Analiz seta -...
Transcript of Analiz seta -...
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
seta Analiz.
S E T A | S i y a s e t , E k o n o m i v e T o p l u m A r a ş t ı r m a l a r ı V a k f ı | w w w . s e t a v . o r g | Ş u b a t 2 0 0 9
DEĞİŞİM VE SÜREKLİLİK EKSENİNDE MHPHÜSEYİN YAYMAN
22 TEMMUZ’DAN 29 MART’A SİYASAL PARTİLER
HÜSEYİN YAYMAN
S ayı: 5 | Şubat 2009
S E T A A N A L İ Z
DEĞİŞİM VE SÜREKLİLİK EKSENİNDE MHP
2 0 0 9 © Y a y ı n h a k l a r ı m a h f u z d u r
seta Analiz.
İÇİNDEKİLER
ÖZET | 3
GİRİŞ | 4
MİLLİYETÇİ HAREKETE TARİHTEN BAKMAK | 6
SEÇİMLER VE MİLLİYETÇİ HAREKET | 7
1980 SONRASI PARADİGMANIN DEĞİŞİMİ | 8
DEĞİŞEN MHP Mİ, SEÇİM COĞRAFYASI MI? | 9
3 KASIM 2002’DE NE OLDU? | 11
22 TEMMUZ 2007: TABAN DEĞİŞTİREN PARTİ | 12
DENİZLERE ULAŞAN MHP | 13
İDEOLOJİ DEĞİŞİKLİĞİ Mİ STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ Mİ? | 14
MHP, YEREL SEÇİMLER VE GELECEK | 17
SONUÇ | 19
CİH
AN
22 TEMMUZ’DAN 29 MART’A SİYASAL PARTİLER
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
3
ÖZET
Milliyetçi Hareket Partisi siyasi hayatının 40. yılına girmiş bulunuyor. Sağ yelpazedeki partilerle önemli oranda kesişen bir tabana sahip olan MHP, bu partilerin başarı veya başarısızlığından etkilenerek, 1980 sonrasında inişli-çıkışlı bir oy grafiğine sahip oldu. Seçim öncesi estirilen ulusalcı dalga aracılığıyla, 22 Temmuz’da özellikle Marmara ve Ege bölgesinde belli oranda CHP tabanından da MHP’ye destek geldi. Ayrıca Irak işgali, AB süreci ve terör odaklı tartışmalar 22 Temmuz seçimlerinde milliyetçi hareketin farklı partilerden sağladığı geçişken oylarla yeniden meclise gelmesini sağladı.
2007 seçimleri sonrası meclise dönen MHP bir çok açıdan farklı bir profil çizdi. Öncelikle MHP’nin vitrini sayılabilecek birçok yeni isim geleneksel milliyetçi hareket çizgisinin uzağında isimlerden oluştu. Bu dönemde MHP, Kürt Sorununa yönelik yaklaşımında radikal bir değişime gitmeksizin, DTP ile kamuoyu önünde çatışmayı tercih etmedi. Aynı şekilde “millet iradesi” eksenli tartışmalarda Devlet Bahçeli benzer bir politika izledi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 367 tartışması ve başörtüsü meselelerinde sorunları “milletin sıkıntıları” şeklinde kodlayarak açılımlara destek verdi. AK Parti kapatma davası sonrası Bahçeli’nin takındığı tavır, AK Parti’nin davaya verdiği tepkiden çok daha radikal bir demokrasi vurgusu ve anayasal değişim arzusu taşıyordu. Son yıllarda, Devlet Bahçeli’nin itidalli ve pozitif siyaset çizgisinin bir yansıması olarak ortaya çıkan bu tutum, Türk siyasetinde yeni açılımlar sağlayabilir mi?
Elinizdeki çalışma, bir tarihsel analiz yaparak, MHP’yi soğuk savaş siyasal dünyasından çıkartıp Türkiye’nin bugününe taşıyabilecek vizyon arayışının MHP’nin kaderinde belirleyici olacağını savunmaktadır.
S E T A A N A L İ Z
GİRİŞ
9 Şubat 2009’da 40. kuruluş yılını kutlayan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Türkiye’nin
en güçlü siyasi hareketlerinden biridir. Milliyetçi fikriyatın MHP çatısı altında siyasi
bir partiye dönüşmesi 9 Şubat 1969 tarihinde olsa da, Parti’nin köklerinin daha
eskilere gittiği bilinmektedir. Çünkü milliyetçi ve Türkçü fikriyatın tarihi, Osmanlı
İmparatorluğunun son dönemlerine kadar uzanırken, “siyasi ve hükmi bir şahsiyet”
haline gelmesi Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) ve MHP ile başlamaktadır.
MHP’nin kısa tarihi, aslında yakın dönem Türkiye’sini başka bir pencereden okumak
bakımından oldukça anlamlı veriler içermektedir. Soğuk Savaş döneminin en yoğun
yaşandığı yıllarda kurulan MHP, aldığı oylardan daha çok, temsil ettiği misyon ve
takındığı tavırlarla tartışılan bir parti olmuştur. MHP üzerine yaptığı çalışmalarıyla
bilinen Mustafa Çalık partiyi şu şekilde tanımlamaktadır:
MHP hareketi 1950’lerde hızlanan sosyo-kültürel ve politik değişme
sürecinde, yerleşik sosyo-kültürel yapıdaki muhtelif sembol, değer ve
davranış kodlarının reaksiyonel bir ideolojik politizasyonla buluşarak
eyleme dönüşmesidir. MHP hareketi genel anlamda Türk toplumundaki
anti-komünizm, dini ve kültürel temellerden güç aldığı kadar, sosyolojik
bir tepki olarak değerlendirilebilir.1
1. Mustafa Çalık, MHP Hareketi (1965–1980), (Ankara: Cedit Yayıncılık, 1995), s. 201-203.
4
DEĞİŞİM VE SÜREKLİLİK EKSENİNDE MHP
22 TEMMUZ’DAN 29 MART’A SİYASAL PARTİLER
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
MHP ilk zamanlarında Turancı bir ideolojiyi benimsemişse de, daha sonra bu
ideolojiyi terk etmiştir. Parti, süreç içerisinde kendisini daha çok karşısındakilere
göre tanımlayarak konumlandırmıştır. Hem anti-kapitalist hem de anti-komünist
bir söylem benimseyen Milliyetçi Hareket, “mili devlet” kavramına aşkın bir anlam
yüklemiştir. MHP, çoğunlukla “merkezi, güçlü bir devlet” fikrini içselleştirmiş ve zaman
zaman kendisini bu aşkın devlet kavramıyla özdeşleştirmiştir. Diğer bir ifadeyle, MHP
daha çok “devletçi bir milliyetçilik” anlayışını benimsemiştir.
Özgül ağırlığı, sahip olduğu seçmen desteğinden ve yürüttüğü görevlerden daha
fazla olan Milliyetçi Hareket, kendisini devletin doğal bir müttefiki olarak görmüştür.
Nitekim % 2’lerden başlayan oy oranını % 18’lere taşıyan hareket, aldığı oydan daha
çok yaptığı çıkışlarla öne çıkmıştır. Bu anlamda Milliyetçi Hareketin serüvenini sayısal
bir değerlendirme kadar, siyasal ve toplumsal bir analizle de okumak gerekmektedir.
Türköne’nin ifadesiyle, “MHP’yi siyasi partiler yelpazesinin sağ kenarına yakın bölümüne
yerleştirmekle ve diğer partilerle mukayese etmekle yetinenler, toplumun derinlerinde
işleyen birçok farklı kırılma hattını da gözden kaçırmış olurlar.”2 MHP’lilik, kamuoyu
için, salt bir partili olmanın ötesinde anlamlar taşımaktadır.
MHP ideolojisinde özel bir anlam ve önem atfedilen unsurlardan biri de “devlet ve
milliyetçilik” kavramıdır. MHP’nin örgütlenmesinde ve siyasal duruşunda önemli bir
yer tutan milliyetçi söylem, ortaya koyduğu “yüksek ve ihtiraslı hedeflerle” eziklik
içindeki kitleler için bir umut olmuş ve bu kitleler hızla Parti’ye katılmışlardır. Parti,
1980 öncesi dönem propagandalarında Türk milletinin “lider ve efendi millet” olduğu
tezini işlerken, sıklıkla yeniden Büyük Türk Devleti’nin kuruluşundan söz etmektedir.3
Bu bakımdan, MHP’nin 1980 öncesi milliyetçilik anlayışı, daha çok reaksiyoner bir
nitelik arz etmektedir.
Türkiye’nin ve dünyanın yaşadığı değişimlere bağlı olarak MHP de ciddi değişimler
ve dönüşümler geçirmiştir. MHP’nin ve temsil ettiği siyasi düşüncenin daha iyi
anlaşılabilmesi için Parti tarihinin üç döneme ayrılarak incelenmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bu çalışmada MHP’nin ve milliyetçi hareketin tarihsel serüveni, 1980
öncesi dönem, 1980 sonrası Alparslan Türkeş dönemi ve Devlet Bahçeli liderliğindeki
dönem olarak sınıflandırılarak ele alınacaktır. Çünkü bu tarihsel süreç boyunca
Parti’nin ideolojik duruşu, siyasal dili, sosyolojik karşılığı ve söylemi önemli ölçüde
farklılaşmıştır. Parti, sağ uçtan merkeze doğru evrilmeye yüz tutmuş ve bu
doğrultuda belirli bir yol kat etmiştir. MHP, bir anlamda muhafazakâr dünya görüşü
içerisinde gelişerek dönüşmüş ve siyasal dilini zaman içinde yenilemiştir.
2. Mümtaz’er Türköne, “MHP’nin ‘Ergenekon’u”, Zaman, 8 Şubat 2008.3. M. Ali Ağaoğulları, “Milliyetçi Hareket Partisi”, CDTA, C. 8, İletişim Yayınları, 1983, s. 2114–2115.
Her zaman özgül ağırlığı, sahip olduğu seçmen desteğinden ve yürüttüğü görevlerden daha fazla olan Milliyetçi Hareket, kendisini devletin doğal bir müttefiki olarak görmüştür.
5
S E T A A N A L İ Z
Temel ideolojisini, Alparslan Türkeş’in kaleme aldığı Dokuz Işık Doktrini’nden
alan MHP, yeni bir devlet düzeni fikriyle ortaya çıkmıştır. Bu düzen, kapitalizmden
ve komünizmden ayrı olan “ülkücü yol” olarak adlandırılmaktadır. Bu yol, “Her şey
Türk Milleti için, Türk’e doğru ve Türk’e göre” ilkelerini benimseyerek, Türk milletini
kısa sürede güçlendirecek bir yol olarak tanıtılmaktadır.4 Her fırsatta komünizme,
kapitalizme ve bunların bir türevi olarak faşizme ve nasyonal sosyalizme karşı olduğunu
dile getiren Parti, milli devlet doktriniyle “Büyük Türkiye’yi” yeniden canlandıracağını
ileri sürmektedir.
MİLLİYETÇİ HAREKETE TARİHTEN BAKMAK
7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti (DP)’nin resmen kurulmasıyla, Türkiye çok
partili siyasi hayata ilk adımını atmıştır. DP’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, Parti
içinde başlayan tartışmalar, 20 Temmuz 1948’de Millet Partisi (MP)’nin kurulmasına
yol açmıştır. 1953 yılında hükümet kararıyla kapatılan MP’nin yerine, 10 Şubat 1954’te
Osman Bölükbaşı liderliğinde Cumhuriyetçi Millet Partisi kurulmuştur. 19 Mayıs 1952
tarihinde kurulmuş olan Türkiye Köylü Partisi, 16 Ekim 1958’de Cumhuriyetçi Millet
Partisine katılmış ve yeni partinin ismi Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)
olmuştur.
Osman Bölükbaşı’nın 13 Haziran 1962’de 29 milletvekiliyle birlikte CKMP’den ayrılarak
yeniden Millet Parti’sini kurmasından sonra Ahmet Oğuz, CKMP Genel Başkanlığına
seçilmiştir. CKMP’nin 22–23 Şubat 1964 tarihinde yapılan kongresinde Alparslan
Türkeş’e yakınlığıyla bilinen altmıştan fazla politikacı partiye girmiş ve parti içinde
Türkeş’in etkinliği artmaya başlamıştır. 27 Mayıs ekibi içinde yer alan Türkeş, daha
sonra Milli Birlik Komitesiyle anlaşmazlığa düşüp yurt dışına çıkmak zorunda kalınca
parti kurma veya bir partiyi ele geçirme fikrini ciddi biçimde düşünmeye başlamış
ve kendisine hedef olarak CKMP’yi seçmiştir. CKMP içinde hızla güçlenen Türkeş
ekibi, kısa bir müddet sonra partiyi olağanüstü kongreye zorlamış ve 1 Ağustos 1965
tarihinde yapılan olağanüstü kongre, Alparslan Türkeş’i genel başkanlığa getirmiştir.
CKMP, 8–9 Şubat 1969 tarihinde Adana’da yapılan kongrede Milliyetçi Hareket
Partisi (MHP) adını alırken, parti amblemi de kırmızı zemin üzerine üç hilal olarak
değiştirilmiştir. İslam’ın sembolü olan hilal, “üç hilal” olarak Osmanlı medeniyetini ve
tarihini temsil ediyordu. Bununla birlikte, aynı kongrede Türkçülüğün sembolü olan
bozkurt da ihmal edilmemiş ve parti gençlik kolları için hilalin kucakladığı bozkurt
amblemi benimsenmişti.5
4. Alparslan Türkeş, Temel Görüşler, (İstanbul: Kamer Yayınları, 1994).5. Çalık, a.g.e., s. 93.
Temel ideolojisini, Alparslan
Türkeş’in kaleme aldığı Dokuz Işık
Doktrini’nden alan MHP, yeni
bir devlet düzeni fikriyle ortaya
çıkmıştır. Bu düzen, kapitalizmden ve
komünizmden ayrı olan “ülkücü yol”
olarakadlandırılmaktadır.
6
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
1970’li yılların ortalarına kadar, daha çok okuma ve kendini “komünizme karşı”
yetiştirme gayreti içinde olan ülkücüler, 1970’lerin ikinci yarısından itibaren hızla
sokağa inmiş ve devleti komünizmden kurtarmaya soyunmuşlardır. Bu dönemde ülke,
kısa zamanda cephelere ve kamplara ayrılmıştır. Parti içinde tek ve değişmez liderlik
statüsü kazanan Türkeş, yükselen karizmasıyla kitleleri etrafında toplamayı başarmıştır.
Türkeş’in liderliği ele almasından sonra Türkçü ve milliyetçi fikriyatın hem siyasi hem
de ideolojik temsilciliği, önce CKMP’de, sonra da MHP’de toplanmıştır.
SEÇİMLER VE MİLLİYETÇİ HAREKET
Türkiye’de milliyetçi hareketin seçim tarihini 1965 seçimleriyle başlatmak mümkündür.
Bu seçimlerde milliyetçi oylar, Osman Bölükbaşı liderliğindeki Millet Partisi ile Türkeş
liderliğindeki CKMP arasında bölünmüştür. Millet Partisi % 3,7 oranında oy alıp 19
milletvekili çıkarırken, CKMP % 2,2 oranında oy alarak 11 milletvekili elde etmiştir.
1969 genel seçimlerine gelindiğinde, artık Milliyetçi Hareket Partisi adını almış
olan parti % 3,0 oranında oy almış ve -seçim sisteminin değişmesi sonucu- sadece
bir milletvekili çıkarabilmiştir. Ancak MHP asıl oy patlamasını, üretim ve bölüşüm
ilişkilerinin farklılaştığı 1970’li yıllarda yapmıştır. 12 Mart 1971 askeri muhtırası sonrası
demokratik düzene ara verilmiş ve siyasal istikrarsızlığın hüküm sürdüğü uzun bir
dönem başlamıştır. 1970’li yıllarda iki partili sistem sona ererken, bu dönem küçük
partilerin altın çağlarını yaşadıkları ve siyasetin kaderini ellerinde tuttukları bir dönem
olmuştur. Toplumun hızla kamplara bölündüğü ve sokak çatışmalarının yükseldiği
70’lerin ikinci yarısında MHP daha operasyonel bir karaktere bürünmüş ve özellikle
mezhep farklılıklarının yoğun yaşandığı illerde oylarını belirgin bir biçimde ve kısa
sürede artırmıştır. Komünizmle mücadelede kendisini devletin yanında konumlayan
Türkeş, bu dönemde gençlik teşkilatıyla sokağı kontrol altında tutmaya çalışmıştır.
1973 genel ve yerel seçimlerinde istediği başarıyı yakalamayan Türkeş, genel
seçimlerde % 3,4, il genel meclisi seçimlerinde ise % 1,3 oranında bir oy almıştır. Buna
karşılık, 1977 genel seçimleri, MHP için tam bir çıkış olmuştur (bkz. Tablo1). MHP
% 6,4 oranında oy alarak 16 milletvekiliyle parlamentoya girmiştir. Türkeş, Süleyman
Demirel başkanlığındaki koalisyon hükümetinde yer alarak beş bakanlık elde etmiştir.
Bu sayı, milletvekili sayısının neredeyse üçte birine denk geliyordu. MHP, 1977 yerel
seçimlerinde ise % 6,6 oranında oy almıştır.
Yakın dönem Türkiye tarihinin en karanlık ve kaotik dönemi olarak tarih sayfalarına
geçen 1970’lerde, yaklaşık beş bin kişi hayatını kaybetmiştir. Sovyet Sosyalist
Toplumun hızla kamplara bölündüğü ve sokak çatışmalarının yükseldiği 70’lerin ikinci yarısında MHP daha operasyonel bir karaktere bürünmüş ve özellikle mezhep farklılıklarının yoğun yaşandığı illerde oylarını belirgin bir biçimde ve kısa sürede artırmıştır.
7
S E T A A N A L İ Z
Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tehdidine karşı Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin “ileri
karakolu” konumunda olan Türkiye, Soğuk Savaşın laboratuarı işlevini görmüştür. Bu
dönemde ülkücüler sokağa inmiş ve kendilerini devletle özdeşleştirerek, komünizme
karşı mücadelenin ön saflarında yer almaya başlamışlardır. Bu tutum, Milliyetçi
Hareketin her geçen gün toplumcu milliyetçilikten uzaklaşmasına ve devletçi bir
karaktere bürünmesine neden olmuştur. Hareket özeleştirisini ancak 1980 darbesi
sonrası yapabilmiş ve daha rafine bir hüviyet kazanmıştır.
Tablo 1. 1980 Öncesi MHP’nin genel ve yerel seçimlerde aldığı oylarMHP’nin genel seçimlerde
aldığı oy% MHP’nin yerel seçimlerde
aldığı oy (İl Genel Meclisi)%
1965 2.2 1968 1.0
1969 3.0 1973 1.3
1973 3.4 1977 6.6
1977 6.4
1980 SONRASI PARADİGMANIN DEĞİŞİMİ
12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle diğer siyasi partiler gibi MHP’nin de faaliyetleri
durdurulmuş ve Parti bir yıl sonra kapatılmıştır. MHP ve onun yan örgütleri hakkında
“Anayasal düzeni zor yoluyla değiştirmeye teşebbüs”, “Türkiye ahalisini birbirinin
aleyhine toplu kıyıma yönlendirme” ve “silahlı örgüt oluşturma” suçlarından dava
açılmıştır. Uzun süren mahkeme ve yargılama safahatından sonra başta Genel
Başkan Alparslan Türkeş olmak üzere, çok sayıda MHP’li çeşitli cezalara çarptırılmıştır.
Askeri yönetimin MHP’ye bakışı ve partililere uygulanan muamele, tabanda ciddi bir
rahatsızlığa yol açmıştır. MHP’liler uzun bir özeleştiri süreci sonunda, ciddi bir varoluş
sorunu yaşamaya başlamış ve devletle aralarına bir hat çekme gereği duymuşlardır. 12
Eylül rejimi, Milliyetçi Hareket tarihinde ciddi bir kırılmaya ve dönüşüme yol açmıştır.
Bu dönüşüm sonunda Milliyetçi Hareket, kendini “devletin sahibi olarak” gören anlayışı
terk etmiştir. Önce Muhafazakâr Parti (MP) daha sonra Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP)
ismini alan hareket, tabanda süren tartışmaları Parti bünyesine taşıyamayınca, tabanın
dinamizminden uzun süre yoksun kalmıştır. Cezaevinde İslamcı bir kimlik benimseyen
MHP kadroları, Parti içindeki Türkçü akımı ve Türkeş’i eleştirmeye başlamışlardır.6
6 Eylül 1987’de yapılan referandumla siyasi yasakları kalkan eski parti liderleri gibi
Alparslan Türkeş de partisinin (MÇP) başına dönmüştür. 1987 genel seçimlerine giren
Parti, tam bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Henüz 12 Eylül’ün etkisini üzerinden atamayan
6. Tanıl Bora, “MÇP/MHP”, CDTA, C. 15, İletişim Yayınları, 1996, s. 1276–1277.
12 Eylül rejimi, Milliyetçi Hareket
tarihinde ciddi bir kırılmaya
ve dönüşüme yol açmıştır.
Bu dönüşüm sonunda Milliyetçi
Hareket, kendini “devletin sahibi
olarak” gören anlayışı terk
etmiştir.
8
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
ve tabanı toparlayamayan MÇP, % 2,9 oranında bir oy almış ve barajı aşamadığı için
parlamentoya girememiştir. MÇP için sıkıntılı sayılabilecek günler, yeni kadroların ve
özellikle “Türk-İslam Ülkücülerinin” partiye girmesiyle kısa sürede atlatılmıştır.
1991 genel seçimlerine Refah Partisi (RP) ve Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) ile ittifak
yaparak giren MÇP, bu ittifaktan 19 milletvekili sağlayarak parlamentoda temsil
edilmeye başlamıştır. Parti içindeki gruplaşma gittikçe su yüzüne çıkarken, Muhsin
Yazıcıoğlu liderliğindeki kadro, sonunda MÇP’den ayrılmış ve hareket böylece ilk
bölünmesini yaşamıştır. Bu arada parti, yeniden MHP adını almış ve siyasi duruşunu
tashih etme gereği duymuştur. MHP yeniden devlete yaklaşırken, Türkeş özellikle
“Güneydoğu’da terörün bitirilmesinde” her türlü göreve hazır olduklarını ilan etmiştir.
1991 sonrası yükselen terör nedeniyle ciddi bir bölünme endişesi yaşanırken, bu süreç
MHP’yi doğal olarak büyütmüş; bu arada MHP aynı zamanda RP ile de arasına kalın bir
çizgi çekerek, daha laikçi ve Türkçü bir duruş sergilemeye başlamıştır.
DEĞİŞEN MHP Mİ, SEÇİM COĞRAFYASI MI?
1990’lı yıllarda PKK terörü ve Kürt meselesi karşısında gördüğü destek MHP’yi, hiç
olmadığı kadar güçlendirmiş ama bu arada aşırı laikçi ve İslam’a mesafeli tutumu da
yeni sorunlara yol açmıştır. Türk ve Kürt milliyetçilikleri birbirini besleyerek büyürken,
MHP popüler bir milliyetçilikle ilk defa kentli bir hüviyet kazanmaya başlamıştır. 1990’lı
yılların başından itibaren elde ettiği toplumsal desteği oya tahvil edemeyen MHP için
1995 seçimlerinden sonraki gelişmeler, sıkıntılı günlerin ilk işaretlerini oluşturmuştur.
Bu süreçte tabandaki değişim talepleri yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştır.
Alparslan Türkeş’in halefinin kim olacağına ilişkin tartışmaların yoğun olarak yapıldığı
bir dönemde, Türkeş’in vefatı bu değişikliği zorunlu kılmış ve Devlet Bahçeli genel
başkanlık görevine seçilmiştir.
Devlet Bahçeli’nin Türkeş sonrası MHP’de genel başkanlık yapıp yapamayacağı
tartışmaları, ancak 18 Nisan 1999 seçimleriyle son bulmuştur. Aslında MHP’nin
1990’lardaki seçim haritası irdelendiğinde, bu dönemde Parti’nin geleneksel oy
tabanını önemli ölçüde değiştirdiği gözlenmektedir. MHP Orta Anadolu’daki
“milliyetçi–muhafazakâr kaleleri”ni elinde tutmaya devam ederken, bu coğrafyaya
Akdeniz’in önemli bir kısmını da eklemeyi başarmıştır. Nitekim MHP, 1999
seçimlerinde, tarihindeki en yüksek oyu almıştır. Seçimlere “Lider Ülke Türkiye”
sloganıyla giren MHP, aldığı % 18’lik oyla iktidar ortağı olmuştur. Parti’nin 1987
seçimlerinde % 2,9 oranında oy aldığı göz önüne alındığında, on yılda takdire değer
bir noktaya ulaşıldığı görülmektedir (bkz. Tablo 2).
1990’lı yıllarda PKK terörü ve Kürt meselesi karşısında gördüğü destek, MHP’yi hiç olmadığı kadar güçlendirmiş ama bu arada aşırı laikçi ve İslam’a mesafeli tutumu da yeni sorunlara yol açmıştır.
9
S E T A A N A L İ Z
Tablo 2. 1980 Sonrası MHP’nin genel ve yerel seçimlerde aldığı oylarMHP’nin genel seçimlerde
aldığı oy% MHP’nin yerel seçimlerde
aldığı oy (İl Genel Meclisi)%
1987 2.9 1989 4.1
1991 16.9 1994 7.9
1995 8.2 1999 17.1
1999 18.0 2004 10.4
2002 8.4
2007 14.3
18 Nisan 1999 seçim sonuçlarını “Türkiye Harekete Geçti” afişi ile karşılayan
MHP’de, seçim sonuçları parti yönetiminin dahi beklemediği büyük bir sürpriz
olarak değerlendirilmiştir. Seçimlerden hemen sonra yapılan analizlerde MHP’nin
seçim başarısı, yükselen milliyetçilik dalgası, Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye
getirilmesi ve 28 Şubat süreci ile izah edilmeye çalışılırken, MHP’nin yenilenen yönetim
yapısında, “yapıcı-uzlaşmacı yeni siyaset dili” ihmal edilmekteydi. 28 Şubat süreci
sonrasında yapılan 18 Nisan 1999 seçimlerine “ürkek değil, erkek” söylemini yaygın
biçimde kullanarak giren MHP, seçmene RP’nin yapamadığını kendisinin yapacağını
vaat ediyordu. Bu sahici söylem, muhafazakâr-milliyetçi kesimde ciddi bir karşılık
bulurken, MHP de tarihinde almadığı oyu almıştır.
MHP’nin 18 Nisan 1999 seçimlerinde aldığı oyu sadece konjonktürel bir başarı olarak
görmek kolaycı ve eksik bir yorum olacaktır. MHP’nin başarısında, Parti’nin 1980 sonrası
geçirdiği değişimin, Bahçeli yönetiminde “başkalaşmadan değişen” temel yapının,
politikalarını daha rafine haline getirmesinin,7 toplumsal değerlerle beslenen açık,
özgürlükçü, ahlaki meşruiyeti esas alan tutumunun etkisini göz ardı etmemek gerekir.8
1990’lı yıllarda seçmen davranışında yaşanan değişim neticesinde, seçmen kitlesinin
dörtte birini oluşturan bir grubun, bütün partilere karşı mesafeli bir tutum geliştirmesi
ve kararlarını oldukça kişiselleşmiş bir muhakeme sonucunda vermesi ile son olarak
bu grubun daimi temsilcisi olan bir partinin olmayışı dikkatleri çekiyordu. Bu
kitlenin önemli bir kısmı 1995 seçimlerinde “Refahlılaşmadan” Refah Partisini, 1999
seçimlerinde ise “MHP’lileşmeden” MHP’yi desteklemişlerdi.9 Bu “özgür seçmen”ler,
1999 seçimlerinde MHP’nin seçim başarısında önemli bir rol oynarken, MHP’nin de
süreci hızlandırması ile 2002 seçimlerinde MHP’yi de terk ederek Adalet ve Kalkınma
Partisi (AK Parti)’ne yönelmişlerdi.
7. Metin Heper, Metin, “‘Başkalaşmadan’ Değişen Milliyetçi Hareket Partisi”, Türkiye Günlüğü, 1999, 55, s. 12.8. Vedat Bilgin, “18 Nisan Seçimleri Üzerine” Türkiye Günlüğü, 1999, 55, s. 9–10.9. Naci Bostancı, “Seçimler ve Ülkenin Geleceği”, Türkiye Günlüğü, 1999, 55, s. 48.
MHP’nin 18 Nisan 1999 başarısında,
Parti’nin 1980 sonrası geçirdiği
değişimin, Bahçeli yönetiminde
“başkalaşmadan değişen”
temel yapının, politikalarını
daha rafine haline getirmesinin,
toplumsal değerlerle
beslenen açık, özgürlükçü, ahlaki
meşruiyeti esas alan tutumunun etkisini göz ardı
etmemek gerekir.
10
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
28 Şubat sonrası, çerçevesi askerler tarafından çizilen siyaset sahnesinde dar alanda
sıkışan ve 18 Nisan seçimleri öncesi verilen seçim vaatlerinin altında kalan MHP, bu
ikircikli tutumu sonucunda “Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilmiş” ve 3 Kasım 2002’de
barajın altında kalmıştır.10 MHP’nin 18 Nisan seçimlerinde başarı kazanmasının nedeni
olarak gösterilen “devletçi merkez-toplumcu merkez” dikotomisi, 3 Kasım seçimlerinde
yaşanan başarısızlığın da nedeni olmuştur. Milliyetçi hareketin başlangıç yıllarında
da tartışma konusu olan “toplumcu milliyetçilik-devletçi milliyetçilik” düalizmini
bu seçimlerde MHP, bunaltıcı bir biçimde yaşamış ve bu tarihsel sorun karşısında
tercihlerini netleştirememiştir.
3 KASIM 2002’DE NE OLDU?
3 Kasım seçimleri sonrası yapılan değerlendirmelerde, çoğunlukla Parti’nin 18 Nisan
seçimleri sonrası koalisyon hükümetinin kuruluş aşamasından başlayarak, başörtüsü
konusunda yapılan hataların, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında yaşananların, 18
Nisan öncesi slogan haline getirilen “ürkek değil, erkek siyaset” tavrının unutulmasının11
etkisi olduğu öne sürülmektedir. 18 Nisan öncesinde önüne gelen altın değerindeki
fırsatı iyi bir biçimde değerlendirip 1991 seçimleri sonrası RP’ye terk ettiği muhafazakâr
kesimlerle yeniden barışan MHP, seçim sonrasında bu tavrını değiştirmiştir. İktidarı
döneminde başarılı bir sınav veremeyen MHP, bu kesimlerle irtibatını kaybetmiş ve
yeni bir sosyolojik kırılma yaşamıştır.
İktidar pratiği içinde MHP, seçmen tabanının aksine heyecansız, donuk, statükoyu
korumayı amaçlayan bir politika tercihi içinde olmuştur. 18 Nisan seçimleri öncesi
merkez sağ partilerin seçmenle kuramadığı “sahih ilişkiyi” ve sıcak teması kurarak
toplumsal merkeze oturan MHP, iktidarında bu ittifakı devam ettirememiş ve tabanını
küstürmüştür. 3 Kasım 2002 tarihine alınan seçimlerde yeniden barajın altına düşen
MHP için bu sonuç, tam bir şok etkisi yapmıştır. % 8.4 oranı kimseyi tatmin etmemiş
ancak merkez sağ partilerin tasfiyesi, MHP’deki krizin hafif atlatılmasını sağlamıştır.
MHP, 3 Kasım 2002 seçimlerinde klasik oy oranının en alt seviyesine inerken, 22
Temmuz 2007 seçimleriyle yeniden Orta Anadolu ve Doğu Akdeniz bölgelerine
de dönmüştür. 2002’de Parti’nin gelişmiş batı bölgelerindeki oyları azalırken, bu
bölgelerde MHP yerini Genç Parti’ye bırakmıştır. MHP seçmeni ve Genç Parti seçmeni
çok kaba bir gözlemle aynı gibi gözükse de, sosyolojik referanslar bakımından farklılık
taşıyorlardı. MHP’nin, 18 Nisan 1999 seçimlerinde, yeni seçmenlerle kurulan ilişkinin
10. Bilgin, . Bilgin, a.g.e., s. 8.11. Ahmet Turan Alkan, “Seçimlerin Ruhu”, . Ahmet Turan Alkan, “Seçimlerin Ruhu”, Türkiye Günlüğü, 2002, 70, s. 11-12.
MHP’nin 18 Nisan seçimlerinde başarı kazanmasının nedeni olarak gösterilen “devletçi merkez-toplumcu merkez” dikotomisi, 3 Kasım seçimlerinde yaşanan başarısızlığın da nedeni olmuştur.
11
S E T A A N A L İ Z
ve oya tahvil edilen desteğin, neden 3 Kasım 2002 seçimlerinde tekrarlanamadığı ve
özellikle İç Anadolu bölgesindeki klasik seçmenin neden AK Partiye yöneldiği sorusunu
cevaplaması gerekmektedir. MHP’nin cevaplaması gereken bir diğer soru ise, 18 Nisan
1999 seçimlerinde kendisine yönelmiş olan % 5 oranındaki bir seçmen kitlesini neden
kalıcı hale getiremediğidir.
22 TEMMUZ 2007: TABAN DEĞİŞTİREN PARTİ
3 Kasım 2002 seçimlerinde % 8,4 oranında oy alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)
dışında kalan MHP, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde oylarını % 85 oranında artırarak
% 14,3 oranına ulaşmıştır. Seçim öncesinde yaşanan Cumhurbaşkanlığı seçimi kriziyle
ilgili olarak da MHP, TBMM’nin önemine vurgu yaparak pozitif bir tavır takınmıştır.
Dolayısıyla 18 Nisan seçimleri sonrasında parlamento dışında kalmasına sebep olan
“Cumhurbaşkanlığı seçimi” konusu bir kez daha MHP’nin önüne gelmiş ve Parti yönetimi
bu defa süreci daha iyi yöneterek Parti’yi barajın üstüne taşımayı başarmıştır.
AK Parti ile birlikte seçimin galipleri arasında yer alan MHP, Akdeniz, Orta Anadolu ve İç
Batı Anadolu gibi klasik oy tabanından daha çok Ege, Marmara ve Trakya bölgelerinden
Türkiye ortalamasının üzerinde oy almıştır. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi üç
büyük ilde MHP 2002 seçimlerine göre oylarını iki katına çıkarmıştır. Bu seçimlerde
MHP, 1999 seçimlerinde Demokratik Sol Parti (DSP)’ye, 2002 seçimlerinde Genç Parti
(GP)’ye oy veren kentli kesimlerin desteğini almayı başarmıştır. MHP 2002 seçimleri
ile birlikte klasik tabanını AK Partiye kaptırmış görünürken, seçim coğrafyasını batı
bölgelerine doğru ilerletmiştir. Seçim sonuçları gazetelerde “MHP’yi sol oylar meclise
taşıdı” şeklinde yer almıştır.
MHP 22 Temmuz seçimlerinde sadece seçim coğrafyasını değiştirmekle kalmamış,
listelerini de değiştirmiştir. Kısmen camianın dışında olan Gündüz Aktan, Füsun
Koroğlu, Deniz Bölükbaşı gibi isimleri Parti’ye davet ederken, “ulusalcı cepheyi” de
küstürmemeye dikkat etmiştir. Parti, yeni bir vitrin düzenlemiş ve yaşadığı değişimi
somut olarak aday listelerine yansıtmıştır. Bu vitrin tercihi ve yaşanan değişim, Parti’nin
geleneksel oy depoları olarak bilinen Orta Anadolu’da zayıflamasına neden olurken,
batıda oylarını yükseltmesini sağlamıştır. GP’den dönen bu oyların yanında, MHP’nin
22 Temmuz seçimlerinde özellikle CHP tabanından önemli bir destek sağladığı da
gözlenmektedir. CHP’nin güçlü bir seçmen desteğine sahip olduğu Ege ve Marmara
bölgelerinde, Türkiye ve Orta Anadolu ortalamasının üzerinde bir oy alan MHP, bu
seçim bölgelerinde CHP tabanından önemli bir oy almıştır.
AK Parti ile birlikte seçimin galipleri arasında yer alan
MHP, Akdeniz, Orta Anadolu ve
İç Batı Anadolu gibi klasik oy
tabanından daha çok Ege, Marmara
ve Trakya bölgelerinden
Türkiye ortalamasının
üzerinde oy almıştır.
12
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
Kampanya döneminde sert bir mizaç takınan Devlet Bahçeli’nin bu tavrı ve özellikle
de miting alanına “urgan atması”, MHP tabanında önemli bir destek görmüştür. Sınır
ötesinden yapılan kışkırtıcı ve sert açıklamalarla adım adım yükselen milliyetçi dalga,
22 Temmuz seçimlerinde MHP’de ifadesini bulmuştur. Bununla birlikte Demokratik
Toplum Partisi (DTP)’nin seçimlere bağımsız adaylarla girmesiyle birlikte, TBMM
içerisinde bu partiyi dengeleyecek bir unsur olarak MHP’nin görülmesinin ve MHP’nin
parlamento içerisinde yer alması gerektiği yönündeki algının, MHP’nin bu seçimlerdeki
başarısının temel faktörleri arasında sayılması gerekmektedir.
Burada vurgulanması gereken bir diğer nokta, AB üyelik müzakereleri ile başlayan
dönemde, üye ülkelerin Türkiye’den akla hayale gelmez isteklerinin ve iç kamuoyunun
hassasiyetlerinin fazlaca dikkate alınmamasının yol açtığı milliyetçi reflekstir. Bu
refleks, ulusalcı bir çizgide duran CHP’den çok MHP’ye yönelmiştir. MHP’nin 2002–
2007 oy değişim haritası incelendiğinde, bu partinin AK Parti’nin oy oranın görece
düşük olduğu yerlerde oyunu önemli ölçüde artırdığı görülebilir.
DENİZLERE ULAŞAN MHP
3 Kasım 2002’den 22 Temmuz 2007’ye gelindiğinde, belirli yerlerde MHP’nin oylarının
düştüğü, buna mukabil bazı yerlerde de yüksek oy artışları sağladığı görülmektedir (bkz.
Harita 1 ve Harita 2). Oy değişimi haritasında, MHP oylarının en çok arttığı iller kırmızı
ile renklendirilmiş, ülke ortalamasına yakın artış gösteren iller ise, beyaz bırakılmıştır.
Oyların ülke ortalamasına göre daha az arttığı iller açık mavi, oy oranlarının mutlak
olarak düştüğü iller ise koyu mavi ile renklendirilmiştir.12
22 Temmuz 2007’deki oy dağılımı, seçimlerden sonra MHP’nin denizlere ulaştığı
şeklinde yorumlansa da aslında bu gelişme, yeni bir gelişme olmayıp, ilk defa 1995
seçimlerinde görülmüş ve günümüze kadar artarak devam etmiş bir eğilimdir.
MHP’nin seçim coğrafyasında 1980 sonrası yaşanan değişimler, Parti’nin ağırlık
merkezini Orta Anadolu’dan Akdeniz’e taşımıştır.
1990’ların başında % 3 dolayında oy alan MHP, bu oyların büyük çoğunluğunu sadece
belirli bir bölgeden alabiliyordu. Zeyneloğlu bu durumu şöyle değerlendirmektedir:
MHP’nin görece en güçlü olduğu ve mutlak oy oranını % 5’in üzerine çıkarabildiği
az sayıda ilin tümü, Türkiye’deki “Alevi kuşağının” içinde veya hemen bitişiğinde
yer almaktadır. 12 Eylül öncesi dönemden kalan bir “gelenek” ile MHP, Alevilerin
12. Sinan Zeyneloğlu, “MHP Ege ve Akdeniz’de”, Aydınlık Dergisi, 2007, 1047.. Sinan Zeyneloğlu, “MHP Ege ve Akdeniz’de”, Aydınlık Dergisi, 2007, 1047.
MHP’nin seçim coğrafyasında 1980 sonrası yaşanan değişimler, Parti’nin ağırlık merkezini Orta Anadolu’dan Akdeniz’e taşımıştır.
13
S E T A A N A L İ Z
yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde “Alevi olmayanların” kanalize oldukları bir
parti konumundadır.13
2007 seçimlerinde bu taşınma neredeyse tamamlanmıştır. Bunun yanında MHP, Ege
ve İç Batı Anadolu’dan ülke ortalamasının üzerinde bir oranda oy alır hale gelmiştir.
MHP, 22 Temmuz’da ülke genelinde kayıtlı seçmenlerin % 14,3’nün oyunu alırken, bu
oy artışını salt şehit cenazelerine ve seçmenin Kuzey Irak konusundaki hassasiyetine
bağlamak çok doğru değildir. Zira aynı hassasiyetin güçlü olduğu diğer bölgelerde,
örneğin Karadeniz bölgesinde MHP’nin oyu, ülke ortalamasının altında kalmıştır.
İDEOLOJİ DEĞİŞİKLİĞİ Mİ STRATEJİ DEĞİŞİKLİĞİ Mİ?
Devlet Bahçeli’nin MHP lideri olması, basit bir isim değişikliğinden öte, tesirleri
bugün de devam eden önemli bir siyaset değişikliğinin işaretiydi. Bahçeli’nin Parti’ye
kazandırdığı vizyon, onun Grup Toplantısında söylediği şu sözlerde daha net biçimde
görülmektedir:
Türk milliyetçileri, aziz Cumhuriyetimizin büyük tehditlere maruz kaldığı karanlık
yıllarda gözlerini kırpmadan mücadele ederken ve bu mücadelenin akabinde
en ağır haksızlıklara uğrarken, bugün Milliyetçi Hareket’ten devlet adına tavır
bekleyenlerin, o günlerde hangi görevlerde bulundukları ve milliyetçi gençlere
hangi gözle baktıkları bizce çok iyi bilinmektedir.14
Bu sözün arka planında MHP’nin artık devletle olan ittifakını bozduğu ve Parti’nin
daha sivil ve toplumsal merkezi esas alan bir siyasete doğru evrildiği gözlenmektedir.
MHP’nin bu tavrını ne kadar devam ettireceği ve özellikle Kürt meselesi, Avrupa Birliği
(AB), Kuzey Irak, Kıbrıs, Anayasa değişikliği gibi sıcak bir gündemle karşılaştığında
nasıl bir tepki vereceği tam olarak bilinmemektedir. Bunun yanında bu değişimin
mevzii bir değişiklik mi yoksa ciddi bir paradigma değişikliği mi olduğu hususunda da
farklı görüşler ileri sürülmektedir. Bunların ötesinde, MHP’de yaşanan bu değişikliğin
“ideolojik bir değişiklik mi yoksa stratejik bir değişiklik mi” olduğu sorusunun cevabı
da henüz netleştirilmiş değildir.
MHP’nin merkeze doğru hareketinin bir diğer önemli göstergesi, MHP’nin DTP’lilere
yaklaşımı meselesinde yaşanmıştır. TBMM’de DTP ile MHP arasında yaşanacak
muhtemel gerginlik senaryoları, Bahçeli’nin DTP’lilerle el sıkışmasıyla boşa çıkmıştır.
MHP’nin giderek bir bölge partisi haline geliyor olmasının ve geleneksel tabanını
13. Zeyneloğlu, . Zeyneloğlu, a.g.e.14. “MHP, Ergenekon’un dışında nasıl kaldı”, . “MHP, Ergenekon’un dışında nasıl kaldı”, Hürriyet, 23 Ağustos 2008.
Devlet Bahçeli’nin MHP lideri olması,
basit bir isim değişikliğinden
öte, tesirleri bugün de devam
eden önemli bir siyaset
değişikliğinin işaretiydi.
14
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
kaybetmesinin, orta vadede önemli bir kimlik krizinin yaşanmasına neden olup
olamayacağı zamanla anlaşılacaktır. Bunun yanı sıra, 2007 seçimlerinde camianın
dışından devşirilen ve ülkücü tabanın benimsemediği adayların parti vitrinine
çıkarılması gibi hususların ne tür sonuçlar doğuracağını görmek için de beklemek
gerekmektedir.
Soğuk Savaşın zirvede olduğu 1980’li yıllarda dahi Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerinden yana dengeli bir oy dağılımına sahip olan MHP’nin bugün geldiği
nokta, toplumsal barışın tesisi bakımından aslında hem parti hem de ülke için ciddi bir
sıkıntı oluşturmaktadır. MHP’nin seçmen desteği bakımından bir bölge partisi haline
dönüşmesi, uzun vadede Parti’nin önemli bir varoluş sorunu yaşamasına neden olacak
bir gelişmenin işaretlerini vermektedir.
Başörtüsü meselesinin çözümünde CHP’nin oynadığı role benzer bir misyonu, Kürt
meselesinin çözülmesinde elinde bulunduran MHP’nin bu meselede alacağı tavır,
meselenin akıbetini de tayin edebilir. MHP’nin bu tavrını ne kadar devam ettireceği
ve yukarıda da değinildiği üzere, Anayasa değişikliği gibi sıcak bir gündemle
karşılaştığında nasıl bir tepki vereceği bilinmemektedir. Türkiye’nin “yüzyıllık meseleleri”
arasında yer alan sıcak gündem maddeleri hakkında MHP’nin statükoya teslim olan
“dar milliyetçi” bir bakış açısı mı geliştireceği yoksa daha kuşatıcı ve stratejik derinliği
olan bir politika mı benimseyeceği, Parti’nin önümüzdeki dönemde yol haritasını da
tayin edecektir. Bu meselelerden yana MHP’de akılların hayli karışık olduğu ve birtakım
ortak düşüncelere ve politikalara henüz ulaşılamadığı izlenimi edinilmektedir. Kürt
meselesi gibi sıkıntılı bir meselede Alparslan Türkeş’in yaklaşımı yer yer daha kapsayıcı
ve kucaklayıcı iken, Bahçeli’nin bu sorunda ikircikli bir tutum içinde olduğu rahatlıkla
tespit edilebilmektedir. “Çiçek bahçesi” terimi camiada yoğun eleştirilere maruz kalsa
da, Devlet Bahçeli, MHP’nin siyasetinin “toplumsal merkezin siyasal izdüşümü” üzerine
inşa edileceğinin önemli işaretlerini vermiş bulunmaktadır.
MHP’nin, milliyetçi düşüncenin ülkemizdeki kurucu babalarından Diyarbakır’lı Ziya
Gökalp’in “Türk’ü sevmeyen Kürt, Kürt değildir. Kürt’ü sevmeyen Türk, Türk değildir”
sözündeki derinlik yerine, dar bir bakışla millet kavramını ‘etnisite’ üzerine inşa
etmeye çalışması, imparatorluk bakiyesi bir ülkede doğal olarak sorunlara yol
açmaktadır. Oysa MHP, ilk belediye başkanlıklarını Bingöl ve Malatya’da kazanmış
bir partidir. Geçmişte yoğun itirazların dile getirildiği Kürtçe televizyon meselesinde
yapılan eleştirilerin bugün çok da anlamlı olmadığı görülürken, MHP’nin bu meseledeki
yaklaşımının “Ankara merkezli değil, İstanbul merkezli” olması icap etmektedir.
Başörtüsü meselesinin çözümünde CHP’nin oynadığı role benzer bir misyonu, Kürt meselesinin çözülmesinde elinde bulunduran MHP’nin bu meselede alacağı tavır, meselenin akıbetini de tayin edebilir.
15
S E T A A N A L İ Z
AB ve Kıbrıs meselelerinde reddiyeci bir tavır içinde olan MHP’nin bu sorunların
çözümsüzlüğe mahkûm edilmesinin Türkiye’nin çıkarına olmadığını görüp ona göre
çözüm yolları bulması ve bunu topluma anlatması gerekmektedir. AK Parti’nin bu
konularda inisiyatif alması karşısında, kendisini doğrudan muhalefet cephesinde
konumlandıran MHP’nin bu tavrı, sosyolojik gerçekliklerle de çelişmektedir. Kaldı ki,
ideolojik duruştan öte, pratik olarak bu meselelerin çözülmemesi, Türk dış politikasını da
ipotek altına almaktadır. Bu meselelerde “küçük Türkiye milliyetçiliği”nin sorgulanması
gereklidir15 ve MHP’nin jeopolitiğin ve coğrafyanın tayin edici gücüne inanması
gerekiyor.
MHP programında ve seçim bildirgelerinde Anayasa ve devletin düzeni konusu uzun
biçimde ele alınmaktadır.16 Bu metinlerin yok sayılması, milliyetçi tabanın talepleriyle
de örtüşmemektedir. Özellikle, MHP’yi iktidar yapan ve hareket için tabiri caizse siyasal
bir manifesto olan 18 Nisan 1999 seçim bildirgesi, gerçekten önemli bir metindir.
Bu bildirgenin başlangıç kısmı dâhil, “nasıl bir parti, nasıl bir devlet, nasıl bir siyaset”
bölümleri ve “demokratikleşme” bahsinin ele alındığı kısımlar yeniden okunduğunda,
MHP’nin anayasayı “gerçek bir toplum sözleşmesi belgesi” olması için yeni baştan ele
alacağı vaat edildiği görülecektir. Dolayısıyla MHP’nin bu sıcak gündem maddeleri
karşısında statükoya teslim olmadan, milletin tarihinden aldığı güçle daha özgüvenle
hareket etmesi, hem ülke menfaatleri hem de milliyetçi tabanının “tarihsel talepleri”
bakımından büyük önem arz etmektedir.
Bahçeli’nin MHP’yi toplumsal merkeze taşımak isteyen tavrının 2002’den bu yana
yaşananlar göz önüne alındığında ne kadar manidar olduğu aşikârdır. Bahçeli, Genel
Başkan olduğundan bu yana, Parti’yi “operasyonel bir örgüt haline getirmek isteyenlere”
ısrarla karşı durmuş ve ülkücüleri sokaktan uzak tutmuştur. Bahçeli’nin TBMM’nin açılış
törenleri sırasında DTP’lilerin elini sıkması ve daha sonra Hasip Kaplan’ı yanına alarak
oturması, devlet adamı ciddiyeti kadar toplumsal barışın sağlanması bakımından da
önemli bir tavırdır.
Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Ülkücü kardeşlerim
ve milliyetçi Türk gençliği, hain tahrikler karşısında sokaklara çıkmayacak, bölücülerin
Türkiye için tezgâhladığı oyuna alet olmamaya azami dikkat gösterecek ve hiçbir şart
altında bir kardeş kavgasının tarafı haline gelmeyecektir”17 diyerek, MHP’yi sokağa
çekmek isteyenlere en yetkili ağızdan cevap vermiş ve bir anlamda milliyetçi hareketin
de yönünü belirlemiştir.
15. Mümtaz’er Türköne, “‘Küçük Türkiye’ milliyetçiliği”, . Mümtaz’er Türköne, “‘Küçük Türkiye’ milliyetçiliği”, Zaman, 20 Şubat 2009.16. Lider Türkiye’ye Doğru, Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Beyannamesi, 18 Nisan 1999; Türkiye’nin Onurlu Geleceği, Milliyetçi Hareket Partisi Seçim Beyannamesi, 3 Kasım 2002.17. “Bahçeli: Ülkücü kardeşlerim hain tahrikler karşısında sokağa çıkmayacak”, . “Bahçeli: Ülkücü kardeşlerim hain tahrikler karşısında sokağa çıkmayacak”, Milliyet, 19 Eylül 2006.
16
Bahçeli, Genel Başkan
olduğundan bu yana, Parti’yi “operasyonel
bir örgüt haline getirmek
isteyenlere” ısrarla karşı durmuş ve ülkücüleri
sokaktan uzak tutmuştur.
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
Bahçeli zaman zaman bu serinkanlı ve mutedil tavrını değiştirse de, ülkenin son on yılı
mercek altına alındığında, Bahçeli’nin ne kadar önemli bir işlev icra ettiği net olarak
görülebilir. Bahçeli’nin “illegalite”yle MHP arasına kalın bir çizgi çekerek partisini
provokasyonlardan uzak tutan tavrı, Türkiye’de demokrasinin olgunlaşması bakımından
hayati önem taşımaktadır. Son seçimlerde parti bünyesine kattığı ulusalcı figürlere
rağmen Bahçeli’nin, MHP’yi bilinçli bir biçimde “ulusalcı dalganın” dışında tutması ve
yapılan onca kampanyaya rağmen bu tavrından vazgeçmemesi, milliyetçi hareketin
geleceği açısından olumlu gelişmelerdir. MHP’nin merkeze açılım stratejisini devam
ettirip, Alevi meselesinde olduğu gibi Kürt meselesinde de ezber bozan bir açılım
yapması, partinin sahiciliğini artıracak ve sosyolojik karşılığını tahkim edecektir.
MHP, YEREL SEÇİMLER VE GELECEK
28 Mart 2004 yerel seçimlerinde İl Genel Meclisinde % 10,4, Belediye Başkanlığı
seçiminde % 10,1 ve Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde % 5,5 oy alan MHP, aslında
2007 seçimlerinde nasıl bir oy alacağının işaretini üç yıl önceden vermiştir. İl Genel
Meclisi ve Belediye Başkanlığı seçimlerinde aldığı oy birbirine yakın olan MHP’nin
Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde oylarının yarı yarıya azaldığı görülmektedir.
Bu rakamlar, MHP’nin gelişmiş batı bölgelerine doğru bir atılım içinde olsa da, son
tahlilde metropollerde hala ciddi sorun yaşadığını ortaya koyuyor.
1999 seçim sonuçları ile 2004 seçim sonuçları mukayese edildiğinde, MHP oylarının
önemli ölçüde azaldığı gözlenmektedir. 2004 yerel seçimlerinde MHP, büyükşehir
belediyelerinden hiç birini kazanamazken; 65 il belediyesinden 4’ünü, 847 ilçe
belediyesinden 125’ni, 2.281 belde belediyesinden 336’nı kazanmıştır.
2002 seçimleri sonrası ortaya çıkan iki partili sistemde, CHP ayağının zayıf kalıp
iktidar alternatifi olamaması dolayısıyla 2007 seçimlerinde AK Parti karşısında sistemi
dengelemek üzere MHP parlamentoya girmiştir. Önemli bir desteğe sahip AK Parti
karşısında, CHP ve MHP blokunun iktidar alternatifi olması, bir siyasal mühendislik
olarak tasarlanmış olsa da, beklenen sonucun ortaya çıkmadığı bilinmektedir. AK
Parti’nin siyasal alanı tamamen kapatan duruşu, CHP ve MHP’nin ciddi bir temsil krizi
yaşamasına neden olmaktadır. Bu krizin, özellikle yerel seçimler öncesi en fazla CHP’de
yaşandığı gözlenmektedir.
AK Parti’nin siyasi tekelini kırmak ve en azından iktidara alternatif olabilmek için hem
MHP’nin hem de CHP’nin yerel seçimler öncesi önemli açılımlar yapmaya başladıkları
bilinmektedir. CHP’nin muhafazakâr kesimlere karşı “çarşaf açılımı” ile MHP’nin “Alevi
açılımı”, bu sürecin tipik adımlarından olduğu söylenebilir.
17
MHP’nin merkeze açılım stratejisini devam ettirip, Alevi meselesinde olduğu gibi Kürt meselesinde de ezber bozan bir açılım yapması, partinin sahiciliğini artıracak ve sosyolojik karşılığını tahkim edecektir.
S E T A A N A L İ Z
MHP, 1995 seçimlerinden bu yana sürdürdüğü “denizlere açılma” eğilimini 2009
seçiminde de sürdürecek gibi gözükürken, özellikle son dönemde “ulusalcı kesimle”
arasına koyduğu mesafe nedeniyle oylarında bir miktar düşme yaşayabilir. MHP’nin
ulusalcılığı dışlayan ve geleneksel değerlere vurgu yapan ‘Türk-İslamcı’ siyasal çizgisi
batı bölgelerinde MHP’nin işini zorlaştırırken; Orta Anadolu ve Akdeniz gibi
geleneksel MHP seçmenin olduğu yerlerde işini kolaylaştırmaktadır. Öte yandan,
özellikle mezhep farklılıklarının yoğun yaşandığı yerleşim birimlerinde, Kürt ve Türk
nüfusun birlikte yaşadığı yerlerde, MHP görece daha yüksek bir seçmen desteğine
sahiptir.
Parçalı bir seçim coğrafyasına sahip olan MHP’nin bu haritayı kısa vade değiştirerek,
ülke genelinde dengeli bir seçmen desteğine sahip olması halen zor gözükmektedir.
Özellikle Kürt nüfusunun yoğun yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
MHP’nin desteği, tarihinde olmadığı kadar düşmüş durumdadır. Parti’nin bu
bölgelerdeki oy ortalaması, ülke genelinin oldukça altında seyretmektedir.
MHP’nin batı bölgelerinde, il düzeyinde olmasa dahi, birçok ilçede bu seçimlerde
belediye başkanlıklarını kazanması sürpriz olmayacaktır. Özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu illerinden yoğun göç alan yerleşim yerlerinde yükselen milliyetçi
dalgaya karşı MHP’nin sistemin sigortası olarak görülmesi, bu partiye olan teveccühü
yükseltmektedir.
Bu seçimlerde MHP yönetimini zorlayacak önemli bir gelişme, partinin geleneksel
oy tabanının hâkim olduğu İç Anadolu bölgesinde istediği düzeyde bir destek
bulamaması durumunda yaşanacaktır. MHP’nin Kırıkkale, Kırşehir, Çankırı, Çorum,
Yozgat, Kastamonu, Niğde gibi geleneksel olarak güçlü seçmen desteğine sahip
olduğu illerde belediye başkanlıklarını kazanamaması, parti içi tartışmaların
yoğunlaşmasına neden olacaktır. Bunun yanında 2004 seçimlerinde kazanılan Niğde,
Kastamonu, Iğdır ve Gümüşhane illerinde belediye başkanlıklarının kaybedilmesi ise,
diğer partilerin harekete geçmesi için yeter sebep olacaktır.
18
Bu seçimlerde MHP yönetimini
zorlayacak önemli bir
gelişme, partinin geleneksel oy
tabanının hâkim olduğu İç Anadolu
bölgesinde istediği düzeyde
bir destek bulamaması durumunda
yaşanacaktır.
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
SONUÇ
MHP’nin 9 Şubat 1969’da başlayan serüveni, 40. yılını tamamlamış bulunmaktadır.
% 2’lerle başladığı siyasi yolculuğunda % 18’lere ulaşan MHP’nin yakın dönem tarihi
irdelendiğinde, Parti’nin bir kriz sarmalı içinde hareket ettiği tespit edilebilir. 1991
seçimlerinde RP ile kurduğu ittifak neticesinde parlamentoya giren Parti, Muhsin
Yazıcıoğlu ve ekibinin ayrılmasıyla önemli bir kayıp yaşamıştır. Bu kayıp, Muhsin
Yazıcıoğlu’nun büyük bir seçmen desteğine sahip olmasından ziyade, temsil ettiği
misyondan kaynaklanmaktadır.
Bu ayrışma, Parti’nin favori olarak girdiği ve tüm toplumsal ve siyasal sürecin lehinde
olduğu 1995 seçimlerinde barajın altında kalmasına neden olmuştur. Parti 1999
seçimlerinde tarihindeki en yüksek oyu alırken, yaşanan ekonomik kriz ve deprem
felaketi nedeniyle alınan erken seçim kararı sonrasında yeniden barajın altında
kalmıştır. Bu dönemde MHP, yeni bir kriz dönemine girmiş ve parti içi muhalefet,
genel başkana karşı eleştirilerini yükseltmeye başlamıştır. 2004 yerel seçimlerinde MHP
barajın üstüne çıkarak kısmen de olsa bu krizi aşarken, bu defa da Orta Anadolu’daki
kalelerini tek tek kaybetmeye başlamıştır. MHP 2004 ve 2007 seçimleriyle birlikte bir
bölgesel güç olmaya başlamış ve ülke genelindeki dengeli oy dağılımını kaybetmiştir.
MHP’nin bugün geldiği noktada, toplumsal merkeze doğru açılımlarını devam
ettirmesi sürpriz olmayacaktır. Baykal yönetimindeki CHP’nin ciddi bir iktidar alternatifi
olamaması, mevcut şartlarda önemli bir değişiklik olmadığı takdirde, orta vadede
CHP’nin yerini MHP’nin alacağının işaretini vermektedir. Ancak bu noktada, daha önce
de ifade edildiği gibi, MHP’nin fazla ihtiyatlı bir tutum geliştirdiği gözlenmektedir. AK
Parti karşıtlığı üzerine inşa edilen parti politikalarının, Tayyip Erdoğan’a duyulan sevgi
ve Erdoğan’ın yüksek popülaritesi nedeniyle, MHP oylarını artırmak yerine azaltması
muhtemeldir.
MHP’nin 2007 seçimleri öncesi çizdiği yapıcı ve pozitif tavrını, seçimlerden sonra da
devam ettirirken özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı karar, “kriz yaratan
değil, kriz çözen” bir parti algısının güçlenmesine neden olmuştur. MHP, CHP’nin “katı
laikçi” yaklaşımına karşı, AK Parti ile birlikte hareket eder bir görüntü vererek tabanı
elinde tutmayı başarmıştır. Bu siyasi tavır, MHP’nin mevzi kazanmasına sebep olmuş
ancak bu tavrın devam ettirilmesinde yaşanan sorunlar, Parti’yi yeniden eski konumuna
döndürmüştür.
Devlet Bahçeli, son dönemde MHP’nin siyasi eksenini “muhafazakâr milliyetçiliğe”
kaydırmak istemektedir. MHP, TBMM’nin iradesini bürokratik seçkinlere karşı
19
MHP 2004 ve 2007 seçimleriyle birlikte bir bölgesel güç olmaya başlamış ve ülke genelindeki dengeli oy dağılımını kaybetmiştir.
S E T A A N A L İ Z
savunurken, aslında bir nevi kitle partisi gibi davranmaktadır. Parti bazı konularda
milletin önüne AK Parti’nin benimsediği çözümleri koymaktadır. MHP, son dönemde
yaptığı hamlelerle, genişleme alanı olarak AK Parti’nin tabanını görmekte ve AK Parti
tabanına seslenmek istemektedir. Bu çerçevede Bahçeli’nin, partisini Ergenekon
hadisesinin dışında tutması gerçekten önemli bir başarıdır. Bu pozitif tavrın “ulusalcılık,
anayasa değişikliği, asker-siyaset ilişkilerinin normalleşmesi” gibi konularda da
devam ettirilmesi gerekmektedir. Ancak bu hamlelerin beklenen olumlu desteği
sağlayabilmesi için, günübirlik olarak değil, uzun vadeli bir biçimde kurgulanması icap
etmektedir.
MHP, CHP’yi denklemin dışına itecek ve kendisini merkeze taşıyıp orta vadede iktidar
alternatifi yapacak bir strateji izleyebilir. Bu noktada MHP’nin Alevi açılımında olduğu
gibi, saman alevi gibi yanıp sönen münferit hamleler değil, istikrarlı ve sürekliliği olan
bir strateji geliştirmesi gerekmektedir. Burada MHP’nin hem kendisini hem de AK
Parti’yi aşacak bir siyasi tavır geliştirmesi icap etmektedir. Bu bağlamda MHP’nin iktidar
yürüyüşü için ayrıntıları belirlenmiş bir takvim doğrultusunda çalışmalarına devam
etmesi, kadrolarını yetiştirmesi ve yeni bir program ortaya koyması gerekmektedir.
Bu hazırlıkların görülmediği MHP’de asıl sorun, bu çalışmaların yapılmamasından
ziyade, Parti’nin “toplumdaki değişim ve reform talebini” okuyamamasından
kaynaklanmaktadır.
Siyasetini, sistemin yapısal sorunları üzerine doğrultan bir MHP, yerli ve milli değerlere
bağlı kalarak da değişimin öncüsü olabilir. MHP’nin bunu yapabilmesi için sistemle
arasına bir mesafe koyması gerekiyor. MHP’nin seçimlerden bir süre sonra politikalarını
AK Parti karşıtlığına oturtması, millet nezdinde popülaritesi sürekli artan bir AK Parti
karşısında gerilemesine neden oluyor. Oysa temel hürriyetler ve yapısal sorunlar
konusunda AK Parti’nin CHP engelini aşmasında MHP desteği hayati rol oynayabilir ve
böylece CHP’nin ana muhalefet pozisyonu MHP’nin olabilir. MHP, Cumhurbaşkanlığı
seçimi ve başörtüsü meselesinde olduğu gibi bu hedefe yönelik iki doğru hamle yaptı
ancak gerisini getiremedi. MHP, AK Parti’ye karşı doğrudan sert bir tavır geliştirmek
yerine, daha yapıcı bir siyaset izleyebilse önümüzdeki dönemde alternatif bir güce
dönüşmesi mümkün olabilir. Kaldı ki, MHP’nin pozitif bir katkı sunacağı yapısal
meseleler karşısında, bu süreçlerden daha da güçlenerek çıkacağı tezi karşısında
Parti yönetiminin, yer yer CHP benzeri bir muhalefete yönelmesi, partinin sosyolojik
karşılığını kaybetmesine neden olmaktadır.
MHP’nin zaman zaman ikircikli hale dönüşen ve çıkışını tam olarak tamamlayamayan
siyasi tavrı, Parti’nin tam olarak ne yapmak istediği sorusunun sorulmasına da neden
oluyor. Özellikle 367 tartışmaları, Cumhurbaşkanlığı krizi ve başörtüsü meselesinin
çözümü noktasında alınan olumlu tavrın sürdürülememesi, beklentilerin boşa
20
MHP’nin zaman zaman ikircikli
hale dönüşen ve çıkışını tam olarak tamamlayamayan
siyasi tavrı, Parti’nin tam
olarak ne yapmak istediği sorusunun
sorulmasına da neden oluyor.
D E Ğ İ Ş İ M V E S Ü R E K L İ L İ K E K S E N İ N D E M H P
çıkmasına yol açmıştır. AK Parti’nin üstesinden gelemediği temel sorun alanlarında
MHP, çözümden yana olup merkeze oturabilir ve AK Parti, DP ve ANAP gibi partilerden
kopan seçmenler için umut olabilirdi. Fakat 22 Temmuz sonrası ortaya konan şüpheci
ve fazla ihtiyatlı yaklaşım, şimdilik, bu imkânı ortadan kaldırmış bulunuyor.
MHP’nin yerel seçimlerde 2007’de AK Parti’ye bıraktığı muhafazakâr Orta Anadolu
seçmenini geri alabilmesi şimdilik şüpheli görünüyor. MHP’nin geleneksel tabanından
kopması yanında, Parti elitlerini değiştirmesi, son seçimde yerini “seçmen
değiştirmeye” bıraktı. MHP’nin önümüzdeki dönemde gelişmiş batı bölgelerinde
daha şehirli bir seçmen tabanına oturması, uzun vadede parti için olumlu bir etki
yaratacaktır. Yalnız bu noktada Parti’nin seçim coğrafyasını ülke geneline dengeli bir
biçimde yayması gerçekliği unutulmamalıdır.
MHP’nin önümüzdeki dönemde “dar milliyetçilik” anlayışı ile “kapsayıcı milliyetçilik”
anlayışı arasında bir tercihte bulunması gerekiyor. Bu tercih, bir bakıma MHP’nin bundan
sonrası için de bir yol haritası olacaktır.
21
Kaynak: Sinan Zeyneloğlu, “MHP Ege ve Akdeniz’de”, a.g.e.
Harita 1
Harita 2
S E T A A N A L İ Z
Hüseyin Yayman, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi
Bölümünden mezun oldu. Yüksek Lisansını Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve
Kamu Yönetimi Bölümünde yaptı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde
“Türkiye’nin İdari Reform Politiği” isimli doktora tez çalışmasıyla, Siyaset Bilimi ve Kamu
Yönetimi Doktoru unvanını aldı. Halen Gazi Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
Kamu Yönetimi Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi siyasi hayatının 40. yılına girmiş bulunuyor. Sağ yelpazedeki partilerle önemli oranda kesişen bir tabana sahip olan MHP, bu partilerin başarı veya başarısızlığından etkilenerek, 1980 sonrasında inişli-çıkışlı bir oy grafiğine sahip oldu. Seçim öncesi estirilen ulusalcı dalga ve Irak işgali, AB süreci ve terör odaklı tartışmalar 22 Temmuz seçimlerinde milliyetçi hareketin yeniden meclise girmesini sağladı.
Bu dönemde MHP birçok açıdan farklı bir profil çizdi. Kürt Sorununa yönelik geleneksel yaklaşımında radikal bir değişime gitmeksizin, DTP ile kamuoyu önünde çatışmamaya özen gösterdi. Aynı şekilde “millet iradesi” eksenli tartışmalarda Devlet Bahçeli benzer bir politika izledi. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 367 tartışması, başörtüsü düzenlemesi ve AK Parti’ye yönelik kapatma davasında yaşanan gerilimleri, “milletin sıkıntıları” şeklinde kodlayarak bürokratik dirence karşı millet iradesi ekseninde yer aldı.
Elinizdeki çalışma, bir tarihsel analiz yaparak, MHP’yi soğuk savaş siyasal dünyasından çıkartıp Türkiye’nin bugününe taşıyabilecek vizyon arayışının MHP’nin kaderinde belirleyici olacağını savunmaktadır.
w w w . s e t a v . o r g