7085959-salimabi

268
İÇİNDEKİLER 1. İthaf 2. Takdim 3. Çağımızda gördüm ki 4. Hz.Pir Seyyid-i Sultan Abdülkadir Geylâni (K.S.) kısa bir tanıtım 5. Bismillahirrahmanirrahim 6. Salavat-ı Şerife 7. Giriş 8. Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın adıyla 9. Allah-ü Teâlâ’nın sıfatları ve isimleri 10. Allah-ü Teâlâ’nın 99 ismi 11. Vahdaniyet 12. Fasıl 13. NAT 14. Hilye-i Şerif 15. Salavat-ı Şerife 16. Fasıl (NAT) 17. Peygamber Efendimizin Esma-i Şerifi 18. İlâhi (Adı güzel kendi güzel Muhammed) 19. Peygamber Efendimizin Fazilet dolu yüksek ahlâkı 20. Nat 21. Hz.Muhammed’(S.A.V.)’in kutlu sözleri 22. Fasıl 23. Dua 24. Gavs 25. Kendi hakikatini bilmek 26. Vazife 27. Hayrı tavsiye 28. Peygamber Efendimizin Ashabına ve ümmetine vasiyeti 29. İptila 30. Manevi ölüm 31. Dünya ve hali 32. Halkı bırakmak 33. Kalbin hastalığı 34. Nefis ve halleri 35. Şehvetin beyanı 36. Kıssa - 1 -

Transcript of 7085959-salimabi

Page 1: 7085959-salimabi

İÇİNDEKİLER

1. İthaf 2. Takdim 3. Çağımızda gördüm ki 4. Hz.Pir Seyyid-i Sultan Abdülkadir Geylâni (K.S.) kısa bir tanıtım

5. Bismillahirrahmanirrahim 6. Salavat-ı Şerife 7. Giriş 8. Rahman ve Rahim olan ALLAH’ın adıyla 9. Allah-ü Teâlâ’nın sıfatları ve isimleri 10. Allah-ü Teâlâ’nın 99 ismi 11. Vahdaniyet

12. Fasıl 13. NAT

14. Hilye-i Şerif 15. Salavat-ı Şerife 16. Fasıl (NAT) 17. Peygamber Efendimizin Esma-i Şerifi 18. İlâhi (Adı güzel kendi güzel Muhammed) 19. Peygamber Efendimizin Fazilet dolu yüksek ahlâkı 20. Nat 21. Hz.Muhammed’(S.A.V.)’in kutlu sözleri 22. Fasıl 23. Dua 24. Gavs 25. Kendi hakikatini bilmek 26. Vazife 27. Hayrı tavsiye 28. Peygamber Efendimizin Ashabına ve ümmetine vasiyeti 29. İptila 30. Manevi ölüm 31. Dünya ve hali 32. Halkı bırakmak 33. Kalbin hastalığı 34. Nefis ve halleri 35. Şehvetin beyanı 36. Kıssa

- 1 -

Page 2: 7085959-salimabi

37. Dünyalığı sevmek 38. Allah’ın emrine teslim olmak 39. Fasıl (Hz.Ali (K.V.) buyuruyor) 40. Velilere uymak 41. Kıssa 42. Hz.Gavsul Azam’ın vasiyeti 43. Korku ve Ümid 44. Tevekkül ve dereceleri 45. Nat 46. Gavs-ı Azam diyor ki 47. İlahi (sevgi baht olmuş) 48. Allah’a vasıl olmanın yolu 49. Hakk-ı şikayet etmemek 50. Allah-ü Teâlâ’nın Miraçta buyurdukları 51. Dua 52. Ahdi yerine getirmek 53. Sana şüphe vereni bırak 54. İman sahibini tecrübe 55. Hz.Peygamberin bedeviye cevapları 56. Allah’ın verdiğine razı olmak 57. Menkıbe 58. Allah’ın rahmet kapısına teşvik 59. İman ağacı 60. Edep perdesini açmak 61. Ah Edep 62. İlâhi 63. Hayır ve şer iki meyvedir 64. Müridin halini beyan 65. Zaman olur ki fakirlik küfre yaklaştırır 66. Yasak olan şey 67. Allah için buğz 68. Hakk sevgisine başkasını katmamak 69. İnsanları 4 bölümde anlatmak 70. Allah’a darılmamak 71. Vera üzerine 72. Dünya ve Ahiret işleri 73. Hasedin kötülüğü 74. Doğruluk ve nasihat 75. Ayrılmak birleşmek ve nifak 76. Talib’in yetişmesi 77. Fena ve keyfiyatı 78. Nefsin iki hali 79. Dilenciliğin kötülüğü 80. İptila ve nimet

- 2 -

Page 3: 7085959-salimabi

81. Yolumda olanın rızkına kefilim 82. Müminin yapması gereken işler 83. Uykunun kötülüğü 84. Allah’tan uzaklığı yok etmenin çaresi 85. İman sahiplerinin sıkıntısı 86. Rıza yolunu istemek 87. Fasıl 88. Gavs-ı A’zamın vesile adlı manzumesi 89. Hazzı terk 90. Her yanı bırakıp Allah’ın fazilet kapısına dönmek. 91. Naat 92. Belaya sabır nimete şükür 93. Bidayet ve nihayet 94. Yapılan işin durumu 95. Sevgi sevilen ve gereği 96. Ölümsüz hayat, Hayatsız ölüm 97. Allah’a darılmak yasak 98. Dua etmek 99. Nefisle cenk ve şekli

100. Her an bir tecelli 101. Allah’tan mağfiret dilemek 102. Şükür ve kusurları itiraf 103. Mürid ve Murad 104. Akıllıya gereken 105. Tasavvuf ve oluşu 106. Nasihatler 107. Allah-ı bilip. Halkı bırakmak 108. Mücahede ehli ve huyları 109. Evrad-ı Şerife 110. Kaside 2.NCİ BÖLÜM

EFENDİMİZ SEYYİD-İ SULTAN AHMED KAYHAN HAZRETLERİNİN

SOHBETLERİ VE TAVSİYELERİ

- 3 -

Page 4: 7085959-salimabi

İTHÂF

Bu mütevazi çalışmamızı (derlemeyi) ALLAH’ın Resûlü HZ.MUHAM-MED (S.A.V.) Efendimizin O’nun şecereyi nesl-i pakinden başlayarak ALLAH (C.C.) yolunda maddi ve mânevi hizmet ve gönül vererek; saygı değer ve çok muhterem, Ehl-i Beyt ve evlâtlarına, Eserlerinden büyük ölçüde yararlandığım Hz.Pir Gavs’ül AZAM ABDÜLKADİR GEYLÂNİ’nin ve Efendimiz AHMET KAYHAN HAZRETLERİNİN ûlvi makamlarına, 2.nci olarak; Aziz varlıkları ile beşeri âleme gelmeme sebep ve vesile olan annem Ümmügülsüm ve babam Halil YURTSEVEN’e maddi ve manevi hizmetlerini esirgemeyen eşim Gülsüm Gülser YURTSEVEN’in rûh-u âlâlarına, 3.ncü olarak; Bu vatan, millet ve devletin bekâsı için maddi ve mânevi bilfiil hizmet ve himmetlerde bulunan zevât-ı âliyenin ve aziz şühedâmızın bu eserin hazırlanmasın-da maddi ve mânevi katkıları bulunan dostlarımızın rûh-u âlâlarına ta’zim-i azim ile fâtihâlarla ithaf ederim.

Salim Yurtseven « BİLİNMEYENİ BİLMEYE

GÖRÜNMEYENİ GÖRMEYE DUYULMAYANI DUYMAYA ÇALIŞ »

H.A.K. « HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR » M.KEMAL ATATÜRK. « Bu milletin iki fazileti vardır. Biri DİL, diğeri DİN’dir. Bu faziletleri TÜRK’ün kollarından kimse alamaz. » M.KEMAL ATATÜRK.

- 4 -

Page 5: 7085959-salimabi

TAKDİM

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM Allah-u Azim-üş – şanın Kerem, inayeti ve izni, Şanlı Resûlünün Ruhaniyeti ve müsaadesi her biri birer ilim, iman ve irfan meşalesi olan zevat-ı Âlişanın ve özellikle de Seyidi Sultan Abdulkadir-i Geylâni ve efendim yol göstericim, Ahmet Kayhan Hazretlerinin manevi yardımları ile çeşitli sağlam kaynaklardan yararlanıla-rak, faydalı olur ümidiyle bu derleme hazırlanmış ve inananların istifadesine sunulmuştur. Muhterem gençler ve aziz okuyucular Allah-u Teâlâ sizlerden ve bizlerden râzı olsun. Amin. Himmetleri var olsun bir çok münevver din adamlarımız bu memleketin bir asra yaklaşan dini ilimlerdeki aksayan ve gerileyen bilgileri telâfi etmek için bir çok faydalı eserleri telif ve tercüme ederek tarihi boyunca ALLAH’ına, PEYGAM-BER’ine, KİTAB’ına, VATAN’ına ve DEVLET’ine kalben bağlı olan müstâkbel ve dindar TÜRK gençliğinin hizmetine sunmuş bulunmaktadırlar. Şu nokta iyice bilinmelidir ki, ALLAH’sız ve imansız bir kitle hiçbir zaman payidar olamaz, vatanın yükselmesi, yaşaması ve payidar olması ancak ve ancak sağlam bir akide, kalpte yaşatılan kuvvetli bir iman ve ALLAH AŞK’ı ile mümkün olur. Özellikle dinimizin getirdiği ilâhi kanun ve hükümler, yalnız Müslümanlar için değil, bütün dünya insanları için kurtuluşa vesile, nur ve rahmet olmuştur. Bilhassa; Türkler İslâm dinine bütün benlikleriyle sarıldıklarından ve âhkamıyla Âmel ettiklerinden dolayı vatan tesis etmişler ve büyük bir imparatorluk ve medeni-yet kurmuşlardır. Resûllullah (S.A.V.) efendimizin hayırlı ümmetlerinden ve başta gelen feda-kâr bir millet olmuşlardır. Şu da muhakkak ki; İslâmiyet çalışmayı, güzel âhlakı ve edebi emreder, ataleti, tembelliği, mânâsız ham taassubu, irticayı red eder. İslâmiyet dünya ve âhiret huzuru ve mutluluğunu temin eder. İslâmiyet tecavüzü (yerine göre) red eder, İslâmiyet barışı sever, yaratılmışlara faydalı olan her türlü ilim ve fende ilerlemeyi emr eder, İslâmiyet, hakça paylaşımı ve yardımlaşmayı hür yaşamı ister, tüm yaratılmışları sevgi ve merhametle muameleyi emr eder. İslâmiyet bidat ve hurafeleri, irticayı kabul etmez, zulüm ve zorbalığı şiddetle red eder. Başkalarının fikirlerine ve haklarına saygılı olmayı öğretir. İslâm’da Kölelik yoktur. İslâm’da bölücülük yoktur, bütünlük vardır. Bütün bunlardan anladığımıza göre İslâmiyet dört başı mamur bir dindir.

- 5 -

Page 6: 7085959-salimabi

Genç kardeşim! Günümüz de ise; hırsızlık, azgınlık, serkeşlik, maddeye bağımlılık, kısa yoldan köşe dönmek, dünya sevgisi ve muhabbeti, güçlünün zayıfı ezdiği, haklının haksız, haksızın haklı gösterildiği, başkalarının hakkına tecavüzü, vatanına, milletine, devletine, ordusuna saygı duymadığı, ayakların baş, başların ayak olduğu, gerçek alimlerin adı duyulmaz ve bilinmez iken, ilimle irfânla hiç alakası olmayan, topluma nifak sokan kimselerin ise aydın olarak kabul gördüğü, gerçek sanatçılar bilinmez iken, her gün sanatçıyım diye türeyen ve ekranları işgal eden kimseler rağbet görür oldu. Gerçek şeyhler kalmadı. Beyler zalim oldular, ilme uymaz oldular, ilmi kendi yönlerine çeker oldular, müderrisler, hocalar fasık oldular, tefsir ve hadis okullarda okunmaz oldu, fakihler ve din ilmini bilen kişiler azaldı. İlimle beyler kapısında rağbet bulamayan bilgiçler şeyhlik tarikini tutup yüze gülerek halkın dünyasını alır oldular ve ağızdan gerçek şeyhlerin o hale münasip sözlerini ezberleyerek meclis-lerde söylemeğe ve kendilerini halka ehl-i hal bildirmeğe ve insanlara kendilerini sevdirmeğe çalışır oldular, talip (istekli) denilenler de ârifler donunu giyerek zikir meclislerinde susmağa ve riyâkarlığa başladılar ve halkın yemeğini gözetir oldular. Gördük ki; insanların halleri de bir türlü oldu. Dünya muhabbeti üzerimize galip geldi. NEFSİ EMMARENİN çirkin huyları ile huylanmağa başladık. Gelin şimdi bu yaramaz huyları bırakın, Allah’dan korkun ve peygamberden utanın Kurân ve sünnetten ayrılmayın ve Ariflerin sırrını hazır bilin deyince hemen gerici, yobaz yaftasını boynumuza astılar. Hakk Teâlâ, hiçbir zaman şeriatı Muhammediyeden başka bir şeriatla kendine ibadeti istemez ve kabul etmez. Zamanımızın âlimleri ve saliklerinin, ne Allah’a ve ne de Resûlüne karşı, ne hayırları ve ne de hâyâları vardır. Bunlar münazarada karşı taraftan bir Hadis ve Âyet duysalar, ezân okunurken işitseler, onu dinlemedikleri gibi seslerini de kesmezler. Alim sıfatı taşıdıkları halde kendileri bütünüyle cahildirler. Bunların haramdan, günahtan şüpheleri azdır. Allah-u Teâlâ fiilimizi bu gibilerin fiiline benzetmesin. Amin. İşte size taktim ettiğimiz bu kitap dünya ve âhiret saadetini temin yönünde çok çok önemli ilâhi sırları içeren, Kamil insan olmanın, zahiri ve batıni yollarını ; Kûrân ve sünnetin nurlu ışığı altında anlatan bir uyarıcı kitaptır. Elinizde bulunan bu kitap büyük ölçüde Hz.Pir Seyyid-i Sultan ABDÜL-KADİR-İ GEYLÂNİ(K.S.) Hazretlerinin; Gizliden sesler, Füyuzat-ı Rabbaniye, Hakikate ve Ma’rifete ait nutuklarından istifade edilmiş ve diğer arifanın eserle-rinden de ilâveler yapılmıştır.

TEVFİK VE İNAYET ALLAH-U TEÂLÂ’DANDIR.

HER İKİ ÂLEMİN SULTANI ŞAH ABDÜLKADİR EVLÂD-I ÂDEM’İN HAKANI ŞAH ABDÜLKADİR ARŞ’IN, KÜRSİ’NİN, KALEM’İN AY’I, HEM GÜNEŞ’İ EN BÜYÜK NURDAN BİR KALP NURU ŞAH ABDÜLKADİR

HZ.ŞAH-I NAKŞİBEND (K.S.)

- 6 -

Page 7: 7085959-salimabi

GÖRDÜMKİ: HAKİM AMMA HÜKMÜNDE ADİL DEYİL. GÖRDÜMKİ: ÂLİM AMMA İLMİYLE ÂMİL DEYİL. GÖRDÜMKİ: MÜRŞİT AMMA KÂMİL DEYİL. GÖRDÜMKİ: MÜSLÜMAN AMMA İMÂNLI DEYİL. GÖRDÜMKİ: ZENGİN AMMA CÖMERT DEYİL. GÖRDÜMKİ: FAKİR AMMA SABIRLI DEYİL. GÖRDÜMKİ: CAMİYE DEVAM EDER AMMA NAMAZDA DEYİL. GÖRDÜMKİ: DERGÂH KAPISINDA DAİM AMMA DERVİŞ DEYİL. GÖRDÜMKİ: ZİKİR DİLDE AMMA KALPTE DEYİL. GÖRDÜMKİ: DUA İÇİN AÇILMIŞ ELLER AMMA İHLASLI DEYİL. GÖRDÜMKİ: BEN DİYOR AMMA SEN’DEN HABERDAR DEYİL. GÖRDÜMKİ: CENNETE TALİP AMMA CEHENNEM YOLUNDAN KURTULMAYA GAYRETLİ DEYİL. GÖRDÜMKİ: AHLÂKTAN BAHSEDER AMMA EDEPLİ OLMAYA NİYETLİ DEYİL. GÖRDÜMKİ: DEDİKODUDAN ŞİKÂYETÇİ AMMA VAZGEÇİCİ DEYİL. GÖRDÜMKİ: KISKANÇLIKTAN KORKAR AMMA NEFSİNE HAKİM DEYİL. GÖRDÜMKİ: ELDE DİLDE KUR’AN AMMA YOLUNDA DEYİL. GÖRDÜMKİ: MUHAMMEDE HAYRAN AMMA AHLÂKINDA DEYİL. GÖRDÜMKİ: GURUR, KİBİRLE MALUL AMMA FARKINDA DEYİL. GÖRDÜMKİ: HALİ DAVRANIŞI İSLÂMÎ AMMA MUHAMMEDİ DEYİL.

- 7 -

Page 8: 7085959-salimabi

BİSMİLLAHİRRAHMÂNİRRAHİM LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN

RESÛLU’LLAH Kûr’ân-ı Kerim açıklanmaya muhtaç olduğu kadar, onu açıklayacak bir yetkiliye de muhtaçtır. Allahu Teâlâ Hz.leri, işte bu yetkiyi de sevgili peygamberi-miz Resûl-ü Ekrem Nebiyyi muhterem Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.)’e vermiş ve Nahl sûresinin 44.cü âyetinde şöyle buyurmuştur:

«İNSANLARA, KENDİLERİNE İNDİRİLENİ BEYAN EDESİN DİYE SANA ZİKR (KUR’AN)-I İNDİRDİK. BELKİ ONLARDA DÜŞÜNÜRLER»

Yine aynı surenin 64.ncü âyetinde de şöyle buyurulmuştur. «BİZ SANA KİTAB-I ANCAK İTİLAF ETTİKLERİ HUSUSLARDA

ONLARA AÇIKLAYASIN VE (BİR DE) İNANAN KİMSELER İÇİN HİDAYET VE RAHMET OLSUN DİYE İNDİRDİK»

Al-i imran sûresinin 164.ncü âyetinde: «ALLAH, MÜ’MİNLERE KENDİ İÇLERİNDEN, AYETLERİNİ

OKUYAN, ONLARI TEZKİYE EDEN VE ONLARA KİTAP VE HİKMETİ ÖĞRETEN BİR PEYGAMBER GÖNDERMEKLE LUTUFTA BULUN-MUŞTUR; HALBUKİ ONLAR, ÖNCEDEN APAÇIK BİR SAPIKLIKTA İDİLER» buyurmuştur.

ALLAHU TEÂLÂ Hz.leri A’raf suresinin 157.nci âyetinde; «ELLERİNDE BULUNAN TEVRAT VE İNCİL’DE (geleceğini) YAZILI

OLARAK BULDUKLARI ÜMMÜ NEBİY’YE, (Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.) Peygambere uyanlar, (Kİ O PEYGAMBER) KENDİLERİNE, MÜNKERDEN, NEHİYDEN; ONLARA TEMİZ OLAN ŞEYLERİ HELAL, PİS OLAN ŞEYLERİ HARAM KILAR; ÜZERLERİNDEKİ AĞIRLIKLARI KALDIRIP YÜKLERİNİ HAFİFLETİR. İŞTE BU PEYGAMBERE İMAN EDENLER, ONA SAYGI GÖSTERİP, YARDIM EDENLER VE KENDİSİNE İNDİRİLEN NÛR (KÛR-ÂN)’A TABİ OLANLAR, ASIL FELAH BULANLAR BUNLARDIR» buyurulmaktadır.

Yine (Âl-i imran suresi, 31.nci âyetinde; «EY PEYGAMBER! DE Kİ: EĞER ALLAH-I SEVİYORSANIZ, BANA

İTTİBA EDİNİZ (UYUNUZ) Kİ ALLAH DA SİZİ SEVSİN VE GÜNAHLARINIZI BAĞIŞLASIN. ALLAH GAFURDUR. RAHİMDİR» buyurmaktadır.

Aynı surenin, 32.nci âyetinde; «EY PEYGAMBER! DE Kİ: ALLAH’A VE PEYGAMBERE İTAAT

EDİN, EĞER YÜZ ÇEVİRSENİZ, ALLAH, ŞÜPHESİZ KAFİRLERİ SEVMEZ» buyurulmaktadır.

- 8 -

Page 9: 7085959-salimabi

HZ.PİR SEYYİD-İ SULTAN ABDÜLKADİR GEYLANİ HAZRETLERİNİN KISA HAYATI

Hz.Pir Seyyid Sultan Abdülkadir Geylani (K.S.), velâyet burcunun batmayan güneşi, bütün velilerin piri, intisap edenlerin mutluluğa erdiği hidayet sancağı, ebedi saadetleri kendinde kaplayan, maddi ve manevi temiz bir yolun sahibi ve Hz.MUHAMMED (S.A.V.)’in soyundan gelen torunudur. Tüm tarikatlar, hikmet ve ilim yolları, kaynağı Hz.MUHAMMED (S.A.V.)’in ummanı olan O yüce pınardan beslenmişlerdir. Yüce vasıflarını dile getirmekte kelimelerin güçsüz kaldığı o yüce veli kamil insan, Gavsül Azam, Velâyetin sultanı, Sultanü’l evliya, Sertacü’l Evliya, Kutbu’r Rabbani, Gavsü’s Semadani gibi yüce sıfatlarla anılır. Hz.ABDÜLKADIR GEYLANİ, 1077 (Hicri 470) yılında, Peygamberimiz efendimizin vefatından 445 yıl sonra, Hazar Denizi’nin güneyinde Geylan kasabasında doğmuş, 1165 (Hicri 562) yılında 91 yıllık muhteşem bir ömürden sonra, yani 841 yıl önce bu âleme veda etmiştir. Soy itibariyle hem Seyyid, hem de Şerif idi. Yani soyu, babası Seyyid Musa (K.S.) tarafından İmam-ı Hasan (R.A.) Efendimize, annesi Fatma Hatun (K.S.) tarafından da imam-ı Hüseyin (R.A.) Efendimize dayanıyordu. Onun için şu söz meşhur olmuştur. « Veliler Sultan-ı ABDÜLKADİR GEYLANİ, Aşk ile doğdu, Kemal ile ömür sürdü ve Kemal-i Aşk ile RABB’ine vasıl oldu. » Buyuruyorlar ki; « Arkadaşlarım, talebelerim, sevenlerim, ta kıyamete kadar, ne zaman darda kalsalar, ellerinden tutacağım. Her ne niyetle olursa olsun ismimizi anan ve kapımıza gelen herkese yardım elimiz uzanır. » Yine Buyuruyorlar ki; Tasaffuf sekiz hal üzeredir: l. Merhamet ve şefkat, 2. Doğruluk,

3. Sadakat, 4. Cömertlik, 5. Sabretmek, 6. Sır tutmak, 7. Fakirliğini ve aczini bilmek, 8. Rabbine şükr etmek.

- 9 -

Page 10: 7085959-salimabi

O, Gavsül Azam’dır; O’na bu ismi Cenâb-ı Hakk ihsan etmiştir. Adetleri yıkacak ve akılları donduracak kadar halleri ve keşifleri olmuştur. O, zikri daim, fikri çok, kalbi yumuşak, yüzü mütebessim, ruhu ince, eli açık, ilmi umman, ahlâkı üstün ve soyu temiz bir Zat-ı Şeriftir. Onları anlamak ancak onların gittiği nurlu yolun yolcusu olmakla, yani İslâmiyeti tam olarak yaşamakla mümkündür. O’nu sevmek saadet tacı, O’nun ahlakıyla ahlaklanmak sonsuz kurtuluş ilâcıdır.

Çünkü O’nun namı; Hz.Pir Seyyid Sultan ABDÜLKADİR GEYLANİ Kaddesallahu Sırrahul Aziz ve Hakimdir.

Himmetleri sonsuza kadar devam etsin. Amin.

Seyyah olup şol alemi ararsan Abldülkadir gibi sultan bulunmaz Ceddi MUHAMMED’dir, eğer sorarsan Abdülkadir gibi sultan bulunmaz. && &

Hakk yeri yaratıp göğü düzeli Hoş nazar eylemiş O’na ezeli Evliyalar ser çeşmesi, mana güzeli Abdülkadir gibi sultan bulunmaz.

- 10 -

Page 11: 7085959-salimabi

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Sana lâyık ettir Ya RAB halimi Açtım ağzım dedim şimdi BİSMİLLAH Yardım eyle bize yaradan ALLAH Niyet ettim tüm insanlar için Cümlemizi bağışla var ise suçum Seyyid Abdül Kadir eserine başladım Dedim insanlığa olsun bir hizmet Himmet edin bize olsun inayet Okuya seni yeni nesiller uyana Rahatlık mutluluk gele bu cana Ol Resulün Ehl-i Beyti söylene Aşk ile muhabbeti öğrene Biz kandan gelmişiz kusurumuz çok Kul hataya düşer affedici Hakk Bu derlemede olur ise bir kusur Af dilerim okurlardan bir usul Okuyup Ehl-i Beyt-i yad edelim Ne demiş bakıp yolundan gidelim. İki cihanın serverisin MUHAMMED MUSTAFA Okuyanın günahı gitsin affa Okuyanı dinleyeni yarlığa Emeği geçenleri sokma darlığa Kabul et bu acizi kapında Sen bulundur ismimizi kayıtta Lâyık eyle bizi, biz de bulalım Ehl-i Beyt yolundan Sana gelelim Cümle günahımızı affeyle anda Zerrece günah bırakma bu canda Bizler himmet umarız erenlerden Hizmet edersek buluruz Hazret-i Pirden MUHAMMED’in Elh-i Beyt-i hürmeti Nasip eyle yaptır bize hizmeti İnsanlığa bir nebze verebilirsem Okuyan canları görebilirsem En büyük mükâfat bu olur Okuyan canlarda mutluluk bulur Ruhlara nimettir bu eser Niceleri insanlığa verdi ser Hakk’tan ola burda bize mükafat Ver MUHAMMED EHL-İ BEYT-E salavat

«ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYİDİNA MUHAMMED VE ALA ALİ SEYYİDİNA EHL-İ BEYT»

- 11 -

Page 12: 7085959-salimabi

Esselâtü vesselâmü Aleyke ya Resulullah. Esselâtü vesselâmü Aleyke ya Habiballah. Esselâtü vesselâmü Aleyke ya Keremullah. Ya Hayre Halkullah, ya Emini vahyullah. Ya Nure Arşullah, ya Hak Habiballah. Ya Seyyidi veledi Âdem, ya Hak ya destur… Ya beşeri Hüda, ya Nuru Yezdan, ya Merdi Meydan. Ya Fettah Haydar, ya İmamı Aliyyül Murtaza, ya Hak ya destur… Ya Haticetül Kübra, ya Fatımatül Zehra. Ya Halku Rıza, ya Hulku Cemi. Ya İmamı Hasan, Ya İmamı şahı şehidi Kerbelâ (Hüseyin), Ya İmamı Zeynel Abidin, Ya İmamı Muhammed Bakır, Ya İmamı Cafer Sadık, Ya İmamı Musa Kâzım, Ya İmamı Rıza, Ya İmamı Tâki, Ya İmamı Nâki, Ya İmamı Askeri, Ya Sahibüz Zaman Mededi Mehdi. Ya Abdul Kadir-i Geylâni (Kaddes Allahu sırrehül Aziz) Ya Şah-ı Nakşibend (Kaddes Allahu Sırrehül Aziz) Ya Ahmet Kayhan (Kaddes Allahu Sırrehül Aziz) Ya Hayrün Nas, ya Şeyhi Enam, Ya Hakk ya destur…

- 12 -

Page 13: 7085959-salimabi

GİRİŞ

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM Ey inananlar ! Görülüyor ki dünyada birkaç gün dar ve geniş yaşadıktan sonra hiç reyimiz alınmadan, yerlerimizi dünyaya yeni gelenlere terk ettirilerek, bu âlemden âhirete götürürler. İşte kudretin cilvesi, yaratılışın hikmeti budur. Gelen, gider. Doğan, ölür. Yalnız, bu doğmak ile ölmek arasında hüner: Allah’ı bilmek, en büyük Resul’ü tasdik etmek, insanlık hukukunu tanımak, Hüda’nın yaratıklarına şefkatli olup, bu kubbede hoş bir sedâ, yararlı bir eser bıra-kıp gitmektir. Onun için ârifler derler ki: “ Ey mağrur! Hayata kurulma. Sakın gâfil dolaşma. Ayak bastığın topraklar, ya güzel bir sevgilinin yanağı, yahut bir cihan kahramanının göbeğidir. Binâenaleyh yalnız eşini, aşını, işini bilmekle işim oldu bitti zannetme. İnsanlık makamına ka-dem bas. Ruhunun yolunun manasını Kâdir Rab’be götürülebilecek iki kanat tedârikine bak. Ki o kanatlara, “ iman ” ve “amel ” kanatları denir. Her şeyin hakikatini öğrenmek, huzur ile yaşamak dünya ve ahirette saadete kavuşmak, hülasa iyi netice almak istersen: Hâzır (uyanık) ol! Kur’anı Mübîn’in bağrına kulağını koy, oradan alacağın cevapla her müşkülünü hallet. HER İŞE ALLAH’IN İSMİ İLE BAŞLA! ALLAH DE! O’nun nâmı ile al, O’nun nâmı ile ver, O’nun nâmı ile yap! Zira Kudret kapısı, ilâhi esmâ ile açılır. Besmeledeki tatlılığı görmeye çalış. Evet O üç ismin yani Allah, Rahman, Rahîm isimlerindeki hoşluğu tat da, Allah’ın rahmetinin, azâbını kapladığını anla. O’nun ismi ile başlayan için sonu ile, O’nsuz başlanan işin sonunu tetkik et, O’nsuz başlanan işin sonsuz olduğunu, Mahrumiyetle neticelendiğini gör ve canlı misâl istersen tarihe bak, Firavun’un işiyle Hz.Musâ’nın işini mukayese et. Besmele, her hayrın başıdır. O mübarek kelime İslâm’ın en büyük nişanı olduğu gibi, bütün varlıklar da hal lisanıyla onun devamlı tekrarlayıcısıdırlar. Besmele’deki Rahman isminin tatlılığını tadan kimsenin himmeti karşısında, Ferş’in sırtından Arş’ın zirvesine kadar olan mesafe bir sivrisineğin kanadı kadar gelmez. Bu ismin kölelik halkasını kulağına takan, bütün dünya ve ahireti unutur. Bu ismin çeşmesinden bir damla içenler, dünya zenginliğine kıl kadar kıymet vermezler. Onların kalbine ikbal burcundan saadet güneşi doğmuştur. O kalp artık Kâbe haremi olmuştur. Besmele öyle bir isimdir ki, Cenab-ı İsa o isimle ölü kalpleri diriltti, hastaları iyi etti.

- 13 -

Page 14: 7085959-salimabi

Yine Besmele öyle bir isimdir ki, Hz.İbrahim o isimle Nemrud’un nârını (ateşini) nûra (ışığa) çevirdi. Evet Besmele öyle bir isimdir ki, O isimle Hz.Muhammed’in mucize parmağı Ay’da göründü. Bir asker, devlet namına hareket eder, hiç kimseden korkmaksızın o namla her işi görür. İcabederse bir şehir halkını zorla bir yere sevk edebilir. Belki o halkın içinde ilim, fen, kudret ve zeka bakımından ondan çok yüksek olanı bulunabilir, fakat hiç kimse ne yapıyorsun diyemez. Çünkü herkes bilir ki o asker kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket etmiyor, kendini devlete mal etmiş, o hesaba çalışıyor, o kuvvete dayanıyor. Ey dinleyenler! İmdi dikkat edin! Ya insan? Ölmez, sönmez, yenilmez bir Rabbanî hükümetin, evet, “ Allahu Lâ ilâhe İllallah ” Süphanî hükûmetinin askeri olup da, O nâma çalışıp, O isimle hareket ederse acaba neler yapmaz? Bunun için külfet yok, ücret yok, minnet yok, zahmet yok. O halde Allah de! ŞUNU İYİ BİL Kİ: KAİNATIN BÜTÜN ZERRELERİ O’NU ARIYOR VE O’NUN İSMİYLE HER ŞEY HAREKET EDİYOR. Zerreler, tohumlar o ismin sayesinde kocaman ağacı başında taşıyor. Allah’ın ismini anmasa, dallar havada yayılıp meyvesini verebilir mi? Sigara kağıdından daha ince, ipekten daha nazik bir filiz; Allah’ın ismini anmasa, kazmaların parçalayamadığı taşları, sert toprağı parçalayıp meydana çıkabilir mi? Yine besmele, mübarek hayvanlarda bize gıda olan süt çeşmesini yapıyor, rahman namına, bizlere ikram olunuyor. MADEM Kİ HERŞEY HAL LİSANI İLE BİSMİLLAH DİYOR. Allah namına nimetlerini getirip bizlere veriyorlar, o halde biz de Allah’ın ismini analım. O’nun namına verelim. O’nun namına alalım. Bütün nimetlerin Ahad ve Samed olan Hakk’ın mucizesi, kudreti, hediyesi ve rahmeti olduğunu düşünelim. Bir büyüğün, uşağı ile gönderdiği hediye hoşumuza gidince, asıl göndereni göremeyip ona sadece şükrünü bile bırakarak, yalnız uşağının ayağını öpmek suretiyle gaflette kalmayalım. Yalnız zahirdeki nimetleri methedip, onlara muhab-bet edip, onun sahibini unutmayalım. İŞTE, BÜTÜN NİMETLERİN SAHİBİ, BİZDEN ÜÇ ŞEY İSTER. DİKKAT EDELİM.

1. Kendini anmak : Bu, Bismillah ile olur. 2. Şükretmek : Bu hamd ile olur. 3. Fikir : Bu da, kudret mucizesi olan Rahman hediyesini

düşünmekle olur. Hayatta Allah’sız yaşamayalım, iman tedarik edelim. Hakk’a kendi isteği ile iman etmeyenler, zorla muhakkak ederler. Akıllı olanlar, gaflet perdesi açılmadan, kudret elden gitmeden Allah diyenlerdir. Zira zanneder misiniz ki inanmayanlar Hakk’ı tespih etmezler? Şu fermana dikkat edin:

- 14 -

Page 15: 7085959-salimabi

“HİÇBİR ŞEY YOKTUR Kİ O’NA HAMD İLE TESBİH ETMESİN.” (İsra:44) Cenab-ı Hakk öyle Kâdiri Mutlaktır ki, insanın sayılı nefesine kendi ismini vâz etmiştir. Kendisini tasdik ettirmeden kimseyi bırakmaz. Madem ki nefes alıyor-sun, veriyorsun, Hakk’ı tespih ediyorsun. Gizli terennüm, Hakk ismidir. Yani her nefes Hay ile girer, Hû ile çıkar. Yahut da ahmak inatçılık eder, nefes alıp vermez-se, çatlar. Münkir, her gün insanlık takviminin yaprağını koparırken:”Yokluğa gidiyo-rum, hiç oluyorum ” diye titrer. Mümin ise o yaprağı koparırken: “ Terhisim yaklaştı, aslıma kavuşuyorum, ebediyete gidiyorum ” diye heyecan duyar. İslâm dini, şu dünyayı bir ceset, insanı da o cesedin ruhu olarak gösterir. Yaratılışın hikmet sırrına açılan kapının anahtarının Lâ İlâhe İllallah yüceltme sözünün manasındaki feyzde olduğunu ilhâm ettirir. Cisme hava, ruha “ Hû ” lâzımdır. İnsan için en büyük hakikat, nefes almaktır. Nefes aldığın zaman bir haz içinde bulunduğunun farkında ol! Büyük Kudreti gör! Yine Allah de! Bizi sayıya gelmeyen nimetleri ile besleyip büyüten şu gökler ve yerin Allah’ı bizden ne istiyor? Murâdı nedir? Biraz merak et! Meraklar, hayretler içinde en açık, en sağlam ve en lüzumlu olarak, bize hakikat dersi veren Zâtı Ecelli âlâ’ya koşmak lâzım gelirken, kulağını tıkama, gözünü perdeleme, Allah’ın şu hitabını iyi dinle, bak ne diyor? “ Ey henüz ağaran tüyün ak olmasını geri çeviremeyen âciz! Ey gelmede ve gitmede tercih hakkı olmayan Ademoğlu! İsmin yoktu, resmin yoktu, henüz ad almamıştın, hiç kimse tarafından da tanınmamıştın, yalnız benim ilmimde idin sana kıymet verdim, yaratıklar içerisinde en şerefli sınıfa soktum, herhangi süfli bir mahlûk olarak yaratmadım, Ahsen-i Takvim (en güzel biçim) sırrına mahzar kıldım, insan yaptım, kendime muhatap tuttum, mükerrem kıldım. Bütün bunların neticesinde benden ne fenalık gördün de bana karşı kafanı kaldırıyorsun? Güneşler, yıldızlar, küreler emrime itaat ediyorlar da, sen neyine güvenip de bana hasım oluyorsun? Hakk’ı inkarında ne maddeten, ne manen bir fayda, tasdikinde de bir zarar olmadığına göre tasdik et. Hem ilim insanı tasdike götürür, cehalet de inkâra. ŞU İKİ ŞEYİ İYİ DÜŞÜN:

1. BÜYÜK KİTABI: YANİ KUR’AN-I BÜBİNİ Kİ, KÂİNAT KİTABI’ NIN ÖZÜDÜR.

2. KİTAB-I NATIK’I (KONUŞAN KİTAP):YANİ HZ.MUHAMMED’İ Evet, o kitabın derinliklerine dal, yalnız ölüne okuyup, sözlerini kıraat edip

geçme, mezarlık kitabı da sanma, hükümlerine uy! Yalnız hâfızın sesini dinlemekle vakit geçirme. Çünkü o kitap, ruhu mânâlara

teşvik ile, insana insanlığı öğretir.

- 15 -

Page 16: 7085959-salimabi

En yüksek ahlâkı talim eder, Örnek olarak da Hz.Muhammed’i (S.A.V.) insanlığa takdim eder. Hakk’ın Rahmet sıfatının, kulun günahları ile yarış edip, rahmetin geçtiğini ilan eder. Fakir olurum diye korkma, zenginlikten de kaçma!Der. Hızlı yağan yağmur insana nasıl uyku verirse, hızla geçen bu ömür de insana öyle gaflet uykusu verir. Fakat sen gafil olma, biraz harekete gel, gözünü aç. Önce hakikat gözünden perdeyi kaldır, kendini bil, sonra Hakk’ı bilirsin. Ey insanoğlu! Bütün bu hakikatlerden sonra seni sefahate sevk ederek kalbini öldürmek isteyen, dünyayı sana zâhirde bal gibi tatlı gösterip, içindeki katledici zehiri gizle-yen, seni inkar sahasına sokmak için karşına hem sapık, hem saptırıcı olarak biri çıkarsa, çok yorulmadan, fazla konuşmadan ona de ki: “ Ey Hakk’ın varlığına bu kadar delil bu kadar azamet varken, bunların hiç birinden nasibini alamamış kısmetsiz! Davanı ispat için: Evvelâ ölümü öldür.! Sönmeyi dünyadan kaldır! Acz ve fakirliği gider! Bunları yapabiliyorsan gel, konuşalım, çaresi varsa söyle dinleyelim, yoksa sus! Evrenin büyük mescidinde Kur’an okunuyor. Onu dinleyelim. O ışık ile aydınlanalım. Hidayete koşalım. Onu dilimizin zikri yapalım. Zaman kısa, müddet az, biraz gayret edelim! Hemen Allah diyelim. NOT : Mümkünse günde 100 defa Besmele-yi Şerif okuyalım. Bu Eserin Hazırlanmasında Yardımcı Olanlar: M.E.YURTSEVEN, M.A.YURTSEVEN, Hatice GÜVEN, Ahmet YURTSEVEN

- 16 -

Page 17: 7085959-salimabi

RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA İlâhi TEVHİD’e başladım BESMELE ile, Bitireceğim bunu güzel övgüler ile, Şahadet ederim ki ALLAH’dan başka RAB yoktur. Akılların idrâk ve kapsamından pâk ve münezzehtir. O bize AHMED(A.S.V)’ı hak üzere, gönderdi, O’nu varlığın tutunacağı bir peygamber kıldı. Ebedi hayırların hepsini O bize öğretti, Aramızda güzel âhlakı, ilmi ve dostluğu kurdu. Ey ALLAH’dan şeref, devlet ve yücelik isteyen! ALLAH-ı yüce isimleriyle (durmadan) çağır sen. Tertemiz Hakka yakın bir mâhviyetle de ki: Hey RABBİM, Senden erken bir yardım beklerim ki, Her şeyi kuşatan rahmetin hakkı için YÂ RÂHİM! Cemâl sıfatınla bana tecelli et EY RÂHİM! İç âlemimi pâklâ YÂ MÂLİK ve YÂ KUDDÛS! Vücudumu belâdan selâmete erdir YÂ SELÂM! Bana hakiki bir güven bahşeyle EY MÜ’MİN! Kusurlarımı örten güzel bir örtü ver YÂ MÜHEYMİN! Horluk ve hakirliği benden gider EY AZİZ! Her müşkülden beni izzetinle koru YÂ CEBBÂR! Bütün düşmanları alçalt YÂ MÜTEKEBİR! Şerden kurtulmak için bana bir sığınak Lütfeyle YÂ HÂLIK! Nimetini feyzini artır ey nimetler ihsan edici! İhsanını üzerimize bolca dök hey eşyayı tasvir eden! Sana umut bağlayıp yalvarıyorum tövbemi kabul et YÂ GAFFAR! Kendi kahrınla şeytanımı hor ve hakir eyle YÂ KAHHAR! Senin hakkın için ey ilim ve hikmet bahşeden VEHHAP! Rızık konusunda bana kolaylaştırıcı ol YÂ REZZAK! Kendi fethinle basiretimi nurlandır YÂ FETTAH! Kendi ilminle beni fazilete eriştir YÂ ALİM! Her inatçı kafirin kalbini dür YÂ KAABİD! Beni yüce esrarınla neşreyle YÂ BÂSIT! Her münafığın kıymetini alçalt YÂ HAFİD! Kendi rahmetinle beni yükselt YÂ RÂFİ! Lâyık olanı aziz kılan, Senden izzet istiyorum YÂ MUİZZ! Zalimleri uzaklaştırıp hor ve hakir kıl EY MÜZİLL! Senin ilmin yeterlidir, ol bize (derman) YÂ SEMİ! Halimi gören, onu düzeltip kubul eden de Sensin. Ey hükmünde yeterli olan adâlet ve lütuf sâhibi! Gizli ve âşikâr şeyleri bilen HABİR!

- 17 -

Page 18: 7085959-salimabi

Hilm sıfatın benim maksadım ve kaynağındır YÂ HALİM! Sen çok büyüksün, cömertliğin büyüklüğü cidden yücelmiştir. Her günahkâra karşı GAFÛR ve SETTAR’SIN! Dostlarına karşı hem ŞEKÛR, hem maksada eriştiricisin! Dostun makamını yücelten yegâne Yücelticisin! Hayrı bol, cömertliği çok olan KEBİR’sin! Hiçbir şey ilmin dışında kalmaz EY HAFİZ! MUKİT’SİN, halka aşağı yukarı cihetlerde korursun! Senin hükmün bana yeterlidir, Sen bana sâhip ol! Sen CELİL’sin, benim keder ve üzüntümü uzaklaştırıcı ol! ALLAH’ım Sen KERİM’sin, bana ikrâmda bulun, Benim düşmanlarım için susturucu ol YÂ RAKİB! Ey Mevlâm, Sana dua ediyorum, dua edeni mahrum bırakmazsın, Senin vergilerin öncesizdir, cömertliğin geniştir varlık âleminde. ALLAH’ım, HAKİM’sin Sen, müşahedelerimi sağlamlaştır. Sevgin içimi doldurmuştur, sevginle tenezzül eyle YÂ VEDÛD! MECİD’sin, bana şan-şeref, mutluluk ve dostluk bahşeyle! Askerlerinin yardımını süratle gönder, EY BÂİS! Her şeye ŞÂHİD’sin Sen, müşahedemi güzelleştir! Hak ve hakikatin kanallarını pınar olarak gerçekleştir! ALLAH’ım, Sen yegane VEKİL’sin, ihtiyaçlarımı yerine getir, Sonsuz güç sâhibi vekil olduktan geri O bize yeter. METİN’sin, güç ve kuvvetime gelen zayıflığı metinleştir! Ey yegâne sâhibim! Yalnızlık içinde Sana dua eden kulun imdadına yetiş! Muvahhid olarak Sana hamd ettim EY MEVLÂM! Varlık âlemindeki kayma ve yanılmaları sayan ve değiştiren Sensin! ALLAH’ım, bana fethi başlatansın ve Sen Hidayete eriştiricisin! Varlıktaki olanları tekrar diriltip çeviren Sensin! Ey hayat veren! Senden hoş bir hayat istiyorum! Ey öldürücü, din düşmanlarını acele öldür! Ey hep diri olan! Ölmüş kalbimi kendi Kadimi zikrinle dirilt! Ey nurları meydana getiren! Sevinç kaynağımı meydana getir! Ey nurlara şeref veren, Sen bana dayanak ol! Ey BİR olan! Varlıkta ancak O’nun varlığı var. Ey SAMED! Var olan varlık O’nunla tutunmuş ve yükselmiştir. Ey yegane KUDRET sâhibi! Düşmanlarımızı helâk eyle. Ey her şeye MUKTEDİR! Hasetçilerimize belâ taktir et! Ey her şeyin öncesi! Sırrımı takdim edip bana afiyet ver! Zarardan beni kurtar, ey her şeyin sonu ve yücelik sâhibi! Hayırlı işlerde bizi öne geçir, evvelin evveli Sensin! Bana güzel bir sonuç ver ey ÂHIR, Tehlil(Tevhit) ile öleyim! Bana maarifini göster ey ZÂHİR! Gaybin gaybi batınında olan maarifini bana açıkla ey BÂTIN! Ey Sâhibim, her nasihatçiye bizim emrimize sâhip çıkmayı sağla!

- 18 -

Page 19: 7085959-salimabi

Ey yüceler yücesi! (Bizi) irşat et, ıslâh et, velâyet Sana mahsustur. Ey yegâne iyilik eden! Ey yeryüzünün RABBİ ve, Ey karşılıksız veren ve ey tövbeleri kabul eden, Kabul buyur (bizim) günahlardan tövbelerimizi! Kendilerine yazık edenlerden intikam alan! Aynı zamanda Sen affedicisin, Lütfen af eyle! Kullarına hem teveccüh de bulunansın, hem merhamet edensin, Dua edenin arzusunu karşılayansın, ey mülkün hakiki sâhibi! Bize mananın şan ve şeref Libasını giydir! Ey CELÂL sâhibi, Senin cömertlik ve ikramın aralıksızdır. Ey adâletle iş gören! Bizi hak üzere sâbit kıl, Ey her şeyi toplayıp bir araya getirici! Bizim için yücelerde Kemâlâtı topla! ALLAH’ım Sen zenginsin, fakirliğimizi gider! Zengin edicisin, nefsimin fakirliğini zenginleştir. Ey menetmeye kadir olan! Beni günahtan alıkoy, İşlediğim kötülükten içimde doğan hastalığa şifâ ver! Ey zarar vermeye gücü yeten! Hasetçileri azarla! Ey yarar sağlayıcı! Bir rûh ile bana yararlı ol! EY NÛR! Sen NURSUN, zâhir olan her şeyde bir NURSUN! Ey Hidâyet veren! Kalbimdeki nûr’a meşale ol! Ey madde âlemini örneksiz yaratan! Lûtfunun feyzini umuyorum! Senden başka hiçbir şey baki kalmaz, dostluk Sana, sahiplik sana mahsustur. Ey mülkün yegâne vârisi! Beni Kendi ilmine vâris kıl! Ey doğruyu ve iyiyi gösterici! Beni iyiye ve doğruya eriştir, Hem çok sabreder; hem çok gizlersin kusurları, Azm-u gayretimde beni hep başarılı eyle! Sabredici bir kul kıl; sabır perdesiyle örtülü bir ihtiyar Lütfeyle! Güzel isimlerinle Sana yönelip dua ediyorum, Ey EFENDİM! Büyük âyetlerinle tazarru ve zârillik edip, Sana tevessül ediyorum, Rabbım fazlından istiyorum. Kendi katından bize mükemmel bir olgunluk bahşeyle! İsteğimi kendi rızanla kabul edip karşıla ve bana kâfi ol, Zamanın harcanıp geçmesinde, ki ben onda değişime uğradım. Yardım elini uzat, nefsimin hastalığına karşı bana, Kendi katından bir şifa ver ve beni doğruya ulaştır! Hayra kavuştur; aklımdaki karışıklıkları Sen düzelt! ALLAH’ım! Ana-babama ve kardeşlerime rahmet et! Ve bu isimleri tertip üzere okuyana da merhamet et. Ben HZ.HASEN’e mensup ABDÜLKADİR’im, MUHYİDDİN ile çağrılırım, yüce ormanlarda! CEDDİM HABİB MUHAMMED’e rahmet eyle! En tatlı selâm ve v arlıktaki en mükemmel salât O’na olsun! Hanedan ve ashabının hepsine de tekrar tekrar selâm olsun! Ve sonra ALLAH’a hamd ile hem başladım, hem sana erdiriyorum.

- 19 -

Page 20: 7085959-salimabi

ALLAH-U TEÂLÂ’NIN SIFATLARI VE İSİMLERİ

Allah-u Teâlâ kendi varlığıyla vardır. O’ndan başka her şey O’nun yaratması ile ve O’nunla vardır. Kendisi ve sıfatları ve işleri yegânedir. Yani hiçbir şey, hiçbir bakımdan ALLAH-U TEÂLÂ’ya benzemez. Varlıkta şeriki, ortağı olmadığı gibi, hiçbir bakımdan benzeri de yoktur. Benzerlik yalnız isim ve kelimelerdedir. Allah-ü Teâlâ’nın kendi tecellisi olmaksızın fiillerinin ve sıfatlarının tecellisi olmaz. Sıfatları ve fiilleri kendinden ayrılmaz ki, kendi tecellisi olmaksızın tecelli edebil-sinler. O’nun Zatından ayrılan sıfatlarının ve fiillerinin zilleri, akisleri (Nuru) görünüşleridir. ALLAH-U TEÂLÂ hiçbir şeyle birleşmez, hiçbir şeyde O’nunla birleşemez. ALLAH-U TEÂLÂ Ganiyi mutlâktır. Yani hiçbir şey için, hiçbir şeye muhtaç değildir. Ne kendine, ne sıfatlarına ve ne de fiillerine, hiçbir surette hiçbir şey lâzım değildir. ALLAH-Ü TEÂLÂ’da noksanlık sıfatları ve mâhlûkların hassa ve âlâmetleri yoktur. Madde değildir. Cisim değildir. Yani yer kaplayıcı değildir. (Semâvâtın ve arzın nurudur. ) Zamanlı değildir. Bir yerde bulunmadığı gibi zamanı da yoktur. Çünkü zaman da Kendisidir. Vacib Teâlâ’ya inanmak SIFAT-I ZATİYE VE SIFAT-I SUBİTİYETİNİ bilmekle olur. HAYAT SIFATI; Bütün sıfatların anasıdır. Hepsinin temelidir. İLİM SIFATI; MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.)’nın MEBDE-İ TA’AYYÜNÜDÜR. Öteki sıfatlarda diğer insanların mebde-i ta’ayyünüdür.

TENZİHİ SIFATLAR

ALLAH-Ü TEÂLÂ BİRİN BİRİDİR. Tek olup, Zatında sıfatlarında, isimle-rinde, fiillerinde ve mülkünde ortağı yoktur. ALLAH(C.C.) cisim ve cevher değil-dir. Şekil, hudut ölçü, sayı ve parçalanma kabul etmez. Herhangi bir yer işgal etmediği gibi, birleşik ve sonu olan bir varlıkta değildir. ALLAH herhangi bir şeye hulûl etmez. ALLAH araz değildir. Ne kendisi mevcûda benzer, ne de mevcut O’na. O’nun benzeri yoktur. Ölçüye sığmaz. Ne herhangi bir bölge ne de yönler O’nu ihata edemez. Yer, gök O’nu içine de alamaz. Zamandan ve mekândan münezzehtir. Bir mekânda sabit olması düşünülemez. Zaman, an, gece ve gündüz O’nun üzerine cereyan etmez. Hadiselerden müteessir olmaz. Bütün sıfatları zevâl-den münezzehtir. Sıfatlarının kemâle ermeye ihtiyacı yoktur. Acizlik ve kusurlu-luktan uzaktır. Uyuklama ve uyku hali O’nu tutmaz.

- 20 -

Page 21: 7085959-salimabi

Ölüm ve yokluk O’nun hakkında varid olmaz. Bütün hadiselerin tasarrufu YED-İ KUDRET’indedir. Malûmâtının ve Kudretinin nihayeti yoktur. Keyfiyet, cinsiyet, hüzün, ıstırap çekmek ve acı duymak gibi sıfatlarla sıfatla-namaz. İnmek, çıkmak, bir yerde karar kılmak, oturmak, kalkmak, yatmak, artmak, eksilmek, büyümek ve küçülmek gibi şeylerle vasf edilemez. Unutmak, hata etmek, dehşete kapılmak, bir illet veya hastalığa duçar olmak, zafiyet musibet, meşakkat, zillet, sabırsızlık, korku gibi haller ALLAH’a isabet etmez. ALLAH-Ü TEÂLÂ; İnatçılık, alçaklık, başıboşluk, acelecilik, kabalık, suç, tamahkarlık ve hırsa kapılmak (sümme haşa) gibi beşeri sıfatlardan münezzehtir. Çoğalmak, uzamak, parçalanmak, uzuv sahibi olmak, çeşitli maddelerden meydana gelmiş olmak, var olmak için herhangi bir unsura muhtaç olmak, ALLAH (C.C.) hakkında düşünülemez. ALLAH (C.C.) hakkında mağlup olmak, bir şeye tutkun olmak, yardımcısı bulunmak, istişare edecek birine ihtiyaç duymak gibi şeylerde düşünülemez. Hatıralara ve hafızaya ihtiyacı yoktur. Vehimler, şüpheler, zanlar, düşünceler, hayaller ve arâzlar ALLAH’a (C.C.) isnat edilemez. O , doğurmadı, başkasından da doğmadı, O’nun dengi ve benzeri yoktur. Ne verdiğine mâni olunabilir, ne de vermediğini kimse verdirebilir. Hiç kimse O’nun takdirini red, kudretini tebdil edip (değiştirip) hükmüne karşı gelemez. Kesâfet, vahşet, dehşet, tokluk, açlık, yemek, içmek ve yeme-içmenin icâb ettirdiği hallerden ve her çeşit akla ve hayale gelen şeylerden münezzehtir. O arşın, yerin ve göğün, her şeyin üzerindedir. Bu üzerinde olmak, O’nu arş ve semâ üzerine yaklaştırıp, yerden uzaklaştırmak mânâsında değildir. Bununla beraber, O, her varlığa yakındır. Nitekim: KÛR’ÂN-I KERİM’de şöyle buyurulmaktadır. « Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız » (Kaf S:16) ZÂTİ (ULUHİYET ) SIFATLAR ALTIDIR.. Zata delâlet eder. 1. VÜCUD: Allah-ü Teâlâ’nın mevcut olmasıdır. Varlığı ise kendinden olup, varlığında başka bir şeyin tesiri yoktur. Bundan dolayı Zatı Ahadiyetine VACİB-ÜL-VÜCUD denilir.

- 21 -

Page 22: 7085959-salimabi

2. KIDEM: Allah-ü Teâlâ Kadim ve ezelidir.Varlığının evveli yoktur. Her vücudun bir öncesi, bir başlangıcı olup, üzerinden bir âdem yani yokluk geçmiştir. Vacib-ül-vücut olan BARİ TEÂLÂ Hazretlerinin varlığında böyle bir ön bir başlangıç yoktur. 3. BEKA: Allah-ü Teâlâ Bâki-Ebedidir. Cenab-ı Hakk’ın varlığının sonu yoktur. Bizim varlığımızın bir sonu vardır. Vaktimiz gelince öleceğiz. Yalnız biz değil, her şey fani olacaktır. Lâkin Cenâbı Hakk vacib-ül-vücut olduğundan varlığı için bir nihayet bir son yoktur. 4. VAHDANİYET: Allah-ü Teâlâ’nın bir olmasıdır. Allah-ü Teâlâ bir (tek) olup eşi ve ortağı olmadığı gibi benzeri de yoktur. Kimsenin reyine veya yol göstermesine muhtaç değildir. İstediğini yalnız kendisi yapar. Bir benzeri olmayan tektir. 5. KIYAM BİNEFSİHİ: Allah-ü Teâlâ’nın zamandan, cihetten, mekândan, ihtiyaçtan münezzeh olmasıdır. Allah-ü Teâlâ Hazretleri, zatiyle kâimdir. Cenab-ı Hakk varlığında hiçbir şeye veya hiçbir kimseye muhtaç değildir. Varlığının kendinden olmasıdır. Duracak mekânâ veya sair eşyaya da muhtaç değildir. Çünkü mekânı da bütün eşyayı da mahlûkatı da kendisi yaratmıştır. Var olmasında onların hiç birine zerrece ihtiyacı yoktur. 6. MUHALLEFETÜN Lİ’L HAVADİS: Allah-ü Teâlâ’nın mahlûkattan hiçbir şeye benzememesidir. Cenab-ı Hakk, şekilden, kıyafetten, suretten, anadan, babadan, evlâttan, yemekten, içmekten ve diğer bütün varlıkların muhtaç oldukları diğer şeylerin hepsinden münezzehtir. Mahlûkatın ihtiyaç duyduğu hiçbir şeye de ihtiyacı yoktur. Bu zati sıfatlarda mahlûkların bağlılığı yoktur. « LA İLAHE İLLÂLLÂH »

SUBUTİ SIFATLAR SEKİZDİR

1. HAYAT: Allah’ın hayatı, ezeli ve ebedi olarak zatındandır. Cenâbı Hakk, diridir ve tam hayat sahibidir. Ancak Cenâb-ı Hakk’ın hayatı yani diri olması kendiliğindendir. Bizlerinki gibi sonradan gelen bir ruh ile veya başka bir şeyin tesiri ile değildir. Bütün sıfatların anasıdır. Âlemle hiç ilgisi bağlılığı yoktur.

- 22 -

Page 23: 7085959-salimabi

2. KUDRET: Cenâb-ı Hakk mutlâk kudret sahibidir. Cenâb-ı Hakk’ın gücü bizim aklımızla sınırlı değildir. O bir şey yaratmak istediği zaman « OL » der , olur. Her şeyi var etmek ve bir anda yok etmek onun kudreti dahilindedir. Bu kâinatı yaratmakla, küçük bir böceği yaratmak O’nun kudreti için aynıdır. Ezeli ve ebedidir. Mahlûklarla bağlılığı azdır. 3. İLİM: Cenâb-ı Hakk her şeyi tam olarak bilir. Tam ilim sahibidir. Cenâb-ı Hakk’ın ilmi de kendindendir. Düşünmek ve öğrenmekle değildir. İlmi ilâhi, bütün olmuş ve olacak olan her şeyi bilir. İlminin sonu yoktur. Kullarına dilediği gibi verir. O, karınlık gecede yürüyen karıncayı, havada uçan zerrecikleri, kalplerin derinliklerinden geçenleri, hafızada cereyan eden şeyleri, gizliyi ve en gizliyi bilir. Allah-ü Teâlâ Âlimdir. Mahlûklarla bağlılığı azdır. 4. İRADE: Cenâb-ı Hakk diler ve dilediğini yapar. Cenâb-ı Hakk’ın iradesi bizim gibi aklın ve fikrin yardımı ile değildir. Cenâb-ı Hakk akla da fikre de muhtaç değildir. Dilediği şeyi dilediği gibi yapar. İşine kimse karışamaz. Mümkün olan her şeyin hangi şekil ve zamanda olmasını dilemiş ise, zamanında ve öylece olur. Her şey O’nun iradesi ve istemesiyle olur. Allah-ü Teâlâ, irâdesi ile hadiseleri tedvir eder. Varlık âleminde, az-çok, küçük-büyük, hayır-şer, fayda-zarar, imân-küfür, itiraf-inkâr, başarı-başarısızlık, artma-eksilme, itaat ve isyan O’nun ilmi, irâdesi, taktiri, hüküm ve arzu etmesiyle cereyan eder. Dilediği olur, dilemediği olmaz. Murat ettiğini mutlâka yapar. Emrini ve hükmünü asla kimse reddedemez. Bütün insanlar toplanıp, bir zerreyi hareket ettirmeye veya hareket edeni durdurmaya kalkışsalar, Allah’ın irade sıfatı tecelli etmedikçe, buna asla güçleri yetmez. Ta ezelden eşyanın vücudunu murat etmiş ve murat ettiği şeyleri de takdim, tehir, tebdil ve tağyir etmeksizin vaktinde halk etmiştir. Allah-ü Teâlâ, yapılmasını murat ettiği işleri tedvirde, fikri tertibe ve zaman ayarlamasına muhtaç değildir. Bundan dolayıdır ki, hiçbir iş, O’nun diğer bir işi yapmasına mâni olamaz. Allah-ü Teâlâ’nın dilemesi vardır. İrade-i Külliye sahibidir. Mahlûklarla bağlılığı azdır. 5. SEMİ: Cenâb-ı Hakk her şeyi işiticidir. Allah-ü Teâlâ’nın işitmesi bizim gibi kulak ile değildir. Cenâb-ı Hakk kulağa veya diğer azalara muhtaç değildir. Bizim uzak veya gizli, zannettiğimiz şeyler Allah-ü Teâlâ’nın indinde pek yakın ve meydandadır. Mahlûklarla bağlılığı azdır.

- 23 -

Page 24: 7085959-salimabi

6. BASAR (Görme): Cenâb-ı Hakk her şeyi görür. Cenâb-ı Hakk’ın görmesi Vücudu İlâhiyesinin muktezasından olup her şeyi görür. Görmesi bizim gibi göz ile değildir. Cenâb-ı Hakk göz ve diğer azalara muhtaç değildir. Mahlûklarla bağlılığı azdır. 7. KELÂM: Allah-ü Teâlâ, söylemeye kadirdir. Söylemesi harf ve sesle meydana gelmediği gibi, susmaktan ve kelâma mani hallere maruz kalmaktan da uzaktır. Allah-ü Teâlâ’nın emri, nehyi ve vaadi Zatı ile kaim olan ezeli kelâmının tecellisi iledir ki bu da mucize Kitab-ı Kûrân-ı Kerim ile tezahür etmektedir. O’nun kelâmı mahlûkatın kelâmına benzemez. Allah-ü Teâlâ’nın kelâmı hava titreşimlerinden veya zerrelerin çarpışmasından meydana gelen bir ses olmadığı gibi, dudakların açılıp kapanması veya dilin hareket etmesiyle hûsule gelen bir harf de değildir. Hz.Musa (A.S.) ile Tur dağında ve Hz.Muhammed (S.A.V.) ile Miraç gecesinde vasıtasız olarak konuşmuştur. Mahlûklarla bağlılığı azdır. 8. TEKVİN: Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin yaratması vardır. Bütün mevcûdâtı Allah-ü Teâlâ yaratmıştır. Allah-ü Teâlâ yaratmak için âlet ve edevata muhtaç değildir. Bütün âlet ve edevatı da bütün eşyayı da, eşyanın kuvvet ve hassasını da yaratan Allah’dır. Ateşin yakması, suyun boğması, bıçağın kesmesi gibi bütün eşyanın tesir ve hassası da Hakk Teâlâ’nın yaratması iledir. Eşyanın kendisinde hiçbir tesir ve hassa yoktur. Nitekim; Ateş, İbrahim (A.S.)’ı yakmamıştır. Su, Musa (A.S.)’ı boğmamıştır. Bıçak, İsmail (A.S.)’ı kesmemiştir. Tekvin sıfatı, ilâhi irâdenin muktezasına göre ve mümkünde tesir ve icâd eder. Mahlûklarla bağlılığı azdır. Subûti Sıfatlarda; Mahlûklarla az da olsa bağlılığı vardır.

« LÂ İLÂHE İLLÂLLÂH MUHAMMEDÜN RESÛLULLAH » Mühim bir Not: Hz.Pir Seyyid Sultan ABDÜLKADİR-İ GEYLANİ (K.S.) VAHDET-İ VÜCUD; hakkında şöyle buyuruyorlar; - Ancak sen, mevhûm benliğini yitirdiğin an ( yani nefsin tüm arzu ve isteklerini yok ederek, yani Şeytanını Müslüman yaparak ) O’nun tasarrufuna geçebilirsin. Yani: Bilen aynı; bilmeyen gayri… 20.nci asrın Gavs-ı Seyid Sultan AHMET KAYHAN (K.S.) Hazretleride buyurdular ki; « Nefsini tamamen islâh eden ve Ruh’una tamamen teslim alan NEFİS kendi kendine secde eder. » RUH O NEFSİN ALLAHI OLUR. Kul Allah olmaz. Buna çok dikkat edin.

- 24 -

Page 25: 7085959-salimabi

Not: Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin; ZAT-I ile tecellisine : ALLAH SIFATIYLA » : HAKK ESMASİYLE » : RAB denir. Misallerle açıklayalım: MİSAL: « Halk, kar gibidir. Sen ise o karı meydâna getiren, o karda vücûd olan su demeksin. Fakat kar eridi mi hükmü ref olur. Suyun hükmü tecellinümâ (zûhûr) olur. Emir ise vakidir. » « Halk, kar gibidir. Yani bütün mahlûkat, vücûdi zuhurlarında vekillerdir. Ancak kara müşabih ( Benzer ) dirler. Müstakil vücûdları yoktur. Zira kar’ın vücûdu, suyun Vücûdudur. Sen ise o karı meydana getiren, o karda vücûd olan su demeksin. » Ey hak arayan! Hz.Gavs-ı Azamın; Hakk ile hâlkı tevhid etmekle beraber tefrik (ayrı tutma) eden bu misalleri o kadar zarif, o kadar beliğ (yeter ölçüde) dir ki ârifler için, buna hayran olmamak elde değildir. Şimdi dikkat edilsin: Sûretde Zâhir (açık) olar kar, su değildir. Ya’ni kar ve su, ahkâm (hükm)i zahirede birbirlerine mugayyir (aykırı) dırlar. Zira su ile tahâret olur, kar ile olmaz. Hatta kardan gayri su bulunmaz ve karı eritecek de bir şey bulunmazsa teyemmüm (temiz toprakla abdest alma) câizdir. Karın vücûdu, teyemmüme Mac’i değildir. Hakikatte ve nefse-l-emir’de ise kar, suyun gayrı değildir, kar ve su şey (nesne)i vahid ( tek)dir. Hülâsa: Kar suyun mahzarı ve sûreti olduğu gibi, hâlk da Hakk’ın mahzar(tecelli yeri)i ve cilvesidir. Her sûretde tecelli (Görünme, belirme) ettiğinden cilve (eşyada ve insanda ilâhi kudret eserlerinin belirip görünmesi) lere « halk » nâmı verilmiştir. Artık ona Hakk ıtlâk olunamaz. « Fakat karın erimesiyle hüküm ref(yok) olur. Ya’ni kar eriyince, nâmı ve hükmü olan adem-i tahâret ve teyemmüme ma’ni olması kalkar. Su nâmı, ve hükmü olan taharet vaz olunur. Zira suyun hükmü tecellinüma (görünme) olmuştur. »

- 25 -

Page 26: 7085959-salimabi

İrfan yolunda yürüyenlere, tevhidi zevk edinenlere Cenâb-ı Hakk şöyle tembih buyuruyorlar: ( Ve mâ halâktül inse vel cinne illâ liya’büdün.) Tevhid-i ef’al, tevhid-i sıfat, tevhid-i Zât, Hakkı tevhid edip, Zât-ı Hakkı müşâhede (gözle görme) eyleyip cümle Hakk zâhir (aşikar) olur. Bu terbiye ve hal ile tevhid olmaksızın hâlka Hakk demek küfr olur. Zira nazarında henüz hâlkın vücûdu var iken de ona Hakk ıtlakı (ağza geleni söyleme) mücerred (açık) küfür’dür. Bu da’vanın, Fir’avn’ın (Ene rabbü kümül a’la) da’vasından bir farkı yoktur. Bir de « HAZRETİ RUH » ve « KURB-İ FERÂİZ » tesmiye (Ad koyma) olunan bir makam vardır ki, orada (Enel Hakk demek caiz olur. Fakat bu sırrı ifşa caiz değildir. Hz.Mansur’un bu sırrı ketme sabrı kalmadı da (Enel Hakk) sırrı fâş (açık) oldu. Hz.Mansur o vakit kendi katline dua etti.

KISSA Malatyalı Şemseddin (K.S.) hazretleri dedi ki: Bir gün Mevlâna ( K.S.) hazretleri medresesinde manalar saçıyordu. O arada: « Ben Şemseddin’i çok seviyorum, fakat onun bir ayıbı vardır. Hakk Teâlâ’nın o ayıbı da ondan kaldıracağını ve onu (bu ayıp sayılan) arzusundan vazgeçireceğini ümid ederiz. » dedi. Bu kul, baş koyup ondan: « Acaba bu ayıp nedir » diye son derecede yalvararak sordum. Mevlâna: « Bu senin her varlıkta Tanrı’nın bulundu-ğunu tasavvur etmen ve bu hayalin peşinden koşmandır, dedi. »

ŞİİR

« Çok insan yüzlü şeytan olduğundan her ele el vermek doğru değildir.

Sende insanın içini gören göz olmadığından

Her varlıkta hazine bulunduğunu zannediyorsun. » « (Cenab-ı Hüdâ) âyine-i cemâline teelli etdi, her mir’at (ayna)’da HABİBİ-NİN didar (Yüz, çehre)’ı göründü. » ALLAH-Ü TEÂLÂ’nın evvela âyine-i Cem âline tecelli ettiği beyan olunu-yor. Fakat sâha-i vücûd-i ekvan (Kainat) olan her âyinede Didâr-ı HABİB-İ HÜDA görünüyor.

- 26 -

Page 27: 7085959-salimabi

« (Cemâl-i Süphâni her mir’atda tecelli edince Hakk’ın bu tenezzül (inme)’ ünde (ESMÂ) zuhûr eyledi. Ya’ni O’nun Cemâli her mir’atda cilvenüma (Tecelli etmek) olunca Esma ile tesmiye (isim verme) edildi ki, bunlar birer matladır. » Bu hal, Vahdetin kesrette görünüşüdür. « Güneş, bir güneştir, fakat nâmüte-nâhi bir ufk-u tecellinin her noktasında mevcuddur. Hâlbuki o noktaların her biri ma’rifeti fark cihetiyle birer matla (başka bir yıldızın doğması) olmak itibariyle sanki envar-ı Cemâli tenezzül (çeşitlilik) etti. » Efendimiz bu konuda buyurdular ki; Bir insanın üzerine güneşten bir ışık düşse o insan güneş mi olur? Olmaz. Tenbih: Bu konu çok hassas bir konudur. Bunu ancak ALLAH TEÂLÂ Hz.’lerinin bildirdikleri bilir. Ehli olan anlar. Biz burada birçok isteklinin merak konusu olduğu için çok kısa olarak yazılmasını uygun gördük. Her şeyin doğrusunu ALLAH TEÂLÂ Hz.’leri bilir.

HADİS-İ ŞERİF

RESULULLAH (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdular: «MÜMİN, ALLAHU TEÂLÂ’NIN NİMETLERİNE BİR KONUKTUR» Burada iradesinden geçen mümin kul anlatılmaktadır. Bu o mümindir ki

ALLAH TEÂLÂ onu zatından sıfatı makamına geçirdiği zaman doğruca ALLAH’ın arzusuna tabii olur. Artık onun nefsani arzuları olmaz. Çünkü artık onun kendisine mal edeceği iradesi kalmamıştır.

- 27 -

Page 28: 7085959-salimabi

ALLAHU TEÂLÂ’NIN MÜBAREK İSİMLERİ « DOKSAN DOKUZ ESMAÜL HÜSNA’SI »

- 28 -

Page 29: 7085959-salimabi

ESMAÜ’L HÜSNA

HÜVALLAHÜ’L-LEZİ LA İLAHE İLLA HU “ALLAH”

O kendinden başka hiçbir ilah bulunmayan tek bir Allah’tır.

EL-MELİK Mülkün sahibi, mülk ve saltanatı devamlı olan. ER-RAHİM Bağışlayıcı, sevdiklerine ve müminlere merhamet

eden (ahirette) ER-RAHMAN Esirgeyici, bütün mahlukatına rahmetiyle muamele

eden (dünyada) EL-KUDDÜS Her türlü eksiklik ve ayıplardan münezzeh olan. EL-SELAM Her çeşit afet ve kederlerden emin olan. EL-MÜ’MİN Kullarına emniyet veren. Kendinin ve peygamberleri-

nin doğruluğunu ortaya koyan, kullarına yaptığı vadinde sadık.

EL-MÜHEYMİN Saltanatı hakkında dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi gözetip koruyan.

EL-AZİZ İzzet sahibi, mağlup edilmesi imkansız olan, her şeye galip olan.

EL-CABBAR Azamet ve kudret sahibi, istediğini mutlak yapan,dilediğine muktedir olan.

EL-MÜTEKEBBİR Ululuk sahibi, her şeyde ve her hadisede büyüklüğü-nü gösteren.

EL-HALİK Her şeyin varlığını ve geçireceği halleri takdir eden, yaratan, yoktan var eden, büyüklükte eşi olmayan.

EL-BARİ Her şeyin aza ve cihazını birbirine uygun yaratan. EL-MUVASSİR Tasvir eden, her şeye bir şekil ve hususiyet veren. EL-GAFFAR Kullarının günahını örten, mağfireti çok, günahları

bağışlayıcı. EL-KAHHAR Her şeye, her istediğini yapacak surette, galip ve

hakim. EL-VAHHAB Çok fazla ihsan eden, çeşit çeşit nimetleri daima

bağışlayan. EL-REZZAK Bütün mahlukatın rızkını veren ve ihtiyacını

karşılayan. EL-FETTAH Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran, darlıktan

kurtaran. EL-ALİM Her şeyi en ince noktasına kadar bilen, ilmi ebedi ve

ezeli olan. EL-KABİT Dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan. EL-BASİT Dilediğine bolluk veren, açan, genişleten.

- 29 -

Page 30: 7085959-salimabi

EL-HAFİD Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan, dereceleri düşüren.

EL-RAFİ Yukarı kaldıran, yükselten, dereceleri yükselten. EL-MUİZ İzzet veren, aziz kılan. EL-MÜZİL Zillete düşüren, hor ve hakir eden. EL-SEMİ Her şeyi işiten, kullarının niyazını kabul eden. EL-BASİR Her şeyi gören. EL-HAKEM Hikmet sahibi olan, yaptığı her işte hikmeti gözeten,

hükmeden. EL-ADL Son derece adaletli olan. EL-LATİF En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, lütuf ve

ihsan sahibi olan. EL-HABİR Her şeyi iç yüzünden, gizli tarafından haberdar olan. EL-HALİM Yumuşak davranan, ilmi çok olan. EL-AZİM Pek azametli olan, yüce. EL- GAFUR Çok bağışlayan, mağfireti çok. EL-ŞEKUR Kendini rızası için yapılan amelleri daha ziyadesi ile

karşılayan. EL-ALİYY Çok yüce. EL-KEBİR Pek büyük. EL-HAFİZ Yapılan işleri bütün tafsilatıyla hıfzeden, her şeyi afat

ve beladan koruyan. EL-MUKİT Bilen, tayin eden. Her yaratılmışın rızkını veren. EL-HASİB Herkesin hayatı boyunca yaptıklarının bütün teferrua-

tıyla hesabını iyi bilen. Mahlukatına kafi olan. EL-CELİL Azamet sahibi olan, ululuk sahibi olan. EL-KERİM Çok ikram edici, kerimi olan. EL-RAKİB Bütün varlıklar ve bütün işler murakabesi altında

bulunan. EL-MUCİD Kendine yalvaranların isteklerini veren, duaları kabul

eden. EL-VASİ Lütfu bol olan. EL-HAKİM Emirleri, kelamı ve bütün işleri hikmetli, hikmet

sahibi olan. EL-VEDÜD İyi kullarını seven, rızasına indiren ve sevilmeye

layık olan. EL-MECİD Şanı, şerefi çok üstün olan. EL-BAİS Ölüleri dirilten, kabirlerden çıkaran. EL-ŞEHİD Her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan. EL-HAKK Vacib’ul vücut olan, varlığı hiç değişmeden durun. EL-VEKİL Tevekkül sahiplerinin işini düzeltip onlardan daha iyi

temin eden. EL-KAVİYY Pek kuvvetli.

- 30 -

Page 31: 7085959-salimabi

EL-METİN Pek güçlü. EL-VELİYY Seçkin kullarının dostu. EL-HAMİD Ancak kendine hamd edilen, bütün varlığın diliyle

övülen. EL-MUHSİN Namütenahi de olsa, bir bir her şeyin sayısını bilen. EL-MUBDİ Mahlukatı maddesiz ve örneksiz olarak baştan

yaratan. EL-MUİD Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan. EL-MUHYİ İhya eden, dirilten, can bağışlayan, sağlık veren. EL-MÜMİT Canlı, bir mahlukatın ölümünü yaratan, öldüren. EL-HAYY Diri, tam ve mükemmel manasıyla hayat sahibi. EL-KAYYUM Yarattıklarının işini çeviren her işleneni bilen, evveli

olmayan. EL-VACİD İstediğini, istediği vakit bulan. EL-MACİD Kadri ve şanı büyük, kerem ve müsamahası bol. EL-VAHİD Tek.Zatında, sıfatlarında, isimlerinde, efailinde ortağı

ve benzeri olmayan. EL-SAMED Her şey O’na muhtaç, fakat O hiç bir şeye muhtaç

değil. EL-KADİR İstediğini, istediği gibi yaratmaya muktedir olan. EL-MUKDEDİR Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde dilediği gibi

tasarruf eden. EL-MUKADDİM İstediğini öne getiren, öne alan. EL-MUAHHİR İstediğini geri koyan, arkaya bırakan. EL-EVVEL Her şeyden önce var olan. EL-AHİR Her şey helak olduktan sonra baki kalan. EL-ZAHİR Varlığı sayısız delillerle açık olan. EL-BATİN Akılların idrak edemeyeceği yüce azabı gizli olan. EL-VALİ Bu muazzam kainatı ve bütün hadisatı tek başına

idare eden. EL-MÜTEALİ Aklın mümkün gördüğü her şeyden, her halden pek

yüce olan. EL-BERR Kullarına iyilik ve ihsanı, nimetleri bol olan. EL-TEVVAB Tövbeleri kabul edip günahları bağışlayan. EL-MUNTEKİM Günahkarlara, adaletiyle, müstahak oldukları cezayı

veren. EL-AFÜVV Affeden, mağfiret eden. EL-RAUF Merhamet edici, pek şefkatli. MALİK’ÜL-MÜLK Mülkün ebedi ezeli sahibi. ZÜLCELALİ VE’L-IKRAM

Hem azamet sahibi, hem fazlı kerem sahibi.

EL- MUKSİT Hükmünde ve efalinde adaletli olan. EL-CAMİ İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan.

- 31 -

Page 32: 7085959-salimabi

EL-GANİYY Çok zengin, hiç bir şeye muhtaç olmayan. EL-MUGNİ Dilediğine zenginlik veren müstağni kılan. EL-MANİ Bazı şeylerin meydana gelmesine müsaade etmeyen,

engelleyen. EL-DARR Elem ve zarar verecek şeyleri yaratan, hüsrana uğra-

tan. EL-NAFİ Hayır ve menfaat verecek şeyleri yaratan, faydalan-

dıran. EL-NUR Alemleri nurlandıran, dilediğini nur eden, nur olan. EL-HADİ Hidayete kavuşturan, kulunu hayırla muvaffak kılan. EL-BEDİ Örneksiz, misalsiz, acayip ve hayret verici alemler

yaratan. EL-BAKİ Varlığının sonu bulunmayan, ebedi olan. EL-VARİS Varlığı devam eden, servetlerin hakiki sahibi. EL-RAŞİT Bütün alemleri dosdoğru bir nizam ve hikmetle

akıbetine ulaştıran. ES-SABUR Çok sabırlı olan, isyankarlardan acele intikam alma-

yan. NOT : Arzu edenler, bu mübarek isimlerden arzu ettiklerini, yürürken, otururken, yatarken, çalışırken vs. zikr edebilirler.

- 32 -

Page 33: 7085959-salimabi

VAHDANİYET

Bismillahir Rahmanir Rahim

Allah, vacib ül vücuttur, mahlukatın var olması için varlığı lüzumludur. Bütün varlıkların Halikidir, Hay’dır, Alimdir Kadir ve Kayyumdur, Semidir, Basirdir, Mütekellimdir, Müriddir, Vahid, Ehad, Fert ve Sameddir. Zatında ve sıfatında misli ve yarattığı âlemlerde şeriki ve naziri yoktur, halk ve icadında yardımcıya muhtaç değildir. Kadimdir, ibtidası yoktur. Bakidir, intihası yoktur. Tebeddül ve tagayyür etmez, bölünmeye imkan yoktur, zaman ve mekandan münezzehtir. Elvan ve eşkali, rengi ve şekli olmaz, akıl ve his ile idrak edilmez. Ancak iman ile irfan ile anlaşılır. Hakikatini, zatından başka bilen yoktur. Bütün yüce ve aşağılık varlıklara ve hallere yakınlığı eşittir. Bütün kainatı kuşatır fakat bu ihatanın sınırları yoktur. Bütün varlıkları zerre zerre bilir, bilmesi, mahlûkun bilmesi gibi değildir. Bütün varlıkların muinidir. Lakin bütün bu varlıklar hulul edemez, bitişemez ve imtizaç edemez, vasfedilemez, nelik ve niteliksizdir. Varlıkların azametleri, zatının azameti katında zerre bile değildir. Varlıklar O’nun ile vücud bulur. Hatıra ne gelirse O’nun gayrı-dır. Hamdolsun o âlemlerin PADİŞAHI Allah-ü Teâlâ’ya kendi zatını, kendi efalini (kendi işlerini) faziletli, en üstün delil ve işaretlerle BİR’leyip TEK’liğini, vahdaniyetini ispat eyledi ve kendisini bütün o delillerin yüzüyle bütün veçhe-leriyle, yüce sıfatının en noksansızlıklarını ve kemali ile örneksiz ve tek kıldı. O Âlemlerin Padişahı, kendisinin, gizliliklerinin en şümullü, en kavrayıcı manası ile bilinmesi diledi. Bundan sonra halkı yarattı ve onlara tecellilerin, belirliğin en güzeli ile bilişlik verdi. O’nun BİR’liğine, VAHDANİYETİ’ne her şey, vücutlar, gövdeler, tenler, ruhlar, canlar, nefisler meydana gelişlerinin, yaratılışlarının en güzel şekilleriyle, şeriat hükümleri ve gerçekliklerle delildir, burhan ve nişandır. Ta ki tamam lütfunun rahmeti, kerametlerin sonsuzluğu ile âlemlere yetişsin ve ta ki bütün âlem, kendisinin yüceliklerini aşikar mertebelerde, makamların iktizasına, gereğine göre görsün. « ALLAH-Ü TEÂLÂ’yı, Zat-ı pâkine ve şân-ı şerifine lâyık olmayan noksan sıfatlardan tenzih ve kemal sıfatları ile tavsif ve O’na hamd-ü senâ ederim. Mâbud’u bil-hak yoktur, illâ ALLAH-Ü TEÂLÂ vardır. Ya ilâhi ente maksudi ve rizake matbûbi. »

- 33 -

Page 34: 7085959-salimabi

FASIL Aziz ve Celil olan Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: « Bil ki, ALLAH’dan başka ilâh yoktur. (ey MUHAMMED), kendi günahın, müzmin erkek ve müzmin kadınların günahları için Allah’dan mağfiret dile. ALLAH dönüp dolaşacağınız ve varacağınız yeri bilir. » ( Muhammed S: A.19)

Ve yine buyurmuştur ki: « Bil ki; ALLAH AZİZ’dir, Hakim’dir » (Bakara S: A:260) Ve yine buyurmuştur ki: « Bilin ki, ALLAH muhakkak azabı çok şiddetli olandır. » (Bakara S: A:196) Ve yine buyurmuştur ki: « Allah’dan korkun ve bilin ki (bir gün) mutlaka O’na varıp toplanacaksınız »

(Bakara Suresi, 203).

AÇIKLAMA

Yukarıda örnek olarak zikrettiğimiz âyet-i kerimelerde Allah-ü Teâlâ insanla-ra önce « bil » emrini yöneltmiş, sonra da, onların bilmeleri gereken hususlara işaret ederek şöyle buyurmuştur:

« Allah’tan başka ilâh yoktur. ». « Allah Aziz’dir, Hakim’dir ». « Allah, azâbı çok şiddetli olandır ». « (Bir gün) mutlaka Allah’ın huzurunda toplanacaksınız ». Kur’ânı-ı Kerimden buna benzer örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.

Fakat zikredilen bu birkaç örnekle şu husus iyice anlaşılmaktadır ki, iman, her şeyden önce bilgiye dayanan bir kalp işidir ve bilgi olmadıkça imanın kalpte yerleşmesi mümkün değildir. Allah’tan başka ilâhın bulunmadığını, yâni O’nun vahdaniyetini, izzet, hikmet, ilim, irade ve kudret gibi hiçbir mahlukta bulunmayan kemâl sıfatlarıyla muttasıf olduğunu, bir gün dünya hayatının sona erip âhiret hayatının başlayacağını, bütün insanların dünyadaki iyi ve kötü amellerinin karşılığını mutlaka göreceklerini önce bilmek, sonra bunlara inanmak gerekir. Amel ise, imanı takip eder. Bir başka ifadeyle amel, imanın neticesi veya meyvesidir. Eğer insanın kalbine iman yerleşmemişse, o insandan Allah’ın emrettiği ibadetleri yapması beklenemez, çünkü insan dâima inandığına itâat eder, fakat inanmadıklarına dudak büker, kulak asmaz.

Bundan dolayıdır ki inandığı veya inanmak zorunda olduğu şeyler hakkında önce ilim sahibi olmalı, onların hikmet ve esrarını öğrenmeğe çalışmalıdır. Onun hayvanlardan ayrıt edilerek akıl ve düşünce sahibi kılınmasının başlıca sebebi de budur. Eğer aklını kullanmaz ve yaratılışının sebep ve gayesini düşünmez, sonra da kendisini bu gaye istikametinde hazırlamaz, ona yöneltmezse, akıl verilmemiş hay-

- 34 -

Page 35: 7085959-salimabi

vandan ne farkı kalır? İşte açıklamaya çalıştığımız bu sebepler dolayısıyla, Allah, ilmi, iman ve amel

(ibadet)’e takdim etmiş ve ilim sâhiplerini yücelterek şöyle buyurmuştur: « HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU? ANCAK AKIL

SAHİPLERİ (BUNDAN) ÖĞÜT ALIR » (Zümer Suresi, 9) Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, insan, yaratılış itibariyle akıl sâhibidir ve

onu diğer mahluklardan ayıran başlıca vasfı da budur. Ancak onun, bu özelliğini idrak etmesi ve kendisini diğer mahluklar derecesine düşürecek davranışlardan sakınması gerekir. Zira Allah-ü Teâlâ’nın yukarıdaki âyet-i kerimeyle yücelttiği âlimler, akıllarını doğru yolda kullanabilenlerdir... Ve böyle oldukları içindir ki onlara « âlim » denilmiş ve akıllarını kullanmaktan âciz kalan câhillerden bu sıfatlarıyla ayırt edilmişlerdir.

Âlim, Allah’ı en iyi bilen ve O’nu daha yakından tanıyan kimse olduğu için, Allah’tan daha çok korkar ve dolayısıyla O’nun emir ve yasaklarına aykırı hareket etmekten daha çok sakınır. Nitekim Allah-ü Teâlâ Fâtır suresi’nin 28. âyetinde bu hususu en açık bir şekilde bildirmiş ve şöyle buyurmuştur:

« KULLARIMDAN YALNIZ ÂLİMLER ALLAH’TAN KORKAR. ALLAH ŞÜPHESİZ AZİZ’DİR, GAFUR’DUR » (Fâtır suresi, 28)

İçlerinden Allah korkusu duymayan ve Allah’ın emir ve yasaklarını umursa-mayan kimseler ise, akıllarını kullanmayan ve dolayısıyla Allah’ın varlığını, birliğini, azametini, âhiret gününün sahibi olduğunu ve er geç mutlaka O’na dönüleceğini düşünmeyenlerdir. Akıllarını kullanmayan böyle kimseler, elbette Allah’ın âlim kullarından değillerdir.

Allah-ü Teâlâ Ankebüt suresi’nin 43. âyetinde, Allah’tan başka şeyleri dost edinenleri, örümcek ağını yuva edinen örümceklere benzetmiş, bu dostların da örümcek ağı kadar zayıf ve çürük olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur:

«BİZ BU MİSALLERİ İNSANLAR İÇİN ZİKREDİYORUZ, AMA ONLARI ÂLİMLERDEN BAŞKASI DÜŞÜNÜP ANLAMAZ»(Ankebut suresi, 43).

Dünyada iken gerçekleri görüp anlamayanlar, yahut anlamak için akıllarını kullanmak zahmetine katlanmayanlar, şüphesiz hesap günü büyük pişmanlık duyacaklar ve akıllarını kullanmamalarının cezasını çekeceklerdir. Fakat bu pişmanlık onları büyük azaptan kurtarmayacaktı. Nitekim Allah-ü Teâlâ Mülk suresinin 9-11. âyetlerinde, onların âhiretteki hallerini tasvir ettikten sonra pişmanlıklarına işaret ederek şöyle buyurmuştur:

« AKILLARINI KULLANMAYIP DOĞRU YOLDAN SAPANLARA, HESAP GÜNÜ «SİZE DOĞRU YOLU GÖSTERECEK UYARICI GELMEDİ Mİ?» DİYE SORULDUĞU ZAMAN, «ONLAR DİYECEKLER Kİ: EVET, BİZE BİR UYARICI GELDİ; FAKAT BİZ (ONU) YALANLADIK VE DEDİK Kİ: ALLAH HİÇ BİR ŞEY İNDİRMEDİ; SİZ BÜYÜK SAPIKLIK İÇİNDESİNİZ. (SONRA DA PİŞMANLIK İÇİNDE) DİYECEKLER Kİ (O UYARICIYI DİNLESEYDİK YAHUT AKIL EDİP DÜŞÜNSEYDİK, O AZGIN CEHENNEM ATEŞİNİN EHLİNDEN OLMAZDIK. BÖYLECE GÜNAHLARINI İTİRAF EDECEKLERDİR. O AZGIN ATEŞ EHLİ ALLAH’IN RAHMETİNDEN UZAK OLSUN » (Mülk suresi, 9-11).

- 35 -

Page 36: 7085959-salimabi

Âyet-i Kerimeden açıkça anlaşıldığı gibi âhirette, dünyadaki kötü davranışla-rının cezasıyla karşı karşıya gelecek olanların içlerini dolduracak pişmanlığın aslını, akıl edip düşünememek teşkil etmektedir. Oysa aklı kullanmamak ve düşünmemek, âlimlere değil, ancak cahil olanlara has bir davranıştır. İşte bu sebepledir ki Kur’ân-ı Kerim, başından sonuna kadar insanlara, dâima akıllarını kullanıp düşünmeyi emretmiş, gözler önüne serdiği apaçık âyet ve delillerle, düşünmeğe sevk edecek yolları göstermiştir. Yine bu sebepledir ki ilmi övmüş, âlimi yüceltmiştir. Kur’ân-ı Kerim’i tebliğ etmek ve İslâm’ı bütün insanlara öğretmekle görevlendirilen sevgili Peygamberimiz de, Kur’anın metod ve üslubuna tâbi olarak ilmi yaymak ve cehaleti ortadan kaldırmak için bütün gücüyle çalışmıştır. Hadis kitaplarında O’nun ilmi metheden ve insanları ilim sahibi olmaya teşvik eden pek çok sahih hadislerine rastlanır.

Enes b.Mâlik (R.A.)’den rivayet olunduğuna göre, Resulullah (S.A.) şöyle buyurmuştur:

« İlim talebi her Müslüman’a farzdır. İlmi, ilim ehlinden başkasına veren,

domuzlara cevher, inci ve altın gerdanlık takan kimse gibidir.»

Ebu’d Derda (R.A.)’dan rivayet olunduğuna göre Resulullah (S.A.V.) şöyle

buyurmuştur: « Kim! İlim aradığı bir yolu tutarsa ALLAH da ona cennet yollarından

birini tutturur ve melekler ilim öğrencisinin rızası için kanatlarını indirirler. Göklerde ve yeryüzünde bulunanlar ve hatta suyun içindeki balıklar, âlim için ALLAH’dan afv ve mağfiret dilerler. Âlimin âbide (ibadet eden) üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler miras olarak para ve mal değil, ilim bırakmışlardır. Kim ilmi alırsa (bu mirastan) bol hisse almış olur. »

Ebu Hureyre (R.A.) rivayet edildiğine göre Resulu Ekrem (S.A.V.) şöyle buyurmuştur.

«Sadakanın en üstünü, Müslüman kişinin ilim öğrenmesi, sonra da onu

Müslüman kardeşlerine öğretmesidir.»

Ebu Hureyre (R.A.)’den gelen bir rivayete göre; «Resulullah (S.A.V.)’in bir duası şöyle idi: «ALLAH’IM! Faydası

olmayan ilimden, kabul olmayan duadan, korkmayan kalpten ve doymayan nefisten sana sığınırım.»

Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurmuştur.

«İnsan öldüğü zaman kendisinden bütün amelleri kesilir. Yalnız üç

şeyden devam eder (ve ona sevap kazandırır): Sadaka-i cariyeden, faydalanılan ilimden, kendisi için dua eden hayırlı evlattan»

- 36 -

Page 37: 7085959-salimabi

RESÛLULLAH’I ÖVGÜ (NA’T) Şahadet ederim ki: Adem oğlunun bir ferdi olarak çağrılan Efendimiz MUHAMMED Aleyhisselam, ALLAH’ın kulu, büyük bir Resulü, şerefli bir Nebisi, tezyin edilmiş ridası (elbisesi), en büyük süsü, en kadim varlığı (nuru), en muhkem yoludur. Yine O, zâtın aynının tecelli mahalli, isim ve sıfatlarının müntehası (sonu), Ceberut nurlarının (düşme,akma) mahalli, melekut sırlarının menzili, Lâhuti hakikatlerin mecmaı (topladığı yer), insanlıkla ilgili inceliklerin, letafetlerin membaı; Cibril’in ruhu ile nefh eden (üfleyen), Mikail’in sırrı ile bezl ve lutf eden, Azrail’in kahrı ile yüzen (yürüyen), İsrafil’in cem’iyle feyiz dağıtandır. Yine O, zâttaki rahmaniyyetin arşı, esmâ ve sıfatların kürsüsü, sidrelerin müntehası, peygamberler kürsüsünün süsü, zerre ve tabiatların heyhulası (ilk gerçek aslı), uluhiyetler atlasının feleki (seması), rububiyetler ulviyetinin burçlarının mıntıkası, yücelik ve yükseklik iftiharının semaları, ilim ve dirayetin nurlu güneşi, Kemâl ve sonsuz faziletlerin dolunayı, safiyet ve hidayetin ulvi yıldızı, irade hararetinin ateşi, gayb ve müşahede hayatının suyu, rahmet ve rububiyetin sabâ rüzgârı, zillet ve ubudiyyet arzının feyizli toprağı, birinci derecedeki “Seb-i mesani’nin (feyizli fatihanın, yani ilâhi yedi zâti sıfatın) ve ikinci derecedeki nurlu (anahtarların) (yani zâti ve fiili sıfatların) sahibi, bütün kemâllerin mahzarı, Cemâl ve Celâl’in muktezası (gerektiricisi)dir. O: “Güzelliğin gerçek manasının aynası, ulviyetin mahzarıdır. Kemalin tecelli mahalli, tükenmez kaynağın sahibi hayat suyudur. Güneşi, ezeli doğuşundan beri batmayan güzellikler feleğinin kutbudur. Bütün kemâl, O’nun toplu güzelliğinden dağılmış hardal taneleridir.” ALLAH O’na, aline ve O’nun halleriyle hallenen, fiillerini ve sözlerini kendisinden sonra yerine getirip devam ettiren ashabına salat ve selam etsin.

SALAVAT-I ŞERİFE ALLAH-Ü TEÂLÂ’ya hamd olsun! Peygamberlerin en üstününe ve O’nun temiz olan alinin ve ashabının hepsine salat ve selâm olsun. Amin. ALLAH-Ü AZİMÜŞŞAN ve melekleri, Nebisi üzerine daima ve aralıksız salat ve selâm ederler. Ey şeref-i imanla müşerref olan müminler, siz de Nebi (Aleyhisselâm) üzerine salat ve selâm edin. Euzü billahi mineşşeytanirraciym. Bismillahirrahmanirrahiym. Elhamdü lilahi rabbil’âlemiyn. Errahmanirrahıymi. Maliki Yevmiddiyn. İyyake na’büdü ve iyyake neste’ıyn. İhdinassıratal müstekıyme. Sıratalleziyne en’amte aleyhim gayril mağdubi aleyhim ve leddalliyn. (Amin). İnnallahe ve melaiketehu yüsallune alennebiyyi. Ya Eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu teslimen.

- 37 -

Page 38: 7085959-salimabi

HİLYE- İ ŞERİF

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHİM

Ahir zaman Peygamberimiz MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.) Hazretleri dünyadaki son günlerinin birinde Hz.Ebu Bekir-i Sıddık, Hz.Ömer-i Faruk, Hz.Osman-ı Zinnureyn, Hz.Ali-i Murteza (R.A.) Ecmâin hazarat-ı efendimizin etrafında ağlaşıyordu. « Sen gidersen Cemâlini bir daha göremiyeceğiz. Bizim halimiz nice olur. YA RESÛLULLAH! » dediler. Bu sırada Hz.Fatıma (R.A.) Validemiz içeri girerek, « Halimiz nice olur » deyip Resulullah’ın boynuna sarılıp çok ağladı. O vakit Resulullah şöyle buyurdular. « Ey kızım Fatıma, sevgili Ashabım, üzülmeyin, size vücudumun resmini yazdırayım. O’na « HİLYE-İ ŞERİFE » denir. Beni ararsanız, beni görmek isterseniz, o vakit okuyup, yüzünüze sürünüz. Hemen beni görmüş gibi olursunuz. « Onlarda sevindiler. Sonra Hz.Ali’den yana yüzünü çevirip, « Ya Ali, benim Hilye-i Şerifimi yaz. Benden sonra gelen Ümmetime söyle, benim ümmetimden, benim Hilye-i Şerifimi kim yazdırıp okursa, okutan ve dinleyenler, beni görmüş gibi olurlar. Ben onlardan razı olurum. Okuma bilmeyenler, her sabah yüzlerine sürerlerse, Cehennem onlara haram olur, Sırat-ı yıldırım gibi geçerler. Cennete benim ile beraber girerler. « Hilye-i Şerifi’min bulunduğu eve, haram, şeytan, cin giremez, evdekilere zarar veremezler. O evde Halil İbrahim bereketi olur. Gam ve tasa görmezler. Benim « Hilye-i Şerifimi okuyan Cehennem azabından emin olur ve cümle belâlardan kurtulur. Benim Ümmetimden bir kimse canı gönülden « Hilye-i Şerifimi okursa, okutursa ve dinlerse, dünya ve âhiretteki muradına erer. » HZ.MUHAMMED (S.A.V.), orta boydan uzundu. Başı büyükçeydi. Teni sanki gümüş dökmesi gibi bir beyazdı. Bu ışıltılı beyazlık bazen, yüzünde güneş kırmızısına çalan bir renk alırdı. Göz bebekleri siyah, çok ışıltılıydı. Kirpikleri uzundu. Kaşları gür ve birbirlerinden açıktı. Saçları koyu siyahtı. Ne kıvırcık ne de düzdü, yaratılıştan ondüle idi. Alnı genişti. Burnu düzgündü. Gür sakalı vardı ve yanakları kusursuzdu. Dişleri bembeyaz parlardı. Ön dişleri seyrek idi, arasından hakikat nuru belirirdi. Göğsünden göbeğine kadar bir satır yazı, iki omzunun arasında NÜBÜVET mührü vardı. Bedeni uzun heybetli görünürdü, fakat gayet ince ve zarifti. Karnı göğsüyle bir hizadaydı. Elleri ve ayakları uzun ve güzeldi. « HİLYE-İ ŞERİF’İ okuduktan sonra üç kere bu salâvat-ı şerifeyi okuyan. İkibin Salâvat-ı Şerifeyi okumuş gibi sevap kazanır. »

- 38 -

Page 39: 7085959-salimabi

SALAVATI ŞERİFE HZ.MUHAMMED’İN NURUNA SALÂVAT ! HZ.MUHAMMED’İN RUH’UNA SALÂVAT ! HZ.MUHAMMED’İN AKL’INA SALÂVAT ! HZ.MUHAMMED’İN BÜTÜN VASIFLARININ HEPSİNE SALÂVAT ! HZ.MUHAMMED’İN İZNİYLE, HZ.MUHAMMED’İMİZE SALÂVAT! HZ.MUHAMMED’İN KAMİL RUH’UNA, VÜCUDUNA SALÂVAT ! HZ.MUHAMMED’İN ŞEREFLİ VÜCUDUNA SALÂVAT ! Bir kimse, Rahmetel-lil âlemini rüyada görse, muhakkak onu görmüştür. Çünkü, şeytan onun şekline giremez. Serveri âlem “ Sallallahu aleyhi ve sellem ” bizim bilmediğimiz bir hayat ile, şimdi hayattadır. Cesedi şerifi asla çürümez. Kabrinde bir melek durup, ümmetinin söyledikleri salavatı kendisine haber verir. Minberi ile kabri şerifi arası, cennet bahçelerindendir.

HZ.PEYGAMBERİN KİMLİĞİ Künyesi......................... : HZ.MUHAMMED (S.A.V.)

Gönderildiği Kavim...... : Tüm insanlığa

Baba Adı......................... : Abdullah (R.A.)

Anne Adı........................ : Amine (R.A.)

İndirilen Kitap............... : Kur’an-ı Azimüşşan

Yaşam Süresi................. : Altmışüç yıl

Mübarek Kabirleri........ : Medine-i Münevvere’de, Ravzayı Mutahhara’

dadır. Lakabı............................. : Pek çoktur. En meşhurları, Habib, Ahmed, Muham-

med ve Hatemen Nebiyyin’dir. HZ.MUHAMMED (S.A.V.)’in Hakikatı, gerçeklerin gerçeğidir ve de bütün Semavi mertebelerin sıfatı belirişlerini yüce isminde toplamıştır. Ruhu : Hak Teâlâ’nın bütün Zâti isimlerinin nurundan. Aklı : Hak Teâlâ’nın bütün Zâti isimlerinin nurundan. Kalbi : Hak Teâlâ’nın bütün sıfati isimlerinin nurundan. Nefsi : Hak Teâlâ’nın bütün fiili isimlerinin nurundandır.

Ruhların Babasıdır (ebül ervah) Ondan sonra peygamber gelmeyecektir.

- 39 -

Page 40: 7085959-salimabi

FASIL

NA’T SONSUZ DUÂLAR, SELÂM VE SALÂVAT HZ.MUHAMMED(S.A.V.) ‘İN NÛRLU RAVZASINA VE MÜBÂREK MEŞHEDİNE AÇILSIN. AŞIKLARIN KANDİLLERİNİN NÛRU, ÂRİFLER TOPLULUĞUNUN MUMU, ALLAH(C.C.)’IN EN YAKINI, MELEKLERİN DOSTU, DOĞRULUK, SAFLIK ÇİMENİNİN BÜLBÜLÜ, ŞEN VE SEÇKİN BAHÇENİN GÜLÜ, HZ.MUHAMMED(S.A.V.) EFENDİMİZİN KADRİ VE KIYMETİ SONSUZ DERECEDE VE HER NE SURETLE MEDHEDİLSE, ÖVÜLSE YÜZ BİNLERCE DEFA LÂYIKTIR. HURİLER CEMÂLİNE, GÜZELLİĞİNE HAYRANDIR. NÛRLAR, ALNINDA PARLAMAKTA, GÜNAHKÂR MÜSLÜMANLARIN DERTLİ GÖNÜLLERİ ONUN ŞEFAATİYLE SEVİNÇLİ, ÖZLEYİCİLERİNİN ÜZGÜN KALPLERİ, ONA KAVUŞMAK ÜMİDİYLE NEŞELİDİR. CENNET DERECELERİ ONA BAĞLILIKLA KOLAYLAŞIR VE SEVGİ YOLLARI ONA İTAATLA AÇILIR. DERLER Kİ: KIYÂMET GÜNÜ İNSANLIĞIN ÖVGÜ TACI RESÛLUL-LAH (S.A.V.) EFENDİMİZ ŞEFAAT KEMERİNİ BELİNE BAĞLAR, KERÂMET TACINI MÜBÂREK BAŞINA KOYAR, KAYBOLMUŞ SEVGİLİ YAVRUSUNU ARAYAN ŞEFKATLİ BİR ANNE GİBİ «ÜMMETİM, ÜMMETİM!» DİYE MAHŞERİ DOLAŞIRKEN CENÂB-I HAK’TAN ŞU EMİR GELİR:

YA MUHAMMED! ÜMMETİNİ HESAP YERİNE GÖTÜR. BUNUN ÜZERİNE EFENDİMİZ, DÖRT HALİFEYİ, MUHACİRLERİ, ENSARI, ŞEHİTLERİ, DOĞRULARI, ZAHİDLERİ, ÂBİDLHERİ VE SALİHLERİ ALIP GÖTÜRÜRKEN CENÂB-I HAK SEVGİLİSİNE BUYURUR Kİ: İTAÂT EDENLERİ GÖTÜRDÜN, İSYÂN EDENLER NEREDE? ÂLİMLERİ GÖTÜRDÜN, ZALİMLER NEREDE? ORUÇ TUTANLARI GÖTÜRDÜN, HARAM YİYENLER NEREDE? TEMİZLERİ GÖTÜRDÜN, FESATÇI VE KARIŞTIRICILAR NEREDE? NAMAZ KILANLARI GÖTÜRDÜN, NAMAZSIZLAR NEREDE? GAZİLER GÖTÜRDÜN, DİĞERLERİ NEREDE? O ZAMAN HZ.PEYGAMBER(S.A.V.) AĞLAMAYA BAŞLAR VE DER Kİ: YA RABBİ, SENİN LÜTUF VE KEREMİNE KARŞI DÜŞÜNCEM BU DEĞİLDİ. CENÂB-I HAK BUYURUR Kİ: YA MUHAMMED! EĞER DOSTLARIMI AZARLAMA DİLEĞİM OLMASAYDI ÜMMETİNİ HİÇ HESABA ÇEKMEZDİM. FAKAT NELER YAPTIKLARINI, NE GÜNAHLAR İŞLEDİKLERİNİ BİLMEN İÇİN HESABA ÇEKİYORUM.

DERLER Kİ: EMİRÜ’L-MÜ’MİNİN HZ.ÖMER(R.A.)’İ VAFATINDAN

SONRA RÜYADA GÖRDÜLER VE ALLAH(C.C.) SANA NE YAPTI? DİYE SORDULAR. BENİ, BİR OĞLANIN ELİNDE BAĞLI OLAN SERÇEYİ KURTARIP UÇURDUĞUM İÇİN BAĞIŞLADI VE ONUN İÇİN AFFETTİ, DEDİ.

- 40 -

Page 41: 7085959-salimabi

HZ.ALİ(R.A.)’YE SORDULAR, SELE DÜŞMÜŞ, BOĞULMAK ÜZERE OLAN BİR KARINCAYI KURTARDIĞIM İÇİN AFFEDİLDİM, DEDİ.

İMAM-I A’ZAM’DAN SORDULAR, KALEMİME BİR SİNEK KONMUŞTU, UÇUNCAYA KADAR BEKLEDİM, ONUN İÇİN AFFEDİLDİM, DEDİ. DÜŞÜNÜN! BİR SERÇE, BİR KARINCA, BİR SİNEĞİN ŞEFAATİYLE İNSANLAR AFFOLUNUYORLAR. O HALDE RESÛLULLAH(S.A.V.) EFENDİMİZİN ŞEFAATİYLE AFFOLUNMA İŞİNE HAYRET ETMEMELİ.

YANAN KALBE

Yanan kalbe devâsın sen, bulunmaz Bir şifâsın sen, Muazzam bir sehâsın sen, dilersen Rû-nümâsın sen. Habib-i Kibriyâsın sen, Muhammed Mustafâsın sen; Cemâlinle ferahnâk et, ki yandım Yâ Resûlallah. Susuz kalsam yanan çöllerde can Versem, elem duymam; Yanar-dağlar yanar bağrımda, Ummanlarda nem duymam. Alevler yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam; Cemâlinle ferahnâk et, ki yandım Yâ Resûlallah.

- 41 -

Page 42: 7085959-salimabi

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Cuma günü sabah namazını kıldıktan sonra bir defa Âyetel Kürsi, üç defa İhlâs-ı Şerif bir defa Fâtiha-ı Şerife okuduktan sonra Esmâ-i Şerifeyi okumaya başlamak ve her ismi okuduktan sonra “Sallâllahü aleyhi ve sellem”demek lâzımdır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V.) ESMÂ-İ ŞERİFİ Allahümme salli ve sellim ve bârik alâ menismühü seyyidinâ

● Muhammedûn (S.A.V.) ● Câmi’ün (S.A.V.) ● Müncin (S.A.V.) ● Ahmedüllâmidün ● Muktefin ● Müzekkirün ● Mahmûdün âhyedün ● Mukfiyyin ● Nâsırun ● Vahıydün ● Resûlil melâhımi ● Mensûrun ● Mâhın ● Resûlürrâhati ● Nebiyyü’r-Rahmeti ● Hâşirin ● Kâmilün ● Nebiyyü’t-Tevbeti ● Âkıbin ● İkliylün ● Hariysun aleyküm ● Tâ Hâ ● Müddessirün ● Ma’lûmün ● Yâsin ● Müzzemmilün ● Şehiyrün ● Tâhirün ● Abdullahi ● Şehiydün ● Müttahîrün ● Habiybullahi ● Meşhûdün ● Tayyibün ● Safiyyullahi ● Beşiyrün ● Seyyidün ● Neciyyullahi ● Mübeşşirün ● Resûlün ● Keliymullahi ● Neziyrün ● Nebbiyün ● Hâtemü’l-ânbiyâi ● Münzirün ● Resûlürrahmeti ● Hâtemü’r-Rüsüli ● Nûrün ● Kayyimün ● Muhyin ● Sirâcün ● Mısbâhun ● Şahidün ● Münteka ● Hüden ● Mufazzılun ● Ümmiyyün ● Mehdiyün ● Müberrün ● Muhtârün ● Müniyrün ● Hidayet ● Eciyrün ● Dâ’ın ● Sadulhak ● Sebbâtün ● Med’uvvün ● Zû Fazlın ● Ebülkaasımi ● Müciybün ● Zû Kuvvetin ● Ebüttâhiri ● Mücâbün ● Zû Hurmetin ● Ebüttayyibi ● Hafiyyün ● Zû Mekânetin ● Ebû İbrâhiyme ● Afüvvün ● Zû İzzin ● Müşfi’un ● Veliyyün ● Zû Fadlin ● Şefiy’un ● Hakkun ● Mütâ’ın ● Sâlihun ● Kaviyyün ● Mütıy’un ● Muslihun ● Emiynün ● Kademü sıdkun ● Müheyminün ● Me’mûnün ● Rahmetün ● Sâdık un ● Keriymün ● Büşrâ ● Müsaddikun ● Mükrimün ● Gavsin ● Sıdkun

- 42 -

Page 43: 7085959-salimabi

● Mekiynün ● Gaysin ● Seyyidül-Mürseliyne ● Metiynün ● Gıyâsin ● İmâmül müttekıyne ● Mübiynün ● Ni’metullahi ● Kaadiülğarrül ● Müemmilün ● Hediyetullahi ● Mühacceliyne ● Vüsûlün ● El’urvetül vüska ● Halîlürrahmâni ● Müddeu ● Sırâtullahi ● Birrün ● Fazılun ● Sırâtun müstakıymün ● Münebbirün ● Kefilün ● Zikrullahi ● Veciyhün ● Miftahür-Rahme ● Seyfullahi ● Nesıyhun Nâsıhun ● Sayikun ● Hızbullahi ● Vekiylün ● Mühdin ● Enneemüssâkıbü ● Mütevekkilün ● Cebbarün ● Mustafâ ● Şefiykun ● Şefiun ● Müctebâ ● Mukıymüssünneti ● Mukaddisun ● Âlemül iymani ● Sâhıbül alâmeti ● Rûhülkudsi ● İlmül yekıyni ● Sâhıbül bürhâni ● Ruhülkıst ● Deliylül hayrati ● Sâhıbül beyni ● Ruhülhakk ● Müsahhıhul hasenâti ● Fasıyhullisni ● Kâfin ● Sufûhun anizzellâti ● Mütahhirül canâni ● Müktefin ● Kerimül-mahrec ● Raûfun ● Bâliğun ● Sâhıbül-hatem ● Rahıymün ● Şâfin ● Sâhıbül-şefâati ● İznün hayrün ● Vâsilün ● Sâhıbül mekami ● Sahıyhul İslâmi ● Mevsûlün ● Sâhıbül kedemi ● Seyyidül kevneyni ● Sâbikun ● Mahsûsun bişşerefi ● Aynün na’ıymi ● Sâikun ● Sâhıbüs seyfi ● Aynülğarri ● Hâdin ● Sâhıbül hucceti ● Sa’dullahi ● Mühtedin ● Sâhıbüs sultâni ● Sa’dül hakkı ● Mukaddimün ● Sâhıbül miğferi ● Hatıybül ümmemi ● Aziyzün ● Sâhibür ridâi ● Allemel Hüdâ ● Fâdılün ● Sâhıbüd derecetir refiy’ati ● Kâşifül kürebi ● Müfaddilün ● Sâhıbüttâci ● Râfiur rütebi ● Fâtihun ● Sâhıbül Kadıybi ● İzzül arabi ● Miftâhın ● Sâhıbül bürâkı ● Sahıbül fereci ● Miftâhul cenneti ● ●

SALLÂLLAHÜ ALEYHİ VE ALÂ ÂLİHİ VE SAHBİHİ VE SELLİM TESLİYMEN KESİYREN

- 43 -

Page 44: 7085959-salimabi

●Ben kıyamet günü Âdem evlâdının efendisiyim; fakat övünmem. Livaül-hamd benim elimdedir; fakat övünmem. O gün Âdem de, ondan başkaları da, bütün peygamberler, benim sancağımın altındadır; fakat övünmem. İlk şefaat eden, ilk olarak şefaati kabul edilen benim; fakat övünmem.

● İnsanlar içinde Âdem Aleyhisselâm’a en çok benzeyen benim. Gerek ahlâk ve

gerek yaradılış bakımından da bana en çok benzeyen İbrahim Aleyhisselâm’dır. ● Rabbimin katında on ismim vardır: Ben muhammed’im. Ahmed’im. Mâhi’yim;

Allah-ü Teâlâ benimle küfrü mahvedecektir. Ben Akib’im; benden sonra peygam-ber yoktur. Ben Hâşir’im; Allah, kullarını beni müteakip haşredecektir. Ben Rahmet Resûlüyüm. Ben Tövbe Resûlüyüm. Ben Melâhim Resûlüyüm. Ben Mukaffa’yım. Herkes bana uyar. Ben Kussem’im, yani olgun ve bütün iyilikleri câmi bir insanım.

İLÂHİ

ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MUHAMMED

Canım kurban olsun senin yoluna Adı güzel, kendi güzel MUHAMMED Gel şefaat eyle kemter kuluna Adı güzel, kendi güzel MUHAMMED Mümin olanların çoktur cefası Ahirette olur zevk-u sefası Onsekizbin âlemin MUSTAFA’sı Adı güzel, kendi güzel MUHAMMED Yedi kat gökleri seyran eyleyen Kürsinin üstünde cevlan eyleyen Mirac’ında ümmetini dileyen Adı güzel, kendi güzel MUHAMMED Sen Hak peygambersin şeksiz gümansız Sana uymayanlar gider inançsız Aşık Yunus neyler dünyayı sensiz Adı güzel, kendi güzel MUHAMMED

- 44 -

Page 45: 7085959-salimabi

HZ.PEYGAMBER’İMİZ, MUHAMMED MUSTAFA’NIN (S.A.V.)

FAZİLET DOLU YÜKSEK AHLAKI Hz.Peygamber (S.A.V.), güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilmiştir. Buyurmuşlardık ki: DİN GÜZEL AHLÂKTIR, DİN GÜZEL AHLÂKTIR, DİN GÜZEL AHLÂKTIR. Onun için, O’nun her öğrettiği fazilettir. O insana gerçek değerini öğretir. İslâmiyet, insanlar arasında kardeşlik, sevgi, saygı, fazilet, adalet, iyilik ve doğruluk getirdi. İnsanların birbirleriyle anlaşıp barış içinde yaşamaları, hakkına razı olup kimsenin elindekine göz koymamaları ne güzel şeydir. Hayat ancak o zaman mânâ bulur ve güzelleşir. İşte bunu gerçekleştirmek için Hz.Peygamber (S.A.V.) insanlığa hayır ve fazilet örneği olmuştur. O ashabıyla konuşur. Tatlı tatlı sohbet eder, hatta şakalaşır. Küçükleri okşayıp sever, onları sevindirir. Zengin, yoksul, köle demez herkesin hatırını sorar, gönlünü alır. Kimsenin kalbini kırmaz. Uzak mahallelerden birisi, hastalandı mı; gider ziyaret eder, hatırını sorar. Herkese selâm verir, karşılaştığı kimselerin elini sıkar. Herkese tatlı söz söyler. Güler yüz gösterir. Hiçbir zaman aşırılığı sevmez, tevazu sahibidir. Bir gün adamın biri ziyaretine geldiğinde, huzurunda titremişti. Ona: “ Arkadaş korkma, ben hükümdar değilim! Ben. Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” demiştir. Sâde, fakat temiz giyinir. Temizliği sever. “ TEMİZLİK İMANDANDIR.” diye buyurdular. Camiye temiz gelmelerini ashabına tembih eder. Aile hayatında çok geçimlidir. Evinde boş oturmaz. Hz.Hatice: “ Ya Ebe’l Kasım, yorulma.” deyince, Ona: “ BU DÜNYADA DÖRT ŞEYDEN HİÇ HOŞLANMAM! ONLARDAN ALLAH’A SIĞINIRIM: KORKAKLIK, CİMRİLİK, TEMBELLİK, BİR DE PİSLİK” der. O’nun hizmetinde bulunan Enes (R.A.) der ki: “ On sene yanında hizmetinde bulundum. Bana bir defacık olsun: Öf aman, dediğini işitmedim.” O daima fazilet örneği olmuştur. Gönlü insanlık sevgisi ile doludur. En çok şefkate muhtaç olan yoksullara, öksüzlere ve çocuklara çok merhamet gösterir. Bir gün bir çocuğu severken O’nu gören bir bedevi: “ Siz küçükleri çok seviyorsunuz. Benim on torunum var, bir tanesini bile kucağıma alıp sevmem.” deyince Hz.Peygamber ona:

- 45 -

Page 46: 7085959-salimabi

“ Senin kalbinde merhamet yoksa ben ne yapayım?” “MERHAMET ETME-YEN, MERHAMET YÜZÜ GÖRMEZ.” buyururlar. O’nun sevgisi hudutsuzdur. Hayvanlara karşı bile merhametli davranmayı öğretir. Kapıda seslenen bir kediyi eliyle içeri alır. Hastalanmış bir hayvanın tedavisiyle meşgul olur. Susuz kalmış bir köpeğe ayakkabısıyla su çekip veren kimsenin, günahı dahi olsa, onu cennetle müjdelemiştir. Bir kediyi aç bırakan kadının bu yüzden azap göreceğini bildirmiştir. Susuz kalmış bir ağacı sulayana sevap yazıldığını haber vermiştir. Resûlullah Efendimiz, ilâhi ahlâk vasıflarıyla, âleme bu ahlâkla rehber olarak Allah tarafından gönderilmiştir. Ahlâksız bir cemiyet yaşayamaz. Semavi dinlerin tümü ahlâk üzerine kurulmuştur. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz insanlar içinde en yüksek ahlâki vasıflarla bezenmiştir. Hakk Teâlâ Kitab-ı Keriminde O’nun Yüksek Ahlâklı olduğunu bizlere anlatı-yor. Bundan dolayı kendi ümmetinin de, kendisi gibi fazilet ve ahlâk sahibi olması-nı arzulamaktadırlar. Resûlullah Efendimiz, düşüncelerinde birbirlerine düşman ve aralarında anlaşmazlık bulunan aşiret ve kabileler arasında denge tesis ederek, onları birbirleriyle anlaştırdı, kaynaştırdı. Önüne gelen her anlaşmazlıkta, kendisi hakem olarak, haklıyı haklı ve haksızı da haksız çıkarıyordu. Giderek kısa bir müddet sonra ortadaki kin ve düşmanlık tohumları O’nun güzel ahlâkı ile ortadan kalktı. Böylece diğer kabileler bile O’na sevgi ve muhabbetleriyle birlikte, güven duyar oldular. Her sınıf halk ve erbabı sanat O’nun ahlâkı ile ahlâklanmak için yoğun çaba ve gayret göstermeğe çalıştılar. Ticaret ile uğraşanlar, O’nun gibi dürüst hareket ve namusuyla kazanç elde etme yoluna girmiş oldular. Zalim ve sert olan, O’nun eğitimi ile bu huylarını terk ederek, yavaş yavaş hoş görülü olmaya başlıyordu. Bilhassa kız çocuklarının diri diri gömülerek öldürülmesi keyfiyetine Peygamber (S.A.V.) Efendimiz sözleri ile tavsiyeleri ile karşı çıkmakta ve bu yanlış âdetin kaldırılmasında bütün meziyetlerini tamamen kullanarak, muvaffak olmuştur. Milleti oluşturan fertler arasında kin, düşmanlık, fitne, fesat ve hainlik çıkarsa millet büyük zararlar görür, perişanlığa mahkûm olur. Fazilet ve ahlâk hiçbir şeyle kıyas edilmez, Hakk uğruna yapılan savaşlarda, dahi düşmanına hilim ve merhametle muamele eder, gönüllerini alır, koyu düşmanını dahi İmâna girmeye manen yönlendirir. Onun yetiştirdiği kişiler ahlâk ve faziletlerde birer örnek olmuştur. Bu gün için dünyanın her tarafında incelemede bulunan âlimler ve din bilginleri, en yüksek ahlâki meziyet ve kanunlarını getiren dinin, İslâm olduğu hususunda birleşmişler ve tüm üstün ahlâki meziyetlerini tamamıyla nefsinde toplayan, yaşayan, uygulayan Yüce Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin en kutlu en güzel insan olduğuna inanmışlardır.

- 46 -

Page 47: 7085959-salimabi

İşte dört Halifesi: Hz.Ebû Bekir (R.A.), Hz.Ömer (R.A.), Hz.Osman (R.A.), Hz.Ali (K.A.V.), işte ensar ve muhacirin, işte Aşere-i Mübeşşire, ayrı ayrı her biri cevher, fazilet ve ahlâk örneğidir. Bunu kimden kazanmışlardır? O’nun yüksek ahlâk ve fazileti, O’na uyanların, O’nun davetine icabet edenlerin hapsine yayılmış ve bunlar, Ahlâk-ı Muhammediye ile süslenmiş oldular. Bu ahlâk mirası onlardan bizlere intikal etmiştir. Ahlâki Muhammediye Kıyamet gününe kadar İslâm toplumlarında devam edip gidecektir. Her milletin medarı iftiharı ahlâkıdır. Sanayi-de, ticarette, ziraatta, her şeyde örf ve âdette başlıca muvaffakiyet, ahlâk güzelliğiyle olur. Bilhassa ahlâk hukuk ve adaletle imtizaç ederse kemâlini bulmuş olur. Hazreti Muhammed (S.A.V.) Efendimiz, bize insanca yaşamasını ve saadet yollarını en iyi bir şekilde göstermektedir. Gerek Kur’an Âyetleri ve gerekse Hadis-i Şerifler her ikisi de O’nun mübarek ağızlarından çıkmıştır. Bunu izleyenler kesin mutluluğa varmış olurlar. Çünkü: O ÂLEMLERE RAHMETTİR. ALLAH DOĞRUYU SÖYLER, HİDAYETE ERDİRİR.

- 47 -

Page 48: 7085959-salimabi

NA’T

Nice bin salât, selâm ve tahiyyat, Resûllerin efendisinin nûrlu zatına ve ravza-i mutahharasına saçılsın ki, o kalpleri temiz zümrenin reisi, Hâtemül Enbiya, saâdet ehlinin kalem ucu, kara bahtlıların canlarının oku, bilmeyenler cesedinin ruh açısı, akıllı âriflerin en aydın nûru, âşk ve muhabbet bahçesinin hoş sesli bülbülü, hakikat bostanın gerçek sözcüsü, meleklerin en güzel ve tesirli söyleyişin hatibi, Allah (C.C.)’a en yakın meleklerin (Mukarrabûn) beliğ ve fasih dil hocası, can noktasının nûru, îman dairesinin merkezi, ulular tahtının sultanı, seçkinler tahtının padişahı, Hz.Muhammed (S.A.V.) Efendimizin özelliklerini anlatalım: Mübarek alnının güneş misâli parlaklığı, Allah yakınlarının odalarını aydınlat-tı. Amber saçan kâkülü (perçemi) dünya ehline hoş kokular serpti. Hilâl’e benzer kaşının etkisinden boyu dik, güneş gibi güzel yüzünün sevgi sıcağından boynu bükük. Felek de o ok gibi kaşına hayran, melek, yüzünün parıltısıyla gül yanak-larına bakar. Parlak yanağının şenliğiyle baharlı harem âleminin (Mekke – Medine) sevinci inci dişlerindedir. Ağzının tükürüğü latif ve ikram edici denizdir ve ayrılık zehirinin şifa verici ilâcıdır. Mübârek kalbinin sözleri ölü gönüllere hayat suyudur. Biz efendinin şerefli adını anlatalım: Kudret yazarı ona, mârifet mektebindeki « Sana, bilmediğini öğretti » âyetinin mânâ ve yazısını öğretti. Allah’ın kalemi (Ben gizli bir hazine idim) kaziyyesini, gerçeğini âlemin sahifesinde kazıdı ve o anda nur-u Muhammedî var oldu. Dünya âleminde bir ses ve bütün kâinatta bir çağırı meydana geldi: Ey mülk ve meleküt âleminin sakinleri! Ey Ceberut âleminin uykuya dalanları uyanın, ayılın! Öyle bir nur göründü ki, hidâyeti ebedi (sonsuz) ve şerefli, adı Muhammed’tir. Doğuşu âlemlere rahmettir. Kerem ve ihsanı en yüksek ahlâkdır. Melek ve felek onun nûrudur. Peygamberler, veliler o nûrdan almışlardır. Nuh (A.S.)’ın Kurtuluşu, Halil İbrahim (A.S.)’ın vefalı oluşu, İsmâil (A.S.)’ın safası, Yakup (A.S.)’ın İzzetli ve değerli oluşu, Eyyub (A.S.)’ın sağlığı, Yusuf (A.S.)’ın kurtuluşu, Yunus (A.S.)’ın kabullenmesi, Mûsâ (A.S.)’ın ululanması, İsa (A.S.)’ın İncil’i, Yahya (A.S.)’ın hayatı hep onun öğülmüş sıfatlarından alınmıştır. Şeyhlerin imanı, ehl-i sünnetin bilgisi, âlimlerin ilmi, evrenin tavanlarını tutan sütun, direk ve yer küresindeki yerleşmeler, hep onun himmet ve bereketiyledir.

- 48 -

Page 49: 7085959-salimabi

HZ. MUHAMMED VE KUTLU SÖZLERİ

« Ahlâk-ı Muhammediye, kıyamet gününe kadar İslâm ümmetlerinde devam edip gidecektir. Şu halde her milletin medarı iftiharı, ahlâkıdır. Sanayide, ziraatta, her şeyde, gelenek ve görenekte başlıca başarı, ahlâk güzelliği ile olur. Özellikle ahlâk, hukuk ve adaletle birleşirse, olgunluğunu bulmuş olur. »

HZ. MUHAMMED’İN KENDİSİ HAKKINDAKİ HADİSLERİ

● Âdem, ruhla kalıp arasındayken peygamberdim. ● Biz peygamberler topluluğuyuz, gözlerimiz uyur, kalplerimiz uyumaz. ● Bize, insanlarla, akılları miktarınca konuşmamız emredildi. ● Dünyanıza ait işleri, benden daha iyi bilirsiniz. ● Dünyanızdan üç şey sevdirildi bana: Saliha kadınlar, güzel koku ve gözümü ay-

dınlatan namaz. ● Peygamberlere, ancak temiz şeyler yemeleri, ancak iyi işlerde bulunmaları emre-dilmiştir. ● Ben ancak en güzel en temiz huyları tamamlamak için gönderildim. ● Ben ancak rahmet olarak gönderildim, azap olarak gönderilmedim. ● Öğretmen olarak gönderildim ben. ● Allah beni, ancak emirlerini bildirmem için gönderdi, halka azap ve meşakkat vermem için değil. ● ALLAH’IM, yaradılışımı nasıl güzelleştirmişsen huyumu da güzelleştir. ● Andolsun Allah’a ki, ben gökte emin adıyla anılırım, yeryüzünde de. ● Aslı olmayan şeyler benden uzak, ben onlardan uzağım; ne ben bâtıldanım, ne bâtıl benden. ● Ancak bir kulum Ben; kul gibi yer içerim. ● Benim çektiğim eziyeti kimseler çekmemiştir. ● Yaşayışım da hayırdır size, ölümüm de. ● Bana isimlerin (kelâm’ın) toplamı verildi. ● Ben insanların en yüreklisiyim. ● Rabbimin katında gecelerim. Beni yedirir, içirir. ● Beni Rabbim terbiye etti ve ne güzel yetiştirdi. ● Benim ALLAH ile bir zamanım olur ki, o zamanda benimle ALLAH arasına ne

en yakın bir melek, ne ALLAH tarafından gönderilmiş bir elçi ve ne de bir kitap girebilir. ● Ben, babam İbrahim’in duası ve kardeşim (İsa’nın) müjdesi ve annemin rüyası-yım. ● Biz son gelen ilkler…

- 49 -

Page 50: 7085959-salimabi

● Her peygamber kendi kavmine gönderildiği halde ben bütün insanlara gönderil-dim. ● Kim rüyasında beni görürse, bilsin o gördüğü hakikaten benim. Çünkü şeytan benim suretime giremez. O adam kıyamette de beni görecek ve cennet ehlinden olacaktır. ● Ben Akıb’ım ki benden sonra nebi ve resul yok. ● Âdem ve Âdem’den başka diğer peygamberler kıyamet gününde benim sancağım altındadır. ● Ben Hâşir’im ki, halk kıyamet gününde benim izim üzere haşrolunacaktır.

FASIL Enes b.Malik (R.A.)’ten rivayet edilmiştir. Sahabeden üç kişilik bir gurup, Hz.Peygamberin (bilmedikleri) ibadetini sorup öğrenmek maksadıyla O’nun zevcelerinin evlerine geldiler. Bunlara; Hz.Peygamber (S.A.V.)’in ibadeti haber verilince de sanki bunu azımsadılar ve: Hz.Peygamber’e nisbetle biz neyiz ki? O’nun geçmiş ve gelecek bütün günahları mağfiret (Af) olunmuştur, şeklinde konuştular. Sonra da içlerinden biri: Ben, geceleri hep namaz kılacağım; bir diğeri: Ben hep oruç tutacağım ve hiçbir günümü oruçsuz geçirmeyeceğim; üçüncüsü ise; Ben de kadınlardan uzak duracağım ve hiç evlenmeyeceğim, dedi. Daha sonra Hz.Peygamber (S.A.V.) geldi ve (onların bu konuşmalarından haberdar olarak; « Bunları söyleyen siz misiniz? ALLAH’a kasem ederim ki, Ben, içinizde ALLAH’tan en çok korkanınız ve en çok sakınanızım. Bununla beraber (Ramazan dışındaki aylarda) bazen oruç tutarım, bazen tutmam. (Gecenin bazı saatlerinde nafile olarak) kâh namaz kılarım, kâh uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Her kim Benim bu sünnetimden yüz çevirirse Benden değildir. » buyurdu.

- 50 -

Page 51: 7085959-salimabi

DUA

ALLAH’ım, Efendimiz MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e Ezelle

Ebed arasını dolduracak ölçüde selâmın olsun, öyle ki selâmın sayı kapsamına girmesin. Ve belirli bir zamana sığmasın.

O’nun dost ve yaranlarından ve kendisine dosdoğru uyanlardan gerek şeriatta, gerekse tarikatta O’nu takib edenlerden Razı ol. Hakikat yolunda O’na uyan Ashab-ı Kiram ve Alimlerden, tarikat Ehliyle irfan erbabından hoşnut ol!

Bizi de Ey Mevlamız, anlardan, o bahtiyarlardan eyle; Amin! Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen her şeyi lâyıkıyla duyar ve

bilirsin. Tövbemizi de kabul buyur. Muhakkak ki sen tövbeleri çokça kabul eden Rahim’sin.

Bizlere yararlı bir marifet bahşeyle. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter. Ey Âlemlerin Rabbi! EY RAHMAN!EY RAHİM! Senden, Peygamberimiz

Aleyhisselatu vesselâm Efendimizin yüzünü bize göstermeni, rüyada bu devlete bizi eriştirmeni istiyoruz. Ve O’nun üzerine salatu selâmın, ta kıyamete kadar indirmeni ve bizimle beraber bulunmanı arzu ediyoruz.

ALLAH’ım, salatu selâmın, Kemâl güzeli, Celâl tacı, Cemâl cazibesi, Visal güneşi, ilâhi yurdun izzet ve şerefi, vücut letafeti, her mevcudun hayatı, ilâhi saltanatın azizi, ilâhi kudretin yüksek san’atının açık misali, seçilmiş kişilerden seç ilip beğenilenin, açık nişanesi, ilâhi yakınlığa mazhar olan has kişilerin hülasası, ALLAH’ın büyük sırrı, O’nun en iyi ve en güzel hakiki ve ALLAH’ın mükerrem dostu Efendimiz, Mevlamız MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e olsun:

ALLAH’ım biz MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile sana tevessül ediyoruz. O’nun vasıtasıyla senden şefaat verme ihsanını bekliyoruz. O büyük şefaat sahibidir ve en fazla saygıya değer vesiledir. Parlak bir vasıtadır. Yüce makam sahibidir.

Yüksek bir aracıdır. KAB-I KAVSEYN EV EDNA sırrına mazhardır. Bizi O’nun vasıtasıyla zât, sıfat ve isimlerinin, Ef’al ve eserlerinin hakikatine eriştir.

Ta ki senden başkasını görmeyelim, duymayalım, hissetmeyelim ve vücutta senden başkasını bulmayalım.

İLÂHIM ve SEYYİDİM: Faz-lu Rahmetinle bizi MUHAMMED (Sallallahu Aleyhi ve sellem)’in Hüviyetine kavuştur, bizim hüviyetimizi O’nun hüviyetiyle aynı kıl; başlangıcında da, sonucunda da bizi O’na ulaştır, dostluğunun sevgisine, muhabbetinin safasına, basiretinin envar kapılarına, iç âleminin sırlarının toplayıcı özelliğine, merhametinin acıyıp koruyu-culuğuna, nimetlerinin nimetlerine eriştir.

- 51 -

Page 52: 7085959-salimabi

ALLAH’ım, MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in makam ve mertebesi hürmetine senden mağfiret, hoşnutluk ve tastamam bir kabul olunma istiyo-ruz. Bizi bu hususta bir an olsun nefsimizle başbaşa bırakma! Ey kullarının, isteğine en güzel cevap veren! Gerçekten, senin rahmetin eseri olarak MUHAMMED (S.A.V.) güvenilir aracı olarak varlık âlemine girmiştir.

ALLAH’ım, salat-u selâmın, en mükemmel bilgileri kendinde toplayan Kutbi Rabbani, en üstün, iman kaftanının belirgin nişanesi, cömertlik ve iyiliğin membaı, semavi himmetler sahibi, ledünni ilimlere mazhar olan MUHAM-MED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e ve O’nun Hanedan ve yârânına selat-u selâmın olsun!

ALLAH’ım, selat-u selâmın, Efendimiz, Peygamberimiz MUHAMMED (Sallal-lahu aleyhi ve sellem)’e olsun!

ALLAH’ım, varlık âlemini yüzü suyu hürmetine yarattığın ve O’nun sebebiyle eşyaya ruhsat verdiğin, iyilik ve cömertlik sahibi MUHAMMED MAHMUD (Sallallahu aleyhi ve sellem)’a ve O’nun Hanedan ve yârânına selat-u selâmın olsun!

ALLAH’ım, selat-u selâmın, Efendimiz, Peygamberimiz MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem) üzerine olsun ki O, senin nurlarının denizi, sırlarının madeni, kullarının ruhlarının ruhu, pâha biçilmez inci, emsalsiz güzel koku, mevcudatın aşk meyvesi, rahmetlerin ‘H’ sı, derecelerin ‘C’ si, saadetlerin ‘SİN’ i, inayetlerin ‘NUN’u, Külliyatın Kemâli, ezeli şeylerin başlangıcı, ebedi olan nesnelerin son mührü, seninle meşgul olup eşyayı terk eden, müşahedelerin semerelerinden tadan, kudsiyet esmasından içirilen, geçmiş ve geleceği bilendir.

ALLAH’ım, selat-u selâmın O’nun üzerine olsun, al ve ashabına olsun, bildiğin şeyler sayısınca ve bildiğin nispet ölçüsünde, ALLAH’ım, selat-u selâmın, Efendimiz MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e olsun ki, O’na bir nice ihsanlar ve in’amlar verdin, O’nu mükerrem kıldın, O’nu üstün tuttun, O’na yardım ettin, O’nun elinden tuttun, O’nu kendine yaklaştırdın, O’nu dünyaya indirdin, O’nu suladın, O’nu temkinli kıldın, ilmü enfüsünle O’nu doldurdun, süsleyici ve kaplayıcı sevginle O’nu yeryüzüne yaydın, sözünle O’nu süsledin, O feleklerin övünmesi, ahlâkın en tatlısı, senin apaçık nurun-dur, kadim kulun, en sağlam urganın, muhkem kalen, hikmetli celâlin, keremli cemâlindir O. Efendimizdir, Mevlamızdır, MUHAMMED (Sallal-lahu aleyhi ve sellem)’dir. Selat-u selâmın O’na al ve ashabına, hidayet lambaları olan arkadaş ve yaranlarına, vücut kandilleri tertemiz kimselerin yükselme kemâli olan yakın dostlarına olsun!

ALLAH’ım, salat-u selâmın O’na olsun ki, bu salatta düğümler çözülür, üzüntü ve kederler onunla zail olur, yorgunluk ve sıkıntılar merhameten onunla giderilir. İhtiyaçlar tekrim yollu onunla yerine getirilir.

Ya Rab! Ya ALLAH; Ey diri olan! Ey kendi Zat’ıyla kaim olup varlığı kendinden olan. Hiçbir şeye muhtaç bulunmayan! Ey Celâl ve ikram sahibi! Senin lüt-fun faziletlerinden feza’ilin gazilelerinden istiyoruz!

Ey Kerem sahibi! Ey kıyamet günü müminlere has rahmetiyle tecelli eden!

- 52 -

Page 53: 7085959-salimabi

ALLAH’ım, selat-u selâmın, Kulun, Peygamberin, Resulün Efendimiz, Peygambe-rimiz, Mekki, Ümmi, Resûl-i Arabi MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine ve O’nun Al ve Ashabına olsun, çoluk çocuk ve zürriyetine, Ehl-i Beyt ve yaranına da olsun; Öyle bir selat ki, senin hoşnutluğuna yol açsın; O’nun için de güzel bir mükafat olsun ve O’nun hakkında edaya lâyık görülsün!

MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e vesile ve fazilet makamlarını ver, Şeref ve yüce dereceler bahşeyle, O’nu va’dettiğin MAKAM’I MAHMUD’a eriştir! Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni!

ALLAH’ım, Aziz kitabınla, EFENDİMİZ MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’in kerem dolu nübüvvetiyle, O’na özgü değer şerefiyle, babası İbrahim ve İsmail’e, yakın arkadaşları Ebubekir, Ömer ve Osman ile, Hanedanından Ali, Fatıma ve bunların oğulları Hasan ve Hüseyin ile, amcası Hamza ve Abbas ile zevcesi Hatice ve Aişe (ALLAH hepsinden razı olsun) ile sana tevessül edip yöneliyoruz. Ve senden bunların hürmetine (ihtiyaçlarımızı) istiyoruz!

ALLAH’ım, bizi bunların sırlarının hakikatine eriştir. Marifetlerinin basamaklarında yükselerek hakikatleri anlama imkanını bize lütfeyle!

Senden kendilerine en güzel mükafatlar, ebkat eden MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem) hanedanı hürmetine büyük saadete kurtuluş kapısını açan, senin en yakın sevgine mazhar olan bunların hatırı için bizi tahkik ehlinden eyle!

Bizi, O Peygamberin MAKAM-I MAHMUD’unda yükselen izzet ve şerefinde gark eyle! O’nun sancağı altında bizi topla!

“ALLAH’IN PEYGAMBERİ RÜSVAY ETMEDİĞİ GÜNDE” peygamberin irfan havzından bize içir. Öyle bir günde ki, Resulüne beşaretle buyurursun:

“Konuş dinleniyorsun, iste verilecektir, şefaat et şefaatin kabul olunacaktır!” Zira senin bu husustaki beşaretin şöyle huzur etmiştir: MUHAKKAK RABBİN SANA VERECEK DE HOŞNUD OLACAKSIN. Sen çok yücesin, her kusurdan pâk ve münezzehsin Rabbimiz! Sen celâl ve ikram sahibisin! ALLAH’ım, salat-u selâmın Peygamber (Sallallahu

Aleyhi ve sellem’e, ataları İbrahim ve İsmail’e ve bunların hepsinin arkadaş ve yaranlarına olsun! Öyle bir salat ki ezeli lisan onu melekut bağında tercüme etmiş olsun; yüce makamlarda ve yüksek derecelerde en güzel şekilde çeviriye uğrasın! Ebed lisanı onunla nasut âleminin eteklerinde seslensin, günahların bağışlanması için avazını yükseltsin, keder ve sıkıntı-ları gidermek için avaz avaz terennümde bulunsun, çok önemli ve çözümü zor hususların def’ine medar olsun, öylesine bir salat ve o salatın sebep olacağı feyizler ki senin ilâhiyane lâyık olsun, azâmetli şan-u şerefine uygun düşsün! Ve kendilerini saygı ile andığımız Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem), O’nun ataları hanedan ve yaranlarının ehliyet ve liyakatine uygun gelecek ve bunların makam ve mertebe-i kerimlerine münasip düşecek ve senin buyruğunda “dilediğini rahmetine has kılar” geçen özelliğine paralel olacak bir salat-u selâm olsun.

- 53 -

Page 54: 7085959-salimabi

ALLAH büyük, çok büyük bir fazl-u kerem sahibidir. ALLAH’ım, celâlin izzeti ve izzetin celâliyle, saltanatın kudreti ve kudretin salta-

natıyla, Peygamberin MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in sevgi ve muhabbetiyle, merhametsizlikten, kötü şehevi söz ve davranışlardan sana sığınıyoruz. Ey muhtaçlara arka olan! Ey güven isteyenlere emniyet sağlayan! Bizi nefsani hatıralardan kurtar, şeytani şehvetlerden koru, beşeri pisliklerden temizle, muhabbet-i sıddıkiyye ile bizi sadeleştirip arındır! Gaf-let sedasından bilgisizlik evhamından uzak bulundur! Tâ ki şeklimiz enaniyet fenasında yok olup gitsin; İnsani hırs ve arzuların aykırı tarafından eriyip bitsin! Kesretin, senin toplayıcı, bir araya getirici vahdetin huzurunda fena bulduğu gibi.. Bizi ilâhi ahâdiyetin ziynetiyle süsle, samadani hakikatlerin tecellisine mazhar kıl! Bütün bunları vahdaniyetin şuhudunda gerçekleştir.

Öyle bir makamda ki (!), orada mekân yok, nereye ve ne yere gibi, nasıl ve nice gibi tabirler yok. Her şey, evet her şey o makamda ALLAH ile bâki kalır, ALLAH’tan gelir, ALLAH’a döner. ALLAH ile beraber olur.

Bizler ALLAH’ın minnet denizinde ALLAH’ın nimetiyle gark olmak istiyoruz. ALLAH’ın kılıcıyla yardım görmek istiyoruz. ALLAH’ın inayetinden haz duyuyoruz. ALLAH’ın korumasıyla korunmuş oluyoruz. Bizi ALLAH’tan uzaklaştırıp meşgul eden her şeyden muhafaza olunmamızı talep ediyoruz. ALLAH’tan başka gönlümüze gelen her hatıradan sıyrılmak istiyoruz.

Ya Rab! YA ALLAH! YA ALLAH! YA ALLAH! Rabbim ALLAH’dır. Benim başarım ancak ALLAH iledir. Ben ancak O’na dayanırım ve ancak O’na yönelip (inayetini) beklerim.

ALLAH’ım, bizi kendinle meşgul eyle! Bize öyle bir bağışta bulun ki onda senden başkasının dahili bulunmasın ve bu bağışın ilâhi ilimler ile, Rabbani sıfatlarınla ve Ahlâk-ı Muhammediyye ile genişlemiş ve gelişmiş bir vaziyette olsun. Güzel bir zan ile akidemizi kuvvetlendir. Hakke’1 yakin derecesinde bize bir itikat bahşeyle! Temkini hakikate eriştir! Hal ve durumumuzu tevfikin ile doğrult, saadet ve hüsn-ü yakin ile ahvalimiz düzelt!

İstikamet yolunda (iman ve itikat) temellerimizi sağlamlaştır; üstün muhkemlik kaidelerinde bizi yükseltip güçlendir. Öyle bir istikamet yolu ki o, peygam-berin, sıddıkların, şehitlerin yoludur! Nimetine eriştirdiğin bahtiyarların doğrultusudur.

Maksat ve niyetimizi asil bir şan ve şeref düzeyinde kerem doruğunun en yücesinde sağlamlaştır. Resullerden büyük azim sahibi olanların azm-u niyetine muka-rin Eyle! Ey yalvarıp yakaranlara cevap veren! Ey imdat isteyenlerin imda-dına koşan! Rahmetin lütuflarıyla bizi (senden uzaklaştıran) sapıklıktan kurtar! İnayetin nefhalariyle bizi sevgi güreşinin yapıldığı yerde bir araya getir! Hidayetin nurlarıyla yakınlık avlusunda arzularımızı yerine getir! Üstün yardımınla bizi kuvvetlendir!

Kur’an-ı Mecid ile belirtilmiş bir yardımla bize yardım et! Fazl-u rahmetinle inayet-te bulun!

- 54 -

Page 55: 7085959-salimabi

Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni! Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen, evet sen her şeyi hakkıyla işiten

ve gereği gibi bilensin! Tövbemizi kabul et! Muhakkak sen, evet sen, tövbe-leri çokça kabul eden RAHİM’sin!

ALLAH’ım, salat-u selâmın, EFENDİMİZ NEBİYY-İ ÜMMİY MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e, O’nun zevcelerine, soyuna ehli beytine olsun! İbrahim’e ve hanedanına salavatını indirdiğin gibi. Şüphesiz ki sen övülmeğe lâyıksın, şan ve şeref sahibisin.

Ey, destek direği olmayanların direği, senedi olmayanların senedi! Ey azığı olma-yanların azığı! Ey her kırık yerin yegâne onarıcısı! Ey her garibin sahibi! Ey her yalnızın gönüldaşı! Senden başka ilah yoktur. Seni tenzih ve tesbih ederiz. Şüphesiz ki ben zalimlerdenim. Benim dost ve yarim sensin. Hem dünyada hem ahirette, müslüman olduğum halde canımı al! Beni salih kulların zümresine ulaştır. Soy ve sopumu benim için islah eyle! Hakikat ben sana tövbe ediyorum ve ben Müslümanlardanım!

ALLAH’ım, meleklerin, peygamberlerin, resullerin ve bütün halkın salavatları EFENDİMİZ MEVLAMIZ MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e, O’nun al ve ashabına olsun! ALLAH’ın selâmı, Rahmeti de bunlara olsun!

ALLAH’ım, bizi O’nunla, Âl ve Ashâb’ıyla birlikte şefaatine, kefilliğine ve koruyuculuğuna mazhar olarak SELAM yurduna ki (orası senin yurdundur) eriştir. Orası HAK meclisidir. Ve kudret sahibi, mülkü çok yüce olan ALLAH’ın yanındadır. Onlar da oradadır.

Ey celâl ve ikram sahibi ALLAH’ım, bu makamın müşahedesiyle bize lütûf bağı-şında bulun! Ey keremi bol olan! Ey kıyamet günü müminlere has rahmetiyle tecelli edecek olan! Cemâl-i Azimin sübuhatına bakmakla bize ikramda bulun! Cemâlin kerametiyle tekrim tebcil, tâzim havası içinde bizi koru! Amin.

HAMDOLSUN KAİNATIN RABBİ ALLAH’A

- 55 -

Page 56: 7085959-salimabi

GAVS

Saadet denizindeki eşsiz inci O’dur. Şeriat, tarikat, marifet ve hakikatte mükemmel olandır. O’na bir çok isimle seslenilir. Şeyh, önder, hadi, mehdi derler. İmam, Halife, kutup, kutupların kutbu, zamanın sahibi derler. Cihanı gösteren kadeh, alemi gösteren ayna, en büyük iksir diye nitelerler. Ölüyü dirilten, Ab-ı Hayat suyunun sahibi derler. Tüm varlık O’nun varlığının cüzleri olup, varlığın bütünlüğü bir tek şahıstadır ve tüm varlığın gönlü o tek gönüldür; alem gönülsüz olmaz. Alemin yeganesi olan O gönlün ALLAH zikri, alemi ayakta tutandır. Mülkte, melekûtta ve ceberûtta hiçbir şey O’nun gözüne örtülü kalmaz, eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir ve görür. Varlığın tümü hem görünüş hem de mana olarak O’nun nazarı altındadır. Alemin olayları O’nun neş’esi üzerine devreder. Gavs; dünyayı yoluna sokmaktan, halkın kötü alışkanlık ve adetlerini kırıp, yerine doğruyu, güzeli iyiyi yaymaktan, beşeriyeti ALLAH’a davet edip, O’nun azametini ve birliğini bildirmekten, insanlık yollarını açmaktan, ahiretin değerini, ebediliğini bildirip, dünyanın değişken, sonlu ve değersiz olduğunu anlatmaktan bir an bile geri durmaz. Hakk için halka hizmeti kesintisizdir. O’nun kendinde kendine özel gücü ve kudreti, kendine özel muradı yoktur. O hep ALLAH ile ALLAH içindir. Padişahın sarayında kesintisiz kulluktadır. Yine de tamamen özgürdür; beşeri eğilimler, gereksinimler O’nu bağlayamaz: Ruhtur ve varlığın ruhunun ruhudur. Varlığın kalesidir. Meleklerin secde etti-ği varlıktır. İnsan denince O bilinir, şeref ve emanet O’ndadır. O, Resulullah Efen-dimiz’dir ve Efendimiz’in Nur’unu taşıyan Varis’leridir. O AHMED KAYHAN EFENDİMİZDİR. O SEYYİD-İ SULTAN ABDULKADİR-İ GEYLÂNİ’dir.

- 56 -

Page 57: 7085959-salimabi

KENDİ HAKİKATİNİ BİLMEK Bil ki, ALLAH-Ü TEÂLÂ’yı tanımanın anahtarı, insanın kendi kendini tanı-masıdır. Bunun hakikat olduğuna « KENDİNİ TANIYAN, RABBİNİ TANIR » Hadisi ile « GERÇEĞİ ANLAYINCAYA KADAR VARLIĞIMIZIN BELGELE-RİNİ ONLARA HEM DIŞ DÜNYADA, HEM DE KENDİ İÇLERİNDE GÖSTERECEĞİZ. » (Fusulet S,A:53) Âyet-i Kerimesi kuvvetli ve doğru delildir. İnsana kendi nefsinden daha yakın bir şey yoktur. Kendini bilmeyen, ALLAH-I (C.C.) nasıl bilir? Eğer kendimi tanıyorum diye iddia ediyorsan, delilsiz iddia makbul değildir. Eğer delilin, zâhir (görünen) âzalarından yüzünü, başını, elini, ayağını v.s; batın ahvalinden ise, acıktığını, susadığını bilmek ve kızgınlık zamanlarında bir kimseden intikâm almak, şehvetin galebe çaldığı zaman evlenmek ise, bu türlü tasarruf bütün hayvanlarda da vardır. O halde bu çeşit kendini bilmek, ALLAH-U TEÂLÂ’yı tanımaya anahtar olamaz. Öyle ise, önce kendi hakikatini, dünya yolculuğuna nereden gelip nereye gideceğini bilip ondan sonra niçin yaratıldığını, dünyaya ne yapmak için geldiğini, saadet ve bedbahtlığın hangi işlerde olduğunu düşüneceksin. Ve yine bileceksin ki; senin batınında dört sıfat vardır. Bunlar;

1. HAYVANLAR SIFATI 2. YIRTICILAR SIFATI 3. ŞEYTANLAR SIFATI 4. MELEKLER SIFATI

Senin hakikatin hangisidir, sende bunların hangisi asıl ve hangisi emanettir. Sen fiilen bunları bilmedikçe, kendi saadetini bilmeye muktedir olamazsın. Çünkü her birinin ayrı gıdası ve ayrı saadeti vardır. Meselâ: Hayvanların gıdası ve saâdeti, yem yemek, uyumak ve çiftleşmektir. Yırtıcılar için saâdet, öldürmek, hiddet ve intikamdır. Şeytanların gıda ve saâdeti, hile, aldatmak ve bedbâhtlıktır. Meleklerin saâdet ve gıdası, ALLAH-Ü TEÂLÂ’nın CEMALİNİ müşahede etmektir. Meleklerde hiçbir surette hayvan-ların, yırtıcıların ve şeytanın sıfatları mevcut değildir. O halde, eğer sen! Melekler sıfatında insan isen, uğraş, çalış. Tâ ki senden ALLAH-Ü TEÂLÂ’yı bilmeye yol gitsin ve o yolla ALLAH’ın CEMÂLİNİ görmeye vâsıl olasın. Hikmet gözüyle, ibret nazarıyla bak. Sendeki bu sıfatlar, sana hâkim olup seni kendilerine esir ederek kendi hizmetinde çalıştırmak için mi yaratılmıştır? Yoksa vâki olan yolculuğunda, sana angarya olmak, sana binek hay-vanı ve silah olmak için mi yaratılmıştır? Bu dünya konağında birkaç gün ihtiyacını tedarik edip bunlarla geçici saadetini temin et. Ancak asıl saâdetin hâsıl olduğunda, onları bırakıp asıl vatanın olan âhirete yüz çevir.O vatan,havas (seçilmiş kullar) için ALLAH’ın CEMÂLİ, âvam için cennettir.

- 57 -

Page 58: 7085959-salimabi

O halde bu manaların hepsini bilmen lâzımdır. Böylece kendini biraz bilmiş olursun. Bunları bilmeyen dinin hakikatini bilmekten mahrumdur. Hararet Nar’dadır, Sac da değildir, Baş’tadır, Taç’da değildir, Her ne arar isen kendinde ara kerâmet Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.

Hz.Bektaşi Veli (K.S.)

VAZİFE Allah-ü Teâlâ’ya ve Peygambere (S.A.) iman eden şu üç şeyi yapmakla vazifelidir:

1. Allah’ın emirlerini tutmak... 2. Yasak ettiği şeyleri yapmamak... 3. Hiç kimsenin elindekine göz dikmemek, doğru çalışmak, haline razı

olmak. İnsan, hayatı boyunca emir, yasak ve kader çizgisi içindedir. Hiçbir zaman bunların dışına çıkamaz. Dışını Hakkın emirlerine uydurduktan sonra, iç âlemi için üç vazife başlar. Onları da şöyle sıralamak mümkündür:

1. İnsan, öz varlığı olan kalbine, iç âlemine dönmeli… 2. Ruh, iyilik taraftarı olarak, kötülüğe meyilli duran nefsini muhasebe

etmeli… 3. Böylece bütün gidişatını, yolunu Allah yolunun hakiki yolcularına

uydurmalıdır…

HAYRI TAVSİYE

Allah’ın ve Peygamberin (S.A.) emirlerine uyun; şahsi arzularınıza uyarak ve hissiyatınıza mağlûp olarak bid’at yoluna sapmayın! İtaat edin; türlü ve bozuk yollara ayrılmayın!.. Allah’ı tevhid edin; ona hiçbir zaman şirk koşmayın!.. Hak’ı tenzih edin; itham etmeyin. Doğruluk karşısında şüpheye düşmeyin; tasdik edin. Hep birden kardeş olun, aranıza düşmanlık sokmayın. Doğruluktan nefret etmeyin,

- 58 -

Page 59: 7085959-salimabi

daima hak yolu ve yolcularını arayın; usanmayın. Sonuna kadar çalışın; bekleyin ümitsizliğe düşmeyin. Daima doğru yolda toplanın; sevişin aranıza sevimsizlik girmesin. Yaptığınız kötülükleri bırakın; tövbe edin; bir defa yaptığınız hatayı ikinci defa yapmayın!.. İçinizi dışınızı temiz tutun. Uğursuz, çıkmaz, karanlık bataklıklara düşmeyin. Rabbinizin taatiyle ruhunuzu bezeyin. Onun kapısından ayrılmayın. On-dan yüz çevirmeyin. Tövbenizi bozmayın. Gece gündüz Allah’a yalvarmaktan bıkmayın... çünkü rahmet kapıları ancak bu yolda açılır. Hakiki saadeti bu yolda bulmanız mümkündür. Şu bataklık âleminden ulvi, ruhani âleme bu yoldan gitmeniz kabildir. Hakka vuslat bu yoldadır. Rahat, huzur ve selâmet evine buradan girilir.. Öyle bir selâmet evi ki her çeşit binek orada, gözün görmediği her türlü hoşluk oradadır. Bu nimetlerden bıkmaz, usanmaz, bol bol yer içersiniz. O yerde sizin arkadaşlarınız peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler olur. Allah cümle-mize nasip etsin.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN ASHABINA VE ÜMMETİNE VASİYETİ

Sana takvayı, doğru sözlülüğü, ahde vefayı, emaneti yerli yerine edayı, hıya-neti terk etmeyi, yetime merhameti, komşu hakkına riayeti, öfkeyi yutkunmayı, yeminlere sadık kalmayı, Kur’an fıkhını öğrenmeyi, ahiret sevgisini, kıyamet gününün hesabından telaş duyup o güne hazırlanmayı, emeli (arzuyu) kısaltmayı, amel güzelliğini vasiyet ederim. Ve seni müslümana sövüp saymaktan, doğruyu yalanlamaktan, yalancıyı tastiklemekten ve adil bir emre isyan etmekten nehy ede-rim. Allah-u Teâlâ’yı her ağacın ve taşın yanında zikret ve her günaha tövbe et ki bu, açığına açıktan, gizlisine gizlice olmalı. Hastaların hatırını sor, dulların ve biçarelerin ihtiyaçlarını çabukça gör. Yetimlere yakın ol, fakirler ve yoksullarla birlikte otur, nefsine kıyaslayarak insanlara insafta bulun, mutlaka Hak söyle ve Allah yolunda seni, hiçbir lüzum-suzun kınaması, Azmü iradenden, gayret ve hamleden alıkoymasın. Velhamdülillahirrabbilalemin. Hz.Ali (R.A.) Buyuruyor: HZ.RESULULLAH (S.A.V.) EFENDİMİZ BİR GÜN BENİ HUZURUNA ÇAĞIRDI; Ey Benim gözbebeğim Ali! Senin Bana olan yakınlığın Hz.Harun’un, Hz.Musa’ya olan yakınlığı gibidir. O kadar ki, Benden sonra bir peygamber gelmeyecek. Sana bir takım vasiyetler yapacağım, dinler ve tatbik edersen şakirlerden olur ve şehitlik mertebesine ulaşırsın. Cenab-ı Hak seni kıyamet gününde alim ve fakih olarak mezardan kaldırır, buyurdu ve devam etti:

- 59 -

Page 60: 7085959-salimabi

EY ALİ! İMAN SAHİBİNİN ÜÇ ALAMETİ VARDIR: 1. Namaz kılmak, 2. Oruç tutmak, 3. Sadaka vermektir.

MÜNAFIKTA DA ÜÇ ALAMET BULUNUR:

1. Yalnız namaz kılarken noksan kılar. Kalabalığın yanında kılarken, düzgün ve güzel kılar.

2. Kendini methedenler karşısında zevkle işlerini yapar. Ve yapılan metihler-den memnun olur.

3. Hz.Allah’ı (C.C.) insanlar yanında zikredip, yalnız başına zikretmez. MÜNAFIKLARDA BUNLARDAN BAŞKA AYRICA ÜÇ ALAMET DAHA VARDIR:

1. Konuştuğu söz yalandır, 2. Verdiği sözde durmaz. Döneklik yapar, 3. Emanete hıyanetlik eder.

EY ALİ! ZALİMDE DE ÜÇ KÖTÜ HAL BULUNUR:

1. Kendisinden daha zayıf ve daha fakir olanlara baskı yapar. 2. Gücü yettiği kadar başkalarının mallarını zorla ellerinden alır. 3. Rızkını nerden alacağı hakkında hiç incelemez, helal ve haram fark etmez

olur. EY ALİ! KISKANÇLARDA DA ÜÇ ALAMET VARDIR:

1. Kalabalıkta o kimseye yaltaklanır. 2. Herkesin arkasından gıybet eder. 3. Başına bela gelenlere karşı sevinir.

EY ALİ! TEMBELLERDE DE ÜÇ ALAMET BULUNUR:

1. Allah’a ibadet ederken tembellikle yapar, manevi bir zevk almaz. 2. Yaptığı ameli kusurlu yapar. 3. Namazı vaktinde kılmaz, geçirir.

YA ALİ! TEVBE EDEN KİMSENİN ÜÇ ALAMETİ VARDIR:

1. Haramlardan uzaklaşır. 2. İlim öğrenmeğe hırslı olur. 3. Memeden çıkan süt tekrar yerine girmediği gibi o da terk ettiği günaha tekrar

dönmez. Yani yapılan tövbe bu kadar müessir olmalıdır. YA ALİ! AKILLI İNSANDA ÜÇ ALAMET BULUNUR:

1. Dünya’ya değer vermez. 2. Sıkıntı ve eziyet çeker ve bundan hiç şikayet etmez. 3. Musibet karşısında sabrı tahammül gösterir.

- 60 -

Page 61: 7085959-salimabi

YA ALİ! AHMAK İNSANIN ÜÇ ALAMETİ VARDIR: 1. Allah’ın kesin emirlerine karşı tembellik eder. 2. Lüzumsuz sözlerde çok bulunur (boş konuşur). 3. Allah’ın yarattıklarına karşı çok eziyetli olur.

YA ALİ! İYİ İNSANLARIN ÜÇ ALAMETLERİ VARDIR:

1. Bütün ibadetlerini zamanında ve yerinde yapar. 2. Haram işlerden uzak olur. 3. Kendisine fenalık eden kimseye iyilik yapar.

YA ALİ! KÖTÜ ADAMINDA ÜÇ ALAMETİ OLUR:

1. Allah’ın emirlerine karşı tembel olur. 2. Herkese kötülüğü dokunur. 3. Kendisine iyilik edene kötülüğü dokunur.

YA ALİ! SALİH İNSANDA ÜÇ ÖNEMLİ HASLET BULUNUR:

1. Bilgisiyle dinini kuvvetlendirir. 2. Kendisi için beğendiği şeyleri başkasında da beğenir. 3. Allah ile daima sulh-ü selah da bulunur.

YA ALİ! MÜTTEKİ OLAN KİMSELER DE ÜÇ ALAMET BULUNUR:

1. Fena insanlardan uzaklaşır. 2. Yalan söylemekten sakınır. 3. Harama düşme kokusundan hiçbir zaman emin olmaz.

YA ALİ! GÜNAHKAR İNSANIN ÜÇ ALAMETİ VARDIR:

1. Bütün amellerini hata ile yapar. 2. Oyun ve çalgı ile uğraşır. 3. Unutkan olur.

YA ALİ! KALBİ KARARMIŞ OLAN KİMSENİN ÜÇ BELİRTİSİ OLUR:

1. Düşkünleri esirgemez. 2. Aza kanaat etmez, hiç doymaz olur. 3. Öğüt ona tesir etmez. Ne söylense kar etmez.

YA ALİ! FASIK ADAMDA DA ÜÇ ALAMET OLUR:

1. Fitne ve fesadı sever. 2. İnsanların hata ve belaya girmesinden memnun olur. 3. İyi işlerden uzaklaşır.

YA ALİ! AŞAĞILIK HİSSİ DUYANLARDA DA ÜÇ ALAMET BULUNUR:

1. Akrabasıyla çekişir. 2. Komşularına eziyet verir. 3. Günah işlemeyi sever.

- 61 -

Page 62: 7085959-salimabi

YA ALİ! CENAB-I HAKK’IN SEVMEDİĞİ KİMSEDE ÜÇ ALAMET MEVCUTTUR:

1. Fazla yalanla beraber yalan yere yemin eder. 2. İnsanlara sıkıntı verir. 3. Başkasının sırtından geçinmek ister.

YA ALİ! ABİD OLANIN ÜÇ ALAMETİ VARDIR:

1. Allah’ı çok büyük ve kendisini çok küçük görür. 2. Şehevi arzularına son verir. 3. Allah’ın rızasını kazanmağa şiar edinir.

YA ALİ! BAHİL VE CİMRİDE DE ÜÇ ALAMET BULUNUR:

1. Açlıktan korkar, ne yiyeceğini düşünür. 2. Kendisinden bir şey istendiği zaman fakir olacak diye korkar. 3. Kendisine iyilik yapana, içinden husumet besler.

YA ALİ! ALLAH’IN RAHMETİNDEN UZAK OLAN KULLARININ ÜÇ ALAMETİ VARDIR:

1. Allah’ın gazabından ve ikabından emin olur. 2. Allah’ın rahmetinden ümitsiz olur. 3. Allah’a Resullullah’a muhalefet etmekten zevk alır.

Ya Ali! Allah yanında insanların en hayırlısı herkese faydası dokunan ve

zararı uzak olan kimsedir. En fenası da kinci, intikamcı ve daima dargın duran kimsedir. Allah’ın en fazla sevdiği kimse, ömrü uzun olup, işleri iyi olandır. En fena kimse de ömrü uzun olup, ameli çirkin olandır. Bu kimselerin dışı günah yaldızları ile güzel, içi günahın karartıları ile mülevves olanlardır.

Ya Ali! Bundan daha fenası; fenalığından kurtulmak için kendisine ikram

olunan kimsedir. Bundan daha fenası, zenginlere hürmet edip, fakirleri hiçe sayan-dır. Zenginlere karşı çeşitli sofralar çıkartıp, fakirlere karşı asla cömertlik etmeyen kimsedir. Bundan daha kötüsü, tek başına yiyip, kimseye bir dilim ekmek verme-yendir. Bundan daha kötüsü, bir Müslüman din kardeşine ahbaplık gösterip, sonra onu uçuruma düşüren kimsedir.

Ya Ali! İnsan için üstünlük günahları terk etmekle mümkündür. Allah’dan

korkmanın alameti, karşısındaki şahıs kendisine ne kadar kızsa, darılsa yahut onu sevse veya ona muhtaç olsa yine doğru söylemesidir. YA ALİ! GÖNÜL KARARTAN ŞEY BEŞ TANEDİR:

1. Fazla yemek, 2. Fazla uyumak, 3. Fazla konuşmak, 4. Fazla gülmek, 5. Rızk için fazla endişe etmek.

- 62 -

Page 63: 7085959-salimabi

YA ALİ! KALBİ PARLATAN BEŞ ŞEYDİR: 1. İhlas suresini huzurlu bir şekilde çok okumak, 2. Az yemek, 3. Az pişmiş yemeği yemek, 4. İlim sohbetlerinde bulunmak, 5. Gece namazı fazlaca kılmak.

YA ALİ! İNSANI İHTİYARLATAN BEŞ ŞEYDİR:

1. Fazlaca borçlu olmak, 2. İbadet üzüntüsü bulunmak, 3. Gam ve gussası olmak, 4. Kadının nefesinin erkeğe teması olmak, 5. Kokuyu çok sürmek.

YA ALİ! Cennet kapısında gördüm ki: “Kim nefsinin arzularını yerine getirmezse, onun makamı cennettir.” Cehennem de şöyle nida eder: “Ey benim Rabbim! Beni niçin halk ettin? “diye sorar. Allah (C.C.): “Bahil ve kibirliler için halk ettim.” Buyurur.

YA ALİ! Allah’ın rızası, ana ve babasının rızasında, gazabı da ana ve baba-

sının gazabında gizlidir. YA ALİ! Komşuna, kafir olsa dahi yardım et. Yine kapına gelen misafir,

kafir olsa dahi yardım et. Dilenci dahi kafir olsa insanlığını, merhametini bırakma. Şüpheli şeyleri yiyenin dini karışık ve kalbi kararmış olur, duası makbul olmaz ve arzusu kabul olunmaz.

YA ALİ! Bir günahkar asi kul, Allah’a karşı duada bulunsa, Cenab-ı Hakk

şöyle buyurur: “Verin bu asi kulun istediğini, onun sesini duymak istemem.” Allah (C.C.) o kuluna azap edeceği zaman haramı ona sevdirir ve onun akıbetini perişan kılar. Dünya’ya ait olan işleri kolay, ahirete ait olan işleri ortada kalır. Dinden uzaklaşır ve durmadan bu kul: “Allah Affedicidir” der.

YA ALİ! Cenab-ı Hakk bir kulunu sevdiği zaman, o kulun duasını hemen

kabul buyurmaz. Onu geciktirir. Melekler: “Ey Rabbimiz! Bu kulun duasını kabul eyle” derler. Hazreti Allah (C.C.): “Siz onu Benden fazla mı acıyorsunuz? Ben onun sesini seviyorum. Arzularını sonra vereceğim” buyurur.

YA ALİ! Ferahlanma! Cenab-ı Hakk ferahlananları sevmez. Daima hüzünlü

ve gamlı ol. Hz.Allah (C.C.) gamlı kullarını sever. YA ALİ! Her üzerimize doğan gün bize şöyle seslenir. “Ey insan! Ben senin

yeni gününüm ve senin şahidinim” der. Her gelen gece de aynısını söyler. O halde gece ve gündüzle sohbetini güzel et. Allah’ın fazlı kereminden helal rızkını iste.

- 63 -

Page 64: 7085959-salimabi

Helal rızık istemek her insan için farzdır. Abdest aldıktan sonra (İNNA ENZEL-NAHU) Suresini üç defa oku. Allah sana elli senelik nafile ibadetini bağışlar. Ayaklarını yıkadıktan sonra Bana on defa SALATU SELAM getir. Kıyamet gününde Allah hem üzüntülerini yok eder ve hem de seni affu mağfiret buyurur. YA ALİ! Güneş doğmadan evvel Allah’ı zikredenlerin günahları Kaf Dağı kadar olsa daha affu mağfiret olunur. Onlar ahirette azap ve ikap görmezler. YA ALİ! Sabah namazını kıldıktan sonra kalkma, güneş doğuncaya kadar yerinde otur. Sonra iki rekat işrak namazı kıl. Hz.Allah sana bir hac sevabı buyurur. Bin rekat nafile namaz kılmış, bin fakiri doyurmuş kadar sevap bağışlar. YA ALİ! Rahatlık ve sıkıntı anlarında, yolculuk ve mukim zamanlarında KUŞLUK NAMAZINA devam et. Muhakkak surette cennetin Duha kapısından girersin. Çünkü Hz.Allah bütün peygamberlerine kuşluk namazını kılmalarını emir buyurdu. YA ALİ! Cuma günü boy abdesti alan kimsenin bir hafta içindeki günahları affolunur. O kimsenin kabri nur ve mizanı ağır, sırat köprüsünden de yıldırım gibi geçmesine vesile olur. Allah’ın en sevgili kulları secdede şu duayı yapanlardır; “EY ALLAH’IM! BEN NEFSİME KÖTÜLÜK ETTİM. BENİ BAĞIŞLA. ZİRA GÜNAHLARI ANCAK SEN BAĞIŞLARSIN.” YA ALİ! İçkiye müptela olan kimse ile sıkı fıkı olma. O Allah’a karşı gelen-dir. Zekatını vermeyenle de arkadaşlık yapma. O Allah-u Teâlâ’nın düşmanıdır.Faiz yiyenlerle de arkadaşlık etme. Çünkü onlar için Kur’an-ı Kerim’de bildirdiği gibi: “EĞER BÖYLE YAPMAZSANIZ, ALLAH’A VE RESULUNE KARŞI HARP ETMİŞ OLDUĞUNUZU BİLİN.” Buyruluyor. YA ALİ! Kur’an-ı Kerimi okurken ve dua ederken sesini çok fazla çıkarma. Namaz vakti olunca hemen kıl. Vakti geciktirirsen şeytan seni meşgul eder. Bir hayırlı işe niyet ettiğin zaman onu da geciktirme hemen yap. Yoksa şeytan seni gevşetir, o iyi niyetinden seni soğutur. YA ALİ! Çalıştırılan işçinin ücretini tam vermeyenin amelini Allah mahveder. Kıyamet günü de Ben onun amansız düşmanı olurum. Cebrail Aleyhisselam: “Keşke dünya insanlarından olsaydım da yedi şeyi işleseydim” demiştir. 1. Beş vakit namazı cemaatle kılsam

2. Alimlerle beraber sohbet etsem 3. Hastaları ziyaret etsem 4. Cenaze namazını kılsam 5. Susayanlara su dağıtsam 6. İki dargını barıştırsam 7. Yetimlere iyilikte bulunsam

- 64 -

Page 65: 7085959-salimabi

YA ALİ! Bir evde yetim ağladığı vakit Arş-ı Âla titrer. Cenâb-ı Hakk: “Ya Cebrail! Bu yetimi ağlatanın Cehennemde yerini bul. Ben de onu ağlatayım. O yetimi sevindirenin ve güldürenin de Cennette yerini bul. Ben de onu güldüreyim” buyurur. YA ALİ! Hz.Allah insana vücudunun içinde dilinden daha hayırlı ve tatlı hiç-bir şey halk etmedi. Onunla Cennete girilir. Cehenneme de onunla girilir. Dil yırtıcı bir hayvan gibidir. Bir ejderhadır. Onu bir hapishaneye koymak lazımdır. YA ALİ! Her ayın onüçüncü ve onbeşinci günlerinde oruç tut. Hz.Allah bu günlerde oruç tutanların yüzlerini nurlandırır. Gönüllerini parlatır. O senenin hep-sini oruç tutmuş gibi olur. YA ALİ! İlimsiz ibadet edenin zararı faydasından fazladır. Bu yolda dumana boğulmuş, yolunu şaşırmış kimseden farksızdır. Bu adam döner dolaşır sonra kendisini bir tehlikeli yere atar veya düşer. YA ALİ! Benim üzerime her gün yüz defa SELÂTÜ SELÂM getiren kimse-ye günahları çok olsa bile şefaat etmem vacip olur. YA ALİ! Bir koyun sağacak kadar da olsa gece namazı kılmak gündüz kılınan bin rekat nafile namazdan daha sevaptır. Gece namazı kılanların yüzleri, gündüz kılanların yüzlerinden daha nurlu olur. YA ALİ! Bir kimseyi lânetleme. Hatta hiçbir canlıya lânet okuma ki, yaptığın lânet döner sana gelir. Allah’ın sonsuz nimetlerine şükreden, belâlarına sabreden ve günahlarına istiğfar eden kimse istediği kapıdan cennete girer. YA ALİ! Haddinden fazla uyumak kalbi öldürür, unutkanlığı çoğaltır. Fazla gülmek gönlü perişan eder, insanda vakar bırakmaz. Çok günah işlemek kalbi karartır, pişmanlık verir. YA ALİ! Başkasına muhtaç olmayacak derecede dünyayı isteyen Sırat köprü-sünden yıldırım gibi geçer. Allah ondan razı olur. Haram yollardan mal toplamak gayesiyle dünyayı isteyeni Allah-u Teâlâ’yı gadaplı bulur. Bir müslümana hulusi kalple yemek vermek isteyen kimseye, Allah bin sevap verir ve onun bin günahı affolur. Mazlumun ahı zarından ve onun bedduasından çok sakın. Kafir de olsa Hak Teâlâ mazlumun intizarını kabul buyurur. YA ALİ! Borcun az olsun, borç dinin harap olmasına insanın gönlünü meşgul etmeye ve insanın kalbini karartmağa sebep olur. (Borçlanmayınız ki hür yaşayasınız.)

- 65 -

Page 66: 7085959-salimabi

Cuma gecesinde BAKARA SURESİNİ okuyan kimseye yer ile gökler nur ile dolar. DÜHAN SURESİNİ okuyan kimsenin işlediği ve işleyeceği günahları affolur. Yatacağı zaman VESSEEMA-I VET TARIK SURESİNİ okuyan yıldızlar adetince sevaba gark olur. YA ALİ! İHLAS SURESİNİ ÇOK OKU. Bu sure Kur’an-ı Kerimin ışığıdır. Bir harfinde bin bereket ve bin rahmet bulunan AYETEL KÜRSÜ’YÜ çok okuman vazifen olsun. Dünya ve ahiret şerrinden seni muhafaza eder. Haşr Suresini de çok oku. YA ALİ! Şu duaları yatarken oku, bunlara devam et.

1. “Subhanallahi vel-hamdü lillahi ve la ilahe illallahu vallahu ekberu ve lâ havle ve lâ kuvvete illa billâhi-l âliyyi-l azimu”

2. İhlas suresi 3. AYETEL KÜRSİ

YA ALİ! Benim halis ümmetimden yedi kimse muhakkak cennete girecektir.

1. Tövbe eden delikanlı 2. Sadakayı kimsenin görmediği şekilde veren insan. 3. Haramlardan sakınan ve kuşluk namazına devam eden. 4. Malı elden gitse dahi namazı cemaatle kılan. 5. Allah-u Teâlâ’dan korkusundan dolayı gözleri daima yaşaran. 6. Alimlerle beraber sohbet eden. 7. Allah için bir insanı seven ve sevdiren.

YA ALİ! Kırk gün geçtiği halde bir ilim meclisine gitmeyen kimsenin kalbi ölür, kararır ve paslanır. O kimse devamlı günah da işler. Çünkü kalbini silecek ve nurlandıracak bir ibadet yapmamıştır. Kalp ancak ilimle canlanır. İlimsiz ibadet insana canlılık vermez. Haramlardan sakınmayan ve her hareketinde harama cüret eden kimsenin dünyada kalmasından yerin altında kalması daha hayırlıdır. YA ALİ! Doğrulukla hükmet, Allah’ın huzurunda zulm ile hükmedenlerin boyunlarına demirden zincirler örülecektir. Bu zincirin bir arşınını bir dağa koysalar dağ erir. YA ALİ! Kısa zaman sonra Benim ümmetimin arasında bir Rafizi kolu meydana çıkacaktır. Ashabıma söven ve onlara dil uzatanları vur. Onlar bu ümme-tin yahudisidir. YA ALİ! Hz.Allah bir körün elinden tutanı ne kadar günahları olsa dahi affeder. Amanın sağ elini sol eli ile tutmalıdır. O kimsenin elini tutana Cenab-ı Hakk bir saliha kadın ihsan buyurur.

- 66 -

Page 67: 7085959-salimabi

YA ALİ! Evinde çörek otu, bal ve zeytin yağı bulunduran kimseye melekler istiğfar ederler. İçinde köpek ve şarap olan yere melekler uğramaz. Melekler misafir girmeyen ve anne babaya asi olan eve de girmezler. O kul için istiğfarda bulunmaz-lar. YA ALİ! Yolculuğa veya harbe gideceğin zaman YASİN SURESİNİ VE KADİR SURESİNİ DE ON DEFA OKU, Hakk Teâlâ düşman şerrinden seni halas kılar. YA ALİ! Başına bir musibet geldiğinde: “Ey benim Rabbim! Senden Resulün ve Resulünün akrabası hürmetine istiyorum. Beni ancak Sen halas kılarsın” diye dua et. Hz.Ali (R.A.) Efendimiz: Ey Allah’ın sevgili Resulü! Senin akraban (yakınların) kimlerdir? Diye sordu. Resulullah (S.A.V.): Her haramdan sakınan temiz müslümanlardır, buyurdu. Şu halde Peygamberimizin akrabası olmak isteyen kimse hem takva üzere hem de günahlardan uzak olması gerekiyor. O zaman Resulullah’ın en yakını sayılmış oluyor. Allah (C.C.) bizleri O’na yakın olanlardan eylesin. Amin.

20 İPTİLÂ

İnsan, başına bir iş gelirse.. Önce, kendi kendine kurtulmaya çabalar. Muvaffak olamayınca, etraftan yardım istemeye koyulur. Padişahlara gider; rütbe sahiplerine yalvarır. Zenginlere koşar. Hâl sahiplerine gider; dua ister, himmet ister. Eğer hasta ise doktora gider; şifa arar. Bununla da kurtulamayacağını anlayınca Allah’a döner. Eğer kendi işini yapabilseydi, halka dönmeyecekti. İşini halkta bitirebilseydi; Hakk’a dönmezdi. Burada da arzusu biraz geç kalmaya başlar; fakat, gidecek başka hiçbir yeri kalmamıştır. Durur yalvarmaya başlar. Dua eder; sena eder, ihtiyaçlarını teker teker sayar; yalvarır. Bunları yaparken, bir yandan reddolmaktan korkar; bir yandan da, isteği yerine geleceğini ümit ederek sevinir. Sonra, bu hâlden de usanır; yaptığı dua ve niyazın işe yaramadığını zanneder. Bu kere dua da dahil her şeyi bırakır. Saf, temiz bir hâlde beklemeye başlar. Bu kez kader-i ilâhi (Allah’ın emri) ne ise o zuhura gelir. Olacak olur.. her şeyde Allah’ın

- 67 -

Page 68: 7085959-salimabi

kudretini, kuvvetini sezer. Hareket, sükûn.. her ne varsa, ondan olduğunu anlar. Hayır, şer, iyilik, kötülük, vermek, almak, genişlik, darlık, ölmek, dirilmek, izzet, zillet, bunların hepsinin Hakk’tan geldiğini mana gözüyle görür. Bu hâlleri görür. Yıkayıcı elindeki meyite benzer; kendinden bihaber. Onlar istediğini yapar. Velhasıl, bir top gibi olur, gayri ihtiyari sağa sola yuvarlanır. Bukalemun gibi renkten renge geçer. Ne kendisi için, ne de başkası için.. hiçbir hareket yapamaz. Hakk’ın işinden başka şey görmez. Gözü onu görür; kulağı ondan işitir. Başka bir şey görse veya işitse, onun için görür ve onun için işitir. Onun nimetiyle beslenir ve ona yakın olmakla ferahlar. Bu halle güzelleşir. Bununla hoş olur... Sakinleşir. Her hâlde Hakk’la mutmain olur. Onun sözüyle ünsiyet peyda eder. Ondan başka her şeyden çekinir ve hoşlanmaz. Daima Onun zikrine koşar. Ve öylece kal-mak ister. Bu halde kendinde yükseklik duyar. Kuvvetini Hakk’tan alır... Ona tevekkül eder. Yolunu onun marifet nuru ile bulur. Onunla giyer, onunla kuşanır... Böylece Hakk’ın çeşitli ilimlerini öğrenir. Onun kudretiyle şereflenir. Ondan işitir. Ona yaklaşır. Dua eder hamdeder. Öylece kalır...

MANEVİ ÖLÜM Halkın malına göz dikmez, onların elindekinden kendini müstağni kılarsan, kötü isteklerin ölmeye başlar... Böyle olunca, sende hiçbir kötülüğe karşı meyil kalmaz.. Bunlar hep Allah’ın yardımı ile olur.. Bu inayet ve yardım sayesinde öyle bir hayata kavuşursun ki ondan sonra ölüm yoktur.. Bundan bulacağın zenginlik tükenmez; verilen alınmaz.. Rahatın bozulmaz.... Hiçbir sevdiğinden mahrum olmazsın... Öğrendiğini unutmaz, sonundan korkmazsın... Bu yeni varlıkla bambaşka bir âleme geçersin; saadeti bitmez, tükenmez.. Sultanlığın bir türlü sonu gelmez.. Yüksekliği, bir türlü nihayete ermez. Burada yalnız tazim olunur; tahkir olunmazsın.. Çünkü sende artık bir emniyet vardır... Ve doğruluk zatında mevcuttur... Söylediğin hak, yaptığın doğrudur... Sen artık eşsiz bir cevher hâline gelmişsin.. Tekle tek, birle bir olmuşsun... Gizlinin gizlisi, sırrın sırrı oldun; yetmez mi?..

- 68 -

Page 69: 7085959-salimabi

Bu hâl ve bu âlemde sen, peygamberlerin vekilisin demektir. Velâyet sırrı sen- de biter. Ebdallar velîlerden bir kısım şekline bürünür... Her dert seninle biter. Her ihtiyaç seninle görülür..Yağmur arzunla yağar. Bitkiler sevginle biter... Yeşerir... İs- ter sultan isterse çoban, ister imam ister cemaat, hepsinin belâsını sen def edersin... Sen bundan böyle ibadın ve bilâdın âmirisin; eller sana yardıma gelir... Ayak- lar sana hediyeler taşır. Diller seni övmeye başlar... Bunlar Allah’ın izniyle olur.. İki kişi dahi, aleyhinde söyleyecek tek söz bulamaz... Ey bunca en’am ve ihsan yapan Allah, bunlar hep senin vergilerindir.. İkra-mındır.. – Allah büyük ihsan sahibidir. –

D Ü N Y A V E H Â L İ

Dünyayı, zahirdeki güzelliği ile görürsen, aldanma.. O, hilesi, tuzağı, öldürücü zehirleriyle düşkünlerine verilmiştir. Gafletle dokunanı derhal öldürür. Onda sada-kat, onda vefa diye bir şey yoktur.. Ona iyi gözle bakıp hoşlanma; şöyle ol: Sahrada bir adam çırılçıplak kazayı – hacete oturmuş... Hem edep yeri görünüyor, hem de koku geliyor... Sen mecbursun; hem burnunu tutacak, hem de gözünü kapayacak-sın... İşte dünyanın hâli. Ondan kurtulmak için hem gözünü kapa, hem de burnunu tut... Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan! Kalbden sevme; nasibin neyse gelir; üzülme!

H A L K I B I R A K M A K Halkı Allah’ın izniyle bırak, yine, onun emriyle arzularından geç. Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur:

- « EĞER İNANIYORSANIZ, ALLAH’A GÜVENİN...» Kendini Allah’ın fiiline, iradesine terk et. Saydıklarımızı yaparsan, İlâhî ilim-

lere bir kab olursun. Halkı bırakmak; onların elinde hiçbir iyilik veya kötülük olmadığına ve

olamayacağına inanmakla olur. Bütün kuvveti Allah’tan görüp, halkın elinde mevcut olan bir şey görmeden Allah’ın kudretini tasdik etmekle mümkün olur.

Kendini bırakmana gelince: Hakka teslim olman ve sebepleri bir yana atmanla olabilir.

- 69 -

Page 70: 7085959-salimabi

Kendinde hiçbir hareket görme, gücüne kuvvetine mağrur olma. Bu hâlinde kendini hor görüp, özünden nefret de etme. Hakka teslim ol; onun emirlerine göre hareket et. Şunu iyi bil ki, her şeyi evvel âhir yapan Allah’tır.

Sen ana karnında bilinmez bir nesne iken, o besledi ve bu âleme getirdi.

Ve yine sen, beşikte her şeyden habersiz yatarken esirgeyen, o oldu. İşte o eski hallerini düşün ve Hakka güven.

İlâhî tecelliler önünde yok olmak şöyle olur: Başta hiçbir istek sahibi

olmamak gerekir. Bunu yaptığın an, her arzun yavaş yavaş ölmeye başlar. Dileklerin yok olur. Daha sonra iraden ölmeye başlar. İşte bundan sonradır ki, ilâhî tecelli seni kaplar. Hiçbir meramın olmaz. Hakkın isteğinden başkası sende hüküm süremez olur. Kalbin sakin, vücudun rahat, gönlün geniş, yüzün nurlu.. her şeyden elini çeker, yalnız yaratanla meşgul olursun. Hak varlığı ile zengin olursun.

Bu hâlinde seni kudret eli çevirir, ezel dili seni çağırır. Hak sana bilgiler

öğretir. Türlü mânevî kisveler giydirir. Ezelî ilimlerden sana nasip gelir. Gönlün açık olur. Kötülükler onda eğlenmez. Her kötülük onda erir. Hep varlığın Hak arzusu ile dolar. Böylece senden çeşitli kerametler zuhura gelir. O haller senden görünür; ama aslında Haktan gelir. İşte böylece Hak için gönlü kırıklar zümresine dahil olursun. Bunlara, « Münkesiret’ül - Kulub» tabiri kullanılır. Manası: gönlü hak için mahzun, demektir. Zikrettiğimiz o değerli insanlar için Allah-ü Teâlâ şöyle buyurur:

- «BENİM İÇİN KALBİ MAHZUN OLANLARLA OLURUM» Bu kudsî bir hadistir. Muayyen bir zaman için hâlin böyle gider, aradan zaman geçer; evvelce mah-

rumu olduğun pekçok dünyaca hoş tanınan nefsin zararsız isteklerine kavuşursun. Peygamber (S.A.) efendimiz bu duruma işaret ederek şöyle buyurur:

- «BANA DÜNYANIZDAN ÜÇ ŞEY SEVDİRİLDİ: SALİHA KADIN,

GÜZEL KOKU, GÖNLÜMÜ HOŞ EDEN NAMAZ...» Bütün kötü arzun, hevesin kırılmadıkça, Hak, seninle olmaz. Bu hevan ve he-

vesin yok olunca da sende hiçbir şey durmaz olur artık... Sende ne iyilik eğlenebilir; ne de kötülük . Ne akıl kalır; ne de fikir. Hiçbir şeyi seçemez olursun. Varla yok arasında bir hal alırsın.. Allah seni öldürür, yeniden diriltir.. Sende, yeni ve bambaşka bir irade zuhura getirir. Her isteğini o irade ile istersin. Bu hâle ki geldin ve her isteğin buna ki uydu; Hak Teâlâ kendine izâfe ettiğin mevhum varlığını alır, seni yok eder. Bu hâlle sonunda: Münkesiret’ül-kulûb zümresine dahil olursun... Bu makamda, haberin olmadan çeşit çeşit hikmetli işler olur.. sonra, benliğin erimeye başlar. Böylece iş sonuna varmış olur.. Ve Hakka kavuşmuş olursun; yani, lika hasıl olur..her iş tamam olur. Bütün çalışmalar bunun içindi zaten... İşte: Münkesiret’ül-kulûb’ün asıl mânası da budur...

- 70 -

Page 71: 7085959-salimabi

Yukarıda bahsedilen «bakiye kalan varlık» cümlesini biraz izah edelim: Bu-nun mânası, tam bir sükûn ve tumaninet hâlidir.. yâni, yukarıda arz edilen hâle girmek ve onda tam bir olgunluk peyda etmek demektir... Bunu daha açık anlatmak için Allah-ü Teâlâ’nın, Peygamberi (S.A.) lisanı ile buyurduğunu dinleyelim:

- «KULUM BANA İBADET ETMEKLE YAKLAŞIR; VE ONU SEVE-RİM.. SEVİNCE DE TUTAN ELİ, İŞİTEN KULAĞI, GÖREN GÖZÜ, YÜ-RÜYEN AYAĞI OLURUM; HEP İŞLERİNİ BENİMLE GÖRÜR...»

Diğer rivayette şu cümleler de vardır: - «Benimle işitir, benimle tutar, benimle aklı erer...» Bu hal ancak «Fenâ» - kendinden geçiş – ile başlar. Bu iş, güç değildir, halkı

bırakman kâfi...

Halk; hayır ve şerden ibarettir. Sen de böylesin, hem hayırlısın hem de şerli... Halkın hayrını ve şerrini isteme.. Yalnız Hakkı tut, ötesini bırak... Yine kader-i ilâ-hîde hayır ve şer vardır. Sen bu hâlde bulundukça Allah seni şerrinden korur, hayrı denize atar. O zaman hayırna kab olur, her çeşit nimete kavuşursun... Sükûna, raha-ta, hoşluğa ve nihayet her güzelliğe kaynak olursun... Fenâ (1). Müna (2), Mübtega, (3) bunlar ayrı ayrı tasavvuf mertebesidir. Velîlerin son durağı buralardır. Bunlara yönelmek öyle bir istikamettir ki, geçmişteki, evliyâ ve ebdal hep bunları istediler. Ta ki, iradelerini Allah’a bırakalar ve onun iradesine göre hareket edeler.. Zaten bu yolun yolcularına: «Ebdal» demek, bu manayı anlatmak içindir.. Bunların günahı nefsanî arzularını Hakkın iradesine ortak etmektir. Haddi za-tında onlar bunu unutarak yaparlar. Manevî bir hâle kapılır, dehşete düşerler; bu arada kendilerini kaybederler. İsteklerine kapılma neticesi Hakka şirk koşmuş olurlar.. Sonra, Allah tarafından kendilerine bir ayıklık gelir; Allah’ın rahmeti, mer-hameti yetişir, bulundukları hâlden uyandırır..Onlar da hatalarını anlar, istiğfar eder, tövbe eterler... Allah da, tövbelerini kabul eder.. Çünkü, yalnız melekler iradeden masumdur... Peygamberler de iradeden değil, kötülükten masumdur. Geri kalan mü-kellef insan ve cinler, ne iradeden ne de kötülükten masumdur.. Şu var ki, velîler, kötü arzudan, ebdal da iradeden mahfuzdur, ama masum değildir. Bu, şu mânâya gelir; bazen ufak tefek meyil ederler.. Sonra, Allah merhameti icabı onlara yine doğru yolu nasib eder..

K A L B İ N H A S T A L I Ğ I Nefsini bırak! Ve ondan uzaklaş!.. Nisbî olarak kendine izafe ettiğin mülkten ayrıl !.. Hepsini Allah’a teslim et!. Ve kalbin kapısında bekçi ol!. Allah’ın, «gönlü-ne sakla» dediklerini içeri al ve : «alma» dediklerini kalbine sokma!.. Kötü istekleri

- 71 -

Page 72: 7085959-salimabi

kalbinden çıkardıktan sonra bir daha yaklaştırma!.. Bu şeytanî arzuları kalbden çı-karmak: her halde ona uymamak ve daima muhalefet etmekle olur. Allah’ın iradesi dışında bir şey isteme! Ondan başka bir şey istemek, boş bir temennidir.. Akılsızlıktır. Sakın böyle bir hevese düşme!. Telef olursun.. Helâk olursun!.. Hakkın merhametinden uzak kalırsın.. Sonuna kadar Allah’ın emirlerini tut!.. Sonuna kadar yasak ettiği şeylerden kaç!.. Sonuna kadar onun kaderine teslim ol!.. Yarattığı şeylerden hiç birini ona or-tak yapma.. Şirk koşma!.. İsteğin, arzun, şehvetin, hepsi onun yarattıklarıdır... İsteme! Kötü arzularına kapılma! Şehvete düşkün olma!.. Tâ ki müşrik olma-yasın!.. Âyetten: «BİR KİMSE RABBİNE KAVUŞMAYI İSTİYORSA, YARAR İŞ YAPSIN. RABBİ İÇİN YAPTIĞI İBADETLERE ŞİRK KATMASIN.» Şirk, yalnız putlara tapmak değildir. Kendi şahsî arzu ve isteklerinde tesir gö-rerek, uyman da bir nevi şirk ve putperestliktir. Dünya ve onun metaından, âhiret ve onun nimetlerinden herhangi birine gönül kaptırarak, seni yaratanın sevgisini değil, bunlardan herhangi birinin sevgisini üstün tutarsan, şirk etmiş olursun.. Bunlardan herhangi birine kapılman, gizli şirktir. Bunun için, daima sakın; onlara yanaşma, kork, emniyet etme. Gafil olma!.. Her şeyi iyice tahkik et!.. Ancak bu hâlle rahata kavuşursun.. Kendini hiçbir hâl ve makama sahip yapma!.. Ama bir makama sahip bulunuyorsan bırakıp da kaçma!.. Sana mânevî bir vazife verilirse ve bir makama çıkarılırsan herhangi birini seçme! Çünkü Allah-ü Teâlâ her an, bir iş yapar!.. Tağ-yir eder, tebdil eder... Âyetten: « KİŞİ İLE KALBİ ARASINDA GELİP GEÇE-Nİ O İDARE EDER.» Uçsuz bucaksız varlık bul, kendini muayyen ölçülere kaptırma. Muayyen bir çerçeve içerisinde kalırsan, doğruluğunu haber verdiğin yanlış olabilir. Kalacağını haber verdiğin nesne, bakarsın ki kaybolmuş.. Hakkın iradesine tâbi ol ve hiçbir şe-ye karışma!.. Keşif ve keramet nevinden sayarak, bir şeyler söylersin; ama aksi o-lunca utanır, rüsvay olursun... Sana bu hâlde yine bir vazife düşer: bu hâlini sakla-mak... Ve senden başkasına bunları duyurmamak.. İşte bu, tam sebat ve beka hâli-dir. Bunların Allah tarafından, sana bir hediye olarak verildiğini bil.. Bu hâle şükür etmek için ondan yardım iste... Başkasına göstermemek için ört.. Eğer bu hâller gi-der de, yerine başka bir hâl gelirse üzülme; onda da çeşitli, bilemediğin nimetler gizlidir.. İlim vardır.. İrfan, marifet vardır; ayıklığını artırır ve edep terbiye öğretir sana.. Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur;

- «BİZ HİÇ BİR ÂYETİ, ONDAN DAHA İYİSİNİ VEYAHUT BEN-ZERİNİ GETİRMEMEK ŞARTİYLE DEĞİŞTİRMEYİZ.. ALLAH’IN HER ŞEYE KADİR OLDUĞUNU BİLMİYOR MUSUN?»

Allah’ın kudretini küçük görme!.. Takdir ve tedbirde, onu itham etme.. Onun vaadinin doğruluğunda şüpheye düşme.. Hazret-i Peygamberi (S.A.) kendine örnek al.. O büyük insana inen ve mushaflarda yazılan, dillerde okunan bazı âyetler kaldı-

- 72 -

Page 73: 7085959-salimabi

rıldı... Bazısı değişti, yerine başka âyet geldi.. Biraz önce haber verdiğinin aksini az sonra söyledi. Ama bu hâl zahirde böyle oldu. Öbür yönünü, ancak, Allah’la kendi arasında bir iş olarak kabul ederiz. İşte yukarıda anlatılan hale işaret ederek Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurur:

- «KALBİMDE DEĞİŞİK HALLER OLUR; BU YÜZDEN HER GÜN YETMİŞ DEFA İSTİĞFAR EDERİM.»

Diğer rivayette: «Yüz defa.» Peygamber (S.A.) efendimiz, daima hâl değiştirirdi. Bir hâlden diğer hâle ge-

çer ve olgunluğa doğru ilerlerdi. Gayb âleminin hazinelerine erdi. Çeşitli mânevî süslerle süslendi. İşte Peygamber (S.A.) efendimiz böyle yükselirdi. Her yükseldik-çe bir evvelkinin noksanlığını anlar; mahdut bir hâlde kalmayı, bir noksan sayar, is-tiğfar telkin ederdi... Böylece kendisi yaptığı gibi ashabına da istiğfar telkin ederdi... Çünkü istiğfar ve tövbe hâlinde bulunmak kulun vazifesidir. İnsana en çok yakışan şey, istiğfar ve tövbe etmektir. Bütün kötülükleri, bir daha yapmamak şartıyla bırak-mak babası Âdem’den (A.S.) , Peygamberimize (S.A.) ondan da bize veraset yolu ile geldi... Ki Âdem aleyhisselâmın her yanını zulmet kaplamıştı; işte o zaman istiğ-far etti, sonra karanlık açıldı, her yanı nur kapladı; kurtuldu. Çünkü o bir zamanlar ahdi unuttu. Dar-ı Selâm’da daimî kalacağını, Rahman ve Mennan olan Allah, ken-disini Cennetten çıkarmayacağını sandı... Melekler kendisini daima selâmlar, övmelerle geleceğini tahmin etti. Böylece nefsine uydu ve her şeyi unuttu... İş değişti .. O güzel süslerden soyundu, saltanat gitti. Derecesi düştü.. O nurlu âlem, aniden karanlığa gömüldü.. Önceki safiyet bozuldu.

Böylece her şey elinden alındıktan sonra işin nereden geldiğini anladı.. İçinde bulunduğu büyük safiyeti düşündü.. İtiraf yolunu tuttu.. Unuttuğunu, hata işlediğini itiraf etti. Kendi kendine istiğfar telkin etti:

- «YARABBİ, BİZ NEFSİMİZİ KÖTÜLEDİK, KİRLETTİK, BİZDEN

MAĞFİRETİNİ, MERHAMETİNİ ESİRGERSEN SONUMUZ FENA OLUR..»

Bu tövbe ve itirafa karşı kendisine hidayet yolları göründü. Nasıl işler yapaca-

ğı bildirildi .. Ve o tövbedeki gizli marifet nurları ve bundan evvel kendisine keşfolunmayan iyilikleri öğretildi. Ve neticede şuna kani oldu:

- « Bütün kaybettiğim hâller bana tövbe yolu ile açılacaktır.» Her şey değişti.. İstek şimdi başka oldu. Hâl başka hâl oldu artık.. Büyük bir

saltanat geldi. İlk önce dünyada bir velâyet-i kübrâ; sonrası da âhiret ise ebedî bir yuva.. Ve sonsuz bir sığınak..

Ey mümin! Senin için Hazret-i Âdem ve Hazret-i Peygamberde dostluk ve

muhabbet için iyi âdetler var.. Herhalde hatanı bil, tövbe et..

- 73 -

Page 74: 7085959-salimabi

N E F İ S V E H ÂL L E R İ Bu kadar külfetler içerisinde, varlığını gösteren yalnız Allah-ü Teâlâ’dır. Bun-dan sonra nefsin gelir. Muhatap olarak meydanda da sen varsın. Nefis; başta Allah’ın zıddıdır. Halbuki her şey sahiplidir. Böyle olduğu için nefis, hem yaratılış itibariyle, hem de mülk olarak Allah’ındır.. Bu arada nefse boş iddia ve arzu, bir de kötülükleri ile sevinmesi kalır.. İş böyle olduğuna göre, sen, Hakka uyarak nefsine muhalefet edersen; Allah için nefsine hasım olmuş olursun... Allah-ü Teâlâ.. Davud’a (A.S.) şöyle buyurdu:

- «YA DAVUD, BEN DAİMÎ KUVVETİNİM, BU KUVVETİNİ NEFSİNE DÜŞMAN OLARAK İBADETE VERMEYE ÇALIŞ.»

Ey mümin, eğer sen de böyle yapar ve bu hâlde kalırsan, kulluğun ve Allah’a karşı olan bağlılığın doğru olur... Rızkın ne ise.. rahat, güzel, hoş olarak gelir; aziz ve mükerrem olursun. Ve her şey sana hizmet etmeye başlar. Sana tazim ederler, hürmet ederler.. Çünkü onlar yaratanına bağlıdır. Sen ise onun sevgili kulusun.. On-ları Hak yaratmıştır.. Onlar da bunu ikrar etmektedirler.. Nasıl ki Allah-ü Teâlâ bu-nu şu âyetlerde haber vermiştir:

- «ALLAH’I TESBİH ETMEYEN HİÇ BİR ŞEY YOKTUR, LÂKİN SİZ ONLARIN TESBİHİNİ ANLAYAMAZSINIZ.»

«Göğe ve yere isteyerek veya zorla geliniz.. diye buyurdu. Onlar da dediler: - İsteyerek geldik..» İbadetin başı nefse muhalefet etmektir.. Allah-ü Teâlâ buyurdu: - «NEFSİNE UYMA; NEFS SENİ ALLAH YOLUNDAN AYIRIR.» Davud’a şöyle buyurmuştur: - «EY DAVUD, NEFSİNİ BIRAK, ÇÜNKÜ O, DAİMA MÜNAZAA

ÇIKARIR.» Bayezid-i Bistamî’den bir rivayet vardır. Bayezid mana âleminde tecelli-i

ilâhiyeye nail olur ve sorar: - «Yarabbi, sana nasıl gelinir? Şu cevabı alır: Nefsini bırak da gel Bayezid der ki: - Nefsimi bıraktım, yılan soyunduğu gibi ben de nefsimden soyundum.. her

hayrın ve her güzelliğin onu bırakmakta olduğunu gördüm..» Eğer takva hâlinde isen, nefsine daima muhalefet et.. Halkın varlığını kalbin-

den çıkar.. Onlardan herhangi bir şey bekleme. Onlara minnet etme. Onlara güven-me, onların elindeki dünyalığa göz atma.. Onların iyiliği seni sevindirmesin, kötü-lükleri de gücendirmesin. Onların hediyesini, sadakasını, zekâtını, adaklarını bekle-me. Onlardan ümidini kes.. Ne şekilde olursa olsun, onlardan bir şey bekleme.. Şay-et senin mal, mülk sahibi bir adamın varsa, sakın, mirasına konmak için ölümünü isteme.

Halkı hakikaten kalbinden çıkar. Onları kâh açılan kâh kapanan bir kapı bil.. Onları, meyvesi bazen var, bazen da yok olan ağaçlar gör.. Bu işlerin hepsini bir faile bağla... Ve bir müdebbirin tedbiri kabul et.. Bu fail ve müdebbirin de Allah ol-duğuna inan ki, muvahhid olasın.

- 74 -

Page 75: 7085959-salimabi

Bu anlattığımız şeyleri kabul etmekle beraber kulların çalışmasını da inkâr et-me.. Sonra cebriye mezhebine girmiş olursun.. Her ikisini birleştirirsen cebriye mezhebinden kurtulursun. Allah’ın yardımı olmadan onların işi tamam olmayacağı-nı iyi bil.. Allah’ı unutarak onlara tapma.. Bunların yaptığı, Allah’ın işinden ayrıdır; deme.. Hakkı inkâr etmiş olur-sun ... Kadriye mezhebine girmiş olursun.. Allah, gücü kuvveti verir, kullar da yapar, de.. Nasıl ki ceza ve sevap babında yazılan kitaplar da bunu ifade ederler.. Bu hükümlerde Allah’ın emri ne ise ona bağlan.. Bunlardan haddi aşmayarak kısmetin ne ise onu al. Allah’ın hükmü, sana ve bütün mahlukata kendi verdiği hü-kümle olur.. Sakın sen hakim olmaya kalkmayasın.. Halbuki sen de onlar gibi kader -i ilâhînin çizgisi dahilindesin. Kader ise karanlıktır. Karanlığa lamba ile gir. Bu lamba da Allah’ın kitabı ve Peygamberin (S.A.) sünnetidir. Sakın, bu ikisinden ay-rılma.. Eğer bir hatıra kalbine gelirse ve sıkışık bir durumda kalırsan, onu derhal ki-tap ve sünnet ölçüsüne vur.. Mesalâ, zina etmek, gösteriş yapmak gibi şeylerden ol-duğunu görürsen, facir ve fasiklerle birleşmek gibi şeyler olursa – ki bunlar haram-dır – sakın yapma.. Derhal bu gibi düşünceleri bırak.. Bunlardan başka haram şeyler olursa, hemen ört.. kaç.. Kabul etme; amel etme... Bu gibi şeylerin şeytan tarafından sana hatırlatıldığını bil.. O sana gelen hatıranın, mübah olan arzulardan, evlenmek, yemek, içmek nev’ inden bazı şeyler.. yine yapma.. İhtimal ki aklın ermediği bazı kötülükler onda giz-lidir. Meselâ, bakarsın sana bir fikir gelir:

- «Bu müşkülün için falan yere git; oradaki falan zata arz et...» Halbuki, senin o zata ihtiyacın yoktur.. Belki de senin ilmin, irfaanın daha üs-

tündür.. Burada biraz dur... Hemen oraya koşma.. Bazen da kendi kendine dersin: - «Herhalde bu Allah tarafından bir ilhamdır, bununla amel edeyim.» Hayır bunu da yapma! Bu işte de hayırlısını bekle... Bunun Hakk tarafından

olduğunu anlamak için, o ilhamın sana tekerrür halinde gelmesi lâzımdır.. Yahut sa-na, o işi yapmak için mânevi bir emir verilir; o zaman yaparsın. Allah için bilgi sa-hibi olanlara bu gibi şeylerde bazı alâmetler zuhur eder; bunu da ancak akıllı velîler ve ebdal zümresi bilir..

Niçin, acaba bu yolda hissiyatına göre hareket ve hâlini yukarıdaki gibi bir sa-

lih kişiye gidip anlatman sana yasaktır, bilir misin? Çünkü sen onun sonu nereye varır bilemezsin.. Ondaki fitneyi, helâki, mekri sezemezsin. Belki de büyük bir im-tihan geçiriyorsun. Hak sende tam tecellisini gösterinceye kadar sabret.. Hak fiili kendini gösterdiği ve seni istediği yere götürdüğü zaman, fıtne sana karşı gelse de bir şey yapamaz. Çünkü Hak seni muhafazası altına almıştır. Kendi yaptığı işle seni mesul tutup bir belâya veya fitneye çarptırmaz.. Ancak belâ, sen kendi mevhum varlığını ortaya koyup keyfine göre hareket ettiğin zaman gelir...

Velâyet hâli olan hakikate erdiğin zaman, hevana, nefsanî arzularına uyma..

Tamamen Hakkın emirlerine uy.. Bu emirlere uymak da iki kısma ayrılır.

- 75 -

Page 76: 7085959-salimabi

Birinci kısım: Aç kalmayacak kadar gıda almak ki, bu nefsin hakkıdır. Bunun dışında kalan keyfî şeyleri terk etmektir. Farzları daima eda etmeli, gizli ve aşikâr günahları terk etmelisin. İkinci kısma gelince: Ki bu mânevî emirlerdir. Allah-ü Teâlâ’nın kuluna, her-hangi bir işi yapması veya yapmaması için emir vermesidir; bu da ancak hakkında şer’î bir hüküm olmayan mübah şeylerde olur. Yani, şunu anlatmak istiyoruz: Hak-kında, haramdır; yahut helâldir gibi kesin hükümler olmayan şeylerde bu emir mak-buldur. Kul o işi mübah, ismi verilmiştir. Hakikaten kendini Allah’a ve emirlerine veren, bu gibi şeyleri emir almadan yapmaz. Emir bekler, emredilirse yapar. Aksi hâlde çekinir. Bunları yapmakla, çalışması durması Allah için olur. Şeriatta olanı ona göre yapar; olmayanı da vicdanından duyduğu emirle yaparsa, tam ehl-i haki-kattan olur. Eğer vicdanî bir duygusu yoksa ve yalnız zuhurata tâbi oluyorsa.. bu da çok beğenilen teslimiyet hâlidir... güzeldir... Hakla hak olmak makamına erersen ki, buna mahviyet ve fena hâli derler, bü-yük bir mertebedir. Allah hepimize nasip etsin.. Bu makam kalbleri Hak için mah-sun olanların, muvahhid, arif ve erbabı ilmin makamıdır. Büyük insanların düşüncesi beylerin sultanıdır. Hürmet ederler. Ve halkın efendisidir, ona tâbi olurlar. O efendiler rahmanın halifeleridir.. Allah’ın gözdesi, dostu, sevgilisi olmuşlardır.. Onlara selâm olsun.. Bunlara, uymak, kendini bırakmakla olur.. Bunlara uymak için gücü kuvveti terk etmek yerinde olur.. Dünya ve âhirete ait sende hiçbir arzu olmamalı. Malikin kulu olmalısın. Mümkün değil... Allah’ın emirlerine uymalısın, şahsî arzularına değil... Süt anasının emzirdiği çocuk gibi ol.. Yıkayıcının elindeki meyite benze.Dok-torun önüne serilen hasta gibi ol... Bu anlatılan şeyleri sakın yanlış anlama.. Bunlar, emir ve yasakların haricin-deki şeylere aittir.. Şer’î Hükümlere uyman ve tamamiyle tatbik etmen lâzımdır.. Aksi halde mânevî âlemden hiç nasib alamazsın.. Doğruyu en çok bilen ve o yola hidayet eden Allah’tır...

Ş E H V E T İ N B E Y A N I Fakirlik hâlinde, geçim durumundan aciz kaldığın bir zamanda, nikâh işiyle karşılaşırsan, bu hâlinde de sabreder beklersen; Hak Teâlâ, ya senin başından bu işi giderir, yahut sana bir kolaylık verir evlenirsin.. yahut muhafazası altına alır; geçi-mini kolaylaştırır.. Böylece dünyada güçlük göstermeden, âhirette de sıkıntıya sok-madan istediğini sana verir ve bu sabrından dolayı; sana: Sabırlı, haline şükreden, ismini verir..

- 76 -

Page 77: 7085959-salimabi

Eğer evlenmek senin nasibinde varsa, ister istemez olur; olunca yaptığın sabır, şükre çevrilir.. Allah-ü Teâlâ hazretleri ise şükredenlere bol ihsanlar vereceğini şöyle vaad etmiştir:

- «EĞER ŞÜKREDERSENİZ, NİMETİNİZİ ARTTIRIRIM; KÜFÜR YOLUNA SAPARSANIZ AZABIM ŞİDDETLİDİR..»

Eğer evlenmek sana nasib değilse, o arzu kalbden çıkar gider.. Nefis istese de, istemese de bu yazılan olur. Her hâlinde sabra devam et.. Kötü arzularına muhalif ol.. İlâhî emirlere boyun eğ.. Kazaya razı ol.. Bu hâlinden dolayı da Allah’tan iyilik um.. Çünkü Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:

- «SABREDENLERİN MÜKÂFATI, BOL VERİLECEKTİR..»

KISSA Bir gün Mevlâna (K.S.) Hz.leri mübarek medresesinde mânalar saçıyordu,

Buyurdu ki: Hakk Teâlâ Kûr’ân-ı Mecidinde «En çirkin ses eşeğin sesidir» (S: 31 A.18) buyuruyor. Bununla bütün hayvanlar arasında en çirkin ve tik-

sinilen sesi eşeğe nisbet ediliyor. Acaba dostlar bunun manasını biliyor mu? Dostlar baş koyup bunun açıklamasını kendisinden istediler. Bunun üzerine Mevlânâ Hz.le-ri: «Her hayvanın kendine mahsus bir iniltisi, bir zikri ve bir tesbihi vardır ki bununla; yaratan ve rızık veren Hakk Teâlâ hazretlerini zikr eder. Nitekim devenin böğürtüsü, aslanın kükremesi, av hayvanlarının inlemesi, sineklerin vızıltısı, arıların uğultusu v.s. göklerde de meleklerin, ruhanilerin tesbihleri, zikirleri olduğu gibi, insanların da tesbihi, tehlili, bâtını ve bedeni, türlü türlü ibadetleri vardır. Halbu ki, biçare eşek ise (sadece) iki muayyen zamanda anırır; biri cinsi yakınlık istediği vakit, diğeri de aç kaldığı vakit. Nitekim şöyle denilmiştir.

«O, huysuz bir eşek gibidir. Onu doyurduğun vakit, insanları teper; aç bıraktı-

ğın vakitte anırır.»

Binaenaleyh, eşek daima tenasül aletinin ve boğazının esiridir. Böylece ruhunda Hakk derdi ve aşk sesi olmayan kafasında bir sevda ve sır bulunmayan kimse Hakk’ın yanında eşekten daha aşağıdır. «ONLAR HAYVANLAR GİBİ, BELKİ DAHA ÇOK SAPIKLIKTADIRLAR.» (S: 7 A.179) ondan Hakk’a sığınırız.

- 77 -

Page 78: 7085959-salimabi

D Ü N Y A L I Ğ I S E V M E K Allah-ü Teâlâ sana mal verir; sen de Allah’ı unutur malla uğraşırsan, o malı sana kara bir perde yapar: Dünyayı âhireti göremez olursun. Yalnız malı bilirsin. Çok kerre de malı alır, seni değiştirir.. Fakir eder, zelil eder.. Çünkü sen, asıl nimeti vereni unuttun; nimetle meşgul oldun. Eğer, o mal mülk seni meşgul etmez de, ibadetinle de uğraşırsan, sana bir he-diye olarak verilmiş olur; bir tanesi bile eksilmez.. Mal sana hizmetçi olur; sen de yaratana ibadet edersin.. Böylece dünyada rahat, güzel geçinirsin. Âhirette ise sıd-dıklar, şehitler, salihlerle beraber olursun..

ALLAH’IN EMRİNE TESLİM OLMAK İyiliğin gelmesini, kötülüğün gitmesini isteme.. Eğer kısmetinde sana gelecek bir nimet varsa; istesen de gelir, istemesen de .. Belâ da aynı.. Eğer sana gelecek bir belâ varsa, kaçsan da gelir; dursan da. İstersen o belânın kalkması için duâya sarıl.. İstersen sabret.. İstersen Allah için kendini bir yere attır; elbette gelecek gelir.. Sana lâzım olan, bunların hepsinde Hakka teslim olmaktır. Hepsini ona teslim et.. Eğer nimet gelirse şükretmeye başla!.. Belâ da gelirse, sabretmeye çalış.. Belâyı hoş gör.. Onu da bir nevi nimet bil.. Gizlemeye çalış! Gücün yettiği kadar giderme-ğe gayret et... Hele, onu her yerde anlatmaktan sakın... Allah’ın sana verdiği manevî hâlin kuvvetiyle ve gittiğin yolun icabı olarak bunları yapmak mecburiyetindesin... Öyle bir yoldasın ki, Hakka taatla ve her şeyi hoş görmekle emrolunmuşsun. Ancak, böyle refik-i alâya çıkabilirsin.. Bu hâle gelince senden evvelkilerin yerine makamına varırsın. Senden evvel padişaha gidenleri ve yaklaşanları orada bulursun. Onun yanında her iyilik yolunu, rahatı, kerameti ve nimeti görürsün; kavuşursun. Belâyı bırak gelsin, seni ziyaret etsin.. Yolunu aç.. Kapama, önünde durma.. Sana gelmesinden ve seni yoklamasından korkma.. Nasıl olsa, onun ateşi cehenne-min ateşinden daha şiddetli değildir. Yaratılmışın hayırlısı, yerin yüklendiği, semânın gölgelendirdiği, varlığın göz-desi Efendimiz Muhammed Mustafa (Sallallahü aleyhi vesellem)’den şöyle bir ha-dis-i şerif rivayet edilmiştir:

- «KIYAMET GÜNÜ CEHENNEMİN ÜZERİNDEN GEÇİLDİĞİ ZAMAN, CEHENNEM BAĞIRACAK; ÇABUK GEÇ ! EY MÜMİN NURUN ALEVİMİ SÖNDÜRDÜ.»

O cehennemin ateşini söndüren nur, ancak dünyada kazandığın ve beraber gö-türdüğün iman nurudur. O nur, hem isyan eden, hem de itaat edende vardır. Ama isyan eden ondan faydalanamaz...

- 78 -

Page 79: 7085959-salimabi

İşte dünyadaki belâ ateşini de söndüren bu nurdur.. Sen de eğer sabreder Hak-ka uyarsan mükâfatını görürsün... Belânın sana gelmesi seni heyecana düşürmesin Yaklaşması seni çekindirmesin. Çünkü belâ seni öldürmek için gelmez, seni tecrübe etmek için gelir, imanın sıhhatını ölçmek için gelir.. Hakka karşı olan bağlılığını kuvvetlendirmek ister; senden memnun olur, seni Hakka müjdeler... Allah-ü Teâlâ buyurdu:

- «BİZ SİZİ İMTİHAN EDERİZ; TA Kİ İÇİNİZDE MÜCAHİTLERİ ANLAYALIM.. VE İŞLERİNDEN HABERDAR OLALIM..»

Hakka karşı imanın doğru olması ve onun işlerine boyun eğmek muvafakat

göstermen yine onun sana bir lütfu ve merhametidir.. Bunu böyle bil ve sonuna ka-dar sabra devam et!.. Hakka uyar bir Müslüman ol. Artık bu halle bezendikten son-ra, senden veya başkasından Allah’ın emirlerini yapmaktan başka bir şey bekleme.. Ve yasaklarından kaçınmaktan gayri bir şey umma..

Her hangi bir yerde dinî emirlere dair bir şey olursa derhal ona koş.. Onları doğru işitmeye çalış.. Yerine getirmeye gayret et.. Derhal harekete geç; miskin miskin oturma.. Kadere teslim olup kalma.. Zuhurata uyup durma.. Allah’ın emrini yerine getirmek için bütün gücünü, kuvvetini sarf et. Âciz kalırsan Allah’tan yardım iste.. Ona tazarru et, yalvar.. Acaba:

- «Niçin ibadetten geri kaldım?» De ve sebebini araştır. Belki de buna sebep senin bazı lüzumsuz şeyler iste-

men olmuştur; belki de bazı edebe uymayan hareketler yapmışsındır. İhtimal ki ibadete gevşek davrandın, gücünde kuvvetine güvendin.. ve nihayet bilgine güvendin, nefsi ve halkı Allah’a karşı ortak yaptın, netice bunların hepsi senin helâkine sebep oldu. Mevlâ da sana bu yüzden rahmet kapılarını kapadı.. Taatından azletti.. Hizmetinden kovdu.. Yardımını kesti .. İyilik yüzünü senden çevirdi.. Ve nihayet sana kızdı, darıldı; dünyayı, nefsi, şahsî arzuları senin başına belâ etti..

İyi bilmelisin ki, bu gibi adi işlerle uğraşmak, iyi meşguliyet değildir. Bunlarla uğraşmak seni yaratanın besleyenin, rahmetinden uzaklaştırır...

Sakın mevlâya ibadet etmekten, seni mevlânın gayri alıkoymasın. Allah’ten

başka ne varsa hepsini gayri olarak bil!.. Ve bunları Hakka tercih etme.. Çünkü seni onlar değil Allah yarattı.. Sakın kötülükleri yaparak nefsine zulmetme. Eğer, yaratanın emirlerini bırakıp, başkasıyla uğraşırsan seni ateşe atar.. Öyle ateş ki, onu tutuşturan insanlar ve kükürt taşıdır.. Sonra pişman olursun fakat beyhude. Özür di-lersin, kabul olunmaz.. İtap olunmaya razı olursun fakat yine hiç ..Tekrar iyilik yap-mak için dünyaya dönmek istersin; kimse seni gönderemez..

Özüne acı acı.. Ona merhamet et.. Sana verilen duygularını iman yolunda, iyi

işlerde, taat ve ibadet yolunda kullan!. Bunlarla marifet kazan, ilim öğren.. Bu iba-det ve marifet nuru ile karanlıkları aydınlatmaya çalış.. Emri tut... Yasaklardan kaç.. Hak yolda bu ikisi ile yürü.. Seni, ilk önce topraktan insan yapan Halikini inkâra kalkışma!..

- 79 -

Page 80: 7085959-salimabi

Onun emrinden başka bir şey isteme.. Ve onun kötülediği şeylerden başkasını kötü görme.. Dünya ve âhiret için elindekiyle yetin.. Dünya ve âhiret için kötülediğimiz şeyleri kötü olarak bil... Her sevilen, istenen Allah için istenmeli.. Ve her istenilmeyen yine, onun için istenmemeli!.. Eğer sen, Allah’ın emrinde olursan, bütün canlılar da senin emrinde olur.. Ve eğer Allah’ın yasak ettiği şeylerden kaçarsan bütün kötülükler de senden kaçar... Nerede bulunursan bulun daima iyilikle karşılaşırsın... Allah-ü Teâlâ Hazretleri Peygamberlerine gönderdiği bazı kitaplarda şöyle buyurmuştur:

- «EY ÂDEM OĞLU! BEN ÖYLE ALLAH’IM Kİ, BENDEN BAŞKA İLÂH YOKTUR; BİR ŞEYE OL, DERİM OLUR, BANA İTAAT EDERSEN, SENİ DE BENİM GİBİ YAPARIM. HER NEYE OL DESEN OLUR.»

Yine buyurmuş: «EY DÜNYA! BANA İBADET EDENE SEN YARDIM ET.. SANA KOŞANI DA YOR!..» Allah’ın yasak ettiği bir şeyi yapmakla karşılaşırsan şöyle ol: Mafsalların bir-

birinden ayrılmış, duygun yok olmuş; kalbin sıkışmış; cesedin ölü, ümitlerin kırıl-mış, âdet ve resmiyeti unutmuşsun. Gözünde bütün sahra karanlık ve bulunduğun yeri, yıkılıyormuş gibi gör.. Bina eskimiş, tavan çökmek üzere; böylece olduğum yerde hissiz, duygusuz kal.. Kulağın sağır olsun; sanki öyle yaratılmışsın bil.. Du-dakların oynamaz olsun, lisanında lallık olan gibi ol.. Dişlerin; bir güçlük karşısında kalmış, dökülüyormuş farz et.. Kolların çolak gibi, bir şeyi tutamaz olsun... Ayakların çaprazlaşmış; bir yere gidemiyor, yürüyemiyor gibi gör. Kendini cinsî münasebetten âciz bil.. Öyle sanki, cinsî şeyle hiç meşgul olmamışsın...

Karnın hiçbir şey yiyemeyecek kadar dolu olsun... Yemeğe ihtiyaç duyma..

Aklın bozulmuş olsun; kendini mecnuna benzet.. Kabre doğru gidiyormuşsun gibi düşün!.

Hülâsa olarak şunları söylemek isterim ki: Allah’ın emirlerini derhal duymaya

çalış.. Ve koş!.. Yasaklarına karşı olduğun yerde kal; gitme!. İlâhî kader karşısında cansız ol; yokluğa gömül, fâni ol.

Bu şerbeti hoşlukla iç.. Kendini bununla tedavi et.. Bundan gıda al.. Günahın

verdiği mânevî hastalıklardan bununla kurtulursun. Nefsin illetini ancak böyle temizleyebilirsin.

Bu işler, Allah’ın izni ve dilemesiyle olur..

- 80 -

Page 81: 7085959-salimabi

FASILA

HZ. ALİ KERREM ALLAHU VECHEHU BUYURUYOR Müminlerin emiri, takva sahiplerinin imamı, ALLAH’ın muzaffer Haydar-ı büyüklük ve hoşnutluk sahibi Ebu Talip oğlu Hz.Ali’nin İbn-i Mülcem tarafından yaralandıktan sonra oğulları Hz.Hasan ile Hüseyin’e yaptığı bir vasiyeti vardır ki, O’nun yüksek karakterini ve imanının gücünü göstermesi açısından son derece ö-nemlidir. O, vasiyetinde şunları söylemiştir: «İkinize de ALLAH’tan çekinmenizi, dünya sizi arasa, istese bile, size onu aramamayı, istememeyi, vasiyet ederim. Ona ait bir şeyi elde edemediğiniz, eliniz-dekini yitirdiğiniz için de üzülmeyin. Gerçeği söyleyin, ahiret ecri için iş görün. Zâ-lime düşman, mâzlûma yardımcı olun. İkinize, bütün çocuklarıma aileme ve bu ya-zım kime ulaşırsa ona, ALLAH’tan çekinmeyi (Korkma), işlerinizi düzene koy-mayı ve aranızı uzlaştırmayı vasiyet ederim. Dedeniz Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.)’den şöyle söylediğini duymuştum «İKİ KİŞİNİN ARASINI BULMAK BÜTÜN (NAFİLE) NAMAZLAR-DAN, ORUÇLARDAN ÜSTÜNDÜR. ALLAH’tan korkun, ALLAH için yetimleri koruyun, onları aç bırakmayın ve sizler hayatta iken perişan olmalarına göz yummayın. ALLAH için komşularınızı görüp gözetin, çünkü onlar, Nebinizin vasiyetidir. O, komşular hakkında öylesine tavsiyelerde bulunmayı sürdürdü ki, onlara da mirastan bir pay ayıracağız sandık.» «Birbirinizi dolaşmanızı, görüp gözetmenizi, birbirinizin ihtiyacını gidermeni-zi, birbirinizden yüz çevirmemenizi, birbirinizden ayrılmamanızı vasiyet ediyorum. ALLAH için KÛR’ÂN-A uyun; O’nunla âmel etmekte başkaları sizi geçme-sin. Allah için namazı bırakmayın, çünkü namaz dinimizin direğidir.»

- 81 -

Page 82: 7085959-salimabi

V E L İ L E R E U Y M A K Sen nefsine,kötü arzularına taptıkça,velîlerin derecesine çıkmayı isteme.. Hal-buki onlar,yalnız Mevlâya kulluk ederler. Senin istediğin dünya; onlarınki ise ukba.. Sen, yalnız bu dünyayı görürsün; onlar, yerin göğün sahibini görürler.. Sen, halkla ünsiyet edersin; onlar, daima Hak’la olurlar... Senin kalbin, yerdekilere bağlı; onların kalbi, arşa bağlıdır... Sen, gördüğünü tuzağa düşürmek istersin, onlara gelince; senin gördüklerine iltifat etmezler. Yalnız yaratanı görürler ve onun emirlerine uymaya bakarlar.. O Allah dostları, bulacaklarını Hak’la buldular; ereceklerine erdiler.. Sana gelince; Zavallı bir halde, şehvetine uydun kaldın.. Yalnız dünya’yı ve arzularını gördün.. Halbuki onlar; halkı, arzularını, temennilerini bırakarak bu yola girdiler... Yüksek derecelere bu sayede erdiler. Onları bu makama, yaptıkları ibadet, taat, sena götürdü... Bu da onlara Allah’ın bir ihsanıdır, ki istediğine verir... Onlar; ibadete, taata; Allah’ın yardımı ve verdiği kolaylıkla, bıkmadan usan-madan koştular... İbadet onlara ruh oldu.. Mânevî bir gıda oldu... Onlar, bu hâle devam ettiklerinde, dünya başlarına belâ oldu.. Bir felâket hali-ni aldı.. Fakat onlar bunu duymadılar. Kendilerini cennet evinde gördüler... Onlar her şeyin evvelini aradılar, şimdiki hâline aldanmadılar... Hak Teâlâ onları evvelden niçin yarattı ve neyi anlattıysa onu öğrenmeye çalıştılar. Yer onların hürmetine durur.. Semâ onların duasıyla açılır... Ölüm, onların ka-rarıyle olur... Bu salâhiyeti onlara mevlâ vermiştir. Padişah onları yerin düzeni için yaratmıştır, yer yüzünü onlarla bezemiştir.. Onlar hep birden dağlar gibidirler. Hakka giden yollar bunlar arasından açılmıştır.. Malı, mülkü gaye edinip bunlardan kaçana merhamet yoktur. Onlar, yer yüzündekilerin hayırlısıdır... Yer, gök baki kaldıkça onlara selâm ve saygılar olsun..

KISSA Bir gün Sultan Veled (K.S.) hazretleri buyurdu ki: «Benim velilerim, Benim kubbelerimin altındadır. Bunları Ben’den baş-kası bilmez» hadisinin mânası nedir?Kubbelerden maksat, bunların kalıpları mıdır? Yoksa yerilen huyları mıdır? Diye babamdan sordum. O da: «Evet Bahâeddin, kub-belerden maksat, onların kalıpları da olabilir. Fakat kubbelerden maksat onların huylarıdır. Çünkü bazı velilerin, görünüşte bazı şeylere karşı hırsları olur. Bazıları gezmekten hoşlanır, bazısının temâşa hoşuna gider, Bazısı ticaretten zevk alır, bazı-sı ilim kazanmağa rağbet gösterir, bazısı mal toplamağa meyleder. Halkın hoşuna gitmesin diye onların şeriata aykırı gibi görünen hareketleri görülebilir. Onlar bu kubbenin altında gizli kalırlar. Şöhret âfetinden kaçarak şöhretsizliğin icâbı olan ra-hat ve huzur içinde tiksinilen ve hoşa gitmeyen şeyleri işlerler. Bu cihetten aşağı, hatta yüksek tabakadan halk bile bunları tanımaz. Onların bu hallerine akıl erdire-mezler. Bu sebeple Peygamberimizin:«Hakk Teâlâ’nın gizli velileri vardır» sözü doğrudur.

- 82 -

Page 83: 7085959-salimabi

HZ.İ GÂVS-ÛL ÂZAM ŞEYH ABDULKADİR GEYLÂNİ’NİN OĞLU HZ.İ ŞEYH ABDURREZZAK

(K.S.) ‘A VASİYETİ - Bilmiş ol ki, ey oğlum! (Allah bizi de seni de ve bütün Müslümanları da ba-şarılı kılsın âmin!) önce Allah’tan gerektiği gibi korkmanı, O’na itaat etmeni, O’nun şeriatına sarılmanı ve çizmiş olduğu sınırları korumanı (helâl ve haramı bilip korun-manı) vasiyet ederim. Oğlum! Bilmiş ol ki, (Allah-ü Teâlâ bizi de seni de, bütün müslümanlarıda başarılı kılsın!) Bizim bu tarikatımız şu esaslar üzerine kurulmuş-tur:

a) ALLAH’ın Kitabı, b) RESÛLULLAH’ın (A.S.V.) Sünnet-i seniyesi, c) Gönül selâmeti, d) El Cömertliği, e) Hayır çoğaltıp yaygın hale getirmeyi, f) Eziyet ve cefâ etmemek, kimseyi incitmemek, g) Müslüman kardeşlerimizin bir takım yanılma, kayma gibi kusurlarını hoş

karşılamak, görmemezlikten gelmek. Oğlum! Sana fakirliği de hoş karşılamanı tavsiye ederim. Zira bizim fakirlik-

ten kasdımız, daha başkadır. O, şeyhlere saygıyı elden bırakmamaktır. Aynı zaman-da aza kanaat edip fakirliğe katlanmak şeyhlerin saygı değerliliklerin korunmasını, halk ile güzel anlaşıp kaynaşma yollarını, kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesini sağ-lar. Fakirlik bir bakıma, küçüklere öğüt vermek, büyükler için hayırhah olmak, kin ve düşmanlığı terk etmektir. Ancak ALLAH için dini hususlardan dolayı birini sev-memek ya da birine düşman olmak müstesnâ.,

Oğlum! Bilmiş ol ki, (ALLAH bizi de senide başarılı kılsın!) Fakirliğin haki-kati, senin bir benzerin olan kimseye muhtaç olmamandır. Zenginliğin hakikati’de, yine senin (yaratılışta) bir benzerin olan kimseden müstağni kalmandır.

Şüphesiz ki TASAVVUF, bir hâldir, kıyl-ü kaal ile uğraşan kimse için böyle bir hal için düşünülemez. Bununla beraber sen bir fakir gördüğün zaman ona ilimle hitap etme, yani hemen ilimle başlama, merhamet ve şefkatle başla. Çünkü ilk karşılaşmada ilim onu kaçırıp yabanileştirebilir. Fakat merhamet ve şefkat bunun aksine onu ehlileştirip yaklaştırır.

Oğlum! Yine bilmiş ol ki: (ALLAH bizi de seni de, bütün Müslümanları da başarılı kılsın!) TASAVVUF sekiz haslet üzerine kuruludur:

1. Gönülden gelen bir cömertlik, 2. ALLAH’ın takdirine razı olmak, 3. Kaza ve belâya sabretmek, hayırlı işleri yaparken tahammüllü olmak, 4. Mânevi işarete kapı açmak, 5. Kendini ALLAH’dan başkasıyla garip saymak, asıl gurbetin ALLAH’dan

uzak kalındığı zamanlar başladığını bilmek,

- 83 -

Page 84: 7085959-salimabi

6. Kaba yünden ma’mül elbise giymek, 7. Yeryüzünde taat-ü ibâdet için gezip dolaşmak, 8. Fakirliği benimsemek.

Gönülden gelen cömertlik, İBRÂHİM PEYGAMBER(A.S.)’ın özelliğinden-dir. İlâhi takdire râzı olmak, İSHÂK PEYGAMBER(A.S.)’ın özelliğindendir. Sabır, EYYUB PEYGAMBER(A.S.)’ın özelliğindendir. Mânevi işarete kapı açmak, ZEKERİYYA PEYGAMBER(A.S.)’ın özelliğindendir. Gurbet, YUSUF PEYGAMBER(A.S.)’ın özelliğindendir. Kaba yünden elbise giymek YAHYA PEYGAMBER(A.S.)’ın özelliğindendir. Taat-ü ibâdet için gezip dolaşmak İSA PEYGAMBER(A.S.)’ın özelliğindendir. Fakirliği benimsemek, ALLAH’ın Nebisi, Resûlü Sevgilimiz efendimiz, şefaatçimiz MUHAMMED MUSTAFA ‘nın (A.S.) özelliklerindendir. ALLAH(C.C.) O’nu çok mükerrem, çok şerefli ve çok saygı de-ğer kılsın, O’nun şeref ve itibarını artırsın! Oğlum, zenginlerle izzet ve şerefini koruyarak fakirlerle de alçak gönüllülüğü ifade ederek görüşüp arkadaşlık et! Her işinde ihlâs’dan yana ol! İhlâs, halkın, işle-diğin amele bakıp bakmadığını unutmandır. ALLAH’ın da devamlı surette o iş ve ameli gördüğünü hatırdan çıkarmamandır. Sebepler konusunda ALLAH’ı suçlama; her halinde ALLAH’a yönelip dayan-makla sükûnet bul! Aranızda yakınlığı, sevgiyi ve sadakati vesile sayarak kendi ihtiyacını kendin bulup meydana getirmeyi bırakıp insanlardan birine güvenip tembelliği benimseme! Fakirlere şu üç hususu gözeterek hizmette kusur etme;

1. Onlara karşı her zaman al çak gönüllü ol ve görün, 2. Güzel ahlâkın örneklerini göstermeyi unutma, 3. Nefsini her türlü kir ve pastan temizleyip berraklaştır. Nefsini ıslâh et ki

hayat bulasın. Halkın ALLAH’a en yakın olanı,ahlâk cihetiyle en güzel ve en geniş olanıdır. Amellerin en üstünü, sırra riayet edip kulluk konusunda ALLAH’dan başkası-

na iltifat etmemektir. Fakirlerle birlikte olduğun zaman onlara sabrı ve birde hakkı tavsiye et. Dünyadan sana iki şey yeter: Fakirlerle sohbet, büyüğe hürmet. Bilmiş ol ki oğlum! Fakir, ALLAH’dan başka hiçbir şeyle zengin olmayandır. Oğlum! Senden aşağıda olana saldırman zayıflığın alâmetidir; kendinden üs-

tün kimselere saldırman ise böbürlenmenin işâretidir. Şüphesizdir ki fakr ile tasavvuf, ikisi de çok ciddi kavramlardır; sakın onlara

ciddi olmayan şeyleri karıştırma! İşte bu, benim sana olan vasiyetimdir. Aynı zamanda duyabilecek durumda

olan sevenlerime de vasiyetimdir. (ALLAH (C.C.) sevenlerimin sayısını çoğaltsın:) ALLAH(C.C.) seni de, bizi de yukarıda belirttiğim ve açıkladığım hususlarda başa-rılı kılsın; bizi, selef-i sâlihinin yolunda yürüyen ve onların izini takip eden kulların-dan eylesin! Duâmızı, Efendimiz, Peygamberimiz Şafaatcımız MUHAMMED(S.A.V.) ’in hürmetine kabul buyursun. Salât-u Selâm, Peygamberimize, O’nun hanedan ve ashabına çokça olsun ve kıyamete kadar devam etsin! Hamd ve övgü âlemlerin RAB’bi ALLAH’a mahsustur.

- 84 -

Page 85: 7085959-salimabi

K O R K U V E Ü M İ D Rüyamda, mescide benzer bir yerde bulundum.. Orada, her şeyden elini çekmiş insanlar vardı. Kendi kendime; bir zatı kastederek şöyle dedim:

- «Eğer o bunlar arasında olsaydı; bu hâllerini islâh ederdi..» O cemâat etrafıma toplandı. Bana: - «Niçin konuşmuyorsun?» Diye sordu, ben de şöyle dedim: - «Eğer konuşmaya razı ederseniz konuşurum.» Sonra onlara şöyle bir konuşma yaptım: - «Halkı bırakıp hak yolu tuttuğunuz zaman halktan dilinizle bir şey

istemeyin.» Devam ettim: - «Buna muvaffak olursanız, kalbinizle de bir şey istemeyin.. Çünkü kalble

istemek, dille istemek gibidir..» Biliniz ki Allah-ü Teâlâ her an bir iş yapar; bozar, yeniden yapar... Yükseltir,

alçaltır.. Bir kısım velîleri en yüksek dereceye çıkarır, diğer bir kısmı en aşağı tabakaya

indirir.. Yüksektekilerin korkusu aşağıya düşmektir.. İstedikleri de, bulundukları halde

kalmaktır.. Aşağıdakilerin korkusu da, bulundukları halin devam etmesidir.. İstedikleri

ise, daha yüksek makamlara çıkmaktır.. Bunları söyledim; sonra uyandım...

TEVEKKÜL VE DERECELERİ Seni Allah’ın fazlından ve her işe, onun nimetini görerek başlamaktan ne alı-

koydu?.. Ancak seni bu hâle koyan, Hâlikı bırakıp mahlûka güvenmen olmuştur.. Yaratanı unuttun; yaptığın kâra güvendin, mevlâ da seni nimetlerini görmekten mahrum etti.

Halk seni, Peygamberin çalıştığı gibi çalışıp helâl yemekten alıkoyuyor. Sen bu halle kaldıkça, onlardan iyilik bekledikçe, kapılarına gidip ihsan ümid edip di-lendikçe.. müşrik sayılırsın.. Allah-ü Teâlâ, seni bu hâlinden dolayı helâl yemekten mahrum eder. Helâl kazançtan, Hak’ka güvenerek çalışmaktan, seni geri koyar; azarlar..

Sonra.. Hele bir zaman halkı bırak. Yaptığın büyük günahtan dön. Helâl ka-zan; helâl ye. Yaptığın işlere güvenme; Allah’ın fazlını gör. Allah’ın sana verdiği ihsanı unutma; onun ihsanını unutursan yine şirk yolunu tutmuş olursun. İlki kadar büyük olmaz; ama, yine adı şirktir. Bir gün büyür. Hafi iken, açık ve büyük şirk olur.

- 85 -

Page 86: 7085959-salimabi

Bu hâline de tövbe et; şirkin bu derecesini de kaldır. Kârına, kesbine güven; ama asıl kuvveti vereni gör. Bu işleri sana kolaylıkla yaptırana ve sebepleri yaratana bağlan seni her hayra muvaffak eder. Çünkü her hayra o götürür; rızık onun elinde-dir... Sen devam et; yani ona güven, rızkını ondan bil; nasibini çeşitli yollardan sana gönderir.. Bazen seni halka gönderir istetir; ama bu senin için bir iptilâ, ya da riyazet nevinden bir şey olur. Bu hâlde çok dikkatli olmak lâzım gelir... Bazen da rızkını, sana bir mükâfat olarak, vasıtaları göstermeden, onları hakikî sebep göster-meden gönderir. Sen de rahatça ona dönersin.. Onun kudreti önünde tazimle eğilir-sin.. Bu kerre perde kalkar; onun fazlını görürsün. Mevlâ sana bir doktordan daha çok mizacına uyanı fazlı ve ihsanı icabı verir.. Bunları yapmakla, seni kötü huylar-dan muhafaza eder; başkasına meyil etmekten esirger. Nihayet sana verdiği güzel, büyük nimetlerle gönlünü alır. Kalbinden cümle kötü istek, şehvet, matlup, mahbup.. her ne varsa çıktığı za-man ve sende, onun arzusundan başka bir şey kalmadığı vakit, vereceği nimeti çok rahat verir. Senin için gönderdiği bir rızkı, mutlaka sen alacaksın, başkası el süremez... Çünkü rızkın, senden başkasına nasip değildir... Şehvetini teskin için sana bir ihsan yapar. İhtiyacını onunla giderirsin.. Ve sen bunları sana göndereni bilir, anlarsın. Bunları sana nasip edenin Hak olduğunu anlar, şükür yolunu tutarsın... Dolayısıyla irfanın artar, ilmin çoğalır. Allah seni halkın külfetinden uzaklaştırır, ruhunu masi-vadan temiz tutmaya seni muvaffak eder.. Sonra kalbin nurlanır, hakikî ilimleri anlamaya kabiliyetin artar. Gönül gözün açılır; kalbin nurlanır. Hak’ka yakınlığın ilerler; tam o âlemin malı olursun. O manevî, büyük ilmin sırlarını muhafaza edebilecek hâle gelirsen, sana rızk, ne zaman ve ne vakit gelecekse bilirsin... Bu hâl, sana Allah’ın fazlı, keremi olarak verilir. Şanını tazim etmek için bu hale getirilirsin... Netice olarak, bunların hepsi sana Allah’ın bir ihsanıdır; hediyesidir. Allah-ü Teâlâ bak bu manada neler buyuru-yor:

- «BİZ ONLARIN İÇİNDEN İŞLERİMİZİN HAKİKATINA EREN İMAMLAR YAPTIK, SABRETTİKLERİ TAKDİRDE BUNA ERERLER.. ONLAR BİZİM ÂYETLERİMİZE İNANIRLAR..»

- «Yolumuzda gerçekten çalışanlara yollarımızı açarız..» - «Allah’a karşı ittika sahibi olunuz ki size öğrete..» Bu hâllere erdikten sonra tekvin sıfatı tecellisi gelir. Açık bir emirle o işi de

yapmaya başlarsın.. Bu emirde hiçbir şüphe yoktur. Güneş gibi açık meydandadır.. Bu emir sana verilir ki: her tartıdan daha hoş.. Ve her güzelden daha tatlı.. Bu vazi-feyi yapmak için, sana gelen ilhamda karışıklık bulunmaz. Bu ilham nefsin kirlerini eritir. Şeytan vesvesesi bu kapıda yer alamaz... Allah-ü Teâlâ, peygamberlerine gönderdiği bazı kitaplarda şöyle buyurmuştur:

«EY ÂDEM OĞLU, BEN ÖYLE ALLAH’IM Kİ, BENDEN BAŞKA İLÂH YOKTUR; ANCAK BEN VARIM. BEN HER NEYE OL; DESEM, OLUR. BANA İTAAT ET Kİ, SENİ DE BENİM GİBİ KILAYIM; BİR İŞ İÇİN OL; DİYESİN, OLA..»

- 86 -

Page 87: 7085959-salimabi

Bu hâller hayret edilecek şeyler değildir. Bunu peygamberler de çok yapmış-tır... Velîlerin de bir kısmında bunlara benzeyen hâller zuhura gelmiştir.. Bazen ha-vas tabakasına da bu vergi, Hak tarafından bir ihsan olarak verilmiştir...

NA’T Üstün himmet makamı ehlinin yüksek isteği, dilek ve gaye erbabının son mak-sadı Cenâbı Hak’kı hamd ve senâdan sonra, Resûl-i Ekrem Efendimize sonsuz salât ve selâm olsun. O kerem nûrlarının mah (Ay)’ı, kadîm sırların şahı, duygusuz canların kudretli doktoru, hatırı kırılanların sevgilisi, âcizlerin, güçsüzlerin kavuş-turucu ışığı, âsi ümmetin şefi, düşkünlerin yardımcısı, perişan rüzgârların dayanağı-dır. (Müjde) ey derviş! Halk iki şeyden korkar: Biri günah çokluğu, diğeri taât ve ibâdet azlığı. Cenâb-ı Hak, Habibine (Hz.Muhammed) şefaat makamını ihsan etti. Tâ ki, ümmeti her iki korkudan da emin olsun. Bu iki emir için, şu iki misali can kulağıyla dinle ve anla: Derler ki, Firavun’un sihirbazları çağırıldıkları gün, beraberlerinde (Hz. Mûsâ (A.S.)‘yı yenmek için) birkaç yük alet ve gereç götürürler. Fakat Mûsâ (A.S.) asâyı bırakır bırakmaz büyük bir ejderha oldu ve bütün aletleri bir anda yuttu. Şimdi sıra Hz. Muhammed (S.A.V.)’e geldi. Kıyâmet gününde nice yüz bin günahı Hz. Allah (C.C.)’ın sevgilisinin şefâatiyle silip yok etmesi şaşılacak şey midir? Fakat tâat ve ibâdet azlığının korkusuna gelince, Mi’raç gecesinde namaz Elli vakit farz oldu. Sonra beş vakte indirilince Hz. Peygamber (S.A.V.)’e az geldi ve sevabının da az olacağını düşündü. O zaman Cenâb-ı Hak’dan şu sesi işitti: Ümmetin beş vakit namaz kılsın onu elli vakit kabul eder ve onlara elli vakit namazın sevabını veririm, gönlün rahat etsin Habîbim. Derler ki: Bir gün Hz. Muhammed (S.A.V.), muhterem sahâbeleriyle birlikte, dostlarından bir fakirin evine gittiler. O zât da misafirlerinin önüne bir arpa ekmeği koydu. Efendimiz, ekmeği az, misafirleri çok görünce mübârek eliyle ekmeği tuttu, seksen kişiden ibaret olan sahâbeler o ekmekten alıp yediler ve doydular. Ekmekten bir parça da arttı.

GAVS-I A’ZAM ABDÜLKADİR GEYLÂNİ (K.S.) DİYOR Kİ :

Veliler üzerine attım burhanımı, sırrımı, Sırrımın sırrından ve ilânımdan uyuklayıp kaldılar. Kadehim sarhoş etti, şarabımla akşamladılar, Şuhûd ve irfanımla sarhoş olup hayran kaldılar.

- 87 -

Page 88: 7085959-salimabi

Ben önceden önce tebcile değer bir KUTUB idim, Melekler beni tavaf etti, Rabbim beni isimlendirdi. Ceddimin bana yakın bulunduğu bir mekâna, Ulaştığım zaman bütün perdeleri araladım! O yüzünün nurundaki esrârı keşfedip açtı, Tevhid şarabından bir kadeh doldurup bana sundu. Evet, ben bembeyaz bir inci ve rızâ mertebesinin sidresiyim, Nûrlar bir bir bana tecelli etti, onları RABB’im verdi. Hazrete, övgü değer ARŞ’a vasıl oldum, RABB’im hakikat şarabından sundu; münacâtıma kapı açtı. İlâhi ARŞ’a ve ilâhi LEVH’e nazar kıldım, Melekler arz-ı endam etti, RABB’im bana ad verdi. Bir nazarla bana visâl tâcını giydirdi, Teşrif ve kurbiyet hıl’atını sundu. Eğer sırrımı Dicle’ye atacak olsaydım, Sırrımın burhanından suyu çekilip kaybolurdu! Ve eğer sırrımı LEZZA üzerine atmış olsaydım, Saltanatımın azametinden onun ateşi sönerdi! Ve eğer sırrımı bir ölü üzerine atmış olsaydım, ALLAH’ın izniyle o dirilip kalkar ve bana seslenirdi! İNCİL üzerinde durdum, ta ki onu şerhettim, TEVRAT’ı yorumladım, İbranice satırları çözdüm. MUSA’ya indirilen YEDİ LEVHA’yı birden kavrayıp anladım, ZEBÛR ve KÛR’AN’ın âyetlerini bir bir açıkladım! İSÂ’nın çözüm yaptığı remzi çözüp ayırdım, Süryanice olan bu remizle İSA ölü diriltirdi. Henüz kardeşim ve arkadaşım MÛSÂ BİN İMRÂN, Meydana çıkmadan önce ben ilim deryasına daldım! ALLAH’ın erenlerinden olan, benim yüce mevkiime, Nâil oldu. Aslında ceddim RESULULLAH(A.S.V.) beni terbiye edip

büyüttü!

- 88 -

Page 89: 7085959-salimabi

İLAHİ

SEVGİ BAHT OLMUŞ

Sevgi baht olmuş ezelden bize, Sizde bir türlü, bizde bir türlü, Alaca düşmüş gördüğümüze, Sizde bir türlü, bizde bir türlü. Donandı dağlar bahar olunca, Gölgem kayboldu gönlüm dolunca, Güzeli görmek boylu boyunca, Sizde bir türlü, bizde bir türlü. İstemem versen cihan varını, Gönül nakşetti güle yârını, Her yüzde görmek dost didarını, Sizde bir türlü, bizde bir türlü. Ey oğul birdir kap değişse su, Varlık bir gölge, benlik bir pusu, Ne diyelim ki, Rabbin duygusu, Sizde bir türlü, bizde bir türlü

- 89 -

Page 90: 7085959-salimabi

ALLAH’A VASIL OLMANIN YOLU Her şey Allah’a kavuşmakla son bulur. Sen de Hakka vasıl olduğun zaman manen ve maddeten tekâmülünü tamama erdirmiş sayılırsın.. Mevlâya vasıl olmanın manası: Halkı kalben bırakmış olmandır... Heva ve hevesin kötü yolunu terk etmendir... İrade ve şahsî arzularını bırakmış olmandır; irade ile gitmek, bu yolda iyi sayılmaz. Bu iyi olmayan ahvâli bırakıp Allah’ın emirlerine bağlandığın gün, manevî yollar artık sana açılmış demektir. Bu hâle er-dikten sonra iyi olmayan eski huylara doğru hiçbir kıpırdama olmamalı. Başkası da seni alâkadar etmemeli.. Hakkın emri ve onun hikmetli işlerini görmelisin.. Bu zik-rettiğimiz hâl fena hâlidir.. Hakkın hikmetlerinde kendini kaybetmek makamıdır. Bu makama: Hakka vuslat, tabirini kullanırlar. Hakka kavuşmak, vasıl olmak; bilinen belli başlı halkın birbirine kavuşmasına Benzemez; Hakkı bu gibi şeylerden tenzih etmek lâzımdır. Ona hiçbir şey benze-mez. O hakikaten gören ve işitendir; ama bizim gibi değil... O yücedir, mahlukatın hiç biriyle kıyas olunamaz. Bu âlemi, ona kavuşan ehl-i vuslat bilir. Hakka kavuşmanın ne demek olduğunu Allah onlara bildirmiş ve göstermiştir... Bu ehl-i vuslattan her birinin ayrı makamı vardır. Biri, diğerinin yerine geçe-mez. Aynı zamanda Allah-ü Teâlâ her velî ve her peygambere değişik yönlerden te-celli eder. Hiçbir peygamber diğerinin; hiçbir velî diğer velînin sırrına eremez; va-kıf olamaz.. Ve yine bu misalden olarak bir mürid şeyhinin haline akıl erdiremez.. Aynı zamanda müridin de şeyhden ayrı çeşitli hâlleri vardır.. Bunu da şeyh bilemez. Müridin yolu bazen şeyhin sırrına yaklaşır, yine de anlayamaz. İşte burada şeyhin-den ayrılır. O müridi bundan sonra mevlâ idare eder. Artık o mürid Hakka teslim olmuştur. Hak onu halktan keser... Önce şeyh onun için bir mürebbi vazifesi görüyordu, o da mahluk olduğuna göre mürid ondan kesilir. Sonra, iki yılı geçtikten sonra çocuğa süt verilmez. Bu da bir bakıma onun gibidir. Nefis ezildikten sonra halka ihtiyaç kalmaz; istek gittikten sonra, kimseden bir şey beklenilmez... Şimdi o mürid, yükselmiştir. Şayet şeyh, heva ve nefisle kaldıysa müride muhtaç olur. Sonra, nefis ve iradeye gelince: Bunları mevlâ yola getirir, yok olmak olmaz. Çünkü yok olmak bir nevi noksan sayılır.. Bu yolda ise noksanlık yoktur. Nefis ölmez, islâh olur. Böylece Hakka vasıl olduktan sonra, kendini masivadan emin gör; huzur için-de bil.. Hak ve hakikattan başka bir şey görme, ondan başkasına bir varlık tanıma.. Bu yolun icabı elbette bunu gerektirir.. Bulunduğun makamda iyilik, kötülük, vermek, almak, korku, ümit hiç birinde Hak’tan başkasının tesiri olmaz. Çünkü kendinden korkanlara yine kendisi sahip olur... Hataları örtecek yine odur..

- 90 -

Page 91: 7085959-salimabi

Kendini bu mertebeye getirdikten sonra, Mevlânın hikmetli işlerini görmeye çalış.. Çok hikmet taşıyan emirlerini yapmaya gayret et. Takip edeceğin yol bu ol-malı.. Onun taatıyla meşgul ol.. İster dünyaya, isterse ahirete ait olsun; bütün mah-luk şeylerden elini çek... Hepsinden kalben ayrıl. Bütün mahlukatı topla.. Aşağıda hikâyesi anlatılacak adam gibi zavallı ve ça-resiz olduklarını tahayyül et.. Şanı, şöhreti her tarafa korkunç bir şekilde yayılmış, emirleri kesin, saltanatı tam bir padişah.. Bir adamı yakalatıyor, ayaklarına ve boynuna zincir vurduruyor. Sonra, dalgası dehşetli, derinliğine derin.. akıntısı şiddetli bir nehir üzerindeki ağaca astırıyor... Sonra; çok kıymetli, yüce ve maddi bir değer biçilmesi imkânsız olan tahtına oturuyor.. Yanına da bir çok oklar, silâhlar, mızraklar ve daha nice elemli, parala-yıcı ve öldürücü âletler alıyor... Şimdi padişah, rastgele o asılmış adama okları, kurşunları yağdırmaya başla-mıştır. Hâl böyle olunca.. o korkunç manzarayı temaşa eden için o padişahtan kork-madan, merhamet nazarına sığınmamak ve korkmamak, o saltanatı görmeden geçip, asılmış adama bakmak ve ondan korkmak doğru olur mu? Sonra böyle şeyi, akıl mantık nasıl doğru bulur? Hayır, hiçbir zaman doğru bulmaz ve seyircinin hâline şu hükmü verir:

- « Aklı gitmiş.. Hissiyatı bozulmuş.. Ve netice bir hayvandır; ki insana benzemez...»

Her şeyin hakikatına erdikten sonra, basiretsiz, görmez olmaktan Allah’a sığınırız... Hakka vardıktan sonra ayrılmaktan, Hakka yaklaştıktan sonra tekrar ma-neviyatın kapanmasından, imandan sonra küfre, hidayetten dalâlete düşmekten yine ona sığınırız...

Dünya, anlattığımız o büyük ırmaktır. O her gün taşmakta olan su ise, insan oğlunun şehveti ve lezzetidir. İnsanlara çarpan kötü mahluklar da, o dalgalardır... Kader-i İlâhi’nin cereyan eden belâ ve mihnetleri ise, o oklar ve silâhlardır...

Evet, insan oğlunun başına bu dünyada en çok gelen şey, bela ve mihnettir... İyilik ara sıra gelir, fakat zahmetler, incitici şeyler o arasıra gelen iyiliği unutturur. Ara sıra gelen hoşluklar olsa bile, yine onda çeşitli felâketler gizlidir.. Eğer insan, ibret nazarı ile bakacak olsa, hayatı ve iyi geçimin yalnız öbür âleme mahsus oldu-ğunu anlayacaktır.İyi inanmış olan bunu böyle bilir. Çünkü bu hâli bilip anlamak, içinde yaşatmak ehli imana mahsustur..

Peygamber (S.A.) efendimiz buyuruyor : - « HAYAT, ANCAK ÂHİRET HAYATIDIR.» Yine buyuruyor : - « MÜ’MİN ALLAH’INA KAVUŞMADIKÇA RAHATA EREMEZ...» Bu sözler imanlı hakkındadır... Yine buyuruyor : - « DÜNYA MÜMİNİN ZİNDANI; KÂFİRİN CENNETİDİR.» yine buyuruyor : « ALLAH KORKUSU İLE DOLU OLAN KALP, HAKKA BAĞLIDIR.»

- 91 -

Page 92: 7085959-salimabi

Bu ayan beyan haberlerle beraber, bu dünyada nasıl rahatlık iddia edilir? Şu muhakkak ki bütün rahatlık Allah’a bağlanmaktadır; onun emirlerini yerine getir-mektedir. Her halde ona uymaktadır. Onun yolunda boynu eğik olmaktadır. Kul, ancak anlattığımız şekilde dünya belâsından kurtulabilir. Kurtulunca da gönlü merhametle dolar, kendisine lütuflar, ihsanlar olur.. Her işi ve her yaptığı doğru olur. Bu da Allah tarafından ona bir iyilik olarak verilir...

HAKKI ŞİKÂYET ETMEMEK

Sana tavsiye: İhsan edildiğin hiçbir hayrı kimseye söyleme.. İsterse bu hâlini dinleyecek olan dostun olsun.. Sonra.. Hikmeti icabı, sende yapacağı ve tecrübe için vereceği bazı belâlardan dolayı Allah’ı ithama kalkışma.. Bil ki, sana düşen vazife, belâ olursa hayır göstermektedir; hayra da şükretmek... Nimeti bulmadan, bulmuş gibi görünüp şükretmek, içinde bulunduğun bir fe-lâketi şikâyet etmekten daha iyidir... Nimet-i İlâhiye’den mahrum olan tek kişi gösterebilir misin?.. Hayır!.. İşte âyet :

- « ALLAH’IN NİMETLERİNİ SAYMAĞA KALKSANIZ BİTİREMEZSİNİZ...»

Sende o kadar nimet-i ilâhiye var ki; hiç birini görmek istemiyorsun... Kalben hiçbir mahluka gönül verme. Ve.. kalben, hiç kimse ile ünsiyet etme..

Bulunduğun hâli kimseye anlatma.. Ülfetin Allah’a olsun.. Ona güven.. Derdini onun kuvvetiyle ona açarsın.. Arada ikinci bir varlık göremezsin.. Çünkü başkası varlığını ispat edip zarar veya menfaat vermeğe haklı değildir.. Belâyı senden yine O defeder.. İzzeti ve zilleti o meydana getirir. Ondan başkası ne yükseklik vaad eder; ne de aşağı derecelere indirir. Başkası ne zengin edebilir, ne de fakir... Ve hiçbir şeyi hareket ettiremez ve durduramaz.. Hepsini Hak yaratır ve hepsi onun yedinde ve onun iznindedir... Her şey onun emriyle cereyan eder ve yürür.. Her şey muayyen vakte bağlıdır. Kâfi derecede gelir. Sonra gelecek, evvel gelmez.. Evvel gelecek de sonraya kalmaz.. Allah-ü Teâlâ şöyle buyurur :

- « ALLAH SANA BİR ZARAR VERECEKSE ALACAK YİNE

ODUR, ŞAYET SANA BİR HAYIR MURAT EDECEKSE, O HAYRI SENDEN ÇEVİRECEK YOKTUR.»

İhsanını istediği kullara verir.. O hem Rahim, hem de Gafurdur...

- 92 -

Page 93: 7085959-salimabi

Âfiyette bulunduğun hâlde Hakkı şikâyete kalkışma.. Yanında Allah’ın bol nimeti olduğu halde fazlasını isteme.. Sana verdiği nimeti görmez olup inkâr yoluna sapma. Bu hâlin bir nevi istihza olur. Sonra, Allah-ü Teâlâ seni inceden inceye he-saba çeker. Dünyada belânı artırır, âhirette ise seni azarlar.. Cehenneme atar. Sonra seni mânevî hâllerden soyar; rahmet nazarını senden çeker. Hakikaten şekva etmekten sakın. Etlerin makaslarla parça parça doğransa da itiraz yoluna sapma. Sakın ha; sakın itiraz etme :

- « Allah, Allah.. » De Kurtuluş iste.. Fakat şikayet etmekle değil. Hazer et.. Yanlış yola sapmak-

tan kork.. Şikayet yolunu tutmaktan çekin.. Çünkü Âdemoğlunun başına gelen belâ-lar ancak itirazından dolayı gelir...

O, erhamerrahimin olduğu halde, nasıl ondan şikâyet edilir?.. Hakim, habir; kullarına en çok acıyan ve lütfunu esirgemeyen o olduğu halde, nasıl ondan dert yanılır?.. O, kullarına zulmetmez; kuvvetli, işinden iyi anlayan bir doktora kızılır mı? Evlâdına acıyan bir ana cinayetle itham edilir mi?.

Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyuruyor : - « ALLAH-Ü TEÂLÂ KULUNA ÇOK MERHAMET EDER; BİR

ANANIN EVLÂDINI O KADAR ESİRGEMESİ İMKÂNSIZDIR.» Ey zavallı, Allah’a karşı edeb tavrı takın. Zorla gelen belâya sabret; sabretme-ye çalış.. Güçlükle de olsa kendini bu yola uydurmaya alıştır.. Rıza ve muvafakat yolunu tut.. Maneviyattan az buçuk nasibin varsa, bu yolu tutarsın. Hakikaten bu yola devam edersen eşi bulunmaz bir cevher olursun.. Aksi hâlde herşey elinden gider; artık bir daha bulmana da imkân kalmaz. Allah-ü Teâlâ’nın şu âyetini dinle :

- « KITAL SİZE FARZ OLDU.. HALBUKİ SİZ ONDAN HOŞLAN-MAZSINIZ.. BUNUNLA BERABER, SİZİN SEVMEDİĞİNİZ ŞEY İYİ OLABİLİR; SEVDİĞİNİZ ŞEY DE BELKİ FENADIR; BUNU SİZ ANLAYAMAZSINIZ; ANCAK ALLAH BİLİR.»

Çünkü hakikat ilimleri gizlidir. Böyle olunca, herhangi bir şeyi hissiyatına

göre; iyi veya kötü görerek uygunsuz bir yola sapma.. Eğer takva hâlinde isen, Allah’ın emirlerine uymaya bak.. Böyle olmak, yolu-

muzda ilk basamağı teşkil eder. İkincisi velâyet halidir... Burada da sâkin ol.. Hiçbir işe karışma.. Nefsini güzelleştirmeye bak.. Haddi, hiçbir zaman aşma!..

Son mertebe olan gavs’lik, bedeliyet hallerine vardığın zaman, kader yolunda sıddikıyet mertebesine çıktığın vakit, bütün yolları gönlüne aç.. Yalnız, nefsine meydan verme.. Kötü isteklerini araya sokma..

Dilini şikâyetten sakla.. Bu hâlleri özüne benimsettikten sonra, her şey sana hoş gelir.. Gelecek hayır olursa senin için güzelleşir.. Şer gelirse, korkma; seni taat, ibadet yolunda felâketlerden Hak saklar. Seni o belâdan dolayı halka rüsvay etmez. Hatta, o belânın, gelip gidişinden senin haberin bile olmaz.. Bir karanlığın gelişi gibi, akşam gelir; gün doğunca gider.. Gidince de şer ışıkla dolar.. Ve o belâ, senin için sıcak karşısında yok olan soğuk gibi olur...

- 93 -

Page 94: 7085959-salimabi

Bu anlatılan güzel işleri, kendine örnek al.. Ve misallerden ibret almaya çalış.. Bu belâ geldikten sonra günaha, kötülüğe yaklaşma.. Kerim olan Mevlânın huzuru-na günahla giremezsin.. Oraya ancak iyiler girerler. O, kapısına ancak temizleri sokar.. Kapısına ancak bütün mânevi hastalıklardan beri olanları alır.. Nasıl ki bir padişahın huzuruna, bütün koku ve kirlerden temiz olanların girmesi icap eder. Hakka da ancak saf, temiz olanlar gider.. Belâdan korkma.. Onlar günahlara kefaret olur; nasıl ki Peygamber (S.A.) efendimiz bu hali işaret ederek :

- « Bir günlük sıtma, bir yıllık günaha kefaret sayılır. » Buyurmuştur. Zahirde belâ gibi görünen hâller, seni daha da olgunlaştırır; bu-

lunduğun hâli muhafaza hakkı sana tanınır. İlâhi sırları saklamaya emin görülürsün.. Kalbin nurlanır; gönlün açılır... Lisanında bir fesahet olur; bu fesahet sebebiyle hik-metli konuşmalar yaparsın.. Sana muhabbet, sevgi yolları açılır; hep bunları anlatır-sın.. Sendeki bu üstünlük sebebiyle, herkesin sevdiği bir varlık olursun.. İnsanlar da seni sever, başka yaratılmışlar da.. Dünya da sana koşar, âhiret de...

Sen artık Allah’ın sevgilisi oldun... Her şey seni sevmeye başlar... Mahlukatın sevgisi Hakkın sevgisine bağlıdır.. Aynı şekilde buğzu da, onun buğzuna bağlıdır...

Allah seni sevince; seni her şey sever; buğzedince de her varlık sana düşman olur...

Bu makama yetiştiğin zaman Hakka kavuşmuş olursun. Kendi varlığın gider; bir şey dileyemez olursun.. Yanılıp bir istekte bulunacak olsan; alacağın zaman bir de bakarsın ki, o şey kaybolmuş gitmiş.

Bu hâlinde, dünyadan sana pek az nasip verilir.. Asıl çoğu senin için öteki âleme saklanır... Burada isteyip alamadığını, ötede bol bol alırsın.. Bunların arasın-da o kadar büyük nimetler vardır ki, akıl bir türlü onun aslına eremez... Yükseğin yükseği ve gönlün mesrur olacağı her büyük nimet orada bulunur...

Eğer bunları beklemeden, bu meşakkatli teklif evinde ve sebep âleminde onla-ra kavuşmak istersen, az bir şey alabilirsin; fakat buna mukabil kalbin sâfiyeti gider, basiretin söner. Asıl istenen ve tahakkuku âhirete kalan nimetlere ermekten mahrum edilirsin... Halbuki senin isteyeceğin, ne dünyaya ne de âhirete ait olmalı; sebepleri yaratan, yeri seren, semayı yükselten mevlâ olmalı.. Halbuki sen, ne buranın; ne de öteki âlemin nimetini beklemeden az bir dünyalığa razı oluyorsun...

Kullarına doğru yolu o nasip eder; o sübhandır; en iyiyi bilen odur...

- 94 -

Page 95: 7085959-salimabi

ALLAH-Ü TEÂLÂ HAZRETLERİNİN; SEYYİD SULTAN ABDÜLKADİR GEYLÂN-İ (AZİZ, HAKİM,

KERİM) (K.S.) HAZRETLERİNİN MİRAÇ’DA BUYURDUKLARI

Aziz ve Celil olan ALLAH(c.c.) bana buyurdu:

Ya Gavs-ı Âzam, Bende Lebbeyk (buyur Allah’ım) Rabbi gavs, dedim. Biz mekânın mekânıyız. Bize mekân yoktur ve biz insanın sırrıyız, insan da

Bizim sırrımızdır. İnsan yoktur, Biz varız ve Biz insanın gayrı değiliz. İnsanda belirdiğimiz gibi hiçbir şeyde belirmedik. İnsan Bizim bineğimizdir.

Diğer yaratıklar ve tüm evren de insanın bineğidir. Biz ne güzel isteyeniz, insan ne güzel istenendir. İnsan ne güzel binicidir,

bütün kainat ona ne güzel binekdir. İnsan Bizim sırrımızdır, Biz de insanın sırrıyız. Eğer insan öldükten sonra durumunun ne olacağını bilseydi dünyada asla dünya yaşamını istemez her an « YA RABBİ beni öldür, beni öldür » diye yakarırdı.

Mülk; bir ve belirişleri sona erdirici olanın, yani Rabbindir. Eğer insan Bizim indimizde olan mertebesini bilseydi, her nefeste « Bu gün mülk kime aittir? »

sözünü söylerdi. « Yaratıkların hepsi, yaratılış özelliklerine göre amel ve davranışlarda

bulunurlar » (isra, 17-84) Yaratılış özellikleri (fitrat), ortaya çıkacak tecellilerin tohumudur. Bu tohum yaratılışlarından itibaren, kendine en uygun belirişlerle beslenir, büyür, yeşerir ta ki yaratılışında ki amaca uygun hizmeti geliştirene dek « Kuşku yok ki Biz, her şeyi kaderle yarattık » (Kamer, 54-49)

Ya Gavs-ı Âzam, İnsanın cismi, nefsi, kalbi, ruhu, kulağı, gözü, dili, ayağı, eli ve buna benzer

nesi varsa hepsini, kendi nefsimize yani, kendi Zatımız ile kendi Zatımıza Biz belirgin kıldık. İnsanın yemesi, içmesi, bir iş işlemesi, bir şeye yönelmesi ve bir şeyden uzaklaşması gibi bütün durumlarında Biz gizliyiz, onu eyleme iten ve yatıştıran, Biziz. İnsanda ne belirirse Bizim nefsimizdir, Bizden ayrı ve gayrı değildir ve Biz de onun gayrı değiliz.

İnsanı kendi tecellilerimizin nurundan yarattık. Melekleri de insanın nurundan yarattık.

Uzaklık sahibi nasıl uzaklıktan yakınırsa, yakınlık sahibi de Bize yakınlıktan şikayet eder. Sıradan insanları yarattık, Cemalimizin nuruna dayanamadılar. Bizimle aralarına karınlık perdesini koyduk. Seçkin insanları da yarattık, yakınlığımıza dayanamadılar. Onlarla da aramıza nurdan bir perde koyduk.

Değerli veya değersiz ayrımı deyişleri yaratılanlar arasında ve onlara göredir. Yaradanın indindeyse sadece yarattıkları vardır. İnsanlar nefislerine hoş gelen şeyler için iyi, güzel, gelmeyen şeyler için de kötü veya çirkin deyimlerini kullanırlar. Gerçeği bilen kişi içinse yaradılmışlar arasında kesinlikle ayırım yoktur. Her yaratılan değerlidir.

- 95 -

Page 96: 7085959-salimabi

Ya Gavs-ı Âzam, İyilik ve kötülük yaradılanın indindedir. Yaradanın indinde ise hepsi birdir.

İnsan bana göre, bence, bana kalırsa gibi başlıklar altında kişisel görüş ve düşüncelerini terk edip, aslına yönelişi ve kendini RAB indinde eritişi nisbetinde ilerler. Bu nedenlerden ötürüdür ki, gerçekleri algılamada olgunluk düzeyine erişmiş kişi, yaratıklarda kusur ya da hata görmez.

Herkes düşünebildiği, kavrayıp algılayabildiği nispette amellerde bulunur ve sonucunda da hak ettiği ile karşılaşır.

Her durum ve koşulda mutlaka verenden olmaya çalış. Eğer yarattıklarımıza rahmet edip acırsan ve onların hatalarını affedip bağışlarsan ne mutlu sana.

Ya Gavs-ı Âzam, Sıcak bir günde susuz bir kimse gelip senden su isterse ve sen de soğuk su

olup kendini feda etmek pahasına o suyu ona vermezsen, cimrilerin en cimrisinden olursun. Böyle olunca Biz, rahmetimizi kullarımızdan nasıl esirgeriz? Oysa Biz kendi nefsimize şahid olduk. ERHAMERRAHİMİN niteliği ile nitelenmiş olduğumuzu kendi nefsimize tescil ve kaydettik.

Bize « RABBEL KERİM » ya da « YA RABBER RAHİM » diye hitab et. Çünkü Biz her kerimden daha Kerimiz ve her rahimden daha Rahimiz. Bizden Kerim ve Bizden Rahim hiç kimse yoktur; kerem ve rahmet yalnız Bizimdir.

Ya Gavs-ı Âzam, Taat sahipleri nimetlerimizi anarlar, günah sahipleri de rahmetimizi anarlar.

Taat sahipleri bereketimize alçalıp zikirde bulunurlar, günah sahipleri de acımamıza alçalıp zikirde bulunurlar. Cennetlik kişiler cennetle, cehennemlik kişiler de cehennemle ve Bizimle meguldürler. Ancak, Biz cennette belirdikten sonra cennetliklerle dostluk ve nimet yoktur, Biz cehennemde belirdikten sonra da cehennem halkına yanma, korku ve yalnızlık yoktur. Bizim belirdiğimiz yerde ne cennet kalır, ne cehennem; ne esma, ne sıfatlar kalır.

Ya Gavs-ı Âzam, Bizi aracısız olarak doğrudan doğruya görmek istersen, ne cennete ve cennette

olan şeylere bak ne de cehenneme ve oradaki şeylere, Yalnız Bizimle meşgul olur. Çünkü bir kimse Bizden gayrısıyla meşgul olursa kıyamet gününde arkadaşı ateş olur.

Bizim cennetlik kullarımız vardır ki cehennem halkının cehennemden Bize sığındıkları gibi cennet nimetlerinden geçip Bize sığınırlar.

Günahkarlar günahları ile taat sahipleri de taatleri ile perdelidirler. Fakat bunların ötesinde Bizim diğer bir topluluğumuz vardır ki onlar ne günaha kasdederler ne de taate güvenirler. Çünkü Biz isyancı kulumuza da taatlerden geçtikten sonra yakınız. Çünkü hiçbir kimse günahlarla Bize yakın olmadığı gibi hiçbir kimse de vaadlerle (alakalarla) Bize yakın değildir.

Ya Gavs-ı Âzam, Bizim Nebi ve Resullerden başka bir takım kullarımız vardır ki onların

durumundan ne dünya halkı ne ahiret halkı ne cennet ehli ne cehennem ehlinden bir kimse ve ne de bir melek haberli değildir. Onları cennet, cehennem, sevap, günah, huriler, köşkler, gılman ve köleler içinde yaratmadık. Her ne kadar tanıyıp bilmese

- 96 -

Page 97: 7085959-salimabi

de onların dünyada varlığına inananlara ne mutlu. Bizim nazar ve iltifat ettiğimiz gönüle asla yalnızlık gelmez ve ateşte yanıp acı çekmez.

Bize aşık ol, Bizim için aşık ol, o aşk Biziz. Kalbini ve bütün durumlarını da Bizden başkasından uzak kıl. Aşkın dışını bulup bildiğin zaman, aşktan fani olmalısın; çünkü aşk, aşık ve maşuk arasında bir perdedir. Aşık, aşktan fena bulduğu zaman sevgiliye kavuşur. Gayrından da fani olmalısın, çünkü aşkın gayrı da seven ve sevilen arasında bir perdedir.

Ya Gavs-ı Âzam, Birlik (vahdet), dille ve sözcüklerle anlatılamayan bir durumdur. Bizi gören

kişinin soruya gereksinimi kalmaz. Bizi görmeyen kişi için de soruların yararı yoktur. Çünkü O, sözde kalmış, sizde perdelenmiştir. Bizi bilmek görmektir. Bir kimse Bizi bildikten sonra görmeyi isterse; gerçekte görmemiş demektir. Görmeyi bilmekten farklı sanan kimse Rabbi görmekten gururdadır.

Buna karşılık, Bize kavuşmak isteyen kimse Bizim yolumuzda cehdetmeli, yani çaba göstermeli, savaşmalıdır.

« BİZİM UĞRUMUZDA MÜCAHADE EDENİ, YOLLARIMIZDA İLERLETİP GERÇEĞE ERDİRİRİZ. » (Ankebut: 28-69)

Savaş ve çaba, gözlem ve algı denizlerinden bir denizdir. Balıkları da esrar sahipleridir. Algı denizine girmek isteyen kimseye çaba gereklidir. Çünkü savaş ve çaba müşahedenin tohumudur yani ekip de çaba sahibi olan, algı ve gözlemimize ulaşır.

Bir kimse Bizim için çaba sarf ederse, ona gözlemimiz vardır; istese de istemese de mücahededen yoksun olan için müşahedeye yol yoktur.

Ya Gavs-ı Âzam, Bizi isteyenlere çaba gereklidir. Kalbi cehde eğilimli olan kula ne mutlu, kalbi şehvetlere eğilimli olan kulun

da vay haline. Cehdin yani çabanın amacı fakirlik ve yoksulluktur. Fakirlik ve yoksulluğu

insanın bineği kıldık. O fakirlik ve yoksulluğa binen kimse eğri yol, ıssız dere ve çöller yürüyüp yanılmadan amacına ulaşır. Bizim yanımızda fakir, hiçbir şeyi olmayan değil, her şeyde buyruğu olandır. Bir şeyi dileyip olmasını istediği zaman hemen olur. Fakir, elinde parası, malı ve mülkü olmayan değil, dediği olandır.

Hazreti MUHAMMED (S.A.V.) buyurmuşlardır ki: « FAKİRLİK ÖVÜNCÜMDİR, İFTİHARIMDIR. BEN ONUNLA DİĞER NEBİ VE RESÛLLERE KARŞI ÖVÜNÜRÜM. »

Bize kavuşmak isteyenler fakrı, yani boşluğu yokluğu ve hiçliği arzulasınlar; tüm isteklerinden geçsinler. Hatta bu yolda, istememeyi istemek bile bir istektir ve bu bile istenmez. Böylece fakrın fakrına, ondan sonra da fakrından fakrına ersinler. Bu şekilde fakr tamam olunca artık onlar yok ancak Biz varız. O zaman « SEN BUNDAN GAFLETTE İDİN. İŞTE SENDEN PERDENİ KALDIRDIK »

(Kaf.S.50-22) denir. Çünkü fakirlik tamam, olunca O ALLAH’DIR. Bizim yememiz fakirlerin yemesidir, içtiğimiz de fakirlerin içmesidir.

- 97 -

Page 98: 7085959-salimabi

Fakirlik ateşiyle ve şiddetli yoksulluktan kıvranan kırık kalpli birisini gördüğünde hemen ona yakınlaş. Çünkü Bizimle onun arasında hiçbir perde yoktur. Sana bağlananlara söyle, fakirlerin duasını ganimet bilsinler çünkü onlar Bizim indimizdedir, Biz de onların indindeyiz. Biz fakirlerleyiz, fakirlerde Bizimledir. Biz fakirlerin sığınağı, meskeni ve nazargahıyız. Hem de dönüşleri Bizedir. Onların dünyadaki görünüşleri, bedenleri az yemekten, az içmekten; nefisleri şehvetlerin engelinden, kalpleri kuruntulardan ve ruhları kötülüklerden yanmıştır. Kalplerinde arzu ve isteklerden bir şey kalmamış, kötü düşünceler tamamen kaybolmuştur. Bunlar Bizim yüzümüzün nuruyla yanmış, beka sahipleridir.

Bize yarattıkların en sevgilisi, sağır, dilsiz, kör, şaşkın ve ağlayandır. Bize bakmak istediğinde, Bizim gayrımızdan uzak olan hüzünlü bir kalp ara. Kim Bize kavuşmak, Bize vasıl olmak isterse, Bizim gayrımız olan her şeyden çıkıp

sıyrılmalıdır. Dünya yokuşunda çık ki ahiret yokuşuna kavuşasın. Ahiret yokuşundan da çık ki

Bize kavuşasın. Biz, dindarlar yolunu nefs içinde, arifler yolunu kalp içinde, vakıflar yolunu

da ruh içinde kıldık. Nefside özgürler beldesi kıldık. Bu yüzden « Özgürlerin yürekleri, sırların mezarlarıdır. » demişlerdir. (Bilen demez, diyen bilmez; hakikate erenlerden gibi susarlar, bir şeyden haberi olmayanlarsa dalga gibi gürlerler.

Ya Gavs-ı Âzam, Kişi gelenlere sabrettiği zaman kulluk düzeyine, arzularını terk ettiği zaman

da emrin âleminde ne yemek ne içmek ne uyumak kısacası istekle ve madde ile ilgili olan hiçbir şey yoktur. Cisimlerden, nefslerden; sonra kalplerden ve ruhlardan; sonra da hüküm ve emirden sıyrıl ki Bize erişesin.

Dıştaki beş duyuyla algılanan fiziksel dünya (Âlemi mülk, Âlemi nasut) ile içteki beş duyu ile algılanan ruhsal dünya (Âlemi melekût) arasında olan her tavır, ŞERİAT tavrıdır. Allah’ın sıfatlarından oluşan ruhsal dünya ile, ululuk dünyası (Âlemi Ceberut) arasında olan her taraf, tarikat tavrıdır. Ululuk dünyası ile birlik dünyası (Vahdet, Âlemi Lâhût) arasında olan her tavır da hakikat tavrıdır.

Bizim haremimize girmek istediğinde ne Mülk’e ne Melekut’a ne de Ceberut’a iltifat etme. Çünkü Mülk âlimin, Melekut arifin, Ceberrut da vakıfın şeytanıdır. Bir kimse bunların birisiyle yetinse Bizim indimizde o kovulmuşlardandır.

İlim sahibi için Bizim indimizde yol ancak ilmini terk ettikten sonradır. İlmin ilmi, ilminden cehildir. Eğer ilmini terk etmezse o şeytanın mertebesindedir.

Bizce kullarımızın en erdemlisi ve en sevgilisi ana, babası ve evladı olup da kalbi onlardan geçmiş olan yalnız Bize bağlı bulunandır. Erer ana-babası ölse onların ölümüne üzülmez, evladı ölse onların ölümüyle de kederlenmez. Böylece o kulumuz bu düzeye vardığında Bizim indimizde O, « LEMYELİD VE LEM YULED » ( O DOĞMADI VE DOĞRULMADI ) (İhlas S. 112-3) « ANASIZ, BABASIZ VE EVLADSIZ » makamında olur. Bizim sevgimiz, muhabbetimiz yüzünden ana-babasının ve evladının yokluğunu algılamamış kimse büyük ve teklik vahdaniyet ve ferdaniyet lezzetini bulamaz.

Ancak Bizim yanımızda ye, iç ve uyu; hazır bir kalp ve nazır bir gözle.

- 98 -

Page 99: 7085959-salimabi

Bizim yanımızda sıradan kişilerin uykusu gibi uyuma, Bizi görürsün. Cismin lezzetlerden, nefsin şehvetlerden ve gönlün kuruntulardan, ruhun kötülüklerden uzak olup, zatın Bizim yanımızda yok olmak suretiyle uyu.

Bizim indimizde erdemli olan amel, cennet ve cehennem gibi Bizim gayrımız olan hiçbir şeyin arzulanmadığı ve yapanında ondan kaybolduğu ameldir.

Ya Gavs-ı Âzam, Bizim yanımızda daha üstün olan masumluk, tövbe edicilerin masumluğudur. Bizim indimizde erdemli olan tövbe, günah işlemediği halde daima istiğfarda

bulunan masumların tövbesidir. Bizim indimizde erdemli olan gülme, tövbe edici ağlayanların gülmesidir.

Tövbe etmek istediğin zaman önce nefsinden günaha kasdı çıkartmalısın. Sonra da kalbinden günah düşüncelerini çıkartmalısın. O zaman tövbe ettiğinde Bize kavuşursun; yoksa yalancılardan olursun.

Bize yakın kişi, günahını bilen kişidir. En büyük günah ise, benliktir. Günahını bilen kişiler, güçsüz ve pişmanlık sahibi kimselerdir; amellerine pişman ve acizdirler. Acz nur kaynağıdır. Kibir de karanlıklar, kederler ve günahlar kaynağıdır. Pişman olan kullarımıza iyilik ve cömertliğimizi müjdele; kibirli olan kullarımıza da intikamımızı bildir.

Bize yakın olan oruç; kendisinde başkasının bulunmadığı ve oruçlunun da ondan kaybolduğu oruçtur.

Bize yakın olan namaz; kendisinde Bizden başkasının olmadığı ve kılınanında ondan kaybolduğu oruçtur.

Bize yakın olan namaz; kendisinde Bizden başkasının olmadığı ve kılınanında ondan kaybolduğu uzak olduğu namazdır.

Bizim indimizde, miracı olmayanın namazı yoktur ve o, namazdan yoksundur. Zira namazdan yoksun olan, Bizim indimizde miraç’dan yoksun olandır.

Mirac Bizim gayrımız olan her şeyden yükselmektir ve mirac’ın kemali, doruğu da « MAZA GAL BASARU VE MATEGA » (O’NUN GÖZÜ SAPMADI KAYMADI) (Necm S:53-17) dikkatini Bizden başka bir şey üzerine yoğunlaştırmamanın sırrıdır.

Seyyid Şerif Hazreti Gavs Abd-ül Kadir Geylani (K.S.) Aziz, Hakim ve Kerim.

Sadakallahülazim.

- 99 -

Page 100: 7085959-salimabi

D U A Ey Âlemlerin Rabbi, Ey Rahman, Ey Rahim: Senden, peygamberimiz Aleyhisselâtü Vesselâm Efendimizin yüzünü bize göstermeni, rüyada bu devlete bizi eriştirmeni istiyoruz. Ve onun üzerine selâtü selâmını tâ kıyamete kadar indirmeni ve bizimle beraber bulunmanı arzu ediyoruz.

Allah’ım, selâtü selâmın, kemâl güzeli, celâl tacı, cemâl câzibesi, visal (kavuşma) güneşi, ilâhi yurdun izzet ve şerefi, vücut letâfeti, her mevcudun hayatı, ilâhi saltanatın azizi, ilâhi kudretin yüksek sanatının açık misali, seçilmiş kişilerden seçilip beğenilenin açık nişanesi, ilâhi yakınlığa mazhar olan has kişilerin hülâsası, Allah’ın büyük sırrı, onun en iyi ve en güzel, hakiki ve Allah’ın mükerrem dostu Efendimiz, Mevlâmız Muhammed’e olsun.

Allah’ım, biz Muhammed Aleyhisselam ile sana tevessül ediyoruz. Onun

vasıtasıyla senden şefaat verme ihsanını bekliyoruz. O büyük şefaat sahibidir ve en saygıdeğer vesiledir. Parlak bir vasıtadır. Yüce makam sahibidir. Yüksek bir aracıdır. “Kabe Kevseyn Ev Edna” sırrına mazhardır. Bizi onun vasıtasıyle zat, sıfat ve isimlerinin, fiil ve eserlerinin hakikatine eriştir. Ta ki senden başkasını görmeyelim, duymayalım, hissetmeyelim ve vücutta senden başkasını bulmayalım.

İlâhım ve Seyyidim: Fazlu rahmetinle bizi Muhammed(A.S.)’ın hüviyetine

kavuştur, bizim hüvüyetimizi onun kimliğinin aynı kıl; başlangıcından da, sonucunda da bizi ona ulaştır, dostluğunun sevgisine, muhabbetinin safasına, basiretinin nur kapılarına, iç âleminin sırlarının toplayıcı özelliğine, merhametinin acıyıp koruyuculuğuna, nimetlerine eriştir.

Allah’ım, Muhammed (A.S.)’ın makam ve mertebesi hürmetine, senden

mağfiret, hoşnutluk ve tastamam bir kabul olunma istiyoruz. Bizi bu hususta bir an olsun nefsimizle baş başa bırakma. Ey kullarının isteğine en güzel cevap veren: Gerçekten senin rahmetinin eseri olarak Muhammed (A.S.) güvenilir aracı olarak varlık âlemine girmiştir.

Allah’ım, selâtü selâmın, en mükemmel bilgileri kendinde toplayan, Kutbü

Rabbani, en üstün imân kaftanının belirgin nişanesi, cömertlik ve iyiliğin membaı, semavi himmetler sahibi, ledünnü ilimlere mazhar olan Muhammed (S.A.V.)’e olsun.

Allah’ım, selâtü selâmın ona olsun ki, bu sâlatta düğümler çözülür, üzüntü ve

kederler onunla zail olur, yorgunluk ve sıkıntılar merhameten onunla giderilir. İhtiyaçlar ikram yollu onunla yerine getirilir.

- 100 -

Page 101: 7085959-salimabi

Ya Rab, Ya Allah, Ey diri olan. Ey kendi zâtiyle kâim olup varlığı kendinden olan, hiçbir şeye muhtaç bulunmayan. Ey celâl ve ikram sahibi. Senin Lütuf ve faziletlerini istiyoruz.

Ey Kerem sahibi. Ey kıyamet günü müminlere has rahmetiyle tecelli eden. Allah’ım, selâtü selâmın, kulun, peygamberin, Resûlün Efendimiz, Peygam-

berimiz, Nebiyyi ümmi, Resûlü Arabi Muhammed (A.S.) üzerine ve onun âl ve ashabına olsun, çoluk çocuk ve zürriyetine, Ehli Beyt ve yârânlarına olsun; öyle bir salât ki, senin hoşnutluğuna yol açsın. Onun için de güzel bir mükâfat olsun ve onun hakkında edaya lâyık görülsün.

Muhammed (A.S.)’a vesile ve fazilet makamlarını ver, şeref ve yüce dereceler

bahşeyle. Onu vaadettiğin Makamı Mahmud’a eriştir. Ey Merhamet edenlerin en çok merhamet edeni: Allah’ım, aziz kitabınla,

Efendimiz Muhammed (A.S.)’ın kerem dolu nübüvvetiyle, onun özge değer ve şerefiyle, babası İbrahim ve İsmail ile, yakın arkadaşları Ebubekir, Ömer ve Osman ile, hanedanından Fâtıma, Ali ve bunların oğulları Hasan ve Hüseyin ile, amcası Hamza ve Abbas ile, zevcesi Hatice ve Aişe ile (Allah hepsinden razı olsun) sana tevessül edip yöneliyoruz. Ve senden bunların hürmetine (ihtiyaçlarımızı) istiyoruz.

Allah’ım, bizi bunların sırlarının hakikatine eriştir; marifetlerinin

basamaklarında yükselerek hakikatleri anlama imkânını bize lütfeyle. Senden kendilerine en güzel mükâfatlar kazanan Muhammed (A.S.) hanedanı hürmetine, büyük saadet ve kurtuluş kapısını açan, senin en yakın sevgine mazhar olan bunların hatırı için, bizi tahkik ehlinden eyle.

Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni. Ey Rabbimiz, bizden kabul

buyur. Şüphesiz ki sen, evet sen, her şeyi hakkıyle işiten ve gereği gibi bilensin. Tövbemizi kabul et. Muhakkak sen, evet sen, tövbeleri çokça kabul eden Rahim’sin.

Allah’ım, salâtü selâmın, Efendimiz Nebiyyi Ümmi Muhammed (a.s.)’e, Onun zevcelerine, soyuna, Ehli Beyt’ine olsun. İbrahim’e ve hanedanına salavatını indirdiğin gibi, onlara da indir. Şüphesiz ki sen övülmeğe layıksın, şan ve şeref sahibisin.

Ey, destek direği olmayanların direği, senedi olmayanların senedi. Ey azığı

olmayanların azığı. Ey her kırık yerin yegâne onarıcısı. Ey her garibin sahibi, Ey her yalnızın gönüldaşı: Senden başka ilah yoktur. Hem dünyada, hem ahirette seni tenzih ve tesbih ederiz. Şüphesiz ki ben zalimlerdenim. Benim dost ve yârim sensin. Müslüman olduğum halde canımı al. Beni sâlih kulların zümresine ulaştır. Soy ve sopumu benim için islâh eyle. Hakikat ben sana tövbe ediyorum ve ben Müslümanlardanım.

- 101 -

Page 102: 7085959-salimabi

Allah’ım, Efendimiz Muhammed’e (a.s.) ezelle ebed arasını dolduracak ölçüde selâmın olsun, öyle ki selâmın sayı kapsamına girmesin ve belirli bir zamana sığmasın.

Onun dost ve yârânından ve kendisine dosdoğru uyanlardan, gerek şeriatta, gerekse tarikatta onu tâkip edenlerden razı ol. Hakikat yolunda ona uyan Ashabı kirâm ve âlimlerden, tarikat ehliyle irfan erbabından hoşnud ol.

Bizi de Ey Mevlâmız, onlardan, o bahtiyarlardan eyle, Amin. Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen her şeyi layıkıyla duyar ve

bilirsin. Tövbemizi de kabul buyur. Muhakkak ki sen tövbeleri çokça kabul eden Rahimsin.

Bizlere yararlı bir Marifet bahşeyle. Şüphesiz senin her şeye gücün yeter. Allah’ım, meleklerin, peygamberlerin, resullerin ve bütün halkın salavatları,

Efendimiz, Mevlâ’mız Muhammed’e onun âl ve ashabına olsun. Allah’ın selamı, rahmeti de bunlara olsun. Allahım, bizi onunla, âl ve ashabıyla birlikte şefaatine, kefilliğine ve koruyuculuğuna mazhar olarak selâm yurduna eriştir. Orası, senin yurdundur. Orası Hak meclisidir. Ve kudret sahibi, mülkü çok yüce olan Allah’ın yanındadır. Onlar da oradadır. Ey celâl ve ikram sahibi Allah’ım, bu makamın müşahedesiyle bize lütuf bağışında bulun.

Ey keremi bol olan. Ey kıyâmet günü müminlere has rahmetiyle tecelli edecek

olan. Cemâli azimini yaklaştırarak bize ikramda bulun. Cemâlin kerametiyle büyüterek, yücelterek tâzim havası içinde bizi koru.

Hamdolsun Kâinatın Rabbi Allah’a. Amin.

- 102 -

Page 103: 7085959-salimabi

AHDİ YERİNE GETİRMEK, SÖZDEN DÖNMEMEK Henüz iman bakımından olgunlaşmadığın ve yakîn hali yönünden hakikate er-mediğin bir zamanda; bir kimseye, her hangi bir şeyi vaad edersen sakın dönme; tâ ki, imanın yokluğa gömülmesin ve yakîn halin elinden gitmesin. İmanın kalbinde kuvvetlendiği, yakîn halin de hakikate erdiği zaman, sana mânen şu hitap gelir:

- « Sen bugün bizim devletimizde, kararlı ve eminsin...» Bu hitap sana tekrar tekrar ve her tekrarında ayrı bir şekilde söylenir.. Sen artık bu hallerden sonra seçkin olursun; belki daha üstün. Varlığın Hak

varlığına karışır; iraden kalmaz. Aradığın her şeyi sende bulursun... Hayrete düşe-cek acayiplik görmezsin. Bu hâllerin hiç biri seni şaşırtmaz... Ne gördüğün Hakka yakınlık, gözlerini kamaştırır; ne de bulunduğun derece seni hayrete düşürür..

Himmetin yükseldikçe yükselir; maddî varlığın akar gider.. Dileğini Hakka

teslim edersin; yaratılmış şeylere değil, gönlünü onların sahibine verirsin. Ne dün-ya, ne de âhiret hiç birini arzu etmezsin.. Gönlünü Mevlâya verir, kalbini ondan gayri her şeyden temizlersin. Çünkü; Allah’ın rızasına kavuştun; cennetine vaad al-dın; netice Hak işlerdeki mânevî tecelliyi anladın ve onlardan hoşlandın.. İşte.. bu in’amlar ve ihsanlar imanından dolayı sana yapılıyor.

Anlattığımız hallerden birine erdiğin vakit, en ufak şahsî şey düşünecek olur-san öteye geçemezsin; düşünmezsen bir evvelki halin daha ilerisine, daha üstün ve güzeline kavuşursun... Evvelkinden hoşlanmaz öbürüne koşarsın.. Sana bütün ilim ve anlayış kapısı açılır, bu sâyede içinden çıkılmayacak en ince meseleleri çözersin. O meselelerdeki hikmet kapılarını açar, saklı iyilikleri meydana çıkarırsın...

« SANA ŞÜPHE VERENİ BIRAK » HADİS-İ ŞERİFİNİN AÇIKLAMASI

Biri şüpheli, diğeri şüphesiz, iki şey arasında kalırsan, şüphesiz tarafı al; öteki

tarafı bırak. Mümkün olduğu kadar şüpheli şeylerden kaç.. Herhangi bir şeyin, şüpheli tarafı kalmasa dahi kalbin razı değilse, yine alma ;

bekle. Zuhurata tâbi ol.. Bilhassa manevî emirle yasak olduğu bildirilen şeyi yapma. Emre uy.. Sanki, o yapacağın şeyle hiç karşılaşmadın.. Rabbına dön.. Rızkını ondan bekle.. Eğer onun kapısına gitmek istemezsen, seni hatırına bile getirmez.

Hak Teâlâ seni unutmaz.. Kâfirlerin bile rızkını verir.. Seni hiç unutur mu?..

Yeter ki sen onun emirlerine uyasın.. Gece gündüz onun yolunda gitmeye gayret et. Sen mümin, muvahhid, gece gündüz onun kulluğuna bağlı olursan, seni unutmaz ve rızkını bol bol gönderir..

- 103 -

Page 104: 7085959-salimabi

Başka mânâ: Halkın sahip olduğu malı bırak.. Onlardan bir şey bekleme.. Kal-bini onlara bağlama. Ne onlardan kork, ne de bir şey bekle.. Senin için haram olma-yan şüpheden de beri olan Allah’ın helâl gösterdiği şeyi al.. Her şeyi, o büyük varlığa bağlamalısın!..İsteyeceğini ondan istemelisin.Sonra, her şeyini o varlık verebilir. Ümidin ve korkun da ondan olmalı.. O büyük varlık da Hak Teâlâ olduğunu bil. Her varlığın yakasını o tutmuştur.. Halkın kalbi onun emriyle çarpar. Şu ayak-ta gezen varlıklara o hayat verir... Onlardan sana bir iyilik gelirse, onlardan değil Haktan bil.. Onlar mallarının başına Hak tarafından bekçi olarak konmuşlardır.. On-lar, bir nevi Hak tarafından vekil olarak mallarının başında beklerler... Sana herhangi bir şey verilirse Hakkın emriyle geldiğini anla.. Verdiren ve verdirmeyen odur.. Aziz Mevlâ şöyle buyuruyor :

- « Allah’ın ihsanını isteyiniz. Allah’tan başka çağırdığımız putlar size gıda vermezler, rızkınızı Allah’tan isteyiniz. Ona yalvarınız.. ona şükrediniz.. Çünkü ona döneceksiniz.. Kullarım, benden sorarlarsa, yakın olduğumu söyle.. Ben dua edenin duasını işitirim.. Bana dua ediniz ki kabul edeyim.. »

Sizi besleyen Allah’tır; o metin’dir, kuvvet sahibidir.. Allah dilediğine hesap-sız rızık verir.

Müseddes Na’t –i Şerif-i Nebevi

Sultân-i rüsül şâh-i mümeccedsin efendim. Biçârelere devlet-i sermedsin efendim. Divân-i ilâhi’de ser-âmedsin efendim. Menşûr-i “li’umrikle” müeyyedsin efendim. Sen ahmed ü Mahmûd ü Muhammed’sin efendim. Hak’dan bize sultân-i müeyyedsin efendim. Hutben okunur minber-i iklim-i bakada. Hükmün tutulur mahkeme-i Rûz-i cezâda. Gülbank-i kudûmun çekilir Ârş-i Hudâda. Esmâ-i şerifin anılır arz u semâda. Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammed’sin efendim. Hak’dan bize sultân-i müeyyedsin efendim.

- 104 -

Page 105: 7085959-salimabi

İMAN SAHİBİNİ TECRÜBE Allah, kulunu imanı nisbetinde dener. Bu böyledir. İman yükseldikçe denen-me nisbeti o derece artar.. Büyür.. çoğalır.. Resul’ün imtihanı, nebininkinden büyüktür.. Çünkü, imanı üstündür.. Nebinin başına gelen de bedelin başına gelenden ağırdır.. Bedelin iptilâsı da velîninkinden zordur. Çünkü iman bakımından velîden ileridir. Velhasıl herkes imanı nisbetinde denenir. Şu hadis-i şerif, bu durumu çok güzel anlatır:

- « BİZ PEYGAMBERLER ZÜMRESİYİZ, BELÂNIN EN ÇOĞU BİZE VERİLMİŞTİR.. SONRA SIRA İLE... »

Allah-ü Teâlâ bunların gaflet yoluna sapmalarını istemez. Daima huzur içinde

olmalarını arzu eder. Bu sebeple büyüklere belâya karşı tahammül verir.. Çünkü on-ları sever.. Onlar ehl-i muhabbettir; daima Hakka koşarlar. Seven sevdiğinden başka bir şey istemez. Belâ bunların kalbinde bekçidir.. Nefislerinin de bağıdır. Onları asıl matlup olan Hak’tan başkasına meyletmekten korur; yaratandan başkasına sığın-maktan esirger..

Bu hâllerinde o büyük insanların kötülüğe karşı meyilleri kalmaz; nefisleri

kırılır. Hak batıldan böylelikle ayrılır.. Şehvet ve şahsî arzu hisleri bertaraf olur. Onlar nefislerinin hoşuna giden şeylere meyletmekten çok korkarlar. O nefsin hoşu-na giden ister dünya işi olsun; isterse ahiret..

Bu güzel hâlle onlar, daima Hakkın rızası yoluna koşmaya çalışır; onun hük-

müne razı olurlar; Hak ne verdiyse onunla yetinirler.. Onlar, imtihan yolu ile gelen belâlara sabreder, böylelikle halkın şerrini görmezler Her şeyden emin olarak yaşarlar. Onlar,bu hâllerinde nefislerini kırar;Hakka götürmeye gayret ederler. İnsan kendine böyle bir yol tuttuktan sonra, kalben gideceği hakikî yolda kuv-vet bulur.. Diğer âzaların da kötü yola gitmesini önler.

Çünkü belâ imtihan için gelir.. Kalbi kuvvetlendirir. Vicdanî kanaatı artırır.. İmanı hakikata erdirir. Hak yolda sabrı çoğaltır.. Nefsi, kötü arzuları zayıflatır.. Her belâ geldikçe müminde sabır ve hakkın hikmetli işlerine karşı teslim ve rıza olur. Ona her işinde yardım eder; bol nimet gönderir.. Kula her yaptığı işte muvaffakiyet ihsan eder.. Âyet :

- 105 -

Page 106: 7085959-salimabi

- « EĞER ŞÜKREDERSENİZ BİZ DE İHSANIMIZI ARTIRIRIZ. » Nefis, kötülüklerden herhangi birine hoşlanarak giderse.. şehvet yolunda hare-

kete geçtiği zaman da, kalb ona yersiz olarak uyarsa, Haktan gafil olur. Bu gafletin bir neticesi olarak, Hak Teâlâ Hem nefse hem de kalbe felâketli işleri verir: Âleme rüsvay eder... Çeşitli felâketlere uğratır. Halkı başına musallat eder, aç bırakır, hasta eder. Bunların sonu kararsız bir durum alırlar. Böylece hem kalb, hem de nefis bulacaklarını bulurlar.

Eğer kalb, nefsin isteğine uymaz; dinî bir emir almadan hareket etmezse – Bu

emir, velîlere ilham, peygamberlere de vahiy yolu ile diğerlerine işaretle gelir. Hak Teâlâ mükâfat olarak; kalbe ihsanlar yapar. Rahmetini bol kılar. Bereketini artırır. Afiyet ihsan eder. Her şeyden razı olma tadını verir. Nur, marifet ve kendine yakın-lık verir. Kalbin zenginliği ve bütün belâlardan kurtulmak yolunu gösterir; aynı za-manda düşmanlara karşı yardım eder.

Bu anlattıklarımızı iyi anla. Kendini hak yolda muhafaza et. Nefsine icabet

etme. Belâya girmekten sakın. Hak yolda Allah’ın emrini gözet. Dünya ve âhiret iş-lerinde ona teslim ol..

Ve... Allah dilerse böyle ol!..

- 106 -

Page 107: 7085959-salimabi

HZ.PEYGAMBER’DEN (S.A.V.) BEDEVİYE CEVAPLAR

Enes İbn-i Mâlikten rivayet edilmiştir:

Bir gün Resûlullah (S.A.V.) camide otururken bir Müslüman bedevi gelir ve

selâm verir. Resûlullah (S.A.V.) “Nereden gelirsin?” der. Yabancı: “Uzaktan geliyorum. Cevap aradığım sorularım var, onları öğrenmek istiyorum,” der. Efendimiz yabancıya sorularını sormasını emir buyururlar ve soruları cevaplarlar.

- Ben insanların en akıllısı olmak istiyorum, ne yapayım? - Allahtan kork. - Allahın yanında en sadık kul olmak istiyorum, ne yapayım? - Gece gündüz Kur’an oku. - Gönlümün her zaman aydın olmasını nasıl sağlarım? - Ölümü unutma. - Düşmandan zarar gelmesine nasıl engel olurum? - Allaha tevekkül et. - Her zaman Hakkın yolunda olmak istiyorum. - Allah rızası için halka iyilik yap. - Hak’kın gözünde küçülmemek için ne yapayım? - Nefsine hakim ol. - Ömrümün uzun olmasını istiyorum - Allaha hamd et. - Gelirimi, kazancımı nasıl artırabilirim? - Her zaman abdestli ol. - Cehennem ateşinden nasıl korunayım? - Diline, gözüne, eline, beline hakim ol. - Günahlarımdan nasıl arınabilirim? - Allah yolunda tövbe et ve ağla. - Ağır bir insan olmak istiyorum. - Kimseden hiçbir şey isteme. - İffet perdemin yırtılmaması için ne yapayım? - Kimsenin ayıbını ortaya koyma. - Öldükten sonra kabrimin dar gelmemesi için ne yapayım? - Devamlı “Tebareke” suresini oku. - Zengin olmanın yolu nasıldır? - “Muzemmil” suresini her akşam oku. - Kıyamet korkusunu nasıl atayım? - Yemekten ve uykudan önce Allahı zikret. - Namaz kılarken Allahın huzurunda olmak için ne yapmalıyım? - Abdest almaya titizlik göster ve dikkatli abdest al.

- 107 -

Page 108: 7085959-salimabi

ALLAH’IN VERDİĞİNE RAZI OLMAK Azla yetin ve ciddî olarak böyle kal. Daha yüksek dereceye çıkıncaya kadar, haline şükret. İyisine kavuştuğun zaman da, elinde bulunanın kıymetini bil. İlk baş-ta sabırlı ol. Sabırsız insana iyilik yakışmaz. Sabır, insanın kıymetini artırır. Dünya-nın nimeti her an değişir. Sabırlı olursan durmadan yükselirsin. İyiliklere kavuşur-sun. Şunu iyi bil ki, her şeyin ardından koşmak, ele bir şey geçirmez; yalnız kısmet olan gelir. Sabırla kısmetini beklemen nasibini eksiltmez. Ne her şeye, hırsla koş; ne de gelecek olan gelir diye, otur, yat.. Geleni al, giden için de üzülme. Eğer bir şey nasip değilse, yıllarca didinsen eline geçmez. Hırsı bırak; sabırlı ol. Hâlini muhafaza et. Kalbine sahip ol; kötülük koyma. Allah’tan âfiyet iste. Sebebe yapışmayı da, ihmâl etme. Allah’ın emri dışında kimseden bir şey alma. Yine onun emri dışında kimseye bir şey verme. Kendi hevesine kapılıp çeşitli işler yapma. Kendine o kadar fazla gü-venme, Allah’a güven. Mağrur olma; sonra senden daha şerli kimseleri başına belâ eder. Her şeye hakkını ver, zalim olma. Zalim Allah’ı aldatamaz, kahrından kurtula-maz. Hak Teâlâ şöyle buyurdu :

- « BİZ, ZALİMLERİ BİRBİRİNE DÜŞÜRÜRÜZ. » Allah’ın emri kati, askerleri kuvvetli, saltanatı sonsuzdur. Her emri istisnasız

yerine gelir. Bunlara iyice inan. Böyle bir padişahın mülkünde yaşadığını bil. Onun mülkü devam eder. İlmi bütün kâinatı kuşatmıştır, hükmü her yerde geçer. Her yap-tığı işte adalet vardır. Ne yerde, ne de gökte, ondan saklanan şey olmaz. Hiçbir zali-min kötülüğü yanına kalmaz. İnsanın, kendi mevhum varlığını ortaya atması da bir zulümdür. Allah’ı bırakıp mahluka güvenmek de şirk olur. Nefsini ve halkı bırak, yalnız Allah’a kul ol. Şirkin büyük zulüm olduğunu Allah-ü Teâlâ şu âyeti kerime-lerle bize haber verir :

- « ŞİRK KOŞMA; ŞİRK BÜYÜK ZULÜMDÜR. » - « ALLAH, ŞİRKİ BAĞIŞLAMAZ. ONDAN GAYRI HER GÜNAHI İSTERSE AFFEDER. »

Şirke yanaşma, şirkten çok sakın, bütün halinde Allah’a ortak koşmaktan kork. Kalbinle ve diğer duygularınla günah işlemekten kork. Günahın gizlisini, âşi-kâresini bırak, Allah’tan kaçma; nereye gitsen seni bulur. Allah’ın verdiği hüküm-lere karşı olma, sonra seni ezer. Onun işlerine karışma, rezil olursun. Ondan gafil olma, uyandırırsa utanırsın. Onun sırlarını yabancılara açma, mahvolursun. Allah’ın gösterdiği yolu keyfine göre tefsir etme; yerin dibine batarsın. Kalbin kapkara olur. İman nurun söner. Anlayışın yok olur. Şeytanlar üzerine atılır. Nefsin seni boğar. Bütün dostların düşman olur. Komşuların seni sevmez. Arkadaşların senden uzakla-şır. Evinde bulunan yılan, akrep, cinler ve bütün hayvanat sana hıyanet ederler. Dünyada kısmetin kesilir, âhirette ise, en çetin azaba girersin.

- 108 -

Page 109: 7085959-salimabi

MENKIBE Bir gün Eshâbı-ı Kirâm Peygamberimizin huzuruna çıkarak:

- Hz.Ebû Bekir tenhaya çekilip yalnız başına ciğer kebabı yer, kokusunu duyarız, bizi hiç çağırmaz, dediler.

Hz.Peygamber (S.A.V.): - Ebû Bekir bir daha böyle yaptığı zaman Bana haber verin, beraberce evine

gidelim dedi. Eshab, bir gün haber verdiler, Resûl-i Ekrem Nebiyyi Muhterem (S.A.V.)

Efendimiz hemen Ebû Bekir( R.A.)’ın odasına teşrif etti. Baktı ki, ne ateş var, ne kebab.

- Ey Ebû Bekir! Sen ciğer kebabı yiyormuşsun, Bize de var mıdır? Dedi. Hz.Ebû Bekir-i Sıddık (R.A.): - Ya Resûlullah, ben ciğer kebabı yemiyorum, pişen kendi ciğerimdir, dedi. Hz.Peygamberimiz (S.A.V.) bunun hakikatini sordu. Hz.Ebû Bekir: - Hz.ALLAH (C.C.) Beni İslâm şerefiyle müşerref kıldı. Sevgilisine dost

eyledi. Bütün eshâb içinde Bana bir şöhret verdi. Kıyamet gününde halim nice olur, bu kadar muazzam nimetlerin şükrünü ödeyebilir miyim, diye korkumdan ciğerim kebab oluyor, ciğer kokusu bundandır diye cevap verdi.

Allah-ü Teâlâ Hz.leri bizleri ve sevenlerini şefaatına mazhar kılsın.

- 109 -

Page 110: 7085959-salimabi

ALLAH’IN RAHMET KAPISINA TEŞVİK Ciddî olarak Allah’a isyan etmekten kaçın. Onun rahmet kapısına devam et. Bütün gücünü kuvvetini Allah için harca. Taatında sarfet. Yalvar, ihtiyaçlarını ona arzet. Başını önüne eğ; kork, Hakkın gayrına nazar etme. Hevaya koşma, yaptığın işlere karşılık bekleme. Ne dünyayı iste; ne de âhiretin güzelliklerini taleb et. Hiçbir şeyden hak talep etme; kendini bir kul gör. Şunu iyi bil ki, kul ve elindeki bütün mal mülk efendisinindir; hiçbirine karşı hak iddiasında bulunamazsın. Edepli ol; Hak katında her şey ölçülüdür. Ne geç olacak erken olur; ne de erken gelecek sonraya kalır. Zamanı gelince nasibin gelir. İstesen de, istemesen de hakkını alırsın. Senin için gelmesi mukadder olan şeylere, hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır. Hâlen kimseye mal olmayan şeyler iki kısımdır. Birincisi, senin olması ihti-malidir. Eğer böyle ise o şeye neden hasret çekip üzüntü duyarsın. Bugün olmasa dahi, yarın o senindir. Nasıl olsa bir gün ona kavuşursun. İkincisine gelince, senin olmayacak şeylerdir. Bu durum ciddî ise, yine üzüntün ve çektiğin yorgunluk boş-tur. Nasıl olsa sana gelmez. Onun ardından koşman, sana ne fayda sağlar. Sana, ancak boş yere zahmet çekmek kalır. Allah yolunda, ne gibi bir terbiye tavrı takınmak gerekse onları bulmaya çalış. Bulunduğun hâlde Allah’a kulluk et. Hazır vaktini onun yoluna harca. Başını ondan başkası için eğme. Gözlerini ondan gayrı şeye atma. Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu :

- « GÖZLERİNİ, DÜNYA ADAMLARINA VERDİĞİMİZ NİMETLERE UZATMA. ONLAR GEÇİCİ ŞEYLERDİR; DÜNYA SÜSÜDÜR. BİZ ONLARI TECRÜBE EDİYORUZ. RABBIN SANA VERDİĞİ, HEM DEVAMLI, HEM DE SONSUZDUR. »

Bu Âyet-i Kerimenin hükmüne göre, Haktan gayrı şeylere bakman yasaktır.

Sana verilen nimet, ibadet ve taat nuru yeter. Ne olursa olsun, dünya için sana yete-cek kadar rızık verilmiştir. Asıl vazifen âhiret için azık hazırlamaktır; ona çalış. Bilemezsin, belki dünyalık işlerin bol olsa imanın elden gider; helâk olursun.

Meselâ: Her şeyi iyi ölçülere vurmayı bilerek dünya nimetlerinden sayılan

güzel bir kadın alırsın. (Bu mutlaka lâzımdır.) Buna ihtiyacın vardır. Bu ihtiyacın giderilmesi bir çok güç şartlara bağlıdır. Bu güçlükler elindeki şaşmaz kıstasa göre olursa, kolay olur. Evvelâ biraz tuhaf görünürse de, sonra kirden temiz, saf, güzel bir mükâfat olur. Bu sayede, kendini kötü yoldan, kinden, öfkeden, onun bunun namusuna bakmaktan kurtarmış olursun.

- 110 -

Page 111: 7085959-salimabi

Yine elindeki sağlam ölçülerle yürüdüğün takdirde, çoluk çocuk yükleri sana hafif gelir. Elbetteki bu hafiflik,Allah yolunda olduğun müddet devam eder. Allüh-ü Teâla yolunda olan kullarını haber verirken, ev halkını islâh ettiğini de haber vere-rek :

- « BİZ, ONA ZEVCENİ YARAR HÂLE GETİRDİK. » Yine bir kulunun ağzından şöyle hikâye eder : - «YARABBİ, BİZE, HANIMLARIMIZDAN VE TÜREYECEK

SÜLÂLEMİZDEN GÖZDELER YAP. BİZİ, İMAN SAHİPLERİNE ÖNDER KIL.. »

Bir babanın çocuğuna duâsını da şöyle haber verir : - « YARABBİ, ONU HÂLİNDEN HOŞNUT KIL. » Bu âyetler birer duadır. Bu duaları okuman lâzım. Çocukların ve gelecek zür-

riyetin için böyle dua et! Muhakkak ki, ilâhi saltanat hükmünü sürer. Senin dua etmen veya etmemen,

ona bir şey artırmaz ve eksiltmez; ama, senin için çok önemi vardır. Yapacağın bir duâ ile, zararlı şey, zararsız bir hâle gelebilir; az şeyle çok iş görebilirsin. İşte bu sebepten her zaman duâ et ve Allah’a her zaman yalvar.

Bu dua işi, yalnız aile hayatını korumakta değil, dünyada bütün nimetlerde aynıdır. Elbette ki, hak ölçülere bağlı olarak, tabii ihtiyaçların hepsini temin ede-ceksin. Yemeklerini muntazaman yiyecek ve giyeceğini zamanın ihtiyacına göre temine çalışacaksın. Bunları yaparken ilâhî emri takip ettiğin için, maddî ve mânevî mükâfat alırsın. Kıldığın namaz, tuttuğun oruç, yaptığın hac gibi faydalı ibadetler-den daima iyilik bulursun.

İhtiyacından artan şeyler, ayrıca sarf edersen, daha faydalı olur. Bunları sarfe-

derken evvelâ fakir, ihtiyaçlı dostlarını, yakın komşularını ve diğer fakir din kardeş-lerini gözetmelisin! Bunlara verirken elindeki malını ona göre hesaplarsın. Herkese halince verirsin, kendi ihtiyacını da göz önünde tutarsın. Her :

- « Muhtaçtır.. » Denilene bol keseden verme. Haber,görme gibi değildir. Gör, tahkik et, ondan

sonra ver. Her işlerinde olduğu gibi, bu işlerde de mânevi yolu elden bırakma. Şüpheli

şeylere karışma. Daima açık kalbli ve doğru ol. Sabırlı ol; sabırlı... Allah’ın rızasını gözet, rızasını...

Kalbini muhafaza et, kalbini... Huzur içinde yaşa, huzur içinde... Şahsiyetini elde tut, elde... Sessiz olmaya çalış, sessiz...Daima yerinde konuşmaya alış, uygunsuz şeyden çekin... Kurtuluş yollarını ara... Uçurumlardan sakın.. Ruhî ve derunî kuvvetler önünde başını eğ; kalb âlemine dal... Utan... Utan... Allah... Allah... Allah. Sonra yine Allah... Tâ, iş sonuna varıncaya kadar böyle...

- 111 -

Page 112: 7085959-salimabi

O zaman, ölmeden evvel ölürsün, o devreye kadar, çektiğin elemler sona erer, İlâhî rahmet, fazilet denizine girersin. Orada temiz olunca çıkarılırsın. Çıkınca, çeşitli nurlar gönlüne dolar. Bilinmeyen sırlara sahip olursun. Hiç kimsenin bilemi-yeceği sırları öğrenir, garip diyarlar görürsün. Daha sonraları, rahmet kapıları önünde perde perde açılır. Sen, orada, aldığın ilhamlarla açık açık konuşmaya başlarsın. Benliğin ölmüştür; bu durumda ilâhi var-lık seni tamamen kaplamıştır. Bu hâlde, sana verilen artık alınmaz. Yokluğu olmayan bir zenginliğe erişirsin. Kuvvetini kimse yenemez. Yüksek-liğine kimse erişemez. Eriştiğin bu makam, Hz. Yusuf’un makamıdır. Ona söylenen şu hitap sana da söylenir :

- « SEN, BİZİM YANIMIZDA YERLİ VE EMİNSİN. » Hz.Yusuf’a gelen bu hitap, zahirde Mısır sultanının ağzından çıkmıştır. Aslın-

da o sultan, hak lisanına bir perde sayılırdı. . Esas söz; ALLAH’ındı. O zahirde, bir padişah sayılır; ama, onun temsil ettiği makam, nefis, marifet, ilim, yakınlık, husu-siyet yüksek derece idi. Ârif olanlar bu hâli daha iyi anlarlar.

Dünyalık nimetlerin çoğalmasına ne hacet var. Elinde az da olsa seni geçindi-

recek kadar dünyalığın mevcuttur. Bu arada sana gereken en önemli iş kanaat sahibi olmaktır.

Hâline razı ol; fazlasını isteme, gelirse al. Herşeyi Haktan bil; helâlinden

almaya gayret et. Yolun böyle olsun. Bütün gayretini Hak yoluna sarfet. Her isteğin ve her arzun Allah yolunda devam etsin. Ancak bu şekilde hareket edersen doğruyu bulman mümkündür. İyiliğe bu yoldan varılır. Gerek dünya gerekse âhiretin güzel-liklerini, Allah rızasını kazandıktan sonra bulabilirsin. Bir Âyet-i kerimede mealen şöyle buyurulur :

- « ONLARIN YAPTIKLARINA MÜKÂFAT OLARAK, ÖBÜR

ÂLEMDE VERİLECEK NİMETLERE KİMSENİN AKLI ERMEZ. O GÖZ KAMAŞTIRICI NİMETLERİ HİÇBİR NEFİS BİLEMEZ. »

Beş vakit namazı, vaktinde edâ etmekten daha güzel şey olamaz. Günahları

bırakıp, Hak yoluna girmekten daha hayırlı bir şey tasavvur edilemez. Bizim anlat-tıklarımızdan daha yararlı bir söz söylenemez. Allah, bunları yapmayı, bizlere nasib etsin. Cümlemizi, sevdiği yolda muvaffak buyursun.

- 112 -

Page 113: 7085959-salimabi

İMAN AĞACI Ey dünyalıktan mahrum kimse, zamana ve insanlara hoş görünmeyen ve onla-rın bir yanda bıraktığı zavallı insan. Ey Sultanlar yanında hatırlanmayan ve dünya erbabı meclisinde ismi geçme-yen çaresiz adam. Ey aç, cesedi çıplak, ciğeri susuzluktan yanmış bitkin.. Ey bütün ihtiyaçlarla sıkışan, kalbi darda kalan, gönlü kırılan, hiçbir maksadı-nı yerine getiremeyen, gittiği kapıdan kovulan, mescit köşelerinde kalan, sokaklar-da sürünmekle, gününü geçiren adam.. Senin bu anlattığım hallerde :

- « Allah beni fakir etti, dünyayı elimden aldı. Beni perişan etti, terk etti. Buğzetti. İşlerimi dağıttı. Hiçbir işimi yerine getirmedi. Bana ihanet etti. Dünyalık olarak yeter derecede mal vermedi. Şerefimi söndürdü. Padişahlar katında, arkadaşlarım arasında beni yükseltmedi. Halbuki; başkalarına bol nimetler verdi, günleri geceleri o nimetler içinde geçer oldu. Halbuki hepimiz de müslümanız. Babamız Âdem, Anamız Havva... Ben böyle olayım da onlar niçin öyle olsun? »

Gibi sözler sakın senin ağzından çıkmasın!.. Senin bulunduğun hâli anlatalım: Bir defa Allah-ü Teâlâ’nın, seni bu hâlde

bırakması bir hikmeti icabıdır. Çünkü senin yaradılışında bir hürlük vardır. Allah ta-rafından sana sabır, rıza, muvafakat verilmiştir ki, bunlar en büyük nimetlerdir.. Aynı zamanda iman, ilim, tevhid nurları sende vardır. İman ağacın daha eskimemiş-tir.. Tohumları ve fidanları henüz çürümemiştir; kuvvetlidir, yaprağı boldur. Hergün dal salmakta, çeşitli gölgelik vermekte, ayrı ayrı yönlerden büyümekte ve meyve vermektedir.. Senin çalı ile değnekle, onu muhafaza etmene, büyütmene, beklemene lüzum yoktur..

Allah sana, dünya işlerinde az, fakat rahat edeceğin şeyleri verdi.. Ama âhiret-te hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin hatırına gelmeyen büyük nimetleri senin için hazırladı. Bunları orada sana çok bol olarak ihsan buyuracaktır.. Âyet :

- « HİÇBİR NEFİS, KENDİLERİ İÇİN ÖTEKİ ÂLEMDE

HAZIRLANANLARIN NELER OLDUĞUNU BİLMEZ. HALBUKİ ONLAR GÂYET MESRUR EDİCİ ŞEYLERDİR. YAPTIKLARINA MÜKÂFAT OLARAK VERİLİR... »

Bunun manası şudur: Allah’ın emirlerine uydukları ve bu yolda devam ettik-

leri için bunlar, kötülükleri bırakırlar, Allah’a teslim olur ve her işlerini ona ısmar-larlar. İşte o büyük mükâfata bu sebepten ererler.

- 113 -

Page 114: 7085959-salimabi

EDEP PERDESİNİ AÇMAMAK Yüzünden edep, namus ve kanaat perdesini açma.. Bunun aksini yaptığın an, halka rüsvay olursun. Halkın yardımını kalbinden çıkar; onlara güvenme. Kudreti, kuvveti Allah’tan gör!.. Hakkı ve hakikati gör; her halinde manevî meşgalen bu olursa, benliğin ölür, şahsî arzuların söner.. Şahsiyetçilik davasından kurtulur, herkesin iyiliğini gözetmeye başlarsın.. Dünya gözünden silinir yalnız âhiret, cennet sevgisi ve cehen-nem korkusu ile işlerini yapmaz olursun. Ruhunda sonsuz bir huzur duyar; Hakkın iradesini görürsün.. Kalbin, Hak ve hikmetle dolar. Zulmet kaybolur, nura boğulur-sun.. Daima, Hakkı gözet ki, kalbinde yalnız Allah sevgisi yaşasın. Başkasına giriş hakkı kalmaz olur. Bu durumda İlâhî Vahdetin kapısı olan kalb basiretinin bekçisi olursun. Elinde, tevhid, azamet, ceberut kılıcı olur; her gördüğün aşağılık duyguları ruhundan kovar ve lüzumsuz şeyleri kökünden yok edersin. Nefsin de, sana baş kaldıramaz. Hele kötü arzu timsali olan heva; şahsiyetcili-ği temsil eden, irade ve arzu, sana hiçbir zaman dünya ve âhiret işlerinde yol göste-remez. Kalbinde, bir Hak ölçü vardır. İşittiğin her söz; gördüğün her hareketi Hak ölçülere vurursun; daha ileri giderek Hakkın rızası önünde boyun eğer, bütün varlığınla ona teslim olursun. Bu hâlinde ALLAH’ın kulu ve emrine bağlı kalır, halka uymaz ve onların arzularına gidemezsin. Bir zaman böyle gider.. Zaman olur, benliğin tamamen ölür. Bir hayalî varlık gibi gezersin. Allah-ü Teâlâ bütün kuvvetiyle seni muhafaza eder. Azamet ve sultanlığı hisarına sokar, hakikat ve tevhid askeri ile etrafını çevirir. Her adım atışında gayri ihtiyari dikkatli olmaya başlarsın.. Çünkü, ilâhi bekçiler senindir. Nefis, şeytan, heva, irade, boş ümit, yalancı çağrı ve daha tabiatın nice kötülük ve şaşkınlıkları sana yol bulamaz. Ama, her halde kader kendini gösterir. Halk, sana gelir; nur almak için. Halk, sana uyar; doğruyu bulmak için... Halk, seni ister; maddî ve mânevî bataklıklardan kurtulmak için. Sen, halka yol gösteren dinin inceliklerini öğreten, örnek bir insan olursun. Sende çeşitli kerametler görülür, ama onlara aldanmadan Allah’a ibâdet edersin. Hak yolunca mücadele ederek, çeşitli güçlüklere göğüs gererek Allah’a kullukta; yani ibadette sabredersin.. Onun yardımı ile, her kötülükten mahfuz ve örnek bir insan olarak kalırsın. Halkın meyli seni aldatmaz. Onların, sevgi gösterisi seni yoldan çıkaramaz. Onların seni büyütmeleri, elini eteğini öpmeğe koşmaları, kendini olduğundan fazla göstermeye yaramaz. Sen, onlardan lüzumunda istifade etmeyi de bilirsin.. Hak ölçüler dahilinde, ihtiyacın kadar alır, ötesini terk edersin.

- 114 -

Page 115: 7085959-salimabi

AH EDEP Ey insanoğlu: Allah’ı sevmek, Allah’a gitmek istiyorsan, maddi ve manevi her işine edep ile gir, irfan ile çıkmaya çalış.

- Beni Rabbim edeplendirdi. Ve ne güzel edeplendirdi. - Ademoğlunun edepten nasibi yoksa, insan değildir. - İnsanla hayvan arasındaki fark edeptir. - Edep eline, beline, diline sahip olmaktır. - Edeple varan lütüfla döner. - Edeplerin anası, az konuşmaktır. - Edep evliyaullahın delilidir. Allah’a kavuşma sebebidir. - Edep olmadıkça asalet düzelmez. - Edep şeytanı öldüren bir silahtır. - Edep, her şeyin başıdır. Tasavvufun tamamı edeptir. - Edep, olgunlaşmanın ilk şartıdır. - Edebi terk eden arif değildir. - Edepten mahrum olanlar, Hak dergahından kovulurlar. - Edebi olmayanın güvenilir ilmi yoktur. - Hakikatten maksat, ancak edeptir. - Hakiki edep, nefsi terk etmektir. - Ayıplarınızı edeple örtünüz. - Hakiki güzellik; İlim ve edep güzelliğidir. - Babası ölen değil, ilim ve edebi olmayan yetimdir. - Evladına edep öğretmeyen, düşmanlarını sevindirir. - Ruhen yükselmek, ancak edeple mümkündür. - Akıllı, edebi edepsizden öğrenir. - İlim şerefi ve edeple Adem, melekten üstün oldu. - Şeytan Allah’ın huzurundan edebi terk ettiği için kovulmuştur. - Edep, insanı her türlü hatadan koruyan bilgi ve prensiplere sahip olmaktır. - Sofilerin terbiye etmediği kimse, edebin hakikatini anlayamaz. - Her şey çoğaldıkça ucuzlar. Fakat edep çoğaldıkça değeri artar. - Edep, kendisinden yükseğini çok görmek, kendisinden aşağısını da hor

görmemektir. - Üstadın meclisine edeple girenler, ondan nihayetsiz feyzlere erişirler. - Üstadına edeple hizmet edenler, ondan Arş derecesinde mertebeye

kavuşurlar. - Şeyhlerin edebi ile edeplenmedikçe, şeyhlerden nasip almak mümkün

değildir. - Edep, Resulullah’ın sünnetine uygun itaat etmektir. - Edepten üstün şeref yoktur. - İlim elde etmek isteyen, edebli olsun. - Edep, nefsi gerektiği şekilde terbiye etmek ve güzel ahlak ile süslemektir.

- 115 -

Page 116: 7085959-salimabi

- Edebin dostları; Haya, samimiyet, Teslimiyet, Muhabbet, Niyet, İtaat, Gayret, Sohbet ve Hizmettir.

İLÂHİ

Uyan gözün aç durma yalvar güzel ALLAH’a Yolundan izin ayırma yalvar güzel ALLAH’a

Her geceyi kaaim ol her gündüzü saim ol Hem zikr ile daim ol yalvar güzel ALLAH’a Bir gün bu gözün görmez, hem kulağın işitmez Bu fırsat ele geçmez, yalvar güzel ALLAH’a Sağlığı ganimet bil! Her saati ni’met bil! Gizlice ibadet kıl yalvar güzel ALLAH’a Ömrünü hiç sayma, kendini oda yakma

Her şâm-ü seher yatma, yalvar güzel ALLAH’a Hey nice yatarsın dûr olma bu safâdan dûr Bahr-ı keremi moldur yalvar güzel ALLAH’a Her vakt-i seherde bin lütfu gelir ALLAH’ın Ol vakt uyanır kalbin, yalvar güzel ALLAH’a ALLAH’ın adın yâd et, can ile dili şâd et Bülbül gibi feryad et yalvar güzel ALLAH’a Gel imdi Niyazi’le, ALLAH’a niyaz eyle

Hâcâtını arz eyle, yalvar güzel ALLAH’a

« HAYIR VE ŞER İKİ MEYVEDİR » HADİS-İ ŞERİFİ ÜZERİNE

Hayrı ve şerri iki cins meyve gör. Bunların kökü, bittiği yer aynı.. Aynı ağacın

iki ayrı dalında yetişirler. Fakat biri tatlı; biri acı... Bir dalda, beldeler, iklimler, küreler bulunur. İşte bu dal da meyve yüklüdür... Ve bu meyve acıdır... Bundan uzaklaş, her şeyi ile ondan uzak ol.

Tatlı ağaca yanaş. Onun yetiştiricisi ve hâdimi ol. Bu dalları ve meyvelerini iyi tanı. Her ikisini iyi bil. Fakat, Sabret ve onun

yetişmesini bekle.. Bol bol gıda al... Ve kuvvetli ol. Sakın ve çok çekin!.. Acı ve tatsız meyveli dala yanaşma. Ondan, yediğin an

helâk olursun, onun acısı seni helâk eder.

- 116 -

Page 117: 7085959-salimabi

Daima, dikkatli, ölçülü olmalısın. Elinde ölçü olarak Allah’ın Peygamberinin (S.A.) emri olmalı. Bu ölçüler, elinde olmadan, meyveleri ayırt etmek senin için kolay olmaz. Yoluna böyle devam ettikçe, rahat, huzur ve emniyet içinde olursun. Şunu iyi bil ki, bütün kötülükler, o acı meyveden doğar. Onu terk ettiğin an, felâket ve belâdan uzak kalırsın. Her iki meyveyi de önüne koy ve bak: Şekilleri aynı tatları ayrıdır. Çok kere bilmeden veya ölçüsüzlük yüzünden bir uçuruma düşersin. Ona el atar, hata edersin. Ve onu bu hatanın mükâfatı (!) olarak yersin. Belki bir an için sana lezzet verir. Şehevî arzularını tahrik eder. Dolayısıyla hoşlanırsın. Fakat, yapacağı felâketi takdir edemezsin, dimağını bozar. Manevî teneffüs cihazını berbat eder. Bütün acılığı damarlarına yayılır, vücudun bütün par-çalarını kaplar. Sonra, yapacağı felâketler saymakla bitmez ki... Bu durumda belki bir an kendine gelir, ağzındaki acıyı gidermek için su alırsın; ama, çaresiz.. hiçbir fayda vermez.. Çünkü o zehir, vücuduna yayılmıştır. Eğer, ölçüleri iyi kullanıp tatlı meyveyi yeseydin, durum böyle olmazdı. Her halinde iyilik görünür ve bütün varlığın hoşlukta toplanırdı. Hâl malûm.. İkinci bir iş yapman lâzım. Bu muhakkak bilinmelidir ki, ikinci sefer el atacağın acı meyve olmamalı. Eğer, bir daha düşürsen kalkman zor olur. Az önce anlattıklarım, birer birer, felâket halinde başına çöker kurtulamazsın. İyilik timsâli olan ağaçtan ve meyveden uzaklaşma. Onu bilmemezlikten gelme. Her yerde onu ara ve onunla olmaya bak. Ve dâima onunla olmaya alış; hak ölçüleri elden bırakmamaya çabala. Bir daha hatırlatmak lâzım gelirse « hayır ve şer ilâhî birer fiildir. » Bunla-rın faili, ilâhi kudret ve yürüten o kuvvettir. Nasıl ki Allah-ü Teâlâ:

- « ALLAH, SİZİ VE YAPTIĞINIZ İŞLERİ HALKETTİ. » Buyurur, Peygamber (S.A.) efendimiz de bu mânaya işaret ederek şöyle

buyurur: - « ALLAH, ZALİMİ DE ZULMÜ DE YARATTI. » Kulların yaptıkları iş, bizzat ilâhî kudretin eseridir. Yapılan işin n’olacağını

Allah haber veriyor: - « YAPTIĞINIZ AMEL KARŞILIĞI, CENNETE GİRİNİZ. » İşte bu durum, hâlikle muhlûk arasındaki farkı gösterir. Allah yaratır; kul ira-

desini kullanarak kesbeder. Cennet, Allah’ın sevdiği kullarına bir ihsanıdır, fazlıdır. Oraya bu ihsan ve

fazılla girilir. Ayrıca dereceleri, dünyada yapılan iyi amellerle verilir.

- 117 -

Page 118: 7085959-salimabi

Peygamber (S.A.) efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurdu:

- « HİÇ KİMSE AMELİ İLE CENNETİ KAZANAMAZ. » Buna karşılık bir sahabe: - « Sen de mi ya Resulallah? » Diye sorunca cevaben: - « EVET, BEN DE; ŞU VAR Kİ ALLAH BENİ RAHMETİNE

GARKETMİŞTİR..» Buyurdu ve elini başı üzerine koydu. Bu Hadis-i Şerifi Hz.Aişe (R.A.) rivayet

etmiştir. Sen, ilâhî emre uyduğun, kötü yollardan kaçtığın müddet korkma. Sen doğru-

lukla Hakka teslim ol; şerden korunursun.. hayır ve fazilet seni bulur. Din ve dünya yönünden ilâhi bir muhafaza içinde olursun.

Dünyadaki kâlin, şu ilâhî sözle anlatılır: - « BÖYLECE, ONDAN KÖTÜLÜKLERİ GERİ ÇEVİRDİK;

ÇÜNKÜ O, BİZİM İHLÂS SAHİBİ KULLARIMIZDANDI. » Dinî bakımdan mahfuz olmak, yine şu ilâhi kelâmla anlatılıyor: - « SİZ, ALLAH’A İMAN EDER, ONA ŞÜKREDERSENİZ, NEDEN

SİZE AZAP ETSİN? ALLAH ŞÜKREDENLERİ, İMAN EDENLERİ BİLİR. »

Şükreden bir müminin yanında belâ ne arar. Çünkü afiyet ona belâdan daha yakındır. O insan, her an iyilik görür ve iyiliği artar. Allah-ü Teâlâ şöyle buyurur:

- « EĞER ŞÜKREDERSENİZ, RAHATINIZ ARTAR. » İman nuru büyüktür; bu nur kıyamet günü cehennem ateşini söndürür. Dünya

belâsı cehennem ateşi yanında hiçtir. O azim azap ateşini söndüren iman nuru dün-ya belâsını nasıl yenmez.. Kuvvetli bir iman sahibine belâ yanaşmaz; şu kadar var ki, o belâlı insan ilâhi cezbeye kapılan büyük bir veli ola... Elbette o aziz kulun başından belâ eksik olmaz. Çünkü bu hâl, onu dünya kötülüklerinden saklar.

Birçok belâ çeşitleri vardır. İnsanın, dünyevi safahattan korunması için para-dan yana nasipsiz olur. Şehevi arzuların ölmesi için, bazı zahirde nimet gibi görü-nen şeylerden mahrum olur. Halkın, sahte teveccühünden azad olması için, sevgi-lerini kazanamaz; çeşitli isimler takar, ondan hoşlanmazlar.

Bu hâl dışta bir felâket gibi görünür; fakat değildir. O bilir ki, her önüne gelen insanla sohbet, onların sahte sevgisini kazanmak, onlarla geceli gündüzlü oturup kalkmak bir manevi zarardır.

Mânen yükselmeye namzet olan büyük insanlar, sayılan belâlara düçardır; fakat onlar için bu, belâ değil, bir rahmettir.

Bu, zahirde bir belâ gibi görünen ilâhi rahmet sayesinde kalb temiz olur. Hak-kın tevhidinden başka bir şey kalmaz. Kalb, yalnız marifet-i ilâhiyenin yeri, ilâhi ilim ve feyzin kaynağıdır. Nura kavuşmak, Hakka ermek ve ona kurbiyetin yolu oradan geçer.

- 118 -

Page 119: 7085959-salimabi

Bu kalb tek şey için yaratılmıştır; ikincisi sığmaz. Âyet;

- « ALLAH, İKİ KALBE SAHİP BİR KİŞİ YARATMAMIŞTIR. » Bir kalpte iki sevgi yaşayamaz. - « PADİŞAHLAR BİR BELDEYE GİRİNCE ORAYI DARMADAĞIN

EDERLER. EŞRAFINI ZELİL EDERLER. » İşte bu sebeptendir ki, ilâhi sevginin girdiği yerde, başkalarına iş kalmaz.

Başkasının sözü geçtiği yerde ise, ilâhi feyz olmaz. Kalbinden kötülükleri at; göreceksin ki, ilâhi feyz her yanını sarmış..

Kalbindeki sevgi, şeytan, nefis ve şahsi arzular olunca senden iyi hareket

çıkmaz. Her hareketin isyan, boş ve lüzumsuz şeyler olur. Çünkü senin efendin şey-tan olmuştur. Ama kalbinde ilâhi sevgi yer tutunca o zaman göreceksin ki, her kötülük kendiliğinden yok oluyor. Zaten kalp yalnız ilâhi tevhid ve ilâhi marifet için yaratılmıştır, daha sonra bir şey eklemek icabederse: Kalp, içinde Allah sevgisi yaşadıkça kalpde. İlâhi feyzin taşıp coştuğu süre insan için faydalıdır.

İşte anlatılanlar ve hâdiseler gösteriyor ki, ilâhi rahmete erişmek için her mad-

di varlıktan ve seviden kalbi temiz tutmak gerek. Bu temizlik, kolay olmaz; bir çok belâlar ve felâketler insanı sarar.

Her hangi bir felâket karşısında insan, azmini kaybetmeyecek. Çünkü o bir

nevi nimettir. İyi düşünülürse belânın en büyüğü peygamberlere ve onların yakınla-rına, daha sonra sırasiyle olmuştur. Bu durumu Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle haber verir:

- « BİZ PEYGAMBERLER ZÜMRESİ, DİĞER İNSANLARA NAZARAN BELÂNIN EN BÜYÜĞÜNÜ YÜKLENMİŞİZ, DAHA SONRA SIRASI İLE... »

- « ALLAH’I EN ÇOK BEN BİLİRİM VE ONDAN EN ÇOK

KORKARIM. » İkinci Hadis-i Şerif’te büyük bir mânaya işaret vardır. Sultana yakınlık hasıl

olunca o nisbette korku ve çekinme çoğalır. Sebebi: Padişahın gözü önündedir, hiç-bir hareketi onun gözünden kaçmaz. En küçük hatası dahi görülür ve ona göre ceza çeker.

Burada şöyle bir soru akla gelir: - « İnsanlar Allah’a göre tek şahıs hükmündedir, hiçbir hareket ondan

gizli değildir. O hâlde: « Padişaha yakın olana ayrı ceza verilir şeklindeki cümlenin manası nedir?»

Biz buna cevap olarak deriz ki:

- 119 -

Page 120: 7085959-salimabi

- « Derece yükseldikçe, rütbe büyüdükçe hatalar gözle görülür; çünkü insan hata işlemeye daima meyyaldır. Bu halde verilmiş olan nimetlerin en ufağını dahi acımsıyan, büyük hatalı sayılır. Daima şükretmek her kula vazifedir; ama o seçilmiş kul için en büyük vazifedir. Bu arada şunu da söylemek caizdir: Bir veli ve bir Allah dostu için, azıcık ibâdetten yaya kalma, büyük bir hatadır; kullukta noksandır. Allüh-u Teâlâ bu durumu şöyle anlatır;

- « EY PEYGAMBERİN HANIMLARI, SİZDEN HERHANGİNİZ BİR HATA YAPARSA, DİĞER HANIMLARA NAZARAN CEZASI İKİ MİSLİ OLUR. »

İşte görülüyor ki, derece farkı mevcuttur. Bu sebepten Allah-ü Teâlâ, Peygam-

berin (S.A.) zevceleri ile diğerlerini ayırıyor. Hal böyle olunca, Allah’ın rahmet ve feyzine vâsıl olanların, ayrı durumunu takdir kolay olur.

Allah-ü Teâlâ bütün benzerlikten beridir.. Halktan ona bir şey benzemez. İşi-ten ve gören odur. Doğru yola Allah hidayet eder.

MÜRİDİN HÂLİNİ BEYAN Rahat istiyor musun? Sürur, emniyet, sükûn,selâmet arzu ediyor musun? Ehl-i

dil olmak; sevgi, muhabbet içinde kalmayı arzu ediyor musun?. Bu hâllerden çok uzaksın. Bunları yalnız dille arzu ediyorsun.. Şayet tam mânasiyle istemiş olsaydın; sende, âdi şeylere karşı meyil kalmayacaktı. Nefsin ölecek, dünya bir yana olacak, âhiret sevgisine meylin olmayacak ve nihayet bunların yerini Allah ve Peygamber sevgisi alacaktı. Halbuki, sen bunlardan uzaksın. Çünkü sende şehevi sevgiler ve nefsani arzular var.

Bu işler acele ile olmaz... Bekle... Olduğun yerde kal ve kendini biraz hesaba çek...

Bu hâlinde sana kapılar kapalıdır. Yollar sana açık değildir. Allah sevgisi için-de olmayan bir işle zerre kadar ilgin olsa, bu yolun önü sana açılmaz... Sen mükâtep – kesimli – bir kul olsan, efendinin senden bir kuruşu kalsa, kulluktan kurtulamaz-sın...

Allah rızası dışında olan şeylere kalbinde bir nohut miktarı meyil olsa, dünya-nın mânevi pisliklerinden âri ve beri olmazsın... Böyle devam ettikçe dünya sevgisi seni sarar... Nefsini şehevi arzuların peşinden kurtaramazsın..

Bu yersiz hâllerin hemen birden geçeceğini sanma!.. Yavaş yavaş olur... Senin isteğinle olmaz.. Bekle.. Doğru çalış, helâl ye, tâ ilâhi cezbe seni kaplayıncaya ka-dar... Sonra Allah dilerse muradın hasıl olur...

O zaman, olacak olur. Şum gider, uğur gelir. Uğursuzluk yok olur nur gelir... Mânen ilâhi bir kisveye bürünürsün. Selâmete erersin... Ve nihayet, en yüksek mertebelere çıkarsın. O gün:

- 120 -

Page 121: 7085959-salimabi

- « KATIMIZDA EMİNSİN.. » İlâhi sözü can kulağına gelir... Bununla hoş olur ve sevinirsin... O ilâhi kaynak sana açık olur; esrar perdeleri senin için açılır. Sana herşey

ayan ve her gizli beyan olur.. Kavuştuğun kaynak kurumaz. Kavuştuğun mânevi zenginlik sonsuz olur.. Her

yandan salınan sana gelir. Ani bir duraklama olursa; sakın sana bir şey gelmez, diye üzülme.. Bu hâle eremezsin diye mahzun olma! Bekle, sabırlı ol.

Altın sikkelerini bilmez misin? Her yerde dolaşır; her keseye girer... Ama sonu n’olur?.. Bir kere altını düşün; parça parça herkeste boldur. Birgün bakkalda görülür, birgün kasapta. Daha sonra manavda ve attarda, , dabakta, süscüde ve her çeşit altın işi yapanlarda bulursun. Bazan âdi işlerde de kullanılır. Nihayet bir dirayetli sultan sayesinde o kötü ellerden alınır; kaplarda eritilir; haddelerden geçer; inceltilir süs yapılır. Sultanlara bezek, padişahlara taç olur.. İşte o çeşitli ellerde gezdi, sonsuz zahmet çekti ve nihayet ereceğine erdi...

Allah’a inan! En faydalı işleri sana o yapar. Ona güven, en güzel yola o

sevkeder. Yalnız onu sev ve bağlan... Bir gün en yüksek dereceye erersin ve en ulvi mertebeye kavuşursun.

Kapılar açılır. Sandık kilitleri sökülür. Her süs sana olur. Hergün yeni yeni âlemlerin kapıları sana açılır.

Süs olan altınlar her yerde aranır. Yıllarca ellerde dönen altın şimdi padişah-ların başındadır... Ateşlerde yanan, türlü cefa çeken o altın şimdi padişaha tac, sultana süsdür.

Ey iman sahibi, kadere inan ve onun çeşmesi önünde dur. Her halde kazalara rıza göster, sabırlı ol... Ancak bu yolda Hakkı bulursun ve bu uğurda çalıştığın müddet Hakka kavuşursun... Dünyada çeşitli ilimlere erersin; öbür âlemin ufukları sana açık olur...

Bu âlemden göç eince, başyardımcın Hak; şafaatcın nebiler, arkadaşların salihler ve doğrular olur...

Sabırla bekle.. Aceleci olma.. Razı ol, Hakkı itham altına alma.. Ümitli ol, ancak böylelikle ilâhi af ve keremin serinliğini ruhunda duyar ve Hakkın ikramına nail olursun.

« ZAMAN OLUR Kİ, FAKİRLİK KÜFRE YAKLAŞIR »

HADİS-İ ŞERİFİ ÜZERİNE

Allah’a, mutlaka kul olmak isteyen ona iyi inanır. Ve her işini ona teslim eder. O kul, bilir ki, rızık babında Allah kefildir. Yine o kul kanaat getirmiştir ki, kendine ulaşan bir iyi iş, ilâhi fermandan habersiz değildir; her hangi bir fena hâl de kaderi ilâhinin iktizasıdır.

- 121 -

Page 122: 7085959-salimabi

Bilhassa şu ilâhi va’de kopmaz bağlılığı vardır:

- « BİR KİMSE ALLAH’IN EMİRLERİNE BAĞLI OLUR VE ONDAN KORKARSA, ONA GÜÇ YOLLAR KOLAY OLUR; BİLMEDİĞİ YERDEN RIZIK KAPILARI AÇILIR; KENDİSİNE TAM TEVEKKÜL EDENE ALLAH YETER. »

İman sahibi daima bu âyeti okur ve manasına göre ruhî inşirah duyar. Bolluk devrinde bunu böyle bilir. Zaman olur, hikmet icabı bir imtihan belirince derhal sızlanmaya başlar; ağlar, feryat ederse bu hâl onun tam bir iman sahibi olmadığını gösterir. O kimse bilmez ki, kader-i ilâhi ağlamakla, sızlamakla şekil değiştirmez. O zavallının bu acıklı hâli Peygamber (S.A.) efendimizin:

- « FAKİRLİK ZAMAN OLUR Kİ, KÜFRE YAKLAŞIR. » Hadis-i Şerifinin mânasına girer. İman sahibi, hangi felâket olursa olsun; sarsılmaz ve maneviyatını bozmaz. İyi

inanmıştır ki: Herşey muvakkattır.. Dünya muvakkat olduğu gibi, onun imtihan devresi de muvakkattır. Yine kalbini Allah’a bağlayan bilir ki: Allah, istediği an, istediği kimseden belâyı kaldırır. Bu Allah’ın lûtfudur. Bir gün gelir, kendisinin de imtihan devresi biter; afiyet ve bolluğa kavuşur. Daima şükreder, hamd eder, sena eder ve bu hal, Allah’a kavuşuncaya kadar sürer...

Bu hâller gösterir ki, ilâhi imtihanlar iki yönden tecelli eder; biri, iman sahibi-nin imanını artırmak, diğeri ise zayıf imanlının maneviyatını bozmak, Şayet o zayıf imanlı tahammül gösterirse imanı kuvvet bulur.

Allah bütün kullarına bir çok yönden belâ verir. Bu belâlar çoğunun felâketine sebep olur. Kul o devrelerde Allah’a tam bağlanmaz, durmadan itiraz eder, Allah-ü Teâlâ’yı (hâşa) töhmet altına sokmak ister; söver, sayarsa... bu onun ebedi küfrüne sebep olur ve böylece dünyası ve âhireti berbatlaşır. Hakka kavuştuğu zaman ilâhi rahmetten herkesin nasibi olur; ama onun olmaz. Çünkü Rabbı ona darılmıştır. İşte Peygamber (S.A.) efendimiz bu hâle işaret ederek şöyle buyurmuştur;

- « KIYAMET GÜNÜNDE EN NASİBSİZ OLAN, DÜNYADA FAKİR,

ÂHİRETTE CEHENNEM AZABINA DÜÇAR OLANDIR. » Bu halden Allah’a sığınırız. Çünkü bu hâl, bir felâkettir. Peygamber (S.A.)

efendimiz bu fakirlikten Allah’a sığınmıştır. İkinci şahsa gelince: O, hakkiyle inanmıştır. Allah’ın birliğine ve onun yapa-

cağı her türlü eza ve cefaya razıdır. Zahirde cefa gibi görünen her hâlin bir nimet olduğunu iyi bilir. Onda tam bir kanaat vardır ki, sevgili kullara kavuşmak için onlar gibi yaşamak lâzım. Peygamberlere varis olmak için, onların çektiği gibi cefakâr olmak gerek. Düşünür: Hangi âlim, hangi fazıl, hangi hakim, hangi büyük ve nihayet hangi derviş ve hangi bende cefadan, hangi efendi zordan hâli kaldı..

Ama, ne olursa olsun Allah’a dayanan herkes kurtulur; ona inanmış olan her imanlı dar zamanında daha geniş olur. İlâhi kement onların boynundadır. Sabır dağları onları içine almıştır. Çünkü imanları kuvvetlidir, çünkü kadere razıdırlar.

- 122 -

Page 123: 7085959-salimabi

Bu sabır ve îmandır ki, onu her’an şükür yoluna sevkeder. Herşeye muvafa-kat, kaza ve kadere ve ilâhi hikmete mebni olduğunu sezdiği herşeye boyun eğer; bu yüzden ilâhi rahmetin en büyüğüne erer... Gündüzleri onun için bir nur kaynağı, geceler ise bir rahmet sofrası olur. Dışı hoş, içi hoştur. Bu halde devam eder; tâ, Allah’a kavuşuncaya kadar... Hâdi Allah’tır.

YASAK OLAN ŞEY

İnsana: « Hangi işi yapayım, işin hilesi nedir? » gibi bir söz etmek yasaktır. İnsanı hayrete düşürüyor; çok kere « ne yapayım? »

« yapacağım işin sonu n’olacak » diye söylüyorsun.. Sana söyleyecek söz ve verilecek cevap:

- « Yerinde dur, hâline şükret!... » Sana, bulunduğun halde kalmak emri verilmiştir; o emri veren bir gün olur

yolları açar. Herşey kendiliğinden yoluna girer.. Allah’ın emirlerini iyi anla ve oku: - « EY ÎMAN SAHİPLERİ, SABIRLI OLUNUZ.. SABIR YOLUNDA

BİRBİRİNİZE YARDIMDA BULUNUNUZ. BİRBİRİNİZE İYİ BAĞLANINIZ, ALLAH’TAN ÇOK KORKUNUZ. ÜMİT EDİLİR Kİ BU YOLDA FELÂHA ERESİNİZ. »

Ey îman sahibi, Allah-ü Teâlâ bu âyetinde, önce sabır emrini verdi; sonra bu

uğurda karşılıklı yardımlaşınız ve birbirinize kenetleniniz emrini verdi, Daha sonra bunların terki çok büyük hata olduğunu anlattı ve:

- « ALLAH’TAN KORKUN.. » Buyurdu. Bunun açık mânası şudur: - « SABRI BIRAKMAYIN, ÇÜNKÜ HAYIR VE SELÂMET

ONDADIR.» Sabrın büyüklüğüne işaret için, bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurulmuştur:

- « VÜCUTTA BAŞ NASILSA ÎMAN BÖLÜMLERİ ARASINDA SABIR DA ÖYLEDİR. »

Büyüklerin şöyle bir kelâmı vardır: - « HER HAYIR, SABIRLA İŞLENİR. HERHANGİ BİR HAYRI

YAPANA SEVABI, O İŞTEKİ SABRI KADAR VERİLİR. » Hemen bu kelâma uyarak: Sabrınıza hiçbir işte iyilik yoktur, derler. Sonra Allah-ü Teâlâ: - « SABIRLI KİŞİLERE MÜKÂFATLARI HESAPSIZ BOL

VERİLİR. » Şeklinde buyurdu. Kötülüklerden uzak oldukça Allah yardımcın olur. Sabırlı ol, sonunu bekle,

sabrın kadar mükâfat alırsın.

- 123 -

Page 124: 7085959-salimabi

Büyükler bir âyetin tefsirine dayanarak buyurmuşlar ki:

- « İTTİKA SAHİPLERİNE ALLAH KOLAYLIK YOLLARINI AÇAR.. İSTEDİĞİ YERDEN RIZKINI GÖNDERİR. »

Bekle, sabırla bekle; ölüm gelinceye kadar bekle. Bu bekleme devresinde

îman ve sabrın dayanağın olsun. Yalnız Allah’a dayan. Çünkü Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:

« TEVEKKÜL SAHİPLERİNE ALLAH KÂFİDİR. » Sen sabır ve tevekkül sahibi olduğun müddet, muhsinlerden olursun. İşte âyet-

i kerime: « ALLAH, MUHSİNLERİ SEVER. » Dünyada ve âhirette sabır, her hayrın başıdır. İman sahibi sabrı kadar yükselir.

Muvafakat ve rıza derecesine sabırla kavuşulur. Daha sonra sabırla ilâhi fiilde yokluğa kavuşulur. Bedeliyet hâli ve sonsuz ferahlık âlemi ondan sonra başlar.

Sakın sabrı bırakma; rezil olur, utanırsın. Dünya ve âhireti kaybedersin. Allah esirgesin her iki âlemin hayrı elinden uçar.

ALLAH İÇİN BUĞZ Bir kimseye buğzettiğin zaman, onun işlerini kitaba arzet. İman ölçülerine

vur. Sünnet-i nebiye sun. Onlara göre iyi, sana göre hatalı ise,müjde;işlerin Allah’ın emirlerine uygundur. Şayet, onlara göre hatalı, sana göre iyi geliyorsa; sen hata ediyorsun. Yanlış hareket ediyorsun, şahsi arzularına uyuyorsun.

Böyle buğzla sen hata içindesin.. Allah’a âsi oluyorsun. Peygamberimizin

(S.A.) sünnetine muhalefet ediyorsun. Bunların cezası büyüktür. Tevbe et, yaptığın bu hatadan dön. Allah’a dua et; o sevmediğin kimsenin sevgisini kazanmaya çalış.

Hep Allah’ın kullarını sevmeye mecbursun. Onların sevgisini kazanmaya

devam et.. Allah’a tam kul olmak için seveceksin. Ayrıca bir insanı sevmek için, yine şeriata arzet, eğer sevmeye lâyık bir insan-

sa sev... Aksi halde kaç. Tâ ki, şeytan karışmasın.. Şunu iyi bil ki, Allah, yalnız nefse muhalefeti emreder. Dolayısiyle nefsine

muhalif ol, hevesini Hak ölçülere vur. Sonra şu âyet-i kerimenin tehdidi altına girersin: « HEVAYA UYMA, SONRA HAK YOLDAN SAPARSIN. »

- 124 -

Page 125: 7085959-salimabi

HAK SEVGİSİNE BAŞKASINI KATMAMAK Bir çok sözlerini işitiyorum; en çok şunları söylüyorsun:

- « Kimi sevsem aramız açılıyor. Ya ölüyor, ya kayboluyor. Yahut aramıza düşmanlık giriyor. Çoğu zaman malım kayboluyor, param elimden çıkıyor. Bu yüz-den dostlarımla bozuşuyorum. »

Ey Allah’ın sevgili kulu, Allah gayyurdur. Sevgisine kimsenin ortak olmasını istemez; sevgilisine bakılmaya bile razı olmaz. Allah, kulunun sevgisini ister. Kendi sevdiği kulu başkasına vermez. Hâl böyle iken sen başkasına bağlanıyorsun. Şu Âyet-i Kerimleri işitmedin mi:

- « ALLAH ONLARI, ONLAR DA ALLAH’I SEVER. » - « İNSANLAR VE CİN TAYFASINI BANA İBÂDET EDERLER

DİYE YARATTIM. » Bazı müfessirler ibâdeti, sevgi olarak açıklamışlardır. Resulullah (S.A.) efendimiz bir hadis-i şerifde şöyle buyurdu: - « BİR KUL, ALLAH TARAFINDAN SEVİLİNCE, İPTİLÂYA

UĞRAR; BUNA SABREDERSE İKTİNÂ GELİR BAŞINA » - « İktinâ nedir? » Diyen bir sahabeye cevaben: - « ÇOLUĞUNU, ÇOCUĞUNU, MALINI, MÜLKÜNÜ ALIR. » Buyurdu. Çünkü mal ve evlât, Allah sevgisine perdedir. Hakkın sevgisi

bölünmez. İki sevginin arasına giren yanar. Mala ve evlâda sevgi çoğalınca, Hak sevgisi azalır. İnsan bu sevgisinden ceza

görür. Çünkü Allah’a bir nevi şirk koşmuştur. Halbuki Allah zatına ve sıfatına şirk koşanları sevmez. Gayyur ve herşeyden üstündür. Kendtine karşı duran her şeyi yok eder. Tâ ki o sevdiği kulun kalbi yalnız zatına dönsün. İşte o zaman:

- « ALLAH ONLARI, ONLAR DA ALLAH’I SEVER. » Âyetinin mânası tecelli eder. Bu tecelli bir süre devam ederse, sonunda Hakka karşı koşulan ortaklar, yani

şirk yok olur. Mal, çocuk ve şehevî arzular isteği gider. Mal sevgisi kalmaz, kötü hisler ölür. Velî olmak, başa geçmek, keramet sahibi olmak, kat, makam, dereceler istenmez olur. Cennet ve onun dereceleri gözden silinir. Kalbdeki şahsî irade, temenni yok olur. Suyu saf, içi temiz bir kap hâlini alır. Çünkü ilâhi tecelli onu kap-lamıştır. Bu arada kalp yolunu şaşırdıkça ilâhi tecelli onu yola getirir; kendinden başka herşeyi yok eder. Zaten başkası için oraya yol kalmamıştır. Mevlânın azâmet ve ceberut kuvvetleri orayı sarmıştır. Bunlardan başka her şey için arada bir uçurum vardır. İlâhi saltanatın vâdileri o imanlı kalbin etrafını çevirmiştir. Oraya yabancı yol bulamaz. Şayet bulacak olsa bile, yokluğu âni olur.

- 125 -

Page 126: 7085959-salimabi

Bir çok kimselerin yüksek derecelere erdiği olmuştur. Bunlar yetişmiş olmala-rına rağmen, bazı ufak tefek işlerle uğraşırlar. Bunlara, yaptığı o işler zarar vermez. Çünkü hiçbiri, kalp cihetine yanaşamaz. Zaten o dereceye eren kul, bunları ilâhi iradeye dayanarak yapar. Onlar; ilâhi arzu icabı olduğundan, o sevgili kula bir lütuf ve keramet olur. Onun yüzünden bir çok zavallı kimseler geçinir; ayrıca bundan başka, çokça sevap kazanır. Sonra o işler bir başka yönden kulu tecrübe sayılır. Kul, şahsi arzusunu karıştırmadığı müddet işleri iyi gider. Teslim olunca daha iyi gider: Kötülüklere karşı o nimetler bir nevi kalkan sayılır. Şöyle ki: parası olur, haramdan kurtulur. Çocukları olur, kimseden yardım istemez. Ailesi olur; harama göz dikmez. Velhasıl dünya ve âhiret selâmet olur.

İNSANLARI DÖRT BÖLÜMDE ANLATMAK İnsanlar dört kısımdır.. BİRİNCİSİ: Kalpsiz ve dilsizdir. Bir âsi ve hissizdir. Allah buna hayır ver-memiştir. Sebebi: bu ve benzerleri, hayrı istemezler; hayır yolunu sevmezler. Şu var ki: Bir gün Allah (C.C.) rahmeti iktizası bunları yola getirir. Kudret eli bunların kalbine iman ışığı tutar. Eğer istidatları varsa; onlar da hak yola girerler. Ama sakın bunlardan olma, onların ahlâkını alma; onların hareketine katılma.. Hikmeti ise: Onlar, azap, gazap ve felâket insanlarıdır. Yerleri cehennemdir, arkadaşları şakilerdir. Ancak ilim sahibi isen, onlara yakınlık sana zarar vermez. Çünkü onlara hayrı öğreten, doğru yolu gösteren bir insan olursun. Eğer kendine güveniyorsan; onların arasına gir ve Hakka davet et. Onlara doğru yolu öğret, hak yola çağır. Görürsün ki, bu sohbetin hoş oluyor. Allah sana resullerin, nebilerin sevabı kadar sevap verir. Bunu anlatmak için Hz.Peygamber (S.A.) Hz.Ali’ye buyurduğu bir Hâdis-i Şerifi nakletmek yeter:

- « ALLAH, BİR KİMSEYİ VASITANLA DOĞRU YOLA GETİRİRSE, BUNUN SEVABI YERYÜZÜNDEKİ BÜTÜN MÜLKE BEDELDİR. »

İKİNCİSİ: Dili vardır, kalbi yoktur. Herkese hikmetten konuşur, ama kendisi

amel etmez. İnsanları doğru yola çağırır; kendisi kaçar. Başkasının hatasını büyük görür; ama kendisi durmadan yapar. Allah’a karşı edep ve terbiye yollarını öğretir; fakat kendisi büyük günahları işlemeye devam eder. İnsanlar arasında iyi görünür; yalnız kalınca önüne geleni yutan hayvana benzer.

Peygamber (S.A.) efendimiz bu adamın mühlik durumuna işaret ederek: - « ÜMMETİM İÇİN EN ÇOK ENDİŞE ETTİĞİM ŞEY DİLLİ

MÜNAFIKTIR. » Buyurmuşlar. Diğer bir Hâdis-i Şerifleriyle de: - « ÜMMETİM İÇİN EN KORKULACAK ŞEY KÖTÜ

BİLGİNLERDİR. » Buyurmuştur.

- 126 -

Page 127: 7085959-salimabi

Allah, cümlemizi bu gibilerden korusun. Bu zümreden de çekin ve kaç, tatlı dili seni yakalar. Güzel (!) sözü seni alda-tır. Günah ateşi seni yakar. Onun mânevi kir kokusu seni öldürür. ÜÇÜNCÜSÜ: Kalp sahibidir; ama dili yoktur. Halbuki o Allah’a tam inan-mıştır. Allah da, onu halkından gizlemiştir. Onun üzerine manevi bir örtü çekmiştir. Gözünü halktan kapatmıştır. Bu insan yalnız kendi aybını görür ve onu gidermeye çalışır. Kalbi tevhid nuru ile doludur. Bu nur, insanlar arasına karışmanın güçlüğü-nü, onların ağzından çıkan sözün boşluğunu gösterir. O insan selâmetin; sükûtta, sessizlikte ve yalnızlıkta olduğunu bilir. Peygamber (S.A.) efendimizin şu Hâdis-i şerifini candan duymuştur:

- « SUSAN KURTULUR. » O muhterem insan her şeyi can kulağı ile dinler, bu dinledikleri arasında şu da

vardır: - « İBADET ON BÖLÜMDÜR; BUNUN DOKUZU SÜKÛTTADIR. » Bu zat bir velîdir. Allah onu kötülüklerden esirgemiştir. Dâima selâmet içinde

olur. Akıl ve fikir sahibidir. Allah’ın rahman sıfatı onda tecelli etmiştir. Hayırlı insanlar arasında, bu gibileri seçilir. Bu gibilerden hem hayır umulur; hem de arkadaşlık edilir. Hak onun işini gördürür; halk onu sever. Sen de sev, ona yaklaş.. Böyle yaparsan, Allah da seni sever. Bu gibi seçkin kulları ara; onların hürmetiyle yüce Allah, seni sevgili kulları ve salih kişiler arasına katar.

DÖRDÜNCÜSÜ: En yüksek derece buna verilmiş ve melekût âleminde

kendisine: - « AZİM » Adı verilmiştir. İşte Hazret-i Nebi bu büyük zatın şanını tarif ederken şöyle

buyurmuştur: - « BİR KİMSE ÖĞRENİR, ÖĞRETİRSE.. AYRICA BİLDİĞİ,

ÖĞRETTİĞİ İLE ÂMİL OLURSA MELEKÛT ÂLEMİNDE ONA, AZİM İSMİ VERİLİR. »

Bu zat, alim-i billah’tır; mertebeler ölçülürse en yüksek derece onun olduğu ortaya çıkar. Dinin hikmet yönü tarafını en iyi bilen odur. Allah-ü Teâlâ bir çok bilinme-yen ilimleri onun kalbine yerleştirmiştir. Hiç kimsenin erişemeyeceği sırları ona sezdirmiştir. Bu saf ve temiz kul, Allah tarafından seçilmiş, sevilmiş ve Hakka cez-bedilmiştir. İlâhi hikmetlerin çözüldüğü kapıya yalnız bu insan yetişmiştir. Hidayet yolları buna açıktır. Bunda istidat çok büyüktür. Ve bütün sırları anlamak kabiliyeti vardır. Bunda bilgi sonsuz, hikmet ölçüsüzdür. Bu zat, Allah yolunda bir şahtır. Kulları, Hak yola o çağırır, kötülükleri onlara o gösterir; kıyamet günü şafaatçı, dünyada temiz, Allah indinde herşeyi makbul ve merguptur. Doğrudur, doğruluğu tasdiklidir. Resul ve nebilerin vekilidir. İşte Peygamberler, bunları vekil etmiştir.

- 127 -

Page 128: 7085959-salimabi

İşte son had buraya kadar... İnsan oğlunun son durağı bu makama varır. Bura-dan öte Peygamberlik başlar. Sana bu insan lâzım; bunu ara, bulunca muhalefet etme, sözlerine darılma, uzak kalmaktan hoşlanma. Onu sev ve sözlerine bağlan; her nereye varsan böyle birini ara ve zihninde onu gezdir. Şunu bil ki: O ne söylerse selâmet ondadır. Helâk, bataklık başkadadır. Allah’tan onu iste; yol bundan başkaya varmaz. Himmet başkalarında yoktur. Yolunu bu ülkeye vardırmayan kurtulamaz; ama Allah başka türlü emretmiş ise bir şey denemez. Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselere kimse şaşmaz. Ey iman sahibi; insanları sana bölüm bölüm gösterdim. Kendini düşün, eğer gözün varsa bak. Bu sayılanlara basiret gözünü gezdir ve kendine bir sığınak ara. Eğer kendine acıyorsan bunu yap ve kurtul. Allah, bize ve sana sevdiği ve razı olduğu yolları göstersin... Âmin!..

ALLAH’A DARILMAMAK Allah’a çok darılıyorsun; o senin Rabbın olduğu hâlde onu töhmet altına almak istiyorsun. Onun her işine itiraz ediyorsun; zorla bağlanıyorsun. Ona bağlılı-ğın zulüm yolu ile oluyor. Halbuki ona candan inanman ve teslim olman lâzım. Rızık babında sıkı olma; geniş ol. Zengin olursan herkese dağıt; fakir olunca da sabırlı ol. Gün olur, güçlük gider, belâ kalkar; yaptığın bir yana kalır. Bilmez misin her şeyin bir vakti var; o gelince olacak olan olur. Şunu bil ki; malın çoğu belâ getirir, çok isteme azla yetin. Belâ biter; güçlüğün sonu var, biteceği gün var; sen yalnız sabırla bekle. Belâ vakitleri değişmez, yalnız onun içinde afiyetler olur; onu gör. Belâ anın-da ümitsizlik iyi olmaz; îmanla onu iyi gör. Fakirlik hâli zenginliğe çevrilmez; yalnız ona sabırla tad kat. Hile yoluna kaçma, doğru ol; samimi ol. Hakka karşı edepli ol. Sukûtu, sabrı sev; buna devam et. Haz al. İlâhi fillere uymaya çalış. Allah’ın emir ve fermanına karşı kalbinden bir şey geçerse tövbe et. Şayet Hakkı töhmetleyen bir kusur ettinse nadim ol. Şunu iyi öğren ki: Hak kapısından başka kapı yoktur. Ondan kaçmak mümkün olmadığına inan ve hak işlerden intikam almanın imkânsız olduğunu bil. Günah yapmak yalnız seni körletir. Hakka yapacağın taarruz, yalnız tabiatını karartır. İnti-kam hissi, kullar arasında caridir. Vazife, bir kul tarafından verilmişse; ondan kaçınma olabilir. Her şey, bu dünya âlemine çıkmadan çok evvel yaratılmıştır. Onların kârını, zararını, Allah bilir. Herşeyin ilki, sonu ona malûm, bir şeyin doğuşunu gördüğün gibi, gün olur batışını da seyredersin. Allah, (C.C.) yaptığını iyi bilir, yapacağı iş ona göre kolaydır. İşlerinde aslâ tenakuz bulamazsın.. Yaptıklarında yersizlik göremezsin.. Boş iş yapmaz.. Lüzumsuz bir şey yaratmamıştır, yaratmayacaktır.Ona noksanlık izafe etmek câiz değildir; işlerini beğenmeyen kişinin aklına şaşılır.

- 128 -

Page 129: 7085959-salimabi

Herşey biter, yeter ki, beklemeyi bilesin... Bekle zorla bekle!.. Kendini sabra alıştır. Nefsini, şahsî arzularını yen. Kendini, bütün varlığınla sabır âleminde yok et! Bekle, bir gün hepsi biter; hepsi yok olur gider.. Herşey zamanla zıddına döner. Gün geçtikçe işler değişir. Evvelâ kış, ardın-dan yaz gelir. Bir zaman gündüz, arkasından gece sarar. Akşamla yatsı arası:

- « Gündüz olsun.. » Dersen olmaz. Belki daha kararır, ışık olmaz. Taa, şafak atıncaya kadar,

karanlık devam eder; sonra kendiliğinden açılır. O zaman istediğin hiç olur. İstesen de istemesen de ortalık aydın olur; her yer aydınlığa kavuşur..

İşin hikmet tarafına aklın erince, işlerin kendiliğinden yürüdüğünü görürsün. Ne isteğinle gündüz gece, ne de aksi olur. Çünkü güneş emrinde değil... Dünya senin fermanınla dönmüyor. Rüzgâr emrinle esmiyor.

Duan, her zaman bu âlemde makbul olmaz. Çünkü burada istenenlerin çoğu;

zamansız ve yersiz isteniyor. Ama yine dua et, her an Allah’a yalvar; ancak duan kubul olmayınca Allah’a sitem etme!..

- « Niçin kabul olunmadı? » Diyerek şaşma.. Zamanı gelince olan olur, burada bir şey olmazsa, öbür âlem-

de sana sevap olur. Ama bağırıp çağırırsan, mahcup olursun.. Boynunu yüce emirlere eğ. Allah için, iyi düşün; iyi sabret. Senin için

olmayan, sana gelmez. Sana nasip olmayanı kimse eline tutuşturamaz. Hayatım pahasına da olsa, sana yemin ederim ve derim ki: Daima dua edeceksin. Çünkü her-şeyden evvel sen, bir kulsun. Allah’ın emirlerine uymakdasın. Allah-ü Teâlâ Hazretleri:

- « BANA DUA EDİN; KABUL EDERİM. » Buyuruyor. Diğer bir yerde de: - « ALLAH’TAN FAZİLET İSTEYİN. » Deniyor. Bu mevzuda daha bir çok âyetler vardır. Duan her zaman duyulur ama, ihtiyacın kadar verilir. Sonrası öteki âleme

kalır. İhtimal ki her arzunun bu âlemde yerine gelmeyişi bir hikmet icabı ve senin hayrına olmaktadır. Sonra, her olan şey, Allah’ın kaza ve kaderine uygundur.

Arzun yerine gelmeyince Hakkı itham etme! Kabul olmadı diye ümitsizliğe de düşme!.. Daima dua et. Kârın olmasa bile zarar da etmezsin. Hemen olmasa bile, bir zaman sonra olur.

Bir Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: - « KIYAMET GÜNÜ HESAP DEFTERİNDE İNSAN, YAPTIĞI İBÂDET HARİCİNDE BİR ÇOK İYİLİK BULUR.. BUNLARI, BİLEMEZ, SORAR; ONA ŞÖYLE DENİR:

- BUNLAR DÜNYADA KABUL OLUNMAYAN DUALARIN KARŞILIĞIDIR. KADER-İ İLÂHÎ İCABI ORADA YERİNE GETİRİLMEDİ; FAKAT SANA MÜKÂFAT OLARAK BURADA VERİLİYOR. »

- 129 -

Page 130: 7085959-salimabi

En azından hâlin, zikir olmalı. İhtiyacını ona aç! Başkasına bir şey deme! Onu tevhid ederek, her derdini arzet.. Başkasına bir şey söyleme!.. Duanın kabul edilme-si işini Allah’a bırak. Sebepleri de onun için gör!.. Tekrar hatırlatmak yerinde olacak.. Sana iki yoldan başka yol yoktur ve ola-maz. Gecen de, gündüzün de aynı.. Sağlığın da, hastalığın da öyle.. Darlık olsun genişlik olsun değişmez. Ki o: Dua ve sabırdır; yani rıza... İyi zamanda, darlıkta, genişlikte hep böyle ol.. O iki hali biraz açalım: En iyisi, benlik dâvasını bırakıp, Hakka bağlı olmandır. Tıpkı, bir ölü gibi Hakka karşı iradesiz hâlde kalman.. Bir süt çocuğu gibi, tam teslim olmandır. Senin için Hak fiil ve irade önünde, topçu önündeki top gibi olmak var. İlâhi irade böyle çevirir. Bu halinle sana, nimet gelirse şükür edersin.. Şükür ettikçe de nimetin artar.. Çünkü Allah:

- « ŞÜKÜR EDERSENİZ NİMETİNİZİ ARTIRIRIM. » Diye vaad ediyor. Darlık baş gösterince de sabredersin. Bu da senin için bir

nimettir. Darlık zamanı, sabreder; günlerin Peygambere salât ve semâmla geçerse daha ne istiyorsun... Bu, Allah’ın sana en büyük nimetidir; her kula nasip olmaz, bir âyetin:

- « ALLAH, SABIRLI KULLARLA BERABERDİR.. » Mealinde buyrulan yüce manasında bu bapta kayıt vardır. Allah, kullarına yardımıyla koşar; sebatını verir. Nefse, şeytana galebe

çalması için kula yardımcı olur. Bir âyette: - « EĞER, ALLAH’TAN YANA OLURSANIZ O DA SİZE YARDIM-

CIDIR. DİZLERİNİZE KUVVET VERİR. » Buyruluyor.. Nefsine muhalif ol; Allah’dan yana olmuş olursun. Allah yoluna muhalif olan

herşeye muhalif ol. Hak emirlerini itirazla karşılama; kabul et, darılma.. Nefsine muhalif ol; Hak fiillerin içine düş, onlarda kaybol... Bunu yaptığın takdirde hak için bir mücahid sayılırsın... Nefsin her başını kaldırdığında Allah’ın emriyle vur. Onun karşısına kalkanla dur; bu kalkan: Sabır, muvafakat, sükûn, hak emirlere teslim olmaktır. Bunları yapabildiğin an, Hak Teâlâ sana en büyük yardımcıdır.

Bütün bunların sonunda,bir de büyük rahmete ermek vardır,ona «SALÂVAT» derler. Bu makam Peygamberlere hastır. Bu «SALÂVAT» onlarındır. Sen bir günahkâr olduğun halde günahların bağışlanıyor; nebiler için verilen sevaptan hisse alıyorsun... İşte bu mânayı ifade eden bir âyet-i kerime:

- « ONLARA MUSİBET VEYA BİR BELÂ KARŞI GELDİĞİ

ZAMAN, BİZ ALLAH İÇİNİZ, DÖNÜŞÜMÜZ ONADIR. DERLER. ONLARA RABLARINDAN SALÂVAT OLSUN. RAHMET ONLARADIR. HİDAYETE EREN ONLARDIR. » Buraya kadar anlatılan yaşamak zorunda olduğun iki halin ilkiydi.

- 130 -

Page 131: 7085959-salimabi

İkincisine gelince: Sen Rabbına yalvardıkça ona yaklaşmış olursun. Ona yalvardıkça yaklaşırsın. Allah’ın emirlerini tut. Senin yalvarmak hakkındır; ayrıca bir vazifedir. Hakka tazarru ve niyat ettikçe, bu vazifeyi yerine getirmiş olursun. Sakın dualarına yanlış şey girmesin. Bu mühim vazifeyi Hakka imanla yap!.. Duanı aziz bir yolcuyu uğurlar gibi yap. Çünkü dua, Hak katında sana yer hazırlar; elçilik yapar. Şunu tekrarlamakta fayda görüyorum: Duana derhal icabet olunmazsa hemen bağırıp çağırmaya kalkma. Dua hem kabul olunur, hem de olunmaz. Her ikisi de senin için müsavi olmalı. Sonra bu olanlardan ibret almalısın... Sakın, haddi aşan-lardan olmayasın.. Çünkü baş vuracak başka kapı yoktur... Sakın, nefsinin iyiliğini veya kötülüğünü bilmeyen zalimlerden de olmayasın. . Allah seni helâk eder; hiçbir şey bu helâk işinden Hakkı alıkoyamaz. Geçmiş ümmetleri de helâk etti... Şöyle ki: Dünyada içinden çıkılmaz belâ ile öldürür; kıyamet günü en kötü azaba sokar.

VERA ‘ ÜZERİNE

VERA’ ( Harama düşmek korkusu ile şüpheli işlere yanaşmamak..) sahibi ol; aksi halde felâket yakınına gelir. O zaman seni hiç bırakmayan güçlükle bir yakalar; öldüm desen bırakmaz. Şu var ki, Allah’ın rahmetini de, hiçbir şey önleyemez.. Ona da tam istidat kazanmak gerek... Hz. Peygamberden (S.A.) şöyle bir Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir:

- « ALLAH YOLUNUN HAK PUSULASI, VERA’DIR. ŞÜPHELİ İŞLER PEŞİNDE GİDEN BİR GÜN HARAMA DÜŞER. TIPKI, SINIRDA HAYVAN YAYAN ÇOBAN GİBİ. GÜNÜN BİRİNDE SINIR AŞILIR; ÇOBAN BELÂSINI BULUR. »

Hz.Ebû Bekir (R.A.) şöyle buyurdu: - « BİZ, HARAMA DÜŞMEYELİM DİYE, EN AZ YETMİŞ MUBAH

TERKEDERİZ. » Hz.Ömer (R.A.) ise şöyle buyurdu: - « BİZ EN AZ ONDOKUZ HELÂLÎ, HARAMA KAYMAYALIM

DİYE YAPMADIK.. » Onlar, tam VERA sahibi insanlardı. Haram korkusu yüzünden helâli ve

mubahı terkederlerdi. Bunu Peygamber (S.A.) efendimizin şu Hadis-i Şerifine daya-narak yaparlardı:

- « HER SULTANIN BİR SINIRI VARDIR. ALLAH’IN SINIRI İSE,

HARAMLARIDIR. HER KİM SINIR YAKININA GELİRSE TEHLİKEYE KAPILMASI MÜMKÜNDÜR. »

Her sultanın bir hisarı vardır. Her kim oraya girerse, birinci kapıyı geçmiş

olur. Sonra ikinciyi, daha sonra üçüncüyü... Böylece saltanat kapısının gölgeliğine kadar varmış olur.

- 131 -

Page 132: 7085959-salimabi

Bunun durumu her ne kadar tehlikeli ise de; sadece birinci kapıda durmasın-dan iyidir. Yani: Sahrada olanın durumundan.. çünkü kendisini koruyacak sultanın askerleri ve bekçileri vardır. Çünkü, birinci kapı dışarı sayılır. Orada her çeşit vahşî hayvan ve düşman bulunur. Kendisini kurtlar kapabilir. O sebepten, ne yapıp, yapıp birinci kapıyı aşmak lâzım. Kapıyı aşınca padişahın askerleri vardır. Dışarıda ise düşman. İşte âzimet bunun için; VERA bu yola varmak için olmalı. O bekleme anında ilâhi yardımın kesildiği görülse bile, insan ümitsizliğe düşmemelidir. Hele hak yoldan ayrılmak hiç olmaz. VERA en büyük ibadettir. Ancak insan, çok daraldığı zaman ruhsatlarla amel edebilir. O da emir ve hadleri aşmamakla.. Ruhsat bir yardımdır ve her yardımı, ancak ibadet ve taatte kullanmalı. Çok kere ruhsatları terketmek yerinde olur. Dâima ruhsatla amel eden irade sahibi olamaz. Nefsine dizgin vuramaz. Bu hâle düşünce Allah’ın yardımı kesilir. Çünkü ilâhi yardım, darda kalmışlaradır. Kolaylık yollarını tutunca, yardımdan mahrum olursun. Şahsi arzular seni kaplar; heva, nefsin seni sarar. Bilmeden haram yersin. Dinden çıkar, şeytanlar zümresine dahil olursun. Halbuki şeytan Allah’ın düşmanıdır. O hak yoldan şaşmıştır. Bu hâlde ölürsen helâk olursun. Ancak Allah’ın rahmeti kavuşursa ona bir şey denmez. Son olarak şunu demek isterim ki: Baş tehlike dinde şüphelilere koşmaktır. Dolayısiyle selâmet irade sahibi olup çalışmaktadır. Doğru yola Allah hidâyet eder.

DÜNYA VE ÂHİRET İŞLERİ

Âhiret sermayen olsun. Dünyayı ticaret yeri say. Zamanını, sermayeni batırmamak için evvelâ ahiretine sarfet. Eğer fazla kalırsa onu da dünyaya harca, geçimini sağla. Sakın dünyayı sermaye, âhireti ticaret saymayasın. Bunu yapınca namazını vaktinde kılamazsın. Kılsan da erkânını yerine getiremezsin. Rukûu belli olmaz, sücûdu belli olmaz, çünkü senin için maksat dünya olmuştur. Yorgunluk gelir; uyursun. Namazın kazaya kalır, kılamazsın. Gece cife gibi yatar; sabahları tenbel olarak kalkarsın. Nefis seni peşinden sürükler; heva seni takip eder. Şeytan artık sana hâkimdir. Böylece âhiretini dünyaya satmış olursun.. Sen bu durumda nefsin kulu ve onun uşağı olmuşsun.. Halbuki sen onu emrine alacak, terbiye edecek, doğru yola getirecektin. Bu, onun âhiret tarafı idi. Yani iyilik yüzü idi. Ama sen böyle yapmadın; onu hakkiyle idare edemedin. Onun sözlerini kabul etmekle zulüm ettin. Onu kendi başına bıraktın, netice, lezzete, zevke, safaya daldı ve şeyta-na uydu. Sen de ona uydun. Daha sonra, hem dünyan battı, hem de âhiretin.

- 132 -

Page 133: 7085959-salimabi

Yarın kıyamet günü iflâs hâlinle meydana çıkarsın; orada ne din bakımından, ne de dünya bakımından hiçbir kârın olmaz. Ne kazandın nefse uymakla?.. Eğer onu doğru yola getirseydin, her iki cihanda mes’ud olacaktın. Nefse uymadan âhire-ti sermaye kabul etseydin; her ikisini de kazanacaktın. Ayrıca dünyadaki nasibin, bol ve rahat gelecekti. Sen her kötülükten temiz ve her pislikten berî olacaktın. İşte Peygamber (S.A.) efendimiz buyurdu:

- « ALLAH, DÜNYAYI ÂHİRET NİYETİNE GÖRE VERİR. ÂHİRETİ, DÜNYA NİYETİNE GÖRE VERMEZ. »

Niçin aksi olmuyor? Olmaz, çünkü âhiret Allah’a kulluktur. Allah’a kulluk

niyeti ile ibadet eden, âhireti bulur. NİYET, İBÂDETİN RUHU VE ÖZÜDÜR. Kötülüklerden çekinerek ibâdet edersen, dünyan hoş olur. Dünya bir yana der; yal-nız âhireti arzularsan Allah’ın öz kullarından ve ona hâlis ibâdet edenlerden olursun. Dolayısiyle âhiret nimeti senin için olur. O nimetlerin başında cennet ve Allah’a yakınlık gelir.

Dünya sana hizmet eder. Kısmetin kendiliğinden gelir. Çünkü her şey yarata-

nına bağlıdır. Eşyanın halikı ise Allah’dır, sen de onun öz kulu olduğuna göre: Herşey senin olur.

Âhireti bırakır dünyaya çalışırsan, Hak sana gazabını karşı yapar. Âhireti kay-bedersen, dünya sana isyankâr olur. Her şeyini güçlükle alırsın, ufacık bir makam elde etmek için güçlük çekersin. Çünkü Allah’ın sevmediği bir insan oldun. Dünya ise Allah’ın mülküdür. O mülk yaratana isyan edenlere iyilik getirmez. Ancak itaat edenlere ikram eder. Bunu, Peygamber (S.A.) efendimiz anlatmak isterken şöyle buyuruyor:

- « DÜNYA VE ÂHİRET BİR EVDE BARINAN İKİ AİLE GİBİDİR; BİRİNİN YÜZÜNE GÜLÜNCE ÖBÜRÜ DARILIR. »

Her ikisini adâlet üzere idare etmek gerek, ayrıca Allah-ü Teâlâ Hazretleri de şöyle buyurdu:

- « SİZLERDEN BİR KISIM İNSANLAR DÜNYAYI İSTER VE BİR KISMI DA ÂHİRETİ İSTER. »

Hak Teâlâ, insanları ikiye böldü: Bir kısmı dünya ehli diğer kısmı âhiret ehli oldu. Bak, sen hangisindensin ve hangi kabileyi seviyorsun. Dünya ehli olup ötekini kaybetmeyi mi, yoksa âhiret ehli olup dünyada mânevi bir huzur duymayı mı?..

İnsanlar iki kısımdır: Biri dünya arar; diğeri âhiret. Bunlar kıyamet günü de böyle olacak. Bir kısmı cennet ehli, diğer kısmı da cehennem..

Yine o gün, bir kısım insanlar hesap çokluğundan korunurlar, bunlar âhiret ehlidir. O günün uzunluğu anlatılırken:

- « O GÜN, DÜNYA GÜNÜNE GÖRE BİR GÜNÜ « BİN SENEDİR. » Buyuruldu. Yine o gün bir kısım insanlar Peygamber (S.A.) Efendimizin

buyurduğuna göre şöyle anlatılır:

- 133 -

Page 134: 7085959-salimabi

- « O GÜN SİZ, ARŞIN GÖLGESİNDE RAHAT EDERSİNİZ;

LEZZETLİ MEYVELERİ YER, TATLI YEMEKLERİ TADARSINIZ. KARDAN DAHA BEYAZ, SOĞUK BALLARDAN

AFİYETLENİRSİNİZ.. » Diğer bir Hadis-i Şerifte ise şöyle buyuruldu: - « CENNET EHLİ, O GÜN YERLERİNE BAKARAK GÖRÜRLER.

HESAP BİTİNCE, YERLERİNE GİDERLER. ONLAR YERLERİNİ TANIRLAR. DÜNYADAKİ EVLERİNE GİDER GİBİ, CENNETTEKİ YERLERİNE VARIRLAR. »

Bunlara verilen bu yüksek derece, dünyayı terkettikleri için oldu. Dünyayı

attılar bir yana, Allah’a kul oldular. Diğer kısmın; şiddetli hesaba maruz kalması ise dünyaya tapmaları yüzünden oldu. Dünyaya tapmanın neticesi onları öbür âlemde buldu.

Allah’ın emri hilâfına gidiş felâkettir. Bu hataların hepsi yarın senin de önüne çıkar. Hata işleme; hata ettikçe batarsın. Kitap ve Peygamberin (S.A.) emirlerinde bulun; yoksa ne iyilik, ne kötülük kaybolur.

Nefsine acı; ona rahmet ve şefkatle bak. Onu kötü yola atma.. Ona hata işleme

fırsatını verme.. Onu birinci sınıftan yapmaya çalış. İkinci sınıfdan koru. Nefsine kötü arkadaş seçme, insan ve cin şeytanlarından onu esirge. Kitap ve sünneti eline al. Her zaman onları gör; onlarla amel et. Oldum olası sözlerle uğraşma, boş heves-lerle kendini yorma. Allah-ü Teâlâ şöyle buyurdu:

- « PEYGAMBERLERİN GETİRDİKLERİNİ ALIN, YASAK ETTİĞİ İŞLERİ YAPMAYIN. »

Allah’dan korkunuz. Ona muhalefet etmeyiniz. Ameli terkediyorsunuz.

Peygamberin getirdiği şey ile amel etmiyorsunuz. Boş işle nefsini aldatma, amel ve ibâdetini dâima yap. Yeni icadlar çıkarmaya

kalkışma. Allah-ü Teâlâ Hazretleri icatçı bir kavim hakkında şöyle buyurdu: - « Bir kısım dini kisve giyenler icad çıkardılar, halbuki biz onlara böyle şey

yazmamıştık. » Sakın icatçı olma, uyucu ol. Hakka uy, Peygamber yolunu tut. Allah-ü Teâlâ,

Hz. Peygamberi kötülüklerden temiz kılmıştır. Peygamberimiz (S.A.) için şöyle buyurdu:

- « O KENDİLİĞİNDEN KONUŞMAZ, ONUN KONUŞTUĞU VAHİYDİR, ONA VAHYOLUNUR. »

Yani Peygamberin getirdiği bendendir. Şahsi ve indi mütalaası değildir.

Dolayısiyle ona uyunuz. Sonra Peygamberimiz de şöyle buyurdu: - « ALLAH’I SEVİYORSANIZ BANA UYUN. BANA UYARSANIZ,

ALLAH DA SİZİ SEVER. »

- 134 -

Page 135: 7085959-salimabi

Anlaşılıyor ki, sevgi sevilene uymakla olur. Söz ve hareketle Peygambere (S.A.) uymak gerek. Peygamber (S.A.) efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurdu:

- « ÇALIŞMAK ÂDETİM, TEVEKKÜL HÂLİMDİR. » Zayıf iman sahipleri çalışmasına güvenir. Çalışmak, Peygamberin (S.A.)

sünnetidir. Kısmetli iman sahipleri tevekküle bağlanır, çalışmaya devam edersen Peygamberin, (S.A.) sünnetini işlemiş olursun. Tevekkül yoluna kıymet verdikçe de, Peygamberin ruhaniyeti seni sarar. Allah-ü Teâlâ, tevekkül üzerine şöyle buyurdu:

- « İNANIYORSANIZ ALLAH’A TEVEKKÜL EDİNİZ. ALLAH’A TEVEKKÜL EDENE O YETER. » « ALLAH, TEVEKKÜL EDENLERİ SEVER. »

Bu âyatlerle sana tevekkül emri veriliyor; bunu Hak Teâlâ Peygamberine (S.A.) de emretti. Her hâlinde Allah’a tevekkül et; Allah’ın emri haricine gitme. Her hâline Allah ve Peygamberin (S.A.) emrini rehber tut. Çünkü Peygamber (S.A.) efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurdu:

- « EMRİMİZ HARİCİNDE İŞLENEN HİÇBİR ŞEY MAKBUL

DEĞİLDİR. » Bu emir, her şeye şâmildir. İster dünya, ister âhiret... İster söz, ister iş...

hepsini içine alır. Benim için Allah’dan başka Allah, Peygamberden (S.A.) başka Peygamber

yoktur. Kur’an ve sünnet yolundan başka her kapı kapalıdır. Biz onlara göre amel etmeliyiz. Aksi, şeytan ve nefsin yoludur. Allah-ü Teâla bu manada şöyle buyurdu:

- « HEVAYA TÂBİ OLMA, SENİ YOLDAN ALIR. » Selâmet, kitap ve sünnettedir. Helâk bunların haricindedir. Kul, bunlarla

yükselir. Veli, Bedel ve Gavs makamlarına bunlarla erer. Velhasıl insan-ı kâmil bu yolda yetişir. En doğrusunu Allah bilir.

HASEDİN KÖTÜLÜĞÜ Ey iman sahibi, seni bir tuhaf görüyorum. Komşuna hasedli bir haldesin; onun

yemesini çekemiyorsun, içmesinden hoşlanmıyorsun. Onun giydiği sana tuhaf geli-yor. Evi gözünde büyüyor. Hanımı dahi senin için çekilmez bir dert oluyor. O mevlâ nimeti içinde zengin olmuştur. Onun zenginliğinde bir türlü hoşluk bulamıyorsun. Bu hallerin neden oluyor?

Bilmiş olman gerek ki; bu hâlin, iman zafiyetinden ileri geliyor. Bu hâl seni,

Allah’ın rahmet nazarından uzaklaştırır. İlâhi gazabı üzerine çeker. Peygamber (S.A.) efendimiz, kudsi hadisiyle hasedi şöyle anlatmıştır.

- « HASED EDEN NİMETİMİN DÜŞMANIDIR. »

- 135 -

Page 136: 7085959-salimabi

Ayrıca Peygamberimiz (S.A.) bir hadis-i şerifinde buyurdu: - « HASED, İYİLİKLERİ YER; ATEŞ ODUNU YAKTIĞI GİBİ, İYİLİKLERİ BİTİRİR. »

Zavallı! Neye hased ediyorsun, sen mi verdin o nimetleri ? Onları sen değil, Allah verdi. Allah’ın verdiği nimete nasıl hased edersin. Allah-ü Teâlâ :

- « ONLARIN DÜNYA GEÇİMLERİNİ ARALARINDA DAĞITTIK. » Diye haber vermiştir. İlâhi nimetlere belenen o adamı hor görme. Ona karşı hased etme. Onun

nimeti içinde kimse hak iddia edemez. Herkese Allah, nasibince verir. Herkes nasibini bulur.

Bu hâlinle o kadar akılsız bir duruma düşmektesin ki, senden daha akılsız, daha cahil, bahil ve zalim görülemez. Acaba o adamdakileri senin mi zannediyor-sun? Bu o kadar cahilliktir ki, tarifi imkânsiz. Eğer sana gelecek bir şey varsa başkasına gidemez. (Hâşâ) Allah’a mı kin tutuyorsun. Halbuki Allah-ü Teâlâ :

- « EMRİM DEĞİŞTİRİLEMEZ. BEN, KULLARA ZULÜM ETMEM.»

Buyuruyor. Allah, sana zulmetmez. Senin kısmetini başkasına vermez, bunu böyle bil. Aksini düşünme; cahillik etme.

Allah’ın verdiği nimete karşı durmak hiyanettir. Kendine zulümdür. Sonra bir nevi yere hased etmektir. Çünkü o hased ettiğin insanın nimeti yerden çıkar. Altın, gümüş yerden gelir. Bunlar miras olarak gelir. Geçmiş ümmetlerden, Âd, Semud, Kisra, Kayserlerin elinden geldi. Bir zaman bu mallar, bu mülkler onlarındı. Asıl onlara hased etmek lâzım. Çünkü; komşunun malı, onların malının milyonda biri olur.

Senin bu hasedine bir misal vardır: - Bir insan, koca bir sultanı, askeri, mülkü, tacı, tahtı ve bütün saltanatı ile

görüyor. Onun çeşitli nimetlerini her an seyrediyor. Buna hased etmiyor, beri yanda padişahın köpeklerinden birine hizmet eden bir yabancı köpek görüyor. Yabancı köpek yerli köpekle oturuyor, kalkıyor; her türlü geçimini onun sayesinde sağlıyor. O zavallı adam bu hale tahammül edemiyor. O yabancı köpeğin ölmesini, yerine kendinin geçmesini temenni ediyor.

Bu hâl, alçaklığın ve hasisliğin en büyüğüdür. Böyle düşünen bir adam için zühd, inanç diye bir şey olmadığı gibi ondan daha ahmak, daha bilgisiz kimse de olamaz.

Zavallı, eğer kıyamet gününde o hased ettiğin komşunun başına gelecekleri bir bilsen; hiç hased etmezsin. Eğer o adam Allah’ın emrine uymuyorsa, nimetlerin hakkını ödemiyorsa onun başına gelecekleri yalnız Allah bilir. Allah nimeti, kendi yoluna sarfedilsin, diye verir. Aksi halde nimet bir felâket olur.

Peygamber (S.A.) efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor: « KIYAMET GÜNÜNDE BİRTAKIM İNSANLAR ETLERİNİN MAKASLA KESİLMİŞ OLMASINI İSTERLER. BUNA SEBEP ZAVALLI KİMSELERİN DÜNYADA ÇEKTİKLERİ BELÂ YÜZÜNDEN ORADA ALDIKLARI SEVABI GÖRÜP İMRENMELERİDİR. »

- 136 -

Page 137: 7085959-salimabi

O gün, senin zengin komşun bir fakir olmayı ister. Kıyamet günü bir sürü hesabın görülmesi ve münakaşası onu yorar. Güneşin sıcaklığı altında beyin pişer. Böyle, günlerce bekler.Oranın bir günü, buraya nisbetle bin senedir. İşte o, dünya-daki nimet hesabını böyle verir. Halbuki sen, eğer hased etmeden sabırlı durursan. Dünyada güçlüklere sabredenler orada rahat eder, sıkıntılara göğüs gerenler orada mes’ud olur, sen de dünyada iken kazaya, kadere iman edip, kaderine razı olduğun-dan orada en büyük nimete mazhar oldun. Başkasının zenginliğine göz dikmeden yaşadığın için orada tam afiyet buldun. İşte dünyada kendi hastalığını, başkasının iyiliğine darlığını, başkasının geniş-liğine; düşkünlüğünü, başkasının iyiliğine tercih edenler; öbür âlemde arşın gölgesine sığınırlar. Sana en büyük tavsiye: Belâya sabret, nimetlere şükret ve her işini ulvi gök kubbesini yaratana ısmarla.

DOĞRULUK VE NASİHAT

Yaratanına karşı doğruluk gösteren, yabancıdan kaçar. Sabah – akşam Hak’la olur; gayrisine yüz vermez. Ey cemaat, size ait olmayanı istemeyin. Hakkı birleyin;şirk koşmayın. Allah’a yemin olsun ki, kader okları sizi bulur. Bir defa yerinden çıkan kader oku; nerede olsanız sizi bulur. Kendini Hak yola vermişler, Hak’tan gayrisini yitirirler. Fani varlıkları yok olur. Sonra, Allah onlara kefildir.

AYRILMAK, BİRLEŞMEK VE NİFAK

Her hangi bir şeyi, ilâhi emir olmadan nefse uyurak almak inattır; kötülüktür. Nefse uymadan almak iyidir. Fakat pek iyi değildir. Arzu etmeden geleni almak hoştur. Yalnız ahlâk nizamına uyması şarttır. Allah’ın göndermiş olduğu rızkı kabul etmemek, almak için mânevi bir emir beklemek yerinde bir iş değildir. Buna riyakârlık denir, münafıklık olur.

TALİB’İN YETİŞMESİ

Bugünkü hâlinle ruhani’ler zümresine girmeyi özleme.. Bütün varlığın yok olmadıktan sonra erenlere katılamazsın. Bütün duyguların, tek tek Hak yola girmeli. Bir bir varlığın, maddi âlemden ayrılmalı.

- 137 -

Page 138: 7085959-salimabi

Şöyle bir, dünya âleminden silkinip varlığını kurtarmalısın. Tuttuğun Hak için, hareket ve sükûnun onun için olmalı. Onu gör ve ondan işit. Hakkı konuş, Hakka yapış. Onun için çalış. Aklın Hak işlere ersin. Bir zamanlar yoktun. Sonradan sana bir varlık izafe edildi. İşte bu varlık seni Haktan ayırdı, rûhaniler zümresine girmene mâni oldu. Bu varlıkları terkedince, ermiş olursun. Erince de « ruh » olursun; rûhaniler zümresine girersin. Sır ol, tek ol. Sırrın sırrı, gizlinin gizlisi, herşey sana düşman görünmeli; seni Haktan uzak tutan herşey.. Bu düşmanları içinden seçmelisin... İşte İbrahim (A.S.): - « BANA RABB’ÜL – ÂLEMİNDEN BAŞKA, HEPSİ DÜŞMANDIR. » Buyurdu. İbrahim Halil (A.S.) putlara:

- « Düşman... » Diyordu.. Şimdi senin için put, zahirde yoktur. Ama gizlide de çoktur. Hakdan

başkalariyle meşgul eden herşey, sana düşmandır; sana puttur... Bu putları bırak Halkdan bir şey umma; görürsün ki sır âlemi sana açılmış, ruhaniler âlemi sana açık olmuş. Kimsenin bilmediğini bilmeye başlarsın. Yapılamayacak işler senden zuhur etmeye başlar. Âdet dışı, tabiata uymayan işler görmeye başlarsın. Bu işler; gerçekten öbür âleme has ise de, sana burada görmek nasip olur. Çünkü öldün, diril-din; varlığını Hak yolunda yok ettin. Ölmeden evvel ölenlerin sırrına erdin. Kudret âlemi sana kapı açtı; her halinle oranın malı oldun. Artık kudret âleminde yaşayan-lar gibi; işitmen, konuşman, tutman, görmen, yapışman, yürümen akıl etmen.. hasılı huzur ve sükûnun Hak’la olur.Başkası sende yok olur. Hiçbir şeyi göremez olursun. Çünkü senin için Hak varlığından başkası yoktur.

Yalnız, bu âlemin içine dalınca, Allah’ın emirlerini bilmen gerek. Yasaklarına

kat’iyyen yakın olmamalısın. Eğer Peygamberin (S.A.) yaptıklarının birini terkeder-sen, şeytana oyuncak olduğunu bil. Hemen ilâhi emirlere koş. Şahsi arzulara düşme. Hangi iş; Allah ve Peygamberin emrine uymazsa o iş sapıklıktır.

En doğrusunu Allah bilir.

FENÂ VE KEYFİYETİ

Sana bir misal getireceğim; « fenâ » üzerine olacak. Şunu demek isterim; bir sultan halk içinden seçeceği kimseyi bir beldeye tâyin eder. Ona her türlü yetkiyi verir; bir vali için lâzım olan her çeşit nişanları takar. Borazan, bando, asker v.s.bu hal bir müddet devam eder.

Aradan zaman geçer; o vali kendini beğenmeye başlar. Padişahın nimetini unutur.. Sanki o yer, kendisine bâkidir. Kendini beğenir. İlk hâlini unutur. Eksiğini hatırlamaz. Eski fakirliği aklına gelmez. Halbuki bir zamanlar, bir köşede unutulmuştu.

- 138 -

Page 139: 7085959-salimabi

Bir kibir o zavallıyı sarar. Kendini çok beğenir; firavunlaşır. Bu hali çok iyi bilen şah onu azleder. Öyle bir hâl alır ki, ilk devrini arar ama eline geçmez. Padişah, ondan yaptıklarının hesabını sorar. Bütün hatalarının cezasını çekti-rir. Emirlerin yapılmayışı, yasaklara tecavüz etmek o zavallıya pahalıya mal olur. Çok feci bir şekilde hapsolur. En dar yere tıkılır. Büyük sıkıntıya düşer. Devamlı bir ihtiyaç içinde kıvranır. Bu kıvranma onun için iyi olur. Böbürlenmesi ölür, kibri gider. Haddini bilir. Nefsi körlenir. Şahsi arzusu söner. Benliğini eritir. Bunlar, padişahın gözünden kaçmaz; o şahsın bilgisi bunları kaybetmez. Bu durumda padişahın merhamet nazarı ona dokunur, rahmet ve merhamet nazarına mazhar olur. Dolayısıyle zindandan çıkarılma emrini verir. Bu arada bütün in’am ve ihsanını ona yağdırır. Eski devletini verir. Ayrıca o miktarın iki misli de mükâfat verir. Artık bu iş, böyle devam eder. Bundan sonra kötülüğe girmez. Kibri, gururu unutur. Saf ve temiz olarak vazifeye devam eder. İşte bu misâl bir iman sahibinin hâlidir. Bir kimse Allah’a yaklaşınca, Allah onu sever ve seçer. Kalb gözü açılır, nimet, in’am ve ihsan kapıları ona açık olur. Zaman olur, o kalb gözüyle kimsenin görmediğini görür, işitmediğini işitir. Akla hayâle gelmeyen garip işler seyreder. Yerin göğün hikmetini anlar, onlardaki esrarı çözmeye başlar. En güzel vaadı alır; vaad olunduğu şey kendisine bol bol verilir. Hakka yaklaşır, onun güzel sözlerini duyar; bu duygu yalnız sâfiyetten ve mânevi yükselmeden gelir. Bu hâle, fenaya ermiş kişi kavuşur. O, sözün hikmetini söyler. Çünkü kalbi temizdir, sâfiyete ermiştir. O temizli-ğin nuru kalbden dile gelir. O nurlu hâl, o büyük insanın her halinde sezilir. Fenaya ermiş olan kibirli değildir; gönlü engin olur; dışı mütevazi insanlar gibi olur. Aldığı helâldir. Kadından Allah’ın emrine göre istifade eder. Her haliyle Allah’ın yasaklarına yanaşmaz. İşte bu hâlde o insan kendinden emin olur, kendini huzur içinde görür. İşte bu hoşluk bir zaman devam eder, bunun bir daha gitmeyeceğini sanar; aldanır. Âniden belâların kapısı açılır. Çocukları yok olur, malı telef olur. Kalbindeki huzur bozulur. İlk zamanda verilmiş olan bütün nimetler yok olur. Bu hâller bu zatı hayrette bırakır. Üzülür, kâlbi kederle dolar. Zahirine baksa, yalnız kötülük görür. Kalbine dönse, yalnız hüzün ve zulmet görür. Allah’a dua etse icabet bulmaz. Bir yandan vaad alsa, verildiğini göremez. Birine bir şey vermek istese, yerine getiremez.. Bir rüya görse, tâbir etmek kolay olmaz. Halka karışmak istese, yapamaz. Şayet bir kolaylık bulup halka gitmek istese, derhal belâ ile karşılaşır. Halkın eli, bu durumda ona musallat olur. Neredeyse tırnaklariyle vücudunu parçalarlar. Dilleri ırzına, malına dokunur. İlk halinden bazı şeyler anlatmak istese, diyemez. Evvelce gördüğü nimete karşı; şimdiki belâyı hoş görse yapamaz. Bu halde, nefis onu böyle yok eder. Hevâ, şahsi arzu onu ilk hâlden alıkoyar. Mânevi yolculuğu tükenir. Oluşlar durur. Mânevi hal kapanır. Daimi bir telâş içinde kalır. Böyle devam eder ; her gün sıkıntısı, üzüntüsü çoğalır. Bu hâller devam ederken ha-

- 139 -

Page 140: 7085959-salimabi

beri olmadan mânen yükselir. Birden kapı açılır; bu açılış âni olur; açılışla beraber maddi ve hayvani varlık yok olur; yalnız ruh kalır. İşte bu hâlde işler başka olur. Batıni, derûni sesler işitir. İlk söz, Hz.Eyyub’a olduğu gibi tecelli eder:

- « İŞTE SANA, TATLI SU; İÇ VE ŞİFA OLDUĞUNU BİL, YIKAN!... AYAĞINI VUR, O ÇIKAR. »

Kalbinde rahmet çeşmeleri akmaya başlar.. İlâhi rahmet ve şefkat onu diriltir, ona hakikat kapıları açılır. Gönül yolları gösterilir. Her kuvvet karşısında söner. Her varlık hizmetine koşar. Diller onu över. Her canipten onun ziyaretine koşarlar. Şah diye geçinen, kendilerini yaratıcı olarak tanıtanlar onun kapısında köleye benzerler.

O, insan olmuştur. Rahmet onun yüzünden okunur. İlâhi nur, gözlerinden çakar. Kendisini de hâlinden memnun eder. Bu hâli Hakka varıncaya kadar devam eder.

Sonra kavuşacağına kavuşur. Dünya gözü onu görmez, buranın duygusu o âlemi sezemez. Allah-ü Teâlâ Hz.onlara hazırlanan nimetleri anlatırken şöyle buyuruyor:

- « ONLARIN MÜKÂFATI BÜYÜKTÜR. BURADAKİ ÖLÇÜLER VE TARTILI BİLGİ ONLARI BİLEMEZ. O GÖZ KAMAŞTIRICI NİMETLERİ HİÇBİR NEFİS BİLEMEZ. »

NEFSİN İKİ HÂLİ

Nefsin iki hali vardır. Üçüncüsü yoktur. Biri belâ, diğeri âfiyet... İnsanlar, başına bir belâ geldiği zaman, bağırır çağırır. Durmadan Allah’ı

şikâyet eder. Gûya Allah’a darılır. Her şeye itiraz eder. Hakkı töhmet altına almak ister. Ne sabır bilir; ne de bir nasihatçıya uyar. Yalnız kendi aklına göre Allah’a (Hâşâ) eş bulma yoluna girer, bir uygunsuz hareket yolu bulur öylece gider.

Afiyet haline gelince, ondan daha iyisi yoktur. Güler, aynar, sevinir. Ve

hemen, zaman kaybetmeden şehvet yollarına koşar. Hiç biriyle yetinmez. Biri eskiyince yenisini aramaya koyulur. Yemek beğenmez. İçkilerin her çeşidini bulundurur. Evinde hanımını da hemen savar; onun da yenisini arar. Evini de beğenmez, onun da iyisini aramaya başlar. Binek işi de onca çok mühimdir. Bu bapta çok titiz davranır. Dâima günün en iyi şeylerini ister. Elinde hazır olan herşe-ye bir ayıp bulur; hemen yenisini tedarik etmeye başlar. Böylece bütün rahatını kendi eliyle kaçırır. Bilmez ki, her şey kendisi için değildir. Buna akıl erdiremeden iyi şeylerin peşine düşer.

İşte bu haller insanı yorar. Elde mevcut şeylere razı olmamak, insanı her çeşit güçlüğe sürükler. Sonu gelmeyen eziyet, içinden çıkılması mümkün olmayan felâketler bundan sonra başlar. Dünyalığı var; rahat etmesi gerekirken, eliyle keyfini kaçırır. Dünyası böyle geçer.

Bundan sonra öbür âlemin işi başlar. Ölür; sorguya çekilir, hesap veremez. Çünkü düzenli hiçbir iş tutmamıştır.

- 140 -

Page 141: 7085959-salimabi

- Öbür âlemin ve buranın en çok cefasını çekenler, kendilerine ait olmayanı isteyenlerdir. Ve yapamayacakları işin peşinden koşanlardır. Bir insan düşünelim; bir zamanlar her türlü maddi sıkıntı onun manevi duru-munu da bozmuştur. Bu halinde yalnız belânın gitmesini ister. Yalnız bunun için Allah’a yalvarır. Bir gün duası kabul olunur; her çeşit darlık zail olup gider. Tabii olarak bir genişlik başlar. Bundan sonra o zat, evvelce düştüğü bütün sıkıntıyı unutur. Sanki hiç sıkıntı görmemiştir ve sanki hep genişlik içinde ömrünü geçir-miştir. Allah’ı unutur, kulluk etmez. Her çeşit günah yollarını seçer. Bu adamın hâli nasıl olur. Elbette ki:

- « İyi olur. » Denemez. Tam tahmin edildiği gibi olur. Dünyada israfın yolunu tuttuğu için

herşeyi az zamanda biter; yine darlığa düşür. Ve artık, eski halini de bulamaz; böy-lece, sürünerek ölür gider. Bununla bitse iyi; öbür âlemde bir de hesabını vermek vardır.

Eğer bu insan belâdan kurtulduğu zaman, derhal ibâdet ve taat yolunu tutmuş olsaydı; bir daha eski hâline düşmezdi. Elinde bulunanla yetinip gayrısını bulmak için onları bir yana itmemiş bulunsaydı; ömrü rahat içinde geçerdi. Dünyası hoş olurdu. Âhireti ise onun çok daha üstünde rahatlık verirdi. Öbür âlemin en güzel şeylerine kavuşurdu.

Dünya ve âhiret, selâmeti isteyen sabırlı olmalıdır; elinde bulunanla yetinmeyi âdet eden rahattır. Daima Allah’ın vergisine şükür edenin nimeti artar.

İnsan fani varlıklara dayanmamalı. Onların elindekini unutmalı ve Hakka, ihtiyacı için dua etmelidir. Ve Allah’ın emri üzerine çalışarak her şeyine kazanmalı-dır. İşte böylece eğer darda ise dua ederek kurtuluşunu, O’ndan beklemelidir. İnsan-ların kurtarması ne kadar sürer; birinden ne kadar iyilik görülürse görülsün, davamı meklenemez. Bir zaman gelir her iki taraf da bundan usanır. İyilik eden vermekten; kabul eden de minnet altında kalmaktan bıkar. Ama Allah böyle mi? O, usanmaz, daima iyilik eder, dünyada herkese iyilik eder. Kâfir kullarının dahi rızkını kesmez.

Yeri gelmişken; şunu da söylemek yerinde olur; Allah’ın verdiğini iyiye kullanmak şarttır. Bunun icabı budur. Mahzurları yukarıda belirtilmesine rağmen bir daha söylemek iyi olur. Bu sebeple helâlin hesabı, haramın azabı olduğunu hatırlatmak lâzım gelir.

Her şeyin iyi tarafını görmek en iyisidir. Yoksullukta güzellik olabilir. Bazı

zahmetli işlerin, sonunda iyi olmaları muhtemel. Bazı hastalıklarda şifa vardır. Şunu da unutmamak iyi olur ki, Allah’ın emri kesindir. Onun emri başka şeylere benze-mez. Onun içindir ki bu yolda çok dikkat gerek. Onun her iradesi mutlaka yerine gelir. İtiraz etmekle hikmet değişmez, emri geri alınmaz: « O, her neye ol.. demeyi murad ederse.. o olur.. »

Hakkın her işi hikmettir. Her emrinde fayda vardır. Şu da var ki; Allah, hiçbir zaman insanların zararını istemez. En yerinde ve insana yakışan iş, razı olma mele-kesine sahip olmak ve teslim hâline ermektir. Bundan sonra ibâdet gelir ki, onun hakkında bir diyeceğimiz yoktur. Çünkü her müslüman onun ne demek olduğunu bilir.

- 141 -

Page 142: 7085959-salimabi

İbâdet sadece kulluk etmektir.. Ötesi yine teslim hâlidir. Yani kader ne ise onu gözetmekten ve ona uymaktan başka kurtuluş yoktur. Bundan sonrası kader bahsi ile ilgilidir ki, incelemek iyi olmaz. Çünkü o, bir ilâhi sırdır. Ona kolayca akıl ermez... Bu bapta tavsiyemiz: Yalnız bir sükûttan ibarettir. Çünkü bu ince mesele ancak duygu ve halle sezilir, ilim yoluyla bilinmez:

- Bu iş nasıl oluyor; neden ve ne zaman olacak? Gizli sözler yerinde olmaz. Kaderin iç nizamını kurcalamak bir nevi şirke ben-

zer. Ve Allah’ı töhmet gibi olur. Bu sözümüz İbn-i Abbas’dan rivayet olunan bir Hadis-i Şerife istinad eder. Bunu okursak mesele daha iyi anlaşılır.

İbn-i Abbas şöyle diyor: - Bir gün ben Resulullah’ın (S.A.) ardındaydım. Yürüyorduk. Bana döndü ve: - « EY ALLAH’IN KULU, ALLAH’A İYİ SARIL; ONU BIRAKMA.

BU GAYRETİ, İÇİNDE SAKLARSAN HAK DA SENİ ESİRGER. BU DUYGUYU TAŞIDIĞIN MÜDDET ALLAH’I KENDİNE YAKIN BULURSUN. BİRŞEY İSTEYECEK OLURSAN; ONDAN İSTE. YARDIM İHTİYACINI ONA ARZET. YAZILAN YAZILMIŞ VE KALEM KURUMUŞTUR. OLACAK ŞEYLER DE OLUR. BÜTÜN İNSANLAR BİR ARAYA GELSE; İLÂHİ BİR HÜKÜM YOKSA, SANA FAYDA SAĞLAYAMAZLAR. VE EĞER KADERİNDE YAZILI DEĞİLSE; BÜTÜN İNSANLAR SANA ZARAR VERMEYE GELSELER YAPAMAZLAR. EĞER KENDİNDE KUVVET GÖRÜYORSAN, İYİLİK YAP VE DOĞRU ÇALIŞ. KÖTÜLÜĞE MEYLİN VARSA SABIRLI OLMAYA ÇABALA... YAPMAMAYA GAYRET ET. HAYRIN ÇOĞU SABIRDADIR. ŞUNU DA BİL Kİ, YARDIM SABIRLILARA OLUR. DARDA KALMIŞLAR GENİŞLİĞE ÇIKARLAR. HER SIKINTININ SONUNDA BİR FERAHLIK VARDIR. »

İşte her mü’mine lâzım olan odur ki: Bu Hadis-i Şerifi kalbinde bir ayna gibi

saklaya, işini gücünü buna göre ayarlaya ve böylece çalışa. İşte, son nefesine kadar böyle gide. Allah’ın rahmet ve inayeti sayesinde dünya ve âhirette böylece güçlük-lerden sâlim ola; vesselâm.

DİLENCİLİĞİN KÖTÜLÜĞÜ

İnsan, kendisi gibi âcizden bir şey isteyemez. Yalnız cahil olduğu için ister. İmanı zayıf olduğu için bu yolu tutar. Marifeti yoktur, yâkin derecesine varmış imanı yoktur. Sabrı yok; denecek kadar az olduğu için bu yola düşmüştür.

Dilencilik huyunu bırakan insanda şu yüksek vasıflar mevcuttur: Allah’ın, kendi hâlini bildiğine inanır. İlm-i ilâhinin herşeyi kuşatmış olduğu-

na yakini vardır. Her an iman yolunda ilerleme kaydeder. Yaratanını hiçbir zaman unutmaz, her an onu tefekkür etmekten hoşlanır.

- 142 -

Page 143: 7085959-salimabi

İşte bu hâllerde o, kimseden bir şey istemeye ve rastgele herkese dert yanma-ya utanır. Ve dâimi huzurla:

- « Beni, benden daha iyi bilen var. » Der, günlerini böylece bitirir..

İPTİLÂ VE NİMET

İnsanları iki şahıs olarak görürüz; biri iyilik içindedir. Diğerine gelince, kader-i ilâhi icabı, belâ içindedir.

Nimet içindeki adam, sıkıntıdan ve kederden kurtulamaz. Sebebi, nimetin

bolluğu ve bunların icabı maddi sıkıntıdır. Mal, mülk, her zaman iyilik getirmez; her parçasının ayrı derdi vardır. Evlâdı olur hastalanır, bir kaza olur; mal, mülk telef olur. Bunlar tabii âfetler olduğu hâlde o insan normal karşılamaz; haliyle elindeki nimetin tadını bulamaz.

Eğer zenginlik; nimet, rahatlık, mal, şöhret, hizmetçi ve uşakla olacaksa bun-

lar o zatta vardır ve ayrıca düşmandan emin bir durumdadır. Azıcık sıkıntılarla bu nimetleri unutmak yerinde olmaz. Haddi zatında, o adam için; darlık yok demektir. Bunları kendi mütalâasına göre belâ saysa bile; yalnız Allah’ı bulmayışına ve dünya hâlini sezemeyişine bağlamak yerinde olur. Bu zat Allah-ü Teâlâyı; « İSTEDİĞİNİ YAPAR, DEĞİŞTİRİR, GÜZELLİK VERİR. SONRA HEPSİNİ GÖTÜRÜR.. ZENGİN EDER, FAKİR EDER; YÜKSELTİR VE ALÇALTIR. AZİZ EDER, ZELİL EDER. ÖLDÜRÜR, DİRİLTİR. ÖNCE VERİR VEYA SONRAYA BIRAKIR. » bir zat olduğunu bilseydi; elindeki nimetin hiçbirisine aldanmazdı.

Zaman olur; bu genişlik içinde yüzen adam cehaleti yüzünden bulunduğu hale

iyice bağlanır. Aslında az olan ve esasa taallûk etmeyen darlığın giderilmesi için çalışmaya başlar. Bu kere de sıkıntı birse, beşe yükselir. Bunun sebebi, yine, dünya-yı bilmeyişidir. Halbuki dünya; belâ, keder, hasret ve bir sürü teklif ve tekdirle doludur; bunlar her ne kadar zahirde belâ gibi görünseler de, aslında nimet sayılır-lar. Burada sabır meyvesini misâl vermek doğru olur; bu meyve, evvelâ acıdır; sonra tatlı olduğu anlaşılır. Bunun tadına, insan ancak acıyı çektikten sonra kavuşur. Acısını tadmayan ve ona tahammül edemeyen tad bulamaz. Belâya sabreden kimse-ye iyilikler kendiliğinden gelir. Şunu da diyelim ki, bir işçi ancak emeğini alın terin-den sonra alır. Ve ruhen, bedenen bitap düşüp, ayrıca bir sürü gönül darlığı çekip kuvvetten düştükten sonra ücretini alır. Dahasını söylemek lâzım gelirse; kendi gibi birisine hizmet edip manevi bir çöküntüye uğrar; benliği söner, bunun mukabili ücretini alır. Fakat, yine de bu para tatlı gelir. Sonu malûm. Bu kadar güç işlerden sonra alınan para güzel yemek olur. Hoş katık, tatlı meyve ve sevilen elbise haline gelir. Tabii olarak sevinç ve rahat başlar.

- 143 -

Page 144: 7085959-salimabi

Azın azı dahi olsa, dünyanın evveli, üst makama erinceye kadar, acıdır; şunu misal verelim; İnce ve acı tabaka ile sarılı bala benzer. Bala ermek için acıyı tatmak asıldır; ancak bu hâlden sonra tada erilir ve asıl aranan bulunur. Her şey sırasiyle olduğu gibi acı ve tatlı karışık da olur. Bunun için acıya sabır,tatlıya da razı olmak gerekir. Kul sabrını ilâhi emirlere uymakla göstermelidir. Yasaklardan çekilmek, kaderin akışına boyun eğmek yerinde olur. Böylece herşey hoş geçer, bilhassa ilâhi emirlerin gereğini yapar; nefsine ve şahsi arzularına karşı olursa ömrünün ilk demleri hoş geçtiği gibi, sonu da tamamen iyiye döner. Gençlik temiz olunca, ihtiyarlık herkes tarafından saygı ile karşılanır. Herkes sever, hürmet eder. Böyle olanın, en büyük arzusu dahi yerine gelir. İradesiz süt çocuğuna yapılan karşılıksız hizmet gibi, hiç kimse bir şey beklemeden yardım eder. Dünyası böyle geçtiği gibi, âhireti daha üstün, daha farklı olur. Çünkü işin acılı tarafı geçmiş ve her darlığı yenmiştir. Burada hatırlatmak istediğimiz bir durum vardır ki; bu: Nimetlere aldanmamak ve daima şükür etmektir. Aksi halde insan, Hakkı gücendirmiş olur... Elindeki nimetleri kaçırır. Peygamber (S.A.) efendimiz buna işareten:

- « NİMET EHİL DEĞİLDİR. ONU ŞÜKÜRLE BAĞLAYINIZ. » Buyurdu. Nimetin şükrü, vereni itiraf etmektir. Nimetin sahibi ise Allah’dır.

Bu durumu her helde göstermek lâzımdır. Her yerde haddi aşmayarak, ilâhi emirler dahilinde hakkı ödemek gerekir.

Zekât, yemin kefareti, adak, fakir ve düşkünlere yardım gibi şeyleri esirgememekle beraber, gerek borçlu olanlara ve gerekse zaman zaman, çeşitli hâdiseler karşısında çaresiz kalanlara yardım etmek yerinde olur. Bilhassa bir hatanın sonunda iyilik yapmak, bolluğa, genişliğe kavuşmaya vesile sayılır.

Her nimetin kendine göre şükrü vardır. Meselâ: Vücud sağlığının şükrü, zayıf-

lara yardım ve ayrıca bol ibâdet yapmak olmalıdır. Sonra kötü şeylere bakmamak, kötü yerlere gitmemek, günahtan sakınmaktır. Sıhhatın, ayrıca mal ve mülkün elden gitmemesi için de bir çaredir. Hakkını gözeterek çaresizlere eldekinden vermelidir. Aksi halde: Ağaç sulu meyvesini vermez; yaprakları düşer tadı kaybolur, sanki yokmuş gibi olur. Hakkı gözetilmediği için de her şey bereketini kaybeder. İlâhi emirlere uyulduğu takdirde dâima iyilik zuhur eder. Her şeyde bolluk olur, dünya işleri yoluna girer. Âhirete gelince: Peygamberler, şehidler, sıddıklar ve salihlerle beraber olunur. Âyet:

- « BUNLARIN ARKADAŞLIĞI HOŞ OLUR. » Eğer dünya zinetine aldanır ve geçici zevklerin peşinde olursan, her iyilik

kaybolur. Hiçbir şeyin sade olmaz! Herşey gözünde küçük gözükür. İnsan, hoşlandığı hiçbir şeyi bulamaz; fakat yine de dünyayı bırakamaz.

- 144 -

Page 145: 7085959-salimabi

Herkim dışı süslü, içi öldürücü zehirlerle dolu olan işlere kapılırsa; onun için söylenecek şey: Belânın yaklaşmış olduğu ve az zamanda geleceği olur. Dünyada böyle olduğu gibi, öbür âlemde de en güç azaba düçar olur. Her belâ bir suçun cezasıdır ve her darlık işlenen bir işin karşılığıdır. Buna; bir deneme, bir tenbih denebilir. Günahlara kefaret, demek de yerinde olur; günahkâr için bu hüküm verilir. Büyük insanlara gelince; onlara belâ yükselme sebebi olsa gerektir. Çünkü her belânın sonunda yüksek makam ve ulu dereceler vardır. Zaman aşımiyle, belâ gibi görünen şeyler aslında bir lütuf olduğu anlaşılır. Her hareket ve adımda yükselme kaydedilir. Çünkü büyüklerin darlığı perişanlık için olmaz; bilâkis daha yüksek makamlara ermeleri için, bir imtihan sayılır. İmanın hakikatına ve güzelliğine erip ermedikleri: Darlık zamanında çeşitli sebeplere baş vurmamaları ile meydana çıkar. Böylece Allah onların sağlam iman sahibi olduklarını kullara anlatmak ister. İşte bir Hadis-i Şerif:

- « SABIRLI İHTİYAÇ SAHİPLERİ, KIYAMET GÜNÜ HAKKIN MİSAFİRİDİR. DÜNYA VE ÂHİRETTE HAK’DAN UZAK OLMAZLAR. »

Dünyada, kalbleri hoştur; âhirette ise rahatları artar. Belâ onların kalblerini temizler. Halkın ve sebeplerin tesiri olamayacağını

bildikleri için; Allah’a daha çok bağlanırlar. Ona varmak için benlikleri ve şahsi hevesleri bir tuzak olduğu kanaatine sahip olduklarından yalnız Hakka bağlanırlar. İyi bilirler ki, herşey Hak’dan ve Hakkındır.

Son şunu diyelim: Belâ onlar için nimet demektir. Belânın gelişi iki sebebe bağlanır: Birincisi, yukarıda da belirtildiği gibi

sabırsızlığın ve kötü yolların tutumu neticesinde olur. İkincisine gelince; yine anlatıldığı gibi günahlardan temizlenmek için olur. Her iki halde iyi sabreden için netice hayırlıdır. Belâ, ne kadar çoğalırsa çoğalsın; sabretmek, taatı ve ibadeti bırakmamak yerinde olur.

Hal, sabırla devam ederse görülecektir ki; insan iyilikler ve hoşluklar içinde-dir. Yani sabır devam ettikçe ilâhi fiiller zuhura gelir.. ve her kötülük iyiliğe çevrilir.

İşte.. günler ve aylar devam ettikçe, her hâlde sabretmek daha hayırlı olur; durumun inkişafı için daha yararlı olur.

« YOLUMDA OLANIN RIZKINA KEFİLİM » HADİS-İ ŞERİFİ ÜZERİNE

Diğer bir kudsi hâdiste, Peygamberimiz (S.A.): « ZİKRİMLE UĞRAŞIP, BENDEN BİR TALEPTE BULUNMAYAN KİMSEYE; DUA EDEREK İHTİYAÇ GÖSTEREN KİMSELERDEN DAHA FAZLA İHSAN EDERİM. »

- 145 -

Page 146: 7085959-salimabi

Buyurdu. Bu Hadis-i Şerifi biraz açıklamamız lâzım. Buna, anlayışımıza göre mana vermemiz gerekirse, aşağıdaki şekilde manalandırmanız lâzım gelir: Allah bir kimseyi kendine halis kul etmek arzu edince; onu bir çok deruni hallere kaptırır. Geçen konularımızda bahsettiğimiz gibi, her çeşit belâya, mihnete, fitneye kaptırır. Zengin olmuşken fakirliğe düşürür. Öyle zaman gelir ki, dilenmeye kadar yol açılır. Çünkü her taraf sarılmış olur; çalışamaz, edemez. Fakat dilenemez. Borç etmeyi aklına alır. Onu da yapamaz, sonunu düşünür.Ama sonunda Allah’ın yardımı ile çalışma imkânına sahip olur. Allah, bu çalışmada ona çok kolaylık ihsan eder. Her zaman böyle gitmediği de olur. Öyle zaman gelir ki, benliği kırılsın diye dilenmek zorunda kalır. Ama, az zaman sonra, bunlar da kaybolur; gider. Bu dilen-me hususu bir çokları için aynı olmaz. Düşkünlük zamanı dilenmek, şirk olmaz. Bu da belli bir zaman için devam eder; sonra değişir. Borç alma yoluna düşer. Bu da bir nevi mecburiyet tahtında olur. Sonra; bu da geçer. Halkı bırakır. Onlarla yaptığı muameleyi keser. Kalbine bir ilham gelir, her derdini hal dili ile, Allah’a açmaya başlar. Allah da ona bol verir. Sussa da, istemese de her ihtiyacı yapılır. Bir zaman da gelir; hal dili susar, kalbden istemeye başlar. Bunların hepsi sıra ile olur. Şu muhakkak ki, dille istenecek olsaydı, belki dilek yerine gelmezdi. Zaten, bu hale düşen bir kimsenin halktan bir şey istemesi yerinde olmazdı. Ve mümkün de değildi. Çünkü Allah onu her uymaz işten esirger. Bilhassa zatını bırakıp halka koşmaktan... Durum bu olunca; her ihtiyacı, bol verilmeye başlanır. Ve artık beşeri durumuna lâzım olan her şey kolay temin edilir. O insan, öyle bir hale kavuşur ki, bir şey kalbine gelse, sanki kudret âlemindeymiş gibi istediğini önünde bulur. İşte bu manaya delâlet eden âyet:

- «ALLAH SEVDİĞİ KULLARIN DOSTU OLUR, ONLARI ESİRGER. »

İşte.. bu ifadeler karşısında, yukarıda belirttiğimiz: - « ZİKRİMLE UĞRAŞIP BENDEN BİR TALEPTE BULUNMAYAN

KİMSEYE, DUA İLE İHTİYAÇ GÖSTEREN KİMSELERDEN DAHA FAZLA İHSAN EDERİM.. »

Hadis-i şerifinin sırrı anlaşılır. Bu anlatılan hâle « fena » tabir olunur. Velilerin son derecesidir. Ebdalların son

mertebesi sayılır. Bundan sonra yukarıda belirtilen bir nevi kerâmet sayılan yapma ve icad etme

gibi hâller zuhur eder. Sanki herşey iradesine bırakılmış gibi, istediğini yapmaya başlar. Çünkü o insan, kendisinde değil; Hak’ladır. Nasıl ki, Allah-ü Teâlâ Hazretleri, bir Kudsi Hadis’de şöyle buyuruyor:

- 146 -

Page 147: 7085959-salimabi

- « EY ÂDEMOĞLU! BEN, ALLAH’IM; BENDEN BAŞKA İLÂH

YOKTUR. BEN BİR ŞEYE « OL » DEMEYİ İSTERSEM O OLUR.

SEN DE BANA İTAAT EDERSEN; SANA İSTEDİĞİNİ

YAPABİLECEK KUVVETİ VERİRİM. »

MÜMİNİN YAPMASI GEREKEN İŞLER Mümin evvelâ farzları yapmalı. Bundan sonra, sünnet-i şerifleri yerine

getirmeye gayret etmelidir. Daha sonra, bunların dışında kalan ibadetleri yaparak faziletli işleri takip etmelidir.

Farzı bitirmeden sünnetle uğraşmak; pek akıl kârı değildir. Zaten farzları terk ederek yapılacak işler makbul değildir. Buna bir misâl vermek lâzım gelirse, şöyle demek yerinde olur: Bir kişiyi padişah emrini yapmaya çağırıyor; o zata gelince, gitmek istemiyor; padişahın hizmetçilerinden birinin sözünü yerine getirmeğe uğraşıyor.

Hazreti Ali (R.A.) bir hadis-i şerifi ,şöyle rivayet eder: - « FARZI BIRAKIP NÂFİLE İBÂDETLE UĞRAŞAN;

DOĞURACAĞI ZAMANA YAKIN ÇOCUĞUNU DÜŞÜREN KADINA BENZER. »

Yapılan ibadetin yerine gelmesi için, ilk önce farzları yerine getirmelidir. Aksi halde yapılan ibadetlerin kabulü güç olur. Buna ikinci bir misâl olarak: Sermayesini bilmeden, ticaret yürüten taciri göstermek yerinde sayılır. Bir tacir evvela sermayeyi bilmeli ve onu kurtarma yolunu bulmalıdır. Keza bir müminin de ilk başta farzı bilmesi gerektir. Şunu da burada belirtmek yerinde olur; bir kimsenin, sünneti yapmadan bazı evliyanın keşif yolu ile naklettikleri ibadeti yapmaya çalışması yerinde görülmez.

Farzlardan bazılarını şöyle sıralamak yerinde olur sanırız: Başta haramı bir

bütün olarak bırakmak, en büyük farzdır. Sonra, hassaten şirk yolunu bırakmak gelir... Hak ve hakikat karşısında itirazı bırakıp doğruya uymak da farzdır.

Yine farzların arasında halkın hizmetini görmek, onlara yardım etmek vardır. Bu arada ilâhi emirleri zedelememek yerinde olur... Çünkü Hz. Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurdu:

« HAKKA İSYAN ŞEKLİNDE MAHLÛKA KOŞMAK YAKIŞMAZ. »

UYKUNUN KÖTÜLÜĞÜ Uyanıklığa götüreni bırakmak iyi olmaz. Her zaman uykuyu değil; biraz da

uyanıklığı aramak lâzım.

- 147 -

Page 148: 7085959-salimabi

Ayık olmak varken gaflet yolunu seçmek; noksanı ve azı, çoğa, iyiye tercih sayılır. Ayıklığı icab ettiren halleri terk, bütün iyi şeyleri bir yana itmek sayılır. Bu yerinde bir şey değildir. Gaflet bir nevi ölümdür. Bu yüzden iman sahibine gaflet yakışmaz. İlâhi emirler karşısında gaflete düşmek çok yakışıksızdır..Dikkat edilirse doğruyu bulma arzusu arttıkça gaflet azalır. Bunun icabıdır ki, âriflerde bayağı uyku azalmaya başlar. Bundandır ki, meleklerde uyku yoktur. Ehl-i Cennet uykuyu bilmez. Bunların derecesi çok yüksektir. Çünkü uyku bir gaflettir. Dolayısıyla noksanlıktır. Bütün hayır işler, ayık olmadadır. Bütün şerler gaflette toplanmıştır. Bunun çeşitleri vardır. Zahiri, uykudan kurtulmak için az yemeli, az içmeli, çok yiyince içinde çok uyku olur. Gafletin çeşitli sebeplerinden biri de çok yemekten hasıl olan uykudur. Daima uykuya dalmak ve her şeyi unutmak kötüdür. Çok yiyen kimse rahat ibadet yapamaz. Çok yiyen kimse oruca dayanamaz. Bilhassa haram yiyenler, tam bir gaflet içinde ve ölü gibidirler. Az da olsa, haram yiyene az yedi, denemez. Haram şeyin azı da çok sayılır. Haramdan çok sakınmalıdır. Çünkü onun azı yoktur. Haram, imanı örter, kalbi karartan odur. Alkollü içkilerin azı, aklı yıkmaya yettiği gibi haramın da azı imanın ışığını söndürür. Zamanla imân ışığı sönerse, ibadetin ve iyiliğin yararı kalmaz. Helâl yemeli, helâl içmeli. Helâlin azı da yeter. Çünkü onunla gönül rahatlığı ile ibadet edilir.. Helâl, nur üstüne nurdur. Haram, kir üstüne kirdir. Helâli de nefse uyurak yemek olmaz. Allah’ın emirlerine göre yiyip içmeli. Aksi halde bir nevi israf yolu seçilmiş olur; bu da yakışmaz. Haram yemek daima gaflet getireceğini ve ondan sakınmayı bir daha hatırlatırız.

ALLAH’DAN UZAKLIĞI YOK ETMENİN ÇARESİ VE YAKIN OLMANIN KEYFİYETİ

İşlerin, şu iki şey arasındadır: Biri, Allah’a yakınlık; diğeri de, ondan uzak olmak. Eğer sende ilâhi nurun bir cezbesi yoksa, neden durursun? Bu büyük kısmeti kaçırmana ne sebep var? Bu, bu kadar az aramakla kolay ele geçmesi imkânsız olan nimeti neden oturarak beklersin? Durma, çalış; Hak yolda yürü ve kısmetini bulmaya bak. Çünkü selâmet bu yoldadır. İyilik bu tarafta bulunur. Dünya ve âhiretin zenginliği böyle elde edilir. Bu yolda yürürken iki kuvvetin olmalı; tam mertebeni bulman için bunlar senin iki kuvvet kanadındır.

- 148 -

Page 149: 7085959-salimabi

Onların biri: Şehvet kuvvetini artıran bilûmum rahatlıkları terketmektir. Hattâ mubah olan şeyleri dahi bir zaman için bırakmak yerinde olur. Diğer kuvvet ise: Güçlü kuvvetli olmaktır; oldukça ibadetlerin zahirde ağır kısmını yapmalı. Daima kolay taraflarını seçmek iyi olmaz. Ancak bu şekilde nefsin elinden kurtulmak kolay olur. Bu durum kuvvet bulursa, dünya ve âhiretin meşakkati kalmaz. Zafer yolları açılır. Yâni Allah’ın emirlerine giden yollar, zafer meydanı senin olur. Muvakkat bir zaman için mahrum olsan da, sonra herşeyin senin olduğunu görürsün. Sonra senden büyük kerametler de zuhur eder, izzet sahibi olursun. Bir gün gelir, tam Hakka ermişlerden olursun. O, ermişler, tam ilâhi cezbenin içine düşmüşlerdir. Onlar Hak ve hakikatin çekici kuvvetine uymuşlardır. Rahmet deryasına dalmışlardır. İşte bunların derecesine çıktığın zaman, edepli ol. Bulundu-ğun hâle aldanma. Hizmette kusur etme. Asli hüviyetin olan karanlık tabiat âlemine dalma. Anlatmak istediğimiz mana yönünden şu iki âyet-i kerimeyi oku:

- « EMANETİ İNSAN YÜKLENDİ; AMA KENDİNİ BİLMEZ, NEFSİNİ KÖTÜYE KULLANMAK İSTER. »

- « İNSAN ACELECİ OLDU. »

Kalbine sahip ol; halk, nefis ve şeytandan gelen şeylere iltifat etme. Sabrı terketme. Başına bir iş geldiği zaman, feryada başlama: bekle, sabırla bekle. Sopa ile sağa, sola yuvarlanan top gibi iradeyi biraz bırak. Süt emen bebek gibi yumuşak başlı ol. Meyitin, yıkayıcıya teslim olduğu gibi teslim ol Hakka... Son olarak şunları da ilâve edelim: Hakkın zatından gayrına karşı kör ol. Ondan başka şeye varlık verme. Kimsenin fayda ve zarar babında bir kuvvet sahibi olacağını aklına getirme. Bütün mahlûkatı Hakkın kamçısı altında müsavi gör. Herkese gelen sana da gelir. Onlara kısmet olan sana da olur. Ama, herkese istidadı kadar gelir.

İMAN SAHİPLERİNİN SIKINTISI İman sahiplerinin bazen mihnete düştükleri olur. Bunun bazı sebepleri vardır. Daha doğrusu, buna, hikmet icabı demek yerinde olur. İman sahibinin mihneti bir nevi lütüf sayılmalıdır. Hiç olmazsa Allah’ını hatırlar; duâ eder. Duası makbul olur. Belki bir an için gaflete düşmüştür. Gelen ufacık bir mihnet çok iyi nimetlere sahip olmaya sebep olur.

- 149 -

Page 150: 7085959-salimabi

Sonra insan niçin duadan kaçınsın? Ve niçin Allah’ını unutsun?. İşte unutunca ufacık bir uyarma ameliyesi yapılır. Haliyle iman sahibi bunun nereden geldiğini hemen anlar; dua eder. Elbette o zaman, dualar makbul olur. İlâhi lütuf ve kerem kapıları açılır. Allah hiçbir kulun duasını karşılıksız bırakmaz. Burada olmasa da, öbür âlem-de karşılığını verir. Haliyle bu arada kaderin de icabı yerine gelir. Bunu da unutma-mak yerinde olur. Anlatıldığı gibi bazı ufak tefek mihnetler başa geldiği zaman, edep ve terbiye dışına çıkmak yersiz olur. Bir belâ gelince insan kendini kontrol etmelidir. Günahını araştırmalı ve onu gidermeye gayret etmelidir. Bir güç işe düşüldüğü zaman, günah yollarını değil; sevap işleme yollarını aramak yerinde olur. Bir günah işleyince nasıl olsa işlendi; diye öbürlerini sıraya koymak yerinde olmaz. Hele kader bahsinde uygunsuz yol tutmak, hiç de bir müslümana yakışır şey değildir. En uygun yol, dua yoludur. Belâ geldiği zaman dua etmek, Allah’a yalvar-mak, günahlarına tövbe etmek hepsinden iyidir. Doğru yola hidayet eden, ve en iyisini bilen yalnız Allah’tır.

RIZA YOLUNU İSTEMEK VE ORADA YOK OLMAK Allah’dan, rıza ve yoklukta var olmayı isteyin. Bütün olanlara boyun eğip bir yana durmak, en büyük rahatlıktır. İlâhi emirler dahilinde işlerin yoluna girmesini beklemek en iyi şeydir. Dünyanın cenneti, gönül rahatıdır. Buna ermek isteyen sakin ve olanlara razı olmalıdır. Olanlara razı olmak, bunların içinde kendini Hakka teslim olmuş bulmak en iyi yoldur. Allah’ın mana kapısı buradan açılır. Ve kulun sevilmesi böyle oldukça gerçeğe uyar. Sıkıntı, denen illet en büyük dünya azabıdır. Âhiret azabı daha başkadır. Allah bir kuluna sevgi yolunu gösterirse evvelâ ona gönül rahatlığı verir; o da bu rahatlık sayesinde hoş bir ömür sürer. Allah’a kavuşma yolu buradan başlar. Onun nuruna vasıl olma böyle tahakkuk eder. Geçici zevklerin ardına düşmeyin. Ele geçmesi mümkün olmayanın ardından koşmayın. Eğer kısmetse gelir; değilse zaten gelmez. Kısmet olmayan birşeyin ardına düşmek bir ahmaklıktır. Akılsızlık ve bilgisizliktir. İşte dünyanın en büyük azabı budur. Daha evvelki sözlerimizde geçtiği gibi, en büyük dert imkânsız şeylerle uğraşmaktır.

- 150 -

Page 151: 7085959-salimabi

Kısmetinde yazılı şeyi istemek de ayrı bir görgüsüzlüktür. Daha doğrusu hırstır. İbadet ve kulluk tarafından incelenecek olursa şirk demek de yerinde olur... Bu kadar istek neye. Hem Allah’ı sevenin bu kadar lüzumsuz şeyleri istemesi yerinde olmaz. Yaratanını seven, onu ister. Onunla beraber başka bir şey istemek, yerinde olmaz. Sevgilinin gayrini istemek sevgide yalancılık sayılır. Sevgili için yapılan işden ücret istemek ayıp olur. İhlâsın yokluğunu açığa vurur. İhlâs sahibi kulluk hakkını ödemeye bakar; ötesini efendisine havale eder. Allah, her varlığın sahibidir. Yapılan her işi ister ki; kendisi için olsun. İster ki: Kulunun bütün işleri kendisi için olsun. Bir kul, şunu iyi bilmelidir ki: Kendisi ve yaptığı işler, efendisine aittir; bu durumda nasıl kendine mahsus olmak üzere, bir çok şeyler talep edebilir? Bir çok yerlerde de anlattık, kulun ibâdet etmesi Ona Allah’ın bir muvaffakiyet kudreti vermesi sonucudur. Ona kudret, kuvvet vermek Allah’ın elindedir. Ceza veya mükâfat beklemektense, elinde bulunana şükretmek daha iyi olur. Sonra. O kul görmüyor mu ki, her kimin elinde nimet çoğalırsa neticesi iyi olmuyor. Bu, çok kere vakidir. Evvelâ iyidir; sonra ne olduğu görülür. Azar, Allah’a darılır; kadere kabahat bulur. Nimeti beğenmez; derdi, gamı çoğalır. Kendinde olanı beğenmez, az görür. Başkasının malına göz diker. Bu insanlar neden ellerindekilere razı olmazlar. Öyle zaman olur ki, bu huysuzlukları sonunda ellerindeki de gider. Çünkü kendilerine has olan hiçbir şeyi beğenmezler. Bütün bu durum, onları öyle perişan eder ki, çabukça yaşları büyür. İşleri dağılır. Vücutları yorulur. Bir başkasının elindekine ermek için günlerce alınlarından ter boşanır. Netice olarak günah veya sevap kaygıları da yok olur ve böylece günah sayfaları dolar. Bu arada, en büyük suçları yapmaktan çekinmezler. Emr-i ilâhi onların hiç düşünmek istemedikleri bir şey olur. İstediklerini de bulamazlar. Dünyadan giderken elleri boş olur. Ne başkasının malı bir fayda vermiştir ne de kendi mallarından bir kazanç temin edebilmişlerdir. O zavallılar, eğer Allah’a şükredip dursalardı en büyük nimete ererlerdi. Elinde bulunana ve kısmetine razı olup şükür ve ibadet yolunu aramış olsalardı; kendileri için iyi olurdu. Sanki, başkasının malına göz dikmekle, ellerine kısmetten fazla bir şey mi geçti?.. İstediklerini bulamadılar, aradıklarına eremediler. Yalnız ömürlerini boşa geçirdiler. Ahiretlerini de batırdılar. Onlar bu yaptıkları ile en akılsız, bilgisizlerden oldular. Kısmetlerine razı olup ibadet ve taat ile meşgul olsalardı, kendilerine yetecek kadar dünyalık gelirdi. Öbür âleme geçtikleri zaman ise; umduklarından daha iyisini bulurlardı. Allah, cümlemizi hâline razı olanlardan kılsın.. Her hususta hâlini bilenler zümresine dahil eylesin. Sevip doğru yola gidenlerden eylesin.

- 151 -

Page 152: 7085959-salimabi

FASIL Kûr’ân-ı Kerim’den nasibi olup, korku içinde bulunan! «VE RAB’LERİ ONLARI GAYET PÂK BİR ŞARAB İLE SUVARIR. » (El-insan S:21) Va’dinden nasibi olacağını düşünerek aklı başından giden ebedi sarhoş! « İYİ BİLİN Kİ, ANCAK ALLAH-Ü TEÂLÂ’YI ANMAKLA KALPLER YATIŞIR VE HUZUR BULUR. » (Er Rad S:28) sırrına uyan ve uyanan talip ve Allah-u Teâlâ’nın rızasına hak üzere talip! Şimdi yukarıda belirtilen açıklamayla ilgili olarak Peygamber Efendimizin bir uyarısını hatırlatalım:

RESULÜ ZİŞAN ALEYHİ VE ALİHİ SALAVATULLAH-ÜL-

MENNAN EFENDİMİZ HAZRETLERİNİN 1259 YILINDA (YANİ 162 YIL EVVEL) ŞEYH EL-HAC MEHMED NURİ ŞEMSEDDİN EL NAKŞİBENDİ (K.S.) HAZRETLERİNE, MİFTAH-ÜL-KULÜB ADINDA BİR RİSALE YAZMASINI TELKİN VE EMİR BUYURDUKLARINI GÖRELİM.

ŞEMSEDDİN-EL-NAKŞİBEND HAZRETLERİ BUYURUYOR Kİ: 1259 yılı Rebi’us-sani ayında, hücremizde mükeveccih bulunduğumuz sırada

SULTANUL EMBİYA, SERTAC-İL-EVLİYA VEL-ASFİYA VEL-ETKIYÂ ALEYHİ VE ALİHİ EFDAL-ÜT-TEHÂYÂ EFENDİMİZ HAZRETLERİ zuhur ederek, bu âciz kölelerini ihsan ve mürüvetleri gereğince taltif ile:

Evlâdım Nuri! Vakitler bir acayip oldu, buyurdular. Aşık ve Sadık ve didara talip olan ümmetlerim, kolaylıkla yollarını doğrultarak rıza yoluna kemer bağlasın-lar ve vuslat sırrına nail olsunlar diyorum. İstiyorum ki, bazı sofiyyuna (Tasavvufa mensup) da doğrudan doğruya ittikatları üzerinde giderek, yollarını doğrultabilme-leri yeteneği gelsin. Zira, bir çok kimseler Ehlullah kisvesine bürünüp, kemer bağladıkları ve tâç giydikleri halde, şeriatime itibar etmiyorlar ve evvelce Ehlullah’ın yazdıkları risâle ve şiirlerden bazılarını okuyup ezberliyerek, meclis meclis dolaşıyorlar ve bunları kendi hal ve tecellileri imiş gibi göstererek akıl, heva ve nefislerince anlayabildikleri kadar söylüyorlar. Bununla beraber, siyret (ahlâk) ve şeriatıma aykırı itaatsizliklerini ve şeriat hükümlerine uymak hususundaki eksikliklerkini görmüyorlar. Ehl-i zevk ve ehl-i hal imiş desinler ve insanlar arasında şöhretim ziyade olsun, düşüncesiyle hareket ettiklerinden, hem kendileri delâlete düşüyorlar, hemde başkalarını delâlete sürüklüyorlar. Bunların, böyle delâlet içinde bulunduklarından haberleri olmayan bazı cahil, fakat Allah-ü Teâlâ’ya ve bana sevgi besleyen ümmetleriminde, yollarını şaşırmalarına sebep oluyorlar. İlme talip olanlara, ilimleriyle âmil olan âlimlere, salihlere, abidlere: (Tarikatten nasipsiz veya harici ) tabirleriyle taş atıp bütün tarikatlere yan baktırmağa da sebep oluyorlar.

Her ne kadar, ilme talip olanlarla, ilimleriyle âlim olan âlimler, salihler ve abidler; şeriat-i Ahmediyyeme âşina olduklarından siyret-i Muhammediyeme ve sünneti – seniyyeme hulûs - u kalb ile sarılıp, gereğini yerine getirerek Bizi bulursa

- 152 -

Page 153: 7085959-salimabi

da, bütün Ehlullah ile ümmetimin sâlihleri, aşık ve sadık ümmetlerim, şeriatım ellerinde asâları, siyretim (ahlâkım) sırtlarında abaları, Allah rızasını tahsil gönülle-rinde gıdaları olmadıkça, Bizi bulamaz ve bulamamıştır. Bir adım dışarı giden yolundan geri kalır ve harici güruhuna yüz tutar. Hal ve hakikat böyle iken, bunu bir türlü idrak edemiyorlar, kendileri hiçi bir şey elde edemedikleri gibi herkesten aşağı kalıyorlar ve doğru yolda olanlara da taş attırmağa sebeb oluyorlar. Aralarında bazı kabiliyetli olanlar varsa da, bunlarda HAL’den habersiz, söz ile taklitte kalıyorlar ve seyri sülûkta kendileri bir mürşid-i Kâmile muhtaç oldukları halde mürşitlik iddiası ile geçiniyorlar. Bu gibilerin soğuk demir dövdüklerinden de haberleri yoktur. Onları, helâk olmak mertebesine getiren bu uçurumdan kurtarmak ve tecellile-ri gereğince şeriat, tarikat, marifet, hakikat ve vuslatın ne olduğunu anlatmak için bir risale hazırla! Aşık, sadık ve didâra talip olan ümmetlerim, buna itibar edip amel etsinler ve ne yapmaları gerektiğini öğrenerek yollarını doğrultsunlar, diye emir buyurdular. Ey kardeş! Ey Muhammed (A.S.V.)’ın mayası ile mayalanıp nurlanan! Ey Rabbilâlemiynin teffik ve hidayetine mazhar olarak arınan! « DE Kİ: EĞER, SİZ ALLAHU TEÂLÂ’YI SEVİYORSANIZ, BANA UYUN Kİ, ALLAHU TEÂLÂ DA SİZİ SEVSİN. » (Ali-imran S:31) nazmı celiline iyman eden mü’min ve Muvahhid! (Tevhide inanan) « KİM, ALLAHU TEÂLÂ’NIN RESÛLÜNE İTAAT EDERSE, ALLAHU TEÂLÂ’YA İTAAT ETMİŞ OLUR. » (Nisa S:80) sırrına itaat eden ve boyun eğen! « TÂ – HÂ. BİZ, SANA KÛR’ÂNI EZİYET VE MEŞAKKAT ÇEKESİN DİYE GÖNDERMEDİK. ANCAK, ONU KALBİNDE, ALLAH KORKUSU VE İNZÂRDAN MÜTEESSİR OLACAK RİKKATİ BULUNANLARA VAAZ VE NASİHAT ETMEN İÇİN GÖNDERDİK. » (Ta-Ha.S:1-2) buyurulmaktadır.

- 153 -

Page 154: 7085959-salimabi

GAVS-I A’ZAM’IN VESİLE ADLI MANZUMESİ Düşünce gözüyle Hazretimin merhametine baktım, O’nu gönüllere tecelli edip şefkatli bir dost olarak gördüm!

Sevgisinin dolu kabından bir kâse bana içirdi, Böylece benim sarhoşluğum o kâseyi sunandan oldu!

O artık her gün ve her gece bana bu şerbeti sunup durdu, Ve beni tam bir sevgi gözüyle koruyup gözetti.

Benim kabrim BEYTULLAH’dır, gelen onu ziyaret eder, Ona korşarda izzet ve rıf’at ile yüce makama erişir.

Benim sırrım, ALLAH’ın sırrıdır, halk ile seyreder, Yanıma sığın, eğer sevgimi arzu ediyorsan!

Benim emrim, ALLAH’ın emridir; eğer ol! Dersem oluverir; Hepsi de ALLAH’ın emriyledir, ama sen benim kudretime hükmet!

Mukaddes Vâdide oturmuş bir vaziyette sabahladım, TUR-İ SİNA üzerinde kendi kaftüanımla belirgin oldum.

Varlık âlemi her yanda benim için hoş bir hal aldı; Ben de sağlamlaştırılmış niyetimle O’na lâyık oldum.

Benim, şeref doruğumda dimdik bir sancağım vardır; Onun kaidesi öylesine yüksek ki her ümmet onun karşısında eğiliyor.

İlim ancak benim haber verdiğim denizden gelir; Nakil de ancak benim sahih rivayetimden olabilir.

Bizim toplantımız beyaz bir inci üzerinde olur; Dostların toplanması da KABE-KAVSEYN’de vücut bulur.

İSRAFİL’İ, LEVH’İ ve RIZÂ’yı ayan-beyan gördüm; İlâhi CELÂL nûrlarını bakışımla müşahede ettim!

Bütün göklerin ötesine baktım, müşahedede bulundum; ARŞ, KÜRSİ de bunlar gibi elimde katlıdır.

ALLAH’ın bütün beldeleri hakikaten benim mülkümdür; O’nun kutupları benim hükmüm ve buyruğum altındadır.

Vücudum, hakikat sırrının sırrında seyretmekte; Mertebelerim ise bütün mertebelerin üstünde bulunmakta.

Anım, gözleri cilâladı, daha önce onları göremez halde idiler; Kopuk ve perişan halde olan âşıkların gönlünü diriltti.

Bütün ilimleri ezberledim de onun alâmeti oldum, Bununla da teşrif hıl’atı üzere güzel görüntü arzettim.

ALLAH ile aramızdaki bütün hicapları bir bir kopardım ve Durmadan muhabbet yolunda yükselerek seyrettim.

Sevgi şerbetini sunan bana tecelli ederek dedi ki: Kalk da Bana doğru gel, bu Hazretimin sevgisinde olan vuslat şerbetidir.

- 154 -

Page 155: 7085959-salimabi

Beri gel hiç de korkma, perdeleri kaldırdık, Artık Benim şarabım ve Bakmamla hoşça yararlan!

Eriştiğim sarhoşluğumun nefisliliğinden bu bakışla, Doğu, batı, kıble yönlerine, kara ve denize kolaçan ettim.

Böylece her cihetten bir nice sırlar bana açıklandı, Yöneldiğim her taraftan nûrlar benim için belirgin oldu.

Öyle mânalara şahid oldum ki eğer onların sırrı, Yüksek dağların tepesine görünüp arz-ı endâm etseydi o dağlar parçalanıp ufalırdı.

Onun gibi güneşin doğduğu ve sonra battığı ufuklar, Ve ALLAH’ın yeryüzündeki kıtaları, adım attığım zaman tuz buz olurdu.

Bütün bunları bir kürre gibi elimde çevirmekteyim. Bakışımın alabildiğine uzunluğu üzerine bunlarla tavaf etmekteyim.

Ben hakikaten varlığın kutuplarının kutbuyum, Diğer bütün kutublar üzerinde izzet ve saygıdeğerliğim vardır.

Bütün tehlike ve korkunç hallerinde bize tevessül et, Varlık ve eşya içinde himmetimle senin imdadına koşarım.

Ben müridim için korktuğu şeylere karşı koruyucuyum, Onu her türlü şer ve fitneden muafaza ederim.

Müridim ister doğuda, ister batıda olsun, Hangi beldede bulunursa bulunsun onun yanrdımına uzanırım.

Ey bu manzumeyi yazan, söyle, korkma! Çünkü sen inayet gözüyle korunmuşsun.

Vaktin Kadirisi ol, ALLAH için ihlâs üzere bulun, Mutlu olarak, sevgi yolunda sâdık olarak yaşa!

Atam RESULULLAH’dır, O’ndan kasdım MUHAMMED. Ben ABDÜLKADİR’im, izzet, şeref ve makamım devam etsin. AMİN. Mübarek himmetleri daim ve inananların üzerine olsun.

- 155 -

Page 156: 7085959-salimabi

HAZZI TERK Hazzı terk üç devrede mümkün olur. Bunun birinci devresi avama mahsustur. Bir insan tahayyül edin, şahsi iradesinde devam eder, yer, içer; tabiatına göre hareket eder. Hiçbir dava peşinde koşmaz. Sadece bir insiyakla yola devam eder. Hakka ibadet etmez, dine uymaz. Hiçbir had hudud tanımaz; daha kısa bir tabirle iddiasızdır; davasızdır. Bu arada ilâhi bir nazara uğrar; rahmet kapıları açık olur. Böylece ilâhi bir tevafuk olarak, bir gün karşısına bir nasihatçı çıkar. Bu nasihatçı salih kimse olduğundan tesirli olur; bu hal karşısında o iddiasız adam, kendiliğinden hakkı kabullenir. Bu durum böylece devam eder gider. Çünkü o nasihatçının sözleri, o adamı yola getirdi. Her gün kendine has usulle dinlediklerini tatbike koyulur. Bu halin tabii bir neticesi olarak, ayıplarını görmeye başlar. Tabiat ve nefsin peşinde koştuğunu sezer. Ani olarak iman yoluna girmiş olur. Allah yolunu kendine seçer; şeriatın emirlerine göre hareket eden hâlis bir insan hâline gelir. İlk defa gitmekte olduğu tabii hava söner, yavaş yavaş kötülükleri bırakır. Haram şeylere yaklaşmaz. Şüphelilerden çekinmeye koyulur. Halkın minnetini, dünyanın uygunsuz işlerini bir yana atar, Allah’ın verdiğine ve onun emirleri ile gelene bakar. İslâm dininin:

- « Helâldir » Dediği şeyleri alır. Yemesinde, içmesinde, giyiminde kuşamında, ahlâk ve fazilet yolunu arar. İster ki, hep taata, ibadete sevk edecek şeyleri yapsın; ötesini yapma-sın. Bundan sonra onda Hak vergisi bir anlayış hasıl olur; bilir ki: Dünyadaki kısmetini yiyip bitirmeden ölmez. Sakin olarak düşünür, helâl yer; mübah yoldan kazanır, günlerini böylece geçirir gider. İkinci devre başladığı zaman, o bir velidir. Hakikate erenlere dahil olmuştur. Haslara katılmıştır, azimet sahibi olmuştur. Bu kere yaptığı işleri daha ince bir süzgece tabi tutmaya başlar. Emirle yer; ilâhi duygu ile hareket eder. Üçüncü devre başladığı zaman, ona bir ses gelir. Bu seste:

- « AYAKLARINA TAKILANLARI BIRAK... DÜNYAYI VE ÂHİRETİ TERK ET. BUNLARI İSTEME.. »

Emri verilir. Daha sonra: - « BİR BAŞTAN ÖBÜR BAŞA BİLCÜMLE İZAFİ MEVHUM

VARLIKLARDAN UZAKLAŞ, HEPSİNİ BIRAK. YERSİZ VARLIKLARI YOK BİL; TEVHİD NURUNA DAL VE ONDA GÜZELLEŞ. »

Daha bunlar gibi birçok emirler.

- 156 -

Page 157: 7085959-salimabi

Artık şirk terkedilmiş irade Hakka bağlanmış ve o; tam bir edep ve terbiye içinde ilâhi huzura kavuşmuştur. Gönlü hoş.. Başı öne eğik; ne sağında olan âhirete, ne de sola geçen dünyaya bakar. Halk bağlılığı, bir sürü garip istek ve bunlara benzeyen şeyler kalbinden silinmiştir. Bu makam son duraktır. İzzet tacı ve ilâhi saltanat bu makamda verilir. Sonsuz bilgiler bu devrede gelir. Fazilet ve ihsanların çeşitleri bu makamdan daha çok verilir. Bunlar verilirken ona:

- « Bunları al, giyin, kuşan; nimetlerden faydalanmayı bil... Yalnız sakın edep dışı iş yapma bunları kabul etmemek gibi şeyler aklına gelmesin. Çünkü iyiliği kabul etmemek sahibine hakarettir. Nimeti az görmektir. »

Denir. Alır giyer; yer içer. Her türlü ilâhi nimetlerden faydalanmaya başlar.

Bir zamanlar nefsinin emriyle aldığı şeyleri, şimdi kudret eli ona verir.

HER YANI BIRAKIP, ALLAH’IN FAZİLET KAPISINA DÖNMEK

Bütün yönleri bir yana at, bırakıp attığın şeylere yanaşma. Onların birine dahi

iltifat, maneviyatı yıkar, ilâhi faziletin kapısı sana açılmaz, Allah’a yaklaşamazsın. Tevhid nuruyla bütün cihetleri kapa. Kendini, nefsini bilgini ilâhi ilim karşı-

sında yok gör. Kalb gözün açılır. Fazilet kapılarını baş gözünde dahi görmeye başlarsın. Artık baş gözün maddi göz değil, kalb gözüdür. İman, yakin nurudur.

Bu nur, iç âlem parladıktan sonra dışa vurur. Bir evin için aydınlık olduktan sonra gecenin dışardaki karanlığını deler gibi, dış âlemi aydınlatır. Bu nur zuhur ettikten sonra her varlığın ona uyar. Allah’ın verdiği o nur önünde eğilir, bir vaad-i ilâhi icabı bunlar olur.

Nefsini ezme; onu kötülüğe atma. Ve onu, kendi başına bırakma. Onu kendi isteğine bırakırsan şaşar; halka bağlanır, Hakkı unutur. Maddi kuvvete ve sebeplere güvenir; mahvına sebep olur. Hayır kapılarını sana kapar.

Nefsi kendi başına bırakmak bir cehalettir. Allah’a bir eş tutmaktır. Bu

yapıldığı takdirde, mukabili olarak manevi taraf kapanır. Çünkü Hak terk edilmiş ve batıl tutulmuştur. Şunu da bilmelisin ki, ilâhi kapılar her zaman açıktır. Her an tevbe yolları görünmektedir. Onları tuttuğun an; yine Hak yardımına erersin; merhamet eli seni yine kurtarır.

Bir defa kapıldım, deyip ötesini aramamak olmaz; Allah’a dönmek istediğin an, kabul olunmuş sayılırsın.

Dön ve yalvar; onun Rahmeti seni tutar. Hastalıklarına şifa verir. İstediğin

zenginliği ve her güzelliği bulursun. Eğer yine bir şaşkınlık yapmazsan böylece kalırsın ve yokluk senin için yok olur.

- 157 -

Page 158: 7085959-salimabi

FASIL

NA’T Nebi ve velilerin başbuğuna sonsuz salâvât ve selâm olsun ki, o âlemin efendisi, insanlığın tâcı, felekteki yıldızlara nûr veren melek topluluğunun incisi olan, şirki (Allah’a ortak koşmayı) yok eden ve şerefli şeriatle yer yüzünü süsleyen, bütün âlimlerin, hekimlerin zorluklarını çözen, bilmediklerini öğreten, hastaların doktoru, uyuyamayan günahkârların yakını Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin yüksek değerini Cebrâil (A.S.) bilir, üstün makâmını İbrâhim (A.S.) takdir eder.

Derler ki: Cebrâil ve Mikâil (A.S.), Resûlullah (S.A.V.) Efendimizin huzuruna geldiler. Mikâil durdu, Cebrâil (A.S.) Efendimizin eteğini öptü ve yüzüne sürdü. Efendimiz:

- «Yâ Cebrâil bu ne haldir? » diye sordu; Cebrâil (A.S.) : - Mikâil’den sorunuz, dedi. Mikâil: - Yâ Resûlallah, bugun kardeşim (Cebrâil) size gelmek için yetmiş kerre

Cenâb-ı Hak’dan izin istedi. Melekler: - Ey Cebrâil bu halin nedir? Dediler. - Mazur görün ben Hz.Muhammed (S.A.V.)’in cemâlini görmeden

duramam, dedi. Derler ki: Kıyâmet günü ameller tartılırken terâzi kefesindeki günahı ağır

gelen birisini melekler alıp Cehennem’e götürürler. Fakat Cehennem kapısının büyük bir taşla kapandığını görürler. Allah’ın emriyle bu taş dile gelir ve açık bir şekilde şöyle der: «Hz.Muhammed (S.A.V.)’in mübârek başına yemin ederim ki, bir gün bu mü’min, beni şahit tuttu ve «Cenâb-ı Hak’kı bir ve Hz.Muhammed (S.A.V.)’i de O’nun hak peygamberi olarak bilirim» dedi. O anda Allah (C.C.)’dan şu emir gelir: Bu taşın şehadetine bu adamı affettim. Şimdi, bir taşın şahitliğiyle günahkâr bir kulu Cehennem’e sokmayıp affeden Allah’ın, biz fakir kullarını sevgilisinin şefaatiyle Cehennem azabından koruyacağına şaşılır mı?

İşaret: Mektebe yeni giden bir çocuğa, öğretilen ilk harf eliftir (A) dır.

Ümmetin o günkü akıllı çocuklarını, Hz.Muhammed (S.A.V.)’in âşk-ı ilâhisi gereğince, mektebine gönderdiler. «Kur’an’ı, O çok esirgeyici (Allah) öğretti» hükmü bu çocukların ruhlarının levhasına, «Allah’a inandım» cümlesini yazdılar. Bu mektep her Perşembe günü tatildir. Âlemin ömrü de âhiret günlerine göre bir haftadır. Âhiretin her günü dünya günlerine oranla bin yıldır. Hz.Âdem (A.S.)’in zamanı Cumartesi idi. Hz.Nûh (A.S.)’un ahdi (söz verme günü) Pazar günü idi. Hz.İsa (A.S.)’nın ahdi Çarşamba günü idi. Hz.Muhammed (S.A.V.)’in ahdi Perşembe günü idi ki, kıyâmet Cuma günü kopar. Hz.Peygamber (S.A.V.) şehadet parmağıyla orta parmağını bir tutup işaret ederek : « Ben ve kıyâmet böyledir »

- 158 -

Page 159: 7085959-salimabi

buyurdu. Kıyâmet gününde ümmetinin günahkârlarını Allah’ın affedeceğine ümidi-miz sonsuzdur.

Ey aziz! Bütün âlemin gelmiş ve gelecek insanların tâat ve ibâdetleri, Cenâb-ı

Hak’kın yanında bir arpa ekmeği kadar bile değildir. Allah (C.C.), Habibinin şefâati hürmetine mahşer gününde İslâm ümmetinin tâat ve ibâdetlerini, bütün diğer ümmetlerden daha fazla olarak kabul eder.

- 159 -

Page 160: 7085959-salimabi

BELAYA SABIR NİMETE ŞÜKÜR Hâlin iki durumdan başka yorumlanamaz. Onlar: Belâ ve nimet halidir. Belâ içinde isen, sabretmeye çalış. Sabretmeğe çalışmak, her insan için en az yapılması gereken bir vazifedir. Bundan sonra sabırlı olmak var. Zorla sabretmek, pek iyi sayılmaz. Bizzat haliyle sabırlı olmak daha iyidir. Ama daha güzeli rızadır. Bundan sonra uysallık gelir. Uysal olmak; bir insan sahibi için en iyi şeydir. Kendini yok görüp, kadere teslim olmak da iyidir; ama herkes bunu yapamaz. Bu, varlığını ilâhi varlığa veren zümrenin işidir. Sana gelen nimet olduğu takdirde; şükür yolunu tutman gerekir. Bu şükür ise üç şekilde olur: Dille, kalble ve bütün duygularla. DİL İLE ŞÜKÜR: Bütün nimetler, Allah’ın olduğunu itiraf etmek. Nefse, kuvvete, halka, güç ve kuvvetine bir pay çıkarman, şükrü bozar. Bir çok vasıta ile sana iyilik yapılabilir. Bunları da Allah tarafından yaratılmış birer sebep bilmen gerek. Çünkü, dış görünüşte her ne kadar bazı sebepler ve deliller varsa da; bunların ötesinde ilâhi kudreti sezmen gerek. Herşeyi yapan Allah’tır; yaratan, veren getiren odur. O, şükredilmeye herkes-ten daha lâyıktır. Neden sebeplere bağlanmak doğru görülsün? Asıl sebebi de yaratan Allah oluğuna göre, şükre hak kazanacak olan da Allah olmalı, değil mi? Sana bir hediye gelse.. o hediyeyi getiren güzele mi, bakman lâzım?.. Ona mı, nimet sahibi diye, itibar göstermen gerek? Hayır, asıl o hediyeyi sana gönderene şükür ve saygılarını takdim etmen gerekir. Nimeti getireni görüp, onun esas sahibini unutuyorsan, şu âyetin bildirdiği zümreye dahil olursun:

- « ONLAR, DÜNYA HAYATININ DIŞINI BİLİRLER, BUNUN ÖTESİNDEN GAFİLDİRLER. »

Akıllı kimse işin sonunu bilendir. Sebeplere bağlanan kısa akıllıdır. Dışa

bağlanıp, işin iç âlemini unutmak bir cahillik sayılır. KALB İLE OLAN ŞÜKÜR: Bu bir itikad işidir. Buna inanmak lâzımdır.

Kopmaz bir mânevi bağa sarılmak gerektir. O bağ şöyle gelişmelidir; bilmelisin: İçinde ve dışında, durmanda veya yürümende, ne gibi tad ve iyilik varsa hepsi Allah’ındır. Hatta yaptığın şükür bile. Kalben bunları bildikten sonra dilin ona bir tercüman olmalıdır.

Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin şu âyetlerine iyice inanmalısın. Çünkü kalbden bunlara inanmış olman bir şükürdür:

- « SİZDE OLAN BÜTÜN NİMETLER ALLAH’TANDIR. ALLAH, DIŞINIZA VE İÇİNİZE NİMETLERİNİ BOL BOL SERMİŞTİR. »

- « ALLAH’IN NİMETLERİNİ SAYMAKLA TÜKETEMEZSİN. »

- 160 -

Page 161: 7085959-salimabi

Bunlara inanmış olan bir iman sahibi için, Allah’dan başka yardımcı ve şükre lâyık kimse düşünülebilir mi? (Haşa) DUYGULARA OLAN ŞÜKÜR: Bu da bütün duyguları ibâdette kullanmak-la olur. Şunu da ilâve edelim ki, Allah’ın emirleri dışında hiçbir sese kulak vermemek lâzımdır. Bu durumda nefis, şeytan ve şahsi arzu, uyulmaması gereken şeylerdir. Allah’tan gayri hiçbir şeye uymamak lâzımdır. Hele Allah’a ibadet eder gibi birşeye tapmak hiç olmaz. Bu yapıldığı takdirde, zalimler içine girilmiş olur. Bu zümreye zalim denildiği gibi, haksızlıklar için cebir kullanan demek de olur. Allah’ın emri dışında başkasına emir vermek, bir zor kullanma olmasa dahi zulümdür. Bu hali, insan şahsı için yapsa da zulüm olur. Bu yol, salih ve yararlı insanların yolu sayılmaz. Bunlar hakkında, ilâhi hüküm şudur: - « ALLAH’IN EMRİ HARİCİNDE HÜKÜM VEREN: « FASİKTİR.. » Denir. Diğer bir âyette ise: Kâfir olduğu beyan edilir. Bu işin sonu da iyi olmaz. Netice ilâhi bir azap olan cehenneme kadar götürür. O cehennem akla gelen basit ateş gibi değildir. Onu tutuşturacak olan şey; kükürt taşı ve insandır. Dünyanın hafif ateşine bir’an dayanmak imkânsizdir. Âhiretin büyük azabına nasıl dayanılır? Nefse uyar, halka tapar, Hakkı bırakırsan gideceğin yerin cehennem olacağını unutma. O gün orada:

- « Kurtuluş, kurtuluş.. » Diye bağırmak fayda getirmez. Her ne kadar: - « Allah.... Allah.... Allah.... » Söylesen, yine seni çıkaran olmaz. Ancak imanın elden gitmemişse, bir zaman

yanar; sonra çıkarsın. Ancak, günah kadar yanmak lâzımdır. Nimet ve belâ halinde dikkatli ol ve onların icaplarını yerine getirmeye bak.

Bütün ömrün, bunlaın dışında değildir. Yukarıdanberi anlattığım gibi her şeyin kendine has hakkını öde. Belâya sabret. Nimete de şükür...

Belâ halinde insanlara şikâyette bulunma. Bu hâlinde en ufak bir sıkıntı hâli

dahi belli etmemeye çalış. Halini kimse bilmesin. Hakkı itham etme. Hikmetine karışma. Nimetini boşa götürme. Dünya ve âhirette işlerine yarayacak şeyleri seç. Eğer bir derdin varsa Allah istemedikten sonra kimse şifa veremez.

- Derdi Allah verdi; şifayı kul verdi.. Deme. Derdi veren Allah; şifa sebebini de veren yine o. Aksi halde Hakka eş

koşmak olur. Halbuki ona, mülkünde ortak yoktur.

- 161 -

Page 162: 7085959-salimabi

Onun izni olmadan iyilik ve kötülük olmaz. Ne gelir olur; ne de gider. Gerek âfiyet gerek gayrı, hepsi onun emriyle olur. Gerek dış âleminde, gerekse iç âlemin-de, insanlara fazla kıymet verme. Herkesi olduğu kadar değerlendir. Netice onlar da senin gibi bir kuldur. Allah’ın isteği olmasa, senin hiçbir şeyin zay olmaz. Bu hallerde sana düşen en büyük iş, sabretmek ve razı olmaktır. Çünkü Hakkı bırakıp, halka koşmak haramdır; yasaktır. Hakkı her kötülükten tenzih et. Nefsin şerrinden ona sığın. Tevhid yoluna gir. Onun birliğini itiraf et. Nefsin elinden kurtulman en büyük iştir; buna çalışman lâzımdır. Taa, ömür sona erip nefsin bitinceye dek, sabırlı ol; Hakkın emirlerine uy. Elbet darlık gider. Bir gün olur darlık kalkar. Nimet gelir; saadet, selâmet yolları açılır. Peygamberimizin (S.A.) hâlini düşün. Diğer peygamberlerin başına gelenleri dinle. Bilhassa Eyyûp Peygamberin hali senin için, en büyük bir derstir. Hepsinin sıkıntısı gitti; hem de gecenin gündüze karşı, yok olan karanlığı gibi. Yaz olunca kaybolan kışın soğuğu gibi. Her şeyin bir zıddı vardır. Her şeyin bir sonu ve her şeyin bir bitim tarihi olur. Sabır, her iyiliğin anahtarı hükmündedir. Bir hadis-i şerifte:

- « BİR VÜCUD İÇİN KALB NE İSE, İMAN SAHİBİ İÇİN DE SABIR ODUR. »

Buyruldu. Diğer yerde ise: - « SABIR, İMANIN HEPSİDİR. » Buyrulmuştur. Şükür, nimetin saklanma kabıdır. Gelen her nimet bir muhafazaya muhtaçtır.

Muhafaza edilmezse yok olup gider. Nimetlere şükür etmediğin zaman, elinden hepsi gider. Bu anlatılanlar; büyük öğütlerdir; bunları oku. İbret al. İnşaallah bir gün kurtulursun.

BİDAYET VE NİHAYET

Bidayet; belli ve rastgele bir hayattan meşru olana çıkmakla başlar.. Emre geçilir. Sonra, bu da kalkar; kader başlar. Bunun neticesi yine rastgele yaşanan bir hayata dönülür. Bunu iyi anlatmak için şu misâli vermek yerinde olur:

İlk önce bilinen bir hayat başlar. Yani: Çocukluk; alışılmış bir hayat olarak

devam eder. Yedi yaşına gelince birden değişir; tahsil çağı başlar. Bir zaman serbest yaşamayı kaybeder. Netice yine eski hayata döner, serbest yaşar. Fakat bu dönüş, eskisine az benzer, birtakım vazifeler uhdesine tevdi edilir.

- 162 -

Page 163: 7085959-salimabi

İşte bir velinin ilk ve son devrine misal. O velinin tekrar bilinen hayata dönmesi lâzımdır. Ve döner. Ama bu arada onun için şart olan kendini bilmektir. Artık ilk devir geçilmiş, son devre ulaşılmıştır. Bu devir son derece nazik bir devir sayılır; bu yüzden yeme, içme, giyme, evlenme ve daha başka maddi zaruretlerin giderilmesinde, dini emirleri tatbik etmesi icabeder. Bütün hareketlerinde Hz. Peygambere (S.A.) uyması gerekir. Çünkü Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruluyor:

- « RESÛL’ÜN YARARINIZ İÇİN GETİRDİĞİ ŞEYİ ALIN. YASAK ETTİĞİ ŞEYLERİ YAPMAYIN.» « SÖYLE, EĞER ALLAH’I SEVİYORSANIZ BANA UYUN; BUNU YAPARSANIZ ALLAH DA SİZİ SEVER. »

Nefsini kurtar. Onun tembelliğini gider. Şahsi ve kötü arzularını kır. İçinde ve

dışında Allah’ın birliğinden gayrisi kalmasın, için tevhid nuru ile dolsun, dışın, ibadetle bezensin. Emir ve yasak babında titiz ol. Senin daimi âdetin bu minval üzere devam etsin. Anlayışın, davranışın ilâhi emirlerle olsun. Yürüyüşün ve duruşun ona göre ayarlansın. Gecen, gündüzün böyle geçsin. Darlığını ve genişliğini buna göre ayarla. Hastalığına burada şifa ara; sağlığını bu yolda devam ettir.

İşte kader yoluna böyle gir. Burada kader seni kucaklar. Varlığın hiçbir tesiri

olmaz. Kuvvetin bir iş göremez olur. Ortada yalnız kader hüküm sürer. Kalem ne yazdı ise sana gelir. İlâhi bilgi seni kuşatır. Emniyet ve muhafaza altında bulunur-sun. Hak seni her kötülükten esirger.

Bu arada, bir çok sapıklık yolları açılır. Sakın yolunu değiştirip sapmayasın. Bir çok kimseler bu yolda şaşar; ama sen şaşma. Zaten ilâhi kuvvet seni esirger. Yeter ki ona teslim olmasını bilesin. Allah-ü Teâlâ Hazretleri şöyle buyurdu:

- « KUR’ANI BİZ İNDİRDİK, ONUN MUHAFIZI BİZİZ. » - « BİZ BÖYLECE ONDAN KÖTÜLÜĞÜ ÇEVİRDİK. ÇÜNKÜ O,

BİZİM DOĞRU KULLARIMIZDANDI. »

Yolunu şaşırmak istemediğin müddet esirgenirsin. Elinden, muayyen bir zaman için, bazı kısmetin eksilir. Bu az bir zaman

devam eder; yani, nefsini yola getirinceye kadar.. Buna alışman lâzım. Ey tabiat içinde kalan, ey nefis ve kötülüğün geçiş yollarında duran zavallı,

bırak onları. Senin için bunlar bir yüktür. Bunlar senin için yük olmasın. Fenanın eşiğine bu yükle varılmaz; fenayı buluşun, Hakka yaklaşma haliyle başlar. Fenanın kapısına varılmayınca, Hakka vüsûl nice olur.

Bırak bu yükleri. Ufak bir hal görünce erdiğini sanma. Dünya varlığını kalbin-den çıkar. Çıkar ki; o tabiat karanlıkları iman nurunu söndürmesin.

Tabiat ölmez. Sen ölünceye kadar o zulmet yok olmaz, bunu iyi bil. Eğer yok olsa insan melek olur. Tecelliye uyulur. Hikmet kalmaz; emirler hükümsüz olur.

- 163 -

Page 164: 7085959-salimabi

Bekle; bir zaman böyle gider. Daha sonra, her arzun verilir. İşte bunu anlatan şöyle bir Hâdis-i Şerif vardır:

- « DÜNYANIZDAN BANA ÜÇ ŞEY SEVDİRİLDİ: GÜZEL KOKU, SALİHA KADIN VE GÖZÜMÜN NURU NAMAZ. »

İşte bir zaman maddi şeyleri bırakıp sonra istemek, Buna istemek denmez, « sevdirildi » denir. İşte, bir zaman sonra sana da isteklerin verilir; zamanı gelince bol bol.. Bu hâl peygamberlerindir. Onlar en çok istidatlıdırlar. Zaman geçince ilâhi

rahmet şumûlünü gösterir. Her veli halince, peygamberleri kendine örnek almalıdır. İşte işin ilki bir garip hâlle başlar. Sonu ise olgunlukla biter. Her veli kendini

emre vermeli. İlâhi emirler dışına çıkmamaya gayret etmelidir.

YAPILAN İŞİN DURUMU BELİRİNCEYE KADAR DURMAK

Her imanlı ayık olmalı. Kaldı ki ayık olmak; her işin aslını bilmek bir vazife-dir. Her geleni almak değil; onun aslını araştırmak gerekir. Ta verilen hüküm belli oluncaya kadar durmalıdır. Helâllığı bilinecek, mubah olduğu anlaşılacak, ondan sonra kabul faslı başlayacaktır.

İman sahibi teftiş eder; sonra alır. İçi bozuk, munafık ise önüne geleni alır. Peygamber (A.S.) Efendimiz, bu manaya işaret ederek şöyle buyurdu:

- « MÜMÜN, İŞİN TEMELİNE VÂKIF OLANDIR. » Bir başka Hâdis-i Şereflerinde ise şöyle buyurdu: - « ŞÜPHELİYİ BIRAK, ŞÜPHELİ OLMADIĞI BİLİNDİKTEN

SONRA KABUL ET. » İman sahibi önüne serilen her sofaya oturmaz; bekler. Verilen her şeyi içmez.

Biçilen her elbiseyi giymez. Teklif edilen her kadını almaz. Bunların dışında kalan diğer işlerde yapılan tekliflere de hemen koşmaz; bekler, sağlam hüküm verilinceye kadar elini sürmez. O hüküm verildi mi, iş tamamdır. Yer, içer; ibadet eder. İş bu sayılanlar, her iman sahibinin en az uyması gereken iştir.

Şayet iman sahibi takva derecesinde ise, daha titiz davranır. İyi olduğuna dair

hüküm verilse dahi, yine bekler. Belki de sonra verilecek emirlerin gereği yapılınca, şimdikinden üstün dereceler alacaktır. Bilinmez ki...

- 164 -

Page 165: 7085959-salimabi

SEVGİ, SEVİLEN VE GEREĞİ Acaiptir, bir mümine yakışmaz ama, yine de söyler:

- « Falan yakınlık kazandı, veya uzaklaştı. » - « Falana dünyalık verildi; veya iflâs etti. » - « Şu adam zengin oldu, veya fakirleşti. » - « İşte, şu adam var ya, o büyüdü; yahut küçüldü. » - « Şu insanı görüyor musun? İşte o dillere destan oldu. Yahut

unutuldu. »

Daha bunlar gibi birçok sözler. Hepsi dedikodu cinsinden. Bu sözler, bir iman sahibinin ağzında iyi olmuyor; yakışmıyor. Herkesin kendine has bir karekteri ve yolu vardır. İman sahibinin de bir yolu olmalıdır. Acaba iman sahibi bilmez mi ki, Allah birdir, birliği sever. Herşeyde tek olmayı diler. Sevilme babında da tek olmayı ister. Kendinden başkasının sevilmesini istemez. Zaten iki sevgi bir arada olmaz. Hakdan başkası sevilince Hak sevgisi kalmaz. İnsan başka sevgilerle ve çeşitli dedikodularla uğraşınca Hak sevgisi zedelenir. Her iyilik edene bağlanmak olmaz. Bir başkası sevilince Hak sevgisi kalbde azalır. Allah gayyurdur. Orada yalnız kendi sevgisi bulunmasını ister. Başka şeyleri üzerinden bir yana at. Başkasını dilinden bırak. Onlara koşmaktan vazgeç, onların yaptığı iyiliği Haktan gör. Eğer kuldan görürsen, kulu seversin. Çünkü Peygamberimiz (S.A.) şöyle buyurur:

- « KALP, İYİLİK EDENİ SEVER. »

Allah’ın sevgisine lâyıksan o seni esirger. Her yandan halkı senden keser. Her bakımdan onu sevmek için halkın yolunu sana uğratmaz. İşte o zaman, Hakka bağlanabilirsen cümle varlığın hakkın olur. Biraz kendini dene, yalnız Hakkı sev. Göreceksin ki; yalnız hayır ve şerrin sahibi Allah’dır. Hep işler ondan geliyor. O zaman halkı bırakırsın. Bu halinde ilâhi bir cezbe gelir, nefsin de yok olur. Belki iraden de eriyecek. Ve belki nefsin de ıslah olur. İlâhi varlığın gayrısı yok olur gider. İşte.. o zaman sana hayır elleri açılır. İlk bakışta dünyalık işler senin için bol olur. Diller seni över. Herkes senin arzun olmadan yardıma koşar. Âhiret işlerin daha başka olur. Orası senin için tadına doyulmaz bir yer olur. Hakka bağlan; ona karşı edepli ol. Seni gözeteni gözet. Sana yar olana sen de yar ol. Seni seveni sev. Seni çağırana koş. Senin işini yoluna koyana, elindekini harca.

- 165 -

Page 166: 7085959-salimabi

Seni pislikten koruyana yâr ol. Ölümden beri alana borçlu ol. Kötülüklerini giderene minnettar ol. Bir sürü âdi vehimlerden seni esirgeyene bağlan. Her şeytan tipinden, aldıtıcı ve cahil arkadaşların elinden kurtaran senin en yakın dostundur. Onu ara! Etrafını bir sürü yol kesiciler sarmışken, seni onların önünden alan, elbette ki en yakın dostun sayılır; onun yolunu gözet. Hak ve bir sürü maddi şeyler ve hevâ birbirine uyabilir mi? Birtakım maddi kıymetlerin içinde sayılan şeylerle ilâhi kuvvetler bir olabilir mi?.. Ne dünya ile âhiret birdir. Ne de değersiz şeylerin önünde ilâhi kıymetler bir olur. Kendini nerede görüyorsun? Sen ve bütün varlıklar; ilk, son, iç ve dış hepsinin gidişi Hakkadır. Bütün kalbler onun için atar. Bütün ağırlıklar Hakk canibindedir. Bütün iyilikler oradan gelir.

ÖLÜMSÜZ HAYAT, HAYATSIZ ÖLÜM

Birgün bunaldım. Kendimde bir heyecan oldu. Bana şöyle bir sual soruldu: - Ne istiyorsun? Buna karşılık şöyle dedim: - Öyle bir hayat istiyorum ki, onda ölmek olmasın ve öyle bir ölüm

istiyorum ki; anda dirilmek olmasın. Bunun üzerine bana: - Ölümsüz hayat ve dirilmesi olmayan ölüm nasıldır? Denince devam ettim: - Dirilmesi olmayan ölüm; halkı unutmam, onların hayrını, şerrini görme-

memle olur. Bundan sonra nefsim, iradem, dünya ve âhiret arzularımın hepsi yok olmalıdır. Bu türlü hislerimin benden yok olmasıdır.

Ölümü olmayan hayat ise, Hakkın varlığı ile var olmamdır.. Bu varlıkta benim hiçbir şeyim kalmamalı. Buradaki benim ölümüm var olmaktır. İradem burada Hak iradesi ile birleşmiştir. Bu irade, iradelerin en güzelidir.

ALLAH’A DARILMAK YASAK

Bu dargınlığın neden? Duan kabul olmadı, diye Allah’a mı darılacaksın? Duanı kabul eder, ama biraz geç kalabilir. Geç kalınca darılmak yerinde bir iş olur mu?

Bazan işitiliyor: - Doğruyu istedim vermedi, istediğimi vermiyor, hem de: - Duanın yapılması lâzım . Diye emir veriyor. Diyorsun: - Bu sözün yerinde değil, hatâlıdır. Bu sözünden ötürü sana sormak icabeder: Sen kendi başına buyruk musun? Yoksa, bir sahibin ve bir efendin mi var?...

- 166 -

Page 167: 7085959-salimabi

Eğer bu söze karşı hür olduğunu, her istediğini yapmaya güçlü olduğunu iddiaya yeltenirsen sana ilk vurulacak damga:

- Sen kâfirsin. Hakkı inkâr ediyorsun. Olur. Aksi halde bir kul olduğunu ve bir sahibin, efendin olduğunu, söylersen o zaman sana yine bir çok sorular sorarlar: - Duanın kabulü geç kaldığı için efendini töhmet altına mı alıyorsun? Onun

hikmetinden şüphe mi ediyorsun? Halbuki o, seni ve bütün yarattıklarını iyi bilir. Sana ve onlara ne gerekse güzellerini seçer.

İtham etme. Onun hikmetini sez. Hissini bu yolda terbiye et. Söylenenleri yaparsan, sana düşecek vazife: Şükretmektir. Çünkü o sana yarayanı daha iyi bilir. Haline uygun nimeti senden daha güzel seçer.

Şayet ithamlarına devam edersen, yine sana verilecek hüküm, şu olur: - « Sen kâfirsin, hakikati gizliyorsun. » Çünkü Allah’a zulüm isnadında bulunmuş oluyorsun. Halbuki Allah kullarına

zulmetmez. Zulüm sözünü de kabul etmez. Bu sözün Hakk için kullanılması muhaldir; olamaz. Sebebine gelince, bütün mülk onundur. Zulüm ancak, başkasının hakkına tecavüz vaki olunca olur. Hakka darılma yolunu kendine kapa; bu yoldan ayrıl.

Şüphesiz senin Hakka darılman, bazı işine gelmeyen hadiselerden ileri

geliyor. Nefsin bazı şeylerden hoşlanmıyor. Onun emrini yerine getirebilmek için, işin güçleşiyor.. Haliyle nefis darılıyor; sen de ona uyarak Hakkı töhmet altında bırakıyorsun.

Dış âlemine ait bir şey olursa, dua et. Sabırlı ol. İlâhi emirlere uymaya bak.

Hakka darılma. Nefsin isteğini yerine getirmeye bakma. Onun boynunu eğdir. Boş şeylere uyma; çünkü boş şeyler insanı Allah yolundan alıkoyar. Allah için iyi düşün. Onun sözlerini doğrula. Ve böylece işin sonunu bekle.

Eğer birisini mutlaka kötülemen gerekse; önce kabahatı kendinde gör. Daima isyan bayrağını elinde tutan nefsini itham et; onu kötüle. Nefse darılman Hakka darılmandan daha iyidir. Nefsine:

- Zalim... Demen, Allah’a zulüm isnad etmenden daha uygundur. Bütün işlerinde nefse

uymaya yanaşma, yaptığı işlere boyun eğme. Çünkü nefis Allah’a düşmandır. Nefis, şeytan, bunlar ilâhi ve kudsi varlıkların yokluğunu isterler. Bir gizli düşman gibi senin manevi değerini bitirmeye gayret ederler.

Allah’a sığın. Kurtuluş yollarını ara. Daima onlara: - Siz benim ruhumu karartıyorsunuz, sizi bağışlamam. De. Allah’ın şu âyetini daima onlara oku: - « EĞER ŞÜKREDERSENİZ VE İMAN SAHİBİ OLURSANIZ,

ALLAH SİZE NİÇİN AZAP ETSİN. » Şunu da nefsinin kulağına oku: - « ALLAH HİÇ BİR ŞEYDE İNSANLARA ZULMETMEZ, LÂKİN İNSANLAR KENDİLERİNE ZULMEDERLER. »

- 167 -

Page 168: 7085959-salimabi

Bunlara benzer bir çok Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şerif vardır; onları ara bul, oku. Allah için nefsine hasım ol. Nefse karşı bir ilâhi asker ol. Çünkü ilâhi kuvvet-lerin en büyük düşmanı nefistir. Hz.Resûl, (S.A.) Hz. Davud’a (A.S.) yapılan bir hitabı bize bildirmiştir. Onun burada söylenmesini yerinde buluyoruz:

« YA DAVUD, HEVANI NEFSİNİ BIRAK. ÇÜNKÜ SALTANATIM İÇİNDE, NEFİS VE HEVADAN BAŞKA BENİMLE ÇEKİŞEN YOKTUR. »

DUA ETMEK

- Ben Allah’a dua etmem. Deme, sonra nasıl olsa gelecek gelir; gelmiyecek olan da gelmez. Gibi sözlerini de bir mazeret olarak gösterme. Bunlar boş sözdür. Daima dua

et. Dua etmek bir vazifedir; görevdir; kulluk icabı yapılır. Dünya ve âhirete ait işlerin için Allah’a yalvar, dua et ve iste. Haram olmayan, ahlâkına bir zarar vermeyecek olan herşeyi ondan talep et. Çünkü Cenabı Hak, bizi dua etmeye teşvik ediyor, emir veriyor:

- « BANA DUA EDİN; İCABET EDERİM. ALLAH’IN GÜZEL NİMETLERİNİ İSTEYİN; AMA O NİMETLERİ BİRBİRİNİZ İÇİN BÖBÜRLENME VESİLESİ YAPMAYIN. »

Dua üzerine Peygamber (S.A.) Efendimiz hayli emirler vermiştir. Ümmetini dua etmeye teşvik etmiştir. Bunların birkaçını zikretmek yerinde olur:

- « KABUL OLACAĞINA İNANARAK DUA EDİN. » « ALLAH’A

YALVARACAĞINIZ ZAMAN ELLERİNİZİ AÇINIZ. » İş bu Hadis-i Şerifler senin; « dua etmeye lüzum yok. Etsem de gelir etmesem

de » şeklinde söylediğin sözlerin yersiz olduğunu gösteriyor. Daima Allah’tan iste. Kısmetinde varsa gelir; bu geliş senin imanını artırır.

Duaya alıştığın için, halka yüz suyu dökmekten de kurtulursun. Şayet kısmetin değilse, yine dua iyi olur. Allah’a imanın olduğu anlaşılır. Ayrıca bütün hallere karşı sende bir uysallık olur. Asabiyete kapılmadan işlerin kolaylıkla hâl yolunu bulursun. Borçlu isen, kolaylıkla ödeme yollarını ararsın. Sakin olduğun için herkesin itimadını kazanırsın. Çünkü imanlısın, işlerini Allah’a bırakıyorsun.

Yaptığın duaya dünyada karşılık verilmese bile, âhirette bol ecir alırsın. Günahların, hataların bağışlanır. Allah kullarına bol ihsanlar yapandır. Acır; dualarını kabul eder.

Duanın kabul olunacağı muhakkaktır. Ya bu alemde; ya öbür alemde karşılığı görülür.

- 168 -

Page 169: 7085959-salimabi

Peygamber (S.A.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur: - « Kıyamet günü, imanlı kimse, amel defterinde birçok iyi işlerin mükâfatı şeklinde bazı şeyler görür; hayret eder. Sonra ona sorulur:

- Bunları biliyor musun? Haliyle bilmez ne olduğunu: - Bilmiyorum.. Der. Buna karşılık ona şöyle anlatır:

- İşte bunlar, senin dünyada dua yoluyla istediğin şeylerin karşılığıdır. Kaderinde olmadığı için, orada verilmedi; burada onların mükâfatını alıyorsun. » Her iman sahibi Allah’a dua eder.. İman sahibi, yaratanını her zaman anandır. Her hakkı yerine getiren iman sahibidir. Sonra dua eden bilir ki: Herşeyi veren Allah’tır. Dua eden kibirli değildir. İşte bundan ötürü dua iman sahibinin huyları arasında olmalıdır. Ehl-i iman, duadan kaçınmamalıdır.

NEFİSLE CENK VE ŞEKLİ

Muhalefet kılıcı ile nefsinin her öldürülüşünde, Allah onu yeniden diriltir. Dirilince yine senden bir çok şeyler istemeye, seninle niyaza tutuşur. Kötülük kanatlarını açar; yine uçmaya başlar. İşte.. bu sırada sana yine cihad düşer. Nefis ölmez; sen sağ oldukça o da olur. Yalnız o terbiye olur. İşte sen, onu islâh etmeye çalışacaksın. Ve bu yolda sana mükâfat verilecek. İman sahibinin daimi vazifesi nefsi yenmektir.. Peygamber (S.A.) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurur:

- « KÜÇÜK CİHADDAN BÜYÜK CİHADA DÖNÜYORUZ.. » Bunu bir muharebe dönüşünde söylemişti. Bu büyük sözler; nefisle mücadele-

nin devamlı olduğunu ve nefsin yok olmayacağını anlatmak istemişti. En büyük ibadet ve en güç iş, nefisle uğraşmaktır. Daima onunla mücadele yolunda olmak gerektir. Çünkü Allah-ü Teâlâ da buna işaret olarak şöyle buyurdu:

- « ÖLÜM GELİNCEYE KADAR RABBINA İBADET ET. » Emir, Peygamber (S.A.) Efendimizedir. Dolayısıyle bütün ümmete.. Buradaki

ibadetin manası, nefse karşı olmaktır. Kaldı ki, bütün hayırlar da nefse karşı olmakla başlar. Daima onun zıddını, istemediğini yapmak lâzımdır.

Burada bir soru akla gelir ve söylenebilir: - Neden Peygambere (S.A.) bu hitap vaki oluyor? Peygamberin (S.A.) nefsi

islâh olmuştu, onun hevası yoktu. Allah-ü Teâlâ o büyük Peygamber (S.A.) için şöyle buyurdu:

- « O BOŞDAN KONUŞMAZ. ONUN HER SÖZÜ BİR İLÂHİ VAHİYDİR. »

- 169 -

Page 170: 7085959-salimabi

Ne buyurulur?... Buna cevap olarak şunları söylerim: - « Allah bu emrini İslâm yolunun istikrarı için buyurmuştur. Bununla dini emirler önünde Peygamberle (S.A.) ümmetten birini eşit göstermek ve İslâmi emirler karşısında, herkesin aynı olduğunu anlatmak istemiştir. Sonra Peygamberimizde (S.A.) nefse karşı manevi bir kuvvet vardır. Bunu ona Allah vermiştir. Bu kuvvetin varlığı önünde nefsin ve şahsi arzuların hiçbir kötülüğü Peygamberi (S.A.) şaşırtamaz. Fakat diğer müminler böyle değildir. Onlar daima, cihadla, nefse karşı gelmeye mecburdurlar. Resul (S.A.) bu yolda bir gayret sarfetmese dahi, işleri daima nefsin arzusu hilâfına olur. İman sahibi daima yalınkılıç olmalıdır. Taa, ölünceye kadar, nefsin karşısında bir muhafız gibi beklemelidir. Onun kötülüğe atılmasına meydan vermemelidir. » Her iman sahibi, Allah’ın huzuruna çıktığı zaman; kılıcı nefsin kanına batırılmış olmalı. İş bu hal, o imanlı insanı cennete götürür. Allah-ü Teâlâ Hazretleri bir âyetinde şöyle anlatır:

- « BİR KİMSE YARATANIN SALTANATINDAN ÇEKİNİR NEFSİNE UYMAZSA ONUN YERİ CENNETTİR. »

Cennet adıyla bildirilen mekân, kudsi bir yerdir. Oraya yalnız iman sahipleri girer. Oraya bir defa giren sonunna kadar kalır; bir daha çıkarılmaz. Tekrar dünyaya gönderilmek, başka bir yere nakil gibi şeyler akla gelmez.

Orada güzelliklere sınır yoktur. Her an yenisi gelir. Her nefes bir ilkinin daha güzeli, daha hoşu zuhur eder. Bunların önü, sonu, tükeneceği yoktur. Bu güzellikler, dünyada heran ve her gün yapılacak nefisle mücadelenin karşılığıdır.

Kâfir ve içi bozuk olan münafıklara gelince, onlar da bunun tersine en güç felâketlere uğrarlar. Çünkü onlar hiçbir kötü işe karşı durmadılar, nefislerine uydulur; şeytanlara bağlandılar. Küfür, şirk, her türlü kötülüğü işlemekten çekinmediler. Neticede küfür üzerine ölüp, gittiler. Buna ceza olarak öbür âlemde onlara azap çeşitleri hazırlandı. Cehennem zaten bunlar için hazırlanmıştır. Cenab-ı Hak iman sahiplerini ihtar için şöyle buyuruyor:

- « KÂFİRLER İÇİN HAZIRLANAN ATEŞTEN KENDİNİZİ KORUYUN »

İman sahipleri, cennette sonuna kadar kalacakları gibi, imansızlar da bu cehennemde sonuna kadar kalacaklardır. Orada, dünyada yaptıkları kötülükler yüzünden en çetin azaplara uğrayacaklardır. Derileri dökülecek, yerine yeni deri bitecek, azapları böylece taddırılacak. Bu hususu anlatan ilâhi sesi dinleyelim:

- « ONLARIN DERİLERİ ÇÜRÜDÜKÇE, YANIP HARAP OLDUKÇA YENİDEN DERİLERİNİ DEĞİŞTİRECEĞİZ. »

İşte bu cefa, onlara dünyada yaptıklarının cezasıdır. Her an çekinmeden dünyanın kötülüğünü yaptılar. Nefislerine, şeytanlarına kapılarak yapmadıkları rezalet kalmadı. Öbür âlemin de azabını böylece göreceklerdir. Azabın, cefanın benliklerine iyi işlemesi için heran eriyen, çürüyen derilerinin yerine yenisi getirilecektir.

- 170 -

Page 171: 7085959-salimabi

Cennet ehli ise her an o âlemin iyi şeyini alacakları için daima güzellikleri tazelenecektir. Bu güzelliklerin amiline gelince onu da:

- « Bu iman sahiplerinin dünyada yaptıkları nefse karşı cihaddır. » Deriz. Dünyada ne yapıldı ise, öbür âlemde o görülür. Bu mevzu ile ilgili bir Hadis-i Şerif şöyledir: - « DÜNYA ÂHİRETİN TARLASIDIR. »

HER AN BİR TECELLİ Kul dua eder; duası kabul olur. Bu hâl ilâhi tecelli üzerinde bir etki yapmaz.

Sonra yapılan dua geçmişte kader sayfalarına yazılanlara da zarar vermez. Bir anda dua edilir; edildiği zaman kader ve irade-i ilâhiye de o yoldadır; hemen kabul olunur. Yoksa kader dua ile değişir; ne de ilâhi arzu bir tesir alır.

Bir çok ilim sahipleri: - « O HERAN YENİ BİR TECELLİ ALIR. » Âyetinin manasını şöyle açıklıyorlar: Duâ yapılır, kader de aynı yöndedir. Dua

da bir sebep olur. İlâhi tecellinin nuru hemen olacak işi bitirir. Yoksa bazı kimselerin anladığı gibi dua edildi diye hiçbir oluş olmaz. Tek başına dua ile: Ne bir belâ def olur; ne de bir yarar iş.

Bazı Hadis-i Şeriflerde şöyle bir açıklama vardır: - « BELÂ ANCAK DUA İLE GİDER. » Ama bunu biraz açıklamak lâzım gelir. Tefsirsiz bunu yanlış anlayanlar olur. Bu Hadis-i Şerifden murad, belânın giderilmesi bazan duaya bağlıdır

demektir. Yani: Dua yapılır, belâ gider. Çünkü kader o yoldadır; dua edilmedikçe belâ def olmaz. Yukarıda belirtilen Hadis-i Şerifin manasına gelen bir diğeri vardır:

- « Kul, ameliyle cennete giremez. » - « Amelsiz cennete girer. » Mânasına gelmez. Cenneti Allah verir; kulun ameline göre orada makam.

Bunu daha çok tefsir eden bir Hadis-i Şerif vardır; Hz.Aişe rivayet eder. Diyor ki: - « Peygambere sordum: Ameliyle cennete giren olur mu? » Cevaben: - « HAYIR, YALNIZ ALLAH’IN RAHMETİYLE GİRİLİR. » Buyurdu. Yine sordum: - « Sen de mi ya Resulullah? » - « EVET BEN DE .. YALNIZ ALLAH BENİ RAHMETİNE

DALDIRMIŞTIR. »

- 171 -

Page 172: 7085959-salimabi

Son cümleyi söylediği zaman, elini başı üstüne kaldırmıştı... Bunlardan çıkan açık mana şudur: Allah hiçbir işi yapmak mecburiyetinde değildir. Ne bir dua ile kimseye bir şey vermek için, ne de kimseye karşı, bir taahhüd altındadır. Allah istediğini yapar. Şu âyetler, anlatmak istediğimizi daha iyi anlatır:

- « ALLAH DİLEDİĞİNİ BAĞIŞLAR, DİLEDİĞİNE AZAP EDER, DİLEDİĞİNİ AFFEDER. » « İSTEDİĞİNİ YAPAR.. » « O YAPTIĞINDAN SORUMLU DEĞİLDİR; ONLAR HEP HESAP VERECEKLERDİR. » « ALLAH DİLEDİĞİNE SAYISIZ RIZIK VERİR. »

Yapılan işlerin hepsi bir hikmete mebnidir. Hikmeti olmayan hiçbir iş yoktur. Herşey ilâhi adalet içinde devam etmektedir. İlâhi adalet, işleri böylece yürütmektedir. Bunların böyle olmamasına bir

sebep yoktur. Çünkü semaların bitiminden yerlerin zeminine kadar bütün varlık onun elindedir ve onun tasarrufundadır. O bunlarda istediğini yapar. Zaten başka bir şey akla gelmez. Yer ve göğü Allah’dan başka yaratan olmadığı gibi, onları elinde bulundurup yönetecek kimse de yoktur. Bu manalara işaret eden şu Âyet-i Kerimeler vardır:

- « ALLAH’TAN BAŞKA YARATICI VAR MIDIR? ALLAH’LA BERABER BİR İLÂH VAR MIDIR? ONUN İSMİNE BİR EŞ BİLİYOR MUSUN? »

Sure-i Âli İmrânın şu âyeti, anlatmak istediğimizi size daha iyi açıklar: - « EY ALLAHIM, VARLIK SAHİBİ, İSTEDİĞİNE MÜLK

VERİRSİN, İSTEDİĞİNDEN DE ALIRSIN. İSTEDİĞİNİ RAFAHA KAVUŞTURUR, İSTEDİĞİNİ SÜRÜNDÜRÜRSÜN. İYİLİK ELİNDEDİR. HER ŞEYE GÜCÜN YETER. GECEYİ GÜNDÜZE KATAR, GÜNDÜZÜ DE GECEYE ÇEVİRİRSİN. ÖLÜDEN DİRİ, DİRİDEN ÖLÜ YARATIRSIN; ARZU ETTİĞİNE SAYISIZ RIZIK VERİRSİN. »

ALLAH’TAN MAĞFİRET İSTEMEK

Allah’tan geçmiş günahlarına mağfiret iste. Bundan sonra da o günahların üzerine başkasının gelmemesi için yalvar, İlâhi emirlere uymak için Allah’dan yardım iste. Kaza ve kaderin gelişini hoş karşıla. Belâlara karşı sabırlı ol. Elindekilere şükret. Elindekilerin kadrini bil. Ölüm gününü hayırla neticelendirmek için çareler aramaya bak. Son nefesin hoşluk içinde biterse öbür âlemde, peygamberlere doğrulara, şehidlere ve iyi kimselere arkadaş olursun. Onlarla arkadaş olmak ne kadar hoştur.

- 172 -

Page 173: 7085959-salimabi

Allah’tan dünyayı isteme.. Belânın gitmesini, ihtiyaç halinin geçmesini, zenginliğin gelmesini isteme. Sana gereken sabırlı olmaktır. Elinde bulunana iyi bakarak yetinmen gerekir. Bulunduğun hâl içinde bulunan mânevi değerlerin elinden gitmemesini iste. Aksi, belki senin için iyi olmaz. Bilemezsin, hayır hangi yandadır. Acaba sana zenginlik mi yarar, yoksa fakirlik mi? Belâ mı senin için uğur getirir, yoksa dünya rahatlığı mı? İşlerin iç yüzünü bilmek sana saklıdır. Onları yalnız Allah bilir. Her şeyin iyisini ve kötüsünü o bilir. Hz.Ömer’den R.A.naklen şöyle rivayet edilir:

- « BEN GÜNLERİNİN İYİLİK VEYA KÖTÜLÜK İÇİNDE GEÇMESİNİ MERAK ETMEM. ÇÜNKÜ BİLEMEM:HAYIR HANGİSİNDEDİR. »

İhtimal ki: Hz.Ömer R.A. bu sözüyle şu âyet-i anlatmak istemiştir: - « SİZE KITAL FARZ OLDU; AMA SİZ HOŞLANMIYORSUNUZ.

BİLEMEZSİNİZ, BELKİ SEVDİĞİNİZ İYİ DEĞİLDİR, BELKİ DE SEVMEDİĞİNİZ UĞURLUDUR.. HALBUKİ ALLAH BİLİR, SİZ BİLEMEZSİNİZ. »

Hayır üzere ol. Nefsin ıslah, hevai isteklerin yok olsun. Şeytanın zelil ve hâkir

olsun. Anlattıklarımızı yaparsan bunlar olur. Anlattığımız yola girersen, yersiz iraden ölür. Boş ümitlerin ölür. Kalbine

sâfiyet gelir. Allah’dan başka bütün varlıklar kalbinden çıkar. Onun sevgisi ile dolarsın. Bu halden sonra sana ilâhi iradeden nasip gelir. Onunla istersin, yani; Dünya ve âhiret işlerini.. Onun emrine uyarsın; bütün arzuların yerine gelir.

O zaman iraden Hakk’ın iradesine ram olur. İstersin, verdikçe şükredersin.

Alırsın yersin. Verilmeyecek olursa kimseye darılmazsın. Sonra verilmeyene karşı bir şey demezsin. Çünkü senin için mühim olan yalnız ilâhi emirlerdir. Böylece kalbin temiz, iraden saf, Hak yolda devam edersin.

ŞÜKÜR VE KUSURLARI İTİRAF Amelini görme. Onlarla böbürlenme ; bu hâl sana yakışmıyor. Nefsi görmek,

yapılan işlere karşılık beklemek iyi olmuyor. En iyisi bunları Hakk’tan görmektir. Bütün işleri onun yardımıyle yaptığını anla; ona göre işlerini ayarla.

Eğer bir kötülüğü yapmıyorsan düşün: Bu halin, senden mi yoksa Hakk’dan

mı? Elbette Hakk’dan. O seni esirgedi. O seni sakladı. Buna hamd etmek gerek. Şükür etmen lâzım. Nerede şükür? Buna akılsızlık derler. Başkasının gücünü kendine mal etmen yerinde olur mu, akıl kârı mı?

- 173 -

Page 174: 7085959-salimabi

Şu misaller sana bir şeyler anlatır sanırım: Sen düşmanla çarpışıyorsun, fakat gücün yetmiyor. Öteden kuvvetli biri geliyor, düşmanın elini bağlıyor. Yere seriyor. Sen de yapacağını yapıyorsun. Sonra her şeyi kendin yaptığını iddia ediyorsun. Halbuki o kuvvetli adam gelmeseydi; senin bir iş yapacağın yoktu. Belki de düşman seni öldürecekti. Diğeri de şu: Biri vardır, zengindir. Herkese ödünç verir. Veyahut ihsan eder. Sen de bir şeyler almak istersin; ama sana vermez. Öteden biri gelir, sana kefil olur ve alırsın.

- Sonra da ben aldım; ve benim itibarım var. Diye söylenmeye başlarsın. Yakışır mı? İşte bu iki misal sanadır. İşlerini düzenle. Şükret. Sana verilenle yetin. Daima

Allah’ı öv; her iyiliği ondan bil. Şer işleri sana yükle. Nefsini islaha çalış. Eğer birini kötüleyeceksen; nefsin yeter. Çünkü bütün şerrin yuvası odur.

Yaratanı daima bir yaratıcı olarak bil. Ona göre edepli ol... Nefsini kötülüğün yuvası gör, ona göre terbiye et.

Bazı büyük bilginler şöyle derler: - Sana lâzım olan gelir. Buna bir Hadis-i Şerifte işaret edilir: - « ÇALIŞINIZ, BİRBİRİNİZE YAKLAŞINIZ. KÖTÜ YOLLARI

KENDİNİZE KAPAYINIZ. HERKES YARATILIŞININ GEREĞİNİ YAPAR. »

MÜRİD VE MURAD Sen ya müridsin; ya murad.. Ya Allah tarafından istenilen birisin. Veyahut onu isteyen bir müridsin. Mürid olduğunu kabul edersen, bütün yüklerin merkezi olduğunu da kabul edersin; yahut bütün ağırlıkları omuzunda taşıyan biri olduğunu bileceksin. Çünkü arayıcısın.. Arayıcı her güçlüğe katlanmalı, arzusuna ermesi, istediğini bulması için bu yükleri çekmesi gerek. Talip için belâdan kaçmak olmaz. Nefsine hastalık gelir. Çocuğun ölür, malın çalınır. Bağına, bahçene âfet gelir. Bunların hepsini hoş karşılayacaksın. Bunlar seni manevi günahlardan kirlerden koruyacaklardır. Böylece hakikatı sevenlere katılacaksın; onları bulacaksın. Bu mana: Demek değildir ki; bu gibi âfetleri arayacaksın.. Hayır. Gelene razı olacaksın.. yani elinde olmadan.. Eğer murad isen; yine vazifelerin olacak. O zaman daha ağır bir vazife ile başbaşasın. İşte o zaman, Hakkı sakın itham etme. Belâ gelirse şikâyet etme. Sonra kıymetin düşer. Hak seni seviyor. Böyle ufak tefek işlerle seni tecrübe ediyor. Seni tam olgun mertebeye çıkarmak için bunlarla deniyor. Böylece derecen yükselir.

- 174 -

Page 175: 7085959-salimabi

Velilerin derecesine çıkarsın. Senin derecen onlardan alttır. Yerinde kalmak mı istersin? Onların yeri, senin bulunduğun süfli âlemden yücedir. Onların yanına varmak istemez misin? Bulunduğun durum aşağıdır. Bu aşağılık içinde kalmayı arzu eder misin? Sen bunları arzu etsen bile Allah istemez. Çünkü o seni seçmiştir. Senin için onun bilgisi, senin bildiklerinden çok üstündür. O senin için iyiyi seçiyor; en güzeli hazırlıyor. En yararlı hangisi ise onu söylüyor. Sen bunları kabul etmekten çekiniyorsun. Burada sen bazı şeyler diyebilirsin. Meselâ:

- « Allah madem birini seviyor, onu istiyor. Neden cefa ediyor? Halbuki bu cefa en çok sevilene oluyor. »

Bu durumda sana Peygamberin S.A. durumunu anlatmak yeter. O en çok sevilendir. Bununla beraber en fazla cefa çekendir. Bu hâli Peygamberimiz S.A. şöyle beyan ediyor: - « KİMSENİN YAPAMAYACAĞI ŞEKİLDE ALLAH’TAN

KORKARIM. ALLAH YOLUNDA KİMSENİN ÇEKMEDİĞİ EZAYI ÇEKERİM. ÖYLE ZAMAN OLDU Kİ, BİR AY YİYECEK BULAMADIM. »

Yine buyuruyor: - « BİZ PEYGAMBERLER ZÜMRESİYİZ; EN ÇOK BELÂYI BİZ

ÇEKERİZ. ONDAN SONRA SIRASİYLE.. » Yine buyuruyor: - « BEN ALLAH’I EN ÇOK BİLENİM VE EN ÇOK KORKANIM. » İşte hadis-i şerifler. Bunlar cefaları anlatır. Sebebi ise ilâhi derecelerinin

artması içindir. Onların derecesi ancak dünyada yapılan amelle yükselir. Dünya ise, öbür âlemin kazanç yeridir.

Peygamberlerin vazifesi; ilâhi emirleri yerine getirdikten sonra sabırlı olmak ve olan işlere mukavemet etmektir.

Sonra bu dünya biter. Öbür âlem başlar; ebedi saadete ererler.

AKILLIYA GEREKEN İnsan ilk başta nefsine bakmalı; yapılışını incelemeli. Kâinatta mevcut olan

harikalara göz atmalı. Onları bir bir tetkik etmeli. Bundan sonra yaratanın varlığını istidlâl eylemeli. Çünkü kâinatta bulunan bütün varlıklar Allah’a götüren birer yoldur. Onun kuvvetini, kudretini belirten birer birer hikmettir. Güzel iş daima iyi bir ustaya delildir.

Bu manayı daha iyi anlatmak için İbn-i Abbas’ın R.A. bir açıklamasını anlatmak yerinde olur.

Önce bir Âyet-i Kerime meali: - « ALLAH, YERYÜZÜNDE OLANLARIN HEPSİNİ HİZMETİNİZE

VERDİ.. »

- 175 -

Page 176: 7085959-salimabi

Bu âyetin tefsirinde İbn-i Abbas şöyle der:

- « HER ŞEYDE ALLAH’IN İSMİNDEN BİR TANESİ VARDIR. VE HER ŞEYİN İSMİ ALLAH’IN İSMİDİR. SEN İSE O İSİM VE SIFATLARIN İÇİNDESİN. DIŞTA OLANLAR ONUN KUDRETİYLE OLUR. İÇ ÂLEMDE OLANLAR ONUN HİKMETİYLE OLUR.

ALLAH ZATINI SIFATLARLA GİZLEMİŞTİR. SIFATINI DA İŞLERLE ÖRTMÜŞTÜR. İLİM, İRADE İLE OLUR. İRADEYSE HAREKETLERLE ORTAYA ÇIKAR. SAN’AT YAPANI SAKLADI. SAN’AT İRADE İLE BELİRDİ. O GİZLİLİĞİ İÇİNDE SAKLIDIR. NİMETLERİ YER YÜZÜNDE ZAHİRDİR. KUDRETİ AÇIKTIR. HİÇ BİRŞEY ONA BENZEMEZ. O GÖRÜR VE İŞİTİR. »

İbn-i Abbas Hazretleri burada mârifet sırlarını açıklıyor. Bunları hiçbir yerde görmek mümkün değildir; bu gibi sözlere kolay rastlanılmaz. Bu büyük insana Peygamber S.A.şöyle dua etmiştir.

- « Yarabbi, sen onu dinde fakih yap, tevil yollarını ona öğret.. » Allah bizi onların hayrına erdirsin; onlar arasında toplasın.

TASAVVUF VE OLUŞU Sana Allah’dan korkmayı kötülükten geri durmayı tavsiye ederim. İslâm dinin

zahirdeki emirlerine uy.. Gönlünü geniş tut. Nefsini daraltma. Yüzünü güler eyle. Varlığını doğrulara harca. Başkalarını üzme. Zor işleri kendin al. Fakirliğin kıymetini bil. Büyüklerin kadrini bil. Arkadaşların kıymetini bil; onlarla iyi geçin. Küçüklere nasihatta bulun. İcabında büyüklere de doğruyu söylemekten çekinme. Düşmanlık yapma. İyilik yapmaya devam et. Bol harca; hak yoldan olsun. Mal yığma. Sohbete lâyık olmayanlarla konuşma; gerek din, gerek dünya için onlara akıl danışma.

Fakirliğin asıl manası, odur ki senin gibi birine ihtiyaç sayıp dökmeyesin.. Zenginliğin mânası ise, senin gibilere karşı gönlünde bir ilâhi vekarın olmasıdır.

Tasavvuf dedi-koduyu bırakmaktır. Yalnız açlığı gidermek için yemek; hiçbir

işe yaramayan alışkanlığı bırakmakla hasıl olur. Nefse güzel gelen şeyleri bırakmak iyi olur.

Fakir hâli ilimle başlar; yumuşak tabiatla büyür. İlim onu korur. Yumuşaklık ise sevdirir.

- 176 -

Page 177: 7085959-salimabi

Tasavvuf sekiz huy üzerindedir: 1. Sahi olmak: Eli açık, cömert olmak, bu âdet İbrahim A.S.

Peygambere verildi. 2. Razı olmak: Bu âdeti İshak A.S. Peygamber almıştır. 3. Sabır: Bu hâli Eyyub A.S. Peygamber benimsemiştir. 4. İşaret: Bu da Zekeriyya A.S. Peygamberin hususiyetidir. 5. Gurbet: Bu da Yahya A.S. Peygamberin nasibidir. 6. Kalın ve sade giymek: Bu da, Musa A.S. Peygamberin meşrebidir. 7. Seyahat: Bu da İsâ A.S. Peygambere nasib olmuştur. 8. Fakr: Bunu da Peygamberimiz S.A. almıştır. Bir Hadis-i Şerifinde: - « FAKR, BENİM ÖĞÜNECEĞİM ŞEYDİR. » Buyurmuş, sevdiğini ifade etmiştir. Allah bütün peygamberlerine selâm ismiyle tecelli eylesin. Onlara uyanlardan

rahmetini eksik etmesin.

NASİHATLAR Sana, zenginlerle konuştuğun zaman vekarlı, fakirlerle konuştuğun zaman da mütevazi olmanı tavsiye ederim. Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin, senin bütün hallerine vakıf olduğunu düşün; daimâ mütevazi ve samimi ol! Birtakım sebeplere dayana-rak, onları yaratanı ithama kalkışma. Bütün hâllerde o yaratıcıya güven. Aranızdaki samimiyete güvenerek kardeşinin hakkını yeme. Gönlü, gözü tok olan Allah yolu-nun yolcuları ile sohbete devam et.. Onlara karşı mütevazi ve terbiyeli ol.. Nefsin isteklerini keserek islâh etmeye çalış.. Allah’a, insanların en yakın olanı, güzel huylu ve ileri görüşlü olanıdır. Amellerin en iyisi Hakk’la olmaktır... Sana daima hak ve sabrı tavsiye ederim. Hakk’a güven, sabırlı ol. Dünyada sana iki şey yeter; fakir ile sohbet, Allah dostlarına hizmet.. Fakir yalnız hak zenginliği ile var olandır... Senden aşağılarla çekişme, küçük düşersin. Senden üstün kimselerle uğraşma, gücünü boş yere sarfetmiş olursun... Kendin gibilerle itişme; huysuz sayılırsın... Fakr ve tasavvuf iki ciddi şeydir. Şakaya gelmezler; Allah bizi, sizi ve bütün müslümanları bu yolun hakiki yolcuları arasına katsın, bu yolun hakikatine ermeye muvaffak buyursun, ÂMİN!... Ey veli! (Allah’ı seven) Allah’ı hiç unutma; bu hâle devam et; çünkü bütün hayır bundadır. Ey veli! (Allah dostu) Allah’ın emirlerine iyi sarıl; çünkü bütün kötülükler bununla def olur.. Ey veli! (Allah sevgilisi) Hayatta sana gelecek bazı güçlükler olur; bunları hoş karşıla: (Belki hakkında hayırlıdır...)

- 177 -

Page 178: 7085959-salimabi

Şunu iyi bil ki sen bütün hâlinden, sükûn ve hareketinden sorumlusun; bunun için, en iyi iş hangisi ise onu yapmaya çalış... Duygularını boş yere harcamaktan sakın; Allah ve Resulüne S.A. ve onların yolunda gidene bağlan; taat et. Üzerindeki haklarını öde; fazla bir şey isteme. Her hâlinde hakk’a duacı ol!... Müslümanlar hakkında iyi niyet besle ve güzel düşün. Aralarına hayır yapmak için gir. Hiçbir gecen, kalbinde, bir müslümana karşı şer, kuruntu, buğz olduğu halde geçmesin; sana zulmedene de islâhı için dua et ve sonunu Allah’a bırak... Daima helâl yemeye çalış, bilmediğin şeyi öğrenmek için de bilgi sahiplerine müracaat et; sor... Her hâlde Allah’tan utan... Daima, manen Hakk’ın düşüncesi ile ol; başka bir kimse ile konuşursan, yine onun için olsun... Her sabah mümkün olduğu kadar fakirlere bir şey vermeğe çalış.. Akşam namazından sonra, iki rekât istihare namazı kıl. (Akşamla yatsı arasında nafile olarak kılınır, Allah’tan hayır istenir...) Ölen müslümanların cenazesinde bulun; namazlarını kıl. Her sabah yedi defa, « Allahümme ecirna minennar » - Yarabbi bizi ateşten koru - duasını oku. Sure-i Haşrin son âyetlerini şöyle başlayarak oku hatta ezber et:

- « Euzü billâhissemîilalimi mineşşeytanırracim. »

ALLAH’I BİLİP HALKI BIRAKMAK Allah’ı aradığın zaman halkı yok bil. Halk arasına karıştığın zaman nefsini uzak tut. Halkı bırakıp Hakk’ı düşündüğün zaman varlığın sana yok olduğunu görür-sün. Nefsini karıştırmadan, halk arasına girersen: Adil olursun. Sana uyanlar da, senden emin olurlar. İç âlemine çekildiğinde herşeyi bırak. Yalnız gir; o zaman asıl arkadaşını; sır gözünle, bu gözlerden başka gözlerle hikmetten görürsün. Nefsin erir; yerine Allah’ın emri gelir. Ona yakınlık gelir. O zaman görürsün: Bilgisizlik, bilgi, uzak yakın; sessizlik, huzur; korku, ünsiyet olmuştur. Ey şurada duran, sadece iki şey vardır: Yaratan ve yaratılan. Yaratanı kabul edersen; geri kalanlara söyle:

- « Alemlerin sahibinden başkası benim düşmanımdır. » Bu işler kolay bilinmez. Tadan bilir. Safrası bozuk olan tad alamaz. Ancak

tedavi sonunda tadabilir.

- 178 -

Page 179: 7085959-salimabi

Ey karşımda duran, dinle: iman sahibi yarar iş tutarsa, nefsi iyiliğe döner. Kalbin anladığını anlar. Sonra sır olur. Sonra fena bulur. Daha sonra varlık olur.

Dostlara kapılar açıktır. Nefsini yola getir, dost ol oradan gir. Ey şurada duran dinle, fena şey, yaratıkları yaratana karşı görmektir..

Tabiatın, melek sıfatına bürünmesidir. Bir zaman sonra bu da yok olur; ilk yaratılış şeklini bulursun. İşte o zaman suyunu Hakk verir. Varlığında filizlenen ekeneği o eker. Eğer bunu istiyorsan: İslâm ol; Hakk’a bağlan. Sonra bu yolumuzu arzu et. Daha sonra ilâhi ilimleri öğrenmeye koyul. Marifet yollarını bundan sonra ara. Bundan vücut bul; var ol, varlığın onunla olsun. Zahid ol, ilk iş zahidliktir. Bu bir anlık iştir. Vefa sahibi ol, bu da az zamanda elde edilir. Sonu olmayan güzel iş ise marifet yoludur.

MÜCAHEDE EHLİ VE HUYLARI Nefsiyle mücahede edenlerin, bu yolun hakikatını arayanların aşağıda belirtilen on esasa uyması gerekir. Bunlara uyanlar; nefislerine hakim kimselerdir. Bu sebeple: en güzel şeylere kavuşurlar. BİRİNCİSİ: – Allah adına yemin etmek. Bu yemin, ister doğru, ister yanlış olsun, ister kasden isterse sehven olsun: Yapılmamalı. Yemin etmeyi adet edinmeyene nur yolu açılır; âdet edinen zararını mutlaka görür. Yemini az olanın, gayreti çoktur. Arkadaşları arasında sevilir. Allah tarafın-dan kalbine nur kapısı açılır. Bu nurla herkes tarafından seçilir. Gören sever. Düşmanları ondan korkar. İKİNCİSİ: - Yalandan sakınmak. Yalan söylemek yakışmaz. Bilerek veya bilmeyerek söylenecek tek yalan, hayli zararlara yol açar. Yalan söylememeye alışanın kalbi nurla dolar. Bilgisi artar. İşlerine böyle devam ederse zaman olur ki, sanki hiç yalan bilmezmiş gibi olur; bu yüzden herkesin sevgisini kazanır. Başkasından yalan işitse dahi ayıplamalı. Başkasının yalanına mâni olmak da iyidir. Bunu yapmalı; yalan söyleyenleri bıraktırmalı. ÜÇÜNCÜSÜ: - Hiç kimseye bir vaadde bulunmamak. Herkese vaadde bulunmak hatadır. Doğru değildir. İnsan elinde olmayan sebepten vaadını yerine getiremez, yalancı olur. Her hangi bir vaadde bulunan kat’i söz vermemeli. Vaadini inşallah gibi sözlerle bitirmelidir. Bu âdeti yerine getirenler cömert olur; Allah tarafından haya perdesine bürünür. Doğru insanların yanında çok sevilir. Allah’ın sevgili bir kulu olur. Derecesi yüce olur.

- 179 -

Page 180: 7085959-salimabi

DÖRDÜNCÜSÜ: - Yaratılmışlara lânet okumamak... Lânet etmek yerinde olmaz. Ne kimseye lânet, ne de bir şeye eziyet, yakış-maz. Bunlar, iyilerin huyundandır. Bunun sonu çok kıymetlidir. Kimse için kötü dil kullanmayanın hayatı emniyet içindedir. Dünyası selâmet, âhireti ise azıklıdır. Güçlük görmez. Çünkü kendisi kimsenin kötülüğünü istememiştir. Kulların saygısı, Allah’ın rahmeti onun için olur. BEŞİNCİSİ: - Beddua etmemek.. Kendine kötülük edilse bile, kimseye beddua yakışmaz. Kendisine yapılan her kötü söz, veya kötü işe karşılık olarak beddua etmek hiç de iyi sayılmaz. Beddua etmemeyi âdet haline getiren en yüce makamlara erer. Huyunu bununla bezeyen dünyada sevilir, halkın kalbinde sevgisi olur. Herkes davetine icabet eder. Halk arasında efendi olarak bilinir. ALTINCISI: - İslâm kıblesine yönelip namaz kılan için: Küfür ve nifak hükmü vermemek. Bu hâli benliğine sindiren ilâhi rahmete yakındır. En büyük fazilet derecesine ulaşmış olur. Bu, Peygamberimizin S.A. sünnetine uymak için seçilen en iyi yoldur. Müslümanlardan hiç biri için kötü hüküm vermeyenin mânevi duygusu gelişir, azaptan emin olur. Allah’ın rızasına kavuşur. Bu, her iman sahibinin elde etmesi gereken en büyük fazilettir. Bütün insanlar; bu huy sahibine merhamet hissi duyarlar. YEDİNCİSİ: - Kötülüklere bakmamak ve duyguları korumak... Bunlar, iman sahibinin en başta yapması gereken bir iştir. Bunun mükâfatı: Dünyada da görülür. Öbür âlemde ise, elde edeceği güzelliğin sonu yoktur. İnsanlar için en zor iş budur. Allah bizleri bu yolda başarıya ulaştırsın. Bu güzel huyları yapmayı bize ihsan eylesin. Kalbimizden kötü isteklerin çıkmasına, bizim için yardımcı olsun. SEKİZİNCİSİ: - İnsanların hiç birine işini gördürmemek.. Bu iş veya o işi gören ister büyük, ister küçük olsun. İnsan için asıl lâzım olan insanların işini almak. Onların dertlerini bitirmek. Onlardan her türlü yardım isteğini kısmak. Bu hal Allah’a kulluk eden için en güzel iştir. İttika yolunu tutan kimse için bir şart ve bir yoldur. Esasen kötülüğü yasak etmek; iyiliğe teşvik için bu yolun kesin olarak benimsenmesi gerekir. Çünkü bu halde insanlar göze eşit olarak görünür. Bu yol seçilmeye niyet edilirse Allah yardım eder. Yolun tamamen Hakk tarafına döndüğünü görenin imanı daha da artar. Hakikat karşısında insanlar arasında seçme yapamaz. İman sahibi izzetini ve servetini koruma yönünden bunları yapmak zorundadır. Çünkü ihlâs kapısı buradan açılır. DOKUZUNCUSU: - İnsanların elinde bulunan herşeyden ümidini kesmek. Bu da insan için önemlidir. Şerefin korunmasına yardımcıdır. Bu hal özel bir

- 180 -

Page 181: 7085959-salimabi

gönül zenginliğidir. Bu halin benimsenmesi şereftir. Temiz bir imanı gösterir. Gönül hastalıklarına şifa olan tevekküle, Allah’a güvenmeye götürür. Bu hal, Allah’a götürür. Bu hal, zühd yoludur. En küçük kötülük dahi olsa, bu yola girenden çıkmaz. Bu, Allah’ına tam güveni olanların benimsediği âdettir. ONUNCUSU: - Tevazu sahibi olmak. Şimdiye kadar yazdıklarımızın en önemlisi budur. Bir adam ibadet mi ediyor, tevazu lâzım. Allah katında derecesinin yükselmesini mi istiyor, tevazu yolunu tutması gerek. Halk arasında sevilmek, mânevi makamının büyümesini temenni etmek için yine tevazu sahibi olmak icab eder. Dünya ve âhiret işlerinin yoluna girmesi için tevazu yolunun tutulması esastır. Çünkü tevazu, huyların temelidir; güzel huyların kaynağıdır. Tevazu sahibi olmayan hiçi bir isteğine eremez. Kulbununla yararlı kimselerle bağdaşabilir. Ve bununla, Allah rızasına kavuşması mümkün olur. İman sahibinin açıkta, gizlide tevazu sahibi olması, takva derecesinin onda gelişmiş olmasına işarettir. Tevazu, esas manası ile: İnsanın her gördüğü şeyi kendinden üstün olduğu veya olacağı inancına sahip olmalıdır. Her gördüğü kimse için:

- Belki bu benden daha üstündür. Allah tarafından benden daha fazla sevilmiş-tir...

Demeli ve bu kanaatı benliğine sindirmelidir. Kendinden küçüğü gördüğünde: - Küçüktür, henüz yaratana karşı gelmemiştir. Halbuki ben Allah’a isyan

ettim, karşı geldim; bu benden hayırlıdır. Demeli... Büyük için de şöyle demeli: - Yaşlıdır. Benden daha çok ibadet etmiştir... Bir bilgini görürse: Bu

bilgindir, benim bilmediğimi biliyor. Bana verilmeyen ona verilmiştir. Onun bildiğini ben bilmiyorum, o bildiğiyle amel ediyor; bense cahilim, yapamıyorum..

Demeli.. Cahil bir kimseyi gördüğü zaman da: - O bilmiyerek günah işliyor; ben bilerek yapıyorum, öldüğümüz zaman

bilinir. Şeklinde demelidir.. Bir kâfirle karşılaştığı zaman da şöyle demeli: - Belki dine gelir, imanlı olur. Belki ben, günahlarım yüzünden imansız

gidebilirim. Sonumuzun ne olacağı bilinmez.. İşte en büyük iş bu hâli almaktır. İnsanın faydalanacağı ilk ve son iş,

tevazudur. Kul bu hali ruhunda duyduğu ve tevazu derecesine çıktığı zaman; Allah için nasihat izni alır. Herkese nasihat vermeğe koyulur. Dünya ve âhiret işlerine dair bütün üzüntüleri gider. Artık Allah’ın sevmiş olduğu insanlardan sayılır. Şeytanın da en büyük düşmanı sayılır. Rahmet kapısına varmış sayılır artık.

Son olarak birkaç söz daha söylemek gerekecek ki, bu da kibir üzerine olacak.

Bilindiği gibi tevazu, kibrin zıddıdır. Kibirli olanda tevazu olmaz. Bu yüzden kibirli olmak iman sahibine yaramaz. İnsan bu yolun tam gerçekleşmesini istiyorsa, kibir

- 181 -

Page 182: 7085959-salimabi

ve kendini beğenme yolunu bırakması yerinde olur. Eğer kulluk vazifesini bir yeşeren ağaca benzetirsek onun yetişmesi için kibir bırakılmalıdır. Kendini büyük bilip beğenmeyi bırakmak her iman sahibine düşen tam bir vazifedir. İşte.. bu sevimsiz hallerin ortadan kalkması için tevazu yolu seçilmelidir. Tevazu zahidlerin en büyük şerefidir. Hak yoluna girenlerin işaretidir. Yukarıdan beri anlattığımıza şunları da eklemeyi yerinde buluyoruz. İnsan elbette ki bu kadar şeref sahibi olunca bir makama çıkarılır. İşte o zaman insanı bilmiyerek yıkacak olan şey, dedikodudur. Bu tamamen icapsız ve yersiz iştir. Bilhassa cemaat önünde yersiz dedikodu yapmak zararlıdır. Allah saklasın; bu durumda olan insan, isterse manen en büyük dereceye yükselsin, yıkılması bir an işidir. Bunları yapmak, öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Allah fazlını, ihsanını üzerimizden eksik etmesin. Allah cümlemizi bu iyi işleri yapmaya muvaffak buyursun. Allah cümlemizi sözü, özü bir olanlardan eylesin. Ömrümüzün son deminde imanla götürecek her türlü yararlı işi yapmamız için bize yardımcı olsun. Nefsimizin ve şeytanın şerrinden hepimizi korusun.

EVRÂD - I ŞERİFE - İ - KADİRİYYE ŞERHİ EVRÂD ; lûgatte VİRD’in cem’i (Çoğulu) olup, VİRD’ler yani her zaman tekrar edilen ve belirli zamanlarda okunması vazife bilinen dualar anlamına gelmektedir. Biz, dil alışkanlığı veya daima dilde bulunması, daima tekrarlanması gerekli hayırlı ve faydalı sözler de diyebiliriz. Kaldı ki, evrâd-ı şeriflerin çoğu Kur’an-ı kerimden âyetler, Hadis-i şerifler ve salâtü selâm ile süslenmiştir. Tarikat-i aliyyenin pirân - ı izâmı veya daha sonra gelen meşâyih - i kirâmı tarafından tertip olunmuş ayrı ayrı evrâd-ı şerifesi vardır. Kadiri dergâhlarında mübarek gecelerde zikrullaha başlanılmadan okunduğu gibi, müritlere de sabah namazlarından sonra veya günün diğer münasip bir zamanında muntazaman okunması telkin ve talim olunmuştur. Mânası ve medlûlu bilinmeden okunacak herhangi bir dua ile, bilereke ve anlayarak okunan dua arasında, kabule karin olması bakımından elbette büyük farklar olacağını göz önünde bulundurarak, Kadiri evrâd-ı şerifesinin metnini verdikten sonra, öz ve özet halinde şerhini ve açıklamasını yapmayı da maksada uygun ve faydalı bulduk. Bu kısa izahattan sonra, şimdi açıklamalara başlayabiliriz: E’ÛZÜ BİLLÂHİ MİN-EŞ-ŞEYTAN-İR-RACİYM Rahmet-i ilâhiden kovulmuş olan şeytanın şerrinden, Allah-ü Teâlâ’nın hıfz-u himayesine sığınırım.

- 182 -

Page 183: 7085959-salimabi

BİSMİLLAH-İR-RAHMAN-İR-RAHİYM Rahman ve Rahiym olan Allahu Azim-üş-şânın ismiyle başlarım. EL-HAMDÜ LİLLAHİ RABBİL-ÂLEMİYN Bütün hamd ve sanâlar, O Allah-ü Teâlâ’ya mahsus ve münhasırdır ki, âlem-lerin Rabbi, mürebbisi ve mâlikidir. ER-RAHMAN-İR-RAHİYM Dünya hayatında – Ayırd etmeksizin – bütün yarattıklarına nimetlerini, ihsan-larını ve merhametini esirgemez. Âhirette ise, yalnız mü’min kullarına rahmet ve merhamet eyler. MÂLİK-İ YEVM-İD-DİN Hesap ve ceza gününün hâkimidir. İYYAKE NA’BÜDÜ VE İYYAKE NESTA’İYN Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım dileriz. İHDİNAS-SIRAT-EL-MÜSTAKİM SIRAT-ELLEZİYNE EN’AMTE ALEYHİM Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna hidayet et.. GAYR-İL MAGDUBİ ALEYHİM VE LED-DÂLLİYN Gazabına uğrayanların ve sapıkların yollarına değil.. (Amin). ( Evrâd-ı şerifenin bundan sonra gelen kısmı, Ahzâb sûre-i celilesinin 56. âyet-i kerimesidir. ) İNNALLAHE VE MELÂ’İKETEHU YUSALLÛNE ALEN-NEBİY YA EYYÜHELLEZİYNE ÂMENÜ SALLÛ ALEYHİ VE SELLİMU TESLİMÂ Muhakkak ki, Allah-ü Teâlâ ve melekleri Nebiyyi zişâna salât ederler. Ey iymân edenler! Siz de ona salât ve selâm edin. (Bilindiği gibi, SALÂT’ın iki mânası vardır. Birisi namazdır ve diğeri Pey-gambere duadır, ki bu duaya TASLİYE denilir. Salât, Allah-ü Teâlâ tarafından olursa; Hakkın rahmet ve in’amı, meleklerin istiğfarı ve Resûl-ü zişânın medh-ü senâsı demek olur. Selâm ise, ayıplardan ve âfetlerden beri olmaktır. Birbirimize karşı alıp verdiğimiz selâm da, bu mânada bir duadır. Fahr-i âlem sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri, bir Hadis-i şeriflerinde: ( BENİ BİR KERRE TAS-LİYE EDENİ, ALLAHU AZİM-ÜŞ-ŞAN ON KERRE TASLİYE EDER.) buyurmuş olduklarından, diğer bütün evrâd-ı şeriflerde olduğu gibi, Kadiri evrâd-ı şerifinde de salât ve selâma, geniş bir yer verilmiştir.) ALLAHÜMME SALLİ VE SELLİM VE BARİK ALÂ SEYYİDİNÂ MUHAMMEDİN VE ALÂ ÂLİHİ VE SAHBİHİ ECMA’IYN Evrâd-ı şerifenin bu kısmı da, Saffât sûre-i celilesinin 180 – 181 ve 182 âyet-i kerimeleridir ki, her duadan sonra okunmaktadır. Zira, bir Hadis-i şerifte: « Kim, âhirette kilelerle ölçülecek sevap isterse, her mecliste son sözü SÜBHANE RABBİKE RABBİL İZZETİ AMMÂ YASIFUN VE SELÂMÜN ALEL MÜRSELİYN VEL-HAMDÜ LİLLAHİ RABBİL-ÂLEMİYN olsun » buyurul-muştur. Bu âyet-i kerimenin meal-i münifi de şöyledir:

- 183 -

Page 184: 7085959-salimabi

Rabbin, Rabbil-izzeti celle şâne, onların bütün isnatlarından münezzehtir. Gönderilen bütün peygamberlere selâm ve âlemlerin Rabbi olan Allah-ü Teâlâ’ya hamd olsun. ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ RESÛLALLAH (Allah-ü Teâlâ’nın rahmet ve in’amı, bereket ve ihsanı selâm ve senâsı senin üzerine olsun ve seni bütün âfetlerden selâmette bulundursun ey Allah’ın Resûlü..) demek olur. ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ HABİBALLAH Habiballah, Peygamber efendimizin mübarek isimlerindendir. Habip, sevgili demektir. Buna göre (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın sevgilisi..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ HALİLALLAH Halil, sadık dost demektir. Allah-ü Teâlâ’nın en sadık dostu olarak peygamber efendimiz Halilallah diye de anılmaktadır. Bu isim, aynı zamanda efendimizin muhterem dedeleri İbrahim Peygamber aleyhisselâma da verilmiştir. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın sadık dostu..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ NEBİYYALLAH Nebi, bilindiği gibi Allah-ü Teâlâ tarafından kullara ahkâmı tebliğ eden zât-ı şerif demektir. Resûl ile arada şu fark vardır. Nebiler, kitap sahibi olmayabilirler. Oysa, Resûl kitap sahibi bulunanlara mahsustur. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın Nebisi..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ SAFİYALLAH Safi, pâk ve temiz mânasına gelir. Peygamber efendimizin mübarek isimlerin-den olduğu gibi Âdem aleyhisselâmın da isimlerindendir. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın pâk ve temiz kulu..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ HAYRE HALKİLLAH Hayr’ın mânası açıktır ve herkes tarafından bilinmektedir. Halkillah, Allah-ü Teâlâ’nın yarattığı bütün mahlûkat-ı ilâhiyyedir. Peygamber efendimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiş, âdemoğullarının efendisi ve bütün yaratılmışların en üstünü bulunduğundan elbette mahlûkat-ı ilâhiyyenin en hayırlısıdır. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah-ü Teâlâ’nın yarattıklarının en hayırlısı..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ NURE ARŞİLLAH Arş-ı ilâhi, nûr-u Muhammedi’den yaratılmış bulunduğundan Peygamber efendimiz elbette arşın nurudur. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın arşının nuru..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ EMİN-E VAHYİLLAH Peygamber efendimiz, Hak teâlâ tarafından kendilerine vahyolunanların hepsini, aynen ve tamamen ümmetine tebliğ ve talim buyurmuş olduklarından vahyin emini mânasına «Emin-e vahyillah» olarak tavsif olunmuşlardır. Kaldı ki, risâlet ve nübüvvetlerinden önce de kendilerine MUHAMMED-ÜL EMİN lâkabı verilmiş olduğu tarihi kaynaklardan anlaşılmaktadır. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey vahy-i ilâhinin emini..)

- 184 -

Page 185: 7085959-salimabi

ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ MEN ZEYYENEHULLAH Zeyyenehullah, Allah-ü Teâlâ’nın ziynetlendirdiği, süslediği demektir. Gerçekten, Peygamber efendimiz Hak celle ve âlâ hazretleri tarafından mânen ve maddeten, zâhirren ve bâtınen hiçbir kula nasip ve müyesser olmayan üstün meziyetler ve mümtaz hasletlerle süslenmiştir. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın ziynetlendirdiği..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ MEN ŞERREFEHULLAH Şerrefehullah, Allah-ü Teâlâ’nın şereflendirdiği demektir. Gerçekten, Peygamber efendimiz hiçbir Resûl ve Nebiye nasip olmamış şereflerle müşerref kılınmıştır. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın şereflen-dirdiği..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ MEN KERREMEHULLAH Kerremehullah, Allah-ü Teâlâ’nın ululaştırdığı, hürmet ve tâzim ettiği demek-tir. Gerçekten, Hak teâlâ Peygamber efendimizi tekrimat-ı sübhaniyesine mazhar kılmış ve kendisine hiçbir peygamberine göstermediği tâzimi göstermiştir. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın ululaştırdığı, tekrim ve tâzim ettiği..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ MEN AZZEMEHULLAH Azzemehullah, Allah-ü Teâlâ’nın büyüttüğü ve yücelttiği demektir. Gerçekten Hak teâlâ Peygamber efendimizi bütün peygamberler arasında büyültmüş ve yüceltmiştir. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın büyülttüğü ve yücelttiği..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ MEN ALLEMEHULLAH Allemehulllah, Allah-ü Teâlâ’nın talim buyurduğu, öğrettiği demektir. Gerçekten, Hak teâlâ Peygamber efendimizi ilm-i ledün ile, zâhir ve bâtın ilimleriyle, evveliyn ve âhiriyn ilimleriyle talim buyurmuştur. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın ilm-i ezelisini talim buyurduğu..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ SEYYİD-EL-MÜRSELİYN Seyyid, efendi demektir. Mürseliyn de, Âdem aleyhisselâmdan itibaren Resûl-ü zişân efendimize kadar gönderilen Peygamberân-ı izâm hazeratına denilir. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey bütün peygamberlerin efendisi..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ İMAM-EL-MÜTTEKİYN İmamın mânası bellidir. Müttekiyn ise, günahlardan ve bütün şüpheli hal ve hareketlerden sakınanlar, tekva ehli olanlar demektir. Buna göre (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey tekva ehlinin imamı, önderi ve rehberi..)

- 185 -

Page 186: 7085959-salimabi

ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ HÂTEM-EN-NEBİYYİN Hatem, sonuncu demektir. Nebiyyin de Nebiler mânasına gelir. Gerçekten Kur’an-ı kerimde Ahzâb sûre-i celilesinin 40. âyet-i kerimesinde (VE LÂKİN RESÛLULLAH-İ VE HATEM-EN-NEBİYYİN – Lâkin o, Allah’ın peygamberi ve peygamberlerin de sonuncusudur,) buyurulmuştur. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey Allah’ın son peygamberi..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ RAHMETEN LİL-ÂLEMİYN Rahmeten lil-âlemiyn, âlemlere rahmet olan demektir. Gerçekten, Kur’an-ı kerimde Enbiyâ sûre-i celilesinin 107. âyet-i kerimesinde (VE MÂ ERSELNÂKE İLLÂ RAHMETEN LİL-ÂLEMİYN – Biz, seni ancak âlemlere rahmet olmak üzere gönderdik,) buyurulmaktadır. Buna göre: (Sâlat ve selâm senin üzerine olsun, ey âlemlere rahmet olarak gönderilen..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ ŞEFİ-AL-MÜZNİBİYN Şefi, şefaat edici demektir. Müznibiyn ise günahkârlar anlamına gelir. Gerçekten, Peygamber efendimiz Hak teâlâ şefaat hakkı bahş ve ihsan buyurmuştur. Mahşer gününde, bütün peygamberlerin dizleri üzerine çökerek, nefsleri kaygusuna düştükleri esnada, Resûl-ü zişân efendimiz Allah-u azimüş-şân katında günahkâr ümmetine efaatçı olacaktır ve bu şefaatleri de haktır. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey günahkârların şefaatçısı..) ES-SALÂTÜ VES-SELÂMÜ ALEYKE YÂ RESULE RABBİL-ÂLEMİYN Resûl ve Rabbil-âlemiyn kelimelerinin mânaları yukarıda açıklanmıştır. Buna göre: (Salât ve selâm senin üzerine olsun, ey âlemlerin Rabbinin Resûlü..) SALÂVATULLAHİ VE MELA’İKETİHİ VE ENBİYA’İHİ VE HAMELET-İ ARŞİHİ VE CEMİ-İ HALKIHİ ALÂ SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ÂLİHİ VE SAHBİHİ ECMA’İYN Allah-ü Teâlâ’nın fazl-ü ihsanı, meleklerinin, nebilerinin, arşı taşıyanların ve bütün yaratılmışların tâzimat ve salâvatı efendimiz Hz.Muhammed aleyhisselâm ile âlinin, evlâdının, ezvacının, ashabının üzerlerine olsun. ALLAHÜMME SALLİ ALÂ SEYYİDİNA MUHAMMEDİN ABDİKE VE HABİBİKE VE RESÛLİK-EN-NEBİYYİL-ÜMMİYİ VE ALÂ ÂLİHİ VE SAHBİHİ VE SELLİM Allah’ım! Senin kulun, peygamberin, sevgilin ve ümmi olarak yarattığın Nebiyyi âlimin olan efendimiz Hz.Muhammed aleyhisselâm ile âline, evlâdına, ezvacına ve ashabına sonsuz ihsanların ve senâlarınla, rahmet ve in’amlarınla tâzim buyur.

- 186 -

Page 187: 7085959-salimabi

ALLAHÜMME SALLİ ALÂ SEYYİDİNA MUHAMMEDİNİN-NEBİYYİL-MELİHİ SAHİB-İL MAKAM-İL Â’LÂ VEL-LİSAN-İL FASİH Allah’ım! Efendimiz Hz.Muhammed aleyhisselâma sonsuz ihsanlarınla, senâlarınla, rahmet ve in’amlarınla tâzim buyur ki, o senin mânen ve maddeten, zâhiren ve bâtınen güzellerin güzeli olarak yarattığın, Makam-ı Mahmud gibi yüce makamlar bahşettiğin, fasih lisan ile emirlerini ve nehiylerini tebliğ ettirdiğin Nebiyyi kerimindir. ALLAHÜMMEC’AL EFDALE SALÂVATİKE EBEDEN Allah’ım! Sonsuz ihsan ve senâlarının, rahmet ve in’amlarının en üstününü ve ebedisini VE ENMA BEREKÂTİKE SERMEDEN Hayır ve bereketlerinin, ezelden ebede kadar daima artanını VE EZKÂ TAHİYYÂTİKE FADLEN VE ADEDEN Tahiyyatının sayı ve fazilet bakımlarından en pâk ve arınmışını ALÂ EŞREF-İL HALÂ’İK-İL İNSANİYYETİ İnsan olarak yaratılmışların en şereflisi

VE MECMÂ-İL HAKAYIK-İL İYMANİYYETİ İymân hakikatlerinin makarrı ve menba’ı VE TÜR-İT-TECELLİYAT-İL-İHSANİYYETİ İhsanlarının ve gaip nurlarının tecellilerinin Tûr’u VE MEHBİT-İL ESRAR-İR-RAHMANİYYETİ Rahmani sırlarının nüzul ve hübut mahalli VE ARÛS-İL MEMLEKET-İR-RABBANİYYETİ Harem saray-ı vahdetinin mahrem-i esrarı VE VASITATİ IKDİN-NEBİYYİN Bütün Nebilerinin ahd ve misaklarının vasıtası

VE MUKADDİM-İ CEYŞ-İL MÜRSELİYN Resûller ordusunun önderi ve öncüsü VE KA’İD-İ REKB-İL ENBİYÂ’İL-MÜKERREMİYN Mükerrem kıldığın bütün Nebilerinin yedicisi ve sürücüsü VE EFDAL-İL-HALKİ ECMA’İYN Bütün yaratılmışların en üstünü

- 187 -

Page 188: 7085959-salimabi

HÂMİL-İ LİVÂ’İL-İZZİL-Â’LÂ Livâ-i izzetin olan Livâ-i hamdin sahibi VE MÂLİKİ EZİMMET-İL MECD-İL ESNÂ Azamet ve kerem dizgininin mâliki ve mutasarrıfı ŞAHİD-İ ESRAR-İL EZEL Ezel sırlarının şahidi VE MÜŞAHİD-İ ENVÂR-İ SEVABIK-İL-ÜVELİ Bütün âlemler yok iken, ilmullahta mevcut olan nurların müşahidi VE TERCEMAN-I LİSAN-İL KIDEM Kelâm-ı kadimin olan Kur’an-ı azim-ül-bürhanın tercümanı VE MENBÂ’İL İLMİ VEL-HİLMİ VEL-HİKEM İlmin, hilmin ve hikmetlerin kaynağı MAZHAR-I SIRRIL-CUD-İL CÜZ’İYYİ VEL-KÜLLİYYİ Dünyada kullarına bahşettiğin cüz’i nimet ve ihsanlarınla, âhirette ihsan ve

inayet buyuracağın külli nimetlerinin tamamına ait sırların açıklayıcısı VE İNSAN-İ AYN-İL VÜCUD-İL ULVİYYİ VES-SÜFLİYYİ Ulvi veya süfli insan vücudunun göz bebeği ( Bilindiği gibi, göz bebeği

görmek için zâhiri sebeptir. Görmek, onunla mümkün olur. Gözün sırrı, süsü ve faydası odur. Onunla bütün yararlara vasıl olunur. Göz bebeği olmazsa, bir çok büyük menfaatler ve faydalar ele geçirilemez. Oysa, aleyhissalâtü vesselâm efendimiz, ulvi veya süfli bütün mevcudatın, iki cihanda nimetlendiği ve faydalan-dığı göz bebeğinden elbette daha kıymetlidir.

RUH-İ CESED-İL KEVNEYN Dünya ve ukbanın veya gayıp âlemi ile şuhut âleminin cesetlerinin ruhu

(Dünya ve âhiret ehlinin cesetlerinin ruhu) VE AYN-İ HAYAT-İD-DÂREYN Dünya ve âhiret hayatının (iki cihanın) gözü

EL-MÜTEHAKKİKİ Bİ-Â’LÂ RÜTEB-İL UBUDİYYETİ Kulluk rütbesinin en yüksek ve en yüce derecelerinin gerçekleştiricisi

(Kulluğun ne büyük bir rütbe olduğunun öğreticisi) VEL-MÜTEHALLİK-İ Bİ-AHLÂK-İL MAKAMAT-IL İSTİFÂ’İYYETİ Seçtiğin ve beğendiğin en güzel ahlâk makamları ile ahlâklanmış olan EL-HALİL-İL Â’ZAM En büyük ve sadık dostun

- 188 -

Page 189: 7085959-salimabi

VEL-HABİB-İL EKREM Tekrim buyurduğun sevgilin SEYYİDİNÂ MUHAMMED BİN ABDÜLLAH BİN ABDÜLMUTTALİP Efendimiz Abdülmuttalip oğlu Abdullah oğlu Hz.Muhammed aleyhisselâm ile VE ALÂ SÂİR-İL ENBİYA-İ VEL-MÜRSELİYN Ve gönderdiğin diğer nebilere VE ALÂ MELA’İKETİK-EL MUKARREBİYN Ve sana yakın olan meleklerine VE ALÂ İBADİLLAH-İS-SALİHİYN Ve bütün salih kullarına MİN EHL-İS SEMAVAT-İ VE EHL-İL ARADİYN Göklerde ve yerlerde bulunanların hepsine KÜLLEMA ZEKEREK-EZ-ZAKİRÛN Bütün zâkirler zikrettikleri müddetçe VE GAFELE AN ZİKRİK-EL-GAFİLÜN Ve senin zikrinden gafil olanların da gafletleri müddetince VE SELLİM VE RADİYALLAHU AN ASHAB-I RESÛLİLLAH-İ

ECMA’İYN Ve Resûl-ü zişânının ashabına da saadet ve selâmet ihsan buyur ve onların

hepsinden razı ol yâ Rabbi!

- 189 -

Page 190: 7085959-salimabi

KASİDE

Nâdanı terk etmeden yârânı arzularsın Hayvanı nefsi geçmeden insanı arzularsın Men ârefe nefsehu fakat arefe Râbbehu Nefsini sen bilmeden süphanı arzularsın Sen bu evin kapısın henüz bulup açmadan İçindeki kenz-i bi-payeni arzularsın Taşa üfürmek ile yalazlanır mı ocak Yüzün Hakka dönmeden ihsanı arzularsın Dağlar gibi kuşatmış benlik günahı seni Günahını bilmeden gufranı arzularsın Cevizin yeşil kasını yemekle tat bulunmaz Zâhir ile ey fakıh Kûr’ân-ı arzularsın Şerbeti sen içmeden sarhoş-ü mest olmadan Nice Hakk’ın emrine fermanı arzûlarsın Gurbetliğe düşmeden mihnete sataşmadan Kebab olup pişmeden büryânı arzûlarsın

Yabandasın evin yok bir yanmış ocağın yok Issız dağın başında mihmanı arzularsın Bostanı bağı gezdim hıyarını bulmadım Sen sükut ağacından rummanı arzularsın Başsız kabak gibi bir tekerleme söz ile Yunus’leyin Niyazi irfanı arzularsın.

- 190 -

Page 191: 7085959-salimabi

İKİNCİ

BÖLÜM

Page 192: 7085959-salimabi

İSLÂM DİNİ

İslâm dini; beşeriyetin maddi ve manevi terakkisine vesile olan itikadi, ameli ve ahlâki kanunlar ve prensipler mecmuasıdır. Bu düstur ve prensipler en ufak bir hurafe ve efsaneye yer vermeyecek kadar açıktır. Akla, mantığa ve hakikate uygundur.

İslâm dininin menşei Kûr-ân ve sünneti seniyedir. O Selim kalplerde nurunu müstakim akıllarda hikmetini ve hissiyatın derinliklerinde feyzini aksettiren hayat veren bir dindir. Bu din bütün hayır ve şerri, hak ve batılı birbirinden temyiz ve tefrik ederek âlemin gözü önüne sermiştir.

Hakikatleri örtecek bütün perdeleri kaldırmış ve onlara gölge yapacak bütün

bulutları silip süpürmüştür. İnsanların zihinlerini şüphe ve tereddüde düşürüp müşavere edecek gerek itikadi, gerekse âmeli hiçbir karanlık nokta bırakmamıştır. Bu bakımdan İslâm Dinine akıl ve mantığa zıt olan safsata, irtica ve hurafelerin girmesine imkan ve ihtimal kalmamıştır.

İslâm’a göre insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti; Yaratanını, kainatı

tanımak, O’na imân ve ibadet etmektir. Evet, Cenâb-ı Allah’ın, Hz.Muhammed (S.A.V.) Efendimizi Nübüvvetle vazifelendirip O’na Kûr-ân-ı Kerim-i inzal etmesinin yegane gayesi, insanlara Kendisini tanıttırması, sevdirmesi ve âhrette kazandığı ebedi ziyafetgahına ermenin yollarını onlara öğretmesidir. Bu sebeple Müslüman; İslâm’ı evvela kendi nefsinde yaşamalıdır. İslâmiyet bizlerden kıyl-ü kal değil, amel ve tatbikat istemektedir.

Ey bu milletin birlik ve beraberliğini, sûkun ve huzurunu, hal ve istikbalini,

dünya ve ahiret saadetini düşünen yüksek nazarlı, hamiyetperver zât’lar! Geliniz, Kûr-ân’ın ve sünneti seniyenin irşad metotlarına samimiyet ve ciddiyetle sarılalım, bu yaraları vakit geçirmeden acilen saralım.

İhtilaf ve tefrikalara yer vermeyelim. Sorunlara sevgi ve ilim ile yaklaşalım. İslâm’a bin yıldır hizmet eden bu vatan evlâtlarını, dine ve memlekete zarar

vermekten, kötü cereyanların kucağına düşmekten muhafaza edelim. Şunu da unutmayalım ki bir milletin fertleri aynı bir ailenin fertleri gibi

birbirini kabul etmedikçe hayatlarına bir nizam ve ahenk veremezler. Batmaya ve sönmeye yüz tutarlar.

Var olmak ve varlığımızı devam ettirmek için gençliğimizi, din aşkı, vatan ve

mukaddesat sevgisi, namus duygusu gibi ulvi değerler etrafında toplamaya ve onları üstün âhlaklı, tarihine, kültürüne ve inanca sahip, milletine ve devletine bağlı fertler haline getirmeye mecburuz.

- 191 -

Page 193: 7085959-salimabi

İnsanlığın sâri hastalık halindeki bir ruh-i çöküntüye, dini, ahlâki, kültürel bir bunalıma hızla sürüklenmekte olduğu bu hengamede yegane çare, sadece ve sadece İslâm’a gönülden sarılmaktır.

AHMET KAYHAN HAZRETLERİNİN EVLATLARINA NASİHATLARI

Evlatlarım!

Çeşitli vesilelerle sizlerle tanıştım. Bazılarınız beni; yazdığım kitapları okuya-rak, bazılarınız da eşinden, dostundan duyarak tanıdı. Hatta, bir kısmınız da, Allah’ın takdiriyle rüyasında görerek bulduğunu ifade etti. Her ne sebeple olursa olsun, sonuçta, takdir-i ilahi tanışmamızı istediği için tanışıp görüşmüş bulunuyo-ruz.

Hak yolunda edinebildiğim manevi tecrübe ve ilahi ilimler doğrultusunda hiçbir menfaat beklemeden sizlere faydalı olmaya gayret gösterdim. Sizlerden bazılarının, yetenekleri ölçüsünde, bizim eserlerimizi okuyarak, manevi olgunlaşma yolunda oldukça önemli adımlar attığını görmek, beni ziyadesiyle sevindirmiştir.

Hiç ayrım yapmadan tüm insanlara Allah rızası için hizmet etmek; sevgi, kardeşlik ve barış yolunda ülkemize faydalı, inançlı insanlar yetiştirmek gayesi, yazdığımız kitap ve bültenlerde açıkça görülmektedir. Dilerim, bu ülkedeki her fert bu şuur ve idrak etrafında birleşmek suretiyle, şu cennet vatanımızın birlik ve beraberliğine bir nebze olsun katkıda bulunmuş olur.

Ben kitaplarımı okuyan, tavsiyelerimi dinleyen ve herkesi gönülden seven onların maddi-manevi insanlık yolunda gelişmesi için elinden geleni esirgemeyen bir dedenizim. Bana yakın olan kimseler, beni dinleyen, tavsiyelerimi tutan, Allah için sevdiklerimi en çok sevenlerdir. Onlar, benim fikir bahçemin yeni açan gonca gülleridir. Onlar beni Allah için sevdiler. Ben de onları Allah için çok sevdim. Allah için yetiştirdim.

Yavrularım! Sizler beni seviyorsanız, başkalarının da Allah ve Resulünü çok sevmesine

sebep olun. Bilerek veya bilmeden Hakkı seveni, Hak’tan uzaklaştırmayın. Kıskançlık tuzaklarına düşerek fitneye sebep olmayın. Bunu her kim yaparsa Ben’i çok incitmiş olur. Her konuda kusuru önce kendinizde arayın. Başkalarının kusur ve açıklarını arayarak kendinizi tatmine kalkışmayın.

İslâm’ın beş, imanın altı şartını yerine getirerek Resulullah’ın sünnetlerine sıkıca bağlanın. Allah’ın emirlerine hassasiyetle uyarak, yasaklarından titizlikle uzaklaşın. İnandığınız gibi yaşayın; yaşadığınız gibi inanmaya kalkmayın. Bu dini kendi aklınıza göre yorumlayıp, onu tahrip etmeyin. İslâm dini bir bütündür. Noksansız tamamlanmıştır. Reform ile düzeltilmeye ihtiyacı yoktur.

- 192 -

Page 194: 7085959-salimabi

Anne ve babalarınıza iyi davranın. Büyüklerinize saygılı olun. Devletinize, demokrasiye ve insan haklarına yürekten bağlanın. Kanun ve nizamlara uyun. Gençlere sahip çıkın, doğru yolda yetişmelerine yardımcı olun. İmanınızı güçlendirin. İşinizde başarılı olun. Eşinizle iyi geçinin. Çocuklarınıza şefkatli davranıp, onları vatana millete faydalı olacak şekilde yetiştirin.

Nefsinizi şehvet ve menfaatin esaretinden kurtarıp, ruhun kutsal hakimiyetine sokarak, Rabbinizden gelen faydalı ilhamlara gönül kulağınızı açık tutun. Edep insanın ziynetidir. Edepli olun. Herkese aşağılayıcı davranıp gönül kırmayın.

Dertlilerin derdine ortak olup hasta ve yoksullara yardım edin. Acizlere sahip çıkın. Vakıflar ve yardım dernekleri kurarak topluma faydalı olun.

Çevrenizi temiz tutup, güzel kullanıp, kirletmeyin. Toplu alanlarda, ibadethanelerde başkalarını rahatsız etmeyin. Yüksek sesle konuşup etrafınızdakilerin huzurunu kaçırmayın.

Büyücülük ve üfürükçülük gibi safsata olaylara itibar ederek bu işle uğraşanlardan medet ummayın. Hastaları doktorlara emanet edip, onlar için, yalnız Allah’tan şifa dileyin. Canı gönülden yapılan duanın gücüne içtenlikle inanın. Her türlü kazadan, beladan, Yaradan’ınıza sığının.

Allah hepinizden razı olsun. Hepiniz, tümden Allah’a emanet olun!

EFENDİM AHMET KAYHAN HAZRETLERİ’NİN KISACA HAYATI

ELHAMDÜLİLLAHİLLEZİ FETEHARİ EVLİYAİHİ BİTTARİKAL

MİSAİ

Cenab-ı Hakk bana, 20. asrın gavsı Seyyidi Sultan Ahmet Kayhan (K.S.) ile tanışmayı 1973 baharında ihsan etti. Kendileri hem cisim, hem ruh olarak iki tahir, nisbet sahibi ve sülale-i tahireden anne tarafından Yahya (A.S.)’ın soyuna dayanan bir Livay-ı arifindir.

Bu zat-ı muhterem ile tanıştıktan sonra onun ilminden marifetlerini müşahede ettim. Şemali ve Latifeleri beni hayrette bıraktı. Varlığı ile beni kendine çekti. O güne kadar hiç kimseden işitmediğim sözler işittim, hiçbir kitapta görmediğim hakikatleri dinledim.

Allah-u Teâlâ’nın lütfu ihsanı ile; onun akılları durduracak halleri, kerametleri ve keşifleri olmuştur.

O zikri daim, fikri kaim, yumuşak kalpli, güler yüzlü, ince ruhlu, cömert, ilmi umman, üstün ahlâklı ve soyu temiz bir Zat-ı şerifdi. Ancak Evliyaullah-ın nutku seniyyeleri aşk ve cezbe ile sudur ettiğinden, tam olarak anlamak gayet müşkül olmaktadır.

“Beni anlamak için ben olmak lâzımdır” sözü gereğince bizim de O

olamadığımıza göre O’nu tam manasıyla anlamamız mümkün olamamaktadır.

- 193 -

Page 195: 7085959-salimabi

Bize bildirildiğine ve gösterildiğine göre; O yirminci asrın Arifi, peygamber efendimizin torunlarından olup Seyyid’dir. Aile olarak Irak’tan gelmiş Malatya’nın Pötürge Kazasının Aktarlar Köyüne yerleşmişlerdir.

Ahmet Kayhan Hz.’leri 1905 yılında bu köyde dünyaya teşrif etmişlerdir. Soyu anne tarafından YAHYA (A.S.)’a dayanır.

Baba adı Ali, anne adı Gülsüm’dür. İkisi kız, üçü oğlan beş çocuk babasıdır. Muhterem zevceleri Hacer hanımefendidir. Darül bekâya intikal etmiştir.

Ahmet Kayhan Hz.’leri 1930 yılından beri Ankara vilayetinde ikâmet etmişlerdir. Bizim gibi yolunu şaşırmışlara şefkat kucaklarını açarak Allah ve Resulü’nün nurlu yolunu, maddi ve manevi irşatlarıyla taliplerine karşılıksız öğretmiştir.

1960 yıllarında kendilerine gelen bir doğuşla şöyle buyurmuşlardır: “Ne Bektaşiyim Ne Hanefiyim Ne Şafiyim Ne Malikiyim Ne Hambeliyim On iki imamın salikiyim Muhammed Ali’nin sevgilisiyim Ali Aba’nın örtüsüyüm On dört masumun matemiyim İmamı Hasan İmamı Hüseyin aşkı ile Ehli Beyt’in aşıkıyım.”

Gençlik yıllarında yine aynı bölgede bulunan Malatya’lı büyük irşadcı Hacı Ahmed (K.S.) Sultanın sohbetinde bulunmuş ve ondan icazet alarak irşat makamına ermiştir. Bugün sayısı belli olmayan her meslekten ve her milletten talebeleri vardır.

Hadis-i Şeriflerde: “Müminin kalbi Beytullah’tır. Müminin kalbi Arşullah’tır. Müminin kalbi Allah-ü Teâlâ’nın hazinesidir.”

“Yerlerime ve göklerime sığmadım. Mümin kullarımın kalplerine sığdım” buyurulmuştur. Bu noktaya çok dikkat ediniz.

Bu hadislerde adı geçen müminden murad, Hak’kın Cemali’ne o gönlün ayna olmasıdır.

“Mümin müminin aynasıdır.” Buyurulmuştur. Bu hadis-i Şerifte ilk müminden murad İnsan-ı Kamil’dir. İkinci müminden

murad ise Hakk Teâlâ’dır. Öyleyse İnsan-ı Kamil’in gönlü Hakk’ın aynasıdır. “Müminin ferasetinden çekininiz. Zira onlar Allah-ü Teâlâ’nın nuru ile

görürler.” Sırrınca Mürşid-i Kamillere her hal malumdur sözleri tam olarak Gönüller sultanı Ahmed KAYHAN Hz.’leri için söylenmiş sözlerdir.

Ağlayan göz, gönlü yumuşatır, semadan düşen rahmet toprağı yumuşatır. Toprağa düşen rahmetin bir ucu, yeşil filizin başına değer, gönlüne işler. Yeter ki o rahmet, bir defa o başa değsin. Gönüle işlesin… Bir de değdiği yerde kabiliyet olursa…

- 194 -

Page 196: 7085959-salimabi

Semadan rahmet yağar, herkesin gönlüne damla damla düşer… Bilmem rahmetin erişemediği gönül var mı? Nisan yağmurunu her deniz kuşu alır ama sedef de alır… Sedefin aldığı bir damla inci olur. Ama öbürlerine damlalar yük olur. Balığın eti yenir, ama sedefin incisi alınır. Acaba kimler alır? Nasipsizler bir şey alabilir mi? Herhalde, hayır…

Gönlünde tek inci saklayan daha çok takip edilir. Rakipleri onu yok etmek isterler; ama sevenleri ona kavuşmak için ararlar. Bu saklanan tek incinin adı Dürrüyekta’dır.

Aşıklar buna mısralar yazarlar, sevdalılar uğruna can verirler. Tek ümit O Dürrüyekta’ya kavuşmaktır.

İşte Ahmed KAYHAN Hz.’leri; Nurlu bir gönül, içinde Allah aşkı

Dürrüyekta’dır Zamanımızda insan denecek her ne ki var, hepsi onun peşinde talebeleri kol kol… Hane-i saadetleri üniversite-i Muhammediye misali ilim irfan isteyen insanlarla dolardı.

3 AĞUSTOS 1998 tarihinde yassı ezanı okunurken aramızdan ayrılmış beka

âlemine teşrif etmiştir. Mübarek türbeleri Ankara vilâyetinin Mamak kazasının Kayaş Kızılca

köyünde bulunmaktadır. Evet, Seyyid Ahmed Kayhan Hz.’leri, dünyasını değiştirdikten sonra bile,

Allah’ın izniyle tasarrufu ve himayesi devam eden velâyet burcunun şahlarındandır. Yerden çıkan filiz artık semaya yükselmiş, uğruna bütün canlar yere serilmiş,

her yanı berrak her yanı ışık bir gül bahçesi düşünün…Boynunu eğmiş duruyor. Etrafında boyunu geçmeyen çimenler var. Haddini aşanın boyu düşüyor, esen rüzgarda O’nun kokusu, dalgalanan havada O’nun tatlı sesi, hoş nefesi vardır.

Efendimiz ve ashâbına salât-ü selâm olsun. Anlayana bu kadarı kafidir. Çünkü onu tam olarak anlamak ve anlatmak bizim

gibi acizlerin işi değildir. Bugüne kadar yayınlanmış eserleri: Adem ve Âlem, Ruh ve Beden, Aradığımı Buldum, İrfan Okulunda Oku. Yüce Allah’tan niyazımız maddi ve manevi âlemde bizi Ondan ayırmasın. Amin Her şeyin doğrusunu bilen Allah’a hamd olsun.

- 195 -

Page 197: 7085959-salimabi

ŞİİR

Muhakkak Ehl-i Hakk ölmez, ebed Hay’dır, Bil ey zahir, Kalbin sarayını pak eyle, bab-ı Evliya’dır bu. Şu’a-yı dürr-i vahdet, membaa-ı ilm-i ledünnidir, Mükemmel varis-i şer-i MUHAMMED MUSTAFA’dır bu. &&& Sevda olmasaydı, gönüle dolmasaydı, Âlem neye yarardı, AHMED’İ olmasaydı.

EFENDİMİZ AHMET KAYHAN HAZRETLERİNİN FAZİLET DOLU YÜKSEK AHLÂKI

Efendimizin ahlâkı Ahlâk-ı MUHAMMED-İ idi. Onun için, onun her öğrettiği fazilettir.

İslâmiyet, insanlar arasında kardeşlik, sevgi, saygı, edep, fazilet, eşitlik, adalet, iyilik ve doğruluk getirdi. İnsanların birbirleriyle anlaşıp barış içinde yaşamaları, hakkına razı olup kimsenin elindekine göz koymamaları ne güzel şeydir. Hayat ancak o zaman mana bulur ve güzelleşir. İşte bunu yaşatmak için kendileri örnek olmuştur. O evine gelen ziyaretçileriyle konuşur, dertlerini dinler çözüm yollarını bildirir, tatlı tatlı sohbet ederdi. Çocukları okşayıp sever cebinde bulundurduğu şekerleri onlara ikram ederdi.

Zengin yoksul herkesin hatırını sorar, gönlünü alır, üzgün ve kederli olanları

teselli ederdi. Kimsenin kalbini kırmazdı. Ben fakir 25 sene ziyaretlerinde bulundum ve defalarca gördüm ki, birçok kendini bilmez kişilerin uygunsuz oturuş, konuşmalarına karşılık onları tebessümle dinlerdi. Güler yüzle yolcu ederdi.

Hasta dostlarını ziyaret eder, bayramlarda tanıdıklarına bayram tebriği gönderirdi.

- 196 -

Page 198: 7085959-salimabi

Herkese selam verir ve tokalaşırdı. Herkese tatlı söz söyler, güler yüz gösterirdi. Hiç bir zaman aşırılığı sevmezdi. Tevazu sahibiydi. Sade ve temiz giyinirdi. Temizliği severdi. «Temizlik imandandır» buyururdu. Pislikten ve fena kokulardan asla hoşlanmazdı. Aile hayatında çok geçimli idi. Evinde boş oturmazdı, Kendi işini kendisi görürdü, kimseye yük olmayı istemezdi.

Gönlü insanlık sevgisiyle dolu idi. En çok şefkate muhtaç olan yoksullara, öksüzlere, çocuklara çok merhamet gösterirdi. Bizlere de böyle davranmamızı söylerdi.

O’nun sevgisi hudutsuzdu. Bizlere; hayvanlara karşı bile merhametli davranmayı öğretmiştir.

Evine ziyarete gelen herkese mutlaka çay, şeker v.s. ikramlarda bulunurdu. Hane-i saadetleri hemen, hemen ziyarete gelenlere 24 saat açık idi. Yalanı,

tembelliği, cimriliği ve korkaklığı hiç sevmezdi. Makamı Aziz, himmeti daim ve üzerimize olsun. Amin.

SULTANIM AHMED KAYHAN’A - UYARLAMA -

BEN BU AŞKIN MECNUNUYUM EY BENİM AHMED SULTANIM MAH CEMALİNE MEFTUNUM EY BENİM KAYHAN SULTANIM SÖZLERİN HEP HAKİKATTİR TARİKULHAK ŞERİATTİR BİLENLERE NE DEVLETTİR EY BENİM KAYHAN SULTANIM RESULÜN AŞKINA YANDIM AŞKIN ŞARABINA KANDIM DELİ DİVANEYE DÖNDÜM EY BENİM KAYHAN SULTANIM

- 197 -

Page 199: 7085959-salimabi

HAK BİZE VERMİŞ BİR NİMET HER İNSANA OLMAZ KISMET EFENDİME CANDAN HİZMET EY BENİM KAYHAN SULTANIM SEN GİTTİN BİZ KALDIK YETİM HİMMET BİZLERE EFENDİM ALEMLERE SULTAN SENDİN EY BENİM AHMED SULTANIM

BİSMİLLAHİR-RAHMANİR-RAHİM

Ya Hayyum Ya Kayyum Ya Fettahu Ya Rezzaku Ya Azizu Ya Hakimi Ya Alimu Ya Veliyyu Ya Latifu Ya Cebbaru

1. YA BEDİUSSEMAVATİ VEL’ARD. YA ZELCELALİ VELİKRAM

ECİRNİ MİNENNAR. ECİRNİ MİNENNAR. ECİRNİ MİNENNAR. YA AZİZ, YA KERİM, YA RAHMAN,YA RAHİM NECCİNİ MİNEL-AZABİL ELİM.

2. Hazreti Fatıma’ya Sevgili Peygamberimizin (S.A.V.) tavsiye ettiği dua: YA EVVELİL EVVELİN VE YA AHİRİL AHİRİYN VE YA

ZİLKUVVETİL METİN VE YA RAHMANİL MÜSTAĞİSYN VE YA HUVE ERHAMER-RAHİMİYN

3. ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED, Bİ ADEDİKULLİ DAİM VE DEVAİN VE BARİK VE SELLİM ALEYHİM VE ALEYHİM KESİRAN-KESİRA (Bu salavat 3 defa okunur. İlk iki defasında Kesiran diye biter. Üçüncüsünde Kesiran Kesira diye okunur.)

4. ALLAHUMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED. VE ALA SEYYİDİNA CEBRAİL VE MEKAİL VE İSRAFİL VE AZRAİL VE HAMMELLETİL-ARŞI VE MELAKETİL MUKARRABİNE VE CEMİİ ENBİYAİ VE EVLİYAİ VELMURSELİNE ALA KULLİ ECMAİN

RABBENA ATİNA FİDDÜNYA HASENETEN VE FİLAHİRETİ HASENETEN VE KINA AZABENNAR, EDHİLNEL CENNETE MEAL EBRAR, YA AZUZİ YA GAFFAR YA RABBELÂLEMİN

- 198 -

Page 200: 7085959-salimabi

“Ey Rabbimiz, bize dünya ve ahirette iyilikler ver. Cehennem azabından kurtar, cennete iyi kullarınla ilhak eyle; ey Büyük, Ey Affedici, Ey Âlemlerin Rabbi Allahım”

5. SALLİ VE SELLİM ALA HABİBİKE MUHAMMEDİNİL-MUSTAFA. VE ALA CEMİİL ENBİYAİ VE’L MURSELİN. VE’L EVLİYAİ VE’L ULEMAİ VEŞŞUHEDAİ VESSALİHİN, AMİN VEL-HAMDULLAHİ RABBİL ÂLEMİN (EL FATİHA)

HAŞR SURESİ ( AYET: 22,23,24 ) Bismillahir Rahmanir Rahim. HuvAllaHullezi lâ ilâhe illâ Hu, Âlimü’l gaybü ve’şşehadeh, Huve’r Rahmanir Rahim. HuvAllaHullezi lâ ilâhe illâ Hu, El Melikül Kuddusüs Selâmül Müminül Müheyminül Azizül Cebbarül Mütekebbir; SübhanAllahi ammâ yüşrikûn. HüvAllahül Hâlikül Bariül Müsavvirü lehül Esmaül Hüsna; YusebbiHu lehu ma fissemavati vel ard Ve Huvel Azizül Hakim. Huvel Evvelü vel Âhirü ve Zâhirü vel Bâtınü, Ve Huve alâ külli şey’in Alim.

İlim meclisinde aradım, kıldım talep, İlim en geridedir, illa edep, illa edep Örter ayıbını insanın hep; Ne güzel elbiseymiş esvabı edep. Gönül ehli arasında aradım, kıldım talep, Her hüner makbul imiş: illa edep, illa edep Edep bir taç imiş nuru Hüda’dan Giy ol tacı, emin ol her beladan.

EFENDİM AHMED KAYHAN HAZRETLERİNİN SOHBETLERİNDEN DUYDUKLARIM

Buyurdular ki; EŞHEDÜ ENLÂ İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE

MUHAMMEDEN ABDUHU VE RESULUHU. LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULULLAH

- 199 -

Page 201: 7085959-salimabi

Elâ dini İslâm, Ala tefikil iman elâ hidayetil RAHMAN, Kitabım Kûr’ân-ı

Azim-üş-şan, dinim dini İslâm rehberim Hazreti FAHRİ KAİNAT MUHAMMED MUSTAFA yolum şeriat, hadis-i şeriften ayrılmamak şartı ile ehli sünnet vel cemaat, Ahlâkım Âhlâk-ı MUHAMMEDİ.

Buyurdular ki; Sizler Benim hakikatimi bilseniz(görseniz) bir an bile yüzüme bakamazdınız. Bildiğini öğret, bilmediğini öğren.

15.01.1981 Buyurdular ki; Allah-a (C.C.) inancı olup ta emirlerini yerine getirmeyen, Hz.Muhammed

(S.A.V.) efendimizi kabul edipte ahlakından istifade etmeyen, anasını, babasını inkar etmediği halde sözünü tutmayan;

Her kim ki bu üçünü terk ederse şeytanın maskarasıdır. Şeytanla arkadaş olmuştur. Maddi ve manevi sonu felakettir. Allah korusun.

Bilinmeyeni bilmeye Görünmeyeni görmeye Duyulmayanı duymaya Çalış

26.01.1981

Buyurdular ki; Efendim Ahmed Kaya Hz.leri bir gün bana oğlum Ahmed! Allah’ın verdiği

müsaade nispetinde bu evi O’nun kullarına irşat için açtık, bu güne kadar bu haneye sayısız insanlar geldi. İnan ki biz onları irşat edecekken, onlar bizi irşat etti. Buyurdular.

12.06.1986

Buyurdular ki; Allah-ü Teâlâ Hz.leri insanlara iki büyük Lütufta bulunmuştur. Hangi kitap ehli olursa olsun; 1. İbadet taat (secde) 2. Ölüm. Fakat insanların bir çoğu bu iki lütuftan korkar ve kaçarlar.

20.02.1988 Buyurdular ki; Telefon çaldı açtım. Karşımdaki şahıs şöyle söyledi.«Sizi bana birisi tavsiye

etti, siz beni tanımazsınız. Ben bir işe talibim, nasıl hareket edeceğimi (hayırlı mı, hayırsız mı gibi) bilmiyorum. Bana bu konuda yardım ediniz. Doğru olanını söyleyiniz»

- 200 -

Page 202: 7085959-salimabi

Ben de ona cevaben Nasreddin Hoca Hz.lerinin göle çaldığı yoğurt mayası

hikayesini anlattım ve Allah’ın vermiş olduğu aklını kullanmasını söyledim. Karşımdaki adam ne demek istediğinizi anladım dedi ve telefonu kapattı.

05.03.1988

Yine buyurdular ki; Güneş, su ve toprak gibi olunuz. Bunlar üç ayrı kutuptur. Hiçbir şey bekleme-

den, karşılık gözetmeden, ayırım yapmadan hep vericidir. Daima verir, hiç almazlar. İşte siz de bunlardan biri gibi olursanız kurtulmuşlardan olursunuz.

Yine buyurdular; Çok çok tövbe istiğfar çekiniz ki varsa günahlarınıza kefâret olsun, yoksa

tevhit yerine geçsin. Yine buyurdular ki; Şeytan insanlara hem faydalı hem de zararlıdır. Ondan korunun. Şeytan meleklerin hocası idi. Âdem Aleyhisselam’a secde etmesi emrolundu

etmedi. «Ben dedi». Böylece Allah-ü Teâlâ Hazretlerine asi oldu. Son inkarı da; Allah-u Teâlâ Hazretlerine «Sen bana ismi Azam duasını öğrettin ben de son nefesimde bu duayı okurum cennete girerim» dedi. Allah nasip ederse, Allah dilerse demedi. İşte ikinci isyânı bu oldu. Yani ben dedi.

07.09.1988

Efendimizi ziyarete gelen bir kardeşimiz bir yakınının eroin müptelası olduğunu bundan bir türlü kurtulamadığını sevenlerine ve çevresine zarar verdiğini anlatarak ne yapmaları gerektiğini sordular.

Efendimiz buyurdular ki; önce bir doktora götürün. Eğer netice alamazsanız; cebine bir kaç diş soyulmuş sarımsak koysun o maddeye ihtiyaç duyduğu anda cebinden çıkartsın ağzına atsın çiğneyerek yutsun. Kurtulur inşallah.

Not: Her çeşit keyif veren ve sarhoş eden maddeler içinde geçerlidir. Buyurdular ki; Limon çok faydalıdır. Günde yarım veya bir Limon sıkın

suyunu için, ya da yıkamak suretiyle kabuğu ile yiyin. Şifa olur inşallah. Yine buyurdular ki; Tüm kabuklu meyveleri yemeden önce mutlaka

yıkayınız ve daha sonra kesiniz. (Kavun, Karpuz, Limon v.s.) gibi. 07.09.1988

Buyurdular ki; Kanınızdan, Canınızdan meydana gelen ciğerpare bir evladınız olsa,

yaramazlık yapsa döver misiniz? Döveriz, söveriz. Peki ciğerpare evladınızı bir hatasından dolayı dövüp sövüyorsunuz da bizden olmayan ve bize düşman olan nefsi emmarenize neden bir şey yapmıyorsunuz?

- 201 -

Page 203: 7085959-salimabi

Buyurdular ki; Hz.Adem (A.S.) Cennette iken Allah-ü Teâlâ Hz.leri Cebrail (A.S.)’a üç

emanet verdi. Al bunları Hz.i Adem’e götür bakalım bunlardan hangisini alacak. Bunlar Akıl, İman ve Edep. Cebrail (A.S.) bu emanetleri Adem (A.S.)’a getirdi. Allah-u Teâlâ Hz.leri bu emanetlerden birisini seçmeni buyurdular. Adem (A.S) hangisini seçeceği hususunda tereddüt gösterdi. Sonunda Allah’ın izniyle AKLI seçti. Cebrail (A.S.) diğer iman ve edebi geri götürdü. Allah-ü Teâlâ Hz.lerine Adem’in Aklı seçtiğini bildirdi. O zaman iman Allah-u Teâlâ Hz.lerine niyazda bulundu. Yarabbi Akıl bensiz iş göremez beni de verin dedi. Allah-u Teâlâ Hz.leri imanı da Adem (A.S.)’a verdi. Sonra Edep Yarabbi bensiz Akl’da, iman da bir işe yaramaz ancak benimle birlikte olurlarsa bir kıymet ifade ederler dedi. Yüce Allah Edebi de Adem (A.S.)’a verdi. İşte o gün, bu gün bu üç haslet Adem oğullarını da mevcudiyetini sürdürmektedir.

Not: Allah’a inanmayan, Allah’tan korkmayan, Allah’ı sevmeyen, Allah’ın emrettiği gibi yaşamayan, Kûr-ân-ı Azimüşşan’a ve Peygamberine inanmayan kişilerin de aklı var. Yiyor, içiyor, geziyor, düşünüyor v.s. her şeyi yapıyor ama inancı yok. Demek ki akıl yalnız başına bir işe yaramıyor.

Aklı var şeytanı bile kandırır. Ama inancı (imanı) yok. Edebe gelince; Bir hadisi şerifle cevap verelim. Meâlen buyuruluyor ki: «Edebi olmayanın, iman-ı olmaz.»

«İnancı olmayanın Allah’a imanı olmaz» Her yerde edepli olalım. Gece, gündüz, yatarken, kalkarken, yürürken,

otururken, tek başımıza veya kalabalıkta hep edep üzere olalım. İnşallah. Buyurdular ki; Zahir ulemasının yanında dilini tut (konuşma), batın ulemasının yanında

gönlüne sahip ol. Fatiha-yı şerifi doğru okuyun ve manasını öğrenin.

FASILA

Bir gün Mevlana Hz.leri arkadaşlara bakıp şöyle buyurdu: Peygamberimiz efendimiz Muhammed (S.A.V.) buyurmuştur ki: «Bir suya taş attığınız vakit su nasıl dalgalanıp açılırsa, Hakk’ın nuru bir

müminin kalbine indiği vakit, onun kalbi de öyle açılır, genişler, hoş ve lâtif bir sahra olur.» Bunun üzerine ashap: Ey Allah’ın elçisi! Eğer tabiatın ve şehvetin uğursuzluğu sebebiyle Âdemoğlunda, kalbinin açıldığını görecek olan göz perdeli ve tozlu olursa, kalbinde bir genişlik ve açıklık peyda olduğunu nasıl anlayabilir?» diye sordular. Peygamber (S.A.V.) «İman eden, kalbinin genişlediğini, bütün dünya ehlinin, dünya, mal, mülk ve lezzetinin gönlünde soğuması ve tatsız bir hale gelmesi, dünya dostlarından ve kendi ahbaplarından sebepsiz ve garezsiz bir yabancılık duymaya başlaması ile anlaşılır» buyurdular.

- 202 -

Page 204: 7085959-salimabi

ŞİİR

«Nimete şükretmek, nimetini artırır. Nimete küfretmek ise, nimetini

avucundan çıkarır. Çünkü nimete şükredene fazla nimet verileceği vaat edilmiştir. Nitekim secdenin mükafatı, Hakk’a yakınlıktır.»

ŞİİR

«Hakk’ın ve Hakk’ın has kullarının inayetleri olmadan melek de olsa onun

saifesi siyahtır.» «Bu inayet olmadan o, gözünü nasıl açabilir? Bu inayet olmadan o, Hakk’ın gazabını nasıl yatıştırabilir.» «Ya şeyhin nazarında nur ol, veya uzak ol.»

Musa (A.S.) Allah’ın emriyle asasını çekti. Kızıl denize vurdu, kızıl deniz

yarıldı yol oldu.Hz.Musa (A.S.) buradan mahiyetiyle birlikte kurtuldu. O’nu takip eden Firavun ve ordusu denizin ortasına geldiğinde deniz birleşti. Firavun boğulmakla karşı karşıya gelince; Ya Musa beni kurtar diye üç kere bağırdı. Musa (A.S.) asasıyla vura, vura Firavunu helâk etti.

Burada; Allah-ü Teâlâ Hazretleri buyuruyorlar ki: «Firavun üç kere Ya Musa beni kurtar diye imdat istedi.» Halbuki bir kere

bana hitaben Allah’ım beni kurtar dese idi onu kurtarırdım. ********** Soru: Halife olarak yaratılan insan meleklerden üstün müdür? Cevaben buyurdular ki;Tabi ki üstündür. Ancak; Halife olarak yaratılan, bütün

insanlar değil. Halife; insan-ı Kamil mertebesine ulaşmış olan Mürşid-i Kamildir.

BESMELE Ya Rabbi! Ya Hayyu, Ya Gayyum. Ya Zülcelâli vel ikram Aşk ile muhabbet ile geldim sana, Aşkımla bana ikram et Ya Rabbi, Bu aşk bana yar oldu. Cismi cana merhem oldu. Ruha gıda oldu. Gören, işiten, söyleyen sen oldun. Elhamdülillâh ki seni buldum, Kendim kayıp oldum. Ben ten oldum, Sen can oldun. Ten fâni, Can Baki.

- 203 -

Page 205: 7085959-salimabi

Buyurdular ki; Selim! Şimdi sana hiç kimseye söylemediğim bir şey söyleyeceğim, dediler ve

buyurdular. Şimdi Duha namazı kıldım. Efendim Hacı Ahmet Kaya Hazretleriyle

beraberdim. O’nunla konuştum. O’nu düşündüm. Sen de Namaz kılarken, Zikir çekerken benimle ol, beni düşün, benimle konuş masivadan uzaklaşırsın. Masivayla meşgul olacağına benimle meşgul ol. Allah’a ibadet ederiz. Resûlünü çok severiz, efendiden de isteriz. Bir müşkülün, bir derdin, bir sıkıntın olduğunda bizi aklına getir (bizden iste) kurtulursun. Efendime sığınıyorum. Buyurdular.

Şöyle bir misal verdiler. Ailenle birlikte hiçbir günahın yok iken, hiçbir suç işlememişken bir iftira

sonucu emniyet güçleri aniden gelse hısım, akraba, komşu veya bir tanıdığa haber dahi vermeden hapishaneye doğru götürseler ne yaparsın?

Hemen tanıdık bir yüz ararsın ki nereye gittiğini, bir suçun olmadığını yakınlarına söylesinler diye.

Böyle birini görürsen sevinirsin değil mi? Buyurdular.

11.09.1989 Efendim Hz.lerini ziyarete gittim. Daha sonra Cemal ağabey de geldiler bir

müddet hal, hatır sorulduktan sonra Cemal ağabey Âdem ve Âlem kitabının Gavsiye bahsinden bir şey sordular. Sultanım Hz.leri de o bahsi okumamı buyurdular. Ben bu konuyu okurken bazı kısımlarında Sultanım Hz.leri açıklama-larda bulunuyordu.

Konunun bir yerinde; «Nefsini tamamen tesviye eden, Nefsin şeytanını Müslüman eden ve Ruha tamamen teslim olup O’nun emrine giren Nefis kendi kendine secde eder. Ruh o Nefsin Allahı olur. Kul Allah olmaz. Buna dikkat edin ve tefekküre devam edin» buyurdular.

Efendim Hz.leriyle sohbette idik. Bana hitaben buyurdular ki; Oğlum! Bazı Mürşitler hanım ihvanlarıyla yanak yanağa öpüşüyorlarmış bu

olmaz. Şeriata aykırı bir şey görürsen hemen men etmeye çalış. Baksan ki biri havada uçuyor birisi denizde yürüyor, müdahale et, eline bir taş al düşür onları yere Şeriata sım sıkı sarıl. Benim sizlere nasihatim budur. Buyurdular.

07.04.1991

Efendim Hz.leri buyurdular ki; Bir akşam üstü evinize Reis-i Cumhur veya Başbakan gelse ne yaparsınız?

Ona elinizden geldiğince hizmet edersiniz. Sabaha kadar otursalar siz de onlarla beraber oturursunuz. Uyumayı hiç düşünmezsiniz. Ancak; bizimle her an beraber olan gerçek padişahın (Allah’ın) misafirliğini hiç düşünmez gaflet içinde bulunuruz da, o Padişaha bir saat olsun hizmet etmeyiz.

- 204 -

Page 206: 7085959-salimabi

05.01.1994 Cumaya gitmek için Abdurrahman kardeşle birlikte sultanım Hz.lerine gittik

mübarek ellerini öptükten sonra gösterilen yere oturduk. Bir müddet sonra Sultanım Hz.leri Abdurrahman kardeşe hitaben; bak Allah’ın kulu size bir sır vereceğim dinleyin buyurdular.

Bu gece bir rüya gördüm. Bağlarda dolaştım. Kırmızı üzümler kopardım, gelenlere elimle dağıttım buyurdular.

Tam o sırada elinde bir koli ile Selahattin kardeş içeri girdiler. Efendim Hz.leri ona da hoş geldiniz dedikten sonra o nedir? Ne getirdiniz buyurdular. Bunun üzerine Selahattin kardeş hemen koliyi açtı ve bir demet Kırmızı kaplı (Efendimizden seçmeler) kitabı Efendim Hz.lerine takdim ettiler. Efendim Hz.leri bu kırmızı kaplı (üzüm) kitapları mübarek elleriyle bizlere ve daha sonra gelenlere dağıttılar.

Böylece rüya da yerini bulmuş oldu. 16.02.1994

Sultanım Hz.leri buyuruyorlar ki; İki adam biryerde oturmuş konuşuyorlar birisi diğerine gördüğü rüyasını

anlatıyor. Öbürüde hem dinliyor hem de yakınlarında dinlenmeye terkedilmiş koyun sürüsünü seyrediyor. Bakıyor ki koyunlardan bazıları geviş getirmeyi bırakıyor uyku haline giriyor ve biraz sonra koyunların bir sıçramayla tekrar geviş getirdiklerini görüyor ve arkadaşına soruyor. Bu koyunlar da rüya görürler mi? Arkadaşı herhalde görüyorlardır.

Bu hikayeden sonra Sultanım Hz.leri her canlının da rüya görebileceğini buyurdular.

Aynı gün bir soru üzerine buyurdular ki; Peygamberlerden bir kısmı rüya ile, bir kısmı ilhâm ile (Bunlar doğuştan

imtiyazlı olanlar), çok az bir kısmı da miraç ile olgunlaşırlar.

18.09.1989 Sultanım Hz.lerini ziyarete gittim. Bir ziyaretçi genç daha geldi. İngiltere’den

gelmiş. Efendim Hz.leri hal hatır ettikten sonra ne iş yapacağını sordu. O da yayıncılık yapacağını söyledi. Efendim Hz.leri hangi konuda? Diye sordular. O da tasavvuf konusu dedi. Efendim Hz.leri bana Peygamberler tarihi adlı eserden Çinli düşünür Konfüçyüs’ü oku dedi. Ben de okudum. Sanıyorum o gence bir şeyler anlatmak istedi. Sonra da siz Ruhun beden değiştirdiğine inanıyor musunuz? O genç evet inanıyoruz. Biz bir kişi ölünce eğer Ruhu kemale ermemiş ise o Ruh diğer bir insana geçer ve böylece kemale erene kadar devri daim(reenkarnasyon) yapar dediler.

Efendim Hz.leri ise ben inanmıyorum. Allah-ü Teâlâ Hz.leri yaratmaktan aciz mi ki? Devir daim yaptırsın.

Buyurdular

- 205 -

Page 207: 7085959-salimabi

19.05.1990 Sultanım Ahmed Kayhan Hz.leri buyuruyorlar ki; Bundan 20 sene sonra bu memleketin insanları 50 mezhebe (fırkaya) ayrılacak

insanlar hangi fırkaya gireceklerini (uyacaklarını) bilemeyeceklerdir.

01.06.1990 Yine buyurdular ki; Göz görür, kulak duyar, dil konuşur. Göz ve kulağın kefâretini dil çeker. Göz

görmezse, kulak duymazsa dil konuşur mu? Kim ki göz ve kulağını akli selimin emrine bağlar, terbiye ederse dil de rahat

eder. O kişi de kurtulanlardan olur. Yine buyurdular ki; İnsanların; Yer yüzünde, gök yüzünde bulunan hayvanattan hissesi vardır.

Kim ki bu hayvani tabiatlarını terk etmedikçe kurtuluşa eremez. Yine buyurdular ki; Arşın altından 4 ırmak akar. İşte bu arş insanın başıdır. Yine buyurular ki; Derler ki; Kıyamete yakın güneş batıdan doğacak. Bu da şu demektir:

İnsanların batının etkisinde kalacağı, ilmin batıdan yayılacağı ve batılılara uyulmasıdır.

31.03.1995

Efendimiz Ahmet Kayhan Hz.leri Buyurdular ki; İmamımız Ebu Hanifi Hz.leri henüz 8 yaşlarındayken okula giderken yaralı

bir serçe kuşu bulur. Okula yetişeceğinden bu yaralı kuşu bir duvar kovuğuna kor, kovuğu da bir taşla kapatır. Kaçmasın, okul dönüşü alıp bakmak üzere. Ancak okul dönüşü kuşu almayı unutur. Böylece 2 gün geçer. 3üncü günü okul dönüşü kuşu hatırlar duvara gider kovuktaki taşı alır bakar ki kuş ölmüş, çok üzülür.

Gel zaman git zaman Hz.İmam Bağdat’ta sözü geçen ilmi irfanı yüce bir zat

olur. Zamanın zalim hükümdarı onu sarayına çağırtır. Bu günün deyimiyle Diyanet İşleri Başkanı yapmak ister. Ancak Hz.İmam; Hükümdarım Kur-an ve sünnet üzere hüküm vereceksem kabul, yok senin emrinle hareket edeceksem yapamayacağım der. Bu söz üzerine hükümdar celâllenir Hz.İmamı hapse attırır.

Hz.İmamın değerli arkadaşları bir gün Hz.İmamı ziyarete giderler. Demir parmaklıklar arasında şu konuşma geçer.

- 206 -

Page 208: 7085959-salimabi

Ziyaretçiler: Ya imam senin için hükümdar nezdinde teşebbüse geçtik, araya aracılar koyduk tez elde buradan kurtulacaksın derler. Hz.İmam ziyaretçilere teşekkür ettikten sonra yukarıdaki vakayı anlatır. Bura da birkaç güne kadar ecel şerbetini içeceğini bildirir. Nitekim öyle olur. Mübarek tabutlarını 50.000 kişi şahadet parmakları üzerinde ebedi istirahatğahına defin ederler. Böylece İslâm hukuku tecelli eder. Ruhları şad, makamları aziz, himmetleri daim olsun ve sevenlerinin üzerine olsun.

24.05.1995 Yine Buyurdular ki; Efendim Ahmet Kaya Hz.leri dünyasını değiştirmeden iki gün önce hastalığı

sebebiyle ziyaretine gittim. Bir deri, bir kemik kalmış elinin derisi kemiklerine yapışmış, et diye bir şey kalmamıştı. Bana hitaben Ahmed , çocuklar beni doktora götürmek istiyorlar, ben gitmek istemiyorum. Benim bu dünyada iki günlük ömrüm var, söyle onlara ısrar etmesinler. Onlar bundan anlamazlar.

Bak Ahmed yaşamak (ömür) bizim elimizdedir. Allah-u Teâlâ Hz.leri bu

imtiyazı bize vermiştir. Ama biz 63’e tecavüz etmek istemeyiz. Buyurdular. Tam 63 yaşındayken mübarek Ruhlarını teslim ettiler.

Allah ondan ve onu sevenlerden razı olsun. Amin. Buyurdular ki; Üzerinize bir ağırlık çöktüğü zaman, gönlünüze bir sıkıntı

düştüğü zaman, «Rabbim! İbadet ve teatimde, hayır ve hasenatımda yorgunluk ve bitkinlik verme» diye dua ediniz.

24.05.1995

Cuma namazından önce ziyaretlerine gittim. Elini öptüm. Kimse yoktu. Biraz

da rahatsızdı. Anamı, babamı, evladı ayalimi sordu. Benden aldığı cevaplar üzerine Buyurdular ki: Bir yerden bir yere seyahat ediyorsun, bakarsın önüne bir tepe çıkar işte dersin

bu tepeyi aşınca menzile varacağım fakat tepeyi aşarsın bir müddet sonra bir ikincisi çıkar, sonra bir üçüncüsü, böylece devam eder. Belki menzile varmaya ömür bile yetmez.

Bu çok kere böyledir. Bir türlü Vuslat nasip olmaz buyurdular.

31.03.1995 Yine Buyurdular ki; Hz.Pir Abdülkadir Geylani (R.A.) İran’ın Geylani şehrinde doğmuş, bilahare

ilim tahsil etmek üzere Bağdat’a gelmiştir. Baba tarafından Hz.Hasan (R.A.) anne tarafından Hz.Hüseyin (R.A.) ile

akrabadır.

- 207 -

Page 209: 7085959-salimabi

Bağdat’ta pek şöhretlidir. Haftanın muayyen günlerinde devamlı oruç tutarlardı. Yine böyle bir günün gecesinde kalkıp zeytin bahçelerinde bir gezintiye çıkar. Hararetten mübarek dudakları kurumuş bir vaziyette dolaşırken bir bahçeden bir zeytin tanesi koparıp suyu ile dudaklarını ıslatmak ister ancak yapamaz. Böylece birkaç bahçe dolaşır, son bahçede birden bire gökyüzünde bir ışık peyda olur. Ve seslenir. Ya Abdülkadir Geylani bütün dünya nimetleri sana helâl kılınmıştır. İstediğin kadar yiyebilirsin der. Bunun üzerine Hz.Gavsül Azam Abdülkadir Geylani (R.A.) Hazretleri Besmeleyi Şerifi çektikten sonra Velâ Havle Velâ kuvvete illâ billahhilalliyaziym der. O anda o ışık söner bir kişi çıkar. Hz.Pir sorar sen kimsin?Ben şeytanım der ve Hz.Pire sorar nasıl bildin benim şeytan olduğumu? Ben bu makamdan senin gibi 100 piri yendim. Ancak sana dokunamadım. Hz.Pir 1.Hakkın nuru tüm beldeyi aydınlatır. Halbuki seninki bir cihette duruyordu. 2.Hakkın sesi bir cenahtan değil tüm cenahlardan gelir. 3. Ayeti Kerim’e var kimsenin malı, kimseye rızası olmadan helâl olamaz. Bunun üzerine şeytan yolun açık olsun sana güç yetiremedim der.

Burada Şeriat’a bağlı olmak şeri ilimleri bilmenin gereği vardır. Allah ondan razı olsun. Mübarek himmetlerini feyizlerini yardımlarını

sevenlerinden eksik etmesin. Amin. Yine buyurdular ki; Dünyayı mahvedecek (yıkacak) güneş değil; Şeytanın üç silahıdır. Bunlar: 1. Atomik ve diğer silahlar 2. Anarşi 3. Şehvet’tir.

02.06.1995

Bir soru üzerine buyurdular ki; Bir gün efendim Hacı Ahmet Kaya Hz.leriyle otururken bu konuda buyurdular

ki:«Oğlum Ahmed! Askerde atış talimine katıldın mı?» cevaben evet katıldım efendim dedim. Buyurdular ki: «Peki hiç 12’den vurdun mu?» Cevaben; evet efendim 2 kere 12’den, 1 kere de 11’den vurdum. Aferin sana dediler ve sordular. Peki sana bir mükafat verdiler mi? Cevaben; Evet efendim. Bir paket sigara, bir ipek mendil ve bir hafta da izin verdiler dedim. Yine buyurdular; Peki ya sana bir sandık mermi verseler ve sende durmadan ateş etsen ve hedefi vuramasan halin ne olurdu? Buyurdular ve cevabını gene kendileri verdiler.

1. Çok mahcup olurdun. 2. Mermileri boşa harcamış, devlete zarar vermiş olurdun. 3. Zamanı boşa harcamış olurdun. 4. Belki bir ay da ceza görürdün değil mi? buyurdular. Not: Bu misal bazı şeyhlerin, müritlerine haddinden fazla zikir talim

ettirmelerine aittir.

- 208 -

Page 210: 7085959-salimabi

Buyurdular ki; «Sakın ben demeyin, sonra güvercinlerin kanatları arasında, yükseklerde seyir ederken; «Ben» diyen kurbağa gibi yere düşersin»

02.06.1995

Yine Buyurdular ki: Sizlere tavsiyem üç dür. 1. Ehli sünnet vel Cemaat ilkesinden ayrılmayınız. 2. Yalan söylemeyiniz. Haram lokma yemeyiniz. 3. Harami şehvete meyil etmeyiniz.

Bunları hakkıyla yerine getiren herkes velilik basamağına varmış demektir. Velidir buyurdular.

01.09.1995

Yine Buyurdular ki: «18 bin âlemi gördüm bir dağ içinde» Yunus Emre Hz.lerinin bu sözünden

sonra, devamla Minare vardır üç şerefeli, minare vardır iki şerefeli, minare vardır bir şerefeli; İnsanda minare gibidir. Üç şerefelidir. Birinci şerefe göbekle kalp arası, ikinci

şerefe kalp ile çene altı (boğaz) arası, üçüncü şerefede boğazdan yukarısıdır. Bir ve ikinci şerefeler yani göbekle boyun arası aşağı yukarı keşif edilmiş olup

bilinmekte, ancak üçüncü şerefe mahalli olan baş bölümü hale sırrını muhafaza etmektedir.

Göbekten aşağısı ise nefsanidir. Yani minarenin temelidir. Buyurdular.

06.09.1995 Yine Buyurdular ki; İkindi namazını müteakip yapılan duadan sonra; bana hitaben Selim Dinimi

(Allah ve Resûlünü) kitabımı, Yurdumu ve bu milleti çok seviyorum. Allah-u Teâlâ Hz.leri düşmanlarından korusun.Amin. Yine buyurdular ki; Selim! İnsanlık âlemi teknolojide gelebileceği en yüksek seviyeye geldi.

Bundan sonra çok çok önemli bir şey kalmadı. Ancak tıpta daha ilerleme kayıt edilecektir. Buyurdular.

03.11.1995

Yine Buyurdular ki: İnsanın boyun ile başı arası levhi mahfuz, boyun ile göbek arası fezâ âlemi

(ulvi âlem) ve göbek ile ayak arası arz (süfli âlem) işte insan bir kainattır sözünün esrarı budur. İnsan odur ki arza itibar etmeye, şehvetlerine galip gele buyurdular.

- 209 -

Page 211: 7085959-salimabi

MUHTELİF ZAMANLARDA EFENDİMİZİ

ZİYARETE GELENLERCE SORULAN SORULARA EFENDİMİZİN VERDİĞİ CEVAPLAR

Soru: Namazda aklımıza olmadık şeyler geliyor, kendimizi namaza tam

olarak veremiyoruz, bu halden nasıl kurtuluruz? Cevaben buyurdular ki; «Beni önünüzde imam olarak namaz kıldırıyor gibi

düşünmekle olur.» Soru: İyi bir insan olsak, ama namaz kılmasak olmaz mı? Cevaben buyurdular ki; «Ben bunca yıldır arıyorum, on sekiz bin âlemi

dolaştım, tabi olmak için namaz emredilmemiş bir peygamber aradım, bulamadım. Eğer siz, namazsız bir din biliyorsanız söyleyin hep beraber o dine ve peygamberine tabi olalım.»

Soru: Çok zorda kaldığımızda ne yapalım? Cevaben buyurdular ki; «Ahmed dede yetiş diye çağır. Dediler.» Soru: Baş örtüsü yasağı sebebiyle bizleri, başörtümüzü çıkarmadan

üniversiteye almıyorlar ne yapalım? Cevaben buyurdular ki; «Bir emirden dolayı bir vebal meydana geliyorsa,

bu vebal bu yasağı koyanlara, ULU-L EMR’e aittir. Bir de işin diğer yönüne bakalım, Sizlerin okulu bırakmanız, ülke

ekonomisine, insanlığa yapacağınız katkıyı, ileride olacak çocuklarınıza sağlayacakları imkanları, diyelim ki eşine bir şey oldu, aile geçimine yapacağın olumlu katkıyı engelleyecektir. Bu kadar sevap, mesul olmadığın bir vebali karşılamaz mı ?» buyurdular.

Soru: Yolda bulduğumuz kıymetli bir şeyi ne yapalım? Cevaben buyurdular ki; «Sahibi bilinmeyen bir şeyi herhangi bir yerde

görürsen bakmadan yürüyüp git. Bir şeyde düşürürsen bulmak için fazla üzerine düşme.»

Soru: Son zamanlarda namaz kılmakta zorlanıyorum. Ne yapayım? Cevaben buyurdular ki; «Yediğine içtiğine, kazancına dikkat et. Harami

şehvetten ve harami menfaatten uzaklaş.»

- 210 -

Page 212: 7085959-salimabi

Adamın biri eşinden şikayette bulundu. Ona cevaben buyurdular ki; «Bak yavrum, insanın üzerinden çıkan kirli donu

kim yıkar? Ya anan, ya da eşin. Seni ve çocuklarını yediren, içiren, temizliğini yapan, yuvasına bağlı olan eşini neden şikayet ediyorsun. Ona şefkatle muamele et» buyurdular.

FASILA Arifin tarifi: Yer gibi olacak, insanların iyisi de kötüsü de onu çiğneyecek, bulut gibi

olacak, her şeyi gölgelendirecek, yağmur gibi olacak, sevdiğini de, sevmediğini de sulayacak, hava gibi olacak. Herkes onu teneffüs edecek, ancak böyle olan bir kimse arif olabilir. Cüneydi Bağdadi (K.S.)

Abu Cuhayfe (R.A.) anlatıyor: Bir gün Resulullah (S.A.V.) evinden çıkmış, yüzünün renginin değiştiği

görülmüştü. Şöyle buyurdular: «Dünyanın saffeti gitti, bulanıklığı kaldı. Bir Müslüman için bu gün ölüm bir

armağandır.» buyurdular. HADİS.

MUHAMMED ALEYHİSSELÂM’A

Ey Şahı Resûl, Hakk yolunun, rehberisin SEN Aşk yolunun, açmış olan gülüsün SEN Tevhid ilminin, meş’aleyi, envarısın SEN Cehdin zaferin, eşsiz olan, bir erisin SEN En son gelen, ALLAH’ın o güzel PEYGAMBERİSİN SEN.

&&&

ALLAH’IN RESULU SENİ YARATILMIŞ OLAN HERŞEYDEN, NEFSİMİZDEN DAHA ÇOK SEVMEKTEYİZ.

ŞEFAHAT ET BİZLERE YA RESUL ALLAH

- 211 -

Page 213: 7085959-salimabi

NAT Sâliklerin tatlı salavâtlarının nefesleri ve şerefli tahiyyat ve selâmları ki, amber gibi hoş ve tatlı esintisi, ruha yayılıp ferahlatan kokusunu sevgilinin burnuna ve dimağına eriştirir. Ruhları ferahlatan, göğüsleri şenelten Kâinatın Efendisi, yaratıkların defterlerinin sırrı, o iki haftanın kameri (Ay), gizliliklerin şahı ve o emin bağın meyvesi, Fatiha Sûresi’nin bildirici kuşu, vücut aletinin parıltısı, gören alnın kâkülü, saadet minberinin hatibi, Seyyid askerlerin koruyucusu, nübüvvet divanının ünvanı (adı-sanı), Risalet eyvanının sultanı, benzersiz sarayın padişahı, Cenâb-ı Hakk’ın (Muhammedü’n-Resûlullah) hitabıyla müşerref olmuş o boy ve baş ki, ilâhi bahçenin hurma fidanı, Hazret-i Rahman çimeninin şimşir ağacı ki, gölgesiz iken iki âlem de sayesinde rahat ve mübârek gölgesinde istirahat eder.

Derler ki: Değerli bir zat, birisinin eline bir hediye verdi ve: - Bunu şu mektebe götür, oradaki çocukların en güzeline ver, dedi. Adam

gider ve hediyeyi kendi oğluna verir. - Niçin kendi oğluna verdin, denilince: - Çünkü ben, ondan daha güzelini göremedim, der. Bunun gibi Cenâb-ı Hak

da kıyâmet gününde rahmet hediyesini Hz.Muhammed(S.A.V.)’in şefaat eline teslim eder ve:

- Hesap meydanında en güzel amel sahibi kimse ona ver, buyurur. Resûlullah (S.A.V.)’de hediyeyi, ümmetine verir. O zaman Allah (C.C.) sorar:

- Ey habibim; bu kadar insanlar arasından kendi ümmetini seçtin. - Evet ya Rabbi, Cennetin nimeti bana hoş gelmez tâ ki, bunlar o nimete

erinceye kadar, diye cevap verir. Derler ki: Bir âlim, eli açık bir zâtın sofrasında hazır bulundu. Yemekler

gelince âlim yemedi. Ev sahibi: - Bu yemekler helâl para ile yapılmıştır, niçin yemiyorsun? Dedi. Misafir: Benim bir kaç çocuğum evde aç oturuyorlar, onlar evde açken benim burada bu yemekleri yemem insaf ve mürüvvete sığmaz, dedi ve ev sahibi, âlimin çocuklarına yemek yollayıncaya kadar yemedi. Kıyâmet gününde de Cenâbı-ı Hak, sevgilisi Resûlullah (S.A.V.)’a, cennetin sonsuz nimetlerini, huri ve gılmanlarını sana veriyorum, onlardan faydalan, diye buyurur. Efendimiz, ümmetimin günahkârları boynu bükük ve zor durumda oldukları halde ben nasıl cennete gideyim ve o nimetlerden yararlanayım? Ya Rabbi, ya beni de onlarla beraber cehenneme gönder, yahut onları benimle cennete yolla, diye yalvarır. O zaman şu sesi duyar: Ya Muhammed! Biz cenneti senin için yarattık, seni cehenneme göndermeyiz, fakat cehennem ehlini cennete göndeririz, tâ ki, bizim rahmetimiz ve yanımızdaki değeriniz ve izzetiniz bilinsin.

- 212 -

Page 214: 7085959-salimabi

**********

29.12.1995 Efendimiz buyurdular ki; Eğer güzel (size huzur verici), eğer çirkin (eza verici) rüya gördünüz hemen

kalkın bir namaz abdesti alın 2 rekat şükür namazı kılın. Eğer gördüğünüz rüya güzel ise; Allah’ım tekrarını göster, yok üzücü, çirkin

bir rüya ise; Allah’ım bana bir daha böyle bir rüya gösterme diye dua ve niyazda bulunalım.

Yine buyurdular ki; Hani derler ya «Kahrın da hoş, lütfün da hoş» ver verdiğin kadar der. Aniden

herhangi bir tarafında bir sancı hasıl olur, hemen doktora koşar. Hani sen istedin ya, ufacık bir ağrıyla hemen doktora koşuyorsun. Onun için biz hep lütfüyle isteyelim. İnşallah.

Yine buyurdular ki; Bir insanın yüzüne gülersen, sıkıntı zamanında; merak etme inşallah iyi olur

diye teselli edersen, yolda insanlara zarar verecek şeyleri alıp çöp tenekesine koyarsan bunlar da ibadet ve zikir sayılır.

Bir kimse Allah ile olursa Allah’ını kendine yakın bilirse her an zikirdedir. Allah’ın Resulü ile olursa, O’nun selâtü selâm’ına devam ederse her an

zikirdedir. Allah Teâlâ buyuruyor: Biz sizleri zikrediyoruz. Sizler de bizi çok zikredin. Yine buyurdular ki; Herhangi bir keder veya bir müşkülatınız olduğu zamanlarda; Bir abdest alın,

iki rekat ALLAH (C.C.) rızası için namaz kılın, bitiminde 100 defa «BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM VELÂ HAVLE VELÂ KUVVETE İLLA BİLLAHİL ALİYYÜL AZİM» 101nci de el kaldırın, MUHAMMED (S.A.V.) Efendimizin yüzü hürmetine O dileği dileyin, buna bir hafta devam edin, muvaffak olursunuz, bütün işler düzelir. (Göz yaşı dökerek)

- 213 -

Page 215: 7085959-salimabi

FASILA

RABITA Rabıta ve onun keyfiyeti... Râbıta zikirden üstündür. Zira râbıta, Şeyh’in suretini düşünüp düşünce şeridinden geçirmektir. Böyle olunca da râbıta, mürit (istekli) için zikirden daha faydalı, daha münasibdir. Çünkü irşat makamında olan Şeyh, Cenâb-ı Hakk’a vasıl olmakta mürit için bir vasıtadır. Mürit şeyhiyle gönül münasebeti kurup artırdığı nispette, içinde feyiz kaynakları artar ve böylece yakın bir zamanda arzusuna erişir.

O halde müride gereken, önce Şeyhinde yok olmak, sonrada ALLAH-U TEÂLÂ’da fenâ bulmaya vâsıl olma imkânını elde etmektir.

ALLAH-U TEÂLÂ daha iyisini bilir.

FÜRUUN (NUR) İSİMLER HAKK, KAHHAR, KAYYUM, VEHHAB, MÜHEYMİN, BASIT,

CEBBAR, AZİM, KAADİR, VAHİD, FETTAH, AHAD ve SAMED.

Hakk şerleri hayr eyler Zannetme ki gayr eyler Arif anı seyr eyler Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eder. Sen Hakk’a tevekkül kıl Teslim olup rahat bul Her işine razı ol Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler

- 214 -

Page 216: 7085959-salimabi

İSTİĞASE

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM (RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA)

Aziz kardeşim! Çok önemli bir konu ile karşılaştığında, seni üzen bu musibetin ALLAH(C.C.) tarafından defedilmesini arzu edecek olursan Salı günleri ya gece yarısında, ya da seher vaktinde 2 rekat namaz kıl (istihare); Bu namazın 1.rekatında Subhaneke, FATİHA’yı Şerif ve onbir defa İHLAS sûresini oku. 2.rekatında FATİHA’yı Şerif ve onbir defa İHLAS suresini oku. Sonra da selâm verdikten sonra ALLAH’a (C.C.) secde et arzu ve ihtiyaçlarını arz et! Başını secdeden kaldırınca Peygamberimiz Hz.MUHAMMED(S.A.V.) Efendimize onbir kere SELAVAT-I ŞERİFE getir. Sonrada eğer bir yola tabiiysen o yolun baş öğretmenini yardımına çağır. (Ya…………………..) efendi.

Sonra şöyle söyle: Ey ALLAH’ın kulu, benim imdadıma yetiş, ALLAH’ın izniyle bana yardımcı

ol! Ey insanlar ve cinler şeyhi! Bana imdat eyle, ihtiyacımın yerine gelmesinde bana yardım elini uzat!

Bunları söyledikten sonra aşağıda ki duayı üç kere oku; ALLAH’IM! Bütün eşya Senindir ve bütün eşya Seninle vardır; yine bütün

eşya Senden gelmedir ve bütün eşya sana yönelip gelecektir. Sen bütün eşyaya Hâkimsin, hepsi de Senin yüksek kudretin altında bulunuyor; Sen küllün küllüsün! Ey merhamet edenlerin en çok merhamet edeni, Senin rahmetine bağlanıp dayanıyoruz.

Geniş rahmetin Efendimiz MUHAMMED(S.A.V.)’e ve O’nun hanedan ve

arkadaşlarına olsun! Onları hem dünyada, hem âhrette esenliğe kavuştur. Amin.

LİLLAHİL TEÂLÂ EL FATİHA

**********

- 215 -

Page 217: 7085959-salimabi

Yine buyurdular ki; 05.01.1996 Yeter ya hu! Şu nefsi emmareyi çok beslemeyelim. Bir gün bizi sırt üzeri yere

vuracak. Yunus Emre Hz.leri Allah aşıkı. Bir gün ormandan gidiyormuş. Köyün

kenarından geçerken adamın biri bahçesini suluyormuş. Yunus’a demiş dur sana bir salatalık vereyim. Bahçeden bir salatalık koparmış Yunus’a vermiş. Yunus da Ya komşu Allah bereketini versin demiş, teşekkür etmiş, biraz ileri gitmiş acıkmış torbasından ekmeğini çıkartmış, salatalığı soymuş tam yiyecek civardaki sinekler salatalığın kokusuna gelmişler atılan salatalık kabuklarının suyunu emiyorlar. Bu sırada bir ses bakıyor ki yukardan irice bir kartal süzülerek geliyor. Sineklerden bir tanesi uçup o kocaman kartalın ensesinden yakalayıp, getirip gözümün önünde sırtı üzerine yere vurdu. Vallahi tozlarını gördüm diyor. Bir de yemin ediyor.

Burada ki mana insanı kartal, nefsimizi de sinek olarak anlatıyor. Ergeç sizi

sırt üzerine yere vuracak, sizi el içinde, dost, ahbap içinde rezil edecek diyor. Ömrünüzde, amelinizde boşa geçecek diyor. Şu sineği (nefsi emmareyi) öldürün, sinek sizi sırt üzere yere vurmasın iyimi? Şu sineğin hakkından gelelim inşallah.

Ben de o sineklerin yere vurduğu alimleri, hocaları, mürşitleri arkadaşlarımı Allah’ın izniyle gördüm. Allah’ın velilerini o sineklerin yere vurduğunu gördüm.

Buyurdular ki; «Ben, bir lokma, bir hırka sözünü kaldırdım. Allah Teâlâ’nın

rızası için helâlinden çok kazanın ve Allah Teâlâ’nın rızası için hiç bir menfaat beklemeden dağıtın.»

Buyurdular ki; «Arılar gibi olun, her çiçekten alacağınız özlerle bal yapmağa çalışın.»

Buyuruyorlar ki; Allah-u Teâlâ Hz.leri ilk olarak Adem (A.S)’ın cesedini topraktan yarattıktan

sonra Meleklere ve yaratılmış tüm ruhlara Adem’e secde emrini verdi. Ancak secde Adem (A.S.)’a değil; Secde Cenâb-ı Allah’adır. Fakat öyle emretti. Adem’in kalbine tecelli etti. Ondan sonra secde emrini verdi. Yoksa secde emrini taşa toprağa yapmadı gene kendine yaptı. Şeytan; Orada 40.000 sene meleklere hocalık yapmış, ismi Azam duasını bilen bir melek Beni ateşten yarattın. Ateş nurdur. Onu gözümüzün önünde topraktan halk ettin ben ona secde etmem dedi. Tecelliyat öyle olacak.

O gün secde emrini alan ruh ervahımız iki secde yapmış, iki secde eden bu âlemde aynı secdeyi yapıyor, namazını kılıyor. İşte ALLAH’a secde yapıyor. Bir secde eden bu âlemde secde etmiyor. ALLAH’ın emirlerini yerine getirmiyor. Burada bizlere bir ilâhi tecelli var. Secde emri umumidir, hususi değildir. Allah-u Teâlâ’nın kimseye bir garazı yoktur.

O gün sevdi, iki secde yaptı. Hem orada, hem burada. Yani ALLAH-U TEÂLÂ bir kısmına yaptırdı da, bir kısmına yaptırmadı. Haşa böyle bir şey olmaz. Aklınıza bir şey gelmesin. Emir tabiidir, hepsine tabii emirdir. Burada hayır ve şer çıkıyor.

- 216 -

Page 218: 7085959-salimabi

İşitiyorsunuz; erkek olsun, hanım olsun benim kalbim temizdir diyor. Namaza, oruca ne gerek var. Temizdir kabul ediyorum; haram yemez, harama bakmaz, kimsenin hakkında konuşmaz melek gibi yaşar kabul ediyorum. Fakat namaz, oruç sakıt olmuyor ki.

En temiz Melektir. Meleklerin hepsi; kimisi rükuda, kimi kıyamda, kimi secdede o günden bu güne ve sonuna kadar ALLAH’a ibadet yapıyorlar. Allah’ın en sevgilisi tayini zaman Peygamberlerin hepsi namaza devam etmişlerdir. Efendim benim kalbim temiz. E.. melekten, peygamberden de üstün değilsin birader.

Şu namazı kılalım. Kalbin gene temiz olsun. Buyurdular ki; Yine bazıları geliyor; Allah’a inandım, peygambere iman ettim, yolundayım.

Bu durumda Namaz, oruç, hac, zekât bizden sakıt olur diyor. Nereye gittiniz yahu? Biz tasavvufun ta zirvesine gittik diyor, tasavvuf ehliyiz diyor. Namaz bizden sakıt oldu. Çık işin içinden. Soruyorum. Bu emri nereden getirdin? Kûr-ân’da var mı? Bir âyet-i şerif: ‘Namaz sizden sakıt oldu. Namaz kılmayın, siz tasavvuf ehli oldunuz.’ Var mı böyle bir emir, gördünüz mü? Gördünüzse söyleyin. Fetva verin. Yok.

Nefsani ve şeytani vesveselerle biz efendim şeriatı bıraktık, biz zirveye vardık, tasavvuf ehli olduk, Hakk’a yakın olduk; dikkat edin bunlara sakın aldanmayın. Emri ilâhi sana beş vakit namazı farz kılmıştır. Sıhhatimiz el verdiği müddetçe kılacağız. Ama namaz bize sakıt oldu dendi mi en büyük günaha girersin. Biz şeriatı bıraktık, ehli tarikat olduk diyorlar. Bundan büyük günah yoktur.

Şeriatçılar namaz kılar. Bizden sakıt oldu. Yahu sizler Aşeret-i mübeşşereden, Cihar-ı yar-ı güzinden daha mı yükseksiniz? Onların hepsi tasavvuf ehliydi. ALLAH’ın Resulünün huzurundalardı, hiç birisi itiraz etmedi ki: ‘Allah’ın Resulü bu namaz nedir. Bizden sakıt olsun, sen de kılma, biz de kılmayalım.’ Emre itaat var. ALLAH-U TEÂLÂ’nın emridir. Resulünün emri değil.

Biz orada Adem’e değil, O gün de ALLAH’a secde ettik, bu gün de

ALLAH’a secde ediyoruz. Sizlerden bir ricam var. İslâm’ın beş, imanın altı şartına dikkat edin ve uygulayın. HEPİNİZ ALLAH’A EMANET OLUN. Buyurdular ki; Bana soruyorlar diyorlar ki: (Hacı Bektaşi Veli (K.S.) namaz kılmazmış!)

soruyorum kim demiş? Bunu söyleyen yanlış söylemiş. Neden ismini veli koymuşlar? Veli namazsız olur mu? Peygamber Efendimiz namaz kılıyordu. Ne diyorlar Hacı Bektaşi veli değil mi? Evet. Namazsız hiç veli olur mu? Namazsız ancak zındık olur.

- 217 -

Page 219: 7085959-salimabi

Yine buyuruyorlar ki; Bazıları da şöyle söylüyor! Amentünün sonunda yer alan «Hayrihi ve şerrihi»

Madem ki hayır ve Şer Allah’tandır. Ben istediğim gibi hareket ederim. İçki de içerim, kumar da oynarım, zulüm de ederim v.s…Benim kaderim öyle yazılmıştır. Bana dokunmayın diyor. Bu ifadelerde hem kendimize , hem de Cenâb-ı Allah’a karşı gelmek vardır. Allah korusun.

İNSAN İMAN ETMESİ İÇİN YARATILMIŞTIR. Allah melâike-i Kiramı insana vasıta etmiş, ama insanda da anahtar var.

Kıymetinizi bilin.

FASILA

ŞİİR

Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun! İslâm’ı da «batsın!» diye tutmuş yeriyorsun! ALLAH’tan utan! Bâri bırak dini elinden… Gir leş gibi topraklara kendin, gireceksen! Lâkin, ne demek bizleri ALLAH ile iskât? ALLAH’tan utanmakla olur ilm ile .. Heyhat!

M.Akif ERSOY

KADER Görür de halini insan, fakat bu derbederin; Nasıl günahına girmez tevekkülün, kaderin? Sarılmadan en ufak bir işinde esbâba, Muvaffakiyete imkan bulur musun acaba? Hamakatın aşıyor haddi itidâli, yeter! Ekilmeden biçilen tarla nerde var? göster! «Kader» senin dediğin yolda şeriata iftiradır; Tevekkülün, hele, hüsran içinde hüsrandır. Kader feraiz-i imana dahil… Amenna! Fakat yok onda senin yapmış olduğun mânâ. Kader: Şeriatı mevcut, olup da meydanda, Zuhura gelmesidir mümkünatın a’yanda. Niçin, nasıl geliyormuş? O büsbütün meçhul: Biz ihtiyarımızın suretindeniz mesul. Kader nedir, sana düşmez o sırrı istiknah; Senin vazifen itaat, ne emrederse ilâh. O sokmak istediğin, şekle girmesiyle kader; Bütün evamiri şer’in olur bir anda heder! Neden ya, Hazret-i Hakk’ın Resul-u Muhteremi, Bu bahsi men ediyor mümine, boş yere mi?

M.Akif ERSOY

- 218 -

Page 220: 7085959-salimabi

**********

17.01.1996 Buyuruyorlar ki; Nuh (A.S.)’a emir olundu. Bir gemi yap. Nuh (A.S.) bunun üzerine kendisine

yardım edecek ormandan kereste kesip getirecek kuvvetli bir adam arıyor. Nihayet buluyor. Diyor ki şöyle, şöyle bir gemi yapacağım bana kereste getirebilir misin? O adam da diyor ki benim karnımı doyurur musun? Doyururum tabi. Adam öyle kuvvetliymiş ki ağacı şöyle bir tuttu mu kökünden söker alır gelirmiş. (Allah öyle bir kuvvet vermiş. Maddi ve Manevi, insanlar kuvvet sahibidir.)

Nuh (A.S.)’da topraktan yapılma bir çömlek bulgur pilavı pişirmiş, adam kan ter içinde gelmiş bana yemek yaptın mı? Ben ne yiyeceğim bana onu göster. Nuh (A.S.) çömlekteki bulgur pilavını gösteriyor. Adam çok kızıyor. Beni aldattın diyor. Bunun gibi on çanak yesem yine de doymam. Nuh (A.S.) diyor ki BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM dersin yersin. Ne Bismillah derim ne de yerim diyor. Nuh (A.S.) hadi ye diyor. Çıktı ya ağzından BİSMİLLAH Adam yiyor yiyor karnı, göğsü şişiyor gene pilav bitmiyor.

Biz bunları çok gördük elhamdülillah. (Bir şey yerken Bismillah (Allah’ın) adıyla başlayalım. Elhamdülillahi Rabbil

Âlemin şükrüyle kalkalım.) (Soframız bereketli bedenimiz sıhhatli olur. İnşallah) Not: Eğer evin hanımı ailesine pişireceği yemeği zevkle ve Besmele’yi şerif

söyleyerek hazırlarsa o yemek pek lezzetli olur. İnşallah. Buyurdular ki; «Allah dostuna zalimler zarar veremez»

26.01.1996

Buyurdular ki; Sevgilinin Cemalini görmeyen göz kördür. İnsan iman etmesi için yaratılmıştır.

Buyurdular ki; Hepiniz, evveliniz, ahiriniz, zahiriniz, batınınız, Muhammedi olsun.

Muhammed’siz yaşamayı bırakıverin. O’nsuz yaşam neye yarar yahu? Öyle görün öyle sevin inşallah. Kainat O’nunla yaşıyor.

- 219 -

Page 221: 7085959-salimabi

Biz O’nun namı hesabına emrini yerine getirdik. Kelime-i Tevhit «LÂ İLÂHE

İLLÂLLAH MUHAMMEDUN RESULULLAH» Kelime-i Şehadet «EŞHEDÛ ENLA İLÂHE İLLALLAH VE EŞHEDÛ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RESULUHU» getirdik. Peygamberimizdir dedik yolundan koşuyoruz, uğraşıyoruz. Hiç olmazsa bir rüya âleminde görmek istiyoruz.

Biz niye boş duralım ya kainat O’nun etrafında dönüyor. Biz de O’nun ümmetiyiz. ELHAMDÜLİLLAH. O’nu çok sevelim, çokça salâvat-ı şerife ile O’nu analım. Selamlayalım.

Buyurdular ki; Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz Mirâç-ı nebiyi yapıyor. ALLAH-U

TEÂLÂ Hz.leri buyuruyor: «YA MUHAMMED Bize gelen giden, kardeşlerin her birisi bir şey istedi. Biz de iltifat olarak onlara birer hediye verdik; yani sonunda Senin de Bizden istediğin bir şey var mı? Kulum diyor.» Efendimiz (S.A.V.) cevaben «Sen RABB’imsin. Ben kulluğumla iftihar ederim. Beni kulluğuna kabul ettiğinden dolayı da seviniyorum. İftihar ediyorum. Daha ondan büyük hediye ne olabilir! Ben daha Sen’den ne isterim. Huzuruna geldim konuşuyorum.»

Hakk Teâlâ buyuruyor ki: «Habibim Senin aldığın hediye kulluğunla iftihar, hepsinden üstün hediye oldu.»

ALLAH-U TEÂLÂ cümlemizi O Habib-i Kibriyanın Şefââtine nail etsin. Amin.

Yine buyurdular ki; RAHMAN Sıfatı ne içindir? Rahim Sıfatı ne içindir? Rahman sıfatı umumidir. 18.000 âlemi kaplamıştır. Dünyaya aittir. Rahim sıfatı özeldir. Hususidir. Peygamberlere verilmiştir. Ahiret âlemine

aittir. Yine buyurdular ki; Bir rivayette Bağdat’ta 40 ruhban (Din adamı) İmam-ı Azam efendimizi

imtihana geliyorlar. İmam-ı Azam bunları hanesine buyur ediyor izzet ikramdan sonra, şöyle diyor. Siz 40 kişisiniz, kendi aranızdan bir temsilci seçin ve o sorusunu bana sorsun deyip beş dakika müsaade istiyor. Ben dışarı çıkayım, tekrar gelip size cevabını vereyim diyor ve çıkıyor, bir odaya çekiliyor.

Allah’ım bunların şerrinden beni koru diyor. Bir müddet odada oturuyor, kitabını eline almış okuyor. Bu iş tam yarım saat sürüyor. İçerde de sıkıntı başlıyor. Diyorlar ki imam kaçtı. Cevabını veremeyeceği için kaçtı gitti. 5-10 dakika daha geçiyor sonra imam efendi misafirlerin bulunduğu odaya giriyor, selâm veriyor. Oturuyor, kusura bakmayın diyor. Daha onların sorusunu sormadan, başlıyor anlatmaya.

Fırat’ın kenarına gittim. Bir elimi yüzümü yıkayayım, bir abdest alayım.

Baktım ki Besni tarafından bir gemi! İçinde hiç adam yok, bacasından duman da çıkmıyor, döne döne Besni tarafından geliyor yılan gibi kıvrıla kıvrıla yukarı doğru gidiyor ona bakarken geç kaldım hayret ettim diyor.

- 220 -

Page 222: 7085959-salimabi

Misafirlerin hepsi de gülüyor. Gemi nasıl kendi başına gider? Kaptanı yok, insanı yok, dumanı yok. Ya imam öyle bir söz söyledin ki hiçbir şeye yaramadı. Fırat’ın bu dolambaçlı yolunda nasıl gemi kendi başına gider, bir tarafa çarpmadan bunu sen kabul ediyor musun? İmam efendi buyuruyor: Siz diyor bu geminin Fırat’tan geçeceğini kabul etmiyor musunuz? Evet etmiyoruz diyorlar. O zaman; Ayet-i Kerime ve Hadisi Şeriflerde ALLAH’ın 18.000 âlemi vardır. Bu âlemlerde nasıl kendi başına bu aylar, bu güneşler, bu kürre âlemi, kürreyyi arz nasıl döner diyor.

Bir geminin kaptansız, dumansız yola devam edemeyeceğini söylüyorsunuz, ama kürreyi arz’ın dönebileceğini sanıyorsunuz. Buna cevap verebilecek biri var mı? Birisi diyor ya imam! Sana verilecek bir cevap bırakmadın, kusurumuzu affet. Hakk ile hakkına razısın diyor, müsaade isteyip dışarı çıkıyorlar.

Yine buyurdular ki; Hakk Teâlâ buyuruyor: Onsekizbin âlemi sizin için, insan için yarattım, halk

ettim. Bu büyük bir uyarı, bu insanı uykudan, yemeden, içmeden, şehvetten kesen bir kelime. Her an Hakk’ın huzurunda duran bir kelimedir.

Buyuruyor ki: Onsekizbin âlemi sizin için halk ettim, yarattım. Sizi de kendim için halk ettim. Yarattım. Buna çok dikkat edin.

Buyurdular ki; İnancınla, Eşinle, İşinle nasılsın? Eğer bu üçüyle aran iyi ise, bir sorun yoksa sen burada cennettesin. Kıymetini

bil. Efendimiz Ahmed Kayhan (K.S.) buyuruyorlar; Otuz sene mürşidine (Hocasına) Allah-u Teâlâ’nın rızası için hizmette

bulunan öğrenci bir sabah namazı için kalkıyor, abdest almak üzere dışarı çıkıyor bu esnada bir ses duyuyor, sesin geldiği gökyüzüne bakıyor bu esnada bir perde açılıyor, LEVHİ MAHFUZU görüyor. «Allah-u Teâlâ cümlemize o mukaddes makam-ı görmeyi nasip etsin. Amin.» Levhi mahfuza bakarken görüyor ki mürşidi (hocası) Şaki defterine yazılı. 30 sene hizmet ettiği hocası cehennem defterine yazılı. Bir daha bakıyor aynı. Düşünüyor! Hocamın hali böyle olursa benim halim nice olur diyor. Bunun üzerine talebe kendinden geçmiş ne yiyor, ne içiyor yüzü sapsarı kesilmiş ama 24 saati ibadet ile geçiriyor. Böylece bir hafta geçiyor. Hocası bir gün diyor ki; oğlum hasta mısın? Yok efendim! Peki niye öyle eriyip gidiyorsun diyor. Hocam bir şey yok diyor. Ben iyiyim diyor.

Hocası; Hasan yavrum diyor 30 senedir bana hizmet ediyorsun eğer doğruyu söylemezsen hakkımı sana helâl etmem diyor. Hocam utanırım. Utanma falan yok ne varsa söyleyeceksin.

Diyor ki; Allah rızası için Habibi Kibriyanın yüzü hürmetine sana yaptığım hizmeti hulusi kalp ile yapıyorum. Senin yüzün hürmetine bir hafta önce; Allah-u Teâlâ Hz.leri bana Levhi Mahfuz kapısını açtı, oraya baktığımda senin şaki defterine yazılmış olduğunu gördüm diyor, eğiliyor, Hocası şöyle kafasına vuruyor. Oğlum Hasan diyor. Ben tam bilgiyle Hakk’a ibadet yaparken, Allah Teâla Hz.leri bir gün de o perdeyi bana açtı, 40 sene evvel ben de gördüm diyor.

- 221 -

Page 223: 7085959-salimabi

Kırk senedir Şaki defterine yazıldığımı kendim biliyorum. Gördüm oğlum. Talebe, hoca ikisi birbirine sarılarak gözyaşı döküyorlar. Hocası; Hasan oğlum sana bir şey söyleyeyim mi? Buyur hocam. Allah’tan başka gidecek başka bir kapı var mı? Gidilecek bir ALLAH daha var mı? Ömrümüz şu kadar yıl olsa da o ismimizi orada öyle görsek de gidecek başka kapı yok, gidecek başka ALLAH yok. Biz vazifemizi yapacağız oğlum. Ben buna güveniyorum, sende güven ve bana dua et diyor.

Ertesi gün talebe kalkıyor abdest suyunu hazırlıyor, suyu hocasının eline dökerken bir gözünü LEVHİ MAHFUZA çeviriyor bakıyor ki hocası bu kez şaki defterinden silinmiş Saitler defterine geçirilmiş (yani rahmet defterine geçmiş) Hocam derken ibrik elinden düşmüş yere. Ne oldu Hasan oğlum? Müjdeler olsun hocam; isim değişmiş diyor. Hocası; Ya oğlum diyor. ALLAH ERHAMERRAHİMİN’dir. ALLAH GAFUR VE RAHİMDİR, KERİM’dir oğlum diyor. Çünkü O’ndan başka gidecek bir yer yoktur.

Allah (C.C.) korusun herhangi bir konuda günahkar olmuşsun, artık bu günah benden bir daha gitmez. Yok oğlum öyle bir şey yok. Hadi birkaç âyette ALLAH’ın bize vaat ettiği affı, mağfireti var oğlum diyor. Binlerce hadis-i şerif vardır diyor.

Hamdü senalar olsun bu senin üzülmen, yemeden, içmeden bu dert ile bana söyledin. ALLAH TEÂLÂ HABİBİ KİBRİYANIN yüzü hürmetine, senin göz yaşın hürmetine bu affı Verdi, diyor.

Netice olarak biz yine günah işlememeye, eğer işlemişsek tövbe etmeye ve ALLAH TEÂLÂ’dan ümit kesmemeye gayret edelim.

Çünkü O’ndan başka gidilecek kapı ve başka ALLAH yoktur. Not: Levhi mahfuz kainattaki bütün hadisatın yazılı olduğu yer, makam. Buyurdular ki; Aradım taradım bir dost bulamadım, gün akşam oldu. BİR dost buldum amma tez akşam oldu. **********

DUA

ALLAHÜMME SALLİ ÂLÂ SEYYİNA MUHAMMED Ey, her garibin sahibi, ey her yalnızın gönüldaşı, benim hem dünyada, hem ahirette dert ortağım ve yarim sensin. Canımı Müslüman olduğum halde al, soyumun nefsini ıslah eyle, dert ve şikayetlerin son durağı sensin. İsteklerin gayesi de sensin. Sen, şu isteklinin gözyaşına merhamet et. Rabbim, sen yegâne sahip iken ben kime sığınayım.

ALLAH’ım, razı olduğun şeyleri yapmayı bize nasip et. Sana olan ibadetlerimiz ile bizleri diri eyle.

- 222 -

Page 224: 7085959-salimabi

Rabbim, duamı reddetme, beni kendi güç ve kuvvetime terk etme, acizliğime merhamet et. Fakirlik ve perişanlığıma acı, bize layık olduğumuz şekilde muamele etme.

Yüzümüzü senden başkasına secde etmekten koruduğun gibi, ellerimizi de senden başkasına açmaktan koru.

ALLAH’ım, Sâlat ve Selam (Es-Selâm-u Aleyke Eyyü En Nebiyyü)

Efendimiz Hz..Muhammed’e (S.A.V.) ve onun al ve ashabına olsun. Öyle bir sâlat ki, bizi her türlü korku, bela ve benzeri şeylerden (korusun) kurtarsın. Bizi, bütün ayıp ve kusurlardan, günah ve isyanlardan temizlesin ve bütün günahlarımızın affedilmesine sebep olsun. AMİN.

ALLAH’ım, azabından rızana, affına, senden yine sana sığınıyorum. Sen,

kendini yücelttiğin gibi ben seni yüceltemem. ALLAH’ım, doğu ile batıyı birbirinden uzak tuttuğun gibi beni de

günahlardan uzak tut. AMİN. ALLAH’ım, sonunda küfr olmayan iman ve yakın dünya ve ahrette şerefimi

kazandıracak bir rahmet ihsan et. ALLAH’ım, bize bizimle günahlarımız arasında engel meydana getiren bir

korku, cennete ulaştıracak bir itaat, dünya musibetlerini kolaylaştıracak bir inanç ver.

ALLAH’ım, hayatımı her türlü hayrın artmasına, ölümümü her türlü kötülükten kurtuluşa vesile kıl.

ALLAH’ım, korkmayan kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten

ve fayda vermeyen ilimden sana sığınırım.

ALLAH’ım, bizleri hidayette olan ve hidayete ulaştıranlardan (vesile olanlardan) eyle. Erzeli ömürden (boş geçen ömürden) cimrilikten fakirlikten sana sığınırım. Sana ibadet etmede, sana şükretmede, sana zikr etmede bizlere yardımcı ol.

ALLAH’ım, sen affedicisin, affetmeyi seversin bizleri de affet. AMİN. Ey, evvellerin evveli, ey ahirlerin ahiri, ey sağlam kuvvet ve güç sahibi, ey

yardım talep edenlerin Rahmanı, ey merhametlilerin merhametlisi, ey semaların ve göklerin benzersiz mucidi, ey celal ve ikram sahibi bizi ateşten koru.

Ey Aziz, ey Kerim, Rahman ve Rahim olan Allah’ım bizi şedit azaptan kurtar.

AMİN. Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ ali seyyidina Muhammed

ve sellim.

- 223 -

Page 225: 7085959-salimabi

**********

Buyurdular ki; Bazı insanlar şöyle diyor! Allah bizi şaşırtmasın. Allah seni şaşırtmasın. Böyle bir şey söylemiyelim.

Allah (C.C.) kimseyi şaşırtmaz. Üzerimizdeki şeytan dediğimiz, Nefsi Emmare dediğimiz o şaşırtır. Bu cümleyi bir daha kullanmıyalım. Söylemiyelim.

Allah ve Resulü herkesi doğru yola davet ediyor. Nasıl şaşırtır. Buna çok dikkat edelim.

Buyuruyorlar ki; Bir işimiz var, bir maruzatımız var, devlet erkanıyla ne yaparız? Hangi

makamla işimiz varsa o makam sahibini tanıyan birini ararız, o bizi alır makam sahibine götürür ve takdim eder. Biz o maruzatımızı ona söyleriz.

Manevi yönden de müraacatlarımızı ALLAH’ın Resulüne yapalım. O bize öncü olur. Cenâb-ı Hakk’a götürür inşaallah.

Peygambersiz ALLAH’a gitmek çok zor olur. ALLAH ve ALLAH’ın Resulü Muhammed Mustafa (S.A.V.) efendimizi çok

sevelim. Nereye gidersek gidelim. O’nunla beraber gidelim ve unutmayalım. Buyurdular ki; Günda bir Limon (kabuğuyla) yiyin, suyunu için her derde devadır. Üzüm pekmezi kasık ağrılarına şifadır. Dut pekmezi ciğerin dostudur. Ağız yaralarına şifadır. Tansiyon için; Bir iki zeytin yaprağı alın bir kaçta zeytin tanesi beraberce çay

gibi kaynatın 1 çay bardağı için tansiyon düşer. Yine buyurdular ki; Allah’a hamdü sena edelim ki; Allah’a çok şükredelim ki; Allah’a çok secde yapalım ki; bizi insan yaratmış, ruhumuzu bir insan kalıbına

koymuş, bir hayvan olarak yaratsaydı. (Onlar da ruh sahibi) halimiz nice olurdu. Arkadaşlara diyorum ki, birisi size bir bardak su verse hararetinizi giderse,

adama teşekkür ediyorsunuz. Ya! Bu kainatı insan oğlunun emrine, istifadesine sunan ALLAH TEÂLÂ’ya

teşekkür, şükran borcumuz yok mu? Allah Teâlâ insanları çok seviyor, Allah Resulü Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.) ümmetini çok seviyor. Bizler

de Allah (C.C.) ve Resulünü çok sevelim. İnşaallah. Allah’ım kainatı bize bağışlamışsın, bizi de Kendine bağışla. Amin Buyuruyorlar ki; Adem oğlu toprağa yaptığı eziyeti hiçbir şeye yapmamıştır. Buna rağmen bol

bol mahsülünü insan, hayvan herkese veriyor. Yiyin için! Ama Allah-u Teâlâ’yı bilin diyor. Yemeniz içmeniz hepsi benden ama ALLAH TEÂLÂ’ya secde edin diyor.

- 224 -

Page 226: 7085959-salimabi

Yine buyuruyorlar ki; Evde yalnızken, otururken, yatarken, yolda yürürken, vasıtanızla giderken

daima diliniz ve gönlünüz zikirle meşgul olsun. Örneğin; Allah (C.C.) ismi şerifini, Tevhidi şerif-i, Kelime-i şahadet-i,

Besmele-i şerifi, Salâvat-ı şerifeyi, tövbe istiğfarı veya Esma-i Hüsnadan ismi şerifleri zikr edin.

Günde 100 defa ihlâs-ı Şerif suresini okuyun. Allah’ın meleklerini görürsünüz.

Allah-ü Teâlâ buyuruyor: Siz Beni zikrederseniz Ben de sizi zikrederim.

DİVAN-I SALİHİN HK. Buyuruyorlar ki; ALLAH’ın Resulü Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.)

efendimizden, hiç bir veli bir adım ileri atamaz. Bir adım ileri atarsa veya bir söz söylerse ALLAH’ın Resulünün hakkına tecavüz ederse hemen tokatı yer. Muhyiddin’i Arabi de büyük şamarları yedi ama bundan dolayı yemedi. Düşmanlarının şerrinden yedi.

Şimdi Kürre-i Arzda ALLAH’ın emrettiği gibi, Hadis ve Hadis-i Kutsilerde bildirildiği üzere senede bir defa Hz.Fahri Alem Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin ruhaniyeti mahiyetinde toplanıyor. O yıl Kürre-i arzda ve insanlık aleminde olacak olaylar, rızık dağıtımı v.s…gibi konular görüşülür.

Bu toplantıya Bekâ âlemine geçen Nebilerin ve Velilerin ruhları (Bu toplantıya katılma mecburiyetleri vardır) bunlar gölgesizdir. O’nlar ruhen katılırlar, ruh nurdur, o nurun gölgesi olmaz.

Kürre-i Arzdan katılan; kutuplar, Gavs-ı Azam ve Veliler, bunların gölgesi vardır.

Muhyidin-i Arabi (K.S.) Hz.leri buyuruyor ki; «Ben bir sene Hacca gittim.

Beyti Şerifi tavaf ederken sivri sakallı, uzun boylu, sırtında entarisi olan birisini gördüm. İnsanlar arasından o kadar sık geçiyordu ki ne o rahatsız oluyor, ne de o diğer insanları rahatsız ediyor. Rüzgar gibi aralarından geçiyor. Tavaf esnasında birkaç gün gördüm diyor. Bir keresinde yanaştım elinden tuttum ve selâm verdim. (Esselâmu Aleyküm) ve Aleyküm selâm evladım Muhiddin dedi. Ben büsbütün şaşırdım diyor. Dedim ki Efendi Hz.leri seni tavaf ederken böyle görüyorum. Bir de hepsinin gölgesi var, Senin gölgen yok. Gölgesiz görüyorum seni. Bu ne hikmettir? Bunu öğrenmek istiyorum, diyor. Buyurdu ki Muhiddin evlâdım. Ben kırkbin sene evvelki dedelerinizdenim. İsmim Mehmed’dir. Âdem’den evvel; Dedim ki nasıl olur? Diyor ki; KURAN-I AZİMÜŞAN’DA bir âyet vardır ben o âyet-i gece gündüz okurdum bununla ibadet yapıyordum, bu âyetin yüzü hürmetine bende sizin gibi her sene Beyt-i şerifin tavafında, bende sizlerin arasında bulunuyorum.

Dedim ki Efendi Hz.leri bak birkaç kişinin gölgesi yok. Ötekilerin hepsi gölgeli.

- 225 -

Page 227: 7085959-salimabi

Dedi ki onlar (gölgesizler) beka âlemine geçenlerdir. Nurdur. Nurun gölgesi olmaz. Onların hepsi Nebilerden, velilerden, ALLAH’ın evliyalarıdır. Onlarda gölge olmaz. Hayatta olan kimsenin gölgesi vardır. Diyor.

ALLAH’ın izniyle Habib-i Ekrem (S.A.V.) efendimiz müsaade ederse belki siz de gölgesiz bir adam görürseniz eline yapışın inşallah. Çünkü onlarda çok havadis vardır.

Yine buyuruyorlar: Cenâb-ı Hakk Âdemi yaratacağı zaman Melekler malumunuz olduğu üzere dediler ki «Yarabbi biz Sana ibadet ediyoruz, Sen ise yer yüzünde fesat çıkarıcılar mı yaratacaksın? Cenâb-ı Hakk; Meleklerine, sizin bilmediğinizi Ben bilirim dedi.» ve Hakk Teâlâ Hz.leri Âdem’i yarattı.

Şimdi biz Hz.Âdem’in evlâtları olarak Cenab-ı Hakk’a kulluk görevimizi bil hakkın yaptığımız zaman Cenab-ı Hakk Meleklerine karşı övünüyor. Ey Meleklerim siz dünyada fesat çıkarıcı mı yaratacaksın diyordunuz; Bakın Benim kullarım Beni zikrediyor. Bana karşı olan görevlerini yapıyor v.s. Cenab-ı Hakk meleklere karşı bu şekilde övünüyor. Amenna ve Saddakna.

Diyor ki; «Bak sizin istemediğinize, sizleri hizmetçi yaptım» ve böylece Melekleri Âdem’e secde ettirdi. Ya insanın Allah Teâlâ Hz.leri yanında kıymeti Meleklerden daha yüksektir.

Bu konuda; Kuran-ı Azimüşşan’da «VELAKAD BENİ ÂDEM-LEKAD HALAKNAL İNSAN-I TAKVİM» gibi pek çok âyetler var ki insanı Cenab-ı Hakk övüyor ve bütün mükevvenatı insanın emrine verdiğini söylüyor.

Amenna ve Saddakna. Buradaki insandan maksat insan-ı Kamildir. Resul-ü Ekrem (S.A.V.)

Efendimiz ve O’nun varisleridir. Allah Teâlâ cümlemizi muhafaza etsin. Amin. Ancak yine buyuruyor ki; «Onlar hayvanlardan da aşağıdır» diyor. Allah

Teâlâ Hz.leri bu sınıftan olmaktan cümlemizi, bizleri muhafaza etsin. Amin. Niyazi Mısri (K.S.) Hz.leri buyuruyorlar ki; «Allah dostunun bu âleme neden

gelip gittiğini bilmeyenler hayvan imiş» diyor. Yani insan bu dünyaya niçin geldiğini, niçin yaratıldığını, gayesinin ne olduğunu, nereye gideceğini tefekkür etmesi lâzımdır.

İnsanın bir saatlik tefekkürü, nafile ibadetten daha efdaldir buyuruluyor. Yine buyuruyorlar ki; Her an tövbeye ihtiyacımız vardır. Bir kimse tövbe istiğfara devam ederse,

eğer hataları yoksa dahi, yapılan tövbeler zikir yerine, tevhit mahiyetinde olur buyuruluyor.

Yine buyuruyorlar ki; HU İLLÂ HU MEVLAM HU Bu büyük bir esmadır. (HU) EVVELİ HU, AHİRİ HU, ZAHİRİ HU, BATINI HU, VE HÜVE ALA

KÜLLÜ ŞEYİN ALİM.

- 226 -

Page 228: 7085959-salimabi

Soru; «Aman efendim sakın bizi bırakmayın» diyen birisine; Cevaben buyurdular ki; «Biz tutuğumuzu bir daha bırakmayız.» Yine buyurdular ki; Evlât biz verdiğimizi geri almayız. Yine buyurdular ki; Sizin en hayırlınız Kûr-ân öğrenen ve öğretendir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyorki; «ALLAH TEÂLÂ’nın kitabından bir Âyet-i şerife öğrenip, okuyan bir deve

kurban etmesinden hayırlıdır.» Yine bir hadis-ı Şerifde buyuruluyor.«Sözlerin en hayırlısı ALLAH (C.C.)»

sözüdür. «İnsanların en hayırlısı peygamberlerden sonra Kûr-ân-ı öğrenen ve öğreten

kimsedir.» Resul Allah (S.A.V.) Efendimiz buyurdular ki: «ALLAH TEÂLÂ’nın

kitabından bir âyet öğrenen kimseyi kıyamet gününde tebessümle Ben karşılarım» Yine Ebu Zerr (R.A.)’dan rivayetle Resulullah (S.A.V.) Efendimiz

buyurdularki; «Sabahleyin ALLAH TEÂLÂ’nın kitabından bir âyet öğrenen 100 rekat nafile namaz kılmadan daha hayırlıdır» buyurmuşlardır.

Gerek Kur-ân-ı Kerim (Âyetler) gerekse hadis-i Şerifler her ikisi de Hz.Fahri Kainat efendimizin mübarek ağızlarından çıkmıştır. Canım bu hadistir, demeyin. Hadis-i şerifleri hafife almayın. Allah korusun.

Hadis âyetin takviyesidir. Hadis âyetin yer açmasıdır, izahıdır. Buyurdular ki; Her gün en az altı saife Kur-ân okuyun.

TEVBE Buyuruyorlar ki; Ben Allah Teâlâ nasip ederse hergün 100 defa tövbe istiğfar (Estağfurullah el

Azim) çekiyorum. Tesbihin sonunda «Estağfurullah el Azim, el Kerim, er Rahim ellezi lâ ilâhe illa Hu el Hayyel Kayyume ve etubu ileyh. Tevbete Abdin zalimin linefsihi lâ yemliku linefsihi mevten ve lâ hayaten ve lâ nuşura. İlâhi Yarabbi, ilâhi Ya Rabbi, ilâhi Ya Rabbi eğer bizim elimizden, dilimizden, gözümüzden v.s.aza-i cevahirlerimizden bu ana kadar hata, kusur, günah, şirk sadır vaki oldu ise biz onların cümlesine Hulusi kalp ile tövbe ettik, tövbe ettik, tövbe ettik, pişman olduk ve bir dahi işlememesine azmi cezmi kastettik. Peygamberlerin evveli Hz.Adem (A.S.), evveli ve ahiri iki cihan serveri Hz.MUHAMMED MUSTAFA (S.A.V.) Efendimiz arasında ne kadar peygamber gelip geçtiyse cümlesine inandık, dilimizle ikrâr kalbimizle tasdik ettik.

Amentü billahi ve bima cag min indillah, Amentü bi Resulullah ve bima cag min indi Resulullah, Amentü billahi ve Melaiketihi ve kütübihi ve Rusulihi Velyevmil ahiri ve bil

kaderihi, hayrihi ve şerrihi minallahu Teâlâ Vel basul badel mevt, Hakkun Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve Eşhedü Enne Muhammed’en Abduhu ve Resulühu.» diyorum. Sizler de böyle devam ediniz.

- 227 -

Page 229: 7085959-salimabi

Buyurdular ki; Unutkanlığın kalkması, rızkın helâl ve bol olması, kişinin sıhhatli olması

v.s.gibi işlerinin hal olması için günde 100 defa Kelime-i tevhid; (LÂ İLÂHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULÜLLAH), 100 defa Kelimeyi Şahadet; (EŞ HEDÜ ENLÂ İLÂHE İLLÂLLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RESULUHU) zikrini çekiniz. 101.nci de ellerinizi açarak ALLAH TEÂLÂ’ya dua ederek halinizi arz ediniz.

Allah Resulü’nün ümmetine ilk teklifi bu kelime-i mübarekedir. Buyurdular ki; Mümkün mertebe abdestli dolaşın. Buyurdular ki; Sakın ha! Ev sahibinin işine karışma.

FASILA Mevlâna (K.S.) Hz.leri buyurdu ki: Ben aşıkların nazarında bakılan cisim

değilim. Belki ben sözümüz ve ismimizi işitince müritte hasıl olan o zevk ve hoşluğum. ALLAH!ALLAH! O anı bulduğun ve o zevki canında duyduğun zaman bunu ganimet bil ve şükürler et. Çünkü ben o zevkim.

ŞİİR: «Ömründen nasibin, kendini sevgiliden mesut bulduğun andan ibarettir.» «Aman bu anı ganimet bil; çünkü öyle bir anı zor bulursun» Mevlâna (K.S.) Hz.leri buyurdu ki: Helâl lokmaya ve helâl kazanca göz

dikmek doğru değildir. Çünkü bu lokma ve kazanç, aslında bir gelir ve giderden ibarettir. Sonradan nereye gideceği belli değildir. Ne kadar helâl lokmalar vardır ki, tembellik, kusur ve alçaklıktan başka meyve vermez. Bil ki, senin canından şevki, zevki artıran ve seni öteki âleme teşvik eden Peygamberlerin ve Velilerin yoluna götüren lokma helâl lokmadır.

Eğer bu helâl lokmadan, yukarıda söylenenlerin aksine, insanda fena şeyler husule gelirse, bu lokmanın tamamen haram olduğunu bil.

ŞİİR: «İnsanın nurunu ve kemalini artıran bir lokma helâl kazanılmış bir lokmadır.

Eğer bir lokmanın içinde hile ve kıskançlık görürsen ve ondan cehalet ve gaflet doğarsa, o lokmanın haram olduğunu bil. İlim, hikmet, aşk ve rikkat helâl lokmadan doğar.

Lokma bir tohumdur, meyvesi düşüncelerdir. Lokma bir denizdir, cevheri düşüncelerdir. Helâl lokmadan ruhta, ibadet meyli ve öteki dünyaya Gitmek kararı doğar.»

- 228 -

Page 230: 7085959-salimabi

Mevlana (K.S) Hz.leri yine buyurdular ki: Lokmayı yiyebildiğin kadar ye, fakat kendini dünya işlerine harcatmağa dikkat et ve mutlaka hikmet yoluna, peygamberlerin ve velilerin sözlerini dinlemeğe harcanacak bir gayret göster; yoksa lokma seni yer. Nitekim Resulü Ekrem Nebi-i Muhterem Hazreti Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimiz; müminlerin emiri Hz.Ömer (R.A.) için; «Ömer’in yediği gibi yiyiniz, çünkü o erkekler gibi yiyor ve erkekler gibi amel ediyor» buyurmuştur.

ŞİİR: «Mademki lokma sende cevher oluyor, O halde nefes almadan yiyebildiğin

kadar ye.» «Mademki lokmadan senin temiz miden pisleniyor, o halde boğazına bir asma

kilit as, anahtarını da gizle.» «Her kimde lokma celâl nuru haline gelirse, o kimse ne isterse yesin, ona

helâldir.» ********** Buyurdular ki; İstanbul’dan Salim Tatari adında bir mürşit oğluyla birlikte ziyaretime geldi.

Biraz sohbet ettik, çay içtik, gitmek üzere kalktı. Dedi ki; bana diyeceğin bir şey var mı? Dedim ki bu kalp bize lâzımdır. Bunu çok zorlama, yolda kalırsın. Allah’ın hikmeti ya aynısını söylemişim.

Adam Hafi (Gizli) zikir yapıyormuş, kalbi zorlanıyormuş. O günden sonra Onu tanıyan bir ahbap geldi, Salim bey kalpden hasta, oğlu tedavi için İngiltere’ye götürdü, yakayı kurtaramadan gitti.

Ya kalbi fazla sıkıştırma, makine bu patlak verdimi gittin. Biz de yavaş yavaş, normal olarak yolumuza devam edelim. Buyurdular ki; Öğren ve öğret. Öğrendiğini mezara götürme. Buyurdular ki; Habibi Ekrem’in (S.A.V.) yüzü hürmetine; Allah-ü Teâlâ’nın dilencisi olun. Allah-ü Teâlâ’nın Resulü’nün dilencisi olun. Kûr-ân-ı Azimüşan’ın dilencisi olun. Hadis-i Şeriflerin dilencisi olun. Mide dilencisi olmayın.

- 229 -

Page 231: 7085959-salimabi

Buyurdular ki; Dua ederken eğer acelemiz yoksa namazda duayı uzatın. Ama müracaatı

Cenab-ı Hakk’a yaparken gönlümüz başka yerlerde dolaşmasın. Duanın başlangıcından sonuna kadar sabit olarak gönül Hakk’a dönük olmalı. Böyle yapılan duaları Allah Teâlâ boş çevirmez. İnşallah.

Birde Duaya başlarken Salâvat-ı şerifeyle başlayıp, salâvat-ı şerifeyle bitire-lim. İnşallah.

Buyurdular ki; Kulhuvallahuyu kim canı gönülden çok okursa inşallah melekleri görecektir. Peygamberlerden pek azı melekleri görmüştür. Hepsi görmemiştir. Ancak

Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimizin ümmetinden melekleri gören çok var. Elhamdülillah. Çalışırsanız siz de görürsünüz.

Menkıbe: Bir gün öğle namazı için Efendimiz (S.A.V.) mescidi saadete

gelmiş yüzünü kapıya çevirmiş, sırtını minbere vermiş cemaatin gelmesini bekliyor. Bu esnada Rabbına dua ediyor. «Allah’ım açlıktan, fakirlikten, yaramayan ilimden, her şeyden sana sığınırım diyor. O sırada Ebu Hureyye (R.A.) geliyor. Peygamber efendimizin beş metre uzağına diz çöküp oturuyor. Öylece O’nun Cemaline bakıyor. Allah’ın Resulü kendinle meşgul. O anda Cebrail (A.S.) bir Ayet-i şerif getiriyor(Vahiy). Ebuzer’in yanından geçerken şöyle elini sırtına vuruyor, Ebuzer’e «Esselamu Aleyna Aleykum» diye selâm veriyor. Ebuzer (R.A.) «Aleykum Selâm» diyor. Cebrail (A.S.) geliyor Peygamberimiz (S.A.V.)’in önünde diz çöküyor. Vahyi tebliğ ediyor. Edeple kalkarak gidiyor, giderken Ebuzer (R.A.) yanından geçerken yine kıyam ediyor. Allah Teâlâ’nın sevgili Habibi (S.A.V.) bu durumu görüyor. «Ya Ebuzer mübarek olsun» diyor. Ebuzer (R.A.) o an cevap veremiyor. Yüzüne bakamıyor. Efendimiz (S.A.V.) soruyor. «Ya Ebuzer O’nu tanıdın mı?» diyor. «Allah’ın Resulü bilir. Vahiy getiren Melek Cebrail (A.S.) di» diyor. Efendimiz (S.A.V.) Maaşallah aferin sana! Bunu neyinen buldun?

«Allah’ın Resulü Medine’ye geldikten altı ay sonra falan yerde vaazı nasihat etti diyor.«Kim ki ihlâsı şerifi çok okursa meleği görecek» buyurmuştunuz. Ben de bunu uyguladım. Allah Teâlâ Senin yüzün hürmetine bugün bana gösterdi» diyor. Hadi ya Ebuzer mübarek olsun diyor. Efendimiz; Allah’ım Sana hamdü sena olsun ki ümmetimden melekleri görenler vardır.

Buyuruyorlar ki; Eğer Hakk’a talipseniz, Eğer Hakk’ı öğrenmek isterseniz, Eğer baş secde

etmek isterseniz ki, hepimiz isteriz. Elhamdülillah. Niyazi’nin diliyle; Hakk’ı istersen yürü insan-a bak Gör ki kendi zatını zatı Rahman, şeklini insan eylemiş. Niyazi Mısri bunları kendinden söylemiyor. Bunlar yabancı yerden gelmiyor.

Hadis-i Şeriftir.

- 230 -

Page 232: 7085959-salimabi

Bir hadis-i kutside buyuruluyor ki; «Biz hiçbir gönüle sığmadık, ancak ki bir

insan mümin (İnsan-ı Kamil)’in gönlüne sığdık. Sizler de çalışırsanız İnsan-ı Kamil olursunuz. Çünkü siz İnsan-ı Kamil olamazsınız diye bir tahdit yok. Çok çalışın olun.»

Allah-ı bulmak, bilmek, sevmek. Yoksa insan Allah değil, ancak insan Allah’a yakın. Allah Teâlâ’da insana yakındır.

«Size can damarınızdan yakınım» «Beni yerden, gökten, aydan, güneşten,

dağdan, denizden kimse kabul etmedi. Bir mümin (İnsan-ı Kamil)’in gönlüne girdim» buyuruluyor. Böyle bir müjde var.

Yanlış anlamayın ha! Allah insan değil, insan Allah olamaz Allah’da insan olamaz.

(Allah Teâlâ yaratan, insan ise yaratılandır.) Derdime derman arar iken, derdim bana derman imiş. Sağımı solumu gözler idim, arardım, Dost Cemali görmek için. Ben dışarıda arar iken, Ben kendimde buldum. Buyurdular ki; Aman ha! Edebe çok dikkat edelim. Edeb hepimize çok

lâzım. Edeb ya HU………. Buyurdular; Öyle olun ki! Bütün yaratılmışlar, sizden emin olsunlar.

FASILA Malatya’lı Şemseddin Hazretleri dedi ki: Bir gün Mevlânâ Hazretleri

medresesinde manalar saçıyordu. O arada; «Ben Şemseddin’i çok seviyorum, fakat onun bir ayıbı vardır. Yüce Tanrı’nın o ayıbı da ondan kaldıracağını ve onu (bu ayıp sayılan) arzusundan vazgeçireceğini ümid ederiz.» dedi. Bu kul, baş koyup ondan: «Acaba bu ayıp nedir?» diye son derecede yalvararak sordu. Mevlânâ (K.S.) hazretleri «Bu senin her varlıkta Tanrı’nın bulunduğunu tasavvur etmen ve bu hayalin peşinden koşmandır.» buyurdu.

ŞİİR : «Çok insan yüzlü şeytan olduğundan her ele el vermek doğru değildir. Sende insanın içini gören göz olmadığından her varlıkta hazine bulunduğunu

zannediyorsun.» Bunun üzerine hemen, tam bir doğrulukla bu halimden ötürü Tanrı’dan

mağfiret diledim. Tanrı da bana iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etme kabiliyeti verdi.

- 231 -

Page 233: 7085959-salimabi

ŞİİR : «Bu attarlar pazarında işsizler gibi her tarafa gidip gelme, öyle bir kimsenin dükkanında otur ki dükkanında şeker bulunsun.»

**********

Yine buyuruyorlar ki: Allah’ın Resulü’nün yüzü hürmetine ilmiyle, irfanıyla her şeyle beraber bu

ana kadar Kûr-ân-ı Azimüşan’ın atom devrindeyiz. Bu kafayı işletelim tıbbın zirvesindeyiz. Bu kadar zehirle bir şehri yok ediyorlar, insanları öldürüyorlar, hal böyleyken bu kafayı açalım Tevhit ile merhamet ile şefkat ile edep insanı olalım.

Unutmayın atom devrindeyiz. Kafayı çalıştıralım. Bizim atomumuz; Kûr-ân-ı Azimüşan, Dini Muhammedi, beş vakit namazdır.

Atomu bizden aldılar, bize satıyorlar. İnşallah onların atomunu yok edeceğiz. Şu atomu (Kafayı) işletelim. Kelime-i Şahadet, Kelime-i Tevhit, Sâlat-ı selâmı

beş vakit namaza katalım. İşletelim bu kafayı, bunu açalım. Bak Yunus emre Hz.leri ne diyor, bu kafaya ne diyor; «Onsekizbin âlemi gördüm bir dağ içinde» işte bu dağı işletelim

Yusuf S:105 Bir âyeti Kerimede buyuruluyor ki; «Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki

onların yanından hiç düşünmeden yüz çevirerek geçebiliyorsunuz!» (Dikkat edin çevremizde bizi uyaran, bizi ikaz eden o kadar çok âyetler olduğu halde biz bunları görmüyoruz, daha doğrusu bu âyetlerin üzerinde düşünmüyoruz.

Düşünmek; Biraz akılcı ve bilimsel düşünmek mazinin girdapları içerisinde boğuşmak değil yarınlara yürümektir, karanlıklara sitem etmek değil, ışık tutmasını bilmektir. Düşünmek geleceği plânlamaktır. Hep geçmişi düşünmek, dünden ibret almak, bugünü değerlendirmek ve geleceğe ışık tutmaktır, yönelmektir.

Beynimiz günde 86 milyar bilgiyi depo edebilme kapasitesine sahiptir. Elhamdülillah ALLAH TEÂLÂ Hz.leri bu gücü yalnız insana vermiştir.

Başkalarına değil. Beyin hücreleri vücudumuzdaki kaslar gibidir. Nasıl ki kaslar çalıştıkça

kuvvetlenirse beyin hücreleri de düşündükçe kuvvetlenir. Niyazi Mısri (K.S.) Hz.leri buyuruyor ki; «Allah dostunun neden gelip

gittiğini bilmeyenler hayvan imiş diyor. Yani insan bu dünyaya niçin geldiğini, niçin yaratıldığını, gayesinin ne olduğunu ve nereye gideceğini tefekkür (Düşünme) etmesi lâzımdır.»

«İnsanın bir saatlik tefekkürü, nafile yapılan 70 yıllık ibadetten hayırlıdır.» buyuruluyor. (Hadis)

03.05.1996 Buyuruyorlar ki; «ALLAHÜMME RABBENA ATİNA FİDDÜNYA HASANETEN VE KINA

AZABENNAR BİRAHMETİKE YA ERHAMER RAHİMİN»bunu okursanız her «BİRAHMETİKE YA ERHAMER RAHİMİN» deyişinde CENAB-I ALLAH(C.C.)bir melek halk eder. Bu melekler kıyamete kadar senin için tövbe istiğfar eder. Buyuruyor. (Kudsi Hadis)

- 232 -

Page 234: 7085959-salimabi

Buyuruyorlar; ALLAH TEÂLÂ Hz.leri MUHAMMEDİ olarak birbirimizden ayırmasın.

Amin. Bizi O Şefaati MUAHMMEDİYE ye nail etsin. Cemali, Kemali rahmeti ile

müşerref kılsın. O Kûr-ân-ı Azimüşanı içimizden, evimizden, kabirlerimizden, dışımızdan,

Türkiye’mizden nerde varsa «KÛR-ÂN» onu kaldırmasın. Her evde KÛR-ÂN var ama okunmuyor. Raflarda kalıyor. Raflarda kalmasın.

Elimize gelsin ve okunsun. İnşallah. ALLAH TEÂLÂ cümlemizi O KÛR-ÂN-I AZİMÜŞANIN fevzi bereketinden

mahrum bırakmasın. Amin. ALLAH TEÂLÂ cümlemize aklı selim, kalbi selim ihsan etsin. Sıhhat ile,

selâmet ile, bol rızık bereketiyle, sıhhatli bir ömürle bütün ümmeti MUHAMMEDE ve ümmeti MUHAMMEDE dahil olmayanlara, onlara da nasip etsin. Amin..

«Vasıl olmaz vasıl olmaz kimse HAKKA ta ki şu cümleden dur olmadan.» Yani ALLAH(PADİŞAH) konmaz şu saray-ı RAHMANA ta ki pür nur

olmadan. Buyurdular ki; Mutlaka 12 imamın ismini öğrenin. Size vasiyet ediyorum

12 İMAM 1. HZ.ALİ (KERREMALLAHU VECHE) 2. HZ.İMAM-I HASAN (RADYALLAHU AN) 3. HZ.İMAM-I HÜSEYİN (RADYALLAHU AN) 4. HZ.İMAM-I ZEYNEL ABİDİN (RADYALLAHU AN) 5. HZ.İMAM-I MUHAMMED BAKR (RADYALLAHU AN) 6. HZ.İMAM-I CAFER-ES-SADIK (RADYALLAHU AN) 7. HZ.İMAM-I MUSA EL-KAZIM (RADYALLAHU AN) 8. HZ.İMAM-I ALİ ER-RIZA (RADYALLAHU AN) 9. HZ.İMAM-I ALİ EN-TAKİ (RADYALLAHU AN) 10. HZ.İMAM-I ALİ EL-NAKİ (RADYALLAHU AN) 11. HZ.İMAM-I HASAN EL-ASKERİ (RADYALLAHU AN) 12. HZ.İMAM-I MEHDİ (RADYALLAHU AN)

MEHDİ Buyurdular ki; Diyorum ki; Mehdi Resulün gelmesi yakındır. Çok camii yapılacak,

camiilerin hepsi dolacak. İsmini işitip Mehdi Resulün ya kendini görürüz, ya öbür âlemde görürüz. Son Mehdi’yi görmeyi nasip etsin. Amin. ALLAH RESULÜ; son mehdi son

Kamil adamdır. Buyurmuşlardır.

- 233 -

Page 235: 7085959-salimabi

Buyurdular ki: Allah ve Allah’ın Resulü Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.)’ı Aile

efradımızdan, canımızdan, malımızdan hepsinden fazla sevmeliyiz. Biz O’nu sevdikçe O’na doğru bir adım atmış oluruz.

Allah-u Teâlâ’yı sevmek O’nun emirlerine uymak, yasaklarından sakınmak ve O’nu çokça zikr etmektir.

Peygamber efendimizi sevmek ise O’nu çokça salavat-ı şerife getirmek ve Hadis-i şerifler doğrultusunda çalışmaktır.

Buyuruyorlar ki; Dikkatli olun. Sahte din alimlerine, sahte tarikat şeyhlerine çok dikkat edin.

Yankesici ile hırsızı, Alimi iyi tanıyın. Müslüman uyanık olur. Böyle sahtekarların peşine düşmeyin. Elimizde Kûr-ân varken, Hz.Peygamber

(S.A.V.)’in Hadis ve sünneti varken, böyle sahtekarların peşine düşmeyin. Yine buyuruyorlar ki; Evden çıkarken ev halkına Bismillahirrahmanirrahim diyerek sağ ayağını

dışarı atarak çık. Dönüşünde Eve girdiğinde ister evde birileri olsun, isterse kimse olmasın «Esselamu Aleyküm» diye selâm ver. Selâmın karşılığı olan «Aleyküm Selam» alınmazsa hemen selamı geri alın yani «Aleyküm Selam» deyin.

Yine buyurdular ki; Bir mezarlığa ziyarete gittiğinizde ve bir mezarlık önünden geçtiğinizde üç

defa «Essalamu Aleykum ya Ehli Kubur» dedikten sonra «Ve Aleykümselam ya ehli dünya» deyip kendi selâmımızı kendimiz alacağız.

Buyurdular ki; Bedir muharebesinde birçok müşrik (Ehli küfür) öldü. Bunların içinde Ebu

Cehilde vardı. Bunların hepsini boş bir çukura attılar. Fahri kainat efendimiz (S.A.V.) kuyunun başına geldi. Şöyle hitapta bulundu;

«Ey Kureyş’in inanmayanları! «Benim sözlerimin nasıl tahakkuk ettiğini gördünüz mü?» dedi.

Bunun üzerine Hz.Ömer (R.A.) ya Resulallah onlar sizin sözünüzü işitir mi? Efendimiz buyurdular ki; «Onlar sizden daha iyi işitir ve daha iyi görür»buyurdular.

Buyurdular ki; Peygamberimiz Hz.Muhammed Mustafa (S.A.V.)’in mübarek isimlerini

duyup da salavat getirmeyen insanların en cimrisidir. Buyurdular ki; Günde beş vakit namazı çok dikkatli kılalım. Hepinizden ricam; Namazı akli

selim, kalbi selimle kılalım. Kimin huzurunda bulunduğumuzu bilelim. İnşallah vesveseyi, şeytanı kapıdan defedelim sonra huzurlu bir namaz kılalım. Bütün ibadet, taat, hali ahval hepsi huzurlu kılınan namazın içindedir. Bir günlük namazda kırk defa Fatiha’yı Şerif-i okumaktayız.

- 234 -

Page 236: 7085959-salimabi

Soru: Bir Mümin kendi cenaze namazını kılar mı? Cevaben buyurdular ki; Kılar. Yine buyurdular ki; Biz HAYY’ız ölmeyiz Zannetmeyin ki o karanlık

çukurda bir an dahi yatmayız. 19.04.1996

Efendimiz (K.S.) Hazretleri buyurdular ki; Hz.Fahri Kainat efendimiz gözümüzün nuru, kalbimizin süruru (S.A.V.);

Hz.Fatıma ve oğulları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin (R.A.) yaylaya gitmişler. Efendimiz (S.A.V.) bunları ziyarete gitmiş bakmış ki muhterem torunları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin oyun oynuyorlar. Hz.Fatıma (R.A.) Validemiz de el değirmeninde arpa öğütüyor (un olacak) efendimiz (S.A.V.) selâm veriyor validemizle karşılıklı oturuyorlar, hasbihal (sohbet) ediyorlar.

Fatıma validemiz; Babacığım elini, ayağını öperim. Benim halimi görüyor

musun? Efendimiz (S.A.V.) görüyorum kızım görüyorum. O halde Sana bir ricam var, babacığım! Buyur kızım diyor. Benim halimi gördün. Sen Medine’li muhacirlerden birisine emretsen de gelse şu el değirmenini çevirse Allah Teâlâ ne vermişse bizimle beraber karnını doyursa sonra gitse olmaz mı? Babacığım diyor ve gözyaşları içinde böyle söylüyor. Efendimiz (S.A.V.)’de göz yaşı döküyor. Baba merhameti, baba şefkati.

Efendimiz (S.A.V.) Benim canım kızım diyor. Ben şimdiye kadar nefsim için hiç kimseye emir etmemişim. Sen kusuruma bakma diyor. Sana bir dua vereceğim, ALLAH TEÂLÂ Sana o gücü kuvveti versin. Sen kendi işini, kendin yap diyor. Fatıma (R.A.) validemiz peki babacığım diyor. Dua şudur:

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM «YA EVVELİL EVVELİN. YA AHİRİL AHİRİN. VE YA ZİL KUVVETİL

METİN YA HÜVE ERHAMER RAHİMİN. VEYA RAHMANİL MÜSTAĞSİN.» Efendimiz (S.A.V.) Elini açıp böyle dua ediyorlar. ALLAH TEÂLÂ’dan

kuvvet ve yardım diliyorlar. Ve Buyuruyorlar: Kızım bu duayı sık, sık, sabah, Öğlen, Akşam üçer defa oku.

ALLAH TEÂLÂ sana güç ve kuvvet verir. Sizler de, Ana, baba, kardeş sık, sık ziyaretler yapın. Onlara maddi manevi

destek olun. İnşallah. 17.05.1996

Yine buyurdular ki; Eğer dinlediğin herhangi bir ses seni şehvete götürüyorsa o kulak henüz

terbiye olmamıştır. Eğer gördüğün görüntüler seni şehvete davet edip yoldan çıkmana sebep

oluyorsa o göz de terbiye olmamıştır.

- 235 -

Page 237: 7085959-salimabi

Eğer o dil devamlı şehvetten, dedikodudan hoşlanıyorsa o dil de terbiye

olmamıştır. Boyundan yukarısı kafa kısmı ulvi makamdır (Levhi mahfuzdur) Başın bu üç

azasını terbiye edelim. Ailemizin dışında ki insanlara; ana, baba, bacı, kardeş nazarıyla bakmalıyız.

Allah Teâlâ Hz.leri bizlere aklı selim, kalbi selim nasip etsin. Boyundan göbeğe kadar olan kısım melekût alemi ki kalp de bu makamda

bulunur. Göbekten aşağısı ise süfli alemdir. Eğer kişi kalbiyle aklını birleştirebilirse o kalp daima zikir yapıyorsa, o ses

işitiliyorsa(çalışırsak o ses işitilir.) O vakit kalp ile akıl birleşti. O vakit ne oldu o kişi ibadet ve taatte melekler safına girer. Meleklerle konuşur. Cin ve peri tayfasını görür. Onları ıslah eder.

Şimdi sizlere Aklı selim ile kalbi selim’e ait bir misal verelim. Bir gemi var, bir menzile doğru hareket ediyor. Burada kaptan gözcü,

Makinist geminin iki kat aşağısında yani suyun içinde. Şimdi Kaptan (gözcü) makiniste emrediyor! Sağa bük, sola bük, tam yol ileri

v.s. emirler veriyor. Şimdi Kaptan makiniste garazlı olsa dümeni sağa, sola bükerse ve yanlış rota takip edip hedeften uzaklaşırsa, gemiyi batırırsa, makinist ne yapsın. (kalp olmasa akıl ne yapar, akıl olmasa kalp hayvana döner. Makinist eğer kaptana kızarsa, düşmansa oturduğu yerde makinanın ufak bir pimini çeker koca gemi stop eder kaptan ne yapsın.

Akılla kalp dost oldu mu bu gemi selametle istediği yere gider. Nereye? Mirac-ı Muhammedi yapamaz. Muhammediyle miraç yapar.

Şu akılla, şu kalbi dost edelim. İnşallah. Buyurdular ki; Allah Teâlâ; Memleketimizi, milletimizi, İslâm alemini düşmanlarıyla terbiye

etmesin. Allah Teâlâ bizi nefsimizle, o nefsi emmare ile terbiye ettirmesin. Eğer bir terbiyemiz varsa Allah’ın Resulünün âhlakıyla ilmiyle terbiye etsin.

Amin Buyurdular ki; Haram lokma yemeyin. Allah Teâlâ’ya söz verin. Bilerek harami şehvete

bakmayın, uzanmayın, yaklaşmayın. Onlar sizlerin ana ve bacılarınızdır. Buyurdular ki; Haftanın uygun olan bir gününde 4-5 arkadaş bir araya gelin. Kûr-ân okuyun.

Sohbet edin. Birbirinizin hatırını sorun. Hasbıhal olun. Memleket, Millet hakkında iyi taraflarını konuşun.

Hepimiz bir canız. Elhamdülillah.

- 236 -

Page 238: 7085959-salimabi

Buyurdular ki; Allah Teâlâ cümlemizi! Ayların, senelerin, yılların yüzü hürmetine, Habibi

Kibriya (S.A.V.)’nın yüzü hürmetine şefaati, Cemaline nasip etsin. Amin. Dünya ve ahirete müşerref kılsın Livaül hamd sancağı altında O’nun sohbetinden, O’nun emrinden, O’nun mahiyetinden, O’nun Cemalinden, Kemalinden böyle seyretmeyi cümlemize nasip etsin. Amin.

O’nun Hz.Muhammed’in ümmeti çok nasiplidir. O’nun evlâdından maddi ve manevi tasdik etmede hicri takviminden 1417 yaşındasınız. Elhamdülillah. Şimdiki yaşımızın bir kıymeti yoktur. Şimdi 1417 yaşındasınız. Hicri takvimde O’nun ümmetisiniz, O’na sevgilisiniz. O hepimizin Canı-Ruhu’dur. Hepimize mübarek olsun. Amin.

Allah Teâlâ şefaatine nail etsin. Dünya ve ahirette O’nun ilminden, irfanından,

Cemalinden ayırmasın. Amin. Ümmet olarak, sevgili olarak teslim olalım inşaallah. Amin.

31.05.1996 Yine buyurdular ki; Allah-u Teâlâ Hz.leri Fahri kainat Efendimiz Hz.MUHAMMED MUSTAFA

(S.A.V.) ‘e öyle bir ilim vermiştir ki milyarlarca yıl yaşasa ve o zaman içinde ilmi izah etse gene bitmez, gene arkası kesilmez. Okuduğumuz Kûr-ân o ilmin karşısında çok cüzi kalır. Buna rağmen Allah’ın Resulü yine Allah’ın emriyle beşerin götürebileceği kadarını izah etmiştir.

Eğer fazlasını bildirmiş olsaydı, kişi götüremez Adem’likten çıkar, insanlıktan

çıkar, kimi Melaike kısmına gider, kimide şeytan kısmına gider. Hepsini toplamış Kûr-ân-ı Kerim ile özünü vermiştir. Allah Teâlâ O Habib-i Ekrem’in (S.A.V.) şefaatine ümmeti Muhammedi nasip etsin. Amin

14.06.1996

Yine buyurdular ki; Peygamberimiz (S.A.V.) bir gün şöyle buyurdu: Sizin dünyanızdan Bana üç

şey sevdirildi. 1. Güzel Koku, 2. Saliha Kadınlar, 3. Güzümün nuru namaz. Hz.EBU BEKİR (R.A.): Doğru söyledin Ya Resulallah dedi. Dünyadan bana

üç şey sevdirildi. 1. Senin mübarek yüzüne bakmak, 2. Malımı senin yolunda (yani Allah yolunda) harcamak, 3. Kızım Ayşe ile Resulullah’ın nikahını görmek.

- 237 -

Page 239: 7085959-salimabi

Hz.ÖMER (R.A.): Ya Ebubekir söylediklerin doğrudur. Dünyadan bana da

üç şey sevdirildi. 1. İyiyi emretmek, 2. Kötülüğe mani olmak, 3. Eski elbise giymek. Hz.OSMAN (R.A.): Doğru söyledin Ya Ömer. Dünyada bana da üç şey

sevdirildi; 1. Açları doyurmak, 2. Çıplakları giydirmek, 3. Kûr-ân-ı Kerim okumak. Hz.ALİ (R.A.): Doğru söyledin Ya Osman. Bu dünyada bana da üç şey

sevdirildi. 1. Misafire ikram etmek, 2. Sıcak günlerde oruç tutmak, 3. Düşmana karşı kılıç sallamak. CEBRAİL (A.S.)’da; dünya ehlinden olsaydım. En çok neyi seversin diye

sorsalar şöyle cevap verirdim. 1. Yolunu kaybedenlere yol göstermeyi, 2. Fakirlik içinde ibadet edenleri sevmeyi, 3. Çoluğu çocuğu çok olan yoksullara yardım etmeyi severdim. CEBRAİL (A.S.) konuşmasını şöyle tamamladı: Allah-u Teâlâ kullarının üç

halini sever. 1. Var gücüyle ibadet etmesini, 2. Günahlara tövbe edip, nedamet gösterirken ağlamasını, 3. Kıtlık, musibet karşısında sabretmesini sever. Yine buyurdular ki; Hz.Musa (A.S.) Allah-u Teâlâ’ya hitaben; Allah’ım Seni çok seviyorum. Allah Teâlâ Hz.leri; Musa (A.S.)’a Benim için ne yapıyorsun? Müsa (A.S.) Allah’ım diyor. Senin neye ihtiyacın var? Ben senin için namaz

kılıyorum, oruç tutuyorum, zekat veriyorum. Allah Teâlâ buyuruyor; Ya Musa o saydıkların hepsi senin için. Benim için ne yapıyorsun? Musa (A.S.)

Allah’ım sen ne emredersen onu yaparım. Benim için hasta ziyaretinde bulundun mu? Aç olanı doyurdun mu? Şimdi Beni ziyaret ettin mi? Hz.Musa (A.S.) Yarab ben seni nasıl ziyaret edeyim? Allah Teâlâ Hz.leri; Benim hasta kullarımı ziyaret etmek Beni ziyaret etmek

gibidir. Açları ziyaret edip, onların dertleriyle hallendin mi? Musa (A.S.) Yarabbi Sen her şeyden münezzehsin, Sen ganisin her şeyin

yaratıcısı Sensin. Hayır ziyaret etmedim diyor.

- 238 -

Page 240: 7085959-salimabi

Hakk Teâlâ Hz.leri buyuruyor; Ya Musa Benim fakir kullarım, kimsesiz

kullarım ihtiyaç içerisinde olan kullarımı ziyaret etmen, onların dertlerine deva olman Beni ziyaret etmen gibidir. Buyuruyorlar.

Buyurdular ki; Yaptığınız bir iyiliğe karşılık olarak teşekkür beklemeyin, teşekkür edilirse

kabul edin. Sana bir iyilik yapılırsa mutlâka teşekkür et. İnsanlara teşekkür etmesini bilmeyen ALLAH’a şükür etmesini bilmez. Yine buyurdular ki; Peygamber efendimizin ümmetinden, Allah’ın velileri, evliyaları herkes kendi

halinde birer miraç yapmıştır. Ama Muhammedi miraç yapmıştır. Ondan fazla değil, inanmak, inandırmak, Allah’a bağlanmak, Allah’ın Resulünden ayrılmamak zahir batın dünyaca ahiretce mübarek Cemalini görmek, şefaatine nail olmak O da bizim miracımız olur. İnşallah.

Yine buyurdular ki; Sizler hastalıklarınızı; fakirlerin gerçek muhtaç olan kimseleri, onlara yardım

etmekle onların duasını almakla tedavi ettirin. Buyurdular ki; Peygamberimiz (S.A.V.) efendimiz buyurdular ki: «Adem oğullarına yazıklar

olsun! Onlar çocuklarına Kûr-ân öğretmezler, edeple terbiye vermezler. Böylece çocukları cahil olarak büyür. Ben böyle olanlardan uzağım. Onlarla olan ilgim kesiktir. Bir millet veyahut topluluk üzerine Allah Teâlâ tarafından kesinleşmiş, hükme bağlanmış bir azap gönderir de onların çocuklarından biri! Mektebe gider orada «Elhamdülillahi Rabbil Alemin» okur. Allah Teâlâ onun bu sesini işitir ve bu sebeple kesinleşen azabı 40 yıl kaldırır.»

İçinde (gönlünde) Kûr-ân’dan bir şey bulunmayan kimse yıkık ev gibidir.

Yine buyurdular ki; Kûr-ân okuyup O’nunla amel eden kimseler ana ve babasına kıyamet günü

öyle bir taç giydirirler ki ziyası (ışığı) güneş ziyasından daha güzeldir. Çocuğun babası üzerinde 3 hakkı vardır. 1. Doğduğunda ona güzel bir isim koyması, 2. Ona Kûr-ân ve edep öğretmesi, 3. Sünnet ettirmesi. Çocuğuna Kûr-ân öğretmeyen kimse kötü bir ceza ile karşılaşır. Buyurdular ki; En büyük dua; Allah Teâlâ sizden razı olsun. Allah Teâlâ’ya emanet olun. Buyurdular ki; ALLAH-YA-ALLAH-ALLAH’IM bu ismi şerifden ister üçüyle, isterse

herhangi biriyle zikir edin.

- 239 -

Page 241: 7085959-salimabi

Ebu Hureyre (R.A.) günde 100 defa ihlâs-ı Şerif okurmuş ve dünyadayken

Melekleri görmüştür. Buyurdular ki; Siz iyi bir Peygambere, iyi bir kitaba ve iyi bir zamanda dünyaya geldiniz.

Zamanınız çok iyi. Sakın zamana atmayın. Bir hadis-ı Şerifte buyuruluyor ki; «Sakın zamana sövmeyin, zamana atmayın, zamana kötüdür demeyin. O

kötülükler sizin şahsınızda; zamanda değil. Zamanı halk eden Allah-u Azimüşşan’dır.»

Yine buyurdular ki; Öyle bir zaman gelecek ki o zamanda İslâmiyet’i muhafaza etmek ateşi elde

tutmaktan zor olacaktır. İşte o zaman Hz.Fahri Alem (S.A.V.) Efendimiz; «Benim sünnetimi ihya (uygulama) edene yüz şehit sevabı vardır.» Buyuruyorlar.

**********

EY MÜMİNLER! HAZIR BULUNUN ZİRA GÖÇ YAKINDIR. AHİRET RIZKINI

TUTUNUZ, GİDİLECEK YER UZAKTIR. LEZZETLERİ YIKAN ÖLÜMÜ DAİMA ANINIZ. İZZETİN, ZİLLETİ, HAYATIN ÖLÜMÜ, DÜNYANIN AHİRETİ VARDIR. ALDATICI DÜNYADAN AHİRETE DÖNMEK AKIL ALAMETİDİR. HAYATINDA ÖLÜMÜN İÇİN SERMAYE TUTMAYA BAK. YARINKİ ADIN NE OLACAK BİLEMEZSİN, DİKKAT ET. DÜNYA SANA SIRT ÇEVİRMİŞ, ÖLÜM İSE YÜZÜNÜ DÖNMÜŞTÜR. BURASI FELAKET VE HELAK YERİDİR. İKAMET BUCAĞI DEĞİLDİR. GAMLAR MENZİLİDİR. FERAHLAR ALEMİ DEĞİLDİR. KALPLERE ÇÖKEN DÜNYA MUHABBETİ, HER KÖTÜLÜĞÜN ANAHTARIDIR. ALLAH DÜNYAYI SEVDİKLERİNE DE, SEVMEDİKLERİNE DE VERMİŞTİR. LAKİN AHİRETİ ANCAK SEVDİKLERİNE VERİR. DÜNYANIN GEÇİCİ ZİYNETLERİ SİZLERİ, EBEDİ CENNETLERDEN ALIKOYMASIN.

HAKKIN RIZASINA KOŞUNUZ.

HZ.MUHAMMED (S.A.V.)

- 240 -

Page 242: 7085959-salimabi

O BÜYÜK MAHKEMEDE

Bakma sen... yeryüzünün, fitneyle dolduğuna, Cehaletin, bu kadar cesaret bulduğuna; Bakma sen.. zalimlerin, hükümran olduğuna; Firavunlar, Karun’lar, Berzahda beklemede; Hepsi hesap verecek, O BÜYÜK MAHKEMEDE.. Bakma sen delaletin, itibar gördüğüne, Zilletin, zirvelerde saltanat sürdüğüne, Bakma sen.. adaletin yerde süründüğüne; Bil ki bütün deliller, Ukba’da beklemede, Terazi çok hassastır, O BÜYÜK MAHKEMEDE.. Bakma sen zorbaların heybetli durduğuna, Fâsıkların şeytanla ittifak kurduğuna; Gör ki bütün kainat, sabırla beklemede, Susanlar konuşacak, O BÜYÜK MAHKEMEDE.. Varsın olsun...çatıda münafıklar sofrası, Çağdaşlık maskesinde, Siyonizm markası, Varsın olsun.. dünyada namertlerin arkası; Bütün şehit kanları toprakta beklemede, Boğacak gafilleri.. O BÜYÜK MAHKEMEDE.. Varsın olsun... İslâm’ı yobazlığa yoranlar, Müslüman’a gerici, mürteci damgası vuranlar, Varsın olsun... Üzülme, Hakk’a tuzak kuranlar, Kıyamet buyruğunu, İSRAFİL beklemede, Son hüküm ALLAH’INDIR, O BÜYÜK MAHKEMEDE.. Varsa ki; ALLAH için çektiğin zerre çile, Getiriyorsan eğer, HAKK için hakkı dile; Ne çıkar.. bütün dünya, seni hor görse bile, Sana şahitlik için, melekler beklemede, Mazlumun ahı kalmaz, O BÜYÜK MAHKEMEDE..

- 241 -

Page 243: 7085959-salimabi

**********

05.07.1996 Yine buyurdular ki; Bütün peygamberler «BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM» ile gelmişler,

sözleri, kitapları, suhufları hepsi «RAHMAN SIFATI» ile olmuştur. Peygamberlerin iki sıfatı vardır. Birisi Cenâb-ı Hakk’adır, Cenâb-ı Allah’adır.

Birisi halka, yaratılan insanlara, hayvanlara, Cinlere, Perilere, doğadaki taşlara, toprağa, denizlere ve her şeyedir.

Peygamberler iki sıfat ile çalışırlar. İki emirle çalışırlar. Hem RAHMANLA hem RAHİMLE. Peygamberler hangisi olursa olsun ümmetlerine verilen sözleri, ümmetlerine verilen ilimlerini RAHİM sıfatından verirler.

Buyurdular ki; Sabahleyin yataktan kalkarken sağ tarafımızdan Besmele ile kalkalım. Tuvalete giderken çok dikkat et. Sol ayağınla gir ama çok bekleme sana ait

vazife melekleri rahatsız oluyor, çünkü melekler tuvalete girmiyor. İşini çabuk bitir çık. Lavaboda yüzünü yıkamaya veya abdest almaya yine Besmeleyle başla.

Kapıdan çıkıp işe mi gideceksin! Sağ elinle, sağ ayağınla birlikte çık Besmele çek Allah’ın izniyle O RAHMAN-RAHİM sıfatıyla Besmeleyi şerifin yüzü hürmetine melekler seni muhafaza eder, kaza belâ ve şeytanın şerrinden emin bir şekilde akşamleyin getirir evine teslim ederler.

Aksine bir telaş içinde sağı-solu düşünmeden ve de Besmelesiz evden çık- tığında bu sefer şeytan tarafı seni meşgul eder, akşama kadar günün masivayla, kavgayla gürültüyle geçer, akşamleyin evine kendini zor atarsın.

20.09.1996

Buyurdular ki; Size Allah ve Resulünün emrini bildiriyorum. Ne dünyanın hakkını ahirete

geçirin ve ne de Ahiretin hakkını dünyaya geçirin. Ahiretin hakkını dünyaya geçirirsen o şikayetçi olur. Dünyanın hakkını ahirete

geçirirsen o şikayetçi olur. Size vasiyetim. Doğru hareket, zamanında ibadet, zamanında zikir, zamanında konuşma, zamanında çalışma. Gün 24 saat bunun 8 saati rızık temini için çalışmak, 8 saati ibadet 8 saati de uyku ve istirahat.

Buyurdular ki; İnsanlar önce dünyayı severek, dünya sevgisinden hareketle ALLAH (C.C.)

ve Hz.MUHAMMED (S.A.V.)’i seviyorlar. Ancak böyle bir sevgi nefs içerdiği, nefse dayalı olduğu için, nefsten hareket ettiği için buna sevgi denmez. Onun için yerini bulmuyor.

ALLAH TEÂLÂ’yı; Hz.MUHAMMED (S.A.V.)’in haliyle hallenerek sevmek gerekir. İnşallah.

Buyurdular ki; Peygamber efendimizi sevmedikçe, Allah’ı sevemezsiniz. Evvela peygamber

müsaade eder. Sonra ALLAH (C.C.).

- 242 -

Page 244: 7085959-salimabi

Buyurdular ki; Misafiri sevin, sevdirin, bilin bildirin, halini hatırını sorun görün gösterin. Buyurdular ki; Size bir pencere açtım, bu pencere MUHAMMEDİ penceredir. Çok çalışın ki

O pencereden içeri giresiniz. Mürşid-i Kamil ders verir, yol gösterir, kendisi oturur dinlenir. Sizi gözetler. Siz çalışmadıkça yol alamazsınız, çalışıp ter dökmedikçe, gece namazı kılmadıkça hedefe varamazsınız.

Yine buyurdular ki; Bir talebe mürşidinin devamlı surette yanında otursa da, hiç bir sözünü

tutmasa, Ahlâkıyla ahlâklanmazsa hiç bir fayda sağlayamaz. Ancak kokusundan istifade eder.

18.10.1996

Yine buyurdular ki; Namaza başlarken sağ ayağımızla basacağız, sol ayağımızı da yanına

getireceğiz. İkisi arasında dört parmak mesafe bırakacağız. Mümkün mertebe sağ ayağın baş parmağını namaz bitene kadar yerinden oynatmamağa çalışacağız. Birinci rekat, ikinci, üçüncü ve dördüncü rekat, selâm verdikten sonra ayak değişebilir. Yani ileri veya geri değişebilir. İkinci namazda da aynı usul uygulanır.

Nedir bu huzuru bozmamak, yani hazır ol vaziyetinde durmak? Çünkü Cenâb-

ı Hakk’ın huzurunda bulunuyorsun. Sonra niyet edelim. Ve seslice tekbir getirerek el bağlıyalım. Gözümüzü secde

mahallinden ayırmayalım. Mümkünse Bismillahirrahmanirrahim ile Fatiha-yı şerifi birleştirerek bir solukta okuyalım. Sonra zammı sure (hangisi okunursa okunsun) yine bir solukta okuyalım. Allah-u Ekber diye rükuya eğildiğimizde gözümüzü sağ ayağımızın baş parmağına dikelim. Sübhane rabbiyel azim, Sübhane rabbiyül ala (3.5.7) defa söyleyebiliriz. Ancak cemaat ile kılınıyorsa (3) söylemek lâzımdır. Sonra yine Allahümme salli, barik ve Rabbenaları bir solukta okuyalım ve sağımıza, solumuza, önümüze, arkamıza, yukarıya ve aşağıya selâm verelim. Ettahiyatunu okurken gözümüzle elimizin sağ şahadet parmağımıza bakarsak yüzde yüz şeytanı kovarız. Allah’ın izniyle, Habibi Ekrem’in yüzü hürmetine.

Sonra dua ederken Cenâb-ı Hakk’la karşı karşıya olduğunuzu unutmadan ve

orda burda dolaşmadan teslimiyet içerisinde duamızı yapalım. İnşallah. Yine buyurdular ki; ALLAH-U TEÂLÂ’nın kapısında ısrarlı dilenci olalım. Taşıyabileceğimiz

kadar hakkımızda hayırlı olanını isteyelim.

- 243 -

Page 245: 7085959-salimabi

DUA ALLAHIM, Lütfet ki gittiğimiz her yere barış götürelim; Bölücü değil, bağdaştırıcı, olabilelim. Nefret olan yere sevgi, Yaralanma olan yere affedicilik, Kuşku olan yere inanç, Ümitsizlik olan yere ümit, Karanlık olan yere aydınlık Ve üzüntü olan yere sevinç saçıcı olmayı bize lütfet.

ALLAHIM, Kusurları görenlerden değil, örtenlerden; Teselli arayanlardan değil teselli edenlerden; Anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden, Yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil, Sevenlerden olmamıza yardım et. Yağmur gibi, hiçbir şey ayırt etmeyip Aktığı her yere canlılık bahşedenlerden; Güneş gibi hiçbir şey ayırt etmeyip Işığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan; Toprak gibi herşey üstüne bastığı halde Hiçbir şeyini esirgemeyip, Nimetlerini herkese verenlerden Ve gece gibi ayıp ve kusurları sarıp örten, Alemin dinlenmesine imkan hazırlayanlardan olmayı bize lütfet. Alan değil, veren ellerin; Affedici olduğu için affedilenlerin; Hak ile doğan, Hak için yaşayan ve Hak ile ölenlerin Ve sonsuz yaşamda yeniden doğanların Safına katılmayı bize nasip eyle. ÂMİN.

- 244 -

Page 246: 7085959-salimabi

01.11.1996

Yine buyurdular ki; Hangi tarikata mensup olursanız olunuz, sakın ben filanca tarikata girdim

devam ediyorum, artık şeriatı bıraktım demeyin. Allah muhafaza etsin daha o sözden büyük günah yoktur. Eğer mürşidinizden duyarsanız ona da aman yapma şeriat tarikata bağlıdır, tarikatta şeriata bağlıdır, şeriatsız tarikat yıkılır, dikkat edin, dikkatli olun deyin.

Buyurdular ki; Uyku ibadetin düşmanıdır. Uyku rızkın düşmanıdır. Uyku gaflettir. Buyurdular ki; Bizimle merhaba eden, Allah’ın Resulünü seven, Allah’a olan kulluğunu ispat

eden aydın olur. Güneş gibi olur. Yine Buyurdular ki; Hz.Gavs! zamana göre hareket eder. «LÂ İLÂHE İLLALLAH» diyen ceza evine girer mi? Girer neden? Çünkü

sahte olarak kullanıyor. Allah’ı ve Allah’ın Resulünü sahte şeylerde kullanmayın. Hepinize söylüyorum. Kûr-ân’ın emrettiği gibi, şeriatın şimdi emrettiği gibi kullanın. Çok dikkatli olun İsmi Muhammediyi lekelemeyin. Efendim ben sakalı şerifi getirdim de, ben zikr ettim de camiden beni alıp ceza evine koydular. Bırakıverin bu işleri, bu lekeyi Hz.Muhammed (S.A.V.)’e getirmeyin.

Aydın olarak, Nur olarak gezin. Muhammed (S.A.V.)’in ayağının toprağı olarak gezin ama Muhammedi olarak gezin, Muhammedi konuşun o serserilere takılmayın.

Dikkat edin! Hz.Fahri Kainat Efendimize, Allah’a karşı mahcup olmayalım. Bu işte devletimize yük olmayalım. Ceza evlerini doldurmayalım.

08.11.1996

Buyuruyorlar ki; Bu gün dünya nüfusu 6-7 milyardır.Cenâb-ı Hakk biz insanlara 4 kitap Kûr-

ân-ı Azimüşşan’da isimleri geçen 28 peygamber, bunun dışında 124 bin peygamber gelmiştir.Bütün insanlar bunları inkar etse Cenâb-ı Hakk’a bir ziyan gelir mi? Hiç bir ziyan gelmez. Merhamet, rahmet ve şefkatiyle bizlere acır, sizi meleklerden üstün halk ettim, bütün nimeti ilâhiyeyi size verdim. Size bütün peygamberleri gönderdim. 4 kitap 100 suhuf (saife) gönderdim. Yazık ettiniz kendinize der. Ancak Peygamberlere ziyan geliyor. Nasıl ziyan geliyor. Cenâb-ı Hakk’a karşı mahcup oluyorlar. Çile çekiyorlar, fakat Cenâb-ı Hakk’a hiç bir ziyan gelmez.

Yine 6-7 milyar insanın hepsi Allah’ın izni, Habib-ı Ekrem’in yüzü hürmetine Kelimeyi Tevhid, Kelimeyi şahadet getirseler Kûr-ân-ı Azimüşşan’ı okusalar Cenâb-ı Allah’ın rahmeti, rızasını, lütfü ihsanını kazanmış Rahman ve Rahim sıfatına girmiş olurlar.

- 245 -

Page 247: 7085959-salimabi

Bu duruma bütün peygamberler sevinirler. Ancak Cenâb-ı Allah sevinir mi,

küser mi? Yok. O’na göre hiç bir şey yok. İnkarda olsa yok, iman da olsa yok. Ama peygamberler sevinir ve elhamdülillah der.

Sizlere tavsiyem Amentü billahi’yi çok okuyun. İmanı tazeleyin. Bazı kimseler şöyle söylüyor. Amentünün son kısmında belirtilen Hayrihi ve

şerrihi emrine karşı; Efendim madem ki hayır da, şer de Allah’tandır, meyhaneye de giderim, camiye de giderim. Kime ne, memlekette demokrasi var bana kimse karışamaz demeyin. Sonra sizi kimse kurtaramaz. İki söz için de bunlar helâldir veya mübahdır denseydi eyvallah. Ama şerri haram kılmış, hayrı helâl kılmıştır.

Misâl: Elimizde demli güzel bir çay var. Bunu içmek varken buna bir miktar ayran katalım; bu durumda ne çay içilir, ne de ayran. Şerrin karşısına ceza, hayrın karşısına mükafat koymuş.

Buyurdular ki; Peygamber efendimiz buyuruyorlar ki; Dünyanızdan 3 şey bana sevdirildi.

Dikkat edin! Dünyamızdan demiyor. Dünyanızdan diyor. Buna çok dikkat edin. Allah’ın Resulü bu haliyle bizim dünyamıza girmiyor. Yani Benden uzak dur

diyor. 1. Gözümün nuru namaz, 2. Güzel koku, 3. Güzel salih kadın. Şimdi bizim kadını sevdiğimiz gibi söylememiş; çünkü kadın O’nun anası,

bütün Peygamberlerin anası, ilâhi bir fabrika, bu hususta kadına işaret etmiş, nefsani şehvetten dolayı kadına işaret etmemiştir.

Dikkat edin. İlâhi ulviyette kadına işaret var. Ah şu kadınlar kendi kıymetlerini bilseler hepsi cennetliktir.

Kokuya gelince o da nübüvvet kokusudur. O koku Muhammed (S.A.V.)’in nübüvvet kokusudur, Peygamberin kokusudur, yoksa herhangi bir koku değildir.

Buyurdular ki; Vasıl olmaz kimse Hakk’a taki şu cümleden dur olmadan. Padişah (Hakk) konmaz şu sofayı Rahman’a Pür nur olmadan. Bu taşıdığımız can Allah’ın mı? Evet. Bu akıl Allah’ın mı? Evet, Bu göz,

kulak Allah’ın mı? Evet, imanın var mı? Evet. Öyleyse gelin Allah için bunları feda edelim. Nefs için feda etmeyelim.

Eğer gönlünü Nuru Muhammed’iyle nurlandırmadıysan, padişah senden uzak durur.

Gece konduya Reis-i Cumhuru davet ediyoruz ama oturtacak yer yok.

15.11.1996

Yine buyurdular ki; Her canlı devamlı olarak her nefeste Yüce Yaratanı (ALLAH’I)

zikretmektedir.

- 246 -

Page 248: 7085959-salimabi

Nefes alırken «HAYY», nefes verirken «HU» esmasını zikretmekteyiz. Şayet

zikretmeseydik «HAYY» yani diri kalamazdık. Binaenaleyh her şey ALLAH’I zikretmektedir.

Yine buyurdular ki; Sakın Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’e öldü demeyiniz. Dünyasını

değiştirmiştir deyiniz. Daha evvelden dünya âlemi kurulduktan sonra. Cenab-ı Hakk tarafından Âdem dünyada yokken O vardı. Ruhaniyeti vardı ve sonsuza kadar da devam edecek çünkü O ölü değil. O daima diridir. ALLAH (C.C.) ölür mü? Haşa haşa ölmez. Allah’ın Resulü de ruhen ölmez. Daima diridir. Hepimiz bu bedeni değişeceğiz.

Ancak O’nun bedeni, ruhu bizim gibi değildir. Bizden üstündür. Neden bizden üstündür? Çünkü bizler ile ALLAH arasında elçilik (Tercümanlık) yaptı iyimi.

Yine buyurdular ki; Atatürk «Hayatta en hakiki mürşit ilimdir» demiştir. Hz.Adem’den bu yana

kadar bütün insanlar ilimle hayat bulmuştur. Atatürk «Yurtta sulh Cihanda sulh» demiştir.

Şimdi bunların her ikisi de hadis meâlidir. Bu sözleri ALLAH’ın Resulü bunları kullanmıştır. Söylemiştir.

Atatürk’ün nutkunun % 50’si Âyet ve Hadis meâlidir. O Maddi ve Manevi büyük insandır.

Yine buyurdular ki; Dünya ile Ukbayı temsil eden zat! O’nun ismi şerifi MUHAMMED

(S.A.V.)’dir.

22.11.1996 Buyurdular ki; Kûr-ân-ı Azimüşşan hepimizin ruhudur. Başımızın tacıdır. Bütün âlemlerin

kitabıdır. Sırf İslâm kitabı değildir. Bütün insanlar cin, hayvanat, dağ, taş, feza âlemi, güneş âlemi bunların hepsinin kitabıdır. Fakat ne hazindir ki Kûr-ân’ın düşmanları O’nu da rafa kaldırdılar.

Kûr-ân en çok Türkiye’mizde okunuyor. Size müjdeler olsun İslâm dini en çok Türkiye’de yaşanıyor. Dinin direği de Türkiye’dedir. Bunun kıymetini bilin.

İslâm âlemi dağıldı, her birisi bir köşede kaldı. Her birisine bir damga bastılar. O’nlar da Kûr-ân-ı Azimüşşan’ın dışına çıktılar.

Cezayı kendi kendimize veriyoruz. Dikkat edin! Kendi kendinizi cezalandırmayın. İslâm denilince ilk akla gelen ülke Türkiye’dir. Allah-u Teâlâ Devletimize ve milletimize güç ve kuvvet versin. Bizi de insanlık âlemini de idare etsin. İnşallah. O Kûr-ân-ı Azimüşşan’ın yüzü hürmetine, O Hz.Fahri Kainat Efendimizin yüzü hürmetine. Hepimiz bir can olalım. Din böyle emrediyor. Allah Teâlâ böyle emrediyor, Hz.Fahri Kainat efendimiz böyle emrediyor.

- 247 -

Page 249: 7085959-salimabi

Türkiye’nin kıymetini bilin! Devletimize bizi idare eden hükümetlere düşman

olmayın. Onların şu veya bu şekilde dedikodusunu yapmayın. Eğer yaparsanız bu günah size yeter.

Kim ki Allah’ın verdiği ilimle, Kûr-ân okur, hadis-i şeriflere hürmet eder, namaz kılınırsa velilerin ricasıyla, Allah’ın rahmet bulutlarını o memlekete çeker inşallah.

Yine buyuruyorlar ki; Kûr-ân-ı Azimüşşan’ın yüzü hürmetine birbirinize yardımcı olun, hayvanlara

yardımcı olun. Ufak bir sineğe yardımcı olun. Sinek mikroptur diyorlar, öldürün diyorlar. Siz baksanız ki bir sinek suya

düşmüş, çamura düşmüş ya da bir tatlıya düşmüş çabalıyor bir türlü kurtulamıyor. Bir çöp ile, bir el ile onu alın bir kenara koyun. Öbür taraftan öldürüyorsun ama, onu o anda kurtarmaya çalış. Bu durum bütün hayvanlar için de geçerlidir.

Yine buyurdular ki; Kim olursa olsun bizler ölmüş kişilerin arkasından konuşarak gıybet

yapıyoruz. Hatta gıybetten de ileri giderek Allah’ın huzurunda ve Allah’ın yargısında olan kişileri, Allah’ın huzurundan alıp yeryüzüne indiriyor ve onları suçluyor, yargılıyor haklarında hüküm veriyoruz. Bu davranış bir nevi Allah’a şirk koşmaktır, bu durum dinimizde büyük bir günahtır.

Kısacası yaşayan ve ölmüş kişiler hakkında yaptığımız olumsuz konuşmalarla

hem birbirimize düşman oluyoruz, hem de Allah (C.C.) huzurunda büyük günah işliyoruz. Gelin birbirimize düşman olarak düşmanlarımızın oyununa gelmeyelim. Büyük günah işlemek durumundan kendimizi kurtaralım.

Hayrı açalım, Şerri kapatalım. Yine buyurdular ki; Derviş olalım Hakk-ı bulalım, Derviş olalım Hakk-a gidelim. İlmiyle irfanıyla, zahiriyle, batınıyla Allah’ın Resulünü çok sevelim ve

sevdirelim. Bilelim bildirelim. Sevelim sevdirelim. Buyurdular ki; Allah-u Teâlâ buyuruyor ki; Ey Adem oğlu kalbini ibadetimle boşalt ki

sevgimle doldurayım. Bana dön ki sana yardımcı olayım. Nafileleri kılmakla Bana yaklaşan kulumu severim. Sevince de onun işiten kulağı, gören gözü, yürüyen ayağı olurum. Yani işitmesi, görmesi, yürümesi Benimle olur.

Ey Davut (A.S.) Ben kulumun kalbinde dünya ve ahiret sevgisinden boş

olduğunu görünce sevgimle doldururum. Beni sevenler Bana erer. Ey kulum Bende ki hakkın için Ben seni severim. Sendeki hakkım içinde sen Beni sev. Beni fazla zikreden, anan, kuluma aşık olurum. O zamanda o Bana aşık olur ve Beni bulur.

- 248 -

Page 250: 7085959-salimabi

29.11.1996

Buyurdular ki; Hz.Peygamber (S.A.V.) Ümmetine şefkatle Allah (C.C.) sevgisini müjdelemiş

ve nasıl sevileceğinin yollarını bildirmiştir. Bir hadisi şerifinde Allah Teâlâ’nın 100 rahmeti vardır. Biri halkın dünyada

birbirlerine rahmet etmeleri 99’u kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk’ın kullarına merhamet etmesidir.

Allah (C.C.) Cemil’dir yani güzeldir. Güzeli sever. Allah (C.C.) bir kulunu sevse yer ve gökteki bütün yaratıklar da onu sever.

Allah’ın kullarına olan şefkat ve merhameti bir annenin evladına olan şefkat ve merhametinden çok üstündür.

Allah’ını seven Kûr-ân okumasını, dinlemesini sever ve ona devam eder. Herkes sevdiği kimseyledir. Allah için seven Allah tarafından sevilir. Kim ki Allah’ı çok zikir ederse Allah da onu çok sever. Allah Teâlâ kullar arasındaki samimiyetten hoşlanır.

Allah’a olan aşk ve sevgisini kimseye açılmadan ölen şehit sevabı kazanır. Aşk ehline bir şey sormayın, danışmayın çünkü onların yürekleri yanık,

akılları bulanık olduğundan rey ve tedbiri olmaz. Kalbinde Allah sevgisi duyan birisi bilsin ki Allah da onu sever. Çünkü o sevgi ona Allah tarafından gelmiştir. Hz.Peygamber (S.A.V.) namaz kılarken mübarek göğsünden bir ses işitir ve nefesinden gül ve reyhan kokusu alınırdı.

Hz.Ebubekir Sıddık (R.A.) yüreği sevgi ateşiyle öyle yanıyordu ki mübarek ağzından yanmış ciğer kokusu alınırdı.

Halbuki sen! Bir kere sevdikten sonra neden küçük bir olumsuzlukta sevgi baloncuğuna gül

dikeni batmış çocuk gibi ağlayıp sızlıyorsun. Ne oldu, gül koklarken eline gülün dikenimi battı? Hani Hakk yolunda ölecektin! Hani Hakk yolunda can verecektin! Ne oldu vaz mı geçtin bu sevdadan. Gerçekten bir kere seven ebedi sever.

Yunus Emre’nin (K.S.) Taptuk sultanı sevişi gibi. Ne yapmıştı Taptuk Emre

(K.S.) Yunus’a haksız yere iftira atan dervişlerine gidin onu dövün cezasını verin demiş, onlar da Yunus canı döverek kapıdan dışarı atmışlar. Fakat Yunus’un kafası kapının aralığında kalmış bu haldeyken bile Elhamdülillah kafam hala içerde diyerek o haline şükür etmiş. İşte Taptuk Emre (K.S.) gerçek aşk erini böylece görüp bağrına basmış, yaralarını diliyle yalamış. Gözümsün, kulağımsın, canımsın demiş.

Şimdi bir kaç söze dayanamıyorsun? Ne olacak senin halin. Bu nasıl sevgi böyle. Sabrı olmayanın sevgisi olur mu? Gerçekten sevmek istiyor musun? O zaman sevgini sabır, vefa, sadakat ile sarmala ki kolayca ne el alsın ne de yel. Şayet sevgini Hakk için seviyorsan bu sevgi seni Hakk’a götürür.

Dostun sofrasına oturdun mu hemen tatlı bekleme. Tuzludan, sirkeliden nasibini al da sıra tatlıya gelsin. Ama sen dost evine gelince sana hoş geldin şeker tuttu diye sofrada her zaman şekerliyi (tatlıyı) arıyorsun. İşte dost sofrasına yeni oturduğunu buradan anla. Dilinin umduğunu değil dostun sunduğunu kabul et.

- 249 -

Page 251: 7085959-salimabi

Sevgi kısa süreli bir heyecan değildir. Sevgi bütün zamana yayılmış olan sürekli bir duygudur. Sevgiye ara verilmez. Sevginin fasılası olmaz. Her ne olursa olsun sevilene kızılmaz, sevilene küsülmez, sevgiden karşılık beklenmez. Sevginin baharı, kışı, yazı vardır. Sevgi baharda doğup, kışın batmaz(ölmez) sevgi her mevsimde bir başka duyulur. Bir başka sevilir. Anladın mı?

Buyurdular ki; Bir açlığa, bir sefalete, bir sıkıntıya v.s. bir hastalığa maruz kaldınız! Hemen

Cenâb-ı Hakk’a sığınalım. Biraz sabır gösterelim. İnşallah. Tecelliyat yetişir. Buyurdular ki; Ölümden korkmayalım. Her an hazır olalım. Her an maddi ve manevi abdestli

olalım.

FASILA

ŞİİR

Bu âlem bir aynadır. Her şey Hakk ile Kaim. Muhammed aynasından Allah görünür daim.

GEZGİN Yüce Allah’ın ezel sofrasında Yaratan ile yaratılandan, o ezeli Dost’tan insan suretinde olanı, ebed yolculuğuna çıktığında, elinde Tevhit meşalesi ile o meşalenin hatırlattığı yüce Allah sunularını yaymak, anlatmak ve anlatarak yaşamak için hizmetlenmiş.

O zamandan beri, yani kaalü Belâ’dan beri insan; yüce Allah meclisinin bilgilerini ve duygularını taşıyan bir sembol olarak “tam meşale” olabilmenin özlem yolculuğunu sürüp gider olmuş.

Gezginin anlattığına göre, günün birinde yolu güzel mi güzel bir bahçeye varmış. O bahçede yalnız gül yetişiyormuş; birbirinden güzel kokulu, rengarenk, birbirinden narin ve zarif, güller, güller, güller…

O güller kadar güzel, o güller kadar narin ve latif bir hanım, kapı önünde duruyormuş. Gezgin dostumuz, o güzel hanıma hayranlık ve saygıyla yaklaşıp, kendisini takdim etmiş ve hanımın adını bağışlamasını dilemiş. Hanımın cevabı:

“Bana sevgi derler” olmuş. Gezgin; “Sevgi Hanım, burada yalnız mı oturuyorsunuz?” “Hayır, eşimle beraber oturuyoruz. Ona ilim derler. Şu anda, o bahçenin ileri-

sinde çalışıyor. Bıkmaz yorulmaz bir kişidir.” Gezgin, “Bahçeyi dolaşmama izin var mı?”

- 250 -

Page 252: 7085959-salimabi

“Hayhay… Ayakkabılarınızı lütfen çıkarın da Saygı dediğimiz şu Mesihleri giyiverin, olur mu?”

Onlar böyle konuşup dururken, hanımın beyi çıkagelmiş. Tanışma ve selamlaşmadan sonra, bahçeyi beraberce dolaşmaya başlamışlar. Sevgi önde, İlim ve gezgin arkada yürüyorlarmış. Bahçedeki her gülün ayrı bir ismi varmış; mutluluk, hoşgörü, sabır, kanaat, teslimiyet, adalet, irade, şefkat, merhamet, akıl, hikmet, kudret, samimiyet, tevazu gibi…

Bu kadar çok çeşitte ve bu kadar yoğunlukta güzellik, bu kadar bakım ve özen, böylesine bir düzen karşısında heyecandan heyecana, hayretten hayrete düşen gezgin dostumuz, bahçıvan İlim Efendi’ye sormuş;

“Siz hangi gülün hangi isimde olduğunu bazen karıştırmıyor musunuz?” “Bazen şaşırdığım oluyorsa da, eşim Sevgi hemen yardımıma koşuyor ve bana

doğru olan ismi hatırlatıyor sağ olsun.” Gezginimiz bir şey daha sormuş, demiş ki; “Güllerin eriyip yetiştiği şu toprak, bana bambaşka göründü. Bu toprağın

gerçekten de bir özelliği var mı?” İlim cevaben; “Özelliği olup olmadığını bilemiyorum. Zira biz, ezelden beri bu toprak için

çalışıyoruz. Bu toprağı bize Vefa isimli dostumuz bulup getirdi. Vefa dostumuzun dediğine göre, örneğin, merhametli bir insan göçünce ondan oluşan toprağı alıp bize getirir. Biz de o toprağı Şefkat gülünün altına serperiz. Ve bu böylece sürüp gider.”

Yüce Allah’ım öylesine toprak olanlardan razı olsun. Bir aralık gezgin; Adalet gülü’nün ihtişamı karşısında öyle bir vecde girmiş

ki, gülü tutmak istemiş. Derhal, ama nezaketle mani olmuşlar ve demişler ki; “Kokusu koklanabilir, manzarası, teni, yaprağı seyredilebilir. Ama elle

dokunmak yasaktır. Zira koku, manzara, doku, gülün sıfatlarıdır. Sıfatlar ise sana-dır. Senin içindir. Lakin gülün kendisi Zat’tır. Zat ise O’dur.”

Gezginimiz pek anlayamamış, ama itiraz da etmemiş. Gezginimizin aklına birdenbire bir soru daha gelmiş ve demiş ki, “Bu güller arasında aşı yapılıyor mu?” “Elbette… Örneğin Hayal Gülüne Gerçeği aşıladık da Ümit Gülü oluştu. İman

Gülüne Hizmeti aşıladık da Teslimiyet Gülü oluştu. Yine İman Gülüne Tevekkülü aşıladık, Sabır Gülü oluştu. İman Gülüne Akılı aşıladık, İrade gülü oluştu. Kaldı ki bazı aşıları sürekli yapmak mecburiyetinde bulunuyoruz. Örneğin o muhteşem Adalet Gülüne Kudret Gülünü Aşılamazsak Adalet hemen sararıp soluyor. Halsiz ve aciz kalıyor. Kudret Gülüne Adaleti aşılamaz isek, Kudretin toprağında Zulüm Böcekleri hemen üreyiveriyor.”

“Bu aşıları siz mi yapıyorsunuz İlim efendi?” “Çileleri ben hazırlıyorum ama aşıyı koyup kavuşturan eşim Sevgidir. O

İlham Kalemi’ni eline alır, aşılanacak varlığın Akıl Perdesini yumuşak yumuşak aralar. Böylece o varlığın Gönül’üne ulaşır, oraya aşı çeliğini bir güzel yerleştirir. Sonrada oluşan bütünü Kader sicili ile tatlı tatlı sever. Bütün bu işleri, bu aşamalar her seferinde aynı dolgun zevk, aynı doğuş heyecanı içinde seyrederim. Sanki o anda Allah’ımız yanımızda imiş… Sanki o anda Allah’ım yanımızda, razı ve memnun gülüyormuş gibi.” Gezgin;

- 251 -

Page 253: 7085959-salimabi

“O kadar konukseversiniz ki, bıktırma korkusuna düşmeden habire soruyo-rum. Mesela tercih ettiğiniz güller var mı.”

“Aslında yok. Lakin eşim Sevgi; Hoşgörü için, “O benim beş duyumdur.” der. Samimiyet için “O benim ahlakımdır” der. Tevazu için “O benim edebimdir” der. Ama ümide fazlaca düşkün galiba… “Zira ümit benim kanımdır” der durur…”

Birkaç gün sonra Gezginimiz bir kasabaya varmış. Bir kahvehaneye girmiş, burası günün o saatinde tenha imiş. Kuytu bir köşede bir kişi oturmuş çay içiyormuş. Önündeki sehpanın üzerinde ise bir kırık kadeh varmış.

Gezgin yarenlik için bu zata yaklaşmış. Yanına oturmuş ve kendisini Takdim etmiş. Daha sonra karşısındakinin adını bağışlamasını rica etmiş. Masanın başında oturan

“Bana Âdem derler” diye cevap vermiş. Daha sonra masanın üzerindekini işaretle;

“Herhalde soracaksın, ben önceden deyivereyim. Bu kırık kadeh bana Ezel Hatırasıdır.”

Gezgin’imiz Âdem’e başından geçenleri, gül bahçesini, iki soylu bahçıvanı, konuşmaları anlatmış, anlatmış… Âdem dinlemiş, dinlemiş. Bu sefer konuşmaya başlayarak;

“O bahçeye insanlığın Kemal Bahçesi derler. Ve o bahçenin iki hizmetçisinden başka bir de bekçisi vardır.” Diye ilave etmiş. “O seni görmüştür ama sana görünmek istememiş olsa gerek. O bahçenin bekçisine Tefekkür derler, elinden hiç eksik etmediği bir asası vardır. O asaya “Oluşum” diyorlar. Ayıklayıp ayıklayıp, ayıkladıktan sonra da toplayıp, düzenleme anlamına.

Anlattıklarına göre kendisi de ismi de, asası da bir hoş olan bu bekçi hiç kızmaz, hiç kınamaz, hiç suçlamaz, hiç yargıya varmazmış. Sevmekten ve öğrenmekten usanmaz, hep dikkatli, ana ve hale daima açık dururmuş.

İnsanların tez-antitez dedikleri, o gürültülü patırtılı, o hırçın ve sabırsız, iddialı

ve iddiacı, arayışları ve yönelişleri, bu Cennet Bahçesi’ne yaklaştı mı bekçi asasını sevecen bir vakar ile hayli mahcup bir alçak gönüllülükle sallar sallar ve bütün o mücadele yavaş yavaş duruluverirmiş… Tefekkür de yeni bir olgunluk, yeni bir güzellik ve yorgun bir huzura erişirmiş.”

“Âdem kardeş bu bekçi hiç yorulmaz, hiç uyumaz mı imiş? Bu mümkün mü Allah aşkına?”

“Haklısın dostum haklısın… Bazı zamanlarda seher vakti insanlığın bir yeni günü ışırken, Derviş denilen bir fakir çıkagelir, bekçiye bir şeyler verirmiş. Denildiğine göre Derviş, sevaptan nimet, hatadan ibret devşirmesini pek bilirmiş. Kaldı ki bahçenin o iki mübarek hizmetlisi bu sadık ve cesur bekçiyi hiç mi hiç boş bırakmazlarmış.” Gezgin;

“Âdem kardeş bu kadehi kim kırdı?” “Ben kırmadım. O kırdı. Bu kadeh O’nundur benimki de O’nda…” “Kadehleri nerede kırdınız?” “Ezel’de, Muhabbet Meclisi’nde!” “Âdem kardeş Uğurun nereye?”

- 252 -

Page 254: 7085959-salimabi

“Kendime… Kendimde Ebed’e, kendi Özümde, kadehin diğer yarısında Vus-lat’a, Tamlığa, Vahdet’e…”

“Yolun açık, himmetin başarılı olsun kardeşim.” “Ey Gezgin, sen de benimle beraber gelsene…” **********

Buyurdular ki; Kadınlarımızı, hanımlarımızı Allah için hoş görün, onların nefsani yönden

biraz eksikleri var. Yemeğe tuz atmamış veya fazla atmış, su istemişsin işitmemiş, çoluk çocuk var hemen yüzüne vurmayın. Çoluk çocuğunuzu kültürlü yetiştiriniz.

Kusur kapılarını açmayın. Rahmet kapısını, muhabbet kapılarını açın. Eviniz mutlu olsun. İnşallah.

Yine buyurdular ki; Eşinin makul isteklerini yerine getirmeyen şu veya bu sebepten kalp kıranın

yaptığı bütün ibadet ve taatleri «püf» diye uçar, gider. Yine buyurdular ki; İşlediğiniz günahlar için ALLAH’a tevbe istiğfar edin, bir daha yapmamaya

çalışın. Ve başka birine söyleyerek günahlarınız için şahit tutmayın. Ola ki ALLAH bağışlar.

Yine buyurdular ki; Bir kaç arkadaş sohbet için bir araya gelip sohbet ettiklerinde, şeytan o

kişilerden biri vasıtasıyla sohbeti, masivaya çekerek bozmaya çalışır. Böyle durumlarda uyanık olun, şeytanın oyununa gelmeyin.

Yine buyurdular ki; Gençler! Evlenmeye karar verdiğinizde ilk önce resmi nikah yaptırın. Daha

sonra eğer isterseniz dini nikah yaptırırsınız. Yine buyurdular ki; Boy abdesti (Gusül) almamız gerektiği hallerde, beklemeden, hemen boy

abdesti alalım. Banyoda çırılçıplak olmayalım. Bir peştamal ile örtünelim. Eşinizle birlikte olacağınız zaman, mutlaka abdestli olalım ve Besmele

okuyalım. Yine buyurdular ki; Kötü alışkanlıklar devam ettiği müddetçe, hakikat

görülmez. Hakikat görüldüğü zaman kötü alışkanlıklar ortadan kalkar.

20.12.1996

Buyurdular ki; Sabah namazına 2 saat kala kalkın en az iki rekat teheccüd (gece) namazı

kılın. Varsa bir günlük kaza namazı kılın.

- 253 -

Page 255: 7085959-salimabi

Biraz tefekkür edin. Kimim? Nereden geldim? Nereye gideceğim? Gelişimin sebebi nedir? Böylece bir tefekkür yap sonra sabah namazını kıl.

Bütün aşıklar, bütün veliler, bütün nebiler o saatten almışlar. İlmi zahirden

maada; ilmi batını, ilmi tevhidi, ilmi ledünni feyzini oradan alıyor. Allah cümlemize nasip etsin.

Buyurdular ki; Herhangi bir sebeple, ne olursa olsun, sakın ha kimsenin suratına yani

boynundan yukarısına vurmayın. Bu kısım çok mukaddestir. İnsana verilmiştir. Şimdiye kadar bilmiyordunuz, vuruyordunuz, artık bundan sonra vurmayın. Çocuğunuzu döveceksiniz, sakın suratına şamar veya tokat vurmayınız. Hafifçe ya kulağını çekiniz ya da herhangi bir yerine bir çimdik atınız, bir iğne batırınız, bu daha hayırlıdır. Elinize, dilinize, gözünüze hakim olun. Küllü kainat insan için yaratılmıştır. Şu insanlığın kıymetini bilelim.

Ak bir yüzle Muhammedi olarak Cenâb-ı Hakk’a varalım inşallah. Buyurdular ki; O Muhammedül Emin var ya O’nu çok sevin. Elhamdülillah

hepimiz onun evladıyız. Ümmetiyiz. Ancak ne hazindir ki O’nun yolundan yavaş yavaş ayrılıyoruz. Sakın bunu yapmayın. Kûr-ân’ı başımıza taç edelim. İçindeki âyetleri gönlümüze Nur edelim. Okumasını bilmiyorsak öğrenelim. İnşallah.

Buyurdular ki; Küçük, büyük birilerinin bir ayıbını, bir kusurunu görürseniz sakın onun

yüzüne vurmayın. Mahcup etmeyin. Buyurdular ki; Keramet ehlinin birinci basamağı, kabir ehliyle konuşmasıdır. Buyurdular ki; Boş konuşmalardan uzak durun. Konuşmalarınız ya bir âyete, ya da bir hadise

dayansın. Buyurdular ki; Hakkımda orada, burada edebe yakışmayan konuşmalar oluyor. Söyleyin

onlara Benden bahsederken Ahmed efendi yani ismimi söyleyerek ansınlar ki, onlara Ruz-ı Mahşerde şefaat edeyim.

Soru; Efendimiz! Siz açık olarak mı yoksa bir vasıta ile mi tasarrufta bulunuyorsunuz?

Cevaben buyurdular ki; Biz perdenin arkasında bulunur vasıta kullanırız. Yine buyurdular ki; Nasıl ki kınından çıkan kılıç keskinse, Ben de sizlere Vefatımda, hayatta

olduğumdan daha yakın olacağım.

- 254 -

Page 256: 7085959-salimabi

FASIL

BİR ÂYETİ KERİME Allah Teâlâ buyuruyor ki:

«(Hatırla) o gün (ü) ki insan sınıflarından her birini biz imam’larıyla çağıracağız. Artık kimin kitabı sağından verilirse onlar kitaplarını, en küçük haksızlığa uğratılmaksızın (kendileri) okuyacaklardır.» (El isra S.A.71)

Buradaki, günden murad, kıyamet günündeki mahşer günüdür. Müfessirler

imam’ın kim olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. İbni Abbas (R.A.) ve bazılarına göre, imam’dan murad, her insanın amellerinin yazılı bulunduğu kitap (defter) dir.

İbni Zeyd (R.A.), Âyetteki imamdan murad, Allah (C.C.) tarafından

gönderilen kitaplardır der. Mücahit ve Kaatade de, imamdan murad onların peygamberleridir derler. Ali bin Abu Talip (K.V.) de, Âyetteki imamdan murad herkesin bulunduğu

asrın imamıdır. Her asrın insanı kimin emir ve yasağına uydu ise onunla çağırılır. Buyurmaktadır.

BİR HATIRLATMA Bak kardeş! Bizi incit, Pirimiz Efendimiz Ahmed Kayhan Hz.lerini sakın incitme. Çünkü o bizim maddi ve manevi ışığımız ve rehberimizdir. Terazisi hiç

şaşmaz. Bize karşı gel, sakın O’nun öğrettiklerine karşı gelme. Bize karşı çıkarsan üzülür, inciniriz. Ama O’na karşı gelirsen, gözlerimiz sana

bakmaz, baksa da seni görmez olur. Sözümüz Ahmed Kayhan Hz.leri için değil, sizin içindir. Allah Teâlâ Hz.leri bizleri O’nun nurlu ışığından ebediyen ayırmasın. Amin. **********

- 255 -

Page 257: 7085959-salimabi

Yine buyurdular ki; Hz.ALLAH (C.C.) çalışanları sever, doğrularla beraberdir. Yine buyurdular ki; Her nerede olursa olsun Peygamberimiz Hz.Muhammed (S.A.V.)’in mübarek

isimleri anıldığında mutlaka Salâvat-ı Şerife yi getirin. «Allahümme Salli Ala Seyyina MUHAMMED» deyin. Yine buyurdular ki; Şeytan, salih kulların lehinedir. Çünkü bu kullar Şeytanı kullanırlar. Nefsi düşük insanların ise aleyhinedir. Bu sefer de şeytan onları kullanır.

FASILA Bir gün Mevlâna (K.S.) Hz.leri, Baha Veled (K.S.)’in türbesini ziyarete

gidiyordu. Tesadüfen şehrin kasapları, kurban etmek üzere bir öküz satın almışlardı. Öküz ipi koparıp kasapların elinden kaçtı. Halk, öküzün arkasına düşmüş bağırıp çağırıyorlardı. Fakat hiç kimsenin biraz ilerleyip onu yakalamağa cesareti yoktu. Öküz birdenbire Mevlâna’nın karşısına çıktı ve hemen durdu. Sonra yavaş yavaş Mevlâna’nın önüne gelerek «hal» ehlinin anlayacağı bir hal dili ile aman diledi ve yalvardı. Mevlâna ilerleyerek öküzü tuttu. Mübarek eliyle onu okşadı ve merhamet buyurdu. Kasaplar onun arkasından gelerek baş koydular. Mevlâna (K.S.) «Bunu kesmek doğru değildir, serbest bırakın» buyurdu. Kasaplar öküzü tam manasıyla serbest bıraktılar. Bunun üzerine öküz geçip gitti. Bir müddet sonra ulu arkadaşlar, arkadan Mevlâna’ya yetişince onlara: «Kasapların kesmek istediği bu hayvan birdenbire kurtulup kaçtı, bize geldi. Hakk Teâlâ Hz.leri, nihayetsiz inayetinden ve bizim bereketimizden onu kesilmek ve parça parça edilmekten kurtardı ve o da serbest oldu. «Eğer insanda can ve gönülden Tanrı erlerine yönelir ve mürit olursa Tanrı onları, cehennem kasaplarının ellerinden kurtarır ve ebedi Cennete ulaştırırsa bu işe hiç şaşmamalıdır.» dedi.

ŞİİR: Bu namaz, oruç, hac ve cihat itikadın şahididir. Hediyeler, armağanlar ve pişkeşler benim seninle hoş olduğumun şahididir. Eğer Hakk sevgisi yalnız fikir ve mâna olsaydı, senin oruç ve namazının sureti

olmazdı.»

- 256 -

Page 258: 7085959-salimabi

KISSA Efendimiz Ahmed Kayhan Hz.lerini Baka âlemine göçmeden bir hafta kadar

önce bazı arkadaşlarla birlikte ziyaretine gittik. Hasta idiler, yatıyorlardı. Elini öptüm dua ettim. Elimi bırakmadılar ve «Kaldır Beni» buyurdular, oturur halde kaldırdım. Sohbete başladı. Kûr-ân’dan bir âyet okudu Meâlen: «ALLAH HER AN BİR ŞENDE»’dir. Sonra bize dönüp; Bakın bakalım Kûr-ân’da, en çok kim çalışır? Biz sustuk! Hadi sizleri merakta bırakmayalım dedi.

Buyurdular ki; Sizler gece uyursunuz. O uyur mu? Güneş doğdurulacak, rüzgar estirilecek,

yağmur yağdırılacak, çiçekler açtırılacak, rızıklar dağıtılacak v.s. Kim yapar bu işleri? O hiç durmaz daim çalışır.

Not: «Allah-u Teâlâ Hazretleri işlerini kulları vasıtasıyla görür» Buyurdular ki; Her ay en az bir kişiyi uyandırmalıyız. İnsanların kötü oluşuna, bizden uzak

bulunmasına bakmadan onlara şefkatle yaklaşıp uyanmalarına yardımcı olmalıyız. İnşallah.

Yine buyurdular ki; ALLAH’a ibadet ederiz, Hz. Fahr-i Kainat Efendimiz MUHAMMED

(S.A.V.)’İ severiz, Mürşidi Kamilden de isteriz. Yine buyurdular ki; İnsan çok yüce bir yaratıktır. Onsekizbin âlemi insan için yaratan Hakk Teâlâ

insanı da kendisi için yaratmıştır. Meleklerin secde ettiği «insandaki âdemiyete» saygılı olalım. İnsanı yüceltelim, değerini bilelim, aşağı seviyelere düşürmeyelim.

Yine buyurdular ki; Şu üç söz çok önemlidir. Tövbe istiğfar, (ESTEĞFURULLAH ELÂZİM),

Besmele (BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM), Kelime-i Şahadet (EŞHEDÜ ENLA İLÂHE İLLÂLLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RESÛLUHU) bu kelimeyi mübarekeleri devamlı surette okuyalım.

FASILA

SEVGİ VE KARDEŞLİĞE DAVET

Hepimiz birlik, beraberlik istiyoruz, bunu hep söylüyoruz, ama, bir türlü uygulamaya geçmedik. Ancak, sağlamak zorunda olduğumuz birlik, beraberlik ve bütünlük için her düzeyde herkes üzerine düşeni yaparak birlikteliği sağlamalıyız. Herkes bu sorumlulukla hareket etmelidir. Aksi takdirde milletin ve tarihin önünde mesul oluruz.

- 257 -

Page 259: 7085959-salimabi

Küsmek yok, darılmak yok bu yolda. Ayırmak yok, ayrılmak yok. Bu yol birlik yolu, bu yol beraberlik yolu. Hiç kimse melek değil. Hiç kimse Aşere-i Mübeşşere’den değil. Herkes kul, herkes insan. Beşer elbette şaşar. “Masum İmam” anlayışı yok bizde. Herkes hata yapabilir. Sen de, ben de, o da, bu da... Hepimiz hata edebiliriz. Yeter ki ısrar edilmesin. Hatasız kul olur mu? Olmaz. Hatasız insan olmaz. Hep karşındaki insan değil, sen de hata yapabilirsin. Kusur hep karşımızdakinde olmaz ya... Bizde de olur. “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” Bu sözdeki mânâyı ârif olan anlar, zarif olan anlar. Herkes hatayı önce kendinde aramalı hatalarını düzeltmeye çalışmalıdır. Birbirimizi suçlayacak yerde kendimize bakmalı: “Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi kardeşimize, kardeşlerimize de yapmamalıyız.” Hatasız dost arayan, dostsuz kalır. Menfi tenkitçi yalnız kalır, arkadaşsız kalır. Gizli kusurları araştırıcı ve yayıcı olmak yerine; affedici, örtücü olmalı. Ben sende, sen bende kusur arama yarışına girişirsek, ikimiz de yaya kalırız; düşman kazanırız.

Darılmaca, küsmece yok. “Bu yol ki Hak Yolu’dur; dönme bilmeyiz, yürürüz,” deyip koşmak lazım. Küsmek değil, koşmak. Darılmak değil, sarılmak. Uzaklaşmak değil, kucaklaşmak. İslam kardeşliğinin mânâsını iyi anlamak ve bu kardeşliği bozacak davranışlardan da kaçınmak… Bu yolda kullardan bir şey beklemeden çalışmak ve her şeyi Allah’tan istemeğe alışmak. Bu yol böyle bir yoldur. Dünyevi menfaat bekleyen, insanlardan “aferin” bekleyenler bu yola girmesin… Hâlisler gelsin, muhlisler gelsin. Fakat böyle insanların kıymeti de bilinsin, unutulup kenara itilmesin. Hakkı verilsin, adalet yerine getirilsin… Bunlar olmuyor, bunlar yapılmıyor diye de kimsecikler yoldan dönmesin ve Allah’ın rızasını düşünsün. Cephe gerisine sakın düşmesin. Samimi insanlarımız “Bize değer verilmiyor” diyerek üzülmesin. Allah katındaki makamını, Allah nazarındaki derecesini düşünsün. Üzülmesin, sevinsin. Nefsin arzuları gerçekleşmediği için de ayrıca sevinsin.

Hemen darılmak yok. Dün kardeş olduklarına bugün düşman olmak yok.

Düşmanın ekmeğine yağ sürmek, düşmanın işini kolaylaştırmak yok. sinsi düşmanlık olmadığı gibi, akılsız dostluk da yok. “Sözün tamamı ahmağa söylenir.” Bizim yolumuzda ahmaklığa yer yok. Akıllı davranmak zorundayız. Hesaplı-kitaplı yürümek mecburiyetindeyiz. Hatalarıyla, sevaplarıyla bu insanlar bizim. Bunlar bizim kardeşlerimiz. Muttaki, musalli (Allah’tan çekinen, namaz kılan) kardeşlerimiz. Kardeş kardeşi nasıl görmeli. Nasıl değerlendirmeli?

Muamelesi, münasebeti nasıl olmalı? Kardeşinin yanında mı olmalı, onu yalnız mı bırakmalı? Bazı dilek ve temenniler yankı bulmuyor diye ters yollara girmenin ve yön değiştirmenin mânâsı nedir? Darılmanın, kardeşlerinden ayrılmanın hikmeti nedir? Nefs yarışına ne lüzum var ki?

“Ameller, niyetlere göre değer kazanır...” O halde herkes evvela niyetine baksın. Hangi niyetle, hangi işlere girişiyor? Ona baksın. Hareketi kul için mi, Allah için mi? Önce bunu anlasın... Bu yolda komutan iken nefer olmak da var. Er’den kumandanlığa yükselmek de.. O halde darılmak yok. Hak Yol’da Hak için çalışmak var, coşmak var.

- 258 -

Page 260: 7085959-salimabi

Makam, mevki için gerçeklere sırt çevirmeyelim. Siyaseti en kutsal bir ibadet kabul ederek, günümüzün gerçekleri ışığında hareket ederek akılla, ahlakla, sevgi, saygı, edeple, hikmetle, ilim ve irfanla, güzel sözle, ihlasla, riyaya dalmadan, Din, Millet, Vatan, Devlet ve İnsanlık için hayrı, hakkı, doğruyu, iyiyi, güzeli hep birlikte arayalım.

İman ve ülküsü aynı olan, ehli küfre karşı duran bütün mübarek şehitlerimizi

rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhları şad olsun. En ulvi ve hasbi duygu ve düşüncelerle, sizleri Allah’ın selamıyla

selamlıyorum. Allah’a emanet olun.

HOŞ GÖRÜLÜ OLMALIYIZ

Benlik davasını bırak, muhabbetten olma ırak, Sevgi ile dolsun yürek, hoşgörülü olmalıyız. Güç yeter mi tatlı söze, yılanı getirir dize, Çıkar yol değildir nizâ, hoş görülü olmalıyız. Fikir silah ile susmaz, adaleti bıçak kesmez, Kardeş kardeşine küsmez, hoşgörülü olmalıyız. Kötüye katlanma gücü, ayırım yapmak büyük acı, Sevgidir gönlün ilâcı, hoşgörülü olmalıyız. Doğu batı can kardeşim, aynı soydan kan kardeşim, Yapma ayırım din kardeşim, hoşgörülü olmalıyız.

Aşık Gülhani

- 259 -

Page 261: 7085959-salimabi

Efendimiz AHMED KAYHAN HZ.LERİ Buyurdular ki;

«BEN YERİME KİMSEYİ DÜŞÜNMÜYORUM» sizler Allah’a Hamd olsun biraz da olsa yetiştiniz. Burada öğrendiklerinizi başkalarına da öğretiniz. Hepiniz görevlisiniz.

Buyurdular ki; Öyle olun ki! Bütün insanlar, tüm yaratılanlar sizden memnun olsunlar. Yine buyurdular ki; Bir olayı anlattığınızda başkasının diliyle anlatırsanız benliğiniz devreye

girmez. Alacağınız cevaplarla da sizi karşı karşıya getirmez. Böyle söylüyorlar, böyleymiş gibi tabirler kullanarak anlatın. Yine buyurdular ki; Bir şey anlatmak istediğinizde, örnekler vererek anlatın.

Baktın ki karşındakiler anlamıyor hemen bırakıp başka konulara geçin. Yine buyurdular ki; İnsanda Şeytan ve Rahman özelliği birlikte bulunur. Biz şeytan ve nefsimizin

isteklerini terk edelim. Rahman’ın isteklerine (Kûr-ân ve sünnet)’e uyalım. Az yiyip, az uyuyup, az konuşalım. Yine buyurdular ki; ALLAH-U TEÂLÂ, SETTAR ismiyle ayıpları örter, GAFUR ismiyle

bağışlar. İnsan kendi kusurlarını, ayıplarını veya başkasının ayıp ve kusurlarını ortaya çıkartıp anlatmamalı. Anlatılması halinde hata ve kusurlara şahit kazanılmış olur.

Hakk dinine mensup din adamlarının kusurları, hataları yayılmamalı, örtülmelidir. Çünkü onlar Hakk dinin koruyucu ve yayıcılarıdır.

Yine buyurdular ki; Sadaka, sadece fakirlere verilen para yardımı değildir. İnsanın hayır

söylemesi, ilim öğretmesi, selâm vermesi, güler yüz göstermesi, yardımına koşması bunlar hep sadakadır. Fakir olup da parayla sadaka veremeyen, yukarıda anlatıldığı gibi sadaka verebilir.

Efendimiz buyurdular ki; Hz.Hamza (R.A.)’ı şehit etmek için Vahşiyi tutan Hint isimli kadın

yargılanmadan önce Peygamber (S.A.V.) Efendimizin isteği üzerine Vahşi ile birlikte Peygamberimiz, Efendimiz (S.A.V.)’in huzuruna getirildiler. Hint isimli kadın «Ben Hz.Hamza’yı şehit etmekle erkek kardeşimin, amcamın intikamını aldım. Şimdi ise Sizin dininizin Hakk Din olduğunu anlayıp kabul ediyorum. Vereceğiniz cezaya razıyım » der ve kalpten ve lisanen Kelime - i Şahadet getirir.

- 260 -

Page 262: 7085959-salimabi

İkisi birden Müslüman olurlar. RESÛL-U EKREM (S.A.V.) Efendimiz iki suçluyu da affeder ve «Yalnız sık, sık karşıma çıkmayın Bana amcamın acısını hatırlatmayın» buyurur.

Yine buyurdular ki; Bizler çok nasipliyiz. Şöyle ki; Müslüman olarak yaratıldığımız gibi

MUHAMMED (S.A.V.) ‘in ümmeti ve ehli sünnet olarak yaratılmışız. Bunun kıymetini bilip günde en az iki rekat şükür namazı kılalım. Diğer ümmetler nebileriyle veya resulleriyle birlikte Fahri Kainat (S.A.V.) efendimize sığınıp şefaat dileyeceklerken, bizler doğrudan Aleyhisselatu ve Sellem efendimizden şefaat dileyeceğiz. Elhamdülillah.

Yine buyurdular ki; Kadınlarımıza çok değer verelim. Onları hizmetçi olarak görmeyelim. Şunu unutmayalım ki Peygamberleri de, velileri de kadın doğurmuştur. Ziyaretine gelen birkaç hanıma hitaben buyurdular ki; Sizler başka bir kapıya gitseniz kovarlar. Ama Biz kovmayız.Biz kainatı kabul

ettik, Bizim kapımız herkese devamlı olarak açıktır. (Not: Bu sözler islâmi edebe riayet etmeyen hanımlar için söylenmiştir.) Efendim Ahmed Kayhan Hazretlerine hitaben; Efendimiz! Bir yerde okudum.

Pirimiz Efendimiz Seyyidi Sultan Bahaddünel Nakşi Bendi (K.S.) Hazretleri buyuruyorlar ki; «Biz bize tabii olan evlâtlarımızı tanırız ve onları bırakmayız. Eğer dünyada yaşarken seyri suluklarını tamamlamadılarsa, kabirde biz ona Allah’ın izniyle tamamlatırız buyuruyorlar siz ne diyorsunuz?»

Cevaben buyurdular ki; Doğrudur. Buyurdular ki; İnsan, karınca ve arı, ambar dolduran fakat doldurduğunu yiyemeyen üç

yaratıktır. Karınca; ambarını doldurur bir sel alır götürür. Arı peteği doldurur insanlar yer. İnsan hayatı boyunca kazanıp biriktirir, biriktirdiğini yiyemeden göçer gider.

İhtiyacımızdan fazlasını akraba, arkadaş, komşu ve diğer ihtiyaç sahipleriyle paylaşalım.

Bir gün birisinin evine hırsız girmiş Efendiye dert yanıyordu. Efendi Hz.leri

bunun üzerine; vermezseniz alırlar buyurdular. Buyurdular ki; Sakın ha üstatlarınızı, büyük zatları; «Madem ki büyük adam öyleyse şunu

bilsin, şunu yapsın» diyerek denemeye kalkmasın. Çok çirkin ve edep dışı bir davranış olur.

- 261 -

Page 263: 7085959-salimabi

Efendim Hz.lerine gittiğim ilk yıllarda baş başa otururken öğrenmek istediğim bir soru sordum.

Buyurdular ki; Selim Biz her şeyi bilemeyiz. Ancak Bize bildirildiği kadarını biliriz.

Sözlerimizi Karaca oğlanın bir dörtlüğü ile noktalayalım.

Kişi kifayetsizse, murada ermez, Bahçıvan cahilse gülünü dermez. Akmayan çeşmeye tutma testini, Kuru ağaç meyve, sinek bal vermez.

FASIL Ey ömrüne mağrur!

Ve ey, dünyada para biriktirmekle meşgul, Medhü senâ ve makam düşkünü Ve ey, Ehl-i beyte gizli ve açık ezâ veren Sen kendini bir de takva sahibi mi sanıyorsun? Bütün bu işlediklerin hidayet rehberi Hz.Resûlüne harp ilânından başka bir

şey midir? Onları tarikata uymaktan men edersin, kadınların irşadına sed çekersin de, Bid’at, fesât, oyun ve eğlenceden onları bir saniye men edemezsin. Şüpheli, yetim malı yemekten, haramlardan, sarhoşluk veren içeceklerden

halkı niye alıkoymazsın? Gıybet ve fiskü-fücur hikayelerini; Ehli Beyte, Hz.Mustafa’ya kadar götürmekten çekinmezsin. O kötü haller senin şahsiyetinin vasıfları değil mi? Kendin uyuyorsun da bütün ömrünce, Başkalarının meşru uykusunu ayıplıyorsun! Senden Hakk’a şikâyet edenler, ıstırap ve kahır içindeler. Seni şikayet edenlerden kendini koru, Onların ceddi FAHRİ ALEM’dir! (S.A.V.) Onlara CEBRAİL (A.S.) yardım etmektedir, sen bunlardan haberdar değilsin! Bil ki Resûlullah (S.A.V.) kadınlarla musaffaha etmişlerdir el tutmadan Sen hiç KÛR’AN okumaz mısın, senin başka bir kitabın mı var? Herhangi bir Müslüman, takva sahibi bir zâtâ hizmet etmek isterse sana ne

oluyor?

- 262 -

Page 264: 7085959-salimabi

FASIL

HADİS-İ ŞERİF

RESULULLAH (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdular: «ALLAHU TEÂLÂ HAZRETLERİ HER YÜZYILIN BAŞINDA BU DİNİ

İKAME EDECEK BİRİNİ BAAS EDER.» Bu Hadisi Şerifte üç mühim mana vardır. Kutbiyet, Müceddid makamı, ALLAH İSMİ CELÂL-İ. İş bu üç mananın tefsirini aşağıdaki cümleler içerisinde bulacaksınız. KUTUP; kurbiyet makamında tahakkuk edip oturabilmesi için, önce bir

evvelki kutup ile arasında yüz senenin geçmesi lâzım. Ta ki, ilâhi isimlerin küllisi onda tam tecelli edebilsin. O isimlerin hepsi Hadisi Şerifin metninde geçen ALLAH LAFZ-I CELÂL’İNİN tesiri altındadır.

Burada bu kutbun meydana getirilmesine «BAAS» (Diriltme) deniyor. Bu da

ancak ALLAH (C.C.) tarafından yapılır. Yani, yalnız bu yüce ismin tecellisi sonunda olur. Diğer isimler, bunun tevabiidir, buna bağlıdır. Kaldı ki, «ALLAH BAAS EDER..» (Hac S.A.7) mealini aldığımız Âyette de, BAAS işini bizzat ALLAHU TEÂLÂ yapmaktadır. Çünkü, ALLAH LAFZA-İ CELÂLİ’nin şümulündedir.

Anla… Bu bapta hidayet eden HZ.ALLAH’dır. Netice: Her yüz sene başında bir müceddid (Yenileten) gelir. Esasta değil

teferruatta, önemsiz değil, önemli değişiklikler yapar. Asrın icabına göre bazı ahkam çıkarır. İnatçılara cevap verir. Açıklanması kendi zamanına kalan bazı meseleleri açıklar. İmam-ı Rabbani (K.S.) gibi.

Bu vazifeyi yapan aynı zamanda bir Kutuptur. Bu Kutba «GAVS» da denir.

- 263 -

Page 265: 7085959-salimabi

Efendimiz Ahmed Kayhan Hz.leri buyuruyorlar ki;

ATATÜRK TÜRKİYE’SİNDE LAİKLİK ANLAYIŞI Atatürk bütün giyim, kuşamı değiştirmesine rağmen NUTUK’da

ve hiç bir söyleminde, İslâm Alemine ve Türk Milletine inanç, vicdan hissi ve imanınızı değiştirin dememiştir. İnanç ve fikir hürriyetini kısıtlamamıştır. Türk Milletini bu konuda hür bırakmıştır.

İrtica var mıdır yok mudur?

Türkiye Cumhuriyetinde irtica yoktur. Eğer varsa hurafelere aittir.

Hurafe dediğimiz milleti, hükümeti, İslamiyeti grup grup birbirine düşürmek, tefrika yaratmaktır, bunu İslâm alemi, Türkiye Cumhuriyeti yasak etmiştir.

Başörtüsünün dindeki yeri: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası vardır. Eğer burada bir vebal

taalluk ediyorsa, Anayasa ve Ulul-emre aittir. Binaenaleyh kıyafet için gayet temiz ve düzgün baş açık olarak Üniversiteye devam edilecektir. Türkiye Cumhuriyetinde Türkiye Anayasasında Laiklik anlayışı bunu göstermektedir. İnsanlar kıyafet ile değil inanç, iman, itikadıyla günahkâr olur. Buradan vicdan hissini kaybetmemek lazımdır. Memleketini, Milletini, Dinini umumi olarak sevmeli inancıyla bizi yaradan Allah’a layık olmalıdır. Türkiye’nin etrafını bir ateş çemberi sarmıştır. İç ve dış düşmanların faydalanacağı geçmişte dünkü gibi Türkiye Cumhuriyetini tekrar birbirine düşürülmek için fırsat aranıyor. Binaenaleyh bunlara fırsat vermeyerek memleket ve milletimize vicdan his ve inancımızdan tekrar geriye ve tefrikalara, ayrılmalara düşmeyelim. Tefrika yaratmak bütün dinlerde, Kurân-ı Azimüşşan’da ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında kat’i yasak edilmiştir. Başörtüsü meselesi, buna benzer mevzular, dedikodular burada kapanmıştır.

- 264 -

Page 266: 7085959-salimabi

HATİM DUASI

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM 3 kere ihlas-ı şerif suresi

1 kere Felak suresi 1 kere Nas suresi 1 kere Fatiha suresi 1 kere Elif Lam Mim suresi Elif Lam Mim suresini bilmeyenler Allahümme Salli Allahümme Bayrik Allahümme Rabbena dualarını okuyabilirler. EL-HAMDU LİLLAHİ RABBİ-L ÂLEMİN Hamd, Âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur. İyi sonuç, Allah’dan saygı ile korkup kötülüklerden sakınanlar içindir.

Düşmanlık ancak zalimlere karşı beslenir. Salat-u Selam, Peygamberimiz Muhammed (S.A.V.)’e, O’nun ev halkına ve

bütün dost ve arkadaşlarına olsun. Rabbimiz! Bizden kabul buyur. Çünkü sen gerçekten işitensin, bilensin. Tövbemizi kabul et. Ey Mevlamız! Doğrusu sen tövbemizi çokça kabul eden

Rahimsin. Kadri yüce Kur-an’ın bereketiyle ve âlemlere rahmet olarak gönderdiğin

Peygamberin hürmetiyle bizi hakikate ve doğru yola eriştirip başarılı kıl. Ey Lütf-ü keremi bol olan! Bizi affeyle. Ey Rahmeti aralıksız tecelli eden! Bizi affeyle. Fazl-u kereminle günahlarımızı bağışla; ey ikramda bulunanların en cömerdi

ve en iyisi! Allah’ım! Bizi Kur’anın ziynetiyle süsle. Kur’anın kerametiyle bize ikramda bulun. Kur’anın şerefiyle bizi şereflendir. Kur’anın kıymetli kaftanını bize giydir. Kur’anın şefaatiyle bizi cennete koy. Her türlü dünya belasından, ahiret azabından kurtarıp bize afiyet ver. Muhammed (S.A.V.) ümmetinin hepsine bol rahmet indir. Ey merhamet

edenlerin en merhametlisi!.. Allahım geniş lütfun, sınırsız cömertliğin, iyilik ve ihsanınla (sen) ey bağışı

bol olan! Kur’anı dünyada bize yakın dost, kabirde gönüldaş, kıyamette şefaatçi, Sırat’da bir nur eyle. Cennette yoldaş, cehennem ateşine bir sütre ve perde yap. Bütün hayırlara yol gösterici ve önderlik edici eyle.

- 265 -

Page 267: 7085959-salimabi

Allahım! Bizi Kur’anın rehberliğiyle doğru yola eriştir; Kur’anın kerametiyle bizi cehennem ateşinden kurtar. Kur’anın faziletiyle derecelerimizi yükselt; Kur’an tilavetiyle günah ve kusurlarımızı örtüp temizle, ey geniş Lütuf ve ihsan sahibi!

Allahım! Büyük ve Kadri yüce Kur’an hürmetine kalplerimizi tertemiz eyle, kusurlarımızı ört, hastalarımıza şifa, borçlarımızı ödememize imkan ver. Yüzlerimizi ak-pak eyle. Derecelerimizi yükselt. Babalarımıza bol rahmet eyle; analarımızı bağışla; dinimizi ve dünyamızı en uygun şekilde düzelt; düşmanlarımızın birlik ve beraberliğini dağıt; ailemizi, mallarımızı, ülkemizi her türlü afetlerden, hastalıklardan ve belalardan koru. Ayaklarımızı (doğru yolda ve Sırat üstünde) tespit edip kaydırma. Kafirlere karşı bize yardım ve zafer lütfeyle.

Allahım! Okuduğumuzun sevabını, tilavet ettiğimizin nurunu Efendimiz Muhammed (S.A.V.)’in ruhuna, bütün Nebilerin ve Resullerin ruhlarına, hepsinin yakınlarının, evladının, eşlerinin, arkadaşlarının, kendilerine uyanların ve bütün soylarının ruhlarına ulaştır.

Babalarımızın, analarımızın, kardeşlerimizin, çocuklarımızın, hısımlarımızın, sevdiklerimizin, gerçek dostlarımızın, hocalarımızın, şeyhlerimizin, üzerimizde hakkı bulunan herkesin; bütün erkek ve kadın müminlerin, Müslümanların ve bunlardan halen diri ve ölü olanların ruhlarına da ulaştır.

Ey hacetleri yerine getiren! Ey duaları kabul buyuran! Kendi rahmetinle dualarımızı kabul et. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi!..

Selam Peygamberlere, hamd da âlemlerin Rabbi Allah’a hamd olsun. El - Fatiha

MÜNACAAT Allah’ım; Sana isyan edip dururken nasıl sevineyim. Bu kadar hata ve isyan

karşısında Senden nasıl bir şey isteyeyim. Fakat Sen Kerem sahibi ulu bir Allah iken Senden nasıl istemeyeyim. Allah’ım; Kur’an-ı Kerim, Sırat-ı Müstakim ve Resul-i Ekrem hürmetine,

yüzümüzü yerlere sürerek ruhumuzu iman ile almanı Senden dileriz. Bu kitabı yüceltip kıyamet günü bizlere şefaatçi olmasını dileriz.

Allah’ım; Bu kitap hürmetine, dünya ve ahirette bizi, aile efradımızı, ebeveynlerimizi bizlere yol gösteren saygı değer büyüklerimizi onların ahirete intikal etmiş yakınlarını, yol arkadaşlarımızı, dostlarımızı, bu kitabın hazırlanmasında maddi ve manevi katkıda bulunan kardeşlerimizi, onların ahirete göç eden yakınlarını, eserlerinden istifade ettiğimiz saygı değer büyüklerimizi ve onların ahirete intikal etmiş yakınlarını Atalarımızı, din, İslam, vatan, millet, namus uğrunda canlarını veren şehitlerimizi Rahmet’inden mahrum etmemeni Senden dileriz. Amin. El Fatiha.

Senin adın Gaffar iken, Bir adın da Settar iken, Biz kime gidelim Allah’ım Sen var iken!

- 266 -

Page 268: 7085959-salimabi

KAYNAKLAR

Gizliden Sesler Abdül Kadir-i Geylâni (K.S.) Fuyuzat-ı Rabbaniye Abdül Kadir-i Geylâni (K.S.) Sırr-ül Esrar Abdül Kadir-I Geylâni (K.S.) Hakikate ve marifete ait nutuklar Abdül Kadir-i Geylâni (K.S.) Sohbetler Ahmet Kayhan (K.S.) Niyazi Divanı Niyazi Mısri (K.S.) Seyyid Nizam Divanı Seyyid Nizam (K.S.) Kimya-yı Saadet İmam-ı Gazali (K.S.) Ariflerin Menkıbeleri Ahmed Eflâki (K.S.) Peygamberler Tarihi Mehmed Efendi (K.S.)

SÖZ

SÖZ UÇUCUDUR, YAZI KALICIDIR.

HEDİYEDİR PARA İLE SATILMAZ

- 267 -