ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom...

43
1 Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yayın Organıdır ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir

Transcript of ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom...

Page 1: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

1

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yayın Organıdır

ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir

Page 2: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

32

SPORUN VE SPORCUNUNEN BÜYÜK DESTEKÇİSİ

Page 3: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

54

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

TT_AKNYOK_TURKFOTOMUHAB_460x330.pdf 1 21.12.2018 13:01

Page 4: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

76

TFMD Foto Muhabiri Türkiye Foto Muhabirleri Derneği

(TFMD) Adına SahibiRıza ÖZEL

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Cengiz Oğuz GÜMRÜKCÜ

YÖNETİM KURULURıza Özel (Başkan)Osman Altınışık (Başkan Yardımcısı)Tolga Adanalı (Başkan Yardımcısı, İstanbul) Öner Şan (Başkan Yardımcısı, Antalya) Osman Şişko (Başkan Yardımcısı, Bursa) Derya Yetim (Genel Sekreter)Hamza Şahin (Mali Sayman)Necati Savaş (Üye)Cengiz Oğuz Gümrükcü (Üye)Murad Sezer (Üye)Özgür Şahiner (Üye)

TFMD KURUCU ÜYELERRafet Hüner (Kurucu Başkan)Bülent Hiçyılmaz (Onursal Başkan)Sökmen BaykaraZekai DurmuşHalim ErmişRıza EzerDursun Gündoğduİlhan KuyucuTurgut MantarMehmet Ünlü

GENEL YAYIN DANIŞMANLARIMehmet ÜnlüŞükrü AkınCoşkun AralÜmit Kozan

HUKUK DANIŞMANIUmut Kurman – ALK Hukuk Bürosu

GRAFİK TASARIM - WEB SİTESİBuket YÜKSELEN-Ink Medyawww.inkmedya.com0312 439 62 72

YAYIN KOORDİNATÖRLERİHamza ŞahinBekir Öner ŞanRaşit AydoğanMurad Sezer

EDİTÖRDilek ŞahinAyze Ajans

YAYIN KURULUArif AkdoğanMurad SezerMehmet AcarBülent UzunYavuz ÖzdenÖzge Elif KızılŞenay GünerMert Gökhan KoçEvrim AydınOsman Can Gürdoğan Mehmet Özdoğru Cenk Özel

BASKIDumat Ofset / 0312 278 82 00

ADRESTunus Caddesi 6/21-24Kavaklıdere ÇANKAYA / ANKARA0 312 4178750-60

Süreli Yayın / Sayı:302019, 3 ayda bir yayınlanır

Foto Muhabirleri Dergisi’nde yer alan yazı, fotoğraf ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. Yazı ve fotoğrafların kullanım hakları TFMD’ye (Türkiye Foto Muhabirleri Derneği) aittir. İzinsiz kullanılamaz.

KAPAK FOTOĞRAFI

16

18

36 44

26

Ünal ÇAMMilliyet Gazetesi

Tanzanya’nın en büyük kabilesi Masai Maralı bir yerli.

Page 5: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin
Page 6: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

1110

dönemden sonra Ankara’da geçti. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sonrasında Anadolu Ajansı’ndan gönderilen isimlerin ve onları göreve getirenlerin hakim olduğu dönemi saymazsak Anadolu Ajansı’nda da mutlu hatıralar biriktirdim. 2012 yılı Kasım ayında tekrar yuvaya Hürriyet’e döndüm.

Henüz üniversite eğitimim sürerken fotoğraf işi yapmam için Hollanda’ya davetten, İstanbul’da bana stüdyo kurmak isteyene, İstanbul’da kurumsal yöneticilikten, Ankara’da kurumsal temsilciliğe, görsel veya fotoğraf alanında yöneticilikten, medya içerisinde farklı alanlarda, iyi pozisyonlara birçok teklif aldım meslek hayatım boyunca... Ama hiç birisini kabul etmedim. Çünkü ne para, ne unvan önemli değildi. Ortaokul yıllarında kapısından girdiğim bu camiada nefes alma hayalini yaşamayı tercih ettim.

Benim hikayem, bu meslekteki yüzlerce benzer hikayeden yalnızca bir tanesi...

Gazetecilik mesleğinde her bir arkadaşımın yaptıkları işlerinde benimkinden öte aşk hikayeleri var. Bu iş aşk işi çünkü… İki satır yazının veya bir kare fotoğrafın altında adınızı gördüğünüzde sevindiğiniz kadar karşılaştığınız çilelerle de mutlu olacaksınız…

Özellikle son bir yıldır bu mesleğin seyir defterine, görevlerine aşkla bağlı meslektaşlarımın acı ayrılık hikayeleri yazılmaya başladı. İstanbul’da, Ankara’da Türkiye’nin dört bir yanından her gün bir meslektaşımız daha işinden yani aşkından oluyor.

Biz aşk acısıyla yaşarızAma …

Biz yazmazsak, Biz fotoğraflamazsak,

Biz görüntülemezsek,

Biz söylemezsek,Siz nereden bileceksiniz…

HÜRRİYET Gazetesi Antalya bürosunun kapısından girdiğimde 17 yaşındaydım. Bu meslekte bana yürümeyi, okumayı, yazmayı öğreten büronun spor şefi olan ustam Mustafa Yiğit ile birlikte girmiştik, o dönem Hürriyet’in Bölge Temsilcisi olan Dursun Gündoğdu’nun odasına Lisede radyoda çalışırken programıma konuk ettiğim Ustam Mustafa Yiğit tanıtmıştı, yanında çalıştırmak istediği genç çocuğu Dursun Gündoğdu’ya...

B ugün başkanlık görevini yürüttüğüm Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin de kurucu üyelerinden Dursun

ağabeyi, ustamla odasına girer girmez tanımıştım aslında. Ortaokul yıllarında okul gazetesi çıkarmak istemiş, gazeteye yazdığımız haberlerin düzeltilmesi için Günaydın Gazetesi Antalya bürosundaki İbrahim Akkaya’dan yardım istemiştim. İbrahim Ağabey, Günaydın'da çalışırken gazetenin Antalya Temsilcisiydi Dursun Ağabey.

Okul gazetesi için yardım arayışımda neden İbrahim ağabeyin yanına gitmiştim? Çünkü ortaokulun sömestre tatilinde Yeni İleri Gazetesi'nde İbrahim Akkaya Ağabey’in yanında çalışmıştım. Bugün Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı olan Menderes Türel’in sahibi olduğu Yeni İleri Gazetesi’nde yaz tatili boyunca ne yaptığıma gelince; Menderes Türel’in babası Suphi Türel’in başyazısını getiriyor, sonradan 15 yıl çalışacağım Anadolu Ajansı’ndan haberleri alıyor, karanlık odada Süleyman ağabeye, amatör kümenin lig fikstüründe Vedat ağabeye yardım ediyordum. Orada ayak işleri yaparken tanımıştım, sonradan Hürriyet Gazetesi’nde yan yana mesai harcayacağım Teslime Tosun’u Ali Buldu’yu...

Lise biter bitmez girdiğim Hürriyet Gazetesi’nde, 1997 yılının 26 Aralık’ına kadar 4 yıl görev yaptım. Mutlu hatıralarla ayrıldım Hürriyet’ten… Kısa bir süre çalıştığım Sabah Gazetesi’nden de mutlu ayrıldım… 1998 yılında Anadolu Ajansı’ndan teklif aldım. 15 yıl Anadolu Ajansı’nda çalıştım. 2002 yılında Ankara’ya çağırıldım, meslek hayatım o

RIZA ÖZELTürkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı

BİZ AŞK ACISI ÇEKERİZ, AMA…

Page 7: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

1312

FOTOSENTEZ

Cem BAKIRCIDepo Photos

Erzurum Atatürk Üniversitesi Botanik Parkı

Page 8: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

1514

FOTOSENTEZ

Rıza ÖZEL,Hürriyet Gazetesi

Ankara’da kar…

Page 9: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

1716

FOTOSENTEZ

İbrahim LALELİDemirören Haber Ajansı

Anne kedi, 5 yavrusuyla Antalya’da bir sitenin bahçesinde yaşıyor.

Page 10: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

1918

FOTOSENTEZ

Ünal ÇAMMilliyet Gazetesi

Tanzanya’nın en büyük kabilesi Masai Maralı bir yerli.

Page 11: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

2120

MURAT ÖZCANMURAT ÖZCAN

Page 12: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

2322

Gazetecilik ilginç bir meslektir, haber için dünyanın öbür ucuna gidersin ama eve gidecek dolmuş paran olmaz cebinde... Milyonlarca işçinin hakları için

fotoğraf çekersin, yazı yazarsın da sıra kendine geldi mi güvencesiz çalışmayı göze alırsın, dibini ışıtamayan mum misali...

Candan Murat Özcan, bu mesleğin emekçilerinden, duayenlerinden ... Fotoğraf makinesiyle başladığı mesleğine kamera ile devam eden, 30 yılı aşan meslek yaşamında hep kamera arkasında "en iyi"nin peşinde koşan bir isim. 1995 yılında haber için gittiği Mamak Çöplüğü'nde çektiği fazladan kareler, meslek yaşamının da yönünü belirlemiş. Murat Özcan'la 30 yıllık meslek yaşamını konuştuk.

MURAT ÖZCAN

KAMERA ARKASINDA GEÇEN 30 YIL

"Çöplükte Yaşam" senin ilk seri fotoğraf çalışman değil mi?Siyah Beyaz Gazetesi'nde çalışırken Mamak Çöplüğü'ne gitmiştim. Aslında haber fotoğrafı için gittim oraya. Ama inanılmaz etkilendim oradaki atmosferden ve haber için gerekenden biraz fazla çalıştım. AFSAD'da Alper Fidaner var o gördü ve "müthiş fotoğraflar bunlar, deli misin bunları bassana" dedi. Bir ara basarım falan dedim. O fotoğrafları beş yıl sonra bastım. Aslında 95'te çekmiştim. Ben böyle bir adamımdır, çekerim, çekmeceye atarım sonra hatırlarım, şunları basayım derim. 2000 yılında Pamukbank fotoğraf galerisi kurulmuştu Türkiye'nin ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin şeyi hikaye edip seri fotoğraflar çekmeye de ondan sonra başladım. Foto Röportaj o dönem çok da bilinmiyordu herhalde...O döneme kadar çok bilmiyorduk biz tek tek bağımsız bir sürü fotoğraf çekiyorduk ama dünyanın her yerinde makbul olan şeyin bu olduğunu sonradan öğrendim, yani bir konu belirliyorsun, o konu etrafında çalışıyorsun ve ondan bir bütün çıkarıyorsun. "Çöplükte Yaşam" benim ilk çalışmam oldu. Tabi başka projeler de yaptım, bit pazarında öyle bir seri yaptım, Kardemir'deki işçilerin hayatı, fotoğrafçılık hep böyle bir yandan sürdü yani bir yerde çalışmasam da fotoğrafçı olarak bir şeyler üretmeye devam ettim.

FOTOĞRAFTAN, KAMERA ARKASINABelgeselciliğiniz için neler söylersiniz?Hem belgeselcilik, hem fotoğraf devam etti. Şimdi saymadım ama 100'ün üzerinde belgeselde imzam vardır. Belgesel çalışmalarım devam ediyor. Moğolistan'a gittim geçen yıl, Dukha Türkleri'ni çekmek için. Şaman Türkler var; Moğolistan Çin sınırında, onların hayatını çekmek için bir keşif gezisi yaptık. Keşif için gittik ama yinede epey çekim yaptık. Önümüzdeki ay tekrar gidiyorum bu sefer çekmek üzere gidiyoruz. Orada ne olduğunu önce öğrendik, şimdi belgeseli çekmek üzere gidiyorum.

Belgesellerin ardından sinema geldi sanırım...Sinemada kendim de bir iki işe imza attım yönetmen olarak. "Mustafa" ve " Mar" filmlerinden sonra Atalay Taşdiken ile "Arama moturu", diye bir film çektik. Atalay Taşdiken'in yönettiği bu film, çok farklı bir sinema dili olan, bir köy filmiydi. Filmin özelliği hiç oyuncu olmamasıydı. Hepsi o köyde yaşayan insanlardı. Oyuncu olmadıkları için sen şurada kes şurada başla deme şansın olmadığı için kayda bir girdin miydi bütün sahneyi çekmek zorundasın. O yüzden filmi 3 kamerayla çektik ve çok enteresan bir film oldu. Benim çok sevdiğim bir filmdir her izleyişimde de keyif alırım. O film ile Antalya'da Altın Portakal Film Festivali'nde "en iyi görüntü yönetmeni" adaylığımız oldu. Sinemaya bu filmle girmiş oldum görüntü yönetmeni olarak. Geçen yıl "Ayaz" isimli bir film çektim henüz vizyona girmedi. Bu yıl da "Ölü Ekmeği" filmi. Böyle devam ediyor, bir yandan belgesel, bir yandan sinema, ikisi üzerinden devam ediyoruz yani.

Fotoğraf: Murat ÖZCAN

RÖPORTAJ: Hamza ŞAHİN

Page 13: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

2524

ÖZLÜK HAKLARI ÇOK ÖNEMLİBasında çalışanların temel sorunu özlük hakları. Sen de mağdurlardansın değil mi?

İnsan gençken kendine konduramıyor. Mesela ben gençken emeklilik falan öyle bir şey düşünmezdim. Günaydın'da üç buçuk yıllık bütün emeğim çöpe gitti. Sigorta girişi bile yok. Sonra oradan Aktüel dergisine başladım kadro sözüyle gittim bir yıl çalıştım yine kadroyu yapmadılar ve oradan da onun yüzünden ayrıldım.

Siyah beyaz Gazetesi'ne gittin orası yaptı mı?Orasını emin değilim, asgari ücretten belki yatırdılar. Ben ne zaman farkına vardım? Komedya Prodüksiyon, Can Dündar'ın bürosu, orada on beş yıl çalıştım en çok orada çalıştım. Ben o güne kadar hani aldığım maaştan başka bir şeye bakmadım. Sigortamızı yatırıyorlar mı diye hiç kontrol yapmadım. Gençken öyle oluyor çünkü. Günüm dolduğunda emeklilik için başvurmaya gittiğimde bununla karşı karşıya geldim. Sonra bir baktım bana 803 lira maaş bağladılar 803 lira emekli maaşı. İnanamadım, "Bu nasıl olur" diye kontrol edince 15 yıl çalıştığım kurumda asgari ücretten yatırılmış sigortam. Şurada burada bir sürü arkadaşım var yani hepsinden çok çalıştım sahada ama şu geldiğimiz noktada dönüp baktığımız zaman, ben şimdi anlıyorum o özlük hakları denilen şeyin ne kadar önemli olduğunu. Düzenlemelerle 1300 lira oldu maaşım şu an. Her zaman basın kötüydü o zaman da insan emeğine saygı yoktu sömürüyordu, şimdi de öyle.

Ama insanlar Can Dündar'dan böyle bir şey beklemez değil mi?Tabi beklemez, ben de beklemezdim. Çalışırken bunları düşünmüyorsunuz, konduramıyorsunuz. Emek üzerinden, hak hukuk diyen adamların da ne yaptığını yaşayarak öğrendik. Sadece, filanca gazete, filanca kanalı anlarsınız, en ucuz şekilde çalıştırmak ister seni ama hak hukuk diyenler yapınca!

"50'SİNDEN SONRA ATA BİNDİM"Bir anını bizimle paylaşır mısın?Gazeteciliğe yeni başladığımız yıllarda. Zonguldak Yeni Çeltek'de grizu patlaması olmuştu. Günaydın'da çalışıyordum. Gittik Yeni Çeltek'e, o zamanlar tabi siyah beyaz çekiyoruz, hemen banyosunu yapıyoruz ya da orada bir fotoğrafçı bulursak, renkli negatif film çekiyoruz, 18X24 fotoğrafa bastırıyoruz, tele foto diye bir alet var onu telefona bağlıyoruz, 45 dakika tambur dönüyor, dönüyor, fotoğraf karşıya gidiyor. 45 dakika sonunda da muhtemelen şöyle bir ses geliyor telefonun ucundan; "olmadı abi, çizgi çıktı bir daha gönder." Hayatımız şöyle geçiyor; O filmi, yıkamak, yıkattırmak, göndermek, olmadı bir daha göndermek. Haberden çok bununla uğraşıyoruz.

Fotoğraf: Murat ÖZCAN

Page 14: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

2726

Hiç unutmuyorum: Ahmet Utlu, Sezen Aksu'nun eski eşi. Elinde bir makine, bu dijital makine dediler. İthal, ilk Ahmet'in fotoğrafları yayınlanmıştı gazetelerde, çünkü dijital bir fotoğraf makinesi olduğu için o hepimizden önce geçmişti fotoğraflarını. Ahmet'in kullandığı makine 1,5 mega pikseldi ve bu 1,5 mega piksellik makineye, gazete 40 bin dolar ödemişti. Ben daha önceden madene inip bir maden çalışması yapmıştım seri olarak. Maden kazasında ölen işçilerin yakınları beni çok etkilemişti. Ama dijital kameranın görüntüleri çok berbattı. Filmle kıyasladığında çöp yani... Ama haber söz konusu olduğunda, hız söz konusu olduğunda, o kötü görüntüye 40 bin doları vermişti gazete.

Film ve belgesellerden var mı bir anektod?Ben" Mustafa" filmi için epey yer gezdim. O'nun gittiği her yere gitmiş oldum, çok heyecan vericiydi. Belgesel ve filmler sayesinde çok yer gördüm. En son Moğolistan çekimleri, gittiğimiz güzergah dünyanın en zor yolculuklarından biriymiş. Sagannur Köyü, Çin sınırına yakın... At binmeyi bilmem ama, oraya gidene kadar ata binmek zorunda olduğumuzu bilmiyorduk. 8 saatlik uçak yolculuğunun ardından 1300 kilometrelik kara yolumuz vardı. Bir iki günde gideriz dedik. Bir jeep verdiler. Bin kilometre tek şeritli yoldan gittikten sonra 300 kilometre

hiç yol yok. Tarlalardan, derelerden geçmek zorundasın. Kimi yerde sabahı bekledik, suyun derinliğini görebilmek için. Belli bir noktaya geldik, "Bundan sonrasını atlarla gideceğiz" dediler. Ben ata binmesini bilmiyorum. O ata binmek zorundasın, geri de dönemiyorsun 1300 kilometre yol gitmişsin, kalmış 50 kilometre, bindik ata. 5 saat kesintisiz bir at yolculuğu oldu. Bu yaştan sonra ata binmeyi öğrendim yani. Giderken bir Moğol eşlik etti bana, atın ipinin ucundan o tutmuştu ama dönerken artık binmeyi öğrenmiştim. Hatta atı şöyle biraz koşturayım dedim, herkes telaşlandı atın beni alıp götürdüğünü sandılar. 50 küsur yaşından sonra mecburen ata binmeyi öğrendim.

Candan Murat Özcan Kimdir?

1966, Elmadağ Ankara doğumlu. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi

Radyo Televizyon mezunu. 1988-1995 yılları arasında Günaydın,

Hürriyet, Sabah gibi çeşitli ulusal gazete ve dergilerde foto muhabirliği

yaptı. 1995-2009 arasında bağımsız bir prodüksiyon ajansında

belgesel film kameramanı ve görüntü yönetmeni olarak çalıştı,şu

anda fotoğrafçı ve görüntü yönetmeni olarak serbest çalışıyor. Evli ve

iki çocuk babasıdır.

BELGESELLER (Görüntü Yönetmeni ve Kameraman

Olarak):

Aynalar (1996), Yükselen Bir Deniz (1998), İs

met Paşa (1999), Zaten

Tiyatro Dediğin Nedir ki?(2000), 4. Nesil (2000), Atatürk'ün Bankası

(2000), Köy Enstitüleri (2000), Halef (2001), Fenerbahçe (2002),

Nazım Hikmet (2002), O Gün (2002-2003), Bir Yaşam İksiri Nejat

Eczacıbaşı (2003), Karaoğlan: Bir Ecevit Belgeseli (2003-2004), Önce

İnsan (2004), Yüzyılın Aşkları (2004), Garip: Neşet Ertaş Belgeseli

(2005), İlk Durak (2005), Yetiştik Çünkü Biz: Mülkiye Belgeseli (2006),

Çalıkuşları: Notre Dame De Sion’un Çocukları (2

006), Yürüyen Köşk

(2006), Kefen Bayraklı Kale: Gaziantep (2006), İbrahim Bodur (2007),

Liderler: Devlet Bahçeli, Deniz Baykal, R.Tayyip Erdoğan, Mehmet

Ağar (2007), Yolcu: Said Nursi Belgeseli (2007), Metin Erksan'ın

Tutkusu (2010), İstanbul'da Üç Gün (2010), Kadim Medeniyetin Ortak

Kentleri (2011), Ankara (2012), S

on Halife (2012), İstanbul Unveiled

(2012), Aşık Veysel (2013), Nuri Demirağ (2013), Akif (2013),

Gavur Mahallesi (2014), Bez Bebek 1915 (2015), Teşkilat-ı Mahsusa

(2016), 28 Şubat (2016), Ah Yalan Dünyada (2016), Bırakın Çocuk

Oynasın(2017), İki Komutan Bir Vatan (2018), Tayga'nın Ruhu (2018)

KISA FİLM (GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ): Yaşasın Çocuklar

(1990) 3. Ankara Film Festivali Jüri Özel Ödülü, Sinemaya Sevgiyle

(1992) (16mm) Calling the Minstrel (2009), Arakhne (2010)

YÖNETMENLİĞİNİ YAPTIĞI

BELGESELLER:

Abdallığın Binasını Sorarsan (Hacı Mehmet Duranoğlu ile birlikte)

(2008) 45. Altın Portakal Film Festivali En İyi Belgesel Adayı, İyi ki

Doğdum (Hacı Mehmet Duranoğlu ile birlikte) (2008)

SİNEMA FİLMİ (Görüntü Yönetmeni): Mustafa (2008),

Mar (2010) 13. Frankfurt Türk Filmleri Festivali En İyi Görüntü

Yönetmeni,

Arama Moturu (2015) Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi

Görüntü Yönetmeni Adayı, Ayaz (2017), Ölü Ekmeği (2018)

Fotoğraf: Murat ÖZCAN

MURAT ÖZCAN

MURAT ÖZCAN

Fotoğraf: Murat ÖZCAN

Page 15: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

2928

EMRE TAZEGÜLEMRE TAZEGÜL

Page 16: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

3130

E mre Tazegül, hayatın içinde olmayı ve o hayatın içinden kareler yakalamayı seven foto

muhabirlerinden... Hareketin çok olduğu spor dalına her zaman ilgi duymuş ve olimpiyatlar başta olmak üzere pek çok spor karşılaşmalarını görüntüleme fırsatı yakalamış... Tazegül'ün son tutkusu ise yelken fotoğrafçılığı... Deniz tutmasına, midesi alt üst olmasına rağmen, dalgaları ve yelkenleri fotoğraflamayı seviyor... Emre Tazegül ile Yelken fotoğrafçılığı üzerine bir söyleşi yaptık.

Sürekli takip ettiğin organizasyonlar neler?

Antalya Film Festivali’ni 7 yıldır takip ediyorum. Yıllar içinde büyüyen ve gelişen bir organizasyon. Artık dünya basını da daha fazla ilgi gösteriyor. Bu sene Eric Roberts ve Kristanna Loken da katıldı, onların da takibini yaptık. Türkiye’deki tüm olimpiyatlara katıldım fakat Kış Olimpiyatları’nın yeri biraz daha ayrı. Doğa şartlarının hem zorlu ama aynı zamanda çok keyifli olduğu bir organizasyondu. Yelken yarışlarına da aynı sebepten mi ilgi duydun, nasıl başladı yelken macerası?

Yelken daha zor, çünkü orada dalgalarla sürekli savaş halindesin. Arkas’ın yurt dışında bir yarışı vardı ilk onunla başladım. Giraglia Rolex Cup’a katılacaklardı. Türkiye’de yurt dışındaki yarışlara katılan çok fazla takım yok. Daha önce Rolex Middle Sea Race’e katılıp IRC3 birincisi olmuşlardı. Ondan sonraki sene de Giraglia Rolex Cup’ katıldılar. Benim de yelken hikayemin başlangıcı oldu. Fransa Saint Trophez’de başladı, çok güzel bir ortam vardı.

Yarışa çıkmadan önce bunu nasıl yaparım diye düşündün mü?

Düşündüm tabii parkuru bilmiyordum. Yelkencilerin parkurda ne zaman harekete geçeceklerini, ne zaman yelkenin yönünü değiştirip rüzgarı daha iyi alabilecekleri bir pozisyona geçeceğini bilmiyordum. Yelkeni nasıl açıyor balonu nasıl açıyor bunları bilmen gerekiyor. Takımda balonu basanın kim olduğunu bildiğinde onun hareketlerini takip ederek yarış içinden görüntüleri yakalayabiliyorsun.

Yelken fotoğrafçılığının ne gibi zorlukları var? Coğrafi olmayan, şamandıra dönüşlerinin olduğu yarışlarda çoğu zaman aksiyonu alabilmek için şamandırada pozisyon alıyoruz. Fakat filonun tamamını şamandırada beklediğinde ve dönüşün ardından pupa (balon) seyri varsa filoyu yakalamak neredeyse imkansız bir hale geliyor. Pupa seyrinde en güzel kare tekneyi karşıdan gördüğünde alıyorsun. Fakat şamandıradaki aksiyonu almak istediğinde tekneler balonun yardımıyla çok daha hızlı ilerledikleri için onları yakalamak bir hayli zorlaşıyor. Zaten yarışlar genelde 2-3 saat sürüyor. Doğru zamanda doğru yerde olmanız şart. Tabi bunların yanında girebileceğiniz ve giremeyeceğiniz alanlar var.

Yarış parkuruna girmek yasak. Sert havalarda teknenin yolunda olduğunuzda yakın bir tramolada bumbanın suratınızdan geçtiğini hissedebilirsiniz. Aksi bir durumda yani hava olmadığında da sizin çekim yaptığınız botun dalgası tekneyi kesebilir bu gibi durumlarda da takımlar protesto çekebilir. Ne tür ekipman kullanıyorsun?

Canon 1dx ve Mark IV. Lensler de 70-200, 100-400, 300 2.8, 35 mm, 24-70.

YELKEN FOTOĞRAFÇILIĞI EKİP İŞİ

Bu tek kişilik bir iş mi?

Asla. Bot sürücünüz sizin bir noktada eliniz ayağınız. Burada iki faktör var, birincisi sürücünüzün denizi ve yelken sporunu çok iyi bilmesi gerekiyor. Bu şekilde teknenin ne zaman tramola atacağını önceden kestirip sizi o tekneye yaklaştırabilir veya sert havalarda teknenin serpinti almasını engelleyecek kişi de odur.

EMRE TAZEGÜL: "DALGALAR VE YELKENLER TUTKUM"

RÖPORTAJ: Serhat ÇELİK

Page 17: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

3332

EMRE TAZEGÜLEMRE TAZEGÜL

Page 18: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

3534

Serpinti almak ne demek?

Denizde her zaman dalgayla aynı doğrultuda ilerlemiyorsunuz, bazen dalgaları yararak geçmeniz gerekiyor. Eğer dalgayı doğru yerden geçmezseniz, geçtiğinizde çıkan sular komple bot içine taşar, ekipmanlarınız zarar görebilir. Bunu engelleyebilmek için hem denizi iyi tanımanız hem de botu denizden aldığınız sinyallere göre yönlendirebilmeniz gerek.

Kara ve deniz çekimini karşılaştırdığında, senin için temel ayrıcı faktörler neler?

Deniz tutuyor. Mide bulantısı konsantrasyonu bozan bir şey. Bende zaman geçtikçe arttı. İlk zamanlarda bu kadar tutmuyordu, artık daha fazla etkileniyorum. Yediğiniz yemeklere çok dikkat etmeniz gerek. Çoğu zaman yarış sırasında sadece çikolata ve muz tüketiyoruz. Enerji vermesi için. Bir de deniz suyu var. Aslında en büyük düşmanımız fakat uyum içinde hareket etmeye çalışıyoruz. Ekipmanı tuzlu sudan korumak çok zor. Ortalama ömrü 5 yıl olan bir lens, yelken yarışlarında kullanıldığında en fazla 2 yıl kullanılabiliyor.

Tabi bir de karada olmadığın gerçeği var, denizde sallanırken kadrajı sabitlemek kolay olmasa gerek?

Evet, bu yüzden kadrajı hareketten önce yapıyorum. Tekneyi öncesinde netleyip dalganın üstüne çıktığında deklanşöre basıyorum.

Hep dezavantajlı taraflarını konuştuk ama bu kadar ilgi duyduğuna göre sevdiğin tarafları da olmalı, değil mi?

Spor benim her zaman ilgimi çeken bir konu oldu. Birçok olimpiyatta görev aldım, futbol maçlarını çektim ama denizin yeri apayrı. Denizin üstünde o dünyanın bir parçası olmak, dalgalarla boğuşmak, 15 – 20 metrekarelik bir alanda ortalama 8 -10 kişinin çabasını yakından izlemek çok keyif verici. Yarış sırasında takımdakilerin heyecanını gerçekten izlemeye değer.

YELKEN YARIŞLARINA HER YIL ARTAN BİR İLGİ VARTürkiye’de yelken fotoğrafçılığının bir geleceği var mı?

Beni bu dünyaya dahil eden Arkas bu konuda bir çok çalışma yapıyor. Hem yelken takımları, hem kulüpleri var. Buna ek olarak yılda 2 kere yelken yarışı düzenliyorlar. Bu organizasyonlar her geçen yıl daha da büyüyor ve tabii ki büyüdükçe insanların da daha fazla ilgisini çekiyor. Mesela bu sene İzmir Körfezi’nde düzenlenen İzmir Arkas Körfez Yarışı’nda sırf kıyıdaki insanların ilgisini daha çok çekebilmek için kıyıya yakın bir yarış rotası çizildi. Bildiğim kadarı ile yarıştan sonra birçok kişi yelken kurslarına kayıt için başvurmuş. Bu sene de Bodrum Cup’ın 30. yılı kapsamında etkileyici bir yarış düzenlendi. Ben de bu yarışın Bodrum ayağını çekeceğim. Ali Koç’un açılışını yaptığı, yüzlerce yatın İstanbul Boğazı’ndan kortej geçişiyle başladığı bir yelken yarışı. Önceki senelere göre şirketler de yelken sporuna daha fazla ilgi göstermeye başladı. Bu da doğal olarak yarışlara basının da ilgisinin artmasını sağlıyor. Organizasyonlarda şu da yapılsa daha iyi olur diyebileceğin bir şey var mı?

Genel olarak birçok ihtiyaç anında karşılanıyor. Fakat belirttiğim gibi şirketlerin ilgisi olmadan yarışların bir üst seviyeye çıkması çok zor. Ekipman, prodüksiyon süreci vb konular her zaman geliştirilmeye açık konular. Yelkenin yaygınlaşabilmesi için

sadece organizasyonun sahasına odaklanmadan, yarışın iyi bir şekilde tanıtılması için de bütçe ayırmak gerekiyor. Mesela dünyada birçok yelken yarışı var ama iki yıldır katıldığım Arkas Aegean Link Regatta’nın sosyal medya hesapları gibi aktif çok az hesap gördüm. Sadece sayfada paylaşılan fotoğraf, video ve canlı yayınları takip ederek yarışa katılmış gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Bundan çok daha üst seviyelere de çıkabiliriz. Bunun için de temel olarak bütçelerin biraz daha artırılmasına ihtiyaç var.

Page 19: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

3736

EMRE TAZEGÜLEMRE TAZEGÜL

Page 20: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

3938

TOLGA ADANALITOLGA ADANALI

Page 21: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

4140

Yeni Asır ’dan Hürriyet’e, DHA’dan Anadolu Ajansı’na uzun yıllar çeşitli medya kurumlarında foto muhabiri olarak görev yapan, kurucuları arasında yer aldığı, 5 yıl önce yayın hayatına başlayan Depo Photos

Ajansı’nda hem yönetici olan hem de foto muhabirliğine aktif olarak devam eden Tolga Adanalı, son dönemde İnstagram’daki hava fotoğraflarıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Tolga’nın fotoğraflarını yakından bilenler, aslında O’nun uzun yıllardır ‘’yukarıdan’’ çektiği fotoğraflarını hatırlar. Henüz drone icat edilmemişken, 2000’li yılların başında microlight, paramotor gibi hava araçlarıyla çektiği Akdeniz ve Ege sahilleri fotoğraflarıyla farklı bir açıdan bakmayı başaran Adanalı, bu fotoğraflarıyla çok sayıda ödül de almıştı.

ANKARA’DA ÇEKTİĞİ FOTOĞRAFOLAY OLMUŞTU

Tolga, Ankara’da çalıştığı dönemde çektiği bir üst açı fotoğrafıyla da tartışmaların odağında yer almış, canlı yayında ve noter huzurunda aynı kareyi bir kez daha çekmişti. Ankara’daki Başkent Öğretmen Evi’nin çatısından Anıtkabir ve Kocatepe Camii’ni yan yana çeken foto muhabiri, fotoğrafın AA takviminde yer almasının ardından başta Habertürk TV ‘nin ana haberi olmak üzere çeşitli kurumlar tarafından ’’manipülasyon’’ iddialarıyla karşı karşıya kalmış, Ankara’da böyle bir açının olamayacağını, devletin ajansının ‘’photoshop’’ ile cami ve Anıtkabir’i yan yana getirdiğini belirten haberlere konu olmuştu. İddialara karşı, AA yönetimiyle beraber canlı yayında, noter ve Türkiye Foto Muhabirleri Derneği yöneticilerinin bilirkişiliği huzurunda aynı kareyi Başkent Öğretmen Evi’nin çatısından bir kez daha çekince, Habertürk TV’nin anchormani ana haber bülteninde özür dilemiş ve görevinden istifa etmişti. Tolga Adanalı, "olay" olan fotoğrafı şöyle anlattı:

‘’Bir şehri, bölgeyi veya yeri havadan gösteren açılar hep bana farklı gelmiştir. Bakış açınızı genişletiyorsunuz, değiştiriyorsunuz ve alternatif yaratıyorsunuz. O dönem de İzmir’den Ankara’ya AA Genel Müdürlüğü’ne yeni tayin olmuştum. Akşam ajansta görevliydim, ofiste oturmak yerine ajanstan bir şoför aldım ve şehri biraz tanımak için turladım. Şoföre, "Kenti görebileceğim en yüksek noktalar neresi?’’ diye sorduğumda bana Başkent Öğretmen Evi’nin çatısını söyledi. Fotoğrafı oradan tele objektifle çektim. Çok görülmeyen bu açı, AA’dan yayınlanınca olay oldu. Fotoğraf, perspektif doğru kullanıldığında çok etkileyici bir noktaya gelebiliyor. Çünkü perspektif, fotoğrafa derinlik, mesafe ve hacim katıyor. Aslında perspektif fotoğrafın çok bilinen bir kuralıdır. Bir yeri yukarından çektiğinizde de bu perspektiflerden birine sahip oluyorsunuz’’

TOLGA ADANALI,NAM-I DİĞER:HAVA FOTOĞRAFÇISIHABER: Rıza ÖZEL

Page 22: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

4342

TÜRKİYE’YE DRONE’U İLK GETİRENLERDEN

AA’nın New York ofisinde uzun yıllar çalışan, Amerika’da fotoğraf ve görsel sanatlar üzerine yüksek lisans eğitimi de alan Tolga Adanalı, 2011 yılında İstanbul’a döndüğünde yanında - o dönem Türkiye’de henüz çok bilinmeyen - bir de drone getirmiş. Adanalı o yılları şöyle aktarıyor:

‘’Dronelar şimdiki gibi cebe sığacak kadar küçülmemiş, çok fazla ticari değil ve markalaşmamıştı. Ben, Colorado’da özel siparişle yaptırdım. 1 ayda demonte olarak geldi New York’taki evime. Kurulduğunda yaklaşık 80 cm çapında olacaktı. Türkiye’ye getirdim, 6 ay kadar kurduracak birilerini aradım, en sonunda

Ankara’da askeri amaçlı insansız hava aracı üretimi için Ar-Ge çalışmaları yapan bir yer buldum. Kurulumu, mekanik ve sistem ayarlamaları 15 gün kadar sürdü. Şimdiki gibi altında sabit kamerası yok, kendi profesyonel ekipmanınızı altındaki özel mount’a yerleştiriyorsunuz. Hatta siparişi verdiğim zaman, yukarıda çekilen görüntüyü anında bir ekrana yansıtacak sistem yoktu, bunun için ekstra bir ücret vardı, pahalı olduğu için alamadım. Çektiğimi göremiyordum yani. Türkiye’de bu tip drone sayısı bir elin parmakları kadar azdı. Mehmet Öztekin’in Flycam’i gibi hava çekiminde ustalaşmış birkaç şirket vardı ve onlar bunu daha farklı sistemlerle

yapıyorlardı. Bir süre bu drone’u kullandım fakat lojistiği çok zordu, bagaja zor sığıyordu, ayrıca ön hazırlığı o kadar uzun sürüyordu ki çok sürdürülebilir bir yöntem değildi. Sonra zaten Depo Photos’un kuruluş çalışmalarına odaklanınca bir dönem hava çekimlerinden uzak kaldım.’’

ANADOLU’YU FARKLI BİR AÇIYLA YANSITMAYI HEDEFLİYORDrone teknolojisindeki ilerlemeler, DJI, Parrot, GoPro, Yuneec gibi markaların çıkmasıyla hava fotoğrafına tekrar heyecanı artan Tolga, bir DJI ile tekrar sahalara dönmüş. Şöyle anlatıyor : ‘’Ancak bu kez planlıyım. Haritada kendime göre bir yol çizdim. Anadolu’yu adım adım çekmeyi hedefliyorum. Egeliyim, hem iş icabı hem de neredeyse çocukluğumdan beri Ege sahillerindeyim, uzun yıllar kışları İzmir’de yazları Datça’daydım, tüm bölgeyi neredeyse karış karış bilirim. Bu bir avantaj tabi, bu yüzden önce Muğla’dan, özellikle Datça koylarından başladım. Eskisi gibi yayınlama alanımız da kısıtlı değil. 2000’lerin başında haber fotoğrafı dışında çektiğimiz güzel bir Anadolu fotoğrafı 3-5 gazetede çıkardı ve sadece o gün görünürlüğü olurdu, şimdi sosyal medya var, kendi yayın alanımız. Instagramı son dönemde hava fotoğrafları ağırlıklı kullanmaya başladım.’’ Hava fotoğrafı çekmenin drone sistemleri ile artık çok kolaylaştığını belirten Adanalı, sözlerini şöyle sürdürdü:

‘’Kolaylaştı, ama planlama gerektiriyor. Drone fotoğrafındaki en önemli nokta zaman ve hava şartları. Ben şurası iyi, şurada durayım da drone kaldırıp hemen çekiyim şeklinde ilerlemiyorum. Bir iş akışım var. Önce bölgeye yerden otomobille turlayarak bakıyorum, google maps gibi harita uygulamaları detaylara kadar gösteriyor, bu uygulamalardan uzun süre inceliyorum. Kendi bakış açıma göre en iyi açının hangi noktada olacağını belirlemeye çalışıyorum. Drone ile havada kalma süresi sınırlı, 20 - 25 dakika arası bir süreniz var. Bu süreyi en aktif şekilde kullanmak gerekiyor. Önceden iyi planlama yaparsanız alternatif kareler çekme şansınız fazla olur. Genellikle sabahın çok erken saatlerini tercih ediyorum. Gün doğumunda rüzgar neredeyse hiç olmuyor, ışık çok güzel düşüş sağlıyor. Video da çekiyorsanız stabil bir görüntü elde etme şansınız yüksek. Plaj, güneş şemsiyeleri, yolda otomobil gibi detayları da çekiyorum ama önceliğim bölgeyi daha genel göstermek. Bunun için de yükselebildiğim kadar yukarı çıkıyorum. Drone ile çektiğim karelerde benim en sevdiklerim bölgeyi daha genel gösterip coğrafi özelliklerini yansıtanlar oluyor’’

Page 23: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

4544

Tolga son bir yılda, Datça Yarımadası, Bodrum, Fethiye koyları, İzmir, İstanbul, Kırklareli, Burdur, Antalya, Kaş ve Bolu Yedigöller’de drone ile çekimler yaptı. Drone fotoğrafları dışında da Anadolu’dan geniş bir hava fotoğrafı arşivine sahip. Yaşadığı İstanbul’da fırsat buldukça sıklıkla drone çekimleri yapıyor. Şimdi, yaklaşık 10 gün sürecek uzun soluklu bir çekim için Kapadokya ve çevresi üzerinde planlama yapıyor. Meraklıları, bu linklere girerek, fotoğrafları görebilir.

https://tolgaadanali.net/aerialhttps://tolgaadanali.net/prints

Page 24: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

4746

SÖKMEN BAYKARA

SÖKMEN BAYKARA

Page 25: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

4948

66 YILDIR GÖZÜ VİZÖRDE

RÖPO

RTAJ: Cenk Ö

ZEL

SÖKMENBAYKARA

O meşhur ‘Sökmen’in Balkonu’nda gerçekleştirdiğimiz söyleşiye, fotoğraf makinesiyle tanışmasını anlatarak başlıyor Sökmen abi...

Babam görevi dolayısıyla 1952 senesinde Antalya’dan Niğde’ye tayin oldu. Niğde’de o zamanlar Foto Kamer diye tanınan biri vardı. Foto Kamer’de bizim bir aile dostumuzun kardeşiydi. Kendisiyle tanışmamızdan bir süre sonra bana bir fotoğraf makinesi verdi. Folklander marka körüklü bir makineydi. İçine 8 adet film alan bu makinenin en yüksek enstantane değeri de 125’di. Fotoğraf makinesini elime aldıktan sonra lisedeki arkadaşlarımın portrelerini, Niğde’nin dağlarını, doğal güzelliklerini ve doğan ayın fotoğraflarını çekmeye başladım... Fotoğraf çekmek henüz 16 yaşında beni kendisine bağlamıştı...

Gazeteciliğe nasıl başladığını da şöyle anlatıyor Sökmen Baykara:

Fotoğraf makinesini elime almamın üzerinden üç yıl geçmişti. Babam o dönem İzmir’de görevliydi. Yazın annem ve babamın İzmir’de olmadığı sırada onların haberi olmadan Ege İskelesi’nden bindim vapura İstanbul’a gittim. Burada özel bir okula kaydımı yaptırdım. 7 ay ailemin haberi olmadan orada eğitime devam ettim. Bir gün Yeni İstanbul Gazetesi’nde çalışan bir arkadaşımla karşılaştım. Bana gazeteye muhabirler arandığını, çalışıp çalışmayacağımı sordu. Ben çalışabileceğimi söyledim ve gazeteye görüşmeye gittim. O dönemde Yeni İstanbul Gazetesi’nde Mehmet Biber ve Ara Güler gibi çok önemli isimler görev yapıyordu. Görüşmeden sonra stajyer muhabir olarak göreve başladım. Gündüzleri saat 1’e kadar okuluma gidiyor geri kalan zamanımı gazetede geçiriyordum. Gazeteden kazandığım parayla da hem okul parasını ödüyor hem de İstanbul’da yaşıyordum. İki sene bu şekilde çalıştım. Daha sonra kadroya geçerek tam zamanlı olarak çalışmamı sürdürdüm. Askerden döndükten sonra 1964 yılında Hürriyet Gazetesi’nin Ankara Bölgesi’nde çalışmaya başladım. Emekli olduğum 1992 yılına kadar da burada görev aldım.

Fotoğraf çekmeye hiçbir zaman ara vermedim. Yani fotoğraf çekmekten emekli olmadım. Bence foto muhabirliğinin yaşı yok ve olmaması lazım. Bugün hala balkonumdan çektiğim fotoğraflar ajanslar tarafından yayınlanıyor. Gazetelerde yer alıyor. Bu benim hoşuma giden bir durum. Kendimi emekli gibi hissetmiyorum.

PORTRE FOTOĞRAF VAZGEÇİLMEZİ...Portre fotoğraflarına her zaman farklı bir ilgisi olduğunu söyleyen Sökmen Ağabey, bu ilgisinin sebebinin de çocukluk yıllarında geçirdiği trafik kazası olduğunu söylüyor; Çocukluk yıllarımın belli bir kısmını yine babamın görevi dolayısıyla Antalya’da geçirdik. Daha ortaokul yaşlarında bir arkadaşım ile motosiklet kiralamıştık. Kiraladığımız motor ile Antalya’nın Aksu ilçesinde biraz fazla sürat yapınca ciddi bir kaza geçirdik. Hastaneye ulaştığımda ilk önce benim öldüğümü düşünerek morga kaldırıyorlar. O zamanki morglar şimdiki gibi değil tabi ki. Üzerimize bir gazete örtüp cenaze sahibinin alması bekleniyor. Morga kaldırıldıktan sonra o sırada orada olan görevlilerden biri parmağımı hareket ettirdiğimi görüyor ve büyük bir korku ile bunu doktorlara söylüyor. Böylelikle yaşadığımı anlıyorlar ve doktorlar kalbime takviye iğnesi yapıyorlar. Bu müdahaleden 22 gün sonra sağ tarafım felçli uyanmıştım kendime gelmişim. O kazadan bu yana sağ kulağım halen tam olarak duymuyor. Kulağımdaki bu rahatsızlık denge problemi yaşamama sebep olmuştu. Bunu Ankara’da bir muayenede öğrenmiştim. Dengemi sağlamak için ilk olarak Niğde’de güreşe başladım. Babamın İzmir’e tayini çıkmasıyla da güreşe burada devam ettim. İzmir’de güreş hocam Muharrem Cantaş olmuştu. Kendisi Olimpiyat ve Dünya Şampiyonu bir sporcuydu. İzmir Güreş İhtisas Kulübü’nde grekoromen güreşerek liseler arası şampiyonluklar elde ettim. Güreş yaparak dengemi sağlamamın ardından reflekslerimi hızlandırmak için de eskrim sporuna başladım. Eskrimde de Ege Bölge Şampiyonu olarak Türkiye Şampiyonalarına katılma fırsatı buldum. Kulağımın duymamasının yarattığı denge kaybını bunlarla kapatmaya çalıştım. Bu kulak rahatsızlığımdan dolayı konuşurken hep insanların yüzüne bakarım ve konuştuklarını duymasam bile dudaklarını okuyup mimiklerinden anlamaya çalışırım. İşte bu özellik de benim portre fotoğraflarına olan düşkünlüğümün en önemli sebebi oldu. Yüzdeki ifade ve mimikleri böyle çok yakından takip ettiğim için artık bir portre çekerken en iyi hali yakalamak için saatlerce beklerim. Bunun için hiç üşenmem.

SAİD NURSİ'Yİ İLK GÖRÜNTÜLEYENFOTO MUHABİRİ...

Gazeteciliğinin çömezlik yıllarında hayatının en önemli fotoğraflarından birini çektiğini söyleyen Sökmen Ağabey, meşhur Said Nursi fotoğrafını nasıl çektiğini o anı yeniden yaşayarak aktarıyor:1960 yılında İstanbul’a çok ünlü birinin geldiğini söylediler. Bu kişinin fotoğrafının çekilmesini istediler. Ben o dönem kim olduğunu bilmiyorum. Daha sonra bu kişinin Said Nursi yani Nur Cemaati’nin lideri olduğunu öğrendim. İstanbul’da Pierre Loti Oteli’nde kalıyordu. Ben çömez bir gazeteci olarak o dönem çok tecrübeli gazetecilerin arasında Nursi’nin fotoğrafını çekmek için O’nu takip ediyordum. Ancak korumalarından falan fırsat bulup o fotoğrafı çekmek çok zordu.Pierre Loti Oteli’nde Said Nursi’nin 28 numaralı odada kaldığını öğrendim. 29 numaralı odada Nursi’nin korumaları bulunuyordu. 30 ve 31 numaralı odalarda ise farklı müşteriler kalıyordu. Bu dört odanın hepsi tek bir balkona bağlanıyordu. Nursi’nin fotoğrafını çekmek için o odalarda kalan kişilerle konuşarak balkona çıkmayı düşündüm ve harekete geçtim.

Foto Muhabiri Dergisi için, Türkiye Foto Muhabirleri Derneğimizin

kurucularından Usta Foto Muhabiri ve meslek duayenimiz Sökmen Baykara ile bir araya geldik. Birbirinden güzel fotoğraflar çektiği evinin balkonunda sohbet ettik... Fotoğraf makinesiyle ilk tanışmasını, en sevdiği fotoğrafını, dönüm noktalarını ve foto muhabirliğini konuştuk….

1 Kasım 1936’da dünyaya gelen Sökmen Ağabeyin fotoğraf makinesi ile tanışması 1952 yılında başlıyor. Babasının görevi nedeniyle bulundukları Niğde’de Foto Kamer’den aldığı Folklander marka körüklü bir fotoğraf makinesi ile başladığı serüveninde Baykara, tam 66 yıldır gözünü vizörden ayırmıyor.

Page 26: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

5150

Nursi’nin odasının iki yanında bulunan ve ortak balkona açılan 30 numaralı odanın kapısını çaldım. Burada bir karı koca karşıma çıktı. İlk önce izin vermek istemeseler de onları razı ederek izin aldım ve balkona çıktım. Balkona çıktıktan sonra yerden yavaş hareketlerle Said Nursi’nin odasına kadar ilerledim. Tam 28 numaralı kapının önüne geldiğimde Said Nursi’nin namaz kıldığını gördüm. Biraz çaprazda kaldığı için tam açıyı yakalamak için daha da yaklaşmaya karar verdim. Bu sırada yerde duran bir leğene çarptım. Büyük bir gürültü çıkardım. Çıkan sesten sonra korumaları bir anda kapıları açarak pencerenin önünde benim olduğumu gördüler. Fotoğraf çekmemi engellemek için hızlı bir şekilde Said Nursi’nin kapısının önüne geldiler. O sırada bende fotoğrafı çekmekten vazgeçmiş gibi yaparak hızlı bir hareketle tekrar Nursi’nin kapısına doğru hareket ettim. O zamanlar Rikon Flex bir fotoğraf makinam vardı. Arka arkaya iki kez deklanşöre bastım. Birinde Nursi secdedeyken diğerinde de elini kaldırdığı pozlarını çektim. Henüz 22-23 yaşlarımda böyle bir fotoğrafı nasıl çektiğime, o dönemin tecrübeli ağabeylerinin çoğu inanamamıştı... O fotoğraf yıllarca konuşulan bir an olmuştu.

Türkiye’nin yakın tarihine ışık tutan birçok fotoğrafa imza atan usta foto muhabiri, tanık olduğu olayların kendi üzerinde farklı etkiler yarattığını söylüyor...Gazeteci olarak, 27 Mayıs 1960 Darbesi, Yassı Ada Mahkemeleri, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı gibi pek çok olaya şahitlik ettim. Yassı Ada Mahkemeleri’nde görev aldığım kartımı hala saklarım. Kıbrıs Harekatı zamanında bir savaş hali vardı. Oldukça zor anlara şahit olduk. Ayrıca bir döneme imzasını atan siyasetçilerin çoğu ile yakın çalışma şansı buldum. İnönü, Demirel, Ecevit gibi isimlerin hepsini takip ettim. Hepsinin ayrı bir güzelliği ve zorluğu oldu. Hepsi farklı izler ve anılar bıraktı yaşantımda…

Gazetecilik yıllarında çektiği en sevdiği fotoğrafını sorduğumuzda en başa Said Nursi’nin fotoğrafını koyuyor duayen foto muhabiri...En sevdiğim fotoğrafım Said Nursi’yi çektiğim fotoğraf. Çünkü o fotoğraf yayınlandığı dönemde çok büyük bir etki yaratmıştı. Fotoğrafı çekerken yaşadığım hikaye de buna eklenince o fotoğraf benim en sevdiğim fotoğrafım oldu. O fotoğrafın bendeki yeri çok farklı...

FOTOĞRAF İÇİN BALKONDA YAŞIYOR ADETA...Gökyüzü merakının çok eskiden geldiğini söyleyen Sökmen Baykara, o meşhur Sökmen’in Balkonu’ndan çektiği fotoğrafları da şöyle anlatıyor Foto Muhabiri Dergisi’ne...Gökyüzü olaylarını çekmeyi çok seviyorum. Ben bu balkonda ay, güneş ve gökyüzü ile arkadaş oldum. Bazen gece boyunca uyumuyor fotoğrafın en güzel halini bekliyorum. Güneş ve ay fotoğrafları çekerken internetten onların doğuş ve batış saatlerini takip ediyorum. Ne zaman Antalya’nın Falezleri üzerinde olacağını, ne zaman Torosların arkasından batacağını hesap etmeye çalışıyorum. Yağmurlu ve yıldırımlı havalarda balkonun camlarını açıp yıldırım fotoğrafları çekmek için bekliyorum. Evde olduğum zamanların birçoğunu fotoğraf çekmek için balkonda geçiriyorum.

Baykara, yakın zamanda kaybettiğimiz Ara Güler’in kendisi için neler ifade ettiğini de su sözlerle dile getiriyor;Benim için çok büyük bir foto muhabiri ve saygı duyduğum bir insandı. Bana da o zamanlar Ara Güler’den sonra Sökmen Baykara diyorlardı. Bundan çok büyük gurur duydum. Ara Güler gerçekten büyük insan. Ara Güler fotoğrafçı mı foto muhabirimi diye konuşuluyor. Benim için de fotoğraf sanatçısı diye söyleyenler oluyor. Ben

fotoğraf sanatçısı değilim. Ben gazete fotoğrafçısıyım. Foto muhabiriyim. Fotoğraf sanatçısı olmak isterim. Bu çok yüksek bir şeydir. Ben kendim fotoğraf sanatçısı olamadım. Ama Ara Güler foto muhabirliğinin yanında fotoğraf sanatçısı da olmayı başarabilmiş bu ülkenin en büyük değerlerinden birisidir...

Son olarak sözlerini şöyle bitiriyor Büyük Usta…Hayatta hiç gösterişim olmadı. Özel hayatımda da mesleğimde de. Hep güzel şeyler düşündüm hayatta. Hayatı olduğu gibi kabul eden bir yapım var. Mesleğim bana çok fazla anı, dost ve güzel zamanlar kazandırdı. Bunları bile kazandırmasından dolayı gazeteci, foto muhabiri olduğum için hep memnun oldum…

Page 27: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

5352

MURAT AKBAŞMURAT AKBAŞ

Page 28: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

5554

RÖPO

RTAJ: Tolga ADAN

ALI

"SPOR FOTO MUHABİRLİĞİ BANA KOLAY"Murat Akbaş, tecrübenin ve istikrarın adı... 22

yıldır Fanatik Gazetesi'nde spor foto muhabiri olarak çalışan Akbaş'a, spor gazetesinde çalışmanın farklılığından, Fatih Terim'e, mesleğin içinde bulunduğu son durumdan, teknolojinin mesleğe neler kazandırdığına dair pek çok sorular yönelttik. İşte yanıtları:

Foto muhabirliğine ne zaman, nasıl başladınız ?Gazetecilik mesleğine üniversite sonrası 1996 yılında Fanatik'te başladım ve tam 22 yıldır aynı kurumdayım.

Bir spor gazetesinde foto muhabiri olarak çalışmak ile gazetede çalışmak arasındaki farklar nedir ? Bizim işimizin çok daha kolay olduğunu düşünüyorum hele bir de sporu seviyorsanız şanslısınız demektir. Çünkü siyasi, toplumsal ve ekonomik olayları takip etmek çok daha zor, stresli ve daha fazla emek, özveri istiyor. 1999 depreminde Kocaeli'nde ve Sakarya da fotoğraflar çekmek zorunda kalmıştım, o zaman bizim işimizin daha kolay olduğunu çok daha iyi anladım .

"BİR HAFTA GAZETEYE GİTMEDİM"

Türk futbolunun efsane ismi Fatih Terim’in Galatasaray’daki 4 dönemine de şahitlik yaptınız. Fatih Terim’in foto muhabirleriyle ilişkisini değerlendirebilir misiniz ? 1996 yılından beri Fatih Terim'in fotoğraflarını çekiyorum . Hoca genelde sivil hayatta fotoğraf çektirmeyi sevmez. İzin almadan çektiğinizde de çok kızar. Genel anlamda bizim gibi basın emekçileriyle sıcak bir sohbeti vardır. Özelikle kamplarda saatlerce sohbet ettiğimiz olur, futbol maçları da yaparız. Maçlarda ve antrenmanlarda çok güzel fotoğraf verir. Galatasaray'ı takip eden foto muhabirleri bu açıdan çok şanslıdır. Kulübede çok nadir oturur. Galatasaray maçlarında maç fotoğrafı kadar, Fatih Hoca'nın fotoğrafını da gazeteye geçerim. Çoğu zamanda gazeteye kapak olur ve maçın önüne geçer. Fatih Terim, özellikle 2000 yılından sonra, biraz daha ılımlı oldu bize karşı, biraz daha sakinleşti. Onu iyi tanırsanız çalışılması kolaydır. Eskiden, sadece maç boyunca Fatih Terim'i çekmekle görevli

arkadaşlarımız olurdu ki bunlardan biri de bendim. Meslek hayatımda "atladığım" ve beni çok üzen bir olay vardır. 2003 veya 2004 yılıydı. İnönü stadında Beşiktaş - Galatasaray maçı vardı. Ortam bugünkü derbilerden de gergindi. Takımların kulübeleri bugün oldukları yerin tam karşısındaydı. Fatih Terim'in bulunduğu Galatasaray'ın kulübesi Çarşı grubunun en etkin olduğu yerin hemen altındaydı. Maç başlarken taraftarlar hocaya küfür ediyor ve hoca tribüne bir hareket yapıyor ve bunu sadece foto muhabiri ağabeyimiz Şafak Kayarlar çekiyor. Devre arasında foto muhabirleri odasında fotoğrafı o zamanki şefimiz Yaşar Saygı görünce bana ''Neden bizde yok ?'' deyip ciddi bir fırça çekti. Eve gittim, sabaha kadar hiç uyumadım. Sabah 6 gibi gazete bayisine gittim. Gazetelerin gelmesini bekledim. Fotoğrafı, rakip gazete 1. sayfada kapaktan sürmanşetten vermiş, yıkıldım resmen. Bir hafta gazeteye hiç gitmedim.

Bize unutamadığınız bir anınızdan bahsedebilir misiniz ?Bizim meslekte her zaman bir yarış içinde olursunuz. Meslektaşlarınızla, zamanla, teknolojiyle ve kendinizle. Çok fazla yer görüp seyahat ederiz. Ama çok da cefa çekeriz. En ağır yükü biz taşırız, en çok bizler çalışırız, en fazla biz stres yaşarız. Çoğu meslek büyüğümüz eli belinde dolaşır, yıllarca ağır yükler taşıdıkları için bel rahatsızlığı çekerler. Ama en az parayı biz kazanır, üstüne üstlük bir de cebimizden ciddi paralar harcayıp

yeni fotoğraf ekipmanları almaya çalışırız. Acı, tatlı, hüzünlü, komik, traji komik bir sürü hikaye yaşarız. Bunlardan bir tanesi 1997 yılıydı, Bitlis'in Tatvan ilçesinde acilen fotoğraf geçmem gerekti. O zaman böyle bilgisayarlar, cep telefonu ağları, internet ağı yok. Tatvan'da bir doktorun ameliyathanesinden fotoğraf geçmek zorunda kalmıştım. Çünkü, telefon sadece orada vardı. Bunu hiç unutamıyorum. Yine, o yıllarda İtalya'da bir işteyiz. Fotoğraf geçmek için uğraşırken Roma'da bir otelin tüm telefon hatlarını bozmuştuk. 1990'ların sonu, 2000'lerin başında fotoğraf geçmek başlı başına bir dert ve sorundu. Film yıkamak ve eski teknolojik imkanları saymıyorum bile.

"KEŞKE DİJİTAL MAKİNELER OLMASAYDI" DEDİĞİM OLUYOR

Son 10 yılda meslektaşlarımızın çoğu işsiz kaldı. Mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz ?Maalesef 2018 çok zordu bizim için. Her geçen yıl medya kurumları küçülüyor. Evet teknolojinin imkanları çok güzel. Ama birde madalyonun bu tarafı var. Dijital makineler çıkmasa, cep telefonu olmasa, fotoğrafa ulaşmak bu kadar kolay olmayacaktı .Bir şeye ne kadar kolay ulaşırsan, ulaştığın şey o kadar çok ucuz oluyor. O yüzden çoğu zaman keşke dijital makineler, cep telefonu ve fotoğrafı ucuzlaştıran şeyler olmasıydı dediğim oluyor. Gelecek adına mesleki açıdan ben olumlu bakamıyorum. Genç ve yetenekli bir çok arkadaşımız var ama onlar için ilerisine pozitif olamıyorum.

MURAT AKBAŞ

Page 29: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

5756

Murat Akbaş Kimdir? Murat Akbaş, 1974 Erzurum doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik mezunu. 1996 yılında Fanatik Gazetesi'nde başladığı meslek hayatına 22 yıldır aynı kurumda devam ediyor. Akbaş, evli ve 1 çocuk babası.

90 dakikalık süre içerisinde fotoğraf çekerken nelere dikkat ediyorsunuz ? Genelde maçlara 2 saat önceden gidiyorum. 1996 -2000 arası gazetelerde maç fotoğrafları kullanılırdı. 2000 yılından sonra sevinç fotoğrafları girmeye başladı gazetelere. Çünkü makine , objektif ve ışık gelişince çok hızlı fotoğrafları da net çekmeye başladık. Golü atıp koşan sevinen futbolcu fotoğrafları girmeye başladı sayfalara. Zaman zaman da gol fotoğrafları moda oldu. Sosyal medya ile beraber, kavga, tartışma, kırmızı kart gibi fotoğrafların değeri arttı. Şimdi ise tamamen zamanla yarışıyoruz. Sıcağı sıcağına fotoğrafları gazeteye geçiyoruz. Gazetede anında sosyal medya hesaplarından bunu paylaşıyor.

MESLEKTE ÇALIŞMA ŞEKLİMİZ EVRİMLEŞTİ

Siz analogdan dijitale geçiş sürecini en iyi deneyimleyen meslektaşlarımızdansınız. Teknolojinin spor foto muhabirlerine sunduğu artı ve eksiler nelerdir ?Dijitale geçiş dönemi inanılmazdı. Hazine bulmuş gibiydik. Film yıkama devri bitmişti. Çektiğimiz flu ve kötü fotoğrafları silebiliyorduk ve 36 karelik film rulolarından kurtulmuştuk. Spor fotoğrafı çekenler için 36 kare de ayrı bir sorundu. Mesela, Beşiktaş'ın forveti Ahmet Dursun'u İnönü Stadı'nda Avrupa Kupası maçında Barcelona'ya karşı attığı gol sonrası çekmiştim, hiç unutamıyorum. Golü attı, sevinmek

için tam önüme geldi, film bitti. Filmi değiştirene kadar olay bitmişti. Yeni makineler, objektifler geliyordu. İlk zamanlar bunları kullanmak zordu. Öğrenememe korkusu vardı ama tabii ki kimse değişimin önüne geçemedi.1999'da kullanmaya başladım ilk olarak dijital makineyi. Sonraki zamanlarda özellikle 2006 yılından sonra bu işin faydası kadar zararı da olabileceğini yaşayarak öğrendik. Fotoğraf çekmek, kolaylaştı ve ucuzlaştı. Maalesef, maç sırasında herkes birbirine çektiği fotoğrafı vermeye başladı, foto muhabiri fotoğraf çektiği disketi maç sırasında diğerine veriyor, böylece kimse o maçtan bir şey atlamamış oluyor. Disketler havada uçuşmaya başladı maalesef. Meslekte çalışma şeklimiz evrimleşti. Şu an 2018 yılındayız ve ben bazen ''keşke bunlar olmasa, manuel makine ve objektifle çalışsak'' diyorum.

Page 30: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

5958

AKINCAN ABADANAKINCAN ABADAN

Page 31: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

6160

Babadan oğula değil, dededen babaya, babadan da oğula gazetecilik mesleğini

sürdürmek için yola çıkan bir isim Akıncan Abadan... Kendi deyimiyle, doğumundan yıllar önce çizilmiş yürüyeceği yol. Ancak, Akıncan Abadan'ın deden, babadan gördüğü, dinlediği, gazetecilik mesleği ile kendi yaşadığı gerçekler çok farklı olmuş... 2015 yılında Habertürk'de başlayan foto muhabirliği macerası, twitter'da gördüğü "Habertürk Kapanıyor" twitiyle son bulmuş. Foto muhabirliği mesleğinin tecrübeli ismi Mustafa Abadan'ın oğlu Akıncan Abadan'ın yaşadıkları aslında basının geldiği son noktayı özetler gibi... İşte Akıncan Abadan'ın kaleminden hayatı ve foto muhabirliği macerası:

Fotoğraf: Ara GÜLER

ÜÇÜNCÜ NESİL GAZETECİLİKTEN İŞSİZLİĞE... YAZI: Akıncan ABADAN

AKINCAN ABADAN

BİR ÇOK ŞEYİ BABAMDAN ÖĞRENDİMGazetecilik geleneğiyle yetişmiş bir ailenin üçüncü kuşağı olarak İzmir’de doğdum. Ailemin gazetecilik serüveni, annemin babası Akın Simav’ın 1960 yılında Türkiye’nin en köklü gazetelerinden Yeni Asır’da çalışmasıyla başlıyor. 1982’de babam Mustafa Abadan ve 1987’de de annem Petek Simav’ın Yeni Asır Gazetesi’nde çalışmaya başlamasıyla da benim yürüyeceğim yol doğumumdan yıllar önce çizilmiş oluyor.Mesleğe dair birçok şeyi babam sayesinde öğrendim. İşine karşı olan heyecanını, bitip tükenmek bilmeyen aşkını ilk elden gözlemleme şansı elde ettim. Aklıma ilk gelenlerden biri 1999 yılında terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın davasını takip ederken ki heyecanıydı. 2001 yılında Afganistan Savaşı’nı aylarca fotoğraflaması ve 2004 yılında meydana gelen Pamukkale tren kazasını öğrendiği anda tek kelime etmeden ekipmanlarını toplayıp evden çıkmasını dünmüş gibi hatırlıyorum.Ankara’da lise öğreniminin ardından Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü kazanmamla kendimce ilk adımımı attım. Başlarda babam gibi foto-muhabirliğindense muhabirlik yapmayı düşünüyordum. Anadolu Ajansı’nda yaptığım kısa dönem muhabirlik stajı nedeniyle bu fikirden uzaklaşarak fotoğrafa yönelmeye başladım. İlk öğretmenim tabi ki babam oldu. İlk makinemi ve lens setimi de bana o verdi.

ÖLMEKTE OLAN BİR SEKTÖRÜniversitenin ardından askere gittim. Döndüğümde ise birkaç ay babamla çalıştıktan sonra, 2015 yılında, Habertürk Gazetesi’ne başvurdum. Ana akım medya kurumlarından birine başlamak güzel bir histi. Fakat gazeteye adımımı attığım anda babamdan gözlemlediğim ya da etrafımızdaki birçok deneyimli gazetecinin bana aktardığı ortamı bulamadım. Ölmekte olan bir sektörün en hızlı kan kaybeden kolunda (foto-muhabirliği) olduğumu anlamam da uzun sürmedi.Sosyal Medya’nın yaygınlaşması ve her telefonun en azından kompak bir fotoğraf makinesi kadar iyi sonuçlar vermesinin bizi ne kadar baltaladığını da ilk elden yaşadım. Siz daha bir habere yeni gittiğiniz sırada sosyal medya da haberle ilgili birçok fotoğraf görmeniz mümkün oluyordu. Eğer işi sıcağı sıcağına yakalayamazsanız, o zaman fotoğraflar ya sosyal medyadan ya da gazetelere göre ağları çok geniş olan ajanslardan kullanılıyordu. Eğer yaşanan olay gazeteye yakın değilse İstanbul trafiğine girdiğimiz anda işi kaçırıyorduk.

MUHABİRLİK, FOTO MUHABİRLİĞİ, VİDEO ÇEKİMİ HEPSİ BİR ARADAGünümüzde sadece foto-muhabirliğinin yetmediği aynı zamanda muhabirlikte yapılması gerektiğini anladım. Muhabirlikle de kalmadı, kendi yaptığımız haberlerin videolarını (elimden geldiğince) çekerek internet sayfasının kullanımına sundum.Kendimi geliştirmeye çalıştığım süre boyunca gazete devamlı küçülmeye gitti. Yan yana çalıştığımız gazeteciler ya işten çıkartıldı ya da istifa edip şanslarını başka sektörlerde denemeye karar verdi. Bu durum sadece Habertürk’e özel değildi. Bütün gazetelerde aynısı yaşanıyordu. Gazetelerin foto-muhabirliği kadrolarını da iyice daraltmasıyla, babamın bana anlattığı güzel günlerden geriye sadece gölgelerinin kaldığını gördüm.O günlerde gazetenin profesyonel bir drone almasıyla artık sadece yerden değil havadan da fotoğraf ve video çekmeye başladım. Çektiğim fotoğraflar gazetede yayımlandı, videolar da televizyon haberlerinde kullanıldı. Bu da benim foto-muhabirliğinden ziyade drone pilotluğuna evrilmeme neden oldu.

GAZETENİN KAPANDIĞINI TWİTTER'DEN ÖĞRENDİM...1 Temmuz Pazar günü, Prof. Dr. Fuat Sezgin’in cenazesinin defnedileceği Gülhane Parkı’nda beklerken Twitter’dan gördüğüm “Habertürk Gazetesi Kapanıyor” haberiyle şaşırdım. Çalışanı olduğumuz kurumun kapatıldığını da en son biz gazeteciler öğrendik.Pazartesi günü İnsan Kaynakları’ndan atılan maille 5 Temmuz’da ilişiğimizin kesileceğini öğrendik. 9 yıllık gazete yüzlerce çalışanıyla sadece 5 günde kapatıldı. Sadece 1 ay önce evlendiğim için yeni ev bakmayı düşünürken, kendimi yeni bir iş ararken buldum.

Zaten iş bulmanın mümkün olmadığı bir sektörde, üstelik foto-muhabiri olarak iş bulmak günümüzde daha zor. Neredeyse tüm gazetelere özgeçmişimi ve portfolyomu gönderdim. Foto-muhabiri kadrolarının dolu olduğunu tahmin ettiğimden drone pilotluğu ve muhabirlik içinde başvurdum. Geri dönüş olmayınca artık gazeteci olamayacağımı anladım ve serbest fotoğrafçılığa başladım.

VİDEO VE DRONE KONUSUNDA KENDİMİ GELİŞTİRDİMÇekime gittiğim organizasyon ve etkinlikler sırasında da fotoğrafın değerinin bu etkinliklerde düştüğünü gördüm. Şimdi ise neredeyse fotoğrafı bir kenara koyup, video çekmeye ve drone konusunda kendimi geliştirmeye başladım.Kısacası 1960’dan beri sektörün içinde olan ailemin son gazetecisi oldum. Dedem darbe günlerinde tutuklanmasına rağmen yazarlığa devam etmiş, babam ise 28 Şubat Muhtırası’nı yaşamıştı. Bana gelince: Sektöre girdiğimin 3. Yılında gazete kapatarak aileme bir ilki yaşatmış oldum.

Page 32: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

6362

SÜMEYYE ERBAŞI

SÜMEYYE ERBAŞI

Page 33: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

6564

“FOTOĞRAF BENİM İÇİN IŞIKLA YAZI YAZMAK”

Erkek egemen bir toplumda, erkek egemen bir meslek dalında, ideallerinin peşinde koşan bir genç kız Sümeyye Erbaşı... Deli dolu, cıvıl cıvıl, insanlarla

iletişimi seven, fotoğraf çekmekten, farkındalık yaratacak "o kare"nin peşinde koşmaktan yılmayan, yorulmayan, bir genç. Ankara Anadolu İletişim Lisesi'nden mezun olduktan sonra Akdeniz Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü bitirdi. Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi Gazetecilik Anabilim dalı üzerine Yüksek Lisans'ına devam eden Sümeyye Erbaşı'na, fotoğrafı, fotoğraf çekmeyi ve hayallerini sorduk. Söze kendinden bahsederek başla istersen. Kimdir Sümeyye Erbaşı?Çocukluğumdan beri deli dolu, bulunduğu yerde beş dakikadan fazla duramayan biri oldum. Her zaman hareketi, enerjiyi sevmişimdir. Aynı zamanda hırçın bir çocuktum. Hırçınlığımın da mutlaka sebebi olurdu. Haksızlığa hiçbir zaman tahammülü olmayan ve mutlaka reaksiyon gösteren biri oldum. İsteklerim, hayallerim, hedeflerim için mücadele ettim hep. Gazeteci olmaya küçük yaşlarda karar verdim.

Fotoğraf benim için ışıkla yazı yazmak. Fotoğrafla tarihe not düşmek kadar güzel bir şey yok bana göre. Üniversite sürecim boyunca birçok gazeteci ve foto muhabiri ile tanıştım, seminerlerine, konferanslarına katıldım. Fotoğraf üzerine okumalar yaptım. Araştırmalarım sırasında çok fazla savaş fotoğrafçısının hayatını öğrendim.

Seni fotoğrafa yönelten ne oldu?James Nachtwey röportajlarına ve belgeseline denk geldim. İşte hayallerimin tanımadığım kahramanını bulmuştum. Günümüzün en önemli foto muhabiri ve fotoğrafçısı arasında olan Amerikalı James Nachtwey, nasıl Vietnam savaşında Don McCullin’in fotoğraflarını gördükten sonra savaş fotoğrafçısı olmaya karar verdiyse, ben de onun fotoğraflarını gördükten sonra savaş muhabiri olmaya karar verdim. Yapmış olduğu şey beni derinden etkilemişti. Ona göre fotoğrafın gücü bir savaşı engelleyebilir. Aynı düşünceye sahip olmamdan kaynaklı benim fotoğraflarımın da kamuoyu oluşturmasını ve değişim için baskının yolu olması görevini üstlenip savaşları engellemesini istiyorum. Buna verilecek örnek çok aslında. Mesela Türkiye sahilinde boğularak ölen Aylan Kurdi’nin fotoğrafı dünyanın bu olaya ilgisinin olduğu bir dönemde meydana geldi ve kamuoyunu harekete geçirdi. Vietnam’da savaş sırasında çekilen küçük kız çocuğu Kim Phuc’un fotoğrafı da savaşı bitiren fotoğraf olarak tarihe geçti. Çekmiş olduğum fotoğrafların da böyle etkilerinin olmasını diliyorum.

FOTO MUHABİRLİĞİ SAYGIYI HAK EDİYOR

Sana göre foto muhabirliği nasıl bir meslek?Foto muhabirliğini seviyorum ve saygı duyulması gereken bir meslek olduğunu düşünüyorum. Günlük hayatta her zaman tanık olunmayacak olaylara tanık olan foto muhabirleri insanların bu olaylara kendi gözlerinden baktıklarının farkında olan insanlardır. Ve tabi ki bu insana ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Çekmiş olduğu karenin insanlara ulaştığını gören foto muhabiri en büyük mutluluğu yaşamış oluyor. Büyük fedakârlıklar gerektiren bir sektör medya sektörü. İşinizi hayatınızın merkezine koymanız gerekiyor, bununla yatıp bununla kalkmalısınız, eşinizden, çocuğunuzdan, sevgilinizden, ailenizden öne almanız gerekiyor çoğunlukla. Sevmeden yapılması pek mümkün olmayan bir meslektir foto muhabirliği.Gelecek için hayalin var mı?Kadınlara çok şans tanımayan erkek egemen dünyada, kadınlığımın bana vermiş olduğu kutsal güç ile iyi bir foto muhabiri olmak ve hayallerinden vazgeçmek istemeyen diğer kadın dostlarıma ışık olmak. Şu an Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’nde Gazetecilik üzerine yüksek lisans yapıyorum. Umarım ilerde erkeklerin kıskandığı fotoğrafçı olarak tarihe geçmiş Catherine Leroy gibi ‘dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışan bir kadın’ olarak anılırım.

BİYOGRAFİ28 Aralık 1994 Ankara doğumluyum. Eğitimimin büyük bir kısmı Ankara’da geçti. Okuduğum okullar;Hacı Sabancı İlköğretim Okulu, Ankara Anadolu İletişim Lisesi Radyo Televizyon Programcılığı bölümü. Akdeniz Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Şu an Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Gazetecilik Anabilim dalı üzerine Yüksek Lisans yapıyorum. Profesyonel olarak Teakwon-Do ve Kick-Box sporlarıyla ilgileniyor, ilerde iyi bir muhabir olabilmek için eğitimime devam ediyorum.

SÜMEYYE ERBAŞI

Ama aileme göre çalışma saatleri belli olan, masa başı bir işim olmalıydı ki kusursuz bir hayatım olsun. Mutlu hayatın anahtarı hayallerinde saklıydı insanın. Ben de bu yolda ilk adım olarak tercihimi bir iletişim lisesinden yana atarak kullandım. Ankara Anadolu İletişim Lisesi Radyo ve Televizyon Programcılığı bölümünde okudum. Lisedeyken, en çok Ankara soğuğunda yapmış olduğumuz sokak röportajları mutlu ediyordu beni. Liseden sonra da Akdeniz Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü kazandım ve hayallerim için Antalya’ya kanatlandım.

FOTOĞRAFIM SAVAŞLARI ENGELLESİN İSTİYORUM

Fotoğraf senin için ne anlam ifade ediyor?Fotoğraf bize evrensel bir dil sunuyor. Yani şöyle ki; dininiz, ırkınız, cinsiyetiniz, hangi dillerde okuyup yazdığınız önemli değil. Anlatmak istediğim şey ne ise onu anlamak için sadece bakmanız yeterli. Dilimi, dinimi, cinsiyetimi bilmenize gerek yok. Çektiğim fotoğraflarla bir hikâye anlatıyorum. Hikâyemi dünyanın her yerine fotoğrafla iletmenin yazıdan daha etkili olduğu düşüncesindeyim.

RÖPO

RTAJ: Derya YETİM

Page 34: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

6766

"O AN" IN İÇİNDE OLMAK HEYECANLIB ilgisayar mühendisliğinden pilotluğa, ardından profesyonel fotoğrafçılığa,

hayallerinin peşinden giden bir isim Uğur Demiröz... Asıl mesleği halen pilotluk ama fotoğraf da hayatının vaz geçilmezleri arasında. Seyahatleri sırasında çektiği

fotoğrafları, Depo Photos'un portföyüne girecek kadar profesyonel. Uğur Demiröz ile fotoğrafçılık macerasını konuştuk.

Biraz Kendinizden bahseder misiniz?1982 yılında Ankara'da dünyaya geldim. Her ne kadar bilgisayar mühendisliği okumuş olsam da, yine de çocukluktan beri hayalim ve baba mesleği olan Pilotluk tutkusundan vazgeçemedim. Üniversitenin ardından Ayjet Uçuş Okuluna gittim. Burayı bitirdikten sonra da 2 yıl Pegasus'ta 2010 yılından beri de Türk Hava Yolları'nda pilot olarak görev almaktayım. Son 3 yıldır da kaptan pilot olarak görev yapıyorum.

Peki fotoğrafla nasıl tanıştınız?Fotoğrafa hep ilgim vardı. Küçükken filmleri anlamsız fotoğrafçılık denemelerimle bitirirdim. Pilot olduktan sonra kendime önce kompakt bir makine ardından da

DSLR bir makine aldım. Makineden çok, sanırım kendimi geliştirmemde, öncelikle Koray Peközkay'ın ardından da onun sayesinde tanıştığım Hasan Tüfekçi'nin yadsınamaz katkıları oldu. Onlarla profesyonel işlere giderek birçok irili ufaklı projede görev aldım. Tabii iş profesyonel çekim boyutuna gelince yediğim fırçalarla en azından fırça yemeyecek kadar bu işi öğrenmeye çalıştım.

TRUMP'I ÇEKMİŞLİĞİ DE VAR...Mesleğiniz ile hobiniz arasında nasıl bir bağlantınız var?Aslına bakarsanız mesleğimin çok büyük avantajını görüyorum fotoğrafçılık konusunda. "Fotoğrafçı" zaten değilim ama fotoğraf çekmeyi seviyorum sadece. Sürekli gittiğim farklı yerler sayesinde de fotoğraf çekme isteğim sürekli üst seviyede oluyor. Çok basit bir hikaye anlatayım.

2014 yılında uçuş için Tayland'ın başkenti Bangkok'a gitmiştim. O dönemde Bangkok'ta "Shutdown Bangkok" adında protesto eylemleri devam ediyordu. 2-3 saatliğine eylemlerin olduğu bölgeye gidip fotoğraf çekme şansım olmuştu. Benim için unutulmaz günlerden birisiydi fotoğraf anlamında. Otelde "protesto bölgelerine gitmeyin" diye ikazlar yapılıyordu. Otelin lobisindeki adama sordum: "Son derece güvenli, içiniz rahat şekilde gidebilirsiniz" demesi üzerine, Hasan Tüfekçi'ye Tayland Büyükelçiliği'nin telefon numarasını göndererek "1-2 saat içinde haber alamazsan ararsın" diyerek protesto alanına gittim. O dönemde Nikon D700 kullanıyordum. Genel makinelere oranla biraz daha

büyük olması, Taylandlılara göre daha Avrupalı bir yüz yapım olması nedeniyle bir çok kişi beni foto muhabiri zannedip poz vermişti.

Bir başka hikayem Washington sokaklarında gezerken, daha Trump'ın başkan olmadığı yıllar tabii, Trump ve ekibini görmüştüm. Eski bir postane binasıydı yanılmıyorsam. Önünde durup ekibiyle konuştuğu sırada fotoğrafını çekme şansım olmuştu.

Bir Amerika uçuşu dönüşünde, kuzey ışıklarını izleme ve fotoğraflama şansım olmuştu. Aynı zamanda tabii bir çok şehri ya da yeryüzü şeklini fotoğraflama şansım oluyor. Tabii görevli uçtuğum zamanlarda sadece düz uçuşlarda çekebiliyorum. Ama eğer yolcu olarak gideceksem zaman zaman uçağın rotasını inceleyerek yukardan nereleri çekebilirim sorusuna cevap aradığım oluyor. Örneğin; son Paris dönüşümde, uçağın kalkış hattına göre check'inimi yaparak Eiffel kulesini çekme imkanım olmuştu.

Fotoğrafla ilgili unutamadığınız başka anılarınız var mı?Koray ve Hasan sayesinde birçok farklı projede iş yapmak benim için inanılmaz deneyimlerdi. Uçaktan inip uykusuz şekilde Ankara'ya gidip çimene yatıp gelin damat fotoğrafı çektiğimizi de bilirim. Koç Holding'te, Rahmi Koç ya da rahmetli Mustafa Koç'un fotoğraflarını da çektiğimizi bilirim. 2017 yılındaki İstanbul Dans Festivali'nde de fotoğraf çektim. O anı ölümsüzleştirmek kadar o anın içinde olmak da beni heyecanlandırıyor. Sadece çekilen fotoğraf değil, o fotoğraf çekilirken yaşadıklarım da benim için çok değerli. Fotoğraftaki kadraj kadar benim o fotoğrafla ölümsüzleştirdiğim anılarım da çektiğim fotoğraflar kadar değerli benim için.

2000'E YAKIN FOTOĞRAF...

Çektiğin fotoğrafları paylaştığın bir mecra var mı?Herkes gibi tabii ki instagram'da (@soundofthewinds) adıyla sıklıkla fotoğraf paylaşıyorum. Canım sıkıldıkça arada kendime websitesi yapıyorum. 3-5 ay sonra beğenmeyip kapatıyorum. Flickr'da bir kaç albümüm var. Ama düzenli olarak da Depo Photos'a fotoğraf yüklüyorum. Benimkiler tabii genelde gittiğim gördüğüm yerlerden fotoğraflar oluyor. Shakespeare'in yaşadığı yere gidip onun mezarını, yaşadığı evi çekip koyduğum da oluyor, ya da zaman zaman çektiğim uçak fotoğrafları da oluyor. 2000'e yakın fotoğraf var. Albüme girince ufak çaplı bir dünya turu yaşamanız mümkün :)

Halen Nikon D700 mü kullanıyorsunuz?Uçuşlara götürmek için biraz fazla büyük kalıyor. Artık daha kompakt makineler taşıyorum yanımda. Örneğin Sony'nin RX100 VI makinesi hep yanımda. Nikon'u daha çok evde kurduğum ufak çaplı stüdyoda kullanıyorum. Arada çevremdeki insanların ürettiği ürünlerin fotoğrafları çekilmesi gerekiyor. Bazen de arkadaşlarla eğlencesine keyifli fotoğraflar çekiyoruz. Bu ikisi dışında fotoğraf için çok kullanmasam da drone ve goPro kullanmaktan da keyif alıyorum. Özellikle sony ile Kaptan'ın Seyr-i Sefası adındaki Youtube kanalıma keyifli videolar çekiyorum. En azından bana öyle geliyor.

UĞUR DEMİRÖZ

RÖPORTAJ: Hasan TÜFEKÇİ

Page 35: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

6968

"CANON EOS 1DX MARKII"YE

CANON EOS 1DX

MARK II

YAZI: Cengiz Oğuz GÜMRÜKCÜ

YAKIN PLAN BAKIŞ...

SANİYEDE 16 KAREYukarıda da belirttiğimiz gibi en belirleyici özelliklerden biri olan saniyedeki çekim sayısı bu modelde karşımıza en üst düzeyde çıkıyor. Canon EOS 1DX MarkII ile saniyede 16 kare fotograf çekmek mümkün. Canon tarafından geliştirilmeye devam eden full frame Digic 6+ CMOS sensörler sayesinde 20,2 Megapiksel yüksek ayrıntı düzeyini bizlere sunuyor. Sensörler diyoruz, çünkü Canon bu modelde çift sensör kullanarak piyasadaki en hızlı full frame DSLR fotograf makinesini yapmış bulunmakta. Canon’un bu gelişmiş işlemcisi sayesinde standart olarak sunduğu 51.200 ISO değerini, düşük ışık koşullarında 409.600’e kadar genişletmek mümkün oluyor. Manuel modda kullandığınızda poz telafisine olanak veren gövde, maksimum Enstantane / Shutter Speed hızını da 1/8000 olarak belirlemiş.

KIZIL ÖTESİ ÖLÇÜM SENSÖRÜCanon EOS 1DX MarkII fotograf makinesinde 360.000 etkin piksel kullanımlı RGB + IR (İnfrared-Kızılötesi) ölçüm sensörü bulunuyor. Bu sensör sayesinde değerlendirmeli ölçüm ve değerlendirilmeli flaş ölçümü sensör tarafından algılanan bilgilere dayalı olarak gerçekleşiyor. Burada kullanılan yüz algılama ve renk takip özellikleri EOS ITR-AF sisteminde de kullanılıyor. (ITR = Intelligent Tracking

and Recognition yani Akıllı Takip ve Tanıma Sistemi) Bu sistemde, daha önceki makinelerde kullanılan takip algoritmaları geliştirilmiş ve ana konunun insan olmadığı çekimlerde bile rahatlıkla uygulanabilen takip modu eklenmiştir.

(4096 x 2160) ÇÖZÜNÜRLÜKTE VİDEO ÇEKİMİSon olarak, Canon EOS 1DX Mark II, DCI 4K (4096 x 2160) çözünürlükte video çekimi gerçekleştirebiliyor. Tüm manuel ayarların ve Dual Pixel CMOS AF sisteminin de etkin olarak kullanılabildiği 1DX M2, 4K video çözünürlüğünde 60fps video kaydederken 800mbps gibi bir değerde kayıt gerçekleştiriyor. Daha düşük çözünürlük olan Full HD 1080p çözünürlükte 120fps gibi slow motion görüntülerde ise 360mbps gibi bir değerde kayıt gerçekleştirebiliyor ve bu görüntüleri size slow motion yani yavaşlatılmış olarak veriyor. 4K videoda 4:2:2 ve 8-bit renk derinliğinde çekim yapabiliyor.

Profesyonel bir basın fotografçısının olmazsa olmazlarının başında fotograf makinesi gelir. Sıklıkla toplumsal olaylar, spor karşılaşmaları ya da

diplomatik ilişkiler içeren görüntüler çekiyorsanız hiç bir anı kaçırmamanız gerekir. Bunu da ancak profesyonel fotograf makineleri ile yapabilirsiniz. Elinde objektifi değiştirilebilen DSLR makine bulunduran herkes fotograf makinesinin “Profesyonel” olduğunu söyler. Ama işin aslı öyle değildir.

Profesyonellerin kullandığı fotograf makinelerinde kobra flaş olarak da adlandırılan dahili tepe flaşları bulunmaz. En temel ayrım budur. Makinenin saniyede çekebildiği kare sayısı da bir diğer belirleyici etkendir. Bu sayımızdan itibaren, fotomuhabirlerinin fotograf çekerken kullandığı teknolojik ekipmanları mercek altına alacağız. İlk inceleyeceğimiz ekipman Canon EOS 1DX MarkII modeli olacak.

Page 36: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

7170

BÜNYAMİN AYGÜN

Fotoğraf: Ara GÜLER

BÜNYAMİN AYGÜN

Page 37: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

7372

M illiyet Gazetesi kurumsal iletişim tarafından organize edilen “İçeride Sergi

Var” günleri Aralık Ayı'nda başladı. Demirören Medya Center (DMC) ana binası giriş katı ve fuaye alanında düzenlenen etkinlik günlerinin açılışı ise mesleğin ustalarından Bünyamin Aygün'ün, "Bir Gazetecinin Gözünden" isimli fotoğraf sergisi ile oldu.

Milliyet Fotoğraf Servisi Müdürü Bünyamin Aygün'ün 25 yıllık meslek hayatı boyunca çektiği binlerce kare içerisinden seçilen fotoğraflardan oluşan sergide, ağırlıklı olarak insan portreleri yer aldı. Afrika’dan Ortadoğu’ya, Hakkâri’den Rize’ye Dünyanın ve Türkiye’nin dört bir yanında çekilen fotoğraflar sergiyi gezenlerin beğenisini kazandı.

EMPATİ ÖNEMLİSergide yer alan fotoğraflarla ilgili bilgi veren Bünyamin Aygün, Fotoğraf çekerken her zaman empati yaptığına dikkat çekti. “Savaşta, doğal afette ve kaza gibi olaylarda insanların istemleri dışında fotoğraflarını çekiyoruz. Onların o anki savunmasız halleri bir nevi bize emanet." diyen Aygün, her deklanşöre bastığında empati yapmayı görev bildiğini ifade ederek şöyle konuştu:

"İster gazeteci olun isterseniz dünyanın en güçlü insanı olun, bir gün siz de fotoğrafı çekilecek duruma düşebilirsiniz. O insanların o anki mahremiyeti foto muhabiri olarak bize emanettir. Ben bu emanete de her zaman sadık kalmaya çalışırım.” ÖNCE İNSANIZDünyanın neresinde olursa olsun fotoğraf çekerken, “Önce insan olduğumu unutmam” diyen Aygün sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bize ağabeylerimiz yanlış öğretti; ‘önce insan mıyız gazeteci mi?’ sorusuna hep ‘önce gazeteciyiz’ cevabı verilirdi. Ancak tek başıma alana çıktığımda ve yıllarca oluşan bilinçle şunu diyebilirim, ‘insanlığını kaybetmişsen iyi bir gazeteci olsan neye yarar?’ Bu bilinçle hareket ettiğim için dilini, dinini ve alışkanlıklarını bilmediğim coğrafyalarda fotoğrafını çektiğim insanlarla aramızda bir bağ oluşur. Ve ben dönüp ülkeme gelirim. Belki de bir daha fotoğrafını çektiğim insanlarla bir daha asla karşılaşamam ama o bağ ömür boyu hiç kopmaz”

BİR GAZETECİNİN GÖZÜNDEN İNSAN PORTRELERİ...

BÜNYAMİN AYGÜN

Page 38: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

7574

BÜNYAMİN AYGÜN

Page 39: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

7776

BASIN FOTOĞRAFÇILIĞINDANGÖRSEL GAZETECİLİĞE :

HABER FOTOĞRAF İLİŞKİSİ

Fotoğraf kadar dünyayı etkileyen çok az iletişim formu vardır. Yaklaşık iki asırlık süreçte fotoğraf, bugünkü yaygın, kitlesel, popüler halini alana kadar değişti,

dönüştü. Bazen sanatsal bir anlatı, bazen bir iletişim aracı bazen de gerçekliğin kanıtı olma yönleriyle öne çıkan fotoğraf, dönüşürken dünyayı da değiştirdi. Hayatın her alanında kendine yer bulabilen fotoğrafın en ciddi uygulama alanlarından biri de medya oldu. Haber ile fotoğraf arasındaki çift yönlü etkileşim, içinde bulunduğumuz yüzyıla damgasını vuran sosyal medya olgusuyla birlikte çok daha girift ve çok daha kaçınılmaz bir duruma geldi. Öyle ki daha çok geleneksel uygulamalara vurgu yapan bir kavram olan ‘basın fotoğrafçılığı’ terimi yerini ‘görsel gazetecilik’ kavramına bırakmaya başladı. “Fotoğrafın şaşırtıcı gücü, yazının gücünün çok ötesindedir. Bir metin ender olarak, fotografik nesnenin; gölge, ışık ya da malzemenin aynı andalığı, aynı somutluğu, aynı büyüleyiciliği gösterebilir.” (Jean Baudrillard)

Fotoğraf, Haberin TamamlayıcısıdırHaberle fotoğraf arasındaki ilişkinin çok yönlü olduğunu söylemek mümkündür. Bu çok yönlü ilişkide fotoğraf haberleri tamamlamakta, saklamakta, kanıtlamakta, evrensel kılmakta ve farkedilir olmasını sağlayabilmektedir. Bunları sağlayabildiği ölçüde de haberi daha da etkili kılabilmektedir. Fotoğrafın haberin tamamlayıcı bir ögesine dönüşmesi daha çok haberin olanı olduğu gibi anlatma kaygısından kaynaklanmaktadır. Haberde nesnellik ilkesi; haberi başkaları için üretilen, metni oluşturandan bağımsız bir form olarak görme çabaları sonucunda ortaya çıkmış bir uygulamadır. Bu nedenle genel beklenti haber metinlerinin duygusal ve öznel metinlere dönüşmemesi yönünde gelişmiştir. Örneğin katliam gibi bir trafik kazasının haberi, 5N1K sorularının cevaplarına yönelik olarak oluşturulacak bir metnin ötesine geçemez. Haberci ortamdaki trajediyi anlatmaya kalktığında metin; öznel ve duygusal bir hâl almaya başlar ki bunun nesnelliği zedelediği düşünülür. Fotoğrafsa tam da bu noktada haber metnindeki bu kuru enformasyona, ortamdaki duygusallığı ekleyerek katkıda bulunur. Görüntünün duyguları harekete geçiren yönü, haberin bilişsel süreçlere hitap eden yönüyle birleşerek daha üst bir anlamın inşa edilmesini sağlayabilmektedir. Aynı şekilde fotoğraf karesinde yer alan detaylar da olayın daha

net görülmesi ve algılanmasını sağlayabilmektedir. Haber metninde yer verilmeyen mekâna ve aktörlere dair detaylar, olaya ilişkin tamamlayıcı verilere dönüşebilmektedir. Fotoğraf ayrıca haberin belleklerde yer edinmesinde ve dolayısıyla bireysel veya toplumsal bellekte saklanmasında da önemli bir rol oynamaktadır. Haber fotoğrafı bir anlamda; haberin bir fotoğraf çerçevesi içerisinde kodlandığı ve görsel yolla sembolize edildiği bir formdur.

Fotoğraf, Geçmiş Gerçeğin DoğrulayıcısıdırFoto muhabirinin haberi anlatan en uygun kareyi bulma konusundaki çabası da bu türden bir arayışı ifade etmektedir. Fotoğraf olayı çok daha tanıdık ve çekici kılmakta ve bu şekilde okura, olayı daha yakından seyretmesine olanak sağlayan bir pencere açabilmektedir.Fotoğrafı habere yakınlaştıran unsurlardan biri de haberin doğruluğuna tanıklık etmedeki başarısıdır. Her ne kadar gerçeğin yeniden yorumlanmış kısmi bir temsili olmanın ötesine geçemese de fotoğraf, “doğrulama (authentication) gücü” bakımından “geçmiş gerçeğe” dokunabilmektedir. Fotoğrafı sanat olmanın ötesinde bir büyü olarak nitelendiren Roland Barthes, fotoğrafın bu büyülü gücünün, onun geride kalmış olan varoluşu doğrulamasından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Barthes, diğer sanat türlerinden farklı olarak fotoğrafın yapılma biçimi nedeniyle ‘an’a tanıklık’ ettiğini ve olayların anlamına ilişkin yalan söyleyebilse de varoluşuna dair kesinlik içerdiğine vurgu yapmaktadır. Fotoğrafın bu ‘büyülü gücü’, haberin ‘olanın olduğu gibi aktarılması gerektiği ilkesiyle’ bütünleşerek çifte tanıklık doğrultusunda haberi etkili kılabilmekte ve haber fotoğrafının tarihe tanıklık eden belgeler olarak algılanmasına yardımcı olmaktadır.

Fotoğraf, aynı zamanda zamansal bir bellektirFotoğrafın geçmişte var olanın anlık bir görüntüsü olarak nitelendirilmesi, onu aynı zamanda bir çeşit zamansal bellek olarak da değerlendirmemizi mümkün kılabilmektedir. Bu da fotoğrafı, bireysel ve toplumsal belleğin katmanlarında belirgin izler bırakan güçlü bir görsel forma dönüştürmektedir. Bu kapsamda fotoğraf, bir haberin belleklerde saklanması ve hatırlanmasında önemli işlevler üstlenebilmektedir. Fotoğrafın haberle olan birlikteliğini anlamlı kılan unsurlardan biri de fotoğrafın yazıya göre çok daha evrensel olan dilidir. Sözlü dilin sınırları içerisinde oluşan bir haber, fotoğrafla

birlikte kendi dünyasını bir nebze de olsa aşabilmektedir. Fotografik görüntü insana, kültürel kodlarla oluşturulmuş ve ancak bu kodları çözebilen biri tarafından anlaşılabilecek bir yazıdan çok daha evrensel bir izlek sunabilmektedir. Bu, bir tür okuma bilmeyen birini, bir gazetedeki fotoğrafları anlama çabasına iten cesaretin insandaki karşılığı gibidir. Bir foto muhabirin bir olayı seçerken ve fotoğraflarken sergilediği doğal tepki, insanların olayları anlamaya çalışırken zihinlerinde canlanan görsel imgelere, çoğu zaman denk düşebilmektedir. Bu durum, hiçbir mesleki formasyona sahip olmayan bir çocuğun elindeki fotoğraf makinesiyle, haber değeri taşıyan bir olayın fotoğraflarını çekerken kendisini yönlendiren itkilere benzemektedir. İnsan doğasına özgü bu durumun özellikle görsel medyada da karşılığını bulduğunu söylemek mümkündür.Fotoğraf, enformasyonun hiyerarşik organizasyonunda başat rol oynamakta.Medya kendi dilini oluştururken de olayları görsel kodlara indirgeyerek hareket etmekte ve bu kodlar zaman içinde herkesin anlayabileceği görsel dile dönüşebilmektedir. Var olanın sureti olarak haber fotoğrafı, doğayı ve insanın başına gelebilecek felaketleri yansıladığı sürece önemli ölçüde evrensel olma iddiasını sürdürebilecektir. Yoğun enformasyon ortamında sürekli olarak fark edilme kaygısıyla tasarlanan haberler için fotoğraf; başlık, spot gibi uygulamaların yanı sıra dikkat çekmenin en garantili yollarından biri olarak da habere katkı sağlayabilmektedir. Fotoğrafın bir gazetedeki onlarca haber arasından ilgi ve ihtiyacına uygun olanı arayan bir okurun bakışlarını yakalayabilme gücü, onu haber açısından enformasyonel amaçların ötesinde bir yere yükseltebilmektedir. Fotoğrafın; bunca koşuşturmaca, yoğunluk, gürültü ve kaos arasında bocalayan bireyin bakışlarını bir anda üzerine çekebilme gücü “imgenin sessizliğini ve hareketsizliğini bir fotoğraf nesnesine iade etmesi”nden kaynaklanmaktadır. Günümüzde fotoğraf, enformasyonun hiyerarşik organizasyonunda başat bir rol oynamaktadır. Enformasyonu etiketleyen ve taşıyan bu rol, fotoğrafı metne bağlam oluşturabilecek bir noktaya taşımıştır. Artık metne dayalı bir fotoğraf okumasındansa, çoğu durumda fotoğrafa dayalı bir metin okuması gerçekleştirildiği de söylenebilir.

Fotoğraf, yapıtaşıdırMedya; kültürel iklimin oluşumda, dönüşüm-etkileşim ve gelecek kuşaklara aktarımda başat konumdadır. Dolayısıyla, önemli oranda içinde yaşadığı kültür tarafından biçimlenen insanın; dünyayı algılama ve anlamlandırma süreci de büyük ölçüde medya dolayımla gerçekleşmektedir. Medyanın kullandığı sembolik dilin yapı taşları olarak hizmet gören görüntüler ise bu medyatik kültürün taşıyıcı unsurunu oluşturmaktadır. Günümüz dünyasında her gün bireysel ve kurumsal kaynaklı milyonlarca fotoğraf ve video dolaşıma sokulmakta ve bu görüntüler belleklerde oluşan ‘gerçeklik’ algısını şekillendirmektedir. Geleneksel medyaya ek olarak dijital medya ise bu süreci hızlandırmakta, yaygınlaştırmakta ve çok denklemli kılmaktadır. Yaşanan bu süreçte haber ve haber görüntüsü söz konusu olduğunda, durumun çok daha sorunlu ve tartışmalı bir hâl aldığı görülmektedir. Çünkü ‘gerçeğin kendisiyim’ iddiasıyla dolaşan veya kitleler tarafından öyle algılanan haber görüntüleri, medya odaklı bir ‘sosyal gerçeklik’in inşa edilmesinde önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla bir haber fotoğrafı yalnızca ait olduğu olayı anlatan ve o olayla sınırlı kalan bir görüntü olarak kalmamakta, algılanan bütüncül bir dünya gerçekliğinin yapıtaşına dönüşmektedir.

Yararlanılan KaynaklarAlptürk, O., (2013). “Baudrillard ve Fotoğraf”, Fotoğraf Neyi Anlatır, Der: Caner AYDEMİR, İstanbul:Hayalperest. Barrett, T., (2012). Fotoğrafı Eleştirmek, Çeviren: Yeşim Harcanoğlu, İstanbul:Hayal Perest. Baudrillard, J., (2013). “Yokoluş Sanatı”, Fotoğraf Neyi Anlatır, Der: Caner AYDEMİR, İstanbul:Hayalperest.

Doç Dr. Abdulkadir ATİKAtatürk Üniversitesi İletişim FakültesiRadyo Televizyon Sinema Bölümü Öğretim Üyesi

Page 40: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

7978

KIYIKÖY SERGİSİ İSTANBUL'DAYDI...

TFMD'DENMETEOROLOJİYE ZİYARET

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin eğitimciliğini üstlendiği ve TürkAkım tarafından organize edilen Kıyıköy Fotoğraf Atölyesi'ne katılan gençlerin çektiği

birbirinden güzel Kıyıköy fotoğrafları, 7 Aralık’da yapılan açılış töreniyle İstanbul’luların beğenisine sunuldu. Beşiktaş'ta Deniz Müzesi'nde yer alan 'Çocukların Gözünden: Kıyıköy' adlı sergi, 13 Aralık'a kadar ziyarete açık tutuldu. Sergi açılışına Kıyıköy’den 27 öğrenci de katıldı.TFMD ve TürkAkım ortaklaşa, Rusya kıyısından başlayıp Karadeniz'den ilerleyerek Türkiye'ye doğrudan ulaşan TürkAkım Doğalgaz Boru Hattı'nın, Trakya kıyısında karaya çıktığı nokta olan Kıyıköy'ün gençleriyle bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. 2018'in bahar aylarında Kıyıköy Ortaokul ve Anadolu Lisesi öğrencilerine yönelik olarak verilen eğitimlere, İstanbul'dan Puşkin Uluslararası Rus Okulu öğrencileri de katıldı. "Fotoğraf Atölyesi" projesiyle, bir yandan Kıyıköy gençlerine yeni bir uğraş ve beceri kazandırılması, diğer yandan Kıyıköy'ün turizm potansiyelini Türkiye'ye duyurulması hedeflendi. Eğitmen Cengiz Oğuz Gümrükcü'nün yönettiği atölyede, Türkiye'nin tanınan foto muhabirleri Mustafa Seven, Tolga Adanalı, Derya Yetim, Necati Savaş ve Rıza Özel’de gençlere uygulamalı fotoğraf eğitimleri verdi.

FOTOĞRAF ATÖLYESİ, KÜLTÜRLER ARASI KÖPRÜ OLDU

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Başkanı Rıza Özel, eğitimlere ilişkin olarak "Bizler için en zor tarafı Kıyıköy'ün gülen gözlü çocuklarına sarılıp veda etmek oldu. Ama inanıyorum ki aralarından bazılarıyla gelecekte meslektaş olarak karşılaşıp yan yana fotoğraf çekeceğiz" dedi.TürkAkım Sözcüsü Aslı Esen de Kıyıköy'ün sürdürülebilir kalkınmasına ve geleceğine yatırım yapmak için uğraştıklarını ifade ederek şunları söyledi:"Bu çerçevede aslına bakarsanız, daha alt yapı projeleri diyebileceğimiz birden fazla kapsamda proje ve mesleki

Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yönetim Kurulu, Meteoroloji Genel Müdürü Volkan Mutlu Coşkun'a hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. TFMD Başkanı Rıza Özel, yönetim kurulu üyeleri Ahmet İzgi, Hamza Şahin ve Serhat Çelik'ten

oluşan heyet, Ağustos ayında göreve başlayan Coşkun'a yeni görevinde başarılar dilediler. Genel Müdür Volkan Mutlu Coşkun da ziyaretten duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Görüşmede, dernek ile Meteoroloji Genel Müdürlüğünün ortaklaşa gerçekleştirebileceği projeler de ele alındı. Toplantının ardından Genel Müdür ile TFMD yönetimi tarihi genel müdürlük binasında yer alan Atatürk odasını gezdiler. Ziyaretin ardından Meteoroloji Radyosu, TFMD Başkanı Rıza Özel ile bir söyleşi gerçekleştirdi.

gelişim projeleri var. Biz iletişim ekibi olarak daha farklı bir projeye imza attık. Kıyıköy'ün çocuklarına ve gençlerine yönelik olarak bir uğraş edindirme, bir hobi, belki bir meslek edindirmek için, uzun vadede Kıyıköy'ün güzelliklerini dışarıdaki dünyaya tanıtabilmek için bir proje başlattık. Bu projeye İstanbul'daki Rus Puşkin Okulu'ndan çocuklar da katıldılar. Atölye böylece kültürler arası bir köprü vazifesi de gördü. Toplamda 37 çocuk projeyi tamamladı. Bunlardan 32'si Kıyıköy orta okulu ve Lisesi'nden, 5'i de Puşkin Okulu'ndan. Atölye çalışmaları sonunda Kıyıköyü tanıtan çok çok güzel fotoğraflar çıktı. Aynı zamanda çocukların sanatsal gözünü de gösteren farklı klasmanlarda fotoğraflar da var"

BİRBİRİNDEN GÜZEL BİNLERCE KARE

Proje Eğitmeni Cengiz Oğuz Gümrükcü’de “Kıyıköy’lü çocukların, diğer tüm çocuklar gibi görsel bir çağda doğdukları için muhteşem bir göze sahip olduklarını belirterek, bunu sadece teknik anlamda geliştirmeye çalıştıklarını ifade etti. "Çorbada biraz tuzumuz olduysa ne mutlu bize" diyen Gümrükcü, birbirinden güzel binlerce kare fotoğraf arasından sergi için fotoğraf elemekte çok zorlandıklarını belirtti. Gümrükcü, Kıyıköylü gençleri yalnız bırakmayarak açılışa gelen katılımcılara da teşekkür etti.

KEŞFEDİLMEYİ BEKLEYEN GÜZELLİK: KIYIKÖY

Kıyıköy,Kırklareli'nin Vize ilçesine bağlı, İstanbul'dan sadece 150 kilometre mesafede sessiz sakin bir sahil beldesi. Trakya ve Karadeniz'in güzelliklerini bir arada bulabileceğiniz bu belde, eşsiz doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini fotoğraf karelerine sığdırılamayacak bir manzarayla karşılıyor. Üç ayrı plajı, Bizans döneminden kalma tarihi yapıları ve Karadeniz'in cömertçe sunduğu deniz ürünleri ile Kıyıköy, Trakya ve İstanbullulara, günü birlik ve hafta sonu ziyaretleri için cazip bir seçenek sunuyor.

Page 41: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

8180

Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, Rıza Özel başkanlığındaki Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) Yönetim Kurulu’nu kabul etti.

Başkan Özel’in yanı sıra Başkanvekili Osman Altınışık ile Yönetim Kurulu üyeleri Cengiz Oğuz Gümrükcü, Özgür Şahiner’den oluşan TFMD heyeti, Bakan Kasapoğlu’na Yılın Basın Fotoğrafları 2018 yarışmasında Spor Toto Özel Ödülü’nü kazanan Alper İşmen’in fotoğrafını hediye etti. Görüşmede, Başkan Rıza Özel, Bakan Kasapoğlu’na derneğin çalışmaları ve mesleğin sorunları hakkında bilgi verdi. Rıza Özel, hayata geçirdikleri projelerle gençleri fotoğrafın usta isimleri ile buluşturduklarını söyledi. Bakan Kasapoğlu da Spor Toto Teşkilat Başkanlığı döneminden bu yana Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin çalışmalarını yakından takip ettiğini belirterek şöyle konuştu:

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği (TFMD) Yönetim Kurulu’nu kabul etti. Başkan Rıza Özel, Başkanvekili Osman

Altınışık, Mali Sayman Hamza Şahin, Yönetim Kurulu üyesi Cengiz Oğuz Gümrükcü ve İdare Müdür Serhat Çelik’den oluşan TFMD heyeti, Bakan Ersoy’a Türk Telekom Yılın Basın Fotoğrafları 2018 yarışmasında Anadolu Ajansı Foto Muhabiri Cem Öksüz’ün Türkiye Güzellikleri Kategorisinde birinci olan Didim sahilini havadan gösteren fotoğrafını hediye etti. Ziyaret sırasında Başkan Özel ve yönetim kurulu üyeleri, Bakan Ersoy’a derneğin çalışmaları ve mesleğin sorunları hakkında bilgi verdii, mesleğin sorunlarına çözümler ararken hayata geçirdikleri projelerle gençlerle fotoğrafın usta isimleri ile buluşturduklarını aktardı. Türkiye’nin tanıtımı adına da dernek olarak yürüttükleri çalışmaları aktaran Özel, son yıllarda ayrı bir kategoride değerlendirerek oluşturdukları “Türkiye Güzellikleri” fotoğraflarını sergilerle yurt dışına taşıdıklarını söyledi.

Bakan Ersoy, yurt dışında Türkiye’yi tanıtıcı ve turist sayısını artırıcı projeleri desteklemeyi hedeflediklerini aktardı. TFMD tarafından Moskova’da açılacak “Türkiye Güzellikleri” sergisinin ülkemizin tanıtımına katkı sağlayacağını belirten Bakan Ersoy, ülke tanıtımını önemsediklerini özellikle sosyal medya üzerinden yapılan fotoğraf çalışmalarının turizm adına daha etkin bir tanıtım kaynağı oluştuğunu belirtti. Bakan Ersoy, 2019 yılının Japonya’da “Türk yılı” olduğunu belirterek “Türkiye Güzellikleri” sergisinin Japonya’da da açılmasını istedi.

“Foto muhabirleri ve kameramanlar, tarihin yakın tanıkları. Kamuoyu sizlerin gözü ile görüyor. 15 Temmuz’da da, Türkiye’nin ev sahipliğindeki spor organizasyonlarında da, ülke olarak bizleri sevince boğan Ampute Millilerimizin Dünya Şampiyonluğunda da sizler halkın gözü oldunuz. Sizin gözlerinizle görüyoruz” dedi.

Bakan Kasapoğlu, Gençlik ve Spor Bakanlığı olarak, gençlerin hayata atılmasında daha sosyal bir yapı ile kendilerini ifade etmelerinin önemine inandıklarını belirterek, bu alanda yürütülen projeleri anlattı ve Türkiye Foto Muhabirler Derneği’nin gençlere yönelik fotoğraf eğitimlerine ağırlık vermesini istedi.

KASAPOĞLU: “SİZİN GÖZLERİNİZLE GÖRÜYORUZ”

BAKAN ERSOY, “ÜLKE TANITIMINI ÖNEMSİYORUZ”

Page 42: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

8382

Page 43: ISSN 1309 - 095X 2019 Sayı 30 ücretsizdir · ilk özel fotoğraf galerisiydi ve benim portfolyom orada ödül aldı, "Çöplükte Yaşam" serisi. Bir konsepte oturtup çektiğin

84

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K

TT_AKNYOK_230x330_TURKFOTOMUHAB.pdf 1 21.12.2018 13:25