GENİSTEİN’İN POSTNATAL DÖNEMDEKİ SIÇANLARIN OVER VE … · 2019. 5. 10. · Sıçanlarda...
Transcript of GENİSTEİN’İN POSTNATAL DÖNEMDEKİ SIÇANLARIN OVER VE … · 2019. 5. 10. · Sıçanlarda...
T.C. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI
GENİSTEİN’İN POSTNATAL DÖNEMDEKİ
SIÇANLARIN OVER VE UTERUSLARI ÜZERİNE
OLAN ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI
Emine GÜVEN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMANI
Prof.Dr.Özgül TAP
ADANA-2011
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI
GENİSTEİN’İN POSTNATAL DÖNEMDEKİ
SIÇANLARIN OVER VE UTERUSLARI ÜZERİNE
OLAN ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI
Emine GÜVEN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMANI
Prof.Dr.Özgül TAP
Bu tez, Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından
Desteklenmiştir.
Proje No: TF2009YL21
ADANA-2011
iii
TEŞEKKÜR
Tez konumun seçiminde, tez çalışmalarının yürütülmesinde,
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında bana daima destek olan ve eğitimim
sırasında bilgi ve deneyimlerini benimle paylaşan tez danışmanım Prof. Dr. Özgül
Tap’a teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca tez çalışmalarım sırasında yardımlarını
esirgemeyen Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sait Polat’a,
tüm Anabilim Dalı öğretim üyeleri ve öğretim elemanlarına, Anabilim Dalı
teknisyenleri Günseli Tuygun, Adile Sarıcalar, Nevriz Dural’a saygı ve teşekkürlerimi
sunarım.
İmmünohistokimya çalışmalarım sırasında yardımcı olan Patoloji Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Gümürdülü ve Patoloji Anabilim Dalı teknisyeni
Kezban Bostaner’e, deneylerim sırasında yardımlarını esirgemeyen TIPDAM
sorumlusu veteriner Dr. Kenan Dağlıoğlu ve personeline, biyokimyasal kan değerlerinin
ölçümlerinin yapılmasında katkıları olan Balcalı Hastanesi Merkez Laboratuvar’ı
sorumlusu Prof. Dr. Akgün Yaman ve personeline, Diş Hekimliği Fakültesi Öğretim
Üyelerinden Doç. Dr. Mehmet Kürkçü’ye teşekkürlerimi sunarım.
Birlikte uzunca bir süreyi beraber paylaştığım, her türlü manevi desteğini
esirgemeyen Feray Farsak, Leman Sencar, Gülsüm Küçük’e, yetişmemde ve yaşamımın
her alanında bana sonsuz destek olan, yardımlarını ve özverilerini esirgemeyen sevgili
annem Uray Güven, babam Süleyman Güven ve kardeşim Elifcan Güven’e sonsuz
teşekkürlerimi sunarım.
Yük.Lis.Öğr.Emine GÜVEN
iv
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY ii TEŞEKKÜR iii İÇİNDEKİLER iv ÇİZELGE DİZİNİ v ŞEKİLLER DİZİNİ vi KISALTMALAR viii ÖZET ix ABSTARCT x 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİ 3 2.1. Sıçanlarda Over Histolojisi 3 2.1.1.Ovarian Folliküller 4 2.1.1.1. Primordiyal Folliküller 4 2.1.1.2. Gelişen Folliküller 5 2.1.1.3. Follikülogenez 7 2.1.1.4. Oogenez 9 2.1.1.5. Ovulasyon 10 2.1.1.6. Korpus Luteum 11 2.1.1.7. Atretik Folliküller 12 2.1.1.8. İnterstisyel Hücreler 13 2.2. Sıçanlarda Over Gelişimi 13 2.3. Sıçanlarda Uterus Histolojisi 15 2.4. Sıçanlarda Östrus Siklus 16 2.5. Sıçanlarda Uterus Gelişimi 18 2.6. Östrojen Reseptörleri 19 2.7. Genistein 20 3. GEREÇ VE YÖNTEMLER 24 3.1. Kullanılan Deney Hayvanları ve Hayvan Bakımı 24 3.2. Deneyin Yapılışı 24 3.3. Kan Örneklerinin Alınışı 25 3.4. Overlerin ve Uterusun Eksizyonu 25 3.5. Işık Mikroskobik Doku Hazırlama Yöntemi 26 3.6. Elektron Mikroskobik Doku Hazırlama Yöntemi 27 3.7. İstatistiksel Analizler 29 4. BULGULAR 30 4.1. Hayvan Ağırlıkları 30 4.2. Biyokimyasal Analizler 30 4.3. Işık Mikroskobik Bulgular 31 4.4. İmmünohistokimyasal Bulgular 34 4.5. Elektron Mikroskobik Bulgular 40 5. TARTIŞMA 83 6. SONUÇ VE ÖNERİLER 88 KAYNAKLAR 89 ÖZGEÇMİŞ 94
v
ÇİZELGE DİZİNİ
Çizelge 1. Işık mikroskobik doku takip işlemi 26
Çizelge 2. Elektron mikroskobik doku takibinde dehidratasyon, şeffaflandırma ve
immersiyon işlemi 28
Çizelge 3. Gömme materyali hazırlanışı 28
Çizelge 4. Deney sonunda kontrol ve deney gruplarındaki sıçanların ağırlık (gr)
ortalamaları ve standart sapmaları 30
Çizelge 5. Deney bitiminde sıçanlardan intrakardiyak alınan kan örneklerindeki
serum FSH (ng/ml), LH (ng/ml), östrodiol (ng/ml) ve progesteron
(ng/ml) ortalama değerleri ve standart sapmaları 31
Çizelge 6. Over dokularından alınan seri kesitlerde follikül sayım sonuçları ve
standart sapmaları 31
Çizelge 7. Uterus tabaka kalınlıkları ve standart sapmaları 32
vi
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1. Kontrol grubuna ait over ve uterus ışık mikroskobik görüntüsü 35
Şekil 2. İkinci gruba ait over ve uterus ışık mikroskobik görüntüsü 36
Şekil 3. Üçüncü gruba ait over ve uterus ışık mikroskobik görüntüsü 37
Şekil 4. Dördüncü gruba ait over ve uterus ışık mikroskobik görüntüsü 38
Şekil 5. İmmünohistokimya 39
Şekil 6. Kontrol grubu. Over yüzey epiteli 50
Şekil 7. Kontrol grubu. Primordiyal follikül 51
Şekil 8. Kontrol grubu. Primer follikül 52
Şekil 9. Kontrol gurubu. Gelişen follikül 53
Şekil 10. Kontrol grubu. Granüloza hücreleri 54
Şekil 11. Kontrol grubu. Atretik follikül 55
Şekil 12. Kontrol grubu. Ovarian stroma 56
Şekil 13. Kontrol grubu. Uterus yüzey epiteli 57
Şekil 14. Kontrol grubu. Endometriyal stroma 58
Şekil 15. Kontrol grubu. Endometriyal bezler 59
Şekil 16. Kontrol grubu. Uterus miyometriyum tabakası 60
Şekil 17. Grup 2. Over yüzey epiteli 61
Şekil 18. Grup 2. Gelişen folliküller 62
Şekil 19. Grup 2. Gelişen folliküller 63
Şekil 20. Grup 2. Uterus yüzey epiteli 64
Şekil 21. Grup 2. Endometriyal stroma 65
Şekil 22. Grup 2. Endometriyal bezler 66
Şekil 23. Grup 3. Primordial follikül 67
Şekil 24. Grup 3. Primer follikül 68
Şekil 25. Grup 3. Gelişen follikül 69
Şekil 26. Grup 3. Atretik follikül 70
Şekil 27. Grup 3. Atretik follikül 71
Şekil 28. Grup 3. Atretik follikül 72
Şekil 29. Grup 3. Uterus yüzey epiteli 73
Şekil 30. Grup 3. Endometriyal stroma 74
vii
Şekil 31. Grup 3. Endometriyal bezler 75
Şekil 32. Grup 4. Over yüzey epiteli 76
Şekil 33. Grup 4. Primordial follikül 77
Şekil 34. Grup 4. Atretik follikül 78
Şekil 35. Grup 4. Atretik follikül 79
Şekil 36. Grup 4. Gelişen follikül 80
Şekil 37. Grup 4. Uterus yüzey epiteli 81
Şekil 38. Grup 4. Endometriyal stroma 82
viii
KISALTMALAR
AMH : Anti Müllerian Hormon
DMSO : Dimetil Sülfoksit
ER-β : Östrojen Reseptörü Beta
FSH : Follikül Stimülan Hormon
GER : Granüler Endoplazmik Retikülüm
hCG : İnsan Koryonik Gonadotropin
IU : İnternasyonel Ünite
IP : İntraperitoneal
IVF : In Vitro Fertilizasyon
LH : Luteinizan Hormon
PMSG : Gebe Kısrak Serum Gonadotropin
TBS : Tris Buffered Saline
TEM : Transmisyon Elektron Mikroskobu
TIBDAM : Tıbbi Bilimler Deneysel Araştırma ve Uygulama Merkezi
ix
ÖZET
Genistein’ in Postnatal Dönemdeki Sıçanların Over ve Uterusları Üzerine Olan
Etkilerinin Araştırılması
Genistein’e maruz kalınmasının üreme sistemi gelişimi üzerine olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Sunulan çalışmada, postnatal 1-21 günleri arasında; 4 mg/kg ve 40 mg/kg dozlarda, oral olarak verilen Genistein’in, sıçan over ve uteruslarının postnatal gelişimi üzerine olan etkilerinim ışık ve elektron mikroskobik düzeyde incelenmesi amaçlanmıştır.
Çalışmamızda, 200-250 gram ağırlığında Wistar albino türü 5 ergin, dişi sıçana 20 IU PMSG, 48 saat sonra ise 20 IU hCG i.p. enjekte edilerek, süperovulasyonu sağlandı. Süperovule dişiler ile erkek sıçanlar çiftleştirildi. 21 gün sonra doğan yavruların dişileri ayrılarak, her grupta 5’ er yavru olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. 1. gruptaki yavrulara hiçbir madde verilmedi ve kontrol grubu olarak kabul edildi. 2. gruptaki yavrulara DMSO ve mısır yağı, 3. gruptakilere 4 mg/kg Genistein, 4. gruptakilere ise 40 mg/kg Genistein DMSO içerisinde çözülerek, mısır yağı ile birlikte, gavaj ile 21 gün boyunca verildi. 22. günde anestezi altındaki tüm sıçanlardan kan örnekleri alınarak FSH, LH, östradiol ve progesteron değerleri ölçüldü. Alınan over ve uterusla dokuları ise elektron ve ışık mikroskobik incelemeler için doku hazırlama yöntemlerine uygun olarak hazırlandı. Işık mikroskobik incelemeler için hazırlanan overler ER-β’nın gösterilmesi amacı ile immünohistokimya ve H&E ile boyama yöntemi uygulanırken, uteruslar ise Masson trikrom yöntemi ile boyandı. Işık mikroskobik incelemeler sırasında overlerde primordiyal, primer, antral ve atretik folliküller sayılırken, uterusun duvar kalınlıkları İmage J programı ile ölçüldü ve istatistiksel olarak değerlendirildi. Dokular Jeol 1400 TEM ve Olimpus BX 50 ışık mikroskobunda değerlendirilerek, mikrografları elde edildi.
Mikrografların değerlendirmeleri sonucunda, tüm gruplarda normal yapıda folliküllerin yanı sıra atretik folliküllerin varlığı da gözlendi. Ayrıca yüksek dozda Genistein verilen grupta iki veya daha fazla sayıda oositi içeren folliküllerin varlığı saptandı. Gelişen folliküllerin granuloza hücrelerindeki ER-β reseptörlerinin dağılım ve yoğunluğu gruplar arasında bir fark göstermemekteydi. Uterusların değerlendirilmesi sonucunda ise Genistein verilen gruplarda endometriyumu döşeyen epitel hücrelerinin, stromal hücrelerin ve stromanın belirgin yapısal değişiklikler gösterdiği, myometriyum tabakasının kalınlığının arttığı saptandı.
Sonuç olarak yüksek dozda Genistein’in overlerde follikül gelişimini etkileyerek, birden fazla sayıda oosit içeren folliküllerin gelişimine neden olduğu, endometriyumun luminal epitelinde, östrus evresindeki epitel özelliklerine benzer değişikliklere, endometriyal stromada kollajen liflerin artışına, miyometriyumda hiperplazi ve hipertrofiye neden olduğu saptandı. Dolayısı ile bu yapısal değişikliklerin üreme fonksiyonlarını etkileyebileceği dikkate alındığında, bu sıçanların ileriki yaşamlarında fertilitelerinin etkilenebileceği sonucuna varıldı.
Anahtar sözcükler: Over, Uterus, Fitoöstrojen, Genistein, İnce yapı.
x
ABSTRACT
The Effects of Genistein On The Postnatal Development of The Ovary and Uterus
In The Rat
It is known that, exposure to Genistein can cause adverse effects on the development of the reproductive system. In the present study, it was aimed to investigate the effects of Genistein, which was applied orally at 4 mg/kg and 40 mg/kg doses respectively during postnatal 1-21 days, on the development of the rat ovary and uterus with light and electron microscopy.
In this study, 5 adult, female Wistar albino rats, 200-250 gr. body weight, were injected with 20 IU PMSG i.p. and 48 hours later with 20 IU hCG i.p for estrous cycle syncronisation. Then females were mated with male rats. Newly born female puppies were divided into 4 groups each containing 5 pups. Puppies of the first group were untreated and defined as the control group. Puppies of 2nd group was given DMSO and corn oil, 3rd group was given 4 mg/kg Genistein while 4th group was given Genistein dissolved in DMSO and corn oil, via gavage, through 21 days. On postnatal 22nd day, blood samples were taken from the rats under anesthesia for measurement of the serum FSH, LH, estrogen and progesteron levels. Uteri and ovarian tissues of rats were prepared in accordance to the conventional methods of light and electron microscopic technique. While, immunohistochemistry for ER-β and H&E staining methods were applied for light microscopic examination of ovarian tissues, uterin tissues were stained with Masson’s Trichrome method. During light microscopic examination, primordial, primary, antral and atretic follicles were counted, thickness of the uterus wall was measured by Image J and the findings were evaluated statistically. Tissues were examined by Jeol 1400 TEM and Olimpus BX50 light microscope and micrographs were obtained.
Evaluation of the micrographs revealed normal follicles in addition to the atretic follicles. Moreover in the group treated with high dose Genistein, the presence of multioocyte follicles were observed at the forth group. ER-β immunreactivity in the granulosa cells of the developing follicles were similar in all groups. Epithelial cells lining the endometrium and the endometrial stromal cells showed significant structural changes, while myometrial layer was thickened in the rats exposured to the high Genistein dose as a result of the light and electron microscopic evoluation.
As a result, it was concluded that , high doses of Genistein effects follicle growth in the ovaries by causing multioocyte follicles and also effects uteri with oestrus-like uterin epithelial specifications and myometrial hyperplasia. Therefore these structural variations were considered to effect the reproductive function of the rats and may cause infertility in the future.
Key Words: Ovary, Uterus, Phytoestrogen, Genistein, Ultrastructure.
1
1. GİRİŞ
Bitkilerde yaygın olarak bulunan fitoöstrojenleri, izoflavon ve coumestan’lar
olmak üzere iki ana grup altında toplamak mümkündür. Fitoöstrojenlerin en çok bilinen
formu izoflavonlar olup, 70’ten fazla bitki türünde bulunmaktadır(1). İzoflavonlar
grubunda yer alan Genistein en aktif fitoöstrojen olarak bilinmektedir. En yüksek
Genistein konsantrasyonuna sahip bitkilerden birisi soya fasulyesidir(1-4). İnsanlar soya
ve soya katkılı besinlerle beslendiklerinde bu fitoöstrojene maruz kalmaktadırlar. Aynı
zamanda bebekler için satılan bazı katkılı süt ve mamalarda da fazla miktarda
fitoöstrojen bulunmaktadır. Bu gıdalarla beslenen bebeklerin önemli miktarda
fitoöstrojene maruz kaldığı rapor edilmektedir(4).
Fitoöstrojenler vücutta endojen östrojenlere benzer aktivite gösterdiklerinden
hedef organlardaki östrojen reseptörlerine bağlanabilme özelliğine sahiptirler(1,5,6,7).
Yapılan çalışmalarda fitoöstrojenlerin yetişkinlerde; kalbi koruyucu, osteoporozu ve
meme kanserini önleyici yararlı etkileri yanında, kadınlarda ağrılı adet, adet sırasında
aşırı kanama, endometriozis ve miyom oluşumuna neden olabilecek bazı zararlı
etkilerinin de olduğu rapor edilmektedir(8-10). Ayrıca fitoöstrojenlerin dişi üreme sistemi
gelişiminde de önemli etkilerinin olduğu bildirilmektedir. Postnatal dönemde 1-5.
günlerde Genistein’e maruz kalan farelerin overlerinde oositlerin birbirinden
ayrılamadığı ve multi oosit içeren folliküllerin geliştiği, ovulasyonun gerçekleşmediği,
östrus siklusun düzensizleştiği ve infertilitenin geliştiği rapor edilmektedir(11,12). Ayrıca
postnatal dönemde yüksek dozda Genistein’e maruz kalan sıçanlarda uterus ağırlığının
arttığı, ilk ovulasyonu simgeleyen vajinal açıklığın erken geliştiği bildirilmektedir(13).
Gebelik sırasında ve doğum sonrasında anne sütü yolu ile Genistein’e maruz kalan
sıçanlarda ise 2 aylık olduklarında progesteron reseptörlerinin önemli ölçüde arttığı
rapor edilirken, besin yolu ile düşük dozda fitoöstrojen seviyelerine maruz kalan
farelerin fötuslarında “Fötal Östrojenizasyon Sendromu”nun geliştiği
bildirilmektedir(14,15). Yine neonatal dönemde 1-5. günlerde Genistein’e maruz kalan
farelerin overlerinde östrojen reseptörü betanın, östrojen reseptörü alfaya göre daha
baskın bulunduğu ve yaşın ilerlemesi ile reseptör sayısının arttığı rapor edilmektedir(16).
2
Dişi üreme sisteminin önemli komponentleri olan over ve uterusun çevresel
etmenlerden, beslenmeden ve maruz kalınan kimyasallardan kolayca etkilendiği
bilinmektedir. Genistein ile ilgili yapılan çalışmaların genellikle overleri kapsadığı
görülmektedir. Ancak uterusun östrojenin etkilediği hedef organlardan biri olduğu
dikkate alındığında bu konuda çalışmaların oldukça sınırlı olduğu dikkati çekmektedir.
Bu nedenle çalışmamızda postnatal dönemde 21 gün boyunca düşük ve yüksek
dozlarda verilen Genistein’in over ve uterusun postnatal gelişimi üzerine olan
etkilerinin ışık, elektron mikroskobik ve immünohistokimyasal düzeyde araştırılması
amaçlanmıştır.
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Sıçanlarda Over Histolojisi
Hem endokrin hem de ekzokrin salgılama yapan overler, dişide bir çift olup,
pembemsi-beyaz renktedir. Her bir over periton katlantısı ile mezovaryuma
tutunmuştur. Üst kısımları pelvik duvara, ovaryan damar ve sinirleri taşıyan suspensor
ligament ile tutunurken, alt kısımları uterusa ovaryan ligamentler aracılığıyla
tutunmuştur(17,18).
Overlerin iki esas görevi bulunur(17-20);
• Olgun yumurta hücresinin üretmek,
• Endometriyumu gebelik için hazırlayan ve fertilizasyon sonrası hamileliğin
devamını sağlayan steroid hormonları üretmek.
Puberte öncesi overlerin yüzeyi pürüzsüz iken üreme periyodu sırasında giderek
düzensiz bir hal alırlar(18). Östrus siklusun farklı basamaklarında yüzey epiteli tek
tabakalıdan çok tabakalıya değişen, farklı morfolojik değişiklikler gösterir(21). Yüzey
hücreleri yassı, kübik veya prizmatik şekilli olabilir(21). Bazı yerlerde epitelyal kriptalar
gözlenir(21). Yüzey epiteli bir bazal lamina üzerine oturur ve onun da altında sıkı bağ
dokusundan oluşan Tunika albuginea yer alır(22). İlerleyen yaş ile birlikte tunika
albugineanın densitesi artar(17). Elektron mikroskobu ile incelendiğinde epitelin periton
boşluğuna bakan apikal yüzeyinde mikrovilluslar bulunur ve seyrek olarak silyuma
sahiptirler. Ayrıca mikrovillusların tabanında, küçük pinositotik veziküller ile yakın
yerleşimli çok sayıda mitokondriyonlar içerirler.
Over kesitlerinde 2 farklı alan ayırt edilir(17, 19-22);
Korteks: Overlerin periferinde, medullanın etrafında yer alır(18). Korteks,
primordiyal, büyüyen ve atretik folliküllerin farklı evrelerini ve değişik büyüklükteki
korpus luteumları içerir(17-22). Ovaryan follikülleri içeren bölge kompakt hücresel
stromadan oluşur(17). Stromada retiküler lif ağları ve iğ şekilli hücreler bulunur. İğ
şekilli hücreler hem fibroblast hem de düz kas hücrelerinin özelliklerini gösterirler ve
yumak şeklinde düzenlenirler. Bu hücrelerin sitoplazmaları ribozom ve
mikrofilamanlarca zengin olup, bol miktarda bulunan mitokondriyonlar, çekirdek
etrafında toplanırlar. Mikropinositotik veziküller hücre yüzeyi ile ilişkilidirler ve az
sayıda lipid damlacıkları içerirler.
4
Stromal hücreler;
• Gelişen yumurta hücresi için yapısal desteklik sağlarlar.
• Gelişen follikül etrafında teka hücrelerine köken oluştururlar.
• Gelişen follikülde steroid hormonları salgılayan hücrelere farklanırlar.
Farklı boyutlarda, her biri bir oosit içeren ovaryan folliküller, korteksin stroması
içine yayılmış halde bulunurlar(9-14). Folliküllerin boyutları, oositlerin gelişim
basamaklarını gösterir(10,13).
Medulla: Overlerin merkezi kısımlarında yer alır(18,21). Medulla, gevşek
fibroelastik bağ dokusu içerisinde çok sayıda geniş kan damarlarını, lenfatikleri ve
sinirleri içerir(17-22).
Korteks ve medulla arasında belirgin bir sınır yoktur(17,18). Hilus bölgesi, ovidukt
ile overleri gevşekçe birbirine bağlar(22).
2.1.1. Ovarian Folliküller
2.1.1.1. Primordiyal Folliküller
Sıçanlarda postnatal dönemde oluşan primordiyal folliküller; over korteksinde
tunika albugineanın hemen altında yerleşim gösterir(22). 17-20 mikron çapında olan
primordiyal folliküller(22), ortasında 11-15 mikron çapında primer oosit ve bunun
etrafında tek sıra halinde sıralanmış yassı folliküler hücrelerden oluşur(22). Primordiyal
folliküllerin içerdiği primer oositin sitoplazmasında, eksantrik yerleşimli büyük bir
çekirdek ve belirgin bir çekirdekçik bulunur(23). Organeller çoğunlukla primer oositin
kortikal veya perinüklear bölgelerinde yerleşmişlerdir. Elektron mikroskobu ile
incelendiğinde primordiyal folliküllerdeki primer oosit sitoplazmasında; lameller tip
kristaları ile açık renkte boyanan çok sayıda mitokondriyonlar, iyi gelişmiş birkaç Golgi
kompleksi, endoplazmik retikülüm ve çok sayıda ribozomlar gözlenmiştir(23).
Primordiyal folliküllerin etrafında primer oositi çevreleyen folliküler hücreler,
yassı şekilli olup primitif evrede stromal hücrelerden ayırt edilemezler. Çekirdekleri
düzensiz ve oval şekilli olup, sitoplazmalarında az sayıda mitokondriyonlar içerirler(18).
Yassı şekilli bu folliküler hücreler birbirlerine desmozomlar aracılığıyla bağlıdırlar(20).
En dış kısımda primordiyal follikülleri stromadan ayıran bir bazal lamina yer alır(20).
5
2.1.1.2. Gelişen Folliküller
Primordiyal folliküllerin büyümesi ile primer oositi çevreleyen yassı folliküler
hücreler kübikleşir(22,24). Primer oositi çevreleyen tek sıralı kübik hücrelere granüloza
hücreleri adı verilir(22). Folliküler hücrelerin kübikleşmesi ile primer folliküller
oluşur(22,24). Primordiyal follikülden primer follikül oluşurken, primer oosit hacmi ve
sitoplazma içerisinde mitokondriyonların sayısı artar(17,18).
Primer folliküllerde oosit merkezi olarak yerleşir ve sitoplazmasında merkezi
yerleşimli bir çekirdek ve çekirdek içerisinde birden fazla çekirdekçik ile germinal
veziküller, Golgi kompleksi, çok sayıda vezikül ve tübül bulunur(23). Ayrıca oosit
yüzeyinde çok sayıda mikrovillus bulunmaktadır(23).
Tek tabakalı granüloza hücrelerini içeren primer folliküle tek tabakalı
(unilaminar) primer follikül adı verilir(20). En küçük primer folliküller 8-13 adet
granüloza hücresi ile çevrili olup çapları 27,5 µm’dir(22). Oositin çapı ise 16,3 µm’dir(22).
Folliküler hücrelerin mitoz ile çoğalıp çok katlı hal alması sonucunda çok tabakalı
(multilaminar) primer folliküller oluşur(20). En büyük primer folliküller ise 25-29 adet
granüloza hücresi ile çevrili olup çapları 63,6 µm’dir(22). Bu büyüklükteki folliküllerde
oositin çapı ise 38,5 µm’dir(22). Kan damarları bazal membranı penetre etmediğinden
granüloza hücreleri avaskülerdir(21). Tek tabakalı granüloza hücrelerini içeren
folliküllerin 50-53 µm’ye ulaştığında granüloza hücreleri ve oosit tarafından
glikoprotein yapısında, refraktil olan zona pellusida tabakası üretilir(21). Zona pellusida,
granüloza hücrelerini oositten ayırır. Primer oositten uzanan mikrovilluslar ve granüloza
hücrelerinden çıkan sitoplazmik uzantılar zona pellusidayı deler ve birbirleriyle geçit
bağlantıları aracılığı ile iletişim kurarlar(23).
Primer folliküllerin büyümesi ile komşu stromada teka hücrelerine farklanacak
olan stromal hücreler belirginleşir. Folliküllerin etrafında teka hücreleri kapsül şeklinde
düzenlenirler(22). 1948’ de Dubreuil’e göre çok tabakalı granüloza hücreleri folliküler
sıvı salgılamaya başladığı sırada teka hücreleri oluşmaktadır(25). Teka hücrelerinin
kapsül şeklinde düzenlenmesi sonucunda oluşan tabakaya Teka folliküli adı verilir(17).
Teka folliküli, granüloza hücrelerinden ince bir bazal lamina ile ayrılır ve yaklaşık 85-
90 µm kalınlığındadır(21). Histolojik preparasyonlarda bazal membran ile
sınırlandırılmış olan granüloza hücreleri kolaylıkla ayırt edilebilirken, bazal membran
ile sınırlandırılmayan teka hücreleri komşu stromal dokudan kolaylıkla ayırt
6
edilemezler(25). Teka folliküli olarak adlandırılan hücresel kılıf daha sonra 2 tabakaya
ayrılır(21). İçte yer alan teka interna; follikülün bazal laminasına komşu, oval veya elips
şekilli çekirdek içeren, 3-4 sıralı, iğ veya polihedral şekilli hücreler içerir(22). İyi
gelişmiş bir kapiller ağa sahiptir. Teka internayı oluşturan hücrelerde belirgin agranüler
endoplazmik retikülüm sisternaları, çok sayıda serbest ribozomlar ve tübüler kristalı
mitokondriyonlar bulunur. Bu hücrelerde ovulasyon öncesinde mitokondriyonların ve
yağ damlacıklarının sayısında artış gözlenir. Dış kısımda yer alan teka eksterna; over
stromasıyla devamlılık gösteren, yassı hücrelere sahip olup, kapsül benzeri bir bağ
dokusu yapısındadır(22). Sıkıca paketlenmiş kollajen lifler ve iğ şekilli hücrelerden
oluşmuştur. Bu hücrelerin sitoplazmaları içerisinde mitokondriyonlar, yassılaşmış az
miktarda granüler endoplazmik retikülüm sisternaları, paralel membranlar ve oldukça
fazla miktarda serbest ribozomlar bulunur(26).
Çok tabakalı primer folliküller büyümeye devam eder ve çapları 200 µm’ye kadar
ulaşır(20). Bu sırada granüloza hücreleri arasında içleri follikül sıvısı ile dolu küçük
boşluklar oluşmaya başlar. Bu boşluklar Call-Exner cisimleri olarak adlandırılır(19).
Folliküler sıvı, plazma bileşenlerini ve follikül hücrelerinden salgılanan ürünleri içerir.
Folliküler sıvı içerisinde glikozaminoglikanlar, steroid-bağlayıcı proteinleri de içeren
bazı proteinler ve yüksek konsantrasyonda steroidler (progesteron, androjenler ve
östrojenler) bulunur(20). Bu boşluklar sıvı birikimi ve hücre proliferasyonu nedeniyle
birleşerek daha büyük, tek bir boşluk olan antrumu meydana getirirler(22). Antrum
oluşumunu tamamlamış follikül artık sekonder (antral) follikül adını alır(17). Sekonder
folliküldeki oositte; mitokondriyonlar yuvarlak veya oval şekilli, oldukça koyu
boyanmış lameller tipte kristalara sahip ve az sayıdadırlar(23). Az miktarda bulunan düz
endoplazmik retikülümler gruplar halindeki mitokondriyonlarla yakın yerleşim
gösterirler(23). Primer oosit çekirdeği içinde bir çekirdekçik ve ökromatin materyali
bulunur(23). Ayrıca primer oosit sitoplazması içerisinde küçük gruplar halinde, birbirine
paralel halde düzenlenmiş, membranöz yapılar olan lamellalara veya sitoplazmik
ışınlara rastlanılmaktadır(23). Antrumun hacmi, intrasellüler alanın uzamasıyla artar(22).
Sekonder (antral) follikülde primer oosit hızla büyür ve çapı 70 µm’ye ulaşır(22) ve
granüloza hücreleri 4-7 tabaka halindedir(21). Antrum oluşumu sırasında granüloza
hücreleri baskıya uğrar ve yeniden düzenlenme göstererek follikül duvarında belirli bir
yerde yoğunlaşırlar(20). Bu hücreler antrum içine doğru büyüme göstererek kumulus
7
ooforus hücrelerini meydana getirirler(20). Bir grup granüloza hücresi de oositi ışınsal
şekilde sararak yüzük şeklinde korona radiatayı oluştururlar(22). Korona radiata, oositin
etrafında 2-4 tabaka halinde granüloza hücrelerinden oluşmuştur ve bir sap ile
membrana granüloza tabakasına bağlanmıştır(21). Sekonder follikülde teka interna, ilk
oluştuğu haline göre daha belirgindir(22). Büyüyen sekonder folliküller, preovulatuar
follikülleri meydana getirirler(22). Yaklaşık 500 µm çapa sahip olan preovulatuar
folliküllerde primer oosit follikül merkezinde bulunur ve germinal vezikül eksantrik
yerleşimlidir(22).
En sonunda folliküller, gelişimlerinin son basamağı olan Graaf follikülü haline
gelirler(20,22). Graaf follikülü oluşumu sırasında granüloza hücrelerinin proliferasyonları
tamamlanır ve likör sıvısında artış meydana gelir(20). Over korteksinin büyük bir kısmı
Graaf follikülleri ile kaplıdır ve folliküller overlerin serbest yüzeylerinden çıkıntı
oluştururlar. Graaf follikülleri LH dalgalanmasından sonra gözlenir(22). Follikülün
duvarında bazal membran yok olmaya başlar ve teka tabakasındaki kan damarları teka
interna içerisinde derinlere girer(22). Sıçanlarda bir follikülün olgunlaşma süresi 4-5
gündür(27).
Bazı araştırmacılar ise follikülleri boyutlarına, genişliklerine ve antrumun
boyutundaki değişikliklere göre 7 evrede sınıflandırmaktadır(28).
Evre I; 2-3 granüloza hücre tabakası ile çevrili preantral follikül,
Evre II; 4-5 granüloza hücre tabakasına sahip preantral follikül,
Evre III; 6-7 granüloza hücre tabakasına sahip preantral follikül,
Evre IV; 8 veya daha fazla granüloza hücre tabakasına sahip preantral follikül,
Evre V; granüloza hücreleri etrafında küçük, açık lakünalar içeren antral kavitenin
erken oluşumunu işaret eden follikül,
Evre VI; oositin her iki yanında veya tek yanında orta hacimde gelişen antral
kaviteli follikül,
Evre VII; geniş ve iyice belirgin antral kaviteye sahip graaf follikülleridir.
2.1.1.3. Follikülogenez
Sıçanlarda doğum gerçekleştikten birkaç saat sonra over içerisinde bulunan oosit
ve destekleyici hücrelerden oluşan ovigeroz kordonlar parçalanmaya başlar(29,30).
Ovigeroz kordonların parçalanması ile ortada bulunan germ hücresini saran
8
pregranüloza hücrelerinin oluşturduğu tek tabakalı yassı folliküler hücreler ve bunların
da etrafını saran, devamlılık gösteren bazal lamina ile çevrili primordiyal folliküller
oluşur(29,31).
Sıçanlarda gebeliğin 18. gününden sonra oogoniumlar mitotik aktivitelerini
kaybederek, geç intrauterin ve erken postnatal dönemde mayoz bölünmeye
başlarlar(27,32). Sıçan overlerinde mayoz bölünme başladığı sırada steroid hormon
üretimi görülmemektedir(27). Postnatal 2. günde mayoz bölünmenin profaz evresinde
diktiyoten safhasına giren oositler dinlenme haline girerler(32). Mayoz bölünmenin
profaz evresinin diktiyoten safhası başladığında steroid hormon üretimi (Follikül
Stimülan Hormon ve Luteinizan Hormon) başlamaktadır(27). Doğum gerçekleştikten
kısa süre sonra Follikül Stimülan Hormon (FSH) seviyesi artarak, postnatal 12. günde
maksimum değerine ulaşmaktadır(27). Artan FSH ve Luteinizan Hormon (LH)
dalgalanmasını takiben postnatal 3. günde primodiyal folliküllerin etrafında bulunun tek
katlı yassı folliküler hücrelerin kübikleşmesi ile overlerin merkezi kısımlarında primer
folliküller meydana gelir(33). Postnatal 3. günde oluşan primer folliküllerin yapısında ilk
kez zona pellusida gözlenir(33). Primer folliküllerin büyümeye devam etmesi ile
folliküllerin etrafını saran stromal hücreler farklaşarak teka interna ve teka eksterna
olmak üzere iki tabakalı teka folliküli yapısını meydana getirir. Teka interna dışında
oluşan teka eksterna ise follikülü koruyucu bir kapsül görevi görmektedir(18). Postnatal
5. günde oositin etrafını saran kübik şekilli çok tabakalı granüloza hücreleri arasında
küçük boşluklar meydana gelir(33). Postnatal 10. günde antruma sahip sekonder
folliküllerin oluştuğu görülmektedir(33). Geniş antral folliküller postnatal 17. günde
gözlenirken, yine postnatal 17. günde gelişen folliküllerin atrezisi sonucunda interstisyel
bezlerin oluşumu gözlenmektedir(33). Postnatal 30-32. günler arasına gelindiğinde ise
postnatal 12. günde ulaşılan FSH ve LH’ın maksimum değerinin 5'te 1'i civarına düşüş
görülmektedir(27).
Sıçanlarda ilk ovulasyon postnatal 35-45. günlerde gerçekleşmektedir.
Ovulasyondan birkaç gün önce ise sıçanlar puberteye girmektedirler(27).
Erişkin sıçanlarda ise kortekste yer alan primordiyal folliküller tükeninceye kadar
düzenli olarak büyüyen folliküllerin havuzuna katılmaktadırlar. Primordiyal folliküller
büyümeye başladıklarında oositin etrafını saran hücreler kübikleşir ve granüloza
hücrelerine farklanırlar. Granüloza hücrelerinin proliferasyonu ile folliküller büyüyerek
9
primer, sekonder ve tersiyer folliküller meydana gelir. Primer ve preantral folliküller
gonadotropinlerin yokluğunda da bulunmalarına rağmen, bu folliküller
gonadotropinlere yanıt oluşturabilmektedirler. Sağlıklı preantral folliküllerin
gelişebilmesi için bu hormonlara ihtiyaç vardır. Buna karşın, antral folliküller daha
sonraki gelişimleri, olgunlaşmaları ve yaşamlarının devamı için gonadotropinlere
gereksinim duyarlar(29).
2.1.1.4. Oogenez
Gebeliğin 14-17. günleri arasında fetus overinde bulunan tüm germ hücreleri
oogonium yapısındadır. Oogoniumların mitoz bölünme geçirerek yeni germ hücrelerini
oluşturmaları gebeliğin 18. gününe kadar devam eder. Gebeliğin 18. gününden sonra
oogoniumlar mitotik aktivitelerini kaybederek, geç intrauterin ve erken postnatal
dönemde mayoz bölünmeye başlarlar(27,32). Gebeliğin 18. gününden sonra oogonialarda
mitoz bölünmenin durması ile oositler mayoz bölünmenin profaz evresinin leptoten
safhasına girerler(27,34). Bu safhada çekirdek içerisinde dağınık, kromatin iplikçikleri
bulunmaktadır(32). Çekirdek aynı zamanda bir veya iki adet çekirdekçik içermektedir(32).
Çekirdek kılıfı dıştan oldukça düzenli görünüp çekirdek porları belirgin olarak
gözlenmektedir(32). Sitoplazma içerisinde Golgi apparatus ve endoplazmik retikülüm
görülmektedir(32). Gebeliğin 19. gününde oositler çoğunlukla mayoz bölünmenin profaz
evresinin zigoten ve erken pakiten safhasına girerler(32). Doğumdan önce 21. günde tüm
oositler mayoz bölünmenin profaz evresinin pakiten safhasına girerler(34). Pakiten
safhasında kromozom çiftleri belirgin olarak kısalıp, kalınlaşmış haldedir(32,34).
Çekirdek kılıfı oldukça düzensiz bir hal almıştır(32). Sitoplazma içerisinde görülen düşük
densiteli alanlarda pek çok mitokondriyonlar görülmekte olup, sitoplazma içerisinde bol
miktarda endoplazmik retikülüm bulunmaktadır(32). Gebeliğin 21. gününün sonunda,
doğum gerçekleştiğinde normal oositlerin yarısı pakiten safhasında kalırken diğer yarısı
mayoz bölünmenin profaz evresinin diploten safhasına girerler(32). Diploten safhasının
süresi diğer safhalara göre daha kısadır(32). Diploten safhasındaki oositlerin çekirdekleri
açık şekilde görülebilmektedir(32). Çekirdek kılıfı artık nispeten düzenli bir hal alır ve
çıkıntılı porlar içermektedir(32). Diploten safhası pakiten safhası ile kıyaslandığında
endoplazmik retikülüm sayısında belirgin şekilde artış görülmektedir(32). Golgi
10
apparatus daha büyük ve kompleks halde olup çok sayıda şişkin veziküller
içermektedir(32).
Postnatal 2. günde mayoz bölünmenin profaz evresinde diktiyoten safhasına giren
oositler dinlenme haline girerler(32). Oositler bu safhaya ulaştıkları sırada kromatin
iplikçikleri boyaya karşı afinitelerini kaybederler, bu nedenle oositler interfaz evresinin
karakteristik özelliğini gösterirler(32). Diktiyoten safhasına giren az sayıdaki oositin
çekirdeği homojen nükleoplazma ile doludur ve iplikçiklerin tüm elektron densliği
kaybolmuştur(32). Çekirdek kılıf genelde düzenlidir ve çekirdek oogonia da görülen
kompleks, yapısal modelini geri kazanmış haldedir(32). Sitoplazmada inklüzyonlar
oldukça fazla sayıda olup multiveziküler ve multilamellar cisimler değişik sayılarda
bulunmaktadır(32).
Birinci mayoz bölünme ovulasyondan hemen önce tamamlanır. Kromozomlar
yavru hücreler arasında eşit dağılır, ancak oluşan yavru hücrelerden biri sekonder oosit
olup, sitoplazmanın hemen hemen tümünü sahip olurken, diğeri birinci polar cisim
olarak adlandırılır(17-20). Birinci polar cisim çekirdek ile çok az miktarda sitoplazma
içeren, çok küçük bir hücredir(17-20). Birinci polar cismin atılmasından hemen sonra,
sekonder oositin çekirdeği ikinci mayoz bölünmeye başlar. Bu bölünme metafaz
evresinde durur(17-20). Metafaz II’ de dinlenme haline geçen oositin bulunduğu
folliküller preovulatuar folliküllerdir. Metafaz II, fertilizasyon ile tamamlanır. Sonuçta
ovulasyon ile atılan hücre, haploid sayıda kromozom taşıyan sekonder oosittir (17-20).
2.1.1.5. Ovulasyon
Dişi sıçanlarda ovulasyon östrus fazından 8-11 saat sonra gerçekleşir(27).
Östrus sırasında, over korteksin büyük bir kısmı olgun (Graaf) folliküller ile
kaplıdır. Olgun folliküller overlerin serbest yüzeylerine yakın yerleşimli olarak
bulunurlar. Olgun folliküller; germinal vezikülün kaybolduğu, metafaz II evresindeki
sekonder oosit varlığı ile karakterizedirler. Bu folliküllere LH dalgalanmasından sonra
gelişir(22).
Ovulasyon gerçekleşmeden önce olgun (Graaf) follikülündeki granüloza hücreleri
daha fazla hiyaluronik asit üreterek gevşek bir hal alırlar. Follikül duvarının bir kısmı,
tunika albugineadaki kollajenlerin yıkımı, iskemi ve bazı hücrelerin ölmesi ile zayıflar.
Ovulasyon anında, folliküllerin bulunduğu overlerin yüzeyine yakın kısımlar incelmeye
11
başlar(22). Bu alanda yüzey epiteli yassılaşır(22). Folliküler sıvı basıncındaki artış ve düz
kas hücrelerinin kasılması sonucuyla follikül dış duvarı yırtılır(20). Oositin serbest
kalması ile ovulasyon gerçekleşir(20).
Folliküler sıvı, kumulus ooforusla çevrili oosit ile beraber peritoneal kaviteye
sızar. Bu sırada; tuba uterinanın saçak şeklindeki fimbria adı verilen kısmı overlere
yaklaşır. Fimbrial kısım ovumu süpürme hareketi ile tuba uterina kanalına iter. Ovumun
tuba uterina içerisindeki hareketi tuba uterinanın yüzey epitelindeki hücrelerin silya
hareketleri ile de desteklenir. Sonuçta ovum fertilizasyonun gerçekleşeceği ampulla
bölgesine ulaşır(17). Her seferde tek bir ovum atılır(17-20).
Ovulasyon 4,5-5 günde bir gerçekleşir(27).
2.1.1.6. Korpus Luteum
Ovulasyon sırasında luteal faz, çok sayıda korpus luteum ile karakterizedir(22).
Ovulasyondan sonra yırtılan follikül duvarı luteinizasyon geçirerek korpus luteum halini
alır(22). Follikül duvarı kollabe olup geçici bir bez yapısı kazanır. Korpus luteum
oluşumu sırasında follikülün bazal laminası yıkılır. Başlangıçta damarsız olan folliküler
hücreler içine kan damarları girer. Antrum boşluğuna kan dolar ve pıhtılaşır. Follikülün
pıhtı dolu lümeni zamanla aşamalı olarak fibrozis geçirir(20). Asıl değişim, granüloza
hücreleri ve teka interna hücrelerinde olur. Granüloza hücreleri genişleyerek granüloza-
lutein hücrelerine dönüşür(21-22). Yaklaşık 20-35 µm çapa sahip olan bu hücreler tipik
steroid sentezleyen hücre özelliği gösterirler(20). Bu hücrelerde lipid damlacıkları,
gelişmiş agranüler endoplazmik retikülüm sisternaları ve tübüler kristalı
mitokondriyonlar gözlenir(18). Granüloza hücreleri granüloza-lutein hücrelerine
dönüştükten sonra FSH ve LSH uyarısına yanıt olarak progesteron ve östrojen
salgılar(18).
Teka interna hücreleri de teka-lutein hücrelerine dönüşür(21,22). Bu hücreler
granüloza-lutein hücrelerine göre daha küçük, yaklaşık 15 µm çapa sahiptirler(20). LH
uyarsına yanıt olarak androstenedion ve progesteron üretirler(19).
Böylece oluşan korpus luteum; merkezinde fibrözleşen kan pıhtısı ve onun
etrafında sarı renkli, lipidden zengin olan granüloza lutein hücreleri ve daha küçük ve
seyrek yerleşimli teka lutein hücrelerinden ibarettir.
12
Korpus luteum büyümeye devam eder ve fertilizasyon gerçekleşmemiş ise
gerileme evresine girer. Her bir siklusta oluşan korpus luteum günlerce varlığını
sürdürür ve overler içerisinde önceki sikluslardan köken alan 3 veya daha fazla korpus
luteum gözlenir(21). Luteal fazın sonunda korpus luteum dejenere olur ve korpus
albikans oluşur(22).
2.1.1.7. Atretik Folliküller
Overlerde gelişmeye başlayan folliküllerin bir kısmı maturasyonlarını
tamamlarken, pek çok follikülün gelişimlerinin kesintiye uğraması sonucunda folliküler
atrezi meydana gelir. Dejenerasyona uğrayan bu folliküllere atretik folliküller adı
verilmektedir(18). Atrezi fetal dönemde primordiyal germ hücrelerinde ve folliküllerde
olabileceği gibi erken postnatal dönemde ve puberteden sonra primordiyal ve gelişme
sürecine girmiş tüm folliküllerde gözlenebilir. Sıçanlarla yapılan çalışmalara göre,
toplam dişi germ hücre populasyonunun sayısı gebeliğin 18. gününde 75.000
civarındadır(34). Fakat bazı oogoniumların atreziye gitmeleri sonucu, normal germ hücre
sayısında % 30 civarında bir azalma olur(32). Ayrıca doğum sırasında oosit popülasyonu
yaklaşık 52.000 iken bunların sadece 39.000' i normaldir. Doğumdan sonraki 2. günde
toplam germ hücresi sayısı 75.000' den 27.000' e düşerken, normal germ hücresi sayısı
64.000' den 19.000'e düşer(34). Böylece mayoz bölünme ve follikül oluşumu sırasında
germ hücrelerinin % 70’i kaybedilir.
Ovaryan atrezinin ardında yatan mekanizmanın asıl nedeninin apopitoz olduğu
bilinmektedir. Primordiyal folliküllerin atrezisi nadir olarak gözlenirken, primordiyal ve
preantral folliküllerde atretik değişiklikler ilk olarak oositte ortaya çıkar(35). Küçük
folliküllerin atrezisi sonucunda over stromasında oluşan boşluk overin stroma tarafından
doldurulur(18).
Geniş antral folliküllerde atrezinin ilk işaretleri ise granüloza hücrelerinde gözlenir
ve bu hücreler; çekirdekte kromatin marjinasyonu, sitoplazmik çıkıntıların oluşumu ve
sitoplazmik vakuolizasyon, sitoplazmik ve nüklear kondensasyon ve fragmentasyon ile
karakterize değişikliler gösterirler(23). Granüloza hücreleri antrum içerisine dökülürken,
granüloza hücreleri arasında makrofajlar bulunur ve teka interna hücreleri hipertrofiye
uğrar. Hipertrofiye uğrayan teka interna hücreleri interstisyel hücreleri oluşturur(18).
Atretik folliküllere ait oositlerin ultrastrüktürel özelliklerinin ise organellerin görünüm
13
ve dağılımında değişiklik, mikrovillusların yitirilmesi ve oositin segmentasyonu ile
karakterize olduğu rapor edilmektedir(23). Granüloza hücreleri ve teka tabakası arasında
yer alan bazal membran, granüloza hücrelerinden ayrılır ve kalınlığı artar. Bu dalgalı
yapıda görülen hiyalin tabakasına glassy membran denir. Bu yapı atrezinin geç
dönemleri için karakteristiktir(18). Gelişimin ileri dönemindeki folliküllerin atrezisi
sonucunda ovaryan stromada oluşan yapı korpus atretikum olarak adlandırılır(18).
2.1.1.8. İnterstisyel Hücreler
İnterstisyel hücreler, atreziye uğrayan folliküllerin teka interna tabakasından
köken alırlar(21). Atrezi artarsa, interstisyel hücrelerin miktarı da artar. İnterstisyel
hücreler küçük, sferikal şekilli, bol lipit damlacıkları içeren hücrelerdir(17). Steroid
salgılayan hücrelerde olduğu gibi bol miktarda, tübüler tipte agranüler endoplazmik
retikülüm sisternaları ve tübüler tipte kristalara sahip mitokondriyonlar içerirler(36).
Golgi kompleksleri küçük veziküller ile ilişkili olup az sayıdadır(36). Ribozomları,
sitoplazma boyunca rastgele dağılmıştır(36). İnterstisyel hücreler; insanda östrojen
üretirken, diğer türlerde progesteron üretirler(17).
2.2. Sıçanlarda Over Gelişimi
Sıçanlarda overler, erken prenatal dönemde gelişmeye başlayıp, postnatal
dönemde de gelişimlerini sürdürmektedirler.
Sıçanlarda gebeliğin 10. gününden itibaren embriyoda genital çıkıntıların
oluşması ile gonadlar gelişmeye başlar(27). Dişi ve erkek gonadları aynı yapılardan
köken alırlar(30). Erkek ve dişide farklanmamış gonadlar mezonefrozun ventrolateral
yüzeyindeki kölomik epitelin kalınlaşması ile ortaya çıkarlar(29,32). Yolk kesesi
duvarında gelişen primordiyal germ hücreleri, göç ederek genital çıkıntılara ulaşırlar.
Mitotik yönden oldukça aktif ve ileride gametleri oluşturacak olan primordiyal germ
hücreleri gebeliğin yaklaşık 8. gününde allantoise yakın yolk kesesi endoderminde
oluşurlar(27,34). Gonadlar dışında oluşan primordiyal germ hücreleri 9. günde pasif
transfer ile son bağırsağın endodermal epiteline gelirler, daha sonra gebeliğin 10-12.
günleri arasında ameboid hareketler ile dorsal mezenter boyunca hareket ederek, 10-11.
günlerde gelişen gonadlar içerisindeki nihai yerlerine ulaşırlar(27).
14
Gebeliğin 11.gününde gonadlar içerisine ulaşan primordiyal germ hücrelerinin
elektron mikroskobik incelemelerinde kölom epiteli ile doğrudan ilişkili oldukları rapor
edilmiştir(30). Yine primordiyal germ hücrelerinin yuvarlak çekirdeğe sahip oldukları ve
çekirdek içerisinde belirgin 1-2 adet çekirdekçiğin bulunduğu gözlenmiştir(30).
Primordiyal germ hücrelerinin sitoplazmasında iyi gelişmiş Golgi kompleksinin,
sferikal şekilli mitokondriyonların, granüler endoplazmik retikülüm sisternalarının,
membranla çevrili granüllerin, polizomların ve örtülü veziküllerin olduğu rapor
edilmiştir(30).
Gebeliğin 12. gününde, kölomik epitel prolifere olarak subepitelyal alana doğru
ilerler ve burada primordiyal germ hücreleri ile ilişkili hale gelerek ovigeroz kordonları
oluşturur. Ovigeroz kordonlar over yüzey epiteli ile devam eder. Ovigeroz kordonlar
ince bir bazal lamina ile çevrilidir ve dış tarafta mezenşimal hücreler tarafından
sınırlandırılmıştır. Böylece farklanan over, erken dönemde ovigeroz kordonlar ve
interstisyel doku şeklinde iki farklı kompartman olarak organize olur(29). Hem germ
hücrelerinin, hem de somatik hücrelerin proliferasyonu genital çıkıntıların hızla
genişlemesine neden olur(27).
Fetus overinde ovigeroz kordonlar içerisindeki oogoniumların hücre membranı ve
çekirdek kılıfı düzenlidir. Genellikle eksantrik yerleşim gösteren çekirdek, sitoplazmaya
göre daha iyi görünen, elektron dens, granüler bir nükleoplazmaya sahiptir(32). Eksantrik
yerleşimli, geniş ve sferikale yakın şekle sahip olan çekirdek, bir veya daha fazla sayıda
geniş çekirdekçik içermektedir(32,34). Çekirdekçik kaba, düzensiz ve parçacıklar halinde
partikül ağı ile karakterizedir(32). Mitokondriyonlar büyük ve oval şekle sahip olup,
değişik sayıda paralel kristalar içermektedirler(32). Golgi kompleksi juxtanüklear
yerleşimli olup, multiveziküler cisimler ile yakın yerleşimlidir(32). Bir veya daha fazla
sayıda sentriyol görülmektedir(32). Komşu oogonia hücreleri arasında, değişik genişlikte
hücresel devamlılığı sağlayan köprüler bulunmaktadır(32).
Doğum gerçekleştikten birkaç saat sonra over içerisinde bulunan ovigeroz
kordonlar parçalanmaya başlar(29,31). Kordonların parçalanması için öncelikle kordonlar
içerisinde bulunan germ hücreleri, pregranüloza hücreleri ve bunların yanı sıra
kordonlar arasında bulunan interstisyel doku içerisindeki mezenşimal hücrelerden,
kordonların etrafını saran bazal laminanın parçalanması için proteaz enzimleri salınır(31).
Bazal laminanın parçalanması ve kordonlar içerisinde bulunan germ hücrelerinin bir
15
kısmının apopitoza uğramaları sonucu ovigeroz kordonlar küçülmeye başlar(29).
Kordonlar içerisindeki germ hücrelerinin de apopitoza uğramaları ile oosit grupları da
küçülmeye başlar. Sonuçta ortada bulunan germ hücresini saran pregranüloza
hücrelerinin oluşturduğu tek tabakalı yassı granüloza hücreleri ve bunlarında etrafını
saran, devamlılık gösteren bazal lamina ile çevrili primordiyal folliküller oluşur(29).
Doğum gerçekleştiğinde overler böbreklerin kaudal kısmında, ekstra ovaryan
reteyi kuşatan kısa bağ dokusu ligamenti ile asılı haldedir. C şeklinde bulunan overlerde
postnatal 1. ve 2. günlerde belirgin kortikal ve medullar alanlar gözlenmektedir. Over
medullasının merkezinde bulunan stromal hücreler overin periferine doğru yayılım
gösterirler(37).
Postnatal 3. günde primodiyal folliküllerin etrafında bulunun tek katlı yassı
granüloza hücrelerinin kübikleşmesi ile overlerin merkezi kısımlarında primer
folliküller oluşmaktadır. Antral folliküller postnatal 17. günde meydana gelirken, yine
postnatal 17. günde gelişen folliküllerin atrezisi sonucunda interstisyel bezlerin oluşumu
gözlenmektedir(33).
Sıçan overinde Mayoz bölünmenin profaz evresinin diktiyoten safhası
başladığında steroid hormon üretimi başlamaktadır. Doğum gerçekleştikten kısa süre
sonra FSH seviyesi artarak, postnatal 12. günde maksimum değerine ulaşmaktadır.
Postnatal 30-32. günler arasına gelindiğinde ise postnatal 12. günde ulaşılan maksimum
değerin 5'te 1' i civarına düşüş görülmektedir(27).
2.3. Sıçanlarda Uterus Histolojisi
Sıçanlarda uterus bicornis yapıda olup, 2 adet cornu uteri ve 1 adet cervix uteriden
oluşmaktadır(38). Uterus duvarı; endometriyum, miyometriyum ve perimetriyum olmak
üzere üç tabakadan ibarettir(17-20).
• Endometriyum; uterusun iç kısımdaki mukozal bölümdür ve duktus
mezenşiminin iç tabakasından meydana gelmektedir. Histolojik olarak
endometriyum luminal ve glandular olmak üzere iki tip epitel içerir. Bunlar
sıkıca organize olmuş stratum compactum ve daha gevşek organize olmuş, aynı
zamanda kan damarları ve immün hücreleri içeren stratum spongiosum adı
verilen iki stromal bölüm ile desteklenir.
16
• Miyometriyum; uterus duvarının düz kas kısmı olup, duktus mezenşimal
hücrelerinin ara tabakasından meydana gelen iç sirküler kas tabakasını ve
perimetriyumun altındaki mezenşimden meydana gelen dış longitudinal kas
tabakasını içermektedir.
• Perimetriyum; uterusun en dışta yer alan tabakası olup, visseral periton ile
örtülüdür. Mezotel ve ince gevşek bağ dokudan oluşur.
Endometriyum sıçanlarda görülen östrus siklusla bağlantılı olarak değişiklikler
gösterir. Diöstrus evresinin başında, uterus küçük ve inaktif durumdadır ve lümeni oluk
şekilde görülmektedir(39). Uterus epiteli, alçak kübik veya prizmatik epitel ile
döşelidir(39). Diöstrus evresinin başlarında bezler inaktif durumda iken devamında
bezlerin aktivitesinde artış görülmektedir(39). Diöstrus sonuna doğru ise endometrial
epitele bitişik, stromada hafif ödem görülebilmektedir(39). Proöstrus evresinde, uterus
endometriyum epitel hücelerinin boyları uzayarak kübikten prizmatiğe doğru değişim
göstermektedir(39). Proöstrusun sonuna doğru endometriyal kan damar ağı göze
çarpmaktadır ve stromada ödemin görülmesi ile uterus lümeni belirgin şekilde
genişlemektedir(39). Östrus evresinin başlangıcında endometriyal epiteldeki
değişiklikler, ilk olarak bezlerdeki hücresel dejenerasyon ile olmaktadır. Bu mitotik
aktivite ve lökosit infiltrasyonu ile birlikte gerçekleşir(39). Geç östrus evresinde uterus
lümeni genişlemeye devam eder(39). Östrus sonunda endometriyal epitelde mitotik
aktivite yeniden kazanılır(39). Metöstrus evresinde ise östrus evresinde yeniden
kazanılan mitotik aktivite devam eder(39).
2.4. Sıçanlarda Östrus Siklus
‘Estrus’ kelimesi yunanca kökenli ‘oistros’ kelimesinin Latince adaptasyonu olup
coşkunluk, çılgınlık anlamındadır(27,39). İlk olarak 1900 yılında Heape tarafından
kullanılan bu terim seksüel isteklerin olduğu özel periyod olarak tanımlanmıştır(27,39).
Dişilerin cinsel arzulamaya özgü periyodlarını ifade eden bu dönemi Heape 4
bölümde ifade eder(27,39). Sıçanların üreme sistemleri postnatal 4. haftadan önce
inaktiftir(39). Dişi sıçanlar cinsel olgunluklarının başından 12 aylık oluncaya kadar siklus
uzunlukları yaklaşık 4-5 gün sürer(40-42). Fakat 1 yıl sonra sıçanlarda uzayan progesteron
sekresyonundan ötürü östrus ve diöstrus fazlarının sürelerinin uzamasına bağlı olarak
siklus uzunlukları artar (41) ve üreme hayatının sonuna doğru 6 gün sürer(42). Düzenli
17
olan sikluslar düzensiz hale gelir ve birbirlerini takipleri aksar(41). Aynı zamanda
sikluslar fotoperiyodik kontrol altındadır(27,42). LH salınışındaki değişiklik ilk
proöstrusdan 8-9 gün önce görülür(39). Sıçanların LH salınım modunda iken anöstrus
fazında oldukları düşünülür(39). Sonra ilk proöstrus, östrus, metöstrus ve diöstrus fazları
takip eder(40,41). Üreme organlarının dinlenmede olduğu, çiftleşmenin gerçekleşmediği
periyod Anöstrus olarak tanımlanır(27). Bu periyodun ardından ön anlamında kullanılan
pro- ekiyle Proöstrus periyodu gelir. Bu dönem hayvanların kızgınlık dönemini ifade
ederken yaklaşık 12-14 saat sürer(27,41). Proöstrusdan sonra yaklaşık 25-27 saat süren
östrus periyodu gelir ki bu periyod erkeğin kabul edildiği dönemdir(27). Östrus sırasında
overde, dejenere korpus luteumlar sık olarak bulunurken yeni şekillenen korpus
luteumlar küçüktür. Merkezi fibröz doku genelde görülmez(39). Bunun ardından gebelik
gerçekleşmez ise metöstrus periyodu gelir. Metöstrus yaklaşık 6-8 saat sürer ve yine
erkek reddedilir. Metöstrusu, yaklaşık 55-57 saat süren diöstrus periyodu takip
eder(27,41). Diöstrusda ovumun implantasyonu için ovaryan sekresyonlar üreme yollarını
hazırlar. Fertilizasyon gerçekleşirse gebelik dönemi yaklaşık 21-23 gün sürer(38).
Gebeliğin olmaması halinde siklus tekrar başa döner, yeniden proöstrus safhası başlar.
Tüm foliküller metöstrus evresinde maksimum sayılarına ulaşırken proöstrus
evresinde minimum sayıya ulaşırlar. Proöstrus evresinde birçok follikül Evre I-V
arasındadır. Yine de östrus, metöstrus ve diöstrus evrelerinde tüm follikül grupları
gelişir. Proöstrus evresinde Evre V’ de folliküllerinin sayıları maksimumdur(21).
Metöstrus ve diöstrus evrelerinde atretik folliküllerin sayısı çok fazla iken
proöstrus ve östrus evrelerinde atretik folliküllerin sayıları daha azdır(21).
Siklus değişimler sırasında; proöstrus fazının ortalarında prolaktin, FSH ve LH
seviyeleri artışa geçer. Metöstrus fazında östradiol seviyesi artmaya başlar, proöstrus
fazı boyunca en yüksek seviyelerine ulaşır ve östrus fazında başlangıç seviyesine döner.
Östradiolün azalmasından sonra metöstrus ve diöstrus fazlarında progesteron
sekresyonu artar. Proöstrus fazının sonunda progesteronun 2. kez en yüksek seviyeye
ulaşmasına rağmen progesteron değeri yükselir(40).
Overde tüm siklus safhalarında foliküllerin tüm gelişim basamaklarını görmek
mümkündür(39). Kısa östrus siklusa sahip olan sıçanlarda siklus basamaklarını tayin
etmede en iyi belirteç korpus luteumların morfolojileridir(39). Çünkü overler içerisinde
her ovulatuar siklusta bir önceki ovulasyona ait korpus luteumları görmek mümkündür.
18
2.5. Sıçanlarda Uterus Gelişimi
Gonadların oluşumlarından farklı olarak erkek ve dişi üreme yolları Wolfian ve
Müllerian duktuslardan meydana gelmektedir. Wolfian duktus mezonefrozun boşaltıcı
duktusu olup gonadlar oluşmadan önce mevcuttur. Müllerian duktus ise gonadların
oluşumu sırasında, kranial-kaudal yönde Wolfian duktus boyunca gelişmektedir.
Cinsiyetin farklaşması tamamen bu duktusların gelişimlerine bağlıdır(27).
Duktusların farklaşmalarının erken basamağında, hem Wolfian hem de Müllerian
duktuslar yassıdan silindiriğe değişen hücreleri içeren tek tabakalı, basit, düz tübül
yapısındadır. Duktuslar gelişirken, bazal kısımda yerleşim gösteren çekirdeğe sahip olan
epitel hücrelerinin boyları uzar(27).
Sıçanlarda Müllerian duktus, cinsiyet farklaşması sırasında, yani gebeliğin 14.
gününde küçük lümene sahiptir. Lümeni döşeyen prizmatik hücreler serbest
ribozomlardan zengin olup, supranüklear yerleşimli ve iyi gelişmiş Golgi apparatusa
sahiptirler. Epitel hücrelerinin gelişimi ile paralellik gösteren mezenşimal hücreler,
duktuslar etrafında konsantrik tabakalar halinde düzenlenirler(27).
Erkeklerde, testisten salınan testosteron, Wolfian duktustan; epididimis, vas
deferens ve seminal veziküllerin oluşmasından sorumlu iken yine testisten salınan Anti-
Müllerian Hormon (AMH) ise Müllerian duktusun erkekte gerilemesinden
sorumludur(27).
Dişilerde, duktuslar farklanacağı sırada ne testosteron nede AMH bulunur(27).
Testosteron yokluğuna bağlı olarak Wolfian duktus dejenere olurken, Müllerian duktus
gelişmeye devam eder ve Müllerian duktusun kranial kısmından fallop tüpleri, orta
kısmından uterus ve kaudal kısmından ise vajinanın kranial kısmı gelişir(21,43). Dişilerde
Müllerian duktus bicorni yapısını oluşturacak şekilde ikiye bölünür ve öylece kalır.
Uterusun farklanması, fallop tüpleri ile aynı zamanda başlamaktadır. Uterus çapının
beklenmedik artışı nedeniyle uterus ve fallop tüpleri arasındaki bağlantı alanı erken
dönemde belirgin hale gelmektedir(27).
Tüm memeli türlerinin uterus gelişimi sırasında ortak olan bazı morfogenetik
olaylar vardır(43):
1. Endometriyal stromanın katmanlara ayrılması ve organizasyonu,
2. Endometriyumun farklılaşması ve miyometriyumun gelişimi,
3. Endometriyal bezlerin gelişiminin düzenlenmesidir.
19
Sıçanlarda gebelik süresi 21 gündür(38,43). Müllerian duktusun kaynaşması
gebeliğin 15 ila 16. gününde kısmi olarak oluşur ve bicornis uterusu meydana getirir(43).
Doğumda sıçanlarda uterus, endometriyal bezlerden yoksundur ve uterus, farklanmamış
mezenşim ile desteklenen basit tipte epitelden ibarettir(43).
Postnatal dönemde uterus bezlerinin oluşumu sırasında; luminal epitelin
tomurcuklanma yolu ile farklanarak glandular epiteli oluşturduğu görülür. Glandular
epitelin oluşturduğu tübüler yapılar uterus stroması içerisine penetre olur(43).
Doğumdan sonra 5. günde uterus da glandular epitel tomurcuklarının oluşumunu
sağlayacak olan epitel invajinasyonları meydana çıkar. Endometriyal bezlerin oluşumu
farelerde doğumdan sonraki 7. güne, sıçanlarda ise 9. güne kadar meydana gelmez(43).
Sıçan uterusunda adenogenezis, doğumdan sonraki 9. günden 15. güne kadar
devam eder ve sonuçta diğer türlerin endometriyal bezlerinden farklı olarak, gelişen
basit tübüler bezler ne sıkıca bükülmüş nede yaygın olarak dallanma göstermiş halde
bulunur(43).
2.6. Östrojen Reseptörleri
Dişi üreme sistemi dokularının fonksiyonları ve gelişimleri, iki büyük ve önemli
steroid hormon olan östrojen ve progesteronun etkilerinin dengeli olması ile
düzenlenmektedir(44). Bu hormonlardan östrojen, çekirdek reseptörleri süper ailesinin
bir üyesi olan östrojen reseptörlerine bağlanarak dişi üreme sistemi dokularının
fonksiyonları, farklanmaları ve gelişimleri üzerine etki etmektedir(44-46). Bu hormonların
etki mekanizmaları, steroide cevap oluşturan genlerin transkripsiyonel aktivitesini
etkileyen hedef hücrelerdeki spesifik reseptör proteinine bağlanmayı
gerektirmektedir(44,46).
Yapılan çalışmalar ile iki adet östrojen reseptörü alt tipinin olduğu rapor
edilmiştir. Birincisi klasik olarak adlandırılan östrojen reseptörü α (ER-α) dır(44,47). ER-α
ilk olarak östrojen reseptörü aktive eden mediatör olarak tanımlanmıştır(44). Sıçanlarda
595 aminoasit dizisine sahip olan ER-α çekirdek hormon ailesinin bir üyesi olup,
ligand-aktive eden transkripsiyon faktörü karakterindedir ve birçok önemli fizyolojik
fonksiyona sahiptir(44). ER-α dokularda oldukça geniş alanlarda eksprese
edilmektedir(44).
20
İkinci östrojen reseptörü ise ilk kez 1996 yılında Kuiper ve arkadaşları tarafından
overdeki granüloza hücreleri, teka hücreleri, korpus luteum ve oositte tanımlanan
östrojen reseptörü β (ER-β)dır(48). ER-β’ ya aynı zamanda testis ve prostatta da
rastlanmaktadır(48). ER-β 485 aminoasit dizisine sahip olup ER-α’ dan daha küçüktür.
ER-β, ER-α proteini ile % 95 oranında DNA bağlanma alanlarında benzerlik
gösterirken, C terminalindeki ligand bağlama alanlarında ise % 55 oranında benzerlik
göstermektedir(45,49). Fakat ER-β seviyesine bağlı mRNA ekspresyonu ile ER-β doku
lokalizasyonu, ER-α’ dan farklılıklar göstermektedir(44,47). Sıçan overinde hem ER-α
hem de ER-β mRNAsı eksprese olurken, ER-β mRNAsı çoğunlukla küçük, gelişen ve
preovulatuar folliküllerin granüloza hücrelerinde lokalize olmaktadır(45). ER-α
sıçanlardaki üreme organlarından uterus, over, testis ve epididimde orta düzeyde
eksprese olmasına rağmen ER-β ekspresyonu over, uterus ve testiste yüksek
düzeydedir(44).
Her iki östrojen reseptörü yüksek affinite ve özgüllük ile 17-β östradiole
bağlanmaktadır(44). Vücudumuzda endojen östrojenlere benzer aktivite gösteren
fitoöstrojenler, hedef organlardaki östrojen reseptörlerine bağlanabilme özelliğine
sahiptirler(48). Genistein kimyasal yapısı bakımından en güçlü östrojen olan 17-β-
estradiol ile fenol halkası ve 4’- ve 7’ hidroksil grupları arasındaki mesafe açısından
benzerlik gösterir(1,2,4,50). Bu benzerlikleriyle isoflavonlar reseptör düzeyinde östradiol
ile yarışarak hem östrojenik hem de anti-östrojenik etkiye sahip olup, östrojen
reseptörlerine bağlanmak için 17-β-estradiol ile yarış halindedir(1-3,6-8,10,11,50,51). 17-β-
östradiol ER- α ve β’ ya eşit derecede affinite gösterirken, fitoöstrojenlerden Genistein
ER- β’ ya 7-30 kat daha fazla affinite gösterir(1,2,11,48,52).
Bu maddeler vücutta hem östrojen agonisti hem de antagonisti olarak rol
alırlar(1,2,4,50,52). Östrojen agonisti olarak östrojenik etki yaparken, antagonistik etkilerini
ise östrojen reseptörlerine bağlanıp, doğal östrojenleri baskılayarak yaparlar(1,2,7,50,53).
2.7. Genistein
İnsan vücudunda doğal östrojenler gibi davranan ve endojen östrojene benzer
aktiviteler gösteren kimyasallara Fitoöstrojenler denir(2,3).
Flavonoidler bitkisel pigmentler olarak bilinirler ve C halkalarındaki değişimlere
göre 6 gruba ayrılırlar(1-3);
21
• Flavonlar,
• Flavanoller,
• Flavanonlar,
• Katekinler,
• Antosiyanidinler ve
• İsoflavonlar.
Etkileri nedeniyle, üzerinde en çok çalışılan fitoöstrojenler isoflavonlardır(1,2).
İsoflavonlar içerisinde Genistein, Daidzein, Glistein, Biokanin A ve Formonentin yer
alır(1-3,5,50). İsoflavonlar meyve, sebze, bütün tahıllar ve inek sütünde bulunur(1). İnsanlar
için majör isoflavon kaynağı soya fasulyesi olup, Genistein ve Daidzein soya fasulyesi
ve soya ürünleri yanı sıra kızıl yonca yaprağında da bulunur(1-5,7,9,11,42,51,53-55).
İnsanlar Genistein’e en çok, soya içeren diyetler, soya içeren bebek mamaları ve
yetişkin besinlerine ilave olarak alınan diyetlerle maruz kalmaktadır(4,6,53). Bebek
mamaları içerisinde soya protein izolatları bulunmaktadır(4,53). Bebekler Genistein’e
intrauterin gelişimleri sırasında, laktasyon döneminde ve bebek mamaları ile maruz
kalmaktadırlar(42).
İsoflavonlar içerisinde en güçlü östrojenik etkiye Genistein sahiptir(2,5,55). 1 gr
soya fasulyesinde 800 µg Daidzein ve 500 µg Genistein bulunurken, 1 gr soya
proteininde 150 µg Daidzein ve 250 µg Genistein bulunur(1). Genistein’in kimyasal
yapısı 5,7,4-trihidroksi izoflavondır(6,56). Genistein’in östrojenik aktivitesi tirozin kinaz
inhibitörü aktivitesi ile benzerlik gösterir(12,57).
Genistein kimyasal yapısı bakımından en güçlü östrojen olan 17-β-estradiol ile
fenol halkası ve 4’- ve 7’ hidroksil grupları arasındaki mesafe açısından benzerlik
gösterir(1,2,4,50). Bu benzerlikleriyle isoflavonlar reseptör düzeyinde östradiol ile
yarışarak hem östrojenik hem de anti-östrojenik etkiye sahip olup, östrojen
reseptörlerine bağlanmak için 17-β-estradiol ile yarış halindedir(1-3,6-8,10,11,50,51). 17- β-
östradiol ER- α ve β’ ya eşit derecede affinite gösterirken, fitoöstrojenlerden Genistein
ER- β’ ya 7-30 kat daha fazla affinite gösterir(1,2,11,52). Bu maddeler vücutta hem
östrojen agonisti hem de antagonisti olarak rol alırlar(1,2,4,5,50,52). Östrojen agonisti olarak
östrojenik etki yaparken, antagonistik etkilerini ise östrojen reseptörlerine bağlanıp,
doğal östrojenleri baskılayarak yaparlar(1,2,7,50,53).
22
Fitoöstrojenlerin östrojenik etkileri, ilk olarak 1946 yılında Batı Avustralya’da,
izoflavonca zengin bir çeşit yonca (Trifolium subterraneum) ile beslenen koyunlarda
üreme bozukluğunun geliştiğinin fark edilmesi ile anlaşılmıştır(6). Benzer etkiler 2.
Dünya Savaşının sonlarına doğru, yaşanan besin kıtlığı nedeniyle, lale soğanlarını gıda
olarak tüketen Almanlarda da kaydedilmiş; birçok kadında menstrüel bozukluklar
gözlenmiştir(2).
Fitoöstrojenlerin östrojenik ve anti-östrojenik etkileri dışında östrojen
reseptörlerinden bağımsız olarak antioksidan, antiproliferatif ve antianjiogenik
fonksiyonları da bulunmaktadır(1,2,10,53).
Son yıllarda yapılan epidemiyolojik çalışmalarda, zengin fitoöstrojenik moleküller
ile beslenen toplumlarda osteoporozun, kardiyovasküler hastalıkların, hormona bağlı
kanserlerin (göğüs ve prostat) daha az görüldüğü ve postmenopozal kadınlarda östrojen
yetersizliğine bağlı semptomların daha hafif seyrettiği saptanmıştır(1-3,7,8,50,51,54).
Fitoöstrojenler özellikle hormon bağımlı kanserlerin kontrol edilmesi ve
önlenmesinde rol oynar. Meme, testis ve prostat kanseri gibi östrojenle ilişkili kanserler
fitoöstrojen alımının fazla olduğu yerlerde daha az insidansta gözlenmektedir(1,3,53,58).
Epidemiyolojik çalışmalara göre Asya diyeti ile beslenen toplumlarda Batılı
toplumlara göre meme ve prostat kanserinin daha az görüldüğü bulunmuştur(1,3,53,58,59).
Fitoöstrojenler etkilerini yaşa, doza ve maruz kalındığı süreye bağlı olarak
göstermektedirler.
Yapılan çalışmalarda yeni doğanlar fitoöstrojenlere veya kimyasallara maruz
kaldıklarında organogenezde ve gonadlardaki cinsiyet farklanması üzerine önemli
etkileri görülmüş(53). Sıçanlar gebeliğin 17. gününde Genistein’e maruz kaldıklarında
over ağırlıklarının azaldığı ve atretik folliküllerin varlığı gözlenirken, uterusta total
Genistein konsantrasyonunda, doza bağlı artış olduğu ve overler gibi uterusta da
ağırlığın azaldığı gözlenmiş(53).
Yapılan bir başka çalışmada gebeliğin 16-20 günleri arasında sıçanlara 5 mg/kg
dozda Genistein verildiğinde; doğumda küçük anogenital açıklık varlığı ve yavrularda
pubertenin geciktiği gözlenirken, farelerde durum biraz farklılık göstermiş. Gebeliğin
15-20 günleri arasında 20 mg/kg Genistein verilen farelerin puberteye erken ulaştıkları
gözlenmiştir(53).
23
Sıçanlarla yapılan başka bir çalışmada ise yüksek dozda Genistein’e maruz
kalmanın vücut ağırlığını azalttığı, östrus siklusu düzensizleştirdiği, fertiliteyi azalttığı
ve üreme organlarında histopatolojik değişikliklere neden olduğu rapor edilmiştir.
Ayrıca Genistein’e maruz kalma sonucunda overlerde atretik folliküllerin oluşması,
korpus luteum hipertrofisi ve luteal hücrelerde asidofilik değişiklikler, uterus epitel
hücrelerinde ve miyometriyumda hipertrofi ile karakterize histopatolojik bulgular
bildirilirken, düzensiz östrus siklusların sayısının arttığı, ancak siklus uzunluğunun
etkilenmediği rapor edilmiştir(11).
Bir başka çalışmada ise 40 mg/kg Genistein’e maruz kalan yavrularda uterus
ağırlığını arttığı, vajinal açıklığın geç geliştiği ve sürekli östrusun teşvik edildiği
gözlenmiş. Aynı zamanda yetişkinlerde progesteron konsantrasyonu da azalmış(13).
Newbold ve arkadaşları, neonatal dönemde Genistein’e maruz kalan farelerde,
yaşamlarının ileri dönemlerinde, uterin adenokarsinomaların arttığı sonucuna varmışlar.
Ayrıca bu fitoöstrojenlerin overlerde, doza bağlı zıt etkiler gösterebildikleri de
bildirilmiş. Yine neonatal dönemde Genistein’e maruz kalan dişilerin over
farklanmalarının ve gelişimlerinin etkilenerek, yaşamlarının ileri dönemlerinde birden
fazla sayıda oosit içeren folliküllerin görüldüğü bildirilmiş. Yüksek Genistein dozları
dişilerde infertiliteye neden olurken, düşük dozları ise daha küçük ve daha az
implantasyon alanları ile önemsiz ikizlik oranının görülmesine neden olmaktadır(42).
24
3. GEREÇ VE YÖNTEMLER
3.1. Kullanılan Deney Hayvanları ve Hayvan Bakımı
Deneye başlanmadan önce Çukurova Üniversitesi Hayvan Deneyleri Yerel Etik
Kurulundan onay alındı (6 Ekim 2009, 8 nolu toplantı). Ağırlıkları 200-250 gram olan
Wistar albino türü, ergin 5 adet dişi, 5 adet erkek sıçan Çukurova Üniversitesi TIBDAM
biriminden temin edildi. Dişi sıçanlar gebe bulunma olasılıklarına karşı, 21 gün süre ile
erkek sıçanlardan izole edildi. Her dişi sıçan bir kafese konuldu. Kafeslerin içine altlık
olarak talaş serildi ve her gün talaşları değiştirildi. Tüm hayvanlara su ve besin ad
libidum olarak verildi. Ortam ısısı 22±2oC’ de sabit tutuldu. Havalandırma pencere tipi
aspiratörle sağlandı. Aydınlık-karanlık döngüsü otomatik denetleyici bir aygıt yardımı
ile 12 saat aydınlık, 12 saat karanlık olacak şekilde ayarlandı.
3.2. Deneyin Yapılışı
Gebe olmadığı belirlenen her dişi sıçana; 20 IU Pregnant Mare’s Serum
Gonadotropin (PMSG), 48 saat sonra ise 20 IU insan koryonik gonadotropin (hCG)
intraperitonal olarak enjekte edilerek sıçanlarda süperovulasyon sağlandı. Aynı günün
akşamı her bir dişi sıçanların kafesine bir erkek sıçan bırakıldı. Hayvanların
çiftleşmeleri sonrasında vajinal plak oluşumları izlendi. Vajinal plak oluşumu gözlenen
dişilerin yanından erkekler sıçanlar alınarak dişi sıçanların gebeliğin 0. gününde
oldukları kabul edildi. Gebe olan dişilerin, 21 gün sonunda doğum yapmaları beklendi.
Doğan yavrular cinsiyetlerine göre ayrıldı. Doğan erkek yavrular, ayrı kafeslerde başka
annelerin yanına alınırken, dişi yavrular, her grupta 5’er yavru olacak şekilde anneleri
ile aynı kafese konuldu ve doğdukları gün 0. gün olarak kabul edildi.
1. grupta yer alan yavrulara herhangi bir madde verilmedi, her gün saat 10.00 da
21 gün boyunca ağırlıkları ölçülerek kaydedildi ve bu hayvanlar kontrol grubu olarak
değerlendirildi.
2. gruptaki yavrulara laktasyon periyodu olarak kabul edilen 21 gün boyunca,
Genistein’in çözülmesinde kullanılan Dimetil sülfoksit (DMSO) (Simga-Aldrich Co.)
bir miktar mısır yağı ile birlikte her sabah saat 10.00’ da gavaj yolu ile verildi. Bu
hayvanlar çözgen grubu olarak değerlendirildi.
25
3. gruptaki yavrulara, her yavruya 4 mg/kg dozda Genistein (Sigma-Aldrich Co.)
DMSO içerisinde çözülerek, mısır yağı ile birlikte, 21 gün boyunca aynı saatte, gavaj
yolu ile verildi.
4. gruptaki yavrulara ise DMSO içerisinde çözülen Genistein 40 mg/kg dozda
olacak şekilde, mısır yağı ile birlikte, her gün saat 10.00’da 21 gün boyunca, gavaj yolu
ile verildi.
Tüm gruplardaki yavru sıçanların her gün ağırlıkları ölçülerek Genistein’in doz
ayarlanması yapıldı.
3.3. Kan Örneklerinin Alınışı
22. gün saat 10.00’da ağırlıkları ölçülen sıçanlara 10 mg/kg Rompun (% 2’lik,
Bayer) ve 80 mg/kg ketamin (Ketalar, Parke-Davis) intraperitonel (i.p.) olarak verilerek
anestezi uygulandı. Hayvanlar sırt üstü yatırıldıktan sonra hormonal tetkikler için
enjektör yardımı ile intrakardiyak kan alınarak, tüplere konuldu. Kanlar 3600 devirde 5
dakika santrifüj edilerek serum ve plazma kısımları ayrıldı. Serum kısmı ependorf
tüplere alınarak -200C’de bekletildi.
Serum örnekleri oda ısısında bekletilerek çalışma periyoduna getirildi. Kan serum
düzeyinde FSH, LH, östradiol ve progesteron değerleri, Roche, Modular Analytics
sistem (E-170) cihazı kullanılarak, Electrochemiluminescence immunoassey yöntemi ile
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Merkez Laboratuarında analiz
edildi.
3.4. Overlerin Ve Uterusun Eksizyonu
Kanları alınan hayvanların karın yüzeyi batikonla silinerek abdominal kavitesi
derin bir insizyon ile açıldı. Deri ve periton klemplerle tutturularak abdominal kavite
içerisinde kolayca çalışılması sağlandı. Bağırsaklar bir forseps yardımı ile tutularak
yukarı doğru itildi. Açıkta kalan overler ince bir forseps ile tutularak eksize edildi. Her
sıçanın overlerinden biri ve uterusun yarısı ışık mikroskobik ve immünohistokimyasal
inceleme için %10’luk nötral formalin solüsyonu içerisine alınırken, diğer over ve
geriye kalan uterus ise elektron mikroskobik inceleme için pH’sı 7,4 olan % 5’lik
gluteraldehit solüsyonu içerisine konuldu.
26
3.5. Işık Mikroskobik Doku Hazırlama Yöntemi(60)
İmmünohistokimya uygulamaları ve ışık mikroskobik incelemeler için alınan
doku örnekleri % 10’luk nötral formalin içerisine alınarak 3 gün süre ile tespit edildi ve
çizelge 1’ de belirtilen doku takip yöntemi uygulandı.
Çizelge 1. Işık mikroskobik doku takip işlemi Oda sıcaklığında % 50’lik etil alkol 1 saat
Oda sıcaklığında % 70’lik etil alkol 1 gece
Oda sıcaklığında % 85’lik etil alkol 30 dakika
Oda sıcaklığında % 95’lik etil alkol 30 dakika
Oda sıcaklığında % 95’lik etil alkol 1 saat
Oda sıcaklığında Absolute Alkol 1 saat
Oda sıcaklığında Absolute Alkol 30 dakika
Oda sıcaklığında Absolute Alkol + Ksilen 30 dakika
Oda sıcaklığında Ksilen 30 dakika
Oda sıcaklığında Ksilen 1 saat
58oC’ de Parafin + Ksilen 15 dakika
58oC’ de Parafin 45 dakika
58oC’ de Parafin 45 dakika
Bloklama
Bloklanan dokulardan mikrotom yardımı ile 4 μm kalınlığında kesitler alınarak
overler Hematoksilen-Eozin, uteruslar ise Masson trikrom yöntemi ile boyandı ve ışık
mikroskobunda incelenerek, histolojik özellikleri değerlendirildi. Olimpus BX50
mikroskopta resimleri çekildi. Ayrıca overlerden her bir bloktan50 mikronda bir seri
kesitler alınarak H&E ile boyandı ve overlerdeki primordiyal, primer, antral ve atretik
folliküller sayıldı. Uteruslardan ise 5 µm kalınlığında kesitler alınarak, Masson trikrom
yöntemi ile boyandı. Her sıçandan rasgele seçilen 3 alanda endometriyum,
miyometriyum ve perimetriyum tabakaları ile total uterus duvar kalınlığı Image J
programı kullanılarak ölçüldü.
27
İmmünohistokimya;
Over dokularında ER-β’nın yoğunluk ve dağılımının gösterilmesi amacı ile
standart immünohistokimyasal teknik olan Avidin-Biotin-Peroksidaz yöntemi
uygulandı. ER-β’nın ortaya çıkartılması için, reseptörün C-terminal ucunda 467-485
aminoasit dizisi arasındaki bölgeye bağlanan poliklonal rabbit anti-rat ER-β antikoru
(Thermo Scientific, PA1-310B) kullanıldı.
Işık mikroskobik doku hazırlama yöntemine uygun olarak hazırlanan over
dokularından 5 µm kalınlığında kesitler polilizinli lamlar üzerine alındı. Polilizinli
camlar üzerinde bulunan dokular alkol ve ksilol serilerinden geçilerek deparafinizasyon
işlemi tamamlandı. Ardından distile su ile hazırlanmış % 3’lük Hidrojen peroksit
(H2O2) içerisinde 5´–7´ bekletilerek endojen peroksidaz elimine edildi. Saf suda
yıkandıktan sonra, 600 W gücünde mikrodalga fırında, Citrat buffer solüsyonunda
(pH=6) 15´ bekletilerek, antijen toplanması işlemi uygulandı. Mikrodalga fırından
çıkarılan dokuların kapağı açılmadan oda ısısına gelmesi için bekletilerek saf su ve Tris
Buffer Saline (TBS) (pH=7,2- 7,4) ile yıkanan dokulara, daha önceden 1/600 oranında
dilüe edilmiş olan poliklonal rabbit anti-rat ER-β antikoru (Thermo Scientific, PA1-
310B) damlatılarak kapalı ve nemli ortamda +4 °C’ de 1 gece inkübe edildi. Ertesi
gün oda ısına gelmesi için beklenildi ve Saf su ile TBS’ den geçildi. Biotin damlatılarak
oda ısısında 30´ inkübe edildi. Saf su ve TBS’ den geçirildi. Avidin damlatıldı ve yine
oda ısısında 30´ inkübe edildi. Saf su ve TBS’ den geçildi. Ardından AEC damlatıldı ve
10´-20´ aralığında mikroskop altında kontrol edilerek boyanma gözlendiğinde
preparatlar çeşme suyunda yıkandı.
Saf suda yıkanarak, hematoksilende 3´-5´ bekletilip tekrar çeşme suyu ile yıkandı.
En sonunda dokunun etrafı kurulanıp su bazlı kapama maddesi ile kapatıldı.
Negatif kontrollerin elde edilmesinde ise nötralize edici sentetik ER-β peptidi (PEP-
007 Afinity Bioreagents) kullanıldı.
3.6. Elektron Mikroskobik Doku Hazırlama Yöntemi(61)
Elektron mikroskobik değerlendirme için alınan over ve uterus dokuları 1 mm3
büyüklüğünde parçalara ayrılarak, Millonig fosfat tamponu ile hazırlanmış % 5’lik
gluteraldehit solüsyonunda (pH= 7,4) 4 saat boyunca tespit edildi. Dokular Millonig
fosfat tamponu ile iki kez yıkanarak, aynı tampon içerisinde bir gece bekletildi. Ertesi
28
gün dokular Millonig fosfat tamponu ile hazırlanmış % 1’lik osmium tetraoksit
solüsyonu ile ikinci defa tespit edildi ve yine fosfat tamponu ile iki kez yıkandı. Dokular
daha sonra çizelge 2’te belirtildiği gibi dehidrate edilerek, gömme materyali içerisinde
immerse edildi.
Çizelge 2. Elektron mikroskobik doku takibinde dehidratasyon, şeffaflandırma ve immersiyon işlemi. % 50’lik Etil alkol +4 oC’ de 15 dakika
% 70’lik Etil alkol +4 oC’ de 15 dakika
% 86’lik Etil alkol +4 oC’ de 15 dakika
% 96’lik Etil alkol +4 oC’ de 15 dakika
% 100’lük Etil alkol +4 oC’ de 15 dakika
%100 Etil alkol +4 oC’ de 15 dakika
%100 Etil alkol Oda sıcaklığında 15 dakika
Propilen oksit Oda sıcaklığında 15 dakika
Propilen oksit Oda sıcaklığında 15 dakika
Propilen oksit+Gömme materyali Oda sıcaklığında 30 dakika
Propilen oksit+Gömme materyali Oda sıcaklığında 30 dakika
Bu işlemlerden sonra doku parçaları içerisinde yeni hazırlanmış gömme materyali
(rezin) bulunan tüplere alınarak bir gece boyunca rotatorda döndürüldü. Resin çizelge
3’te belirtildiği gibi hazırlandı.
Çizelge 3. Gömme materyali hazırlanışı Araldite CY 212 20 ml
Sertleştirici HY 964 20 ml
Hızlandırıcı DY 064 0,6 ml
Plastikleştirici- Dibütil Fitalat 1 ml
29
Ertesi gün doku parçaları taze hazırlanmış gömme materyali kullanılarak Beem
kapsüllere gömüldü ve 60ºC etüvde 48 saat polimerize edildi. Daha sonra elde edilen
bloklar etüvden çıkarılarak soğumaya bırakıldı. Bloklardan Reichert Ultracut S
ultramikrotomu ile yarı ince kesitler alınarak toludin mavisi ile boyandı ve belirlenen
alanlardan 500 Aº kalınlığında kesitler alındı. Kesitler 200-300 gözenekli bakır gridlere
toplandı ve % 70’lik etil alkolde doymuş uranil asetat ve Reynolds’un kurşun sitrat
solüsyonları ile boyandı. Boyanan kesitler JEOL-JEM 1400 Transmisyon Elektron
Mikroskobu ile incelendi.
3.7. İstatistiksel Analizler
Tüm gruplarda, her bir sıçanın overinden 5 μm kalınlıkta seri kesitler alınarak, 50
μm’de bir seçilen 3 alanda primordiyal, primer, antral folliküller ile atretik folliküller
sayılırken, Masson trikrom yöntemi ile boyanan uterusların endometriyum,
miyometriyum, perimetriyum tabakaları ve total duvar kalınlıkları Image J programı
kullanılarak ölçüldü. Çalışma kapsamındaki 4 gruba ait, deneyin son günü ölçülen, tüm
sıçanların vücut ağırlıkları, biyokimyasal analiz sonuçları, overlerdeki primordiyal,
gelişen ve atretik follikül sayıları ile uterus duvar kalınlığına ait ölçümlerin istatistiksel
analizleri Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoistatistik Anabilim Dalında yapıldı.
Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 11.0 paket programı kullanılarak değerler
Kruskal Wallis testi ile karşılaştırıldı. Farklılığın bulunduğu ve farklılığı yaratan grup
veya gruplar Mann-Whitney U testi ile araştırılıp, tüm testlerde istatistiksel önem
düzeyi 0,05 olarak kabul edildi.
30
4. BULGULAR
4.1. Hayvan Ağırlıkları
4 grupta yer alan sıçanların vücut ağırlıkları deney bitiminde ölçülerek gruplar
arasında farklılık olup olmadığı Kruskal Wallis test yöntemi ile incelendi ve gruplardan
en az birisinin farklı olduğu saptandı (p<0,05). Bu farklılığı yaratan grup veya grupların
saptanması için çoklu karşılaştırma tekniklerinden Mann-Whitney U yöntemi
uygulanarak, farklılığı yaratan grubun kontrol grubu olduğu ve diğer gruplar ile
kıyaslandığında kontrol grubunundaki hayvanların, deney sonunda, daha düşük vücut
ağırlığınlarına sahip oldukları saptandı (Çizelge 4).
Çizelge 4. Deney sonunda kontrol ve deney gruplarındaki sıçanların ağırlık (gr) ortalamaları ve standart
Kruskal Wallis testi sapmaları.*=p<0,05 Vücut ağırlıkları (gr)
(X ± SD) Median (Min - Max)
1. grup 33,3 ± 1,56 32,5 (32-35)
2. grup 44,4 ± 4,9* 48 (38-48)
3. grup 44,4 ± 4,9* 48 (38-48)
4. grup 41,6 ± 5,8* 42 (32-48)
4.2. Biyokimyasal Analizler
Deney sonunda, anestezi altındaki sıçanlardan alınan kan örneklerinde östradiol,
progesteron, FSH ve LH değerleri incelendi. FSH ve LH değerlerinde, gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görüldü. Östradiol değerlerinde, kontrol
grubu ile 2. grup arasında, istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülürken,
kontrol grubu ile kıyaslandığında 3 ve 4. gruplarda östradiol değerlerinin arttığı izlendi.
3. ve 4. gruplar kendi aralarında karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı bir
fark olmadığı saptandı. Progesteron değerleri incelendiğinde; kontrol grubu ile 2. grup
arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı görülürken, kontrol grubu ile
karşılaştırıldığında 3 ve 4. gruplarda progesteron değerlerinin düştüğü görüldü. 3. ve 4.
31
gruplar kendi aralarında karşılaştırıldığında ise 3. gruba oranla 4. Grupta progesteron
değerlerinin daha düşük olduğu izlendi.(Çizelge 5).
Çizelge 5. Deney bitiminde sıçanlardan intrakardiyak alınan kan örneklerindeki serum FSH (ng/ml), LH (ng/ml), östradiol (ng/ml) ve progesteron (ng/ml) ortalama değerleri ve standart sapmaları.*=p<0,05
Östradiol (ng/ml) Progesteron (ng/ml) FSH (ng/ml) LH (ng/ml) 1, Grup 21,8 ± 3,07
20,4 (19,4 - 27,1) 10,3 ± 4,5
10,4 (3,6 - 16,5) 0,1 ± 0 0,1 ± 0
2, Grup 20,4 ± 9,28 19 (12 - 36)
12,1 ± 6,6 10 (6,6 - 23,6)
0,1 ± 0 0,1 ± 0
3, Grup 45,1 ± 11,4* 43,7 (28,8 - 59,5)
4,6 ± 4,1* 1,8 (1,1 - 9,2)
0,1 ± 0 0,1 ± 0
4, Grup 48,6 ± 6,2* 47,2 (42,9 - 58,2)
0,6 ± 0,4* 0,6 (0,1 - 1,3)
0,1 ± 0 0,1 ± 0
4.3. Işık Mikroskobik Bulguları
İstatistiksel analizler sonucunda kontrol grubu ile kıyaslandığında tüm deney
gruplarında bulunan antral ve atretik follikül sayılarının benzer olduğu ve gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığı saptandı. Primordiyal follikül
sayılarının kontrol grubu ile kıyaslandığında 4. grupta arttığı görüldü. Primer follikül
sayılarının ise kontrol grubu ile kıyaslandığında 2. grupta azaldığı görülürken,
Genistein verilen 3. ve 4. gruplardaki primer follikül sayılarında, istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık görülmedi. Çizelge 6. Over dokularından alınan seri kesitlerde follikül sayım sonuçları ve standart sapmaları. *=p<0,05
Primordiyal Follikül
Primer Follikül
Antral Follikül Atretik Follikül
1, Grup 13,5 ± 11,5 9,3 (6 - 34)
51,6 ± 10,5 49,5 (39,3 - 67,3)
4,9 ± 1,3 4,8 (3 - 6,7)
10,4 ± 2,5 11 (6,3 - 13)
2, Grup 21,2 ± 7,6 22,3 (9,3 - 28,3)
29,5 ± 10,2* 27,5 (20,3 - 47)
7,7 ± 3,3 7,3 (3,7 - 13)
7,9 ± 1,4 7,6 (6,7 - 10,3)
3, Grup 27,4 ± 17,8 22,8 (11,3 - 57,3)
40 ± 26,1 32,1 (18,3 - 85,3)
6,4 ± 1,7 6,3 (5 - 9,3)
7,9 ± 2,4 7,8 (4,7 - 11,7)
4, Grup 32,7 ± 6,9* 33,3 (25 - 41,3)
44,1 ± 9,6 44,6 (30 - 55,7)
5,6 ± 2,5 5,3 (2 - 8,7)
11,3 ± 4,1 10,5 (7,3 - 18,3)
Uterus duvar kalınlıkları kontrol grubu ile kıyaslandığında tüm gruplarda, tüm
tabaka kalınlıkları, endometriyum ve perimetriyum kalınlıklarında istatistiksel olarak
32
anlamlı bir fark olmadığı görüldü. Miyometriyum tabakasının ise kontrol grubu ile
karşılaştırıldığında 4. grupta arttığı izlendi.
Çizelge 7. Uterus tabaka kalınlıkları ve standart sapmaları. *=p<0,05 Tüm Tabaka
Kalınlığı Endometriyum Miyometriyum Perimetriyum
1, Grup 316,2 ± 40 321,3 (255,4 - 352,2)
197,3 ± 18,5 197,4 (169,8- 219,3)
70,4 ± 12,5 70 (58 - 87,1)
46,6 ± 11,3 48,2 (27,6 - 57,1)
2, Grup 299,2 ± 99,5 303,5 (145,5 - 399,9)
178 ± 67,4 203,1 (59,1 - 221,3)
68,8 ± 19,2 69,6 (46,2 - 98,5)
52,3 ± 28,5 37,9 (26,8 - 86,3)
3, Grup 311 ± 91,6 335,2 (186,9 - 414,9)
187,7 ± 51,6 193,9 (111,6 - 249,2)
81,2 ± 36,9 69,8 (46,2 - 133,1)
42,0 ± 13,8 40,2 (29 - 60,8)
4, Grup 366,5 ± 140,3* 363,1 (199,3 - 586,2)
169,4 ± 76,3 179 (58,1 - 251,3)
148,5 ± 122* 101 (79,6 - 365,4)
47,4 ± 19,3 43,8 (24,3 - 86,3)
1. grup
Kontrol grubuna ait over kesitlerinin ışık mikroskobunda incelenmesi sonucunda,
over yüzeyinin kübik veya yassı şekilli epitel ile çevrili olduğu, epitelin hemen altında
ince bir tunika albuginea tabakasının bulunduğu görülmekteydi. Tunika albuginea
tabakasının altında, over boyunca, primordiyal ve gelişimin farklı evrelerindeki
folliküllerin yer aldığı görülmekteydi. Over kesitlerinde medulla tabakasının ayırt
edilemediği, gelişme sürecine girmiş folliküllerin tüm overi kapladığı dikkati çekti.
Primordiyal folliküller tunika albugineanın hemen altında, periferal olarak yerleşmiş
olup, sferikal şekilli, merkezi yerleşimli bir oosit ve oositi çevreleyen yassı şekilli
folliküler hücreleri içerirken over korteksinde gelişen folliküllerin büyük çoğunluğunu
oluşturan primer folliküller ise merkezi yerleşimli, belirgin çekirdekçiğe sahip bir oosit
ve oositin etrafını saran çok tabakalı kübik şekilli granüloza hücrelerini içermekteydi.
Oosit ile granüloza hücreleri arasında belirgin bir zona pellusida tabakası izlenirken,
gelişimin daha ileri evrelerinde yer alan folliküllerde granüloza hücreleri arasında içi
sıvı dolu boşlukların oluşmaya başladığı görülmekteydi. Bu boşlukların birleşmesi ile
oluşan antruma sahip antral folliküllerin etrafında düzenli bir teka tabakası
bulunmaktaydı. Gelişim sürecine girmiş folliküllerin bazıları ise atretik değişiklikler
göstermekteydi. Bu folliküllerde granüloza hücrelerinde çekirdek densitesinin arttığı,
bazı granüloza hücrelerinin birbirleri ile olan ilişkilerini yitirdiği görülmekteydi.
Folliküllerin arasında iğ şekilli stromal hücreler ve lifler ile kan damarları yer
almaktaydı (Şekil 1A).
33
Kontrol grubuna ait Masson trikrom ile boyanmış uteruslar incelendiğinde
endometriyumda; lümeni döşeyen epitel hücrelerinin alçak prizmatik şekilli oldukları,
bazı alanlarda epitelin prolifere olarak, altta yer alan lamina propria tabakasına invajine
olduğu ve endometrial bezleri oluşturduğu gözlenmekteydi. Endometrial stromada yer
alan bezlerin düzgün bir sınıra sahip olduğu ve kübik epitel tarafından döşendiği izlendi.
Endometrial stroma içerisinde sferikal şekilli çekirdekleri ile stromal hücreler,
miyometrium tabakasına yakın alanda yoğunlaştığı görülen kollajen lifler ve stromal
hücreler arasında kan damarları yer almaktaydı. Miyometriyum tabakasında ise sirküler
şekilde düzenlenmiş, iğ şekilli düz kas hücreleri ve hücreler arasında kollajen lifler
bulunmaktaydı. Hücreler, kollajen lifler ve kan damarlarını içeren perimetriyum
tabakası, dış kısımda mezotel hücreleri tarafından sınırlandırılmıştı (Şekil 1B).
2. grup
Çözgen grubuna ait over kesitleri incelendiğinde, over yüzey epiteli ve epitelin alt
kısmında yerleşen primordiyal ve gelişen folliküller, kontrol grubundakine benzer
morfolojik özelliklere sahiplerdi. Normal folliküllerin yanı sıra atretik değişiklikler
gösteren folliküllerin varlığı bu grupta da izlendi (Şekil 2A).
Bu grup kapsamında yer alan uterusların endometriyum tabakasının prizmatik
şekilli epitel ile döşendiği, endometrial stromada kollajen liflerin yaygın olduğu,
bezlerin ve stromal hücrelerin ise 1. grup bulguları ile benzerlik gösterdiği saptandı.
Miyometriyum ve perimetriyum tabakasıda normal yapıda izlendi (Şekil 2B).
3. grup (4mg/kg)
Bu grupta yer alan sıçanlara ait over dokularında normal yapıda primordiyal ve
gelişen folliküllerin yanı sıra atretik folliküllerin varlığı da dikkati çekmekteydi.
Granüloza hücrelerinde piknotik çekirdek varlığı ve granüloza hücrelerinin dökülmesi
ile karekterize atretik değişiklikler çoğunlukla primer folliküllerde görülmekteydi.
Bununla birlikte, gelişimin daha ileri evrelerindeki bazı antral folliküllerde de granüloza
hücrelerinin antral kavitede serbest halde bulundukları dikkati çekmekteydi (Şekil 3A).
Uterusların endometriyum tabakasında prizmatik epitel, endometriyal stromada
yer alan bezler, stromal hücreler normal olarak izlenirken, hücreler arasında kollajen
liflerin yaygın olduğu izlendi. Miyometriyum tabakasında düz kas liflerinin iyi geliştiği
34
gözlenirken, perimetriyum tabakası diğer gruplardaki ile benzerlik göstermekteydi
(Şekil 3B).
4. grup (40mg/kg)
Bu grupta; over boyunca, primordiyal folliküllerle birlikte gelişme sürecine
girmiş çok sayıda primer ve antral folliküllerin varlığı izlendi. Ayrıca bu grupta atretik
folliküllerin diğer gruplardan daha yaygın olduğu dikkati çekti. Atretik görünümlü bu
folliküllerde granüloza hücrelerinin koyu çekirdeğe sahip oldukları, granüloza hücreleri
arasındaki bağlantıların kaybolarak, birbirlerinden ayrıldıkları görülmekteydi (Şekil
4A).
Bu gruba ait uterusların endometriyum tabakasının prizmatik epitel ile döşeli
olduğu, endometriyal bezlerin miktarının attığı, lümenlerinin oldukça genişlediği,
stromada kollajen liflerin miktarının arttığı görülmekteydi. Miyometriyum ve
perimetriyum tabakaları normal olarak görülmekteydi (Şekil 4B).
4.4. İmmünohistokimyasal Bulgular
Östojen reseptörü β’nın açığa çıkarılması için uygulanan immünohistokimyasal
yöntem sonucunda tüm gruplara ait overlerde primordiyal folliküllerde, gelişen
folliküllerin oositlerinde, teka tabakasına ait hücrelerde ve atretik folliküllerin granüloza
hücrelerinde spesifik boyanmanın olmadığı saptandı. Ancak gelişme sürecine girmiş
folliküllerdeki granüloza hücrelerinin çekirdeklerinin belirgin olarak boyandığı gözlendi
(Şekil 5). Tüm gruplarda gelişme sürecine girmiş folliküllerin granüloza hücrelerinde
gözlenen boyanma şiddetinin gruplar arasında belirgin bir fark göstermediği saptandı.
35
Şekil 1: A. Kontrol grubuna ait overi en dıştan örten, tek katlı yassı epitel hücreleri (ok), tüm overi kaplayan primer folliküller (PF), antral folliküller (AF) ve atretik folliküller (AtF) izlenmekte. B. Kontrol grubuna ait uterus kesitinde lümeni döşeyen alçak prizmatik epitel hücreleri (ok), endometriyal stroma (Str), endometriyal stromada kübik epitel ile döşeli endometriyal bezler (EB), miyometriyum (M) ve perimetriyum (P) izlenmekte.
PF AtF
AF
AF
AtF
PF
EB
M P Str
A
B
EB
36
Şekil 2: A. Kontrol grubuna benzer özellikler gösteren, 2. Grupta yer alan over kesitlerinde primer folliküller (PF), antral folliküller (AF) ve atretik folliküller (AtF) izlenmekte. B. 2. grupta yer alan uterus lümenini döşeyen prizmatik epitel hücreleri (ok), endometriyal stroma (Str) içinde yer alan kübik şekilli hücreler ile döşeli endometriyal bezler (EB), miyometriyum (M) ve perimetriyum (P) izlenmekte.
AtF
AtF
PF
PF
AF
EB
M P
Str
AtF
PF
A
B
37
Şekil 3: A. 3. Grupta normal yapıda izlenen primer (PF) ve antral (AF) folliküllerin yanı sıra piknotik çekirdekleri ve antral kaviteye dökülen granüloza hücreleri (ok) ile karakterize atretik folliküller (AtF) izlenmekte. B. 3. grupta uterus lümenini döşeyen prizmatik epitel hücreleri (ok), endometriyal stromada (Str) yer alan endometriyal bezler (EB), yeşil renkte boyanmış kollajen lifler (*), miyometriyum (M) ve perimetriyum (P) tabakaları izlenmekte.
EB
AtF AtF
AtF
AF
PF
PF
EB
Str
P M
B
A
*
38
Şekil 4: A. 4. grupta overlerde normal yapıda primer folliküllerin (PF) ve antral folliküllerin (AF) yanı sıra atretik folliküller (AtF) de görülmekte. B. 4. grupta uterusun endometriyum tabakasında prizmatik epitel hücreleri (ok), endometriyal stroma (Str) içerisinde artmış, endometriyal bezler (EB), normal yapıda miyometriyum (M) ve perimetriyum (P) görülmekte.
B
PF
PF
PF PF
AtF
AtF AtF
M
EB
Str
EB
P
A
AF
39
Şekil 5: A. 1.gruba ait overlerde gelişen folliküllerin granüloza hücre çekirdeklerinde ER-β’nın immün pozitif boyandığı izlenmekte. B. 2. grupta yer alan overlerde pozitif boyanan granüloza hücreleri. C ve D. 3. grupta overlerde pozitif boyanmış gelişen folliküllerin granüloza hücreleri ve boyanmanın olmadığı atretik folliküller (*) görülmekte. E. 4. grupta yer alan overlerde gelişen folliküllerin pozitif boyanmış granüloza hücreleri izlenmekte. F. Negatif kontrol. Overlerde hiçbir şekilde immün boyanmann olmadığı görülmekte.
A B
C D
E F
*
40
4.5. Elektron Mikroskobik Bulgular
1. grup
Over yüzeyini örten epitel hücreleri genellikle yassı şekilli olup, apikal
kısımlarında kısa, küt mikrovilluslar seyrek olarak izlenmekteydi. Hücrelerin geniş ve
düzensiz olan çekirdekleri hafif indentasyonlar içermekteydi ve heterokromatin
granülleri çekirdek membranı ile yakın ilişkili olarak bulunurken, ökromatin granülleri
çekirdek boyunca dağılmışlardı. Sitoplazmalarında sferikal şekilli, koyu görünen,
mitokondriyonlar genellikle apikal sitoplazmada yerleşirken, yaygın serbest ribozomlar
sitoplazma boyunca dağılmışlardı. Hücrelerin lateral yüzeyleri düzgün olup, hücreler
birbirlerine bağlantı kompleksleri aracılığı ile bağlanmışlardı. Epitel hücreleri, altlarında
bulunan tunika albuginea tabakasından ince bir bazal lamina aracılığı ile ayrılmaktaydı.
Tunika albuginea içerisinde iğ şekilli çekirdekleri ile fibroblastlar ve fibroblastlar
arasında dağılmış halde kollajen lifler yaygın olarak izlenmekteydi (Şekil 6).
Over korteksinde yer alan primordiyal folliküllerin kapsamında bir oosit ve bunu
çevreleyen yassı şekilli folliküler hücreler bulunmaktaydı. Merkezde yerleşen oosit
geniş ve düzgün sınırlara sahip ökromatik bir çekirdek içermekteydi. Oosit
sitoplazmasında lamellar tarzda kristalar içeren, sferikal şekilli mitokondriyonlar ve
dağınık halde bulunan serbest ribozomların varlığı gözlenmekteydi. Ayrıca çekirdeğe
yakın yerleşimli olan Golgi kompleksine ait sisternaların hafif genişlemeler gösterdiği
dikkati çekmekteydi. Yine ooplazma içerisinde elektron dens görünümlü, membranla
çevrili yapıların varlığı da izlenmekteydi. Yer yer membranla çevrili elektron lusent
görünümlü, değişik hacimlerde vesiküller de ooplazma içerisinde izlenirken, bazı
alanlarda bu yapılar içerisinde elektron dens granüllerin varlığı da dikkati çekmekteydi.
Düzgün bir yüzeye sahip olan oositin folliküler hücreler ile çevrili olduğu
görülmekteydi. Yassı şekilli folliküler hücreler ince, uzun çekirdeklerinde periferal
yerleşimli heterokromatin granüllerini içerirken, az miktarda ökromatin granülleri
çekirdek boyunca dağılmıştı. Dar bir sitoplazmaya sahip olan folliküler hücreler,
sitoplazmalarında ince, uzun mitokondriyonlar ve granüler endoplazmik retikülüm
(GER) sisternaları ve serbest ribozomları içermekteydiler. Aynı zamanda bu folliküler
hücrelerin sitoplazmaları içerisinde elektron dens yapıların varlığı da görülmekteydi.
41
Yassı şekilli folliküler hücreler oosit ile yakın ilişkili olup ince bir bazal lamina ile
ovaryan stromadan ayrılmaktaydılar (Şekil 7).
Primer folliküller merkezi yerleşimli bir oosit ve oositi çevreleyen 2-3 tabakalı,
kübik şekilli granüloza hücrelerinin varlığı ile karakterizeydi. Oosit çekirdeği merkezi
yerleşimli olup hafif girinti ve çıkıntılar içermekteydi. Çekirdekte ökromatin granülleri
yaygın olup çekirdek boyunca homojen olarak dağılmıştı. Ooplazma boyunca yaygın,
değişik hacimlerde, sferikal şekilli mitokondriyonlar genellikle kümeler halinde
bulunurken, Golgi kompleksi mitokondriyonlar ile yakın yerleşimli sisternalar halinde
bulunmaktaydı. Ender kortikal granüller perinüklear bölgede ve oolemmaya yakın
alanlarda yerleşmişlerdi. Oosit yüzeyinde bulunan çok sayıda, kısa mikrovilluslar
granüloza hücreleri ile oosit arasında yer alan zona pellusida içerisine doğru
uzanmaktaydı. Zona pellusidanın dışında yer alan granüloza hücrelerinin ökromatik
görünümlü, sferikal şekilli, yer yer indentasyonlar gösteren çekirdeklerinde belirgin 1-2
çekirdekçiğin varlığı gözlendi. Bazı granüloza hücrelerinin mitoz bölünmenin metafaz
evresinde olduğu gözlendi. Granüloza hücrelerinin sitoplazmaları içerisinde ince, uzun
veya sferikal şekilli mitokondriyonlar, serbest ribozomlar ve supranüklear yerleşimli
Golgi kompleksi bulunmaktaydı. Bazı mikrograflarda gelişen folliküllerin granüloza
hücreleri arasında, follikül sıvısını içeren küçük boşlukların varlığı dikkati çekmekteydi.
Granüloza hücreleri ince bir bazal lamina aracılığı ile teka tabakasından ayrılmaktaydı.
Teka tabakasındaki hücrelerin merkezi yerleşimli, oval şekilli, veziküler tipte
çekirdekleri olduğu izlenmekteydi (Şekil 8).
Gelişimin daha ileri evresindeki folliküllerde merkezi yerleşimli oositin
ökromatik çekirdeğinin girintiler çıkıntılar içerdikleri görülürken, ooplazma içerisinde
elektron dens kortikal granüllerin sayılarının arttığı ve tüm ooplazmaya dağıldıkları
dikkati çekti. Ayrıca ooplazma içerisinde birbirlerine paralel tarzda düzenlenmiş,
membranöz yapıların varlığı da yaygın olarak izlenmekteydi. Serbest ribozomlar tüm
ooplazmaya dağılmış halde bulunurken, ooplazma içerisinde bazı alanlarda lizozomal
yapılar da bulunmaktaydı. Oositin yüzeyinden çıkan mikrovillusların oldukça yaygın
olduğu ve zona pellusida içerisine uzanan granüloza hücrelerinin sitoplazmik uzantıları
ile ilişkili oldukları izlenmekteydi (Şekil 9). Kübik şekilli granüloza hücrelerinin;
ökromatin granüllerinden zengin yer yer heterokromatin granüllerini de içeren
çekirdeklerinin oldukça fazla indentasyonlara sahip olduğu görüldü. Bazı granüloza
42
hücrelerinin mitoz bölünmenin değişik aşamalarında olduğu görülürken, interfaz
evresindeki hücrelerin sitoplazmalarında iyi gelişmiş GER sisternaları, yaygın
mitokondriyonlar, serbest ribozomlar ve lizozomal yapıların varlığı saptandı (Şekil 10).
İleri gelişim evresindeki bazı folliküller normal yapıda izlenirken, bazılarında ise
dejeneratif değişikliklerin olduğu dikkati çekmekteydi. Bu folliküllerde granüloza
hücrelerinin oosit ve zona pellusidadan tamamen ayrıldığı, oosit ile ilişkili zona
pellusidanın oldukça kalınlaştığı, oosit yüzeyinin düzensizleştiği, mikrovilluslarını
yitirdiği, ooplazma içerisinde yaygın vezikül ve vakuollerin oluştuğu saptandı. Ayrıca
bu follikülde zona pellusida ile yakın yerleşimli, çok sayıda veziküller içeren,
sitoplazmik densitesi artmış, hücre kalıntılarının varlığı da izlendi (Şekil 11).
Over stroması içerisinde bulunan, iğ şekilli fibroblast benzeri hücreler yassı
şekilli bir çekirdeğe sahip olup, sitoplazmalarında mitokondriyonlar ve yaygın GER
sisternaları içermekteydiler (Şekil 12). Yine over stroması içerisinde yer alan
interstisyel hücrelerin çekirdekleri yuvarlak olup, sitoplazmalarında yaygın lipid
damlacıkları ve tübüler tipte agranüler endoplazmik retikülüm (SER) sisternaları yaygın
olarak bulunmaktaydı (Şekil 8).
Bu gruba ait uterusların prizmatik şekilli yüzey epitel hücrelerinin derin
indentasyonlar içeren çekirdeklerinde belirgin bir çekirdekçik içermekteydiler.
Hücrelerin apikal yüzeylerinde kısa, küt mikrovilluslar gözlenirken, lateral yüzeylerinin
apikalinde bağlantı komplekslerinin varlığı görülmekteydi. Ayrıca hücrelerin apikal
sitoplazmalarında birkaç mikropinositik veziküllerin varlığı görülürken, elektron opak
bir matrikse sahip, sferikal veya oval şekilli mitokondriyonların apikal sitoplazmada
yaygın olmakla birlikte sitoplazma boyunca dağıldığı görüldü. Yaygın GER sisternaları,
lizozomal yapılar ve supranüklear yerleşimli, iyi gelişmiş bir Golgi kompleksinin varlığı
izlenirken, bazal sitoplazmada iri, sferikal şekilli ender lipid damlacıklarının bulunduğu
da gözlendi. Hücreler; bazal yüzeylerinde bulunan belirgin bir bazal lamina tarafından
endometriyal stromadan ayrılmışlardı (Şekil 13). Yüzey epiteli altında yer alan
endometriyal stromada, stromal hücrelerin yassı şekilli, heterokromatin granüllerinden
zengin çekirdeklerinde belirgin bir çekirdekçik, sitoplazmalarında iyi gelişmiş GER
sisternaları, yaygın mitokondriyonlar ve serbest ribozomlar içerdikleri görülmekteydi.
Stromal hücrelerin ince, uzun sitoplazmik uzantılara sahip olduğu ve bu uzantılar
içerisinde mitokondriyonlar ve serbest ribozomları içerdiği gözlendi. Stromal hücrelerin
43
demetler tarzında düzenlenmiş kollajen lifler ile yakın ilişkili olduğu saptanırken,
stromal hücreler arasında geniş hücrelerarası mesafenin varlığı dikkat çekiciydi. Ayrıca
stromada endotel hücreleri ile döşeli kapillerler de normal olarak izlenmekteydi (Şekil
14). Stromada yer alan bez epitel hücreleri alçak prizmatik şekilli olup, oval şekilli
çekirdeklerinde heterokromatin granülleri periferal olarak yerleşmişti. Hücrelerin apikal
yüzeylerinde bulunan mikrovillusların kısa, küt ve seyrek oldukları dikkati
çekmekteydi. Bu hücrelerin sitoplazmaları içerisinde çekirdeğe yakın yerleşimli Golgi
kompleksi, sferikal şekilli mitokondriyonlar, GER sisternaları, serbest ribozomlar ve
agranüler endoplazmik retikülüm sisternaları yer almaktaydı. Bu hücreler de belirgin bir
bazal lamina ile çevrili olup, hücreler birbirlerine bağlantı kompleksleri aracılığı ile
tutunmuşlardı (Şekil 15). Endometriyumun altında yer alan miyometriyum tabakası
içerisinde düz kas hücreleri ve bu hücrelerin arasında yer alan kollajenler lifler ve
fibroblastlar yer almaktaydı. Düz kas hücreleri hafif indentasyonlar içeren,
heterokromatin granüllerinden zengin bir çekirdeğe sahip olup, sitoplazmalarında
yaygın miyofilamentler, sferikal şekilli mitokondriyonlar, glikojen partikülleri
içerdikleri görülmekteydi. Belirgin bir bazal lamina ile çevrili olan düz kas hücreleri
arasında demetler halinde kollajen lifler ve kan damarları yer almaktaydı.
Miyometriumun altında yer alan ince perimetriyum tabakasında fibroblastlar, kollajen
lifler, kan damarları ve dış yüzeyinde, yassı şekilli mezotel hücreleri yer almaktaydı.
Mezotel hücreleri oldukça yassı bir çekirdek ve dar bir sitoplazmaya sahip olup, apikal
yüzeylerinde ince, seyrek mikrovilluslar içermekteydiler (Şekil 16).
2. grup
Over yüzeyini örten epitel, hafifçe yassılaşmış hücrelerden oluşmaktaydı.
Hücrelerin apikal yüzeyinde bulunan seyrek, ince, uzun mikrovillusların yanı sıra bazı
hücrelerin tek bir silyum içerdiği de dikkati çekmekteydi. Hücrelerin indentasyonlar
gösteren çekirdeklerinde heterokromatin granülleri çekirdek kılıfına yakın alanlarda
yoğun kümeler oluştururken, nükleoplazma boyunca da ökromatin granülleri ile birlikte
küçük kümeler halinde bulunmaktaydılar. Ribozomlar sitoplazma boyunca dağılmış
halde bulunurken, sferikal veya ince, uzun şekilli mitokondriyonların genellikle apikal
sitoplazmada yerleştikleri dikkati çekmekteydi. Yüzey epitel hücrelerinden ince bir
44
bazal lamina ile ayrılan belirgin tunika albuginea tabakası, iğ şekilli çekirdekleri ve dar
sitoplazmaları ile fibroblastlar ve yaygın kollajen lifleri içermekteydi (Şekil 17).
Ovariyan folliküller 1. gruptaki folliküller ile benzer ultrastrüktürel özellikler
göstermekteydiler. Gelişme sürecine girmiş folliküllerde merkezi yerleşimli oosit, hafif
girinti ve çıkıntılara sahip, ökromatin granüllerinden zengin bir çekirdek içermekteydi.
Geniş oosit sitoplazması içerisinde sferikal şekilli mitokondriyonlar, serbest ribozomlar,
birbirine paralel halde düzenlenmiş membanöz yapılar, endoplazmik retikülüm
sisternaları ve elektron dens, membranla çevrili yapılar çekirdek yakınında ve periferal
sitoplazmada kümeler halinde bulunmaktaydılar. Oosit yüzeyinden çok sayıda, kısa, küt
mikrovilluslar görülmekteydi. Oositin etrafını saran kübik şekilli granüloza
hücrelerininde sitoplazmik uzantılarının da zona pellusida içerisine doğru uzandıkları ve
bazı alanlarda oosit yüzeyi ile yakın ilişkili oldukları izlenmekteydi. Granüloza
hücrelerinin yuvarlak şekilli çekirdekleri hafif indentasyonlar içermekteydi.
Sitoplazmalarında sferikal şekilli mitokondriyonlar ve serbest ribzomlar normal olarak
görülmekteydi. Granüloza hücreleri arasında follikül sıvısı ile dolu küçük boşlukların
varlığı da gözlendi (Şekil 18). Bu grupta da ekzantrik yerleşimli oosit çekirdeği,
granüloza hücrelerinde çekirdekte heterokromatin artışı, sitoplazmik densitede artış,
endoplazmik retikülüm sisternalarında ve perinüklear sisternada genişlemeler ile
karakterize değişiklikler gösteren folliküllerin varlığı gözlendi (Şekil 19).
Over stromasında yer alan fibroblast benzeri hücreler ve interstisyel hücreler
normal ultrastrüktürel özelliklerde izlendi.
Uterus lümenini döşeyen prizmatik şekilli epitel hücreleri, ince, uzun,
indentasyonlar içeren çekirdeklerinde belirgin bir çekirdekçik içermekteydiler.
Hücrelerin apikal sitoplazmalarında sferikal şekilli mitokondriyonlar, GER sisternaları,
lizozomal yapılar ve serbest ribozomlar yer almaktaydı. Hem apikal sitoplazmada
hemde bazal sitoplazmada lipid damlacıklarının varlığı dikkati çekmekteydi. Hücrelerin
apikal yüzeylerinde kısa küt mikrovilluslar yer alırken, lateral kısımlarında birbirlerine
bağlantı kompleksleri aracılığı ile bağlı oldukları görülmekteydi. Uterus lümenini
döşeyen epitel hücreleri ince bir bazal lamina ile endometriyal stromadan
ayrılmaktaydılar (Şekil 20). Endometriyal stromada yer alan stromal hücreler
indentasyonlar içeren çekirdekleri, sitoplazmalarında yaygın GER sisternaları,
mitokondriyonları ve ince, uzun sitoplazmik uzantıları ile normal yapıda izlenirken
45
stromada yer alan kollajen liflerin 1. gruptakilere göre bir miktar artmış olduğu dikkati
çekti (Şekil 21).
Endometriyal bezlerin lümenini döşeyen kübik şekilli hücrelerin yuvarlak şekilli
çekirdeklerinde belirgin bir çekirdekçiğe sahip olduğu, sitoplazmalarında sferikal şekilli
mitokondriyonların, iyi gelişmiş Golgi komplekslerinin ve lizozomal yapıların varlığı
görülmekteydi. Hücrelerin apikal yüzeyindeki mikrovilluslar normal yapıda
izlenmekteydi. Bezlerin lümenini döşeyen epitel hücreleri belirgin bir bazal lamina
aracılığı ile endometrial stromadan ayrılmaktaydı (Şekil 22).
Miyometriyum tabakası ve perimetriyum tabakası kapsamındaki hücreler ve lifler
1. gruptakine benzer ultrastrüktürel özellikler göstermekteydi.
3. grup
Normal ultrasütrüktürel özelliklere sahip olan over yüzey epitel hücrelerinin
altında bulunan, tunika albuginea tabakasına yakın yerleşimli olarak bulunan
primordiyal folliküller; merkezi yerleşimli bir oosit ve etrafında tek tabaka halinde
düzenlenmiş yassı şekilli folliküler hücreler içermekteydiler. Oosit merkezi yerleşimli
ve geniş olup ökromatin granüllerinden zengin bir çekirdeğe sahipti. Sitoplazmaları
içerisinde dağınık halde büyük, sferikal şekilli mitokondriyonlar, çekirdeğe yakın
yerleşimli Golgi kompleksi, serbest ribozomlar, değişik hacimlerde, sferikal şekilli
elektron dens granüller ve seyrek elektron lusent vakuoller bulunmaktaydı. Oositin
etrafını saran yassı şekilli folliküler hücrelerin çekirdekleri oval şekilli olup,
indentasyonlar içermekteydiler. Dar sitoplazmalarında az sayıda, sferikal şekilli
mitokondriyonlar ve GER sisternaları görülmekteydi. Primordiyal folliküller ince bir
bazal lamina aracılığı ile ovaryan stromadan ayrılmaktaydılar (Şekil 23).
Gelişme sürecine girmiş folliküllerin oositlerinde ökromatin granüllerinden
zengin çekirdeği hafif girinti ve çıkıntılar içermekteydi. Oosit sitoplazması içerisinde
organellerin perifere yakın yerleşimli oldukları ve kümeler teşkil ettikleri dikkati
çekmekteydi. Sitoplazmanın periferinde GER sisternaları, Golgi kompleksi, sferikal
şekilli mitokondriyonlar, az miktarda elektron dens kortikal granüller, multiveziküler
cisimler, birbirine paralel halde düzenlenmiş membranöz yapılar ve serbest ribozomlar
bulunmaktaydı. Oosit yüzeyinde yer alan yaygın mikrovilluslar oositi çevreleyen zona
pellusida içerisine doğru uzanmıştı. Oosit etrafını saran kübik şekilli granüloza hücreleri
46
yuvarlak, derin indentasyonlara sahip, heterokromatin granüllerinden zengin
çekirdeklere sahipti. Sitoplazmaları organel yönünden zengin olup yaygın
mitokondriyonları, iyi gelişmiş GER sisternalarını ve serbest ribozomları içermekteydi
(Şekil 24). Bazı mikrograflarda oosit ile granüloza hücreleri arasında geçit
bağlantılarının olduğu dikkati çekerken, granüloza hücreleri ile oositin yakın ilişkili
oldukları alanlarda, granüloza hücrelerinin sitoplazmasında mitokondriyonların yaygın
olduğu, GER sisternalarının genişlediği ve lümenlerinde elektron opak bir materyal
içerdikleri dikkati çekti (Şekil 24 inset).
Gelişimin daha ileri evrelerinde sağlıklı folliküllerin yanı sıra dejeneratif
değişiklikler gösteren folliküllerin varlığı da dikkati çekmekteydi. Bazı folliküllerde
oosit, zona pellusida ve granüloza hücrelerinin çoğunluğu normal ultrastrüktürel
özelliklere sahip iken, granüloza hücrelerinin bazılarında çekirdek ve sitoplazmik
densite artışı, endoplazmik retikülüm sisternalarının ve perinüklear sisternalarının
genişlemesi ile karakterize yapısal değişiklikler gözlenmekteydi (Şekil 25). Bazı
folliküllerde ise granüloza hücrelerinin tamamında gözlenen, çekirdek ve sitoplazmik
densite artışı, yaygın vakuolizasyon ve perinüklear sisterna genişlemesi ile karekterize
dejeneratif değişikliklere oosit sitoplazmasında da benzer değişikliklerin eşlik ettiği ve
zona pellusidanın kalınlaşarak ondülalı bir hal aldığı görüldü (Şekil 26). Bazı
folliküllerde ise oosit sitoplazması içerisinde, çekirdek materyalini içeren membran ile
çevrili yapıların olduğu, vesikül ve vakuollerin geliştiği, lizozomal yapıların arttığı ve
birden fazla oosit sitoplazmasının zona pellusida ile çevrelendiği izlenmekteydi (Şekil
27). Muhtemelen oositin segmentasyonu sonucunda oluşmuş, oosite ait sitoplazmik ve
nüklear materyali içeren bu yapıların zona pellusida ile ilişkili olan yüzeylerinde,
mikrovillusların olmadığı görülürken, birbirlerine komşu yüzeylerinde ise
mikrovillusların belirgin bir şekilde varlığını sürdürdüğü saptandı (Şekil 28). Oosite ait
sitoplazma parçalarını çevreleyen zona pellusidanın ise oosit ve granüloza hücrelerinden
kaynaklanan sitoplazmik uzantılardan tamamen yoksun olduğu dikkati çekmekteydi. Bu
folliküle ait granüloza hücreleri arasında yaygın apoptotik cisimlerin varlığı da ilgi
çekiciydi. Apoptotik cisimler; membranla çevrili olup, sitoplazmik ve çekirdeğe ait
materyali içeren, yaygın vakuollerin varlığı ile karekterizeydiler (Şekil 27 inset).
47
Ovaryan stromada yer alan stromal hücreler ve interstisyel hücreler ile follikülleri
çevreleyen teka tabakasına ait hücreler normal morfolojik yapıda izlenmekteydiler
(Şekil 23, 24, 26)
Bu grupta yer alan sıçanların uterusları elektron mikroskopta incelendiğinde;
endometriyumu döşeyen yüzey epitel hücrelerinin 1 ve 2. gruplardakilerden farklı
ultrastrüktürel özellikler gösterdiği dikkati çekti. Bu değişiklikler; epitel hücrelerinde
çekirdeklerin derin indentasyonlar içermesi, hücrelerin apikal yüzeylerinde bulunan
mikrovillusların sayılarının artarak, boylarının uzaması, hücrelerin apikal sitoplazması
içerisinde yer alan mikropinositik veziküllerin sayılarının artması, endoplazmik
retikülüm sisternalarının hafifçe genişlemesi, mitokondriyonların hacim ve sayılarının
artması ve yaygın lizozomal yapıların varlığı ile karakterizeydi (Şekil 29). Endometriyal
stromada yer alan stromal hücreler ise indentasyonlar içeren çekirdekleri,
sitoplazmalarında yaygın serbest ribozomları, iyi gelişmiş GER sisternaları ve yaygın
mitokondriyonları ile aktif bir hücrenin ince yapı özelliklerini göstermekteydi. Ayrıca,
stromada kollajen lif demetlerinin artarak hücreler arasındaki boşlukları tamamen
kaplamış olması ilgi çekiciydi (Şekil 30). Stromada yer alan endometriyal bezleri
döşeyen kübik şekilli hücrelerde ise mikrovillusların sayıları ile mitokondriyonların
hacim ve sayılarının arttığı ve lipid damlacıklarının daha yaygın olduğu dikkati çekti.
Supranüklear yerleşimli Golgi kompleksinin sisternalarının hafifçe genişlemiş olduğu
görülürken, lizozomal yapıların da arttığı izlenmekteydi (Şekil 31).
Miyometriyum tabakasındaki düz kas hücreleri ve perimetriyum tabakası
içerisinde bulunan fibroblastlar, kollajen lifler ve mezotel hücreleri normal
ultrastrüktürel yapıda izlendi.
4. grup
40 mg/kg Genistein verilen deney grubuna ait mikrograflarda over yüzeyini örten
epitel hücreleri ve tunika albuginea tabakasının diğer gruptakiler ile benzer özelliklere
sahip oldukları saptandı (Şekil 32).
Bazı primordiyal folliküler merkezi yerleşimli oosit ve oosit ile ilişkili yassı
şekilli folliküler hücreleri ile normal yapıda izlenirken (Şekil 32), bazı primordiyal
folliküllerde ise iki oositin birbirine geçit bağlantıları aracılığı ile bağlı olduğu ve bu iki
oositin folliküler hücrelerce çevrilendiği gözlendi. Aynı follikül içerisinde bulunan bu
48
oositlerin sitoplazmik sınırları bazı alanlarda ayırd edilememekteydi (Şekil 33). Oositler
sitoplazmalarında sferikal şekilli, lamellar tip kristalara sahip mitokondriyonlar,
çekirdeğe yakın yerleşimli Golgi kompleksi ve serbest ribozomlar içermekteydi. Ayrıca
sitoplazma içerisinde genişlemiş endoplazmik retikülüm sisternaları ve elektron dens
yapılar gözlenmekteydi. Primordiyal follikülde oositin etrafını saran folliküler
hücrelerde sitoplazmanın büyük çoğunluğunu işgal eden yassı şekilli çekirdekleri,
ökromatin granülleri yanı sıra çekirdeğin periferal kısımlarında kümelenen
heterokromatin granüllerini de içermekteydi. Dar sitoplazmaları içerisinde GER
sisternaları, serbest ribozomlar ve mitokondriyonları içermekteydiler. Primordiyal
folliküller ince bir bazal lamina aracılığı ile ovaryan stromadan ayrılmaktaydılar (Şekil
32, 33).
Bu gruptaki overlerde de gelişme sürecine girmiş folliküllerin bazıları normal
morfolojik yapılarını korur iken bazılarında ise oosit ve granüloza hücrelerinde
dejeneratif değişikliklerin olduğu saptandı. Bu değişiklikler 3. grupta tanımlanan
değişikliklere benzer olup, oosit sitoplazmasında vezikül ve vakuollerin oluşumu, oosit
çekirdeğinin girintili, çıkıntılı hal alması, granüloza hücreleri arasında makrofaj ve
apoptotik cisimlerin varlığı, membrana granüloza tabakasının incelmesi, granüloza
hücrelerinin yassı bir hal alması, granüloza hücrelerinde GER sisternalarının
genişlemesi, vakuollerin oluşumu ve mitokondriyonların genişleyerek matrikslerinde
elektron lusent alanların oluşması ile karakterizeydi (şekil 34, 35).
Bazı mikrograflarda ise gelişimin ileri dönemindeki follikül içerisinde birden
fazla oositin varlığı dikkati çekmekteydi. Bu oositler oldukça iyi gelişmiş, tek bir zona
pellusida ile çevrili olup, sitoplazmalarında vezikül ve vakuollerin oluştuğu, yaygın
mitokondriyonlar ile birlikte plazma membranına yakın alanda kortikal granüllerin
bulunduğu, birbirine paralel tarzda düzenlenmiş membranöz yapıların ooplazma
boyunca dağıldığı, oositlerin birbirine komşu olduğu yüzeylerinde mikrovillus
içermediği ve düzgün olan oosit yüzeylerinin birbiri ile oldukça yakın yerleşimli
olduğu, zona pellusida ile ilişkili olan oosit yüzeylerinde ise seyrek mikrovillusların
varlığı saptandı (Şekil 36 A ve B).
Over stromasında yer alan interstisyel hücreler, fibroblast benzeri stromal hücreler
ve follikülleri çevreleyen teka tabakasındaki hücreler, diğer gruplarda olduğu gibi
normal morfolojik özellikleri göstermekteydiler.
49
40 mg Genistein verilen grupta yer alan sıçanların uterusları ince yapı düzeyinde
değerlendirildiğinde; endometriyumu döşeyen, epitel hücrelerinde diğer gruplardakilere
göre GER sisternalarının iyi geliştiği, apikal sitoplazmada yer alan örtülü veziküllerin,
mitokondriyonların ve lipid damlacıklarının sayılarının arttığı dikkati çekmekteydi.
Ayrıca hücrelerin apikal kısımlarında, sitoplazmanın lümene doğru, piramit şeklinde,
geniş çıkıntılar oluşturması ilgi çekiciydi. Bu çıkıntıların üzerinde çok sayıda
mikrovillusların olduğu görüldü. Hücrelerin apikal yüzeyinde bulunan mikrovillusların
sayılarının arttığı da saptandı (Şekil 37).
Endometriyal stromada yer alan stromal hücrelerin, kollajen liflerin ve
endometriyal bezleri döşeyen epitel hücrelerinin ultrastrüktürel özellikleri 4 mg
Genistein verilen grupta tanımlanan bulgulara benzer nitelikte olup, stromada kollajen
liflerin belirgin demetler teşkil ettiği görüldü (Şekil 38).
Miyometriyum ve perimetriyum tabakaları kapsamındaki hücrelerin de
ultrastrüktürel yönden diğer gruplarlardakiler ile aynı özelliklere sahip oldukları izlendi.
50
Şekil 6: 1. grupta over yüzeyini örten yassı epitel hücrelerin (E) apikal kısımlarında seyrek mikrovilluslar (Mv), hafif indentasyonlar içeren çekirdekleri (Ç) sitoplazmalarında koyu mitokondriyonlar (beyaz ok) izlenmekte. Epitel hücrelerinin lateral kısımlarında bağlantı komplekslerini (siyah ok) içerdikleri, altında yer alan tunika albuginea (TA) içerisinde fibroblastlar (Fb) bulunmakta.
Mv
TA
Fb
Ç
EH
51
Şekil 7: Kontrol grubuna ait primordiyal follikülde merkezi yerleşen oosit (O) ve oositi çevreleyen yassı folliküler hücreler (FH) görülmekte. Çekirdek (Ç), Golgi kompleksi (G), mitokondriyonlar (M).
Ç
O
Ç
M
G
FH
52
Şekil 8: Kontrol grubuna ait primer follikülde merkezi yerleşimli oosit (O), zona pellusida (ZP), granüloza hücreleri (GH) izlenmekte. Primer follikül dıştan bazal lamina (BL) aracılığı ile etrafında yer alan teka hücrelerinden (TH) ayrılmakta. İnterstisyel hücreler (İH).
İH
TH
BL
GH ZP
O
53
Şekil 9. Kontrol grubuna ait gelişen follikülde oositin merkezi yerleşimli çekirdeği (Ç), birbirine paralel membranöz yapıları (siyah ok), elektron dens kortikal granülleri (beyaz ok) izlenmekte. Oositten çıkan mikrovillusların (Mv) ve granüloza hücrelerinin (GH) sitoplazmik uzantılarının (*) zona pellusidaya (ZP) uzandıkları görülmekte.
GH
Mv
Ç
ZP *
54
Şekil 10: Kontrol grubunda gelişme sürecindeki folliküllerde, kübik şekilli granüloza hücrelerinin (GH) indentasyonlar içeren çekirdekleri (Ç) izlenmekte. Bazı granüloza hücrelerinin mitoz bölünmenin değişik aşamalarında olduğu (beyaz ok) görülmekte. Antrum (A).
GH
GH
GH
Ç
Ç
Ç Ç
A
55
Şekil 11: Kontrol grubuna ait atretik follikülde, dejeneratif değişiklikler gösteren oosit (O), kalınlaşmış zona pellusida (ZP), oosit ve zona pellusidadan ayrılan granüloza hücre kalıntıları (GH) izlenmekte. Oosit yüzeyinde mikrovillusların kaybolduğu (beyaz ok) ve oosit sitoplazmasında çok sayıda vezikül ve vakuolün geliştiği (siyah ok) görülmekte.
ZP
O
GH
56
Şekil 12: Kontrol grubunda over stromasında iğ şekilli fibroblast benzeri stromal hücrelerin (SH) yassı şekilli çekirdekleri (Ç), sitoplazmalarında yaygın granüler endoplazmik retikülüm sisternaları (GER) izlenmekte.
SH
Ç
Ç
Ç
SH
SH
GER
57
Şekil 13: Kontrol grubuna ait uterusun prizmatik şekilli epitel hücrelerinde derin indentasyonlar içeren çekirdek (Ç), sferikal şekilli mitokondriyonlar (M), Golgi kompleksi (G) ve iri, sferikal şekilli, ender lipid damlacıkları (Ld) izlenmekte. Hücrelerin apikal yüzeylerinde kısa, küt mikrovilluslar (Mv), lateral yüzeylerin apikal kısımlarında ise bağlantı kompleksleri (beyaz ok) görülmekte. Ayrıca hücreler altlarında yer alan endometriyal stromadan belirgin bir bazal lamina (BL) aracılığı ile ayrıldığı görülmekte.
G
Ld
Ld
M
M
Ç
Ç
G
Mv
BL
58
Şekil 14: Kontrol grubuna ait uterusların endometriyal stromasında, stromal hücrelerin (SH) çekirdekleri (Ç) sitoplazmik uzantıları (*) izlenmekte. Stromal hücreler arasında bu hücreler ile ilişkili kollajen lifler (Kol), kapillerler (kap) ve geniş intersellüler mesafeler (ok başı) yer almakta.
Ç
Ç SH
SH
SH
Kol
Kol
kap
Kol
Ç *
* *
59
Şekil 15: Kontrol grubuna ait uterusun endometriyal bezlerinin lümenini döşeyen alçak prizmatik hücrelerin oval çekirdekleri (Ç), mitokondriyonlar (M), apikal kısımlarda mikrovilluslar (Mv), lateral kısımlarda hücrelerarası bağlantı kompleksleri (beyaz ok) izlenmekte. Bez, endometriyal stromadan belirgin bir bazal lamina (BL) aracılığı ile ayrılmakta.
M
M
Ç
Ç
Mv
BL
60
Şekil 16: Kontrol grubuna ait uterusların miyometriyum tabakasında yer alan belirgin bir bazal lamina ile çevrili düz kas hücreleri (KH), kollajen lifler (Kol), kan damarları (Kd) izlenmekte. Miyometriyum dışında yer alan perimetriyum tabakasında ise apikal kısımlarında mikrovilluslara (Mv) sahip yassı mezotel (M) hücreleri görülmekte.
Kol
Mv
Kd
KH
M
61
Şekil 17: 2. grupta over yüzeyini örten, apikal kısımlarında mikrovillular (Mv) ve tek bir silyum (siyah ok) içeren epitel hücrelerinde hafif indentasyonlu çekirdek (Ç), sitoplazmalarında mitokondriyonlar (M) izlenmekte. Epitel, ince bir bazal lamina (BL) aracılığı ile fibroblastlar (Fb) ve kollajen lifleri içeren tunika albugineadan (TA) ayrılmakta.
Fb
Fb
Fb
TA
BL
M Mv
Ç Ç
62
Şekil 18: 2. grupta yer alan gelişen folliküldeki oositte (O) çekirdek (Ç), mitokondriyonlar (siyah ok), membranla çevrili elektron dens yapılar (beyaz ok), oositten çıkan mikrovilluslar (Mv), zona pellusida (ZP) ve en dışta granüloza hücreleri (GH) izlenmekte. Granüloza hücreleri arasında içi folliküler sıvı ile dolu boşluklar (*) görülmekte.
GH
Mv
ZP
Ç O
GH
*
63
Şekil 19: 2. grupta yer alan bazı folliküllerde oosit (O) ekzantrik yerleşimli çekirdeği (Ç), granüloza hücrelerinin (GH) apikal sitoplazmalarında endoplazmik retikülüm sisternalarında ve perinüklear sisternalarda genileşlemeler (siyah ok) izlenmekte. Bazal lamina (BL), teka hücreleri (TH) ve interstisyel hücreler (İH).
İH
TH
BL
GH
Ç O
GH
GH
GH
64
Şekil 20: 2. grupta bulunan uterus yüzey epitel hücrelerinin ince, uzun çekirdeklerinde (Ç) belirgin çekirdekçikleri (Çkç), sitoplazmasında mitokondriyonlar (M), lipid damlacıkları (Ld) izlenmekte. Hücrelerin apikal kısımlarında mikrovilluslar (Mv), lateral kısımlarında hücrelerarası bağlantı kompleksleri (beyaz ok) görülmekte.
Ld
Çkç
Ç
Ld
M Mv
65
Şekil 21: 2. grupta yer alan uterus endometeriyal stromasında stromal hücrelerin (SH) çekirdekleri (Ç), sitoplazmik uzantıları (beyaz ok) ve kollajen lifler (Kol) izlenmekte.
Ç Ç
Ç
Kol
SH
Ç
SH
SH
66
Şekil 22: 2. grupta endometriyal stromada yer alan bezlerin lümenini döşeyen kübik şekilli hücrelerin yuvarlak çekirdekleri (Ç) içerisinde belirgin çekirdekçikleri (Çkç), apikal yüzeylerinde mikrovillusları (Mv) izlenmekte. Hücreler etraflarında yer alan endometriyal stromadan belirgin bir bazal lamina (BL) ile ayrılmakta.
Mv
Çkç
Ç
BL
67
Şekil 23: 3. grupta yer alan primordiyal folliküllerin oositlerinde (O) merkezi yerleşimli çekirdek (Ç), sferikal şekilli mitokondriyonlar (M), elektron dens granüller (beyaz ok), elektron lusent vakuoller (siyah ok) izlenmekte. Oositin etrafını saran derin indentasyonlu çekirdeğe (Ç) sahip folliküler hücreler (FH) ince bir bazal lamina (BL) aracılığı ile over stromasından ayrılmakta. Ovarian stromada yer alan, lipid damlacıkları (Ld) içeren interstisyel hücreler (İH).
BL
Ld İH
Ç FH
FH M
Ç
O
68
Şekil 24: 3. grupta primer follikülde oositin (O) merkezi yerleşimli çekirdeği (Ç), oosit ile granüloza hücreleri (GH) arasında yer alan zona pellusida (ZP), follikülü over stromasından ayıran bazal lamina (BL) ve en dışta stromal hücreler (SH) izlenmekte. İnset: Granüloza hücrelerinin oosit ile geçit bağlantıları aracılığı ile bağlandıkları (siyah ok) görülmekte. Mitokondriyonlar (M), granüler endoplazmik retikülüm sisternaları (beyaz ok ).
SH
BL
GH
GH
Ç O
GH Mv M
ZP
69
Şekil 25: 3. grupta gelişen follikülde normal yapıda izlenen granüloza hücreleri (GH) yanı sıra çekirdek densitesinde artış (*), endoplazmik retikülüm sisternalarında genişleme (beyaz ok) ile karekterize dejeneratif değişiklikler gösteren granüloza hücreleri de izlenmekte. Oosit (O), zona pellusida (ZP).
O
ZP GH
GH GH GH *
*
70
Şekil 26: 3. grupta yer alan atretik follikülde; oositte (O) yaygın vakuoller (V), ondülalı hal almış zona pellusida (ZP), granüloza hücrelerinde (GH) yaygın vakuolizasyon (*) ve kalınlaşmış bazal lamina (BL) izlenmekte.
GH
GH
GH
V O
ZP * *
* *
BL
71
Şekil 27: 3. grupta yer alan bazı atretik folliküllerde oosit (O) içerisinde membranla çevrili çekirdek materyali (*), lizozomal yapılar (siyah ok), granüloza hücrelerinde (GH) yaygın apoptotik cisimler (beyaz ok) izlenmekte. İnset: Granüloza hücreleri arasında membranla çevrili, sitoplazma ve çekirdek materyali içeren apoptotik cisimler (ok başı) görülmekte.
*
GH
O
GH
GH
72
Şekil 28: 3. grupta yer alan atretik folliküllerde zona pellusida (ZP) ile çevrili, oosit segmentasyonu sonucu oluşmuş sitoplazmik parçalarda çekirdek materyalini içeren membranla çevrili yapılar (beyaz ok), vakuoller (V), lizozomal yapılar (L) izlenmekte. Oosit parçalarının birbirlerine bakan yüzeylerinde mikrovilluslar (Mv) görülürken oositlerin zona pellusida ile ilişkili olan yüzeylerinde mikrovillusların olmadığı (*) görülmekte. Mitokondriyonlar (M).
L
V
O
O
V
Mv
* ZP
M M
73
Şekil 29: 3. grupta bulunan uterusların yüzeyini döşeyen epitel hücrelerinde derin indentasyonlara sahip çekirdek (Ç), hacim ve sayıları artmış mitokondriyonlar (M), genişlemiş endoplamik retikülüm sisternaları (ok başı) izlenmekte. Hücrelerin apikal kısımlarında mikrovillusların (Mv) sayılarının arttığı ve apikal sitoplazmada mikropinositik veziküllerinde arttığı (beyaz ok) görülmekte.
Mv
M Ç
Ç Ç
M
M
74
Şekil 30: 3. Grupta endometriyal stromada bulunan stromal hücreler (SH), çekirdek (Ç), iyi gelişmiş granüler endoplazmik retikülüm sisternaları (GER) ile aktif bir hücre yapısında izlenmekte. Stromal hücreler arasında artan kollajen lif (Kol) demetleri görülmekte.
SH Ç Ç
Ç
SH GER
GER
Kol
Kol
75
Şekil 31: 3. grupta endometriyal stromada bulunan bezlerin lümeninin döşeyen kübik şekilli hücrelerin çekirdekleri (Ç), hacim ve sayıları artmış mitokondriyonları (M), hafifçe genişlemiş sisternaları ile Golgi kompleksi (G), lizozomal yapılar (L), lipid damlacıkları (Ld) izlenmekte. Hücrelerin apikal kısımlarında mikrovilluslar (Mv), birbirlerine komşu olan lateral kısımlarında bağlantı kompleksleri (beyaz ok), belirgin bazal lamina (BL) görülmekte.
L
G
M Ç
Mv
BL Ld
76
Şekil 32: 4. Grupta yer alan overleri örten yassı şekilli epitel hücreleri (EH), tunika albuginea (TA) tabakası, tunika albugineanın hemen altında yerleşen primordiyal follikül izlenmekte. Primordiyal follikül kapsamında merkezi yerleşimli oosit (O), oositi çevreleyen yassı şekilli folliküler hücreler (FH) izlenmekte. Stromal hücreler (SH), çekirdek (Ç).
SH
Ç
FH
O
SH
TA
Ç
EH
77
Şekil 33: 4. grupta primordiyal follikül içerisinde iki oositin (O) birbirleri ile yakın ilişkili oldukları ve iki oosit arasında geçit bağlantılarının (siyah ok) varlığı görülmekte. Oositleri çevreleyen yassı şekilli folliküler hücreler (FH) izlenmekte. Çekirdek (Ç), mitokondriyonlar (M), granüler endoplazmik retikülüm sisternaları (GER).
M
M
M
FH
O
O
Ç
GER
78
Şekil 34: 4. grupta gelişim sürecine girmiş folliküle ait oositte (O) vakuollerin arttığı (siyah ok), mikrovillusların kaybolduğu (*), granüloza hücrelerinin (GH) yassılaştığı, granüloza hücreleri arasında makrofajların olduğu (Mak), granüloza hücrelerinde mitokondriyonların (M) genişlediği izlenmekte.
Mak M
GH
GH O
*
*
79
Şekil 35: 4. grupta yer alan gelişen follikülde oositin (O) girintili çıkıntılı çekirdeği (Ç), granüloza hücrelerinde (GH) vakuoller (siyah ok), genişlemiş endoplazmik retikülüm sisternaları ve granüloza hücreleri arasında makrofaj (Mak) izlenmekte.
GH
GH
GH
Ç
O
GH
Mak
80
Şekil 36: A. 4. grupta yer alan gelişim sürecine girmiş folliküllerde birden fazla oositin (O) varlığı, oositi çevreleyen tek bir zona pellusida (ZP) ve etraflarında granüloza hücreleri (GH) izlenmekte. B. Oositlerde mitokondriyonlar (M), birbirlerine paralel membranöz yapılar (siyah ok) izlenmekte. Oositlerin birbirine komşu olan yüzeylerinde mikrovilluslar (*) görülmezken zona pellusidaya bakan yüzeylerinde kısa, küt mikrovillusların bulunduğu (beyaz ok) dikkati çekmekte.
A
B
GH GH ZP
O O
O
M
M
M
M
* * *
81
Şekil 37: 4. Grupta yer alan uterusların yüzey epitel hücrelerinin sitoplazmasında artan mitokondriyonlar (M), lipid damlacıkları (Ld), apikal kısımda örtülü veziküller (siyah ok), apikal yüzeyinde sık ve uzun mikrovilluslar (M), hücrelerin lateral kısımlarında bağlantı kompleksleri (beyaz ok) izlenmekte. Ayrıca hücrelerin apikal kısımlarında, sitoplazmanın piramit şeklinde geniş çıkıntılar oluşturması ( ) dikkati çekmekte.
M M
M
Ld
Mv Mv
82
Şekil 38: 4. grupta uterusların endometriyal stromasında 3. gruptakiler ile benzer özelliklere sahip stromal hücreler (SH), kollajen lifler (Kol) ve kan damarları (Kd) izlenmekte. Çekirdek (Ç).
Ç
Kd
SH Kol Ç
SH
Ç
83
5. TARTIŞMA
Genistein; fitoöstrojenlerin izoflavon alt grubuna ait olup, güçlü östrojenik
aktiviteye sahiptir ve vücudumuzdaki endojen östrojenlere benzer aktivite
göstermektedir. Yetişkin insanlar Genistein’e, soyalı yiyecekler tüketerek maruz
kalırlarken, bebekler ise fötal dönemde ve doğumdan sonra laktasyon döneminde
annenin beslenmesi nedeniyle veya soya katkılı bebek mamalarını tüketerek Genistein’e
maruz kalmaktadırlar. Daha önce Genistein ile ilgili yapılan çalışmalarda, Genistein’in
meme ve prostat kanserini, kardiyovasküler hastalıkları önleyici, postmenopozeal
dönemdeki kadınlarda osteoporozu engelleyici ve menopozun olumsuz etkilerini
azaltıcı yararlı etkilerinin olduğu rapor edilmiştir, bu nedenle Genistein içeren ürünlerin
tüketimi önemli ölçüde artmıştır(2,50). Ancak, fetal dönemde Genistein’e maruz kalan
bireylerde üreme bozukluklarının, yetişkinlerde ise menstrüel siklusta düzensizliklerin
olması Genistein’in üreme sistemi üzerine olan etkilerinin kapsamlı olarak
araştırılmasına neden olmuştur.
Sunulan çalışmada; 21 gün boyunca 4 mg/kg ve 40 mg/kg dozlarda Genistein’e
maruz kalan sıçanlarda over ve uterus morfolojilerinin yanı sıra vücut ağırlıkları, FSH,
LH, östradiol ve progesteron değerleri ile follikül gelişimi ve uterus duvar kalınlığı
üzerine etkileri değerlendirildi. Vücut ağırlıklarının 22 günlük sıçanlarda 4 mg/kg ve 40
mg/kg dozlarda Genistein uygulanan gruplarda çözgen grubuna göre farklılık
göstermediği ancak kontrol grubuna oranla üç grupta da artmış olduğu görüldü. Yüksek
dozda Genistein’e maruz kalan yavru sıçanlarda vücut ağırlığının azaldığı pek çok
araştırmacı tarafından rapor edilmiş olmasına rağmen, bu gruplarda görülen ağırlık artışı
muhtemelen Genistein ile verilen mısır yağından kaynaklanmaktadır.
22. günde alınan kan örneklerinin biyokimyasal analizleri sonucunda FSH ve LH
seviyeleri, tüm gruplar arasında karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı bir fark
olmadığı görüldü. Kontrol ve çözgen gruplarındaki progesteron ve östradiol değerleri ile
Genistein verilen iki gruptaki progesteron ve östradiol değerleri karşılaştırıldığında,
progesteron değerlerinin iki grupta da düştüğü görülürken, yüksek doz Genistein verilen
grupta bu düşüşün oldukça belirgin olduğu, östradiol değerlerinin ise her iki grupta da
arttığı dikkati çekti. Nitekim Lewis ve arkadaşları postnatal 21 gün boyunca sıçanlara
Genistein verdikleri çalışmalarında; kontrol ve Genistein verilen gruplar arasında LH
84
değerleri bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olmadığını, progesteron
değerlerinin ise yüksek doz Genistein verilen grupta düşük olduğunu rapor
etmişlerdir(13). Cotreneo ve arkadaşları ise puberte öncesi Genistein’e maruz kalan
sıçanlarda endokrin sistemin bozulduğu varsayımı ile yaptıkları çalışmalarında östradiol
ve progesteron değerlerini karşılaştırdıklarında, Genistein verilen gruptaki östradiol
değerlerinin kontrol grubuna oranla daha yüksek olduğu, progesteron değerlerinin ise
daha düşük olduğunu bildirmişlerdir(59). Bu araştırmacılar; Genistein uygulanan
gruplarda östrojen reseptörlerinin proteolizisi sonucunda, kandaki östradiol oranlarının
arttığını ileri sürmektedirler. Ancak çalışmamızda ER-β’nın immünhistokimyasal olarak
gösterilmesinde, kontrol ve deney grupları arasında immünpozitif boyanma yoğunluğu
açısından bir fark olmaması, Genistein’in östrojen reseptörlerinde proteolizise neden
olduğu görüşünü desteklememektedir. Östradiol oranlarındaki bu artış; muhtemelen
Genistein’in östrojen reseptörlerine bağlanması nedeniyle, endojen östradiolün
plazmada serbest halde kalmasından kaynaklanmaktadır.
Hughes ve arkadaşları ise geç gebelik ve laktasyon sırasında Genistein’e maruz
kalan sıçanlarda progesteron reseptörlerinin arttığını bildirmişlerdir(14). Çalışmamızda
progesteron değerlerinin düşük olması muhtemelen muhtemelen artmış progesteron
reseptörleri ile ilgili olabilir. Progesteron; uterusta artmış progesteron reseptörlerine
büyük oranda bağlandığından, dolaşımdaki progesteron seviyesi düşecektir.
Tüm gruplara ait overler ışık ve elektron mikroskobik düzeyde
değerlendirildiğinde over yüzeylerinin genellikle yassı şekilli epitel ile çevrili olduğu ve
bu epitel hücrelerinin tüm gruplarda benzer ultrastrüktürel özellikler gösterdiği saptandı.
Overler boyunca dağılmış primordiyal ve gelişme sürecine girmiş follikülllerin bazıları
normal ultrastrüktürel özellikleri gösterirken, bazıları ise oositte ve granüloza
hücrelerinde dejeneratif değişikliklerin varlığı ile karekterize özellikler göstermekteydi.
Bu değişiklikler oositte kromatin yoğunlaşması olmaksızın çekirdeğin küçük parçalara
ayrılması, sitoplazmada sekonder lizozomların ve vakuollerin artışı, granüloza
hücrelerinde apopitozisin varlığı ile karekterizeydiler. Dişi gonadları gelişmeye
başladıktan sonra, gelişim sürecinde ve yaşam sırasında üreme siklusunun sonuna kadar
olan süreçte, germ hücreleri veya ovarian folliküllerin atreziye uğradıkları
bilinmektedir(29). Atrezi fetal dönemde primordiyal germ hücrelerinde veya folliküllerde
olabileceği gibi erken postnatal dönemde, puberte öncesinde ve puberteden sonra hem
85
primordiyal hem de gelişme sürecine girmiş tüm folliküllerde gözlenebilir. Sıçanlarda
mayoz bölünme ve follikül oluşumu sırasında germ hücrelerinin % 70’inin dejenere
olarak bertaraf edildiği bildirilmektedir(29). Overlerde görülen follikül atrezisinin
apopitoz veya nekroz yolu ile olduğunu rapor eden, Devine ve arkadaşları sıçanlarda
primordiyal ve gelişme sürecine girmiş folliküllerdeki atrezi işaretlerini ultrastrüktürel
olarak tanımlamışlardır. Gelişen folliküllerin atrezisinde oosit segmentasyonunun
sonucunda oluşan, oosite ait sitoplazmik ve nüklear materyali içeren yapıların zona
pellusida ile ilişkili olan yüzeylerinde, mikrovillusların olmadığını ancak birbirlerine
komşu olan yüzeylerinde ise mikrovillusların varlığını sürdürdüğünü, ooplazmada
vakuollerin ve sekonder lizozomların arttığını, granüloza hücrelerinde ise tipik apopitoz
bulgularının geliştiğini bildirmişlerdir(23). Bazı folliküllerde tanımladığımız apoptotik
değişiklikler Devine ve arkadaşlarının bulguları ile uyumlu iken, bazı folliküllerde
tanımladığımız, granüloza hücrelerinde endoplazmik retikülüm ve perinüklear sisterna
genişlemeleri, sitoplazmik ve nüklear densite artışı ve vakuolizasyon ile karekterize
değişiklikler apopitoz bulguları ile uyumlu değildi. Bu bulgularımız son yıllarda
tanımlanan, apopitozdan farklı bir yolakla oluşan, programlı hücre ölümü şekillerinden
biri olan parapitoz bulguları ile örtüşmekteydi(62,63). Dolayısı ile tüm gruplarda gözlenen
follikül atrezisinin programlı hücre ölüm şekillerinden olan apopitoz ve parapitoz yolu
ile gerçekleştiği düşünüldü.
Yüksek dozda Genistein uygulanan grupta bazı primordiyal folliküllerde iki
oositin ve gelişme sürecine girmiş folliküllerde üç oositin olduğu gözlendi. Over
gelişimi sırasında primordiyal germ hücreleri, pregranüloza hücreleri ve bazal
laminadan oluşan ovigeroz kordonlar, ilerleyen dönemde kırılarak, birbirinden ayrılan
ve mayoz bölünmeye giren oositleri çevreleyen pregranüloza hücreleri ile birlikte
primordiyal follikülleri oluşturmaktadır(29). Jefferson ve arkadaşları yaptıkları
çalışmalarında erken postnatal dönemde östrojen seviyesinin düşmesi ile birlikte
ovigeroz kordonların kırıldığını ve primordiyal germ hücrelerinin birbirinden ayrılarak,
her bir oositin pregranüloza hücrelerince çevrelendiğini, ancak yüksek dozda
Genistein’e maruz kalan yavruların overlerinde, Genistein’in östrojenik aktivitesine
bağlı olarak primordiyal germ hücrelerinin birbirinden ayrılamadığını ve birden fazla
sayıda oosit içeren primordiyal folliküllerin oluştuğunu ileri sürmüşlerdir(64).
Bulgularımızda primordiyal follikülde ve gelişme sürecine girmiş follikülde bulunan
86
oositlerin birbirleri ile çok yakın ilişkili oldukları ve gelişen folliküldeki oositlerin
birbirlerine komşu oldukları yüzeylerde mikrovillusların bulunmadığı, tek bir zona
pellusida tarafından çevrelendiği dikkati çekmekteydi. Ancak Nagao ve arkadaşları
postnatal 1-5. günlerde Genistein uyguladıkları yavruların 21. günde alınan overlerinde,
gelişen folliküllerde 2-3 oositin birbirinden ayrı olarak, aynı follikül içerisinde
bulunduğunu rapor etmişlerdir(11). Sunulan çalışmada follikül içerisindeki birden fazla
oositin birbirleri ile çok yakın ilişkili olmaları ve tek bir zona pellusida ile çevrili
olmaları muhtemelen 21 gün boyunca süren Genistein alımından kaynaklanmaktadır.
Genistein verilen sıçanlarda östrojen seviyesi 21 gün boyunca düşmediği için oositler
birbirinden ayrılamamakta ve etraflarında tek bir zona pellusida gelişmektedir. Nitekim
biyokimyasal analizlerde östradiolün Genistein verilen gruplarda belirgin bir şekilde
yüksek çıkması bu görüşümüzü destekler niteliktedir. Genistein’in östrojen reseptörü-β
ile bağlandığı bilinmektedir(12). Jefferson ve arkadaşları çalışmalarında çok oositli
folliküllerin oluşmasında ER-β reseptörlerinin etkili olduğunu ve Genistein’in immatür
fare overlerinde granüloza hücrelerinde bulunan ER-β reseptörlerini hafifçe artırdığını
rapor etmiştir(16). Ancak çalışmamız kapsamındaki tüm gruplarda ER-β reseptörlerinin
boyanma yoğunluklarını karşılaştırdığımızda gruplar arasında bir fark olmadığı
sonucuna vardık.
Uterusun ışık mikroskobik değerlendirilmesi sonucunda Genistein verilen
gruplarda endometriyumda yeşil renkte boyanmış kollajen liflerin arttığı, miyometriyum
tabakasının kalınlaştığı görüldü. Uterusun ultrastrüktürel düzeyde incelemesi sonucunda
ise Genistein verilen gruplarda endometriyumu döşeyen epitel hücreleri kontrol
grubundakilere oranla belirgin ultrastrüktürel değişiklikler göstermekteydi. Luminal
epitelde; hücrelerin boylarının uzaması, apikal sitoplazmada örtülü veziküllerin artması,
GER sisternalarının iyi gelişmesi, mitokondriyonların hacim ve sayılarının artması,
lizozomal yapıların ve lipid damlacıklarının artması ve apikal yüzeydeki
mikrovillusların sayılarının ve uzunluklarının artması ile karakterize değişikliklerin
olduğu görüldü. Ayrıca yüksek doz Genistein verilen gruba ait uterusların yüzey epitel
hücrelerinde bu farklılıkların yanında hücrelerin apikal kısımlarında, yüzeylerinde
mikrovilluslar içeren, geniş, piramit şeklinde sitoplazmik çıkıntıların oluştuğu görüldü.
Bu yapıların henüz puberteye ulaşmamış sıçanlarda görülmesi dikkat çekiciydi.
Spornitz ve arkadaşları siklik sıçanlarda endometriyum luminal epitelinin ultrastrüktürel
87
özelliklerini tanımladıkları çalışmalarında proöstrus, östrus, diöstrus I ve diöstrus II
evrelerinde luminal epitelin ultrastrüktürel değişiklikler gösterdiğini vurgulamışlar.
Östrus siklusta en büyük hacimlerine ulaşan epitel hücrelerinin apikal yüzeylerindeki
mikrovillusların sayı ve uzunluklarının arttığını, GER ve mitokondriyonların iyi
geliştiğini rapor etmişlerdir(65). Ultrastrüktürel bulgularımız Spornitz ve arkadaşlarının
tanımladıkları östrus siklusdaki luminal epitel ince yapı özellikleri ile benzerlik
göstermekteydi. Kontrol grubundan belirgin olarak ayrılan bu özellikler muhtemelen
Genistein’in luminal epitel üzerine olan etkisinden kaynaklanmaktadır. Nitekim yüksek
dozda Genistein uygulanan grupta bu özellikleri daha belirgin olarak görmekteyiz.
Ayrıca Genistein verilen her iki grupta da endometriyum stromasında kollajen lif
miktarının oldukça artarak, kontrol grubunda görülen, stromal hücreler arasındaki
boşlukları tamamen kapladığı görüldü. Pastore ve arkadaşları immatür sıçanlarda
yaptıkları çalışmalarında; östriolün endometriyumda hiperplazi ve hipertrofiye neden
olduğunu, stromal hücreleri etkileyerek kollajen lif yapımını stimüle ettiğini rapor
etmişlerdir(66). Dolayısı ile Genistein’in de bir fitoöstrojen olduğu ve endojen östrojenler
gibi davrandığı dikkate alındığında Genistein’in; endometriyumda stromal hücrelerin
aktivitesi sonucunda kollajen liflerin miktarında bir artışa neden olabileceği sonucuna
varıldı. Ayrıca düz kas hücrelerinde ultrastrüktürel bir farklılığın olmamasına rağmen,
yapılan ölçümlerde, yüksek dozda Genistein verilen grupta miyometriyum tabakasının
oldukça kalınlaştığı dikkati çekti. Nitekim Nagao ve arkadaşları da postnatal dönemde
yüksek dozda Genistein’e maruz kalan sıçanların hem uterus lümenini döşeyen epitel
hücrelerinde hem de miyometriyum tabakalarında hipertrofinin olduğunu rapor
etmişlerdir(11). Tüm bu bulgular değerlendirildiğinde; postnatal 21 gün boyunca maruz
kalınan Genistein’in, uterusun erken gelişimine neden olabileceği düşünüldü.
Sonuç olarak postnatal dönemde, laktasyon süreci boyunca yüksek dozda
Genistein’e maruz kalmanın; sıçanların overlerinde çok oositli folliküllerin gelişimine,
uterusda endometriyum tabakasının luminal epitel ve endometriyal stromasında
zamanından önce gelişime, miyometriyumda hiperplazi ve hipertrofiye neden
olabileceği kanaatine varıldı.
88
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
Postnatal 1-21 günleri arasında oral yoldan, Genistein verilen sıçanlarda; FSH,
LH, östradiol ve progesteron değerleri, vücut ağırlıkları, overlerde primordiyal, primer,
antral, atretik folliküllerin sayısı ve uterusun duvar kalınlığı istatistiksel olarak
irdelenirken, over ve uterus dokularının morfolojik özellikleri ışık ve elektron
mikroskobik düzeyde değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgular kontrol ve çözgen
gruplarına ait bulgular ile karşılaştırıldığında; yüksek dozda Genistein verilen grupta,
aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
1- Kontrol ve deney grupları arasında; FSH ve LH değerleri açısından
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken östradiol değerlerinin arttığı,
progesteron değerlerinin ise azaldığı görüldü.
2- Yüksek dozda Genistein’e maruz kalan sıçanların overlerinde çok oositli
folliküllerin geliştiği gözlendi.
3- Yüksek dozda Genistein’e maruz kalan sıçanların uteruslarında
endometriyum tabakasındaki epitelin siklik sıçanlardaki östrus dönemine ait
ultrastrüktürel özelliklere sahip olduğu, endometriyal stromada kollajen lif miktarının
arttığı saptandı.
4- Uterusun miyometriyum tabakasında hiperplazi ve hipertrofiye neden olduğu
görüldü.
5- Sıçanlarda görülen tüm bu değişikliklere postnatal 21 gün boyunca gavaj ile
verilen Genistein’in neden olduğu kanaatine varıldı.
6- Gebelik ve laktasyon dönemlerindeki kadınların, üreme sistemi gelişimi
üzerine önemli etkileri olduğu düşünülen Genistein’i içeren besinlerden uzak durması
gerektiği düşünüldü.
89
KAYNAKLAR
1. Duvan CI, Turhan N, Bolkan F. Fitoöstojenler. Dep. Of Obstetrics and Gynecology, 2005. 2. Büyüktuncer Z. Başaran AA. Fitoöstrojenler ve sağlıklı yaşamda önemleri. 2005; 79-94. 3. Coşkun T. Fonksiyonel besinlerin sağlığımız üzerine etkileri. 2005; 48:69-84. 4. Setchell KDR, Zimmer-Nechemias L, Cai J, Heubi JE. Isoflavone content of infant
formulas and the metabolic fate of these phytoestrogens in early life. Am J Clin Nutr, 1998; 68:1453S-61S.
5. Adlercreutz H. Phyto-oestrogens and cancer (Review). 2002. 6. Barnes S. Soy Isofavones-Phytoestrogens and What Else?. 2004; 134:1225-1228. 7. Bingham SA. Atkinson C. Liggins J. Bluck L. Coward A. Phytoestrogens:Where are we
now?. British Journal of Nutrition, 1998; 79:393-406. 8. Davis SR, Dalais FS, Simpson ER, Murkies AL. Phytoestrogens in health and disease.
Recent Prog Horm Res, 1999; 53:185-210. 9. Chandrareddy A, Munneyyirci-Delale O, M.Da, McFarlane SI, Murad O.M, MDb.
Adverse effects of phytoestrogens on reproductive health: A report of three cases. Complementary Therapies in Clinical Practice, 2008;14,132-135.
10. Cassidy A. Potential risks and benefits of phytoestrogen-rich diets. Int. J. Vitam Nutr Res.
2003;73(2):120-6. 11. Nagao T, Yoshimura S, Saito Y, Nakagomi M, Usumi K, Ono H. Reproductive effects in
male and female rats of neonatal exposure to genistein. Reproductive Toxicology, 2001;15:399-411.
12. Jefferson WN, Padilla-Banks E, Newbold RR. Disruption of the developing female
reproductive system by phytoestrogens: Genistein as an example. Mol Nutr Food Res, 2007;51:832-844.
13. Lewis RW, Brooks N, Milburn GM, Soames A, Stone S, Hall M, Ashby J. The effects of
the phytoestrogen genistein on the postnatal development of the rat. Toxicological Science, 2003;71,74-83.
14. Hughes CL, Liu G, Beall S, Foster WG, Davis V. Effects of genistein or soy milk during
late gestation and lactation on adult uterine organization in the rat. Exp Biol Med, 2004;229:108-117.
15. Ruhlen RL, Howdeshell KL, Mao J, Taylor JA, Bronson FH, Newbold RR, Welshons
WV, Saal FS. Low phytoestrogen levels in feed increase fetal serum estradiol resulting in the fetal estrogenization syndrome and obesity in CD-1 mice. Environ Health Perspect, 2008;116:322-328.
90
16. Jefferson WN. Couse JF, Padilla-Banks E. Korach KS. Newbold RR. Neonatal Exposure to Genistein Induces Estrogen Receptor (ER)a Expression and Multioocyte Follicles in the Maturing Mouse Ovary: Evidence for ERb-Mediated and Nonestrogenic Actions. Biology of Repr, 2002; 67: 1285-1296.
17. Kaya M, Polat S, Mete UÖ, Tap Ö. Özel Histoloji Ders Notları. Adana, ÇÜ Tıp Fak Yay,
2006. 18. Ross MH, Pawlina W. Histology: A text and atlas: with correlated cell and molecular
biology. Baltimore, Philadelphia, 6th ed, Lippincott Williams & Wilkins, 2010. 19. Kierszenbaum AL, MD, PhD. Histoloji ve Hücre Biyolojisi, Patolojiye Giriş. Palme
Yayınları, Ankara, 2006. 20. Junqueira LC, Carneiro J, Kelley RO. Basic Histology, 8th Ed, USA, 1995. 21. Guraya M, Kaur P, Guraya SS. Morphology of the house rat ovary during the oestrous
cycle. Z Mikrosk Anat Forsch, 1987;101:815-828. 22. Boubekri A, Gernigon-Spychalowicz T, Khammar F, Exbrayat JM. Histological and
immunohistological aspects of the ovarian cycle of the algerian wild sand rat, Psammomys obesus Cretzschmar. Folia Histochemica Et Cytobiologica, 2007; 45: 41-49.
23. Devine PJ, Payne CM, McCuskey MK, Hoyer PB. Ultrastructural evaluation of oocytes
during atresia in rat ovarian follicles. Biology of Reproduction, 2000;63:1245-1252. 24. Mulheron GW, Quattropani SL, Nolin JM. On the intrinsic ovarian control of the
developmental transition from primordial to primary follicle. Adv Exp Med Biol, 1987; 219:737-42.
25. Hirshfield AN. Theca cells may be present at the outset of follicular growth. Biology of
Reproduction, 1991; 44:1157-1162. 26. O’Shea JD. An ultrastructural study of smooth muscle-like cells in the theca externa of
ovarian follicles in the rat. Anat Rec, 1970;167(2):127-31. 27. Neill JD. Knobil and Neill’s physiology of reproduction. London, USA, 3rd ed, Elsevier
Academic Press, 2006. 28. Kaur P, Guraya SS. Follicular growth and kinetics during the estrous cycle, pregnancy and
postpartum in the Indian mole rat (Bandicota bengalensis). Am J Anat, 1983;166(4):469-82. 29. Guigon CJ, Magre S. Contribution of germ cells to the differentiation and maturation of the
ovary: Insights from models of germ cell depletion. Biology of Reproduction, 2006; 74: 450-458.
30. Satoh M. The histogensis of the gonad in rat embryos. J Anat, 1985; 143:17-37.
91
31. Mazaud S, Guyot R, Guigon CJ, Coudoel N, Magueresse-Battistoni BL, Magre S. Basal membrane remodeling during follicle histogenesis in the rat ovary: contribution of proteinases of the MMP and PA families. Developmental Biology, 2005;277:403-416.
32. Franchi LL, Mandl AM. The ultrasturcture of oogonia and oocytes in the foetal and
neonatal rat. Proceedings: Biological Sciences, Vol. 157, No. 966, Dec. 18, 1962. 33. Guraya SS, Uppal J. Morphological and histochemical studies on the foetal and postnatal
ovaries of the field rat (Millardia meltada). Andrologia, 1977;9(4):371-8. 34. Beaumont HM, Mandl AM. A quantitative and cytological study of oogonia and oocytes
in the foetal and neonatal rat. Proceedings of the Royal Society of London. Series B, Biological Sciences, Vol. 155, No. 961, Apr. 10, 1962.
35. Koçyiğit A, Çevik M. Memeli Reprodüktif Dokuları, Gamet Hücreleri ve Embriyolarında
Apoptozis. Erciyes Üniv. Vet. Fak. Derg, 2011; 8(1):33-41. 36. Carithers JR, Green JA. Ultrastructure of rat ovarian interstitial cells I. Normal structure
and regressive changes following hypophysectomy. J Ultrastructure Research, 1972; 39:239-250.
37. Rajad R, Glaser EM, Hirshfield AN. The changing architecture of the neonatal rat ovary
during histogenesis. Developmental Dynamics, 1992;194:177-192. 38. Mulazımoglu SB, Ide T, Aslan S. Ratlarda üreme. Journal of clinical and Analytical
Medicine, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Doğum ve Jinekoloji ABD, Ankara, Türkiye, 2011.
39. Westwood FR. The female rat reproductive cycle: A practical histological guide to staging.
Toxicologic Pathology, 2008; 36:375-384. 40. Marcondes FK, Bıanchı FJ, Tanno AP. Determination of the estrous cycle phases of rats:
some helpful consideration. Brazilian Journal of Biology, Vol. 62, No. 4a, 2002. 41. Hubscher CH, Brooks DL, Johnson JR. A quantitative method for assessing stages of the
rat estrous cycle. Biotechnic and Histochemistry, 2005;80(2):79-87. 42. Spornıtz UM, Socın CD, Dravıd AA. Estrous stage determination in rats by means of
scanning electron microscopic images of uterine surface epithelium. The Anatomical Record, 1999;254:116-126.
43. Gray CA, Bartol FF, Tarleton BJ, Wiley AA, Johnson GA, Bazer FW, Spencer TE.
Developmental biology of uterine glands. Biology of reproduction, 2001; 65:1311-1323. 44. Hong W. Britt M. Hakan E. Lena S. A comparative study of estrogen receptors alfa and
beta in the rat uterus. Biology of Repr, 1999; 61:995-964. 45. Madhabananda S. Frank W. Differential expression of estrogen receptor beta and
estrogen receptor alfa in the rat ovary. Endocrinology,1999; 140: 963-971.
92
46. Pelletier G. Labrie C. Labrie F. Localization of oestrogen receptor alfa, oestrogen receptor beta and androgen receptors in the rat reproductive organs. Journal of Endocrinology, 2000; 165:359-370.
47. Pelletier G. Labrie C. Labrie F. Localization of oestrogen receptor alfa, oestrogen receptor
beta and androgen receptors in the rat reproductive organs. Journal of Endocrinology, 2000; 165:359-370.
48. Drummond AE, Fuller PJ. The importance of ER- beta signalling in the ovary. Journal of
Endocrinology, 2010;205;15-23. 49. Hiroi H. Inoue S. Watanabe T. Goto W. Orimo A. Momoeda M. Tsutsumi O. Taketani
Y. Muramatsu M. Differential immunolocalization of estrogen receptor alfa nad beta in rat ovary and uterus. Journal of Molecular Endocrinology, 1999; 22: 37-44.
50. Dixon RA. Ferreira D. Genistein. Phytochemistry, 2002; 60:205-211. 51. Rimoldi G. Christofell J. Seidlova-Wuttke D. Jarry H. Wuttke W. Effects of chronic
genistein treatmenr in mammary gland, uterus and vagina. 2007; 115:62-68. 52. Tousen Y. Umeki M. Nakashima Y. Ishimi Y. Ikegami S. Effects of genistein an
isoflavone, on pregnancy outcome and organ weights of pregnant and lactating rats and development of their suckling pups. 2006; 52:174-182.
53. Miller KP. Borgeest C. Greenfeld C. Tomic D. Flaws JA. In utero effects of chemicals on
reproductive tissues in females. 2004; 198:111-131. 54. Nilüfer D. Boyacıoğlu D. Functıonal food components of soy and soy products. 2008;
33(5): 241-250. 55. Jefferson WN. Padilla-Banks E. Newbold RR. Distruption of the female reproductive
system by the phytoestrogen genistein. 2007; 23:308-316. 56. Perel E. Lindner HR. Dissociation of uterotrophic action from implantation-inducing
activity in two non-steroidal oestrogens. 1970; 21:171-175. 57. Akiyama T. Ishida J. Nakagawa S. Ogawara H. Watanabe S. Itoh N. Shibuya M.
Fukami Y. Genistein, a spesific inhibitor of tyrosine-spesific protein kinases. 1986; 5592-5595.
58. Franke AA. Custer LJ. Daidzein and genistein concentrations in human milk after soy
consumption. 1996; 42:6 955-964. 59. Cotroneo MS, Wang J, Eltoum IA,Lamartiniere AC, Sex steroid receptor regulation by
genistein in the prepubertal rat uterus. Molecular and Cellular Endocrinology. 2001;173:135-145.
60. Luna LG. Manual of Histologic Staining Methods of The Armed Forces İnstitue of
Pathology. 3th Ed., New York: Van Nostrad Reinhold Company, 1972. Chapter 53.
93
61. Kaya M. Elektron mikroskobi teknikleri. Ç.Ü. Tıp Fakültesi Dergisi 1984; 9(1):1-21. 62. Sperandio S, Poksay K, Belle de I, Lafuente MJ, L,u B, Nasir J, Brendesen DE.
Paraptosis: mediation by MAP kinases and inhibition by AIP-1/Alix. Cell Death and Differentiation, (2004) 11, 1066-1075.
63. Bröker LE, Kruyt FAE, Giaccone G. Cell Death Independent of Caspases: A Review.
Clin Cancer Res. 2005; 11:3155-3162. 64. Jefferson W, Newbold R, Padilla-Banks E, Pepling M. Neonatal genistein treatment
alters ovarian differentiation in the mouse: İnhibition of oocytes nest breakdown and increased oocytes survival. Biology of Reproduction, 74, 161-168 (2006).
65. Spornitz UM, Rinderknecht BP, Edelmann A, Scheidegger B, Cairoli F. Ultrastructure
as a basis for dating rat endometrium. The Anatomical Record, 238: 163-176 (1994)
66. Pastore GN, Dicola LP, Dollahon NR, Gardner RM. Effect of estradiol on the structure and organization of collagen in the lamina propria of the immature rat uterus. Biology of Reproduction, 47,83-91 (1992).
94
ÖZGEÇMİŞ
Emine Güven 1986 tarihinde Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. İlköğretim ve
lise eğitimini Adana’da tamamladı. 2008 yılında Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi
Biyoloji Bölümünden mezun oldu. Aynı yıl Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalında Yüksek Lisans eğitimine başladı. Emine
Güven halen aynı anabilim dalında eğitim-öğretimini sürdürmektedir.