmi ştim. En güzel hayvanat bahçeleri ve bahçeleri görmeye!" Oliver hayvanat bahçelerini anlatmasını istiyordu ama Luthien öncelikle konuyu dağıtmadı. "Dük?" diye hatırlattı. Estabrooke bir an anlamamı ş gibi, sorarcasına bakü. "Ha, tabi, Paragor, kara kuru adam," dedi kafasını toplayan Kara Şövalye. "Onun, kafasını kitaplardan kaldınp bir plan yapması gerekti sanırım!" " Đki hafta," diye hemen ekledi Luthien'in artan sinirini yatı ştırmak için. "Beni bir ziyafete ça ğırdı. Sonra da kuzeye, Era. . . Eradoy'a gelmemi istedi. Buraya ne diyordunuz?" "Eradoch," dedi Oliver. "Evet, Eradoch," diye sürdürdü Estabrooke. "Eradoch'a git,' dedi Paragor. Alçakları yola getir. Kralımız ve di ğerleri çok ya şasın! Elbette ki Altıncı Birli ğin ba şı ve Lord Koruyucu oldu ğumdan ve Paragor da, Avon'un gerçek kralının elçisi oldu ğu için emre itaat etmek gerekiyordu." Bunun Luthien ve Oliver için büyük anlamı vardı. Eriador'u saran sorunu görmü ştü Dük Paragor ve kuzeydeki ülkeye atlıların de ğerini bilecek kadar yakındı. Vah şi dağlıları ne kendisi ne de tepegözler etkileyebilirdi. Ama eski ekolden bir şövalye, kılıç ve onur sembolü bir adam olan Estabrooke, Prens şehri'ne gitmi şti sonra ve elçi bulunmu ştu. "Peki neden taraf de ği ştirdin?" diye sorma iste ği duydu Oliver. "Deği ştirmedim!" diye ısrar etti buçuklu ğun kastetti ğini anlayan Estabrooke. "Arkada şın beni adil bir dövü şte yendi ben de ona yüz gün borçluyum." Luthien'e bakü. "Elbette beni kendi kralıma kar şı bir silah olarak kullanmayaca ğını anlıyor olmalısın. Kılıcım sessiz." Luthien ba şıyla onayladı ve memnun bir şekilde gülümsedi. "Bu süre zarfında, iyi şövalye," dedi, "kralın Greensparrow'un gerçek yüzünü ve bizim Eriador'da başlattı ğımız bu hareketin anlamını anlayacaksın." *****

Page 114: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

252 LUTHieN'lN K.UMAR.I Caer MacDonald'daki o rüzgarlı, ya ğmurlu geceden bu yana a şklarının var olamayaca ğını bilse de Luthien'i kaybetti ği için a ğlama sırası şimdi Siobahn'daydı. Bu son resmile şmişti artık. Olması gerekti ği gibi. Ama yine de acı veriyordu ve Siobahn o gece hiç uyuyamaya-ca ğına karar verdi. Bir süre kampta dola ştı, bir grupla şarkı söyleyecek, bir di ğeriyle şans oyunu oynayacak kadar uzun kaldı yanlarında. Sonra, güneydo ğuya do ğru gitti ve Brind' Amour'un büyük çadırının önüne geldi. Đçeride bir lamba yanıyor, gölgeler büyücünün uyanık oldu ğunu gösteriyordu. Siobahn içeri girdi ğinde a ğzı kulaklarına varan bir gülümsemeyle el çırpmaktaydı. Küçük bk kaidenin üstünde duran yuvarlak bir şeyin üstünü hemen bk örtüyle kapattı ğını fark etti Siobahn— kristal küre oldu ğunu anladı. "Luthien'i gördün," dedi Siobahn. "Ve topladı ğı askeri güç hakkındaki söylentilerin do ğru oldu ğunu biliyorsun." Brind' Amour ku şkuyla baka yan-elfe. "Hayır, hayır," dedi. "Orada çok sis var. Çok sis. Ba şta onu gördü ğümü sandım ama bk da ğlı, hatta bk ren geyi ğiydi muhtemelen. Çok sisli." "Öyleyse söylentileri do ğrulayamayız—" diye ba şladı Siobahn. "Söylentilerde genellikle do ğruluk payı vardır," diyerek sözünü kesti büyücü. Siobahn durup bk nefes aldı. " Đki taktik belklemeliyiz," dedi. " Đki sava ş planı. Biri Luthien'den yardım gelmemesi ihtimaline kar şı. Di ğeri ise yanındaki binlerce ki şiyle gelkse uygulanmak üzere." "Hiç gerek yok," dedi Brind' Amour gizemli bk tavırla. Gözünü kırpmadan baka Siobahn. Büyücünün oyununa kaa-lacak halde de ğildi. Brind' Amour bunu fark etti ve bk an için yan-elfi böylesine üzen şeyin ne olabilece ğini dü şündü. "Caer MacDonald'daki zaferimizin haberi bizden önce gidiyor," diye açıkladı hemen güzel Siobahn'ın yüzüne yeniden bk gülücük getirmek kaygısıyla. "Dun Caryth üzerinde dalgalanan bayrakta ye şil bk tarla üzerindeki bk da ğ geçidi var!" Bu, Siobahn'ı bkdenbke etkiledi ve Brind' Amour Malpuis- 253 R. Đ.SALVAIORE sant Duvarı'nı tutan kalenin üzerinde Eriador'un eski bayra ğının dalgalandı ğını anlatmaya çalı şıyordu. "Duvar ele geçiriliyor mu?" diye atıldı yan-elf. "Duvar bizim!" diye onayladı büyücü, sesini yükselterek. Siobahn konu şamayacak durumdaydı. Böylesine bir zafer nasıl olmu ş da onlara sunulmu ştu? Dun Caryth'de ve duvardaki çe şitli kulelerde tepegözler, hatta Avon vatanda şları değil, Enadorlular var," dedi ya şlı büyücü. "Ço ğu askerlerin hizmetindeki esnaf ve hayvan bakıcılarıydı ama silah depolarına kolayca girebiliyorlardı." "Kızıl Gölge'yi duymu şlardı," diye akıl yürüttü Siobahn. Kollarını ba şının arkasında kavu şturan Brind' Amour rahat bir tavırla sıranı çadırının ortasındaki dire ğe dayadı. "Öyle görünüyor." 254 22 O kadar zayıfa ki hastalıklı görünüyor, gev şek derisi kemiklerinden sarkıyordu. Gö2leri ise koyu halkalarının derinli ğinde kaybolmu ştu. Bir zamanlar gür olan kahverengi saçları kırla şmış ve tepesinde bir bo şluk bırakacak kadar seyrelmi şti. Kalan saçını ise yanlardan dı şa do ğru taramı şa ve bu haliyle kulaklarının arkasında 355 küçük kanatlar varmı ş gibi görünüyordu. Ama zayıf görüntü, bu adamda oldu ğu gibi yanıltıcı olabilir. Prens şehri Dükü Paragor, Greensparrow'un ikinci adamı, yedi dük arasında en güçlü olanıydı. Sadece tepegözlerin lideri Cresis ile büyücü olmayan bir dük tahta en yakın adamlardı: tamamen politik bk karar, kralın ba şına herhangi bir şey geldi ği anda Paragor'un kolaylıkla de ği ştirebilece ğine inandı ğı bk karar. Fakat o sıralar tahta çıkmayı pek dü şünmüyordu Paragor. Eriador'daki olaylar rahatsız edici bk şekilde tırmanı şa geçmi şti. Prens şehri, kuzeydeki vah şi ülkeye en yakın ve politik açıdan da bu topraklara kar şı tahtla Avon kentleri arasında

Page 115: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

en çok i şbkli ği yapan kentti. Dolayısıyla Eriador'u saran isyanın olu şumunda Paragor en büyük pay sahibiydi. Bu yüzden de sihir gücüyle olanları görme sanatında usta olan büyücü olan biteni sıradan bk ilginin ötesinde izlemi şti. Belsen'Krieg'in Montfort duvarının dı şında aldı ğı ma ğlubiyetten haberi vardı; Avon donanmasının tamamen ele geçirildi ğini ve kuzeye hareket etti ğini biliyordu. Kendi ba şarısızlı ğından, Eriador'lu atlıları Kızıl Gölge'den uzak tutma göreviyle kuzeye gönderilen Estabrooke'tan da haberi vardı. Öfkeli Dük Paragor, Kızıl Gölge'nin pe şindeki binlerce atlının Glen Albyn'de kamp kurmu ş ve sayılan giderek artan asilere do ğru yol ak şını izlemi şti. "Greensparrow Gascony'de tatildeyken tüm bu olanlar!" diye kısa boylu, kaslı, çarpık bacak ve kolları olan ve kendi çocuklarından biriyle Prens şehri'ndeki ünlü hayvanat bahçesinde bulunan bk aslanı beslerken bk kolunu yarısına aslana kaptırdı ğı için tek eli olan Thowattle adındaki tepegöze ba ğırdı dük. Tek-gözlü hayvan kendine, metal bir yuvarla ğın ucuna yerle ştirilmi ş ucu sivri bir takma kol yapmı ştı ama kopan kolu öyle hassastı ki kolu kullanamamı ştı. Bk eli olmamasına ra ğmen Thowattle Prens şehri'ndeki en güçlü tepegözdü ve tepegözlerden beklenmeyecek kadar zeki; kendi halkına kar şı bile inanılmaz zalimdi. "Sadece Eriadorlular," dedi Thowattle dalga geçercesine. Paragor ba şını sallayıp iki elinin parmaklarını da ğınık saçında gezdkdi ve zaten dı şa do ğru uzamı ş olan saçı iyice da ğıldı. "Kralımızın yapa ğı hatayı yapma," diye uyardı dük. "Kuzeyli dü şmanlan- 2-56 LKTHieN'lN KMMAR.I mızı ve ayaklanmayı önemsemedi." "Biz daha güçlüyüz," diyerek tavrını sürdürdü Thowattle. Buna kar şı çıkmadı Paragor. Greensparrow'a kar şı bütün Eriador birle şse bile, Avon ordulan çok daha üstündü. Çalınan donanmaya ra ğmen Avon donanması çok büyüktü ve o tür büyük gemilerle sava şmaya alı şmış mürettebata da sahipti. Ama bu sava ş, Avon askerlerinin ço ğu güney Gascony'de Duree Krallı ğı'na kar şı Gasconlarla sava ştı ğı için pahalıya patlayacaktı. Da ğları ve Malpu-issant Duvan'nı geçip Eriadorlularla kendi topraklarında sava şmak güçleri eşitleyecekti. "Tasımı getir," dedi Paragor. "Kırmızı demirden olanı mı?" diye sordu Thowattle. "Tabi ki," dedi Paragor ve Thowatde'ın yüzü ku şkuyla de ği şince yüzüne kar şı güldü. Tepegöz yanından ayrıldı ve bir dakika sonra elinde tasla döndü. "Bunu çok sık kullanıyorsun," diyerek dükü uyarma cüretini gösterdi. "Bana çağırma büyülerinin çok tehlikeli oldu ğunu söylemi ştin," diyerek kar şı çıka tepegöz. Paragor'un gözleri kısıldı. Bir tepegözün ona büyü konusunda kızdı ğını düşünebiliyor musunuz? Paragor'un bakı şları de ği şmeyince tepegöz geni ş omuzlarını silkip sustu. Küstahlı ğı yüzünden onu cezalandıramazdı dük. Hem tepegözün sözlerinde gerçeklik payı oldu ğunu da biliyordu. Büyü yapmak, gözlerini ve kulaklarını millerce öteye göndermek ince bir i şli. Pek çok şey görülebilir, açı ğa çıkarılabilirdi ama sonuçta elde edilenler sıklıkla tam gerçe ği yansıtmazdı. Bildi ği bir yere veya bir ki şiye odaklanabilirdi—son zamanlarda oldu ğu gibi, şimdi de bakaca ğı ki şi Estabrooke'du—ama bu tür bir büyülü casuslu ğun da sınırlan vardı. Gerçek bir casus veya öncü kuvveti hedefe gitmeden önce bilgi toplar, ondan sonra da doğruca, hedefin kendisinden edindi ği bilgileri kullanabilirdi. Bir büyücünün gözü ise normal olarak hedefin tam kalbine iner, bu arada da dı ş dünya gerçekli ğinde hedef ki şi veya yerin etrafında meydana gelen olaylara, ço ğunlukla da iç dünyada olanlardan çok daha önemli olan olaylara kar şı körle şirdi. Çağırma büyüsünün kendi sınırlan, bedeli ve tuzakları vardı. 257 Büyülü muhte şem enerji bu süreç sırasında tükenir ve eylem uyu şturucu gibi bağımlılık yapabilirdi. Seans sırasında alınan yanıtlara kıyasla daha çok soru sorulurdu. Bu yüzden de büyücü tekrar tekrar kristal küresine veya sihirli tasına dönüp gözlerini ve kulaklarının uzaklara gönderip dururdu. Paragor kendi yaşam kuvvetlerinin içinde bo ğulup, sihirli aletlerinin önünde sandalyelerine serilmi ş bk şekilde ölü bulunan büyücüler oldu ğunu biliyordu.

Page 116: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Ama yeniden Eriador'a gitmek zorundaydı. Charley Lima-nı'ndaki bozgunu, Montfort'taki sava ş alanındaki katliamı, Era-doch'a yapılan yolculu ğu görmü ştü. Bunların hepsi kendi egemenli ği altındaki Malpuissant Duvan'na uzanıyor, kaçınılmaz olarak onu yönlendiriyordu. Tası, dükün çok fazla mobilya bulunmayan, sadece bk masa, büyük ama sade çalı şma masası—küçük bk dolap ve üstünde yüzlerce gözün bulundu ğu bk duvardan ibaret özel çalı şma odasındaki küçük yuvarlar masanın üstüne koydu Thowattle. Ardından dolaba yönelen tepegöz önceden hazırlanmı ş suyla dolu bk sürahi çıkardı. Suyu tasa dökmeye ba şladı ama bkkaç damla etrafa saçılmı ştı. Öfkeli Paragor tepegözü yana iterek sürahiyi elinden çekip aldı. Thowattle çkkin kafasını sallamakla yetindi. Dükü hiç bu kadar tela şlı görmemi şti. Paragor tası doldurdu. Sonra hardal rengi cübbesinin kalın kıvrımlarının altından ince bk bıçak çıkardı. Bk elini tasın üstünde dola ştırırken yava ş yava ş mırıldanmaya ba şladı. Sonra kendi eline sapladı bıça ğı ve kanın suya akmasına izin verdi. Büyü dakikalar boyunca devam ederken, Paragor yüzünü a ğır a ğır tasa yakla ştırıp, gkdap gibi dönmekte olan kırmızı renkli suyun derinliklerine baka. Derinliklere baka, olu şan görüntüye. "Kolay bir galibiyet," diyordu genç bir adam—giydi ği pelerinden onun K Đ%/ Gölge oldu ğunu anladı Paragor. Büyük bir çadırdaydı ve etrafında garip görünü şlü birkaç ki şi toplanmı ştı: Züppe görünümlü bir buçukluk, Paragor'un tanımadı ğı yaşlı bir adam ve tipleri birbirinden çok farklı üç kadın. Biri u^un boylu ve güçlü kuvvetliydi. Saçları günbatımı rengindeydi. Di ğeri daha ufak tef ekti-—galiba e/fkanı ta şıyordu—çıkık hattan ve uyun, bu ğday rengi bukleleri vardı. Üçüncü ise da ğlıların giydi ği kürklere bürünmü ş 2.58 güçlü kuvvetli bir kadındı. Bunu tanıyordu Paragor; Kajryn Kultıvain, Eradochlulann kontrolünü ele geçirmek için Estabrooke'un dövü şüp yendi ği kadın. "Fakat bu ordu sava şmak için toplandı," dedi %üppe buçukluk, kaba saba Gascon aksanıyla. " Şimdi ise onlara sava şacak fırsat bırakmadık!" Buna bir anlam veremedi Paragor ama zihninin ba şka bir yerlere gitmesine de izin vermedi. Tasın kenarlarına çevirdi bakı şlarını. Hedef nesnesini arıyordu. Estabrooke oradaydı. Bk taburede öylece oturuyordu. Sırtını çadıra dayamı ştı. Ne olmu ştu da otorite sahibi şövalye böylesine sessizle şmişti ki? Estabrooke'un yüzündeki sükunet en rahatsız edici şeydi! Paragor giderek amacından uzakla ştı ğını fark etti. Büyünün a- ğırh ğını hissetmeye başlamı ştı; zamanı daralmaktaydı. Çadırın, tasın ortasında Kızıl Gölge konu şuyordu yine. "Bir elin parmaklan Eriador halkını bir araya topluyor," dedi şiirsel bk tonda ve eli havada. "Bk yumruk olun." "Kral Greensparroif'un suratının tam ortasına inen bir yumruk," dedi ya şlı adam. "Sıkı bir yumruk ama canını tam yakabildik mi?" "Eriador bi^im!" diye ba ğırdı kngl-saçlı kadın. "Ne kadar süre?" diye sordu ya şlı adam alaya bir tavırla. Herkesin ayaklanmasına neden oldu bu. "Greensparroıv Gascony'de, bildi ğimi^ kadarıyla," diye devam etti adam. 'Ve Greensparroıv geri gelecek." "Planın senin oldu ğunu hatırlatırım," diye kar şı çıktı buçukluk. "i şler planlandı ğı gibi gitmedi." "Hedefi dü şündüğümüzden daha kolay ele geçirdik," dedi buçukluk. "Fakat Oliver'ın Blbfö'yle aynı etkiyi yapmadı," diye hemen kar şılık verdi y aslı adam. "Korkarım i şimi?^ daha bitmedi. Henü% de ğil." "Daha ne var?" diye sordu buçukluk. "Kırk be ş mil, bahar için çok u%un bir yol sayılma^," dedi ya şlı adam kurna^ bir ifadeyle. Büyü tasındaki görüntü kayboldu. Geçkdi ği ani şok yüzünden Paragor'un konsantrasyonu tamamen bozulmu ştu. Yüzü bembeyaz olan sıska büyücü dük tastan başını kaldırıp geriye attı kendini. Prens şehri—sonradan türeyen bu asiler Prens şehri'ne gitmekten bahsediyorlardı! Tehlikenin farkına vardı Paragor. Bu, küçük bk ordu de ğildi ve Greensparrow yeterince hızlı davranmamı şa. Avon ordulan bk araya toplanmamı şlardı ve hiçbiri

Page 117: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Prens şehri'nin yakınlarında de ğildi. hem bu grubun kastetti ği kazanılan sava ş da neydi? Malpuissant Duvarı? Cılız dük parmaklarını saçında gezdirip durdu. Dü şünmesi lazımdı. Karanlıkta oturup konsantre olmalıydı. Bk şeyler biliyordu ama bu yeterli de ğildi; ayrıca yorgundu. Büyünün sınırlan ve bedeli bunlardı i şte. * * "Prens şehri," dedi Brind' Amour'un kafasındakini anlayan Siobahn. "Avon'un incisi." "Oliver'ın Blöfü için bahisler açıldı," diye onayladı Brind' Amour. "Greensparrow bunu hiç beklemiyordur. Asla inanmayacak," dedi Oliver ve sadece Luthien'in duyabilece ği kadar alçak bk sesle ekledi: "çünkü tam burada duruyorken ben bile inanamıyorum." "Prens şehri bo ş," diye açıkladı Brind' Amour. " Đki yüz mil yakınında tek bk askeri kuvvet bile yok." Yan ku şkulu yan umutlu olan Siobahn'ın yüzü karmakan şık oldu. "Duvarın yakınlanna," dedi, "yeni bk filo gönderip bizi ana hedefimizden uzakla şttrabilkler." "Olabilk," dedi Brind' Amour. "Ama bize henüz kaulmamı ş olan Eriadorlulann isteklili ğini de göz ardı etme. Oldukça büyük bk kent olan Chalmbers'taki halk dağlarda ve duvarda olanlara kör de ğil. Ayrıca," dedi ya şlı büyücü kırı şmış ellerini ovu şturarak, sinsi sinsi, "çok çabuk saldıraca ğız; bu hafta." Oliver bunun, adının bu cesaret isteyen saldırıyla birlikte anılması, tarihin bir parçası olması için tek şansı oldu ğunu biliyordu. Eriador'un güneyindeki sava ş alanında di ğerleriyle bklikte ölme olasılı ğının oldu ğunu da. Đsyanın başındaki hedefine (aslında bk şans eseri ba şlamı şa ya, neyse!) ula şıldı ğı düşünüldü ğünde oldukça büyük bk riskti bu. "Prens şehri'ne mi?" diye ba ğırdı. "Ne için?" "Bk anla şma sa ğlamak için," dedi Brind' Amour hiç tereddütsüz. Bu arada da Luthien'in yüzünden geçen bulutu fark etmedi 3. Đ-0 LUTHĐEN'lN değil. "Her yeri alaca ğımızı mı dü şünüyordun?" diyerek güldü genç Bedwyr'e. "Ta Avon'a kadar gidip Carlisle'y fethetmeyi mi bekliyordun? Bütün Eriador güneye gitmek zorunda kalsa bile yine de bizim üç kanmızlar!" Ne diyece ğini, ne dü şündüğünü ya da ne hissetti ğini bilemedi Luthien. Hedefe kolay ula şmışlardı—duvar onlarında ve Eriador, Greensparrow'un gölgesinden kurtulmu ştu. Oliver'ın ye şil, zırhlı eldiven giymi ş parmaklarını şaklattı ğı gibi kısa sürede kolayca. Ama ne kadar süre için? demi şti Brind' Amour. O anda sava şın bitmesine daha çok zaman oldu ğunu, Greensparrow'un dönüp tekrar tekrar peşlerine dü şece ğini dü şünmüştü Luthien. Gerçekten sava şı kazanmı şlar mıydı? Belki de Carlisle'a kadar gidip Greenspar-row'un kara gölgesini yeniden ve sonsuza kadar kaldırmak lazım diye dü şünüyordu. "Avon halkı da bize katılacaktır," dedi. gür sesinde çaresizlik vardı. "Eriador halkının yapa ğı gibi." Brind' Amour tam itiraz edecekken Oliver elini kaldırarak durdurdu onu. "Ben bu konuda uzmanım," diyerek büyücüden izin istedi. "Bizi istilacı olarak görecekler," dedi Luthien'e. "Ve bize kar şı vatanlarını savunacaklar." "Öyleyse Prens şehri'nin farkı ne?" dedi gerçekleri duymaktan ho şlanmayan Luthien sert bir tavırla. "Çünkü bu Oliver'ın Blöfü sadece," dedi ve ardında beklenen parmak şaklaması geldi. "Hem ben hayvanat bahçesini görmek istiyorum." "Ancak ondan sonra, Avon Kralı'na bir anla şma önerebiliriz," diye açıkladı Brind' Amour. "Prens şehri avucumuzda oldu ğu sürece de ği ş toku ş edece ğimiz bir şey olacak." Luthien'in yüzünde ku şku vardı. Brind' Amour'u anlıyordu onu. Dı şarıya kapalı bir adada, dünya liderlerinin oyunlarından çok uzakta büyümü ştü genç adam. E ğer o kadar güçlüyse Greensparrow'un Carlaisle'dan kalkıp do ğruca kuzeydo ğuya gidece ğini ve Prens şehri'ni zorla geri alabilece ğini dü şünüyordu

Page 118: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien. Halbuki anlamadı ğı şey sıkıntı faktörüydü. Eriador'un Avon'dan kurtulmak için tek şansı Green- sparrow'a güneydeki krallıklarla, özellikle de Gascony'le ili şkilerinde sıkıntı kayna ğı, bir diken olmasıydı. Öyle ki Greenspar-row Eriador'la u ğra şarak kendini sıkınaya sokmak istemeyecekti. Prens şehri'ni fethetmek bunu sa ğlayabilirdi; ama büyücü şunu da kabul etmek zorundaydı: Sa ğlamayabilirdi de. "Öyleyse tamam," diye ba ğırdı Brind' Amour birdenbire. "Prens şehri'ni alıyoruz, sonra da geri vermeyi öneriyoruz." "Hayvanları serbest bıraktıktan sonra," diye ekledi Oliver. Ca-dırdakilerin hepsi gülümsedi. Basit ve mantıklı. Dı ştan böyle görünüyordu. Ama bu planı yapanların hiçbiri, ne Luthien, ne Oliver, ne Siobahn, ne de Kayryn Kultwain, Brind' Amour'un kendisi bile, bunun bu kadar olaca ğını dü şünüyordu. ***** Ordu ertesi gün Avon'un en etkileyici yapılan arasında yer alan Malpuissant Duvan'na ula ştı. Elli ayak yüksekli ğinde, yirmi ayak geni şli ğindeydi ve Đron Cross'un do ğu yakasının yakla şık otuz mil ilerisinden ba şlayıp ta Dorsal denizine kadar uzanıyordu. Be ş yüz yardalık aralıklarla kapılar ve bunların üstüne de hisarlar in şa edilmi şti. Aralarında en etkileyici olan da Dun Caryth hisarıydı. Heybetli sa ğların en ucundaki kayalıktan ba şlıyordu ve bu do ğal duvar sonradan in şa edilen duvarla birle şiyordu, Dun Caryth'in yerden yukarıda olan yansında üstünde mancınık ve toplarla tıka basa dolu kuleler ve çıkıntısız duvarlar yükselirken, a şağıda kalan di ğer yansında erzak ve silah dolu tüneller vardı. Mekanı inceleyen Luthien çok kolay kazanılan zaferin aslında ne kadar önemli oldu ğunu anladı. Ordu Dun Caryth'deki Praetorian Muhafızlarla sava şmış olsaydı feci kayıplara u ğrayacak ve ku şatma hisardaki askerlerin müdahale edece ği kadar uzun sürmeyecekti. Ama darbe hisarın içinden gelmi şti ve i şte, Dun Caryth, ve Malpuissant Duvan'nın tamamı onlarındı. Hoş geldin töreni sıcak ve kudamalarla doluydu. Eriadorlu-lar'ın tamamı, Greensparrow adı, dü şmanlarına fırlatacakları bir lanetten ba şka bir şey değilmi ş gibi kendilerini yenilmez hissediyorlardı. KKMAR.I Brind' Amour hepsinden daha bilgeydi ama o bile kendine haklim olamayıp zafer kazanan iki ordunun bir araya gelmesiyle olu şan çılgınlı ğa kaptırmı ştı kendini. Bunun kendileri için iyi oldu ğunu fark etti eski büyücü, şimdiki general: Kutlama birlik beraberlik duygularını daha da peki ştirmi ş ve önceden ne yapacakları pek kestirilemeyen halkın, Eradoch'lu Biniciler gibi, sıkı ba ğlan oldu ğunu kesinle ştirmi şti. Böylece o günün tadını çıkardılar hisarda, kazanılması güç sava şa dair hikayelerini ve ya şamlarını bu u ğurda veren dostları anlattılar birbirlerine. Caer MacDonald'dan ve kuzeyden gelen iki ordu Dun Caryth'in kuzeyindeki ovada kamp kurdu o gece. Öte tarafta, Dük Paragor Prens şehri'ndeki sarayındaki yatak odasının halı kaplı zeminini ar şınlayıp duruyordu. Yorgundu, büyü gücü tükenmi şti ama Greensparrow'a seslenmek istiyordu. O kadar uzakla ileti şimin neler getirece ğini fark ederek kafasını salladı. Greensparrow tüm bu olanları reddedecek ve Eriador'da türeyen bu adamların kuru bir kalabalıktan ba şka bir şey olmadı ğı konusunda ısrar edecekti. Elindeki seçenekleri dü şündü. En yakındakiler, büyücü dostları güneydeki Evenshorn'da, Đron Cross'un di ğer güney kolundaki Warchester'da ve donmu ş Speythenfergus'un kıyılanndaydılar. Ordularını toparlamaları haftalar sürerdi. Çamur deryası ve eriyen karlar içinde ilerleyip Prens şehri'ne ula şmaları da. Büyücü-dükler büyülü güçlerini kullanarak Paragor'un yanına gelebilirlerdi elbette—hatta oldukça büyük bir Praetorian Muhafız toplulu ğunu da beraberlerinde getirebilirlerdi belki. Ama Eriador'dan geldi ğine inandı ğı o orduya kar şı bu bir şeyi de ği ştirir miydi gerçekten? Peki ya onları ça ğırıp yardım ister ve Eriadorlular gelmezse? "Ama belki ba şka i şbirlikçilerim de var!" diye ba ğırdı aniden, müsrifçe dö şenmi ş odanın bir kö şesinde bir kilimin üzerinde oturan Thowattle'ı şaşırtarak.

Page 119: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Efendisini dikkatle inceleyen Thowattle o şeytani ifadeyi fark etti. Paragor'un bir iblis ça ğırmaktan bahsetti ğini anlamı ştı, belki de birden fazla. 263 "Sava şma azimlerinin kınlısını izleyelim," diye devam etti kötü kalpli dük. "Kızıl Gölge katledilebilirse belki... " "Efsaneyi daha da güçlendirir bu," dedi, ihtiyatlı tepegöz. "O-nu bir şehit yaparsınız, böylece de çok daha güçlü olur, gerçekten!" Paragor buna kar şı çıkmak istedi ama yapamayaca ğını anladı: Tepegözlerde rastlanmayacak kadar ileri görü şlü olan tek-göz yine haklıydı. Paragor planını yaptı—bir adamın kendisini öldürmeden ruhunu öldürmenin bkçok yolu vardı. "Kızıl Gölge'nin şevkini kurabildi ğimi farz edelim," dedi, fısıltıyı andıran bk sesle. Belki de adamın kalbini kırabilkdi. L-UTHiEN'lN klKMAR.1 23 toyhmjoı Đçinde, güneydo ğuya bakan kö şedeki büyük bk üç aya ğın üstüne yerle ştirilmi ş bk mangal hariç hiçbk e şya bulunmayan, bo ş bk odaydı. Duvarların her birinde bk meşale yanmaktaydı. Bunun dı şında hepsi tavanın oldu ğu gibi bo ştu ve gri renkteydi. Ancak odanın zemini o kadar sade de ğildi, karmakarı şık bk şekilde yer- le ştirilmi ş ta şlar odanın ortasında mozaikten yapılmı ş bk çember olu şturuyordu tam ortasını be ş kenarlı bk yıldız süslüyordu. Çemberin dı şında ikinci bk çember vardı ve yay şeklindeki bu çizgilerin arasında güç ve korunmayı temsil eden rünler bulunuyordu. Paragor çemberin ortasında durmaktaydı. Şimdi, mangalın yanında duran Thowattle güçlü boynuna kayı şlarla ba ğlanmı ş, bk dolu gözü olan ufak bk sandık ta şıyordu. Yerdeki ta şları, o küçücük ta şların her birini yıllar önce teker teker kendi elleriyle yerle ştirmi şti Paragor—inanılmaz zahmetli bk i şti. Bk bölümü bitirdikten sonra, ortaya çıkan şeyin mükemmel olmadı ğını fark etmi şti defalarca. Sonra da tüm ta şları çıkarıp yeniden ba şlamak zorunda kalmı ştı. Çünkü büyücüyü ça ğırdı ğı iblise kar şı koruyacak olan Si-hk Çemberi mükemmel olmalıydı. Çember yıllar boyunca, gelip geçen çok sayıda iblise kar şı dayanıklılı ğını kanıtlamı şa. Binlerce koruyucu büyüyle donatılmı ş Paragor tamamen hareketsiz duruyor, cehenneme sesleniyor, uzun ve zorlu büyüyü mırıldanıyordu. Arada bk sol elini Thowattle'a do ğru kaldırıp bk rakam söylüyordu. Tepegöz de boynunda tuttu ğu sandı ğın uygun gözünden istenen otu veya tozu çıkarıp yanmakta olan mangala atıyordu. Aülan maddelerin bazısı a ğır kokulu bk duman çıkarıyor, bazısı ise aniden parlayıp sönen alevlere neden oluyordu. Bu büyülü süreçle geçen saatler içinde mangaldaki alevler giderek artmaya ba şladı. Ba şlangıçta küçük: bk alevden ba şka bk şey yoktu; şimdi ise oldukça büyük bk ate ş mangalın ortasında hark bk şekilde yanıyor, zaten korkmakta olan tepegözü oldukça terletiyordu. Paragor olan biten hiçbk şeyin farkında de ğilmi ş gibi görünüyordu ama mangalın yaşam kayna ğı aslında o ve yaptı ğı büyüydü. Đki tür büyü vardı: Verme ve gerçek çağrı. Verme daha kolay bk yoldu. Bunda büyücü bk şeytanın bedenine gkmesine izin verirdi. Paragor'un şimdi yapmakta oldu ğu gerçek ça ğn ise çok daha zor ve tehlikeliydi. Paragor bk iblisi lanetli heybetiyle bklikte odaya getirecek, sonra da verdi ği bk dizi emre uyacak olan şeytanı serbest bırakıp dünyanın üzerine salacaktı. Kölelikten ve ondan da çok kendilerini köleli ğe zorlayanlardan iblisler nefret ederlerdi ama Paragor büyüsüne güveniyordu. De ği- k.HMAR.1 sik vesilelerle getirip ba şardı bk şekilde idare etti ği, küçük bir iblis olan Kosnekalen'i getirecekti yine. Mangaldaki alevler portakal renginden sarıya, sandan da parlak beyaz bk renge dönü şürken Paragor'un hareketlerini de ği ştirme-siyle birlikte yo ğunluk ve şiddetleri artti. Büyücü sınırların dı şına çıkmadan çemberin içinde dönüyor, tüm benli ğiyle, kalbini söyledi ği büyülü ezgiye vermi ş bir halde, lanetli bk tenor sesiyle cehennemin kapılarını zorlayarak sesleniyordu.

Page 120: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Aniden durdu. Sol elini Thowattle'a çevkerek üç kez ala diye seslendi ve bu feci tecrübede hiç de acemi olmayan tepegöz altıncı sıradaki altıncı göze uzanıp kahverengi ve yapı şkan bk madde çıkardı. Madde mangala dü ştü ve zaten harlı yanmakta olan alevler daha da kızı ştı. O kadar ısınmı ştı ki tepegöz mangaldan bkkaç adım uzakla şmak zorunda kaldı. Çemberin içinde duran Paragor dizlerinin üstüne dü ştü, sol elini ileri uzatu. Gözyaşları san suratındaki tere karı ştı. "Kosnekalen!" diye haykırarak gelmesini istedi, beyaz alevleri çıtırtıyla parlayan kara alevler sararken. Alevler yeni bk ya şam formuna bürünüyorlardı sanki. Thowattle kuzeybatıdaki kö şeye kaçıp eliyle gözünü kapatarak deh şet içinde büzüldü oldu ğu yere. Çatallı bk dil fırladı alevlerin içinden. Ardından kara bk gölge belkdi; inanılmaz büyüklükte, kıvrık boynuzlan olan bk kafa. Dev, kaslı bir canavar kolu çıkü alevlerin arasından ve bunu üzerinde pullarla kapk bk deri olan dev bk kanat izledi—pullu, dev bk kanat! Paragor'un yüzündeki acının yerini önce bk co şku, sonra da bk merak aldı. Kosnekalen ufak, ucu sivri boynuzlan olan, insan boyutlarında küçük bk iblisti. Ama bu zebani ondan çok daha büyük ve büyücünün çoktan hissetmeye ba şladı ğı gibi çok da güçlüydü. Pençe şeklinde kıvrılmı ş parmaklar ikinci kol çıkarken havayı tırmaladılar. Sonra, büyük bk güç patlamasıyla bklikte alevler zebaniyi ileri ittiler; dev gibi, on iki ayak uzunlu ğunda, kokan siyah et ve pullardan olu şan bk canavar. Yüzü bk yılanın yüzüne benziyor, 267 i ğrenç azı di şleri alt çenesine kadar uzanırken, salyası bunların arasından yere akıyor ve ta ş zemine de ğince asit gibi bir tıslama sesi çıkıyordu. Üç pençeli aya ğını sabırsızlıkla yere vurdu ve ta şta derin yarıklar açü. "Kosnekalen?" dedi Paragor neredeyse fisılü gibi çıkan bir sesle. "Hayır." "Ben Kosnekalen'i ça ğı—" diye ba şladı büyücü. "Kosnekalen'in yerine ben geldim!" diye kükredi iblis, o di ş gıcırusıyla karı şık, çatlak, korkunç sesiyle bo ş duvarlarda yankı yaparak. Paragor aklına mukayyet olmaya çalı ştı. Burada idareyi elinde tutan ki şi oldu ğunu göstermeliydi. Yoksa iblis duvarları parçalayarak odadan çıkar, yoluna çıkan her şeyi öfkeyle mahvetmeye kalkardı. "Tek bir iste ğim var," diyerek konu şmaya ba şladı dük. "Zevkli olacak bir şey." "Ne istedi ğini biliyorum, Paragor," diye hırladı iblis. "Biliyorum." Paragor do ğruldu. "Kimsin sen?" dedi. Đblisten kendisi için bir şey yapmasını istemeden önce adını bilmeliydi. Bunun çok riskli ve tehlikeli bir an oldu ğunu biliyordu tecrübeli büyücü ama iblis istekli bir şekilde sorusunu yanıdayınca hem şaşırdı hem de rahatladı. "Ben Praehotec'im," dedi canavar gururla. "Ölürken Mork-ney'in yanında olan ki şi." Paragor ba şıyla onayladı—Kosnekalen'den benzer bir hikaye dinlemi şti. Kosnekalen bu hikayeyi tüm detaylarıyla anlatmaya çok hevesliydi. O anda iblisler arasında büyük bir rekabet oldu ğunu anlamı ştı Paragor. "O zaman büyük bk zevkten mahrum bırakıldım," diye devam etti şeytan Praehotec büyük öfkesini güçlükle bastırırken. "O zevkten bk daha mahrum olmayaca ğım." "Kızıl Gölge'den nefret ediyorsun," dedi Paragor. "Kızıl Gölge'nin kalbini yiyece ğim," diye yanıtladı Praehotec. Paragor pis pis gülümsedi. O kalbi iblise nasıl açıp verece ğini biliyordu. ***** Paragor'un bakı şlan Prens şehri'nin kuzeyinde, Glen Albyn ve onun daha da kuzeyi, Bronegan ve Eradoch yaylalarında olanlar üzerinde odaklanmı şa. Fakat, büyü yoluyla olanları görmek için böyle bk gönüllü körlük gerekli olsa da bu odaklanma Paragor'un kuzeybaüya, Đron Cross da ğlarına bakmasına izin vermiyordu. Oradaki da ğlarda duran Shuglin do ğuya do ğru, duvara ve Prens şehri'ne bakıyordu. O ve geride kalan üç yüzden az sayıdaki sakallı dostu ordu yola çıkaktan sonra Caer MacDonald'dan ayrılmı ş, güneye, kalın kar tabakasının hala hüküm sürdü ğü, kı şın buzlu pençesini üzerinden henüz çekmedi ği dev da ğların kalbine do ğru

Page 121: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

gitmi şlerdi. Da ğ geçitlerini tuünaya gitmi şti Shuglin ama o da, kendisini gönderen Brind' Amour da o geçitierin bk ay, belki de daha fazla süre kapak kalaca ğını biliyordu. Shuglin'in bu tehlikeli yolculu ğunun alanda yatan gerçek görevi bilip de cüce olmayan tek ki şi Brind' Amour'du. O umut Caer MacDonald'dan ayrılı şlarının üstünden daha bk hafta geçmeden, kentten çok yukarıdaki derin, çok derin bk mağarada gerçe ğe çevrilmi şti. Montfort'un, şimdiki adıyla Caer MacDonald'ın kölele şü-rilen cüceleri yıllar boyunca Đron Cross'un doruklarında özgür bk şekilde ya şayan akrabalarının oldu ğuna dak söylentiler duymu şlardı. Cücelerin çoğu, Greensparrow'dan önceki günlerde ticaret yapmak için kente gelen da ğ cücelerini hatırlayacak kadar ya şlıydılar. Hatta Greensparrow'un krallı ğının ilk günlerinden beri madenlerde esk tutulan gri sakallı, ya şlı bk cüce o kabileden, Burso Demkçekiç'lerin torunlarından oldu ğunu iddia ediyordu. O ya şlı gri sakallı madenlerdeki ykmi yıllık a ğır çalı şma ko şullarına ve Montfort'taki feci sava şlara kar şın hayatta kalmı şa. Grubu karla kaplı geçiderden, gizli tünellerden geçkerek ma ğaranın derinliklerine, Burso'nun halkının krallı ğına da götüren de Shuglin de ğil, oydu. Mağarada bulduktan şey Shuglin'le di ğer şehkli cücelerin yüreklerini burkoı ve belki de ilk defa bk cüce olmanın ne oldu ğunu anlamalarını sa ğladı. Karla kaplı yüzeyin derinliklerinde, ı şıktan çok gölgelerle dolu, kokan tünellerde akrabaları ve atalarının onlara bıraktıkları mkasla kar şıla şolar. Buranın adı DunDarrow'du. Mil-lerce uzunlukta riineller ve muhte şem yer ala ma ğaralarından olu- şuyordu. Be ş bin cüce burada, varlıklarının ana maddesi olan ta şla mükemmel bir uyum içinde ya şamış ve çalı şmıştı. Hayal edebilece ğinin çok ötesindeki hazinelere baka Shuglin; alün ve gümü şten yapılma bir sürü kadim e şyanın olu şturdu ğu tepeler, pırıl pırıl silahlar, bütün Avon adalarındaki en güçlü ve zengin şövalyelerinin-kilerle boy ölçü şebilecek zırhlar.. . Şehirli cüceler olmalarına kar şın madenlerin kralı Bellick'dan Burso'nun ve sava ş hikayelerini, Kızıl Gölge'yi ve Montfort'taki zaferi dinlemek için her gece o büyük salonlarda toplanan da ğlı halkın açık kollarıyla kar şılandılar. Arak kalın kürklere sarınmı ş olan Shuglin yüksek bir yerde duruyor, Kral Bellick'i bekliyordu. Parlak portakal rengi bir sakala ve mavi gözlerini yarıya kadar örten kalın ka şlara sahip ve Shuglin'den daha genç olan cüce kral gecikmedi ve çıkmada yanına istekle gelmesi Shuglin'e umut verdi. Şehirli cüce bu kral ve klamyla ilgili birçok soru soraca ğını biliyordu. Kralın çok ate şli ve Greensparrow'a kar şı nefret dolu genç bir cüce olmasından memnundu Shuglin. Bellıck yükseltiye çıkıp mavi sakallı cücenin yanına gelince ba şıyla selamladı. "Büyücü-kral tahta geçti ğinden beri ticaret yapmaya cesaret edemiyoruz," dedi Bellick. Dun Darrow'da bulundu ğu iki günden bu yana Shuglin'in en az üç yüz kez duydu ğu bir şeydi bu. Öfkeyle soludu Bellick. "Ço ğu yirmi yıldır dı şarıyı görmedi," diye devam etti cüce kral. "Ama biz da ğın içindeki ülkemizi seviyoruz, bu yüzden de memnunuz." Buna pek inanmayan Shuglin ona baka. "Memnunuz," diye yineledi Bellick ama sesi hiç de öyle demi-yordu. "Fakat mutlu değiliz. Ço ğunun dı şarıya düz araziye çıkmak gibi bir arzusu yok ama halinden memnun olanlar bile da ğlardan dı şarıda güvende olamayaca ğımız gerçe ğinden hoşlanmıyor." "Kendi evinde hapis," dedi Shuglin. Bellick ba şıyla onayladı. "Ve akrabalarımıza yapılan muamele-•den de hoşlanmıyoruz." Konu şurken elini Shuglin'in güçlü omzuna koymu ştu. "Öyleyse bizimle geleceksiniz," dedi mavi sakallı cüce. "Do- güya." Bellick ba şıyla onayladı yeniden. "Da ğların üstünde yeni fırtına bulutlan toplanıyor," dedi. "Kı ş ayrılmayacak. Ama bizi Dun Darrow'un do ğu sınırlarına götürecek yollarımız, yer alü geçitlerimiz var." Shuglin gülümsedi ama duygularını da bastırmaya çalı ştı. Kim bük, belki de sava şın dı şında kalmamı ş olaca ğım, diye dü şündü. Sabah be ş bin zırhlı askerle, zırhlı cüce sava şçıyla Luthien ve Siobahn'ın yanına geri dönecekti.

Page 122: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien bir a ğaç kütü ğünün üstüne oturmu ş, o melankolik ö ğlenden sonra havasına ruhunu kaptırmı ştı. Oliver'ın haklı oldu ğunu biliyordu. Önce Katerin'i Charley Limanı'na gönderirken, sonra da yorgun argın, Oliver'la birlikte Glen Albyn'e doğru ters bir rota çizip giderken, son haftalarda kendi duygularından kaçıyordu. A şkla yüzle şme konusunda gösterdi ği ödlekli ğini sava şmak konusunda gösterdi ği cesarede kapatmaya devam edebilirdi. Ama yapmadı. Artık de ğil. Eriadorlulann kampını yakında Malpuissant Duvan'nı geçip güneye gideceklerine dair fısıltılarla birlikte büyük bir heyecan sarmı şa ama Luthien için sava ş aniden ikincil önem ta şımaya ba şlamı ştı. Galip gelebileceklerini, Prens şeh-ri'ni alıp Greensparrow'u ba ğımsızlıklarını vermeye zorlayabileceklerini biliyordu. Peki ya sonra? Eriador'un kralı kim olacaktı? Kral olsa, Katerin de kraliçesi olur muydu? Her şey kaçınılmaz bir şekilde yine aynı konuya gelip dayanıyordu. A ğaç kütü ğünün üstünde oturmu ş, güne ş giderek alçaldı ğı için hızla kararan gökyüzünde kara bir gölge gibi duran yıkılmaz Dun Caryth'e bakarken kendini krallı ğa kar şı sorumlulukları ve kendine kar şı sorumlulukları arasında kapana kısılmı ş, kararsızlık içinde buldu Luthien. Đsyanın lideri, Kızıl Gölge olmak istiyordu ama aynı zamanda kuzeydeki uzak bir adada, yalnızca arenada, kan dökülmeyen dövü şlerde çarpı şan ve Katerin O'Hale'le birlikte ormanlarda hoyratça kapı şan, Bedvvyr Kontu'nun o ğlu Luthien olmak da istiyordu. Çok hızlı bir şekilde bu kadar yol kat etmi şti ama bu yolculuk 271 aşkını kaybetmeyi de içeriyorsa ödeyece ği bedele de ğmeyecekti. "Ödlek!" diye kızdı kendi kendine, aya ğa fırlayıp bacaklarını esnetirken. Kampa doğru dönüp yürümeye ba şladı. Katerin'in nerede oldu ğunu biliyordu; kar şı tarafta, büyük kampın kuzey yakasındaki küçük bir çadırda. Ve onunla hemen şimdi yüzle şip, bu korkuya bk son vermesi gerekti ğini de. Katerin'in çadırına vardı ğında güne ş kaybolmu ştu. Çadırın i-çinde tek bk fener yanıyordu. Deri ceketini çıkaran Katerin'in siluetini görebiliyordu Luthien. O kıvrımlı gölgeyi hayranlık ve tutkuyla bk süre izledi. Siobahn haklıydı, biliyordu. Yan-elfi derinden önemsiyordu ama bu kadın, Katerin, onun gerçek aşkıydı. Bu vah şi ayaklanma sona erdi ğinde, kesin bk zafer elde etseler bile, Katerin yanında yer almayacaksa Luthien Bedwyr için soluk bk zafer olacaka bu. Doğruca çadıra gkip bunu ona söylemeliydi, ama yapamadı. Kendine küfür ederek ve korkusunu yenmek için her türlü mantıklı nedeni ardı ardına sıralayarak karanlı ğın içinde uzakla ştı. Cesaretini toplaması iki saatini aldı. Şimdi, elinde bk fenerle, giysileri çöken sisi emmi ş ve kemikleri rüzgardan donmu ş bk şekilde yeniden oradaydı. "Doğruca içeri," diye fısıldadı azimle hızla dümdüz, çadırın önüne gelkken. Kapıya gelince, "Katerin," diye seslendi yava şça. Çadırın kapısını yava şça aralayıp kafasını içeri uzatü ve feneri içeri tuttu. Sonra deh şet içinde donakaldı. Yata ğının üzerine çaprazlamasına serilmi şti Katerin. Omuzlan a şağı sarkmı ştı, başı ve bk kolu yerdeydi. Luthien'in bu görüntüyü sindkmesi ve bakı şlarını bkaz kaydırması bkkaç saniye aldı. Katerin'in yata ğının ayak ucunda, gölgelerin içinde sinmi ş bekleyen ve koca bedeni çadırın kö şesini kaplayan dev iblisi gör-mesf'Hatırlıyor musun, aptal adam," diye hırladı Praehotec ve çö-melmi ş bk şekilde, aya ğa kalkmadan bk adım atarak öne çıkü. Luthien ani bk hamleyle feneri yere koyup Blind-Strikeı'ı çekti ve haykırarak deli gibi ileri atıldı. Đnsanların korkup kaçmalarına alı şkın olan iblisi bu saldın şaşırtmı ştı. Blind-Striker'ı Praehotec'in havaya kalkmı ş kollarından birine 272 indirdi Luthien ve açılan yarıktan yere damladıkça duman çıkaran gir-ye şil bir kan döküldü. Haykınp kılıcını savuran Luthien'in öfkesi dinmeyecekti. Dövü ştü ğü yaratı ğı düşünmüyor, ölmekten korkmuyordu. Tek bildi ği, sevgili Katerin'in orada öylece yatıyor oldu ğuydu. Muhtemelen ölmü ş, bu şeytani canavar tarafından öldürülmü ştü. Parlak bir ı şık topu çıkarıp fırlatan Praehotec Luthien'i çadırın direklerinden birine yapı ştırana kadar, dÜ2 Đnelerce, belki de daha fazla kılıç darbesiyle

Page 123: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

gelen bu öfke dakikalarca sürdü. Luthien hemen aya ğa kalko. Kılıcını sıkıca kavrayabilmek için a ğrıyan kaslarıyla mücadele etti ğinden saçları diken diken olmu ş, tarçın rengi gözleri kısılmı ştı. "Derini yüzece ğim, senin," diye hırıldadı Praehotec, çadak ve tiz bir sesle. "Seni—" Luthien avazı çıka ğı kadar ba ğırarak kendini öne ata. Đblis onu durdurmak için dev kanatlarından birini öne uzatınca geni ş gö ğsüne bir darbe yedi, ama kanadıyla bir tokat indirerek Luthien'i durdurunca genç adamın kılıcı gö ğsünden içeri giremedi. Luthien yana do ğru sendeledi önce ama dengesini sa ğlayıp hızla dönerken kılıcını çılgınca savurdu çünkü iblisin bo ş durmayaca ğını biliyordu. Luthien'in kılıcının menzili dı şında kalan Praehotec önce küçümseyerek dudak büktü Luthien'e ama sonra aniden harekete geçip, çömeldi ği yerde do ğrularak dev omuzlanyla bütün cadın havaya kaldırdı. Luthien bir panlünın, bir meçin, çadırın arka tarafından girip Katerin'in yata ğının üstünden Praehotec'in tam gerisini hedeflemi ş, gelmekte oldu ğunu gördü. "Aha!" Zafer çı ğlı ğı geldi çadırın dı şından. Praehotec pençeli ellerinden birini salladı ve öfkeyle çadırın o tarafını parçalayarak afallamı ş olan Oliver deBurrows'u ortaya çıkardı. "Yanılmı ş olabilirim," dedi buçukluk, iblis dönerken. Oliver'ın omzunun üstünden hızla geçen bir ok iblisin yılana benzer i ğrenç suratına saplandı. Praehotec inanılmayacak kadar korkunç bir sesle öyle bir hay- 273 * kırdı ki Luthien'in sırtındaki tüyler diken diken oldu. Katerin'in dü şüncesiyle korkusunu yenen genç Bedwyr saldırıya geçti. ¥>lind-Striker!\'&. tek bk darbe indirebildi. Ardından geri fırlatılıp, yere devrildi. Dünya etrafında dönüyordu. Bir kö şede serilmi ş yatan Luthien kafasını sallayarak silkindi ve dizlerinin üstünde do ğrulmaya zorladı kendini ve o anda koca di şli a ğzından salyalar akıtarak dosdo ğru üstüne gelen iblisi gördü. Bk ok, ardından bir ok daha ifriti vurmak için çadıra daldı ama Praehotec bunları önemsemiyor gibiydi. Oliver kılıcını saplayıp çıkarmaya çalı ştı ama Praehotec'in umurunda bile de ğildi. Paragor Luthien'i öldürmemesini emretmi şti ama Praehotec sefil insanlardan emk almazdı. Sonunun geldi ğini dü şünen Luthien tela ş içinde dönerek yere dü şürdü ğü kılıcını bulmaya çalı ştı. Dizlerinin üstünde do ğrulup yumruklarını sıktı. Tüm öfkesini kusarak ölmeye azimliydi. Sonra, aniden gelen parlak bk ı şık yüzünden hiçbk şey göremedi. Đblisin yine büyü yapıp kendini ı şık topuyla vurdu ğunu sanan Luthien sırtüstü dü ştü. Yaralıyordu. Yaptı ğı ı şık topunun ardından Brind' Amour da gkdi içeri. Ve ı şık topu ve di ğer yönden ya ğmakta olan oklara hedef olan Praehotec oyunun sona erdi ğini anladı. Sıçrayıp güçlü kollarından biriyle baygın yatan Katerin'i kavradı. "Prens şehri'ne yürürseniz olacakları iyi dü şünün!" diye kükredi yaratık. Brind' Amour ikinci büyüyü yanda kesti çünkü orada Katerin vardı. Siobahn bk okla iblisi bk kez daha sırtından vurdu ama Praehotec do ğrulup dayanıksız çadırı boş olan eliyle bk kenara savurdu. Pullarla kaplı dev kanadannı çılgınca çırpmaya ba şladı ve gecenin içinde yükseldi gökyüzüne. "Katerin!" diye ba ğırdı kılıcını bulup canavarı yere indkmeye çalı şan Luthien. Kılıcını bulamayınca yukan sıçradı ve Praehotec'in pençeli ayaklarından birini yakaladı. Parlak bk mızrak belkdi Brind' Amour'un elinde. Havadaki iblise do ğru savurdu ve kıvılcımlarla birlikte bk patlama geldi. Siobahn'ın büyük yayından çıkan iki ok da iblisin bacaklarına sap- 274 landı.

Page 124: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Ama Praehotec bunlarla ma ğlup edilemeyecek kadar güçlüydü. Elinde Katerin'le, çadırdakilerin ve gürültüyü duyup gelen kamp-takilerin çaresiz çı ğlıkları arasında uzakla ştı. Öfke ve acı dolu çı ğlıklar. Đblisin kula ğını ok şayan bir melodi. 3.J-5 24 mâmur "Onu götürdü!" diye ba ğırıyordu bir süre sonra Brind' Amour'un çadırında yapılan konu şmayla iyice öfkelenmi ş ve çaresizlik içinde kıvranmaya ba şlamı ş olan Luthien. Đblisin saldırısının do ğurabilece ği sonuçlan tartı şıyorlardı—büyücü, Oliver, Siobahn ve Kayryn. Prens şehri'ne hala gitmeli miydiler, gitmemeli miydiler? KUMARI Yoksa Katerin'in kaçırılması kar şı tarafın bk anla şma iste ğinin göstergesi miydi? Estabrooke da çadırdaydı. Bir kenarda bk taburenin üstünde umutsu2 bk şekilde oturuyordu. " Đblisin onu öldürmedi ğini unutmayalım," diye kar şılık verdi Luthien'e, Brind' Amour. Büyücü so ğukkanlılı ğını korumaya ve Luthien'i yatı ştırmaya çabalıyordu. "O bk esk ve çok kıymetli... " "Kim için?" diye sordu Luthien. Brind' Amour bundan pek emin de ğildi. Kim bilk, belki de Greensparrow ne kadar ilerlediklerini anlamı ş ve Gascony'den duruma el koymu ştu. Ama büyücü, haberci iblisin çok daha yakından, Prens şehri Dükü Paragor tararından gönderilme olasılı ğının daha yüksek oldu ğunu dü şünmekteydi. "Burada böylece bekleyemeyiz," dedi Siobahn. Yan-elfin yanına giden Kayryn Kultwain de ona destek çıka. "Bu paralı bk ordu de ğil ve tüm bu adamların, kadınların bakmak zorunda oldukları tarlaları var. Oturup beklersek destek kuvvetlerinin ço ğunu kaybederiz." "Prens şehri Dükü Paragor aldı Katerin'i," diye karar verdi Brind' Amour. "Geldi ğimizi biliyor. Bize dkenemeyece ğini de." "Planlarda de ği şiklik yapmak zorunda kalaca ğız," dedi Siobahn. "Casuslar gönderebiliriz belki veya surlarına dayandı ğımız anda düke bk anla şma önerebiliriz." Hesap-kitaba dayalı bu konu şma Luthien'in kanını kızı ştırmaya ba şlamı şa. Paragor Katerin'i kaçırmı şa ama dostları oturmu ş, daha büyük planlardan söz ediyorlardı. Luthien için dünyada Katerin'den daha önemli bk şey yoktu. Eriador'un bağımsızlı ğı bile Katerin'in sa ğ salim dönmesinden daha önemli de ğildi. Brind' Amour'la Siobahn da buna göre planlar yapıyorlar, esk alınan kadının güvenli ğini garanti edecek şekilde dü şünüyorlardı, ama asıl dü şündükleri Katerin de ğil isyandı. Olması gereken de buydu aslında ve Luthien de bunu biliyordu. Fakat bunu daha fazla sürdüremezdi. Arak yapamazdı. Çaresizlik içinde elini kolunu salladı, üzgün Estabrooke'a baka ve di ğerlerini bk anlık, şaşkınlıkla dolu ve rahatsız edici bir sessizlikle ba ş ba şa bırakarak çadırdan dı şarı fırladı. 277 "Tam dük Paragor'un istedi ği gibi," dedi Brind' Amour. Lut-hien'i yargılamıyor, sadece gözlemini belirtiyordu. "Nereye gitti ğini biliyor musun?" diye sordu Siobahn. "Yola çıka bile," dedi genç adamı çok iyi anlayan Oliver. Oliver'ın bu tahmininden kimsenin ku şkusu yoktu. Brind' Amour nasıl davranaca ğını bilemiyordu. Luthien'i vazgeçirmeye mi çalı şmalıydı yoksa Luthien'in Katerin'in güvenli ğinin en önemli şey oldu ğuna dair sabit fikrine uyup genç adama yardım _ önermeliydi? Gerçekten çok yorgundu. Ne Katerin ne de ba şka biri u ğruna bir iblisin pe şine dü şemeyeceğini biliyordu. Onun sorumlulu ğu tek bir bireye de ğil bütün olarak Eriador'a kar şıydı. "Gitmeye mecbur," dedi Siobahn aniden, herkesin dikkatini üzerine çekerek. Luthien'in gidi şini izletmi ş gibi çadırın kapı görevi yapan kapa ğına baktı. "Onun i şi bu." Dönüp di ğerlerine bakınca Oliver dikkatini çekti. Ku şkulu gözlerle ona bakıyordu buçukluk.

Page 125: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Kızıl Gölge efsanesi için daha çok yakıt," diye ısrar etti Siobahn. "Yoksa bu kadın a şı ğının ölmesini mi istiyor?" dedi Oliver sertçe. Brind' Amour gözlerini kırpı ştırdı. Birbirleriyle dala şmaları şu anda en son ihtiyaç duydukları şeydi! " Đyi bir soru," dedi Siobahn sakin bir tavırla, gerilimi da ğıtarak. "Ama ben ne kadınım, ne de insan," diye hatırlattı buçuklu ğa. "Katerin tehlikede. Luthien de peşinden gitmek zorunda. Bunu yapmazsa hayatının kalanını bir korkak oldu ğunu düşünerek geçirecek." "Çok do ğru," dedi Brind' Amour. "Bir korkak olmayacak ba şımızda," dedi Eriadorlu Kayryn so ğuk bk sesle. "Luthien kadar sinirlenmi ş olan Oliver onlara baka; teker teker. Söylediklerinin doğru oldu ğunu biliyordu; çok manaklı dü şünüyorlardı ama buçuklu ğu rahatlaonaya yeoniyordu bu. Ba ştan beri Luthien'in yanındaydı. Brind' Amour kızıl pelerini genç Bedwyr'e vermeden önce, Kızıl Gölge fısıltıları Montfort'un arka sokaklarına daha ula şmamışken. Luthien şimdi yapması gerekeni yapıyor, sevdi ği kadının pe şinden gidiyordu. Đşte bu yüzden Oliver da kalbinin sesini dinlemeli, dostunun pe şinden gitmeliydi. Öylesine bir e ğilip di ğerlerine hızla selam verdi ve çadırdan ayrıldı. Bir asibade, tüm ya şamı kaü prensipler üzerine kurulmu ş bi? şövalye olan Estabrooke buçuklu ğu ve Oliver'dan önce oradan ayrılan cesur adamı içinden selamladı. ***** Malpuissant Duvan'nın dibindeki gölgelerin içinde Riverdancer'ı rahatça sürdü Luthien. Güne ş alçalmı ş, do ğu ufkunu kesmeye, Eriador'un üzerinde, e ğimli gelen ama dar bir gölge bırakmaya ba şlamı şa. Genç Bedwyr'in kalbini kaplayan gölge kadar kara de ğildi, dünya bir gece önce tamamen durmu ş gibi geliyordu Luthien'e—sanki her şey, isyan, yakla şan saldın birdenbire durmu ştu ve Katerin'i iblisin ve şeytani efendisinin elinden kurtann-caya kadar sürecek bir ruhsal uyu şuklu ğa, bir dura ğanlı ğa mahkum olmu ştu. Daha hızlı gitmek, Riverdancer'ı delice sürmek istiyordu ama onu durdurmaya kalkı şacak dostlarının da Prens şehri dükünü uyaracak dü şman casuslarının da dikkatini çok fazla çekmek istemiyordu. An ve o, Dun Caryth'e en yakın kuledeki muhafızlar için sıradan bir görüntüydü. Dolayısıyla, hiç sorun çıkarmadan duvarı geçip Avon'a girmesine izin verdiler. Duvarın di ğer tarafında rükü ş bir buçuklu ğun san midillisinin üzerinde sessizce oturmu ş, onu beklemekte oldu ğunu görünce şaşırdı. "En azından sabaha kadar bekledin," dedi Oliver, öksürüp burnunu çekerek. Feci görünüyordu. Küçük burnu kıpkırmızıydı. Aksırdı. Bu kadar küçük birinden beklenmeyecek kadar gürültülü bir aksırıktı. Sonra burnunu ve sakalını silmek için parlak san-kır-mızı, kareli bk mendil çıkardı. "Bütün gece burada miydin?" diye sordu Luthien. "Toplantıyı terk etti ğinden beri," dedi Oliver. "Hemen gidece ğini dü şündüm." Luthien gülümseyemedi ama buçuklu ğun sadakati onu çok etkilemi şti. Fakat bu sefer Oliver'ı yanında istemiyordu. Hiç kimseyi istemiyordu. "Bu benim i şim," dedi kesin bir tavırla. Oliver cevap vermeye kalkı şınca da Riverdancer'ın kula ğına e ğildi, an hafifçe mahmuzladı ve parlak tüylü muhte şem aygır güneye doğru yola koyuldu. Oliver ve Threadbare de onun pe şinden. Küçük midilli Riverdancer'ın adımlarına yeti şmek için ko şuyordu. Luthien'in sert bakı şları bir i şe yaramadı. Riverdancer'ı mah-muzlayıp koşturmaya ba şlayınca Threadbare de hızını arttırdı. Sonunda atını durdurup buçuklu ğa bakü Luthien. Oliver sorarcasına bakü ona ve yeniden aksirdı genç adamı ıslatarak. "Bu benim i şim," dedi Luthien yeniden, bu kez daha sertçe. " Đtirazım yok," dedi Oliver peltek peltek. "Ben, yalnız," diye daha net konu ştu Luthien. "Yanılıyor olabilirsin." Luthien iç çekti ve bu i şin içinden çıkmanın bir yolunu arar gibi etrafına bakındı. Oliver'ın ne kadar inatçı olabilece ğini biliyordu. Görünü şü aldatıcı olan Threadbare'in ne kadar hızlı ko ştu ğunu da.

Page 126: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Görünmez pelerinin altına sı ğabilecek kadar küçük ba şka birini tanıyor musun?" diye sordu Oliver. Mantıklı bir soruydu. Dostuna uzun uzun bakü Luthien, sonra yenilgiyi kabul ederek ellerini havaya kaldırdı. Aslında bu uzla şma genç Bedwyr'i çok rahatlatmı ştı. Katerin'in peşinden gitmeye kararlıydı ve bir ba şkasının daha tehlikeli, büyük ihtimalle intihar anlamına gelen yeni bir yolculukta yanına almak korkutuyordu onu ama Oliver'ın yerinin gerçekten de yanı oldu ğunu fark etmi şti. Buçuklu ğun a şkı gece yansı kaçınlsaydı o da Oliver'ın yanında olurdu. Đşte uzun yolculu ğu ve ardından gelecek maceralarda, biri, zamanında ba şını bk sürü dertten kurtarmı ş olan güvenilir dostu yanında olacaka bundan sonra. Yeniden yola koyulmak üzereydiler ki arkalarından seslenildi- ğini duydular. Dönüp duvara bakınca biri da ğlılara özgü boynuzlu kocaman bir mi ğfer giymi ş, di ğeri ufak tefek yapık iki atlının gelmekte oldu ğunu gördüler. •2SO N KUMARI "Siobahn," dedi Oliver. Đkili yakla şınca Oliver'ın tahmininin do ğru oldu ğunu gördü Luthien, Şimdi gerilmeye ba şlamı şa genç Bedwyr. Oliver'ı beraberinde götürmeyi dü şünebilirdi ama şimdi durum kontrolünden çıkmaya ba şlamı ştı! Siobahn ve di ğer atlı yanlanna gelip durdular. "Sen geliniyorsun," dedi Luthien, tartı şmaya açık kapı bırakmayan bk tavırla. Siobahn anlamamı ş gibi sorarcasına yüzüne bakıyordu. "Elbette gelmiyorum," dedi dümdüz. "Benim sorumlulu ğum Eriador'a kar şı. Ne Luthien'e ne de Katerin'e." Nedenini anlayamasa da bu sözler Luthien'i çok yaraladı. "Ama seni kınamıyorum," diye devam etti yarı-elf. "Ve yolun açık olsun diyor, zafer diliyorum. Seni yeniden görmeyi umarım, seni de," dedi Oliver'a bakarak, "ve Prens şehri kapılarını yıkıp geçince bizi beklemekte olan Katerin'i görmeyi de." Şimdi daha iyi hissediyordu Luthien. "Bunu getirdim," diye devam etti Siobahn, tavuk yumurtası büyüklü ğünde, kehribar renginde bir ta ş uzatırken. "Brind' Amo-ur'dan," dedi, Luthien ta şı alırken." Đşiniz bitti ğinde ya da en çok ihtiyaç duydu ğunuz anda bunu bir duvara fırlatıp üç kere adını söylemenizi istedi büyücü." Taşın hafifli ğine şaşıran Luthien bk süre elinde evirip çevkdi. Ta şın ne i şe yaradı ğından pek emin de ğildi ancak bunun hiç de küçük bk hediye olmadı ğını anlayacak kadar çok görmü ştü büyücünün sihir gücünü. "Peki ya o?" diye sordu dağlıya bakarak. "Yani Prens şehri'ne gelmesini mi kastediyorsun?" dedi yarı-elf. "Luthien anlamaya ba şlamı şa. "Malamus, Glen Durritch'in do ğu sınırına kadar, yani Prens şehri görüntüye girene kadar sizinle gelecek," dedi Siobahn. "Orada atlarınızla bklikte bekleyecek." Yan-elf aniden atından indi ve dizginleri Malamus'un eline verdi. "Katerin için," dedi Luthien'e. "Duvara yürümek çok vaktimi almaz." Başıyla önce Luthien'e sonra da Oliver'a bk selam verdi ve a-anın gerisine pat pat vurarak hayvanı çevkdikten sonra Malpuis-sant Duvan'na, onlarla gitmesini engelleyen görevlerine geri dön- 221 dü. Luthien derin bk hayranlıkla izledi onu. Siobahn'ın da gelmek istedi ğini anlamı şa. Bazı açılardan Katerin'le rakip olsalar da bk-bklerine derin bk saygı duyuyor, önem veriyorlardı. Bakı şlarını Siobahn'irı sırandan yan-elfin getkdi ği hediyelere, Brind' Amour'un hediyesine, sonra da sabırla kendisini beklemekte olan Oliver'a çevirdi. Gece kara bk gece olmu ştu ama şimdi gün ı şımaya ba şlıyordu. Malpuissant Duvan'nın üstündeki hisarda duran Altıncı Süvari Bkli ği'nin ba şı Estabrooke güneydeki arazide duran küçük şekilleri, anavatanını i şgal edip Avon'a gelen Eriadorlulara bakıyordu. Đblisin, şeytan Praehotec'in görüntüsü yaşlı şövalyenin kafasına kazınmı şa. Yirmi yıldır Greensparrow'un gölgesinde yaşayan Estabrooke tüyler ürpertici vah şet hikayelerini, ifritlerle yapılan i şbklik-lerini duymu ştu. Bazıları ykmi yıl önce Eriador'un kadesini kıran feci vebanın Avon kralının i şi oldu ğunu söylüyorlardı ama Estabrooke bunların köylülerin ahmaklıklarının ürünü oldu ğunu dü şünmüştü hep.

Page 127: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Bazdan Greensparrow'un en karanlık büyülerin ustası, şeytanın dostu, hatta kendisinin bk iblis oldu ğunu söylüyorlardı. Fakat Estabrooke bu tür söylentilere, söylenenlerin hiçbirine inanmamı şa. Şimdi ise tahta ba ğlı şövalye, asil süvari bunlardan birini kendi gözleriyle görmüştü. Söylentiler, zavallı, yorgun Estabrooke için gerçe ğe dönü şmüşrii. Asil sava şçının aklından silip atamadı ğı şeytani bk iblisin formunda vücut bulmu şlardı. Uzakla şan Luthien ve Oliver'a baka. Đçten içe, hayaanı korumaya adadı ğı her şeye ra ğmen ba şardı olmalarını, Katerin'i sa ğ salim geri getirmelerini ve kendisini Eriador'a gönderen Dük Paragor'u bk kan gölü içinde bırakarak oradan ayrılmalarını diledi. 222 25 hayaletler Dağlı Malamus, iki dost, Prens şehri'nin güney sınırında bulunan, geni ş ancak alçak bir vadi olan Glen Durritch'e ula şıncaya kadar geçen iki gün boyunca tek kelime bile etmedi. Burada hiç a ğaç yoktu. Sadece sık, ye şil çimlerin arasından bk yılan gibi kıvrılarak giden kahverengi tek bk yol vardı. R. A. S A l V A T OH Yeniden kumandan rolünü oynamaya ba şlayan Luthien araziyi inceledi ve burada yapılacak ve kazanılacak bir sava ş hayal etti. Yol, soldan ve sa ğdan, a ğaçlarla örtülü tepelere do ğru yoku şla şı-yordu. Mükemmel bir kamuflaj ve yüksek arazi. Elf okçular bu yola a ğaçların arasından ate ş açabilirler diye dü şündü. A ğaçsız, çıplak bir yer olan burada can yakıcı, ölümcül oklardan saklanacak hiçbir yer yoktu. Genç Bedwyr öylesine dalmı ştı ki Oliver'ın meçi omzunu dürttü ğünde sıçradı. Riverdancer'ın dizginlerini çekip aü durdurdu ve dönüp arkasına bakınca buçuklu ğun atından indi ğini gördü. "Glen Durrictch'in ban çıkı şı," diye açıkladı Malamus. Oliver çenesiyle batıyı i şaret etti. Luthien de batmakta olan güne şe do ğru gözlerini kısarak baka. Az ilerideki da ğlar so ğuk, karanlık bker hayal gibi görünüyorlardı ve önlerinde... Bu da ne? Diye dü şündü Luthien. Beyazımsı, pembemsi bir pı-nlü. Oliver yanına geldi. "Be ş mil," dedi buçukluk. "Ve karanlıkta yürümek istemiyorum ben!" Luthien Riverdancer'dan inip dizginleri Malamus'a verdi. Da ğlı uzun bir süre Luthien'in gözlerine bakti. "Sol-Yunda'nın lütfü seninle birlikte, Kızıl Gölge," dedi aniden ve dönüp, binicisiz üç güçlü aü kaslı, dev koluyla çekerek götürdü. "Dönü şünüzü bekleyece ğim." Şaşkın Luthien'in a ğzından yanıt olarak bir hmlüdan ba şka bir şey çıkmadı. Sol-Yunda da ğlıların tannsıydı. Sadece onları, ba şka ne bir dost ne de dü şmanı önemsemeyen, sadece da ğlıları kolladı ğı söylenen özel bir tanrıydı. Da ğlılar ona, bir ejderhanın alüna tapü ğı gibi taparlardı. Bu yüzden, Malamus'un söyledi ği o alü sözcük, Luthien'in hayaünda duydu ğu en cesaret verici cümleydi. Durup bir süre Malamus'a bakü. Sonra döndü ve kara da ğların ete ğindeki beyazımsı pembe noktaya do ğru isteksizce yürümeye koyulmu ş olan Oliver'a yeti şmek için tabana kuvvet ko şmaya ba şladı. Bir saat geçmemi şti ki iyice alçalmı ş olan güne ş hala Iron Cross'un üstündeki görünürken iki arkada ş Prens şehri'nin görkemine şahit olacak kadar yakla ştılar kente ve o anda kentin neden 224 Avon'un incisi lakabını aldı ğını anladılar. Büyüklü ğü Caer MacDonald kadardı ancak savunması ön planda tutularak, kara ta şlardan yapılmı ş yüksek surların ortasına gizlenmi ş Caer MacDonald'ın aksine Prens şehri ise tam bir gösteri ş abidesi olarak in şa edilmi şti. Da ğlann eteklerinde uzanarak giden bir ovanın üstünde duruyordu ve Caer MacDonald'ın sarılıp sarmalanmı ş, sıkı şık halinin aksine havadar ve feraha. Tüm kenti çevreleyen, açık renkli granitten yapılmı ş, yüksekli ği sekiz aya ğı geçmeyen ve üzerinde ne gözlem odaları ne de dev kuleler bulunan alçak bir duvardı sadece, içerideki evlerin ço ğu oldukça büyüktü; ah şap olanlar beyaza boyanmı ş, asillere ve tüccarlara ait o-lan daha büyükleri ise uçuk pembe çizgilerle bezenmi ş beyaz mermerden yapılmı ştı.

Page 128: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Avon denizindeki büyük kentlerin ço ğu gibi bu kentte de en büyük ve görkemli yapı katedral de ğildi. Yine de etkileyiciydi, Caer MacDonald'ın Ministry'si kadar belki, ama o inanılmaz sarayın yanında soluk kalmı ştı. Saray Prens şehri'nin batısında, da ğlara en yakın yüksek bir yerde, yüzeyi parlak mermer ve altınla kaplanmı ş dört katı, sarayın ön kısmı boyunca yerle ştirilmi ş süslü kolonları ve kuzeydo ğu ve güneydo ğuya do ğru açılmı ş kenti kucaklamak istercesine uzanan iki dev kol gibi görünen dev kanatlarıyla duruyordu. Luthien'in gözlerini kama ştıran altından yapılmı ş bir kubbe binanın merkezinde yükseliyordu. "Bu dük, orada mı?" diye sordu Oliver. Buçuklu ğun hangi yapıdan bahsetti ğini anlaması için gösterdi ği yöne bakmasına gerek yoktu Luthien'in. "Adarla gelmeliydik," dedi buçukluk, "sırf bir uçtan di ğer uca gidebilmek için." Luthien gülümsedi ama Oliver'ın şaka yapıp yapmadı ğından emin de ğildi. Sarayda kaç oda oldu ğunu tahmin bile edemiyordu genç Bedwyr. Yüz? Üç yüz? Riverdancer'ı dört nala ko ştursa bile sarayın etrafını bir kere dönmek en az yarım saat alırdı! Đkisi de konu şmadılar ama aynı şeyi dü şünüyorlardı: Böyle baskıcı bir kraliyet nasıl olurdu da böyle güzel bir yere demir atardı? Burası ihti şam ve mükemmeliyetin birle şti ği bir yerdi; burası yükseklerde süzülerek uçan ruhların ve kanatlanmı ş kalplerin yeriydi. Avon Kralh ğı'na, güneye daha önce hiç gelmemi ş olan Lut- •225 hien'in anlayı şının ötesinde bk şeyler mi vardı yoksa? Her nedense Prens şehri'nin bu görüntüsünü tanıdı ğı Greensparrow'la hiç ba ğ-da ştiramamı şü; önünde uzanan bu muhte şem şehir öncülük etti ği isyanla, hatta daha fazlası, öfkesiyle alay eder gibiydi. Prens şeh-ri'nin Greensparrow'un krallı ğından da önce var oldu ğunu biliyordu elbette, ancak kent, Luthien'in kafasındaki Avon görüntüsüne hiç uymuyordu i şte. "Benim halkım yapa burayı," diyen Oliver, Luthien'i içine girdi ği transtan çıkardı. Kendisi gibi Prens şehri'nin kökenini de anlamaya çalı şırmı ş gibi kafa sallayan buçuklu ğa baka Luthien. "Burada Gascon etkisi var," diye açıkladı Oliver. " Şarabın en tatlı oldu ğu yer olan Gascony'nin güneyi ve baüsından. Oradaki yapılar da bunun gibi." Çok inanmamı ş olsa da Luthien sessizce katildi ona. Kim bilir, belki de Gasconlar Prens şehri'ni Avon'u i şgal ettikleri sırada in şa etmi ş veya geni şletmi şlerdi, ancak e ğer Oliver'ın söyledikleri gerçekse, kentin mimarisi güneybaü Gascony'deki binalara benziyorsa da, yine de, Oliver'ın aval aval bakı şından Prens şehri'ni çok daha görkemli oldu ğunu söyleyebilirdi Luthien. Bu beklenmedik azametten etkilenmi ş ama iblisin pençesindeki Katerin'i de unutmamı ş ve o görüntüye odaklanmı ş olan Luthien kuzeye yönelip hızlı adımlarla yürümeye ba şladı; bakı şlarını Prens şehri'nin görkeminden alamayan Oliver da peşinden. Kentin içlerinde bk yerlerden, göründü ğü kadarıyla sarayın yakınlarından derinden gelen uzun bk kükreme, saf bk vah şi bk kuvvetin kükremesi geldi. Bk aslanın kükremesi. "Kedileri sever misin?" dedi hayvanat bahçesini dü şünen ve Prens şehri'ne bk dahaki sefere daha iyi bk nedenle gelebilmeyi dileyen Oliver. Đki dost Prens şehri'nin etrafından dola şıp granit duvar boyunca güneye ilerlediler. Saraya ula şaklannda gökyüzü kararmı ş, hızla geçen kara bulutlarla kaplanmı şa. Duvarda keskin bk dönü şe geldiler ve Luthien afallamı ş bk halde durdu. Baaya bakınca Prens şehri'nin kkli sırrını anladı. Kentin do ğu kısmı çok temiz ve davetkar görünüyordu, tam bk inciydi, ancak burada, baada gerçe ği ö ğrenmi şlerdi. Sarayın ar- kası a şağı do ğru meyilliydi ve kentin önündeki sek Đ2 ayak yüksekli ğindeki duvar kıvrılarak bir sürü yıkık dökük kulübenin bulundu ğu çanak şeklindeki vadiyi kuşaüyordu. Karanlıkta fazla bit şey göre-miyorlardı çünkü a şağıda çok fazla ate ş yoktu, ama fakirlerin, çamurlu bir soka ğa yuvam diyen zavallıların iniltilerini duyabiliyorlardı. Bu görüntü ve iniltilerden garip bir cesaret aldı Luthien. Greensparrow ve onun adaletsiz, tamamıyla şeytani krallı ğı hakkında dü şündüklerini teyit ediyordu bunlar. Şaşaalı kentin batısındaki o gizli çanakta ya şayan halk adına üzüldü ama onların varlı ğı aynı zamanda sava şma cesareti de verdi.

Page 129: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Oliver pelerinin çeki ştirerek durdurdu onu. "Yeterince yakla ştık," diye fısıldadı, az ileride karaltı gibi görünen yüksek sarayı i şaret eden buçukluk. "Tam burada!" diye bir ba ğırtı, genizden çıkan bir tepegöz sesi geldi duvarın üstüden. Her ikisi birden sindiler ve Luthien pelerininin kukuletasını ba şına geçirirken Oliver büyülü kuma şın kıvrımlarının alana giriverdi. Duvarın üstünde ı şı ğı bir noktaya odaklayabilmek için üç yanı kapatılmı ş olan birkaç fener belirdi. Fenerlerden a şağı dü şen ı şık önünden ve üzerinden geçerken Luthien kendi kendine defalarca pelerinin onları saklayaca ğını hatırlatarak nefesini tuttu. "Deliklerinize dönün!" diye kükredi tepegöz ve duvarın üstünden arbaletlerden çıkan oklar atılmaya ba şladı. "Tek-gözlerin bizi görmelerini tercih ederdim," dedi Oliver. Ok ya ğmuru bkkaç sa ğanaktan sonra duvardan gelen hırıltıyla karı şık kahkahalarla birlikte kesildi. "Dilenciler!" diyen bk tepegözün alaycı kahkahasını bk kahkaha tufanı izledi. Oliver ki2il pelerinin altından çıktı ve geni ş kenarlı şapkasıyla mor pelerinini düzeltti. Güneyi, dev sarayın duvarını i şaret etti ve ikili bkkaç metre ilerledi. Oliver do ğruca duvara gitti, dikkatle dinledi ve yukarıdan gelen horultuları duyunca ba şını sallayarak gülümsedi. Pelerinini omzundan geriye atıp, Brind" Amour'un kendisine hediye etti ği deriden yapılmı ş bk ko şum takımı olan, 'ev hırsızı'nın omuz kısmında bulunan göze uzandı. Gömle ğinin bol kollan ve parlak renkli kat kat giysileri yüzünden görünmese de Oliver bunu her zaman üstünde bulundururdu. Basit, sıradan bk ko şumdan farksızdı ama aslında Brind' Amour'un kendisi gibi bunda da dı ş görünü ş aldaa-cıydı. Đçinde bulunan bk sürü alet gibi o da sihkliydi: Hırsız aletleri. Dı ştan bakınca oldukça küçük görünen bölmeden üzeri kıvrımlı bk top ve topun ucuna ba ğlanmı ş ince bk ipten olu şan sihkli çengeli çıkardı Oliver. Sarih ipi açıp aleti hazırlamasına fırsat kalmadan Luthien yanına gelip yukarı kaldırdı buçuklu ğu. Oliver anladı, duvar yalnızca sekiz ayak yükseklikteydi ve Luthien onu rahatça havaya kaldırabilkdi. Buçukluk topu hemen ula şabilece ği kemerine çabucak sanp duvarın kenarını tutarak di ğer tarafa bk göz ata. Di ğer tarafta, dört ayak a şağıda duvar boyunca uzanan alçak bk iç duvar vardı. Oliver, yüzünde hınzır bk tebessümle Luthien'e dönüp baka. Bk parma ğını büzdü ğü dudaklarına götürdü, sonra yukarı kaldırarak Luthien'e bk dakika beklemesi gerekti ğini i şaret etti. Ardından bk kedi—duydukları türden de ğil, küçük bk kedi— kadar sessizce duvarın arkasına geçti. Bk dakika sonra, kaygılanmı ş olan Luthien yukarı sıçrayıp di ğer tarafa geçmeyi düşünürken yeniden duvarda göründü ve elini dostuna uzata. Luthien sıçradı ve bk eliyle Oliver'ın elini tutarken di ğeriyle duvarın kenarını yakaladı. Bir yılan gibi sürünerek iç duvara indi. Luthien'in gözleri neredeyse •"yuvalarından dı şan fırlıyordu çünkü Oliver'la bklikte iki tepegözün tam ortasında duruyorlardı! Şaşkınlı ğı kısa sürdü Oliver'ın kendinden önce burada oldu ğu ve durumu bildi ği mantı ğından yola çıkarak. Daha yakından bakınca iki tepegözün de arak horlamadıklarını fark etti. Oliver meçinin parlak çeli ği üzerindeki kanı ölü canavarlardan birinin kürklü tuni ğine tam silerken baka Luthien. En fazla otuz ayak ileride, ikiliye ate ş açan di ğer grup, istiladan habersiz zar oyununa devam etmekteydi. Oliver, Luthien'in pelerininin alana saklandı ve ikili zar atan gruptan a ğır ağır uzakla şarak Prens şehri sarayının karala halindeki duvarına do ğru ilerlemeye başladı. Saraya ula şmak için duvardan inip küçük bk avluyu geçmeleri gerekiyordu ama avluda çit gibi yerle ştirilmi ş küçük a ğaçlar vardı ve Luthien'in pelerininin de yardımıyla hiçbir sorun ya şamadan saraya ula ştılar. Oliver dört kattaki pencerelere baka. Đlk bakı şta birinci ve ikinci katların ı şıklarını gördü Oliver. Üçüncü kat bunlara göre daha lo ştu, dördüncü kat ise tamamen karanlıktı. Buçukluk çevresinde hiç tepegöz olmadı ğından emin olmak için bk kez

Page 130: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

daha bakındı ve sihirli topu üçüncü kat penceresinin yanına, mermer duvara fırlattı. Mermer, cam gibi düzdü ancak üzeri kıvrımlı top sıkıca yapı şmıştı. Oliver da sağlamlı ğını kontrol ettikten sonra yukarı tırmanmaya ba şladı. Elini ko şuma atıp üzerinde büyük bk pergel bulunan vantuzlu cam kesme barda ğı çıkaran buçuklu ğu aşağıdan izledi Luthien. Olıver, bk saniye cama kula ğını dayayıp dinledikten sonra barda ğı cama yapı ştırıp pergeli a ğır a ğır ancak bastırarak dake şeklinde cam üstünde döndürmeye ba şladı. Kesik cam parçasıyla bk dakika sonra a şağı indi. "Oda bo—" diye ba şladı ama yakla şan zırhlı muhafızları duyunca susup donakaldı. Luthien hemen atılıp peleriniyle Oliver'ın üstünü örttü ve buçuklukla bklıkte sırtını duvara dayadı. Praetorian Muhafızlara özgü siyah-gümü ş üniformalar içinde ala tane tepegöz yan yana kö şeyi döndü. Duvar tarafında de ğil de dı şta olan bk tanesinin elinde yanan bk me şale vardı. Luthien pelerinin alanda iyice büzü şüp kukuleta yüzünü tamamen kapatacak şekilde ba şını öne e ğdi. Sihirli pelerine güveni tamdı ancak hem tepegözlerin sarayın duvarından a şağı sarkmakta olan ipi fark etmemeleri hem de kazayla kendisine çarpmamaları için dua ediyordu! Tepegözler tam diplerinden, en fazla dört ayak uzaklıktan, sanki orada değillermi ş gibi geçtiler. Aslına bakılırsa kızıl pelerinin alanda tamamen görünmez olan ikili tepegözler için gerçekten de orada de ğildi. Tepegözler gözden kaybolur kaybolmaz Luthien ba şlı ğı çıkardı ve ipe adayan Oliver hızla ormanmaya ba şladı. Oliver ikinci kata ula şıncaya kadar Luthien ipi tuttu, sonra o da yerden bk an önce yukarı çıkma arzusuyla sıkıca Oıtunarak ormandı. Sanki dakikalar geçmi ş gibiydi ama aslında birkaç kalp atımlık süre geçmi şti saraya girmelerinin ardından. Oliver camdaki delikten içeri girdi ve ipi üç kez çekip üzeri kıvrımlı topu yapı ştı ğı yerden kurtarıp pe şinden içeri aldı. Hiç iz bırakmadan ayrılmı şlardı— a şağıda, çimlerin üstünde duran kesik cam parçası ve sarayın beyaz duvarına yapı şıp kalmı ş kazınamaz bir gölge, kızıl bir gölge hariç. Luthien sakinle şip gözlerinin içindeki karanlı ğa alı şmasını bekledi. Sarayın içindeydiler ama hangi yöne gideceklerdi? Kaç odayı ara ştıracaklardı? "Ortalarda bir yerde," diye fikir yürüttü asilleri oldukça iyi tanıyan Oliver. "Kubbenin iki yanındaki odalardan birinde. O kubbe şapelin yerini gösteriyor; dük oradan uzakta olamaz." "Tek mabedin katedral oldu ğunu dü şünmüştüm," dedi Luthien. "Dük ve prens kılıklılar tembeldirler," diye kar şılık verdi Oliver. "Saraylarının içinde her zaman bir şapel bulundururlar." Bunu mantıklı bulan Luthien ba şıyla onayladı. "Ama zindanlar a şağıda," diye konu şmaya devam etti Oliver. Dostunun yüzünde beliren deh şet ifadesini fark etti sonra ve hemen ekledi. "Dük Paragor'un Katerin kadar de ğerli bir tutsa ğı zindana koyaca ğını hiç zannetmiyorum." Luthien yanıt vermedi. Nefesini bir düzene sokmaya çabaladı. Oliver da bunu, söylediklerinin do ğrulu ğu şeklinde aldı. "Öyleyse, düke gidiyoruz," dedi ve yürümeye ba şladı ama omzundan yakalayan Luthien onu durdurdu. "Greensparrow'un dükleri Tann'nın yolundan gitmezler," dedi buçuklu ğun yürüttü ğü mantıktan aniden şüpheye dü şen genç Bedwyr. " Şapel umurlarında de ğildir." "Aa, ama bu saray Greensparrow'dan önce in şa edildi," dedi buçukluk hiç tereddüt etmeden. "Ayrıca eski prenslerin umurun-daydı. Bu yüzden de sarayın en güzel odaları kubbeye yakın olanlardır. Şimdi, burada karanlıkta oturup sarayın mimarisini tartı şmak mı yoksa yola koyulup bunu kendi gözlerimizle görüp, anlamak mı istiyorsun?" Luthien'in kafasında ne bk yanıt ne de soru vardı arak. Omuz silkip odanın deli ğinden koridordaki ı şık süzüldü ğü için fark edile- 2JO LM.TKleN'1-N KUMARI bilen kapalı kapısına giden Oliver'ı takip etti. Anahtar deli ği buçuklu ğun göz hizasında kalıyordu ve Oliver durup delikten baka, sonra cesaretle kapıyı açü.

Page 131: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

I şık altında Prens şehri sarayının içinin de dı ştan görünü şü kadar muhte şem oldu ğunu gördü Luthien. Đnce ince nakı ş yapılmı ş, ba2ilan altın sırmalarla dokunmuş kocaman kuma ş tablolarla kaplıydı duvarlar ve her birinin üstünde birer sanat eseri bulunan oymalı ah şap heykel kaideleri sıralanmı şa koridor boyunca: Önceki kralların, kahramanların büstleri, basit heykeller, hatta cam fanus içine konmuş de ğerli ta şlar, mücevherler. Luthien kolaylıkla a şırılmaya müsait bu hazinelerin kar şısında gözü dönmü ş olan Oliver'ı birden fazla sefer sertçe çeki ştirmek zorunda kaldı. Luthien Bedwyr'in bu saraydan almak istedi ği tek bir hazine vardı. Sarayın merkezine yakla şıyorlardı. Koridorlar daha süslü, daha dolu ve mücevherler çok daha muhte şem çok daha sıkı ş akı ş bk hal alırken Oliver'ın dükün yerine dak tahminini do ğru çıkardı. Ama ı şık da artü. Her yirmi adımda koridorun tavanından a şağıya her birinin üzerinde yüz tane mum yanan dev kristal avizeler sarkıyordu. Ardına kadar açık bk sürü odada parti yapılıyordu. Yan odalar da ı şıl ısıldı; çok geç, neredeyse gece yansı olmasına ra ğmen saray uykudan çok uzakü. Bk gürültü ikiliyi, özellikle de Luthien'i hazırlıksız yakaladı; öyle ki dönüp gizlenmeyi sonradan akıl edebildi genç Bedwyr. Ancak Oliver saklanıp beklemeyi reddediyordu. Arak içerideydiler ve herhangi bir gecikme hem kendileri, hem de Katerin için tehlikeli olabilirdi. "Ayrıca," diye ekledi Oliver fısıldayarak, "partinin bitip biüne-yece ğini bilmiyoruz bile. Gascony'de lordlar ve leydilerin tüm gece ve gece boyunca ayakta oldukları bilink." Luthien tartı şmaya gkmeyip küçük dostunun pe şinden partiye daldı. Tüccarlar ve şık giyinmi ş e şleri yan odalarda dans ediyor, sık sık koridora çıkıp açık olan di ğer bk kapıdan geçerek ba şka bk partiye karı şıyorlardı. Luthien ve Oliver için bundan da kötüsü her kö şe ba şında Praetorian Muhafızların olmasıydı. Oliver pelerinin alanda saklanmadan yürümelerinin ve oraya aitlermi ş gibi görünmenin daha iyi olaca ğını dü şünüyordu; giderek artan kalabalıkta sihirli kızıl pelerininin bile onları tamamen korumaya yetmeyece ğini anlayan Luthien bunu istemeye istemeye kabul etti. En azından iyi giyimliydi; özellikle de omuzlarından a şağı dökülen, pırıl pırıl, muhte şem kızıl pelerin içinde. Oliver ise zaten hep şıka. Böylece yan yürüyerek yan dans ederek koridorları geçmeye ba şladılar. Oliver elinde dolu bir tepsi olan ilk tepegöz uşaktan iki kadeh şarap kapa. Müzik ve adamlara yaltaklanan kadınlarla onlara a şk sözleri veren zampara tüccarlar arasında giderek artan heyecanlı sohbetler yüzünden içerideki hava şaraptan daha sarho ş ediciydi. Oliver e-vindeymi ş gibi davranıyor ve bu durum dı şanda olmayı tercih eden Luthien'i rahatsız ediyordu. Ama kamuflajlarının, daha do ğrusu, olmayan kamuflajlannın özellikle de Oliver'ın züppe giyimi sayesinde ortama uygun oldu ğundan iyice emin olunca rahatladı; hatta sarho şluktan sendeleyerek odalann birinden çıkan bir kadını dü şerken yakalayıp kollarına alınca gülümsedi. Luthien'in tebessümü hızla silindi; makyajlı ve parfüm kokan kadın uzaktaki anayurdu Bedwydrin adasındaki Dun Varna'ya Vikont Aubrey'le birlikte gelen Leydi Elena'yı haOrlaünı şa. Her şeyi Aubrey'le birlikte gelen o kadın, Elena ve Avonese, ba şlatmı şa; aralarındaki çeki şme Luthien'in çocukluk arkada şı Garth Rogar'ın ölümüne mal olmu ştu. Luthien kadını tutup do ğrulttu ama kadın hemen kollarına serildi yeniden. "Ooh, çok güçlü," dedi peltek peltek. Gözleri şehvet dolu bakarken parmaklarını Luthien'in kaslı kollannda dola ştırdı. "Güçlü ve bo şta," diye söz verdi potansiyel tehlikeyi gören Oliver ve her ikisinin aralanna girdi. "Ama önce, güçlü dostum ve ben dükle konu şmalıyız." Etrafına baka çaresizce. "Fakat onu bulamıyoruz!" Kadın konuyu da ğiünaya çalı şan Oliver'ı fark etmemi ş gibiydi. Ludıien'in tehlikeli bakı şlannı anlamayıp buçuklu ğun tam kafasının üstünden genç adamın kolunu yeniden ok şamaya ba şlamak için uzandı. "Tamam, tamam," dedi Oliver kadının kolunu çekerek. Öyle sert çekmi şti ki kadın öne e ğilip buçuklu ğa bakmak durumunda kaldı. "Tüm vücudunu ok şayabilksin ama biz dükle konu ştuktan sonra. Nerede oldu ğunu biliyor musun?"

Page 132: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Oh, Parry uzun zaman önce gitti," dedi kadın. Đki dostun ka şları çatıldı. Milyonlarca soru geçti Luthien'in kafasından. Para-gor nereye gitmi ş olabilirdi? O gittiyse Katerin neredeydi? "Yatak odasına," diye ekledi kadın. Luthien neredeyse yüksek sesle bir oh çekiyordu. Paragor gerçekten de saraydaydı! Kadın kula ğına fısıldamak için e ğildi. "Yatak odasında bir kadın oldu ğu söyleniyor." Kadının sesindeki kıskançlı ğa dikkat eden ve sarayın kapalılı ğını hatta ensest ili şkilerini bilen Oliver ardından gelen sözlere hiç şaşırmadı. "Dı şarıdan biri," diye ekledi kadın, a şağılayıcı bir tavırla. "Öyleyse onu bulmalıyız,. . . şeyden önce. . . şeyden. . . " Uygun, nazik bir ifade aradı buçukluk. En sonunda, "Önce," diyerek göz kırpü kastetti ğini anlasın diye. "O tarafta bir yerde," dedi kadın parma ğıyla iki dostun geldi ği koridoru i şaret ederek. Oliver gülümsedi, şapkasının kenarını e ğerek selam verdi, sonra da kadını döndürüp, geldi ği odaya iteledi. "Bu insanlar midemi bulandırıyor," dedi Luthien zaman kaybetmeden yola koyulurlarken. "Kesinlikle," diyerek ona katıldı Oliver ama çok de ğil kısa bir süre önce kendinin de bu tür asil partilerinde oyunlar oynadı ğını, sempatik omzunu en zengin, en güçlü veya en gösteri şlileri (gerçi Oliver kendini her zaman en gösteri şli olarak görürdü ya neyse) tuza ğa dü şürmek pe şinde olmayan hanımlara sundu ğunu hatırladı. Luthien'in dedi ği gibi gerçekten de i ğrençtiler. A şkları sahte ve yüzeyseldi. Gascony'deki, ve şimdi gördü ğü kadarıyla Avon'daki asillerin çok azı bol yiyecek ve boyalı düzinelerce kadınla dolu içkili partiler vermekten daha önemli i şlerle u ğra şıyordu. Sık yapılan bu partiler şehvet, açgözlülük ve oburluk yuvasıydılar. Fakat Oliver'a göre bu, e ğlenceli olabilirdi. Sarayın merkezine yakla ştıkça daha dikkatli hareket etmeye ba şladılar. Artık daha az partici, daha fazla tepegöz, özellikle de Praetorian Muha&zlar görüyorlardı. I şık gibi müzik de azaldı ve sonunda kamuflaja bürünüp, sihirli pelerinin alana saklanmaları gerekti ğine karar verdi Luthien. "Ama bunu yaparsak bizi adama götürecek bilgiyi nasıl edinece ğiz?" diye kar şı çıka Oliver. Đyi bir noktaya parmak basmı ştı. Çünkü hangi odanın Para-gor'unki oldu ğu hakkında da, kadının bahsetti ği 'yabancı'nın Kate-rin olup olmadı ğı konusunda da hala hiçbir fikirleri yoktu. Fakat Luthien fikrini de ği ştirmedi. "Etrafta çok fazla tepegöz var," dedi. "Ayrıca davetli misafir gibi görünsek bile parti sınırlarının çok dı şına çıkmı ş durumdayız." Omuz silken Oliver pelerinin aldna saklandı; Luthien koridorda dipten dipten, gölgelerin içinde yava ş yava ş ilerledi. Kısa bir süre sonra hem yukarı çıkan hem de a şağı inen bir merdivenin ba şına geldiler. Şimdi tam bir ikilem içindeydiler. Ne yöne gidecekleri hakkında en ufak bk fikirleri yoktu. Dördüncü kat mı, yoksa ikinci mi? Yoksa bu katta mı kalmalıydılar? Çünkü koridor kar şıya do ğru devam ediyordu. Đki dostun şansa ihtiyacı vardı. Bu şans kapılarını çaldı; iki tane hizmetkarı—insandılar-—düke söylene söylene merdivenden çıkarak oraya geldi. Gösteri şsiz, beyaz renkte giysileri vardı—a şçı ya da hizmetçi olduklarını dü şündü Oliver. "Kendine bu gece datlı bi şey bulmu ş," dedi alt duda ğının üstünden dı şa do ğru garip bir biçimde fırlamı ş e ğik san tek bir di şi kalmı ş olan kadın. "O kızıl saçlar. Ne ate şli bi şey o!" "Ya şlı ihtiyar!" dedi di ğerinden çok daha genç ve çekici olmayan öbür kadın. "O daha küçük bir kız. Yan ya şında bile de ğil!" " Şşşş!" dedi tek di şli. "Dük hakkında böyle konu şmamaksın!" "Pöh!" dedi di ğeri. "Ne yapa ğını sen de biliyorsun. Bizi bo şuna göndermedi ya!" "Ben halimden memnunum. Bu sayede bu geceki i şimiz bitmi ş oldu!" dedi tek-di ş. "Benimle yukarı gel de yatalım." "Aşağıda da dük ve kız!" diye kikirdedi di ğeri ve ikisi birden kahkahayı basa. Fark etmeden iki kafadarın tam yanından geçtiler.

Page 133: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Hizmetçiler gidinceye kadar, a şağı ko şmamak için kendini zor tuttu Luthien. Sonra bile onu durdurmaya çalı şa Oliver ama Luthien çoktan harekete geçmi ş, merdivenleri üçer üçer inmeye ba şlamı ştı. Đç geçken Oliver pe şine dü şmek için harekedendi ama bir an durdu; pelerin merdiven ba şındaki duvarda da 'kızıl gölge'lerinden birini bırakmı ştı. Di ğer katta daha az alternatif vardı. Merdivenden on iki ayak uzakta, tam kar şıda üç tane kapı bulunuyordu. Yan tarafta kalan ikisi çok fazla göze çarpmıyordu—koridorlara açıldıklarını tahmin edebiliyordu Luthien. Üçüncü kapıya gitti ve omuzlayarak içeri dalma iste ğini bastırarak kapı kolunu yava şça indirdi. Kilitliydi. Geriledi ve omuz atmak için e ğildi ama yanına gelen Oliver onu sakinle ştirdi. Ev hırsızının ba şka bir gözünden küçük, gümü ş bir maymuncuk çıkardı buçukluk. Bir saniye sonra da dönüp Luthien'e baka ve haylaz haylaz gülümsedi. Kilidin i şi bitmi şti. Onu yana iten Luthien kapıyı açıp içeri daldı ama ba şka bir koridorda buldu kendini. Bu koridor daha kısaydı ve ne garipti ki mozaik ta şlarla süslenmi şti. Đki yanda ise üçer kapı vardı. Bunlardan birinin, Luthien'in solunda kalan ortadaki kapının önünde iki çirkin Praetorian Muhafız duruyordu. "Hey, buraya giremezsiniz!" diye hırladı tepegözlerden biri. Yanlarına yakla şırlarken bir elini kemerindeki sopaya atü. "Dostuma kusacak bir yer lazım," diye anında plan yapan Oliver Luthien'i dürttü. Luthien sendeliyormu ş ve kusacakmı ş gibi yaparak öne e ğildi ve korkan tepegöz kenara çekilerek Luthien'in yanından geçmesine izin verdi. Sızlanmak için Oliver'a döndü ama aniden bo ğazına saplanan bir meçle kar şılasa. Luthien'in arkasında kalan olayları görmeyen di ğer Praetorian sarho ş adamı kenara itmek için elini kaldırdı ama eli yakalayan Luthien iyice sokuldu ve ardından muhafız parmak uçlarına yükseldi. Rlind-Striker midesinden girip, yukarı do ğru çıkıp ci ğerlerine ve kalbine ula şırken yüzü inanılmaz bir hal aldı. Oliver koridora açılan kapıyı kapata. "Do ğru yerde olmak için dua edelim," diye fısıldadı ama Luthien onu dinlemiyordu bile. Bu sefer kilidin açılmasını beklemeye de niyeti yoktu. Genç Bedwyr R. A . S A l V A l O R i koridorda a şağı do ğru ko şmaya ba şladı, sa ğa döndü, sonra da hızla sola dönüp Dük Paragor'un yatak odasının kapısını omuzlayıp açü. Paragor içerideydi. Odanın sa ğ kö şesindeki çalı şma masasına arkası dönük, iki tarafında birer tepegözün dikildi ği, Katerin'in elleri ve ayaklan sıkıca ba ğlı vaziyette oturdu ğu yata ğa bakar vaziyette oturuyordu. Bir şey daha odadaydı; daha büyük ve daha kara, pullu kanatlan olan ve karanlık gözlerinden kızıl ate şler saçılan bir şey. K.KMAR.I 26 iHis ve yakdîn1 Luthien'in içinden geçen ilk şey Katerin'in yanına gitmek oldu ama önce büyücüyü ve iblisini yok etmenin kendisi ve Katerin için 1 Hayatını iyili ğe adamı ş, iyilik u ğruna canını vermeye hazır ki şi; genellikle bir şövalye. (Çn) 297 tek şans olaca ğını anlayarak kendini tuttu. Yata ğa do ğru ko şacak gibi uzun bir adıma atan genç Bedwyr aniden sa ğa dönüp iki eliyle birden tuttu ğu Blind-Striker'ı indirmek üzere havaya kaldırdı. Yerinden fırlayan büyücü sıska kollarıyla kendini korumaya çak şırken çı ğlık çı ğlı ğa ba ğırdı. Bir zafer narası atan Luthien dükü çırpınan kollarının altından, boydan boya biçmek için savurdu kılıcını. Kılıç büyücünün yan tarafına isabet edince bir hırda çıka genç adamın bo ğazından. Büyücünün hastalıklı görüntüsüne çok uygun, hardal rengi elbisesinin kılıcın dokunu şuyla birlikte dalgalandı ğını, sonra da kılıçla birlikte aynı yönde hareket etti ğini gördü. Elind-Striker sol yandan gelmi ş, elbiseyi de beraberinde götürerek sa ğdan boşlu ğa çıkmı şa. Ancak bundan sonra Paragor'un orada olmadı ğını, her nasılsa elbisenin içinde olmadı ğını fark etti Luthien. Kılıcı çarpacak bir yer bulamadı ğı için dengesini kaybeden genç Bedwyr öne do ğru bir adım tökezledi. Ama

Page 134: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

hemen dengesini sa ğlayıp üstünde hardal rengi elbisenin asık kaldı ğı kıkç elinde, döndü. Odanın, yata ğın ayak ucuna bakan kar şı duvarında bir parıla gördü. Paragor'un kıkcın üstüne sarık giysinin bir e şinin içinde yeniden ölümlü bedenine döndü ğü noktada. Gözleri alev alev yanan, öfkesi üstüne odaklanmı ş Praehotec'in yata ğın yanına geldi ğini, Katerin'in yanından hızla geçti ğini, bu sırada tepegözlerden birinin yere kapaklandı ğını ve ibksin dev kanadanyla Katerin ve di ğer tek-gözlü muhafıza birer tokat indirerek yakla şağını gördü Luthien. Sonunun geldi ğini bik'yordu. Arkada şı gibi Okver da bu sava şı kazanabilmenin tek yolunun büyücüyü öldürmek oldu ğunu dü şünüyordu. Ama yine dostu gibi o da Paragor'u ele geçirmenin o kadar da kolay olmayaca ğını anlamaya ba şlamı şa. Önce Luthien'in pe şinden sa ğ tarafa yöneldi. Fakat sonra, Luthien'in saldırıya geçti ğini görünce odanın ortasına, Katerin'e do ğru yön de ği ştirdi. Paragor'un büyülü kaçı şını fark etti ği anda buçuklu ğun gözleri büyüdü ancak asıl Praehotec'in, dev ve korkunç Praehotec'in, yata ğa yakla ştı ğını görünce o gözler yu- yalarından fırladılar! Đblisin saldırıya geçmesiyle birlikte bir çı ğlık atarak yere dü şmekte olan tepegözün altından kendini yata ğın altına atü. Çevik buçukluk çabuk toparlandı; esnek bedeniyle tortop olup yuvarlanarak yata ğın altına girdi ği yerden tekrar çıka ve yere kapaklanan tek-gözlüyü meçiyle şi şledi. Bir kere, sonra bir kere daha ve bir kez daha, ama bir hayvan gibi bö ğüren inatçı tepegöz dizlerinin üstünde do ğrulup buçuklu ğa döndü. O dönerken bir kez daha sapladı kılıcını Oliver. Ardından yine bir çı ğlık atarak yata ğın alanda kayboldu; öfkeden kudurmu ş tepegöz de pe şinden daldı. ***** Katerin, en ba ştan beri örnek bir esir gibi davranmamı şa. Bu ününü yine korudu. Yanından geçen Praehotec'in indirdi ği darbeyi kabullendi, iblisin kanat darbesiyle yata ğa yapı şırken nefesi kesilmi şti. Đçgüdüleri Luthien'in yanına gitmesini, onunla birlikte, onun yanında ölmesini söylüyordu, çünkü bu dev canavan alt edemeyece ğini biliyordu. Mana ğı ise sefil Paragor'a çektirebildi ği kadar acı çektirmesini söylüyordu. Böylece, darbenin şiddetiyle yata ğa devrilecekken bedenini kasarak kendini tüm gücüyle ileri itip yasaklarla dolu yatakta vücudunun zıplamasını sa ğladı ve oturur pozisyonda kaldı. Yansı yata ğın alanda yarısı dı şında, Praehotec'in darbesiyle sersemlemi ş olan ikinci tepegöz, Katerin'den çok yata ğın alanda debelenen dostuyla ilgileniyordu. Kadının kollarının geni ş omuzlarından yukan çıka ğını ve zincirli bileklerinin gözünün önünden geçip kalın boynuna dolandı ğını gördü. Bir an içinde de sırana dayanan aya ğı, Katerin'in aya ğını hissetti. Katerin tepegözün sırana dayadı ğı aya ğıyla canavan iterken bir yandan da tek-gözün bo ğazına sardı ğı zincirlenmi ş bileklerini var gücüyle kendine do ğru çekiyordu. ***** Luthien'in yandan savurarak yapa ğı kılıç darbesinden kurtularak için gözden kaybolurken Paragor'un aklında tek bir dü şünce vardı; Praehotec'in bu dünyada bu kadar uzun tutmakla hata etmi şti. Yeniden vücut bulmadan önce de, iblisin, Ministry kulesindeki yenilginin acısını çıkarmak için efsanevi Kızıl Gölge'yi öldürüp parçalara ayırmak arzusuyla Luthien'in pe şine dü şece ğini biliyordu. Thowattle'ın, bu genç adam öldürülürse bir şehit olarak anılaca ğına dair uyarılan kulaklarında çınlıyordu. Đşte bu yüzden, o ilk hamle, cızırtılar çıkararak yanan beyaz enerjinin hedefi, Luthien ya da dostlarından biri de ğil, Praehotec'ti. I şık topunu fırlattı ğı anda, iblis Luthien'e çok yakındı. Bu nedenle büyü hederi tam tutturamadı. Praehotec'in pullu kanadına çarpa sadece. Gerçek bk zarar vermemi şti ama yaraa ğı öbür taraftaki duvara yapı şttrarak saldırısını durdurmu ştu. Korkusunu dindirmeye çabalayan Luthien ileri atıldı ve Blind-Strike^ı tüm gücüyle savurdu. Muhte şem kılıç Đron Cross'un cüceleri tarafından asırlar önce yapılmı ş, iyice dövülmü ş çeli ği binlerce kez denenerek keskinle ştirilmi şti. şimdi de, asırları bulan kullanımın ardından ilk yapıldı ğı zamandan çok daha keskindi çünkü çelik yüzey kullanıldıkça sertle şip keskinle şirdi. Đblisin bedeninden içeri daldı Blind-Striker. Praehotec'in içinden dökülmeye ba şlayan

Page 135: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

sıcak, ye şilimsi kanı göz ardı etti. Luthien ve kılıcı var gücüyle daha derine itti. 'Blind-Striker mücevherlerle dolu alan sapına— şaha kalkmı ş bir ejderha görünümündeki sapa—kadar girdi. Kılıcın sapındaki heybetli ejderha kanatlarının sivri uçlar, iblisin etinde küçük delikler aça. Hırılalar çıkaran ve çı ğlıklar atan Luthien hiçbir yaran ğın, Abyss'ten gelen bk canavarın bile böylesine bk darbeye dayanamayaca ğım ve kazandı ğım dü şünen Luthien, iblisin ate şler saçan gözlerine baka. Yeşil kan açılan yaradan dı şarı dökülürken Praehotec acı çekiyor görünüyordu ama canavarın yılana benzeyen suratında giderek şeytani bk tebessüm belkdi. Titreyen pençeli bk el kılıcı çekip çıkarmaya cesaret edemedi ğinden sadece bk kol boyu geri çekilmi ş olan Luthien'e uzandı. Uzun, hafif bir inilti çıka acı çeken iblisin 300 N KUMARI ağzından; Praehotec'in güçsüz, titrek eli Luthien'i gömle ğinin yakasından yakaladı ve yirmi ayak boyundaki canavar elini öne uzatarak Luthien'i itti. Adım adım gerileyen Luthien'i, bırakmaya cesaret edemedi ği için yaradan sıyrılarak çıkan Blind-Striker izledi. Praehotec'in eli öne tamamen açıldı ğında Blind-Striker canava-rın gö ğsünün sadece bkkaç milim içinde kalmı ştı. Luthien kılıcı hızla çekip çıkardı ve ucunu hemen yukarı çevirip Praehotec'in çenesinin altında bk çentik açü. Ama daha fazla zarar vermeye fksat bulamadan iblis pençesini iyice sıkıp elini bkden yana açarak Luthien'i kapının yanına fırlattı. Yuvarlanarak aya ğa kalkan genç Bedwyr Paragor'un kendine do ğru bk büyü yaptı ğını gördü. Açık kapıdan yuvarlanarak dı şarı süzülen Luthien kapıyı arkasından çekerek kapatmaya çalı ştı. Çarpan yıldırım sayesinde kapanı şı hızlanan kapı ortadan ikiye ayrılırken savrulan parçaları Luthien'in pe şinden koridora ya ğdı. Hemen geri dönüp saldırmak isteyen Luthien derhal aya ğa kalktı ama kapı büyük bir patlamayla kırılıp Praehotec içeri dalınca kendini uçarak yana atmak zorunda kaldı. Canavarın arkasına, kapının önüne geçti hemen. Yata ğın üstünde, nefes almaya çalı şırken bk yandan da boynundaki elleri tırmalamaya u ğra şan tepegözün bo ğazını var gücüyle sıkan Katerin'i gördü. Oliver'ın ardı ardına gelen kılıç darbelerinden bk o yana bk bu yana kaçarak kurtulmaya çak şırken yata ğın alana gkmeye u ğra şan di ğer tepegözü de. "Çık oradan!" diye seslendi Oliver'a ve kesedeki kehribar rengi ta şı çıkararak yata ğın alana do ğru ata. Buçuklu ğun ta şı görmesini ve ta ş gerçekten de bk kaçı ş şansıysa Katerin'i de yanına alarak bu şansı de ğerlendirmesini umuyordu. Dünyada ba şka hiçbk şeyin ya da hiç kimsenin önemi yokmu şçasına kara gözlerini Luthien'e dikmi ş olan Paragor yakla şmaktaydı. Dükün saçları, açılmı ş bker kanat gibi kulaklarının arkasından dı şarı fırlamı ştı ve bu haliyle bk insandan çok Praehotec kadar canavar bk iblise benziyordu. Onunla boy ölçü şemeyeceğini biliyordu Luthien ama umurunda de ğildi, önemli olan tek şey Katerin ve Oliver'ın kaçabilmeleriydi. Ve böylece hırsından soluyan genç Bedwyr hızla döndü ve 301 R. A . S A l Y A l O R £ Blind-Striker ile Praehotec'in sırtını, kanatlarının tam ortasından biçti. Uluyan iblis dönüp pençesini savurdu. Ancak yana yuvarlanan Luthien çoktan gitmi şti. Praehotec'in dev eli kapının pervazıyla, sa ğlam kalan tahtalarından başka bir şey yakalayamazken kopan yeni parçalar Paragor'un yüzüne ya ğdı. "Salak!" diye ba ğırdı, elini kanlı yüzüne götüren dük. "Onu öldürme!" Paragor böyle ba ğırırken B/ind-Striker yeniden ata ğa kalkıp, çömelmi ş durumdaki iblisin kafasını yardı. Praehotec öyle bir nara savurdu ki dük ba şka bir emir daha veremedi. Đblisin öfkesini hiçbir mantıklı gerekçe yatı ştıramazdı. Hızla döndü Praehotec. Dev bedeni koridoru dolduruyor, Luthien'in arkasına geçmesine bu kez fırsat vermiyordu. Kar şı kar şıyaydılar şimdi. Hala yerde çömelen iblisin kanadan sırtında sımsıkı kapalı oldu ğundan duvarlara çarpma tehlikesi yoktu. Küçük ve baya ğı dar olan koridor bir tehlike anında savunmaya geçecek şekilde yapılmı ştı. Tavanı da koca

Page 136: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

iblisin tamamen do ğrulmasına yetecek kadar yüksek de ğildi, ama bu, Praehotec için bir dezavantaj de ğildi; bu şekilde de kolayca dövü şebilecekti. Đblis üzerine gelirken koridorda geri geri giden Luthien de çömeldi. Pençeli eller üzerine saldırdı. Genç Bedwyr'in yapabilece ği tek şey kılıcını ileri geri savurarak pençeleri üzerinden uzak tutmaktı. Yerde, ölü yatan tepegözlerden birine takılıp dü şüyordu az kalsın. Dü şseydi hayatinin ani ve feci bir şekilde sona ermi ş olaca ğının farkındaydı. Dengesini sa ğladıktan sonra kafasını kaldırıp dü şmanına bakti ve iki hançer uzunlu ğunda ve kırmızı renkte iki ı şının Praehotec'in alev alev yanan gözlerinden çıkı şını nutku tutulmu ş bir şekilde izledi. Đblis gözlerini odaklayarak çıkan ı şınlan bir noktada birle ştirirken bir yüanınkine benzeyen ağzının kenannda o sinsi tebessümlerinden biri daha belirdi. Đki ı şın birle şir bkle şmez aniden ortaya çıkan üçüncü ı şın Luthien'i tam gö ğsünden vurarak arkaya savurdu. Nefes almaya çalı ştı Luthien. Yanı ğı hissetti. Korkunç bir acı duyuyordu ve sırıtan canavar hala üzerine gelmekteydi. Kaçmaya 302 K.KMARI çalı şü. Đçindeki ses kaçmasını söylüyordu ancak arkasındaki kapı sımsıkı kapalıydı ve tek bir yöne do ğru açılıyordu; koridora do ğru. Mantıklı dü şünebilecek durumda olsaydı, yana bir adım atıp kapıyı açabilir, sonra da sarayın içlerine do ğru kaçabilirdi. Ancak, hem çekti ği acı, hem de dev kollarını U2atan dibindeki Praehotec yüzünden durup dü şünecek durumda de ğildi. Praehotec'in yapa ğı yeni büyüyle tek şansını da yitirdi. Kapıyı büyütüp e ğik bükük bir hale getirerek kasasına sıkı ştırdı. Artık hiç açılamazdı. ***** "Düşüp gebermeyecek misin arak, seni çirkin domuz kırması?" diye ba ğırdı Oliver, meçini bir kez daha tepegöze saplarken. Yaraa ğı en az yirmi kez şi şlemi şti. Yüzü, gö ğsü ve buçuklu ğu yakalamak için uzanan elleri kan içindeydi ama ne bağırıyor, ne söyleniyor ne de vazgeçiyordu. Oliver'ın yanına bir şey dü ştü ve o anda kaçmasını söyleyen Luthien'in sesini duydu. Dü şen şeyin ne oldu ğuna bile bakmadan otomatik bir harekede küçük şeyi yerden aldı. Sonra taktik de ği ştirdi. Tepegözü şi şlemeye devam ederken geri geri gitti. Canavarın yata ğın alana iyice girmesine izin verdi böylece. Tepegöz tamamen girince de ondan çok daha küçük ve dar alanda çok daha çevik olan Oliver meçini canavarın alnına sapladı ve yata ğın di ğer tarafından çıkıp aya ğa kalkü. Katerin'in tepegözün bo ğazını hala tüm gücüyle sıkmakta oldu ğunu gördü. Halbuki çoktan bo ğulmu ş olan canavar arak çırpınmıyordu. "Sanırım artık durabilirsin," dedi kuru bir ses tonuyla ve böylece Katerin'i girdi ği trans halinden kurtardı. "Ama dövü şmeyi gerçekten istiyorsan," diye devam etti, yerde sürünen tepegöz vurmaya kalkı şınca yataktan uzakla şarak, "bir saniye bekle." Oliver yataktan uzakla şü; Katerin aya ğa kalkü. Kapıya baka. Buçukluk da aynı yere bakmaktaydı. Yüzüne saplanan parçalan temizleyerek odadan çıkan büyücüye. Sonra Katerin'in ilgisi o andaki acil soruna yöneldi: Yata ğın alandan tekrar çıkan tepegöz. Sinip bekledi ve canavar aya ğa kalkınca seslendi. Döndü ğü anda da yerinden sıçrayıp bileklerindeki zinciri hayvanın çenesinin alandan geçirip omuzlarına adadı. 3(93 Tepegözün boynunu ve sırtını geri bükerek yata ğın üstünden yere indi. Bunu planlamamı şü aslında, ancak oldukça zeki ve ö-lümcül bk hamle oldu ğunu dü şündü, yaptıktan sonra. Fakat tepegöz dü şündüğünden daha kuvvetli kendisi ise oldukça hafifti. Canavarın kanlı elleri sırtına uzanıp Katerin'i bileklerinden yakaladı. Sonra da öyle bk çekti ki güçlü kadın bk çı ğlık attı. Kehribar rengi ta şı incelemekle me şgul olan Oliver aheste a-heste geldi Katerin'le u ğra şan tek-gözün önüne. Arkasındaki Katerin'e bakmaya çalı şan tepegöz onu fark etmedi bile. "Öhö, öhö," dedi buçukluk, tepegözün kafasına meçiyle vurarak. Tepegöz Katerin'i tutan elini gözle görülür bk şekilde gev şetip dönünce Oliver'ın kılıcıyla burun buruna geldi. "Bu canını yakacak," dedi Oliver ve ileri atıldı.

Page 137: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Canavar Katerin'i tutan ellerini gev şetip üzerine gelen darbeyi engellemeye çalı ştıysa da buçukluk oldukça hızlıydı ve meç hayvanın gözüne gkdi. Oliver ta şı incelemeye devam ederek ve Siobahn'ın ta şı Luthien'e verkken söylediklerini hatırlamaya çalı şarak uzakla ştı. Kör olan tepegöz çaresizce bağırıp debelendi ğinden elleri yeniden serbest kalan Katerin yaratı ğın arkasına geçerken zinciri boynuna iyice doladı. Tepegöz onu tekrar tutmaya kalksa bo ğazını sıkan zinckleri koparacak güçteydi, ama tek-gözlü aklını çoktan kaybetmi ş, acıdan çılgına dönmü ştü o sırada. Kendini oradan oraya atıyor, kasılıyor, sa ğa sola yalpalıyordu. Zinckler ölümcül görevlerini yerine getirirlerken Katerin de onun sırtında savruluyordu. Oliver ise onlara bakmıyordu. Yata ğın ayak ucuna gidip kehribar rengi ta şı duvara fırlattı ve üç kez Brind' Amour'a seslendi. Duvara çarpan ta ş paramparça olmu ştu ama daha tek bir parçası bile yere dü şmeden bkdenbke madde formundan çıkıp duvarın bk parçası olarak, duvan de ği şime u ğratarak gkdap gibi dönmeye başladı. Sihirli tüneli gördü Oliver ve Katerin'le beraber kaçabilece ğini anladı. "Ah, benim sevgili Brind' Amour'um," dedi buçukluk. Sonra da bakı şlarını potansiyel kaçı ş yolundan kırık kapıya çevirdi. Üçü 304 K.KMARJ de, ne Luthien, ne iblis, ne de büyücü görünmüyordu. "Bir dost olmaktan nefret ediyorum," diye fısıldadı ve kapıya yöneldi. Ama, daha üç adım atmı şa ki iki şekil kehribar rengi sisin içinden bela çıkıp odaya daldı. Oliver'ın a ğzı açık kalmı ştı; dü şmanıyla i şi biten Katerin umudanma cesaretini gösterdi. Brind' Amour ve Estabrooke. ***** Üzerine gelen darbeleri öfkeyle ve seri bir şekilde kesiyordu. Elınd-Striker bir öne bk geriye, bir sa ğa bir sola yöneliyor, üzerine gelen eli Luthien'e pençesini geçiremeden önce—veya geçirir geçirmez, çok derine baüramadan—durduruyordu. Bu şekilde devam edemeyece ğini biliyordu Luthien. Yapabilece ği etkili herhangi bk kar şı saldın olmadı ğını da. Praehotec'in yanan gözlerinden kızıl ı şınlar çıkmaya ba şladı. Bk çı ğlık atan Luthien bk baca ğını arkasındaki kapıya dayayarak hız akp kendini canavarın üstüne, öne uzanan açık kollarının arasına attı. Sonra do ğruldu ancak Praehotec'in gözlerini bk noktaya odaklayarak ı şınlan birle ştirdi ğini görünce eğildi. Toplanıp güçlü bk yıldırıma dönü şen ı şın Luthien'in ba şının üstünden geçerek kapıya isabet etti ve kapıda kocaman bk yarık aça. Kılıcını dümdüz ileri savuran Luthien Praehotec'in karnına i-sabet ettirdi. Sonra da sa ğ tarafa indkdi kılıcı ve iblisin dev kanadına sapladı. Kılıcın peşinden canavarın arkasına dolanarak Praehotec'le duvarın arasına, oradan da koridorun daha geni ş bölümüne geçmeye çalı şa. Praehotec döndü. Her ne kadar Luthien'in hızına yeti şemese de bk baca ğını yeterince hızlı çevirip kaldırarak dizini Luthien'in bö ğrüne dayamayı ve genç Bedvvyr'i acı içinde duvara yapı şttrmayi ba şardı. ' Luthien çarpmanın etkisiyle duvarda sekip kar şıya dü ştü. Bk yandan incinen parmaklannın acısını duyumsayıp nefes almaya çalı şırken di ğer yandan da ellerini, dizlerinin üstünde büyücünün odasına do ğru gitmeye u ğra şıyordu. Halbuki çekti ği feci acı yüzünden daha ba şını kaldıramamı ştı. 305 Büyücünün, hastalıklı adama yakı şan hastalıklı renkteki, kah-vemsi-san, hardal rengi cüppesinin ete ğini gördü. Ellerini yerden çekip dizlerinin üstünde durduktan sonra sırtını duvara dayayıp destek alarak aya ğa kalkmaya zorladı kendini. Daha tam do ğrulamamı ş, Paragor'un gözüne bakamamı ştı ki enerjinin cızırtısını duydu. Paragor'un parmaklarından mavi güç akından çıkü ve büyücü elini Luthien'e do ğru uzatınca mavi ı şınlar uzadı ve genç adam, cızırtılar çıkartarak sarsılan bir güç örtüsünün içinde hapis kaldı. Luthien'in bedeni kasıldı. Saçının diken diken oldu ğunu hissetti. Çenesi titriyor, öylesine feci bir şekilde sarsılıyordu ki dilini defalarca ısıran Luthien'in a ğzı kan içinde kaldı. Dü şmanına bakıp gücünü ve iradesini toplayarak

Page 138: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

büyücünün üstüne gitmeye çalı ştı ama bedeni beyninin iste ğine tepki veremiyordu. Sarsıntı ve spazmlar devam etti; ba şının arkasını duvara öyle şiddetli vurdu ki bayılmamak için kendini zorladı. Praehotec'in dönüp yakla ştı ğını ve pençeli elinin ba şına uzandı ğını hayal meyal gördü Luthien. Zafer çı ğlı ğı atan iblis Luthien'in kafasını ezmek için avına u-zandı. Fakat genç Bedwyr'i ku şatan enerji, elin de ğmesiyle birlikte kıvılcımlar çıkararak iblisin elini yana fırlattı. Yılan suraü öfkeden feci bir hal almı ş Praehotec Paragor'a bakü. "Onu öldüremezsin!" dedi dük. "O, benim. Onun yerine sevgilisini al ve istedi ğini yap!" Luthien bunu duydu. Cızırtılar çıkaran enerji ve acı içinde, kemiklerinin çatırtısı ve kasılıp gerildikçe kopan liflerinden gelen sesler arasında duydu. Praehotec'i Katerin'e göndermi şti Paragor. Katerin'i öldürmesine izin vermi şti. .. ya da daha kötüsüne. "Hayır!" diye hırladı Luthien güçlükle konu şarak. Duvardan destek alarak doğruldu ve her nasılsa, sırf güçlü iradesi sayesinde, şeytan dükün gözünün içine bakabilecek kadar aya ğa kalkmayı ba şardı. Paragor da Praehotec de belli bir saygıyla genç Bedwyr'e baktılar. Đşte bu yüzden dükün yatak odasının açık kapısında duran mavi kaftanlı büyücüyü fark eden bir tek Luthien oldu. Brind' Amour büyüsünü mırıldanırken elleri havada daireler çizdi. Sonra derin, çok derin bir nefes aldı, ellerini kulaklarının arkasına götürdü ve sonra hızlı öne uzatırken aynı anda da tüm gücüyle, tüm nefesiyle izledi. Luthien büyücünün bu garip görüntüsünü do ğum günü pastasını üfleyen bir çocu ğunkine benzetti. Bir ı şık padaması oldu ve aniden ortaya çıkan kuvvetli rüzgar Paragor'un ellerinden çıkan enerjiyi söndürerek genç Bedwyr'i serbest bırakınca Luthien duvara yapı ştı. Paragor önce sendeledi sonra dönüp, ortaya çıkan yeni dü şmanına baka ve tanıdı; büyülü kapta gördü ğü ya şlı adamdı. Ve Paragor, adamın bu büyülü güç gösterisinin ardından parçalan bir-le ştiriverdi. "Sen," diye hırladı bir köpek gibi. Ve Brind' Amour, büyücü birli ği hakkındaki hikayeleri ve Greensparrow tarafından ya şlı büyücüye dikkat etmesi için uyarılan ve Brind' Amour'un kim oldu ğunu merak eden büyücü-dükün merakını en sonunda giderdi ğini anladı. Ruhundan kopan bir çı ğlık atan Paragor ellerini kaldırdı. O mide bulandırıcı kahvemsi-sart renkte ı şıklar saçıyordu elleri. Bü-yücü-dük saldırıya geçti. Elleri ya şlı adamın bo ğazını hedef almı şa. ***** Luthien, kafasını kaldırıp bakacak kadar kendine geldi ğinde, yerde yatar buldu kendini. Alan şansı bir ı şık tülü vardı üstünde. I şık huzmesinin arasından Praehotec'in dev gölgesini ve üstüne basmak için havaya kalkan dev aya ğını gördü. Kılıcını kavramaya çalı şıp zamanında ula şamayan Luthien gözlerini kapata ve ezilece ğini dü şünerek bir çı ğlık ata. Fakat birden ba ğırıp, acı dolu çı ğlıklar atma sırası Praeho-tec'teydi şimdi. Ayağı, Luthien'in üstündeki altın şansı ı şık huzmesine girer girmez içeri çekilmeye ve parçalanmaya ba şlamı şa. ***** Kaftanıyla aynı renkte parlak mavi ı şıklar saçan ellerini kaldıran Brind' Amour dükün saldırısına kar şılık vermek için hazır bekledi. Paragor'un ellerini elleriyle yakaladı ve dükün ellerinden fı şkı- ran hastah ğı, kar şısındakini çürütüp güçsÜ2 bırakan dokunu şu hissetti. Paragor'un, bedenine gönderdi ği görünmez hastalık tohumlarını durdurmak için bildi ği tek bir yol vardı; iyile ştirici, buz namelerini mırıldanmak. O da bunu yapa. Tüm gücüyle ba şaran Paragor e ğilip bükülüyor, hırıltılar çıkarıyordu. Brind' Amour da onunla birlikte, dükün her hareketini takip ederek kıvrılıyor, dönüyordu. Paragor bir elini aniden çekerek ba ğlanayı kopardı ve Brind' Amour'un yüzüne bir tokat indirmeye kalka.

Page 139: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Kolunu kaldırarak tokattn yüzüne gelmesini engelledi ya şlı büyücü, ancak dükün hastalıklı eli koluna de ğmişti ve şeytan dükün dokundu ğu kolun üstündeki deri kırı ş kırı ş olup çürüdü ve üstünde derin bir yarık olu ştu. Bunun üzerine avucunu Paragor'un burnuna yapı ştırdı Brind' Amour ve mavinin Paragor'un tenine dokundu ğu yer buz mavisi, kristal beyaz bir renk alırken dükün burnu ve yüzünün bir tarafı donuverdi. Nefes almaya çalı şan şeytan dük, Brind' Amour'un elini kavradı ve bo ğuşma böylece devam etti. Brind' Amour'u yana çekmeye çalı şa. Ya şh büyücü kar şı koymayıp, üstüne üsdük kendini o yöne isteyerek atınca şaşırdı kaldı Paragor. Koridorda a şağı do ğru yuvarlanarak Luthien ve Praehotec'ten uzakla ştılar. Luthien gördü ğü manzara kar şısında yutkundu. Olanları durduramayan Praehotec'in aya ğı san ı şı ğın içinde kayboluyordu. Bile ğine kadar girmi şti ve devam ediyordu. Luthien bunun bir ı şık olmadı ğını fark etti. Ba şta zannetti ği gibi dura ğan tek bir ı şık huzmesi de ğil, keskin kenarlı elmaslara benzeyen ve çok hızlı döndükleri için tek bk ı şık kümesiymi ş gibi görünen küçük ı şıklardan olu şan bk gkdapa bu. Đblisin etini nasıl da yiyor, rendeleyip parçalayarak nasıl da yok ediyorlardı! Sonra her şey bkdenbke kırmızı oluverdi. Praehotec gözlerinden çıkan kuvvetli ı şınlarından birini daha serbest bırakmı şa. Bk saniye sonra, Luthien, iblisin o garip kanıyla yıkandı ğını hissetti. Kendini korumak için kıvrılırken yukarı baka ve Brind' Amour'un koruyucu engelinin Praehotec'in baca ğının yansıyla bklikte kaybolmu ş oldu ğunu gördü. Đblisin asitli kanı oluk oluk akıyor, du- vara, yere ve Luthien'in üstüne sıçnyordu. Kılıcını kavrayıp yaralı şeytanın altından yuvarlanarak geçti ve kılıcını önünde tutarak gelen Oliver, muhte şem kılıcı akkor gibi parıldayan Kara Şövalye Estabrooke ile birlikte yanından hızla geçerken dizlerinin üstünde do ğruldu Luthien. Ayağa kalkıp onlara katılmaya çalı şa ama hiç gücü kalmamı ştı. Bk süre sonra Katerin yanındaydı. Omuzlarını tutmu ş sarılıyordu. Luthien'i yana ğından öptü—ve Katerin'in ölü muhafızlardan birinin kanlı sopasını almı ş oldu ğunu gördü. "Gitmeliyim," diye fısıldadı Katerin ve aya ğa fırlayıp ko şmaya ba şladı, ama Oliver, Estabrooke ve iblisin oldu ğu tarafa de ğil, aksi yöne. Arkasına bakan Luthien, Brind' Amour'la Paragor'un kar şılıklı çı ğlıklar atarak döne döne bo ğuştuklarını gördü. Bu manzara genç Bedwyr'in sersemli ğinin artmasına neden oldu; kaslarını yeniden kontrol edebiliyordu, ancak nasıl da ağrıyorlardı! Fakat orada oturup bekleyemeyece ğinin farkındaydı; sava şın henüz kazanılmamı ş oldu ğunu biliyordu. ***** " Đyy!" dedi, iblisten yere dökülen garip sıvıya basmamak için aniden duran Oliver. Duvara yaslanmı ş duran Praehotec buçuklu ğu fark etmemi ş gibiydi. Oliver'ın kafasının üstünden zırhlı adama, geçmi şten, çok daha kutsal bir ça ğdan gelen o asil sava şçı şövalyeye ve parlak kılıcına bakıyordu. Kar şısındaki adamın ne oldu ğunu anlamı şa; en i ğrenç insan türü. "Paladin," diye hırıldadı Praehotec. Garip sıvı oldu ğu gibi yere akmaktaydı. Canavar yansı giüni ş baca ğına ra ğmen koridorun yüksekli ğinin elverdi ği ölçüde aya ğa kalkarak en etkileyici duru şunu alınca pullu dev kanatlar ortaya çıka. Đblisin bu duru şundan etkilenmi şti Oliver ancak Estabrooke Tann'nın adını haykınp gayet mudu bk şekilde bk ezgi mırıldanarak hiç beklemeden saldınya geçti. Kılıcını havada çevirerek iblisin üzerine indkdi. Şövalyenin cesaretine bakan ve iblisin kullandı ğı kelimenin anlamını bilen buçukluk Eradoch yaylalarında kar şıla ş- tıkları bu adamın ne oldu ğunu anladı. "Dousgper" diye mırıldandı. Estabrooke, Praehotec'in havaya kalkan kolunu kopardı. Đblisin di ğer kolu kalka adamı hırpalamak üzere; iki ı şın Praehotec'in gözlerinin önünde birle şerek şimşek gibi, şövalyenin zırhına, kalbinin tam üstüne do ğru ileri atıldılar. Đblisin kopan kolunda kalan parça da ba şka bir

Page 140: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

silah oluvermi şti; Praehotec onu ileri geri sallıyor, salladıkça da asitli kam Estabrooke'un mi ğferinin yüz kısmında bulunan aralıktan içeri doluyordu. Estabrooke ise görmemesine ve çekti ği acıya ra ğmen şarkı söylemeye devam ediyordu. Sonra, kılıcını bir kez daha ileri savurdu ve iblisin kanadında kocaman bir delik açıp inanılmaz kuvvetiyle iterek gö ğüs kafesine katlar soktu. Kalan tek aya ğı üzerinde duran Praehotec yana sendeledi, neredeyse devriliyordu. Fakat öfkeyle do ğruldu ve yandan öyle güçlü bir yumruk indirdi ki Estabrooke'un miğferinden dong diye bir ses çıkarken şövalyeyi de havaya fırlatıp, parçalanmı ş kapıya yakın bir kö şede yere serdi. ***** Sonunda, her ikisi de feci şekilde yaralanmı ş ve sersemlemi ş olan büyücüler sarma ş dola ş oldukları yumaktan kurtulup aya ğa fırladılar. Brind' Amour'un vücudu yara bere içinde, güzel kaftanının kollan lime lime olmu ş vaziyetteydi. Paragor'un durumu da çok farklı de ğildi; donup kaskatı olmu ş bir baca ğının yanı sıra yüzünde ve kollarında buzla şmış kısımlar vardı. Titremekteydi ancak soğuktan mı yoksa öfkeden mi, Brind' Amour bilmiyordu bunu. Her ikisi de büyü mırıldanarak enerjilerini topluyorlardı. Đlk hamleyi Paragor'un yapmasını bekledi Brind' Amour ve dük gücünü parlak san bir şimşek şeklinde üzerine gönderince görülebilecek en parlak mavi renkte bir enerjiyle kar şılık verdi. Kar şılıklı fırlatılan iki enerji ne durdu ne de yava şladı ve her iki büyücü de feci şekilde darbe aldı. Ba şlan ve omuzlarından ba şlayıp yere kadar inerek kendilerini saran enerji yüzünden sarsıntı nöbetleri geçirmeye ba şladılar. "Lanet olsun sana!" diye hırladı Paragor. Yere yı ğılacak gibi görünüyordu; Brind' Amour da. Paragor'dan daha ya şlı olan bü- 310 yücü, dükün gücü kar şısında şaşkındı. Ama arak Paragor'un güçleri tükenmek üzereydi. Brind' Amour'unkiler de. Ve bu sava şı bitiren ne sihir ne de sihirli bir silah oldu. Katerin O'Hale büyücü-dükün arkasından usulca yakla ştı ve tepegözlerden aldı ğı kalın sopayı büyücünün kafasındaki 'kanat-lar'ın arasına indiriverdi. Paragor'un boynu içe göçerken kafatasında kocaman bir yarık açıldı. Bir aya ğı üzerine sıçradı Paragor, ama bu sefer sıçrayı şıyla cansız bedenin yere yı ğılısı arasında sadece bir saniye vardı. ***** Praehotec'in dinlenmesine izin yoktu. Đblis arkasına dönmeye fırsat bulamadan, Oliver'ın meçi canavarın yara almayan tarafındaki kaburgaların arasında bir delik açü. Ama daha da beteri Luthien'in gazabıydı. Praehotec'in söyledi ği o sözcü ğün—"paladin"—anlamını bilmiyordu Luthien ancak Estabrooke hakkındaki gerçe ği, adamın sıradan bir sava şçı de ğil, prensiplere ve Tann'ya ba ğlı kutsal sava şçı oldu ğunu anlamı şa. Şövalyenin yere yı ğıldı ğını görmek derinden yaraladı genç Bedwyr'i. Bu görüntü ona tüm ülkenin üzerine çöreklenen şeytanı, yüce katedrallere yapılan saygısızlı ğı, katedrallerde toplanan vergileri ve cücelerle cifleri kölele ştirilmesini haürlata. Doruklara çıkan öfke korkuyu yendi ve Luthien Blind-Striker!'i acımasızca iblisin boynuna indirerek Praehotec'i, dev a ğırlı ğını ta şıyamayacak durumdaki kopuk baca ğının oldu ğu tarafa yaordı. Praehotec yere devrildi ama Luthien hiç merhamet göstermedi. Tüm kuvveti ve bütün kalbiyle indirdi kılıcını. Sonra hayret verici bir şey oldu. Estabrooke yanındaydı ve ı şıldayan kılıç ibliste derin yaralar açıyordu. Praehotec'in öfkesi yeniden şövalyeye yöneldi. Sa ğlam baca ğıyla bir tekme savuran iblis aynı anda a ğzını açıp kustu. Estabrooke bir alev selinin içinde kaldı. Şövalye yere yı ğıldı ve bu sefer kalkamadı. Alevler söner sönmez Luthien'in ilk hedefi şeytanın a ğzı oldu. Kılıcını Praehotec'in yılammsı a ğzından, beynine kadar soktu. Deli gibi çırpınan Praehotec Luthien'i salladı ve sonra erimeye ba şlayıp yerde yapı şkan ye şil bir sıvı bırakarak yok oldu.

Page 141: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Luthien hemen Estabrooke'un yanına ko ştu ve mi ğferin şövalyenin yüzünü koruyan kısmını açü. Estabrooke'un asit yüzünden yanmı ş olan derinin arasında duran ve hiçbir şey görmeyen gözleri dümdüz yukarı bakıyorlardı. Kapıya inen yumruklan, Dük Paragor'a seslenen tepegözleri duydu Luthien ama feci şekilde yaralanmı ş olan adamı orada öylece bırakıp gidemezdi. Estabrooke bir parça gülümsedi. "Sana yalvarıyorum," dedi a ğzından bo şalan kan yüzünden güçlükle konu şarak. "Beni Caer MacDonald'a gömün." Bunun ne kadar önemli bir rica oldu ğunu fark etti Luthien. Estabrooke, bu soylu sava şçı, isyanı onaylamı ş, anayurdundan u-zakta, Tann'ya daha yakın ve çok daha adil oldu ğunu anladı ğı topraklarda gömülmek istemi şti. Boğazına takılan dü ğüm yüzünden sadece ba şını sallayarak cevap verebildi Luthien. Estabrooke'a rahatlatıcı bir şeyler söylemek istiyordu ama şövalye ölümcül yaralar almı şa; ne söylese yalan olacaka. "Özgür Eriador!" dedi hala gülümseyen Estabrooke ve hemen ardından da öldü. "Dousgper" diye fısıldadı Luthien'in yanında diz çöken Oliver. "Paladin. Yüce insan." Dı ş koridorun kapısından gelen gürültü büyüdü. "Gel, dostum," dedi Oliver sakince. "Burada yapabilece ğimiz bir şey yok, gidelim." "Yere yaüp ölüymü şsünüz gibi yapın," dedi Brind' Amour a-niden. Ölü şövalyenin başında duran iki dost irkildi. Önce birbirlerine ardından da Brind' Amour'a baktılar, sorarcasına. "Haydi!" diye sertçe fısıldadı Brind' Amour. "Sen de," diye ekledi, en az Luthien ve Oliver kadar şaşkın görünen Katerin'e dönerek. Üçü de büyücünün dedi ğini yapa. Hiçbiri rahat de ğildi, benizleri aünı ş, Luthien kadar çok yara bere içinde olmayan Katerin ve Oliver da birdenbire kanla yıkanmı şa. Büyücüye bakınca ilk şaşkınlıkları deh şete dönü ştü. Büyücünün bildikleri görüntüsü kayboluyor, beyaz saçı griye dönerken kulaklarının üstünde sivri uçlu birer kanat şeklinde dikiliyor ve sakak kayboluyordu. Mavi kaftan kahvemsi-san bir renk alırken üçü birden anladılar. Koridorda yatan ölü düke bakınca onun da Brind' Amour'un görüntüsüne büründü ğünü gördüler. Büyücü ellerini çırpü ve Praehotec'in büyüsüyle şi şip sıkı şmış olan kapı daralarak, ba şlarında Paragor'un u şağı Thowattle'ın bulundu ğu, kapıya vuran tepegözlerin önünde açıldı. Ölü iki tepegöz, organları parçalanmı ş üç insan ve bir buçukluk ve yerde kabarcıklar çıkaran ye şil-gri renkli sıvının olu şturdu ğu manzara kar şısında şoka giren tepegözler durdular. "Efendim?" dedi Thowattle Brind' Amour'a bakarak. "Bitti," dedi sesini Paragor gibi çıkaran Brind' Amour. "Pisli ği hemen temizlerim, efendim!" diyen Thowattle gitmek için döndü. "Zaman yok!" diyen Brind' Amour tek kollu canavarı durdurdu. "Askerleri topla! Hemen! Bu casuslar ben i şlerini bitirmeden önce konu ştular ve bir ordunun Malpuissant Duvan'na gerçekten de toplandı ğını söylediler." Yerde sessiz yatan üç arkada şının ya şlı büyücünün ne yapmaya çalı ştı ğı konusunda hiçbir fikirleri yoktu. "Hemen!" dedi Thowattle. "Ortalı ğı temizlemeleri için u şakları gönderirim... " "Burada benimle kalıyorlar!" diye kükreyen Brind' Amour parmaklarını yerde yüzükoyun yatan üç dostuna do ğru çevirip yava ş yava ş mırıldanmaya ba şladı. Luthien, Oliver ve Katerin kaslarında bir baskı hissetmeye ba şladılar ve istenen şeyi yapmalarını söyleyen telepatik ça ğrısını duydular. Teker teker, birer zombi gibi aya ğa kalktılar. "Eriador'lu ölümlü aptallar için kahramanlarının, dü şmanın köleleri oldu ğunu görmekten daha iyi bir ceza var mı?" diye sordu sahte dük. U ğursuz, lanetli şeyleri her zaman sevmi ş olan Tho-wattle pis pis sırıttı. Hızlı bir selam veren tepegözü di ğerleri izledi. Sonra hepsi birden odadan çıktılar ve Brind' Amour elinin bir hareketiyle kapıyı arkalarından kapattı ve yeniden büyüttü. "Bu ne demek oluyor?" dedi Oliver şaşkın bir tavırla. Bir an orada duran ki şinin Paragor de ğil, gerçekten de Brind' Amour oldu ğunu konusunda ku şkuya kapılmı şa.

Page 142: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Glen Durritch," diye açıkladı Brind' Amour. "Biz burada durmu ş konu şurken Siobahn'ın kumandasındaki ordumuz Glen Durritch'teki tüm tepeleri ele geçirdi, benim aptal tepegöz Eria-dorlulan yakalamak için askerleri Malpuissant Duvan'na gönderecek." "Ve Prens şehri ordusu vadide yok edilecek," diye tamamladı Luthien. "Surların arkasındayken sava şmaktan daha iyi," diye ekledi gizemli büyücü. Sonra dönüp Oliver'a bakü. "Senin sava ş alanı dı şında Eriador için önemini konu şmuştuk bir kere,"dedi. Oliver ba şıyla onayladı. Katerin ve Luthien ikisinin neden bahsettiklerini anlamamı şlardı. "Zaman geldi," dedi Brind' Amour, "ama gecenin kalan kısmında toparlanıp sihirli güçlerimi yeniden toplamam gerek." Sonra dönüp Estabrooke'a yakından baka ve iç geçirdi. Bu görüntüden derin bir acı duyuyordu. Şövalyeyle uzun uzadıya sohbet etme şansını bulmu ştu son birkaç gün içinde ve Estabrooke sihirli tünelin açılma olasılı ğına kar şı onunla oturup beklemek için ısrar edince hiç şaşırmamı şa. Şövalyenin her hareketini yönlendiren tanrısal iyili ği görüp Estabrooke'a tam bir güven duyan büyücü hiç tereddütsüz kabul etmi şti. Estabrooke'un ölümü Eriador ve tüm dünya için büyük kayıpa ama Brind' Amour, şövalyenin şeytan Paragor adına yapaklarını, gerçe ği görüp do ğru şekilde davranarak telafi etmesiyle teselli buluyordu. "Gelin," dedi en sonunda, "Paragor'un sarayının dört yorgun yolcuya sundu ğu nimetleri bir görelim." Luthien ona nasıl yakla şaca ğını bilemiyordu. Dük Paragor'un odasının bir kapı yanında, koridorun kar şısındaki el koydu ğu odada, yata ğın üstünde sessizce kıpırdamadan oturuyordu. Luthien'in içeri girmesine itiraz etmemi şti ama istekli de görünmüyordu. Đşte genç Bedwyr kapalı kapının yanında öylece durmu ş, ço- cuklu ğundan bu yana tanıdı ğı ama gerçek anlamda hiç görmedi ği kadını, Katerin O'Hale'i inceliyordu. Temizlenmi ş, gardıropta buldu ğu siyah, saten bk kombinezon giymi şti. Kısa ve üstüne küçük gelen giysi düzgün bacaklarının çok yukarısında bitiyordu. Katerin kadar güzel bk kadında çok ba ştan çıkarıcı duran bk durumdu bu, ama oturu şu hiç de davetkar de ğildi, dimdik oturmu ş, elleri kuca ğında, tepkisiz ve kayıtsız duruyordu. Dövüş sırasında ciddi bk yara almamı ş, Dük Paragor'un ellerinde acı çekmemi şti. Kaçırma olayı ku şkusuz travmatik olmu ştu ancak daha da kötülerini de ya şamışa Katerin. Yine de sava ştan sonraki gurur ve co şku dolu bkkaç dakikanın ardından sessiz-le şmiş, so ğukla şmışu, Bk an için Luthien'e kurtarıcısı gibi davranmı ş, hemen ardından da ayrılıp genç adamdan uzak durmaya çalı şmışa. Korkuyordu. Luthien biliyordu bunu. En az genç adamın gelmesinden korktu ğu kadar korkuyordu gelmemesinden. O ana kadar Siobahn'la ili şkisinin sonuçlarını tam anlamıyla dü şünememişti Luthien. Katerin'in Dwelf te gösterdi ği kıskançlık, o geceki ani patlaması Luthien için heyecan verici, gururunu ok şayan bk şey olmu ştu. Ama o patlamadan eser yoktu şimdi. Yerine Luthien'in dayanamadı ğı bk ruhsuzluk ve sükunet almı şa. "Siobahn'a de ğer veriyorum," diyerek ba şladı Luthien, bk çıkı ş noktası arayarak. Katerin ba şka tarafa bakıyordu. "Ama seni sevdi ğim kadar de ğil," diye hemen ekleyen genç adam umuda bk adım atü. Katerin dönüp bakmamı şa. "Anlıyor musun?" diye sordu Luthien. Yanıt yoktu. " Şunu anlamaksın," dedi Luthien. "Montfort'tayken. . . ben. . . ihtiyacım vardı. . . " Katerin'in ye şil gözleri ya ş dolu, a ğzı sımsıkı kapalı bk halde dönünce bk an durdu. "Siobahn benim arkada şım sadece," dedi Luthien. Katerin'in yüzü asıldı. "Tamam, arkada ştan öteydi," diye kabul etti Luthien. "Ve pi şman de ğilim. . . " Sözün yanlı ş yöne gitti ğini anlayınca durdu 316

Page 143: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

yine. "Seni incitti ğim için pi şmanım," dedi yumu şak bk sesle. "Ve a şkımi2a tamir edilemez bir zarar verdiysem sonsuza kadar kahro-laca ğım. Tüm bunların, o zaferlerin şan şöhretin de hiçbir anlamı kalmayacak." "Sen Kızıl Gölge'sin," dedi Katerin birdenbire. "Ben Luthien Bedwyr'im," dedi genç adam. "Katerin O'Ha-le'i, yalnızca Katerin O'Hale'i seven Luthien Bedwyr." Katerin gözlünü bile kırpmadı. Ne bk hareket, ne de sözlü tepki verdi. Uzun, tedkgin bir an geçti ve yenilgiyi kabul eden Luthien kapıya yöneldi. "Üzgünüm," diye fısıldadı ve koridora çıkü. Koridorun di ğer ucundaki kendi odasının kapısına gelmi şti ki Katerin'in arkasından seslendi ğini duydu. Döndü ve uzun boylu güzel kadının, dünyadaki en güzel yüz olan o yüzünde hafif bk tebessümle kapının dı şında durdu ğunu gördü. Yavaşça, kadını çok zorlayıp ürkütmemek için temkinli bk şekilde ona do ğru ilerledi. "Gitme," dedi Katerin ve elini avucuna alıp kendine do ğru çekti Luthien'i. "Hiç gitme." Koridorun kar şısında hafifçe aralanmı ş kapıdan, bu sahneyi ya şlı gözlerle izledi Oliver. "Ah, Prens şehri'nde bahar vakti genç olmak," dedi duygusal buçukluk, gözden kaybolan Luthien ve Katerin'in ardından kapısını kapatırken. Bir süre bekledi ve kapıyı yeniden açıp en güzel seyahat kıyafetinin içinde, sıranda dolu bk çantayla odasından çıka. Gece olmasına ra ğmen, Brind' Amour'la yapaca ğı bk görü şme, ardından da aslında uzun ama inanılmaz hızlı gidece ği bk yol vardı önünde. ***** Prens şehri garnizonunun gururlu ordusu ertesi sabah büyük bk merasimle ayrıldı şehkden. Uzun asker sırası, önce Glen Durritch'teki kestirme yollan kullanıp sonra da kuzeye dönerek, asileri yakalayacakları Malpuissant Duvan'na ula şmak için hızla güneydo ğuya yöneldi. Ancak asiler Malpuissant Duvan'nda de ğildiler. Vadinin üstünde yerle şmiş bekliyorlardı. Prens şehri ordusu bunu hiç dü şün- memişti bile. Büyük ordu yaylım ate şiyle durduruldu. Elf yaylan şakiyor, daha birincisi hedefi vurmadan okçular üç tane daha fırlatmı ş oluyorlardı. Tepegözler, o feci ilk birkaç dakikadan sonra toparlanıp savunmaya geçmek istediler ve Eradoch'lu atlılar tepelerine binip, savunma birliklerini da ğıtarak ortalı ğı iyice karı ştırdılar. Bunun ardından organize bir savunma ya da kar şı saldın kalmadı ve katliam toplu oldu. Bazı tepegözler vadinin do ğu çıkı şından kaçmaya çalı ştılar ancak öfkeli Eriador ordusu tarafından sıkı ştırıldılar. Uzun sıranın arkasında kalanlar batı yakasından çıkmakta zorlanmadılar ama çıkınca onlan bekleyen naho ş bir sürprizle kar şıla ştılar. Kentin dı şında oldukları o bir saat içinde cücelerden olu şan bir ordu Prens şehri'ni ku şatmı ştı. O kader sabahında tek bir tepegöz bile kente geri dönemedi. Yüzünde sahte bir gülümsemeyle rahat görünmeye çalı şan Greensparrow oturdu ğu yerde kıpırdandı. Oysa uzun arkalıklı sert Gascon stili koltuk rahatlıktan çok uzaktı. Ama Avon Krah'nın durumu kurtarması gerekiyordu. Gascony'nin en önemli feodal lordlanndan biri olan yüksek rütbeli Albert deBec Fidel ile görü şmekteydi. Greensparrow'un anlam veremedi ği bir nedenle deBec Fidel, lafı Greensparrow'un hakkında çok fazla bir şey bilmedi ği Eria-dor'daki olaylara getirdi. Alt düzey büyücülerinden biri olan Man-nington'lu Dü şes Deanna Pekde ğerli'den gelen son mesaj daha büyük bir soruna i şaret etmi ş olsa da tatildeki Avon Krah'nın bildi ği kadanyla Belsen'Krieg Montfort'taydı. "Ne yapmayı dü şünüyorsunuz?" diye belli bir aksanla soran deBec Fidel'in bu sorusu Greensparrow'u hazırlıksız yakaladı. Tam bir Gascon soylusu olan deBec Fidel kurnaz bir adamdı. " Đsyan konusunda mı?" dedi Avon kralı soru yanıt vermeye bile de ğmeyecek bir soruymu ş gibi şaşkın bir tavırla. "Eriador konusunda," diye yanıtladı deBec Fidel. "Eriador Avon'a ba ğlı bir dukalık," dedi Greensparrow.

Page 144: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Düksüz bir dukalık." Şaşkınh ğını gizlemeyi ba şardı Greensparrow. DeBec Fidel bunu nasıl ö ğrendi, diye düşünüyordu. "Dük Morkney beni yanılttı," dedi. "Yakında yerine biri gelecek." "Prens şehri dükünün yerine birini getirdikten sonra mı?" dedi deBec Fidel sinsice. Greensparrow buna herhangi bir yanıt vermedi ancak yüz ifadesi lordun neden bahsetti ği hakkında en ufak bir fikri bile olmadı ğını açıkça göstermekteydi. "Dük Paragor öldü," diye açıkladı deBec Fidel. "Ve Prens şehri —ah, benim en sevdi ğim şehir, ilkbaharda o kadar güzel oluyor ki—kuzeyli ordusunun elinde." Greensparrow adama neden bahsediyorsun diye sormak istedi ancak güvenilir kaynaklardan edinilmi ş olmasa deBec Fidel'in böyle bir bilgiyi kendisine iletmeyece ğine emindi. Bu şaşırtıcı olaylar hakkında bir şey bilmiyormu ş gibi davranırsa çok daha zayıf bir duruma dü şecekti. "Bütün Prens şehri garnizonunun sava ş alanında öldürüldü ğü söyleniyor," diye devam etti deBec Fidel. "Tam bir zafer. Şimdiye kadar bir benzerini daha duymadı ğım tek-taraflı bir zafer." DeBec Fidel'in sesindeki heyecanı, dolayısıyla da tehdidi ka-çırmadı Greensparrow. Adam bundan büyük zevk alıyor gibiydi. Eriador'dan bir elçinin, muhtemelen ticari anla şmalar ve Caspriole'un büyük balıkçı filosu için limanlardan serbest geçi ş hakkı önerisiyle deBec Fidel'e geldi ğini anladı büyücü-kral. Avon'la Gascony arasındaki ittifak yüzyıllardır süren dala şmalar ve hatta sava şların ardından gelen bir deneme, geçici bir anla şmaydı. Greensparrow'un ordusunun büyük kısmının Gascony'nin güneyindeki uzak topraklarda Gasconların yanında sava ştı ğı şu anda bile. Fakat Eriador Dorsal Denizi'nin balık kaynayan zengin sularıyla ilgili daha iyi bir teklif getirdiyse eğer, iki-yüzlü Gasconların onların yanında yer alacaklarından kralın hiç şüphesi yoktu. Montfort'ta sıradan bir isyan gibi ba şlayan olay çok önemli bir sorun haline gelmekteydi hızla. ***** Aynı odanın kapılarından birinin arkasında kula ğını anahtar deli ğine yapı ştırmı ş olan Oliver deBurrows, deBec Fidel sözlerine devam edip Greensparrow'a asilerle ate şkes yapıp, Eriador'u Eriador'a vermenin faydalarından bahsederken mutluluk içerisinde dinliyordu. "Çok büyük sorun yaratırlar," diye ısrar etti feodal lord. "Gascony Avon'u yaratırken de bu böyleydi. Duvarı yapmamızın nedeni de o; vah şileri kuzey topraklarda tutmak için! Bu, en iyisi," diye bitirdi deBec Fidel. Oliver'ın a ğzı kulaklarına varıyordu. Güneydeki krallı ğın soylularını iyi tanıyan bir Gascon olan buçukluk büyükelçilik görevini mükemmel bir şekilde yerine getirmi şti. Prens şehri'nin alınması Greensparrow'a ate şkesi düşündürebilirdi belki anca güçlü Gascony'nin bu konuda asileri tutaca ğının, hatta yardım gönderece ğini böylesine zekice ima edilmesi büyücü-krah bkçok şeyi ciddi ciddi dü şünmeye zorlayacaktı. Uzun süren bir sessizli ğin ardından deBec FidePin, "Odanızı hazırlatayım mı?" diye sordu ğunu duydu Oliver. "Hayır," dedi Greensparrow sert bk sesle. "Bugün yola çıkmalıyım." "O kadar yol, ta Carlisle'a kadar," diye kikkdedi Oliver. Greensparrovv'la aynı şeyi, kendisi için de yola çıkma zamanının geldi ğini dü şünen buçukluk elindeki kehribar renkli ta şı havaya atarak çevkdi... Luthien ve Katerin parlak beyaz-pembe mermerden yapılmı ş Prens şehri'ni yukardan gören bir tepede durdurdular atlarını. Do ğudan yükselmekte olan güne şin ı şınları yanlarından geçip muhte şem kentin parlak duvarlarında ate şler saçıyorlardı. Ünlü Prens şeh-ri hayvanat bahçesindeki egzotik hayvanlar yeni bir güne uyanıyor, kükremeleri, hınltılarıyla gündo ğumunu müjdeliyorlardı. Onların kükremeleri dı şında kent sessiz ve sakindi ve Dük Paragor'un öldürüldü ğü, tüm garnizonun katledildi ği haberlerinin ardından çıkan panik yatı şmıştı.

Page 145: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Prens şehri'nde ya şayanlara ne Eriador ordusunun ne de cücelerden olu şan ordunun kente girmeyece ğini söyledi Brind' Amour," dedi Luthien. "Ya şh büyücüye güveniyorlar." "Ona güvenmekten ba şka seçenekleri yok," diye yanıtladı Katerin. "Kente girip hepsini bir gün içerisinde öldürebiliriz." "Ama bunu yapmayaca ğımızı biliyorlar," dedi Luthien kesin bir tavırla. "Neden geldi ğimizi biliyorlar." "Dostumuz de ğiller," diye hatırlattı Katerin. Brind' Amour'un Eriador'a geri, dönme niyetini bilmesine ra ğmen, Glen Durrit-ch'teki katliamın ardından bir de Prens şehri halkı davaya katılırsa, bu sava şı sürdürebileceklerini, hatta Carlisle'a kadar gidebileceklerini ummu ştu Luthien. Her şey saldırıyı planladıkları o gün Oli-ver'ın söyledi ği gibi olmu ştu. Kendi güvenliklerini tehdit eden tehlikenin sona erdi ğine şükredip onlara güvenen Prens şehri'nde yaşayanlar sakindiler şimdi, fakat Eriador bayra ğı alünda birle şmek için hiçbir söz vermemi şlerdi. "Ayrıca şunu da bil ki," diye devam etti Katerin ciddi bir sesle, "Greensparrow'un ordularından birinin kuzeye geldi ğini ö ğrenirsek kente girip kim bize kar şı çıkmaya kaldırırsa öldürece ğiz." Luthien bunları duymadı bile çünkü bu sözleri dinlemek bile istemiyordu. Ayrıca Oliver'ın Threadbare'in üstünde tepeyi tırmandı ğını, yanlarına gelmekte oldu ğunu da görmü ştü. Bir de sol tarafa, güney yönünde, hala çok uzakta olsalar da beklenen heyetin fethedilen kente do ğru yakla şmakta oldu ğunu fark etmi şti. Hepsinin üstünde flamalar dalgalanan ve ön ve arkalarında midilli-do-muz bineklerinin üstünde giden en güzel Praetorian üniforması giymi ş tepegözlerin eşli ğinde arabalar bk konvoy şeklinde ilerliyorlardı. Luthien flamaların hepsini tanımıyordu ama aralanndan Avon bayra ğını seçti ve di ğerlerinin de güney krallı ğının en seçkin ailelerini ve en önemji ala şehrinin bayrakları oldu ğunu anladı. Avon bayra ğının yanı sıra en çok göze çarpan, üzerinde bir körfezin iki yakasından birbirine do ğru uzanan iki dev elin bulundu ğu mavi bir bayraktı. "Sanırım Mannington," dedi Luthien gibi gösteriyi izlerken aynı bayra ğa dikkat etmi ş olan Katerin. "Ba şka bir dük mü?" dedi Luthien. "Görü şmeye mi yoksa büyü yapmaya mı geliyor?" "Düşes," diye düzeltti midillisini yanlarına süren Oliver. "Mannington'dan Dü şes Deanna Pekde ğerli. Hala Gascony'de bulunan Greensparrow adına konu şacak." "Sen nerelerdeydin?" diye aynı anda sordu Katerin ve Luthien çünkü Dük Paragor'un ölümünün üstünden geçen be ş gün boyunca buçuklu ğu hiç görmemi şlerdi. Kendisine inanıp inanmayacaklarını merak eden Oliver sessizce güldü. Brind' Amour'un sihirli tüneli sayesinde bin mil uza ğa gidip bin mil de geri dönmü ştü. Gascony'deki en önemli şahsiyetlerin bazılarıyla, en rütbelüeriyle tanı şmış, hatta salondan geçerken Kral Greensparrow'a bile şapkasının ucuyla selam vermi şti! "Eve gitme zamanım gelmi şti!" dedi süslü buçukluk, imalı bir şekilde. Daha fazlasını söylemeyecekti. Kafaları yakında yapılacak görü şmeyle dolu olan Luthien ve Katerin de üstelemediler. Luthien görü şmeye katılmak istemi ş ancak gelen pazarlıkçının büyük ihtimalle bir büyücü oldu ğunu ve Luthien'i tanıyabilece ğini, hatta, en azından, onunla ilgili bilgileri güneydeki krala aktarabilece ğini hatırlatan Brind' Amour kar şı çıkmı şa. Kral Greensparrow ve güçlü dostları söz konusu oldu ğunda Kızıl Gölge'nin gizemli bir figür olarak kalmasının Eriador'a çok daha yararlı olaca ğını dü şünüyordu büyücü. Böylece Luthien de kentin dı şında kalıp görü şmede bulunmamayı kabul etmi şti. Fakat şimdi, konvoyun granit duvarların ardında kaybolu şunu izlerken Brind' Amour'la daha sıkı tartı şmış olmayı istedi genç Bedwyr. ***** Düşes Deanna Pekde ğerli her balamdan güzel bir kadındı. Omuz hizasında kesilmi ş alün rengi saçları düzenle taranmı ş, bir yana do ğru toplanarak elmas bir tokayla tutturulmu ştu. Genç olmasına ra ğmen—otuz tane kı ş görmedi ği kesindi—elbisesi ve dav-

Page 146: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

ranı şlan çok detaylı, çok seçkindi; fakat yine de, bu kadında ehlile ş-tirilmemi ş vah şi bir yön oldu ğunu sezebiliyordu Brind' Amour. Onun da bir büyücü oldu ğunu biliyordu; güçlü bir büyücü. Büyük olasılıkla erkekleri zor duruma sokmak için büyü gücünden fazlasını da kullanıyordu. "Donanma?" diye sordu aniden. Me şeden yapılmı ş uzun masaya oturdu ğu andan itibaren bu görü şmenin mümkün oldu ğunca çabuk bitmesini istedi ğini göstermi şti. "Batınldı," diye yanıtladı Brind' Amour, gözünü bile kırpmadan. Deanna De ğerli'nin bol bir makyajla belirginle ştirilmi ş ancak tipik Avon modasında oldu ğu kadar boyanmamı ş yüzünde ku şkulu ve sert bir ifade belirdi. "Dürüstçe tartı şaca ğımızı söylemi ştiniz," dedi dümdüz bir sesle. "Donanma Diamond Gate'de demirlemi ş durumda," diyerek gerçe ği söyledi Brind' Amour. Omuzları geride, çenesi dimdik bir şekilde do ğruldu. "Özgür Eriador'un bayra ğı alanda." Ses tonu, De ğerli'ye Greensparrow'un gemilerini asla geri a-lamayaca ğmı söylemekteydi. Eriador'un kendilerini eli bo ş gönderece ğini ummuyordu yine de. "Adada esir dü şen Praetorian Muhafızlar?" diye sordu. "Hayır," diye kısa bir yanıt verdi Brind' Amour. "Üç bine yakın esir tutuyorsunuz," diye itiraz etti De ğerli. "O bizim problemimiz," dedi Brind' Amour. Ellerini cüak masaya vuran Deanna De ğerli tepegöz korumalarına i şaret ederek gitmek üzere aya ğa kalka. Ancak masanın di ğer ucunda oturan mavi-siyah sakallı bir cüce çok uzakta olmayan da ğlarda kamp kurmu ş olan orduyu haarlatmak amacıyla pek de ho ş olmayan bir şekilde gürültüyle bo ğazını temizledi. Prens şehri kaybedilmi şti ve dü şman yerinden kımıldatüamayacak kadar güçlüydü. Ayrıca Greensparrow'un emretti ği gibi burada bir anla şma sa ğlanamazsa Avon kendisine çok pahalıya mal olacak bk sava şın içinde bulacakü kendisini. Deanna De ğerli yerine oturdu. "Glen Durritch'de ele geçirilen tepegöz esirler?" dedi çaresiz bk sesle. "Kralıma bk şeyler götürmeliyim!" 324 "Kenti geri alıyorsunuz," dedi Brind' Amour. "Benim kuzeye geli şimden önce bu biliniyordu zaten," diye kar şı çıktı Deanna. "Esirler?" Brind' Amour Shuglin'e bakü ve aynı fikirde oldu ğunu göste-rircesine hafifçe güldü. Ardından da kocaman, içten bir gülümsemeyle döndü. "Bin tek-gözlüyü Eriador'a götürmeyi hiç istemeyiz!" Deanna De ğerli neredeyse bir kahkaha atıyordu ve Brind' Amour kadının yüzünde hiç beklemedi ği bir ifade yakaladı. Kadının ne şesinin rahatlamı ş olmaktan de ğil kendisiyle aynı fikirde olu şundan kaynaklandı ğını fark etti birden. Đşte ondan sonra ba ğlantıyı kurmaya ba şladı ya şlı büyücü. Mannington her zaman Car-lisle'nın arkasındaki ikinci Avon şehri olmu ştu ve tahta geçmeyi bekliyordu. "Değerli?" diye sordu Brind' Amour. "Greensparrow'dan önce Avon tahtında oturan bir De ğerli de ğil miydi?" Deanna'nın o güzel yüzündeki gülümseme biraz kayboldu. "Amcam," dedi, "uzak bir amca." Ses tonu zeki büyücüye bu kadının hikayesinde daha fazla bir şeyler oldu ğunu düşündürdü. Greensparrow tahü ele geçirmeden önce Deanna ku şkusuz tahün varislerindendi. Şimdi kral olan zalim büyücü hakkında ne dü şünüyordu kim bük? Brind' Amour bu dü şünceleri aklından uzakla ştırdı. Şimdi sevgili Eriador'u için yapması gereken çok daha acil ve önemli i şler vardı. "Kralına götürece ğin hediyeyi aldın," diyerek konu şmayı sona erdirdi. "Evet," dedi Deanna, tahtla ba ğlantısı hakkındaki sorgulamadan beri sıktı ğı dudaklarının arasından. Brind' Amour yanında Shuglin ve tam arkalarında Dü şes Deanna De ğerli'yle birlikte Prens şehri'ndeki katedralin en yüksek kulesine, çan kulesine çıkarken Luthien ve Katerin, Oliver ve Siobahn, Eriador ordusunun tamamı ve Đron Cross'un bütün cüceleri onları izliyordu. Yukarıya çıkınca, sert rüzgarda dalgalanan parlak mavi kaftanın içindeki büyücü Prens şehri'nin dört bk ya- 325 nında yankdanan büyülü bir sesle tüm ülkeye, Eriador ve Avon halkının hepsine seslendi.

Page 147: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

"Eriador halkının kuzeye dönme zamanı geldi. Đron Cross'un cücelerinin eve gitme zamanı da." Sonra, Luthien Bedwyr ve Katerin O'Hale'in çok uzun zamandır duymayı bekledikleri sözü söyledi. "Eriador özgür!" 326 son söz "Bk krallık? Demokrasi?" diye alaylı bk tavırla tükürdü Oliver. "Hükümet ha, tüü!" Bk haftadır yoldaydılar ve bahar tamamen gelmi ş olmasına ra ğmen hava kasvetliydi—Caer MacDonald'a zaferle döndükleri dü şünülünce beklenmeyen bk hava. Dağların Ü2e-rine kurulmu ş kentin surları ve tepede heybede yükselen dev 327 Ministry göründü ğü sırada Eriador kralının kim olaca ğına dönmü ştü konu. Bu konuda Luthien'in kafasında hiçbir ku şku yoktu. Halkın ço ğunlu ğu dizginleri Kızıl Gölge'nin almasını istiyordu ama Lut-hien kendi yeteneklerinin ve sınırlarının farkındaydı. Kral Brind' Amour olacaktı. Eriador için en iyisi buydu! "Tüü mü?" diye sordu Katerin. "Hükümet," diye yineledi Oliver. "Bk krallıkla demokrasi arasındaki farkı biliyor musun?" Katerin omuzlarım kaldırdı, bilmem der gibi—Eriador'a do ğru yola çıkaktan kısa bk süre sonra Brind' Amour'un gündeme getirdi ği bu demokrasi kavramının ne oldu ğu hakkında bile bk fikri yoktu daha. "Bk krallıkta," diye açıklamaya ba şladı buçukluk, "insanları sömürmek için bk adam gücü elinde tutar. Demokraside ise tam tersi." Luthien ve Katerin'in bunu anlamaları bkaz uzun sürdü. "Yani sen şimdi Eriador'un kralsız çok daha iyi olaca ğını mı söylüyorsun?" dedi Luthien. "Kentlerin kendi kendilerini yönetmelerine izin mi verelim?" "Zaten öyle yapacaklar," dedi Oliver. Katerin buna hak verdi. Eriador'un gururlu halkının çok azı kendilerinden olmayan birine boyun e ğerdi. "Yine de bk krala ihtiyacımız var," dedi Luthien kararlı bk tavırla. "Di ğer ülkelerle ili şkilerimizde ülke adına konu şacak biri gerekli. Daha kimse Greensparrow'un adını duymamı şken bile de bu böyleydi." "Ve Brind' Amour Eriador halkını bk arada tutacak," diyerek ona katıldı Oliver. "Ve cücelerle ciflere adil şekilde davranacak. Bundan hiç ku şkum yok. Ama yine de hükümet... " "Tüü!" diye aynı anda tükürdü Luthien ve Katerin ve üçü bk-den kahkahalarla gülmeye ba şladı. * * 32? Ordunun Caer MacDonald'a geri dönmesinin ardından daha bir hafta geçmeden, o güne şli parlak günde yapılan Kral Brind' Amour'un taç giyme töreni mükemmel oldu. Bu seçimi onaylamayan birileri olduysa da sess Đ2 kaldılar. Yabani da ğlılar bile bu tören ve kutlamadan ho şnut görünüyorlardı. Brind' Amour liderlik görevini almı ştı ve kılıçların sava şı arak sona ermi ş, diplomatik düellolar ba şlamı şa. Luthien bu görev tesliminden memnundu; omuzlarındaki a ğırlık ve sorumluluk kalkmı şa. Bir süreli ğine. Sorumluluklarının tamamen bitti ği ya da sava şın sona erdi ği gibi hayallere kapılmıyordu. Bunu Brind' Amour'la U2un uzadıya konu şmuşlardı ve her ikisi de Greensparrow'un bu kadar çabuk anla şmaya varmasının alanda yatan nedenin zaman kazanmak oldu ğunu dü şünüyordu. Đkisi de önlerinde çok daha büyük bir sava ş olabilece ğinin farkındaydı. Sonra, yıllarını Avon Krallı ğı'na hizmet etmeye vermi ş Esta-brooke'u dü şündü Luthien. Caer MacDonald'da gömülecek olan Estabrooke'u. Avon'a o kadar uzun süre hizmet ettikten sonra Eria-dor'a gömülmeyi vasiyet etmi şti soylu şövalye. Bu koniyi u-zun uzun dü şünecekti Luthien. Süslü araba Ministry'nin yanındaki büyük alanda kurulmu ş o-lan platforma yakla şırken bu kara dü şünceleri ba şka bir güne bırakması gerekti ğini söyledi kendi kendine. Da ğınık saçları ve sakalı özenle taranmı ş, muhte şem mor kaftanının içinde tam bir kral gibi görünen Brind' Amour arabadan çıkıp alanda toplanmı ş binlerce ki şinin sevinç çı ğlıkları arasında merdivenleri çıka.

Page 148: R. A. Salvatore - Kızıl Gölge 2 Luthien'in Kumarı

Bugünün anısına toplandılar diye haorlata kendi kendine Luthien, Greensparrow'la ilgili tüm dü şünceleri aklından çıkarmaya çalı şarak. Bugün. Eriador özgür.