Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse...

32

Transcript of Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse...

Page 1: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve
Page 2: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Merhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-

sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve Avrupa'nın bir çok şehrinden Buca ceza-evindeki tutsaklara yönelik katliam lanetle-niyordu. Bombalı bombasız pankartlar, gös-teriler, yazılamalar, yapılan işgaller ve ar-dından cezalandırmaların haberleri geliyor-du. Oligarşinin uşaklığını ve köpekliğini ya-pan halka yalan ve göz boyamadan başka bir şey vermeyen medya ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın eylemlerin halk tarafından duyulmasını engelleyemedi. Türkiye halkları bugüne kadar yetiştirdiği bir çok yiğit evla-dını şehit verdi. Ölen ama yenilmeyen, şehit düşerken direniş destanları yaratanları, düşmanın işkence tezgahlarında onurunu

kirletmeden başı dik çıkan, zindanlarda be-deni tutsak edilen ama yüreği ve beyni öz-gür olan evlatlarını her zaman onurla bağ-rına bastı.

Bugünde azgınca sürdürülen bir saldırı-nın ardından şehit düşen 3 DHKP-C tutsa-ğını sahiplenmekte hiç tereddüt etmedi. Çünkü terörist kimdir? cani kimdir? İnsan-ları katleden kimdir? Bunu yaşadıklarıyla çok iyi biliyordu.

Katiller sürüsünün katlettiği Sabahat Ka-rataş, Eda Yüksel, Taşkın Usta'nın katilleri-nin göstermelik yargılaması da bu hafta ya-pıldı. Oligarşinin oynadığı katilleri aklama oyununu bozmak için enternasyonalist da-yanışmanın güzel örneklerinden birini gös-teren delegasyon duruşmaya katıldıktan

sonra gazetemizi de ziyaret etti. Altı ülkeden gelen 28 kişilik delegasyon gazetemizde karşılaştığımız sorunlar, bize uygulanan baskılar ve ülkenin genel durumuyla ilgili röportajlar yaparken dayanışmanın güzel sıcaklığını yaşatıyordu.

Gözaltıların yoğun olduğu haftada bir-çok yerden gözaltı haberleri gelirken mer-kez büro muhabirimiz Murat Kuyumcu 25 Eylül günü bürodan çıkıp evine giderken polisler tarafından "şüpheli" olduğu gerek-çesi ile gözaltına alındı. Fiziki ve psikolojik işkence gören muhabirimiz. 28 Eylül günü savcılığa dahi çıkartılmadan serbest bırakıldı.

Haftaya görüşmek dileğiyle....

Bizler anayız, bizler babayız Doğuran ve yaşamı yeryüzüne sürekli kılanlarız.

21.09.1995 tarihinde TV kanallarından bir haberle sarsıldı yüreklerimiz. Buca cezaevinde evlatlarımızı katletmişti devlet.

Bekliyorduk. Aylar öncesinden çağıra çağıra geliyordu katliam. Yamyamlar savaş çığ l ıklar ı atıyorlardı. Boyalı basından TV kanallarından hedef gösteriyorlardı. "Vurun, katledin, yok edin, ezin" diye.

Bekliyorduk. Bekliyorduk ama kanımızdan birer parça olan evlatlarımızın savunmasız bir haldeyken böyle bir vahşetle öldürülmeleri, katledilmeleri karşısında yüreklerimizdeki öfkeyi durdurumaz olduk.

Evet bugün öfkeliyiz. Bir gece yarısı evlerimiz, işyerlerimiz tekmelerle açıldı. Onlarca silah namluları üzerimize doğrultularak bizden evlatlarımız istendi. Vermedik. Veremezdik. Çünkü, küçücük bir fidanı bir küçük çiçeğ i bile yetiştirirken nası l da üzerine titrerdik. Oysa şimdi cellatlar yani işkenceci polisler yavrular ım ız ı ist iyor lard ı. Derin sanc ı lar la büyüttüğümüz, soğuk kış gecelerinde koynumuzda ısıttığımız; bir dilim ekmek, bir tas çorba, bir kap süt bulabilmek için patronlara alın terimizi yok pahasına sattığımız, pantolonlarını yamadığımız, saçlarını öpüp taradığım ız, bir kere de öksürse yoksul gecekondularımıza isyan ettiğimiz ve bu dünyada payım ıza düşen yegane varl ıklar ım ız, yani çocuklarımız, evlatlarımızdı bizden istenen. Zorla koparıp götürdüler karanlık dehlizlere...

Ağlad ık, dövündük, arandık. Tüm kapı lar yüzümüze kapandı. "Terörist senin oğlun/kızın" dediler. "Hayır asıl terörist sizlersiniz" dedik. Saatler geçmiyordu. "Acaba dönecek mi, bir kez daha göre-bi lecekmiyim, gene dolu dolu sarılacakmıyım? Yoksa... yoksa şimdi şu kapıdan kanlı gömleğini mi getirecekler, kayıp mı diyecekler utanmadan" diye düşündük.

Kimimize ölüsü verildi, kimimiz soğuk bedenini bi le göremedik. Ve kimimiz de çocuklar ım ız ın cezaevlerine atıdığını öğrendik.

Görüş günlerini iple çektik. Kah küçücük demir kodeste on kat kurşun geç i rmez camlardan

görebildik evlatalrımızın yüzünü. Kah bunuda çok gördüler ve bizleri de tekmeleyerek, saçlarımızın ağarmışlığına bile aldırış etmeden sürükleyerek attılar cezaevlerinin o kasvetli kapısından. Sustuk... "Hayır" dedi çocuklarımız. "Susmayın, katledecekler yok edecekler hepimizi...."

Gün gün geldi ölüm. Adım adım yaklaştı soğuk nefes. İktidardakiler kendi pisliklerini teşhir ederken, cezaevlerine yönelik saldırılara da zemin hazırladılar sinsice.

İğrenç bir tezgahtı bu; Düşmana diş l i ler inin dönmesi iç in kan

gerekiyordu. Kan gerekiyordu yüzbinlerce emekçinin baş latt ığı grevlere gözdağ ı vermek için. Kan gerekiyordu adaletsizliğin, her türlü ahlaksızlığın, aşağılanmanın, horlanmanın sürmesi için. Ve tüm bunlara engel olmak için mücadele veren özgür, bağıms ız bir ülkeyi yaratmak için yola ç ıkan evlatlarımızı hedef aldılar. Başardılar mı? Asla...

Bugün çiçekler içinde ve türküler eş liğ inde toprağa vereceğimiz şehit evlatlarımızın yerini dolduracak milyonlarca çocuk sesi sarıyor ülkeyi, gecekonduların çamurlu, dar sokaklarından. Onlarda bizim evlatlarımız, onlarında üzerine titriyoruz. Onları da böyle büyütecek ve kavga dolu bir yaşama al ınlar ından öperek uğurlayacağ ız. Bugün düşenlerin hesaplarını sorsunlar diye...

Şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz. Bizler, onların ana babaları olarak, yakınları olarak yaşça büyüğüz belki ama evlatlarımız onurlu, namuslu ve bir o kadarda yiğitçe yaşamlarıyla bizlerden çok daha büyüktür. Şimdi ise ölümleri ile gökyüzünde birer yıldız oldular. Her bahar uğrunda öldükleri vatan topraklarında açacak milyonlarca çiçek olarak yeniden boy verecekleri günler çok yakın.

Evet bugün öfkeliyiz ve kin doluyuz. Böylesine bir vahşeti hazırlayan, tezgahlayan ve gerçekleştiren katillerden hesap sorulacak.

Bunu da bilyoruz. İşte bu içimizi rahatlatıyor. Çanakkale, Çankırı, Yozgat ve Ankara Merkez Kapalı Cezaevi

Siyasi Tutsak Ailesi

İÇİNDEKİLER

Kriz, Grev ve Buca Direniş Destanı ...3-4 Buca Saldırısı Püskürtüldü ............ ...5-7 Aldık Yüreğimizi Elimize ............... ..8-11 Buca'daki Ses Özgürlüğün, Direnen Halkın, Onurun ve Adaletin Sesidir ........... ...12 Buca Katliamının Hesabı Soruluyor ...13-14 Yurtdışından Tepkiler ................... ...16 Zindanlar Buca ile Yankılandı......... ...17-18

Katleden Devlettir........................ ...19

Gençlik Üzerine Oynanan Oyunlar..

...20-22 Yılmayacağız .............................. ...23 17 Nisan Mahkemesi.................... ...24-25 Grev Rüzgarı .............................. ...26-27 Grevler Alanlara Taşıyor ............... ...28-29 Hükümet Krizinden Notlar.............. ...30 Bize Ölüm Yok ............................ . 31

DÜZELTME Geçen sayımızda 3. sayfada yeralan M. Ali Baran imzalı "Özgür Tutsaklar Katliamlarla Teslim Alınamaz" başlıklı yazının 4. sütununun alttan 25. satırında "... mesele açıktır..." şeklinde yanlış yazılmıştır. Doğrusu "... mesaj açıktır..." şeklinde olacaktır. Düzeltir, özür dileriz.

Gökyüzünde Birer Yıldız Oldular

Page 3: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Kriz, grev ve Buca Direniş Destanı M. Ali BARAN

Halk düşmanları, katliamların yöneticileri, emperyalizmin işbir-likçileri burjuva partileri, birbirlerini yiyorlar. Kirli çıkınlar bir bir açılı-yor. Kimin ne kadar malı mülkü var, kim halktan ne kadar çal-mış.... Pembe dizilere konu olabi-lecek şekilde yayınlanıyor. Ama, dokunmaya cesaret edemedikleri ve anlaştıkları tek bir konu var. Halk düşmanlığı, katliamlar, iş-kenceler, hak ve özgürlüklerin gasp edilmesi ve devrimci müca-delenin tasfiye edilmesi... Koalis-yonun bozulmasından beri, bir it dalaşıdır sürüyor. Neredeyse, ül-kedeki her şey burjuva partilerinin ahlaksızlıklarına, yolsuzluklarına

hasına süren, devrimci savaş var-dır. Oligarşinin bütün partileri, hal-kın mücadelesi karşısında, bütün çirkefliklerini sergileme pahasına birbirleriyle rekabet, edecek ve hükümeti ele geçirip daha çok sö-mürü ve zulüm için her türlü hile, entrika ve baskıyj uygulayacaklar-dır. Türkiye devrimci hareketinin hükümet değişiklikleriyle oyalana-cak, bunlara göre taktik belirleye-cek durumu yoktur. Hemen bütün burjuva partileri arasındaki farklar belirsizleşmiş ve hepsi, halkın sa-vaşı karşısında aynı cephe içeri-sinde yer almış ve bu savaşın şid-detle bastırılması konusunda aynı düşüncededirler. Bu karşı devrim-ci şiddetin, ideolojik ve fiili önderli-ğini, Milliyetçi Hareket Partisi yap-maktadır. Artık kamuoyunda sır

da MHP'lileşmesidir. MHP ve kontrgerilla birbirlerinden ayrı dü-şünülemez. Kurulacak her hükü-met, karşı devrimci savaşı daha şiddetli bir şekilde sürdürmek zo-rundadır. Hükümetler bu şiddeti sürdürdüğü sürece de kontrgeril-la, MHP örgütlenmelerine daha çok ihtiyaç duyacak, dolayısıyla bunları daha da güçlendirecektir. Bugün, polis şefleri, başbakan-dan, burjuva partilerinden daha etkin bir misyona sahip olup, ha-reketlerinde, açıklamalarında cü-retlidirler. Bu cüretlerini kamuoyu-na göstermekten de çekinmemek-tedirler. Ve burjuva partileri kont-rgerillanın, polis şeflerinin her tür-lü uygulamasını onaylamakla da kalmamakta, bu kontrgerilla prati-ğini oya dönüştürmek için hazırlık

formistleri, barışçıları, hemen her-kesi yeniden saflaştıracak ve sü-regelen savaş karşısında tavır al-maya zorlayacaktır. Hangi ideolojik görünüm altında gelirse gelsin, faşizmin çizdiği sınırlar içerisinde halkın sorunlarına çare bulacağını ve iktidar olacağını sanan örgüt-ler, etkisiz kalmaya ve yok olma-ya mahkumdurlar.

Tek çözüm yolu devrim ve tek alternatif devrimcilerdir. Bölün-müş, bir avuç suda fırtına kopa-ran ve kendi hayal dünyalarında yaşama geleneğini sürdüren, halktan kopuk halk edebiyatı ya-pan, akıl hocalığından öte fazla bir işlevi olmayan birçok sol gru-bun, dişe diş süren bir savaş kar-şısında varlıklarını sürdürmeleri çok zordur. Silahlanmak, silahlı

■ Silahlanmak, silahlı örgüt-lenmeler geliştirmek, halkı silahlandırmak ve halkı sa-vaştırmak düşüncelerini be-nimsemeyen ve bu düşünce-lerini hayata geçirmek için iddialı olmayan hiç bir örgüt, uzun vadede halkın savaşını sürdüremez. Birkaç açıkla-ma, ne zaman çıkacağı ve kaç okuyucusu olduğu belir-siz dergilerle siyaset yapma süreci çoktan kapanmıştır. Devrimci alternatifi örgütle-mek, silahlı mücadeleyi ör-gütlemek, uygulamak ve hal-kı savaştırmakla özdeş hale gelmiştir. Bunu yapmayan-lar, pratikte göstermeyenler, sözde ne kadar keskin "Marksist Leninistler" ve "Komünistler" olduklarını id-dia ederlerse etsinler, halk nezdinde palavracı duruma düşmekten kurtulamazlar.

düzenleniyor. Birbirlerinin ahlak-sızlıklarını ve yolsuzluklarını açık-layanlar, birbirlerinden farklı olma-dıklarını halka gösteriyorlar. Satı-lıyorlar. Vatan ve halk diye diye kendileri dahil, her şeyi satıyorlar. Milletvekili satın alma pazarlıkları tüm hızıyla sürüyor. Bu partiler-den oluşturulmuş veya bu partile-rin desteğini almış bir "azınlık hü-kümeti" veya "seçim" hükümeti vb. bir hükümet yeniden kurulur ama, çark aynı şekilde dönmeye devam eder. Sömürü, zulüm, em-peryalizmle işbirlikçilik ve halkın daha çok katledilmesi... bu değiş-mez kuraldır. Bu değişmez kura-lın karşısında halk vardır. Devrimci hareket vardır. Faşizme karşı demokrasi, emperyalizme karşı bağımsızlık ve kapitalizme karşı sosyalizm için, binlerce şehit pa-

olmayan biçimiyle özel timlerden, emniyet müdürlüklerine, karakol-lara, diğer devlet kurumlarına ka-dar, büyük ölçüde MHP nüfuz et-miştir. Karşı devrimci savaşın kur-mayı MHP çizgisidir diyebiliriz. Bu tıpkı Türkeş'in 12 Eylül mahkeme-lerinde "Biz içeride fikrimiz iktidar-da" sözlerini andırmaktadır. MHP bugün görünüşte hükümette de-ğildir. Ama pratikte hükümetin bir-çok etkin görevlerini üstlenmiştir. Devlet kurumları savaşın gelişme-sine paralel olarak her gün biraz daha karşı devrimci şiddet etrafın-da şekillenmekte ve saflaşmakta-dır. Bu durum kontrgerillanın dev-let kurumlarına egemen olması, kendi inisiyatifi dışındaki gelişme-lere izin vermemesi aynı zaman-

yapmaktadırlar. Ağar, Menzir, Ünal Erkan gibi binlerce cinayet-ten, mafya ilişkilerinden, katliam-lardan sorumlu polis şefleri, gele-ceğin milletvekilleri, bakanları ola-rak düşünülmektedir. Bu, kontrge-rillanın, karşı devrimci savaşta güç biriktirmesi, burjuva partilerini ve devlet kurumlarını tümden egemenliği altına alması demek-tir.

Kontrgerilla, hükümet krizinden faydalanarak bir adım daha ata-cak, biraz daha karşı devrimci şiddetini geliştirecek ve şiddetin uygulanmasında daha özgür ha-reket edecektir. Nasıl bir hükümet kurulursa kurulsun, bu gerçek de-ğişmeyecektir. Kontrgerillanın şid-deti, burjuva partilerini, solu, re-

örgütlenmeler geliştirmek, halkı silahlandırmak ve halkı savaştır-mak düşüncelerini benimsemeyen ve bu düşüncelerini hayata geçir-mek için iddialı olmayan hiç bir ör-güt, uzun vadede halkın savaşını sürdüremez. Birkaç açıklama, ne zaman çıkacağı ve kaç okuyucu-su olduğu belirsiz dergilerle siya-set yapma süreci çoktan kapan-mıştır. Devrimci alternatifi örgütle-mek, silahlı mücadeleyi örgütle-mek, uygulamak ve halkı savaş-tırmakla özdeş hale gelmiştir. Bu-nu yapmayanlar, pratikte göster-meyenler, sözde ne kadar keskin "Marksist Leninistler" ve "Komü-nistler" olduklarını iddia ederlerse etsinler, halk nezdinde palavracı duruma düşmekten kurtulamazlar.

Page 4: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Faşizmin karşısında saf tutmak, savaşmaktır. Savaşı örgütleme-yen her örgüt ve grup, "Marksist-Leninist", "Komünist" sıfatlarından öte, anti-emperyalistlik ve anti-fa-şistlik sıfatlarına da layık değildir, ilericilik, demokratlık, anti-faşistlik, anti-emperyalistlik ve devrimcilik nedir, ne değildir... Her şeyin belirsizleştiği, gerçek an-lamlarını yitirdiği ülkemizde, dev-rimci savaş, yeniden her şeyi yerli yerine koyacak ve herkes hak et-tiği yerde olacaktır.

Oligarşinin krizi derinleştikçe kontrgerilla vahşeti biraz daha ge-lişiyor, halk kitleleri daha çok yok-sullaşıyor. Oligarşi, geçmişte ol-duğu gibi çeşitli burjuva partileri, düzen sendikacıları aracılığıyla, halk kitlelerinin tepkilerini istediği gibi etkisiz hale getiremiyor, seçe-nek sunamıyor ve bu nedenle de kendi kurumlarıyla bile karşı kar-şıya gelmek zorunda kalıyor. Kit-leler, düzen kurumlarının yönlen-dirmesinde, düzene hizmet etmek için harekete geçirildiklerinde da-hi, düzen gerçeğiyle yüz yüze gel-mekte ve eğitilmektedir. İşte Türk-İş'in öncülük ettiği yüzbinlerin gre-vi... İşçiler, ekonomik çıkarları için büyük umutlarla yola çıkarıldılar. Türk-İş, hükümet değişikliği ve burjuva partileri üzerine hesaplar yaparak, işçilerin tepkilerini bu yö-ne kanalize ederek, grev silahını kullanıyor. Denilebilir ki, Türk-İş, oligarşinin iç çatışmalarının ve hükümet değişikliği planlarının bir unsuru olarak hareket etmektedir. İşçiler bu gerçeğin dışında kendi ekonomik çıkarlarının peşindedir-ler. Hiçbir hükümetin emekçilere istedikleri ekonomik hakları ver-meyeceği açıktır. Türk-İş de bu gerçeği bildiğinden, düzen sendi-kacılığıyla, bu hakları alamayaca-ğından, "... Hükümet istifa..." slo-ganıyla işçileri oyalamakta ve işçi-lerin grevini burjuva muhalefet partilerinin çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. Buna rağmen, dü-zen sendikacılığının ve burjuva partilerin oyunlarını bozmak, işçi hareketinin yönünü değiştirerek bilinçlendirmek ve bu harekete düzen aleyhtarı bir nitelik kazan-dırmak, devrimcilerin vazgeçilmez görevidir. İşçilerin grev potansiye-linin düzenin çıkarları doğrultu-sunda nasıl kullanıldığını ve so-nuçta nasıl ihanete uğradığını görmesi uzun zaman almayacak ve zor olmayacaktır. Bu gerçeği işçi kitlelerine bugünden göster-mek ve devrimci işçi örgütlenme-lerinin önünü açmak için, düzen sendikacılarının düzene uyumlu hareketlerini teşhir etmek, doğabi-lecek sonuçları bugünden göster-mek gerekiyor. İşçilerden kısa sü-rede söylediklerimize inanmalarını ve bu doğrultuda harekete geç-melerini bekleyemeyiz. Bu geli-şim, devrimci hareketin ve ülke- deki gelişmelerin genelseyri içeri

- Buca direnişi, birden bire ortaya çıkmış bir olgu değildir. Buca direnişi, Parti-Cephe savaşçılarının, özgür tutsak anlayışlarının, savaşçı parti kişi-liklerinin ve mücadele anlayışlarının bir sonucu-dur. Her yerde; şehirde, dağda, cezaevlerinde düşmana teslim olmama ve direnme, Parti-Cephe geleneğidir. Savaşçıları-mız, bu geleneği devam ettirmiş ve devam ettire-ceklerdir. Bugün Buca, yarın belki onlarca Buca yaratılacak ama, özgür tutsak geleneğimiz ve Parti-Cephe'nin direniş ruhu asla yok edileme-yecek ve halk kitlelerini daha çok kucaklayarak gelişecektir.

sinde, çok farklı biçimlerde ve za-manlarda ortaya çıkabilecek bir olgudur. Ama esas olan, işçi kitle-sinin düzeni ve kendi gücünü çok daha çarpıcı bir biçimde gördüğü ve politikaları tartıştığı, grev ve di-reniş anlarını iyi değerlendirerek onlarla kaynaşmak, doğru düşün-celeri götürmek, bu doğrultuda yönlendirmek ve örgütlemektir. İş-çi kitleleri, devlet güçleriyle çatış-madan, faşist iktidara ve kapitalist düzene karşı olmadan ekonomik haklarını dahi alamayacağını gö-recektir. Bunu devrim bilincine dö-nüştürebilmeliyiz. Bu grev, bu ya-nıyla önemli ve devrimci propa-gandayı işçilere, götürebildiğimiz-de, devrimci işçi cephesinin te-mellerini attığımızda işçi hareketi diğer halk kesimlerinin eylemliliği ile birleşerek gelişecektir. Düzen sendikacılığı, işçi hareketlerini ge-cekonduculardan, esnaflardan, memurlardan, gençlikten, köylü-lerden soyutlayarak gelişip güç-

lenmesini ve ortak hareketini en-gellemek için, yasal ve fiili hemen her şeyi yapmaktadırlar. İşçi hare-ketiyle diğer halk kesimlerinin or-tak hareketini ve dayanışmasını yaratmak için ısrarlı olmalıyız. Mahalleler, gecekondular; tüm halk kesimlerinin birlikte yaşadığı alanlardır. Mahalleler, bu ortak ör-gütlülüğün ve dayanışmanın odak noktasıdır. Halk komiteleri ve işçi komiteleri bu soruların da değer-lendirildiği, çözüme bağlandığı platformlar olmalıdır. İşçi hareket-leri, grevlerden direnişlere, fabrika işgallerine, devlet güçleriyle çatış-malara ve barikat savaşlarına doğru yükselecektir. Hiçbir düzen sendikası bu gelişimi engelleye-meyecektir. İşçi kitlelerini bu anla-yış doğrultusunda örgütlemek ve buna hazırlamak, vazgeçilmez ve yerine getirilmesi gereken bir gö-revdir.

Oligarşinin derinleşen krizi, kontrgerillanın Buca katliamını ve

Buca Direniş Destanını da bera-berinde getirdi. Katliama karşı çı-kılmaz, direnilmez ve teslim olu-nursa, kontrgerilla bu yöntemlerle kitleleri sindirir ve teslim alır. Bu-ca direnmiştir, yiğitçe direnmiştir. Böyle direndiği için şehitler ver-miştir. Görünüşte oligarşi Buca di-renişçilerinin barikatlarını yıkmış, üç Parti-Cephe savaşçısını kat-letmiş, onlarcasını ağır yaralamış, sakat bırakmış ve halka "...direne-ni katlederiz..." demiştir. Ama bu sadece görünüştür. Silahsız, sa-vunmasız devrimci tutsaklar, yüz-lerce silah ve bomba karşısında, ellerinde tek bir silah dahi olma-dan, inançlarıyla direnmiş, hayat-larını ortaya koymuş, şehitler ver-miş ama, teslim olmamışlardır. Ölmüşlerdir, yaralanmışlardır, on-larcası ölümü göze almışlardır ve bütün bunların kuru bir ajitasyon olmadığını göstermiş ve ölümün üstüne gitmişlerdir. İnançları için ölümü göze alan bir örgütü ve

onun savaşçılarını hiçbir silahlı güçle yenmek mümkün değildir. İnançları için halkları ve vatanları için kendilerini feda etmeyi, sıra-dan bir görev haline getirenler, dünyanın en korkutucu ve tehlikeli gücüdür. Düşman korkmuştur, hem de çok korkmuştur. Tutsakları teslim almak için yapılan bir kat-liam daha büyük bir direnişi, daha büyük bir bilinci düşmana karşı daha büyük bir kin ve öfkeyi orta-ya çıkarmıştır. Halk kitleleri, bir yandan faşizmin partilerinin pislik-lerini izlerken, diğer yandan halkı ve vatanı için tereddütsüz yaşam-larını ortaya koyanları ve hiçbir koşul altında zalimden aman dile-meyenleri görmüştür. Burjuva ile-tişim araçları ne kadar gizlemeye çalışırlarsa çalışsınlar, Buca'nın şanlı direniş destanı ve onun ya-ratıcısı şehitleri, burjuva partileri ve onlar biçiminde karşı karşıya gelmektedir. Onlar Devrimci Halk Kurtuluş Partisi ve Cephesi'dir.

Buca direnişi, birden bire ortaya çıkmış bir olgu de-ğildir. Buca direni-şi, Parti-Cephe sa-vaşçılarının, özgür tutsak anlayışları-nın, savaşçı parti kişiliklerinin ve mü-cadele anlayışları-nın bir sonucudur. Her yerde; şehirde, dağda, cezaevle-rinde düşmana teslim olmama ve direnme, Parti-Cephe geleneğidir. Savaşçılarımız, bu geleneği devam et-tirmiş ve devam et-tireceklerdir. Bu-gün Buca, yarın belki onlarca Buca yaratılacak ama

özgür tutsak geleneğimiz ve Parti-Cephe'nin direniş ruhu asla yok edilemeyecek ve halk kitlelerini daha çok kucaklayarak gelişecektir. Oligarşinin bu katli-amları, intikam duygularımızı ve devrimci inancımızı daha fazla bileyecek ve Parti-Cephe kişiliğini savaşçılığını geliştirecektir. Şehit-lerimizin kanlarının yerde kal-mayacağını düşmanlarımız çok iyi bilmektedir. Şehitlerimizin inti-kamını alacağız. Düzeni savunan bütün burjuva partileri, bütün ser-mayedarlar, bütün silahlı devlet güçleri hedefimizdir. Düzeni sa-vunmak, kontrgerillayı katliamları savunmaktır. Sömürü ve zulmü savunmaktır Bunları savunanlar bedellerini de ödemeyi göze al-malıdırlar. Hiçbir burjuva partisi bu katliamlar karşısında masum değildir.

Türkiye devrimci hareketinin tutsaklık koşullarındaki mücadele tarihinde artık, bir Buca direniş destanı vardır.*

Page 5: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Buca Saldırısı Püskürtüldü

■ Buca Cezaevinde oligarşinin katiller sürüsünün katli ama varan saldırısı püskürtüldü. Şehitlerin cenazeleri sloganlarla toprağa verildi. Katliam, yurtdışı ve yurti çinde büyük öfke ve tepki yarattı. Kitlesel gösterilerle katliam lanetlenirken, molotof ve bombalarla, faşistle re ait birçok yer cehenneme çevrildi.

■ Özgür tutsakların asla teslim alınamayacağını, ölümüne bir direnişle bir kez daha gösteren Buca Cezaevi, şimdi tutsakların slogan ve marşları ile çınlıyor. "Şehitlerimiz Onurumuzdur Hesabını Soracağız" sloganı Buca'dan tüm gecekondulara ve dağlara dalga dalga yayılıyor.

Oligarşinin özel olarak eğittiği ve beslediği katiller sürüsü tarafından Buca Cezaevi 'nde yapılan hunhar saldırıya, kahramanca direnile-rek karşı konulmuştu. Yüzlerce özel tim, jandarma ve gardiyanın katıldığı saldırının sonunda, 6. Koğuşta bulu-nan tutsaklardan hiçbirinin ayakta du-racak hali kalmamıştı. Ama devrimci irade ayaktaydı. Devrimci onurun ye-nilmezliği, devrimci kişiliğin bükül-mezliği, tutsakların kanıyla kıpkırmızı olan cezaevi koridorlarında tarihe ka-zındı. Devrimci iradenin asla teslim alınamayacağı, bir kez daha, dişe diş bir direnişle saldırıya cevap verilerek ortaya konulmuştu.

Düşman tutsak ettiği devrimcilere elinden gelen her türlü zulmü uygula-yarak, tüm gücünü kullanarak teslimi-yeti dayatmış ama ölümüne bir dire-nişle almıştı cevabını. Bundan ötesi olabilir miydi? Sayıca çok fazla bir güçle saldırmışlar, bombadan zincire, kalastan demir çubuklara kadar her şeyi kullanmışlar, öldürmek kastıyla en öldürücü yerlerine vurmuşlar, ortalığı kan gölüne çevirmişlerdi.

Ama yine de tutsaklardan duyduk-ları tek söz direniş sloganı olmuştu.

Çiftehavuzlar'da "Cesaretiniz Var-sa Gelin" diyen Sabo'ların kararlılık-ları, Bağcılar'da "Asıl Siz Teslim Olun" diyen Güner'lerin davaya bağlı-

Katiller sürüsü bu geleneği yok etmek için saldırmış, bu kararlılığı, bu davaya bağlılığı, bu zafere inancı yok etmeyi amaçlamışlardı.

Ama elinden geleni yapmasına rağmen, yenilen oligarşinin katiller sü-rüsü oldu. Çünkü yok etmeye çalıştık-ları direnme geleneğine yeni ve şanlı bir halka daha eklendi.

Direnişin sonunda onlarca devrimci yaralanırken, üç devrimci şehit düştü. Her biri binlerce yüreğin fitilini ateşle-yen ateş oldu. Şehitler kervanına katıl-dı.

Turan Kılıç, Kınık'ın Taştepe Köyü'nde Toprağa Verildi "Buca'nın Hesabını Soracağız" Buca Direnişinin şehitlerinden

Turan Kılıç, kendi köyünde toprağa

verildi. Turan'ın akrabaları cenazeleri almak için İzmir'e geldiklerinde, polisin yoğun baskısı ve tehditleri ile karşılaş-tılar. Aynı gün Buca Cezaevi önünde toplanan ve cenazeye katılma hazırlığı yapan halka, polisin saldırması ve 58 kişiyi gözaltına alması nedeni ile Tu-ran'ın akrabaları ile bağ kurulamadı. Polisin kuşatması altında cenazenin alınıp köye götürüldüğünün öğrenilmesi üzerine, İzmir Devrimci Halk Güçleri de köye gittiler ancak cenazesinin to-prağa verilmesine yetişemediler.

Turan Kılıç. 22 Eylül'de 300 civarın-da köylünün katıldığı bir törenle topra-ğa verildi.

Devrimci Halk Güçleri o akşam köy-de kalarak misafir oldular. Turan Kılıç'ın mücadelesinden saygı ile söz eden köylüler devrimcilere büyük bir yakınlık gösterdiler.

Ertesi sabah saat 9.30'da 60 civarında köylünün katılımı ile mezar başında devrim şehitlerinin gelenekleri-ne uygun ikinci bir an-ma yapıldı. Anma, Parti ve Cep- he bayrakları açıla-rak bir dakikalık saygı duruşu ile başlatıldı. Kısa bir konuşmanın ardından, sloganlar atıldı. "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür"

"Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi"

'Buca'nın Hesabını Soracağız"

"Halkız Haklıyız Ka-zanacağız" sloganları Turan Kılıç'ın mezarı başına? yankılandı.

Uğur Sarıaslan ve Yusuf Bağ'ın cenazele-rinin ise 22 Eylül Cu-martesi günü aileleri ta-

lıkları, Hozat'ta "Dersim Faşizme Me-zar Olacak" diye slogan atan gerillala-rın zafere inançları Buca Cezaevi bari-katlarında yaşıyordu.

Ölüm Oruçlarında doruğa çıkan di-renme geleneğinin bayrağı idi yürek-lerde dalgalanan.

Page 6: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

rafından alınarak, memleketleri olan Kayseri'ye götürüldüğü öğrenildi.

Katliama Tepki Doruktaydı Katilamın ertesi günü 22 Eylül'de Bu-

ca Cezaevi önüne gelen tutsak aileleri ile devrimci demokrat ve duyarlı insan-lar, burada tepkilerini ifade eden bir ba-sın açıklaması yapmışlar ve hemen ar-dından polisin saldırısına maruz kalmış-lardı. Bu saldırı sırasında, birçok kişi po-lisin cop, dipçik ve tekmeleriyle yarala-nırken, 11'i avukat olmak üzere toplam 53 kişi gözaltına alındı.

Avukatlar aynı gün akşamı serbest bırakılırken, gözaltındaki diğer insanlar bir gece gözaltında tutuldular. Polis bir-çok kişiye saldırıp yaraladığı yetmiyor-muş gibi bir de cezaevindeki katliamı protesto edenleri mahkemeye göndere-rek, asıl suçu ve suçluları gizlemeye ça-lışmış, böylece tutsaklara saldıran katil-ler sürüsü ile aynı saflarda olduğunu or-taya koymuştu.

Cumartesi günü mahkemeye çıkarı-lan tutsak yakınları ve diğer duyarlı kitle-ler serbest bırakıldı.

Bu arada çeşitli demokratik dernek ve sendika ve parti temsilcileri ile tutuklu ai-leleri temsilcileri tarafından "Buca Ceza-evi Olaylarını izleme Ve Dayanışma Ko-mitesi" oluşturuldu.

Dayanışma Komitesi, 23 Eylül Cu-martesi günü İzmir Elektrik Mühendisleri Odası'nda hem cezaevi katliamını hem de cezaevi önünde tutsak yakınlarına yapılan saldırıyı kınayan ve halkı duyarlı olmaya davat eden bir basın açıklaması yaptı.

O günden itibaren duyarlı olan kesimler ve tutuklu yakınları Buca Cezaevi'nin yakınında bulunan BSP, HADEP, CHP ilçe Örgütleri ile Pİr Sultan Abdal Kültür Derneği binasına gelerek beklemeye başladılar. Hem tutsakların ihtiyaçlarına cevap verebilmek, hem de halen gün-demde olan saldırı ihtimaline karşı, dire-nişe destek olmak amacıyla herkesin gözü kulağı cezaevindeydi.

Halkın Öfkesi Caddelerde Yankılandı: Devrim Şehitleri Ölümsüzdür Pazar günü Dayanışma Komitesi'nin

çağrısı üzerine duyarlı insanlar ve tutsak yakınları BSP ve HADEP il binalarında biraraya geldiler. Dayanışma Komite-si'nin kararı BSP'de bir basın açıklaması daha yapmaktı. Ancak kendi aralarında bir komite kurarak örgütlü hareket etme-ye başlayan tutsak yakınları, var olan tepkiyi ifade etmek için basın açıklama-sının açık havada yapılmasını ve pro testo gösterisine dönüştürülmesini öner diler.

Bu öneri çerçevesinde yaklaşık 600 kişi parti binalarından caddeye inerek toplandı.

"Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız' imzalı bir pankart açıldı.

Buca'da katledilen 3 DHKP-C savaşçısı ve tüm devrim şehitleri için ya-pılan bir dakikalık saygı duruşunun ar-dından sloganlar patladı: "Buca'nın Hesabı Sorulacak" "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek" "Faşizme Karşı Omuz Omuza" "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" Basın açıklaması oğlu 7. Koğuş'ta bulunan bir tutsak yakını tarafından okundu. Basın açıklmasında yaşananlar "devlet terörü" olarak nitelenerek, saldırılar protesto edildi.. Kamuoyuna tepkile-

rini örgütlü ifade etme çağrısı yapıldı. Ardından sloganlar yeniden başladı. Protesto gösterisi slogan ve alkışlarla sona erdi.

İzmir Yamanlar'da Gösteri: "Faşist Katillerden Hesap Sorduk Soracağız" İzmir Yamanlar Mahallesi'nde 24 Ey-

lül 1995 günü saat 17.00 sıralarında polis karakoluna yakın mesafede ana cadde üzerinde, Buca Katliamını pro-

testo etmek için bir korsan gösteri dü-zenlendi. Eylemi tüm devrim şehitleri için saygı duruşuyla başlatan DHKP-C ve MLKP taraftarları Buca Cezaevi'nde-

ki katliamları protesto eden kısa bir ko-nuşma yaptılar. Bu konuşmada Buca Cezaevi'ndeki katliamın günlerce hazır-lığı yapılan planlı-programlı saldırılar sonucu olduğu ve faşist güçlerce bilinç-lice uygulandığı vurgulandı. Bütün fa- şist saldırılara karşın halkların haklı mücadelesini omuzlayan devrimcilerin katledilmekle asla tüketilemeyeceği, bütün bu saldırıların mücadeleyi durdu-ramayacağı ve mücadele eden devrim-cileri asla yıldıramayacağı söylenerek

yürüyüşe geçildi. Yürüyüş sırasında sık sık "Buca'nın Hesabı Sorulacak", "Dev-rim Şehitleri Ölümsüzdür", "Halkımız Saflara", "Kahrolsun Faşist Diktatörlük",

"Susma Sustukça Sıra Sana Gelecek" sloganları atıldı. Molotoflarla yol kapatı-larak yürüyüşe devam edilirken, "Faşist Katillerden Hesap Sorduk Soracağız-DHKC" ve "Buca Katliamının Hesabı Sorulacak-MLKP" pankartları taşındı.

Polisin müdahale etmediği eylem, sloganlardan sonra bitirildi.

Direniş ve Kabul Edilen Talepler 6. Koğuşa yapılan saldırının ardın-

dan, jandarma özel timleri ve cezaevleri idaresi diğer koğuşları da tehdit etmiş ve "Sıra Sizde" demişti. Savcı Yaşar Aslan da "Diğer koğuşlardan da mutla-ka sayım alınacak" diyerek yeni saldırı-nın işareti verilmişti.

6. Koğuşa yapılan vahşi saldırı, di-ğer koğuşlarda yılgınlık değil, tersine büyük bir öfke ve direniş kararlılığı ya-rattı. Barikatlar daha da sağlamlaştırıldı ve direniş için tüm hazırlıklar tamamlandı.

Bu arada cezaevine Adalet Baka-nı'nın önce müsteşar yardımcısı sonra müsteşarın kendisinin geldiği öğrenildi. Direniş ve kamuoyundaki tepkiler karşı-sında, devletin geri adım atmaktan baş-ka yolu kalmamıştı. Bakanlık Müsteşa-rı, İzmir Barosu'ndan iki avukat eşliğin-de tutsakların temsilcisi ile görüşme başlattı.

Hunharca saldırı öncesinde Bu-ca'daki sorunları bildiği halde görüşme-ye gelmeyen, cezaevi idaresine de gö-rüşme talimatı vermeyen müsteşar 3 kişi ölüp, 40 kişi yaralandıktan sonra "so-runları" çözmeye gelmişti.

Elbette artık çözülmesi gereken so-runlar farklılaşmıştı, ortada 3 şehit ve

Page 7: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

onlarca yaralının hesabı vardı. Müsteşar, daha önce değil kabul et-

mek, görüşmeye bile yanaşmadıkları tutsakların eski taleplerini kabul ettikle-rini açıkladı.

Buna göre, 1-Başka cezaevlerine sürgün kararı

iptal edildi. 2-Ziyaret saatleri eskisi gibi saat

12.00-15.00 arası olarak belirlendi. 3-Akraba görüşlerinde sözlü beyan

kabul edilecek, şüphe halinde belgelen-dirme istenecek.

4-Avukat görüşleri eskisi gibi olacak ve doğacak sıkıntılarda muhatap İzmir Barosu olacak.

5-Aramaları jandarma değil gardi-yanlar yapacak. Jandarmalar sadece güvenlik alacak.

6-İlaç paraları ödenmiyordu, bundan sonra ödenecek.

7-Hastane sevkleri yapılmıyordu, ya-pılacak.

8-Jandarmanın mahkeme ve hasta-ne sevkleri sırasında yaptığı saldırılarla ilgili olarak Baro aracılığıyla vali ile gö-rüşülerek sorun çözülecek.

9-Ziyaretçisi gelmeyen tutsakların da zaman zaman diğer ziyaretçilerle gö-rüşmesi sağlanacak.

Tüm bunlar saldırı için bahane yapı-lan sayım vermeme direnişinin taleple-riydi.

Müsteşar ayrıca, 21 Eylül saldırısı ile ilgili soruşturma başlatıldığını, so-ruşturma süresince tutsaklarla Başsav-cı vekilinin muhatap olacağı, cezaevi savcısı ve müdürlerinin devre dışı kala-cağını açıkladı. Daha sonra da ceza-evinin yönetici personeli ile operasyon-lara katılan birçok gardiyanın görevden alındığı öğrenildi.

Devletin saldırı hazırlıklarının orta-dan kalkması ve müsteşarın belli başlı talepleri kabul etmesi üzerine barikatlar kaldırılarak sayını vermeme eylemi so-na erdirildi. İlk Ziyaret ve Anma: "Şehitlerimiz Onurumuzdur Hesabını Soracağız" Pazartesi saldırıya hedef olan siyasi

koğuşların ziyaret günüydü. Günlerdir cezaevinin önünde bekleyen tutsak ya-kınları endişe ve merak içinde ziyarete koştular.

7. Koğuşun ziyaret mahalline girdiği-mizde, bizi ilk önce karşılayan direnme geleneğinin simgesi olan DHKP-C bay-rağıydı. İlk görüş kabininin camına ası-

lan bu bayrak teslim olmayan devrimci iradenin adeta haykırılışıydı. DHKP-C'li tutsaklar alınlarına iliştirdikleri, üzerin-de DHKC amblemi yıldızı olan birer kızıl bantla çıktılar ziyarete.

Gözlerinde direnmenin, teslim olma-manın sevinci ama daha çok katledilen yoldaşlarının hesabını sormanın isteği, öfkesi vardı. Günlerdir uyumamışlar, bir şey yememişlerdi ama kabinden kabine

koşuyor, ziyaretçi anne-babalara saldırı ve direnişi anlatıyorlardı.

Anlattıkları hep 6. Koğuştu. Kendileri de hazırlanmışlardı ölüme. "Hepimiz hazırız ölüme" diyorlardı. "Bizi hiç kimse teslim alamaz" "Onlara komutanımız Ali Rıza Kurt'u

aratmayacağız" "Şehitlerimizin Hesabını Soracağız" Ziyaret mahallinin arkasındaki du-

varda asılı olan büyük bir pankartın üzerinde "Şehitlerimiz Onurumuzdur, Hesabını Soracağız-DHKP-C" yazısı okunuyordu. Hemen yanındaki bir baş-ka pankartta 6. Koğuş direnişinin yıl-maz savaşçıları Uğur Sarıaslan, Turan Kılıç ve Yusuf Bağ'ın resimleri çizilmişti.

Bir süre ailelerle konuşmalar devam ettikten sonra direniş şehitleri için an-maya geçildi.

Saygı duruşu ile sol kollar kalktı ha-vaya. Yumruklar sıkılı, gurur ve öfkenin sevinç ve acının harmanladığı yürekler coşkulu bir çırpınıştaydı.

Bir tutsak yakınının gözlerinden yaş-lar süzülüyordu.

Saygı duruşunun ardından bir ko-nuşma ile direniş ve direnişin şehitleri bir kez daha anlatıldı. Şiirler ve marş-lara önceden hazırlanmıştı tutsaklar. Marşlara ziyaretçiler de katıldı.

Ve sloganlar patladı: "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" "Uğur, Turan, Yusuf Ölümsüzdür"

"Hesabını Soracağız" ... Anma Devrimci Sol marşının söylen-

mesiyle sona erdirildi. "Mesele esir düşmekte değil, teslim

olmamakta bütün mesele" diyenNa-zım'ın şiirleştirdiği tavır işte buydu. Katiller sürüsünün azgınca saldırması para etmemişti. Korku tutsaklara çok uzakken şimdi gardiyanların gözbebeklerrinde büyümüştü.

Ziyaret sona erme-den bir gelişme daha oldu.

Sonradan öğrendi-ğimize göre, 21 Eylül

operasyonuna katılan gardiyandan ikisi, tutsakların bölü-müne geçmiş. Bu gardiyanlar tutsaklar tarafından anında yakalanarak ceza-landırıldı. İki gardiyan suratları parçalanarak

dışarı atıldı. Bu sırada paniğe kapılan diğer gardiyanların "imdat", "isyan var" gibi canhıraş çığlıkları ile ortalık biraz hareketlendi. Cezaevinin etrafına hemen birkaç kamyon asker getirildi. Ama ortada bir isyan olmadığı, sadece iki işkenceciye tavır alınması olduğu anlaşılınca durum sakinleşti. Ziyaret normal bir biçimde sona erdi. Sekiz tutsak hariç hastanede bulu-nan tüm tutsaklar 26 Eylül Salı günü cezaevine getirildi. Öğleden sonra ya-ralı tutsaklar ilk görüşe çıktılar.

Ziyaretten önce cezaevi önünde "Buca Cezaevindeki Olayları inceleme ve Tutuklularla Dayanışma Komitesi ta-rafından bir basın açıklaması yapılarak, 3 kişinin ölümü ve 40 kişinin yaralan-

ması ile sonuçlanan saldırı ie ilgili ola-rak savcılığa suç duyurusu yapılacağı bildirildi. Açıklamada ayrıca "Yaşanan-ların hesabının sorulması, ileriye doğru ise hakların korunması ve genişletilmesi yalnızca tutsakların sorumluluğu de-ğildir, olamaz. Kendisini insan hakları ve demokrasi mücadelesinde taraf gö-ren devrimci demokratik, yurtsever kişi ve kuruluşlara düşen görevler var. Kirli savaş başta olmak üzere işkenceler, katliamlar ve her türlü hak ihlalleri sü-rüp giderken, bir tek duyarlı insanımız emniyet müdürlüklerinde, cezaevlerin-de, binlerce köy ve koca bir coğrafyada yaşananların ben doğrudan tarafı deği-lim ki diyemez. Gündelik yaşantısını hiçbir şey olmamış gibi sürdüremez" görüşlerine yer verildi.

Aynı toplantıda TİYAD'lı bir tutsak annesi tarafından bir basın açıklaması dağıtıldı. Açıklamada "Bu vahşi saldırı sonucu üç yiğidimizi kaybettik. 40 yiği-dimiz yaralandı. Evlatlarımız özgür va-tan toprakları uğruna mücadelenin zin-danlarda da yapılabileceğini gösterdi-ler. Onlarla onur duyuyoruz" diyerek devamında şu görüşlere yer verdiler:

"Cezaevine gelen müsteşar bir mü-fettiş göndereceklerini ve sorumlularını yargılayacaklarını söyledi. Bu kandır-macaları biliyoruz. Göstermelik dava-larla infazcıları, işkencecileri beraat et-tirenler şimdi de Buca katillerini akla-maya çalışacaklar. Evet bu göstermelik soruşturmayla katilleri belki düzen akla-yacak. Fakat unutulmamalıdır ki bu hal-kın bir adaleti var. Bu adalet onları ak-lamayacak.

Her işkenceci katil gibi halkın şaş-maz adaletinden nasiplerini alacaklar-dır.

EVLATLARIMIZ ONURUMUZDUR."

Page 8: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Yüzlerce asker, özel tim ve polisin saldı-rısına karşı, tam 4.5 saat dişe diş bir karar-lılıkla direnen 6. koğuşun hemen karşısında bulunan 7. Koğuştaki tutsaklar bir yandan 6.koğuşun direnişine destek olmaya çalışırken, bir yandan da bir süre sonra kendilerine yönelecek saldırı için direniş hazırlığı yaptılar. Saldırı ve direnişi dakika dakika yaşayan 7. Koğuştaki DHKP-C tut-sakları 21 Eylül gününü şöyle anlattılar:

Saldırı önceden planlandı. Özgürlük ey-lemi sonrası cezaevi idaresinin saldırıları ve hak gaspları artmıştı. Haklarımızın bir kısmını direnerek yeniden kazanmamıza rağmen idare yeni baskıları ve yasakları gündeme getirdi. Özelikle ziyarete yönelik kısıtlamaların ve jandarmanın mahkeme ve hastane gidiş-gelişlerinde uyguladığı baskı ve işkencelerin son bulması için yak-laşık bir haftadır akşam sayımını vermiyor-duk. Cezaevi idaresi ile görüşme talepleri-mizin hepsi de geri çevrilmiş, hatta ziyarete gelen ailelerimiz, cezaevi savcısıyla görüş-meye gittiklerinde kovulmuşlardı. Savcı ve diğer idare yetkililerinin süreç içindeki bu tavırları bizlere yeni bir saldırının ilk işaret-lerini veriyordu. Biz devrimci tutsaklar da, gaspedilen haklarımızı almakta ısrarlı oldu-ğumuzu ve gelişebilecek tüm olaylardan cezaevi idaresinin sorumlu olacağını ka-muoyuna açıklayarak, 19 Eylül Salı günün-den itibaren sabah sayımlarını vermeme eylemine başladık, idare bu tavrımıza da kayıtsız kalarak hiçbir girişimde bulunma-mıştı. Hatta yemekhane ve havalandırma kapılarını açmayarak karşılıklı olan koğuş-larımızı birbirinden tecrit etmek istemiş, dı-şarıyla olan tüm ilişkilerimizi kesmiş, ye-mek, kantin vb. hiçbir ihtiyacımızı karşıla-mamıştır. Gelişebilecek olası bir saldırıya karşı hazırlıklarımızı yaparak beklemeye başladık. 3 günlük bir bekleyişin ardından 21 Eylül Perşembe günü öğle saatlerinde elektriklerimiz kesildi. Bu arada itfaiye araç-larının sesi bahçe duvarının arkasından duyulmaya başlandı. Birkaç dakika sonra ise, malta (koridor) da Cumhuriyet Başsav-cısı Vekili, alaydan bir Yarbay, Cezaevi Savcısı, Birinci Müdür ve 2. Müdürlerin ba-şını çektiği kalabalık bir askeri ve idari per-sonel kitlesi 6. koğuşun önünde durdu. Kapı açıldığında temsilcimizle kısa bir diya-logdan sonra saldırı emri verildi. Bunun üzerine biz tutsaklar da 6. ve 7. koğuşlarda barikatlarımızı kapılara kurduk. Direniş kar-şısında neye uğradıklarını şaşıran katiller sürüsü barikatı kalaslar ve demirlerle aç-maya çalıştılar. Başaramadıklarında ise, bu defa itfaiye hortumuyla tazyikli su sıktı-lar. Fakat, tüm bu çabaları başarısızlıkla sonuçlanınca daha farklı yöntem uygula-maya başladılar.

Saldırının başlamasıyla birlikte sayım vermeme eylemine katılan TKP-ML, MLKP, TİKB, TKP(ML), RIZGARİ koğuşla-rından sloganlar yükselmeye başladı. Slo-ganlardan anlaşıldığı kadarıyla onlarda ba-rikatlarını çekmişlerdi. "Devrimciler Daya-nışmaya" sloganımız tüm Buca'da yankıla-nırken PKK'li "yurtsever" dostlarımızdan hiç bir ses duyulmuyordu, "yurtseverlerin" sessizliği katliam bitimine kadar devam etti.

Saldırıya Direnişle Karşılık Verdik... Operasyon timleri dışardan barikatı

yıkmak için uğraşırken, içerden de tutsak-lar tarafından oluşturulan cam ekipleri camları kırıyor, kırdıkları cam parçalarını kovalarla barikata taşıyorlar, barikat ekip-leri barikatları sağlamlaştırıyor, herhangi bir delik bırakmamak için yastık, yatak ve battaniyelerle boşlukları dolduruyor, lam-ba ekipleri florasanları sökmek için emir bekliyor, yangın ekipleri yanabilecek mal-zemelerini hazırlıyor, yaşlılar, hastalar ko-ğuş gerisinde korumaya alınarak, başla-rında sağlıkçılar bekliyor, bir yandan da gaz bombalarına karşı ıslak havlular da-

ğıtılıyordu. Hemen herkesin bir görevi vardı ve bu görevlerini en iyi şekilde yeri-ne getirmek için uğraşıyorlardı.

Önceki deneyimlerden çıkarttığımız sonuçlarla, tüm hazırlıklarımızı yapmaya çalışıyorduk. Uzun süredir düşman ko-ğuşlarımıza girebilmeyi başaramamıştı. Özgürlük eylemi sonrası, Ali Rıza Komu-tanın şehit düşmesi ile birlikte bir arama sırasında saldırıya geçmişler, fakat so-nuçlarına da katlanmışlardı. Bu direnişte hezimete uğrayan işkenceciler, uzun sü-redir fırsat kolluyor, intikam almak için her fırsatta tehditler savuruyorlardı. Bu defaki gelişleri, öncekilerden farklıydı. Yaptıkları hazırlıklar, operasyonun boyutunu görme-mize yetiyordu. Bunların hiçbiri bizleri yıl-dırmazdı. Çünkü daha önce de belirttiği-miz gibi yine aynı kararlılıkla, "Bizi asla teslim alamazsınız. Saldırırsanız cesetle-rimizle karşılaşırsınız" diye haykırıyorduk. Daha önceki direnişlerimizde ölmeye hazır kararlılığımızı görmüşler ve içeriye gir-memişlerdi. Saldırı bir katliam niteliğinde olacaktı. Teslim olmayacağımızı ve öle-ceğimizi biliyorlar, hazırlıklarını da öldür-mek için yapmışlardı. Bizler de mevzileri-mizi sonuna kadar savunacak, şehitleri-mizin yarattığı geleneğe, cezaevi cephe-sinden bir yenisini ekleyecektik.

Özel olarak hazırlanmış operasyon

timleri barikata dayanmışlar fakat bir türlü barikatı aşamıyorlardı. İtfaiye hortumuyla, bir 6.koğuşa bir bizim (7.koğuş) koğuşa tazyikli su fışkırtarak herhangi bir yangını-nın çıkmasını engellemeye çalışıyorlardı. Fakat bizler var gücümüzle pencerelere tıkadığımız yastıklarla, battaniyelerle, suntalarla yükleniyor, suyun içeriye gir-mesini bir nebze de olsa engelliyorduk. Bu arada 6. koğuştaki yoldaşlarımıza ba-kıyor, onların direnişlerine sloganlarımızla destek veriyorduk. Operasyon timlerine sesleniyor, onları bizim koğuşa çekmek istiyorduk. Fakat gelmiyorlar, ellerinde ka-lasları, copları, eğri büğrü çivili sopalan bize gösterip, küfürler ediyorlar, "Bunları

öldürdükten sonra sızı de öldüreceğiz" di-yorlardı. 6. koğuştaki yoldaşların kimisi barikatın üstünde ellerinde sopalar, cam-larla, düşmanın barikatı yarmaması ve içeri girmesini biraz daha geciktirmek için uğraşırken, kimisi slogan atıyor, kimisi de içeriye atılan sis ve gaz bombalarını elle-rindeki ıslak bezlerle havalandırmaya atı-yordu.

Tavanı Delerek Ses ve Gaz Bombaları Attılar Bir saat sonra, tavandan ve kütüpha-

nenin arkasındaki duvardan var güçleriyle vurmaya başladılar. Tavandan ve duvar-dan delik açarak gitmek istedikleri anlaşı-lıyordu. Yoldaşlar deliklerden girebilecek olanları, ellerindeki tahtalarla dövmeye hazırlanıyorlardı ki, bir anda kulakları çın-latan bir patlama sesi duyuldu. Ard arda bir kaç tane patlama oldu. İçeriye tavan-dan ve duvardan açtıkları dört delikten ses bombası atıyorlardı. Fakat ses bom-baları ne bizim koğuşta ne de 6. koğuşta herhangi bir paniğe yol açmadı. Herkes çok soğukkanlıydı. Hatta yoldaşlardan bi-risi içeriye düşen ses bombasını eline al-mış tam havalandırmaya atacakken elinde patladığını görüyoruz. Tahminen bu yoldaşımız elinden ağır yaralanmıştır.

Şimdi burası yatılan bir cezaevi değil, bombaların patladığı, savaş sloganlarının

haykırıldığı bir üstü. Her taraf duman ol-muş, barut kokusu genizleri yakıyordu. Askerler kurt işaretleri yapıyordu. Sıcak savaştan kopuk olsak da, fiziken dört du-var arasında olsak ta, beyinlerimiz özgür-dü. Hele hele o yürekler ki, cephe ateşiyle yanıyor, milim milim çatışmayla harman-lanıyordu. İşte dört duvar, varoşlara, so-kaklara dönüşmüş, Gazi, Nurtepe, Ok-meydanı ruhunu soluyordu. Ardarda pat-layan bombalar ve düşmanın sevinç çığ-lıkları... Yoldaşlarda hiçbir panik yok. So-nuna kadar çatışacaklarını ve cephemize yakışır tarzdaki bağlılıklarını ve kararlılık-larını gözlerinden okuyorduk.

Kapıyı oksijen kaynağıyla kestikten sonra, barikata yüklenmeye başladılar. Kapının önündeki çelik dolabı çekip aldı-lar. Bizim koğuşumuzdan çevre daha iyi görüldüğünden, 6. koğuştaki yoldaşları-mızı uyarıyoruz, askerlerin ne yaptığını anlatmaya, işaretlerle haberleşmeye çalı-şıyorduk. İşaretleşiyorduk çünkü bomba, slogan vb. gürültüden dolayı sesimiz du-yulmuyordu. Barikatın üstündeki duvarı delerek bomba atmaya, yine hortumla su sıkmaya başladılar. Barikatçı yoldaşlar, açılan gedikten cam fırlatıyorlar, sopalarla askerlere vuruyorlardı. Barikatın en üs-tündeki yoldaş büyük bir kinle düşmana vuruyor, bir yandan da cephe gerisinden gelen cam kovalarını yanındakilere ulaştı-rıyordu. Bu her barikatın değişmez savaş-çısı Çerkes halkının yiğit evladı Yusuf Bağ yoldaştı. Şimdi o barikatın üzerinde kendisini yenilemenin, özgür tutsak olma savaşının zaferini yaşıyordu. Birkaç saat sonra ölümsüzleşerek direnişimizin zafe-rini taçlandıracaktı.

İki koğuşun arasındaki havalandırma, bizleri yoldaşlarımızdan fiziki olarak ayırı-yordu. Yapabileceğimiz slogan atmaktan öteye gitmiyordu. Mutlaka birşeyler yap-malı, yoldaşlarımıza daha fazla yardımcı olmalıydık. Daha önceden iki koğuş ara-sına çektiğimiz ipten teleferikle hazırladı-ğımız cam parçalarını yastık kılıflarına doldurarak 6. koğuşa göndermeye başla-dık. Belki biraz sonra çatışmanın cephesi bizim koğuş olacaktı. Fakat şimdi 6. ko-ğuştu. Ve bizler çatışmanın yaşandığı mevzimize cephane gönderiyorduk. Katil-ler sürüsü, bu dayanışmamızın güzelliğini içlerine sindirememiş olacak ki, operas-yon timinden bir astsubay, birkaç gardi-yan ve asker işlerini güçlerini bırakmış te-leferiğimizi koparmaya çalışıyordu. İp yüksekte olduğundan başaramadılar.

"İrademizi Asla ve Asla Teslim Alamayacaklardı" içeriye atılan bombaların haddi hesabı

belli değil, pencerelerden renk renk du-manlar yükseliyor, ses bombaları patla-maya devam ediyordu. Yoldaşlar içeriye bomba atan askerin kolundan tutmuşlar, koğuşa çekmek istiyorlardı. Fakat asker kurtulmayı başarıyor. Barikat yavaş yavaş sökülüyor, açılan delik gittikçe büyüyordu. Biz de bunun üzerine koğuşumuzdaki ba-rikatı ateşe verdik. Önceden hazırladığı-mız yangın malzemeleri büyük bir gör-

"Aldık Yüreğimizi Elimize

Çektik Pimini Fırlattık Düşmanın Üzerine"

Page 9: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

kemle alevler püskürtüyordu etrafa. Hep bir ağızdan "Yaşasın Yangın Direnişimiz" sloganını haykırmaya başladık. Yoldaşla-rımızdan birisi sürekli olarak "ateşi körük-leyin" diyerek herkesi coşkulandırıyordu. Tilililer çekiyor, 6. koğuştaki yoldaşlarla selamlaşıyorduk. Bu selamlaşma bizim için bir vedalaşma töreniydi aslında. Ko-ğuşu barikat bölümünden ateşe vermiş, biraz sonra hepimiz yanacaktık. Son kez karşı koğuştakileri görebilmek, onlarla gözgöze gelebilmek için pencerelere geç-tik. Onlar da bir yandan bizleri tek tek göz-den geçiriyor, bir yandan da çatışmaya

devam ediyorlardı. Pencereye, yüzünü bezle kapatmış, bizleri ölüme yolcu etme- ye bir yoldaş geliyor. Aramızda oğlu olan Turan Kılıç yoldaştı. "Önce oğlum" bencil-liğine kapılmadan hepimizi selamlıyor, karşılıklı olarak zafer işareti yapıyoruz. Kendisi kısa süre önce direniş içinde ce-zaevine gelmiş, şimdi yine direniş içinde gidecekti. O her zaman kendi kendine , "tarla bağ bahçe işlerinde ölüme gidece-ğim. En büyük isteğim çatışarak ölmektir. Artık hareket bu isteğimi değerlendirsin" derdi. İşte şimdi idealindeki ölüme ulaş-mak için çatışmanın en önüne doğru ko-

şuyordu. 6. koğuşun barikatı yavaş yavaş sökül- meye başlamıştı. Yoldaşlarımız onların ra-hatlıkla barikatı çözmelerini, sopalarla, camlarla, bardak, kaşık, tabak ellerine ne geçtiyse atarak engellemeye çalışıyorlar-dı. Operasyon ekibindekiler, her dolabı in-dirişinde sevinç çığlıkları patlatıyor, kudur-muş köpekler gibi uluyorlar, kurt işaretleri yapıyorlardı. Kana susamışlardı adeta. Bizleri saldırıyla yeneceklerini zannediyor-lardı, fakat yanılacaklardı. Saldırarak ce-setlerimizi alırlar, irademizi ise asla, ama asla teslim alamayacaklardı.

Ve işte en sonunda barikatı yardı as- kerler bu defa yoldaşlarımızla yüzyüze gelmişlerdi. Askerlerin hepsi kasklı, kal-kanlıydı. İçlerinde sivil elbiseli faşist bıyıklı birisi var. Bu operasyonu yöneten işken-ceci polislerden olsa gerek. Bir tanesi de arka tarafta duruyor, maltaya çıkacak yol-daşlarımızı bekliyor olsa gerekti. Tahmin ettiğimiz gibi bu operasyon, MİT-polis ve askerlerin katıldığı önceden planlanmış bir saldırıydı.

Bir anda itfaiye hortumunu içeriye so-karak yoldaşların üzerine tazyikli su sık-maya başladılar. Ve yoldaşlar tazyikli su-

Page 10: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

yun etkisiyle koğuşun gerisine doğru çe- kildiler. Ancak bazıları ise barikatın başın-dan itibaren hiç yıkılmamışlar ve hala düşmanla çatışıyorlar, timlere yumruk, tekme sallıyorlardı. Ama yoldaşlarımız, bir komutanımızın dediği gibi "Alıp yüreği elimize, çekip pimini, fırlatalım düşmanın üzerine" misali, düşmanın üzerine yürü-yor, el emeği göz nuru ile hazırladığımız sopalarımızla kafalarına darbeler vurmaya çalışıyorlardı.

Askerler ve faşist gardiyanlar, mevzi-mizden söküp aldıkları yoldaşlarımızı hunharca dövüyor, üzerlerinde tepiniyor ve öldürmeye çalışıyorlardı. Hatta bir ta-nesi itfaiye hortumunun önündeki kalın boruyu almış, var güçle betona vurur gibi yere yıkılan bir yoldaşımıza vuruyordu. Bir ara koğuşun ortasında görebildiğimiz kadarıyla bir birikme oldu. Astsubaylar-dan birisi yoldaşımızın üzerine çullanmış askerlerden birisini kaldırıyor, elleri kan içinde olan asker, astsubaya "sen işine bak, öldüreceğim bunu..." diye bağırıyor-

du. Astsubay oradan uzaklaştıktan onra, bu kalabalık asker ve gardiyan sürüsü yoldaşımızı yine kalaslarla bir kaç dakika daha dövdüler. Daha sonra yoldaşımızın hareketsiz vücudunu sürükleyerek dışarı-ya çıkardılar...

Keşke önümüzdeki demir parmaklık olmasaydı da, hemen yoldaşlarımızın ya-nına gidebilseydik. Askerlerin ve gardi-yanların yoldaşlarımıza saldırılarına da-yanamıyoruz. Pencerelere tırmanmaya, slogan atmaya çalışıyoruz. Bizim koğuşta da yangın yarıya kadar gelmiş durumda. Yangın nedeniyle her taraf duman kaplı, herkes öksürüyor, halsizleşiyordu. Pen-cerelerden nefesimiz yettiği oranda son kertesine kadar zorlayıp, sloganlar atma-ya çalışıyoruz. Yoldaşlarımız son güçle-riyle, son nefesleriyle çatışıyor, biz de orada olmamanın hüznüyle yanıp tutuşu-yorduk. Direnişçilerin hemen hemen hepsi koğuş içinde bayıltıncaya kadar dövü-lüyor, daha sonra sürüklenerek maltaya çıkartılıyorlardı. Daha sonradan öğrendi-

ğimize göre, maltada bulunan yüzlerce asker ve gardiyanda bU cansız bedenlere saldırmış, öldüresiye dövmüş, 1. koğuşun önüne yoldaşlarımızı üst üste yığmışlar, kıpırdananlar için "Bu o.. çocuğu hala öl-memiş... Sürgüne gidecekleri, hastaneye gidecekleri ayırın..." vb diye konuşuyor-larmış. Kürdistan'da gerilla cesetlerini nasıl parçaladıkları, yaktıkları, cansız be-denlerin üzerine çıkıp hatıra fotoğrafı çektikleri şimdi daha iyi anlaşılıyor-du. Bunlar bırakalım halk çocuğunu tama-miyle insanlıktan çıkmış birer işkence ve cinayet makinesi olmuş, en küçük insani özellikten yoksun birer halk düşmanıdır-lar. Biz de yapılan bu vahşet karşısında katiller sürüsüne bağırıyorduk. Onlarda bizlere "Biraz sonra sizede geleceğiz" di-yerek tehditle gözümüzü korkutmak isti-yorlardı. Ancak biz herşeyimizle hazırdık. Beynimizle, yüreğimizle ve bedenlerimiz-le, ölümüne kadar savaşacağımıza emin-dik. Ve "Gelin gelin de görün ne olacağı-nı..." diyerek ağızlarının payını veriyor-

duk. Yoldaşlarımızın tamamını yerlerde sürükleyerek çıkardıklarında büyük bir kin ve nefretle onların koğuşumuza saldırma-sını bekledik. Bu bekleyiş sırasında dire-niş ateşimiz iyice koğuş içerisine yayıl-mış, içerisi cehennem sıcağına dönmüştü. 6. koğuş tamamen boşaltılmış, 43 yol-daşımız da kanlar içinde çıkartılmıştı. Maltadan hala gürültüler geliyordu. Za-man zaman da boşalan koğuşa askerler ve gardiyanlar giriyordu, elleri, yüzleri, gömlekleri, ellerindeki sopaları yoldaşları-mızın kan izleriyle kaplıydı. Ve bizlere el kol işareti, MHP'nin kurt işaretini yapıyor-lardı. Küfür savuruyorlardı. Bir süre sonra "Asker maltayı boşaltsın" emri duyuldu. Bizim koğuşa geleceklerini söylüyorlardı. Fakat şimdi maltayı boşaltıyorlardı. Yol-daşlarımızın ölümüne direnişleri bizlerin kararlı tavırları onları korkutmuştu. Zaten bize saldırsalar da herhalde içeriye gir-diklerinde 29 DHKP-C, 18 TDKP'li tutsa-ğın cesetleriyle karşılaşırlardı. Ateşi sön-dürmek için tazyikli su sıktıklarında du-

Page 11: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

mandan zehirlenirdik. Bu olmazsa bile yanık cesetlerimizle karşılaşırlardı. Biz saldırmaları için beklerken, faşist 2. mü-dür eşliğinde bir grup gardiyan 6. koğuşa girerek bize seslendiler. "Herşey bitti hadi sayım verin..." bizde yaptıklarının hesabı-nı vereceklerini ve istedikleri sayımı da ancak cesetlerimizi çiğneyerek, yoldaşla-rımıza yaptıkları gibi alabileceklerini söy-ledik. Ve kendimizde daha çetin bir sava-şa hazırlanmaya başladık. Hepimizin mo-ral motivasyonu çok iyiydi. Düşmanın sal-dırmasını bekliyor ve istiyorduk. Önderi-mizin "cezaevleri bireysel ve kitlesel kah-ramanlıkların alanları olmalıdır" talimatını yerine getirmek istiyorduk. Barikatımızı

tekrar gözden geçirdik. Savaş araç-ge- reçlerimizi toparladık ve yoldaşlarımıza yönelik saldırıdan çıkardığımız dersler ışığında düşmanı daha hazırlıklı bekle-meye başladık. KARARLIYDIK...

Saatler geçmiş, ne gelen vardı ne gi-den. Akşam 20.00 sıralarında da TKP/ ML'lilerin koğuşundan yükselen "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" sloganı tüm ses-sizliği bozdu. Saldırıdan hemen sonra ge-len 2. Müdüre "Kaç yoldaşımızı öldürdü-nüz" diye seslendiğimizde, o da "biz öl-dürmedik" demişti. 2. Müdürün panik ha-lindeki bu cevabı bizlere şehit vermiş ola-bileceğimizi hissettirmişti. Gerçekten var mı? yok mu sorusuna cevap aradığımız

saatlerde, cezaevinden yükselen bu slo- gan şehit habercisiydi. Şimdi artık kim ve-ya kimler olabilir diye merak ediyorduk. Bir süre sonra şehit sayımızın 3, yoğun bakımda bir, acil serviste birçok yoldaş-ımızın olduğunu müsteşarla yaptığımız görüşmede öğrenecektik. Önderimizin verdiği perspektif bizim için bir emir ol-muş ve Buca cezaevi "bireysel-kitlesel kahramanlıklar a/anı" olmuştu.

Yoldaşlarımız, halklarımız, parti-cep-he, tüm siyasi tutsaklar ve bizler nezdin-de ölümler pahasına direnmiş ve devrim-ci iradenin asla teslim olmayacağını düş-mana bir kere daha göstermişlerdi. "Bir

kez söz verildikten, karar alındıktan sonra gülüm ölmek var dönmek yok yolumuz-dan" diyen şehidimiz Solmaz Karabu-lut'un şiarı burada da hayata geçirilmiş, şehitlerimiz bizlere örnek olmuştur. Düş-man belki barikatımızı parçalamış, be-denlerimizden hınçlarını almıştı. Ama ira-demizi asla teslim alamamışlardı. Ve en güzeli de Parti-Cephe'mizin çatışarak ölümüne direnme geleneği dağlardan, sokaklardan Buca Cezaevi'ne taşınmış, dört duvar arasında yükseltilmişti. Apo'lardan aldık bayrağı, Ali Rıza Komu-tanla yükselttik. Şimdi daha da yükselti-yoruz. *

Page 12: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Buca'daki ses özgürlüğün, direnen halkın, onurun ve adaletin sesidir Buca'daki ses Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi'nin sesidir

29 Eylül 1995 tarih ve 18 sayılı Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Haber Bültenini yayınlıyoruz.

21 Eylül 1995 günü faşizmin kontrgeril-la güçleri, yüzlerce jandarma, polis, silah ve bombalarla Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi tutsaklarının kaldığı koğuşa sal-dırdılar. Yok etmek istiyorlardı. Parti-Cep-he'nin sesini kesmek istiyorlardı. "... Siz direnirseniz, siz firar ederseniz, siz teslim olmazsanız cezaevlerini teslim alama-yız..." diyorlardı. Bu gerçek, yıllardır hep böyle süregelmişti... Halkımızın özgürlüğü için, ülkemizin bağımsızlığı için bedellerin en ağırını ödemek gerekiyorsa, bu bedeli biz ödeyecektik. Hep en önde, hep özverili, kararlı ve yiğit olmalıydık. Gerektiğinde kendimizi feda etmeliydik. Partimizin Bu-ca'daki tutsakları yine böylesi bir anla kar- şı karşıyaydılar. Tarih ve halkımız karşı-sında bir sınavdaydılar. 17 Temmuz 1995'te Ali Rıza Kurt ve üç yoldaşımız öz-gürlük haklarını kullandılar. Düşman çılgı-na dönmüştü. Bütün politikalar alt üst ol-muştu. Buca Buca olalı böylesi bir firarı yaşamamıştı. Buca özgürleşmişti. Düş-man saldırıyor, tutsakları daha çok birbir-lerine kenetleniyor, dayanışma içerisine giriyor ve güçleniyordu. Özgürlük rüzgar-ları Buca'dan halk kitlelerine akıyordu. Düşman fırsat kolluyordu. intikam peşin-deydi. Buca'da özgürlüğün sesi kesilme-liydi. Parti-Cephe susmalıydı. Öyle bir ders verilmeliydi ki, bir daha ne özgürlük eylemine, ne de direnmeye kalkmamalıy-dılar. Tansu Çiller hükümeti, kontrgerilla kurmaylarıyla birlikte, adım adım Buca katliamını planladılar. Katliam adeta gelişini ilan etmişti. Özgürlük eyleminden sonra saldırılar hiç bitmedi. Hemen her gün, sal-dırı, gözdağı ve tehditler sürüyordu, tut-saklar daha büyük bir saldırıyı göğüsle-meye hazırlanıyorlardı. 20 Eylül günü kontrgerilla son hazırlıklarını yaptı. Siyasi Şubenin işkenceci polisleri, Jandarma Alay Komutanlığına bağlı subaylar ve Ce-zaevi Savcısı, Buca koridorlarını adım adım gezerek, planlarının "son rötuşlarını yaparken, gözdağı vermeyi de ihmal et-mediler.

Tutsakların nasıl bir saldırı gelirse gel-sin direnmekten başka hiçbir seçenekleri yoktu. Teslim olmak, düşmana yalvarmak, halka ve vatana ihanet, kişiliksizleşmek, ahlaksızlaşmak ve kendini satmaktı. Nasıl direnilecek?... Hangi tür saldırı karşısında nasıl bir tavır alınacak?... Barikat nasıl ku-rulacak?... Kimler hangi görevlen yapa-cak?... Her şey tekrar tekrar gözden geçi-rilerek örgütlendi. Düşman "Allah Allah" ni-dalarıyla ve faşist sloganlarla saldırırken, tutsaklarımız halkımızın ve partimizin slo-ganlarıyla direnişe başladılar. Bomba, kur-şun ve faşist ulumalarının susturamadığı Partinin Sesi, Buca duvarlarını aşarak yankılanıyordu. 43 tutsak tüm gücüyle haykırıyordu... BİZİ YENEMEZSENİZ... ANCAK, CESETLERİMİZİ ÇİĞNEYEREK BARİKATLARIMIZI AŞARSINIZ... Bu ses Gazi'de, Okmeydanı'nda, Bağcılar'da, Çif-tehavuzlar'da yankılanıyordu. Parti Cep-he'nin hemen hiçbir üssü cesetleri çiğnen-meden aşılamıyordu. Buca bir savaş üs-süydü. Düşman, her yerde düşmandı ve

karşısında direnen Parti-Cepheliler vardı. Savaş sürüyordu. Faşist güruh, onlarca bomba, kurşun, tazyikli su ve her türlü tek-nik donanımına rağmen, 43 özgür tutsa-ğın barikatlarını aşamıyordu. Silahları yok-tu. Ama, dünyanın en büyük gücü, inanç-ları ve korkusuz yürekleri vardı. Her şey bir silahdı artık. Koğuştaki cam parçaların-dan, tabak kaşığa, tek bir kibrit çöpüne kadar, her şey bir silahdı. En küçük bir nesne, bir kurşun gibi kulanılmalı ve düş-mana zarar vermeliydi. Düşman kırıyor, döküyordu. Cam parçaları... cam parçaları silah haline gelmişti. 6. Koğuş bir savaş alanıydı. Her şey örgütlü olmalıydı. Cam parçalarını toplayanlar, silah olarak kulla-nılabilecek her türlü malzemeyi değerlen-direnler, yaralı tutsaklara ilk müdahaleyi yapacak sağlık ekipleri, karşı koğuşla ha-berleşmeyi yapacak insanlar, yangın sön-dürme ekipleri vb. vb. birçok komite örgüt-lendi. Savaş sürüyordu. Yoldaşları ve bir kısım dostları, karşı koğuşlarındaydılar. Direnişi ve düşmanın vahşetini görüyor ama duvarları aşıp yardım edemiyorlardı. Duvarlar aşılmalıydı. 6. Koğuş, Buca'nın ve ülkedeki tüm tutsakların onuruydu. Onur mücadelesi yenilmemeliydi. 7. koğuş cam parçalarını, silah olarak kullanılabile-cek her şeyi 6. koğuşa aktarıyordu. 6. ko-ğuşdaki barikat mümkün oldukça uzun kalmalı, yıkılmamalıydı. Biliyorlardı, er geç, cezaevini yıkma pahasına da olsa, koğuşa girilecek, öldüresiye dövülecekler, tecrit ve sürgün edilecekler ve öldürüle-ceklerdi. Ama Parti- Cepheli tutsakların teslim olmadıklarını, olmayacaklarını, şe-hitler pahasına tüm Türkiye ve dünya halklarına göstermeliydiler. O an, bir tarihtir. O an, Türkiye halklarının özgürlük ta-leplerinin, en güçlü bir sesle, bütün dünya-da yankılandığı bir andır. O an, düşmana vurulan bir darbedir. Teslim olmayacaklar-dı. Ancak cesetlerine basarak barikatları yıkabilirlerdi. Barikatları yıkamadılar.

Ölüme hazırdılar. Ama, ölümün kaygısı değil, direniş ve kahramanlık coşkusu yüklüydüler. Halktılar. Bir halk hareketinin savaşçısıydılar.

TURAN KILIÇ'ın oğlu Ertuğrul da karşı koğuştaydı. Turan bir yandan düşmanın barikatları yarmasına engel olmak için bü-tün enerjisiyle çalışırken,son birkez de karşı koğuştaki yoldaşlarını görmek için onlara seslendi. Zafer işareti yaparak se-lamlıyordu. Oğlu, yoldaşıydı. Turan bir köylü aydın, bir devrimci babası, birçok köylüyü eğitmiş bir köylü önderi devrimciy-di. Turan, yaşamı boyunca toprakla bo-ğuşmuş, onun ustasıydı. Ama, kendi deyi-miyle ülkesinin ve halkının gerçeklerini kavradıktan sonra "...kendi kendime tarla, bağ, bahçe işlerinde ölüp gideceğim, en büyük isteğim, çatışarak ölmektir..." diyor ve daha etkin görevler istiyordu. Düşman-la dişe diş çatışmanın onuruyla ölecekti. Halkın tüm sadeliğini, açıklığını üzerinde taşıyan Turan, nice keskin devrimcilerin yaptığı gibi oğlunu mücadeleden uzak tut-mak için çeşitli yollara başvurmak yerine O, oğluna "... bana oğul olarak verece-ğin en güzel şey, gerilla olmandır. Beni gerilla babası yap yeter..." derdi. Şimdi baba-oğul, aynı cephede, aynı üste sava-şıyorlardı. Mutluydular.

Düşman, barikatı yıkamıyordu. Bir yan-dan yaralılar tedavi ediliyor, bir yandan

düşmanın duvarları delerek, camlar kıra-rak koğuşa attığı gaz ve ses bombaları tekrar dışarı atılıyordu. Faşistler duvarları yıkarak açtıkları gediklerden girmeye ce-saret edemiyorlardı.

UĞUR SARIASLAN; Barikatın en önündeydi. Tutsaklıkla daha önce de ta-nışmıştı. Düşmana karşı hep büyük bir öf-ke ve kin duymuş, hiçbir zaman devrim coşkusu sönmemiş, tersine tutsaklık yaşa-mı O'nu, daha da bilinçlendirmişti. Özgür-lüğüne kavuştuğunda mücadeleye yeni-den atılmıştı. Aile ilişkileri, kendisine rahat bir yaşam sağlayabilirdi. Ama O, Devrimci Gençliğin çıkarsız, hiçbir şey beklemeden ülkesi ve halkı için savaşması gerektiğini biliyordu. Devrimciliği öğrendi, öğrenirken öğretti. Demet Taner'in öğrencisi olmak-tan onur duydu. Kitle ilişkilerinde çok özenli olup, insanların tek tek sorunlarıyla ilgilenir ve bu nedenle sevilirdi. Kitle örgüt-leyicisi, eğitici, ajitatör özelliklen olmasına rağmen, hep bir silahlı savaşçı olmak is-terdi. "...Var olan gücümüzle vurmalıyız... DHKP-C bugün patlamaya hazır saatli bir bomba gibidir..." diyordu. O'nun için hiçbir olanaksızlık, silahlı mücadele önünde en-gel olmazdı. Silah olmadığında, silah bul-du. Bulamadığında, en ilkel malzemeler-den öldürücü silahlar yapmasını öğrendi. Ve eylemler gerçekleştirdi. "...Vurmalı-yız..." diyordu. Olanaksızlıklar içerisinde yaratıcılığını kullanarak düşmana vurdu. Çok istediği askeri alanda coşkuyla sava-şırken yeniden tutsak düştü. Barikattay-dı... Düşmanın barikattan kafasını içeri sokmasına izin vermiyordu. Barikatın ya-rıldığı yerde gövdesini barikat yapıyordu. Ölecekti. Ama, düşman asla elini kolunu sallayarak, barikatı aşamayacaktı. O bir savaş ustasıydı. Liselileri eğitirken, halkı örgütlerken, polis takibindeyken olduğu gibi sakin, ama coşkulu ve inatçıydı. Pes etmek, yılmak O'na göre değildi. Yine sa-kin ve ustaydı. Barikatın bir saniye daha fazla dayanması kazanımdı. Demir çubuk-lar, kalaslar zincirler O'na diz çöktüremi-yordu. Gövdesiyle barikattı. Bir saniye, bir saniye daha kazançtı. Barikat savaşı böyle sürüyordu.

43 tutsak... barikatın önünde barikattı-lar. Barikat yıkılabilir, geçilebilir ama, onla-rı ezip geçemezlerdi. Ölürlerdi ama, ezil-mezlerdi. Ezilmek, düşman karşısında el pençe durmaktır. Teslim olmaktır. Teslim olmak kendini inkar etmektir. Soysuzlaş-maktır. Soylu bir gelenekten geliyorlardı.

YUSUF BAĞ; 1989'lardan beri DEV-GENÇ'liydi. Olgun, ağırbaşlı kişiliğiyle kit-lelerle kurduğu sıcak ilişkilerle, bir kitle ör-gütleyicisiydi. İzmir'in bütün gösterilerinde, direnişlerinde onu görmek mümkündür. Bu nedenle de gözaltını ve tutsaklığı sık sık yaşamıştı. Sade, mütevazi yaşamıyla, ilişkileriyle bir DEV-GENÇ'liden çok, doğal bir halk önderi karakterindeki Yusuf, aynı zamanda barikatların, direnişlerin en önünde olan insandı. Barikatların, direniş-lerin yılmaz savaşçısı Yusuf, şimdi barika-tın en önünde, yıkılan duvarlar önünde, düşmanın geçmesine engel olmaya çalışı-yordu. Düşman, Yusuf'un cesedini çiğne-meden barikatı aşıp geçemedi.

Turan Kılıç, Uğur Sarıaslan ve Yusuf Bağ yoldaşlarımız katledilerek, onlarca yoldaşımız komaya sokularak, sakat bıra-kılarak ve istisnasız 43 devrimci tutsak "öl-

dü" diye üstüste yığıldığında, ancak, bari-katları yarıp koğuşa girebildi düşman. Bu-ca kan gölüne dönmüştü. Ama, Buca öz-gürdü. Halkımızın ve Parti-Cephe'nin onu-ru korunmuş, gür sesi susturulamamıştı. Hiçbir Parti-Cephe tutsağı tek kelime söy-leyemiyordu. Bir kısım siyasetler bu duru-ma akıl erdiremiyordu. Parti Cepheliler nasıl bu kadar suskun olabilirlerdi, yoksa yeni bir taktik mi diye düşünüyorlardı. Parti Cepheliler susmaz, susturulamazdı. An-cak ölü diye bırakılmışlardı. Artık şehitler konuşuyordu.

Bu vahşetin, bu katliamın sorumlusu ve planlayıcısı başta DYP ve CHP koalisyon hükümeti olmak üzere Adalet Bakanı, İz-mir Emniyet Müdürü, İzmir Valisi, izmir İl Jandarma Alay Komutanı, izmir Cumhuri-yet Başsavcısı, Buca Cezaevi Savcısı, Buca Cezaevi Müdürleri, Buca Jandarma Dış Güvenlik Komutanıdır. Bunlar katlia-mın planlanmasında ve uygulanmasında birinci dereceden rol alan suçlulardır.

Bütün polis güçleri, siyasi polis, jandar-ma güçleri, DYP, CHP partilileri MHP'liler, saldırıda görev alan bütün gadiyanlar, kat-liamı bizzat uygulamak suçunu işlemişler-dir.

Hiçbir katliam, hiçbir suç cevapsız kala-maz. Halkın adaletini uygulayacak ve yol-daşlarımızın intikamını alacağız.

Terörizm edebiyatı yaparak, faşizmin zulmünü gizlemek isteyen, yoldaşlarımızın katledilmesini meşrulaştırmaya çalışan bütün çevreleri uyarıyoruz. Bu vahşetin sorumluları, karar vericileri dünyanın en büyük teröristleridir. Bu vatan hainlerin-den, halk düşmanlarından hesap sormak boynumuzun borcudur. Katliamı planla-yanlar, yerine getirenler ve bu tür katliam-ları savunanlar, alkışlayanlar bedelini de ödeyeceklerdir.

Bu amaçla; Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi ALİ RIZA KARAGÖZ SİLAHLI PROPAGANDA BİRLİĞİ'ne bağlı savaş-çılarımız 27 Eylül 1995 sabahı İstanbul Yeşilköy Karakolu'nda görevli faşist polis Şakir Tosun'u Bağcılar, Parseller durağın-da ölümle cezalandırmıştır.

28 Eylül 1995 saat 19.30'da İstanbul Maslak İl Jandarma Alay Komutanlığına Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi FERİT ELİUYGUN SİLAHLI PROPAGANDA BİRLİĞİNE bağlı savaşçılarımız tarafın-dan silahlı bir baskın düzenlenmiştir. Bu baskında iki Jandarma eri ölümle cezalan- dırılmıştır.

Savaşçılarımız kayıp ve yaralı verme-den üslerine dönmüşlerdir.

Ayrıca Buca katliamına misilleme ola-rak iktidar yanlısı sivil ve faşist hedeflere, resmi devlet güçlerine ve kurumlarına yö-nelik çok sayıda bombalama ve sabotaj eylemleri gerçekleştirilmiştir.

Buca Direniş Destanını yaratan Uğur, Turan ve Yusuf yoldaşlar,

Yaralı tutsak yoldaşlar, Düşmandan yaptıklarının hesabını so-

racağımızdan ve adaletin yerini bulaca-ğından kuşkunuz olmasın. Parti Cephe düşüncesi özgürlük düşüncesidir. Onurlu ve namuslu olmanın, insanca yaşamanın savaşıdır. Bu savaşı zafere kadar sürdü-receğiz. DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ

Page 13: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Buca Katliamının Hesabı Soruluyor

Buca katliamının duyulduğu ilk saatlerden itibaren ülkenin dört bir yerinde faşist devlete yönelik eylemler, protestolar gelişmeye başladı.

Buca Cezaevi'ndeki devrimci tutsaklara devletin özel eğitilmiş komandoları, özel polis timleri ve gardiyanlarından oluşan faşist katilleri saldırtması silahsız durumdaki tutsaklara demir çubuklarla, zincirlerle, gaz ve sis bombalarıyla saldırılması halkın büyük tepkisine yol açtı.

Saldırıda onlarca tutsak kan revan içinde bırakılıp bayıltılıncaya kadar dövülmüş, işkence edilmiş ve DHKP-C davasından 3 tutsak; Uğur Sarıarslan, Yusuf Bağ ve Turan Kılınç katledilmişti.

Faşizm bu vahşi katliamı gizlemek için "isyan bastırıldı" yalanıyla katliamını gizlemeye çalıştı. Burjuva medya işkenceci katillerin ellerindeki kanı temizlemek için ellerinden geleni yaptılar. Burjuva medya sadece katliamı gizlemek, meşrulaştırmak için yalan yaymakla kalmadı, katliama karşı emekçilerin öfkesini, geliştirilen tepkileri de sansürlemeye çalıştı.

Ancak katliama yağan öfke gecekondu mahallelerinden cezaevi önlerine, işçi grevlerinden işgallere kadar yol bulup taşımakta gecikmedi. Faşizmden katliamın hesabı barikatlarla, faşist yuvaların, tekelci sermaye kuruluşlarının tepesinde patlayan molotof kokteylleriyle, işkencecileri hedefleyen bombalarla, adresinden şaşmayan kurşunlarla soruldu, soruluyor.

Devrimci Halk kurtuluş Cephesi şehit düşen Uğur Sarıarslan, Yusuf Bağ ve Turan Kılınç'ın kanını yerde bırakmadığını, bırakmayacağını gösterirken Kayseri'den, Bursa'ya, Adana'dan İstanbul'a kadar her yer eylemlere, protestolara sahne oldu. Katliam, yurtdışında da çok sayıda eylemle protesto edildi.

Devrimci Adalet Her Yerde Yakanıza Yapışacak Halkın adaleti ve devrimci şiddet

faşizmin kanlı katiller sürüsünü nere-ye giderlerse gitsinler bulup cezalan-dırmaya devam edecektir. Devrimci Halk Kurtuluş Savaşçıları bu halk düş-manlarını defalarca uyarmış, gerekir-se simit satmalarını önermişlerdi.

22 Eylül Pazar Günü Küçükköy Te-rörle Mücadelenin 5 metre aşağısında beklemekte olan 10-15 motosikletli Yunusların(l) yanında büyük bir gürül-tüyle ses bombası patladı. Patlayan ses bombasının ardından çil yavrusu gibi dağılan bu rambocuklar üzerlerin-deki şaşkınlığı atar atmaz kahraman kesilerek çevrede bulunan halk üze-rinde terör estirdiler.

Eylem Buca Cezaevi'ndeki katliamı protesto amacıyla DHKC/Liseli Dev-Genç tarafından gerçekleştirildi.

22 Eylül akşam saat 23.00'te Gazi mahallesi ikinci nalbur durağında bu lunan ve bir sivil faşiste ait kuruyemiş- çi dükkanı DHKC tarafından yakılarak tahrip edildi.

Yine 22 Eylül akşamı saat 21.00 sularında Esenler Aşağıkarabayır so-kağında bir gösteri düzenlendi. Yakla-şık 50-60 kişinin katıldığı gösteri de "Buca Şehitleri Ölümsüzdür", "Bu-ca'nın Hesabını Sorduk Soracağız DHKC" pankartı asıldı. Yolu trafiğe kapatan DHKC savaşçıları yüreklerin-de kin ve öfkeyle "Buca Şehitleri Ölümsüzdür", "Buca'nın Hesabını Sor-duk Soracağız", "Yaşasın DHKC" slo-ganı atarak İSKİ'ye ait mavi renkli Dodge marka bir aracı yakarak tahrip ettiler. Yapılan gösteride halkın da desteğini alan DHKC savaşçıları ey-lem biterken havaya ateş açarak "Ya-şasın Onurlu Buca Direnişimiz", "Ya-şasın Partimiz DHKP", "Yaşasın Ön-derimiz Dursun Karataş" sloganları atarak dağıldılar.

23 Eylül günü sabah saat 6.30'da Avcılar Parseller İş Bankası şubesi bombalanarak tahrip edildi. Faşist devletin ekonomik kurumlarından olan İş Bankası tahrip edilirken karşısına 3x2 ebatında bomba süsü verilmiş pankart asıldı. Üzerinde işlemeli cep he bayrağı bulunan pankartta "Buca Katliamının Hesabını Sorduk Soraca ğız DHKC" sloganı yer alıyordu.

Aynı gün Gaziosmanpaşa da bulu-

nan ve sivil faşistlerle işbirliği içinde olan bir kuruyemişçinin dükkanı yakı-larak tahrip edildi. Büromuzu arayan bir kişi, kuruyemişçi sivil faşistlerle iş-birliği içinde olduğundan ve Buca kat-liamını protesto için dükkanını yaka-rak tahrip ettiklerini söyleyerek "Yaşa-sın Halkın Adaleti", "Yaşasın DHKC", "DHKC Savaşçıları Ölümsüzdür" slo-ganlarıyla telefonu kapattı.

Pendik'te de 23 Eylül günü beton yol sis bombaları ve molotoflarla trafi-ğe kesilerek "Buca Cezaevi'ndeki Kat-liamın Hesabını Soracağız. Devrimci Halk Kurtuluş Güçleri" imzalı bir pan-kart asıldı.

Buca Katliamının Öfkesi Dinmek Bilmiyor DHKC Liseli Dev-Genç tarafından

24 Eylül 1995 günü saat 20.30 da Ok-meydanı Şark Kahvesi civarında Buca Katliamını protesto için bir gösteri dü-zenlendi. Gösteri "Buca Katliamının Katili Devlettir" sloganı atılarak bir an-da yolun ateşe verilmesiyle başladı.

Daha sonra Çaykur şirketi yakılarak tahrip edildi. Liseli Dev-Genç'liler yol boyunca yürüyüşe başladılar. Gösteri-ciler yol üzerinde bulunan bir sivil fa-şiste ait nalbur dükkanını da aynı şe-kilde yakarak tahrip ettiler. Yapılan gösteri sırasında "Buca'nın Hesabını Soracağız", "Kim Vuruyor? CEPHE", "Titre Oligarşi Parti-Cephe Vuruyor" sloganları Okmeydanını sarsıyordu. Gösteri sona ererken "Buca Ceza-evi'ndeki Katliamın Sorumlusu Faşist Devlettir" pankartı asılıyken gösterici-ler dağıldılar.

DHKC-Liseli Dev-Genç 24 Eylül 1995 günü saat 20.30'da Yenibosna Zafer Mahallesinde gösteri yaptı. "Bu-ca'nın Katili Devlettir" sloganı atılarak başlayan yol kesme eylemi yol ateşe verilerek devam etti. Çevre halkının da ilgisini çeken gösteri sırasında "Buca'nın Hesabını Sorduk Soraca-ğız", "Kim Vuruyor? CEPHE", "Yaşa-sın Halkın Adaleti" ve "Buca Şehitleri Ölümsüzdür" sloganları attılar. Gösteri yerine "Buca Cezaevindeki Katliamın Sorumlusu Devlettir" pankartı asılarak gösteri bitirildi.

Diğer taraftan yine 24 Eylül 1995

günü Kartal E-5 yolu kesilerek gösteri yapıldı. Gösteri yapılırken "Buca Ce-zaevindeki Katliamın Hesabını Sora-cağız Devrimci Halk Güçleri" pankartı asıldı. Asılan her pankartta, yazılan her sloganda, yakılan her yerde DHKC savaşçılarının hesap soran öf-kesi vardı. Onlar Buca'da katledilen yoldaşlarının hesabını soruyorlardı.

24 Eylül Pazar günü saat 22.00 ci-varında DHKC Liseli Dev-Genç'in he-defi Gazi Polis Karakolu'nun karşısın-da bulunan polis servis otobüsüydü. Eylem tahrip gücü yüksek bir bomba-nın otobüsün altına yerleştirilmesiyle gerçekleştirildi. Eylem yerine "Buca Şehitleri Ölümsüzdür" yazılı DHKC/Li-seli Dev-Genç imzalı bir pankart asıl-dı.

Büromuzu arayan bir kişi eylemi DHKC/Liseli Dev-Genç adına Buca katliamını protesto amacıyla yaptıkla-rını söyleyerek "Yaşasın Halkın Ada-leti", "Titre Oligarşi Parti-Cephe Vuru-yor" dedi.

Faşist Odaklar Devrimci Şiddetle Dağıtılıyor Halkı katleden, devrimci kanı dö-

ken eli kanlı faşistler ve onlara yardım eden, mali destek sağlayan kişi ve ku-ruluşlar Cephe'nin öfkesinden kurtula-mıyor. Bağcılar Demirkapı mahalle-sinde sivil faşist örgütlenme yapan ve faşistlere maddi destek sağlayan Flaş Giyim Mağazası yakılarak tahrip edil-di. 24 Eylül akşamı saat 22.00 sırala-rında gerekleştirilen eylem Buca katli-amını protesto amacıyla yapıldı. Ey-lem DHG tarafından gerçekleştirildi.

Ümraniye Alemdar Caddesi Adem Yavuz durağındaki Okumuşlar Kereste Deposu DHKC tarafından yakılarak tahrip edildi. Sahibinin sivil faşist ol-duğu kereste deposu 24 Eylül akşamı saat 12.05'te Buca katliamını protesto amacıyla yakılarak tahrip edildi.

24 Eylül günü sabaha karşı 04.00'te Sarıyer Ferahevler'de faşist örgütlenmenin yuvası olan Ülkü ocağı yakılarak tahrip edildi. Yine aynı cad-de üzerinde bulunan ve ülkü ocağına mali destek sağlayan Akkaya Hafriyat, Güneşler Market ve Esnaflar Kıraat-hanesi DHKC savaşçıları tarafından

- Faşizmin Buca da gerçekleştirdiği katliamın ardından halkın adaletini temsil eden Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi devrimci şiddetini faşist odaklara ve kurumla-ra yöneltti. Sokaklarda, kentlerin varoşlarında, ülkenin dağlarında, cezaevlerinde katleden devlet karşısında Halk Kurtuluş Savaşçılarının devrimci adaletini bulu-yor. Buca katliamı bir çok yerde gösterilerle ve devrim-ci şiddet eylemleriyle protesto ediliyor.

- Oligarşinin mali kurumları olan bankalar ve bunların kaynak akıtarak beslediği kişi ve kurumlar devrimci adaletin öfkesinden kurtulamıyorlar. Ülkede yapılan sömürü ve zorbalığın katliamların asıl sorumlusu olan işbirlikçi tekelci burjuvazinin, büyük tefeci tüccarların kurumları işledikleri suçların hesabını veriyorlar.

Page 14: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

yakılarak gerekli yanıtı aldı. Telefonla büromuzu arayan bir kişi "Yaşasın Buca Direnişimiz, Buca Katliamının Hesabını Soracağız", "Tutsaklara Kal-kan Elleri Kıracağız", "Yaşasın Dev-rimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi", "Yaşasın Önderimiz Dursun Karataş" diyerek eylemi DHKC adına üstlendi.

Aynı gün Gazi Mahallesinde, ma-hallede "dayı" lakabıyla tanınan Zeki İnce adlı faşist DHKC tarafından ce-zalandırıldı. Bu sivil faşist halk üzerin-de terör estiriyordu. Halka tehditler savuran "Dayı Zeki" lakaplı faşistin Gazi Mahallesinde mezarlık bölgesin-deki evine uyarı mektubu bırakılarak ses bombası konuldu.

Ümraniye 1 Mayıs Mahallesinde 24 Eylül sabahı 3001. Cadde üzerinde bulunan bir dükkanın kepengine "Bu-ca Cezaevi'ndeki Katliamın Hesabını Soracağız" yazılı Devrimci Halk Güç-leri imzalı bir pankart asıldı.

Devrimci Halk Güçleri Zeytinbur-nu'nda da Buca katliamının sorumlu-larından hesap sorulacağı içerikli pan-kartlar astı. "Buca'da Şehit düşen Yol-daşlarımızın Katili Devlettir. Hesap Soracağız" yazılı Devrimci Halk Güç-leri imzalı bomba süsü verilmiş pan-kart 24 Eylül Pazar günü Zeytinburnu asker lojmanları karşısındaki İŞMAR Markete asıldı.

Yine Zeytinburnu'nda Ziya Gökalp İlkokulu'na Devrimci Halk Güçleri ta-rafından "Buca Katliamının Sorumlusu Devlettir. Hesap Soracağız. Devrimci Halk Güçleri" yazılı bir pankart asıldı. Bomba süsü verilmiş pankart 24 Ey-lül Pazar günü asıldı.

Oligarşinin tüm kurum ve kuruluşları hedefimizdir diyordu telefonun diğer ucundaki ses. Buca katliamına duyu-lan öfke ve kin sokaklarda patlayan bombalara, alev alev yanan hınca dö-nüşüyordu. Buca katliamının hesabı yollarda yakılan ateşlerle, faşist he-deflerde patlayan bombalarla sorulu-yordu. Büromuzu arayan bir kişi "24 Eylül Pazar günü 22.45 civarı Şişli Kurtuluş caddesinde bulunan Türk Ti-caret Bankasını Buca Cezaevi'ndeki katliamın hesabını sormak amacıyla tahrip ettik" derken Oligarşinin tüm kurumlarının hedefleri olacağını söy-ledi.

Oligarşinin Tüm Kişi ve Kuruluşları Cephenin Hedefi Oluyor 24 Eylül 1995 günü saat 10.30 civa

rında Şişli Ergenekon Caddesi'ndeki iş Bankası şubesi Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi/Liseli Dev-Genç tarafından ya kılarak tahrip edildi. Gazetemizi arayan bir kişi "Buca Cezaevindeki katlimin he sabını sormak için bankayı yakarak tah rip ettik. Devlet gerçekleştirdiği katli amın hesabını adaletimize ödeyecektir. Yaşasın DHKC/Liseli Dev-Genç" diye rek telefonu kapattı.

25 Eylül günü Bağcılar'da polislerle işbirliği yapan Erdem Mobilya Buca kat liamını protesto etmek amacıyla tahrip edildi. Eylem Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi adına gazetemiz aranarak üst lenildi.

25 Eylül günü büromuzu arayan bir kişi "24 Eylül günü saat 22.00 de Gazi mahalesinde Gazi Karakolunun karşı-sında bulunan Tekel'e ait büyük Merce-des araç bomba ve benzin kullanılarak savaşçılarımız tarafından tahrip edilmiş-tir. Eylemi Buca Cezaevinde şehit dü-şen yoldaşlarımızın anısına gerçekleş-tirdik. Eylemi DHKC/Liseli Dev-Genç adına üstleniyoruz. Buca'nın Hesabı Sorulacak" sloganı atarak telefonu ka-pattı.

25 Eylül günü akşam saat 20.00'da Gebze Özgürlük meydanında Buca kat-liamını protesto amacıyla gösteri yapıl-dı. Gösteri DHKC tarafından yapılırken gösterinin yapıldığı Alay önüne "Buca Şehitlerinin Hesabını Soracağız" yazılı bomba süsü verilmiş pankart asıldı.

Zeytinburnu'nda bu kez 25 Eylül sa-bahı saat 7.30'da "Buca'da Şehit Düşen Yoldaşlarımızın Katili Devlettir" yazılı Devrimci Halk Güçleri imzalı bir pankart asıldı.

Ankara Siteler Ulubey'de bulunan Ni-zam-ı Alem Ocakları Buca katliamını protesto amacıyla 26 Eylül günü DHKC Halk Milisleri tarafından yakılarak tahrip edildi.

Devrimci Halk Güçlerinin "Buca Katli-amının Hesabını Soracağız" şiarı pan-kartlara dönüşerek süsledi emekçi ma-halleleri.

25 Eylül günü Gebze, Devrimci Halk Güçleri'nin yazılamalarıyla donatıldı. Darıca, İstasyon, Gaziler, Mudurnutepe,

Güzeltepe, Emek, Özgürlük, Yenima-halle mahallelerinde 150 ayrı yere Buca şehitleri için yazılamalar yapıldı.

Gebze'de 26 Eylül'de 5 ayrı yere Devrimci Halk Güçleri imzalı pankart asıldı. Devrimci Halk Güçleri'nin pan-kartlarında Buca katliamının hesabının sorulacağı yazılıydı.

Gebze'de DHKC/Liseli Dev-Genç de aynı gün astığı bombalı pankartla Buca katliamının hesabının sorulacağını gös-terdi.

Halk Kurtuluş Savaşçılarının hedefi bu kez de siyasi şubeye bağlı işkenceci katillerin kullandığı sivil otolardı. 27 Ey-lül 1995 tarihinde akşam Örnektepe Mahallesinin yakınında bulunan 34 VES 99 plakalı DHKP-C polis timine ait ara-banın altına yerleştirilen bomba patladı. Yine aynı yerde 34 KHY plakalı terörle mücadeleye ait arabanın altına yerleşti-rilen bomba patladı. Bu patlamaların so-nucunda işkencecilere ait arabalarda büyük hasar meydana geldi. Halk Kur-tuluş Savaşçıları işkenceci katilleri nere-de olursa olsun buluyor ve hak ettiği ce-zayı veriyor. Eylem DHKC/Liseli Dev-Genç tarafından üstlenildi.

E-5 karayolunda Avcılar Parseller bölgesinde Ford bakım servisine çekil-miş olan resmi polis minibüsü 28 Eylül sabahı DHKC tarafından bombalandı. Bombalama sonucu polis minibüsü kul-lanılmaz hale getirildi. Eylem Buca Kat-liamının hesabını sormak için gerçek-leştirildi.

Buca Şehitleri Gecekondu Duvarlarında, Anadolu'da Ümraniye 1 Mayıs mahallesinde du-

varlar tutsak yoldaşlarımız için yazıla-malarla donatıldı. 23 Eylül'de yapılan yazılamalarla duvarlara "Buca Ceza-evi'ndeki Faşist Yöneticilerden Hesap Soracağız", "Ümraniye Cezaevindeki Baskıların Hesabını Soracağız", "Baskı-lar Tutsak Yoldaşlarımızı Yıldıramaz" sloganları yazıldı. Yazılamalar Devrimci Halk Güçleri imzalıydı.

Gaziosmanpaşa Barbaros Hayrettin Paşa ve 500 Evler mahallelerine 24 Ey-lül'de Buca şehitleri için "Uğur, Turan, Yusuf yoldaşlar kavgamızda yaşıyor", "Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız" Devrimci Halk Güçleri imzalı yazılama-

lar yapıldı. 22 Eylül akşamı Esenyurt Saadetde-

re Mahallesi, incirtepe Mahallesi, Depo Mahallesi, Balıkyolu Caddesi ve Avcılar Parseller bölgesinde "Tutsak Yoldaşları-mız Yalnız Değildir" yazılamaları yapıl-dı. Yazılamalarda Devrimci Halk Güçleri imzası vardı.

Devrimci Halk Güçleri Tuzla'da Esenyalı ve Güzelyalı mahallelerinde Buca katliamını protesto etmek için ya-zılamalar yaptı. "Buca Katliamının So-rumlusu Faşist Devlettir", "Hiçbir Suç Cezasız Kalmayacak" ve benzer yazıla-malar yapıldı. Yazılamaların yanısıra bir de duvara DHKP-C bayrağı işlendi.

Buca şehitleri Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yapılan yazılamalarla yaşatı-lırken katliamın hesabının sorulacağı belirtildi.

Malatya'nın Cemal Gürsel, Paşaköş-kü, Cengiz Topel mahallelerinde 22 Ey-lül günü "Buca'nın Hesabını Soracağız", "Devrimci Tutsaklara Kalkan Elleri Kır-dık, Kıracağız" ve Buca katliamını pro-testo eden benzeri yazılamalar yapıldı.

Liseli Dev-Genç, İzmir Selami Yiği-talp Lisesi duvarlarını Buca katliamını kınayan sloganlarla donatırken İzmir Akıncılar ve çevresi, Narlıdere 2. İnönü mahallelerinde de Devrimci Halk Güçleri "Buca'nın Hesabını Soracağız", "Bu-ca'ya Kalkan Eller Kırılacak" ve buna benzer Buca katliamının hesabının so-rulacağının söylendiği Devrimci Halk Güçleri imzalı yazılamalar yaptı.

Adana'da Liseli Dev-Genç tarafından Dumlupınar mahallesine 25 Eylül günü "Buca Katliamının Hesabını Sorduk, So-racağız-Liseli Dev-Genç" imzalı yazıla-malar yapıldı.

Devrimci Halk Güçleri 28 Eylül günü de izmir'i Buca katliamını protesto eden ve hesabının sorulacağını belirten yazı-lamalarla süsledi. İzmir'de Buca Şirinyer Polis Karakolu karşısına, Yeşilyurt yö-nüne giden otobüs duraklarına, Beledi-ye duraklarına ve belediye otobüslerine Buca katliamıyla ilgili yazılamalar yapıl-dı. Devrimci Halk Güçleri tarafından ya-pılan yazılamaların belli başlıları şöyley-di: "Buca Direnişine Bin Selam", "Uğur, Yusuf, Turan Yoldaşlarımız Onurumuz-dur", "Dökülen Her Damla Kanımızın, Şehit Düşen Yoldaşlarımızın Hesabını Oligarşiden Soracağız". *

İstanbul Adliyesi Önünde Gösteri; "Buca'nın Katilleri Yargılansın!"

Buca katliam? 25 Eylül günü Sulta-nahmet Adliyesi önünde yapılan bir gösteriyle protesto edildi. Bayrampaşa Cezaevi önünde aynı şün saat 11.00'da yapılacak basın açıklaması yüzlerce polis yığılarak engellenirken saat 13.00'de Sultanahmet Adliyesi önünde toplanan yaklaşık 100 kişilik topluluk tarafından pankartlı, sloganlı bir basın açıklaması yapıldı. Haklar ve Özgürlükler Platformu, De-rnokratik Mücadele Platformu, Demok-ratik Haklar Platformu, DETAK ve Yapı Sanatevi'nin ortak olarak gerçekleştir-dikleri basın açıklamasında Buca Ceza-evi'ndeki devrimci tutsaklara yönelik katliamın devletin devrimci tutsakları teslim almak için merkezi olarak planladığı bir saldırı olduğu belirtilerek "Katli- am devletin ne kadar acz içinde olduğu-

nun ifadesidir." denildi. "Ümraniye tabutlukları ve Buca Cezaevi'nde yapılan katliam gelecekteki katliamların başlangıcıdır. Buna izin vermeyeceğiz. Döktükleri kana rağmen sürekli kan kaybına uğrayan devlettir" denilir-ken "Buca'nın Hesabını Soracağız", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Baskılar, Katliamlar Bizleri Yıldıramaz" ve "Saldırılara Karşı Tek Yumruk Tek Barikat" slogan-ları atıldı. Bir tutsak anası ise basına ve çevredeki hal-ka iktidarın dört duvar arasına hapsettiği silahsız insan-lara zincirlerle, kalaslarla, bombalarla saldırdığını söy- leyerek "Benim de oğlum cezaevinde. Ömür boyu ceza verdiler. Ama şimdi verdikleri ceza da yetmiyor. Doğrudan öldürüyorlar. Öldüreceklerse önce beni öldürsünler, biz mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz, çocuklarımız haklıdır, onların yanındayız." dedi. Dağılmaya başlayan topluluğa saldıran polis yakla- şık 20 kişiyi gözaltına aldı. Polisin saldırarak eylemcileri gözaltına almasına karşı tepki gösterilerek "İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek" ve "Baskılar Bizleri Yıldıramaz" sloganları atıldı. Saldırganlığın görüntülenmesini engellemeye çalışan polis basın ve TV muhabirlerine saldırarak bazı muhabirleri tartakladı. Bu sırada muha birimiz Mahir Yeşil'in çektiği filmler de polis tarafından gasp edildi. Gözaltına alınanlardın 6'sı 26 Eylül günü tutuklanırken diğer insanlar serbest bırakıldı. *

Page 15: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

"Katilleri Bulup Yargılayacağız"

Kayseri'de Tutsak Aileleri "Evlatlarımızın Katilleri Yargılansın" Buca katliamı Kayseri'de de protesto

edildi. 22 Eylül günü Kayseri İnsan Hakları Derneği'nde bir araya gelen devrimci tutsak aileleri "Evlatlarımızın can güvenliği kalmamıştır. Devlet kendi güvencesi altında olduğunu kabul ettiği tutsaklara demir çubuklarla, zincirlerle, bombalarla, silahla saldırıp katliam ya-pıyor. Buca katliamının sorumluları yar-gılanıp cezalandırılmadığı sürece ev-latlarımızın can güvenliği konusunda devletin verdiği hiçbir sözün değeri yoktur." diyerek katliamdan sorumlu olanların cezalandırılmasını istediler.

Tutsak aileleri devletin bu katliamı-nın da yıllardır her türlü bedeli göze alarak direnen devrimci tutsakları tes-lim alamayacağını vurgulayarak "Katil-ler halkın adaletinden kaçamaz" dedi-ler.

Adana Emeğin Kurtuluşu Kurultayı: "Bu Terör Değil de Nedir?" Emeğin Kurtuluşu Kurultayı tarafın-

dan 23 Eylül günü Adana Tüm Bel-Sen'de yapılan bir toplantıyla Buca kat-liamı protesto edilerek emekçiler dev-rimci tutsakları sahiplenmeye çağrıldı.

Basın toplantısında konuşan EKK sözcüsü şunları söyledi: "Bu gözü dön-müş pervasız ve yasa tanımaz saldırı terör değil de nedir? Bu rejim faşist de-ğil de nedir? Daha dün 'asmayalım da besleyelim mi?' diyecek kadar rahat ve pervasız açıklamaların sahiplerinden ne farkları var?"

Bursa'da Protesto: "Buca'yı Unutmayacak, Katillerin Takipçisi Olacağız" Buca Cezaevi'nde 3 DHKP-C tutsa-

ğının katledilip, onlarca tutsağın yara-landığı saldırı Bursa'da 23 Eylül günü İHD'de yapılan bir basın açıklaması

ile kınandı. Kurtuluş, Alınteri, Atılım, HADEP, İHD ve çeşitli kitle örgütü temsilcilerinin katıldığı basın açıkla-masında "Bugün Buca'da yaşananlar 12 Eylül askeri rejimini aratmayacak uygulamalardır. Yapılan bu saldırı tut-sakları kimliksizleştirmeye yöneliktir. Şimdiye kadar yapılan faşist saldırılar son olarak Buca'da 3 tutsağın ölümü-ne on binlercesinin yaralanmasına se-bep olcu. Bizler bu olayların sorumlu-su olarak İçişleri ve Adalet Bakanlı-ğı'nı görüyor ve bütün demokratik ku-rumları bu konuda duyarlı olmaya ça-ğırıyoruz. Buca'da olanları unutmaya-cağımızı ve takipçisi olacağımızı du-yuruyoruz", denildi.

Taksim Postanesi'nden Çillere Protesto Telgrafları 23 Eylül günü İHD İstanbul Şubesi

Cezaevi Komisyonu tarafından katli-am protesto edildi. Taksim Postanesi önünde toplanan yaklaşık 100 kişilik bir grup katliam hükümetinin Başba-kanı Tansu Çiller'e protesto telgrafları çekti. İHD İstanbul Şube Başkanı Er-can Kanar cezaevindeki saldırının ti-

pik bir devlet terörü olduğunu belirte-rek katliamdan İçişleri ve Adalet Ba-kanlıklarının sorumlu olduğunu söyle-di.

Aynı gün Kayıp yakınlarının Galata-saray Lisesi önündeki oturma eyle-minde de Buca Katliamı protesto edil-di. 18'incisi yapılan ve Aysel Malkaç'a ithaf edilen oturma eyleminin sonunda "Buca Katliamının Hesabını Soracağız - Devrimci Tutsak Aileleri" pankartı açıldı. Devrimci Tutsak Aileleri "Tut-saklara yönelik katliam politikalarını boşa çıkarmanın yolu geniş örgütlü-lükler yaratmaktan ve militan bir karşı koyuştan geçiyor" dedi.

23 Eylül'de Ankara Çağdaş Hukuk-çular Derneği'nde biraraya gelen çe-şitli kitle örgütlerinin temsilcileri 25 Ey-lül Pazartesi günü İçişleri ve Adalet Bakanları ile görüşme yapılmasını ka-rarlaştırarak, bakanlar görüşme talebi-ne olumlu yanıt vermezse veya ceza-evleriyle ilgili olumlu bir gelişme görül-mezse bakanlık binaları önüne siyah çelenk konulması, ÇHD, İHD ve TTB'nin kısa dönemde bir "Cezaevleri Raporu" hazırlanması ve Buca Ceza-evinde katledilen Uğur Sarıaslan'ın

cenazesine kitlesel olarak katılınması yönünde karar aldılar.

Adana Demokrasi Platformu: "Emek Güçleri Tutsakların Yanında Olmalıdır" 26 Eylül'de Eğitim-Sen'de bir basın

toplantısı yapan Adana Demokrasi Platformu Dönem Sözcüsü İHD Şube Başkanı Mehmet Dağdoğan sermaye ve gericiliğin işçi ve emekçilerden ya-na olan tutsakları hedef göstererek, saldırılarına meşru zemin yaratmaya çalıştığını ve Buca saldırısını planlı bir şekilde gerçekleştirdiğini belirterek "İş-çiler, sınıftan yana sendikacılar ve tüm demokrasi güçleri sermayenin ve gericiliğin bu saldırılarını, bu saldırılar karşısında sessiz kalan veya demeç-leriyle buna eşlik edenlerin yüzlerini teşhir etmelidir." dedi.

Devrimci-Yurtsever Kültür Kurumlarından Taksi m'de Protesto Buca katliamı çeşitli kültür-sanat

kurumlan tarafından da protesto edil-di.

26 Eylül günü Taksim AKM önünde Ortaköy Kültür Merkezi, Yüzçiçek Aç-sın Kültür Merkezi, Yapı Sanatevi, Pi-ya Kültürevi, Genç Ekin Sanat Merke-zi, Mezopotamya Kültür Merkezi ve Evrensel Kültür Merkezi adına yapılan basın açıklamasında "İktidar cinnetini cinayete dönüştürüyor. Yasaklamaya, gözaltında katletmeye, tutsak almaya ve tutsak aldıklarını da katletmeye de-vam ediyor... Siyasi iktidar son olarak da Buca Cezaevi'ndeki devrimci tut-sakları katletti. Devrimcileri tutsak alsa da teslim alamayan siyasi iktidar ölüm tabutluklarına dönüştürdüğü cezaevle-rindeki en insani talepleri bile isyan sayarak katliamını meşrulaştırmaya çalışıyor. Devletin militarist güçleri bu katliama "hayır" diyen tutsak yakınları ve insan hakları savunucularına da

Page 16: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

saldırıyor. Bizler kültür alanında siste-me muhalif kültür-sanat kurumları olarak devrimci tutsaklara yönelik ve yaşam hakkını ortadan kaldırmaya çalışan bu tür gasp, saldırı ve katli-amlara seyirci kalmayacağımızı yeni-den yeniden söylemek durumunda-yız."

Protesto eyleminde "Çav Bella" şarkısını söyleyen 50'den fazla sanat-çı "Buca Katliamının Hesabı Sorula-cak" şeklinde slogan attı. Protesto ey-lemi alkışlarla bitirilip sanatçılar dağı-lırken müdahale etmek isteyen polis birbirine kenetlenen sanatçıların "İn-sanlık Onuru işkenceyi Yenecek" slo-ganıyla karşı koymaları üzerine geri çekilmek zorunda kaldı.

Devrimci Mücadelede Kamu Emekçilerinden CHP İşgali; "Tüm Haber-Sen Kapatılamaz, Buca Katliamını Lanetliyoruz" Faşist sermaye devletinin işçi ve

emekçilere yönelik saldırılarının bir parçası olan Buca saldırısına kamu emekçilerinden de tepki geldi.

Devrimci Mücadelede Kamu Emekçileri Buca katliamı ile Tüm Ha-ber-Sen'in kapatılmasını CHP İstan-bul İl Merkezini işgal ederek protesto ettiler. 26 Eylül günü saat 15.00'de İs-tanbul CHP İl Merkezine giren kamu emekçileri binaya "Buca Katliamını Lanetliyoruz" ve "Tüm Haber-Sen Ka-patılamaz" yazılı pankartlarını açarak CHP il merkezini işgal ettiler.

İl merkezinde bulunan çok sayıdaki CHP'li ile 4 yıldır halkın yaşadığı sı-kıntıları, baskı ve katliamları, son Bu-ca katliamını tartışan devrimci kamu emekçileri CHP'nin bu katliamların suç ortağı olduğunu söylediler. CHP'lilerin kamu emekçilerine cevabı halk düşmanı yüzlerini bir kez daha açığa çıkararak işkencecileri çağır-mak oldu. CHP yöneticilerinin çağırdı-ğı polis önce binayı abluka altına alır-ken, saat 16.00'da içeri girerek 8 ka-mu emekçisini gözaltına aldı. Gözaltı-na alınan Sağlık-Sen Genel Başkanı Tolga Köseoğlu, Genel Sekreter Na-ciye Yurtsever ile Gülsüm Doğan, Si-bel Balkay, Osman Kuyumcu, Nuray Sakar, Ümit Zor ve Yüksel Almaz için savcılıktan 29 Eylül'e kadar gözaltı süresi alındığı öğrenildi.

Adana Haklar ve Özgürlükler Platformu: "Buca Cezaevi'nde Katliam Yapanlar Yargılansın" Adana Haklar ve Özgürlükler Plat-

formu 27 Eylül günü SİP Seyhan ilçe binasında "Buca'da Katliam Yapanlar Yargılansın", "Ümraniye Tabutluğu Kapatılsın", "Yaşasın Buca Direnişi-miz" dövizlerinin açıldığı bir basın açıklaması yaptı.

"Silahsız, savunmasız tutsaklara silahlarla, bombalarla, zincirlerle, ka-laslarla saldıran kim? Kimin için bunu yaptılar? Tüm bu sorular yanıt bulmalı ve eli kanlı katil sürüleri derhal yar-gılanmalı ve cezalandırılmalıdır" deni-len açıklamada devrimci-demokrat kamuoyu aktif tavır almaya çağrıldı.*

Buca Katliamı yurtdışında da protesto edildi. 21 Eylül ak-şamından başlayarak Avru-pa'nın belli başlı kentlerinde Devrimci Halk Güçleri TC Konsoloslukları önlerinde protesto gösterileri yaptılar, merkezi bölgelerde Buca Kat-liamını anlatan etkinlikler ger-çekleştirdiler. Birçok yerde protesto ve gösteriler diğer devrimci gruplarla birlikte ger-çekleştirilerek faşizme karşı olumlu dayanışma örnekleri yaratıldı.

Almanya: Darmstadt Devrimci Halk Güçleri'nden Havaalanı İşgali Buca katliamını protesto etmek

için Darmstadt Devrimci Halk Güçleri 23 Eylül günü bir protesto eylemi gerçekleştirdiler.

Eylemi Avrupa'nın en büyük hava-alanı olan Frankfurt Havaalanında gerçekleştiren Darmstadt Devrimci Halk Güçleri, havaalanının bir numa-ralı terminalinin çıkış tarafının B kıs-mında kendilerini demir zincirlerle bağlayarak eylemi başlattılar. Al-manca, "Türkiye Faşizmi Cezaevin-de 3 Devrimciyi Katletti/ Devrimci Halk Güçleri", pankartı açan eylem-ciler "Yaşasın Buca Direnişimiz" slo-ganı ile Buca direnişini Avrupa'ya ta-şıdılar. Orada bulunan halkın büyük ilgisiyle karşılaşan eylemde, yüzler-ce Türkçe, Almanca bildiriler dağıtı-larak Buca katliamı anlatıldı. Yapılan protesto gösterisine tahammül ede-meyen polis Devrimci Halk Güçleri-ne saldırdı ve 3 kişiyi kısa bir süre için gözaltına aldı. Polisin bu saldırı-sına karşı sloganlar atarak eylemle-rine devam eden Devrimci Halk Güç-leri, direnişleri sonucu polise basının çağrılması isteğini kabul ettirdiler.

Basının gelmesiyle, eylemin ama-cı ve hedefi anlatıldıktan sonra ey-lem slogan ve marşlarla bitirildi.

Hamburg'da Konsolosluğa Taşlı Saldırı ve Halk Bankası İşgali Faşizmin yapmış olduğu ve yeni-

lerini katarak yapmaya devam ettiği katliamları protesto etmek ve kamu-oyuna duyurmak amacıyla Hamburg Devrimci Halk Güçleri bir dizi eylem gerçekleştirdi.

Hamburg Devrimci Halk Güçleri saat 13.00'te gerçekleştirdikleri ilk eylemde konsolosluğu yumurta ve domates yağmuruna tutarak, yolu trafiğe kapadılar. Aynı zamanda olay yerinde Almanca, Türkçe sloganlar atılarak, bildiriler dağıtıldı ve kamu-oyu yaratıldı. Polisin herhangi bir müdahalede bulunmadığı gösteri 1.5 saat sürdü.

Arkasından Devrimci Halk Güçleri Halk Bankasını işgal etti. 15.30sıra-larında işgal edilen Banka'ya Dev-rimci Halk Güçleri pankartlarını asa-rak eylemlerinin amaçlarını anlatan bir basın açıklaması okudular. Ey-lemlerini Buca Cezaevi'nde yapılan katliamı protesto etmek amacıyla yaptıklarını açıklayan eylemciler Tür-kiye'de faşist devletin yaptığı saldırı-lara, katliamlara sessiz kalınmaması gerektiğini açıkladılar. Devrimci Halk Güçleri yapılan katliamların hesabı-nın sorulacağını da belirttiler.

Fransa Paris'te Katliama Ortak Tepki İzmir Buca Cezaevi'ndeki katliam

ve saldırı, 24 Eylül günü Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen izinsiz bir gösteri yürüyüşüyle protesto edildi.

Devrimci Halk Güçleri, TİKB ve TKP-ML'nin ortak olarak gerçekleş-tirdiği gösteri ve yürüyüşte katliamla-rın özgür tutsakları teslim alamaya-cağı ve katliamların hesabının mutla-ka sorulacağını dile getiren Türkçe-Fransızca sloganlar atıldı.

Yürüyüş güzergahı boyunca ve yürüyüşü izleyen günlerde de DHKC bildirileri dağıtıldı.

Yunanistan: "Buca Şehitleri Ölümsüzdür" 23 Eylül 1995 tarihinde düzenlen-

miş olan, "Buca Katliamını Protesto" yürüyüşünün ardından 26 Eylül 1995 günü Yunanistan'ın Atina kentinde Buca katliamı 2. bir yürüyüşle bir kez daha kınandı. DHKC, TKP/ML, MLKP ve Yunanlı örgütlerin de katıl-dığı yürüyüşte yaklaşık 250 kişi yer aldı. Buca Cezaevi'nde katledilen 3 yoldaşımızın Katili Türkiye'deki Fa-şist İktidardır" yazılı Yunanca pan-kart kortejin en önünde taşındı ve yürüyüş boyunca Türkçe ve Yunan-ca, Yaşasın Buca Direnişimiz", "Bu-ca Şehitleri Ölümsüzdür", "Buca'nın Hesabını Soracağız" sloganları atıldı.

Yürüyüş Türk Konsolosluğu'nun önünde devrim şehitleri için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardın-dan sona erdi.

Atina'da Devrimci Dayanışma; "Buca Şehitlerimizi Kavgamızda Yaşatacağız!" Buca c.evinde yaşanan katliam ve

direnişe Yunanistan'da yaşayan devrimciler de sessiz kalmadı. Katliamını protesto edip, Buca direnişçilerine desteklerini sundular.

23 Eylül 1995 günü saat 11.00'de DHKC, TKP/ML, PKK, MLKP, RIZ-GARİ, KIVILCIM, PSK taraftarların-

dan oluşan önce Türkiye Konsolos-luğu önünde toplandı.

Hemen ardından Buca katliamını lanetleyen sloganlar haykırılmaya başlandı. Ardı ardına patlayan slo-ganlar büyükelçilik görevlilerini ve kapıda bekleyen polisleri şaşkına çe-virdi.

Türkiye Konsolosluğu önünde yaklaşık bir saat süren protesto sü-resi içinde DHKC'Iiler Türkçe ve Yu-nancaya çevrilmiş bildiri ve protesto metinlerini Türkiye Konsolosluğu'nun içine attılar. Bu arada Devrimci ör-gütlerin eylemine Yunan basın, tele-vizyon ve kamuoyundan da ilgi ol-dukça yoğundu. DHKC'Iiler burada Yunanistan'ın en büyük iki televizyo-nundan biri olan MEGA TV ile Bu-ca'daki katliam ve direniş hakkında uzunca bir röportaj yaptı.

Türkiye Konsolosluğu önünde ya-pılması gerekenler yerine getirildik-ten sonra Buca'da şehit düşenler ve tüm devrim şehitleri adına bir dakika-lık saygı duruşu yapıldı ve konsolos-luk önünden Atina'nın merkezine ka-dar 3.5 km yol boyunca yürüyüşe geçildi Yürüyüş boyunca Yunan hal-kına Buca katliamı anlatıldı.

Türkiye Konsolosluğu önünde ve yürüyüş boyunca ilerici-demokrat-devrimci birçok Yunanlı gösteriye ka-tıldı. Gösteride en önde taşınan, "Buca Cezaevi'nde Katledilen Yol-daşlarımızın Katili Faşist Devlettir" pankartı Kaningos meydanına asıla-rak gösteri bitirildi. İsviçre: Devrimci Halk Güçleri GBİ Sendikasını İşgal Etti Devrimci Halk Güçleri işgalle ilgili

yaptıkları açıklamada "21 Eylül günü faşist devletin kolluk güçlerinin zin-cir, kalas ve otomatik silahlarla giriş-tiği katliamı protesto etmek, katliamı Avrupa kamuoyuna duyurmak, ceza-evlerindeki saldırıları engellemek ve açlık grevindeki tutsaklarla dayanış-mak için GBİ Sendikası'nı işgal ettik ve süresiz açlık grevine başladık. Yapılan katliamlara karşı tüm dev-rimci, demokratik kamuoyunu destek vermeye çağırıyoruz." dediler. İngiltere: T.C. Londra Elçiliği ve Konsolosluğu Önünde Gösteri İngiltere-Devrimci Halk Güçleri

Türkiye Londra Elçiliği ve konsolos-luğu önünde protesto gösterileri yap-tılar. Yapılan gösterilerde 16-17 Ni-san ve Buca Cezaevi katliamı suçlu-larının düzenin göstermelik mahke-melerinde değil, devrimci adaletle yargılanacağını haykırdılar. Devrim andı içilen gösteri, çeşitli sloganlar atılarak son buldu.*

Buca Direnişi yurtdışında da yankısını buldu

Page 17: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Zindanlar 'Buca' ile Yankılandı Buca zindanında faşizmin devrim-

ci tutsaklara saldırdığını ve 3 DHKP-C tutsağını katlettiğini öğrenen diğer cezaevlerindeki devrimci tutsaklar hemen o akşamdan başlayarak katli-amı protesto etmek için çeşitli ey-lemler geliştirdiler. DHKP-C tutsakla-rınının hemen aynı akşam başlattığı sloganlarla protesto, kapı vurma, açlık grevi, sayım vermeme gibi eylemlere pekçok cezaevinde diğer devrimci tutsaklar da katıldılar. İlk günden başlayan protesto eylemleri üçüncü güne girildiğinde devrimcile-rin bulunduğu tüm cezaevlerine ya-yılmıştı bile. Açlık grevleri, malta iş-galleri, karavana boykotları, sayım vermeme direnişleri, anmalar...

Öyle ki tek bir devrimcinin bulun-duğu, hatta hiç siyasi tutsağın bulun-madığı cezaevlerinde bile faşizmin Buca saldırısı, Buca yiğitlerinin taşı-dığı cüret ve kararlılıkla protesto edildi.

İşte Malatya Cezaevi 'ndeki DHKP-C tutsakları; "Katliamın ger-çekleştirildiği gün olan 21 Eylül'de koğuş kapısına barikat kurarak ak-şam sayımını, 22 Eylül günü ise sa-bah sayımını vermeyerek slogan ve marşlarla direnişe geçtik.

"22 Eylül akşamı bayan ve erkek koğuşlarında havalandırmaları işgal ederek havalandırmaların kapatılma-sını 3 saat engelledik.

"23 Eylül günü saat 13.00'de ko-ğuşların açıldığı şebekeyi ve iç görü-şün yapıldığı koridoru işgal ettik. İş-gal eylemimiz slogan ve marşlarla saat 15.00'e kadar sürdü."

Gazetemize gönderdikleri mesaj-da "And olsun ki Buca Katliamının Hesabını Soracağız" diyen Malatya Cezaevi DHKP-C tutsakları erkekler koğuşunda 21 Eylül'den, bayan ko-ğuşunda ise 22 Eylül'den itibaren Açlık Grevi'ne başladılar.

Faşizm Özgür Tutsakları Katli-amlarla Teslim Alamayacağ ın ı Görmeliydi, Gösterildi!

"Biz de Sayım Vermiyoruz" Ankara Merkez Kapalı Cezaevi

DHKP-C tutsakları Ankara'dan baş-layıp Ümraniye, Kırşehir ve Buca'da devam eden kontrgerilla saldırılarını protesto etmek amacıyla 20 Eylül'de başlattıkları 3 günlük Açlık Grevi Di-renişi'nin 2. günü aldılar haberi. Al-dıkları ilk haberlere göre 5 DHKP-C tutsağı şehit düşmüş, onlarcası ağır yaralıydı... "2. günün akşamı kurdu-ğumuz barikatlarla Açlık Grevimizi bir üst aşamaya çıkararak sayım vermeme eylemiyle pekiştirdik. Ve barikatlarımızla buradan da faşist kontrgerilla devletine şu mesajı ilet-tik; Buca'da sayımı bahane ederek yoldaşlarımızı katlettiniz. Biz de sa-yım vermiyoruz. Bedel ödemeye ve ödetmeye hazırız! Buca katliamının

hesabını soracağız!" "Biz de Sayım Vermiyoruz" tavrı

Malatya ve Ankara ile sınırlı değildi. 21 Eylül akşamı Sağmalcılar Ceza-evi'ndeki DHKP-C tutsakları da sa-yım vermeyerek "Biz de sayım ver-miyoruz" dediler. Ülkenin bütün cez-aevleri 21 Eylül akşamı karanlığı ya-ran sloganlarla "Buca Katliamının Hesabını Soracağız" sloganlarıyla yankılandı, kapılar faşizmi titretirce-sine dövülerek devrimci iradenin tes-lim alınamayacağı, katillerden mutla-ka hesap sorulacağı haykırıldı.

Aynı akşam Bartın Cezaevi'nde DHKP-C, TKEP-L ve THKP-C/HDÖ tutsakları da sayım vermeyerek, kapı döverek ve slogan atarak katliamı protesto ettiler, Buca'nın yolundan yürüyerek özgür tutsakların teslim alınamayacağını gösterdiler.

Ve Çanakkale... Şenol Tanrıyapı-sı Çanakkale Cezaevi DHKP-C tut-sakları adına gazetemize gönderdiği mesajda şöyle diyordu: "Buca Ceza-evinde direnen, ölen, başeğmeyen yoldaşlarımızın kahramanlığını se-lamlıyoruz. Oligarşinin faşist katilleri devrimci tutsakları katlederek son kozlarını da yitirmişlerdir. Bir kez da-ha anlaşılmıştır ki katliam uygulama-ları, tehditleri devrimci tutsakları tes-lim alamaz. Yoldaşlarımız ölümü yenmiş, ölümü rezil etmişlerdir. Şim-di bir alacağımız daha var zulümden. Şimdi hesap soracağız eli kanlı katil-lerden. Şimdi şehitlerimizin kahra-manlığını büyütecek, yaygınlaştıra-cak tüm cezaevlerinde özgürlük ateşlerine dönüştüreceğiz. Faşizmin saldırısı Özgür Tutsakların yenilmez, yıkılmaz barikatlarına çarpacak ve kendilerini vuran silaha dönüşecek-tir. "

Evet, Çanakkale Cezaevi'ndeki DHKP-C, TKP(ML), TDKP, MLKP, TKEP, TKP/ML tutsakları Buca'nın yolundan yürüdüler: "Buca katliamını duyduğumuz andan itibaren protesto etmek ve hesap sormak için 21 Eylül gecesinden başlayarak öfkemizi kapı dövme, slogan atma ve 22 Eylül gü-nü Malta işgali, sayım vermeme ola-rak ortaya koyduk."

Ve Bursa Özel Tip: "Bizler Bursa Özel Tip Cezaevi'nde bulunan TKP(ML)-TİKKO, TİKB, DHKP-C, MLKP, MLSPB, THKP-/HDÖ ve TKP/ML dava tutsakları olarak 21 Eylül akşamı sloganlarla sıcağı sıca-ğına tepkimizi gösterdik. 22 Eylül gü-nünden itibaren bir günlük sayım vermeme ve 23 Eylül günü ise süre-siz açlık grevine başlamış durumda-yız. "

Bursa Özel Tip Cezaevi'ndeki devrimci tutsaklar tüm emekçi halkı, devrimci demokrat kamuoyunu Buca katliamı karşısında sessiz kalmama-ya çağırdılar: "Sizin çocuklarınız olan, sizin davanız için savaşan si-

yasi tutsakları faşizm karşısında yal-nız bırakmayın. İnsanlık faşizmin bu vahşeti karşısında sessiz kalamaz."

23 Eylül günü devrimcilerin bulu-nup da Buca katliamının protesto edilmediği cezaevi kalmamış, hemen tüm devrimci tutsaklar süreli-süresiz açlık grevlerine başlamışlardı.

Bir ses de Londra'dan geldi 23 Eylül'de. Londra'da tutuklu Devrimci Halk Güçleri tutsakları "Faşizmin Bu-ca Cezaevi'nde DHKP-C tutsakları-na, yoldaşlarımıza karşı giriştiği in-sanlık dışı vahşeti protesto ediyoruz. İnanıyoruz ki, dökülen her damla ka-nın hesabını vermekten kaçamaya-caklar. Devrimci adaletimiz katiller-den hesap soracaktır" diyerek 2 gün-lük açlık grevine başladılar.

23 Eylül'de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde DHKP-C tutsaklarının sürdürdüğü açlık grevine PKK, DHP, PRK/Rızgari, TKPP(ML), DY, MLKP, TKEP/L, TİKB, TKP-ML, TDKP, TDP, Direniş Hareketi dava tutsakla-rı da 2 günlük açlık greviyle katıldı-lar.

Yozgat Cezaevi'nde ise DHKP-C ve TKEP/L tutsaklarının cezaevlerin-deki uygulamaları protesto etmek için başlattıkları açlık grevi devam ederken Buca katliamının gündeme gelmesi üzerine Buca katliamını protesto etmek ve cezaevlerindeki genel saldırılara karşı 23 Eylül'de PKK ve TKP/ML tutsaklar da 2 gün-lük açlık grevi ile katıldılar. Devrim-ci-yurtsever tutsakları 23 Eylül'de yaptıkları açıklamada şunları söyle-diler; "Dün olduğu gibi bugün de ne pahasına olursa olsun siyasi kimliği-mize sahip çıkacak, şehitlerimizin kanlarıyla, canlarıyla ördükleri bari-katı parçalatmayacak ve bu uğurda yeni canlar vermekten kaçınmaya-cağız. Direnecek ve biz kazanaca- ğız".

25 Eylül'de Buca katliamına karşı cezaevlerindeki tepkiler, diğer tüm cezaevlerindeki saldırılara, baskı ve hak gasplarına, tüm teslim alma po-litikalarına karşı CEZAEVLERİ GE-NEL DİRENİŞİ halini aldı.

DHKP-C tutsakları tüm cezaevle-rinde 25 Eylül'den itibaren SÜRESİZ AÇLIK GREVİ'ne gitme kararını ya-şama geçirmeye başladılar.

Konya E Tipi Cezaevi 'nde DHKP-C, TDKP, PKK, TKP/ML, TİKB, MLKP ve MLSPB dava tut-sakları 3 günlük açlık grevine başla-dılar.

Buca katliamıyla artık doğrudan katlederek diğer tutsaklara "Teslim olmazsanız katlederim." mesajını vermek isteyen oligarşi Buca'daki kahramanlığın karşısında rezil ke-paze olmuş, ülkedeki diğer devrimci tutsakları sindirmek bir yana yeni Buca'larla karşı karşıya gelmişti.

Faşizmin saldırısı siyasi tutsakları

Yeniden devrimci dayanışma ile bi-raraya getirmiş, Buca'nın kahraman-ca direnişinin yoluna koymuştu.

Kısa sürede tüm ülkeye yayılan direniş şu maddelerde odaklaştı:

- Buca'daki katliamın hesabının sorulması

- Tecrit ve sürgünlere son veril mesi

- Ümraniye Tabutluğunun kapatıl ması

- Cezaevlerinde insanlık onuruna ve siyasi kimliğe yönelik saldırıların durdurulması

- Gaspedilen hakların geri alın ması

25 Eylül'de bu programla Sağ- malc ı lar 'da DHKP-C, TKP(ML), Ekim, TKEP-L, MLKP, HKG, Dev rimci Yol, Çanakkale Cezaevi'nde DHKP-C, TKP(ML) ve MLKP, Ümra niye Cezaevi'nde DHKP-C ve TKEP/L davası tutsakları Süresiz Açlık Grevi'ne başladılar.

Yozgat Cezaevi'nde 21 Ey-lül'de açlık grevine başlayan DHKP-C ve TKEP/L tutsakları da 25 Ey-lül'de direnişi süresiz açlık grevine dönüştürdüler. Hemen tüm cezaev-lerinde direniş açlık grevleri ve fiili tavırlarla devam ediyordu. Kararla-rın diğer cezaevlerine yayılmasıyla başlatılmış bulunulan açlık grevleri süresiz açlık grevlerine dönüştürüle-rek sürdürüldü.

26 Eylül'de Zile Özel Tip Ceza evi'ndeki DHKP-C, Ankara Merkez Kapal ı Cezaevi 'ndeki DHKP-C, TKEP/L- MLKP tutsakları ile Çankırı ve Sakarya Cezaevi'nde 20. koğuş ta bulunan devrimci tutsakları süre s iz, İskenderun Cezaevi 'ndeki MLKP, TDKP ve PKK davası tutsak ları da dönüşümlü açlık grevine başladılar.

Sağmalcılar Cezaevi'ndeki dev-rimci tutsaklar 26 Eylül'de görüş ye-rindeki camları kırarak aynı akşam sayım vermediler. Süresiz açlık gre-vine katılmayan devrimci-yurtsever siyasi tutsaklar 3 günlük açlık grevi-ne başladılar.

Ceyhan Cezaevi'ndeki PKK tut-sakları Buca katliamını ve cezaevle-rindeki baskıları protesto etmek için 26 Eylül'de süresiz açlık grevine başladılar.

Kayseri Cezaevi'nde 23 Eylül'de karavana boykotuna baş layan DHKP-C, TKP(ML), TKP/ML tutsak-ları direnişi 25 Eylül'de 5 günlük aç-lık grevine dönüştürdüler. Kayseri Kapalı Cezaevi'ndeki DHKP-C ve TKP/ML tutsakları adına Hüseyin Özarslan ve Müslüm Kaloğulları 27 Eylül'den itibaren eylemlerini süre-siz açlık grevine dönüştürdüklerini açıkladılar.

Amasya Cezaevi'ndeki DHKP-C, TKEP/L, Ekim ve TDKP tutsakları Sağmalcılar Cezaevi'ndeki tutsak-larla aynı taleplerle 27 Eylül'de sü-resiz açlık grevine başladılar.

27 Eylül'de Bartın Cezaevi'ndeki

"Duyduk ki... Duyup da Durmak Olur mu..."

Page 18: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

DHKP-C ve TKEP/L tutsakları da sü-resiz açlık grevine başlarken Osma-niye Cezaevi'nde bulunan DHKP-C tutsağı Hülya Özcan ile ismini öğre-nemediğimiz bir yurtsever tutsak da iki günlük açlık grevine başladılar.

Aynı gün Gaziantep Ceza-evi'ndeki PKK tutsakları da kazanıl-mış haklarının iadesi istemiyle süre-siz açlık grevine başladılar. 28 Ey-lül'de ise Aydın Cezaevi DHKP-C tutsakları süresiz açlık grevine baş-ladılar.

Gazetemiz yayına girerken birçok cezaevinden direniş haberleri gel-meye devam ediyordu. Cezaevlerin-deki devrimci tutsakların elimize ula-şan her mesajı ülke cezaevlerinin Buca'nın kahramanlığıyla, Uğur'la-rın, Turan'ların, Yusuf'ların "öldürebi-lirsiniz ama asla teslim alamazsınız" kararlılığıyla faşizme karşı ayağa kalktığını bir kez daha ortaya koyu-

yor. Hepsini yayınlayamadığımız bu mesajlardan birkaçını kısaltarak su-nuyoruz:

"And olsun ki, Türkiye'yi ve Dün-yayı onlara zindan edeceğiz. And ol-sun ki, yoldaşlarımızın kanı yerde kalmayacak, sorumluları adaletimize hesap vermekten kurtulamayacak. And olsun ki en küçük saldırıları bile siper olan bedenlerimize çarpıp yüz-lerinde şamar gibi patlamaya devam edecek. Çünkü biz halkız, biz 'özgür vatan'ız, biz şehidiz, biz partiyiz, biz önderiz, biz emekçinin alınteriyiz. Hiçbir gücün ölümlerle, baskılarla bizi mücadeleden alıkoymaya gücü yetmeyecek, bütün dünya ve Türkiye buna tanık olsun, yeni direniş destanları yaratıp tüm dünya halkla-rına armağan edeceğimize and içi-yoruz. Türkiye ve dünya halkları bizi iyi tanır; biz direncimizi Apo'lardan, Hasan'lardan, Haydar'lardan, Fa-

tih'lerden alıyoruz. Onların bize bı-raktığı miras daha da yücelecek!

Kayseri DHKP-C tutsakları adına Hüseyin Özarslan "Buca Cezaevi katliamını gerçek-

leştirenleri uyarıyoruz. Dört duvar arasındaki devrimci tutsakları katlet-mekle "zafer" kazandığınızı düşün-meyin! Hiç unutulmamalıdır ki katli-am emrini verenlerden, uygulayan-lardan mutlaka hesap soracağız.

"Buca Cezaevi'ndeki devrimci tut-sakların yarattığı kahramanlık tüm tutsaklara örnektir. Bu örneği, bu kahramanlığı ve bu savaşçılığı tüm cezaevlerine taşıyacağız. Devletin her saldırısına Buca'daki devrimci tutsaklar gibi ölüm bedeli direnece-ğiz."

Çanakkale Cezaevi DHKP-C, TKP(ML), TDKP, TİKB,

MLKP, TKEP, TKP/ML Davası Tutsakları

"Hangi koşulda olursa olsun düş-man kuşatmasında direnme savaş-ma geleneğimiz bir kez daha Bu-ca'daki yoldaşlarımız tarafından so-muttandı. Tarih bir kez daha 'ÖLDÜ-LER AMA YENİLMEDİLER' diye ya-zıyor, haykırıyor..."

Bursa Özel Tip Cezaevi DHKP-C Tutsakları adına

Yusuf Kenan Dinçer "Faşizm boşuna çabalıyor. Hiçbir

zaman devrimci inançlarımızdan ödün vermeyeceğiz. Emekçi halkı-mızı ve devrimcileri kan denizinde koyanlar bu döktükleri kanın içinde boğulacaklardır.

Boşuna çabalıyorsunuz; insanlık tarihinde zulüm edenler ayakta kal-mamıştır, kalamayacaktır."

Ankara Merkez Kapalı Cezaevi DHKP-C, TKP(ML), TDKP Dava

Tutsakları

Destek ve Dayanışma Mesajları, Açıklamalar... "21 Eylül'de Buca Cezaevinde katliama direne-

rek cevap veren devrimci şehitlerimizi saygıyla anıyoruz.

Devletin korkusu boşuna değil. Devlet bir taraf-tan grevlerle uyanıyor, diğer taraftan devrimcileri-miz demir parmaklıkların arkasında destansı dire-nişler yaratıyor.

Sevdamız boşuna değil; o büyük gün yaklaştı. İşçi sınıfı, devrimci halk hesap soracak!"

İlerici Gençler Derneği Hazırlık Komitesi

"Vatanı, halkı, onuru için, Türkiye'nin aydınlık yarınları için ölümü gülerek karşılayan, devrim yo-lunda önemli katkılarda bulunmuş Yusuf Bağ, Uğur Sarıaslan ve Turan Kılıç'ı saygıyla anıyoruz.

T.C devletinin bu ilkel, vahşet düzeyindeki katli-amını komünistler, devrimciler ve işçi sınıfımız unutmayacaktır.

Büyük hesaplaşma günü yakındır" Kervan Dergisi Gazi Mahallesi

Temsilciliği "İşçiler, emekçiler! Evlatlarımıza Sahip Çıkalım! Sokaklarda, alanlarda, hakların için mücadele ederken karşına çıkan katil sürüsüyle cezaevle-rinde devrimci ve komünist tutsaklara saldıran ka-tiller aynıdır... Katillerin yakasına yapış, hesap sor!"

Alınteri Gazetesi, Yapı Sanatevi,

Devrimci Proleter Gençlik, Demokratik Üniversite Bülteni

"Devrimci, demokrat, sosyalist kişi, kurum ve kuruluşlar, insan hakları savunucuları; bu saldırı aynı zamanda ülkemiz emekçi sınıflarına ve du-yarlı insanlara yapılacak çok yönlü saldırının pro-vasıdır. Gelin güçlerimizi birleştirelim, güçlü bir ör-gütlülük yaratarak bir kez daha hakim sınfların bu azgın saldırılarını boşa çıkaralım. Tepkimizi öfke-mizi bir-iki kelimeyle sınırlı basın açıklamalarıyla değil alanlara taşıyarak güçlü protesto göösterile-riyle haykıralım."

Partizan, Özgür Gelecek,

Yeni Demokrat Gençlik "Kendisine devrimci, demokrat, yurtseverim di-

yen tüm kişi, kurum ve kuruluşları faşist devletin yürüttüğü katliam ve baskı politikalarına karşı mü-cadele etmeye, yürütülen mücadeleyi , yapılacak her türlü protesto eylemini, gösterilerini sahiplen-meye, fiilen içinde yer alarak her alanda destek vermeye çağırıyoruz"

Demokratik Haklar Platformu

"Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi Savaşçı-ları hangi şartlarda olursa olsun faşizme asla boyun eğmeyeceklerini ve her zaman direnerek sonunda kazanacaklarını bir kez daha kanıtladılar. Bizler fa-şizmin zindanlarında tutsak olabiliriz. Ama faşizmin bizi teslim almasına bedeli ne olursa olsun izin ver-medik, vermeyeceğiz. Bizler faşizmin zindanlarında bile özgür tutsaklarız.

.... Buca zindanlarında şehit düşen yoldaşlarımızı saygıyla anıyoruz, yaralı yoldaşlarımıza geçmiş ol-sun diyoruz. Buca şehitlerinin hesabını soracağız!" Hollanda DHKP-C taraftarları adına Mahir Usta

"Tutsak yakınlarına, tüm duyarlı, demokrat kamu-oyuna sesleniyoruz. İnsanım diyen herkese sesleni-yoruz;

Cezaevlerinde özelde siyasi tutsaklara yönelik bu planlı saldırılara sessiz kalmayın. Ve başta Ümrani-ye, Sağmalcılar, Ankara Merkez Kapalı ve Erzurum cezaevleri olmak üzere tüm cezaevlerinde tutsaklara yönelik yeni katliam girişimlerine karşı duyarlı olun, izin vermeyin. İnsanca yaşam herkesin hakkıdır."

Demokratik Mücadele Platformu

Kısaltarak yayınlayabildiğimiz bu mesajlar ve açıklamalar dışında pek çok kişi ve kurum Buca Ce-zaevi'ndeki katliamı protesto ettiklerini, devrimci tutsaklarla dayanışma içinde olduklarını bildiren mesajlar yayınladılar.

Tümtis Genel Başkanı Sab-ri Topçu, Komal Yayınevi, Sterka Rızgari, Atılım ve Öz-gür Gençlik Okurları, İzmir De-mokrasi Platformu, İHD Ceza-evleri Komisyonu, Çağdaş Hu-kukçular Derneği, Ankara ve istanbul Halkın Hukuk Büroları, KÇSKK Dönem Sözcüsü Orhan Altuğ, Tüm Sağlık-Sen Genel Merkezi ve çeşitli ceza-evlerinden devrimci yurtsever tutsaklar Buca katliamını kına-yan açıklamalarda bulundular. İngiltere'den DAY-MER,

Fransa'dan ADTT, Avustur'ya-dan Demokratik İşçi Kültür Derneği, Almanya ve Hollan-da'dan DİDF, İsviçre'den Tür-kiye'li işçiler Cemiyeti, İsveç Türk Dayanışma Kültür Der-neği, Danimarka'dan Türkiyeli Göçmenler Derneği, Avustral-

ya'dan Kürdistan'lı ve Türkiye'li İşçiler Birliği ortak bir açıklama yayınlayarak Buca Cezaevinde devrimci tutsaklara yönelik saldırı ve katliamı protesto ettiler.

Uluslararası Af Örgütü "Acil Eylem" çağrısında bulunulurken, Abimel Guzman Yaşamını Savunmak İçin Acil Enternasyonal Komite tarafından yayınla-nan bir mesajla dayanışma duyguları iletilerek katli-amcı Türkiye rejimi kınandı.

Uluslararası Af Örgütünden "ACİL EYLEM" ÇAĞRISI Uluslararası Af Örgütü (Ammensty İntemational)

26 Eylül 1.995 tarihinde Buca Cezaevi'ndeki tutsak-lara yönelik katliam için "Gözaltında Ölüm" kaydıyla 'ACİL EYLEM' çağrısında bulundu.

Buca saldırısının anlatıldığı çağrıda Jandarma ve Kürdistan'daki insan hakları ihlallerinden de sorumlu Özel Timlerin zorla 6. koğuşa girmesi 3 ölüm ve 38 yaralanma olayının atılan gaz bombaları ve işkence sonucu oluştuğu belirtiliyor.

Tutsak avukatları, tutsak aileleri, insan hakları ve sağlık kuruluşları temsilcilerinin de cezaevi önünde saldırıya uğradığı anlatılarak cezaevindeki saldırıla-rın geçmişteki örnekleri hatırlatılarak acil eylem çağ-rısı yapılıyor.*

Page 19: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Faşist devlet ülkemizi kan gölüne çevirdi

"Faşizm bilemedi ki koğuşlardan yükselen direniş ateşiyle sertleşmiş özgürlük türküleri, gecekonduların taraka seslerine karışan türkülerin aynısıdır;. Özgür, sömürüsüz bir dünyanın insanlarının başeğmez, kabına sığmaz enerjisi bu zindanı şimdiden yıktı."

Katledildi! Katili Devlettir

Katledildiler! Katili Devlettir 1964 Elazığ doğumlu. Kararlı, inançlı ve başeğmez tavırlara

sahip olan Mazlum'a cezaevinde de boyun

eğdiremediler. 12 Eylül faşist cuntası devrimcileri

zindanlarda teslim alamadı. Devrime olan inancını,

kararlılığını ve coşkusunu kısacık yaşamına sığdırdı

Mazlum. Cezaevleri direnişlerinde doğal bir

önderdi o. 3 Mart 1983 yılında Elazığ Cezaevi'nde askerler

tarafından bulunduğu koğuştan zorla çıkarıldıktan

sonra yapılan işkenceler sonucu katledildi.

Katledildi! Katili Devlettir 1970'li yılların ortalarında mücadeleye katıldı. Üstün bir performans göstererek bütün yaşamını devrimci mücadeleye adadı. 12 Eylül faşist cuntası döneminde tasfiyeciliğe karşı kararlı bir şekilde mücadele etti. Metris Cezaevi'nde dayatılan tek tip uygulamasına karşı çıktığı için işkencelerden geçirildi. Ağır darbeler aldığı bu süreçte "Ya tek tip g i y i l e r e k tedavi olursun, ya da ölürsün" tehditlerine karsı tavrı çok netti. O cezaevinde tedavi edilmemesi yüzünden şehit oldu. Mit, siyasi polis ve Metris cezaevi idaresinin işbirliğiyle 15 Nisan 1985'te Metris cezaevinde katledildi.

Katledildi! Katili Devlettir 1943'te Siverek Dağbaşı nahiyesi köyünde doğdu. Yoksul bir ailenin çocuğuydu. FKF üyesi olduğu dönemlerde 68 işgallerine ve 6. filo protesto gösterilerine katıldı. 1982 yılında Diyarbakır'da tutuklandı. 2 yıl boyunca ağır işkencelere maruz kalan Büyükkaya 24 Ocak 1984'te gerçekleşen cezaevi direnişinde koğuşa düzenlenen operasyonlarda aldığı darbeler sonucu şehit düştü. Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde devlet tarafından katledildi.

Bu sayfa Atılım, Özgür Halk ve Kurtuluş tarafından ortak olarak hazırlanmıştır.

Kaçıranları, katilleri bulacak ve yargılayacağız

28 Haziran 1989'da Eskişehir Özel Tip Cezaevinde bulu-nan siyasi tutsaklar gasp edilen hakların geri alınması için açlık grevine başladılar. 2 Ağustos 1989 günü de-vam eden açlık grevi 35. gününde iken Eskişehir Cezae-vi tamamen boşaltılarak tutsakların Nazilli ve Aydın ce-zaevlerine sevki yapıldı. Durumları hiç iyi olmayan tut-saklar sıcak ve kapalı cezaevi arabasıyla sevke götürül-düler. Yol boyunca tutsaklara su dahi verilmedi. Aydın cezaevine getirilen siyasi tutsaklar ring arabasından in-dirilirken kıyasıya dövüldüler. Özel olarak hazırlanan gardiyanlar siyasi tutsakları öldüresiye dövdü. 2 Ağus-tos günü geceyarısı saat 2.00de Mehmet Yalçınkaya ve Hüseyin Hüsnü Eroğlu karşılaştıkları insanlık dışı uygu-lamalar sonucu cezaevinde şehit düştüler. Onları katle-den devlettir.

Page 20: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Gençlik Üzerine aşizm, iktidarın sürdürmek için çabalarken, tüm halk sınıf ve tabakalarına karşı olduğu gibi gençlik üzerine de değişik he-

saplar yapıyor, kendisine karşı duran cepheyi daraltmayı hedefliyor. Her dönem muhalif ve devrimci hareketin dinamosu işlevi gören gençliği bu noktada kendine yedeklemek, en azın-dan işlevinden soyutlamak girişimleri çok önemli bir yer teşkil ediyor.

Düzen sahipleri bu konuda önemli tarihsel tecrübelere de sahip bulunuyor. Gençliğin tarihin her döneminde kontro-lünden çıktığı noktada kendisi için ne büyük tehlikeler yarattığını, başarılı ol-duğu oranda da toplumsal dinamiği na-sıl kilitlediğini de iyi biliyor. Bu tecrübe-leri nedeniyle gençliğe var gücüyle yük-lenmekte, cesaret, dinamizm ve coşku-sunu kendine yedeklemek, kendi yolun-da işlevli kılmak için hiçbir masraftan kaçınmıyor.

Gençlik, her dönem halkın başkaldı-rısının başını çeken, kitledeki pasifikas-yonu cesaretiyle yırtmasını bilen, yılgın-lığa coşkusuyla son veren ve bunu bir kazanma hırsına dönüştürebilen dina-mikler taşımaktadır. Bu özellikleriyle tehlikenin önemli bir kısmını değil, esas olarak kendisini oluşturur. İşte bu ne-denledir ki, savaşan gençlik, faşizmin çıplak şiddetiyle, baskı, işkence ve tu-tuklamalarıyla en fazla tanışan, idam sehpalarına yollanan, sokak ortalarında kurşunlanan kesim olmuştur. Savaşan, faşizme karşı tavır alan gençlik bu du-rumdayken, geride kalan milyonlar psi-kolojik savaş aygıtlarının devreye so-kulmasıyla, tam bir kuşatmaya alınmak-tadır.

Konumuz asıl olarak da budur. Dü-zen, gençliğin ne olmasını, nasıl yaşa-masını ve nasıl düşünmesini istemekte-dir?

Düzenin istediği gençlik, kendisine karşı çıkmayan, duyarsız, ağzı var dili yok bir gençliktir. Öncelikle istediği dü-şünmemesi değil, kendisine karşı bir-şey düşünmemesidir. Kurulu düzen içinde, onu tehdit etmeyen, düzeni güç-lendiren, ona hizmet eden bir düşünce sistematiğine sahip olmalıdır. Sorunla-rın kaynağına inmemeli, günlük düşü-nüp tepkilerle hareket etmeli, kısır dön-gü içinde mevcut üretim ilişkilerine sa-dık kalmalıdır. Yine de gözden kaçanlar olursa, onlar da siyaset yapmalı ama düzen kulvarı içinde, düzene soldan koltuk değneği olacak parti, örgüt, grup vb. içinde kalmalıdır.

Depolitizasyon ve Pasifikasyon Gençliği potansiyel bir tehlike olmak-

tan çıkarmanın ön koşulu depolitizas-yondur. Onları pasifize etmek bir yere kadar mümkündür. Gençlik, ne kadar üzerine gelinirse gelinsin, kendiliğinden ve kaçınılmaz olarak mevcut dinamiz-miyle çevresine örülen duvarları kırma-ya muktedirdir, ancak onu genel olarak uzun vadeli tarzda etkisiz kılmanın yolu depolitizasyondan geçer. Bunun için yapılacak olan ise, açığa çıkan dina-mizmin sivri uçlarını eğelemek, ya ken-

dine yedeklemek, ya da çeşitli yollarla deşarjını sağlamaktır.

Gençliğin politik düşünmesi, ülke ve dünya gerçeklerini tanıma çabası ve gi-derek araştırma, sorgulama içine gir-mesi demektir. Ve bunun varacağı en son nokta, gerçekler görüldükçe, bu dü-zenin değişmesi yolunda militanlaşması demektir. Düzenin korktuğu budur. Dü-zenin, bu noktaya gelen gençlik için yöntemleri bellidir; baskı ve terör. Ama asıl olarak düzenin ısrarla üzerinde dur-duğu nokta, laboratuar verileriyle yeni programlarla, taktik adımlarla planladığı şey, gençliğe işte bu sorgulama süreç-lerini yaşatmamadır. Gençlik, bu nokta-ya gelmemeli, aksine kurulu düzeni haklı, geçerli, meşru bulmalı ve kaçınılmaz olduğuna ikna olmalıdır.

Bunun için geçerli yollardan biri gençli-ğin sürekli meşgul edilmesidir. O günlük sorunlar içinde bo ğulmalı, zehirlenmeli, bunalımlar yaşamalı, çok sıkıldığı noktada ise çözümü düzen içinde bir yerde ara-malıdır. Düşmanını da bu düzen içinde görmeli, ne yapacak-sa bu düzen içinde yapmalıdır. İşsizse işsizliğinin nedenini kaderde ya da patro-runun karaktersizli-ğinde, kötü adam ol-duğunda; okuyorsa başarısızlığının ne- denini hocalarda, pa-rasızlığının, sıkıntıla- rının nedenlerini ise ailesinde aramalıdır. Askerse, kıydığı canları "vatan ve milletin bütünlüğüne kasteden bölücüler, Ermeni uşakları" olarak görmeli, "böyle olmasını onlar is-tediler" diye kendini haklı çıkarmalıdır. Sorulsa ne Ermeni'nin ve ne de vatanın tek bir doğru tanımını yapamaz ama kendini aklayacak bir palavra mutlaka bulur.

Bu örneklerde görüleceği gibi gençIi-ği politika dışında tutmanın en geçerli yöntemleri, kültürsüzlük, bencillik, ko-laycılık, hayaller aleminde bir yaşam ve kimlik yitimidir. Ve bunların hepsi düze-nin kültürünün, empoze etmeye çalış-tıklarının özetidir bir yerde.

Kültürsüzleştirme, eğitimin her aşa-masında neyin-ne olduğunun, yaşanı-lan olayların içyüzünün hiçbir zaman açıklanmaması ya da hiçbir eğitime tabi

tutmamadır. Çarpıtma, yalan, demagoji herşeyin temelidir. Başlanılan yalan üzerine yeni kurgular yapılmakta, ya-lanlar yeni yalanlarla beslenmektedir. Magazin herşeyin önüne geçirilmiştir. Tarihle bağlar ya kesilmiş ya da tama-men tersyüz edilerek sunulmuştur. Okullar, eğitim sistemi ve bir düzen ku-rumu olarak aileler bu kültürsüzleştirme programının ana unsurlarıdır. Kavram-lar çarpıtılmış, bilgiler yüzeyselleştiril-miştir. Özellikle okullar tam bir kültür erozyonu yaratmakta ve bununla da ye-tirilmeyerek, eğitim kurumu olmanın dı-şında her şeyi üstlenmiş gibidir. İnsan-lar kölece itaate zorlanmakta, tektipleş-tirilmekte, robotlaştırılmakta, hiçbir araştırma ve incelemenin yapılmadığı, bırakalım bunları sağlıklı bir tartışma or-

tamının bile olmadığı, kişiliğin ezildiği, başarılı olmanın önkoşulunun muhbir-lik, başkalarının sırtına basma olduğu birer şartlandırma kurumlarıdır. Orada kardeşçe bir yarış ortamı yoktur, payla-şımcılık abes karşılanır olmuştur. Gençlik saç traşından, kravatının rengi-ne kadar herşeyiyle "disiplin" altına alınmış, ezbercilik istikbal garantisi ol-muştur.

Tarih demiştik. Özellikle gençliğin ta-rihle bağlarının kesilmesi, kesilemediği noktada yaşanan tarihin tek yanlı ve çarpıtılarak yansıtılması gündemdedir. Öyle yalanlar üzerine bir tarih yazılmıştır ki, o tarih'te istila ve talanın adı Fetih, işkenceci ve hırsızların adı Fatih'tir, Ya-vuz'dur, Barbaros'tur. Halkın tarihi, is-

yanların tarihi yoktur. Yalan ve dema-gojiyle yüceltilen ırkçılık, kafatasçılık, turancılıktır. Açıklamak zorunda kaldık-ları halk isyanlarının adı ise "üç-beş fe-sadın, din düşmanının yüce saltanata" karşı başkaldırısı, halk önderlerinin adı eşkiyadır.

Anlatmazlar, kendilerine, egemen sı-nıfların açgözlülük, sömürü ve zulmüne karşı sadece dizeleriyle bile olsa karşı koymayı deneyen ozanların "7 parçaya ayrılıp, herbir parçasının birer müridine gönderildiğini", ya da örneğin bir Hay-rettin Paşa'nın Barbaros ünvanını nasıl elde ettiğini. O düzende bu ünvanı al-manın bedeli, yüzlerce parça gemiyle herhangi bir toprak parçasına ölüm yağdırmak ve Topkapı sarayına çörek-lenmiş ağalara o toprakları soyarak el-de edilmiş ürünleri yollamaktır, bir gemi dolusu yöresel yiyecekler, bir gemi do-lusu kadın ve bir gemi dolusu çalınmış mücevherat gibi. İşte bu talana, yağ-macı tarih anlatılmamakta, şan şöhret edebiyatı yapılarak kafalar yıkanmakta-dır. O tarihte, savaşlar neredeyse ne-densizdir. Gösterilen ise ya birinin bir diğerine husumeti, kırgınlığı, ya da şu ya da bu ulusun saldırganlığıdır. Bugün bu sahtekarlık halen sürmektedir.

Bilim adına verilen kurbağaların dola-şım sistemi, pamukta fasulye yetiştirme ya da en fazlası montaj teknolojisinin gerektirdiği bir iki şeydir. Edebiyat adı-na verilen ise, mevcut sisteme methiye-ler dizen dalkavukların eserleridir. Ör-gün eğitim diye tabir edilen şey ise taklit sanatının öğretilmesinden başka bir şey değildir.

Eğitim aşamasında hayata ilişkin, onun geliştirilmesine, zenginleştirilmesi-ne ilişkin bir amaç yoktur. Okuma nere-deyse ders kitaplarıyla sınırlı tutulmak-tadır. Yalan ve demagojilerle dolu kitap-larda mevcut sistem allanıp pullanmak-ta, gençliğin kafası hiçbir işe yarama-yan bir yığın soyut bilgiyle doldurulmak-tadır.

Gençlik, her dönem halkın başkaldırısının başını çeken, kitledeki pasifikasyonu cesaretiyle yırtmasını bilen, yılgınlığa

coşkusuyla son veren ve bunu bir kazanma hırsına dönüştürebilen dinamikler taşımaktadır. Bu özellikleriyle tehlikenin önemli bir kısmını değil, esas olarak kendisini

oluşturur. İşte bu nedenledir ki, savaşan gençlik, faşizmin çıplakşiddetiyle, baskı, işkence ve tutuklamalarıyla en fazla tanışan,

idam sehpalarına yollanan, sokak ortalarında kurşunlanan kesim olmuştur.

F

Page 21: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Oynanan Oyunlar Bu sürecin bir halkası bunlarken, di-

ğer halkaları iletişim araçları ve aileler-dir. TV, basın vb. kurumlar gençliğin arayışlarına cevap vermek amacıyla neredeyse 24 saat "hizmet" vermekte, onları aldatıcı, doğru yoldan uzaklaştırıcı, hayatın gerçeklerinin üstünü örtücü, onları hayal alemlerine sokucu, birey-selleştirici bir işlev yüklenmişlerdir. Bu araçlardan kültür adına verilen maga-zindir, onun bunun çekiştirilmesidir ve iğrenç burjuva ilişkilerine özendirmedir. Özellikle son süreçte TV'ler öyle bir noktaya gelmiştir ki, gençliğin içine çe-kilmeye çalışıldığı bataklığa birinci de-receden etki edebilecek noktadadır. Onların en temiz duygularıyla hoyratça oynamakta, cinselliği alçakça istismar etmekte, ne idüğü belirsiz bir sürü sa-pık, serseriyi sanatçı ya da benzer sı-fatlarla gündeme sokup, gençlerin "ön-deri" haline getirmektedir. Öylesine yo-ğun bir kampanya yürütmektedir ki, amaçlanan gençliğin adeta nefesini tu-tarak görsel kavramların ya da idollerin peşinde koşmasıdır, düşünmemesi ve okumamasıdır. Herşey bu görsellik için-de olup bitmekte, gençler yorgun argın ve kafası bir dolu safsatayla doldurul-muş olarak yeni güne girmektedir.

Aileler de düzenin gençliği bitirme, tüketme, elini kolunu bağlama ve kül-türsüzleştirme çabasının taşeronların-dan biridir. Zaten düzen içinde yüklen-diği misyon itibarıyla, objektif olarak gençliği bilgilendirme, hayata hazırla-ma, doğruyu gösterme dinamiklerini yi-tirdiği gibi, gibi, resmi ideoloji dışında bir kültür aşılama özelliklerinden de yoksundur. Çok istisnai durumlar dışın-da, düzene yedeklenmişlerdir ve düze-nin statükolarını gençlere taşımakta, var olanı geleceğe taşıma ve düzenin istediği ruhsal şekillenişe uygun bireyler üreterek yollarına devam etmektedirler. Böyle bir yapıdan da çıkan gençlik, kendi içine kapanık, bencil, faydacı, asosyal, bunalımlı bir gençliktir. Kimlik-sizleştirme çalışmaları da gençliğe dö-nük oyunların en önemli halkalarından biridir. Bu konudaki çabalar öyle yoğun-dur ki, ne Türk Türklüğünün, ne Kürt Kürtlüğünün doğru dürüst farkındadır. Kimse köklerini, tarihini, içinde yaşadığı sosyal çevrenin, üyesi olduğu ulusun özelliklerini bilmemekte, bu haliyle de istenildiği gibi yeni bir kalıba sokulmaya hazır hale gelmektedir. Düzenin bu noktada yaptığı ise gençliği, yalan yan-lış bilgilerle tek yanlı şartlandırmadır, uluslar arasında düşmanlık tohumları-nın ekilmesidir.

Kürt gençliği bu noktada tam bir asi-milasyona tabi tutulmuştur ve bu durum halen sürmektedir. Kürt gençleri devletin resmi inkarcı politikaları sonucu tam bir kimliksizliği yaşamaktadır. Resmi ideoloji, yalnız Kürt gençliğini değil, di-ğer azınlıkları da yok saymakta, ulusal kültürlerinin devamı ve geliştirilmesine izin vermemektedir. Laz,Çerkez, Gürcü, Arap, Azeri, Boşnak, Süryani her ulus-tan gençlik, "Türkleştirme"ye tabi tutul-makta, dilleri, tarihleri yadsınmaktadır. Ancak durum bu uluslar ve azınlıklar için böyleyken, Türk gençliği için de çok

farklı değildir. Belki dillerini konuşabil-mekte, tarihlerini okumakta, kültürlerini koruyup geliştirecek olanakları bulmak-tadırlar ama bugün emperyalizmin kül-tür politikası sonucu tam bir cendere içindedirler ve ne idüğü belirsiz bir koz-mopolit kültürün etki alanına sokulmak-tadırlar. Ulusallık adına kendilerine da-yatılan ırkçılık, turancılık, kafatasçılıktır. Tarihleri kendi tarihleri değil, üç-beş yağmacının, katilin, hırsızın tarihidir. Di-ğer ulus ve azınlıkları aşağılaması is-tenmekte, taleplerini gözardı etmesi sa-lık verilmektedir. Bu yanlarıyla düşünül-düğünde gençliğin hiçbir kesiminin ulu-sal değerlerine ve kimliğine gerçek an-lamıyla kavuşturulduğunu söylemek mümkün değildir. Aksine yaşanan, tari-he, kültüre, dile yabancılaştırmadır. Dayatılan, kozmopolit, kökeninden ha-bersiz, şekilci yüzeysel, çarpık bir kül-türdür. Artık ne dili kendi dilidir, ne tarihi kendi tarihi.

Bugün çevremize şöyle bir göz ata-

lım. Egemen denilen Türk dilinin bile nasıl dejenere edildiği, dilin nasıl sürat-le Batı dillerinden alınmış, saçma sa-pan kelimelerle kuşatıldığını göreceğiz. Ve bugün artık ders kitaplarına kadar yansımış bir "İstanbul dili-lehçesi" oluş-turulmuştur. Kılık-kıyafet, ortak davra-nış biçimi kalmamıştır. Tam bir yozlaş-ma söz konusudur. Emperyalizmin kül-tür politikası sonucu, özellikle gençlik hedef tahtası haline getirilmiş, kendi öz benliğiniden uzaklaştırılmış, özgünlük-leri tahrip edilmiştir. Özendirme ve taklit had safhadadır. Neredeyse, konuşma üslubu, jest ve mimikler bile ithal edil-mekte, hiçbir değişikliğe uğramadan evimize, sokağımıza, kentimize yansı-maktadır. Bu öyle yoğundur ki, çoğu zaman bu gariplikler, "garip" olarak bile karşılanamayacak bir "doğallık" kazan-maktadır. Kıçına başına ABD bayrağı takıp gezenler mi ararsınız, at kuyruğu saçıyla gezenler mi. Herşey içiçedir. Ve bu durum, "özgürlük" adına yapılmakta-dır. Halkla, ulusal değerlerimizle hiçbir ilgisi olmayan, tamamen emperyalizmin şekillendirdiği, yoz, çarpık kültüre özen-me çok revaçtadır. Gençlik, sansasyo-

Kimliksizleştirme çalışma-ları da gençliğe dönük

oyunların en önemli halka-larından biridir. Bu konudaki

çabalar öyle yoğundur ki, ne Türk Türklüğünün, ne

Kürt Kürtlüğünün doğru dü-rüst farkındadır. Kimse kök-lerini, tarihini, içinde yaşa-dığı sosyal çevrenin, üyesi olduğu ulusun özelliklerini bilmemekte, bu haliyle de istenildiği gibi yeni bir kalı-ba sokulmaya hazır hale gelmektedir. Düzenin bu

noktada yaptığı ise gençli-ği, yalan yanlış bilgilerle tek yanlı şartlandırmadır, ulus-lar arasında düşmanlık to-

humlarının ekilmesidir.

nel reklam ve kampanyalarla allan rızası için tek bir insani erdem taşımayan, kültürsüz serserilerin, sapıkların, aynı özelliklere sahip bir aktör-aktrist peşin-den koşmakta, onlar için yaşamakta, gecelerini-gündüzlerini onların hayalle-riyle doldurmaktadır. Bir de "batsın bu dünya" deyişiyle özetlenebilecek, ka-derciliği ve yılgınlığı meşrulaştırma amaçlı arabesk kültür vardır. Düzenle çelişkisi daha derin olan işsiz,işçi, ma-halleli yoksul gençlik de bu oyunla içine kapatılmakta, düzene olan öfkeleri kendi içinde tüketilmeye, tepkilerinin kendi-lerine dönmesi sağlanmaktadır. Yalnız-laştırılan, toplumsal kimliğinden soyut-lanan bu gençlik için kahvehaneler, bi-rahaneler, yeni türeyen kumar salonları tam bir bataklıktır ve bu tip yerler düze-nin desteğiyle çoğaltılmaktadır. Bu ko-nuda basında çıkan rakamlar şaşırtıcı boyutlardadır. Gün geçtikçe çığ gibi bü-yüyen işsizlik, gelecek umudunu yitir-me, içine düşülen boşluk, çıkış yolu bu-lamama, alternatifsizlik gençliği bu tip yerlere artan oranda çekmektedir. İs-tanbul'u tasnif dışı bırakırsak, özellikle Kürdistan'da Kürt gençleriyle ve işsiz-lerle dolup taşan kahvehane sayısı 300

bini aşmış durumdadır. 1991 yılında ise bu rakam 119 bindir. Bu yeni "iş alanla-rı" da adeta pislik üretmektedir ve sağ-lıklı düşünce üretimine katkısı olma-maktadır.

Gençliğin açığa çıkan dinamizmini düzen içi kanallara aktarmak için arka arkaya çığ gibi artan rakamlarıyla dis-kolar, barlar da vardır. Amaç aynıdır. Farklılıkları sadece şekil itibarıyladır. Düzen her sınıf ve tabakadan gençliğe bu tip "imkanları" sunarak insiyatifi dışı-na çıkmalarını engellemek istemekte-dir. Onun söylemek istediği açıktır: Maf-yacı ol, Çete kur, fanatik futbol taraftarı ol, MHP'li ol, islamcı ol, iyi dans et, iyi okey oyna, oranı buranı aç, yakışıklı ol, alımlı ol, bilardocu ol, herşey ol ama benim istediğim gibi düşün, benim iste-diğim gibi yaşa. Buna uymazsan, senin için hiç iyi olmaz.

Evet gençliğin kimlik arayışına, yas-lanacak dal arayışına verilen cevaplar, sunulan olanaklar bunlardır ve doğal ki bunları uzun uzun saymak mümkündür.

Bir de işin ahlaki boyutu vardır ki, bu-gün gerçekten tehlikeli boyutlara tır-manmıştır. Oligarşi, namus, terbiye, saygı ve benzeri kavramlarla öylesine oynamaktadır ki, bugün halkımızın ya-rattığı tüm olumlu gelenekler bu nokta-da tehdit altındadır. Halkımız genel ola-rak bu konuda kendine bir koruma du-varı çekmekte ve direnişini sürdürmek-tedir. Ancak gençlik açısından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Gelecek toplumların da bugünün gençliğinden oluşacağı düşünüldüğünde tehlike da-ha anlaşılır olur. Emperyalist yoz kültü-rün etkisiyle, toplumumuzda insana ya-kışmayan, en batak ilişkiler meşrulaştı-rılmaya çalışılmakta, kendine ilerici, de-mokrat diyen kesimler de "özgürlük" vb. laflar ardına sığınarak bu bataklığı bes-leyen kesimler arasındadır. Daha düne kadar ağıza bile alınması ayıp karşıla-nan şeyler, bugün piyasaları doldur-muştur. Fahişeler, eşcinseller, trans-seksüeller, lezbiyenler vb. ortalıkta aleni dolaşmakta, sapıklıklar her yerde boy vermektedir. TV ve basında bol bol yer alan bu tip sapıkların sayısı giderek art-makta, yaşamları doğal gösterilmeye çalışılmaktadır. Evlilik dışı ilişkiler, "mantık" evlilikleri vb. olgular yaygınlaş-makta, "özel yaşamın dokunulmazlığı" zırhıyla teorilendirilmekte ve böylece adı konulmamış bir fahişelik ortalıkta serbestçe cirit atmaktadır. Bu olup bi-tenler, ahlaki çürümenin, insanın insa-na yabancılaşmasının, şekilciliğin en bariz örnekleridir. Kapitalizm tüm bunla-rı kullanarak kar elde etmekte ve karını daha da katlamak için en insani değer-lerle oynayarak, yoluna devam etmek-tedir.

Terbiye ve saygı kavramlarıyla açık-tan alay edilmektedir. Onur, haysiyet, şeref gibi konularda gösterilen direniş "bayağılık, gelenekçilik" vb. suçlamalar-la karşılaşabilmektedir. Küfürlü konuş-malar, dedikoduculuk, köşeyi dönme adına her türden entrikacılık geçer akçe haline getirilmiştir. Gençlik üzerine oy-nanan oyunlar özellikle bu konularda ciddi bir erozyona yol açmakta, bir kez

Page 22: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

bu yol açılıp dolaylı olarak da destek verilince kendini yeniden üretmekte, dejenerasyon giderek daha da derinleş-mektedir.

Olan Biteni Seyretmeyelim, Tespitler Yapıp Köşemize Çekilmeyelim, Savaşalım! En kötü alışkanlıklarımızdan biridir.

Hep tribünde oturup, olan biteni seyret-meyi tercih ederiz. Evet, savaşmak için silah kuşanır, gösteriler yapar, ağız do-lusu bağırır faşizme ve emperyalizme meydan okur, onu boğacağımızı söyle-riz. Bunlar doğrudur ve olması gereken-dir. Ama eksiktir, savaşmak kavramı bunlarla sınırlı değildir. Savaşmak, her alanda yürütülecek bir kavganın adıdır. Her yer bizim için savaş alanıdır ama özellikle emperyalizmin kültür politikası-na karşı savaş, mücadelemizin sonuç-larına birinci derecede etki eden bir ol-gudur. Koca koca sosyalist devletlerin birbiri ardına yıkılması ve ardından çok boyutlu dejenerasyonun en önemli se-beplerinden birinin "kültür devriminin kesintiye uğratılması" olduğu düşünüle-cek olursa, olayın önemi daha da anla-şılır olur. Evet gerçekten de samimi olmalı,

savaşımızın özellikle bu yönünü bugün- den başlayarak hiçbir kesintiye uğrat-madan sürdürmeli, düşmanı bu cephe-den de geriletmenin silahlarını yaratma-lıyız. Bugün öncelikli görevlerimizden biri emperyalizm ve oligarşinin bizleri iç-ten vurmaya, içten kemirmeye dönük adımlarını, saldırılarını boşa çıkarmak, geri püskürtmektir. Buradan yola çıka-rak, halkımızın olumlu geleneklerine, değerlerine sahip çıkma duygusu yay-gınlaşacak ve bu başeğme kültürü yerini ancak böyle ısrarlı ve sabırlı bir mü-cadele sonunda savaş kültürüne bıra-kacaktır.

Bu yolu nasıl aşacağımızın cevabı kindi yaşamımızda saklıdır. Bizler hangi yol ve yöntemle barikatı güçlendiriyor, savaşıyorsak, hangi yollarla bu de-jenerasyona karşı direniyorsak, gençlik de bu ve benzer yolları aşacak ve \r jn-zer direnişi gösterecektir.

Önce yapabileceğimize inanalım ve bu dejenerasyona karşı kendi kişiliği-mizde, kendi görüntümüzde var olan gedikleri süratie kapatalım. Yolun başı budur.

Bir sonraki adım, bu var olan toplum-sal gerçekliğe karşı her cepheden sa-vaş açmaktır. Genelde öyle bir Kanı vardır. Görüneni yorumlar ama küçüm-seyerek burun kıvırır, bu konularda mü-cadeleci bir tutum izlemez adeta hoş-görürüz. Bu çok yanlıştır. Faşizmin ve emperyalizmin oyunlarını boşa çıkar-manın yolu, sadece silahlı eylem yap-mak değildir. Ve savaşacağımız cephe-de yalnızca faşistler ve emperyalistler yoktur. Halkın içine sızmış bu tip alış-kanlıklar ve olumsuzlukları taşıyanlara karşı da amansız bir ideolojik, kültürel savaş vermeliyiz. İkisi arasındaki tek farklılık, savaşın yöntem ve araçlarına dairdir.

Bizler devrimciler olarak, her yer ve mekanda, her koşulda bu kimliksizleş-tirme, insanı insana yabancılaştırma, kültürsüzleştirme, ahlaksızlaştırma ey-lemlerine ve onun pratik yansımalarına karşı uygun üslup ve araçlarla hiç te-reddüt etmeksizin sürekli bir savaş için-de olmalıyız. Bu eylemimiz küçük ya da büyük mutlaka yankı bulacak, belki

Bu duruma son vermek için açık kimliğimizle öne atılmalı, ahlaki çürümeye tavır almalı, namus, onur,

şeref gibi kavramları yeniden geçerli kılacak, duyarsızlığı, vurdumduy-

mazlığı sona erdirecek bir çizgi izlemeliyiz. Taklit-çiliği, özentiyi, tek yanlı şartlanmayı boşa çıkar-malı, düzenin politika-larını ve bu gidişatın

nereye varacağını açık açık ifade etmeliyiz.

Herşey, her olguya "halka karşı mı, değil mi?",

"kurtuluşun önünü açıyor mu açmıyor mu"

perspektifiyle bakmalı, duygusal olmamalı, hayatı

kendi ciddiyetiyle kav-ramalı ve her noktada müdahaleci olmalıyız.

başlangıçta tepki görecek ama sonuç mutlaka lehimize olacaktır. Ayrıca bu eylemimiz ve yakaladığımız tutarlılık bizi de eğitecek, devrimci kimliğimizi sağ-lamlaştıracaktır. Bu yer, zaman, mekan koşullarını herkes düşünmelidir. Burada tek tek örneklemek mümkün olmasa da günlük hayatta gözümüzün önünde ce-reyan eden ama bizlrrin pek mücadele etmediğimiz olaylardan bir kaç örnek vermekle yetinelim:

Okullarımızda kağıt oyunları oynan-makta, uyuşturucu kullanılmakta, kadın ticareti yapılmakta, çeteleşmeler oluştu-rulmaktadır. Çok sayıda insan sosyal aktivite gerçekleştirmek adına sınıf sınıf gezerek gençliği sömürmekte, sapıkla-rın, serserilerin konserlerine bilet sat-maktadır. Bunlara mutlaka engel olmalı, bizler gençliği doğru yola çekici aktivite-ler, sosyal faaliyetler düzenlemeli, deje-nerasyonun önüne geçmek için çaba sarfetmeliyiz. Faşizmin oyunlarına katkı sunan bu tip yozlaştırıcı unsurları gere-kirse uygun tavırlar alarak teşhir etmeli, yaptıklarını, anlamını deşifre etmeliyiz. Örneğin otobüslere biniyoruz. Bugün gençlik, bir yaşlıya, bir hamile kadına yer bile vermemektedir. Buna mutlaka müdahale etmeliyiz. Küfürlü konuşmala-ra, yabancı dil kullanımına, özentili ya-pay davranış ve konuşmalara ve hatta giyim-kuşama uygun tarzda müdahale edip, olayın üzerine gidebilmeliyiz. Ben-cilliğe, dedikoduya karşı uyarıcı olmalı-yız. Gençliğin önlerine imkan diye sunu-lan dejenere ve sapık tiplerin devam ettiği mekanlardan uzak tutmaya çalışmalıyız. Gerekirse farklı tavırlarla bu tip me-kanları teşhir etmeli, gençliğin bu yollarla nereye taşındığını somut olarak gös-termeliyiz. Halkın bulunduğu her yerde diğer ulus ve azınlıkları aşağılayıcı tu-tumlar gösterildiğinde, insanlar provoke edildiğinde tavır almalıyız, kimsenin aşa-ğılanmasına izin vermemeli, bu tavır ve davranışların kimin işine yaradığını açık-lıkla göstermeliyiz. Gerçekleri konuş-maktan korkmamalıyız. Okullarda ırkçı, faşist eğitime ve eğitmenlere derste, te-neffüste, yemekte her yerde açık kimliği-mizi koyarak savaş açalım. Hak arama kültürünü geliştirelim. Gençliğin yalnızlı-ğını paylaşalım...

Bu eylemimiz uzun vadelidir ve sa-bırla yürütülmesi gereken bir mücadele-

dir. Olumsuzlukların bugün geldiği bo-yut öyle büyüktür ki, biz bu yolda statü-kolarımızı terketme, üzerimizdeki reha-veti atma ve devrimciliği bir yaşam biçi-mi, bir kavga kültürü olarak algıladıktan sonra, emin olalım hiçbir anımız boş geçmeyecek, hayat bize hep savaşaca-ğımız alanlar sunacaktır.

Burada düşülmesi muhtemel en bü-yük tehlike çabuk yılgınlığa kapılmaktır. Kurulu düzen kültürü bizlere mutlaka di-renecektir. Ve dezavantajımız, bu konu-larda savaş verirken hangi üslup ve davranışı sergileyeceğimizi tam bileme-mek olabilir. Ama emin olunmalıdır ki, hayat bizi kısa sürede bir dolu tecrübey-le donatacak, mekanik tutumlarımız za-man içinde kaybolacak, yaşam ve eyle-mimiz bizi eğitecektir. İş, başlama cesa-retini göstermektir.

Bugün gençliğin örgütlenmesinden bahsediyorsak, bir yanıyla da bu deje-nerasyonla savaşılmasından da bahse-diyoruz. Örgütlemek istediğimiz kitle an-lattıklarımız ya da benzeri birçok zaaf ve eksikliğe sahip bir kitledir ve bu yollar aşılmaksızın onların Cephe saflarında toparlanma ve savaştırılmaları mümkün değildir.

Hiç boş durmayalım, herşeyi yerinde yorumlayıp, derhal eyleme geçelim. Ko-nuşalım, tartışalım, tavır alalım. Biz bu kararlılıkta olduktan sonra, bu yoz kültü-rün bize karşı direnme şansı bir yere kadardır. Ama mutlaka yenilmeye mah-kumdur. Bu kültür istenildiği kadar bü-yük teknoloji ürünü olsun, istenilen renk, biçim kullanılsın, bizim direnişimizle ba-şedemez. Çünkü kökleri bu topraklarda değildir bu kültürün. Adeta yama gibidir ve sorunlara çare olma, kökleşme ihti-mali yoktur.

Bizlerin, sınıfta, anfide, okul bahçe-sinde, kantinde, sokakta, kahvehanede,

tezgahta vb. heryerde alacağımız tavır, vereceğimiz olumlu örnekler ve hayat-tan somut alıntılarla yapacağımız sor-gulama, eleştiriler mutlaka çevremizde-kileri etkileyecek, bizim tutarlılığımız on-ları da ileri taşıyacak, çevremizde ke-netlenmelerini sağlayacaktır.

Ulusal değerlerimizi, halkımızın olumlu geleneklerini sonuna kadar sa-vunup, yozlaşmanın, çürümenin önüne geçip, düzenin gençliğe dayattığı dü-şünce tarzına karşı alternatif düşünce tarzı, alternatif yaşam tarzını geliştirme-li, göstermeli ve korumalıyız. Aksi taktir-de eşikte bekleyen tehlike bu dejene-rasyon sınırlarına bizim de dahil olma-mızdır. Bu kaçınılmazdır. Ve unutulma-malıdır ki, tembelliğimiz, vurdumduy-

mazlığımız da üzerimize oynanan oyun-lardan etkilenmeye başladığımızın işa-retleridir.

Gençlik kadroları, kendine güvenmeli, savaşı örgütlerken hiç yılmadan, ıs-rarla ve sabırla gençliğin üzerine oyna-nan bu oyunları boşa çıkarmada öncü rol oynamalıdırlar. Bugün sadece bu dejenerasyon değil, düzenin bizim ya-rattığımız boşluktan faydalanarak, gençliği nasıl ırkçılaştırdığını, tek yanlı şartlandırdığını, gerici din kültürünün kucağına ittiğini, devrimcilere düşman-laştırdığını, asker olarak cepheye gön-derdiğini, birer sadist haline getirdiğini görmeli, bunlardan dersler çıkarmalı ve bu olup bitenden kendilerini de sorumlu tutarak, sürekli bir özeleştiri süreci için-de olmalıdırlar. "Bu nasıl oluyor" değil, "neden engel olamıyoruz, nerede eksik kalıyoruz" sorularını hep sormalı, genel politikalarımıza özelde neden sahip çık-madıklarının, neden günlük hayatta bu denli müdahalesiz kaldıklarının hesabı-nı kendilerine vermelidirler. Bu mücade-le gençliğin örgütlenme mücadelesinin dışında değil kendisidir zaten. Bu yönde kazanılacak başarılar, gençliğin safları-mıza katılımını artıracaktır, gençliği güçlü ve kişilikli kılacaktır. Her türlü adamı da kazanacağız diye bir kural yoktur ama şu çok açıktır ki, gençliğin çok büyük bir bölümü bu olup bitenden, yoz-laşmadan rahatsız durumdadır ve kendi gibi düşünenleri aramaktadır.

Sorun, işte bu noktada bizim öne atı-lışımızda, pervasızlığımızda, cesareti-mizde, atılganlığımızda kilitlenmektedir. Bu duruma son vermek için açık kimliği-mizle öne atılmalı, ahlaki çürümeye ta-vır almalı, namus, onur, şeref gibi kav-ramları yeniden geçerli kılacak, duyar-sızlığı, vurdumduymazlığı sona erdire-cek bir çizgi izlemeliyiz. Taklitçiliği,

özentiyi, tek yanlı şartlanmayı boşa çı-karmalı, düzenin politikalarını ve bu gidi-şatın nereye varacağını açık açık ifade etmeliyiz. Herşey, her olguya "halka karşı mı, değil mi?", "kurtuluşun önünü açıyor mu açmıyor mu" perspektifiyle bakmalı, duygusal olmamalı, hayatı kendi ciddiyetiyle kavramalı ve her nok-tada müdahaleci olmalıyız. Düzenin demagojik silahlarını elinden aldığımız sürece, başarıdan başarıya koşacak bugün var olan hızlı dejenerasyon yerini aynı süratle bunu yaratmaya çalışanlara karşı bir cepheleşmeye dönüşecektir.

Gençlik kadroları, geleceğimizi tehdit eden bu durum karşısında, hayati öneme sahip bir misyonla yüklüdürler. Ve başaracaklarına inancımız sonsuz-dur.*

Page 23: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

İşkenceler, kaçırmalar, katliamlar boşuna;

YILMAYACAĞIZ! Devrimci mücadele

yükseldikçe düşmanın saldırganlığı daha da artıyor. Artık onlara halkı sindirmek için kayıtlı gözaltılar yetmiyor, "seni her an kaybedebiliriz, öldürebiliriz" tehdidiyle kaçırıyor, ormanlık arazilere, kontrgerilla merkezlerine götürerek işkence yapıyor, kafasına silah dayayıp tetik düşürüyorlar. İşkenceciler bu yöntemi yeni keşfetmiş değiller. Her zaman adam kaçırma, öldürmekle tehdit, öldürme onların gündemlerinde oldu. Umudun halkın içine kök saldığını gördüklerinde paniğe kapılıyorlar. Korkuyorlar, işte bu yüzden de insanları kaçırıp öldürmekle tehdit ediyorlar, işkence yapıyorlar, "herkese örnek olsun, hepinizi kaçırabiliriz" diye tehdit ediyorlar tüm toplumu. İşte son süreçte kaçırılan üç insan Ebru Sert, İsmail Erdoğan ve Hüseyin Akpınar. Ebru Sert 3 kez kaçırıldı. Ölümle tehdit edildi, işkence gördü, cinsel tacize uğradı. Yine aynı şekilde Hüseyin Akpınar kaçırıldı, bilmediği, tanımadığı bir işkence merkezine götürüldü. Bayılana kadar işkence gördü. İnsan olma hakkını çoktan yitiren bu sarhoş güruh bu yöntemlerle halkı sindireceğini sanıyorsa yanılıyor. Çünkü yaptıkları her zulüm, denedikleri her yeni yöntem öfkemizibiliyor" Faşizmi Yeneceğiz"

Hüseyin Akpı- nar: "Sağmalcı- lar'da elektrik faturası yatırmak için evimden çıktım. Faturayı yatırıp geri dö-nerken Sağ-malcılar Cezaevi'-nden sonra takip edildiğimi his-settim. Sağmal-

cılar'dan Esenler'e gitmek için tramvaya bindim. Esenler'de tramvaydan indiğimde takip halen devam ediyordu. Esenler'den evime gitmek için yürümeye başladım. Üçyüzlü'de minibüse bindim. Takip bu defa siyah Şahin marka arabayla sürüyordu. Minibüsden inerek tekrar yürümeye başladım. Eve yaklaştığımda takibin bittiğini zannetmiştim ancak

birden bire karşıma çıktılar ve saldırdılar. Ne olduğunu anlayamadan arabanın içine attılar ve vurmaya başladılar, seni öl-düreceğiz diyorlardı. Araba bir ya da bir-buçuk saat gittikten sonra durdu. Gözleri-mi açtığımda, ormanlık bir arazideydik. Tekrar dövmeye ve tehditlere başladılar. Yeniden gözlerimi alelacele bağladılar. Saldırılarına karşı direndim ve "Baskılar bizi yıldıramaz", "insanlık onuru işkenceyi yenecek" diye slogan atmaya başladım. Artık ellerinde ve tek başıma olduğumu, birazdan kafama bir kurşun sıkarak beni öldüreceklerini tekrar ediyorlardı durma-dan. Yaptıkları sonuçsuz kalınca işkence yaptıkları bir binaya götürdüler beni. Bir-kaç kat yukarı çıkardılar, üzerimdeki tüm giysilerimi çıkararak tazyikli su sıkmaya başladılar. Daha sonra elektrik vermeye başladılar. Elektrikten sonra düz askıya aldılar. Askıda iken hayalarımı sıkarak bilmediğim soruları cevaplamamı istiyor-lardı. Daha sonra bayılmışım. Gözlerimi açtığımda ise kendimi Kirazlı'daki bir boş arazide buldum.

Yaptıkları işkenceler sonucunda vücu-dumda oldukça büyük hasarlar meydana gelmişti. Çeşitli bölgelerde morluklar, ezil-meler ve ağrılar vardı. Sağ dizim çatla-mış, topukları ile vurdukları yerlerde kesil-meler olmuştu. Sağ ayağım sopa darbe-lerinden yaralanmıştı. Daha sonra ayağı-mın şişip kırmızılaşması üzerine doktora gittim, doktor daha fazla geç kalsaydım ayağımın kangren olabileceğini söyledi.

Polis insanları böyle kaçırarak yıldıra-cağını, korkutacağını ve devrimci müca-deleden vazgeçireceğini umuyor. Ancak insanların daha fazla nefretini kazanıyor-lar. Başıma gelen bu olaydan sonra onla-rın yüzünü daha yakından tanıdım, onlar-dan daha fazla nefret ettim.

Ben son olarak bütün halkımıza bir çağrıda bulunmak istiyorum. Hangi inanç-tan, hangi milliyetten olursanız olun faşist devlete karşı çıkmak vatanını seven her-kesin görevidir. Hepimiz birleşirsek faşizmi yeneriz.

"Öfkemi Kinimi Artırdılar" Polis tarafından kaçırılarak

işkence gördün, bu ilk kaçırılman mıydı? Bu kaçırılmalarında gözaltı kaydı tuttular mı?

Ebru: Üç kez

kaçırıldım. Bu so-nuncuda kayıt tut-muş olabilirler, çünkü ifade imza-latmaya çalıştılar ve bir binaya gö-türmüşlerdi. İlk al-dıklarında da iki üç gün tutacaklarmış gibi davranıyorlar-dı. Ancak sanırım

sonra vazgeçtiler. Karakol muydu yoksa şubeye mi

götürdüler? Beni aldıklarında bayılmıştım, kendime

geldiğimde bodrum katı gibi bir yerdeydim. Gözbağımın arasından gördüğüm kadarıy-

la hiç pencere yoktu, yalnızca demir bir kapı vardı. Onun da üzerinde hiçbir maz-gal ya da delik yoktu. Başımda da 3'ü er-kek, biri kadın 4 kişi vardı.

Nasıl kaçırıldığını, neler yaşadığını anlatır mısın? İlk ikisinde cezaevine görüşe gittiğim

için aldılar. Birincisinde cezaevinden çık-tıktan sonra minibüse bindim Topkapı'da indim. Buradan eve gitmek için Büyükçek-mece minibüslerine doğru giderken aniden üzerime çullanıp bir arabaya bindirdiler. Yeşil bir renoydu. Beni dolaştırdılar. Ne-den cezaevine görüşe gittiğimi soruyorlar-dı. Ben onlara hiç cevap vermedim, sürekli sustum. Bana öğüt veriyorlardı. Gençsin güzelsin onların arasında ne işin var, bırak bu işleri gibi şeyler söylediler. Bir süre gez-dirip tehdit edip bıraktılar, ikinci kez yine cezaevinden çıkmıştım, TİYAD'a gittim. Tİ-YAD'dan çıktıktan sonra tramvaya bindim. Tramvaydayken takip edildiğimi hissettim, onları atlatmak için Pazartekke'de tram-vaydan indim ve bir ara sokağa saptım. Tam onları kaybettiğimi sandığımda ani-den karşıma çıktılar ve beni bu sefer be-yaz bir renoya zorla bindirdiler. Sürekli ha-karet ve küfür ediyorlardı. Devamlı "Kim-den direktif alıyorsun, sorumlun kim, ceza evinden emir alıyorsun değil mi?" gibi sorular soruyorlardı. Bu seferde onların saldırı ve tehditlerine karşılık olarak sürek ii slogan attım. Tecavüzle tehdit ediyorlardı ve yoğun olarak cinsel tacizde bulunuyorlardı. "Artık namusun gitti kızım, sen mah-voldun" diyorlardı. Ben de "Siz benim na-musuma dokunamazsınız, bu sizin na-mussuzluğunuz" diye bağırdım. Ayağımı falçata ile kestiler, hatta omuzumu da fal-çata ile çizmişler hala izi var.

3. alınışım evin yakınında oldu. Akşam 21:00 civarıydı. Ekmek almak için bakkala çıkmıştım. Evin yakınındaki bakkalda bu-lamayınca iki sokak ötedeki bakkala git-meye karar verdim, sokağa girdiğimde şüpheli birkaç kişi gördüm ve yukarıdan dolanarak gideyim diye düşündüm. Ani-den birkaç kişi birden üzerime çullandılar ve bir arabaya bindirdiler. Arabayı göre-medim, ama sanırım bir mercedesdi. Çünkü yola girdiğimde sokakta bir tek o araba vardı. Sanırım başıma sert bir şeyle vur-dular, ben bayılmışım. Kendime geldiğim-de de bir bodrumdaydım ve başımda biri kadın 4 kişi vardı. Bana hiç bir bilgimin ol-madığı şeyler soruyorlardı, insanlar hak-kında ifade istiyorlardı. Beni çırılçıplak soydular. Özellikle kadın olan cinsel taciz-de bulunuyordu. Beni daha fazla etkileye-ceklerini düşünmüşlerdi sanırım. Küfürler, hakaretler, dayak, tehdit, kadının sarkıntı-lığı, beni korkutmaya çalışıyorlar, kendimi aşağılık biri olarak hissetmemi istiyorlardı. Onları sloganlarla yanıtladım. Bir de cüz-danımda 300 bin küsur para vardı. 250 bin lirası bütündü. Öylesine düşmüşler ve alçalmışlar ki, bu 250 bin liraya el koy-muşlar. Daha sonra beni arabayla bir yola bıraktılar.

Bu yaşadıkların seni nasıl etkiledi? Çok iğrençtiler. Beni korkutmaya çalışı-

yorlardı, ama yalnızca benim öfkemi ve ki-nimi artırdılar. Yani istedikleri ters tepti.

Polisin geçen hafta kaçırdığı üçüncü kişi de İs-mail Erdoğan'dı. Polis tarafından nerede ve ne zaman kaçırıldın? İsmail Erdoğan: 20 Eylül 1995 gü-nü saat 9.30'da Okmeydanı-Meci-

diyeköy hattı üze-rinde beyaz-mavi

çizgili bir yemek servisi arabası içerisindeki sivil polisler tarafından zorla ve dövülerek arabaya mahalleden bir arkadaşla bindiril-dik.

Kaçırıldıktan sonra nereye götürül-dünüz? Nelerle karşılaştınız?

Arabaya bindirilir bindirilmez başımıza birer mont geçirdiler. Yaklaşık 20 dk. sonra bir apartmanın zemin katına zorla ve tek-me tokat dövülerek indirildik. Bana karşı ilk önceleri "Sana şubede bu işleri bırakmanı söylememiş miydik" gibi bir yaklaşımları vardı. Sonra pantolonumu indirip hayaları-mı sıktılar. Bu işkence yaklaşık üç beş da-kika kadar sürdü. "İnsanlık Onuru işkenceyi Yenecek, İşkence Yapmak Şerefsizliktir" sloganlarını atmaya başlayınca sayıları 7 veya 8 olan polisler susturabilmek için pis elleriyle ağzımızı kapatmaya çalıştılar. Da-ha sonra bizi orada bırakıp çıktılar ve yak-laşık bir saat sonra geri döndüler. Bu ara-da kapı üzerimize kilitliydi. Geri döndükten sonra sizi öldüreceğiz, geberteceğiz vb. tehditlerle tekrar araba bindirildik. Bizi tek-rar aldıkları yere yakın bir yere bıraktılar.

Bu senin ilk kaçırılman mıydı? Kaçırılmak olarak ilk defa ama adli ve

siyasi olarak en az 5-6 defa gözaltına alın-dım. Vatan Caddesi'ndeki işkence merke-zinde de 13 gün gözaltında tutulmuştum.

Kaçırıldın ve işkence gördün, tehdit edildin. Bu olay sende ne gibi tahribatlar yarattı?

Fiziki anlamda gördüğüm işkenceler-den dolayı şu an belden aşağı ağrılar ve sancılarım var. Ama manevi anlamda hiçbir etki yok. Arabada onlarla göz göze gel-diğimde gözlerindeki korkuyu okuyabiliyor-dum. Bu tür baskılarla bizleri yıldırabile-ceklerini sanıyorlarsa avuçlarını yalaya-caklar.

Son olarak söylemek istediklerin nelerdir?

Okuru olduğum Kurtuluş gazetesi ara-cılığıyla düzenin ayyaş bekçilerine sesleni-yorum. Biz onurlu yaşıyoruz. Siz de onurlu yaşayın. Simit satın, sakız satın, hatta dile-nin ama o üzerinize geçirdiğiniz üniformayı giymeyin. Buradan tüm devrimci demokrat ve kendine insanım diyen herkese seslen-mek istiyorum. Çevrenizde sivil veya resmi polisler tarafından gözaltına alınan insan-ları gördüğünüz zaman bana ne demeyin, bu tür olaylara karşı sessiz kalmayın. En azından gördüklerinizi Acil Müdahale Hat-tı'nı arayın, bu gibi kurumları arayın. Unut-mayın ki bu insanlara işkence yapılıyor ve insanlara işkence yapmak şerefsizliktir. *

"İşkence Yapmak Şerefsizliktir"

Page 24: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

17 Nisan mahkemesinde aynı senaryo

16-17 Nisan 1992 katliamından üç yıl sonra Sabahat Karataş, Eda Yük-sel ve Taşkın Usta'nın katillerinin ya-salar önünde aklanması için açılan davanın ikinci duruşması 26 Eylül 1995 günü yapıldı. İlk duruşması 15 Haziran 1995 günü yapılan davada yi-ne aynı senaryo tekrarlandı. Hak, hu-kuk, adalet kavramlarını ayaklar altına alanlardan kimse adalet beklemiyor-du. Oynanan oyunu bozmak ve ka-muoyunda katilleri bir kez daha teşhir etmek için Kadıköy Adliyesi'ne gelen-ler karşılaşacakları tabloyu biliyorlar-dı. Yanılmadılar.

Kendi yasalarını dahi çiğnemekten çekinmeyen, en küçük hak talebine bile coplarla, baskıyla, terörle karşılık verenler halkın hesap sormasından korkuyorlardı. Daha önce de söyledi-ğimiz gibi beklenen tüm yöntemler de-nendi ve başaramadılar.

Polis Kadıköy'ü Yine İşgal Etmişti Sabahın ilk ışıkları ile birlikte adliye

binası resmi-sivil yüzlerce polis tara-fından işgal edilmişti. Adliyenin önüne ise polisten bir duvar örülmüş, halkın adliyeye yaklaşmasını engellemek için gözdağı ve terör havası estiriliyor-du. Mahkemeye girmek için gelen avukatların üstleri ve çantalarını ara-maya kalkan polislere müdahale eden avukatlarla polis arasında çıkan tar-tışmada gelen savcı Sedat Muslu, avukatları azarladı ve makamına ça-ğırdığı Av. Muhittin Köylüoğlu'nu teh-dit etti. Çeşitli ülkelerden gelen ulusla-rarası heyeti mahkemeye sokmama-ya çalıştılar. Avukatların girişimi ile içeri girebilen heyetin mahkeme çıkı-şına kadar fotoğraf makinelerine el konuldu. Halktan hiçbir insan adliye binasına alınmadı. Yayın yasağı ko-nulduğu için mahkemeye hiçbir basın mensubu da alınmazken, gazetemiz muhabiri mahkeme salonuna girmeyi başardı.

Mahkeme başkanı ilk önce heyetin girmesine izin verdi, fakat mahkeme başlamadan içerisi çok kalabalık, yer yok diyerek heyette yer alan avukat ve gazetecilerden bir kısmını-salonun dışına çıkardı. Bu durum heyettekiler tarafından ayrı ayrı yapılan açıklama-larla protesto edildi.

Mahkeme Komedisi Hemen hemen bütün sanık polisler

adliye çevresinde olmalarına rağmen sadece Aslan Pala ve Mehmet Şakir Öncel isimli katiller ifade vermek için duruşmaya katıldılar. Katliamcı polislerin ifadeleri diğer

polislerin ifadeleri gibi klasik "Efendim uzun zaman oldu tam hatırlamıyorum ilk tutanakta ne yazıyorsa doğrudur" gibi basma kalıp sözlerle başladı. Basma kalıp olmayanlar da vardı. Ve katillerden birisi "canlı yakalayamaz mıydınız?" sorusuna "Bunlar çok teh- İlkelidir bizim için en iyi olan bunları

bir köşede kıstırıp..." diyecek kadar kendine güveniyordu. Aslında bu ce-vap mahkemenin de düzmece oldu-ğunun katillerin ağzından onaylanma-sıydı. Çünkü çok önemli konularda ve çelişkilerde dahi mahkeme heyeti ve savcı soru sormada geçiştirmeyi ter-cih ettiler.

Mahkeme heyeti avukatların yayın yasağının kaldırılması, katliama katı-lan polislerin tutuklanması yönündeki taleplerini de reddetti. Bu karar kapalı

kapılar ardında sessiz sedasız katille-rin aklanmasını isteyen oligarşinin hiçbir konuda halkın gerçekleri gör-mesine tahammülünün olmadığını bir kez daha gösteriyordu. Duruşma mahkeme heyeti tarafından 30 Kasım 1995 gününe ertelendi.

Mahkeme çıkışında fotoğraf çeken heyetten bir kişiyi gözaltına almaya çalışan polis heyetteki diğer insanların müdahalesi üzerine bırak-mak zorunda kaldı ve heyeti takip ederken, demokrasicilik oyunu oyna-yarak heyetten özür diledi. Oynadıkla-rı demokrasicilik oyunu iğrenç yüzleri-ni gizlemeye yetmiyordu.

Ne göstermelik mahkemelerde ak-lanma çabaları, ne de demokrasi maskelerine bürünmeler bir gerçeği değiştirmiyor: Katiller, katliamcılar yargılanacaktır. Hiç kuşkusuz tarih önünde işledikleri suçların hesabını tek tek verecekler ve halk hükmünü yerine getirecektir. O gün komediye dönüşen mahkemeler, onlarla suç or-taklığından başka bir işlevi olmayan heyetler her şey gerçek adaleti tanı-yacak; halkın adaletini.

Mahkeme için uluslararası heyet 17 Nisan katliamı mahkemesinin 2.

duruşmasına katılmak için Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden, avukatlar, gazete-ciler ve sanatçılardan oluşan bir heyet 25 Eylül günü ülkemize geldi.

Heyet İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda ve İtalya'dan katılan

28 kişiden oluşuyordu. Heyete mahkemeden önce Halkın

Hukuk Bürosu avukatları tarafından hukuksal işleyiş, mahkeme konusu katliam, mahkemenin açılışı, gelişimi, hangi aşamada olduğu ve mahkeme-ye geliş gidişlerde karşılaşabileceği sorunlar konusunda bilgi verildi.

26 Eylül günü toplu olarak Halkın Hukuk Bürosu avukatları ile mahke-menin yapılacağı Kadıköy Adliyesi'ne gidildi. Adliye önüne gelindiğinde po-

üsler heyeti adliyeye ve mahkemeye sokmak istemediler. Ancak Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının girişimleri sonucu heyet adliyeye girebildi. Adli-yeye girerken heyetin fotoğraf maki-nelerine polisler tarafından mahkeme sonuna kadar el konuldu.

Mahkemede karşılaştıkları tavrı protesto eden heyet bir açıklama ya-parak "Bizler Avrupa'nın çeşitli ülkele-rinden bu davayı izlemek ve Avrupa kamuoyunu bilgilendirmek için geldik. YDH işgali Davası DGM'de Başladı

YDH İstanbul 11 Başkanlığını işgal eden 9 kişinin ilk duruşması 26 Eylül 1995 tari-

hinde yapıldı. 2 No'lu DGM'de yapılan du-ruşmaya tutuklu bulunan Ali Değerli, Ma-hir Karaçam, Tekin İme. Barış Arslan. Fik-ret Korkmaz ve Bülent Tüzel ve tutuksuz olan Gülsare Akkuş sanık olarak bulundu-lar. Bülent Tüzel tutuklular adına bir dilekçe okudu. Dilekçede "Biz 3 Temmuz tarihinde infazları, işkenceyi, kayıpları ppro-testo etmek için YDH'ye gittik. Yaşanan bu olayları tüm kamuoyuna duyurmak için. Bütün bu uygulamalar medyada da görül-mektedir. Gün geçmiyor ki infaz, işkence, köy yakma, gözaltında kayıp olayları ya-şanmasın. Hatta yetkililer yaptıkları açıkla-malarla bu olayları savunur hale geldi.

Biz tepkimizi ifade ettik. YDH kurul-duktan beri ihlalleri dile getirmekte ve kal- dırılacağını ifade eden açıklamalar yap-maktadır. Örneğin "Savaş Yaşanıyor, Si-

Böyle bir uygulamayı dünyanın hiçbir ülkesinde görmedik. Bu tür uygulama-lar hukuka ve adalete gölge düşürü-yor. Bu durumu şiddetle protesto edi-yoruz ve uluslararası kurum, kuruluş-larla ülkelerimizin büyükelçiliklerine protestolarımızı ileteceğiz" dedi.

Mahkeme sonrası vapurla Avrupa yakasına geçen heyeti Eminönü iske-lesinde de bir otobüs çevik kuvvet ve sivil polisler karşıladı. Heyet ise bu gözdağı ve psikolojik etki yaratma amaçlı tavırları boş bir çaba olarak değerlendirdi. Akşam saatlerinde ÇHD'yi ziyaret eden ve ÇHD'li avukat-larla bilgi alış verişinde bulunan ve 17 Nisan katliam davası ile ilgili sorular soran heyet, Türkiye'deki hukuk yapı-sı, avukatların hakları ve mahkemele-rin işleyişleri konusunda görüştü.

Heyetin Çalışmaları 27 Eylül günü saat 12'de bir basın

açıklaması yapan heyet 17 Nisan da-vasının katil polisleri aklamak için mi, yargılamak için mi açıldığını anlama-dıklarını söylediler. Mahkemenin po-lisleri koruduğunu ve basına kapalı ol-masının da davanın kamuoyundan saklanarak bitirilmek istendiğinin bir göstergesi olduğunu, polisin mahke-me öncesi ve sonrası açıkça terör es-tirdiğini ve mahkemeyi etkilemeye ça-lıştığını, insan öldürmekten yargıla-nan polislerin tutuklanmadıkları gibi hala göreve devam etmelerini hayretle karşıladıklarını ve ayrıca Buca Ce-zaevi'nde tutsaklara yapılan saldırıyı şiddetle protesto ettiklerini, bir hukuk devletinin cezaevindeki tutsakları bu şekilde katletmeyeceğini söyleyerek, "Bu mahkeme ve diğer infazlar" Buca Cezaevindeki saldırı ve katliam Tür-kiye Cumhuriyeti'nin nasıl bir devlet olduğunu somut olarak ortaya koyu-yor" denildi. * lahla copla konuşuyoruz, bunun karşısında- yız..." gibi söylemlerle uygulamaların kar- şısında olduğunu ifade ediyordu. Söyledik-lerinde ne kadar samimi olduklarını anla-mak için gittik.

Ülkemizdeki tüm antidemokratik uygu-lamlara karşı çıkıyoruz. Devrimci demok- rat duyarlı insanlar olarak karşı çıkmaya devam edeceğiz. Tüm duyarlı kamuoyunu bu tür uygulamalara karşı çıkmaya çağırı-yıoruz. YDH'ya gidişimiz tümüyle haklı taleplerimizi ifade etmek içindi" dedi.

Avukat Metin Narin ise "Ülkemizde gö-zaltında kayıplar, infazlar, sürekli vardır. Bunlara gözaltında infazlarda eklenmiştir. Bu olaylar karşında yetkililer neler yapmış-tır. Meclis gerekli bakanlara yazı gönderdi-ği ile geçiştirmektedir. Yargı organları ise faillerin beraatine karar vermektedir. Örne-ğin Gazi davası polislerinden birisi 6 kişiyi öldürdüğü halde halen serbesttir.

Yetkililerin görevlerini yerine getirme-mesi nedeniyle, müvekkillerim bir parti ol-duğu için YDH';e gitmiştir..."dedi.

Mahkeme tutukluğun devamına karar vererek duruşmayı ileri bir tarihe ertele-di.*

Page 25: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Göstermelik Davaya Yurtdışından Tepkiler

ALMANYA: Devrimci Halk Güçleri

Türkiye Konsolosluğu Çalışma Ateşeliğini İşgal Ettiler

Kadıköy'de 16-17 Nisan katliamını gerçekleştiren faşist katil sürülerine karşı açılmış göstermelik davanın ikinci duruşması yapılıyor. Bu duruşmayla Türkiye devletinin bir polis devleti olduğu bir kez daha kanıtlanacaktır. Duruşmada faşist katillerin yargılanmayacakları çok açık bir biçimde ortadadır.

26 Eylül saat 11.00'de Devrimci Halk Güçleri tarafından Mainz Türkiye Konso-losluğu Çalışma Ateşeliği işgal edildi, iş-gal Devrimci Halk Güçlerinin binaya gir-mesi ve Çalışma Ateşesi ile iki kişinin et-kisiz hale getirilmesiyle başladı. Daha sonra binaya "16-17 Nisan Katliamının Hesabını Sorduk. Soracağız-DHKC" im-zalı pankart asıldı. Eylem boyunca sık sık "Kahrolsun Faşizm Yaşasın Müca-delemiz" gibi Almanca, Türkçe sloganlar atıldı. Alman polisinin ablukası altına alı-nan binadan yüzlerce kuşlama yapıldı, bildiriler dağıtıldı. Ve üç saat sonunda bütün basın yayın kuruluşlarına eylemin amacını anlatan konuşmalar yapan iş-galciler eylemi, "Faşist Katillerden He-sap Sorduk Soracağız", "Öndere Selam Savaşa Devam", "Yaşasın Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi" sloganlarıyla bi-

tirdiler. Daha sonra iki işgalci kimlik kon-trolü için gözaltına alındı.

Stuttgard'ta Konsolosluk Binası Önünde Gösteri 16-17 Nisan katliamının duruşmasın-

da katillerin yargılanmasını sağlamak ve Buca'da gerçekleştirilen katliamı protesto etmek amacıyla Türkiye Başkonsolos-luğu önünde Devrimci Halk Güçleri kor-san bir gösteri gerçekleştirdiler. Gösteri-de, "Faşist Türkiye Devleti Buca Cezae-vi'nde Devrimcileri Katletti" ve "17 Nisan Katliamının Hesabını Halk Soracaktır" yazılı Almanca pankartlar açılırken, "Buca Katliamının Sorumlusu Faşist Devlettir" gibi çok sayıda döviz taşındı.

Sık sık atılan sloganlar eşliğinde kon-solosluk binasının önüne faşist Türkiye devletinin kana doymadığını göstermek amacıyla kırmızı boya dolu şişeler atılıp, konsolosluk binası taşlandı. Devrimci Halk Güçlerinin bu haklı protestosuna tahammül edemeyen polis, kitleye vah-şice coplarla saldırdı. Bayılanların da ol-duğu bu saldırı sonucu 17 kişi gözaltına alındı.

Köln'de Gösteri 16-17 Nisan katliamcılarının yargı-

lanmasına başlanması ve Buca'da yapı-lan katliamlar dolayısıyla saat 12.00'de Devrimci Halk Güçleri bir protesto gös-

terisi düzenlediler. Göstericiler, "16-17 Nisan Katliamcı-

larını Biz Yargılayacağız", "Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız" pankartla-rını açtılar. Polisin olası bir saldırıya karşı tel örgülerle göstericilerin önüne set oluşturması, Devrimci Halk Güçleri'-nin öfkesini sloganlarla dile getirmesine engel olamadı. 20 dakika süreyle devletin katliamlarını protesto eden kuşlama-ların da yapıldığı ve çevreden de insan-ların büyük ilgisini çeken gösteri, slo-ganlar atılıp, tilililer çekilerek son buldu.

YUNANİSTAN THY Bürosu Önünde Gösteri Düzenlendi Gösteri; Yunanistan Devrimci Halk

Güçleri'nin saat 11.00 sularında THY bi-nasının önünde toplanıp bir bildiri oku-masıyla başladı. Yapılan açıklamada 16-17 Nisan duruşmasının göstermelik bir mahkeme olduğu belirtilerek, dev-rimcilerin katillerinin oligarşinin göster-melik mahkemelerinde yargılanamaya-cağı açıklandı. Aynı anda "16-17 Nisan Katliamının Hesabını Sorduk, Soraca-ğız", "19 katil polis faşizmin mahkeme-leri tarafından aklanabilir ama halkın adaletine hesap vermekten kurtulama-yacaktır" yazılı pankartlar açıldı. Çevre-de bulunanlara da bildiriler dağıtıldı.

Yaklaşık yarım saat süren protesto

gösterisi boyunca Türkçe ve Almanca sloganlar atıldı.

16/17 Nisan şehitleri ve tüm devrim şehitleri için 1 dakikalık saygı duruşu yapıldıktan sonra eyleme son verildi.

HOLLANDA Rotterdam Konsolosluğu Önünde Protesto Hollanda Devrimci Halk Güçleri 16-

17 Nisan katliamını yapan polislerin göstermelik olarak yargılanmasını ve Buca'da yapılan katliamı protesto etmek ayrıca, Özgür Tutsaklar'ın direnişini desteklemek için konsolosluk önünde bir gösteri düzenlendi.

Hollanda'nın Rotterdam Konsoloslu-ğu önünde saat 11.00'de 16-17 Nisan ve Buca katliamlarını protesto etmek amacıyla bir gösteri gerçekleştirildi. "16-17 Nisan Katliamının Hesabını Soraca-ğız", "Faşist Katillerden Hesap Sorduk Soracağız" pankartlarının taşındığı gös-teride, yapılan katliam anlatılırken, çev-redeki insanlara bildiriler dağıtıldı. Atılan sloganlarda faşist katillerden hesap so-rulacağı haykırılırken, 16-17 Nisan'da şehit düşenlerin katillerinin halk tarafın-dan yargılanacağı da açıklandı.

15 dakika kadar süren eylemin biti-mine doğru polis müdahale etmek iste-diyse de, polisin bu tutumu boşa çıkar-tıldı. *

Gittiler Uzak ve ayrı kentlerden gelip Sevdalarını kızıl bir ırmağa verip

Tok, özgür ve mutlu bir ülke için Sessizce veda edip

Gittiler... Üç güzel insan, üç yiğit halk kurtuluş sa-

vaşçısı.. Elmas Yalçın, Fuat Erdoğan, İsmet Erdoğan.. Yürekleri vatan ve halk sevgisi ile dolu.?.

Fuatlar, Elmaslar, İsmetler içimizden bi-riydiler, halktılar. Avukat, mühendis, memur-dular. Gerektiğinde elde kalem, gerektiğinde elde silahla savaşmayı bildiler.

28 Eylül 19.94'te İstanbul Beşiktaş'ta iş-kenceci katil sürülen 3 Halk Kurtuluş Savaş-çısını katlettiler. Elmas Yalçın, Fuat Erdoğan, İsmet Erdoğan Beşiktaş'da Menzir ve çetesi tarafından Arzum Kafeterya'da güpegündüz halkın gözleri önünde katledildiler.

Elmas kamu emekçisi olarak, Fuat avukat, İsmet mühendis olarak kavganın ortasınday-dı.

Elmas Yalçın; Alevi-Türk bir ailenin kızı olan Elmas, 1986'da mücadele içinde yer al-dı. 1990 yılından itibaren BEM-DER içinde aktif olarak çalışmaya başladı. Kamu emekçi-lerinin tüm eylemliliklerinde en önde yeraldı. BEM-SEN'in kuruluş çalışmalarında yer aldı, genel başkanlığına seçildi. Kararlılığı, çalış-kanlığı ve örgütleyici yetenekleriyle bulunduğu alanın önderi oldu... Defalarca gözaltına alındı, hepsinden başı dik çıktı. Ekonomik, demokratik mücadele sınırları içinde kalmayı, kendini korumayı düşünmedi hiçbir zaman. Sendikalarda devrimci önderliğin nasıl yapı-lacağını, militan yanlarıyla gösterdi, örnek ol-

du. Gerektiği anda savaşın ön saflarında yeri-ni aldı. Kendisini halkının davasına adadı, bu uğurda şehit düştü.

Fuat Erdoğan; 1962 Denizli Acıpayam doğumlu, Türk milliyetinden yoksul bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak doğdu. Yoksulluğu, sömürüyü bizzat yaşamından tanıyordu, yok-

Suluğunun nedenlerini de… Bunun için tereddüt- süz mücadele içinde yerini aldı. Avukattı. Mesleğiyle bu düzen içinde kendine i y i bir yer edine-bilirdi ancak o bunu hiç dü- şünmedi. Ger çek adaletin, namusun bu düzende değil,

devrimci mücadele içinde olduğunu biliyordu. Faşizmin mahkeme salonlarında halkın adaletinin savunucusu, sesi soluğu oldu. Gözaltına alındı, işkencelerden geçti, tutsak düştü. Ancak hiçbir koşulda yıl-madı, düzeni tercih etmedi. Mahkeme kürsüleri, cezaevleri hepsini mücadelenin bir mev-zisi olarak gördü, heyecan ve coşkuyla yerine getirdi tüm görevlerini. Hareketinin ihtiyaç duyduğu anda mesleğini bırakıp başka alanlarda mücadelesini sürdürdü. Mesleğim, kari-

di, kendini halkın kurtu-lu ş mücade-lesine adadı. Halkı için ya-şadı ve şehit düştü.

İsmet Er-doğan; 1968 Sivas-Yıldı-

zeli doğumlu, Çerkez milli-

y e t i n d e n Kayseri Erci-

yes Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra İstanbul'da İsbak'ta Atölye şefi olarak çalışmaya başladı. Aynı yıllarda devrimci mücadele içinde yer aldı. Şef konumunda olmasına, yüksek ücret almasına rağmen düzenin bu nimetlerinden etkilenmedi. Her zaman işçilerin yanında, onların sorunları ile ilgilendi. İşçi direnişlerinde, mitinglerinde en önde yer aldı. Sürgünlere, gözaltılara rağmen mücadelesinden geri adım atmadı, her koşulda direnişini sürdürdü. Bu düzendeki yaşamın namussuz bir yaşam olduğunu bili-yordu, yaşamını halkına adadı, bu uğurda şe-hit düştü.

Üçü de isteselerdi meslekleriyle bu düzen-de kendilerine iyi bir yer edinip, yaşamlarını rahat bir şekilde sürdürebilirlerdi. Ancak hiçbir zaman bunu düşünmediler. Düzenden hiç-

halka adadılar, onlar için yaşadılar, mücadele ettiler. Halk sömürü ve zulüm altında ezilir-ken kendi rahatlarını düşünmeyecek kadar namuslu, halk sevgisiyle doluydular. Tüm enerjilerini mücadeleye aktardılar. Bulunduk-ları alanlarda önder oldular, ancak aynı za-

manda devri-min adsız bir neferi olmayı da bildiler. Devrimciliğin zorluklarını , bedellerini bi-

l i yor l a rd ı . Tüm zorlukla-ra göğüs ger-diler, tüm be-delleri göze alarak atıldı-l a r kavgaya. Hareket ine, halkına ve da-

vasına bağlı kalarak, onurlarıyla şehit düştüler. Halkın yü-reklerine, bilinçlerine kazındılar.

16 yıllık özlemimiz Parti-Cephe'miz onların emeğiyle, özverisiyle adım adım yaratıldı, bugünlere geldi. Onların özlemlerini Parti-Cephe'yle zafere taşıyacak, Türkiye halklarına devrimi armağan edeceğiz. Bu uzun soluklu kavgamızda onlar hep yanımızda, omuzba-şımızda olacaklar. Emekçi halkımız onları unutmayacak, yüreğinde yaşatacak. *

Avukat, Mühendis, Sendikacı...

Kendileri için değil, Halk İçin Yaşadılar

Page 26: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

İşçi sınıfı tarihinin en büyük, en kitlesel grevini yaşıyor. Ve bu büyük grev. büyük tehlikelerle de karşı karşıyadır. İşçi kitleleri '87'den bu yana tüm ek-

siklik ve yetmezliklerine karşın dolu bir mücadele süreci yaşadı. Başlangıcın-da Migros, Netaş grevleri vardı bu sü-recin. Sonra Paşabahçeler, Maga'lar, Toros'lar, Kargo direnişleri yaşandı. Zonguldak'lar. 3 Ocak'lar yaşandı. Kar-tal. Gebze, Tuzla direnişleri yaşandı. '89 bahar eylemlerinden 8 Ağustos'a uzanıldı. Süreç Eminönü'yle Retrans'la devam etti ve ediyor.

'90ların başından itibaren resmi ve sivil patronların işçi sınıfına yönelik sal-dırıları özelleştirme, işten atmalar ve açık polis-jandarma-cezaevi terörü ola-rak biçimlendi. Grevler, gösteriler, yü-rüyüşler, işgaller yapıldı saldırılara karşı. Direnişler birleşmedi ama yay-gınlaştı, süreklileşti. Zaferler, oyalan-malar, "satılmalar", yenilgiler yaşanıldı.

Evet, büyük grevde bütün bu süreç-ten siyasal bilinç anlamında, tecrübe anlamında, örgütlenme anlamında ne-ler kazanıldığının, nelerin direnişlerin sonrasına aktarabildiğinin de sınavı verilecek.

Yalnızca geçmiş sürecin sınavı de-gı! Yaşanılan süreç önümüzdeki birkaç yılın sınavını da bu büyük grevin içinde yapacak. Çünkü yüzbinlerin grevde ol-duğu bu sürecin gelişimi ve sonuçlan-ması, önümüzdeki bir iki yılı da -olumlu ya da olumsuz- büyük ölçüde şekil-lendirecek.

Ve elbette geçmiş ve geleceğin orta-sında da bugün duruyor. Süreç bugün açısından yaratılacak ekonomik, siya-sal sosyal sonuçlarıyla da daha şimdi-den her kesimi etkilemeye başlamıştır. Bu etkinin derinleşmesi, kökleşmesi oligarşi için de düzen sendikacılığı için de tehlikedir, düzen, her şeyden önce sınıfın ve devletin açıkça karşı karşıya clduğu bu güç denemesinde sınıfın gü-cünü görmesinden korkuyor. Düzen sendikacılığı ise, söylemde de olsa kendisinin başlattığı radikalliğin -süre-cin uzaması durumunda- kendini de aşacağının kaygısını taşıyor. Büyük grevi bekleyen büyük tehlikeler de işte bu zeminde gündeme gelmektedir.

Büyük grevi bekleyen büyük tehlikeler Grev Erteleme; büyük grevi bekle-

yen en güncel tehlike budur. Hükümet işçilerin taleplerini kabul etmesi duru-munda tekeller için sağlamaya çalıştığı istikrar uygulamalarını, IMF'ye yaptığı taahhütleri çiğnemek, iktidarının eko-nomik politikasını çiğnemek ve tabii ekonomi-politikasının da iflasını ilan et-mek durumunda kalacaktır. Düzenin bütün olarak içinde bulunduğu kriz, iş-çilerin ücret artışı taleplerini karşılaya-mayacak kadar derindir; daha doğru bir ifadeyle ise, ücret talebinin kabul edilmesi durumunda krizin faturasının küçük bir bölümünü de olsa tekeller cephesine kaydırmak gerekecektir. İşin

bu ekonomik cephesinin de ötesinde, kapılar ardında halledilmeyip kamuo-yunun karşısına çıkan bu pazarlıkta ik-tidar, işçi sınıfı karşısında gerilemeyi siyasal açıdan daha da vahim görmek-tedir. Kürdistan ve Türkiye genelinde halka karşı yürütülen savaş, öyle bir politikayla sürdürülmektedir ki, bu poli-tikanın devamlılığı da ancak devlet açı-sından her türlü reformun, tavizin red-dedilmesiyle mümkün olmaktadır. En ufak "reform" sesinin egemen sınıflar arasında derin çatlama ve çatışmalara da yol açması bundandır.

Oligarşinin büyük grev karşısındaki ilk tercihi, bu genel politikasına bağlı olarak grev erteleme olacaktır. Bu nok-

tada da ordusundan, çevik kuvvetlerin- den önce asıl güvendiği yer sarı sendi-kacılık olacaktır. Daha bir yıl önceki hükümet kararıyla onbinlerce tarım iş-çisinin grevinin "ertelenmesi" yani Türkçesi kırılması karşısında Türk-İş ağalarının tavırsızlığı, işbirlikçiliği hükü-metin hatırındadır. İşçilerin de hatırında olmalıdır.

Devrimci, demokrat, yurtsever, ilerici tüm işçiler, sendikacılar grev erteleme-si gibi bir saldırıya karşı, bugünden belli bir duyarlılık, bilinç, kararlılık ve örgütlülük yaratmak durumundadırlar. Saldırının niteliğinden dolayı tüm bun-lar grev ertelendikten sonra yapılmaya çalışılırsa bu geç kalmış bir çaba ola-cak ve işe yaramayacaktır. Bugün de ortaya koyulacak bir kararlılık ise bir saldırının engellenmesinde de rol oy-nayacaktır.

Masada İhanet; en güncel tehlike grev ertelenmiş ise, greve çıkan yüz-binlerin TİS masasında ihanete uğra-ması da en yakın tehlikedir. Ve hem düzenin, hem düzen sendikacılığının tercihi bu olacaktır. Çünkü "grev ertele-me" iktidar açısından gizlenemeyecek bir saldırganlık, işçi düşmanı yüzünün tüm çıplaklığıyla açığa çıkması olacak, aynı teşhir olma tavırsız kalması duru-munda sarı sendikacılar için de söz ko-nusudur. Bu anlam mevcut talebin ge-risinde göstermelik bir ücret artışıyla yüzbinlerin öfkesini boğmak iki "taraf"

için de ehvendir. "Gizli Pazarlığa Hayır!" örneğin grev

yerlerinde, alanlarda bugünden bu slo-ganı yükseltmeliyiz. Yine her şey olup bittikten sonra sarı sendikacılığın teşhi-rine yönelme gibi bir "taktik" yerine, ey-lemin içinde de, doğru, uygun slogan ve taleplerle düzen sendikacılığına karşı teşhir, dayatma, yönlendirme pol-tikası izlenmelidir. Grevin doğru bir çiz-gide gelişebilmesinin, devrimci inisiya-tifin bir ayağı da buna oturacaktır. Hü-kümetle ikili görüşmeler yapılmaması, görüşme tutanaklarının günlük olarak işçilere ve kamuoyuna açıklanması, iş-yerlerinde periyodik toplantılar vb. ta-leplerle hem Türk-iş ağaları üzerinde

bir baskı hem sınıfta bu yönde bir bilinç ve duyarlılık oluşturabilir. Grev, toplu iş sözleşmelerinde işçilerin söz sahibi ol-masını esas alan devrimci sendikacılı-ğın kendini ortaya koyacağı ve koy-ması gereken bir süreçtir.

Çözülme; grev herkesin bildiği gibi ekonomik taleplidir. Ancak bu, yüzbin-lerin grevine dönüştüğü noktada bir "ücret artışı" sorunu olmaktan çıkıp si-yasallaşmaya başlamış demektir. Bun-dan sonra atılacak her adımın işçi açı-sından da egemen sınıflar açısından da siyasal bir anlamı olacaktır. Açık ve dolaylı baskılar, tehditler, şantajlar, provokasyon, demagoji, ihanet, işbirli-ği, bu yüzden her an yaşanan ve ya-şanabilecek gelişmelerdir. İktidarın manevralarından biri de

kuşkusuz yüzbinlerin grevine bütün olarak saldırmak değil, grevi, yüzbinle-rin gücünü bölmek, parçalamaktır. Bu-nun ilk adımını Şeker fabrikalarındaki greve yönelik olarak atmıştır ve düş-manın bu ilk adımında düzen sendika-cılığının nasıl her an ihanete hazır ol-duğu da görülmüştür. Türk-İş yönetimi bir gün önce "parça sözleşme" yapma-yacaklarını söyleyip, "ya hep ya hiç" sloganı atarken, bu demecinden yal-nızca bir gün sonra şekerde ayrı bir "anlaşma" yapılmıştır. İktidarın DYP-CHP iç çelişkisi nedeniyle bu anlaşma-nın hemen yürürlüğe girmemiş olması, Türk-İş'in sendika ağalarının ihanetini,

bozgunculuğunu ortadan kaldırmaz. (Keza iktidarın ekonomik olarak da, si-yasi olarak da köşeye sıkıştığı şekerde yapılan "anlaşma'nın rakamlarına ba-kıldığında da işçilerin masa başında satılmasının ne kadar yakın bir ihtimal olduğu görülür.)

Sendika ağaları bu arada kasaların-daki milyarların da hesabını yapmakta-dırlar. Grevdeki yüzbinlerce işçiye veri-lecek grev ödeneği, elbette sendikaları mali açıdan "zorlayacak", sendika ağa-larının dilediklerince tasarrufta bulun-dukları milyarları eritecektir. Grevlerin uzamasını bu yüzden de istememekte-dirler.

Devrimci işçiler, sendikacılar sürece müdahale deyince salt çok kapsamlı, büyük organizasyonlar ve büyük güçler gerektiren bir müdahale olarak düşün-memelidirler bunu. Bazen çok daha basit ama etkili yollan vardır müdaha-lenin. Önemli olan süreci kavramak olası gelişmeleri öngörebilmek, işçi kit-lelerinin duyarlılıklarını yakalayabilmek ve bu çerçevede politik, taktik, pratik bir üretkenlik ve hareketlilik içinde ola-bilmektir. Masada ihanete karşı "Gizli Pazarlıklara Hayır", "Son Söz Hakkı İş-çinindir" ya da çözülmelere karşı "ya hep ya hiç" sloganlarını alanlara taşı-mak işte bu müdahale ve yönlendirme biçimlerinden biridir. Bugün alanlarda atılan her slogan, sloganlara bürüne-cek her tavır eylem açısından önemli-dir. Sendika ağaları bunu bildikleri için konuşmalarıyla, attırdıkları sloganlarla tepkileri bir noktaya -örneğin Çiller'e-kilitleyip, sloganları dejenere edip, su-nin önüne bu noktadan da bir barikat örmeye çalışmaktadırlar. Yani savaş aslında hükümet Türk-İş yönetimi pa-zarlığının ötesinde birçok cephede bir-den sürmektedir. Bu bütünselliği göz-den kaçırmamalıyız.

Grevi uzun bir direniş perspektifiyle örgütlemeliyiz Grev başladığı andan itibaren düzen

partilerini sıkıştırmıştır. İşçilerin taleple-rini karşılamak, hele ki bunu eylem kar-şısında vermek gerçekte hepsinin poli-tikalarına da niyetlerine de ters düş-mektedir. Ama buna rağmen yine de hiçbiri yüzbinleri açıkça karşılarına ala-mamaktadırlar. ANAP'lı eski bakanlar, kendi dönemlerini unutup, pişkinlikle grev önlüğü giyiyorlar. CHP'liler işçilere karşı -ister grev erteleme, ister "düşük" zam için- atacakları her imzanın tüke-nişi yaşayan partilerini hızla bitişe sü-rükleyeceğini görüyorlar. DYP kanadı şu anda daha çok "etkilenmeyen", "ka-ale almayan" bir tablo çizmektedir ama sarsıldıkları kesindir.

Ancak, işçiler bu tabloya bakıp kolay başarı, kolay zafer hayali de kurma-mak durumundadırlar. Sonuca kolay gelinmeyecektir. İktidarın özellikle son iki yıllık saldırı-

larının en belirgin özelliklerinden biri olan pervasızlık politikasını bu alana

Grev rüzgarı sarı sendikacılığın değil, devrimci işçi hareketinin yelkenlerini doldurmalıdır

Page 27: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

da taşıyacaktır. Bu, bugün için yüzbinlerin üstüne doğrudan poli-si, askeri sürme biçiminde olma-yacaktır belki ama çok çeşitli bi-çimlerde saldıracakları açıktır.

"Milli menfaatler" vb. demagoji-lerle grevdeki işçileri halkla karşı karşıya getirmeye, kamuoyunda yalnızlaştırmaya çalışacaklardır. Demirel, "haklarını iki ay sonra al-salar kıyamet mi kopar" diyerek bu saldırıyı başlatmıştır. Basınıy-la, TV'siyle medya iktidarın böyle bir yalnızlaştırma politikasına ha-zırdır. Başbakanın kedisi, köpeği için özel programlar yapan TV'ler, günlerdir işçilere yönelik tek bir program yapmamışlardır. Bayram Meral'in konuşmaları dışında ek-ranlar, sayfalar işçilere kapalıdır. Yüzbinlerce işçinin grevi, Hürriyet gibi büyük gazetelerin içteki eko-nomik sayfalarında küçük haber olabilmektedir ancak.

Provokasyonlar, çeşitli yerler-de fiili saldırılar uzak ihtimaller değildir. Yüzbinleri bölmeye çalış-maları uzak ihtimal değildir. Grev-leri şu ya da bu yasanın ardına sığınıp çeşitli işkollarında üretimi, hizmeti çeşitli biçimlerde sürdürüp fiili olarak grev kırıcılığına soyun-maları uzak ihtimal değildir.

Bütün bunların devrimci, ilerici işçiler, sendikacılar açısından önemi şuradadır: grev, şu ya da bu biçimde çok erken de bitirilme-ye çalışılabilir ama biz, bugünden uzun soluklu bir direniş perspekti-fiyle bakmalıyız greve. Devlete, iktidara karşı mücadeleyle düzen sendikacılığına karşı mücadeleyi. saldıralara karşı örgütlenmeleri adım adım uygulama ısrarında ol-malıyız. Sendika ağaları "nasıl olsa birkaç

gün sonra masadayız" düşüncesi ve ruh hali içinde, gerçekte yağıp gürlemekten başka grevi güçlendirecek, grevin etkisini artıracak hiçbir şey yapmamak-tadırlar. Bu görev, devrimci, ilerici işçi ve sendikacılarındır. Tüm olası engellemelere, yetersizlikle-rine rağmen sendika ağalarının bıraktığı bu boşluğu doldurmalı-dırlar. Bu boşluk, devrimci işçi ha-reketinin, devrimci sendikal hare- ketin bugün kendini geliştirebile-ceği, örgütlenme anlamında, işçi kitlelerle yeni ve güçlü bağlar kur-ma anlamında devrimci politikayı hayata geçirebileceği bir zemindir.

"Neler yapılabilir?" sorusu ger-çekte burada tüm boyutlarıyla ko-nulamayacak kadar uzun bir lis-teyle cevaplandırabilir. Ve yapıla-bilecek her listeye grevin günlük akışı içinden eklenebilecek daha onlarca şey çıkar ortaya. Esas olan bu zeminde devrimci politi-kayı işçilerle bütünleştirme bakış açısına sahip olmak ve bunun için canlı, dinamik, yaratıcı, inisiyatifli bir pratiği hayata geçirmektir.

Örneğin, oligarşi "milli menfa-atler" vb. demagojisiyle saldırıp bizi yalnızlaştırmaya mı çalışıyor? Tüm araçlarla ve kanallarla halka, kamuoyuna ulaşıp haklı olduğu-muzu "milli" olanın bir avuç em-peryalizm işbirlikçisinin çıkarları

değil, işçilerin çıkarı olduğunu an-latabilmeliyiz. Bunun için Türk-İş imzalı bildiriler beklemek gerek-sizdir. Sendika şubeleri düzeyin-de, Devrimci İşçi Hareketi düze-yinde, çeşitli işkolu ve işyerlerin-deki işçi komiteleri düzeyinde, bunların imzalarıyla da yaygın bir propaganda faaliyetini örgütleye-bilmeliyiz. Yürüyüşlerde işçilerin elinde hem grevin coşkusunu ta-şıyan, hem onları tehlikelere karşı uyaran bildirilerimiz dolaşabilmeli.

İşçi meclislerini, komiteleşme-leri bu büyük grev zemininde de işçilerin gündemine taşımalı, po-tansiyelin olduğu-ortaya çıktığı her yerde somut adımlarını atma-lıyız.

Çeşitli halk kesimlerinin, odala-rın, demokratik kitle örgütlerinin, öğrenci gençliğin vb. desteğini kazanma doğrultusunda Türk-İş yönetiminin hemen hiçbir girişimi yoktur. Halk güçlerinin büyük grev zemininde birleştirilmesi gibi bir görev de sendika ağalarına bıra-kılamaz zaten. Yine sendika şu-beleri, doğal işçi önderleri, dev-rimci, ilerici, yurtsever işçiler ba-zında organize olarak çeşitli halk kesimleri ve kurumlar düzeyinde girişimlerde-görüşmelerde bulun-mak ve bu kurumlan açık deste-ğe, örneğin yürüyüşlere zorla-maktan, esnafı kepenk kapatma-ya çağırmaya kadar somut eylem çağrıları yapmak, grevin ve dev-rimci politikanın güçlendirilmesi işlevini yüklenecektir.

Yukarıda örneklemeye çalışıl-dığı gibi. emperyalizmi ve oligar-şiyi ve onun kurumlarını hedef gösteren, uzlaşmaya, ihanete, sa-tılmaya tavır koyan sloganları ve şiarları taşımalıyız yüzbinlere.

Yürüyüşlerde, gösterilerde ey-lemi politik muhtevasıyla yumuşa-tıp, sulandırmaya, polis denetimi-ne sokup etkisizleştirmeye çalı-şan her manevraya karşı taktikler geliştirmeliyiz.

Sendika ağaları, devrimci, ön-cü işçi ve sendikaların inisiyatif ve girişimlerine açıktan engel olma noktasında oldukça zayıf bir du-rumdadırlar. Buradan yüklenmeli-yiz. İnisiyatifimiz, önerdiğimiz slo-ganlar, eylem-örgütlenme biçim-leri, politikalarımız geniş işçi kitle-lerinin taleplerine, duygularına denk düştüğü ölçüde, düzen sen-dikacılığının gerilemekten başka şansı yoktur.

Yalnız bugünü değil, yarını kazanmayı da düşünmeliyiz Yalnız bugünü kazanmayı dü-

şünen bir mantık, biçimi, söylemi ne olursa olsun ekonomizmdir. Ekonomik temelde ortaya çıkan bu eylemlilik sürecine bir de bu mantıkla yaklaşıldığında, sonuçta bakılır ki elde hiçbir şey yok. Bu-günü ve yarını birlikte kazanmak durumundayız. Yüzbinlerin ayağa kalkışını işçi sınıfının mücadele-sinde ileri bir adıma dönüştürmek de ancak böyle mümkün olur.

Grev, bir okuldur işçi sınıfı için. Ve işçiler sınıf mücadelesinin ger-çeğini, dostu, düşmanı en iyi ey-

lemin, mücadelenin içinde öğre-nirler. Ne yazık ki, bunu yalnızca bizler bilmiyoruz. Egemen sınıflar ve düzen sendikacıları da biliyor. Bildikleri için de buna göre politi-kalar üretip uyguluyorlar. Bugün açıkça görülmektedir ki, yüzbinle-rin ayağa kalkışı, grev başlangıç-larının ilk görkemli yürüyüş ve gösterilerinden sonra, Türk-İş ağaları tarafından işyerlerinin önündeki 2-3 grev gözcüsünün nöbetine hapsedilmek isteniyor. Oysa geniş işçi kesimlerinde yo-ğun kitlesel eylemler, direnişler talebi vardır. Devrimci politika bu-gün bu talebe de tercüman olma-lıdır. Yüzbinlerin grevinin yüzbin-ler için gerçek bir okul olabilmesi için çok değişik biçimlerde sürekli bir eylemlilik çizgisi yaratmayı he-deflemeliyiz. Türk-İş üst yönetimi-ni zorlamaktan, sendikalar düze-yinde eylemlere, bütünüyle dev-rimci inisiyatifle örgtülenecek ey-lemlere kadar her düzeyde zorla-yıcılık, eylem biçimlerinde yaratı-cılık böyle bir çizginin önünü aça-caktır.

Sürecin takvimsel gelişimini bugünden öngörmek mümkün değil kuşkusuz. Gerekli de değil, iktidarın düzen partilerinin yoğun-laşan çelişkileri ve hesaplarından erken seçim ihtimallerine sendika ağalarının kongre hesaplarına ka-dar pek çok faktör sürecin gelişi-mine etkide bulunacaktır. Devrimci politika nihai anlamda, işçi kit-lelerini bu sürecin asıl belirleyicisi yapmayı hedefleyecektir. Bu ise, şiarları, sloganları, önerdiği tak-tiklerle işçi kitlelerini ne kadar et-kileyip yönlendirebileceğine bağlı-dır. Bu noktada önemli olan süre-ci doğru izleyip, olumlu ya da olumsuz yönelimleri zamanında tespit edebilmek, kitlelerin ruh ha-lini, taleplerini, nabzını yakalaya-bilmek ve yapılması söylenmesi gerekenleri zamanında yapıp-söyleyebilmektir. Devrimci, ilerici işçiler, Devrimci işçi Hareketi, sü-recin seyircisi ya da yalnız "katı-lımcısı" değil, müdahale olanakla-rını araştıran- sürekli hareket ha-linde bir konumda olmalıdırlar.

Büyük grevin ücret artışlarının ötesindeki kazanımı; sürekli ey-lemlilik içinde sağlanacak örgüt-lenme ve mücadele birikimi, ko-miteleşmelerin kalıcı ilişkilere dö-nüştürülmesi, halk güçlerinin da-yanışması ve devrimci sendikacı-lığın ve Devrimci İşçi Hareketinin gelişmesi noktalarında olacaktır. O zaman tüm gücümüzle, gücü-müzün ötesindeki çevrelere, po-tansiyellere ulaşarak onlarla bu noktalara yüklenmeliyiz.

Yüzbinlerin bu grevinin gölge-lenmesine, uzlaşmalara, ihanete, satılmasına izin vermeyelim. İşçi sınıfının ve onun öncü güçlerinin 15-16 Haziran'ların, Zongul-dak'ın, Paşabahçe'nin, Maga'nın, Kartal'ın, Eminönü'nün, Ret-rans'ın mirasçıları ve izleyicileri olduğunu gösterelim. Devrimci iş-çiler, önümüzde elverişli bir ze-min ve yüzbinlerin grevinin yarat-tığı büyük olanaklar var; bu görev bizimdir. *

Birleşmeden, savaşmadan

kazanmak

yok! Tarih öğreticidir. İşçi sınıfının da öğrenecek ve öğretecek tarihi var. İşte birkaç hatırlama ve hatırlatma... Yıl 1965. Soğuk bir Mart. Kazlıçeşme'deki deri

fabrikalarından yalnızca beşinde çalışan işçiler grev ilan ediyorlar. Patronlar hakları kolay vermiyor, birleşiyor ve 54 işyerinde lokavt ilan ediyorlar.

İşçi sınıfı öğreniyor. Sermaye birleşiyor, işçiler de birleşmeli. ... Yıl yine 1965. Zonguldak kömür işçileri grevdedir.

Baskılar tehditler karşısında yılmazlar. Ülke çapında destekler başlar.

Devlet, grevi ezmek için Kozlu'ya tabur tabur asker yollar. Piyadesiyle, topçusuyla işgal eder Kozlu'yu.

Yalnızca Zonguldak'a özgü sıkıyönetim ilan edilir. Zonguldak tüm yollarında asker barikatları olan bir

işgal şehrine dönüşür. İşçi sınıfı öğrenir ki, bu devlet kendi devleti değildir,

bu devlet patronun devletidir ve dahası, kendisi patrondur. Hem de en zalimlerinden. ...

25 yıl sonra. Yer yine Zonguldak. Direniyor Zonguldak işçileri. Direniş büyüyor, tüm Türkiye Zonguldak oluyor.

Zonguldak yürüyor ve Mengen'de askerin, polisin barikatları bekliyor Zonguldak işçisini. Sarı sendikacılığın ihanetine uğruyor, onbinlerin gücüne rağmen, kararl ı l ığ ına, coşkusuna rağmen, barikatlardan geri döndürülüyor.

Öğreniyor işçi sınıfı. Sendika ağalarının da patrondan yana olduğunu öğreniyor. ...

Yıl 1992 Tarım işçileri greve çıkıyor. Sayıları onbinlerle ifade ediliyor. Hükümetin gücü yetmiyor greve. Sarı sendikacılığın ayak oyunları grevi engellemeye yetmiyor.

Oligarşinin hükümeti grev erteleme kararı alıyor, işçilerin oylarıyla iktidar olanlar, işçi sınıfının karşısındaki en büyük düşmana dönüşüyorlar. Sendika ağalarından çıt yok. ...

Yıl 1995. Yüzbinler ayakta Türkiye'de. işçilerin düşmanları pusuda. Devlet, hükümet, düzen partileri, sendika ağaları

pusuda. Bir punduna getirip yüzbinleri yerinde oturtmaya çalışıyorlar. Grevi ertelemeyi sözleşme masalarında satmayı düşünüyorlar. Canı gönülden destek veriyor görünenler yalnızca önümüzdeki seçimlerin oy hesabını yapıyorlar.

Düşman devlettir. Düşman hükümettir. Sarı sendikacılıktır. Bilcümle patronlardır.

Zonguldak'ları unutmamalı işçiler. Savaşmalı, direnmeliler. Sendika ağalarını, zorla

bu kavganın içinde tutmalılar, ihanete izin vermemeliler.

Yüzbinlerin grevi işçi sınıfının onurudur, gücüdür. Yenilginin derslerini, değil zaferin derslerini

öğrenmeli artık işçi sınıfı. Dostları emekçilerdir, onlara gitmeli, onlarla

bütünleşmeli. işçi sınıfının dostları; Gecekondu emekçileri, esnaflar, memurlar,

dostluklarını göstermeli. İşçi sınıfının yanında olmanlar. Yalnız kalpleriyle değil eylemleriyle.

Dostlar ve düşmanlar belli. Güçleri de belli. Ve daha fazla direnme güçleri yok. Birleşen işçiler, birleşen emekçiler, bu iktidarı dize

getirecektir. Tarihimizin öğrettiklerini iyi kavrayan öğrencileri

olarak birleşelim. Birleşelim, savaşalım ve kazanalım. *

Page 28: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Tehditler ve YHK Dayatması Sökmüyor

Grevler Alanlara Taşarak Büyüyor

Oligarşi cumhuriyet tarihinin bu en bü-yük grev dalgası karşısında tam bir panik içerisinde. Ekonomik, siyasal, kültürel ve ahlaki anlamda tam bir çöküntü içinde olan oligarşiye karşılık kamu işçileri tarih-lerinin en büyük kitlesel grevini hayata geçiriyorlar.

IMF'den Cumhurbaşkanına kadar bü-tün sömürücülerin ağız birliği etmişçesi-ne "grevleri erteleriz"tehditlerine rağmen yüzbinlerce işçi sınıf olarak ayakta kala-bilmek için yasal hakları olan grevlere büyük bir kararlılıkla sarılıyorlar. Tek tek işyerlerinin grevleri kimi yerlerde fiili ey-lemlerle desteklenirken, kimi yerlerde de grevdeki diğer işyerleriyle birleşerek grev dalgasını büyütüyorlar. Tüm demokratik-leşme söylemlerine rağmen kamu emek-çilerinin toplu sözleşmeli ve grevli sendi-kal hakkını tanımayan, bunun tam aksi-ne kamu emekçilerinin kurmuş oldukları sendikaların kapısına kilit vuran siyasal iktidarın tavrını protesto etmek ve işçi sı-nıfıyla dayanışma içinde olmak için ka-mu emekçileri de 27 Eylül'den itibaren harekete geçerek grev dalgasının gide-rek büyümesine katkıda bulunuyorlar.

Her gün yeni yeni grevlerle büyütülen grev dalgasının oligarşinin kurduğu bari-katları parçalayıp yıkması bizlerin ellerin-dedir. Devrimci işçiler grevlerle dayanış-ma komiteleri aracılığıyla işçilerin grevle-rinin yanında olmalı, grevlerin sadece ekonomik taleplerle sınırlandırılmasına izin vermemeli, ekonomik taleplerle bir-likte alanlarda, grev yerlerinde siyasi ta-leplerle de grevlerin içini doldurabilmek için çaba sarf etmelidirler. Kabaran grev dalgasını oligarşinin barikatlarını hedef-

leyerek yıkılması için çaba sarf etmeliyiz. Grevci işçi Sayısı 300 bini aştı Tarım işletmeleri, karayolları, maden-

ler, şeker derken bugün Hak-İş ve Özçe-lik-İş Sendikası'na bağlı Kayseri Taksan ve İSDEMİR, DİSK'e bağlı Birleşik Metal iş Sağlık Bakanlığına ait toplam 19 tamir-hanede başlattığı grevlerle eylemler her 3 konfederasyon çapında genişlemiş bu-lunuyor.

Grev Erteleme Tehdit lerine Karş ı İşçi Temsi lc i ler i Ne Diyorlar? ŞEKER-İŞ Örgütlenme Sek-

reteri Ömer Çevik: Bizim tüm iyi niyetli gayretlerimize rağmen top-lu iş sözleşmesini imzalamıyorlar, işyerlerimizdeki grevi erteleseler bile yönetim olarak görüşümüz şeker işçisi çalışmayacak. Ta ki, istenilen haklar elde edilinceye kadar.

DEMİR YOL-İŞ Örgütlenme Sekreteri Nurettin Öndeş: 26 Eylül'de Türk-İş Başkanlar Kurulu toplantısı vardı. Buradan çıkan kararı Bayram Meral açıkladı. Grevler ertelense bile işçiler buna uymayacak. Biz Demiryol-İş Sen-dikası ve Türk-İş'e bağlı bir örgüt olarak bu kararı destekliyoruz.

24 Eylül'de TOLEYİS'in örgütlü bulun-duğu TURBAN ve YURT-KUR, Çimse-iş'in örgütlü bulunduğu ÇİTOSAN'da greve başlandı. TOLEYİS örgütlü olduğu Kuşadası Marina'da Antalya'daki Marine, otel ve kamplarda, Yurt-Kur'a bağlı yurt-larda "Bu işyerinde Grev Var" pankartını asarak greve çıktı. Aynı gün Çimse-iş Çitosan ve İzmit Yarımca Porselen de greve çıktı. Yarımca Porselen işçilerinin grevine aynı gün Selüloz-iş yöneticileri ile Petkim işçileri destek ve dayanışma ziyaretine geldiler.

25 Eylül'de ülke genelinde 45 bin işçi daha greve merhaba dedi. Demiryolla-rında 21 bin (20 bin işçi de grev yasağı kapsamında olduğu için greve çıkama-dı), Seka'da 7 bin, limanlarda 6 bin, Pet-rol-İş Sendikası'na bağlı Makina Kimya Endüstrisi, Afyon Alkolid Fabrikası ve Petlas'ta 2 bin, Özçelik-İş'e bağlı İSDE-MİR(iskenderun Demir Çelik işletmele-ri)'de 9 bin, Birleşik Metal iş'e bağlı Sağ-lık Bakanlığı tamirhanelerinde 600 işçi greve çıktı.

Demiryol işçileri de bizim aldığı-mız tüm kararlara en az yüzde 90 düzeyinde uyum göstermiştir, bundan sonra da öyle olacak.

YOL-İŞ Yönetim Kurulu üyesi Hüseyin Baykal: Grev ertelemek çözüm değildir Grevlerin er-telenmesi yerine toplu iş sözleş-melerinin bitirilmesi, en azından çabanın bu yönde yoğunlaşması gerekir. Yeni kurulacak hüküme-

Demiryolu ve Liman İşçileri Demirel'i Yuhaladı istanbul Haydarpaşa tren garı ve lima-

nında işçiler 25 Eylül'de çıktıkları grevi kit-lesel bir gösteriye dönüştürdüler. Liman işçilerinin limandaki gösterisine demiryolu işçileriyle bu işkollarında çalışan memur-lar da katıldı, İstanbul il Grev Komitesi yö-neticileri, Yol-İş, Haber-İş sendikalarının 1 No'lu şubeleri Basın-İş, Hava-iş, Tarım-İş ve DİSK'e bağlı Genel-İş'in yöneticileri ve üye işçileri grevci işçilerle birlikteydiler.

Grev yerinde yapılan konuşmalarda grev erteleme tehditlerine işçilerin boyun eğmeyeceği belirtilerek erteleme duru-munda üretim yapamayacaklarını da dile getirdiler. Çiller ve Demirel'in adının geçti-ği yerlerde ise işçiler Başbakan ve Cum-hurbaşkanını protesto etmek için "Hükü-met şaşırdı, Sabrımızı Taşırdı", "İşçiyiz, Haklıyız, Kazanacağız", "Yaşasın Sınıf Dayanışması" şeklinde sloganlar attılar.

işçiler gar ve limanlarda başlattıkları gösteriyi buradan Kadıköy yönüne doğru hareketlendirdiler. Haydarpaşa garı önünden geçerken, demiryolu işçi ve memurlarının katılımıyla yürüyüşe katı-lanların sayısı 5 bini buldu. Yürüyüş bo-yunca halkın alkışlı temposu işçilerin coşkusunu artırdı. Gar Müdürlüğü önün-de toplanan kitleye yönelik olarak bir ko-nuşma yapan Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak 27 Eylül'de Söğütlü-çeşme Meydanı'nda yapılacak yürüyüş için çağrıda bulundu.

Aynı saatlerde İstanbul Sirkeci Ga-rı'nda 300 işçinin katılımıyla grev pankartı asıldı. Ancak Demiryol-iş Sendikası is-tanbul Şube Başkanı ihbarcı bir faşist olan Vecdi Sezer işçi düşmanı ANAP il Başkanı Mükerrem Taşçıoğlu'nu da ya-nına alarak işçilerin kafasını bulandırma-ya, grevin vereceği zararı medyaya an-latmaya başladı. Sirkeci'deki grevci işçi-lere sabah saatinde greve çıkan Birleşik Metal İş'in yöneticileri, grevci Araş Kargo

tin de öncelikle kendi önüne böy-le bir hedef koyması gerektiğine inanıyoruz. Zaten grevlerin erte-lenmesi durumuna karşı Türk-İş'in aldığı kararlar bizim için de bağlayıcıdır.

TÜMTİS Genel Sekreteri Yur-dal Şenol: Bir kere ve özetle grev ertelemesi tamamen dikta-törlüktür. Türkiye'de emeği ile ge-çinenlerin bir silahı var, o da grev. IMF'ye yaranacağım diye grev ertelemek, işçinin alınterine saldırmak anlaşılacak gibi değil. Bizim kamu işyerlerinde grevimiz yok. Ancak bu konuda bir üst ör-güt olan Türk-İş'in kararlarına uyarız. Kamuda işyerimiz olma-masına rağmen, dayanışma grevi yapar ve her türlü etkinlikte yer alırız. *

- Grevler başladığı yerlerde yürüyüşlere ve gösterilere dönüştü. Onbinler, yüzbinler sokaklara akmaya, alanlara çıkmaya hazırlanıyor.

- 20 Eylül'de büyük bir kitlesellik kazanan grevlerdeki işçi sayısı 25 Eylül'de 300 bini aştı. Türk-İş dışında Hak-İş ve DİSK'e bağlı bazı işyerlerinde de işçiler grevde. Grevlerin ertelenmesi ve YHK dayatmasına karşı kararlılık hakim. İşçiler adlarının geçtiği her yerde Demirel ve Çiller'i yuhalayarak protesto ediyor.

Kamu işçilerinin 9 aydır toplu sözleş-melerini imzalamaya yanaşmayan iktidara karşı almış oldukları grev kararları dalga dalga yayılarak genişliyor.

Tarım işçilerinin 8 Eylül'de başlattıkları ilk grev dalgası stratejik işkolları olan ma-dencilik, demiryolları ve liman işletmele-rinde yankısını buldu. Ve bu işyerlerinin greve çıkmasıyla daha da kabaran grev dalgası yavaş yavaş şiddetini hissettirmeye başladı. Sermaye sahipleri her gün ka-baran ve kabardıkça büyüyen grev dalga-sının altından nasıl kalkacaklarının hesabı ve grev dalgasının kendilerini boğmaması için yeni arayışlar içinde. Liman işçilerinin bastıkları grev sonucu tahmil, tahliye iş-lemlerinin durması üzerine sermaye sa-hipleri Yunanistan limanlarından yararlan-mak için girişimlerde bulunarak hükümet-ten kendilerine yardımcı olmalarını istedi-

"Grevler ertelense de çalışmayacağız"

Page 29: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

işçileri, liman ve metal işçileri de orada bulunarak destek verdiler.

Demiryol işçileri Ankara'daki grevi An-kara Garı'nda 3 bin işçinin katıldığı bir gösteriye dönüştürdüler. İşçilerin gösteri-sine Yol-iş Genel Merkezi önünde topla-narak yürüyüş yapan yol işçileri de destek verdi. Gösteri sırasında davul zurna eşliğinde halaylar çekilirken, "Kahrolsun IMF Bağımsız Türkiye", şeklinde de slo-ganlar attılar. İzmir ve Adana'da demiryol işçileri grevlerini kitlesel gösterilerle baş-lattılar.

Aynı gün liman işçileri istanbul'un yanı-sıra Tekirdağ, Derince, izmir ve Mersin'de de greve çıktılar, İzmir'de grevi başlatan Liman-İş İzmir Şube Başkanı Ali Keser iş-çilere ve ailelerine büyük bir kitlesel göste-riye hazır olmaları çağrısında bulundu. Petrol-İş, Türk Metal-İş, TÜMTİS, Tekgı-da-İş, Demiryol-İş ve Yol-İş sendikaları da liman işçilerinin grevine destek verdiler. Mersin'de liman işçileri saat sekizdeki grevlerini diğer sendikalar ve kamu çalı-şanlarının desteğiyle coşkulu bir havayla başlattılar. Liman-İş Genel Başkanı Ha-san Biber burada yaptığı konuşmada grevlerin siyasal bir nitelik kazanmasının zamanının geldiği mesajını verdi.

Selüloz-İş Sendikası örgütlü bulundu-ğu SEKA ve DMO'nun bazı birimlerinde 25 Eylül'de greve çıktı. Seka grevi İzmit, Afyon, Balıkesir, Çaycuma, Dalaman, Si-lifke, Giresun ve Kastamonu'da sürerken DMO grevi İstanbul, Ankara, ve İzmit'teki alım ve satım müdürlüklerinde devam edi-yor.

Deri-İş Sendikası ise 27 Eylül'de Van, Çanakkale, Sarıkamış, Tercan ve Bey-koz'daki deri kundura işletmelerinde 2 bin 400 işçi ile greve çıktı.

Acizleşen İktidar Grevcileri Tehdit Ediyor Daha grev kararları alınmadan işçilerin

toplu sözleşme masasına gelmeye bile tahammül edemeyen IMF maşalarının gönlü rahattı; çünkü, "kamu ahlakı", "ka-mu sağlığı", "kamu güvenliği" gibi yuvar-

lak maddelerine dayanarak limanlardaki otellerdeki grevi bile 1 saat içinde ertele-yebilirlerdi. Grevler başladığında koltukla-rının altında büyüttükleri karaborsacıyı, spekülatörü bahane eden iktidar yönetici-leri grev erteleme hazırlıklarına başladı-lar. Erteleme kararnameleri tek tek önce-den hazırlandı. Başta şeker grevi olmak üzere bazı grevlerin ertelenmesi oy kay-gısından başka bir şey düşünmeyen CHP'li bakanlara şimdilik takıldı. Ama ezilen işçinin düşmanı Demirel Cumhur-başkanlığına güvenerek kendince 'baba-lık' laflarına başvurdu. "Grev iki ay erte-lense ne olur ki" diyerek Çankaya'ya çı-kınca kelinin görünmezden gelineceğini sandı.

İşçilerin grevlerinin ertelenmesi hazır-lıklarına karşı tepkisi ise şimdiye kadar olduğundan farklı oldu. Grev ertelenmesi durumunda işçiler çalışmayacaklarını be-lirterek kararlılıklarını dile getirdiler. Li-man-İş Genel Başkanı Hasan Biber ise böyle bir saldırıya karşı grev yerlerinde sopalarla beklediklerini belirtti. Grevlerin ertelenmesi durumunda işçilerin topluca bu karara boyun eğmemesi 12 Eylül'ün işçiler üzerine oturttuğu baskı yasalarını işlemez kılacağı gibi, iktidarın siyasi he-saplarını da altüst edecektir. İşçilerin ve emekçilerin de çıkarı burada yatıyor. Em-peryalizme, IMF'ye ve onların işbirlikçile-rinin kararlarına boyun eğmeyerek onur-larını yüceltmek, insanca yaşayabilecek-leri koşulları yaratmak işçilerin kendi elle-rindedir, iktidarın işçi sınıfına karşı baş-lattığı saldırı siyasi bir saldırıdır. İşçilerin toplu sözleşme düzenini ortadan kaldır-maya, işçilerin pazarlık güçlerini ellerin-den almaya yöneliktir. Siyasi iktidar bunda şimdiye kadar kısmen bir başarı elde etmiştir. Ancak bu işçi sınıfının hiçbir şey yapamayacağı anlamına gelmemeli. Şimdi işçi sınıfı için zaman kararlılık za-manıdır. Devam eden grevler iktidara karşı etkili bir silah olarak ele alınmalı, işçi sınıfının gücü ve kararlılığı iktidara grevleri her yönüyle sahiplenilerek yay-gınlaştırılarak gösterilmelidir. ,*

Binlerce emekçi grevlerin coşkusunu Kadıköy

Meydanı'na taşıdı istanbul il Grev Komitesi grevleri etkili

kılmak, kamuoyuna daha geniş mesajlar iletmek için her haftanın çarşamba gününde Kadıköy'de yürüyüş düzenleme kararı almıştı. Bu yürüyüşün birincisi 27 Eylül'de gerçekleşti.

Grevde olan Demiryolu, Liman, Karayol-ları, Metal, Tarım, Araş Kargo, Deri Kundura işçileri şube pankartları ve sendika yöne-ticileriyle birlikte 27 Eylülde hep birlikte Ka-dıköy'ün yolunu tuttular. Direnişte olan İpra-gaz işçileri, üyeleri grevde olmayan Ha-ber-İş, Tes-İş, Tek Gı-da-İş yanında Tüm Bel-Sen, Tüm Maliye-Sen Ener-Sen, Bem-Sen, BTS, Yapı Yol-Sen üye ve yöneticileri de düzenli bir şekilde başlayan yürüyüş kor-tejinde pankartlarıyla yerlerini aldılar.

Yaklaşık altı bin emekçinin katıldığı yü-rüyüşte en önde Türk-iş bölge yöneticileri yer alırken, ardından sırayla Yol-İş, Tüm Haber-iş, Belediye-İş "Yaşasın Aras Kargo Direni-şimiz-Nakliyat-İş" pan-kartıyla Aras Kargo iş-çileri, Tarım-İş, 68'ler Birliği Vakfı, Tes-İş, De-mir-Yol- İş, Tek Gıda-İş, Tüm Haber-Sen, Tüm Maliye-Sen, Bem-Sen, Haber-Sen, BSP ve SİP yürüyüşe katıl-dılar. Mitinge katılan kitle Kadıköy iskelesi'-ne geldiğinde burada

Türk-İş birinci bölge temsilcisi Faruk Büyük-kucak, KÇSKK Dönem Sözcüsü Orhan Al-tuğ ve Yol-iş 1 No'lu Şube Başkanı Ali Ak-dağ kitleye yönelik birer konuşma yaptılar.

Gerek yürüyüş boyunca gerekse de Kadıköy meydanında emekçilerin slogan-ları hiç susmadı. "Buca'nın Katili Sermaye Devleti", "Buca'nın Hesabı Sorulacak", "Gemileri Yaktık Geri Dönüş Yok", "Geli-yor, Geliyor, Genel Grev Geliyor", "Kahrol-sun IMF, Bağımsız Türkiye", "Ekmek Yoksa Barış Da Yok", "Zamlara Hayır, Halkımız Saflara" sloganlarını büyük bir coşkuyla attılar. Kadıköy yürüyüşü işçi ve memurların ortak eylemde birleştiği bir miting oldu. *

Küçükçekmece Temizlik İşleri Çalışanları: "İşçi-Memur Burada Hırsızlar Nerede"

"Baskılar Bizi Yıldıramaz", "işçi Memur El Ele Genel Greve", "İşçi Memur Burada Hırsızlar Nerede", "Yaşasın işçilerin Birliği", "Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz"... Bu sloganlar 12 gündür maaşlarını alamayan, alamadığı için de reçetesini yazdıramayan, defteri kalemi olmadığı için çocuğunu okula gönderemeyen Küçükçekmece Belediyesi Temizlik işlerinden memurlar ve işçilere ait.

Küçükçekmece Belediyesi'nde yöneticiler ayın 15'inde maaşlarını alırken, çalışanlar ise 12 günü geçmesine rağmen hak ettikleri maaşlarını alamıyorlar, çalışanların toplu sözleşmeden doğan alacakları ve sosyal hakları ödenmiyor. Bu nedenlerden dolayı belediye yönetimine seslerini duyurmak için 1200 kişinin katıldığı bir yürüyüş yapan belediye işçileri. Tüm Bel- Sen ve Bem-Sen'li memurlarla dayanışma için çeşitli belediyelerden gelen işçiler burada bir basın açıklaması

yaptılar. Bem-Sen ve Tüm Bel-Sen adına açıklamayı Tüm Bel-Sen işyeri temsilcisi okudu. Yaptıkları basın açıklamasında; "Üretken ve faal bir belediye yaşanılır bir K. Çekmece oluşturmanın ilk koşulu çalışanların düşünce ve önerilerini almaktan geçer. Düzenli ve zamanında ödenmeyen yemek bedelleri 2 milyon liraya çıkarılmalı ve düzenli ödenmesi sağlanmalıdır. Birçok belediyede çalışanlara sağlanan eğitim, yakacak vb. ekonomik ve sosyal yardım çerçevesinde belediyemizde tüm çalışanlara 10 milyon lira yakacak yardımı, 10 milyon öğrenim yardımı verilmelidir.

Bir kangren haline gelen zorunlu tasarruf teşvikleri bankaya yatırılıp, zamanında çalışanlara ödenmelidir. Kreş hizmeti ile ilgili yönetimin uyguladığı yöntem çalışanlarda tam bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Kendi olanaklarımızla bu hizmeti sunma imkanımız

varken bunu Milli Eğitime kiralayarak 3.5 milyon lira gibi bir rakama çıkarmak açıkça çalışanların bu hizmetten yararlanmasını fiilen engellemektir. Bu konuda yeni ve ciddi bir çalışma içine girilmelidir. Bu mümkün olmuyorsa belediye çalışanlarına %50 indirim sağlanmalıdır." dediler.

Basın açıklamasından sonra söz alan Bem-Sen 1 Nolu Şube Başkanı İbrahim Sönmez; "Sıraselviler'de bulunan CHP il binası Devrimci Mücadelede Memurlar tarafından Buca katliamını protesto etmek, Tüm Haber -Sen'in kapatılmasını protesto etmek ve sürgünlerin durdurulması için işgal edildi. İşgal sonunda 8 memur gözaltına alındı. Gözaltıların serbest bırakılmasını istiyoruz." diyerek gözaltıları protesto etti.

Daha sonra çalışanlar öğle paydosundan sonra işlerine döndüler. *

Page 30: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Hükümet krizinden Notlar Kim Yıktı? Burjuvazi medyayı kullanmayı,

medya da efendilerine nasıl daha iyi hizmet vereceğini epeyce öğrendi ül-kemizde de. Daha 6-7 yıl öncesine kadar tirajı sınırlı bir basın ve iki resmi TV kanalıyla "medya" denilen şey, siyasette bu kadar etkin değildi.

DYP-CHP koalisyonun bitişinde de rolünü doğrusu iyi oynadı.

Gündemi ilk bir kaç gün boyunca koalisyonu kimin -Menzir'in mi- yıktı-ğına kilitledi. Üstelik Menzir meselesi bile bir gösterge olmasına karşın "Menzir meselesi"nin de perde arka-sını gizleyerek yaptı bunu.

Koalisyonun bitişini yaşanan derin çelişkiler yumağında tek bir nedenle açıklamak mümkün değildir aslında. Koalisyonun bitişinde CHP'nin halkın muhalefeti karşısında "Paratoner" olarak kullanılmasının miadını dol-durmasından, DYP ve CHP'nin seçim hesaplarına; kontrgerillanın CHP içindeki "çatlak" seslerden duyduğu rahatsızlıktan, "Kürt Sorunu"da içinde olmak üzere halka karşı izlenen saldırı politiklarındaki tıkanıklıklara, yükselen işçi hareketinin zorlayıcı etkisine kadar pekçok etken sözkonusu-dur.

Hükümet krizi oligarşinin içinde bulunduğu yönetememe sıkıntısının açığa vuruluşudur aynı zamanda.

Koalisyonu halkın herşeye rağmen ezmeyi başaramadıkları mücadelesi ve oligarşinin politikalarındaki aç-mazlar bitirmiştir. Oligarşi gelinen noktada hemen "yeni bir başlangıç", "erken seçim" vs demagojileriyle halkın hoşnutsuzluğunu yumuşatma he-sapları yapmaya başlamıştır. Ama düzen partilerinin tüm atraksiyonları göstermektedir ki, ne halkın mücade-lesini geriltmek nede açmazlarına çö-züm bulmak için "yeni" hiçbirşey yoktur ellerinde.

Başbakanın rezil kişiliğinde artık bir magazine dönüştürülen koalisyon hikayeleri düzen partileri arasında sürüp gidecek, kontrgerilla cumhur-yetine parlamentarist kukla hükümetler şöyle yada böyle bulunacaktır.

Türkiye halklarını sorunu, kimin kimle koalisyon yapacağı değil, bu ülkenin ve iktidarın asıl sahiplerinin iktidara nasıl ve kimlerle el koyabile-ceğidir.

Reddi Miras? Düzen partileri mevcut krizden en

fazla "parsa"yı toplama gayreti için-deler. Söyleyebilecek pek farklı bir-şeylerinin olmaması onları ANAP gibi "bizim zamanımızda terör Sivas'a gir-memişti", "İktidarımızda 300 bin işçi grev yapmadı" türünden basit propa-gandalara, Ecevit gibi ülkenin günde-minde sayısız ciddi konu varken Bay-kal'la dalaşmaya götürüyor. CHP ise bir yandan "koalisyonu işçiler için bozduk" propagandasıyla parsa top-lamaya çalışırken, asıl olarak da par-sadan önce, 4 yılın suçundan, kam-burundan kurtulmanın hesaplarını yapıyor.

Grevlerle Dayanışma Komitesi'nden Retrans İsçilerine Destek

Ama öyle yağma yok.4 yılda binlerce ölü bıraktınız arka-

nızda. Binlerce yakılmış, yıkılmış köy bıraktınız. Ölüsünü bile bırakmadığı-nız "kayıplar" var arkanızda. Koltuk çıkarları için halka karşı sürdürülen bir savaşın bakanları olmayı üslen-meniz var.

Raporlar açıklıyorsunuz kamuoyu-na. Devlette dinci, MHP'Iİ örgütlenme var diyorsunuz. Dün iktidardaydınız, her atamanın altında imzanız var.

CHP'nin yeni rolü kısa sürede or-taya çıkmıştır. Halkın mücdelesinin muhalefetteki "paratoneri" olmaya çalışacaktır şimdi de. Demokrasi, in-san hakları demagojilerini daha rahat yapacaklardır şimdi ne de olsa.

Yağma yok! Affı olmayan bir su-çun ortağısınız.

Sözde bir Reddi Miras kurtarmaz sizi.

Yalancı Siyaset! "Çiller'le bir daha yapacağımız gö-

rüşmede başbaşa görüşmeyi kabul etmeyeceğim"... Bunu söyleyen Mesut Yılmaz'dı. Ve gerekçesi de kısaydı: "Çünkü sonra yalan söylüyor"

DYP-SHP koalisyonunun bitişi ve yeni koalisyon görüşmelerinde (daha doğrusu pazarlıklarında) burjuva si-yasetinin tüm pisliklerinin bir kez daha kusulmasına tanık olunuyor.

Birbirlerini yalancılıkla suçluyorlar ama eesas önemlisi, her görüşme sonrasında ikisinden en az biri kamu-yonun karşısında açıkça yalan söylü-yor. Neyin, nasıl konuşulduğunda farklı açıklamalar yapıyorlar kamuo-yuna... Milletvekili transferleri gecik-meksizin siyaset sahnesinde yerini aidi...Hiç bir utanma sıkılma duyul-madan, tüm ahlaki değerler ayaklar altına alınarak "Başbakanın dişiliği" üzerine siyaset senrayoları yapılı-yor... "temas"tan, "elektriklenmeden" bahsediliyor.

Yalancılık, dişiliğin kullanılması, para karşılığı transfer gibi suçlamala-rın bile kimse tarafından tekzip dahi edilmediği bir bataklık var karşımızda.

Bir parti dört yıldır imza attığı uy-gulamalardan bihabermiş gibi davra-nıyor; iktidarın bir diğer ortağı grev-deki yüzbinlerce işçinin, cezaevinde aynı günlerde oğullan katledilen ana-ların, işsizliğe terkettikleri, yoksullaş-tırdıkları, copladıkları işçisi, memuru, köylüsüyle tüm halkın gözünün içine baka baka "başarılıyız" diyor. Ana muhalefeti sanki 4 yıl önce iktidarda olan kendisi değilmiş havasında.

Kişiliksizlik, hem siyasetin, hem si-yasetçilerin karakteri artık.

Daha insanlar ne için ölüyor, öldü-rüyor diye sormaya, bu halk, bu dev-rimciler ne istiyor diye sormaya gerek yok bu ülkede.

Demagojilere karşı gerçeği istiyo-ruz.

Yalana karşı doğrunun mücadelesi bu mücadelede.

Halkımızı içine çekmeye çalıştıkları bataklığı kurutma mücadelesi... *

Page 31: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve

Kahraman bir türküdür onların ömürleri

12 Eylül cuntasıyla bir çoğu yılgınlaşıp

teslimiyeti seçerken onlar dağlarda savaşmayı

seçtiler. Sivil faşistlerin Aybastı'nın Zafer-i Milli

köyüne saldırılarına engel olmak için gittiklerinde,

jandarma ve MHP'li faşistlerce kuşatıldılar, çatışmaya girdiler. DY'li olan Feridun ve Mehmet ile birlikte şehit düşen

Aydın ve Vedat'lar siper yoldaşlığının nasıl olması

gerektiğini bilinçlere kazıdılar.

Yoksul bir emekçi ailenin çocuğu olan Kayhan, 1989'da mücadele içinde yer aldı. Hareket onun her şeyiydi, tüm yaşamıydı. 1990 1 Mayıs'ında gözaltına alındığında işkencecileri yenilgiye uğratan Kayhan, 28 Eylül 1992'de bulunduğu üssü kuşatan işkenceci katil sürülerine teslim olmayarak, onlara ikinci kez yenilgiyi ya-lattı.Yoldaşı Fatma ile birlikte Devrimci Sol geleneklerine yeni

9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisiyken Dev-Genç

saflarında yer aldı. Devrimci mücadele içinde kendisini sürekli geliştiren

Fatma, 1991 yılında yeraltı yaşamına geçti. "Hareket benim doğduğum yerdir" diyerek tereddütsüz SDB

savaşçısı olarak görev aldı. Yoldaşı Kayhan ile birlikte SDB savaşçısına

yakışır bir şekilde şehit düştü.

UMUDU DAĞLARDA BÜYÜTENLERE BİN SELAM Şimdi sözümüz dağlaradır... Şimdi hesap dağlardadır...

Umut dağlarda 27 Eylül'de Sivas dağları iki yiğidin kanlarıyla kızıllaştı. Ahmet ve Nurettin,

ikisi de dağlara sevdalıydılar, halkına

ve vatanına sevdalıydılar. Bunun

için tereddütsüz koştular kırlara. 27

Eylül 1992'de Sivas'ın Büyükgüney köyünde jandarmayla girdikleri çatışmada kahramanca şehit düştüler. Onları

unutmayacağız.

Emekçi kökenli olan Hasan, örgütleyici nitelikleriyle emekçilerin güvenini, sevgisini kazandı. Devrimci mücadelenin birçok zorluklarıyla ağır bedelleriyle karşılaştı, hiçbir koşulda yılmadı. Uzun süren tutsaklık sırasında yakalandığı ağır hastalıktan dolayı 29 Eylül 1987'de aramızdan ayrıldı.

Anti-faşist mücadele içinde tereddütsüz yerini aldı. Mütevazilik,

bağlılık, çalışkanlık temel özelliklerindendi. 12 Eylül 1979'da Okmeydanı'nda girdiği çatışmada

şehit düştü.

Ankara Cebeci Sağlık Meslek Lisesi Mezunu olan Makbule, hemşire olarak çalışıyordu. '89 1 Mayıs'ında gözaltına alınıp tutuklanan Makbule, cezaevinde kendini daha geliştirmiş olarak çıktı. 1990 ortalarından itibaren hareket içinde ileri görevler üstlendi. Makbule 28 Eylül1992'de İçerenköy'de kaldığı üssü kuşatan işkenceci katil sürüleriyle çatışarak şehit düştü.

Yaşamını işçi olarak sürdürüren Yüksel, mücadele içinde de bir devrim emekçisiydi. Devrimci bir görevi yerine getirirken silahının ateş alması sonucu 28 Eylül 1980'de aramızdan ayrıldı.

Page 32: Merhaba, - ozgurluk.info fileMerhaba, Tüm hafta boyunca telefonlarımız ve fak-sımız neredeyse kilitlenmişti. Türkiye 'den ve