10-20 Şubat 2011

24
ABD ve NATO’nun ülkemize konuş- landırmak için karar altına aldığı Füze Kalkanı Projesi’ne karşı DHF tarafından “Düşman çizmesi altında çiğnenen senin yurdundur! Em- peryalist tahakküme ve füze kalka- nına karşı dur!” şiarıyla başlatılan kampanya, “Saldırılara karşı örgütlü mücadele” çağrısıyla sonlandırıldı. DHF, köylere, fabrika havzalarına ve yoksul semtlere taşıdığı kam- panya ile emperyalizmi teşhir et- mişti. DHF: Saldırılara karşı örgütlü mücadeleye GÜNCEL 6-7 Torba Yasa meclisten parça parça geçerken, sendika konfederasyon- larının meclisi kuşatma eylemi tartışma yarattı. Ankara’da yapılan eylemin niteliği sendikaların meclisi kuşatmaktan ziyade, “fiili kuşatma” senaryolarıyla kendi dinamiklerini avutmayı seçtiğini gösterdi. Devletin sahte ‘demokrasi’ manzaraları içerisinde, topluma yöneltilen politik saldırıya karşı, sendikaların ketum tavrı yine tartışma konusu oldu. GÜNCEL 8-9 Karakolda işkence Sokak ortasında infaz, gözaltında kayıp , işkence vb olaylar burjuva feodal sistemin karakteristik özelliğidir. Kendine muhalif olanlara yaşam şansı tanımayan faşist diktatörlük halklara karşı saldırılarına devam ediyor. Uygulanan devlet terörüne karşı gelmek ise ayrı bir “suç” unsuru oluşturuyor. DHF üyesi ve gazetemiz okuru Mikail Haskanlı ve arkadaşı Sinan Çar, Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler tarafından hakaret ve işkenceye maruz kaldı. Sf. 14-15 Kıbrıslılar: ‘Ankara elini yakamızdan çek’ Sf 22 Kaypakkaya adını telaffuz etmek suç! ‘Demokrasi’den bir kuple de Cumartesi Anneleri’ne MHP İl Binası’nı bombalama eylemini MKP üstlendi Faşizmin Kaypakkaya korkusu Perspektif Sf. 12-13 15 11 06 Ankara sokaklarında ‘demokrasi’ manzaraları Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü Halkın Günlüğü 10-20 Şubat 2011 Yıl: 1 Sayı: 4 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected] Mikail Haskanlı ve Sinan Çar’a polis önce hakaret etti, sonrasında ise gözaltına alarak işkence yaptı. }}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}} }}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}} ABD’nin artık tek başına oyunu kuramadığı, tepe noktasından inişe geçtiği bir kez daha anlaşılmıştır. AHMET HACALİŞİ K. Sf. 17 Kullar mezarlarından çıkmış, Tanrı’nın Oğluna karşı, büyük kentin büyük meydanında, Tahrir’de toplanmışlardı. MUZAFFER ORUÇOĞLU Sf.21 DOS YA Yoksulların isyanı zenginleri tedirgin ediyor İşsizlik, yoksulluk, açlık ve ölümlerin had safhada olduğu, en meşru ve demokratik hak talep- lerinin katliamlarla bastırıldığı Afrika kı- tasında yaşayan halklar artık yeter dedi. Afrika’nın yoksul ülkelerinde alanları dolduran halklar, sömürüye ‘dur’ diyor. Kara Kıta’dan dünyaya seslenen milyonların öfkesi, tüm dünya halk- larının emperyalizme ve yerli uşaklarına karşı öfkesidir. Sömürü ve zul- mün olduğu her yerde, direniş ve isyana yönelen- halkların bu mücadelesine sahip çıkmak, bütün dünya halkların görevidir. Kürt Ulusal Sorunu Dosyamızın bu bölümünde Er- tuğrul Kürkçü ve DHF’nin görüş- lerine yer veriyoruz. SAYFA 18-19-20 Tunus, Cezayir, Yemen, Ürdün, Arnavutluk, Suriye ve Mısır Afrika halklarının kabaran öfkesi ezilen dünya halklarının öfkesidir kapak 4._Layout 2 2/9/11 4:30 PM Page 1

description

2011’den bu yana yayınlanan Halkın Günlüğü gazetesi.

Transcript of 10-20 Şubat 2011

Page 1: 10-20 Şubat 2011

ABD ve NATO’nun ülkemize konuş-landırmak için karar altına aldığıFüze Kalkanı Projesi’ne karşı DHFtarafından “Düşman çizmesi altındaçiğnenen senin yurdundur! Em-peryalist tahakküme ve füze kalka-nına karşı dur!” şiarıyla başlatılankampanya, “Saldırılara karşı örgütlümücadele” çağrısıyla sonlandırıldı.DHF, köylere, fabrika havzalarınave yoksul semtlere taşıdığı kam-panya ile emperyalizmi teşhir et-mişti.

DHF:Saldırılarakarşı örgütlümücadeleye

GÜN

CEL

6-7

Torba Yasa meclisten parça parçageçerken, sendika konfederasyon-larının meclisi kuşatma eylemitartışma yarattı. Ankara’da yapılaneylemin niteliği sendikaların meclisikuşatmaktan ziyade, “fiili kuşatma”senaryolarıyla kendi dinamikleriniavutmayı seçtiğini gösterdi. Devletinsahte ‘demokrasi’ manzaralarıiçerisinde, topluma yöneltilen politiksaldırıya karşı, sendikaların ketumtavrı yine tartışma konusu oldu.GÜ

NCE

L 8-

9

Karakolda işkenceSokak ortasında infaz, gözaltında kayıp , işkence vb olaylar burjuva feodal sistemin karakteristiközelliğidir. Kendine muhalif olanlara yaşam şansı tanımayan faşist diktatörlük halklara karşısaldırılarına devam ediyor. Uygulanan devlet terörüne karşı gelmek ise ayrı bir “suç” unsuruoluşturuyor. DHF üyesi ve gazetemiz okuru Mikail Haskanlı ve arkadaşı Sinan Çar, Beyoğlu İlçeEmniyet Müdürlüğü’ne bağlı polisler tarafından hakaret ve işkenceye maruz kaldı. Sf. 14-15

Kıbrıslılar: ‘Ankara elini yakamızdan çek’ Sf 22

Kaypakkayaadını telaffuzetmek suç!

‘Demokrasi’denbir kuple de Cumartesi Anneleri’ne

MHP İl Binası’nıbombalamaeylemini MKPüstlendi

Faşizmin Kaypakkaya korkusu Perspektif Sf. 12-13

1511 06

Ankara sokaklarında‘demokrasi’manzaraları

Halkın GünlüğüHalkın GünlüğüHalkın Günlüğü10-20 Şubat 2011 Yıl: 1 Sayı: 4 Fiyatı 1.5 TL www.halkingunlugu.net e-posta: [email protected]

Mikail Haskanlı veSinan Çar’a polisönce hakaret etti,sonrasında isegözaltına alarakişkence yaptı.

}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}} }}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}}ABD’nin artık tek başınaoyunu kuramadığı, tepenoktasından inişe geçtiği birkez daha anlaşılmıştır.AHMET HACALİŞİ K. Sf. 17

Kullar mezarlarından çıkmış,Tanrı’nın Oğluna karşı, büyükkentin büyük meydanında,Tahrir’de toplanmışlardı.MUZAFFER ORUÇOĞLU Sf.21

DOSYA

Yoksulların isyanızenginleri tedirginediyor

İşsizlik, yoksulluk, açlık veölümlerin had safhadaolduğu, en meşru vedemokratik hak talep-lerinin katliamlarlabastırıldığı Afrika kı-tasında yaşayan halklarartık yeter dedi. Afrika’nınyoksul ülkelerinde alanlarıdolduran halklar,sömürüye ‘dur’ diyor.

Kara Kıta’dan dünyayaseslenen milyonlarınöfkesi, tüm dünya halk-larının emperyalizme veyerli uşaklarına karşıöfkesidir. Sömürü ve zul-mün olduğu her yerde,direniş ve isyana yönelen-halkların bu mücadelesinesahip çıkmak, bütündünya halkların görevidir.

Kürt Ulusal SorunuDosyamızın bu bölümünde Er-tuğrul Kürkçü ve DHF’nin görüş-lerine yer veriyoruz.

SAYFA 18-19-20

Tunus, Cezayir, Yemen, Ürdün, Arnavutluk, Suriye ve Mısır

Afrika halklarının kabaran öfkesiezilen dünya halklarının öfkesidir

kapak 4._Layout 2 2/9/11 4:30 PM Page 1

Page 2: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011güncel haber02

Sesimize

1 YILLIK ABONELİK ÜCRETİ: Yurtiçi 54 TL Yurtdışı 108 EUROHalkın GünlüğüKAR DE LEN BA SIM-YA YIM REK LAM GÖS TE Rİ OR GA Nİ ZAS YON Lİ MİTED ŞİRKETİ Sa hi bi ve Ya zı İş le ri Mü dü rü: Hıdır GürzYa yın Tü rü: Bölgesel Sü re li Yönetim Yeri: Şehit Muhtar Mah. Süslü Saksı SokakNO: 11 Kat: 4 BEYOĞLU/İSTANBUL

Teknik Hazırlık: Kar de len Yayımcılık

Mahmut Şevket Paşa Mah. Sivas Sok.No:2 Kat:3 Okmeydanı/İSTANBUL

Tel-Fax: (0212) 238 37 96

Bas kı: SM. Matbaacılık Adres: Çobançeşme Mah.

Sanayi Cad. Altay Sokak NO:10 A-Blok Yenibosna Bahçelievler-İST

Tel ( 0212) 654 94 18

İZMİR: Şehit Fethi Bey Cadde No: 13 Eski Eshot İşhanı Kat:4 Konak/İzmir Tel-Fax: (0232)482 01 63 ● KARTAL: İstasyon Cad. Pınar İşhanı Kat:2 Daire:38 KARTAL Tel-Fax: (0216) 38965 63 ● MERSİN: Çankaya Mahallesi 4702. Sok. No:8 KAt:3 Akdeniz/Mersin ● AMED:İskender Paşa Mah. İnönü Cad. MA-GÜL İşhanı Kat:4 No:10 Dağkapı/Amed ● ATİNA: Spiro trikoupi 21 10683 eksarxia GREECE/Yunanistan e-mail: [email protected] ● YD TEMSİLCİLİĞİ: Kaiser-Wilhelm Str. 275 47169 Duisburg/DE-UTSCHLAND e-mail: [email protected]

HESAP NUMARALARI Ertaş ÖZTÜRK adına İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (TL) 1002 30000 1153314 İş Bankası İst. Aksaray Şubesi: (Euro) 1002 301000 1107308 İş Ban. İst. Aksaray Şubesi: (CHF) 1142699 İş Bank. İst. Aksaray Şubesi: (Sterlin) TR110006400000210021174906

BÜRO

LAR

Tekirdağ 1 ve 2 Nolu Hapis-haneleri’nde hak ihlallerisistematik bir halde işlen-

meye devam ediyor. Hapishane-lerde uygulanan hak gasplarınıkamuoyuna duyurmaya çalışansiyasi tutsakların, keyfi şekildehavalandırma kapıları kapatıldıve tutsaklar işkenceden geçirildi.Hapishanede yaşanan saldırılarıfaks yolu ile gazetemize ileten si-yasi tutsakların konuyla ilgili bil-gilendirmeleri şu şekilde: “2 NoluF Tipi idaresi hukuksuzluğu hu-kuk haline getirmeye her geçengün yeni uygulamalarla devamediyor. Ağır müebbet hükümlü-lerin 1 saat ile sınırlandırılangünlük havalandırma sürelerinin8 saate çıkartılması, keyfi hakgasplarının durdurulması (tele-fon ve görüş sürelerinin idareci-nin keyfine göre belirlenmesivb.), haftanın bir günü temizlikvb. ihtiyaçlar için havalandırma-nın gün boyu açık kalması, aynıhavalandırmayı kullanan hü-kümlülerin yan yana gelmesi ta-lepleriyle demokratik kitle ör-gütlerine, sendikalara, basına,Adalet Bakanlığı’na, meclise vb.kurumlara fakslar göndererekduyarlılık yaratmaya çalıştık.Buna yanıt ise siyasi tutsaklarınhavalandırma kapılarının ka-panması ve fiziki saldırılar oldu.2 Nolu F Tipi’nde tutuklu bulunansiyasi tutsaklar olarak havalan-dırma hakkımızın gasp edilme-sine ve fiziki saldırılara karşı

tüm kamuoyunu duyarlı olmaya,sesimize ses katmaya çağırıyo-ruz. Bizler hak gasplarına karşısessiz kalmayacağımızı, demo-kratik tepkimizi sürdürmeye de-vam edeceğimizi birkez dahailan ediyoruz.”

Tekirdağ 1-2 Nolu’da siste-matik saldırılar sürüyorYine gazetemize Tekirdağ 2 NoluF Tipi Hapishanesi’nde tutuklubulunan Cemil Yeğin tarafındangönderilen faks, hapishanede

yaşanan hak gasplarının boyu-tunu gözler önüne seriyor. Ye-ğin’in kaleme aldığı mektup şuşekilde: “Bilindiği gibi tarihtengünümüze kadar gelen hapisha-neler süreci, F tiplerinin yapıl-masıyla hak ihlallerinin hat saf-hada olduğu bir sürece evrilmiş-ti. Buna karşı gerek içerde ge-rekse dışarıda siyasi tutsaklaradönük uygulamaları reddettiğimiçin insanlık onurunu kıran hu-kuk dışı uygulamalara maruzkalmaktayım. Son olarak Ekim

Siyasi tutsaklaryaşadıkları so-runları dile ge-

tirdi, idaredenyanıt gecik-

medi: işkenceve hak gaspı.

Hapishanelerdefiziki saldırılarsistematik birhal almış du-

rumda

Ü

Devrimcitutsaklar

Mao Zedung tarafından ka-leme alınan ve 6 cilt olarakbasılan Seçme Eserler’in 1.ve 2. ciltleri sakıncalı, 3,4 ve5. ciltleri ise sakıncasız

Çin Devrimi’nin önderi ve bilimsel sos-yalizmin ustalarından Mao Zedung’unkaleme aldığı, 6 cilt olarak basılan ‘Seç-me Eserler’ kitabının 1. ve 2. cildi, yasakolduğu gerekçesiyle, Sincan 1 No’lu F ti-pinde tutuklu mahkûma verilmedi. Aynıhapishane idaresi eserin 3, 4 ve 5. cilt-lerini mahkûma vermekte ise bir sakın-ca görmedi! Sincan 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndekalan Serkan Onur Yılmaz isimli hü-kümlüye ziyaretçisi tarafından, 1989tarihinde basılan Mao Zedung’a ait 5ciltlik ‘Seçme Eserler’ kitabını götürdü.Hapishane Eğitim Kurulu kitabın 1. ve 2.ciltlerinin Yılmaz’a verilmesini uygunbulmazken; 3, 4 ve 5. ciltlerini verdi.

5 kişiden oluşan eğitim kurulunun ka-rarında, “Seçme Eserler 1-2’ adlı kitabınİstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 10Ocak 1980 tarih, 1980/1 sayılı kararınaistinaden hükümlüye verilmesi uygungörülmemiştir” denildi. Kararın kendisine tebliğ edilmesindensonra Yılmaz, Ankara İnfaz Hâkimliği’neitiraz etti. İnfaz Hâkimliği kararında An-kara Emniyet Müdürlüğü’nde kitaphakkında toplatma kararı bulunduğubilgisi verilerek iki cilt hakkındaki yasakkararı anımsatıldı ve kitabın ‘sakıncalı’olduğu anlatıldı. Yılmaz, İnfaz Hâkimliği’nin kararına daitiraz etti. İtirazı Ankara 2. Ağır CezaMahkemesi görüştü. Mahkeme, eğitimkurulunun kitabı sakıncalı bulduğunuhatırlatarak, oybirliği ile itirazı reddetti.

Mao Zedungyasaklı

Alanya L Tipi Hapishanesi’nde tutuklubulunan Gülay Efendioğlu gönderdiğimektupla hapishanede yaşanan tecritişkencesini aktardı. Mektubu haberleştiren Ertuğrul Ma-vioğulu’nun aktarımı şöyle: “Mektup,halen 1200 mahkûmun bulunduğuAlanya L Tipi Hapishanesi sakinlerin-

den siyasi mahkûm Gülay Efendioğlu’naait. ‘Şu an yirmi kişilik bir koğuşta kalı-yoruz’ diye başlıyor ama yanlış anlama-yı önlemek için hemen ekliyor: ‘Hapis-haneler tıklım tıklımken yirmi kişilikkoğuşta iki kişi kalıyoruz. Söz konusu,tecridin yaşama geçirilmesi oluncadevlet her türlü fedakârlığı gösteriyor.’

Burada her şey yasak

Hapishanelerde siyasi tutsaklara yönelik uygulanan tecrit akılalmaz boyutlara vardırılıyor. Hapishane idareleri tutsakların ya-şamını engelleyecek her türlü kararın, yasağın altına imza atıyor

2-3_Layout 2 2/9/11 4:15 PM Page 1

Page 3: 10-20 Şubat 2011

akim sınıfların korkularına “KAYPAKKAYA korkusu”nunkatılması sebepsiz değildir. Kaypakkaya’nın görüşleri, is-tihbarat teşkilatının gizli raporlarındaki meşum ifadelerle;“ülkemizdeki ihtilalcı Komünizm’in en tehlikeli fikirleri”olarak not edilmiş, devletin “kırmızı çizgileri” arasına ko-yulmuştu zamanında...

Haklılardı bu korkularında. Zira Komünist mirasını devraldığımız SUPHİTKP’sinin kısa dönem sonrası, ilk kez ve nitel olarak gelişmiş öncüpartisiyle tanışıyordu bu coğrafya proletaryası ve devrimci halkları. Türkiye-Kuzey Kürdistan şartlarının somut tahlili ve bilimsel tespitlerüzerinde, devlet ve hakim sınıfların komprador bürokratik feodal-faşistkarakteri, devrimin niteliği ve izleyeceği yolu, mücadele esasları ve esasmücadele alanları, esas örgüt ve örgütlenme biçimleri, devrimin önder vetemel gücü, devrimin ittifakları, devrimin hedefleri, devrimin dostları vedüşmanları, devrimin stratejik silahları gibi tüm temel meselelerdedevrimin teori-pratiğinin en tutarlı çerçevede formüle edilmesi platformuilk kez Kaypakkaya tarafından armağan ediliyordu ülke proletaryası vehalklarına… İlk kez düşüyordu bu topraklara Halk Savaşı fikri; ilk kez düşüyordu butopraklara Maoizm’in yıkıcı devrim izleri. İlk kez Maoist Halk Savaşı gü-zergahıyla gerilla savaşı tutuşturuyordu bu coğrafyanın kırlarını. Patron-ağa devletine korku salan büyük meydan okuyuş ilk kez ayakları üzerinesağlam basarak yükseliyordu büyük muştuya… Haklılardı çünkü; ilk kez Kaypakkaya tarafından Kemalizm, faşist özüyleen aşağı indiriliyordu bu topraklarda; bu topraklarda ilk kez Kürt ulusunauygulanan milli zulme parmak basılıp, “milli baskı şampiyonları” ve tümsosyal şovenlerin gerçek yüzü teşhir edilerek milli zulme kararlı karşıçıkış bayrağı çekiliyordu en yukarı… Bu topraklarda Ermeni soykırımınailk parmak basanlardandı…Ve “ser verip sır vermeyen” bir idol büyüyordu kuşakları saran ve saracakolan o Komünist miras ve geleneğiyle… Devrimci teori ile devrimci pratiğinahenginde patlak veren somut devrim projesinin rehberi doğmuştusınıflar mücadelesi arenasında… Bir kez daha haklılardı kabuslarla uyanmakta; çünkü sınıf saltanatı ikti-darlarına, proleter devrimci fikirlerle yoğrulan devrimci teori ve pratiğingürbüz filizinde en büyük tehdidin tohumları serpiliyordu bu topraklara. Evet evet haklılardı “heyuladan” korkmakta; dizlerin bağı çözülürcesinetitreyip korkmakta haklılardı; haklılardı çünkü, birer-üçer, beşer-onar veon yedişer katlettikçe bitmiyordu onlar. Öbek öbek doğuyor dağlara, albayraklarla kucaklıyor sokaklarda yığınları. Büyük kitleleri kucaklayarakdevrimci eylemle maddi güce dönüşüyor Kaypakkaya fikirleri.Korkularında sonuna kadar haklılar; çünkü Maoist Kaypakkaya güzergahındaHalk Savaşı ısrarı dün kadar bu gün de güncel olarak geçerliliğini korurken,geniş halk kitlelerine umut vermeye devam edip; sanatçı, yazar ve diğeraydın çevreleri kucaklayarak en geniş toplumsal kesimleri sarmaya adayolarak gelişiyor. Kaypakkaya menşeli Komünist çığırın 72’den beri yol açtığı bu kasvet vekorku nüfuzunun Türk komprador bürokratik burjuva ve büyük toprakağaları sınıflarında yarattığı kabus unutulmak bir yana; Kaypakkaya’nınkitleleri kavrayan bilimsel fikirleri her defasında egemenlerde histerinöbetleri biçiminde tazelenmekte, korkuları yeniden ve yeniden peydah-lanmaktadır. Öyle ki, Kaypakkaya’nın ismini anmak bile suç sayılıp ceza-landırılmaktadır. Yani, Kaypakkaya’nın görüşleri bir yana, ismine bile ta-hammül edilmemektedir. Görüşleri son derece “tehlikeli” ve “sakıncalı” bulunarak, yasak prangalarıvurulup büyük bir tahammülsüzlükle karşılandığı gibi; bu görüşleri be-nimseyenler işkenceli sorgulardan geçirilip uzun yıllar hapsedilmektedir.Kısacası, “TC” devletinin faşist terörü, Kaypakkaya söz konusu olduğundakendi hukuku karşısında bile sınır tanımayarak alabildiğine pervasızlaş-maktadır. Tarih bu terörün örnekleriyle doluyken; “demokratikleşme” zır-vasıyla, “darbelerle hesaplaşma”, “kayıp ve faili meçhulleri açığa çıkarma”,“özgürlükleri geliştirme”, “ileri demokrasiyi kurma” gibi yalan ve boşiddiaların gündemde olduğu bugün de, aynı baskı ve terörün örnekleripervasızlıkla yaşanmaktadır.İşte; ilerici, aydın, demokrat-devrimci sanatçı kimlikleriyle Kaypakkaya’yıve O’nun görüşlerini anmaktan imtina etmeyen Pınar SAĞ, MehmetÖZCAN ve Ferhat TUNÇ gibi sanatçıların, Temel DEMİRER gibi aydınlarımız“TC” devleti mahkemelerinde yargılanarak aylarca hapis cezalarına çarp-tırılmaları, Türk hakim sınıflarının Kaypakkaya’nın ismi karşısında duyduklarıbu tahammülsüzlük ve korkunun tezahürüdür. Demokratik Halklar Fede-rasyonu aktivistlerine mahkemelerce ve aynı gerekçelerle (Kaypakkaya’yı“övdükleri” hapis cezasına çarptırılmaları aynı faşist mantalitenin dışavurumudur. Faşist egemenlerin devrimden korkularını yadırgamadığımızgibi, demokratik gelişmeler karşısında faşizmi uygulamalarını da yadırga-mıyoruz. Çünkü bu, onların sınıf karakteridir. Onların devleti de demokrasiside ceberuttur. “Kaypakkaya’yı övdükleri” gerekçesiyle aydın-ilerici sanatçılarave DHF temsilcilerine yağdırılan cezalar, egemenlerin korkularını tanımlarken;baskılarını tırmandıracaklarına da işarettir. Ne var ki, yıllardır uygulananvahşi katliamlar, amansız baskılar ve azgın terör dalgaları nasıl ki demokrasimücadelesini kesintiye uğratamadı, nasıl ki demokrat ve devrimcilerisusturup bastıramadı, bundan sonra da bunu başaramayacaktır. Aydın,ilerici, demokrat olmak bedel gerektiriyorsa, bu bedeli ödemeye hazırsanatçı, yazar ve diğer aydınlar, demokrat devrimciler ve elbette MaoistKomünistler vardır. Kaypakkaya’yı anmak bedel istiyorsa, elbette bu bedeligöğüsleyen KAYPAKKAYA’cılar vardır; olacaktır da!

ismail uçar

KORKULARINDA ASLA HAKSIZ DEĞİLLER

SINIF TAVRI

H

03güncel

ses katın

2010’da ağır müebbet alan insanların betondanyapılmış ölüm çukurlarına atılmasına tepki gös-terdiğim, böylesi bir öldürme yönteminin br in-sanlık suçu olduğunu söylediğim için havalandır-mamız kapatılıp yaka paça içeriye atıldık. Ve bu-rada gürültü yaptığımız gerekçesiyle, hapishanemüdürünün de dâhil olduğu işkence takımı tara-fından odamdan alınıp götürüldüğüm “süngerli”odada çeşitli şiddet yöntemleri kullanılarak iş-kence uygulamalarına maruz kaldım. Tarafımahiçbir temel ihtiyaç malzemesi verilmeden, hiçbergerekçe sunulmadan keyfi bir şekilde odamı de-ğiştirdiler. Onlarca gardiyan tarafından darp edil-meme rağmen revire çıkma isteğim reddedildi.

Cumhuriyet Savcılığı’na ve Meclis İnsan HaklarıKomisyonu’na yazdığım dilekçelerin yollanıp yol-lanmadığına ilişkin herangi bir bilgim yok. Yanım-da bulunan siyasi tutsaklar bana uygulanan iş-kenceleri protesto ettikleri için benzer uygulama-lara maruz kaldılar. Uğradığım işkence ve hukuk-suzluk üzerine birde ‘slogan atıp kapı dövüyorsun’gerekçesi gösterilerek, tarafıma idare tarafındancezalar yağdırılmaya çalışılıyor. Bu durumun yo-rumunu siz değerli dostlarımıza bırakıyorum.”

Binbir çeşit hak ihlaliTekirdağ F Tipi Hapishanesi devletin işkence-hanesi durumunda. Arama ve sayım adı altındahücrelere girilerek mahpuslar darp edilip, eşyalarıkullanılmaz hale getiriliyor. Sağlığa erişim hakkı,ayları bulan sevkler sonucu engellenirken, üçlüprotokol gereği kelepçeler çıkarılmadığındanmuayene ve tedavi yapılmıyor. Ölüm sınırındaolan hasta tutsaklar, tedavisi düzenli yapılma-yarak, emir komuta zincirindeki bürokratik zor-luklarla adeta ölüme mahkum edilmekteler. Tut-saklara sıcak su verilmediği gibi, verildiğinde ise5-10 dakikayı geçmiyor. Özellikle çok soğukhavalarda kalorifer yakılmadığından, hastalıklarartıyor. Sevklerde çırılçıplak aramalar day-atılırken hastane ve mahkemeye gidiş-gelişlerdeise onursuzca aramalar rutin işkenceyedönüştürülüyor. Dönem dönem tutsaklar tehditedilerek süngerli odaya götürülüyor. İstek dışısürgün sevklerle başta tutsaklar mağduredilirken, aileleri de mağdur ediliyor.

Tutsakların kolu kırılmıştıOcak ayında 2 Nolu F Tipi Hapishanesi’nde rutinsaldırı sonrası tutsaklar üç kişilik hücrelerden tekkişilik hücrelere zorla götürülmüştü. Tutsaklarayönelik saldırıda, Şehmuz Avcı ve Bektaş Kara-man’ın kolu kırılmıştı. İlyas Argun, Cemal Bozkurt,Ali Gül Alkaya ve birçok tutsağa işkence yapılmıştı.

Tecrite sessiz kalmayalımHapishanelerde tecrit, sürgün sevkler ve saldırılara karşı Tecrite Karşı Mücadele Platformu (TKMP) 9Şubat’ta ülke genelinde protesto eylemleri düzenledi.Hapishanelerde artan saldırı ve tecrite karşı örgütlenen eylemler, Tekirdağ F tipi, Ankara Sincan hapis-haneleri önlerinde yapıldı. Yapılan açıklamalarda, saldırıların amacının devrimci tutsakları teslim almakve iradesizleştirmek olduğu vurgulanarak “F tipi hapishanelerde keyfi uygulamalara, baskı ve saldırılara,işkenceye, ağırlaştırılmış müebbetler dayatılan insanlık dışı koşullara karşı devrimci tutsakların yanındaolalım” çağrısı yapıldı.

Efendioğlu mektubunun devamında gönderdiğiplastik eşyalardan söz ediyor: “Bu plastikler içkantinden paramızla satın almak zorunda kal-dığımız temel ihtiyaçlarımız. Her ne kadar ha-pishane idaresi mika olduklarını iddia etse deetiketinden plastik olduğu açık olan bardak, ça-tal, kaşık, bıçak bizim mutfak araçlarımız. Ca-mın yasak olma gerekçesi ‘kesici’ olması. Oysakoğuşumuzda beş cam pencere bulunmakta.Kantinde satılan çay makinelerinin demliklericam olduğu gibi metal de olabiliyor. Yani kesicialet yapmak isteyene malzeme çok. Plastikbardaklarla çay içmek neredeyse imkânsız,sağlıksız olmaları bir yana plastik kokusundan

çayın tadını alamıyoruz. Plastik bıçakla havuçdoğramanızı ya da soymanızı, plastik bardaklaçay içmenizi önersem biraz ağır olur. Sadeceplastik kaşıkla çorba içmeyi deneyin yeter. F tipinden kötü L tipiBu uygulamalar geçici, birkaç günlük değil.Sürgün edildiğim hapishaneden dört çekmecelibir komodin getirmiştim. Komodinler, F tipi ha-pishanelerinde bile serbest. Buraya almadılar.Bir başka yüz güldüren uygulama da kalemaçacağıyla ilgili. Kantinde kurşunkalem satılı-yor ama kalem açacağı yasak. Ufak bir yelkenlimaskotum vardı. Yelkeni çengelli iğne tuttuğuiçin onu da aldılar.”

2-3_Layout 2 2/9/11 4:15 PM Page 2

Page 4: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011güncel haber04

Düşünce ve ifade; basın, söz, eylem veörgütlenme özgürlüğüne yönelik saldırı-lar her geçen gün daha da artıyor.Mısır’da yaşanan halk ayaklanmalarını“Mısır, Türkiye gibi demokratik bir ülke ol-mak istiyor” şeklinde yorumlayanlar,Türkiye-Kuzey Kürdistan’da “demokra-si” örnekleri sergilemeye devam ediyor.Yazar Hasan Basri Aydın, Devlet Bakanıve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’e,(Adalet Bakanı iken) yazdığı dilekçe de“hakaret” ettiği gerekçesiyle 22 Ocak2011 tarihinde evinden gözaltına alınaraktutuklandı.85 yaşındaki emekli öğretmen HasanBasri Aydın, 33 yıllık öğretmenlik haya-tında 7 kez hapishaneye girip çıktı. Dü-şünce ve düşünceyi açıklama suçundan,hakkında 2 yıl 2 ay hapis kararı çıkartıla-rak hapishaneye konulan Aydın, Alzhei-mer hastası ve aynı zamanda damar tı-kanıklığı, kısmi felç gibi sağlık sorunlarıyaşıyor.

İHD’de basın toplantısıBasın toplantısında konuşan Ceylan Ya-yınları Editörü Mukaddes Erdoğdu Çelik,şunları ifade etti: “Bu kez gerekçe Başba-kan Yardımcısı Cemil Çiçek’e hakaret et-mekti. Bu kez düşünce ve düşünceyiaçıklama özgürlüğünden söz eden yasa-ların değersizliğini anlamış olduk. Dahasıceza yasalarının uygulanması söz konusuolduğunda çifte standartlar ülkesinde ol-duğumuzu da çıplak bir şekilde gördük.”Hasan Basri Aydın’ın emekten, emekçi-den yana sesini yükselttiğini, bu nedenlede sürgünden sürgüne yollandığını belir-ten Çelik; “Yaşına ve hasta haline bakıl-maksızın cezaevine gönderilmesi iseonun onurlu duruşunu bozmamıştır. Öyleya Erbakan için özel yasa çıkaran Cum-hurbaşkanı Gül, Hasan Basri Aydın’ı ne-den görmüyor? Erbakan kayıp trilyonlar-dan sorumlu, Hasan Basri Aydın ise CemilÇiçek’in hoşuna gitmeyen sözler söyle-mekten? Hangisi kamuya zarar veriyor?Hangisi kamu vicdanını rahatsız ediyor?Yine bu devletin kimi emekli generalleri,şu adamı ya da bu adamları ben öldürt-tüm diyor, savcılar tutuklama bile istemi-yor. JİTEM adlı ölüm makinesini ben kur-dum diyor, yine de tık yok.” dedi. HasanBasri Aydın şahsında sisteme muhalifolan aydın-yazar-sanatçı-gazetecilerinuğradıkları bu saldırı politikaları karşısındasessiz kalınmaması çağrısı yapılan basınaçıklaması, mücadelenin yükseltilmesivurgusu ile sona erdi.Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platfor-mu (TGDP) ise yaptığı açıklamada, HasanBasri Aydın ve Dicle Haber Ajansı (DİHA)Bitlis muhabiri Sinan Aygül’ün tutuklan-masıyla birlikte hapishanelerde tutuklubulunan gazeteci ve yazarların sayısının45’e çıktığına dikkat çekti. Yapılan çalış-malar ve oluşturulan kamuoyunun etki-siyle Hasan Basri Aydın serbest bırakılır-ken, Hasan Basri Aydın’a Özgürlük Grubuve Yapı Sanatevi, demokrat sanatçı veyazarların yargılanması ve tutuklanması-na karşı eylemlerine devam edeceğiniaçıkladı.

Mehmet Ağar’ın Susurluk Davası kapsa-mında Emniyet Genel Müdürü olduğu dö-nemde, ‘Cürüm işlemek için silahlı teşek-kül oluşturduğu’ gerekçesiyle 3 Şubat 2011günü Ankara 11. Ağır Ceza Mahkeme-si’nde yargılandığı davaya müdahil olmakisteyen ÇHD’nin talebi mahkeme tarafın-dan reddedildi.Konuyla ilgili açıklama yapan Çağdaş Hu-kukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar,Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde“1000 operasyonun hesabını ver!” demekve suçlarını haykırmak için, davaya 1996yılında İstanbul’da katledilen MustafaBektaş açısından müdahil olmak istedik-lerini açıkladı.

ÇHD Genel Başkanı Avukat Selçuk Koz-ağaçlı, Zeynep Yıldırım’ın kardeşi MustafaBektaş’ın 10 Nisan 1996’da, Ağar’ın bakan-lık yaptığı dönemde İstanbul’da katledildi-ğini söyledi.

Daha önce de davaya katılma talebindebulunduklarını anımsatan Kozağaçlı, mü-dahillik taleplerine gerekçe gösterdiklerieylemlerin, “Ağar’ın ve çetesinin sorum-luluğunda’’ gerçekleştirildiğini ifade etti.Mehmet Ağar ve susurluk çetesinin suç-ları için uygun görülen cezanın 6 ay olma-sını eleştiren Kozağaçlı, “Öldürttüğü in-sanların ‘arabasını çizseydi’ daha fazlaceza verilecekti, kan gölüne çevirdiği so-

kaklara ‘çöp atmanın’ bile cezası dahaağırdır” dedi. Mehmet Ağar’ın aklanmak istendiğini dilegetiren Kozağaçlı, “Onunla birlikte kontr-gerilla faaliyetlerinin, hukuk dışı silahlıdevlet saldırılarının, sindirmenin ve bas-kının bir dönemi de aklanmaya çalışıl-maktadır” sözlerini sarf etti. Öte yandan mahkeme, sanık avukatlarınaesas hakkındaki savunmalarını hazırla-maları için bir kez daha süre verilerek er-telendi.

Mehmet Ağa(r) “Cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluştur-duğu’’ gerekçesiyle 6 ay hapis istemi ile yargılanıyor. Davayı de-ğerlendiren ÇHD, “Öldürttüğü insanların arabalarını çizseydi dahaağır ceza alabilirdi” açıklamasında bulundu.

Ağar araba çizseydi dahafazla ceza alırdı

Ankara Altındağ’da devriye gezen polisler,Çinçin Mahallesi’nde dört arkadaşıylaaraçta oturan ve arandığı iddia edilen So-ner Çankal’ı önce ayağından, sonra kafa-sında vurarak infaz etmişti. Polis kaynak-ları, polis memurunun, zanlının yakınlarıtarafından saldırıya uğrayınca ateş açmakzorunda kaldığını, Çankal’ın da bu sıradavurulduğunu söylerken, görgü tanıklarıise polisin Çankal’ı önce ayağından vura-rak yakaladığını, ardından kafasındanvurduğunu ifade etmişti.

Ödül gibi cezaAnkara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde gö-rülen davanın karar duruşmasına, tutuk-

suz sanık polis Vahit Karşılıyan ile avu-katları katıldı. Cumhuriyet Savcısı Ali Velioğlu, daha önceverilen esas hakkındaki görüşü tekrarla-yarak, Karşılayan’ın TCK’nın 27. maddesiile 85/1. maddesi uyarınca “taksirle öldür-me” suçundan cezalandırılmasını talepetti. Mahkeme heyeti ise, TCK’nın 85/1.maddesi uyarınca “taksirle öldürme” su-çundan Karşılayan’a 2 yıllık komik bir ha-pis cezası verdi. Mahkeme heyeti, TCK’nın27. maddesini göz önünde bulundurarakcezada üçte bir oranında indirim uyguladıve komik cezayı 8 aya indirdi. Bununla dayetinmeyen mahkeme heyeti sanık poli-

sin yüzüne ödülünü gururla açıkladı: Sa-nığın duruşmalardaki iyi halini de gözönünde bulundurarak, cezada altıda biroranında indirim öngören mahkeme he-yeti, Karşılayan’ı 6 ay 20 gün hapis cezası-na çarptırdı ve ardından sabıkasız oluşunedeniyle CMK’nın 231/5. maddesi uya-rınca hükmün açıklanmasının geri bıra-kılmasına karar verdi.

Bir yargısız infaz daha yargı tara-fından aklandıÇağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Anka-ra Şubesi verilen kararın diğer kollukkuvvetlerini cesaretlendirdiğini belirtti. Mahkemenin, yoksul Soner’i polisin öldü-rebileceğine hükmettiğini ifade eden ÇHDAnkara Şubesi, verilen bu kararla yeni So-nerlerin de ölüm kararına imza atıldığınıbelirtti.ÇHD Ankara Şubesi, Soner Çankal’ın vediğer tüm yargısız infazların sorumlusu-nun Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanu-nu’nda (PVSK) yapılan düzenlemeyle si-yasi iktidarı ve kolluk kuvvetlerini kolla-yan-aklayan yargı olduğunu vurguladı.

Yargısız infazların önü açıldı

Saldırılarsınır tanımıyor

Soner Çankal’ı infaz eden po-lislere, mahkemeden ödül gibiceza geldi. Verilen ödül gibi ce-zayı değerlendiren ÇHD, olasıinfazların önünün açıldığınıaçıkladı

4-5_Layout 2 2/9/11 10:24 AM Page 1

Page 5: 10-20 Şubat 2011

05güncel10-20 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

DHF Dersim örgütlülüğü, Dersim’de yaşa-nan yozlaşma sorunlarına ilişkin bir paneldüzenledi. 5 Şubat Cumartesi günü TunceliBelediyesi Konferans Salonu’nda saat13.00’da gerçekleştirilen panele, araştırma-cı yazar Temel Demirer, Mazgirt BelediyeBaşkanı Tekin Türkel, Hozat Belediye Baş-kanı Cevdet Konak ve DHF temsilcisi EvrimKonak katıldı. Dersim’de yaşanan sorunla-rın tartışıldığı panele Dersim halkının ilgi-sinin oldukça yoğun oldu.

Panel, devrim ve demokrasi mücadelesin-de şehit düşenler için yapılan bir dakikalıksaygı duruşu ile başladı. Yapılan saygı du-ruşu sonrası panelin açılış konuşması DHFtemsilcisi Evrim Konak tarafından ger-çekleştirildi. Konak, yapılan çalışmalarhakkında bilgilendirme yaptı. Yaşanansürecin doğru değerlendirilmesi gerekti-ğini vurguladı.

Dersim’de yaşanan sorunları, sıkıntılarıherkesin bildiğine, egemenlerin de geçmişsüreçten bugüne Dersim üzerinde kirli po-litikalar yürüttüğüne dikkat çeken Konak,kampanyanın ilk başlarında halkla yapılantoplantılarının ardından alınan kararlarınbir bir hayata geçirildiğini vurguladı. Özel-

likle birahanelerde fuhuş amaçlı çalıştırılankadınların gönderilmesinin ardından bur-juva medyada yer alan açıklamalara deği-nen Konak, olayın mahalle baskısı diyelanse edildiğini, fakat gerçeğin böyle olma-dığını, bölgede fuhuşun yaygınlaştırılmayaçalışıldığı ve kadın bedeni üzerinden parakazanılması ve böylece Dersim halkınınkendi kültüründen koparılarak yok edil-mek istendiğini ifade etti. DHF’nin bu politi-kaların karşısında olduğunu ifade eden Ko-nak, ikinci etapta ise madde bağımlısıgençlerin topluma yeniden kazandırılmasıile ilgili çalışmaların sürdüğü ve maddekullanan birçok gencin topluma yenidenkazandırıldığını vurguladı.

Mücadeleyi sahiplenelim Panelde söz alan Hozat Belediye BaşkanıCevdet Konak ise Dersim’de yaşanan busaldırıların niteliğine dikkat çekti. Der-sim’in gençlerinin bu süreçte farklı mese-lelere yoğunlaşması gerektiğini vurgula-yan Konak, konuşmasında egemenlerinkirli politikalarına değinerek; bu politikala-rın Dersim’i kendi kültüründen uzaklaştır-

dığını belirtti. Devletin bugün Dersim üze-rinde kirli politikaları arasında madde ba-ğımlılığı, fuhuş ve baraj meseleleri olduğu-nu belirtti. DHF’nin başlatmış olduğu kam-panyanın önemine değinerek çalışmanıngenişletilmesi gerektiğini vurguladı.

Yozlaşmaya karşı olmak, sistemekarşı olmaktır!Araştırmacı yazar Temel Demirer ise şunoktalara değindi; “Muhalif muhalifliğini,bir ahlâk olarak yaşamının her anına, heralanına yayar. Bu, kolay bir yaşam biçimideğildir; birçok şeyden feragat etmeyi, bir-çok şeyi göze almayı ve birçok şeye katlan-mayı, direnmeyi gerektirir. Özetle ve her-kesin bildiği gibi iktidar sorunu, karşıtlarilişkisi bakımından bir ‘köle-efendi diya-lektiği’ ya da ‘proletarya ile burjuva sınıfımücadelesi’ veya ‘ezen-ezilen ilişkisi’ bağ-lamında ele alınırsa kalıcı bir çözüm olabi-lir. O hâlde uyuşturucuya, yoz kültüre, ya-bancılaşmaya karşı mücadele iktidara kar-şı mücadelenin bir parçası ve mevzisidir.

Evet, toplumsal ve demokratik soru(n)la-

rın hiçbiri sınıf ve sınıflar mücadelesi ger-çeğinden muaf değildir ve olamaz da… Ohâlde muhalefet, zor zamanlarda akıntıyakarşı yüzerek inşa edilir. Akıntıya karşı çı-karken ‘gerçekçilik’ ve ‘zorunluluk’ adınabaşka bir şey olmamak için kendimiz ol-mak zorundayız. Bu, aslında en ‘gerçekçi’yoldur.”

Çalışmalar genişletilmelidirYapılan panelde son sözü alan ve konuş-masının büyük bölümünü Zazaca sürdü-ren Mazgirt Belediye Başkanı Tekin Türkelise, bölgede gerçekleştirilmek istenen asi-milasyon politikalarının altını çizerek, bu-gün sistemin Dersim üzerinde yok etmepolitikalarını amansız bir şekilde işlettiği-ne dikkat çekti. Türkel, yapılan çalışmanınönemine dikkat çeken konuşmada bu ça-lışmanın genişletilmesi gerektiğini vurgu-ladı.Yapılan panelde son olarak serbest kürsü-de Dersim halkının kendi sorun ve sıkıntı-larına dair çözüm önerileri alınarak son-landırıldı.

Demokratik Haklar Federas-yonu (DHF) Dersim’de başlat-tığı yozlaşma karşıtı kam-panya dâhilinde 5 Şubat tari-hinde bir panel organize etti.Yazar Temel Demirer, MazgirtBelediye Başkanı Tekin Tür-kel, Hozat Belediye BaşkanıCevdet Konak ve DHF temsil-cisi Evrim Konak’ın konuş-macı olduğu panelde yozlaş-maya karşı olmanın sistemkarşıtı olmaktan bağımsız elealınamayacağı vurgusu öneçıktı

Yozlaşmaya karşı olmak...

Artvin Hopa’da yapılması planlananGüneşli Hidroelektrik Santrali (HES)projesine karşı Beyoğlu’nda buluşanyüzlerce Hopalı, İstiklal Caddesi üzerin-deki Little Big (LTB) mağazası önündeprojeyi protesto etti.

Taksim Tramvay Durağı’nda “Su haktırsatılamaz” pankartı arkasında toplanankitle Galatasaray Lisesi’ne doğru yürü-yüşe geçti. Kortejin önünde yöresel mü-zik aleti tulum çalınırken, HES projesinekarşı Hemşince, Lazca ve Türkçe döviz-ler taşındı. Ayrıca “Suyuma, köyüme,kültürüme dokunma”, “Hopa’da satılıksuyumuz yok”, “Hopa’da santral istemi-yoruz”, “Dereler özgürdür, özgür aka-cak” sloganları atıldı.

Kitle, İstiklal Caddesi üzerinde bulunanHES projesinin yürütücüsü Erva şirke-tinin bir diğer kolu olan LTB giyim fir-

masının önüne gelince “LTB Hopa’dandefol” diye sloganlar atmaya başladı. Busırada polis ile eylemciler arasında kısasüreliğine arbede yaşandı. Kitlenin tep-kisinden çekinen mağaza kepenkleriindirdi.

Galatasaray Lisesi önünde basınaçıklaması yapıldıDaha sonra Galatasaray Lisesi önüne ge-len kitle adına bir basın açıklaması ya-pıldı. Basın açıklamasında ülkenin pekçok yerinde olduğu gibi Hopa’da da HESprojelerinin hayata geçirilmeye çalışıldı-

ğı, sistemin halkın yaşam alanlarına za-rar vermek için yaptığı bu saldırılarınkabul edilemez olduğu ifade edildi. ErvaEnerji ve LTB firmasının Hopa’daki çalış-malarına karşı bölge halkı olarak müca-delede kararlı olduklarını ifade edenHopa Dereleri Koruma Platformu,HES’lerin doğaya verdiği zararları anlattı.Açıklamada son olarak, “Suyumuzunsatılmasına izin vermeyeceğiz” denildi.

Eyleme Munzur Çevre Koruma Kuru-lu’nun yanı sıra demokratik kitle örgüt-leri ve siyasi parti temsilcileri de destekverdi.

Hopalılardan Little Big’e protestoGüneşli Deresi ve Bü-yükdere üzerinde ku-rulması planlananHES’ler Hopalılar tara-fından protesto edildi.

4-5_Layout 2 2/9/11 10:24 AM Page 2

Page 6: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011güncel haber06

DHF tarafından 1 Ocak 2011 tarihinde“Düşman çizmesi altında çiğnenen seninyurdundur! Emperyalist tahakküme vefüze kalkanına karşı dur!” sloganıylabaşlatılan ve bir aydır Türkiye-KuzeyKürdistan’ın birçok ilinde bildiri, afiş,stant çalışması, panel vb. araçlarla de-vam eden kampanya faaliyeti, 6 Şubat2011 tarihinde İstanbul, Dersim, Ankara,Adana, İzmir ve Antalya’da yapılan basınaçıklamaları ile sonlandırıldı.

Ülkemize yerleşecek olan ya-bancı askeri güçlerin ve füzelerinkomutası yine emperyalistlerinelinde olacaktır!Dersim- Demokratik Haklar Federasyo-nu’nun, “Düşman çizmesi altında çiğne-nen senin yurdundur”, “Emperyalist ta-hakküme ve füze kalkanına karşı dur !”şiarıyla başlatmış olduğu kampanyaDersim’de yapılan basın açıklaması ilesonlandırıldı. Dersim Demokratik HaklarDerneği önünde sloganlar eşliğinde biraraya gelen kitle sık sık “ Emperyalizmyenilecek, direnen haklar kazanacak”,“Kahrolsun emperyalizm yaşasın halk-ların kardeşliği” sloganları attı.DHF adına açıklamayı okuyan Zafer Gü-ven şu noktalara değindi;“Geçtiğimiz kasım (2010) ayında tamam-lanan NATO toplantılarında, ülkemiz içinson derece önemli bazı kararlar alındı.Ülkemize, bu kez de AKP hükümeti eliy-le, yine ABD’nin Ortadoğu ve Asya’ya yö-nelik işgal, ilhak ve sömürü saldırılarındajandarmalık görevleri verildi. Buna göre,stratejisini değiştiren NATO, Füze Kalka-nı’nın ülkemize yerleştirilmesiyle birlik-te fiili olarak ülkemizi bir cephe hattınadönüştürmüştür. ABD’nin hedefi, tümAvrasya ülkeleridir. Bir yandan buradakiemperyalist rakiplerine karşı yeni savaşmevzileri hazırlarken, bir yandan da bu-gün Afganistan’da, Irak’ta ve Filistin’debağımsızlık için çarpışan mazlum ulus-lara karşı tahkimat yapmaktadır.ABD’nin ve uşaklarının bu kıtadaki asılkorkuları ise bugün Nepal’de, Hindis-tan’da ve Filipinler’de adım adım iktidarayürüyen Halk Savaşları gerçeğidir.” DHFtarafından hazırlanan metnin okunma-sından sonra basın açıklaması alkış vesloganlarla son buldu.

Yaşasın demokratik haklar mücadelemizAdana- Füze Kalkanı Projesi’ne karşıbaşlatılan kampanya çalışmasının Ada-na ayağı, İnönü Parkı’nda yapılan bir ba-sın açıklaması ile sonlandırıldı. Açıkla-

maya ESP, AKA-DER ve BDSP’ de destekverdi.Füze Kalkanı Projesi’nin gündemdenuzak tutulmaya çalışıldığı bir dönemdebaşlatılan kampanya çalışmaları sırasın-da halkın gerçekten füze kalkanındanbihaber olduğu gözlemlenmişti. Yapılanteşhir çalışmalarıyla birlikte bu ‘gün-demden uzaklaştırma’ çabalarının bilin-çli bir şekilde yapıldığı ifadelendirilmişti.Çalışmalar da; NATO’nun, ABD’nin çıkarı-na çalışan bir askeri güç olduğu, çünküesasta ABD’nin NATO’yu askeri ve eko-nomik yönden beslediği; NATO’nun bu-gün füzelerini ABD’nin çıkarına ülkemiz-de konuşlandırılmak istediği; AKP eliylebu projelerin hayata geçirildiği belirtil-mişti. Ortadoğu ve Asya’nın mazlumhalklarına yönelen bu projelerin halkınhaklı mücadelesiyle boşa düşeceği veboşa düşürme çalışmalarının da ancakörgütlü bir şekilde hareket edilerek ger-çekleştirilebileceğinin belirtildiği çalış-malar yapılan çalışmalara halkın katıl-masını teşvik ederek sürmüştü.Final olarak yapılan basın açıklaması“Kahrolsun ABD emperyalizmi”, “KatilABD Ortadoğu’dan defol”, “Örgütlü birhalkı hiçbir kuvvet yenemez”, “Yaşasındevrimci dayanışma” ve “Yaşasın demo-kratik haklar mücadelemiz” sloganlarıy-

la sonlandırıldı.

Halkların katili ABDemperyalizmidir

Antalya- Antalya’da Demokratik HaklarFederasyonu, merkezi olarak başlatılankampanya çalışmalarını gerçekleştirdiğibasın açıklaması ile sonlandırdı. Saat14.30’da Kapalı Yol Havuz Park’ta “NATOFüzelerine Hayır! Yaşasın Ezilen Halkla-rın Birleşik Devrimci Mücadelesi!” pan-kartı açılarak basın açıklaması gerçek-leştirildi.

Açıklamada kısaca, ABD başta olmaküzere batılı emperyalistlerin ve ülkemi-zin hâkim sınıflarının, Asya ve Ortado-ğu’da gerçekleştirecekleri yeni katliam-lar ve yaratacakları sömürü düzenleriiçin, ülkemizde son olarak Füze KalkanıProjesi’ni hayata geçirmiş oldukları ifadeedildi. Açıklamada son olarak “NATO’nunfüze kalkanı projesine geçit vermeyece-ğiz, Emperyalistlerden ve işbirlikçilerin-den mutlaka hesap soracağız” sözlerineyer verildi.

“Halkların katili ABD emperyalizmi”,“Kahrolsun emperyalizm, yaşasın sınıfmücadelemiz” sloganları atılarak, basınaçıklaması sonlandırıldı.

Saldırılara karşı örgütlü

Örgütlü birhalkı hiçbir

kuvvet yenemez

İstanbul- Galatasaray Lisesi önün-de bir araya gelen DHF üyeleri,“Halkların katili NATO’nun FüzeKalkan’ı Projesi’ne geçit vermeye-ceğiz” pankartı arkasında topla-narak buradan Taksim TramvayDurağı’na yürüdü. “Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvetyenemez”, “Ortadoğu halkı yalnızdeğildir”, “ABD’ye kalkan olmaya-

cağız”, “ABD Ortadoğu’dan defol”sloganlarının atıldığı eylemde,YÇKM tiyatro ekibi de, NATO’nunFüze Kalkanı Projesi’ ni teşhir edenbir skeç sergiledi.DHF adına Melek Aşık tarafındanokunan basın açıklamasında, ABDemperyalizminin Füze KalkanıProjesi’ni hayata geçirirken, Baş-bakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu

MHP İl Binası’nın bombalanmasına ilişkin ya-zılı bir açıklama yapan MKP-Dersim BölgeKomitesi, sistemin Dersim üzerinde on yıl-lardır devam eden saldırılarının, günümüzdeAKP ve Gülen Cemaati eliyle daha da yo-ğunlaştırıldığı ve Dersim halkının asimilas-yon, sindirme, fiili saldırılarla yok edilmek is-tendiğine vurgu yaparak, “AKP hükümeti ileülke genelinde yoğunlaşmaya ve yaygınlaş-maya çalışan cemaatler, Dersim’i de hedeftahtasına oturtarak, dershaneler, cemaatevleri ve üniversite aracılığıyla cemaat hare-ketine taban tabana zıt bir inanca sahip olanDersim halkını asimile etmeye çalışmaktadır.Özellikle son bir yıl içerisinde eğitim sistemi-nin çarpıklığından yararlanarak Dersim’deaçılan Gülen Cemaati’ne ait dershaneler,özel okullar ile Dersim gençliği tam bir asi-milasyon cenderesine alınmıştır. Dersim hal-kı çocuklarının ve gençlerinin daha iyi bireğitim alması için bilmeden bu oyuna alet ol-maktadır. Dersim halkı, eğitimde yaşanançarpık sorunları, yarattıkları emeği fazlasıyladershanelere peşkeş çekerek değil, ödedik-leri vergilerin karşılığı olan parasız eğitim ta-lebinin mücadelesini yürütmelidir. Sorununçözümü buradadır. Bununla birlikte cemaatevlerine mülklerini kiralayanlar ve bir fiil on-larla birlikte hareket edip bu saldırıya işbirliğiyapanlar kazanacakları üç kuruşun hesabınıyapmaktan derhal vazgeçmelidirler. Aksitakdirde Dersim halkı ve partimiz açısından,cemaat örgütleri ile aynı kefeye konulacak-lardır.” denildi.Ülkemiz ezilen ve emekçilerine yönelik hertürlü saldırıya karşı koyma ve halk düşman-larını cezasız bırakmama perspektifi ile ha-reket edildiği ifade edilen açıklamada “Buirade netliğiyle, 12 yıl aradan sonra Der-sim’de açılan MHP il binası, MKP önderliğin-de savaşan Halk Kurtuluş Ordusu (HKO) ge-rilla güçlerimiz tarafından 31 Ocak günübombalanmıştır. Her ne kadar burjuva med-ya yaptığımız eylemi çarpıtarak kullanmakistediyse de partimizin sesini kısmaya güç-leri yetmeyecektir. Ve buradan MHP il teşki-latını uyarıyoruz ki, derhal Dersim’den defo-lun. Çünkü Dersim halkının devrimcilerin ka-nını döken bu faşist partiden bir beklentisiolmadığı gibi, bu parti Dersim halkının öfke-sini çekmekten ileriye gidemeyecektir. Bueylem vesilesiyle Dersim halkına MaoistParti’nin halk iktidarını kurma mücadelesinedestek vermekten öte bir fiil öznesi olmasıgerektiğini vurgulayarak, Dersim’de yanlışyolda yürüyenleri bir kez daha uyarıyoruz.Derhal bu onursuz duruştan vazgeçin!” ifa-deleri kullanıldı.

MHP İl Binası’nın bombalan-ması eyleminiMKP üstlendiDersim’de 12 yıl aradan sonraElazığ’da oluşturulan teşkilat ileil temsilciliği açan Milliyetçi Hare-ket Partisi (MHP) binasının 31Ocak tarihinde bombalanmasıeylemini Maoist Komünist Parti-si-Halk Kurtuluş Ordusu(MKP/HKO) üstlendi.

6-7_Layout 2 2/9/11 10:35 AM Page 1

Page 7: 10-20 Şubat 2011

azımızın ilk bölümünde bahsetti-ğimiz sınıf mücadelesinin tarihselgerekliliğine inançsızlık durumun-daki bireylerin tarihsel diyalektiğe,toplumlar tarihine, bu tarihin ölçü-süz tecrübesine, sınıflar mücadelesi

yasasına, tüm bilimsel gerçek ile tarihsel pratiğeve en yakında kendi partimiz pratiğine bakması(belki bizzat kendi yaşamına bakması), faydalıolacaktır. Faşist vahşete karşın sokaklara dökülenişçilere, protestocu köylülere, devlet terörünemaruz kalan öğrencilere, memurların gösterilerine,çeşitli halk katmanlarının mücadelelerine veKürt ulusuna bakarak bu hareketin anlamınıçözmeye ihtiyacı vardır. Sorduğu soruları bu top-lumsal gerçeği görmeye, altındaki sebepleri ara-maya yönelik de sorması ve anlaması doğru ola-caktır. Bu kitleler neden copa, gaza, hapse ve iş-kenceye rağmen susmayıp sokağa çıkmaktadır?Bunların altındaki gerçek nedir, yoksa sebepsizmidir bu mücadeleler? Mücadeleler ve mücade-lelerin bedelleri anlamsız mıydı acaba? Değilse,neden ‘’inanmıyorum, olmuyor-olmaz, bir şeyyapmıyorsunuz’’ diye sorulmakta ve yakınmacılığınkucağında yüzler geriye dönülmektedir? Demekki, soruların tersten değil, düzden sorulması ge-rekir. Demek ki, sorgulamalar gerçeğin açığa çı-karılıp bu gerçekler üzerinde ilerlemek için ya-pılmalıdır; geriye dönmeyi meşrulaştırmak venegatif tavrı ispatlamak-doğrulamak için değil!Her nereden gelirse gelsin, tamamen haksızolan çeşitli gerekçelerle, özellikle de biçimsel vegeçici-taktik değerdeki negatif sebeplerle devrimcimücadeleden geri durmayı meşrulaştırmaya ça-lışan veya mücadeleyi objektif olarak anlamsız-laştıran yaklaşımlar; devrimci halkların devrimcitarihinden ders almaya nail olamamışlarsa,bunun da ötesinde emperyalist dünya gericiliğininvahşi şartları ile bu gericiliğin uzantısı olan Türkhakim sınıflarının sömürü ve zulmüyle bütüncaniliklerinden sonuçlar çıkaramıyorsa, hiç değilseyaşlı alevi dedelerinin mezhepsel baskılara karşımücadeleci tutumuna bir anlam vermek duru-mundadır. Yaşlı dede ve neneler kültür ve inançları içinmücadeleden, direnmekten, örgütlenmeden bah-setmekte; bu pratiğe girmektedirler. Yaşlı-çocukKürt insanları ulusal hakları için dinmeden mü-cadele etmekte, bedel ödemektedirler. Aksakallıdinciler dini inançları doğrultusunda büyük birenerji ve kararlılıkla örgütlenip mücadele ver-mektedirler. Peki, tartışmamıza konu olan, özel-likle genç devrimcilerin bunlar kadar mücadelesebepleri yok mudur? Bunlar kadar mücadelecibilinci, siyasi-ideolojik inancı ve kararlılığı yokmudur? Devrimci sınıf mücadelesinin, dini inançve ulusal bilinç kadar güçlü bir zemini, bilimselhaklılığı, nesnel temeli yok mudur? Devrim davasıburjuva davadan daha mı temelsiz ve anlam-sızdır? Kuşkusuz ki, hayır! Devrim davası enanlamlı davadır; devrimci sınıf siyasi mücadelesien gerçek bilimsel temele sahiptir. Bu mücade-lenin haklılığı, doğruluğu ve gerekliliği tartışmasızbir ihtiyaçtır. Toplumlar tarihini ilerleten bu mü-cadeledir; bundan sonra ilerletecek olan da bumücadeledir. Komünist devrimciler tabi ki dahakararlı, daha fedakar ve daha mücadelecidirler.Ama tasfiyecilik sinmiş olanları değil! Karamsar,yılgın ve öyle ya da böyle burjuvalaşmış olanlarıdeğil. Gerçek komünist ve devrimciler en ileriniteliği temsil edip, geleceğin savaşçılarıdır ancak.Azgın dalgalarda yüzme cüretine sahip olanlarda onlardır… Onlar, emperyalist tasfiyeciliğin vebütün burjuva çürümüşlüğün etkilerine Halk Sa-vaşı’nı enjekte eden siyasi doktorlardır.Kim acınacak durumdadır? Mücadele edenlermi, yoksa mücadeleyi horlayanlar mı?

bakış can

TASFİYECİ SALGINA ÖNLEMDEVRİMCİ AŞIDIR! -II-

UFUK ÇİZGİSİ

Y

07haber

mücadeleye

DemokratikHaklar Fe-derasyonu(DHF) ülke

genelindeyaptığı ey-

lemlerleABD ve NA-

TO’nun FüzeKalkanı Pro-jesi’ne karşı

bir aydırsürdürdüğü

kitle faaliye-ti kampan-yasını sona

erdirdi

projeyi hayata geçirmek için halkı nasıl kandırdığı-na değinildi. Bu projenin onaylanmasına kapalı ka-pılar ardında karar verildiği ve bu kararların ABDemperyalizminin güdümünde gerçekleşmesininülkemizdeki hakim sınıfların gerçekliğinden ba-ğımsız düşünülemeyeceği ifade edildi. 25-28Ocak’ta yapılan NATO toplantısında halkların ira-desi çiğnenerek ülkemize radar sistemi yerleştiril-mesi kararının gizli kapaklı alındığı, 2020 yılınakadar Füze Kalkanı Projeleri’nin aktif hale getiril-

mesinin hedeflendiği anlatıldı. Bu durumun Orta-doğu halkları için büyük tehlike oluşturduğu, DHFolarak bu tür uygulamalara karşı sessiz kalınma-yacağı ve yapılacak eylem ve etkinliklerle bu türprojelerin hayat bulmaması için mücadele edilece-ği belirtildi. Daha sonra açıklamayı izleyen kitleyebulundukları her alanda bu projenin hayat bulma-ması için gerçekleştirilecek eylemlere ve etkinlik-lere katılım çağrısı yapılarak basın açıklamasısonlandırıldı.

Bağımsızlık ve halk demokrasisimücadelesini yükseltelimAnkara- Demokratik Haklar Federasyonu An-kara örgütlülüğü, DHF tarafından başlatılankampanyayı Yüksel Caddesi’nde yaptığı basınaçıklaması ile sonlandırdı.

Basın açıklaması öncesi sesli ajitasyonla kam-panya ile ilgili yapılan çalışmalara değinilerekAnkara’nın göbeğinde Torba Yasa’yı protestoeden emekçilere saldıran devlet gerçeği, bu kezde füze kalkanı projesi ile başta Ortadoğu halk-ları olmak üzere, Asya halkalarına emperyalistefendilerinin istekleri doğrultusunda saldıraca-ğı ve ülkemiz topraklarının emperyalizme birkez daha kalkan edileceğinin teşhiri yapılarak,kamuoyuyla paylaşıldı.

Ajitasyonların ardından DHF üyesi BerivanDinler tarafından basın açıklaması yapıldı. Din-ler, Amerika’nın füze kalkanının hedefinin Or-tadoğu ve Asya’nın işçileri, köylüleri, emekçile-ri ve ezilen ulusları olduğunu belirtti. Dinler,ABD’nin ve uşaklarının bu kıtadaki asıl korku-larının bugün Nepal’de, Hindistan’da ve Filipin-ler’de adım adım iktidara yürüyen halk savaş-ları gerçeği olduğunu ifade etti.

Çözüm demokratik devrimdeİzmir; DHF İzmir örgütlülüğü Emperyalizm veFüze Kalkanı Projesine karşı merkezi olarakbaşlatılan kampanyayı yaptığı basın açıkla-

masıyla ve sonrasında gerçekleştiren üye vetaraftarlarının katıldığı değerlendirme toplan-tısıyla sonlandırdı. Eski Sümerbank önündetoplanan DHF üyeleri “Emperyalistlerin veUşaklarının Özelleştirmelerine, Hak Gaspları-na, NATO Üslerine ve Füze Kalkanlarına KarşıDur, Emeğine ve Geleceğine Sahip Çık!” yazılıpankart açtı. Yapılan basın açıklamasında“Füze kalkanı halkların düşmanı”, “Ne ABD neAB çözüm demokratik devrimde” , “Yaşasındemokratik halklar mücadelemiz” sloganlarıatıldı. DHF adına yapılan açıklamada şu ifade-ler yer aldı;

ABD ve ona tâbi emperyalistler, Yugoslavya,Afganistan ve Irak işgalleriyle; buralarda kur-dukları küçük yeni devletçiklerle yahut kuklahükümetlerle, kendi ekonomik krizlerine ça-reler aramakta, bir yandan da gelişip güçle-nen Asya sermayesine karşı yeni savaş cep-heleri açmaktadırlar.”

Basın açıklamasından sonra İzmir Demokra-tik Haklar Derneği’nde DHF üye ve taraftarla-rıyla gerçekleştirilen değerlendirme toplantı-sında, kampanya sürecinde yaşanan olum-suzluklara, yaşanan aksaklıklara değinildi. Bukampanyanın bitmiş olsa bile füze kalkanıkonusunun gündemden düşmeyeceğine veanti-emperyalist mücadeleyi geliştirmeningerekliliği üzerinde duruldu. Yapılan basınaçıklamasına Partizan ve BDSP de destekverdi.

6-7_Layout 2 2/9/11 10:35 AM Page 2

Page 8: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011emek 08

Torba yasa olarak bilinen ve meclis genel kurulun-da kabul edilerek yasalaşan tasarıya ilişkin ülkeçapında protesto yürüyüşleri, eylem ve etkinliklerdüzenlendi. Son olarak da Ankara’ya yürüyüş or-ganize eden sendika konfederasyonları tasarınıngörüşüldüğü gün meclis binasını kuşatma hede-fiyle yola çıktı. Ankara sokaklarında bilindik manzaraların ya-şanmış olması hiç de şaşırdığımız ya da tuhaf kar-şıladığımız bir durum değil. Aksine mevcut siste-min karekteri gereği olması kuvvetle muhtemelolan manzaralardı ve beklenmekteydi. Ankara Va-liliği eylemi zaten daha başlamadan yasa dışı ilanetmiş, gelirseniz “orantılı güç” kullanırız mesajınıçoktan iletmişti. Hükümetin tutumu netti; dış ve içborç açıklarını kapatmak ve ekonomide değerleriüst seviyeye çekmek adına gittiği kısıtlamalardankolay kolay vazgeçmeyecektir. Hükümet bu tutu-munda net iken sendikalar güçlerini bu noktadatam organize etmek yerine, tutuk bir davranışla,“fiili kuşatma” adı altındaki senaryolarıyla kendidinamiklerini avutmayı seçti.

Nedir bu Torba Yasası ?Emek cephesinin gündemine giren ve Ankara yol-larına düşmesini sağlayan Torba Yasası’na bir gözatalım.Torba Yasası kapsamı çok geniş olmakla birlikteiçerisinde farklı alanları düzenleyen maddeler bu-lunmakta. AKP hükümeti kafaları karıştırmak içintoplumun beklentisi olan ve emek örgütlerinin dekarşı çıkmadığı, kamu alacaklarının yeniden yapı-landırılması, öğrenci affı gibi düzenlemeleri, emek-çilerden gasp edilen düzenlemelerle yoğurarakaynı yasanın içine koymuştur. Yasada iş öğrenimiadı altında, daha kuralsız ve düşük ücretle çalışmamaddeleri eklenmiş, stajyer uygulaması genişletil-

miş, uygulamanın yapılabileceği yerlerde işçi sınırı20’den, 5’e çekilmiştir. Resmi olarak gösterilen 3milyon işsize karşın, sadece 170 bin kişinin fayda-lanabildiği İşsizlik Fonu’nun prim gelirlerinin yarısı,taşeron firmalara, Özel İstihdam Büroları’na akta-rılmasının yolu açılmıştır. Yine yasada yer alan birmadde ile belediye işçileri, “ihtiyaç fazlası” ilanedildikleri taktirde, Milli Eğitim veya Emniyet teş-kilatının taşra teşkilatlarına gönderilecek ve atan-dıkları yere 5 günde başlamazlarsa işlerini kaybe-decekler. İşçiyi yollayan belediye 5 yıl boyuncayeni kadrolu işçi alamayacak. Şirketer her dara

MücadeleyeSendika konfederasyonları tasa-rının görüşüldüğü gün meclis bi-nasını kuşatma hedefiyle yolaçıktı. Ancak meclisi kuşatmaktanziyade tutuk bir davranışla, “fiilikuşatma” adı altındaki senaryola-rıyla kendi dinamiklerini avutma-yı seçti.

Türk-İş’e bağlı Selüloz-İşSendikası İstanbul Şubesi’ne üyeolan ONTEX işçilerinin toplu işsözleşmesi mücadelesi devamediyor. ONTEX fabrikasında 26Aralık itibariyle başlayan TİS sü-reci işçiler arasında yürütülentartışmalarla oldukça yoğun geçi-yor. TİS’lerin sendikala ve patron-lar tarafından masada halledildiğibu süreçte ONTEX işçileri sendi-kanın da patronun da ezberini bo-zuyor! Her dönem patron ile sendikaarasında uzlaşmacı, işçilerin aley-hine başlayan vesonuçlanan toplu iş sözleşmelerigeleneği ONTEX’te işçilerin talepve direnişiyle karşılaştı. İşçilerintalepleri doğrultusunda oluştur-dukları talep taslağını patrona vesendikaya sunması sonucu bu işbirlikçi gelenek bozuldu.Her zaman olduğu gibi patronlakapalı kapılar arkasında oturupsözleşmeyi imzalamayı düşünensendika, yaklaşık 300 işçinin tep-ki ve talebiyle bir toplantı yapmakzorunda kaldı. Bu toplantıda sen-dika temsilcileri yalnızca maaş vesosyal haklara yapılan zamla birtaslak hazırladı. Toplantı sonrasıbir araya gelerek taslağı inceleyenöncü işçiler taslaktaki idari mad-delerin bir kısmının işçilerin zara-rına olduğunu düşünüp yeni birtaslak hazırlayarak 60 kişinin ira-

desini temsilen sendika merkezi-ne giderek “Sendika uyuma işçi-ler burada” sloganıyla taslağı pat-ronla görüşülmek üzere yöneti-me verdiler.

Sendika tarafını seçmeliSendika, işçilere bu taleplerin ar-kasında olacağını belirtirken, geli-şen süreç ise sendikanın ifade et-tiğinin tersi yönde oldu. Sendikaişçilerin içerisinde anti propagan-da yaparak, işçilerin birlik ve da-yanışmasını parçalamaya yöneldi.Israrla kendi oluşturduğu taslağınarkasında olan işçiler, sendikanıntutumunu teşhir ederek bu uz-laşmacı tutumu tersine çevirdi.Emekçinin TİS hakkını tırpanlaya-bildiği kadarını tırpanlamayı he-defleyen patronun “ikna odaları”oluşturduğu ve işçilerin kararlıduruşunu kırmaya çalıştığı öğre-nildi.

Sendika yetkililerinin bu durumaseyirci kalması işçilerin tepkisineneden oldu.

İki yönlü saldırılara karşın işçiler,birliklerini pekiştirmek için yemekboykotu gerçekleştirdiler. Sendi-kanın ve patronun sert tepkisineve yıldırma politikasına karşınboykota yüzde yetmiş katılımsağlandı.

TİS sonrası seçime gide-cekler Gelişmeler karşısında sendikanıntutumunu gören ve buna tepkigösteren işçiler sendikanın bu yö-netimle haklarını savunmadığıanlayışında birleşti. Yaklaşık 200imzayla işçiler TİS sürecindensonra sendika merkezine başvu-rarak toplu sözleşme ve temsilci-liklerde kendi iradelerini ortaya çı-karacak bir demokratik seçim ta-lebine hazırlanıyor. İşçiler bilgilen-dirme toplantılarıyla çalışmalarınadevam ediyorlar.

ONTEX işçisinin iradesi sendikanın tabularını zorluyor

Yönetim kura ile belirlendi

Sendikaların işçilerinhak taleplerine yö-nelik kısır yaklaşımıONTEX işçileri tara-fından kırılmaya çalı-şılırken, patrona karşıkesin tavır sergileni-yor

TÜM BEL-SEN 5 Nolu ŞubesiGenel Kurulu 5 Şubat’ta MakineMühendisleri Odası’nda yapıldı.

Mehmet Bilici’nin yönetim ku-rulu adına faaliyet raporunuokumasının ardından delege-ler, lehte ve aleyhte düşüncele-rini ifade ettiler. Delegelerdensonra gelen eleştirileri cevapla-mak üzere Yönetim KuruluBaşkanı Mehmet Demir sözaldı.

Sadece blok listeyle seçime gi-

dilmesi noktasında önerge gel-mesi nedeniyle seçime, blok lis-teyle gidilmesine karar verildi. Genel kurula sunulan iki ayrılistenin karşılıklı oylanmasınınardından yapılan sayım sonu-cunda oylar eşit çıktı. Oylarıneşit dağılması sonucu yönetimkurulu ile birlikte tüm kurullarve üst kurul delegeliği kura ilebelirlendi. Kura sonucunda heriki listeden de adayların yer al-dığı bir yönetim kurulu oluştu-rulmuş oldu.

TÜM BEL-SENİstanbul 1 ve 5Nolu ŞubeleriOlağan Genel Ku-rul toplantıları 5-6 Şubat tarihle-rinde yapıldı

8-9_Layout 2 2/9/11 10:40 AM Page 1

Page 9: 10-20 Şubat 2011

ermayenin en önemli özelliklerinden birisürekli kar oranının en yüksek olduğu alanlaradoğru akmasıdır. Su, nasıl bulduğu bir çat-laktan doludizgin akarsa, sermaye de karoranı yüksek bir alan bulursa oraya doğruakar. Sermayenin karını artırmasının en

önemli yolu maliyetlerin düşürülmesidir. Bunun içinde deilk sırada işçi maliyetlerinin düşürülmesi gelir. Sonuçtapatronun sermayesini asıl büyüttüğü nokta burasıdır.Artı değerin büyüklüğü işçilerin kendi emek güçlerininkarşılığını almalarıyla ters orantılıdır. Yani işçiler emeklerininkarşılığında ne kadar az para alırlarsa patron o kadarsermayesini büyütmüş olur. Bu aynı zamanda rakip ser-mayelerle arasındaki farkı da belirleyen temel unsurdur.Aynı zamanda işçilere ödenecek diğer giderler (sosyal gü-venlik primleri, ikramiyeler, yıllık izinler, ihbar ve kıdemtazminatları vb.), işyerlerinde alınacak önlem ve işçileringüvenli bir ortamda işlerini yapmalarını sağlayacak gereklidüzenlemeler sermaye için önemli oranda yük olarak gö-rülmektedir. Bundan kaynaklı, sermaye, tüm bu yüklerden kurtulmanınhesabını yapmaktadır. Onun için de kendisi için en idealyer kayıt dışı veya diğer bir ifadeyle enformel sektördür.Kayıt dışı; denetimden uzak, piyasanın insafına bırakılmış,azgın sömürü çarkının döndüğü ve bundan kaynaklı da işgüvenliğinin neredeyse olmadığı, sigortasız ve güvencesizçalıştırmanın yaygın olduğu, çalışma saatlerinin belirsiz veçok uzun süreli olduğu, buna bağlı olarak da işçi ücretlerinindüşük olduğu alanlardır. Kayıt dışılığın en yaygın olduğuve esnek istihdam uygulamalarına en insafsızca maruzkalan yerler bizimki gibi yarı feodal-yarı sömürge sosyo-ekonomik yapıya sahip ülkelerdir. Türkiye-Kuzey Kürdistansiyasal coğrafyasında kayıt dışı çalışanların Ekim 2010 iti-bariyle 10 milyon kişi olduğu düşünülmektedir.Kayıt dışılığın tercih edilmesinin en önemli nedenlerindenbiri de buralarda örgütlü bir işçi sınıfın olmamasındankaynaklıdır. Ülkemizdeki mevcut sendikalar yasası vesendikaların mevcut yaklaşımlarından kaynaklı bu alanlardaciddi bir örgütlenme girişimleri bulunmamaktadır. Bu daniceliksel büyüklük oranında bir karşı koyuşun örgütle-nememesine neden olmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Ankara OSTİM’de yaşanan iki patlamasonrasında yaşamını yitiren işçilerin ölümlerinin nedenleriniburalarda aramak gerekir. Sadece onlar da değil, ülkemizdeonlarca yıldır binlerce insanın ölümüne neden olan ge-rekçeler de bunlardır. Türkiye-Kuzey Kürdistan, ölümlesonuçlanan iş kazaları ortalamasında dünya üçüncüsüdurumundadır. Yakın zamanda Davutpaşa’da yaşananbir patlamada 21 işçi yaşamını yitirmişti. Tuzla tersane-lerinde 130’dan fazla işçi, yine maden ocaklarında onlarcaişçi yaşamını yitirdi. İşte Çalışma Bakanı’nın ağzından da ifade edilen “işletmebelgesi bile yok” itirafı ülkemizde çalışma koşullarınınnasıl bir mantıkla düzenlendiğini göstermektedir. Nitekimbu işyerinde belge alma zorunluluğu yine bu bakan tara-fından ortadan kaldırılmıştı. İşletme belgesi alma zorun-luluğu 10 kişiden fazla çalıştıran yerler için zorunluykenbu değiştirilerek elli kişiden fazla yerler için zorunlu halegetirilmiştir. Bu da işletmelerin bölünerek bu yükten kur-tulmalarının yolunu açmıştır. Özetlersek Ankara OSTİM’de yaşanan iki patlama sonra-sında yaşamını yitiren 20 işçi ile birlikte on binlerce işçininölüm nedeni kesinlikle kader değildir. Yapılan araştırmalarda;iş kazalarının yüzde 50’sinin “kolaylıkla” önlenebilecekkazalar olduğu, yüzde 48’inin de sistemli bir çalışma ileönlenebileceği ortaya çıkmaktadır. Yani istenirse iş kaza-larının yüzde 98’i önlenebilir nitelikte kazalardır. Asılneden ucuz işgücü ve ucuz maliyete dayalı esnek, güven-cesiz çalışmanın artması, özelleştirme, sendikasızlaştırma,taşeronlaştırmanın yaygınlaşması, denetimlerin yetersizliğiveya yokluğu, sendikaların ve meslek kuruluşlarının de-netiminin olmamasıdır.Önümüzdeki süreçte yapısal dönüşüm politikalarının dahafazla uygulanmasıyla birlikte bu politikaların sonuçlarınıdaha vahim bir şekilde hissedeceğimiz ortada. Güvencesizve esnek çalıştırmanın bu kadar yaygın olduğu ve dahada yaygınlaştırılacağı, buna bağlı olarak da işçi ölümleride dahil olmak üzere birçok acı sonucunu göreceğimizönümüzdeki süreçte bu alanların daha fazla örgütsüzkalmalarına izin vermemeliyiz. Yeni sürece uygun örgüt-lenme perspektifleriyle bu alanlardan emperyalist-kapitalistbarbarlığa meydan okumalıyız.

dursun baştuğ

“KADER” DEĞİL AZGIN SÖMÜRÜ HIRSI

EMEĞİN KÜRSÜSÜ

S

09emek

devam...

düştüğünde ücretsiz izinler, kısa çalışma ödeneğidevreye girecek. Bu uygulamanın olduğu işyerlerin-de işten çıkartmalar kolaylaşacak. Şirketler artıkdaha az kadrolu istihdamı tercih edebilecek ve sa-dece işçiye ihtiyacı olduğunda işçi çalıştırabilecek.Bu uygulamalarda ise primler eksik yatırılabilecek,sağlık için eksik primleri işçi cebinden verecek. Tor-ba Yasa ile kamuda esnek istihdam artık yasal halegetirilmektedir. Öngörülen değişiklik ile bir kamuemekçisi birkaç farklı kurumda çalıştırılabileceğigibi, 8 saatlik çalışma süresinin dışında farklı şekil-lerde çalıştırılabilecektir.

Hükümet sendikaya gül mü atacaktıYukarıda aktardığımız birçok hak gaspını meyadanagetiren kanun maddeleri uzadıkça uzuyor.

Torba Yasası öncesinde de AKP Hükümeti’nin emekcephesine yönelik saldırılarını parça parça hayatageçirdiği su götürmez bir gerçek. Belli aralıklarlayürüttüğü hak gaspları, emek cephesi tarafındantam anlamıyla birleşik, iradeli politik eylemlerlebertaraf edilemedi.

Ankara’daki düşük ölçekli fiili eylemde görüldü kihak gasplarına yönelik saldırılar karşısında sendikabürokrasisi, yaşanan ve yaşanacak hak gasplarınıgöstermelik eylemlerin ötesinde bir refleksle karşı-lamayacak.

Ülke genelinde örgütlenen eylemlerin konu özgü-lündeki son halkası olan Ankara eylemine gelinme-den önce bir dizi eylem ve etkinlik, işçi ve emekçile-rin umutlarını güçlendirmeye dönüktü. Ancak, An-kara eyleminde sendika bürokrasisi kendisini tek-rardan hissettirmesi ve tabanın iradesinin yaşamageçirilmemesi yüzünden, işçi ve emekçilerin yük-selen örgütlü öfkesini geriye götürebilecek nüvelertaşıdı.

Ankara’ya çıkmadan yapılan eylemlerde kitleyeyaptıkları konuşmalarda, hükümete Ankara’yı daredeceklerini en üst perdeden haykıran sendikabaşkanları, hükümetin kendilerini güllerle bekleye-ceklerini düşünmüyorlardı herhalde.

İşçilerin bir umutla düştükleri bu yolda, gerekli öz-verinin sendika idaresi tarafından gösterilmemesinedeniyle, istedikleri sonuçla karşılaşmalarına izinverilmedi. Ankara’nın gündemini, hafif olsa da,meşgul eden bu eylemlerin hatırı sayılır bir etkisininolduğunu ne yazık ki söylemek mümkün değil. Ge-rek sendikaların tutumu gerekse devrimci hareket-lerin zayıf bir pratiğe sahip olması bu durumun te-mel nedeni olarak ele alınmak durumundadır.

Sendikal bürokasinin pasifist tutumuna karşın, ta-bandaki işçi ve emekçilerin büyük çoğunluğu fiilieylemlerde herşeylerini ortaya koymaya müktedirbir topluluktur. Kazandığımız hakları ve çocukları-mızın geleceğini gasp eden bu yasayı kabul etmemeiradesini devam ettirmek gerekir. Emek cephesindeörgütlü kesimi yeniden harekete geçirip, sendikabürokrasisini köşeye sıkıştırarak, fiili politik eylem-leri örgütleme tavrında ilerlemeye devam edilmeli-dir.

Ayrıca işten atılan sendika çalışanı Sezgin Di-ler’in tekrar işe geri alınması için üst kurula tav-siye niteliğinde karar alındı.

Kadın Sekreterliği oluşturulsunHava-İş Genel Merkezi konferans salonunda ger-çekleştirilen Genel Kurul 6 Şubat tarihinde yapıldı

İbrahim Sönmez’in yönetim kurulu adına faaliyetraporunu okumasının ardından faailyet raporuüzerine delegeler lehte ve aleyhte düşünceleriniifade ettiler. Yönetim kurulu adına gelen eleştiri-leri cevaplamak üzere Yönetim KuruluBaşkanı Kadri Kılıcı tarafından söz hakkı kulla-nıldı. Seçime blok listeyle ve çarşaf listeyle gidil-mesi noktasında divana gelen önergelerin oylan-masının ardından seçime çarşaf listeyle gidilme-sine oy çokluğuyla karar verildi.

Sezgin Diler işe geri alınsınAynı zamanda, işten uzaklaştırılan sendika çalı-şanı Sezgin Diler’in tekrar işe geri alınması vesendikada Kadın Sekreterliği oluşturulması nok-tasında tüzük değişikliği yapılmasına yönelik,üst kurula, tavsiye niteliğinde karar alındı.

Yeni Demokratik Sendikal Birlik, Devrimci Me-mur Hareketi, Emek Hareketi ve Devrimci Sendi-kal Dayanışma anlayışlarının oluşturduğu anah-tar liste ile Demokratik Emek Platformu ve Sen-dikal Birlik anlayışlarının oluşturduğuanahtar listelerin oylanmasının ardından yapılansayım sonucunda YDSB, DMH, EH ve DSD anla-yışlarının oluşturduğu anahtar liste yeni yöneti-me seçilmiş oldu.

8-9_Layout 2 2/9/11 10:40 AM Page 2

Page 10: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011güncel10

nkara OSTİM Sanayi Sitesi’nde 3Şubat’ta yaklaşık 9 saat araylameydana gelen iki ayrı patlamada17 işçi ölürken onlarca işçi de ya-

ralandı. Patlamaların olduğu işyerlerinin ruhsa-tının olmaması akıllara Davutpaşa’da yaşananpatlamayı getirdi. Bu patlama havai fişek atöl-yesinde meydana gelmişti. Bu iş cinayetindeölen 21 işçinin sigortasız çalıştırıldığı ortayaçıkmıştı. Bu olay yakınlarını kaybeden insanla-rın girişimleri ve ısrarlı mücadeleleri sonucukamuoyunun gündemine taşınmıştı. Zeytin-burnu Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Beledi-yesi, İSKİ, BEDAŞ ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik

Bakanlığı yaşanan patlamada “kusurlu” bulun-malarına rağmen Bakırköy Cumhuriyet Savcılı-ğı sorumluların üzerine gitmemişti. Ailelerinaçtığı davalar halen devam ediyor.

Değişen bir şey yokOSTİM’de yaşanan patlamalarla Davutpaşa’dayaşananlar arasında benzerliklerin olması dik-katlerden kaçmıyor. OSTİM’de patlamaların ol-duğu her iki işyerinin de ruhsatsız olması herşeyden önce Ankara Büyükşehir Belediyesi veYenimahalle Belediyesi’nin ihmalini gösteriyor.Ayrıca ruhsatsız bir işyerinde işçilerin hayatıhiçe sayılarak güvencesiz koşullarda çalıştırılı-yor. Ve bu duruma işveren seyirci kalıyor ve onudenetleyen hiçbir kurum yok. Ankara Büyükşe-hir Belediyesi ve Yenimahalle Belediyesi olaylarıseyrediyor. Böylece iş cinayetinin failleri olaraklistede kendilerine yer buluyorlar. Çalışma ve

Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş güvenliği konu-sunda ne yaptığı ise merak konusu!

Devlet ihmalini görmezden geliyorDavutpaşa’da yaşanan patlamada da devletinsorumluluk taşıması gereken bütün kurumlarıolaylara seyirci kalmış ve ihmalleri çeşitli ra-porlarla açıkça ortaya konulmasına rağmenmahkemelerde bu ihmaller görmezden geline-rek sorumlular aklanmıştı.

Devlet yetkililerinin OSTİM’de yaşanan patla-malar sonrası işçileri suçlayan açıklamalaryapması ve devletin ihmalini görmezden gel-mesi, geçmişten günümüze devletin kimlerehizmet ettiğini gösteren çarpıcı bir örnektir.

Davutpaşa’dan OSTİM’e devletin halka yaklaşı-mında değişen bir şey yok. Davutpaşa’da so-rumluların devlet tarafından aklandığı süreçle-

rin OSTİM’de de yaşanması muhtemel. Ancakbu iş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden in-sanların mücadeleleri ve kamuoyu oluşturma-ları sürece yön verecektir.

Demokratik kitle örgütleri patlamanınolduğu yeri ziyaret ettiDHF’nin de aralarında bulunduğu demokratikkitle örgütleri patlamaların yaşandığı OSTİMSanayi Sitesi’ne giderek burada incelemeleryaptı. Daha sonra kurumlar adına yapılan ortakaçıklamada iş sağlığı ve iş güvenliği konusundahiçbir önlem alınmadan yapılan işlerin iş cina-yetlerine davetiye çıkardığına dikkat çekildi.Güvencesiz ve esnek çalıştırma koşullarınınölümlerin habercisi olduğu ifade edilerek, An-kara sokaklarında iş ve işçi güvenliği için yürü-yen işçilere ve emekçilere saldıran devletin, ya-şanan cinayetlerin sorumlusu olduğu belirtildi.

A

Ankara’da meydana gelenpatlama’da yaşamını 17 kişiyaşamını yitirirken onlarcakişi de yaralandı. Meydanagelen patlamaya ilişkinOSTİM yönetimi de devletinyetkili kurumları da sorum-luluk üstlenmiyor

OSTİM katliamına sorumlu

bulunamıyormuş

ütün dünyanın gündeminimeşgul eden, önce Tunus vesonra Mısır’daki halk ayaklan-maları, öyle bir hal almış du-rumda ki, sadece mazlumlaradeğil zalimlere de “umut” ışığı

olmuş durumda. Ezilen için “umut” olanınezen için nasıl umut olduğunu kendi kendi-mize soralım. İkisi birden mümkün mü? “Teo-rik” olarak evet! Ama buradaki tırnak içeri-sindeki ‘’teori”ye parantez açmak gerek. Mil-yonlarca insanın büyük bir cendere içerisindeyaşadığı, açlığı ve yoksulluğu zanaat halinegetirdiği, sınıf ayrılıklarını şah damarına da-yanan bir bıçak kadar yakın hissettiği birülke gerçekliğinde, ezilen yığınların isyan et-mesi, illada devirmek için isyan etmesi günkadar arı ve duru bir umuttur. Kendiliğindenvardığı ‘Artık yeter’ kanısı, ezilen çoğunluktarafından, yıkmanın ötesinde başka birtanım değildir. Ama kendiliğinden olarak,“umudun” yolunda dizilen taşlar, başka birrealiteyi aralamak ile mükelleftir. Özel mülkiyetdünyasının doğası gereği mevcut kriz, yeniprojeler için yapılandırmanın tarihsel öznesinedönüşebilir. İşte bu yolda kurtuluşu “umut”edenlerin varacağı yer, yeni bir cehenneminkapısını aralamanın ötesine gitmemektedir.

Özet olarak aktarmak gerekirse, Mübarekrejiminin “sallanmaya” başlamasıyla birlikte,gerek BOP’un kumanda merkezi, gerekse eşbaşkanı Erdoğan, aynı dilden “Mısır’ın huzuru,geleceği ve güvenliği” adına endişe duyduk-larını, “halka gözünü ve gönlünü kapatma”diyerek, mevcut iktidarın miadının dolduğunuhaykırdılar. Türkiye-Kuzey Kürdistan’dakihalkın ve örgütlü kesimlerin en ufak tepkisine‘’terörist”, ‘’eşkıya” diyen Erdoğan, Tahrir Mey-danı’na canlı olarak seslenerek, modern İslamdevleti anlayışının ve algılayışının figüranlığınısergiledi. Hiç şüphesiz, bu “sesleniş” hedefinibuldu. ABD markalı modernizasyondan geç-miş Müslüman kompradorluk, artık Ortado-ğu’da belirleyici rol oynamak için yaygınlaşmakzorundaydı. Lokal deney olarak, geçtiğimiz10 yıldır Türkiye-Kuzey Kürdistan’da uygu-lanan, son yıllarda açık olarak reorganizeedilen “Müslüman uygarlık” şu mesajı ver-mekte: “Ey sen Mübarek! Alışılmış olaraktotaliter devletten, ‘’demokratik” devlete ge-çerken, son görevini yapacaksın!” Evet, ABDkarşıtı muhalif grupların yoğun olduğu bircoğrafyada, Tunus örneği bir ve aynı izlene-mezdi. O yüzden, muhalefetin elinin zayıfla-tılması ve yeniden yapılandırmanın temel-lerinin sağlam atılması için ara geçiş dönemi

zorunlu ve kaçınılmazdı. Ara geçiş döneminde,üzerine düşen görevi bilen Mübarek ‘’Ülkemiçok seviyorum, buradan gitmeyeceğim, buradaöleceğim” gibi “cesur” açıklamalarda bulu-narak, efendilerine son sadakatini göster-mektedir.Bu tartışmalar, yaşadığımız coğrafyada, hakimsınıf klikleri saflarında ise fırsata dönüştü-rülmeye çalışıldı. AKP, Mısır hareketinin ken-dilerinden etkilendiklerini ima ederek, dünyada“örnek” teşkil eden bir öneme sahip olduklarınısöylerken, CHP ise, Erdoğan ile Mübarek ben-zetmesi yaparak, halk ayaklanmasını sandığadavet etti. Fakat durumun iyi anlaşılmasıiçin, isyanın “demokratik” olmasının “mec-buriyeti” üzerine sık sık duruldu. Ve tüm butartışmalardan bir ton kavram zırvası, halkıngündemini musallat oldu. Bazı çevreler, isyankelimesinden dahi o kadar korktular ki, “halkdüşmanı hükümet yoktur, kötü hükümetvardır” diye telaşa kapıldılar [1]. “Demokraside isyan değil, seçim olur” güzellemelerindebulundular.Tüm bu gelişmeler şunu göstermektedir ki,domino taşları olarak adlandırılan yapılan-dırma süreci, geniş halk yığınlarının kendili-ğinden tepkisinin devrimci bir muhalefet

başta olmak üzere, anti-BOP sermaye çev-relerine kaymaması için, start verilmiştir.1980’lerin başlarında, yarı-sömürge ülkeleredarbe yoluyla müdahale eden emperyalizm,“meşru” bir yöntem yaratarak, “demokratik”bir çerçeve içerisinde “barışçıl ara geçiş dö-nemleri” yaratarak, ılımlı İslam projesini uy-gulamaktadır. Coğrafyamız egemen sınıfla-rının, mevcut gelişmelerin dışında değil,öznesi ve örneklendirilmesi olarak görev yü-rüttüğü görülmek zorundadır. Halkın devrimciisyanını selamlayan komünist-devrimci ha-reket, aynı zamanda bu devrimci isyanıngerici projeye nasıl yedeklendiğini-eklendiğinigörmek ve kitlelere göstermek zorundadır.Derinleşmekte olan sınıf çelişkilerinin, ken-diliğinden değil, sınıf için ayaklanması, dominotaşlarının hangi elin fiskesiyle başladığınıdeşifre ederek mümkün olacaktır. Dünyanınezilen sınıfları ve mazlum ulusları, yeniisyanlar için doğan atraksiyonları yaşamak-tadır. Komünizm ve devrim güçlerinin, at-raksiyonların nabzını tutarak, günün görevve sorumlulukları için proletaryanın nihaidavasına hizmet edecek şekilde örgütlemekzorundadır.[1] Ege Cansen, Hürriyet 29 Ocak 2011

Domino taşları, ılımlı islam ve ‘’halk isyanı”GENÇ YORUMf sinan çakıroğlu

B

10-11_Layout 2 2/9/11 10:44 AM Page 1

Page 11: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011 kadın haber 11f

Sokaktan, evinden alınanlar, karakoldagözaltında katledilenler… Ve daha birçokneden ve gerekçelerle devletin kolluk güç-leri tarafından kaybedilenlerin anası, baba-sı, kardeşi, eşi; Cumartesi Anneleri… Yıllar-dır Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelenve kaybedilen yakınlarının hiç değilse ke-miklerini isteyen aileler, geçtiğimiz günler-de Başbakan’la görüştüler. Analar çocukla-rının kemiklerini istediklerini ilettiler Baş-bakan’a... Kayıp yakınlarını sessizce dinle-yen Erdoğan analar için “umut vadeden” hiçbir şey söylemedi. Dolmabahçe ÇalışmaOfisi’nde Cumartesi Anneleri ile görüşenErdoğan analara, “Kayıplar bizim sorunu-muzdur” dedi. Kayıp yakınlarının sorunları-nı dinleyen Erdoğan ailelerin faili “meçhul-ler”in bulunması ve sorumluların yargılan-masına ilişkin taleplerini not alırken, talep-lere ilişkin bir şey söylemedi.

Cumartesi Anneleri’nin Dolma-bahçe’ye kadar gelen süreciDünden bugüne faşist bir yönetim anlayışıile kitleler üzerinden zulmünü eksik etme-yen devlet yaratmıştır Cumartesi Anneleri-ni de… Devrimci, demokrat, yurtsever ke-simlerden herkesi hedefi haline getirendevlet, özellikle Kürt illerinde yüzlerce faili“meçhul” cinayetin altına imza attı. JİTEMgibi araçları ile kişileri sesiz sedasız gömendevlet, geride her an yakınının haberi ileyaşayan analar bıraktı. Çocukları, eşleri,kardeşleri kaybolanlar: devletten hesapsormak, kayıplarını istemek için ilk kez 27Mayıs 1995’te Galatasaray Lisesi önünde biraraya geldiler. Her cumartesi saat 12.00’da200 hafta boyunca bir araya gelen analarısrarla yakınlarını istediler. Anaların sesinitoplumun diğer kesimleri tarafından duyul-maya başlamasıyla devletin saldırıları dabaşladı. Sokaklarda sürüklenen analar, ba-

balar, kardeşler dövülerek gözaltına alındı-lar. Bunun en büyük örneği 15 Ağustos1998’de yaşandı. O gün Galatasaray Lise-si’nin önünde olan herkes devletin faşiz-minden nasibini aldı, sadece aileler değil…Sonraki haftalarda da devletin saldırıları ar-tarak sürdü. 15 Ağustos 1998’de başlayansaldırılarda artık aileler Galatasaray’a gel-

meden gözaltına alınıyordu. 13 Mart 1999’da,200. haftasında Cumartesi Anneleri’nin ey-lemi sona erdi. Ergenekon Davası’nın başla-tılması, AKP hükümetli devletin yeni süre-cinde yapılan bu “demokrasi” gösterisi iletekrar gündeme gelen kayıplar, ölümler, asitkuyuları tartışmaları ile Cumartesi Annelerieylemlerine yeniden başladı.

Pişkinlik değil de ne?Anaların “çocuklarımızın kemiklerini isti-yoruz” çığlıklarını “duyan” Erdoğan onlarıDolmabahçe’ye çağırdı. Hani şu öğrencilerin,emekçinin önüne bile gidemediği, sokağın-da işkence gördüğü, anne karnında çocuğunöldürüldüğü şu Dolmabahçe’ye…

Ergenekon Davası ile suçu ve suçluyu kişi-lerle sınırlayan, özellikle Kürt illerinde yapı-lan katliamları kişilere yükleyen devlet, bupişkinliğini analara da sergiledi. Erdoğanaracılığı ile… Anaların sorumlular yargılan-sın talebindeki sorumlular kim? Katliamıyapanların yanı sıra yaptırtanlar da yargı-lanmamalı mı? Peki, yaptıran kimdi?

Erdoğan’ın duyarlılığı!Faili “meçhul”leri Ergenekonculara yükle-yen, devleti aklayan hükümetin, Cumartesiannelerine nasıl bir çözüm sunacağını hepberaber göreceğiz elbette! Özellikle burjuvabasınca gözlerimize sokulan Erdoğan du-yarlılığına ilişkin bir soru: Analara bu kadarduyarlı Erdoğan hapishanede her gün iş-kence gören siyasi tutsakların analarını ne-den ağlatıyor peki? Görüşlerde iç çamaşırla-rına kadar aranan analar, çocukları ile ana-dilini konuşamayan analar, sokakta çocu-ğunu korumak için işkence gören analar,çocuğunun kolu polislerce kırılan, vurula-rak öldürülen analar… Bizce de ‘Kayıplar si-zin sorununuzdur’. Hapishanede F tipindeyalnızlaştırılarak kaybedilmek istenenler,çocuk yaşta hapse konup yok edilmek iste-nenler, sokaklarda tepesine vurularak sus-kunlaştırılıp kayıp edilmek istenenler… Er-doğan’ın toplantıyı dinleyip sadece not al-ması ve yorum yapmaması gayet doğalanaların çığlığına: “Yapan da yaptıran dabizdik, yaptık ve yine yapıyoruz” diyecekhali yok ya.

“Demokrasiden” bir kuple de Cumartesi Anneleri’ne

Cumartesi Anneleri’ni Dolmabahçe’de ağırlayan Erdoğan, devle-tin timsah gözyaşlarını analara sundu. Analar Erdoğan’a dertleri-ni anlattı, çocuklarının kemiklerini istedi, Erdoğan’da dinledi ve“Kayıplar bizim sorunumuzdur” dedi…

Umut insanda, insan isyandaÖNCÜ KADINf rojda demir

imse yok mu orda ?” haykırışıbu ülkede yaşayan ve büyükMarmara depreminde kulak-larda çınlayan insanlığın ifa-desi olarak kaldı.

Emekçilerin yoğun işgücüne rağmen; 2011dünyasında sınırlar ötesi operasyonlar plan-lanırken, füze kalkanlarıyla ayarsız-hedefsizgüç kullanımı devreye girerken, hala kulaklarsağır, hala gözler kör, hala diller suskun.Emperyalist ağa-babaların doymak bilmeyen,şok eden şiddet politikaları silah deneti-minden, enerji politikalarına, petrol fiyatla-rından ekonomik krizlerine kadar yapısalkrizlerine ev sahipliği yapacak “jandarmakarakolu” yaratma ihtiyacını, Türkiye-KuzeyKürdistan topraklarında füze kalkanını ko-numlandırma kararıyla gidermiş bulunmak-tadır. Dünya jandarması rolüyle berisindehavaya uçurulan akıllı bombalarıyla insaneti dağıtan ‘’kadirşinas”ını seçti ve verdiğiödüllerle her türlü yetkiyle donattı. Dörtbaşı mamur yönetenler tam kadro ‘’emretkomutanım” görevlerine hazır ve nazır bek-lemektedirler. ‘’Hayır” diyenlerin hayırlarıylagüçlülüğünü her fırsatta değerlendirip, ‘’kendikulları” dışındaki herkes ‘’suç” işliyor, ‘’suçlu”ve ‘’ceza”sı derhal verilmelidir.Bir dönem kurban bağışı yapıp, tırlarla yar-dım dağıtan, gidiş-gelişlerde ‘Doğu ve Gü-

neydoğu’nun “civanmert insanlar”ın dost-luğa çekilmesi kurnazlığıyla hareket edenFethullah Gülen’in “Kimse Yok mu Derneği”ve Aziz Mahmut Hüdai Cemaati’nin icraatlarıepeyce yol almışa benzer. Geleceklerini ABD, AB ve diğer emperyalistleriarkasına alıp garantileyen ve emperyalistlerindemokrasiyi geliştireceğine, terörle sava-şacağını, nükleer silahların yayılmasını ön-leyeceği yönündeki askeri ittifakları geliş-tirdikçe ezilen halklara ve emekçilere saldırılarda o denli gelişiyor. Vardır bir sebebi.Marmara depreminden daha beter “domuzbağı”yla ülkenin emekçisi, işçisi, köylüsü,gençliği, kadını ölüme razı edip, sıtmaylayaşatma hedefi yerli uşakların gündemindenhiç düşmedi. Düşeceğini bekleyip reformlarasarılanların Torba Yasa eylemindeki şaş-kınlıklarını iyi görmek lazım. Emperyalist-kapitalist sistem, doğacak çocuklarımızıborçlu-şartlı çalışan köle durumuna getiren‘’Torba Yasa” ile geleceksizleştirmeyi, gü-vencesizleştirmeyi yasallaştırıyor. Kimseyok. Sendikaların on yıllardır bilindik ve ‘’…ise, daha etkin eylemler yapacağız, Ankara’yaakacağız” söylenceleri de; pazarla-sat-kaçkomedisi TEKEL işçisinin 78 günlük direni-şinde ayan-beyan göründü. Var mı birhesap soran ya da veren? Yok kimse.Ortadoğu’ya jandarmalığa soyunan uşak

AKP hükümeti; bütünlüklü olarak ezilenhalkları ve emekçileri kuşatıp, bilindik açılımaldatmacalarıyla Torba Yasa’daki boğaz ke-sen hak gasplarını Mevlana şekeri yapıpkamuoyuna yutturmaya çalışmaktadır. BuMevlana Şekeri’nin karışımında neler vardiye merak edecek olursak, eğitim hakkıgaspı, sağlık hakkı gaspı, barınma hakkıgaspı, sosyal güvence gaspı, iş hakkı gaspı,iş güvencesi gaspı, gelecek gaspı, annelikhakkı gaspı vb. vb. toplumun bakır kazandadeğil, sacta buharlaştırılması gerçekliği yat-maktadır. Onun içindir ki; Torba Yasa ileözelleştirme, taşeronlaştırma, 4/C, 4/B vediğer cebirlerle 12 Eylül alkış çalan öğrencilerve rap rap yürüyen asker görevleriyle MilliEğitim ve Emniyet Müdürlüklerine dağı-lımları yapılmaktadır. Parmak kaldıranınparmağı kesilir. Çıt yok.Çünkü; uşak uşaklığını yapmak için artıkmaskesini yenilemelidir. Artık masum, maz-lum IMF, Dünya Bankası, NATO, BirleşmişMilletler’e yalvaran, dilenen egemen sistem,ABD aleyhtarlığı rolü Amerikan goygoycu-luğuyla sırt sırta vermiş. Sesini çıkaran,itiraz eden terör suçu işliyor, terörist diyetanım buluyor. Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika

Projesi içinde yer alan Uzak Doğu’dan Batı’yauzanan köprü yalanlarla, talanlarla, düzmece

ve çarpıtma çitlerle örülmelidir. Hem dedevraldığı Osmanlı kapısı Arap Denizi’yleHint Okyanusu’na kadar açılan kapıdır. Gitgit bitmeyen kocaman bir kaos, etnik, dini,mezhebi, iç savaş puzzle oyun kapısıdır.Ama cennet kapısı açık, bereket orada,enerji yolları, kıymetli madenler, besin vesu kaynaklarının bulunduğu bu jeo-politikcoğrafyada hegemonya savaşlarını yürüt-meye devam edecekler…Irak’taki “özgür-lük-demokrasi-barış” oyunu yayılıyor…DünFilistin, Lübnan, Afganistan, bugün Tunus,Mısır, Yemen, Ürdün, Moritanya’dan…Nereye kadar? İşte berimizde isyan edenhalkların ayağa kalkışına kadar. Ne zaman? Yasalarla nefes alamaz halegetirilen emekçilerin sırtındaki bıçağı, gırtlağadayandığı ‘’Torba Yasa” zamanı. Nasıl? Kibrit diye gösterilen ve yok edilmesiniplanladığı halkın evlatlarının aktığı nehrinyatağı bulduğu şekilde. Kim Yapacak? ‘’Kimse yok mu orda ?” diyehaykırırken geleceğe akan halkla, halkınaç-yoksul-işsiz ve örgütlü yenilmez iradiordusuyla, halkın kibrit gibi tutuşan ve ezenhakim sınıfların pusu kuran evlerinizdepatlayan o ölümsüzlük derinliğinde ‘’Bizvarız be aha dostlar biz varız” diyen halkınyüreğine akan can damarıyla kavgaya tu-tuşan zaferin tutsakları yapacak.

K

10-11_Layout 2 2/9/11 10:45 AM Page 2

Page 12: 10-20 Şubat 2011

Saraylar saltanatlar çöker Kan susar bir gün Zulüm biter. Menekşeler de açılır üstümüzde Leylaklar da güler. Bugünlerden geriye, Bir yarına gidenler kalır Bir de yarınlar için direnenler...Şiirde de dendiği gibi o günlerden geriye,bir bugünler için dövüşenler, dövüşerekcanlarını Altınçağ davasına tereddütsüz-ce feda edenler, bir de yarınlar için dev-rimci savaşın değişik alan ve mevzilerin-de faşizme boyun eğmeden direnenlerkaldı.Sınıf savaşımının temel yasası olan zo-run zor ile alt edilmesi gerçekliği, ezen-ezilen, sömüren-sömürülen, efendi-köle, işçi ve patronun olduğu her alandaamansız bir şekilde sürüp gitmektedir.Dünyanın bütün güzelliklerine şekil ve-ren ve fakat bu güzelliklerin hiç birindenyararlanma hakkına sahip olmayan mil-yonlarca emekçi, üzerlerinden yükselenve tüm bu güzelliklere, zenginliklere zor-baca el koyan bir avuç ensesi kalın göbe-ği şiş zorbanın yaratmış olduğu bu köhnedüzeni yıkıp yerine, bayrağında“Herkesten yeteneğine göre, herkeseihtiyacı kadar” ilkesinin yazdığı bir dünyakurma mücadelesinde kendi bağrındanice yiğit evlatlarını fiili olarak yitirmiş,fakat düşünceleri, bıraktıkları miras iseasla yitip gitmemiştir.Bin yılların pratikte yüzlerce örnekle is-patlamış olduğu toplumlar tarihinin sınıfsavaşımları tarihi olduğu gerçekliği, bütündünyada olduğu gibi ülkemizde de çeşitliseyirlerde kesintisiz bir şekilde devam et-miştir. Faşist bir temel üzerinden kurulan

Türk devleti, kurulduğu günden bugünenice katliamlara, ölümlere, işkencelere,baskı ve zorbalıklara başvurmuştur. Em-peryalist efendilerinin hizmetindeülkemizde gelişen ve bu gerici iktidarıtehdit eden her türlü hak alma mücadele-si ve örgütlenme, en barbar yöntemlerle

bastırılmaya çalışılmış, fiili bir ‘başarı’sağlanmış olsa da, devrim ve demokrasimücadelesinin önüne geçilememiştir.Uzun yıllar boyunca devrimci bir önder-likten yoksun olarak gelişen ve bu realit-eden kaynaklı yenilgiye mahkum edilenhareketler ve TC’nin doğru bir sosyo-

Faşizmin KaypaHâkim sınıflarınbugün dahi Kay-pakkaya ismindenbu kadar kork-malarının sebebiise, Kaypakkayaardılları tarafındangöndere çekilen bubayrağın 40 yıldırkesintisiz bir şek-ilde sallanmasıdır

Burjuvazi sahip olduğu gerici ikti-darını kaybetmemek ve daha dagüçlenmek için, sömürü cenderesinealdığı ve bin bir araçla ezmeyeçalıştığı işçilere, köylülere,emekçilere yönelik sadece kaba şid-det politikası ile değil, inceltilmiş ze-hirli kültürel manipüle araçlarıyla dasaldırmaktadır. Bahsini ettiğimiz bupolitikanın belki de en katıksız ve ak-tüel olanını son yıllarda ülkemizdeyaşamaktayız. Demokrasi maskelifaşist devlet gerçekliği, on yıllardırhayata geçirdiği bütün vahşi saldırıpolitikalarını sanki kendisi işlememişgibi halkımızı ‘özgürlük’, ‘demokrasi’,‘insan hak ve hürriyeti’ gibi özlemduyulan argümanlarla kandırmaya

çalışmakta ve güvenoyu istemekte-dir. Özellikle AKP hükümeti dönemiincelendiğinde, gazetelerde, televizy-onlarda, tartışma programlarında,devlet yetkililerinin söylevlerinde ensık karşılaştığımız kelimelerin başın-da demokrasi ve özgürlük geliyor.Bina olduğu ekonomik-siyasi vesosyal temel incelendiğinde faşistözü gayet açık bir şekilde ortada olanTC’nin, son yıllarda aklıselim bazı ‘de-vrimci’ ve ‘demokratlarımızın’ dahidesteğini almış olması ve ciddi olarak‘demokrasi’ savunucusu olarak lanseedilmesi oldukça acı, bir o kadar daöğreticidir.

İşçi ve emekçi kitlelerinin kendilerine

yönelik olarak geliştirilen hak gaspısaldırılarına karşı en meşru hak almaeyleminin dahi, cop, biber gazı, polissaldırısı ile sindirilmeye çalışıldığı,yoksul köylülüğün emperyalist poli-tikalar ekseninde kotalarla üretemezbir duruma getirildiği, öğrencigençliğin bilimsel-parasız-anadildeeğitim talebi ile yaptığı her eylemindevlet terörü ile karşılandığı, devrim-ci tutsakların tecrit saldırıları ile tes-lim alınıp yok edilmek istendiği, sis-teme karşıt fikirler üreten aydın-yazar ve sanatçıların katledildiği, tu-tuklandığı, çeşitli baskı mekaniz-maları ile sindirilmeye çalışıldığı vedaha yüzlerce örnekle tescillenmişbir faşist baskı mekanizmasının

Sağ tasfiyeci rüzgâra karşı,devrimci mücadeleyükseltilmelidir

10-20 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

12-13_Layout 2 2/9/11 3:06 PM Page 1

Page 13: 10-20 Şubat 2011

ekonomik tahlili ve bunun üzerindenşekillenen siyasi yapısını analiz etmedeyapılan hatalar, gerçek devrimci biroluşumu ve bu oluşumun önderliğindeverilecek devrim mücadelesini imkansızkılmıştır.

Devrimin teorik ve pratikkarşılığıdır Kaypakkayaİşçi sınıfının kendisi için bir sınıf olmagerçekliği ve kendi mücadele araçları ilesiyaset sahnesindeki yerini almasınınertesinde Sovyetler’de ve Çin’de Lenin

ve Mao önderliğinde gelişen devrimsüreçleri ve Marksizm’in geliştirilip-ni-tel olarak ilerletilmesinin yansımalarıülkemizde de karşılık görmüş ve 68öğrenci gençlik hareketi içerisindegelişip güçlenen, Büyük Proleter KültürDevrimi’nin bir ürünü olan Maoist parti,İbrahim Kaypakkaya önderliğindeTürkiye-Kuzey Kürdistan siyasi tarihin-deki yerini almıştır.

Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimininülkemiz şartlarına en billur uyarlamasıolan Maoist parti ve programatik görüş-leri, devrimin niteliği, yolu, Kemalizmtahlili, Ulusal soruna yönelik perspekti-fler, Halk Savaşı stratejisi ve daha bir dizimeselede, ülkemiz hakim sınıflarına ko-rku salınmasının yegane sebebidir.Dönemin MİT raporlarında ‘İhtilalcikomünizmin ülkemizdeki en tehlikeliismi’ olarak yer edinen ve hala her nevesile ile olursa olsun isminin anılmasıbile yasak olan Kaypakkaya’nın hasım-larını böylesine bir korku ve öfkeanaforuna sürüklemesinin sebebi, nezekâsı, ne cesareti, ne de işkencehanel-erde sergilemiş olduğu muazzamdirenişidir. Onun hasımlarını böylesinekorkutan yönü, tüm bu dile getirilengerçekliklere de vesile olan ideolojk hat-tıdır. MLM bilimini kendisine referansalmasıdır, ülkemizdeki devrim mücade-lesinin ancak zor yolu ile silahlı mü-cadele ile halk savaşı ile kazanılacağınınteorik ve pratik karşılığı olmasıdır.İbrahim Kaypakkaya MLM biliminireferans alarak şekillendirdiği analizlerive bu analizler ışığında giriştiği pratiği ilehasımları için stratejik bir tehlike-tehditkaynağı olmuştur. Dokunulması yasaklı

olan, tabulaştırılarak ülkemiz halkınakahraman ve kurtarıcı olarak sunulanKemal Atatürk ve şahsında somutlananKemalizm’in katıksız bir faşizmolduğunu ilan etmesi ve sınıfsal, sosyaltemelini teşhir etmesidir O’nu böylesinekorkutucu kılan. Türk milliyetçiliği üz-erinden şekillenen ve tek dil, tek din, tekbayrak, tek vatan ırkçı-faşist politikalarıekseninde yaşam bulan ve başta Kürtulusu olmak üzere farklı milliyet veinançlar üzerinde katıksız bir faşist poli-tika izlenen bir coğrafyada, uluslarınkendi kaderini tayin hakkını tereddütetmeden savunması ve ulusal kurtu-luşun ancak sınıfsal bir temelde yükse-len bir devrim mücadelesi ile gerçek-leşeceğinin en berrak savunucusu veuygulayıcısı olmasıdır O’nu böylesinekorkutucu kılan. İktidar hedefindenuzak, düzen içi mücadeleyi kutsayan,Marksizm adı altında reformist ve re-vizyonist tezleri hakim hale getirmeyeçalışarak, milyonların gerçek ve yeganekurtuluşu olan, faşizme karşı savaş yer-ine, liberal barış politikalarını ve anti-MLM tüm akımları teşhir edip, ülkemizdevrim mücadelesinin ancak ve ancakkomünist bir parti önderliğinde verile-cek olan silahlı mücadele ile alt edile-ceğinin teorik ve pratik ifadesi olmasıdırO’nu böylesine korkutucu kılan.Demokrasi havarisi kesilen ve burjuvademokrasisini bütün sorunların yegâneçözümü olarak sunan, düzen kut-sayıcılarına karşı demokrasi sorununbir devrim sorunu olduğunu ve bu soru-nun ancak proletarya diktatörlüğünütesis ederek, sosyalizme ve komünizmevarılarak çözüleceğinin beyanıdır O’nuböylesine korkutucu kılan.

akkaya korkusu

hakim olduğu böylesi bir gerçekliğin es geçilerek‘demokrasi’ safsatalarının şırınga edilmek istenmesi,tamı tamına bu faşist devlet aygıtına hizmet etmek veonu güçlendirmek anlamına gelmektedir.

Filistin’de İsrail siyonizminin saldırılarına karşı Filistinhalkının duygularını sömürerek, danışıklı bir dövüşsonucu İsrail’e kafa tutup, mazlum dostu kesilen, fakatülkemizde yaşanan hak alma eylemlerine karşı ‘kadında olsa çocuk da olsa gereği yapılacaktır’ talimatınıveren Tayyip Erdoğan’ın hizmet ettiği yer ve‘demokrasi’ anlayışı ne ise, barış ve özgürlüksavunucusu kesilip, sınıf farklılığı ve savaşımını silik-leştirip, işçi ile patronun kardeşçe bir arada yaşamasınıtelkin edenler, dünya ve ülkemiz devrimci önderleriniaymazca kendi liberal-tasfiyeci politikalarına payandayapmak isteyenlerin de hizmet ettiği yer aynı yerdir;emperyalizm.

Kaypakkaya’nın bizlere bıraktığı şanlıbayrağı daha da yukarılara taşımalıyızHâkim sınıfların ve liberal-tasfiyeci kalemşorlarımızınbu hizmeti yerine getirirken dile getirmekten dahiçekindikleri, korktukları kişilerin başında ise İbrahimKaypakkaya gelmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğüyalanları ile sahte demokrasi gülücükleri dağıtanların,yüzlerindeki gerçek-kirli ifadenin açığa çıkmasının enson örneklerinden birini Kaypakkaya’yı övdüğü, isminiandıkları için haklarında dava açılan ve hapsemahkûm edilen sanatçı dostlarımız ve yoldaşlarımızşahsında somutlanan pratiklerde görmekteyiz. Kay-pakkaya’nın bu ülke halkının gönlünde devrimciyaşamı, faşizm karşısında tereddütsüz duruşu,işkencedeki ser verip sır vermeyen onurlu direnişi veardılları tarafından bugüne taşınan düşüncelerini‘suçlu’ ilan edilip, bu düşünceleri savunanları

katletmesi, işkencelerden geçirmesi, tutuklayıp hapseatması ve çeşitli baskı yöntemleri ile sindirmeye çalış-ması beyhude bir çabanın ötesine geçmeyecektir. Ko-rkmakta haklılar, çünkü Kaypakkaya’nın bizlere mirasbıraktığı ve faşizmi tarihin tozlu sayfalarına gömüp,Altınçağ’a varılacak olan bu şanlı güzergâhta adımadım ilerleyen bir gerçeklik ile karşı karşıyalar. Faşistgericiliği köhnemiş dünyalarında korkuları ile baş başabırakarak dün olduğu gibi bugün de yeni demokratikdevrim mücadelesini yükseltmek ertelenemez birgörevdir. Yazımızı komünist önder İbrahim Kay-pakkaya şahsında bütün devrim şehitlerini selamla-yarak, Kaypakkaya’nın şu sözleri ile noktalayalım;

“Türkiye’nin geleceği çelikten yoğrulu-yor; belki biz olmayacağız, ama bu çelikaldığı suyu unutmayacak”

perspektif

12-13_Layout 2 2/9/11 3:06 PM Page 2

Page 14: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011güncel14

Devletin gelişebilecek her türlü muhalefe-ti ve örgütlenmeyi etkisiz hale getirmekiçin başvurduğu araçlardan biri olan ajan-laştırma faaliyetleri hız kesmeden devamediyor. Devletin ajanlaştırma çalışmaları-nın son örneklerinden biri ise Dokuz EylülÜniversitesi’nde okuyan Mertcan Önalisimli, Demokratik Haklar Federasyonu(DHF) üyesi üzerinde denenmeye çalışıldı.Dokuz Eylül Üniversitesi’nde öğrenci olanMertcan Önal’a 3 Şubat 2011 tarihinde üni-versite çıkışında avukat olduğunu belirtenve okuyan öğrencilere maddi destek sun-mak istediğini söyleyen bir kişi, kendisiylesohbet etmek istediğini belirterek yanaş-mış ve daha sonra emniyetten geldiğini,kendisini takip ettiklerini ve hangi ku-rumda faaliyet yürüttüğünü bildiklerinisöyleyerek Önal’a para karşılığında ajanlıkteklif etmiş. Öğrencinin ailesine de desteksunacaklarını, maaş vereceklerini ve evalacaklarını söyleyen bu şahıs, DHF’defaaliyet yürüten kişilere ait olan fotoğraf-lar göstererek, atılan her adımın bilindiğive takip edildiğini belirtilerek açıkça teh-ditte bulunmuştur. Önal ise bu girişimetepki göstererek, bu kişiyi teşhir ederekolay yerinden uzaklaşmıştır.Düzenlenen basın toplantısında konuşanEylem Yıldız, demokratik ve meşru hakmücadelelerinin terörize edilmeye çalışıl-dığını ifade ederek şunları söyledi:“Mücadeleye aralıksız devam eden birçokdevrimci-demokratik kurum gibi Demo-kratik Haklar Federasyonu olarak kurulu-şumuzu ilan ettiğimiz 2008 yılından bu-güne onlarca tutuklama, gözaltı ve soruş-turma terörüne maruz kaldık, onlarcafaaliyetçimiz örgütlü faaliyet yürüttükleriiçin çeşitli baskı ve tehdit yöntemleriylekorkutulmaya, sindirilmeye, teslim alın-maya çalışıldı, çalışılıyor.Bu saldırıların bir parçası olan ‘ajanlaştır-ma’ girişimleri bugün farklı bölgelerde veillerde her gün karşımıza çıkmaya devametmektedir. Bunun son örneği olarak De-mokratik Haklar Federasyonu’nun gençlik

komisyonu üyesi olan ve Dokuz EylülÜniversitesi’nde öğrenci olan MertcanÖnal’a ajanlık teklif edilmiş ve tehditedilmiştir. Meşru ve demokratik müca-delemizi yasadışı tanımlayarak, müca-delemizin meşru ve demokratik muhte-vasını yok edebileceklerine, bu mücade-leyi sindireceklerine inananlar, bu yollafaaliyetçilerimizi teslim almaya çalışan-lar, bilmelidirler ki hiçbir saldırı, baskı veuygulama, bizim, ezilen milyonlarcaemekçinin haklı davasıyla bir bütün olandemokratik ve meşru mücadelemizi en-gellemeye yetmeyecektir.”

Dost ve düşman herkes bilsin ki,bizi teslim alamazsınızEylem Yıldız tarafından yapılan konuşmasonrası yaşadıkları ile ilgili açıklama ya-pan Mertcan Önal ise şunları ifade etti;“Okul çıkışında kimliğini bilmediğim ortayaşlı birisi yanıma gelerek avukat oldu-ğunu söyledi ve ‘sorunun mu var, neredeokuyorsun, derslerin nasıl, ben sana yar-dımcı olabilirim’ şeklinde sohbet kurma-ya çalıştı. Benim hakkımda öncesindearaştırıp bildiği konularda tekrar tekrarsorular sordu. Bana sürekli olarak yar-dım edeceğini söyledi. Ancak yardımla-rına karşılık benim de birtakım konular-da yardımcı olmamı istediğini ifade etti.Konuşma sırasında üniversitedeki öğ-renci gruplarıyla ilgili bilgi aktarmamı is-tedi. Kendisine yardım etmeyeceğimisöyledim. DHF üyesi olduğumu, tüm ça-lışmalarımın demokratik ve meşru oldu-ğunu belirttim. Bunun üzerine daha dasertleşerek, ‘Senin kim olduğunu biliyo-rum. Faaliyetlerini, kimlerle görüştüğü-nü, hangi örgüt olduğunuzu biliyorum’diyerek arkadaşlarımla birlikte çekildiği-miz fotoğrafları gösterdi. Daha sonra: ‘Buişlerin sonu belli. Kimler geldi geçti. Se-nin de sonun öyle olmasın. Bak okuyanbir kardeşin var. Bu devirde çocuk yetiş-tirmesi zor’ diyerek açıktan açığa tehdit-ler savurdu. Bunun üzerine bu kişiyi teş-hir edip oradan uzaklaştım.

Bu ülkede insanca, onurlu bir yaşam içinnice bedeller ödendi, ödenmeye de devamedecek. Mevcut faşist zihniyet, yaşadığı-mız şu süreçte devrimci-demokratik ku-rumlara olabildiğince saldırmakta. Zorkullanarak teslim alamadığı için onursuz

bir tercihi dayatıyor. Ama bu çabalar bo-şuna. Aldığımız insanlık kültürünü dahada ileriye taşıyacağız. Dost ve düşmanherkes bilsin ki, bizi teslim alamazsınız,bizi satın alamazsınız çünkü biz halkız veörgütlü mücadeleyi yükselteceğiz.”

DHF üyesi Mertcan Önal’a polis tarafından ajanlık teklifedildi. DHF İzmir örgütlülüğü konuya ilişkin bir açıklama ya-parak, demokratik hak arama mücadelesine karşı devlet te-rörünün çeşitli yöntemlerle devam ettiğini ifade etti

Devletin paslı silahıajanlaştırma

Gazetemiz okuru ve DemokratikHaklar Federasyonu üyesi Çanakka-le 18 Mart Üniversitesi öğrencisi Mi-kail Haskanlı arkadaşı Sinan Çar ilebirlikte, kimlik kontrolü bahanesi ilepolisler tarafından durduruldu. Keyfikontrol sonrası evine gitmek isteyenHaskanlı ve Çar gözaltına alınarak,Taksim Ekipler Amirliği’ne götürüldü.

Haskanlı ve Çar tutuldukları 5 saatboyunca işkenceye maruz kaldı. Tak-

sim Ekipler Amirliği’nde yaşa-nanlara ilişkin gö-

rüşlerini aldığımızHaskanlı şun-

ları aktardı:“İmam Ad-nan Soka-ğı’ndan çı-karken si-vil polislerönümüzükesti vekimlik is-tedi. Bende acilSultanga-zi’ye git-

Adını sıkça işkence olaylarlyladuyuran Beyoğlu Emniyet

Müdürlüğü’ne bağlı Tak-sim Ekipler Amirliği birişkence olayına dahaimza attı.

Okurumuza

Mikail Haskanlı ar-kadaşı Sinan Çar ilebirlikte, götürüldü-ğü Taksim EkiplerAmirliği’nde 5 saatboyunca işkenceyemaruz kaldı.

14-15_Layout 2 2/9/11 10:49 AM Page 1

Page 15: 10-20 Şubat 2011

1973 Mayıs’ında Diyarbakır zindanlarındaişkencede katledilen Komünist önder İbra-him Kaypakkaya’yı övdüğü gerekçesiyle,Grup Munzur, Pınar Sağ, Mehmet Özcan,Ferhat Tunç, Temel Demirer, DHF temsilci-leri Murat Kur, Nihal Gül ve Evrim Konak’averilen “cezalar” Dersim’de yapılan basınaçıklaması ile protesto edildi.

Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) ta-rafından yapılan eyleme, Hozat BelediyeBaşkanı Cevdet Konak, Mazgirt BelediyeBaşkanı Tekin Türkel ve araştırmacı yazarTemel Demirer de katıldı. Belediye önünde

“Kaypakkaya’yı anmak suç değildir” pan-kartı arkasında toplanan kitle “Önderimizİbrahim Kaypakkaya”, “Yaşasın halklarınkardeşliği”, “Faşizme karşı omuz omuza”sloganları atarak Seyit Rıza Parkı’na yü-rüdü.

Burada DHF adına basın açıklamasını ya-pan Murat Kur şunları ifade etti: “1973 yılın-da Diyarbakır zindanlarında hiçbir yargıla-maya tabi tutulmayarak katledilen İbrahimKaypakkaya, devletin kara kaplı kitapların-da kalmış ve bu katliam aydınlatılmamıştır.O günden bu güne sadece İbrahim Kaypak-

kaya’nın ismini ağzına alanlar suçlu görül-müş ve ‘cezalara’ çarptırılmıştır. Bizler bu-gün burada bir kez daha Pınar Sağ, Meh-met Özcan ve Ferhat Tunç’un yanındaolduğumuzu belirtiyoruz. Kay-pakkaya’yı katledenler misuçlu yoksa bugün onundeğerli düşüncelerini te-reddüt etmeden savu-nanlar mı suçlu.” dedi.DHF tarafından yapı-lan basın açıklamasıslogan ve alkışlarlasona erdi.

İbrahim Kaypakkaya’nın ismini telaffuz ettikleri için DHF faliyetçi-leri, sanatçı ve aydınlara verilen cezalar Dersim’de protesto edildi

Kaypakkaya’nın adınıanmak hapis gerekçesi

Kaypakkaya 1972 yılında Dersim’de yakala-nıp gözaltına alındıktan sonra, 90 gün bo-yunca en vahşi işkencelerden geçirilmiş vemahkemeye çıkarılmadan katledilmişti. Türk devletinin bütün kurumlarıyla hareketederek, halkın bağrında yer edinen hiçbirkomünist devrimciyi katletmesinde sakın-ca yok iken, O’nu savunan ve sahiplenenlerise çeşitli cezai yaptırımlarla karşılaşıyor.Bu devletin karakterinden ve sınıfsal kimli-ğinden kaynaklı bir gerçekliktir. Ancak birgerçekelik daha var; ne Kaypakkaya’nın, neO‘nun fikirlerini savunanların ve ne de O’nakarşı saygı duyanların devlet nezdinde ak-lanmaya ihtiyacı vardır. Bu gerçeklik Kay-pakkaya’nın ideolojik-politik duruşununfiili sonuçlarıdır.Böyle bir aklanma süreci en başta Kaypak-kaya’nın kendisine yapılacak en büyük ha-karet olarak algılanmalıdır. Çünkü Kaypak-kaya, ortaya koyduğu ideolojik-politik vepratik mücadele hattıyla sistemi hedef alanve ezilen işçi-köylü kitlelerin kurtuluşununbayraklaşmasıdır. Kendi efendisindenaman dileyen bir ideolojiyi değil, tamı tamı-na ona karşı kurtuluşu örgütleyen ve sava-şan bir teori-pratik bütünlüğü ifade eder.Türkiye- Kuzey Kürdistan coğrafyasındadevrimin yolu ve halk kitlelerinin gerçekkurtuluş mücadelesine dair ortaya koyduğutezlerin aklanmaya değil, pratikte yaşambulmaya ihtiyacı vardır. Ezilenlerin, ezenle-rin merhametine asla ihtiyacı yoktur. Kay-pakkaya bu bilincin en billur ifadesi olarak,bundan 38 yıl önce canı pahasına bunu cel-latlarının yüzüne yaşamı ile haykırmıştı. Dolayısıyla egemen sınıfların rahatsızlığı bukomünist bilincin halk içerisinde filizlen-mesi ve yeni kökler yaratması telaşıdır. Sal-dırıya uğrayan da, işte bu politik fikirlerinkendisidir. Yani Kaypakkaya nezdinde ko-münist ideolojiye, bu ülke halklarının kur-tuluş mücadelesine saldırmaktadırlar.Evet, tam da bunun için Kaypakkaya’yı sa-vunmak bir “suçtur”. Bu suç, ezilen halklarınegemen sınıflara karşı en meşru silahıdır.

Devletin Kaypakkaya korkusu

15güncel10-20 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

mem gerektiği için ‘siz kimsiniz’diye sorarken biz sivil polisiz diye-rek üzerime yürüdü. Ben de sakinolmasını istedim. Sonra kıyafetimebakıp ‘acele acele nereye gidiyorsu-nuz’ dedi. Otobüse yetişmeye çalış-tığımızı anlattım sonrada kimliğimiverdim. Birtaraftan da sert bir dillekonuşuyorlardı ve arkadaşımı itele-di sonra telsizle destek ekip çağırıpgelen ekiplerle bizi gözaltına aldılar.

Vanlı olmak işkence sebebi Karakola götürürken bana süreklitehditler yağdırdılar. Sık sık ‘sanagöstereceğiz’ dediler. Karakola gi-dince bana ‘nerelisin’ diye sordular‘Vanlıyım’ diyince, Taksim’de bom-

ba patlatanda vanlıydı’ dyerek, ke-lepçemi sıkıştırıp, ayaklarıma vu-rarak yere devirdiler. Yaklaşık 6 kişibirden üzerime çullanarak yüzümevurdular. Bir taraftan da küfürleryağdırıyorlardı.

Polisten düzmece tutanakBizi gözaltına alırken üstümüzüaramışlardı fakat bir şey çıkmadı.Ancak karakolda dayak sonrası ya-pılan aramada üzerimden peçeteyesarılı esrar çıktığını ileri sürdüler.Raporu bu şekilde yazdılar. Raporuokumadan imzalamamızı istediler.Ben karşı çıktım bana tepki göste-rerek ‘uğraştırma bizi’ dediler. Biziyalın ayak bir süre beklettikten son-

ra ifade metnini gösterdiler oradapeçetede sarılı olan ve üzerimdençıktığı iddia ediliyordu. Ben karşıçıktım ve üzerimde kesinlikle öylebir şey olmadığını ifade ederek iti-razda bulundum. Daha sonra ifadeyitekrar yazdılar. İfadeyi imzaladıktansonra sabaha karşı 3 gibi beni bırak-tılar.

İşkence protesto edildiMikail Haskanlı ve arkadaşı SinanÇar’a yönelik polis saldırısına ilişkinDemokratik Haklar Federasyonu(DHF) bir basın açıklaması gerçek-leştirdi. Taksim Ekipler Amirliğiönünde gerçekleştirilen açıklamayıDHF adına Cemal Doğan yaptı. “İş-kenceye sıfır tolerans” diyenlerinişkencecileri akladığını dile getirenDoğan, “İşkence yapmak devletinkarakteristik bir özelliğidir. Kara-kolda, okulda, hapishanede kısacayaşamın tüm alanında işkenceyaygın kullanıma sahip bir yön-temdir.” dedi. Gözaltı sırasında Has-kanlı’nın polislerce tehdit edildiğinive arkadaşı ile birlikte gözaltındatutuldukları 5 saat boyunca darpedildiğini ifade eden Doğan, polisle-rin Haskanlı ve Çar’a zorla, üzerindene yazdığı belli olmayan, ifade im-zalattıklarını dile getirdi. Doğan,Taksim Ekipler Amirliği’nin ilk vu-kuatının bu olmadığını belirterek,Festus Okey katliamını hatırlattı.Doğan, açıklamayı şu ifadelerlesona erdirdi: “İşkencenin bir insan-lık suçu olduğunu ve kime yapılırsayapılsın karşısında olacağımızı birkez daha belirtmek istiyoruz.”

karakolda işkence

14-15_Layout 2 2/9/11 10:49 AM Page 2

Page 16: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011dünya yorum16

Tunus’ta üniversiteli işsiz bir gencinkendisini yakarak ölmesi sonrası baş-layan sokak gösterileri, birçok Afrikaülkesinde karşılık görmekle beraber,Mısır’da 25 Ocak tarihinde başlayanprotesto gösterileri, son yıllarda dün-yada eşine ender rastlanır bir boyutkazanmış durumda. İşsizlik, yoksul-luk, sefalet ve baskıcı-diktatör yöne-timlerin yıllardır pençesine aldığı Af-rika halkları isyan bayrağını göndereçekmiş durumda. Tunus’ta başlayangösterilerin tedirgin ettiği hâkim sı-nıflar, Cezayir, Yemen, Ürdün, Arna-vutluk, Suriye ve son olarak Mısır’dadinmek bilmeyen halkın öfkesi karşı-sında oldukça korkmuş durumda.Devrimci ve komünist örgütlenmeninyok denecek derecede olduğu, otuzluyılları bulan diktatörlüklerce tam birbaskı altında yaşamaya mahkum edi-len Afrika halklarının bu görkemli di-renişi dünya halklarına yol gösteriyor.Küçük ve bireysel tepkilerle gelişensokak gösterileri, şimdilerde milyon-larca insanın canları ve kanları paha-sına sokak sokak çatıştığı bir direnişsürecine evirilmiş bulunuyor. Tu-nus’ta yıllardır iktidarda olan BinAli’nin ülkeyi kaçarak terk etmesinesebep olan halkın öfkesi, bugünlerdeMısır’da otuz yıldır ABD emperyaliz-minin bölgedeki en sadık uşakların-dan olan Hüsnü Mübarek’in iktidar-dan inmesi için bileniyor. Mısır’da mil-yonlarca insan 20 güne yaklaşan di-renişlerini onlarca ölü ve binlerce ya-ralı ile tutuklamalara karşın hız kes-meden devam ediyor. Özellikle Cumanamazı sonrası milyonlarca kişi so-kaklara çıkarak sokak sokak polis ileçatışmaya gidiyor. Hüsnü Mübarek vekabinesinin iktidardan inmesini iste-yen Mısır halkı, Mısır hakim sınıflarıtarafından yapılan bütün saldırı vekandırma politikalarına karşı direniş-lerinden taviz vermiyor.

Emperyalizm fırsattan yarar-lanmak istiyorABD emperyalizmin İsrail ve TC ileberaber bölgedeki en sadık uşakla-rından olan Mısır devleti, içerisindengeçmekte olduğu bu zorlu süreçteemperyalist efendilerinin ve sadıkuşak dostlarının yeni politikalarınıhayata geçirmeye çalışıyor. ABD tara-fından özellikle Ortadoğu ve Afrikaülkelerinde yıllarca “komünizme karşımücadele” adı altında geliştirilen “ra-dikal İslam” doktrini günümüzde, enaktüel örneğini Türkiye-Kuzey Kür-distan’da gördüğümüz, ılımlı İslam po-litikaları ile yer değiştirmiş durumda.Halkın gelişen büyük öfkesi karşısın-da buradaki çıkarları tehlikeye girenemperyalistler, büyük bir aymazlıklahalkın taleplerinin karşılanması ge-

rektiğini belirterek, artık gözden çı-karmak zorunda kaldıkları HüsnüMübarek, Bin Ali ve diğer uşaklarınınyerine yeni arayış içerisinde ve yenikukla hükümetler kurulması için kol-ları sıvamış durumda. Yükselerek de-vam eden sokak gösterilerinin dev-rimci-komünist bir önderlikten yok-sun olması, buralar üzerinde pay eldeetmek isteyen irili-ufaklı birçok kesi-min farklı politikalarına sahne olmak-tadır ve olacaktır.

Halkın talepleri asgari düzeydekarşılanarak gerici iktidarlargüçlendirilecektirEmperyalistler arası dalaşlara sahneolan Ortadoğu, Afrika, Balkanlar gibibölgelerde, bazen direkt askeri işgal-ler bazen ise renkli devrimler ile varolan ülke yönetimleri alaşağı edilerek,başka bir gerici klik iktidara getiril-mektedir. Bir taraftan Türkiye-KuzeyKürdistan gibi uzun yılları bulan vekansız bir şekilde, diğer taraftan iseUkrayna, Gürcistan, Tunus gibi kanlı

bir şekilde halkın taleplerinin mani-püle edilerek kullanıldığı klik deği-şimlerine tanık oluyoruz. Gürcistan’daABD ve Rusya arasında cereyan edenegemenlik dalaşının minyatürü olanbir savaş ile iktidar el değiştirmiş, Tu-nus’ta halkın sokağa dökülmesi ilebaş gösteren protesto gösterileri son-rası Bin Ali ülkeden kaçmış fakat ikti-dar aynı şekilde sadece şekil değişti-rerek hâkimiyetini devam ettirmiş-ettirmektedir.Mısır’da yaşananlarda benzer bir sonaişaret etmektedir. İktidarı terk etme-yen Hüsnü Mübarek ve partisi, sokakgösterilerinin en etkin güçlerindenolan Müslüman Kardeşler ve diğerbazı muhalif gruplarla mart ayındabazı anayasal değişiklikler yapılmasınoktasında anlaşmaya varmış du-rumda. Şimdilik görünen tabloda hal-kın talepleri konusunda bazı küçükdeğişimlerin dışında herhangi biradım atılmayacağı ve fakat Mısır’dakigerici iktidara bazı ortaklar getirile-cek gibi gözüküyor.

Açlık ordusu yürüyorABD başta olmak üzere emperyalist güçler, bölgesel politikaları doğrultusunda Af-rika’da hoyratça at koşturmuş ve kendi çıkarları doğrultusunda böl-parçala-yönetpolitikasını oldukça ‘başarılı’ bir şekilde hayata geçirmiştir

Açlığın ve ölümündiğer adı; AfrikaDünyanın üçüncü büyük kıtasıolan Afrika, Portekiz tarafındanbaşlatılan sömürgeleştirme süre-cinden bu yana ölüm, açlık, yoksul-luk, işsizlik boyutuyla dünya ölçe-ğinde birinci sırada bulunuyor. Por-tekiz’den sonra sırasıyla İspanya,İngiltere, İtalya ve son olarak Fran-sa ile ABD tarafından sürekli bir şe-kilde emperyalist politikalar ekse-ninde şekillendirilmeye çalışılmışve bu politikaların ‘başarısı’ uğrunamilyonlarca insan savaşlardan, aç-lıktan, çeşitli hastalıklardan yaşa-mını yitirmiştir. Uzun yıllar köle ti-caretinin merkezi olan ve milyon-larca insanın kölecilik zulmü altın-da can verdiği sömürgecilik siste-mi, kapitalizmin sahneye çıkmasıile beraber özellikle 1980’li ve 90’lıyıllarda, özü aynı kalmakla beraberboyut değiştirmiş ve daha sinsi birşekilde uygulanmaya başlanmıştır.Sovyetler ve Çin’de yaşam bulandevrimci kalkışmalar 2. Emperya-list Paylaşım Savaşı sonrası Afrikakıtasında da yankı bulmuş ve birerbirer ulusal kurtuluş savaşları pat-lak vermiş, emperyalist sömürge-cilik prangaları kırılıp atılmıştır. Nevar ki devrimci önderliklerdenyoksun olan Afrika ülkeleri çokkısa bir süre sonra iç savaşlarlaadeta kan gölüne dönmüş ve tek-rardan emperyalizmin piyonlarıolarak işlev görmeye başlamıştır.

ABD başta olmak üzere emperya-list güçler, bölgesel politikalarıdoğrultusunda hoyratça buralardaat koşturmuş ve kendi çıkarlarıdoğrultusunda böl-parçala-yönetpolitikasını oldukça ‘başarılı’ bir şe-kilde hayata geçirmiştir. Şu sıralaryeni bir ayrılık ile gündeme gelenSudan’da 20 yıl süren iç savaş bo-yunca 2 milyondan fazla insan ya-şamını yitirmiştir. Yine her yıl mil-yonlarca insan sıtma, AIDS vb.hastalıklardan, yüz binlercesi aç-lıktan ölüyor. Müslüman ve Hristi-yan dinleri yanında yaygın yereldinlerinde oldukça etkili olduğuAfrika’da emperyalizm, özellikledin istismarı üzerinden misyoner-lik faaliyetleri ve farklı dini inanç-lara mensup topluluklar arasındasavaşlar çıkartarak kendi politika-larını daha etkin bir şekilde hayatageçirmeye çalışıyor. Diğer taraftanise meselenin özünü oluşturan Af-rika kıtasından en etkin bir şekildeekonomik ve siyasi olarak fayda-lanma politikalarının sonucundabu kıtada çok küçük zengin birzümrenin yanında açlık ve sefaletiçinde yaşayan milyonlarca insanındurumu sınıfsal çelişkileri had saf-haya çıkarmış durumda.

16-17_Layout 2 2/9/11 10:51 AM Page 1

Page 17: 10-20 Şubat 2011

unus’ta başlayan, Mısır veYemen’de devam etmekteolan halk hareketlerinin nasılgelişeceği konusunda belir-sizlikler devam ediyor. Tu-nus’ta çeyrek yüzyıl işba-

şında kalan Ali baba, halkı sokağa dökenbir halk ayaklanması ile ülkeyi terk etti. Mı-sır’a 31 yıl hakim olan Mübarek, hanedanıoğluna devretmeye hazırlanırken postmo-dern bir ayaklanmaya yakalandı. Uzatmalarıoynamakla meşgul. Yirmi yıldır Yemen’e çö-reklenen Ali Abdullah Saleh, Mübarek gibioğluna iktidar yolunu hazırlarken halk ta-rafından alaşağı edilmek isteniyor. Bütündünya sadece Mısır’da değil Arap dünya-sındaki transformasyonun ne yönde geli-şeceğini merak ediyor. Zira bölgedeki geliş-meler küresel güç dengelerini değiştirebileceknitelikte. Bu yüzden bölgesel ve büyükgüçler olup bitenler karşısında pozisyon al-mak ihtiyacını hissediyorlar. Fransa’nın cici çocuğu Tunus, Kuzey kıyışeridinde yaşayanlar nispeten refah içeri-sinde güneyde yaşayanlar ise yarı-göçebe,korkunç bir yoksulluk içinde iken uzun birsüre “istikrar” içerisinde oldu. Ama sosyo-ekonomik nedenlerle güneyliler kuzeye göçedip tüm özgürlüklerin rafa kaldırıldığı soygunve talan rejiminin farkına vardığında artıkyeter diyerek sokaklara döküldü. Bin Ali defolup gitti ama ordunun işbaşına getirdiğimeclis başkanının, 23 yıllık dikta rejimindesuç ortağı olan Muhammed Gannuşi’yi birkez daha işbaşına getirmesi, emperyalistgüçlerin oyun kurucu rollerini bırakmadığınaişaret etmekte. 23 yıldan bu yana eskirejimin devam etmesinde, eski sömürgeciFransa ve AB’nin, çok uluslu tekelleri vebankalarının çıkarları için Bin Ali’nin despot

ve talancı rejimini İslamcıların iktidarını ön-lediği bahanesine sığınarak son dakikayakadar görmezden gelmesinin payı unutul-mamalıdır. Nitekim Fransa Dış İşleri Bakanıson ana kadar Bin Ali’ye desteğini açıkçaifade etti. Hatta isyanı bastırmak üzere gü-venlik güçleri göndermeyi bile önerdi. ABDise sokak gösterileri başladığında “gösteri-cilere” açık şekilde arka çıktı. Baştan itibarenBin Ali’den hoşnut olmayan ABD iyi kurgu-lanmış bir proje ile süreç içerisinde rejimizayıf düşürecek hamleler yapıp, orduya kit-lelere karşı güç kullanmaması yönünde “tel-kinde” bulunarak askerlerin diktatörü yal-nızlaştırması için gereken zemini hazırlayarakoyunu profesyonelce oynadı. Böylece biryandan Mağrip’te eskisinden farklı, miadıdolmuş Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’ninyeni versiyonunu kullanıma sokma fırsatınıyakalarken diğer yanda Fransa’yı gelenekselnüfuz alanından dışlamış oldu. ABD’nin la-boratuar olarak kullanacağı yeni strateji/pro-je de Tunus ordusu yeni dönemde “ılımlıİslamcılarla” iktidar paylaşımında garantörrolü oynayacaktır. (Yarı askeri vesayet rejimi)Nitekim Ilımlı İslamcı hareket Ennahda lideriRaşid Gannuşi’nin siyasi sığınmacı olarak21 sene kaldığı İngiltere’den apar topar ge-tirilmesi de buna delalet etmekte. KısacasıTunus bu satranç tahtasında bir piyon veuygulamanın başarısı halinde diğer Arapülkelerinde, özellikle Mısır ve Cezayir’de deprojenin hayata geçirilmesi beklenmeli.Mısır, ABD ile stratejik ortaklığı, İsrail ileilişkileri, enerji geçiş yolu stratejik SüveyşKanalı, 80 milyonluk nüfusu, Arap ülkelerindemerkez ülke konumu itibariyle son derecekritik bir jeopolitiğe sahip. Bu nedenle ABDelebaşılığındaki emperyalizm için, ayaklan-manın sonuçları itibariyle Tunus’tan çok

farklı ve önemli. Nüfusunun yüzde 40’ıgünde 2 doların altında kazanan, halkınüçte birinin yoksulluk içinde yaşadığı Mı-sır’daki halk ayaklanması göründüğü kada-rıyla bir dönüm noktasında. Orta sınıf halkın“Bir milyonluk” bir gösteri için toplanmasıve direnebilmesi hem siyasal iktidar ve hemde kendi gücü hakkındaki algısında köklübir değişiklik yaratmış durumda. Mısır so-kaklarındaki halk hareketinin sonucu ve Baş-kan Mübarek’in akıbeti ne olursa olsun Mısırartık eski Mısır olmayacaktır. 30 yıllık rejimson bulacak, siyaset yeniden yapılandırılacak,politikalarda önemli değişiklikler hayata ge-çecek. Bu değişimlerin etkisi uluslararasıalanda da hissedilecek. Bundan en çok et-kilenen iki ülke ise ABD ve İsrail olacak. Busebeple ABD şimdi yumuşak geçişin nasılolacağının hesaplarını yapmakla meşgul.Ortadoğu’nun jeopolitik dengeleri hızla ABDve İsrail aleyhine değişirken buna bir de Or-tadoğu politikasında çok önemli bir yer tutanMısır’ın eklenmesi ABD elebaşılığındaki em-peryalizm için telafisi mümkün olmayansonuçlara yol açacaktır. ABD Ortadoğu’daartan İran nüfuzuna karşı dengeyi tetikçisiİsrail, stratejik ortağı Mısır ve Sünni Arapkrallıklarının işbirliği ile sağlıyordu. Arapdünyasında merkez ülke Mısır’ın düşmesiile dengeler onarılmaz biçimde sarsılacakbüyük ihtimalle ABD Ortadoğu’dan çekilmekzorunda kalacaktır. Diğer bir sonuç ise gü-venlik devleti İsrail’in iyice yalnızlaşması veoperasyonel gücünün zayıflaması olacaktır.Zaten ABD’nin Irak fiyaskosu ile bölgedeİran’ın ağırlığını artıran çekilme süreci baş-lamıştı. Yukarıdan aşağıya doğru hat üze-rinde Irak, Suriye, Lübnan. Gazze’deki nü-fuzuyla Ortadoğu’da oyun kurucu halinegelen İran, bu sayede bir taraftan ABD’nin

bölgedeki ortaklarının saltanatını daha ciddişekilde tehdit ederken diğer yandan Mısır’ındüşmesiyle elini iyice güçlendirmiş olacakve ABD’nin kendisini kuşatma politikasındadaha da rahatlayacaktır.ÇIKARILACAK İLK SONUÇLAR1-Gerek Tunus ve gerekse Mısır’daki halkayaklanmaları bir bölüm hayalperestin zan-nettiği gibi asla bir devrim değildir. Açlık veyoksulluktan bitap düşmüş kitlelerin, her-hangi bir siyasal/sosyal projelerinin olma-ması bir yana, onların öfkesini kaldıraç gibikullanacak subjektif unsurun yokluğu bunuimkansız kılmaktadır.2-Mısır ve Tunus’taki halk ayaklanmalarısonucu rejimin hemen tamamen çökme-yeceği gözle görülür bir hal almıştır. Tunus’darejimin asker denetiminde devam ettirilmekistenmesi ve Mısır’da ABD’nin direktifleriyleordunun gözetiminde yumuşak geçiş ope-rasyonunun uygulamaya konulması gös-tergedir.3-Artık bu tarihten sonra Ortadoğu Arapülkelerinde güçlenen siyasal İslamı (Orta-doğu’daki tüm İslami hareketlerin fikir babasıMüslüman Kardeşleri) tecrit etme politikalarısona erecek, çeşitli tonlardaki İslami hare-ketler siyasi iktidarların ortağı olacaktır.Daha sonraki süreçte siyasal İslami hare-ketlerin iktidara tek başına sahip olup ol-mayacakları ise meçhuldür.4-ABD’nin artık tek başına oyunu kuramadığı,tepe noktasından inişe geçtiği bir kere dahaanlaşılmıştır.5-Halk hareketleri, sadece diktatörlüklerindevrilmediğini, küresel emperyalist kapita-lizmin de çöktüğünü bize göstermiştir.

Ali baba ve son firavunun öğrettikleriEKSEN

10-20 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü dünya haber 17

T

f

f

ahmet hacalişi k.

7 Ocak tarihinde başlayan ve 6 günsürecek olan “Kapitalist sisteminkrizi”,“Sistemin ve MedeniyetlerinKrizi” başlıklı 11’inci Dünya Sosyal Fo-rumu’na dünyanın dört bir yanından50 bin delegenin katılması bekleni-yor.DSF’nin Afrika Koordinatörü TaoufikAbdallah, forumun yapıldığı CheikhAnta Diop Üniversitesi’nde, binlerinizlediği ilk asamblede, “Bu forumdünyanın değiştiği bir ana denk geldi.Harekete geçmek, dünyayı değiştir-mek bize bağlı.” dedi.Senegalli tarihçi Boubacar Diop Buu-ba da, “Forum dünyayı değiştirmeyekatkıda bulunmalı. Dünyanın mazlum-larını temsil edenlerin aralarında ko-nuşması büyük bir şans” diye belirtti.

Buenos Aires’li bir aktivist BeverleyKeene de, forumun Afrika’da toplan-masının önemli olduğunu belirterekşöyle konuştu: “Şimdi bizim birbiri-mizden öğrenme zamanımız.”

Son yıllarda özellikle sadece bir tar-

tışma platformu olarak kaldığı içineleştirilere hedef olan ve giderek ilgikaybeden foruma bu yıl Brezilya’nınilk işçi kökenli Devlet Başkanı LuizInacio Lula da Silva’nın da katılmasıbekleniyor.

DSF Kara Kıta’ya selam gönderiyorBu yıl 11.’si düzenlenenDünya Sosyal Forumu(DSF), Senegal’in başkentiDakar’da on binlerce kişi-nin katıldığı bir yürüyüş ilebaşladı Maoistler önderliğinde yürütülen Halk

Savaşı sonucu krallığın yıkılması ile yenibir siyasi sürece girilen Nepal’de,NBKP(M) ile hakim sınıflar arasındaki mü-cadele çeşitli araç ve yöntemlerle devamediyor. Maoistler tarafından kurulan hü-kümetin parlamentodan çekilmesi sonra-sı uzun süredir hükümetin kurulamadığıNepal’de, 4 Şubat tarihinde Nepal Komü-nist Partisi (Birleşik Marksist-Leninist) li-deri Hhalnath Khanal’ın başbakan seçil-mesi ile yeni hükümet kurulmuş oldu.Parlamentoda ki üçüncü büyük parti olanNKP(BML), Maoistlerin desteği ile 601 ve-kilden 368’inin oyunu alarak başbakanlıkkoltuğunu kazandı. Son oylama öncesiyapılan 16 oylamada hiçbir aday gereklioyu alamaması nedeniyle başbakan seçi-lememişti. Yapılan seçimlerde Maoistlerinbaşbakanlık koltuğu dışında birçok önemlibakanlığı aldığı belirtiliyor.

Nepal’de yeni başbakan seçildi

16-17_Layout 2 2/9/11 10:51 AM Page 2

Page 18: 10-20 Şubat 2011

10-20 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü

Çözüme yaklaştık söylemleri ger-çekçi değil

❶›› Öncelikle, böylesine tarihsel önemesahip ve güncel politik belirleyiciliği olan birkonuda, farklı politik kesim ve bireylerle sür-dürmekte olduğu tartışma için Halkın GünlüğüGazetesi’ne teşekkür etmek gerektiğini dü-şünüyoruz. Bugün, emperyalizmin dünya genelindeulusal sorunları “çözme”yi kendisine mis-yon edindiği ve uluslararası güçler denge-sinin de doğalında, ulusal hareketleri burju-va – feodal sınıf güçleri zemininde masayaoturmaya zorladığı bugünkü tarihsel ko-şullarda, ülkemizin başlıca çelişkilerindenbirisi olan Kürt ulusal sorununda, gelinenaşama son derece kritik bir önem kazan-mış bulunmaktadır.Geride kalan 87 yıllık zaman diliminde Kürtulusal mücadelesinin önemli mesafeler katettiği tartışmasız bir gerçektir. Fakat tayinedici soru, bu önemli kazanımların, geliş-melerin doğru bir mecrada ilerleyip ilerle-yemeyeceğidir. Bu noktada, özellikle sondönemlerde gerek devlet cephesinden ge-rekse de PKK cephesinden ifade edilen“çözüme yaklaştık” söylemlerini doğru vegerçekçi bulmadığımızı ifade etmek isteriz. Bu kritik öneme sahip meselenin bütünyönleriyle ve farklı politik öznelerle masa-ya yatırılması; devrimci dinamizmini mu-hafaza etmekle birlikte pratik-politikadaemperyalizmin ve uşak bölgesel güçlerinsiyasal arenasında ulusal sorunun çözümzeminini yoklayan Kürt ulusal hareketininiçerisine girdiği bu yanlış yönelimin dosta-ne ve yapıcı bir tarzda eleştirilerek düzeltil-mesinde küçük de olsa bir etkide bulunul-ması; uluslararası emperyalist güçlerin veonların uşağı iktidarların sahte çözüm öne-rilerinin teşhir edilmesi ve nihayetinde de

bu sorunun devrimci çözümünün tartışıla-rak kitlelere taşınması gerekmektedir.

❷›› ABD’nin başını çektiği ve AB’nin des-tekçisi olduğu emperyalist kampın, adınaBüyük Ortadoğu Projesi (BOP) dediği işgal,ilhak, sömürü ve zulüm fırtınası, Ortadoğuhalkları üzerinde kuvvetle esmeye, mazlumhalkları kavurmaya devam ediyor. AKP, 2000’li yıllarda, işte bu büyük ve kap-samlı projenin ülkemizdeki ayağında, sonderece etkili bir operasyonel kuvvet olarakhükümet koltuğuna getirildi.Ve o gündenbu yana emperyalizme uşaklıkta sınır tanı-mıyor.Bu gerçeklik dikkate alındığında “açılım”politikalarının büyük bir aldatmacadanbaşka bir şey olamayacağı rahatlıkla görül-mektedir. Hakim sınıflar, “açılım” politika-larıyla ezilen milyonları kendi kaldıraçlarıhaline getirmeye çalışmaktadır. Kürtlerin,Alevilerin, Çingenelerin ve diğer ezilen ke-simlerin bilinçlerinin bulandırılması vedevletin yedeği haline getirilmesi açılımla-rın temel gayesidir.Hakim sınıflar bir taraftan bu amaca ulaş-maya çalışırken diğer taraftan da Kürtleri,Alevileri, Çingeneleri sinsi bir şekilde inkaretmiş, asimilasyon politikalarını devam et-tirerek bu kesimleri Türkleştirmeye, Sun-nileştirmeye çalışmıştır. Açılımların ka-muoyu ile paylaşılan “sonuç metinlerinde”bunlar sabittir.

❸›› Bilhassa son yirmi yıl içerisinde, dünyagenelinde, birçok devrimci, demokratik ha-reketin sisteme doğrudan yönelen devrimcieylemlerinin şiddet yoluyla tasfiyesinin ar-dından, güçlü bir ideolojik saldırı dalgası al-tında, programatik rotasını emperyalist-ka-pitalist dünya düzeni sınırları içerisine çek-tiğine tanıklık ettik.Kürt ulusal hareketi, emperyalizm ve uşağıTürk hâkim sınıfları için, olası bir tehliketaşıyan ve hala da törpülenerek tasfiyeedilmesi gereken bir olgudur. Bu sürecinçeşitli detayları, ayrıntıları bulunmaktadır.Fakat saldırıların sebeplerinden en önemli-si kanaatimizce budur.

Kemalizm ve özerklik

❹›› DHF, Eylül 2010’da yapılan anayasareferandumunda, çeşitli milliyet ve inanç-lardan işçilerin, köylülerin, emekçilerin veezilenlerin halk anayasası taslağını kamuo-yuna deklare etmiş ve bu konudaki progra-matik görüşlerini duyurmuştu.DHF, Kürt ulusal sorununda, “Ulusal Bölge-sel Özerklik” çözümünü savunmaktadır.Yanı sıra DHF, Kürt ulusunun “ayrı bir dev-let kurma” ya da ulusal bölgesel özerklikyoluyla diğer ulus, milliyet ve inançlaramensup ezilenlerle birlikte yaşama hakkınıkendi iradesiyle kullanması gerektiğineinanır.“Demokratik Özerklik” tartışması altındaKürt ulusal hareketinin ileri sürdüğü talep-lerin, bizim çözüm önerimiz olan “UlusalBölgesel Özerklik” ile çakışan yanları bu-lunmaktadır. Fakat Kürt ulusal hareketi,

düzenin sınırları içerisinde kalarak “özerk-lik” talep ederken; DHF ancak ve ancakmevcut düzen bir devrim yoluyla değiştiğikoşullarda önerdiği “özerklik” projesininhayata geçebileceğini savunmaktadır. Bubakımdan “Demokratik Özerklik” talebiylehemfikir değiliz.

❺›› Ülkemiz devrimci-demokratik hare-ketlerinin, devletin niteliği, Kemalizm ger-çekliği gibi konularda önemli açmazları ol-duğunu düşünüyoruz. Bu temel konulardadünden bugüne taşınan hataların, bir çokpartinin, örgütün sağa veyahut sola savrul-masında önemli etkenlerin başında geldiğinidüşünüyoruz. Çünkü bir hareket üzerinde faaliyet yürüt-tüğü yerin tarihsel-sınıfsal gerçekliğini,dostlarını, düşmanlarını hiçbir tereddüteyer bırakmayacak şekilde biliyorsa, doğru-ları hakim kılma yolunda etkili adımlar ata-bilir. Fakat doğru-yanlış konusunda ufku-nuz burjuva-feodal gericiliğin ufkunu aş-mıyorsa yanlışa sürüklenmeniz kaçınılmazolur.

İki dilli yaşam yaygınlaştırılmalıdır

❻›› DHF’nin kesin olan görüşü şudur kiKürt ulusuna özgürlük ancak ve ancak çeşitlimilliyetlerden emekçilerimizin yükselteceğibağımsızlık, halk demokrasisi ve sosyalimkavgasıyla gelecektir!Bu temel savunu, Kürt ulusal mücadelesinekarşı kayıtsız kalmak anlamına gelmez.Aksine hakim sınıfların Kürt ulusuna yö-nelen kapsamlı saldırıları karşısında Kürt-lerin demokratik hakları ve özgürlükleri

Gerçek çözüm devrimci Emper-yalizminson 30yıldır

“ulusal sorun-ları” kendi çı-karları içintasfiyeye yöne-

len politikaları karşısında;emekçilerin birliği ve mücade-lesi zemininde “kardeşleşme”hedefiyle Halkların Kardeşliğişiarını, karşılıklı tam hak eşit-liği ilkesi temelinde savun-mayı, en temel görevlerdenbirisi olarak saymaktayız

KÜRTULUSAL SORUNU

DOSYA

4

❶›› 87 yıldır devam edenKürt ulusal sorununu gelinenaşamada nasıl değerlendiriyor-sunuz? Devletin ve PKK’nin busoruna yaklaşımı doğru bir yak-laşım mıdır?❷›› AKP tarafından hayatageçirilmeye çalışılan “açılım” po-litikalarının asıl amacı sizce ne-dir?❸›› PKK 2011 genel seçim-lerine kadar ateşkes ilan etmişti.Ancak Türk devleti her zamankigibi gerillaya dönük operasyon-larına ve halka dönük saldırılaradevam ediyor. Bu gelişmelerinasıl değerlendiriyorsunuz?❹›› Demokratik Özerklik tar-tışılıyor kaç zamandır. Sizce nedirbu Demokratik Özerklik? Bucoğrafyada yaşam bulma şansıvar mıdır?❺›› Kürt ulusal sorunu veKemalizm arasındaki ilişkiyi nasıltarif edebiliriz? Dünden bugünePKK’nin Kemalizm ve devlet ol-gusuna yaklaşımını nasıl değer-lendiriyorsunuz?❻›› Görünen ve görünme-yen yanlarıyla birlikte gelişme-lerin arka planını ele aldığınızda,sürece dair izlenimleriniz, ka-naatleriniz ve öngörüleriniz ne-lerdir?❼›› Silahlı mücadele mia-dını doldurmuş mudur? PKKsilahlı mücadele vermeseydibugün bunları konuşuyor ola-cak mıydık?

DHFDemokratik Haklar Federasyonu

Röp

orta

j sor

ular

ı

18-19_Layout 2 2/9/11 3:00 PM Page 1

Page 19: 10-20 Şubat 2011

kürt ulusal sorunu dosya

PKK’nin iradesi olmaksızın çözüm olamaz❶›› Türkiye’de artık bu bir soru olmaktan çıktı. Her-kesin, bütün tarafların aşağı yukarı net olarak kabulettiği, az çok anlamaya başladığı şey, Kürt halkınınvarlık ve haklarının inkârından kaynaklı bir sorunlakarşı karşıya olduğumuz. Bunun sadece Türkiye’de değilaynı zaman da İran’da, Irak’ta, Suriye’de de kökleri olanbir sorun olduğunu, Kürdistan‘ın bölünmesi ve dört ayrıdevlet tarafından baskı altına alınmış olmasına Kürtleringösterdiği tepki ve kendi kimlik ve haklarını elde etmeçabasından kaynaklandığını hepimiz biliyoruz. YaniKürt sorunu dediğimizde sorun Kürtler değil, aslındaKürtlerin varlık ve haklarını inkar eden devletlerdir.Ama böyle yerleştiği için “Kürt Sorunu” argümanınıkullanıyoruz. Bu durum aşikâr ve bugün Türkiye’yi yö-

netenler de bu sorunun varlığını kabulleniyorlar. BugünPKK Kürt meselesinin Türkiye’de hem sorunun gündemegetirilmesi hem de çözümü noktasında anahtar bir roloynuyor. Ben PKK’nin iradesi olmaksızın Kürt sorunundabir çözüm olacağı kanısında değilim. PKK’nin iradesiözellikle Öcalan’ın yakalandığı 99’dan bu yana giderekartan bir biçimde Türkiye’nin sınırları içinde, bir demo-kratik haklar bileşkesi olarak Türkiye anayasasının de-ğişmesi, bu çerçevede Kürtlerin özerkliğinin tanınmasıyönünde giderek sistematik bir hal alıyor. Bu açıdan dabaktığımızda Kürtler ve PKK aslında bir barış dinamiğiolarak çalışıyor ama Türkiye’deki hakim sınıfların bunaeşlik edemediğini bu çözüm ve barış fırsatını değer-lendiremediklerini düşünüyorum. Çünkü neresindenbakarsanız bakın ezilen bir halkın ayağa kalkarak kendihaklarını elde etmeye çalışması devrimci bir gerilimyaratıyor ve Türkiye’yi yönetenler bu devrimci gerilimdendoğan talepleri doyurabileceklerinden çok büyük birkuşku duyuyorlar. Öte yandan önerdikleri hiçbir şey,şimdi aslında fiilen kendi özgürlüğünü yaşamaya baş-lamış olan bu halkı tatmin de etmiyor. Bu nedenle birduraksama döneminden geçiyoruz, AKP’nin bir çözüminisiyatifi alır görünmesine rağmen. Çözüm esas olarakKürtlerin hakları ve özgürlüğüne değil de Türkiye Cum-huriyeti devletinin güvenliği ve bir bölgesel güç iddiasınabağlı olarak bir şekilde içerilebilir gibi gözüktü AKP’ye.Yani ABD’nin Iraktan çekilmesi sonrasında Kuzey Irak’ınTürkiye’nin hegemonyasına terk edileceği, bu çerçevedeKuzey Irak Kürtleri ile yapılabilecek anlaşmaların TürkiyeKürtleri’ne de yansıtılabileceğine dair bir düşünce, görüşbelirli bir süre hâkim oldu. Bu gün devlet yemin etse “milliyetçilikten vazgeçtim”diye milliyetçilikten vazgeçmeyecek hatırı sayılır birtopluluk oluştu. Medyada, bürokraside, üniversitede, işdünyasında, yoksullar arsında, emekçiler arasında,sendikalarda nereye bakarsanız bakın bunu görüyor-sunuz. Dolayısıyla bu sivil daha doğrusu tabandaki mil-liyetçiliği, Kürt meselesinin çözümüne ikna etmek, razıetmek bambaşka mekanizmaları da gerektiriyor. Yaniben o yüzden hem sol, hem demokratlar için, hem Kürthareketi için sorunun çözümünün tek taraflı, yukarıdanolmadığını düşünüyorum. PKK’nin de savaş cephesindeyürüttüğü eylemler, daha sonra edindiği inisiyatifler vs.sorunu bir olgunluk düzeyine getirdi ama çözüm içindaha pek çok oyuncunun işin içerisine girmesi lazım onedenle. PKK bu konuda belirleyici olsa da çözüm içintek unsur değil, bunu her denemede görüyoruz. Bu çer-çevede Kürtlerin yanı sıra Türkiye’de sosyalist hareke-tin, devrimci hareketin, demokratların, entelektüellerin,akademisyenlerin oynayacağı pek çok rol var ve bunlarhenüz oynanamıyor. Çünkü bu kesim çok büyük ölçü-de CHP’ye bakıyor oradan işaret bekliyor. Bir şekilde,devlet güvencesine dayanarak hareket etmeye yatkınve alışık bir kesimden söz ediyoruz. CHP henüz bu ol-gunluk düzeyine gelmediği için cesaretsizlik ortada.

Devletin çözüm önerisi tasfiyeyi öngörüyor

❷›› Bu tablo çok açık aslında. AKP sözcülerinden birbaşbakan danışmanı, Adana milletvekili Ömer Çelik, buproje ortaya atıldığında çok açık konuştu. Dedi ki: “Bizhayat sahası arıyoruz Ortadoğu’da”. Bu tıpkı Almanya’nın2.Dünya Savaşı öncesinde genişlemeye yöneldiğinde kul-landığı retorikti. “Devlet aklı bunu gerektirir” dedi. Özetle,“Biz o açılımı yaparken fantazilerden hareket etmiyoruz.Bu bir devlet önerisidir” demeye getirdi. “Silahlı kuvvetlerde bunu düşünüyor, gizli servislerle de hem fikiriz. Dola-yısıyla askeriye, bürokrasi,hükümet aynı hatta buluş-muştur”u ima etti.

bir zeminde gelişebilir

g devamı sayfa 20’de

Çerçeve şu; bugüne kadar ka-zanılmış olanhak ve konu-

mun garanti altınaalınması ve bununuluslararası sözleşme-

lerdeki gibi tanınması. Bunun bu-günkü toplumda gerçekleşemeyecekbir şey olmadığını düşünüyorum.

Ertuğrul KÜRKÇÜ

‘için mücadeleyi, dayanışmayı yükseltmekgerekmektedir. DHF bu konuda şimdiye ka-dar var olan çalışmalarını, gücü ve gerçekliğioranında, daha da geliştirme kararlılığında-dır. Kürt ulusal hareketinin eksiklerini, yan-lışlarını dostane bir şekilde eleştirmek, kimiönemli konularda farklı fikirlere sahip ol-mak, hemen her konuda ayrı yerlerde dur-mayı beraberinde getirmez, getirmemelidir.DHF, dostlarının yanlışlarını eleştirirkendoğrularını sahiplenme ve kapsamlı saldırı-lar altında dayanışmayı yükseltme tutu-munda ısrar edecektir. Bu bakımdan Kürt dilinin “iki dilli yaşam”kapsamında sahiplenilmesi ve yaygınlaştı-rılması konusunda DHF kimi adımlar atmış-tır, atacaktır. Benzer içerikteki bir çokönemli konuda DHF üzerine düşeni yerinegetirecektir. Sonuç olarak; bu mücadeleler içerisinde,emperyalizmin son 30 yıldır “ulusal sorunla-rı” kendi çıkarları için tasfiyeye yönelen poli-tikaları karşısında; emekçilerin birliği vemücadelesi zemininde “kardeşleşme” hede-fiyle Halkların Kardeşliği şiarını, karşılıklıtam hak eşitliği ilkesi temelinde savunmayı,en temel görevlerden birisi olarak saymak-tayız.Ülkemiz ezilenleri, ekonomik, sosyal, siyasalve kültürel alanlarda yürüttüğü hak taleplerimücadelesi içerisinde; ortak programda bir-leşerek ve her türlü ideolojik ve politik saldı-rıyı, emeğine ve geleceğine sahip çıkma te-melinde yücelttiği mücadelesiyle göğüsleye-cek; büyük bir halk hareketi yaratarak ber-taraf edecektir! v

18-19_Layout 2 2/9/11 3:00 PM Page 2

Page 20: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011dosya20Ben bunun doğru olduğunu düşünüyorum.Geçmişte birbiriyle bu kadar çelişmiş olangüçlerin, yani ordunun ve hükümetin, aynıdoğrultuda birleşmiş olmasının en önemlinedeni, Kuzey Irak’ta nüfuz sağlamanınkaçınılmaz olarak Türkiye Kürtleriyle deilişkilerde bir değişiklik, bir tanınma ge-rektiriyor olmasıyla ilgiliydi. Nitekim bu,ABD, Türkiye ve Irak hükümetiyle, KuzeyIrak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetim’i ara-sındaki güvenlik antlaşmalarını doğurdu.Bu, böyle bir sahada Türkiye’nin nüfuz sa-hibi olması, petrol geçiş yollarının bir şe-kilde Türkiye’nin denetimine bırakılması;Türkiye’nin bölgede bağımsız bir aktör ha-line gelmesine, belli bir dereceye kadarözerk hareketlerine onay verilmesi de-mekti. Bu, Türkiye’yi yönetenlerin ve ser-maye sahiplerinin gözünü kamaştırdı.Çünkü Irak mühim bir pazar, Irak’ın imarıherkesin iştahını kabartıyor. DolayısıylaTürkiye hükümetleri “bunun için eğerKürtlerin haklarını bir nebze tanımamızgerekiyorsa tanırız. Ne olacak önemli olandevletin çıkarları ve güvenliğidir, çatışma-nın son bulmasıdır” dediler. Ve bu işe giri-şirken Kürtlerin beklentilerini yanlış veeksik yorumladılar. İkincisi Kürt özgürlükhareketinin karşısında dini esas alan İslamkardeşliğine dayalı bir Kürt kimliğinin ça-bucak güç kazanabileceğini ve PKK’yidengeleyebileceğini düşündüler. Bencedurumu doğru analiz etmediler. Bu çokkaba bir yorumdu. Çünkü özgürlük hare-ketinin bölgedeki inanç sahipleriyle birçatışması zaten yoktu. Orada Kürtler ara-sındaki daha çok bir mülkiyettartışması,zengin yoksul tartışmasıydı birşekilde. Nitekim AKP araya kama sokmakiçin derinleştirdikçe çatışmayı, aslında re-ferandum öncesinde hepimiz net olarakgördük: Kürdistan’da insanlar inananlar,inanmayanlar diye değil zenginler, yok-sullar diye ayrıştılar. Anayasaya “evet”demek için Kürdistan’ın zenginleri sırayagirerken, yoksulları da boykot tarafınadoğru yaklaştılar.

❸››Çözüm önerisi esas olarak güvenliğedayalı olduğu için Kürtler arasında taraftarbulmadı. Bu, PKK’yi barışta bir aktör ol-maktan çıkartmayı, tasfiyeyi öngörüyordu.Buna karşı PKK direndikçe, sınıf kutuplaş-ması altında Kürt özgürlük hareketinin açıkalanda siyaset yapan unsurları giderek soladoğru meylettikçe, solda karar kıldıkça KCKoperasyonları esas olarak Kürt özgürlükhareketinin işçi sınıfından yana, radikal de-mokrasiden yana unsurlarını tırpanlamayabaşladı. Şu an yaklaşık 1500 insandan sözediyoruz, bunları dikkatle izlerseniz 2009yerel seçimlerinde, DTP’nin seçim kampan-yasını emek ve özgürlük ekseninde sür-dürmek için çaba göstermiş, bunun için ça-lışmış çok değerli bir kadro bütünü olduğunugörürsünüz. Ve bir KCK operasyonuyla tas-fiyeyi hedeflediler. Fakat bence onlar heradımda gerilemek yerine mücadeleyi bir ka-deme daha ileri götürmeyi başarıyorlar.

Demokratik özerklik bize de lazım❹›› Demokratik özerlik önerisini hem sa-vaş sebeplerini ortadan kaldıran, yeni birçatışma, yeni bir silahlı karşı karşıya gelişdinamiği yaratmayan, öbür taraftan da ka-zanılmış her şeyi güvence altına almayı gö-zeten ve bunlara Türkiye’nin mevcut rejimiiçerisinde teminat sağlamaya çalışan biröneri olarak görüyorum. Tabii teorik olarakbakarsak bu ikisi çok uzun süre bir aradayaşayamaz, çünkü önerdikleri demokratiközerlik aynı zamanda “kapitalist olmayan”

bir ekonomi kurmayı da öngörüyor. Şimdibu tabii, söylemesi kolay, yapması zor birşey. Üzerinde çokça konuşmak ve düşünmeklazım: Bir yerde bir ekonomi, bir yerde başkaekonomi olabilir mi tek bir piyasa olduğusürece. Ama bu çok radikal bir teklif. Benimgördüğüm kadarıyla Kürt özgürlük hareke-tine haklar bağlamında destek vermiş olankimi liberaller, Yeni Şafak yazarları, Taraf’tayazanlar, Radikal’de yazanların kimileri,bunların hepsi Kürt meselesinin tanınmasıkonusunda Kürtlere hep destek vermiş,fakat sıra demokratik özerlik çerçevesindeyeni bir toplumsal kuruluş iddiasıyla yüz-leşmeye gelince “ne oluyoruz yahu” dediler.“Kapitalizm nereden çıktı, niye kapitalizmlemeseleniz var sizin” diye azarlamaya baş-ladılar Kürtleri. Çok kaba ve küstah yazılargördük. Üstelik bunlar sadece hükümettendeğil, liberal kesimden de geldi. Belli ki de-mokratik özerklik önerisi, boyun eğme değil,Kürt Özgürlük Hareketi’nin kendisini TC’ninkurucu öğesi olarak devreye sokma öneri-sidir. Bu açıdan da hem seçkinler katında,hem sermaye katında, hem de bunların ideo-logları katında tasvip görmüyor. Tabii bu du-rumun şöyle bir riski var açıkçası, bunukabul etmek lazım: Türkiye sosyalist hareketibu projeye eşlik etmek bakımından ruhenhazır olabilir ama onun seferber edebileceğikitleler nüfusun çok küçük bir bölümünüifade ediyor şu an. Geri kalanlar ise kararsız,ilgisiz ya da karşı. Bu kadar çok sosyal karşıkarşıya geliş içerisinde yol almak zor amaburada bir tarihi iddia var ve başka koşullarda,

daha olgun politik koşullarda Türkiye’de çokfazla devrimci referans yaratabilirdi.Türkiye’nin tamamının dönüşmesi lazım. Oyüzden demokratik özerklik bize de lazım.İstanbul özerk olarak yönetilmeli, Ankarada özerk olarak yönetilmeli, halk kendiniyönetmeli. Zaten “demokrasi” dediğimizzaman başka bir şey anlamıyoruz, 4 yıldabir oy kullanmaktan daha fazla bir şeysedemokrasi. DTK ya da BDP Kürtlere Türki-ye’den ayrılmayı değil, Türklere Türkiye’yidemokratikleştirmeyi teklif ediyor. Bubence kabul edilebilir bir teklif ama kimiçin? Bizim için kabul edilebilir, Türkiye’yiyönetenler içinse çok zor. Çünkü Türki-ye’de bu manada demokratikleşme aslın-da bir devrimci kriz demektir. Onlar dabunu bizim kadar görüyorlar.

❺›› Aslında Öcalan’ın görüşleri dışarıyaçok parçalı geliyor ve bazen birbiriyle çelişiyorgibi gözüküyor. Ama genel olarak Kürt öz-gürlük hareketine egemen olan yaklaşımıbiliyoruz bu bakımdan birinci dereceden ge-tirdikleri eleştirilerde çok tartışılacak birşey yok. Çünkü Kemalizm esasen Osman-lı’dan arta kalan, çok kültürlü, çok uluslubir nüfusun içinden devlet gücüyle bir milletçıkarmak için kurgulanmış, başlıca tarihselamacı bu olan bir doktrin. Dolayısıyla Ke-malizm’de her şeyin kaynağı devlet ve Türk-lük. Şimdi devlet ve Türklüğün merkezinderol oynadığı bir doktrinin çoğulcu, çok kim-likli, çok sınıflı bir yeni toplumla çelişkisigerilimi buraya doğru getirdi. Türkiye kapi-talizmin gelişmesi bakımından yukarıdan

aşağıya, “Prusya usulü” dediğimiz bir yolizledi. Yani feodal yapıların ve sınıfların tas-fiyesini değil, onların burjuvalaşarak hâkimsınıf konumuna yükseltildiği bir yoldan gitti.Kemalizm Türkiye’yi Prusya imparatorlu-ğunun şansölyesi Bismarck’a da atfedildiğigibi “kan ve demirle” birleştirdi ve Türkiye’dekapitalizmin iktisadi alt yapısını yarattı.Fakat kapitalizm kaçınılmaz olarak farklı-lıkları, her şeyden önce sınıf farklılıklarını,buna bağlı olarak diğer bütün farklılıkları,toplumsal, cinsiyet farklılıklarını, etnik kimlikfarklılıklarını, bölgesel farklılıkları, eşitsiz-likleri derinleştirmeden yaşayamayacağıiçin, eski rejim Türkiye’de çok cılız bir siviltoplum, çok cılız bir ekonominin olduğunuve devletin bunla kıyas kabul etmeyecekkadar güçlü olduğu bir dönemde edindiğihakimiyetini her şeyin farklılaştığı, çoğul-laştığı yeni koşullarda sürdüremez oldu. Do-layısıyla devletin meşrulaştırıcı ideolojisi şuan krizde. Şimdi bunun neyle ikame edile-ceğine dair egemen sınıfta derin bir kaygıvar. Bir bölümü için bunun faşizmle ikameedilmesi şart, bir başka bölümü bugünküAKP yönetimi içinse eski rejim dinsel de-ğerlerle pekiştirilmeli, ikame edilmeli. Do-layısıyla Kemalizm’in krizi aynı zamandadevletin meşruiyeti krizi olarak da ortayaçıkıyor. Bu çerçevede Kürtlerin itirazları vekendi kimliklerini, varlıklarını yeni projeyebağlı olarak ortaya koymaları aslında ger-çekleştiği takdirde Kemalist doktrine göreinşa edilmiş, meşruiyetini buradan alan,12Eylül’de iyice sivriltilmiş olan, yurttaşı Türkve Sünni sayan yaklaşım esas olarak ortadankalkacak. Mantıken böyle olması gerekir.Fakat bunun gerçekleşmesi, dediğimiz gibi,esaslı bir krize yol açacağı için bu gün Tür-kiye’de kendi varlık ve kimliklerini bu yak-laşım altında güvencede gören, son zaman-larda “beyaz Türkler” diye ifade ettiğimizkesim buna büyük bir reaksiyon halindeyeniden 1920’lere dönebilmenin arayışı içe-risinde. Şimdi bu bile, aslında bir reaksiyonolmakla beraber, bize Kemalizm’in artık bü-tünleştirici ve birleştirici bir doktrin olmaktançıktığını gösteriyor.

Barışın zamanı geldi mi?

❼›› Silahlı mücadeleyle kat edilecek olanmesafenin çoğunun kat edildiğini düşünü-yorum. Her iki taraf açısından da. Fakatmiadını doldurduğunu bizim söylememizleson bulmayacak çatışma. Bu tamamenşuna bağlı: Ortaya bunun yerine başka birmekanizma çıkarılmadığı sürece bunlarınortadan kalkmayacağını görmemiz lazım.Esas soru bence şu: Barışın zamanı geldimi, bunu kurmak için bir irade var mı?Bunu kurmak için bir irade yoksa eller te-tikte duracaktır çatışılmasa bile. Türki-ye’ye baktığımız zaman şu kadar yüz binasker buralarda, bu bölgelerde çatışmayahazır ve çatışmakta olan güç olarak ko-nuşlanacaksa öbür taraftan da insanlardağda yaşamaya ve çatışmaya devamedeceklerse bizim miadını doldurdu deme-mizin çok büyük bir anlamı yok. Kürtlerlebuna bakmamız lazım. Gördüğüm kada-rıyla Kürtlerin hepsi şu söylediğimiz çer-çevede silahları bırakmaya hazırlar. Amaböyle bir çerçeve olacak mı? Bence asılsoru bu. Çerçeve şu: Bu güne kadar eldeedilmiş, kazanılmış olan hak ve konumungaranti altına alınması ve bunun uluslar-arası sözleşmelerdeki gibi tanınması. Bu-nun bugünkü toplumda gerçekleşemeye-cek bir şey olmadığını düşünüyorum. Çokmütevazı bir talep. Fakat buna henüz netbir “evet” cevabını kimseden duymadığı-mıza göre müzakere masasında -eğer birgün oturulacaksa- herkes tabancasını ya-nında tutacak, öyle gözüküyor.

19. sayfanın devamı

v

20-21_Layout 2 2/9/11 3:04 PM Page 1

Page 21: 10-20 Şubat 2011

Sürüden halkaANTAGONİZMA

10-20 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü kültür sanat 21

f

f

muzaffer oruçoğlu

Birileri özel eğitimli üç kişi ile Ortadoğuhalklarının başına musallat olmuş İsraildevletinin birkaç günde dize getirileceğinisöylese, herhalde güler geçer ya da bucümleleri kuranın mantıktan yoksun ol-duğu sonucuna varırız. Fakat içinden geç-tiğimiz şu günlerde, yüzlerce sinema salo-nunda, bilbordlarda, televizyon reklamla-rında, üç kişinin, İsrail devletini dize getir-diği, ezilen bölge halkının intikamını alanbir sinema filmi ile karşı karşıyayız; KurtlarVadisi Filistin.15 Ocak 2003 yılında “bu bir mafya dizisi-dir” sloganı ile ekranlara merhaba diyen vesekiz yıldır her hafta perşembe günleri bü-yük bir kitleyi televizyon başına oturtanbir dizi-film serisinden bahsediyoruz. Ül-kemizde ve dünyada yaşanan birçok gün-cel gelişmeyi işleyen, yayınlananların ger-çekle alakası olmadığı iddia edilse de, kon-jöktürel gelişmelere göre şekil alan, TC ta-

rafından on yıllardır yapılan her türlü bas-kıyı, katliamı ve devlet terörünü meşru-laştırmaya çalışan, dönem dönem ortayaçıkan gerçeklerle bizzat sistem tarafındanhazırlanan bir dizi-film serisi olduğu net-leşmiş olan, bir saldırı aracının adıdır Kurt-lar Vadisi.1996 yılında bir kaza sonucu ortaya çıkanbelgelerle tümden teşhir olan devlet, ken-disini aklamak için başvurduğu onlarcayoldan sonra, Kurtlar Vadisi dizisini devre-ye koymuş ve tescilli katilleri bu dizi-film-ler vesilesiyle birer kahraman gibi göster-meye çalışmıştır.

Kurtlar Vadisi, Kurtlar Vadisi Terör, KurtlarVadisi Irak derken serinin son filmi Kurtlar

Vadisi Filistin 28 Ocak 2011 tarihinde viz-yona girdi. Kurtlar Vadisi ile devlet- mafyailişkilerini, Kurtlar Vadisi Terör ile “Terör”sorununu, Kurtlar Vadisi Irak ile 2003 yı-lında Irak işgali sonrası “gerilen” ABD-TCilişkileri ve sonrasında “Türk subaylarının”kafalarına geçirilen çuval olayını ele alıpdevleti aklamaya, kahramanlaştırmayaçalışan Vadi ekibi, son olarak Kurtlar VadisiFilistin ile Mavi Marmara olayı sonrasıdünya gündemine oturan TC-İsrail ilişkile-rini ele alıyor.Kurtlar Vadisi serisinin “ölümsüz” kahra-manları olan Polat, Memati ve Abdülhey’in,Filistin’de, İsrail askerlerini birer birer öl-dürdüğü, oldukça etkili aksiyon sahneleri

ile başlayan film boyunca, tam bir hayalürününün yansımaları ile karşılaşıyoruz.Hatırlanacağı üzere Gazze’ye gitmek içinyola çıkan Mavi Marmara adlı gemi bütündünyanın canlı olarak izlediği bir katliamile İsrail tarafından Filistin’e sokulmamışve yaşanan bu katliam sonrası TC, tam birikiyüzlülükle İsrail’e “meydan okumuş” veoldukça organize bir şekilde ABD tarafın-dan geliştirilen politikalara uygun olarakbölge halklarının sempatisini kazanmayaçalışmıştır. İsrail ile on yılları bulan strate-jik bir işbirliği ve ilişkisi içerisinde olan vebölgede İsrail’den sonra ABD’nin Truva atırolüne soyunan TC’nin, İsrail ile olan ilişki-lerini konumuz olmadığı için geçerek fil-mimize geri dönelim.

Filmde İsrail tarafından Filistin halkına yö-nelik olarak on yıllardır uygulanan katli-am, baskı, sindirme ve teslim alma politi-kaları oldukça başarılı bir şekilde kullanı-larak, TC bir kurtarıcı ve kahraman pozis-yonuna sokulmaya çalışılmıştır. Sözdekardeşlik mesajlarının verildiği filmde, TColdukça “mazlum”, “haklının yanında” veTC tarafından yetiştirilen özel eğitimliajanlar da merhamet sahibi, vicdanlı, insansevgisi ile dolu birer kahraman olarak su-nulmakta. Kaba şiddet görüntülerinin dı-şında sinema sanatı olarak herhangi birşeyin olmadığı film ile yıllar önce Yeşil-çam’da yapılan Malkoçoğlu, Battalgazi vb.filmlerde sunulan politikanın modern birversiyonu ile karşı karşıyayız. Sinema sek-törü hakim sınıflar için nasıl bir manipülearacıdır, bunu çarpıcı bir şekilde görebilici-ğimiz örneklerden birisidir; Kurtlar VadisiFilistin.

Vadide kimler dolaşıyor

anrının oğluna 30 yıl secdeettiler. Piramitlerin mezar oda-larından çıkmaya başladılaren sonunda. Dört beş bin yılönce yaptıkları yüzlerce pira-

midin altından, her biri beş on ton, 20 tonolan ve köle kelleleri gibi üst üste binenmilyonlarca kesme blok taşın altından çık-maya başladılar, Mimar İmhotep’in torunları.Nil’in batı kıyısından, yüz binlerce köleninayak izleriyle nakışlanan Giza Platosu’ndan,yani 4500 yıllık bir menzilden ‘gizemli vedilsiz’ bir edayla güneşin doğduğu noktaya,Güneş Tanrısı RA’ya bakan, insan başlı,aslan gövdeli Büyük Giza Sfenksi, Arapların‘Abu el Hol’ dedikleri Dehşet’in Babası, hay-retler içindedir. Kullar mezar odalarındançıkmış, ön ayaklarının arasındaki sunaktakurban kesmeden, Tanrı’nın Oğluna karşı,büyük kentin büyük meydanında, Tahrir’detoplanmışlardı.Tanrının Oğlu ve kendisindensonra tahta oturacak olan oğlu, meydandayıkıcılar sürüsü haline gelen kul sürüsününhomurtusunu, korku ve suçluluk duygusuyladinlemektedir. Huzurun ve sükûnetin timsaliolan meydan, meydan olmaktan çıkmış, lâ-birente dönüşen bir isyan hiyeroglifi görü-nümüne girmiştir. Tanrının oğlu, Ehramlarınen büyüğüne bakmakta ama onu göreme-mektedir. Üç ayda bir toplanan 100 bin kö-lenin, kıtalar halinde ölüler vererek 30 yılda

tamamladıkları Keops Ehramı’nın 2 milyon300 bin adet blok taşı tarihsel uykusundansıyrılmış, tek tek insan suretine girmiş, gelipmeydanı mı zapt etmişti yoksa?Sarayın gözetleme kulesinden, gözlerini kı-sarak dikkatle incelemeye başladı TahrirMeydanı’nı. Buğday tarlalarında biten siyah,acı, delice otlarını andıran milyonlarca insanınhomurtusu altında kalıp ezilir gibi oldu.Meydanın sol tarafını, yoksulluklarındanbaşka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan veaçlıktan taşı kemiren gerçek yıkıcılar, demir,taş ve toprak köleleri, hamallar, işsizler,suhteler, sokak çocukları, Kıptiler, dilenciler,hırsızlar, âlemciler, fahişeler, falcılar tut-muştu. Tahrir’in sağı, uhrevi, yeşil bir sisiçindeydi. Sisi, alınlarına, ‘bize bir metre yak-laşan, tanrıya 100 metre yaklaşır,’ şiarınıyazan, tapınakların başrahipleri, rahibeleri,vaazcıları, ayakçıları zapt etmişti. Bunlarınarasında, Tanrının işsiz kalmış askerleri, iti-barını yitirmiş yalancı yalvaçlar, yalancı dün-yayı müşterilerinin ruhunda daraltıp mistikbiçimlere sokan ve infilak ettirerek onlarısanal bir aleme taşıyan üfürükçüler, tahtınya da hanedanlığın gadrine uğramış, zorakive de ziyadesiyle imanlı müstafiler gezinipduruyorlardı. Tanrı’nın Oğlu, bakışlarını Tah-rir’in Göbeğine doğru çevirince hayrettendonakaldı. Burasını, otuz yıldır kendisinidestekleyen servet sahiplerinin önemli bir

bölümü, işleyen demirin, dönen çarkın sa-hipleri, Tahtın, üvey evlat muamelesi yaptığıtacirler, iflasın eşiğine gelen esnaflar tut-muştu. Tanrının Oğlu, bakışlarını, servetsahiplerinden oluşan bu sapkın ve hain ka-labalığın merkezinde sabitleştirdi. Burada,Batıdaki zengin Tanrıların oğulları tarafındangönderilen ve kendisinin, bu azgın kalabalıktarafından devrilmesi durumunda yerinegeçecek olan Yeni Firavun’u gördü. Adam,altını ince toz halinde öğütüp, zamkla sudaeritmiş, kendisini tepeden tırnağa yaldızla-yarak Tanrı’nın soyuna benzetmiş, meydanahâkim olan ezilmiş duyguların, akılların, asi,trajik danslarını ve özgürlüklerini arkasınaalmış, kendisini onlara Müstakbel Firavunolarak kabul ettirmişti.Tanrı’nın Oğlu, gözetleme kulesinden çekilipsaraya girdiğinde, üzerindeki baskının binkat arttığını hissetti. Meydanı zapt eden,sütü safralı, azgın kalabalık, ‘çekil!’ diye ba-ğırmaya devam ediyordu. Batıdaki zenginTanrıların oğulları, ‘yumuşak bir geçişle’ is-yana hâkim olmak, onu evcilleştirmek içinçekilmesini telkin ediyorlardı. İsyancı kala-balığı, elinin altındaki demir kıtalarla dağı-tabilirdi, ama bu güce de batıdaki güçleregemendi. Tüm piramitler, lahitler, kitabeler,kırmızı granitle çizilen kutsal sınırlar, çekil-mesini istiyorlardı. Başında güneş diski veuraeus yılanı bulunan, altın boynuzlu Tanrı

Apis bile desteğini çekmişe benziyordu.Oturdu, düşündü derin derin. Tanrıların, yı-kıcılardan korktuklarını anladı. Kalktı, sarayınbalkonundan, azgın kalabalığa çekileceğini,ama çekilmesi durumunda, yıkıcıların kaosçıkaracağından korktuğunu açıkladı. Kala-balığı ikna edemeyince, saraya çekildi. Yakınmuhafızları ve ordunun bir bölümüyle kafakafaya vererek, kargaşa çıkarmaya ve bukargaşayı halkın güvenliği adına bastırmaya,yıkıcıları böylece bertaraf etmeye kararverdi. Silahlı güçlerinin bir bölümüne sivilkıyafetler giydirdi, bunları rahiplerden korkansempatizanları ve halktan kiraladığı tutmagüçlerle birlikte yıkıcıların üzerine saldırttı.Dalga, Mısır endazesini şaşırtacak ölçüdeyükselerek kıyıdaki kayalara çarptı ve geridöndü. Tanrı’nın oğlu, sonuç alamayacağınıanlayınca, oğlunun da kendisinden sonratahta oturmayacağını açıklamak zorundakaldı. Toprak ışımaya ve hayatın gerçekyıkıcı gücü bağırmaya başlamıştı:“Bütün gerçek yıkıcılar, Tahrir Meydanı’na,sürüden halka! Gerçek yıkıcıların gelecektekidüşmanları ve şeytanla birlikte, hayatı ezenotuz yıllık Tirana karşı Tahrir Meydanı’na!Yıkın! Hayata egemen olamaz da, yıkıcılarınegemenliği altına girer, onlar tarafındanezilirseniz, onları da yıkın. Ateşin kıyısındadurmak yok! Ateşin içinde, ateşin korktuğugerçek bir yıkıcı olarak, yıkın!”

T

İçinden geçtiğimiz şu gün-lerde, yüzlerce sinema sa-lonunda, bilbordlarda, tel-evizyon reklamlarında, üçkişinin İsrail devletini dizegetirdiği, ezilen bölge hal-kının intikamını alan birsinema filmi ile karşı kar-şıyayız; Kurtlar Vadisi Filis-tin

20-21_Layout 2 2/9/11 3:04 PM Page 2

Page 22: 10-20 Şubat 2011

Halkın Günlüğü 10-20 ŞUBAT 2011güncel yorum 22

Türk hâkim sınıfları tarafından 1974yılında askeri olarak işgal edilen veo günden bugüne arka bahçe olarak

değerlendirilen Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanhalk, son yıllarda TC tarafından dayatılanpolitikalar neticesinde artan özelleştirme,işsizlik ve yoksulluk sebebiyle çeşitli ey-lemlere imza attı. Bölge halkı eylemlerindeTC’yi Kıbrıs’ta istemediklerini ve kendikendilerini yönetmek istediklerini belirte-rek, “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” dedi.Emperyalist politikalar doğrultusunda Ku-zey ve Güney olarak iki farklı coğrafyayabölünen ve TC ile Yunanistan devletleri ta-rafından arka bahçeleri olarak değerlendi-rilen Kıbrıs adasında bu aralar işler yolun-da gitmiyor. Uzun yıllardır TC uşaklığı ya-pan ve Kıbrıs halkının değil kendi gerici ik-tidarları ve TC’nin çıkarları için çalışanKKTC yönetimleri, Kıbrıs halkının tepkisiniçekiyor. Özellikle AKP hükümeti döne-minde Türkiye-Kuzey Kürdistan’da olduğugibi Kıbrıs’ta da özelleştirme politikalarısonucu işsizlik ve yoksulluk artmış vebunların yanında siyasi baskı da had saf-haya çıkmış durumda.Son yıllarda yaşanan bu gelişmeler parale-linde halkın artan tepkisi sokaklara taşmışve son olarak 28 Ocak 2011 tarihinde yapı-lan ‘Toplumsal Varoluş Mitingi’nde TC aley-hine pankartlar açılmış ve Kıbrıs’ın ba-ğımsız olması gerektiği vurgusu öne çık-mıştı. Mitingde açılan “Yaşasın bağımsızbirleşik Kıbrıs”, “Özelleştirme değil, bal gibipeşkeş”, “27 yıldır sizde, artık yeter bizim-dir”, “Dayatma paketlere hayır”, “Kral çıp-lak”, Yılgınlık yok, direniş var, bu ülke sizinçiftliğiniz değildir”, ‘’Kurtarılmak mı?HAS..TİR’’ pankartlar sebebiyle her zamanki kabadayı tutumunu takınan R.TayyipErdoğan, Kıbrıs halkına “besleme” diyerekaslında ada halkını nasıl değerlendirdikle-rini de gözler önüne sermiş oldu. Yapılanmiting ve mitingde açılan pankartlarla ilgiliolarak Kırgızistan’a yaptığı gezi esnasındaateş püsküren Erdoğan Kıbrıs’a bakış açı-sını şu sözlerle ortaya koydu: “Güney’le be-raber provokatif eylemler yapıyorlar. Yö-netim duyarsız. Ülkemizden beslenenlerinbu yola girmesi manidardır. Yunanistan’ınorada ne işi varsa Türkiye’nin de stratejikolarak o işi var. Türkiye’ye karşı böyle bireyleme hakları yoktur. En düşük memur-ları 10 bin liraya yakın para alıyor. En dü-şük maaş alan kişi böyle. Benim başba-

kanlık müsteşarımın aldığı 5 milyar kü-sur... Beyefendi 10 bin lira alıyor bir de bueylemi yapıyor utanmadan. Üstelik 13maaş alıyorlar yılda. ‘Türkiye buradan çekgit’ diyor. Sen kimsin be adam... Şehidimvar gazim var, stratejik olarak ilgiliyim.Kıbrıs’ta Yunanistan’ın ne işi varsa Türki-ye’nin Kıbrıs’ta stratejik olarak o işi var.Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesimanidardır. Biz destekliyoruz, bunun kar-şılığının olması gerekmiyor mu?”Kuzey Kıbrıs yerel hükümeti, AKP desteğiile iktidara gelmiş ve bugüne kadar da me-murluğunu sürdürmeye çalışıyordu. Üreti-min ve ticaretin değil de tabi olmanın vehazırla idarenin, özelleştirmelerin sonuç-larından olsa gerek işler iyi gitmemeye veekonomik ve sosyal sorunlar artmayabaşlamıştı. Kuzey Kıbrıs halkı da, yaşadığıher gününün bir öncesini aratır olması vevaat edilen barış, huzur ve refahın sadecebir aldatmaca olduğunun farkına varmasıile harekete geçmiş ve suskunluğunubozmdu. Sendika, muhalefet partileri vedemokratik kitle örgütlerinin zaman za-man yaptığı eylem ve açıklamalarda soru-nun yeni olmadığı, iktidar ve mevcut anla-yışın uzun süredir ada üzerindeki hesap-larının ada halklarının çıkarına değil, işbir-likçiler ve efendilerine hizmet ettiği belir-tiliyordu. Bu taleplerin gür bir şekilde kitle-sel olarak meydanda ses bulması efendileriçin bardağı taşıran son damla oluverdi…AKP iktidarı giderek azalan halk desteği

ve

yak-laşanseçimlerinde stresi ilehoşgörüsüz veırkçı anlayışını Kıbrıs hal-kının haykırışını kendine yakışır bir şekil-de ‘’besleme’’ tanımlaması ile değerlendir-di. Kendileride biliyordu ki efendilerinin raha-tını kaçıracak minvalde davranmamak vepolitikayı halkın taleplerine göre değil,egemen olanların ve sermayelerinin çıkarıdoğrultusunda işletmek gerekiyordu. TChükümetinin bölgede üslendiği misyon vevizyon bunu gerektiriyordu. Miting’de öz-gürlük, demokrasi, bağımsızlık taleplerigür bir sesle haykırılmış ve TC’ye tabii hü-kümetin halk üzerinde estirdiği ekonomikve sosyal terörün son bulması, sömürgevalisi misali hükümetin bir bakanının tümKıbrıs’ın iç işlerine karışması ve zaman za-

man bu görevi işgüzarlıkla büyükelçininyüklenmesi protesto edilmişti. Eylem ön-cesi yapılan açıklamalar ile Başbakan vebakanların halkı mitinge katılmaması içinikna etmeye çalışması ve hatta TC Büyük-elçisi de havanın yağmurlu olacağı ve hal-kın ıslanmasını istemediğini ifade etmiş-lerdi. Bu ve benzeri engelleme ve açıkla-malara rağmen mitinge katılımdaki kitle-selliğin Kıbrıs tarihinde bir ilk olduğu gör-mezden gelinerek, Başbakan tarafındanmitinge katılan kamu personelinin %20’lerde kaldığı ifade edilerek, teşekkür bileedilmişti.Adaya dönersek eylem sonrası halk içindeyeni bir umut yeşermiş, gidişata kitleselbir şekilde dur demenin verdiği coşku vebilinçle yeni adımlar tartışılmaya başlan-mıştır. Karşı güçler de boş durmuyorlar ta-bii ki. Birkaç gün sonra eylemde “Ankaraelini yakamızdan çek” pankartı açan Ba-raka Kültür Merkezi önünde 10 -15 kişiliksivil faşist bir grup (Türk Mücahitler Teşki-latı’na bağlı Genç Mücahitler Derneği) res-mi görevliler eşliğinde “O... çocukları’’ gibikendi anlayışını yansıtan bir pankart ileaçıklama yapmışlardır. Bu eylem sonra-sında Baraka Kültür Merkezi çalışanları vediğer demokratik kitle örgütü temsilcileride hakarete uğrayan anneleri ile birlikte,Lefkoşa Meydanı’nda bu anlayışı basınaçıklaması ile teşhir ettiler… TC Başbakanı

Kıbrıs gündemini, ülke içindeki kısırçekişmeler ve yapay gündemlerden

olsa gerek, bir hafta geriden ta-kip ettiğinden dolayı, gerçekle-

şen miting ve açılan pan-kartlar sebebi ile “besleme-

ler” yakıştırması yapmışve hesap sormak için hü-kümeti göreve çağırdığı-nı söylemiştir. Bu yenidurum sonrası zatentelaş içerisinde olanKıbrıs Cumhurbaşkanıve Başbakanı yeniaçıklamalar yapmakzorunda kalmış ve söz

konusu taleplerin marji-nal grupların ve bazı

sendikaların talepleri ol-duğunu ve topluma mal

edilmemesi gerektiğini ifadeederek, üzüntülerini ve bağlı-

lıklarını tekrar ifade etmişlerdir.KKTC’yi dünyada sadece TC’nin ta-

nıması, Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birli-ği’ne üye olması; Avrupa Birliği, ABD veİngiltere’nin bu sorunu Yunanistan veTC’ye karşı koz olarak kullanıyor olması,adada kısa sürede birlik ve anlaşma içindaha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğinigöstermektedir. TC Başbakanı’nın asıl sı-kıntılarından biride Avrupa Birliği ile yapı-lan görüşmeler sürecini tıkayan sorunlar-dan biri olan ülke limanlarını Kıbrıs Rumkesimine kapatmış olmasıdır. TC, kısa sü-rede verilecek tavize kendi açısından kılıfarayışı içerisindedir. Yapılacak anlaşmala-rın da ada halklarının çıkarına değil kendigerici çıkarlarına olacağından tüm Kıbrıshalkının birleşik mücadelesini engelleme-ye çalışmaktadır. Kıbrıs halkı bu gerici ku-şatmaya karşı toplumsal mücadeleyi ileri-ye taşımalıdır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuri-yeti (KKTC)’nde 28 Ocak ta-rihinde, son dönemde TC ta-rafından dayatılan özelleştir-me paketlerine karşı Sendi-kal Platform öncülüğündegerçekleştirilen mitingde, TCaleyhine pankartlar açıldı.‘Ankara elini yakamızdançek’ diyen Kıbrıs halkı, KıbrısKıbrıslılarındır vurgusunuön plana çıkardı

Kıbrıs Kıbrıslılarındır

22-23_Layout 2 2/9/11 10:55 AM Page 1

Page 23: 10-20 Şubat 2011

Bizim sosyalizmimizde... (II)ELEŞTİRİ SİLAHI

10-20 ŞUBAT 2011 Halkın Günlüğü güncel haber 23

f

f

emrah cilasun

erşeyden evvel, komünist biröncü olacak mıdır? Kesinlikeolmalıdır. Çünkü, tüm sınıfayrılıklarının kaldırılmasına,bu sınıf ayrılıklarının dayandığı

tüm üretim ilişkilerinin kaldırılmasına, buüretim ilişkilerinin karşılığı olan tüm sosyalilişkilerin kaldırılmasına, bu sosyal ilişkilerinsonucu olan tüm fikirlerin devrimcileşmesineöncülük yapılmadan, kendiliğinden, dünyaçapında komünist bir topluma varılamıyacağıkesindir. O nedenle komünist bir öncülükşarttır. Pekii, tüm bunların, içerden ve dışarı-dan gerçekleşmesini engelleyecek güçlerekarşı, garantör kimdir? Tabii ki, proletaryadiktatörlüğüdür. Dikkat buyrun! TOTAL-iterizm demiyoruz. Bir DİKTATÖR iktidarındanbahsetmiyoruz. Proletarya diktatörlüğü diy-oruz. Sanatçının, bilim insanının ve en-telektüelin özgürce kendisini ifade etmesi,mesleğini özgürce icra etmesi için, proletaryadiktatörlüğü diyoruz. Bir düşünün! Ortalamaher gün 3 kadının öldürüldüğü ya da ırkçılığınolduğu bir toplumda, sanatçı özgür olabilirmi? Kadınların öldürülmediği, sanatçının,dizginlerinden boşanırcasına bütünyaratıcılığı ile sanatını özgürce icra ede-bileceği bir toplumun garantörü olarak, pro-letarya diktatörlüğü diyoruz. Tek bayrak,tek millet, tek vatan zulmünün, yaşanmadığıbir toplumda, entelektüelin, kendini özgürceifade ettiği bir toplumun garantörü olarak,

proletarya diktatörlüğü diyoruz. Bütün biryaşamın, sabahtan akşama kadar, şeyh,hoca, medyum, falcı tarafından hurafelerlebelirlenmediği, bilim insanının özgürce ürete-bildiği bir toplumun garantörü olarak, pro-letarya diktatörlüğü diyoruz. Proletarya diktatörlüğü demek, bilinçli çarpıt-maların ve karalamaların iddia ettiği gibi,tüm bir toplumun ve bu arada sanat, bilimve entelektüel camianın ensesinde bozapişirmek demek değildir. Tabii ki, “Yavukluyerine mavzere boşuna mı sarıldım” diyesoranlar, “yıllarca onlar yedi, şimdi yemesırası bende!” diyecekler olacaktır. “Ayaklarbaş olmalı!” deyip, “nedir yahu bu sanatçımanatçı” diye itiraz edenler olacaktır. Buanlayışların değişmesi için, ama her halükar-da bu zihniyetin iktidara gelmemesi için de,proletarya diktatörlüğü gerekmektedir.Dolayısıyla, proletarya diktatörlüğünün göre-vi, amacı, bütün bir toplumu olduğu gibi,onun bir parçası olan, sanat, bilim ve en-telektüel camiayı, komünizme giden yoldakorumaktır.Arkadaşlar, burada, sanatçılara, entelek-tüellere ve bilim insanlarına çok ama çokönemli görevler düşmektedir. Herşeydenevvel, onların, eleştirisine, görüşlerine vehatta karşı çıkmalarına ve tüm bunları,kendi uğraş alanlarında icra etmelerineihtiyaç vardır. Bu sadece arzu edilmemmeli

aynı zamanda teşvik de edilmelidir. Yoköyle yağma! Hindistan’daki devrimciisyancıları destekledi diye, roman yazarıArundhati Roy’u bugün övecek, yarın birgün sosyalist iktidarın yapmayı planladığı birbaraja karşı geldi diye de, çevreci ArundhatiRoy’u yerin dibine mi batıracağız. Ne diye-ceğiz? Emperyalizmin ajanı ya da karşı-de-vrimci mi ilan edeceğiz? Hayır! Bob Avakian’ın, Yeni Sentezi’ni tanıtanmetinde şöyle deniliyor: “Çok temel düzeyde, dünyayı anlamak içinentelektüel heyecana ihityacımız var. Her-hangi bir zamandaki, heyecan, tartışma,deneyim, yani entelektüel atmosfer, bizlere,toplumun görüntüsü altındaki çalkantıyabakabilmek için bir pencere açar. Bu çalkantıiçinde ilerleme ve çözüm yolları olası halegelir. Buda, bizlere, nerelerde tek yanlıdavranıldığını veya yanlış yapıldığınıgörmemize yardım eder. Bu olmadan, partive kitleler arasındaki, diyalektik tek yönlüolma eğilimi gösterir. Hem eleştirel ve hemde yaratıcı ruh körelir ve biter.” Arkadaşlar, buradaki amaç, küçük burjuvaziyeşirin gözükmek değildir. Bolca demokrasiuygulayarak çok daha üst düzeyde birdemokrasi elde etmek değildir. Burada amaç,sosyalizmin mevcut çelişkilerinden kork-mayıp, sanatçıları, bilim insanlarını ve en-

telektüel camiayı, bütün bir insanlığınkomünizme doğru ilerleyişinde, işin içinekatmaktır. Onun için yaratıcı ruhu körelten şeylerdenbiri de resmi ideolojidir. Tamam, kabul! Komünist öncü olacak.Tamam, kabul! Proletarya diktatörlüğü ola-cak. Ve tabii ki, bunların bir ideolojisi deolacak. Fakat, bütün bir toplumu nasıl olurda resmi bir ideolojiye dolarsınız? “Ey, sen! Hemşire olacaksan, benim ide-olojimi kabul etmek zorundasın. Yoksa, sanahastanede yer yok” mu diyeceksiniz? “Ey,sen! Cem Yılmaz! Filmlerini bu ülkede ya-pacaksan, benim ideolojimi benimseyeceksin,aksi taktirde, Filmlerinin yayınlanmasınada müsade etmem” mi diyeceksiniz? Ben-zetmesini beğensenizde beğenmesenizde,Yılmaz Güney’in, aşağıda aktaracağım sözleri,bizi şimdiden uyarıyor: “Sanat bir silahtır,tüfektir; (...)Sanatın kendine özgü bir dilivardır, sadece sanata ait olan bir dil. Budile tamamen ve mutlaka saygı göster-ilmelidir. Sanatın diline saygı göstermezseniz,o zaman bu silah sizi öldürür. Geri tepmeözelliği vardır.” (ABD Devrimci KomünistPartisi’nin haftalık gazetesi Devrimci İşçi’ninYılmaz Güney’le yaptığı mülakattan (1 Ekim1992) aktaran Kazanılacak Dünya, sayı: 1,s. 76)

H

Fransa’nın Mulhouse şehrinde düzenlenen,13. Yılmaz Güney Kültür-Sanat Festivali ba-şarıyla sonuçlandı. Avrupa’nın birçok yerin-den gençlerin katıldığı festivalde, programsüresi boyunca ilginin yoğunluğu dikkatçekti. Müzik, şiir, tiyatro ve halk oyunlarınınsergilendiği festivalde, genç yetenekler pro-fesyonel sanatçılarla buluştu.

Bu sene gerçekleşen festivalde, ‘Yılmaz Gü-ney ve Kültür-Sanat Anlayışını Tartışıyoruz’başlığı altında bir sempozyum yapıldı. Sem-pozyuma araştırmacı-yazar Emrah Cilasun,yazar Mehmet Şehmus Güzel ve ADGH tem-silcisi katıldı.

Sempozyumda ilk sözü alan Emrah Cilasun,sosyalizm dönemi sırasında, kültür-sanatalanının sadece tek bir ideoloji ile sınırlı tu-tulmaması, baskı ve reddetme siyasetininuygulanmaması gerektiğine vurgu yaptı.Cilasun, “Ey sen, Cem Yılmaz! Filmlerini buülkede yapacaksan, benim ideolojimi be-nimseyeceksin, aksi takdirde filmlerinin ya-yınlanmasına da müsaade etmem mi diye-ceksiniz?” dedi.

Cilasun son olarak Yılmaz Güney’den şu ak-tarmayı yaparak konuşmasını sonlandırdı;“Sanat bir silahtır, tüfektir; ... Sanatın kendi-ne özgü bir dili vardır, sadece sanata ait olanbir dil... Bu dile tamamen ve mutlaka saygıgösterilmelidir. Sanatın diline saygı göster-mezseniz, o zaman bu silah sizi öldürür. Geritepme özelliği vardır.”

Yazar Şehmus Güzel ise, Yılmaz Güney’inçeşitli dönemlerinden anılarını paylaştı.O’nun sosyalizmle tanışmasını, sosyalist fi-kirlerinin gelişim dönemi ve sanatsal dün-

yasına nasıl yansıttığını çeşitli örneklerleanlatan Güzel, “Resmi ideolojinin ve onunizinde, sol aydınlar da içinde, kamuoyununönemli bir bölümünün, Kürt halkının varlı-

ğının bile inkar edildiği, yok sayıldığı bir ül-kede, Güney, Kürt kimliğini ve Kürt halkı-nın kendi kaderini tayin hakkını her yerdeve her koşulda savundu” dedi.

Sanat bir silahtır, tüfektir…

Avrupa Demokratik Gençlik Hareketi (ADGH) tarafındanörgütlenen 13. Yılmaz Güney Kültür-Sanat Festivali Fran-sa’nın Mulhouse şehrinde ’5-6 Şubat tarihlerinde yapıldı

ADGH temsilcisi, sempozyumun Yılmaz Gü-ney’de yaşam bulan bilimsel sosyalizm anla-yışına ve bunun kültür-sanat üzerindeki et-kilerine dikkat çekti. Yılmaz Güney’in kavranılması için teorik ön-koşulu olan, diyalektiğin estetik ile ilişkisinedikkat çeken ADGH temsilcisi, “Sanatsal ça-lışmaların doğru rotada hareket etmesi için,doğru dünya görüşünün mutlaklığını, yani di-yalektik materyalist yöntemi kendine reh-ber edinen Yılmaz Güney, ‘esas olarak soru-nun can alıcı noktası kitleler için çalışma vekitleler için nasıl çalışacağı’ meselesini, kendiüslubuyla ‘Halkın sanatçısı, halkın savaşçısı-dır’ sözüyle özetleyecektir” ifadelerini kul-landı.ADGH temsilcisi, “Türkiye Kuzey-Kürdistanaydınlarının, sanatçılarının, yazarlarınınönünde iki seçenek var. Ya Mahsun Kırmızı-gül’ün ‘hepimiz kardeşiz’ türküsünü söyle-yeceksiniz ya da Yılmaz Güney’in de gürsesle katıldığı, devrimci proletaryanın Enter-nasyonal Marşı’nı söyleyeceksiniz” dedi.Festivalde Grup Munzur, Alexandros Piski-oulis & Katerina Makavou, Pınar Sağ, Ali RızaKahraman ve Mehmet Çetin’in yanı sıra, bir-çok kişi sanatsal üretimleriyle festivaldesahne aldı.13.’sü düzenlenen Yılmaz Güney Kültür-Sa-nat Festivali başladığı gibi büyük bir coşku ilesona erdi.

Halkın sanatçısı,halkın savaşçısıdır

22-23_Layout 2 2/9/11 10:55 AM Page 2

Page 24: 10-20 Şubat 2011

Kaypakkaya Gulana 1973an dedi zîndanên Amedê de bi îş-kencê hate kuştin.Sedemapesn dayina Pêşewayê Komu-nîst Îbrahîm Kaypakkaya ;GrupMunzur,Pinar Sag,Mehmet Oz-can,Ferhat Tûnç, Temel Demî-rer,nûnerên Federasyana MafênDemokratîk(DHF) Mûrat Kûr ,Nî-hal Gul ,Evrîm Konak ji bo vêyekê ‘ceza’ hildan.Ev yeka diDêrsimê daxuyaniyeke çapeme-

nî ve hate şermezar kirin.Federasyana Mafên Demokratîk(DHF)meşek darxist û serokê be-lediya Xozatê Cevdet Konak,se-rokê belediya Mezgirê Tekîn Tur-ker û nivîskarê lêgerîner TemelDemîrer beşdarê vê meşê bûn.Pişt pankarta’’bîr anîna Kaypak-kaya ne sûc e’’ civiyan û dirûş-mên ‘’Pêşewayê me ÎbrahîmKaypakkaya’’,’’bijî biratiya ge-lan’’,’’li hember faşîzmê mil big-

rên’’ qiriyan û ber bê Seyrange-ha Seyît Riza ve meşiyan.Li vir ser navê FederasyanaMafên Demokratîk (DHF) MûratKûr daxuyaniya çapemenîxwend û waha got;’’sala 1973ande di zîndanên Amedê de Îbra-hîm Kaypakkaya bê darizandinhatiye qetil kirin û ev qetla pir-tûkên dewletê yên reş de hê jînehatiye ronahî bûn.Wê rojêheta vê rojê tenê yên ku navê

Îbrahîm Kaypakkaya hildidin serziman ,bûne ‘sêcdar’ û ‘ceza’hildane. Em îro dîsa diyar dikinku em cem Pinar Sag , MehmetOzcan û Ferhat Tûnç in.Yên kuÎbrahîm Kaypakkaya qetilkirinesûcdar in an yên ku bê tereddutnirxê wî û ramanên wî diparê-zin.’’Daxuyaniya çapemeniya kuhêla Federasyona Mafên De-mokratîk(DHF) ve hat sazkirin bidurişme û bi çepikan ve dawi bû.

Tirsa dewletê a Kaypakkaya mezin dibeDadgehên Dewleta Tirk çawa tevgerîn dikin; yê ku di dilê gel de cîhgirtiye ango Î brahîm Kaypakkaya , qetilkirina wî de tu zirar nabîne,lê belê yên ku wî diparêzin û xwediyên wî derdikevin cur bi curcezayên girtîgehê hildidin.

g

Yên ku qetil kirine sûcdar in, an yên ku diparêzin

Rojaneya GelRojaneya GelRojaneya Gel

Kaypakkaya di sala 1972an de diDêrsimê hatibû binçav kirin ûpêyre jî 90 rojî îşkenceyên wehşîde hate derbasbûyî n û bêdarizandin hatibû qetil kirin.Dewleta Tirk, tevgera hemûsaziyên xwe ve , şoreşgerêkomûnist Kaypakkaya’yê ku dilêgel de cîh girtiye,qetil kirina wîde tu zirar nabine.Lê belê yên kuwî diparêzin û xwediyên wîderdikevin li hember cezayêncur bi cur tênê.Ev rastiya girê-dayî nasnameya çînî û karekterêdewletê ye.Lê belê rastiyek dîsaheye. Ne Kaypakkaya, ne yên kuramanên wî diparêzin, ne jî yênku hurmetê nîşanê wî didin cemdewletê , ne hewceyên paqişiyêne.Ev rastiya sedemên rawestaKaypakkaya ya îdeolojîk-polîtîke.Eva dema paqişiyê bila bêîdrakkirin ku serî de Kaypakkayare heqaret e.lewre Kaypakkayaxeta têkoşîna pratîk û îdeolojîk-polîtîka ku danî navendê li hem-ber pergalê, ala felatbûna kîtleyên karkar-gundİyên dindest

bû .Îdeolojİyeke ji efendiyên xwere merhemet dixwazin na;li hem-ber vê îdeolojiyê ,îdeolojiyeke fe-latbûnê rêdixe û şerdike, bitemamî teorî -pratîkê hevre îfadedike.Erdnî gariya Tirkiye-BakurêKurdistanê de rêya şoreşê û ewtezên ku ji bo têkoşîna felatbûnakîtleyên gel a rast ku daniyenavendê ne hewceyên paqişiyêne,hewceyên jiyanbûnê ne.Gelênbindest tu carî ne hewcedarêgelên serdest e.Kaypakkaya ji vêhişmendiyê re îfadeya net e ku 38sal berê bi têbihurîna ruhê xwe bijiyana xwe qîriyaye ruyên celadênxwe.Ji bo vê yekê ye ku çînên serwer ,aciz bûna wan ewe ku ev hiş-mendiya komunîst di navbera gelde wê zîl bide û bingehên nû bi-gre.Esas êriş tên ser van ramanênpolîtîk bi xwe. Li cem Kaypakkayaêriş dibin ser îdeolojiya komunîstû têkoşîna felatbûna gel.Erê, tam jî ji bo yekê ye kuparastina Kaypakkaya ‘sûc’ e. Evsûca li hember çînê serwer , çekagelên bindest a meşrû ye.

Ji bo Kaypakkaya, ce-zayên ku dane xebat-karên FederasyonaMafên Demokratîk(DHF), hunermend ûrewşenbîran, di Dêrsi-mê hat şermezar kirin

Parastina Kaypakkayane sûc e, meşrû ye!

24_Layout 2 2/9/11 4:16 PM Page 1