AFET YÖNETİMİNDE ERKEN UYARI SİSTEMİNİN … doğası gereği çok disiplinli ve çok aktörlü...
Transcript of AFET YÖNETİMİNDE ERKEN UYARI SİSTEMİNİN … doğası gereği çok disiplinli ve çok aktörlü...
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
AFET YÖNETİMİNDE ERKEN UYARI SİSTEMİNİN ÖNEMİ
Oğuz Gündoğdu1 ,Özden Işık2 ,Turgut Uzel3 Ahmet Y. Ürüşan4,Fuat Agalday2
1 İstanbul Üniversitesi, [email protected] 2 DOHAD Yönetim Kurulu Eğitim Koordinatörü. [email protected]
3 İstanbul Kültür Üniversitesi, Geomatik Uygulama ve Araştırma Merkezi [email protected]
2 DOHAD Yönetim Kurulu Başkanı [email protected]ştırmacı 4 Fizikçi [email protected]
ÖZET:
Ülkemizde yaşanan, 1999(Kocaeli-Gölcük-Düzce) yıkıcı depremlerinden sonra, 2009 yılında çıkartılan, Afet
ve Acil Durum Yasasıyla Başbakanlığa bağlı kurulan Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD) ile ilgili tüm
kurumların tek çatı altında toplanması amaçlanmıştır. Böylelikle, çağdaş anlamda yeniden yapılanan afet
yönetimi, zararların azaltılması yönündeki çalışmalarına hız vermiştir. 1999'dan bu yana karşılaşılan sorunlar
farklılaşmış, planlama ve önlemlerin içerikleri değişmiştir. Afet Yönetiminin zarar azaltma ve hazırlık
aşamalarını kapsayan risk yönetimi aşaması daha çok önem kazanmıştır. Bu aşamada erken uyarı sisteminin
bir çok alanda kullanılabileceği ön görülmektedir. Bu konuda çalışmalar olmasına rağmen henüz sonuç
alınamamıştır. Marmara Denizinde 7'nin üzerinde en az bir depremin olacağı bilim insanlarınca kabul
edilmektedir. Erken uyarı sistemine, afet yönetim kapsamında bakıldığında, afet oluşmadan önce zarar
azaltma ve hazırlık aşamalarında yapılması gerekenler son derece önem taşımaktadır. Bu aşamada yapılanlar
ne kadar iyi ise afet olduktan sonra müdahale ve iyileştirme safhaları da o kadar başarılı olacaktır. Afetlerde
kullanılan terim ve kavramlarda, ilgili herkesin aynı dili konuşması önemlidir. Erken Uyarı(early warning)
kavramı ise sıklıkla Depremi Önceden Belirleme (earthouake predection), Deprem Tahmini(earthquake
forecasting) kavramlarıyla karıştırılan kavramlardır. Tehlike ve risk kavramları da zarar azaltmada bilinmesi
ve ortaklaştırılması gereken kavramlardır. Erken uyarının afete hazırlık çalışmaları içinde çok önemli bir yeri
vardır. Amaç, mümkün olduğu kadar çok sayıda insana hızla ulaşarak onları tehlikelere karşı, zamanında ve
gerektiği gibi davranmalarına imkan tanıyacak şekilde haberdar etmek, can kayıpları ve yaralanmalar ile
ekonomik kayıpları azaltabilmektir. Bu bağlamda havalanlarında hava trafiğinin durdurulması, Marmaray ve
metroda trenin yavaşlatılması, metrobüs ve Avrasya geçişlerinde trafiğin durdurulması veya yavaşlatılması
mümkündür. Bunun yanı sıra doğal gaz ve elektrik kesilmesi depremin akabinde oluşacak yangınları önemli
ölçüde engelliyecek önlemlerdir. Bu çalışmada deprem riskinin azaltılmasında erken uyarı sisteminin
uygulanabilirliği tartışılmıştır.
ANAHTAR KELİMELER: Sismoloji, Sismotektonik, Afet, Erken Uyarı, Risk
IMPORTANCE OF EARLY WARNING SYSTEM IN DISASTER
MANAGEMENT
ABSTRACT:
After the devastating earthquakes of 1999 (Kocaeli-Golcuk-Düzce) in our country, it was aimed to collect all
the institutions related to Disaster and Emergency Presidency (AFAD), which was established in 2009 with
the Disaster and Emergency Act under the Prime Ministry, under a single roof. Thus, the reconstruction of
disaster management in a contemporary sense has accelerated its efforts to reduce losses. The problems that
have arisen since 1999 have diverged and the contents of planning and measures have changed. The risk
management phase, which includes disaster management's mitigation and preparation phases, has become
more important. At this stage, it is predicted that early warning system can be used in many areas. Although
there are studies on this subject, the results have not yet been achieved. It is accepted by scientists that there
will be at least one depreciation over 7 in the Sea of Marmara. Early warning system, disaster management,
damage reduction and preparation stages before disasters are very important. The better this stage, the more
successful the intervention and recovery phases will be after disaster. In terms and concepts used in disasters,
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
it is important that everyone speaks the same language. The concept of early warning is often confused with
the concept of earthquake prediction, earthquake forecasting. Hazard and risk concepts are also concepts that
need to be known and shared in harm reduction. Early warning has a very important place in crime prevention
studies. The aim is to reach as many people as possible and to inform them in a way that will allow them to
behave in a timely and appropriate manner, and to reduce loss of lives and injuries and economic losses. In
this context, it is possible to stop air traffic in airports, to slow the train on Marmaray and the subway, to stop
or slow down the traffic in the Metrobus and Eurasia passages. In addition to this, natural gas and electricity
cuts prevent significant fires that will occur in the aftermath of the earthquake. In this study, the applicability
of the early warning system in reducing the risk of earthquake was discussed.
KEYWORDS: Seismology, Seismotectonics, Disaster, Early Warning, Risk
1. GİRİŞ
Afet anlayışı 1999 Gölcük Depreminden sonra değişmiş, yeni bir kurumsal yapılanma süreci başlamıştır. Afet
ve Acil Durum yasasıyla birlikte 2009 yılında afet çalışmalarını tek çatı altında toplayan T.C. Başbakanlık
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı(AFAD) kurulmuştur. AFAD örgütlenmesine bağlı olarak 81
ilde AFAD müdürlükleri kurulmuştur. Bu önemli gelişmenin yanısıra, açıklamalı afet yönetimi terimleri
sözlüğü, içlerinde Sayın Oktay Ergünay‘ın da bulunduğu bir komisyon tarafından hazırlanmıştır. Bu ise
kavram kargaşasını önlemeye yönelik önemli bir katkı sunmuştur. “Günümüzde afet yönetim sistemi açısından birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de yaşanan en büyük
sorun, doğası gereği çok disiplinli ve çok aktörlü olan bu konuda, ortak bir anlayış ve dil birliğinin
oluşturulamaması sorunudur. Bu konuda Birleşmiş Milletlerin yıllardır yoğun çabaları olmasına karşın kendi
farklı organlarında dahi afet yönetimi ile ilgili terminolojide ve daha önemli olarak ta farklı disiplinler arasında
farklı tanım ve yaklaşımların olduğu görülmektedir…” (Ergünay 2009). Bu bağlamda, erken uyarı konusunda
ilgili kavramların anlaşılması önemlidir.
Afet tehlikesi (İng. disaster hazard)
Can ve mal kayıpları ile fiziksel, sosyal, ekonomik, politik ve çevresel kayıp ve zararlara yol açan doğa,
teknoloji ve insan kaynaklı olayın belirli bir yerde ve zaman aralığında olma olasılığı.
Afet riski (İng. disaster risk)
Belirli bir tehlikenin, gelecekte belirli bir zaman süresi içinde meydana gelmesi hâlinde, insanlara, insan
yerleşmelerine ve doğal çevreye, bunların zarar veya hasar görebilirlikleri ile orantılı olarak oluşturabileceği
kayıpların olasılığı.
Erken uyarı (İng. Early Warning)
Gelmekte olan tehlike veya tehdidin kaynağı, yeri, zamanı, şiddeti veya büyüklüğü, olasılığı, muhtemel
etkileri belirlenerek, resmî kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan duyurular. Erken uyarının afete hazırlık
çalışmaları içinde çok önemli bir yeri vardır. Amaç, mümkün olduğu kadar çok sayıda insana hızla ulaşarak
onları tehlikelere karşı, zamanında ve gerektiği gibi davranmalarına imkân tanıyacak şekilde haberdar etmek,
can kayıpları ve yaralanmalar ile ekonomik kayıpları azaltabilmektir.
Depremi önceden belirleme (Earthquake Prediction) (Deprem Öndeyi)
Gelecekte olabilecek bir depremin yeri, zamanı ve büyüklüğünün bilimsel olarak kabul gören çok disiplinli
yaklaşım ve yöntemler kullanılarak büyük bir doğrulukla belirlenmesine yönelik çalışma.
Deprem tahmini (Earthquake Forecasting)
Belirli bir bölgede, belirli büyüklükteki bir depremin öngörülen belirli bir zaman içerisinde meydana gelme
olasılığının bilimsel olarak kabul gören yaklaşım ve yöntemlerle tahmin edilmesi süreci (Afad Sözlük 2014).
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
1.1. Kent Depremleri
Afet Yönetiminin temel amacı, afete uğrayan insanları kurtarmak ve en kısa sürede normal yaşam koşullarını
sağlamaktır. Bu amacı gerçekleştirmenin olmazsa olmaz koşulları; gerekli bilgi ve deneyim, planlama ve
eşgüdümdür. Ülkemizde çağdaş anlamda “Afet Yönetimi’nin tartışılmasına 1992 Erzincan ve 1995 Dinar
Depremlerinden sonra başlanmıştır. 1992 Erzincan ve 1995 Dinar Depremleri ile 17 Ağustos 1999 Gölcük ve
12 Kasım 1999 Düzce Depremleri dışmerkezleri, faylanma özellikleri ve etkileri açısından ‘’Kent
Depremleri’’ niteliğindedir (Gündoğdu,1996). Hızlı ve düzensiz kentleşme afet tehlikesine karşı oluşa riskleri
de arttırmıştır. 17 Ağustos Gölcük Depremi yıkık ve ağır hasar ile can kaybı sayılarının, bu depreme kadar
olan verilerle karşılaştırıldığında, yıkık ve ağır hasarlı yapı oranı %14; can kaybı %18’dir. Tek bir depremde
ortaya çıkan bu tablo riskin ne kadar büyük olduğunu göstermesinin 17 Ağustos Gölcük Depreminde farklı
boyutlarda etkilenen insan sayısı yaklaşık 20 milyon dolayındadır, bu da kent depremlerinin farklı bir
özelliğini de ortaya koymaktadır (Işık ve Gündoğdu,2017).
1.1.2 Afet Zararlarını Azaltmada Öncelikler
Ergünay’a göre afet yönetimi; afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması, afetlere karşı hazırlıklı olunması
ve afet anında hızlı ve etkili bir kurtarma, ilk yardım, geçici barınma ve yeniden inşa faaliyetlerinin
yürütülebilmesi için toplumun tüm imkan ve kaynaklarının (insan gücü, malzeme, ekipman ve para) afet
öncesi ve sonrasında iyi yönlendirilmesi ve rasyonel kullanımıdır (Ergünay, 2009). Afet yönetimi birbirinden
ayrı ama birbirini tamamlayan iki yönetim sisteminden oluşur.
a) Zarar Azaltma (Risk) Yönetimi
b) Acil Durum (Kriz) Yönetimi
Ülkemizde özellikle zarar azaltma konusunda önemli eksikliklerimiz vardır, hızlı plansız kentleşme, denetim
eksikliği, afet konusunda eğitim noksanlığı, erken uyarı sistemlerinin ve kentsel dönüşümdeki önemli
uygulamaların olmayışı riskleri arttırmaktadır. Kökenleri ve gelişim hızları ne olursa olsun, tüm afet olayları
ile ilgili faaliyetler, aşağıdaki dört ana aşamaya ayrılmaktadır.
1-Zarar azaltma
2-Hazırlıklı olma
3-Olaya müdahale
4-İyileştirme
Bu aşamalardan ilk ikisi afetler olmadan önce, diğer ikisi ise afet anı ve sonrasında yapılan faaliyetleri
kapsamaktadır. Bu aşamalarda yapılması gereken faaliyetler, birbirlerinden bağımsız olmayıp, birbirlerini
takip etme zorunluluğu olan ve bir önceki aşamada yapılan çalışmaların etkinliği, bir sonraki aşamadaki
çalışmaların başarı ve verimliliğini büyük ölçüde etkileyen ve süreklilik göstermesi gereken faaliyetlerdir.
2. TÜRKİYE VE YAKIN ÇEVRESİNİN SİSMOTEKTONİK ÖZELLİKLERİ
Etkileri açısından bakıldğında, insanın emeği ile ürettiği herşeyi saniyeler içinde yok etme özelliğinden
dolayısı ile afet türler, arasında deprem başta gelmektedir. Depremlerin oluşumunun dünya genelinde ve
ülkemizde belirli bir düzeni vardır. Levha tektoniği ile açıklanan bu düzen birçok gözlemle kanıtlanmıştır.
Manto dediğimiz yer katmanının üzerindeki kabuk birçok levhadan oluşmakta ve bu levhalar hareket
halindedir Bu hareketler sırasında levha kenarlarında ve levha içlerinde enerji birikmekte ve kabuk
mukavemetinin yenildiği anda enerji açığa çıkmakta ve depremler oluşmaktadır.
Türkiye hasar verici depremlere uğrayan birinci ülkedir, bunun nedeni bulunduğu coğrafya ve tektonik
yapıdır. Türkiye’nin güneyinde Afrika ve Arap Levhaları vardır. Her iki levha da kuzeye doğru hareket ederek
Anadolu bloğunu sıkıştırmaktadır. Arap Levhasının sıkıştırma hızı daha fazladır. Kuzeyde ise Avrasya olarak
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
isimlendirilen Avrupa-Asya Levhası vardır ve hareketi son derece azdır. Bu durumda Anadolu bloğu batıya
doğru hareket etmek zorunda kalmakta ve bunun sonucunda Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) ve Doğu
Anadolu Fay Zonu (DAFZ) oluşmaktadır (Şekil 1).
Şekil 1. Türkiye ve Çevresinin Levha Tektonik Modeli ( Barka, 1992 ).
Bu iki ana fay zonu Ülkemizde olan yıkıcı depremlerde temel rolü oynamaktadır, 1939 yılında Erzincan
Depremi ile aktif hale gelen KAFZ, 1999 Gölcük Depremi ile Marmara Denizine ulaşmıştır, sıra Marmara
Denizi fazına gelmiştir. Doğu Anadolu Fay Zonu ise suskunluğunu muhafaza etmektediri. Ege Bölgesi açılma
rejimine uygun olarak ve Doğu Anadolu Bölgesi sıkışma rejiminden dolayı yıkıcı nitelikte depremlerle
karşılaşmaktadır. Levhaların sıkışması sonucu, levha - içi (intra - plate) depremlerde oluşabilmektedir, 1938
Kırşehir (Ms=6.8) ve 1976 Çaldıran (Ms=7.1) depremleri bu tür depremlere örnektir (Gündoğdu,1986).
Son yıllarda GPS (Global Positioning System, Küresel Konum Belirleme Sistemi) teknolojisindeki
gelişmelere paralel olarak, levhaların yerdeğiştirme hızlarının ölçülmesi, Türkiye ve yakın çevresini etkileyen
gerilme kuvvetlerinin yönü, büyüklüğünü veri temelinde belirlenmesine neden olmuştur (Şekil 2).
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
Şekil 2. 1988-1997 Döneminde Doğu Akdeniz İçin GPS Hızları (Mc Clusky ve diğerleri, 2000).
Anadolu bloğunun batıya doğru hareketi Marmara Denizinde yılda 2-2.5cm olarak belirlenmiştir. Bu gerilme
sonucunda oluşan Kuzey Anadolu Fay Zonunun (KAFZ) etkisi ile yaklaşık Doğu-Batı doğrultuda sağ yönlü
doğrultu atımlı hareketlerin oluştuğunu görmekteyiz. Türkiye ve çevresinin levha tektoniği dinamiğine bağlı
olarak, Kuzey-Güney doğrultulu genişleme rejimi düşey hareketlere ve İznik, Gemlik, Bursa, Manyas gibi
birçok çek-ayır (pull-apart) havzalarının oluşmasına neden olmuştur (Barka,1992). Bölge içinde oluşan
depremlerin mekanizma çözümleri ve saha gözlemleri bu olguyu doğrular niteliktedir. Bir başka dikkati çeken
olgu, Girit Dalma Batma Zonunda, yıllık yerdeğiştirmenin 3.5-4.0 cm’e ulaşmasıdır, neredeyse Marmara
Bölgesinin iki misline ulaşan bu hareket, yakın bir gelecekte Ege ve Akdenizde büyük depremlerin habercisi
olarak algılanmalıdır. Türkiye ve çevresinin genel tektoniğini oluşturan güç, Asya Levhasının ve azda olsa
Afrika levhasının kuzeye doğru yaptığı itme hareketidir. Genel anlamda bir tektonik hareketin veya olgunun
açıklanmasında, bu levha hareketlerine uymayan açıklamalar anlamlı değildir.
MTA tarafından 1912 yılında yapılan Türkiye Diri Fay Haritası 2012 yılında yenilenmiştir (Şekil 3).
Burada yapılan en önemli değişiklik; Marmara Denizinde yapılan araştırmalar sonucu bulunan yeni diri
fayların eklenmesidir.
Şekil 3. Türkiye Diri Fay Haritası (MTA, 2012).
Kalın çizgilerle gösterilen diri faylar, üzerinde1900 yılından beri deprem olan fayları göstermektedir. Yıkıcı
depremlerin pekçoğu Kuzey Anadolu Fay Zonu üzerinde olmuştur, 1999 Gölcük Depreminden sonra sıra
Marmara Denizin’deki enerjinin boşalmasına gelmiştir. Elde edilen veriler, Marmara Denizi’nin kuzeyinde
tek parça halinde devam eden fayın birkaç depremle kırılma olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir,
özellikle Yeşilköy açıkları ile orta basen arasında kalan kısım büyüklüğü 7’ nin üzerinde deprem üretebileceği
tahmin edilmektedir. Yoğun nüfus ve nitelikli sanayinin bulunduğu Marmara Bölgesi ciddi tehdit altındadır.
3. DEPREM DALGALARI
Yeraltında biriken enerjinin kırılma sonucu aniden ortaya çıkması ile depremler meydana gelir. Bu enerji
partikülden partiküle deprem dalgaları ile taşınır. Yer içerisinde meydana gelen bir deprem ya da patlatma
anında çok büyük miktarda enerji açığa çıkar, bu enerjinin bir kısmı faylanma ile kayaçların deformasyonu
için kullanılırken, kalan kısmı ise ortamın özelliklerine bağlı olarak yer içerisinde elastik dalgalar şeklinde
yayılır. Sismik dalgalar olarak bilinen bu elastik dalgalar, depremi oluşturan kırılma ve faylanma nedeniyle
kaynaktan uzaklaşacak şekilde tüm yönlere doğru farklı türlerde yayılırlar. Deprem esnasında başlıca iki dalga
türü açığa çıkar, bunlar Cisim Dalgaları ve Yüzey Dalgalarıdır (şekil 4, 5).
3.1 Cisim Dalgaları.
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
Şekil 4. Cisim Dalgaları, P ve S.
Yer içerisinde en hızlı yayılan ve deprem kayıt aletleri tarafından ilk algılanan dalgalardır. P dalgalarında,
titreşim hareketi yayılma doğrultusu ile aynıdır. P dalgaları, hareketleri sırasında kayaları itip çekerek,
dalgaların ilerleyiş yönüne paralel olarak hareket ederler. P dalgaları, yaptıkları bir çeşit itme-çekme
hareketinden dolayı, geçtikleri ortamın hacimsel değişimine neden olurlar. Ortam üzerinde herhangi bir şekil
bozukluğu gözlenmez. P- Dalgaları, hem katılar, hem sıvılar hem de gazlar içerisinde kolayca yayılabilirler.
Yayılım hızları, S- dalgası hızının yaklaşık 1.7-1.8 katı kadardır.
S Dalgaları kayıt aletlerinde ikincil olarak görülen ve titreşim hareketi yayılma doğrultusuna dik olan
dalgalardır. S- Dalgaları yayılırken tanecikler, yayılma doğrultusuna dik, aşağı-yukarı veya sağdan-sola doğru
titreşirler. Şekil değişimine neden olan S Dalgaları, ancak şekil değişimine direnci olan ortamlardan
geçebilirler. Sıvı ve gazların şekil değişimine karşı herhangi bir direnci olmaması nedeniyle, S dalgaları bu
ortamlardan geçemezler.
3.2 Yüzey Dalgaları.
Yüzey dalgaları cisim dalgalarına göre daha yavaş yayılırlar, ancak genlikleri daha büyüktür. Sismik dalgaların
ikinci türü olan yüzey dalgaları, en yavaş ilerleyen sismik dalgalar olmakla birlikte, genelde cisim
dalgalarından daha fazla hasara neden olurlar. Bu dalgalar daha fazla yer hareketi yaratır, daha yavaş hareket
ettiği için de etkisi daha uzun sürer. Yüzey dalgaları, cisim dalgalarından daha düşük frekans içeriğine sahiptir.
Düşük frekansa ve büyük genliklere sahip olmalarından dolayı yüzey dalgaları birçok depremde yapılara zarar
veren dalga türüdür. Hızı daha fazla olan Love ve genliği daha büyük olan Rayleigh dalgaları olarak ikiye
ayrılırlar.
P Dalgası S Dalgası
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
Şekil 5. Yüzey Dalgaları, Love ve Rayleigh.
Love dalgaları, Rayleigh dalgalarından daha hızlıdır. Bu yüzden sismogramlarda Rayleigh dalgalarından daha
önce görülür. Bu iki dalga arasındaki hız farkı sismogramlar üzerinde gözlenemeyecek kadar küçüktür. Love
dalgalarının geçtiği ortamda tanecikler tamamen yayılma doğrultusuna dik yatay düzlemde titreşirler.
Rayleigh dalgaları tıpkı bir su birikintisinde (göl, deniz) yayılan dalgalar gibi yerin yüzeyi boyunca
yuvarlanarak ilerleyen dalgalardır. Rayleigh dalgaları yerkürenin yüzeyi boyunca yayılırken bir çeşit
yuvarlanma hareketi yaptıklarından dolayı, geçtikleri ortam içerisinde bulunan tanecikler, yayılma doğrultusu
boyunca ters bir elips hareketi çizerler (Şekil 5).
5. ERKEN UYARI
Giriş bölümünde açıklandığı gibi erken uyarı; gelmekte olan tehlike veya tehdidin kaynağı, yeri, zamanı,
şiddeti veya büyüklüğü, olasılığı ve muhtemel etkileri belirlenerek, resmî kurum ve kuruluşlar tarafından
yapılan duyurulardır. Erken uyarının afete hazırlık çalışmaları içinde çok önemli bir yeri vardır. Amaç,
mümkün olduğu kadar çok sayıda insana hızla ulaşarak onları tehlikelere karşı, zamanında ve gerektiği gibi
davranmalarına imkân tanıyacak şekilde haberdar etmek, can kayıpları ve yaralanmalar ile ekonomik kayıpları
azaltabilmektir.
Dünyada gelişen teknoloji, özellikle uydu teknolojisiyle birlikte; meteorolojik kökenli afet türlerine karşı,
erken uyarı yapabilme imkanları gelişmiştir (aşırı yağış, kasırga, fırtına vb.). Bunun yanısıra jeolojik kökenli
afetlerde de (heyelan, deprem, tsunami volkan patlamaları vb.) erken uyarı sistemleri kullanılmaktadır.
Amerika ve Japonya gibi gelişmiş ülkeler, kurdukları deprem istasyonları ağlarından elde edilen verilerle
özellikle dünya çapında oluşan tsunamilerin erken uyarısını yapabilmektedirler. Ancak 2004 yılında Sumatra
Adasında (Endonezya) yaşanan 9.0 büyüklüğündeki depremin oluşturduğu tsunami uyarısında
bulunmamışlardır. Çok sayıda insanın hayatını kaybettiği tsunaminin haber verilmemesi ulaslararası afet etiği
ve hukuku açısından tartışılmalıdır. Ülkemizdeki duruma bakıldığında ise meteorolojik kökenli afetlerde hava
tahmin raporları ile başarıyla erken uyarı yapılabilmektedir. Ülkemizin, dünyaca bilinen iki büyük fay; Kuzey
Anadolu Fay Zonu, ve Doğu Anadolu Fay Zonuna ( KAFZ ve DAFZ) sahip oluşu ve levha tektoniği açısından
bulunduğu yer deprem tehlikesini öne çıkartmaktadır (Şekil.1).Tarihsel belgelere bakıldığında Ege ve
Akdeniz’de ciddi tsunamilerin yaşandığı anlaşılmaktadır. Buna karşılık Kandilli Rasathanesi tarafıdan Ege ve
Akdeniz Ülkeleriyle işbirliği yapılarak tsunami erken uyarı ağının kurulmaya başlanması Ülkemiz açısından
önemli bir gelişmedir.
Love Dalgası Rayleigh Dalgaları
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
5.1. Deprem Erken Uyarı Sistemleri
Deprem erken uyarı; hasar yaratabilecek düzeyde bir deprem oluşumunu, kaynağına en yakın konumlarda
gerçek zamanda tespit edilmesi ve bir uyarı sinyalinin üretilmesidir. Sinyalinin otomatik olarak ilgili
kurumlara iletilmesi; yüksek gerilim hatlarındaki akımın kesilmesi, fabrika, nükleer santral ve rafinerilerin
faaliyetlerinin durdurulması, metro, tramvay ve tren gibi toplu taşıma araçlarının durdurulması gibi birçok
önemli tedbirlerin alınmasını mümkün kılar.
Bir deprem sırasında oluşan sismik dalgalar farklı hızlarda hareket ettiklerinden deprem kayıt istasyonlarına
da belirli sıralarda ulaşırlar (Şekil 6).
Şekil 6. Cisim ve Yüzey Dalgalarının Yayınımı
Öncelikle hızı, kabuğun yapısına göre 1,5 km/s ile 8 km/s arasında değişen P dalgası, ardından da hızı P
dalgasının hızına göre değişen ve yaklaşık 1 km/s ile 6,4 km/s arasında olan S dalgası gelir. P ve S dalgalarının
bir istasyona varış zaman farkı, depremin odağından uzaklaştıkça da artar. Bu artış erken uyarı anlamında
zaman kazanmaktır (Şekil 6).
Şekil 7. P ve S Dalgalarından Deprem odak uzaklığının belirlenmesi.
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
Olası zararların en aza indirgenebilmesi P-S deprem dalgalarının arasındaki zaman farkından hesaplanarak
erken uyarı yapılması mümkündür. Odak noktasını depremin oluş yeri, B noktasını da stratejik bir merkezin
olduğu nokta olarak kabul edelim (Şekil 4).. P dalgası en hızlı fakat enerjisi az olan, S dalgası hızı, az enerjisi
fazla yıkıcı olan dalgadır, önemli olan P ile S arasındaki zaman farkını kullanabilmektir.
Depremin olduğu yerin tam olarak saptanmasında sismogramlardan yararlanılır. Bunun için aynı depremi
kaydeden birkaç sismograf istasyonu gerekmektedir. Depremin odak noktasından tüm sismik dalgalar aynı
anda yayılmaya başlar. Ancak farklı hızda hareket ettiklerinden, zaman içinde birbirlerinden ayrılırlar.
Deprem sonrası merkeze yakın bir sismogramda ilk olarak P Dalgası belirir ve ardından S Dalgası ulaşır.
İstasyon deprem merkezine ne kadar uzaksa, P ve S Dalgalarının bu istasyona ulaşma zaman aralıkları o kadar
uzun olur ve sismogramda da bu dalgaların kayıtları birbirinden o kadar ayrı görünür. P ve S Dalgalarının
istasyona ulaşma zaman aralığı, depremin odağından uzaklaştıkça arttığı için bu aralık sismograf istasyonunun
depremin yerine olan uzaklığını bulmak için kullanılır. P ve S Dalgalarının ulaşma zaman aralığındaki artış
ölçülebilir, dolayısıyla sismik dalgaların istasyona ulaşma zamanının uzaklığa göre bir yol-zaman grafiği
çizilebilir. Bir sismograf istasyonunun yaptığı, depremin odağından gelen P ve S Dalgalarını kaydedip bu
dalgaların yol-zaman grafiğini standart bir yol-zaman grafiğiyle karşılaştırmaktır. Bu karşılaştırma sonucu
ortaya çıkan grafikten, depremin istasyona ne kadar uzak olduğu hesaplanır. Bu saptama çok kısa sürede
yapılabilir. Hatta yer hala sallanmaktayken bile deprem bölgesinin uzaklığı belirlenmiş olabilir. Ancak tek
bir istasyon, depremin tam olarak nerede olduğunu değil, yalnızca depremin olduğu merkeze istasyona
uzaklığını saptayabilir (Şekil 7).
Deprem erken uyarı sistemleri, sismik cihazların ve olası depremin dışmerkez konumuna bağlı olarak birkaç
saniye ile onlarca saniye öncesinden bir tesisin, alanın veya bölgenin uyarılmasına ve gerekli görülen
otomasyon sistemlerinin kapatılmasına olanak sağlarlar. Bir deprem erken uyarı sistemi şu bileşenlerden
oluşur (Alçık, 2011), (Şekil 8).
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
Şekil 8. Deprem Erken Uyarı Sisteminin Temel Bileşenleri (Alçık, 2011).
5.2. Türkiye’deki Deprem Erken Uyarı Sistemi
Türkiye’de erken uyarı sistemlerine verilecek ilk ve tek örnek ‘….Bakanlar Kurulu’nun 05/Nisan/2001 tarihli
kararı ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından İstanbul
Deprem Erken Uyarı ve Acil Müdahale Projesi’ nin erken uyarı ayağı kapsamında 10 adet kuvvetli yer
hareketi sistemidir. İstasyonların yerleri istasyon güvenliği, veri nakil emniyeti, fay hattına yakınlık gibi
kriterler göz önünde bulundurularak Adalar, Tuzla, Yalova, Gebze ve Marmara Ereğlisi vb. mahallerde
belirlenmiştir (Şekil 9). Uydu vasıtasıyla istasyonlardan gelen sürekli veriler ana merkezde otomatik olarak
değerlendirilir. Ayarlanabilir bir zaman penceresi içinde en az 3 istasyon tarafından eşik seviyesinin aşılıp
aşılmadığı Sistem tarafından sürekli kontrol edilir. Eşik seviye değerinin aşılmasının ardından “deprem”
kararı verilir ve yazılım tarafından otomatik olarak alarm mesajı üretilir. Uydu vasıtasıyla istasyonlardan gelen
sürekli veriler ana merkezde otomatik olarak değerlendirilir. Ayarlanabilir bir zaman penceresi içinde en az 3
istasyon tarafından eşik seviyesinin aşılıp aşılmadığı Sistem tarafından sürekli kontrol edilir. Eşik seviye
değerinin aşılmasının ardından “deprem” kararı verilir ve yazılım tarafından otomatik olarak alarm mesajı
üretilir….’’ (Şekil 9), (Alçık 2011).
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
Şekil 9. İstanbul Deprem Erken Uyarı İstasyonlarının Konumları ve Sistemde Kullanılan
Eşik Seviyesi Yönteminin Grafiksel Tasviri (Alçık, 2011).
6. DEĞERLENDİRMELER
Önceden önlem almak bir bilimsel kültür ve bilimsel eğitim meselesidir. Bilim insanının rolü bu anlamda çok
daha önemli hale gelmiştir. Bilimin tanımı gereği, bilinmeyeni araştırmak ve açıklamak, sonuçlarını anlaşılır
şekilde kamuya ve halka anlatmak, dolayısıyla günlük yaşamın bir parçası yapmaktır. Bu misyon içinde bilim
insanın daha doğru tanımıyla aydınların öncülük yapması gerekli hale gelmiştir. Deprem ve diğer afetlerde
temel sorun bilime ve mühendislik kurallarına uyulmadan yerleşime açılan yaşam alanlarıdır. Yani yaşanan
büyük felaketler ve riskler yine insan eliyle oluşturulmaktadır.
Havaalanlarında, depremlerin zararlarının azaltılması yönünde, erken uyarı sisteminin kullanılabilirliği
yaşamsal önemdedir. Ülkemiz, 2013 verilerine göre; 118 havaalanı ile dünya ölçeğinde 58. sıradadır. Bir
deprem sırasında uçakların iniş ve kalkışlarında, olası zararların en aza indirgenebilmesi P deprem
dalgalarından hesaplanacak bir sistemle erken uyarı yapılması mümkündür. Stratejik yapı özelliğini de
taşıyan havaalanlarımızın acil eylem planları hazırlanırken bu durum gözardı edilmemelidir. Atatürk
Havalimanı alınmıştır deprem riskinin azaltılmasında erken uyarı sisteminin uygulanabilirliği tartışılmıştır.
Örneğin, günlük hava trafiğinin 1437 uçak iniş ve kalkışının gerçekleştiği Atatürk Havalimanında yaptığımız
araştırmada uçak tiplerine göre, ortalama 4 saniyelik bir süre içinde inişe geçen uçakların tekrar
havalanabileceği (pas geçebileceği) buna karşılık erken uyarı sisteminin olmadığı belirtilmiştir. Özellikle,
deprem olmadan hemen öncesinde yaklaşma, ve iniş anında neler yapılabileceğinin bilinmesi ve önlemlerin
alınması büyük ölçüde zararları azaltacaktır. Stratejik yapı özelliğini de taşıyan havaalanlarımızın acil eylem
planları hazırlanırken bu durum gözardı edilmemelidir. Bu konudaki çalışmalar çok disiplinli, eşgüdümlü ve
kapsamlı olmalıdır. Yıkıcı bir depremde çalışması gerekli olan havaalanlarının bu durumu da gözönüne alarak
afet planlalamaları yapılmalıdır.
Ülkemizdeki deprem erken uyarı sistemi, 5,2. bölümünde belirtildiği gibi, 2002 yılından bu yana, Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından kurulmasına karşın, üretilen
sinyalin alıcılarının halen olmadığı görülmüştür. Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik,
sistemin 8 yıldır hala hayata geçirilememesinde suçun kurumlarda olduğunu belirtmiştir. www.haberturk.com
4. Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı
11-13 Ekim 2017 – ANADOLU ÜNİVERSİTESİ – ESKİŞEHİR
Yine İstanbul özelinde erken uyarı konusuna baktığımızda, saatte 70 km. hızla giden metrobüs, 100km. hıza
ulaşabileceği belirtilen Marmaray, ve diğer metro sistemlerinde erken uyarı ile hızlarını düşürecek bir sistemin
kurulmadığı anlaşılmaktadır. Depremden sonra gazı kesecek, elektriği kesecek sistemlerinde henüz yeterli
düzeyde olmadığı bilinmektedir. Elde olan erken uyarı sinyali fakat kullanımı ile ilgili bir gelişmenin
olmadığıdır, depremden geçen 17 sene sonra gelinen bu nokta İstanbul ve Marmara Bölgesinin beklenen yıkıcı
deprem için ne kadar savunmasız durumda olduğumuzu göstermektedir.
Türkiye genelinde ise, gelecek için büyük risk oluşturan Doğu Anadolu Fay zonu ve yakın çevresi, Ege ve
Akdeniz Bölgesi yıkıcı deprem ve tsunami tehditi için erken uyarı sistemlerinin kurulması gereklidir.
Afet yönetimi açısından bakıldığında, risk azaltma ve hazırlıklı olma aşamalarında, erken uyarının önemli bir
etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Bugün bulunduğumuz düzeyin ise çok yetersiz olduğu görülmektedir, bir an
önce yapılması gereken, afet planlamalarında yasal zorunluluklar getirilerek bu sorun çözülmelidir
KAYNAKLAR
“Açıklamalı Afet Yönetimi Terimleri Sözlüğü” 2014. T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığı Ankara.
Alçık, H., A, 2011. ‘Deprem Erken Uyarı Sistemleri’ Van Depremi ve Deprem Özel Sayısı, 2011 Jeofizik
Bülteni, Jeofizik Mühendisleri Odası, Ankara.
Barka, A.,1992. ‘ The North Anatolian Fault Zone’ Anneles Tectonica, Special Usue Suply to vol. 1
p.164 – 195.
Gündoğdu, O., 1996. “ Türkiye’de Yıkıcı Depremlere Karşı Alınması Gereken Önlemler ve İstanbul Örneği.”
Erzincan ve Dinar Depremleri Işığında Türkiye’nin Deprem Sorunlarına Çözüm Arayışları, TÜBİTAK
Deprem Sempozyumu, (Der.: T. Tankut), Sayfa:85-92, Ankara.
Ergünay, O., 2009. “ Doğal Afetler ve Sürdürülebilir Kalkınma.” Deprem Sempozyumu, 11-12 Kasım 2009,
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu.
Işık, Ö.ve Gündoğdu, O., 2017. ‘1999’dan Günümüze Afet Yönetiminin Ülkemizdeki Gelişimi.’ 1.
Disiplinlerarası Afet Yönetimi Sempozyumu (DAYSEM)” 12-13 Mayıs 2017, 9 Eylül Üniversitesi, İzmir.
Maden Tetkik ve Araştırma Enstitüsü (MTA) Genel Müdürlüğü 2012 Yenilenmiş Türkiye Diri Fay Haritaları
MTA Ankara.
McClusky S., Balassanian S., Barka A., Demir C., Gergiev I., Hamburger M., Kahle H., Kastens K., Kekelidse
G., King R., Kotzev V., Lenk O., Mahmoud S., Mishin A., Nadaria M., Ouzounus A., Paradisissis D., Peter
Y., Prilepin M., Reilinger R., Sanlı I., Seeger H., Teableb A., Toksöz N., Veis G., 2000. ‘GPS Constraints on
Crustal Movements and Deformations for Plate Dynamics,’ J. Geophy. Res. 105, 5695–5720.