EYLÜL 2015
-
Upload
kapsul-plus -
Category
Documents
-
view
216 -
download
2
description
Transcript of EYLÜL 2015
G Ü N C E L B İ L İ MD E R G İ S İ
YIL 3 EYLÜL 2015
32
TAVŞANLARIN ÜREMESİ İLE PAPATYALAR ARASINDA BİR İLİŞKİ MÜMKÜN MÜDÜR?
NANOTIP VE NANOCERRAHİ
DÜNYA DOĞUM KONTROL GÜNÜ
İSTİRİDYE MANTARI
KONTROLLÜ İLAÇ SALIMI
ENERJİ SİSTEMLERİ MÜHENDİSLİĞİ
içind
ekile
r5>
16
17>
22
23>
30
39>
44
45>
48
53>
56
57>
58
HABERLER
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Anıl TUNA
YAYIN KOORDİNATÖRÜ
Mete Arslan KONAK
Tayfun GÖZLER
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Aslıhan DİKMEN
GÖRSEL YÖNETMEN
Özge BİÇEROĞLU
HABERLER EDİTÖRÜ
Emine Ceyda SÖZÜER
DANIŞMAN
Doç.Dr.Fulya Dilek Gökalp MURANLI
İLETİŞİM BİLGİLERİ
https://www.facebook.com/KapsulPlus2013
https://twitter.com/kapsulplus
http://issuu.com/kapsulplus2013
http://kapsulplus.blogspot.com/
KAPSUL PLUSYAYINCILIK ADINAİMTİYAZ SAHİBİ
TUNA KONAK
KÜNYE
35>
38
49>
52
GENLERİMİZ ALDATMAK İÇİN PUSUDA BEKLİYOR
TAVŞANLARIN ÜREMESİ İLE PAPATYALAR ARASINDA BİR İLİŞKİ MÜMKÜN MÜ?
NANOTIP VE NANOCERRAHİKONTROLLÜ
İLAÇ SALIMI
DÜNYANIN EN TEHLİKELİ KUŞU:CASSOWARY
İSTiRİDYE MANTARI
OKTAY SİNANOĞLU
ENERJİ SİSTEMLERİ MÜHENDİSLİĞİ
GENLERİMİZ İÇİN PUSUDA ALDATMAKBEKLİYOR
5-6
Evlilik; karşılıklı cinsel doyumu, birlikteliği, dayanışmayı ve neslin devamını sağlayan bir ilişki biçimidir. Neslimizin devamını sağlamak
için evlilik gerekmese de sosyal ve kültürel düzeyimiz evliliği, neslin devamını sağlamak için bir gereklilik olarak bize sunmaktadır. Bunun
tam tersi bir davranış sergilersek toplumsal reflekse maruz kalabiliriz. Bir şekilde evlendiniz ve aylar hatta yıllar geçti. Eşinize karşı ilginiz azaldı, iş yerinizde de yeni işe başlayan kızıl saçlı, bekar bir
bayanla çok samimi oldunuz. Bu samimiyet gün geçtikçe arttı ve eşinizi aldattınız. Umarız eşiniz bunu öğrenmez çünkü evliliğiniz bitme
noktasına gelebilir.
7-8
Aldatma Doğaya şöyle bir baktığımız zaman, çok eşli (poligam) ve tek eşli (monogam) birçok canlıya rastlarız. Bu canlıların bazılarında erkekler çok eşliyken bazılarından dişiler çok eşlidir. Kendimize yani insanlara bakacak olursak; biyolojik olarak çok eşli olmamızın önünde hiçbir engel bulunmuyor. Fakat dedik ya, kültürel ve sosyal yapı buna çokta izin vermiyor. Her toplum olmasa da birçok toplum tek eşliliği benimsemiştir. Bunun en önemli sebebi ise; çok eşliliğin aile duyarlılığını ve yavruların yetişmesini kötü yönde etkilemesidir. Çok eşliliğin erkekler adına evrimsel bir avantaj olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü erkekler dişilerden çok daha fazla üreme kapasitesine sahiptir. Bu yüzden de daha çok üreyerek genlerini daha çok yavruya aktarabilirler. Fakat sınırlı üreme kapasitesine sahip olan dişinin, çok eşli bir ilişki davranışı sergileme eğiliminde olmasının evrimsel avantajı henüz tam olarak net değil.
Konu başlığımız olan aldatma da kısmen bu temel evrimsel içgüdülere dayanıyor. Toplumumuzda ve diğer toplumlarda özellikle erkeğin çok fazla aldatmasının sebebi aslında erkeğin içindeki evrimsel dürtüdür. Bu dürtü aldatmanın en temel sebebi olan sadakatsizliğe sebep olur. Özetlemek gerekirse; aldatmanın sebebi sadakatsizliktir, sadakatsizliğin sebebi evrimsel dürtülerimizdir, evrimsel dürtülerimizin sebebi de genlerimizdir. Evet, birçok davranışın temelinde olduğu gibi bu davranışında temelinde genlerimiz yatmaktadır.
Queensland Üniversitesi'nden yapılan bir çalışma aldatmanın sadece çevresel etkenlerle açıklanamayacağını, bu davranış üzerinde genlerinde büyük ölçüde etkisinin olduğunu gösterdi. Yaşları 18 ile 49 arasında değişen 7400 uzun süreli ilişkiye sahip Finlandiyalı ikizin katıldığı araştırmada, araştırmacılar erkeklerden kaynaklanan sadakatsizliğin %63'ünün, kadınlardan kaynaklanan sadakatsizliğin ise %40'ının genlerden kaynaklandığını belirttiler.
9-10
Aldatmanın Genetiği Acaba doğuştan günahkar olabilir miyiz? Aldatma davranışı genlerle ebeveynlerimizden
bizlere geçebilir mi? Aldatma gibi karmaşık davranışlar için belirli bir gen tanımı yapmak çok zor olsa da; kadınlarda ve erkeklerde bazı hormonların ve bu hormonların reseptörlerinin sadakat duygusunda etkili olduğunu söyleyebiliriz. Tabi bu hormonları ve reseptörlerini anlamamız için bunları sentezleyen genleri
anlamamız gerekiyor.
AVP Geni ve AVPR1A Reseptör
GeniAVP geni 20. kromozomumuzda, AVPR1A reseptör geni 12.
kromozomumuzda bulunur. AVP geninden vasopressin adı verilen hormon sentezlenir. AVPR1A reseptör geninden ise vasopressin hormonunun
reseptörleri (yani vasopressin hormonunun alıcıları) sentezlenir. Bu reseptörlerin dolayısıyla da reseptör genlerinin beyinde bulunduğu konuma göre, sadakat davranışı etkilenebiliyor. Tarla fareleri ve dağ fareleriyle yapılan bir çalışmada Vasopressin hormonu ve reseptörleri
incelenmiştir. Vasopressin hormonu her iki tip farenin vücudunda dolaşıyor ama reseptörüne bağlanmadığı sürece görevini yerine getiremiyor.
Reseptörü olmayan hormon, anahtarı olmayan bir kilit gibidir. Tek eşli farelerde reseptörler beynin zevk merkezindedir ve erkek tarla faresi cinsel ilişkiye girdiğinde bu hormonu reseptörler algılıyor. Böylece erkek duyduğu zevki belli bir dişi ile bağdaştırmayı öğreniyor ve devamlı onunla beraber
olmak istiyor. Dağ faresi erkeklerinde ise reseptörler beynin başka bir kısmında olduğu için dağ faresi belli bir dişi ile sürekli cinsellik
yaşayamıyor.
Stokholm'de bulunan Karolinska Enstitüsü'nde yapılan başka bir çalışmada, AVPR1A - 334 alelinden 2 tane bulunan erkeklerin, eşlerine
bağlılık konusunda büyük sorunlar yaşadığı tespit edildi. Ayrıca Queensland Üniversitesi'nde yapılan çalışma, AVPR1A geninin kadınlarda
da aldatma eğilimini güçlendirdiğini gösterdi.
11-12
OXT Geni ve OXTR Reseptör Geni OXT geni oksitosin adı verilen hormonu sentezlerken, OXTR reseptör geni bu hormonun reseptörlerini sentezler. OXT ile gösterilen ve oksitosin geni olarak adlandırılan gen 20. kromozomumuzda, OXTR adı verilen oksitosin reseptör geni ise 3. kromozomumuzda
bulunur. Oksitosin hormonu; eşe karşı sevgi bağlarının pekişmesini, annelik duygularının
körüklenmesini, sosyalleşmeyi ve yardımlaşmayı sağlar. Oksitosin hormonu kadınlarda üremede görev alan hormon olarak daha fazla bilinmektedir. Bu hormon doğum esnasından ve sonrasında anne vücudundaki bir takım etkileri sebebiyle en önemli annelik hormonları arasında gösterilir. Yapılan araştırmalarda vücutta oksitosin hormonunun miktarının artması
bireyi; sevgi dolu, güvenilir, anlayışlı, cömert, paylaşımcı ve merhametli yaparken, bu hormonun miktarındaki bir azalma bireyi; antisosyal, vicdan ve empatiden yoksun kişilik
özelliklerine sahip bir birey haline getirir. Ayrıca oksitosin hormonu “kucaklaşma” hormonu olarak bilinir ve bu hormon karşı cinse bağlanmayı sağlar. Oksitosini bu yüzden sadakat hormonu olarak da adlandırabiliriz. Tabi oksitosin hormonunun reseptörlerinin beyinde
bulunduğu yerlerde ilişkide sadakati etkileyebiliyor.
Bahsettiğimiz oksitosin ve vasopressin hormonlarını insanlara doğrudan uyguladığımızda ise, bireylerin cinsel davranışlarının üzerindeki etkilerinin yanı sıra bireyin güven ve sosyal
bağlarını da güçlendirdiğini görüyoruz.
DBH Geni ve DRD4
Dopamin Reseptör Geni
DBH geni, 9. kromozomumuzda bulunur ve dopamin adı verilen bir nörotransmitter madde sentezler. Dopamin, “mutluluk hormonu” olarak kabul edilen bir salgıdır.
Yapılan bir çalışmada, aynı partnerle devam edilen bir ilişkide dopamin artışının hiç olmadığı veya çok az olduğu gözlenmiştir. Fakat ilişkide partner değiştiği zaman, beynin çok daha fazla dopamin salgıladığı görülmüştür. Seks bağımlılarının aşırı
partner değiştirme eğilimi de bu şekilde açıklanıyor. 2010 yılında yapılan başka bir araştırmada ise, 11. kromozomda bulunan ve dopamin hormonunun
reseptörlerinden birini sentezleyen DRD4 geninin belirli bir varyantını taşıyanların (DRD4-7R aleli), aldatmaya ve tek gecelik ilişkilere daha meyilli olduğu görüldü.
DRD4 geninin söz konusu varyantına sahip olan kişilerin %50'si eşlerini aldatmışken, bu oran diğerlerinde %22'dir.
13-14
Sonuç Doğadaki birçok canlı, genlerini daha fazla yavruya aktarmak
için içgüdüsel olarak çok eşli olmayı tercih eder. Bu bizim
evrimsel kazanımlarımızdan biridir. O yüzden de erkeklerin ve
dişilerin tek eşli olarak yaşamlarını sürdürmeleri (yani eşlerini hiç
aldatmamaları) canlıların kendi biyolojilerine karşı kazanmış
oldukları zorlu bir savaş olarak da nitelendirilebilir. Evrimsel olarak, erkeklerin aldatmasını avantajlı bir davranış
olarak görmek çokta yanlış olmaz. Ama sınırlı sayıda yavru veren
kadının aldatma dürtüsünün ne gibi evrimsel avantajlar getirdiği
henüz tam bilinmiyor. Fakat şunu biliyoruz ki; seks, para ve
uyuşturucu beynin zevk ve ödül bölgesini aktifleştiriyor.
Dolayısıyla bu 3 şey, erkeklere ve kadınlara büyük zevk veriyor.
Ayrıca kadınların üreme dönemlerinde daha çok salgılanan bir
hormon olan, östradiol hormonunun normalden yüksek olması
da kadınlarda aldatma eğiliminin artmasına sebep oluyor. Aşk bağlanmadır. Aldatma ise bu bağın zayıflayıp kopmasıdır.
Dolayısıyla aşkı etkileyen hormon-reseptör komplekslerini
oluşturan genler, dolaylı ya da direkt olarak sadakat duygusunu
ve aldatma eğilimini de etkiler. Vasopressin, oksitosin, dopamin
ve bunlar gibi birkaç hormon bizim aşk hayatımızı ve eşimize
karşı sadakatimizi düzenliyor. Bundan dolayı da insanların ve
diğer canlıların eşlerine neden sadık kalıp kalmadığını
anlamanın kilit noktası; bu birkaç anahtar hormonu ve bu
hormonların reseptörlerini oluşturan genlerde yatıyor.Şunu kesinlikle unutmamalıyız;
genlerimiz, aldatmak için pusuda bekliyor.
Referanslar ve İleri Okuma
· Dillner, L., 22 Şubat 2015, “Will My Genes Make Me Unfaithful?”, The Guardian
· Macdonald, F., 25 Mayıs 2015, “Women With This Gene Are More Likely To Cheat, Research Suggests”, Science Alert
· Engber, D., 9 Ekim 2012, “Are Humans Monogamous or Polygamous?”, Slate
· Zietsch, B., P., Westberg, L., Santtila, P., Jern, P., 2014, “Genetic Analysis of Human Extrapair Mating: Heritability, Between-Sex Correlation, and
Receptor Genes for Vasopressin and Oxytocin”, Evolution and Human Behavior
· Friedman, R., A., 22 Mayıs 2015, “Infidelity Lurks in Your Genes”, The New York Times – Sunday Review
· Lee, H., J., Macbeth, A., H., Pagani, J., Young, W., S., 2009, “Oxytocin: the Great Facilitator of Life”, Progress in Neurobiology
· Walum, H., Westberg, L., Henningsson, S., Neiderhiser, J., M., Reiss, D., Igl, W., Ganiban, J., M., Spotts, E., L., Pedersen, N., L., Eriksson, E.,
Lichtenstein, P., 2008, “Genetic Variation In The Vasopressin Receptor 1a Gene (AVPR1A) Associates With Pair-Bonding Behavior In Humans”,
PNAS
· Garcia, J., R., MacKillop, J., Aller, E., L., Merriwether, A., M., Wilson, D., S., Lum, J., K., 2010, “Associations between Dopamine D4 Receptor Gene
Variation with Both Infidelity and Sexual Promiscuity”, Plos One
· Durante, K., M., Li, N., P., 2009, “Oestradiol Level and Opportunistic Mating In Women”, The Royal Society Publishing – Biology Letters
GÖRKEM SAYLAMESKİŞEHİR FATİH FEN LİSESİ – BİYOGARAJ.COM
15-16
KONTROLLÜ İLAÇ SALIMI
17-18
1. Kontrollü Salım Sistemlerinin
TanımıOrganizma için gerekli olan etkin maddenin salım
hızını kontrol ederek hedef hücreye bulaştıran
sistemlere “kontrollü salım sistemler” adı verilir. Bir
başka deyişle, kontrollü salım sistemleri ilacı taşıyan
ve taşıdıkları ilacı istenilen hız ve sürede salabilen
uygulama şekilleridir. İlaç alanındaki çalışmaların
asıl hedefi; ilaç dozunu minimuma indirmek,
dozlama aralığını uzatmak, hastanın yan ve zararlı
etkilerden etkilenmemesini sağlayarak yaşam
kalitesini arttırmaktır. Bu beklentilere en iyi yanıt
veren sistemler “kontrollü salım sistemleri” dir. Kısa
zaman içerisinde bu yeni ilaç salım sistemleri;
kardiyoloji, oftalmoloji, endokrinoloji, onkoloji ve
immünoloji dahil olmak üzere tıbbın hemen her
dalında etkili olmuştur.
2. Kontrollü Salım Sistemleriİlaç alımında sıklıkla kullanılan klasik yöntemler, tablet/kapsüllerin ağızdan alımı ya da
enjeksiyon şeklindedir. Bu tip alışılmış dozaj şekillerinde ilacın plazma düzeyini etkili dozda
tutabilmek için ilacın sık ve tekrarlanan dozlarda alınması gerekmektedir. Kandaki ilaç
düzeyinin zamana karşı değişimini gösteren Şekil 1.1 incelendiğinde ilaç alımını takiben,
başlangıçta kandaki ilaç derişiminin bir süre arttığı daha sonra çok kısa bir süre sabit kalarak
hızla azaldığı görülmektedir. Alışılmış dozaj şekillerinde ilaç alındıktan bir süre sonra derişim
düşer ve yeni bir doz uygulanarak etkin madde-plazma düzeyi etkili alanda tutulmaya
çalışılır, tedavi ancak bu işlemin birçok defa tekrarlanmasıyla sağlanabilir. Derişimin düşme
süresi, ilacın metabolize edilme, parçalanma ya da etki alanından uzaklaşma gibi nedenlerle
vücuda yararsız hale gelme hızına bağlıdır, bu nedenlerden dolayı ilacın kan plazmasındaki
derişimi etkin düzeyin altına düşebilir veya güvenilir düzeyin (toksik bölge) üzerine
çıkabilir.Maksimum etkin derişimin altındaki ve minimum toksik derişiminin üstünde yer alan
bölgeler kullanılmamış ilaç miktarını ifade etmektedir ki bu durum, hastada istenmeyen yan
etkilere neden olur. Klasik salım sistemlerine nazaran kontrollü salım sistemlerinde belirli bir
doz alındıktan sonra etkin madde plazma düzeyi istenilen sürede (10-12 saat, bir gün, bir
hafta veya bir yıl) sabit kalır ve böylece hasta sık sık ilaç almaktan kurtulur.
19-20
3. Yöntem· Kontrollü salım sistemlerinde ilacın
vücut içinde salımını
inceleyebilmek için öncelikle bir
nanopartikül sistemi oluşturulur.
· Oluşturulan bu nanopartikül
sistemine ilaç tutuklanması
sağlanır ve ilacın nanopartikül
içerisinde tutuklanma yüzdesi
hesaplanır.
· Daha sonra nanopartiküllerin ilacı
tutuklama çalışmaları sıcaklığı
kısa aralıklarla hazırlanan
ortamlarda incelenir ve sıcaklığın
tutuklama kapasitesine etki edip
etmediği görülür. Sıcaklığın bir
etkisi yoksa bu sayede ilaç
tutuklama için özel bir sıcaklık
ayarlamasına gerek kalmadan
çalışmalar yürütülebilir.
· Nanopartiküllerden ilaç salımı
çalışmalarında oral yol ile alınan
ilacın gastrointestinal sistemde
izleyeceği yolu taklit etmek
amacıyla pH 1.5, pH 6.8 ve pH 7.4
ortamları hazırlanır ve bu
ortamlarda ilaç salımı incelenir.
· Hazırlanan ilaç yüklü
nanopartiküllerin ilaç salım sistemi
olarak kullanılabilmesi için in vitro
çalışmaların yanı sıra in vivo çalışmalar
da mutlaka yapılmalıdır.Şekil 1.1. Boş nanopartiküllerin SEM görüntüleri
Kaynaklar
[1]Bayer, B. 2015 Kontrollü İlaç Salımı. Adnan Menderes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Lisans Tezi. Aydın
[2]Çelik, G.2013. İlaç Yüklü Nanolif Sistemlerden Kontrollü İlaç Salınımı. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi. Isparta
[3]Sarmento, B., Ferreira, D.C., Jorgensen, L., Weert, M., 2007. Probing insulin's secondary structure after entrapment into alginate/chitosan nanoparticles. European Journal of Pharmaceutics and Biopharmaceutics, 65: 10-17.
[4]William, B. L., David, R. K., Brandon, V. S., and Peppas N. A., 2010. Polymers for Drug Delivery Systems, Annual Review of Chemical and Biomolecular Engineering, 1,149-173.
[5]Peppas, N.A., Liechty, W.B., Kryscio, D.R., Slaughter, B.V., 2010. Polymers for drug delivery systems, Annu. Rev. Chem. Biomol. Eng. 1, 149–73.
Kimyager Burak BAYER
21-22
TAVŞANLARIN ÜREMESİ İLE PAPATYA ARASINDA
BİR İLİŞKİ MÜMKÜN MÜ? 23-2
4
erhangi bir günde, herhangi bir zaman diliminde,
Hsokağa çıkın ve karşılaştığınız on insana “Matematik
hayatınızın ne kadarını kapsıyor? “ diye sorun. Verilen
cevapların tamamına yakını maddi unsurlar olacaktır. Faturalar,
krediler, maaşlar, primler, ekonomik ifadeler vs.
Peki hepsi bu kadar mı? Elbette ki hayır. Bunun böyle olmadığının bir kanıtını Leonardo Fibonacci bize
sunuyor. Hem de ta 1225 yılında, dönemin İtalyan Kralı adına
yapılan bir yarışmada.
Önce biraz bu dâhiden bahsedelim:Leonardo Fibonacci 12. yüzyılda doğmuş bir İtalyan
matematikçi. Babası Cezayir'de çalıştığı için çocukluğu orada
geçti. Babası Cezayir'in Bejaia limanı ile İtalya'nın Bugia kenti
arasında bir ticaret postasını idare etmekteydi. Günümüzdeki
klasik baba modellerindeki gibi o da oğlunu yanında
çalıştırmaya karar verdi. Ama liman işlerini öğrenmesi için önce
hesap yapmayı öğrenmeliydi. Babası, oğluna hesap yapmayı
öğretmesi için Arap bir hoca tuttu. Böylece Fibonacci'nin
matematikle ilk tanışması buradaki hocalar sayesinde oldu.
Avrupa'da Roma rakamları kullanılırken ve sıfır kavramı
ortalarda yokken, Fibonacci, Arap rakamlarını ve sıfırı
öğrenmişti. Leonardo Fibonacci bütün Akdeniz bölgesini gezdi
ve dönemin önde gelen Arap matematikçileri ile çalışma
olanağı buldu. İşinin ehli olma yolunda ilerliyordu. Ticari defter
tutma, ölçü birimlerini çevirme, faiz hesaplama, para bozma ve
değiştirme gibi benzeri işlemleri ustalıkla yapıyordu. Artık
babasından işi devralabilirdi. Ama o öyle yapmadı. Gözü hep
daha ilerdeydi.1201 yılında "Liber Abaci" adlı "Hesaplama Kitabı" anlamına
gelen bir matematik kitabı yazdı. Bu kitapla Avrupa'ya Arap
rakamlarını ve bugün kullandığımız sayı sistemini tanıttı. Ayrıca
ilkokulda öğrendiğimiz temel matematik (toplama, çarpma,
çıkartma ve bölme) kurallarını birçok örnek vererek anlattı.
Günümüzde Arap-Hint sayıları diye bilinen modern ondalık sayı
sistemini tanıtan bu kitap gündelik hayattaki birçok alanda ön
açtı. Kitap Avrupa'da tahsilli insanlar arasında hızlı bir şekilde
yayıldı ve Avrupa'nın müspet bilimde ilerlemesine önemli
etkileri oldu.
25-26
Ve Artık Dahi Matematikçi Adını Duyuruyor
Fibonacci'nin zamanında matematik yarışmaları oldukça yaygındı. Fibonacci ise bunlara pek iştirak etmiyordu. Ama 1225 yılında Kral 2. Frederick' in adına bir turnuva düzenlediğini duyunca katılmaya karar verdi. İşte bu tarz bir yarışmada şu problem ortaya çıktı: Bir çift tavşan ile başlayarak her ay üretken çift, yeni bir tavşan çifti oluşturursa ve yeni tavşanlar bir ay sonra
üretken oluyorsa, 'n' ay sonra toplam kaç tavşan olur?Soru biraz karmaşık gibi dursa da, aslında çok açık: Tavşanlar sistemli mi ürer?
Cevap Fibonacci'deydi. Kapalı bir ortamdaki bir tavşan ailesinin artışını, her tavşan çiftinin bir ay sonra bir yavru yapıp onun da 1 ay sonra 1 yavru yapacağı gibi ideal varsayımlar altında hesaplanmasını gösterdi.
"Elimizde bir çift yavru tavşan (bir erkek-bir dişi) vardır. Bir ay sonra bu yavrular erginleşir. Erginleşen her çift tavşan bir ay sonra bir çift yavru doğurur. İlk ayın sonunda, sadece bir çift vardır. İkinci ayın sonunda dişi bir çift yavru doğurur ve elimizde 2 çift tavşan vardır. Üçüncü ayın sonunda, ilk dişimiz bir çift yavru doğurur, 3 çift tavşanımız olur. Dördüncü ayın sonunda ilk dişimiz yeni bir çift
yavru daha doğurur, iki ay önce doğan dişi de bir çift yavru doğurur ve 5 çift tavşanımız vardır. Bu durum böyle sistemlice devam eder.”Zannediyorum ki şu şema cevabı daha açık bir şekilde ortaya koyacaktır.
Bu problemin çözümünde tavşan çiftlerinin sayısının artışını gösteren sayı dizisi artık Fibonacci sayıları ya da Fibonacci dizisi
adıyla anıldı. Aslında bu sayı dizisi 6. yüzyıldan beri Hintli matematikçiler tarafından bilinmekteydi ancak Avrupa'ya ilk
olarak Fibonacci tarafından tanıtıldı.Dikkatleri üzerine çeken bu İtalyan, daha sonra Kral 2. Frderick'in bilim adamlarından biri tarafından sınava çekildi. Çeşitli testlerin sonunda Fibonacci göze girdi. Yıllarca kralla ve kralın dostlarıyla yazışmalar yaptı. Daha sonra birçok kitap yazdı, birini de krala
ithaf etti. Kralda jeste jest ile karşılık verip Fibonacci'nin doğduğu kent olan Pisa'ya onun heykelini diktirdi. 2
7-28
Peki Bu Sistemli
Üremenin
Papatyalarla
İlgisi Ne? Fibonacci'nin bizlere yıllar önce öğrettiği üzere bu sistemli
üreme aslında bir sıralı sayı dizisidir ve tavşanlar bunu ustalıkla kullanır. Gelelim papatyalara. Şu grafiğe bakıldığında aslında konu oldukça apaçık bir hale bürünüyor. Tohumdan itibaren
papatyanın büyürken oluşturduğu dal sayısının da sistemli bir halde olduğu görülüyor. Hem de tavşanlardaki üreme sistemiyle bire-bir aynı. Yani literatüre Fibonacci Dizisi şeklinde geçen yapı şeklinde. Ne kadar da beklenmedik bir durum değil mi? Aslında
durup biraz düşündüğümüzde hiç de beklenmedik olmadığını anlayabiliriz. Sadece kafamızı biraz kitaplara ve doğaya
çevirmemiz yeterli.
Herhangi bir günde, herhangi bir zaman diliminde, sokağa çıkın ve karşılaştığınız tüm insanlara “Matematik hayatınızın ne kadarını kapsıyor? “ diye sorun. Ve bu kez onlara cevaplama fırsatı vermeden cevabı kendiniz verin. Öğrenildiği üzere Tavşan-Papatya ilişkisinden bahsedin. Bunla bağlantılı Altın Oran'dan söz açın. Çam kozalaklarının yapısının bu diziye ilintili olduğundan, ünlü ressamların örneğin ;
Da Vinci yaptıkları çoğu resimde bu diziye uygun serileri kullandığından, dünya ile ay arasındaki mesafenin bu diziyle oluşturulan formüllerle de hesaplanabileceğinden, akciğerlerdeki bronş yapısında bu sayısal güzelliğe rastladığından, Süleymaniye Camii'nde bu dizi sonucunda ortaya çıkmış Fibonacci Spirali'nin kullanıldığından, uzayda çokça bu spirallerin bulunduğundan, Apple'ın simgesi olan ısırılmış elmanın bu dizinin kuralına göre oluşturulduğundan, kedilerin oturuş şeklinden baykuşların ağaç dalında duruş şekline kadar Fibonacci
spiralinin varlığını anlatın onlara. Peki hepsi bu kadar mı? Elbette ki hayır!
ABDULLAH KOYUN
MATEMATİK ÖĞRETMENİ
KAYNAKÇA
Who is Who in the World 2014
http://www.maths.surrey.ac.uk/hosted-sites/R.Knott/Fibonacci/fibnat.html
https://www.mathsisfun.com/numbers/fibonacci-sequence.html
http://www.slideshare.net/matematikcanavari/fibonacci-ve-tavan-problemi
https://storify.com/kubratecir/fi-bonacci-ni-n-hayati
http://www.esotericonline.net/profiles/blogs/fibonacci-fatcat
http://ark4n.deviantart.com/art/The-Fibonacci-Little-Owl-372253531,
http://www.erimsever.com/1618.htm
https://kofegeek.wordpress.com/2012/09/20/why-apple-is-so-math-geek/
29-30
26 EYLÜL DÜNYA DOĞUM
KONTROL GÜNÜ
Bir ülkenin sağlığı , o toplumun annelerinin sağlıklı oluşu ile yakından
ilgilidir.Ülkemizde doğurganlık dönemindeki (15-50 yaş ) kadın sayısı yaklaşık 10
milyon kadardır.Bu kadınlarımızın çoğu ilkel yöntemlerle gebeliği önlemeye çalışarak
yaşamlarını tehlike altına atmaktadır.Bu nedenle yılda yaklaşık 10 bin kadın yaşamını
kaybetmekte ve 30 bin kadın da sakat kalmaktadır. 31
-32
oğurganlık dönemindeki bir kadının geçici olarak gebe kalmasının
Dengellenmesi doğum kontrolü (aile planlaması, nüfus planlaması,
kontrasepsiyon ) adını alır. Aile planlaması ailelerdeki kişi sayısını
sınırlandırma anlamını taşımaz. Amaç anne ve doğacak çocukların sağlıklı olması ve
çocuk sahibi olmak istendiğinde gebeliğin oluşmasıdır. Çünkü iki yıldan az aralıklarla
yapılan doğumlar annenin vücut sağlığını önemli ölçüde bozmakta, gebelik sırasında
riskleri artırmakta, hatta ara vermeden arka arkaya yapılan doğumlar anne
ölümlerine neden olmaktadır. Ayrıca sık aralıklarla doğan çocukların anne karnında
gelişmeleri tam olmamakta ,sakatlık oranını yükselmekte ve bebek ölümleri
artmaktadır. Her 90 saniyede bir kadın gebelik ve doğum nedeniyle hayatını
kaybetmektedir.
Türkiye'de 2008 yılı verilerine göre 15-49 yaş arası evli kadınların gebeliği
önleyici yöntem kullanma yaygınlığı %73'dür. Bu kadınların % 46'sı modern yöntem
kullanırken, %27'si geleneksel yöntemleri kullanmaktadır. 15-49 yaş arası evli
kadınların %79'unun aile planlaması hizmeti talebi olurken, aile planlamasında
karşılanamayan gereksinim %6,2'dir. 15-19 yaşındaki kadınlardan oluşan
adolesanların %6'sında önemli sağlık ve sosyal sorunlara yol açabilen adolesan yaşta
gebelikler görülmektedir. Ülkemizde her 3 gebelikten 2'si riskli gebelikler şeklindedir.
Dünya genelinde ise 215 milyon kadın hala güvenilir, nitelikli, yeterli üreme
sağlığı hizmetlerine ulaşamıyor ve böylece istenmeyen gebelik riskiyle karşı karşıya
kalıyor.
Sivil toplum kuruluşlarını harekete geçmesiyle üzerine 24 Eylül Berlin'de
gerçekleştirilen bir toplantıyla 26 Eylül Dünya Korunma Günü olarak ilan edildi
.Dünya Doğum Kontrolü Günü, 2007 yılından bu yana, her yıl 26 Eylül'de
kutlanmaktadır. Bu günün amacı; doğum kontrolü hakkında toplumun bilincini
arttırmak ve gençlerin cinsel ve üreme sağlığı ile ilgili konularda bilinçli seçimler
yapmalarına yardımcı olmaktır. Bu amaç doğrultusundaki çalışmalar dünyada tüm
gebelikler planlanmış hale gelene kadar devam edecektir. 7 Avrupa
Kontrasepsiyon ve Üreme Sağlığı Birliği tarafından, Dünya Doğum Kontrolü Günü
kapsamında 2013-2015 yılı stratejilerinde; “Senin hayatın, senin geleceğin,
senin kararın” temasıyla üç ana konu üzerinde durulan şemsiye bir kampanya
tanımlamaktadır. Yerel ihtiyaçlara göre aşağıda da yer alan bu temalardan
herhangi birine öncelik verilebileceği belirtilmektedir:
Bedenini tanı: Ergenlik dönemi boyunca vücutta oluşacak değişiklikleri ve
planlanmamış gebeliklerin nelere yol açacağını anlamak
Seçeneğini tanı: Gençlerin kullanabileceği tüm doğum kontrol yöntemlerini
güvenilir, tarafsız bir bilgi kaynağından öğrenebilmesi
Eşini tanı: Eşlerle doğum kontrolü hakkında konuşabilmeyi ve güvenilir bilgiler
eşliğinde güvene dayalı bir ilişkiyi nasıl inşa edeceğini öğrenmek. Kaynaklar;
http://www.istanbulsaglik.gov.tr/w/onemli_gun/dogumkontrol_gun.asp
http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/duyurular/toplum%20icin/dogumkontrolugunu.pdf
http://www.saglik.im/dogum-kontrolunun-gerekliligi/ 33-34
NANOTIP VE NANOCERRAHİ
35-3
6
Nanoteknolojinin en büyük önem verilen beklentilerinden birisi de sağlık alanındaki gelişmeler ve uygulamalardır. Nanoteknolojinin tıp alanındaki
uygulama alanlarına topluca 'nanotıp' denilebilir. Özellikle, nanoteknolojinin günümüz itibariyle henüz emekleme aşamasında olan “moleküler imalat” veya
buna bağlı “moleküler cihaz ve donanım” kullanımlarının büyük ölçüde nanotıp uygulamalarında ön plana çıkabileceği değerlendirilmektedir. Gelinen
aşamada, nanotıp ilk başlangıç çalışmalarında hassasiyetle yapılandırılmış nano parçacık uygulamalarına ağırlık verilmektedir. Bunlara örnek olarak
derdminler, karbon füllerenler ve nano-shell olarak adlandırılan özel uygulamalar özellikle ilaçların doğrudan doku ve organlara hedefe odaklı
(targeted) olarak uygulamalarını içermektedir. Bu nanoparçacıklar hem teşhise hem tedaviye dönük anti-viral, anti-tümör ve anti-kanser ajanlar olarak işlev görmektedir. Bu teknolojik birikimlerin yıllar içerisinde gelişimi ile moleküler imalata dönük nanobotlar ilk aşamada biyolojik içerikli yapı, daha sonra da
inorganik içerikli yapılarıyla gündeme gelecektir. Giderek daha dayanıklı inorganik malzemelerin örneğin elmas veya elmas benzeri yapıların yardımıyla
daha dayanıklı nanobotların geliştirilebileceği değerlendirilmektedir. Nanoteknolojinin uzun dönemli öngörülerinin başında gelen nanotıp aygıtı olarak “nano denizaltılar” damar yollarında dolaşarak arama ve temizleme
operasyonları yapabilecekler. Örneğin damar yollarındaki kireçlenmeleri temizleyebileceklerdir. Yine bu alandaki öncü konuşmasıyla ünlü Feynman'ı
hatırlatmakta fayda var. Feynman'a göre makine imalat teknolojisi ile yapılacak olan mini makineler ve bu gidişle atomik-moleküler seviyeye kadar giden bir küçülme ve nano boyutta ulaşma kaçınılmaz olarak bir gün gelecektir. Feynman böylelikle her türden kalp hastalıklarını tedavi edebilecek mini-mono makinelerle nanobotlar bir cerrahi operasyonu
yapmak üzere damar yollarına bırakılacak ve bu akıllı makinalar gerekli bölgelerde gerekli cerrahi ve diğer müdahaleleri yapabileceklerdir.Özellikle mikrorobotlara dönük olarak yıllara sari yapılan bazı çalışmalar şu şekilde özetlenilebilir:
1. 2002 yılında, Tohoku Üniversitesi, Japonya, manyetik olarak işleyen döngü dişlileri damarlarda dolaşarak ilaç salınımında, hasta hücrelere ve tümörlere uygulanmaya ve ısı yoluyla yok edilmesine başlandı.2. 2003 yılında Ecole polytechnique Montreal-Kanada'da nanorobotics lab kuruluşunda MR-sub adı verilen projede değişken MRI manyetik alanları kullanılarak hareket ettirilen mikrorobot ferromanyetik parçaçıklar yoluyla yönlendirilerek yeterli itki gücü ile insan vücudu içerisinde dolaştırıldı.3. İsviçre Federal Institute of Technology, Zürich'te Brad Nelson grubu 2005 yılında 200 mikrometre küçüklüğünde bir mikrororobotu imal etmeyi başararak, insan vücuduna bir enjektör yardımıyla verildi. Dışsal manyetik enerji kullanımıyla bu mini denizaltı vücut içerisinde istenilen bölgelere sevk edilebiliyor. Cihaza bağlı farklı parçalar farklı işlevleri için geliştirilen frekans uyarımı ile titreştirilerek çalıştırılabiliyor.4. Manitoba Üniversitesinde, Gordon'un grubu da manyetik olarak kontrol edilebilen cytobotlar ve karyobotlar yardımıyla uzaktan kumanda edilerek intracelullar ve intranüklear cerrahi işlemler yapabilecekler . Kaynaklar
[1]. ed Doç. Dr. T.Baykara, ed Doç. Dr. V. Günay ve ed Doç. Dr. E. Musluoğlu,
Nanoteknoloji ve Nano-Malzeme Süreçleri, MAM, Gebze 2010, 34-35 37-38
DAVUT ÖKTENKİMYAGER
İSTİRİDYE
MANTARI
39-4
0
stiridye Mantarı (Pleurotus ostreatus), kayın mantarı, kavak
İmantarı, selvi mantarı, yaprak mantarı, lamelli soluk istiridye
mantarı, karakulak mantarı v.b. bir çok isimle bilinen doğada
yetişebilen ve yenilebilen mantar türlerinden bir tanesidir. İsmini aldığı gibi,
doğada kavak ve kayın gibi ağaçların gövdelerinde yetişen bir mantar
türüdür. İstiridye şeklinde olması nedeniyle “istiridye mantarı” ismini almış,
kültür ortamında yetiştirilebilen ender türlerden bir tanesidir.
İstridye mantarı türleri, tamamen organik ortamlarda hiçbir kimyasal
madde ve gübre kullanılmadan yetiştirilmesi ile güvenilirliğini diğer
mantarlardan bir kat daha fazla artırmaktadır. Kültürü yapılan, ülkemiz
koşullarına daha uygun olan istridye türü mantarlar hastalık ve zararlılara
karşı dayanımı, besin değerinin diğer kültür mantarlarından daha yüksek
olması, üretiminde kompost fermantasyonu ve örtü toprağı kullanılmaması
üretimin güvenli ve steril olmasını sağlamaktadır.
Doğal antibiyotik özelliklerine sahip olan İstiridye mantarı (selvi
mantarı), birçok kanser türünün ve alzheimer hastalarının tedavisinde yurt
dışında kullanılmaktadır.
İstiridye Mantarının Faydaları Taşıdığı yüksek besin değeri ve tıbbi özelliklerinin yanı sıra lezzetiyle adından sıkça bahsettiren, protein
kaynağı istiridye mantarının faydaları oldukça geniş bir yelpazededir.İstiridye mantarı yemek yüksek kolesterole
sahip olanlar için özellikle yararlıdır. Bunun nedeni istiridye mantarlarının ''levostatin'' denilen kolesterol düşürücü
bir madde içermeleridir.
İstiridye mantarları anti bakteriyel özellikler gösterdiklerinden doğal antibiyotikler olarak hareket ederler. Bu
mantar “benzaldehid” denilen organik bir bileşik ihtiva eder.Son yapılan araştırmalarda bu bileşiğin antibakteriyel
aktiviteye sahip olduğu bulunmuştur. “Journal of Agricultural and Food Chemistry” de yayınlanan bir araştırmaya
göre bazı bakteri türlerinin büyümesini inhibe etmede etkili olduğu bulunan ve güçlü anti bakteriyel aktivite
gösteren benzaldehit maddesi gibi uçucu bileşikler içerir.İstiridye mantarı türlerinden biri olan kral trompet
mantarı, “ergothioneine” maddesinin mükemmel bir kaynağıdır. Bu madde antioksidan aktivite gösteren doğal
olarak bulunan bir amino asittir. Antioksidan olan ergothioneine maddesinin, kanser ve artrit dahil olmak üzere
kronik rahatsızlıklar ile geniş bağlantısı olan serbest radikallerin verdiği zararı durdurduğu bulunmuştur. Hatta bu
antioksidan yaşlanma sürecini bile geciktirir.Folat veya demir eksikliği nedeniyle anemi şikayeti olan kişiler
beslenmelerine istiridye mantarını dahil ederek bu hastalıktan kurtulabilir. Bu her iki besin öğesi istiridye
mantarında bolca bulunur. Böylece bu madelerin alımı aneminin daha etkili tedavi edilmesini sağlar. 41-42
İstiridye mantarı yemek yüksek kan
basıncını kontrol altında tutmaya yararlı olabilir.
Bunun nedeni yüksek kan basıncını azalttığı
kanıtlanmış olan potasyumu önemli miktarda
içermesidir. Tuz, kan basıncını düzenlemenin en
kötü düşmanıdır. Bununla birlikte, potasyum tuzu
dengeleyerek kan basıncını kontrol etmeye
çalışır. Yani, istiridye mantarı gibi potasyum
açısından zengin gıdaları düzenli olarak
tüketmek yüksek kan basıncı gelişme şansını
azaltabilir.
Ayrıca bu mantar hiperasiditeyi
rahatlatmak için doğal bir yoldur, hiperasidite
mide asitlerinin aşırı üretiminin neden olduğu bir
durumdur. İstiridye mantarları sindirim
sisteminde metabolize edildiğinde alkalin bir
kalıntı üretmektedir. Bu da hiperasiditeyi
dengelemek için alkali bir ortam sağlar.
İstiridye mantarı yüksek miktarda B
vitaminleri içermektedir. Örneğin, B3 vitamini
(niasin) içeriği istiridye mantarında başka
sebzede bulunandan en az % 500 daha fazladır.
Ayrıca bu mantarda mevcut demir miktarı, kırmızı
et ve kümes hayvanlarından önemli ölçüde daha
fazladır.
Türkiye 'de ilk olarak 2012 yılında
Çarşamba Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe
Müdürlüğü tarafından ağaç kütüklerinde
demonstrasyon amaçlı 2 üreticide başlayan
istiridye mantarı yetiştiriciliği gün geçtikçe
yayılıyor. Bazı belediyeler bu mantarın
yetiştiriciliği için kurs düzenliyor. Böylece
kursiyerler hem meslek sahibi oluyor, hem de
ekonomilerine katkı sağlıyor.
Kaynaklar;
http://www.buzzle.com/articles/health-benefits-of-eating-oyster-mushrooms.html
http://www.istiridyemantardunyasi.com/istiridye-mantari/istiridye-mantari-nedir/
http://www.bizimbahce.net/mantarlar/istiridye-mantari-yetistiriciligi.htm
43-44
Dünyanın En Tehlikeli
Kuşu: Cassowary
45
-46
Avustralya Cassowary Kuşu (Casuarius casuarius) tepeli Cassowary olarakta bilinir. En uzun yaşayan üçüncü kuş türüdür.
Devekuşu , Emu , Rhea gibi uçamayan kuşlarla aynı sınıfa girerler.
Güneyli (Casuarius casuarius), kuzeyli (Casuarius unappendiculatus) ve
cüce (Casuarius bennetti) olarak 3 türü vardır.1758 yılında Fransız
doğa bilimci Carl Linnaeus tarafından sınıflandırılmıştır.
Cassowary'ın boynu mavi renkli ve tüyleri siyahtır.
Boynunun alt kısmında ayrıca kırmızı renkli ibibik görünümlü bir
çıkıntı mevcuttur. Canlının ortalama uzunluğu 1,5 metre ile 1,7
metre arasında değişiklik gösterir. Tehlikeli olabileceği ve yırtıcı
olduğundan oldukça vahşidir. Kuşun ayaklarında üç parmakları
vardır, orta parmağı diğerlerine göre daha iri ve uzundur. Kesici
tırnakları olması pençe niyetine kullanılmaktadır. Bu kuşun
tehlikeli olarak anılmasının en önemli sebebi de budur. Saldırı
esnasında hedefine doğru koşarak pençelerini kullanır ve
hasmının bedeninde derin kesikler açar. Uçamazlar ama saldırı
esmasında pençelerini ve gagalarını kullanırlar.
Beslenmelerinde meyveleri tercih ederler. Akbabalar gibi
ölü canlıların bedeni ile beslenebilirler. Kemirgen, böcek,
kurbağa ve balık gibi canlılarla da beslenir.
47-48
Cassowary genelde yalnız yaşayan bir kuş türüdür. Yalnızca
çiftleşecekleri zaman bir araya gelirler. Dişiler tek seferde en
fazla 8 yumurta bırakır. Yavruların yumurtadan çıkması 42 günü
bulmaktadır. Dişiler yavrularını korur ama erkeklerde
yavrularını korumak için içgüdüleri gelişmiştir. Ömürleri
ortalama 50 yıldır.
Bu kuş türü görüldüğünde yanına fazla yaklaşılmaması
gerekir hatta oradan temkinli bir şekilde derhal uzaklaşılmalıdır
çünkü Cassowaryler her an saldırma eğilimine sahiptir. 2. Dünya
Savaşı'nda Yeni Gine ormanlarında savaşan Amerikan
askerlerini öldürdüklerine dair söylentiler vardır.
Cassowary çok tehlikeli olmasının yanında nesli tehlike
altında olan bir kuştur. Bu kuşları kurtarmak için Daintree ve
Mission Sahili'nde kurulan 'Cassowary'i Kurtar' adlı kampanya
onların habitatlarını korumak için çalışmalar yapmaktadır.
Kaynaklar;
http://www.birdlife.org/datazone/speciesfactsheet.php?id=4
http://animaldetective.blogspot.com.tr/2014/12/avustralya-cassowary-kusu.html
Türkiye'nin Einstein'ı :
Oktay Sinanoğlu 49-5
0
Babasının (Nüzhet Haşim Sinanoğlu) Türkiye başkonsolosluğunda görev yapmakta olduğu Bari'de doğdu. 1939 yılında İtalya'da II. Dünya
Savaşı'nın başlamasının ardından ailesiyle Türkiye'ye döndü.Oktay Sinanoğlu , sonradan TED Koleji olan Ankara Yenişehir Lisesi'ne burslu öğrenci olarak girdi ve 1953 yılında bu okulu birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla Kimya Mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti. 1956'da ABD
Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.
1957'de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu. "Alfred Sloan" ödülünü aldı. 1959'da
Kaliforniya Üniversitesi Berkeley'de kuramsal kimya doktorasını tamamladı. 1960'ta Yale Üniversitesi'nde öğretim üyesi (asistan profesör) oldu.1960-1961 yıllarında atom ve moleküllerin çok-
elektronlu kuramı ile "Doçent" oldu. 1963'te 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 28 yaşında "tam profesör" unvanını aldı. 20. yüzyılda Yale Üniversitesi'nde bu sanı
kazanan en genç öğretim üyesidir.1962 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu'na mahsus olmak üzere kendisine ''Danışman Profesör ''
ünvanını verdi. Yale Üniversitesi'nde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. 1973'de Almanya'nın en yüksek dereceli bilim ödülü olan "Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü"nü ilk kazanan kişi oldu. 1975'deJaponya'nın "Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülü"nü kazandı; yine 1975
yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu'na ilk ve tek Türkiye Cumhuriyeti Profesörü ünvanı verildi. 1976'da Japonya'ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerikan Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek
Türk üyesidir. Meksika hükümeti tarafından yüksek Bilim Ödülü "Elena Moshinsky" ile ödüllendirildi.Dünyada yeni kurulmaya başlayan moleküler biyoloji dalının ilk profesörlerinden biri oldu. DNA sarmalının çözelti içinde o biçimde nasıl
durduğuna açıklama getirdi. Dünyanın pek çok yerinde buluşları ve kuramları ile ilgili konferanslar verdi.1980'li yıllarda çalışmalarını kimya biliminin basit bir şekilde öğretilmesine yönelik bir kuramsal çerçeve üzerinde yoğunlaştırdı. Ancak 1988'de yayımlanan çalışmaları akademik
dünyada ilgi görmedi. 1993'te Yale Üniversitesi'ndeki profesörlük görevlerinden erken sayılabilecek bir yaşta emekliye ayrıldı. Aynı yıl Türkiye'ye dönerek Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü'nde profesörlüğe atandı. 2002 yılında bu görevden de emekliye ayrıldı.
Türkiye'de bulunduğu dönemde çalışmalarını daha çok Türk ulusal kimliği ve Türk diliyle ilgili milliyetçi görüşlerini yaymaya adadı. Eğitim dilinin resmi dil olması gerektiğini ve yabancı dilin takviyeli olarak öğretilmesinin gerektiğini savunmaktadır. Matematiksel yapısından dolayı Türkçe'nin en iyi bilim dili olduğunu söylemektedir.Yaşamı boyunca Kuantum mekaniği'ne birçok katkıda bulunmuş bir bilim adamıdır. P.A.M. Dirac'in de üzerinde
uğraştığı ancak çözümleyemediği bir problemi, "Kuantum mekaniği"nde, Hilbert uzayının topolojisi ve içerdiği yüksek simetrileri çözdü. Böylece Kimya bilimini bu topolojik inceleme ile sağlam bir temele oturttu.19 Nisan 2015 tarihinde hayatını kaybetti.
Tüm akademik çalışmaları içinde en önemli 5 kuramı şöyledir:
· Many Electron Theory of Atoms and Molecules (1961) – Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı
· Solvophobic Theory (1964) – Çözgeniter kuramı
· Network Theory (1974) – Kimyasal tepkime mekanizmaları kuramı
· Microthermodynamics (1981) – Mikro termodinamik
· Valency Interaction Formula Theory (1983) – Değerlik kabuğu etkileşim kuramı.
Kaynaklar;
http://www.oktaysinanoglu.com.tr/
http://www.yale.edu/opa/arc-ybc/ybc/v26.n2.news.07.html
51-52
ENERJİ SİSTEMLERİ MÜHENDİSLİĞİ
Enerji sistemleri mühendisliği programı, enerji kaynaklarının her çeşidinin;
tespiti, üretimi, işletilmesi, iletimi ve dağıtımının modüler (Konvansiyonel enerji,
yenilenebilir enerji, Hidrojen enerji, Bio-enerji, Nükleer enerji,
Enerji planlama ve yönetimi) olarak verilmesini amaçlamaktadır.
53
-54
Enerji Sistemleri Mühendisi olmak isteyenlerin; akademik yeteneğe sahip, sayısal düşünme ve işlem yapabilme yeteneği olan, temel bilimlere (matematik, fizik) ilgili, bir işi planlama ve
uygulama yeteneği olan, ileri görüşlü, yeniliklere açık, gelişmeleri takip eden ve bu gelişmelere katkıda bulunabilen, sorumluluk sahibi, kalite bilinci gelişmiş, yaratıcı, bireysel sorumluluk
alabilen ve takım çalışmasına yatkın kişiler olmaları gerekir.
Enerji sistemleri mühendisliği programında lisans eğitimi süresince; genel fizik, genel kimya, ekonomi, nümerik analiz, bilgisayar, nükleer enerji, hidrolik enerji, mühendislik ekonomisi,
teknik elektrik gibi dersler okutulmaktadır. Yüksek lisans düzeyinde; yenilenebilir enerji kaynaklarının incelenmesi, yenilenebilir enerji sistemlerinin modellenmesi, simülasyonu, analizi ve
tasarımı, enerji sistemlerinin optimizasyonu, enerji depolama yöntemleri hakkında eğitim alınabilmektedir.
Enerji sistemleri mühendisi şirkette, bir fabrikada veya herhangi bir kuruluşta enerji yönetimi,enerji ekonomisi,enerji verimliliğini sağlama enerji sektörünün hukuk boyutundan her
türlü ar-ge çalışmasına kadar birçok departmanda görev alabilirler. Kamu kurum ve kuruluşlarının yanında özel sektörde de birçok iş imkanı mevcuttur.
Mezunların çalışabileceği mevcut kuruluşlar olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu (EPDK), Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (PİGM), Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA), Bor Enstitüsü, Elektrik İşleri
Etüd İdaresi (EİE), Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ), Türkiye Elektrik İletim A.Ş.(TEİAŞ), Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ),
Devlet Su İşleri (DSİ), Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), Türkiye Petrolleri Arama Ortaklığı (TPAO), Türkiye Boru Hatları
Taşıma A.Ş. (BOTAŞ), Türk Petrol Rafineleri A.Ş. (TÜPRAŞ), Türkiye Atom Enerjisi Araştırma Kurumu (TAEK) sayılabilir.
Bağımsız çalışanlar ise enerji sektörüne danışmanlık, müşavirlik yapabilir, proje üretebilirler. Yurt içinde yabancı
sermayeli şirketlerde proje mühendisleri olarak da görev alabilmektedirler. Bunun dışında birçok özel sektör kuruluşunun
enerji açığını kapatmak için, bio-enerji, jeotermal, rüzgâr ve hidrolik enerji santralleri konusunda yatırım yaptığı
düşünüldüğünde, bölüm mezunlarının iş alanın oldukça geniş olduğu söylenebilir.
Kaynaklar;
http://e-ogrenme.iskur.gov.tr/oyscontent/Courses/Course162/pdf/e/53.pdf
55-56
57-58
HABERLER
Dünya'nın Büyük KuzeniAmerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Dünya'ya çok benzeyen bir gezegen
keşfedildiğini açıkladı.
Dünya'ya 1400 ışık yılı uzaklıktaki Kepler-452b dünya ile yapısının benzediğini bilim insanları öne sürdü. Nasa'nın yeni keşfettiği "Dünya'nın büyük kuzeni" dediği gezegene
"Earth 2.0" (Dünya 2.0) adını verdi.
Yapısal benzerlikler için daha fazla araştırma gerekmekte. Bilim insanlarına göre 'Gerçekten yüzeyinde kayalıklar varsa, yeni gezegende hâlâ aktif volkanlar da olabilir. Yeni gezegenin yer çekim gücünün Dünya'dakinden kabaca iki kat fazla olduğu düşünülüyor.'
denildi
Haberin devamı ; http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150724_yeni_gezegen
113 Milyon Yıllık Dört Bacaklı Yılan Fosili!
Bilim insanları ilk kez bir dört bacaklı yılan fosiline rastlandığını söylediler.Daha önce arka bacakları olan yılan fosilleri bulunmuştu. Ancak
bunun, modern yılanların atası olduğuna inanılıyor.Ayrıca yılanların denizden gelmediği tezini de güçlendiriyor.Fosil bu hayvanların yüzmeye değil, delik açmaya adapte olduklarına işaret eden izler taşıyor.Bu da yılanların karada
evrim geçirdiği tezini destekliyor.
Haberin devamı ;http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150724_yilan_fosili
Boa Yılanının Sırrı!Boa yılanlarının avlarını boğarak öldürdüğü inancına son veren araştırmada,
yılanların yakaladığı uyutulmuş laboratuvar sıçanlarının, tansiyon ve kalp atışları da dahil olmak üzere her türlü ölçümleri yapılıyordu.
Kurbandan yakalanmadan önce ve sonra kan örnekleri alan bilim insanları, boa yılanının avını ölümcül şekilde kavrayışı sırasında kurbanda kan dolaşımının büyük
ölçüde kesildiği verilerle anlaşıldı.
Kan dolaşımı kesilince ortaya çıkan oksijen yetersizliğinin, oksijensiz çalışamayan beyin, kalp ve karaciğerde dokuları hızla öldürdüğü saptandı.
Journal of Experimental Biology'de yayımlanan bulgulara göre, kan dolaşımının durması, düşünüldüğünden çok daha etkili, hızlı ve kesin şekilde ölüme yol açıyor.
Robotlar Bu Sefer De Sahaya Çıktı!Çin, Dünya Robot Futbol Şampiyonası'na (Robo Cup) ev sahipliği yapıyor. Etkinliğe
47 ülkeden 300'den fazla ekip katıldı.Şampiyonada KKTC'den de Yakın Doğu Üniversitesi'nin robotik futbol takımı da
yeraldı.Şampiyonada, ekiplerce programlanmış robotlar futbol karşılaşmalarında karşı
karşıya geldi. Turnuva beş ayrı kategoride gerçekleştirildi.Etkinlikle amaç, futbol ile robot teknolojisindeki son gelişmelerin geldiği noktayı
görmek.
Haberin devamı ; http://www.haberturk.com/galeri/ekonomi/447918-garson-robotlar-isbasi-yapti/1/3
Akşam Tüketilmesi Zararlı 12 Besin!Bazen geceleri mutfak bizim için çekici olabilir. Oysaki gece tüketilen besinler
bizim sağlıklı yaşamamız için çok önemli. Çünkü bu besinler uyku
problemleri, sindirim problemleri kilo alma gibi birçok olumsuz sonuca yol
açabilir. İşte gece tüketilmesinden kaçınılan besinler:
1-Çikolata 6.Şekerlemeler 11.Meyve Suları
2-Asitli İçecekler 7.Hamburger Ve Pizza 12.Alkol
3-Hamur İşleri 8.Kahve
4-Cipsler 9.Şerbetli Tatlılar
5-Yağda Patlamış Mısır 10. Makarna
Haberin devamı ; http://www.haberturk.com/saglik/haber/1100921-aksam-tuketilmesi-zararli12-
Plüton Hiç Bu Kadar Yakından Görüntülenmemişti!Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA "cüce gezegen" olarak nitelendirilen
Plüton'dan ilk yakın çekim ve yüksek çözünürlüklü fotoğrafları yayınladı. NASA'nın uzay aracı "New Horizons"ın dünyaya gönderdiği görüntüler, Plüton'Da jeolojik
hareketlilik olduğunu gösteriyor. Plüton'un uydusu Charon'da esrarengiz bir karanlık nokta olduğu ve bilim insanlarının bu karanlık noktayı
anlamlandıramadığı belirtildi.
Haberin devamı ;http://www.ntv.com.tr/galeri/teknoloji/plutonun-uydusu-charondaki-esrarengiz-karanlik-nokta,t62DdWaN202ywwCs-
hbECw/CdBhniUrlkOX6qAIQN649Q