ŞAİRE AÇIK MEKTUP
Hazırlayan: Mercan İpek Öngün
Şiirin Prensi,
Öğretmenimin önerisiyle şiir okumaya başlayarak girdim dünyanıza. Her seferinde bana ne kadar ünlü bir şair olduğunuzu söyler dururdu. Merakıma yenik düşerek aldım elime şiirlerinizi ve okumaya başladım. Zamanla içime yerleştiniz. Sizinle birlikte dinledim İstanbul’u, sucuların hiç durmayan çıngıraklarını… Hafiften esen
rüzgarı sizinle hissettim. Bakakaldım giden gemilerin ardından sizinle beraber farklı gözlerle. Bir elinde cımbız, bir elinde ayna olan insanları sizinle fark ettim. Siz ağladınız, ben mısralarınızda sesinizi duydum, gözyaşlarınıza ellerimle dokundum. Bedava yaşadığımızı anladım. Havanın, bulutun, derenin, tepenin, yağmurun, çamurun, otomobillerin dışının, sinemaların kapısının, peynir ekmeğin değil ama acı suyun bedava olduğunu anladım. Kapalıçarşı’nın ne kadar güzel olduğunu sizinle fark ettim. İşte o an anladım ki şiir okumak, şairle aynı duyguları paylaşmak gibi bir şeymiş. O an anladım ki yazmak dünyadaki en güzel eylemmiş… Ayrılış Bakakalırım giden geminin ardından; Atamam kendimi denize, dünya güzel; Serde erkeklik var, ağlayamam.
"Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa
orada güneş batıyor demektir."
Bedava
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
Davet
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
İÇERİK *Sessiz Yayın Grubu *
Balçova Anadolu Lisesi Adına Sahibi
Murat KARABUDAK
Genel Yayın Yönetmeni
Nursen ÇITIR
Tasarım ve Düzenleme
Deniz GÖR
Kübra OĞURTANI
Bilişim Teknoloji
Baran TAYLAN
Emrah KAPTAN
Kapak Fotoğrafı
Cansu KÖKEN
Kapak Tasarım
Burak Çağrı BARCIK
Onur Mahallesi Eren Sk. No:9 Balçova
Tel: (0232) 259 65 82
Faks: 278 49 93
Web Adresi
balcovanodolulisesi.meb.k12.tr
Dergi
www.sessizdergisi.net
* İçindekiler *
Felsefe Olimpiyatı…………………………3 Felsefi Sohbet……………………………….7 Aşk Sorguda…………………………………10 Şiir Köşesi……………………………………..11 Şaire Açık Mektup……………………….13 Şiirli Bir Gün………………………………..14 Bir Günden Bende Kalan…………….16 Bizden Biri…………………………………..18 Kilim……………………………………………19 Libyalı………………………………………….20 Annem………………………………………..21 Psikolojik Hikayeler……………………..22 Kötü Bir Ruh Halinin Üstesinden Nasıl Gelinir?..........................................23 Kırmızı Kar…………………………………..24 Senden Benden Bizden………………..26 Sonbahar…………………………………….27 İroni…………………………………………….28 Ansa Adını……………………………………29 Büyük Gün Batımı Senfonisi………….30 Kim Bilir……………………………………….31 Ayna……………………………………………32 Yenilen Bir Sonbahar Yaprağı……….33 Çevre…………………………………………..34 Uzay Mekiği Arkası Yazılar……………36 Eğlenceli Matematik…………………….37 8 Sorulu Zeka Testi……………………...38 Okul Efsaneleri…………………………….40 Küçük Yalanlar…………………………….41 9/D’den Sevdiğimiz Şarkı Sözleri….43 Duygusal Zeka Ölçeği…………………..45 Benimle Oynar Mısın?...................48 Başarılarımız ve Eğlenceli Matematik Cevapları…………………………………….50 Zeka Testi Cevapları………………..….51
15. ULUSAL FELSEFE OLİMPİYATI
Barış Deniz SANAL (İzmir Balçova And.Lis.)
Derece: 17
‘’Adalet amaçların ölçütü ise, araçların ölçütü de hukuka uygunluktur.’’
Walter Benjamin
ADALET GÜNEŞİ
İnsanoğlu, toplumsal bir varlık olduğundan beri adalet, hukuk,
eşitlik gibi tümel kavramlar hakkında yorumda bulunmuştur.
Toplumsal oluşumlar sonucunda karşımıza doğal olarak çıkan bir
fenomen olan sınıfsal oluşumların başlamasıyla da bireyler, toplumda
kaybolmamak için adalete ve hukuka daha çok ihtiyaç duymuşlardır.
Bunun sonucunda da bireyler, eylemlerini belirli hukuk kurallarının
çerçevesinde gerçekleştirmeye başlamışlardır. Ancak kavramsal
indirgemelerden kaçamayan adalet ve hukuk kavramlarının, bireylerin
içi boşaltılmış kavramlar arasındaki bilinçsiz arayışında yer
bulamadığı açıktır. Pusulasını kaybetmiş bir kâşif kadar çaresiz olan
birey, kavramların sert birer dalga gibi çarptığı okyanusta, küçük
teknesiyle yolunu nasıl bulacaktır? Birey, pusulasını bulmak için
kavramların alt yapılarını yeniden mi doldurmalıdır? Ya da pusulasını
hiçbir zaman bulamayacağı inancıyla kendisini kısırlaşmış kavram
okyanusunun soğuk sularına mı bırakmalıdır?
Adaletin ve hukukun olabilirliğine önemli vurgular yapan Walter
Benjamin, bu konuda en önemli noktanın ‘’amaç-araç’’ ikilisiyle ‘’adalet-
hukuk’’ ikilisi arasında kurulacak olan düzgün bir ilişki olduğunu
savunmuştur. Eğer bu ilişki düzgün sağlanamazsa, şiddet
kaçınılmazdır. Şiddetin olduğu bir yerde de adaletten ve hukuktan
FELSEFE
asla söz edilemez. Ona göre, birey bir topluma ait olduğunu inkâr
etmemelidir. Çünkü bireyin toplumu reddetmesi, onu toplumsal
fenomenlerin reddine kadar götürecek ve onu ‘’bulantı’’ haline
sokacaktır. Eğer birey toplumsal bağlamda varoluşunu sürdürmek
isterse bunun yolu, bireyin eylemlerindeki kriteriumun telos olarak
adaleti, araç olarak da hukuku gözetmesidir. İnsanlar toplumda
adaleti isterler, bu toplumların biricik maxime’idir. Ancak soyut
olarak her yöne savrulabilen adaleti uygulanma aşamasında –bir araç
olarak- hukuka bağlamak akıllıca bir harekettir. Hukukun aracılığıyla
adaletle iletişime geçebilen birey ve toplum, artık adalet inancını
rahatlıkla koruyabilecektir.
Analitik Felsefe’nin öncülerinden olan Bertrand Russell’a bu noktada
değinmek gerekli olacaktır. Russell’ın pozitivist anlayışından
kaynaklanan metodolojik şüphesi, kendisini onun politik fenomenlere
bakışında gösterir. Adaletin ve hukukun, ayrıca da eşitliğin
gerekliliğini her zaman savunmuş olan Russell’ın, I. Emperyalist
Paylaşım Savaşı’na karşı çıkması, Vietnam Savaşı’nın sorumlularının
yargılanması için mahkemeler kurması onun adalete duyduğu derin
sevginin sadece birkaç somut örneğidir. Onun, dayanaksız olan
önermelere inanılmaması gerektiğini savunması da onun bilime, insana
verdiği değerle çağdaş aydınların en önemlilerinden birisi olmasını
açıklamaya yeterli olacaktır.
19. yy’ın, hatta Felsefe Tarihi’nin görüp görebileceği en aykırı
filozoflardan birisi olan Nietzsche’nin adalete ve hukuka bakışı, pek
tabii olarak nihilist bir perspektiften olacaktır. Yunan Mitolojisi’ne
yoğun bir ilgisi olan Nietzsche için adalet, Adalet Tanrıçası
FELSEFE
Themis’in insanları birbirlerine düşürmek için uydurduğu bir
kehanetten daha ötesi değildir. İnsanoğlu Themis’in lanetinden
kaçmak istiyorsa, sürüden uzaklaşarak ‘’übermensch’’e doğru yol
almalıdır. Nietzsche’nin insanların eşit olmadığını vurgulaması, insanın
üst-insan’dan her zaman bir adım geride olacağını belirtmesi onun
felsefesinin temel yapı taşıdır. Güç istencinden en büyük ölçüde pay
almış olan ‘’übermensch’’ insanları sürü ahlakından kurtarıp, efendi
ahlakına geçirecek olan biricik kahramandır. Kavramların sürekli
değişken olduğunu vurgulayarak üst-insan’ın, sıradan insanları
yönetebilmek için bu kavramsal relativizmi retorikle çözeceğine
inanan Nietzsche’de, Sofistler’in –özellikle Gorgias’ın- etkisi
rahatlıkla gözlenebilmektedir. Buraya kadar mükemmel gibi görünen
Nietzsche felsefesi, aslında birçok yönüyle eleştiriye oldukça
uygundur. Adaleti, hukuku vb. kavramları yok sayan birey, nihilizmi bu
kadar ileriye götürmüşken neden kendisini ‘’üst-insan’’ gibi bir telosa
bağlasın? Ya da üst-insan nasıl belirlenecektir? Nihilizmin pençesine
düşmüş bireyi hayata bağlayan biricik telos, ‘’übermensch’’ kılıfıyla
sunulmuş olan başka bir bireyin boyunduruğuna girmekse, bunun
bireye katkısından ne ölçüde söz edilebilir? Bu noktada yardıma
yetişen eleştiri Bertrand Russell’ın ‘’İktidar’’ adlı kitabının ‘’İktidar
Felsefeleri’’ bölümündeki Nietzsche eleştirisidir: ‘’ Nietzsche’nin
übermensch felsefesine hayran olan okuyucu, doğal olarak kendisinin
‘kahraman’, buna karşılık namussuzca entrikalarla geride kalmış olan
falancanın da ‘işe yaramazlardan birisi’ olduğu inancındadır. Ancak
aynı felsefeyi o falanca da okur ve hayran kalırsa, o zaman ‘kahraman’
hangi yolla belirlenecektir? Pek tabii savaş yoluyla.’’
Bir toplumda adaletin asla sağlanamayacağını insanın doğasındaki
egoizme bağlayan Hobbes, insanların ‘’bellum omnium contra omnes’’
aşamasından asla tam anlamıyla kurtulamayacağı inancındadır.
FELSEFE
Devletin en temel telosu, güvenliktir. Zaten insanlar da güvenli bir
ortamın sağlanabilmesi için çeşitli özgürlüklerini feda ederek,
toplumsal sözleşme aracılığıyla devleti oluşturmuşlardır. Böylece
insan ‘’status naturalis’’ halinden ‘’status civilis’’ haline geçmiştir.
Ancak Hobbes’a göre devlet bile adaleti sağlayamaz. O zaman devlet,
hukuk kurallarını sadece güvenliği sağlayacak şekilde düzenlemelidir.
Tutarlı bir absolutizm olan Hobbes felsefesi, adaleti yok sayarak
modern devlet anlayışından zıt bir çizgide ilerlemiştir. Ancak bu
felsefeye şu soruları yöneltmek okuyucunun en doğal hakkıdır:
‘’Devlet, bireyin ihtiyaçlarını yadsıyıp, sadece güvenliği sağlayacaksa
devletin ordudan farklı bir yönü kalır mı?’’, ‘’Adaletin olmadığını
savunmasına rağmen güvenlik için hukukun şart olduğunu söyleyen
Hobbes felsefesi, kendi içerisinde ne ölçüde tutarlıdır?’’
Adaletten ve hukuktan yoksun bir toplumda, şiddetin mutlak
egemenliği kaçınılmaz bir sondur. Toplumsal çöküşün çanlarını çalmak
için sinsice bekleyen zangoçun gölgesi, adalet ve hukuk güneşinin
olmaması halinde toplumu karanlığa mahkûm edecektir. İnsan, bu
mahkûmiyetten kurtulmak için adalete ve hukuka sarılmalıdır. Ancak
bu şekilde zangoçun gölgesi, aydınlığın eşsiz parıltısına yenik
düşecektir.
FELSEFE
SÖYLEŞİ
Barış Deniz Sanal, yıllardır derslerdeki başarılarıyla tanıdığımız, birinci
sınıftan beri okul birinciliğini elinde tutan arkadaşımız. Şimdi de Felsefe
Olimpiyatları’nda listenin hatırı sayılır bir sırasında yer aldı. Üstelik de
üniversitede felsefe okumayı hedeflediğini duyduk. Dedik ki gelecek planlarında
başköşeye koyduğu bu felsefe nasıl girdi hayatına, ona neler kattığını düşünüyor,
kendisinin bu alanda söyleyecek bir sözü var mı ya da olmasını mı umuyor vs . vs.
vs. Biz sorduk, Barış söyledi.
-Felsefeyle tanışman nasıl oldu?
-Açıkçası felsefeyle ilgilenmemdeki
öncelikli sebep, felsefenin belirli bir
havasının olmasıydı. Ancak 9. sınıftaki
bu izlenimimle girdiğim felsefe
kulübünde, felsefenin hayata olan
etkilerini ve bireysel gelişime büyük
ölçüde katkı sağladığını öğrendim.
Filozofların çeşitli görüşlerini de
öğrenmeye başladıkça, bu görüşlerden
çoğunun benim zihnimde de oluştuğunu
fark ettim. Bu farkındalık bana,
çevreme eleştirel bir gözle bakma ve
özgür düşünme gibi özellikler kazan-
dırdı. Bu özelliklerin yararını gördükçe
de, felsefeye olan ilgim giderek arttı ve
bir çıkar ilişkisiyle başlayan felsefe
maceram, yoğun bir keşfetme isteğiyle
şu anda da devam ediyor.
-Felsefeyle birlikte hayatında ne gibi
gelişmeler oldu?
- Felsefe, öncelikle başımın belası bir
ders olan matematiği düzeltmemi
sağladı. Ömrüm boyunca matematik-
ten ve özellikle geometriden nefret
etmiştim. Ancak felsefe tarihi
hakkında bilgi edindikçe öğrendim ki,
filozofların çoğu aynı zamanda birer
matematikçiymiş. Sonra felsefe ve
matematik arasındaki bağlantıları
görmeye başladım. İkisi de soyut
düşünme ve yaratıcılık gerektiriyordu.
Bunları öğrendikçe de kafamda şu
düşünce oluşmaya başladı: ‘’İnsanlar
matematiği öğrenmişler, uygulamışlar,
hatta bununla da kalmayıp yeni
kuramlar üretmişler. Bense kalkmış
‘Matematiği yapamıyorum!’ diye
mızıklanıyorum. Eğer onlar yapabil-
diyse, elbet ben de yapabilirdim. Belki
onlar gibi kuramlar üretemezdim; ama
var olan kuramları çok iyi öğrenip
uygulayabilirdim.’’
Felsefe, öncelikle başımın belası
bir ders olan matematiği
düzeltmemi sağladı.
Artık şunun farkındayım: İstediğim takdirde her şeyi başarabilirim.
SÖYLEŞİ
Bu düşüncenin gelişmesiyle birlikte
matematiğe ve geometriye daha çok
çalıştım. Her kuramın ne işe yaradığını
öğrendim. Bunları öğrenirken, aynı
zamanda olaylar arasındaki mantıksal
bağları yakalamamdaki çeviklik hızla
artmaya başlamıştı. Çevremi
sorgulayıcı bir bakışla gözlemliyordum.
Bu çabalarımın başarıya ulaştığını
gördükçe de sınırlarımı zorladım ve
hala zorluyorum. Artık şunun
farkındayım, istediğim takdirde her
şeyi başarabilirim.
-Felsefe tarihindeki filozoflardan hangi-
lerini, hangi yönleriyle beğeniyorsun?
- Benim bir numaralı filozofum Ludwig
Wittgenstein’dır. Onun dil felsefesine
bakışı, matematik ve mantık alanındaki
çalışmaları beni büyüledi. Ayrıca man-
-
-
- tıksal çalışmalarıyla önemli bir yere
sahip olan Bertrand Russell da benim
idollerimdendir. Beni felsefeyle tanış-
tıran sıra dışı filozof Nietzsche’yi de
mutlaka söylemeliyim. Onun eserleri ve
düşünceleri beni hayata bağlayan ve
bana yaşama gücü veren biricik kaynak-
tır. Ayrıca Thomas Hobbes’un devlet
görüşü de oldukça ilgimi çekmişti.
Aforizmalarını çok beğendiğim Arthur
Schopenhauer’i de sevdiğim filozoflar
içerisinde sayabilirim.
- Felsefeyle ilgilenmek isteyenlere
önerebileceğin kitaplar nelerdir?
- Felsefeye başlangıç için Platon’un
‘’Devlet’’ ve ‘’Sokrates’in Savunması’’
önerebileceğim eserleridir. Düşüne
düşüne kitap okumak isteyenlere,
okuyucusunu da aktif hale getiren,
ancak kafa yorucu bir kitap olan
Nietzsche’nin ‘’İyinin ve Kötünün
Ötesinde’’ eserini önerebilirim. Siyaset
felsefesine ilgisi olan arkadaşlara
Bertrand Russell’ın ‘’İktidar’’ adlı
kitabını kesinlikle öneriyorum. İnsanın
psikolojik yönüne meraklı olanlar için
Sartre’ın ‘’Bulantı’’sını, Franz Kafka’nın
‘’Dönüşüm’’ünü ve ‘’Dava’’sını, Camus’nün
‘’Yabancı’’sını ve ‘’Veba’’sını söyleye-
bilirim. Özlü sözleri seven arkadaşlar,
Schopenhauer’in ve Nietzsche’nin
SÖYLEŞİ
‘’Aforizmalar’’ını kesinlikle okusunlar.
İnsanlığın oluşumuyla ilgili tarihsel ve
felsefi bir inceleme olarak ‘’İnsan Nasıl
İnsan Oldu?’’ (M. İlin – E. Segal) adlı
kitabı tavsiye ederim. Felsefe tarihi
hakkında akademik bir kitap isteyen-
lere de kesinlikle Macit Gökberk’in
‘’Felsefe Tarihi’’ni öneririm.
- İlerdeki yaşamında felsefenin yeri
nasıl olacak?
- Ben aslında felsefe okumaya
başlayarak kendime güzel bir hobi
edinmek dışında, gelecekteki mesleğimi
de bulmuş oldum. Çünkü ben felsefeyi
gerçekten çok seviyorum ve ileride de
çok sevdiğim bir işi yaparak para
kazanmak istiyorum. Bana göre
dünyanın en şanslı insanları, hobisini
bir meslek olarak edinmiş insanlardır.
Ben de felsefeyi bir hobi olarak devam
ettirirken, aynı zamanda akademik
olarak da ilerletmeyi istiyorum. Beni
felsefeyle tanıştırarak, yaşamımın
geri kalanını nasıl yaşayacağımı bana
gösteren sevgili felsefe öğretmenim
Z. Nilgün Demirhan’a çok ama çok
teşekkür ediyorum. İyi ki sizin gibi bir
insanla tanışmışım; yoksa sıradan bir
avukat, savcı veya iktisatçı olacaktım.
Artık ne istediğini bilen bir filozof
adayı olarak, çizdiğim yolda emin
adımlarla ilerleyeceğim.
AAnnllaattaammaayyıızz bbaazzeenn,, aağğllaassaakk sseessiimmiizzii dduuyymmaazzllaarr mmııssrraallaarrddaa…… HHeerr şşeeyyii ssööyylleemmeenniinn
MMüümmkküünn oolldduuğğuu yyeerrlleerr uuzzaakkttıırr oollaabbiillddiiğğiinnee…… AAnnllaattssaakk nneeyyee bbeennzzeettiirrddiikk ppeekkii??
AAşşkkıı aannllaattaabbiillssee,, nneelleerr ssööyylleerrddii 99//DD??....
YYaasseemmiinn:: PPaahhaa bbiiççiilleemmeeyyeenn bbiirr mmüücceevvhheerree bbeennzzeettiirrddiimm..
KKüübbrraa:: GGööllggeessiinnddee şşiiiirrlleerr uuyyuuyyaann,, hheerr ssaattıırr ççeevvrreessiinnii mmuuttlluu eettttiiğğii iiççiinn yyaazzaann ffaakkaatt
yyaazzddııkkççaa ttüükkeenneenn,, hheerr hhaarrffttee bbiirraazz ddaahhaa kkııssaallaann aannccaakk nnee kkaaddaarr kküüççüüllüürrssee kküüççüüllssüünn
aassllaa yyookk oollaaccaakk kkaaddaarr zzeeddeelleenneemmeeyyeenn,, mmeellaannkkoolliiyyllee aayynnıı rreennkkttee bbiirr kkuurrşşuunn kkaalleemmee
bbeennzzeettiirrddiimm..
VViillddaann:: KKeelleebbeeğğee bbeennzzeettiirrddiimm.. RReennkklleennddiikktteenn bbiirr ggüünn ssoonnrraa ööllüürrddüü..
BBeettüüll:: MMaassuumm oolldduuğğuu vvee ppeemmbbeeyyii aannıımmssaattttıığğıı iiççiinn ppaammuukk şşeekkeerree bbeennzzeettiirrddiimm..
CCaannssuu:: YYeennii yyııkkaannmmıışş ççaammaaşşıırrllaarrıı aayyııkkllaammaayyaa bbeennzzeettiirrddiimm.. ÇÇoorraabbıınn tteekkiinnii bbuulluurrssuunn,,
tteekkiinnii bbuullaammaazzssıınn…… BBuullaammaazzssaann rreezziill oolluurrssuunn,, bbuulluunnccaa bbiirr şşeeyy kkaazzaannmmaazzssıınn..
ÇÇaağğddaaşş:: İİmmkkaannssıızzıınn hheerr vvuurrgguunnddaa aağğzzıımmaa ggeemm vvuurrmmaassııyyddıı aaşşkk.. HHeerr sseeffeerriinnddee
kkıırrbbaaçç,, ççıığğllııkkllaarrccaassıınnaa ffııssııllddaammaayyaa mmeeyyiilllleenneenn aağğzzıımmaa…… BBiirr ssüükkuutt kkiimmii zzaammaann ddaa……
Bugünü yaşamak varken, Yarına küsmek niye? Bugünle sen olmak varken, Geçmişe dönmek niye? Bırak hadi her şeyi bir kenara Sen sadece bugünü yaşa Yarın gelecek elbet unutma Geçmiş geçmişte kaldı Dünya mı dönüyormuş E kimin umrunda:) Sen sadece bugünü yaşa Ne ileriyi düşün çok fazla Ne de geçmişe takılıp kal Sen sadece bugünü yaşa Hayatın boyunca Mutluluk iki elinin arasında Bunu da sakın unutma:)
Deniz Gör
Şiir Köşesi
Küçüktüm, çok küçüktüm Sonsuz maviliklerde yaşıyordum Huzurlu sonsuz mavilikler Gözlerimin rengi gördüğümün rengiydi Dostlarım vardı Pollyanna mı dersin Kırmızı Başlıklı Kız mı? Külkedisi, Keloğlan mı? Güneş,yıldız,ağaçlar,gökyüzü
Deniz Özdemir Deniz Özdemir
Anladım Yumuşacık ellerinle Ellerimi tuttun Sessizliği anlatan gözlerinle Gözlerime baktın Tatlı sözlerinle kalbimi çaldın Aşık olamam sandım; Seninle olunca yaşadığımı Damla Kocaoğlu
Bambaşkadır Aile ♥
Sonsuz,saf ve temiz bir sevgi bağı.. Gibisi yok anne-baba kucağı. Yok öz kardeş gibi yürekten. Yok abla, abi gibi koruyup kollayan içten. Herkes olmuş
çıkarcı. Herkes biraz sahte. Sonsuz güvenebileceğimiz bir ailemiz kalmış. Aslında o hep varmış. Temeli sağlam bir yapıymış. Biz farkedememişiz. Çoğu zaman sırt çevirmişiz ama yok işte yok gibisi... Doğru yola sürükleyen tek kapı, tek çatı.. Hiçbir yer olmaz aile yuvası. Hiç kimse de bulunmaz ailenin derin sıcaklığı... ♥
D E N İ Z G Ö R
İnsan hayatı dolu dolu yaşamalı Arkasında bir iz bırakmalı Çünkü insan; Yaşadığı kadar canlı, Bıraktıkları kadar kalıcı…
Barış Azar
Aşk Üç harf tek hece
Uzun bir bilmece Hem gündüz hem gece Çok gürültülü Ama sessizce... Barış Azar
Şiir Köşesi
Bir martının kanadında Süzülsem sonsuzluğa Ya da yağmur olup karışsam Hırçın dalgalara Ilık rüzgar misali Dolaşsam sokaklarda Birkaç yorgun mısra olsam Dökülsem dudaklardan Bir çift sessiz damla olsam Süzülsem yanaklardan Bir garip tuku olsam Büyüsem sevdalarda Ben seninle sensiz olsam Uzansam yarınlara… Afra Gasgar
Geri Gel Kadın Bak sen gittin bütün evren sustu Herkes ağlıyor sırf beni bıraktığın için Gökyüzü bile günlerdir susmadı be kadın sıkıldı içim! Gelsen durulacak şu kara bulutlar Ne bu karamsarlık gel de bitir şunu gözlerinin feriyle Geçen her gün arasında hiçbir fark olmuyor artık Gülümset çizgi haline gelen dudaklarımı Ben sana hiç sarılamadan gittin Kokunu içime çekemeden ayırdın aşkımızı Madem gidecektin neden geldin ki? Her şeye rağmen keşke gelmeseydin diyemem Ama sayende hayatta mısın onu bile bilemem Fakat aşkın tadı gerçekten çok değişikti Önce tatlı geldi ama bittiğinde çok acı Nasıl meyve bu, bir de sarhoş ediyor sanırsam Yine de içinde sen varsan her defasında tadarım Şimdi son iki sorum var sana Seninle hiçbir şey yaşamayacak mıyım artık ben? Ve yaşamayacak mıyım artık? Tayfun Günay
Küçük Dünyam Küçük dünyamda yarattığım Küçük insanlarla dostum ben Küçük dediğime bakmayın Yürekleri o kadar büyük aslında Bakmayın böyle güldüğüme O gülüşün altında ne acılar saklı O acıları o küçük dostlarım görür sadece Onlar anlar beni Sizin anlayamadığınız beni Onlar elimden tutar Sizin tutamadığınız ellerimi Ve aslında onlar bilir beni Sizin bilemediğiniz beni
Ecem Akçalı
Duvar Duvarlarla örülü hayatımız Her aşmaya çalıştığımızda düşüyoruz umudun ellerinden Dört duvar bizi uçurumlara götüren Perde perde kapanmış yarınların baharı Ne seven ne sevilen yanımızda Hepsi uzak bir yoldan ibaret Çekip kürekleri boğulmaya dönüyor hayatım Anafor gibi kayboluyor boşluğunda mutluluklarım Hüzünleri, gözyaşlarını katıp bohçama Yalnızlığın ülkesine gidiyorum gülen günlerini Basit ve adsız yalanlara kuruyorum inançlarımı Savruluyorum rüzgarda kaderin alnımda buluştuğu yerde Kül olup bekliyorum siluetimde Duvara hapsolmuş beliğimi Sandığın en dibine gönderiyorum Defa kaldırıyorum gözlerimin Anmasın yürek her hissedişi Kurtulamıyorum bu kahredici pembe rüyalardan Çırpınışım fırtınada alabora oluyor Nefes almaya çalıştıkça dibine vuruyorum ölümün Son beste de gittikçe kelimelerim dudaklarımdan Bertaraf oluyor kırmızılar damarlarımdan… Merve Kandıralı
ŞİİRLİ BİR GÜN
Okulumuzda bir şair konuğumuz olacaktı, şiir konuşulacaktı. Konuk-şairimiz Asuman SUSAM hakkında pek bilgi toplayama-mıştım. Sadece birkaç şiirini okumuştum. ‘Olsun, şiiri seviyorum ya’ diyerek kendimi rahatlatıp ben de katıldım bu etkinliğe.
Arkadaşlarımla okulumuzdaki misafir salonuna gittik. İlk gelenlerdendik. Zaten bir buluşmaya vaktinden önce gitmeyi seviyorum.
Yavaş yavaş kalabalık toplanmaya başlamıştı. Herkes yerini almıştı. Dikkatimi çeken, birkaç arkadaşımın elinde hazırladıkları soruların olmasıydı. Ben yanıma yaptığım araştırmayı almadığım için sıkılmıştım. Neyse ki bu sıkıntım devam etmeden Asuman SUSAM salona girdi. Sonunda merakla beklediğim –ilk defa bir şairle tanışıyorum.-şairimiz gelmişti. Doğruyu söylemek gerekirse ben Asuman Hanımı –nedendir bilmiyorum-sarışın, daha uzun boylu bir bayan olarak bekliyordum. Beklediğim gibi olmadığını görmek, zihnimde onunla aramıza koyduğum mesafeyi yok etti adeta. Samimiydi. Hedeflerine ulaşmayı seven, alımlı bir kadındı.
ŞİİRLİ BİR GÜN
Masaya oturduktan sonra bize kendini tanıttı. Hayatında onu etkileyen düşünür, yazarlardan, onların fikirlerinden bahsetti. En arkada oturduğum için önümdekilerden şairimizi pek göremiyordum. İyi dinleyebilmem için de kesinlikle göz teması kurmalıydım ve bu yüzden çabaladım.
Şairimizin hayatından en etkilendiğim nokta AZMİ oldu; her şeye rağmen bırakmamak gerektiğini, hep bir umudun olacağını öğretti bana.
Daha sonra bize kendi şiirlerinden okudu. Yaşama dair kokular; siyasi, toplumsal olayların kokularını sezdim. Bu pek de alışık olmadığım bir şiir tarzıydı. Ama sevdim, şiire o güne dek farkında olmadığım bir kapıyı açıp bakmak gibiydi.
Aralarda bizim sorularımızı cevapladı. Bir arkadaşımın sorduğu soruyu nedense bir anda ben sormuşum gibi sahiplendim. Fikirlerimi söyleme isteği kabardı içimde. Ayağa kalktığımda, söyledim düşüncelerimi. İşte o zaman gerçek bir söyleşide olduğumu anladım. Sanki salonda şairle bir tek ben varmışım gibi hissettim.
Sorular sorarak, şiirler okuyarak koskoca iki dersi doldurduk. Bu sohbete bir şairle sohbet etmenin, tanışmanın zevkine varmak, bir şeyler öğrenebilmek için katılmıştım. İyi ki de katılmışım. Asuman SUSAM ile ilgili anlatabileceğim güzel anılarım oldu. *Damla KOCAOĞLU
Bilmem bilir misiniz? Geceleri
parkta yatan yaşlı adamlar,
inşaatlarda uyuyan küçük çocuklar,
cami avlularında hıçkıra hıçkıra
ağlayan minik bebekler, evlerinde
olsalar bile açlıktan uyuyamayan
insanlar vardır. Bu gece biz sahilde
yürürken parkın bir bankına karton
seriyordu yaşlı bir adam.
Kardeşimin oyun isteği üzerine
parka gittik. Yaşlı adam bize saati
sordu. Yanımızda annemin bir
arkadaşı da vardı. Durdu. Yaşlı
amcaya saati söyledi. Sonra döndü,
ona para verdi. Yaşlı amca o kadar çok utandı ki… Gözlerindeki
mahcubiyet gözyaşla-rına karıştı. “30 sene 6 ay evli olduğum
eşimi 2 sene önce kaybettim.” diyordu yaşlı amca. “30 sene 6 ay”.
Eşini çok sevmiş olacak ki ölümünden sonra böylesine dağılmış.
İki kızı varmış. İkisi de okuyormuş. Annemi kızlarından bir
tanesine benzettiğini söyledi. Masmavi gözleri doluverdi yeniden.
Üzerindeki ceketi, ayağındaki kahverengi ayakkabısı, pamuksu
beyaz saçlarının üzerindeki şapka, mavi gözleri, buruk
gülümseyişi 2 senedir ne yaşadığını anlatıyordu aslında. Gidecek
bir yeri olmadığını düşündüm. “Nerede kalıyorsun?” diye sorduk
ona. “Gezerim buralarda. Uyumam ben. Sevmem uykuyu.” diye
cevap verdi.
"Ölümle hiçbir zaman karşılaşmayacaksın. Ölüm varsa sen yoksun, sen
varsan ölüm yok. O halde ölümden korkmak ahmaklıktır."
BİR GÜNDEN BENDE KALAN *Mercan İpek Öngün
Konuşurken ünlü bir iş adamıyla aynı mahallede büyüdüğünü,
aynı oyunları oynadığını anlattı bize. Çocukluk arkadaşı şimdi çok
yüksek yerlerde ve rahat… Ama yaşlı amca parkta!
“İnsanlara ne kadar bağlanmalıyım?” diye düşündüm birden.
Yokluklarında bu kadar yıkılabilir miydim ben de? Çok bağlanma-
mak gerekir belki de. Ama o anı yaşarken bunu fark edemiyoruz.
Elimizde olmadan bağlanıyoruz ve kaybettiğimizde… İşte o
zaman tam bir CUMHUR AMCA oluyoruz.
“Ne oldum değil, ne olacağım?” demek gerekir belki de. Ya
da içinde bulunduğumuz durumdan memnun olmak gerekir. Bizden
çok daha kötü durumda olan insanların
bulunduğunu unutmamak gerekir.
Her ne kadar doğarken de ölürken de
“yalnız” olsak da tek başına yaşamıyoruz
hayatı. “Yalnız” kendimizi düşünerek
çıkmıyoruz sokaklara ve parklarda
“Cumhur Amcalara” rastladığımızda
aklımız kalıyor onların sıfatlarında.
Dışarıdan kötü bir görüntüsü olsa da
kalbi güzel bir insanla tanıştım bu
akşam.. Bugün babalar günüydü. İki
kızının da seni düşündüğünü biliyorum. İki kızının da seni çok
sevdiğini biliyorum. Bugün kalplerindeydin yanlarında olmasan da.
Bir daha yüzünü göremeyecek olsam da seni sevdim Cumhur
amca. Babalar günün kutlu
olsun CUMHUR AMCA!
20.06.2010
"Ben sana bir elma versem, sen bana bir elma versen, bende bir elma,
sende bir elma olur. Ben sana bir bilgi versem, sen bana bir bilgi versen,
bende iki BİLGİ, sende iki BİLGİ olur."(KONFİÇYUS)
KISA ÖYKÜ KISA ÖYKÜ KISA ÖYKÜ
Bizden Biri
Okulumuzun eli, ayağı o…
Yeri gelir fotokopilerimizi çeker, yeri gelir bağrışlarımızı, bitmek
bilmeyen sohbetlerimizi duyar, yeri gelir hepimizle teker-teker uğraşır, okulu
sessiz sedasız çekip çevirir Metin amca.
2.5 yıldır okulumuzun her
derdine ortak olan emektar
Metin Amcamız bizi de pek
sever. Eee tabi biz de Metin
Amcamızı çok severiz. Bir
baba kadar sıcaktır bir o
kadar da sevgi dolu.
Saatlerce sohbet
edebilirsiniz bu sevecen
insanla.
Okula ilk geldiğimiz gün
Metin Amcamız karşıladı
bizi o güler yüzüyle. 2
senedir de aynı güler yüzle
hiçbir derdini bize belli
etmeden karşılıyor bizi her
sabah ve bundan sonra da
devam edecek… Yüzümüzü
güldüren, neşemize,
derdimize ortak olan Metin
Amcaya teşekkürler. Her
güne senin güler yüzünle
koşturun geç kalmayın
sözünle başlamak dileğiyle…
Onca işin altından
sessiz sedasız kalkar,
hepimizin kahrını çeker
de yinede şikayetçi
olmaz. Gıkını
çıkarmadan her yere
yetişmeye, her işin
üstesinden gelmeye
çalışır. Hepimizin
derdine yetişmeye, her
sorunu halletmeye çalışır
da yine de bana mısın
demez Metin amca.
Zaman zaman komik
mizacıyla hepimizi
güldüren, zaman zaman
şaşırtan o adama çok şey
borçluyuz aslında.
Başımız sıkıştığında
aklımıza ilk gelendir
Metin amca. Ve biz ne
istersek isteyelim ne
söylersek söyleyelim hiç
hayır demez.
Hazırlayanlar: Eda BALİN – Deniz YUTKUN
Muzip
Metin
Amca
Seni çok seviyor-uz
Karizmatik
Metin Amca
Kilim
Yün kilim yanağını gıdıkladı. Saatlerdir hissettiği ilk şey buydu. Korkarak da olsa
gözlerini açtı. Güneş gözlerini kamaştırdı. Ama o bundan hoşlandı. Saatlerdir
içini ısıtan bir şeyler vardı bu evde. Halıdan kalktı ve tuvaletin aynasına koştu.
Yüzünü dikkatle inceledi.
Evlendiğinde ince uzun sayılabilecek bir yüzü ve büyük, hafif çekik kömür karası
gözleri vardı. Parmakları o gözlere dokunmaya çalıştı, olmadı kan kendine ince
bir yol çizmiş, kaşının hemen altından burnunun da kenarından dudaklarına
ulaşıyor, oradan da daha da kalınlaşarak çenesinden yere damlıyordu. Önce
yüzünü yıkadı, sonrada yün kilimi.. Akşam için yemek yaptı. Kızı kaç kere
söylemişti polise haber ver diye. Ama bilmiyordu ki kızı, daha önce defalarca
polislere yalvardığını. “Evine git!” demişlerdi. O da gitmişti.
Saate baktı, akşam olmuştu. Yün halı kurumuştu, onu yere serdi. Sofrayı
hazırladı, korkarak beklemeye başladı. Kendini o kadar sıkmıştı ki yaraları tekrar
kanayacak diye korktu. Kapı kilidinin sesi duyuldu. O içeri girdi artık dişlerini o
kadar sert birbirine vuruyordu ki onu duymuyordu bile…
O, salona girdi. Yine çileden çıkmıştı. “Geçecek” dedi kendi kendine. Gözlerini
kapattı. Güneş yine doğacak kilim yine yanaklarını gıdıklayacaktı ama birden
karnında bir sıcaklık hissetti. Sonra bir daha, bir daha, bir daha… Artık hiç bir şey
hissetmiyordu. Sonsuz mutluluk, her yer Güneşti, o Güneşti. Sabah kızı annesine
ziyarete gitti. Kapıyı açtı. Kadın kilimin üzerinde hareketsiz yatıyordu her
yerinden bıçaklanmıştı. Kız çığlık attı ama annesini yüzü güneşten korunmak
ister gibi büzülmüştü. Bir saat sonra polisler gelmişti. Tüm mahalle kocasının
yüzünden bu halde olduğunu söyledi. Polis memuru ise; “bilmiyorduk” dedi.
Nilüfer Ayhan 12/C
LİBYALI Libyalı olmak bir suç… Bu cümleyi üzerimden bombalar geçerken kuruyorum. Evet çok korkuyorum. Babamın özgürlüğümüzü kazanacağım deyip evden gidişin ardından iki hafta geçiyor. Henüz gelmedi. O da olmadığına göre evin büyük çocuğu olduğum için eve bakmak benim görevim. İlk başta babası gibiyim, kocaman adam oldum desem de artık kaldıramıyorum. Henüz 12 yaşındayım ve babayım. Bir an önce gelmesini istiyorum. Annem sürekli haber almaya çalışıyor. Geceleri sessizce ağlıyor. Evimizde yiyecek hiçbir şey yok. Bakkallar, marketler yağmalanmış. Bir şeyler alabileceğimiz bir yerde yok. Gerçi olsa bile paramız yok. Komşulara gidiyorum, gitmek zorundayım. Küçük kardeşim henüz 2 yaşında ve açlığa dayanamaz. Komşularımızda da durum aynı. Zaten çoğu da kaçmış. Keşke bizde kaçsaydık, diyorum; ağlamak istiyorum, ağlayamıyorum. Çünkü evin babası benim ve babalar ağlamaz… Dışarı çıkmam gerekiyor. Belki bir şeyler bulabilirim. Annem izin vermiyor. Dışarıda ölürsün. Gizlice çıkmanın bir yolunu buluyorum. İçeride yaşananların hiçbir şey olduğunu anlıyorum. Dışarısı ölüm kokuyor. Her yerde cesetler. Babamı düşünüyorum. Hayır: Sadece annemi ve kardeşlerimi düşünmeliyim. Bakkala gidiyorum, camlar, her şey yerle bir. Eğilip yerde kalan birkaç şeyi topluyorum. Hiç yoktan iyidir, diyorum. Eve gidiyorum en azından un bulabildiğimi görünce sarılıp ağlıyorum. Daha önce bu anı hiç yaşamamıştım. Annem yiyecek bir şeyler hazırlıyor. Kardeşlerim, ben doyuyoruz. Ama idareli olmalıyız. Henüz özgür değiliz. Gece birlikte yatıyoruz. Bizi koruyacak birine ihtiyacımız var, korkuyoruz. Uzaktan bomba sesleri duyuluyor. Zaman geçtikçe sesler yakınlaşıyor. Daha sıkı sarılıyoruz. Ve kulaklarımızı patlatacak bir ses! Ölüyoruz. Kaddafi adını ilk defa kullanıyorum. Ve son defa. Her taraf alev alev. Annemin kolu vücudundan ayrılmış. Hepimiz ölüyoruz. Özgürlüğümüzü kazanamadan, haince ölüyoruz.
Seda AKIN 12/C
Annem Bugün ne anneler günü ne de annemin doğum günü. Bunları sadece içimden geldiği
için yazıyorum. Sırf annemi sevdiğim için o olmazsa yaşayamam dediğim için
yazıyorum. Belki size ”annem” kelimesi çok basit geliyor. Ama benim için bu evrenin en
sevgi dolu sözcüğü “annem “ sözcüğü. Bazen düşünüyorum o olmazsa ne yapardım
diye. Kim seni karşılıksız sever ki, kim tüm kaprislerine rağmen sana sabredebilir ki. En
basitinden,kim sen hasta olduğunda gece bile başında bekler. Kim sen ağlarken seninle
beraber o da ağlar. Kim her gece üstünü örtmeye gelir. Ya da daha basit bir şeyler: kim
sen okula giderken arkandan seni koruması için Allah’a yalvarır. Bir düşün sonra ona
“keşke olmasan” diyebil. Ama kötü sözü, bunları düşündükten sonra söyle. Sizi
bilmiyorum ama ben annemi öpüp , kokladığım zaman onun kokusu bir gül gibi tatlıda
âdeta bir çilekli pasta gibi. Sizde mi öyle hissediyorsunuz, yoksa bu koku ve tat sadece
benim anneme mi ait? Düşünüyorum ve annemin özelliklerine bir yenisini daha
ekliyorum. Annem beni benden daha çok seviyor. Ama gerçekten öyle. Sınavdan 1
aldığım zaman ben kendime kızıyorum ama annem ikinci,üçüncü sınavda düzeltirsin
diyerek bana yapabileceğimi söylüyor. Ha birde size unutmadığım ve her aklıma
geldiğinde içimden bir sızı koptuğu bir anımı anlatayım. Ben o zamanlar ikinci
sınıftaydım. Ufak tefek 1 metre boyundaki ben, ödevimi unuttuğum için bana 10 sayfa
yazı yazma cezası veren öğretmenime hâlâ içimden kızıyorum. O gün bir türlü bitmek
bilmemişti. O on sayfa ödev sanki 100 sayfa gibi gelmişti bana. Yazıyorum yazıyorum
ama bir türlü bitiremiyorudum. 5 sayfa yazmış sonra da yazdığım defterin üstünde,
elimde kalemimle uyuyakalmıştım. Sabah bir kalkıyorum sıcacık
yatağımdayım.Servisimin gelmesine on dakika var. Ama ben ödevimin yarısını
yapmadan okuluma gideceğim.Hiç ödeve falan bakmadan çantama doldurdum bütün
kitapları. Ha neden uyuyakalmışım onu da söyleyeyim. 5 sayfa yazının ardından tek
hatırladığım parmağımın şişliği ve o günkü korkum. Okula vardığım dakika sınıf
öğretmenim yanımda bitmişti. ”Ödevini yaptın mı yaramaz kız” tek hatırladığım
cümlesiydi o an için. Bu cümle karşısında sadece ”Şey! Ben…” diyebilmiştim. Yavaşça
ödevimi çıkardım. Masanın üzerine koydum ve öğretmenimin o kapkara gözlerine
bakakalmıştım. Öğretmenim”Aferin! Demek yaptın aferin sana tatlı kız” demişti. O
şaşkınlıkla sadece defterime bakmış ve âdeta beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bu
olanlar ya mucizeydi ya da başka bir şeydi. Sonra düşündüm ve bu kalan 5 sayfayı
annemin yaptığını anladım. Anneme sevgim, hayranlığım ve şaşkınlığım o an 100 kat
artmıştı.İçimden sadece ”ANNEM” diyebilmiştim….
Ayşen ERÇELİK
Psikolojik Hikayeler
* Yaşamı seviyorum.
Zaman zaman çılgınca, kahredici
keskinlikte mutsuz oldum ve üzüldüm
ama tüm bunlara karşın yalnızca
hayatta olmamın bile başlı başına
muhteşem bir şey olduğunu biliyorum. Agatha Christie
Örneğin, bir vantilatörün yanında
oturduğunuzda boynunuzun tutulacağına
inanırsanız, bilinçaltınız boynunuzun
tutulmasını sağlayacaktır. Bu rahatsızlığa
neden olan şey, vantilatörün yüksek
frekansta zararsız enerji molekülleri
yayması değildir, sizin düşüncenizdir.
Vantilatör zararsızdır.
İş yerinizde biri hapşırdığı için soğuk
algınlığına yakalanacağınızdan
korkarsanız, korktuğunuz zihninizin bir
hareketi haline gelerek beklediğiniz,
korktuğunuz, inandığınız şeyi yaratır.
Ofisteki diğer kişilerin hasta
olmadığını görürsünüz, çünkü onlar
buna inanmamışlardır. Sağlıklı
olacaklarını düşünmüşlerdir.
Büyük tenor Enrico Caruso bir keresinde sahne
korkusu yaşamıştı. Yoğun korkunun neden olduğu
spazmlar boğaz kaslarını sıkıyordu. Ses telleri felç
olmuş, kullanılmaz hale gelmişti. Kostümü giymiş bir
halde, yüzü ter içinde, sahnenin arkasında
dikiliyordu. Oysa o dakikalarda sabırsızca bekleyen
binlerce kişilik seyircinin önüne çıkıp şarkı söylemesi
gerekiyordu. Titreyerek, “ Şarkı söyleyemem. “ dedi.
“Bana gülecekler. Kariyerim bitecek. “ Soyunma
odasına gitmek üzere geri döndü. Sonra birden durup
bağırdı. “ Küçük Ben, içimdeki Büyük Ben’i boğmaya
çalışıyor !” Yeniden sahneye doğru döndü ve dimdik
durdu “ Çık buradan ! “diye emretti, Küçük Ben’i
kastederek. “İçimdeki Büyük Ben şarkı söylemek
istiyor.” Bilinçaltı buna içindeki yaşamsal güçleri
serbest bırakarak karşılık verdi. Caruso çağrısının
karşılığını alınca sahneye çıktı ve şarkısını şahane bir
biçimde seslendirdi. Dinleyenler büyülenmişlerdi.
Ünlü bir doktorun arkadaşının küçük kızı
hem insanı sakat bırakabilen romatoid
artrite hem de görüntüyü bozan ve acı
veren bir cilt rahatsızlığı olan sedef
hastalığına yakalanmıştı. Birçok tedavi
denenmiş ama doktorların yaptığı hiçbir
şey işe yaramamıştı. Adam umutsuzluğun
eşiğindeydi. Kendine ve arkadaşlarına
durmadan aynı şeyleri söylüyordu : “
Kızımın iyileştiğini görmek için sağ
kolumu verirdim. “ Bir gün bu aile
arabayla gezmeye çıkmıştı. Arabaları
başka bir arabaya çarpmıştı. Babanın sağ
kolu omzundan kopmuştu. Hastaneden
eve döndüğünde, kızının artritinin ve
sedef hastalığının iyileştiğini
görmüştü…Unutmayın, bilinçaltınız
esprileri anlamaz. Sadece sözünüzü
dinler…
aaaaaaaaaaaaaaaaa
Ecem KESKİN - Deniz GÖR
* KÖTÜ BİR RUH HALİNİN
ÜSTESİNDEN NASIL GELİNİR *
Günde birkaç kez sabah, öğlen ve gece yatmadan önce
kendi kendinize şunları tekrarlayınız : Bugünden
itibaren daha keyifli olacağım. Neşe mutluluk ve keyif
zihnimin normal halleri olacak. Her gün daha sevimli ve
anlayışlı oluyorum. Çevremdekilerin neşe ve iyi niyet
merkezi olacağım, kendi iyi duygularımı ve keyfimi
onlara da bulaştıracağım. Bu mutlu,keyifli,neşeli ruh
hali benim normal zihinsel durumum olacak.
Minnettarım.
Düşüncelerinizi
değiştirirseniz
kaderinizi de
değiştirebilirsiniz.
Siz ruhunuzun kaptanısınız.
Unutmayın, seçme
yeteneğiniz var. Hayatı
seçin ! Sevgiyi seçin !
Sağlığı seçin ! Mutluluğu
seçin !
Ecem KESKİN
Kırmızı Kar
Gizli saklı zaman aralıklarından bakar gözlerim, ne yana dönsem bir yerde
hüzün yakalar bakışımı. Deli yalnızlıklara düşman satırlarım. Üşür mü sanırsın
buzlara sarılı güllerimi, onlar bülbül sesiyle sevişip buzları eritmedi mi?
Kalem karası parmak uçlarım, satırlarıma katranını katmadan hüzünden
arınamam. Biliyorum kızarsın, içten içe üzülürsün şu halime. Satır satır nakış gibi
işliyorum seni, bedenim hasretinin narında. Yağmurum, yangınım sönmez uzağında.
Duvarlarımda asılı duruyor yokluğun, ceylan bakışların olmadan renklenmez
dünyam. Karanlıklarda ateş üzerinde yürüyorum, temelsiz ahşap evler kadar
yorgunum, özlemine alışamadım.
Sensiz ıssızım, yokluğunun gizeminde prangalanmış sürgündeyim. Sönmüş bir
yıldızın göz kırpan anına muhtacım, rüzgârın sesi ile söyleşiyor, saçlarıma değen
ellerine sarılıyorum. Avutuyorum kendimi çiçeklerle. Papatyaların sarı yüzlü
hüznünde, vuslata gün sayan özlemin sarar beni. Söyle kar çiçeğim vuslat yakın mı?
Yağmurun türküsünde düştün sazıma
Dinle sesimi yol almasın mesafeler
Sen içinde söylen turnalara
Sakın ha
Kanma ayrılıklara
Yorgun bekleme bu, kara kış baharı teninin altında saklıyor, sobelendim,
yalnızlık beni bırakmıyor. Lalezar hangi mevsim renklenecek, hangi sabah gözlerim
seni görecek. Bahar çiçeğim uyan beyaza yenilmeyelim.
Kırmızı kar
Kaç yakamozlu gecenin sırrını saklar
Gözlerinde pusuya yattım
Kalbimde hasretinin mayınları patlar
Dalgalarla yarış yapan martıları izliyorum, düşlerimi asıyorum kanatlarına,
gagalarına veriyorum türkülerimi, ödünç tebessüm olup dönüyorlar dudağıma.
Sazımın teli, sesine dokunabildin mi?
Ben seni hep güneşe benzettim, gecemde bile yüzümde hissettim.
Gölgelerde üşüdüm ateşimi sana gönderdim… Isındım, can buldum, seninle hayata
karşı durdum. Kalbim ağrıyor, sol yanımda adın sancılı kanıyor. Hayat sensin,
gitmişsen bu ten bu yürek nefesi ne yapsın. Sevdiğim sensiz nasıl yaşanır
öğretmeden gittin. Kanadı kırık serçeden yok farkım, güneşim seni çok özledim.
Bir tutsan ellerimden
Ki
Kanayacak şarkılar
Anıların izini sürüp gider rüzgâr
Gözlerin duruyor gözlerimde
Sakın ha
Gözlerini ağlatma
Özlemini çektiğim kadın, kapı açık çık gel yalnızım. Yaralı ellerime değsin
yüreğin, öp avuçlarımda vuslatı. Bir mektubun yok sinemde uyutayım, sızı bırakır
sesin. Sevdalı gözlerin durur aklımda kirpiğimden bir akıtsan hasret zehrini, kapat
benim de gözlerimi. Kelebeğim, kefenini ver giyeyim.
Gün batımı yine ağıtlarım başlayacak, Her seferinde ‘derinleşmeyeceğim’
diyorum, uçurumlardan hep derinlere düşüyorum. Anla uçurum kenarında
yürüyorum. Serin bir hisle düşeceğim bir gün, ayaklarının dibinde büyük sevdamla
nefessiz kalacağım. ‘Seni seviyorum, seni seviyorum” demek istiyorum…
Beyaz başlı serçe gagasında
Öpüş gönderdim vuslat tadında
Sakın
Sakın ha
Serçeleri vurma
Nevim Karahan
Sen bana rüyalarımla gelendin, rüyalarımda vaat edilen. İçimi yakan
bakışlarınla beni içine çeken kıyamette gelen kurtarıcıydın aslında. Annemin
masallarındaki pamuk prensesin prensinden, Rapunzel’in kurtarıcısından
farklıydın sen sevgilim. Aslında sen herkesten farklıydın, her kahramandan,
çocukluğumdaki tek kahramanımdan, babamdan da başkaydın sen.
Uçurumumda buldun beni ama diğerleri gibi değildin onlar gibi elimden tutup
çıkarmadın beni çıkmazlarımdan, düştüğüm cehennem çukurlarından çıkmayı
öğrettin bana. Bazen seni gösterdin, bazen sensizliği; bazen sevgini tattırdın
çocuk yüreğime, bazen acıyı gösterdin olgunlaşsın diye. Ama ben hep bildim
sevgilim canımı acıttığın her an sen dipsiz kuyulara atıldın, alev alev yandın ve
kara toprağa girmeden çektin kabir azabını. İşte bu yüzden sen herkesten
başkasın. İşte bu yüzden seviyorum seni. İşte bu yüzden seni bulduğum
günden beri yaşama isteği sürdürüyor bedenim senden habersiz. Tek bir
hücrem dahi kalmadı sevgilim aslında ben senleştim, seninle bütünleştim.
Deniz Yutkun
Kış
Benim için kış kar yağdığında sadece pencereleri görünen evler,
sobaların üstünde pişen kestaneler, beyaz evlerin bacasından tüten siyah
dumanlar, kartopu oynayan çocuklardır. Yağmurda açılan şemsiyeler,
kalın giyinip sokağa çıkan insanlardır. Su birikintisine bırakılan gemiler….
Soğuklarda sisten önümüzü görememektir. Hasta olunca içilen sıcak
çorba, alnımıza konulan ıslak bezdir. Benim için kış sadece bir mevsim
değildir!
İsa Aksöz
Senden Benden Bizden
Sarı yapraklar,hüzünlü ağaçlarla birbirini tamamlar.
Ölecekse sonbaharda ölmeli, gidecekse bu şehirden, bu
ülkeden sonbaharda gitmeli insan.. İzmir ayaklarının
altındayken veda etmeli, sonbahar mevsimi varken,
bütün güzellikler onunlayken gitmeli. Bir şehrin
güzelliğini sonbahar yansıtır insana çünkü sonbaharda
her insan gibi yalnızdır aslında.. Bizim gibi yalnızdır. Hafif
bir rüzgar, her adımda kuru bir yaprak. Hatıralar,
yaşanmışlık kokusu.. Hüzünler ve yalnızlık.. Bütün
güzelliğiyle sonbahar.. Sonbahar İzmir'de güzeldir. İzmir
denizinde.. Alsancak'ta,kordonda güzeldir sonbahar..
Deniz,hüzün ve yalnızlık.. Aşk biter sonbaharda. Sevgi
biter. Her güzel şey gibi sonbaharda biter zaten..
SONBAHAR
Sinhal CEYLAN
Özlüyorum.
Karanlığa ve
sana rağmen
özlüyorum seni.
Belki bencillik bu!
Ve evet belki de sonum
bu. “Bitti” kadar vurucu
bir son belki! Özlemek…
Ve demir hançerler batırmak
kalbinin tam ortasına. Özledim
diye bağırmak isterken
dudaklarından dökülen “elveda”
sözcüğü kadar ironik bir durum. Ve
hayatı siyahlar için gören insan kadar
üzücü bir son belki de bu “son”.
Sonsuzluğunu hayal ederken sonla
karşılaşmak! Hayatı hep uçlarda yaşamak kadar
gülünç bir durum… Fark etmeden sana gelmek ve
hissettirmeden soğumak bu hayattan belki de…
Keskin yamaçlarda yürümek kadar tehlikeli bir durum…
Sevdiğini başkaları ile görmek. Senin ruhun hala “o” anın
yasını tutarken “o”nun ruhu bir istek dalgasıyla titreşir belki
de! Ve belki de bir daha düşünür insan sonun nasıl olacağını!
Ölüm kapıyı çalarken aklından geçen tek düşüncenin “o”nu bir
daha görememek olması ne ironi aslında! Zira o çoktan başka
bedenlerde kol gezmekten “yorgun” düşmüşken!
ne zaman ansa adını
dost sıfatlılardan biri
kararır ardından
yüreğimde büyür gözleri
içim acır
uzaktan tüfek sesi gelir
rüzgar başlar
yağmur düşer serçeyle bir
ne zaman ansa adını
karanlığa küser gece
ağlar mehtap
sırrını kaybeder bilmece
bu yalnızlık
cesareti çalar ellerimden
bu kalem
susar sen anlatılırken
Güneşin batımıydı benim
hayatım. Boydan boya kızıllık
hakimdi dünyama. Ne tam
anlamıyla sarının masumiyeti
vardı hayatımda ne de
kırmızının hırsı… Bir kızıllık
vardı hayatımda.
Kimine göre muhteşem bir renk
cümbüşüydü hayatım. Kimine göre tapılacak bir hayat. Ama
bilmedikleri bir şey var. Benim hayatım gün batımı! Her şeyin ve
herkesin sustuğu, teker teker ellerimden bir su misali kayıp gittiği
bir gün batımı… Bir günün, bir ömrün sonu aslında... İnkârlarla ve
haksızlıklarla dolu bir hayatın sonu! Gün batımı…
Sonsuza uzanan ve belki de bir daha doğmayacak olan Güneş’in
batımı. Bu muhteşem kızıllığın ardından gelecek olan felaketi
göremeyen ve hala gün batımının muhteşemliği ile mutluluğa
kavuşmayı hedefleyen insanoğlu!
O kızıllığın ardından gelecek olan dipsiz karanlığı görmeyen ve
görmemekte ısrarcı olan insanoğlu!
Hayatı hep uçlarda yaşayan ve gittikçe de sonsuz karanlığa
çekilen insanoğlu!
Gün batımındaki bu kızıllığın muhteşemliğin sadece bir anlık
olduğunu anlamayan, bu gösterişin ardından gelecek olan koyu
karanlığı görmekten aciz, gözünü renk cümbüşüne dikmiş insanoğlu!
Bu işte asalet yok! Hırs ve masumiyet yok! Olan tek şey
ellerimizden kayıp giden hayatlar… Uçurumun kenarındaki insanlar
ve karşımızda duran büyük gün batımı senfonisi!
Gözyaşım… Ne zaman ağlayışımın
sebebini açıklayabilecek bir
bahanem olsa, ne zaman hayat
yaslanacak bir omuz sunsa; ihanet
etti bana. Akmadı. Belli ki karanlık
yastıklarda titremeye alışmıştı.
Yağmura sığınıp dökülmeyi
öğrenmişti. O bile kabul etmişti
yalnızlığı. Fazla direnmeden
haykırmıştı yenilgisini. Yorgun
yanaklarda yuvarlanıp bir fotoğrafı
soldurmak hoşuna gitmişti, kim
bilir?
Uykusuz, soğuk bir gecede;
tatlı, sıcak süte eşlik ederek düştü
bir defasında. Gözyaşı hariç
herkes, kısa süreliğine de olsa,
sıyrıldı büründüğü rolden. Eylül,
sert bir rüzgâra teslim etti yazdan
kalmışlığını. Penceremden süzülen
bitkin şehir ışıkları tüm
sahteliklerini alıp kayboldu gözden.
Hemen karşımdaki manzara,
doğallığını bozmak isteyen bir şehir
insana rağmen, içten gülümsedi…
Yudum yudum hafifleyen fincan,
tereddüt etmeden, uykunun
kollarına bıraktı beni, kısa süre
sonra.
Gecenin bir yarısı, ürpererek,
sağır bir gürültüyle ayrıldım
rüyalarımdan. Uzaklardan gelip
bahçeme konan bir bulut; saatlerce
kan kusmuş, ancak durulmuştu.
Ürküp köşesine sinen dolunaya,
yılgın bedeniyle öylece duran
toprağa baktım… Onların
taşıyamadığı bir yükü nasıl
kaldırırdı zayıf omuzlarım? Nasıl
karşısında kalınırdı bu yağmurun?
Titrek parmaklarımla duvardaki
aynayı kavrayıp biraz cesaret
aradım gözlerimde; bulamadım…
Karar verdim o an; sen yoksan, ben
cesur olmayacaktım.
Yaprakların oyunu mu bu? Önce
yazın muhteşem ışıltısıyla
doldurmak tüm benliği, oksijenle
yeşilin en parlak rengini almak ve
ardından sonbaharla sararıp
solmak... Bıkmak bu hayattan! Ve
ardından vazgeçmek seni bu
zamana kadar hayata bağlayan
dallardan! Koparmak kendini
ağaçlar dan! Rüzgârın en hafif bile
esintisiyle bu zamana kadar aldığı
tüm oksijeni bir anda vermek
dışarı… Ve yavaş yavaş kaybetmek
benliğini! Yitirmek ruhunu!
Önce hafifçe sarılırsın sözleriyle
tıpkı rüzgârda sallanan bir
sonbahar yaprağı gibi!
Kabullenirsini sindirirsin bazı
şeyleri. Gerçek dersin. Bu sonbahar
da gerçek… Bu yaprak dökümü de
bitecek ve ben bu sonbahardan
gülümseyerek ayrılacağım. Tıpkı
sonbaharın hain oyunlarına
kanmayıp dökülen bir yaprak
gibi…
Ama daha sonra fark edersin
gerçeği; doğanın kanunudur! Karı
koyamazsın bazı şeylere. Sen ne
kadar inatçı olursan doğa da o
kadar inatçı olur sana karşı
aslında! Tutunamazsın bu zamana
kadar seni hayata bağlayan ağaca,
dala; yavaşça kayarken bu hayattan
bir yıldız misali… Artık elinden
gelen tek şey son kez senin için esen
o hain rüzgârın tadını çıkarmak.
Gülümsemek son kez, delicesine…
Ve toprakla buluşmak yeniden bir
sonbahar yaprağı misali...
Doğası gereği bencildir insanoğlu. Bu
hep böyle olmuştur, bir insan ben bencil
değilim diyorsa, aynı zamanda yalancıdır
da. Bencilliğimiz sadece çevremize değil,
kendimize de zarar verir ama her şeyi çok
biliyoruz ya; ”Yok öyle bir şey” deyip
kestirip atarız. Malum bencilliğimizin yanı
sıra çok biliriz her şeyi.
Biz insanlar şanslı mahlûklarız
aslında fakat değerini bilmeyiz. Düşüne-
bilen tek canlı biziz ama en çok zarar da
hep bizden çıkar. Mesela şu vazgeçeme-
diğimiz arabalar… Çok güzel bir buluş
olmasıyla birlikte çokta zararlı. Aaa ama
bizim işimize yarıyor ya gerisi boş. Tabi bu
görünen kısmı işin, peki ya o egzozdan çıkan
iğrenç gaz ne oluyor? Durun söyleyeyim;
sevgili ciğerlerimiz zehir doluyor.
Yeteneğimiz olmasına rağmen düşünmeye
çabalamıyoruz görmüyoruz bize zarar
verdiğini, sadece bize mi peki, tabi ki hayır!
O çok sevdiğimiz hayvancıklarda bundan
nasibini alıyor
Peki ya şu ağaçları kesip yerine
binalar yapma işine ne demeli? O2
kaynağımız, çevreyi süsleyen o güzelim
ağaçları geleceğimiz düşünmeden kesilip
atılıyor. Telefonlarımızın yaydığı
radyasyonu söylemiyorum bile, bu hepimizin
bildiği bir sorun. Zavallı arıcıklar yayılan
radyasyon yüzünden intihar ediyorlar.
Onları değerlendirme fırsatımız varken
yaptığımız tek şey katletmek.
ÇEVRE ÇEVRE ÇEVRE Didem DOĞAN
Demek istediğim şu arkadaşlar, düşünmek yani aklımızı kullanmak gibi mükemmel bir özelliğimiz var ve biz bunu sadece zarar vermek için kullanıyoruz. Bunu yapmayalım… Belki bir araba için, uçak için bir şey yapamayabiliriz ama ağaç dikerek, dikilmiş olan ağaçları koruyarak, en basitinden çöplerimizi gereken yerlere yani çöp kutularına atarak, bitmiş pilleri birçok yerde bulunan atık pil kutularına atarak ve daha birçok şey yaparak çevremize dolayısıyla hayatımıza katkıda bulunabiliriz.
* Ekolojimize zarar
verilmesin, her canlı yuvasında
rahatça nefes alabilsin.
ÇEVRE ÇEVRE ÇEVRE Didem DOĞAN
--GGeezzeeggeenniinnddee ookkssiijjeenn yyookkssaa ggüüzzeelliimm,,
ssoorruunn ddeeğğiill bbeenn ttüüppllee ddee ggeezzeerriimm..
--NNeeppttüünn mmeerrkkeezz,, ddoollaaşşaammaazz hheerrkkeess..
--İİsstteeddiimm vveerrmmeeddiilleerr,, sseenn kklloonnllaannmmıışşssıınn ddeeddiilleerr..
--YYeerrççeekkiimmii ddeeddiiğğiinn nneeddiirr kkii ggüüllüümm,,
bbeenn sseenniinn iiççiinn uuzzaayy bbooşşlluuğğuunnddaa ööllüürrüümm..
--OOkkssiijjeennssiizzlleeşşttiirreemmeeddiikklleerriimmiizzddeenn mmiissiinniizz??
--PPllüüttoonnuunn bbaahhttıı kkaarraa,, uuffoonnuunn ggöönnllüü yyaarraa..
--SSeenniinn aaşşkkıınn ddaa ““PPllüüttoonn””iikkmmiişş..
--HHaayyaalliimm üüçç kkeelliimmee oo ddaa şşööyyllee:: UUzzaayyddaa FFuuttbbooll OOyynnaammaakk..
--JJüüppiitteerr ggöözzllüümm..--SSaattüürrnnlleeeeeeeexxDDéééé--TTeekk rraakkiibbiimm SS..HH..YY
((SSaammaann HHaavvaa YYoollllaarrıı))..
--GGaammee oovveerr ggüüzzeelliimm,, bbiinn uuffoommaa ggeezzeelliimm..
--AAyyaa bbaakkttıımm sseennii ggöörrddüümm,, ssaannaa bbaakkttıımm aayyıı ggöörrddüümm..
--KKoollllaa bbeennii yyöörrüünnggee ddeeğğiişşttiirriiyyoorruumm..--HHaattaallıı ssoollllaammaa
bbeeddeenniinnii kkaarraaddeelliiğğee yyoollllaammaa……
--YYöörrüünnggeennllee yyaaşşaammaaddıımm kkii aasstteerrooiiddiinnllee öölleeyyiimm..
--TTaamm ddookkuuzz yyüüzz yyiirrmmii ddöörrtt,,
iissyyaannkkaarr MMeerrkküürr....
--BBuu aakkşşaamm ööllüürrüümm bbeennii kkiimmssee ttuuttaammaazz..SSeenn bbiillee ttuuttaammaazzssıınn yyııllddıızzllaarr ttuuttaammaazz..
--HHaattaallııyyssaamm kkoozzmmoobbiiyyoonniikk ıışşıınn rreellaakkss eett……
AAddrreess;; ccff330000**11oo44
--MMüüssllüümm bbaabbaa ssıığğmmaazz İİppoodd’’aa……SSaağğllaammAAssttrroo dduurrmmaazz ddüünnyyaaddaa……
Eğlenceli
Matematik
- Ayakkabı numaranı 5 ile çarp
- Çıkan sonuca 50 ekle
- Tekrar çıkan sonucu 20 ile çarp
-Çıkan sonuca 1011 ekle
- Son olarak kendi doğum yılını çıkar
- 4 haneli bir sonuç çıkacak ilk 2 rakam ayakkabı numaran son 2 rakam ise yaşın olacak.
1089 Sayısının Gizemi
-Rakamları farkli üç basamaklı bir sayı seçin.
-Bu sayının tersini alın ve büyük olandan küçük olanı çıkarın.
-Şimdi çıkan sonucun tersiyle kendisini toplayalım.
-Sizde farklı sayılarla aynı işlemleri yaparak 1089 sayısını elde edebilirsiniz.
ÇAKMAKTAŞLAR Zeka Sorusu
Zeka Sorusu Kuralları
Anne baba ve iki çocuktan oluşan bir aile bir
tünelin başına gelmişler ve karşıya geçmeleri gerekiyor.
1. Tüm aile fertleri karanlıktan çok kurkuyor ve bu nedenle geçişler sırasında yanlarında mutlaka meşale olması gerekiyor.
2. Meşale sadece 12 dakika süreyle yanıyor dolayısla tüm fertlerin geçişi 12 dakikada tamamlanmak zorunda.
3. Tünelden aynı anda sadece iki kişi geçebilir.
4. Baba 1 dakikada karşıya geçebiliyor.
5. Anne 2 dakikada karşıya geçebiliyor.
6. Erkek çocuk 4 dakikada karşıya geçebiliyor.
7. Kız çocuk 5 dakikada karşıya geçebiliyor.
8. Tüm bireyler için gidiş ve dönüşler aynı sürede tamamlanıyor.
Bu şartlar altında aileyi karşı tarafa geçirebilecek misiniz bakalım....
ÜÇ ÇOCUKLU BARMEN
Bara gelen adam barmenin ikisi ikiz üç çocuğu olduğunu öğrenir.Yaşlarını sorar. Barmen çocukların yaşlarının çarpımının
72 olduğunu söyler. Adam bu yetersiz der. O zaman barın kapı numarasına bak çocukların yaşlarının toplamını göreceksin der barmen. Bakar gelir adam. Adam "Bu da yetersiz der" ve biraz daha ipucu
vermesini ister barmenden . "En küçük çocuğum dondurmaya bayılır" der barmen. Adam çocukların yaşlarını anlamıştır bu sefer. Siz de anladınız mı çocukların kaç
yaşında olduklarını...
Zeka sorularının cevapları derginin son
sayfalarında yer almaktadır.
8 SORULU ZEKA TESTİ
Soru 1: Soru işaretli yere hangisi
gelmelidir?
A
B
C
D
Soru 2: Hangisi diğerlerinden
farklıdır?
A Canberra
B New York
C Viyana
D Madrid
Soru 3: İşaretli yere hangi sayı
gelmelidir. 144 121 100 81 64 ?
A 15
B 19
C 49
D 50
Soru 4: Soru işaretli yere hangi oyun
kartı gelmelidir?
A
B
C
D
Soru 5: Hangi domino taşı soru
işareti yerine gelirse sıralama
tamamlanır
A
B
C
D
8 SORULU ZEKA TESTİ
Soru 6: “İçki ve araba kullanmak
birçok kazanın nedenidir.”
cümlesini hangisini açıklar?
A
insanlar çok fazla alkol almamalıdır.
B
aşırı hızla araba kullanılmamalıdır.
C
alkollü araba kullanırsak yüzde 20 kaza yapma
ihtimali vardır.
D
alkol, araba sürme becerisini azaltır.
Soru 7: Seriyi tamamlayın.
A
B
C
D
Soru 8: 12000 sayısının yarısının 1/5
nin çeyreğinin onda biri kaçtır?
A 1250
B 250
C 45
D 30
Testin cevapları derginin
son sayfasında yer
almaktadır.
Okul Efsaneleri
* Öğretmen bir gün derse girer ve öğrencilerine sınavda tek
bir soru sorar: Atatürk bu ülke için ne yaptı? Bütün
öğrenciler harıl harıl cevaplamaya koyulur. Kimi tek bir
kağıtla yetinmez. Yazar da yazar… Sınav sonuçları
açıklandığında sadece 1 öğrenci 100 puan alır. Öğrencinin
cevap kağıdında şu yazılıdır. “Ne yapmadı ki!”
* Öğrencilerini çok zorlayan bir öğretmen, dersinin final
sınavında sınıfa gelir ve sınav sorusu olarak tahtaya ”Risk
nedir?” diye yazar. Öğrenciler ilk önce ne yazacaklarını
şaşırırlar, sonra herkes bir şeyler yazmaya başlar. Yalnız 1
öğrenci sınavın ilk dakikasında kağıdını teslim eder. Sınıfta
herkes düşük notlar alırken, sadece bu öğrenci 100 puanı kapar.
Çünkü öğrenci cevap olarak sadece şu cümleyi yazar: “İşte risk
budur.” Her neyse bu efsane kulaktan kulağa yayılır ve aynı
öğretmen bir sene sonra öğrencilerine yine aynı soruyu sorar.
Öğrencilerin bir kaçı bu sefer boş kağıt verir. Sınav sonuçları
açıklandığında boş kağıt veren öğrenciler 0 puan alır. Öğrenciler
bunun nedenini öğretmene sorar. Öğretmen ise şu cevabı verir:
“Aynı şartlar altıda, aynı riski iki kere almak aptallıktır!”
[Type the author name]
B A L Ç O V A A N A D O L U L İ S E S İ
* Özel
üniversitede
okuyan bir
öğrenci okula ilk
gün Murat 131
ile gelir. Bunun
üzerine herkes
bu öğrenciyle
dalga geçer. Bu
duruma çok
üzülen öğrenci,
birkaç sene
sonra arkasında
“I Love Murat
131” yazan
kırmızı bir
Ferrari ile okula
gelir..
* 4 arkadaşın sınava geç kalmasının ardından
öğretmene "Dördümüzün birlikte geldik. Kör talih işte,
arabanın lastiği patladı, ondan geç kaldık." yalanını
uydurması ve bunun üzerine hocanın bu 4 öğrenciyi boş
bir sınıfa götürerek,4 öğrenciyi de birbirinden uzak
oturtup tek soru sormuştur.
Arabanın hangi lastiği patladı?
Bir felsefe sınavında
hocanın sandalyeyi
göstererek “Bana onun
olmayacağını anlatın tek
sorum bu.” demiştir. Cevap
olarak sadece “Hangi
sandalye?” diyerek 100
puanı yalnızca bir öğrenci
kapmıştır.
KÜÇÜK YALANLAR
Seni düşünmekten bütün gece gözüme uyku girmedi.
Seni leylekler getirdi yavrum.
Vallahi sarıda geç-
tim memur bey.
Kilolarımla
barışığım ben
böyle mutluyum!
Bir arkadaşa bakıp çıkacağım, istersen kimlik bırakayım.
Arkasından değil,burada olsa
yüzüne de söylerim.
Su an 70 milyon
bizi izliyor.
Bu sene üniversite soruları çok
basitti, keşke sınava girseydim.
KÜÇÜK YALANLAR
İhraç fazlası bunlar.
O elinizdeki tek kaldı, başka yok.
Bunun garantisi biziz abi.
Formu doldurun biz sizi ararız.
Belki biraz sıktı; ama hiç merak etmeyin kullandıkça açılır.
Ben hiç
yalan söylemem.
Ağlamıyorum... Gözüme bir şey kaçtı.
Seni anlıyorum.
Benim için önemli olan ruh güzelliği Kadınlar en çok kel erkeklerden hoşlanır.
Ben almayayım rejimdeyim.
Sayısaldan para çıksa, önce kimsesiz
çocuklara sonra da yaşlılara bağışlarım.
Haaa bi de okul yaptiriyim...
Mutluluk bile acı veriyor; çünkü sonu var, biliyorum…
(MaNga-Bitti Rüya)
Şarkı sözleri; Ferman Akgül, Özgür Öney, Haluk Kuruosman
Yarınım emellerime uzakken; ellerim al senin doğan güneş ve ben
yarına yoksun umutlarla var olandım şimdi sade sendeyim. Gel
senin kimseye uzatamadığın elinim ben…
(Sarp Palaur (ŞaNıŞer)-Sevgi Selinim)
Şarkı Sözleri: Sarp Palaur
Ne acı ne acı insan kendine ne kadar yenik. Bulunmadı
ihanetin ilacı yürek koca bir kara delik.
(Sezen Aksu-Ah İstanbul)
Şarkı sözleri: Sezen Aksu
Saatler durmuş gözümde, zaman yara çok derinde. Ellerim buz
gibi oldu bak, ateş tenimde nafile…
(Seksendört-Son Mektup)
Şarkı Sözleri: Seksendört
Her şey biter, herkes unutulur.Ben seni kaç kere sevdiğimi
unuttum…
(Özgün-Elveda)
Şarkı sözleri; Özgün Küçükcan
Sevmesen de beni özledim sesini. Git desem de yine gitmesen.
(İrem-Hayalet Sevgilim)
Şarkı sözleri: İrem
İzmir bilir ya, fallar çıkmaz ya, kimse bilmez ya,
bende kül oldum yandım..
(Aslı Güngör-İzmir Bilir Ya)
Şarkı sözleri: Aslı Güngör
Oyunun en güzel yerinde zil çalınca üzülürdük ya; öyleyim…
(Emre Aydın-Gülümse Şimdi)
Şarkı sözleri: Emre Aydın
( ) Dugularımı tanıyorum.
( ) Duygularımı ifade edebiliyorum.
( ) Başkalarının neler hissettiğini
anlıyorum.
( ) Birisi konuşurken ne ima etmek
istediğini anlıyorum.
( ) Başkalarının hakkımda
hissettiklerini anlıyorum.
( ) Duygularımı kontrol
edebiliyorum.
( ) Eleştirileri dinliyor ve
değerlendirme yapıyorum.
( ) Hayal kırıklıklarından sonra
çabuk toparlanabiliyorum.
( ) Zorluklar karşısında olumlu,sakin
ve dikkatli olabiliyorum.
( ) Kendime değer veriyorum.
( ) Özeleştiri yapabiliyorum.
( ) Kendimi nasıl mutlu
edebileceğimmi biliyorum.
( ) Zorlukların üstesinden
gelebileceğimi biliyorum.
( ) Problemler üzerinde dikkatimi
yoğunlaştırabiliyorum.
( ) Kendimi baskı altında
hissettiğimde ne yapacağımı
biliyorum.
( ) Bir sorunum olduğunda
paylaşabileceğim kişiler var.
( ) Başkaları sorunları olduğunda
benimle paylaşabiliyor.
( ) Zorluklarla karşılaştığımda kolay
vazgeçmiyorum.
( ) Beraber olduğum insanlara
güveniyorum.
( ) İnsanları genel olarak seviyorum.
( ) Yaşama ait hedeflerimi gözümde
canlandırabiliyorum.
( ) Daima kendime yedek hedefler
seçiyorum.
( ) Hedefime ulaşmak için çeşitli
seçenekler üretiyorum.
( ) Hedefime ulaşacağım konusunda
kendime güveniyorum.
( ) Yaşamımın kontrolünün elimde
olduğunu düşünüyorum.
( ) İçsel huzurumun yerinde
olduğunu düşünüyorum.
( ) Övüldüğümde şımarmıyorum.
( ) Hiç kimseyi küçük görmüyorum.
( ) Kendimi sorgulayabiliyorum.
( ) Gerçeklerden kaçmıyorum.
( ) Korkularımı kontrol edebiliyorum.
( ) Ölümden sonrasını gerçekçi
değerlendirebiliyorum.
( ) Kendimle barışığım.
( ) Genelde pozitifim;ümitsizliğe
düşmüyorum.
( ) Çoğu zaman iyimserim.
( ) Duygularım çoğu zaman istikrarlı.
( ) Ne çok titizim ne de dağınığım.
( ) Başkalarının hakkına saygı
duyuyorum.
( ) Çalışma arkadaşlarımla uyum
içindeyim.
( ) Ailemle uyum içindeyim.
( ) Çalışmaktan zevk
alıyorum,tembelliği sevmiyorum.
( ) Para ve malı amaç olarak
görmüyorum.
( ) Cinsel arzularımı kontrol
edebiliyorum.
DUYGUSAL ZEKA ÖLCEĞİ
Az: 1 Orta: 2 Çok: 3
Çok sık: 4
( ) Alçakgönüllü olduğumu
düşünüyorum.
( ) Bir haksızlığa uğradığımda
kusuru hemen başkasına atmıyorum.
( ) Haksızlığa uğradığımda önce
kendimi sorguluyorum.
( ) Karar verirken ve konuşurken
durup düşünüp sonra harekete
geçiyorum.
( ) Başkalarını düzelmek yerine
kendimi düzeltmeye çalışıyorum.
( ) Alışveriş yaparken durup
düşünüp sonra karar veriyorum.
( ) Öfkemi çoğu zaman kontrol
edebiliyorum.
( ) Aksine bir davranış görmedikçe
insanları dost kabul ediyorum.
( ) Kendime güveniyorum.
( ) Uykumu çoğu zaman
düzenleyebiliyorum.
( ) İdeal kilomu koruyabiliyorum.
( ) Problemler karşısında sorun
odaklı değil çözüm odaklı
düşünebiliyorum.
( ) Genelde planlı yaşadığımı
söyleyebilirim.
( ) Verici olmaktan,insanlara yardım
etmekten zevk alıyorum.
( ) Eğlenceye zaman ayırabiliyorum.
( ) Spora zaman ayırabiliyorum.
( ) Hayvanları seviyorum.
( ) Küçük şeylerden mutlu
olabiliyorum.
( ) Birisi beni suçladığında hemen
savunmaya geçmiyorum.
( ) Çok sık kıskançlık hissetmiyorum.
( ) Çabuk alınganlık göstermiyorum.
( ) Bencil olmadığımı düşünüyorum.
( ) Genelde aceleci ve sabırsız
değilim.
( ) Başkalarının yüz ifadesinden
düşüncelerini okuyabiliyorum.
( ) Kendimi kolayca başkalarının
yerine koyabiliyorum.
( ) Saçma sorularla beni rahatsız
edenlere sabırlı davranıyorum.
( ) Başkalarının duygularına kolayca
ortak olabiliyorum.
( ) İnsanları rahatlatmayı
başarabiliyorum.
( ) Başkalarını ikna ve inandırma
gücüm var.
( ) Genelde güler yüzlüyüm.
( ) Espiri yapabiliyorum.
( ) İnsanlar benim yanımda
kendilerini rahat hissediyorlar.
( ) İki yüzlü insanlardan hiç
hoşlanmıyorum.
( ) Dünyayı düzeltmek yerine
kendimi düzeltmeye çalışıyorum.
( ) Acıma duygusu yüksek,şefkatli
bir insanım.
( ) Yetinme duygusu olan,kanaat
edebilen bir insanım.
( ) İçten ve samimi bir kişi olarak
tanınıyorum.
Az: 1 Orta: 2 Çok: 3
Çok sık: 4
DUYGUSAL ZEKA ÖLCEĞİ
SONUÇ Bütün sorulara verdiğiniz cevapları toplayıp ikiye
bölün. Puanınız;
1-40
arasındaysa tehlike işareti (Profesyonel yardım ihtiyacınız kesin)
40-80 arasındaysa sınırdasınız,yardım almalısınız.
80-120
arasındaysa
iyisiniz ama daha
gelişmelisiniz.
120 ve
yukarısındaysa
yüksek duygu
gücünüz var.Kararlı
ve tutarlı bir
biçimde devam
ederseniz model
insan olursunuz.
Ecem
KESKİN
Oyun Bitince Şah da Piyon Da Aynı Kutuya Konur.
BENİMLE OYNAR MISIN? UNUTULAN
YILAN OYUNU Malzemesi gazoz kapakları olan oyun kız, erkek birlikte oynanırdı. Eskiden ilginç oyunların gözdesiydi. Plastik olmayan bir gazoz kapağı alınır, kapağın dış yüzeyi parlatılır ve içine cam
macunu veya çamur koyularak ağırlaşması sağlanırdı. Eskiden bol bol görülen geniş kaldırımlarda oynanırdı. Her oyuncunun kendine ait gazoz kapağına 3 kere parmakla vurma hakkı vardı. Amaç bitiş çizgisine ulaşmaktı, bitişe ulaşılmamışsa vurma sırası diğer oyuncuya geçerdi. Eğer gazoz kapağı kenarlardan kayıp çizgi dışına çıkarsa baştan başlanırdı. Bitişe ilk varan daha önceden belirlenmiş sayıda gazoz kapaklarını kazanırdı.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
MORS (Üçgen)
2 ve daha fazla oyuncuyla toprak zeminde oynanan bu oyunda yere bir üçgen çizilir. Kaçar oynan-dığına karar verildikten sonra misketler, üçgenin köşelerine birer adet koyulur. Artan misketlerde üçgenin içerisine gelişigüzel koyulur. Üçgenden 3-4 m uzağa atış çizgisi çizilir. Üçgenin olduğu bölgeden atış çizgisine doğru oyuncular “dakka”larını (kafliklerini) fırlatır. Atış çizgisine en yakın olan oyuncu ilk atış hakkını kazanır. Sıralama çizgiye yakınlığa göre belirlenir. Amaç oyuncunun misketleri üçgenin içerisinden çıkararak bilye hazi-nesini arttırmasıdır. Çıkarttığınız her bilye sizindir. Atış sonrasında, atışın yapıldığı kaflik üçgen içerisinde kalırsa atışı yapan oyuncu “Mors” olur. Mors olduğunuz takdirde o zamana kadar kazandığınız misketleri tekrar üçgen içerisine bırakırsınız. Mors olmanın dışında; rakibinizin dakkasını mumdirek tekniği ile vurduğunuz zaman rakibinizi oyun dışına çıkarmış olursunuz ve rakibinizin o zamana kadar kazandığı bilyeleri de geri alırsınız. Üçgen içerisindeki bilyelerin oyuncular tarafından üçgen dışına çıkarılmasıyla veya bir oyuncunun rakiplerini oyun dışına vurarak atmasıyla el sona erer.
GA
ÇAĞLARI TANIMAK ISTIYORSANIZ, ÇAĞLARIN ALKIŞLADIKLARINA BAKIN.
BENİMLE OYNAR MISIN? BİLİNMEYEN
KÖRLİNG
42 metre boyu, 4,3 metre eni olan buzdan bir pist (rink) üzerinde oynanan bir olimpik takım oyunudur.
Buz üzerine disk şeklinde iç içe çizilmiş üç halka hedefi, evi oluş-turur. Pistin iki ucunda olan
3,66 m çapındaki evin; oyun hattı, “hog”dan uzaklığı 6,4 m, birbirlerinde uzaklığı 34,7 m.’dir. Puan, ev’in merkezine karşı takımdan daha yakına taş atarak kazanılır. Hassaslık seviyesi ve kazanmak için ortaya konan stratejik düşüncenin karmaşık yapısı sayesinde curling “buz üzerinde satranç” olarak değerlendirilir.
Körlinge dair en eski kayıt; 1541 yılında İskoçya’da 4’er oyuncudan oluşan iki takımın mücadelesi olarak oynandığını göstermektedir. İlk kez 1924 Kış Olimpiyatları’nda bir olimpik spor olarak yer alan körling, 1998 Kış Olimpiyatları’ndan beri olimpiyatlarda resmî spor olarak yer almaktadır.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
ORYANTRİK
Oryantiringde sporcular kendilerine verilen yarışma bölgesinin haritasında belirtilmiş hedeflere (kontrol noktaları) sırasıyla ve en kısa sürede ulaşmaya çalışırlar. Kontrol noktalarında turuncu-beyaz bayraklar bulunur. Yarışmacılar bayrağın yanında bulunan zımbayı, ellerindeki fişe (kontrol kartı) basarak kontrol noktasına ulaştıklarını kanıtlarlar. Bazı yarışmalarda zımba ve kontrol kartı yerine elektronik bir sistem de kullanılmaktadır. İki hedef arasında hangi yolu izleyeceğine yarışmacı kendi karar verir. Amaç
hedefleri en kısa sürede tamamlamaktır. Tüm hedeflere ulaşamayanlar genellikle diskalifiye edilir. Yarışmacıların birbirini izlememesi için genellikle birkaç dakika arayla çıkış verilir. Yarışmacıların, parkur boyunca karşılaşsalar dahi birbirlerini izlemeleri yasaktır.
Scrabble(Sözcük Türetme Oyunu) Turnuvasında Okan GÖK birinci olmuş ve okulumuzu ilçe turnuvasında temsil etme
hakkı kazanmıştır.
“Balçova’nın Çağdaş Yüzü” konulu yarışmada birinci ve ikinci olan arkadaşlarımız notebook ve laptop, üçüncü olan arkadaşımız
fotoğraf makinesi kazanmıştır.
Çakmak TaşlarZeka Sorusu Cevabı:
* Önce anne ve baba karşıya geçer.
* Baba geri döner. (2 dakika)
* Kız ve erkek çocuk birlikte karşıya geçer. (3 dakika)
* Anne geri döner. (8 dakika)
* Baba ve anne karşıya geçer. (10 dakika)
* Aile karşıya geçmiş olur. (12 dakika)
Üç Çocuklu Barmen Zeka Sorusu Cevabı:
Çocukların yaşları 6,6,2. Neden mi? Önce çarpımları 72’yi veren üçlü sayı gruplarına bakın. Adam toplamlarını bildiği halde yetersiz dediğine göre aynı toplamı veren iki gruptan bahsediyor. Bunlar 8,3,3 ve 6,6,2. En küçük çocuktan bahsedildiğine göre geriye tek ihtimal kalıyor. 6,6,2…
*BAŞARILARIMIZ *
* Zeka Soruları Cevapları *
Fotoğraf Alanında
2. Ceylin Soner
3. Damla Kocaoğlu
Kompozisyon
Alanında
1. Kübra Oğurtanı
2. Ayşen Erçelik
8 SORULU ZEKA TESTİNİN YANITLARI
1. sorunun cevabı: A şıkkı
2. sorunun cevabı: B / Newyork
3. soru: C şıkkı / 49
4. sorunun cevabı: A şıkkı
5. soru: C şıkkı
6. sorunun cevabı: D / Alkol araba sürme becerisini
azaltır.
7. soru: B şıkkı /
8. soru: D / 30
Scrabble
Turnuvası
UZAY KAMPI
Top Related