netkırılmason

239
1 MATRİX’İN 11 EYLÜL KURGUSU NET KIRILMA: Evanjelist Harbin Kurgusu FARUK ARSLAN

Transcript of netkırılmason

Page 1: netkırılmason

1

MATRİX’İN 11 EYLÜL KURGUSU

NET KIRILMA: Evanjelist Harbin Kurgusu

FARUK ARSLAN

Page 2: netkırılmason

2

[Faruk Arslan]

12 Nisan 1969'de Ankara'da doğdu. Aslen Çorumludur. 3 yıllık GATA Sağlık Astsubay Hazırlama Okulu'ndan mezun oldu. Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Hazar'ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997'de ‘Uluslararası Hukukçu’ unvanını kazandı. Kanada’da Centennial College'den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ diplomasıyla mezun oldu. Toronto’da York Üniversitesi’nde Sosyoloji bölümünde yüksek eğitim gördü ve 2011’de tamamladı.Arslan, Karabağ, Çeçenistan ve Abhazya savaşlarını yakından takip etti. Hazar'ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman gazetesinde muhabirlik, haber müdürlüğü ve köşe yazarlığı yaptı. CHA Azerbaycan temsilciliğini 3 yıl yürüttü. 2 yıl süresince Türkiye'de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı. Azerbaycan'da yayımlanan ilk çocuk gazetesi Tomurcuk'un kurucularından oldu. Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara'da diplomasi, dış politika ve enerji muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan Zaman gazetesine yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği ve Kanada Etnik Gazeteciler Derneği üyesidir.2000-2001’de Kanada’da Zaman gazetesi temsilciliği görevini üstlenirken, Toronto muhabiri olarak çalıştı. Kanada Türkleri’nin posta ile dağılan ücretsiz haber dergisi Sunrise'ı kurdu ve bir yıl boyunca editörlüğünü üstlendi. 1998-2004 periyodunda Ali Alperen mahlasıyla sırasıyla Gündüz, Muhalif, Gelecek gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde ve 2009’dan beri Milli Ocak’ta köşe yazısı yazdı. 2004 yılında Metafizik Magazin dergisinde yazıları yayımlandı. 2004’den beri Kanada’da beş bin tirajla yayımlanan ve ücretsiz dağıtılan Canada Türk’te 2006’dan beri köşe yazısı yazıyor. 2000’den beri ise, internet medyasında aralıksız köşe yazılarıyla haberciliğini sürdürüyor. Evli ve iki çocuk babası olan Arslan, Kanada ve Türkiye vatandaşı olarak Kanada’da gazetecilik yaşamına devam ediyor. Arslan, iyi derecede İngilizce, Almanca ve Azerbaycan Türkçesi biliyor.Yayımlanmış Eserleri:

Matrix’in 11 Eylül Kurgusu Hazar’ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu Petrol Satrancı Kanada’ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada Mesih’in Hızır’ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi Keşmir’de Hz. İsa Efsanesi September 11 Fiction of Matrix (English) Vadi’nin Şifresi Çözülüyor Kurtlar Vadisi Fenomeni Karakutu Ergenekon’un Karanlık İsmi: Tuncay Güney Mason Bektaşiler Eşekler Sınıfı: Askeri Okulda İrtica Paranoyası İlk Muhacirler Azerbaycan Kanadalı Müslümanlar, Mühtediler, Türkler Narratives on Canadian Muslims, Reverts, Turks (English) Tevhid Havarisi Barnaba Sociological Writings in the Canadian Perspective (English) Merchant Splitting and Processing Plant: Business Plan (English)

Page 3: netkırılmason

3

İÇİNDEKİLER

CHAPTER 1: MATRİX'İN KIYAMETİ VE ONBAŞISI GEORGE W. BUSHCHAPTER 2: MATRİX'İN PROVAKATÖRÜ MOSSADCHAPTER 3: MATRİX'İN DARBE SEYİRCİSİ FBI VE CIACHAPTER 4 : MATRİX'İN YAPAY CANAVARI USAME BİN LADİNCHAPTER 5 : MATRİX'İN SÜRPRİZİ BUSH-LADİN ORTAKLIĞICHAPTER 6 : MATRİX'İN ALTINI PETROL VE DOĞALGAZCHAPTER 7 : MATRİX'İN ŞAMAR OĞLANI AFGANİSTANCHAPTER 8 : MATRİX'İN TARİKATLARI VEHHABİZM VE EVANJELİZMCHAPTER 9 : MATRİX'İN MEDYATİK BALONLARICHAPTER 10 : MATRİX'İN ISKARTA KORKULUĞU SADDAMCHAPTER 11: MATRİX'İN ÇANTADA KEKLİĞİ TÜRKİYECHAPTER 12 : MATRİX'İN DOST KURBANI KANADACHAPTER 13 : MATRİX'İN ÖTEKİ KURBANLARICHAPTER 14 : MATRİX'İN MEDENİYETLER SAVAŞICHAPTER 15: MATRIX’İN İNFAZI

Page 4: netkırılmason

4

CHAPTER 1

MATRİX'İN KIYAMETİ VE ONBAŞISI GEORGE W. BUSH

Matrix'e Mesih'in( Hz. İsa) nüzulu Müslümanlar, Hiristiyanlar ve Museviler tarafındanbekleniyordu. Ahirzamanda yaşadıklarından emin olan Müslümanlar, her yüzyılda birgönderilen İslam'ı tekrar özüne döndüren Müceddit veya Mehdinin değil ancak BüyükMehdi ve Mesih'in içinde bulundukları fetret döneminden kendilerini kurtarabileceğineinanıyordu. Ancak Mehdi geldiğinde gelmesinden ümiti kesmiş ölü ruhlar bulacaktı.Şiilere göre ise Mehdi, kayıp 12. imamlarıydı.İslami kaynakların rivayetlerine göre, Mesih Hiristiyan dünyasında ortaya çıkacak veonları gerçek İseviliğe döndürerek gerçek İslamı temsil edenlerle ittifak yapacak, BüyükMehdinin izinden gidecekti. Ortak noktaları ' La ilahe illallah'ta birleşerek inançsızlığakarşı mücadele etmeleriydi. Mesih, Matrix'in kıyamet kenti Kudüs'te Büyük Mehdininarkasında namaz kılacaktı. ( 1) Diğer tabirle Mesih, Kudüs üzerinde fırtına koparanArmagedon'u hazırlayan Evenjelik Yahudi ittifakının kurgusunu bozacak, rakiplerininbaşını manen burada ezecek şahıs veya şahsi maneviydi.Büyük Mehdinin diğer Mehdilerden farklı olarak üç görevi vardı. Oda diğerlei gibi imanhakikatlarını yayarak Allah'a imanı kalplere yerleştirecekti. Farklı tarafı, onun faaliyetlerisadece müslüman dünyasında değil tüm dünyada makes bulacaktı. Bunu açtığı yoldailerleyen, diriltici Mesihi ruh üfleyen bir milyondan fazla talabesi ' yeryüzü mirasçıları'yapacaktı. 3. ve son görevi, İslamiyeti yeryüzünün en gür sadası yapmaktı. Mesihleyarıyolda kavuşacak olan Büyük Mehdi de ya bir şahıs veya şahsi maneviydi. Bu kadarbüyük işler yapacak Mesih ve Büyük Mehdiyi ancak iman nuruyla bakanlartanıyabilecekti, pek çokları anlayamayacaktı. Küçük bir grup olmalarına rağmen silah,güç ve araçlar bakımdan yenilmez görünen küfrü temsil eden rakiplerini yeneceklerdi. Buhengamede İslam'a binyıl bayraktarlık yapmış Türk milletinin ordusu, milliyetçilikmikrobundan kurtularak eski günlerine dönecek ve İslamiyete büyük hizmetleryapacaktı.(2)Mesih ve Büyük Mehdi, gurur, enaniyet, kin, kibir, hased gibi dünyevi kötü hasletlerdennefsini arındırmış, kendi kimliğini asla açıklamayan, sadece sessizce icraat yapan,Matrix'in kaderini denk noktasında çeviren, yumuşak huylu, şiddete başvurmayan,hoşgörü, diyalog ve toleransı temsil eden ' kalp fatihleri'ydi.Mehdi, tüm dünyayı içinde bulunduğu büyük kaostan, adaletsizliklerden ve ahlakiçöküşten kurtaracaktı. Peygamber Efendimizden nakledilen hadislerde ve sahabelerinçeşitli rivayetlerinde Mehdi'nin pek çok özelliği tarif edilmekteydi. O, inkarcı ideolojileriortadan kaldıracak, dünyanın dört bir yanında devam eden adaletsizlikleri, zulümleri,terörü sona erdirecek, dinin Peygamberimiz (sav)'in dönemindeki şekliyle yaşanmasınısağlayacak, Kuran ahlakını insanlar arasında hakim kılacak, tüm dünyada huzuru vebarışı tesis edecekti.Akli dengesini yirdikten sonra ' Mesih' olduğunu söyleyen RP eski milletvekili HasanMezarcı ve açıkça ' Mesih' olduğunu iddia eden ABD Başkanı Bush arasındaki etk fark,birinin ' deli' diğerinin ' fanatik bir lider' olarak görülmesiydi. Kendine ' Çıplak uyarıcı'lakabını takarak ' Mesih'liğe soyunan CHP milletvekili Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk,Matrix'in yalancı dünyasında yerini almış ' Fake' ( Sahte) yapımlardı. Müslümanlar

Page 5: netkırılmason

5

boynunu bükmüş Mesih ve Mehdi ile ilgili ilahi kaderin tecelli etmesini beklerken,Evanjelik- Yahudi ittifakı kaderi kurgulamaya karar vermişti.Eski Ahit'te göre, kıyametten bir süre önce, Mesih'in gelişiyle birlikte Mesih'e tabi olanYahudiler ve onların düşmanı olan "goyim" arasında büyük bir savaş yaşanacaktı.Yaşanacak 'Armagedon' da, Yahudiler büyük kayıplar verecek buna rağmen bu savaşıkazanacakları kehaneti yeralıyordu. "ABD'nin etkin gruplarından olan, bir çok bürokrat,istihbaratçı ve uzmanın yanısıra eski ABD Başkanı Ronald Reagan'nın ve ABD BaşkanıBush'la birlikte neocon Şahinlerin de mensubu olduğu Evangalistler, Armagedon'un çokyakın olduğunu, bu büyük savaşın içinde bulunduğumuz insan nesli tarafindangörüleceğine inanırlardı. Onlara göre, bugünkü İsrail ordusu, yakında Armagedon'da"goyim" ile savaşacak olan orduydu. Dolayısıyla İsrail'in askeri gücünü artırmak, nükleersilahlarla donatmak ve korumak için ellerinden geldiği kadar çalışmaları kutsal görevdi."(3) Matrix denilen bu kurgulanmış dünyada güç ve hegomanya peşinde koşanlarınkıyameti yakınlaştıracak bir milada ihtiyaçları olduğu kanıksanamazdı. İşte beklenenkıyamete yaklaşmak için müthiş bir kurgu kurgulandı: Matrix'in kurgusu 11 Eylüldü...Katolik ve Ortadoks dünyasının liderleri, fason Mesih planını eleştirmiş, başlatılan ' HaçlıSefer'ine katılmamıştı.Amerika kıtasının Christopher Colombus tarafından keşfinden 11 yıl sonra 1503'te doğanünlü astrolog ve kâhin Michel Nostradamus'un, kutsal kitapların işaretlerinideğerlendirdiği yıllardır New York'la ilgili olduğu tahmin edilen bir dörtlüğündeNostradamus şöyle diyordu:"Gökyüzü 45 derecede yanacak,ateş büyük New City'e yaklaşıyorhemen ardından dev, dağınık bir alev sıçrıyorNormanların kanıtını görmek istedikleri zaman"Bugüne kadar, bu dörtlükteki şehrin New York olduğu tahminleri dile getiriliyordu.Çünkü New York 40 - 45 derece kuzey enleminde yer alıyordu. Yapılan yorumlarda,Nostradamus'un bu kehaneti üçüncü dünya savaşının da habercisi olarak görülüyordu.Nostradamus'un Centurie eserinin New City ile ilgili kehanetinden önce yazdığı şumısralar da, dünya haritasının sol yanında yer alan ABD'yi işaret ettiği yönündeyorumlanıyordu:'Çığlıklar işitilecek'"Şafak sökerken büyük bir yangın görülecekKuzeye doğru yükselen bir gürültü ve ışıkYerkürede ölüm ve çığlık işitilecekSilahlar, yangın ve kıtlıktan gelecek ölüm onları bekleyen.Tanrılar insanlığın görmesini sağlayacaklarBüyük bir savaşın müellifi olduklarınıGökyüzü silahlarla roketlerden kurtulduğundaEn büyük hasar sol yanı etkileyecek." ( 4)Saldırının 11 Eylül tarihinde gerçekleşmiş olması mistik nedenler peşinde koşanlar içinilk ipucunu veriyordu: 11 sayısı. 11’in bir asal sayı olması da herhalde dikkatleri dahaçok çekmeyi başarmıştı. 11 Eylül saldırısı ile 11 sayısı arasındaki belirtilen “mistik”ilişkilerin bazı örnekleri şunlardı :a. Saldırı tarihi: 11 / 9 = 1 + 1 + 9 = 11b. “September 11” yazısı 9 harf ve 2 rakamdan oluşuyor = 9 + 2= 11c. 11 Eylül yılın 254. günü = 2 + 5 + 4 = 11

Page 6: netkırılmason

6

d. 11 Eylül’den sonra yılın sonuna 111 gün kalıyor.e. İkiz kuleler yıkılmadan önce yan yana durdukları için 11’e benziyorlardı.f. “Nostradamus” 11 harften oluşan bir isim.g. “Afghanistan” 11 harften oluşuyor.h. “The Pentagon” 11 harften oluşuyor.i. Uçaklardan “Flight 11”de 92 kişi bulunuyordu = 9 + 2 = 11j. Uçaklardan “Flight 175”de 65 kişi bulunuyordu = 6 + 5 = 11k. İsrail Başbakanı, “Ariel Sharon” = 11 harf.l. İsrail Dışişleri Bakanı, “Shimon Peres” = 11 harf.m. ABD’nin bağımsızlık günü: 4 Temmuz = 4 + 7 = 11n. Bir önceki ABD Başkanı, Bill Clinton = 11 harf.Doğruyu söylemek gerekirse, yukarıdaki sayılar ve eşitlikler gerçekten ilginçgörünmekteydi. Sokaktaki adam için bu kadar ilginç eşitliğin yanyana gelmesi sadece vesadece tek bir nedene bağlı olacaktı: 11 Eylül saldırılarının gerçekten mistik bir yönüvardı! Sonucu 11 sayısını veren bütün bu örnekler sadece basit bir rastlantı ileaçıklanabilir miydi? Bir olayın olma olasılığı ile herhangi bir olayın olma olasılıklarıbirbirilerinden farklıydı. Örneğin, 49 sayı arasından 6 tanesini tahmin etmeye çalışılanLoto’da herhangi bir sayı dizisini tahmin edip ödülü kazanma şansınız C(49:6) iken,önceden belirlenmiş bir sayı dizesini tahmin etme (örn.; 1, 23, 25, 32, 33, 45) olasılığı(1/49)*(1/48)*(1/47)*(1/46)*(1/45)*(1/44) olacaktı. Her ne kadar loto gibi bir şansoyunda kazanma şansı her iki koşulda da çok düşük olsa da yine de sayıların öncedenbelirlendiği bir olayın olma olasılığı gelişigüzel bir düzenlemeye göre çok daha düşükolacaktı.11 Eylül saldırılarına bu açıdan bakıldığında, eğer olaylar olmadan önce 11 Eylülsaldırısını öngördüğü iddia edilen olaylar saptanmış olsaydı; diğer bir deyişle iddialaröncül (a priori) olabilseydi yapılan çıkarımların bilimsel olduğu söyleyebilirdi, ancak,olaylar olup bittikten sonra geriye dönük (post hoc) kanıt aramaların bilimsel olduğunusöylemek çok zordu. Örneğin, bir an için 11 Eylül’de değil 13 Eylül’de olduğunudüşünelim. Bu tür bir tarih değişikliğinde mistik kuramlar açıklama gücünü (!)kaybedecekler miydi? Kesin olarak hayır diyebiliriz çünkü bu sefer kanıt aramalar 13sayısı üzerinde yoğunlaşacaktı. İşte bir kaç örnek:a. 13 sayısı uğursuz olarak kabul edilen bir sayıdır.b. 13 Eylül yılın 256. günü = 2 + 5 + 6 = 13c. Pentagon’a çarpan uçak : UA 175 = 1 + 7 + 5 = 13d. Flight 77’de 58 yolcu vardı = 5 + 8 = 13e. İkiz kulelerde toplam 26 ülkeden çalışan vardı = 13 + 13f. İkiz kulelerde toplam 104 asansör vardı = 13 x 8g. Usame Bin Ladin ailesinin 52. çocuğudur = 13 x 4h. Saddam Hüseyin = 13 harften oluşuyor.i. Usame bin Ladin = 13 harften oluşuyor.j. İkiz kuleler 415 ve 417 metre yüksekliğindeydiler = 415 + 417 = 13 x 64Din eksenli mistik bir savaşın başlama tarihi olan 11 Eylül, seçilmiş bir tarihse, bu tarihiUsame Bin Ladin'in seçmediği kesindi. ( 5) İslami kaynaklar açısından 11 Eylül birkıyamet alametiydi. Mehdi'nin çıkışından önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitneningörüleceğini ifade eden hadisin beyanında' Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek,bunu diğerleri takip edecek' şeklinde söz edilmekteydi (6)ABD'yi felce uğratan, bütün dünya kamuoyunu da şoka sokan saldırılar, yerel saatle

Page 7: netkırılmason

7

sabah 8:46’te (Türkiye saati ile 15.56) New York’ta başladı. Wall Street yakınındakiDünya Ticaret Merkezi’ne gerçekleştirilen ilk saldırı, Amerikan Havayolları’na bağlı birBoeing 767 yolcu uçağının Los Angeles’a gitmek üzere Boston’dan sonra, Dünya TicaretMerkezi’nin ikiz gökdelenlerinden birine çarpmasıyla gerçekleşti. Bu saldırıdan 17dakika sonra, yine Amerikan Havayolları’na ait, Washington’dan Los Angeles’a hareketeden bir başka yolcu uçağı da, ikinci gökdelene çakıldı.Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terörolayının ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştı. Hadiste bufitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilmişti. Ayrıca bu fitnenin "karanlık"olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğunaişaret kabul edilebilirdi. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak vehakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelenbir kelimeydi. Hadisin dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıyaişaret etmesi muhtemeldi.New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon binasına çarpanuçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş vebu duman tüm şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş veyayılmıştı. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutununoluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozlakaplanmıştı. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan,insanlık tarihinin bu en elim terör olayı, hadiste haber verilen ve Mehdi'nin çıkışının biralameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilirdi.BUSH'UN İLGİNÇ TAVRIABD Başkanı George W. Bush, 10 Eylül 2001 günü Florida'ya uçmuştu. Sarasotayazlığında vali kardeşi Jeb'le akşam yemeği yedi ve uyudu. 8:30'da buradan ayrılarakBooker İlkokul'unda katılacağı etkinliğe 8: 40'da ulaştı. Saldırı haberini koridordabeklerken alan Bush'un ilk düşüncesi bunun bir uçak kazası olduğu yönündeydi. İkinciuçağında gökdelene çakılmasının ardından bunun bir saldırı olduğunu anladı. Olaydan 3ay sonra Orlando'da yaptığı konuşmada, olayı 3. sınıfların etkinliğini dinlemek içinbeklerken aldığını ve bir sandalyeye oturarak Tv'den uçağın yol açtığı zararı canlıyayında üzüntüyle seyrettiğini söyledi.(7) Oysa hiç bir Tv, ilk uçağın çakılmasınıgörüntüleyememişti. Hele naklen yayın sözkonusu değildi. Anlaşılan Bush'un dilisürçmüştü. 11 Eylül eylemini FBI veya CIA yapmadığına göre Bush'a canlıseyrettirmeleri mümkün değildi. Yoksa gerçekten ilk uçağın vuruşunu Bush, beklediğikoridorda canlı biçimde seyretmiş miydi? Bu ihtimali seslendirmekle '11 Eylülü Bushekibi yaptı' demek aynı kapıya çıkardı.İkinci uçağın çakılmasından sonra ortaya çıkan görüntüler ancak Tvlerden canlıseyredilebilmişti. Orlando konuşmasından bir ay sonra Bush, o gün yaşadıklarınıKaliforniya'da anlatırken, ilk uçağın çakılmasını Tv'de görmediğini belirterek, ilk hatasınıtashih etti. ( 8) Bu küçük yalanı Michael Moore gibi yakalayıp ciddi bir delil sayanlardaoldu, Bush'un kullandığı kıt Teksas kowboy İngilizcesinin yetersizliğine bağlayanlarda.Kaliforniya valisi seçilen artist Arnold'u kutlama töreninde Bush'un itiraf ettiğine göre,ikisinin ortak özelliği Amerikalılara göre İngilizceyi iyi bilmemeleriydi. O gün herkesşaşkındı; Bush'un bu büyük hatası kabul edilebilirdi. O günlerde ABD Tvlerindeoyanayan ' That's My Bush' adlı dizide Bush, yalancı, aptal ve zeka seviyesi düşük biriolarak gösteriliyordu. ABD, halkı, Bush'un yalanlarına bu diziyle bağışıklık kazanmıştı.Ulusal güvenlik gerekçesi ile bu dizi derhal ABD Tvlerinden kaldırıldı. Amerikalılar artık

Page 8: netkırılmason

8

başkanlarının yalanlarına gülmüyordu; 11 Eylülden sonra ülkeye savaşçı bir başkanlazımdı ve asla yalancı bir imaja sahip olmamalıydı!Bush, sınıfa 9:00'da girmişti. İkinci uçak 9:03'de vurdu. Özel Kalem Müdürü AndrewCard, yanına yaklaşarak kulağına olayı fısıldadı. ABD bir saldırı ile karşı karşıya idi,ancak Bush'un simasında bir değişiklik olmadı. 7 dakika daha sınıfda hiçbir girişimdebulunmadan oturdu. Bush'ın vücut dilini yorumlayan uzmanlar, hiçbir heyecan, telaş,üzüntü algılayamadıkları için şaşkındı, başkan sanki felç olmuştu.Wall Street’te büyük panik yaratan ve 1 saat içinde 110’ar katlı gökdelenlerden ikisi debirbiri ardınca yıkıldı.Bush’un ‘Bu terörist saldırının sorumlularını mutlaka bulacağız’açıklamasını yaptığı sıralarda, bu kez Washington saldırıların hedefi oldu. Toplam 25 binpersoneliyle başlı başına bir kent halindeki Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) beşgenbinası muhtemel bir saldırı için boşaltılırken 09:45 sularında binanın kuvvetkomutanlarının bulunduğu güney kanadına dev bir uçak düştü. Üst düzey yetkililerinbulunduğu bu nokta sanki özellikle seçilmişti. Tüyler ürperten kamikaze saldırısındansonra beşgen şeklindeki Pentagon binasının güney kanadı alev alev yanmaya başladı.Saldırı gerçekleştiği sırada Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'de binadaydı veson anda karga tulumba dışarı çıkartılarak kurtarıldı. Ardından Kongre binasının önünde,Washington’un göbeğinden geçen bir şerit şeklindeki yeşil alanda yangın çıktı. Bununüzerine, Kongre binası, Beyaz Saray, Dışişleri, Hazine ve Adalet bakanlıkları boşaltıldı.Federal hükümete ait bütün binalardaki personel evlerine gönderildi. Dördüncü, uçakınhedefi bir iddiaya göre Beyaz Saray, bir iddiaya göre Amerikan Kongresi idi. Son uçakPennsilvenya'da düşürüldü. Pentagon'un aklına uçak kaldırıp eylemcileri vurmak 75dakika sonra gelmişti.New York’taki saldırılardan hemen sonra, Florida’ya yaptığı geziyi keserekWashington’a döneceğini bildiren ABD Başkanı’nın, Ulusal Güvenlik Konseyi’nitoplamak üzere Beyaz Saray’ın altındaki bomba sığınağına gelmesi bekleniyordu. AncakBeyaz Saray yakınında yangın tespit edilmesi ve havada şüpheli bir uçağın görülmesiüzerine, Bush ve kurmayları, Washington dışında bir yerde koruma altına alındı. Bush'undaha sonra akşam saatlerinde, özel silah ve güvenlik sistemleriyle donatılmış bir komutamerkezinde çalışmak üzere Nebraska eyaletine götürüldüğü açıklandı. Kongre üyeleri deuzun süre başkentteki bir sığınakta bekletildiler.Oysa Bush, Washington Post, o günkühaberine göre, Louisina'ya giderek karayolu ile ulaştığı Nebraska'da kaldı. Bush'un AirForce One adlı uçağına saldırı düzenlenebileceği korkusuyla hava uçuşu yapamamıştı.Bush, Nebraska'da bir metronun altında saklandı, buraya saldırı olsa bile Bush sağkurtulabilirdi. Başkanlarının metro altında saklanması ve hemen Washington'a dönerekkrizi yönetmeye başlamaması, başkanın zayıf liderlik özelliği ve korkaklığı olarakyorumlandı. Bush Washington’a dönünce Ulusal Güvenlik Konseyi’ni topladı. ( 9)İlk kuleye çarpan uçağın en yakın görgü tanıkları hiç şüphesiz Güney Kule'nin üstkatlarında çalışanlardı. Yaşadıkları şoku atlattıktan sonra 78. kattaki asansör lobisindetoplanan 200 kişiyi bir sürpriz bekliyordu: İkinci uçak Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılanuçaklı saldırılar sırasında ölüm ve yaşamın en fazla kesiştiği yer güney kulesinin 78'incikat asansör lobisiydi. Kuzey kulesine uçak çarpmasının ardından paniğe kapılan insanlar,güney kulesini de tahliye etmek üzere asansörlere koştular. Kendi kulelerine de az sonrabaşka bir uçağın çarpacağını asla bilemezlerdi. 78'inci katın 240 metrekarelik asansörlobisinde 200 kişi toplanmıştı. Saat 9:03'te United Airlines'ın 175 sefer sayılı Boeing 767uçağı güney kulesinin tam da bu katına çakıldı. Uçağın sol kanadı asansör lobisini dev birbıçak gibi kesti. Güney kulesi en fazla ölüyü burada verdi.

Page 9: netkırılmason

9

Tüm binada ölen 611 kişinin üçte biri bu kattaydı. A merdivenine ulaşabilen yalnızca 12kişi kurtuldu. Bu 12 kişi 56 dakika sonra güney kulesi tamamen çökmeden binadançıkmayı başarmışlardı. Bunların dokuzu uçağın etkisinden en uzak olan lobinin kuzeyköşesindeydi; üçü de üst katlarla bağlantı sağlayan dahili asansörlerdeydi.78'inci katta bunların dışındaki herkes öldü. Kurtulanları merdivenlere götürenler bile.Dünya Ticaret Merkezi'ne ilk uçağın çarpmasıyla ikinci uçağın çarpması arasındaki 16.5dakikalık süre içinde bu insanlar nasıl bir tehlike içinde olduklarını, yaptıkları en ufak birhareketin kendileri için ölüm ya da yaşam demek olacağını bilmiyorlardı.Eric Thompson, diğer binadaki alevleri görünce kaçmak isteyenlerden biriydi. Lobideomuz omuza asansör bekleyen insanları görünce ‘‘bunun yararı yok’’ diye düşündü.77'nci kattaki masasında kız arkadaşın bıraktığını hatırladı. Onu almak için bürolarıbirbirine bağlayan küçük asansörlere yöneldi. Lobideki kalabalık azaldıktan sonradönerim diye düşündü.Aon'un havacılık sigortası bölümünün müdürü 51 yaşındaki Ed Nicholls, 102'nci kattanmerdivenlerle iniyordu. 70'li katlardan birine geldiğinde, güney kulesinin ‘‘güvenli’’olduğunu ve insanların işlerinin başına dönebileceklerini söyleyen anonsu duydu. Saat 9'ageliyordu. Anonstan sonra aşağı inen insanların sayısı azaldı, hatta geri dönmeler başladı.Nicholls merdivenden yukarı dönenler arasına karıştı. Ancak hala kaçmak istiyordu.Ekspres asansörlere binmenin 70 kat aşağı yürümekten daha çabuk olacağını düşündü.Büyük asansörlerden biri nihayet geldiğinde Hagerty, Nicholls'u göstererek, ‘‘İki çocuğuvar. Geçmesine izin verin’’ dedi. Sonra da ‘‘Benim de bir atım ve iki kedim var’’ diyeşaka yaptı. İkisi de asansöre binememişti.Aon'dan meslektaşları Donna Spera ile birlikte asansör lobisinde bekleyen KeatingCrown ve Kelly Reyher, binaya uzun süre dönemeyecekleri konusunda fikir birliğinevarmışlardı. Karşı kuledeki yangının büyüklüğü gözönüne alınırsa bu haftalar sürebilirdi.Reyher'in aklına müşterileri hakkındaki bütün bilgilerin kayıtlı olduğu databankı geldi.Onsuz hiçbir iş yapamazdı ve onu 100'ncü kattaki masasında bırakmıştı. ‘‘Databankımıalmaya gidiyorum’’ dedi ve dahili asansörlerden birine atladı.İşte o anda kulakları sağır edici bir patlamayla birlikte lobiyi yakıcı bir sıcak dalgasıkapladı. Etrafı kara dumanlar sardı. Asansörlerden alevler saçılıyordu. Duvarlar ve tavanartık yerlerde moloz yığını olmuştu. Havada, fırlatılmış bıçaklar gibi cam parçalarıuçuşuyordu. Patlama insanları oyuncak bebekler gibi savurdu, gövdelerini parçalaraayırdı. Kimse bunun bir uçak olduğunu bilmiyordu.Judy Wein bir süre havada uçtu ve yan tarafına düştü. Bileği kırıldı, üç kaburgasıparçalara ayrıldı, akciğerine delik açıldı. ‘‘Allahım! Neden aşağı yürümeye devametmedim?’’ dedi. Bina uçağın neden olduğu darbe ile bir sağa bir sola sallanırken Judykendini asansör lobisine doğru kayarken buldu. Biraz önce asansörler kurtuluşumuduydu. Şimdi ise cehenneme dönmüşlerdi. ‘‘İşte böyle öleceğim. Bir asansördeyanarak’’ diye aklından geçirdi Judy.Donna Spera'nın kolları yanıyordu. Saati sıcaktan eriyor gibiydi. Onu çıkarmak içinbileğini salladı. Kuzey kulesindeki arkadaşı Paulie'yi aramak için çıkardığı ceptelefonunu düşürdü. Not defterini düşürdü. Defter yerdeki bir cesedin üstüne düşmüştü.Az önce kendisini teselli etmeye çalışan arkadaşı Casey Parbhu ölmüştü.Diğer kuledeki yangının bu patlamaya neden olduğunu sandı. Dumanlar o kadar koyuyduki bir şey göremiyordu. Çocukluğunda öğrendiği bir dersi hatırladı: Yangında yere yatın.Elleri ve dizleri üstüne çöktü. Olaylar tıpkı ağır çekimdeki gibi gelişiyordu. Tek başına,cesetlerin yanından sürünerek ilerlemeye başladı.

Page 10: netkırılmason

10

Kelly Reyher, databankını almak için yukarı çıkmak üzere az önce girdiği dahiliasansörde yakalanmıştı patlamaya. Önce kafası asansörün duvarına çarptı. Asansörüntabanı büküldü. Asansör yarım metre düştü. Duvarları eğildi ve boşluktan alevleryükseldi. Kabin sıcak ve kara dumanlarla doldu. Reyher, yanarak ölmek istemiyorumdiye düşündü: "Ayakta duracağım dumanı mümkün olduğu kadar sertçe içime çekipkendimi öldüreceğim ve yandığımı bilmeyeceğim." Bu sırada Reyher kapıların azıcıkaralık olduğunu gördü. elleriyle iki yana çekti ve çantasını arasına koydu. Sürünerekaradan çıktı ve lobiye çıktı.Lobi, topçu saldırısı sonrası bir savaş alanı gibi ölü ve yaralılarla doluydu. Hayalet gibibir toz bulutu herkesin üzerini kaplamıştı. Reyher, parçalanmış cesetlerin, kan göllerinin,ağlayan, inleyen, çığlık atan insanların arasından sürünerek yol aldı. Asansörler yanmış,merkezdeki B ve güneydeki C merdivenleri yıkılmış, bir tek, çarpma bölgesinin enuzağındaki A merdiveni sağlam kalmıştı. Reyher, bu merdiveni bularak, o gün 78'incikattan kurtulmayı başaran şanslı 12 kişiden biriydi. O da çıktıktan hemen sonra 9:59'dagüney kule çöktü.Bombalı saldıraların sorumluluğunu ilk önce sadece Japon Kızılordusu üstlendi. ABDbasını, İsrail kamuoyunun olayı İslam dünyasına maletmek istemesi üzerine hemençarketti.. İsrail Savunma Bakanı Binyamin Ben Eliezer'ın saldırının gerçekleştiği ilksaatlerden itibaren doğrudan İslami terör örgütlerini sorumlu tutarken, Eski BaşbakanBenyamin Netanyahu ve diğer aşırı sağcı politikacılar "Filistin Yönetimi ve terörörgütleri düşman ilan edilsin ve dünya bu düşmana karşı savaşsın" çağrısında bulundular.İsrail basınında yer alan haberlere göre, dün sabaha karşı toplanan güvenlik kabinesindeaşırı sağcı bakanlar "Fırsattan istifade edilerek Filistinlilerin işlerinin bitirilmesini"önerdiler, ancak Şaron zaten saldırının dünyada güçlü bir anti terör akımı doğuracağınıhesaplayarak İsrail’in "karanlıktan yararlanan hırsız gibi davranmasına gerek olmadığına"karar verdi.Şubat 1993'te 6 kişi ölümüne, binden fazla kişi yaralanmasına neden olan Dünya TicaretMerkezi saldırısı, ABD kamuoyunu oldukça meşgul etmişti. 1995 yılında olayın failiolarak gerçek adı Abdülbasit Kerim olan Remzi Yusuf, Pakistan'da yakalanarak ABD'yegetirildi ve yargılanarak 240 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2 sene sonra bu kezOklahoma'daki Federal binasının önünde patlayan bomba, 168 kişinin ölümüne nedenoldu. Olayla ilgili olarak gözler yeniden Araplara dolayısıyla Müslümanlara çevrilirken,medyada kaynağı bilinmeyen uzmanların açıklamalarına dayanarak yeralan haberlerolayın faillerinin Ortadoğulu olduğunu gösteriyordu. Ancak olayı ciddi olarak araşıtranFBI uzmanları olayın Aşırı Sağcı bir milis topluluğu tarafından gerçekleştirildiğinisaptadı. Olayın faili Timothy Mcgavver geçtiğimiz yıl zehirli iğne ile idam edildi. 1997yılında yaşanan bir başka olay ise kamuoyunu kimin yönlendirdiğini ortaya koyuyordu.Transworld Havayollarına ait 800 uçuş sayılı uçak, 17 temmuz günü Long Island 'ıngüneydoğusunda düştü. Olayda 230 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine harekete geçenMossad'ın Psikolojik Savaş ünitesi (LAP), bir kampanya başlatarak yaşanan felaketinarkasında İran ya da Irak'ın olduğuna ilişkin haberleri yaymaya başladı. Adıaçıklanmayan üst düzey yetkililerden, araştırmacı- gazetecilere kadar bir çok kişiyikullanan LAP'ın bu çalışmaları ABD'deki ve tüm dünyadaki müslümanları baskı altınaalırken, yaklaşık bir yıl sonra olayı araştıran FBI Baş Araştırmacısı James. K. Kallstromolayda her hangi bir terörist bombasına ve adli bir suçun bulunmadığını açıklıyordu.Uçağın, ABD ordusunun Elektronik savaş sistemlerinin denendiği tatbikat bölgesindengeçtiği için elektronik kilitlenme yüzünden düştüğü gerçeğininin ortaya çıkması üzerine

Page 11: netkırılmason

11

Kallstrom'un yakın çevresindeki dostalarına ," zamanı boşa hacattıkları için Tel Aviv'dekipiçleri duvara çivilemenin bir yolu olsa bunu yapmayı çok isterdim. Basına sızdırdıklarıherşeyi kontrol etmek zorunda kaldık" diyordu. ( 10)

PEARL HARBOR SENDROMU!Gerçekleşen menfur saldırı üzerine gözler yeniden İslam dünyasına ve müslümanlaraçevrilirken, basında çıkan 'Pearl Harbor' benzetmesi son derece dikkat çekiciydi.Hawaii'deki Pearl Harbor limanındaki ABD Pasifik Filosuna Japonlar 7 Aralık 1941tarihinde ani bir hava saldırısı düzenledi. Ülkemizdede gösterilen 'Pearl Harbor ' filmindede anlatınlara göre 6 uçak gemisi, 2 savaş gemisi, 3 kruvazör ve 11 destroyerden oluşanjapon filosunu haftalarca bulamayan (!), ABD İstihbaratı yüzünden gafil avlanan ABDDonanması, japon baskını sonucu birçok gemisininin yanısıra üç bine yakın subay ve erikaybetmişti. Gerçekleşen kanlı baskın üzerine ABD İkinci Dünya Savaşına girmişti. PearlHarbor baskının aradan geçen uzun zamana karşın insanların akıllarında hala büyük birsoru işareti olarak duruyordu.Konuyu yıllar sonra ele alan Fransız Le Figaro dergisi şunları yazıyordu: " Olay birdüzmece idi ancak bu uzun zaman bir sır olarak kaldı. Kim istedi, kim karar verdianlaşılamadı, yüzyılın kalanına devasa etkiler yapacak o saldırıya... 50 sene sonra gerçekortaya çıktı: Roosevelt biliyordu. Amerika Başkanı savaşa girmelerini kesinleştirmek içinbile bile Japonların Hawai üssüne saldırmalarına göz yumdu... Pearl Harbor baskınınaizin verilecekti. Çünkü böylece Amerika beklediği firsatı yakalayacak, savaşagirebilecekti... Seçim yapılmıştı. Geniş risklere rağmen Amerika Silahlı Kuvvetleri'ninsavaşa girmesi gerekiyordu. Böylece 6 Aralık'ı 7'sine bağlayan gecede Washington'da enüst mevkiden, baskını kimseye haber vermeden serbest bırakma kararı alınmıştı ve busavaşı değiştirdi ve çok sonra zaferi getirdi. O gece Beyaz Saray'ın Başkan odasıda olayınyönetmenleri, Japon baskınıyla ilgili ilk haberlerin gelmesini beklediler.. ( 9)Uluslarası bir komplo sonucunda savaşa itilen ABD bu olay dışında bir çok kerekandırıldığı görülüyordu. ABD'deki Demokrasinin gerçekte gizli ve görünmez birtotaliterizm olduğunu söyleyen ABD'li İliteşim Bilimci Noam Chomsky, Türkçe'yeMedya Denetimi adı altında çevrilen kitabında, Amerika'daki bu görünmeztotaliterizmin-buna "demokratik totaliterizm" de denebilir-nasıl işlediğine ilişkin çarpıcıörnekler vermişti. Buna göre Amerika'yi yönetenler, ( hükümetler değil, gerçek devlet)bir konuda karar verdiklerinde, örneğin bir dış müdahale istediklerinde, medyanın karşıkonulmaz büyüsünü kullanarak önce halkı bu konuda hazırlamaktaydılar. Amerika'nınsaldırmak istediği hedef (Saddam, Noriega, İslami gruplar, Sandinistalar vs.) önce halkıngözünde birer "şeytan"a dönüştürülürdü. Bunu yapabilmek için medya aracılığıylagörünür propagandalar ya da bazen görünmez psikolojik bilinçaltı telkinleri yapılırdı.Sonuçta halka, yabancı bir ülkeyi işgal edip insanlarını öldüren Amerikan askerlerinialkışlamaktan başka bir görev kalmazdı. ( 12)Serdar Turgut'un 18 Eylül 2001 tarihli Hürriyet'teki yazısında, George Bush Jr gibi sonderece yetersiz bir yöneticinin çevresini sarmış tecrübeli, yaşlı kurtları çok tehlikelibuluyordu. Amerikan devlet adamları, başkanın bu özelliğini bildikleri için, onun etrafınıdevletin içinden yetişmiş, her dönemde etkili olan ‘‘tecrübeli’’ insanlarla çevirdiler. Onunistenmeyen bir hata yapmamasının tek garantisi de buydu zaten. Mantığı bir aşama ileriyegötürürseniz, istenileni yapmasının da garantisi buydu tabii ki. Amerikan başkanınıyönlendiren etrafındaki devlet adamlarına bakarsanız, onların uzunca bir tarihi kesittesüreklilik arz ettikleri görülüyordu. Yönetimler değişse de, yönetim diğer partiye gitse de

Page 12: netkırılmason

12

bu adamların fikri önemliydi. Hep vardılar. Onlara danışılırdı hep. Terör olayının vurmazamanlaması da bu açıdan ilginçti.Clinton son derece yetenekli, bilgili ve de gerektiğinde var olan yapıları sarsmaya niyetlibir başkandı. Zaten bunun içindir ki, O 8 yıl boyunca, son derece koordineli, inanılmazbir ‘‘nefret kampanyasına’’ hedef oldmuştu kendi ülkesinde. Bir başkan hakkında hayattasızmayacak bilgiler bile sızdırıldı gazetecilere onun aleyhinde. Amerikan sağı kin ilesaldırdı ona. Devletin mekanizmaları içinde yer alan insanların bir bölümü de Clinton'ıaçıkça tehlikeli buluyorlardı; onlar da yardımcı oldular bu kampanyaya. Hayattaolmayacak şey oldu, gizli servis içinden bile onun aleyhine konuşanlar çıktı bir ara.Ancak hákim yapıların bütün sarsma girişimlerine karşılık, sade vatandaş onu hepdestekledi ve o düşürülmeden başkanlığını tamamladı.Teröristin yurdu yoktu. O, vuracağı ülkenin yönetiminde zayıflama olmasını beklerdihep. Bu nedenle saldırının Clinton döneminde değil de Bush döneminde olması sonderece normaldi. Bush'un olaylar süresince ciddi bir liderlik vasfı sergileyememesinormal, ancak normal olmayan, Amerikan devletinin en gizli çalışma mekanizmalarınahákim ve başkanın adamı olan kişilerin tutumlarıydı. Tuhaf bir karışıklık vardı Amerikanyönetiminde; ‘‘Derin devlete’’ de hákim olan devlet adamlarına da birşeyler oluyordu.Tuhaf tuhaf bilgiler sızıyordu gazetelere. William Safire gibi askeri ve istihbaratkaynaklarıyla sağlam bağlantıları olan bir insan, başkanın uçağının gizli kodlarınınteröristlerde olduğunu yazıyor, ‘‘Acaba yönetim içinde onlara bilgi sızdıran casus muvar?’’ diye soruyor, bu Amerikan basınında bomba etkisi yaratmıyordu. Başkanyardımcısını koruma altına almak için Camp David'e götürüyorlar, buna karşılık başkanBeyaz Saray'da bırakılıyordu. Tamam, aynı yerde bırakmamak lazım onları ama zatenbaştan itibaren olayın koordinesi de Başkan Yardımcısı Cheney'nin elindeydi zaten.Amerika'ya yakın ve ülkeyi tanıyan herkesin anlamakta çok zorlandığı şeyler bunlarlasınırlı değildi..Olayın polisiye araştırma sürecinde de tuhaf haberler sızmıştı gazetelere. İlk haberBoston'dan geldi. Teröristlere ait olduğu iddia edilen arabada pilot uçuş kitapçığı ve biradet de Kuran bulunmuştu. Bu ‘‘delil’’in hemen ortaya çıkması ilginçti. Daha da ilginçbir haber Florida'dan geldi. Yazılana göre, olay gününden bir gün önce üç adam bir baragitmişler, gece boyunca içmişler, kızlara para dağıtmışlar, kucaklarında dansettirmişlerdi. Adam başı 200 dolar kadar para harcamışlar, bunu kredi kartıyla ödemişler,sonra da gitmişlerdi. Bilin bakalım arkalarında ne unutmuşlardı? Habere göre, bu adamlarbarda bir adet Kuran bırakıp gitmişlerdi. Boston'daki olaya inanmaya çalışsak bile busenaryo oldukça hayal sınırlarını zorlayıcıydı. (13)Bush, menfur saldırıdan 2 gün sonra Beyaz Saraydaydı. New Yorker'dan Elsa Walsh'ınhaberine göre, 13 Eylül akşamı Saray'ın Truman Balkon'unda hastası olduğu Kübapurosunu içerken yanında kabul ettiği bir sürpriz misafir vardı. Bush, 11 Eylül eyleminin19 zanlısından 15'i Suud vatandaşı çıkacağı elbette o akşam tahmin edemezdi ! Yoksamisafir olarak kabul ettiği Suudi Prens Bandar'la Washington siuletini rahatça seyredecekkadar gafil olamazdı ! Ladin aile üyelerinin FBI sorgusuna tabi tutulmadan ABD dışınaçıkartılması için aile dostu Bush'dan özel uçuş izni istiyordu. ABD'de tüm uçuşlar iptaledilmişti. Bush, Ladin ailesine gerekli izni verirken, 11 Eylül'ün faili araştıran FBI,Usame Bin Ladin ve El-Kaida ismini açıklamaya hazırlanıyordu. CNN, olaydan 10dakika sonra Usame'nin adını açıkladığına göre Bush, ne yaptığını biliyordu. (14)

Page 13: netkırılmason

13

BEYAZ SARAY MI? PETROL- SAVUNMA SANAYİ ŞİRKETİ Mİ?11 Eylülle kriz yönetecek Cumhuriyetçilerin Beyaz Sarayı daha çok petrol ve savunmasanayi şirketini andırıyordu. Başkan Bush, 1977'den beri küçük bir petrolcü, ABDyönetiminin 2 numaralı ismi, Başkan yardımcısı Dick Cheney ise kurt bir petrolcüydü.1991 Körfez Savaşı sırasında Baba Bush’un Savunma Bakanı olan Cheney, enerji vepetrol konularında uzman bir isimdi. Cheney, Halliburton Enerji Şirketi’nin eskiCEO’suydu. 1919 yılında kurulmuş olan Halliburton Enerji Şirketi’nin, 100 ülkede 85bin çalışanı vardı. Dünyanın en büyük petrol hizmetleri yüklenicisi olan bu şirketinkolları, Balkanlar’dan Hazar Denizi’ne, Uzakdoğu’ya kadar uzanıyordu.Cheney’in şirketi, 1991 yılındaki Körfez Savaşı’ndan sonra Saddam yönetimiyle 15milyon dolarlık iş yapmış, savaşta zarar gören altyapının onarılması için ekipmanlarsatmıştı. Halliburton, Irak’a yönelik operasyonun ardından yeniden yapılanmaaşamasında pastadan en fazla payı almıştı.ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condeleeza Rice da petrolcüydü. Bush’un adımatarken bile danıştığı Bayan Rice, Chevron Petrol Şirketi’nin eski yöneticisiydi.Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan Chevron’da yönetim kurulu üyeliğiyapan Rice’ın adı, “verdiği üstün hizmetler”den ötürü bir petrol tankerine verilmişti.ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld , batan Enerji devi Enron şirketinin eskihissedarlarındandı. Enron şirketi’nin CEO’su Kenneth Lay’in Başkan Bush’un eskiarkadaşıydı ve Bush Teksas Valisi iken, Enron’a çeşitli konularda kolaylıklar sağlamıştı..Enron’un 2001 yılı Aralık ayındaki iflasıyla ilgili sorular 11 Eylül ortamında örtülmüşkaranlıkta kalmıştı.Tabii petrolün ve enerjinin yanı sıra milyar dolarlık savunma sanayini de unutmamakgerekiyordu. Bir Carlyle Group var ki akıllara zarardı. Geçen yıllar içinde şirketin üstdüzey yönetiminde kimler görev yapmıştı ki... 1987 yılında kurulan Carlyle Group çoközel bir yatırım şirketiydi.Grubun en çok yatırım yaptığı alan ise, tahmin ettiğiniz gibi,savunma sanayiydi. Carlyle Group’un, 11 Eylül’den sonra, uluslararası teröre karşıbaşlatılan savaşta resmi olmayan rakamlara göre, 13.5 milyar dolarlık anlaşmaimzalamıştı. Carlyle Group ABD yönetimiyle sıcak ve sıkı ilişkileri olan bir şirketti.Şimdi kimin eli, kimin cebinde misali, bir listeye geliyor.. Bir numaraya Baba Bush’ukoymalıydı. ABD’nin 41. Başkanı olan George Herbert Walker Bush, bu grubun eskiyönetim kurulu üyesi ve danışnanıydı. 1991’deki Körfez Savaşı’nın ABD GenelkurmayBaşkanı ve şimdinin Dışişleri Bakanı Colin Powell, bir dönem Carlyle Group’unsözcülüğünü yapmıştıı. Şirkette çalışanlar arasında hem Reagan döneminde hem de BabaBush döneminde bakanlık yapan James Baker da bulunuyordu.Carlyle Group’ta başkanlık yapan önemli bir başka isim ise, Cumhuriyetçi BaşkanRonald Reagan’ın Savunma Bakanı Frank Carlucci idi.. Carlucci, sık sık PrincetonÜniversitesi’ndeki oda arkadaşıyla biraraya gelerek şirket işlerini konuşur ve askerikonuları ele alırdı. Carlucci’nin üniversite yıllarından arkadaşı olan kişi ise, ABDSavunma Bakanı Donald Rumsfeld’ten başkası değildi.Liste böyle uzayıp gidiyor. Filipinler eski Devlet Başkanı Ramos’tan tutun da,İngiltere’nin eski Başbakanı Major’a kadar onlarca kişi ekmek yemişti CarlyleGroup’tan. Carlyle Group’a yatırım yapan Suudiler arasında bin Ladin ailesi de vardı.Bin Ladin ailesinin Carlyle Group’ta 2 milyon dolarlık yatırımı olduğu belirtiliyordu. (15)Bütün bunlar bir buzdağının görünen kısmıydı.Görünmeyen, bilinmeyen kısım kirliilişkilerle doluydu. Bu ilişkiler yumağına bakıldığında Amerikan dış politikasının bu

Page 14: netkırılmason

14

şirketlerin menfaatleri gözetilerek yürütüldüğü ortaya çıkıyordu. Mesela Kuzey Kore.Başkan Bush işbaşına geçer geçmez Kuzey Kore’nin elindeki uzun menzilli balistikfüzelerin tehdit olduğunu dile getirmişti. Gerçi hala söylüyordu ama, yaklaşımının BabaBush’un devreye girmesiyle yumuşatmıştı. Baba Bush oğluna, Carlyle Group’unKore’deki yatırımlarını hatırlatmıştı.. Zira, Kore yarımadasındaki gerginlik Carlyle’ınözellikle Kore’deki işlerini etkileyebilirdi. Gerçi Kuzey Kore sorununda tansiyon zamanzaman yükseliyordu ama, ABD’nin Kuzey Kore politikası Carlyle Group’un çıkarlarıgözetilerek yürütülüyordu.11 Eylül'ün onbaşısı Bush, enerji ve sanayinin seçtiği zeka seviyesi düşük bir piyondanbaşkası değildi. DYP eski lideri Tansu Çiller'in ANAP eski lideri Mesut Yılmaz içinkullandığı ' 28 Şubat'ın onbaşısı' tabiri globallaşmıştı. Bush, Matrix'in ürettiği yapay 'Global 28 Şubatı -11 Eylülün onbaşısı' idi. İpleri elinde tutanlar Matrix'in kurgularınıyazanlar, 11 Eylülü istismar edenler veya bizzat planlayanlardı.

MATRİX'İN KADER SEÇİMİMatrix'in kıyamet tellallarını emekli edebilecek Amerika’da 2004 yılında yapılacakseçime kadar oynanacak olan terör oyunlarında daha çok kan dökülecekti. Matrix, Bushekibini emekli etmeye niyetli değildi. Başkanlığa aday olan siyasiler ya Yahudiydi, yaYahudi akrabaları vardı veya Yahudi başkan yardımcısı adayları olmadan seçime girmekistemiyorlardı. Yahudilerden destek almadan hedeflerine ulaşabileceklerini hiçdüşünmüyorlardı. Cumhuriyetçi Bush'un rakipleri, henüz tek bir aday üzerindeuzlaşamamıştı.Demokrat Parti’de, 2004 seçiminde parti adına katılmak için toplam 9 aday yarışıyordu.Bunlar arasında Howard Dean’in yanı sıra diğer önde gelen isimler olarak, son seçiminbaşkan yardımcısı adayı senatör Joe Lieberman, demokratların Temsilciler Meclisi’ndekigrup lideri Dick Gephardt ve senatör John Kerry öne çıkıyordu. Demokratik Parti'denbaşkan adaylığı için ön seçimde yarışanlardan emekli general Wesley Clark'ın ilkgünlerdeki forsu erken sönmiştü. Fazla bağış toplayamayan Clark, adaylığını açıkladığıilk günlerde Bush'a verilen desteği bile geçerek yüzde 52'lik bir kamuoyu desteğisağlamıştı.Uzmanlara göre, diğer önemli adaylar Irak savaşına tam destek verirken, partide savaşkarşıtı söylemi ve liberal yaklaşımıyla Dean, bir farklılık kaynağı olarak görülüyordu.Vermont eyaletinin 54 yaşındaki eski valisi Dean, seçilirse dünyayla uzlaşma içinegireceğinin işaretini veriyor ve büyük bütçe açıklarına yol açan Bush’un vergi indirimiuygulamalarını durduracağını belirtiyordu. 'Uykusuz Yaz Turu’ adını verdiği 10 kentikapsayan ve 200 bin dolara mal olan seçim kampanyasını 30 Eylül 2003’de tamamlayanDean, 1995’te Başkan Bill Clinton’ın gerçekleştirdiği ve bugüne kadar hiçbir Demokratadayın yakalayamadığı 10,3 milyon dolarlık bağış rakamını ve şimdiden yüzde 25oranında demokratların oylarını toplamayı başarmıştı. Demokratların geçen seçimdekiadayı Al Gore, Dean'a destek veriyor, daha önce başkan yardımcısı adayı olanLieberman'a destek vermiyordu. Şansı en yüksek olan adaydı; genç, atak ve cesurdu.Daha çok bütçe açığının çözülmesini, her şeyin önkoşulu olarak gösteriyordu.Başkent Washington’daki bazı uzmanlara göre Howard Dean’in yükselişi, 1976 yılındakibaşkanlık seçimini Cumhuriyetçi Gerald Ford’un önünde beklenmedik şekilde kazananDemokrat Jimmy Carter’in önlenemeyen ilerleyişine benziyordu. Carter da o dönemdetanınmamış bir politikacıyken, kısa sürede ABD başkanlığına seçilmeyi başarmıştı.Ancak erken ortaya çıkışı siyasi oyunlarla kurtlara yem olma riskini artırıyordu. CNN,

Page 15: netkırılmason

15

Dean'ın dini altyapısını araştırınca eşinin ve çocuklarınının Yahudi olduğu sonucunavarmıştı. Usame Bin Ladin adil bir mahkemede yargılanmadan 11 Eylül aldırısınınsuçlusu olarak görülemez diyen Dean, Saddam'ın yakalanmasının ABD'yi daha güvensizhale getirdiğini savunuyordu. (16)İlk adaylığını açıklayan Massachusetts’i Amerikan Senatosu’nda temsil eden Vietnammadalyalı gazi John Kerry, rakibi başkan Bush’un Irak politikasını destekliyordu. Katolikolduğunu söyleyen ABD başkan adayı Kerry’nin ataları Yahudiydi. Senatör Kerrydaralan iç ve dış ticareti hızlandırmayı en önemli konu olarak işliyordu. Ona göreBirleşmiş Milletlerle Irak yüzünden bozulan ilişkilerin, Bush’un Avrupa ve Rusya baştadiğer ülkelerle ABD’nin arasını açması, Amerika’nın Dış Ticaretine ve onun sonucuekonomiye darbe vurmuştu. Diğer aday Kongre üyesi eski Senatör Gephardt ise ilk işin,iç talebi artıracak politikalar olduğunu vurguluyor, sağlık ve işçi ücretlerinde artış gibisosyal harcamalara ağırlık verilmesini istiyordu.Joe Lieberman, geçen seçim kampanyası sırasında cumartesi günleri çalışmamış,“Seçilirsem Şabat günü tatil yaparım” demekte mahzur görmemiş Musevi lobisiniarkasına almış dindar bir Museviydi. Şimdi yürüttüğü kampanyada da ‘Musevi’ kimliğinisaklamıyordu Lieberman; bir çok yerde seçmenin karşısına ‘kippa’ denilen takkesinitakarak çıkmakta beis görmüyordu. Onun Musevi oluşu kampanyada konuşulmuyordu.Geçen seçimde Al Gore'un başkan yardımcısı adayı olan Joseph Lieberman, yine birdemokrat başkan adayının, büyük ihtimalle Dean'ın yardımcısı olarak seçime girebilirdi.İlk havasını yitiren 58 yaşındaki Wesley Clark, NATO'nun Avrupa Merkezi KuvvetlerKomutanı olarak Kosova Harekatı'nı yönetmesi, daha önce de Dayton Anlaşmaları ilesonuçlanan Bosna Barış Süreci'nde oynadığı rol ile tanınmıştı. Tıpkı eski başkan BillClinton gibi orta halli bir Arkansas ailesinden gelen, West Point'ten (Kara Harp Okulu)birincilikle mezun olmuş, (yine tıpkı Clinton gibi) prestijli Rhodes bursu ile OxfordÜniversitesi'nde eğitim görmüş, (ancak Clinton'ın aksine) Vietnam'da savaşmış vemadalya almış birisiydi. National Review dergisinde Bn. Anni, Clark, onunda Yahudiasıllı olduğunu yazıyordu. Yazar, Clark'ın “Benim ailem Musevi din adamları çıkartan biraile” diye böbürlenerek Yahudi lobilerine göz kırptığını belirtiyordu. Kamuoyuyoklamalarında tepetaklak gidişi halkın bir komutan değil barışı temsil eden bir başkanaradığını ortaya koyuyordu.Eski başkan Clinton'ın, 2003 yazında New York'taki evinde verdiği bir yemekte,konuklarına "Demokratik Parti'nin iki yıldızı var: Biri Hillary, diğeri Clark" dediğinianlatanlar, eğer emekli general ön seçim yarışını kazanırsa, eski First Lady'nin de, onunyanında "başkan yardımcısı adayı" olarak yer alabileceğini söylüyorlardı. Bunların hepsifos çıktı. Hillary Clinton, New Yorklulara verdiği söz nedeniyle kesinlikle adayolmadığını açıkladı. Hiç siyasi tecrübesi olmayan Clark, medyada yaptığı hatalıçıkışlardan dolayı kamuoyunda kısa sürede diskalifiye oldu. Bu durum, Bush karşısındademokratların kaybedeceğini anlayarak ' Hillary 2008 seçimlerine hazırlanıyor' şeklindeyorumlandı. Hillary, 2008 için 'hayır' demedi, ayrıca Amerikan halkının kadın birbaşkana ne kadar hazır olduğuda soru işaretiydi. Onunda Yahudilerle ilişkisi vardı.Hayatı boyu methodist Hiristiyan bilinen Hilary Clinton New York’tan adaylığınıkoyduğunda, üveybabasının Yahudi olduğunu, annesinin üvey kardeşinin de museviliğegeçtiğini ağzından kaçırıvermişti. Hillary, İsrail'in politikalarının tam destekçisiydi.Hillary, Kery ve Lieberman, ayrıca Ermeni lobilerinden destek görüyor ve Türkiyealeyhine gündeme getirilen soykırım yasa tasarılarına destek veriyorlardı. Seçildiktensonra, Türkiye'nin önemini ve Amerikan çıkarlarını anlatan danışmalarına uysalarda

Page 16: netkırılmason

16

seçimlerde Ermenileri sevindirecek açıklamalar yapıyorlardı. (17)Extremist Liberterien” Parti’den aday adayı olan Lyndon LaRouche, hiç şansı olmayanbir maskot gibiydi. 11 Eylül terörünü düzenleyen güçlerin “Amerika'nın dışında değiliçinde” olduğunu söyleyen LaRouche, ABD ve pek çok ülkenin düşmanı olan İsraildurdurulmadan dünya barışının sağlanamayacağını savunuyordu.2004 yılında Bush'un seçimi kazanmak için yeni terör saldırılarına ihtiyacı vardı. Dean'ınyükselişi Beyaz Saray'dan endişe ile izleniyordu. Dean, 2004 yılında demokratların tekadayı haline gelirse Bush ekibi panikleyecekti. Amerikalılar, ancak ' Dere geçerken at,savaş varken komutan değiştirilmez' düşüncesinde olurlarsa Bush'u tekrar başkanseçerlerdi. 2003 yılında ABD bütçesi 401 milyar dolar açık verdi. En son baba Bush 290milyar dolar açıkla 1992'de ABD'yi Bill Clinton'a teslim etmişti. W. Bush, ABD'yi 4trilyon dolar bütçe fazlası ile teslim almıştı. Son üç yılda 2 milyon 700 bin Amerikalıişini kaybetti. Amerikalılar Bush'a savaştan ziyade ekonomiyi batırdığı için kızgınlardı.Ekonomi Bush'un en zayıf noktasıydı. 2004 yılında bütçe açığının dahada açılmasıbekleniyordu.( 18) Bunu gören Bush yönetimi bir yandan 350 milyar dolarlık yeni ekvergiler koyarken bir yandanda yaşlıların sağlık giderlerinin karşılanmasını öngörenyasayı onaylayarak seçim yatırımı yapıyordu. 40 milyon yaşlının oyunun peşinde olanBush'un bu girişimi bütçeye 400 milyar dolar ek gider demekti.Yeni yıl öncesi ABD'de terör alarmı Irak'ın düşüşünden ve 11 Eylülden beri ilk defa 'turuncu' seviyesine çıkartılmıştı. Gerekçe El Kaida'ya ait olduğu iddia edilen El Cezire'deyayımlanan bir teyp kasetiydi. ( 19) Amerikalılar, alışverişe gitmiyor, yolculuğaçıkmıyordu. Hergün El Kaidanın saldıracağı hedeflerle ilgili yeni balonlar üretiliyordu.Paranoya halini alan korku havası terör estiriyordu. Esen terör havası El kaida terörüdeğil Bush ekibinin estirdiği seçim terörüydü. Seçim için daha kampanya yapmadan100milyon doları bağış toplayan Bush/Cheney ikilisinin arkasında petrol ve savunmasanayini elinde tutan gözü kanlı Musevi tüccarlar duruyordu. 2004 seçimine kadarAmerikalıların vatanseverlik duygularını ajite etmek için yapay terör saldırılarınıntezgahlanacağı ortadaydı. 2004 yılı, Matrix'in kader seçimini kazanmak için her yolumübah görenlerin düzenleyeceği yeni saldırılara gebeydi.

Page 17: netkırılmason

17

CHAPTER 2

MATRİX'İN PROVAKATÖRÜ MOSSAD

Dünyada en güç iş gerçekleri araştırmaktı. Güçtü, çünkü her zaman elinizin ulaşabildiğiyerde değildi gerçekler… Ayrıca, diyelim gerçeklere ulaştınız; ortaya çıkartılmalarıherkesi mutlu etmeyebilirdi. Bazen de, 'gerçek' sanarak 'yanlışa' ulaşabilir vebulduğunuzu ne yapacağınızı şaşırabilirdiniz… Ancak, ne kadar zahmetli, güç, şaşırtıcı,hatta üzücü olsa da, Matrix'de yaşamayanlar için, 'gerçek' yolculuğu bazen kaçınılmazoluyordu. Türkiye ve dünya basınında pek çokları : " İslâmî basın ve müslüman ülkelerikomplocu; İslâmcı basın, Mossad'ın eylemlerden haberi olduğunu, New York'takiYahudileri uyardığını ve Dünya Ticaret Merkezi (DTM) binasında çalışan dörtbinİsrailli'nin o gün işe gitmediklerini yazdı. Bu, 'komplo teorisi'dir." diye yazıp, çizdiler. (20) Yahudiler, bu tür yaklaşımları ' antisemitizm' olarak algılıyor ve hemen sindirmeoperasyonu başlıyordu.Matrix'de yaşayanlar, bu iddiaları görmemek için elinden geleni yapsada artık mızrakçuvala sığmıyordu. Avrupa'da yapılan anketde dünya barışının yegane tehdidi İsraildeniliyordu. Avrupa Birliği Kamuoyu Yoklama Komisyonu (Eurobarometre) 2003 Nisanayında "Dünya Barışını En Çok Tehdit Eden Ülke" konulu bir anket düzenlemişti.Anketin kesin sonuçları İsrail'i çileden çıkardı. Ankette 8 İslam ülkesi bulunuyordu.Avrupa Birliği üyesi 15 ülkede gerçekleştirilen bu ankete 7515 kişi katılmıştı.4 Kasım'dasonuçlar resmi olarak açıklanınca %59 oyla en terörist ülke "İsrail" çıkmıştı. İsrail'iKuzey Kore %57,İran %56, Irak %55, Afganistan %54 takip ediyor, ABD % 53 oylaterörist ülke sıralamasında yerini alıyordu. ( 21)Bu anket Amerika'nın dilde "terörle mücadele" fiiliyyatta ise terörün kendisi olarakdeğerlendirilen askeri eylemlerinin desteklenmesi için yaptırılmıştı. Resmen kendikazdıkları kuyuya düşmüşlerdi. Anketin sonuçları Yahudi örgütleri şaşırtırken, İsrail’detepkiyle karşılandı. Simon Wisenthal Merkezi, anketi ırkçı olarak tanımlarken, Avrupa’daantisemitizimin güçlendiğinin kanıtı olarak yorumlamıştı. İsrail hükümetiyse, AB’ninOrtadoğu barış sürecinden çıkarılmasını istemişti. İsrail Başbakanı Ariel Şaron, ABkamuoyu yoklama kurumu Eurobarometre’nin araştırmasının sonuçlarını kınarken, ABdönem başkanlığını yürüten İtalya’nın Başbakanı Silvio Berlusconi de “öfkesini” dilegetirenler arasındaydı. Arial Şaron, Avrupa kamuoyunun homojen olmadığını,Eurobarometre'nin belli bir kesimden kimseleri anket için seçtiğini savunuyordu.ABD Dışşleri Sözcüsü Adam Ereli anket sonuçlarına, "ABD dünya barışına bir tehditdeğil, adeta onun teminatıdır.Barış,istikrar ve özgürlüğü, kendi dost ve müttefikleriyledünya çapına yayma arzusu taşımaktadır."diye tepki gösteriyordu. Matrix'in kralı çıplaktı.İngiliz Glasgow Herald gazetesinin 2 Kasım Pazar 2003 günkü nüshasında NeilMackay imzalı ' İsrailliler, İkiz Kulelere uçakların çakılmasını film gibi seyrettiler'başlıklı haber, İsrail konusundaki kuşkuların ayyuka çıktığını gösteriyordu. Haber, AlJazeera Net, Al Ahram veya Karachi DAWN'da yayımlansaydı' klasik antisemitik'yaklaşımlardan biri olarak algılanırdı. Oysa ' Uyuyan MOSSAD casusları ile 11 Eylül-El-Kaida bağlantısı iddialarının yazarı bir İngilizdi.11 Eylül saldırısı öncesi İsrail İstihbarat Teşkilatı MOSSAD, ABD sathındaki yasadışıistihbarat faaliyetleri en üst düzeye çıkartıyordu. Olağanüstü bir durumun mevcudiyetihemen seziliyordu. İstihbarat örgütleri uyuyan ' terorist cell; sleper'lar peşindeydi, kimse '

Page 18: netkırılmason

18

spy cell; sleeper'ların peşinde değildi. ' Uyuyan MOSSAD' casusları, ABD'ye ' Artstudent' olarak girmişlerdi. 2001 yılı bahar aylarında İsrailli sanat öğrencisi sayısındagörülen artış dikkat çekiciydi. ( 22)Newsweek'in 20 Mayıs 2002 tarihli nüshası, ABD'nin 11 Eylülden net olarak haberdarolduğunu duyurdu. Bir FBI ajanı, Fransız istihbaratının aşırı İslamcı gruba üye olduğunubildirdiği Fas asıllı Fransız pilot öğrencisi Zacarias Moussaoui'nin İkiz Kulelere uçaklarlaintihar saldırısı düzenlemeyi planladığını 6 Ağustos 2001'de rapor etmişti. Eylemden biray önce aşırı İslamcı öğrenci tutuklanmasına rağmen FBI'ın bu bilginin üzerinegitmemesi affedilecek skandal değildi. Üstelik potansiyel teröristlerin adresleribiliniyordu. (23)FBI'ya Fransız İstihbarat vasıtasıyla ulaşan rapora göre, 'uyuyan Arap teröristler',Phoenix, Arizona, Miami, Hollywood ve Florida'da Aralık 2000'den Nisan 2001'de kadar'uyuyan İsrailli casuslar'ın gölge takibinde yaşamıştı.11 Eylül'ün iki lideri MohammedAtta ve Marwan al-Shehi'yi bir grup izlerken Hamburg'dan ayrıldıktan sonra Hollywoodve Florida yaşayan 3 intiharcıyı diğer bir Mossad grubu takip etmişti. Topu topu 25 binkişinin yaşadığı Hollywood'da birbirine yakın yaşayan 5 eylemcinin komşuları Bahar2001'e kadar ve sonrasında ABD'ye merak saran İsrailli sanat öğrencilerinin üçüydü. 11Eylül intihar eylemcisi, hatta önderleri kabul edilen Atta ve Shehi'nin kiraladığı daireninkapı komşusu 2 İsrailli MOSSAD ajanı sanat öğrencisinden başkası değildi. DiğerMOSSAD elemanı İsrailli sanat öğrencileride nedense tesbit edilen diğer 8 intiharcınınyaşadığı kuzey kenti Fort Lauderdale'yı tercih etmişti.MOSSAD, 11 Eylül faillerini adım adım izlemiş, konuşmalarını kaydetmiş, planlarınıharfiyen öğrenmişti. Veya planları kendileri yapmış, Batıya düşman bu radikal, iyi eğitimalmış, zengin çocuğu Arapları ustaca kullanmışlardı. Neticede ölüler konuşmazdı,intiharcıların hepsi ölecekti. Yeterli bilgiye ulaştıklarını kavradıktan sonra veyaplanladıkları büyük eylemin en önemli aşamasında İsrail'den MOSSAD yetkilileri bizzatgelerek Ağustos 2001'de FBI'ya 200 potansiyel teröristin listesini vermişti Fransızistihbaratına göre, MOSSAD, FBI'ın hedefini saptırdı; yakınlarda ABD'ye karşı büyük birterör eyleminin olacağını haber veriyor, fakat bunun ABD sınırları dışındaki hedeflereyapılacağını ileri sürüyordu. MOSSAD, yanlış bilgi vererek sanki 11 Eylül menfureyleminin gerçekleşmesini istiyordu.11 Eylülden sonra terörizmle savaş için acilen çıkartılan ' Patriot Akt ve Göçmen Yasası'nedeniyle bugüne kadar 60 İsrailli gözaltına alındı. Robert Murdoch'un sahibi olduğuABD Başkanı Bush'u destekleyen The Fox Tv bile, Yahudi ajanlarının 11 Eylüleylemcilerini bir gölge gibi takip ettiğini, olayın faillerini bildiği halde önce İsraillicasusların bilgi vermediğini ileri sürüyordu; Bush'un haber verdiklerini itiraf edene kadar.2001 baharında ABD'ye girmiş 140 kadar MOSSAD casusu yakalanmıştı. FBI,MOSSAD elemanlarının ' Art students' vize aldığını ve hükümet binalarına, hatta gizliservislere resim satma bahanesiyle girdiğini bir uyarı mektubu ile bildirmişti. Mesela biriBezalel Academy of Art and Design'dan geldiğini söylemiş; okulun sözcüsü PninaCalpen ise son 10 yıldır bildirilen isimde öğrenci olmadığını açıklamıştı. ( 24)İngiliz gazetesi The Guardian'da 6 Eylül 2003'de bir yazı kaleme alan, Mayıs 1997 ileHaziran 2003 tarihleri arasında İngiltere'de Çevre Bakanlığı yapmış, milletvekili MichaelMeacher okların MOSSAD'a çevrilmesine katkı sağladı. İki tecrübeli MOSSAD ajanı,Ağustos 2001'de ABD'yi uyarmak için kalkıp Washington'a gelmişler ve CIA ve FBI'a200 teröristin isim listesini vererek büyük bir eyleme hazırlandıklarını bildirmişlerdi. FBIacaba neden MOSSAD'a ciddiye almamıştı ? (25)

Page 19: netkırılmason

19

Daily Telegraph'ın 16 Eylül 2001 nüshalı haberine göre, listedeki 4 terörist 11 Eylülfaillerindendi. Bu listeden kimsenin tutuklanmamış olması şaşırtıcıydı. Daha 1996 öncesi,uçakla Washington'a teröristlerin saldırı düzenleyeceğine ilişkin bilgi vardı; 1999'daUlusal İstihbarat Konseyi raporunda, El Kaida'nın ismi zikredilerek Pentagon, CIAMerkezi ve Beyaz Saray'da uçak patlatmak istedikleri belirtiliyordu. (26)15 intihar girişimcisi vizelerini Suudi Arabistandan almıştı. Vize bürosu görevlisiMichael Springman, 1987'den Ortadoğu'dan pek çok keyfiyetsiz başvurucuya Amerikanaskeri kamplarında talim görüp Usame Bin Ladinle irtibatlı biçimde Afgan savaşınakatılmaları için vize verildiğini Washington'a rapor etmişti. Newsweek, 15 Eylül 2001tarihli haberinde, Afgan savaşından sonra bu durumun değişik sebeplerle devamettirildiğine dikkat çekiyor, 5 intihar eylemcisinin Amerikan askeri kamplarında eğitimgörenlerin içinden çıktığını vurguluyordu.Yani Amerika, kendi eliyle yetiştirdiğiteröristler tarafından bumerang misali vurulmuştu. ( 27)Japonlar Pearl Harbour'a aniden saldırarak 2. dünya savaşına uyuyan ABD güç aygıtınıngirmesine vesile olmuştu. 2400 Amerikalı hayatını kaybetmişti. Amerikan tarihinin en acıolayı ve gafleti olarak sayılan bu baskını aslında Washington yetkililerinin bildiği veJapon baskınına savaşa katılmak istedikleri için gözyumduklarının belirlendiğine dikkatçeken Meacher, 11 Eylül eylemini de Washington'un bilmesine rağmen Afganistan veIrak'la başlayan işgaller serisine gerekçe oluşturabilmek ve 21. yüzyılı ' Yeni AmerikanYüzyılı' yapmak için gözyumduğunu savunuyordu. Hadi Ladin grubu Afganistan'ayuvalanmıştı, peki Saddam'ın El-Kaida ile ne ilgisi vardı? Ayrıca iddia edilen kimyevi,biyolojik ve nükleer silahlar neredeydi?Eylül 2000 tarihli Gelenekçi muhafakarlara ait think tank grubu tarafından hazırlanan,global Amerikan hegomanyası için ' Amerikan savunma sisteminin yeniden kurulması 'başlıklı orjinal adıyla ' Project for the New American Century (PNAC)' bir yıl sonrabaşlayacak yeni Anerikan savaşının iskeletini oluşturuyordu. Belgeyi yazanlar,halihazırda ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney, Cheney'ın personelden sorumluyardımcısı Lewis Libby, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, yardımcısı Paul Wolfowitzve ABD Başkanı Bush'un küçük kardeşi Jeb Bush'dan başkası değildi.Wolfowitz ve Libby'ye gönderilen PNAC'nin ilk çıktı belgesinde; ABD'nin bölgesel veglobal hiç bir ülkenin üstünlüğünü tanımayacağı( İngiltere dahil), Ortadoğu'da liderliği veinisiyatifi İngiltere'den tamamen devralacağı, Saddamlı veya Saddamsız Irak'ın veardından Körfez bölgesinin ele geçirileceği, Suudi Arabistan ve Kuveyt'de Amerikanüslerinin uzun süreli kalacağı, Çinde rejimin değiştirileceği, Asya'ya yerleştirilenAmerikan güçlerinin artırılacağı, bu yolda Amerikan çıkarlarını Irak ve İran'ın tehditettiği belirtiliyordu. Dünya kontrol ve komuta sisteminin Amerikanın elinde olmasınaengel teşkil edenler içinde Kuzey Kore ve Suriye'de gösteriliyordu.Meacher'e göre 11 Eylülden sonra ABD'nin başlattığı ' Teröre karşı savaş' tezinintemelinde bu proje bulunuyordu Dünyadaki tüm dengeleri sarsacak bu çılgın planısahneye koymak için Evangalist-Yahudi doktrini savunucus neocon denilen aşırı sağmuhafazkarlara, tüm Amerikan halkını savaşmak için ikna edecek, dünya kanuoyunuyanlarına almalarını sağlayacak 11 Eylül eylemi gerekliydi.Aklı başında herkes gibi Meacher de, 11 eylül eylemine Amerikan güvenlik sisteminingeç müdahale edişini anormal buluyordu. İlk uçak 8.46'de, ikincisi 9.03'de nihayetPentagon'u vuran üçüncüsü 10.06'da çakıldı. Washington'a 10 miles uzakta olan Andrewshava üssünün bu arada armut toplaması kabul edilemeyecek bir durumdu. Çünkü Eylül2000 ile Haziran 2001 arasında Amerikan savaş uçakları rotasından çıkan 67 uçağa

Page 20: netkırılmason

20

anında müdahale etmişti. Kurala göre yolunu şaşıran bir uçağa araştırmak için hemensavaş uçağı gönderilmesi gerekiyordu.Meacher soruyordu: Bu müdahalesizliğin sebebi ne yahut olaya gözyuman anahtar isimkim ? Veya Amerikan hava güvenlik sistemi 11 Eylül günü için mi çöktü? Eğer öyleyseniçin ve kimin izniyle? Eski ABD Federal Suç Savcısı John Loftus, Avrupa istihbaratınaCIA ve FBI'ın 11 Eylülde güvenlikte yetersiz kalmadıklarını ilettiğini tesbit etmişti. 11Eylülden sonra ne FBI nede CIA Başkanı başarısızlıkları nedeniyle istifa etmedi. Oysaortada ciddi bir istihbaratı değerlendirememe beceriksizliği vardı. Onlar, yetersiz değilsekusur kimdeydi? Meacher, 11 Eylül saldırısına gözyumanlar olduğu kanısındaydı,buradanda bazı çevrelerin PNAC projesini hayata geçirmek için fırsat yakaladığısonucuna varıyordu. ( 28)The Guardian'dan Neil Mackay'a göre, en sırlı olay ise kuşkusuz 5 Yahudi zanlısınınhala cevaplanamayan tavırlarıydı. İkiz Kulelerin yıkılışını seyrederken sevinç çığlıklarıatan 5 Yahudi genç, beyaz renkli Chevrolet van olan taşıtlarını kendisini polise Mariaolarak tanıtan bir Amerikalının rezerve yerine parketmişti. 911'i arayan Maria, polise ' Birgrup adam benim parkımda minivanları üzerine çıkarak adeta film izlermiş gibi faciayımutluluk içinde seyrediyorlar. Bana şok geçiriyorlarmış gibi gelmedi. Bunun şaşırtıcıolduğunu düşündüm.' dedi. Maria, arabanın plakasını da almayı başardı. FBI devreyegirince Urban Moving şirketine kayıtlı araç, içinde 5 Yahudi gençle New Jersey's Giantsstadyumunda bulundu. Arabanın içinde 4700 USD peşin, yabancı pasaportlar, 19 intihareylemcisinin kullandığı Stanley Knife tipinde çakı-bıçak vardı. Aracı kullanan Yahudigenç polise verdiği ilk ifadede şunları söyledi: Biz İsrailliyiz, Sizinle bir sorunumuz yok.Filistinliler problemdir.'Şöförün ismi Sivan Kurzberg. Diğer gençler ise kardeşleri Paul, Yaron Shmuel, OdedEllner ve Omer Marmari. Nedense bu gençler diğer zanlılar gibi hapiste tutulmadı,transfer edilerek FBI gözetimine verildi ve İstihbarata Karşı Koyma Şubesi SuçlularBölümüne alındılar. FBI, taşınma hazırlıkları yapan Urban Moving'in Yahudi sahibiDominik Otto Suter ile görüştü; tekrar ifadesine başvurmak için birkaç gün sonra geridöndüğünde kayıplara karışmıştı. Ailesinide yanına alarak İsrail'e döndüğü ortaya çıktı.Firmanın bir işçsi, İkiz Kulelerin çöküşü sırasında işçilerin güldüğünü ve kendisine 'şimdi bizim ne ile uğraştığımızı ABD bilecek ' diye ilettiğini bildirdi. CIA'nın TeröreKarşı Operasyonlar Eski Başkanı Vince Cannistraro, araştırma derinleştirildikçeMOSSAD'a çalışan ve İsraillilerin belirlendiğini, Urban Moving şirketinin ' radikalİslam'a karşı mücadele için MOSSAD tarafından kurulduğunu ortaya çıkardıklarınıaçıkladı.İki haftalık gözaltından sonra İsrailli zannıların göçmenlik yasalarını ihlal (!) ettiklerigerekçesiyle sınırdışı edilmelerine karar verildi. Ancak CIA, devreye girerek zanlıların 2ay daha gözetimde kalmasını sağladı. Normalde iki defa ' polygraph test'inden ( yalantestinden) geçirilmesi ve ' 7 yalan detektör'ine bağlanması gereken Yahudiler, alelaceleKasım 2001 yılında sınırdışı edildiler. Yalan detektörüne bağlanmamak için 10 haftadirenen Paul Kurzberg'in avukatı Ram Horvitz, iddiaları ' aptalca ve saçma' olaraknitelendirmedine karşın müvekkilinin bir başka ülkede İsrail ajanı olarak çalıştığı içinteste tabi tutulamayacağını savundu. ( 29)ABD hükümeti, MOSSAD'ın halen HAMAS, İslami Cihat gibi örgütlerin para kaynaklarıkonusunda ABD'de istihbarat çalışmasında bulunduğunu kabul ediyordu. İsrail'inWashington büyükelçiliği diplomatı Mark Regev, gençlerin olayı İnternet'denöğrendiğini, daha iyi seyredebilmek için yakınlaştığını belirterek, olayı ' Gençlik aptallığı'

Page 21: netkırılmason

21

diyerek geçiştirdi. Oysa New York Jewish Gazetesi, Mart 2002 nüshasında UrbamMoving System şirketinin MOSSAD elemanlarının çalışmalarına zemşn hazırladığını,kurumun radikal Arapları izlediğini kabul edeken, gözaltına alınan gençlerin 11 Eylülhakkında hiç bir bilmediğini savundu. ( 30) Boston's Political'in tecrübeli araştırmagörevlisi Chip Berlet, ABD'nin stratejik ortakları İngiltere ve İsraille yaptığı gizlianlaşmaya göre yakalanan casuslar, zarar verilmeden, sorgulanmadan, ' vize ihlali'gerekçesiyle iade edilmsinin normal olduğunu savundu. (31)Bu araştırmanın yazarı Neil Mackay şu sonuca varmıştı: İsrail, ABD sınırları içinde 'radikal İslamcıları' takip ederken, 11 Eylül eylemini yapacak grubun planlarına da büyükihtimalle ulaştı. Ancak bunu ABD'ye söylemedi. İkiz Kuleler vurulursa, ABD'nin sonuolmayan bir savaşa girerek İsrail'in düşmanlarına karşı sınırsız bir güç kullanma imkanısağlayacağını biliyordu. Doğru olanın ne olduğunu bilemiyoruz. Fakat içimizdeistenmeyen duygular var. Gerçekleri tam bilmiyoruz, ama arzu edilmeyen gerçeğikafamızdan atamıyoruz. Tarih, gerçekleri keşfedecek ve karar verecek; biz sadece tahminedebiliriz.İşte İngiltere'de İsrail ve Yahudilere karşı güvensizliğin sebebi bu kuşkuydu. İsrail, kendiçıkarları için 11 Eylüle gözyumup- belki planlayanlara destek vemiş, ABD güç aygıtınıdüşman olarak algıladığı İslam'ın üzerine yürütmüştü. Uyuyan MOSSAD casusları ileuyuyan teröristler arasında yakın bir ilişki olduğu iddiasını Amerikalılar tartışmaktan hepkaçındı.Bir kaç idealist genç veya yetişkinin biraraya gelerek herhangi bir amaca matuf terörteşkilatı kuramazdı. Terör damgası ile İslamı esir alma savaşını başlatanlar, Türkiye'deve dünyada 21. yüzyılın dinlerarası diyaloğ asrı olmasına engel olmaya çalışanlardı.: 11Eylül dinlerarası diyolağa koyulmuş bir bombaydı! 11 Eylülle Hiristiyanlarlamüslümanları sonu olmayan bir savaşa sürükleyen MOSSAD ve Ortadoğu'dakidüşmanlarını ABD'nin güç aygıtını kullanarak, hiçbir masrafa girmeden, üstelik ekyardım alarak birer birer eksilten İsrail'in keyfine diyecek yoktu.Terör, daha ziyade büyük devletlerin kullandığı çirkin bir psikolojik savaş aletiydi son 50yıldır. Bir çırpıda sayabileceğiniz terör örgütlerinin elemanları büyük devletlerinkucağında yetişti. Dünyanın herhangi bir ülkesinde bir anket yapılsa ve dünya barışınıtehdit edenler ülkeler sorulsa cevabı AB ülkelerindeki anketde ortaya çıkan İsrail veABD'den farklı olmazdı. Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve İtalya'nın tehdit edici ilk yediülke arasına girmesi kaçınılmazdı. Çünkü bu ülkeler dünyanın en büyük silah üreticilerive enerji tüketicileriydi. Üretilen silahların pazarlanması için savaş gerekliydi. Savaşınçıkması için terör örgütlerinin beslenmesi elzemdi.Terörün dini, imanı yoktu. Kuzey İrlanda'da olan vahşete ' Hiristiyan terörü', Filistindeolup bitenlere ' Musevi terörü', El Kaida'nın menfur intihar eylemlerinede ' İslam terörü'yakıştırması yapılamazdı. Bu gerçeği anlamak yerine müslümanları terrorist göstermekisteyen CNN muhabiri, Muhammed Ali’ye İkiz Kulelerin yıkılmış harabesinde dolaşırkenistediğini söyletmek istemişi; Ali, muhabirin suratına sol bir kroşe ile yukarıdaki gerçeğiyumruklamıştı ( 32)Bütün dinlerde savaş sırasında bile sivillere, masum kadın ve çocuklara karşı yapılansaldırılar savaş kapsamında tutulmamıştı. Özellikle İslamda ağaçlar, hayvanlar bilekoruma kapsamındaydı. Terörün, ideolojisi etnik milleti, cinsiyeti, vatanı yoktu. Ama'devlet terörü' ve devlet tarafından desteklenen ' terör savaşı' vardı. Kendini kurtuluş,özgürlük savaşçısı sanan terörist gruplar, eninde sonunda mutlaka büyüklerin kanatlarıaltına girmiş ve yönlendirilmişti.

Page 22: netkırılmason

22

Sovyetler Birliği, dünyanın dörtbir yanında illegal sol örgütlerini beslerken, eğitirken,askeri eğitim, silah değil lojistik destek sağlarken güya amacı Komünizmi yaymak, yaniideoloji transferiydi. 1970'li yıllarda ülkemizde binlerce gencimizi kaybettiğimiz sağ-solsokak kavgalarında sol örgütler sırtlarını Sovyetlere dayamıştı. Suriye, Lübnan gibiülkeleri terör merkezi olarak kullanan ilk önce Sovyetler olmuştu. Rusların sıcakdenizlere inmesine içerleyen ABD, Ortadoğu'da kendi terör kamplarını kurmaktagecikmemişti. Maşalar üzerinden birbiri ile filler tepişirken altda kalan, kullanılan yinebölgenin fakir, cahil insan potansiyeliydi. Bazılarına gore terörist olanlar bazılarına göreözgürlük savaşçısıydı.İsrail'in Ortadoğu'da başlattığı haksız işgal süreçleri, dayısı ABD'nin bölgede izlediğiadaletsiz politikalar hep kızgınlık, nefret meydana getirdi. Daha dün terörist olanYahudiler, devlet kurmuştu, katliam sorumluları başbakan, cumhurbaşkanı oluyordu.Filistin halkının yüzde 70 güvenini kazanmış HAMAS, ABD destekli görülen Arafat'dandaha fazla güvenilirdi bu topraklarda. İsrail'in ' devlet terörü'ne çaresizlikten intihareylemleri ile cevap vererek ' terör' usüllerine başvurdular. Terör'ün psikolojik savaşolduğunu HAMAS, ABD ve İsrail kadar iyi bilmekteydi. İsrail'i Filistin kanları üzerindekurduğu cennetde terörle huzursuz etmek HAMAS'ın çıkmazıydı. İsrail'in işlediği devletterörünü durdurmayan ABD'nin çıkmazıda terör konusunda ayrımcılık uygulamasıydı.HAMAS'ınki terörde, İsrail askerlerininki neden değildi?Sovyetlerin yıkılması ile 1990'lı yıllarda terör konsepti oldukça değişti. ABD, düşmansızkalamazdı. Tek kutuplu dünyayı kurmak için bile ABD'ye ikna edici bir düşman, yanioyuncak gerekliydi. ' Kızıllardan sonra Yeşillerin yeni düşmanları' olduğunu ilk ağzındankaçıran İngiltere eski başbakanı Margaret Teacher ise, en sonuncu 'gafil' 11 Eylüldensonra Haçlı savaşı başlattıklarını söyleyen ABD Başkanı Bush'du. İslam'ı ' tehlikeli birvahşet dini', haşa peygamberini ' terörist' ilan eden bir Evengalist-Yahudi mantığı 3 yılıaşkın süredir ABD'yi ve dünyayı yönetiyordu. ABD, yeni düşmanın 1 milyarlık nüfusuile müslümanlar diye açıklayamazdı, bu nedenle adına ' terörizmle savaş' dendi. Yılardırterörü besleyen sanki kendisi değildi. 1979-1997 arası Usame Bin Ladin, 1979-1990ararsı sanki Saddam adamları değildi.ABD'yi 11 Eylül terör saldırısından sonra etkisi altına alan psikolojik bunalım dünyageneline yayılıyordu. Terörle mücadeleye geniş katılım sağlanması için sanki gizli bir el,her ülkede terör saldırısı olmasını ve suçun genelde El-Kaida'nın, özelde radikal İslam'ınüstüne kalmasını istiyordu. Bir MOSSAD veya bir CIA ajanı olsanız ve Amerikan-Yahudi çıkarlarını korumak vazifeniz olsa, 11 Eylül 2001'de başlayan yeni milada görepotansiyel düşman seçilen İslam'ın arka bahçesini belirginleştirmek mutlaka işinizolurdu. Düşmanın adı müslüman, dini İslam, kod adı ' Yeşil Kuşak', kullanılan taşeronmalzeme El-Kaida adlı ne idüğü belirsiz hayalet bir süper korku aracı, prokasyon aletibombalı, bol patlamalı terör, yeri başta direnen İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünyasathı, süreç belirsiz olurdu. İslam ülkeleri üzerinde dolaşan kara bulutlar yeni oyunlaragebeydi. İslamın kutsal değerlerine karşı düzenlenen prokasyonlar, en sakin müslümanıbile çileden çıkartmaya yetecek derecede seviyesizdi.Muhammed ismini kirletmek, müslüman denilince akla terörist gelmesi için medyamüthiş bir çaba gösteriyordu. Washington'da 2003 yazında etrafa dehşet saçan Sniper'in26 yıl Hiristiyan kaldıkdan sonra müslüman olmuş, ancak John olan resmi isminideğiştirmemiş biri olduğu ayrıntısını medya bilerek ıskalıyordu. Çevresinde lakabıMuhammed olduğu için hep bu ismi kullanıyordu. İntiharcı 11 Eylülcülerin ondanfazlasının göbek adı Muhammeddi. Peygamberimizin ismi sürekli karalanıyordu. Yapay

Page 23: netkırılmason

23

olaylar çıkarılıyor veya dünyadaki cahil, aptal radikal tiplerin provatif eylemleri teşvikedilerek hazırlanan senaryonun inandırıcı olduğuna dair dünya kamuoyu inandırılıyor;akılalmaz bir gözboyama savaşı kurgulanıyordu. Bu da bir terörizmdi; dinine bağlı hermüslümanın terörist olmadığına dair çevresini ikna etmek zorunda kalması ağır bir zuldü.Müslümanlar, İslam'ın temel değerlerine yapılan bu medyatik saldırıyı dünya medyasınıher ülkede tekellerinde bulunduran Yahudilerin organize ettiğini düşünüyordu.Yahudilerin 11 Eylül bağlantısı, aslında bir İsrail gazetesinde yeralan oldukça açık birkayıp ilanıyla başladı. İkiz kulelerdeki 4000 Yahudi kayıptı; bu nedenle Yahudi kurguluteori müslüman ülkelerde hatırı sayılır bir şekilde hızla yayıldı. 11 Eylül'de işinegitmeyen 4 bin İsrailli vardı. 11 Eylül'de New York'ta saldırıya uğrayan İkiz Kuleler'dedört bin İsrail uyruklu kişi çalışıyordu. Bankacı, borsacı, uluslararası ticaret ve çeşitlialanlarda çalışan dört bin İsrailli, ABD ya da İsrail yurttaşı. İsrail saldırıyı önceden haberalıyor ve kendi yurttaşlarını uyarıyor muydu?İsrail Başbakanı Şaron, 11 Eylül'de New York'ta önceden düzenlenen bir Yahudisergisininin açılışında bulunacaktı. Ancak, Şaron geziyi son anda iptal etti ve New York'agitmedi!. Haberi varsa, İsrail ABD'yi neden uyarmıyordu: Bu iddiaları ilk kimdillendirdi?;. İddia nereden çıktı?; Saldırıları Mossad önceden biliyor muydu?;. Biliyoridiyse duyurdu mu?;. 4000 İsrailli'ye ne oldu? sorularına cevap bulmak 11 Eylülüsoruşturanların görevi olmalıydı. Ama olmadı!ABD ve İsrail'a gönül bağlılığı olanlara göre, İsrail’e ve Yahudilere yönelik her saldırıyıMOSSAD’a, ABD ve işbirlikçilerine yönelik her saldırıyı CIA’ya mal eden klasik‘analiz’ yöntemi iş başındaydı! Faik Bulut’tan Suat Parlar’a, Aydoğan Vatandaş'a FehmiKoru’dan Hüsnü Mahalli’ye çok sayıda köşe yazarı, Saadet Partisi ve İşçi Partisi’ndenTKP, ÖDP ve EMEP’e Mahir Kaynak'a kadar sayısı kadar rengi de çeşitli partiler veentellektüeller ‘komplo teorisyeniydiler. Matrix'de yaşadıklarının farkında olmayan yenidünyacı enteller, komplo teori uzmanlığını siyasi İslamcıların, burjuva milliyetçilerin vesoldaki reformist güçlerin yürüttüğünü ileri sürüyordu. Yeni Şafak'ta Taha Kıvançmahlası ile yazan Fehmi Koru, bu konuların üzerine giden en tehlikeli entellektüelolarak görülüyordu.Bir defa iddiayı Türkiye'de ve İslam ülkelerinde ilk ele alanın, ileri sürüldüğü gibi'İslâmcı basın' olmadığı kesindi. Yalçın Doğan imzasını taşıyan "11 Eylül'de işinegitmeyen 4 bin İsrailli!.." başlıklı yazı 3 Nisan 2002 tarihli Cumhuriyet gazetesindeçıktı... ( 33) Eğer iddia 'komplo teorisi' ise, o teoriyi dikkatlere sunan, kesinlikle 'İslâmcıbasın' veya 'İslâmcı' diye anılabilecek yazarlar değildi. İddianın çıkış noktası da, öyle ilkakla geldiği gibi, İslâm Dünyası'nın medya organları değildi. "İddia nereden çıktı?"sorusuna verilebilecek en kestirme cevap şuydu: İsrail'de yayınlanan Jerusalem Postgazetesi... Gazetenin, 11 Eylül 2001 tarihinde hazırlanan ve ertesi günün tarihini taşıyannüshasında, çok açık bir biçimde, "DTM ve çevresinde çalışan 4000 İsrailli'den haberalınamadığı" yolunda bir haber bulunuyordu.Mossad'ın ABD'ye saldırılacağından haberli olduğuna kuşku duyan yoktu. Ancak,haberdar olması ve CIA ile FBI'ya bilgi sunması, aynı bilgiyi New York'ta yaşıyanİsrailliler ile de paylaşması anlamına gelmiyordu elbette. Bu önemli iddia akıl yürütmeyleispat edilemezdi; başka yöntemlere ve kaynaklara ihtiyaç vardı. "DTM'de çalışan dörtbinİsrailli" iddiası sanıldığı gibi, uzak bir ağız tarafından fısıltıyla yayılmış değildi. Buiddianın kaynağı İsrail'de yayınlanan Jerusalem Post gazetesiydi. Gazetenin internetsitesine giren herkesin hâlâ görebileceği 12 Eylül 2001 tarihli haberde açıkça, "Teröreylemine muhatap Dünya Ticaret Merkezi ve yakınında çalışan dörtbin kadar İsrailli'nin

Page 24: netkırılmason

24

âkıbeti bilinmiyor" denilmekteydi: İddianın kaynağı buydu. ( 34) İddianın bu haberüzerine dolanıma girdiği çok açıktı.Mossad'ın New York ve Washington'daki hedeflere saldırı yapılacağından haberdarolduğu, hatta iki üst düzey istihbaratçıyı ABD'ye göndererek FBI ve CIA'yibilgilendirdiği de artık biliniyordu. Konuyu ilk duyuran da Londra'da çıkan TheTelegraph gazetesiydi. En kritik konu, "DTM ve etrafındaki 4000 İsrailli'ye ne oldu?"sorusunda ortaya çıkan gerçekti. Bu sorunun cevabı, 11 Eylül uğursuz eylemlerindehayatlarını kaybedenlerle ilgili listelerde yer alıyordu. O listelerde tek bir 'İsrailli'hayatını kaybetmiş görünüyordu. George W. Bush, Kongre'de konuşurken, "130 daİsrailli öldü" dedi. Ancak, konuşmayı haberleştiren New York Times gazetesi, ertesigün (22 Eylül 2001), İsrail'in New York başkonsolosu Alon Pinkas'a dayanarak,"Saldırılarda sadece üç İsrailli hayatını kaybetti; ikisi uçaklarda, diğeri binalarda"bilgisini sundu. ( 35) Sadece üç İsrailli'nin öldüğü haberi 13 Eylül 2001 tarihliJerusalem Post'ta da vardı. (36)"Mossad saldırıları biliyor idiyse duyurdu mu?" sorusuna yanıt yine İsrail'den geldi.İsrail'de çıkan Ha'aretz gazetesi, muhabiri Yuval Dror'un imzasıyla, 26 Eylül 2001tarihinde (saldırılardan 15 gün sonra) "İki Odigo çalışanı DTM saldırısını öngören mesajaldılar" haberini yayımladı. ( 37) Odigo, iletişim sektöründe çalışan ve ânında mesajservisi veren bir firma; İsrail merkezli ve DTM'de şubesi var. Habere göre, Odigoşirketinin İsrail'deki iki çalışanı, eylemlerden iki saat önce, "DTM'ye saldırılacak" yollumesaj almıştı. Haber, "Firma, saldırıyı öngören kişiyi bulmak için İsrailli ve FBI dahilABD'li güvenlik güçleriyle işbirliği halinde" bilgisiyle bitiyordu."Mossad 11 Eylül eylemlerinin olacağını önceden biliyor muydu?" sorusunun gündemegetirilme nedeni, "CIA ve FBI bu çapta bir eylemden habersiz olamaz" kuşkusuydu.ABD başkanı Bush, eylemin olacağını ' O kader sabahı' diye başlayan konuşmasını yaptıve eylemi daha önceden bildiklerine ilişkin kuşkuları giderdi. Çeşitli ülkelerin istihbaratservisleri, CIA ve FBI'yı, "Eylem olacak" diye sürekli uyarmışlardı.İngiliz The Telegraph gazetesinde 16 Eylül 2001 tarihinde (yani, eylemlerden beş günsonra) çıkan David Wastel ve Philip Jacobson haberlerinde: "İsrailli istihbaratçılarABD'deki mukabillerine, geçen ay, Amerika'daki görünür hedeflere çok yakında büyükterörist saldırılar yapılacağı yolunda uyarılarda bulunduklarını söylediler." diye yazdılar.Mossad, Ağustos ayında, iki üst düzey yetkilisini uyarı için Washington'a göndermişti. (38)Mossad saldırılardan haberdar olabilir; bilgisini başkalarıyla da paylaşabilir, ama DTMve çevresinde çalışan dörtbin kadar İsrailli'den yine de hayatını kaybedenler olabilirdi.Araştırılması gereken temel konu, içinde ve etrafında binlerce İsrailli'nin çalıştığı JP'yehaber olan ikiz kulelerde kaç İsrailli'nin öldüğü konusuydu. CNN'nin internet sitesindekayıplarla ilgili ayrıntılı bir liste vardı. Oraya bakıldığında, "İsrailli" olduğu özelliklebelirtilmiş sadece 1 kişinin bilgisine rastlanıyordu: "Shai Levinhar, 29, New York, N.Y.,USA / assistant vice president/senior technical analyst, Cantor Fitzgerald / (..), Israeli."Başka yoktu. Filipinler'den 428, Kolombiya'dan 199 kişi öldü o gün; İsrailli olup dahayatını kaybeden sadece 1 kişiydi, hem de dünya ticaretinin gerçekten merkezi olan biryerde... ( 39) İnananılır gibi değildi!11 Eylülden iki hafta sonra, ' Mossad iddialarını mantkız ve deli saçması ' bulanZaman'dan Fikret Ertan'ın belirttiğine göre, Leon Lebor, Dünya Ticaret Merkezi'ndeölüp de teşhis edilen İsraillilerin üçüncüsüydü. Elli bir yaşındaki Lebor, saldırı günüDünya Ticaret Merkezi'ndeki bir bakım şirketinde çalışıyordu. Saldırıdan sonra

Page 25: netkırılmason

25

kendisinden haber alınamamış, akıbeti öğrenilememiş ve bir süre sonra ailesi cesedininbulunamayacağına hükmetmiş, hahamlarla istişareden sonra yas tutmaya başlamıştı.Polis, Leon'un Philadelphia'da çalışan avukat kardeşi David Lebor ile temasa geçmiş vekardeşinin cesedinin bulunduğunu, yapılan DNA ve parmak izi incelemeleri sonucucesedin Leon olduğunun kesin olarak tespit edildiğini resmen bildirmişti. Bundan sonraceset İsrail'e getirilmiş, Kudüs'ün Har Hamenubot Mezarlığı'nda toprağa verilmişti.Haberlerde yer alan çelişki, hangi Yahudinin uçakta, hangi Yahudinin kulede öldüğükonusunun net belirtilmemesiydi. Ertan, Yahudilerde öldüğüne göre 'Mossadkomplolarını bırakın Matrix'e dönün' diyordu. ( 40)Asıl sorulması gereken soru, 11 Eylül günü işe gitmeyen Yahudileri FBI'nın sorguyaçekip çekmediği idi. Bu kadar iddianın olduğu yerde potansiyel şahit nazarıyla hiçolmazsa bir kaç İkiz Kuleli Yahudinin ifadelerine başvurulması beklenirdi. Bir yerlerdentalimat alınmış gibi hiç bir zaman bu yapılmadı. Bu konuyu gündeme getiren New YorkTimes ödüllü Afrika kökenli Amerikalı müslüman şair Baraka, ABD medyasında topateşine tutuldu. Baraka, İkiz Kulelere 11 Eylül günü işe gitmeyen Yahudilerle ilgili birşiir yazmıştı. Şiir, bir bomba gibi ABD gündemine düştü. 2002 sonbaharında CNN'desaatlerce buz gibi sorularla ifadesi alınan Baraka, iddiasında inatçıydı. Menfur 11 Eylüleyleminin olacağını, Fransa, Almanya, Rusya, İngiltere ve İsrail'in bildiğini ilerisürüyordu. Yahudileri MOSSAD, tek tek uyarmış, onları ölümden kurtarmıştı. ABD'ninstratejik ortağı İsrail'in bildiği saldırıyı FBI ve CIA'nin bilmemesi düşünülemezdi.Günlerce ABD basınında Baraka'nın Yahudi düşmanlığı yaydığı ve sanatını nefret içinkullandığı yazıldı, çizildi. CNN spikeri, utanmadan canlı yayında New York TimesŞairlik Laurenti'ni geri vermesini teklif etti. Oralı bile olmayan Baraka emindi: 11 Eylülbile bile ladesti! ( 41)Suudi Arabistan’da yayınlanan Okaz gazetesi 11 Eylül saldırılarından sonra sık sık dilegetirilen İsrail bağlantısını gündeme getirerek saldırının İsrail gizli servisi Mossadtarafından gerçekleştirildiğinin iddiasını sadece tekrarladı. Saldırının ABD yönetimiiçerisinde yer alan ya da ABD’yel yakın ilişkileri olan birilerinin yardımı olmaksızın bukadar başarıyla uygulanamayacağını savunan gazete haberinde şöyle denildi: 11 Eylülsaldırılarıyla bağlantısı olan 6 İsrailli yakalandıktan sonra serbest bırakıldı. Bu daMossad’ın olayla bağlantısını kanıtlıyor. Sadece Mossad’ın böyle büyük bir eylemibaşarıyla uygulayacak kapasitesi ve ABD yönetimi üzerinde büyük bir etkisi var.Müslümanlarla Hıristiyanları birbirine düşürmeyi amaçlayan Mossad, bu eylemi Arapmilitanlar aracılığıyla yaptı. Saldırılarda Mossad’ın parmağı olduğunu anlayan ABD de11 Eylül’ün ardından Arap ülkelerine karşı daha anlayışlı ve yapıcı davranmaya başladı. (42)Daha önce de Arap basınında Mossad’ın İkiz Kuleler’de çalışan Yahudileri öncedenuyardığı ve 11 Eylül günü binada hiçbir Yahudi olmadığı iddia edilmişti. Müslümanülkelerindeki büyük çoğunluk bu şekilde düşünüyordu. Gerçekten de, "Yahudilerönceden haberdar edildi" 11 Eylül sonrasında dilden dile dolaşan bir iddiaydı. Ürdün'deçıkan El-Vatan gazetesinde yer alan bu iddia dalga dalga yayıldı. Şüphesiz 02.01.2002tarihli Yeni Şafak gazetesindeki aşağıdaki yazısıyla Taha Kıvanç hedefi 12'denvuruyordu. ( 43)İsrail'in Amerika içinde casusluk yaptığı iddiası, ABD basınında genişce yer alıyordu..Afgan Savaşı sırasında izleyici sayısını olağanüstü artıran 'milliyetçi' Fox-Tv'nin, "11Eylül'den İsrail haberdardı" sonucu da çıkartılabilen casusluk haber-dizisi bu sebepleşiddetli tepki çekti. Fox-Tv web-sitesinde arandığında karşılaşacağınız, "Bu haber artık

Page 26: netkırılmason

26

yerinde yok" uyarısı konuldu...Amerika'da iletişim tekeli kırıldıktan sonra, ülkenin her köşesinde ayrı telefon şirketiservis verir oldu. Ağır rekabet şartları telefon şirketlerini taşeron firma kullanmayazorluyordu. En zor ve ayrıntı işlerden biri olan faturalama işleminde uzmanlaşmış ikifirma ortaya çıktı: Amdocs ve Comvers... ABD içindeki 25 telefon şirketiyle başkaülkelerdeki 200'e yakın şirketin faturalama işlemlerini üstlenen bu firmaların ikisi deİsrailli. Türkiye'de KOC.NET faturalama işlemini Amdocs'a devretti; Telsim deComvers'in işbilen ellerine terk etti faturalamayı...Fox-Tv, "Amerika'daki telefonların faturaları İsrail'de düzenleniyor" diyordu.Faturalama alanında çalışan bu iki şirketin hatlara girme yetkisi de vardı. Daha önemlisi,"Kim, kiminle kaç dakika konuştu?" veya "Kimler sürekli görüşüyorlar?" türü sorularıncevaplarını vermede kullanılan bütün kayıtları bu firmalar tutuyordu. Fox-Tv'nin haberi,Amerikan güvenlik birimlerinin, "İsrailliler bu iki firma aracılığıyla resmen casuslukyapıyor" inancında olduklarını gösteriyordu.Amerikan güvenlik birimleri, deniz kuvvetlerinde İsrail hesabına casusluk yaparkenyakalanan Jonathan Pollard'tan sonra İsrail'in faaliyetlerini mercek altına alınca inanılmazyöntemlerin bu alanda kullanıldığını tespit etmişlerdi. Bunlardan biri, alış-verişmerkezlerindeki işporta tezgâhlarının bilgi toplama amacıyla kullanılmasıydı...Gazetelerde "Gözaltına alınanlardan bir çoğu İsrailli" haberleri çıkmaya başlayınca, alışverişmerkezlerindeki tezgâhların açılmadığı görülmüştü... Tezgâh başında duran İsrailligençler sınırdışı edilince sırra kadem basmışlardı. 130 İsrailli gözaltına alınmıştı. 5gencin yılan hikayesi meçhula yelken açtı.Bu bilgiler 11 Eylül'ün önceden haber alınıp alınmadığıni irdelemek için önemliydi.ABD istihbarat birimleri, Bir grup İsrailli'nin Kaliforniya'da kiraladıkları bir evekurdukları teçhizatla, o bölgede yaşayan bazı Araplar'ın telefon görüşmelerini dinlemeyealdıklarını tespit etmişlerdi. Amdocs ve Comverse gibi faturalama firmalarının ellerindekikayıtların da telefonlardan istihbarat çıkarmaya yarayacağı bizzat Amerikanistihbaratçılarının kuşkusuydu. Aynı alanda çalışan ve geçen hafta Comverse tarafındansatın alındığı duyurulan İsrail kökenli Odigo firmasına, 11 Eylül sabahı, eylemlerdensadece iki saat önce, ikiz kulelere saldırılacağı haberinin ulaştığı da biliniyordu.Bir ilginç ayrıntı da şuydu: Odigo'da çalışanların kendilerine gönderilen bir mesajsayesinde 11 Eylül eylemlerinden saatlerce önce haberdar oldukları değişik gazete vetelevizyonlar tarafından da dünyaya duyuruldu. Duyuranlardan biri de CNN televizyonkanalıydı. CNN'nin web-sitesine girip arama motorundan Odigo sözcüğüyle aramayapıldığında listenin ilk sırasında bu habe çıkıyordu. Ancak, tıklayarak habere girmeyeçalıştığınızda şaşırtıcı gerçekle yüzyüze kalmanız kaçınılmazdı: CNN, başlığını koruduğuhalde, Odigo çalışanlarının saldırıları iki saat önce duyduğuna dair haberinihttp://www11.cnn.com/2001/US/09/28/ınvçmessage.warning/ındex.html kodlu sitedenbulamanız mümküm oluyordu.Comverse ve Amdocs firmalarının ABD'deki İsrail casusluk faaliyetlerine katkıdabulunduğu kuşkusunu dile getiren Fox-Tv haberi üzerine, Washington'daki İsrail Sefareti,"İsrail ABD'de casusluk yapmaz" açıklamasıyla kamuoyu karşısına çıktı. Açıklamayıduyanlar, halen bir Amerikan cezaevinde yatan İsrail casusu Jonathan Pollard'ıhatırlayarak, "Sahi mi?" diye sormadan edemediler. Açıklama inandırıcı bulunmadı.İsrail de Jonathan Pollard'ın kötü örnek olduğunu farkındaydı. Bill Clinton'un BeyazSaray'ı terk edeceği günlerde, dönemin İsrail başbakanı Ehud Barak'ın yoğun telefon vemesaj trafiğiyle başkanı yönlendirdiği biliniyordu. Barak'ın istediği, dolandırıcılık yaptığı

Page 27: netkırılmason

27

iddiasıyla hakkında soruşturma açıldığı için İsviçre'ye kaçan Marc Rich adlı işadamıylabirlikte cezaevindeki İsrail casusu Jonathan Pollard'ın affedilmesiydi. Başkanların böylebir yetkileri var ABD'de. Clinton baskılar üzerine Rich'i affetti, ama muhafazakârlarPollard'ın affını engellediler. Şu telefonlar cidden tehlikeli araçlardı!Emekli Pakistanlı general Hamid Gül, United Press International'a verdiği birröportajda 11 Eylül saldırılarının ABD Hava Kuvvetleri'nde İsrail'le işbirliği halinde olanhain unsurlar tarafından yapıldığını iddia ediyordu. Gül'e göre,11 Eylülü MOSSAD veişbirlikçileri yaptı. ABD 11 tane istihbarat servisine yılda 40 milyar dolar harcıyordu. Bu,10 yılda 400 milyar dolar ederdi. Buna rağmen Bush yönetimi bu saldırının sürprizolduğunu söyleyebiliyordu. Buna inanmıyordu. Dünya Ticaret Merkezi'nin ikincikulesinin vurulmasından sonraki 10 dakika içinde CNN, Üsame Bin Ladin'in saldırıyıyaptığını açıkladı.Susurluk sakandalında Mehmet Özbay kod adlı Abdullah Çatlı'nın adıbile bu kadar hızlı medyanın eline servis yapılmamıştı. Ama bu, gerçek suçluların hedefşaşırtma amacıyla bilinçli olarak verdiği bir bilgiydi. Bu bilgi, anında önyargı oluşturduve kamuoyu düşüncesini bir transa (kapılıp gitme hali) soktu. Öyle ki, istihbaratelemanları bile artık kendi başlarına düşünemediler.Gül, Bin Ladin ve arkadaşlarını tanıyordu; Pakistan'da, Avrupa'da ve Ortadoğu'da onlarlaberaber olmuştu. Bu adamlar en iyi üniversitelerden, çok etkileyici derecelerle mezunolmuş ve İngilizce'yi kusursuz bir şekilde konuşan üstün zekalı insanlardı. Bunlar,fundamental İslamî değerleri yeniden keşfeden Suud rejimi karşıtlarıydı. Çoğu, Körfezülkelerinin saltanat ailelerinden gelen, ailelerinin ilahi kanunu dalgaya almalarından,milyarlarca doları evhamlarını tatmin etmek için harcamalarından, kendi başlarına özeljetlerle turlamalarından ve Akdeniz'de büyük özel gemilerle haftalar süren gezilereçıkmalarından dolayı kinle dolmuş insanlardı. Üsame'nin yetiştirdiği en iyi elemanlarınınçoğu Amerika'nın koruması altındaki, milyonlarca fakir kişinin insanlık onuru aradığıfeodal bölgelerden çıkmıştı.Ladinle bağlantılı Vehhabiler Müslüman olan Hristiyanlar'ın bulunduğu bir kentde okulaçmışlardı. Gül'ün, 14 yaşındaki kızıda bu okulda okuyordu. Genç kızlar Gül'e Üsame'ninkahramanları olduğunu söylemişti. Ona göre, Üsame'nin müridleri, nerede savaşırlarsasavaşsınlar, her zaman Mücahitler'le beraber anılırlar, İslam'ı ve değerlerini müdafaaederlerdi. Bir dağdaki bir mağaradan ya da bir çiftçinin ahırından Ladin'in böyle biroperasyon yönetmesi imkansızdı. Üsame, İslam adına Amerika ve İsrail emperyalizminekarşı kıyama kalkmakla sayısız insana ilham kaynağı olmuştu. Gül,, onun böylesinesofistike bir operasyonu yapabilecek imkanı olmadığına inanıyordu.Gül, olayı şöyle yorumluyordu: MOSSAD ve Amerikalı ortakları açık suçlulardır. Busuçtan kim fayda görüyor? İkiz kulelere yapılan saldırı sabah saat 08:45'te başlıyor, dörtuçak belirlenmiş hava rotalarından sapıyor ve hiçbir hava trafik kontrolörü alarmvermiyor. Ve saat 10:00'a kadar hiçbir Hava Kuvvetleri jeti kımıldatılmıyor. Bu, aynızamanda küçük çaplı bir Hava Kuvvetleri ihtilaline de işaret ediyor. Belki de, Pentagon'akarşı olmuştur öyle bir şey. Radarlar kilitlenmiş, transponderler durmuş. Hiç IFF -Dostmusun, düşman mısın- sorgulaması-uyarısı yapılmamış. Pakistan'da, eğer IFF'e cavapverilmezse, başka hiçbir sorgulama yapılmadan anında jetler havalandırılır ve o uçakdüşürülür. Bu, çok açık bir şekilde içerden yapılmış bir iştir. Bush korktu ve hemen birnükleer korunma mahzenine götürüldü. Adam, açık bir şekilde nükleer bir ortamınoluşmasından korkuyordu. Bu, kim olabilirdi? Bu da, Kennedy suikastından sonrayabulutlara karışan Warren raporu gibi, soruşturmalar sırasında buhar olup uçacak mı?Yahudiler Bush 41 denen Baba Bush'un ikinci kez kazanmasını kesin bir şekilde

Page 28: netkırılmason

28

engellediler. Baba Bush'un "Barışa karşılık toprak" projesi için Filistin'de uyguladığıbaskı İsrail'in işine gelmiyordu. Oğul Bush'a da karşıydılar, çünkü, oğul Bush petrolçıkarlarına ve Körfez ülkelerine çok yakın birisidir. Baba Bush ve Jim Baker, oğul Bushiçin 150 milyon dolar topladılar. Bunun çoğu ya Ortadoğu'daki uzantılarından ve yaAmerikalı aracılarından gelmişti. Bush 41 ve Baker, sade vatandaşlar olarak SuudiArabistan ve İran ile yeni ilişkileri düzenlediler. Bu bilgiyi, her iki ülkedekikaynaklarımdan aldım. Dolayısıyle, Bush 43 projesi de İsrail için büyük bir tehlikeydi.Bush 43, Florida'da seçimi alınca Yahudiler şok olmuştu. Al Gore için büyük paralarortaya koymuşlardı. İsrail, emperyalist gardiyanına, "global kapitalizm" emelini dahaileriye götürebilmesi için tam kapsamlı askeri, politik ve ekonomik planının uygulanmasıiçin bu afeti bir yol açıcı olarak olarak kullanma fırsatı verdi.10 yıl önce Saddam'a yenilmelerinin acısını çıkarmak için Colin Powell dikkatli, diğerleriise pervasız davranırken "global ajanda" hâlâ aynıdır. İsrail, demografik olarak astolmasına az bir zaman kaldığını biliyor. İsrail, terörizmle doğmuş ve Filistinliler'i terörtaktikleri ile sefil ve kıtkanat geçinebildikleri mülteci kamplarına zorladı. Şimdi isePakistan'ın nükleer etkinliğinden çok korkuyor. İsrail, şimdi Bush ailesine beklediğifırsatı vermiştir. Artık 'Bush'lar Amerika'nın Körfez'e attığı temeli daha dasağlamlaştırabilir. Ve Orta Asya'daki askeri varlığının süresini uzatarak Hazar Denizi'ndekonrolünü tamamen sağlayabilir. Bush, İslamcı fundamentalistlerin asıl atılımlarınımodern zamanda, CIA ürünü olarak Sovyetler'e karşı örtülü savaş için kullandıklarındaattıkları gerçeğini çok rahat bir şekilde küçümsüyor, ya da kendisine anlatılmamıştır bu.O zaman ben de içlerindeydim.Gül, Ladin'in Kenya ve Tanzanya olayınıda günak keçisi olduğunu ve bu eylemleriMOSSAD'ın yaptığını şu sözleri ile ileri sürüyordu: MOSSAD o iki ülkede de güçlüdür.Uganda'daki rehineleri kurtarmak için İsrail'in yaptığı operasyonu hatırlıyor musunuz?Hem Kenya, hem de Tanzanya lojistik kuyruğun bir parçasıydı. Üsame'nin, sözüm onabir arkadaşı Karaçi Havaalanı'nda mimlenmişti. Hadise 8 Ağustos 1999'da olmuş ve 10Ağustos'ta sinek kaydı traşıyla bir adam Karaçi Havaalanı'na iner ve sakallı bir adamınpasaportunu memura gösterir. Bu senin pasaportun değil, denilmişti adama. Sonra adammemuru 200 rupi rüşvet vererek satın almaya çalışmıştı. Şartlar gözönüne alındığında çokgülünç bir rakamdır bu.Memur hayır der, adamı içeri atar ve derhal şarkısınıseslendirmeye başlar. Bu mantıklı değil. Üsame bana, Kur'an üzerine yemin etti ve oyeminlerine sadıktır. Samimi Müslümanlar masum sivilleri -içlerinde çok sayıdaMüslüman kurban da vardı- öldürmezler. Pasaport, mutlaka adam uçakta uyurkendeğiştirilmiştir. Bütün bunlar MOSSAD'ın tekniklerini andırıyor. Mücahitler 10 yılboyunca Sovyetler'e karşı karşı savaştılar. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Sovyetelçiliğine dokunulmadı. Dolayısıyle bunu yapanlar Üsame'nin müridleri olamazdı. ( 44)Bazıları müslümanların paranoyası olarak algılasada her kirli işin, taşın altından çıkanMOSSAD kesinlikle Matrix'in provakatörüydü.

Page 29: netkırılmason

29

CHAPTER 3

MATRİX'İN DARBE SEYİRCİSİ CIA VE FBI

11 Eylül 2001'de hiç bir uçağın çakılmadığına ilişkin iddialar, en fazla Almanya veFransa'da yoğunlaştı. Pentagon'daki çakılma tam bir mizansendi. O halde CIA ve FBIMatrix'in Armagedon'unu başlatan 11 Eylüle ya seyirci kalmışlar ya içinde olmuşlardı.Alman Doç. Rainer Hegenbart’in bu konudaki bilimsel çalışması 37 adet folyeiçeriyordu. Almanya’da doçentlik yapan ve işadamı olan Hegenbart, Münih YüksekokuluUluslararası Yönetmelik (İnternational Management) kürsü başkanıydı. Folyelerde olaylailgili resimleri profesyonel bir şekilde inceliyor ve resimlerin altına olayın gelişimi ileilgili teorilerini sunuyordu. Oldukça müthiş ve çarpıcı sonuçlara ulaşmıştı.Kendisi yapmış olduğu araştırmaların sonuçlarını şöyle ifade ediyordu:“ 1. İkiz kulelerin çökmesinden evvel çekilen görüntülerindeki hasarlar hiçbir şekilde biryolcu uçağı tarafindan yapılmış olamaz. Aynı şekilde Pentagon daki hasarlar da biruçağın çarpması sonucu olamaz. Zira olay yerlerinde hiç bir uçak parçasınarastlanılmamıştır. İkiz kulelerdeki ve Pentagon daki gelişmeleri üç bölüme ayırmakmümkündür: Heybetli ve heyecan verici patlamalar ve ateş topları, ardından binalarıncephelerinde hasarlar belli oluyor. Duman birikimi ve Bina çöküsü . Eğer bu delillerigösteren linkler kilitlenmemiş ve hackerlenmemiş olsaydıhttp://www.hegenbarmanagement.de/focus/Illustrationen-Dateien/frame.htm)adresinden ulaşılabilecekti. Matrix, gizem istemiyordu.2. Sadece ikiz kuleler anında yerle bir olmadı, bir kaç saat sonra iki diğer bina da çöktü.Diğer 11 binanın bazı kısımları çöktü veyahut büyük hasar gördü. Hasarın korkunçderecede büyük olması ve olayların ardarda gerçeklesmesi, binaların sanki “planlanmış”gibi seri bir şekilde yıkılmaları ve patlamaları, uçakdan çıkan benzin tarafindan meydanagelmiş olmasını imkansız kılıyor.3. Televizyonlarda güney kuleye doğru uçtuğu gösterilen uçak görüntüleri manipüleedilmiş. Bu şaşılacak bir durum değil, zira birçok amatör videocu “Videoshop” gibibilgisayar programlarına sahip ve bu tür görüntüleri bir kaç tıklamayla gerçekleştirebilir.Tabiki o günün telaşıyla televizyon kanalların kasetleri kontrol edememeleri doğal birdurum.Doç. Hegenbart son olarak da: Pennsilvanya´da çekilen resimler ve 11 Eylül den bir haftaönceki uçak şirketlerinin ve sigorta kuruluşlarının borsadaki düşüşünü gösteren grafikleridelil göstererek Matrix'in yalancı dünyasından gerçeğe dönmemizi istiyordu.Doç. Hegenbart web sitesindeki önsözünde şunları söylüyordu:“İnternet’de 11 Eylül olayları ile ilgilenen yaklaşık 100.000 tane uluslararası site mevcut.Çok sayıda Mimar Mühendisleri, Yangın Koruma Mütehassısları, Pilot Cemiyetleri,Tahrip ve Yıkım Uzmanları ve aklı başında olan kişiler o gün yaşanan inanılmaz olaylarıdurmaksızın inceliyor. İnternet’deki dünya kamuoyu bu esrarengiz olayın mozaiktaşlarını toparlamaya ve bulmacayı çözmeye çalışıyor.19 Nisan 2002 günü FBI Şefi Robert Mueller açıklama yaptı ve tahkikatların hiç birsonuç getirmediğini itiraf etti: “11 Eylül olaylarının planlanması ve icrası artıkaydınlanamayacak duruma geldi, zira eylemin faiileri çok profesyoneldiler ve hiç bir izbırakmadılar.” Evet dünyanın en büyük tahkikatçı kurumu pes etti ve yerini binlercegönüllü özel araştırmacılara bıraktı. İşte böylelikle de “İnternet komiseri” doğmuş

Page 30: netkırılmason

30

bulundu. ( 45)Televizyon kurumları ve Haber Merkezleri 11 Eylül günü olayların sıcağı sıcağınageliştiği anda hiç düşünmeden, gelen haber çığından bilgi ve görüntülerini denetlemedenbir “kardan adam” meydana getirdiler. Böylelikle tahkikatların ilk istikameti belirlendi.Ne varki 2002 yılının ilkbaharından itibaren bu “kardan adam” erimeye başladı vegörevini tamamlamış oldu. Artık yerini değişik bir resim aldı. Bu resimin şeklini deyüzbinlerce internet komiseri yavaş yavaş şekillendiriyordu.Kanadalı bir mimar teröristlerin mimarlık eğitimi almış olduğundan kuşku duyuyordu.Çünkü İkiz kulelerin bir mimarlık sırrı vardı. Bunu bilen sadece binayı yapan mühendisve mimarlardı; birde belki FBI ve CIA'de an bir kaç kişi. Binalar depreme dayanıklıyapılmış , 9 şiddetinde depremde bile sadece sallanıyor, yıkılmıyordu. Ancak bir kusuruvardı: Ateşe dayanıksızdı. Uçaklar, kalkış hızından 8 kat hızlı biçimde binaya tamistenilen noktadan girince henüz dolu olan yakıt depoları bomba gibi patlamıştı. Ortayaçıkan ısı sıkı tam 800 dereceydi. Bu ısıya binanın çelik aksamı dayanamadı, eridi.Temelle dökülen beton öyle sağlam ki, ancak bina bu şekilde çökebilirdi. Bunu mağaradayaşıyan adam Ladin ve teröristleri nasıl bilebilirdi? Böylesine profesyonel bir saldırıAmerikan filmlerinde olduğu gibi ancak istihbarat örgütlerince veya çok güçlü desteksayesinde yapılabilirdi.FBI'nın açıkladığı 19 kişilik terörist listesinden iki kişinin halen hayatta başka ülkelerdeyaşıyor olması ayrı bir handikaptı. Neden hep müslüman, Arap yolcular üzerindeduruluyordu? Amerika'nın bir çok düşmanı vardı. Mesela Sırplar. Miloseviç'i devirmekiçin 8 yıl uğrayan Amerika epey düşman kazanmıştı. Üstelik Sırplar çok iyi pilotlardı.Son 10 yıl Almanya'ya çok sayıda Sırp militan göç ettiği için Almancada biliyorlardı.Miloseviç'i teslim almak için 1.5 milyar dolar sayan Amerika pek çok radikal Sırpıkızdırmış olabilirdi. 1999'daki NATO bombardımanı sırasında kan davası açmışSırplarda ihtimal dışında tutulmamalıydı. 4 uçaktaki toplam 1500 yolcununözgeçmişlerini didik didik etmek bir günlük işti FBI ve CIA için. Tüm ihtimalleraraştırılması gerekirken suçluların hemen açıklanması kuşku uyandırmıştı.Kanadalı bir pilot, ' bu eylemi mağarada telefonsuz, faksız yaşayan Ladin yapamaz' diyorve gerekçesini şöyle açıklıyordu: " İkiz kuleleri vuran uçaklar öyle ideal ki, teröristlerinzekasına şaştım. Eğer fazla yolcu alan uzun Boingleri seçselerdi kesinlikle kulelerimilimetrik vuramazlardı. Ancak seçtikleri uçakla olabilirdi, küçüğü de olmazdı. Binanınbiraz yukarısından ve aşağısından vursalar bina yıkılmaz; kenardan vursalar sadece orasıhasar görürdü. Koordinatlar yerden verilmeden iki aylık pilotluk eğitimi almış biri uçağınokta hedefe kilitleyemez. Yerden çok güçlü destek söz konusu. Amerikan dev kulaklarıuyuyor mu, anlamadım. Ayrıca neden Arapça değilde, Almanca konuştuklarını dakavrayamadım. Ladin'in terör eylemcilerinin listesini yayımlayan Amerikan basınıhepsinin sonuna not düşmüş: Ladinle bağlantılı olduğu sanılıyor. Yani hiç birinin Ladinlebağlantısı net değil.Alman gazeteci Mathias Bröckers, internet üzerinden pek su yüzüne çıkmayan, manşetetaşınmayan 11 Eylül'le ilgili haberlere ulaşarak, yanıtsız kalan soruları, çelişkileri vehasıraltı edilen bilgileri biraraya getirdi. “Komplolar, komplo teorileri ve 11 Eylül’ünsırları” adını verdiği kitapta, mesela "Neden uçaklar ve kontrol kuleleri arasındaki telsizbağlantıları ve kara kutuların kayıtları kamuoyuna açıklanmıyor?" gibi sorular soruyordu.En önemli bulgu, Pentagon’a çarptığı iddia edilen uçaktan tek kırıntı bile bulanamamışolmasıydı.7 Aralık 1942 tarihinde Japonlar’ın Pearl Harbour’daki Amerikan donanmasını bir

Page 31: netkırılmason

31

baskınla neredeyse tamamen imha etmesi, ABD’yi şok etmiş ve Washington yönetimiJaponya ve dolayısıyla Almanya ve İtalya’ya savaş ilan etmişti. Bugün, dönemin gizlibelgelerini inceleme şansına sahip olan tarihçiler, Başkan Roosevelt’in, saldırıdanönceden haberi olduğu ve hatta saldırıya bile bile göz yumduğu kanısındaydı. AralarındaAmerika’nın ünlü uzmanlarının da olduğu bu tarihçiler, Roosevelt’in İkinci DünyaSavaşı’na girmeye ne kadar can attığını, ancak Pearl Harbour baskınına kadar Amerikanhalkının yüzde 88’inin savaşa karşı olduğunu hatırlatıyordu. ( 46)11 Eylül 2001 tarihinde kaçırılan yolcu uçakları Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’açarptırıldığı zaman da ABD ve bütün dünya dehşete düşmüştü. Saldırıdan daha birkaçsaat sonra resmi ağızlar için sorumlu belliydi: Usame Bin Ladin ve radikal İslamcı örgütüEl Kaide. Ardından da Başkan George W. Bush uluslararası terörizme karşı dünyaçapında savaş ilan ediyordu. Ancak o günden bu yana geçen süre içinde, resmiaçıklamalarda sayısız çelişki günışığına çıkarken, ABD yönetiminin 11 Eylülsaldırılarından önceden haberli olduğu yönünde iddialar ve daha da ötesinde ipuçlarıartıyordu.15 Mayıs 2002'de Bush, nihayet beklenen açıklamayı ' O kader sabahı.. ' diyebaşlayan konuşmasıyla yaptı: 11 Eylül saldırısı biliniyordu ( 47)Almanya’da piyasaya çıkan bu kitap, işte bu ve benzeri iddiaları, çelişkileri, komploteorilerini, yanıtsız kalan, göz göre göre hasıraltı edilen soruları biraraya getiriyordu.Uzun süre Die Zeit, Die Woche gibi Almanya’nın önde gelen gazetelerinde çalışmışolan, Tageszeitung adlı gazetenin de uzun yıllar kültür bölümünden sorumlu olanBröckers, saldırıların gerçekleştiği tarihten bu yana hepsi bir ağızdan yayın yapan medyaorganlarına, sanki sözleşmiş gibi Beyaz Saray’ın çığırtkanlığını yapan gazete vetelevizyon kanallarına şüpheyle yaklaşmıştı.Alternatif bilgi kaynakları arayışında Bröckers’e en büyük yardım internetten gelmişti.Google arama robotu üzerinden araştırma yapmaya başlayan Bröckers, bu basit yollakitle iletişim araçlarında pek su yüzüne, manşete çıkmayan bilgileri, kaynak dagöstererek, internette düzenli yayınladığı yazılar ile bir dizi haline getirmişti.Kitabındaki bilgilerin gizli olmadığını, her gün internet üzerinden düzenli olarak okuduğugazetelerden ulaştığını anlatan Bröckers, "Almanya’dan veya diğer Avrupa ülkelerindendeğil, ABD’den, Arap dünyasından, çeşitli ülkelerde çıkan İngilizce gazeteleri taradım.Buradan derlediğim bilgiler ile çizilen tablo, resmi ağızların bize sattığı versiyondan çokama çok farklı oldu. Ancak bu şekilde ufkunuzu genişlettiğiniz zaman, benim başımagelenler sizin de başınıza gelebilir, hemen Amerikan ya da Yahudi karşıtı damgasıyiyebilirsiniz" diye özetliyordu çalışmasını.Gazeteciliğin kriterleri doğrultusunda olayları tarafsız ve doğru yansıtmaya özengösterdiğini ve kendisine yöneltilen suçlamalardan bu nedenle etkilenmediğini söyleyenBröckers, "Hatta kitabımı okuyanlar bana yazdıkları mesajlarda, olayların daha aklayatan versiyonunu benim kitabımda bulduklarını, belki de bir yıl önce Der Spiegeldergisinde yer alması gereken soruları bu kitapta bulduklarını belirtiyorlar" diyordu.Mathias Bröckers, Almanya’da birkaç hafta içinde 18 baskı yapan kitabında, 11 Eylül’ünsorumlularına işaret etme, 11 Eylül öncesi olayları irdeleme gibi saptamalar yapmıyor,kitabın asıl vurucu tarafı, yanıtsız kalan soruları, perde arkası bilgilerle destekleyerekkamuoyunun bilincine yeniden yerleştirme çabasındaydı. Bir yap-bozun parçalarınıbirleştirir gibi okunan kitabın insanları düşünmeye davet ettiğini söyleyen yazar,bahsettiği çelişkileri şöyle anlatıyordu:"Bugün halen 11 Eylül saldırılarının ardında kim var, bilinmiyor. Saldırıyı yaptığı iddiaedilen 19 teröristten altısı halen hayatta. Hatta bir tanesinin 2000 yılında ölmüş olduğu

Page 32: netkırılmason

32

belgelendi bile ve bu bilgiler örneğin BBC gibi saygın kurumlar tarafından duyuruldu.Ama yine de halen bu 19 teröristten bahsediliyor. Büyük bir ihtimalle teröristler sahtepasaport kullanarak uçağa girdiler. Artı, sorulması gereken bir soru da şu: 11 Eylülsaldırılarını kim organize etti, finansmanını kim karşıladı? Bu noktada birkaç ipucu vardı.Örneğin, yine BBC’de çıkan bir habere göre, baş terörist olduğu iddia edilen MuhammedAtta’ya Pakistan Gizli Haber Alma Örgütü ISI’ın başkanı General Mahmud Ahmedtarafından 2001 yılının Temmuz ayında 100 bin dolarlık bir havale gönderilmişti. Buneredeyse iki yıldır bilinen bir gerçekti. Peki neden bu ipucunun izi sürülmüyordu?Çünkü ISI CIA’nin bölgedeki en güvendiği işbirlikçisi, ve bu yönde soruşturmagenişletilirse, belki de CIA’nin Atta’yla ilişkisi ortaya çıkabilirdi! İşte bu ve benzerisorular, yanıtsız kalıyordu. Tabii oluşturulmaya çalışılan ak-kara tablosuna bu gibisorular uymuyor, arada gri tonlar ortaya çıkarsa, savaş ilan etmek o kadar kolay değiltabi. Kısa bir süre önce ABD tarihinin en büyük askeri bütçesi karara bağlandı, tam 355milyar dolar! Gerekçe de şu: ABD sonu belli olmayan bir savaşta bulunuyor."Bröckers kitabında, ince eleyip sık dokuyor ve resmi ağızdan yapılan açıklamalardakimantık boşluklarını, yanıtsız kalan soruları günışığına çıkarıyordu: Neden uçaklar vekontrol kuleleri arasındaki telsiz bağlantıları ve kara kutuların kayıtları kamuoyunaaçıklanmıyor? Neden FBI’da Usame Bin Ladin’i yakalamakla görevli ve New YorkTimes gazetesi tarafından, Amerika’nın en iyi terörist avcısı olarak nitelendirilen JohnO’Neill, saldırılardan sekiz hafta önce, "Yeter artık, bütün soruşturmalarım belli birnoktaya gelince yukarıdan durduruluyor” diyerek havlu atıyor? Daha da ilginci ve tüylerürpetici yanı: Bu nasıl bir tesadüf ki, John O’Neill FBI’dan istifa ettikten sonra 1 Eylültarihinde Dünya Ticaret Merkezi’nin Güvenlik Müdürü oluyor ve saldırılarda hayatınıkaybediyor?Bush ailesi ile Bin Ladin ailesi arasındaki ticari ilişkilerin boyutu ne? ABD BaşkanYardımcısı Dick Cheney’in bu göreve gelmeden önce başkanı olduğu şirketinAfganistan’da kurulacak petrol boru hattından çıkarları ne? Neden pilotlik dersi alanşüpheli yabancılar hakkında FBI tarafından yürütülen soruşturma yukarıdan gelen biremirle durduruldu? Ve Bush ile Cheney’in muhalefet lideri Daschle’a baskı yaparak, 11Eylül hakkındaki kongre soruşturmasını engellemesinin ardında ne gibi bir niyet yatıyor?Sorular birbirini izliyor. Sorular, soruları izliyor. Alman medyasında birbirinden çokfarklı tepkiler alan, birçok gazetenin, saçmalık olarak nitelendirdiği, ancak birçok yayınkurumunun da yavaş yavaş da olsa ilgi gösterdiği kitabı okurken, “Pekala nasıl oldu dabu soruları daha önce sormak kimsenin aklına gelmedi?” diyordunuz. Ya da “İnsanlarneden resmi ağızdan yapılan açıklamaları bu kadar süredir, bu kadar sorgu sualsiz kabulediyor?” diye soruyordunuz. Kitabın yazarı Mathias Bröckers şöyle yanıt veriyordu:"İnsanlar işler biraz karmaşıklaşınca, önlerine konulan gerçeğe inanıyorlar. George Bushve ekibinin en büyük başarısı da bu. Geçenlerde ABD’de bir kamuoyu araştırması yapıldıve bu araştırmanın sonunda, halkın üçte ikisinin El Kaide ile Irak arasındaki çok yakın birilişkinin bulunduğunu düşündüğü ortaya çıktı. Oysa Irak ve El Kaide arasında ilişkiolduğuna dair tek bir kanıt yok. Ve hatta ılımlı bir İslami çizgi izleyen Saddam ile radikalİslamcı El Kaide arasında işbirliği değil, daha çok bir düşmanlık daha olası."Kitaba ve yazarına yöneltilen bir dizi eleştiri de vardı. Öncelikle kitabı internette yaptığıaraştırmalar sonucu yazan Bröckers’in bu metodu, bazı basın kurumları tarafından alaycıbir tavırla eleştiriliyor, “Oturduğu yerden, bilgisayarı başından 11 Eylül’ü aydınlatmakmı olur?” deniyordu. Bröckers ise bu eleştirilere şöyle yanıt veriyordu:“Benim kitabımda kaynak gösterdiğim internet sayfalarının yüzde 85 ila yüzde 90'ı

Page 33: netkırılmason

33

herkesin bildiği, saygın kurumlar, BBC, CNN veya New York Times, Washington Postgibi, benim için internet bütün medyayı içine alan apayrı bir kaynak olduğu için buiddiaları yersiz ve tutarsız buluyorum." (48)Türk basınına yansıyan en ilginç haber ise, Pentagon çevreleri tarafından “saldırıyıörgütleyenlerin lideri” gibi yansıtılan ve fotoğrafları internet dahil tüm medya’da basılanMuhammed Atta ile ilgiliydi. Hürriyet gazetesinin 3 Eylül 2002 tarihli sayısında verilenhabere göre, Atta’nın babası Muhammed el Emir Atta, yüksek tirajlı haftalık Almangazetersi Bild’e, oğlunun 12 eylül günü kendisini telefonla aradığını ve saldırıdanhabersiz olduğunu anlatmıştı. Öldüğü ilanedilen oğlunun halen yaşadığını ve USAistihbarat birimleri tarafından yokedilmemek için saklandığını iddia ediyordu. (49)Michael Isikoff imzasıyla 2002 eylül ayının ilk haftası içinde Newsweek’te yayınlananhabere göre, 11 eylül’ün ardından uçak korsanları olarak ilanedilen Khalid (Halid)Almihdhar ile Nawaf Alhazmi’nin yakın arkadaşları (oda arkadaşları) olan biri, FBI’ınhabercileri (ispiyoncuları) arasındaydı. (50)Almanya’nın 11 Eylül saldırılarına karışan kişiler tarafından üs olarak kullanılmasının,Alman içişleri politikasını zora sokmuştu. Bu nedenle federal ve eyaletparlamentolarından geçirilen Terörle Mücadele Yasası’yla istihbarat servislerine dahageniş kapsamlı izleme ve dinleme yetkileri tanındı. Kuzey Ren Vestfalya AnayasayıKoruma Dairesi başkanı Hartwig Möller, Alman basınına yasayla ilgili şöyle söylüyordu:“Bankalar ve havayolları şirketleri para transferleri ve şüpheli kişilerin yolculuk yapmasıdurumunda resmi makamlara bildirimde bulunmak zorunda artık. Telekomünikasyonşirketlerinin kayıtlarından daha kolay yararlanmamız da sağlanarak, izlenen kişilerinilişkilerini ve iletişim verilerini denetleme olanağı doğdu.”Yasaların değişmesine rağmen, polis ile gizli istihbarat servisleri arasındaki ayrım kaldı.Hartwig Möller, bu ayrımın da iyi olduğunu söylüyor ve “Greenpeace” Çevre KorumaÖrgütü’nün Fransız istihbarat servisi tarafından batırılan “Raibnbow Warrier gemisiolayına ve İsrail’in ve Amerika Birleşik Devletleri’nin düşmanlarını gizli istihbaratınkomando eylemleriyle öldürmesini kötü örnek olarak gösteriyordu.Möller, Alman istihbarat birimlerinin 11 Eylül’den çok önce Amerikan yetkililerineMuhammed Atta ve arkadaşları hakkında bilgi verdiklerini belirtiyordu. 11 Eylülsaldırılarının hazırlanmasında önemli rol oynadığı tahmin edilen kişilerden biri, FaslıMünir El Mutassadık Hamburg eyalet mahkemesinde yargılanarak 15 yıl hapis cezasınamahkum oldu. Düsseldorf Eyalet Mahkemesi’nde de yine Muhammed Atta’nınyoldaşlarından olduğu sanılan bir Ürdünlü’nün davasında ise beraat kararı çıktı. (51)OKTAY SİNANOĞLU'NUN MÜTHİŞ İDDİASI !1962 yılında, henüz 26 yaşındayken, ABD'nin Yale Üniversitesi'nde dünyanın en gençprofesörü olmuştu... İki kere Nobel'e aday gösterilmiş ilk Türktü... Kimyaya matematiğisokmuş, moleküler biyolojinin kurucularından, fizik, astrofizik, nükleer fizik gibi biliminçeşitli dallarında bir "harika çocuk"tu... TÜBİTAK, ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi'ninkuruluşlarında yer almış, Türkiye'de bilimin gelişmesi için mücadele vermiş bir kişiydi...Ve ülkesinin sorunlarına kafa yormuş, bu uğurda tüm gücüyle savaşmış bir aydındı Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu. O, 11 Eylül'den önce Avrupa'da yapılan bir toplantıda 11 Eylül'ünyakınlaştığını duyan önemli bir şahitti. ' Hedef Türkiye' adlı kitabında yaşadıklarına yerveren Sinanoğlu, bir röportajda olayı şöyle anlatıyordu:11 Eylül'de ben Ankara'ya geldim. Nereden geldim? Avrupa'da üç ülkede yapılan binkişilik bir toplantıdan. Uluslararası Gençlik, Eğitim ve Küreselleşme toplantısı. İsviçre,Almanya ve İtalya'da yapıldı. Avrupalı bin bilim adamı katıldı. Bu toplantılarda bir sürü

Page 34: netkırılmason

34

'derin' adam vardı. Orada herkes bir telaş içindeydi. Öyle bir olay olacak ki 3. dünyasavaşı çıkabilir" tipinde laflar edildi. Ne zaman oluyor bu? 11 Eylül'den bir hafta evveloluyor. Herkesin dilinde, ‘‘Yakında büyük bir olay olabilir ve bundan üçüncü dünyaharbi bile çıkabilir’’ lafı vardı. Ankara'ya geldik, bu olay oldu. Bunu görmemek mümkünmü?Bir-iki milyon insan dünyayı idare edebilmek için her şeyi yapıyor. Küreselcilik bumanadadır ama Türkiye'de başka türlü yutturulmuştur. Batı dilinden, ulusalegemenliğinden, ulus-devletinden vazgeçti diye yutturulmuştur. Böyle bir şey yok.Amerika'nın Psikolojik Savaş Dairesi vardır. Psikolojik Savaş Üniversitesi vardır.Buralarda, ülkelerin topsuz-tüfeksiz nasıl fethedileceği anlatılır. Dünyanın her tarafındayeni dünya düzenci, küresel kraliyetçi takımına karşı bir isyan başlamıştır. Türkiye'deküreselciyiz diyenlerin dünyadan haberi yok. Küreselleşme koca bir yalan. Kuleler'ivuranın Bin Ladin olmadığını ABD'de, Avrupa'da herkes biliyor.Sinanoğlu, Ankara'ya vardığı sabah arkadaşı telefon ederek Matrix'in kurgusununbaşladığını şöyle haber verdi: "Oktay, TV yi aç bak, senin dün gece söyledigin savaş çıktıgaliba". Sinanoğlu, bunların arkasında CIA ya da başka bir gücün olduğu görüşündeydi.Böyle bir olay tezgahlayıp suçu müslümanların üzerine atmalarının sebebi yüzde 70' inüstünde insanın cahil olduğu ABD'de halka yeşil tehlikeyi daha iyi yutturabilmekti.Ayyrıca Pentagon'un elindeki silah stoklarını eritebilmek için savaşa ihtiyacı vardı..Dünyanın dört bir yanında yaklaşık 40 yıldır konferanslar veren, bilimsel çalışmalaryapan Prof Dr Oktay Sinanoğlu son yıllarda gündeme gelen bir takım yapılanmalarındaçok tehlikeli olduğunu iddia ediyordu. Dünyada görünenin aksine 1700'lü yıllardan buyana gizli örgütlenmelerin etkili olduğunu savunan Prof Sinanoğlu "Bu illa ki bir dineyada ırka bağlı olmayı gerektirmez. Mesela Bush ailesi Anglo-Sakson'dur ve 120 yıldırbu örgütlenmeye hizmet eder. Tüm dünyada örgütlüdürler. Bunlar diyor ki dünyadainsanların çoğu ahmaktır hiç biri işe yaramaz. Dünyayı biz idare edecez. Toplasaktoplasak, biraz da abartsak toplamları 2 milyonu geçmez. İnsanların gerisi hiç bir işeyaramaz, hatta arada kalan 5 -10 milyon insan kırılırsa iyi bile olur diyenler var.Tamamiyle insanlık düşmanı, tamamiyle kendi takımının hakimiyeti esasına dayanan vebu meseleye de din gibi inanan bir örgütlenme çeşidi." şeklinde konuşuyordu.Kutsal İttifak olarak adlandırılan bu örgütlenmenin dünyayı kendi hakimiyetlerindetutmak için bir kaç bin kişinin bile öldürülebileceği eylemleri kolaylıklagerçekleştirebileceğini iddia eden Sinanoğlu "Son yıllarda Türkiye'de bir tartışma aldıbaşını gitti. Yok Batı'da ulus devlet bitti, ulus dilleri kaybolacak diye. Yok öyle bir şey .Avrupa Birliği projesi dünya devleti projesinin bir ön aşamasıdır. Ancak bu örgütleneminyaptığı bir şey daha var. Resmi söylemin dışındaki herşeye komplo gözüyle bakılmasınısağlamak. Bütün bunları ben söylemiyorum. Amerika'da , Avrupa'da bir çok çevredebunların belgeleri ortaya çıkmaya başladı bile" diyordu. ( 52)11 Eylül 2001 günü Amerika'da yaşanan kamikaze saldırılarının perde arkası giderekaralanıyordu. ABD Başkan adaylarından Lyndon LaRouche ve Pakistanlı istihbaratçıgeneral Hamdi Gül'den sonra eski bir CIA ajanı olan Michael Ruppert de saldırınınCIA tarafından düzenlendiğini belgeleriyle ortaya koymuştu.Extremist Liberterien” Parti’den 2004 seçiminde başkan aday adayı olan LyndonLaRouche, 11 Eylül terörünü düzenleyen güçlerin “Amerika'nın dışında değil içinde”olduğunu söylerken, 11 Eylül hadisesinden bir hafta sonra ise, kendisi ile yapılanröportajda şu değerlendirmeleri yapıyordu:"11 Eylül hadisesi, bir makyaj operasyonudur ve tam da uluslararası mali ve parasal

Page 35: netkırılmason

35

çöküşün yaşandığı dönemde yapılmıştır. Bunu yapan, katiyen ABD dışındaki güçlerdeğildir. Başka ülke insanları kullanılmış olabilir. Fakat bunu yapanlar, ABD içindekigüçlerdir. Hedef, ABD'de yönetim darbesi yapmak, olur veya olmasa da, ABD'yi birsavaşa sürüklemektir. Bunu yapanlar, hedeflerine ulaşmak için ileri hareketlerinedevamla, başka operasyonlar da yapacaklardır. Halk kışkırtılacak, hükümet savaşasürüklenecektir. Bunu durdurmalıyız. CNN'nin, Fox TV ve benzerlerinin yayınlarınakatiyen kapılmayın. Bunlara kapılmak ve ülkeyi savaşa sürüklemek, operasyonuyapanların maksatlarina alet olmaktır. Afganistan'a müdahale gibi şeyleri asladüşünmemeliyiz. Ayrıca, ABD ve daha pek çok ülke için tehdit oluşturan İsrail'idurdurmalı ve Orta Doğu'da barışı sağlamalıyız. Çünkü buradaki kriz de, Asya'daverilmesi planlanan savaşın bir parçasıdır." ( 53)Eski bir CIA ajanı olan Michael Ruppert, iddiasına 1 yıl boyunca ABD medyasındayayınlanan 29 makaleyi kanıt olarak gösterdi. Ruppert’in iddiası uluslararası haberajanslarınca da duyurulan iddiası, www.copvcia.com adlı istihbarat sitesinde deayrıntılarıyla rapor halinde yer aldı. Rapora göre CIA, böyle bir saldırıyı yıllar önceplanlamaya başladı ve aşamalı olarak uygulamaya geçirdi. İşte Ruppert imzalı yazıdakronolojik olarak sunulan deliller şunlardı:1998-2000: ABD eski başkanı baba George Bush, savunma sanayii şirketi Carlyle Groupadına Suudi Arabistan’a gitti. Kraliyet ailesinin yanı sıra Suudi terörist Ladin’in ailesiylegörüştü. (Wall Street Journal, 27 Eylül 2001)13 Şubat 2001 : Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) El Kaide örgütünün haberleşmedekullandığı şifreleri çözdüğü ortaya çıktı. Ladin, 7 ayda şifreleri değiştirmiş olsa bile buhükümetin “saldırılar yıllar önce planlandı” açıklamasıyla çelişiyor. (UPI Haber ajansı)Mayıs 2001: Eski bir Gizli Servis ajanı olan Dışişleri Bakanı Yardımcısı RichardArmitage, CIA başkanı George Tenet’le Pakistan’a gitti. Devlet Başkanı PervezMüşerref’le gizli bir görüşme yaptı. Bu gezi sırasında Tenet Pakistan Gizli Servisi (ISI)Başkanı General Mahmud Ahmed’le görüştü. Detay verilmedi. (Hindistan SAPRAHaber Ajansı, 22 Mayıs 2001)Temmuz 2001: 3 Amerikalı yetkili; Tom Simmons (ABD’nin eski Pakistan büyükelçisi),Karl Inderfurth (Dışişleri Bakanlığı eski Güney Asya müsteşarı), Lee Coldren (DışişleriBakanlığı eski Güney Asya uzmanı) Berlin’de Taliban temsilcileriyle görüştü veABD’nin Ekim’de Afganistan’a askeri bir harekat düzenleyeceğini söyledi. ToplantıdaRus ve Alman istihbaratçıları da vardı. (The Guardian 22 Eylül 2001)Yaz 2001: Amerikan Savunma Bakanlığı görevlisi Dr. Jeffrey Starr Ocak ayındaTacikistan’ı ziyaret etti. Gazete Amerikan sınır komandoları Kırgızistan’da eğitimgördüğünü, Tacik ve Özbek özel kuvvetleri birliklerinin de Alaska ve Montana’da eğitimaldıklarını bildirdi. (The Guardian 26 Eylül 2001)Yaz 2001: Pakistan Gizli Servisi şefi General Mahmud Ahmed 11 Eylül saldırısınıgerçekleştiren teröristlerin elebaşısı Muhammed Atta’ya 100 bin dolar para gönderdi.Haberi FBI doğrulayınca Ahmed istifa etti. (The Times of India, 11 Ekim 2001)Temmuz 2001: Alman istihbarat örgütü BND, CIA’yı ve Mossad’ı, Ortadoğuluteröristlerin ticari uçakları kaçırarak Amerikan ve İsrail kültürünün önemli sembollerinesaldıracakları konusunda uyardı. (Frankfurte Allgemaine Zeitung, 14 Eylül 2001)9 Eylül 2001: Bir İran vatandaşı Amerikan polisini arayarak Dünya Ticaret Merkezi’nebir saldırı yapılacağını ihbar etti. Telefon görüşmesi Alman İstihbaratı tarafından dadoğrulandı. CIA bir şey yapmadı. (Online haber ajansı, 14 Eylül 2001)Ağustos 2001: FBI, Boston’da Ladin’le bağlantılı İslamcı bir militan yakaladı. FBI’ın

Page 36: netkırılmason

36

yaptığı sorgulamada El Kaide’nin önemli yöneticilerinden biri olan adamın uçuş derslerialdığı ve üzerinde Boeing uçaklarının kullanma kılavuzu bulunduğu ortaya çıktı.(Reuters, 13 Eylül 2001)Yaz 2001: Rus istihbaratı CIA’yı 25 terörist pilotun bir intihar saldırısı için eğitim aldığıkonusunda uyardı. Bu konudaki haberler Rus basınında yer aldı.4-14 Temmuz 2001: Ladin, BAE’nin başkenti Dubai’deki Amerikan hastanesinde böbrektedavisi gördü. Hastanede CIA yetkilileriyle görüştü. (Le Figaro, 31 Ekim 2001)Ağustos başı: Rusya lideri Vladimir Putin, Rus istihbaratına ABD’yi havaalanlarına vehükümet binalarına düzenlenebilecek saldırılar konusunda uyarma talimatı verdi.(MSNBC, 15 Eylül 2001)3-10 Eylül 2001: Cayman adalarında bir radyo programına katılan bir dinleyici 11Eylül’den 1 hafta önce ABD’ye yönelik bir saldırı konusunda uyarıda bulundu.(MSNBC, 16 Eylül 2001)1-10 Eylül 2001: Falkland Savaşı’ndan beri yurt dışına gönderilen en büyük İngiliz askerigücü olan 25 bin asker “Temel Hasat” tatbikatı için Arap yarımadasının Pakistan’a enyakın noktasında bulunan Umman’a gitti. Aynı dönemde 2 Amerikan savaş gemisi deArap Körfezi’ne hareket etti, 17 bin Amerikan askeri “Parlak Yıldız” tatbikatına katılmaküzere Mısır’daki 23 bin NATO askerine katıldı. Bütün bu askeri güçler 11 Eylül öncesibölgeye konuşlandı. (Guardian, CNN; Fox, Observer)6-7 Eylül 2001: United Hava Yolları’nın 4744 hissesi borsada satışa çıkarıldı. Hisselerinçoğu CIA direktörü A.B. “Buzzy” Krongard’ın 1998 yılına kadar yöneticisi olduğuDeuttscheBank/AB Brown tarafından satın alındı. (New York Times)10 Eylül 2001: American Havayollarını’nın 4516 hissesi satışa çıkarıldı (Wall StreetJournal)6-11 Eylül 2001: United ve American Hava Yolları’nın satışı normale göre yüzde 600arttı. Diğer havayolu şirketlerinde ise böyle bir hareketlilik yaşanmadı. (Reuters 10Eylül 2001)Eylül başı: CIA, Mossad ve çok sayıda yabancı istihbarat örgütünün Promis adlıprogramı kullanarak hisse senedi işlemlerini dakikası dakikasına takip ettiği ortayaçıkarıldı. Amaç terörist saldırılar konusunda önceden bilgi toplamaktı. Temmuz ayındaPromis’in sahibinin Ladin olduğu ortaya çıkarıldı. FBI ve Adalet Bakanlığı yaz başındanberi istihbarat toplamak amacıyla Promis programını kullandıklarını açıkladı. Ancak 11Eylül saldırısını anlayamadılar! (Washington Times,15 Eylül 2001, Fox, 16 Eylül 2001)11 Eylül 2001: Muhammed Atta’nın yakın arkadaşı olan İSİ şefi General MahmudAhmed, Taliban adına görüşmelerde bulunmak üzere Washington’a geldi. (MSNBC, 7Ekim 2001)11 Eylül 2001: Uçaklar 08.15’te kaçırılmasına rağmen 09.05’e kadar ABD başkanı bukonuda uyarılmadı. Genelkurmay 4 uçağın kaçırıldığını bildiği halde savaş uçaklarınakalkış emri vermek için 75 dakika bekledi. Hava Kuvvetleri’na ait savaş uçakları09.30’de havalandı ancak çok geç kaldı. Federal Havacılık Dairesi bu konuda uçaklarınkaçırıldığı bölgelerin radarlar tarafından görülemeyen kara delikler oludğunu ve İkizKuleler’e çarpana kadar uçakları radardan takip edemedikleri açıklamasını yaptı. (CNN;ABC; MSNBC; Los Angeles Times, New york Times)13 Eylül 2001: 15 yıldır Dünya Ticaret Örgütü’ne girmeye çalışan Çin, ABD’nindesteğiyle alelacele örgüte üye kabul edildi. (New York Times, 30 Eylül 2001)15 Eylül 2001: New York Times’ın haberine göre Mayo Shattuck 3, Deutchebark’ınAlex Brown bölümünden istifa etti.

Page 37: netkırılmason

37

29 Eylül 2001: San Francisco Chronicle'da çıkan bir habere göre American ve UnitedHavayolları'nın satışa sunulan 2.5 milyon dolar değerindeki hisseleri, New Yorkborsası'nın saldırıların ardından işlemleri durdurması nedeniyle satılamadı. Bu süreiçerisinde hisse sahipleri hisselerini geri almak için başvuruda bulundu.10 Eylül 2001: Pakistan’da yayınlanan Frontier Post, ABD büyükelçisi WendyChamberlain’in Pakistan Petrol Bakanı’na telefon ederek, daha önce vazgeçilenTürkmenistan doğalgazını Afganistan üzerinden Pakistan’a ulaştıran boru hattı projesini“son jeopolitik gelişmeler ışığında” yeniden gündeme getirdiğini yazdı.11 Eylül dehşetinin yarattığı en ünlü kişilerden biri, hiç şüphesiz Lisa Beamer oldu. 4.5aylık hamile olan Lisa'nın eşi Todd Beamer, 11 Eylül sabahı teröristlerin ele geçirdiği vePennsylvania'ya düşen United Airlines'ın 93 sefer sayılı uçağındaydı. Teröristler, uçağıBeyaz Saray veya Kongre binasına çakmak istiyorlardı. Ancak başta Todd Beamer olmaküzere birkaç yolcunun kahramanca direnişleri, bu şeytani planı bozmuştu. Todd ile buyolcular, uçaktaki teröristlere saldırarak, boğuşmaya başladılar. Boğuşma esnasındakontrolden çıkan uçak, Pennsylvania kırsalına düştü. Uçaktaki tüm yolcu, mürettebat ilebirlikte teröristler de öldü.Arkadaşlarıyla birlikte teröristlere saldırıp, Washington'u büyük bir terör saldırısındankorumaya çalışırken ölen Todd'un son sözü, ‘‘let's roll’’ (haydi girişelim) oldu. Toddkahraman ilan edilirken, bu cümle, ulusal bir nitelik kazandı. Bu olaydan sonra LisaBeamer, eşiyle yaşamını ‘‘Let's Roll’’ adıyla kaleme aldı. Kitap, 1 milyon adetten fazlasatarken, Lisa Beamer da 11 Eylül'ün en ünlü dulu oldu. Başkan George Bush, LisaBeamer'ı Beyaz Saray'da konuk ederken, ‘‘Let's Roll’’ diyerek takdim etti. Beamer, 11Eylül üzerinden hem zengin hemde meşhur olmanın yolunu bulmuştu. (55)Korsanların uçakları çaktığı Dünya Ticaret Merkezi'nde ölen tek Türk olan Zühtü İbişti,geride eşi Leyla Uyar İbiş ile her gün kendisini soran üç yaşındaki oğlu Mert'i bırakmıştı.Türkler arasında yayılan ‘‘Leyla yardımlar sayesinde milyoner oldu’’ sözlerine de çokkırılıyordu. Hürriyet'den Doğan Uluç'a 05.09.2002'de yayınlanan röportajda Leyla Uyarİbiş, 11 Eylülden sonra verilen yardımlardan yararlanmak için başvuruda devlete, uçakşirketine, FBI'ye karşı dava hakklarından feragat etmelerinin istendiğinibelirtiyordu.Cantor F. kaza sigortasından yüz bin dolar vermişti. Beş yıl süreyle şirketgelirinin yüzde 25'ini eşlerini kaybedenlerin ailelerine dağıtacaktı. Önceleri her üç aydabir beş-altı bin dolar veren şirket bunu daha sonra aylık haline getirmişti. Kızılhaç veSalvation Army evinin ipoteğini, su-elektrik masraflarını ödüyordü. Devletten tek kuruşyardım almamıştı. ( 56)FBI, 11 Eylül mağdurlarının dava açmaması için sigorta şirketi ile birlikte çalışıyordu.Sigorta şirketleri, olayı tek bir saldırı olarak ele alıyordu. Sigortalı İkiz Kulelerin sahipleriise iki uçak, iki saldırı tezi üzerinden yüksek tazminat istiyordu. 11 Eylül mağdurlarınınmahkemeye başvurma süresü 22 Aralık 2002’de dolmuştu. Olayda ölenlerin yakınları veyaralanlardan 4443 kişi 2-3 milyon dolar arası tazminat istiyordu, en az limit 1.7 milyondolar olarak belirlenmişti. Kongre bütçesinden sağlanacak tazminat ödeneği 6 milyardoları aşacaktı. Kurulan Devlet Fonunun başkanı Kennet Fein berg’e göre, olayda dahafazla insan ölmüştü. Yüzde 75’inin başvuru yaptığı sanılıyordu. Ömürboyu sigortadanyardım alacak mağdurlar anlaşmaya imza atarak, havayolları ve devleti davaetmeyeceklerini kabul etmiş oluyorlardı. (57)ABD’de elliyi aşkın sendika ve insan haklatı örgütü 11 Eylülden sonra artan insan haklarıihlallerini daha iyi takip edebilmek amacıyla Amerikan İnsan Hakları ağınını kurmuştu.10 Aralık 2003’da varlığını açıklayan kurum öncelikle Amerikadaki insan hakları

Page 38: netkırılmason

38

ihlalleri konusunda bilgi paylaşımı yapacaktı. (58)İkiz Kulelerin yerine yapılacak Daniel Libeskind’in projesi Özgürlük kalesi adlı gökdelen11 Eylül 2006 yılında tamamlanacak ve yeni tek kule 70 kat olacaktı. Son katın üstünekonulacak çatı ile binanın yüksekliği 541 metreye, antenlerle 609 metreye ulaşacak,böylelikle Taywan’ın başkenti Taipei’de yapılan kuleden daha yüksek olacaktı. Son katdaolması gereken gökyüzü bahçeleri yerine yel değirmenleri konulması son andakararlaştırılmıştı. İkiz kulelerin kira sözleşmeleri Larry Silversten’ın elinde bulunuyordu.Sigorta şirketleri, yıkılan binaların zararını kapatmak için 11 Eylülden sonra dünyagenelinde sigorta ücretlerine ek 11 Eylül zamı yapmışlardı. Dünya ortak havuzu sistemiile çalışan sigortacıların bu zammından herkes etkilenmişti. Sanıldığı gibi İkiz kulelerinpatronu tek kuruş zarar etmemişti. ABD hükümeti ve havayolları ise FBI'ın mağdurlarımahkeme açmamaları yönünde ikna etmesiyle yakayı kurtarmıştı. Dava açsalar hermağdurun 10 milyon dolar alması gerekiyordu. (59)

FRANSIZLAR 'İÇ DARBE' DİYORThierry Meyssan adlı bir Fransız gazeteci tarafından yazılan “Dehşetengiz Hile” adlıkitapta, 11 eylül günü İkiz kulelere yönelik saldırının bir “iç darbe” olduğuanlatılmaktaydı. Gazeteci, “İkiz kulelere saldıran uçakların yerden idare edildiklerini”iddia ediyordu.. “Uçaklar çarptığı anda içeride meydana gelen patlamaların kulelerinyıkılmasına neden oldukları” iddialar arasındaydı. Türkçeye’de çevrilen aynı kitapta,“Pentagon’a herhangi bir uçağın düşmediği” iddia edilmekteydi. Fransız gazeteciye göre,USA yönetimin olayla ilgili ciddi aydınlatıcı bir açıklama yapmaması, Pentagon, CIA,FBI, Başkan Bush, itfaiye örgütü gibi kurumları birbirleri ile çelişen açıklamaları,şüpheleri güçlendirmekteydi.Thierry Meyssan, 100 ton ağırlığında depoları dolu ve en az saatte 400 km hızla gidenbir Boing 757’nin Pentagon’un sadece dış cephesine zarar vermeyeceği, çarpmanınetkisinin fotoğraflarda görülenden çok daha büyük olacağı kanısındaydı. Ayrıca, çekilenfotoğraflarda hiçbir uçak enkazı görülmemekteydi. Ve gazeteci, “Pentagon’da uçağınkanatlarının izinin neden olmadığını?”, da sormaktaydı. Peki ozaman ne olmuştu? Kendiaralarında bir çatışmamı yaşanmıştı? Bütün dünyada satış rekorları kıran kitap, çoksayıda belge ve fotoğrafla destekleneniyordu. Kitapta, madenlerin özelliği, uçak,elektronik sistem, teknik ayrıntılar, uçaklardaki metaller, yangın, bomba, ne olursa nasılolur gibi yüzlerce detay vardı. (60)Meyssan, kitabının tanıtımı için France 2 TV'sine yaptığı açıklamada da ABDhükümetini yalan söylemekle suçladı. İnternette yer alan "Hunt The Boeing" adlı birsitede de Meyssan'ın iddialarını destekleyen fotoğraflar yer alıyordu. Sitede cevaplarıhenüz olmayan bazı sorular da "delil" fotoğraflar eşliğinde yetkililere yöneltiliyordu.Gazeteci Meyssan, 11 Eylül olaylarının ardından yaşananları kitabında şöyle özetliyordu:"Saldırı sırasında Amerikan otoritelerinin neler olduğu hakkında kamuoyuna bilgisunmaması ve görüntülerin şaşırtıcı şiddeti, kanalların, intihar uçaklarının Dünya TicaretMerkezi'ne çarpmalarını ve kulelerin yıkılışını tekrar tekrar göstermesine sebep oldu.Beklenmedik olaylar ve canlı yayından doğan eksiklikler, bilgiyi, anında öğrenilenolayların tasviri olmakla sınırlamış ve global bir yaklaşıma engel olmuştur."Saldırıları takip eden 3 gün içinde, bu olayların bilinmedik yönleri hakkında resmi kişilertarafından birçok ek bilginin verildiğini fakat bu bilgilerin, saldırının kurbanları vekurtarma operasyonları ile ilgili sonu gelmeyen flaş haberler içinde kaybolduğunukaydeden gazeteci Meyssan, şu ilginç değerlerdirmeyi yapıyordu:

Page 39: netkırılmason

39

"Olaylar arasındaki ilişkilerde tuhaflıklar, tereddüt ve tezatlar bulunmaktadır. Ulusalgüvenlik sebebiyle kamuoyuna bütün dünya, olayların resmi versiyonuyla yetinmiştir.Her ne olursa olsun, burada gerçekleştirdiğimiz dosya, bizleri, şimdiden Amerika'nınAfganistan'a verdiği karşı saldırıyı ve 'Kötülüğün eksenine karşı yapılan savaşın'meşruiyetini sorgulamamıza götürecektir." (61)Gizli Servisler adına danışmanlık yapan Büyük Doğu Mason Locası Başkanı Alain Bauerile Xavier Raufer'in 11 Eylül saldırısından sonra yazdıkları "La Guerre fait quecommence- Savaş daha yeni başladı" adlı kitapları Fransız istihbaratı ve hükümetininWashington'a gösterdiği gözdağıydı. Pentagonu ve CIA'yi suçlayan Bauer "SaldırıAmerika'ya karşı yapıldı ama acısını zengin ülkeler değil fakir ülkeler çekti, çeşitliülkelerde turizm ve diğer alanlarda 10 milyondan fazla kişinin işini kaybettiği belirtiliyor.Ladin'i gizli servisler meydana getirdi, bütün teröristleri onlar üretiyor. Ladin 1968'deKaddafi'yi devirmek için M15'in hesabına çalıştı" diyordu. Bauer "Büyük ülkelerteröristle pazarlık yaparken küçük ülkeler terörizmle mücadele ediyorlar. Teröristlerinhepsi taşerondur, ideolojik terör kalmamıştır. Terörün ne yüzü, ne formatı, ne de kiminyaptırdığını bilmek son derece güçtür. Amerika 11 Eylül'den sonra Irak'a da saldırıyıortaya attı. Irak'ın adı bugüne kadar uluslarası terörizme bulaşmamıştır. Bunu neyle izahedebiliriz. Çıkarları olan ülkeler vardır, bu çıkarlar uğruna mağdur edilen ülkeler vardırve bu çarkın işleyi yeni değildir" dedi. (62)Büyük Fransız gazeteleri ve gizli servis çevreleri, Washington ve New York’dakisaldırıların arkasında ‘Üsame bin Ladin’ ve El-Kaide’nin değil, Amerikan ordusuiçindeki ‘şahinler’in olduğu tezini destekleyici yönde giderek daha fazla ayrıntıyıgündeme getiriyorlardı. Bu çevreler, denenmiş bir ‘hükümet darbesinden’ bahsediyordu.Bu medya içinde Le Monde ve Le Figaro gibi ‘resmi’ yayın organları da vardı.Burada önemli olan bu medya haberlerinin içeriğinin bütünüyle hakikate uyup uymadığıdeğildi. Aslolan, bununla Amerika’da 11 Eylül’de başlamış olan gizli bir darbe sürecinindurdurulmaya çalışılmasıydı. Birçok siyasi çevre -sadece Fransa’da değil, aynı zamandadiğer Avrupa ülkelerinde ve Rusya’da da- New York ve Washington’daki saldırıların bir‘terör saldırısı’ olmadığını, bilakis çok yönlü bir stratejik boyuta sahip olan siyasi biroperasyon olduğunu düşünüyordu.Bu haberlerin kaynağı, gizli servis ilişkileri olan Reseau Voltaire’in ‘Online-Ajans’ veParis’in itibarlı günlük gazeteleri Le Figaro ve Le Monde’den başkası değildi. 27 Eylül2001'de Reseau Voltaire’in yayın kurulu -kendi yorumlarına göre bir hükümet darbesigirişimi olan- 11 Eylül olaylarıyla ilgili özel bir dosya hazırladıklarını açıkladılar. Haberşöyle devam ediyordu: ’ 11.09.2001’de George W. Bush bütün gün boyunca olaylarıaskeri bir darbe girişimi olarak mı yoksa yabancı teröristlerin saldırısı olarak mıyorumlayacağı konusunda kararsızdı... ABD Cumhurbaşkanının, Amerikan ordusununböylesine caniyane saldırılar organize ettiğini tasavvur edebilmesi müthiş gözüküyor.Ancak 1962’de Cumhurbaşkanı John F. Kennedy, Genelkurmayın Küba’nin işgalinimeşrulaştırmayı amaçlayan daha büyük bir komplosuyla karşı karşıya kalmıştı. GeneralLeyman L. Lemnitzer, Amerikan halkını hedefleyen bir dizi dehşetli bombardımanplanları yapmış fakat Başkan tarafından engellenmişti. Fazla sürmeden Lemnitzer vediğer aşırı sağcı subaylar Kennedy’nin öldürülmesi hadidesini organize ettiler.’ (63)Bir başka makalenin girişinde şunlar ifade ediliyordu:‘11 Eylül 2001, saat 10.01. Cumhurbaşkanını korumaktan sorumlu Gizli Servis, NewYork ve Washington’a yapılan terör saldırılarını düzenleyenlerin sorumluları tarafındantelefonla aranıyor. Telefondaki ses, tehditlerinin inandırıcılığını artırmak için, Beyaz

Page 40: netkırılmason

40

Saraydan ya da Air Force One’dan [Başkanın uçağı] verilen Başkan’ın talimatlarınınkendisiyle aktarıldığı gizli şifreleri söylüyor.Washington’a geri dönmek üzere olan George W. Bush’u korumak amacıyla uçakbilinmeyen bir menzile çevriliyor; aynı zamanda Beyaz Saray ve demokratik kurumlarınmerkezi olan Capitol boşaltılıyor, siyasi personel atom bombalarına dayanıklı mahzenleregötürülüyor. Ulusal Güvenlik Konseyi’nin hiçbir üyesi artık bir terör saldırısınıdüşünmüyor, herkes bir askeri darbenin gerçekleştiğini düşünüyor. Ancak saat 20.30’adoğru durum normalleşiyor.’RV’nin asıl dosyası, sadece ajansa abone olanlara gönderilen ‘Enformasyon bildirisi 235-236’da yayınlandı. Bu dosya o günün olaylarının kronolojisini de içeriyor. Ezcümleşunlar da ifade ediliyordu:‘Sabah saat 10.00 ila saat 20.00 arası Amerikalı yetkililer, saldırıların Ortadoğu’dakigrupların giriştiği bir terör eylemi olduğunu düşünmüyorlar, bilakis bir atom saldırısıbaşlatabileceklerini düşündükleri Amerikan aşırı çevrelerince girişilmiş bir askeri darbeolduğunu düşünüyorlardı. Bu hipotezi destekleyen güçlü gerekçeler vardı. Bugün ise buhipotez unutuldu, çünkü açığa çıkması durumunda Amerikan halkının moralibozulabilirdi ve muhtemel bir savaşta müttefiklerden gelecek desteği engelleyebilirdi.’(64)Gizli Servis’in telefonla aranması konusuyla ilgili haberleri değerlendiren ajansınmuhabiri Thierry Meyssan, saldırganların telefon konuşmasıyla saldırılarınsorumluluğunu üstlenmekten ziyade, Başkan’a bir ültimatom vermek ve ona baskıyapmayı amaçladıkları sonucuna varıyordu.Bu telefon konuşmasından dolayı Bush, hem silahlı kuvvetler üzerindeki kontrolüdoğrudan ve bizzat üstlenmek ve özellikle de, bir başkasının kendi kimliğine giripnükleer bir çatışma meydana getirmemesini garanti altına almak için yaklaşık 12 saatWashington’a giremedi ve Stratejik Komando Merkezine (Offut/Nebraska) gitmekzorunda kaldı. Bu arada Beyaz Saray’ın etrafında paraşütçülerin potansiyel bir saldırısınıönlemek için keskin nişancılar ve Yer-Hava-roketleri kuruldu. Beyaz Saray ve Capitolderhal boşaltıldı.’Başka araştırmalar çerçevesinde Meyssan ve ekibi, ‘Başkan’a karşı seferberedilebileceğini düşündükleri grupları’ tespit etmeye çalıştılar. RV staybehind [Amerikanordusunun bir nevi ‘tetikte bekleyen’ pasif güçleri] içinde gelişmiş ve aynı zamanda BinLadin’le ilişkisi olmuş terörist bir ağ olan ‘Special Forces Underground’ hakkında biraraştırma yayınlıyor. Bu ağ Federal hükümete karşı ilk provasını yapmıyor, çünkü JohnF. Kennedy’nin katledilmesine ve 1995 yılında Oklahoma City’deki terörist bombasaldırısına da adı karışmıştı.’Reseau Voltaire, bu milis-hareketiyle ilgili olarak, onların yargılanmış OklahomasuikastçisiTimothy McVeigh, General-Edwin-A.-Walker-kuruluşunun dergisi TheResister (‘Direnişçi’) ve tümgeneral Walker ile ilişkilerini içeren materyal sunuyor.Meyssan, Üsame bin Ladin’le hakkında, bu kişinin suçlu olup olmadığı konusundanbağımsız olarak, ‘belli bir politikayı yürürlüğe koymak için politik bir imkan sağladığını’belirtiyor ve bu politikayı daha yakından incelemek gerektiğinin altını çiziyordu:‘Bir kaç ay önce Anglo-Amerikanlar Taliban hareketini desteklemekten vazgeçtiler veonların rejimini devirmeyi kararlaştırdılar. Temmuzun ortasında askeri bir plan hazırlandıve operasyonun Ekimin ortasında gerçekleştirilmesi kararlaştırıldı. Bir sır gibi saklananbu plan, Pakistan’ın eski dışişleri bakanı Niaz Naik ve değişik aktif diplomatlartarafından doğrulanmıştı. (65) İngiliz Donanma güçleri, böyle bir hareketi meşrulaştıran

Page 41: netkırılmason

41

11 Eylül’den önce bölgede konuşlandırılmışlardı. Naik’e göre bu plan çerçevesinde ZahirŞah’ın, çok yaşlı olmasına rağmen devreye sokulması düşünülüyordu. Pakistan gizliservisinden de Mesud sorununun çözülmesi istenmişti. Nitekim o sorun çözüldü! FakatAmerikan yüksek komuta kademesinden bazıları bu ilk askeri harekat girişimini yetersizbuldular.’ Bütün bu olup bitenlerde petrol sorunu rol oynuyordu. (66)16 Ekim tarihli 237 nolu ajans haberi Pentagon’a düzenlenen saldırı ile ilgili başkasoruları gündeme getiriyordu. Pentagon saldırısıyla ilgili resimler ve haberler İkizKulelerle ilgili haberlerin aksine hükümet tarafından sansürlenmişti. Havacılık,- BalistikveStatik uzmanlarından oluşan bir çalışma grubu uydu fotoğrafları ve diğer bilinenenformasyonlardan hareketle Pentagon’daki hasarın muhtemelen bir uçak tarafındandeğil, fakat başka bir sebepten kaynaklanmış olabileceği sonucuna varmışlardı. Sonuçtaşunlar ifade ediliyordu:’ Amerikan hükümeti saldırılara içerden karışan suikastçılarıgizlemek için elinden gelen her şeyi yapıyor ve şu anda sadece yabancı bir düşmanı hedefgösteriyordu.’ ( 67)RV 237 ‘Bushlarla Bin Ladin arasındaki gizli mali ilişkileri’ de inceliyordu. Daha önceİran-Contra-skandalına karışan meşhur BCCI-bankası (Bush’un daha önce başındabulunduğu) Harkin Energy Group ile ticari ilişkiler içinde bulunmuştu. Çok ilginç birayrıntı olarak Bin Ladin’le ilişki içinde olduğu söylenen Salih İdris’in BüyükBiritanya’da parlamentonun, askeri kurumlar ve sivil nükleer kurumlarınınkorunmasından sorumlu İES Digital Systems şirketinde büyük hisselere sahip olduğunadeğiniliyordu. (68)5 Kasım’da Reseau Voltaire ‘Korkunç Manipülasyonlar’ isimli makalesinde resmiaçıklamalardaki kapalılık ve noksanlıkları açığa çıkaran ve uluslararası kaynaklartarafından günbegün aydınlatılan hususlara dayanıyordu - bu kaynaklar içinde Proseco,Canal Plus, Figaro, Times of İndia ve Observer gibi yayınlar da vardı.(69) Bunlardanbirisi Figaro’nun Bin Ladin ve Amerikalı bir yetkili arasındaki sözde temaslarındanbahseden 31 Ekim tarihli bir haberi idi. (70)12 Kasım’da Fransa’nın önde gelen gazetesi Le Monde yukarıda bahsettiğimiz buhaberi yayınlamıştı ve böylelikle hiçbir resmi çevre artık bunu geçiştiremezdi. Le Monde‘Yasaklanmış hakikat’ isimli yeni kitabın ayrıntılı tanıtımını yayınladı, (ki kitabınyazarları Fransız gizli servis ve hükümet çevrelerine yakınlığıyla tanınıyorlar). SylvainCypel tarafından yazılan tanıtım yazısının başlığı ‘Washington Taliban’la müzakerelerdebulunduğundaydı’. Tanıtım yazısında şöyle deniliyordu:’11 Eylül’den önce Bush hükümeti FBI’ın terörizmi önleme kapsamındaki aktivitelerinibloke etmişti, çünkü Taliban’la, Üsame bin Ladin’i teslim etme karşılığında onlarıdestekleyeceklerine dair, yoğun müzakereler içerisinde idiler. Bu, 14 Kasım tarihindeyayınlanmış ‘Yasaklanmış hakikat’ isimli kitabın teziydi.. (71)Kitabın başlığı sansasyon uyandırmayı hedefliyordu. ‘Bin Ladin-Yasaklanmış hakikat’başlıklı yazı pazarlama stratejisi kokuyordu. İmla hataları acele edilerek baskıya verildiğiizlenimini uyandırıyordu... Fakat bütün bunlar dikkatlerimizi kitabın yazarları olan Jean-Charles Brisard ve Guillaume Dasquie’nın gündeme taşıdığı teoriden başka yereçevirmemeliydi. Onlar ne söylüyorlardı? İlk olarak, Washington diplomasisinin, Körfezmonarşileriyleilişkilerini korumak istemesi yüzünden, FBI’ın 11 Eylül’e kadar SuudiArabistan ve Yemen’de Anti-Amerikan saldırıları düzenleyen gizli odaklara karşısoruşturma yürütmesine engel olduğunu söylüyorlardı. Buna dayanak olarak, yazarlar,sansasyonel bir haber şeklinde, çalışmalarında engellendiği gerekçesiyle Temmuz 2001

Page 42: netkırılmason

42

yılında kendi kapılarını çalan, FBI’ın ikinci adamı John O’Neill’in ifadesiniyayınlıyorlardı.Daha sonra, Amerikan diplomasisinin bir çok yıllardan beri Taliban ve komşularıyla(Pakistan, Rusya, bölgedeki eski Sovyet Cumhuriyetleri, Çin, Hindistan) Amerikan Petrolşirketlerinin tekliflerine olumlu cevap vermelerini amaçlayan sayısız görüşmeleryaptıklarını açıklıyorlardı... Onlar bu görüşmelerin, (ki büyük petrol şirketlerininhükümet üzerinde güçlü nüfuzları var) Bush hükümeti tarafından şevkle yenidenbaşlatıldığını ortaya koyuyorlardı...1998 yılından itibaren Amerikan petrol üreticileri ve diplomatlar, Taliban’ın ülkede tamanlamıyla hakim olmasının mümkün olmadığı -ki bu suretle Afganistan’ın ‘istikrara’kavuşmasını bekliyorlardı- kanaatine vardılar. Bu ‘yeni Büyük Oyun’dan geri çekilmeanlamına geliyordu, ki bunda Amerikan-Pakistan tarafıyla Rus-İran-Hint taraflarıarasında, Afganistan’da bir cephenin diğerine galebe çalmasına engel olan ve birbiriyleçatışan çıkarlar vardı...Eğer bu, bir ‘Sıfır toplama oyunu’ olmayacaksa, Washington içinbu, Amerikalıların, Rusların, Pakistanlıların ve hatta İranlıların ülkeyi imar etmek ve OrtaAsya petrol şirketlerine açmak için Afgan fraksiyonlarının uzlaşmasını kabul etmelerianlamına geliyordu.Sorumluluğu Bin Ladin üzerine yıkılan Kenya ve Tanzanya’daki AmerikanKonsolosluklarına yapılan saldırılardan (Ağustos 1998) sonra Amerikan-Talibanmüzakerelerinde ana gündem maddesi Bin Ladin’in teslim edilmesiydi. Ladin’in iadesikarşılığında Clinton hükümeti Taliban yönetiminin bir şekilde tanınacağının işaretinivermişti. Bundan ortakları olan Körfez monarşileri ile Pakistan’ı kontrol etmezorunluluğu doğdu. Uluslararası düzeyde baskı mekanizmaları harekete geçirildi: BMkrizden çıkmak için bir strateji üretmek ve Kabil’e karşı yaptırımlar uygulanmasını talebeden BM kararı 1267’yi kabul etmek için ‘6+2’ (Afganistan’ın altı komşu ülkesi, artıABD ve Rusya) isimli bir müzakere forumu oluşturdu. Suud gizli servisinin şefi PrensTurki Al Faisal, Molla Ömer’e Üsame bin Ladin’in teslim edilmesi için iki kez başvurdufakat sonuç alamadı.Bush hükümeti 2001 yılının Şubat ayından Ağustos ayına kadar ilerleme kaydetmeyeçalıştı. Nisan ayında Taliban’dan yetkili birkaç kişi Washington’a davet edildiler. Bilinenson temas, 2 Ağustos tarihinde Dışişleri Bakanlığı’nda üst düzey bir yetkili olan ChristinaRocca ile Taliban’ın İslamabad’daki büyükelçisi arasında gerçekleşti. Buradan Talibanhükümetine bir son vermek amacıyla sürgünde yaşayan kral Zahir Şah’ın etrafındaoluşturulacak bir kabileler şurasını devreye sokma fikri (Loya Jirga) doğdu; ancak bufikir batılı diplomatlar tarafından 11 Eylüle kadar kamuoyuna açıklanmadı. AylarcaWashington bu fikri Taliban’a direk ‘6+2’ ile ve gizli görüşmelerde Roma’da, Kıbrıs veBerlin’de BM Genel sekreteri Kofi Annan’ın özel temsilcisi İspanyol FrancescVendrell’in himayesinde sundu. Bunun en güçlü ve artık sır olmaktan çıkmış delili iseKofi Annan’ın saldırılardan 4 hafta önce, 14 Ağustos tarihli raporunda yer alan şuifadelerdi: ‘Nisan’dan Temmuz’a kadar Taliban’ın tek başına hakimiyetinin yerinealternatif bir hükümet oluşturmaya yönelik yüksek düzeyde diplomatik çabalar vardı.’(72)Le Monde’da iki yazar hakkında verilen biyografik bilgiler onların Fransız gizliservisiyle yakından bağlantılı oldukları konusunda hiçbir şüphe bırakmıyordu: ‘Yasakhakikat’in yazarları ajan çevresine yakınlar. Jean-Charles Brisard, Viventi’de ekonomikhaber alma servisinden sorumlu idi ve daha sonra Fransız gizli servisinin talebi üzerine ElKaide’nin finansal kaynaklarını araştırdı. Onun Üsame bin Ladin’in ekonomik çevresiyle

Page 43: netkırılmason

43

ilgili raporu George Bush’a Jacques Chirac tarafından Washington’u 11 Eylül’densonraki ilk ziyaretinde sunuldu. Guillaume Dasquie gizli servis konularında uzmanlaşmışbir ajans olan İntelligence Online’ın yazı işleri müdürüydü. (73)Hoolywood filmlerine konu olan gelişmiş ülkelere yönelik terörist-gerilla saldırısıbeklentisinin kökeni, TOP SECRET bir rapora dayanıyordu. 140 sayfalık rapordanükleer, biyolojik ve kimyevi bir terörist saldırının mümkün olduğu belirtilerek, alınacakönlemler için hükümetlerin bütçe ayırması talep ediliyordu. 20 Ağustos 2001'de 11Eylülden önce raporu haberleştiren The Toronto Star gazetesi, önümüzdeki 5-7 yıl içinalarm verildiğiniğ belirtmiş, eğitim ve uyarı sistemlerinin pekiştirilmesi, operasyontiminin oluşturulması üzerinde durulduğunu yazmıştı.Amerikan filmlerinde olduğu gibi ilk olarak nükleer, biyolojik ve kimyevi bir saldırıistihbaratı alındığında erken müdahale edebilmek için özel eğitimli timlerin yetiştirilmesi,tıp personelinin eğitilmesi öngörülüyordu. Bu konuda eleman tespiti için ordunungörevlendirilmişti. Amerika'nın bu hizmeti veren timleri zaten vardı. Yeni olanKanada'nın da tehdit edilen ülkeler arasına girmesi ve Kanada ordusundan da bu alandaeleman istihdamı istenmesiydi. Rapor, Kanada Ordusu'na bilgi notu ile birliktegönderilmiş, " Sadece Kanada Bakışı " ibaresi taşıyordu.İngilizlerin biyolojik ve kimyevi silahlarla savaşa yönelik uzmanları ve operasyon timlerimevcuttu. Amerika işi daha da ilerletmiş, kimyevi silah gücü ile ilgili eğitimhizmetlerinden her yıl milyonlarca dolar para kazanıyordu. Biyolojik silahlarla mücadeleiçin kurulmuş bölge, bu türlü bir tehdit algılaması olan ülkelerden büyük ilgi görüyordu.Her yıl özel eğitimli tim eğitimi için gelişmiş ülkeler epey para döküyorlardı Amerika'ya.Bu sektör bile Amerikalılara para kazandırıyordu.Raporda, kaç kişinin bu alanda uzmanlaştırıldığı, görevlendirildiği yazmıyordu. Kimyevive biyolojik saldırılara karşı kaliteli eğitim verildiği belirtiliyordu. Kanada'da bu riskekarşı ordu içinden tıp personeli eğitimine eleman ayırmıştı. Kanada Ulusal Güvenlikuzmanları bu raporu 11 Eylül öncesi henüz tartışıyordu. Çalışma Grubu'nun yeni plançerçevesinde bir gelişim projesi hazırlaması ve yenilenen şartlara göre ihtiyacı tespitetmesi için Mart 2002 tarihi belirlenmiş durumdaydı. Strateji bu tarihte son haliyleortaya çıkacaktı. (74)Amerikan filmlerinde bu tür saldırıları hep müslümanların planladığı farz edilir, İranlı,Pakistanlı, Arap veya Iraklı teröristler işbaşında olurdu. Filmin sonunda Amerikankahramanı bir polis, CIA, FBI görevlisi yahut Vietnamda savaşmış bir sivil, teröristlerison saniye de etkisiz hale getirirdi. Seyircinin bilinç altına müslümanlar ' terörist 'simgesi yerleştirilmişti. Eğer saldırıyı planlayan müslüman değilse mutlaka faşist Nazi,Hitler hayranı bir Almandı. Soğuk savaş döneminde Ruslarda ideolojik olarak damgayıyemişti. Sovyetler Birliği'ne özlem duyan bir Komünist terörist senaryoları artıktutmuyordu. Yeni dönemin tehditi müslümanlardı.

TÜRKİYE'DEKİ YANKILARUSA’da örtülü bir Pentagon darbesi olduğu iddiasını, Türk basınında ilk dile getiren YeniŞafak'tan Fehmi Koru idi. Şaşırtıcı olan ABD çıkarlarına toz kondurmayan aynı ülkeninDışişleri Bakanlığı bürokratları ile yakın ilişki içinde olduğunu söyleyen Türk gazeteciYasemin Çongar’ınde bu iddiayı doğrulamasıydı.Çongar, Milliyet gazetesindeki 19 Ağustos 2002 tarihli haberinde, ismini vermediği birDışişleri Bakanlığı üst yetkilisinin “Her sabah kendi kendime ‘Amerika’da darbe oldu!’diyorum.” dediğini ve “O zaman bu yaşadıklarımız anlamlı gelmeye başlıyor!”, diyerek

Page 44: netkırılmason

44

sözlerini tamamladığını yazmaktaydı. Gazeteci, darbeyi gerçekleştirenlerin Pentagoniçindeki şahinler olduğunu, Dışişleri Bakanı Colin Powel’in büyük ölçüde insiyatifsizbırakıldığını, Amerika’nın dış politikasını asıl olarak Pentagon ile birlikte BaşkanYardımcısı Dick Cheney’in ve Savunma Bakan Donald Rumsfeld’in belirlediğinianlatmaktaydı. Yasemin Congar, Powel’e savaş açan ekibin İsrail’deki Sharon gurubu ileortaklık içinde olduğunu sözlerine eklemekteydi. Yasemin Congar ile konuşan dışişleriyüksek bürokratının 11 eylül saldırısını bir Pentagon darbesi olarak tanımlaması, başkaçok güçlü delillerle neredeyse kanıtlanmaktaydı. (75)Neil Mackay imzası ile 15 eylül 2002 tarihli Sunday Herald gazetesinde yayınlananmakalede, Irak’a saldırının daha George W. Bush iktidra gelmeden -günümüzde Bush’unetrafını çevirmiş olan- Pentagon içinde bir gurup tarafından planlandığı anlatılmaktaydı.Yazının altında, Eylül 2000 tarihli “Rebuilding America’s Defenses” (AmerikanSavunmasının Yeniden İnşası) başlıklı Pentagon şahinlerine ait uzun kışkırtıcı rapor dayeralmaktaydı. (76)W. Bush’un sağ kolu Paul Wolfowitz’in de imzası ile birlikte 16 üst düzeyde Pentagonbağlantılı kişinin imzasını taşıyan 90 sayfalık rapora, ayrıca,http://www.newamericancentury.org/RebuildingAmericasDefenses.pdf adresindende ulaşmak mümkündü. (77) Daha 2000 yılının eylül ayında, aynı raporda İran- Irak-Kuzey Kore hedef gösterilmekte, öncelikle tüm Ortadoğuyu ve Orta Asya’yı kanabulayacak bir saldırganlık USA’nın yeni askeri stratejisi olarak öne çıkartılmaktaydı.Şüphesiz böyle bir saldırganlığı öncelikle Amerikan halkına ve özellikle Avrupahalklarına ve hükümetlerine kabulettirmek pek kolay bir iş olmadığı için, New York’unortasındaki iki dev kulenin ve 3000 kadar insanın canının aynı çevrelerce feda edilmişolması düşünülebilirdi. Onmilyonlarca insanın canına malolabilecek çılgınca birsaldırganlığı “USA’nın yeni savunma politikası” olarak planlayıp sunanların,ülkelerindeki diğer kurumları ikna edebilmek ve kitleleri peşlerinden sürükleyebilmekamaçlarıyla New York’un ortasındaki ikiz kulelere saldırmaları sonderece anlaşılabilir birprovokasyondu!11 Eylül istismal edilerek planlarını sahneye koyan Şahinlere engel olmak isteyenPowel'in safdışı edilmedi için herşey yapıldı. Savunma Bakanı yardımcısı PaulWolfowitz’e ve Pentagon danışmanı Richard Perle’ye (Karanlıklar Prensi) yakınlığı ilebilinen The Weekly Standart adlı dergide Powel’in istifasını isteyen yazılaryayınlanmaktaydı. (78)Aksiyon'dan Mustafa Aydın, JPALS( Joint Precision Approach and Landing System)adlı projeye dikkati çekerek 11 Eylülü gerçekleştirmek için intihar eylemcisine ihtiyaçolmadığını vurguluyordu. Amerikan silah sanayi devi Raytheon tarafından “yoğun havatrafiğini kontrol etmek için geliştirilen” bir sistemin adı GPS teknolojisine dayanan busistemde hava sahası kontrol alanına giren askeri yada sivil uçakların uçuş sistemi,kodları pilot tarafından verilmese dahi rahatlıkla çözülüyor ve uçaklar ‘ele geçiriliyor’dı.Kontrol altına alınan uçak bu aşamadan sonra istenilen noktaya ‘indiriliyor’du. Sistem2000 yılının eylül ayında F/A-18A Hornet uçağı ile askeri amaçlı olarak denenmiş ve "ilkotomatik (hands-free) iniş sistemi" ünvanını kazanmıştı. Sistemi sivil uçaklarda dadeneyen Raytheon, Fedex firmasına ait bir kargo uçağını pilotları devre dışı bırakarakyere indirmeyi başarmıştı. (79)Amerika’nın kalbine yönelik 11 Eylül saldırılarından sonra herkes bu saldırının nasıl‘başarıldığı’nı tartıştı. Havalimanlarında ki güvenlik arttırıldı, tipinden şüphelenilenherkes,başkanın koruması bile olsa, karga tulumba uçaklardan indirilmeye başlandı.

Page 45: netkırılmason

45

Ancak havacılık dünyasındaki yaygın kanı uçakların kaçırılma sonrası kulelereçarptırılmadığı yönündeydi..Bu yöndeki bilgiler tartışılırken FBI tarafından yapılan ve sonderece gizli tutulan birgözaltına alma eylemi bu şüpheleri destekler nitelikteydi. FBI Amerikan silah sanayidevlerinden olan Raytheon firmasının 10 proje elemanını sorguya alıp ‘JPALS’ ınbaşkalarının eline geçip geçmediğini araştırıyordu. Peki neydi JPALS ve RaytheonBaşkanı Daniel Burnham ile JPALS proje sorumlusu Buruce Solomon’a sıkıntılı günleryaşatan olaylar dizisi?Bir uzaktan kumanda harikasıydı JPALS. Giderek yoğunlaşan hava trafiğini kontroletmek ve ‘istenmeyen durumlarda’ uçakların tehlike kaynağı olmasını önlemek amacı ilebaşlatılan bir projeydi. Projeyi yüklenen ise Amerikan silah sanayiinin en büyük firmasıolan Raytheon’du. Yaklaşık 20 firması ile hava ve deniz elektronik iletişim alanındafaaliyet gösteren, hava savunma ve savaş sistemlerine; hava trafik kontrol sistemlerinekadar her alanda faaliyet gösteren Raytheon 1984 yılından bu yana GPS teknolojisinikullanarak sivil uçakların yerden kontrolü projesini yürütüyordu. Raytheon konuyla ilgiliilk basın açıklaması yapmış ve JPALS ile kontrol dışına çıkan uçakların yerden müdahaleedilebileceğini açıklamıştı.Ancak ne olduysa bundan sonra oldu. 11 Eylül saldırılarından sonra harekete geçenAmerikan Savunma Bakanlığı Pentagon JPALS projesinin başkalarının eline geçmişolabileceğini soruşturuyordu. Çünkü proje henüz deneme aşamasında olsa bile yerdenyapılan müdahalelerle ister sivil olsun ister askeri olsun kontrol alınana giren tümuçakların, pilot vermese bile,uçuş sistem kodları çözülüyor ve uçaklar elegeçirilebiliyordu. Böylece ister hava korsanları tarafından kaçırılsın ister hava muhalefetiile olsun tehlike arz eden uçaklar güvenli bir yere indirilebiliyordu. Hatta bu projekullanılarak Fedex e ait bir kargo uçağı test için yere indirilmişti.Gerek FBI gerekse dePentagon şimdi bu projenin bilgilerinin kimin eline geçtiğini bulmaya çalışıyordu. Çünkükamuoyuna tamamen barışçıl amaçlarla geliştirildiği açıklanan bu proje istenildiği zamanuçakları bir silaha dönüştürebiliyordu.(80)11 Eylül Özel Araştırma Komisyonu Başkanı Thomas Kean, 19 Aralık 2003 tarihliCBC'nin haberine göre, olayı bildikleri halde gerekli tedbiri almayan başta Pentagon,CIA, FBI olmak üzere ABD Başkanı Bush'a kadar tüm yöneticileri sorumlu tutuyor,hesap vermeye çağırıyordu. Saldırıyı engellemek mümkün iken bunun yapılmadığısonucuna vardıklarını, cevaplardan çok daha fazla sorulması gereken sorularaulaştıklarını açıklayan cumhuriyetçilerden eski New Jersey valisi Kean, başarısızlıkbuldukları yönetimi suçlayarak ABD Ulusal Konsey sekreteri Condoleeza Rice'ı 16Mayıs 2002'de yaptığı ' Herhangi birilerinin uçağı silah olarak kullanıp terör saldırısıdüzenleyeceğini kimse tahmin edemezdi' şeklindeki sözlerinden dolayı kınıyordu.1991'de FBI kayıtlarında böyle bir ihtimalin bulunduğuna dikkat çeken diğer komisyonüyesi lobici Kristen Breitweiser, Minnesota ve Arizona'daki pilot eğitimi alan potansiyelteröristler konusunda 6 Ağustos 2001’de FBI'nın rapor yazmasına rağmen devletbirimleri arasında neden irtibat kopukluğu olduğunu anlayamadıklarını belirtiyordu. (81)Matrix'in ' darbe seyirci'si Pentagon, FBI ve CIA, 11 Eylülde yaşanan istihbarat vegüvenlik bunalımından beri ilk defa suçlanıyorlardı. Başarısız oldukları gerekçesiylegörevden alınan hiç bir elemanları yoktu, teşkilatların başkanları istifa dilekçelerinisunmadılar. Matrix, adamlarını koruyordu. Nede olsa 21. yüzyılın en büyük yalanınıpsikolojik savaş aracı olarak kullanırken, onlara gereksinim vardı."Bu uzun bir savaş olacak, gerçekten uzun. Umarım soğuk savaş gibi 40 yılın üzerinde

Page 46: netkırılmason

46

değil fakat kesinlikle 1. ve 2. Dünya Savaşı'ndan uzun. Korkarım bu savaşın uzunluğuonlarca yılla ölçülecek...Bu terör savaşının Ortadoğu'nun şeklini değiştirene kadar sonaereceğini zannetmiyorum...Farkına varmalılar ki, son 100 senedir bu ülke 4. kez uyandıve harekete geçti"CIA'ın eski direktörü James R. Woolsey, 16 Kasım'da "The Center for the Study ofPopular Culture"'ın toplantısında yaptığı 4. Dünya Savaşı başlıklı konuşmasında aynenbunları söylemişti. ABD'nin şu anda üç düşmanı bulunduğunu belirten Woolsey, bunlarýİran'daki Şii rejim, Irak ve Suriye gibi ülkelerdeki "faşist rejimler" ve Sünni rejimlerolduğunu belirtmişti. ABD cuntasının kafa yapısını incelemeniz için bu konuşmakesinlikle okunmalıydı. (82)Bush'un arka planındaki isimlerden olan "karanlıklar prensi" lakaplı Richard Perle,Reagan'ın danışmanlığını yaparken "topyekün savaş"(total war) kavramını kendisi ileyapılan röportajda ortaya atmıştı ve 11 Eylülden sonra girişilen savaşı şöyledeğerlendirmişti:"Burada aşamalar sözkonusu değil. Biz topyekün savaştan sözediyoruz. Çeşit çeşitdüşmana karşı savaşıyoruz. Bunlardan orada çok var. Şu anda yapılan, önce Afganistan,sonra Irak şeklindeki konuşmalar...bu tavır bu işi çözmek için tamamen yanlış biryaklaşım. Eğer dünya hakkındaki vizyonumuzu özgür bırakıp bu vizyonu tam olarakbenimsersek o zaman akıllı diplomatik manevraları biraraya getirmekle uğraşmaz vetopyekün savaş ilan ederiz. Bu durumda çocuklarımız yıllar sonra bizim hakkımızdamuhteşem şarkılar söyleyeceklerdir" (83)Perle, Dick Cheney, Donald Rumsfeld, Paul Wolfowitz ve bir çok ABD cuntasınınbilinen isimleri ile birlikte, "Project for the New American Century - PNAC" - (YeniABD Yüzyılı Projesi)'nin kurucusuydu. Bu kurum, daha üç yıl önce yayınladığı yıllıkraporlarda, Washington'un silah harcamalarını, aynı anda bir çok cephe savaşı yapmasınaimkan tanıyacak şekilde 48 milyar dolar arttırması önerisinde bulunuyordu. Bush'unBaşkan olması durumunda Irak'ın hedeflenmesi gerektiğini belirten rapor, Irak'ın "kitleimha silahlarının" tam bir bahane olduğunu ta o zamandan itiraf ediyordu :"Irak'la hale çözülmemiş çatışmamız kısa vadede bize bir bahane sağlasa da, Körfezbölgesinde ciddi bir ABD gücünün varlığının gerekliliği konusu Saddam Hüseyin rejimikonusunu aşan bir konudur"Askeri uzman William Arkin, Los Angeles'ta yayınlanan yazısında; Rumsfeld tarafındankurulan gizli bir ordudan bahsediyor ve bu ordunun amacının ABD'nin müdahalesinimeşrulaştıracak terörist faaliyetler düzenlemek olduğunu açıklıyordu. "Proactive Pre-Emptive Operations Group" (P2OG) isimli özel ordunun görev tanımı arasında gizligörev, bilgi savaşı ve aldatmaca bulunuyordu. Bunun zamanında Başkan Kennedy'esunulan ve Küba'nın işgalini meşrulaştırmak için ABD topraklarında terör eylemleridüzenlenmesini öngören, Pentagon menşeli "Northwoods" planının kurumsallaştırılmışhali olduğu belirtiliyordu. (84)Nisan 2002'de New Yorker dergisinde, Nicholas Leman, Bush'un Ulusal GüvenlikDanışmanı Condoleezza Rice'ın kendisine söylediklerini aktarıyordu. Chevron'un"adamı" Rice, Leeman'a 11 Eylül olayları sonrasında Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinitoplantıya çağırarak, "bu olaydan nasıl faydalanabilirizi düşünün" emri verdiğini ve 11Eylül'ü 1945 ve 1947'teki olaylara benzettiğini açıklamıştı. (85)Bu arada 11 Eylül olaylarını araştıran Senato komitesinden Senator Bob Graham, PBStelevizyonunda kendisi ile yapılan bir röportajda, canlı yayında, 11 Eylül olaylarınakarışan teröristlerin hareketlerinin "yabancı devletler" tarafından teşvik edildiği yolunda

Page 47: netkırılmason

47

bilgiler olduğunu söylemiş, fakat bundan daha fazla ayrıntıya giremeyeceğini, bubilgilerin gizli olduğunu belirtmişti. (86) Graham'ın, sözettiği ülkelerden birisinin Irakveya Suudi Arabistan olması durumunda bunu açıklamaktan çekinmeyeceğ varsayılırsa,geriye en şüpheli isim olarak İsrail kalıyordu.Alman yayını Die Zeit, Fransız istihbarat kaynaklarına dayanarak verdiği haberde,Mossad'ın 11 Eylül'ün faillerini sürekli takip altında tuttuğu yolunda bir haberyaynlamıştı. Der Spiegel ve BBC bu haberi aynen yayınlamış, fakat ABD medyasında buhaberle ilgili tek satır yeralmamıştı. Senator Graham'ın açıklamaları 11 Eylülkronolojisinde çok önemli bir adımı teşkil ediyordu.Henry Kissinger, New York Times'da yer alan habere göre Irak savaşı öncesi NewYork'ta yaptığı bir konuşmada, ABD'nin Irak'la savaşmak konusunda geri dönülemez birnoktaya geldiğini belirterek, "Irak'a karşı savaş terörizme karşı savaşımızın vazgeçilmezbir parçası. Aksi takdirde, dünyanın Suudi Arabistan'larını, ABD'ye kafa tutmanın çoktehlikeli olduğu konusunda nasıl ikna ederiz?" diyordu.( 87) Bu sözler, Irak'ın sadece birara hedef, esas hedefin ise Suudi Arabistan olduğunu kanıtlıyordu. Ve tabi "ABD'ye kafatutmanın maliyeti" gibi cümleler, yeni dünya impatorluğunun gidişatının açık birgöstergesiydi.. ABD Cuntasının dünyada bir ABD İmpatorluğu kurmaya soyunduğugerçeği Matrix'in kurguları kullandığı gerçeği kadar hakikattı.Radikal görüşlü ABD Başkan aday Lyndon LaRouche, 24 Temmuz günü, yani 11Eylül'den 48 gün önce, BM'de ve Washington'da 250 kişi önünde verdiği videokonferansta,özetle şunları söylüyordu:Malî kriz içindeyiz. ABD, Carter'dan beri kötü yönetiliyor. Sistemimiz, iflas etmişdurumda. Ulaşım, enerji, eğitim, sağlık sistemlerimizin tamamı, altyapı ve sanayimizçöküş halinde. Halkın % 80'ini dar gelirliler oluşturuyor ve bunların durumu1977'dekinden çok daha kötü. IMF ve halihazır politikalar devam ettiği, Wall Street veFederal Rezerv sistemi mevcut hakimiyetini sürdürdüğü sürece, ABD'de kimse kendisiiçin bir tırmanma beklemesin. Böyle giderse, belki Bush bile, başkanlık süresinitamamlayamadan çekilmek zorunda kalabilir. Çöküş, kendini birden hissettirmez; kötüpolitikalar bizi çökertecek. (88)11 Eylülden önce ABD'nin daralan bütçe fazlasıyla Pentagon'un 21. yüzyılda yapmasıgereken modernizasyon için yeterli fonları alamayacağı ABD basınında yazılıyordu.Bush, 2000'de seçim kampanyasında artık yurtdışında Amerikan askeri ölmeyeceği,savunma harcamalarını azaltarak ekonomiye ağırlık vereceği vaadlerini- anlaşılan yineyalandı- tekrar tekrar söylüyerek iktidara gelmiş Birden kan kırmızı cuntanın hazırladığı11 Eylülü kucağında bulmuştu. Şimdi Pentagon istediğini alıyordu. Demokratik Partililerbile hiçbir itirazda bulunmamıştı. Artık kimse Bush'un kötü yönetimini eleştiremiyordu.Her şey ne kadar da kolaydı! Şimdi, Batının çok merhametli sivil özgürlük kuruluşlarıbile, milletler üstü kapitalizmin hegemonyasının genişlemesini korumak içindokunulmazlıkla ödüllendirilebilirlerdi. (89) Şimdi, anti-globalizasyon göstericileriniezmek için yeni bir bahane daha vardı artık: Matrix'in kurgusu. 11 Eylül sadece bir araçtı.Pentagon, CIA ve FBI cuntası, Matrix'in ' iç darbesi'ni Hollywood filmi izler gibiizlemişlerdi. Çünkü yapım ve yönetim kendi içlerindeki ‘ kara koyunlara’ aitti.

Page 48: netkırılmason

48

CHAPTER 4

MATRİX'İN ' YAPAY CANAVAR'I USAME BİN LADİN

1955'de 54 çocuklu bir babanın 17. çocuğu olarak doğan Usame bin Ladin'in kökü GüneyYemen'den Hadramut dan geliyordu.. Babası Muhammed 1930'da geldiği SuudiArabistan'da hızla yükseldi ve zamanla Ortadoğu'nun en büyük müteahhitlerinden birioldu. Suudi Arabistan'ın petrol satışlarıyla finanse edilen inşaat sektöründeki patlamasayesinde büyük servet edindi. Suriyeli bir güzel olan annesi, babasının tek resmi nikahlıeşiydi. Usame 13 yaşındayken babasını 1967’de bir helikopter kazasında kaybett.Babası öldüğünde kalan mirası 11 milyar dolardı. Oğulları hep Suud prensleriyle birliktebüyümüş ve okumuştu.İlk evliliğini 1972'de Suriyeli kuzeniyle yaptı. Halen üç karısı olduğu sanılan Usame'niniki oğlu vardı. 1979'da Cidde Üniversitesi'nden İnşaat Mühendisliği diploması aldı. Gençyaşta Müslüman Kardeşler teşkilatının fikirlerinden etkilenen Usame bin Ladin, 1979Aralık ayında, arkadaşı, Suudi Gizli Servisi Şefi Prens Turki bin Faysal tarafındanPakistan Peşaver'e yollandı. Buradaki kamplarda, başta Arap ülkeleri olmak üzeredünyanın dört bir tarafındaki İslamcı gençler birer profesyonel savaşçıya çevriliyordu.Beş ülkenin birlikte üstlendiği bu projenin sorumluluğu Pakistan Gizli Servisi ISI'deydi,yürütücüsüyse Filistin asıllı Abdullah Azzam'dı.Fransa'da radikal İslamcı Cezayirli örgütlerin bombalı saldırılarından Mısır'da Batılıturistlerin öldürülmesine ve hatta Mısır lideri Hüsnü Mübarek'e düzenlenen başarısızsuikast girişimine kadar pek çok olayda hep onun ismi gündeme geldi. Dünya TicaretMerkezi'ne 1993'te gerçekleştirilen bombalı saldırının 240 yıl hapis cezasına mahkumfaili Remzi Ahmet Yusuf'u Pakistan'daki evinde, bu saldırıyı planlamaktan sorumlututulan Cemaat-i İslam örgütünün lideri Kör İmam adıyla anılan Şeyh ÖmerAbdülrahman'ı ise Afganistan'da barındırdığı söylendi.Her yerde Hindistan, Kanada, Ürdün ve Avrupa'nın çeşitli köşelerinde yakalanan teröristgrupların arkasında gösterilen adres bin Ladin'di. Kimi onun bu gruplara maddi destekverdiğini öne sürdü, bazılarıysa onun, isminin karıştığı eylemlerin ardındaki asıl beyinolduğunu iddia etti. ABD Bin Ladin'i, 'bir numaralı terörist' ilan edip, arananlar listesininen başına oturttu. Ancak Bin Ladin, bu denli 'ortada' olmasına rağmen, bir türlüyakalanamadı.Kamuoyunun daha çok 'karizmatik', 'birkaç karısı var', 'kalaşnikofu elinde uyuyor' gibi'magazin' boyutuyla tanıdığı Ladin, zengin ailesinin kanatları altında, daha sonra kanlıbıçaklı olacağı Suudi Kraliyet ailesiyle yakın dostlukla geçen ilk gençliğinde, 'MüslümanKardeşler' teşkilatının fikirlerinden etkilenerek savaşçılığa soyunmaya karar verdi. Hepdindar olarak bilinen bin Ladin, Suudi Arabistan'da işletme ve mühendislik okudu.İngiliz gazeteci Simon Reeves'in, 'Yeni Çakallar' kitabında yazdığı gibi; "Usame'ninyaşamı için bir savaşa ihtiyacı vardı. Bunu ona veren, 26 Aralık 1979'da Afganistan'asavaş açan Sovyet lideri Leonid Brejnev oldu". 1979 Aralık ayında, aynı zamandaarkadaşı olan, Suudi Gizli Servisi Şefi Prens Turki bin Faysal tarafından Pakistan'ınPeşaver kentine gönderildi. Buradaki kamplarda, dünyanın dört bir yanından gelenmüslüman gençler askeri eğitim görüyordu. ABD, Suudi Arabistan ve Pakistan'ın ortakçalışması olan bu projeyi Pakistan Gizli Servisi ISI yürütüyordu. Kampların yöneticiyseFilistin asıllı Abdullah Azzam'dı. Bin Ladin başta sadece Pakistan'dan gelen paralara göz

Page 49: netkırılmason

49

kulak olmakla sorumluydu. Daha sonraysa, Azzam'ın 'baş asistanı' olan Usame bin Ladin,Afganistan'da ön saflarda iki yıl bizzat savaştı ve Celalabad yakınlarında yaralandı. (90)Usame Bin Ladin, 9 bin adama komuta ettiği bu dönemi, "İki yılda cephedeyaşadıklarımı, başka yerde 100 yılda yaşayamazdım" diye anlatıyordu. SSCBbirliklerinin 30 metre kadar yakınına geldiğini ama kendisinin hiç ölümden korkmadığını,beklediği şehitlik anı gelince cennete gideceğini bilmenin kendisini hep sakin tuttuğunuda dile getiriyordu. Bu sakinliğin, cephede ateş hattında uyuyakalmasına da nedenolduğunu söylüyordu. Kişisel serveti 300 milyon doları buluyordu. Serveti, cömertliği,sade yaşantısı, karizması, savaştaki cesareti nedeniyle efsaneleşti. Suud rejimi, cihadı heryere yaymak isteyen bu kişiden korkmaya başladı ve 1989'da pasaportuna el konulduBin Ladin, 1986'da kendi kamplarını kurmaya başladı. Serveti, eli açıklığı, sade yaşantısıve cephedeki cesareti nedeniyle efsaneleşti. 1988'de ülkesine 'kahraman' olarak döndü.Bugün dünyanın dört bir köşesine yayılan örgütü 'El Kaide'nin temelini, müslümangönüllüler hakkında bilgileri içeren bilgisayarda ortamında bir veritabanı kurarak attı.Suudi Arabistan, her fırsatta 'cihat' çağrısı yapan Ladin'den korkmaya başladı ve 1989'dapasaportuna el koydu.Haziran 1990'da Saddam Kuveyt'e girince Usame bin Ladin, Suudi sınırlarının korunmasıgörevinin kendisi ve tabanına verilmesini istedi. Kral Fahd Amerikan askerleriniçağırınca çok öfkelendi; önce Pakistan'a, ardından Afganistan ve nihayet Sudan'a gitti.Artık Pakistan'da istenmeyen ve kendilerine yer arayan binlerce 'cihadcı'yı Sudan veYemen'e yerleştirdi, onlara birçok ülkede iş buldu.Teröre azmettiren suçlardan aranmasına ilk defa Aralık 1992'de Yemen'deki ABD'liaskerleri hedef alan otel bombalama olayları neden oldu. 1993'de Somali'de Batılı güçlerekarşı Aidid'e destek verip Mogadişu'da 18 Amerikalı'nın öldürülmesinden sorumlututuldu. Somalide, ' Siyah Şahin' onun yüzünden cepheyi kaybetti. Üç kişinin ölüp binkişinin yaralandığı 1993'te Dünya Ticaret Merkezi'nin bombalanmasında zanlı olarakaçıklandı. Ocak 1995'de Filipinler'de Papa'ya suikast girişiminde bulundurduğı ilerisürüldü. 1995'de Cezayirli Silahlı İslami Grubun (GIA) Fransa'ya karşı yürüttüğü savaşakatılmakla suçlandı. Haziran 1995'de Etiopya'nın başkenti Adis Ababa'da Mısır DevletBaşkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast girişimi de güya o düzenletti. Kasım 199'de 17kişinin öldüğü Pakistan'daki Mısır Büyükelçiliği'nin bombalanması olayına adı karıştı.Suudi Arabistan'da 1995'de Koubar'da 5 Amerikalı askerin ve 1996'da Riyad'da 19Amerikalı askerin bombalamalarda ölümünü üstüne aldı. 7 Ağustos 1998'de Amerikanaskerlerinin Kutsal Topraklar'a girişinin sekizinci yıldönümünde Kenya ve Tanzanya'dakiABD büyükelçilikleri havaya uçuruldu ve toplam 257 kişi öldü, 5 bin 500 kişi yaralandı.20 Ağustos 1998'de ABD misilleme olarak Sudan'da bir fabrikayı ve Afganistan'dakieğitim kamplarını bombaladı. Usame bin Ladin'in yakalanması için 5 milyon dolar ödülkonduğu bu sırada açıklandı. 12 Ekim 2000'de Yemen'in Aden limanında USS Coledestroyerine yönelik intihar saldırısında 17 Amerikan denizcisi öldü. Artık o ' ' MostWanted Man' di. ABD'yi vuran 11 Eylül saldırısından henüz 10 dakika geçmişti ki, CNNkaynağını belirtmeksizin suçlunun Ladin olduğunu açıkladı.ABD'ye karşı ilk cepheyi Somali'de açan ve 1994'te Suud vatandaşlığından çıkarılanUsame bin Ladin, uzun bir süredir, iktidarı almalarına epey yardımcı olduğu Taliban'ınhimayesinde Afganistan'da yaşıyordu. ABD'nin, yakalanması için 5 milyon dolar ödülkoyduğu Usame bin Ladin, hiçbir eylemi açıkça üstlenmiş değildi, ama hiçbirinikınamıştı. Zaten Usame bin Ladin'in adı yapılandan çok, yapılacağı iddia edileneylemlerle anılıyordu. Prens, Emir, Abu Abdallah, Mucahid Seyh, Hacı, Bay Direktör

Page 50: netkırılmason

50

müttefikleriydi. Ladin onlara "Amerikalılar'ın ne düşündüğü bizim için önemli değil.Bizim için önemli olan Allah için çalışmak" demişti. ABD Dışişleri Bakanlığı eskiuzmanlarından David Long göre, Usame yarın öldürülse belki örgütü ortadan kalkacak,fakat onunla bağlantılı çalışanlar geriye kalacaktı. (91)23 Şubat 1998'de Londra'da Arapça yayınlanan El Kudüs el Arabi gazetesinde ŞeyhUsame bin Muhammed Bin Ladin, Mısır Cihad örgütü lideri Ayman el Zevahiri, Mısırİslami Cihad örgütü lideri Ebu Yasir Rifa'i Ahmed Taha, Pakistan Cemiyet-ül Ulemayöneticisi Şeyh Mir Hamza ve Bangladeş Cihad Hareketi lideri Fazlul Rahman'ın, 'Dünyaİslam Cephesi' adı altında kaleme almış oldukları fetva yayınlandı. 'Haçlılara veYahudilere karşı cihad' çağrısı yapan fetvanın önemli bölümleri şöyleydi:"Yedi yıldır ABD, İslam'ın en mukaddes topraklarının bulunduğu Arap Yarımadası'nıişgal ediyor, zenginliklerini sömürüyor, yöneticileri elinde oynatıyor, halkını tehditediyor, komşuları terörize ediyor ve buradaki üslerini komşu Müslüman ülkelere saldırıamacıyla kullanıyor. Amerikalılar yalnızca ekonomik ve dini nedenlerle Müslümanlarasavaş açmış değiller, aynı zamanda küçük Yahudi devletine hizmet ediyor ve Kudüs'ünişgali ile orada Müslümanların katlini de gizlemeye çalışıyorlar.Amerikalıların işlediği tüm bu suç ve günahlar Allah'a, onun Peygamberine veMüslümanlara karşı açık bir savaş ilanıdır. Ve İslam tarihi boyunca ulema, düşmanınMüslüman ülkeleri yok etmeye çalışması durumunda cihadın kişisel bir farz olduğundabirleşmişlerdir. Bundan hareketle ve Allah'ın emrine uygun olarak tüm Müslümanlar içingeçerli olmak üzere şu fetvayı çıkartmış bulunuyoruz: El Aksa Camii ve Mekke'yiişgalden kurtarmak ve ordularını İslam topraklarından söküp atmak için, -ister sivil, isterasker olsunlar-Amerikalıları ve onların müttefiklerini, hangi ülkede mümkünse oradaöldürmek, her Müslüman için farzdır.Biz Allah'ın rızasıyla, Allah'a inanan ve onun tarafından ödüllendirilmek isteyen herMüslümanı, ele geçirdikleri her yerde ve her zaman Amerikalıları öldürmeye veparalarına el koymaya çağırıyoruz. Aynı zamanda Müslüman alimleri, liderleri, gençlerive askerleri, ABD şeytanının ordularına ve şeytanın işbirlikçilerine saldırılardüzenlemeye; bunların arkalarındaki güçleri ortaya çıkarmaya ve onlaraunutamayacakları bir ders vermeye çağırıyoruz." (92)Mısır, Bangladeş ve Pakistanlı birkaç küçük grupla birlikte 'Yahudilere ve Haçlılara'karşı Uluslararası İslami Cephe'nin kurulduğu açıklanan bildirgede "Her Müslümana,dünyanın her köşesinde, sivil veya asker Amerikalı öldürmek farzdır" denilmesiyle ABDve İsrail'e karşı resmen savaş açmış oluyordu.Kuşkusuz Ladin'in hayatı ABD ile Afganistan'da kesişmeseydi, ' yapay canavar'doğmayacaktı. Afganistan'da Nisan 1978'de komünistler bir darbe ile iktidarı elegeçirdiler. Darbe ile birlikte ülke hızla bir kargaşaya doğru sürüklendi. Aralık 1979'da bukargaşayı bahane eden Sovyet ordusu Afganistan'ı işgal etti. Tam bu sırada Amerika'nınünlü stratejisti Brezensky Soveytler Birliği'nin çökertilmesi için güneyden bir yeşilkuşağın oluşturulmasını öneriyordu. 1980'de Sovyet işgaline karşı islami direniş başladı.Türkiye'de Amerika'nın desteklediği 12 Eylül darbesi oldu. İran'da anti-Amerikancıolmasına rağmen 'komünizmi düşman olarak kabul eden' İslami bir yönetim vardı veüstelik Irak ile savaşıyordu..Yeni Şafak'tan Dr. Hüsnü Mahalli, Kasım 2003'de yazdığı üç yazıda Ladin'inhayatından kesitler sunarak, Matrix'in yapay canavarının portresini çıkarmıştı.Amerikalılar, Sovyet işgaline karşı direnen gruplara yardıma Vietnamda olduğu gibiKomünizmim yayılmasını önlemek gerekçesiyle koşmuştu. Silah Washington'dan,

Page 51: netkırılmason

51

paralar ise S.Arabistan ve Körfez'deki Arap ülkelerinden geldi. Eğitim ve teknik destekise Pakistan, İsrail ve bir sürü bölge ve dünya ülkesinden sağlanıyordu. Afganistan kısabir sürede inanılmaz bir okul haline dönüştürülmüştü. Yapılan propaganda ile binlerceMüslüman genç 'komünistlere karşı mücadele etmek için' akın akın buraya geliyordu. Buise Amerikalılar ve başkaları için bulunmaz altından bir fırsattı. Bir taşla birden fazla kuşvurabileceklerdi. Sovyet ordusu Afganistan bataklığına saplanacak ve Moskova,uluslararası arenada ve Amerika ile pazarlıklarında zayıf bir duruma düşecekti.Afganistan'da bir araya gelen binlerce insan İslami ideolojilerle beslendikten sonra,Amerika'nın bölgesel planlarında rol alabilecekti. Aynı insanlar ve onların ideolojileriSovyetler Birliği'nin dağıtılmasında da kullanılabilecekti. Genel olarak Sünni ve özelolarak Vahabi destekli bu insanlar ve onların ideolojileri, anti-Amerikancı Şii İrandevriminin önlenmesinde de kullanılabilecekti.Amerika hemen hemen tüm hedeflerini gerçekleştirdi. Ancak bu arada İran da boşdurmadı. Kendi doğu sınırlarında Amerikan tehlikesini gören İran mollaları, başta komşuülkeler olmak üzere tüm İslam ülkelerine kendi devrim ideolojisini ihraç etmeye başladı.Mollalar bu çabalarında daha çok 'Amerika ve İsrail'e karşı' mücadeleyi bayrak edinerekSünniler'i de kazanmayı başardılar. Binlerce Müslüman genç İran devriminindeneyimlerini görmek ve yaşamak üzere bu ülkeye gitti ve orada ideolojik ve askerieğitim aldı. Ama İran devrimnin en büyük zaferi Lübnan'da gerçekleşiyordu. Bu ülkedekurulan Hizbullah örgütü, İsrail işgaline karşı verdiği mücadele ile çok büyük prestijkazandı. Bu ise Amerika'nın 'İslam ile ilgili' planlarına ilk büyük darbeyi oluşturuyordu.Üstelik İsrail istihbaratının kurulmasında ön ayak olduğu veya yeşil ışık yaktığı söylenenHamas örgütü giderek Hizbullah'a yanaşıyor ve Cihad ile birlikte Filistin halkınınmücadelesine önderlik ediyorlardı. Tabiî bu arada, Amerika'nın kontrol edemediği bazıİslamcı gruplar bazı Arap ve Müslüman ülkelerde güçlenmeye başlamıştı. Enver Sedat'ınEkim 1981'de öldürülmesi Amerikan planlarına ikinci darbeyi oluşturmuştu..Ama Amerikalılar yine de umutsuzluğa kapılmıyorlardı.. Nasıl olsa İslam âleminin enönemli ülkesi olan S.Arabistan hâlâ yanlarındaydı ve Afganistan'da Sovyetler'in durumugiderek kötüleşiyordu. İşte tam da bu sırada Usame Bin Laden sahneye çıktı. Çok netolmamakla birlikte Bin Laden 1988 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte İslami bir örgütkurma kararı alıyordu. Bu örgüte Batılılar El Kaida dedilerü Usame ise bu ismi kesinliklekullanmadı. Suudi Arabistan ve Pakistan istihbarat örgütlerinin ortaklaşa bir planı ile BinLaden arkadaşları ile birlikte Afganistan'a gidiyor ve orada Ruslar'a karşı mücadeleetmeye başlıyordu. Ancak Afgan mücahit gruplarının içinde bulundukları kargaşa veçekişmeler Bin Laden'i daha farklı düşünmeye itiyordu. Amerikalılar ise Bin Laden'e hertürlü destek vererek ona yol gösteriyorlardı. S.Arabistan'a dönen Bin Laden, Saddam'ın1990'da Kuveyt'i işgal etmesiyle yeniden ortaya çıkıyordu .'Bin Laden'in ' Bırakın Saddam'a karşı İslami bir ordu kurayım ve onu Kuveyt'tençıkarayım' teklifi Amerikalılar tarafından kabul görmedi. Bu ise Bin Laden'in,Amerikalılar'dan kuşkulanmasına yetmişti.. Bin Laden'e göre, Amerikalılar İslam'a veMüslümanlar'a kendi çıkarları için sahip çıkıyor ve destekliyordu. Bin Laden aldatıldığınıanlamış ve Amerikalılar'dan intikam almayı kafasına koymuştu. Üstelik İslam'ın düşmanıSovyetler Birliği ve komünizm de artık yoktu.İşte 1993'te Uluslararası Ticaret Merkezi önünde patlayan bomba bu intikamın ilkişaretiydi. Ama Bin Laden yine de Amerika'ya karşı topyekün bir savaş ilan etmekistemiyordu ,çünkü o da dolarları seviyordu. Tam da bu sırada Pakistan'da Molla Ömer'inbaşını çektiği bir grup Taliban'ı kuruyordu. Taliban'ın Pakistan'daki ideolojik okulları

Page 52: netkırılmason

52

CIA ve Pakistan İstihbarat Örgütü tarafından her türlü destek görüyordu. Bin Laden'in iseMolla Ömer ile iyi ilişkileri vardı.Sovyetler'in çekilmesinden sonra Afgan mücahit grupları arasında kanlı çatışmalardanbezen Amerikalılar Pakistan-Suudi-Birleşik Arap Emirlikleri İstihbartı patentli Taliban'ıher alanda desteklemekten geri kalmadılar. Üstelik bu örgüt çok daha redikal olduğu içinŞii İran'a karşı daha kolay kullanılabilirdi. Nisan 1996'da Taliban Afganistan'da iktidarageldi.Bir süredir Sudan'da bulunan ve el altından Molla Ömer'e hem para hem de silahlıeleman yardımında bulunan Bin Laden hemen Kabil'e gelerek iktidara ortak oldu. Kısasürede 47 ülkeden 25 bin genç Bin Laden kamplarına katılarak ideolojik ve silah eğitimigördü. Amerikalılar'la bir kez daha ilişkiye ve pazarlıklara giren Bin Ladendürüstlüklerini test etmek istedi. Amerikalılar kendisine Müslüman ülkelere ve halklarınakarşı daha adil bir şekilde davranacaklarını, Filistin halkının tüm sorunlarınıçözeceklerini ve Arap ülkelerinde İslami demokratik sistemlerin yerleştirilmesi sözünüvermişlerdi.Ama Bin Laden Amerikalılar'ın geleneksel politikalarından vazgeçmeyeceklerini çokgeçmeden bir kez daha anlayacaktı. Üstelik Amerikalılar, İsrail'e verdikleri destek veanti-Arap ve anti-İslam politikaları ile Bin Laden'i daha da kızdırıyor belki dekışkırtıyorlardı. Bin Laden ise, binlerce Müslüman genç gibi 'kullanılıp bir kenaraatılamayacak' cinsten olmadığını kanıtlayacak kadar da inatçıydı. Amerikalılar'ınkendisinden kurtulma plan ve hazırlıkları yaptıklarını da öğrenince Bin Laden, karşılıkvermekte gecikmedi..Ağustos 1998'de 360 kişi Kenya'da Amerikan elçiliğinin havaya uçurulması ile can verdi.Bin Laden ile Amerika arasında köprüler artık atılmıştı. 11 Eylül sabahına kadar buköprülerin altından çok sular akacaktı. Ağustos 1998'de Kenya'nın başkenti Nairobi'dekielçiliğin havaya uçurulması sonucu Bin Laden ile Amerika artık düşman olmuşlardı!Amerikalılar Bin Laden'den kurtulmayı, Bin Laden de kendisini kullanıp aldatanAmerika'dan intikam almayı kafasına koymuştu. 1998-2000 yılları karşılıkla hamlelerlegeçti. Ekim 1999'da Amerikan destekli General Müşerref'in Pakistan'da askeri bir darbeile iktidara getirilmesi ise Washington'un Bin Laden'den kurtulma kararlığının ilk ciddiişareti idi. Bu işareti iyi anlayan Bin Laden Matrix'i toz ile dumana katacak 11 Eylül'ünhazırlıklarına Mossad ve CIA teorilerine göre bu bulanık ortamda başladı! CIA ve dahabirçok istihbarat örgütünden çok şey öğrenen ve zeki oldukları söylenen Bin Laden veyardımcıları dünya terör tarihine geçecek eylemlerini başarıyla gerçekleştirdiler! Bukadar kusurzuz bir eylemi mağarada yaşayan bir adamın organiz ettiğine inanılmasınıbeklediler. Matrix'in yapay canavarı artık gerçekti. Veya Matrix, olayın böylealgılanmasını istiyordu. Görünen tablo veya görünmeyen gerçeklerin izi sürülmeliydi.11 Eylülden sonra planlı biçimde ' Terörle savaş' başlatan Washington haklı mıydı?Amerikalılar 11 Eylül sonrasında yaptıklarının planlarını 11 Eylül'den çok öncehazırlamışlardı. Amerikalılar Bin Laden'i kullanmak isteyip bunu başaramayınca,anlaşılan yine kullanmayı becerdiler! Bin Laden ile yollarını ayıran Amerika, onu veyandaşlarını kendisine karşı kışkırtarak hedefine varmayı başarabildi. Amerikalılar, İsrailyanlısı ve İslam düşmanı geleneksel politikalarını daha belirgin bir hale getirerek BinLaden ve benzeri kişi ve grupları kendine karşı sürekli kışkırttı. Bin Laden ise, bilerekveya bilmeyerek oyuna geldi ve Amerikalılar'ın planlarına hizmet etti. 11 Eylül ileAmerikalılar büyük bir darbe yedi, ama Bin Laden, yandaşları ve tüm dünyaMüslümanları büyük zarar gördü. Afganistan ve Irak'ın işgali bu zararların görünen

Page 53: netkırılmason

53

bölümleriydi.Başkan Bush'un söylemi ile Haçlı Savaşı daha yeni başlıyordu. Bir zamanlar kendidesteklediği 'radikal İslamcı' örgütlerden kendi çıkarları için kullanacağını düşündüğümiktarda ve fason olarak ürettirdiği 'terörist'leri bahane eden Amerika ve tabiî İsrail artıktüm İslam âlemine ve Müslümanlar'a karşı topyekün bir savaş ilan etmişti. Kendisinehizmet eden Arap ve İslam ülkelerinin yönetimlerinin tersine Arap ve Müslümanhalkların kendisinden nefret ettiğini gören Amerika, şimdi artık farklı bir silaharamaktaydı.Bir zamanlar İslam'ı ve İslamcı örgütleri komünist Sovyetler Birliği'ne karşı kullananAmerikalılar, gerektiğinde bu örgütleri hem kendisinin hem de müttefiki İsrail'inçıkarlarına hizmet edecek şekilde motive edip kullanmışlardı. Cezayir ise bunun sonörneğiydi. 1992'den sonra Afganistan'dan dönen İslamcı gençlere her türlü desteği verenAmerika bu insanları bu ülkedeki Fransız çıkarlarına karşı kullandı. Ancak bu türkullanmalar zaman zaman başka ülkelerde de sürmesine rağmen, Amerikalılar bu kez ikifarklı alanı denemeye hazırlanıyorlardu.İşte bu nedenle Afganistan ve Irak işgal edildi. Afganistan'da fason olarak üretilen'radikal İslamcı' grup ve kişiler dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Amerikalılar'ın dakatkılarıyla 'ölüm makinalarına' dönüştürülen bu kişiler, daha sonra Bin Laden'inkendilerine öğrettiği gibi artık Amerika'dan nefret ediyorlardı. Veya bu nefrei kullananbirileri vardı. Mossad ve CIA'nın elleri armut toplamıyordu. Amerika da bu insanların vebaşkalarının kendisinden daha fazla nefret etmeleri için elinden geleni yapıyordu. Arapve Müslüman ülkelerdeki anti-demokratik halk düşmanı yönetimler desteklenmekte,İsrail'in Filistin halkına yönelik terörüne alabildiğine yardım edilmekte ve başta Amerikaolmak üzere tüm dünyadaki Müslümanlar aşağlanmaktaydı.Afganistan ve Filistin ile yetinmeyen Amerika, Arap ve Müslümanlar'ı daha fazlaaşağılamak için bu kez Irak'ı işgal etti. Irak'ın işgal edilmesi ise yalnız bu amaçlagerçekleştirilmedi. Yıllarca radikal ve radikal olmayan İslam'ı her vesile ile kendiçıkarları doğrultusunda başarıyla kullanan Amerikalılar, son 50 yıllık alışkanlıklarındankurtulmayı ve kendi kriterlerinde bir İslam yaratmayı amaçlıyorlardı. Bu da olmaz iseİslam'ı topyekün ortadan kaldırma hesapları yapıyorlardı!Amerikalılar bunu da Irak işgali ile gerçekleştirebileceklerini sanıyorlardı. Bu kez Şii-Sünni çatışması hedefleriydi. Şii lider El-Hekim'in öldürülmesi bir prokasyondu..S.Arabistan'daki Vahabiler'den yeterince yararlandığını düşünen Amerika, bunları veKörfez ülkelerindeki diğer yandaşlarını tam olarak teslim alamayacağını düşündüğü anda,onları İran destekli Şiiler'le karşı karşıya getirmeyi planlamaktaydı. Böyle bir plan, İsrailve Amerikalılar tarfından yedekte tutulan Kürt devleti kartından çok daha tehlikeliydi. Buplanın tutup tutmayacağını elbette zaman gösterecekti. Ancak bölgede herkes artık,Amerika'nın ne tür oyunlar oynadığının farkındaydı.Hiç kimse Bin Laden'den hoşlanmasa da, onun Amerikalılar'la ilişkisinden birtakımdersler çıkartıyor olmalıydı. Kullanılıp bir kenara atılmanın (İran Şahı da bu sonucuyaşadı) ne kadar onur kırıcı ve aşağılayıcı olduğunu artık herkes anlamaktaydı. Önemliolan insanların yalnızca kendilerini kullandırmaması değil, aynı zamanda kullanılıp birkenara atıldıktan sonra da kendilerini bilerek veya bilmeyerek tekrarkullandırmamalarıydı. Yani tüm Müslümanlar'ın aptal, kişiliksiz ve satılık olmadıklarınıkanıtlamalarıydı. ( 93)Ladin ile Afganistandaki mağarasında son görüşen Batılı gazetecilerden biri TheIndependent yazarı Robert Fisk'di. Bush ve savaş karşıtı yazılarıyla 11 Eylül sonrası

Page 54: netkırılmason

54

Washington tarafından düşman gözüyle bakılan Fisk, 25 yıldır Ortadoğu'dan bildirendeneyimli bir İngiliz gazeteciydi. 1970'lerden beri, başta Beyrut olmak üzereOrtadoğu'nun her köşesinde işlenen insanlık suçlarına onurlu, sorumlu bir gazetecilikyaparak yaklaşmıştı. Ladinle ilgili izlenimlerini anlattığı yazısı, 11 Eylülden önceyayımlanmıştı; Matrix'in yapay canavarı ile ilgili gerçekleri yazan bu oryantalist ABD'yegöre karşı cenahtandı. Fisk Ladini şöyle anlatıyordu:Usame Bin Ladin'le Afganistan'daki ilk buluşmamız 1996 yazındaydı. Sıcak ve nemli birakşamdı. Etrafta uçuşan dev sinekler, böcekler Ladin'in beyaz giysilerinin, silahlımuhafızlarının ve benim üzerimde pike yapıyordu. Not defterime konanları kovalamayaçalışırken sayfalar kan lekeleriyle dolmuştu. Bin Ladin hep şaşırtacak şekilde naziktir.Her buluşmamızda geleneksel Arap misafirperverliğinin gereği yiyecek sunar: Bir dilimpeynir, zeytin, ekmek ve reçel... Bir yıl kadar önce onunla Sudan'da bir araya gelmiştik.Şimdi dağdaki bir gerilla kampında bir gece geçirecektik. Sabaha karşı hava öylesinesoğumuştu ki, sabah uyandığımda saçlarımda buzlar vardı. Bir battaniye vermişlerdi.Ayakkabılarımı çadırın dışında çıkarmıştım. Her buluşmamızda, namaz saati geldiğinderöportaja ara verir. Cezayirli, Mısırlı, Körfez ülkeleri kökenli silahlı gerillalarının başınageçer ve namaz kılar. Biz konuşurken, adamları sanki mesihin laflarını dinliyormuş gibidikkatle izler. ( 94)20 Mart 1997'de bir kez daha röportaj için buluştuk. O zaman 41 yaşındaydı. Fakatsakalları ağarmıştı. Göz altlarında torbalar oluşmuştu. Yaşlanmış gibiydi, bir ayağınırahat kullanamıyordu, yürürken hafifçe topallıyordu. O görüşmenin notlarını halasaklıyorum. Gaz lambasının zayıf ışında karalama gibi not almışım sözlerini: "Amerikanhalkına karşı değilim, hükümetlerine karşıyım" demiş. Amerikan halkının, hükümetitemsilcileri olarak gördüğünü hatırlattığımda, bu yorumu sessizce dinlediğinihatırlıyorum. "Amerikan ordusuna karşı girişeceğimiz askeri operasyonun henüzbaşındayız" dedi. (95)Televizyonda bir yolcu uçağının Dünya Ticaret Merkezi kulesine yaklaşmasını izlerkenLadin'in bu sözleri aklıma geldi. Bir önceki buluşmamızda, çantamda götürdüğümArapça gazetelere nasıl sarılıp bir solukta okuduğunu hatırladım. Röportajı ve beniunutmuş bir köşeye çekilip 20 dakika boyunca soluksuz gazeteleri okumuştu. Adamlarınaönemli gelişmeleri aktarmıştı. Usame bin Ladin Suudi kökenliydi, fakat İran dışişleribakanının birkaç gün önce Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a gittiğini bilmiyordu.Radyosu da mı yok, diye düşündüm. Bu adam gerçekten Time dergisi ve Beyaz Saray'ınsöylediği gibi "Dünya terörünün babası" mı? Aslında bu nitelemeden hoşlanıyor gibigeldi bana. Amerikan yönetiminin ölüsüne, dirisine 5 milyon dolar ödül vermeyi taahhütetmesi de. "Aranıyor" afişlerinin üzerindeki ödül daha düşük olsaydı, Suudi bir milyarderolarak buna çok bozulur, aşağılanmış gibi hissederdi kendisini herhalde.Bin Ladinler, Suudi Arabistan'ın saygın müteahhitlerinden. Ülkenin Yemen sınırındakibir köyden geliyorlar. Aile 1979'da bir genç üyelerinin iş makineleriyle Afganistan'agidip, volkanik arazide yol açarak Rus işgaline, 'Batı zihniyetine' karşı mücadele edenkabile liderlerine destek olmasından o zamanlar gurur duyuyordu. Suudiler için RuslarBatılıydı, işgal bir haçlı seferiydi. Bin Ladin o günlerde Arap ülkelerinden binlercegönüllü gencin uçak paralarını ödeyip Afganistan'a gelmesini sağladı. Ordusunu bugençlerle kurdu. Mısır'dan, Cezayir'den, Suriye'den, Körfez'den gelen bu gönüllüler,korkunç savaşlarda şehit oldu; mayınlarla parçalandı, Kandahar'ın köylerinde Sovyethelikopterleri tarafından bombalandı.Sudan'daki ilk buluşmamızda, hiç istememesine karşın, bin Ladin'i bu acı günler

Page 55: netkırılmason

55

hakkında konuşmak için ikna etmiştim. Bana anılarını anlattı. Celalabad yakınlarındaRuslar'ın önemli atış noktalarından birine düzenlenen baskın sırasında 120 mm'lik birhavan mermisinin nasıl ayağına düştüğünü anlattı. Merminin patlamasını beklemiş.Saniyenin binde biri kadar sürede kendisini nasıl acılardan arınmış hissettiğini, ruhununnasıl kadere ve Allah'a sığınmanın huzuruyla dolduğunu anlattı. Şimdi birçokAmerikalı'nın dilediğinin aksine, havan mermisi patmamadı...Usame bin Ladin'in Afgan direniş hareketi içinde yarattığı etki Moskova'da Rusların bilekulağına gitmişti. 1993'te Moskova'da konuştuğum bir Sovyet askeri uzmanı Ladin'inmutlaka ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyor ve "Çok tehlikeli bir adam" diyorduondan bahsederken. O günlerde Amerikalılar'ın kahramanıydı bin Ladin. Silah veriyor,adamlarını eğitiyorlardı. Sadece 20 yıl sonra onu ele geçirmek, öldürmek için milyarlarcadolar harcayacakları akıllarına bile gelmezdi. Bir konuşmamızda bin Ladin'e ABD'yleilişkilerini sormuştum. Ruslara karşı savaşırken Amerikan ajanlarıyla hiç bir arayagelmediğini, Batı'dan bir tabanca mermisi bile kabul etmediğini söyledi.Fakat bin Ladin'in buldozerleri, kepçeleri Afganistan dağlarında mücahitler için yollaraçtı. Bu yollardan İngiliz yapımı uçaksavar Blowpipe füzeleri Sovyet Mig'lerinivurabilecek kadar yüksek noktalara taşındı. Yıllar sonra adamlarından biri beni bir gün"bin Ladin Hattı"nın bu zirve noktalarından birine götürdü. 1997'deydi, uçurumlarla dolukaygan çamurlu bir yolda şiddetli yağmur altında felaket, ürpertici bir yolculuk yaptık.Sileceklerden biri donmuş, sonra uçup gitmişti. Bulutlar altımızda kalmıştı. Taşlı yollardaseken aracın direksiyonundaki silahlı militan "Cihat'a inandığında bu koşullara katlanmakkolaylaşıyor" demişti. Zaman zaman yükseklerden, karanlığı delen küçük flaşlarçakılıyordu. Arkadaşım "Kardeşlerimiz bizi gördüğünü haber veriyor" diye açıkladıesrarengiz parıltıları. İki saat sonra bin Ladin'in eski savaş kampına vardık. Cipin güçlüfarlarından görebildiğim kadarıyla CIA desteğiyle kurulan kampın çevresinde donmuşşelaleler vardı. "Toyota, Cihad için biçilmiş kaftan" dedi Ladin'in adamı, gülümsedi.Kafamı salladım onaylamak için. Ladin'in espri yaptığını hiç duymamıştım. AmerikaBirleşik Devletleri'nin "terörist" ilan etmesini nasıl karşıladığımı sorduğumda Ladin"Eğer ülkemin bağımsızlığı için savaşmak terörizmse, terörist denmesi bana büyük onurverir" demişti. ABD ve İsrail hükümetleri, orduları arasında hiçbir fark görmediğinisöylüyordu. Fakat Avrupa, özellikle Fransa bu ikiliden gittikçe uzaklaşıyordu. Fransa'nınKuzey Afrika politikasını lanetledi. "Cezayir" demedi ama bu sözcük konuşmanınsessizlikle kesilen bölümünde hayalet gibi tepemizde dolandı durdu...Bin Ladin röportajlardan birinden sonra bana, yürüttüğü savaşı destekleyen vePakistan'da duvarlara yapıştırılan Urduca bir poster verdi. Hatta Karaçi sokaklarındaçekilmiş bir grafiti fotoğrafını ekledi yanına. Duvarda "ABD askerleri kutsal şehirlerMekke ve Medine'den çıksın" yazıyordu. Birkaç ay önce Suudi kraliyet ailesinin elçigönderdiğini, ABD hükümetinin baskısı sonucu vatandaşlıktan çıkarıldığınınsöylendiğini, cihaddan vaz geçip ailesiyle Suudi Arabistan'a dönmesi halinde 2 milyarriyal (500 milyon dolar) teklif edildiğini anlattı. "Teklifi reddettim" dedi. O günlerde üçeşi vardı. En genci bluğ çağından yeni çıkmış, en yaşlısı ise 16 yaşındaki zeki oğlu BonOmar'ın annesiydi. Diğer oğlu Saad'ı benimle tanıştırmak için getirdi. Oğulları kırıkdökük de olsa İngilizce konuşuyordu. Silahlı adamlarla çevrilmiş olmaktan, ilgidenmemnunlardı.Tüm mücahitlerin eş ve çocuklarının kaldığı Celalabad yakınlarındaki bir köydeyaşıyorlardı. Bin Laden bu yoksul, karanlık evlerden birine götürdü beni. Ev sahibiMısırlı savaşçının ailesi, tahmin edebileceğiniz gibi, evde değildi. Ziyaret için Mısır'a

Page 56: netkırılmason

56

gittikleri söylendi. "Eşlerimiz konfor içinde yaşıyor" dedi Mısırlı savaşçı. Köy evlerihava saldırılarına karşı brandadan yapılmış kamuflajla kaplanmıştı. Çevre telle çevriliydi.Yağmur kanalları ve üç tuvalet çukuru açılmıştı. Mısırlı'nın yeni yetme oğlu kucağındasilahla yanıbaşımıza oturup bizi dinledi. Mısırlı istihbaratçıların bu kampları uzaklardangözlediğini söyledi ısrarla. Şehirde Amerikalılar'a çalışan muhbirler olduğunu anlattı."Onları görüyoruz, çok dikkatli olmamız gerekiyor" dedi.Kamptaki diğer Araplar çok daha açıksözlüydü. "Bay bin Ladin'in Afganistan'dan başkagidebileceği ülke kalmadı" dediler. "Suudiler, bin Ladin Sudan'dayken Yemenliler'inyardımıyla onu ele geçirmeye çalıştı. Fransızlar, Sudan hükümetine baskı yapıp iadesinitalep etti. ABD ise Fransa'ya baskı yaptı etkisini kullanması için. Carlos gibi onun da iadeedilebileceğini sanıyorlardı. Suudilerin kiraladığı bir Arap grup suikast girişimindebulundu. Fakat Ladin'in korumaları ateş açtı. İki kişi yaralandı."Bin Ladin, Rusya'ya karşı yürüttüğü savaş sırasında 500 adamını kaybetti. Şehitlerinmezarları Pakistan sınırı yakınındaki Torkum'da. Rus birlikleri geri çekilince bin LadinAfganistan'ı terkedip Sudan'a gitti. Bu göçün nedeni Afganların birbirine düşmesi, rakipgruplara bölünmesiydi. Yakın çevresi de Sudan'a gitti onunla, otoyollar inşa ettiler, çeşitliyatırımlar yaptılar.Usame bin Ladin girdiği her toplulukta rahatlıkla seçilebiliyor. Boyu 2 metrenin üstünde.Çok zayıf. Yemekle arası pek iyi olmasa da elinden misvak çubuğunu düşürmüyor,sürekli dişlerini temizlemek alışkanlık haline gelmiş. Suudi Arabistan'dakiyolsuzluklardan, sistemin kokuşmuşluğundan bahsederken çizgi haline gelen gözlerindennefret fışkırıyor. 1996'da, dev sivrisineklerin tepemizde uçuştuğu o akşamAmerikalılar'dan çok Suudilere duyduğu öfkeden bahsetmişti. Bin Ladin'in yakın tarihebakışında 1990'ın, yani Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal ettiği yılın özel bir önemi var."Amerikalılar Suudi Arabistan'a girdiğinde, özellikle iki kutsal kentin topraklarına ayakbastıklarında ulemadan ve medrese öğrencilerinden şiddetli tepkiler yükseldi. Suudilerbüyük bir hata yapmıştı. Yalan ve ihanetlerini görmüş olduk. Müslümanlara karşı savaşantüm ülkelere destek verdiler. Güneydeki Müslüman Yemenliler'e saldıran Yemenkomünistlerine yardım ettiler. Hamas'a karşı savaşması için Arafat'a destek verdiler.Ulemalarını aşağılayıp onları hapsettikten sonra Suud rejimi meşruiyetini kaybetti."Bin Ladin sözünü burada kesip durdu. Bu özel, ürpertici tarih dersini yeterince dikkatledinliyor muyum, diye baktı. Sonra devam etti "Biz Müslümanlar özel bir duyguylabirbirimize bağlıyız. Filistin ve Lübnan'daki kardeşlerimizin acısını içimizdehissediyoruz. Kobar'daki saldırı Amerikan işgalinin değil, Amerikalılar'ın müslümanlarasaygısız yaklaşımının bir sonucuydu. 1996'da (intihar saldırısında) 60 Yahudi öldüğündedünyanın büyük ülkeleri yedi günde bir toplantı organize edip bu olayı kınadı. 600 binIraklı çocuğun (BM ambargosu nedeniyle) ölmesi aynı tepkiyi almıyor. Bu zavallı Iraklıçocukların öldürülmesi İslam'a karşı savaş. Bizler, Müslümanlar olarak Irak rejimindenhoşlanmayız. Fakat Irak halkının ve çocuklarının kardeşimiz olduğunu düşünürüz.Onların geleceği, kaderi bizim için önemlidir."Ortadoğu'yla ilgili görüşlerden sonra sıra ABD'ye geliyor: "Sanıyorum eninde sonundaAmerikalılar, Suudi Arabistan'dan ayrılacak. Amerikalılar'ın Suudi halkına savaş açması,tüm dünyadaki Müslümanlara savaş açmak anlamına geliyor. Amerika'ya karşı direnişbirçok Müslüman ülkeye yayılacak. Güvendiğimiz hocalarımız, ulemalarımız bizeAmerikalılar'ı kovmamız için fetva verdi. Onların askeri varlığı Suudi halkına hakarettir."Geçen hafta uçaklar DTM'ye birbiri ardına çakılırken Bin Ladin'in son söylediklerihakkında çok düşündüm. ABD birlikleri hala Suudi Arabistan'da. 1996'da, 19

Page 57: netkırılmason

57

Amerikalı'nın öldüğü kamyonlu bombalama olayından sonra söyledikleri net olarakaklımda: "Bu Müslümanlar ve ABD arasındaki savaşın başlangıcıdır." 24 Amerikanaskerinin öldüğü bombalamadan sonra konuştuğumuzda "Destekleme onurunupaylaşamadığım büyük bir eylem" değerlendirmesi de aynı şekilde.Ladin, sakin bir ses tonuyla "işgalcilere" karşı nefretinden bahsederken ürpermemekmümkün değildi. Zekice konuşuyordu. Seçkin bir Arapça kullanıyordu. Uluslararasıilişkiler hakkındaki yorumları egzantrik denebilecek düzeydeydi. Bir ara, İsrailpolitikaları nedeniyle ABD'nin eyaletleri arasında anlaşmazlık çıkabileceğini, ülkeninbölünebileceğini bile söyledi. Tarihe bakışı ise irkilticiydi: "Allah'ın bizim kutsalsavaşımızı Sovyetler Birliği'nin ve Rus ordusunun mahvolması için kullandığınainanıyorum" dedikten sonra sözü Amerika'ya getirdi: "Bu işi şu anda oturduğumuz dağbaşından yaptık. Ve şimdi Allah'tan bizi aynı şeyi Amerika'ya yapmamız, onu gölgehaline getirmek için vesile olmasını diliyoruz. ABD'ye karşı savaşımızın SovyetlerBirliği'ne karşı savaştan çok daha kolay olacağına eminiz. Çünkü Sovyetler'e karşısavaşan Mücahiddin birlikleri Somali'de Amerikalılara karşı operasyonlara katıldı.Amerikalılar'ın moralinin hemen bozulmasına bizim Mücahitler çok şaşırmıştı. Bu olaybize Amerikalılar'ın kağıttan kaplan olduğunu gösterdi."Bu röportaj sırasında verdiği ilginç bilgilerden biri de yeni savaş yöntemleriyle ilgiliydi."Çok hızlı hareket eden, büyük gizlilik içinde çalışacak, hafif güçler" kullanılarakABD'nin Suudi Arabistan'dan çekilmesi sağlanabileceğini anlattı. Bu konuşmadansonraki iki yıl içinde bin Ladin örgütü El Kaida'yı kurdu. Sadece ordu ya da hükümetdeğil tüm Amerikalılar'a savaş ilan etti. Bunu USS Cole'u neredeyse batıracak intiharsaldırısı, Afganistan dağlarında CIA'nın kurduğu, bin Ladin'in kullandığı kamplara Cruisefüzesiyle yapılan saldırı izledi. Aradan dört yıl geçti. İlk belirtilerini farkettiğim sorunnedeniyle Ladin şimdilerde bastonla yürüyor ve artık çok daha yavaş konuşuyor.ABD'nin iddia ettiği gibi, bin Ladin intihar bombacılarından oluşan bir grubu Afgandağlarından yönetiyor olabilir mi? Bir konuşmamızda, Suudi Arabistan'daki ABD üssünühavaya uçurdukları gerekçesiyle kafaları kesilerek öldürülen üç kişiden ikisini tanıdığınısöylemişti. (CIA, idam edilmeden önce bu militanları sorgulamak için Suudi hükümetineresmen başvurmuş ve sorgulamak istediğini bildirmişti. Fakat istek reddedildi.Ortadoğu'daki kulislerde olay şöyle değerlendirildi: İpuçları kraliyet ailesinin bazıüyelerini işaret ediyordu. Birileri bulundu ve idam edildi.) Bin Ladin hemen ardındangerçek İslami şeriatın uygulandığı, Amerikan kuklası diktatörlerin kökünün kazındığı birArabistan hayal ettiğini anlattı. Onu dinlerken bin Ladin iktidarı altındaki bir SuudiArabistan'da çok daha fazla kişinin kafasını kaybedebileceği geçti aklımdan...Sözleri Ortadoğu'da yaşayanlar için güçlü bir mesaj taşıyordu. Bir küçük örgüt kurupAmerika'ya karşı cihad ilan etmek, eylemlere girişmek için bin Ladin'in birilerine yazılımesaj göndermesi gerekmiyor. Bin Ladin'in bombalama planları yapması, darbelerdüzenlemesi de gerekmiyor. Ortadoğu'da gizlice elden ele gezdirilen ve bin Ladin'inkendi sesiyle kaydettiği konuşmaları dinlemek yeterli. İşte bu yüzden hep meraketmiştimdir, geçen hafta ABD'nin tanık olduğu türden bir eylemin gerçekleşmesi içingizli bir paramiliter örgüt kurmak, bu örgüte emir vermek gerekiyor mu. Araplar,Afganistan'ın emri ya da isteği olmasa da yaşanan adaletsizlikler nedeniyle Amerika'yayeterince kızgın çünkü. Böyle bir saldırı için gereken motivasyon gereğinden fazla bilesayılabilir...Doğrusu şunu da düşündüm, acaba bin Ladin televizyonda New York'taki saldırılarıizlerken benden daha az şaşırmış olabilir mi? Televizyon izliyorsa, gazete okuyorsa,

Page 58: netkırılmason

58

radyo dinliyorsa tabii... ( 96)55 yaşındaki Robert Fisk'in 2001'in 8 Aralık günü başına gelenler gerçekten çokkorkunçtu. Pakistan sınırından Afganistan'a giriş yapmaya çalışırken arabası bozulmuştu.Yanında kendisi gibi Independent muhabiri olan Justin Huggler vardı. Etrafta toplananve yardımcı olacakmış gibi görünen 50 kadar Afganlı mülteci, bir anda, durup dururken,taşlarla saldırıyorlardı iki gazeteciye. Canlarını zor kurtarıyordu Fisk ve arkadaşı. Buarada miyop olan Fisk'in üç gözlüğü de kırılıyor, cep telefonu çalınıyor; ama hepsindenönemlisi, 25 yıldır bölgede edindiği haber kaynaklarının kaydedildiği telefon defterikayboluyordu. Bütün bunlara karşın öfkeli değildi. "Ben de Afganlı olsam aynı şeyiyapardım Robert Fisk'e ya da herhangi bir Batılıya"diyordu. (97)Amerikalı meslekdaşları tarafından "çenesi kapatılması gereken"ler arasında sayılan, amayine de kendi deyimiyle "gerçekleri söylemekten kaçmayan" bir gazeteciydi. Nitekim, 11Eylül ve arkasından gelen savaş sırasında da yazdığı tüm yazılarda, ABD ve İngilterepolitikalarına karşı duruyor ve yılların deneyimiyle bu savaşın anlamsızlığını ve Afganhalkına taşıdığı acıları anlatmaya çalışıyordu. The Independent gazetesi yazarı Fisk, ilkgünden beri Afganistan harekatına karşıydı; "İkiz Kuleler" faciasından 4 gün sonrayazdığı 16 Eylül 2001 tarihli yazısının başlığı "Bush, tuzağa doğru ilerliyor"du.Amerikan Dışişleri Bakanlığı basın sözcüsü, "..ağzını burnunu kırmışlar.." derken RobertFisk'in dayak yemesinden ne kadar hoşnut, ne kadar keyifli olduklarını belli ediyordu.Fisk'in dayak yemesiyle ilgili Türk basını tarihine yüz karası olarak geçecek en talihsizyazıyı ise yazmak ise 14 Aralık'ta Milliyet Gazetesinde yazdığı "Bush değil, Fisk tuzağadüştü" başlıklı makalesiyle Hasan Pulur'a düştü. Pulur, yazısında "Meğer Bush değil,Robert Fisk tuzağa doğru ilerlemiş ve pat diye düşmüş! Her fırsatta haklarını, canlarınısavunduğu Afgan mülteciler, Robert Fisk'i yakalayıp, bir güzel dövmüşler ağzını burnunukırmışlar, kan revan içinde bırakmışlar, canını zor kurtarmış... " diyerek meslek anlayışıkonusunda ip ucu verdi. (98)Fisk, Ladinle ilgili kişisel gözlemlerinde haksız değldi; Ladin hastaydı. 25 Mart 2000'deThe Assocıated Press'de yazan Kathy Cannon, bir Batı istihbarat bigisine dayandırarakverdiği haberde Ladin böbrek ve karaciğer rahatsızlığından dolayı ölüme yakındı 11Eylül öncesi. Ladin'in bir böbreği çalışmadığı için böbrek diyaliz makinesine belliperiyodlarla bağlanmak zorundaydı. (99) Ladin'in sırdaşları Dubai'den onun için Afganmağarısna diyaliz makinesi getirtmişler, Ladin için uygun böbrek arıyorlardı. Ladin 2000yılının Ağustosunda Dubai'ye giderek böbrek tedavisi görmüştü. (100) Şüphesiz hastanekayıtlarını elde eden CIA ve MOSSAD, yapay canavırın ölümü eşiğinde dolaştığındanhaberdardı. Ladin'in ayrıca karaciğeride kötü durumdaydı. 10 Ocak 2002'de MSNBC'deyayımlanan Hardball adlı programa yapımcı Chris Mattehews bir Taliban uzmanınıçıkartmış, uzman diyaliz makinesine bağlanmak zorunda olan Ladin'in uzak bir yereseyahat etmesinin mümkün olmadığını dile getirmişti. ( 101)Ladin'in 10.000 mile uzakta gizlendiği Afgan mağarasından 11 Eylül saldırısınıntalimatlarını vermesini akıl ve mantık kabul etmiyordu. Ladin'in haberleşmek için hiç birmodern aracı yoktu, hatta haberleri dinleyecek bir radyoya bile sahip değildi. Zatenkullansa idi, ABD modern teknoloji ile yerini çoktan belirlemişti. Mağarasındançıkamayan, tuvalete bile gitmekte zorluk çeken Ladin, nasıl oluyordu da ABD'ye kafatutuyordu? Anlamak için Matrix'in yalanlarına kayıtsız şartsız inanmak gerekiyordu.Ladin'in savaştığı hedefin ABD ve İsrailden ziyade kendi ülkesinin ABD yanlısı rejimiolduğı açıktı. Suud rejimi gerçek müslümanlığın yüzkarası olarak niteleyen Ladin, kutsaltopraklara namahrem elinin değmesini içine sindiremiyordu. Filistin konusunda haksız

Page 59: netkırılmason

59

taraf İsrail'in tarafını tutan ABD'ye yataklık yapan Katar, Kuveyt gibi ülkeler Ladin'egöre düşmanla çalışan hainlerdi. Ladin'in çevresi Suud rejimi karşıtı, kendisine ölesiyebağlı sadık elemanlardan oluşuyordu.Foreign Affairs dergisinde Kasın 1999'da bir makale yayımlayan Ahmet Raşid'a göre,Ladin Pakistan ve Suudi Arabistan'ın selameti açısından Afgan mağarasında ölümeterkedilmişti. Kenya ve Tanzanya saldırılarından sonra Ladin'in Afganistan'a hapiskalmasını iki ülkede selametleri açısından yararlı buluyordu. Ladin'in ABD tarafındanyakalanıp, yargılanması bu iki ülkede Ladin sempatizanlarını artırarak bir iç savaşçıkarmaktan başka bir işe yaramazdı. Ladin'in yakalanmaması konusunda, ABD, Pakistanve Suudi Arabistan arasında gizli bir anlaşma olduğu ileri sürülüyordu. (102)Uluslararası terörist Usame Bin Ladin'in çocukluk arkadaşı Halid Batarfi, Cidde'deçocukluğunu birlikte geçirdiği arkadaşını ''nazik, yumuşak huylu, düşünceli karıncayı bileezmeyen bir genç'' olarak anımsıyordu. 11 Eylül terör saldırılarının birinci yıldönümünde,İngiltere'de yayınlanan The Daily Telegraph gazetesine konuşan Batarfi, Cidde'de aynımahallede komşu olarak yaşadıkları Bin Ladin ailesiyle yakın ilişkiler içinde olduklarınıda belirken, Bin Ladin'in annesi Aliye'ye düşkünlüğünü önemli bir ayrıntı olarakhatırlıyordu.El Medine adlı gazetenin editörlüğünü yapan Halid Batarfi, Bin Ladin'in her zamaninançlı bir Müslüman olduğunu, ancak hiçbir zaman fanatik davranışlar içine girmediğini,onu bu düzeyde radikal hale getirenin Mısır'da Enver Sedat suikastını yapan El Cihadörgütüyle ilişkileri olduğuna inanıyordu. Bin Ladin'in TV'de kadınların her zaman giyinikgöründüğü kovboy filmlerini tercih ettiğini söyleyen Batarfi, ''bu tercihi radikalolduğundan değil, sadece düzgün şeyler seyretme kaygısından ileri geliyordu'' diyordu..Bin Ladin'in son derece çekingen bir çocuk olduğunu, her zaman kavgadan ve beladankaçtığını, kavgalarda hep barışı sağlayan isim olarak öne çıktığını belirten Batarfi,arkadaşının futbol takımında da bazen defans, bazen de forvet oynadığını, uzun boyluolduğu için çok güzel kafa atışları yaptığını belirtmiş, çocukluk arkadaşının, sosyalolaylarda da son derece yaratıcı olduğunu anlatmıştı. Usame Bin Ladin'in son derecegösterişsiz biçimde liderlik tavrı içinde olduğunu da ifade eden Batarfi, bu tavrı, ''o sizebağırmadan, buna gerek kalmadan onu izlerdiniz. Bir başkası liderliğe soyunduğundadabunu olay haline getirmez, onu izlerdi'' diye tarif ediyordu. (103)Suudi gazetesi El Hayat'da yer alan habere göre, 11 Eylül saldırılarının fikir babasıPakistanlı muhalif Mir Murtaza Butto'ydu. 1975'te iki Fransız ajanını öldürmekten 1997'de Fransa'da müebbet hapse çarptırılan ünlü uluslararası terörist 'Çakal Carlos', ikizkulelere uçakla saldırma fikrinin Butto'ya ait olduğunu, ABD'nin bunu bildiğinisavunuyordu. Gazetenin Fransa'da cezaevine gönderdiği soruları yazılı olarak cevaplayanSanchez, Pakistanlı muhalif Zülfikar Örgütü'nün lideri Butto'nun bu fikri antiemperyalistörgütlerin bir toplantısında gündeme getirdiğini söylemişti.. Sanchez yerini belirtmediğitoplantıda, '1991'de Körfez Savaşı'nın Irak'ta sebep olduğu yıkıma, ABD'de patlamalarasebep olarak cevap verilmesi' yönünde gayriresmi bir fikir birliği sağlandığını anlatmıştı.'İlerici bir Arap devleti'nin (muhtemelen Mısır) gizli servisinin toplantıyla ilgili olarakABD'yi bilgilendirdiğini söyleyen 'Çakal Carlos', Sudan güvenliğinin de 1993'teWashington'a Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon'un da yer aldığı bir hedef listesisunduğunu eklemişti.Pakistan eski başbakanı Benazir Butto'nun erkek kardeşi olan Mir Murtaza Butto,1977'de bir darbeyle devrilip idam edilen babası Zülfikar Ali Butto'nun intikamını almaküzere Zülfikar örgütünü kurmuştu. Mir Murtaza, büyük bölümünü Suriye'de geçirdiği 16

Page 60: netkırılmason

60

yıllık sürgünden ülkesine 1993'te dönmüş ve Eylül 1996'da Karaçi'de polisle girdiğiçatışmada öldürülmüştü. Bin Ladin'e hayran Çakal Carlos'un El Hayat'a yaptığı bir başkaaçıklama Usame bin Ladin hayranlığı ile ilgiliydi. "Şeyh Usame bin Ladin'in izlediğiyoldan gurur duyuyorum" diyen Carlos, 11 Eylül saldırılarına ilişkin olarak da "O müthişrahatlama hissini tarif edemem" demişti. (104)11 Eylülle ilgili Fransa'da en çarpıcı kitaplardan birini yazan Büyük Doğu Mason LocasıBaşkanı Alain Bauer, Paris Uluslarası Basın Merkezi'nde yaptığı bir basın toplantısındaLadin'in El Kaida'nın gerçek lideri olmadığını ortaya atmakla kalmadı, 11 EylülünLadinle ilişkisi olmayan ' gizli bir ABD iç darbesi' olduğunu iddia etti. Bauer, "Olaydansonra Amerika dünya basınını istediği gibi yönlendirdi ve gazeteciler de olaylarıatlamamak için kendilerine verilen her materyali doğruluğunu araştıracak zamanlarıolmadığı için olduğu gibi kullandı" dedi. Bauer konuşmasını şöyle sürdürdü:"Afganistan'da Bin Ladin'in kaldığı mağaraların bilmem kaç katlı olduğu, havalandırma,ısınma, uydu ile haberleşme ve bunun gibi birçok sistemle donatıldıkları açıklandı, basınbunu alıp aynen yayınladı ama operasyonlar sürüp mağaralar ele geçirilince böylesofistike şeylerin olmadğı normal bir mağaradan farkları olmadığı ortaya çıktı."İfşaatlarına devam eden Bauer: "Molla Ömer'in bir fotoğrafı yayınlanıp duruyor, kimtanıyor, kim gördü Molla Ömer'i de buna inanılıyor, o fotoğraf kesinlikle Molla Ömeri'indeğil belki çoktan ölmüş birinindir. Molla Ömer motorsikletle kaçtı denildi, aynısıyazıldı, hiç gözünüzün önüne getirdiniz mi? Afganistan'da akaryakıtın bulunmadığıdağlarda son model bir motorsikletin üzerinde Molla Ömer ve kaçıyor, bu sadece birkomedi filminde olur" dedi. Bauer konuşmasında şu iddialara da yer verdi: "ABD gizliservisi CIA 11 Eylül saldırısının olacağını biliyordu ama zamanını tam olarak tespitedememişti. Bilmiyordu diyorum zira Temmuz ayında ellerindeki Ladin ve el Kaidebilgileri ile Suudi Arabistan gizli servis başkanının emekliye ayrılmasını sağlaması bununen önemli göstergesiydi."Bauer, Ladin ve El Kaida balonunu şu sözleriyle patlayordu: Aslında hiç kimse el Kaideile ilgili birşey bilmiyor, hatta bu örgütün gerçek adının el Kaide olup olmadığıkonusunda bile tartışmalar var. Bin Ladin'in bu örgütün gerçek lideri olmadığı kesin, onedenle kimse Ladin'in dediklerini önemsemiyor. Asıl, Ladin'i kullananların söyledikleriönemlidir, zira Ladin birkaç kez İslam dünyasının ayağa kalkması için çağrı yaptı, hiçbirhareket olmadı, eğer gerçek lider o olsaydı mutlaka sözü dinlenirdi. El Kaide bir örgütdeğil terörizmin altyapısı sağlam olan bir şirkettir. Herkes bu şirkete bir saldırıısmarlayabilir, bir networktur, el Kaide aslında her altı ay bir saldırı düzenliyor, ellerindebir terör projesi olanlar başvurduğunda finanse ediyor. Bu nedenle el Kaide'yi Ladin değilonun isminin öne çıkmasını isteyenler yönetiyorlar. ( 105)Derin analizlerine saygı duyulan The Christien Science Monitor dergisi, Aralık 2003'deyayımladığı analizinde Usame Bin Ladin'in ismini asla medyada ve açıklamalarındaanmadığı, güya lideri olduğu El-Kaida örgütünün isim babasının Batı dünyası olduğunadikkat çekiyordu. 1980'lerde her taşın altından zoraki çıkartılan İslami Cihat ve LübnanHizbullah'ın yerini yeni günah keçisi bu 'hayali süper uluslararası örgüt'ün aldığını veyaaldırıldığını belirtmiş ve sormuştu: Acaba gerçekten bunca eylemin ardında ismini dahiliderinin kabul etmediği hayalet bir yapılanma mı var, aşırı terör korkusu, tehditi yoksabir psikolojik savaş ürünü mü?El-Kaida'nın İstanbul saldırılarını bir açıklama yaparak kabul etmemesi fazla ilgigörmemişti. İslam ülkelerinde 2003 yılı boyunca El-Kaida'ya mal edilen terörsaldırılarının faili olarak ilan edilen güya süper terör güç ağına sahip bu korkuluk

Page 61: netkırılmason

61

konusunda en mantıklı değerlendirmeyi yapan dergi, bazılarının ABD'ye şirin gözükmekve terörle mücadele konusunda omuz-omuza çarpıştıklarını kanıtlamak için ülkelerindemeydana gelen saldırıları 'ortak düşmanları' Arapça temel manasına gelen El-Kaidatarafından gerçekleştirildiğini hemen kabullenmesini kanıksıyordu. Afganistan cihatındaABD tarafından desteklenen Ladin'in ' özgürlük savaşçısı' konumdan ' özgürlük düşmanı 'konumuna düşüren propagandayı suni buluyor, inandırıcı bulmuyordu. ABD'ninsempatisini ve desteğini kazanmak için bu kadar yalakalığa pes diyordu. Büyük ihtimallegelecek terör saldırılarının faili bile dergiye göre şimdiden belliydi: El-Kaida...Tunus'daki Yahudi Sinagoguna yapılan saldırı, ABD büyükelçiliği yakınlarındaYemen'de patlayan bombalar, Filipinlerde, Kazablanka'da Riyad'da art arda meydanagelen saldırılar Milan'da metroda çıkan yangın, Kaliforniya'da yanan ormanlar; hepsininsorumlusunun El-Kaida olması abartılıydı. Her ülkede mevcut terör örgütleri yaptıklarıeylemlerin üstünü örtmek için buldukları yeni maskeden memnun görünüyordu.Kolombiyadaki uyuşturucu tacirleri bile neredeyse yaptıkları kara ticareti ve işlediklericinayetleri El-Kaida'nin üstüne yıkacaktı! Vur abalıya taktiği düşen için kullanılır.Birileri farkında olarak veya olmayarak bilinmeyen bir canavar üretiyor ve gölgesindenherkesin korkmasını istiyordu. Bilinmeyen, görünmeyen hayalet daha dehşet vericidir;korku filimlerini andıran süper terör örgütü yalanı, gerçek suçluların gizlenmesinisağlayan bir şal görevi görürken, asıl suçlu suç işlemeye, korku salmaya devam ediyordu.Birileri bundan çıkar sağlıyordu.El-Kaida korkusu nedeniyle Amerikalılar yurtdışına seyahat etmekten korkuyordu.Medyadan pompalanan öcü imajı tek isim üzerinde odaklanmış durumdaydı. AncakLadin'in eğer gerçekten pek çok ülkede etkilediği terör örgütü varsa, isimlerinin El-Kaidaolmadığı muhakkaktı. Şiddetden medet uman terörist bölgesel yapılanmalar işlediklericinayetleri pekela El-Kaida adına işlediklerini belirterek, adaletin elindenkurtulabilirlerdi. İstedikleri sonucu elde etmek için devlet terörü organize etmektençekinmeyen yabancı ülkelerin istihbarat teşkilatları için El-Kaide mükemmel bir kamuflajmalzemesi sağlıyordu. (106)Empati yaparak kendinizi bir an fanatik bir Yahudi - MOSSAD ajanı veya CIA'ya çalışanbir Amerikalı sayınız. Terörle mücadele adı altında İslam'a karşı açılan savaşa destekvermeyen müslüman ülkeleri ve kamuoyunu nasıl ikna ederdiniz ?. Elbette İslamülkelerinde eylemler gerçekleştirip, suçu El-Kaida'nın üstüne atarak. Nefret duyulanİslami terör imajını yayacak eylemler İslam ülkelerinde bir taşla kaç tane kuş vurmanızahizmet ederdi. Sonuçta, hükümetleriniz ABD'ye bağlılıklarını tazeler, Yahudileri kirliişlerin altında aramaktan vazgeçerdi. İki kampa ayrılan dünyada yeriniz İslam ülkelerininişgaline vicdanınız elvermesede birden 'terörle mücadele kampı' olurdu. Afganistan veIrak işgaline, çaresizlikten kendisini patlatan intihar eylemcilerine farklı bir penceredenbakardınız. El-Kaida'nın şahsında müslümanlığınızdan utanır, savunmaya çekilirdiniz.Terör korkusu ve tehditi nedeniyle mütedeyyin müslümanlara yönelik operasyonlara dahiacaba diye şüphe ile yaklaşırdınız. Hayaletle savaş müslümanlığınızı, değer verdiğinizdeğerlerini esir eder, ama rehin kaldığınızı kabul etmezdiniz. Müslümansınızdır ama,Haçlı ordusunun safında yeralırdınız.Yahudi düşmanlığının tüm dünyada yayıldığı, ABD'ye nefretin ise adaletsizyönetiminden dolayı zirveye tırmandığı bu tek kutuplu dünyaya, herhangi bir ülkedemeydana gelen bir terör saldırısından sonra El-Kaida'yı suçlama kolaycılığına kaçmadanönce terörle verilen mesaj iyi okunmalı ve propagandanın kime yaradığı iyi hesapedilmeliydi. Bazıları komplo teorisi yakıştırması ile medyanın sunduğu zehirli hazır

Page 62: netkırılmason

62

yemeği hiçbir tetkike, analize tabi tutmadan satın almayı tercih ediyordu. Terörü kabuledebilecek aklı başında bir müslüman gösterilemezdi. Batı dünyasının kullandığı piyonlarbugün bizi canevimizden vuruyordu. İslamı karalayanlara alet olmak bu kullanılangruplara ayıp olarak yeterdi.Vurmadan önce abalıya düşünülmeliydi: Kim vurmanızı istiyor ve sonuçta kimkazanacak, kim kaybedecek. Hiç olmazsa koyu bir Hiristiyan olan Monitor dergisi kadarsorgulanmalıydı: Liderinin ismini anmadığı hayalet süper uluslararası terör örgütü El-Kaida aracılığıyla yayılmak istenen korku, terörün kendisinden daha korkunç sonuçlarayol açmıştı. Terörün amacı psikolojik savaş ise, onu aleti yaparken alet olan, sahtekorkuluklarla dünyaya gereksiz korku salanlarda açıkça terör işliyordu.Neden 11 Eylül 2001'den önce böyle saldırılar olmuyordu. Terörün çivisini kim çıkardı?Afganistan ve Irak'a özgürlük götüreceğim yalanının arkasına gizlenerek enerji vehegomanya hesapları yapan, dengeleri altüst eden ABD masum mu? Adaletli bir barışahiç bir zaman razı olmayan ve 2000 Eylül'ünde Mescid-i Aksa provakasyonu ile başlayanAriel Şaron iktidarında İsrail ve doymak bilmeyen iştihaya sahip zengin lobilerini savaşmotoru olarak kullanan fanatik Yahudiler masum mu? Yoksa bu amaçlara ulaşmak içinfarkında olarak veya olmayarak kullanılan bir piyon konumundaki Usame bin Ladin mitek suçlu?Tarihin en büyük yalanlarıyla işgal edilen Irak'ta öldürülen Iraklılar, tecavüz edilenmüslüman kadınlar masum değil mi? Vatanını savunmak eğer terörizm ise kurtuluşsavaşımızda yedi düvele karşı verdiğimiz mücadelede terörist bir savunmaydı! Usametarafından laiklik anlayışından dolayı kafir ilan edilen Saddam ile Ladin'in ilişkisiolduğunu ileri sürecek kadar şeytana külahı ters giydiren ve bunu savaş sebebi sayanŞahinler ekibi suçlu değil mi? Saddam- Ladin ortaklığının Amerikalıların ulusalgüvenliğine tehdit oluşturduğu yalanını bilinçli biçimde savaş öncesi defalarca kullananABD Başkanı Bush, dünya barışı için daha tehlikeli değil mi ? Başka bir yalanla yenisavaşlar çıkarmayacağını garanti edebilir misiniz? İngiliz kamuoyu bile Bush'u Ladindendaha tehlikeli görüyordu.ABD'yi 11 Eylül terör saldırısından sonra etkisi altına alan psikolojik bunalım dünyageneline yayılıyordu. Terörle mücadeleye geniş katılım sağlanması için sanki gizli bir el,her ülkede terör saldırısı olmasını ve suçun genelde El-Kaida'nın, özelde radikal İslam'ınüstüne kalmasını istiyordu. Ladin artık Pakistan ve Afganistan arasında bir mağaradaunutulmuş, kullanılma misyonunu tamamlamıştı; bilerek veya bilmeyerek...Bush yönetiminin Saddam`dan sonra Ladin`i de yakalayarak 2004 yılı ABD Başkanlıkseçimleri için büyük bir avantaj elde etmek isteyeceği söylentileri uzun süredir siyasiteorisyenler tarafından dile getiriliyordu. İşte bu ortamda Amerika`nın eski DışişleriBakanı Madeleine Albright'dan şok bir açıklama geldi. Fox televizyonunun analistiMorton Kondracke`ye 17 Aralık 2003'de konuşan ABD eski Dışişleri Bakanı MadeleineAlbright, Bush`un Usame bin Ladin`in nerede saklandığını bildiğini ve yakalandığınıaçıklamak için siyasi kariyeri açısından en doğru zamanı beklediğini öne sürmüştü.Saddam Hüseyin`in 13 Aralık 2003'de yakalanmasıyla Irak Savaşı güya resmensonuçlanmış, tüm gözler Ladin`e çevrilmişti. Irak Savaşı`nın hangi nedenden çıktığınıbir türlü anlayamadığını söyleyen Albright, Başkan George W. Bush`un el-Kaide lideriLadin`in nerede saklandığını bildiğini ileri sürüyordu.. Bazı Demokratlar da Albright`ınbu görüşünü destekliyordu. (107)Usame Bin Ladin, iddiaya göre, Eylül 2003'de Pakistan ve Afganistan arasındakimağarasında yakalanmıştı.

Page 63: netkırılmason

63

CHAPTER 5

MATRİX'İN SÜRPRİZİ BUSH-LADİN ORTAKLIĞI

Matrix'in en büyük sürprizi kuşkusuz Bush ile Ladin aileleri arasındaki sıkı ilişkilerdi. 30Ekim 2001 tarihli New York Times'da Patrick E. Tyler imzasıyla çıkan haber, 11Eylülde ABD'de tüm uçuşlar iptal edilirken tek istisnanın Ladin aile üyelerinden 24kişiye tanındığını konu alıyordu. (108) The New Yorker'dan Jane Mayer, konununüzerine giderek Bush-Ladin ortaklığı ile ilgili bombayı 12 Kasım 2001'de patlattı. Saldırısırasında Ladin ailesinden 24 kişi ABD'deydi. Bunların bir kısmı kolejlerde veyaortaokulda okuyan Ladin'in akraba çocuklarıydı.Suudi Arabistan Washington büyükelçiliğinden bir yetkili 11 Eylülde FBI'yı arayarakLadin aile üyelerinin yargısız infaza maruz kalmaktan korktuklarını ifade ediyordu. FBIonayıyla Ladin aile üyeleri özel bir jetle Los Angales'dan Orlando'ya oradan WashingtonDC'ye, buradanda Boston'a uçtular. Eylül'ün 18'inde ise Paris'e giderek ABD'liyetkililerin potansiyel terörist sorgulamasından kurtuldular. ABD, Bush'un yakın ailedostu Prens Bandar bin Sultan ve Ladin aile üyeleri potansiyel şahit bile kabul etmemiş,tek soru sormadan, pasaportlarını bile kontrol etmeden VIP kapısından kaçırmıştı. Oysa19 intiharcıdan 15'inin Suudi pasaportu taşıdığı açıklanmıştı, saldırı azmettiricisi olarakUsame bin Ladin, olaydan 10 dakika sonra suçlanmıştı. The London Times, Amerikalısavcıların Ladin aile üyelerinin 11 Eylülle ilgili birşeyler bildiklerindenendişelendiklerini, ancak onları koruyanın Bush olması nedeniyle ulaşamadıklarınıyazmıştı. Mayer'in bir FBI yetkilisine sorduğu ' neden gözaltına almadınız?' sorusunaverdiği cevap ilginçti: Bu rehine almak olur, biz bunu yapmayız. (109) Oysa yakında tümmüslümanlar zanlı durumuna düşecek, sorgusuz sualsiz gözaltına alınmalar başlıyacak,11Eylül topyekün tüm müslümanları rehin alacaktı.The Tampa Tribune'ün 3 Ekim 2001 nüshalı sayısında Kathy Steel, Ladin ailesindenbaşka Suudilerinde 13 Eylül günü özel izinle uçurulduklarını ortaya çıkarmıştı. Özel birSuudi jet, savunma sanayinin müşterilerinden Raytheon ve GOP ortaklığına aitTampa'daki özel bir hangardan uçuşun yasak olduğu Lexington, Kentucky'e uçmuştu.Güya Suudi petrol şeyhleri, Suudi Kraliyet ailesinden bazı üyelerle Kentucky'de atbakıyorlardı. Olayı muhabire anlatan Suudi zenginleri korumak için tutulan Amerikalıgüvenlik elemanlarıydı. Korumalar, pilotun tekrar Tampa'ya dönerek, oradan bazıSuudileri Loisina'ya götüreceğini anlatmıştı. (110) 11 Eylülden sonra evlerine dönmekisteyen seyahat halindeki tüm Amerikalılar, hava yolunu kullanamayınca binlercekilometreyi karayolu ile katetmek zorunda kalmıştı. Suudilere ve Ladinlere tanınanayrıcalık, pek çok Amerikalıyı çılgına çevirmeye yetmişti. Ladin masalına inananlar bilesoruyordu: Neler oluyordu?Araştırmacı gazeteciler Bush-Ladin ilişkilerini mercek altına alınca herkesi şoke edenbilgiye ulaştılar. ABD Başkanı Bush'un pilotluk yaptığı Teksas Ulusal Hava Güvenliğigünlerine araştıran Walter V. Robinson, 31 Ekim 2001 tarihli The Boston Globe'de,Beyaz Saray'a giden yolları yazan Ellen Gamerman aynı sonuca ulaşmıştı. Baba Bush,artık oğlunun gerçek ticarete atılmasına 1977'de karar vererek oğluna ' Arbusto' adındakiilk petrol şirketini kurduruyordu. Bir yıl sonra W.Bush, James A. Bath adlı gençlikyıllarından tanıdığı şahısdan finans desteği bulmuştu. Bath, Arbusto'nun yüzde 5'likhissesini 50 bin USD ödeyerek Salem bin Ladin adına almıştı. (111) Pek çok Amerikalıbunu yeni öğrenmişti. Oysa Jerry Urban, ilk defa Houstan Chronicle'da 4 Haziran

Page 64: netkırılmason

64

1992'de bu konuyu gündeme getirmişti.1984 yılında Spectrum-7 şirketiyle birleşen Arbusto, bu evlilik öncesinde iflasıneşiğindeydi. Bu birleşmeden sonra şirket, Harken Enerji tarafından satın alındı. Bu iştenyüzbinlerce dolar kazanan Bush, petrol işinde önemli dostlar edindi. Salem bin Ladinöldükten sonra, onun payını Suudi Arabistanlı bir banker olan Halid bin Mahfuz aldı.Bush’un bir dönem yöneticiliğini yaptığı Harken Enerji Şirketine ise, Mahfuz’un ortakolduğu başka bir Suudi şirket ortak oldu. Mahfuz’un kızkardeşi Usame bin Ladin’ineşiydi. Bin Ladin ailesinin Beyaz Saray’a uzanan yolda Bush’a destek olduğu kesindi.(112)Austin American Statemen'daki yazısında 9 Kasım 2001'de Ladin-Teksas ilişkileri şöyleirdeleniyordu: Salem bin Ladin ilk defa 1973'de Teksas'da toprak satın aldı, ev ve BinLadin adlı bir özel hava limanını San Antonio'da inşa etti. Suudi Arabistan'da inşaatsektöründe büyük işler yapan Ladin ailesi en zengin Suud ailelerinden biriydi. Yollar,enerji santralleriü uçuş alanları ve devlet binaları ihaleleri alıyorlardı. Baba Bush'unyolaçtığı ilk Körfez savaşında Ladinlerin inşa ettiği hava limanlarını Amerikalılarkullanmıştı. Kabe'nin ve Peygamberimizin kabrinin yeniden restore edilmesine ilişkinmilyar dolarlık ihale ladin ailesine sadece zenginlik değil, şan, şöhret ve kutsaliyetkatmıştı. Bush ailesi Ladin ailesi aracılığıyla Suud Kraliyet ailesinde itibar kazanmıştı.(113)İlişkiler gittikçe derinleşiyordu. The New Yorker'dan Micheal Moss 28 Ekim 2001'deJane Myer ise12 Kasım 2001 tarihli yazılarında Ladinlerin Citigroup, General Elektirik,Merril Lynch, Goldman Sachs, Frement Group ve Bechtel ile iş ilişkilerini kalemealdılar. Microsoft'da bile hisse alan Ladinler, Boeing'le Amerikan savunma sanayisineyatırım yapmıştı. W. Bush'un İşletme eğitimi gördüğü Harvard İniversitesine 2 milyondolar, Tufts iniversitesine 300 bin dolar bağışta bulunmuşlardı.(114) St. PetersburgTimes'in haberine esasen, ABD'nin eski Riyad büyükelçisi Charles Freeman ise kurulanOrtadoğu Politikaları Konseyi adlı think-tank kurumunda başkan sıfatıyla Ladinlerinpolitika kurumunu yönetiyordu. (115) The Boston Globe'den Marcella Bombardier ise,Teksas, Florida ve Massachussets'deki emlak listesine ulaşmıştı. Salem bin Ladin,1988'de Teksas'da, babası Muhammed ise 1967'de aynı biçimde uçak kazalarındaölmüştü. Usame Bin Ladin, öz ve üvey kardeşleri ile birlikte Ladin ailsinin tümyatırımlarına ortaktı. Yıllık 30 milyon dolar civarında karpayı alıyordu. (116)Baba Bush, Beyaz Saray'dan ayrıldıktan sonra hayli yüksek bir maaşa danışman sıfatıylaCaryle Group'da işe girmişti. Group'u maliyeştirdiklerinden biride Ladin Grubu'ydu. TheNew York Times'ın 26 Ekim 2001 nüshasında Kurt Eichenwald'ın belittiğine göre,Ladinler Carlyle Group'a en az 2 milyon dolar yatırım yapmıştı.1994'de Carlyle Group, faaliyetlerini daha ziyade sahibi olduğu CaterAir'e kaydırmıştı.Aynı yıl kurum batma eşiğindeydi. Teksas Valisi olan W. Bush, Teksas İniversietsiaracılığıyla Carlyle Group'a 10 milyon dolar aktararak kurumu batmaktan kurtarmıştı.Grup, ulusal güvenlik sistemlerini sözleşme karşılığı kuruyordu, ancak silah üretmiyordu.Başarısız güvenlik şirketlerini satın alıyor, işler hale getiriyor ve sonra yüksek fiyatlasatıyordu. Grubun yönetiminde Reagan'ın Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri FrankCarlucci, baba Bush döneminin Dışişleri bakanı James Baker, İngiltre'nin eski başbakanıJohn Major bulunuyordu. (117)11 Eylülden sonra Bush-Ladin ilişkilerini hem The Washington Post hemde The WallStreet Journal gündeme getirince W. Bush'un ilk tepkisi hemen reddetmek olmuştu.Ancak baba Bush ve Carlyle üyeleri tüm Ladinlerin aynı olmadığını, diğer Ladinlerin

Page 65: netkırılmason

65

Usame bin Ladin'in yaptıklarından utanç duyduklarını açıklayarak kendilerini temizeçıkardılar: Bunlar iyi Ladinlerdi...1 Mart 2001 tarihli Ajans France Press'in verdiği, 11 eylülden 6 ay önce yapılanLadin'in oğlunun düğün haberi iyi Ladinlerle kötü Ladinlerin ilişkilerini bozmadığınıortaya koyuyordu. Usame'nin annesi, kızkardeşi ve iki erkek kardeşi Usame'nin oğlunundüğününde diğer Ladinlerle aynı ortamı paylaşmıştı. Ladin ailesi sıkı bağlarla birbirinebağlıydı. CIA raporlarında, Usame'nin 30 milyon dolarlık yıllık karpayını aldığıbelirtiliyordu.(118) Terörün finansmanlarını araştıran Borzou Daragh, Kasım 2001'dekiyazısında Usame ve El Kaida örgütünün Ladin ailesi ve zengin Suudlular tarafındanbeslendiğini ortaya koyuyordu. Usame, aksatmadan yıllık hissesini almıştı. (119)İlk aylarda Ladin ailesine sahip çıkan Baba Bush ve taifesi, basının yoğun baskısı üzerine2 ay sonra pes etti. Ladin grubundan Carlyle Grupdaki yatırımlarını geri alarak şirketiterketmeleri istendi. Tüm ABD gazeteleri, haberi iri puntolarla verdi.En ilginç raslantı 11 Eylül günü Ladinlerin büyük kardeşi Shafig'in saldırı sırasındaWashington DC'de Carlyle Grupda iş konfreansında olmasıydı. The WashingtonPost'un 16 Mart 2003 tarihli nüshasında Dan Briodu, daha derine inerek, o kadersabahından bir gün önce baba Bush ve Carlylecilerle Shafig'in tartıştığını yazdı. Osıralarda, Washington Usame'nin iadesi konusnda Taliban ile pazarlığa oturmuştu.(120)Usame'nin kellesi için yapılan pazarlığın Ladin ailesini rahatsız etmesi normaldi.Bush ailesinin ladinlerle ilişkilerine eğer eski başkan Bill Clinton sahip olsaydı,Amerikan basını ve Kongre olayın üzerine balıklamasına atlar ve başkanı istifayazorlarlardı. Mesela Oklahoma City federal binasını havaya uçuran Timothy McVeiıghailesi ile Clinton arasında bir ilişki olsaydı bu büyük bir skandal olurdu. Veya ClintonMcVeigh'in potansiyel suç ortaklarını soruşturmasız ABD dışına kaçırsaydı BeyazSarayda birgün bile oturamazdı. En azından bu olay aylarca manşetlerden inmezdi.ABDmedyası, Bush-Ladin skandalını unutturmaya çalıştı. İngiltere'de tabloid basınındanbaşka bu skandalı manşetlerine taşıyan olmadı. Kongre, araştırma komisyonu kurmadı.Bush'u ve ailesini koruyan gizli el, 11 Eylülü bahane ederek başkanlarını yıpratmadı.Olağanüstü savaş hali havası estirilmese Bush, bu skandalın üstünü örtemezdi.Bushların Suudlarla ilişkileri Ladinlerle sınırlı değildi, tüm Suud kraliyet ailesi ile sıkıaile dostlukları vardı. ABD'ye ithal edilen petrolün günlük 1,5 milyon varili SuudiArabistan'dan geliyordu. Irak eski Lideri Saddan Hüseyin 1990'da Kuveyt'i işgal ettiğindeSuudlar büyük korkuya kapılmıştı. İmdatlarına yetişen kurtarıcı baba Bush'dan başkasıdeğildi.24 Mart 2003'de The New Yorker'da Elsa Walsh, Suud kraliyet ailesinin Bush ailesinikendi aile üyesi olarak kabul ettiğini belirtiyordu. Prens Bandar'ın eşi Haifa, ABD'ninRiyad Büyükelçisine ' Sizin anne ve babanız benim anne ve babam gibidir; bir ihtiyacımolsa onlara giderim' demişti. (121)1967-1997 yıllarında CIA'de Operasyonlar Yönetiminde yer alan Robert Baer, yazdığı 'Şeytanla Uyumak' adlı kitabında baba Bush'a Prens Bandar'ın ' Bandar Bush' diye hitapettiğini yazmıştı. Baba Bush, başkan yardımcılığı ve başkanlığını yaptığı CIA'de ' kirliişleri'nde hep Suudları kullanmıştı. İran-Contra skandalında ortaya çıktığı gibi OliverNorth aracılığıyla İran'a gizli silah satmak gerektiğinde lazım olan 30 milyon dolar peşinparayı Suudlar ödemişti.CIA, 1985 seçimlerinde İtalyan Komünist Partisi'ni çökertmekistediğinde Suudlar aracılığıyla rakiplerin banka hesabına 10 milyon dolar yatırtırmıştı.Bu nedenle öğle yemeklerinde baba Bush'un sürekli konuklarından biri SuudiArabistan'ın Washington büyükelçisiydi. ( 122)

Page 66: netkırılmason

66

Prens Bandar, Teksas'daki Georgh Bush Cumhurbaşkanlığı kütüphanesi ve müzesine birmilyon dolar bağışlamış, eşi Barbara'nın eğitim programlarına milyonlarca dolar katkısağlamıştı. 1992'de Clinton başkanlığı kazandıktan sonra bile Suudi kraliyet ailesindengelen yardımlar kesilmedi. Suudlar, Saddam korkusuyla silahlanmaya karar vermişti. 1Nisan 2002'de The Nation'dan Tim Shorrock ve The Christian Science Monitor'de29 Ekim 2001'de Warnen Richey aynı bilgiye parmak basıyordu: 1995'lerde Suudilerinsatın aldığı 170 milyar dolarlık silahın alım-satım, danışmanlık işleri Carlyle Grupdanışmanı baba Bush tarafından yürütülmüştü. (123)Baba Bush, Beyaz Saraydan ayrıldığından beri Suud sarayını Carlyle Grup danışmanısıfatıyla iki defa ziyaret etmişti. Robert Kaiser'in 11 Şubat 2002'de The WashingtonPost'da yer alan makalesinde, sadece Ladin grubunun değil Prens Bandarında CaryleGroup'un yatırımcılarından olduğu kaydediliyordu. Barbara Bush'un Kennebunkport'dadüzenlenen 75. yaşgünü partisine davet edilen Prens Bandar kesinlikle aileden birisayılıyordu.8 Kasım 2000'de yapılan ABD başkanlık seçimlerinde W. Bush'a destek vermek içinişlerin arapsaçına döndüğü bir sırada Prens Bandar'ın Florida'ya gitmesi, değişikspekülasyonlara yol açmıştı. Önce Bush’un sadece 1784 oy farkla kazandığı açıklandı.Ancak daha sonra, Demokrat Parti’nin adayı Al Gore sonuca itiraz etti. Tartışmalıbölgelerde oylar bir daha, bir daha, bir daha sayıldı. Taraflar arasındaki kavgamahkemede bitti. Bu sıkıntılı süreç içinde, çöplerden, okulların ve resmi binalarınkalorifer dairelerinden Gore’a verilmiş yüzlerce oy pusulası bulundu. Cumhuriyetçi Partiadayı Bush’un en önemli kozu, Florida Valisi olan ağabeyi Jeb Bush’tu. Cumhuriyetçiler,o kritik günleri akıllıca kullanmayı bildi ve seçimden 36 gün sonra George Walker Bush,çekişmeli, tartışmalı ve kimilerine göre ayak oyunlarıyla dolu sürecin ardından 537 oyfarkla ABD Başkanı oldu. Cumhuriyetçiler 8 yıl aradan sonra ABD’de iktidara geldi.Oyların sayılmasında rol oynayan Bush ailesinin avukatı James Baker'in firması Suudkraliyet ailesininde avukatlığını yapıyordu. Bush, ABD tarihinin en tartışmalı seçimindeşike yapmıştı. (124)Dünyanın neresinde olursa olsun, enerji ve petrol Cumhuriyetçiler’den sorulurdu. Veonlar ABD dış politikasını, ortağı olduğu şirketin çıkarlarına göre belirlerdi. Aslında herşey yıllar önce tezgahlandı ve 2000 yılının Kasım ayında da hayata geçirildi. ABD’yi,1992 yılından 2000 yılına kadar Demokratlar yönetti. Başkanlığı Baba Bush’tan devralanWilliam Jefferson Clinton, bu kez Beyaz Saray’ın anahtarını oğul Bush’avermişti.Yağmurlu bir günde gerçekleşen devir-teslim töreninden yaklaşık iki yıl sonraDemokrat Parti New York Senatörü, eski First Lady Hillary Clinton, Los Angeles’takatıldığı bir toplantıda, ABD Başkanı George Bush için, -Türkçe’ye çevrildiğindeİngilizce’de olduğu gibi tam anlamını bulamayan- şu cümleyi kullanıyordu: “Bush wasselected, not elected”. Bayan Clinton’ın bu iddiasını, seçim yenilgisinin ardındansöylenmiş sözler olarak algılamamalıydı.. 8 yıl ABD’yi yönetmiş bir Başkan’ın eşi olarakherhalde bir bildiği vardı. Zira, 2000 yılındaki Başkanlık seçiminde yaşananlarhatırlanınca, Bayan Clinton’a hak vermemek de mümkün değildi.11 Eylülden sonra tüm dünya olanları şaşkın ördek gibi izlerken Prens Bandar, BabaBush ile birlikte İngiltere'de ava çıkmıştı. Oldukça rahattılar, sanki hiçbir şey olmamıştı.11 Eylül mağdurlarının Suud kraliyet ailesi aleyhine açtığı davalarda Baker'in avukatlıkfirması onları savunuyordu. New Yorker'dan Elsa Wash, 24 Mart 2003'de,Newsweek'ten Michael Isıkof ile Mark Hasenball 16 Nisan 2003'deki makalelerinde busıkı ilişkilere dikkat çekiyorlardı.

Page 67: netkırılmason

67

ABD stok marketinde Suudi petrol şeyhlerinin trilyonlarca doları bulunuyordu, ABDbankalarında yatan Suudi sermayeside trilyonlarca dolarla ifade ediliyordu. ABD'lipolitikacıların en büyük korkusu bu paraların kaçmasıydı. Suudi Arabsitan ve Arapsermayesinin terör örgütlerini desteklediğine ilişkin iddialarü Suudi vatndaşlarınaABD'nin Eylül 2002 itibarıyla vize koymasıyla birleşince beklenen kaçış başlıyordu.Suud sermayesinin 276 milyar doları Irak savaşında ABD'ye destek vermeyen Fransa'yagitti. Rusya ile ticari işbirliğini 2002 sonbaharında bir anlaşma ile geliştirme kararı alanKral Abdullah, ABD'ye mesajı vermişti. Almanya ve düğer ABD karşıtı ülkelere nekadar Suud parasının gittiği bilinmiyordu. ABD'nin ekonomisi Suud Arabistandanasılıydı. Bu durumun ortadan kaldırılması İsrail'in en büyük dileğiydi. 11 Eylülden sonrabozulan ilişkiler tamda İsrail'in istediği gibi gelişiyordu. Yahudi sermayesi Arapsermayesini ABD'den kovmuştu.Başkan Bush, Nisan 2002'de Suudi Kral Prens Abdullah ile görüşerek ikili ilişkilerigeliştirdiklerini açıklıyordu. İkili epey bir süre yalnız görüşüp dertleşmişlerdi. ABD'ninSuudi Arabistan'ı terörü destekleyen ülkeler listesine alması kralı kızdırmıştı. El Kaida'yakarşı operasyonlar başlatan Kral, özellikle Asya'da İslami teşkilatlarına Suudi siviltoplum örgütlerinin yardım aktarımını kontrol altına aldıklarını Bush'a söylemişti. AncakABD'de Araplara ve müslümanlara yapılan kötü muameleler Arap sermayesinin kaçışınıdurduramamıştı. (125)Suudi Arabistan'da Kral Fahd'ın ölüme yaklaştığı anlaşıldıktan sonra 1995'den beri biriktidar kavgası yaşanıyordu. Kral Abdullah'ın kardeşleri ve bazı oğulları kendine bağlıelemanlarını Batıda yetiştirmişlerdi. Daha radikal bir İslam devleti siyiyorlardı.Elemanları Almanya ve Fransa'da hazır kıta bekliyordu. ABD'de pilotluk eğitimi alanSuudiler muhaliflerdi. Mayıs 2003'de The Atlantic Monthly'de yazan eski CIA elemanıRobert Baer, bazı kraliyet ailesi mensuplarının Suudi Arabistan'ın rotasını dahafundamantalist bir çizgiye kaydırmak için iç darbeye hazırlandığını yazmıştı. Bush ekibi,muhaliflere karşı Kral Abdullah taifasını desteklemiş, diktatör monarşinin devametmesini istemişti. Bu müdahale muhaliflerle yanaşı çalışan Usame bin Ladin'i kızdıranetkenlerden biriydi. 11 Eylülden sonra Suudi çölerinde öldürülen üç veliaht prens olayı,muhaliflere CIA'nın verdiği bir gözdağıydı. Hatta bir prensin çölü yalnız geçmeyeçalışırken susuzluktan öldüğü açıklanmış, bu yalana kargalar bile gülmemişti. ABD,Suud ülkesinde İslami demokrasi istemiyordu. Halka istediğini vermek, İslami biryönetim getirirdi.ABD askerleri, kutsal topraklarda bulunduğu sürece Suudi muhaliflerinkini, nefreti devam edecekti. Filistin sadece bir küçük gerekçeydi. (126)ABD Kongresi 11 Eylülle ilgili bir araştırma komisyonu kurmuştu. Önceleri komisyonunbaşına Henry Kissenger getirilmiş, müslümanlarla ticari ilişkilerinin gündemegetirilemesi üzerine Kissenger komisyondan affını istemek zorunda kalmıştı.Hazırlananraporun 28 sayfasında Suudi Arabistan'la 11 Eylül arasındaki ilişkiler masaya yatırılmıştı.Bush, rapordan uluslararası güvenlik gerekçesiyle sözkonusu 28 sayfayı sansürlemiş veaçıklanmasını önlemişti. ABD'nin iç güvenliğini Suudların baltaladığına değinilen rapor,Bush ailesinin zor duruma düşürebilir, 2004 yılı başkanlık seçiminde demokratların elinekoz verebilirdi. (127)Matrix, ulusal güvenlik gerekçesiyle ABD tarihinin en tartışmalı başkanı Bush'uLadinlerle ilişkisi olmasına rağmen koruyor, belkide istediklerini yapması için şantajaracı olarak kullanıyordu.

Page 68: netkırılmason

68

CHAPTER 6

MATRİX'İN ALTINI PETROL VE DOĞALGAZ

Matrix, 20. yüzyılın tamamını petrol savaşları, darbeler, suikastlar, kanla irinlegeçirmişti; 21. yüzyıl için planladığı oyunlar daha ilk yıllardan sahne almış, kaldıklarıyerden devam ettiklerini gösteriyordu. The San Francisco Chronicle'ın 26 Eylül 2002sayısında Frank Viviano imzalı analizde, ABD'nin antiterör savaşı adını verdiği küreselkaynak savaşı hakkında şu ifadeler kullanılıyordu: "Terörizme karşı savaşın arkasındakigizli amaç tek bir kelimeyle özetlenebilir: Petrol… Terörist hedefler olarak gösterilenyerler, 21. yüzyıl için dünyanın başlıca enerji kaynaklarının haritasıdır. Terörizme karşısavaş, Amerika'nın Chevron, Exxon, Arco, Fransa'nın TotalFinaElf, İngiltere'nin BritishPetroleum, Royal Dutch Schell ve diğer petrol devlerinin bu bölgelerdeki yüzmilyarlarcadolarlık yatırımları adına yapılıyor." (128)"Uluslararası terörizm" adı altında korkunç bir sömürge savaşı başlatıldı. İslamcoğrafyasının bütün kaynaklarını ele geçirmeyi, Ortadoğu enerji kaynakları üzerindekiBatı hegemonyasının Orta Asya enerji kaynakları üzerinde de sağlayarak, dünyanın ikizengin enerji kaynağını tek elde toplamayı amaçlayan bu kirli savaşı gizlemek için dahaçirkin bir söylem kullanıldı: "Uluslararası İslamcı terörizm…" Bir taraftan İslamcoğrafyasındaki kaynaklar ele geçirilerek, müstemleke yönetimler kurulurken diğertaraftan bu sürece karşı çıkan "tek söylem" olan İslami hareketlere karşı Haçlı Savaşı ilanedildi. Dünya Müslümanları'nın büyük çoğunluğu bu çirkin oyunun henüz farkındadeğildi. Batı başkentlerinde tezgahlanan "küresel istila hareketi"ni Müslüman dünyanıngözünde meşrulaştırmak ise, ABD'deki araştırma kuruluşlarında eğitilen Halilzad gibiteknisyenlere, aydınlara ve siyasilere düştü. Onlar, bu istila hareketinde öncü güçgörevine soyundular. Onlara göre, diri diri mezarlara gömülen Müslümanlar'ın, ambargosebebiyle ölen onbinlerce çocuğun, fakirleştirilen Müslüman ülkelerin hiç bir kıymetiyoktu.Afganistan'da tezgahlanan oyunun bundan sonra nerelere uzanacağını dünyanın zenginenerji kaynaklarının haritasına bakarak görmek mümkündü. Irak öncelikli hedefti, çünküpetrol deniziydi. Türkiye bu savaşta en fazla istismar edilen ülke olacaktı. İran da hedefti:Zengin petrol ve doğal gaz yatakları ile nükleer gücü ortadaydı. Suriye, Lübnan,Hizbullah, Filistin'de Hamas ve İslami Cihad hedefti. Zira hem İsrail'in güvenliğini tehditediyor hem de Batı sömürge savaşına karşı dikkafalılık yapıyordu. Sudan hedefti çünkü:Zengin enerji kaynakları toprak altında bekliyordu. Somali hedefti: Orta Afrika'yı veNijerya gibi ülkelerdeki enerji kaynaklarını kontrol edecek askeri üs konumundaydı.Malezya hedefti: Zengin enerji kaynakları iştah kabartıyordu. Endonezya hedefti: Açe veBorneo adası petrol ve doğalgaz deniziydi.İngiltere'nin eski Çevre Bakanı Michael Meacher'a göre, müslüman ülkelere açılansavaşın sebebi enerjiydi. ABD ve İngiltere, güvenli petrol ve doğalgaz rezervlerinitüketmiş durumdaydı. 2010 yılında İslam dünyası dünya petrol üretiminin yüzde 60'ına,en önemlisi yüzde 95 oranında doğalgaz ihracat kapasitesine kavuşacaktı. ABD, 1990'daenerji ihtiyacının yüzde 57'sini karşılarken bu rakam 2010'da yüzde 39'a düşecekti.İngiltere, 2020'de elektirik ihtiyacının yüzde 70'ını gaz santrallerinden karşılayacakolmasına rağmen yüzde 90 oranında dışa bağımlı olacaktı. Irak sanıldığı gibi sadecepetrol rezevlerine değil 110 trilyon kübmetrede gaz yedeklerine sahip bir ülkeydi.

Page 69: netkırılmason

69

ABD, enerji bakımından Suudi Arabistan'a bağımlıydı. Hazar'da Bakü-Ceyhan ve paralelgaz hatlarıyla petrol ve gaz rezervlerini Ceyhan'a taşımaya çalışan ABD, bir yandandaAfganistan-Pakistan üzerinden Hint okyonusu alternatifini istiyordu. Ancak Irak petrol vegazı üretim ve nakliye açısından daha ucuza mal oluyordu, üstelik Hazar rezervlerininnakli 2010'dan sonra mümkündü.Afganistan savaşından ve 11 Eylülden önce Haziran 2001'de Amerikan yetkilisi Taliban'aHazar petrol ve boru hattı ile ilgili son teklifini veriyor ve tehdit ediyordu: Ya teklifimizikabul eder altın halı alırsınız veya halı altında bomba göndeririz. Taliban ikincisiniseçmeseydi kimbilir belkide 11 Eylül olmazdı! Yoksa olur muydu?Meacher, İngiltere'nin ABD'nin yanında savaşta yer almasını enerji partnerliğinebağlarken, artık kimsenin ' terörle savaş masal'ını yutmadığını vurguluyordu. ABD'ninenerji rezervlerini kontrol eden bir konumda dünya hegomanyalığına oynadığı bir esnadaİngiltere'nin izlediği dış politikanın yetersiz kaldığını savunan Meacher, eğer ihtiyaç ise 'bağımsız hedeflerimiz için şüphesiz radikal değişiklikler yapmalıyız' sonucuna varıyordu.Açıkca eski İngiliz bakan, ABD'dan az pay kaptığı için Tony Blair hükümetinisuçluyordu. (129)BP Petrol Şirketinin araştırmasına göre dünya petrol rezervleri çok azaldı. Sadece üçülkede 169 yılık petrol rezervi vardı; Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak. 70 yıllık petrolrezervi ile Azerbaycan ve İran, 50 yıllık rezervi ile Rusya geliyordu. Amerika’nın 10yıllık rezervi vardı; Kongre, doğal yapıyı bozar gerekçesiyle Alaska’da bulunanrezevlerin çıkartmasına karşı çıkıyordu; Kuveyt kadar petrole sahip olmasına karşınçıkartmak oldukça pahalıydı ve kalitesi düşüktü. Amerika, dünyanın en büyük petroltüketicisiydi: AB üyeleri dahil heryerde benzinin litresi 90 cent- 1 dolar arası satılırken (İran ve Suudi Arabistan gibi üreticiler müstesna) Amerika’da hükümetin yaptığısübvansiyonlar nedeniyle 30-33 cent arası satılıyordu. Küçük oynamalar bile düşüktrendinde olan Amerikan ekonomisini derinden sarsıyordu, halk isyan ediyordu..YARIM KALMIŞ HESAP: AFGANİSTANAfganistan'ı işgalin stratejik hedefi yılda ekonomisi yüzde 7-10 arası büyüyen, uyanandev Çindi; enerji meyvesi ise Hazar havzası gaz rezervlerinin Afganistan üzerinden Hintokyonusuna UNOCAL adlı Yahudi sermayeli, yarı devlet şirketi tarafından taşınmakistenmesiydi. 2.3 milyar dolarlık proje 2 trilyon dolar kazandıracaktı. Daha önceTalibanla anlaşan şirket, daha sonra bozuşunca Amerika'yı savaşa kışkırtmıştı. UNOCALbaşkanı 11 Eylülden bir ay önce Ağustosun ortalarında Amerikan Senatosu'nda yaptığıkonuşmada, özetle Amerikan çıkarlarını korumanın tek yolunun savaş kaldığını resmendile getirmişti. 20 yıl sonra Çin'in bölgeyi işgal edeceğini hesaplayan Amerikalılar,Taliban, El Kaide ve Ladin politikalarını 11 Eylülü istismar ederek kullanmış, Çin'inbağrına hançer saplamıştı. Sadece Çin'in değil bölge ile ilgili 50'ye yakın enerji projesihazırlayan İran'ın da evdeki hesapları bozuluyordu. ABD'nin operasyonlarından en fazlaetkilenen ülke halihazırda İrandı.BBC'nin 3 Aralık 1997 tarihli haberine göre, Taliban yetkilileri ülkelerinden geçecek gazhattının pazarlığını yapmak için Teksas'a davet edilmişti. Yarım kalmış hesabın işgalletamamlanmasına doğru giden süreç burada başladı. Geleceğin ABD Başkanı Bush,Teksas valisiydi. Taliban'ı davet eden boru hatttının taliplisi UNOCAL petrol şirketiydi.14 Aralık 1997 tarihli The Telegraph'da Caroline Lees, petrol baronlarının Teksas'daTaliban'ın altına kırmızı halı serdiğini yazıyordu. Taliban yetkilileri birkaç gün Teksas'daSugarland'da eğlendirilmişti. 5 yıldızlı otelde ağırlanmışlar, hayvanat bahçesi ve NASAUzay Merkez'ine götürülmüşlerdi.

Page 70: netkırılmason

70

Teksas'dan sonra Taliban liderleri Washington DC'de Dışişleri Bakanlığı Güney Asyabölümü sekreter yardımcısı Karl Inderfurth ile biraraya geldiler. Daha sonra Omaha'yagiderek Nebraska üniversitesinde, UNOCAL sponsorluğunda yürütülen nasıl boru hattıdöşeneceğine ilişkin proje ile tanıştırıldılar. Mayıs 1998'de 2 Taliban üyesi Clintonyönetiminin davetiyle tekrar ABD'ye geldiler. Badlands Ulusal Park, Gerald Ford'undoğum yeri Çılgın At Hatıratı ve Mount Pushmore'da gezdirildiler. Taliban'ın Suud rejimigibi bir diktatör İslami yönetim kuracağı ve tek ses olacağı için çok sayıda Afgan aşiretiile anlaşmaktan daha kolay işlerin yürüyeceği hesap ediliyordu. Taliban, ABDgezilerinden bu mesajı çıkarmıştı. (130)İran ve Rusya'yı by-pass eden boru hatlarını destek projesi Mayıs 1998'de Washingtontarafından resmen açıklanmıştı. Aynı dönemde diğer Amerikan şirketi Enron, Transhazarolarak bilinen projeyle Türkmen gazının Hzar'ın altından Azerbaycan-Gürcistanüzerinden Türkiye'ye ulaştırılmasının altyapısını hazırlıyordu. Enron'a fizibilite yapmasıiçin ödenek verilmişti. Enron, Özbekistan'da da gaz araştırmaları yapıyordu. UNOCAL,1996 sonlarında Özbekistan- Afganistan Pakistan boru hattı alternatifinin fizibilitesinitamamlamıştı.Enron, Hindistan'da Dabhol kentinde doğalgaz santralı inşa ediyordu.Enron, Unocal'ınAfganistan'dan çekeceği boru hattının bir ucunu Dabhol'den Yeni Delhi'ye uzatarakHazar'ın doğal gaz rezervlerini kontrol altına almayı planlıyordu. Dobhel limanı gazihracı için uygun limandı. Türkmen gazıyla yakından ilgilenmeleri boşuna değildi.Houstan Chronicle'da 4 Ağustos 2002'de bir makale yazan Cloudia Kolker, seçimlerdeBush'u destekleyen Enron'un yaptığı yolsuzlukların ortaya çıkmasına rağmen ayaktakalışını 11 Eylülle oluşturulan olağanüstü savaş haline bağlıyordu. Vergi kaçıran,devletden karşılığı olmayan projeler için para çeken Enron skandalı, normal bir ABD'deBush'u istifaya götürmeye yeterdi.Enron Başkanı Ken Lay, W. Bush'a Özbekistan hattı konusunda yardımcı olmasındandolayı teşekkür ediyordu. Bush, Özbekisan Washington Büyüekelçisi Safayev ilebiraraya gelmişti. Bush, Talibanla pazarlıklarım tam ortasındaydı. Eski Dışişleri bakanlarıHenry Kissenger ve Alexander Haig, akıl hocalarıydı. Geleceğin ABD Başkan yardımcısıDick Cheney, Halliburton Yönetim Kurulu başkanı olarak işin içindeydi. Burma, Libya,İran ve Irak gibi ABD ile sorunlu ülkelerle petrol ilişkileri bulunan Hallburton halasürdürdüğü gaz boru hattı inşaatı ile Ortadoğu'da en etkin şirketti. Irak savaşı sırasındaSaddam'ın petrol kuyularını yakacağı hesp edilerek söndürme işleri bu şirkete verilmiş,savaş sonrası Irak'ında petrol satışları şirketin kontrolüne teslim edilmişti. Cheney, Hazarpetrol rezervlerini kontrol altına almanın stratejik açıdan çok önemli olduğunukaydediyordu. (131)Halliburton'un yüzde 75 işleri enerji ile ilgiliydi. UNOCAL, Exxon, Shell, Chevron vepek çok petrol şirketiyle birlikte dünyada at koşturuyordu. 23 Şubat 1998 tarihli LosAngales Times'da Cheney, ' Allah, petrol ve gazı demokratik seçimle iktidara gelmiş,ABD dostu omayan ülkelre koymuşsa ne yapalım; seçmek elimizde değil, bu bölgelere işiçin gidiyoruz' diyordu. Cheney, bu sözleriyle Talibanla neden işbirliği yaptıklarıkonusunda günah çıkartıyordu. Ancak Taliban'ın yaptığı cinayetler ortaya çıkınca Clintonyönetimi geri adım atmış, Unocal'ın projelerini askıya aldıklarını açıklamıştı. Kenya veTanzanya'da ABD büyükelçiliklerine yönelik Ladin'in gerçekleştirdiği saldırı Clinton'unsabrını taşırmıştı. Resmi ABD çekilebilir, ancak petrol şirketleri çekilemezdi. Unocal,savaş çıkartmak pahasına geri adım atmamıştı. (132)Unocal şirketi boru hattı için Suudi Arabistan'ın Deltaoil şirketi ile mükemmel bir ekip

Page 71: netkırılmason

71

oluşturmuştu. 12 Aralık 1996 tarihli The İndepentdent'da yazan Rober Fisk, DeltaBaşkanı Hüseyin El- Amoudi'nin Usame Bin Ladin ile yakın ilişkileri olduğunubelirtiyordu. Taliban'ın iktidarı ele geçirmesinden sonra Ladin Sudan'ı terkederekAfganistan'a yerleşmiş ve aynı yıl ABD'ye karşı kutsal savaşını başlatmıştı. 11 Eylülsoruşturmasında Delta şirketinin başkanı Ladin ilişkisi nedeniyle zan altında kalmıştı. (133)21 Ağustos 1998'de Unocal bir açıklama yaparak Afganistan'daki boru hattı projesiniaskıya aldıklarını açıklarken, 10 Aralık 1998'de resmen geri çekildiklerini duyuruyordu.Clinton yönetimi, ABD'yi hedef alan Ladin'in bulunduğu bir ülkede boru hattı inşaetmenin mümkün olmadığını savunuyordu. (134) Clinton, açıkca Enron, Unocal veHalliburton'dan Talibanla olan ilişkilerini koparmalarını istemişti. Bu öneridenhoşlanmayan petrol şirketlerinin yeni hedefi Clinton/ Gore ikilisiydi; bu nedenle seçimdeBush/Cheney atlarına oynadılar, cumhuriyetçileri dolar yardımlarına boğdular.Unocal ve Enron'un planlarını gerçekleştirebilmeleri için projeye sıcak bakmayandemokratlar ABD yönetiminden, Ladin ise Afganistan'dan gitmeliydi. 2 Ekim 2001'deThe Guardian'dan James Astill, bu konuyu işlerken hedefin Ladin'in Sudan'daki aspirinfabrikasından birden Afganistan'daki kamplara dönmesini anlamlı buluyordu. TheWashington Post'dan Joe Stephens, 23 Kasım 2001 tarihli nüshada Taliban'ın Bush ekibigelir gelmez Washington'un kapısını çaldıklarını ortaya çıkarmıştı. London Times,Ladin'i sepetlemek karşılığında boru hattı inşaatının yapılacağı konusunda geçenpazarlıktan sonuç çıkmadığını belirtiyordu. (135)ABD Başkanı George W. Bush'un Afganistan'a özel temsilci sonra büyükelçi olarakatadığı Amerikan vatandaşı Zalmay Halilzad Unocal'ın danışmanı sıfatıyla 1997 2001arasında ABD petrol şirkteleri ile Taliban arasında yapılan boru hattı pazarlıklarınıyürütüyordu.olmasıydı. Müstamleke valisi diğer Amerikan vatandaşı Hamit Karzai iseyine UNOCAL'ın danışmanı olarak Taliban ile diyaloğu sağlıyordu.Türkmen gazının Afganistan üzerinden Pakistan'a ulaştırılmasına ilişkin boru hattıçalışmalarında kendini gösteren. Halilzad, Unocal yöneticileri ile Taliban arasında "150sayfalık ilk boru hattı anlaşması"nın imzalanmasında etkin rol oynamıştı. Boru hattıTürkmenistan-Afganistan sınırında başlatılacak, Herart ve Kandahar'dan geçirilerekPakistan'ın Quetta bölgesine ulaştırılacaktı. Aynı boru hattı 600 milyon dolar ek maliyetleHindistan'a uzatılacaktı. Aynı dönemde Arjantin petrol şirketi Bridas da devreye giripTaliban'la pazarlığa oturmuştu. Unocal ile Bridas arasındaki rekabet mahkemeye kadaruzanmış, Bridas projelerini çaldığı gerekçesiyle Unocal aleyhine 15 milyar dolarlıktazminat davası bile açmıştı. Taliban'ın bu kozu kulanarak, Unocal yerine Arjantinfirması ile işe koyulması Unocal başkanını Ağustos 2001'de Kongre'de savaş istemeyekadar götürecekti. (136) Savaş için Matrix'e 11 Eylül gibi bir oyuncak lazımdı.1951 yılında Mezar-ı Şerif'te doğan Halilzad, Unocal'ın Afganistan'a ve Taliban'a ilişkinpolitikalarında vazgeçilmez bir isimdi. Türkmen gazına ilişkin boru hattını tekrar devreyesokmak için Halilzad ve Karzai yönetimi işbaşına getirilmişti. Binlerce Müslüman'ınhayatına malolan kanlı ve kirli savaşın ardından Afganistan'a gelen Halilzad, Taliban'ınABD'nin göz bebeği olduğu dönemde genç mollalara övgüler düzüyordu. Ekim 1996'daTime'a yaptığı açıklamada, Taliban'ın rejim ihraç etmeye çalışmadığını, tam tersineABD'nin elinde rehine durumda olduğunu itiraf ediyordu. (137)Beş yıl önce The Washington Post'ta, Taliban'ın terörizmi desteklediğine dair iddialarışiddetle reddeden Halilzad, "Taliban İran gibi, Amerika karşıtı bir İslami fundamentalizmtatbik etmiyor" diyordu. 1973 yılına kadar Zahir Şah'ın yardımcılığını yapan bir babanın

Page 72: netkırılmason

72

oğlu olan Halilzad, ABD'de Ulusal Güvenlik Konseyi bünyesinde çalıştı ve Bush'unGüvenlik Danışanı Condoleezza Rice'a raporlar hazırladı. Rice, Teksas'da Taliban ileyapılan ilk pazarlıkta Zalmayla birlikte hazır bulunmuştu. Halilzad'ın patronu Rice daaynı dönemde Orta Asya'ya yönelen petrol şirketlerine danışmanlık yapıyordu. Rice,1992 yılında Chevron yirketinin danışmanı oldu ve şirket adına Kazakistan'da çalıştı.Onun patronu ise Dick Cheney ve Bushtu, yani petrol lobisiydi.Taliban, ABD'nin uyuşturuya karşı savaşta yanında yer almıştı. Afganistan'da Talibaniktidara gelene kadar düntada üretilen eroin hammaddesi afyonun yüzde 75'i kaçak olarakekiliyordu. ABD, resmen tanımadığı için Taliban yönetimine uluslararası sivil toplumörgütleri aracılığıyla uyuşturucu mücadele etmesi için 43 milyon dolar yardım yapmıştı.2001 yazında Taliban ile Bush yönetimi arasında mesajlar gelip gitmeye başlamıştı.Time'dan Michael Elliot'un iddiasına göre, CIA Ladin'e karşılık boru hattı ve resmentanınma pazarlığı yapıyordu. The Washington Post'da aynı iddiaları seslendirmişti. 11Eylülden birkaç gün öncesine kadar pazarlık devam etmişti. 11 Eylül, anlaşmaya razıolmayan Taliban'ın üzerine yıkılan bir hortum oldu. Pek çok kaynaktan doğrulanan netbilgiye göre Haziran 2001'de Amerikan yetkilisi Taliban'a Hazar petrol ve boru hattı ileilgili son teklifini veriyor ve tehdit ediyordu: Ya teklifimizi kabul eder altın halı alırsınızveya halı altında bomba göndeririz. (138)Halı altından değil gökyüzünden sadece Taliban'ın değil sivil Afgan halkının üzerinebomba gönderildi. Unocal, savaş çıkartmak pahasına emeline 27 Aralık 2001'dekavuşmuştu. Yarım kalan hesap tamamlanmış; Afganistanın başına koyduklarımüstamleke valisi, eski Unocal danışmanı yeni Afganistan Başbakanı Hamit Karzai ileUnocal arasında doğalgaz boru hattı anlaşması tekrar imzalanmıştı. Rus kaynaklarınagöre, yüzyıllarca üretim yapabilecek kapasitede petrol ve gaz kaynaklarına sahip olanAfganistan'ı, Hamid Karzai'ye emanet ettiler. Karzai Orta Asya'daki petrol ve doğalgazzenginliğinden Amerika'nın daha fazla pay alabilmesi için çalışacak en doğru kişiydi. (139)

IRAK GANİMETİIrak savaşıda Afganistan gibi petrol için çıkarılıyordu. 356 milyar dolarlık savaş bütçesialan Bush yönetimi, 8 trilyon dolarlık Ortadoğu petrolünün peşindeydi. Bugüne kadar 4trilyon dolarlık Arap petrolü sömürülmüş, yetmemişti. 1. büyük petrol oyununda Baküpetrolleri sahnedeydi, Sovyetlere mal kaptırılınca Arap petroleri parsellenmiş, bu acıkayıp unutulmuştu 1995'de Mega Proje imzalanıncaya kadar. 2. büyük petrol oyunu yinehemen yanıbaşımızda cereyan edecekti, bakalım kim nereyi parselliyecekti Bush, açıkcabu iddiayı reddediyordu. Ama pek çok Amerikan politikacı harcanacak milyar dolarlarınpetrol vanasını kontrol için olduğunu itiraf ediyordu. Kuzey Amerika’daki sokaktakiinsanda, üniversitedeki öğretim görevliside aynı kanıdaydı ; savaş petrol içindi. Savaş, 11Eylülde Amerika’ya ‘ kelek attığı ‘ düşünülen ancak petrol bağımlılığı nedeniyle direk ‘höt ‘ denilemeyen Suudi Arabistan’ın alternatifinin bulunması amacıyla sahneyekonuyordu.Bush, Irak savaşı öncesi CBS’de katıldığı programda, Suudi Arabistanla ilişkilerimizsadece petrol değil, Irak’a da petrol için girmeyeceğiz derken yüzünde bu ifadeyireddeden bir gülümseme vardı. O sıralarda 3 Suudi prensin, hele birinin çölde susuzkalarak garip ölümleri gibi yollarla Suudlara gözdağı verilmişti. Bush’a göre PrensAbdullah, terör örgütlerine gönderilen paraların kesilmesi yönünde ciddi adımlar attı;yani sorun yoktu bu ülkeyle!1. Körfez savaşının faturasını ödeyen Arabistan ekonomisibugün çöküşte bulunuyordu. Bu nedenle OPEC aracılığıyla petrol fiyatlarında oynayarak

Page 73: netkırılmason

73

açıpını kapatmak istiyor, bu durum ABD’nin canını sıkıyordu.Sınırlı miktarda satışına izin verilen Irak petrolünün yüzde 80'ini ABD BaşkanYardımcısı Dick Cheney'in ortağı olduğu Teksas Petrol Şirketi satın alıyordu. Teksasrafinerilerini Irak petrolüne göre inşa eden Teksas kovboyları Iraksız yapamıyordu. Bushailesinin Ladin'in kardeşi Selim Bin Ladin ile bu rafinerileri kurması ve petrol satışınıbugüne kadar yönlendirmesi hep dikkatden kaçmıştı. Anlaşılan ticari ortaklar arasındakianlaşmazlıklar 3. dünya savaşı çıkartacak kadar büyüktü. Bu konuyu gündeme getirenİngiliz tabloid basını arkasını getiremedi, susturuldu. Kuzey Amerika'da ve İngiltere'deIrak savaşına Bush'un ailesinin şahsi ihtiraslarını mükemmel biçimde çıkarlarına yontansilah sanayinin para babaları şahinler tarafından süreklenildiği kanaati hakimdi. Buadaletsiz savaşta çocuklarını kaybetmek istemeyen Kuzey Amerikalılar, dünyada artacakAmerikan düşmanlığının önüne geçilemeyeceğini savunuyorlardı. Ama petrolsüzlüğüngetireceği iç savaş daha korkutucuydu.Irak'ı ABD'nin işgal sebebi enerjiydi. İngiltere'nin katılımı yeni enerji paylaşımında paykapma telaşıydı. Türkiye'nin asker gönderme isteği ise terör endişesindenkaynaklanıyordu, kimsenin aklına pay talep etme gelmiyordu. Fransa ve Almanya'nınsavaşa başından beri itirazı, Irak enerji rezevlerinin paylaşımında safdışı kalmalarındandolayıydı. Rusya'da bu konuda kazık yemişti. Rusya'nın Lukoil ve Fransa'nın Elf ile Totalpetrol şirketleri Alman Deutsche Bank ortak finansmanı ile BM'nin Irak'a uyguladığıambargo sonrası geçerli olmak üzere 70 milyar dolarlık şartlı ön petrol yatırımı anlaşmasıimzalamıştı. Bunu bilen ABD ve İngiltere, Irak işgalinde kuralsız davrandı ve buanlaşmayı yok saydı. İşgal sonrası BM ambargosu kalkmasına rağmen Rusya-Fransa veAlmanya avuçlarını yaladı, ABD ve İngiltere ise savaş ve Irak'ın yeniden kurulmasıbedeli olarak en az 20 yıl süresince Irak enerji rezervlerine ipotek koymuştu. ABD,harcadığı her kuruşun bedelini Irak petrol ve gaz yatırım ve satışlarından, elde edeceğiimtiyazlardan tahsil edecekti.Irak, şu anda fazlasına izin verilmediği için, günde 2,8 milyon varil petrol çıkarıyor,kazılı 73 kuyudan sadece 15’i işletiliyordu. Irak’ın bilinen rezervleri 112 milyar varil,tahmin edilen ise 250 milyar varildi. ABD, dünya rezervinin çok önemli bir parçası-%70'i- olan Ortadoğu petrollerini kontrol altında tutarak, petrol fiyatlarını istediği birseviyede tutmak istiyordu. Böylece hem kendi yatırımlarını güvenceye alıyor, hemdeküresel mücadelede kendine rakip olabilecek oluşumların önünü kesmiş oluyordu.The Independent'ın Ortadoğu muhabiri ve yorumcusu Robert Fisk durumu şiyle izahediyordu: ABD Enerji Bakanlığı bir açıklama yaptı, "ABD petrol stokları tükeniyor veOPEC üyesi olmayan ülkelerin petrol rezervleri de erimeye başladı. İleride ihtiyaçduyulan petrolün büyük bir kısmı mecburen Körfez'den gelecek."Hydrogen Economy uzmanlarından Jeremy Rifkin'in derlemesindeki, varolan petrolrezervinin üretimle mukayese edildiği istatistiklerde, mevcut üretim hızıyla petrolrezervleri kaç sene de tükeneceği şöyle hesaplanmıştı: Çıkarılabilir petrolün yüzde60'ından daha fazlasının zaten üretilmiş olduğu ABD'de, bu süre sadece 10 yıldı;Norveç'te olduğu gibi... Benzer şekilde, varolan kanıtlanmış üretilebilir rezervlerini,bugünkü cari üretimlerini sürdürmeleri halinde kimin kaç yıllık petrolü kaldığına bakmakbile yeterliydi: Kanada 8, İran 53, Suudi Arabistan 55, Birleşik Arap Emirlikleri 75,Kuveyt 116 yıl petrol üretebilirdi.. Irak'a gelince, bu süre 526 yıldı.Ortadoğu'da Saddam sonrası dönemde Irak petrollerinin Amerikan şirketleri tarafındanişletileceği malumdu. Bunun yanında Amerika'nın tüm Ortadoğu için ciddi önem taşıyanböyle bir noktadan, İsrail ile birlikte bölgede sağlayacağı stratejik üstünlükte çok

Page 74: netkırılmason

74

önemliydi. Çünkü Amerika'nın Hazar ve Suudi Arabistan petrolleri üzerinde de ciddiplanları söz konusuydu. Aslında Ortadoğu petrollerinin Hazar petrollerine göre maliyetidaha düşük ve kalitesi daha yüksekti. Irak, petrolün-enerjinin yanı sıra milyar dolarlıksavunma sanayi yatırımı, tüketim pazarı demekti.ABD'nin Irak'ta Fransa ve Almanya gibi devleri savaşa destek vermedikleri için Irakpazarı dışına itmişti. Oysa savaş öncesi BM'nin özel izniyle Irak'a mal ve hizmet sağlayanPeugeot, Total Fina Elf, Renault ve Alcatel başta olmak üzere 60 Fransız şirketi Iraksavaşının ardından bu ülkeyle işbirliklerini yitirmişti. Irak'ta Amerikan ve Fransızşirketleri doğacak amansız rekabet liste oyunu ile başlamadan bitmişti. Dünyanın enbüyük petrol gruplarından Fransız Total Fina Elf, Irak petrolleri üzerindeki avantajlıkonumunu kaybetmişti. Fransa ile Irak arasında ticari ilişkiler Körfez Savaşı sonrasındauygulanan BM ambargosu nedeniyle azalmış ancak yine BM'in özel izniyle Alcatel(telekomünikasyon), Peugeot ve Renault ( otomotiv) ile Alstom (enerji) gibi şirketlerIrak'ta yatırım olanağı bulmuşlardı. 1996-1999 yılları arasında Irak'ın bir numaralıtedarikçisi durumundaki Fransız şirketlerinin bu ülkeyle ticari ilişkileri 2000'den sonraiyice geriledi. BM ambargosundan sonra avantajlı durumunu Irak'ın yakın bölgedekiArap komşularına kaptıran Fransız firmaları silinmişti. Saddam rejimiyle ciddi manadaticaret yapan 4 Alman şirketide nakavt olmuştu.Biraz geriye uzanılsa ABD'nin endişeleri daha net görülecekti. Irak, 1973 petrolambargosunun rüzgarından faydalanarak Irak petrolleri üzerinde yabancı imtiyazları 1975yılında ortadan kaldırarak millileştirmişti. Bu eylemin mimarı 1960'lardan itibaren Baaspartisinde artan prestiji ile Saddam Hüseyindi ve Irak petrolü millileştirildiğinde Irakpetrollerinin tek sorumlusuydu. Nitekim 1979'da devlet başkanlığınıda elde ederek sondarbeyi vurmuştu. Aynı tarihlerde Kuveyt'in ve diğer Arap ülkeleride petrollerinimillileştirmişti.1. dünya savaşından sonra yıkılan Osmanlıdan miras kalan topraklarda petrolsömürgeciliği meşhur Kızıl Hat anlaşması ile belirlenmişti. Petrole dayalı çetvellesınırları çizilmiş yeni ülkeler icat eden İngilizler ve petrol imtiyazları elde eden İngiliz veAmerikan şirketleri, İsrail'in Filistin'i işgali nedeniyle meydana gelen Arap-İsrailsavaşlarından olumsuz yönde etkilenmiş, yükselen Arap milliyetçiliği karşısında önceimtiyazlarını kaybetmiş ve fifty-fifty anlaşmalar yapmak zorunda kalmıştı. Sömürgedöneminin bitmesinde Sovyetlerin Bolşevik yayılmacılığına karşı ABD'nin izlediğidenge politikası ve İngilizlerin tüm itirazlarına aldırış etmeyerek Arap ülkelerinin, hattaİran'ın desteklenmesinin etkili olmuştu. Soğuk savaş dönemi, Araplara yaramış, İran'ınpetrolüne sahip olmasını sağlamış, İngilizleri ' out' ABD'yi 'in' yapmıştı. İran fiyaskosuhariç tutulursa ABD'nin bu politikası London'ı adaya sıkıştırmış ve İngiltere'den güneşbatmayan imparatorluğu devralmıştı.Gizliliği kaldırılan İngiliz istihbarat belgelerine göre Washington, Suudi Arabistan,Kuveyt ve Abu Dabi'ye askeri operasyon yapmayı düşünmüştü. Sanayisi korkunçderecede petrole bağımlı olan ABD, bu ihtiyacına karşılık vermeyerek kendisine ambargouygulayan Suudi Arabistan ve Kuveyt'i işgal etmeyi planlamıştı. Enerji politikalarınagöre dış politikasına yön veren ABD 30 yıl önce bu amacına ulaşamasa da bu hedeflerine2003'te nail oldu.İngiliz istihbarat servisinin 1 Ocak 2004'de açıklanan eski belgelerinde, istihbaratörgütünün 1973'te İngiliz hükümetini, ABD'nin petrolün denetimini ele geçirmek içinSuudi Arabistan ve Kuveyt'i işgal edebileceği konusunda uyardığı belirtiliyordu. 30 yılgizli kaldıktan sonra İngiliz ulusal arşivine sunulan belgelere göre, Ortak İstihbarat

Page 75: netkırılmason

75

Komitesi (JIC) yetkilileri, ABD'nin 1973'teki Arap-İsrail savaşının ardından Arapülkelerinin petrol fiyatlarını arttırmasını engellemek için askeri operasyona hazırlandığınıdüşünüyordu. Arap ülkelerinin 1973'ün Ekim ayında petrol üretimini önemli derecedeazaltma kararı almalarının, petrol fiyatlarının artmasına ve ilk petrol şokuna yol açtığıbelirtilen belgelerde, Arap ülkelerinin İsrail'e destek vermesini protesto etmek içinABD'ye petrol ihracatını durdurdukları kaydediliyordu.Belgelere göre, hükümetle değişik istihbarat servisleri arasında aracı olan JIC, döneminMuhafazakâr Partili Başbakanı Edward Heath' i ABD'nin Arap ülkelerinin elinde rehineolmaktansa, askeri eyleme geçebileceği konusunda uyarmıştı. Servislerin 12 Aralık 1973tarihli ''UK Eyes Alpha'' adı verilen raporunda, ABD'nin aklındaki en olası planınbölgedeki petrol yataklarını ele geçirmek olduğu belirtiliyordu.JIC'nin tahminlerine göre ABD, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Abu Dabi'deki petrolyataklarını ele geçirmesi halinde, 28 milyon tondan fazla petrol rezervine sahip olacaktı.Rapora göre, Amerikalılar işgali 10 yıl sürdürmeyi ve bu sürede alternatif enerjikaynakları bulmayı düşünüyorlardı. JIC, Amerikan işgalinin ilk aşamada büyük çaplıolmayacağını, iki tugayın Suudi Arabistan'ın petrol alanlarını ele geçireceğini, birertugayın da Abu Dabi ve Kuveyt'i işgal edeceğini tahmin ediyordu.ABD'nin Suudileri hazırlıksız yakalamak ve şaşırtmak için havadan indirme operasyonuyapabileceği, bunun mümkün olmaması durumundaysa ilk saldırıyı amfibi birliklerleyapabileceği belirtiliyordu. ABD'nin Kuveyt'i işgal etmesi halinde Irak'ın da karşısaldırıya geçebileceği belirtilen raporda, ''Körfez'deki en büyük risk, IraklılarınSovyetler'in de desteğini alarak müdahale etme olasılığıydı'' denilmişti. (140)1960'larda kurulan OPEC ve 1970'li yıllarda bu teşkilatı şantaj aracı olarak kullanmayıbaşarmış Suudi Petrol Bakanı ve OPEC Genel Sekreteri Ahmet Zeki Yamani'nin incepolitikaları Batılıları Araplara bağımlı kılmıştı. Suudi petrolleri üzerinde imtiyaz sahibiolan Aramco'yu kuran 4 Amerikan petrol şirketi Mobil, Exxon, Chevron ve Texaco dahiAramco'da yüzde 60'lık payı Suudilere vermek zorunda kalmıştı. Suudi Krallığıtopraklarındaki petrol gayrimenkul ve yatırımları 1976 mutabakatı ile millileştirilmiş,Amerikan şirketlerine sadece Suudi petrolünü yüzde 80'ini pazarlama önceliği tanınmıştı.Paradoks gibi gözükebilir ama 1976 anlaşması Suudiler tarafından ABD ile ilişkilerdekoz olarak kullanılması maksadıyla 1990 yılına kadar imzalanmamıştı. Ancak karhesaplarında yüzde 60'a yüzde 40'ı öngören 1976 anlaşması geçerliydi. 1. Körfezsavaşında Saddam Kuveyt'i işgal edince veya ettirilince Suudiler alelacele 1976anlaşmasını imzaladı. ( 141) Saddam'ın kendilerine de saldıracağı korkusuyla 1. Körfezsavaşının faturasını ABD'lere ödedi, 1990'lı yıllarda silahlanmaya harcadığı parabütçesinde delikler açtı ve Kraliyet topraklarına ABD askeri üslerinin yerleşmesine izinverdi. ABD, Kuveyt'e resmen el koydu ve petrol gelirlerini ipotek altına aldı. Katar'aüslerini yerleştirdi. Arapların millileştirme ve imtiyazlarını ellerinden alma politikasına15 yıl sonra Saddam'ı korkuluk, öcü yapıp bölgeye askeri gücüyle dönerek cevap verenABD, sömürgecilik anlayışının şeklini değiştirmişti.Nükleer, kimyevi,biyolojik silahlarla ABD'ye terör saldırısı düzenleyebileceği ve El-Kaida bağlantısı yalanları ve Irak'a demokrasi getirme ütopyası ile devrilen Saddam veişgal edilen Irak'ın enerji rezervlerinde en kritik soru petrol ve dogalgaz rezervlerininimtiyaz hakları, yatırım ve pazarlama anlaşmalarını kimin alacağıydı. İşgal faturasınıABD, Irak'a 1 trilyon dolar olarak keserse kim itiraz edebilirdi? Elbette, Irak'ı kurtaranyalancı kahramanlar, harcadıkları savaş ve yeniden kurma bütçesinin tamamını üstüneüç-beş ekleyerek enerji üzerindeki paylaşımdan tahsil edecekti. Irak hem işgale uğramıştı,

Page 76: netkırılmason

76

hemde borçluydu!ABD ve İngiltere'nin Irak'tan 20 yıldan önce çıkması ne kadar kayıp verirlerse versinlermümkün değildi, kaçış savaşın gerçek sebebi enerji kaynaklarının sömürülmesi ilkesineaykırıydı. Demokrasi hayali, ülke nüfusunun yüzde 60'ını oluşturan Amerikan karşıtıŞiilerin iktidarı demokratik seçimde ele geçireceği varsayımıyla hep inkitaya uğrayacak,özgürlük yalanı ortaya çıkacaktı. Irak petrolü İsrail'in hedefi olan Hayfa hattıylataşınacak, Türkiye'nin Yumurtalık boru hattı hem sabatojlarla işlevsiz hale getirilecekti.Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan Musul ve Kerkük'e yerleştirilen Kürtler, Türkiye'yekarşı hep hazır kıta tutulacaktı.

DOLAR-EURO SAVAŞIABD'nin Irak'a saldırmasının perde arkasında duran bir nedende Dolar-Euro savaşıydı.Dünyada Dolar ve Euro arasında müthiş bir soğuk savaş yaşandığından pek çoğuhabersizdi. AB'nin ortak para birimi Euro, doları yakalayıp geçince doların hazindurumunu kurtarmak için Irak'a savaş açıldı. Saddam'ın petrol savaşında dolar yerineEuroyu kullanmayı baz alması ABD'yi çıldırtmaya yetmişti.Irak OPEC (Petrol İhracatçılar Ülkeler Birliği ) üyesi olup kendi petrollerini Euroreferans alınarak satmayı kararlaştıran İLK ÜLKE'ydi. 6 Kasım 2000 yılından itibarenIrak petrolünü Euro ile satıyordu. Bu cesur bir karardı ,o zaman Euro dolar paritesi 0,8idi. (yani 1 Euro = 80 US cents) İlk zamanlar Irak çok zarar etti, sonra büyük karlar eldeetti. Zira dolar Euronun gerisine düştü. Bu Saddamın ABD'ye göre en büyük hatasıydı;bu karar Amerika tarafından asla affedilemezdi. OPEC'e üye diğer iki ülke (İran ve SuudiArabistan) da Euro'ya geçmek hazırlığındaydı ve bunu diğer üyeler de takip etmekniyetindeydi. Irak'dan sonra hedefin İran ve Suudi Arabistan olması bu niyetlerindenkaynaklanıyordu.Venezuella dahi (dünya petrol rezervlerinin %7 sini barındırıyor) para rezervlerini Euro-Dolar karışımı şeklinde değiştirdi. Rusların Merkez bankası da rezervlerinin yarısınıdeğiştirdi Euroya. Çin de aynı şeyi yaptı. Bunun sonucunda dünya piyasalarında anormalbir dolar fazlalığı ve Euro talebi oluştu. Bunları, herkesin bildiği doların Euro karşısındadeğer kaybetmesinin başlıca nedenlerindendi. Bu Amerikan ekonomisi için resmen birçöküş demekti. Euro dünyanın dövizi olacaksa dolar müthiş bir değer kaybınauğrayacaktı. Amerika keyfince dolar basamayacak(karşılığı olmadan), bütün dünyaülkeleri dolarlardan kurtulmaya bakacaktı, yerine Euro'yu koymak isteyecekti.OPEC' ten petrol satın alabilmek için, tüm büyük yatırımcılar Amerikan pazarındançekilip Avrupa pazarına yöneleceklerdi. Aslında Amerikanın Asya ülkeleriyle yaptığıpolitik anlaşmalarla Dolar suni şekilde değerini korumaya çalışıyordu. Şöyleki Amerikanpazarının hemen hemen tüm ihtiyaçları bu ülkeler tarafından karşılanıyordu. Amerika buülkelere üretmeleri için borç veriyor, onlarda ürünlerini Amerikaya satıp borçlarınıödüyordu. Bu şekilde bir kısır döngü oluşup para gidip geliyordu.Asya dolardan vazgeçip Euroya geçerse Amerikan ekonomisi çökerdi. Zira onların dapetrole ihtiyaçları vardı. OPEC'ten petrol alabilmek için onlarda Euro'ya geçmeeğilimindeydi. Sonuçta Bush bir "kara liste" hazırlayıp , buna Euro ile petrol satmakisteyen ve rezervlerini Euroya çeviren tüm ülkeleri dahil etti. Amerika zamanla buülkelerde(Irak, İran, Venezuella vs.) huzursuzluk yaratıp, oradaki yönetimi kendiçıkarları döğrultusunda değiştirene kadar mücadele edecekti.Ortada çok büyük bir dünya ekonomisi "pasta"sı vardı. Amerika kazanmak zorundaydı,yoksa dünyada süpergücünü AB'ye kaptıracaktı. Fransa ve Almanya'nın aslında karşı

Page 77: netkırılmason

77

gelmelerinin nedeni de buydu. İnglitere Euroya geçmemiş ve ABD'nin AB içindeki'Truva Atı' olmuştu. Bilinen gerçek; ABD'nin AB'de olmayan askeri gücünü haraketegeçirerek işi zorbalığa vardırmasıydı. BM'in iflasına dahi aldırmayarak tüm dünyanınkarşı çıktığı adil olmayan, uluslararası hukuk dayanağından yoksun bir savaşı sivilinsanların ölümlerini hafife alarak yürütüyordu. (142)ABD'nin Euro'ya saldırısı olarak algılanabilecek bu savaş ve peşi sıra devam edeceksavaşlar sonuçta AB'ini ortadan kaldırma kapısını aralarsa dünya ekonomisi buhercümercin arasında 1929'da olduğu gibi büyük bir ekonomik krize girebilirdi. Atlartepişirken altda ezilen malesef tek suçları petrole sahip olmak olan müslüman ülkelerolacaktı.Türkiye, Avrupa ile ABD arasında bir yüzyıldır gel-git yaşıyor; sonuçta ne İsa'yayaranabiliyordu, nede Musa'ya. AB, Türkiye'yi ABD'nin AB içindeki ikinci Truva atıolarak görüyordu. Ortadoğu'da ABD'nin Truva atı, İsraildi. Irak savaşından sonraTürkiye'nin dillere persenk stratejik önemini en asgariye indirmeyi planlayan ABD,Türkiye'nin içinde Kürtleri Truva atı olarak yerleştirme işlevini İsrailli işbirlikçileriylesahneye koymaya hazırlanıyordu.Rahmetli Özal " Allah'a şükür , iyi ki petrolümüz yok, yoksa başımız beladankurtulmazdı." diyordu. Ülkeleri işgal edilen 11 Eylül mağdurlarının suçu Matrix'indünyasında sadece petrole sahip olmak ve enerji nakil hatlarının güzergahındabulunmaktı...

Page 78: netkırılmason

78

CHAPTER 7

MATRİX'İN ŞAMAR OĞLANI AFGANİSTAN

Haçlı savaşının ilk durağı Afganistandı. The Guardian'da Ewen MacAskill imzasıylayayımlanmış makalede, Bush'a ve Tony Blair'e 1187'daki Haçlı Seferi'ni durduranSalahaddin Eyyübi hatırlatılarak tarihten ders alınması istenmişti. 1099'da Haçlı ordusuKudüs'e girdiğinde herkes katliama uğramamak için kaçacak delik ararken, Eyyübi1187'de Kudüs'e girdiğinde üç semavi dinin mensuplarına ertesi günü kutsal madetlerindeözgürce ibadetlerini yapma izni vermişti. Yazar, ayrımı çok iyi işlemiş, Crusader'i yerindibine geçirmişti. Bir nevi Amerika ve İngiltere'ye müslümanlar gibi adil, hümanistolmalarını ögütlüyordü. Bush'un gafına kafayı takmış olan yazar Türkiye'deki gazetecidostlarımızın aşina olduğu bir kelimeyi Bush için kullanmıştı: Crusader istemi irticadır !Amerikan basınında böyle bir tanım afaroz sebebi sayılıyordu. Sıkıyönetim vardı!Hiristiyan ve Müslüman fanatiklerin birbirlerini öldürme yarışı olarak nitelenen Haçlısavaşı için yapılan tanım irticanın manası ile örtüşüyordu: Geriye, karanlık çağlara dönüş.Ladin'le irtibatlı Taliban'ı vuracağım diye Afganistan'da sivillere yönelik bir katliamyapılacağı belirtilmiş, savaşın komşu ülkeleri de içine alan bir faciaya dönüşeceği uyarısıyapılmıştı. Kuzey İrlanda ve Filistin örneklerini veren yazar, çok masum kanıdökülmesinin eski ' Crusader'lerde olduğu gibi ters tepeceğine dikkat çekmişti. Ortadoğu,Afrika ve Asya'da teröristlerle savaşın spesifik yürütülmesini isteyen yazar, bir yandandaBush ve Blair'i ' dünya polisi ' olmaması için uyarıyordu. Ortadoğu'da özellikle'uluslararası hukuk ' desteği almadan Irak Lideri Saddam Hüseyin'e yönelik bir hucumünyersiz olduğunu kaydeden yazar kısaca, terörizmle mücadelenin İslamla mücadelehüviyetine büründürülmesi halinde yeni Eyyübilerin çıkışına zemin hazırlanacağınısavunuyordu. ( 143)Afganistan’a düzenlenen hava saldırısı 7 Ekim 2001 günü yerel saatle 20:57’de başladı.ABD Başkanı George Bush, televizyonlardan canlı olarak yayınlanan konuşmasında,Afganistan'da Taliban rejimi ile Usame Bin Ladin ve örgütü El Kaide'ye karşı askeriharekatın başladığını bildirdi. George Bush, 11 Eylül saldırılarının arkasında olduğunainanılan Suudi asıllı terörist Usame Bin Ladin ve terör örgütü El-Kaide'nin yanı sıraTaliban'ın askeri imkanlarının da hedeflendiğini ileri sürüyordu. Bush, Afganistan'dakiTaliban yönetiminden, Bin Ladin ve adamlarının ABD'ye teslim edilmesi, El-Kaide terörkamplarının kapatılması yönündeki taleplerinin karşılanmadığını savunuyordu. BaşkanBush, "Bu talepler yerine gelmedi. Şimdi Taliban, bunun bedelini ödeyecek." derken yineyalan söylüyordu. Bush, "Amerika, Afgan halkının dostudur. Afganistan'da askerihedefleri vururken, Afgan halkına yiyecek yardımı yapıyoruz. Amerika, teröristlerindüşmanıdır." diye yalanlarını sürdürüyordu. "Biz, böyle bir savaşın içine girmeyiistemezdik ama görevimizi tamamlayacağız." diyen Başkan Bush, "Yorulmayacağız,yenilmeyeceğiz, sonunda barış ve özgürlük galip gelecek" diye konuşmasınıtamamlamıştı. (144)Bush'un askeri hedef yalanı daha ertesi gün Reuters'ın, Celalabad kentinde yaşayan veAmerika’nın düzenlediği füze saldırısında bir bacağını yitiren 16 yaşındaki Assadullahadında bir Afgan’la yaptığı ropörtajla ortaya çıkmıştı.. Haber dünyanın hemen hementüm medya kuruluşlarına ulaştı. Assadullah, Cruise füzelerinden nasibini almış amahayatta kalmayı başarmıştı. (145) Onun kadar şanslı olmayan yüzlerce Afgan, ABD'nin

Page 79: netkırılmason

79

iki aydır devam eden hava bombardımanında yaşamını yitirdi. ABD’nin Taliban’ı hedefalan akıllı füzelerinin kurbanı olan sivillerin sayısı her geçen başkaları eklendi.Bu arada, Usame Bin Ladin, harekatı "İslama karşı savaş" olarak niteledi ve "Cihat"çağrısında bulundu. ABD'nin Afganistan'a düzenlediği harekattan kısa süre sonra UsameBin Ladin'in önceden kaydedilen bir konuşması, Katar'ın El Cezire Televizyonutarafından yayınlandı. Bütün dünyanın, kendilerine saldırmak için biraraya geldiğinisavunan Bin Ladin, "Bu topraklarda bir milyon çocuk öldü, Hiçbir suçları yoktu. Bugünekadar İsrail tankları Filistin'i yerlebir ettiler ve çeşitli ülkelere saldırmaya devam ettiler.Bunun sebebi ABD'dir" dedi. ABD ve müttefiklerini "uluslararası günahkarlar" olarakniteleyen Bin Ladin, "Bunlar askerlerini ve askeri güçlerini İslam diniyle savaşmak üzerebiraraya getirdiler. Allah'ın dinine savaşmak için bir araya getirdiler. İslam ilesavaşıyorlar ve dünyaya da teröristlerle savaşıyoruz diyorlar" diye konuştu. Dünyanın"inancı olanlar" ve "günahkarlar" olarak ikiye ayrıldığını savunan Usame Bin Ladin,"Evet, savaş bütün gerektirdikleriyle başlamış durumdadır. Herkes bir parçası olmakdurumundadır" dedi. Bin Ladin, konuşmasını, "Allah adına, ABD ve Amerikalılar ileoperasyona destek veren ülkeler hiçbir şekilde rahat yüzü görmeyecekler. İsrailFilistinlileri rahat bırakmadıkça, ABD bizim peşimizi bırakmadıkça rahat yüzügörmeyecekler" diyerek tamamladı.El Kaide'nin sözcüsü Süleyman Ebu Geit de, ABD'nin umursamaz politikalarının doğalsonucu olarak nitelendirdiği 11 Eylül saldırıları ile ilgili olarak, "ABD bu politikasındadevam ederse, İslamın çocukları bu saldırıları da sürdürecektir. Amerikan halkı başlarınagelenin nedenlerinin bu politikalar olduğunu bilmelidir." dedi. Görüntüleri yayınlayanKatar'ın El Cezire Televizyonu, çekim tarihi ile ilgili bilgi vermedi. . (146)İngiltere Başbakanı Tony Blair, ABD’nin tarihin en büyük terörist saldırısına hedefolduğunu, buna seyirci kalamayacaklarını söylerken, İngiliz denizaltılarının Talibanhedeflerine füze attığını bildiriyordu. ABD'nin başlattığı bu harekata, İran ve Irak dışındatüm dünyadan destek geldi.Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, Fransız birliklerinin operasyona katılacaklarınıaçıklarken, Rusya'dan yapılan açıklamada da, "Teröristler, Afganistan, Çeçenistan,Ortadoğu ya da Balkanlar’da, nerede olurlarsa olsunlar adalet önüne çıkacaklarınıbilmelidirler" denildi. Almanya Başbakanı Schröder de ABD'nin bu operasyonuna Almanhükümetinin "açık destek" verdiğini ifade etmişti.İran, ABD ve İngiltere’nin Afganistan’a yönelik bombardımanı "kabul edilemez", Irakda, "kalleşçe bir saldırganlık" olarak nitelendirdi. Bombardımanda Pakistan havasahasının kullanıldığı ve bombardımana katılan uçakların Körfez bölgesinden geldikleribelirtildi. Askeri kaynakların belirttiğine göre, ABD ve İngiliz gemilerinden fırlatılanCruise füzeleri, Pakistan’ın karasuları ve hava sahasından geçerek, Kandahar veCelalabad kentlerini vurdu. Pakistanlı yetkililer de, füzelerin Pakistan’ın batısındakiBalucistan Eyaleti’nden geçtiğini doğrulamıştı.Bugüne kadar batılı haber kaynaklarının topladığı istatistiklere göre Afganistan’dayaşamını yitirenlerin sayısı dokuz bini aştı. Bu sayının ne kadarı Taliban, ne kadarı sivilhalk olduğu konusunda ise kesin bilgiye ulaşmak neredeyse imkansızdı. Ancak bölgedebulunan gazetecilerin geçtiği haberlere göre öldürülen Taliban sayısının yaklaşık bin kişiolduğu belirtiliyor, geri kalanlar ise kayıtlara sivil kayıp olarak geçiyordu. Sivil kayıpkonusunda Amerikan medyası Pentagon’un uyguladığı savaş sansürü politikasına sıkısıkıya bağlıydı. Medyada yer alan haberlerin büyük bölümünü Afganistan konusuoluşturuyor, ancak Amerikan bombardımanı sırasında hayatını kaybeden sivil halkla ilgili

Page 80: netkırılmason

80

bilgiler nedense Amerikan medyasının gözünden kaçıyordu.ABD'nin öncülüğünde, İngiliz güçlerinin de katıldığı harekatta, başkent Kabil, UsameBin Ladin'in merkezi Kandahar, Celalabad ve İran sınırındaki Herat olmak üzere yoğunhava bombardımanına tutuldu. Operasyonda, B-1, B-2 ve B-52 ağır bombardımanuçakları, avcı uçakları ile Cruise füzeleri kullanıldı. ABD Savunma Bakanı DonaldRumsfeld, operasyonun amacının terör yuvalarını ortadan kaldırmak olduğunu ilerisürerken, Afganistan’a yönelik askeri operasyonda 15 bombardıman, 25 taarruz uçağı ve50 cruise füzesi kullanıldığını bildiriyordu. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell de,Afganistan’a düzenlenen harekatın, "askeri hedeflere" yönelik olduğunu söylemişti. Oysaortada hiç bir askeri hedef yoktu.Savaş bölgesinde görev yapan gazetecilerden gelen haberler Pentagon’un istediğistandartlara uygun olarak gözden geçirildikten sonra yayınlanıyordu. Gazeteler haber veyorumlarında bu standartları zorlamayı deneseler de Pentagon'un nefesini her anenselerinde hissediyordu. Televizyon kanallarının savaş haberlerinde gazetelere oranladaha titiz bir uslup kullanmaya özen gösteriyordu. ABD’de Pentagon ile medya arasındaşimdiye dek görülmeyen bir ilişki yaşanıyordu.Afganistan’dan gelen resmi haberler genellikle askeri yetkililer ve zaman zamanSavunma Bakanı Don Rumsfeld tarafından düzenlenen basın toplantılarıyla kamuoyunaduyuruluyordu. Bu toplantılar aslında soru-cevap tarzında devam ediyor, ancakgazetecilerin savaşla ilgili özel sorularının tamamı neredeyse ‘geçiştiriliyor’ ya da ‘bukonuda bilgi veremeyiz’ şeklinde yanıtlanıyordu. Afganistan’da bulunan gazetecileringeçtikleri görüntü ve haberlerde ise Kuzey İttifakı askerlerinin silahlı şovlarına ağırlıkveriliyordu. ABD kamuoyu Afganistan ile ilgili gelişmeleri Pentagon’dan yapılan günlükbasın açıklamalarıyla öğrenmeye devam ediyordu. Bu toplantılarda yaşanan manzara veseçilen dil standartın ötesine geçemiyordu. Amerikan medyası, sivil kayıplarla igilihaberlerden çok Usama bin Ladin’in nerede olduğu ya da Afganistan’da ele geçirilenAmerikalı Taliban’ın geleceğiyle ilgileniyordu.ABD'nin Afganistan'a yönelik operasyonunun başlamasından hemen sonra BaşbakanBülent Ecevit başkanlığında Başbakanlık'ta gerçekleştirilen toplantıda durumdeğerlendirmesi yapıldı. Başbakanın yazılı açıklamasına göre, Harekat, BirleşmişMilletler Güvenlik Konseyi'nin 1368 ve 1373 sayılı kararları doğrultusunda NATOanlaşmasının 5. maddesi kapsamında bazı NATO üyesi ülkelerle bir kısım NATO dışıülkelerin destekleri ile icra edilmekteydi.Savaş başladıktan kısa süre sonra 14 Ekimde Taliban'la Ladin için gizli pazarlıkyapılmıştı. The Guardian gazetesi, Afganistan'daki Taliban yönetiminin DışişleriBakanı Vekil Ahmed Mütevekkil'in, İslamabad'ı gizlice ziyaret ettiğini ve Pakistanlıyetkililer aracılığıyla, ''tarafsız üçüncü bir ülkede yargılanması şartıyla'' Usame BinLadin'i teslim etmeyi önerdiğini öne sürdü. Guardian, Taliban'ın krizin başlangıcından buyana ilk kez ''güçlübir delil aramaksızın'' Bin Ladin'in ABD dışında bir ülkeye teslimedilmesi yönünde bir öneri getirdiğine işaret etti ve ''Karşılığında da ülkelerine yönelikbombardımanın sona erdirilmesini istiyorlar'' diye yazdı. Söz konusu haberi Pakistanordusunun üst düzey bir komutanına dayandırdı ve terörist saldırılardan Bin Ladin'isorumlu tutan Amerikan yönetiminin bu öneriyi reddettiği anlaşılıyor'' yorumunu yaptı.CIA yöneticileri Mütevekkil'den, Kabil'deki açık fikirli kadroları biraraya getirmesiniistemişti. Ancak Bush, pazarlığa karşıydı.ABD'nin bu tür önerileri değerlendirmek yerine Taliban yönetimi içinde bir ''çatlak''oluşturmaya çabalıyordu. Aslında Taliban'ın Bin Ladin'i ele geçirme gücüne sahip olup

Page 81: netkırılmason

81

olmadığı da bilinmiyordu. Zira Bin Ladin'in kendi ordusu olduğu herkes tarafındanbiliniyordu. Öneriyi Pakistan'a ulaştıran Taliban'ın Dışişleri Bakanı Vekil AhmedMütevekkil'in de yönetimin güçlü isimlerinden biri ve diğer mollalara göre biraz dahamodern bir kimlikti. Önerinin yapıldığı toplantı CIA ve Pakistan gizli servisi ISI'nın üstdüzey yöneticileriyle İslamabad'da gerçekleştirildi. Vekilden Taliban'ın devrilmesi içinyardımcı olması istendi. Dışişleri Bakanı Vekil Ahmed Mütevekkil'in Afganistan'danayrıldığı ve eski Afgan Kralı Muhammed Zahir Şah'ın bir temsilcisiyle temas kurduğuiddiaları Taliban tarafından hemen yalanlandı.Kral Zahir Şah'ın danışmanlarından Hamid Sidig, Reuters'e yaptığı açıklamada,Mütevekkil'in şu anda nerede olduğunu bilmediğini ve bakanın iltica ettiği yönündekisöylentileri doğrulayamayacağını söyledi. Mütevekkil'in artık Afganistan'dabulunmadığının kesin olduğunu belirten Sidig, Mütevekkil, İtalya dışındakiyetkililerimizden biriyle temas kurdu ve halen kendisinin neden ülkesini terk ettiğinibelirlemeye çalışıyoruz'' diyordu. Tam anlamıyla yalan haberler ortada kol geziyordu.(147)Bu arada İslamabad'a geleni ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Pakistan lideri Müşerref,Afganistan'da içinde ılımlı Taliban liderlerinin de bulunduğu koalisyon yönetimikonusunda anlaşmıştı. ABD ayrıca, Pakistan'a borçlarının ertelenmesi ve yeni yardımlaryapılması konusunda garanti vermişti. "Taliban Afgan halkını tehlikeye atıyor" diyenMüşerref, "Siyasi boşluk çıkmamalı, siyasi desteğin yanı sıra ekonomik destek deverilmeli. Operasyonun ardından ekonomik ve siyasi destek verilmezse çabalar boşagidebilir" açıklamasında da bulundu ve mülteciler sorununun da unutulmamasıgerektiğini vurguladı. Müşerref, 20 yıldır savaşta olan Afgan halkının İran vePakistan'daki mülteci kamplarından kurtarılması ve ülkelerine gönderilmesi gerektiğinisavunuyordu.Pakistan'a giden yabancı muhabirler, her şeyin Washington ve New York'dan göründüğügibi olmadığı kanaatine varmışti. Afgan sınırından bildiren Matthew Fisher, Pakistan'daki4 milyon Hristiyan'ın saldırı tehditi altında olduğunu belirterek, " Müslümanları cihatyapmaya teşvik edecek bir cezalandırma dindaşlarımızın şiddet eylemlerine maruzkalmasına yol açar. Ladin ve Afganlar vesilesiyle sivil insanlar ölürse kendi elimizleölüm fermanlarını imzalarız. " diye yazıyordu. Peşaver'de 300 silah dükkanı olduğunuhatırlatan Fisher, 30 dolara tabanca alan, yakınını kaybetmiş bir mağdurun herşeyyapabileceğini aktarıyordu. Mısır'daki durumu yansıtan muhabir, ' Amerika tümmüslamanların şiddetini çeken bir saldırı yaparsa, 3. dünya savaşı başlar, evimizde bilegüvende olmayız. ' yorumunu yapmıştı.'11 Eylül terör eyleminden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak, normale dönmeyecek;ne Amerikalılar, ne Afganlar nede müslümanlar için ' diyen şom ağızlı yazar NicholasDavis, psikolojilerin harap olduğunun altını çiziyordu. Afganistanla savaşın Pakistan'ıbölüp iki parçaya fiilen ayıracağını tahmin etmek zor değildi. O halde savaş Pakistan'akarşı mı yapılıyor sorusu ortaya çıkıyordu. 138 milyonluk ülke kaynıyordu. Taliban'ınPeştun ağırlıklı olması Amerikalıları düşündürüyordu. Zira Pakistan'ın yüzde 8'i Peştunduve istihbaratda, orduda ağırlık Peştunların elindeydi. Taliban cezalandırılırken, Peştunetnik grubuda kötek yemiş olacak ki, işte burada işler düğümleniyordu. Din savaşımillileşiyordu. Rus generallere göre, Amerika müslümanları kışkırtan bir eda ile ' HollyWar'a yol açarsa bu savaşı kazanamazdı; daha doğrusu çok insan ölür, savaşı kiminkazandığı belli olmazdı. Tıpkı Vietnamda olduğu gibi.Pakistanlı lider Müşerrefe 14 Aralık ve 24 Aralık 2003'de düzenlenen suikastlar bu

Page 82: netkırılmason

82

ülkenin iç savaşa gebe olduğunu gösteriyordu. Pakistanda Usame milli kahramandı.Evler, dükkanlar onun posterleri ile doluydu. Gençler, Usame basımlı tişürtlergiyiyorlardı. Bu ortamda ladin'i yok etmeye çalışan Müşerref'e yönelik düzenlenensaldırılar Pakistan'ın ciddi bir bölünmeye gebe olduğunu gösteriyordu. 24 aralık intiharsaldırısında 14 kişi ölmüş 46 kişi yaralanmıştı.BU saldırıdan sonra Amerikalılar,Pakistan'daki nükleer silahların Ladin'ın adamlarının eline geçme ihtimali üzerümdedurmaya başlamıştı.

ANLAMSIZ SAVAŞThe Independent'den Robert Fisk, 3 Ekim 2001 tarihli yazısında Afganistan'damüttefikimiz kim diye soruyordu: "İttifak, ABD'de, 7 bin masum sivili öldürmedi. Onlar,katliamlarını, Afganistan'da kendilerine ait olan topraklarda yaptılar." Bu haksız savaşaanlamsız diyen Fisk'in bu yazısı çok anlamlıydı:Terörist gruptan kendimizi kurtarmak için başka bir terörist grubu kiralamaya hazırızdiyen Fisk, CNN'de, "Amerika's New War" --Amerika'nın Yeni Savaşı-- diyeadlandırılmasına kızıyordu. Fisk, şunları yazıyordu: Tanınmış tecavüzcü ve katilleribizimle çalışmaları için kiralıyoruz. Evet, bu eski bir savaş... Dünyada, son 30 yıldırsıkıcı bir rutin içinde başkaları için çalıştırılanlara şahit olduk. Vietnam'da, Amerikalılardaha fazla kayıp vermeyi önlemek istediler; Güney Vietnam ordusunu kendi taşeronaskerleri olmaları için yeniden silahlandırdılar ve eğittiler.Güney Lübnan'da, İsrailliler, Lübnanlı milis katillerini Filistinliler'le ve Hizbullah'lasavaşmaları için kullandılar. Falanjistler ve sözde "Güney Lübnan Ordusu", İsrail'intaşeron askerleri olacaktı. Başaramadılar, ama bu vekaleten savaşların doğasında var.Kosova'da, UÇK bizim taşeron askerliğimizi yaparken, iyi silahlanmış NATObirliklerimizi tehlikeden uzak tuttuk.Dünya, Dünya Ticaret Merkezi kan ve toz içinde çökerken, Taliban'ın gücüne tek engelolarak kalan Kuzey İttifakı lideri Penşir Aslanı, yürekli ve yurtsever Ahmed ŞahMesud'un öldürülmesinin yasını tutuyordu. Şah Mesud, belki Amerika'daki katliamdüşünülerek, ABD'nin misillemesindeki olası müttefiklerini güçsüzleştirmek içinöldürüldü. Her şekilde, birleştirici kişiliği, liderlik ettiği gangsterleri unutmamıza yol açtı.Örnek olarak; 90'larda Kabil'in varoşlarından geçen yollar boyunca, yağmacıların vetecavüzcülerin lideri olan İttifak'ın en güçlü gangsterlerinden Abdulraşid Dostum'ugözardı etmemize izin verdi. Mesud'un gözleri önünde, zorunlu evlilikler için kızlaralıkondu, aileleri öldürüldü. Dostum'un, rüşvet için Taliban'a katılmak ve Afganistanhükümetini oluşturan Vahabi çetelerinin katliamlarına eşlik etmek, sonra da İttifak'adönmek gibi taraf değiştirme alışkanlığı da vardı.Sonra bir Peştun olan ve "Afganistan'ın Özgürlüğü için İslami Birlik Partisi"ni yürüten,ama silahlı askerleri Şii ailelere işkence eden, 1992-1996 yılları arasında insan haklarıihlalleri serilerinde birçok kadını seks köleleleri gibi kullanan Resul Sayaf var. Sayaf,İttifak'taki 15 liderden sadece biri; ancak Kabil'in ürkmüş insanları, bu suçlularınAmerika'nın yeni taşeron askerleri arasında olacağı düşüncesiyle iliklerine kadardonmuştu.Amerikalıların ısrarı üzerine Kuzey İttifaki, monarşiyi tekrar kurma iddiasındaolmadığını söyleyen ama hırslı torununun Afganistan için başka planlar yapmasımuhtemel olan yaşlı ve hasta eski kral Muhammed Zahir Şah'la görüşmeler yaptı."Afganistan'ın Ulusal Bütünlüğü için Yüksek Şura" kurulmasından sonra, 'âkıl adamlar'ıngeçiş hükümeti seçmek için bütün aşiretleri biraraya getireceği söylendi. Ve yaşlı krala da

Page 83: netkırılmason

83

ulusal birliğin sembolü, demokrasinin çöküp komünizmin ülkeyi yok etmesinden önceki,eski güzel günleri hatırlatan bir simge rolü veriliyordu. Zahir Şah --kişisel olarak iyi biriolmasına ve Taliban'ın yanında bir aziz gibi kalmasına rağmen-- büyük bir demokratolmadığı unutulmuştu.Afganistan'ın bir tür düzeni tekrar kurmak için ihtiyacı olan şey, kana bulanmış bir grupetnik gangster yerine uluslararası güçtü. Bu, Birleşmiş Milletler gücü olmak zorundadeğil, ama Batılı birlikleri kapsayan ve çevre Müslüman ülkeler tarafından desteklenen veyolları, gıda depolarını ve telekomünikasyonu onarabilecek bir güç olmalıydı.Afganistan'da, hükümetin altyapısını tekrar kurmasını sağlamaya yardım edebilecek, iyieğitimli akademisyen ve kamu görevlileri hâlâ vardı. Bu çerçevede, eski kral, etnik olarakkarışık bir hükümet kurulmadan önce, birliğin sadece geçici bir sembolü olabilirdi.Ama planlanan bu değildi. ABD'de 7 binden fazla masum insan öldürüldü ama 1980'denbu yana öldürülen iki milyona yakın Afgan'ın bunların yanında esamesi okunmadı. İnsaniyardım gönderilse bile, açlık çeken bu topraklara, Taliban'ı yokedecekleri ve bin Ladin'ibedel ödemeden ele geçirecekleri umuduyla bir grup çete silahlandırılmıştı.İttifak biliyordu ki; ABD onlara para ve silah yardımını, Afganistan'ı sevdiği ya dabölgeye barış getirmek istediği, ya da Güney Batı Asya'da demokrasiyi yerleştirmekleözel olarak ilgilendiği için yapmıyordu. Batı cömertliğini sergiliyordu; çünkü tek amacıAmerika'nın düşmanlarını yok etmekti.Amerika'nın gerçekten 'yeni savaşı' tam bir bataklıktı. Afgan halkının kanı akmayadevam ediyordu. Afgan halkının direnişi devam ediyordu. Teslim alamıyordu Amerika.Saldırının, “terörle” ya da Bin Ladin’le ilgili olmadığını artık tüm dünya biliyordu.Amerika da demagojileri bir yana bırakırsak gizlemiyordu. Amerikan basını,Amerika’nın yeni hedeflerinin Irak, Somali, Endonezya, Filipinler olduğunu yazıyor,zemini olgunlaştırmaya çalışıyordu. Somali Devlet başkanı Hasan: “ülkede Bin Ladin’inkampı yok.” diyerek savunmaya geçmek zorunda kalıyordu. Tehditle, gözdağıyla, olmadıbombalayarak tüm dünyayı imparatorluğuna boyun eğmeye zorluyordu.Amerika, tüm kirli, kanlı yüzünü daha aleni olarak göstermeye başladı. Füzelerden,misket bombalarından sonra BLU-82 adı verilen, 600 metre çapındaki bir alanda her şeyiyok eden, 6,5 ton ağırlığındaki bombalar atmaya başladı. Bunlar, ilk kez Vietnam’dakullanılmak üzere üretildi ve Vietnam ormanlarını Vietnamlılarla birlikte yakıp, kül etti.Ama Vietnam’da Amerika’nın bozgununu engellemeye BLU-82’nin de gücü yetmemişti.Çorak, dağlık Afgan toprakları üstünde yaşayan tüm canlılarla birlikte yok etme pahasınabombalanmıştı. “Savaş hukuku”, “adalet” diyen ikiyüzlülerin hiç sesi çıkmıyordu.BM’nin hiç sesi çıkmıyordu. Hukuksuzluk, katliamcılık o kadar pervasız ve aleni ki, üçköyü bombalıyor, “Taliban köylerini bombaladık” açıklaması yapıyorlardı. ZatenAfganistan da “Taliban ülkesi”, öyleyse Afganistan’ın her karışı yerlebir edilebilirdi.Öyle de yapıyordu.Bu arada, Amerika bir büyükelçiyi Kuzey İttifakı temsilcisi atayarak, işbirlikçilerini dahayakından yönetmeye karar verirken, Taliban’a karşı yıllarca mücadele eden eskicumhurbaşkanı Hikmetyar, bu kez ABD’ye karşı savaşmak için Afganistan’a gitmehazırlığını yaptığını açıklıyordu. Bir yanda Kuzey İttifakının onursuzluğu, diğer yandaTaliban’a karşı olmasına rağmen şimdi meselenin Amerikan saldırısı olduğunu söyleyenHikmetyar’ın tavrı, ABD'nin iki yüzlülüğünü ortaya koyuyordu.Zaten Amerika, işbirlikçilere de ne düşündüklerini sormuyordu. Bush, Blair ile birlikteyaptığı 7 Kasım’daki açıklamasında, “O ülkedeki insanların geleceğinin ne olacağıkonusunda çok değerli vizyonlarımız var.” diyordu. Kim belirliyordu bunu? Bush. Kime

Page 84: netkırılmason

84

soruyorlardı? Kimseye. Tüm dünyada ABD’ye karşı öfke işte bu yüzden büyüyordu.Halkların iradesini yok ediyordu. Cuntalar yapıyor, işbirlikçi iktidarlar o ülke halklarınıntüm karşı koymalarına rağmen ayakta tutuluyordu. (148)ABD’nin isteği üzerine kurılan çok uluslu ISAF gücünde Türkiye’den sonra Almanya3900, İtalya da 2700 asker gönderme kararı aldılar. Almanya Başbakan’ı açıklamasında,“bu karar bir yıl geçerlidir, ama terörizme karşı savaş sürdüğü sürece desteğimiz sürecek”demişti. Talan ve paylaşımın kod adı: “terörizme karşı savaş”. Paylaşım bitene kadar“terörizmle mücadele” sürecekti. Bunun için de “bu savaş uzun sürecek” diyorlardı.Amerikan bombalarından kaçan Afgan halkı yüzbinler halinde sınırlara doluyordu. Ülkeiçinde hastalık, açlık kitlesel ölümlere doğru gidiyordu. Taliban yaptığı açıklamada,“Afganistan’ın güneyinde tıbbi malzeme eksikliği nedeniyle yüzden fazla kişininsıtmadan öldüğünü” açıklamıştı. Celalabad kentinde binlerce kişi sıtmadan öldü. Çünküilaçları yok, besleyecek gıda yoktu. Amerikan bombaları yardı__________mları da engelliyordu.Amerika sadece bombalarla öldürmüyordu, aç bırakıyor, hastalıktan öldürüyordu.Bush hiç utanmadan, “Bu özgürlük ve bağımsızlık savaşı” dedi. Kimi, kimin işgalindenkurtarıp, bağımsızlığını veriyorlardı? Saldırının gerçek amacını gizlemek için uydurulankaçıncı gerekçeydi bu? Emperyalizmin yalanlarında sınır yoktu. Füzelerin, medyan,tekellerin varsa her türlü kavramı altüst edebilirdin. Hukuk mu? Ben belirlerim! İnsanhakları mı? Ben ne diyorsam o! Adalet mi? Herkese değil.Afganistan’a “özgürlük” götüren Amerika o çok övündüğü “basın özgürlüğü”nüdemagojiyle budamaya da devam ediyordu.CNN patronu Walter Isaacson, muhabirleriniuyararak sivil kayıplar konusunda ‘dengeli haber’ yapmalarını, Taliban rejiminin terörörgütlerini barındırdığının unutulmaması gerektiğini vurgulayarak, Afganistan’dakiölülere, yaralılara ve bombaların yol açtığı zarara geniş yer vermenin ‘sapkınca bir tavır’olacağını belirtti.” (149) Alın size basın özgürlüğü!NATO Genel Sekreteri Robertson, Afganistan saldırısı öncesi, Amerika’nın saldırısınımeşrulaştırmak için, “kanıtları gördük, tek sorumlunun Bin Ladin olduğu konusundaşüphemiz yoktur, iknayız” demişti. Bu kez de El Cezire Tv’ye yaptığı açıklamada,“saldırıların tek sorumlusunun Bin Ladin olup olmadığı belirsiz. Tek sorumlu Bin Ladinmi henüz belirsiz...” diyordu. Dün başka bugün başka. Saldırıya meşruluk sağlamak içingereken yapıldı nasıl olsa. Şimdi sıra başka yerlerde. Açıklamasının devamında bakın nediyordu: “Amerikalılar şimdiye kadar Bin Ladin ile Irak arasında bir kanıt görmediklerinisöylediler. Ama böyle bir kanıt ortaya çıkarsa değerlendiririz.”“Uluslararası standartlar”, “uluslararası hukuk” böyle konuşuyordu. Aldatıyorlar,bombalıyorlar, sonra “özür dileriz yanlış oldu” diyorlardı. Sonra halklar bu adaletsizliğe,bu kanunsuzluklara isyan ettiği zaman da “terör” diye yaygarayı basıp bombalıyorlardı.13 Ocak 2002 tarihli Yeni Şafak'ta yayımlanan İbrahim Karagül'ün 'Unocal, Afanistan veHalilzad ' başlıklı yazısı savaş sonrası ortaya çıkan acıklı Afganistan tablosunuresmediyordu. Amerikan ve İngiliz petrol şirketleri Afganistan'da çok öncedenplanladıkları müstemleke yönetimini kurdular. ABD ve İngiltere pasaportlu, petrolşirketleri tarafından ABD'ye götürülüp eğitilen ve bugünler için hazırlanan kişilerdenoluşan kadro artık Kabil'de ve uluslararası statükonun tanıdığı yeni Afganistanyönetimini oluşturuyordu. Hamid Karzai gibi petrol şirketlerinin danışmanlığını yapankişi ise ülkenin başbakanı, yani müstemleke valisiydi. Ülkedeki iç savaşın arkasındaki enbüyük güç olan, Burhaneddin Rabbani'yi devirip Taliban'ı iktidar yapan, şimdi deTaliban'ı deviren ancak Rabbani'yi yine yönetimden uzak tutup, Washington'da eğittiğikişileri işbaşına getiren Unocal gibi ABD petrol şirketleri, Rabbani birliklerini Kabil'den

Page 85: netkırılmason

85

uzaklaştırmıştı. Yeni yönetimin güvenliğini ABD/İngiliz güçleri sağlıyordu. Yani Kabil,Afganistan dışında bir askeri, siyasi ve ekonomik üs durumundaydı.Taliban karşısında tek alternatif olan, ABD/İngiliz savaş gücüne en büyük desteği veren,Müslümanlar'a yönelik katliamlara zemin hazırlayan, Mezar-ı Şerif'te yüzlerceMüslüman'ı, Kunduz'da Özbekistan İslami Hareketi'ne mensup yüzlerce Özbek gencikatleden, bir çoğunu da yaralı halleriyle diri diri mezara gömen Raşit Dostum'a destekveren Rabbani müstemleke yönetimi için bir tehditdi.Yeni kabine'deki on bakan Amerikan vatandaşıydı. Afgan halkından ziyade petrolşirketlerine bağımlı olan Kabine üyelerine bir bakın: Başbakan Hamid Karzai Ameirkanvatandaşı, Kültür Bakanı Mahdum Emin ABD vatandaşı, Eğitim Bakanı AbdüsselamAzimi ABD vatandaşı, Sulama Bakanı Mangal Hüseyin ABD vatandaşı, Yüksek EğitimBakanı Şerif Feyiz ABD vatandaşı, Devlet Bakanı Cuma Muhammed Muhammedi ABDvatandaşı… ABD petrol şirketine çalışan Karzai liderliğindeki kabinenin on bakanı evetevet Amerikan vatandaşıydı… Bunun adı müstamleke değil özgürlük getirmekti. (150)ABD Başkanı George W. Bush'un Afganistan'a özel temsilci olarak atadığı ZalmayHalilzad ise yine Amerikan vatandaşı bir Afgandı. Ancak en önemli özelliği ABD petroldevi Unocal'ın danışmanı olmasıydı. Karzai ve Halilzad, Afganistan'a yönelik saldırınınamacı konusunda çok önemli ipuçları veren iki karanlık isimdi. 2003'ün sonlarında yenibir anayasa hazırlayan 114'ü kadın 500 kişiden oluşan Loya Jirga, Afgan modeline uygunABD'nin tasarımı bir projeydi.Amerikalılar, işgalden sonra bu ülkeden 5-8 yaş arası 5000 Afganlı çocuğu ülkelerinegetirerek Amerikan ailelerine evlatlık vermişti. 20-25 yıl sonra Afganistan'ı yönetecekelit kadronun Amerikancı, Amerikalı olarak yetiştirilmesini öngören bu girişim Türkmedyasında bir satır bile yer bulmamıştı. 25 yıl sonrası için plan yapan ABD'ninAfganistan'a gelecekteki tehdit Çin'in şimdiden kadro hazırlığı yaptığı söylenebilirdi.Ancak kan davasının diyetini Amerikalılar unutuyordu. Doğu'da kan davası diye bir töre,gelenek vardı. Afganistan'a bugüne kadar giren hiç bir güç mutlak zafer elde edemedi.Sadece Kabil merkezli bir Hindistan hakimiyeti kuran Cengiz Han'ın ikinci kuşaktanTürk-müslüman torunu Baburşah ve sülalesi adaletden ayrılmadığı için 250 yılhakimiyetini devam ettirdi. Süpergüç oldukları devirde Afganistan'ı işgal eden İngilizlerve Ruslar bataklığa gömüldüklerini anladılar, ama çok geçti; imparatorluklarının çöküşüburadan başladı. Dış düşmana karşı tek yumruk olan Afganlıların uzun vadedeAmerikalılara sürpriz yapmaları muhtemeldi. Bu nedenle Amerikalılar, 5 bin çocuğuAmerika'ya götürürken bir yandanda bu ülkede misyoner destekli Amerikan kültürünüyayan okullar açmaya çalışarak geleceğe yatırım yapıyordu.BU SAVAŞ BİTMEDİAfganistan tarih boyu değişik gerekçelerle pek çok işgale uğramıştı, bu ülkede nePersliler, ne İngilizler nede Ruslar kalıcı olabildiler. İlginçtir; gururlu, inatcı, inancınadüşkün tipik doğu mizacına sahip Afganlılar, ülkelerine giren herkesi gücü, kuvveti neolursa olsun rezil etti. Hollywood, Rambo 2 gibi filmlerle Afganların bu özelliklerinidünyaya tanıtırken, Ruslarda çevirdikleri filmlerde Afganlara karşı neden başarılıolamadıklarını izah etmeye çalıştılar. Süper güçler, dağlık arazi nedeniyle gerilla savaşızorunluluğu gibi bahaneler arkasına sığındılar.Terörist gruplar bu özelliği nedeniyle Afganistan'ı barınak olarak seçti. Peki, ABD'nındünya birliğini arkasına alarak savaş açtığı ülkenin insanları ne durumdaydı? Bu ülkenininsanları kadar perişan kaç tane ulus vardı acaba ? Fil, pireyi ezmek istiyor, ama pireninhaberi yoktu. Taliban hakimiyeti veya hedefteki terörist adlandırılan gruplar sivil Afgan

Page 86: netkırılmason

86

halkından destek gören bir topluluk değildi. Uzaktan bombalama esnasında asıl suçlulardağ barınaklarında saklandı, ölen masum siviller oldu.Bu pozisyonun Afgan halkına maliyeti çok yüksek oldu. 25 milyon nüfuslu ülkenin üçtebiri yurt dışında çeşitli ülkelerde mülteci konumunda yaşıyordu; ülke içinde milyonlarcainsan bir ekmeğe muhtaçtı. BM, halen 200 bin evsiz Afganlıyı Peşaver'deki kamptakoruma altında tutuyordu. 2 milyon Afganlı Pakistan'da mülteci durumundaydı. 3 milyonAfganlı BM Dünya gıda koruma programına tabi olarak günlük besleniyordu: Bunlardanbir milyonu evlerini kaybetmiş, sefil durumdaydılar. Bunlardan başka 1.5 milyonuevlerini terketmişler, gidecek, iltica edecek ülke arıyordu. İran'daki Afgan kamplarında 2milyon Afganlı açlık sınırında yaşıyordu. Pakistan ve Hindistan'daki kamplarda ilticaetmiş pozisyonda her gün ölüp ölüp dirilen Afganlılar, yaşamdan bezmiş, umutlarınıyitirmiş durumda gelişmeleri korkuyla izliyordu. Avrupa, ABD ve Kanada'ya iltica etmişolan Afganlar, her an saldırıya uğrayacakları endişesi ile evlerinden dışarı çıkmıyordu.Taliban rejimini Afganistan'da kuran Pakistan Gizli Servisi, Usame Bin Ladin ve CIA,kendi çocuklarını kurban etmişti. Pakistan, 100 yıl önce imzalanan kiralama anlaşmasınaesasen1997'de Afganistan'a bir bölüm toprağını iade etmeliydi; vermemek için Talibanyetiştirildi ve Afganistan'a 1994'den itibaren safha safha sürüldü. Taliban'ı hazırlamakiçin CIA kaynak ayırdı. Bir milletin kaderi ile oynayan üçlü bu defa değişikrollerdeydiler: Biri suçlu, biri suçlayan biri idam için imkanlarını sunan. İlahi adaletdi bu.Taliban rejimi, işgalden üç ay kadar önce Türkiye sempetizanı yetiştiriyor diye FethullahGülen'in telkinleri ile bu ülkede açılan 6 Türk okulunu kapattığında, ülkenin sigortasınıattırmış, ilahi paranatörünü kendi eliyle imha etmişti. Felaketlerin gelişini göğüsleyecekmanevi zırh kalmayınca ilahi intikamın alınması yakınlaşmıştı.Taliban'ın Raşit Dostum ve Abdulmelik'in bölgesinin ele geçirilmesinden 2 yıl geçtiktensonra son kale Ahmet Şah Mesud'un da bir suikastla öldürülmesiyle aslında kendi sonunuda hazırlamıştı.Taliban. Tam saldırıdan iki gün önce Belçika pasaportlu Araplara işletilensuikastında günah keçisi Ladin yapıldı. Oysa CIA, Afganistan'ı bir gücün ele geçiripistikrarı sağladıktan sonra bütününe sahip olmak için uzun soluklu bir plan yapmıştı 7 yılönce. Afganistan'dan kaçanlara destek verilmesi boş yere değildi. Ülkenin radikal İslamiolduğu iddia edilen, dünyayı at başlığı ile gören tiplerle doldurulmasına gözyumulmuştu.Bir vakte kadar ki, süre dolmuştu. Ülkenin henüz hiç çıkartılmamış zengin petrol, gazyatakları, altın ve uranyum madenlerini olduğunu pek az insan biliyordu. DoğuTürkistan'daki petrol yatakları gibi, Afganistan'ın daki enerji rezervleride nadasabırakılmıştı. Afganistan'ın bileti işgalle kesilmişti.ABD, böyle bir fırsatı bir daha yakalayamazdı. Rusya ve Çin bile bu işgale sesçıkaramadı. BM daimi üyelerinin onayıyla yapılan işgalden sonra Amerika, terörizmlemücadele adına Afganistan halkını bir kez daha ayaklar altına almıştı. Taliban rejiminindeğiştirilmesi, demokratik bir koalisyon hükümetinin kurulması savaşsız yapılabilirdi,sivil halk ölmeyebilirdi. Bunu temin etmek için havadan vuruş değil, gerilla tipi savaşınkomandolarla vurucu operasyonla yapılması gerekirdi. Bu savaşın çok uzun sürereceğibaşından belliydi. Kosova'nın veya Irak'ın tepeden bombalanmasıyla elde edilen sonuçburada alınamazdı. Çünkü Afganistan'da vurulacak stratejik hedef yoktu; yerin altındaadeta magara kenti vardı ki, uzaydan uydular bile bu yerleri tespit edemiyordu.Rus generaller, Amerikalılara Ladin'in bulamayacaklarını boşyere söylemiyordu.Afganistan'daki Ladin ve diğer savaş lordlarının kamplarını illegal hale getirmek içinKabilde yeni sivil hükümet kurulmalıydı. Nitekim bu yapıldı. Bu 6 kamp peydey peytemizlenecekti. Ladin'in 2000 özel eğitimli gerillası vardı. Molla Ömer'in kızıyla evlenen

Page 87: netkırılmason

87

Ladin, 45 bin kişilik Taliban ordusuna da hakim olmak istemişti. Bu nedenle TalibanLadin'i veremezdi. Ülke yakılıp, yıkılır yine vermezdi. ABD, bunu biliyordu. Kedininfare ile oynaması gibi oynamıştı.ABD, Kabil'e Hamit Karzai'yi getirerek yeni bir Babrak Karmal, bir Necibullahkoymuştu. Kabilden başka hiç bir bölgeye hakim olamayan Karzai yönetimini ve ABD'yiyeni iç savaşlar bekliyordu. UNOCAL'ın eski işcisi Hamit Karzai yeni bir Necibullaholmaktan öte gidemedi. Pakistan'daki radikallerin uzun vadede bu savaşa katılmasıkaçınılmazdı. Dünyanın pek çok ülkesinden gerillalar, özellikle Arap kökenlilermilliyetçilik damarı ile bu savaşa katılacaktı. Bu savaşı isteyen istihbarat örgütleri savaşıİslam-Haçlı muharebesine dönüştürerek silah satmak yanlısıydı. Bush'un sürçü lisanederek Haçlı seferindan dem vurması bu gizli politikanın acemi bir politikacı tarafındanseslendirilişiydi. Beyaz Saray danaşmanları hatasını düzeltmesi için ertesi gün Bush'a'İslam barış dinidir' mesajı verdirdi ama, ilk mesajı alan aldı. Avrupa ülkeleri temkinlidavranarak, savaş kelimesini reddetti, terörizmle mücadele terimini benimsedi.Gözden kaçan bir gerçek vardı. Amerikan, Fransız, Rus, İngiliz, Alman , Çinli silahtacirlerine gündoğmuştu. 11 Eylül miladından henüz bir iki hafta önce Amerikanordusunun küçültülmesi Amerikan kamuoyunun baş gündem maddesiydi. Şimdi 50 binkişi yedek olarak orduya alındı. ABD medyasında Pentagon ilanla asker arıyordu. Yenisilahların üretiminden bahsediliyordu. Amerikalı generaller Bush'un orduyu küçültmehareketine 11 Eylülden önce epey bozulmuştu; bu küçük orduyu ile dünyayı yönetemez,güvenliği sağlıyamazsınız demişlerdi. Son saldırı generallerin ekmeğine yağ sürdü; kimseartık silahlanmaya hayır demiyor, ordunun küçülmesini değil, büyümesini konuşuyordu.Para, siyaset ve çıkar ilişkisi terörizmi harakete geçiriyordu. Terör, geri tepen bir silahtı.Afganlılar, Sovyetler Birliği'nin dağılmasını kendi zaferleri olarak görür, RusyaFederasyonunun 42 parçaya daha bölüneceğini iddia ederlerdi. Amerikalılar, CIA Ruslarakarşı Afganlıların savaşması için yılda 600 milyon dolar ayırmasa idi bu savaşıkazanamazdı diye Afganlılarla alay ediyordu. Ancak Afganlıların bu yardıma mukabilCIA'ye eroinin hammadesi afyon sattıklarını unutuyorlardı.Taliban'ın ve eski Afgan savaş lordlarının güçlenmesiyle gerilla savaşı önplana çıkmayabaşlamıştı. Afganistan, İran ve Türkiye ile birlikte 20. yüzyılda boyunduruk kabuletmeyen üçüncü İslam milletiydi. Afganlının anatomisi bu iken, Afganistan'da bu savaşhenüz bitmedi denilebilirdi. Terörizm, şiddet, otorite boşluğu, demokrasi, özgürlük, refah,insan hakları, İslam'ın Taliban yorumu…. Bunların hepsi kirli savaşı gizlemek içinuydurulan saçmalıklardı. Ne yazık ki çokları bunlara inanıyordu.Afganistanda savaş bitmeyecekti, çünkü uyuşturucu tacirleri böyle istiyordu. 1990-1996döneminde Afganistan'da yaklaşık olarak 3 milyon dönüm araziye afyon ekiliyordu.. Buafyondan üretilen baz morfin ve saf eroinin Amerika fiyatları ile değeri 150 milyar dolarıaşıyordu. Yapılan hesaplamalarda tarlada kilosu 100 dolar civarında olan afyonun bazmorfin veya saf eroin olarak işlenmiş hale geldiğinde New York piyasalarında değeri 600bin dolara ulaşıyordu. Afganistan üzerinden Pakistan'a oradan da İran, Türkiye ve Avrupaülkelerine taşınan bu değerli malzeme sahiplerine inanılmayacak kadar büyük kârlargetiriyordu. Bu paralar uğruna da bu kişiler ve arkasındaki terör örgütleri, istihbaratteşkilatları, silah tüccarları ve derin devletler herşeyi yapacak kadar çılgınlaşıyorlardı.Beyaz Saray Ulusal Politika Ofisi'nin 2003 rapruna göre, Nisan 1996'da iktidarı elegeçiren Taliban kendi inançları doğrultusunda afyon ekimini yasakladı. 2000 yılınagelindiğinde afyon ekilen alanlar yalnızca 42 bin dönüme kadar gerilemişti. Kontrollüolarak üretilen afyon da yaklaşık olarak 185 ton civarındaydı. Amerikan kontrollü yeni

Page 88: netkırılmason

88

yönetim afyon yasağını kaldırmadı, ancak afyon eken aşiretlere Taliban'a karşı savaşmakkoşulu ile göz yumdu. 2002 yılında afyon ekilen alanlar 770 bin dönüme, üretilen afyonmiktarı da 2500 tona ulaşmıştı. Tabiî benzer şekilde baz morfin ve saf eroinedönüştürülen bu afyon mafya çeteleri aracılığıyla yine Amerikan piyasalarına taşınıyordu.Eski bir alkolik ve tutucu bir Hıristiyan olan Bush ve arkadaşları bu durumdan rahatsızolmaya başlamıştı.. Bunun üzerine Karzai yönetimi afyon eken ancak bu ekimindenvazgeçen her Afganlı'ya dönüm başına 350 dolar vereceğini açıkladı. Yasağa uymayanbazı kişiler ve etkili olmayan aşiretlerin yaklaşık olarak 160 bin dönümlük tarlalarıyakıldı. Ama tüm bu önlemlere rağmen 2003 yılında afyon ekilen alan bir milyon 520 bindönümü geçti.. Burada üretilen afyon ise 5000 tonu aşmıştı.Amerikalılar için içinden çıkılmaz bir durum vardı artık. Ya afyon eken ama Taliban'akarşı olan bu aşiretlere göz yumacak, ya da bunların tarlalarını yakarak bu aşiretleri tekrarTaliban'ın yanına itecekti. Afganistan halkı ise olup biten herşeyi yakından izlemekteydi.Bu ülkeden gelen BM raporlarına bakılırsa Taliban giderek güçlenmekte ve halkıngiderek artan bölümü Taliban dönemini arar duruma gelmekteydi.NATO tarafından Afganistan'a Sivil Yönetici olarak atanan eski Dışişleri Bakanı SayınHikmet Çetin'i bekleyen Afganistan buydu. (151) Afganistan'da Amerikan işgalinisavunanlar ve bu işgal ile bu ülkenin özgürleşip zenginleşeceğini savunanlar, Matrix'indünyasında yaşayanlardı.Matrix'in şamaroğlanı Afganistan'da sular kıyamete kadar hiç durulmayacaktı.

Page 89: netkırılmason

89

CHAPTER 8

MATRİX'İN TARİKATLARI VEHHABİZM VE EVANJELİZM

Türkiye'nin Anadolu İslamı'ını hakkıyla temsil eden saygın düşünürü, İslam alimiFethullah Gülen, bir özel sohbetinde sorum üzerine İslam'ın başında iki büyük belanınİran'ın siyasi Şiiliği ve Suudi Arabistan'ın bağnaz Vehhabilik anlayışı olduğunusöylemişti. Matrix, İslam'ı vurmak için Vehhabiliği yıllar önce ortaya çıkarmıştı. İslâmdünyasını içinden yıkmak için yaklaşık 300 yıl önce ilk faaliyete başlayan İngilizlerdi.Özellikle Osmanlı hedef seçilmiş, gerek devlet kademesine gerek dini kurumlara kendielemanlarını yerleştirmekte uzmanlaşmışlardı. Kimsesizler yurdundan alınan zeki İngilizçocukları İngiliz istihbaratı tarafından Osmanlı aileleri arasına yerleştirilir, bu ailelereteslim edilen çocukların her ay düzenli olarak İngilizlerle görüşmesini temin etmelerikarşılığında maaş ödenirdi. Bu şekilde yerleştirilen çocuklardan çok üst düzey görevleregelenler olmuştu.Sadece devlet kademesi değil İslam inanç ve itikat sahası da hedef seçilmiş, çeşitli dinigruplara nüfuz ederek sapık mezheplerin doğmasına katkı sağlamışlardı. Arabistan’dakiVehhabilik ve Hint-Pakistan müslümanları arasındaki Ahmedî’lik bunların enmeşhurlarıydı. Osmanlı idaresini tekfirle suçlayan Vehhabi önderler Osmanlı ülkesindeterör ve katliam yapmışlar, İngiliz desteği sayesinde hiçbir devlet ve hükümet tecrübesiolmayan çöl bedevileri kral olmuşlardı. Bugün bütün İslam dünyasında etkisi hissedilenVehhabi zihniyetin akrabası yapılanmaların temelinde bu alt yapı vardı.Bu konuda İngilizler kadar İsrail de epey ilerleme katetmişti. Amerika bu iki ülkeden çoksonra geliyordu. Bugün bir kısım müslümanın çok büyük önder diye peşinden gittiği bazıfitne önderlerinin bizzat kendisi gizli ajandı, bazılarında da liderin etrafı ajanlarlaçevriliydi. Bugün bu ülke ajanlarının; zannıyla hareket eden dini gruplardan içerisinesızmadığı örgüt yok gibiydi. Bu sebeple bu tür grupların bütün dünyada organize ve uzunhazırlıklar gerektiren eylemleri uzun süre gizlemeleri hemen hemen imkansızdı.Türkiye’de olduğu gibi hayatını kutsal bir gaye için feda ettiğini zanneden eylemcilerkendi ebedî hayatlarını mahvettikleri gibi aslında yabancı istihbarat örgütlerine hizmetettiğini bilemeyecek kadar zavallı birer taşerondular.Nasıl ki şeytanın iğva ve vesveselerine karşı Allah katında hiçbir mazeret ilerisüremiyorsak, kaynağı dışarda diye bu zavallılara ve alet oldukları fitneye seyircikalmamız da mümkün değildi. Bütün terör örgütlerinin inanç temelinde kin ve nefretvardı. Dinsiz örgütlerde dahi kin ve nefret sabah akşam tapılan bir put mesabesindeydi.Düşman bellenen ülke ve devletler insan unsurundan soyutlanmış, kötülüğün simgesi“kavramsal birer inanç düsturu” haline dönüşmüşlerdi.İnsanların ve devletlerin mücadele etmek zorunda oldukları düşmanları elbette vardı.Ancak düşmanlığın bir ideoloji, bir din haline dönüştürülmesi tamiri mümkün olmayantahribatlara sebep oluyordu. Böyle bir zihniyetin hakim olduğu devletler uluslararasıarenada hareket kabiliyetlerini yitirirlerdi....Ladin büyük ihtimalle ABD’deki saldırıların sorumlusu değildi. Ancak bu durumLadin’in temize çıkması için yeterli değildi. Ladin ABD’deki saldırıların sorumlusudeğilse bile söz ve davranışları sebebiyle ABD’nin İslâm ülkelerine yönelik saldırılarınınsorumlularından birisiydi.

Page 90: netkırılmason

90

Bu tip kimseler kafalarına göre savaş ilan ediyorlardı. Bu yetkiyi kimden alıyorlardı?Hangi devlet adına hareket ediyorlardı? Bütün İslâm dünyasına zarar veren icraatlarınınvebalini nasıl ödeyeceklerdi?Son bir-birbuçuk asırdır maddî sahada büyük bir inkişaf gösteren Batı Medeniyeti kendidinini İslâm dünyasında yaymaya muvaffak olamamış ve hatta kendi içerisinde kendiinsanları İslâm’a yönelmeye başlamıştı. Bunun en büyük sebebi İslâm’ın maneviyatdünyasına hitap eden üstün bir din olmasıydı. İslâm’ın özünü oluşturan bu maneviyatdünyasını yaşatan ve yayan unsur ise tasavvuftu.Bu hakikati Batılılar çok iyi bilmekteydi. Bu sebeple fikrî sahadaki taarruzlarını bumaneviyat dünyamıza karşı açmışlardı. Vehhabîlîğin bütün dünyaya yayılmasında,Resulullah Aleyhisselâm’ın manevi üstünlüğünü ve evliyaullahı inkar eden bir anlayışınİslâm dünyasında kök salmasında bu fikrî taarruzun ve emperyal devletlerin istihbarîgayretlerinin büyük katkısı vardı. Vehhabi zihniyetle kardeş fikirlerin savunucuları bubağlamda değerlendirilmeliydi.Avrupalı müsteşrikler bu hakikatleri gayet iyi bilmekteydi. Fransa’daki Le Pointdergisinin "İslamiyet" konusundaki sorularını cevaplayan Rouen Üniversitesi Politika veDin Uzmanı ünlü Fransız Profesör Jacques Rollet, İslamiyet'in kesinlikle şiddet diniolmadığını vurguluyordu. İslamiyet’te şiddete yer yoktu. Gerçekte İslamiyet kendikanunları çerçevesinde (Kur’an-ı Kerim’e göre) Hıristiyan ve Yahudi dininde olanlarınhaklarına bile devamlı saygı gösterilirdi.Siyasal İslam söylemi Rollet'e göre Hasan El-Benna'nın 1920 yıllarında, Mısır’daMüslüman Kardeşler Teşkilatı’nı kurmasıyla başlıyordu. Talebesi Seyyid Kutubtarafından İslamiyet ile siyaset bir araya getirilmeye çalışıldı. İşlediği fikirlerle İslammilitanları oluşmasına zemin hazırladı. Hasan el Benna ve Seyyid Kutub, buçalışmalarında 14. yüzyılda Suriye’de yaşayan İbn-i Teymiye’nin fikirlerini referansaldılar. Yörüngelerini buna göre çizdiler. Daha sonra İslamiyet’in genel çerçevesini aşan‘radikal’ akımın babalarından birisi olarak kabul edilen Pakistanlı yazar ve siyaset adamıEl-Mevdudi ise, Seyyid Kutub ve El-Benna’nın fikirlerini geliştirerek pratiğeyönlendirdi. Böylece, bugün İslam dünyasından olduğunu iddia eden Ladin ve grubu gibiradikal grupların ve terörizmin oluşmasına zemin hazırladı. (152)Sebebi ve kaynağı her ne olursa olsun Üsame bin Ladin’in şahsında simgeleşenzihniyetin bütün İslâm dünyasını etkisi altına alan bir fitneye dönüştüğü görülmekteydi.Arabistan’dan Orta Asya’ya, Pakistan’dan Mısır’a, Türkiye’den Endonezya’ya kadarbütün İslâm dünyasında bu zihniyet ve fikriyatın zararlı neticeleri vardı. Vehhabilik,İslâm’ın Siyasallaştırılması, Sünnet-i seniyye’yi inkâr gibi farklı kelimelerle ifade edilenzihniyetlerin hemen hepsi ortak bir noktada birleşmekteydi: ‘Resulullah Aleyhisselâm’ınüstünlük ve meziyetlerini, Maneviyat ehlini, tasavvufu inkâr.’ABD, İngiltere gibi ülkeler İslâm dünyasına nasıl ve nereden kötülük yapacaklarını,nereyi kaşıyacaklarını, hangi sahtekârları destekleyeceklerini iyi biliyorlardı. Fakatmüslümanlar kötülüklerin nereden hangi zihniyetten geldiğini, geleceğini bilmiyordu.Dolayısıyla bela ve musibetler eksik olmuyordu.Ortadoğu'nun nasıl yamalı bohça ve terör yuvalarına prim veren mekan haline geldiğinianlamak için tarihi iyi bilmek gerekirdu. Suni çizilen sınırlar, süper güçlerin çıkarlarınauygundu. Bu bataklıkta yetişen teröristler, artık Amerika'yı ve modern dünyayı tehditeder hale gelmişti. Veya Soğuk savaşın bitişiyle silahlanma gerekçesini yitiren, düşmanicat etmek zorunda olan ABD, bunun böyle algılanmasında yarar görüyordu. Terörizmetemel teşkil eden Vehhabizm'in özünde Arap milliyetçiliği vardı. Bu milliyetçiliği

Page 91: netkırılmason

91

hortlatan girişimin temelleri 17. yüzyıla kadar uzanıyordu. İngiltere, güneş batmayanimparatorluk peşindeydi ve tek engel Osmanlıydı. İslam ümmetini parçalamadan buemeline ulaşamıyacağını anlayan İngilizlerin izlediği akıl almaz politikalar komploteorisi değildi.Din, azınlık, mezhep, etnik milliyet unsurları Ortadoğu'yu bölmek için kullanıldı. Teröryuvalarını bünyesinde barındıran Ortadoğu, süper güçlerin kullanılmış terörist deposunadöndü. Bu depo , New York ve Washington'da yeni oyunlar için infilak ettirilmişti.Birileri hesabına çalışan müslüman kimlik taşıyan her türden teröristi bu mekandabulmak mümkündü. Ortadoğu'da din barış değil ayrım aracı olarak kullanıldı. Yönetimlerböyle belirlendi.Dini unsurlardan faydalanılamayan yerlerde yönetim soya dayalı azınlıklarla tesisedilmişti: Arabistan Krallığı, buradaki yüzlerce kabileden biri olan Suudi ailesitarafından; Ürdün'deki çoğunluk da Haşimi ailesi tarafından yönetilmekteydi. Etnikayrımlar, öne çıkarılarak bu planda kullanılmıştı. İran' da etnik azınlık olarak; Araplar,Beluciler, Türkmenler ve ülkenin üçte birini oluşturan Azeri Türkleri; Irak'ta Kürtler,Türkmenler ve Şiiler; Mısır'da Koptlar, Cezayir'de Berberiler, Sudan'ın güneyindesiyahlar ve Hiristiyanlar, Lübnan'da Maruni Hiristiyanları, Dürziler, Sünniler, Şiilerkaşınacak gruplardı. Yine bölgede üç ülkeye (Türkiye, Irak, İran) dağılmış şekildeyaşayan Kürtler, buralarda en etkili bölücü unsur olarak kullanılmaya uygundu. Buözeliklerden yola çıkan İstihbarahatçılar, tek tek Ortadoğu'daki her ülkenin bölünmesiiçin, kimi uzun kimi de kısa vadeli planlar yapmıştı.Pax Osmanaya'yı sağlayan temel özellik olan din birliği bölgeden silinirken, Arapırkçılığı kışkırtıldı. Araplar da kendi aralarında bölündü. Kiralık liderlere, sınırları masaüstünde çizilmiş Arap devletleri kurduruldu. Slogan "Herşey kutsal topraklar için"di.Sonunda, bu yapay coğrafyaya senaryonun başrol oyuncusu da bir ucundan, Kudüsyakınlarından dahil edildi. Ve senaryo devam etti, ediyor ve -beklenmedik bir pürüzçıkmazsa- edecek de. "Nil'den Fırat'a" ulaşana kadar, satın alınan liderler, bölünen ülkelerve işte bol figüranlı Ortadoğu belgeselindeki Suudi Arabistan:1517'de Kanuni'nin Memlük saltanatına son vermesinden sonra hilafetin Osmanlılarageçmesiyle birlikte kutsal beldeleri içinde bulunduran Arap Yarımadası'nın yönetimi deOsmanlıların eline geçti. Arabistan topraklarının Osmanlı yönetiminde olduğu dönemde1740'larda bu bölgede Vehhabilik hareketi olarak bilinen itikadi hareket ortaya çıktı.Hareketin öncüsü Muhammedu'bnu Abdilvehhab 1744'te Riyad yakınlarındaki Der'iyyekasabasına yerleşerek orada bir kabilenin başkanı olan Muhammedu'bnu Suud ile işbirliğiyaptı. Vehhab'ı Necef yıllarında keşfeden bir isim vardı: Ahmet ismini alarak müslümanolmuş gözüken İngiliz casusu Hemfred.Bu işbirliğinden Vehhabi isyanları doğdu. İsyancılar Osmanlılardan bağımsız olarakkendi inançlarına ve düşüncelerine göre şekillenen bir devlet kurmak istiyorlardı.Muhammedu'bnu Suud'un 1765'te ölümü üzerine Vehhabi isyanlarının askeri ve siyasiliderliğini oğlu Abdülaziz üstlendi. İsyan çok sürmeden Arabistan'a yayıldı ve isyancılar1803'te Mekke'yi ele geçirdiler. Osmanlı Devleti bu isyanları bastırmak için Mısır valisiMehmed Ali Paşa'yı görevlendirdi. Mehmed Ali Paşa'nın oğlu Tosun'un komutasındakibir ordu 1812-13'te Medine, Mekke ve Taif'i Vehhabilerden geri aldı. Daha sonraMehmed Ali Paşa bizzat kendisi Abdülaziz'in üzerine yürüdü. Başlangıçta direnenAbdülaziz 1814'te ani bir şekilde öldü ve kuvvetleri dağıldı.Mehmed Ali Paşa'nın gönderdiği Kavalalı İbrahim Paşa 1818'de Der'iyye'ye girerekisyancıları yenilgiye uğrattı. Muhammedu'bnu Abdülvehhab'ın oğlu Der'iyye kadısı

Page 92: netkırılmason

92

Süleyman'ı da öldürdü. İbnu Abdilvehhab'ın diğer oğlu Ali de haccda yakalanaraköldürüldü. İbrahim Paşa Abdülaziz ibnu Suud'un oğlu Abdullah'ı ve çocuklarınıyakalayarak İstanbul'a gönderdi ve bunlar 17 Aralık 1819'da burada idam edildiler.Ancak Vehhabi hareketi durmadı.Osmanlı ordularının önünden kaçan Türki ibnu Abdillah, Vehhabi kuvvetleri yenidentoparlayarak 1821'de Riyad'i başkent yapan bir Vehhabi devleti ilan etti. Bu yönetimbaşlangıçta askeri hareketlerle, 1843'ten sonra da Osmanlı Devleti'ne tabi olmayı kabulederek 1891'e kadar ayakta kalmayı başardı. 1891'de dağılan bu yönetimi II. Abdülazizibnu Suud 1902'de yeniden toparlayarak Riyad merkezli Vehhabi yönetimin kuruluşunuilan etti. II. Abdülaziz, Arabistan yarımadasında gücünü artırmak için İngilizlerle işbirliğiyaptı. Sonraki yıllarda Arabistan'ın diğer bölgelerini de ele geçirerek topraklarınıgenişletti. Abdülaziz 26 Aralık 1915'te İngiltere'yle özel bir anlaşma imzaladı.Anlaşmaya göre Abdülaziz'in ele geçirdiği toprakların kesin yönetimi ona ait olacak,ondan sonra da yönetim çocuklarına geçecekti. Ancak bu toprakların yöneticileri hiçbirşekilde İngiltere'nin aleyhinde olmayacaklardı.I. Dünya Savaşı'nın galibi İngiltere, gerek savaş sırasında, gerekse savaşı izleyen yıllardaİngiliz hegemonyasını Arap Yarımadası'na yerleştirmekle uğraşmıştı. İngiltere'nin genelpolitikası "Arap alemine özgürlük" sloganı ile kendine yardımcı olacak Arap destekçilerikolaylıkla bulmaktı. Bugün bu destekçilerin torunları, Arap dünyasının en kuvvetlidevleti Suudi Arabistan'ın başında bulunuyordu.İngiltere'nin I. Dünya Savaşı döneminde Arap Yarımadası'nda güttüğü politikanın temelamacı ise İsrail'in kuruluşuna zemin hazırlamaktı: "Gerek Arap Yarımadası üzerindegüdülen politika, gerekse Osmanlıların yenilgisi, Britanya'nın Filistin'de ulusal birYahudi devleti yaratma çabasıyla stratejik açıdan bağlantılıydı. Arap Yarımadası'nda iseHicaz'ı Osmanlı kontrolünden çıkarmakla başlayan İngilizler, bunun için Mekke Şerifi,Şerif El-Hüseyin'i klasik "satın alma" yöntemleriyle ayaklandırdılar.İngiliz hükümetinde Savaş Bakanı olan Lord Kitchner, Hüseyin'e gönderdiği bir mesajla,eğer Türkiye'ye karşı bir tavır alınırsa, onun Şeriflik ünvanını taşımasını garanti etmeyive dış saldırılara karşı yardımda bulunmayı vaad ediyordu. Şerif Hüseyin kendini halifeilan ederse İngiltere onu destekleyecekti. Mesajda ayrıca, Arapların bağımsızlıklarınıkazanmaları yolunda da İngiltere'den yardım görecekleri kapalı bir biçimdebelirtilmekteydi.Şerif Hüseyin, İngiltere'nin direktifleri doğrultusunda ayaklandıktan sonra, kendini halifeilan ederek bütün Arap Dünyasına hükmetmeye çalıştı. Bunun üzerine İngiltere, Araplararasındaki parçalanma sürecini başlatarak, Hüseyin'in karşısına başka bir Arap çıkardı.Bu kişi ehl-i sünnete karşı düşmanlığı ile tanınan Vehhabi mezhebine bağlı olan Kuveytemiri Abdüllaziz İbn-i Suud'tu.İngiltere, yarımadada bir diğer müttefiki konumunda olan İbn-i Suud'u, Hüseyin'e karşýharekete geçmesi ve Hicaz'ın kontrolünü ondan alması için destekledi. İngiltere, savaşsırasında İbn-i Suud'un dostluğunu ve güvenini kazanmış, doğal olarak da onu maliyönden desteklemişti. Suud ailesi, hilafet için Hüseyin'in gerçekleştirdiği isyana karşıolması ve yarımadada Osmanlıları hedef alan İngiliz diplomasisiyle askerioperasyonlarına destek vermesi nedeniyle, İngiliz Devlet Hazinesi'nden aylık 500 Sterlinmaaş almıştı.İngiliz desteğini arkasına alan İbn-i Suud hareketinde başarılı oldu. Ve sonuçta Suud,kendi devletini kurdu. 1926 Ocak ayında İbn-i Suud Hicaz Kralı ilan edildi. Onu ilktanıyan ülke Sovyetler Birliği oldu. İngiltere ise bir yıl sonra imzalanan Cidde Antlaşması

Page 93: netkırılmason

93

ile İbn-i Suud Haşimileri, yani Abdullah ve Faysal'ı, Ürdün ve Irak Emiri olaraktanımayı, ayrıca Basra bölgesindeki emirliklerin İngiliz himayesinde kalmasını kabulediyordu. Abdullaziz Ibn-i Suud, 1932'de Suudi Arabistan Kralı adını aldı. (153)İngiltere, Osmanlı'ya karşı kışkırttığı Araplara, bir "Arap Birliği" kurmayı vaadetmişti.Fakat yürüttüğü operasyonlar bunun bir aldatmaca olduğunu ortaya koydu. İbn-i Suud'unbaşa geçmesiyle Akdeniz'den Kızıldeniz'e kadar uzanan Arap Birliği hayalleri yıkılmışoluyordu. Çünkü; İbn-i Suud, sünni ağırlıklı bir bölgede Vehhabi bir devlet kuruyordu.Böylelikle İngiltere, Ortadoğu'yu hem etnik hem de mezhepsel bakımdan bölerek,kurulacak olan Yahudi devletinin karşısındaki potansiyel tehlikeyi ortadan kaldırıyordu.Aslında Haşimiler yönetiminde Birleşmiş Arap Devleti'nin kurulması umutları, 1920'dekesinlikle yıkılmıştı. Osmanlının kalıntılarından yeni devletler olan Irak, Suriye, Lübnan,Ürdün ve Filistin kuruldu. Bunların yapısı ve sınırları konusundaki kararları veren,Arapların isteklerine aldırmaksızın, büyük devletler oldu.

VEHHABİLER VE TERÖRVehhabilik ve terör ilişkisi, 'Rüzgar eken fırtına biçer' kapsamında ele alınmalıydı.Vehhabi tehtidinin İslamiyeti ve müslümanları lekeleyen bir araç haline geleceğinianlamak için 1990'li yıllarda Güney ve Orta Asya'da özellikle Pakistan, Bangladeş,Endenozya, Filipinler, Çeçenistan, Dağıstan, Azerbaycan, Özbekistan, Tacikistan veAfganistan'da yürüttükleri faaliyetlerine bakmak yeterliydi. Vehhabilik, radikal akımlarolarak bilinen İslami hareketleri mali ve fikri olarak destekleyerek İslam'ın başına karabela gibi çökmüştü.Hastalıklı siyasi Şii İslam anlayışını ihraç etmeye çalışan İran'dan sonra Vehhabi Arapgrupların İslam'ın başına büyük dertler açacağı belliydi. Orta Asya ve Kafkasya'dayaptıkları tam bir fitne tohumu ekmekti Vehhabilerin. Hizbül Tahrir adıylaÖzbekistan'da Fergana vadisinde kurtarılmış bir bölge oluşturmak için harcadıkları çaba1992'den başlayarak Özbekistan, Kırgızıstan, Kazakistan, Azerbaycan, Çeçenistan veTacikistan'ı karıştırdı.Afganistan'da satın alma güçlerini kullanıp Taliban'ı hakim kıldılar ve müslüman halkısindirdiler. Taliban onların maşası oldu. Muhalif güçler Şii kökenlilerden başlanarak birerbirer temizlendi. Gülbeddin Hikmetyar Tahran'a sığındı, 2 milyon Afganlı mülteciyle.Raşit Dostum, Türkiye'den 1999'da desteğini yitirince 10 bin savaşcısını İran veÖzbekistan'da hazırlamak zorunda kaldı. Ladin-Taliban-Vehhabi ilişkisinin zararlıolduğunu ABD ya çok geç anladı veya böylesi işlerine geldi.Vehhabiler, Azerbaycan'ın kuzey bölgesinde 1993'den itibaren Avarları ve müslümanGürcüleri kışkırtarak Karabağ gibi özerk bir bölge oluşturmak istediler. 1999'daDağıstan'da Botlukta kurmak istedikleri kurtarılmış İslami bölgede Çeçenleri kullanarak,haklı davalarında onları haksız yaptılar. Sufizmin anavatanı olan bu topraklardaVehhabilerin başarılı olması oldukça şaşırtıcıydı. Çünkü Vehhabi Selefi anlayış, Sufizme,İslam alimine hatta yalan iddiasıyla hadislerin çoğunluğuna karşıydı. Tek kaynak onlariçin Kurandı. Oysa Kafkasya'nın kalbi Nakşibendi hazretlerine ve İslami sünni haktarikatlara bağlıydı.Vehhabiler, bölge halkının fakir olmasından yararlanarak onları satın aldılar. Vehhabiolan herkese ayda 100 dolar maaş veriyorlardı. Azerbaycan'ın Kah müftüsü İbrahimbey, 1994'de Vehhabiler yüzünden bölgelerinde camilerin ikiye bölündüğünü Kafkasİslam İdaresi Başkanı Allahşükür Paşazade'ye bildirdi. Şeyh Şii idi ve İranla bağlantılıçalışan eski bir KGB generaliydi. ' Sünni gruplar birbirini yesin' düşüncesindeydi.

Page 94: netkırılmason

94

İbrahim bey, Şeyhden aldığı cevap karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Çareyi ' İngilizajan Hemfred'in Hatıraları ' kitabını Azericeye çevirtip bastırıp, dağıtarak Vehhabilerinçıkış noktasını halka anlatmakta bulmuştu. 2001 yazında Kah, Zakatala ve Balaken'deVehhabiler isyan çıkarmıştı. Avar kökenli Azeri milletveki Ali Ahunski gizli liderleriydi.Azeri lider Aliyev, Ahusinki'nin bir suikastla ortadan sessizce kaldırılmasını sağladı.Açlık insanı Vehhabide yapardı, teröristde. Azerbaycan'da dağıttıkları maaş ve rüşvetinmiktarı milyon dolarları buluyordu. Aliyev'in ikinci ciddi adımı, sivil toplum örgütügörüntüsünde halkı, özellikle aç sefil Karabağ göçmenlerini para karşılığı Vehhabi yapankurumları kapı dışarı etmek oldu. İslam Kerimov'da Özbekistanda aynı adımı ak-karaayrımı yapmadan attı.Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra özellikle Orta Asya Cumhuriyetleri'nde 'diniuyanış' hareketleri başlamıştı. Komunizmin dinsizlik yıkımının ardından Türkiye, İran veSuudi Arabistan İslami haraketler atağa geçmişti. İran Şii mezhebini yaymak için devletbütçesi ayırdı. Azerbaycan ve Fars alfabesini kullanması hasebiyle Hanbeli mezhebindekiTacikistan hedefleriydi. Afganistan kartını İran, Taliban'ın Pakistan-ABD ortak yapımıolarak iktidara sürmesiyle erken kaybetmişti. Suudi Arabistan, Vehhabiliği Afganistanve Özbekistan merkez olmak üzere Tacikistan, Azerbaycan ve Kuzey Kafkasya'yayaymaya çalışıyordu.Yobaz Vehhabi anlayışındaki Taliban'ın Afganistan'a sürülmesinde Ladin'i 1979'daAfganistan'a gönderen Suudi İstihbaratının başındaki ilk başlarda Kemal Adham sonralarıTürki bin Faysal etkili olmuştu. Ladin ve örgütü bu amaçla kurdurulmuş örgütlerden biri,ama en güçlüsüydü. Afganistan destekli 'Namangan örgütü' de bu yönde bir dini gruptu.'Özbekistan İslami Uyanış Haraketı', 'Türkistan İslami Haraketı' ve benzeri isimlerleanılan bu gruba Usame Bin Ladin büyük destek veriyordu. Bu grup esasen 1948'den buyana 'gizli tebliğ' metoduyla ve Vehhabi fikirleriyle çalışıyordu. Tacikistan, Özbekistan,Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan'ı cihat alanı olarak seçmişlerdi. 1985 yılındansonra KGB'nin izniyle 'açık tebliğ'e yönelen örgüt bu ülkelerde 'cihad' başlatmayı Rusistihbaratının desteğiyle yürütüyordu.Bölge ülkelerini kaybeden Rusya, Vehhabi belasını ABD gibi kullanmak istemiş, OrtaAsya ülkelerinin karışmasına gözyummuştu. Sovyet döneminde Sovyetlerin tek İslamMedresesinde Vehhabi fikirleri aşılanıyordu. Mezunların ifadesiyle hocaları VehhabiAraplardı. Daha sonra KGB, Vehhabiler üzerindeki eski hakimiyetini yitirmişti. Ancakbu gruplar sayesinde Türkiye ile Özbekistan'ın arasını açmayı başarmıştı. Özbek LiderKerimov, Aralık 1999'da kendisine yapılan suikast girişimlerini bu terörist gruplarlairtibatı olduğunu iddia ettiği siyasi rakibi ERK Lideri Muhammed Salih'in üzerineatmıştı. Halbuki, Salih bu grupların en büyük düşmanıydı.Vehhabiler en büyük zararı Çeçenlere verdi. Tataristan Başmüftüsü Osman Sadıkov'laKazanda ofisinde yaptığım görüşmede ifade ettiği gibi Rus ayısının eline düşen Çeçenler'Vehhabi yılanına' sarılmıştı. Eylül 1999'da Moskova'da patlatılan bombalarda Çeçenlersuçlanmıştı. 'Rus istihbaratı yapıp, Çeçenlerin üstüne attı. ' diyen Sadıkov, VehhabilerinRus istihbaratının talimatıyla Sovyetler döneminden beri çalıştıklarını, ancak yollarınısonraları ayırdıklarını anlatıyordu. Kendiside Taşkent İslam Medresesi mezunuydu,Hocalarının Sovyet döneminde Vehhabi Araplar olması onuda şaşırtmıştı. Sufizme karşıolan Vehhabilerin uzun süre bu topraklarda tutunamayacağını ifade eden Sadıkov'a göre,halkın fakirliğini menfur emellerine alet eden Vehhabiler er geç gidiciydi.Afganistan'daki Vehhabi girişimi kesinlikle ABD'den habersiz değildi. Bu talihsiz ülkeye' İran modeli Şii İslamı mı, Suud modeli Vehhabi İslamı mı hakim olsun ' tartışması

Page 95: netkırılmason

95

1989'da Rus ordusu çekildikten sonra yaşanmıştı. Amerika Suud modelini tercih etmişti.Ladin ve adamları CIA tarafından Ruslara karşı savaşmaları için eğitilmişti. Peştunkökenli Taliban ülkeye sürülerek Pakistan'ında Amerika'ya göbekten bağlanmasıhedeflenmişti. Amerika, Suud-Vehhabi atına oynamakla büyük hata yaptığını 11 Eylülmiladıyla öğrenecekti. İran-Şii atınada oynayamacağına göre, geriye tek at kalıyordu:Türkiye atı... Yeni dünya düzeninde Türkiye'ye yeni kaftanlar biçilecek, Matrixtiyatrosunda yeni roller verilecekti.

ABD ARABİSTAN'A NEDEN YERLEŞTİ?ABD, 1945'ten itibaren Suudi Arabistan'ı, kullanabileceği mükemmel stratejik bir güç vedoğal zenginlik kaynağı olarak görüyordu. ABD'nin İngiltere ile ortak özelliği, İsrail'inbölgedeki en büyük gözeticisi olmasıydı. Ve esas olarak ABD-Suudi Arabistan ilişkisi,çoğunluğu Yahudi yatırımı olan dev petrol şirketlerinin Arabistan'a girmesi ile başladı.İbn-i Suud ülkesindeki petrol arama, çıkarma ve işleme imtiyazlarını bu şirketlerebırakarak, Arabistan'ı en başta Rockefeller olmak üzere Yahudi sermayesinin ellerineteslim etti.Texaco, New Jersey Standart Oil ve Socony Vacuum, California Standart Oil ilebirleşerek, 1944'te Amerikan Petrol Şirketi ARAMCO'yu kurdular. Önemli bir petrolyatağı bulunmuştu. Savaş, işletilmeye başlanmasını geciktirdiyse de, daha o zaman enyoksul ülke Arabistan'ın kaderinin en zengin ülke olmak olduğu anlaşılmıştı. Kısa süredeSuudi Arabistan'da 'devlet içinde devlet'e dönüşen Yahudi şirketi ARAMCO, bu Arapülkesinin tüm politikasını belirleyecek hale geldi. Şirket, haberleşme, sağlık, ulaşım veeğitim hizmetlerini bile kontrol ediyordu. ARAMCO'yu oluşturan şirketler resmi birşekilde Amerika'nın, Ortadoğu'da petrol üreten ülkeler ile olan ilişkilerini yönetiyordu.Merkezi Londra'da bulunan Hartshorn J.E. Oil Companies and Goverments'in yayınladığıistatistiklere göre Ortadoğu petrollerinin % 99'u, yedi büyük petrol şirketinin kontrolüaltındaydı. Bu şirketlerin beşi Yahudi Rockefeller ailesine aitti. Geriye kalan iki şirkettenShell'in sahibi Marcus Samuel ve Royal Dutch'un sahibi William Detending deYahudiydi. Dünyanın bir numaralı petrol üreticisi olan ve Suudi Arabistan petrollerini deişleten ARAMCO şirketinin hisseleri, Rockefeller'in dört şirketi arasında paylaştırılmıştı.Politikası ABD'deki petrol şirketlerinin sahibi Yahudi ailelerce yönlendirilen SuudiArabistan ise bu çevrelerin kendisine verdiği paya karşılık, bölgede İsrail'in gizlimüttefiği konumuna geldi.II. Dünya Savaşı'ndan sonra bir süper güç olarak ABD'nin ortaya çıkmasından beri, Suudihanedanı ABD'nin çıkarlarını yüksekte tutmak için elinden geleni yaptı. ABD'ye petrolticareti ile bağlanan Suudi Arabistan, askeri yönden de bu ülkenin tam bir denetimialtındaydı. Suudi Arabistan iç ve dış güvenlik bakımından tamamen Amerika'yadayandığı gibi askeri ilişkileri de çok ileri düzeydeydi. 1973-1983 yılları arasında SuudiArabistan'ın toplam askeri harcaması 150 milyar dolar olmuştu. Bu büyük miktardakiparalar Amerikan savaş endüstrisine akmıştı. Körfez savaşının faturasını Suudlara ödetenAmerika, bu ülkeye askeri gücünü de yerleştirirek Arabistan'ın iplerini tamamen elinealdı. 1990'larla başlayan bu süreçte Arabistan'daki milli gelir 16 bin dolardan 6 bin dolarakadar düştü. Askeri harcamalardaki artış rekor düzeye ulaştı. Saddam korkuluğusayesinde Amerikan silah üreticileri köşeyi döndü. (154)Amerikan savaş endüstrisinin büyük bölümünü Yahudi veya Ermeni silah şirketlerioluşturuyordu. Suudi Arabistan'ın yaptığı askeri harcamalarda işbirliği yaptığı Yahudiişadamları, hükümeti İsrail ve Filistin konusunda ülke halkının hoşuna gitmeyen

Page 96: netkırılmason

96

sessizlik politikasına zorluyordu. Suudi Arabistan'ın uzun vadeli savunma stratejisiningereği olarak, ülkenin çeşitli yerlerine altı tane büyük askeri üs ve tesisleri içeren askerişehirler kurulmuş, bu şehirlerin hepsi Amerikalılar tarafından planlanmış ve inşaedilmekteydi. Bu tesislerin yapımında 30 bin Amerikalı çalışmaya devam ederken,tesislerin tamamlanmasıyla bu rakamın üç katına çıkacağı tahmin edilmekteydi.Amerika'nın Arap diyarına yerleşmesi esasen 1980'li yıllarda başlamıştı. Hafr El-Batın,Hamıs Mıseyt ve Kiyot askeri şehirlerinin inşasý bitirildikten sonra, Amerika burayahemen silahlı kuvvetlerinin eşliğinde 100 binden fazla askerini konuşlandırdı. Ayrıcayine ABD, Suudi Arabistan'a 1984'te ihalesini 12 milyar dolara aldığı El-HarcHaberleşme Üssü'nü kurdu. Suudi Arabistan, Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin hiçbirinin sahipolmadığı hava kuvvetlerine, iletişim hatlarına ve gözetleme merkezlerine sahip olmuştu.1991'den sonra yapılan yatırımlar askeri alanda rekor düzeye çıkmış, Dahran üssü tümOrtadoğu'yu kontrol eder hale getirilmişti.Acaba ABD, masraflarını Araplardan karşıladığı bu kadar gelişmiş ve büyük askeritesisleri Suudi Arabistan'ın savunması için mi yapmaktaydı? Bu tesislerin Arapordusunun 2-3 katındaki bir ordunun kullanımına uygun olduğu düşünülürse, bunun pekde inandırıcı olmayan bir senaryo olduğu anlaşılıyordu. Hangi yönden bakılırsa bakılsınArap aleminin milyarları akıttığı bu askeri tesisler ve geniş kapasiteli, pahalı üsler 55 bindolayında askeri olan Suudi Arabistan Devleti'ne hizmet edecek bir sistem değildi. Bukorkunç harcamalar Amerika'nın Güney Batı Asya stratejisinin bir sonucuydu. Usame binLadin ve Suud rejimi karşıtları Suudları kızdıran ABD ve İsrail'in kutsal topraklardafütursuzca at koşturmasıydı.ABD'nin Güney Batı Asya stratejisinin ne olduğu zaten belliydi: Amerika ve İsrailçıkarlarını korumak ve Kutsal Topraklar üzerindeki planları uygulamasına yardımcıolmak. Bu nokta, Suudi topraklarına yerleştirilen ABD güçlerinin, İsrail'in bölgedekikarakollarından biri olduğunu ortaya çıkarıyordu.Suudi Arabistan'ın ABD sayesinde İsrail'le kurduğu bağlantı sadece askeri alanla kısıtlıdeğidil. Suudi İstihbarat elemanları, CIA'nın aracılığıyla MOSSAD ajanlarıyla çeşitlitoplantılara katılıyorlardı. CIA, MOSSAD, ajanları veya bunların yöneticileri bir arayagelerek belirli amaçlı toplantılar düzenliyorlardı. Eski ajanlar anılarını yazdıkları zamanbunlardan bahsediyordu. Hatta Safari Kulüp adını da alan bir kulübün toplantısıbiliniyordu. Bir toplantı Roma'da yapılmış, CIA ve MOSSAD örgütlerine ek olarak bazıArap ülkelerinin bu arada Suudi Arabistan'ın istihbarat elemanlarıda bu toplantıyakatılmıştı. Dıştan baktığımız zaman İsrail 'in varlığını kabul etmeyen Suudi Arabistan,istihbarat örgütünü böyle bir toplantıya göndererek MOSSAD ajanlarıyla işbirliğiyapmayı sakıncalı görmemiş oluyordu.Kapitalist Arap ülkeleri olarak bildiğimiz bütün ülkeler Amerika'nın kontrolü altınagirmişti ve CIA'den destek görüyorlardı. Suudi Arabistan'da bütün istihbarat servisi birAmerikan şirketi tarafindan organize edilmişti. Suudilerle CIA arasındaki ilişki, İsrail'leSuudiler arasında istihbarat alanında bağlantı oluşmasına sebep olmuştu. Suudi Hanedanı,kendi malı olan petrolden verilen az bir pay, iktidar ve biraz da "gönül eğlendirme"karşılığında, ABD ile birlikte İsrail için çalışıyordu.Arap dünyası, Irak işgalini Haçlı savaşı zihniyetinde olan Yahudi-Hiristiyanların şerittifakı bağlamında görüyordu. Onlara göre, üç kutsal mescidin işgali meselesigünümüzde yaşanan pek çok meseleyle bağlantılıydı; Yahudi ve Haçlı ittifağı, işgalidevam ettirebilmek için kurdukları bağlantılarla dünyanın bir çok yerinde çeşitli krizlerçıkarıyorlardı.

Page 97: netkırılmason

97

Arap ve Müslüman dünyasında büyüyen nefreti ABD ve İsrail küçümsüyordu. Oysayüzde 45'i genç nüfusa sahip Suudi Arabistan başta olmak üzere bölge ülkeleri oldukçaendişeliydi. Nitekim Karanlıklar Prensi Richard Perle, nihayet baklayı ağzından çıkarmışve asıl hedefin Suudi Arabistan olması gerektiğini yüsksek sesle söylemişti. Gerekçesioldukça tanıdıktı: Vehhabi anlayışında 'sapık İslam'i düşüncelerini yaymak için SuudiArabistan dünyanın çeşitli yerlerinde İslami haraketleri finanse ediyorlar; bu resmen 'teröre destekti.' Hedefin İslam olduğunu söylemek yerine kelimelerle oynuyorlardı. (155)Vehhabi İslam'ını meşum 11 Eylül olayının sorumlusu olarak gören ABD petrolbağımlılığı nedeniyle direkt ' höt' diyememiş, bunun yerine bu tarihden başlayarak 3-5 yıliçinde sahnelenecek üç aşamalı bir plan yapmıştı. Fanatik Yahudiler ve Mesihin gelmesiiçin Yahudiliğin Filistin'e ve Kudüse mutlak hakim olmasını savunan Evangalist savaşçıfanatik Hiristiyan grup demokrasiyi hiçe sayarak azınlığın politikalarını uygulama fırsatıbulmuştu. İlk aşamada Afganistan'ın işgali ile Vehhabilerin Orta Asya üssü yok edildi.İkinci aşamada Irak işgali, ABD'nin Suudi Arabistan'a petrol bağımlılığını ortadankaldırdı. Üçüncü aşamada şimdi sıra Suriye'de değil Suudi Arabistan'daydı. Şam küçüklokma, Riyad ise büyük lokmaydı. Çünkü kutsal toprakların sahibi olan bu ülke tümmüslümanları yakından ilgilendiriyordu. Bunun kutsal nedenleri vardı.İşgale uğramış Filistin, Hicazla birlikte İslamın kutsal topraklarıydı. İsra suresinin girişayetiyle Mescid-i Aksa ve çevresinin ve de mescidul haram ile mescidi nebevininkutsiyetini bildiren ayet ve hadislerle de Hicaz topraklarının kutsallığı ortaya konıyordu.Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs-ki haram mescidlerin 3.sü olan Mescidi Aksabulunmaktaydı- ve Beytullahın yer aldığı-Kur’anda Emin belde olarak nitelendirilen-Hicaz toprakları bu gün Yahudi ve Haçlı ittifağı tarafından tahakküm altına alınmıştı.Araplar ve kutsal değerleri hakkında duyarlılığı olan müslümanlar böyle bir şeyi içinesindirmemezdi. Allah 3 kutsal mescidi kirletenler hakkında şunları söylüyordu: ’Allah'ınmescitlerinde, Allah'ın isminin anılmasını engelleyen ve onların harap olmasına çalışankimselerden daha zalim kim olabilir? Bunların oralara korka korka girmekten başkaçareleri yoktur. Bunlara dünyada zillet, ahirette de büyük bir azap vardır.’Hz. Muhammed ( SAV) buyuruyordu: ‘ Allah’ın sevmediği insanlar 3 kimsedir:1)Haremişerif’e mahsus yasakları çiğneyen kimse 2)İslamda cahiliye geleneklerini hortlatmakisteyen kimse 3)Haksız yere bir insanın kanını dökmek isteyen kimse.’Başka birseferinde de şunları söylüyordu:‘..İsrailoğulları bir günün evvelinde bir saat içinde 43Peygamber öldürmüşlerdi. İsrailoğullarının abidlerinden 112 yiğit ayağa kalkıp,onlarıöldürenlere marufu emir ve münkerden nehyettiler.Bunun üzerine günün sonunda,onlarında hepsi öldürüldü.İşte Allah azze ve celle hazretlerinin zikrettiği(şehadet sözü vermiş)zevat bunlardır.’Yani kutsal olmayan ama kutsal mekanları hedef alan bu savaşa aklıselim Yahudiler karşıkoysa sonları 112 yiğit gibi olabilirdi. Arap dünyasında Yahudilik ve İsrail ile ilgili nefretdevlet eğitim kurumlarında, dersliklerde, medreselerde he ryerde okutuluyordu. Sonyıllarda ise Amerikaya karşı duyulan nefret İsrail ile atbaşı gidiyordu. ABD, 2002Eylül'ünde Suudi Arabistan'a vize koyup, ABD'de yaşayanlara terörist muamelesiyapmaya başlayınca yılların müttefiki bir anda şeytanlar hanesine yazılmıştı. Arapsermayesi ABD'den çekiliyordu. Köprüler atılmıştı. Müslüman dünyası, Suudi Arabistaniçin değil kutsal topraklardaki Kabe için endişeleniyordu.Filistin üzerinde kopan fırtınanın sonuçları nedeniyle bugünkü Fil Partisi amblemliCumhuriyetçilerin Ebrehe ordusu kutsal mekanları ayakları altında çiğnemişti. Bağdat

Page 98: netkırılmason

98

harap olmuş, İslam medeniyetine ait eserler yağmalanmış, İmam-ı Azam ve AbdülkadirGeylani'nin mezarları bombalanmıştı. Ya Ebrehe Kabe'ye yürürse ne olacaktı? Irakkonusunda kolunu kıpırdatamayan İslam dünyası kutsal topraklar işgal edildiğinde neyapacaktı?Din ile sömürgeyi cem eden muasır Amerikan emperyalizmi modern bir Ebrehe firavunugibi kibirliydi, burnundan kıl aldırmıyordu. Araplara göre, "Kudüs ve Filistin"in cebrensiyonist garbın eline geçmesini ABD sağladı, bunu "Mesihiye ve Siyonizm" dinininhizmeti için yaptı'' Amerikan Kongresi 1995 senesinde aldığı bir kararla Amerikansefaretini Kudüse nakletmişti. Binası da İslami hayır vakıflarının arazisi üzerindeydi. Bukararın mukaddimesinde şunu söylüyorlardı: "Şüphesiz Kudüs Yahudiliğin ruhivatanıdır." Araplar, Irak işgalini de Yahudilerin sözde vaadedilmiş topraklarından birinindüşmesi olarak yorumluyordu. Ebrehe ilerliyordu.İslam tehdidiyle meşrulaştırılmak istenen küresel sömürü ve bu onur kırıcı işgal varlığınıruhsuz cesetlere dönmüş Batılı halklara ve de İslam ülkelerinin idarecilerine borçluydu.Bu yüzden ittifak, İslami hareketlerin iktidar olmasını ve halktan halka yayılmasınıönlemek için özel bir çaba içindeydi. Tıkanan ekonomilerini yeni haçlı savaşlarıbaşlatarak-silah sanayiinin itici etkisiyle- canlandırmayı arzuluyorlardı. Bunun daötesinde 1000 yıllık haçlı kiniyle hızlanan bu çarpışmalar Yahudi ve Haçlı ittifağı ilemüslümanların varlık mücadelesi görüntüsüne doğru hızla ilerliyordu. Irak savaşı sondeğildi; adeta kuzu kurdun onu yemesinden endişe ediyor, ama kuzu kuzu teslimolmaktan başkada birşey elinden gelmiyordu. Kutsal topraklarda yürütülen kutsalolmayan savaşı Kabe'nin sahibi elbet durduracaktı.Amerikan karşıtlığı zirvedeydi. Amerikan hükümetinin yaptırdığı bir araştırma, Arapülkeleriyle Müslüman dünyanın diğer kesimlerinde Amerika Birleşik Devletleri'ne karşıduyguların kaygı verici düzeye çıktığını göstermişti.. Rapora göre muazzam boyuttakisorun kısmen Amerika'nın, siyasetini ve eylemlerini izah etmemesindenkaynaklanıyordu. Washington'un görüşlerini anlatmak için daha fazla çaba harcamasıgerektiği vurgulayan raportörlerden John Zogby, Müslüman dünyada Amerika'ya bakışınmümkün olan en olumsuz düzeye ulaştığını belirtiyordu. 2002 Haziran'ında bir bağımsızaraştırma grubu, Irak savaşı ardından Amerika'ya karşı olumsuz duyguların Türkiye,Nijerya ve en kalabalık Müslüman ülke Endonezya gibi ülkelere kadar geniş bir yayılmagösterdiğini ortaya koymuştu. Clinton döneminde ABD'yi yüzde 65 oranında dost görenTürk halkı bile artık yüzde 90 gibi bir ezici çoğunlukla düşman olarak algılıyordu.2004 Ekiminde yapılacak ABD başkanlık seçimlerini Bush yeniden kazanırsa SuudiArabistan, Suriye ve İran planlarını sahneye koymaya şahinler cesaret bulacaktı. SeçimeAfganistan ve Irak zaferleri ile giren Bush yönetimin bu tarihden önce Şam ve Riyadmaceralarına girmesi riskliydi. .

EVANJELİZM VE BUSHEvanjelizm için kestirmeden söylenecek bir söz “Evanjelistler Hıristiyansiyonistlerdi.” Dahası evanjelistlerin siyonistliği, Yahudi siyonistlerden daha kesin, dahakeskin, daha cesur ve daha militancaydı. Çünkü onlar Yahudilerin Tanrı’nın seçkinleriolduğuna inanıyorlardı. Yahudi doğmadıklarına üzülüyorlar ve Yahudiliğin dünyahakimiyeti için çalışıyorlardı.Hıristiyanların inancına göre; ' Tanrı’nın oğlu' dedikleri İsa Peygamber’i Yahudilerçarmıha gerdiler ve işkence ile öldürdüler. Hıristiyanlar, “Rab”lerini öldüren Yahudilerisevmezlerdi. “Antisemitizm” kaynağını bu inançta bulurdu. Müslümanlıkta ve

Page 99: netkırılmason

99

Müslümanlar arasında, “antisemitizm” yani Yahudi halkına düşmanlık düşüncesitutunamamıştı. İyi Müslüman Tanrı’nın yarattığı bütün halklara ve onların inançlarına“hoşgörü” ile bakardı. Ancak “antisemitizm” başkaydı; “antisiyonizm” başka...Yahudi’ye düşmanlık ne kadar yanlışsa siyonizme yardakçılık da o kadar yanlıştı.“Siyonizm” Birleşmiş Milletler’in “ırkçılık” saydığı bir ideolojiydi ve insanlık içintehlikeliydi. Hıristiyanlığın inancının götürdüğü yer Yahudiyi sevmemek iken; nasılolmuşta Hıristiyanlık içinde bir “Yahudi severlik” doğmuştu. Bunu anlamak için“evanjelizm”i bilmek gerekiyordu. Evanjelizm’in ne olduğunu bilinmezse ABD’nin niyebu kadar ısrarlı, kayıtsız ve şartsız İsrail’i desteklediği anlaşılamazdı. ABD'nin Irak’ta neyapmak istediği ancak ‘evanjelizm’i bilmekle kavranabilirdi. (156)Meşhur haber dergisi Newsweek ' Bush and God' adlı yazıda fundamantalist dinciliğininmodern dönemde Bush'un kafasında yaşamasını masaya yatırmıştı. Dergide bu çağdışıanlayışın ABD gibi bir devletin devlet politikasına yansımaları irdelenerek Avrupalılarışaşırtan dini referanslar aktarılmıştı. Dünyanın büyük bölümü Bush'u inançlarının veyaonu etkileyen Evanjelik grubun esiri olarak görüyordu.Oval Ofis'in alt katına 1917'li yıllarda Filistin'de görev yapmış İskoç bir Baptist olanSandy Koufax'ın resmi almıştı. ' İncil Kemeri ' veya ' Allahın Dokunulmaz İnsanları'tabirleri sizin için birşey ifade etmeyebilirdi, ama Bush ciddi ciddi Allah'ın kendisine birmisyon yüklediğine inandırılmıştı ' Mesih' olduğuna inanıyordu. Der Spiegeldergiside17.2.2003 tarihli nüshasında George W. Bush’u ve dindarlığını ti’ye alırken,Haçlı seferi çağrsıyla dalga geçmişti. (157)Bush her olayı dine gönderme yaparak yorumluyordu. En önemlisi ABD'yi ve kendiniAllah'ın yeryüzünde kutsanmış gölgesi olarak gördüğünden başarısız olmayacağınısavunuyordu. Güya Bush, tüm dünyada kulların Allah'a özgürce ibadet edebilmeleri içinşeytanlara savaş açmıştı, terörizmle mücadelesi bunun içindi!Bir yandan 'şeytanın baltası ' denilen Saddam'ın başını kesmeye çalışırken, öte yandaAfrika'da AIDS'e karşı mücadele adı altında Hiristiyan misyonerlerin dünyayı ' kurtuluşa'hazırlaması için 15 milyar dolarlık bütçe ayırmıştı. İki ciddi haber dergiside, ' Bush budini referanlarla giderse ne gibi çılgınlıklar yapabileceğini kestirmek güç' diyeendişelerini okuyucularına duyurmuştu. Avrupalıların Bush'la ters düşmesinin nedeniOrtaçağ'ın karanlık dönemlerini hatırlatan bir radikallikle Bush'un dini referanslarıkullanmasıydı.Bush'un dini geçmişinin savaşı hazırladığını savunan dergi, 17 yaşında bir alkolik ikendine dönüş yapan Evanjelik mezhebine bağlı Bush'u Baptist öğreticilerinin ' karanlıkgüçlere' karşı savaşmaya teşvik ettiğine dikkati çekiyordu.. Güya Hz. İsa savaşmalarınıistiyordu. Saddam, insan kılığına bürünmüş bir ' şeytan' dı. Bush, onun kendisi için ' ağırsiklet' olduğunu kabul ediyor, zor olsada mutlaka yenip tüm insanlığı Allah'tan özgürlükgetireceğini ifade ediyordu. Her ABD Başkanı geleneksel dini referanslar kullanırdı. Amaİncilde savaş öneren pasajlar fazla olmadığı gibi politikalarına argüman yapan hiç birbaşkana da rastlanmamıştı bugüne kadar. Irak savaşının tamamen ' dini motifli' olduğunuitiraf eden dergi, ilk defa Allah'ın yardımı, gölgesi ve tanrısal misyonundan bahsedilerekABD'nin bir savaşa sürüklendiğini yazıyordu. Küçük yaşlarda babasının Teksas'da açtığıdini ağırlıklı Sunday School'a giden Bush, gençlik evresini saymazsak hayatı boyu dinihayatına hayat yapmış, siyasete alet etmiş bir fanatikti. Bush, ne kadar ' İslam barışdinidir' düzeltmesini yapsada Arap dünyası 11 Eylülden sonra sarfettiği ' Haçlı savaşı'tabirini ona yakıştırıyordu. Doğrusu haksızda sayılmazlardı. Almanlar ve İngilizler bileartık sözün doğrusunu böyle okuyordu.(158)

Page 100: netkırılmason

100

Almanya'nın bir milyonu aşkın tirajı ile en ciddi haber dergisi Der Spiegel'dan Bush'unincilerini şöyle anlatıyordu: “Fundamantist dindarlığa sahip Bush, Bağdat’a saldırarakTanrısal misyonu yerine getiriyor. Gayretkeş Hıristiyanlar İslâm’a karşı Haçlı Seferleriçağrısı yapıyor” ifadelerini manşete taşıdı. Washington’un Tanrı’dan korkulan şehirhaline geldiğini belirten dergi, bakanlar kurulu toplantılarının dua ile başladığını, DonaldRumsfeld’in “aksiyon arzularını beğenmesi için” Tanrı’ya yalvardığını belirtiyordu.Beyaz Saray’da sürekli İncil okuma toplantıları yapılıyordu. Bu toplantılara katılmakserbestti, ama kimin katılıp kimin katılmadığına dair liste tutuluyordu. Sarayda içki vesigara yasağı vardı. W. Bush, her gün İncil ve Tevrat okuyor, “güçlü olmak, yönetmek veaffedilmek için” dua ediyordu. Tüyler ürpertici bir Haçlı Seferi kapıdaydı. Irak savalıöncesi Alabama’da 1200 Protestan Hıristiyan kutlama yapıyordu. Politik bir Hıristiyanlider olan Gari Bauer, günlük olarak, bağlılarına 100 bin e-mail gönderiyor, İsrailBaşbakanı Ariel Şaron’u desteklemelerini istiyordu. İsrail’i desteklemek Amerikalılarıngöreviydi. Bu güya İncil’in emriydi. Protestan inancı, Tanrısal vatanın Yahudi halkınınolacağına söz vermişti.” Yeni Haçlıların tüyler ürpertici inançları bu kadar değildi: “Kötücezalandırılmalı, iyi ödüllendirilmeliydi. Güç kullanma vakti gelmişti.” Avrupalılar,böylesi dindarlığı şüphecilikle karşılıyorlardı.Birdenbire herkes Bush'u esir alan Evanjelikt din anlayışını mercek altına almıştı.Tercüman yazarı Nuh Gönültaş'ın Bush ve Evanjelistlerin Mesih Planı adlı kitabındaYahudilerle Evenjelistlerin akıl almaz kıyamet planları ortaya konuyordu. İsmail Vural’ınEvanjelizm (Beyaz Saray’ın Gizli Dini) kitabındada acı gerçekler yazılmıştı. (159)Armagedon kitabının yazarı Aydoğan Vatandaş Evanjelizm tarikatının Armagedon'agötüren radikal inancını ayrıntılarıyla biçimde masaya yatırmıştı. Grace Halsell,Prophecy and Politics: Militant Evangelists on the Road to Nuclear War'da (Politika veKehanet: Militan Evanjelikler Nükleer Savaş Yolunda), adlı yazısında Evanjeliklerinnükleer savaş hesaplarını yoğun olarak vurguluyordu. Bu nükleer savaş, Kitab-ıMukaddes'te Armagedon olarak adlandırılan savaştı.(160)Evanjelikler, Armagedon'un çok yakın olduğunu, bu büyük savaşın içinde bulunduğumuzinsan nesli tarafından görüleceğine inanırlardı. Onlara göre, bugünkü İsrail ordusu,yakında Armagedon'da "goyim" ile savaşacak olan orduydu. Dolayısıyla İsrail'in askerigücünü artırmak için ellerinden geldiği kadar çalışmaları gerektiğine inanırlardı.Özellikle de İsrail'in nükleer gücüne önem veriyorlardı; çünkü Armagedon'un büyükölçüde nükleer bir savaş olacağı düşünülmekteydi.Soğuk Savaş'ın bitimine kadar, Evanjelikler, Armagedon'un Rusya'nın önderliğindeki birArap koalisyonu ile İsrail arasında geçeceğini düşünüyorlardı. Nedeni basitti; İsrail'inönceki savaşları özellikle Altı Gün ve Yom Kippur savaşları Sovyet destekli Arapdevletleriyle olmuştu. Ancak 1990'ların hemen başında Soğuk Savaş bitti ve Rusya antiİsrailcephenin sponsorluğunu kesin olarak bıraktı. Araplar da, özellikle son FKÖ-İsrailanlaşması ile, bir bütün olarak İsrail aleyhtarı olmadıklarını gösterdiler. Bu nedenleArmagedon için biçilen yeni düşman, İsrail'e karşı oluşan ve liderliğini İran'ın yaptığıİslami cepheydi. Evanjelikler, İsrail ile Müslümanlar arasında nükleer bir savaşbeklemekte ve İsrail'in silahlanma politikasını, özellikle de nükleer programını bu hedefeuygun olarak desteklemekteydi.Bu satırları okuyan birisi, tüm bu Armagedon hikayesinin yalnızca bazı radikallertarafından kabul gören marjinal bir batıl inanç olduğunu sanabilirdi. Oysa durum hiç deböyle değildi ve zaten sorun da buydu. Armagedon'la ilgili olarak saydığımız beklentiler,tüm Evanjelikler ve Evanjelik teolojisinden etkilenen diğer bazı Protestanlar tarafından

Page 101: netkırılmason

101

benimsenmekteydi. Bu nedenle de, Amerikan devlet aygıtı içindeki pek çok üst düzeygörevli, pek çok Kongre üyesi ya da hükümet yetkilisi, Armagedon inancına sıkı sıkıyabağlıydı. Hatta, bu inanç, Amerikan sisteminin en tepesinde, Beyaz Saray'a bile ulaşmıştı;1980-1988 arasında Beyaz Saray'da oturan Ronald Reagan, "Armagedoncu"ların başındagelmekteydi.Grace Halsell, kitabının Reagan: Arming for a Real Armageddon (Reagan: Gerçek BirArmagedon İçin Silahlanma) başlıklı bölümünü Başkan'ın Armagedon teolojisine olaninancına ve bu inancın onun dış politika kararları üzerindeki etkisine ayırmıştı. Evanjelikbir ailede yetişen Reagan, Evanjelik teolojisinin temelinde yer alan Seçilmiş Halk, Mesih,Vaadedilmiş Toprak gibi kavramlara olana bağlılığını yaşamı boyunca korumuştu.Halsell, Reagan'ın yakın çevresiyle sık sık bu konuları konuştuğunu ve M. Tevrat'tanayetler göstererek Armagedon'un ve Mesih'in gelişinin çok yakın olduğundan söz ettiğiniyazmıştı.. Jerry Falwell'le yakın ilişkileri olan Başkan, bir keresinde ona, "Jerry, sık sıkhızla Armagedon'a doğru ilerlediğimizi hissediyorum" demiş, 1980'deki seçimkampanyası sırasında da Evanjelik lider Jim Baker'la yaptığı sohbet sırasında,"Armagedon'u görecek olan nesil, bizim neslimizdir" kehanetinde bulunmuştu. Buinançlarını Yahudilerle de paylaşıyordu; 1983 Kasımında AIPAC'in yöneticilerindenTom Dine'a telefon etmiş, ona Armagedon'la ilgili olarak inandıklarını anlatmış, EskiAhit'te hikayeleri anlatılan İbranilerin, bugünkü İsrail'le özdeş olduğunu söylemişti. (161)Amerikalı Yahudi yazar Robert I. Friedman da Zealots for Zion adlı kitabında Reagan'ınsözkonusu inançlarına yer vermişti.. Friedman'ın aktardığına göre, Başkan, BeyazSaray'da bulunduğu 8 yıl boyunca da Armagedon inancına bağlılığını korumuştu. Reaganyönetiminden Robert McFarlane, Başkan'ın anti-füze savunma sistemine olan ilgisininasıl olarak Armagedon beklentilerinden kaynaklandığını söylemekteydi. Frank Carluccive Caspar Weinberger ise bir gün Başkan'la nükleer silahların önemi üzerindekonuşurken, ondan Armagedon'la ilgili uzun bir vaaz dinlemişlerdi. Reagan, 5 Mayıs1989'da ise biyografisini yazan Lou Cannon'a, İsrail'in Tapınak Dağı (şu anda üzerindeMescid-i Aksa'nın bulunduğu, eski Süleyman Tapınağı'nın yeri) üzerindekiegemenliğinin, Armagedon'un yakınlığının önemli bir alameti olduğunu anlatmıştı. (162)Ronald Reagan; İsrail'i Armagedon için silahlandırmak gerektiğine ve Mesih'in gelişininyakın olduğuna inanıyordu. Dolayısıyla Reagan, Eski Ahit hükümlerine sıkı sıkıyabağlıydı, Yahudilerin Seçilmiş Halk olduklarına ve tüm Vaadedilmiş Topraklar'ın daonlara ait olduğuna inanan bir Evanjelik, bir "judaizer"dı. Bu konuda o denliprofesyoneldi ki, Mesih'in gelişi için gerekli olan tüm kehanetleri ayrıntılı olarakincelemiş ve Mesih Planı'nın bir kronolojisini çıkarmıştı. ABD Başkanı Mesih Planı'nı,Kabalacılar'ın birbiri ardına gerçekleştirdikleri kehanetleri, önde gelen Evanjelikliderlerden Harald Bredesen'e şöyle anlatmıştı:İlk önce, Yahudiler, dünyanın dört bir yanına dağıtılacaklardı. Ancak bunu yapmaklaTanrı'nın işi bitmeyecekti. Tanrı, Mesih'i yollamadan önce, bu kez aynı Yahudileridünyanın dört bir yanından toplayacak ve İsrail diyarına yerleştirecekti. Bu Yahudilerintaşınmasının nasıl yapılacağı bile Eski Ahit kehanetlerinde anlatılmıştı. Bazılarınıngemilerle taşınacağı, bazılarının da yuvalarına dönen güvercinler gibi geleceklerisöylenmişti ki, bu Yahudilerin gemiler ya da uçaklar yoluyla Vaadedilmiş Topraklar'ataşınacağını gösteriyordu.Reagan, bu açıklamasının ardından, bir başka Mesih kehaneti olan Kudüs'ün elegeçirilmesinin, 1967'deki Altı Gün Savaşları ile gerçekleştiğini hatırlatmıştı. Mesih'ingelişinin artık an meselesi olduğunu da eklemişti.Görüldüğü gibi Amerikan Başkanı,

Page 102: netkırılmason

102

Mesih Planı'nın varlığının farkındaydı ve işleyişini de büyük bir memnunlukla izliyordu.Bu nedenle de Harald Bredesen, "Reagan'ın Tanrı'nın Ortadoğu ile ilgili amaçlarındanhaberdar olduğu izlenimini edindim" demişti.Reagan'ın bu Evanjelik inançları, onun Ortadoğu politikasını da temelden etkiledi.Halsell'in yazdığına göre, Reagan'ın Libya'yı bombalamasının nedenlerinden biri, buülkenin yakında Armagedon sırasında İsrail'le savaşacağını düşünmesiydi. 1985Ağustos'unda bu konudaki düşüncelerini, California senatörü James Mills'e açarak, M.Tevrat'ın Hezekiel bölümü 38. babında, inkarcı ulusların İsrail'e saldıracağı ve Libya'nında bunların içinde yer alacağının yazılı olduğunu, bundan dolayı Libya'dan nefret ettiğinianlatmıştı.Reagan, yaklaştığına inandığı Armagedon için İsrail'i silahlandırması gerektiğine deinanıyordu. Bu nedenle de Yahudi Devleti'ne yapılan silah yardımını daha da yükseltti veİsrail'in nükleer programına da destek oldu. Gazeteci James Mills, Başkan'ın pek çokpolitikasının bu "kutsal" amaca yönelik olduğunu, uyguladığı ekonomik politikalardabile, Armagedon'u göz önünde bulundurarak, bazı kısıtlamalar yaparak İsrail'e yapılanyardım ve nükleer silahlanmaya daha çok pay ayırdığını söylüyordu.Ronald Reagan bir örnekti; Evanjelik kültürünün Amerika'nın İsrail'e olan sadakatindeoynadığı rolü göstermekte, Yahudi Devleti'nin bazı hıristiyanları nasıl kendi Mesih Planıiçin kullandığını ortaya koymaktaydı. Aslında bu hıristiyanların Siyonizme verdikleridestek de Mesih Planı'nın bir parçası olarak yorumlanmalıydı; çünkü Evanjelikteolojisinin çekirdeğinin 16. yüzyıldaki Protestan Reformu sırasında Martin Luther gibi"gizli-Yahudi" ve Gül-Haç üyesi kimselerce bilinçli olarak üretildiği görülmüştü. Bilinçliolarak üretilmiş olan bu Yahudi-taraftarı Protestanlığın Mesih Planı'nda kendisine biçilenrolü yerine getirdiğini, İsrail Likud Partisi eski lideri olan Benjamin Netanyahu da1986'daki bir konuşmasında vurgulamış, "Siyonist rüyayı gerçeğe dönüştürmek içinyapılan tarihi işbölümü"nden söz etmişti. Sözkonusu işbölümü, Reagan örneğinde olduğugibi Amerikan devlet aygıtının en üst noktalarında bugün de devam etmekteydi. GraceHalsell, "Nil ve Fırat nehirleri arasında uzanan tüm Vaadedilmiş Topraklar'ın Yahudilerinegemenliği altına girmesi için her gün dua eden üst düzey Amerikalı hükümetgörevlileri"nden söz ediyordu. Evanjelizm, Mesih Planı içindeki misyonunu korumayısürdürmekteydi.Siyasi Siyonizmin ilk büyük önderi olan Theodor Herzl, ilk siyonist Kongre'yi 1897yılında İsviçre'nin Basel kentinde toplamıştı. Bu ilk kongrenin ardından hızla gelişenSiyonist hareket, önündeki engelleri bertaraf ederek hedefine, yani Yahudi Devleti'neyürümüştü. 1985 Ağustosunda yine Basel'de, yine ilk kongrenin yapıldığı salonda birSiyonist Kongre daha yapıldı. Oldukça geniş kapsamlı olan kongreye 27 ayrı ülkeden 589delege katıldı. Ancak bu kongrenin, Theodor Herzl'in düzenlediği ilk SiyonistKongre'den önemli bir farkı vardı. İlk Siyonist Kongre'ye katılanların tümü Yahudiydi;oysa ikincisinde çok az Yahudi vardı. Çünkü Kongre'nin adı "I. Hıristiyan SiyonistKongresi"ydi, Kudüs Uluslararası Hıristiyan Elçiliği tarafından düzenlenmişti vekatılımcıların da büyük bölümü hıristiyandı...Üç gün süren kongrenin sonucunda bazı tavsiye kararları alındı. Bunlar arasında, tümdünya Yahudilerinin İsrail'e göç etmeye çağrılması ve İsrail'in 1967'de işgal etmiş olduğuBatı Şeria'yı resmen ilhak etmesi talebi yer alıyordu. Kısacası, Hıristiyan Siyonistler,Siyonizmin daha da ileri gitmesini, işgal ettikleri toprakları daha fazla"Yahudileştirmesini" talep ediyorlardı. Bir ara dinleyici sıralarında oturan ılımlı birİsrailli, ayağa kalkarak son cümledeki ifadenin biraz yumuşatılmasında yarar

Page 103: netkırılmason

103

olabileceğini, çünkü İsrail halkının da yaklaşık üçte ikisinin Batı Şeria'nın ilhakına karşıolduğunu söylemişti. Bunun üzerine öfkelenen Uluslararası Hıristiyan Elçiliği temsilcisiVan der Hoeven, şöyle bağırdı: "İsraillilerin ne düşündüğü umurumuzda değil; bizTanrı'nın ne söylediğine bakarız. Ve Tanrı, o toprakların Yahudilerin malı olduğunusöylüyor."Kısacası kraldan daha çok kralcı kesilen "Hıristiyan Siyonistler", İsraillilerden daha daradikal birer Siyonist durumundaydılar. Bu kuşkusuz oldukça garip bir durumdu veortaya pek çok soru işareti atıyordu. Prophecy and Politics: Militant Evangelists on theRoad to Nuclear War adlı kitabında Basel'deki sözkonusu Siyonist kongreyi üstteverdiğimiz detaylarıyla anlatan Amerikalı bayan gazeteci Grace Halsell, bu soruişaretlerine önemli cevaplar bulmaktaydı. Amerika'daki köktenci Protestan cemaatlerinin(Evanjelikler) dini kaynaklarda, özellikle de Eski Ahit'te (Muharref Tevrat) yer alankehanetleri siyasi olayları tanımlamak için nasıl kullandıklarını araştıran yazar, kitabınınbüyük kısmında Amerika'daki Evanjelikler ile İsrail ve İsrail lobisi arasındaki ittifakıincelemişti.Evanjelizm, sözlük anlamı yönünden, Kutsal Kitap'a yönelmek, dönmek anlamınıtaşıyordu. Terim ilk kez Protestan Reformu sırasında Luther ve onun bağlıları içinkullanılmıştır. Ancak bugün için evanjelizm, Amerika'daki hıristiyan toplumunun tutucukanadını ifade etmektedir. 20. yüzyıl başında ABD'de Protestanlar arasında liberaller vetutucular ayrımı başgöstermiş, tutucular kendilerine önce "fundamentalist" (köktenci)adını vermiş, sonraları da Evanjelikler olarak tanımlanmaya başlamışlardı. Bu nedenle,Amerika'daki Evanjeliklerin, pek çok yönden, ülkenin kurucusu olan tutucu Protestanmezhebi Püritenlerin bir devamı oldukları söylenebilirdi.Püritenlerin Yahudilere ve Siyonizme olan ilginç bağlılıkları ise çağdaş Evanjelikler içinaynı derecede geçerliydi. Bugün Amerika'da 40 milyonun üzerinde Evanjelik Protestanvardı ve bunlar, Eski Ahit'in; Yahudilerin Tanrı'nın Seçilmiş Halkı olduğu, KutsalTopraklar'ın Yahudilerin malı olduğu, Yahudilerin Mesih'in gelişi ile birlikte bir dünyaegemenliğine ulaşacakları gibi hüküm ve kehanetlerini tamamen kabul ediyorlardı. Bunedenle de, bu konuda kendilerine düşen en büyük misyonun, Yahudilerin egemenliğinedestek olmak olduğunu düşünüyorlardı.. Bu desteğin en pratik yöntemi, Amerika'nınİsrail'e yaptığı dış yardımı desteklemekti.Grace Halsell, Prophecy and Politics'te, Amerika'daki Evanjelik cemaatlerin, günümüzpolitik olaylarını Eski Ahit'e göre yorumlamaların ve bu noktadan hareketle İsrail'edestek olmalarını konu edinmişti.. Hal Lindsey, Jerry Falwell, Jimmy Swaggart, PatRobertson gibi Evanjelik liderlerinin, savundukları ve cemaatlerine verdikleri bakışaçısını şöyle özetliyordu: Lindsey, Falwell, Swaggart ve Robertson'ın ve 40 milyonuaşkın Evanjelik fundamentalistin savundukları inanç sistemi, Kutsal Kitap'ta anlatılanSiyon toprağı ve çağdaş İsrail devleti üzerinde odaklanmaktadır. Ve bunlar, Eski Ahit'tekitarihsel Siyon toprağı ile çağdaş İsrail Devleti'ni aynı şey saymaktadırlar.Halsell, Evanjelik cemaatlerin Kutsal Topraklar'a düzenlediği turlara katılmış, onlarlauzun röportajlar yapmış ve sahip oldukları inanç sistemini ayrıntılı bir biçimde analizetmişti. Kitap boyunca vurgulanan önemli nokta şuydu: Hıristiyan Evanjelikler;kendilerini "Tanrı'nın Seçilmiş Halkı" olarak gören, diğer tüm ırklardan üstün olduklarını,onları yönetme hakkına sahip bulunduklarını ve Mesih'in gelişiyle birlikte bunu gerçeğedönüştürüp bir dünya egemenliği elde edeceklerine inanan Yahudilerle tümüyle aynıinanca sahiptiler. Yahudilerin üstün olduklarını kabul etmekte, kendilerini ise onlaradestek olmakla yükümlü kişiler olarak görmekteydirler. Halsell, Evanjelik cemaatlerinin

Page 104: netkırılmason

104

önde gelen isimlerinden biri olan John Walvoord'un bu konuda kendisine söyledikleriniaktarıyordu:Walvoord, bana tüm Evanjeliklerin inandığı şeyi şöyle açıkladı; Tanrı, tüm insanlara aynışekilde bakmamaktadır. İnsanları iki kategoriye ayırır; Yahudiler ve Yahudi-olmayanlar.Tanrı'nın bir dünyevi bir de uhrevi olan iki planı vardır. Dünyevi olan Yahudiler içindir.Uhrevi olan ise yeniden-doğmuş (Evanjelik) Protestanlar içindir. Öteki insanlar, örneğinbudistler, Müslümanlar ya da Evanjelik olmayan insanlar, Tanrı için önem taşımazlar.Bu ilginç inanca göre, Yahudiler Tanrı'nın Seçilmiş Halkı'ydı ve onlar için dünyaegemenliğini öngören ilahi bir plan hazırlanmıştı. Evanjelikler ise bu plana destekolacaklar ve kendileri için gerçek kurtuluş ahirette gerçekleşecekti. Yahudiler içinkurulmuş olan plan ki Evanjeliklerin "ilahi" sandıkları bu plan, Kabalacılar tarafındanhazırlanmış olan Mesih Planı'ndan başka bir şey değildi Mesih'in gelişiyle amacınaulaşacaktı. Mesih geldiğinde Yahudiler ve onlara destek olan Evanjelikler bir yanda,"Yahudilerin düşmanları" (ki bu en başta Müslümanları içermektedir) öteki yanda yeralacak, iki taraf arasında büyük bir savaş, Armagedon, yaşanacak ve Yahudiler bunukazanarak bir dünya egemenliği elde edecekti.Durum o denli ilginçtir ki, Evanjelikler, Kabalacıların Mesih'i getirmek içingerçekleştirmeye çalıştıkları kehanetlere tamamen bağlanmışlardı. Kabalacılar, Mesih'ingelişi için kutsal kaynaklarda yer alan kehanetleri yerine getirmiş ve böylece 500 yıllıkMesih Planı'nı uygulamaya koymuşlardı. Bu yüzyıl, bu kehanetlerin en sonuncularınıngerçekleşmesine sahne oldu. İsrail devletinin kurulması, Kabalacılar tarafından "Mesih'inayak sesleri" olarak yorumlanmıştı. Kudüs'ün ele geçirilmesi bir başka kehanetin yerinegetirilmesiydi. Gerçekleştirilmesi gereken son kehanet ise SüleymanTapınağı'nın yenideninşasıydı.Evanjelikler de tüm bu kehanetleri aynı Kabalacıların ve diğer Yahudilerin yorumladığıgibi yorumlamakta, aynı Yahudiler gibi kehanetlerin gerçekleşmesi ile birlikte Mesih'ingeleceğine inanmakta ve bu kehanetleri gerçekleştirmeleri için Yahudilere her türlüdesteği vermeleri gerektiğini düşünmekteydi. Grace Halsell, "Brad"in Mesih'in gelmesiiçin gereken kehanetlerle ilgili sözlerini şöyle aktarıyordu:Evanjelikler Mesih Planı'na Kabalacılar ve öteki Yahudiler kadar bağlı olduklarına göre,Plan'ı gerçekleştirmek için de onlar kadar çaba göstermekteydiler. Ancak EvanjeliklerinPlan'daki rolü, doğrudan uygulama yönünde değildi, daha çok "lojistik" destek vermekti.Brad'ın, "hıristiyanlar olarak bizim görevimiz, Yahudilere destek olmak, onlara herhareketlerinde yardım etmek, onlara her hareketlerinde destek olmak" derken söylediğigibi Evanjeliklerin misyonu Yahudilere destek olmaktı. Nitekim uzunca bir süredir bumisyonu başarı ile yerine getirmekteydiler. ( 163)Noam Chomsky, Türkçe'ye Kader Üçgeni adıyla çevrilen önemli kitabında, Amerika'dakiYahudi lobisinin gücünün önemli bir özelliğine dikkat çekiyordu: Amerika'daki İsrailyanlıları, yalnızca Amerikalı Yahudilerden oluşmamaktadır. Aksine, İsrail'i ısrarlı birşekilde destekleyen büyük bir Yahudi-olmayan çoğunluk vardır. Chomsky, şöylediyordu:Öncelikle, Seth Tillman'ın 'İsrail lobisi' dediği olgunun Amerikalı Yahudi toplumu ilesınırlı olmadığı belirtilmeli. Bu olgu, liberal zihniyetin büyük bir bölümü nü, sendikaliderlerini, dinsel fundamentalistleri, içeride devlet öncülüğündeki yüksek teknolojiliüretim (yani askeri üretim) ile dışarıda askeri bakımdan tehdit kar ve maceracı, bununyanında bu kategorileri yatay kesen ateşli ve savaşmaya hazır her renk sırmadanapoletleriyle güçlü devlet aygıtından yana 'tutucular'ı kapsamaktadır.

Page 105: netkırılmason

105

Chomsky, İsrail yanlısı Amerikalıları bu dört kategoride topladıktan sonra, Evanjeliklerinİsrail'e destek olmasının ardındaki mantığa da değinmişti. Ona göre Evanjeliklerin bututumunun iki nedeni vardı. Birincisi, az önce değindiğimiz teolojik nedenlerdi (EskiAhit kehanetleri, Yahudilerin "Seçilmiş Halk" olduğu safsatası vs.). İkincisi ise iki tarafında özellikle son dönemlerde ortak bir düşmana sahip olmalarıydı. Ortak düşman,İslam'dı. Chomsky şöyle diyordu:Evanjeliklerle Siyonistlerin iki temel noktada yakınlığı sözkonusuydu (birincisiEvanjeliklerin dini inançları)... İkincisi ve dolaylı olanı ise Evanjeliklerin İslam'la ilgiliyorumlarıydı: Arap halkın esaretinden, dünyadaki antisemitizmin büyük bölümünden veİsrail karşıtı hissiyattan, Tanrı'nın adını kirleten İslam sorumluydu. (164)Amerika'daki Evanjelik Protestanların Yahudi lobisi ile kurmuş oldukları ittifak, İsraillobisini konu edinen hemen her kaynakta vurgulanıyordu. Evanjelik liderler, İsrail'eyapılan Amerikan yardımının artarak sürmesinde önemli bir pay sahibiydi. Yardımınyanısıra, İsrail'in bir tabu haline getirilmesi, İsrail'i eleştirmenin imkansız halesokulmasında da Evanjelik propagandanın büyük bir rolü vardı. Evanjeliklerin en önemliliderlerinden biri ve Amerika'daki dini tutuculuğun sembolü olan Moral Majority (AhlakiÇoğunluk) adlı kurumun yöneticisi olan Jerry Falwell, Püriten teolojisindeki "judaizer"geleneği politikaya aktararak şöyle demekteydi: "Sanmıyorum ki Amerika İsrail'e sırtınıdönsün ve sonra da ayakta kalmaya devam edebilsin. Diğer milletler İsrail milletine nasıldavranıyorsa, Tanrı da onlara öyle davranır."Falwell'in söylediklerinin anlamı açıktı; Amerika eğer Tanrı'nın desteğini yanındabulmak istiyorsa, İsrail'e destek olmak zorundaydı. Amerika'nın "bekasını" İsrail'e verdiğidesteğe endeksleyen bu düşünce, oldukça etkiliydi ve 40 milyonu aşkın evanjeliğinyanında diğer Amerikalı Protestanları bile kimi zaman etkileyebilmekteydi. Bir başkaEvanjelik lider Mike Evans, "İsrail, Amerika'nın Yaşamını Sürdürebilmesinin Anahtarı"(Israel, America's Key to Survival) adlı televizyon programları hazırlamış ve malumevanjelik edebiyatını milyonlara aktarmıştı. Benzeri televizyon programları, radyoyayınları, Evanjeliklerin çıkardığı çok sayıda dergi ve gazete, sözkonusu telkiniAmerikan toplumuna enjekte etmekteydi. Evanjelikler, Kongre, Beyaz Saray ve resmikademelerde de etkindi ve tamamen İsrail yanlısı bir faaliyet göstermekteydiler.Evanjelik Kongre üyeleri ile AIPAC üyesi Yahudi Kongre üyeleri arasında İsrail'esadakat konusunda hiçbir fark yoktu. Ve Evanjeliklerin de amacı, aynı AIPAC ve diğerYahudi örgütleri gibi İsrail-yanlısı olmayan insanların seçilmesini engellemekti. JerryFalwell, İsrail'de yaptığı bir konuşmada, "İsrail yanlısı olmayan hiçbir adayın AmerikanKongresi'ne seçilemeyeceği günler çok yakındır" demişti.Evanjelikler, İsrail'in işgal politikasını da şimdiye dek ısrarla desteklemişlerdi. Bazılarıdaha da ileri giderek, İsrail'den, daha fazla toprak işgal ederek tüm VaadedilmişTopraklar'ı egemenlik altına almasını istemişler, örneğin Jerry Falwell, 6 Şubat 1983'teyaptığı bir konuşmada İsrail'in Nil ve Fırat nehirleri arasında kalan tüm toprakları işgaletmesini "rica" etmişti. Falwell'in konuşmasında, İsrail'in kısmen işgal etmesini istediğiülkeler arasında, Irak, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan Mısır, Sudan vardı; Ürdün,Lübnan ve Kuveyt'in ise tamamen işgal edilmesi sözkonusuydu. Falwell, bu ilginç işgalkehanetinin ardından da şöyle demişti: "Tanrı, kendisi için değerli olanı (yani İsrail'i)desteklediğimiz için, Amerika'yı kutsamıştır."Tüm bu ilginç demeçlerin sahibi olan, "kraldan çok kralcı" olan Moral Majority lideriFalwell, İsrail liderleri ile çok yakın ilişkilere sahipti. Geçmişte özellikle Likud liderleriMenahem Begin ve Yitzhak Şamir ile çok yakın olan Falwell, Siyonizme yaptığı

Page 106: netkırılmason

106

hizmetler adına Begin'den Vladimir Jabotinsky Madalyası almıştı (Jabotinsky: sağ kanatSiyonizmin kurucusu, Likud Partisi'nin ideolojik öncüsü.) Falwell, dünyada bu madalyayıalan ilk "goyim", yani Yahudi-olmayandı. Bu arada, Falwell'in İsrail'e bu denli ilginç birdestek vermesinin nedenleri arasında, temsil ettiği dini akımın teolojisi yanında, kişiselçıkarlarının da rol oynadığı söylenebilirdi. Çünkü İsrailliler, Falwell'in ve diğer Evanjelikliderlerin hizmetlerini karşılıksız bırakmamaktaydı. Grace Halsell, bir makalesinde, eskiLikud hükümetindeki Savunma Bakanı Moşe Arens'in, Falwell'e özel bir jet uçağı"hediye ettiğini" yazmıştı. Falwell'in performasının nedenlerinden biri, aldığı bu vebenzeri "rüşvet"lerdi bir başka deyişle...Evanjeliklerin ABD içindeki politik güçleri ve dolayısıyla da İsrail'e destek olabilmeyetenekleri giderek artmaktaydı. 1980'li yıllarda Jerry Falwell'in önderliğindeki MoralMajority, Evanjeliklerin en güçlü siyasi organizasyonuydu. 80'lerin sonunda MoralMajority yönetimi bazı mali skandallara karışınca bu örgüt dağıldı ve hemen ardındanEvanjelikler bu kez de Christian Coalition adlı örgütü kurdular. Cumhuriyetçi Parti içindeönemli bir desteğe sahip olan ve ülke içinde büyük bir örgütlenme oluşturan ChristianCoalition, Amerika'nın en güçlü siyasi organizasyonlarından biri haline gelmişdurumdaydı.9 Haziran 2003 tarihli The Guardian'da Orta doğu’da Kıyamet Alameti” başlıklıyazısında Oxford öğretim üyesi Başrahip Giles Fraser, şu uyarıyı yapıyordu: Tam da barışsürecine hayat veren taze bir başlangıç yapılmışken, ABD’nin dört bir yanında ki dinigruplar yol haritasına düşmanlığı tahrik ediyor. Geçen ay Washington’da ‘inançlar arasıSiyonist liderlik zirvesi’ düzenleyen Hıristiyan-Yahudi grupların hedefi,’cani Filistinterörizminin bir devletle ödüllendirilmesine’ karşı çıkmaktı. Konferansa katılanlararasında Hıristiyan sağının en etkili şahsiyetlerinden bazıları bulunuyordu;onlarınarkasında da ‘orta doğu tarihini’ vaaz eden kiliselerden, radyo istasyon-Larından ve dinmenkul devasa bir örgütlenme var.19.yüzyılın sonlarından bu yana, giderek artan sayıda kökten dinci, İsa’nın ikincigelişinin İsrail’in siyasi coğrafyasına bağlı bulunduğuna inanır hale geldi.1967 sınırlarınıaklınızdan çıkarın;onlar için İsrail’in sınırları, İncil’in arkasında ki haritalar da gösterilenden oluşmak zorunda. BM’nin 1949’da İsrail Devletinin varlığını tanıması, İsa’nın ikincigelişine bir hazırlık olarak kabul edilmiş ve buna inananlar arasında büyük bir coşkuyaratmıştır. 1967’deki Altı Gün Savaşı da benzer bir yankı buldu.İncil kehanetleriningerçekleşmesinin karşısın da Filistinlilerin yerlerinden yurtlarından edilmesine pek birönemi yoktu. Altı Gün Savaşı’nın ardından Billy Graham’ ın üvey babası Nelson Bell,Christianity Today (Günümüzde Hıristiyanlık)dergisinde şu iddiayı öne sürüyordu: “2 binyıldan bu yana Kudüs ilk kez tamamen Yahudilerin eline geçti. Bu incil’in takipçileri içinheyecan verici ve Kutsal Kitabın doğruluğuna ve geçerliliğine duydukları inancı tazeleyenbir gelişme .” (165)Savaşın ardından uluslar arası toplum İsrail’deki elçilerini geri çağırırken BM İsrail’in BatıŞeria’yı işgalini kınayan 242 sayılı kararını kabul ederken,Uluslar arası Hıristiyan Elçiliğiİsrail’e destek veriyordu.O zamandan beri Hıristiyan sağı toprak karşılığı barışgörüşmesine veya iktidar paylaşımına dayalı herhangi bir anlaşma yapılmasına inatla karşıçıkmıştı.Hem Hıristiyan hem de Yahudi kökten dincileri, El-Aksa Camii’nin yıkılmasını savunmayıısrarla sürdürüyordu. ABD kiliseleri,Yahudi yerleşimcilerle e-posta köprüleri kurmaya veonlara para desteği sağlamaya teşvik ediliyordu. Dünyada bulabildiği her dostumemnuniyetle karşılayan İsrail hükümeti, uzun süredir Aşırı sağcı Amerikalı Hıristiyan

Page 107: netkırılmason

107

gruplarla kurduğu bağlantıları sonuna kadar kullanıyordu. Kudüs’ün Filistin’in Başpiskoposu gibi ılımlı Hıristiyanlar, tekrar tekrar talep etmelerine rağmen Ariel Şaron’lagörüşemiyordu; oysa İsrail’in kapısı Baptistlere ve televizyonlar da boy gösterenevanjelistlere daima açıktı.Bu amaç izdivacında asıl çarpıcı olan, Evanjelik Hıristiyanlığın İncil’in kehanetiniyorumlama biçimiydi: İncil’le göre Kıyamet savaşları çıkacak ve bu da YahudilerinHıristiyanlığa dönmesiyle sonuçlanacaktı. Hıristiyan Siyonistlerin en etkili şahsiyetlerindenHal Lindsey’e bakılırsa, Gayya’dan Eilat’a uzanan vadi kanla dolacak ve “144bin Yahudiİsa’nın karşısında diz çöküp kurtulurken, geri kalan Yahudiler bütün Holokostların enbüyüğüne maruz kalarak yok olacaktı.”Eğer o kadar etkili olmasaydılar, bu delisaçmalarına dönüp bakmaya bile değmezdi. Lindsey’in ‘The Late Great PlanetEarth’(Büyük Yeryüzü Gezegeninin Geleceği)adlı kitabı ABD’de 20 milyon, dünyanın gerikalanın da ise 30 milyonluk satışa ulaştı. (166)HAMAS Ruhani Lideri Şeyh Yasin Ramazan, 2000 yılında yaptığı bir açıklamada 'Hadislerin Ebced hesabıyla çözümüne göre tüm Yahudiler 2027 yılında tamamentemizlenecek. Bizim acelemiz yok, bekleriz' diyerek, radikal İslami çevrelerdesöylenegelen Yahudilerin kıyametden önce yok edileceği iddialarına kesin tarih veriyordu.Bir nevi Lindsey'in Yahudilerin bütün Holokostların en büyüğüne maruz kalacağı kehantinidoğruluyordu. ( 167)Bu çılgınca teolojik arka plana karşı bu günler de ideolojik bir savaş veriliyordu.Hıristiyan sağının kıyamet alametlerine dair yorumunun bir diğer Holokost ileneticelenmesi gerçeğine rağmen, bazı İsrailli politikacılar ve gazeteciler, kökten dincilerikendi hikayelerine daha da sıkı sarılmaları için teşvik ediyordu. Jerusalem Postgazetesinde yayımlanan yazısında Michael Freund, Evanjelistlere, Tony Blair ve ColinPowell’ın Başkan Bush üzerinde yaptığı baskıya karşı lobi faaliyeti yürütmeleri çağrısın dabulunuyordu. Şöyle yazıyordu Freund:”Eğer İsa bugün yaşıyor olsaydı, ABD Dış işleriBakanlığı onu muhtemelen bir Yahudi yerleşimci olmakla ve barış önünde engel teşkiletmekle suçlayacaktı.” (168)ABD’de 45 milyondan fazla Evajelist vardı ve Bush için hayati önemde bir oy deposukonumundaydılar. Bu yüzden Bush’un onların baskısına karşı diretip Şaron’u barış planınaikna etmesi eğer devam ettirebilseydi saygı duyulacak bir tutumdu. Ancak yol haritasıBush'un Filistin'de önşa edilen 21. yüzyılın utanç duvarına engel olmamasıyla suyadüşecekti. 2. Berlin duvarı inşa eden İsrailliler, BM'nin uyarılarına kulak asmıyorlardı.Oysa Şaron hükümetinin 2000 yılından beri yürüttüğü prokasyonlar yüzünden şiddettırmanmıştı ve Yahudi yerleşimciler gelmiyordu. 2003 yılında Almanya'ya göç edenYahudi yerleşimci sayısı 22 bin iken İsrail Yahudi göcü alamamıştı. Filistin devletikurulmalı diyen Bush'un Filistin ile illgili taban tabana zıt açıklamaları Yahudileri deşaşırtıyordu.Kudüs Başpiskoposu Riah Ebu El Assal, Bush ‘a güvenmiyordu. Avrupa’nıniktidarsızlığıyla ABD’nin İsrail’e Yahudi yerleşimleri inşa etmeyi durdurmak konusundabaskı yapmayı reddetmesinin bileşiminden, zaten ölü doğmuş bir antlaşma çıktığınıdüşünüyordu. El-Assal, “İsraillilerin Filistin topraklarını işgali sadece altı gün almıştı;pekala üç günde çekilebilirler” diyordu. El-Assal, Dünya Kiliseler Konseyi’ni, işgal altındaki topraklardan gelecek bütün ürünlere karşı yaptırım uygulamaya ikna etmiş durumdaydı.Kudüs Piskoposluğu’nun Gazze ve Nablus’ta hasteneleri vardı.Onlar, Hıristiyanlığıngerçek görevlerini bu tür alanlar da hayata geçiriyorlardı. Bunun tam aksine, AmerikalıEvanjelistler barış sürecine karşı çıkıyor ve Iraklılara Hıristiyanlığı kabul ettirmek için

Page 108: netkırılmason

108

Irak’a sızıyorlardı.Evanjelistler, 11 Eylül olaylarını Müslümanlara mal ettikleri için, İslam'ı "küresel tehdit"olarak görmekteydiler. Ulusal Evangelistler Derneği sözcüsü Richard Cizik görüşünüşöyle açıklıyordu: "İslam günümüzde, kötülük sembolü Sovyet imparatorluğunun yerinialmıştır. Müslümanlar, modern çağda şer imparatorluğu ile eşdeğer hale gelmişlerdir."Irak'ın işgaliyle Hıristiyan dünyasının tekrar kutsal kadim topraklarına dönüş içindeolduğunu bildiren Evanjelistler, Irak'ın Hıristiyan misyonerlere açılması ve Müslümanülkeler kapalı tutulması gerektiğini savunuyorlardı.Kuzey Carolina'daki Wake Forest Üniversitesi öğretim üyesi Charles Kimball, "İslam,Hıristiyanlığı tehdit eden tek din. Bu bizim bilinçaltımıza işlemiş; kültürümüzde yeralmış" diyerek İslam düşmanlığının asıl kaynağını da açıklamaktaydı. AmerikanÜniversitesi'nde profesör olarak görev yapmakta olan Akbar Ahmed ise saf saf,Pakistan'da misyonerler İslam aleyhine konuşmazken Amerika'da evanjelistler ağzaalınmayacak hakaretler sıralamasını şaşkınlıkla karşılamaktaydı. Fallwell,'in CBC'depeygamberimize ' terörist', İslam'a ise ' terörist' dini' demesinden sonra müslümanlarCBS'yi ve Fallwell'i özür dilemeye çağırmıştı. Falwell, özürü kabatinden büyük bir özürifadesiyle yine saldırmıştı. Halbuki İslam ülkelerindeki misyonerlerin taktik icabı İslam'aaçıkça saldırmadığı anlamak için ortalama bir zeka yeterliydi. Mevcut Hıristiyanlığınmimarı Pavlus'un misyonerlik stratejisinin makyevelizm üzerine kurulu olduğunu bilmekde yeterliydi. ( 169)Matrix'in sapık tarikatı Evanjelizm dünyayı Armagedon'a sürükleyen 11 Eylül miladınımükemmel biçimde kullanırken yobaz bir Evenjelik olan Bush'u bataklığa sürüklüyordu.Matrix'in Vehhabizm mezhebi, Evenjeliklerin Armagedon projesinde kullanılan bir figüroyuncaktan başka bir şey değildi. Ama kuşkusuz Vehhabizmden daha tehlikeli olanEvanjelizmdi.

Page 109: netkırılmason

109

CHAPTER 9

MATRİX'İN MEDYATİK BALONLARI

Matrix, yalan makinesi medyayı kullanarak sürekli balonlar üretiyor, milyonlarıuyutuyordu. 11 Eylül saldırısı Amerikan televizyonlarında ilk saatlerde “ABD’ye saldırı”başlığıyla aktarıldı; akşam saatlerinde ise ortak havuz oluşturuldu. Neredeyse ortakyayına geçen televizyonlar, “Bugün televizyonların birbirleriyle yarışacakları gün değil”diyerek, birbirlerinde olmayan görüntüleri, birbirlerinden izin almaya gerek duymadanyayınladılar. Akşam saatlerinde yayınlar “ABD birleşiyor” esprisine dayandırıldı. Buyayınlarda dikkati çeken nokta, spekülasyona, sansasyona yer verilmemesiydi. Türktelevizyonlarının onsuz yapamadıkları kan ve ceset görüntülerine Amerikantelevizyonlarının ekranlarında rastlanmadı. Televizyonlarda olduğu gibi gazetehaberlerinde de kan ve ceset görüntülerine, sansasyona ve spekülasyona yer verilmedi.Bu durum bazı Türk gazetecilerince de takdir edildi ve Türk medyasına örnek gösterildi.“Amerika birleşiyor” başlığı dışında televizyonlar sonraki saatlerde, “Amerika’nın yenisavaşı”, “Amerika tetikte” gibi başlıklarla yayınlarını sürdürdüler. İlk gün yayınlarındadikkati çeken bir nokta da, saldırıların failleri konusunda CNN hariç kafa karıştırmamakoldu. 1995 yılında Oklahoma’da federal binanın bombalanmasını hemen Ortadoğuluteröristlere yıkan Amerikan televizyonları, bu yanlışlıklarından ders almış göründüler.Öğleden sonra, artık Usame Bin Ladin adı telaffuz edildiyse de, televizyonlar bir yargıbelirtmekten kaçındılar.11 Eylül sonrasında Amerikan medyasının savaş ve teröre ilişkin haber ve yorumları,ABD yönetiminin isteği doğrultusunda sansüre dayalı oldu. Yediği yumruğun intikamınıalmak için bütün kasabayı yakma geleneğinin mirasçısı Bush yönetiminin, terörü suçkapsamından çıkartıp ‘savaş hali’ diye tanımlaması, teröre destek verdiği düşünülenbütün ülkelere savaş ilan etmesi, yönetimin işini kolaylaştırmaya hazır medya içingönüllü sansür döneminin başlangıcı oldu. Saldırının ilk günlerindeki temkinli yaklaşım,yerini “Amerika savaşta” söylemine bıraktı. Saldırının yol açtığı duygusal atmosferde,medya, saldırının tarihi arka planını sorgulama gereği duymadan, intikam hırsının bütüntoplumu tutsak almasına aracılık etti.Amerikan medyası sansüre uyum sağlamakta güçlük çekmedi. Çünkü, ABD ordusununçeşitli ülkelerde sık sık giriştiği harekâtlar sırasında gazetecilerle askerler arasında çıkansorunlar, Körfez Savaşı ertesinde imzalanan bir protokolle çözüme kavuşturulmuştu. 11Mart 1992’de medya ile Pentagon arasında imzalanan protokol, “haber havuzu”oluşturulmasını, savaşla ilgili haber ve bilgilerin havuzda toplandıktan ve denetimdengeçtikten sonra herkes tarafından kullanılmasını öngörüyordu.11 Eylül sonrasında Amerikan medyası bu protokole sadakatle uydu. Kural dışı davranangazeteci ve yazarlar ya doğrudan Beyaz Saray ve Pentagon tarafından uyarıldı ya datoplumsal linç havası içinde kendi meslektaşlarınca hizaya sokuldu. Güvenlikgerekçesiyle özgürlüklerden vazgeçilmesini eleştirmeye yeltenenlere Peter Ernett gibi‘vatan haini’ gözüyle bakıldı.Beyaz Saray ile medya arasındaki ideolojik birliktelik içinde, 11 Eylül’ün tarihi arkaplanı, Bin Ladin-CIA ilişkisi, Bush ailesi ile Ladin ailesi arasındaki iş ortaklığı, ABD’ninçağdışı feodal ve askeri diktatörlüklerle işbirliği, küreselleşmenin gelişmiş kapitalistülkeler dışında hep yoksulluk üretmesi Amerikan medyası tarafından sorgulanmadı.

Page 110: netkırılmason

110

İktidarla ters düşmemek kaygısı içinde sorgulamaktan kaçınan medya, Amerikanyönetiminin doğrudan sansürüne itiraz etmedi; düşündüğü gibi yazma ‘gafletindebulunan’ az sayıdaki gazeteciye işverenleri tarafından hadleri bildirildi.Amerikan medyası sansür, otosansür ve dezenformasyon yoluyla Bush yönetimininpolitikalarına ne denli destek vermiş olursa olsun, “Savaşta ilk kurban gerçeklerdir” sözüne denli geçerli sayılırsa sayılsın, gerçekleri tümüyle sonsuza değin karanlıkta tutmayıbaşaramadı. “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu vardır” özdeyişi, Amerikanmedyasınca da doğrulandı. Beyaz Saray’ın gözü dönmüş savaş politikalarına koşulsuzdenebilecek bir destek veren medyanın misyonu, CBS televizyonunun 15 Mayıs 2002’deyayınladığı bir haberle ciddi bir travma geçirdi. Haber, 6 Ağustos 2001’de, yani 11 Eylülsaldırılarından yaklaşık bir ay önce, Başkan Bush ve ekibine ‘El Kaide Amerika’yıvurmakta kararlı’ başlığı taşıyan çok gizli bir brifing verildiğini ortaya koyuyordu.Raporda El Kaide’nin uçak kaçırma planları yaptığı da belirtilmişti. (170)Bu haberle birlikte, o güne kadar medyanın da katkısıyla kamuoyu desteği yüzde 90’laravaran Bush yönetimi, ilk kez hesap verme zorunluluğuyla yüz yüze geldi. Savaşpolitikalarına koşulsuz destek veren Amerikan basını da terk ettiği sorgulamaalışkanlığını yeniden anımsadı. ‘Bomba’ haberler birbirini izledi. Medya, 11 Eylülsürecini didik didik etmeye başladı. Saldırının yol açtığı can acısı ve korunmaiçgüdüsüyle Bush yönetiminin intikam harekâtına yüzde 90 oranında destek verenAmerikan kamuoyu, medyanın haber ve yorumlarına aynı ölçüde destek vermedi.Amerikan kamuoyundaki hava, daha çok medyayı sorumsuzlukla suçlama yönündeoluştu.Los Angeles Times’in 10-13 Kasım 2001 günlerinde yaptırdığı bir araştırmaya göreAmerikan halkının yüzde 48’i, gazetelerin Afganistan savaşını aktarma tarzını“sorumsuzca” diye nitelendiriyordu. Medyayı olumlu bulanların oranının da yüzde 48çıkmasına karşın, “suçlayıcılar”ın oranı medya çevrelerinde çok yüksek bulunmuştu.(171) Gazeteleri eleştirenlerin büyük bölümü, “haber vermek ve doğru haber vermek”uğruna Amerika’ya “zarar verecek” bilgilerin yayınlanmasına karşı çıktı ve bu tarzhaberlerin “düşmanın işine yarayacağına” inandığını bildirmişti.Yani, 11 Eylül sürecinde Amerikan halkı, medyayı sorumsuz davranmakla eleştirirken,yanlı ve güdümlü haber verdiği için değil, intikam savaşına zarar verebileceği endişesiyleeleştiriyordu. Yani, bu dönemde Amerikan halkının nabzı ile medyanın nabzı aynıparalelde atıyordu denebilirdi. Bush yönetimi ve istihbarat örgütlerinin 11 Eylülöncesindeki gevşekliğinin sorgulanmaya başlanmasından sonra ise, savaş yanlısıpolitikalar ve yayınların Amerikan halkının gözündeki inanılırlık ve güvenilirliğiaşınmaya başlamıştı.11 Eylül saldırılarının birinci yıldönümünde, The Wall Street Journal’da yayımlanankamuoyu anketlerine göre, Washington’dan estirilen Irak ve terörle savaş rüzgârlarınakarşın, halkın ilgisi savaştan çok ekonomiye yöneldi. Bir yıl önce Amerikan halkınınterörle savaş önceliği yüzde 64 iken, saldırıların yıldönümünde savaş önceliği yüzde 30’ageriledi. “Amerika doğru yolda mı ilerliyor?” Bir yıl önce bu soruya evet diyenlerin oranıyüzde 72’den yüzde 42’ye inmişti. (172)Irak’ın Amerika tarafından tek taraflı olarak vurulmasını, işgal edilmesini isteyenlerinoranı yüzde 20 olurken, Birleşmiş Milletler onayı ile olursa, Saddam’ın devrilmesiniisteyenlerin oranı yüzde 65 olarak belirlendi. Kamuoyu desteğinin bu denli azalmasıüzerine Bush yönetimi BM desteğini sağlamaya öncelik verdi. Bu bilgiler, intikam hırsınispeten tatmin edildikten sonra, savaş yanlısı politikalar ve yayınlar ne denli yoğun

Page 111: netkırılmason

111

olursa olsun, Amerikan halkının bile barış düşüncesine uzak olmadığını göstermekteydi.(173)ABD’de her yere yayılan ve en çok seyredilen kanallar yaklaşık 15 aile tarafından ve 24şirketle yönetilmekteydi (Chomsky, 1988, 1991, 1992, 1994). Bu şirketler şunlardı:(Chomsky, 1988, 1991): Advance Publications (Newhouse ailesi), Capital Cities (DevletKökenli, DK), CBS (DK), Cox Com (Cox ailesi) , Dow-Jones (Bancroft-Cox ailesi),Gannet (DK), GE (General Electric), Hearst (Hearst ailesi), Knight-Ridder ailesi, NewsCorp (Murdoch ailesi), New York Times (Sulzberger ailesi), Reader’s Digest (Wallaceailesi), Scripps-Howard (Scrips ailesi), Storer Corp (Storer ailesi), Taft (Taft Ailesi),Time Inc. (karışık ve DK), Times Mirror (Chandler ailesi), Triangle (Annenberger ailesi),Tribune Co. (McCormick ailesi), Turner Broadcasting (Turner ailesi), Fox Broadcasting(Fox ailesi).ABD’de bugün, hem gizli-derin devletten izinsiz, hem de bu ailelerden izinsiz hiç birgerçeği yayımlanamazdı. (174) Belirli bir elit zümrenin kontrolü altında olan ABDmedyasının, bunun bir sonucu olarak da dünya medyasının gerçeklerle ilgili fazla birbilgi yayınlanması beklenemezdi. Zaten tüm Amerikan halkı 11 Eylül olayında olduğugibi medya tarafından tamamen uyutulmuş ve inanılmaz senaryolar ile sadece Amerikanhalkı değil, tüm dünya kandırılmıştı (175) Bu şirketlerin pek çoğunun yöneticisi özel veelit bir alt kültürden gelmekteydi ve hep aynı söylemi dile getiriiyorlardı; çünkü YeniDünya Düzeni’nin temel bir parçasıydılar. Bu eğilim, dünyayı dinlemek ve yönetmek içinNSA (National Security Agency) tarafından kurulmuş ECHELON sisteminin diğerüyeleri İngiltere, Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya’da da pek değişmemekteydi(Sayın 1998; Hager 1997). ABD’de de Washington ve New York merkezli CFR’ninyerini bu ülkelerde Bilderberg ve Trilateral Komisyon almaktaydı. Medyanın başında damutlaka bu örgütlerin elemanları bulunurdu. Dünyayı bu gizli örgütler yönetiyordu..ABD medyası, gazetecilik sınavından geçememiş, üflenen balonların havadauçurulmasından başka bir görev üstlenmemişti. İşte o balonlardan sadece 12 tanesi:

1.BALON: Çılgın Saddam sahip olduğu nükleer silahla ABD'nin güvenliğine tehditoluşturuyordu. Bush, 7 Eylül 2002'de BM'de yaptığı konuşmada Saddam'ın kesinliklenükleer silaha sahip olduğu balonunu açıklıyordu. 7 Ekimde Cincinnati'dekikonuşmasında ise lafı çevirmiş, Saddam eğer top büyüklüğünde saf uranyum çalabilirsebir seneden önce nükleer silah yapabileceğini iddia etmişti. Bu açıklamadan sonra ABDkamuoyunda Bush'a destek yüzde 70'lere çıkmıştı.Bu büyük balon, İngiliz istihbaratının bir belgesine dayandırılmıştı. Güya SaddamNijerden uranmış satın almıştı. Mart 2002'de CIA, Irak ve Afrika'da 20 yıl diplomatolarak çalışmış Joseph Wilson'u Nijer'de İngiliz belgesini araştırmak için göndermişti.İddianın yalan olduğunu Wilson raporunda belirtmesime karşın hasıraltı edilmişti.Haziran 2002'de Wilson, raporunun neden sümenaltı edildiğini sormuştu. İngiliz belgesisahteydi, Çünkü Irak'a satılan hammaddeye imza atan Nijer Dışişleri Bakanı, o tarihtegörevde değildi.2 ay Irak'ta BM adına denetleme yapan Uluslararası Atom Ajansı yetkilisi Mohammed ElBaradei, BM Güvenlik Konsey'inde yaptığı konuşmada Irak'ta nükleer silahbulunmadığını açıklamıştı. Nijerden alınan alimunyum borularla ancak roketyapılabilirdi. The Washington Post ve Newsweek el Baradei'nin incelemelerine yerverince Bush yalancı durumuna düşmüştü. Bu ürünler İnternet üzerinden herkesesatılabiliyordu. Tüm yalanlamalara karşın Bush, 28 Ocak 2003 tarihli konuşmasında hala

Page 112: netkırılmason

112

Irak'ın Nijerden nükleer silah yapmak için hammadde aldığı balonunu sürdürmüştü. Iraksavaşı başlamadan 3 gün önce 16 Mart'da basının karşısına geçen Başkan yardımcısıCheney, Saddam'ın kesinlikle nükleer silah yaptığını tekrarlamıştı.Bush, bu balonda bazı bilgi yanlışlıkları olduğunu Irak işgal edildikten sonra 2003 baharve yazında dile getirmişti. Artık günah CIA Başkanı George Tenet'in sırtında kalmıştı.Tenet, teşkilatın verdiği bilgilere güvendiğini, ancak Beyaz Saray'a gönderilen 16cümlelik balonun başkanın okuması için gönderilmediğini açıklamak zorunda kalmıştı.Condolezza Rice ve Stephan Hadley, başkanın kullanacağı metinleri onaylıyordu. 30Haziran 2003'de Bush, ağzından çıkan sözlerden ötürü kendisinin sorumlu olduğunubelirterek ekibini koruyor, acemice üfürülmüş balonu söndürüyordu. (176)

2. BALON: Saddam'ın kimyevi ve biyolojik silaha sahip olduğu balonu Irak işgaledildikten sonra sönmüştü. Bush, 7 Ekim 2002 konuşmasında, Saddam'ın komutanlarınakimyevi ve biyolojik silah kullanmaları için talimar verdiğini belirterek, yalan rüzgarınıbaşlatmıştı. Colin Powell, dahada ileri giderek Iraklıların bir araç içinde bile kimyevisilah yapabildiği balonunu üflemişti. Powel, BM'deki konuşmasında daha net bilgivererek, Irak'ın en az 7 mobil biyolojik silah fabrikasına sahip olduğunu bildiklerini hiçsıkılmadan sallamıştı. Powell'a göre, Bağdat dışında palmiye ağaçları ile örtülmüş biryerdeydi. Ancak denetimden kaçırmak için her hafta başka bir yere taşınıyordu. GüyaIrak'ın 500 ton kimyevi silahı vardı ve bunlar 16 bin rokete yüklenmiş saldırı emrinibekliyordu.5 Haziran 2003'de Bush, Irak'ta 2 mobil kimyevi silah birimi bulduklarını açıkladığındasevinçten çatlayacaktı. Oysa İngiliz araştırmacılar, Kuzey Irak'ta sadece 2 kamyonbulmuştu, bunlar kesinlikle kimyevi silah labratuvarı değildi. Ancak tüm fiyaskolararağmen Bush ve yardakçısı İngiltere Başbakanı Tony Blair, bulacaklarından eminolduklarını söylemeye devam ettiler. Amerikan medyası, bu haberleri yalan olduğunu bilebile yayımladı. Patlayan balonlardaki yanlışlıkları düzeltme gereği görmedi.Irak'ta 1985-1990 arası ABD'nin verdiklerinden fazlası yoktu. Onlarda kulanılmış vemiadı dolduğu için çöplük olmuştu. 1994 tarihli Kongre raporuna göre 1985-1990 arasıIrak'a satılan kimyevi ve biyolojik silahların listesi şöyleydi: Bacillus Anthracis,Clostridium Botulinum, Histoplasma Capsulatum, Brucella Melitensis, ClostridiumPerfringens. Ayrıca Escherichie Coli, genetik malzeme, insan ve bakteri DNA'sı birkaçdefa direkt olarak Irak Atom Komisyonu'na gönderilmişti. 1985'den önce silahsatılmamıştı. Raporda, bu silahların yeniden üretilmesinin mümkün olmadığıbelirtiliyordu. Saddam, bu silahları İran ve Kürtler üzerinde kullanarak bitirmişti. ( 177)ABD'de 21 adet kimyevi ve biyolojik silahlar üreten fabrika bulunuyordu. Reagan vebaba Bush dönemlerinde Irak'a kimyevi ve biyolojik silah satmak için izin alan şirketlerşunlardı: American Type Culture Collection, Alcolac International, Matix- ChurchillCorp., Sullaire Corp., Pure Aire ve Gorman Rupp. Nükleer silah ve diğerlerininekipmanlarını, yan ürünlerini satan firmalarda Amerikan firmalarından başkası değildi.Los Angales Weekly'de 2003'de yaymlanan haberde, Kongre'nin raporuna esasen buekipmanları satan firmaların ifadelerinin alındığı belirtiliyordu. Firmalar şunlardı:Hewlett-Packard, AT/ A, Bechtel, Caterpillar, DuPont, Kodak ve Hughes Helicopter.Irak'a 1.5 milyar dolarlık teknoloji ve 308 milyon dolarlık helikopter ve parçalarısatılmıştı. (178)Suudi Arabistan aracılığıyla Amerikan yapımı MK-84 bombası Başkan Reagantarafından yardımcısı Bush'la 1986 yılında Saddam'a teslim edilmişti. Bush, Mısır Lideri

Page 113: netkırılmason

113

Hüsnü Mübarek aracılığıyla Saddam'a İran'ı bombalayın mesajı göndermişti.Bush1988'de başkanlığı döneminde Irak'a silah satılması konusunda akılalmaz birskandala imzasını atmıştı. Amerikan Merkez Bankasının referansı ile İtalyan Bankasıüzerinden Irak'a 5 milyar dolarlık kredi açılmıştı. Irak, bu parayla silahlanmış, saraylarınıve sığınaklarını inşa ettirmişti. Saddam'ın kimyevi silahları Kürtler üzerinde kullanmasıüzerine Kongre soruşturma açmak istemiş, komisyon kurmuş, ancak Bush, ulusalgüvenlik gerekçesiyle olayın üstünü örtmüştü. Skandalın ismi Irakgate olarak kalmıştı.Irak'a satılan silahların fatura kopyaları ABD'de olduğuna göre Irak'ta ne olup neolmadığını en iyi Amerikalılar biliyordu. Özel izinle Irak'ı silahlandıran firmalarseçimlerde elbetteki Bushlara milyonlarca dolarlık bağış yapıyordu. Clinton, dönemindeBM denetimcileri ABD baskısıyla 1998'de Irak tamamen nükleer silahlardan arındırmış,diğer silahlarda yok edilmişti.2004'e girerken bile yalanlarını savunmaya devam ediyorlardı. 16 Aralıkta yeni yılkonuşması yapan İngiltere Başbakanı Tony Blair, Irak'ta bu tür laboratuvarlarbulunduğuna dair ellerinde ‘‘büyük kanıt’’ bulunduğunu söylemişti. Irak'ta kitle imhasilahı laboratuvarları olmadığını belirten ' sivil yönetici' Paul Bremer, İngiliz ITVtelevizyonuna yaptığı açıklamada ‘‘Bu sözleri kim sarfetmiş bilmiyorum ama silah teftişekibinin başkanı David Kay böyle bir şey söylemedi’’ demişti. Bremer, bu açıklamayıyapanın ABD'nin en yakın müttefiki Blair olduğunu öğrenince ‘‘Aslında David Kay'inekibi, Irak'ta yürütülen kimyasal ve biyolojik programlarla ilgili çok sayıda kanıtıkamuoyuna açıkladı’’ diye konuşarak Matrix'in vatandaşları ile 'Pinokyoculuk'oynuyordu.İngiltere'de CyberBritain.com adlı internet sitesi tarafından 13 bin kişi arasında yapılanankette, Başbakan Tony Blair'in ülkenin en az güvenilen politikacısı olduğunu ortayakoyuyordu.4 bin kişinin, 30 kişilik listeden en az güvenilir politikacı olarak Blairseçilmişti. Buna karşılık Blair'in partisindeki en büyük rakibi ve liderlik koltuğunun enönemli alternatifi olan Maliye Bakanı Gordon Brown'ın ise İngilizler tarafından engüvenilir politikacı olarak görüyordu. Brown'ı, Liberal Demokrat Parti lideri CharlesKennedy izledi. Muhafazakar Parti lideri Michael Howard ise en çok güvenilen üçüncüpolitikacı oldu. ( 179)Savunma danışmanı Dr. Kelly'nin sır ölümün Blair'i zor durumda bırakmıştı. Kelly'inölümüne giden süreç şöyle gelişti: İngiltere istihbarat örgütleri, saldırıyı meşrulaştırmanıntemelini oluşturacak şekilde şekilde, Irak'ın kimyasal-nükleer silah geliştirmekapasitesine dair bir rapor hazırlamıştı. Raporda, Saddam rejiminin,silah geliştirmek içinNijer'den gizlice kimyasal maddeler aldığı ve Irak'ın, kitle imha silahlarını 45 dakikadadevreye sokabilecek kapasiteye sahip olduğu yer alıyordu.BBC, hükümetin açıkladığı bu rapordaki iddaaların abartılı ve çarpıtılmış olduğuna dairhaber yayını yapmaya başladı; haberlerini, adını açıklamadığı “üst düzeyde resmi biryetkili”ye dayandırıyordu.Blair hükümeti, bu yayın üzerine BBC'ye savaş açarak, haber kaynağını açıklaması içinbaskı yapmaya başladı. Aynı zamanda Savunma Bakanlığı, BBC'ye haber sızdıranın,Bakanlık Danışmanı Dr. Kelly olduğunu ifşa etti. Kelly, meclis komisyonları, istihbaratve güvenlik komisyonlarınca sorgulandı; abartma ve çarpıtmayı doğruladı; ancak bubilgilerin basına kendisi tarafından verildiğini reddetti. Dr. Kelly, evinden dolaşmayaçıktığı bir gün ortadan kayboldu ve bir süre sonra, bilekleri kesilmiş halde, ölü olarakbulundu. Kelly'nin ölümünün ardından BBC, haber kaynağının Kelly olduğunu açıkladı.Olay, Blair hükümetinin BBC'ye karşı yoğun bir saldırı kampanyası yürütmesi; Kelly'nin

Page 114: netkırılmason

114

ölümü üzerine Savunma Bakanı'nın, Başbakan Başdanışmanı'nın, nihayet hükümetinistifasının istenmesi; Blair'in, Meclis Soruşturma Komisyonu'nca sorgulanması(İngiltere'de komisyonca sorgulanan 2. başbakan oluyor); CIA ve M16'nın topu birbirineatması, Beyaz Saray'ın Irak'ın uranyum almasıyla ilgili iddaaları doğrulamadan moronunUlusa Sesleniş konuşmasında yer aldığını itiraf etmesi; kitle muhalefetinin basıncınınbüyümesi vb. ile yoğunlaşan tüm çelişkilerin zincirlerinden boşandığı bir süreç olarakgelişmekteydi. Perçinler tutmaz olunca, “temiz eller”den hatırlayacağımız “adalet”devreye giriyor; sorun mahkemeye taşınıyordu.Dr. Kelly, BM'nin silah denetçisiydi. Körfez Savaşı'ndan sonra '91'den '98'e kadar Irak'tasilah denetiminde görev yaptı; hükümetin ve Savunma Bakanlığı'nın silah kontrollerikonusunda başdanışmanı ve bu konuda basına açıklama yapmakla görevliydi. Öneçıkarılan “bilim adamı” kimliğinin ardında, silah deneçisi olarak zorla girdiği ülkelerincan damarlarının bilgisini emperyalist saldırganlara iletme yatıyordu. Çete tarafından,yükselen muhalefetin önüne bir safra olarak atıldı; “bilgi sızdırma”, “hainlik” ilesuçlandı, soruşturmalara uğradı. İntihar olarak “açıklanan” ölümü kuşkuluydu.Başbakan Blair'in baş danışmanı Alastair Campbell, hükümetin iletişim direktörü,Saddam yalanının baş unsurlarındandı. İstihbarat raporlarındaki çarpıtma veuydurmaların ana kaynağıydı. BBC'ye dönük saldırıyı, rapor sorunundan çok öncehazırlayanlardandı. Çetenin hedefe çakılmaması için Kelly'i öne atmıştı. Campbell çetesi,bugün, Savunma Bakanlığı'ndan Ulusal Güvenlik Konseyi'ne ve BaşbakanlıkBaşdanışmanlığı'na vb. tüm kilit konumlara yerleşmiş; emperyalist burjuvazinin ihtiyaçve yönelimi olan olağanüstü güç merkezileşmesinin ifadesine dönüşmüştü. (180)Bu balon, Blair'ın elinde patlamıştı.

3. BALON: En kuyruklu yalan Saddam'ın El Kaida ve Usame bin Ladinle birlikteçalıştığı balonuydu. Muhammed Atta balonda kilit isimdi.11 Eylül olayından 10 dakikasonra CNN, bir saat sonra ise Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, saldırıyı kiminyaptığını ve kimlerin cezalandırılması gerektiğini CBC'de açıklamıştı: Usame veSaddam. Beyaz Saray, Kosova savaşının NATO Komutanı General Wesley Clark'danCNN'e çıkarak 11 Eylülle Saddam'ın ilişkisi olduğunu açıklamsını rica etmişti. Clark,eğer delil sunabilirseniz ' olur' demişti. Asla bulunamayan delillerle ilgili Clark tabiki bubalona katılmadı. (181) Saddam'ın en büyük düşmanının onu kafir ilan eden Usameolduğunu Clark biliyordu.Ekim ve Kasın 2002 boyunca Bush, Saddam ve El Kaida ortaklığı konusundakamuoyunu ikna etmek için sayısız yalan söylemişti. 28 Ocak New Mexico ce Colorado,31 Ocak South Dakato, 1 Kasım New Hampshire, 2 Kasım Florida, 3 Kasım Minnesota,4 Kasım Missouri, Arkansas ve Teksas konuşmalarında Bush, aynı veya benzerkelimelerle bozuk pilak gibi şu aynı yalanları mırıldanmıştı:' E Kaida ile irtibatlı olan Saddam, ABD'nin karşısında duramayacak. O, ABD veortakları için tehdittir. Nükleer silah hazırladığını öğrendik. Saddam ve Usame bin Ladinözgürlük sevmiyor. Saddam'ın bu terörist ağıyla ilişkisi var. Bu onun tabiatında var. Buadam teröristlere eğitim veripü iz bırakmadan saldırı yapmaktan hoşlandığı kadar hiç birşeyi sevmiyor. ABD ve ortaklarından nefret ediyor. ' (182)5 Şubat 2003'de Powell'in BM'deki konuşması aynı yalanın öncü kuvvetiydi. Powell,denetimciler Irak'ta nükleer ve kimyevi silahları saklandıkları yerde bulamadıklarınıkabul etmesine karşın, Irak'ın El Kaida ile ilişkisinin ise ispatlandığını savunuyordu.Patlayan ilk iki balondan sonra üçüncü balon dolaşıma girmişti. Bush, 28 Ocak 2003'deki

Page 115: netkırılmason

115

BM'de yaptığı konuşmada da Saddam'ın El Kaida ile gizli ilişkisi olduğuna dair belgelereulaştıklarını belirterek, Saddam'ın teröristleri koruduğunu ileri sürüyordu.(183) Buaçıklamadan sonra CBC'nin online ile yaptığı kamuoyu araştırmasında Irak avaşınadestek zirveye çıkmıştı. Koskoca ABD başkanı bu kadar büyük yalan söyleyemezdi.Oysa aynı hafta içinde BBC, Usame ve Saddam arasında irtibat olmadığını savunuyordu.Çılgın ikili ideolojik olarak birbirinden nefret ediyordu. The New York Times'ın CIA vePentagon üfürükçüsü William Safire, aracılığyla hemen destekleyici balon uçuruldu. ElKaida, Saddam'ın kontrolünde olmayan Kuzey Irak'ta fundamantalist İslami grup AlAnsar İslam'la birlikte çalışıyordu. Bu açıklamalardan sonra yapılan araştırmalar,Amerikan halkının yarısının Saddam ile Usame arasında irtibat olduğuna inandığınıortaya koymuştu. (184) 11 Eylül eyleminin suçlanan failleri arasında Irak vatandaşıyoktu. Ama, artık Amerikalılar 11 Eylülü saddam'ın planladığına inanıyorlardı.Amerikan Newsweek, 11 Eylül saldırılarının elebaşısı Muhammed Atta'nın 2001 yılı yazaylarında Bağdat'ı ziyaret ettiğini kanıtladığı öne sürülen belgenin sahte olduğunuSaddam yakalandıktan sonra Aralık sonunda ortaya çıkarmıştı. Sözkonusu belgeyle ilgilihaber, Saddam Hüseyin'in yakalanmasından birkaç saat önce İngiliz Sunday Telegraphgazetesi tarafından manşetten verilmişti.FBI ve Amerikan istihbarat örgütleri, Atta'nın, ziyaretin gerçekleştiği öne sürülentarihlerde ABD'deki ucuz otel ve apartman dairelerinde kalmakta olduğunu kanıtlamıştı.Sunday Telegraph gazetesinde yayınlanan sahte belgenin, dönemin Irak istihbaratservisleri şefi tarafından hazırlandığı sanılıyordu. Gazete haberi ''11 Eylül'ün ardındakiteroristi Saddam eğitti'' manşetiyle vermişti. Haberde, aynı zamanda ''Saddam'ın GizliYaşamı'' adlı kitabın yazarı olan Con Coughlin'in imzası bulunuyordu. Coughlin'iniddiaları dünyanın çeşitli gazeteleri tarafından iktibas edilmiş, ayrıca, New York Times'ıntanınmış köşe yazarı William Safire, makalesinde iddiaya yer vermişti. Newsweek,''açıklamada bulunan Amerikalı yetkililer ve belge uzmanlarının, belgenin büyükolasılıkla sahte olduğunu söylemişti.Dönemin istihbarat servisleri şefi olan Iraklı Tahir Celil Habbush El Tikriti tarafındankaleme alındığı öne sürülen el yazısı sahte belgenin, Saddam Hüseyin'e gönderildiği önesürülmüştü. Belgede, ''Muhammed Atta'nın Bağdat'a 3 günlük bir çalışma programıçerçevesinde geldiği ve gezinin, (Filistinli terörist) Ebu Nidal tarafından organizeedildiği'' belirtiliyor, ''Atta, imha edilmelerine onay verdiğimiz hedeflere saldıracak ekibiyönetme konusunda olağanüstü çaba gösteriyor'' deniyordu.Ebu Nidal, Ağustos 2002'de Bağdat'ta kuşkulu koşullar altına ölmüştü. Amerikalıyetkililer, Atta'nın o tarihlerde ABD'de bulunduğunu, bankamatik dekontları, otelfaturaları ve ABD içinde yaptığı yolculuklarla ilgili uçak biletleri aracılığıylakanıtlıyorlardı. Atta'nın, sahte belgenin üzerinde bulunan 1 Temmuz 2001 tarihinden 6gün sonra İspanya'ya 11 günlük bir seyahat yaptığı da belirlenmişti. (185)

4. BALON: Saddam dünyanın en şeytan adamıydı. Bush'a göre şeytanın baltası idi.Iraklılara özgürlük götürmek lazımdı. Saddam, İranlı ve Kürtleri kimyevi silahlaöldürmüş, Sünni ev Şiilere işkence yapmış, içeride bir milyon sivil, İran-Irak savaşındaise bir milyona yakın askerin ölümüne yol açmıştı. Ürdün'e kaçan damatlarını bile önceaffetmiş, ülkeye geldikten sonrada kurşuna dizdirmişti. Medyanın propaganda malzemesiartık Saddam'ın eski suçlarıydı. Oysa ABD, diktatör seviyordu. ABD'nin tarihidesteklenen çılgın diktatörlerle doluydu.Kamboçya'da Pol Pot ve Kemer gerilları, Vietnam savaşında ABD'ye destek verdikleri

Page 116: netkırılmason

116

için el üstünde tutulmuştu. Pol Pot, milyonlarca Kamboçyalıyı öldürürken ABD sesiniçıkartmıyordu, ölenler Komünistti. Kongo/Zaire'de Mobutu Sese Seku'nun yanında yeralan ABD, milliyetçi lider Patrica Lumumba'yı devirmesine yardım etmişti. Brezilya'dademokratik bir seçimle iktidara helen Joae Goulart, Washington'un istediği lider değildi.CIA yardımıyla devrilen Goulart'dan sonra Brezilya 15 yıl süren iç savaş ve terörün esiriolmuştu. Endenozya'da demokratik biçimde seçilen yönetimin devrilmesinde de CIAbaşaktördü. Başa getirilen ve 200 bini Doğu Timorda yarım milyon insanın ölümüne yolaçan Suharto'nun başdanışmanı Henry Kissenger'den başkası değildi. Guatemela, İran,Şili'de 1970'lerde hep diktatörler desteklenmişti. Ancak bugün 103 milyar dolarlık ticaretnedeniyle ayrıcalık tanınan, insan hakları fakiri Çin'e hiç ses çıkartılmamıştı. 11 Eylülbahanesiyle Rusların Çeçenleri, Çinlilerin Doğu Türkistanlıları ezmesinegözyumulmuştu. Eğer baslı rejimleri devrilmek isteniyorsa Peru, Burma, Kolimbiya vediğerleri neden devrilmiyordu?ABD, hiç bir zaman baskı rejimlerinde yaşayan milletlere özgürlük götürme derdindeolmamıştı. Asolan çıkarlardı. Saydığımız üç balonda söndüğüne göre geriye tek çareIraklıları özgürleştirme, demokrasi götürme balonu kalmıştı. ABD, Irak'ta demokratik birseçime gidemeyeceğini bekliyordu. Seçime giderse iktidara nüfusun yüzde 60'ına sahipABD karşıtı Şiiler gelir ve İranla işbirliği yapardı. ( 186)

5. BALON : Irak savaşının sadece ABD'nin değil gönüllü koalisyonın ortak savaşıolduğu balonu Bush'un pek çok konuşmasında yerini almıştı. BM'i by pass yaparakgidilen savaşta pek çok ülke BM'den karar çıkmasını legallik şartı olarak öne sürüyordu.ABD'nin yanına çektiği ülkeler rüşvetle satın alınan, yardıma, himmete muhtaç çoğu 3.dünya ülkeleriydi. Zorunlu ortakların listesi şöyleydi:Afganistan, Arnavutluk, Avusturalya, Azerbaycan, Bulgaristan, Kolombiya, ÇekCumhuriyeti, danimarka, El Salvador, Eritre, Estonya, Etyopya, Gürcistan, Özbekistan,Macaristan, İtalya, Japonya, Güney Kore, Litvanya, Letonya, Makedonya, Hollanda,Nikaragua, Filipinler, Polanya ve Palau.Palau, kuzey pasifikte 20 bin kişinin yaşadığı ordusu olmayan bir ada. İzlanda, KostaRika, Marshall adaları, Solomon adası ve Mikranozya'nında az sayıda ordusu vardı.Destekçi Romanya, Slovakya ve İspanya'da halkın yüzde 13'ü savaşa evet diyordu.İspanya, İtalya ve İngiltere'nin gönderdiği askerle birlikte 2000 asker veren Polonya,2000 asker sözü veren Fas ve 1000 asker gönderme kararı alan Japonya'dan başka destekyoktu.( 187) Savaşa yüzde 95 oranında karşı olan Türk halkına rağmen 26 milyardolarlık rüşvetin itici gücüyle TBMM'den tezkere geçirmek isteyen ABD, bir demokrasidersi almıştı. 3 oy farkla tezkere reddedilmiş, burnundan kıl alınmasına sinirlenen ABDen güvendiği müttefinin askerinin başına çuval geçirmişti. 7 Ekim 2003'de askergönderme iznini TBMM'den alan AKP yönetimine rağmen Irak'ta Kürtlerden çıkan aykırısesler nedeniyle geri adım atılmıştı. Türkiye'nin hangi listede yer aldığı tam birmuammaydı. Irak ihalesine alınanlar listesinde olmasa karşı cephede yazılması gerekirdi.En büyük müttefik İngiltere'de bile halkın yarısı savaşa hayır diyordu, yüzde 45'i iseSaddam ile birlikte Bush'u dünya barışına tehdit görüyordu.Savaşa destek vermeyenlerin listesi daha uzundu. Cezayir, Arjantin, Avusturya, Belçika,Brezilya, Kanada, Şili, Çin, Küba, Mısır, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan,Hindistan, Endenozya, İran, İrlanda, Ürdün, Meksika, Yeni Zelanda, Nijerya, Norveç,Pakistan, Rusya, Güney Afrika, İsveç, İsviçre, Suriye, Tayland, Birleşik Arap Emirlikleri,Venezuella, Vietnam, Yemen, Zambia, Zimbabya'dan başka 103 ülke daha savaşa

Page 117: netkırılmason

117

karşıydı.

6. BALON: Savaşta siviller ölmeyecek yalanı koca bir balondu. Afganistan'da 9 binIrak'ta 9 bin bin sivil ölmüş, bir o kadarıda yaralanmıştı. Pentagon'un güya akıllıbombaları vardı, sivil hedefleri değil askeri hedefleri vuracaktı. Türkiye, Suriye ve İran'adüşen akıllı bombalar vardı. Iraklı Razek al-Kazem al-Khfaji, evine düşen bombaylaeşini, altı çocuğunu, babasını, annesini, iki erkek kardeşini kaybeden binlerce Iraklısivilden biriydi.Pentagon'a göre hedefini şaşıran bomba oranı yüzde 5-20 arasıydı. ABD medyası ölenIraklı sivilleri hiç göstermedi; sadece Saddam'ın öldürülen oğulları Uday ve Kusay'ındehşet verici görüntüleri propaganda amaçlı yayımlandı. Uluslararası insan haklarıörgütlerine göre 200 bini aşkın Iraklı tutuklanarak sorgulandı. Halen kamplarda vecezaevlerinde 12 bin Iraklı bulunuyordu.İşgal ve yağmanın yanında binlerce Iraklı kadın ABD askerlerinin tecavüzüne uğramıştı.Sadece kayıtlı 4 bin tecavüz vakası vardı. 9 yaşındaki kız çocukları bilinmeyen yerleregötürülüyor, direnişçilerin kadın akrabaları kayboluyordu. Irak'ın maddi ve manevizenginliklerini yağmalayan Amerikan askerleri, adına "şok ve dehşet" dediklerisaldırılarını bu kez Iraklı kadınlara yöneltmişti. Operasyon ve güvenlik araması adıaltında tutuklanan Iraklı kadınların birçoğu Amerikan askerlerinin cinsel taciz veşiddetine maruz kalıyordu. Amerikalı bir Müslüman, Arabia televizyonuna gönderdiğiresimlerle bu gerçeği tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermişti. Dr. Susan Blocks, Irak'ınişgal edildiği günlerde yayımladığı makalesinde, Irak'ın tarihi, kültürel, ekonomik vesosyal olarak yağmalanıp saldırıya uğramasından sonra şimdi de Iraklı kadınlarınnamuslarının ayaklar altında çiğnendiğini dile getiriyordu.. 4000 Iraklı kadının dahaişgalin ilk günlerinde tecavüze uğradığını dile getiren Blocks, 40 ile 50 yaşlarındakiköylü kadınların nasıl Amerikalı askerlerin cinsel fantazilerinin malzemesi olarakkullanıldığını bütün dehşetiyle yazmıştı. İslamonline'da yeralan yazıda, sapıkça partilerindüzenlendiğini söyleyen Blocks, kadınların evlerinden sürüklenerek çıkarıldığını veişgalci askerlerin postallarının dibine birer külçe halinde bırakıldığını belirtiyordu. Dr.Susan Blocks, makalesinde özetle şu önemli açıklamalarda bulunuyordu:Irak'taki As Sabah gazetesi, Bağdat'ın 180 kilometre güneyindeki Suwaria'da 14 ve 15yaşlarında iki genç kızın Amerikan askerlerinin defalarca tecavüzüne uğradığını yazdı. 9Haziran'da meydana gelen bu olayı örtbas eden Amerikalı yetkilier, bütün suçlamalarıgeri çevirdi. Bir başka insanlık dışı olay ise Sanarai'de yaşandı. İki ay önce tecavüzeuğramış ve psikolojik tedavi gören 9 yaşındaki bir kız, 18 Temmuz 2003 tarihinde,Amerikan askerleri tarafından bir kez daha ailesinin gözleri önünde zorla alıkonuldu vebilinmeyen bir yere götürüldü. Tecavüz ve cinsel şiddetin kol gezdiği Irak'ta, cinselsömürüye maruz kalan kadınların tıbbi müşahede altında tutulduğu belirtiliyor.Depresyona giren kadınlara yakınları da yardım edemiyor. Bunun en büyük nedeni isebundan utanç duymaları. Akrabaları bu üzden onları kendi yıkım ve psikolojileriylebaşbaşa bırakmak zorunda kalıyorlar.Irak'ta kız kaçırma ve tecavüz olayları bir salgın hastalık gibi giderek yayılıyordu. 17yaşındaki Beyda Cafer Sadık adlı Iraklı bir kız, okula gitmek üzere çıktığı evine bir dahadönmedi. Her gün böyle onlarca olayla karşılaştıklarını söyleyen aileler, çaresiz birbekleyiş içindeydi. Saddam yanlıları veya mücahidler olarak tutuklanan Iraklı erkeklerintüm kadın akrabalarının da işgalci askerler tarafından alıkonulduğu biliniyordu. Şu anakadar kaydedilen resmi cinsel şiddet uygulamaları, ABD askerlerinin yaş sınırı

Page 118: netkırılmason

118

tanımadığını ortaya koyuyordu. Kayıtlardaki cinsel sömürüye maruz kalan en gençmağdure 9, en yaşlısı ise 64 yaşındaydı. (188)Irak'taki Amerikan işgal güçleri, 21Ekim 2003 günü Müslümanların manevi değerlerineyönelik çirkin bir davranışta bulundu. Bir ABD askeri, Iraklı bir kadının çantasındakiKuran-ı Kerim'i yere fırlattı. Irak'ta Petrol Bakanlığı'nda çalışan Zeynep Asım, ABDaskerlerinin, Bağdat'ta hükümete ait bir tesisin önünde örtülü bir bayanın çantasını askeriköpekle aramak istediğini, Emel Kerim adındaki kadının da çantasında Kuran olduğunuve köpeğin kendisinden uzak tutulmasını istediğini söyledi. Zeynep, bir ABD askerininçantadan Kuran-ı Kerim'i alarak yere fırlattığını ifade etti. Emel Kerim'in de bununüzerine kalabalığa dönerek, "Amerikan askerinin mukaddes kitabımıza hakaret etmesinemüsaade edecek misiniz?" diye sorması üzerine gösteriler başladı. ABD askerleri havayaateş açtılar. Diğer görgü şahidi Muhammed Cesim, Saddam Hüseyin dönemini arar halegeldiklerini söylüyordu. (189)

7. BALON: Kahraman asker Jessica yalanı tam bir balondu. The Washington Post, 23Martda esir düşen Jessica Lynch balonunu ilk şişiren yayın organıydı. Post'a göre,Jessica, ağır yaralarla kaldırıldığı Irak hastanesinden kurtarma operasyonu ile kaçırılmıştıve tim üyeleri düşman askerlerini vurmuştu. 19 yaşındaki Lynch, yakalanmadan öncekurşun yaarsı almasına rağmen düşman askerlerine silah sıkmaya devam etmişti.Arkadaşları ölürken o kahramanca çarpışıyordu. Sağ esir alınmaktansa ölene kadarçarpışmayı yeğlemişti. (190) Daha dramatik bir öykü yazan The New York Times,Lynch'ın 2. dünya savaşından beri esir alınan ve kurtarılan ilk kadın Amerikan askeriolduğunu yazıyordu.2 ay sonra 8 Haziran 2003'de yine New York Times'da Mitch Potter'ın yazdığı Lynch'ıngerçek kurtarılma öyküsü olayı daha komplike hale sokmuştu. Arka cephede beslemeünitesinde görev yapan Lynch'ı taşıyan araç yolunu şaşırarak bir çatışmanın ortasınadüşmüştü. Lynch, asla Rambo gibi savaşmamış, hatta tek kurşun bile sıkmamıştı.Çatışmada kurşun yarasıda almamıştı. Irak hastanesinde kötü muamele görmemişti.Kahraman kurtarıcılar, hastane kordidorunda çarpışarak onu kurtarmamış, düşman askeriöldürülmemişti. Tam tersine Lynch'ı time teslim eden Iraklı hastane görevlileriydi.Lynch'a Iraklı hastane görevlileri çok iyi bakmıştı. Iraklı hemşire uyuyana kadar başındaşarkı söylemiş, ona fazladan portakal suyu ve kurabiye vermişti. Lynch'ı Amerikalılarateslim etmek için gönüllü olmuşlardı, tim sadece paket teslimi almıştı. (191)Lynch, Amerikan hastanesinde tam iyileştikten sonra Amerikan medyası iyi bir balıkyakaladıkları düşüncesiyle peşinden koşmaya başlamıştı. Yarışı kazanan CBC oldu.CBC, Lynch'a kitap, konser ve Tv filminden oluşan bol dolarlı cazip bir paket sunmuştu.Lynch, artık medyatik bir kahramandı, Amerikan halkının kahramanlık öyküsüne ihtiyacıvardı. CBC tarafından Lynch'ın dilinden bir kitap yazdırıldı. İlgi çekmek için Lynch'aIraklı askerlerin tecavüzüne uğradığı söylettirilmişti. Oysa Lynch, hastaneyegötürüldüğünde tecavüz edilemeyecek kadar kötü durumdaydı. Iraklı hastane yetkililere,çok iyi baktıkları Lynch'ın attığı bu iftiraya çok üzülmüş, doğu misafir severliğineyapılan bu saldırıyı anlayanadıklarını söylemişti.

8. BALON: Amerikan medyasının tarafsız ve bağımsız olduğu yalanıydı. Matrix'de FoxTv ve CNN, Beyaz Saray'ın borazanıydılar. El Cezire, BBC, CBC ve Fransız Le Journaltarafsızlıklarını korumaya çalışmışlardı. Irak savaşına giderken FAİR'in yaptığı biraraştırmada izleyicilerin son üç haftalık periyotta yayımlanan 1600 Irak haberinde 25

Page 119: netkırılmason

119

defa fazla savaş yanlısı görüşle manipıle ediidiklerini ortaya konmuştu. Üniversiteler,think-thank kurumları, sivil toplum örgütleri konuşturulmamış; eski asker ve devletgörevlileri savaş için konuşturulmuştu. Bunlardan sadece yüzde 4'ü savaşa karşıydı.Kimse savaş karşıtı gösterileri haber yapmamış, göstericilere neyi protesto ettiklerisorulmamıştı. (192)MSBNC ve NBC, savaşta Iraklı sivillerin ölümünün normal olduğunu savunmuştu.Pentagon, bu sırada bu iki kanalın patronu Microsoft ile 470 milyon dolarlık anlaşmaimzalamıştı. NBC, daha sonra gsavunma sanayinin sözleşmeli şirketi General Electrictarafından satın alınmıştı. Bu şirket, Pentagonla milyar dolarlık savaş uçağı motoruanlaşması yapmıştı. ABC, 26 Nisan 2003'de verdiği Irak'ta kimyevi silah fabrikalarıyalanının ortaya çıkamsından sonra düzeltme yapma gereği duymamıştı.(193)İngiliz basını, Amerikan balonlarının söndürülmesinde büyük katkı sağlamıştı. TurkishTime'da Erem Kargül'ün sorularını cevaplayan Prof. Dr Haluk Şahin, İngiliz medyasınınABD medyası gibi davranmadığına dikkat çekiyordu. İngiltere'de Murdock’un gazeteleriBlair’i destekliyordu.. Büyük sermayenin, kitlelerin bir takım olayları nasıl gördüğünüirdelemekte ne kadar etkili olabileceğinin çok ilginç bir örneğiydi bu. Avustralya kökenlibüyük medya patronu Rupert Murdock dünyanın çeşitli yerlerinde medya organlarınasahipti. İngiltere’nin de en önemli medya organlarından bazıları Murdock’a ait.Bunlardan bir tanesi muhafazakarların sesi diyebileceğimiz London Times gazetesi.Pazar günleri çıkan çok etkili The Sunday Times gazetesi gene Murdock’un. Fakatbunların ötesinde her gün 5 milyona yakın satışı olan üçüncü sayfa güzeliyle Türkiye’detanınan ve solcu kesimler tarafından İngiliz proletaryasının gazetesi diye sınıflandırılanThe Sun gazetesi var. The Sun gazetesi Murdock’a ait olduğu halde sol partileridesteklemişti. London Times ve The Sunday Times ise muhafazakarları desteklemişti. Busefer Murdock’un gazeteleriyle birlikte Blair’i destekledi. Buna karşılık normal olarakmuhafazakarları destekleyen ve solcu olaylarla hiçbir ilgisi olmayan Daily Mirrorgazetesinin Blair’i topa tutarken, savaş karşıtı hareketin bir anlamda bayrağı halinegelmişti. İngiliz basınının diğer organlarında da savaşa karşı genellikle olumsuz bir tutumvardı. BBC gibi bir yayın kuruluşuna sahip olmanın avantajını İngiltere kamuoyu bir keredaha yaşamaktaydı. BBC World bir kamu kuruşu olmasına rağmen olabildiği kadartarafsız olmuştu. The Guardian, The İndepedent, savaşı en tarafsız izleyen organlarıydı. (194)

9.BALON: Irak savaşında ABD'ye destek vermeyen Fransa, düşmandı ve Irakla ticaribağlantıları olduğu için savaşa karşıydı. Bu ülkeye karşı takınılan düşmanca tavırrealiteyle örtüşmüyordu. Irak ihallesine katılacaklar listesine alınmayan Fransa'yagösterilen tepkiler komikti. ' French Fries' Beyaz Saray menüsünden çıkartılmış sonra adıözgürlük olarak değiştirilmişti. Bakan Rumsfeld'in Fransa ve Almanya'yı ' yaşlı Avrupa'olarak nitelemesi onur kırıcıydı. Senatör Giny Brown, 2. dünya savaşında Fransa içinölen Amerikan askerlerinin mezarının vatansever bir toprağa gömülmesini isteyecekkadar gerginliği tırmandırmıştı.Amerikalılardan Fransa yerine İngiltere'ye tatile gidilmesi isteniyordu. Fransızşaraplarının tuvalete dökülmesi, Fransız restaurantlarının saldırıya uğraması, Fransızgazatecilerin gözaltına alınması, Manhattan'da sahibi Fransız olan Sofiet otelindekiFransız bayrağının indirilmesi haberlerde abartılarak verildi. Fransız peynir satıcısıFromage.com yüzlerce tehdit e-maili almıştı. Fransız yoğurdu ve hardalıda hedefteydi.ABD'de 650 bin Fransız yaşıyordu ve 5. büyük yatırımcısı Fransa idi. Fransa olmasa

Page 120: netkırılmason

120

ABD bağımsızlık savaşını kazanamazdı. Yüzde 90 oranında general Washington'unkullandığı barut Fransa'dan gelmişti. New York'taki özgürlük heykeli Napolyon'unhediyesiydi. Loisina'yı ABD'ye Fransa, 1805'de 4 milyar dolara satmıştı.Irak'la en fazla ticareti yapan ABD idi. Irak petrolü savaş öncesinde yüzde 40 oranındaABD'ye satılırken Fransa'nın payı sadece yüzde 8 idi. Savaş öncesi Rusya, Çin veFransa'nın Irak petrolünü çıkarttıkları, işgalden sonra hava aldıkları ise doğruydu.Fransa'ya 'yaşlı Avrupa' diyen Donald Rumsfeld, 1983'de Bağdatda Saddam ile el sıkışanve Irak'a kimyevi silah satılmasında öncü olan isimdi. Hatta 1970'lerde Detroit'in manevianahtarının Saddam'a verilmesinde başrolü oynamıştı. Amerikan halkı, Rumsfeld'in fenahalde dolduruşuna gelmişti. Dolduruşa getiren paronaya ateşle giden medyadan başkasıdeğildi. (195)

10.BALON : Irak'ın ve El Kaida'nın ABD'de Şarbon taaruzua geçtiği balonunuAmerikalılar oldukça ciddiye almıştı. Bacillus anthracis' bakterisinin yolaçtığı şarbon(antraks) hastalığı koyun, sığır, keçi, domuz ve diğer hayvanlar dahil, birçok hayvandagörülür; solunum, sindirim ve deri yoluyla bulaşan hastalık, insanlarada geçebilirdi.Şarbon hastalığı en çok hayvancılıkla uğraşanlarda, hayvan besleyen kişilerde, kasaplarve veterinerler de görülüyordu. Hastalığa yol açan bakteri, doğal şartlarda 15 yıl kadaryaşayabiliyordu. Şarbon hastalığı için en etkili ilaçlar Cipro, Ciproxin, Ciflosin veSifloks. Koruyucu olarak kullanılan aşı ise dünyada sadece ABD, İngiltere ve Rusya'daüretiliyordu. Hastalığın belirtileri bir hafta içinde ortaya çıkıyordu. Yüksek ateşle, soğukalgınlığı gibi başlayan hastalık ciddi solunum zorluklarına neden oluyordu. Şarbonbelirtilerin başlamasından 24 saat sonra öldürüyordu. Bu yüzden antibiyotik kullanımındahiç gecikmemek gerekiyordu.ABD’de tüm kuruluşları ve halkı diken üstünde tutan şarbonun, “yerli” olduğu kısasürede anlaşılmıştı. Bilim çevreleri,saldırılarda kullanılan bakteri türünün, Irak veyaSovyet yapımı değil, ABD’de uzun yıllar üzerinde kullanılan “ames” türü olduğunuaçıklarken, siyaset bilimciler aşırı sağcı Amerikan örgütlerine dikkat çekiyordu.Amerikan bilim dergisi New Scientist’te yayınlanan Debora MacKenzie imzalı makalede,“şarbon saldırılarında kullanılan bakteri, ABD’nin kendisinin 1960’larda şarbon silahıyapmak üzere kullandıklarıyla aynı, ya da onun çok benzeri deniyordu. Bu tür, Irak’ın yada eski Sovyetler’in kullandıklarından değildi.; Başkan Bush’un İç Güvenlik DanışmanıTom Ridge ve FBI 'da bunun “ames” türü olduğunu doğrulamıştı.Biyolojik silah uzmanı Ken Alibek’in de görüşlerinin yeraldığı makale de, “ames”türünün hem öldürücü hem de herhangi bir ülkeyle bağlantı kurulmasını olanaksızkılacak şekilde “basit yapılı” olduğunu belirtiyordu. Alibek, eski Sovyetler’de ve Irak’taüretilen şarbon türlerinin bilindiğini ve bunlar içinde “ames” türü olmadığını; bu türünABD’de üretilenlerle aynı ya da çok benzer olduğunu anlatıyordu. Alibek, saldırılardakullanılan şarbon sporlarının, havada kolayca dağılmayı ve solunum yoluyla bulaşmayısağlayacak kimyasal maddelerle karıştırılmadığına da işaret ederek, şarbonu biyolojiksilah haline getiren şeyin bu yöntem olduğunu söylüyordu. Bu açıklamalarının sonundaAlibek, bu şarbon saldırılarında bir devlet parmağı bulunduğuna inanmadığını ekliyordu.Çünkü, ona göre, bunları yapmak için bir devletin sağlayabileceği altyapıya gerek yok;çok basit ekipmanlar ve malzemelerle yapılabilirdi bu saldırılar. Onlarca ihbar vehastalığa yakalandığı söylenen onlarca insan içinden, yalnızca 3 kişinin hayatınıkaybettiğini hatırlatan Alibek, “biyolojik terör”ün çok daha büyük etki yapacağınıdüşünüyordu. Makalede, şarbonun DNA’larının bir bölümünün sürekli değişim halinde

Page 121: netkırılmason

121

olduğu bilgisine de yer verilerek, bu yüzden binlerce şarbon türü olabileceği ve birininnereden türediğini anlamanın araştırma gerektirdiği aktarılıyordu. Kuzey ArizonaÜniversitesi’nde böyle bir araştırma yapılmış ve şarbonun kaynağının kesin olarakanlaşılmıştı. ( 196)23 Ekim 2002’de Alman Junge Welt gazetesinde Harald Neuber imzasıyla yayınlananhaberde de, şarbonun Amerikan malı olduğu görüşü savunuluyordu. Burada, “ames”bakteri türünün 1980 yılında Ulusal Veteriner Laboratuvaları’nda hasta bir inektenalınarak, incelenmek üzere Maryland-Frederick’teki bir askeri laboratuvara gönderilmişolduğu haber veriliyordu. Kaynak olarak ise, Iowa Eyalet Üniversitesi’nin açıklamalarıgösteriliyordu. Ordu yetkililerinin, -politikacıların aksine- şarbon saldırıları konusundaherhangi bir ülkeyi ya da Usame Bin Ladin’i suçlamaktan geri durduğuna işaret edenhaber, Berlinli siyasetbilimci Thomas Grumke’un görüşlerine başvuruyordu. Grumke, buolayların büyük ihtimalle Amerikalı aşırı sağcı örgütlerin işi olduğunu düşünüyordu.1995yılında, “Aryan Nation” (Saf Ulus) adlı sağcı örgüte üye bir grup mikrobiyoloğun, çalıntıveba virüsleriyle yakalandığını hatırlatan Grumke, 1998’de ise “Christian Identity”(Hıristiyan Kimlik) adlı grubun, şehirlerin içme suyu kaynaklarını siyanürle zehirlemeplanlarının açığa çıkarıldığını anlatıyordu. ( 197)ABD'de şarbon paniği devam ederken The Washington Post gazetesinin, Beyaz Saraykaynaklarına dayanarak, Beyaz Saray personeline, 11 Eylül terörist saldırılarının olduğugece henüz şarbon vakaları ortaya çıkmadan, şarbona karşı dayanıklı antibiyotik olanCipro'yu dağıttığına ilişkin haberi tartışma yaratmıştı.Aralarında, ABD BaşkanYardımcısı Dick Cheney'nin de bulunduğu pek çok yetkiliye Cipro dağıtılırken, ilacıkimlerin kullandığı ise bilinmiyordu. Henüz şarbonun izi yokken Beyaz Saray'ın aldığıbu önlem ise, ''Beyaz Saray, şarbon tehlikesinin önceden farkında mıydı?'' sorusunugündeme getirmişti.Washington Post, ''daha ölümcül olması için şarbon bakterisininhavada asılı kalmasını sağlayan kimyasal maddeyi sadece ABD, eski Sovyetler Birliği veIrak'ın üretebildiğini'' haberleştirmişti. (198)

11. BALON: Üsame bin Laden'in eylemleri üstlendiğine dair görüntüleri içeren kasetleilgili yazılanlar kitap oluşturacak bir yoğunluktaydı. Kaset savaşları olarak tarihe geçenbalonu ABD Psikolojik Harp Dairesi üretmişti. 17.12.2001 tarihli Yeni Şafakgazetesinde Taha Kıvanç, Ladin'in ortaya çıkartılan sahte kasetlerini mercek altınaalıyordu. Matrix'in onbaşısı George W. Bush ve savunma bakanı Donald Rumsfeld gibi,"Bu kaset gerçektir, sahte olduğunu düşünenler hastadır" görüşünde olanlar, ya da İngilizdışişleri bakanı Jack Straw gibi daha kaseti görmeden "Sahte olamaz" diyenler oldu;ancak, Batı basınında konuyu işleyenler arasında Türkiye'deki 'peşin teslim' manzarasısergileyen pek az yazar çıktı. Bu konuda kalem oynatanların önemli bir bölümü, yakasetin 'düzmece' olduğuna inandığını yazdı, ya da görüntü doğru olsa bile "Söyledi" diyeBin Laden'e atfedilen sözlerden duyduğu kuşkuyu dile getirdi...Bugünün teknik imkânlarıyla düzmece kaset üretmek zor değildi. Batılı kaynaklar,Hollywood'ta düzmece video yapabilecek en az 20 teknik adam bulunduğunu ilk gündenyazmışlardı. 15 yaşındaki bir lise öğrencisi iki saat çalışarak Bush'a Beyaz Saray'da biraçıklama yaptırmış; görüntüler Celalabat'ta bulunan kasetten daha net ve sözler de dahaiyi anlaşılıyordu.. 15 yaşında bir öğrenci iki saatlik çalışmayla bunu başarabiliyorsa,Hollywood neler yapmazdı?ABD'de devlet kanalı denilmeye en yakın televizyon olan C-SPAN'ın, kasetyayınladıktan hemen sonra düzenlediği telefon anketinde, izleyen her üç Amerikalı'dan

Page 122: netkırılmason

122

birinin, kaset için, "Galiba dandik" tepkisi verdiği görülmüştü. El-Cezire televizyonunundüzenlediği benzer bir ankette, oy kullanan 900 kişinden yaklaşık yüzde 82.5'i de,"Düzmece" cevabını vermişti..İnsanların kuşku duyması için sebep çoktu. Daha önceki bütün mülâkatlarda, "Eylemlerisiz mi planladınız?" sorusuna muhatap olduğunda, Bin Laden, kategorik olarak redcevabı veriyordu. Bu kasette ise, güle oynaya eylemlerin sorumluluğunu üstleniyordu.Kasetin 2001'in 9 Kasım günü Kandahar'da çekildiği üzerine vurulan tarihten belliydi;Kandahar'ın üzerine yoğun bomba düştüğü bir günde gülebiliyordu Bin Laden. Öncekibütün mülâkatlarda kolundaki saat dışında ziynet eşyası taşımayan Bin Laden'in sağ elineyüzük taktığı görülüyordu.ABD yönetimi, Celalabad'ta bulunan bu kasetten önce, el-Cezire'nin elinde de Üsame binLaden'in eylemlerin sorumluluğunu üstlendiği bir kaset olduğunu duyurmuştu. Sonra neolduysa o kaset yayınlanmadı. Meğer, ABD başkan yardımcısı Dick Cheney özel olarakel-Cezire'nin merkezinin bulunduğu Katar'a gidip Emir'den, "Lütfen aracı olun,yayınlamasınlar" talebinde bulunmuştu. O kaseti görenler, "Düzmeceydi" demişlerdi..Vurulan ikiz kuleler görüntüsünden sonra ekranlarda en çok karşımıza çıkan görüntü,elinde otomatik silâh tutan Üsame bin Laden görüntüsü ya; o görüntüden Bin Laden'inağır biçimde 'solak' olduğu anlaşılıyordu. Oysa, el-Cezire'ye sızdırılan 'düzmecekaset'teki Bin Laden'i oynayan kişi, mülâkat boyunca, mikrofonu sağ elinde tutuyordu.ABD, belli aralıklarla daha önceden doldurulduğu açıklanan kasetler gündeme getirerek,terör korkusunu pekiştiriyordu. ( 199)El Cezire'nin Mısırlı yöneticisi Yosri Fouda kaset savaşlarını şöyle anlatıyordu: "11 Eylülile birlikte bir propaganda savaşı başladı. 11 Eylül ile 7 Ekim tarihleri arası, ABD'ninpropaganda savaşının etkili olduğu tarihlerdir. Bu tarihler arasında Bush konuştu, 'Ladinbaş şüphelidir' dedi, Blair konuştu, 'Suçlu belli, şüphe yok' dedi. 7 Ekim'de ise, Bin Ladinkaseti yolladı bize. Na yaparsınız bu durumda? Bir tarafta Başkanlar, Başbakanlar arayıpkasetin yayınlanmamasını istiyor; öte yandan da, 'Bizimle misiniz, yoksa değil misiniz?'diye dünyayı taraflılığa çağırıyorlar. Bu gazeteciliğin doğasına aykırı. Bizim için'Düşmanın propagandacısı' deseler de yayınladık kaseti. Beklediğimizin çok üzerinde birbaşarı oldu. Birden bire spot ışıklarının altında kaldık. Batı'da insanlar aniden Müslümanbir Arap kanalı olduğunu öğrenerek korktular. 'Araplar kanal yönetebilir mi?' 'Kamerakullanabilir mi?'soruları soruldu...Çok ilginç bir dönemdi Sözle, tehditle susuturamayıncabaşka yöntemler de kullanıldı; hele hele savaş sırasında. Nitekim, Kuzey İttifakıaskerlerinin Afganistan'a girmesinden sonra bombalanandı El Cezire binası... "Önce çokinanmadık bunun bilinçli yapıldığına. Ancak, sonra öğrendik ki, bize çok uzak olmayanBBC ofisinde çalışanlardan o saatlerde iş yerini terk etmeleri istenmiş."Usame Bin Ladin kasetleri nasıl ulaştırmıştı kanala? Kasetleri yayınlama kararı nasılalındı?.. Usame Bin Ladin'in geniş bir halkla ilişkiler ekibi olduğunu ve kasetlerin bukişiler tarafından kanala ulaştırıldığını anlatıyordu Fouda. Gazeteciyi en çok şaşırtan şey,yayınladıkları ilk Bin Ladin kasetinin ellerine geldiğinde tüm haber değerlerini taşıyorolmasıydı. "Bu kaset sadece bizim değil, o gün dünyadaki hangi kanalın eline geçseyayınlaması gerekirdi. Oysa biz yayınladık diye teröristlerin propaganda aleti dedilerbize. Aynı dönemde CNN'in ekranında ABD bayrağı dalgalanırken, biz sadece habercilikyapmaya çalışıyorduk. İşin daha komik yanı, daha sonra biliyorsunuz bir başka Bin Ladinkasetini 'haber değeri taşımıyor' gerekçesiyle yayınlamadığımızda, bu sefer de 'vay nedenyayınlamıyorsunuz?' diye suçlandık." diyordı Fouda.El Cezire gerçekten de Arap dünyasında kültürel bir devrim yaratmıştı. Bir çok Arap

Page 123: netkırılmason

123

ülkesindeki TV kanalları El Cezire'yi taklit etmeye, bu kanaldaki yayınlara benzerprogramlar üretmeye başlamıştı.Yosri Fouda'ya göre 35 milyonluk Arap izleyici kitlesiüzerindeki sorumluluk onlara yetiyordu ve CNN gibi tüm dünyaya seslenen bir kanalolmak gibi bir iddiaları, istekleri yoktu. Ama, Ortadoğu ile ilgili bir durum söz konusuolduğunda, her zaman CNN'in karşısında bir El Cezire olduğunu da hesaba katmasıgerekiyordu. ( 200)Celalabad'ta bulunan kasetin 'gerçek' olduğunu savunanlar, "CIA Hollywood'ayaptırsaydı zihinlere kuşku üşüştürecek biçimde yapmaz, el-Cezire aracılığıylayayınlatırdı" diyorlardı. Amerikan televizyonlarında gösterilen Clinton başı altına monteedilmiş şarkıcı gövdesi biçiminde bir sigorta şirketi reklâmında 'Forrest Gump' filmindeyetişkin Tom Hanks, kendisi bebekken bir siyasi suikastta hayatını kaybetmiş BaşkanKennedy ile el sıkışıyordu. Bunları beceren Hollywood, bir reklâm filminde de, JohnWayne'in eline ölümünden çok sonra çıkmış bir markanın bira bardağınıyerleştirebilmişti. .İngilitere'de yayımlanan The Independent gazetesinde 9 Kasımda Andrew Gumbelimzalı çıkan haberde, Bush'un yüzünü kızartmayan yalanları bir CIA uzmanınıngözlemlerinden ele alınarak, yol açan hasarın ABD'nin tüm dünyada inanırlığını tükettiğive onarımı mümkün olmayan bir konuma getirdiği savunuluyordu. 27 yıldır CIA'dauzman olarak çalışan Ray McGovern, ABD tarihinde hiç bir ABD Başkanı'nın Bushkadar rahat yalan söylemediğine dikkat çekerek, ' Bush her türlü yalanı her zamansöylüyor. Güvenirlikte bir kural vardır. Eğer fahişelik yaptığınız ortaya çıktıysa neyapsanız bu damgadan kurtulamazsınız. Son aylarda Irakta olanları izlemekle kızınızatecavüz edilmeye başlandığını görmek aynı şey. ' diyordu.Nixon döneminde Dışişleri Bakanı Kissinger'i besleyen en önemli kaynak olanMcGovern, Reagan döneminde ise başkana günlük güvenlik brifikleri vermiş tecrübelibir CIA emeklisiydi. Şu anda emekli CIA ajanlarının üyesi olduğu Veteran IntelligenceProfessionals'da eski günleri yadedip, ABD'nin sürüklendiği uçurumu esefleseyrediyordu. Mesela şunları algılamıştı:Bush'un Saddam'ın El-Kaida ile bağlantısı ve Irak'ta kimyevi-biyolojik-nükleer silahlarbulunduğu yalanı, havaya uçtu gitti. Yalanlara herkese alıştı, artık kimse savaşgerekçelerini tutarsızlığını, adil olmayan girişim haksızlığını sorgulamıyor. Vietnamsavaşına 11 Aralık 1961'de giren ABD'nin 17 binlik asker sayısını 130 bine çıkartmakiçin 18 ay süren yalan haber kampanyası düzenleyen dönemin ABD Başkanı LyndonJohnson, bile Başkan Bush'dan daha az yalan söylemişti. Bush , ABD halkını kurgulanansenaryolarla İngilizce tabirle 'make believe' yaptırdı; Türkçe tabirle ' Yalandankandırdı'... Yalan olduğu belli yalanları savundu. Eskiden Amerikalılar başkanlarınınsöylediklerine bazen ' strange' gelsede inanırlardı, mutlaka bildiği gizli bir bilgi vardırdiye düşünürlerdi. Eski ABD başkanları masum yalanlar söylerlerdi, hiç biri Bush gibiacaba şimdi ne yalan söyleyecek diye dinlenmezdi. Hepimiz Bush konuşunca bununaltında başka birşey var diye bakıyoruz. Bahsedilen ülke Irak değilde başka ülke olsaydıfarklı yaklaşırdık, ayrımcılık yapmazdık.McGovern, ABD Başkanı, CIA ve cumhuriyetçilerin o kadar fazla inandırıcılığınıkaybettiğine inanıyorki, hasarın tamiri mümkün değildi. ABD Başkanı Bush değiştirilse,CIA Başkanı görevden alınsa bile ABD'nin kaybettikleri yerine konamazdı. Bushyönetiminin yol açtığı hasarı, ne politikacılar nede istihbaratçılar düzeltebilirdi. Skandalınbu noktaya gelmesinde CIA'da son yıllarda yaşanan yozlaşmanın payı büyüktü. Herkessağır, kör olmuştu sanki.. ABD medyasının yalanlara gözyumması ve Bush'un söylediği

Page 124: netkırılmason

124

yalanların yalan olmamasını arzu etmesi ayrı bir skandaldı. Özgürlükçü ABD medyası,tarafsızlığını, güvenirliğini Bush yönetimin uydurduğu yalanlara destek vererekyitirmişti. Eski CIA ajanı pek çokları gibi eski Amerikasını arıyordu. ABD medyasıeleştirilere, muhaliflere kulaklarını tıkadı, gözleri görmez oldu, kendi vicdanını, ruhunusattı, kredisini bitirdi.( 201)Son kaset bombası 1 Aralık 2002'da patlatıldı. El Kaide lideri Usame bin Ladin'inyardımcısı Eyman El Zevahiri'nin,El Cezire Televizyonu'nda yayımlanan konuşmabandında, 'Amerikalıların ve müttefiklerinin her yerde hatta kendi ülkelerinde bileenselerindeyiz" ifadesini kullanmasını ABD'de alarm düzeyinin 11 Eylülden beri ilk defa'turuncu'ya yükseltilmesinde etkili olmuştu. Terör alarm düzeyi, yeşil, mavi, sarı, turuncuve kırmızı olmak üzere 5 kademeden oluşuyordu. Alarm düzeyi saldırın hemen olacağıya da başladığına işaret eden 'kırmızı'ya ise hiç çıkarılmamıştı.Güya İstihbarat servislerinin elde ettiği bilgilere göre, New York, Washington ve Batısahilinde bazı şehirlerde El Kaide'nin 11 Eylül'deki gibi uçakla eylem yapmayı planladığıanlaşılmıştı. Bu nedenle barajlar, köprüler, nükleer santrallar, kimyasal tesisler ile halkınkullanımına açık metro gibi hedef olmasından kaygı duyulan alanlarda önlemleralınmıştı. Havaalanları, sınırlar ve limanlarda güvenlik önlemleri artırılmış, Kanada veMeksika da sınır güvenliği için uyarılmıştı. ( 202) ABC gibi Amerika'nın önde gelentelevizyon kanalları, saldırı halinde halkın yapması gerekenleri öğreten sürekli "terörehazırlık" yayınları yapıyordu. 2004 yılına ABD, yine terör havası estiren medyatik birbalonla girmişti. El Kaida bağlantılı olduğu ileri sürülen El Liva- Sancak adlı websitesinden tatile çıkan gemilere, Los Angales, Washington ve New York'a saldırıyapılacağı balonu üfürülüyordu.Matrix'in medyatik balonları insanları terör paronayağı haline getirmişti. Yalan makinesihaline getirilen medyayı kullanan Matrix, gazetecilik mesleğini ayaklar altına almış,korku pompalıyordu. El Kaida'nın saldırı düzenleyeceğine ilişkin hergün yeni balonlarpiyasaya sürülüyordu, yalan bombardımanı altında bunalım geçiren Matrix vatandaşları,hala yalanlara inanıyor, El Kaida'nın Alaska'da petrol tesislerini vuracağı balonunu bileciddiye alıyordu.12. en büyük balon Ladin’in 3 Mayıs 2011’de Pakistan’da infaz operasyonu ile öldürülesiydi. Bu yalanın balonunu son bölümde patlatacağız.

Page 125: netkırılmason

125

CHAPTER 10

MATRİX'İN ISKARTA KORKULUĞU SADDAM

Saddam, ilk kez 1959 yılında Irak devlet başkanı Kasım’a düzenlenen suikast ile isminiduyurmuş, o zaman da batı dünyası tarafından “komünist” olarak damgalanmıştı.Saddam, o zamanlar bugün de iktidarda bulunan ve politik bir yapıdan ziyade bir mafyaörgütlenmesini andıran Baas Partisi’nin üyesiydi. Baas Partisi 1963’te iktidarı elegeçirdiğinde, milisleri derhal “gerçek” komünist avına çıktı ve binlercesini öldürdü. CIAo zamanlar Baas’a istenmeyen kişilerin listesini gönderiyordu.1963 yılında Saddam'ın partisi BAAS bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. Bu darbedebağımsız davranan hükümetten kurtulmak için CIA darbenin organize edilmesindeyardımcı oldu. Ardından da Irak Komünist Partisinin üyelerinin kitlesel tutuklamalarınıda içeren terör eylemlerini destekledi.1968 sonrasında Saddam Hüseyin Irak’ın ikinciadamı konumuna yükseldi. Devlet yönetimi o zamanlar da antiemperyalist bir görüntüçizmeye çalışıyordu. Ancak 1970 yılının “Kara Eylül”ünde komşu Ürdün kralı FilistinKurtuluş Örgütü’ne saldırdığında, Ürdün’de konuşlanmış 15.000 Irak askeri, binlerceFilistinlinin katledilmesini hükümetin emriyle sadece seyretti.1975'de Irak petrollerini millileştirerek başına geçen Saddam, bu döneme kadar petrolleriişleten İngilizleri şok etti. OPEC'in kurulmasına öncü olan Saddam, en can alıcı darbeyimillileştirme ile vurmuştu. 1979'da tek adam olan Saddam, ABD'ye arkasını yasladı veArap dünyasında silahlandırılan tek korkuluğa dönüştü. Silah alması için Saddam'a krediaçılmasında yardımcı olan Amerikan Merkez Bankası idi.Filistinlilerle dayanışma söylemleri, büyük güçlere karşı Arap birliğini sağlama çabasıgibi sadece boş bir vaatten ibaretti. Irak Baas Partisi’nin Suriye Baas Partisi’ne duyduğudüşmanlık o kadar büyüktü ki, Saddam Hüseyin 1980 yılında Suriye’yle ittifak yaptığıgerekçesiyle FKÖ önderlerini öldürtmekten bile çekinmedi. Bütün kariyeri ABD'nindesteğiyle gerçekleşti. ABD, İran Şahı Pehlevi'nin 1979'da iktidarı kaybetmesininardından İran'a karşı Irak'ı destekledi. Saddam rejimi, Halepçe'de 5.000 Kürtün kimyasalbombalar kullanılarak öldürürken ABD'nin desteğini alıyordu. ABD, Kuveyt'i işgal edenekadar Irak'taki Saddam rejimini destekledi ve silahlandırdı.1980 yılında Irak İran üzerine yürüdü ve zalimliğiyle Birinci Dünya Savaşı’nı aratmayanbir savaşa neden oldu. Birleşmiş Milletler bu saldırı karşısında ses çıkarmamayı tercihetmişti. 1979 İran Devrimi’nin önüne set çekilmesi, batının tam istediği ve beklediği birgelişmeydi. ABD, İranlıların durumu hakkında Irak’a uydulardan aldığı bilgileri bileaktardı. Irak ordusu bu bilgileri, sonrasında Irak Kürtlerine de yönelteceği kimyasal silahsaldırılarını gerçekleştirmek için kullandı. Irak bir anda dünyanın 4. büyük askeri gücühaline geldi, kazançlı çıkan petrol dolarları ile beslenen ABD, İngiltre ve Fransa'nın silahsanayileriydi.ABD, İran savaşına bizzat katıldı. ABD deniz kuvvetleri, 1988 yılında İran’a ait birAirbus uçağını düşürdü ve yüzlerce kişinin ölümüne sebep oldu. Bu yardım sayesindeSaddam İran’ı mağlup etmeyi başardı. Ancak uzun süreli savaş nedeniyle geride büyükbir borç yükü kalmıştı. Saddam, petrol ve para elde etmek için birliklerini Kuveyt’esoktu. ABD büyükelçisi, sınır anlaşmazlıklarının Arapların kendi aralarında çözmelerigereken bir mesele olduğunu söyleyerek, Saddam’ı tuzağa düşürdü. Ancak birliklerinKuveyt’e girmeleriyle birlikte o zamanların Başkan Bush’u, ansızın Saddam’ın “yeni

Page 126: netkırılmason

126

Hitler” olduğunu ilan etti. 1990 yılında komşu Kuveyt'i işgalinden beri batı onun teröristolduğunu söyledi, önce değil...George W Bush demokrasinin çıkarları için terörizme karşı mücadele ettiğini iddiaediyordu. Ancak bunu iddia edenlerin geçmişi lekeliydi.Oğul Bush'u yöneten Baba Bush1960'lı yıllarda Vietnam savaşı sırasında CIA ajanı olarak çalıştı. Bu savaşta 2 milyonsivil ölmüştü. Kitle katliamları ve terör olaylarından CIA sorumlu tutulmaya başladığıdönemde CIA'nın başındaydı. 1973 yılında Şili'de gerçekleşen darbede CIA ciddi bir rolüstlenmişti ve bir yıl sonra yine CIA'in yardımlarıyla gerçekleşmeye başlayan AkbabaOperasyonları ile Latin Amerika'daki muhalif liderler öldürülmüştü. Akbaba Operasyonuile Arjantin ve Şili'de örneğin sendikacılar uçağa bindirilip okyanusun üstünde uçaktanatılıyorlardı. Baba Bush'un son faaliyeti ise 1991 yılında gerçekleşen Körfez Savaşı ileçoğu yaşlı ve sivil olmak üzere 150.000 kişinin uçaklarla yapılan 12.000 sorti ileöldürülmesi oldu.Russ W. Baker'in Colombia Journalism Review (CJR)'in Mart-Nisan sayısında yer alan 'Saddam Hussein - A CIA Puppet? ' adlı yazısında Bush'un Irak'a kimyevi silah satmasıişlemiş ve bunun adına ' Irakgate' demişti. Atlanta Branch of Italya'nın en büyük bankasıBanca Nacional del Lavoro, 1985-1989 arasında Saddam'a 5 milyar dolarlık kredi açmışve teminat olarakda Bush'un devlet başkanı olmadan önce Saddam için verdiği güvenmektubunu geçerli saymıştı. Çünkü Bush, Amerikan Merkez Bankası ve TarımBakanlığı'ndan 2 milyar dolarlık teminat göstermişti. Saddam tabi un almamıştı buparayla, Sarin gazı gibi kimyevi silahlar almıştı. Banka Komitesi Evi BaşkanıDemokratlardan Henry Gonzales, soruşturma açılması için sesini yükseltmese olayıkimse duymayacaktı. Senatörün arabası bu girişimden sonra kurşunlandı ve susturuldu.1989'da ABD Dışişleri Bakanı James Baker ve Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz, ortakbasın toplantısında Irak'a ABD'den bir milyar dolarlık hibe yardımı yaptığını açıkladı. Buparayla Saddam İngiltere'den yine silah aldı. Bu konuda Times'da bir yazı dizisiyayımladı. 1988'de ABD'li bir firmanın Irak'a 19 konteyner Anthrax mikrobu gönderdiğibelgelere yansıdı. ABD, İngiltere ve İtalya resmen diktatör Saddam atına oynadılar.Körfez savaşında esir alınan Iraklıların öldürülmesi emrini veren ve savaş suçlusu sayılanBush halen yargıdan kaçıyordu. (203)Başkan yardımcısı Dick Cheney, Baba Bush'un savunma konusunda danışmanlığınıyapan ve Körfez savaşını itmede öncelikli rol oynayan, savaş yanlısı bir politikacıydı.Savaş yanlısı olmasının sebebi, hem kendisinin hem de eşi Lynn Cheney'in iki büyüksilah şirketinin yönetim kurulu üyeleri olmalarıydı. Irak'a silah satan kendi şirketi idiydi,Irak'ta yakılan petrol kuyularını söndüren Amerikan firması Halliburton'un eski yönetimkurulu başkanıydı.Dışişleri Bakanı Colin Powell, Baba Bush zamanında genelkurmay başkanı olarak Iraksavaşını yönetti. 1969 yılında Vietnam'ın My Lai köyündeki çoğu yaşlı, kadın ve çocukolan 400 kişinin katledilmesinden sorumluydu. 1989 yılında Panama'da 10.000 sivilinöldürülmesiyle sonuçlanan ABD işgalinin liderlerindendi. Bugün ise medyada barışçılbiri olarak lanse ediliyordu.CIA, Saddam gibi diktatörleri seviyordu. Çünkü tek bir adamla iş pişirip politikayürütmek demokrasi ile uğraşmaktan daha kolaydı. Örnekleri az değildi. Mesela GeneralNoriega, Mart 1993'de CIA'nın yardımıyla Panama'nın diktatörü oldu. Zaten 1967'denberi CIA adına çalışıyordu. 1972 yılından beri uyuşturucu ticareti ile uğraştığıbilinmekteydi. Baba Bush'un CIA başkanlığı yaptığı dönemde Panama gizli servisibaşkanlığına yükselmesi CIA tarafından desteklendi. 1980'ler boyunca Orta Amerika'da

Page 127: netkırılmason

127

muhaliflere ait bilgiler topladı. Kontr-gerilla saldırılarının CIA adına yapılmasındaanahtar kişiydi. Baba Bush 1983'de Panama'da Noriega'yı ziyaret etti. Ancak ABD'ninçıkarlarıyla çatışmaya girdiği için 1989 Aralık ayında ABD ordusu tarafından 10.000sivilin ölümüne yol açan bir operasyon ile iktidardan indirildi.Slobodan Miloseviç, ABD'nin yine zorba olarak tanımladığı ve savaş açtığı Sırp liderdi.1989 yılında iktidara geldiğinde batı dünyası tarafından memnunlukla karşılanmıştı.Amerikalı diplomat Richard Holbrooke tarafından "iş yapılabilecek bir adam" diyetanımladığında Miloseviç Arnavutlara karşı baskısını yoğunlaştırıyordu. 1995 yılındaimzalanan Dayton anlaşması ile Bosna savaşı sonlanırken Miloseviç'in Sırbistan'da,Tudjman'ın da Hırvatistan'daki yeri sağlamlaştırılmış oldu. ABD, 1999'da Kosova'da ona' Dur' dedi. Sırbistan bombalandı ve Mıloseviç 1.5 milyar dolara satın alınmış kendi halkıtarafından teslim edildi. Bugün Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanıyordu.Irak'a demokrasi getireceğiz diyenler ' kukla bir yönetim' iktidara getirecekti . Artıkmoda diktatör yerine daha ılımlı Afganistan'daki Karzai gibi Amerikan eğitimi almışkuklalardı. Demokrasi dedikleri buydu. Irak, 1998 yılından bu yana BM silahdenetçilerini ülkesine sokmamıştı. ABD ve İngiltere'nin yıllardır yürüttüğübombardımana rağmen kararından caymamıştı. Irak bu tavrını iki gerekçeyle açıklıyordu.Birincisi, Bağdat, BM tarafından görevlendirilen silah denetçilerinin Amerika hesabınacasusluk yaptıklarına inanıyordu. İkincisi, BM silah denetçilerinin Bağdat'a geridönüşünü, 1991 yılından bu yana uygulanan ambargonun kaldırılması şartına bağlamıştı.CNN'de yapılan tartışmalarda Cumhuriyetçiler, 1998'de yapılan denetmelerde atombombası bulunamamasını denetleme görevini yapanların gönüllü çalışanlar olmasınabağlaması Demokratları kızdırıyordu. Clinton'u resmen beceriksizlikle suçluyorlar ve 4yıldır Saddam'ın atom bombası ürettiği tezi üzerinde duruyorlardı. Demokratlar,1998'deki son denetlemeden sonra Saddam'ın nükler silah ürettiğine inanmıyorlar veClinton'a da toz kondurmuyorlardı.Irak'ın silah denetçilerinin Amerika hesabına casusluk yaptıklarını 1997 yılında silahdenetçileri komitesinde görevli uzman Scott Ritter da kabul ediyordu. Ritter, CNNtelevizyonunda Silah Denetçileri Komite Başkanı Richard Butler'la katıldığı Newsnightprogramında, Komite üyelerinden bazılarının, açıktan açığa Irak'a ait gizli bilgileri veözellikle de Saddam Hüseyin'in sığınaklarına ilişkin bilgileri CIA'ya ulaştırdığınıaçıklamıştı. Bu gerçeği Ritter kitabı “Irak’a Savaş- Bush Yönetiminin Bilmeniziİstemediği Gerçekler”(Metis yay.2002) kitabında da yazmıştı.Kitabında özetle, “Saddam, İran savaşında tamamen bizim bilgimiz dahilinde, bizimsilahlarımızla, paramızla ve askeri istihbaratımızla savaş meydanında kimyasal silahkullanmıştı. ABD, Körfez Savaşı sırasında Saddam Hüseyin’i devirmedi ve Iraklıisyancıların Saddam’ı devirme girişimlerini de engelledi.' diyen Ritter, nereden bakılırsabakılsın Saddam Hüseyin'in ABD tarafından yaradılmış bir canavar olduğunun altınıçizmişti..Ritter'in Saddam ve savaş ile ilgili realist yaklaşımı şöyleydi: Bir canavarın yaratılmasınayardım ettik ve onunla birlikte yol aldık. Irak’a savaş Ortadoğu’da öylesine büyük biryangın başlatacak ki, teröre karşı savaş kontrolden çıkacaktır. Amerika’ya yeni teröristsaldırılar kaçınılmaz olacaktır. Hadi, Saddam Hüseyin’i bölgedeki dengeleri bozmadantahtından indirdik diyelim, yerine başkasının geçirilmesi daha mı iyi olacaktır? Irak’taçoğunluk olan Şiiler, ideolojik ve dinsel olarak İran’a bağlıdır. Bu grubun Irak’tayönetime gelmesine izin vermek, stratejik olarak gerekli petrolün tam tepesinde oturanİran’la fundamentalist bir ideolojik bağ oluşturacaktır. Irak nüfusunun %23’ünü oluşturan

Page 128: netkırılmason

128

Kürtlerin de yönetime gelmesine izin veremeyiz. Kürtlerle savaşan komşu Türkler bunadüpedüz izin vermez.Ritter'in Bush yönetiminin Irak'a ilişkin iddialarını yalanlayan bazı başlıklar ana hatlarıile şöyleydi:Irak'ın kimyasal, biyolojik ve nükleer silah üretme kapasitesi yok edilmiştir.BM denetçilerinin 1998'de Irak'tan çekilmesine neden olan olaylar provokasyondu.Irak geçen süre içinde bu silahları yeniden üretmiş olamaz.Saddam ile El Kaide arasında bağlantı olması mümkün değildir.Irak'ta rejim değişikliği demokrasinin yolunu açmayacaktır.Savaş Ortadoğu için büyük bir tehlike oluşturmaktadır ve nükleer silah kullanımıgündemdedir. ( 204)Ritter, Bush yönetiminin tüm savaş gerekçelerini çürütmüştü, tarihe bu savaş ' işgalgirişimi' olarak geçecekti. Savaş öncesi Irak'ta denetlemeler yapan, haksız gerekçelerleBM'siz savaşan ABD ile ' hala kimyevi silah bulamadınız mı ?' diye dalga geçen,Haziran 2003'de emekliye ayrılan İsveçli BM Denetçisi Hans Blix'den ve ABD veİngiltere'nin sahte belgelerini, yalanlarını ortaya çıkartan BM'in Nükleer denetçisi, cesuryürek Mısırlı Bilim Adamı Mohamed ElBarade, bu dönemin yüz aklarıydı.Irak operasyonu sonrası Amerikan güçlerinin Irakta en az 10 yıl kalmasının gerekmesiDemokratlarca 2. Vietnam savaşı olarak niteleniyordu. Amerikan halkı 2. Vietnama hazırmı sorusu Bush'un elini zayıflatıyordu. Irak Afganistan değildi; 1991'de dünyanın 4.büyük ordusuna sahip olan Saddam 250 bin Cumhuriyet muhafızının koruması altındabulunuyordu. Ayrıca halkında Saddam'ı koruma refleksi içine girmesi, Irak savaşını birbatağa dönüştürecek gibi gözüküyordu.Önemli diğer bir konuda savaşın maliyetiydi. Bush yönetimi, 11 eylülden sonra savumave güvenliğe harcadıkları paralarla Amerikan bütçesindeki 4 trilyon dolarlık fazlayı biryılda tüketmişti. 1991 savaşı Suudlara ve Kuveyte fatura edilmişti, yeni bir Irak savaşıAmerikan halkının vergi gelirlerinden tırtıklanacaktı. Nitekim 2003 yılında 350 milyardolarlık yeni vergiler koyacaktı.. Bir nevi Clinton'un bıraktığı süper ekonomi mirasıbitmişti. Bush'unda adı geçen skandallar ve batan şirketler kafalarda soru işaretlerioluşturuyordu. Bush'un savaş naralarının bu skandalları unutturmaya yönelik ortayaattığına inanılıyordu. Kuzey Amerikan halkı, Bush'un zeka seviyesini ve karizmasınıyetersiz buluyordu. Bush'un Florida oyları ile tartışmalı biçimde seçilmesi 11 eylüldensonra onun bu kusurlarını unutturmuş halkı başkan etrafında kenetlemişti. Bush'unDemokratları taciz etmesinin ardından eski defterler açıldı ve Bush'un Al Gore karşısındaaslında yenilgiye uğradığı, en azından tartışmalı bir başkan olduğu hatırlatılmıştıCNN'de.ABD Başkanı George Bush, Irak'a saldırı gerekçeleri konusunda Amerikan politikacılarve halk arasında tatmin edici bulunmayınca strese girip gaf üstüne gaf yapmayabaşlamıştı. Amerıkan Senatosu'nu ikna için yaptığı konuşmada savaşa karşı Demokratlarıülkenin güvenliğini düşünmemekle suçlaması bardağı taşıran damlaydı. Çarpraz ateşebaşlayan 'eşekler' ve ' filler', ABD içindeki bölünmeyi de derinleştirmişti. Saddam'ınLadinle ilişkisi ve Atom bombası yapımı konusunda inandırıcı bulunmayan Bushakılalmaz bir gaf daha yapmış, aynen şunları söylemişti: Saddam benim babamıöldürmeyi denemişti Baba Bush'un 1997'de Kuveyt'i ziyareti sırasında Saddam'ın birsuikast hazırladığı ortaya çıkarılmıştı. Bu olayı savaş bahanesi olarak açıklayan Bush'laCNN dahil herkes dalga geçiyordu. Irak macerasına Bush'un babasının intikamı için migiriliyordu? ( 205)

Page 129: netkırılmason

129

Irak Lideri Saddam Hüseyin için hazırlanan Amerikan planları, Ankara’ya pek mantıklıgelmemiş olacak ki bugüne kadar hep çekince konulmuştu. Bazıları Ortadoğu’ndaTürkiye’nin politikasını politikasızlık olarak algılasada aslında Dışişleri bilinçli, ince birpolitika izliyordu. Irak'ın toprak bütünlüğüne saygı temel politikaydı. Baba Bush’danoğul Bush’a kadar geçen süreçte ABD, ‘ Saddam Korkuluğu’nu işine geldiği içindevirmemişti. 11 Eylülden sonra Saddam’ı oyun dışı bırakma eğiliminin bir nedeniSuudların Amerika’daki sermayelerini geri çekme manevrasına restti. Amerikanşahinleri ve silah sanayileri ticari şantajlarda hep Saddam korkuluğunu kullanmıştı.ABD olmasa Saddam, Suudi Arabistan'a saldırırdı. Saddam'dan sonra sıranınkendilerine geleceğin asıl hedefin kendileri olduğunu Suudlular çok geç anlamıştı.Saddam korkuluk görevini başarı ile yerine getirmişti, artık ıskartaya çıkartılmalıydı.Saddam bugüne kadar Amerika’ya bölgede güç kazandırmıştı. Suudi Arabistan’dakonuşlanmış Amerikan askeri güçleri varlıklarını Saddam’a borçluydu. 200 milyonlukArap dünyasını Amerika, hemde en zengin ülke Suudların ricasıyla ülkelerineyerleşerek Saddam sayesinde zımmen esir almıştı. Körfez savaşından önce Arapülkelerinin askeri gücü yok denecek kadar azdı. Son 13 yılda silahlanmaya yaptıklarıharcama Türkiye’nin yıllık bütçesini 10 defa katlıyordu. Suud bütçesi son yıllarda açıkveriyordu. Akıtılan paralar Amerikan silah sanayisini beslemişse, bunun sebebkarıSaddam’dı. Amerika, Arap ülkelerinin güvenlik güçlerini de eğiterek yüklü faturalarkesmişti. Sadece Ortadoğu değil Afrika kıtasını dahi bölgedeki üslerinden yönetenAmerika, Saddam korkuluğunu o denli mükemmel kullanıyordu ki, hiç bir Arap ülkesi ‘Misyonun bitti, Saddam tehlikesi geçti artık evine geri dön ‘ diyemiyordu.Saddam korkuluğu, Amerika’ya olduğu kadar İsrail’e de lazımdı. Saddam’ın Kuveytsaldırısı Arap ülkelerini dehşete düşürerek bölünmüşlüğü artırırken kimsede İsrail ileuğraşacak mecal bırakmamıştı. Amerika, son 12 yılda Saddam bahanesiyle İsrail’e yılda5-10 milyar dolar arasında resmi hibe yardımları yapmıştı. Sırf 11 Eylülden sonraİsrail'in aldığı yardım 10 milyar dolardı. 11 Eylüle kadar Saddam adeta altınyumurtlayan tavuktu. Saddam tehlikesi nedeniyle Suud, Mısır ve Ürdün istihbaratlarıMossad ile işbirliği yapmıştı. İsrail-Türkiye ticaret-askeri-istihbarat ilişkisinin zirveyeçıkması saldırgan Saddamlı Irak sayesinde gerçekleşmişti. Kanada’da yaşayan zenginbir bakliyat ihracatcı firma olan Gedco'nun sahibi Iraklı Haifa hanım 2002'delyediğimiz iş yemeğinde aynen şunları söylemişti: Allah adaletle hükmediyor, AraplarOsmanlıya ihanet etti, sizi arkadan vurdu, şimdi sizde İsrail ile işbirliği yaparakintikamınızı alıyorsunuz.Saddam gerçekten bu kadar güçlü müydü ? Amerika yılardır merkezi Londra’da bulunanIrak Ulusal Konseyi çatısı altında toplanan sözde Iraklı muhalifleri manen birazdamadden destekleyerek Saddam’ı devirmeye çalışıyordu. Sözdeydi, çünkü bu işeayırdıkları bütçe yıllık 250 bin doları yani merkezin büro masraflarını geçmiyordu. Yıldaiki defa toplanan anlaşamayıp ayrılan muhaliflerle, Irak’ın mozaik yapısından gelenhoşgörüsüzlükle, dışarıda siyasetçilik oynamakla Saddam’ın devrilemeyeceği açıktı. Buparanın iç edildiği gerekçesiyle yardım bir ara kesilmişti. Ne zaman silah isteseler olmazdenilmişti. Muhalifler içindeki İran sempatizanı Şiiler, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Kürtdevleti kurdurmayacağı açık olan Mesut Barzani ve Celal Talabani ile Saddam'ındevrilemeyeceği ortadaydı.Bağdat merkezi ve çevresinde yaşayan Sünni Arap aşiretlerinin desteğiyle yüzde 60’ı Şiiolan bir ülkede iktidarını tüm ambargolara rağmen devam ettiren Saddam’ın yerine hangigüç konularsa konulsun denge sağlanamazdı, parçalanan mozaik ülkeyi Lübnan'da

Page 130: netkırılmason

130

olduğu gibi bir iç savaşa götürürdü. Irak'ın tek parça kal masına Kürtler itiraz ederdi.Saddam sonrası Irak’ın parçalanağı aşikardı. Bu durum herkesden çok Amerika veİsrail’in işine gelir, Türkiye’yi ise içten bölerdi. Saddam'ın ıskartaya çıkartılmasıgörüşünü savunanlar Şahinler, 11 Eylülle Amerika’nın eline ‘terörle mücadele ‘ adıaltında yeni bir korkuluk, bir oyuncak geçmiş olmasını bir şans olarak telakki ediyordu.Saddam korkuluğunun yerine konacak öyle bir kart vardı ki, müslüman dünyası baştaolmak üzere tüm dünyayı esir almaya yetiyordu.

AMERİKAN ASKERİNE ACI TÜRK KAHVESİ İÇİRECEĞİZ !Amerikan medyasının bilerek ıskaladığı bir haber savaş sonrası yaşanacak Vietnamsendromunun önhabercisiydi. Saddam, Amerikan dezenformasyon saldırısına karşıpropaganda için Irak Ticaret Bakanı Muhammed Mehdi Salih'i Ürdün'e göndermişti. 'Amerikalılar ülkemizi işgal ederse, nüfusun yüzde 90'ının evinde silah bulunan halkımızsokak savaşına hazırlanıyor, onları ölüm bekliyor' diyen Salih, durumu kibar biçimdeziyaretçi Amerikalılara kapımız açık, ama işgalci Amerikalılara 'acı Türk kahvesisunacağız' şeklinde özetlemişti.Salih, her ne kadar Ürdün'e ticaret amaçlı geldiğini söylesede yabancı basınla yaptığıröportajlar gezinin Amerikalılara son uyarı niteliğinde olduğu izlenimi uyandırıyordu.Salih'in sesi ABD'ye sansürcü Amerikan medyası sayesinde ulaşamamıştı. Kanada'dayayımlanan The Toronto Star'ın muhabirinin Salih'le 16 Mart'da yaptığı oldukça tarafsızröportaj dışında Irak'ın son sesi medyada duyulmamıştı.Irak asker sayısına göre ABD, Türkiye ve Çin'in ardından dünyanın dördüncü büyükordusuna sahipti.. İyi eğitimli, aldıkları yüksek maaş ve ücretsiz ev gibi sosyal imkanlarlamoralli 100 bin Özel Cumhuriyet Muhafızlarına ek olarak geçim standardı bakımındanperişan 400 bine yakın ordu direnmeye hazırlanıyordu. Saddam, 7 milyon sivile silahdağıttırarak Irak ulusal savunmasını dört cepheye bölmüş durumdaydı. Bir çeşit KuvaiMilliye haraketi hazırlığı yapılmış, savaş sonrası için uzun soluklu bir plandüşünülmüştü. Göğüs göğüse savaşta ' bir Iraklı 10 Amerikalıya bedeldir' diyen Salih,sokak savaşının Amerikalıların işgalin tamamlandığını sandıkları anda başlayacağınıifade ediyordu. Yani bombardımandan sonra savunmada kalacak içeri girmelerinibekleyecekler ve kurtuluş savaşlarını başlatacaklardı.1.Körfez savaşında Bağdat'ı Amerikalıların ele geçirememesini Irak Özel CumhuriyetMuhafızları güçlerinin kara savaşında Amerikan komandolarını perişan etmesinebağlayan Salih'e göre, ABD, 2. dünya savaşından sonra gerçekleşen bu en büyük savaşısavaşarak kazanamamıştı. Irak'ın belini büken savaştan sonra BM aracığıyla uygulananamborgo sırasında 1.7 milyon Iraklının açlık ve hastalıklardan ölmesi olmuştu. ABD'ninrejim değiştirme talabinin BM normlarına, tüm evrensel sözleşmelere ve insan haklarıkurallarına aykırı olduğunu vurgulayan Salih, kimsenin 'senin ülkeni işgal edip, sivilleriniöldüreyim ki sonra sana kaliteli demokratik bir hayat, özgürlük getireyim' demeye hakkıolmadığını kaydediyordu.Savaşta kadın ve çocukların ölmesini istemediklerini söyleyen Salih, ABD'ye ticaretönerisinde bulunuyordu. Baba Bush ile Saddam arasında 26 Ağustos 1987 ve 17 Ocak1990'da imzalanan 5 milyar dolarlık ticari anlaşmanın belgelerini Toronto Starmuhabirine gösteren Salih, halihazırda bile petrollerini yüzde 60 oranında ABD'yesattıklarını, geçen yıla kadar yüzde 80 oranında acil ihtiyaçları olan unu bile ABD,Avusturalya ve Kanada'dan aldıklarını belirtiyordu. Bir yıldır fazlasıyla buğday üretiphalka depolatarak sivil savaşa hazırlanmışlardı. ABD'ye ' eğer daha fazla petrol

Page 131: netkırılmason

131

istiyorsanız gelin anlaşalım satalım' diyen Salih, Almanya, Fransa ve Rusya'nın tavırlarınıve Türkiye'nin savaşa direnmesini alkışlıyordu. Ecevit döneminde Türkiye'ye 40 milyardolarlık ticaret paketi sunduklarını ifade eden Salih, Bakan Kürşad Tüzmen'le bu konuüzerinde konuştuklarını, Türkiye-Irak arasında ticaretin geliştirilmesinin Türkiye'ye 'ipotekli, kanlı' birkaç milyar dolarlık Amerikan dolarından daha fazla yararsağlayacağını hatırlatıyordu.Amerikalıların yüreğinin çok sayıda askerlerinin ölmesine dayanamayacağını,kendilerinin ise İran savaşı ve devam eden amborgo sayesinde bağışıklık kazandıklarınıanlatan Salih, Irak'a pek çok İngiliz mezarı bulunduğunu, eğer işgale uğrarlarsaAmerikalılar için yeni mezarlar kazmak zorunda kalacaklarının altını çiziyordu. Salih'inbu mesajları Saddam'ın son sözleri olarak algılanabilirdi. Saddam'ın en güvendiğiarkadaşı olan, 20 yıla yakın süredir koltuğunda oturan bakan Salih, aynı zamanda askerolduğunu, her Iraklı gibi evini korumak için savaşmaktan çekinmeyeceğini söylüyordü.Saddam sürgüne gidecek tipde bir diktatör değildi, ciddi bir direnişe hazırlanıyordu. 'Düşmana acı Türk kahvesi ikramı' ifadesiyle Salih, 'Irak savaşı midenize oturacak'demek istemişti. Bağdat'ın bu tavrı, savaşın çok uzun geçeceğinin bir işareti sayılabilirdi.( 206) Irak yönetimi haklı olarak olayı bir kurtuluş savaşı gibi görüyordü. KesinlikleSaddam, Stalingrad savunmasına hazırlanmıyordu. Savaş işgalden sonra sokakta intiharsaldırıları ile yürütülecekti..Saddam, koalisyona ' hilal + intihar ' operasyonu hazırlıyor, hala ' O ölü ' diyorlardı...Cepheden bildiren muhabirlerinin verdiği haberlerin yalanlanmasından 24 saat geçmedenyeni bir uydurma, asparagas haber servise giriyor, yüzleri hiç kızarmıyordu. Iraksavaşında Batı medyasının düştüğü içler acısı, kaypak durum ibret vericiydi. BBC veCNN, en fazla güven kaybına uğrayan yayın organı oldular. Umm Qusr kentinin elegeçirilmesini 3 gün önce haber vermeleri, 8 bin Iraklının esir edilmesi hikayesi,Iraklıların olmayan kimyasal silah labaratuvarının bulunması, Basra'da Şiilerindirenmeyerek koalisyon güçlerinin yanında Saddam'a karşı savaşması, Tarık Aziz'inkaçması, Saddam'ın öldüğü hergün Irak Tv'sine çıkanın sahte olduğu safsatası veyaAkdeniz'de turistik bir yerde tatil yapıyor iddiası, ölü ve yaralı sayısında verilen yanlışrakamlar, Iraklıların rehineleri öldürdüğü haberi daha niceleri hep yalan, yalan, yalandı...Kanada'nın CBC Tv'si her gün gece yayımlanan özel bir bölümde yeni yalanları vegerçekleri ayırtetmekten bitap düşmüştü. Gazetecilik mesleği iki paralık edildi, artıkBatılı gazeteciler kendi devlet organlarının verdiği bilgilere güvenmiyordu. Batı toplumugazetecilere, medyaya itimat edemez oldu. Saddam, Bağdat sokaklarında halklakucaklaşıyor, arka fonda duman tüten manzara savaştan sonra çekim tarihini anlatıyor,ama Amerikalılar hala inkar ediyordu. Pentagon ve Umman'da düzenlenen basıntoplantılarında, çanak soru soran gazetecilerin soruları propaganda amaçlı genişyanıtlanıyor, zor soru soranlara yuvarlak net olmayan cevaplar veriliyordu.Saddam, müslümanların klasik ' hilal' taktiğini uyguluyor, yani düşmanı içeri çekipmerkezi zayıf gibi gösteriyordu, daha sonra ortada kalacak düşmanı sokak savaşı taktiğiile vuracaktı. Bağdat'da direnişle karşılaşmayan, 100 bin Cumhuriyet Muhafızını ortadagöremeyen koalisyon güçlerini uzatmalı ' hilal' taktiği sürprizi bekliyordu. Pentagon, butaktiği Saddam'ın kontrolü kaybetmesi, askeri uzmanlar ise bombardımanda CumhuriyetMuhafızlarının etkisiz hale getirilmesi şeklinde yorumladı. Bir savaş yalanı dahaellerinde patlayacaktı.SAVAŞIN ANATOMİSİ12 Eylül 2002 tarihindeki BM Genel Kurulu'na konuşan Başkan Bush, Irak'ın

Page 132: netkırılmason

132

silahsızlandırılması için BM'nin harekete geçmesini istedi ve aksi takdirde 'ABD, Irak'aharekat konusunda tek başına hareket etmeye hazır' dedi. Bu da BM'de bütün dengeleribozacaktı. Fransa ve Almanya ABD'li Şahinler'e karşı birleşti. İki ülkenin lideri Irak'ayapılacak operasyonun teröre karşı uluslararası koalisyona zarar vereceğini açıkladılar.Rusya, Irak'ın vurulmaması için çalışıyordu.2002 Aralık'ında daha önce Irak'a karşı saldırıya karşı çıkan Almanya'dan farklı bir sesyükseldi. Almanya Dışişleri Bakanı Fischer, BM'nin kararı halinde savaşa onayverebileceklerini söyledi. Ama hükümetin Yeşiller kanadı buna sert tepki gösterdi. Irak'ayönelik savaşta üslerini ve hava sahasını Amerikan güçlerine açmayacağını belirtenSuudi Arabistan 2002 Aralık'ında kararından döndü ve Washington'a özel güvence verdi.30 Aralık 2002'de canlı kalkan olarak Irak'a gidenlere önderlik eden ABD'li askerKenneth Nichols basının gündemindeydi. Körfez Savaşı'nda Irak ordusuna karşı savaşanmadalyalı asker Kenneth Nichols saf değiştirmişti. Kenneth bu kez Saddam'ı, ABDfüzelerinden korumak için kendini fedaya hazır gönüllülerin başında Bağdat'a gitmişti.10 Ocak'ta, ABD füzelerin Irak'taki ilk hedefi olacak tesislere yerleşecek Nichols vegönüllüler, Londra'dan yola çıkmıştı. Amsterdam, Brüksel, Paris, Zürih, Milano veSaraybosna güzergahını izleyerek yeni gönüllüler toplayacaklardı. Canlı kalkanların sondurağı İstanbuldu. Canlı kalkanlara Türkiye'den iş kadını Sema Küçüksöz, AKPKurucular Kurulu Üyesi Fatma Bostan Ünsal'la birlikte 24 kişi daha katıldı. ABDvatadaşlığından çıkan ve 'Irak halkına kendimi affettireceğim' diyen Nichols, M silahdenetçilerinin kritik raporu sunduğu 27 Ocak 2003'ten 3 gün önce Bağdat'a ulaştı.2002 Mart'ında Saddam, Irak'ı silah denetçilerine açma mesajı vermişti. 2 ay sürendenetlemelerden sonuç alınamamıştı. Irak'ın BM'deki Büyükelçisi Muhammed Alduri'Silah denetçilerine izin versek bile bir şey değişmeyecek. ABD saldırmaya kararlı'diyordu. Saddam'ın, silah denetçilerine izin verse bile silahların özel laboratuvarlar,başkanlık sarayları, fabrika ve mobil aralarda saklı olduğu, bu nedenle denetimin zorolacağından söz ediliyordu. Irak harekatı için geri sayım başlaken, 2002 Ocak tarihlihaberlerde Saddam'ın ABD saldırısına karşı silahlanmaya başladığı öne sürülüyordu.Saddam'ın ABD'nin Hayalet Uçakları'nı tespit edebilen Tamara radar sisteminden 2 taneele geçirdiği öne sürülmüştü. Rusya'dan silah alınmış, Rus uzmanlar getirilmişti.Ortadoğu'ya Amerikan ve İngiliz yığınağı sürüyordu, ama rakamlar ABD'nin Irak tehdidikonusundaki iddialarının tersini söylüyordu. Bu rakamlara göre Körfez Savaşı'nda100.000 asker kaybeden Irak'ın askeri gücü son 10 yılda çok gerilemişti. .2002Temmuz'unda başlayan savaş senaryoları Hüseyin'i devirme operasyonunu yapıpyapmamayı değil; askeri harekatın nasıl olacağı şeklinde gelişmişti. ABD'li uzmanlarklasik bir savaşın gerektirdiği 250.000 askeri, bölgeye sevketmenin çok zaman alacağınıbelirtiyor ve 50.000-75.000 askerin katılacağı orta boy bir strateji geliştirmeyeçalışıyorlardı. 2002 Aralık'ında artık Pentagon'un savaş planı hazırdı. Askeri birliklere'Yola çık' emri veren Pentagon'un planına göre, operasyonun hedefi Saddam ile 40 kişilikyakın çevresini yok etmekti. Bağdat Cumhuriyet Muhafızları karargahı, Genelkurmaybinası, Cumhuriyet Muhafızları üssü, Füze Geliştirme Merkezi ve Biyolojik SilahFabrikası vurulacaktı.ABD Başkanı Bush'un 17 Mart'daki halka sesleniş konuşmasını değerlendiren uzmanlarınilk yorumu Bush'un Amerikan halkına değil, Irak halkına seslendiği yönündeydi.'Saddam ve oğluna çek git' diye ültimatom veren Bush, Irak halkına ve ordusuna ise, 'paşa paşa teslim olun, aman ha petrol tesislerini yakmayın;( zaten onun için- pardon) sizedemokrasi, özgürlük getirmek için geliyoruz ' deyiverdi. Uzmanlar, ' herhalde Bush, 48

Page 133: netkırılmason

133

saatlik ültimatomun sonunda Amerikan halkına seslenecek' tahmininde bulundu. BushIrak'ı artık kendi malı olarak görüyordu, kendi halkına seslenmesine ihtiyaç yoktu..Barış umudu sona ermişti. Bush'un konuşmasına göre, Irak, 1991'den beri BM kararlarınıihlal ediyor, terörü destekliyor, tehlikeli silahlarından arınmıyordu. Baba Bush, Saddam'a12 yıl önce ' Kuvey'den çek git' demişti; oğlu Bush ise Saddam'la yetinmeyerek oğlunu dahedef gösterirken bu sefer kendi ülkelerinden kovuyordu.. Kuveyt'den çıkmayan vesavaşla çıkarılan Saddam'ın 500 bine yakın bir orduya sahip olduğu vatanından birültimatomla çıkacağını kimse beklemiyordu.Bush'un Saddam'ı her fırsatda 11 Eylül faciasının sanki faili gibi göstermesi, sanki El-Kaide ile ortaklık kurmuş gibi lanse etmesi tam bir illüzyon olayıydı. ABD halkınınçoğunluğu artık 11 Eylül olayının failini Saddam sanıyor, kayıplara karışan Ladin ikinciplanda kalıyordu. Bush'un konuşmasında Amerikan halkını ilgilendiren tek bilgi ' Meraketmeyin terörist saldırılara karşı olağanüstü güvenlik önlemleri aldık. Allah, ABD'yikorumaya devam edecek' şeklindeydi.Savaşın başlama tarihinin Irak'taki gazetecilerin tamamen çıkması için iki gün dahageciktirilmişti. 300'e yakın gazeteciden çoğunun televizyon ekipmanları ile Bağdat'daolması ülkeden hemen çıkmalarını güçleştiriyordu. CBC muhabiri,' Bush'dan ' milyondolarlık cihazları taşımamız için cuma gününe kadar zamana ihtiyacımız var' talebindebulunmuştu.ABD'nin A planı Türkiyeli kuzey destekli savaş, TBMM'nin 1 Mart'da asker tezkeresinireddetmesinden sonra iptal edilmiş, B planı devreye sokulmuştu. TBMM'nin ABD'nin Aplanına gösterdiği ' Kırmızı Kart'ın ilk faturası sanıldığı gibi Türkiye'ye değil ABD'ninsavaş bütçesine çıktı. Körfezde konuşlanmış 250 bin Amerikan askerinin günlükharcaması 2 milyar dolar civarındaydı. Ankara'nın tezkereyi çıkarmaması sonucu savaşbir ay gecikmeli başlamıştı. ABD, 50 milyar dolarlık bir gecikme faturası ile karşıkarşıyaydı. B planı konusunda Amerikalılar isteksizdi. Kuzey cephesi olmadan savaşabaşlamak riskliydi. Amerikalılar, Türklerin onurunu kırmaktan bin pişmandı.Washington'da 'keşke Ankara'nın siyasi ve askeri endişelerini anlayabilseydik, meseleyisadece para konusuna indirgeyip Türkleri ' satılık Ortadoğulular' olarak görmeseydik'özeleştirisi yapılıyordu.Amerikan ABS televizyonunda iki cumhuriyetçi senatör, Almanya ve Fransa'nınWashington büyükelçileri, yerli ve yabancı diplomatlar, gazeteciler ve halkın katıldığıtartışma programında Irak savaşı masaya yatırılmıştı. Bölgede 200 bin değil 250 binAmerikan askerinin yerleşik düzene geçtiği ve her gün 2 milyar dolara yakın harcamayaneden oldukları açıklanmıştı. 2. dünya savaşından sonra Almanya'da 38 bin Amerikanaskerini 50 yıla yakın süredir beslediklerini hatırlatan Amerikalı senatörler, Iraksavaşından sonra bu ülkede 250 bin askerin tamamının kalmayacağını, tahminen burakamın Almanya'da konuşlandırılan kadar olacağını tahmin ediyordu.Bush'un kullandığı dini referanslar anlaşılan tüm Amerikalıları etkilemiş, konuşmacılarSaddam için kullanılan ' Şeytanın baltası' ifadesisini kullanıyordu. Bir milyondan fazlamasum insanın katili olan Saddam, Hitler ile benzeştirildi. Fransa'nın tepkileri 1930'lardaHitler tehlikesini görememe sendromu ile izah ediliyordu. Bu arada Kuzey Kore'ninnükleer silah programını meydan okurcasına başlatmasına rağmen Irak üzerindeyoğunlaşılması tartışmanın ana konularından biriydi. Dünyada 20'den fazla ülkedenükleer silah vardı. Kaç ülkede biyolojik silah olduğu bilinmiyordu. Çünkü üretmesi çokkolaydı. ABD, yeni bir savaş gerekçesi icat ederek, gelecekte Çin, Rusya ve Almanyagibi potansiyel süper güçlere koz vermiş oluyordu. Son 50 yılda yüzden fazla irili ufaklı

Page 134: netkırılmason

134

savaş çıktığını belirten Amerikalılar, hiç birinde BM'nin etkili olamadığını, savaşı ilkbaşlatana gerekli yaptırımları uygulatamadığını savunuyordu. Bu nedenle ' haksız,meşruiyeti olmayan savaş' söylemi Washington'a ' vız gelip tırıst ' geçiyordu.Almanya, Rusya ve Fransa'nın muhalafeti BM Güvenlik Konsey'inden ikinci bir kararçıkartmalarını imkansız kılmıştı. Eğer savaşmadan dönülürse Saddam'ın ' NelsonMandela'dan daha meşhur bir kahraman olarak bölgede yerini perçinleyeceğinden demvuran Amerikalıların asıl korkusu eli boş dönmekti. İlk Körfez savaşının faturasını baştaSuudi Arabistan ve Kuveyt olmak üzere Arap ülkelerine çıkartan ABD'nin hedefi ikinciKörfez savaşının faturasını Irak'a kesmekti. Bunu da Irak petrollerine el koyarakyapacaklardı. Irak'da rejim değişmezse fatura sadece ABD'ye kalacaktı. Bu nedenle savaşolmayacak diye umutlananlar yanıldı. Amerikan emparyalizmi ve kapitalist anlayışıeliboş dönmeyi kitaplarından silmişti. Savaşın gecikmesi maliyeti artırıyor, Irak'ınödemesi hesap edilen fatura bu bağlamda gittikçe kabarıyordu.Ankara'nın savaşın kaçınılmazlığını görerek yeni bir tezkere gündeme getirmesi uzakihtimal değildi. TBMM'nin 1 Mart ret kararının ardından ABD'nin eleştirilerine maruzkalan Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün konuşması, askeri, hükümeti ve TBMM'yizan altından kurtarması bakımından yerindeydi. Askeri ve siyasi paketlerde Türkiye'yeyeterince günce verilmemiş, paketler hiç bir zaman imza aşamasına gelmemişti. Eğerkuzey cephesi açılacaksa dünyanın en büyük ikinci ordusu olan Türk ordusunun bölgedebirinci askeri güç Amerikan ordusuna ihtiyacı yoktu. TSK'nin ' Kürtlere biz silah verip,toplayalım ve yönetelim. Bölgede iki büyük Kürt grubunun 55 bin civarında Peşmergegerillası var, onlar savaşsın; Türk ordusu Musul ve Kerkük üzerinden Bağdat'a kadaryürüsün Kerkük Türk askerinin denetiminde olsun ' önerileri reddedilmişti. ABD, kuzeycephesinin savaş maliyetini ekonomik pakete ek olarak Türk ordusuna ödemekte cimridavranmış ve ikili oynayarak Kürtlere başka Ankara'ya başka konuşmuştu. Türkordusuna sadece 20 kmlik tampon bölgede bekleme teklifi yapılmış, resmen hakaretedilmişti.22 Mart'da başlayan hava saldırısında akıllı füzelerin hedefini şaşırması, Rusların gizlidesteğine bağlanmıştı. Nisan ayında ilk Amerikan tankları Bağdat'a girip 1 Mayıs günü,Bush, "Savaş bitti" diye ilân ettiğinde, ABD'nin Irak konusuna yaklaşımını olumlu bulanAmerikalıların oranı yüzde 80'di. Saddam'ın heykeli yıkılmış ve Washington'a göreIraklılar bayram etmişti. Şiilerin Amerikalılaraı şeker, çicekle değil silahlı çatışmayagirerek karşılaması savaşın ilk sürprizlerindendi. Kuşkusuz en büyük sürpriz Saddam'ınBağdatı tek kurşun atmadan teslim etmesi, 100 bin Cumhuriyet muhafızınınbuharlaşmasıydı.Daha bir yıl geçmeden ABD'nin verdiği kayıplar hemde çoğu savaş sonrası gerillasavaşında olmak üzere Vietnam'da ABD'nin 1961-1964 arasında kaybettikleri 500 ölürakamını geçince herkes Irak'ın Vietnamlaşmaya gittiğini keşfetti. Vietnam sendromuyaşanıyordu. Amerikalılar Vietnam savaşında olduğu gibi gerçek ölü ve yaralı sayısınıngizlendiğini düşünüyordu. Rus Lider Putin, Irak'ta ABD'nin Sovyetlerin Afganistandadüştüğü bataklığa düştüğünü belirtiyordu.ABD, 1961-1975 arasında devam eden Vietnam savaşında 58 bin asker kaybetti, yaralısayısı ise 200 bine yakındı. Sürekli ölen ve yaralananlar yenileri ile takviye edilmişti. Birmilyondan fazla çoğu sivil Vietnamlı öldüren Amerikalılar kimyevi silahlar kullanmaktankaçınmadılar. Gerilerinde harabe bir Kuzey Vietnam bırakarak evlerine döndüler.Vietnamda dehşeti yaşayanlarda Vietnam Sendromu denilen bir travma kalıcı oldu.Hollywood'un film endüstrisi dışında ABD Vietnamdan tek kuruş kazanamadı. Vietnama

Page 135: netkırılmason

135

Sovyetler ve Çin yardım etmişti. Irak'ın Vietnamlaşması için dış desteğin olması şarttı.İnanırlığını kaybeden, kibirli ABD'nin burnunu sürtmek isteyenler için Vietnamlaşmayadoğru giden Irak bulunmaz bir fırsat gibi gelebilirdi. BUsh, bu nedenle intiharsaldırılarını dışarıdan yardıma gelen 5000 intihar komandosu ile açıklıyor, Suriye veSuudi Arabistan'ı suçluyordu.Bush'a destek cenazelerin Amerika'ya akını ile yüzde 42'ye düşmüştü. Altı ayda müthişbir düşüş yaşanmıştı. Halkın yüzde 55'ten fazlası Bush yönetiminin savaş-sonrası tavrınıonaylamıyordu. Kadınlar, azınlıklar, liberaller ve Cumhuriyetçi Parti tarafındandışındakilerde bu oran çok daha yüksekti.Araştırmayı yapanlar, "Üç yıl sonra durum ne olur?" diye de sormuşlar insanlara ve heron kişiden sekizi, "Kayıplarımız bugünkünden ya farksız olur, ya da daha fazla" demişti.İnsanlar Vietnam'da uzun yıllar kalındıktan sonra kafalarına 'dank' eden gerçeği şimdidengörebiliyor diye Bush ve çevresi Vietnam benzetmesinden bu yüzden rahatsız oluyordu.Atlanta'daki Emory Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Merle Black, "Kayıp oranıBush'un yeniden seçiminde kritik nokta" diyor ve ekliyordu: "Hergün yeni birolumsuzluk yaşanıyor. Bu böyle devam ederse, Bush'un seçim şansı tehlikeye girer..."Bush ve etrafı çevreyi Irak'ta ölen askerlerin ABD'ye gelen tabutlarının televizyonlardagösterimini yasaklamakta buldu. Vietnam Savaşı'nda yıllar sonra varılan bilince,Amerikan halkının, Irak'ta, savaş daha ilk yılını bile doldurmadan ulaşmıştı. Amerikanhalkının bıkkınlığı ve rahatsızlığı İngilizlerde daha da fazlaydı; orada kamuoyu müthişbir hızla karşı cepheye geçiyordu.ABD medyası ölen Iraklı sivilleri hiç göstermedi; sadece Saddam'ın öldürülen oğullarıUday ve Kusay'ın dehşet verici görüntüleri propaganda amaçlı yayımlandı. Uluslararasıinsan hakları örgütlerine göre 200 bini aşkın Iraklı tutuklanarak sorgulandı. Halenkamplarda ve cezaevlerinde 12 bin Iraklı bulunuyordu. Ülkede istikrar sağlanamadı vekanlı olaylar sürüp gitti. Başta Bağdat olmak üzere ülkenin hemen hemen tüm kentlerindesu ve elektrik problemi devam ediyordu. Kız kaçırma, cinayet, hısızlık ve benzeri adisuçlarda inanılmayacak düzeyde artış vardıHepsinin nedeni işsizlik, yoksulluk ve umutsuzluktu. Fiili bir yabancı işgali yaşayanIrak'ta. devletin tüm kurumları ortadan kaldırılmış durumdaydı, 9 milyonu aşkın işsizbulunmaktaydı. Amerikalılar bu işsizler arasında kendilerine hizmet edecek bol miktardaişbirlikçi buluyordu. Üstelik bir çok parti, grup ve örgüt Amerikaya hizmet etmeyipeşinen kabul etmişti. Amerikalıların Şiilere, Kürtlere ve diğer gruplara fazlayanaştıklarını gören eski Baasçılar bu kez 'kıraldan fazla kıralcı olarak' Amerikalılarahizmet etmek için yarışmaya başlıyorlardı. Amerikalılar da onların bu hizmetlerinikarşılıksız bırakmıyordu. İşte böyle bir oluşumda Amerikalılar önce Saddam'ın 40yandaşını ele geçiriyor daha sonra iki oğlu ve torununu öldürüyordu. 13 Aralık'da daSaddam böyle bir oluşumun sonucu olarak ele geçiriliyordu. Amerikalılar eski Irakordusu ve istihbarat elemanlarının büyük bölümünü yeniden işbaşı yaptırmaya başlamıştı.Aynı şekilde eski polisleri topluyor, bunlara 50-100 dolar arasında maaş vererek herşeyiyaptırıyorlardı. CIA, Mossad'dan da yardım alarak giderek ve artan sayıyla Irak'tayayılıyordu. Amerikalılar sık sık topladıkları aşiret reisleri ile din adamlarına 'Amerikandemokrasisi'nin yararlarını anlatıyorlardu. Tabii bu arada gelenlerin de ceplerine birmiktar harçlık bırakmayı da ihmal etmiyorlardı! İşgal psikolojisinde yaşayan sivil halkınruhları esir alınmıştı. (207)Irak’ın dış borçlarına gelince; bu ülkenin bugün anapara ve faiziyle birlikte en aşağı 125milyar dolar civarında dış borcu vardı. Bu 125 milyar dolar borcun 40 milyar doları

Page 136: netkırılmason

136

‘Paris Kulübü’ denen 19 alacaklı Batı ülkesine, geriye kalan kısmı da çeşitli Arap ülkelerive bunların dışında kalan ülkelereydi. Borçların tasfiyesi ile ilgili komisyonun başınaBush, en güvendiği adam, aile avukatları eski dışişleri bakanı James Baker'ı getirmiş,itibarını, ağırlığını ve farkını konuşturan Baker, Irak’ın borçlarının tasfiyesi konusundahemen başarılı adımlar atmaya başlamıştı. Baker, 'alacaklarınızı unutun' diplomasisiizliyordu. FBI, Saddam'ın Fransa, Almanya, İsviçre ve İtalya'da başka isimlerdebankalara gizlice transfer ettiği 40 milyar doların peşindeydi.

SAVAŞ SONRASI IRAK BALONLARIİlk balon çıkan iddiaya göre; Saddam'ı, oğullarını ve üstdüzey Baas Parti yönetimini CIA,Libya'da yapımı biten Saddam kentine kaçırmıştı. Canlarını kurtarmaları karşılığındaIrak'ı teslim etmeleri için arabuluculuk yapan CIA, eski ' sadık elemanı'nı koruyarak vefagösterirken, daha fazla Amerikan askerinin ölmesini de engellemiş oldu. Iraklılaraliderinizi satın aldık, direnmeyin mesajı fısıltı gazetesi ile verilmişti. Koca bir balondu.Saddam'ın neden hemen ABD ile anlaşıp kaçmayarak binlerce insanın ölümünüseyretmeyi tercih ettiği Batıda asıl merak edilen konuydu. Biraz 'Narkizm', yani kendinibeğenmişlik, birazda Arap dünyasında giderayak ' Kahraman' olmak, ABD'ye direnmişsözde ' Efsanevi Lider' olarak zihinlerde iz bırakma isteği olarak değerlendiriliyordu.Ancak Saddam'ın petrol kuyularını yaktırmaması, sadece göstermelik yakılan birkaçkuyu bir anlaşma mı var söylentisine neden olmuştu. Saddam yönetimi ve 100 binCumhuriyet muhafızının Almanya'ya kaçırıldığı balon çıkan iddialardandı.Kuzey Amerika medyasında, 'Irak'a demokrasi gelebilir mi?' sorusu en revaçta meseleydi.Tek cevap vardı: Gelemez. Sebep basitti: Yıllardır bu kültürden uzaklar. Çabuk zafer,ABD’nin dünya hakimiyeti hayallerine yeni bir güç kazandırdı, ancak petrol bölgesininyeniden paylaşımında söz sahibi olmak isteyen diğer büyük güçlerin işe karışmasıyla,kaçınılmaz olarak yeni savaşlar ortaya çıkabilirdi. Türkiye modeli tartışmaları medyadamasaya yatırıldı. Türkiye'de parlamento olmasına rağmen hala 5 generalin sözünün dahafazla geçtiğini ifade eden siyaset yorumcuları, Irak'ta bu kadarının bile hayal olduğunusavunuyordu.Türkiye yerine ABD, Ortadoğu'da Arap ülkelerine örnek olacak yeni bir ' mutlu sömürgehalkı' tablosu çizmeliydi. Çünkü Arap ülkeleri, değil model almak Türkiye'nin müslümanolduğunu bile sorguluyor, laiklik anlayışını dinsizlik olarak görüyorlardı. ABD, kendinesadık bir CIA kölesi daha bulmalıydı. Irak halkına petrol servetinin tozunu bilekoklatmayacak bir diktatör gerekliydi.Ortadoğu uzmanı gazeteci-yazar Robert Fisk, Saddam ve Baas yönetim kadrosununBeyaz Rusya ormanlarına kaçırıldığını ortaya atarak başka bir balon üfürmüştü. Fisk, Irakpetrollerini kimseye koklatmaya kararlı olan ABD'den pay kopartabilmek için Rusya'nınSaddam'ı PKK elebaşı Öcalan gibi koz olarak kullanacağını ileri sürüyordu. Fisk, savaşbaşlamadan 7 hafta önce Irak Baas Partililerin saklanabilecekleri en yerin yolsuzluğundizboyu olduğu, karanlık mekanları ile meşhur başkent Mink olduğunu yazmıştı. Osıralarda Lübnan'da yayımlanan Es-Safir gazetesinde Eski Yugoslavya Devlet BaşkanıSlobodan Milosevic'in yakın arkadaşı Beyaz Rusya Devlet Başkanı Lukashenko'unSaddam'ın oğlu Uday'ı Minsk'de ki satranç yarışmasına davet ettiğini belirten Fisk, TarıkAziz, Ramazan, ve Sahaf gibi Baas yönetimi için Beyaz Rusya ormanlarının iyi birdevlet misafirhanesi olduğunu kaydediyordu.Irak savaşı başlamadan önce Rusya ve Fransa amborgodan sonra geçerli olmak üzere 70milyar dolarlık petrol anlaşması imzalamıştı. ABD ve İngiliz işgaliyle havalarını almakla

Page 137: netkırılmason

137

kalmadılar; Washington pişkin pişkin Irak'ın yeniden yapılandırılması için verdiğinizborçların iadesini unutun diyor. Rusya Devlet Başkanı Putin, bu nedenle harakete geçerekSaddam ve yönetimini korumasına aldı. Bir zamanlar Türkiye'nin Suriye'yi tehdit ederekÖcalan'ı kaçmaya zorladığını ve nihayet Kenya'da ABD tarafından Türkiye'ye bir bedelkarşılığı teslim edildiğini hatırlatan Fisk, Öcalan gibi Saddam'ın paket teslimininABD'ye bedelinin Irak petrolleri üzerinde imzaladıkları önceki anlaşmaların geçerliliğinikoruması olacağını ifade ediyordu.Savaş devam ederken Bağdat'a düşen bombaların seri numarısını dahi haber yaparakWashington'u çıldırtan Fisk'in The Independent'de yer alan 15 Nisan tarihli ' Why SyriaIs in America's Gunsights ' başlıklı yazısının aslında ana teması, ABD'nin İsrail'indüşmanlarına saldırmak için inandırıcı olmayan her türlü bahaneyi ürettiğini konualıyordu. İsrail Başbakanı Arıel Şaron'un ' Suriye dünyada terörün merkezidir'açıklamasına dikkat çekerken, şu çifte standartların altını çizmiş: İsrail'de nükleer vekimyevi silah olur, ama İran, Irak ve Suriye'de olamaz. Amerikan askerlerini kimyevisilah saldırısına karşı gaz maskesi takarsa bu elzemdir, Iraklılara Suriye'nin gaz maskesivermesi suçtur. Filistin'e karşı ABD'den gelip İsrail'in yanında saldırı düzenleyenlergönüllüdür, ABD karışmaz; Irak savaşında Suriye'den geçerek yardıma giden Fas,Cezayir gibi Arap ülkelerinden gelenler ' terörist' damgası yer, fatura Suriye'ye çıkartılır.İsrail'in Filistin'e attığı bombalara, füzelere BM ses çıkartmaz, Suriye geri çekildiğiGüney Lübnan'a kazara bir füze atsa suçludur, savaş açmak gerekirdi.İsrail diyorki, Suriye Hizbullah'a 10 bin tane füze verdi, Şam, Tel Aviv'i yok edecek.Fisk, iki haftada bir gittiği Lübnan'da 10 bin füzeye dair ipucu bulamamıştı. Tabii ki, Iraksavaşını başlatmak için Bush'un hiç sıkılmadan halka sesleniş konuşmasında söylediğiSaddam'ın 11 Eylülü düzenlediği iddiası savaşın en büyük balonuydu. İsrail kimi yoketmek istiyorsa bahane hazırdı:Kimyevi silahı var. Irak tamamsa sıra Suriye'de sonraİran, belki Suudi Arabistan, ardından Libya ve gelsin sıradakiler. En fazla kimyevi silahLibya'da vardı. Oysa Kaddafi, Lockerbei faciasınının mağdurlarına tazminat vererek veAraplıktan istifa ederek yeni dönemde ABD'nin yardımıyla ülkesine uygulananyaptırımları kaldırmayı başarmıştı.Medyada yalanlar dolaşmaya devam ediyor diyordu Fisk. Güya Tarık Aziz Saddamailesinden olan eşiyle Lübnanda tatildeydi. Bu olmadı, mutlaka Suriye'ye sığınmıştı.Suriye Baas Partisinin eski maliyeleştiricilerinden Christian Michel Aflaq'a göre Saddamve Irak Baas yönetimin arası uzun zamandır oldukça limoniydi, en son sığınacakları yerdiSuriye; ayrıca güvenli değildi. Irak eski Enformasyon Bakanı Mohamed Al-Sahaf'unŞamda olduğu da tabi ki yalandı. Irak dışına arananların hiçbiri çıkmamıştı. Birer birerarananlar yakalanınca ortaya çıktı. Fisk soruyordu: ABD suç binada ettiği, uğrunaülkeler işgal ettiği adanmları kasten mi yakalamıyor? Hani nerede Üsame Bin Ladin,Molla Ömer, Bosna'daki katliamlarım sorumlusu Sırp katiller Messers Karadjic veMladic.( 208)

SADDAM NASIL YAKALANDI ?13 Aralık 2003 Pazar sabahı tüm dünyanın gündemine Saddam'ın yakalndığı haberibomba gibi düşmüştü. İddiaya göre Hüsyein, Tikrit'de bir çukurda ele geçmişti. FakatMOSSAD, Saddam'ın 2003 Temmuz'unda yakalandığını ileri sürerek Saddam'ınyakalanışını gizemli hale getirdi. İsrail İstihbarat kaynakları Saddam'ın geçtiğimizTemmuz ayında yakalandığını ima etti.28 Temmuz'da yapılan operasyonla ilgili İngilizgazetelerine bilgi sızdıran MOSSAD, Saddam'ın yakalandığına dair bazı ipuçları verdi.

Page 138: netkırılmason

138

MOSSAD kaynaklı haberlerde Saddam'ın sakal bıraktığı özellikle vurgulanırken,gazeteye Saddam'ın sakallı resimleri gönderildi. Saddam'ın yakalandığı haberlerini seçimkozu olarak kullanmayı düşünen Bush yönetimi, bilginin medyaya sızdırılması üzerinefikir değiştirdi.Gizli servisler inanılmaz bir savaş içindeydi. İddiaya göre Saddam Hüseyin Cumartesiakşamı yakalanmadı. Saddam geçtiğimiz Temmuz yakalandı. Bush yönetimi Saddam'ınyakalanmasını seçim kozu olarak demokratlara karşı seçim kozu olarak kullanacaktı.İsrail istihbaratı aşama aşama bilgiler sızdırarak Bush yönetimini Saddam'ınyakalandığını seçimlerden bir ay önce açıklamak zorunda bıraktı. İddianın perdearkasında yatan gerçekler şunlardı:.ABD ordusu, Uday ve Kusay kardeşlerin öldürülmesinin ardından Saddam Hüseyin'inveliahtı konumuna gelen, Saddam'ın üçüncü oğlu Ali'nin peşine düştü. SaddamHüseyin'in Suriye kökenli ikinci karısı Samira Şahbandar'dan 16 yaşında Ali Hüseyinadında bir oğlu vardı. Saddam, Ali Hüseyin'e veliahtı gözüyle bakıyor. Bir gün tekrarIrak'ın başına geçeceğine inanıyordu.ABD Genelkurmay Başkanı General Myers, Ali Hüseyin'in öncelikli olarak yakalanmasıkonusunda, Saddam Hüseyin'in yakalanmasından sorumlu 'Task 20' gücüne bizzat talimatverdi. Task 20'nin Bağdat'ın Mansur semtini ve 4. Piyade Tümeni'nin Tikrit kentiçevresindeki çiftlikleri hedef alan operasyonlar düzenlemeye başladığı tarih temmuzayının ortalarıydı. İsrail istihbaratına yakınlığıyla tanınan Debkafile adlı internet sitesi 28temmuz tarihinde ABD askerlerinin, Mansur'da bir eve düzenledikleri baskında yoldangeçen 10 sivili öldürdüğünü duyurdu. Operasyonun hedefi Saddam ve oğlu Ali idi.Operasyon'da Saddam Hüseyin ele geçirildi. Saddam'ın oğlu Ali ise yanında yoktu.Çünkü Suriye'deki akrabalarının yanındaydı. Amerika'nın karşı istihbarat servisi yanıltıcıbir bilgi sızdırdı. İngiltere'de yayımlanan Independent gazetesinin Bağdat'ta bulunanmuhabiri Robert Fisk'in kulağına; 'Saddam Hüseyin'i yakalamayı saplantı haline getirenABD'nin başarısız baskını, can pazarına dönüştü' bilgisi sızdırıldı. Bu haber gazetedeaynen yayınlandı.İsrail istihbaratı dezenformasyona The Sun gazetesinden cevap verdi. İngiltere'deyayımlanan The Sun Gazetesi'nin haberine göre, köşe bucak saklanan devrik lider,kendisi gibi ABD'nin arananlar listesinde bulunan El Kaide Lideri Usame bin Ladin'ebenzedi. Gazeteye göre, Saddam'ın sakal bıraktığına yönelik bilgiyi geçtiğimiz günlerdeTikrit'teki baskınlarda tutuklanan yakın korumalar verdi. Musul'daki baskında ölü elegeçirilen oğulları Uday ve Kusay da tanınmamak için sakal bırakmıştı. The Sun,bilgisayar yardımıyla Saddam Hüseyin'in sakallı halinin nasıl olacağına dair bir fotoğrafda yayınladı.Saddam'ın ekrana yansıyan görüntülerinde sakallı olduğu görülüyordu.The Sun ciddiye alınacak bir gazete değildi ancak mesaj yerine ulaşmıştı. Mossad'ınKuzey ırakta görevlendirdiği ajanlarından ikisi Musul kaynaklı bilgi sızdırdı. Bunlardanbiri yahudi asıllı Kürt Taksici Abdulkerim Şawat, diğeri ise Kuruyemişçilik yapanAbdulsahaf Kerim'di. 4 eylül perşembe günü şu bilgiler yankılandı. : 'Saddam Hüseyin'inçocukları öldürüldükten sonra delirdi. Sakal uzattı, deli divaneler gibi dolaşıyor. ' Bumesaj Saddam'ın Temmuz'un 28'indeki operasyonda yakalandığını biliyoruz. Artıksaklamayın anlamına geliyordu.Son olarak 11 Aralık 2003 cuma günü İngiliz gazetesinde Semira Şahbandar ile yapılmışropörtaj yayınlandı. Saddam'ın ikinci eşi Saddam ile her hafta görüştüklerini gazeteyeaçıklamaktan çekinmedi. Bu haberin özeti istihbarat kaynağınızı ve hangi tekniğikullanarak Saddam'ı yakaladığınızı da biliyoruz anlamına geliyordu. Cuma günü ABD

Page 139: netkırılmason

139

Saddam'ın yakalandığını artık daha fazla saklayamacağını anladı. Ve Cumartesi günügöstermelik bir operasyon gerçekleştirildi. Pazar sabahı ise yazılan senaryo açıklandı. (209)Saddam Hüseyin'in yakalanmasından sonra hakkında çeşitli iddialar ortaya atıldı. OrtaDoğu Medya Araştırma Enstitüsü, bu teorilerin en ilgi çekici olanlarını şöyle sıralamıştı:Saddam'ın kız kardeşi Nawal İbrahim El Hasan, ağabeyinin yakalandığı sırada sinir gazıverilerek uyuşturulmuş olduğunu öne sürdü. Saddam'ın en büyük kızı olan Raghad dahalasının iddiasını destekledi.Suudi El Riyad Gazetesi, ABD'nin Saddam'ı bir süredir elinde tuttuğunu ve Irak'takidurumun Washington'u sıkıştırmaya başlamasıyla, Başkan Bush'u rahatlatmak için ortayaçıkarıldığını öne sürdü. Suudi Okaz Gazetesi, Saddam'ı, Lübnan'da bulunan ikinci karısıSamira el Şahbanbar'ın 25 milyon dolarlık para ödülünü almak için ihbar ettiğini iddiaetti. İddiaya göre Şahbanbar, haftada bir kez görüştüğü Saddam ile son konuşmasınıuzattı ve böylece devrik liderin bulunduğu yer tespit edildi.Irak gazetelerinden El Şira, Saddam'ın göreve geldiği 1963 yılından bu yana ABD adınaçalıştığını, İran-Irak Savaşı ve iki Körfez savaşını da Amerikan çıkarlarına yönelik olarakçıkardığını öne sürdü. Saddam Hüseyin'in yandaşları tarafından esir tutulduğu ve ABD'yeödül için teslim edildiği iddia ediliyordu. Saddam'ın yakalandığı yerin fotoğraflarında yeralan hurma ağaçlarındaki meyveler olgun ve kahverengi görünüyordu. Oysa ki hurmameyveleri sadece yaz aylarında olgun hale geliyordu. Saddam'ın yakalandıktan sonrakiilk görüntülerinde kaşının üzerinde bir yara görülüyordu. Ancak saçı ve sakalı kesildiktensonra çekilen resminde bu yara yoktu. ( 210)Sunday Express'e göre Saddam'ı, kızı, Uday'ın tecavüzüne uğrayan bir aşiret mensubuihbar etti. Haberde, kızı, Saddam'ın oğlu Uday tarafından tecavüze uğrayan El Cabiraşiretinin bir üyesinin intikam almak için devrik lideri Irak Kürdistan YurtseverlerBirliği'ne (IKYB) ihbar ederek yakalattığı ileri sürmüştü. Gazetenin adını açıklamadığıbir İngiliz askeri istihbarat yetkilisine dayandırdığı haberde Saddam'ın Kürtler tarafındanyakalandığını ve kendisine uyuşturucu verilmesinden sonra Amerikan askerlerine teslimedildiği belirtildi. Habere göre, adı açıklanmayan Iraklı bir eski istihbarat yetkilisi de, birIKYB yetkilisi tarafından yakalanan Saddam'ın, Amerikalılarla anlaşmaya varılıncayakadar onun elinde kaldığını anlatmıştı. Saddam Hüseyin, Tikrit yakınlarında saklandığıdelikte yakalandıktan sonra, kendisine kelepçe takan askere tükürmüştü. Time dergisininhaberine göre, Amerikan askerlerine direnmeden teslim olan devrik lider, kendisinekelepçe vuran askerin yüzüne tükürürken, harekete karşılık veren Amerikan askeri,devrik lidere yumruk attı. ( 211)Devrik Irak lideri Hüseyin'in yakalandığı sırada yanında 750 bin dolar, iki kalaşnikof vebir tabanca bulunmuştu. Irak'taki Amerikan güçlerinin komutanı General RicardoSanchez, Bağdat'ta düzenlediği basın toplantısında, Saddam'ın bir çiftlikteki 2 metrederinliğinde bir çukurda yakalandığını söylemiş, havalandırma sistemi bulunan çukurungirişinin tuğla ve çöplerle kamufle edildiğini ve çukurda sadece bir kişilik yer olduğunubelirtmişti.Irak'ta 9 aydır ev ev süren aramalara karşın ele geçirememesinin ardından gelen biristihbarat sonucu, Saddam'ı memleketi Tikrit'te Amerikan 4. Piyade Tümeni'nden 600asker katıldığı operasyonla yakalandığı yalanı tüm dünyayı şok etmişti. Bremer, saçısakalı uzamış, beyazlaşmış, yorgun görünüşlü, zayıflamış ve direnmeyen Saddam'ın,dişlerinin kontrol edildiği, tıbbi muayenesinin yapıldığı video görüntülerini Bağdat'tagazetecilere izletti. Yakalandığı sırada Saddam'ın, beyaz tişört, koyu renk pantolon ve

Page 140: netkırılmason

140

uzun kollu koyu renk bir kazak giydirilmişti. 66 yaşındaki devrik lider Saddam, koalisyonyönetiminin 55 kişilik''en çok arananlar'' listesinin tepesinde bulunuyordu. Saddam'ınyakalanması, Amerikan yönetimine kamuoyu önünde büyük bir güç kazandırdı. Irak'takoalisyon askerlerine liderlik eden Korgeneral Ricardo Sanchez, Saddam'ınyaralanmadığını, ''konuşkan ve işbirliği yapar'' bir konumda olduğunu söylüyordu.Saddam'ı koruyan hiçbir güvenlik gücünün olmamasıda tuhaftı.Saddam Hüseyin'in yakalandığı operasyonda özel birliklerle birlikte görev yapan 4.Piyade Tümeni'nin komutanı Tümgeneral Ray Odierno, Saddam'ın yakalanmasınısağlayan istihbaratın, devrik lidere yakın bir ailenin üyesinden geldiğini açıklamıştı.Odierno, 10 gündür askerlerin Saddam'a yakın ailelerden 10 kişiyi sorguladıklarını, busorgularda bir kişinin Saddam'ın nerede olduğunu söylediğini belirtti. Celal Talabani'ninlideri olduğu Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (IKYB) Tikrit yakınlarındakikarargâhına, Saddam'ın saklandığı yerle ilgili istihbarat geldiği, Talabani'nin buistihbaratı ABD güçlerine ileterek Saddam'ın yakalanmasına katkıda bulunduğu da önesürüldü. Saddam'ın sağ yakalandığını ilk açıklayan yetkili de, İran Haber Ajansı'na bilgiveren Talabani oldu. ABD'nin, Saddam'ın başına koyduğu 25 milyon dolar para ödülünükimin alacağı merak konusu oldu. Bağdat'ta düzenlenen basın toplantısında, ABD'liKorgeneral Ricardo Sanchez, bu konudaki soruları yanıtsız bıraktı. Saddam Hüseyin'inoğulları Uday ve Kusay Hüseyin, temmuz ayında, yine bir aile yakınının, kuzenlerininihbar etmesi sonucu Talabanin muhbir kuzeni 30 milyon dolarlık ödülü almıştı. ( 212)Irak Geçici Hükümet Konseyi (GHK), devrik devlet başkanı Saddam Hüseyin'in suçlubulunması halinde idam cezasına çarptırılabileceğini açıklamıştı. ABD önderliğindekiişgal yönetimin, egemen bir devlet kuruluncaya kadar idam cezasını askıya almasınakarşın GHK üyesi Muvaffak El Rubai, Hüseyin'in Irak'ta ve idam istemiyleyargılanacağını belirtiyordu. El Rubai, Haziran'ın 30'unda egemenliğe sahip olacaklarınıve Saddam'ın 1 Temmuz'da idam edilebileceğini savunuyordu.Irak Geçici Hükümet Konseyi Başkanı Abdülaziz El Hekim, İspanya'da yayımlanan ElPais gazetesinde yayımlanan demecinde, Saddam'ın yakalanmasını ''tarihi bir olay'' diyenitelendirmiş 'Kürtler, Türkmenler, Sünniler, Şiiler ve tüm Irak halkının onunpolitikasının kurbanı olduğunu ifade etmişti. Hekime göre, herkes cezadan kaçmasındankorkuyordu, Saddam'ın adamları Irak halkına yönelik birçok terörist saldırılardabulunuyorlardı. Onun yakalanması teröristlere(!) büyük bir darbeydi.Irak yasalarında idam cezasının Saddam yakalanmadan önce de şimdi de yer aldığınıbelirten El Hekim, ''İdam cezası alıp almayacağını göreceğiz. Irak'ta Saddam'dan dahafazla suç işleyen yok. İstatistiklere göre 5 milyon Iraklı'nın ölümünden sorumlu. Diğeryandan komşu halklara karşı da suçları var. Ve pişman olmadığını gösterdi. Birkaç saatönce Hükümet Konseyi'nden temsilciler Saddam ile görüştü ve hala yaptıklarını savunup,suçlarının doğruluğunu iddia ediyordu'' diye konuşuyordu. Irak Geçici Hükümet Konseyi(GHK) tarafından, resmi olarak Saddam'ın yakalandığının açıklanmasından 4 gün önce,eski Irak rejimi yetkililerinin yargılanması için savaş suçları mahkemesi kurulmuştu.Saddam'ın, Af Örgütü'nün de eleştirdiği bu mahkemede yargılanması öncedenplanlanmıştı. ( 213)ABD, devrik Irak lideri Saddam Hüseyin'e savaş esiri muamelesi yapılacağını SavunmaBakanı Donald Rumsfeld, CBS TV'sine verdiği demeçle ve adil bir yargılamadangeçirileceğini Bush'un ağzından duyurmuştu. Amerikalı Bakan, Saddam'ın Cenevresözleşmelerinden de yararlandırılacağını belirtiyordu. Saddam'ı Kızılhaç'ı görmesinehukukçuların karar verecekti. Saddam'ın ABD ile işbirliği yapmamış, sorguda birşey

Page 141: netkırılmason

141

söylememişti; Rumsfeld bir soru üzerine, konuşturmak için Saddam'a işkenceyapılmasının sözkonusu bile olamayacağını açıklamıştı. ( 214)Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in ilk sorgusunun, Irak Geçici Hükümet Konseyi'nin(GHK) 4 üyesi tarafından yapılmış, Saddam bu görüşmede yaptıklarını savunmuştu. NewYork Times gazetesinin haberine göre, GHK üyeleri Ahmet Çelebi, Adnan Paçacı, AdilAbdülmehdi ve Muvaffak El Rubai, ABD'nin Irak'taki askeri komutanı General RicardoSanchez ve sivil yöneticisi Paul Bremer ile birlikte helikopterle Saddam Hüseyin'intutulduğu yere götürülmüştü. GHK üyelerinin burada, devrilmesinden sonra SaddamHüseyin ile ilk kez karşılaştığı belirtilen habere göre, Çelebi'yi tanıyan Saddam Hüseyin,kendisinden diğerlerini tanıştırmasını istedi. Saddam Hüseyin, tanışma faslı bittiktensonra Paçacı'ya döndü ve ''Siz Irak'ın eski dışişleri bakanıydınız. Şimdi bu halkı neyapacaksınız?'' diye sormuştu.Habere göre, daha sonra GHK üyeleri ile Saddam Hüseyin arasında, son 35 yıldakiolaylara ilişkin şu konuşma geçti:• Kürtlere karşı 1988'de Halepçe'de neden kimyasal silah kullandın?Saddam Hüseyin: Bu, o tarihte Irak ile savaş halinde olan İran'ın işidir.• Binlerce Iraklının gömüldüğü toplu mezarlara ne diyeceksin?Saddam Hüseyin: Bunun cevabını ölenlerin yakınlarına sorun. Onlar hırsızdı. İran veKuveyt ile savaştan kaçmış kişilerdi.• 1990 yılında Kuveyt'i neden işgal ettin ve Amerikan saldırısını tahrik ettin?Saddam Hüseyin: Kuveyt Irak'ın bir parçasıdır.Görüşmeyle ilgili olarak daha sonra gazetecilere bilgi veren Ahmet Çelebi, ''Saddam'ınasla pişmanlık duymadığını'' belirterek, ''Hiç şüphe yok ki, o başkalarına sempati bilegösteremeyecek kadar kendini beğenmiş biri'' demişti Çelebi, Saddam Hüseyin'isorgulamalarına ilişkin olarak, ''Şayet durum bunun tersi olsaydı Saddam bize işkenceyaptırır ve parça parça doğratırdı'' diyordu.Adnan Paçacı da Saddam'ın ''Iraklıların sert birlidere ihtiyaç duyduklarını söylediğini'' kaydediyordu. ( 215)Newsweek'in askeri kaynaklara dayanan haberine göre, Saddam, kendisini Tikrityakınlarındaki bir çiftlik evinde ele geçiren Amerikalı askerlere ''Ateş etmeyin'' dediktensonra, ''Ben Irak Cumhuriyeti Başkanı Saddam Hüseyin'im'' açıklamasında bulundu.Time dergisi, ''Saddam Hüseyin'in kendisini sorguya çeken kişilere fazla yardımcıolmadığını'' yazdı. Time'a göre Saddam, yakalandıktan sonra Bağdat'a nakledildi vehavaalanındaki bir hücreye kapatıldı. Saddam, ''Nasılsın'' diye soran sorguculara da''Halkım tutsak olduğu için üzgünüm'' karşılığını verdi. ''Irak'ın elinde kitle imha silahıvar mı'' sorusuna ise Saddam, ''Hayır, kesinlikle hayır'' dedi. Time'a göre Saddam, sorgusırasında, ''Amerika, bizimle savaşa girebilmek için hep bir neden bulma hayali peşindekoştu'' diye konuştu. ( 216)Bush yönetimi yetkilileri, Kongre üyeleri, siyasi analistler ve Irak uzmanları, Saddam'ınyakalanmasının ABD ve diğer işgal kuvvetleri açısından "çok önemli bir kazanım," Irakhalkı açısından da "büyük bir müjde" olduğunda birleştiler. Ancak hem yetkililer hem degözlemciler, bu gelişmenin Irak'taki güvenlik sorununu bir anda çözümeulaştırmayacağını da vurguladılar. ABD Başkanı George W. Bush, Saddam'ınyakalandığını öğrenmesinden tam 16 saat sonra, Amerikan ve dünya televizyonlarındancanlı olarak yayınlanan bir konuşma yaptı. Bush konuşmasında, özetle "Saddam'ın sonugeldi, ancak savaş sürüyor" mesajını verdi. Konuşmasının başında, "Eski diktatör şimdi,milyonlarca insanı mahrum bıraktığı adaletin karşısına çıkacak. Onun için ve onun adınazorbalık yapıp cinayet işleyenler için yolun sonu geldi" dedi. Bush, Amerikan halkına

Page 142: netkırılmason

142

seslendiği bölümde ise, "Saddam Hüseyin'in yakalanması, Irak'taki şiddetin sona ereceğianlamına gelmiyor" dedi ve ABD askerlerinin bugüne dek olduğu gibi bundan sonra da,"sabır, azim ve hedefe odaklanmış bir eylem anlayışı" ile mücadeleyi sürdüreceğinisöyledi. Bush, "ABD, bu savaş kazanılana dek yılmayacak" sözleriyle Irak'ta savaşındevam ettiğini de teyit etti. (217)Türk ve Dünya kamuoyu, BAAS'ın ne diyeceğini merak ediyordu. Baas Arap SosyalistPartisi, yaptığı açıklamada biyolojilk silahlar kullanılarak yoldaş Saddam'ın esir edildiğibelirtiliyor, ve ' çizilen siyasi ve stratejik çizgi doğrultusundaki yiğit silahlı direnişimizhiçbir şekilde durmayacaktır' deniyordu. Baas'a göre, Amerikan işgal güçleri, satılıkhainlerin yardımlarıyla organize operasyonla, genel sekreter yoldaşın yer değiştirmesiesnasında Salahaddin Vilayetinin bazı bölgelerindeki bazı alternatif üs ve yanıltıcınoktalara baskın yapmışlardı. ( 218)Saddam'ın savunanların sayısı da artmaya başlamıştı. Ancak onu savunan isimler birazfarklıydı. Özellikle onu savunan yabancı isimler şöhretli mi şöhretliydi. Ancak bu şöhretkötü yönde bir şöhretti. Bozacının şahidi şıracı misali Saddam'ı savunmaya talip olanlararasında Çakal Carlos lakabıyla tanınan Venezüella asıllı silahlı eylemci İlich RamirezSanchez'in Fransız avukatı Jacques Verges vardı. Jacques Verges'e şeytanın avukatılakabıyla tanınıyordu. Jacques Verges ayrıca , Lyon Kasabı diye bilinen Nazi suçlusuKlaus Barbie'nin avukatıydı. Biraz da geriye gidilirse Paris'teki Orly katliamı sorumlusuAsala militanlarını da savunmuştu. Verges, 3 yıl önce de Türkiye'den kaçan ve birçokolaya adı karıyan yeraltı dünyasının ünlü ismi Alaattin Çakıcı'nın da avukatlığınıüstlenmişti. Saddam'ı savunacak bir diğer isim de aşırı Rus milliyetçisi VladimirJirinovski oldu. Rusya'daki Liberal Demokratik Parti'nin aşırı milliyetçi lideri VladimirJirinovski, devrik Irak lideri Saddam Hüseyin'in avukatlığını ücretsiz olarak yapmayahazır olduğunu söylemişti. Saddam'ı uzun süredir tanıdığını ve kendisine saygıduyduğunu söyleyen Jirinovski, Saddam'ın duruşmasının tamamen siyasi ve onusavunacak en iyi ismin kendisi olacağını söyledi ve ''Ben profesyonel bir avukat vepolitikacıyım'' diye ekledi. (219)Saddam, Irak'ta yargılanacak ve idam cezası alacaktı. Matrix, ıskarta korkuluğu Saddam'ıemekli etmiş, Armagedon planına adım adım yaklaşıyordu. Allah'ın planı oysabambaşkaydı.

Page 143: netkırılmason

143

CHAPTER 11

MATRİX'İN ÇANTADA KEKLİĞİ TÜRKİYE

Irak, tam bir İngiliz-Amerikan-Yahudi şeytan üçgenine alınmıştı. Türkiye istemesedesavaş olacaktı ve ufukta parçalanmış bir Irak federasyonu duruyordu. Kuzey Irak'ta Kürtdevleti planları özerklik olarak satılacağı için Ankara sesini çıkartamayacaktı. Asılmesele Irak'ın güneyindeki Şiilerdi. 1.Körfez savaşında İran kontrolünde bir Şii devletiendişesi nedeniyle ABD ve İsrail'in Kürt devleti görünümdeki 2. İsrail projesi yarımkalmıştı. Musul ve Kerkük petrolden dolayı yine dikkat merkezindeydi. Buranın Kürtbölgesine dahil edilmesi Türkiye'nin savaş sebebi saydığı kırmızı çizgilerini çiğnemekanlamına geliyordu. Ankara'nın yaptığı pazarlıklar ' bu zengin bölge madem Türkmenlereyar olmayacak bari Kürtlere verilmesin ve kesinlikle İngiliz askerleri girmesin'şeklindeydi. Kuzey Irak'ta TSK'nın askeri güç sayısını artırma talebi Barzani'yi ve İsrail'ideli ediyordu. Kuzey Irak'ın kısa tarihine göz atıldığında Ankara'nın neden kabuslargördüğü anlaşılıyordu.1961 yılı, Kuzey Irak'taki Kürtler adına önemli bir yıldı. Bağdat rejiminin Arapmilliyetçiliğine dayalı sert ve asimilasyonist politikasından rahatsız olan Kürtler, o yıl,ünlü Barzani aşiretinin liderliği altında silahlı bir isyan başlattılar. Çeşitli iniş çıkışlararağmen 1975 yılına dek sürecek olan bu ilk isyan, doğal olarak çeşitli "dış güçler"in deilgisini çekti.Tahmin edilebileceği gibi, bu dış güçlerin başında İsrail geliyordu. İlerleyendönemde İran ve ABD de Kürt isyanının destekçiliğine soyunacak, "Kürt kartı"nıkurcalayacaklardı. Hatta çoğu insan "Kürt kartı"nın asıl sahiplerinin bu iki ülke olduğunudüşünecekti. Oysa Kürt isyanına hem ilk el atan, hem de bu kartı çok daha uzun vadeli vestratejik bir bakış açısıyla değerlendiren ülke, İsrail'di.İlk önemli temas ise, 1964 yılında gerçekleşti. O zamanlar Savunma Bakan Yardımcısıolan Şimon Peres, Kürt hareketi içinde önemli bir yere sahip olan ve uzun yıllar KürtlerinAvrupa temsilcisi sıfatını taşıyan Dr. Kumran Ali Bedir-Han ile gizlice bir arayageldi.Peres ile Bedir-Han arasındaki bu görüşmede Kürt gerilla (Peşmerge) subaylarındanbir grubun İsrailliler'den askeri eğitim almasına karar verildi. "Merved" (Halı) adı verilenbu gizli operasyon Ağustos 1965'te başladı ve üç ay kadar sürdü. İsrail, çok önem verdiğiKürtlere danışmanlık yapmak ve onları eğitmek üzere bölgeye en iyi istihbaratçılarındanTuğgeneral Tsuri Saguy, Yarbay Haim Levakov ve Albay Arik Regev'igöndermişti."İsrail'in, Kürt devleti ve halkının kalkınması için askeri, ekonomik ve teknikyardım verme isteği" etrafında şekillenmişti. Bu gelişmelerin ardından İsrailli uzmanlarında katılım ve yardımıyla Barzani 1966 Haziran'ında Irak ordusuna büyük bir saldırıbaşlattı. Kürt isyanı boyunca İsrail Barzani gerillalarına para yardımında da bulunmuştu.Ünlü Amerikalı gazeteci Jack Anderson, Washington Post'taki bir makalesinde şöyleyazıyordu: "Her ay kimliği belli olmayan bir İsrail yetkilisi İran sınırından Irak'a gizlicegirerek Kürt lider Molla Mustafa Barzani'ye 50 bin Amerikan doları veriyor. Bu paraKürtler'in, İsrail aleyhtarı olan Irak hükümetine karşı faaliyetlerini sürdürmelerinisağlıyor. İsrail'in Kürtlere giderek artan desteğinin en sembolik göstergelerinden biri, 67Eylülünde Kürt hareketinin lideri Molla Mustafa Barzani'nin İsrail'e yaptığı ziyaretti.Moşe Dayan'a hediye olarak bir Kürt hançeri getiren Barzani, Yahudi Devleti'ndeoldukça sıcak bir biçimde ağırlandı. Bu ziyaretin uyandırdığı yankılar, Kuzey Irak'takiKürt isyanında İsrail'in parmağının var olduğu gerçeğini siyasi gündeme taşımaya

Page 144: netkırılmason

144

başladı. 1969 Martı’nda Kerkük'teki petrol rafinerilerine düzenlenen saldırının gerçekteİsrailli askeri danışmanlar tarafından planlandığı ve yönetildiği hemen herkesçebiliniyordu.İsrailliler'in kafasında henüz 1930'larda şekillenen ve 1965'te fiili olarak başlayan İsrail-Kürt ittifakı, 1970'lerin başında büyüyerek devam etti. Ancak 1970'ler, Kuzey Irak'takiKürt isyanının ve dolayısıyla İsrail-Kürt ittifakının kaderi açısından önemli bir değişiklikyarattı. Çünkü o dönemde, İsrail'in dışında sırasıyla iki ülke daha oynamaya başladılarKürt kartıyla; İran ve ABD. Irak'taki Baas rejiminin Nisan 1972'de Sovyetler Birliği ileimzaladığı dostluk ve işbirliği anlaşması, Washington'daki havayı değiştirdi. Irak'ın buşekilde açık bir Sovyet müttefiki haline gelmesi, birden bire Kürtlerin stratejik değeriniartırdı. Dışişleri Bakanlığı bürokratları hala projeye karşıydılar, ama Ulusal GüvenlikDanışmanı Kissinger, Şah Rıza Pehleviyle olan yakın diyaloğunun da etkisiyle, Kürtler'eyardım etmeye karar verdi. Önemli olan da Kissinger'ın kararıydı zaten; bu "nev-i şahsınamünhasır" politikacı, daha önce Dışişleri bürokrasisini atlatarak ya da hiçe sayarak kendialdığı kararları uygulamaya koymuştu. Özellikle de İsrail'i ilgilendiren konulardainisyatifini kullanıyordu.Ancak Kürtlerin desteklenmesi işi, ABD tarafında son derece gizli olarak yürütülecekti.Bu, Nixon ve Kissinger'ın birlikte aldıkları, daha doğrusu Kissinger'ın Nixon'a empozeettiği bir karardı. Buna karşın, Dışişleri Bakanlığı'nın durumdan haberi yoktu ve çok uzunbir süre de olmadı. ABD desteğinin de eklenmesiyle, Kürt isyanının çapı ve etkinliğidaha da büyüdü. 1972'den sonraki üç yıl boyunca Irak'ta şiddetli bir iç savaş yaşandı.Ancak o yıl, Kürtler için çok beklenmedik bir şey oldu; Irak rejimi ile Şah, CezayirAnlaşması'nı imzalayarak birbirleriyle anlaştılar. Irak, Şah'ın uzun süreden berikoparmaya çalıştığı tavizi, yani Şatt-ül Arab'ın eşit kullanım hakkını İran'a vermeyi kabuletmişti. 1961'de başlayan Kürt isyanı, 1975'te İran desteğinin kesilmesiyle birlikte sonaerdi. Irak, ayaklanmayı büyük bir şiddet kullanarak bastırdı ve Kürtler, bu ilk büyükdenemelerinde başarısızlığa uğradılar.Kürtler'e yapılan tüm yardımlar bir anda kesildi. Bunu, Irak ordusunun Kuzey Irak'takiKürt bölgesine karşı giriştiği büyük askeri operasyon izledi. Kürtler tutunamadılar.Onbinlerce ölü verdiler, başta isyanın lideri Molla Mustafa Barzani olmak üzere bir kısmıda yurt dışına çıktı. Barzani ABD'ye yerleşti ve ilerleyen aylar ve yıllar boyuncaWashington'a 1972'de verdiği destek sözleri hatırlatmaya çalıştı. Kissinger'a "EkselansHazretleri" diye başlayan ve "Kürt halkının yaşadığı trajedi"ye karşılık ABD'den medetisteyen mektuplar yolladı. Ancak hiç bir şey elde edemedi. Üst düzey bir yetkili ilegörüşme taleplerine bile cevap verilmedi. ABD, Kürtler'e sırtını dönmüştü. Kissinger,kendisine neden bu tür bir politika izlediği yönünde yıllar sonra yöneltilen soruya, ünlü"gizli operasyonlar misyonerlikle karıştırılmamalıdır" cevabını verecekti. (220)1980'li yıllarda ortaya çıkartılan PKK ile Kürtlerin bağımsızlık iddilarına yeni oyunculariyeni istihbaratlar, yeni devletler katıldı. PKK, 1982 yılında Beka vadisinde ilk kampınıaçarken Rus KGB'si arkalarında durmuştu. KGB Patronu Yevgeni Primakov, KarenDemirciyan ve Haydar Aliyev, ideolojik, askeri eğitim verip silah ve lojistik desteksağladılar. Beka kampının kuruluşu için bu iç lider bizzat Suriye'ye gitmişti. MerhumElçibey, bu gerçeği dile getirdiği için Aliyev tarafından mahkemeye verilmiş, CIA'denbelgeler mahkemeye yetiştirildiği için Aliyev davayı geri çektirmişti. Bu arada bu gerçeğikitabında yer veren eski KGB elemanı Azeri Samed Askareov kalp krizi süsüyle birsuikast sonucu öldürülmüştü.( 221) İlk eylemlerini yaptıkları 1984'den AbdullahÖcalan'ın yakalandığı ve PKK'nın dağılma sürecine girdiği 1999'a kadar yaşananlar

Page 145: netkırılmason

145

sonucu 30 bin insan hayatını kaybetmişti. MİT'in bir ara kontrol ettim sandığı örgüt hızladış istihbaratların kontrolüne girdi. PKK'nın yerleşim yeri 1992'den sonra Kuzey Iraktı.PKK'nın kurtarılmış bölge buluşu Saddam'ın Kuveyt'i işgali ile başlamıştı.1990 yılının 1 Ağustos günüydü.O gün Saddam Hüseyin'in emrindeki Irak ordusu ani biroperasyonla Kuveyt sınırından hızla içeri girdi. Kuveyt, dünyanın en zengin petrolyataklarını barındırıyordu. Bu yataklar, Irak'ın zaten hacimli olan petrol rezervleriylebirleştiğinde ise, Saddam Hüseyin dünya petrolünün büyük bir bölümü üzerinde sözsahibi hale geliyordu.1991 Ocağında başlattığı Çöl Fırtınası harekatı ile Irak'ı Kuveyt'tenpüskürttü. Dahası, Irak'ın askeri gücünü o denli zayıflattı ki, uzun süredir Bağdat'ınbaskısı ile sinmiş olan muhalif gruplar ayaklanma imkanı buldular. Kuzeyde Kürtler,güneyde ise Şiiler Saddam'a başkaldırdılar. Saddam'ın askeri gücünü yeniden toparlamasıve bu ayaklanmaları bastırır hale gelmesi ile birlikte ABD yeniden devreye girdi veülkenin kuzey ve güney bölgelerini 36. paralelin kuzeyini ve 32. paralelin güneyiniBağdat'ın gazabından korudu. İlerleyen ay ve yıllarda ABD özellikle kuzeydeki, yaniKürtler arasındaki ayrılıkçı oluşumları destekledi ve bir "Kürt Devleti embriyosu"oluşmasına fırsat verdi.Kuzey Irak, hem muhtemel bir Kürt Devleti'nin nüvesini oluşturuyor, hem de komşuülkelerde, özellikle de Türkiye'de faaliyet gösteren ayrılıkçı Kürt hareketlerine, terörörgütlerine yataklık ediyordu. Kısacası, Ortadoğu'daki Kürt sorununu inceleyen siyasi biryaklaşım, kaçınılmaz bir biçimde Kuzey Irak'ı temel almak zorundaydı. Kuzey Irakdağları, 1960'lar ve 70'lerde olduğu gibi, yine Kürt hareketinin en önemli merkeziydi.ABD'nin Irak'a karşı savaşa girmesinde İsrail etkisinin önemli bir rolü vardı. YahudiDevleti, Irak'ın vurulmasını çok daha önceleri hedefliyordu ve Kuveyt işgalini de makulbir fırsat olarak yorumlamıştı. Washington'daki lobisi aracılığıyla da ABD'yiyönlendirmiş, Irak'a karşı başlatılacak saldırının altyapısını kurmuştu. ABD'nin Irak'akarşı izlediği yanıltıcı politika yani önce Irak'a yeşil ışık yakması, sonra birdensertleşmesi ise, İsrail'in beklenti ve isteklerine tamamen uygundu.Kissinger bu "dev adım"ın hakkını vermiş ve Amerika'nın Ortadoğu politikasını tamamenİsrail'in yörüngesine oturtmuştu. Amerika'nın, İsrail'in nükleer silah programınıdesteklemesi için elinden geleni yapmıştı. Onun baskısı sonucunda İsrail'e yılda ikimilyar dolarlık dış yardım yapılması garantiye alındı. (Bugün bu rakam yılda altı milyardoların üzerindedir.) 1973'teki Arap-İsrail (Yom Kippur) Savaşı sırasında, İsrail'e yapılantarihin en büyük silah sevkiyatı onun emriyle gerçekleşti. ABD'nin FKÖ ile diyalogkurmama prensibini o belirledi ve bunu dış politikanın değişmez bir parçası halinegetirdi. Noam Chomsky, Kissinger'ın bu misyonunu şöyle vurguluyordu: "Kissinger 1970yılında Ortadoğu'yu kontrolü altına almayı başardı ve reddiyeci 'Büyük İsrail' anlayışı,uygulamada ABD'nin politikası haline geldi. O zamandan bu yana bu politika, 1973sonrası yaşanan değişikliklere rağmen, özü bakımından aynı kaldı.Saddam ve onun liderliğini yaptığı Irak Baas hareketi, onyıllardır İsrail'e stratejikyararlılıklar sağlıyordu. Başbakan Yitzhak Şamir, 2 Şubat 1991'de, yani Irak'a karşı karaharekatının başlamasından üç hafta önce bir Avusturya dergisine verdiği demeçte şöylekonuşmuştu: Saddam psikolojik açıdan ömrü boyunca İsrail'e faydalı olmuştur...Dünyanın, Araplar'a ve dolayısıyla Filistinlilere karşı nefret duymalarını sağlayacaksınırlı bir körfez savaşı İsrail için faydalı olabilir. İsrail işgali altındaki topraklardayaşayan Filistinliler güvenlik sebebiyle Ürdün'e gönderilebilirler. Saddam Hüseyin bustratejik planlama için çok uygun bir katalizör. " Mossad, Saddam Hüseyin'iOrtadoğu'daki en büyük fayda olarak görüyordu. Çünkü Saddam uluslararası politika

Page 146: netkırılmason

146

açısından tümüyle irrasyoneldi ve Mossad'ın kullanabileceği bir aptallık yapmayaoldukça yatkındı. Körfez Savaşı Yahudi Devleti'ne büyük bir stratejik avantaj kazandırdı.Çünkü, zaten tam da İsrail'in tezine uygun olarak düzenlenmişti.İsrail'in Körfez Savaşıtezini oluşturan ve Amerika'yı Irak'a saldırtmayı gerektiren ikinci değerlendirme ise,İsrail'in geleneksel hedefleri arasında yer alan Kürt Devleti projesinden kaynaklanıyordu.İsrail, 1982 yılında Oded Yinon'un raporunda belirtildiği gibi Kuzey Irak'ta bir Kürtdevleti istiyordu. (Oded Yinon bir de güneyde kurulacak bir Şii devleti istendiğini ortayakoymuştu, ancak bu kez İsrailliler bu projeden şiddetle kaçınıyorlardı. Çünkü bumuhtemel Şii devleti, kaçınılmaz olarak İran'ın kontrolü altına girecekti.Bilindiği gibi, 1991'den sonra otonom bir yapı kazanan Kuzey Irak'taki Kürt hareketiiçinde iki büyük siyasi baş vardı; Mesud Barzani'nin önderliğindeki KürdistanDemokratik Partisi (KDP) ve Celal Talabani'nin liderliğindeki Kürdistan YurtseverlerBirliği (KYB). Bu ikisi arasındaki ayrımın öncelikle sosyolojik bir tabanı vardı; iki ayrılehçe konuşan iki ayrı Kürt aşiretinin lideriydiler. Barzani, nüfusları Kuzey Irak'ınbatısında daha yoğun olan Kırmançların lideriydi. Talabani ise doğuda yoğunlaşmış olanSorani aşiretinin liderliğini yürütüyordu. Siyasi olarak da KDP, Habur, Zaho, Dohuk,Amadiyah, Minba, Eskikalah bölgelerini kapsayan Bahdinan'da hakimdi. KYB ise Erbil,Revandüz, Diyana, Kuştepe, Taktak, Dokhan, Cemcemal, Süleymaniye, Leylan, KadirKaram, Molla Umar, Sargala, Bava Nur yerleşim yerlerini kapsayan Soran bölgesinielinde tutuyordu. Sayıları 600 bini aşan ve ağırlıklı olarak Erbil'de yaşayan Türkmenlerise üçüncü önemli grubu oluşuruyorlardı.Körfez Savaşı sonucunda Saddam'ın bozguna uğraması, ülkenin kuzey ve güneyindekimuhalifleri ümitlendirdi. Özellikle ABD'nin desteğini arkalarında hisseden Kürtler, birkez daha Kürt devleti hayaline kapılarak Saddam'a karşı isyan bayrağını açtılar. Sonragelişen olayları; Kürtler'in Türkiye sınırına yığılışını, Çekiç Güç'ün konuşlandırılışını, 36.paralelin kuzeyinin Irak birliklerine yasaklanışı ve Kuzey Irak'ta bir Kürt devletine doğruadım adım yürüyüşü izlemişti. İsrailliler, Körfez Krizi sırasında Amerikalılar ile Kürtlerarasında kurulan ilişkilerde aracılık rolü üstlendiler. (İsrail'in sıkı sansürü nedeniyle bukonuda dışarı çok az bilgi sızmıştır.) Ayaklanma başladıktan sonra da, Kürt davasının hepönde gelen savunucusu oldular. Hatta İsrailliler, ABD'nin Kürt ayaklanmasına yeterikadar destek vermediğini düşünüyorlardı1991-92'den bu yana Kürt kampının en güçlü iki bloğunun liderleri Mesud Barzani veCelal Talabani İsrail ile en azından dolaylı olarak diyalog kurdular. 1992 yılından beri heriki Kürt liderinin de bölgelerinde ufak bir İsrailli ekibi barındırdıkları yolunda bir takımsöylentiler vardı. ABD'nin Körfez Savaşı'ndan hemen sonra Saddam'a karşı ayaklananKürtleri desteklemekte gösterdiği ihtiyat, Kürtler konusundaki bir tereddütten değil, Şiilerhakkındaki kaygılardan kaynaklanmaktaydı.Ve bu Amerikan kontrolü, Kuzey Irak'takiKürt hareketini adeta bir oksijen çadırı içinde özenle besleyip-büyütürken, aynı yardımıŞiiler'den esirgeyecek, aksine Güney Irak'ı İran etkisinden temizleme amacını güdecekti.Kısacası, Körfez Savaşı'nın ardından hemen bir Kürt Devleti kurulmamasının nedeni,"İran etkisi" korkusuydu. Hatta bu İran etkisinin, yalnızca Şiiler arasında değil, bizzatKuzey Irak'ta da kök salmasından korkuluyordu.Saddam sözkonusu İran tehdidine karşı ayakta tutulurken, öte yandan, Körfez Savaşı'nıizleyen yıllarda, bilindiği gibi çok ihtiyatlı bir biçimde Kuzey Irak'ta bir Kürt Devletiembriyosu oluşturuldu. Türkiye'ye konuşlandırılan Çekiç Güç'ün şemsiyesi altında KuzeyIrak'taki Kürt hareketi giderek gelişti ve bir devlet için gerekli olan altyapıyıtamamlamaya başladı. Bu gelişimi destekleyen en önemli güç ise ABD'ydi. Ancak

Page 147: netkırılmason

147

bilindiği gibi ABD'nin dış politikası farklı çıkar ve baskı gruplarının etkileriyleşekillenirdi. Dolayısıyla Kürt Devleti projesinin ABD tarafından desteklendiğinisöylemek, yalnızca yüzeysel bir yorum olacaktı. Daha derinlemesine bir analiz yapmakiçin, sözkonusu projenin ABD'deki hangi grup ya da gruplar tarafından desteklendiğinebakmak gerekirdi. Karşımıza çıkan güç Yahudi lobisiydi.Kuzey Irak'ın liderleri 1990'lı yılları ensest ilişkilerle geçirdi. Barzani o kadar çarpıkilişkilere girdi ki, Saddamla bile ittifak yaptı. Bu ittifak 96 Eylülünde en önemli askerimeyvesini verdi. Barzani kuvvetleri ve Irak ordusu, Talabani'nin elindeki bölgelerebirlikte büyük bir saldırı düzenlediler. Önce Erbil kenti, sonra da Süleymaniye düştü.Talabani'de kelimenin tam manasıyla bir ' siyasi fahişe ' idi. Bir İran'ın kapısını çaldı. birTürkiye'nin. Denize düşen yılana sarılır misali Türkiye yıllarca Barzani'nin güvenilir,ancak Talabani'nin "kaypak" olduğunu sürekli vurguladı. Türkiye'yi Barzani'yidesteklemeye, PKK'ya karşı Barzani'yle işbirliği yapmaya yönelten propagandanın daiçyüzünü araştırmak gerekirdi. Barzani'nin geçmişine baktığımızda ise geneldeunutulmuş olan bir gerçekle yüzyüze geliriz: PKK'ya ilk kucak açan güç Barzani'ydi.İngiliz-Amerikan-Yahudi şeytan üçgenindeki Kuzey Irakta Barzani ve Talabani'ninkatılımıyla bir Kürt Devleti kurulması için neler yapılmadı ki? Bu politikayı takip edenlerAnkara süreci, Washington süreci, London toplantıları dediğimde ne demek istediğimianlayacaklardı. Kaç defa anlaşma yapıp bozduklarını unuttum. Bush iktidarı, diplomatikgörüşmeleri bir kenara bırakarak sert bir ultimatom verene kadar anlaşamadılar. ÇünküABD, Saddam sonrası kurulacak federasyonda Kürtlere özerk bölge verilecekti. Bubölgenin sadece Barzaniden oluşması düşünülemezdi. Musul ve Kerkük'e Kürtlerisokmamayı planlayan Washington, Kürdistan'ın fazla güçlenmesini istemeyecekti.1996'lardan itibaren hızla İsrail'e yaklaşan Türkiye kendisi ile çelişmekteydi. Türkiye'ninİsrail'e paralel bir Ortadoğu politikası oluşturmasının yanlışlığını Irak savaşınınsonuçlarıyla anlayacaktı. İsrail, Ortadoğu'daki varlığını daimi bir tehdit altında görmekteve bu nedenle de 1950'lerden bu yana bu coğrafyadaki devletlerin içindeki azınlıkisyanlarını desteklemekte, böylece bölgeyi irili-ufaklı mini devletlere bölmeyihedeflemekteydi. Bu nedenle, Ortadoğu devletleri içinde bölgede bir Kürt Devletioluşmasını isteyen yegane ülke İsrail'di. Dahası, 1960'lı yıllardan bu yana bu hedefeyönelik somut politikalar uygulamaktaydı. ABD'nin Kürt Devleti projesine destekvermesinin arkasında da asıl olarak İsrail'in bu ülke üzerindeki etkisi vardı. Türkiye'ninkendi toprak bütünlüğünü etkilemeyeceğini umarak bir komşu ülkede özellikle Irak'ta birKürt Devleti kurulmasına onay vermesi ise bir aldanma olacaktı; dışarda kurulacak birKürt Devleti'nin bir "domino etkisi" yaratarak Türkiye'ye uzanmaması mümkün değildi.Dolasıyla Türkiye'nin kendi toprak bütünlüğüne tehdit oluşturacak bir projenin en büyükdestekçisi ile stratejik ortak haline gelmeye çalışması, büyük bir hataydı. İsrail'in susorunu konusundaki tavrı ise tam tamına Türkiye'nin politikalarının zıttıdı.20 sene sonra, 30 sene sonra, 50 sene sonra nasıl bir dünya ve Ortadoğu tablosununortaya çıkacağını kestirmek mümkün değildi. ABD zayıflayabilir, yüzyılın başındaİngiltere'nin başına gelen gerileme sürecini yaşayarak bir "süper güç"ten normal bir Batılıdevlete dönüşebilirdi. Nitekim, çoğu "futurist" yoruma göre, ABD, düşüşünbaşlangıcındaydı. ABD'nin bir süper güç olmaktan çıkması ise, İsrail için tehlikeçanlarının çalması demekti. İsrail için ABD'nin global gücünün zayıflamasından daha dakorkunç olan bir başka ihtimal daha vardı; İsrail düşmanlarının global gücünün artması.Yahudi Devleti'nin en büyük endişesi, Müslüman ve Ortadoğulu bir devletin, kendisiyleboy ölçüşecek bir güce ve kendisine antipati duyacak "radikal" bir rejime sahip

Page 148: netkırılmason

148

olmasıydı. Böyle bir güç, İsrail'e tepki duyan Ortadoğu halklarını birleştirip güçlü biranti-İsrail cephe oluşturmayı-bir zamanlar Nasır'ın deneyip de başaramadığı şeyibaşarabilirdi.Bu, "yeni bir Selahaddin" anlamına gelir ki, "yeni Haçlı Krallığı"kimliğindeki Yahudi Devleti'nin en büyük korkusuydu.Irak savaşı görüldüğü gibi sadece Irak'ı değil Türkiye'yi de derinden sarsacaktı. Çünkü busavaşın galibinin ABD ve İsrail olacağı belliydi. Niyetleride ortadaydı. Bazı yazarlarımızmadem onların kazanacağı kesin yanlarında savaşa girelim, kazanalım diyorlardı.Türkiye'ye ne Musul Kerkük'ü nede Kuzey Irak'ı yar etmeyecekleri kesindi. O halde nekazanacağımız, askerlerimizin niye ölecekleri belli değildi. Yeni Irak kurulurkensözsahibi olabilmek diyorlardı. Türkiye yılardır Irak'ın üniter yapısı diyordu, amasavaştan sonra federal bir yapı oluşacaktı. Türkiye için ufukta win-win değil lose-losegözüküyordu. ( 222)Irak savaşının iki nedeni vardı: Petrol ve su. İkiside bölgeyi işgal edecek Amerika'yauzun süreli Ortadoğu ve dünya hakimiyeti için gerekliydi. Sorunun ' terörizmle savaş 'veya ' şeytanın baltası Saddam'ın kellesi 'ni almak olmadığı kesindi. Amerika'da da bugerçek ifade ediliyor, artık petrole tamamen mi el koyalım, yoksa kısmen mi tartışmalarıyapılıyordu. Time'ın Mart 2002 sayısında yapılan anketde yukarıdaki nedenlerdenhangisinin Amerika'nın gerçek gerekçesi olduğu soruldu. Cevap petroldü. Bush'undemokrasi ve özgürlük götürme yalanına kimes inanmıyordu ( 223) Savaşta teknolojikullanan ABD'nin bölgede konuşlanıp, beslenecek 200 bin askere hiç ihtiyacı yoktu. Buaskerlerin uzun süreli iskanı resmen işgal demekti; Amerika'nın en az 25 yıl bölgedenaskeri açıdan çıkmaması petrol ve su sorunlarını çıkarlarına göre çözümlemesine, 'İsrail'eyarayacak Kürt Devleti'nin bölgeye çıbanbaşı olarak kondurulmasına' bağlıydı.Türkiye'ye yerleştirilmesi talep edilen 80 bin Amerikan askerinin 5 yıllığınagelmeyeceğini, bu sürenin sürekli uzatılmasının sağlanacağını Çekiç Güç belasındanbelliydi. Kıyamet alametlerinden biri Fırat'ın sularının çekilmesiyle ortaya çıkanzenginliğin ardından bölgede çok kıtal ( ölüm ) hadiselerinin olmasıydı.Clinton döneminde Washington Doğu bölgemizde CIA'nın casusluk yapması için çok 'kibar ' politikalar izledi. Mesela Diyarbakır'da konsolosluk adıyla CIA bürosu gibiçalışacak ' Koordinasyon Merkezi ' açılması için diplomatik yollarla bastırdılar. Ecevit,eski Amerikan Büyükelçisi Mark Parris'i ' Diyarbakır'da konsolosluğunuz neyinizeyetmiyor ' diye geri çevirdi. CIA, bölgeye eleman yerleştirme fikrinden caymamıştı.Bölgeye yerleşmek için Aralık 1999 İstanbul AGİT Zirvesinde, Enerji Bakanlığı'mızla 10MGW'lık 10 küçük baraj yapılması için Amerikan Enerji Bakanlığı bir anlaşma imzaladı.Anlaşma törenine İstanbul Conrad otelinde Clinton'u ararken yanlışlıkla girmiştim, basınçağrılmamıştı. Barajlar, Hakkari, Bitlis, Mardin, Yüksekova, Cizre, Bingöl gibi yerlerdeyapılacaktı, herbirinin maliyeti sadece bir milyon dolardı, üretecekleri elektirikte ancakbir kasabaya yetiyordu. Acaba ülkemizde 10 milyon dolar kalmamış mıydı? Yapılananlaşma metnini inceleyince bölgeye çok sayıda Amerikan uzmanının getirilmesi şartıdikkat çekiyordu. Bu işte bir dümen vardı. Diyarbakırda konsolosluk açtırmayan Ecevitby-pass edildi. Kuzey Irak'ta ve Doğu bölgemizde cirit atan CIA elemanlarına yeni kılıfbulunmuştu. ( 224)ABD'nin bu çalışmalarına ve ABD Kongresinde getirilmeye çalışan Ermeni soykırımtasarısına tepki olarak Genelkurmay, Dışişleri ve MİT, 6 Ekim 2000'de Irak'a 2. sınırkapısı açılmasını medya aracılığıyla gündeme getirmişti. 6 alanda Irak politikası radikalbiçimde değiştirilmiş ABD şok olmuştu. Bu öneri şu anda Türkiye'nin WashingtonBüyükelçisi Faruk Loğoğlu'nun Dışişleri Müsteşarı iken Irak'a yaptığı ziyaretden sonra

Page 149: netkırılmason

149

şekillenmişti. Şu anda Müsteşar olan Uğur Ziyalda, Müsteşar yardımcısı iken ikinci birgezi yaparak politika değişikliğimizi oturtmaya çalışmıştı. 6 Ekim günü.6 Türk gazeteninmanşetininde aynı olması Amerikalıların dikkatini çekmişti. Biri bana aitti. Ertesi günziyaretime gelip Türkiye'nin bu politikada ciddi olup olmadığını soran ABD'nin AnkaraBüyükelçiliği Siyasi İşler Sorumlusu Mr. Lawrance ve Basın Müşaviri Jessi Baily'e 'Kongreden Ermeni tasarısını geçirin. Çok iyi yapıyorsunuz. Ayda yılda bir defa Ankaraonurlu bir politika izliyor' tepkisi verince şaşırarak ne yapmaları gerektiğini sormuşlardı.Cevabım Clinton'un sihirli kelime ulusal güvenlik gerekçesiyle tasarının oylanmamasınailişkin Kongre'ye mektup yazması ve tasarının seçim öncesi feshedilecek meclisinçöplüğüne atılarak kadük yapılmasıydı. Nitekim öylede oldu.Amerikalılara, ' Irak'ta demokrasi istiyorsanız, Irak halkını bize bırakın ticaretlezenginleştirelim, halk kafasını kaldırıp başında diktatör olduğunu görsün' demiştim. Bukonuda beni dinlemedikleri kesindi. Elhak, demokrasi isteyen kimdi? ABD senatosundatam geçme aşamasına gelmiş Ermeni soykırım tasarısını reddetme karşılığındaAmerikalılar şantaj Irak politikamızı değiştirmeye zorladılar. İsrail'in Ankara BüyükelçisiUri Bar'ın 20 Ekim 2000'de ziyaretime gelerek kimseye söylememem kaydıyla kulağımafısıldadığı, İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Perez'in Clinton'u arayarak Amerikalılarayukarda söylediğim tavsiyeyi yapmasıydı. İsrail büyükelçisi İsrail'in GAP, su, Filistin,Kürt planlarıyla ilgili aleyhlerinde yaptığım haberlerden rahatsız olmuştu. ' Uzunyaşamak istiyorsan ayağını denk al' tehditini yapan büyükelçi, beni susturmak istiyordu.Amerikalılar bölgeye casus yerleştirirde, Almanlar durur muydu? Almanya, Doğuillerimizin beşinde atıksu arıtma tesislerini verdikleri kredilerle 'bedava' kurmak ve tabibölgeye 'Alman uzman' yerleştirmek için harakete geçmişti. Bu illerimiz- Diyarbakır,Malatya, Bitlis, Bingöl ve Cizre'ydi. Almanya'nın Ankara Büyükelçisi Dr. Schmith temelatma törenlerine gidip HADEP'lilerle halay çekince medyamızda magazince biryaklaşımla eleştirildi. Kendisiyle yediğim 13 Ekim 2000 tarihli yemekte bizi, yaniAnkara basınını niye götürmediğini sormuştum. Cevabı; orada basın vardı, ayrıca benihalk arasına aldı halay çektim, HADEPli mi değilmi, nereden bileyim olmuştu. Bölgedeciddi bir CIA ile Alman istihbaratı BND'nin nüfuz savaşı olduğu açıktı. Almanlarbölgede daha fazla baraj yapmamıza karşı çıkıyordu. Gerekçesi ise güya Kürtlerintopraklarına yapılan ' haksız istimlaklar ' , Hasankeyf gibi bölgesel tarihi zenginliklerinyol olacak olmasıydı. Diğer argümanları Irak ve Suriye'ye yeterli su veremeyecekolmamızdı! Sanki toprak, su bizim değilde onlarındı veya bu toprakların sahibi bizdeğildik. Amerikalılarında, Almanlarında, İngilizlerinde, Fransızlarında ve İsraillerindekafalarında bölgede güçsüz kolay sömürülecek bir Kürt devleti beklentisi vardı.Türkiye'ye bunu açıkca dikta ettiremediklerinden ilk hedef Kuzey Irak'ta bu yapıyı tesisetmekti.Ve Bush yönetimiyle ' soft' diplomasiler ve ince casus yerleşmeler yerini ' hard war ' ileaçık asker ve casus istihdamına dönüştü. Amerikalıların girdikleri yerden stratejikmüttefikleride olsa uzun süre çıkmama gibi kötü bir alışkanlıkları vardı. Kosovasorununda arabuluculuk yapan Richard Hoolbrook, bölgede Amerikan askeri kaç yılkalacak sorusunu ' Osmanlı bölgede kaç yıl kaldıysa o kadar ' diye yanıtlamıştı.Kuzey Irak'taki gelişmeleri Türkiye Ankara yanlısı Türkmenlerle takip ediyordu.Bölgeye CIA, Alman ajanları girebilirdi, ama Türk gazetecinin girişine izin yoktu, Kürtkaynakları ise gerçeği saptırabiliyordu. Yıllardır London merkezli yürütülen Iraklımuhaliflerinin toplantılarında Amerikan ağırlığı arttı ve ortaya Irak savaşından sonraoluşturulacak yeni Irak'ın siyasi yapısı çıkartıldı. Irak Ulusal Konseyi'nde etnik grupların

Page 150: netkırılmason

150

nüfusuna göre temsil oranı belirlenirken zayıf federasyona dönüştürülecek Irak'ta Kürtlerözerk devlet kurmayı garantiledi. Güneydeki Şii bölgenin İran'ın tesirinden nasılarındılarak özerkleşeceğine çare İran karşıtı El Hekimdi. Sünnilerin yaşadığı Tikrit veBağdat merkezli Amerikalıların ' şeytan üçgeni' dediği bölge ayrı bir özerk yapıyakavuşturulacaktı. Saddam ve Baas partisi, intihar eylemleri ile bu bölgenin çetin cevizolduğunu göstermişti. Merkeze gevşek bağlı bu üç bölge tabi Amerikan vali veya askerikomutanın verdiği yetkiler ne kadar iktidar olmalarına elverirse kral olacaktı. Petrolvanasını elde edecek Amerika'nın üçe bölünmüş ülkenin hükümetlerine ne kadar arpalıkvereceğini kestirmek zordu. Irak'ın 170 yıl daha çıkartılacak 8 trilyon dolarlık petrolüvardı. Bu petrolden Irak halkın nasiplenemeyeceği kuşkuluydu.Türkiye, ABD'den Şubat 2003'de gelen 6 askeri üs, 2 liman ve 80 bin asker transferindeüsleri açma talebi karşısında oldukça zor günler geçirmişti. ABD'yi geldikten sonragitmeleri için Ankara razı edemezse bu askerlerin Doğu topraklarını zımmen işgaledecekleri ortadaydı. Savaş sonrası Doğu bölgemizde geri dönüşü mümkün olmayacakbir fitnenin ağacını ocağımıza dikmekle meşgul olacaklarını Ankara görmüştü. KuzeyIrak'ta 5 yıl içinde oturtulacak Kürt devleti abad olunca sıra komşu ülkelerdeki Kürtlerin 'haklarına ' gelecekti. Tabii bu sırada 80 bin Amerikan askeri ve CIA elemanları ülkemiztopraklarında günlerini armut toplamakla geçirmeyeceklerdi. GAP bölgemize kabus gibiçöken Amerikalılar suyun başını tutacaklardı. Bu devrede bölgede çok sayıda İsraillitoprak alacak ve GAP Filistinleştirilecekti. Kuzey Irak'taki Kürtlerin gelişimi dominanttesiri yapacak ve Türkiye'deki Kürtlerimiz ' Amerikan mandasında yaşasın bağımsızKürdistan ' diye bağıracaklardı. PKK'yla mücadele için harcadığımız 100 milyar dolar ,30 bin şehit vermemiz unutulacak; topraklarımızın elimizin altından ' kendivatandaş'larımız tarafından çekildiğini hissedecek; 80 bin asker ve Sam Amca'ya ' höt 'diyemediğimiz için ağzımızda sıka sıka diş kalmayacaktı.Ancak bir tek güç bu kabus senaryosunun gerçekleşmesine ' Dur ' diyebilirdi : TürkSilahlı Kuvvetleri. Hükümet, Amerikan taleplerine cevap vermek konusunda askeribürokrasinin ve tepe karar mekanizmasının ağzının içine bakıyordu. TBMM, askerler 'olur ' derse çelişmemek için ' hayır ' diyemeyecekti. Bu Meclis'den Amerikan askerineonay çıkmaz diyenler yanılıyordu. Eğer asker ' Evet ' derse TBMM ve hükümet, Kıbrıs'daDenktaş'ın kaprislerine boyun eğmesi, YÖK isyanında görüldüğü gibi ' kuzu ' olacaktı.TSK, Amerikanın uzun vadeli Kürt planlarını kabul etmeyeceğine göre, yeni bir kurtuluşmücadelesi vermemiz gerekebilirdi.ABD ve İngiltere, BM denetçilerinin raporu ne olursa olsun Saddam'ı devirmeyekararlıydı. Ankara ve Genelkurmay, Kürt sorununun adının konulacağını bildiği içinsavaşa karşıydı. Amerikan askerinin bölgeye uzun süreli yerleşimi Kuzey Irak'ta1992'den beri fiili olarak oluşturduğumuz sorunu ' kontrol' politikamızı yokedecekti.Derin devletimiz Can Dündar eliyle yakın müttefimiz ABD'ye resmilerin dilegetiremediği çekinceyi ulaştırdı. Açık ve gizli istihbaratlar ortaya saçıldı. Kabusumuzolan 'bölünme' korkusunun yersiz olmadığını PKK'nın yerini alan KADEK'in Amerika ileişbirliği yaptığını gösterdi. Kürtleri bugüne kadar kimler kullanmadı ki,önce Ruslar, sonra Fransa, Almanya, İsrail, İtalya, Suriye, İran, Irak, hatta Ermenistan,şimdide ABD. Kabus, 3. dünya savaşı çıkartacak bir zehirli tohumu bünyesindebarındırıyordu.ABD, savaşa gidilen Şubat ayının sonuna kadar Ankara'nın 2. tezkereyi geçireceğiumudunu beslliyordu. Savaşın ilk haftası yoğun bombardıman altında geçeceği içinkuzey cephesine asker göndermek için ABD'nin hala vakti vardı. Amerikalılar, Türklerin

Page 151: netkırılmason

151

' kervan yolda düzülür' atasözüne harfiyen uyacaklarını, yani son dakikada beklentileriniyerine getireceklerini tahmin ediyorlardı. Türk askerine Kuzey Irak vizesi verilmemesişantajının sonuç vereceğinden emindiler. Zaten ellerinde başka koz kalmamıştı.Türkiye'de askeri darbe yaptırmak için ne vakitleri vardı, nede ortam darbe yaptırmayauygundu.Cumhuriyet gazetesinin ' Genç Subaylar endişeli' manşetiyle başlatılan medyadarbesini Genelkurmay Başkanı, iftira atanları lanetliyerek bertaraf etmişti. Askerimiz,son derece demokrat bir tavırla hem görüşünü söylemiş, hemde sivil yönetim TBMM'yesaygısını bildirmişti. Ankara, kötünün iyisini seçmek zorundaydı.AKP yönetimi ve Cumhurbaşkanı Sezer'in, savaşın kaçınılmazlığını görrerek tezkerekonusunda yelkenleri suya indireceği hesaplanmıştı. Zira bir yanda rüşvet olarak verilen26 milyar doları alarak savaştan etkilenmemek vardı, öte yanda iki arada bir deredesavaştan yardım almadan ABD'yi küstürerek savaşta ekonominin çökme ihtimaliduruyordu.KÜRTLERE AMERİKAN ÜNİFORMASIABD, bir yandan Türk yetkililerle tezkere pazarlığı yaparken öte yanda Ankara'nınçekincelerine aldırmadan Kuzey Irak'da IKDP Lideri Mesut Barzani güçlerininkonuşlandığı Selahaddin'de Peşmergelerden düzenli bir ordu kuruyordu. ÜzerilerineAmerikan üniforması geçirilmiş, kırmızı bereli Kürt askerlerinin fotoğraflarınıKanada'nın Maclean's dergisinin Şubat'ın son hafta sayısında yayımlanmıştı.Konvensiyonel, hafif, modern Amerikan silahları ile donatılan Barzani güçleri Musul veKerkük'ü Türkiye'nin tüm karşı çıkmalarına rağmen hava bombardımanın hemenardından ele geçirecekti. Ankara'nın ' Kürtler Musul ve Kerkük'e giremez' diyeAmerikalılardan yazılı garanti almasının anlamı yoktu; anlaşma bu şekilde delinecekti.Amerikan subayı komutasındaki Amerikan askeri kıyafetindeki Kürtler konusu nedeniyle' tezkere' meselesi uzadı. Yoksa mesele tek başına parasal değildi.Türkiye, savaştan sonra Kürtlerden silahların geri toplanamayacağını savunuyordu.Gerçektende kurulan düzenli ordunun güvenliği sağlamak gerekçesi ile yaşatılacağı vebölgede Kürdistan'ı Amerikan kontrolünde kuracaklarını anlamak için uzman olmayagerek yoktu. Ankara bir olup bitti ile realiteyi kabul etmek zorunda bırakılacaktı. Irak'afederasyon denilmese bile bal gibi Kürtler, Kürdistan'ı kurunca bölünecek, federasyonolacaktı. Türk ordusuna geri cephe hizmeti verilmiş durumdaydı. Yani sıcak savaşagirmeyip sadece Saddam bölgesinden kaçanları Kuzey Irak'ta Türkiye'ye sokmadankurulacak 11 kampda iskan etme işini yapacaktı. Musul ve Kerkük'e TSKyaklaştırılmayacak, ama Kürtler Amerikan üniforması ile orada olacaktı. Barzani,merkeze gevşek bağlı özerk bir devlet istiyordu. IKYB Lideri Talabani'nin durumu dahakarışıktı. İran-Türkiye, ABD arasında gelip giden Talabani bağımsız Kürt devletindeısrarlıydı; elini güçlendirmek ve ABD'ye ' benide dikkate al' demek için İran Kürdü 5bin askeri Kuzey Irak'a sokan ondan başkası değildi.ABD'nin korkusu Saddam'ın en önemli karasal savaş kozu intihar komandolarıYezidilerdi. Çoğunluğu Kuzey Irak'la komşu Bechaşi bölgesinde yaşayan Yezidilerinnüfusu bir milyondu. Onlar Saddam'a hep sadık kaldılar. Kürtleri ihanetle suçluyorlardı.1991'de Barzani Saddam'ı arkadan hançerleyince karşılarında taş gibi Yezidileribulmuştu. Bu hizmetleri nedeniyle Saddam onları Irak ordusunda ve Baas Partisinde üstkademelere getirmişti. Kuzey cephesinde Amerikan kılıklı Kürtlere karşı savaşacakSaddam güçlerinin başında yine Yezidi bir orgeneral ve Yezidi askerler bulunuyordu.Yezidiler, kendilerinin ' şeytana tapanlar ' olarak tanımlanmasına karşı çıkıyor; tek birAllah'a inandıklarını savunuyorlardı. Konuşturulan Yezidi Liderleri, dini anlayışlarını hiç

Page 152: netkırılmason

152

bir baskıya tabi tutmadan serbestçe yaşamalarına müsade eden Saddam'a müteşekkirolduklarını ifade ediyorlardı.Amerika, yurtdışından topladığı savaştıracağı Iraklı Kürt ve Türkmen muhalifleriMacaristandaki NATO üssünde askeri eğitime tabi tutuyordu. Basına sızan rakam 400'dü.Basına konuşan Türkmenler, Amerika'nın yanında savaşa girerek, hem Kürt hemdeSaddam bölgesinde ihlal edilen haklarını geri alacaklarını, Irak'ın kurucusu asil üyesisayılacaklarını umduklarını açıkça belirtmişti. Ayrıca Musul ve Kerkük petrollerindehakları bulunduğunu belirterek, savaştan sonra adil dağılım yapılmasını bekliyorlardı.1975'de Cezayir anlaşması ile 1991'de ise yeniden Amerika tarafından aldatılan Kürtler,her ne kadar ABD'ye tam güvenmeselerde, bu savaştan kazançlı çıkacaklarınısanıyorlardı. Fille aynı yatağa giren ya kör kalkar şaşı veyahutda pestili çıkar hiçkalkamazdı. Kürtler ve Türkmenler Amerikalılarla ilgili yapılan bu tanımı hiçduymamıştı anlaşılan. Romanya ve Bulgaristan'da Karadeniz limanlarında Amerikansavaş gemileri ve askerleri bekletiliyordu. Irak'da savaşacak muhaliflerin sayısının dahafazla olduğu muhakkaktı. (225)1996'da Saddam'ı devirmek için Yahudi kökenli 2000 Kürdü CIA ajanı olarak kulanan,foyası ortaya çıkınca bunları önce GUAM adasına, daha sonra Amerika içine taşıyanABD, bu güçleride İskenderun'a gemilerle getirmişti. İsrailde yaşayan, yıllar önce Irak'tangöçen 150 bin Yahudi Kürt, Irak savaşı sonrası topraklarına dönmek için hazırlanıyordu.İsrailin hazırladığı yine Amerikan üniforması giyecek İsraili Kürtler güneydeki karasavaşında kulanılacaktı. İsraik savaşa asker vermemiş gözüksede aslında veriyordu.Kuzey Irak'da 10 bin Yahudi Kürdü yaşıyordu. Bunlar Barzani aşiretine mensuptular. Bukonuda Yalçın Küçük bir kitap yazmıştı. Kuzey Irak'da Kürdistan'ı İsrail'in ikinci İsrailolarak Nilden Fırat'a vaadedilmiş topraklar safsatasını gerçekleştirmek için Amerikanfilini kullanarak kurdurduğunu ilk defa Hürriyet gazetesi tezkere öncesi servis olduğubelli bir dosya yayınlayarak herkesi şaşırtmıştı.(226)'Yanlış hesap Bağdat'dan döner derler' ya, bu sefer 1 Mart 2003'de Ankara'danTBMM'den dönmüştü. Ankara, ABD'ye kırmızı kart göstermişti. Batı basınında tezkereöncesi ' Paragöz Türkler' diye aşağılanan Türkiye, tezkereye 'güle güle' diyerek yıllardırdefterden silinen ' Hayır' kararını yüce TBMM'de verdi, dünyaya halkın iradesinihatırlattı; birden ' Demokrat Türkler' oluverdi, itibarı arttı. İkili oynayan ABD, demokrasidersi almıştı. Başbakan Abdullah Gül'ün AKP milletvekillerinin oy kullanmada özgürbırakan demokratik tavrı, 50 ret oyu şeklinde aksini bulmuştu. 3 oy farkla reddedilentezkere, dünya medyasına önce kabul edildi, sonra ret edildi yine geçilmişti. Oy kullanansayısının salt çoğunluğu sağlanamamıştı.Tezkere değil ateşten top ile oynanmıştı. MGK bile ayağında tutmamış Şubat ayının sonMGK toplantısında savaşı tavsiye etmemişti. Topu hükümete paslıyarak sorumluluğuüstlenmek istemedi, yıpranmaktan kaçtı. Askerlerin riski göze almadıklarını görenAKP'lilerin ateşe el uzatmamaları normaldi. Tek meselenin para olmadığı bundan dahagüzel anlatılamazdı. Çantada keklik görülen Türkiye keklik muamelesinden sıkılmıştı.Ankara haklı olarak tatmin edici olmayan gelişmeler nedeniyle kıyamete kadar alnınavurulacak kara lekeden kurtulmuştu. ABD'nin 'arka bahçesi' Kanada bile, ' BM kararıolmadan meşruiyet olmaz; önceki BM kararı rejimin devrilmesini değil Saddam'ınsilahlardan arındırılmasını talep ediyor ' derken, haksız bir savaşa vesile olmak, Haçlıseferlerini durdurmak için Irak yakınlarında şehit olmuş 2. Kılıçarslan'ın torunlarınayakışmayacaktı.Amerika, Irak'ı tehlikeli silahlarından arındırmaktan, Saddam yönetimini devirmekten

Page 153: netkırılmason

153

çok, talan edeceği petrolün hesaplarını çıkarmış, Saddam sonrasında Irak’ta tutunma,hâkimiyet kurma konusunda yoğunlaşmıştı; Kuzey Irak'ta Selahaddin kentinde yapılantoplantı sonunda, muhalifler hükümeti kurmuştu. ABD ve İngiltere'nin kuklası olan IrakUlusal Konseyi bu toplantıda altı kişilik Başkanlık Konseyi üyelerini belirlemişti.ABD'nin yazılı olarak güvence vaadetmesine rağmen Türkmenler yönetime alınmamıştı.Başkanlık Konseyi'ne, Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) Lideri Mesut Barzani,Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği Lideri (IKYB ) Celal Talabani, Irak Ulusal KongresiBaşkanı Ahmed Çelebi, Sünniler'in temsilcisi olarak Adnan Paçacı, Şiiler'i temsilen İyadAllavi ile Irak İslam Yüksek Devrim Komitesi Başkan Yardımcısı Abdülaziz El Hakimiseçilmişti. Konferansa katılan Türkmenler ve Asuriler ise Başkanlık Konseyi'nde yeralmadı. Türkmenler, gün sonuna kadar konseyde kendilerine yer verilmemesi durumundatoplantıdan çekileceklerini bildirmişti. Aldırış eden olmadı. Amerikalıların organize ettiğitoplantıda Türkmenlerin safdışı edilmesi ve konferansa Ankara'nın rest çekilerekkatılmaması, tezkereye ret kararının önhabercisiydi.Kürt kartı, Türkiye'de ve dünyada önemli güçlerin, devletlerin adeta 'çıkar savaşı' halinegelmişti. Bölgede 'Kürt' sorununun bitmesi sadece Amerika veya Batılı ülkeler, bazıkomşularımız tarafından değil, Türkiye içindenden de bazılarınca istenmiyordu.Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne sokmamak isteyen dahili ve harici güçler bu sorununyaşatılması amacıyla akılalmaz politikalar izliyordu. ABD ve İsrail, Türkiye'nin AB'inegirmesini istermiş gibi yapıyor, ama bir yandanda ' Kürdistan projesi'ne yatırım yaparakAnkara'ya ' şantaj' yapıyordu; İsrail'in ' İkinci İsrail' projesine çalışıyorlardı.Türk basınında yer alan PKK'ya ABD'nin desteğini ispatlayan üç fotoğraf ABD'ye nedengüvenmediğimizi o günlerde ortaya koymuştu. Türk gazetecilerini Kuzey Irak'asokmamak için bir aydır süren dirence rağmen bazı Türk gazeteciler görevini başkayollarla yerine getirdi İlk fotoyu Milliyet'den Can Dündar yayımlattı. PKK ile görüşenABD'li fotosu, Washington'un tüm Kürtleri kapsayan bir şema üzerinde çalıştığınıgösteriyordu. İkinci fotoyu gündeme getiren bendeniz, Kanada'da yayımlanan Maclean'sdergisi muhabirinin Selahaddin'de çektiği fotoyu Türk basınına ulaştırdı. Amerikanüniforması giymiş Kürtler, Ankara'ya verilen yazılı güvenceye rağmen şimdiden hafif vekonvensiyonel silahlarla donatılmış, Amerikan askeri gözetiminde askeri eğitimdengeçiriliyordu. Tezkereye göre Türk ordusu Kuzey Irak'ta sadece 20 kmlik bir alandaharaket kabiliyetine sahip olabilecekken, Kürtlerin ifadesine göre Amerikan forması ileBarzani'nin askerleri Musul ve Kerkük'e Amerikan ordusu ile kolkola girecekti. Üçüncüfoto, Star'da yayımlanan Türkiye’nin Güneydoğusu’nu da içine alan ‘Kürdistanharitası’nın altında yemek yiyen Kuzey Irak'ta çekildiği belli olan ABD’li askerler vepeşmergelerdi. Kuzey Irak’taki fiili Kürt devleti, artık resmen Amerikan askerininkontrolündeydi. ABD Türkiye kendisine destek vermez, ABD askerlerine topraklarınıaçmazsa, Kuzey Irak’ta son aşamasına getirdiği Kürt devletini ilan ettirecekti. Bu resmenşantajdı. Ama TBMM'de bu oyun ters tepti. Halkın iradesi paralelinde halkın temsilcisimilletvekileri baskılara boyun eğmedi.Bu arada Kuzey Irak'da Mesut Barzani ve Celal Talabani'nin Türk ordusu aleyhineyaptığı sert açıklamalar ve provoke kokan gösteriler, askerlerimizi ve milletvekillerimizisağduyulu olmaya zorlamıştı. ABD, bize yazılı güvence verdiği saatlerde Kürtlerialeyhimize kışkırtarak ' halk böyle istiyor' demeye getiriyordu. Türk halkının ne istediğini' ret' yanıtı ile anladılar, dillerine persenk edip sadece kendilerine yonttukları ' demokrasioyuncağı' bumerang gibi çıkarlarını vurmuştu.'Madem Türkler 120 bin, 80 veya 62 bin ( rakamlar sürekli değişti) Amerikan askerini

Page 154: netkırılmason

154

bölgeye geçirmiyor, bizde Kürtleri silahlandırır önce Irak sonra Türkiye'yi sallarız 'politikası izleyen Amerikalılar, yazılı olarak verdikleri güvencede ' Kürtlere TSK silahdağıtsın ve toplasın' dedikleri sırada alay eder gibi Kuzey Irak'ta savaş seferberliğibaşlatmışlardı. Güya IKDP'nin seferberlik çağrısı sonucu binlerce Kürt gencinin orduyakatılmış, 'Irak'taki son yapılanmada bağımsızlığımıza kavuşacağımıza inanıyoruz'diyorlardı. Peşmegelerin üzerindeki Amerikan üniformaları ve botları dikkat çekiyordu.Amerikalı yetkililer, bir yandan Türkiye ile 'stratejik ortak' pazarlıkları yaparken, diğeryandan Kuzey Iraklı Kürtler'le girdikleri 'kader birliği' ilişkisi Ankara'yı rahatsız etti.Amerikalılar, Irak'a yönelik operasyonda Türkiye ile Kuzey Iraklı Kürtler'i, tamanlamıyla 'aynı kefeye koymuş' durumdaydı. Bu görüntü bile bölgeye Amerikan askerisokmamak için yeterli gerekçeydi. Bugünden Kürtlere bağımsız devlet muamelesi yapanAmerika, yarın Irak savaşında gösterdikleri kahramanlıktan (!) ötürü herhalde onlarıcezalandırmayacak, mükafatlandıracaktı.ABD'nin AK partiyi başarısız kılmak için savaştan sonra başarız tezkere kozunukullanacağı aşikardı. ABD dostu olduğunu kanıtlamamış bir iktidarın yok edilmesi içinAmerikalılar her yöntemi kullanabilirdi. Bu sırada başbakanlığa oturan Tayyip Erdoğan,bu durumu sentez edecek kadar zeki bir liderdi.

DELİ YÜREK'E ALİ-CENGİZ OYUNU!Erdoğan'a ve Ankara'ya en ciddi mesaj Kuzey Irak'ta verildi. ABD ile Türkiye arasındason 7 yıldır derinleşen güven bunalımı, 11 askerimizin 4 Haziran 2003'de ' teröristmuamelesi'yle rehin alınması ile derinleşti. Türk tim komutanı ateş açmayarak çatışmayıönlemiş Amerikan planlarını bozmuştu. Tercüman'dan Murat Çelik'in yazdığı gibiAmerikam timi çatışma çıkmasını istiyordu. Bu skandal eylemle ülkemizin 'arkabahçesi'si Kuzey Irak'ı 'kendi bahçesi' ilan eden Washington'un, Kürtler üzerindeplanladığı gelecek hesaplarının çıkarlarımızla çeliştiği belirginleşti.ABD özür dilemedi, burnundan kıl aldırmayan Amerikalıların buna hiç niyeti yoktu.Onurumuz kırılmıştı.. Kurulan ortak komisyondan özür çıkmamış, koordinasyonkopukluğu gibi komik bir mazeret uydurulmuştu. ABD, Kürt planına müdahaleetmemizden hoşnut değildi. Türk askerinin Kuzey Irak'ta varlığı, Kürtlere verilenvaadlere aykırıydı. IKYB Lideri Talabani tam bir ' siyasi fahişe'ydi. Sözkonusuoperasyonda onun teşvikinin olduğu oldukça açıktı. Çünkü PKK veya KADEKTalabani'nin bölgesinde rahat haraket edebiliyordu. Türk askerinin varlığı buna engeldi.Talabani defalarca söz vermesine rağmen PKK'ya hiçbir zaman temelli yüz çevirmedi.Kürtler üzerinde planlanan oluşumda PKK'ya yer açılması Ankara'yı rahatsız ediyordu.Talabani, PKK ile ilişkilerde ABD'nin kilit adamıydı. Bu nedenle Talabani'nin ispiyonualet edildi, amaç Türk istihbaratçıların kapı dışarı edilmesiydi. Muhtemelen Türk timiKerkük valisine değil yakın tarihlerde Amerikalılarla biraraya gelen üç üst düzeyKADEK yöneticisine suikast planlıyordu. Bölgeyi büyük kulaklarla dinleyen İsrail veABD istihbaratının bu bilgiye ulaşması Talabani'nin elde etmesinden daha mantıklıydı.ABD, Talabani'yi maşa olarak kullanarak Türk askerine bölgede gözdağı verdi ve artıkarka bahçemizin ağası olduğunu ima etti.ABD'nin Kuzey Irak'ta askerimize ' kış kış ' derken Irak'ta asayişi sağlamak için yineTürk askerine ihtiyaç duyması ayrı bir paradokstu. Komisyondan, 'bunu unutalım gelinIrak'ın yapılanmasında beraber çalışalım' kararı çıkmıştı. Ama Kuzey Irak'ta Kürtlerleişbirliğine Türkiye ile işbirliğinden daha fazla önem verilmeye devam edilecekti. ' Hemhavuç hemde sopa' politikasına Ankara'nın boyun eğmesi Kürtleri dahada

Page 155: netkırılmason

155

cesaretlendiriyordu. KADEK adıyla PKK'yi siyasileştiren Batılı dostlarımız yeni Kürtfedere yapılanmasında bir nevi Kürtlere devlet stajı yaptırmayı hedefliyordu. Kürtçeyayını, eğitimi herşeyi olan bir Kürt oluşumu, Türkiye'de önümüzdeki 10-20 yıldasahneye konacak yeni fitnelerin altyapısını hazırlayacaktı. Kuzey Irak'tanpüskürtülmemiz sözkonusu hain planının ilk aşamasıydı. İçeriden istihbarat almamız veoperasyon yapmamız engellenerek içe kapanmamız, olacaklara razı olmamız isteniyordu.Aslında Irak ve Kıbrıs politikamız hiçbir zaman ABD'nin stratejileri ile örtüşmedi.Bazıları çıkarlarımızın yeni çeliştiğini ve tezkereyi ellerine vermememiz nedeniyleyaşanan hayal kırıklığının faturasını ödediğimizi sanıyordu. Kuzey Irak konusunda filminkopmasının öyküsü 13 Eylül 2000 yılına dayanır. Bu tarihte aynı gün içinde FilistinLideri Arafat Filistin devleti ilan etmeye hazırlanırken, Washington'un gizli icazetiyleTalabani ve Barzani ' Kürdistan Devleti'ni resmen kurduklarını açıklayacaktı. İsrail,Filistin devleti ilanını, Türkiye ise ' Kürdistan' ilanını Washington nezdinde yaptığıgirişimlerle boşa çıkardı. ABD'deki Yahudi lobisi, Ankara'yı bu günlerde ABDSenatosunda gündeme gelen sözde Ermeni soykırım tasarısını engelleme ve ' Kürdistankonusunda ertelettirme sözü vererek yanına aldı. Nitekim, dönemin Dışişleri BakanıŞimon Peres, eski ABD Başkanı Clinton üzerinde etkili olarak iki konuda da başarılıoldu, ancak ' derin Washington', Kürtler konusunda ipleri ellerine alarak uzun soluklu birdayatma planını sahneye koymaya başladı.Türkiye'nin ABD'nin Kürt ve Ermeni kartlarına karşı kozu Irak politikasında gösterdiğidirençti. 1998'de Kuzey Irak konusunda başlatılan ' Washington süreci' ile ABD, hem ikiKürt lideri barıştırma yoluna gitmiş hemde Saddam'ın devrilmesi konusunda destekarayışına girmişti. Ankara tedirgindi. Irak politikamız çatırdıyordu. Son bir hamle ileABD'ye rağmen Bağdat'a 2000 yılında büyükelçi tayin etmemiz, ticari ve diplomasiilişkilerini geliştirmemiz Washington'u çıldırtmaya yetti. Genelkurmay'ın bu sırada Habursınır kapısını kapatma kararı alarak bölgede kendini kral gibi görmeye başlayanBarzani'nin burnunu sürtmek istemesi ve Irak'a Türkmenlerin bölgesi Kerkük tarafından2. sınır kapısı açmayı planlamasından dolayı ABD artık Türkiye'ye güvenini kaybetti. VeKürtlerle ortak planlar sahne aldı. Sürekli kavga eden Kürtlerin barıştırılması için keseninağzı açıldı.2001 yılında Kuzey Irak'ta Barzani ve Talabani'yi ABD'nin barıştırarak Kürtparlamentosunu açtırması, bayrak, milli marş gibi devlet oluşumun olmazsa olmazlarınıilanı bundan sonra Ankara'da hep seyirci tribünününden izlenecekti. Çünkü Habur sınırkapısının kapatılmasının ardından İsrail ve ABD, Barzani ve Talabani'ye müthiş bir teklifsundu. Barzani'ye bağlı 30 bin Talabani'ye bağlı 25 bin Peşmergenin 100 ile 500 dolararası maaşa bağlanması ve düzenli ordu eğitimlerinin taraflarınca yapılması önerisinetabii ki evet yanıtı verdiler. Dananın kuyruğu artık kopmuş Türkiye Kürtler üzerindekurduğu hakimiyeti kaybetmişti. Kontrol artık İsrail ve ABD'de idi. Parayı kim veriyorsadüdüğüde o çalar prensibi işlemeye başlamıştı. Saddam'ın devrilmesine kararverilmesinde Barzani ve Talabani'nin ABD ve İsrail'in yanında sağlam duruşlarının rolübüyüktü. Türkiye, Kuzey Irak'ı bu tarihlerde yitirmiş, arka bahçede oynanan Ali-Cengizoyunu'nunda treni kaçırmıştı.Tezkerenin geçmemesine en çok Kürtler sevinmişti. Tezkere'nin geçmesi ABD'ninTürkiye'yi zımmen işgaline, Türkiye'nin de Kuzey Irak'ı resmen kontrolüne yol açacaktı.Ancak bu kontrol 20 kmye sıkıştırılmış bir tampom alanda gövde gösterisinden öteyegidemeyecekti. ABD askeri Türkiye'de konuşlanabilseydi İsrail'in Fırat projesiçabuklaşacaktı. 120 bin askeri Türkiye'ye yerleşseydi uzun süre gitmeyeceklerdi; daha

Page 156: netkırılmason

156

çok onurunuzu kıracak operasyonlar, şaklabanlıklar yapacaklardı. Çuval geçirme krizindeolduğu gibi özür bile dilemeden yüzümüze tüküreceklerdi. Verilmiş sadakamız vardı ki,sadece arka bahçemizde mevzi kaybedilmişti. Arka bahçede dengeleri değiştirmek oyunubitmemiş, yeni başlıyordu.Tehlike Çemberi- Bumerang, son yıllarda Türkiye'de en çok seyredilen, şahaser Türkyapıtlarından olan ' Deli Yürek' dizisinin filme çekilen versiyonunun adıydı.Kahramanımız Yusuf, Diyarbakır'ın şehit Emniyet Müdürü Gaffar Okan suikastınıçözüyor ve bölgenin portresini oldukça net çekiyordu filmde.Yusuf sayesinde bumerangsahibini vuruyordu; ABD'nin korkusu Yusuflarımızdı... Kafasına çuval geçirilen 11askerimiz deli yürek Yusuflardı.Bu filmin senaryoyu yazanlar bölge gerçeklerinin farkındaydı. Türk Hizbullah'ını kimin,niçin kurdurduğu, ' istenmeyen çocuk' ilan edilerek neden tasfiye edildiği ve KuzeyIrak'ta oynanan kirli oyunlar harika resmedilmişti. Kuzey Irak'ta yaşanan utanç vericiolayda bulmacanın boş kalan yerlerini bu filmde görmek mümkündü.Yusuf'a Diyarbakır'da yardım eden ' Bozo' kodlu Özel Tim komutanı Yeşil kod adlıMahmut Yıldırımdı. Hani güya arandığı halde bulunamayan, ancak cep telefonukayıtlarına göre, geçmiş dönemde Genelkurmay'dan MİT'e, Başbakana kadar üst düzeydeherkesle hatta Ankara'da bakanla, emniyet genel müdürü ile destursuz direkt görüşebilen 'Rambo'muz Yeşil. Sayısı 6'yı bulan istihbarat örgütlerimizin hepsinin özel elemanı, nezaman, nerede karşınıza çıkacağı bilinmeyen, hukuk üstü yetkilerle donatılmış gibi devletadına hareket eden; kimilerine göre kahraman kimilerine göre infaz makinası Yeşil. O,görev alır, gider Kosova'da UÇK'yı eğitir, bir bakarsınız Kuzey Irak'ta özel bir operasyontimini yönetirdi. Her ülkenin böyle 007 James Bond'ları vardı. Yeşiller ölmez, yenisiyerini alırdı.Filmde adı geçen; ordudan şerefsizlik nedeniyle atılan, bir zamanlar PKK'nın bölgedekiuyuşturucu trafiğini yöneten, bir zaman Hizbullah'a çalışan biri vardı. Okan suikastınıAmerikalılar ve MİT kontrolünde İranla ilişkisi varmış gibi kurdurulmuş Hizbullahlaorganize eden, Kuzey Irak'daki Kürt liderleri Amerikalılarla buluşturup başımıza çorapören, sadece kazanacağı dolarları düşünen Şeref adlı ' Şerefsiz ' Albay bölgede karınağrımızdı. Nakliyat işi yapıyormuş gibi gözüküp bölgenin haracını kesenler Kuzey Irak'tabaşımıza çorap örenlerle işbirliği yapanlardı.Bölge halkı gerçektende PKK ile devletin ' gülmeyen yüzü' arasında sıkışıp kalmış ikenYusuf'un tanımıyla Gaffar Okan ' devletin gülen yüzü ' olmuştu. ABD istihbaratı ' gayrinizami harb' taktikleri ile kimi zaman Hizbullah, kimi zaman PKK, kimi zaman bölgeyeyatırım yapan iş adamı, kimi zaman ise ' Konsolos, diplomat' olarak gelip ülkemizdekaranlık sularda balık avlamaya başlıyalı yıllar oldu.Düzenli, yerleşik ordumuz, OHAL yönetimimiz bunlarla kurallar ve mevcut hukukdüzeni çerçevesinde mücadele edemeyince merhum cumhurbaşkanımız Özal zamanında,onun girişimiyle Özel Tim kurulmuş ve imdata yetişmişti. Polis teşkilatındakikadrolardan kurulu sanılan Özel Timde aslında eskiden adı Özel Harp Dairesi olan ÖzelHaraketler Komutanlığı'na bağlı subay ve astsubaylar ve MİT ile yanaşı asker, polisistihbaratından özel elemanlar yer aldı. Şimdiki DYP Başkanı Mehmet Ağar, eskimilletvekili Hayri Kozakçıoğlu bu konuda pek çok devlet sırrına vakıftı. Şiddete şiddetve yabancı yıkıcı istihbarata yine aynı dozda istihbaratla karşı koyma taktikleriyle ortayakanlı bir faili meçhullar ve kıtaller faturası çıktı. Kan davası büyüdü. Özel Timgerekliydi, ancak bazen amacını aştı ve bireysel hatalar genele mal edildi. Bu durumtamda yabancı istihbaratların istediği sonuçtu. Gaffar Okan, Eşref Bitlis gibi sevilen

Page 157: netkırılmason

157

insanlar ' Kan davası'nı bitirmeye çalışıp yabancı tahrikçiler ve yerli işbirlikçilerininekmeğine soğan doğrayınca suikastlarla ortadan kaldırıldılar. Bölgede kimin eli kimincebinde kim kimin adamı bilinmez hale geldi. Halk iki arada bir derede kalırken,güvensizlik ortamı masum Kürt vatandaşlarımızda dahi kaymalar meydana getirdi.Kürtleri Kürt kabul etmeyen resmi Genelkurmay politikası, provakatörlerin ekmeğine yağsürdü.Kuzey Irak oyunu, son 10 yılda hep aleyhimize gelişerek büyürken bölgede Türk ÖzelTim ve İstihbaratının varlığı kaçınılmazdı. 30 bin askerle sınırdışı operasyonlaryaptığımız dönemlerde TSK Peşmergeler tarafından ' korku' nedeniyle baştacı edilmiş,yabancı bir toprakta otorite boşluğu nedeniyle varlığını dünyaya deklare etmişti;kimsenin sesi çıkmıyordu.ABD'nin üslubu Şahinlerin Bush'u zoraki tahta geçirip şeytani planlarını sahneyekoymaya başlayınca çok değişti. ABD, önce 120 bin askerini Irak savaşı bahanesiyleülkemize, özellikle doğu illerimize yerleştirip resmen ' sadık müttefiki'ni resmen işgaletmek istedi. TBMM'de bilmeden verdiğimiz ' demokrasi dersi' ile cezalandırılmalıydı.Eğer AK Parti döneminde böyle bir karar alınsaydı, Tayyip Erdoğan bitmişti; halkımız buihaneti affedemezdi. Bu gücün maksadı, Çekiç Güç'ün yapamadığı rezaleti ezici sayı ilesahnelemekti.ABD fili, Irak'taki yeni yapılanmada PKK'lıyı, Kuzey Irak'ın baldırı çıplak aşiret reisiniyönetim kadrosuna alarak dirsek gösterdi. Asıl yumruğu ise 11 askerimize kafalarınaçuval geçirerek gerçekleştirdi. PKK elebaşı Öcalan'da ABD tarafından başına çuvalgeçirilerek hediye edilmişti, Taliban ve El-Kaide mensuplarına da aynı muameleyapılmıştı. ABD, demek istiyordu ki, ' istersem sizi bölgeden terörist diye atarım, benleoyun oynanmaz.' Nitekim, sorunu aslında çözemeyen ortak komisyon açıklamayapmasının ardından ' Başşahin' kibirinden taviz vermeyerek bu sefer orta parmağıyla 'nanik' mesajı gönderdi.Karşımızda laf anlamayan bir ABD vardı. Clinton döneminin hassas dengeleri gözetenABD'si yoktu. Bölgede ABD ve İsrail ile çıkarlarımız çatışıyordu ve bu durum ABD'deŞahinler ekibi iktidardan gidene kadar eski düzene oturmayacaktu. Eski düzende kalıcıçözüm üretmiyordu. Ancak durum şu anda olduğu gibi vahim değildi. Eskidendeçıkarlarımız çatışırdı, her iki tarafda bildiğini okurdu. Ama bunu halkımız bilmezdi.Şahinlere bu konuda Türkiye teşekkür borçluydu. Cola Turca yok satıyorsa, bundaŞahinlerin rolü büyüktü. Arha bahçeden Türkiye ' Yavuz hırsız ev sahibini kovar ' misalikovulmak isteniyordu.Ateş çemberinde dolaşan bumeranglar er-geç sahibini vuracaktı. 1 Mayıs'da Irak'tasavaşın bittiğini ilan eden ABD, 2004'e girerken çoğu savaş sonrası olmak üzere 600asker kaybetti, 2000'de yaralı vardı. Eğer Kuzey Irak'ta ve ülkemizde büyük oynunuoynamak istiyorsa, bu politika bumerang'ın vuruş hızını öldürücü kılacaktı. Sonuç olarak,bölgede özel timi ortadan kaldırmaya çalışanların ABD'den beslendikleri apaçıkortadaydı. Çünkü ABD, Türk ordusunu masada manevralarla dizginleyebileceğinidüşünüyordu, ancak gayri nizami harp yürüten özel timle başı beladaydı.Aynı yukarıda bahsettiğim filmde olduğu gibi ' Deli Yürek Yusuflar' gerçekten ABD'yikorkutuyordu. Kuzey Irak'ta varlığımızı herşeye rağmen koruma kararımız Yusuflarıngörev başında olduğunun göstergesiydi. Elbette Okan suikastı filmde olduğu gibiYusuf'un hepsini temizlemesi ile aydınlatılamadı. Çünkü hala piyonlarla uğraşıyor, İranve Lübnan'daki asıl Hizbullah tarafından tanınmayan Türk Hizbullah' nedeniyle İran'ı 'günah keçisi ' yapıyor, hedef saptırmada kulanılan ' irtica maskaralığı ' ile asıl düşman

Page 158: netkırılmason

158

maskeleniyordu. Bir babayiğit çıkıp bilinen gerçekleri haykıramıyordu' Stratejikmüttefikimiz'; kafamıza çuval geçiriyor, özür dilemiyor, tam tersine özür bekliyordu.Kılavuzu İsrail, dostu ABD olanın hali buydu. Kendi vatandaşına devletin gülen yüzünügösterecek Okanlara, Bitlislere ihtiyacımız vardı.A planı'na ulaşmak için ABD, Ankara'ya 2. tezkere şantajını Kürt fobisi üzerindenyapıyordu. Sonuç elde etmek için her yolu mübah gören Amerikalılar, IKDP LideriMesut Barzani'yi kullanarak Türkiye'nin Kuzey Irak ve bağımsız Kürt devleti fobisinilehlerine çevirmeye çalışıyordu. Kürtleri, ABD konuşturuyor, Ankara'yı fobisi üzerindenyanına çekmeye çalışıyordu.IKDP'nin Türk ordusuna, bayrağına karşı gösterdiği saygısızlık ve provoke kokaneylemlerin planlama merkezinin Washington olduğu ortadaydı. Yoksa Barzani kimegüvenebilirdi ki ? Mesaj çok açıktı : Eğer ABD askerini bölgeye getiren tezkereyigeçirmezseniz Kürtleri üzerinize süreriz; biz olmadan Kuzey Irak'a girerseniz çatışmaçıkar, bizle girerseniz arabuluculuk yaparız çıkmaz. Bu kartı gören askerimiz konuştu.Tezkere geçmemesine rağmen İskenderun'da ki Amerikan askeri levazımatı Kuzey Irak'asevkedilmiş, binalar kiralanmıştı. Askerin sorumluluğu net olarak üzerine almasındansonra TBMM'ye gelecek 2. tezkerenin mutlaka geçeceği konusunda artık Washingtonemindi. Dışişleri Gül'ün ABD ziyareti sırasında gereken güvence verilmişti.ABD Başkanı Bush'un bu sırada basın toplantısında Türkiye ile ilgili sorulan soruyaverdiği cevap A planının ortadan kalmadığını gösteriyordu. Türkiye'yi dost ülke olarakniteleyen Bush, ortak çalışmaların devam ettiğini ifade etti. Uzaktan taşıma askerleKuzey Irak'ta barınamayağını bilen ABD, 62 bin askerini getirecek 2. tezkere geçmesebile lojistik destek açısından Türkiye'ye muhtaç durumdaydı. Türk askeri üslerini ve havasahasını kullanmadan sonuç alması imkansızdı. Türk kamuoyunu, tabi muhalifparlamenterleri ikna etmek amacıyla ABD üç koldan faaliyete geçti. Türkiye'nin etkingücü askerler, çıbanbaşı sorunumuz Kürtler ve medya vasıtasıyla kamuoyuna' savaşagirmezseniz bak neler olur' kabusu pompalanıyordu.Türk halkının en güvendiği organ TSK'nin başkomutanı bu hengamede tatmin edicibiçimde durumu özetledi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün KuzeyIrak'taki Kürtler için ' akrabalarımız' tabirini kullanması ilginçti. Washington Post'unbölgedeki muhabirine görüşlerini anlatan Kürtler, Türk askerinin kendilerini ' DağTürkmeni' olarak gördüğünü, Türkiye'de 12 milyon Kürt yaşadığını kabul etmediğinisöylemişti. Amerikan medyasında müthiş oranda Kürt görüşleri yansıtılıyordu. Tekmeselenin para değil Kürtler olduğunu nihayet keşfeden Batı basını, Ankara'ya baskı içinKürt kartını kullanmaya ağırlık verdi. ABD, TSK'nın endişeleri nedeniyle mutlakayanıbaşında savaşa gireceğini hesaplıyordu. 1. tezkere şaşırttı, ama pes etmediler,askerin ikna konuşması yeterince açıktı.Kuzey Irak'taki Kürtler,' Türk askerini görmek istemiyoruz' dedikçe buna en çokaskerlerimiz ve oradaki durumu bilen uzman gazeteciler gülüyordu. Türk askeri,1987'den beri sürekli oradaydı. İlk anlaşmayı rahmetli Özal yapmış, Kuzey Irak'a kaçanPKK'lıların takibi için Saddam ile bir anlaşma yapılmıştı. 1991'den sonra ise resmen Türkaskeri bölgeye meskunlaştı. 30 bin askerle yapılan sınırdışı operasyonlarda TBMM'dentezkere çıkartılmamıştı. Stratejik noktalarda 5 bine yakın Türk askeri ve binlerceistihbarat elemanı Kuzey Irak'ta hep bulundu, Kürtlerle teşviki mesai yaptı. PKK ileişbirliği yapan IKYB Lideri Celal Talabani 1996'da Erbil'den çıkartılırken PKK'ya karşıdiye Barzani'nin tarafı tutuldu. İlginçtir; bugünlerde Talabani ile işbirliği yapılırkenBarzani Amerikalıların borazanı gibi ötmeye başladı. Bugüne kadar çatışmaya cesaret

Page 159: netkırılmason

159

edemeyen Kürtleri, ABD konuşturuyordu.1996 sonrası başlatılan Ankara sürecinde diplomasi kullanılarak Talabani ile Barzani'yibarıştıran Ankara idi. Habur sınır kapısından elde ettikleri gelirin paylaşımı en büyükkozumuzdu. Ama barışamadılar, çünkü Barzani parayı bölüşmeye yanaşmadı. 1998'deWashington süreci başladı. İki lider ABD'de öpüştü. Washington onlara gizli biçimdeimzalanan yazılı bir belge ile federasyon sözü verdi. Irak Ulusal Konseyi'nde faaliyetgöstersinler diye bir bütçe ayırdı, ama silah vermeyi reddetti. Barzani'nin ' kralcı' tavırlarınedeniyle yine anlaşamadılar. Ankara'da Yeni Mahalle ( MİT oradadır, bu tabirgazetecilerin şifresi) ve Balgat ( Dışişleri ) onların ağlama duvarına döndü. 2002 yazındaBush'un şahinleri devreye girerek onları tekrar barıştırdı. Kürdistan Parlamentosu'nunaçılışı, bayrak, marş belirlenmesi Amerikalılar tarafından organize edildi. Çünkü ABD,Irak'a savaş açacak, Kürtleri de kullanacaktı. Bu gelişmeleri yakından izleyen Ankara,Kürtlerden değil yakın müttefiki ABD'nin haddi aşan planlarından tedirgin oldu.Ankara, biliyordu ki, Barzani ile Talabani yine dalaşacaklar... Irak savaşı öncesi birkaçyüz milyon dolarlık Habur sınır kapısı gelirlerini paylaşamayan Kürtlerin Kerkük petrolgelirlerini kavga etmeden bölüşmesi beklenemezdi. Ankara, ısrarla ' Kürtler Musul veKerkük'e girmesin' diye ABD'ye sıkı sıkı tembih etmesine karşın Amerikalılar, Saddampetrol kuyularını yakmadan ancak Kürtleri kullanarak bölgeyi işgal edebileceklerinisavunuyordu. Zira, TSK sıcak savaş istemiyor. 2. tezkere geçerse, Türk ordusu mutlakaMusul ve Kerkük'e girecek demekti. Tezkere gelmezse Kürtlere bırakmamak içintekbaşına yine de girmek isteyecekti.Bu devrede savaş öncesi Ottawa, Montreal ve Toronto'da birer konferans veren DışişleriBakanlığı Strateji Araştırmalar Başkanı Büyükelçi Murat Bilhan, Türkiye ister savaşagirsin, ister girmesin, isterse kısmen veya tamamen girsin kesinlikle kaybeden tarafolacağını ' Lose-Lose' durumunda olduklarını belirterek, Amerika'nın Kuzey Irak veMusul konusunda verdiği sözlü sözlerin yazılı olarak verilmediğini, ABD'nin bir neviTSK'yı bölgede görmek istemediğini ifade ediyordu. 38 yıllık Dışişleri hizmetinden sonraülkemizin en önemli ' Think-Thank' kurumunun başına getirilen Bilhan, Kanada'da kiTürk toplumuna hitap ederken yurtdışında bulunmanın verdiği rahatlıkla hiç bir şeyigizlemedi. İşte şok açıklamaları :- Tarihimizin en zor dönemindeyiz. İki arada bir derede kaldık.- İki net politikamız var. Yurtda sulh, cihanda sulh. Hiç kimsenin bir karış toprağındagözümüz olmadığı gibi kimseyede bir karış toprak vermeyiz.- Lose-Lose durumundayız. Savaş olsada olmasa da kaybeden taraf olmaya mahkumuz.İster kısmen girelim, ister tamamen isterse hiç girmeyelim ekonomimiz çökebilir.- ABD'de uzun vadede kaybeden taraf olacak. Anlatıyoruz, anlamıyorlar. Savaştan sonrabölgedeki gelişmeleri hiç kimse Amerika da kontrol altında tutamayacak.- Kürt devleti konusunda ABD samimi değil. Bize devlet kurdurmayacağız diye sözlü sözveriyorlar. Bunları yazılı vermek istemiyorlar.- Musul-Kerkük konusunda ABD bir defa bile Türk ordusu oraya girsin kontrol etsinveya Kuzey Irak'a girsin demedi.- Savaşın ana nedeni Saddam'ın silahlardan arındırılması değil petroldür.- İngilizlerin ' Red Line ' kırmızı hat politikasını ABD sahneye koyuyor. Rusya-HazarHavzası-İran-Irak- Körfezdeki Arap devletleri ve Suudi Arabistan hattında dünyadakipetrol rezervlerinin yüzde 70'i var. ABD, kendi ekonomik çıkarları açısından petrolükendi elinde güvenli biçimde Batı piyasalarına taşımak istiyor.- Operasyondan sonra Irak petrolünü Irak halkının refahı için kullanacağız diyorlar, ama

Page 160: netkırılmason

160

yalan.- ABD, 11 Eylülün en büyük sorumlusu olarak gördüğü Suudi Arabistan'ı petrolbağımlılığı nedeniyle cezalandıramadı. Bu operasyonda Irak petrolünü elde ettikten sonraSuudi Arabistan'ı kötü günler bekliyor.- Güvenliğimiz açısından Kuzey Irak'ı kontrol altında bulundurmak zorundayız. Bunedenle kenarda kalamayız.- PKK terörünü durdurmuştuk, ama...- Kürtler tarihlerinde hiç bir zaman devletleşemedi. yine devlet yaşatamazlar. Hiç birtarafa çıkışı olmayan devlet mi olur ?- Kağıt üzerinde bölgeyi kontrol edeceğini sanan ABD yanılıyor, güvenliğimiz açısındankendi önlemlerimizi almalıyız.- IMF borçları nedeniyle dış politikamızın ABD ipoteki altında alınması doğru değil.Dibe vurduktan sonra çıkış yakalamıştık, ama bu savaş nedeniyle çıkış duracak.- Operasyondan sonra Yumurtalık hattı açılacağı için petrolün sevkinde önemlikazançlarda elde edilecek.( Sabatojlar olmazsa)- Irak operasyonu meşruiyete dayanmalı, ama biz buna engel olamayız.- Savaş bir haftada biterse fazla at oynatmaya gerek kalmaz. ABD'nin kuzey cephesineihtiyacı yok.- ABD, NATO üstleriniz kullanacağı için üsleri kullanmayın dememiz zor. NATO- 5.maddeyi işleterek Türkiye'yi koruma kararı alırsa tüm üsleri açmak durumundayız.- ABD'ye direnirseniz köprüleri atabilir.- Birinci Körfez savaşında ne kaybedeceğimizi bilmiyorduk, şimdi bildiğimiz içinhükümet şiddetle savaşa karşı çıkıyor.Sayın Bilhan tamamen haklıydı; Türkiye ' Lose-Lose' durumundaydı.Irak savaşı, ABD'nin Türkiye ile çatışan çıkarları olduğunu su yüzüne çıkardı. Kuzey Irakkonusunda yıllardır ayrı kamplarda yer almamıza rağmen pek çok uzman Sam Amca'yakarşı gelmemek uğruna iyimser kalmayı tercih etti; gerçekleri saptırdı veya boğuneğmemizi önerdi. Artık 4000 kişilik çapulcu, teröristliği uluslararası kabul görmüş PKKile değil bir dönem elimizle beslediğimiz 70 bin kişilik düzenli Kürt ordusu ile Türkiye'stratejik müttefikimiz' ABD sayesinde çatışma arafesindeydi. Habur sınır kapısı gelirlerikozumuzu IKYB Lideri Mesut Barzani'nin burnunu sürtmek için yüzlerinekapattığımızdan beri Kürtlerin askeri gücü İsrail ve ABD tarafından maaşa bağlandı.Türkiye'ye ekonomik bağımlılıkları kalmayınca sırtlarını dayadıkları yeni dayılarınagüvenerek dayılanmaya başladılar.ABD güçlerine hava sahasını açmamıza, uzun maratondan sonra 7 Ekim 2003'de geçentezkere izni askerimize Kuzey Irak'a müdahale yolunu açmasına rağmen Ankaraplanladığı gibi 40 bin askerle değil bin askerle bile tehlikeli oyunların tezgahlandığı ' arkabahçe'ye desturla giremiyordu. 2. tezkere karşılığı 8 milyar dolarlık kredi veren ABD,TSK'nın Kuzey Irak'a girmemesini şart koşmuştu. İpin ucu ' Bush'un elindeydi. ( LüftenB'yi P okumayın). Kürtlerin, savaş sırasında Musul ve Kerkük'e girmesini ekonomikbağımsızlıklarını tamamen elde edecekler diye istemediğimizi Washington bildiği haldeAnkara'ya taş koyuyordu. Elbette petrol bölgesinin sahibi Kürtler olmayacak; aslan avınıavlıyacak, en tatlı yerini yiyecek, kalan leşi sırtlanlara bırakacaktı. Leşten geriye kalacakkırıntının bile Kürtleri ihya edeceğini anlamamak için ancak saf olmak gerekirdi. Habursınır kapısından yılda 200 milyon dolar kazanan Kürtleri bundan mahrum etmekle ipinucunu kaçırmaya 2000'de başlanmıştı. Şimdi Türkiye onların ABD ve İsrail'e bağımlıhale getirilmesine seyirci kalmakla yetinmek zorundaydı; çıkarlarımızın en az çatışmasını

Page 161: netkırılmason

161

istediğimiz ' dostlarımızla' kaçan ipi yakalama pazarlığı zorlu olacaktı.Faturayı AKP'ye çıkartmak haksızlık olurdu. Kuzey Irak sorunu yeni başlamadı. 1992-1998 arası yaşananlar Türkiye için acı bir ders oldu. PKK'ya destek verenler, vermeyenlerpolitikamız ' siyasi fahişe'ye dönmüş bölge liderleri tarafından oyuncak gibi kullanıldı.Silah gücümüzle PKK'yı bastırırken, ortaya çıkan nefretin komplikasyonları görmezliktengelindi. Özelikle 1993-1996 yıllarında Türk Gladio'su altın devrini yaşarken halklararasındaki güvensizlik tohumu zakkum açtı. Susurluk'da kirli bağırsaklarımız saçıldı.Kürt kartını Ruslardan sonra Almanya, Fransa, İngiltere, İsrail ve ABD'nin kullanmasıkarşısında Ankara şaşkınlaştı, sorunu kontrol politikası iflas edince dahada sertleşti.Şiddet yöntemleri kullandıkça teröre karşı olan Kürtlerin bile Kürt milliyetçiliğinekışkırtıldığını anlamak istemedi. Bi ryerlerde yanlışlık yapılıyordu, ama nerede?1998'de Washington süreci ile Barzani ve Talabani'yi ABD'ye kendi ellerimizle teslimettikten sonra Amerikan kartalının gözünü açılmıştı. Tarihlerinde hiç devlet kuramamış,her küçük vesilede birbiri ile kavga etmeyi gelenek haline getiren aşiretlerden oluşanKürtler, İsrail'in özel hedeflerinin tasarımcıları sayesinde ABD'ye Irak'ı ele geçirmedebiçilmiş kumaş olarak pazarlandı. İsrail, vaadedilmiş topraklar, ABD ve İngiltere petrolpeşinde koşarken kullanıp, tedavülü dolduktan sonra bir köşede istihdam edecekleriKürtleri önce siyasi sonra askeri olarak eğitmeye hız verdiler. Kürt politikamızınyanlışlığını hep inkar edildi. Sonuçta en güvendiğimiz müttefiklerimiz, Washinton Post'akonuşan Türkiyeli bir Kürdün deyimiyle ' Türk Genelkurmay'ına göre Türkiye'deyaşayan 10 milyon Kürt Dağ Türkmeni; bunu hiç bir Kürt kabul etmez' söylemini kartolarak kullanıp Kürt milliyetçiliğini hortlattı.Rusya kontrollü illagal, ayrılıkçı sol örgütler 1980 ihtilalinden sonra bıçak gibi kesilirkenyerine PKK'nın nasıl ortaya çıkartıldığını Türkiye kavramakta gecikti, hafife aldı.Markist-Leninist terörist PKK, Kürt milliyetçiliğinin kabartılmasındaki misyonunutamamladı. Halbuki elebaşı Abdullah Öcalan'ın kitabında geçen ifadeye göre dindarKürtlerin arasında başarılı olması bir kumardı. Dindar Kürtleri dinbirliği ortakpaydasında devlete bağlı kılabilecekken anlamsız laiklik anlayışımızla dine giden yollarıkesildi. Kürtler arasında Nurculuğu yayarak onları PKK'dan uzaklaştırmaya çalışan ZehraVakfı'nın doğudaki faaliyetlerini özel bir oyunla bertaraf edilmesinde kandırılan Türkiye,Mossad'ın oyuncağı haline geldi. Zehra gönüllülerini ne İran nede Lübnan'dakiHizbullah'ın sahip çıktığı, ' derin güçler' tarafından kurdurulduğu iddia edilen TürkHizbullah'ının yok etmesi timsah gözyaşları ile izlendi. Ümmetçilik yapmak yasaktı,Kürtlerin İslam kardeşimiz olduğunu söylemek siyasi suçtu. Erdoğan'ı siyasi yasaklıhaline getiren Ziya Gökalp'ın şiiri Siirt'de okunduğu için şimşekleri üzerine çekmişti;yoksa Atatürk'ü etkileyen en önemli fikir adamlarından biri olan Gökalp'ı dayargılamamız gerekirdi. Kürtlere İslam şerbeti vermek yasaktı ! Erdoğan artık serbestti,ama demoklesin kılıcı hala sallanıyordu.Kürtçü siyasi oluşumları bir yandan hep yasaklarken bir yandanda dış güçlerin elindetopaç gibi çevrilen bir oyuncağa döndürülmesine hep kızılmıştı; Ankara hiç iğneyikendine batırmadı. Dış mihraklarla yerli işbirlikçilerin başarılı biçimde sürdürdüğü 'mazlum, ezilen Kürt' propagandasına zemin hazırlandı. HEP, DEP, HADEP ve DEHAP'ıPKK'lı diye üstünü çizerken açıkca partisinin başında 'Kürdistan' yazan IKYB veIKDP'nin liderleri Ankara'da devlet başkanı gibi kabul edildi, şımartıldı. Hatta temsilcilikaçmalarına zımmen rıza gösterildi, resmi resepsiyonlarına göz yumuldu. İçeride legalfaaliyet göstermek isteyenler dışlandı. Orta yolu bulmak için illaki AB baskısı veya ABDoperasyonu mu gerekiyordu? Bizim mahallenin uşaklarından dana olmuyordu.

Page 162: netkırılmason

162

Konuşmalarına izin vererek Osmanlı gibi saygı duyulsaydı, kıyamet kopmazdı.Bunca becerisizliğin arkasında duran çağdışı kalmış temel düşünceleri, antidemokratikgüçleri, apoletli medyayı eleştirmek gerekirken, iktidar olup muktedir olamayanhükümetler sigaya çekildi. Muhalefetde doğru konuşan ancak iktidara geldiklerindeetkili çevrelerin devletin açıklanmamış kırmızı kitabına uygun icraat yapmalarınazorlaması karşısında şaşan davranışlarını anlamak istemek suçtu. Statükoyü koruyanlar,Kürt sorununu Kıbrıs gibi çözmek istemiyordu. Kürtlere birinci sınıf vatandaşımız gibisahip çıkmak, eğitim verirken dini eğitim talepleri gözardı edilmemeliydi. 28 Şubatsürecinde kapatılan medreselerin açılması bölgede devlete karşı olan kırılmanın,güvensizliğin tedavi olmasını sağlayacaktı. Kürtlerin devletten küsmesinde Ankara'nındin yobazlığının etkisi büyüktü. Birileri çıkıpda Kürtlerin 900 yıl boyunca Selçuklu veOsmanlı dönemlerinde neden hiç isyan etmeyipde, 80 yıllık Cumhuriyet tarihinde tam 17defa isyan ettiğini açıklayamıyordu. İpin ucunu neden kaçırdığımız bu sorunun cevabındagizliydi. Çözüm yolu belli olmasına rağmen ayak direyenler malesef İslam'la sorunlarıolanlardı.Irak'a Türk askeri illaki gidecekse 2004 yılı ABD başkanlık seçimlerine kadarbeklenmeliydi. Bush ve burnundan kıl aldırmayan Evangalist-Yahudi anlayışındakiŞahinler ekibinin muhtemelen tasfiye edileceği Kasım 2004'deki seçimler sonrası,Amerikalılarla sağlıklı görüşmeler yapmak için uygun zamandı. Bu tarihe kadar artacakölü ve yaralı ABD askeri sayısı, Amerikan kamuoyunu esir alarak bugün rakipsiz gibigörünen Bush'u ' 1. Körfez fatihi' babası gibi siyasi mevta yapacaktı. Son kamuoyuyoklamaları Bush'a verilen desteğin yüzde 44'lere gerilediğini gösteriyordu. 11 Eylülmenfur eyleminden sonra aklını, demokrasi, özgürlükler ve adalet anlayışını yitiren BushAmerikası ile Irak macerasına kalkışmak cinayetti.Ankara ne yapmalıydı? MGK'dan çıkan işi ağırdan alma tavsiye kararını hükümet kozolarak kullanarak Washington'u yokuşa sürmeliydi. Kuzey Irak'ta konuşlanmış 4000PKK/KADEK militanlarını temizlemeye yanaşmayan ve Türk askerinide müdahaleettirmeyen ABD güven telkin etmiyordu. PKK'yı ortadan kaldırmak için yeterli gücüolmadığını ileri süren Amerikalılar, El- Kaida ile bağlantısı olmadığı halde Saddam'ıdevirmeyi, Irak'a 150 bin asker yerleştirmeyi biliyordu. ' Benim teröristim kötüdür,seninki az kötüdür' diye bir terörizmle mücadele olmazdı. Neticede PKK, 35 bin kişinin,eğer gerçekten suçlu ise El- Kaida 3500 kişinin katiliydi. PKK dururken, Türk askerininABD'nin yardımına kurtarıcı olarak koşması kibarca saflık, kabaca aptallıktı.Asker gönderilmesinde 2. önemli mesele karşılığında ne alınacağı sorusuna ABD'ninvereceği net yanıttı. ABD, 20 ülkeden asker istemişti, ancak herkes yan çiziyordu.Polonya, İspanya ve İtalya'dan başka AB ülkelerinden asker desteği çıkması zordu.Almanya ve Fransa, ne asker veriyordu nede bir siyasi destek. Hindistan, Çin, Rusya vePakistan asker göndermiyordu. Herkes 'sünni üçgeni' olarak nitelendirilen ' ölümüçgeni'ne asker sevkinden korkuyordu. Bu bölgeye Mehmetçiğin sürülmesi kabuledilemezdi. Üstelik Irak'a 10 bin asker göndermenin yıllık maliyeti 70 milyon dolardı.Diplomasi kurallarına göre , eğer talep bizden gelirse masrafı biz öderiz, ABD'den gelirseonlar öder, BM kararıyla uluslararası güç olursa para ortak fondan gelirdi. ABD'ninistekli değilmiş gibi görünüp masrafları üzerimize yıkma çabası sürerken, riske parasızgitmek mantıksızlıktı. Ankara, Afganistan'da ISAF gücünde 6 ay görev yapan Türkaskerinin 63 milyon dolarlık masrafını halen alamamıştı. Irak'ta da alacağı kuşkuluydu.Asıl pazarlık yapılması gereken diğer mesele ise, Irak'ın yeniden yapılandırılmasında 170milyar dolarlık başta ekonomik ihalelerde, siyasi ve sosyal alanda kazançlarımızın ne

Page 163: netkırılmason

163

olacağıydı. 1 Mart tezkere krizinden önce siyasi, ekonomik ve askeri olmak üzere üçpaketlik isteklerimiz yüzde 90 kabul ettirilmiş, ancak memorandum asla imzalanmamıştı.AKP'lileri 1. tezkere reddine sevkeden nedenlerden biride alacaklarımızın garantiolmamasıydı. Amerikalılar, artık ' paketler masadan kalktı, yeniden pazarlık yapmayız'diyordu. Siyasi olarak darbe yenmişti, kırmızı çizgilerimiz yutulmuştu. Kürtler özerk bircumhuriyete adım adım ilerliyordu. Kerkük'e Kürt vali atanmakla kalmamıştı. KürtlerinKerkük'te emlak alması için Barzani Kürdistan Kredi Bankası kurmuş, paralar ise 5 yılödemesiz İsrailden geliyordu. Petrolün Hayfaya doğru yapılacak yeni boru hattıtlaakıtılması için Mossad'ın provakasyonu ile Yumurtalık boru hattına sabatojlar yapılmıştı,petrol akmıyordu. Türkiye'nin adamı diye Türkmen Cephesi'nin başkanını 25 kişilik IrakYönetim Konseyi'ne almadılar ve kimsenin tanımadığı bir Türkmen bayan olan Solmazhanım alındı; siyaseten Türkiye Irak'tan uzaklaştırıldı. Siyasi paket mevta oldu.ABD, Irak'ta istediğine ihale vererek Türkiye'ye bir kazık daha attı. Tezkere iznindensonra Türkiye'yi ihaleye katılabilenler listesine alsada 100'den fazla Türkkamyoncusunun Irakta mahsur kalması Türk işadamlarını korkutuyordu. 1970-1990 arasıIrak dış ticaretimizde ilk yeri tutuyordu, 2 milyar dolarlık ticaret sözkonusuydu. Burakam şu anda 100 milyon dolar bile değildi. 12 yıldır Yumurtalık boru hattından yıldakazandığımız 200 milyon dolarlık taşıma ücretinden mahrum kalınmıştı. 2000 yılındanberi bölgedeki mazot taşımacılığı öldü. Bu ortamda Türkiye'nin Irak'a asker göndermesihalinde ABD'den alabileceği ekonomik tavizler oldukça sınırlanmış durumdaydı. Büyükihaleler dağıtılmıştı; Amerikan ve İngiliz firmaları aslan payını almışlardı. İnşaat ve gıdaalanında aldığımız ihaleler gecikmeli onaylanıyor, iş adamlarımız bezdiriliyordu.TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, 2003 Eylülünde yaptığı şok açıklamalarla Irak'a askergönderme konusunu BM'ye bağlanmasını, Irak'a yardımı insani, tıbbi ve sosyalyardımlarla sınırlı tutmasını dile getirmesi ortada alacak ihale kalmamasıyla ilişkiliydi.Ancak Irak'ta kontrol BM güvencesine girerse hiç olmazsa gıda ihalelerinde BM onayı ileihale alınabilirdi. ABD'nin insafına kalınmıştı. Irak'ın yeniden yapılandırma sürecininABD tekelinden çıkarılması elzemdi. ABD, harcadığının fazlasını kazanmadan Irak'tanelini çekmezdi. Türk askeri, bu sömürge sürecinde sadece ABD'ye jandarmalık, polislikyapardı.. Türk askeri, Kürtler tarafından kurtarıcı olarak beklenmiyor işgalci olarakgörülüyordu.İki ortak arasında bu konuda yaşanan güven bunalımını yeni gibi gösterenler, maalesefkalemlerini Türkiye'den çok ABD için çalıştıranlardı. Ankara'nın kırmızı çizgilerinideğiştirmesi için baskı yapmak kolaylarına geliyor, nedense İngiltere ve ABD'ye yanlışpolitika izlediklerini yazmak zorlarına gidiyordu. Varsa yoksa hükümet yanlış yaptı, SamAmca'nın gücü karşısında koyun gibi arkasına takılmalıydık edebiyatı ruhlarına hakimdi.Kanada medyası sürekli şu tema üzerinde duruyordu: ABD savaşı kazanabilir, ama barışıkazanamaz. Terörist kelimesi gittikçe daha anlamsızlaşıyordu. Iraklıların direnişi, ABDkoalisyonun işgalci olduğunu ortaya çıkartırken, Arap dünyasından intiharkomandolarının Irak'a akın etmesi, ABD'ye göre kesin zafer kazanılsa bile aslındasavaşın yeniden başlayacağını gösteriyordu. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, yeniLadinlerin doğmasına zemin hazırlandığına dikkat çekerek, ABD'yi ' terörü kendinivuracak biçimde tırmandırıyorsun ' diye uyarmıştı. Bu ikaz burnundan kıl aldırmayanAmerikalı ve İngilizlerin kulağına karsuyu kaçırmamıştı.ABD ile pazarlıkta Kuzey Irak'ta askerimizin kalışı legalleştirilmeli ve 4 bin PKK'nıntemizlenmesi için ABD ile birlikte haraket edilmeliydi. Eğer ABD, 'biz hallederiz, sizgidin Güney Irak'ta Şiileri ve şeytan üçgeninde sünnileri sakinleştirin' derler Kuzey Irak'a

Page 164: netkırılmason

164

askerimiz sokmazlarsa bunun bir anlamı yoktu. PKK'yı kimlerin beslediğini iyi bilenTSK, ABD'nin vaadlerine güvenmemekte haklıydı. Öte yandan ispiyonaj ajanı gibiçalışan, askerimizin rehin alınması ve Saddam'ın oğullarını yerinin bildirilmesi eylemiyleyıldızı parlayan IKYB Lideri ve artık Irak Yönetim Konseyi üyesi Celal Talabani'yedeğer verildiği kadar 2,5 milyon Türkmen layıkıyla yönetimde temsil edilmemesi kabuledilemezdi..Bir kamil şahsın nadide bir sözü, yaşadığımız ikilemde ne yapmamız gerektiğinianlatıyordu:Muin-i zalimin dünyada erbab-ı denaettir.Köpektir zevk alan seyyad-ı bi-insafa hizmettir.Zalime bu dünyada yardım edenler aynı yolun yolcusu olan sapıtmışlardı. İnsafsızlararehberlik eden, yol açan, hizmet eden, zulumden zevk olan köpeklerdi. Bu atasözüKuran-ı Kerim'de Hud süresinin 113. ayetindeki dünya durdukça değişmeyecek şuölçüsünden gıdalanıyordu: ' Zulmedenlere en küçük bir meyl dahi göstermeyin; yoksaCehennem ateşi sizede dokunur. 'Tüm dünyanın gözünde ABD ve İngiltere Irak'ta işgalciydi. İnternet'de Amerikanaskerlerinin tecavüz ettiği Iraklı kadınların fotoları yayınlanıyordu. Bu ülkenin işgaleuğraması peşinen kadınların namusuna ilişilmesi sonucunu ortaya çıkarıyordu; vahşilikteyamyamları geçen bu medeniyetsizler güruhunun peşinden gitmek zulme ortak olmaktı.Osmanlılar geçtikleri topraklarda yedikleri üzümün parasını bile dalına asmışlardı.Yavuz, Çaldıran seferinde askerlerini peşinen uyarır ve bir askeri bulunduğu toprakda birelma yediyse orduya geri dönüş emri vereceğini söylemişti. Ecdat bu kadar mertti.Gerçek müslümanların dışındaki tüm ordular, ele geçirdikleri topraklarda ilk iş olaraknamusa sataşmıştı tarih boyunca. Bugün Irak'taki işgalci her ne kadar modern birdünyadan geldiğini, demokrasi getirdiğini iddia etsede 30'dan fazla kadını iğfal etmişti.Bu zulumdü.AKP yönetimi, 7 Ekim tezkeresine rağmen ABD'nin Kürtlerden gelen aykırı seslerdendolayı ' göndermeyin' ricası üzerine askerimizi beklemeye almıştı. Seçmen tabanına karşıküçük düşmeyen AKP, ABD ile arayı bozmamıştı: Çok şanslıydı. Barzani, 1970'deSaddam'ın kendilerine Irak anayasasında tanıdığı izerklikten fazlasını istiyordu. Yenihazırlanan Kürdistan anayasası, Kuzey Irak'ın Irak'taki yapıdan ayrılacağının kanıtıydı.2004'ün sonunda Barzani, bugüne kadar kendilerini Saddam'dan koruyan Türkiye'ye alayeder gibi teşekkür ederken, bağımsız bir Kürdistan kuracaklarını ve ne pahasına olursaolsun bunu gerçekleştireceklerini söylemekten çekinmiyordu. Bu arada çuval olayınıntalimatını veren ABD'nin Kerkük sorumlusu Albay William Mayville, Saddamdönemindeki Araplaştırma politikası doğrultusunda Kerkük'e yerleştirilen Arapailelerden, işgal ettikleri köy, ev ve arazileri terk etmelerini istiyor ve bu çağrı üzerineAraplar iki köyü boşaltıyor, boşalan köylere Kürt aileler yerleştiriliyordu.İSRAİL'İN GAP'LI ÜTOPYALARIKürtlerin milliyetçilik duygularının kaşınması İsrail'in ütopyası için bir araçtı.16 yıldırKanada'da yaşayan Irak Kürdü Memo, ciddi ciddi ' Hz. Nuh'da Kürtdü, dolayısıylaPeygamberimizde 'Kürt' diyecek kadar yönünü şaşırmıştı. Güya PKK elebaşı Öcalan'ıABD İmralı'da korumaya alarak Ortadoğu'da kuracağı 35 milyonluk Kürt devleti içinbekletiyordu. Kürtler ütopya peşindeydi, aslında ütopya peşinde olan İsraildi. Türkiye,çıkarlarının ABD'nin yanısıra İsrail ile de çeliştiğini anlamakta gecikmeyecekti.Kürtleri bugüne kadar pek çok dış güç kullandı ve yarı yolda bıraktı. İçlerinde entehlikelisi İsrail'in planlarını hayata geçiren ABD'deydi. Büyük İsrail projesi vardı. GAP

Page 165: netkırılmason

165

bölgesinde Yahudiler mülkiyet alıyordu. Yahudilere göre, onlar Türkiye'ye 1492'degelmedi, burası onların kutsal topraklarıydı. Tevrat'ı açacak olursak, kutsal toprak olarakKudüs yazılmazdı, Dicle-Fırat arasıydı. Birleştiği yerdi. Bugünkü GAP bölgesiydi.Türkiye, İsrail, ABD bir süredir burada bir tür ekonomik bölge oluşturuyorlardı. Amerikadiyordu ki; nitelikli bölge olarak yatırımlar, İskenderun-Mersin'in doğu tarafına yapılsın.62 bin Amerikan askerine izin vermeyişimiz, İsrail'in planlarını aksatmıştı. Yahudiler,Ankara'nın bileğini bükmek için bu durumlarda Ermeni soykırımı yasa tasarılarınıABD'de hortlatırlardı. Ermenilere karşı Yahudi lobilerinin eteğinden tutulması, hem paraverilip, hemde dış politikaların esnetilmesi adettendi.İsrail kendini artık Yahudilerden oluşan bir devlet olarak tarif etmiyordu. Ben Gurionçizgisine dönmüştü. Yani daha geniş bir devlet, Büyük İsrail projesi arzulanıyordu.. BuBüyük İsrail projesi içinde GAP bölgesi vardı. Ariel Şaron'un çılgınlıkları tamamen buprojeyle bağlantılıydı. Irak'ı işgal ettiren İsraildi. Yahudiler, Suriye'yi de ABD'ye işgalettirecek, ondan sonraki hedef GAP olacaktı. Kürtlere Musul ve Kerkük'üyedirilmeyecekti. Küçük piyonlar hep yemdi. Ankara'nın endişe etmesi gereken İsrail veABD'ydi. İki güce karşı Ankara çıkarlarını bir türlü savunamıyordu. Kürtler, bu oyundayine oyuncaktı.900 yıldır beraber yaşayan Türk ve Kürtleri birbirine düşüren tamamen dış güçler, ama 'din kardeşliği' mefhumunu 'ümmetçilik' kaygısıyla ortadan kaldırarak onları dış odaklarateslim eden bizim yanlış Kürt politikamızdı. Osmanlı döneminde bir tane bile Kürt isyanıyoktu. Şii ve Alevi kökenli Celali isyanları vardır ve kanlı bastırılmıştı. İsyanların üzerinegönderilen 'Kuyucu' lakaplı Murat Paşa'nın ünvanı 30 bin Türkmen Şii'yi öldürerekkellerini kuyulara atmasından gelirdi. O sırada öldürülen Alevi Kürtleri, Şii isyanıkapsamındaydı. Kürtler, Osmanlının en sadık bendeleriydi.İngilizler, 18. yüzyılda Kürt sorununun tasarımını yapmıştı. Cumhuriyet tarihindeyaşadığımız 17 Kürt isyanının ilki 1925'deki Şeyh Said olayıydı. İngiliz tahrikli buisyanın amacı Misak-ı Milli sınırları içindeki petrol zenginliği yeni ortaya çıkmış Musulve Kerkük'ü Türkiye'nin avucundan almaktı. Yeni Cumhuriyet isyanı bastırırken masumKürt köylülerinide topa tutarak ilk nefretin tohumunu attı. Şeyh Said'in ' Mustafa Kemal'idevirelim önerisini kabul etmeyerek isyanın başarıya ulaşmasını engelleyen diğer Said,Bedüzzaman Said Nursi'yi resmi tarih kitaplarımız hep gözardı etmişti. Pek çokları ikiSaid'i aynı kişi zannederdi. Nursi'nin 'Kürt milliyetçiliğini İslam kardeşliği ile tedaviedelim teklifi' yeni laik cumhuriyetin ilkelerine aykırıydı. Bu konuda konuşmak, yazmaktabuydu. Nefret ekilmiş fırtına biçilmişti. İngiliz fitnesi ilk meyvesini vermişti.O günlerde savaş tehditi ile blöf yapan İngilizlerle savaş göze alınamamıştı, aslındasavaşmaya niyetleri olmadığını daha sonra Churchil açıklayacaktı. Bu korku nedeniyle 25yılık petrol geliri önerisi yerine Musul ve Kerkük için ödenen Sterlinlerle yetinildi.Yahudilerin Filistin topraklarını altınla satın alma talebini ' toprak para ile satılmaz' diyegeri çeviren 2. Abdülhamit kadar dirayetli olunamadı. Türkiye sınırları içinde olmasıgereken Kuzey Irak hediye edilirken Kürt sorununun temelleri de atılmış oldu.Şeyh Said isyanı Atatürk'ü çok etkilemişti; 1930`lu yıllarda yeni Türk tarihi yazılırkenKürtler diye bir topluluğun olmadığı varsayımı kabul edilmişti. Bu dönem, Kürtlerinvarlığının inkar edildiği, onların 'dağ Türkmeni' olarak ilan edildikleri yıllardı. Resmi tezegöre Kürt diye bir halk olmadığı gibi, Kürtçe diye bir dil de yoktu. Kürtçe denilen dil,Türkçenin dağlarda yaşayan bozuk bir şivesiydi. Kürtlerle ilgili ısmarlama tezlerhazırlanırken, bir yandan da bu konuda en küçük bir farklı görüşe hayat hakkıtanınmıyor, tartışma olanağı ortadan kaldırılıyordu.

Page 166: netkırılmason

166

Osmanlı Padişahları yurtdışına gönderdikleri fermanlarda maliki oldukları diyarlarısayarken ' Kürdistan diyarı' ifadesini de kullanmıştı. Bahsedilen diyarın büyük bölümübugün İran sınırları içindeydi. Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım isteyen Fransız KralıŞarlman'ın annesine gönderdiği ferman buna delildi. 15. asırda yaşanan bu olay, KürtlereOsmanlının bakış açısını gösterdiği gibi Cumhuriyet'in Kürt kimliğini inkar edensöylemini çürütüyordü. Selçuklularında Kürt kelimesini kullandığı, SelahaddinEyyubi'nin Kürt asıllı olduğu bilindiği gözönüne alınırsa, Türkiye'de birilerinin devekuşugibi kafasını kuma gömdüğü anlaşılıyordu. Bugün dünyaya bu politika izah edilemediğiçin Avrupa ve Kuzey Amerika Türkiye'ye karşı siyasi iltica eden ve kin besleyenmilyonlarca Kürtle dolmuş, taşmıştı. 10 milyon Kürdü yok saymak hala resmipolitikamızdı.1925 ve 1937 ayaklanmalarında Güneydoğu'da bölücülüğü yürütecek önderlertakımından oluşan çekirdek yeterince büyümemiş olduğundan, ayaklanmayı kitlelereyayamıyorlardı. Bölge halkının eğitim-kültür düzeyinin çok düşük olması ve yoksullukbu akımın karşısında aşılmaz engeller olarak duruyordu. Bundan ötürü her iki ayaklanmada kısa sürede bastırıldı. Bugünün dünden farkı, ayrılıkçılık akımının yayılmış, bilenmiş,bilinçlenmiş, güçlenmiş olmasıydı. Ayrıca, son 40-50 yılda gerçekleşen değişim vegelişmeler eşkiya takımını oluşturanların seviye ve kişilik yapılarına da bir değişiklikgetirmişti. 1970'lerde solculuk, komünistlik perdesi arkasında; 1983'ten sonra da açıkçabölücülük akımı, dar sınırlı bölge ve kısa süreli ayaklanmalardan hemen hemen bütünyurdumuzu kapsayan, yaygın ve sürekli ayaklanmaya dönüşmüştü. Sol örgütleri 12Eylülle kontrol altına aldığımızı sandığımız anda Sovyet KGB'si PKK'yı karşımızaçıkardı. Özal'ın sorunu barışçı yolla çözüm planı kabul görmeyince askeri yollaüzerilerine gidildi. İnsanlar öldükçe kan davası haline dönüşen sorun, iki toplum arasındauçurum oluşturdu. En ılımlı Kürt'e bile artık şüphe ile bakılıyordu.Ayaklanmayı bastırıldı, elebaşını hapsedildi, ölüm cezasına çarptırıldı, ancak AB'yegirme hevesi nedeniyle asılamadı. Bu dönemeçte barış yanlısı Kürtler bile kaybedilmişti.Türkiye'ye karşı AB ülkelerinde hazırlanan 'aydın Kürt tipi' ile siyasi araenadaönümüzdeki dönemde yüzleşilecekti. Çünkü ülkede tutamadığımız Kürt vatandaşlarımızAvrupa ve Kuzey Amerika'da iyi eğitim almış, bilenmiş olarak ülkemize karşı silahlıdeğil siyasi bir savaşta kullanılacaktı. İsveç ve Almanya'da çocuklarına Kürtçe eğitimivermeye başlamışlardı. Avrupa Kürtleri daha da politize edilmişti; gözleri kin doluydu,doğdukları vatana Türkiye yerine Kürdistan diyorlardı. AB'ye üyelik adına yapılandeğişikliklere inanmıyorlardı. 28 Şubat sürecinde kapatılan İslam'ın öğretildiği Doğumedreseleri sünni Kürtleri de kaybetmemize yol açmıştı.Kürtler, Türklerin İslam kardeşiydi. Sarsılan güvenin tamiri elbette kolay değildi. YanlışKürt politikamızda ısrar etmemiz başta İsrail olmak üzere İngiliz ve Amerikalıların işgalheveslerini kabartıyordu.Yoksul Kürt halkı bu topraklara bağlıydı. Eğer onlarakardeşimiz olarak yaklaşmaz, ayrımcılık yapar, kimlik bunalımına sokarsak kullanılmayadevam edeceklerdi. Kürtleri aldatacaklar, işlerini gördükten sonra yine buruşturup birköşeye atacaklardı. Kürtler bunu anlamak istemiyorlardı.Yanlış Kürt politikamızı sorgulayıp doğru kararı vermenin zamanı geldi, geçiyordu.Kanadalı Kürt Memo, ' Biz sizle madem kardeştik, niye bizi öldürdünüz ? ' diyesoruyordu. Bu ayrı gayriliğin İsrail'in ekmeğine yağ sürdüğü açıktı.Kürtler, kendilerinebilinç kazandırdığını ileri sürdüğü Öcalan'ı bekliyor, Barzani-Talabani ikilisinegüvenmiyordu. Irak savaşı onlara göre ABD'nin Kürdistan'ı kurup, Öcalan'ı başınakoyması ile devam edecekti.

Page 167: netkırılmason

167

Utah Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü'nden Hasan Kösebalaban Irak üzerinde İsrail'inplanlarına ilişkin çok değerli bir çalışma yapmıştı. İsrail ve Amerikalı Yahudiler Irak veTürkiye'deki Kürt sorunuyla çok yakından ilgiliydi. Bunun bir nedeni Kuzey Irak'tayaşayan ve büyük bir bölümü İsrail'e göç etmiş bulunan Kürt Yahudileriydi. İsrail KuzeyIrak'ta oluşacak bir devlet içinde Kürt Yahudilerinin haklarını garanti etmek ve onlaraağırlık kazandırmak için çalışıyordu. Diğer taraftan Yahudi kamuoyunu Kürtler lehindeetkilemek için Kürtlerin Yahudi Irkıyla akrabalığına dair iddialar ortaya atılıyordu.Anlaşılan o ki İsrailliler Kürtlerin yaşadığı bölgeye 723 (MO) yılında sürgüne gönderilenYahudi kabilelerinden geldiklerine inandıkları Yahudi Kürtler üzerinden Kuzey Irak'takendisine bir nüfuz alanı açmak arzusundaydı.Önemli bir kısmı 1950'lerden itibaren İsrail'e göçetmiş durumda bulunan Yahudi Kürtlerİsrail içinde örgütlüydü ve Yahudi toplumuna tam olarak uyum sağlamış durumdaydı.Halen İsrail'de 150,000 civarında Kürt kökenli Yahudi bulunuyordu. Jerusalem Post'untabiriyle, "Yahudi Kürtler Müslüman Kürtlerden daha çok diğer Yahudilere kendileriniyakın hissediyorlar. Halen İsrail devlet yapısı içinde bu gruba mensup çok sayıda kişi var.Örneğin Netanyahu döneminde 1996-1999 yılları arasında İsrail savunma bakanlığıgörevinde bulunan emekli general Yitzhak Mordechai Irak kökenli bir Yahudi Kürt.'tü.Mordechai özellikle Seferdi Yahudileri arasında giderek artan karizmasindan korkanNetanyahu tarafindan görevinden alınmış, daha sonra 1999 seçimlerinde MerkezPartisi'nden başbakan adayı olmuştu.İsrail'de siyasi yapı Avrupa ve Rusya kökenli Eskenazi Yahudilerinin kontrolündebulunuyordu. Kevin Brook'un bir internetteki yazısında bildirdiği araştırmalar oldukçailginçti. 2001 yılında İsrailli, Alman ve Hintli bilim adamları tarafından gerçekleştirilenbu araştırmalar için Yahudi ve Müslüman Kürtler, Filistinli Araplar, Seferdi Yahudiler,Eskenazi Yahudiler, İsrail'in güneyindeki bedevilerden toplam 526 Y-kromozomu örneğitoplanmıştı. Daha sonra buna aralarında Rus, Beyaz Rus, Polonyalı, Berberi, Portekizli,İspanyol, Arap, Ermeni ve Türk deneklerin de yeraldiğı 12 halktan 1321 örnek dahiledilmişti. Araştırma sonuçları Seferdi Yahudileriyle Kürtler arasında babadan geçengenetik akrabalık tespit etmişti. Brook'un buradan varmak istediği sonuç akademiksınırların biraz dışındaydı: "Bu heyecan verici araştırmalar gösteriyor ki Kürtler veYahudiler binlerce yıl öncesinde ortak babadan geliyorlar. Bu durum ümit ederiz kiKürtleri ve Yahudileri birbirlerinin kültürlerini öğrenmeye ve Kuzey Irak'ta son yıllardasahip oldukları dostluk ilişkilerini sürdürmeye teşvik eder." Minareyi Kuzey Irak'ıçalacak olan İsrail kılıfını hazırlıyordu.Diğer taraftan Amerika'da ve İsrail'de Kürt sorunuyla ilgilenen teşkilatlar son yıllardaçoğalmaya başladı. Bunlardan biri olan İsraeli Kurdish Friendship League'in websayfasıtarafından verilen bilgiye göre, bugün İsrail'de 150,000 Yahudi Kürt yaşamaktaydı. Aynısiteden ulaşılan Moti Zaken'in ilk defa 1991 tarihinde yayınlanmış olan "İsrail'deki KürtYahudileri" başlıklı makalesi oldukça ilginç bilgilerle doluydu. Burada Zaken ilginçbilgiler aktarıyordu:Son yıllarda Türkiye'ye gelen İsrailli turist sayısında artış görülmektedir. Bu turistlerinbirçoğu aslında Kürt Yahudileridir ve ziyaretleri Kürt şehirlerine yoğunlaşmaktadır. Çoğuaslen Irak sınırları içinde yeralan Zaho şehrinden geliyorlar. Zaho bir ay öncesine kadarkimsenin bilmediği bir kasabaydı. Kürt mültecileri için oluşturulan güvenlik bölgesininhudutları Zaho'yu da kapsayacak şekilde çizildi. Amerika'nın en etkili araştırmakuruluşlarından biri olan ve İsrail'e yakınlığıyla tanınan Washington Institute for NearEast Policy'nin kadrolu uzmanlarından Michael Rubin'in bölgede gerçekleştirdiği

Page 168: netkırılmason

168

araştırma ve gözlemlere dayanarak bildirdiğine göre, Kuzey Irak'ta yaşayan halkınSaddam'ın gitmesi şartıyla Bağdad'da İsrail bayrağının dalgalanmasını bile tercih edecekhale geldiği bildiriliyordu.Amerika'nın izlediği Orta Doğu politikalarının made-in-İsrael olmasa bile, made-forİsrael(İsrail için yapılmış) olduğu ortadaydı. Bugün Amerikan dış politikasinda iki sağcıYahudi örgütünün büyük ağırlığı vard Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitisü ( JINSA) veGüvenlik Programı Merkezi (CSP). Pentagon'un güvenlik danışmanı ve Amerikan dışpolitikası üzerinde en etkili isimlerden olan Richard Perle bu iki örgüte çok yakın birisimdi. The Nation dergisi bu iki örgütün Irak konusunda ABD politikalarının arkasındaolduğu görüşündeydi: JINSA-CSP ekibine göre sadece Irak'ta değil, aynı zamanda Irak,Suriye, Suudi Arabistan ve Filistin'de neye mal olursa olsun rejimlerin değiştirilmesi acilbir zorunluluktu. Bu görüşle uyuşmayan kişiler, ki bunlar ister Colin Powell'in DışişleriBakanlığı olsun, isterse CIA ya da generaller, esasen ABD ve İsrail'in ulusal güvenlikçıkarları arasında bir fark olmadığı doktrinine karşı itaatsizlik etmekteydiler. Bu inancagöre, iki ülkenin güvenlik ve refahı Orta Doğu'da tesis edilecek bir hegemonya ilesağlanabilirdi; bu hegemonya ise hile, zorbalık, kukla rejimler ve gizli operasyonlardanoluşan geleneksel soğuk savaş reçetesiyle oluşturulacaktı.ABD'nin Irak politikası ile Richard Perle'nin halen ABD Savunma Bakanlığı müşteşarlığıgörevini yürütmekte olan Douglas Feith tarafından Netanyahu hükümetine tavsiye raporuolarak sunulan 'A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm' başlıklı raporarasında büyük paralellikler bulunuyordu. Raporda Filistin'de barış sürecindenvazgeçilmesi yanında, İsrail hükümetinin Türkiye ve Ürdün'le işbirliği halinde Suriye'ninzayıflatılması ve kuşatma altına alınması için Saddam rejiminin yıkılması gerektiğibelirtiliyordu. Raporda 'siyonizmin yeniden tesisi' için geçmişte izlenen diyalogpolitikalarının terkedilerek yerine sertliğe dayalı politikalar tavsiye ediliyordu.Her ne kadar JINSA'nın başkanı Tom Neumann, Irak'a müdahaleyi Türk tarafına dapazarlamak için, sonuçta meydana gelecek rejim değişiklikleri sonucunda "bölgeninyegane demokrasileri İsrail ve Türkiye'nin kendilerini çok daha iyi bir mahalledebulacakları" iddiasındaydı. Ancak savaşın sonuçları temelde İsrail'in stratejik hedefleriyleörtüşürken Türkiye'nin güvenlik çıkarlarıyla tam bir çatışma halindeydi. Türkiye bunedenle Orta Doğu'da izlemekte oldugu dış politika çizgisini İsrail'den ayrıştırmakdurumundaydı. Ankara'nın Amerika'daki Yunan ve Ermeni lobilerine karşı kendisinemüttefik olarak kabul ettiği ve İsraille yakın ilişkiler karşılığında kritik konularda Türkiyelehine faaliyetlerde bulunan JINSA-CSP ekibi bugün Irak'ı parçalama planları yapıyordu.Bu durum Türk dış politikasında önemli bir çelişki noktasıydı. Zira Irak'ta bir Kürtdevleti kurulması sonucunu doğuracak rejim degişikliği operasyonu Türkiye'nin en acilönlem alması gereken sorunuydu.28 Şubat'tan bu yana kesifleşen İsrail yanlısı politikalarla ve bu sürece bağlı olarak ortayaçıkan siyasi istikrarsızlık ve ekonomik krizlerle Türkiye'nin aleyhindeki gelişmelere karşıdirenme ve kararlı bir tavır ortaya koyma yeteneği kalmamış durumdaydı. Türkiye OrtaDoğu politikalarını Irak konusunda çıkarları çatışan İsrail'le uyumlu hale getirmeçabasından uzaklaşmak ve AB ile ortak stratejiler geliştirmek zorundaydı. AB ile olanilişkiler Türkiye'nin AB üyeliğinde yaşadığı zorluklara takılmaktan kurtarılmalıydı. Birbaşka deyişle, Türkiye kısa vadede ortak çıkarları gereği AB üyeliğini merkeze almadanda AB ile ortak hareket noktaları bulmak zorundaydı. Almanya'nın Irak konusundaAmerika'ya karşı aldığı net tavır Ankara tarafından bir avantaja dönüştürülebilirdi, amabunun şartı Orta Doğu'da esnek bir politika izlenmesiydi.

Page 169: netkırılmason

169

Türkiye için temelde iki tercih vardı: ya Irak'a yapılacak müdahaleye karşı çıkan ülkelerlebirlikte hareket edecek ya da Amerika-İsrail ekseninde savaşa er-geç girerek gelişmelerietkilemeye çalışacaktı. Her ne kadar bazı çevreler bu ikinci stratejinin tercih edilmesigerektiğini işliyor olsalar da yakın geçmişteki tecrübelerimizden biliyoruz ki, savaşadahil olmamız gelişmeleri etkileme gücü vermeyecek, dünya kamuoyunda son dereceantipatik bulunan bir serüvende ülkenin daimi prestij kaybına uğramasına neden olacaktı.( 227)Türkiye'nin en büyük yatırımlarından olan GAP'ın çevresinde bugüne kadar çoğu kamusektöründen olmak üzere yüzden fazla İsrailli firma toprak satın aldı. DünyadakizenginYahudi lobisi 1999'den beri GAP'da Endüstri Bölgesi kurmak adı altında, aslındatoprak almak için oluşturdukları özel fona bir milyar dolardan fazla sermaye topladı.GAP bölgesinde toprak alma işi MGK'nın özel iznine bağlıydı. Yahudiler, toprak alımişlemlerini Bucak aşireti gibi aracılar vasıtasıyla yürütüyordü. Uygulama şöyleydi: Satınalma talepleri Tarım Reformu Genel Müdürlüğü'ne yapılıyor. Müdürlük konuyu MilliGüvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'ne iletiliyor. MGK Sekreterliği ise Milli İstihbaratTeşkilatı'ndan ve Emniyet'ten bu firmalara ilişkin istihbarat raporlarını aldıktan sonrasatışa onay veya ret kararı veriyor. PKK ile ilişkisi olanlara ise toprak satılmıyor.Yahudiler, bu prosedürü bazen aracıları kullanarak by-pass ediyorlar, bazen de MGKtarafından tehdit kabul edilmeyerek onlara göz yumuluyordu. 28 Şubat sürecinde yazılanyeni "Milli Askeri Stratejik Konsept"le İsrail'in potansiyel tehdit konseptindençıkartılması ve bu ülkeyle stratejik askeri anlaşmalar yapılmasından sonra Yahudilerincesaretle bölgeye yatırım yapmıştı. Ankara, İsrail'in PKK'ya karşı kullanılan Bucakaşiretinden korucuları GAP bölgesinden toprak satın almada aracı olarak kullandığınıbiliyordu. AK Parti yönetimi, AB'ye uyum çerçevesinde yabancılara toprak satılmasınıserbestleştiren yasa tasarısını gündeme getirir ve GAP bölgesi içinde MGK özel izninikaldırırsa, Yahudilerin artık aracılara da ihtiyacı kalmayacaktı. Yahudilerin bölgedentoprak alma iştahlarını engellediği için görevden alındığı ileri sürülen Urfa eski ValisiŞahabettin Harput, merkeze alınmasını bazı güç odaklarına bağlamıştı!Şu ana kadar 100'den fazla İsrail firması toprak satın aldı, en az bu kadarının da gizli birşekilde pazarlıklar yürüttüğü kaydediliyordu. GAP İdaresi bu firmaların adını sayıyor vebunlar arasında en önemlilerini şöyle sıralıyordu: Agripo, Agridev, Development, DetaEngineers, Hovev, Itan, Zınkal, Velves, Lıptı Art, Ludan, Rafheal, Klay mar, ISV vs...ABD ve İsrail Abdullah Öcalan'ı paketleyip Türkiye'ye teslim ettikten sonra bölgedeYahudilere daha fazla izin çıktı. En son Ecevit hükümeti döneminde açılan doğupaketinde burada Endüstri Bölgeleri kurulması yasa ile teşvik edilmişti. Bu yasadanyararlananlar ilginç biçimde Yahudiler oldu. Bir sorun çıktığında başbakanlıktan gelenbir telefonla engelleri aştılar bu dönemde. Apo rüzgârıyla iktidara gelen Ecevitdöneminde toprak satışları zirveye çıktı. Sonuçta görünen, GAP'ın büyük bölümü eldençıkmıştıtı bile. Terörist elebaşı Apo karşılığında İsrail gibi Suriye'ye de Türkiye'ninverdiği bir söz vardı: Su. Su, Ortadoğu'da hayat demektir ve petrolden daha kıymetli birmeta olmaya doğru ilerliyordu.ABD Dışişleri, CIA ile Ulusal İstihbarat Konseyi (NIC) tarafından hazırlanan ve gelecek15 yılı ele alan Global Trends 2015 Raporu'ndaki Türkiye özel başlıklı bölümdeAnkara'nın su için büyük bir mücadele vereceği kaydediliyordu. Rapora göre, 2015'e dekgeçen sürede, "Uluslararası gerginliklerde hangi politikaların benimseneceği, kitle imhasilahlarının artışı, enerji taşınmasına yönelik ekonomi ve siyasetin belirlenmesi ve suhakları konularında Ankara kendisini mücadele ederken bulacaktır" deniliyordu.

Page 170: netkırılmason

170

Türkiye'nin Fırat ve Dicle'deki yeni sulama ve baraj inşaatlarına da işaret eden raporda,bu tür çalışmaların 15 yılda nüfusu hızla artacak Irak ve Suriye'ye verilecek su miktarınıda etkileyeceği belirtiliyordu. Irak'ta direnemeyeceğimiz bir süper güç ABD ile komşuolduğumuza göre, Fırat ve Dicle'den su keserken eskisi gibi kendi politikamızı izlememizzorlaşacaktı!İsrail ile sıkı ilişkilerin ilk sinyalini eski Başbakan Mesut Yılmaz 1996 yılının 14 MartGünü verdi. Türkiye-İsrail arasında Serbest Bölge Anlaşması imzalanmasıyla GAPbölgesinde İsrail'e olağanüstü kolaylıklar sağlandı ve DTÖ ilkeleri çerçevesinde serbestyatırım bölgeleri kurulması öngörüldüi. Eski Başbakan Erbakan İsrail'le askeri teknolojiyenilenmesine ilişkin kamuoyundan özenle gizlenen askeri anlaşmayı imzalarken, aslındayeni başlayan dönemin karşısında kimsenin duramayacağı mesajı da böylece veriliyordu.Bu konu çok su ve toprak götürecekt. (228)İsrail ile yakın ilişkiler esasen çok eskilere dayanmıyordu. 1998 yılının sonlarında İsrailCumhurbaşkanı Ezer Weizman'ın Türkiye'ye gelmiş, gezisinin önemli bir kısmınıGüneydoğu yani GAP konusuna ayırmıştı. Hemen sonrasında ise bu sefer Türkyetkililerin İsrail çıkarmasına şahit olmuştu kamuoyu. Önce Cumhurbaşkanı SüleymanDemirel, ardından Dışişleri Bakanı İsmail Cem, ardından zamanın Genelkurmay Başkanıİsmail Hakkı Karadayı'nın birer gezisi gerçekleşti.İsrail'e geziler salt bunlarla sınırlı kalmadı. Karadayı'dan sonra ise zamanın Tarım veKöyişleri Bakanı Mustafa Taşar ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir'ingezilerine şahit olduk. İmzalanan askeri anlaşmaların yüklü tutarı nedeniyle bir anda 5milyar dolarlık ithalat açığımız oluşunca şaşırdık. 28 Ağustos 2000'da Ankara'nın buseferki misafiri İsrail Başbakanı Ehud Barak'tı. Barak basın toplantısında "GAP'taki altıihaleye talibiz" dedi. Üçlü koalisyon döneminde ilişkiler sessizce yürüdü ve altın devriniyaşadı. Adeta MOSSAD'ın Apo teslimine karşılık diyet ödendi. Son üç yılda GAP'ayatırımlar hızlanmıştı ki, AKP iktidara geldi. Başbakan Erdoğan, Moskova'dan dönerkenAnkara'da durmak isteyen Başbakan Şaron'a vize vermedi. İsrail'in yaptığı resmi davetlerhenüz kabul edilmiş değil!GAP idaresi, bugünde İsrail hükümet kuruluşu MASHAV ile işbirliği yapıyordu. Moderntarım teknolojisi alanında İsrail dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birisiydi. Özellikleİsrail'in geliştirdiği seracılık ve sulama metodları birçok ülke tarafından kullanılıyor.Böylesi bir avantajdan yararlanarak İsrailli iş adamları GAP'a rahat giriyordu. İşbirliğiönerileri karşılıklı mal alım satımının yanı sıra GAP çerçevesinde tarıma dayalısanayilerin geliştirilmesinde sulama sistemleri, tohum ıslah birimleri ve verimlilik artırıcıdiğer tekniklerin yerleştirilmesi gibi konuları da kapsıyordu. Tarım ve hayvancılıkla ilgiliher alana ilgililer, özellikle sulama projelerine taliplerdi.İsrail'i bölgede yatırım yapmaya sevkeden sadece elinde bulundurduğu tarım teknolojisideğildi. Onu bölgeye yönelten bir başka neden ise ileride kendi ülkesinde doğmasımuhtemel tarım arazilerinin azalması tehlikesiydi. Kanada ve Hollanda tarım teknolojisikonusunda tecrübeli ülkeler iken Ankara, bu ülkeler yerine İsrail'in tecrübelerindenfaydalanma zorunda kalıyordu. Yahudilerin MGK'yı dahi ekarte ederek topraklarımızısatın alması iyiye alamet değildi. Su politikalarının önümüzdeki yıllarda savaş sebebisayılacak kadar değer kazanacağı gözönüne alınırsa suyun başına Yahudilerin geçmesiulusal güvenliğimize uygun olmasa gerekirdi. İsrail'in GAP'daki hedefi dini temelibulunan 'kutsal vaadedilmiş topraklara' dönüş mü yoksa GAP'tan fışkıracak altınyağmurunun altında bulunup testisini doldurmak mıydı?Tam bu devrede İstanbul'da patlayan bombalarla Türkiye'nin uzaklaştığı İsrail limanına

Page 171: netkırılmason

171

doğru tekrar sürüklendiğini ortaya atan eski Mahir Kaynak'ın beyin jimnastiğine bazıçevrelerinin aşırı tepki göstermesi, onu "Komplo teorisyeni" diye küçümsemeyeçalışması anlaşılabilirdi. Antisemitizm bu ülkede çok tehlikeli komplikasyonlara yolaçabiliyordu! (229)

İSTANBUL SALDIRILARININ AMACI NEYDİ?15 ve 20 Kasım'daki bombalı saldırıların ardından Türkiye'nin Matrix'in 11 Eylülkurgusunda vazgeçemeyeceği bir keklik olduğu ortaya çıkmıştı. Bu saldırılar Türkiye'nin11 Eylülüydü. Türkiye'yi ablukası altına alan terörü lanetlemeyen şeytanla işbirliğiyapıyor demekti! Yüzde 95'i savaşa karşı olan bir halkın kıblesi, bu eylemlerden sonraşaştı. Hedef belirlemeden, zamanlamaya kadar profesyonelce organize edilmiş dörtsaldırının kullanılmış piyonları ile uğraşıldı, oyunu yöneten, besleyen asıl suçlugizlenmeyi başardı.. Havra saldırısı failleri, arkada bıraktıkları delillerle 24 saat içindekolayca bulundu. İkinci saldırının piyon faileri de polisimiz tarafından bir ay içindeyakalandı. Geriye soru işaretleri kaldı. Neden Türkiye ? Saldırılar sırasında Londragezisinde olan Bush, Blairle birlikte basın toplantısı yaparak' Türkiye şimdi ne ile karşıkarşıya olduğumuz anlayacak' dediler. İsrail Dışişleri Bakanı, ta Tel Avivden gelip olayyerini incelerken cumhurbaşkanımız Sezer, Çankaya köşkünden hiç kımıldamadı.İran'dan Türkiye'ye giriş yaparken 10 Aralık 2003'de Hakkari'de yakalanan Fevzi Yitiz'e(31), Levent ve Beyoğlu'nda patlayan bombaları imâl ettiği detarjan deposunda 13Aralık'ta tatbikat yaptırılmıştı. Afganistan'da bir terör kampımda eğitim aldığını belirtenYitiz'in, İkitelli Metal-İş Sanayi Sitesi 10 sokak numara 32'de bulunan ve paravan olarakkurulan Gökkuşağı Deterjan İmalâthanesi'ni kullanmıştı. Fevzi Yitiz bombayı nasıl imâledip, kamyonlara nasıl yüklediğini anlatmış, bombaları hazırlama sürecinde, 1 ayboyunca bu depoda yatıp kalktığını ve hiçbir yere çıkmadığını söylemişti. Yitiz,İstanbul'da patlayan 4 bombanın da burada yapıldığını ve yine burada kamyonetlereyüklendiğini itiraf etmişti..Yitiz sorgusunda, 1994 yılında Afganistan'daki bir kamptaAzad Ekinci ve Habib Aktaş ile birlikte savaş teknikleri, bomba ve ağır silahların yapımıkonusunda eğitim aldığını anlatmıştı. Bombaları hazırladıktan sonra, eylemlerden önceİran'a gittiğini belirten Fevzi Yitiz, "Burada patlamaları gazete ve TV'lerden izledim.Sonrasında da benimle ilgili bir haber çıkmadığını görünce rahatladım. Eylemlerden önceyurtdışına çıktığım için dönüşte de problem olmayacağını düşündüm. Yakalanacağımıtahmin etmedim" demişti. Güya İstanbul'daki bombalı intihar saldırılarının hataolduğunu kabul eden terörist Usame Bin Ladin, eylemlere ABD ve müttefiklerine yönelikolması şartıyla izin vermişti...Associated Press haber ajansına bilgi veren Türk istihbarat kaynaklarına göre, İran'danTürkiye'ye girerken yakalanıp tutuklanan Fevzi Yitiz, İstanbul'u kana bulayan saldırılarlailgili ilginç bilgiler vermişti. Terör eylemleri öncesi canlı bombaları bulup, silah teminettiği öne sürülen Yitiz, Türkler'in ölmesinin El Kaide'yi çok kızdırdığını savunuyordu.Teröristin iddialarına göre, 'Türkiye'de El Kaide adına eylem yapılması' teklifi 2002yılında Afganistan'a gidip, Ladin'le görüşen Habib Aktaş ve İbrahim Kuş'tan geldi. İkiTürk El Kaide militanı, Ladin'e kendi ülkelerinde 'cihad yapmak' istediklerini söyledi.Teröristbaşı ise 'Tek bir şartla buna müsaade ederim. Saldırılar sadece Amerika vemüttefiklerini hedef alacak, Türkler'i değil' diye konuşmuştu. İddiaya göre Ladin, bugörüşmede 'İncirlik Üssü ya da Mersin Limanı'na saldırıyı' önerdi. Ancak iki militan,olağanüstü güvenlik önlemleri nedeniyle iki hedefi vurmayı göze alamadı. Özellikleİncirlik'in etrafının Irak Savaşı'ndan önce yüksek duvarla kapatılması, bu kararda etkisi

Page 172: netkırılmason

172

oldu. Saldırıların İstanbul'a kaydırılması fikrinde ise kanlı eylemleri planladıktan sonraSuriye'ye kaçan Azat Ekinci'nin etkisi oldu. Militanlar daha sonra hazırlıklara başladı,bombacılar bulundu, hedefler belirlendi. 10 kişilik terörist grubu, İkitelli Metal-İş SanayiiSitesi'nde 'Gökkuşağı Pazarlama' adlı dükkanda yaklaşık 7 ay hazırlık yaptı. Ardından daİstanbul'u sarsan patlamalar gerçekleşti.Saldırı emrini verdikten sonra İran'a kaçan Habib Aktaş ise Yitiz'e yakalanmadan önceşunları aktarmıştı: 'El Kaide, İstanbul'daki saldırıların hata olduğuna karar verdi, çünküçoğunlukla Müslüman Türkler öldü.' Türk istihbarat kaynaklarına göre Yitiz'in verdiğibilgiler, Türkiye ve İran'daki El Kaide işbirlikçileriyle yapılan toplantılara dayanıyordu.İstanbul'daki bombalı saldırı olaylarına ilişkin gözaltına alınan Adnan Ersöz, ''anayasaldüzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek'' suçundan tutuklanmıştı. TerörleMücadele Şube Müdürlüğü'ndeki işlemlerinin ardından DGM'ye sevk edilen Ersöz,savcılık sorgusunun ardından, TCK'nın 146/1. maddesi gereği tutuklanması talebiylenöbetçi mahkemeye gönderildi. Nöbetçi 5 No'lu DGM'de yeniden sorgulanan Ersöz,tutuklanarak cezaevine konuldu. 15 ve 20 Kasım'daki bombalı saldırıların ardındanİstanbul polisi, 500'ün üzerinde kişinin bilgisine başvurmuş, 96 kişinin DGM'ye sevketmiş ve Ersöz'le birlikte 33'ünü tutuklamıştı. Gözaltına alınan kişilerin ve ''canlı bomba''oldukları belirtilen Feridun Uğurlu, Mesut Çabuk, Gökhan Elaltuntaş ve İlyas Kuncak'ın,bugüne kadar Türkiye'de faaliyet gösteren herhangi bir terör örgütüyle bağlantıları tespitedilmemişti.Adnan Ersöz'ün, sorgusunda, 1997'de Afganistan'a gittiğini, burada askeri ve siyasieğitim aldığını, 2001 yılında da Afganistan'ın Kandahar kentinde El Kaide örgütününlideri Usame Bin Ladin ile görüştüğünü anlatmıştı. Ladin'in buradaki korunaklı evindesohbet ve tanışma toplantısına katıldığını, kahvaltı ettiklerini anlatan Ersöz'ün, Ladin'denbizzat eylem talimatı almadığını ifade etmişti. İstanbul'da bombalama eylemleriyapılacağından haberi olmadığını savunan Ersöz'ün, pişmanlık duyduğu için İran'danTürkiye'ye teslim olmaya gelmişti. Türkiye'de bir üniversitede siyasal bilgiler eğitimialan anlatan Ersöz'ün, El Kaide örgütünün Türkiye'deki yapılanmasının başında da firariHabip Aktaş'ın bulunduğunu ileri sürüyordu. Ersöz'ün, bombalama eylemlerine ilişkinfirari olarak aranan Azat Ekinci, Gürcan Baç ve Habip Aktaş ile canlı bombalardanbazılarını tanı__________dığını,Aktaş'ın, Topluma Kazandırma Yasası'ndan da yararlanmakistediğini söylemişti. Habip Aktaş, Gürcan Baç ve Azat Ekinci'nin de aralarında yeraldığı 6 kişi için kırmızı bülten çıkarılmıştı. (230)Usame bin Ladin'in İstanbul saldırıları ile bir ilgisi olmadığını faillerde söylüyordu. ElKaida, bir açıklama ile bu saldırılarla ilgisi olmadığını açıklamış, ancak bu ifşaatmedyadan ilgi görmemişti. Ortada kalan soru saldırının ne amaçla yapıldığıydı. Birkaçkişi kendi başlarına terör örgütü kurup bu denli büyük ve profesyonel saldırı organizeedemeyeceğine göre arkalarındaki gerçek organizatör kimdi? Eski MİTçi Mahir Kaynak'agöre, eylemi yaptıranlar Türkiye'nin İsrail-ABD eksenine kaymasını isteyenler istihbaratörgütleriydi; yani MOSSAD ve CIA patrondu, ortadaki piyonların Afganistan geçmişleriLadinle bağlantı kurulması için yeterli gerekçeydi.İBDA-C İDDİASIDEBKA-Net-Haftalık, 21 Kasım 2003 'de yayınlanan haberinde faillerin İslamî BüyükDoğu Akıncıları Cephesi' (İBDA-C)ne mensup olduğunu ortaya atmıştı. 2003 Ekimayında, Türk istihbarat servisi MİT’ın üst düzey yetkilileri birkaç Batılı mevkidaşıylaoturup Türkiye’nin maruz kaldığı bir tehlikeyi konuştular: 1999 yılında yakalanan veuzak bir adada müebbed hapis cezasına mahkum edilen Kürt PKK-KADEK grubunun

Page 173: netkırılmason

173

başı Abdullah Öcalan ve kardeşi Osman.Kuzey Irak Kürdistanı ve Güney Türkiye’de 5000 Kürt savaşçıyı beraberce kontrolediyorlardı. PKK-KADEK daha önce Batılı müttefiklerinin yaptığı 10 en tehlikeli terörgrubu listesinin zirvesine Türkiye’nin istediği şekilde yükselmişti. İslamî Büyük DoğuAkıncıları Cephesi (İBDA-C) isimli grup listenin sonunda yer alıyordu. Batılı bir çok üstdüzey istihbarat şefi, Türk mevkidaşına “Daha üst sıralarda yer alması gerektiğinidüşünmüyor musunuz?” diyordu. MİT’in zirvedeki isimlerinden biri “Hayır. Size şahsîteminat verebilirim ki bu örgüt dişsiz. Hiçbir şey yapamazlar. Bütün mensupları bizimMetsian [bu kelimenin karşılığını bulamadım] hapsimizde bulunuyorlar” diye cevap verdive lideri Salih Mirzabeyoğlu ile beraber grubun üye sayısının 300 civarında olduğubilgisini verdi. Mirzabeyoğlu, 24 Aralık 1998’de tutuklandı ve tek kişilik bir hücreyekoyuldu ve adamlarının geri kalan kısmı İstanbul’un güneyinden 50 mil (80 km)uzağındaki zindan-gibi cezaevi hücrelerine atıldı.15 Kasım Cumartesi günü, iddiaya yabancı istihbaratların kullandığı güç İBDA-Cİstanbul’daki Neve Şalom ve Beyt İsrail sinagoglarının dışındaki bomba yüklükamyonetleri patlatarak 25 kişiyi öldürdü ve 300’den fazla kişiyi yaraladı. Saldırılarınplanlayıcısı ve şef bombacı patlamalardan üç saat once İstanbul havaalanını kullanarakülkeden ayrıldı. Varmak istedikleri yer; Pakistan veya İran’a bir uçuş ayarladıkları EbuDabi’ydi. Sinagog bombalamaları felaketinden sadece beş gün sonra, İBDA-C yinesaldırdı. Bu sefer, iki kamyonet bomba şehrin kuzeyindeki Metro Center alış-verişmerkezinin ve HSBC bankasının, İstanbul’daki İngiliz konsolosluğun dışında patladı. Enaz 27 kişi öldü ve 450 kişi yaralandı. Altı gün içerisinde, bu “dişsiz” terörist grup 52kişinin öldüğü ve 750’den fazla kişinin yaralandığı saldırıları düzenledi.Saldırılar, Başkan George W. Bush’un resmî Londra ziyaretine tesadüf etti vebombalamaları “El-Kaide’ye bir hediye” diye açıklayarak yaraya tuz bastılar. DEBKANet-Haftalık kontr-terör kaynakları iki terrorist grup arasındaki arasındaki ilişkininnisbeten yeni olduğunu, ancak üç veya dört seneye şamil olduğunu ileri sürüyordu.Mirzabeyoğlu ve adamlarının tutuklanmasından sonra, 50 ilâ 70 örgüt üyesi Türkiye’denAfgansitan, Çeçenya, Yunanistan, Bosna ve Almanya’ya kaçmayı başardı. Türkteröristlerin bazıları Afganistan ve Çeçenya’da El-Kaide ile işbirliğine gittiler ve Usamebin Ladin’in adamlarıyla beraber savaştılar. Diğer İBDA-C üyelerinden bir kısmıBosna’da çalışmaya tahammül ederken, bir kısmı da 1980’lerdeki Türk-Yunangerginliğinin had safhada olduğu zamanlarda Türkiye’ye karşı sabotaj görevlerindeörgütü kullanan yerel istihbarat yetkililerinin kanatlarının altına sığındılar. Almanya’daİBDA-C kaçakları El-Kaide ile beraber çalışan grubun üyelerini desteklemek için lojistikve isthibarat ağı oluşturdu. Türk emniyet teşkilatının ve Batılı kontraterör makamlarınıngözlerinden uzakta, İBDA-C ve El-Kaide Avrupa’nın en tehlikeli terör şebekesini kurdu.Peşinden, İBDA-C’nin İstanbul’daki İngiliz hedeflerine karşı saldırılar ile şu meş’ûmikazı geldi: “Bu sadece bir başlangıç.”İBDA-C diğer İslamcı gruplardan oldukça farklıydı. Kendini Sünnî Müslüman olaraktanımlamasına rağmen, Komünizm’in Troçkist versiyonunu desteklemekteydi.Mirzabeyoğlu, gençliğine profesyonel bir boksör olarak, “Tilki Günlüğü – bu kitabıezberlemeleri gereken yeni üyelerin mecburî okuma kitabı- ‘nü de içeren 42 kitapyazmıştı. Terörist-boksör-yazar kendi doktrinini Eflatun, Hegel, Troçki ve Sufi İslam’ınbir karışımı olarak tasvir etmekteydi. Sonuncusu Allah’ın insanın iradesini tayin ettiği veiyilik ile kötülük arasında hiçbir gerçek ayrımın olmadığı inancıydı. (231)İBDA-C’nin felsefesinin Bin Ladin ve Eymen Ez-Zevahirî’ye hiç faydası yoktu. Vehhabi

Page 174: netkırılmason

174

olan El Kaida Sufizme karşıydı, bu yerel örgüt ise güya Sufiydi. İBDA-C sadece herkesingözlerinin üstünde olduğu uç bir örgüttü. Batılı istihbarat servislerin kullandığı bir araçtı.İBDA-C Grubu, 1986'da Akdoğuş dergisini çıkartarak ortaya çıkmışlardı. İlk sayılarındaTürkiye'ye İslam'ın gelmesine engel gördükleri Fethullah Gülen, Esad Coşan, MehmetKırkıncı, Mahmut Ustaoğlu, Muhammed Reşad gibi gerçek Anadolu İslamını temsil edenliderleri hedef seçmişlerdi. Gülen'i müslüman gençleri savaşmaktan alıkoyarakkoyunlaştırmakla suçluyorlardı. 1999'da Akın Birdal suikastı gibi pek çok kirli olayakarışan İBDA-C'ın asıl hedefi eğer Mart 1999'da ABD'ye gitmeseydi Fethullah Gülendi.Bu bilgi MİT'den başbakanlığa gelmiş, Başbakan Yardımcısı Hüsameddin Özkantarafından Gülen'e ulaştırılarak, ülkeyi zamanında terketmesi sağlanmıştı. İslamiGruplara göre, bu örgüt MOSSAD-CIA yapımı bir terör kuruluşuydu. İslamiyapılanmaları terörist göstermek için kurdurulmuştu; gerçek İslam ve müslümanlıklailişkileri yoktu.

HİZBULLAH İDDİASIDEHAP Van İl Başkanı Hasan Özgüneş, saldırıların uluslararası terörü destekleyengüçler ile devletin bir zamanlar "Hizbi-kontra" olarak kullandığı kesimler tarafındangerçekleştirildiğini öne sürdü.( 232) Tuhaf olan bu iddianın DEHAP tarafından dilegetirilmesi değil Türk medyasının Hizbullah kanalıyla İslamı karalamak için açtıklarıyalan haber kampanyasıydı.Terör saldırılarıyla ilgili suçlanan Hizbullah iddiaları fosçıkana kadar 2 ay AKP'ın Hizbullah'a gözyumduğu senaryoları yazılmıştı.İslam ile terörün yanyana kullanılması tüm müslümanları incitiyordu, çünkü gerçekmüslüman terörist olamaz; terörizmi araç olarak kullanan kim olursa olsun müslümanolduğunu iddia etsede müslüman değildi, gerçek İslamla ilgisi yoktu. İstanbul'dakiterörist saldırılar her terör eyleminin ardından adı zikredilen El-Kaida ile Hizbullahilişkisini gündeme getirdi. Peki ama hangi Hizbullah? İran Hizbullah'ı mı, LübnanHizbullah'ı mı, yoksa dört ayrı kola ayrılmış Türk Hizbullahları mı suçlanıyordu?HAMAS ve Hizbullah, İstanbul saldırılarını kınadı. Gücü bilinmeyen hayalet örgüt ElKaida Vehhabiydi. Türk Hizbullah'ı ise bugüne kadar yaptığı eylemleri üstlenmemesi iletanınıyordu; eylemin kendisinin zaten bir propaganda olduğu görüşündeydi. Bu nedenlekimlikleri belirlenen teröristlerin Hizbullahçı oldukları ortaya atılsada terör saldırılarındaörgüt imzası hala fluydu..Türk müslümanlığı şiddete, teröre panzehirdi, marjinaller sadece malzemesi dışarıdanzoraki imalat hatasıydı. Olaylarla ilgisi tespit edilemesede ' Hangi Türk Hizbullahıterörist yetiştiyor?' sorusunun cevabı İstanbul saldırılarından sonra daha fazla önemkazanmıştı. AKP yönetiminin Hizbullah'ın üzerine gitmediği ileri sürülüyordu. Bu konuaçıklığa kavuşmalıydı.Önce Hizbullah örgütleri hakkındaki yanlış bilgiler tashihe muhtaçtı. Milli İstihbaratTeşkilatı'nın 30 Mayıs 1997 tarihini taşıyan iki sayfalık "Hizbullah Raporu"nun tammetni şöyleydi: "İran'ın, Haziran 1982'de İsrail işgaline karşı savaşmak üzere Lübnan'aDevrim Muhafızları göndermesi ile başlayan radikal Şii örgütlenmesi, 1983 yılısonlarında Hizbullah'ın bir çatı örgüt olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Başlangıçta Şiihalk içerisinde siyasi, sosyal ve askeri bir örgüt olarak doğan Hizbullah bugün dünyanınbir çok yerinde önemli bir alt yapıya sahiptir. Hizbullah, İran İslam Cumhuriyeti'ninbekası ve Lübnan'daki yabancı nüfusun ortadan kaldırılması hedeflerini benimseyen İranyanlısı Şii ideolojisini kabul etmektedir. Eğitim alanında Sünni-Şii ayrımı yapmaksızınkamplarında değişik Müslüman ülke kökenli bir çok radikal İslamcı unsurlara ideolojik,

Page 175: netkırılmason

175

askeri eğitim vermesi ve lojistik yardım ve İslam ülkelerinde yürütülen mücadeleleremilitan göndermesi örgütün yarattığı tehdidin diğer bir boyutunu oluşturmaktadır. (233)Çetin Emeç suikastının faili olarak suçlanan Türk Hizbullah örgütü 1983'te İrfan Çağırıcıtarafından kuruldu. Çağırıcı, Hüseyin Galip ismiyle Hizbullah'ın Genel Emirliği'ni yaptı.1980'lı yıllarda özellikle Diyarbakır ve Batman'da ortaya çıkan pek çok küçük marjinalharaket kendini Hizbullah olarak tanımlamaya başladı. Çağırıcı, faaliyetlerini Güneydoğudışına yaymaya başlayınca 1990'da adını ' İslami Haraket' olarak değiştirdi. Emeçsuikastında DGM savcısının iddianamesine göre, 1984'te polis, 1996'da ise DGMtarafından "Hizbullah" olarak nitelendirilen örgütün tüm elemanları Çağırıcı dışında"Batman" kökenliydi. Kısa sürede üsleri İstanbul oldu.Türk kamuoyunun kafası karışıktı. Türk Hizbullahlarını Şii kökenli olanlar tanımıyordu.Türk Hizbullah'ının bünyesi çoğunlukla sünni Kürtlerden oluşmuştu. Eski İçişleri BakanıSaadettin Tantan'ın 2000 yılında gerçekleştirdiği Umut operasyonunda İran bağlantısıiddiası yeralsada Tahran'a hiç bir zaman Türk Dışişleri bu konuda nota vermemişti.Tahran, Şii kökenli olup İsrail'e karşı Ortadoğu'daki müslümanları örgütlemek içinkurduğu Hizbullah ile Türk Hizbullah'ı arasında direkt bağlantılarının olmadığınıdefalarca açıklamıştı. Hürriyetden diplomasi muhabiri Metahan Demir'in 2000 yılındaLübnan'daki Hizbullah lideri ile yaptığı görüşmede Türk Hizbullah'ının nereden çıktığınıbilmediklerinin altını çizmiş ve kendilerine leke sürülmemesini talep etmişti. O haldenereden çıkmıltı bu Türk Hizbullahları? Bu grupların ilham kaynağı neydi? 1980'liyıllardan itibaren Güneydoğu'da görev yapan bir istihbarat görevlisi şunları anlatıyordu:"Özellikle İran ve Mısır gibi ülkelerde yetişen İslam alimlerinin meydana getirdikleri veİslamı radikal anlayış içerisinde yorumlayan eserlerin Türkçeye tercüme faaliyetleriylebirlikte, bu fikirlerden etkilenerek çeşitli kültürel etkinliklerde bulunan küçük gruplaroluşmaya başladı. İran tarafından 1980 sonrası devrimi ihraç gayesiyle kurulanteşkilatların yapmış oldukları kültürel çalışmaların da etkisiyle daha da artan buetkileşim, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin muhafazakar yapısından da istifadeetmek suretiyle bu bölgede kendisini daha fazla hissetirdi. Bu çerçevede, kendileriniyetiştiren Abdulvahap Ekinci, Ahmet Tufan, Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu ve VeysiKaykaç gibi şahıslardan oluşan grup 1980 yılı başlarında Vahdet Hareketi adı altında birbirlik oluşturarak tebliğ faaliyetlerine başladı. Daha sonraki yıllarda Diyarbakır'da Menzilkitabevini işleten Fidan Güngör bu gruptan ayrılarak Menzil Grubu'nu, İlim Kitabeviniişleten Hüseyin Velioğlu ise yine Vahdet Grubu ile ayrı düşerek yeni bir hizip olarak İlimGrubu'nu kurdu. Güneydoğu Anadolu bölgesinde, irili ufaklı bu radikal grupların tamamı,zamanla kendilerine verilen Allah Taraftarları, Allah'ın Partisi anlamlarına gelenHizbullah ismini benimsediler ve bu isimle anılmaya başlandılar..."İşte bu Hizbullahi şemsiyenin altındaki gruplardan biri, 1992'den itibaren şiddetestirmeye başladı. Bu grup, Hüseyin Durmaz veya soyadını değiştirmesinden sonraHüseyin Velioğlu liderliğindeki İlim Kanadıydı. Menzil grubunun, Adıyaman'dakimerhum Şeyh Muhammed Raşid Erol'un Menzil dergahı ile bir ilişkisi olmadığı gibi, İlimgrubunun da "bilimsel çalışmalardan" çok, silahlı eylemlerle ilgisi vardı. Türkiye'defaaliyet gösteren dört ayrı Hizbullah örgütünden sadece İlim Grubu şiddet eylemleri ileadını duyurdu. Diğerleri, Menzil, Vahdet ve Selam gruplarıydı.Hizbullah'ın ilk hedefi dinsiz olarak görülen Markist-Leninist PKK idi. Ancak1991'desaldırıyı ilk başlatan taraf Hizbullahi gruplar değil, PKK oldu. PKK, halk üzerindekifaaliyetlerini sabote eden Hizbullah'ı dize getirmek amacıyla 8 Mayıs 1991 tarihindeŞırnak'ta Hizbullahi kesimin önde gelen isimlerinden Şerif Karaaslan'ın anne ve babasını

Page 176: netkırılmason

176

evlerinde silahla tarayarak öldürdü. PKK-Hizbullahi gruplar çatışması işte böyle başladı.Bir yönüyle, tıpkı Yeşil gibi, Hizbullahi grupları ortaya çıkaran Güneydoğu'daki terörortamıydı. Velioğlu'nun başkanlığındaki İlim grubu, 1993 yılı sonlarından itibarenoklarını Menzil grubuna da çevirdi. Amaç bölgenin tek söz sahibi olmaktı. Ve diğer dinigruplara yönelik olarak çeşitli baskı ve şiddet eylemlerine yöneldiler. Diğer önemli isimSabahattin Talayhan'ı İstanbulda öldürüp İzmit ilinde ormanlık araziye gömdükleriortaya çıktı. Bu tarihe kadar İlim grubunun İstanbul'da herhangi bir faili meçhul olayımevcut değildi Bu gelişmeler karşısında, Menzil grubu 1993 yılı Eylül ayındaDiyarbakır'da, "Müslüman Halkımıza" ve "İslami Halk Hareketi" imzalı bir bildiri dağıttı.Bildiride Hüseyin Velioğlu liderliğindeki İlim grubu "Hizbulzulüm" olarak suçlandı.Çatışmalar sonucunda, İstanbul'a gelen Menzil grubu lideri Fidan Güngör Batman'akaçırılıp öldürüldü. İlim-Menzil gruplarının çatışmasıyla birlikte Hizbullah'ın bölgedekiprestiji büyük ölçüde yokolmaya başladı. Nitekim bunun üzerine Menzil kanadı ismini'İslami Direniş' olarak değiştirdi. İslami Direniş'in üst düzey sorumluları LübnanHizbullah Örgütü Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve hareketin manevi lideriMuhammed Fadlallah ile de bir görüşme yaptılar. Görüşmede Lübnan'da İslamiDirenişçilere bir kamp yeri tahsis edilmesi de konuşuldu. Ancak bu gerçekleşmedi.1999'dan itibaren İstanbul'da Güneydoğulu bir grup işadamı ve Zehra Eğitim VakfıBaşkanı İzzettin Yıldırım kaçırılarak öldürüldü. Nurcu Kürtlerden olan Yıldırım'ınöldürülüşünün nedeni hala muammadır. Said Nursi'nin barışçıü şiddeti dışlayan tutumuile bölgede hizmet veren Zehra Vakfı elemanlarını yok etmek PKK'nın panzehiriniyoketmekle eşanlamlıdır. Üsküdar'daki gecekonduda bazı kaçırılmış işadamlarının,Kuriş'in Konya'da dehşet verici toplu mezarları ortaya çıkatrılınca bu canilerin müslümanolamayacağı kamuoyunca kesinlik kazandı...Bir iddiaya göre, PKK ile silahlı mücadele etmesi için Yeşil kodlu Mahmut Yıldırımtarafından bu grup Batman kamplarında eğitildi. PKK, devletle ilişkisi nedeniyle bugruba ' KontraHizbullah' ismini taktı ve Kürtlerin bu gruba antipati duymasını hedefledi..Hizbullah'a göre ise PKK, bölgede İslami gelişmeleri önlemesi için Türkiye'nin tepeyönetimine kadar tırmanmış Komünüstlerin kullandığı bir oyuncaktı. PKK'ya kankusturan Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın İlim grubu tarafından öldürüldüğüiddiası bu nedenle hala tam çözülememiş bir bulmacaydı. PKK elebaşı Öcalanla aynıdönemde Ankara Siyasalda okuyan, oldukça karanlık bir şahsiyet olan liderleri HüseyinVelioğlu'nun öldürülmesinden sonra art arda düzenlenen operasyonlarla dağıtılan buHizbullah'ın toparlanması bugün oldukça güçtü.AKP döneminde 260 küsür operasyon düzenlenerek 402 Hizbullah militanı yakalanmıştı.İslami duyarlılığı nedeniyle AKP yönetiminin bu tür yapılanmalara seyirci kalacağıiddiası tam bir palavraydı. İslam, hiç bir zaman terörist yetiştiren bir kaynak olmadı. Tamtersine İslam vicdanlara polis diken bir huzur reçetesiydi. Bir insan ölümünü kainatınölümü olarak görürdü. Menzil Grubu ve Zehra Vakfı'ndaki halis müslüman kardeşleriniöldürecek kadar canavarlaşan İlim Grubu Hizbullahçıları İslam'dan hiç nasiplenmemişti.Ancak ortada bir realite vardı. 20 bin kişi Hizbullahlara üye olmak için başvurudabulunmuş, bunlardan 15 bini yakalanıp eylemde henüz bulunmadıkları için serbestbırakılmıştı. 430'a yakın Hizbullahçı ise pişmanlık yasasından yararlanarak serbestkaldılar. Güneydoğu'daki terör bataklığında işsizlik- cahillik, sefalet, eğitimsizlik olduğusürece terörizm kendisine insan kaynağı bulmak konusunda zorlanmayacaktı.1925 Şeyh Sait isyanına katılmayarak gerçek Allah yolunu gösteren Said Nursi, Kürt-Türk ayrımcığınında önüne geçecek bir formül sundu bu ülkeye: Risale-i Nur. Hiç bir

Page 177: netkırılmason

177

Nur talabesi cahil değildi ve fakir bile olsa dini dürtüleriyle oynanacak bir fıgüran aslaolmamıştı. Doğu'nun kalbi dindi. Terör bataklığını kurutacak ilaç yerine bataklıktantüreyen sivriseneklerle uğraşmayı sürdürdüğümüz sürece huzurlu, mutlu bir ülkeye sahipolmamız imkansızdı. Halkın sevgi duyduğu İslami akımları ve liderleri, 'tarikat ve irtica'diye küçümseyerek ve İslamı hayatına hayat etmiş olanları potansiyel terörist olarak lanseederek bu ülke müslümanlarına hakaret edilmiş olunuyordu. Türkiye müslümanlığı, Şiive Vehhabi müslümanlığı gibi şiddetden medet uman zavallıları üretmeyecek kadarhoşgörülü ve evrenseldi. Marjinaller, kökü dışarıda ipi istihbarat örgütlerinin elindekullanılan yapay oyuncaklardı. (234)Terör olayları ile son yıllarda yurdumuzda artan ispiyonaj-casusluk çalışmaları arasındayakın ilişki vardı. Özellikle doğu illerimiz yabancı ülkelerin farklı meslekte görünencasusları ile kaynıyordu. Ankara'da diplomatik misyonlarda diplomatik dokunulmazlıkaltında faaliyet gösterenlerde eklendiğinde Türkiye'nin casuslar savaşının tam ortasındaolduğu anlaşılıyordu..Bulmacanın karelerini çözmek kolay değildi. İlk saldırı Yahudi, ikinci saldırı İngilizhedeflerine yönelik düzenlendiğini kabul edersek üçüncü terör hedefinin en büyükdostumuz, müttefikimiz (!) ABD olacağı anlaşılıyordu. Ankara'nın son zamanlardatemkinli yaklaştığı Amerikan-İngiliz-Yahudi üçgeninden güya Türkiye'yi izaklaştırmakisteyenlerin işlediği ileri sürülen terör eylemleri tam ters etkiyi yaptı; Türkiye terörizmlesavaşta şeytan üçgenine yaklaştı. Senaryoyu yazan şeytanı kutlamak gerekiyordu. Birhaftada Türkiye'de resmi, sivil, asker herkesin dikkatini cambaza çekmeyi başarmıştı.El-Kaida örgütüne bağlı olduğu belirtilen Ebu Hafız El Masri Tugayları denen ne idüğübelirsiz terör teşkilatının saldırıları üstlenmesi yine sorunu çok kolay çözdürmegirişimiydi. Birileri hemen sonuca varmamızı istiyordu. Ortalama bir aptalın bileanlayacağı kadar çok iz ve olayı üstlenen bir örgüt, kamuoyunun teröre nefret duygularıile üst üste gelince derin sorgulama yapmamızı engelliyordu. Meşhur yazarlarımızsuçlunun El-Kaida olduğunu hemen ilan etti. Eldeki bulgulara göre suçlu belliydi.Dış istihbarat desteği almadan 30 yaşlarında, kara cahil 3-5 Bingöllü teröristin bu denlibaşarılı bir organize yapması mümkün değildi. İntihara giden birinin pasaport taşıması vekendisi tamamen yandığı için ancak DNA testinde kimliği tesbit edilebilmesine rağmenpasaportunun yanmaması gibi detaylar, ikinci saldırının ardından tartışılmadan çöpe gitti.Türkiye'de böyle bir teröre imza atanlar nedense İngiltere'de bir Arap gazetesine e-mailatarak saldırıyı üstlenmişti. Arkasından tuhaflıklarını örtbast etmek için ikinci saldırıdabildiri yayımladılar. Böylece bingo dendi: Bulmaca çözüldü ! Bu bildiride fos çıkacaktı.MGK, Çeçenistan, Bosna ve Afganistan gibi ülkelerde savaşmaya giden binden fazlavatandaşımızın gittikleri mekanlarda Arap teröristlerle sıkın ilişkiler kurmasından şüpheediliyordu. Bu operasyonlara gidenlerin pek çoğunun başbakanların tasarrufu altındakimeşhur başbakanlık örtülü ödeneği vasıtasıyla gittiğini ve aralarında mutlaka istihbaratelemanlarının bulunduğu unutuluyordu. Bu gençlerin ortak özellikleri milliyetçi, radikalmüslüman ve vatanını çok seven aşırı duygusal, mağdurların ezilmesine dayanamayan biryürek inceliğine sahip olmalarıydı. PKK gibi terörist olmadıkları gibi kendi insanını helehele masum müslümanları üstelik Ramazanda bir terör eylemi ile yok edecek kadaraşağılık asla değillerdi. MGK'da bu konu masaya yatırıldı. Binden fazla gençAfganistandan geçmişti. Kullanılma ihtimaleri yüksekti.1990'dan beri yuvalanan ve 2000 yılından beri artarak ülkemizin doğu ve güneydoğubölgelerinde cahil, eğitimsiz insanlarımızın kanlarına, kafalarına girmeye çalışan onlarıetnik ve dini temalarla radikal emellerine alet etmek isteyen çok sayıda casus kol

Page 178: netkırılmason

178

geziyordu. Zaman gazetesinde casus rakamının 3000'nin üzerinde olduğu vegöründükleri meslekler bir istihbarat raporuna göre haberleştirilmişti. Kimin hesabınaçalıştıklarına ve sayılarına göre bir sıralaması herhalde şöyle olurdu: ABD, Almanya,İsrail, İngiltere, İran, Fransa, İtalya, Rusya...Bu adamlar, ülkemizde ne yapıyordu? Hepsinin hedefi, yerli, cahil, kullanılabilir Türkvatandaşını kendi cephesine çekerek çıkarları için kullanmaktı. Türk Hizbullah'ında CIAve MOSSAD izlerini bilen emniyetçiler, saldırıları Türk Hizbullah'ın yaptığına ilişkiniddialara temkinli yaklaştılar. Türkiye, terörü gerçekleştiren teröristler ile casuslararasındaki bağları çözebilirse, işte o zaman bulmacanın bir parçası ortaya çıkmış olurdu.Kullanılan piyonları ve sahte örgütleri suçlamak bizi gerçek hedefden saptırıyordu.Türkiye'de sınırdışı edilmesi gereken casuslara zamanında müdahale edebildiğimizzaman aç, yoksul kandırılmış insanımızda teröristlere oyuncak olmazdı.Türk emniyeti, suçluları bulduğunu açıklamıştı. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu,İstanbul'daki bombalı intihar saldırılarının kilit ismi 'Ebu Nidal' kod adlı Azad Ekinci'ninSuriye'ye gittiğinin saptandığını açıklamıştı. .CNN Türk'te Taha Akyol'un sorularınıyanıtlayan Aksu, DGM'ce tutuklanan Hilmi Tuğluoğlu'nu yakalayarak Türkiye'ye iadeeden Suriye'yle tekrar ilişki kurulduğunu söylüyordu. Aksu'nun verdiği bilgiye göreTuğluoğlu, polisteki ifadesinde 50'ye yakın kişinin adını vermişti. Tuğluoğlu, AzadEkinci'yle saldırılardan birkaç ay önce görüştüğünü, 'canlı bomba'lardan GökhanElaltuntaş'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda isimle tanıştığını, bazılarıyla sohbetlerekatıldığını anlatmıştı. Ekinci'yi de tanıyan ortak arkadaşlarından 50'ye yakın kişininismini veren Tuğluoğlu, saldırılarda adı geçen kişilerin tanıdığı isimler olmasına daşaşırdığını kaydetmişti.(235)Azad Ekinci'nin Afganistan ve Pakistan'da iki yıl silahlı eğitim gördüğü, Çeçenistan'dasavaştığı bilgisine ulaşılmıştı.. Azad Ekinci'nin 25 Ekim'de Hatay'ın Cilvegözü SınırKapısı'ndan Suriye'ye geçmişti.. İstanbul Kartal'da oturan Ahmet Uğurlu'nun oğluFeridun Uğurlu'nun da Ekinci ile aynı tarihlerde çıkış yapmıştı. Üst düzey bir emniyetyetkilisi, "Burada, eyleme katılan kişilerin El Kaide'nin ideologlarından İbni Temmin'dentalimat aldığı yönünde bilgiler mevcut" diyordu. Şişli'de bulunan TR - L 656805 serinumaralı Türk pasaportu parçasının da Bingöl kayıtlı Mesut Çabuk'a ait olduğubelirlenmişti. Metin Ekinci'nin kimliğindeki fotoğrafın da Mesut Çabuk'a ait olmasıyla enönemli şüpheliye ulaşılmıştı. Bölgedeki telefon kayıtlarını inceleyen polis, Çabuk'un birkişiyle telefon görüşmesi yaptığını belirlemişti. Çabuk ve Elaltıntaş'ın da eylemden çokkısa süre önce Ekinci ile görüştükleri olay yerine gelmişlerdi. Azad Ekinci, Çabuk'a,saldırıda kullandığı kamyoneti temin etmişti.Neve Şalom'da kullanılan diğer kamyonetin kayıtlardaki sahibi Ahmet Uğurlu'ydu. O da,adına kayıtlı aracın sahte belgelerle alınmış olabileceğini söylüyordu. Bu aile üzerindearaştırmalarını yoğunlaştıran polis, Ahmet Uğurlu'nun oğlu Feridun Uğurlu'nun İslamiörgütlerin sempatizanı olduğunu ve evine Arapça konuşan kişilerin gelip gittiğini tespitetti. Ancak Feridun Uğurlu da Azad Ekinci'yle birlikte yaklaşık 20 gün önce Dubai'yegitmişti. Polis, Gökhan Elaltıntaş'ın izini de Bingöl'de bulmuştu.Polis, ceset parçalarının Çabuk ve Elaltıntaş'a ait olup olmadığını tespit etmek için DNAincelemesi yapmış ve sonunda Çabuk'un Şişli'deki kamyoneti kullanan kişi olduğukesinleşmişti. Çabuk'un ailesinden alınan DNA örneği, aracın direksiyonunda bulunandoku iziyle örtüşüyordu. ( 236)Suriye'den Jandarma'ya paket teslimle getirilen Hilmi Tuğluoğlu sorgusunda, AzadEkinci ile Ankara'daki bir düğünde tanıştığını, daha sonra sık sık yüz yüze ve telefonla

Page 179: netkırılmason

179

görüştüğünü, İstanbul'daki bombalamaları radyodan dinlediğini söylemiş; Suriye'deAbdullah Bayrak isimli kişinin yanında kaldığını buradaki harcamalarını Ekinci'denaldığı paralarla karşıladığını anlatmıştı. Neve Şalom Sinagogu'na saldırı düzenleyenGökhan Elaltuntaş ile 2003 yılının yaz aylarında Azad Ekinci tarafından tanıştırılmıştı.Tuğluoğlu'da Çeçen savaşçılarına destek amacıyla Sarp Sınır Kapısı'ndan İhsan Erdim ilebirlikte Gürcistan'a çıkış yapmış, iki kez Afganistan'a, bir kez de Pakistan'a gitmiş birserseri mayındı. Tuğluoğlu'nun ifadesinde, Azad Ekinci ile görüşmeleri sırasında "AzadEkinci'nin Pakistan'da El Kaide örgütüyle çok sıkı ilişkiye girdiği ve örgütünteorisyenlerinden İbni Temi'nin talimatlarını Türkiye'de yaymakla görevlendirildiğinibelirtmişti. Ekinci'nin örgütün finansını sağlamak için El Kaide'den büyük miktarlardapara alarak Türkiye'de dağıttığı bilgisini aktaran Tuğluoğlu'nun, Ankara'da birbüyükelçiliğe saldırı planladıklarını, ancak alınan önlemler ve jandarmanın Ankaraçevresindeki operasyonları nedeniyle saldırıyı yapamadıklarını ve ardından Suriye'yegittiğini itiraf etmişti.İngiltere Başkonsolosluğu ile HSBC Bank Genel Müdürlüğü'nün bombalanmasıyla ilgiliDGM'ye sevk edilen 10 kişiden 4'ü tutuklanmıştı. Tutuklananlardan Murat İdrak'ın,örgütten eylem talimatı bekleyen beşinci canlı bomba olduğu ortaya çıkmıştı. İstanbulDGM'de dört kişilik savcı heyeti tarafından sorgulanan 10 kişiden Murat İdrak, BülentTozoğlu ve Ahmet Özaydın "yasadışı örgüte üye olmak'', Harun Gecü de "yasadışı örgüteyardım ve yataklık etmek'' suçuyla sevk edildikleri Nöbetçi 3 No'lu DGM YedekHakimliği'nce tutuklanmıştı. Ahmet Özaydın'ın kimliği, Beth Israel Sinagogu'nasaldırının talimatını verdiği öne sürülen tutuklu Yusuf Polat'ın üzerinden çıkmıştı. (237)İddiaya göre, Ekinci ve Uğurlu, mensubu oldukları El Kaide ile birlikte çalışan Beyiat Elİmam (İmamlar Örgütü) Örgütü tarafından, Birleşik Arap Emirlikleri'ne kaçırılmıştı.Polisin ve istihbarat kurumlarının yaptıkları çalışmalar, İstanbul’daki eylemleri yapan“Müslüman Gençlik Oluşum Tohum Grubu” adındaki grubun El Kaide’ye bağlı Beyyiat-El İmam örgütü ideolojisine bağlı olduğu ihtimalini gündeme getiriyordu. Türkiye’deBeyyiat-El İmam örgütü ile ilişkili 7 ayrı örgütlenmenin olduğu ancak, “TohumGrubu”nun yeni bir oluşum olduğu ileri sürülüyordu.İstanbul Emniyet Müdürlüğü. İstihbarat Dairesi Başkanlığı, ABD'li yetkililerle irtibatageçerek Irak'taki ABD birliklerine kaçan saldırı failleri Habib Aktaş, Azad Ekinci veGürcan Baç'ın Irak'ta eylem hazırlığında olabileceği istihbaratını iletmiş ve bu şahıslaraait fotoğraflar ve eşkalleri Amerikalı uzmanlara vermişti. Pakistan ve Afganistan’daeğitim gören Habib Aktaş, El Kaide’nin Türkiye hücresinin lideri olarak tanımlanıyordu.Aktaş, Beyazıt'ta Berfin Tekstil'de Azad Ekinci ile birlikte çalışmıştı. Görüldüğü gibiTürkiye'nin 11 Eylülü olarak nitelenen İstanbul saldırıları tereyağdan kıl çeker gibiarkada bıraktıkları izler sayesinde Türk emniyeti tarafından çözümlenmişti. Bu kadar kısasüre bu kadar net olarak ortaya çıkan sonuç FBI'yı kıskandırmalıydı. Onlar kendi 11Eylülleri ile ilgili hiç bir ize net olarak ulaşamamışlardı. İBDA-C, Hizbullah teorileriçökmüştü. Ortada kalan tek soru, bu saldırılar üç-beş kafadarın yapamayacağı eylemlerolduğuna göre arkasında kimin olduğuydu.Oysa patlamalarla ilgili medyada yer alan haberlerler, çelişki ve yalanlarla doluydu.Medyanın "İslâmî terör" diyebilmek için olmadık yalanlara başvurması gözlerdenkaçmıyordu. Bombalama emrini verdiği iddia edilen Yusuf Polat; Sabah, Akşam veVatan gazetesine göre Gürbulak Sınır Kapısı'nda yakalandı. Milliyet'e göre yolcuotobüsünde, Hürriyet'e göre Patnos'ta yakalandı. Patnos ile Gürbulak'ın arasý 350kilometreydi. Polat, eğer İran'a gidecekse, doğrudan Gürbulak'a gitmek varken, niye

Page 180: netkırılmason

180

Patnos'a gitsindi? Bir tezat da şuydu: Olay anında Yusuf Polat neredeydi?. Sabah'a göre;eylem sırasında belediye otobüsüyle olay yerinden uzaklaştı! Milliyet'e göreMecidiyeköy'deydi, Akşam'a göre ise uzak bir noktadan patlamaları seyretti. Hangisidoğruydu?Azad Ekinci Afganistan'da savaşmış olamazdı. Akşam gazetesi; 27 yaşındaki AzadEkinci'nin Afganistan'da Ruslara karşı savaştığını yazmıştı. Oysa, Rus-Afganistan savaşı1989'da sona erdi.. Şimdi 27 yaşında olan Azad Ekinci, savaş bittiğinde 14 yaşındaydı.Ekinci'nin, 10-12 yaşlarında iken Afganistan'da savaşması gerekirdi ki, bu da mümkündeğildi El Kaide ile Hizbullah birbirlerine düşman gibiydi. Medya; bombacıları, bir günEl Kaide'ye, bir gün Hizbullah'a, ertesi gün yine El Kaide'ye mensupmuş gibigöstermişti.. Böylece, "İslâmî terör" deyip, faturayı Müslümanlara yıkmayaçalışıyorlardı. Oysa; Vahhabi inancı ile Şia inancı, birbiriyle örtüşmüyordu. Dolayısıyla;birinin, diğeriyle işbirliği yapması mümkün değildi. Afganistan'daki Taliban rejimine veEl Kaide'ye en fazla muhalefet eden ülkenin İran olduğu gözlerden özelliklekaçırılıyordu. İstanbul Levent'teki HSBC Genel Müdürlüğü'ne kamyonetle saldırıdüzenlediği iddia edilen Habib Aktaş'ın babası, Savur Esnaf ve Sanatkârlar KooperatifiBaşkanıydı. Baba Aziz Aktaşın Cihan Haber Ajansına yaptığı açıklamaya göre, oğlununböyle bir olaya karıştığına inanmıyordu. (238)Bu arada İstanbul'daki terör saldırılarıyla ilgili olarak eşiyle birlikte Suriye'de yakalanıpTürkiye'ye getirilen Leyla Tuğluoğlu, masum olduklarını savunuyordu. NTV'ye konuşanLeyla Tuğluoğlu, "Suçlu duruma düşmemizin tek nedeni eşimin Azad Ekinci'yle yaptığıalışverişti" demişti. Tuğluoğlu, "Azad Ekinci'yle ben hiç tanışmadım. Eşim bilgiyasayarsatmıştı kendisine. Bir de bize Bingöl'den bal göndermişti. Azad Ekinci, Suriye'de bizeasla gelmedi, biz Ekinci'nin böyle bir olaya karışabileceğine ihtimal vermiş olsak, eşimAzad Ekinci'yle görüşmezdi. Böyle bir suçtan suçlanmak bizim çok ağrımıza gitti. Biz buinsana bilgisayar sattık diye, bize bunu nasıl yüklerler" diye konuşmuş,çocuklarınıneğitimi için Suriye'ye gittiklerini söylemişti. (239)Bilgi eksikleri bombacıların gerçek liderini, El Kaide'nin teorisyenlerinden İbni Temmiyapmıştı. İbni Temmi, yüzyıllar önce yaşamış olan bir İslam bilginiydi. Bombacılarınkitaplarını okuduğu İbni Teymiye, bombacıların gerçek lideri "İbni Temmi" oluvermişti.İstanbul Emniyeti, bombacılara, Müslüman halkımızın dini duygularını rencide edecekbir isim vermediler. İstanbul Valisi ve soruşturmayı yürütenler, "El Kaide'ninTürkiye'deki Unsurları" tabirini kullandılar. Bir ara Ankara'dan birileri bazı gazetecilere,"Bunların ismi Şerait Savaşçıları" diye fısıldadı. Birileri de "Bunlar Müslüman GençlikTohum Gurubu" adını ortaya attı. Ama İstanbul polisi bu oyuna gelmedi. Milli İstihbaratTeşkilatı Müsteşarı Şenkal Atasagun, gazetelerin Ankara temsilcileri ile görüşmesinde,"Terör ile İslam'ı özdeşleştirmemek, 10 yıldır uygulanan bir devlet politikası"demekteydi. Ama, son on yıl içinde devlet kurumlarının yeknesak bir şekilde bupolitikayı uyguladığını söyleyebilmek güçtü. (240)Matrix Türkiye'yi hep çantada keklik olarak görmüştü. Eğer keklik olmaktan vazgeçerseyola getirmenin kirli çareleri vardı. İstanbul saldırıları dış basında El Kaida terörü olaraklanse edildi. Türkiye kekliği, İsrail-ABD-İngiltere şeytan üçgeninden uzaklaşırsa çantayaişte böyle tekrar sokulacaktı.

Page 181: netkırılmason

181

CHAPTER 12

MATRİX'İN DOST KURBANI KANADA

Matrix'in ürettiği terör paranoyasının dost kurbanı kuşkusuz Kanada'ydı. Terör eylemininmaddi külfeti hergeçen gün dahada artıyordu. Amerika'da çoğunluğu havayolları, seyahatacentaları ve turizm sektöründen 100 bin kişi işten çıkartılmıştı." 2004 başında işinikaybeden Amerikalı sayısı 2 milyon 700 bine ulaştı; yüzde bir olan işşizlik yüzde 7'yefırlamıştı. Kanada havayolları 5 bin kişinin işine hemen son verirken, üç bin 800 kişi2003 sonuna kadar işlerini kaybetmişti. Amerikalılar 100 milyar dolar zarar hesabıçıkarmış, 18 milyar dolar havayolu şirketlerine kaynak ayrılmıştı. Kanada'nın terörmağdurlarına ayırdığı rakam 4 milyar dolardı.Kuzey Amerika'da gündeme gelen yeni güvenlik önlemleri, kısıtlamalar terörparanoyasını dahada azdırmıştı. Her uçağa verilmek istenen Şerif uygulamasından NewYork'un etrafının uçuşa kapalı alan ilan edilmesine kadar akılalmaz önlemler gündemegeldi. Amerika, istediği göçmeni ve yabancıyı istediği anda kapı dışarı etmek için Patriot1 ve 2 bir yasalarını geçirmişti. Amerika'ya vizeniz bile olsa bundan sonra kapıdançevrilmeniz mümkündü. Amerika'da yaşayan kaçakların- bir kısmının- sınırdışı edilmesisöz konusuydu. 56 bin kaçak sınır dışı edilmişti. 4 bin 100 kişi 11 Eylülden beri rastgelesorguya alınmış, hiç bir netice alınamamıştı. Tüm Amerikalılara taklit edilemeyen yenikimlik kartı çıkartılması gündemdeydi. Aynı önlemi Kanada'da göçmenler içinkullanmak isteyen Göçmenlerden sorumlu bakan Elenor Caplan, göçmenlere kimliklerinionaylayan ikinci bir kimlik belgesini 2003 Eylülünden itibaren verdirmeye başlamıştı.Sınırlar teyakkuza geçirilmişti, hava yolu ile gelenler öyle bir denetimden geçiriliyor ki,uçağa bindiklerine binpişman oluyordu. Dolayısıyla seyahat acentaları bilet satamıyor;insanlar mecbur kalmadıkça uçağa binmek istemiyordu.Amerika ile Kanada arasında günlük ticaret bir buçuk milyar dolardı; 11 Eylülden önceyılda 13 milyon tır girip çıkış yapılıyordu. Daha önce NAFTA serbest ticaret anlaşmasıgereğince sınırı tamamen kaldırmak için Kanada'ya telkinde bulunan ABD'ye Kanada,Amerika'daki kaçakların akınına uğrayacağı endişesi ile karşı çıkmıştı. 11 Eylülden sonraroller değişmişti. Kanada'yı göçmen ve iltica politikasında yumuşak olmakla suçlayanABD, yasanın değiştirmesine muvaffak olmuştu.Başkan Bush'un Senato'da yaptığı ilk terör konuşma için Kanada Başbakanı Chretien'içağırmaması, ' ABD'nin tek dostu İngiltere'dir' diyerek sadece İngiltere Başkakanı TonyBlair'i çağırması Kanadalıları üzmüştü.. Bush, Türk yetkilileri 10 gün aramamıştı; tekhayal kırıklığına uğrayan Türkiye değildi Amerikan politikaları terör paranoyasınınkurbanı olarak 180 derece dönüş yapmıştı.. Daha doğrusu mantık, akıl işlemez olmuştu.Arka bahçe Kanada bile unutulmuştu. Oysa terör olayından sonra Kanadalı itfayeciler,yardım ekipleri hemen yardıma koşmuştu. Bush, daha sonra başbakan Chretien'iağırlayarak ' Biz bir aileyiz' dedi ve Kanadalıların gönlünü aldı. Bu arada Türkiye'nin adıolumlu yada olumsuz biçimde Kuzey Amerika'da hiç dillendirilmemişti.Terör paranoyasının en çok müslümanları vurduğunu anlatmaya gerek yoktu. İlkgünlerde yapılan tacizler, nefret dolu bakışlar, saldırılar durdu, ama kin tohumu ekilmiştibir kere. Televizyonlar, gazeteler; hala tek düşman görülen Ladin ve Afgan işbirlikçileriile ilgili haber bombardımanı yapıyordu. Medya, Ladin ve adamlarının yanısıra Taliban'ı

Page 182: netkırılmason

182

da infaz etmişti. Kamuoyu bu idamı izlemeye hazır konuma getirildi. Mesele çok kanlımı olacak, az kanlı mı olacakta kilitlendi. Afganlıların acınacak halleri kimseninumurunda değildi. Kan isteniyordu. New York ve Washington'da ölenlerden fazla insanölmeliydi ! Bunlar sivil mi, yoksa gerçek suçlu mu olacak, bunlar ayrıntıydı, terörparanoyası mahkumları için. Bu paranoyanın tedavisi zordu. Medyanın dediğine,yetkililerin beyanlarına kutsal ayet gibi inanılıyordu. Amerikalılar, alternatif üretmeyisevmiyor, kendilerine hazır sunulanı ' yiyor'du.Yasak olduğu halde tuvalette sigara içen bir İranlı yüzünden iki F-16 eşliğinde bir yolcuuçağının yere indirilmesi, ancak paranoya ile açıklanabilirdi. Eski başkan Clinton'un birTv proğramına çıkıp konuşma yapması Beyaz Saray'dan veto yeyip tekrarına sansürkonmuştu. ABD, yıllardır savunduğu, insan hakları, fikir, vicdan, konuşma ve dinözgürlüğü ile çelişen tavırlar sergiliyordu bu parayonoya sürecinde. Kanadavatandaşlarına vize uygulanması bile gündeme geldi. Bu sürecin ne kadar süreceğinikimse bilmiyordu.Amerika'dan sonra 2001 sonbaharında Kanada'da Montreal, London ve Saint Cathrin'demescitlere serseriler molotoflu saldırı düzenlenmişti. Başörtülü hanımlar taciz edildi,sokağa çıkamaz hale geldiler. 2001 sonbaharında Toronto'nun Polis şefi, müslümanliderlerle North York'da biraraya gelerek, ' Telaşlanmayın, savaş müslümanlara karşıdeğil, olayları gerçekleştiren bir kaç serseri. normal hayatınızı sürdürün. Okullarınızı tatiletmeyin. Bizim güvenliğimiz altındasınız. ' mesajı verdi. Saint Cathrin'deki saldırı sonrasıkapatılan camide namaz kılan Türklere yaklaşan elinde İncil olan bir Papaz heyacanlıbiçimde kekeliyerek şunları söylüyordu : Üzgünüm, bir kaç serseriye bakmayın.Hepimiz kardeşiz, Hz Adem'in çocuklarıyız. Bu savaş Haçlı-İslam savaşı değil. Bush'unhatalı bir kelamı Kanada'yı esir almıştı. İnsanları barış ortamına çeken, insan olmayıöğreten din Ortaçağ zihniyeti ile savaş argümanı olarak kullanılmıştı. Bush'un yanındakibeyin takımı hatayı bir gün gecikmeli Bush'a Kuran'dan ayet okutturarak düzelttirsedeolaylar durulmadı.Kanada'nın ABD ile ters düşmesinin ana sebebi Amerikalı politikacıların Kanada'yı 'terörist cenneti' olarak göstermesiydi. Red Kit'den kaçan Daltonların kaçtığı Kanadaöyküsü, 11 Eylülden sonra dillendirilir olmuştu. Bu alaycı yaklaşıma tepki gösterenKanada'nın sert tavrı 11 Eylülden sonra ABD'nin Kanadaya yönelik yaptığı suçlamalarlayakından ilgiliydi. Terör olayını araştıran 11 Eylül komisyon yetkilisinin ' terörünKanada bağlantısı olabilir ' şeklindeki açıklaması ABD ve Kanada arasındaki ortamıgererken, sınırlarda şüphelilerin kimlik bilgileri alınıyordu. Daha önce sınırda bazıteröristlerin yakalanmış olmasından dolayı Washinton, Ottawa nezdinde haraketegeçmişti.Şüpheli yolculardan olan iki veya 5 Arabın ABD ve Kanada sınır kapılarından giriş-çıkışyapıp yapmadığı araştırılıyordu. RCMP Komisyon üyesi Giuliano Zaccardelli'nin BostonHerald'a yaptığı, ' terörün Kanada bağlantısı olabilir ' şeklindeki açıklama ortamıgermişti. Kanada İstihbarat Teşkilatı, Boston Herald'da yer alan teröristlerin Kanadabağlantısı iddiası ile ilgili yorum yapılamayacağını belirterek, sert bir dille eleştirdi. İkiülkenin liderleri arasındaki telefon diplomasisinden sonra Zaccardelli, sınırda yapılanaraştırmaları doğruladı ve bu durumun Kanada ile ABD'nin iyi ilişkilerini bozmayacağınıkaydetti. Kanada Gümrük yetkilileri, ülkeden çıkanların kendilerini ilgilendirmediğini,kara veya havayolu ile giriş yapanların sıkı denetim altında olduğunu açıklamıştı.Konuya ilişkin açıklama yapan Başbakan Jean Chretien, " Bu insanların kim olduğunubilmiyoruz. Kesin bir kanı yok. Polis, ABD ve Kanada sınır kapılarında şüphelilerin

Page 183: netkırılmason

183

kimlik bilgilerini araştırıyor. Onların işlerinden sonra, alacağımız önlemleri göreceğiz. "diyerek kamuoyunu yatıştırmaya çalışmıştı. ABD'nin Ottawa Büyükelçisi Paul Cellucci,Kanada Göçmenlik bürosu ve güvenlik birimlerini arayarak Kanada'ya gelengöçmenlerden terör bağlantılı olanların tespiti konusunda uyarmıştı. Teröristlerin gemiveya trenle gelebileceğini ortaya atan Büyükelçi Cellucci, " 1999'da Arnavutluk doğumluterörist Ahmet Ressam Los Angeles havalimanını bombalayacaktı. Montreal'da yaşayanRessam kara yolu ile Washington'a arabasıyla giderken, ABD-Kanada sınırında geçişyaparken yakalandı. Ressam, Suudlu milyoner terörist Usame bin Ladin'in talimatınıbekliyordu. ABD ve Kanada'daki demokrasi ve serbestlik ortamından yararlananteröristler iki ülkeyi de tehdit ediyor. " şeklinde konuşmuştu.Kanada ile ABD arasında 8,890 kilometrelik uzun bir sınır bulunuyordu. Sınırdangeçilirken en az iki kimlik belgesi kontrol edilmesine karşın, gümrük kapıları dışında ikiülke arasında herhangi sınır belirleyici bir madde yoktu. ABD'nin 2000 yıl raporunda buhandikapa dikkat çekilmiş, terörist grupların sınırın şeffaflığından yararlanabileceğikonusunda uyarı yapılmıştı. Kanadalı yetkililer, 50'si saldırı eğilimi olan radikal toplam350 terörist gruba karşı özel bilgilerle donatılmıştı.2003 başında Kanada'da El-Kaida örgütünün ' uyuyan terörist'i olarak suçlanan birTunuslu tutuklanmıştı. Ancak mahkemesi tam bir komediye dönüşmüştü. Adil Charkaouiadlı zanlının Ladinle irtibatı tam açıklığa kavuşturulamadı. 1999'da Los Angeleshavalimanını havaya uçurmaya giderken Kanada sınırında bombalarla yakalananCezayirli Ahmet Ressam adlı teröristle ilişkisi olduğı iddia edilen zanlı. 6 ay Pakistandadini eğitim görmüştü. Ama mahkeme dosyalarında Ladinle birlikte Afganistan'dakikamplarda askeri eğitim gördüğü iddiası yer alıyordu. Bu iddiayı çıkartan Amerikalılardı.ABD üzerinden gelerek Kanada'ya iltica etmişti. ABD'de istihbaratçıların sorgulamasındaKanada'ya girmeden önce verdiği bir ifade nedeniyle Amerikalılar peşini bırakmıyordu.İfadesinde, 11 Eylül'ü Ladin ve El-Kaida'nın değil Amerikalı Şahinler grubundansiyasetçi, sermaye grubu ve genarallerin Yahudilerle birlikte gerçekleştirdiğinisöylemişti. El Kaida ile bağlantısının olmadığını belirtmişti. Amerikalılar, bu ifadeden kılkapmışlardı. Sanığın savunmasına göre, Afganistan kısmını Amerikalılar başı belayagirsin diye eklemişlerdi. Mahkemede Amerikalıların verdiği bilgileri kendi kafalarınagöre değiştirdiği belirlenmişti. Kanada'daki müslümanlar mağdura avukat tutmuştu.Avukatı, daha öncede böyle bir olay nedeniyle bir Cezayirlinin beraat ettiğini hatırlattıncahakim delillerin iyi incelenmesi için davayı ertelemişti. Neticede beraat etmişti.Kanada vatandaşı olan, suçsuz bulunarak Guantanamu Bay'dan Aralık 2003'de Kanada'yagönderilen Abdul Rahman Khadr'ında tek suçu Afganistan'da bulunmaktı. El Kaidakamplarında eğitim aldığı ispat edilememişti. Khadr'ın babası Mansur, 6 Aralık 2003tarihli National Post'a yaptığı açıklamada, ' Oğlum terörist değil, El Kaida ile ilişkisi yok.Afganistan'da eğitim alıp almadığınıda bilmiyorum. Orada eğitim alsa bile insanlarındeniz aşırı ülkelerde eğitim görmesini engelleyen bir yasa mı var?' diye soruyordu.Khadr'ı ihbar eden Mossaddı. Kuzey Amerika'da Yahudi hedeflere HAMAS adına saldırıdüzenleyeceğini ortaya atmış, Windsor sakini Kanadalıyı Afganistan'a gitmesini delilgöstererek tutuklatmıştı. Filistinli Akkal'da Kanada'daki Yahudi gruplarının ihbarıyla ElKaida mağduru yapılmıştı. 4 yıl önce KLanada'ya iltica eden Akkal, evlenmek için gittiğiFilistinde 1 Kasım 2003 günü HAMAS adına Kuzey Amerika'da Yahudi hedeflere saldırıyapacağı gerekçesiyle tutuklanmış, işkence görmüştü. Kanada hükümeti, Akkal'ın serbestbırakılması için İsrail'in Ottawa büyükelçiliği nezdinde girişimde bulunmuştu. KanadaYahudi KOngresi Başkanı Ron Singer'a göre Akkal suçluydu. ( 241)

Page 184: netkırılmason

184

Menfur saldırı sonrası yaşanan bilgi kirliliği olayları takip etmeye çalışan gazetecilerişaşırtıyordu. Ölü sayısından, teröristlerin kimliğine, yerden kimlerle irtibatlı olduğunakadar bir sürü muamma vardı. FBI'nın açıkladığı 19 teröristin çoğunun ABD, Almanya,İngiltere gibi ülkelerde eğitim görmesi şüpheleri artırıyordu. Sadece Ladin'in sahteolduğu belli ses kasetlerinden başka 19 zanlının suçlu olduklarını gösteren net bilgi vebelgeler kamuoyuna sunulmamıştı.Saldırı sonrası yapılan açıklamalarda ölü sayısı onbinin üzerindeydi, bir hafta sonratahmin 30 bine kadar çıktı. New York Belediye Başkanı Gilliani, 30 bin ceset torbasıisteyince söz konusu rakam üzerinde duruldu. Daha sonra açıklanan rakama göre ölüsayısı 6 bin 333'di. Bunlardan sadece 240'nün Dünya Ticaret Merkez'inde öldüğü teyitedildi. Pentagon'da daha önce bin kişi öldü denilirken şimdi verilen sayı 189'du.Türkiye'nin Marmara depreminde ilk günlerde açıklanan ölü rakamları daha sonra nasılyarıya, hatta üçte bire indirildiyse Amerikalılarda rakamı sürekli düşürmüştü. Bu türhaberlerde ilk verilen haber doğru olanıydı.Saldırı ile ilgisi olduğu açıklanan FBI listesindeki Muhammed Atta'nın sağ olduğu veTunus'da bulunduğunu Arap basını duyurunca bu ıskalamayı FBI, kendine yediremedi.Atta'nın Almanya'da yaşayan babası 12 Eylülde oğlunun kendisini aradığını, sağolduğunu Alman basınına açıklamıştı. Baba Atta, oğlunun öldürülmekten korktuğu içingizlendiğini söylemişti. Atta'nın pasaportunu veya ismini kullanmış olabileceği teorisiyle34 yaşındaki Nabil Al-Marabh hikayesi senaryoya bu nedenle Amerikalılar tarafındanhemen monte edildi. 11 Eylülle Kanada bağlantısı oyunu bu balonla sahne almayabaşladı. Amerikan televizyonları ilk haberi böyle verdi, ama Kanada'dan ayrıntılı bilgigelmekte gecikmedi. Meğerse oda FBI 'ın arananlar listesindeydi. Ürdün gizli servisi veLadin ile irtibatlı çalıştığı iddia edilen Marabh, 1994 Kanada'ya iltica etmiş, ancaksınırdışı edilmişti. Tekrar geri dönmüş, tekrar ABD'ye geçmiş biriydi. Böylece Attabağlantısı koptu. Kanada, bu tür bağlantıları gurur meselesi yapıyor ve hemen şeffafbiçimde belgeleri ortaya döküyordu. Amerikalılar gibi oyun oynamıyordu.Marabh'ın hikayesi çok ilginçti. Niagara Falls'dan kara yolundan girerek 1994'de yaptığıiltica başvurusu 1995'de kabul edilmemişti. Ama Toronto'da iki ayrı adreste 6 yılyaşıyor, ehliyet bile alıyordu. Amerika'ya illegal geçmiş, Chicago'da taksi şöförlügüyapmış, Boston'da bıçaklı bir eyleme karışmıştı. Tehdit ettiği muhatabına ' BurasıAmerika olmasa idi, seni öldürürdüm ' demişti. Suçlu bulunacağını anlayınca Ocak2001'de tekrar Kanada'ya gelip iltica etmişti. O yıllarda gidecek yeri olmayansığınmacılar sınırdışı edilseler bile geri döndüklerinde mülteci adayı hakkı alıyorlardı. 11Eylülden sonra çıkartılan yasa ile bu hak ortadan kaldırıldı. Aralık 2000'de ABD'de suçlubulunan zanlı kaçaktı. Terör eyleminde bulunabilir diye FBI'nın listesinde yer almıştı. 27Haziran 2000'de Queenston-Lewiston köprüsünden traktörle ABD'den Kanada'yageçerken sosyal güvenlik numarası ve Chicago ehliyetini göstermişti, ama aceledenhepsini masada unutmuştu. Gümrük memuru şüpheli haraketlerinden kıl kaptığını itirafediyordu.İkinci iltica başvurusu 28 Haziran'da başlıyordu, ama Al-Marabh Toronto'da bulunmasıgereken Jameson Ave'daki apartmanda, dayısının yanında yoktu. Terör olayı esnasındabile olmadığı ileri sürülüyordu. 10 Temmuz'da Saint Cathrin'de mahkemeye çıkmasılazımken gelmemişti. 7 Temmuz'da tekrar sınırdışı edilmişti. Avukatı, Bond çantasınındolarlarla dolu olduğunu söylüyor ama şunuda hatırlatıyordu: Herkes kanıtlanana kadarmasumdur. Kuveyt doğumlu aslen Suriyeli Arap zanlı 27 Temmuz'da tekrar illegal olarakAmerika'ya geçerek Kanadalı gibi Boston'da yaşamaya başlıyordu. Film işte burada

Page 185: netkırılmason

185

kopuyordu. Zanlı kayıplara karışmıştı. Kesin kanıt onun içinde yoktu. Dayısı hayatındanendişe ediyordu. (242)Kanada'ya iltica eden Suriyeli Hassan Almrei, Nabil Al-Marabh ile ilişkisi nedeniyle halazanlı olarak hapisteydi, ancak hakkında dava açılmamıştı. Mahmoud Jaballah, Ağustos2001, Muhammad Mahjoub, Haziran 2000, Mohamed Harkat, Aralık 2002 ve AdilCharkaoui Mayıs 2003'den beri hapiste tutulup, dava açılmadan bekletilen diğermağdurlardı. Kanada İstihbaratı CSIS savcısı Jackman, onları intenetden El Kaidaresimleri indirmek ve web sayfalarına girmekle suçluyordu. CSIS'ın çok gizli özel belgesiile sınırdışı edilenlerde vardı. (243)33 yaşındaki Suriye kökenli Kanadalı Maher Artar'ın yaşadığı dram Kanadalılarınsağduyulu yaklaşımıyla 10 ayda çözülmüştü. Eylül 2002'de Endenozya'da tatilden dönenSuriyeli aile ABD'de John Kennedy hava alanında gözaltına alınmıştı. Maher, El Kaidabağlantılı diye anavatanı Suriye'ye sınırdışı edilirken eşi Kanada'ya gönderilmişti.Kanada'ya iltica eden Suriyeli ailenin Suriye hükümeti ile sorunları vardı. 10 ay Suriyehapishanesinde işkence gören Maher, eşinin başlattığı hukuk mücadelesine Kanadahükümetinin sıcak yaklaşımı sayesinde 2003 Kasımında Şam'dan Ottawa'ya getirilmişti.ABD'nin parayonak zulmü anlaşılır gibi değildi. (244)

IRAK POLİTİKASI İPLERİ KOPARDIKanada, Afganistanda 4 askerini kaybettiği ' Friendly Fire' ( Dost ateşi) olayından beriWashington'un savaş grubuna fazla yaklaşmıyordu. Amerikalı pilotlar, Afganistan'dagörev yapan Kanadalı askerlerin üzerine bomba atmıştı. Kanadalıların tüm ısrarınarağmen Amerikalı pilotlar cezalandırılmadı, sadece kuru bir özür dilendi.ABD'ye en büyük darbeyi Irak savaşı öncesi arka bahçesi Kanada vurmuştu. Kanada'nınGenel Valisi Adrienne Clarkson'un yazar kocası 11 Eylülle ilgili yazdığı kitapda ABD'yitopa tutmuştu. Washington'un özür beklentisi üzerine açıklama yapan kendiside gazeteciyazarolan vali Clarkson, kocasının yazdıklarına karışamayacağını, basın ve ifadeeözgürlüğü olduğunu belirtiyordu.Devletin resmi medya organı Canadian City Tv'de ana haber programında canlı yayınaçıkartılan Iraklı mülteci, Saddam'ın en önemli Atom Fizikçi uzmanı Kaddusi, Irak'ta nenükleer program, ne nükleer silah nede nükleer fizikçi kalmadığını açıklamıştı. 1991'deIrak'ın nükleer programlarını yöneten Kaddusi, bu tarihte bile ellerinde atom bombasıüretecek kadar yeterli bir teknoloji olmadığını ifade ediyordu.1998'de eşi ve üç çocuğu ile Kanada'ya iltica eden Kaddusi, artık Kanada vatandaşıydıve Seneca Kolejinde bilgisayar öğretmenliği yapıyordu. Irak savaşının sivileri vuracağını,binlerce çocuğun yetim kalacağını dile getiren Kaddusi, Irak'ı yerlebir ettikten sonra birAmerikan askerinin yetim kalmış bir Iraklının elinden uzatması gibi kareleringösterilmesine yüreğinin dayanmayacağını söylüyordu. Irak'ta nükleer silah balonuüzerine Kanada medyası gitmişti. ( 245)CBC Tv'de Irak'la ilgili yapılan bir açık oturumda da ilginç sonuçlar çıkmıştı. Canlı yayındevam ederken salonda bulunan 300 dinleyiciye çeşitli sorular soruldu. Savaşta sivillerinöldürülüp öldürülmeyeceği konusundaki bir soruya yüzde 88'lik bir yüzde 'ABD sivilleriacımadan öldürecek, en büyük zarar onlar görecek' diyordu..'Şimdi savaş zamanı mı?'şeklindeki soruyada yüzde 70, 'şimdi savaş zamanı değil' diye yanıt verdi. Kanada'dasiyasilerde halkın tepkisi doğrultusunda savaşa karşı çıkmaya devam ediyordu. Önceleriyalpalayan Başbakan Jean Christien, toplumun sesine kulak vererek, BM kararı olmadansavaşı meşru görmediklerini açıklarken, Dışişleri Bakanı Bill Graham, güçlü bir tonda

Page 186: netkırılmason

186

savaşa karşı çıktı. (246)Kanada, Şubat 2003'de tarihindeki en muhteşem savaş karşıtı gösterileri ile çalkalandı.Vietnam savaşından beri böyle bir sivil toplum tepkisi görülmemişti. 2001'in 17Kasımında 25 farklı dernek ve teşkilata mensup olan en az 20 bin kişi Afganistan’dasavaşa hayır demişlerdi. Bir yıl sonra Kanadalılar tekraren milyonlarla insanın hayatınıtehdit eden ikinci savaşa hayır demek için sokaklara çıkmışlardı. ‘The Canadian PeaceAlliance’ tüm Kanadalıları ' Su ' protestolarıyla savaşın ateşini söndürmeye davetediyordu.15 Şubat'da 2003'de 70 ülkede, 600 şehirde, 10 milyonu aşkın katılımla tarihin en büyükgösterilerinde biraraya gelmişti..New York'da 1.5 milyon, London'da bir milyon insanınsivil tepkisi ikinci dünya savaşı öncesi tepkilere benziyordu. Özellikle ABD’dekigösterilerin, Vietnam Savaşı karşıtı gösterilerdeki katılımı bile katlaması anlamlıydı.Kanada'da Ottowa’da 2 bin, Vancouver’de 20 bin, Toronto’da 10 bin ve Montreal’da enaz 150 bin Kanadalı Irak’da savaşın başlatılmaması için dünya birliğine katılmıştı. Susembollü ‘Savaşa Hayır’yürüyüşleri tüm Kanada’yı heyecanlandırdı. Savaşı protesto için60 kent ayağa kalktı. Bunlar arasında Halifax, Windsor, Fredericton, Edmonton veVictoria şehirleri de vardı. İnsanlar -20 C soğuk olmasına rağmen itiraz için sokaklardaidiler. Bu gösteriler ikinci büyük toplumsal yürüyüş olarak Kanada tarihinde yerini aldı.Kanadalıların toplu itirazı ne diktatör Saddamı desteklemek, ne de ona sempati beslemekanlamına gelmiyordu. Onlar da diğer dünya milletleri gibi terörizm ve yerküresindehayatları tehdit eden her silah çeşidine karşıydı. Saddam'ın ise Orta Doğu’da barışı tehditettiğine dair kuşkuları da yoktu. Ama savaş aleyhinde olan 44 ülke gibi Kanadalılarınisteği şuydu: Irak’a karşı yönelen her bir faaliyet Birleşmiş Milletler'in kabul etdiğikararlar çerçevesinde uygulansın. Aksi halde dünya güvenlik şemsiyesi tamamençökecek, kimin gücü kime yeterse ona saldıracaktı. Irak savaşı BM'lerin iflası anlamınageliyordu. Hiç bir ülke bu savaş olursa artık kendisini güvenlikte hissedemezdi.İngiltere'de Blair hükümeti zor durumdaydı. Blair'in siyasi kariyeri Irak savaşı ile sonbulacak, bir dahaki seçimde hem partisi, hem kendisi hezimete uğrayıp siyasi sahnedençekilecek gibi gözüküyordu. 2004'de ABD'de yapılacak başkanlık seçimlerinde Bush'u daaynı kaderin beklediği söylenebilirdi. Neyin bahasına olursa olsun Saddam'ı devirmekisteyen ABD ve Britanya ahalisinin 47% bile savaşa karşıydı. Kanadalıların nümayişettirdikleri itiraz onların ne kadar korku ve rahatsızlık içinde olduklarından haberveriyordu. Yürüyüşe katılan insanlara göre, milyonlarca sivil ahali bu savaşda kurbanedilecekti. Ülkeler arasındaki siyasi anlaşmazlıklar güç yoluyla çözümlenemezdi. Çünkübunun acısını siyasiler değil, sivil halk çekmek zorunda kalıyordu.Kanadalılar bu düşüncelerinde istikrarlı ve isabetliydiler. Çünkü onlar aynı kritik dönemi35 yıl öncede yaşadılar. O zaman dünyadaki milyonlarla beraber Kanadalılar daVietnama karşı savaşa hayır demiş ve savaşın çözüm olmadığını bildirmişlerdi. Onlarınçoğunluğu bu gün yaşamasalar da, sağ kalanlar yine tarihi cumartesi( 15 Şubat)yürüyüşüne katılarak bir daha ‘Savaşa Hayır’ vetosunu verdiler. Onlar 35 yıl öncesindeolduğu gibi bu gün de aynı mesajı veriyor ve seslerini duyurmak istiyorlardı. ' ( 247)Mısır’da savaş karşıtı gösterilere 200 bin kişi katılmıştı. Türk halkının yüzde 94’ü savaşakarşı olduğu halde halkımız meydanlarda Mısırlıların yarısı kadar tepki göstermedi.. Işıksöndürme zahmetine bile girmedi. Türk halkının tepkisizliği zamanında Azerbaycan’daCumhurbaşkanı Elçibey’in de bulunduğu toplantıda konuşuluyormuş. Elçibey demiş ki:-Bizim halkımız binlerce yıllık tarihinde sadece iki devlet kurabildi; biri Akkoyunlular,diğeri Karakoyunlular... Her iki devletin bayrağında da koyun resmi vardı. Daha fazla ne

Page 187: netkırılmason

187

bekleyebiliriz. Halbuki savaş en fazla Türkiye'yi etkileyecekti. ABD, sahte belgelerlesavaşa giderken, kimseyi inandıramadı. BM denetçileri, Irak'ta nükleer silah bulamadı.BM'ye delil diye verilenler aldatmaca çıktı. Türkiye'de gösterilere sadece beş bin, tezkeregünü bir rivayete göre 50 bin kişinin katılması üzücüydü. 70 milyonluk ülkemizde en azbir milyon kişi sokaklarda olmalıydı. Askerleri konuştuktan sonra bu rakamda insan bilesokakta artık görülememişti.Kuzey Amerika'da ABD ve Kanada medyası savaşı iki farklı perspektifden izliyordu.Irak'da yapılan katliamlar yerine Amerikalılar televizyonlarından askerlerin Iraklılarainsani yardım ulaştırdığını izlerken, Kanada medyası, savaşı tüm çıplaklığı ileyansıtıyordu. Kanada medyası, Irak savaşının Iraklılar için bir özgürlük, bağımsızlıksavaşına dönüştüğüne dikkat çekerken, Amerikan medyası hala Iraklı sivilleri öldürerekIrak'a özgürlük götürdüklerini iddia etmeye devam ediyordu. Koalisyon güçlerininsavaşın ilk günlerinde 600 petrol kuyusu, 3 petrol rafinerisini kontrol altına almaları,sadece yanan 2 petrol kuyusu olması Kanada medyasında alaylı biçimde sunulmuştu.Savaşta zafer kriterinin insan ölümleri yerine petrol ile değerlendirildiği anlaşılıyordu.ABD'de Peter Arnett gibi savaşı farklı yansıtan bir muhabir ' vatan haini' muamelesigörürken, Kanada medyasında Irak yönetimi ile yapılan röportajlar, şok gelişmeler,haberde önemli bir ilke olan karşı tarafın görüşü anlayışına esasen net biçimdeokuyucuya ulaşıyordu. Kanada hükümeti savaşa karşı tavır aldığı için medyası rahatbiçimde Amerikan yalanlarını ortaya çıkarmaktan çekinmiyordu.Devlet tarafından kurulmuş CBC'ye çıkartılan Iraklılar sık sık ABD'ye güvenmediklerini,savaştan sonra geleceklerinin belirsiz olduğunu vurguluyorlardı. Kanada'nın en büyüközel medya şirketi ( pek çok medya kurumu devlet tekelindedir) Rogers, kablolu yayınkanalları içine El-Cezire'yi alarak yeni bir abone kampanyası başlatmıştı. El-Cezire'ninher olay haberi, Kanada Tvlerinde yer alırken, CNN, Fox dahil Amerikan kanalları haberdeğeri taşıyan bu haberleri gazetecilik kurallarını hiçe sayarak vermiyordu. El Cezire, 45milyon kişiye anten veya kablolu yayınla ulaşıyor, bu rakam her geçen gün artıyordu.Arap dünyasında yayılan nefreti ABD dizginleyebileceğini sanıyorsa yanılıyordu.Amerikan medyası, özenle kendilerine duyulan nefreti gizlemeye çalışıyordu. LosAngeles Times'da bu konuya değiniyor,' bataklığa batıp çılgınca bir kumar oynadığımızıhalkımızdan gizliyoruz' deniyordu.Kanada medyası, Irak savaşına derin haber-analizlerle yaklaşarak ABD'nin bölgede 'Nefret Trendi'ni hayli yükselttiği sonucuna haberin üç-beş saçayağını konuşturarakekranlara taşırken, Amerikan medyası sadece hemen hepsi olayı tek taraflı ele alan birgrupla çalışıyor; yani askerlerle birlikte savaşı takip eden muhabirlerin, askeri uzmanlarınveya resmi sözcülerin, siyasilerin görüşlerine yer veriyordu. Tam bir haber kirlenmesi,dezenformasyon, aldatılma yaşanıyordu..Tek kelime ile gazetecilik kriterlerine göre,Amerikan medyası sınıfda kalmış, Kanada medyası ise geçer not almıştı. Michael Moore,' Arkadaş, Benim Ülkem Nerede?' adlı kitabında, Kanadalılar olmasa ABD'de neyinyanlış olduğunu anlayamıyacaklarını belirterek Kanadalılara sağduyulu yaklaşımlarındandolayı teşekkür ediyordu.İlginç bir paranoya dönemi yaşanıyordu. ABD'nin en sadık müttefikleri Kanada veTürkiye, ABD'nin açıklanan ' terörist ülke' listesinde görünmese bile sanki açıklanmayan 'kara listesi'ndeydi. Irak savaşında Türkiye gibi ABD'yi desteklemeyen Kanada'yı ABD,akılalmaz taktiklerle ekonomik olarak köşeye sıkıştırmıştı. ABD'nin yüzde 10 oranındaenerji ihtiyacını karşılayan Kanada, Irak petrolüne ABD'nin el koymasının ardındanbüyük bir pazarı kaybetme eşiğindeydi. Kanada, ticaretinin yüzde 85'ini ABD ile

Page 188: netkırılmason

188

yapıyordu. Kanada ekonomisinde Amerikan şirketlerinin payı yüzde 35'di..İlk ceza ABD gümrüğünde Kanada'dan gelen tırlara uygulanan kontrol işlemleriylebaşlatıldı. Uygulanan bürokrasi nedeniyle günde 60 milyon dolar Kanada firmaları zarargörmüştü. Kanada, petrol fiyatlarını minimuma indirerek ekonomiyi canlandırmak istedi.Ancak ABD, Amerikan dolarını değer kaybettirerek bununda önlemini aldı. Kanadadoları, değer kazanınca ABD'ye ihracat yapan firmalar yeni bir sıkıntıya girdi. ABDBaşkanı Bush'un Mayıs 2003'de Kanada'ya yapacağı ziyaretin iptali olayın siyasiboyutunu ortaya çıkardı.ABD'de süren paranoya en yakın müttefii Kanada'yı bir nevi esir aldı. ABD'nin tavırlarıKanadalıların hoşuna gitmesede ekonomik olarak göbekten bağlı oldukları içindirenmeleri mümkün değildi. 0 yıldır başbakanlığı yürüten Jean Christean yönetimideiktidara Amerikan rüzgarı ile gelmişti, ancak son yıllarda milli Kanada politikalarıizlemeye başlayınca ABD ile çıkarlar çatışmaya başlamıştı.Bu arada ABD'de müslümanların diken üstünde yaşamı her gün yenisi eklenenuygulamalarla kabusa dönüşmeye devam ediyordu. Kanada'da ise hiç bir sorun yoktu,bilakis müslümanlar en az suç işleyen barış içinde bir toplumdu. Üstelik müslümannüfusu son 10 yılda ikiye katlıyarak 30 milyonluk ülkede 650 bine çıkmıştı. Yahudilerinnüfusu Kanada'da yüzde 1.4'de kalırken müslümanların nüfusu yüzde 1.2'den yüzde 2'yefırladı. Kanada, ABD'nin baskısıyla kabul ettiği ve 28 Haziran 2002 yılında kabul ettiğiyeni göçmenlik kanunu ile puanlama sistemini artırarak ve müslüman ülkelerden yapılanbaşvurulara en az 4 yıl sonra mülakat vererek müslüman göçmen gelişini bıçak gibi kesti.ABD'de de müslüman nüfusun artışı şahinlerin yürüttüğü operasyonun asıl sebebiydi.ABD'de müslümanı ' terörist' gösteren genellemeler, 'Komünist avı' yapılan 1960'ların 'McCarthy' dönemini anımsatıyordu.ABD'ye giriş yapmak bundan sonra kolay olmayacaktı. Vize alarak ABD'ye gelenlerinparmak izleri alınacak, fotoları çekilecek ve gözlerinden manyetik kimlik kayıtıyapılacaktı. Yüzde 60 oranında bu ülkeye başka ülkelerin vatandaşları vize ile girişyapıyordu. Vizeye ihtiyacı olmadan giriş yapanlar için bu uygulama yapılmayacaktı;ancak İngiltere, Kanada, Avusturalya gibi ülkelerin vatandaşları için sorun yok gibigözüksede kazın ayağı öyle değildi. ABD, Kanada vatandaşı olduğu halde ' teröristlistesi'ne aldığı 8 müslüman ülkede doğmaktan başka hataları olmayanlarada aynımuamaleyi yapıyordu. Kanada, bu uygulamaya sert tepki gösterince inadına bu seferuygulamayı genişleterek Kanada'ya Commonwelth yani eski İngiliz sömürgelerindengöçmen olarak gelmiş 52 ülkeyide vize kapsamına aldı. Daha önce vize gerekmeyenABD'ye giriş için ABD Ottawa büyükelçiliğinde uzun kuyruklar oluşuyor ve ABDKanadaekonomik ilişkileri büyük darbe görüyordü.Türkiye, ABD'nin güya ' terörist ülke' listesinde değildi. Ama şahit olunan uygulamalarbirde ilan edilmemiş el altı kara liste olduğunu ispatlıyordu..Kelli felli bir Türk işadamıKanada'dan New York aktarmalı Türkiye'ye gitmek için THY'dan bilet almıştı. Yıllardıraynı yolu kullandığı için oldukça rahattı. Ama transit geçiş yapacağı New York'da onuözel bir odaya alıp sorguluyor ve Türkiye'ye giden uçağa bırakmıyorlardı. Uçak kaçıyyor,iş adamımızı tekrar Kanada uçağına bindirip geri gönderiyorlardı. Travel şirketimasrafları çekiyordu, ama ortada bir skandal vardı.Bir başka örnekde Kanada'nın Windsor kentinde yaşanmıştı. 15 yıldır Kanada vatandaşıolan Türk tırcımız Kanada ile ABD arasında yük taşımaktaydı. 2003 yazında yineWindsor'dan Detroit'de geçmek için sınır kapısına geldiğinde akılalmaz bir skandalyaşayacağını tabi bilmiyordu. Öndeki tır ani fren yapınca vurmamak için direksiyonu

Page 189: netkırılmason

189

kırmış yan bariyere hafifçe dokunmuştu. Sınır polisi ceza kesmek için yaklaşırkendüşmüş, şöforümüz onu tutarak ölüm veya yaralanmadan kurtarmıştı. Kanadalıvatandaşımızın Türkiye'de doğduğunu öğrenen yetkili yüklü bir ceza kesmişti.Vatandaşımız Kuzey Amerika'da sıradan olan bir hadise olarak mahkemeye vermişti..Mahkeme kağıdı ne hikmetse Kanada'daki adresine gününden iki gün sonra geç gelmişti.Normalde en az 15 gün önce ulaşması gerekirdi. Tabi mahkemeyi kaçırınca cezayıödemekten başka çaresi yoktu. Cezasını ödemek için gitiği ABD'de geç kaldığı içingözaltına alınan Kanadalı Türke, 1,5 gün nezarette cehennem azabı çektirilmiş, ABD'dekiyakınlarının kefil olmasıyla kurtulmuştu. Bu olaylar ancak ABD'de halen devam edenparanoya ile açıklanabilirdi.Ortadoğu, Suudi Arabistan ve Casabalanka'da gerçekleşen Batılı hedeflere yönelik intiharsaldırıları, paranoyı pekiştiriyordu. Terörizmle mücadele taktiği hedefi tüm müslümanlarolarak genellediği için terörizme davetiye çıkarılıyır, nefret tırmanıyordu. ABD'deyaşayan 300 bin müslümanın Kanada'ya iltica etmek için başvuruda bulunması Kanada'yıda şaşkına çevirdi. Kanada, her yıl en fazla 35 bin sığınmacı alıyordu. Bu girişimiengelemek için ABD ile Kanada 2002'del Detroit'de bir anlaşma imzalayarak ABD'dengelenleri Kanada'nın kabul etmemesi ilkesini deklare etti. ABD'nin ' güvenli ülke ' olduğuvarsayımından yola çıkılarak alınan bu kararı Kanada uygulamamak için anlaşmayıparlamentosunda hala onaylamadığı için uluslararası anlaşma henüz yürürlüğe girmedi.ABD'nin teröristlerin sığınma merkezi olarak gördüğü Kanada'da politikacılar, Amerikalısiyasetçilerinin bu komplimanına sert cevap verdi. Kanada'da herkes kayıt altında vekontrolü mümkün, kaçak değildi; ABD'de ise en az 20 milyon insan hala kaçakyaşıyordu. Kanadalılar, Kanada'nın değil ABD'nin ' terörist cenneti' olduğunu ilerisürüyordu.Kanada, Irak savaşı konusunda Türkiye gibi ABD ile zıtlaşması nedeniyle yakın komşusuile güven bunalımı yaşıyordu. Irak savaşının başından beri düzenlenen kamuoyuyoklamalarında Kanadalılar, savaşa, gerekçelerine ve ABD'ye karşı çıktı. Ottawayönetimi, halkın eğilimini dikkate alarak Washington'u üzdü ve Bush'un tarafında yeralmadı. 1 Mart tezkere krizinden sonra ABD, yakın müttefikleri Kanada ve Türkiye'yeeşzamanlı olarak ders vermeye, burnunu sürtmeye başladı. Amerikanın en fazla kızdığıTürkiye değil Kanadaydı. 8,5 milyar dolar rüşvet verildiğine göre Türkiye'denAmerikalılar umudunu kesmedi, ancak Kanada ' dost ateşi' ile sarsıldı.Önce West Nile denen, ABD üzerinden gelen, sivrisinekler üzerinden bulaşan öldürücübir virüs Kanada'da epey can aldı. Arkasından ABD yapımı olduğı ileri sürülen SARSçıktı; ekonomik darbe vurulmak istenen Çinden sonra en fazla zararı Kanada gördü. 35kişi öldü, binlerce insan karantinaya alındı, hayat yaşanmaz hale geldi. ABD'den NiagaraFalls'a gelen günde bir milyon turist ve Vancouver'da turizmin ana müşterisiKaliforniyalılar gelmez oldu. Milyarlarca dolar turizm geliri uçtu, gitti. Kereste ve etkrizleri nedeniyle 60 bine yakın Kanadalı işsiz kaldı. Batan hava yolları, Enron, Nortelve Ford'un kapattığı fabrika nedeniyle 50 bin kişi işsiz kaldı. Kamuoyu, buna rağmensavaşa destek vermeyince Ottawa yönetimi halkın sesine uydu ve savaşa asker vermedi.Ve felaketler ABD cenahından bundan sonra sel gibi akmaya başladı.Kuzey Irak'ta Türk askerinin başına çuval geçirildiği sırada ABD, Kanada'ya karşı dizegetirme taktiklerini ekonomik alanda çoktan uygulamaya koymuştu. ABD'nin NAFTAanlaşmasını takmayarak ek olarak koydurduğu yüzde 15'lik Kereste gümrük vergisi, DeliDana şüphesi nedeniyle dondurulan 800 bin tonluk et ihracatı krizi ve diğerleri aslındaKanada'nın Irak konusunda ABD yönetimi ile inatlaşması, özelde Başbakanın 2001'deki

Page 190: netkırılmason

190

Kereste krizinden sonra ABD Başkanı Bush'a ' Moron' demesinden sonra başlamıştı.Yılda ABD'ye 10 milyar dolar kereste ürünü satan Kanada'ya binen ek gümrük masrafı150 milyon dolardı. 2003 yaz başında Alberta'da bir adet Deli Dana vakasınarastlanmasından sonra başlayan et krizi en fazla Saskatchewan, Manitoba ve Alberta'dakiet besicilerini kahretti. 2003 sonbaharında 200 hayvanlık sürüsünü kurşuna dizenReginalı hayvan besicisi, ABD'ye bildiği tüm küfürleri sayıyordu. Kanada'dan etalımlarını donduran ABD, yeni alım yapmak için belli yaşta olan hayvanların tamamınınöldürülmesini talep ediyordu. Besiciler, kışın bu hayvanları besleyip, satamamaktansakurşunlamayı yeğliyordu. Hayvan ürünlerini yüzde 80 oranında ABD'ye pazarlayançiftçiler, Kanada'nın Irak savaşına destek vermedikleri için cezalandırıldığınıdüşünüyordu. ABD Başkanı Bush'un Florida vali kardeşi Jeb Bush, Kanada'dan gelen ilaçürünlerini veto ederek, Kanada'ya karşı yürütülen ekonomik savaşı ateşlendirdi. Kısasürede tam 45 ABD eyaleti, 2003 yılı içinde Kanada'dan ilaç alımını durdurdu. Kanada'da20 bin ilaç sanayi işcisi 2004 yılında ABD yüzünden işşiz kalacaktı.ABD'nin 8 müslüman ülkede doğan Kanada vatandaşlarına sınırda terörist muamelesiniuyarılara rağmen sürdürmesi Ottawa'nın sert tepkilerini çekmişti. Aralık 2003'ten itibarenbaşbakanlığı devralan Paul Martin dahil Kanadalı politikacılar Amerikalıları Kanadapasaportuna saygı göstermeye çağırmıştı. Bu atışmaya inat, 5 Ocak 2004'den itibarenuygulamaya konacak yeni geçiş kurallarından dolayı tüm Kanada pasaportlarınındeğiştirilmesi Washington tarafından talep edildi. Daha önce normal kimlikle giriş-çıkışyapan Kanadalılar, ' ABD ne biçim stratejik müttefik' diye homurdanmaya başladı.Kanada Hükümetinin zıtlaşmasında ABD'nin 11 Eylülden sonra Kanada'yı ' teröristcenneti' olarak niteleyip Kanada göçmen politikasına müdahale etmeside önemli roloynamıştı. ABD, Montreal, Ottawa, Toronto ve Vancouver'da CIA bürolarını resmenaçarak Kanada iç işlerine karışmaya başlamış, ülkeye gelen tüm göçmenleri izlemeyealmıştı. Washington baskısıyla kabul edilip 28 Haziran 2002'de yürürlüğe giren yeniKanada göçmen yasası nedeniyle Kanada 2003 yılında yeterli göçmen adayı bulamadı.Her yıl hedeflenen 250 bin yerine 500 bin aday adayı başvururken, 2003'de başvurusayısı 130 binde kaldı. Bunun üzerine hükümet, Kasım 2003'de değerlendirilmek üzere2002 yılı göçmen aday adaylarını yeniden gözden geçirilmesi konusunda Ekim 2003'deacil bir karar aldı. Göçmenlerin getirdiği sermaye ve ucuz işgücünden yılda 50 milyardolar kazanan Kanada'ya 204 yılında 120 bin göçmen eksik girerse ekonomiye maliyeti20 milyar dolar olarak hesaplanıyordu.Asıl sorun olan ABD'nin hediyesi yeni göçmen kanununu Kanada, kısa süre içindeABD'yi ikna ederek değiştirmek zorundaydı. Kanada'da pek çok göçmenlik avukatı alandeğiştirmiş, pek çoklarıda federal hükümeti anayasa mahkemesine vermiş durumdaydı.Yeni kanuna uygun dünyada göçmen bulunması çok zordu. Müslüman ülkelerdengelenlere yapılan bekletme ayrımcılığı, kanunda olmayan, fakat gayriresmi uygulanan birgarabetti.Ve başbakan baskılara daha fazla dayanamayarak 2004 Şubat başından itibaren istifaettiğini 2003 yazında açıklamıştı. Ancak Washington ve muhaliflerden gelen baskılarartınca Aralık 2003 başında istifasını öne alarak hükümeti Martin'e teslim etti BaşbakanJean Chretien'ın parti temayüllerine aykırı olarak Toronto'da Eylül 2003'de açıkladığıyeni sosyal programlar, hem onun 2004 başında istifası üzerine gitmesine hemde Kanadaekonomosinin Amerikan ekonomisine inat ' Economic Booming ' yani resmen patlamayapmasına bağlanıyordu. Başbakan Amerikan politikalrı altında ezilen gömenlerirahatlatmak istiyordu. Daha önce sürekli sosyal programları kesen Liberal hükümetin

Page 191: netkırılmason

191

bütçesi 2000 yılından beri balans yapmayı başardı, hatta son iki yıldır 5 milyar dolarcivarında fazla veriyordu. Fakat 2003 yılında SARS'la başlayan krizler ve ABD'nin yolaçtığı ekonomik zararlar nedeniyle eleştiri okları başbakanın üzerinde toplanıyordu.Başbakan, ABD'nin Kanadalıları bunaltma taktiğini sosyal yardımlarla hafifletmeyeçalışıyordu.Kanada'nın yeni başbakanı Liberallerin Parti Kongresini kazanmadan aylar önce 9rakibini havlu atmaya zorlamış eski Maliye Bakanı Paul Martindi. Martin, NAFTAanlaşmasının mimarı ve Amerikan yanlısı olarak biliniyordu. Irak savaşı nedeniyle ABDile ters düşen Kanada'nın ilişkileri tekrar Washington çizgisine sokmayı vaat ediyordu.Federal bazda Ottawa yönetiminde liberaller yüzde 70 oy ile parlamentonun üçte ikisiniellerinde tutarken, eyalet bazında Ontario'da Muhafazakarların yüzde 60 oy oranı ileeyaleti yönetiyordu. Ontario'da elektirik kesintisi krizine bir hafta çare bulamayanMuhazakar Parti Başkanı Ernie Eves'in kabinesinin tahtı sallanıyordu. 2004 seçimindeAmerikancı Liberallerin Ontario lideri Donald MacGuinti'nin başkanlığı kazanmasısürpriz olmayacaktı. 2004 yılında yapılacak seçimde liberaller önde gözüküyordu. Bununsebebi ABD ile ilişkileri tamir etmek için verdikleri sözlerin yanısıra federal hükümetinbaşbakanlığına Amerikancı Martin'in yerleşmesiydi. ABD'nin kini, cezalandırma usülleriKanada'da iktidarı değiştirmişti. ABD, henüz Türkiye'yi çuval olayı dışındacezalandırmaya başlamadı, bilakis yemliyordu.(248)11 Eylülden sonra ABD'yi esir alan paranoyak girişimler Kanada'nın değerleriniyıkıyordu. Matrix'in dost kurbanı, kesinlikle Türkiye değil Kanada'ydı.

Page 192: netkırılmason

192

CHAPTER 13

MATRİX'İN ÖTEKİ KURBANLARI

Gelişmiş ülkelerde 11 Eylül’den sonra daha da etkili hale gelen yabancı düşmanlığı, ırkçısiyasetleri beslemekte, olanları güçlendirmekteydi. Irkçı siyasî partilerin oyları artmakta,aşırı sağ siyasetlerin etkinliği yayılmaktaydı. New York ve Washington'a yöneliksaldırıların dışında İslam dünyasına yönelik Amerika ve Amerika destekli saldırılar ve busaldırılarda ölen binlerce insan hakkında tek kelimelik bir söz bile söylenmiyordu.Amerika'nın öncülüğünde İslam dünyasında kitlesel katliamlarla devam eden küreselterör harekatı Batı'dan doğuya bütün İslam dünyasını kanlı bir geleceğe hazırlarken,"uluslararası terör, İslamcı terör" yaygaraları ile gizlenen küresel istila savaşındakatledilenler terör kurbanı olarak anılmıyordu. Çifte standart söylem dikkatdenkaçmıyordu. Terör zanlısı olarak mağdur edilenlerin listesi oldukça kabarıktı.New York polisi, 11 Eylül saldırılarının ardından, geçerli vizeleri olmadığı için gözaltınaalınan Arap ve Güney Asya kökenli göçmenlere 'işkence ' yapmıştı. ABD AdaletBakanlığı müfettişi Glenn Fine'ın, 11 Eylül sonrası gözaltına alınanlarla görüşerek vekarakol güvenlik kameraları görüntülerini izleyerek hazırladığı rapor, New York'takiMetropolitan Gözaltı Merkezi'nde, zanlılara fiziksel şiddet uygulandığını ortayakoyuyordu.Gözaltı Merkezi çalışanlarının "video kayıtları kayboldu, imha edildi" yönündekiaçıklamalarına rağmen Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından ele geçirilen görüntülerdepolisler, zincire bağlanmış tutukluların başını duvarlara çarparken, kol ve bacaklarını acıverici şekilde büküp üzerlerine basarken görülüyordu. Merkez'in duvarında asılı bulunanAmerikan bayrağı desenli tişörtteki "Bu renkler kaçmaz" yazısı ve kan lekeleri de dikkatçekiyordu. Raporu hazırlayan Müfettiş Fine, Gözaltı Merkezi'nin en az 20 çalışanınınyasadışı muamelede bulunduğunu açıklarken, Adalet Bakanlığı, raporu inceleyip davaaçıp açmama kararı alınacağını duyurmuştu. Tabi dava açılmadı. 11 Eylül saldırılarınınardından, ABD Adalet Bakanı John Ashcroft'un emriyle, geçerli vizesi olmayan çoğuArap 1200'ü aşkın yabancı, gözaltına alınmıştı. Büyük bir kısmı New York ve çevresindegözaltına alınanlardan hiçbirinin terörle bağlantısı saptanamamıştı. Sınırlarda rastgelegözaltına alınan 4100 kişide masum çıkmıştı. (249)Her gün televizyon ekranlarında ve gazetelerde sayfalarca haber ve resimlerle 11 Eylülkurbanlarına ağlayan dünya, özellikle de İslam dünyasının biraz da küresel terörharekatının kurbanlarını hatırlaması gerekliydi. Dünyanın görmediği veya görmekistemediği terör kurbanı masum insanlar vardı. Hiçbir suçları olmadığı halde öldürülen,televizyon kanallarında görüntüleri geçmeyen, gazete, dergi ve ajanslarda ne haberleri nede resimleri yayımlanmayan kurbanlar Amerikalı değildi.Amerikalı yetkililer, New York'taki Dünya Ticaret Merkezi'ne, Washington'dakiSavunma Bakanlığı (Pentagon) binasına 3 uçakla yapılan saldırılar ve Pennsylvania'dadüşen ya da düşürülen uçakta ölenlerin sayısının toplam 3044 olarak açıklamıştı..Dünya Sağlık Örgütü'nün 2003 resmi rakamlarına göre, son bir yılda Irak'ta 121 bin 237bebek öldü. Amerika'nın BM kanalıyla Irak'a uyguladığı ambargo nedeniyle yetersizbeslenme ve sağlık hizmetlerinin yapılamaması yüzünden Irak'ta büyük bir faciayaşanıyordu. Irak'ta her ay, 11 Eylül saldırılarında ölenlerin üç katı bebek Amerikan

Page 193: netkırılmason

193

ambargosu nedeniyle ölüyordu.ABD'nin Ekim 2001 tarihinde Afganistan'a düzenlediği saldılarda bugüne kadar 31 bin202 masum ve sivil Afganlı öldürüldü. Amerikan savaş uçaklarının rasgele Afganköylerine, kasabalarına, evlerine, camilerine, hastahanelerine ve düğün evlerinedüzenlediği bombardımanlarda yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Afganistan'da 11 ayda 11Eylül saldırılarında ölenlerin on katı insan öldü. Bunlar dışında Kunduz'da esir alınanesirlerden yaklaşık 4 bin tanesi Amerikan askerleri ve Raşit Dostum'a bağlı güçlertarafından toplu olarak katledilip Mezar-ı Şerif çevresinde açılan toplu mezarlaragömüldü.2002'de miliyetçi Hindistan yönetimi tarafından organize edilen Gucurat'taki toplukatliamlarda 6 bin 84 Hindistanlı Müslüman öldürüldü. Bebek, kadın ve yaşlıların çoğuHindular tarafından yakılarak öldürüldü. Köyler ve kasabalar yakılarak haritadan silindi.Hindistan ABD'nin "terörle savaş"ında İsrail'den sonra en yakın müttefiklerinden biriydi.Tıpkı İsrail, Rusya ve Çin gibi Hindistan da bunları "terörle savaş" politikası kapsamındaorganize etti ve katliamlar 11 Eyllül'den sonra inanılmaz derecede tırmandı. Hindistan,işgal altındaki Keşmir'de Hindistan ordusu tarafından 1399 Müslüman Keşmirliöldürüldü ve 852 Müslüman kadın ve kıza tecavüz edildi.11 Eylülden beri Rus savaş uçaklarının Çeçenistan'daki sivillerin yaşadığı yerleribombalaması sonucu 5 bin 78 Çeçen Müslüman öldürüldü. ABD'nin "Terörizme KarşıSavaş"ından aldığı yeşil ışık ile saldırılarını artıran Rusya, "İslamcı terör" propagandasınıetkin şekilde kullanan ülkeler arasındaydı. Rusya, Kafkaslar ve Orta Asya'daMüslümanlara yönelik her saldırıya destek verdi. Bunun için ulusal stratejilerinden biletaviz verdi.Eylül 2001'den itibaren hiç durulmayan Filistin'de 3 bin 39 Müslüman Filistinli İsrailaskerlerince katledildi. Binlerce insan Negev Çölü'ndeki esir kamplarına götürüldü.Filistinli gençler kitleler halinde askeri kamplarda sorgulandı. Amerikan askeri yardımlarıve silahları ile donatılan İsrail ordusunun Filistin halkına yönelik kıyımda kullandığıfüzeler bile Amerikan malıydı. Amerika ve İsrail, Filistin toplumunu korkunç birekonomik, kültürel ve sosyal ambargo altında tutuyordu.Amerika'nın verdiği destekle ayakta duran Özbekistan Devlet Başkanı Kerimovdiktatörlüğü, 2002'de 2170 Müslümanı bir gece ansızın tutukladı. Tutuklananlarınakıbetleri hakkında şimdiye kadar hiçbir bilgi verilmedi. Amerika'nın yardımıyla ülkedeİslami olan her şeye karşı acımasız bir savaş yürütülüyordu. Binlerce insan hapiste vegelecekleri belirsizdi.Amerika'nın "terörle savaş" adı altında İslam dünyasına yönelik savaşını en etkin şekildekullanan ülkelerden biri de Çindi. Çin yönetimi, Doğu Türkistan'da bin 473 Müslümanı,zorla içki içirdikten ve domuz eti yedirdikten sonra herkesin gözü önünde idam ettirdi.Amerika ile Çin BM'ye ortak baskı yaparak Doğu Türkistan İslami Hareketi'ni "teröristörgüt" sınıfına soktu.Endonezya'nın Maluku (Baharat) adalarında 1261 Müslüman, Hristiyanların düzenlediğisaldırılar sonucu katledildi. Müslümanları katleden Hristiyanlara M-16 silahları veroketleri Hollanda hükümeti tarafından verildi. Bölgedeki Hristiyanlara ekonomik, siyasive askeri destek veren Amerikan yönetimi, zengin enerji kaynakları üzerinde bulunanEndonezya'da İslamcı grupların yok edilmesi için sistemli bir çalışma yürütüyordu.Filipinler'in güneyindeki Mindanao'da uzun yıllardan bu yana bağımsızlık savaşı verenMoro Müslümanları'na karşı Amerikan askerleri bizzat askeri harekat başlattı. Filipinaskerleri, Filipin ordusu ve ABD askerlerinin düzenlediği ortak saldırılarda 560

Page 194: netkırılmason

194

Müslüman sivil öldürüldü. ABD ve Filipin ordusu bölgede hala Müslümanlarıöldürüyordu.11 Eylül sonrası birçok ülke ve devlet binlerce sivil masum insanı hapsetti. Küba'nınGuantanamo üssünde 598 kişi esir bulunuyordu. Guantanamo üssündeki esirlerin el-Kaide ve Taliban ile hiçbir bağlantılarının olmadığı ortaya çıktı. Hücrelerde tutulanesirlerin büyük çoğunluğu yardım organizasyonlarında çalışan Müslümanlardı. Çok ağırişkencelere tabi tutulan esirlerin çoğunun malaria, güneşçarpması ve diğer tropikalhastalıklara tutulmuşlardı. ( 250)Olayın dehşet verici görüntü ve sonuçları özellikle Kuzey Amerika, Avrupa ve diğer bazıülke halklarını korku, öfke ve intikam duygularıyla yükledi. Benzeri eylemlere karşıgüvenliğin sağlanmasının öncelikli ulusal görev haline geldiği güçlü bir medya desteği ileAmerikan ve dünya kamuoyuna kabul ettirildi. ABD’de, Kanada’da, Batı Avrupa’da,Asya ve Afrika’nın bazı yörelerinde insanlar kimlikleri nedeniyle hedef haline geldiler.Müslümanlara, Araplara, Sihlere ve camilere yönelik ırkçı saldırılar oldu. Bir kez dahabarışçı ve adil olma eğilimi değil, güçlülerin hesapları ve çıkarları dünyaya egemen oldu.ABD müttefikleriyle birlikte Başkan Bush’un açıkladığı “terörizmle mücadele”nin birparçası olarak Afganistan’a B-52’lerle ve salkım bombaları atarak “halı bombardımanı”seferlerine başladı. Dengesiz ve aşırı güç kullanılarak başlatılan bu savaşta sayısı kesinbilinmeyen Afganlı öldürüldü ya da yaralandı, evleri, mal ve mülkleri yıkıldı. Mezar-ıŞerif’te 200’den fazla Taliban esiri Kuzey İttifakı’nın kontrolü altındaki bölgede, ABDve Birleşik Krallık kuvvetlerinin huzurunda öldürüldü. Bu olaylar uluslararası insanîhukuk ihlallerinin yaşandığına dair çarpıcı örnekleri oluşturuyordu.Milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına, ailelerin parçalanmasına, zorunlu göçe,kasaba ve şehirlerin yıkılmasına, çevre tahribine yol açan İkinci Dünya Savaşı sonrasındasavaşı yaşayanlar tarafından bir slogan geliştirilmişti: BİR DAHA ASLA! Bu slogansavaşın yarattığı şiddete, tahribata, yıkıma, ölüm ve acılara insanlık adına hayır demekti.Tüm dünya ABD’deki felaketin sorumlularının kim olabileceğini tartışırken başkanGeorge W. Bush ve yönetimi, geçe yüzyılın iki dünya savaşının felaketlerini ve “Bir dahaasla” çığlığının evrensel değerlerini göz ardı etti. Uluslararası sözleşmeleri,uzmanlaşmaları ve “uluslararası hukuk kurallarını” bir kenara itti ve düğmeye basarakadeta yeni bir dünya savaşı başlattı.ABD, kendisine yönelik 11 Eylül saldırılarının dışarıdan yapılmış olduğunu ilan ederekNATO sözleşmesinin, müttefik devletlerin ortak hareket etmelerini öngören 5.maddesiniuygulamaya koydu ve BM’den meşru müdafaa durumunda olduğunun onayını aldı.Usame Bin Ladin’i de, bu eylemin düzenleyicisi olarak ilan etti. Bulduğunu ileri sürdüğükanıtlara dayanarak “El Kaide ve Taliban yönetimi de suç ortağıdır” dedi. Afganistan’ıbombaladı, Kuzey İttifakı ile işbirliği yaparak Taliban’ı iktidardan uzaklaştırdı.BM, Almanya’nın Bad Godesberg kentinde konferans örgütleyerek geçiçi bir yönetimoluşturma sürecini örgütledi. Bu Küresel Savaş ve Küresel OHAL sürecinde, ABDBaşkanı George Bush, dünyanın egemeni, sorumlu ve yetkili lideri imajı ile hareket etti.Dünyayı, ABD ve onun lideri yönetir oldu.Bu yeni yönetim tarzıyla BM işlevsizleştirildi. Dünya 1946 öncesi koşullara gerigötürüldü. Bu yeni durumda ABD, terörizmle uluslararası mücadele savaşınınbaşladığını, terörle mücadele stratejisi kapsamında, yeni bir düzen kurulduğunu tümdünyaya kabul ettirdi. Afganistan ile birlikte, Filipinler’de (Ebu Sayyaf müslümangerillalarına karşı), Yemen’de (El Kaide’ye yardım ettikleri gerekçesiyle bazı aşiretlerekarşı), Somali’de (muhalig bazı gruplara karşı) askerî müdahaleler oldu. George Bush

Page 195: netkırılmason

195

tarafından Şer Ekseni olarak nitelenen Irak, İran, Kuzey Kore’de hedef seçilen ülkelerlistesine yazıldı. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, 9 Haziran 2002 tarihindeKuveyt’te Camp Doha Üssü’nde Amerikan askerlerine hitap ederken, kitlesel imhasilahlarına sahip olan ya da geliştiren devletleri de terörist olarak tanımladı. (251)Öyle bir dil ve tarz kullanıldı ki, ABD’nin yanında yer almayan ülkeler terörizmidesteklemiş olacaklardı. Müttefik konumundaki tüm ülkeler bu dile ve tarza tam olarakkatılmamalarına rağmen, bu yaklaşımı kabul etmiş ve Terörle Mücadele Stratejisi’nipolitik ve askerî olarak desteklemişlerdi. Türkiye bu stratejiye uyum sağlamada ivedi vekararlı bir tavır sergilemişti. Başbakan Ecevit, ABD’nin elindeki belgeleri görmeden,Afganistan’a askeri müdahale için “ABD yönetimi kanıtları yeterli buluyorsa bu bizimiçin de geçerlidir” diyerek yeterli saymış ve bu destekçi tavrı açıkça ifade etmişti. AKPiktidarıda aynı trene katılmakta gecikmedi.Tüm dünya bir güvensizlik duygusu ve yeni şiddet korkusunu yaşarken, hükümetler degeniş yasal önlemler almaya başladı. Yasalara yeni suç tanımları eklendi. Bazı kuruluşlarkapatıldı, varlıklarına el konuldu. Sivil haklar engellendi, insan hakları ihlallerine karşıtavır alma zayıfladı. “Terörizm” tanımı yaygınlaştı ve tehlikeli bir şekilde genişledi.Güney Kore’de Terörle Mücadele yasası değiştirildi, ‘terörizm’ tanımı geniş tutuldu,düşünce özgürlüğü alanı kısıtlanarak, ölüm cezasına varan çok geniş bir cezalandırmadüzenlendi. Hindistan’da ‘Terörizmi Önleme Kararnamesi’ polise, siyasileri bir gerekçeve mahkeme kararı olmaksızın altı aydan fazla bir süre tutuklama yetkisi verdi. Hükümetve askerlere, terörle mücadele sırasında olacak ihlallere karşı koruma önlemleridüzenlendi.ABD, yabancı uyrukluları belirlenmemiş sürelerle tutuklamak, onları sınır dışı etmek veadil yargılanma temel hakkına aykırı askerî komisyonlar tarafından yargılanmak üzereyasal düzenlemeler yaptı. Birleşik Krallık Hükümeti, AİHS’nin 5.maddesini yürürlüğekoyarak ve yabancı uyrukluları suç atımı ve yargılama olmaksızın süresiz olaraktutuklama yetkisini yasallaştırdı.11 Eylül’den sonra göçmenler de terörist muamelesi gördü. Gelişmiş ülke hükümetleri,göçmen ve iltica politikalarında kısıtlayıcı önlemler üzerinde yoğunlaşmaya başladı.Terörizme karşı mücadelenin, uluslararası gündemi ise sığınmacıların korunmasını değil,hakların kısıtlanmasını içeriyordu.BM Güvenlik Konseyi, terörizmi önlemek ve yok etmek üzere devletlere yasal ve diğerönlemleri alma görevini veren 1373 sayılı kararnameyi kabul etti. Konsey, aynı zamandaTerörizme Karşı Savaş Komitesi’ni de oluşturdu. Bu komite, devletlerin gönderdiğiraporlardan mücadelenin seyrini izleyecek. Ancak BM İnsan Hakları Yüksek KomiseriMary Robinson, devletlere BM sözleşmesinde yazılı yükümlülükler çerçevesinde insanhaklarına saygı göstermeleri gerektiği konusunda da uyarıda bulunulsun önerisinde ısrarlıoldu. Kulak asılmadı. İnsan hakları kamuoyu, Bayan Robinson’un görev süresininuzatılmamasını, ikiyüzlülüğe ve çifte standarda karşı tavır almasına bağlıyorlardı.Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Topluluğu (AGİT) da, terörizmle mücadeleyi 11 Eylül’densonra gündeminin başında yer verdi. Aralık 2001’de Bükreş’te katılımcı devletlerin kabulettiği Terörizmle Mücadele Eylem Planı’nında; “Terörizm istikrara, özgürlük vedemokrasiye bir tehdittir. Bu nedenle devletler kendilerini ve yurttaşlarını terörizme karşıkorumak görevi ile yükümlüdürler. Bu mücadelenin de, özel önlemler gerektirdiği açıktır.Ancak bu mücadelenin uluslararası insan hakları hukukuna tümüyle uygun olmasıgerekir” denmektedir. Bakanlar Konseyi Toplantısı’nda da, insan haklarının korunmasıAGİT’in güvenlik anlayışının temel dayanağını oluşturan politik-askerî, insanî ve

Page 196: netkırılmason

196

ekonomik üç boyutundan biri olduğu teyit edilmiştir. Katılımcıları arasında ABD, ABülkeleri, Kanada, eski Sovyet Cumhuriyetleri, Doğu Avrupa yeni devletlerinin debulunduğu ve toplam katılımcı sayısı 55 olan AGİT’de ‘güçlünün yasalarına’ ve ‘güçgösterileri’ne karşı bir tepki göstermiyor. Aksine terörle mücadelede, Bükreş Eylem Planıve Bişkek Eylem Programı uyarınca sekretaryaya bağlı Terörle Mücadele Birimiçalışmaya başladı. Rusya Federasyonu AGİT Delegasyon Başkanı Büyükelçi “TerörleMücadele’nin Başkanlığın en önemli konusunu oluşturduğunu” söylüyordu.

İŞKENCE VE GUANTANAMO BAYTaliban ve El Kaide esirleri ABD askerleri ve istihbarat örgütleri tarafından kitle halindetoplarlandığı sırada ABD’de Harward Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü ve insanhakları savunucusu şöhreti alan Alan Dershowitz’in “artık söz konusu olmaktan çıkmışeski tekniklerin” sorgulamalarda kullanılabileceğine dair şu değerlendirmesi 5 Kasım2001 tarihli Newsweek dergisinde çıktı: “Fizikî işkenceyi meşrulaştıramayız, buAmerikan değerlerine aykırı olur. Fakat dünyanın değişik bölgelerindeki insan haklarıihlallerini kınamaya devam ettiğimiz için, terörizmi alt etmekte bazı düşünceleri açıklığakavuşturmamız ve yöntemler geliştirmemiz gerekir. Örneğin; bir mahkemenin onayı ilepsikolojik baskılar olabilir. Böyle bir girişim iki yüzlü olsa bile, bazı sanıkları daha aztitiz olan müttefiklerimize nakledebiliriz. Bunun güzel bir şey olacağını kimsesöyleyemez tabii”. Bu görüşler yayınlanırken, binlerce savaş esiri ABD ordusu tarafındansorgulanmak üzere toplanıyordu. (252)İşkencenin hiçbir koşulda uygulanamayacağı kuralını içeren BM Sözleşmesi ve İnsanHakları Evrensel Bildirgesi’ni göz ardı eden bir anlayış açığa çıkıyordu. ABD vatandaşıolmayan savaş esirlerinin, askerî mahkemelerde yargılanması kararı da aynı bağımsız veadil yargılanma hakkını, savaş hukukunu ve Cenevre Sözleşmeleri’ni ihlal ediyordu. Zirabu sözleşmeler savaş bittiğinde, hakkında önceden işlenmiş bir savaş suçu ile adlî bir suçisnadı olmaması koşulu saklı olmak üzere esirlerin salıverilmesini öngörüyordü.Ayrıca, Küba’daki Guantanamo Üssü’ne taşınanların ellerine eldiven giydirilerekkelepçelenmesi, ağızların kapatılması, duymayı engelleyen kulaklık takılması, görmeyibulanıklaştıran opak camlı gözlük takılması, kafalara kask geçirilmesi, yüzlere masketakılması, doğal ortamdan tümüyle tecrit eden giysiler giydirilmesi ve diz çöker durumdatutulmaları onur kırıcı, aşağılayıcı ve işkence uygulamalarıydı. Geroge W. Bush “Bunlarokul çocukları değil, katildirler, biz bu önlemleri yüksek değerler adına uyguluyoruz, bizonlara Usame Bin ladin ve Taliban adaletinden daha adil olacağız” diyerek uygulamalarısavunmaya çalıştı. Guantanamo’daki kafes hücreler Nazi kamplarını anımsatmaktaydı.Kızılhaç Uluslararası Komitesi bu görüntülerin Cenevre Sözleşmeleri’ne aykırıolabileceğini açıklamıştı. Uygulanan yöntemler zalimane ve dünya savaşları dehşetinegeri dönüştü. Terörist olarak tanımlanmaları onların uluslararası hukukta belirtilen adilyargı, insanî muamele ve statü güvencelerini ortadan kaldırmazdı. Yalıtılmış, basınınizlemesi açısından bile ulaşılması zor olan bir askerî yargının güvenirliği olamazdı.ABD’de yeni düzenlenen askerî yargı kurumlarında yalnızca askerî yargışlarbulunmaktaydı. Ölüm cezası verebilmekteydi. Duruşmalar kapalı olarak yapılmaktaydı.Temyiz hakkı da BM İnsan Hakları Komiseri Bayan Robinson’un çabaları sonrasındakabul edildi. ABD’de yeni yasal düzenlemeler, terör eylemlerine doğrudan katılmayanlarıda cezaevine gönderme olanağını sağlıyordu. Pentagon sözcüleri de, açıklama yaparak buuygulamaya destek verdiler. Bu yasalar geçmiş olaylara yönelik olarak da uygulanıyordu.11 Eylül sonrası gelişmeler AİHM’ni de zora sokacaktı. Davaların sonuçlanması uzun

Page 197: netkırılmason

197

sürüyordu. Çalışma ortamı ve kaynakları yeterli hale getirilmezse bu mahkemeningüvenirliği azalabilirdi. ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne karşı duruşunu devamettiriyor, vatandaşlarının kendi ülkesinin dışında başka bir mahkeme tarafındanyargılanmasını kabul etmiyordu. Terör kavramını alabildiğine genişleten ve terörlemücadeleyi dünya çapında planlayan ABD, yargı alanını ve yetkisini daraltmayaçalışmaktaydı. Uluslararası yargı kurumlarının savunulması, insan haklarınınbütünselliğinin ve yargının güvenirliğinin sağlanması açısından yakın geleceğin enönemli çabası olacaktı.Afganistan operasyonundan sonra ABD’nin Irak’a müdahale edeceği tartışmalarısürerken Ortadoğu’da İsrail-Filistin savaş cephesi açılmıştı. Binden fazla Filistinli veyüzlerce İsrailli yaşamını yitirdi. İsrail ordusu Filistinlilerin İntifada’sına ve intiharsaldırılarına, onları buldukları her yerde öldürmek, yaralamak ve tutuklamakla yanıtverdi. İşgal edilmiş topraklardaki operasyonlarda işlenen cinayetlerin soruşturulmasıyapılamadı. Güvenlik adına Filistinlilerin evleri yıkıldı, köy ve kasabaları yerleşilemezhale getirildi. Dünya kamuoyu bir kez daha İsrail ordusunun Filistin topraklarını işgalininterörle mücadelenin bir gereği olduğu teranelerini dinledi. Filistin lideri Arafat’ınkarargâhındaki kuşatma, uluslararası tepki sonucu kaldırılabildi. İsrail ordusunun ABDpatentli F-16’ları, lazerli Apache helikopterleri ve güdümlü füzeleri, Filistin halkınınmeşru mücadelesini geriletemedi. Umutsuzluk ve çaresizlik ortamında gelişen ve sivillerihedef alan intihar saldırıları da yaşama hakkına yönelik suç oluşturmaktaydı, savaşıntırmanmasına yol açmaktaydı. Barış ve güvenliğin sağlanması adına insan hakları ihlaledildiği sürece bölgede barış ve güvenliğin olamayacağı açıktı.Almanya başta olmak üzere Avrupa'nın hedef tahtasından indirdiği anti semitizm yerinekonan anti-İslamizm politikalarının merkez söylemini 'İslami köktencilik' söylemioluşturmaktaydı. Fransa'nın Ulusal Cephe (FN) partisi lideri Jean-Marie Le Pen, 2002'departisince her yıl Paris'te düzenlenen Mavi-Beyaz-Kırmızı bayramında yaptığı birkonuşmada; "İslam, yoksul ve genç bir milyar insanın dinidir. Fransa'daki Müslümanlarınbüyük çoğunluğu, terörist ve barbarca davranışlara başvurmaktadırlar" demekteydi.Buradan da anlaşılacağı gibi, Avrupa'daki bütün ırkçı ve milliyetçi hareketlerin ortakhedefi İslam/Müslümanlardı.Bu açıdan, AB üyesi ülkelerde yerleşik konuma geçmiş 13 milyon civarında Batı AvrupaMüslüman toplumunun, gelişmeler karşısındaki tavrı, daha doğrusu tavırsızlığı sonderece endişe vericiydi. Kendi içinde dahi grup fanatizmini aşamamış, yaşadığı ülkegerçekliğine bir türlü vâkıf olamayan veya olması engellenen ve yaşadığı değil degöçmen olarak geldiği ülke meselelerini birinci dereceden sorun olarak görmeye devameden toplum, ırkçılığın 500 yıl sonra bugünkü evrimini ve dolayısıyla tehlikesini deanlamış gözükmemekteydi. Irkçılık, ilahi dinlerin ettiği eşitlik ilkesinin reddiydi. Avrupainsanının zihniyetine ortaçağda sinmiş bulunan ayrımcı ve ötekini dışlayıcı düşünce veeylem tarzının da beslediği ırkçılık, AB ve Balkanlar'ı da içine alan bir zemindesiyasallaşmasını hızla sürdürmekteydi. Bu durum başta Avrupa Müslüman Toplumuolmak üzere AB ülkelerini, AB'ye üye olmak için can atan ülkeleri ve tüm dünyainsanlığını, üzerinde düşünülmesini gerektiren ve tehdit eden bir gelişmeydi.( 253)

GÜNAH KEÇİSİ SURİYE!ABD'nin Suriye'ye savaş açma öncesi yürüttüğü psikolojik savaş, ABD'de Suriye içincasusluk yaptıkları gerekçesi ile tutuklanan üç Amerikalı müslümanın dramı ile 2003yazında hız kazanmıştı. Seattle Post-Intelligencer'ın haberine esasen Pentagon,

Page 198: netkırılmason

198

Amerikan ordusunda görev yapan biri imam, biri tercüman, biri gemici üç Amerikalımüslümanı vatan hainliği ile suçluyordu. Tutuklananların hayatları bir yerde Suriye ileçakışmıştı. Bu Suriye ile savaş bahanesi arayan Bush'u yönlenlendiren ŞahinlerGrubu'nun arayıpda bulamayacağı veya kurgulanan senaryoda iyi bir malzemeydi.Tutuklanan Yüzbaşı Yousef Yee, Suriye'de 4 yıl süren üniversite eğitimi sırasındamüslüman olmuş ve Suriyeli bir bayanla evlenmişti.Kasım 2003'de tutuklanan ABD ordusunda yüzbaşı rütbesinde imam olarak görev yapanYousef Yee'nın dramı, daha önce 'Suriye casusu' diye tutuklanan iki sanıktan daha fazlases getirmiş ve Amerikan medyasında sert bir dille eleştirilmişti. Demokratlardan ABDbaşkanlığı aday adayı Wesley Clark'ın Bush ekibinin Irak'dan başka Suriye'ninde içindeolduğu 6 müslüman ülkeyi daha vurmayı planladığı açıklaması, Amerikalı gazetecileriSuriye irtibatlı casusluk tutuklamaları konusunda şüphelendirdi. Yee'nin dramıAmerikan medyasında ' paranoya' ürünü olarak değerlendiriliyordu. Suriye'nin ABD'ninkalbinde casusluk yaptırması saçma bulunuyor ve tutuklanan Yee, ' günah keçisi'görülüyordu.Afganistan'dan getirilen Taliban ve El-Kaida mensuplarının savaş esiri mi, yoksa tutuklumu olduğu belli olmadan insan hakları ve hukuk ihlaleri ile yattıkları Guantanamo Baycezaevini talep üzerine ziyaret eden Yee, içeridekilerin ve görev yapan görevlilerinkimliklerini ve cezaevinin şemasını labtopuna kaydetmekle suçlanıyordu. TheWashington Times, Suriye ve Al-Kaida ile herhangi bir bağlantısı bulunamayan İmamYee olayını Senato'da Suriye'ye karşı çıkarılacak 'The Syrian Accountability Act'tasarısı ile ilişkili buluyordu. Nitekim bu olaydan sonra yasa muhalefet görmedençıkmıştı. Suriye, terör teşlilatları ile ilgisi olmadığına dair yeterli delil sunamamışSenato'dan tasarı geçmişti. ve Suriye Irak'tan sonra ABD'nin hedefi olmuştu. Yee vecasuslar olayı, senatörleri etkilemeye yönelik bir Pentagon tasarımlı psikolojik savaştaktiği olarak sırıtmıştı.. İşin ilginç tarafı Newsday'in haberine göre, teröre karşımücadelede ABD ile işbirliğini Suriye'nin kabul ettiği bir dönemde ortaya çıkartılan Yeeolayı 'çok komplike bir durum'du.Yee hakkında henüz bir dava açılmadı. Bu husus üzerine dikkati çeken The BaltimoreSun, Ağustos'un 22'sinde Guantanamo'yı ordudan gelen talep üzerine hemde medya ilebirlikte ziyaret eden Yee için ' Casus mu, mağdur mu ? ' manşetini atmıştı. (254) TheSeattle Times, Yee'nin üzerinden yetkin, kaliteli, gizli belgelerin değil kişisel notların vebasit bir krokinin çıktığını dair haberini askeri kaynaklara dayandırmıştı. Devletin resmisesi sayılan USA Today bile ' Tamam aptal bir labtop ama ' diyor ve 'açıklığakavuşmamış devlet bilgileriyle ulusal güvenliği tehdit edecek ne var? ' diye soruyordu.The Sun'da, Yee'nin güvenlik kurallarını bilmeden ihlal ettiği kanısındaydı. Mesela 23Temmuzda tutuklanan, casusluk ve düşmana yataklık yapmaktan hüküm giyen, aslenAmerikalı ancak Suriye doğumlu Amerikan hava kuvvetlerinde tercümanlık yapmışAhmad al-Halabi'ye yönelik yapılan suçlamalar ayrı bir 'komedi-dram'dı. Tam 32 ayrısuçla yargılanan Al-Halabi'nin mahkumlara baklava alması bile suç sayılmış ve düşmanayataklık olarak değerlendirilmişti. İmam Yee, ' mahkumlarla sağlıklı ilişki kurmak içinbazen böyle tatlılar getiririz, ne var bunda'diyordu. WorldDailyNet haberinde, Amerikanordusu güvenilir bir tercüman bulamadı mı ?' diye dalga geçerken, Suriye doğumluAmerikalının CIA'nın ' temizleme operasyonu'na maruz kaldığını savunuyordu. SuriyeEnformasyon Bakanı Ahmad al-Hassan, iddiaları anlamsız bulurken, ' Suriye nasıl olurdaGuantanamo'da casusluk yapabilir' diye şaşkınlığı__________nı dile getiriyordu. The New YorkTimes'ın bildirdiğine göre ismi açıklanmayan, soruşturmasu süren üçüncü tutuklu,

Page 199: netkırılmason

199

Amerikan Deniz Kuvvetlerinde çalışan bir gemi hizmetlisi, vatana ihanetden ölüm cezasıistemi ile yargılanacaktı. .The Christian Science Monitor'ün editör notunda, ABD'nin bu düşman bulma refleksişöyle yorumlanmıştı: Bu ülkede azınlık göçmen gruplarına karşı ayrımcılığın acı birtarihi var. 1850'lerde İrlandalı Katolikler ülkeyi Vatikan'a satmakla suçlandılar. 1. dünyasavaşı sonrasında Slavyenler Bolşevik oldukları gerekçesi ile sınırdışı edildiler. 2. dünyasavaşı sırasında Almanlar, Nazi, Japonlar ise Tojo sempatizanı oldukları genellemesi ilesuçlu olarak görüldüler. Amerikalı Yahudiler ise, ABD üzerinde baskıcı İsrail taraftarıolarak algılandılar. Amerikalılar, bu yanlışları tekrarlamaktan artık vazgeçmeli.(255)ABD'nin imajı sadece müslüman ülkelerinde değil kendi ülkesindeki müslümanlararasında bile gittikçe daha fazla ürkütücü hale geliyordu. İslamla savaşmadığını iddiaeden Bush ve ekibi inandırıcı bulunmuyordu. Wesley Clark haklıydı, Şahinler cephesiBush'u Irak'tan sonra Suriye macerasına sürüklemeye çalışıyordu. İran, nükleersilahlanma gerekçesi ile topa tutulsada gerçek topun ağzında Suriye vardı. SuudiArtabistan sonraya bırakılacaksa ilk hedef Suriye olacaktı. İran büyük balık, Suriye iseküçük balıktı. ABD'nin derdi komşularımızlaydı.Matrix'in öteki kurbanları paryaydı; onların kanları 1. sınıf dünya vatandaşı Amerikalılarkadar değerli değildi...

Page 200: netkırılmason

200

CHAPTER 14

MATRİX'İN MEDENİYETLER SAVAŞI

11 Eylül ile birlikte 1990'ların iki önemli medeniyet tezi yeniden gündeme geldi. Buolayın ardından gerek yabancı gerek yerli basında Samuel Huntington'un "UygarlıklarÇatışması" (Clash of Civilizations) adlı makalesindeki yaklaşımın yaşanan dehşetiaçıklayıcı nitelikte olduğu vurgulandı. Ancak 11 Eylül'ün önemini irdelerken"Uygarlıklar Çatışması" şeklinde ortaya konulan, Müslüman ve Hıristiyan toplumlarınınbarış içinde bir arada yaşamalarının mümkün olamayacağı şeklinde kesin hüküm veren,katı ve yüzeysel ifadelerden kaçınılması gerekirdi. Terörün kalıcı bir biçimde ortadankaldırılması, görünenin ötesine geçerek olayın kökenine inmeyi ve temel nedenleriniirdelemeyi zorunlu kılıyordu.Diğer tezin sahibi Fukuyama, 11 Eylül sonrasında birçok yazarın tarihin sonu tezininyanlış olduğunun kanıtlandığını yazdıklarını, ancak kendisinin hala haklı olduğunudüşündüğünü, modernitenin rayından çıkmayacak kadar güçlü bir yük treni olduğunu,liberal demokrasi ve serbest pazar ekonomisinin ötesinde gelişme göstermek adınaulaşmak isteyebileceğimiz başka bir şey olmadığını, o yüzden tarihin sonundaolduğumuzu söylüyordu. Fukuyama'nın amacı sadece liberal kapitalist sistemi ve aslındaABD'nin hegemonik gücünü azgelişmiş ülke aydınlarına benimsetmekti ve açıkçasıbunda başarılı da oldu. Fukuyama'nın bu içeriği boş tezinden sonra Huntington'un"Medeniyetler Çatışması" tezi gündeme geldi. Bu tez reel bir jeopolitik algılayışınınüzerine oturmakla birlikte aslında yine ABD ağırlığını sürdürmenin psikolojik temellerinioluşturmaya çalışıyordu. Oktay Sinanoğlu'nun ifadesiyle Amerikan derin devletitarafından ısmarlanmış bir teoriydi.Daha soğuk savaş dönemi sona ermeden ABD'li stratejistler büyük olasılıkla 21.yüzyılda da Rusya, Çin gibi güçlerin önemli roller oynama iddiasında olacaklarınıöngörüyorlardı. Özellikle Çin'in istikrarlı ve yüksek düzeydeki büyümesi önemli birhaberciydi. Fukuyama'nın tezinin Türkiye gibi kimi ülkelerin aydınlarını uyutması yeterlideğildi. ABD'nin hegemonyasını sürdürebilmek için tüm Batı dünyasını ve bu sisteminçevresindeki ülkeleri yeni bir soğuk savaş benzeri konumlanmaya hazırlamakgerekiyordu.Huntington'un tezine göre "Medeniyet kimliği gelecekte, gittikçe artan bir şekilde önemkazanacak, dünya büyük ölçüde belli başlı 7 ya da 8 medeniyet arasındaki etkileşimleşekillenecekti. Bunların içinde, Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Hint, Slav-Ortodoks,Latin Amerika ve muhtemelen Afrika medeniyetleri giriyordu. Geleceğin önemlimücadeleleri bu medeniyetleri birbirinden ayıran kültürel fay kırıkları boyunca meydanagelecekti.. ABD'nin kendi küresel konumunu belirleyebilmek ve hegemonyasınısürdürmek için yeni düşmanlara ihtiyacı vardı.Huntington düşmanı bulmuştu: Çin ve Arap dünyası. "Batı'nın menfaatine olan şey, kendimedeniyeti içinde bilhassa Avrupai ve Kuzey Amerikan unsurları arasında daha büyükbir birlik ve dayanışmayı ilerletmek; kültürleri Batı'nınkine yakın Doğu Avrupa ve LatinAmerika'yı Batı toplumlarına katmak; Rusya ve Japonya ile işbirliğine dayalı yakınilişkileri geliştirmek ve sürdürmek; medeniyetler arasındaki mahalli mücadeleleri büyüksavaşlara dönüştürecek kışkırtmaları önlemek; Konfüçyen ve İslami devletlerin askeri

Page 201: netkırılmason

201

kapasite tenkisatını hafifletmek ve Doğu ve Güneybatı Asya'daki askeri süperliğinidevam ettirmek, Konfüçyen ve İslami devletler arasındaki farklılık ve ihtilaflarıkullanmak" ifadeleriyle Huntington tezini özetliyordu.Fukuyama'ya göre, İslam; sürekli olarak moderniteyi tamamıyla reddeden Usame binLadin ve Taliban gibi insanlar üreten tek kültürel sistemdi. Bu durum, bu insanların genişMüslüman toplumunu ne kadar temsil ettiği sorusunu da beraberinde getiriyordu. 11Eylül'den bu yana Doğulu ve Batılı politikacıların buna verdiği cevap, teröristleresempati duyanların Müslümanların çok küçük bir azınlığını oluşturduğu. Müslümanlarıbir grup olarak nefretin hedefi olmaktan korumak için bunu söylemeleri önemli vegerekliydi. Sorun, Amerika ve onun temsil ettiği şeylere olan nefretin açıkça bundan çokdaha geniş bir yayılım alanı olmasıydı.Elbette intihar görevlerine giden ve ABD'ye komplo kuran kişilerin sayısı çok azdı. Fakatyıkılan kulelerin görüntüsünden alınan zevk ve ABD'nin hak ettiğini bulduğu duygusu,sonradan reddedilse de, birçok insanın ilk hissettiğiydi. Bu standarda göre Müslümanlararasında teröristlere sempati duyanlar 'küçük bir azınlık'tan daha çoktu. Mısır'daki ortasınıftan Batı'daki göçmenlere kadar bu geniş nefret İsrail'e verilen destek gibi Amerikanpolitikalarına karşı olmaktan çok daha derin bir şeyleri temsil ediyordu. Belki, birçokyorumcunun düşündüğü gibi nefret, Batı'nın başarısı ve Müslümanların başarısızlığındankaynaklanan kıskançlıktan doğuyordu.Fukuyama böylece ABD'ye yapılan saldırının uyandırdığı tepkiler hakkındaki doğru birgözlemi yetersiz bir nedene bağlıyordu. Bir şekilde Müslümanların çoğu Batı’nın yoksaydığı bir kavramı unutmuş değillerdi; bu kavram emperyalizmdi. Ama öte yandanFukuyama İslam dünyasının başarısızlığından söz ederken oldukça haklıydı.Fukuyama tarihin sonunun geldiğini iddia ettiğinde 21. yüzyılı belirleme iddiasındaki butezin aslında 21. yüzyılın ne kadar gerisinde olduğunu pek az insan fark etti. Tarihin sonutezi determinist bir tarih anlayışına ve aynı zamanda evrensel bir doğru iddiasınadayanıyordu ve bu iki kavram da 19. yüzyılın Newton fiziğinde yer alıyordu. Oysa 20.yüzyılda bilim dünyası devrimsel atılımlara şahit olmuştu ve bu atılımlar bilimseldeğerleri yanında insanın düşüncesinde neden oldukları değişim ile de öne çıkmışlardı.20. yüzyılda bilim felsefesi artık geleneksel felsefenin yerini almaya başlamıştı.Einstein’ın görelilik ve çekim kanunları, Planck ile başlayan kuantum mekaniği Newtonmekaniğinin geçerli olduğu sınırları belirlemiş ve onun evrensellik iddiasına son vermiş;Heisenberg’in belirsizlik ilkesi ise belirlenimci nedensellik anlayışını yıkmıştı. Buaşamalardan sonra bilimdeki nedensellik ilişkisinin determinist değil olasılıksal olduğuanlayışı güçlenmeye başlamış, kaos teorisi ile birlikte ise görebildiğimiz vedokunabildiğimiz evrende bile determinist bir yaklaşım çerçevesinde olguların öncedenbilinebileceği yanılgısına son vermişti.Dolayısıyla Fukuyama tarihin son aşamasının liberal kapitalizm olduğunu vaaz ederkenMarx'ın insanın toplumsal sürecinin komünizmde son bulacağı kehanetine benzer bir işyapıyordu. Zaten Fukuyama da metodunun Marx'ınki ile benzer olduğunu kabulediyordu.Huntington, daha sonra kendisiyle yapılan söyleşilerde de Çin'e ve Çin-İslam ülkeleriişbirliğine özel bir önem veriyordu. Önemli olan soğuk savaş sonrası dönemde Batıülkeleriyle Rusya ellerindeki askeri gücü azaltırken, İslam, Konfüçyüsçü, Hindu veBudist ülkelerin askeri güçlerinin arttırıyor olmasıydı. Çin'in Batı karşıtı askeri güçleringeliştirilmesindeki rolü çok önemliydi. Eski Sovyet devletlerinden silah satın almakta,uzun menzilli füzeler geliştirmekteydi. Ayrıca Çin, nükleer silah ve füze imalinde

Page 202: netkırılmason

202

kullanılabilecek silah teknolojilerinin de, özellikle Libya ve Irak'a yönelik başlıcaihracatçılarındandı. İran'a nükleer teknoloji satmış, Kuzey Kore'de bir nükleer silahprogramına sahipti. Batı kendini savunmaya çalışmak zorundaydı.Huntington'a göre eğer demokrasi serbest piyasa, hukuk devleti, sivil devlet, bireycilik veProtestanlık Latin Amerika'da kök salabilirse, Batı kültürüyle organik bağları olan bukıta, Batı ile kaynaşabilir ve ABD ve Avrupa ile birlikte Batı kültürünün üçüncü ayağıolabilirdi. Ancak yazara göre, Asya toplumları ile böyle bir kesişme mümkün değildi.Tersine her geçen gün daha çok palazlanan Asya'nın Batı'ya ve özellikle de ABD'ye kafatutması kuvvetle muhtemeldi.Fukuyama ile Huntington arasındaki tartışma 2000 yılında da devam ederken Fukuyama,Foreign Policy dergisinde "Uluslararası ana kırılma çizgileri medeniyetler arasında değil,küreselleşmeyi kabullenenlerle, ya Afganistan veya Kuzey Kore gibi reddeden ya daRusya gibi bir sebepten ötürü oyunu kurallarına göre oynamayan ülkeler arasındaoluşuyor." demekteydi. Huntington, The Observer gazetesindeki röportajında Suuditerörist Bin Ladin’in İslam ve Batı dünyasını birbirine düşürmeye çalıştığını savunmuştu.ABD'nin eski Ankara büyükelçisi Abramowitz'in Foreign Policy dergisinde yayımlananbir yazısında ifade ettiği Türkiye'nin gelecek 10 yıl içinde ya orta büyüklükte bir güçolacağı ya da parçalanacağı yolundaki sözleri de yukarıdaki anlamda sorgulanmalıydı. Ovakit görülecektir ki, tüm bunlar öngörüden çok, belli stratejik hedef ve içerik taşıyansözlerdi.Genel kanı Kosova'ya yapılan müdahalenin Huntington'un tezini yanlışladığı yönündeydi.Ancak bu değerlendirmelerde mesela Kosova'nın Karadeniz üzerinden gelecek bir boruhattının potansiyel güzergahı olduğu bilgisi eksikti. Yine ABD'nin bu müdahale ile hemRusya'yı Akdeniz'den uzak tutma, hem de Almanya'nın bölgede artan gücünü dengelemepolitikası güttüğü bilgisi de eksikti. Aslında Balkanlardaki bu güç mücadelesi,Yugoslavya'nın yıkılması ve Bosna'da yaşananlara kadar uzanıyordu. (256)Erol Mütercimler, o dönemi tanımlarken jeostratejik bir yaklaşımla şu yorumu yapıyordu.Asıl savaş ABD-Almanya-Rusya arasında geçmekteydi. Soğuk savaşın galibi ABD, sıcaksavaşa cephe açtıran Almanya'ya karşı tüm yolları kapatmış görünüyordu.‘68 kuşağındanA.B.D Başkanlığı’na seçilmiş olan Clinton, bir soykırım ile karşı karşıya olan Müslüman-Arnavut Kosova halkını kurtarmak için, "Hıristiyanların ezici çoğunlukta olduğuNATO"nun, "Ortodoks-Sırp" saldırısına karşı savaş ilan etmesiyle, Bosna katliamını daaynı biçimde sona erdirmiş bir kişi olarak, artık yeni yüzyılın farklılığını yapısal birbiçimde işaret etmiş oluyordu.Huntington'un medeniyetler tanımlaması içinde Slav Ortodokslar Batı Medeniyeti'nindışında tanımlanıyordu. Aslında Kosova sürecinin Huntington ile çelişen bir yanı yoktu.Üstelik bu müdahalenin Huntington'un tezinden bağımsız iki önemli boyutu daha vardı.Birincisi, Almanya'yı dengelemek, ikincisi potansiyel bir petrol boru hattı güzergahıüzerinde olan Kosova'yı denetlemek.Edwar Said gibi kimi düşünürler ise Huntington'a savaş kışkırtıcısı olduğu için karşıçıkıyorlardı. "11 Eylül'deki korkunç olaylardan bu yana süren tartışmada, genelliklesinsice ve üzeri örtülü bir biçimde vurgulanan şey, Batı'nın dünyanın geri kalanıyla karşıkarşıya olduğudur. Patolojik olarak motive edilen küçük bir grup çılgın militancagerçekleştirilmiş, dikkatle planlanmış korkunç intihar saldırısı ve kitle katliamı,Huntington'ın tezlerinin bir kanıtı haline getirildi. Meselenin ne anlama geldiğini görmekyerine -ki bu durumda büyük fikirlerin küçük bir çılgın fanatik çetesi tarafından cinayetamacıyla gasp edilmesinden bahsedebiliriz" diyordu merhum Said. Huntington'un amacı

Page 203: netkırılmason

203

ABD hegemonyasını ideolojik olarak desteklemekti. (257)11 Eylül olayları, "kazananlar" ve "kaybedenler" arasında büyüyen uçurumun artıksürdürülemez bir boyuta geldiğinin açık sinyalleri olarak algılanılabilirdi. Farklılıkları birçatışma nedeni olarak görmek uygarlık olamazdı. Yuri Dikhanov ve Micheal Ward'ın'Measuring the Distribution of Global Income' başlıklı Dünya Bankası çalışması verileritemel alınarak, Robert H. Wade tarafından hazırlanan rapora göre zenginler ve fakirlerarasındaki uçurum büyüyordu.11 Eylül ve onu takip eden gelişmeler, diyalog ve hoşgörü çabalarına çok büyük hızverdi. Diyalog ve hoşgörünün, insani bir istek, gerçekleştirilmesi zor bir hayal ve fanteziolmadığı, bunun bir zorunluluk ve sorumluluk olduğu gerçeğini gündeme getirdi.Ağzından mı kaçtı, aklından geçeni mi söyledi, yoksa “Allah mı söyletti” bilinmez, amabu hareketin, “bir haçlı seferi” olduğunu söyleyen ABD Başkanı başta olmak üzere,bütün politikacılar, din adamları diyalog ve hoşgörü olmadan olmayacağını anladılar.Müslüman temsilcilere gittiler. Camileri, cemaatleri ziyaret ettiler. Diyalog yollarıaramaya başladılar. Hepsinden önemlisi, sadece yetkili, etkili kişiler değil, sıradaninsanlar “İslam” dinine karşı büyük ilgi duydular. İslam’ı daha yakından tanıma gereğinive gerçeğini hissettiler.Çünkü dünyada birden bire, “İslam” dini, sanki bu olanlardan sorumluymuş gibi bir havaestirildi ya da estirilmeye çalışıldı. Bu noktada yine insan, arayan, soran, sorgulayaninsan, onun sağduyusu öne çıktı ve galip geldi. Sıradan insanlar kitapçılara koştular.Kuran-ı Kerim ve İslam dini üzerine yazılmış kitapları aldılar. İslam’ın barbar, öcü veolanların sorumlusuymuş gibi gösterilmesine bir tepkiydi bu. İnsanlar, söylenenlereinanmak yerine, kendileri araştırıp gerçeği bulmak istiyordu.Çünkü bu insanlar, hiç sorup sorgulamadan, asılsız, kasıtlı bir propaganda yalanındanötürü, atalarının yüzyıllarca savaştıklarını çok iyi biliyorlardı.11 Eylül olaylarının Amerika'nın Ortadoğu politikasına duyulan tepkinin bir sonucuolduğu şeklindeki yorumların, ortaya çıkan bu olağandışı terör eylemlerini açıklamadakiönemi yadsınamazdı Bununla birlikte "11 Eylül"ün kökeninde aslen ekonomik, siyasi,toplumsal eşitsizlikleri yoğunlaştırarak yaygınlaştıran neoliberal dengesiz küreselleşmeolduğu kesindi. Serbest piyasa mantığına dayalı neoliberal küreselleşmenin teknolojikdeğişim ve yeni pazarlara ulaşabilme potansiyeli sağladığı ve dolayısıyla yeni fırsatlarıberaberinde getirdiği şüphesizdi. Fakat daha sonra bu tarz küreselleşmenin aynızamanda, gerek ülkeler arasında gerek ülkelerin kendi bünyelerinde ciddi dengesizlikleryaratmıştı ve son yıllarda bu dengesizlikler daha da belirginleşmişti. Artmakta olandengesizliklerin yol açtığı eşitsizliklerden olumsuz olarak etkilenenlerin tepkilerini çeşitlişekillerde gösterdiklerini ve bu tepkilerin kimi zaman terör eylemlerine dönüştüğü gözardı edilemezdi.Kültürel farklılıklara daha duyarlı ve kültürlerarası diyaloğa daha açık bir dünyanınoluşması, dengeli bir küreselleşmenin kilit noktası sayılabilecek bir başka boyutuydu.Küreselleşmenin kültürel boyutuna daha fazla duyarlı ve farklı kültürlere karşı dahahoşgörülü olan bir yaklaşımın gerekliliği "11 Eylül" ün beraberinde getirdiği bir gelişmeolarak öne çıkmalıydı. Batı'da kimi zaman Berlusconi gibi siyasetçilerin demeçlerindekendini açıkça ele veren bir İslam düşmanlığı sergilenmekteydi. Batılı ülkelerin çoğundaİslam'a karşı ortaya çıkan tutumu düşmanlık olarak nitelendirmek haksızlık olabilirdi.Ancak ayırımcı ve olumsuz bir tutumun varlığı da kullanılan bütün retoriğe rağmenaçıkça gözlenebilmekteydi.Birleşmiş Milletler tarafından yapılan birçok araştırma bugün dünyada yaşadığımız

Page 204: netkırılmason

204

eşitsizliğin ve yoksulluğun boyutlarını açıkça ortaya koymaktaydı. BM İnsani GelişmeRaporu'na göre, 1990'ların sonunda dünya nüfusunun en zengin ülkelerde yaşayan%20'lik bölümü dünya hasılasının %86'sına, en alt dilimindeki yüzde %20'si de %1'inesahipti. Dünyada günde 2 doların altında gelirle yaşayanların sayısı 3 milyarıbulmaktaydı. Eğer en alt yoksulluk sınırını 1 dolar kabul edersek, 1990'ların ortasında,gelişmekte olan ülkelerin toplam nüfusunun %33'ünü meydana getiren 1.3 milyar insanbu sınırın altında gelir elde etmişti. Dünyadaki en zengin 200 kişinin sahip olduklarıservet ise, yeryüzündeki en yoksul 2,5 milyar insanın toplam gelirinden fazlaydı.Dünyadaki en zengin 3 kişinin (ABD'li) servetlerinin toplamı, en yoksul 48 ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılasından yüksekti. Uluslararası servetin ve gelirin eşit olmaktan çok uzakbir şekilde dağılmasının yanı sıra, bu eşitsizlik giderek daha da derinleşmekteydi.Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) hesaplamalarına göre gene 1 doları sınır alırsak,bu sınırın altında yaşayan insanların genel nüfusa oranı, 1985-1990 arasında, SahraAfrikası ülkelerinde yüzde 53.5'ten 54.5'e, Latin Amerika'da 23'ten 27.8'e çıkmıştı. 1990-1998 arasında, 80 ülke on yıl öncesinde olduğundan daha az ortalama gelir elde etmişti.(258)Samuel P. Huntington, 1997 yılında yazdığı (Foreign Affairs, Eylül-Ekim 1997)makalesinde ağzındaki baklayı çıkarıyordu: "Soğuk savaş olmadan ABD ne yapacak?":Soğuk savaşın sona ermesi ve Amerikan toplumundaki sosyal, entelektüel ve nüfuslailgili değişimler Amerikan kimliğini sorgulamamıza yolaçtı. Yeni dünya düzeniylebirlikte kendilerini güvencede hissedecekleri bir ulusal kimlik duygusundan yoksun kalanAmerikalılar, ulusal çıkarlarını belirleyemez hale geldi ve bunun bir sonucu olarakAmerikan dış politikasını etnik çıkarlar yönetmeye başladı." "ABD'nin düşmana ihtiyacıvar"dı. (259)Huntington, Foreign dergisine yazdığı makalelerle ABD'nin politikanın ne olacağını 9 yılönceden haber vermişti: "ABD yıkılmak istemiyorsa yeni bir düşman bulmak zorunda".Bu düşmanın 11 Eylül 2001'de bulunduğu düşünülebilirdi. Olaydan sonra NPQdergisinde çıkan röportajında şöyle diyordu: "Usame bin Ladin, Batı uygarlığına,özellikle de ABD'ye savaş ilan etti. Dünyadaki müslüman topluluklar Bin Ladin'inpeşinden giderse, bu 'uygarlıklar çatışması" anlamına geliyor."du.(260)

TÜRKİYE MODELİHuntington, İslam ülkelerine Türkiye modelinin pazarlanmasını öneren makalesindeşunları söylüyordu: Eğer Türkiye bir Batılı ülke olma ısrarından vazgeçer; modernleşmeve demokrasinin bir İslam ülkesinde de mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlıkverirse, bütün dünyaya ve İslam'a büyük bir model olur. Türk demokrasisi, Türkdeğerlerine dayanmalı ve İslam değerleri, Türkiye'nin kültür mirasının bir parçasıolmalıdır. Türkiye, işleyen bir demokrasiye sahip olan tek İslam ülkesi. Demokrasininmutlaka laik bir temele dayanması gerekmez. İslam ile demokrasi bağdaşabilmeli. Laiklikde Türk kültürünün bir parçası. Ama insanlar 'ya demokrasiye inanırsın ya da İslam'a'gibi bir durumla karşı karşıya bırakılmamalı. Kişinin hem İslam'a hem de demokrasiyebağlı olması mümkün olmalı." (261)Türkiye tipi Türk müslümanlığı modelimiz anlaşılması güç laiklik anlayışı ve Kemalizmrejimimiz nedeniyle İslam ülkelerinde itici bulunuyordu. ABD, Şahinlerin zoruyla işgalettiği Irak'ta kalıcı olmak için Araplar ve müslüman dünyasında üzerinde kullanılabiliryeni bir İslami demokrasi modelinin peşindeydi.Irak'a yönelik savaşı en fazla eleştirenlerden New York Üniversitesi profesörü, genç

Page 205: netkırılmason

205

Noah Feldman'a Irak'ta yeni İslam tipi demokrasinin hukuki ve toplumsal altyapısınıoluşturması için ABD Başkanı George W.Bush tarafından özel görev verilmişti. Satışayeni sunulan Noah Feldman'ın 'After Jihad - America and the Struggle for IslamicDemocracy' (Cihad'dan Sonra - Amerika'nın İslami Demokrasi için Mücadelesi) kitabı,Irak ve İslam dünyasına monte edilecek yeni model konusunda fikir veriyordu. (262)Kanada'nın Quebec eyaletinde yayımlanan Montreal Gazette'ın 12 Mayıs 2003 tarihlinüshasında Riad Saloojee imzasıyla bu konuda ' Batı ve İslam dünyasında anlayışayrışması' başlıklı bir yorum yayımlandı. Ayrıca makalede 90'ına dayanmış PrincetonÜniversitesi profesörü Bernard Lewis'ın son kitabı The Crisis of Islam-Holy War andUnholy Terror' (İslam'da Kriz-Kutsal Savaş ve Kutsal Olmayan Terör)da takdimedilmişti. İki kitap özet olarak 11 Eylülden sonra iki din ve kültür arasındaki derinbölünmeyi masaya yatırarak müslüman dünyasının neden Batı'dan nefret ettiğinisorguluyor ve çözüm önerisi getiriyordu.Lewis müslümanları toptan Batı karşıtı olmakla suçlarken, Feldman, yeni bir modelgündeme getiriyordu. Lewis ile Feldman'ın İslam modeli anlayışlarını karşılaştırarak yeniİslami demokrasi modelini inceleyen makale, Lewis'in laiklik çorbası yapılmış İslamönermesinin iflasına ( Türkiye'deki içi boşaltılmış pörsümüş Türk müslümanlığıdemokrasi modelinin sükutu) mukabil, Feldman'ın daha akılcı son dönemde yeşeren yenimodele atıfda bulunuyordu. Türkiye'deki AKP'nin bu modelin ilk kobayı olduğu sonucuburadan çıkartılabilirdi.Lewis, hangi Amerikan yönetimi olursa olsun Ortadoğu ve Arap dünyasının ABD'den veBatı'dan nefret etmeyi sürdüreceği önyargısında bulunurken, tezini tarihi delillerle vemüslüman davranış, inanç adet ve gelenek altyapısını gösteren sunumlarla süslüyordu.Lewis, müslüman dünyasında İslam'ı doğru düzgün anlatması ile ünlenmiş bir oryantalistolmasına, Irak savaşına karşı çıkarak Washington'un tepkisini çekmesine karşın yine deAmerikancı entellektüelliğini ustaca kendi vatanı lehine sadece bizlere değil karşıtlarınabile kabul ettirmiş bir uzmandı. Mesela Şahinlerin piri, Türkiye'yi tehdit edenaçıklamalarından dolayı ünlenen, Yahudi lobisinin en düzey adamı ABD Savunma BakanYardımcısı Paul Wolfowitz, Şahinler ekibindendi, ama Irak ve Ortadoğu konusundaLewis'in yolundan gidilmesini savunuyordu. Lewis'in Ortadoğulu tanımına göre buülkelere demokrasi götürmek için asker, güç, diktatör kullanılmalıydı; yani baskıelzemdi. Lewis, Türkiye'yi AB ile ABD arasında seçim yapmasını istiyor, iki kocalıolmasını sorunlu buluyordu. ( 263)En iyi örnek model bir zamanlar Türkiyeydi. Lewis'in müslüman dünyası için Türkiyemodelini önermesi Ankara'nın gururunu okşamıştı. Lewis, Kemalizmi övüyordu; laiklikanlayışımızın ihracını mümkün sanan Lewis'i Ankara'nın derinleri alkışlıyordu. Lewis'inkastettiği model Anadolu müslümanlığı modeli değil, Ankara'nın resmi ideolojisininirtica fobisi ile diken üstünde tuttuğu, 28 Şubat'la dibe vuran ölü modeldi.Noah Feldman, Lewis'dan daha iyimser ve realistti. Dünya tarihinde hiç bir zamanmüslümanlığın Batı ve Doğu sentezini benimseyerek bu kadar sıcak bir etkiletişim süreciyaşamadığına dikkat çekerek, siyah-beyaz yorumlara karşı çıkıyor, İslam'ın demokrasi ilebağdaşabileceğini ve verimli çalışabileceğini savunuyordu. Doktorasını Oxford'da 'İslami Düşünce' üzerine yapan Feldman, İslam'ın liberalleşmesi, modern İslam ve eskimodeller konusunda şaşırtıcı derinlikte bilgilere sahip bir isimdi. İslam'ın demokrasiyiiçselleştirebileceğine inanmakla kalmıyor, bölgesel olarakta uygulanabileceğinibelirtiyordu. Bush'un onu bu teorisi nedeniyle Irak'ın demokrasi yapılandırılmasındaseçmesi, çok akıllıca bir girişimdi.

Page 206: netkırılmason

206

İngiltere'de dinden gelen hukuki bölümlerin oldukça yüksek oranda olduğunu belirtenFeldman'ın tezi ' müslüman ülkelerde İslam Şeriatının uygulanabilir kısımlarını anayasave hukuk sistemlerine alıp uygulamayalım' hoşgörüsüne dayanıyordu. Bu önerinin ilkkobay uygulama yeri Kanada'ydı. İslam Şeriat mahkemeleri kurulması ile ilgili yasa birmilyon müslümanın yaşadığı ülkede 2003 sonu itibarıyla yasalaşmak üzereydi. Bu öneriOsmanlı döneminde uygulanan Kanuni Esasi diğer adıyla Mecelle'nin modern biçimiyledemokratik teamüllerin uygulanması gibi algılanabilirdi. Bunu önermesinin sebebimüslüman ülkelerdeki nüfusun taleplerini gözardı etmeyerek demokrasiyi yerinegetirmek ve sonuç olarak İslam'a karşı gibi algılanan ABD'yi temize çıkartarak Amerikandüşmanlığını azaltmaktı.Türkiye, Güney ve Güneydoğu Asya; Pakistan ve Arap dünyasının modellerini tek tekmasaya yatıran Feldman, petrol zengini, krallık veya petrolü olmayan ancak kültür veyatarihi altyapılarına göre baskıcı değişik diktatör rejimlere sahip bu ülkelerde ABD'nineskileri ortadan kaldırıp demokrasinin yerini alması için olumlu bir atmosferoluşturmasını istiyordu. Bir nevi İslam dünyasını globelleşme sürecine katıp entegreetmek için Feldman, İslam şeriatı ile demokrasinin evlendirildiği bir model öneriyordu.Bu öneriye göre Türkiye'de askeri darbelerin tarihe karışıp, ılımlı model AKP'nın devamıgerekiyordu.'İslam dünyasında yaşıyanlar artık eğitimli, daha inançlı, bilinçli ve içinde bulunduklarıdurumu çok iyi tartıp demokrasi arayışı içinde' diyen Feldman'a göre; İslamcoğrafyasında tutunmak istiyorsa ABD, askeri darbelere, krallıklara, diktatörlere tavizverip desteklememeli, halkın sesine kulak vererek ' İslami demokrasi'yi yerleştirmeliydi.Savaştırmaktan ve kin tohumu ekmekten başka bir işe yaramayan Huntington veKemalizm Türkiyesini alkışlayan Lewis modelinin ölmesi bizim derin Ankara'nındemode laikçilerini epey üzeceğe benziyordu. Eğer Bush, Feldman'ın önerilerini hayatageçirirse AKP'nin devrilmesi için askerleri kışkırtanlar moraracaktı. Irak'dan sonra tümİslam ülkelerinde de halka rağmen konumlarını koruyan antidemokratik rejim ve liderleryolcu gibi gözüküyordu. Bazılarına göre AKP iktidarı ile Türkiye'de denenmeye başlananyeni modelin tutması, Irak ve diğer müslüman ülkeler için umut veriyordu.ABD'nin yeni İslami demokrasi modeli, müslüman halk tarafından benimsenirse bugünekadar halka karşı yönetimleri destekleyen ABD imajını yenileyebilirdi. ABD, eğermüslüman ülkelerinde sempatik karşılanmak istiyorsa başka çaresi de yoktu. ABD'ninayakları yere basmaya başlamıştı. Ankara'nın laiklik bekçilerinin yeni modeli absorbeetmesi güçtü. Bu nedenle Türkiye modeli beklentisi hüsnü kuruntuydu. Tüm dünyadadini duygular güçleniyordu, dolayısıyla anayasadan, hukuka, siyasi metinlere, savaşlarakadar dinsiz bir medeniyet düşünülemezdi. Laiklik çatırdıyordu.İngiltere'de 23 Aralık 2003'de yayımlanan Financial Times gazetesinin başyazısındabatının, tarihinden dersler çıkarması gerektiği belirtiliyordu. "Savaşta ve diplomasidedinsel canlanış" başlıklı yazıda İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nın dinsel inançlarınuluslararası ilişkilerde itici güç haline geldiği yolundaki değerlendirmesi irdeleniyordu.Avrupalıların da laik sistem içinde çok da rahat olmadıklarını öne süren gazete buargümanını şu örneklerle destekliyordu:"Polonyalılar, Avusturyalılar ve diğerleri Avrupa Anayasası'nda Tanrı'ya göndermeyapılmasını istiyor. Fransızlar Müslüman kızların başörtü takmasından endişe ediyor.Amerika'da din olgusu giderek güçleniyor. Bir çok Avrupa ülkesi, Avrupa anayasasıtaslağında "tanrı" ve "Hıristiyanlık" gibi kelimelere yer verilmesi için çabalıyor.Vatikan ile Ortadoks ve Protestan kiliseleri, Kıta'nın sahip olduğu Hristiyan mirasına

Page 207: netkırılmason

207

referans yapılması için konvansiyon içinde güçlü lobi faaliyetleri yürütüyor. Fransa'nınbaşörtüsünü yasaklaması ve Almanya'nın da bu konuda çalışmalar yürütmesi Avrupadiplomasisinde Hıristiyan değerlerinin yeniden yönlendirici rol almaya başladığını ortayakoyuyor.Amerika'da din olgusunun giderek güçlendiğini belirten gazete, ABD'li yöneticilerinsöylemlerine de yer veriyordu. Amerikalı General Willam Boykin, terörle savaşıanlatırken "bunun şeytanla savaş" olduğunu söylemiş ve "Bizden nefret ediyorlar çünkübiz inançlı, Hristiyan bir toplumuz" demişti.ABD Başkanı George W. Bush da modern bir haçlı seferi başlattığını ima etmiş ve"Bizimle olanlar ve olmayanlar" diyerek dünyayı ikiye ayırmıştı. Bush'un her hareketini'Tanrı bizim yanımızda olacak' şeklinde dile getirmesi, dini söylemle harekete geçmesi,başlattığı savaşı tanrı adına yapıyor olması, üstelik hedefin Müslüman ülkeler olması birdinler savaşına mı tanık oluyoruz sorusunu akla getirmekteydi.11 Eylül saldırısına karşı Bush'un ilk tepkisi teröre karşı 'haçlı savaşı' çağrısı oldu. DahasıBush'un Evangelistlerin alkış tuttuğu İslam'ın "Kötülükler dini' ve 'sahte din" olduğunuvurgulaması Müslümanları ciddi anlamda rahatsız etti. 'Bizden değilseniz bize karşınız','Biz Tanrı tarafından seçilmiş ve tarih tarafından dünya adaleti için model olarakgörevlendirilmiş bir ulusuz' sözlerinin Bush tarafından sıklıkla söylenmesi kendilerinindünyanın tek süper gücü olduğunu ifade eden, hatırlatan söylemlerdi. ABD Başkanı Bushbaşka bir konuşmasında da şöyle demişti: 'Bizim askeri gücümüz, moral değerlerimizdünyaya hakim olacak.'Financial Times'e göre, İsrail-Filistin anlaşmazlığının temelinde kutsal topraklar içinverilen mücadele yatıyordu. Soğuk savaş sadece Sovyetler Birliği ve tampon devletleriniçözmekle kalmadı, Bosna, Çeçenistan ve Kosova örneklerinde olduğu gibi merkezindedin çatışmaları olan anlaşmazlıkları da yeniden alevlendirdi. Gazete, Hindistan ilePakistan arasındaki gerginliği, Pakistan'da Islamcıların, Hindistan'da da Hindufanatizminin (Hindutva) yükselişine bağlıyordu.Hindistan yönetiminde bulunan milliyetçi ve fanatik parti, ülkede Hindu-Müslümançatışmalarını kışkırtıyordu. 2003 yılında çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 6bin Müslüman, Hindistan'ın Gucurat eyaletinde fanatik Hindular tarafından yakılaraköldürüldü. Burma ve Sri Lanka ülkelerinde de Budist milliyetçiliğin hızlı bir şekildebüyüdüğü ve Müslümanlara yönelik saldırıların da (büyük çoğunluğu devlet destekli) soniki yılda üç misli arttığı belirtiliyordu. Financial Times yazıyı şöylece noktalıyordu:"Zaten Ladin'in istediği de buydu. Bunun ortadan kaldırılması için Batı'nın müslümanlarıcihadcıların kucağına itecek politikalardan uzak durması gerekiyor." (264)Matrix'in ısmarlama tezlerini ABD derin devletinin talimatı ile yıllardır pazarlayanFukuyama ile Huntington, 11 Eylülle öngördükleri sonucu alsalarda tüm dünyada yayılanırkçılık ve dinsel uyanış Noah Feldman'ın yazdığı tezi uygulanabilir kılmıştı. Lewis gibiyaşlı kurtlar artık emekli edilmeliydi. Medeniyetler savaşı tezi, ABD'nin sonunuyakınlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Page 208: netkırılmason

208

CHAPTER 15

MAXRİX’İN İNFAZI

ABD Başkanı Barack Obama'nın El Kaide lideri Usame Bin Ladin'in Pakistan'daki villasında 3 Mayıs’ta öldürüldüğünü açıklamasından sonra komplo teorisyenleri son hız çalıştı. Usame Bin Ladin'in ABD tarafından nasıl öldürüldüğü henüz netleşmemişken, El Arabia televizyonu Bin Ladin'in kızının ifadelerine yer verdi. Buna göre, Bin Ladin sağ olarak ele geçirilmiş ve sonra başından vurarak infaz edilmişti. ABD ordusu ise Bin Ladin'in çatışma sırasında öldüğünü duyurdu. Bin Ladin'in 12 yaşındaki kızının "Babamı canlı ele geçirdiler, sonra öldürdüler" açıklamasının ardından ABD'nin operasyon için Pakistan'dan izin almadığı hemen ortaya çıktı.

Bu arada Bin Ladin'le birlikte evde bulunanların kimlikleri ve sayılarına ilişkin farklı açıklamalar yapıldı. Pakistan güvenlik makamları iki kadın ile birlikte yaşları 2 ve 12 arasında değişen altı çocuğun gözaltına alındıklarını belirtirken, bazı kaynaklar tutuklananların sayısını 16 kişi olarak verdiler. Operasyonda Bin Ladin'in eşlerinden en genci olduğu bildirilen 29 yaşındaki Emel Ahmed Abdül Fetih'in de öldürüldüğü ileri sürülmesine rağmen, bu bilgi doğrulanmadı. Bir başka iddia da Bin Ladin'le birlikte ölü ele geçirilen bir kadın olduğu ancak eşi ya da akrabası olmayan bu kadının, Bin Ladin'e kendisini siper ettiği şeklindeydi. Kamuoyunun kafası karıştı. Bin Ladin'in ailesinin başkent İslamabad yakınlarındaki Rawalpindi kentine götürüldüklerini ve tedavi altına alındıklarını belirten bir başka yetkili, evde çocuklar ve Ladin'in eşinin yanı sıra ailenin özel doktoru olduğu beklirtilen bir de Yemenli kadının bulunduğunu kaydettiler. İleri sürülen bir başka iddia da, ABD güçlerinin helikopterlerde yer olmadığı gerekçesiyle, ev sakinlerini gözaltına almadığı yönündeydi. ABD özel timlerinin evden sadece Bin Ladin ile oğlunun cansız bedenlerini helikoptere aldıkları da ifade edildi. Kimi Pakistanlı kaynaklar, Bin Ladin'le birlikte öldürülen oğlunun, yaralı halde bir başka helikoptere konduğunu belirtilen, yine Pakistanlı diğer görgü tanıkları ise Ladin'in oğlunun operasyonda öldürüldüğünü ve cansız bedeninin helikoptere konduğunu söylediler. Üst düzey bir Amerikalı yetkili, dünyanın en çok aranan adamının, tünel ya da sığınağı olmayan bir evde yaşamayı seçmesini şaşırtıcı buldu. Bin Ladin'in yaşadığı evin sahipleri olan Arşad ve Tarık Han adlı kardeşlerin de bölgenin seçkin ailelerine mensup oldukları belirtildi. Yetkililerin kendilerine ve işlerine dair ayrıntılı bilgi sahibi olmadıkları kardeşlerin, bölgedeki yoksullara içecek su ve yiyecek yardımında bulundukları, tüm ramazan boyunca da evlerinde iftar daveti verdikleri kaydedildi.

İngiltere'de 3 Mayıs 2011 sabahı yayımlanan gazetelerin manşetinde tek haber vardı; El Kaide lideri Usame bin Ladin'in öldürülmesi. İşte gazetelerin manşetleri:

Daily Telegraph: Karısının arkasında sinerek öldü.

Independent: Bir adamın savaşı.

Times: Adalet yerini buldu.

Guardian: ABD aradığı adamı buldu. Ama nasıl oldu da bin Ladin bu kadar uzun süre saklanabildi?

Page 209: netkırılmason

209

Financial Times: ABD bin Ladin'in ölümüyle coştu.

Gazetelerin haber ve yorumlar da, operasyonun ayrıntıları kadar olası sonuçları üzerine odaklanıyordu. Guardian, Obama yönetiminin Pakistan'dan, bin Ladin'in nasıl oluyor da askerlerle dolu bir bölgede bu kadar uzun süreyle saklanabildiğine ilişkin bir açıklama beklediğini yazdı. Gazete, Obama'nın ulusal güvenlik danışmanı John Brennan'ın ''bin Ladin'in saklandığı koşullara bakıldığında Pakistan içinden destek almadığını düşünmemek tahayyül edilemez'' sözlerine de yer veriyor haberinde. El Kuds el Arabi gazetesinin genel yayın yönetmeni Abdülbari Atwan da bin Ladin'le mülakat yapmış olan gazetecilerdendi. Atwan, Guardian'da yayımlanan yazısında ''dileği gerçekleşti'' diye yazdı bin Ladin için.1996'da görüştüğü bin Ladin'in en büyük arzusunun bir şehit olarak ölüp cennete gitmek olduğu sözlerini aktaran Atwan, ''İlk dileği gerçekleşmiş görünüyor, ikinci dileği konusunda ise karar Tanrı'nın'' dedi. Bin Ladin'in korumasına olası bir baskında sağ ele geçmesini önlemek için kendisini öldürmesi talimatı verdiğini anımsatan Atwan, pazar gecesi düzenlenen operasyonda korumasının bu talimatı yerine getirdiği söylentilerinin de bulunduğunu aktardı.''Asıl olarak El Kaide bundan sonra ne yapacak'' sorununun yanıtını arayan Atwan, şu noktaların altını çizdi:''El Kaide yapılanması öyle bir evrim geçirdi ki, bin Ladin'in ölümü örgütü derinden etkilemeyebilir. Bin Ladin ve yardımcısı Ayman el Zevahiri'nin başında olduğu piramidin yerini örgütle bağlantılı, başlarında birer emirin bulunduğu gruplardan oluşan bir ağ yapılanması aldı.''''Görev ve yetkiler de büyük ölçüde aşağı kademelere doğru yayılmış durumda. Böylece herhangi bir liderin yakalanması ya da öldürülmesi durumunda gruba yönelik darbenin asgaride tutulması hedefleniyordu. İşin ilginç yanı, bu yapılanmanın faydaları Amerikan ordusu tarafından Afgan ve Arap mücahidlere Sovyet işgali sırasında öğretilmişti.''Örgütün liderliğini üstlenmesi beklenen Zevahiri'nin bin Ladin'den daha militan olduğunu kaydeden Atwan, hayatlarının büyük bölümünü firarda ve cihad savaşçısı olarak geçiren aralarında Bin Ladin'in oğlu Saad'ın da bulunduğu, bazıları Batı'da yetişmiş yeni bir lider kadronun bulunduğunu belirterek, ''Bin Ladin sonrası El Kaide'nin daha radikal ve 'simgeleşen şehidin' bayrağı altında daha bütünleşmiş bir yapı olma tehlikesi var'' uyarısıyla sonlandırıyor Guardian'daki yazısını.Times yazarı Ben Macintyre da, ''dünyayı yeniden değiştiren gün'' başlıklı analizinde, ''önce 11 Eylül saldırılarında binlerce kişiyi öldürerek, şimdi de ölümüyle hayatlarımızı değiştirdi bin Ladin'' dedi. 12 Eylül 2001'de Amerika Birleşik Devletleri'nin yaralı, öfkeli bir ülke olarak uyandığını anımsatan Times yazarı, ''sonunda da Afganistan ve Irak işgalleriyle, Amerika'nın güç gösterisi algılamalarının dünyada Amerikan karşıtlığı dalgasını tetiklediğini, bunun İslam dünyasında şiddet içerecek bir nitelik kazandığını'' anımsattı.Macintyre, Amerika Birleşik Devletleri'nin bin Ladin'i yakalama ya da öldürme hedefini saplantı haline dönüştürdüğünü kaydederken, ''Şimdi aniden ortadan kaldırılmış olması kartların yeniden karılmasına neden oldu. Dünya bin Ladin'siz daha güvenli olacaktır ama kesinlikle daha basit olmayacaktır'' diyordu.Arap isyanlarına ilişkin kapsamlı bir analiz de Financial Times'ta dikkat çekti. Financial Times muhabiri Roula Khalaf haberinde ''10 yıl önce bin Ladin Arap dünyasında bir kahraman olarak görülüyordu'' diye yazdı. Habere göre, El Kaide liderinin diktatörlere ve diktatörlerin hamisi Amerika'ya karşı şiddete dayalı mücadelesi özgürlüğe ulaşmak için tek yol olarak görülüyordu.Ancak Arap dünyasını sarsan ve rejimlerin barışçı yollarla devrilebileceğini ortaya koyan

Page 210: netkırılmason

210

eylemler boyunca ortada görünmedi bin Ladin ve yardımcıları.

''Bu isyanlarda genç Araplar kendi seslerini bulup, kendi kendilerinin kahramanları haline gelerek, kendi geleceklerini, jihad'dan tamamen farklı bir yolla daha barışçı, çoğulcu bir şekilde şekillendirme arayışına girmişlerdi. Küresel sorunlara değil, kendi ülkelerindeki meselelere sahip odaklanıyorlardı'' diyor Khalaf.Haberde görüşlerine yer verilen, bölge uzmanı Emile Hokayem, ''Bin Ladin'i kahraman yapan öfkeydi. Ama insanlar başka yerde umutlarını görünce Arap toplumunda bir anda anlamsız bir varlık haline dönüştü'' diyordu.Financial Times muhabiri, Arap dünyasında bin Ladin'in yasını tutanların bulunduğu, intikam saldırısı riskinin de ihmal edilemez olduğu, Arap toplumundaki isyanların ve çatışmaların uzamasının El Kaide militanlarına kısa vadede kazanım sağlayabileceği ihtimallerine işaret ederken, ''Ama El Kaide ilham verici bir kavram olarak Arap isyanlarıyla yenilgiye uğratılmış, Obama yönetiminin Müslüman dünyayla uzlaşma arayışıyla da zayıflamıştır'' görüşünü dile getirdi

The Guardian gazetesi komplo teorilerine ertesi gün yeniden derli toplu yer verdi:ABD’nin önde gelen komplo teorisyeni Alex Jones: "Bin Ladin’in cesedi yıllarca dondurulmuş olarak saklandı. Amaç onu bir propaganda aracı olarak kullanabilmekti." Jones, 2002 yılında bir Beyaz Saray yetkilisinin kendisine, “bin Ladin’in cesedinin gelecekte kullanılmak amacıyla dondurulduğunu” söylediğini iddia etti.İran Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu üyesi Cevad Cihangirzadeh: “Batı dünyası bin Ladin’in son yıllarda düzenlediği operasyonlardan çok memnundu. Ama şimdi, Batı, bin Ladin’in sahip olduğu bilgileri sızdırmaması için onu öldürdü. Bin Ladin’in sahip olduğu bilgi altından daha değerliydi.Pakistan’ın Ausaf gazetesi: Pakistanlı bir askeri yetkili, “ABD’nin Pakistan’ı işgal etmek için bahane bulmak adına bin Ladin’i Pakistan topraklarında öldürdüğünü” iddia etti. Yetkili, “ABD, Afganistan’daki savaşı Pakistan’a yaymak istiyor. Ordusunun Pakistan’ı işgal edebilmesine imkan yaratmak için Pakistan’ı suçlamaya çalışıyor” dedi.Suudi Arabistan’ın El Vatan gazetesi: Gazeteye konuşan, ancak adı açıklanmayan bir kişi, “El Kaide’nin iki numaralı ismi Ayman El Zevahiri’nin, ABD’ye bin Ladin’i ele geçirmesi için izin verdiğini belirtti. Kaynağa göre, Zevahiri bu şekilde El Kaide’nin Mısır’ın kontrolüne geçmesini amaçlıyor. Aynı kişi, “Bu amacı gerçekleştirmek için en iyi fırsatın 2004’te, bin Ladin hastalandığı zaman ele geçirildiğini” iddia etti. Bu tarihte, Zevahiri ve lider kadrosu, hasta olan bin Ladin’i öldürüldüğü Abbottabad’a yerleşmeye ikna etti.ABD’li televizyon ve radyo programcısı Glenn Beck: “Bin Ladin, El Kaide’nin nükleer bombasının nerede tutulduğunu biliyordu. Bu bilgiyi sızdırmaması için öldürüldü. ABD Başkanı Barack Obama, nükleer bombanın yerinin kamuoyundan saklanmasını istiyor.” Bleck, aynı zamanda “bin Ladin’in hayatta olabileceğini ve El Kaide’nin nükleer cephaneliğinin yerini öğrenmek isteyen ABD tarafından sorgulanıyor olabileceğini” öne sürdü.Fox News sunucusu Andrew Napolitano: ABD Başkanı Barack Obama, 2012 başkanlık seçimlerinde desteğini artırmak için bin Ladin’in öldürüldüğü konusunda yalan söyledi.Live Science: Obama, 2012 başkanlık seçimlerindeki rakibi milyarder iş adamı Donald Trump’ın, doğum belgesi hakkında başlattığı tartışmaları ortadan kaldırmak için bin Ladin’in ölümünü kullandı. İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, uuzn zamandır pek çok politikacının dile getirdiği iddiayı seslendirdi ve terör örgütü El Kaide'nin ele başı Usame Bin Ladin'in öldürülmeden uzun

Page 211: netkırılmason

211

bir süre önce Amerikan güçlerinin elinde ve kontrolünde olduğunu söyledi. İran'ın resmi haber ajansı IRNA'nın haberine göre, Ahmedinejad, Tahran'da yapılan ''Terörizm'' konulu uluslararası konferansa katılan yabancı misafirleri kabulünde yaptığı konuşmada, Bin Ladin'in öldürülmesi konusuna değindi. Bin Ladin'in terörizmle mücadele için değil, ABD iç siyasetinde halkın dikkatini çekebilmek ve oy avcılığı için öldürüldüğünü ifade eden Ahmedinejad, ''Elimizdeki kesin bilgilere göre, Bin Ladin öldürülmeden uzun bir süre önce Amerikan güçlerinin elinde ve kontrolündeydi'' dedi. Ahmedinejad, ABD eski Başkanı'nın, ülke ekonomisini kurtarmak ve oy için Ortadoğu'ya saldırdığını ve bir milyon kişiyi öldürdüğünü, onun halefinin de aynı yöntemle iş başına geldiğini söyledi. Dünyadaki sultacı ve sömürgeci güçlerin yıkılış sürecine girdiğini belirten Ahmedinejad, ''Dünyadaki adil olmayan düzen, mühürlerin (başkanların) değişmesiyle ortadan kalkmayacak'' diye konuştu.Ahmedinejad, ''ABD ve siyonist rejim (İsrail) gidicidir. Kendimizi adaletle dolu bir dünya için hazırlamalıyız'' dedi. İran Cumhurbaşkanı, Bin Ladin'in İran'da olduğuna yönelik söylentilerle ilgili olarak da Amerikan ABC televizyonuna verdiği demeçte, ''Bin Ladin, Washington'da yaşıyor. Zira onun eski ABD Başkanı George W. Bush ile iyi ilişkileri vardı. Onlar petrol alanında işbirliği yapıyorlardı. Ama Bin Ladin'in İran ile hiçbir zaman işi olmadı'' ifadelerini kullanmıştı.

En çok konuşulan 20 komplo teorisi şunlardı:

1.Usame Bin Ladin’in ani bir baskınla öldürülmesi, Obama’nın doğum sertifikası üzerindeki dikkatleri dağıtmak, zayıf ekonomiyi ve Başkan’ın düşen oyunu arttırma amacındadır.

2. Usame’yi ölü gösteren fotoğraf sahte, Amerika / Pakistan hükümetlerinin ortak ürünü.

3.Bedeni, kanıtları ortadan kaldırmak için denize gömüldü.

4. Ölmediği için denizde cenaze töreni de yapılmadı.

5. Duyuru Donald Trump’ı utandırmak için onun programına (Celebrity Apprentice) denk geldi.

6. Saldırı açıklamadan bir hafta önce gerçekleşti.

7. Bin Ladin 2001’den beri ölü.

8. 2001’den beri Bin Ladin’in cesedi dondurulmuş halde.

9. Ladin’in Pakistan’ın Abbottabad şehrinde saklandığını söylemek Pakistan’ı işgal etmek için bahane.

10. Pakistan hükümeti bütün bu süre boyunca Bin Ladin’i gözaltında tutuyordu.

11. Saldırıyı Pakistan yaptı, kârı Amerika kaptı.

12. Saldırı İslami radikallerin misilleme yapması ve dünyayı İran ile 3.Dünya Savaşına sürükleme anlamına geliyor.

13. Öldürülen Bin Ladin’in dublörüydü.

Page 212: netkırılmason

212

14. Açıklanan 1 Mayıs günü aynı zamanda Hitler’in de ölüm yıldönümüydü.

15. Hükümet Ladin’in cesedini, Massachusetts Hastanesinde ölen kız kardeşinin DNA’sıyla teşhis ettiğini açıkladı. Fakat hastane öyle birinin varlığını kabul reddediyor.

16. Benazir Butto öldürülmeden kısa bir süre önce Bin Ladin’in çoktan ölmüş olduğunu söylemişti.

17. Eğer Ladin hâlâ hayattaysa, CIA ile işbirliği içerisinde Amerika’ya terörist saldırı planlıyordur.

18. Usame Bin Ladin diye biri hiç olmamıştı.

19. Başkan Obama ve Usame Bin Ladin aynı kişi.

20. Ölümü açıkça bir fotoshop işi.

Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi,7 Mayıs’ta yayımlanan başyazıda, garipliklere dikkat, şöyle çekti: Kaide örgütü, Bin Ladin’in öldüğünü doğruladığı, Batılı hedeflere saldırılar yaparak intikam tehdidinde bulunduğu bir bildiri yayımlayarak birçok tartışmaya nokta koydu. Bildirinin önemi, Amerikan resmi açıklamasının doğruluğuna dair şüphe oluşturan, uydurulmuş olacağını tahmin eden ve Kaide liderinin hâlâ hayatta olabileceğini ima eden birçok komplo teorisini boşa çıkaracak olmasıyla sınırlı.

ABD yönetimi, Saddam Hüseyin’in iki oğlunu veya Irak’taki Kaide lideri Ebu Musap Zerkavi’yi öldürmesi sırasında yaptığı gibi, Bin Ladin’in öldürülmesinden sonra cesedini gösteren fotoğrafını veya videosunu yayımlamaya karşı çıkarak, bu komplo teorilerini güçlendirmişti. Bu teorilerin dozunu arttıran ve doğruluk payı veren gelişmeyse, Obama yönetiminin Ladin’in cesedini suikasttan birkaç saat sonra denize atmasıydı. Gerekçesi de cesedi hiçbir İslam ülkesinin ve bilhassa Ladin’in doğum yeri olan Suudi Arabistan’ın kabul etmediği şeklindeydi.

Bu son gerekçe kabul edilecek gibi değil, zira ortada 60’tan fazla İslam ülkesi var ve tüm bu ülkelerle sekiz saat zarfında bağlantı kurulması mantıksız. Bu durum, yönetimin kendi vatandaşlarından ve İslam dünyasından gizlediği bir şeylerin olduğunu doğruluyor. Amerikan açıklamaları da çelişkili. Başta Bin Ladin’in saldıran güçlere karşı koyduğu ve eşini canlı kalkan olarak kullandığı, sonra da silahsız olduğu ve Yemenli eşinin Ladin’i savunarak ayağından vurulduğu söylendi. Aynı şey ikamet ettiği ev için de söylendi. Önce 8 milyon dolar değerinde lüks bir saray olduğu söylendi, sonra anladık ki ev oldukça mütevazı, bedeliyse 160 bin doları geçmez. Bu tür çelişkili rivayetler, ABD yönetiminin İslam aklını küçümsediğini, özellikle Arap ve Müslümanları kasıtlı olarak aşağıladığını, İslam dünyasının çeşitli ülkelerinde yokluğunu eleştirdiği şeffaflık ilkesinden uzaklığını teyit ediyor. Aynı şey, özgürlüklere ve insan haklarına saygısı için de söylenebilir. Zira Amerikan güçleri, gecenin bir karanlığında evini bastığında Bin Ladin silahsızsa, neden onu küçük çocukları önünde soğukkanlılıkla öldürdüler? Bunun insanlıkla ve insan haklarına saygıyla hiçbir alakası yok. Ayrıca Obama’nın Kaide liderinin öldürülmesine işaret ederek, adaletin yerini bulduğunu söylemesi garip. Çünkü adalet, sanığın

Page 213: netkırılmason

213

suçu ne olursa olsun, bağımsız ve adil yargının önünde kendisini savunma hakkına sahip olduğu adil bir yargılanmayla gerçekleşir. Bin Ladin içinse böyle bir durum yaşanmadı.

LADİN ÖNCEDEN ÖLDÜ, DONDURULDU İDDİASIOktan Keleş adında bir Türk araştırmacı ve yazar belgeleriyle Ladin’nin aslında çok önceden hastalıktan dolayı öldüğünü ve cesedi’nin dondurulduğunu resimler ile halka duyurdu. Bunu yeni çıkacak romanında yazdığını söyledi. Bu gerçekten cesaret isteyen bir şeydi. Her hangi birisi bu fotoları ve belgeleri büyük paralar karşılığında başka birilerinede satabilirdi. Nitekim alıcısıda azımsanmayacak kadar çok olurdu. Ancak bunları bir kenara iten Okan Keleş, gerçekleri bütün çıplaklığı ile ortaya serdi. Keleş, tiyatroyu şöyle yazdı:

ABD Başkanı Obama ve kurmayları, Ladin’in öldürülme operasyonunu izlerlerken; biraz endişe biraz da gururlu bir havaları vardı. Ve nihayet operasyonun başarıyla bittiğini tüm dünya medyasına ilan ederek, Ladin’in öldürüldüğünü ifşa ediyorlardı. Bu muhteşem tiyatroyu, tüm dünya şüpheyle izledi. Bronz çocuk Obama, kameralar karşısında Ladin’in öldürüldüğünü dünyaya ilan ettikten kısa süre sonra operasyonla ilgili tiyatro oyununu, komedi havasına sokacak peş peşe açıklamalar geldi:

1- Ladin, eşini canlı kalkan yaptı, karısının arkasına sığındı.

2- Kısa süreli bir çatışma yaşandı.

3- Öyle bir çatışmaydı ki operasyonda Amerika’nın bir helikopteri düştü.

4-Ladin, direndiği için çatışmada vurularak öldürüldü.

5- Cesedi Amerikan uçak gemisine getirilerek, İslami usullere uygun şekilde törenle denize atıldı.

6- Bu operasyon, sözde Pakistan Harp Akademileri Karargâhının yanında olmuştu.

Yine operasyonla ilgili Amerikan kaynaklı açıklamalarda şu ayrıntılarda verildi: Güya, Ladin’in Pakistan’da kaldığı evin aynısı, Amerika’da bir yere tatbikat yapılması amacıyla inşa edilmişti. Bu inşa edilen mekânda defalarca operasyon tatbik edilmişti. Obama, Ladin’in öldüğünü kendi kamuoyu ve dünya kamuoyuna duyurduktan sonra, Amerikan halkı çılgınlarca sokaklara koşarak bu olayı kutlamışlardı. Ne tiyatro ne tiyatro… Daha sonra yine Amerikan kamuoyuna ilk verilen demeçler, düzeltilmeye başlanmıştı. Güya Ladin, karısının arkasına saklanmamış, çatışmamış, silahsızmış. Yine güya, Amerikalı askerlerce infaz edilmişmiş ve cebinden 500 euro çıkmış. Bir de, bir telefon ve telefon numaraları çıkmış. Operasyondan şüphelenen dünya kamuoyu, operasyonun kanıtı olarak, Obama’dan ceset görüntülerini istemiştir. Bunun üzerine Obama görüntülerin çok berbat olduğunu, dünya kamuoyunun ve belli bir kesimin tahrike kapılmasını istemediklerini, bu yüzden yayınlamayacaklarını beyan etmiştir. Çok komik değil mi? Sayın Obama, fotoğrafların dünyanın psikolojisini bozacağından bahsediyor. Irak’ta yapmış oldukları rezaletleri unutmuş olmalı: Irak’ta Amerikalı conilerin ve kadın askerlerin; Müslüman esirleri çırılçıplak soyup, boyunlarına zincir takıp, ayrıntılı pozlar verdiklerini. Ebu Garip, Guantamano

Page 214: netkırılmason

214

ve daha başka yerlerde yüzlerce örnek verilebilir yaptıkları işkencelerle ilgili. Onlar dünya halkının psikolojisini bozmuyor mu bay Obama?

Ladin operasyonu ile ilgili bu komediye emininki daha da devam edilecektir. Hem de şu başlıklarla: Bir sır daha meydana çıktı… Tesadüfler gizli bir şeyi daha meydana çıkardı… Yeni bir ayrıntı daha meydana çıktı vs vs. Dedik ya komedi diye. Dünya kamuoyunu meşgul etmeye programlı bir tiyatro bu. Operasyondan sonra Amerikalı bir yetkili ne demişti: Böyle bir operasyonu ancak Amerikalılar yapar, diye. Sözde seçkin timleri ile gurur duyuyorlarmış… Amerikalı yetkilinin sözünü düzeltmek yine bize düştü. Dünyada böyle tiyatroyu ancak Amerikalılar yapar. Seçkin birliklere gelince, verilen bilgiler gerçekten anlatıldığı gibiyse, silahsız kadın ve çocukların bulunduğu yerde korumasız bir adamı, hiçbir direnişle karşılaşmadan öldürmek…Bu müthiş bir operasyonsa, bunu bizim mahallenin Bekçi Murtaza Amcası bile yapar… Dedik ya bu bir komedi diye.

Şimdi biz bu tiyatroyu gerçeğine uygun olarak – birazcık- değiştirelim. Tamamını düzeltirsek maalesef bu tiyatro komedi olmaktan çıkacak. Dram olacak. Ama ne yapalım; Pişekar ve rahmetli İsmail Dümbüllü’nün orta oyununu aratacak bu tiyatroyu gerçeğine uygun düzeltmek elzemdir. Çünkü söz konusu Türkiye ve İslam dünyasıdır.

Sahne 1:

Obama ve kurmayları operasyonu canlı izlerlerken, yanlarındaki bilgisayarın üstünde bir resim duruyor buzlanmış bir şekilde. Obama ve kurmaylarının endişeli ve korku dolu mimikleriyle operasyonu izledikleri dünyaya sunuluyordu. Bu sahneyi daha sonra şöyle betimlemişlerdi: Operasyon sırasında hop oturup hop kalkıyorlardı… Oysa endişelenmelerinin ve korku dolu mimik ifadelerinin sebebi; bilgisayarın üzerinde duran buzlandırılmış o resmin ta kendisiydi.

Şimdi asıl film başlıyor: Motor…

İyi seyirler…

6 Şubat 2009. Yer Afganistan. Kandahar’ın güneyinde, geçit vermez dağların yakınında küçük bir Afgan köyü. Gizli sığınakta, hastalığı ilerlemiş, daha önce bir Amerikan operasyonundan aldığı kısmi yaralar ve fiziki koşulların zorluğundan dolayı yatan ağır bir hasta adam var.

Sadece üç kişinin bildiği, sıkı korunan ‘bu adam’ hayatını kaybediyor. Üç saatlik bir yerden getirilen doktorun teşhisi; zehirlenmeye bağlı diğer hastalıkların nüksetmesi. Hastanın ölümünü bu sebeplere bağlıyordu doktor.

Bu ölü, sıradan bir ölü değildi. Ölen bu adam, 11 Eylül olaylarının müsebbibi olarak gösterilen Usama Bin Ladin’di. Amerikan’ın sahneye çıkardığı ve onun üzerinden milyonlarca Müslüman’ın vampir gibi kanını emdiği daha sonra da kontrolünden çıkan; zaman zaman izini bulup, zaman zaman kaybettiği Usama Bin Ladin’di bu. Ladin’in en güvendiği üç adamı, bu ölümü beklemelerine rağmen şok içindeydiler. Ölmesi halinde, Ladin’in vasiyeti; naaşının doğduğu topraklara götürülmesiydi. Düşmanlarının eli değmeyeceği şekilde Arabistan’a

Page 215: netkırılmason

215

götürülüp defnedilecekti El –Kaide tarafından. Gelişmeler doğrultusunda aylar, belki de yıllar sonra vaziyete göre bu gerçekler ve mezar yeri dünyaya duyurulacaktı. Plan böyleydi…

Mesele naaşı Arabistan’a götürmekti. Gizlice planlar yapıldı. Bu zorlu bir işti. Çünkü bütün bölge, CIA, MOSSAD ve diğer gizli istihbarat elemanlarınca kontrol altındaydı. Üstelik tüm bu birimlerle çalışan yerel muhbirler de işin cabası.

Şubat ayında Afganistan’ın Kandahar bölgesinin soğuk hava koşulları ve zorlu coğrafi konumu malumdu. Bu iş için üç kişi görevlendirilmişti. Naaşın Arabistan’a götürülürken, takip edileceği güzergah çok zorluydu. Önce İran üzerinden götürülmesi düşünüldü. İran gizli istihbaratı ile temasa geçildi. Durum çok gizli bir şekilde Ahmedi Nejat’a iletildi.

Ahmedi Nejat’ın önünde iki seçenek vardı: Cenazeye sahip çıkıp, İran topraklarına getirip, bir müddet gizleyip vasiyetin yerine getirilmesini sağlamak. Böylelikle tarihi bir fırsat eline geçmiş olacaktı. Neydi o fırsat? Şia olan İran, selefi ve Sünni cenahta sayılan El–Kaide liderinin cenazesine sahip çıkmakla Amerika’nın ve Siyonistlerin İslam dünyasında arzu ettikleri ve bu arzularını yerine getirmek için envai çeşit plan uyguladıkları Şii-Sünni savaşının, yani mezhep savaşlarının önüne geçecekti.

Bu da İran’ı İslam dünyası nezdinde çok farklı bir konuma oturtacaktı. Ancak bu çok riskli bir durumdu. En ufak istihbarı zaaf ve bilgi sızması durumunda Amerika, İsrail ve müttefikleri İran’ı, dünyayı kana bulayan terör örgütü El –Kaide’nin arkasında olmakla suçlayacaktılar. Böylece ellerine, İran’a müdahale için somut bir delil verilmiş olacaktı.

İkinci seçenekse, İran bu bilgiyi hiç duymamış gibi yapacaktı. Öylede yaptı. Hiç duymamış oldu. El –Kaide’nin, sır muhafızları, cenazeyi taşıyan kişiler, naaşı kuzey Irak’tan, gizlice o güzergah üzerinden Irak’taki elemanlarının desteğini de alarak Arabistan’a götürme seçeneğini böylelikler devreye sokacaklardı. Çünkü başka çareleri de yoktu. Afganistan’dan hava yoluyla götüremezlerdi. Hava alanları ya tahrip edilmiş ya da abluka altına alınmıştı.

Karadan Kuzey Irak’a girildi. Zorlu bir yolculuktu ve hava koşulları çok sertti. Bu arada naaşın bozulmaması içinde zamanla yarışılıyordu. Plan basit gibi görünüyordu. Kuzey Irak’ın sınırlarından hemen çıkılıp, Irak’ın içlerine naaş götürülüp bir şekilde, hava yoluyla hatırlı bir ailenin desteğiyle Arabistan’a götürülecekti.

Şifreli bir mesajla Irak’taki El-Kaide üyesi olan bir kişi durumdan haberdar edilmiş ve planı uygulama safhasına geçmişti .İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Barzani’ye bağlı peşmergeler, sık sık El-Kaide’ye ve bölgedeki muhalif gruplara operasyonlar yapıyordu. Bu operasyonları da CIA destekli yapıyordu. Bu operasyonların birinde peşmergeler, şifreli mesaj bulunan El-Kaide üyesini öldürmüşlerdi.

O bölgede ele geçen bütün mesajlar veya istihbarı bilgiler; peşmergeler marifetiyle Amerikan işbirlikçisi, Irak’taki milyonlarca Müslüman’ın tecavüze uğramasına ve kanının akmasının ortağı Barzani’ye direkt iletiliyordu. Barzani’de bu bilgileri; CIA, Mossad ve diğer batılı istihbarat örgütleriyle paylaşıyordu.

Page 216: netkırılmason

216

Şifreli mesajın basit bir kriptosu vardı. Barzani bundan haberdar olunca, sevincinden ne yapacağını bilemiyordu. Öğrendiği bu olayı önce kimseyle paylaşmadı. Topraklarında bulunan Ladin’in cenazesini ne yapıp ne edip ele geçirmeliydi. Böylelikle, Ladin’in cesedini efendisi Amerika’ya bir hediye olarak sunacak, efendisinin gözünde sağlam bir yer edinecekti.

Cenazeyi ele geçirmek için Peşmergeye bağlı bazı güvendiği birimlere, bölgede operasyon yaptırdı. Fakat başarılı olamamıştı. Cenazenin yeri bilinmiyordu. Mesajın sahibi de ölü ele geçtiğinden dolayı, cesedin yerinin tespiti mümkün görünmüyordu. Fakat bildiği bir şey vardı:Cenaze Kuzey Irak topraklarındaydı ve geçiş güzergahındaydı.

Barzani, peşmerge birliklerini topyekun alarma da geçirmiyordu. Çünkü bölgede bu şüphe çeker ve planı farklı şekilde fiyaskoyla sonuçlanabilirdi. Kuzey Irak topraklarına kısmen hakim olan başka bir terör örgütü olan PKK’nın kendisine bağlı muhbiri ve sadık adamıyla irtibata bizzat kendi geçerek bu konuda yardım istedi. Bu arada Irak’ta, çok yönlü çalışan muhbir-ajan bir El-Kaide üyesiyle temasa geçip bu cenazenin kendisine teslimi için Amerikan hükümetinin Ladin’in yerini ispiyon edecek kişiye vaat ettiği 25 milyon doların 4 katını teklif ederek, 100 milyon dolar karşılığında cenazenin kendisine teslimini istedi. El-Kaide’nin adamı bu teklife yanaşmadı.

Bu arada zaman daralıyor, cenazeyi taşıyan sır muhafızları gece hareket ediyordu. Barzani bu durumu, efendisi Amerika’ya rapor etmemişti. Çünkü bu işi kendisi başarıp, efendisine sürpriz yapacaktı. Tabi başarılı olmazsa Amerika’ya bu işi de rapor etmekten çekinmeyecekti. Bu bile efendisine büyük bir hizmetti.

Barzaniye bağlı PKK’nın önde gelen adamından beklediği haber gelmişti. Cenazeyi taşıyanların yeri PKK bölgesinde tespit edilmiş ve Barzani’ye rapor edilmişti. Barzani bunun üzerine seçilmiş peşmerge ve yine seçilmiş PKK timleriyle uzun süreli bir çatışma ve operasyondan sonra cenazeyi ele geçirmişlerdi. Uzun süreli dedik; Üç kişilik El-Kaide sır muhafızları cenazeyi tuzaklamışlar ele geçmesi durumunda cenazeyi ve kendilerini havaya uçuracaklardı. Bu da cenazenin tanınmaz hale geleceği anlamını taşıyordu, bu işlerine gelmezdi. Bu yüzden üç kişilik El-Kaide sır muhafızı; sözde seçkin peşmerge ve PKK timlerine, hem ağır zayiatlar verdirmiş hem de kök söktürmüştü. Ancak bir şekilde cenaze Barzani’nin eline geçmiş bulunuyordu. Ceset, gizlice Barzani’nin Erbil’deki karargahına getirildi.

Cenazeyi ele geçiren peşmerge ve PKK timleri bu naaşın Ladin’e ait olduğunu bilmiyorlardı. Nihayet cenaze bir sandığın içinde Barzani’nin Erbil’deki karargâhındaydı. Barzani tarifsiz bir sevinç içindeydi. Cenazeyi altın bir tepsi içersinde efendisine, değerli bir hazine gibi sunacaktı. O gece Erbil’de kilitli odanın önünde nöbet tutan 7 peşmerge, bilgi sızdırma riskine karşılık, cenaze CIA elemanlarına teslim edildikten hemen sonra Barzani tarafından infaz ettirilmişti. Bu işi bilen diğer operasyona katılan PKK muhbiri de CIA tarafından örgüt içersinde PKK’nın elemanlarınca bir bahaneyle infaz edilmişti. Böylelikle bu işi bilen CIA ve sadece Barzani’ydi. Barzani bir kez daha efendisine sadakatini göstermişti.

Şimdi filme bir ara veriyoruz.

Ara bitti…

Page 217: netkırılmason

217

Cenaze gizlice Amerika’nın bölgedeki uçak gemisine götürülmüştü. Geminin özel bir bölümünde derin bir dondurucunun içinde (bir nevi morgunda) bozulmadan muhafaza ediliyordu. Ta ki Obama’nın ve Amerika’nın Ortadoğu’daki isyanlarıyla başlattığı planına kadar. Obama öyle bir plan yapmalıydı ki; Amerikan kamuoyunda düşen prestijini hem yukarı çıkarmalıydı hem de Amerika’nın büyük Ortadoğu projesindeki hamlesini iyi yapmalıydı.

Öyle bir hamle ki, her zaman ki gibi bir taşla en az on kuş vurmalıydılar. Buzdolabından çıkardıkları cenaze ile Afganistan’ı işgal sebebi ortadan kalkacaktı. Böylece kahraman Afgan halkına yenildiklerini dünyaya belli etmeyeceklerdi. Siyaseten zaten ölmüş olan Ladin’i fiziki olarak da öldürüldüğü ilan edilecekti.Böylelikle Ortadoğu ayaklanmalarına yeni bir vizyon, senaryo yazılacak bir simge ortadan kalkacaktı.

Fakat yetmezdi Türkiye’yle tarihi ve köklü ilişkileri olan Pakistan nükleer güç sahibi olan Müslüman bir ülkeydi. O zaman bu cenazeyle öyle bir hamle yapmalıydılar ki bu etkinliği de ortadan kaldırmalı operasyonu oraya taşıyıp Çin ve Rusya’nın stratejisine çomak sokmalıydı. Yine El-Kaide’ye Pakistan’ı hedef göstermeli terörü Müslümanların arasında yaymalı Ortadoğuda ve İslam dünyasında Şii-Sünni çatışmasını ve savasını derinleştirip başlatmalı yine El-Kaide’ye batıyı hedef gösterip batıda ses getirecek terör eylemlerine, intikam adı altında zorlayacaktı. Buzdolabından çıkarmış olduğu adamla dünyayı yeni bir formata sokacaktı.

İslam dünyasına yeni bir senaryo çizecek, demokrasi kartıyla bölge ülkelerini kontrol etme adına halifelik müessesesini kurmaya çalışacaktı. Kendi yönlendireceği halifelik konusunda da Vatikan’la anlaşmıştı ki Papa şu cümleleri sarf etti: İslam dünyasına halifelik tekrar gelmeli bir muhatabımız olmalı.

Tabi bu bir çok aşamalı plandı. Bunun için model olarak da Türkiye düşünülmeliydi. Yaşlı bir halifeye de ihtiyacı vardı. Neden yaşlı, çünkü ömrü kısa olmalıydı ki, bu planda beş on sene sürsün. Halifenin ölümüyle duruma göre bu müesseseyi de rafa kaldırsınlar. Halifelik müessesesinin önünde, terörle kendi büyüttükleri canavarı, bir simgeyi yok ederken de ölüsünden faydalanmalıydılar. Büyük Türkiye’nin konjonktürel yükselişini engellemek için bir çok planın Türkiye merkezli olmasını hedefliyorlar.

PKK’yı kart olarak ellerinde tutmaları, Türkiye seçim atmosferinde, saçma projelerle, sanal gündemlerle ve kaoslarla oyalanmaya çalışılırken, bu da bir planın parçası gibi gözüküyordu.

Filmin finali:

Pakistan’da, sanal bir şekilde göstermelik bir operasyon gerçekleştirdiler. Amerika’ya eşini inşa ettikleri mekânda aynı çatışmaları defalarca yapıp filme almışlardı. Peki Pakistan’daki çatışmada ölen Ladin kimdi?

Amerika’nın daha önceden Ladin’i öldürdük dediği dublörlerinden biriydi. Pakistan’daki yaralanan eşi de değildi çocukları da değildi. Kendi çocuklarından birkaç tanesini kaçırıp Amerika’da ilaçla beyni yıkayıp, bir çok konuşması CIA’nın isteği doğrultusunda filme alındı ki duruma göre bu filmler piyasaya sürülecekti.

Page 218: netkırılmason

218

Kanıt olarak resim sunamıyorlar: Çünkü buzdolabından çıkan cesede kurşun sıkıp yayınlamaları tıpkı sahte Ladin fotomontaj resimleri gibi belli olacaktı. Makyaj yapılmış cesedi de parçalanmış sahte resimleri de ileride kanıt olarak sunulabilinir.

Ama bütün bu planları boşa çıkartan; komedi filmini dram haline çeviren ayrıntı şuydu: Obama’nın bilgisayarının üzerinde duran resim bütün bu planları bozuyordu. Obama’nın ve kurmaylarının endişesine sebep olan buzlu resmin sırrı şuydu:

Barzani’nin hesaba katmadığı bir şey olmuştu: Cenazenin başında nöbet tutan peşmergelerden biri o gece merak edip, sandukanın kapağını kaldırmış, kefenlenmiş olan mevtanın yüzünü açmış ve dehşete düşmüştü. Karşısındaki kefenli ceset Ladin’e aitti. Yanındaki cep telefonuyla bu anı ölümsüzleştirmiş, fotoğrafını çekmişti. Ertesi gün ,infaz edildiğinde küçük bir ayrıntı Barzani’nin ve Amerika’nın başını yiyecekti. O peşmerge Türk ordu istihbaratından “yüz başı turan” kod adlı subayımıza muhbirlik yapıyordu Telefon, peşmerge infaz edilmeden önce şerefli Türk Ordusu’nun elindeydi. Obama, dünyaya bu tiyatroyu oynatırken İşte o resim, özel bir faksla kendisine gönderilmişti. (Obama ve CIA bu gönderilen resmi laboratuarda hemen incelettiler sahte olmadığını anlayınca şok geçirdiler.)

Obama, Game Over

Oktan Keleş, belki çılgın biri, burada okuyacaklarınızın hiç biri doğru olmayabilir ve fotoğraflarda fotomontaj olabilir. ancak söz konusu ifşatından sonra meydana gelen gelişmeleri Keleş’in web sayfasından alıntılıyorum. Keleş şunları yazdı:“Bu Bir Romandır” (http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=704 ) yazımızdan sonraki yaşanan gelişmeler; bizi beklediğimizden de çabuk doğrulamıştır. O yazımızda, Ladin olayının perde arkası ile yeteri kadar detay vermiştik. Ancak bazı giriftar noktaları elbette belirtmemiştik. Yazımızı, önce ABD parlamenterleri ve ardından da İran İstihbarat Başkanı, tıpkı bizim yazdığımız cümlelerin aynılarını söyleyerek doğrulaşmışlardır. Yazımızın doğrulanmasından sonra, ABD ve CIA’nın tiyatro ekibi çok büyük bir paniğe kapılmışlardır.

Page 219: netkırılmason

219

Tıpkı yazımızda söylediğimiz gibi, ABD sahte resimler, videolar ve konuşmalar yayınlayarak, Ladin Tiyatrosu’nu devam ettirmeye çalışmıştır. Ancak beklenmedik gelişmeler yaşanmış her şey ABD’nin eline ayağına dolanmıştır. Açıklamadığımız bazı giriftar noktaları ise elbette yeri ve zamanı geldiğinde açıklayacağız. Açıklanmayan bölümlerin bir kısmını, yazmaya başladığımız “Bir Meczubun Rüyası-5” kitabımızda ayrıntılı olarak açıklayacağız inşallah. Bu kitabımızda yine Türk Tarihine ait ilk kez açıklanacak bilgilere yer vereceğiz. Şimdi CİA ve tiyatro ekibinin oynadığı oyun deşifre olduğuna göre bazı sorular soralım: 1-Ladin operasyonunun bittiği gün, Suudi Arabistan’a teslim olan Ladin’in en yakın adamı kimdi? 2- Suudiler, Ladin’in önceden öldüğünü bildikleri halde cesedi neden istemediler? 3-Suudi bir Prens ile CİA, İran’ın cesede sahip çıkmasını neden el altından desteklediler? İran’a bu konuda baskı yapan Suudi Prens’i kimdir? (Yazımızda da belirttiğimiz gibi, ABD, İran’ın cesede sahip çıkması halinde müdahale zemini bulacaktı.) (Kuşkusuz sahte Ladin operasyonu ile ilgili olarak ABD’nin söylediği tek doğru cümle şuydu: Cesedi hiçbir ülke kabul etmedi. ) 4- Bölgede İran’a müdahale için başka planlar yapılmakta mıdır? 5- Mısır’da başlatılan Hıristiyan- Müslüman çatışmasının bu olaylarla bağlantısı var mıdır? 6- ABD ve işbirlikçisi diğer istihbarat örgütleri; El-Kaide’nin 2. Adamı olarak bilinen, Eymen El Zevahiri’yi neden aramaktadırlar? 7- Fiyasko ile sonuçlanan Ladin Operasyonu için, ikinci bir senaryo düşünülmekte midir? Bu kurgulanan senaryoda SİMGE isim kim olacaktır? 8-ABD’nin derin devleti ve malum şahinler, Obama’yı kandırmış mıdır? 9-İsrail’in neden hiç sesi soluğu çıkmamaktadır? Şimdi tüm dünya kamuoyuna Ladin’in cesedi ile ilgili resimlerin başka bir versiyonunu sunuyoruz.

Page 220: netkırılmason

220

Page 221: netkırılmason

221

Page 222: netkırılmason

222

Page 223: netkırılmason

223

Page 224: netkırılmason

224

İstediğiniz teknoloji ile inceleyin, istediğiniz laboratuarda inceletin, resimlerin gerçek olduğu ile ilgili hiçbir şüpheniz olmayacaktır. Bu konuda kendimize o kadar güveniyoruz ve : ‘Hodri Meydan’ diyoruz. On Altı Yıldız’ı kaynak göstermek şartıyla resimleri herkes kullanabilir. Bana yüzlerce mail ve telefon geliyor: “Biz ne yapabiliriz?” diye. Değerli Kardeşlerim, Ladin konusundaki bu sahte operasyonun, gerçeğini tüm dünyaya duyurun. Bu resimleri ve yazılarımızı herkes ile paylaşın ki, kafalarda karışıklık olmasın. Herkes sizin gibi olayın gerçeğini öğrensin. Dikkat ettiniz mi, dünyada Ladin’in cesedine ait tek orijinal fotoğrafı biz yayınlıyoruz ve şanlı Türk Medyası dahi görmemezlikten geliyor. Ama nereye kadar? Ladin oyununu, Yüce Türk Devlet’i bozmuştur. Onlar eğer tiyatrolarına devam ederlerse, biz de romanımıza devam ederiz. Saygılarımla. Oktan Keleş

11 Mayıs 2011

Page 225: netkırılmason

225

Varan 3: Ladin Oyunu

Page 226: netkırılmason

226

Page 227: netkırılmason

227

Oktan Keleş, Ladin oyununun perde arkasını yeni resimlerle açıklamaya devam ediyor.

“Bu Bir Romandır” devam ediyor...http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=704 ABD, sahte resimler ve görüntüler yayınladığı sürece, biz de gerçek resimleri yayınlamaya devam edeceğiz. İran İstihbarat Başkanı’nın, henüz çıkmayan romanımızı erken doğrulamasından sonra bu bölümü de yazmak elzem oldu. Ladin’in cenazesi, İran topraklarına girdikten sonra, El-Kaide’nin elemanları, İran gizli servisi ile dağlık bir kırsalda buluştular. Ladin’in cenazesi küçük bir köy evinde, İran istihbarat yetkililerince teşhis edildi. İran gizli servisi, cenaze ile ilgili hazırladıkları raporlarda; Ladin’in 14-15 gün kadar önce öldüğünü rapor ettiler. (Hatırlayacağınız gibi Ladin’in öldüğü tarihi daha önceki yazımızda 6 Şubat 2009 olarak açıklamıştık.) Ölümün, ateşli bir hastalık neticesinde meydana geldiğini de rapora yazdılar.

Page 228: netkırılmason

228

Page 229: netkırılmason

229

Afganistan’dan İran’a kadar zorlu bir yolculuktan sonra getirilen cenaze, bozulmaya başlamıştı. Havanın çok soğuk olması bozulmayı geciktirse de, neticede bir insan cesediydi. Fazla dayanması mümkün değildi. Yine İran istihbarat raporlarında ayrıca şunlar yer alıyordu: Ladin’in saçları yanlardan hayli uzamış, sakalları da yine uzamış ve beyazlamıştı. Cenazenin yüzünde; soyulmalar, burun ve dudak bölgesinde kesikler oluşmuştu. Yüz kısmında da ayrıca yaralar oluşmuştu. Cesedin gözbebeklerine kadar bütün ayrıntılar İran istihbaratınca tek tek fotoğraflandı. Yine cesedi getiren kişilerin, "ceset bozulmasın diye özellikle yüz bölgesine tuz ve başka maddeler sürerek, cesedi sıkıca sarıp sarmaladıkları" diye ifade ettikleri de raporda yer almaktadır. İran gizli servisi, cenazeyi tekrar ‘tahnitledi.’(*) ,

Page 230: netkırılmason

230

Page 231: netkırılmason

231

Tahnitleme işlemi ile cenaze sprey ve jellerle bozulmaması için ilaçlandı. Özellikle yüz bölgesinin bozulmaması için hassas davranıldı. Bu işlemden önce cenaze, İslami usullere göre yıkanıp, tekrar kefenlendi. Ve Ladin’in adamlarına teslim edilerek, "yol verildi." Ladin’in adamları cenazeyi alıp, Kuzey Irak’ta irtibata geçtikleri adamları ile buluşmak için, Kuzey Irak’a doğru yola çıktılar. İran, Ladin’in cenazesine el koymamıştır. CIA’nın ve onların işbirlikçisi Suudi Prens’in tuzağına düşmemişlerdir. (http://www.onaltiyildiz.com/haber.php?haber_id=714) İran, bir gün bütün bunların meydana çıkacağını bildiği için, bu konuda, birçok fotoğraf ve belge arşivlemiştir. İran’ın yapmış olduğu bu çalışmalar aslında takdire şayandır. İsteseydi cenazeyi elinde tutar ve siyasi amaçlar için kullanabilirdi. Ama İran, özellikle Şii-Sunni çatışmasına yer vermemek için, cenazeyi sahiplerine teslim etmiş ve daha önce de söylediğimiz gibi, duymamış gibi yapmıştı. Bundan sonrası için neler planlanmaktadır:

Page 232: netkırılmason

232

1- ABD ve müttefikleri, Suriye’nin konumunu beklemektedirler. 2- Afganistan’daki Nato Komutanlığı’nın Türkiye’de olmasını çekemeyenlerin en büyük

kıskançlıkları, Türk askerinin bölgede çok sevilmesiydi. Bu sevgiyi bozmak için ABD ve işbirlikçileri, sahte el-Kaide ve sahte Taliban kılığındaki kişileri Türk askerlerinin üzerine saldırtmıştır! ABD’nin bu oyununu, Türk ordusu o zaman da bozmuştur. Bütün bunlar bilinmektedir.

3- Ladin’in cesedini elinde bulunduran ABD, yeni tezgahlar peşindedir. Özellikle altını

çizerek tekrar söylüyorum, Suriye ile ilgili planın tamamlanması ile gözler hızla İran’a çevrilecektir. Tabii ki, bunda sonra da asıl hedefleri olan Türkiye’ye sıra gelecektir. İran’a saldırmak için özellikle Şii-Sunni çatışmasını çıkarmak için ABD elinden geleni yapmaktadır. Mezhep savaşlarının olması için var gücüyle yüklenmektedir. ABD, bu konuda çok çeşitli planlar hazırlamış olup, zamanı geldikçe devreye sokmayı amaçlamaktadır.

Hatırlayacağınız gibi W. Bush, Irak’a saldırmak için "kimyasal kitle imha silahlarını" bahane etmişti. ABD’de, İran’ın "nükleer çalışmalarını" bahane etmektedir. 4- ABD’nin işbirlikçisi Barzani tarafından organize edilen ve Irak topraklarında barınan, İran’ın PKK’sı olarak adlandırılan KADEK, ABD desteği ve planı ile İran’ın içinde büyük bir eyleme hazırlanmaktadır. KADEK tarafından gerçekleştirilecek bu eylemden sonra İran da tepkisiz kalmayacak, Kuzey Irak’ta büyük bir operasyona kalkışacak böylelikle tuzağa çekilmiş olacaktır. İran, Kuzey Irak’a KADEK’i yok etmek için sınırı geçecektir. Böylelikle, ABD ve Barzani tarafından, Irak topraklarına saldırdığı gerekçesi ve sivilleri öldürdüğü iddiası ile itham edilecektir. Neticede, ABD ve Barzani İran’a saldırı için meşruiyet zemini bulacaklardır. ABD ve Barzani’nin senaryosu budur. Bu konuda çok dikkatli olunmalıdır. Aynı olayın benzeri muhtemel bir operasyonda Kuzey Irak’a geçecek olan Türkiye’ye karşı da uygulanacak mıdır? 5- Barzani, merhum bir Türk Cumhurbaşkanı adına, Irak’ta bir kent kurmayı planlamakta mıdır? 6-Hamas ve El-Fetih ne oldu da birden bire el sıkıştılar? 7- Obama, Ortadoğu ile ilgili yeni vizyon açıklayacağı zaman, İran’a saldırıyı da gündeme getirecek midir? 8-ABD, Türkiye’ye, PKK ile olan mücadelesinde günde bir milyon dolar verdiğini söylüyor. Türkiye’de; dağ-taş, şehir eşkıya kaynamaktadır. Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi, Ortadoğu ülkelerinin, etnisite ve özgürlük üzerinden kaosa sürüklenmesini Türkiye’ye örnek gösterip, Türkiye tehdit mi edilmektedir? Şehirlerimizde insanlar, belediye otobüslerinde canlı canlı yakılmakta, asker ve polislerimiz şehit edilmekte, Başbakan’ın konvoyuna dahi saldırı düzenlenebilmektedir. Türkiye’ye açıkça mesaj verilmektedir. Her ne kadar bazı kendini uzman sananlar, Ortadoğuda’ki ayaklanmaların Türkiye ile aynı olmadığını söyleseler de, her şey apaçık meydandadır. Bunları görmemek için kör olmak gerekir. Birilerinin kızdığı zaman, İstanbul’un göbeğinde her yanı ateşe verme cüreti gösterdikleri bilinmektedir. Kaosun 15 Haziran’dan sonra alevleneceğini hainler açık açık söylemektedirler. Doğu ve Güneydoğu’daki görüntülerin, Ortadoğu’daki görüntülerden bir farkı yoktur. Bölücülerin yanında, sözde aydınlarda, yüksek perdeden federasyonu tartışmaya açma cüreti göstermektedirler. Geçtiğimiz günlerde Sabah Gazetesi yazarlarından Emre Aköz’ün, Samanyolu Haber isimli internet sitesinde: “Federasyonda ne var ki, niye hayret ediyorsunuz?” açıklamasını ve daha

Page 233: netkırılmason

233

sonraki yazılarını okuyunca dehşete düşmemek elde değil. Bu tür seslendirmelerin; demokrasi ve özgürlük kapsamında yapıldığı iddia edilmektedir. Merhum Özal’ın açıklamaları da örnek gösterilmektedir. Sanki Özal’ın açıklamaları doğruymuş gibi. Unutulmamalıdır ki, söz konusu olan vatanının bütünlüğüdür. Örnekler durumun vahametini göstermek için daha da çoğaltılabilir. Türkiye, seçim atmosferi sürecinde, özellikle altını çizerek söylüyorum ki, Libya’daki olaylar başlangıç olmak üzere, bölge ülkeleri üzerindeki sempatisini yitirmeye başlamıştır. Sayın Başbakan, “NATO’nun Libya’da ne işi var ?” demiş daha sonra da dolaylı olarak, NATO’nun yanında yer alma görüntüsü vermiştir. Arap halklarının liderliğine oynamak başka şey, BÜYÜK TÜRKİYE başka şeydir! Türkiye için plan şudur: Seçim öncesi zaten kutuplaşan ülkede, özellikle milliyetçi gruplar birbirlerine düşürülüp, seçim sonrası yapılması düşünülen Anayasa değişikliğinde, özerkliğin önü mü açılmak istenmektedir? Türkiye’de şu veya bu şekilde zaten bir kaos ortamı vardır. Basit, sıradan olaylar dahi infilak noktasına getirilmektedir. (Gürültü kirliliğine engel olmak için giden polislere halkın nasıl tepki verdiğine bakın lütfen.) Halk, güvenlik güçlerine: “Bizi niye alıyorsunuz, gidin Doğu’da askerimizi, polisimiz şehit edenleri alın, şehirlerde ayaklananları alın” demektedir. Bursaspor-Beşiktaş maçındaki olaylar bile işin bahanesidir. Bunlar çok tehlikeli gelişmelerdir. Hepimizin aklıselime ihtiyacı vardır. BÜYÜK TÜRKİYE’ye kendim gibi inanmaktayım. Bütün bu saydıklarım, BÜYÜK TÜRKİYE’nin engellenmesi için yapılan tuzaklardır. ABD ve müttefiklerinin, olası bir İran saldırısı öncesinde, Türkiye’deki kaosu derinleştireceği kanısındayım. Ordu, milliyetçi unsurlar, devlet dinamikleri, millet, ünsiyet ve mensubiyetler tahrik edilmektedir. İktidar bu resmi iyi okumalıdır. Çünkü sorumluluk ülkeyi yönetenlerdedir. Benim tanıdığım Başbakan, eskiden kendi söyler, etrafındakiler yapardı. Şimdi etrafındakiler söylüyor, Başbakan yapıyor. Netice itibari ile; ABD, Siyonistler ve diğer müttefikleri ile yeni planlar yapmaktadır. Dün Kaddafi’nin elini öpenler, çok değil, 47 gün sonra, Kaddafi’nin çocuklarını ve torunlarını öldürdüler. "Haçlı seferi" diye bağırdılar! Bunlara ne kadar güvenileceği ortadadır. İslam dünyası da, mezhebi ne olursa olsun bu tuzaklara düşmemelidirler. Bu oyun, birlik ve beraberlikle bozulur. Yeni işgaller, zulümler, toprak kayıpları olunmasın isteniyorsa, tüm İslam ülkeleri bir araya gelmeli ve bir İslam ülkesine saldırı olduğu zaman, kendine yapılmış kabul edip, birlikte hareket etmelidirler. Bütün bunlardan Türk Devleti’nin haberi vardır. Romanımızn devamı inşallah kitabımızda yer alacak. Ancak, karşı tarafın atacağı adımlara göre, elimizde daha çok olan, fotoğrafları ve belgeleri yayınlamaya devam edeceğiz. Bu yayınladığımız son fotoğrafları şunun için yayınladık: İran, zaten bunları yayınlayacaktı, onlardan bir adım önde olduğumuzu göstermek amacıyla yayınladık. Bu resimler stüdyo ortamına çekilmedi. Genelde cep telefonu ile çekildi. Bu yüzden işin uzmanları zaten bu fotoğrafların değerini biliyorlar. Fotoğraflar üzerinde tartışma yapmak gereksiz. Bilenler biliyor gerçekliğini. Gerekirse; "Varan-4, Varan-5" diye devamını da yayınlarız. ABD, sahte resim yayınladıkça, biz de gerçek resimleri yayınlamaya devam edeceğiz. Bazı aklı evveller bizi tehdit etmeye çalışıyorlar. Sitemize saldırı da bulunuyorlar. Tıpkı TVNET'te ki canlı yayında yaptıkları gibi. Bir de sı sık kim olduğumu soruyorlar: Cevap: Milli ve manevi değerlerine bağlı, “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyen Allah’ın bir kuluyum. Saygılarımla. (*) Tahnit: Ölüyü bozulmaması için muayyen formül dahilinde ilaçlama.Tahnit yapılan cesedin yüzü dümdüz olur, adeta yüzü kafatasına yapışır. Oktan Keleş 13 Mayıs 2011

Page 234: netkırılmason

234

KAYNAKLAR

1. BÖLÜM1- Risale-i Nur, Şualar, 5. Şua, Said Nursi 2- Risale-i Nur, Kastamonu Lahikası, SaidNursi 3- Eustace Mullins, The World Order: Our Secret Rulers, Aydoğan Vatandaş, Kodadı Kılıçbalığı kitabı 4-12 Eylül 2001- Milliyet, Melih Aşık 5- 11 Eylül'ü hatırlamak.Matematik Dünyası, 11(3), 10-12 başlıklı yazıda Kökdemir, D., Özgün, A. ve Ergen, S.(2002) (http://www.september11newscom/Mysteries2.htm) 6- Kitab-ül Burhan fiAlamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26 7- 4 Aralık 2001, Beyaz Saray konuşma çözümü8- 5 Ocak 2002, Beyaz Saray konuşma çözümü.9- 12 Eylül 2001, The Washington Post10- 11 Eylül'ün 1. Yıldönümü, Hürriyet, 11 Eylül 2002 11- Le Figaro, 30 Kasım 199111 Eylül düzmece miydi? 12- Noam Chomsky, Medya Denetimi 13-18 Eylül 2001, Hürriyet, Serdar Turgut 14- 14 Eylül 2001, New Yorker, Elsa Walsh 15-www.CarlyleGroup.com 16- CNN, 24 Aralık 2003 17- Nuh Gönültaş, Tercüman, 25Aralık 2003 18- ABD 2003 yılı Bütçe raporu. 19- 22 Aralık 2003, Hürriyet, El Kaidakaseti haberi2. BÖLÜM20- Taha Kıvanç, Yeni Şafak, 29. 11. 2003 21- Avrupa Birliği Kamuoyu YoklamaKomisyonu (Eurobarometre) 2003 Nisan tarihli Dünya Barışını En Çok Tehdit EdenÜlkeler anketi 22- Glasgow Herald gazetesi, Neil Mackay, 2 Kasım Pazar 2003 23-Newsweek, 20 Mayıs 2002 24- Glasgow Herald gazetesi, Neil Mackay, 2 Kasım Pazar2003 25- The Guardian, İngiltere eski Çevre Bakanı Michael Meacher, 6 Eylül 2003 26-Daily Telegraph, 16 Eylül 2001 27- Newsweek, 15 Eylül 2001 28- The Guardian,İngiltere eski Çevre Bakanı Michael Meacher, 6 Eylül 2003 29- Glasgow Herald gazetesi,Neil Mackay, 2 Kasım Pazar 2003 30- New York Jewish Gazetesi, Mart 2002 31-Boston's Political, Araştırma görevlisi Chip Berlet 32- CNN- Muhammed Ali Röportajı,16 Eylül 2001 33- Yalçın Doğan, 3 Nisan 2002 tarihli Cumhuriyet 34- Jerusalem Postgazetesi 12 Eylül 2001 35- New York Times gazetesi, ertesi gün , 22 Eylül 2001 36- 13Eylül 2001, Jerusalem Post 37- Ha'aretz gazetesi, Yuval Dror, 26 Eylül 2001 38- TheTelegraph , 16 Eylül 2001, David Wastel ve Philip Jacobson 39- www. Cnn.com, 11Eylülde ölenlerin listesi 40- Zaman, Fikret Ertan, 26 Eylül 2001 41- CNN, Baraka’nınşok şiiri, CNN, Ekim 2002 42- Suudi Arabistan’da yayınlanan Okaz gazetesi, 11 EylülüMossad yaptı 43- 02.01.2002 , Taha Kıvanç, Yeni Şafak 44- Hamid Gül röportajı, www.komplo.com, 11 Eylülü Mossad yaptı, United Press International3. BÖLÜM45- Alman Doç. Rainer Hegenbart’in bilimsel çalışmasıhttp://www.hegenbarmanagement.de/focus/Illustrationen-Dateien/frame.htm)46- Alman gazeteci Mathias Bröckers, “Komplolar, komplo teorileri ve 11 Eylül’ünsırları” kitabı. 47- Fehmi Koru, O kader sabahı kitabı, Bush’un 15 Mayıs 2002konuşması 48- Mathias Bröckers’un kitabını tanıtım yazısı, http://www.broeckers.com49- Hürriyet gazetesi, Atta yaşıyor, 3 Eylül 2002 50- Newsweek, Michael Isikoff , 2002eylül ayının ilk haftası sayısı 51- Almanya’da Terörle Mücadele Yasası, 3 Eylül 2003,Zaman Amerika 52- Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, ' Hedef Türkiye' adlı kitabı 53-Extremist Liberterien” Parti’den 2004 seçiminde başkan aday adayı olan Lyndon

Page 235: netkırılmason

235

LaRouche ile röportaj 26 Eylül 2001, alıntı Yeni Şafak Medyakronik 54- CIA ajanı olanMichael Ruppert’ın tüm ajanslarda yayınlanan iddiaları, www.copvcia.com 55-Hürriyet, 11 Eylül dosyası, 11 Eylül 2002 56- Hürriyet, Doğan Uluç, Leyla Uyar İbişröportaj, 05.09.2002 57- Zaman Amerika, Aralık 15-21 2003 58- Zaman Amerika, Aralık15-21 2003 59- Zaman Amerika, Aralık 15-21 2003 60- Thierry Meyssan , DehşetengizHile kitabı 61- Thierry Meyssan’ın şok iddiaları, www.HuntThe Boeing.com 62- AlainBauer ile Xavier Raufer kitabı "La Guerre fait que commence- Savaş daha yeni başladı63- 27 Eylül 2001, Reseau Voltaire’in yayın kurulu -kendi yorumlarına göre bir hükümetdarbesi girişimi olan- 11 Eylül olaylarıyla ilgili özel dosya 64- Reseau Voltaire’in‘Enformasyon bildirisi 235-236’ 65- ABD Taliban’a saldırı planlamıştı’, BBC 18 Eylü2001 66- The Guardian, 21 Eylül 2001, ‘Gizli memorandum Taliban’ın devrilmesine dairAmerikan planlarını açığa çıkarıyor’ haberi 67- 16 Ekim tarihli 237 nolu ajans haberi 68-RV 237 ‘Bushlarla Bin Ladin arasındaki gizli mali ilişkiler 69- Reseau Voltaire ‘KorkunçManipülasyonlar’ 5 Kasım 2003 70- Le Figaro, 31 Ekim 2001, Ladin’in gizli temasları71- Le Monde , Jean-Charles Brisard ve Guillaume Dasquie’ ın‘Yasaklanmış hakikat’isimli kitabın tanıtımını yazısı, Sylvain Cypel, 12 Kasım 2001 72- BM Genel SekreteriKofi Annan’ın saldırılardan 4 hafta önce, 14 Ağustos 2001’de yaptığı konuşma 73- LeMonde 25 Eylül 2001, Guillaume Dasquie, George Bush’a Jacques Chirac tarafındanWashington’u 11 Eylül’den sonraki ilk ziyaretinde sunulan Ladin raporu 74- 20 Ağustos2001, Top Secret rapor, The Toronto Star gazetesi 75- Yasemin Çongar, Milliyetgazetesi, 19 Ağustos 2002 76- Neil Mackay, 15 eylül 2002, Sunday Herald(http://www.sundayherald.com/print 7735 ; http://crytome.org/rad.htm77- Yeni Amerikan Yüzyılı projesihttp://www.newamericancentury.org/RebuildingAmericasDefenses.pdf78- Pentagon danışmanı Richard Perle’nin Powel istifa yazıları, The Weekly Standart79- Aksiyon, Mustafa Aydın, JPALS( Joint Precision Approach and Landing System)adlı proje dosyasıü www.komplo.com 80- JPALS hakkında detaylı bilgi için:http://www.raytheon.com/c3i/c3iproducts/c3iatc/atcnls03.htm 81- 11 Eylül ÖzelAraştırma Komisyonu Başkanı Thomas Kean’ın açıklaması, 19 Aralık 2003, CBC 82-CIA'ın eski direktörü James R. Woolsey, 16 Kasım 2003'de "The Center for the Study ofPopular Culture"'ın toplantısında yaptığı konuşma.http://www.frontpagemag.com/Articles/ReadArticle.asp?ID=4718 83- Richard Perle,Reagan'ın danışmanlığını yaparken yaptığı "topyekün savaş"(total war) konuşması, 198484- Askeri uzman William Arkin, Los Angeles Times, Rumsfeld’in gizli ordusu"Proactive Pre-Emptive Operations Group" (P2OG) 85- Nisan 2002', New Yorkerdergisi, Nicholas Leman 86- Senator Bob Graham, PBS televizyonunda kendisi ileyapılan canlı yayın açıklamaları Eylül 2002 87- Henry Kissinger’ın Irak konuşması,New York Times, 16 Mart 2003 88- ABD Başkan aday Lyndon LaRouche’un BMkonuşması, 24 Temmuz 2001 89- Hamid Gül röportajı, www. komplo.com, 11 EylülüMossad yaptı, United Press International4. BÖLÜM90- Yeni Çakal'lar: Remzi Yusuf, Usame Bin Ladin ve Terörizmin Geleceği, SimonReeve - Çev: Gürol Koca - Everest Yayınları, 2001 91- ABD Dışişleri Bakanlığı eskiuzmanlarından David Long’ın yorumu, www. Komplo.com 92- 23 Şubat 1998,Londra'da Arapça yayınlanan El Kudüs el Arabi gazetesi 93- Yeni Şafak, Dr. HüsnüMahalli, 22- 25- 27 Kasım 2003 yazıları 94- The Independent , Robert Fisk, Temmuz1996 95- The Independent , Robert Fisk, 22 Mart 1997 96- The Independent , Robert

Page 236: netkırılmason

236

Fisk, 16 Eylül 2001 97- The Independent , Robert Fisk, 10 Aralık 2001 98- Milliyet,Hasan Pulur, 14 Aralık 2001 99- The Associated Press, Kathy Cannon, 25 Mart 2000100- Le Figaro, 31 Aralık 2000 101- MSNBC'de yayımlanan Hardball adlı programınyapımcı Chris Mattehews, 10 Ocak 2002 102- Foreign Affairs dergisi, Kasım 1999,Ahmet Raşid 103- The Daily Telegraph, 11 Eylül 2002, Ladin karıncayı incitmezdi 104-Suudi gazetesi El Hayat gazetesi, Kasım 2003, Ladin’in fikir babası Butto 105- AlainBauer ile Xavier Raufer kitabı "La Guerre fait que commence- Savaş daha yenibaşladı’nın tanıtım basın toplantısında Baur’ın şok açıklamaları 106- The ChristienScience Monitor dergisi, 3 Aralık 2003, El Kaida örgütü yok 107- Fox televizyonununanalisti Morton Kondracke`ye 17 Aralık 2003'de konuşan ABD eski Dışişleri BakanıMadeleine Albright’ın Ladin yakalandı açıklaması5. BÖLÜM108- 30 Ekim 2001, New York Times, Patrick E. Tyler 109- The New Yorker, JaneMayer, 12 Kasım 2001 110- The Tampa Tribune, 3 Ekim 2001, Kathy Steel 111- WalterV. Robinson, 31 Ekim 2001, The Boston Globe, Beyaz Saray'a giden yollar 112- JerryUrban, Houstan Chronicle, 4 Haziran 1992 113- Austin American Statemen, 9 Kasım2001, Jerry Urban 114- The New Yorker'dan Micheal Moss’un 28 Ekim 2001, JaneMyer’in12 Kasım 2001 tarihli yazıları 115- St. Petersburg Times'in www. mpc.orgwebinden alıntısı 116- The Boston Globe, Marcella Bombardier, 30 Ekim 2001 117- TheNew York Times, 26 Ekim 2001, Kurt Eichenwald, ( www.carlylegroup.com ) 118-Ladin’in oğlunun düğünü, 1 Mart 2001 tarihli Ajans France Press haberi 119- BorzouDaragh’ün terörün finans kaynakları araştırması, Kasım 2001, New Yorker 120- TheWashington Post, 16 Mart 2003, Dan Briodu 121- 24 Mart 2003, The New Yorker, ElsaWalsh 122- 1967-1997 yıllarında CIA'de Operasyonlar Yönetiminde yer alan RobertBaer’ın, yazdığı ' Şeytanla Uyumak' adlı kitabından 123- 1 Nisan 2002'de The Nation'danTim Shorrock ve The Christian Science Monitor'de 29 Ekim 2001'de Warnen Richey’inyazıları 124- Robert Kaiser, 11 Şubat 2002, The Washington Post 125- New Yorker'danElsa Wash, 24 Mart 2003'de, Newsweek'ten Michael Isıkof ile Mark Hasenball 16 Nisan2003', yazdığı haberler 126- Mayıs 2003'de The Atlantic Monthly'de yazan eski CIAelemanı Robert Baer’ın Suudi Arabistan yorumu 127- Michael Moore, Nerede BenimÜlkem kitabı, Ağustos 2003.6. BÖLÜM128- The San Francisco Chronicle, 26 Eylül 2002, Frank Viviano 129- The Guardian, 6Eylül 2003, İngiltere'nin eski Çevre Bakanı Michael Meacher 130- BBC, 3 Aralık 1997,Talibanla Teksas’da boru hattı konuşuluyor 131- Houstan Chronicle, 4 Ağustos 2002,Cloudia Kolker 132- 23 Şubat 1998 tarihli Los Angales Times, Cheney’den petrolsavunması 133- 12 Aralık 1996, The İndepentdent, Rober Fisk 134- Unocal’un 21Ağustos 1998 ve 10 Aralık 1998'de tarihli basın bültenleri 135- 2 Ekim 2001, TheGuardian, James Astill 136- Unocal başkanını 10 Ağustos 2001'de Kongre'de yaptığıkonuşma 137- Ekim 1996, Time, Halilzad’ın Taliban açıklaması 138- Haziran 2001,Time, Michael Elliot'un Talibanla pazarlık haberi 139- Michael Moore, Nerede BenimÜlkem kitabı, Ağustos 2003 140- Cumhuriyet, 2 Ocak 2004, İngiliz gizli belgelerindeişgale gerekçe 141- Daniel Yergin, Suudi Arabistan bölümü, Petrol kitabı 142- NuhGönültaş, Dolar-Euro savaşı, Tercüman.7. BÖLÜM143- The Guardian, Ewen MacAskill, 5 Ekim 2001 144- Bush’un 7 Ekim 2001 tarihlikonuşması, CNN, CBS, 145- Reuters, 8 Ekim 2001, Assadullah adında bir Afgan’la

Page 237: netkırılmason

237

yaptığı röportaj 146- Usame Bin Ladin, "Cihat" kaseti, 7 Ekim 2001, El CezireTelevizyonu 147- 14 Ekim 2001, Taliban'la Ladin için gizli pazarlık, The Guardian 148-The Independent, Anlamsız Savaş, Robert Fisk, 3 Ekim 2001 149- 3 Kasım 2001,Zaman, CNN patronu Walter Isaacson’den sansür itirafı 150- 13 Ocak 2002, Yeni Şafak,İbrahim Karagül, Unocal, Afanistan ve Halilzad 151- Beyaz Saray Ulusal PolitikaOfisi'nin 2003 raporu, 3 Aralık 2003,Yeni Şafak, Hüsnü Mahalli8. BÖLÜM152- Le Point dergisinin "İslamiyet" konusundaki sorularını cevaplayan RouenÜniversitesi Politika ve Din Uzmanı ünlü Fransız Profesör Jacques Rollet’i radikal İslamyorumu 153- İngiliz Casusu Hamfred'in Hatıraları-İhlas yayınları 154- Daniel Yergin,Petrol kitabı 155- Holly War, John Esposito 156- Namık Kemal Zeybek, Ayyıldız,Evanjelizm nedir? 157- Der Spiegel dergisi, 17.2.2003, Bush’un ‘ Haçlı seferi’ 158-Newsweek ' Bush and God' Şubat 2003 159- Tercüman yazarı Nuh Gönültaş'ın Bush veEvanjelistlerin Mesih Planı adlı kitabı ve İsmail Vural’ın Evanjelizm Beyaz Saray’ınGizli Dini kitabı 160- Grace Halsell, Prophecy and Politics: Militant Evangelists on theRoad to Nuclear War yazısı (Politika ve Kehanet: Militan Evanjelikler Nükleer SavaşYolunda) 161- Grace Halsell, Reagan: Arming for a Real Armageddon (Reagan: GerçekBir Armagedon İçin Silahlanma) başlıklı bölümü 162- Robert I. Friedman, Zealots forZion adlı kitabı 163- Aydoğan Vatandaş, Armagedon kitabı ve www.sonsaniye.net dekikitabının tanıtım yazısından alıntı 164- Noam Chomsky, Kader Üçgeni kitabından 165-Haziran 2003 tarihli The Guardian'da Orta doğu’da Kıyamet Alameti” başlıklı yazı,Oxford öğretim üyesi Başrahip Giles Fraser 166- Hal Lindsey, ‘The Late Great PlanetEarth’(Büyük Yeryüzü Gezegeninin Geleceği)adlı kitabı 167- Akit Gazetesi, 15 Ağustos2000, Şeyh Ramazan: 2027’de Yahudi kalmayacak 168- Jerusalem Post gazetesi, İsayaşasaydı yerleşimci olurdu, Michael Freund 169- Kuzey Carolina'daki Wake ForestÜniversitesi öğretim üyesi Charles Kimball’ın "İslam, Hıristiyanlığı tehdit eden tek din’konuşması ve Fallwell'in peygamberimize ' terörist', İslam'a ise ' terörist' dini' demesiylebaşlayan skandalın dosyası., CBC.9. BÖLÜM170- CBS televizyonu, 15 Mayıs 2002’de yayınlanan FBI raporu 171- Los AngelesTimes’in 10-13 Kasım 2001 günlerinde yaptırdığı bir araştırma 172- The Wall StreetJournal’da yayımlanan kamuoyu anketi, 11 Eylül 2002 173- Ankara Üniversitesi İletişimFakültesi öğrencileri tarafından “kamuoyu” dersi ödevinde medyanın tavrı, 2003 174-ABD gizli devleti için bkz. Vankin 1996; Constantine1997; Blum 2000 175- Meyssankitabı 2002 176- Bush’un 7 Eylül 2002'de BM'de yaptığı konuşma, 7 Ekim 2002Cincinnati'deki konuşması, 28 Ocak 2003 ve 30 Haziran 2003 tarihli konuşmaları içinwww.whitehouse.org 177- 1994 tarihli Kongre raporu, Michael Moore, Arkadaş, NeredeBenim Ülkem kitabı, Ağustos 2003, 27 Kasım 1994, Financial Times 178- Los AngalesWeekly'de 2003'de yayımlanan 1994 tarihli Kongre raporuna esasen bu ekipmanları satanfirmaların listesi haberi , Anthrax made in Usa, 25 Nisan-1 Mayıs 2003, Jim Crogan 179-Miliyet, 29 Aralık 2003, Bremer, Blair’i yalanladı 180- “Elinizde kan var mı?” www.alınteri.org’un Kelly araştırması 181- NATO Komutanı General Wesley Clark, ricayıreddetmişti , NCB haber, 15 Haziran 2003 182- Bush’un 28 Ocak New Mexico ceColorado, 31 Ocak South Dakato, 1 Kasım New Hampshire, 2 Kasım Florida, 3 KasımMinnesota, 4 Kasım Missouri, Arkansas ve Teksas konuşmaları, Beyaz Saray bültenleri183- 5 Şubat 2003'de Powell'in BM'deki konuşması, 184- The New York Times, WilliamSafire, El Kaida Kuzey Irak’ta yazısı 185- Newsweek, Aralık 2003, Belgeler sahte çıktı ,

Page 238: netkırılmason

238

29 Aralık 2003, Milliyet, Hürriyet 186- Michael Moore, Nerede Benim Ülkem kitabı,Ağustos 2003 187- Irak savaşına katılanların listesi 188- Yenişafak Gazetesi 22 Ekim2003, Irak’ta tecavüz dehşeti 189- Türkiye, 7 Kasım 2003, Kaynak:İslam Online 190-The Washington Post, 24 Mart 2003, Kahraman Lynch 191- 8 Haziran 2003, New YorkTimes, Mitch Potter, Lynch'ın gerçek kurtarılma öyküsü 192- Irak savaşına giderkenFAİR'in yaptığı bir araştırma, www.fair.com 193- ABC, 26 Nisan 2003 Irak’ta kimyevisilah bulundu194- Turkish Time'da Erem Kargül'ün sorularını cevaplayan Prof. Dr HalukŞahin’in İngiliz medyası değerlendirmesi 195- Michael Moore, Arkadaş, Nerede BenimÜlkem kitabı 196- Şarbon balonuyla ilgili Amerikan bilim dergisi New Scientist’teyayınlanan Debora MacKenzie ve Biyolojik silah uzmanı Ken Alibek’in yazıları 197- 23Ekim 2002, Alman Junge Welt gazetesi, Harald Neuber, Şarbon Amerikan malı 198- 26Ekim 2002 tarihli Evrensel ve Zaman gazeteleri, ABD’de Şarbon paniği 199- 17.12.2001,Yeni Şafak, Taha Kıvanç 200- El Cezire'nin Mısırlı yöneticisi Yosri Fouda kasetsavaşlarını anlatıyor, BİM ajansı, Ekim 2003. 201- The Independent gazetesi, 9 Kasım2003, Andrew Gumbel, Bush’un yalanları 202- CNN, 24 Aralık 2003, Alarmın rengituruncu10. BÖLÜM203- Russ W. Baker, Colombia Journalism Review (CJR)'in Mart-Nisan 2003 sayısı,'Saddam Hussein - A CIA Puppet? ' 204- Scott Ritter kitabı “Irak’a Savaş- BushYönetiminin Bilmenizi İstemediği Gerçekler”(Metis yay.2002) 205- Bush’un Saddambabamı öldürmek istemişti konuşması 16 Mart 2001, Beyaz Saray arşivi 206- TheToronto Star, Irak Ticaret Bakanı Muhammed Mehdi Salih röportajı, 16 Mart 2003 207-Yeni Şafak, Hüsnü Mahalli, Aralık 2003 208- Robert Fisk, The Independent, 15 Nisan2003, ' Why Syria Is in America's Gunsights yazısı 209- Saddam Temmuzdayakalanmıştı, www.sonsaniye.net 210- Saddam Hüseyin'in yakalanma senaryoları, OrtaDoğu Medya Araştırma Enstitüsü araştırması, Zaman, 15 Aralık 2003 211- SundayExpress, 14 Aralık 2003, Times, 17 Aralık 2003 212- İRNA Ajansı, 13 Aralık 2003,İhbarı Talabani yaptı 213- Hürriyet, Saddam Irak’ta yargılanacak, 14 Aralık 2003 214-Donald Rumsfeld’in, CBS TV'sine verdiği demeç: Saddam adil yargılanacak, 13 Aralık2003 215- New York Times, 14 Aralık 2003, GHK üyeleri Ahmet Çelebi, Adnan Paçacı,Adil Abdülmehdi ve Muvaffak El Rubai, ABD'nin Irak'taki askeri komutanı GeneralRicardo Sanchez ve sivil yöneticisi Paul Bremer’ın Saddamla ilk görüşmesi 216-Newsweek, 18 Aralık 2003 sayısı 217- Bush’un Saddam ‘ın yakalanması konuşması, 13Aralık 2003, CNN, CBS 218- Baas Arap Sosyalist Partisi’nin Saddam’ın yakalanması ileilgili basın açıklaması, www.internethaber.com, 16 Aralık 2003 219- Milliyet, 24 Aralık2003, Saddam’ı şöhretli avukatlar savunacak11. BÖLÜM220- Harun Yahya, İsrail’in Kürt Kartı kitabından 221- Alperen Şahin, Gündüz gazetesi,Aralık 1999, PKK’yı Aliyev kurdu, Samed Askerov röportajı 222- Turan Yavuz’un KürtKartı kitabından 223- Time'ın Mart 2002 sayısında yapılan Irak savaşının nedeni anketi224- GAP’da su ve casuslar savaşı, Ali Alperen, Muhalif gazetesi, 24 Aralık 1999 225-Kanada'nın Maclean's dergisinin Şubat'ın son hafta sayısı, Kuzeydeki Kürtler 226-Hürriyet, 28 Şubat 2003, İsrail’in Kürt planı 227- Utah Üniversitesi Siyaset BilimiBölümü'nden Hasan Kösebalaban Irak üzerinde İsrail'in planlarına ilişkin çalışması,kaynaklar için İsraeli Kurdish Friendship League'in websayfası, The Jewish Institute forNational Security Affairs (JINS ) http://www.jinsa.org/home/home.html> ve the Centerfor Security Policy (CSP). 228- Nuh Gönültaş 11 Aralık 2003, Tercüman, İsrail

Page 239: netkırılmason

239

GAP’lanıyor(1) 229- 12 Aralık 2003 Tercüman, Nuh Gönültaş, İsrail GAP’lanıyor(2)230- Milliyet, 14 Aralık 2003, Teröristlere tatbikat yaptırıldı 231- DEBKA-Net-Haftalık,21 Kasım 2003, İstanbul Saldırıları ve İBDA-C tahlili 232- Özgür Politika, 30 Kasım2003, 233- MİT’in 30 Mayıs 1997 tarihini taşıyan iki sayfalık Hizbullah Raporu 234- AliAlperen, Hür Gelecek Gazetesi, 13 Aralık 2003 235- Radikal gazetesi, 5.12.2003, EkinciSuriye’de. 236- Milliyet, 19 Kasım, 2003, Canlı bombalar bu kez iz bıraktı 237- Sabahgazetesi, 3.12.2003, Ekinci ile Suriye’de buluşacaktık 238- Vakit Gazetesi,1 Aralık 2003239- 8 Aralık 2003- Yeni Şafak, Biz masumuz 240- Faruk Mercan, İstanbulBombacılarının gerçek lideri kimdi, www.sonsaniye.net.12. BÖLÜM241- 6 Aralık 2003 tarihli National Post, Stewart Bell, El Kaida teypi ve İsrailbüyükelçisi röportajı haberleri 242- John Duncanson, The Toronto Star, 9 Eylül 2002,Marabh’ın öyküsü 243- CSIS suçluları, tasc at web.ca. 244-Jeff Sallot, Globe and Mail,21 Kasım 2003 245- Canadian City Tv, Kaddusi canlı yayın röportajı, 16 Mart 2003 246-CBC Tv, Irak savaşı anketi, 17 Mart 2003 247- Kanadalılar savaşa karşı, Mart 2003,Sunrise dergisi, Nazila İsgandarova 248- Ali Alperen, Hür Gelecek Gazetesi, ABD,Kanada’yı cezalandırıyor, Türkiye’yi yemliyor, 3 Aralık 2003.13. BÖLÜM249- Statement of Glenn A. Fine Inspector General U.S. Department of Justicebefore the U.S. House of Representatives Committee on Education and the WorkforceSubcommittee on 21st Century Competitiveness Subcommittee on Select Educationraporları, 24 Ekim 2002, House Judiciary Committee, Subcommitteeon Immigrationand Claims 17 Ekim 2001, By Jim McGee, Congressional Quarterly 2 Haziran 2003250- Yeni Şafak, Terörün öteki kurbanları, alıntı yapılan yazı , Yavuz Önen,http://www.kelamullah.com/oteki_dunya_bizim_dunyamiz.htm 251- ABD SavunmaBakanı Donald Rumsfeld, 9 Haziran 2002 tarihinde Kuveyt’te Camp Doha Üssü’ndekikonuşması, CNN. 252- Harward Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü AlanDershowitz’in eski tekniklerin sorgulamalarda kullanılabileceğine dair değerlendirmesi,5 Kasım 2001, Newsweek. 253- Eski Avrupa İnsan Onuru ve Hakları Örgütü GenelBaşkanı Recep Karagöz, Yükselen değer: Irkçılık Radikal, 7.10.2002 254- TheBaltimore Sun, 22 Ağustos'un 2003, ' Casus mu, mağdur mu ?; Seattle Post-Intelligencer, The Washington Times, The Seattle Times, USA Today, WorldDailyNet,The New York Times ve The Sun'dan Suriye krizi derlemesi. 255- The ChristianScience Monitor'ün editör notu,, ABD'nin düşman bulma refleksi, 23 Ağustos 2003.14.BÖLÜM256- Foreign Policy dergisinde Fukuyama ile Huntington arasındaki tartışma, ABD'nineski Ankara büyükelçisi Abramowitz'in yazısı, Eylül-Ekim 2000 257- Edwar Said’denHuntington'a savaş kışkırtıcısı eleştirisi 258- Yuri Dikhanov ve Micheal Ward'ın'Measuring the Distribution of Global Income' başlıklı Dünya Bankası çalışması verileritemel alınarak, Robert H. Wade tarafından hazırlanan zenginler ve fakirler raporu. 259-Samuel P. Huntington, 1997 yılında yazdığı makale, Foreign Affairs, Eylül-Ekim 1997.260- NPQ dergisinde yayımlanan Samuel P. Huntington röportajı, Eylül 2001 261-Samuel P. Huntington, 1997 yılında yazdığı makale, Foreign Affairs, Eylül-Ekim 1997262- Noah Feldman, 'After Jihad - America and the Struggle for Islamic Democracy'(Cihad'dan Sonra - Amerika'nın İslami Demokrasi için Mücadelesi) kitabı 263- MontrealGazette, 12 Mayıs 2003, Riad Saloojee, ' Batı ve İslam dünyasında anlayış ayrışması'264- 23 Aralık 2003, Financial Times başyazısı, "Savaşta ve diplomaside dinsel canlanış"