Anadolu Kıtası-Sayı 21

11
anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi • dilde, fikirde, işte birlik Anadolu Kıtası Dergisi’nin Arşivi KASIM 2012 / SAYI: 21 HAFTANIN KONUSU SİYASET FELSEFESİ Derleyen: Eyüp AKTUĞ www.e-aktug.com

description

Anadolu Kıtası-Sayı 21

Transcript of Anadolu Kıtası-Sayı 21

Page 1: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi • dilde, fikirde, işte birlik

Anadolu Kıtası Dergisi’nin Arşivi KASIM 2012 / SAYI: 21

HAFTANIN KONUSU

SİYASET FELSEFESİ

Derleyen: Eyüp AKTUĞ www.e-aktug.com

Page 2: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

2

İçindekiler

Siyasetin Felsefesi…........….…..…………………...……….....3

Nedir?

Etimolojik Açıdan

Temel Kavramlar

Siyaset Felsefesinin Temel Soruları…………….……........5

İktidar Kaynağını Nereden Alır?

Egemenliğin Kullanılış Biçimleri

Meşruiyetin Ölçüsü Nedir?

Bireyin Temel Hakları Nelerdir?

Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi?

Sivil Toplumun Anlamı Nedir?

Siyaset Felsefesinin Ana Problemleri.…………...……...7

Karmaşa – Du zen – Ü topya Dog al Bir Kurum Olarak Devlet

Yapma Bir Varlık Olarak Devlet

İ deal Du zen Arayışları

İ deal Du zenin Varlıg ını Reddedenler Sofistler

İ deal Du zenin Olabileceg ini Savunanlar

Ü topya O rneg i: Medinetu l Fazıla – Farabi

Bİ REY VE DEVLET……………………………………………..10

KULLANIM HAKKI Bu derginin içeriği internet üzerinden derlenmiştir. Herhangi bir telif hakkı ihlali yapıldığını

düşünüyorsanız veya yazılar üzerinde hak talep ediyorsanız iletişim adresimize bildirmeniz

halinde söz konusu içerik silinecektir.

Page 3: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

3

SİYASETİN FELSEFESİ

Nedir?

iyaset Felsefesi, devlet, hükümet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk

gibi konular hakkındaki, bu kavramlar nedir, neden ihtiyaç vardır, bir hükümeti ne

meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde

kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı yükümlülükleri nelerdir, bir

hükümet yasal olarak neden ve nasıl görevden çekilmelidir gibi temel sorulara cevap arayan

ve bu konuları felsefeden faydalanarak inceleyen sosyal bilim dalıdır.

Etimolojik Açıdan

Bu alanı, hem siyaset bilim hem de siyaset felsefesi inceler. Siyaset bilim devlet biçimlerini,

siyasi olguları ve süreçleri ele alır, betimler ve olanı olduğu gibi inceler. Siyaset felsefesi ise

var olan siyaset üzerine bir sorgulama ve akıl yürütme etkinliğidir. Siyaset felsefesi ideolojiler

üstü bir tutumla olması gerekeni araştırır.

Siyaset: Arapçadan dilimize gelmiştir. Anlamı at eğitimidir.

Politika: Yunanca polis kelimesinden türemiştir. Kelime anlamı idare etmektir.

Siyaset Bilimi: Siyaset bilimcileri olanı inceler, olayların nedenlerini ve nasıllarını ortaya

koymaya çalışırlar.

Siyaset Felsefesi: Siyaset felsefecileri olması gerekeni inceleyen düşünürlerdir. En ideal

yönetim biçimini araştırır. İnsanları mutlu edecek eğitiminin ne olduğunu araştıran etkinliktir.

Siyaset ancak demokratik rejimlerde mümkündür.

S

Page 4: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

4

Temel Kavramlar

Devlet: Sınırları belli ve bir toprak parçası

üzerinde yaşayan insanların oluşturduğu ve

belirli bir örgüt ve ordusu bulunan siyasal

kurum.

Egemenlik: Ülkenin diğer devletlerden

bağımsızlığını sağlaması.

İktidar: Devletin egemenliğini elinde tutma

ve uygulama gücü.

Bürokrasi: Devletin hiyerarşik düzeni içerisinde yürütülen tabandan yukarıya doğru daralaan

bir yapı içinde örgütlenmiş kişisellikten uzak genel kurallar ve işleyiş ilkelerine göre çalışan

profesyonel memurlar topluluğu.

Yönetim: Bir örgütün ya da kurumun belirlenen ilke amaçlar doğrultusundaki işleyiş biçimi.

Rejim: Bir devletin yönetim biçimi.

Meşruiyet: Yasalara ya da kamuya uygun davranışlar.

Yasallık: Yürürlükteki hukuk kurallarını uygunluk.

Sivil toplum: Toplumun, devletin gücü ve kurumları dışında haklarını savunmak çıkarlarını

korumak ya da haklarını savunmak çıkarların korumak ya da ideallerini gerçekleştirmek

amacıyla oluşturdukları demokratik yapı.

Hak: Bireye tanınmış özgürlükler.

Hukuk: Devlet – birey ilişkisini ve yaptırım gücü kuralları.

Yasa: Devlet – Birey ve birey – birey arasındaki ilişkileri düzenlemek amacıyla devlet

tarafından konulmuş olan ve yaptırım gücü bulunan yazılı kurallar.

Eşitlik: Liberalizme göre sadece hukuksal olarak, sosyalizm ideolojisine göre ise yeni doğan iki

bireyin aynı hak (mülk hakkı) ve hukuk kazanımlarına sahip olmasıdır.

Özgürlük: Liberalizme göre bireyin diğer kişilerin haklarını gasp etmeyecek şekilde yapacağı

her şey iken sosyalizme göre eşitlik olmadan özgürlük olmaz gibi bir tümcedir.

Adalet: Zayıfı, güçsüzü, haklıyı koruma duygusu ve bu duyguylab ağdaşan siyasal, ahlaksal ve

hukuksal yaşam. Sosyalizm ideolojisine göre özgürlük ve eşitlik olmadan yapılamayacak

yaşam tarzı.

Page 5: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

5

Siyaset Felsefesinin Temel Soruları

a. İktidar Kaynağını Nereden Alır?

İktidar kaynağını, “insan doğasından” alır; yani toplumu içten ve dıştan gelebilecek

tehlikelere karşı koruma düşüncesinden alır. Platon ve Aristoteles tarafından savunulan

bu görüşe göre devlet, insanların korunmaları, temel ihtiyaçlarını karşılamaları,

kendilerini gerçekleştirmeleri ve ahlâki bakımdan daha iyi olabilmeleri için araçtır.

İktidar kaynağını toplumdaki egemen olan “dinden” alır. Bu görüşe göre siyasi otorite ya

da iktidar, Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir.

İktidar kaynağını, toplumun birlikte yaşama çabasındaki “ortak iradesinden” alır. Bu

yaklaşımı savunan Hobbes, devletin varolmaması durumunda insan yaşamının nasıl bir

seyir alacağını sorar ve “İnsan insanın kurdudur” der. Eğer devlet olmazsa insanlar

birbirlerine zarar verirler. Bundan dolayı, insanlar birbirlerine duydukları sevgiden dolayı

değil, korktukları için ortak bir irade ya da toplumsal bir sözleşme ile bir otoriteye

başvururlar.

b. Egemenliğin Kullanılış Biçimleri Nelerdir?

Geleneksel egemenlikte yönetenin kendisini, etkinliklerini ve yöneten – yönetilen

ilişkisini toplumdaki yerleşik inanç şekilleri belirler.

Karizmatik egemenlikte otorite, egemenliğini, kazanmış olduğu karizmadan, yani

gerçekleştirmiş olduğu olumlu işlerden kazandığı güçten alır.

Rasyonel ve yasal egemenlikte ise iktidar, gücünü, yazılı ilkeler ve hukuktan alır.

Page 6: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

6

c. Meşruiyetin Ölçüsü Nedir?

Siyasi iktidar, kendisini doğuran güç, öğe ya da düşünceye bağlı kaldığında meşru kabul edilir.

Bu durumda iktidar kaynağını nereden alıyorsa ona dayanmak zorundadır.

Ancak buna rağmen bazı düşünürler, ahlâki bir ölçütün olabileceğini belirterek, insan

kişiliğine, insan haklarına ve onun temel hürriyetlerine saygı göstermeyen iktidarların

meşruiyetlerinin olamayacağını savunmuşlardır.

d. Bireyin Temel Hakları Nelerdir?

Bireyin insan olarak sahip olduğu özgürlük, düşündüğünü ifade etme, yaşama, kendini

gösterebilme gibi başkalarına devredilemeyen hakları vardır.

e. Bürokrasiden Vazgeçilebilir mi?

Devlet yönetiminde görevli bulunan memurlardan oluşan, kademeli yapılanmış gruba

bürokrasi denir. Toplumun olduğu yerde devletin, devletin olduğu yerde bürokrasinin varlığı

gereklidir. Bürokraside temel ölçü, onların varlık nedenini oluşturan amaçlara uygun olarak

kullanılması ve işletilmesidir.

Bürokraside her memurun görev ve sorumlulukları kesin ve ayrıntılı olarak belirlendiği için,

işbölümü ve uzmanlaşma üst düzeydedir. Herkesin sahip olduğu yetkiler göreve ait olduğu

için, yetkili kişi bu yetkiyi ancak görevli bulunduğu süre içinde kullanabilir; yetkiyi başkasına

miras bırakamaz.

Bürokrasi başlangıçta, devletin işlerinin yerine getirilmesinde bir araçtı; ancak günümüzde

bürokrasinin bir amaç halini aldığı durumlara rastlanmaktadır. Bu durum, siyasi gücün

emrinde olması gereken bürokrasiyi adeta bir güç olarak ortaya koymaktadır.

Bürokrasi, örgütlenmenin en akılcı örneklerinden biridir. Bürokrasiye yapılan eleştiriler,

ondan vazgeçilebileceği anlamına gelmez. Çağdaş toplumlarda bürokrasi kaçınılmazdır.

Yönetim sorumluluğu siyasilerde olsa da, onlar geçicidir. Devletin sürekliliği için bürokrasi

gereklidir.Bürokrasiden vazgeçmenin olanaksız olması, çabaların, onun olumsuzluklarının

giderilmesi yönünde odaklaşmasına yol açmıştır.

f. Sivil Toplumun Anlamı Nedir?

Sivil toplumlar büyük ölçüde devletin siyasi otorite ve kurumlarının dışında örgütlenen

gönüllü kuruluşların meydana getirdiği sosyal birliklerdir. Siyasi otoritenin dışında toplumun

kendi kendine yönlendirmesi anlamını taşır. Bunlar devlet karşısından daha çok özerkliğe

sahiptir. Kolayca kamuoyu oluşturabilirler. Demokratikleşme sürecinde oldukça ileri bir

aşamayı temsil ederler.

Page 7: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

7

Siyaset Felsefesinin Ana Problemleri

a. Karmaşa – Düzen – Ütopya

Karmaşa, düzenin ve toplumsal kuralların, değerlerin olmadığı bir durumu ifade eder.

Bu durumda, tüm insanların varoluşu tehdit altında kalır; onlar, temel ihtiyaçlarını

karşılayamadıkları gibi, yok olma tehlikesiyle de karşı karşıya kalırlar. Karmaşa halinde

toplum yaşamının sürdürülememesi, sosyal düzenin kurulmasını gerekli kılar. İnsanlar belli

değerler ve kurallar çerçevesinde gelişmiş olan, karşılıklı ilişkilerin oluşturduğu düzen

sayesinde ihtiyaçlarını karşılayıp isteklerini gerçekleştirirler.

Bununla birlikte, nasıl ki insan bir karmaşa hali içinde var olamıyor ve bu durum bir düzeni

zorunlu kılıyorsa, varolan toplumsal düzenden hoşnutsuzluk da insanları ve düşünürleri daha

iyi bir düzen arayışına, bir takım ütopyalara götürmüştür. Bu gibi durumlarda düşünürler,

haksızlıkları giderecek, adaleti sağlayacak, sömürüyü önleyecek toplum düzenleri

tasarlamışlardır. İşte filozofların adalet, eşitlik, özgürlük gibi birtakım soyut ilkeleri temel

alarak, olması gerekene göre tasarladıkları devlet düzenine “ütopya” denir.

Siyaset felsefesinde, devleti doğal bir kurum olarak kabul edenler olduğu gibi, yapma bir

kurum olarak da kabul edenler vardır.

aa. Doğal Bir Kurum Olarak Devlet

Bu anlayışta devlet insan doğasına dayanır. Temsilcileri Platon ve Aristoteles’tir.

Platon’a göre insan doğası ile devlet arasında büyük benzerlik vardır. Devlette bulunan

sınıflar, insanda bulunan yetilerin karşılığıdır. Örneğin işçi sınıfı insandaki beslenme

güdüsüne, yönetici sınıfı insandaki akla karşılık gelmektedir.

Page 8: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

8

Aristoteles’e göre insanda, topluluk içinde ve devlet düzeninde yaşama eğilimi vardır.

Toplumsal bir yaşam yetisiyle donatılmış olan insan, doğanın kendisine verdiği yetenekleri

ancak bir toplum içinde geliştirebilir.

ab. Yapma Bir Varlık Olarak Devlet

Bu anlayışta devlet, insanları koruyacak bir araç olarak ortaya çıkar. İnsanlar bir araya gelerek

aralarında sözleşme yaparlar. Ortak iradelerini temsil edecek bir gücü, hakem olarak tayin

ederler. J. Locke ve Hobbes bu anlayışın temsilcileridir.

Hobbes’a göre devlet, insanların birbirlerine karşı zararlı eylemlerden vazgeçtiklerinin bir

ifadesidir. Ona göre insanın doğal durumu herkesin herkesle savaşmasından ibarettir.

Locke’a göre insanlar doğa durumundan, uygar bir yönetimi ortaya koyan toplumsal bir

sözleşme ile kurtulmuşlardır.

b. İdeal Düzen Arayışları

İdeal düzen arayışları birbirine karşıt iki görüşün ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Bunlardan biri, insanın doğal yapısından yola çıkarak ideal düzenin olamayacağını ileri sürer.

Diğeri, özgürlük, eşitlik, adalet gibi idelerden hareket ederek ideal bir devlet düzeninin

olabileceğini ileri sürer.

ba. İdeal Düzenin Varlığını Reddedenler Sofistler

İdeal düzen herkesi memnun edebilecek bir düzen olmalıdır. Böyle bir düzen doğada

kalmıştır, daha sonra da görülmeyecektir. Herkesin üzerinde uzlaşabileceği bir devlet yoktur.

Nihilizm

Otoriteye dayalı tüm kurumlar insan özgürlüğüne ve yaratıcılığına bir engeldir. Bütün

toplumsal kötülükler insanın özgür olamamasından kaynaklanır. Dolayısıyla insanı sınırlayan

bütün değer, kurum ve düzenler kötü olup yıkılmalıdır. Nihilizm, bu görüşüyle anarşizmle

birleşir.

bb. İdeal Düzenin Olabileceğini Savunanlar

Bazı düşünürler, mevcut hiçbir toplum düzeninin insanları mutlu edemediğini, aynı zamanda

düzeltilmelerinin de olanaksız olduğunu savunmuşlardır.

Bu nedenle hiçbir yerde gerçekleşmemiş, gerçekleşme olanağı da bulunmayan toplumsal

düzen tasarlamışlardır.

Zihinde ve düşüncede oluşturulan, gerçekleşmesi mümkün olmayan bu düşsel toplum

tasarımlarına “ütopya” adı verilir.

Page 9: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

9

Platon’un “İdeal devleti”, Farabi’nin “Medinetül Fazıla”sı, Thomas More’un” Ütopya” sı,

Campanella’nın “Güneş Ülkesi”, Machiavelli’nin “Hükümdar”ı, Francis Bacon’un “Yeni

Atlantis” i birer ütopya örneğidir.

Bu düzen arayışları, hürriyetleri, eşitliği veya adaleti temel alan görüşler olarak farklı

yönlerde gelişmiştir.

Ütopya Örneği: Medinetül Fazıla (İdeal Devlet) – Farabi

Farabi, 850 ve 950 yılları arasında yaşamış büyük Türk-İslam filozoflarından biridir. Farabi,

Türkistan'da doğmuş ve İbn-i Sina'ya öncülük etmiştir. Farabi, Yunan felsefesi ile İslam

felsefesini birleştirmeye gayreti içerisinde, Platon'dan ve Aristoteles'ten etkinlenmiş ve bu

yönde verdiği eserleri ile Türk tarihinin övünç kaynaklarından birisi olmuştur.

Farabi, "medinet’ül fâzıla" (erdemli şehir) adlı esrinde böyle ütopik bir devlet tasarlamıştır.

Farabi'ye göre, insanlar yardımlaşarak bir arada yaşamalıdır. Öyle ki sağlıklı bir canlıda bütün

organlar büyük bir ahenk içerisinde çalışıyor ise toplumunda aynen bu şekilde uyum

göstermesi icap eder. Farabi devletle ilgili olarak sırasıyla bazı tanımlara da yer verdiği

eserinde “Medine, şehir, millet ve köy”ün üzerinde dururken en iyi devletin özelliklerini

vermeye başlar. Farabi'nin verdiği ideal devlet tarifi Platon'un verdiği ideal devlet tarifine

oldu

Farabi, tarif ettiği ideal devletin karşısına dört kusurlu devlet şekilli koymuş ve bu manada

ideal devlet tarifini sağlamlaştırmıştır. Farabi, etkinlenmiş olduğu Platon'un devlet tarifini

dahada genişleterek -ütopik bir yapı olsa da- devlette olması ve olmaması gerekenleri, devlet

başkanında olması ve olmaması gereken hususları detaylıca irdelemiş ve bir devlet tezi

ortaya çıkarmıştır.

Kitabın arka kapağından;

Farabi'ye göre İslam'ın çeşitli anlaşılma biçimleri veya anlaşılma seviyeleri mevcut olabilir ve

nitekim de mevcuttur. Bu seviyelerden biri, onu üzerinde hiçbir ciddi zihinsel, akılsal işlemde

bulunmadan gelenekçilerin savundukları biçimde olduğu gibi harfi harfine almak ve

anlamaktır. Bu, sokaktaki insanın, sıradan insanın, Platon'un sözleriyle "gözüyle görmediği,

eliyle tutmadığı şeyleri anlamakta güçlüğü olan "insanın, duyularından akla, sezgiye

yükselmemiş ve yükselemeyecek olan insanın anlama biçimi ve seviyesidir (bu inanç seviyesi,

Gazali'nin deyimi ile "taklit" seviyesidir.) Ancak bunun üzerinde özel bir gruba, seçkinlere, akıl

ve sezgi sahibi insanlara, duyumcu-maddeci değil, akılcı ruhçu insanlara tahsis edilmiş olan

özel bir anlaşılma biçimi ve seviyesi vardır ki bu filozofların, bilginlerin anlama biçimi ve

seviyesidir. İşte Farabi'ye göre felsefe, o halde, İslam'ın en üstün, en doğru, en mükemmel

anlama biçimi ve seviyesidir.

Page 10: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

10

BİREY VE DEVLET

Birey ve devlet biri olmadan diğeri de var olamayan iki temel ögedir. Çünkü eğer birey

olmasaydı devletin ortaya çıkması söz konusu olmayacaktı. Eğer devlet olmasaydı da farklı

düşünce, istek ve çıkara sahip bireylerin bir arada yaşamalar mümkün olmayacaktı.

Birey-devlet ilişkisi dediğimizde aslında günümüz demokrasi ile yönetilen, modern

toplumlarındaki ilişkiyi kastederiz. Çünkü İlk ve Ortaçağ devletlerinde birey devlet ilişkisinden

söz etmek mümkün değildir. Nedeni de şudur; bu devletlerde totaliter yönetimler, ülkede

yaşayan insanları itaat etmesi gereken bir çeşit köle olarak görmüşlerdir. Bu devletlerdeki

birey-devlet ilişkisi olsa olsa itaat eden- emreden ilişkisidir. İlk ve Ortaçağ boyunca kurulan

her devlet, varlığını borçlu olduğu bireylere, çoğu zaman büyük baskılar uygulamıştır. 17.

yüzyıla gelindiğinde, totaliter ve monarşik yönetimlerin yerini demokratik ve laik iktidarlar

almaya başlamıştır. Bununla birlikte, bireyler de devlet karşısında birtakım hak ve özgürlükler

kazanmaya başlamıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsenmesi ve hukuk devleti anlayışının

gelişmesiyle, birey-devlet ilişkisi sağlam, gerçekçi ve akılcı bir temele kavuşmuştur. Devlet

artık, birey için varolan, bireylerin kendilerini gerçekleştirmeleri, temel hak ve özgürlüklerini

hayata geçirebilmek için var olan bir kurum haline dönüşmüştür.

Birey-devlet ilişkisinin bu günkü duruma erişmesi, verilen büyük mücadeleler sayesinde

olmuştur. Yine burada birçok düşünürün önemli katkıları olmuştur. ?imdi bu katkıyı sunan

düşünürlerden bazılarının görüşlerini açıklayalım.

Page 11: Anadolu Kıtası-Sayı 21

anadolu kıtası • haftalık fikir dergisi

11

Yusuf Has Hacip, 11. yüzyılda yaşamış ünlü Türk düşünürü ve şairidir. Birey, devlet ve yaşamı

konu alan "Kutadgu Bilig (mutluluk veren kitap) adlı eseriyle ün kazanmıştır. Yusuf Has Hacip

bu eserinde, İslam dünyasındaki ahlak anlayışını, buna bağlı olarak devlet anlayışını ve eski

Türk topluluklarındaki gelenek, görenek ve düşünceleri irdeler. Dönemin toplumsal

kurumlarını ve yaşam biçimini analiz eder. Eserde, bilginin ve dilin değeri üzerinde durur,

iyiliği, aklı ve adaleti över. Yusuf Has Hacip, devletin nasıl olması gerektiği ve devletin ideal

bir devlet olabilmesi için sahip olması gereken özellikler üzerinde durur. Ona göre devletin

ideal bir devlet olabilmesi için, akla, adalete, doğru ve adil yasalara dayanması gerekir.

Devlet, bireyi mutlu etmeyi amaçlamalı, bireyin gelişmesine ve daha iyi bir konuma

gelmesine katkıda bulunmalıdır. Buna karşın birey de boş durmayıp, Tanrının buyruklarını

özümseyerek, erdemli olmaya çalışmalıdır. Böylelikle birey-devlet ilişkisi sağlam temellere

oturmuş olur.

Montesguieu (Monteskiyö,1689-1755) ünlü eseri "kanunların Ruhu"nda üç yönetim

biçiminden söz eder. Bunlar, cumhuriyet, monarşi ve despotizm (baskıcı yönetim)dir.

Cumhuriyet yönetimi kendi içinde aristokrasi ve demokrasi olmak üzere ikiye ayrılır.

Egemenlik soylu küçük bir azınlığın elinde ise aristokrasi, halkın çoğunluğunun eline

geçtiğinde de demokrasiortaya çıkar. Demokrasi, halkın kendi kendisini yönettiği yönetim

biçimidir.

Monarşi, tek bir kişinin ülkeyi yasalara uygun olarak yönetmesidir. Bu yönetim biçiminde

yetkiler çoğunlukla miras yoluyla babadan oğla geçer. Despotizm ise, tek bir kişinin toplumu

keyfine göre yönetmesidir. Ona göre, bu üç yönetim biçimine denk düşen üç temel duygu

vardır. Cumhuriyet erdeme, monarşi onur, şan ve şerefe, despotizm ise korkuya dayanır.

Bütün yönetim biçimlerinin eksikliklerini ve üstün yanlarını açıkladıktan sonra Montesguieu

şu soruyu sorar: "İktidar gücünün kötüye kullanılmasını önlemek için ne yapılmalıdır?"

sorusuna verdiği yanıt ise "İktidarı iktidarla durdurmaktır. Başka bir deyişle, iktidarın gücünü,

başka güçlerle sınırlamak gerekir. Montesguieu'ye göre devletin üç gücü vardır: yasama,

yürütme ve yargı. Bu güçlerin tek elde toplanması güçler ayrılığının olmadığını gösterir ki bu

durum tehlikelidir.

Bundan dolayı bu güçler ayrı ayrı ellerde toplanmalıdır. Bu sayede iktidar, diğer bir iktidarla

sınırlandırılmış olur. Montesguieu'ye göre, ancak bu üç gücün ayrıldığı toplumlarda, bireyin

hak ve özgürlükleri güvence altına alınabilir. Sonuç olarak birey-devlet ilişkisi emreden itaat

eden ilişkisinden çıkar. Böylece, hukuk devletinin işlediği, hak ve özgürlüklerin güvence altına

alındığı toplumlarda birey-devlet ilişkisi meşruluk kazanır.