Zamandk230 egazete

48
www.zamaniskandinavya.dk 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 230 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO ZAMAN’DA BU HAFTA 25 ABDULLAH AYMAZ SPOR Kurban için samimi olun yeter Sattırdığın forma kadar makbulsün Drammen'de üniversiteye açılan kapınız... 4 KAMİL SUBAŞI 44 Erkek adam da deprosyana girer Cehenneme yuvarlanan taşlar Peygamberimiz nasıl uyurdu? Gazetenizle birlikte BEŞŞAR ESED’İN KİMYASAL MUHAFIZLARI: Birim 450 Beşşar Esed rejiminin kimyasal silahlarını, baba Hafız Esed’in Nusayri askerlerden kurduğu gizli ‘Birim 450’ birliği yönetiyor. Mevcut kimyasallar BM’ye teslim edilse bile Birim 450, saatler içinde yenilerini üretme kapasitesine sahip! 36. SAYFADA Balkanlar turu kapsamında son ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştiren Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Danimarka tarihinde aşırı ve antidemokratik gruplarla ilgili ilk çalışmayı yapan Danimarka Sosyal Araştırmalar Merkezi (SFI) araştırma sonunda, ülkede 12 aşırı ve antidemokratik grubun olduğunu tespit etti. FİNLANDİYA DIŞİŞLERİ BAKANI ERKKİ TUOMİOJA: DANİMARKA'DA AŞIRI SAĞ Suriye’de bin yılın en kötü insani krizi yaşanıyor 'Organize hareket'ler bunlar! 16 40 6 Reinfeldt kabinede sürpriz değişiklik yaptı İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt, Parlamento’nun açılışının yapıldığı gün kabinede sürpriz bir revizyon gerçekleştirdi. 3. SAYFADA İSVEÇ’TE PARLAMENTO AÇILDI Norveçliler AB’ye ‘hayır’ deme konusunda kararlı Norveç’te 9 Eylül’de gerçekleşen genel seçim sonrası yapılan bir araştırmaya göre, meclise yeni seçilen 165 milletvekilinin 75’inin AB üyeliğine sıcak baktığı kaydedildi. Ancak bugüne kadar konuyla ilgili yapılan referandumlarda halk, ısrarla AB’ye ‘hayır’ demişti. 12. SAYFADA İslamofobi, nasıl Batı içi bir tartışmaya dönüşür? MEHMET AKİF OKUR YENİ NESİL ARTIK DANİMARKALI... Yaklaşık 40 yıldır Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler bu süre içerisinde nasıl bir değişime uğradı. Burada doğup büyüyen gençler anne babalarına mı yoksa daha çok Danimarkalılara mı benziyor. Danimarka’nın tanınmış araştırma kuruluşlarından Rockwool Fonden, sosyo-ekonomik durumlarından aile hayatına göçmenlerin anatomisini çıkardı. 14'TE Angela Merkel’den tarihî seçim zaferi Sekiz yıldır iktidarda olan Angela Merkel, ilk sonuçların açıklanmasının ardından yaptığı zafer konuşmasında, "Bu süper bir sonuç, seçmenlerin güvenine teşekkür

description

ZAMAN DK 230 EGazete

Transcript of Zamandk230 egazete

Page 1: Zamandk230 egazete

www.zamaniskandi navya.dk25 EYLÜL–1 EKİM 2013 • YIL : 5 • SAYI : 230 • DANMARK 25 DKK • SVERIGE 30 SEK • NORGE 35 NKR • FINLAND 3,5 EURO

Z A M A N ’ D A B U H A F TA

25 ABDULLAH AYMAZSPOR

Kurban için samimi olun yeter

Sattırdığın forma kadar makbulsün

Drammen'de üniversiteye açılan kapınız...

4 KAMİL SUBAŞI 44

Erkek adam da deprosyana girerCehenneme yuvarlanan taşlar

Peygamberimiz nasıl uyurdu?

Gazetenizle birlikte

BEŞŞAR ESED’İN KİMYASAL MUHAFIZLARI:

Birim 450Beşşar Esed rejiminin kimyasal silahlarını, baba Hafız Esed’in Nusayri askerlerden kurduğu gizli ‘Birim 450’ birliği yönetiyor. Mevcut kimyasallar BM’ye teslim edilse bile Birim 450, saatler içinde yenilerini üretme kapasitesine sahip! 36. SAYFADA

Balkanlar turu kapsamında son ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştiren Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü.

Danimarka tarihinde aşırı ve antidemokratik gruplarla ilgili ilk çalışmayı yapan Danimarka Sosyal Araştırmalar Merkezi (SFI) araştırma sonunda, ülkede 12 aşırı ve antidemokratik grubun olduğunu tespit etti.

FİNLANDİYA DIŞİŞLERİ BAKANI ERKKİ TUOMİOJA: DANİMARKA'DA AŞIRI SAĞ

Suriye’de bin yılın en kötü insani krizi yaşanıyor

'Organize hareket'ler bunlar!

16

40

6

Reinfeldt kabinede sürpriz değişiklik yaptıİsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt, Parlamento’nun açılışının yapıldığı gün kabinede sürpriz bir revizyon gerçekleştirdi. 3. SAYFADA

İSVEÇ’TE PARLAMENTO AÇILDI

Norveçliler AB’ye ‘hayır’ deme konusunda kararlıNorveç’te 9 Eylül’de gerçekleşen genel seçim sonrası yapılan bir araştırmaya göre, meclise yeni seçilen 165 milletvekilinin 75’inin AB üyeliğine sıcak baktığı kaydedildi. Ancak bugüne kadar konuyla ilgili yapılan referandumlarda halk, ısrarla AB’ye ‘hayır’ demişti.12. SAYFADA

İslam

ofob

i, nas

ıl Bat

ı içi b

ir ta

rtışm

aya d

önüş

ür?

MEHMET AKİF OKUR

YENİ NESİL ARTIK DANİMARKALI...Yaklaşık 40 yıldır Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler bu süre içerisinde nasıl bir değişime uğradı. Burada doğup büyüyen gençler anne babalarına mı yoksa daha çok Danimarkalılara mı benziyor. Danimarka’nın tanınmış araştırma kuruluşlarından Rockwool Fonden, sosyo-ekonomik durumlarından aile hayatına göçmenlerin anatomisini çıkardı. 14'TE Angela

Merkel’den tarihî seçim zaferi

Sekiz yıldır iktidarda olan Angela Merkel, ilk sonuçların açıklanmasının ardından yaptığı zafer konuşmasında, "Bu süper bir sonuç,

seçmenlerin güvenine teşekkür

Page 2: Zamandk230 egazete

Danimarka’da PKK’ya malî yardım yargılaması başladıDanimarka’da terör örgütü PKK’ta para aktarmak suçlamasıyla geçtiğimiz yıl Eylül ayında tutuklanan 11 kişinin davası geçtiğimiz hafta içi Kopenhag Şehir Mahkemesi’inde görülmeye başlandı.ZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da terör örgütü PKK’ta para aktar-mak suçlamasıyla geçtiğimiz yıl Eylül ayında

tutuklanan 11 kişinin davası geçtiğimiz hafta içi Ko-penhag Şehir Mahkemesi’inde görülmeye başlandı. Söz konusu 11 kişinin 2009 ile 2012 yılları arasında PKK’ya 140 milyon Danimarka kronu aktardıkları iddia ediliyor. Yaşları 28 ile 72 arasında değişen 11 kişi suçlu bulunmaları halinde 10 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılarak, daha sonra ise sınırdışı edilecek. Danimarka tarihinin en büyük terör davası olarak değerlendirilen davada karar ise; 2014 yılının Mart ayında açıklanacak.

Kopenhag Başsavcılığı konuyla ilgili yaptığı açıklamada söz konusu davaya dayanak teşkil eden delillerin büyük bir bölümünün bir süre önce kapatma kararıyla neticelenen Roj TV davası kapsamında yapılan araştırmalar sayesinde elde edildini ifade etmişti. Bir süre önce Danimarka medyasına konuşan Başsavcı Lisse Lotte Nilas ise; Danimarka’dan PKK’ya yapılan para transferiyle ilgili oldukça güçlü delillerin bulunduğunu söylemişti.

Bu arada PKK’ya aktarılan paraların sadece Danimarka’dan değil değişik Avrupa ülkelerinden toplandığı ancak para transferinin tamamının ise; söz konusu 11 kişi vasıtasıyla Danimarka’dan yapıldığı belirtiliyor. Paraların bir kısmı Avrupa’daki Kürt işa-damlarından toplanan haraçlardan diğer bir kısmının

ise Avrupa’daki Kürtlerden bağış altında toplanan paralardan oluştuğu ifade ediliyor.

Geçtiğimiz Eylül ayında Avrupa Polis Birliği Euro-pol tarafından yayınlanan terör raporunda PKK’nın Avrupa’da çok rahat bir şekilde faaliyet gösterdiği

ve ekonomik çıkar sağladığı ifade edilmişti. Raporda ayrıca PKK’nın Avrupalı Kürtlerden zorla toplanan haraçlar, uyuşturucu ticareti ve insan kaçaklılığı gibi yöntemlerle milyonlarca Euro elde ettiği vurgulan-mıştı.

2 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Danimarka tarihinin en büyük terör davası olarak değerlendirilen davada karar, 2014 yılının Mart ayında açıklanacak.

Oslo Maratonu’nda 10 binlerce kişi koştuHer yıl geleneksel olarak düzenlenen Oslo Maraton’u, bu yıl da renkli görüntülere sahne oldu.

ENGİN TENEKECİ OSLO

NNorveç’in başkenti Oslo’da her yıl geleneksel olarak düzenlenen Oslo

Maratonu’na her yıl olduğu gibi bu yıl da 10 binlerce kişi katıldı. Norveç Vidar Spor Klubü’nün Danimarka Bankası ile ortaklaşa

organize ettiği yarışmaya yaklaşık 23 bin koşucu katıldı. Marotona Danimarka’dan da birçok koşucu katıldı.

Toplam 21 km koşulan maratonun birincisi Norveçli Andreas Myhre Sjurseth oldu. Maratonda bazı sporcular baygınlık geçirerek, yarışmayı terketmek zorunda kaldılar. Maraton boyunca birçok farklı

konserler düzenlendi, kermes çadırları kuruldu.

Maratonda ayrıca yurt dışından birçok engelli de yer aldı. Türkiye’den maratona katılmak için gelen milli sprocu Nihat De-mir, organizsazyonun yaptığı bazı teknik hatalardan dolayı maratona katılamadı. Ancak organizasyon yöneticilerinden An-

ders Björk, milli sporcu Nihat Demir’den özür dileyerek Türkiye’nin Oslo Büyükelçisi Şanıvar Olgun ile birlikte kendisine ma-ratonun anısına bir madalyon taktim etti. Daha önce 4 kez dünya birinciliğini elde eden Nihat Demir, aynı zamanda Bursa Engelliler Spor Klubü başkanlık görevini yürütüyor.

Oslo Maratonu’na bu yıl yaklaşık 23 bin koşucu katıldı. Organizasyon yöneticilerinden Anders Björk, milli sporcu Nihat Demir’e Norveç’in Oslo Büyükelçisi Şanıvar Olgun ile birlikte maraton anısına bir madalyon taktim etti .

Page 3: Zamandk230 egazete

3 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYANORVEÇ HABER TURU

Evlerde çocukları özel bakıma ihtiyacı olan anneler işlerini terk ediyor

Norveç’te yapılan bir araştırma sonucunda, Norveçli annelerin evlerde özel ihtiyacı olan çocuklara duyduğu ilginin, diğerlere oranla daha fazla olduğu açıklandı. Ayrıca araştırmada yer alan bir başka verideyse, bu tür çocuklara sahip annelerin diğer annelere kıyasla daha fazla işlerinden ayrıldıkları kaydedildi. Bunun en önemli nedeni ise, bu tür çocuklara ayrılacak zamanın daha uzun olması şeklinde açıkladı.

Grip aşısında yeni uygulamaSonbahar sezonunda grip aşısı uygulamasına ilişkin farklı bir dö-

nem başlayacak. Buna göre çocuklara grip aşısı iğne ile değilde, burun spreyi aracılığı ile verilecek. Ancak gerek Halk Sağlık Enstitüsü gerekse bazı çocuk doktoru dernekeleri yeni grip aşısı uygulamasından pek memnun değil. Enstitü ve dernekler,

burundan sprey usulü ile uygulanacak yöntemin çocukları koruma konusunda yeterince emin bir yöntem olmadığını savunuyor. Uzmanlar, grip aşısının çocuklara eski usul ile yani iğne aracılığı ile verilmesi gerektiğinin altını çiziyor.

Belediyelerde genel değişiklik yapılacakGenel seçim sonrası muhtemel koalisyon parti liderlerinin görüş-

meleri devam ediyor. Yoğun bir tempo ile bir araya gelen Sağ Parti, Hıristiyan Halk Partisi, İlerleme Partisi ve Liberal Sol Parti liderleri, muhtemel olan ittifakları konusunda tamamen anlaştıklarını duyurdu. Ayrıca Sol Parti Başkanı Trine Skei Grande daha önce, Hıristiyan Halk Partisi olmadan koalisyona ‘evet’ demeyeceklerini söylemişti. Sıkça basın karşısına çıkan parti başkanları, bazı konularda henüz anlaşma sağlayamadıklarını belirtti. Ancak ekim ortasından sonra hükümeti res-men devralacak olan parti başkanları, ülke belediyelerinde bazı radikal reformlar gerçekleştirme konusunda hem fikir oldukları mesajını verdi.

Bine yakın Suriyeli ülkeye sığınabilirHükümet, bine yakın Suriyeliye kapılarını açmak istiyor. Gelecek sı-

ğınmacıların bazı belediyelere yerleştirilmeleri planlanıyor. Ancak yakın zamanda görevi devredecek hükümetin bu kararının, yeni hükümetin onayından geçmesi gerekiyor. Dışişleri Bakanlığı, Suriye’yi terkeden sığınmacıların sayısının her geçen gün artışta olduğunu kaydetti. Yeni kurulacak hükemetin koalisyon ortaklarından Hıristiyan Halk Partisi ve Liberal Sol, karara şimdiden olumlu baktıklarını, hükümetin Suriyeli mülteciler konusunda büyük sorumluluk alması gerektiğini savundu. Suriye’de patlak veren iç savaş nedeniyle bugüne kadar yaklaşık 2 milyon Suriyelinin ülkeden göç etmek zorunda kaldığı kaydediliyor.

Kreşlere kayıt süresi kısalacakBinlerce çocuk kreşlere kayıt için sıra bekliyor. Yerel medyada yer

alan bir habere göre, haziran ayına kadar 8 bin 600’den fazla çocuğun kreşlere kaydolduğu, ancak bin 700 çocuğun kayıt için hala sıra beklediği açıklandı. Konuyla ilgili bazı açıklamalarda bulunan Kreşler Kurulu Başkanı Torger Ødegaard, sıra bekleyen çocuklara yakın zamanda yer verileceği müjdesi verdi. Ødegaard, 1 yaşına girmiş çocukların kreş kayıtlarının hemen yapılacağı, diğerlerinin ise bekleme süresinin eskiye nazaran daha da kısaltılacağını söyledi.

İ S V E Ç ’ T E P A R L A M E N T O A Ç I L D I

Başbakan Reinfeldt kabinede sürpriz değişiklik yaptıİsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt, Parlamento’nun açılışının yapıldığı gün kabinede sürpriz bir revizyon gerçekleştirdi.İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1Merkez sağ koalisyon hükümeti başbakanı Fredrik Reinfeldt, Parlamento’nun geçen hafta

gerçekleştirilen açılışı ile birlikte hükümette sürpriz bir revizyon yaptı. Uluslararası İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Gunilla Carlsson’u kızağa alan Başbakan Reinfeldt, Carlsson’un yerine İstihdam Bakanı Hillevi Engström’ü atadı. Bakan Engström’ün koltuğuna ise 2006 yılından beri Parlamento’da bulunan Örebro doğumlu olan Milletvekili Elisabeth Svantesson, İş Piyasası Bakanı unvanıyla yeni Bakan oldu.

Reinfeldt’in, Svantesson tercihi polemiklere neden olurken çiçeği burnunda bakanın tecrübesiz oluşu, Livets Ord adlı bir Hıristiyan tarikatı ile ilgisi-nin olması ve kürtaja karşıtı fikirleri nedeniyle eleştiri konusu oldu. Diğer taraftan Reinfeldt, hükümet içinde bazen değişiklikler yapılması gerektiğine

işaret ederken yeni Bakan Svantesson’un geçmişte kalan tarikat bağlantısının işini etkilemeyeceğini, Carlsson’un gidişinin de gerek kendisinin gerekse Carlsson’un rızasıyla gerçekleştiğinin altını çizdi.

Parlamento yeni yıla merhaba dediİsveç Parlamentosu (Riksdag) geçtiğimiz hafta 17

Eylül’de düzenlenen bir törenle yeni yıl çalışmalarına başladı. Stockholm Katedrali’nde yapılan duanın ardından milletvekilleri ve davetliler Parlamento’da buluştu. Parlamento Başkanı Per Westerberg’nin teklifi ile Parlamento’da ilk oturumun açılışını Kral 16. Carl Gustaf yaptı. Daha sonra kürsüye gelen olan Başbakan Fredrik Reinfeldt, yeni dönemde hükümetin takip edeceği politikaları anlatan bir konuşma yaptı. Reinfeldt konuşmasında, ülkenin en büyük sorunu olarak görülen issizlik ile mücadele üzerinde durdu.

Yurtdışında hastaneye yatan Danimarka'da karantinaya alınabilirSon 2 ay içerisinde yurtdışında hastaneye yatan hastalar, hastane bakterisi taşıyor olmaları riski nedeniyle Danimarka’da karantina altına alınıyor.

ZAMAN KOPENHAG

1Geçtiğimiz hafta içerisinde Kopenhag ya-kınlarındaki Herlev Hastanesi’nin acil ser-

visine giden Türkiye kökenli bir hasta bir süre Türkiye’de de hastaneye gittiğini söyleyince apar topar karantina odasına alındı. Yakınlarıyla ve dış dünya ile bağlantısı kesilen hasta saatlerce bu odada bekletildi. Hastane yönetimi hastanın yakınlarına “güvenlik” gerekçesiyle böyle bir uy-gulama yaptıklarını açıkladı. Durumu anlamakta zorlanan hasta yakınları gazetemizi arayarak bilgi verdi. Biz de Zaman İskandinavya olarak; Herlev

Hastanesi yetkilileri ve Danimarka Sağlık Kurulu (Sundhedsstyrelsen) yetkilileriyle iletişime geçe-rek konuyla ilgili detaylı bilgi aldık. Söz konusu karantina uygulamasının kesinlikle Türkiye kö-kenli hastalarla yada Türkiye ile ilgili olmadığını; son 2 ay içerisinde Danimarka dışında hastaneye yatan bütün hastalara uygulandığını söyledi. Bütün sağlık kurumlarında bulunan “hastane bakterileriyle” mücadele kapsamında böyle bir uygulama başlatıldığını vurgulayan yetkililer; İsveç, Norveç ve Finlandiya dışında bütün ülkeler için aynı şartların geçerli olduğunu söyledi.

Page 4: Zamandk230 egazete

4 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Kamil Subaşı

Drammen’de üniversiteye açılan kapınız…İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve ant-

ropoloji profesörü Maria Montessori (1870-1952) 1900’lu yılların başlarında her bir çocuğun birey-selliğine azami ölçüde uyan bir pedagoji geliştirir. O zamanlarda, özellikle kadınlara karşı tutuculuğu ile meşhur bir ülke olan İtalya’da, birçok engele rağmen, Maria Montessori ilk kadın doktor olmayı başarır. Daha sonra Roma Üniversitesi Tıp Fakül-tesi’nde öğretim görevlisi olarak çok sayıda fakir çocuğu, para almadan kontrol ve tedavi ederken bü-tün çocukların şaşırtıcı bir potansiyele sahip olarak doğduklarını fark eder. Çocukların bu potansiyeli, hayatlarının ilk yıllarında, çevrelerindeki yetişkinle-rin doğru yönlendirmesi sayesinde gelişebiliyordu.

Montessori bu fikrini ispatlamak için 1907 yı-lında, çalışan anne babaların çocuklarından oluşan bir kreşin idareciliğini üstlenir. Roma’nın en kötü varoşlarından birinde Maria Montessori’nin ilk ’ço-cuk evi’ kurulur. Fiziki şartları son derece kötü olan kreşte, çocuklar da öfkeli, sabırsız ve düzensizdir. Kısa zaman içinde çocuklar, okulun en hamarat elemanları olurlar. Yemeklerin hazırlanıp servis edilmesinden temizliğe kadar, her türlü ise katkıda bulunurlar. İlk çocuk evi dünya çapında ilgi gören Maria Montessori, uluslararası düzeyde saygınlık ve güven kazanır.

Maria Montessori, çocukların hoşlanmadıkları ve hoşlandıkları hususları gözlemler. Temelde ki-şiliğin oluşumu üzerinde duran Maria Montessori bunu şu şekilde ifade eder: “Eğitimde metot değil, insan kişiliği göz önüne alınmalıdır.” Montessori okullarında çocuklar, istedikleri materyalle, iste-dikleri zaman, istedikleri yerde çalışırlar. Çocuğun güçlü bir karakterde yetişmesini sağlamak için ’bir bakıma fiziksel ve ruhsal bir hijyene’ ihtiyaç vardır. Bu durumda yetişkinlerin görevi çocuğun içindeki yeteneği ve gizil gücü uyandırmak ve onları gelişim sürecinde desteklemektir. Herkesin ilgisini çekmeyi başaran Maria Montessori, kendi adını verdiği okul-larını yaygınlaştırmak için bütün enerjisini harcar. Bu uğurda doktorluk mesleğini de bırakır.

Bugün dünya çapında yüzlerce (belki de binlerce demek lazım) Montessori eğitim felsefesi üzerine kurulmuş okullar ve kreşler var. Norveç’te bu ül-kelerden bir tanesi. Geçen hafta bir toplantı vesilesi ile Norveç’i tekrar ziyaret etme imkanı buldum. Arkadışımız Ömer Bey ile dar vaktimizde kısa da olsa Drammen ve Oslo şehirlerini gezme imka-nımız oldu. Bu ziyaretlerimiz esnasında geçen ay açılan Norveç’in Drammen şehrindeki Montessori okulunu (Drammen Montessoriskole) ve bu ay sonu açılacak olan Montessori kreşini (Drammen Montessoribarnehage) de ziyaret ettik.

Norveç’te 20’den fazla Montessori eğitim fel-sefesi üzerine kurulmuş okul var diyor Ömer Bey

ama Drammen’deki Montessori okul ve kreşi ilkmiş.Norveç’te epeydir kreş yada okul açma düşün-

cesinde olan eğitim gönüllüsü bir grup girişimci arayış içerisine girer. Titiz araştırmalar neticesinde Montessori eğitim felsefesi baz alınarak kreş ve okul açılabileceği kanatine varırlar zira Norveç’te Montessori eğitim sistemi tanınmış ve 20’den fazla okulları olmasına rağmen Oslo’ya çok yakın bir şehir olan Drammen’de Montessori okulları yoktur. 3 yıl önce, ilk olarak uygun bir bina bulunur ve halkın desteği ve banka kredisi ile satın alınır. İlgili kurum-lardan ve belediyeden gerekli izinler de alınır. Bina fiziki şartlar olarak kreş ve ilkokul olmaya müsaittir. Fakat önce kreş açılsın, sonrasında da ilkokul açılır düşüncesinde olan girişimciler gerekli prosedürleri başlatırlar.

3 yıllık bir hazırlığın ardından Drammen Mon-tessoribarnehage eğitim hayatına ilk adımını atmaya hazır hale gelir. Neticede kreş bu ay sonunda açılacak ama Montessori okulu geçen ay sonunda açılarak eğitim faliyetine başlamış bile. Öğrencileri-nin yüzde 60’ı da Norveçliymiş. Hatta bir Norveçli aile çocuklarını bu okula verebilmek için Oslo’dan Drammen şehrine taşınmış. Kreşde ise şimdiden 20’den fazla kayıtlı çocuk varmış.

Bu kreş aynı zamanda ayrı bir binada Montessori okulunun da açılmasına vesile olmuş zira kreşin fiziki şartlarının belediyenin istekleri doğrultusunda ’iyileştirilmesi’ ile meşgul olan Norveçli firma okul olarak düşünülen binayı da A’dan Z’ye okul for-matında yeniden inşa ederek teslim etmiş. Okul ilk etapta gayet geniş dış alanı ve ferah iç mekanı ile dikkatleri çekerken, iç mekandaki detaylar ve birbirinden özel renk kombinasyonları ile de adın-dan söz ettiriyor. Her türlü ayrıntının düşünüldüğü Drammen Montessoriskole’de görme özürlüler için özel yollar da yapılmış. Mobilyalarının çoğu da Montessori pedagojisine özel olarak imal edilmiş. Okulda, koridorlardan sınıflara kadar farklı pastel renkler kullanılarak çocuklar için sıcak bir aile or-tamı hazırlanmaya çalışılmış. Okulun bitişiğinde üniversite olduğu için, bina içerisindeki kapılardan biri de direk üniversitenin içerisine açılıyor. Yani Drammen Montessoriskole çocukların üniversiteye açılan kapısı bir nevi. Öyle de olacaktır umarız.

Drammen Montessoriskole ve Drammen Mon-tessoribarnehage, ben de tekrar çocuk olup okula gitme aşkı ve heyecanı uyandırdı. Bizden geçti ama darısı şimdikilerin başına. Biz, ’Şimdi İstanbul’da olmak vardı’ deriz hep ama bence şimdi çocuk olmak ve Drammen’deki bu okullarda öğrenci olmak vardı…

Bu güzel projelerde emeği geçenlere en azından teşekkür etmek te vazifemiz olsa gerek…

[email protected]

DANİMARKA HABER TURU

İşsizler reformla iş bulduJyllands-Posten gazetesi çok tartışılan işsizlik parası reformunun,

ekonomik krize ve iş imkânlarının yetersizliğine rağmen yürürlüğe konulduğunu yazdı. İşsizlik parası hakkının dört yıldan iki yıla indi-rilmesiyle, hakkını kaybetmekten korkan birçok kişi çok daha hızlı bir şekilde iş buldu. Kraka’nın yapmış olduğu analize göre, 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren değişen işsizlik parası düzenlemesi nedeniyle, iki yıl işsiz kaldıktan sonra, son üç ay içerisinde iş bulanların oranı yüzde 14’ten yüzde 33’e yükseldi. Elde edilen sonuç, uzmanların ilkbaharda hazırladıkları rapordaki rakamlara yaklaşıldığını gösterdi. Kraka’dan Çalışma Ekonomisti Andreas Höjbjerre, “Çok belirgin bir iş bulma eğilimi olduğunu görmek mümkün. Medya, şimdiye kadar yalnızca işsizlik sisteminden ayrılmaya hazırlananlara odaklanmıştı, oysa bu gelişmeyi de dikkate almak gerekir” açıklamasını yaptı. Andreas Höjbjerre ve diğer ekonomistlere göre politikacılar özel eğitim ve geçici iş gücü performansı düzenlemelerini uygulamamış olsaydı, söz konusu düzenlemenin etkileri çok daha büyük olacaktı.

Ödev kafeteryaları rağbet görmüyorOkul reformunun bir parçası olarak tüm okullarda öğrencilerin ödev

yapabileceği kafeteryalar açılacak ve öğrenciler bu hizmetten yararlanıp yararlanmayacaklarına kendileri karar verecekler. Berlingske’nin haberine göre, birçok öğrenci verilen bu hizmetten yararlanmayı düşünmüyor. Gazetenin ülke çapında okul müdürleriyle yapmış olduğu görüşmeler, okullardan 85’inin seçilen veya tüm dönemlerde öğrencilere bu hizmeti verdiğini ortaya koydu. Ancak aynı araştırmaya göre, 10 öğrenciden yal-nızca biri ödev kafeteryalarından yararlanıyor. Danimarka Eğitim Fakülte-sinden Prof Niels Egelund, ödev kafeteryalarına gelen öğrencilerin, ödev yapma konusunda gerçekten yardıma ihtiyacı olan öğrenciler olmadığını söyledi. Niels Egelund , “Dersleri ile ilgili destek alması gereken öğrenciler bu kafeteryalara gelmiyorlar. Böyle bir şeye zaman harcamak istemiyor ve başka aktivitelerde bulunmayı tercih ediyorlar” dedi. Önümüzdeki eğitim öğretim yılından itibaren okulların ödev kafeteryaları hizmet vermeye başlayacak. Eğitim Bakanı Christine Antorini, ödev destek hizmetinin okul programına dahil edilmesini tercih ettiğini açıklamıştı.

Petrol şirketleri rest çektiDanimarka’nın Nordsö bölgesinde petrol araştırmayı reddeden

ilk şirket Alman Bayerngas oldu. Hükümetin, Danimarka’daki petrol şirketlerinin vergilendirmelerini artıracağını açıklamasının ardından ABD’li şirket Hess de bölgeden çekilmekle tehdit etti. Danimarka’daki birçok petrol şirketinin danışmanlığını yapan Carlos Möller-San Pedro, bu durumun Danimarka hazinesi için ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirterek, “Bu çok büyük bir sorun. Çünkü Hess ve Bayerngas bölgedeki risk faktörlerine rağmen yatırım yapan en büyük firmalardan iki tanesi. Danimarka’da petrol arama konusunda en geniş imkanlara sahip olan da yine bu firmalar” dedi. Carlos Möller-San Pedro’a göre asıl sorun, çok az sayıda şirketin risk almaya gönüllü olması ve sermayelerinin bu çalışmaları yetmesi olduğuna işaret ederek, “Elbette yeni şirketlerle yola devam edebiliriz, ancak bu şirketlerin söz konusu görevleri yerine getirmek için yeterli ekonomik güçleri olmayabilir” dedi. Petrolün bulunması, işlenmesi ve para kazandırır duruma gelmesi için genellikle beş- on yıl geçmesi gerekiyor. Bu da şirketin belli bir sermayeye sahip olması gerektiği anlamına gelir. Aynı zamanda Danimarka’ya gelen yeni bir petrol şirketi vergi indirimi almıyor. Ancak İngiltere ve Norveç’teki uygulamaların tam tersi olarak, üretime geçtiği anda vergi indirimi alabiliyor.

Büyük şehirlerde ev fiyatları arttıEmlak şirketi Nybolig’den edinilen bilgiye göre, büyük şehirlerdeki

villa fiyatları ekonomik kriz dönemi öncesi fiyatlara yaklaştı. Özellikle Kopenhag, Frederiksberg, Arhus ve Aalborg gibi büyük belediyelerdeki fiyatlar 2008’deki fiyatlara oldukça yaklaşmış durumda. Nybolig’in yapmış olduğu araştırmaya göre, Kopenhag’taki fiyatlar yüzde 3 ve Arhus yüzde1 düşerken, Frederikberg ve Aalborg’daki konut fiyatları 2008 yılının fiyatlarını bulmuş durumda. Nybolig, Reel Kredi Kuruluşu’nun 2008 yılı rakamlarını ve 2013 yılının ilk yarısındaki rakamları karşılaştırması sonu-cunda bu verilere ulaştığını açıkladı. Nybolig’in basın şefi Kim Pauli “Ev almanın pahalı bir şey olduğu dönemde ev alanlara güzel bir haberimiz var, bir kaç milyon kronluk eksiği olanlar evlerini yeniden alabilirler” dedi.

Yaşlı bakımlarında büyük kesintiBelediyenin ev hizmeti yaşlıların evinde gitgide daha az rastlanır

olmaya başlandı. İstatistik verileri, son belediye seçimlerinden beri ev hizmetinde 87 bin saatin üzerinde kesinti olduğunu gösteriyor. Bu yüzde 15,7 oranında bir düşüş anlamına geliyor. Aynı dönemde 65 yaşın üzerin-deki kişilerin yüzde 10,6 artmasına rağmen bu durum yaşandı. Belediyeler geleneksel ev hizmetinin yerine büyük ölçüde günlük rehabilitasyon denen, yaşlıların kendi kendine yetebilmesi eğitimini verdiler. Ældre Sagen (Yaşlılar Derneği) belediyelerin düzenlemede çok ileri gittiğini düşünüyor. Belediyeler Birliği (KL) sosyal ve sağlık komitesi başkanı Anny Winther eleştirileri kabul etmeyerek, ‘Vatandaşlara daha önceden ev hizmeti vermemiz onların biraz pasifleşmelerine ve bizim gelip işlerini yapmamızı beklemelerine neden oldu. Şimdi bunu, vatandaşların daha çok kendi kendilerine yetecekleri bir şekilde yeniden düzenledik’ dedi. Anny Winther’e göre günlük rehabilitasyon hem belediye bütçesine hem de yaşlılara faydalı başarılı bir girişim.Drammen Montessoriskole

Page 5: Zamandk230 egazete
Page 6: Zamandk230 egazete

6 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

‘Organize hareket’ler bunlar!Danimarka tarihinde aşırı ve antidemokratik gruplarla ilgili ilk çalışmayı yapan Danimarka Sosyal Araştırmalar Merkezi (SFI) araştırma, ülkede 12 aşırı ve antidemokratik grubun olduğunu tespit etti.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Sosyal İşler ve Entegrasyon Bakanlığı, Dani-marka’da faaliyette olan antidemokratik ve

aşırı gruplarla ilgili ilk kez kapsamlı bir araştırma yaptırdı. Danimarka Sosyal Araştırmalar Merkezi (SFI) araştırmacıları tarafından gerçekleştirelen ça-lışma sonunda, aşırı grupların Orta ve Batı Jyllands bölgesini üs seçtikleri ortaya çıktı. Sosyal İşler ve En-tegrasyon Bakanı Annette Vilhelmsen, gençlerin aşırı grupların tuzağına düşmemesi için gerekli çalışmayı yapacaklarını söyledi.

İslam düşmanı aşırı sağcı Anders Behring Brei-vik’in Norveç’te gerçekleştirdiği katliam sonrası, terör tehdidi olarak görülmeyen ‘aşırı gruplar’ istihbarat örgütleri tarafından yakından takip edilmeye baş-landı. Danimarka tarihinde aşırı ve antidemokratik gruplarla ilgili ilk çalışmayı Danimarka Sosyal Araş-tırmalar Merkezi (SFI) yaptı. Araştırma sonunda, ülkede 12 aşırı ve antidemokratik grubun olduğu tespit edildi. Bu gruplardan 3’ü antidemokratik, 5’i aşırı sağ ve antidemokratik ve 4’ü aşırı ‘İslamcı’ radi-kal örgüt. Ancak en tehlikeli olarak antidemokratik kategoriye giren Danish Defance League (Danimarka Savunma Ligi), Devils Choise ve Danskernes Parti (Danimarkalılar Partisi) tespit edildi. Diğer 9 grup organize hareket etmiyor. Ancak, ortak noktası yabancı ve Müslüman karşıtlığı olan Danish Defance League, Devils Choise ve Danskernes Parti organize

hareket eden, üye sayısı giderek artan bir yapıya sahipler.

Aşırı sağ ve İslam karşıtı Danish Defence League:Aşırı sağ ve İslam karşıtı olarak tanımlanan

Danish Defence League, 2010 yılına faaliyete başladı. Üye sayısı hakkında net bilgi bulunmuyor. Amaçla-rını ‘Avrupa’yı Müslümanlardan temizlemek’ olarak açıklayan, Avrupa’nın değişik ülkelerinde kurulmuş bulunan benzer yapılarla işbirliği yapıyor. Merkez olarak kendine Arhus şehrini seçen İslam karşıtı organizasyonun, çekirdek kadrosunun 10-25 kişi arasında olduğu tahmini yapılıyor. Tehlikeli olarak tanımlanan grubun üyeleri daha çok sosyal sorunlu kişilerden oluşuyor. Örgüt, English Defence League tarafından yönlendiriliyor. SFI raporunda Danish Defence League, ‘Avrupa İslam’la savaş halinde ve bu din mücadele edilip, Avrupa’dan sürülmeli’ görüşünü savunan örgüt olarak tanımlandı.

Demokratik normlara uymayan Danskernes Parti:19 Kasım’da yapılacak yerel seçimlere katılacak

olan Danskernes Parti, demokratik hakkı kullanan ancak demokrasinin çizdiği normlara uymayan bir parti olarak tanımlandı. Partinin kurucusu Daniel Carlsen, neonazi bir geçmişe sahip. Carlsen partisini ‘demokratik’ olarak tanımlanmasına karşılık SFI raporunda adı geçen parti ‘demokratik eşitlik ve

hoşgörü prensibi taşımayan parti, ülkede bulunan etnik kökenlilerin ülkelerine zorunlu olarak geri gönderilmesini benimseyen parti’ olarak tanımlandı. Bakan Annette Vilhelmsen, Danskernes Parti’nin demokratik hakkı kullanarak seçimlere katıldığını, gerçekte ise demokratik değerleri taşımayan bir parti olduğunu söyledi.

Hells Angels’in arka bahçesi olarak tanımlanan Devils Choise:Motosiklet çetesi gruplarından Hells Angels’in

arka bahçesi olarak tanımlanan Devils Choise, ide-lojik olarak kendini tanımlamıyor. 30 militan üyesi ve 80 sempetizanı olduğu tespit edilen örgüt, ülkenin yabancılardan temizlenmesini savunuyor. Neonazi sembollerini kullanan örgüt, şiddete yakın duruyor.

Bu örgütlerin dışında kalan diğer 9 örgüt daha çok kendi başına hareket eden, organize olmamış az sayıdaki kişiyi bünyesinde barındırıyor.

Aşırı gruplarla ilgili çalışmalarıyla tanımlanan Roskilde Üniversitesi’nden Chris Holmsted, özellikle Danish Defance League’nin şiddet potansiyeli olan ve mutlaka yakından takip edilmesi gereken bir örgüt olduğunu söyledi. Holmsted, farklı etnik ve dini kö-kenli insanların aşırı sağın hedefinde olduğuna işaret ederek, “Sayıları az diye rahatça sırtımızı dayayıp oturmamalıyız. Dikkatli olmazsak kısa sürede çok sayıda sempatizan kazanırlar” uyarısını yaptı. SFI, raporunu hazırlarken adı geçen örgütlerin sempati-zanlarıyla görüştü, internet sitelerini yakın takibe aldı.

Finlandiya, 500 Suriyeli mülteci alacakFinlandiya İçişleri Bakanı Pavi Rasanen bir ajansa yaptığı açıklamada, önümüzdeki yıl 500 Suriyeli mülteciyi ülkelerine almayı düşündüklerini belirtti.

YAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile görüştükle-

rini ve gelecek yıl 500 Suriyeli sığınmacıyı ülkelerine almayı planladıklarını ifade eden

İçişleri Bakanı Rasanen, “İlk etapda 200 sı-ğınmacı alacağız, ikinci etapda ise 300 mül-teciyi Finlandiya’ya kabul edeceğiz. Aynı zamanda gelen Suriyeli mültecilere süresiz oturma izni verilebilir.” ifadesini kullandı.

Suriyeli sığınmacıların Finlandiya’ya gelmesinin ülkelerini ekonomik yönüyle

etkileyeceğini aktaran Hristiyan Demokrat Partisi Bakanı Rasanen, “Yıllık ortalama 3 milyon Euro mülteciler için harcanacak. Ama buna rağmen Suriye’de bir savaş var. Bundan dolayı büyük bir adım atılması gerekiyor.” dedi.

Finlandiya’ya gelecek mültecileri sa-

dece bir yerde toplamak istemediklerini kaydeden Rasanen, “Sığınmacıları ülke genelindeki belediyelerin yerleşim yerlerine dağıtmayı düşünüyoruz, bu daha sonra gelecek olan mültecilere de kolaylık sağla-yacaktır.” açıklamasını yaptı.

Page 7: Zamandk230 egazete

7 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Eksotiske Delikatesser A/S • Industrigrenen 21, 2635 Ishøj • Tlf. +45 7023 2808www.delikate.dk • [email protected] • Açılış saatleri: Pazartesi-Cuma 8-17 • Cumartesi 8-13

İşyerlerine, düğünlere, doğum günlerine ve her türlü özel günlere...

1250 m2’lik modern ve hijyenik mutfağımızla, 25.000 paket üretim kapasitemizle, ve 28 tecrübeli personelimizle...

Anadolu’muzun, sıcak ve soğuk yemeklerini servis yapmaktan mutluluk duyarız.

Danske Bank’ta müdür değişikliğiDanimarka ekonomisinin amiral gemilerinden biri olan Danske Bank geçtiğimiz hafta açıkladığı bir kararla Genel Müdür Eiind Kolding’in görevine son verdi.ZAMAN KOPENHAG

1Kuzey Avrupa’nın en büyük bankaların-dan biri olan Danske Bank, Genel Mü-

dür Eivind Kolding’in görevine son verildiğini açıkladı. Danimarka’nın son dönemdeki en çok dikkat çeken yöneticilerinden biri olan Kol-ding’in yerine Thomas F. Borgen getirildi. Ko-nuyla ilgili yapılan açıklamada; Danske Bank’ın “daha iyi bankacılık yetenekleri olan” birine ihtiyacı olduğu bu yüzden söz konusu görev değişikliğinin gerçekleştirildiği bildirildi. DR’ye konuşan Danske Bank Yönetim Kurulu Başkanı Ole Andersen, ”Eivind Kolding’in gerek mesleki gerekse kişisel yeteneklerine karşın, daha derin bankacılık yeteneği olan birini istihdam etmek zorundaydık. Thomas F. Borgen’u bu sebeple yeni yönetime getirdik” dedi.

Geçmişte Danimarka’nın uluslararası are-nada en çok tanınan firmalarından biri olan ta-şımacılık devi Maersk’in de CEO’luğunu yapmış olan Eivind Kolding’in kovulması Danimarka medyasında geniş yer buldu. Aslen hukukcu olan 53 yaşındaki Eivind Kolding, 2006 ile 2011 yılları arasında Maersk’in CEO’luğunu yapmıştı. 2011 yılında görevi devralan Eivind Kolding yaptığı konuşmada, ”Danske Bank’ın aslında çok büyük bir potansiyeli var. Bu yüzden müşterilerimiz ve hissedarlarımız için tüm çalışanlarımızla birlikte faydalı işler yapacağız” demişti.

49 yaşındaki yeni Genel Müdür Thomas F. Borgen, 1997 yılından beri Danske Bank’ta yöne-tim kurulu üyesi olarak çalışıyor, aynı zamanda Corporate & Institutional Banking’den sorumlu müdür olarak hizmet ediyordu.

Kuzey Avrupa’nın en büyük bankalarından biri olan Danske Bank, Genel Müdür Eivind Kolding’in görevine son verildiğini açıkladı.

Page 8: Zamandk230 egazete

8 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAİSVEÇ HABER TURU

AvukatKadir Erdoğmuş

Vindingevej 7 C • DK 4000 RoskildeTlf.: + 45 29 72 39 98 • Fax: + 45 59 43 39 98

Mail: [email protected]

Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın,her türlü hukuki sorunlarınız için arayabilirsiniz.

Malmö’de yapılan şarkı yarışmasında hile iddiası

İs veç ba sı nın da yer alan id di ala ra gö re, Mal mö ’de ya pı lan Eu ro vi si on Şar kı Ya rış ma sı ’na ka tı lan bir de le ge, oy sa tın al ma id di asın da bu lun du. İs mi giz li tu tu lan kay nak, ya rış ma da 2’n ci olan Azerbay ca n’ ın jü ri üye le rin den “Bir yıl ye te cek pa ra ” kar şı lı ğı yük sek pu an lar sa tın al ma ya kalkıştığı nı id di a et ti. Basında yer alan id di ala r cid di ye al ınırken, Azer bay ca n’ ın so ruş tur ma al tın da ol du ğu belirtiliyor. Ya rış ma da 19. olan İn gi liz şar kı cı Bon ni e Tyler, bir Fran sız ga ze te si ne Rus la rın Azer bay ca n’ a “Ö de di ği miz pu an la rı ne den ver me di niz?” di ye şi ka yet te bu lun du ğu nu söy le miş ti. Azer bay ca n’ ın Lit van ya lı öğ ren ci le re bir çok kez oy kul lan ma la rı için pa ra öde di ği de id di a edil di.

Barcelona 9 yaşındaki İsveçliyi transfer ettiİspanya’nın dünyaca ünlü futbol takımı Barcelona, İsveç’in BK

Olympic takımında oynayan 9 yaşındaki futbolcu Zico Jr. Mare-caldi’yi kadrosuna kattı. İsveç’in Skaanska Dagblade Gazetesi’nin haberine göre, dünya futboluna birçok yetenekli ismi armağan eden Barcelona, İsveç’in alt futbol liglerinde mücadele eden Malmö kentinin takımı BK Olympic’te oynayan 9 yaşındaki futbolcu Zico Jr. Marecaldi ve ailesi ile anlaştı.

Göteborg’da sokak arası infazlara karşı yürüyüşSon dönemde sokak içi infazlarla sarsılan Göteborg’da yüzlerce

gösterici şehrin huzurunu kaçıran şiddet olaylarını protesto etmek için yürüdü. Göteborg gençlik derneklerinin organize ettiği yürü-yüşte göstericiler şehirde yaşanan sokak arası cinayetleri kesinlikle tasvip etmediklerini, benzer şiddet olaylarının tekrar etmemesi için yürüyüşe katıldıklarını ifade ettiler. Bilindiği gibi geçtiğimiz haftalarda sokak arası cinayetlerde iki genç hayatını kaybetmişti.

Yeni bakana anti-semitizm suçlamasıBaşbakan Fredrik Reinfeldt tarafından kısa bir süre önce İş

Piyasası Bakanı olarak atanan Elisabeth Svantesson hakkında İsveç basını İsrail karşıtı ve antisemitizme sempati duyduğu şeklinde iddialarda bulundu. Aftonbladet gazetesinin haberine göre çiçeği burnunda Bakan Svantesson, Hıristiyan Merkezi’nde (Kristet center) yöneticilik görevinde bulunurken onlarca kez Yahudi karşıtı bir papazın merkeze davet edilerek vaaz vermesine göz yumdu. İsveç anti-semitizmle mücadele organizasyonu görevlisi Marthan Ravid, Bakan Svantesson’un acilen hakkındaki iddialara cevap vermesini istedi. Bunun yanı sıra Bakan Svantesson, kürtaja karşı yürüttüğü kampanyalar ve hâlihazırda kürtajın yasaklanmasını isteyen bir derneğin yönetiminde aktif görevine devam etmesi de eleştiri konusu yapıldı.

Aşırı stres, ileri yaşlarda bunama riskini artırıyor

Stockholm Karolinska Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma stresin, ileri yaşlarda bunama riskini artıran önemli bir etken olduğunu ortaya çıkardı. Araştırmada 1449 kişi 20 yıl süreyle izlendi. Araştırmanın başlangıcında 40-50’li orta yaşlı olan bu kişilerin stres ve çaresizlik duyguları ile 20 yıl sonraki durumları ile test edildi. Orta yaşlarda yoğun stres ve çaresizlik duygusu yaşayanların ilerleyen yaşlarda daha sık akıl hastalığına kapıldıkları ve bunama emareleri gösterdikleri tespit edildi. Stres ve umutsuzluk duygusunun ileri yaşlarda bunama riskini iki üç kat artırdığı sonucuna varan araş-tırmacılar, ortalama yaşam süresinin artmasıyla birlikte sayısı artan bunamış yaşlıların tedavisinin topluma büyük bir tedavi külfeti getirdiğine dikkat çekiyorlar.

Bu nedenle akıl hastalıklarını önleme adına araştırmalara daha fazla yatırım yapılmasına ihtiyaç olduğunu belirtiyorlar.

“İşsizlik 2017’ye kadar düşmeyecek”İsveç Maliye Bakanı Anders Borg, hükümetin 2014 yılı sonbahar bütçe tasarısını Parlamento’ya sundu. Tasarıda ülkede yüksek olan işsizlik oranının 2017’ye kadar düşmeyeceği öngörülüyor.İBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1Hükümet tarafından ülkenin en büyük problemi olarak görülen yüksek işsizlik oranı 2017 yılına

kadar ciddi oranda azalmayacak. Geçtiğimiz hafta Parlamento’ya hükümetin 2014 yılı sonbahar bütçe tasarısını sunan Maliye Bakanı Anders Borg, yüzde 8,2 olan işsizlik oranının 2017 yılına kadar fazla düşmeye-ceğini ancak 2017’de bu oranın yüzde 6,4’e düşmesini öngördüklerini söyledi.

Avrupa’yı derinden olumsuz etkileyen global krizin İsveç’i nispeten az etkilediğini hatırlatan Bakan

Borg, bu sayede ülke olarak hala maliye politikalarıyla büyümeyi sağlama ve istihdam meydana getirme ola-nağı bulabildiklerini söyledi. Ekonomik krizin yeni yeni atlatıldığı bir dönemde hükümetin en büyük önceli-ğinin işsizlik olduğunun altını çizen Borg, bu nedenle hükümetin şirketlerin büyümesi için destek politikaları uygulayarak bu yolla yeni iş imkânları oluşturmak iste-diğini anlattı.

Muhalefet hükümetin bütçe tasarısında öngördüğü gelir vergisi indirimlerine şiddetle karşı çıkarken Sosyal Demokrat Parti, Yeşiller Partisi ve Sol Parti’nin oluştur-duğu kırmızı-yeşil koalisyon hükümetin bütçe tasarısının meclisten geçmemesi için bir strateji geliştirmeye çalışı-yor. Bu noktada 20 milletvekili olan yabancı karşıtı İsveçli Demokratlar Partisi’nin (SD) oylar�n�n kritik konumda olduğu, SD’nin tavrının bütçenin Parlamento’dan geçip geçmeyeceği konusunda belirleyeceği olacağı belirtiliyor.

IKEA ailesi servet derdine düştüİBRAHİM KAYA STOCKHOLM

1İsveç’in mobilya devi IKEA’nın kurucusu Ingvar Kamprad ve 3 oğlunun IKEA’nın serveti konu-

sunda birbirine düştüğü iddia ediliyor. Dagens Industri adlı ekonomi gazetesinde yayınlanan habere göre IKEA’nın eski Rusya Temsilcisi Lennart Dahlgren ve araştırmacılar Stellan Björk ve Karl von Schulzenheim tarafından yazılan ancak henüz yayınlanmayan kitapta yer alan iddialar son derece ciddi.

Kitaba göre 83 yaşındaki Ingvar Kamprad ve 3 oğlu arasında mahkemeye düşen anlaşmazlık nedeniyle 3 kardeş ABD’den bir avukat tutarak davayı kazanmış durumda. IKEA’nın geleceğinin ne olacağı hakkında yazılan “Ikea Moving to the Future” (Ikea på väg mot framtiden) adlı kitapta aile arasındaki anlaşmazlığın

nedeninin 1982 yılına dayandığı belirtiliyor. IKEA mar-kasını Hollanda’da Dutch Stiching Ingka Vakfı adına tescil ettiren baba Kamprad, markanın manevi haklarını ise elinde tuttu. Bu hamle ile Kamprad, dünya çapında açılan bütün IKEA mağazalarından isim hakkı parası aldı ve gizli tuttuğu bu miktar son 30 yılda toplam 20-30 milyar Kron’a ulaştı.

Gelecek hafta piyasaya çıkması beklenen kitaba göre uzun süredir devam eden anlaşmazlıkta bu noktadan kaynaklanıyor. 3 oğul söz konusu paradan haklarını talep ettiler ancak baba Kamprad’ın buna yanaşmaması üzerine konu mahkemeye düştü.

Baba Kamprad’ın servetini bırakacağı oğullarının kendisine açtığı ve de kazandığı dava nedeniyle büyük kızgınlık ve hayal kırıklığı yaşadığı, uzun süredir devam eden aile içi mücadele nedeniyle Kamprad’ın büyük oğ-lunun da hasta düştüğü de iddialar arasında bulunuyor.

İsveç Maliye Bakanı Anders Borg

Page 9: Zamandk230 egazete
Page 10: Zamandk230 egazete

10 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYARadikal Parti sünneti yasaklamak istiyor

ZAMAN KOPENHAG

1Hükümet ortaklarından Eko-nomi ve İçişleri Bakanı ve Radi-

kal Parti Başkanı Margrethe Vestager, hükümetin sünneti yasaklayan bir ka-rara imza atması durumunda parti ola-rak destek vereceklerini açıkladı. Ra-dikal Parti’nin kongresinde sünnetin yasaklanması için yapılacak çalışmanın parti politikası olduğuna dair karar alınmasından sonra Vestager, “Bunu etik bir konu olarak görüyorum ve şimdi bu bakış açısını nasıl destekleye-bileceğimize bakmalıyız. Bu sefer aynı olacağı kesin değil. Hükümet partile-rinin bununla ilgili farklı duruşları var” dedi. Radikal Parti kongresine katılan delegelerin ezici çoğunluğu sünnetin yasaklanması konusunda karar alma-sına karşılık Margrethe Vestager’in buna uyması gerekmiyor. Vestager, parti kararına rağmen hükümetin ge-nel eğilimi olan yasaklamama kararını desteklediğini ifade etmesine karşılık koalisyon içinde sünnetin uzun va-dede yasaklanması için çalışma yapa-cağı sözünü verdi.

Radikal Parti’nin sünneti yasak-lama isteğine koalisyonun büyük ortağı Sosyal Demokratlar’dan olum-suz yanıt geldi. Sosyal Demokratların sözcülerinden Karen Klint, Radikal Parti’nin yasaklama girişime bir anlam veremediğini ifade ederek, “Sundhe-dsstyrelsen (Danimarka Sağlık Kurulu) erkek çocuklarının sünnet edilmesini araştırdı ve araştırmaya göre yasak

için sağlık açısından ‘ağır’ bir neden olmadığını tespit etti. RadikalParti kongresinde alınan kararlar hükü-metin politikasını değiştirmez. Hükü-metin tutumuna bağlıyız ve başka bir kongrede alınan kararlara uymakla

yükümlü değiliz. Ayrıca hazırlanan rapora göre sağlık yasalarını değiş-tirmek için bir neden de yok” açık-lamasını yaptı. Sosyalist Halk Partili Sağlık Bakanı Astrid Krag ise sünnetin yasaklanması olayını görüşmek bile

istemiyor. Bakan Krag, “Sundhe-dsstyrelsen’e göre erkek çocuklarının sünnet edilmesini yasaklamak için sağlık açısından önemli bir neden yok. Geleneksel sünnetler için bir yasak getirmeyi düşünmüyorum” dedi.

H O U S T O N D O W N T O N Ü N İ V E R S İ T E S İ R E K T Ö R Ü :

İmkanı olanlar topluma hizmet etmeliMangfoldhuset Diyalog Derneği tarafından düzenlenen programda konuşan Amerikalı misafirler başta entegrasyon konuları olmak üzere, yüksek eğitim imkanlarını iyi değerlendirme gibi konular üzerinde de durdu.İSMAİL YASİR ÖZKAN OSLO

1Oslo’da faaliyet gösteren Mangfold-huset Diyalog Derneği’nin geçen hafta

ki konukları ABD’den Houston Downton Universitesi Rektörü Dr. William Flores ve Houston Downton Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Dr. Ira C. Colby idi.

Dr. Flores, konuşmalarında daha çok Amerika’nın toplum yapısı hakkında konuştu. Ayrıca göçmen ve entegrasyon politikaları üzerinde durdu. İhtiyacı olanlara yardım etme imkanı bulunan insanların topluma hizmet etmesi gerektiğini savundu. Rektör Flores, konuşmalarında zaman zaman Fethullah Gülen Hocaefendi’nin düşüncelerinden bazı anektotlar da aktardı. Gülen Hocaefendi’nin görüşlerinin destek-lediğini söyledi.

Downton Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Dr. İra Colby ise, konuşma-sında Amerika’nın yüksek eğitim sistemini eleştirdi. Dr. Colby, Norveç’te bulunan vatandaşların ülkedeki yüksek eğitim im-kanlarını iyi değerlendirmeleri tavsiyesinde bulundu. Amerika üniversitelerinde eğitim görmenin oldukça pahalı olduğunu aktaran Dr. Colby, Norveç’te üniversite okumanın paralı olmadığını ve öğrencilerin bu fırsattan istifade etmeleri gerektiğini kaydetti. Prog-

ram soru-cevap faslı ile son buldu.Houston Downtown Üniversitesi,

Amerika’nın Texas eyaletinde bulunan ve 2007 yılında kurulan Gülen Enstitüsüyle

birlikte dünya barışı, uyuşmazlığa ilişkin çözümler, fakirlik sorunu ve eğitim sis-temleri gibi sosyal konularda araştırmalar yapıyor. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin

fikirlerinden esinlenerek kurulan Gülen Enstitüsü, Houston Downton Üniversitesi ile birlikte birçok eğitim programları ve seminerler düzenliyor.

Page 11: Zamandk230 egazete

11 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYAYeniceobalı Mahmut Taşçı hayatını kaybettiZAMAN KOPENHAG

1Danimarka’da geçtiğimiz hafta evine doğru yürüdüğü esnada yoldan geçen bir otomobilin çarptığı Mahmut

Taşçı hayatını kaybetti. Kaza, gece saat 01:30 sularında Taşçı’nın yaşadığı Kopenhag yakınlarındaki Hundige semtinde meydana geldi. Taksici olarak çalışan Taşçı’ya, mesaisini bitirip aracını park ettikten sonra evine doğru yürümeye başladığı esnada yoldan geçen bir aracın kontrolünü kaybederek çarptığı öğrenildi. Söz konusu aracın kaçtığı olay yerinde bulunan bir diğer aracın durup

ambulansa haber verdiği ancak Taşçı’nın kazanın hemen akabinde vefat et-tiği öğrenildi.

Görgü tanıkları Taş-çı’ya çarpan aracın

oldukça hızlı olduğunu ifade etti. Diğer taraftan Danimarka Polisi kazayla ilgili soruşturma başlattı ve kazaya neden olan araçı kullanan şahıs yakalandı. Evli ve 3 çocuk babası olan Taşçı, Konya’nın Yenice-oba ilçesinden göç ederek Danimarka’ya gelmişti. 46 yaşında olan Taşçı’nın ani ölümü ailesinde büyük bir üzüntüye neden oldu. Za-man’a konuşan merhumun

kardeşi Süleyman Taşçı; büyük bir şok yaşadıklarını söyledi. Mah-mut Taşçı’nın cenazesinin kılınan namazın ardından memleketi Yeniceoba’ya gönderileceği öğrenildi.

İsveç sokak cinayetleri ile sarsılıyorİsveç’in çeşitli şehirlerinde son 1 ayda meydana gelen sokak cinayetleri endişeye neden oldu.ATİLA ALTUNTAŞ STOCKHOLM

1İsveç’in çeşitli şehirlerinde son 1 ayda 11 kişi sokak saldırılarında infaz edildi. Cinayete kurban giden-

lerinin çoğunluğunun genç olması dikkat çekiyor. ’’İsveç tarihinde görülmemiş durumla karşı karşıyayız’’ diyen Stockholm Cinayet Masası Komiseri Kjell Lindgren, cinayetler de illegal örgütlerin iç savaşına dair kuvvetli bulguların bulunduğuna işaret etti.

24 Ağustos’ta Lund şehrinde bir kadının öldürülmesi ile başlayan cinayetler, Stockholm, Göteborg ve Mal-mö’de benzer özellik taşıyan 10 kişinin infazı ile devam

etti. Cinayetlerin hepsinde örgüt içi hesaplaşmalara rastladıklarını kaydeden Stockholm Cinayet Masası Komiseri Kjell Lindgren, soruşturmaların derinleşerek sürdüğünü söyledi.

İsveç’te ortalama yılda 70-80 cinayet işlendiğini belirten Kriminal Araştırma Şefi Sven Granath, 24 günde 11 kişinin öldürülmesinin istatistiklerin çok üzerinde bir rakam olduğunu ifade etti. Göteborg şehrinde son 6 ay da, 30 kişinin vurulduğunu belirten Narkotikten sorumlu polis Dan Windt, son yıllarda artan sokak infazlarının ardında, uyuşturucu ticaretinden daha fazla para kazanma rekabeti çıktığını kaydetti.

Page 12: Zamandk230 egazete

12 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYANorveçliler AB’ye ‘hayır’ deme konusunda kararlıNorveç’te 9 Eylül’de gerçekleşen genel seçim sonrası yapılan bir araştırmaya göre, meclise yeni seçilen 165 milletvekilinin 75’inin AB üyeliğine sıcak baktığı kaydedildi. Ancak bugüne kadar konuyla ilgili yapılan referandumlarda halk, ısrarla AB’ye ‘hayır’ demişti.

ENGİN TENEKECİ OSLO

1Norveç’te 9 Eylül’de gerçekleşen genel seçim sonrası ülke gündeminde yer alan en önemli

konulardan bir tanesi, yeni seçilen milletvekillerinin Norveç’in AB’ye üyeliğine ilişkin düşünceleri oldu. Konuyla ilgili yapılan bir araştırmaya göre, meclise yeni seçilen 165 milletvekilinin 75’inin AB üyeliğine sıcak baktığı kaydedildi. Ayrıca bu durum, ülkenin AB’ye üyeliği konusunda oldukça olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Ancak bugüne kadar konuyla ilgili yapılan referandumlarda halk, ısrarla AB’ye ‘hayır’ demişti.

Norveç’in Avrupa Birliği’ne (AB) üye olup-olma-yacağı konusu, belki de ülkede en çok konuşulan

meseleler arasında yer alıyor. Avrupa’daki ekonomik kriz ve bunun bereberinde getirdiği işsizlik gibi fak-törler, Norveçlileri birliğe üye olmaktan alı koyan en önemli nedenler arasında sıralanıyor. Özellikle 1970’li yıllarda bulunan petrol ve doğalgazla gelen ekonomik ferah, buna parelel olarak gelişen balık ticareti, ülkeyi AB’ye üyelikten uzaklaştıran bir ikince etken olarak gösteriliyor. Ayrıca Nobel Komitesi’nin, 2012’de Nobel Barış Ödülü’nün Avrupa Birliği’ne verilmesine ilişkin yapıtığı açıklamanın hemen ardından birçok Norveçli, verilen kararı Oslo caddelerinde ellerinde pankartlar ile portesto etmişti.

Norveç, Avrupa Birliği’ne ya da o zaman ki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) ilk başvuru-sunu 1963’te yaptı, ancak Fransa’nın İngiltere’yi iki kez veto etmesi nedeniyle Norveç’in üyelik süreci durmuştu. Norveç, birliğe 2. baş vurusunu ise, 1972’de Ekim ayında referanduma giderek gerçekleştirmiş, halkın yüzde 53,5’i ’hayır’ dediği için, ülkenin birliğe üyeliğinden vazgeçilmişti. 1994’te Kasım ayında ya-pılan en son referandum da sonuç yine değişmemiş, Norveçlilerin yüzde 52,2 ’hayır’ diyerek birliğe üyelik kapılarından geri dönülmüştü. Norveç’in bu kararı tüm Avrupa’da şok etkisi uyandırmış, dönemin AB Komisyonu Başkanı Jacques Delors, Norveç’in aldığı kararın, birlik açısından hayal kırıklığı olduğunu dile getirmişti. Norveç’in en büyük gazetesi Af-tenposten ise, 2011’in Mayıs ayında yaptığı son kamuoyu yoklamasında, AB üyeliği için muhtemel bir referandumda Norveçlilerin yüzde 71’nin ‘hayır’ oyu kullanacağını aktarmıştı. Anketi yorumlayan Aftenposten, AB üyeliğine karşı tavrın artmasında AB ülkelerinde yaşanan ekonomik türbülansın etkili olduğu yorumunu yapmıştı.

“Avrupa oldukça zor bir dönemden geçiyor”Şimdilerde ise, Norveç’in birliğe üyeliğe ilişkin

tutumları eskiye göre pek değişmiş değil. Janos Herman, Norveç’in 2009-2013’e kadar hem Avrupa Birliği Büyükelçiği hem de Norveç Avrupa Birliği Delegasyonu Başkanlığı görevini yürütmüş bir isim. Konuyla ilgili daha önce Norveç’in en büyük gazetesi Aftenposten’e konuşan Herman şu an itibariyle, Norveç’in birliğe üyelik konusunun pek aktüel bir mesele olmadığını açıklıyor. Norveç’in AB konusunda gündemde olan meselelerin daha çok, Norveç-AB arasında imzalanan anlaşmaları ve ortak adımları geliştişmek olduğuna parmak basıyor.

Janos Herman, Norveç’in AB’ye girmesinde ki en büyük engel olarak gösterilen Avrupa’daki ekonomik krize de değiniyor: ’’Avrupa oldukça zor bir dönemden geçiyor. Kriz aynı zamanda bütün endüstriyel ülkeleri de kapsıyor. Bunun sebebi ise, küreselleşme ve gelişmekte olan küresel finans pazarı. Yani bu krizin sebebi ya da tetikleyicisi, AB

veya Euro değil. Şu anda sormamız gereken soru şu: Bu krizden çıkabilmek için AB’yi nasıl kullanabiliriz. Norveçliler de kriz belirtilerinden etkileniyor. Bu yüzden Norveç’te bu olumsuz duruma birşeyler katmalı ve AB ile beraber bu krizden çıkmalıyız.”

Konuyla ilgili Zaman’a konuşan Norveç’in en

büyük gazetesi Aftenposten’in Dış Haberler Editörü Kjell Dragnes ise diğerleri gibi, ülkenin birliğe üyeliği konusunda ki en büyük engel olarak, Avrupa’da patlak veren ekonomik krizi gösteriyor. Dragnes kendisine yönelttiğimiz, ’’Eğer Norveç AB’ye üye olursa, bunun ülkeye olumlu-olumsuz ne gibi getiri-leri olur?’’ şeklindeki soruyu ise şu şekilde cevaplıyor: ’’Olumlu taraflarından birisi, Norveç’in AB’deki kanunlar ve kurallar konusunda söz sahibi olmasıdır. Bugün Norveç, AEA anlaşması çerçevesinden zaten AB’nin kısıtlamalarına uyuyor, fakat AB üyesi olma-dığı için bu konuda söz sahibi değil. Aynı zamanda Norveç’in her sene AEA ‘harcı’ ödemesi gerekiyor, ancak bu miktarı da AB kararlaştırıyor. Olumsuz tarafı ise, Norveç ekonomisinin, diğer Avrupa ülke-lerine nazaran daha farklı olmasıdır. Norveç enerji ihracatında bulunuyor, Avrupa ise ithal ediyor ve bu yüzden ilgi alanları farklı. Balıkçılık ise ayrı bir problem. AB’nin balıkçılık politikası işe yaramadı, Norveç ise bu politikaya uymadı ve kazandı.’’

Norveçli editör açıklamalarında, Norveç’in AB’ye üye olmaması konusuna başka nedenler de sıralıyor. Ona göre halk, birliğe üyelik konusunu ülke adına oldukça faydasız görüyor. Diğer taraftan, Norveç’in egemenliğini kaybedeceği ve dış politikalarda AB’ye bağlı kalacağı konusunda endişe duyulduğuna atıfta bulunuyor. Norveç’in en büyük ticaret ortağının ise AB olduğunu vurguluyor.

‘’AB büyük bir güç, ancak dünyaya karşı kapalı’’Norveç’in tanınmış yazarlarından Erling Kittelsen

ise, Norveç’in, daha önce AB’ye üyelik konusuna az bir farkla hayır dediğini, ancak şimdilerde ise, ülkenin birliğe girmeme konusunda eskiye göre daha kesinlik kazandığını belirtiyor. Kittelsen de, tıpkı diğerleri gibi, Avrupa’daki ekonomik krizin, ülkeye, birleğe üye olması konusunda büyük bir çelme taktığını düşünüyor.

Norveçli aydına göre Norveç’in birliğe üye ol-ması, ülkeye bazı pozitif getiriler sağlayabilir. Mesela Norveç, AB ile daha açık işbirliği içerisine girebilir. Böylelikle Norveç’in petrol gelirleri AB’ye büyük katkı sağlayabilir. Kittelsen konuyla ilgili sözlerine şunları ekliyor: ’’ Ama daha önemli bazı katkılar da söz konusu. Örneğin, AB Norveç’ten birşeyler öğrenebilir mi? Norveç, Avrupa için örnek ülke olabilir mi? Eğer bu olursa, birçok Norveçlinin, AB’ye sıcak bakacağına inanıyorum.’’

Kittelsen ayrıca, Norveç’in AB’ye üyeliğinin bera-berinde bazı negatif şeyler de getireceğine işaret edi-yor: ’’Olumsuz tarafı ise, AB’nin getirdiği kısıtlamalar olacaktır.’’ AB hakkında bazı eleştirilerde de bulunan Erling Kittelsen, AB’nin büyük bir güç olduğunu, ancak dünyaya karşı kapalı bir tavır aldığının altını çiziyor. AB’nin dünya barışına katkı sağladığı konu-sunun ise belirgin bir gerçek olmadığını ileri sürüyor.

Partisinin (Ap) genel seçimleri kaybettiğinden dolayı yakın zamanda görevini devredecek olan Dışişleri Bakanı Espen Bart ise, Bakanlığın resmi internet sitesinde yaptığı açıklamalarda, Norveç’in AB üyeliğine olumlu baktığını söylüyor. Şahsi görü-şünün, Norveç’in AB’ye tam üye olmasından yana olduğunu kaydederek, ’’Bu yüzden 2020’lere doğru Norveç’in, Avrupa Birliği’ne tam üye olacağını düşü-nüyorum.’’ ifadelerini kullanıyor. Avrupa ve ‘Avrupa Projesi’nin başarılı olmasını, AB’nin diğer ülkelere daha fazla entegre olmasına bağlıyan Bart, diğer taraftan bu durumun halk arasında da meşruiyet kazanması gerektiği tespitinde bulunuyor.

Norveç’in eski Avrupa Birliği Büyükelçisi Janos Herman’a göre, Norveç’in AB’ye üyelik konusu pek aktüel bir mesele değil. FOTO: DEUDNE

Aftenposten Gazetesi Dış Haberler Editörü Kjell Dragnes: Norveçlilere göre AB’ye üyelik faydasız. FOTO: AFTENPOSTEN

Norveç’in tanınmış yazarlarından Erling Kittelsen, Avrupa’daki ekonomik krizin, ülkeye, AB’ye üye olması konusunda büyük bir çelme taktığını düşünüyor. FOTO: ZAMAN

Page 13: Zamandk230 egazete
Page 14: Zamandk230 egazete

14 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Yeni nesil artık Danimarkalı...Yaklaşık 40 yıldır Danimarka’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler bu süre içerisinde nasıl bir değişime uğradı. Burada doğup büyüyen gençler anne babalarına mı yoksa daha çok Danimarkalılara mı benziyor. Danimarka’nın tanınmış araştırma kuruluşlarından Rockwool Fonden, sosyo-ekonomik durumlarından aile hayatına göçmenlerin anatomisini çıkardı.

1Danimarka merkezli araştırma kuru-luşu Rockwool Fonden göçmenlerin

sosyo-ekonomik durumunu ortaya çıkaran kapsamlı bir araştırmaya imza attı. Göç-menlerin eğitim seviyelerinden, evlilikle-rine; çalışma durumlarından hayat şartlarına kadar birçok konu araştırma kapsamında incelendi. Sonuçlar, geçtiğimiz hafta içe-risinde hükümet ve muhalefet partilerinin temsilcilerinin de katıldığı bir basın top-lantısıyla açıklandı. Zaman İskandinavya olarak, söz konusu çalışmanın arkasındaki araştırmacılar; Jens Bonke ve Marie Louise Schultz-Nielsen ile görüştük. Danimarka’da geçen yaklaşık 40 yılın Türkiye kökenli göç-menlerin hayatında ne gibi değişikliklere neden olduğunu bir de onlardan dinledik.

Malumunuz, Türkiye kökenli göçmen-ler Danimarka’ya 60’lı yılların sonunda

gelmeye başladı. O zamanlar “misafir işçi” olarak anılıyorlardı ve genelde bekar erkek-lerden oluşuyorlardı. Neredeyse tamamı kas gücüne dayayan ağır işlerde çalıştılar. Çoğu birkaç yıl içerisinde geri dönmeyi planlı-yordu ancak öyle olmadı. Zaman ilerledikçe Danimarka’daki Türkiye kökenli göçmen sayısı azalmadığı gibi daha da arttı. Geri dönme planını rafa kaldıranlar Türkiye’deki

yakınlarını da Danimarka’ya getirdi. Neti-cede Danimarka’daki göçmen kökenli en büyük topluluk haline geldiler. 2013 verile-rine göre, Danimarka’da 60 binin üzerinde Türkiye kökenli göçmen yaşıyor.

Yeni nesil daha çok kazanıyor ama…Danimarka’ya gelen ilk nesil göçmen-

ler ya bekardılar ya da eşlerini Türkiye’de bırakıp gelmişlerdi gurbete. Onlar için ilk yıllar özellikle zordu. Kazandıklarının ciddi bir bölümünü Türkiye’deki yakınlarına gönderdiler. Peki ne kadar kazanıyorlardı? Rockwool Fonden’in araştırmasına göre çift olarak yılda ortalama 410 bin kron. Zaman içerisinde bu miktar biraz daha arttı. Danimarka’da doğup büyüyen yeni nesil gençler anne babalarından çok daha fazla kazanıyor şimdi. Araştırmaya göre 2.

nesilin yıllık ortalama geliri 591 bin kron. Danimarkalı çiftlerin yıllık ortalama geliri 781 bin kron. Araştırmacı Maerie Lousie Schultz-Nielsen 2. nesil göçmenlerdeki söz konusu gelir artışının en temel nedeninin “eğitim” olduğunu düşünüyor. “Danimar-ka’da doğup büyüyen 2. nesil burada eğitim aldı. Dolayısıyla iş piyasasının talep ettiği yeteneklere sahipler. Bu da onların daha kalifiye işlerde çalışmalarına neden oluyor. Neticede kazandıkları da artıyor.” diyen Nielsen, fazla kazançla birlikte 2. nesilin kendine has bazı problemleri olduğunu da belirtiyor. Bu problemlerin başında “yüksek boşanma” oranı geliyor. Araştırmaya göre; Türkiye kökenli 2. nesil gençler arasındaki boşanma oranı yüzde 34. Sık sık aile haya-tının eksikliğinden dem vurulan Danimar-kalılarda bile bu oran yüzde 26.

Not DefteriEMRE OĞUZ

Page 15: Zamandk230 egazete

15 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

Göçmenler derneklere üye olmuyorAraştırmacı Jens Bonke’ye göre ise;

topluma entegrasyonun en önemli göster-lerinden biri sosyal faaliyetlere katılım ve sivil toplum kuruluşlarına üyelik. “Bir gencin topluma entegre olmasını istiyorsanız onu bir futbol kulübüne yazdırın. Entegrasyonun ve topluma katılımın en hızlı olduğu yerler spor kulüpleri” diyen Bonke, göçmenlerin uzun yıllardan beri Danimarka’da yaşama-larına rağmen sivil toplum kuruluşlarına üyelik noktasında ciddi eksikliklerinin bulunduğunu ifade ediyor. Araştırmaya göre; Danimarka’da yaşayan göçmenlerin yüzde 59’u hiç bir derneğe üye değil. Geri kalanların ise ciddi bir bölümü (yüzde 21) sadece göçmenlerin bulunduğu derneklere üye. Danimarkalıların olduğu derneklere üye olanların oranı ise sadece yüzde 9.

Yeni nesil giderek Danimarkalılara benziyor ama…Araştırmacıların her ikisi de daha önce

yapılan araştırmaların aksine Danimarka’da doğup büyüyen göçmen kökenli gençlerin Danimarka toplumuna oldukça iyi entegre olduğunu düşünüyor. Hatta belki biraz fazla bile. Espriyle karışık, “Yeni nesil göçmen gençler boşanma konusunda Danimarka-lıları bile geride bıraktı” diyen Araştırmacı

Jens Bonke, sosyal hayatın birçok alanında göçmen kökenli gençlerin Danimarkalılara benzemeye başladığını söyledi. Araştırma sonuçlarına göre yeni nesil gençlerin ciddi bir bölümü Danimarkalılar gibi kitap okuyor, sosyal faaliyetlere katılıyor ve Danimarkalı-lara benziyor. Bununla birlikte hala kendi ülkesinin televizyon kanallarını izleyenlerin sayısı da hayli fazla. Öte yandan yeni nesil gençler şahsi harcamalar noktasında da Danimarkalılara benzemeye başladı. Yeni nesil göçmen kökenli bir genç kız ayda 1680 kron şahsi harcamaya sahip. Bu oran Danimarkalı genç kızlarda 1570 kron.

Kendi işini kuran göçmenler daha az kazanıyorDanimarka’da yaşayan göçmenler ara-

sındaki girişimcilik ruhunun gücü herkes tarafından biliniyor. En son Kopenhag İşletme Üniversitesi’nden Doç. Dr. Serden Özcan hazırladığı çarpıyı raporla söz konusu girişimcilik ruhunu gözler önüne sermişti. Rockwool Fonden tarafından yapılan araştırma da aynı bu durumu teyit ediyor ancak önemli bir farkla. Araştırmaya göre kendi işini kurmaya karar veren göçmen kökenliler başka bir firmada çalışanlara oranla çok daha az kazanıyor. Kendi işinin patronu göçmen kökenli bir erkek yılda 209 bin kron kazanırken başka bir firmada çalışan göçmen kökenli bir erkek yılda 336 bin kron kazanıyor. Bayanlarda bu rakamlar biraz daha az. Danimarkalılarda ise kendi işini kuran bir Danimarkalı yılda 486 bin başka bir firmada çalışan ise yılda 469 bin kron kazanıyor.

59 %

21 %

11 %

9 %

11111111111111

INFOGRAFİK

Danimarkalıların olduğu derneğe üye olanlar

Bilgi: Danimarka’ya yaşayan göçmenlerin yüzde 59’u hiç bir derneğe üye değil

Hiçbir derneğe üye olmayanlar

Danimarkalıların olduğuderneğe üye olanlar

Danimarka ve göçmen karışıkbir derneğe üye olanlar

Sadece göçmenlerin olduğubir derneğe üye olanlar

Göçmenlerin Derneklere Katılım Oranı

Göçmenlerin Boşanma Oranları

Göçmenlerin Yıllık Gelir Durumu

Danimarkalılar

Lübnanlılar

Iraklılar

Yugoslavlar

Pakistanlılar

Türkler 22

1. nesil 2. nesil

3417

3519

361919

2720

2626

Bilgi: 2. nesil göçmenler arasında boşanma oranı o kadar arttı ki; bu alanda Danimarkalıları bile geride bıraktılar

Danimarkalılar

2. Nesil

1. Nesil 410 bin kron

591 bin kron

781 bin kron

Info

grafi

k: Z

aman

İska

ndin

avya

, Kay

nak:

Roc

kwoo

l Fon

den

Araştırmacı Jens Bonke: “Yeni nesil göçmen gençler boşanma konusunda Danimarkalıları bile geride bıraktı.”

Araştırmacı Marie Lousie Schultz-Nielsen

Page 16: Zamandk230 egazete

16 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANİSKANDİNAVYA

YAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Helsinki’de bu sene 10.’su gerçekleştirilen Mobilya Fuarı’na 500’e yakın firma katıldı. TUSKON’a bağlı Türk işadamlarının da yer

aldığı fuarda özellikle bekleme salonları, kafeterya, restorant ve otel mo-bilyaları üzerine tanıtımlar gerçekleştirildi.

3 gün süren Mobilya Fuarı’nda özellikle 2015 yılına ait mobilyaların tanıtıldığını vurgulayan TUSKON üyesi Konsti Mobilya Firması’nın

sahibi Nevzat Ateş, “Firmalar gelecek yıllarda piyasaya çıkaracakları yeni mobilyalarını ilk defa burada müşterilerine sergiliyor. Bizim de burada yer almamız önemliydi çünkü firmamızın yeni dizaynları Finliler tarafından beğeniliyor. Finlandiya genelinde 205 firmada ürünlerimiz yer almakta.Yeni ürünlerimizi farklı dizaynlarla geliştirmeye önem vererek ses getir-meye çalışıyoruz.” ifadesini kullandı.

Finlandiya’da restorant zinciri sahibi Ahmet Çıray, ilk defa bir mobilya fuarına katıldığını belirterek, “Restorant sektöründe iş yapıyor olmama rağmen önümüzdeki yıllarda mobilya sektörde yer almak istiyorum. Şimdiden bunun için gerekli araştırmaları yapıyorum. Gelecek yıl fuarda yer almayan farklı bir konsept oluşturmaya çalışıyorum.” dedi.

F İ N L A N D İ Y A D I Ş İ Ş L E R İ B A K A N I E R K K İ T U O M İ O J A :

Suriye’de bin yılın en kötü insani krizi yaşanıyor

Balkanlar turu kapsamında son ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştiren Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü.

YAVUZ ŞAHİN HELSİNKİ

1Balkanlar turu kapsamında son zi-yaretini Türkiye’ye gerçekleştiren

Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomi-oja, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Suriye konusu başta olmak üzere Türkiye’nin AB üyelik süreci, Avrupa’daki mevcut ekonomik kriz ve Kıbrıs konularını görüştü.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu mevkidaşı Tuomioja ile Dışişleri Bakanlığı’ndaki gö-rüşmelerinin ardından, Türkiye ve Finlan-diya arasında diplomat değişimine ilişkin mutabakat zaptını imzaladı. İki bakan, imza töreninin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

Suriye’deki kimyasal silahların im-hasına ilişkin olarak varılan mutabakatı da ele aldıklarını belirten Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dünyanın her zaman-kinden daha çok barışa, huzura, istikrara ihtiyacı olduğunu vurguladı. Davutoğlu, “İnsanoğlunun özgürlük ve onur arayışı dünya tarihinde belki de en büyük ivmeyle günümüzde yeni sınamalarla karşı karşıya kalıyor. Türkiye ve Finlandiya her zaman insan onuruna, erdemine yakışır bir ulus-lararası düzen kurulması yönünde ortak görüşleri benimsemiştir” ifadesini kullandı.

Günümüzde başta Türkiye’nin yer aldığı bölge ve Suriye olmak üzere pek çok uluslararası kriz yaşandığına dikkat çeken Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, “Suriye’de bin yılın en kötü insani krizi ya-şanıyor. Türkiye’nin bu konuda sergilediği çabaların ve üzerindeki yükün farkındayız.” dedi.

Suriye’deki kimyasal silahların imha-sına yönelik varılan mutabakatı olumlu karşıladıklarını söyleyen Bakan Tuomioja, söz konusu silahların imha edilmesi ve sorumluların adalet önünde hesap vermesi gerektiğini söyledi. “BM katkımızı talep ederse, Finlandiya olarak kimyasal silahlar konusundaki tüm uzmanlığımızı ulusla-rarası topluma sunmaya hazırız. Kimyasal

silahlar yok edilse bile, insanlar konvansi-yonel araçlarla öldürülmeye devam ettiği sürece daha iyi bir ortam sağlanmış olmaz.” diyen Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, bu nedenle siyasi bir çözüm için hızla çalı-şılması gerektiğini belirterek, “Bu dehşet verici bir durum ve hepimiz bu durumun daha fazla devam edemeyeceği konusunda aynı endişelere sahip olmalıyız.” açıklama-sını yaptı.

Türkiye ile Finlandiya dostluk anlaşmasının 90. yılı kutlanacakAyrıca, önümüzdeki yıl Türkiye ile

Finlandiya dostluk anlaşmasının 90. yılının kutlanacağını hatırlatan Bakan Davutoğlu, bu çerçevede yürütülecek faaliyetlerin

şimdiden planlanmaya başlandığını be-lirtti. Son bir yıl içinde iki ülke arasındaki karşılıklı temasların yoğunlaştığını söyleyen Davutoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdo-ğan’ın Kasım ayında Finlandiya’yı ziyaret etmesinin planlandığını açıkladı.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu, “Avrupa Birliği konusunda Finlandiya’nın bize sağlamış olduğu desteğe müteşekkiriz. AB içindeki en hikmet sahibi seslerin ve kritik dönemlerde hakikati söylemekten çekin-meyen, çok doğru ifadelerle Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen ülkelerin başında Finlandiya gelmektedir.”dedi.

Türkiye ve Finlandiya arasında 1,5 milyar doları aşan bir ticaret hacmi bulun-duğuna işaret eden Davutoğlu, bu rakamın

daha da artmaya müsait olduğunu, önü-müzdeki dönemde buna ilişkin yapılabile-cek çalışmaları ele alacaklarını dile getirdi.

Ülkesinin, Türkiye’nin AB sürecinin rayında ilerlemesi için somut katkılarda bulunduğuna işaret eden Finlandiya Dışiş-leri Bakanı Erkki Tuomioja ise, “Finlandiya, AB’nin genişlemesini son derece istikrarlı bir biçimde desteklemiş ve Türkiye’nin birliğe katılımı için kapının açık tutulması gerektiğini düşünen bir ülkedir.” diye söy-ledi. Genişleme konusunda AB içinde bir-kaç yıl öncesine göre daha iyi bir durumda bulunduklarını kaydeden Bakan Tuomioja, bu sürecin Türkiye’nin AB sürecinde gerçek ve somut adımlara dönüşmesi gerektiğini belirtti.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu mevkidaşı Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja ile Dışişleri Bakanlığı’ndaki görüşmelerinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

Helsinki Mobilya Fuarı’nın 10.’su gerçekleştirildi

Page 17: Zamandk230 egazete

Mustafa Ünal

Yüzde 10 barajı düşüyorYazıya iddialı ve riskli bir başlık attığı-

mın farkındayım. Daha önce aksini yazdım. Eğilim o yöndeydi çünkü. Sonradan hava değişti.

‘Seçim sistemi’ konusunda bile ka-rarsızlık vardı. Pakete ‘daraltılmış bölge’ sonradan girdi. Başlangıçta yoktu. Sadece daraltılmış bölge değil diğer seçim sistem-leri masaya yatırıldı. Enine boyuna tartışıldı. Dar bölge dahil. Karar mı? Henüz son söz söylenmedi. Tüm yönleri ve alternatifle-riyle birlikte değerlendirme devam ediyor. ‘Paket nihayet tamamlandı’ diyemiyoruz.

Ne zaman tamamlanacak? Bugüne kadar tahminler ve öngörüler boş çıktı. Yaz tatili başlamadan önce Meclis’e sevk edile-ceği en yetkili ağızlardan söylendi. Olmadı. İleri tarihe ertelendi. Bugün, yarın derken sonbaharı bulduk. Meclis’in açılmasına sayılı günler kaldı.Son rötuşlar için en az bir hafta daha beklemek gerekiyor. Önü-müzdeki hafta sonu yüksek ihtimal. Meclis açılmadan önce açıklanması kesin gibi.

10 gün içinde kamuoyuna duyurulacağını söyleyebiliriz. İçerik meçhul ama usul belli. Bir basın toplantısıyla Başbakan Erdoğan açıklayacak. İzlenimim, açıklanacak içeriğin paketin nihai hali olmayacağı yönünde. Genel çerçeve çizilecek. Muhtevası paylaşı-lacak. Demokratikleşme paketine son şekli kamuoyundaki tartışmaların ışığında veri-lecek. Güçlü itirazların yapıldığı maddeler tekrar gözden geçirilecek, revize edilecek. Sokağın nabzına bakılacak.

Yüzde 10 barajının kaderini de bu tar-tışmalar belirleyecek. AK Parti’nin ‘seçim sisteminin’ değişmesinden yana olduğu sır değil. Daraltılmış seçim bölgesi en güçlü seçenek. Bu sisteme göre seçim çevreleri büyüklüğüne göre 3-5 milletvekilliği böl-gelere ayrılacak. Örneği var. Bu 1987 se-çimlerinde uygulandı. Eğer kamuoyundan olumlu tepki gelir, seçim sistemi daraltılmış bölge yönünde değişirse yüzde 10 barajı düşecek. Kesin bir oran yok. Düşünülen yüzde 7’nin de altı. ‘Yüzde 5’ olabilir. Yüzde

10 barajı koalisyonlara karşı tedbir olarak konuldu. ‘Yönetimde istikrar’ amaçlandı.

Zaman içinde ise BDP ve türevi partile-rin Meclis’e girmesini önlemeyi hedefledi. Sadece politik aktörler değil bürokratik devlet BDP’siz siyasi yapı istedi. BDP barajı delecek yollar buldu. Partinin ismi ve amb-lemiyle sandığa gitmedi, ‘bağımsız adayları’ Meclis’e taşıdı.

Yüzde 10 barajının BDP ve türevi parti-leri engelleme açısından bir işlevi kalmadı. O eski itirazlar azaldı. BDP de seçimlere ismi ve amblemiyle girmek istiyor. Yüzde 10 barajının düşürülmesini, siyaset alanının demokratikleşmesinin olmazsa olmazı diye görüyor. Baraj meselesinin sürece bakan boyutu da var.

Kamuoyunun tepkileri doğrultusunda seçim sistemi ‘dar bölge’ olursa yüzde 10 barajı otomatik kalkıyor. Türkiye her bir milletvekili için seçim bölgelerine ayrıla-cak. Bu, çok güçlü milletvekilliği demek. Vekil, gücünü doğrudan milletten alacak.

Demokrasinin ruhuna uygun.Yüzde 10 barajı AB’nin de talepleri

arasında. Barajın düşürülmesiyle AK Parti Hükümeti hem içeriye hem de dışarıya ‘demokrasi mesajı’ verme imkânı bulacak.

Paket, seçim sisteminden ibaret değil elbette. Üzerinde çalıştıkça kapsamı ge-nişledi. Anadilde eğitimde ‘ara formüller’ masada. Birden fazla alternatif var. İlk akla gelen de özel okullar. Hükümet bir ara ka-pıyı bütünüyle kapatmıştı. Sonra araladı. Ve bugün güçlü ihtimal haline geldi. AK Parti döneminde birçok paket çıktı. Bunların büyük bölümü AB ödeviydi, demokrasiye Brüksel’e göre ayar yapıldı. AB yine var. Ancak paket hazırlanırken bu kez daha çok iç dinamikler söz konusu. İçerideki talepler ve sokağın nabzının demokratik-leşme paketinin şekillenmesinde önemli rol oynamakta olduğunu söyleyebiliriz. Ankara’nın havası veya pakette son durum böyle. Yüzde 10 barajı sürprizine hazır olun...

17 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMAngela Merkel’den tarihî seçim zaferiSekiz yıldır iktidarda olan Angela Merkel, ilk sonuçların açıklanmasının ardından yaptığı zafer konuşmasında, "Bu süper bir sonuç, seçmenlerin güvenine teşekkür ediyorum" dedi.

İSMAİL ÇEVİK BERLİN

1Almanya’daki genel seçimlerde Baş-bakan Merkel liderliğindeki Hıristiyan

Demokratlar ve kardeş parti CSU yüzde 42,5 oy alarak sandıktan birinci çıktı. İktidardaki muhafazakârlar son 20 yılın en büyük zafe-rine imza atarken, ilk sonuçlara göre Mer-kel’in tek başına iktidar olma ihtimali belirdi.

Avrupa Birliği’nin (AB) lokomotif ülkesi Almanya’da federal parlamento seçimlerinde merkez sağ, tarihî bir zafer kazandı. Başba-kan Angela Merkel’in lideri olduğu Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ile kardeş parti konu-mundaki Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU), oy oranını geçen seçimlere göre 9 puan artırdı. Yüzde 42,5 oy alan iktidardaki partiler son 20 yılın en büyük başarısını elde etti. Sekiz yıldır iktidarda olan Merkel, üçüncü dönem için halktan yetki aldı. Resmî olmayan sonuçlara göre 50 yıl sonra Almanya’da ilk kez tek parti iktidarı kurulabilir.

Katılımın yüzde 72 olarak gerçekleştiği seçimlerde ilk gelen sonuçlara göre Türki-ye’nin AB üyeliğine destek veren anamu-halefetteki Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 26, Yeşiller yüzde 8, radikal Sol Parti ise yüzde 8,4 oy elde etti. 2009 seçimlerinde yüzde 14,5 oranla sürpriz bir başarıya imza atan koalisyonun küçük ortağı liberal Hür Demokrat Parti (FDP) yüzde 4,6 ile, Euro karşıtı Almanya İçin Alternatif (AfD) ise yüzde 4,9 ile baraja takıldı. Bu partilerin yüzde 5’lik seçim barajının altında kalması-nın kesinleşmesi halinde Merkel, 598 üyeli Federal Meclis’te kardeş CSU ile birlikte 301 sandalye kazanacak. Böylelikle muhafazakâr Birlik partileri tek başına iktidar olmak için gerekli 300 milletvekilini ucu ucuna geçmiş olacak.

Aşırı sağ AfD ile liberal FDP’nin barajı geçmesi durumunda ise Merkel, Yeşiller ya da ana rakibi Sosyal Demokratlar ile koalisyon pazarlığına oturacak. Başbakan Merkel, yüzde 8 alan Yeşiller’le Federal Meclis’te çoğunluğu sağlayabiliyor. Ancak Şansölye’nin Federal Meclis’ten geçirdiği

yasaları uygulayabilmesi için Eyalet Temsil-ciler Meclisi’nden de onay alması gerekiyor. Yeşiller ile ortaklık halinde Eyalet Meclisi’nde çoğunluğu sağlamayacağı için CDU-Yeşiller

iktidarı zayıf ihtimal. Dolayısıyla siyasî göz-lemciler, iki küçük partinin baraja takılması halinde CDU-SPD büyük koalisyonuna daha fazla şans tanıyor. Seçim kampanyasında

asgari ücret ve sosyal adalet üzerinde duran SPD’nin başbakan adayı Peer Steinbrück, 2005-2009 yılları arasında Birlik partileri ile SPD arasında kurulan koalisyonda maliye bakanı olarak Şansölye Merkel ile birlikte çalışmıştı.

59 yaşındaki Angela Merkel, ilk so-nuçların açıklanmasının ardından yaptığı zafer konuşmasında “Bu süper bir sonuç. Seçmenlerin güvenine teşekkür ediyorum. Nasıl bir koalisyon adımı atacağımıza seçim sonuçlarının kesinleşmesinden sonra karar vereceğiz.” dedi. Merkel, koalisyon görüş-melerine önümüzdeki günlerde başlayacak. Partiler, hükümet kurmak için tanınan 30 gün içinde ittifak sağlayamazsa yasa gereği yeniden seçimlerin yapılması gerekiyor. Ancak Merkel liderliğinde bir hükümetin kurulmasına kesin gözüyle bakılıyor.

Türk seçmenden CDU'ya sıcak mesajSeçimlerde 60’ın üzerinde Türkiye

kökenli siyasetçi milletvekilliği için yarıştı. Bunlardan 7’sinin meclise girmesi bekle-niyor. Bu seçimde sayıları yaklaşık 800 bini bulan Türk seçmenin geçmiş yıllara oranla katılım oranında da önemli artış gözlendi. Türklerin şimdiye dek çoğunlukla Sosyal Demokrat Parti’yi (SPD) tercih ettiği bilini-yor. İkinci tercih ise Yeşiller Partisi idi. Ancak bu seçimlerde iktidardaki CDU’nun, göç-menlere yönelik gerçekleştirdiği açılımlarla Türklerden aldığı oyları artırdığı belirtiliyor. Uzun yıllardır Sosyal SPD ve Yeşiller seç-meni olarak anılan Türklerin eğilimlerindeki değişiklik, “Artık SPD için çantada keklik değiliz.” mesajı olarak görülüyor. Sandıktan göçmenlerin gönlünden geçen SPD-Ye-şiller koalisyonunun çıkmaması sebebiyle ise Türklerin beklenti içinde olduğu çifte vatandaşlık, Alman vatandaşlığına geçişin kolaylaştırılması ve Göç Yasası’nın yumu-şatılarak Türkiye’den aile birleşimi yolu ile eşlerini Almanya’ya getirebilme kolaylığı sağlanması gibi konularda olumlu adımlar atılması beklenmiyor.

Page 18: Zamandk230 egazete

18 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM

Avrupalılar, her yıl AB’den milyarlarca Euro çalıyorSELÇUK GÜLTAŞLI BRÜKSEL

1Avrupa Birliği (AB) her yıl üyeleri tarafından milyarlarca Euro dolandı-

rıldığını açıkladı. Çalınan paraların peşine düşülmesi için yeni bir savcılık kurulmasını teklif ediliyor.

Kabul edilirse 2015’te birliğin kendi fonlarını takip için özel bir soruşturma makamı olacak.

Üye ülkelerin Brüksel’e gönderdikleri rakamlara göre AB fonlarından çalınan yıllık para 500 milyon Euro ancak AB Komisyonu’nun üst düzey yetkilileri bu

miktarın “milyarları bulduğunu” vurgulu-yor. Avrupa Parlamentosu’na bilgi veren Komisyonun Adalet Dairesi yetkilileri, 500 milyon rakamının üyelerce AB Do-landırıcılıkla Mücadele Ofisi (OLAF)’ne ulaştırıldığını ancak üye ülkelerin doğru tahminlerde bulunacak kapasitelerinin olmadığını vurgulayarak, kayıp paranın ‘milyarlar’ olarak ifade edilmesinin daha doğru olacağını belirtti.

AP üyelerine konuşan OLAF Başkanı Giovanni Kessler, çalınan AB parasının etkili şekilde peşine düşülmesi için Avrupa Kamu Savcılığı Ofisi (EPPO) kurulmasını

teklif etti. EPPO, yetkilendirilmesi duru-munda 28 üye ülkede AB fonlarının nasıl kullanıldığını denetleyecek. Üye ülkelerin Brüksel’e göndereceği savcılar bir başsav-cının emrinde çalışacak.

OLAF, ayrı bir birime ihtiyaç olduğunu zira üyelerin ‘AB yolsuzluklarını araştırma’ sicilinin pekiyi olmadığını vurguluyor. OLAF’ın 13 yıl boyunca üye ülkelere gön-derdiği dosyaların neticelenme oranı bazı üye ülkelerde yüzde 5’lerin altına düşüyor. AB yetkilileri AB fonlarının çalınmasına engel olmak için gerekli iradenin bazı ülkelerde hiç görülmediğine dikkat çekiyor.

Patronları kovdu ama onlar efsane oldu1

Albert Einstein: 4 yaşına kadar konu-şamayan ünlü fizikçi Einstein'e öğret-

menlerinden biri 'işe yaramaz' demişti. Dâhi fizikçi, yıllar sonra dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başardı.

The Beatles: Gençken keşfedilemeyip yüzlerine bakılmayan ve daha sonra efsa-neleşenlerden bir diğeri de 'The Beatles' grubu. Decca Kayıt Stüdyoları'na giden 'The Beatles', 'seslerinin güzel olmadığı ve gelecek görmedikleri' için reddedilmişti. Bu tür sorunlara aldırış etmeyen Beatles, yoluna devam etti ve zamanla efsaneleşti.

Oprah Winfrey: Dünyanın en ünlü sunu-cularından biri olan Oprah Winfrey, gençken başvurduğu bir işten 'televizyona uygun olmadığı' için geri çevrildi.

Steve Jobs: İşe başladığı şirketten kaba bir şekide kovulan Steve Jobs, bu olayın ardından oldukça üzülmüş ve bunalıma girmişti. Ancak daha sonra Apple'ı kuran ve bir teknoloji devi haline getiren Jobs, yakın tarihe damgasını vuran kişilerden biri haline geldi.

Walt Disney: ABD'li yapımcı, yönetmen, senarist, seslendirmen ve animatör Walter Ellas Disney için bir gazetede 'hayal gücü ve orijinal fikirleri' yok denmişti. Walt Disney, daha sonra eğlence sektöründe zirveye çıkmayı başardı.

Michael Jordan: Lisede koçu tarafından basketbol takımından kesilen Michael Jor-dan, yıllar sonra Chicago Bulls'un efsanesi olmayı başardı. NBA'de sayısız başarıya imza atan efsane, birçok rekoru da elinde bulunduruyor.

PAKİSTAN’DA KİLİSEYE ÇİFTE İNTİHAR SALDIRISI:

78 ölü, 120 yaralıCİHAN İSLAMABAD

1Taliban bağlantılı Cundullah örgütü, dün Pakistan’da bir kiliseye terörist

saldırı düzenledi. Saldırı, Başbakan Navaz Şerif’in göreve başladığı haziran ayından beri meydana gelen en kanlı olay oldu. Hükümetle örgütün barış müzakerelerinin olumsuz etkileneceği belirtilirken Şerif, “İn-san öldürmenin İslam’da ve diğer dinlerde yeri yoktur.” dedi.

Pakistan’ın kuzeybatısındaki Peşaver şehri sabah dehşet dolu iki patlama ile uyandı. 130 yıllık Tüm Azizler Kilisesi’ne yapılan intihar saldırısında 78 kişi hayatını kaybederken, yaklaşık 120 kişi de yaralandı. Patlama, 400 kişinin katıldığı pazar ayini çıkışında gerçekleşti. Saldırının bir ya da iki intihar saldırganı tarafından düzenlendiği tartışılırken, görgü tanıkları ikincisi daha güçlü olmak üzere iki patlama duyduklarını ifade etti. Her iki patlamanın da aynı sal-dırgan tarafından gerçekleştirildiği ihtimali üzerinde duruluyor. Başbakan Navaz Şerif’in göreve başladığı haziran ayından beri mey-dana gelen en kanlı olayı Taliban bağlantılı Cundullah örgütü üstlendi. Siyasi gözlemci-ler, hükümetle örgütün barış müzakereleri-nin olumsuz etkilenebileceğini ifade ediyor. Pakistan Başbakanı Navaz Şerif’in ofisinden yapılan resmî açıklamada, “Başbakan terö-rizmin dini olmadığını vurgulayarak, masum insanları öldürmenin İslam ve diğer dinlerde yeri olmadığını vurguladı.” denildi. Emniyet yetkilileri, saldırıda ölenlerin 7’sinin çocuk, 38’inin kadın, 2’sinin de polis memuru ol-duğunu bildirdi. Yaralıların durumunun ağır olması nedeniyle ölü sayısının artmasından endişe ediliyor.

Mezhepçilik, hem tuzak hem ilkellikCumhurbaşkanı Abdullah Gül New York'tan uyardı.

ABDÜLHAMİT BİLİCİ NEW YORK

1BM Genel Kurulu toplantısı için ABD’de bulunan Cumhurbaşkanı

Gül, İslam dünyasının karşı karşıya kaldığı mezhepçilik tehlikesi konusunda uyarıla-rını sürdürdü. Müslüman ülkelerin, kendi sorunlarını çözecek olgunlukta olmadığını belirten Gül, Sünni-Şii çatışmasının büyük bir tuzak olduğunu söyledi. Kutuplaşma ve cepheleşme ikliminin oluşmasında özellikle liderlerin büyük rol oynadığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İslam dünyasının, orta çağda Avrupa’yı kasıp kavuran kanlı bir mezhep çatışması tehlike-siyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Bunun Müslümanlar için hem tuzak hem de ilkellik olduğunu vurguladı. “Sünni bir lider diktatör olacak, ses çıkarmayacaksın. Hak hukuk bilen Şii ile mezhebi yüzünden savaşacaksın. Ya da bir Şii her türlü gaddarlığı yapacak, sadece Şiilik adına onu tutacaksın. Bunlar ilkelliğin göstergesi. Bu bütün Ortadoğu için büyük bir tuzak.” uyarısında bulundu. Gül, İslam İşbirliği Örgütü ve Arap Ligi gibi yapıların çıkan krizler karşısında etkisiz kalmasını ise ‘liderlerin öngörüsüzlüğü ve olgunluk eksikliği’ne bağladı.

BM Genel Kurulu toplantısı için ABD’ye gelen Cumhurbaşkanı Gül, kendisine eşlik eden gazetecilerin sorularını New York’taki Türk Evi’nde cevapladı. İşte Gül’ün açıkla-malarından önemli satırbaşları:

BM’de 4. büyük donör ülkesiyiz: Türki-ye’nin BM’deki görünürlüğü ve oynadığı rol açısından büyük değişim yaşandı. BM’de 4. büyük donör ülkesiyiz. Afrika’daki bütün bu faaliyetlerimiz açısından bakınca BM bizim için de önemli bir platform haline gelmiş vaziyette. Beraber olalım, bazı şeyleri birlikte yapalım diyen birçok ülke var. BM’nin re-forme edilmesi çok konuşulan meselelerden biri. Yapısı bugünkü dünyaya göre değil, 2. Dünya Savaşı sonrası durumu yansıtıyor. Bugün BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden daha güçlü ülkeler var. Ayrıca coğrafi, kültürel, dini açıdan dünyayı temsil etmiyor. Reformu için çalışan birçok grup var. Biz de bunların içindeyiz. Ama bir kilitlenme var. Ancak yapısı sorunlu da olsa, beğenil-meyen kanunların son tahlilde geçerli olması gibi bu yapının şartlarına uygun hareket etmek gerek.

Suriye krizi uzadıkça radikal unsurlar artar: Suriye’de El Kaide gelip bir ofis açmış da her taraftan oraya adam getiriyor değil. İç savaş acımasızdır. Karıncayı ezmeyen insan her şeyi yapmaya başlar. Burada da kriz uzun sürerse üzerinden kalkılamayacak işler çıkacak. Önce Suriye’ye sonra tüm bölgeye

faturası olacak. Biz bunu müttefiklerle, ilgililerle çok konuştuk. Suriyelilerle de en başta konuştuk. Bugün yaşananlar, bu ön-görüyü doğruluyor. Şam yönetimi de bunu görüyordur. İnsanlar iyi niyetli gider. Önce buradaki zulmü durdurmak için gider. Ama o ortam onu önce radikal, sonra terörist yapar. Başında birkaç yüz kişiyken, birkaç bin olur. Sonra 10 binler olur. Arkadaşlar teknik seviyede muhataplarıyla bunları uzun uzun konuşuyor. Bizim için hayati bir iş bu. Türkiye’den de gidenler olabilir. Devletin bilgisi içinde gidemez. Ama tankla topla sınırı beklediğimiz halde teröristin girmesine mani olamıyoruz. Gidenleri de sıfıra indire-mezsiniz. Bu konuda ben herkesi ikaz ettim aman dikkatli olalım diye. Zor bir dönem, zor işler.

Suriyeli Kürtlere alerjimiz yok: Ya-kınınızda bir oluşum varsa ister istemez göreceksiniz. Ama o oluşumun başkanının yurtdışı konuşmaları ve Sayın Başbakan için

ettiği lafları gördüm. Her zaman dikkatli olmak lazım. Görüşmeler elzem şeylerdir. Doğru yönlendirmek ve ‘contain’ etmek için. Aklıselimi göstermek için önemli. Bizim hiç-bir zaman başka Kürtlere alerjimiz yok. Biz onları Türkiye’nin akrabaları olarak görürüz. Ama bu ayrı bir şey, terör bağlantısı içinde olanlar ayrı bir şey. Orada da Suriye Kürtleri de hepsi bir çatı altında değil. Herkesle ilgilenmek, herkesin doğru iş yapmasını sağlamak için görüşülmesi gerekir.

PKK açıklamalarının bir PR yanı, bir de gerçeği var: İlgili birimler, PKK’nın çe-kilmeyle ilgili açıklamalarından önce bize bilgi veriyorlardı. İşin bir halkla ilişkiler yanı var, bir de gerçek. Açıklamaların bir kısmını politik planlama çerçevesinde yapıyorlar.

İslam dünyası sorunlarını çözecek olgun-lukta değil: İslam dünyasındaki kuruluşlar hem etkisiz gem de içlerinde bölünmeler var. En son Suriye ve Mısır krizlerinde bölünme içinde bölünmeler oldu. Halbuki önemli olan, problemin ortaya çıkmasını engelle-mek. Önleyici tedbirler almak. Batı çok acılar çekti, çok kan döktü ama sonunda problem-leri önleyici bir diplomasi geliştirdiler. Bu, bir olgunluk gerektiriyor ve İslam dünyasında henüz yok. Böyle olunca problem ölümcül noktaya geliyor. Türkiye’nin arabuluculuk, kolaylaştırıcılık faaliyetlerimiz bu yüzden son 10 yılda çok yoğunlaşmıştır. İslam dünyasın-daki sorun, nihayetinde liderlerle ilgili. Kendi ülkesindeki transformasyona öncülük etmek, dünyayı ve geleceği iyi okumak yerine önce halkı kandırmaya, olmazsa ezmeye çalışınca olmuyor. Çamura saplanmamak önemli, girdikçe sonra her tarafına bulaşıyor. Olan, halklara oluyor. Ancak İslam dünyası korku duvarlarını aştı. Geri dönüş olmaz. Sancılar çekildikten sonra bir yere ulaşılacak. Önemli olan öngörüp az maliyetle oraya ulaşmak. Yoksa bedeli ağır olur.

Mezhepçilikte liderlerin rolü büyük, o iklimi oluşturmamak lazım: Avrupa’nın orta çağda yaşadığını İslam dünyası şimdi yaşıyor. Sünni bir lider, diktatör olacak, ses çıkarmayacaksın. Hak hukuk bilen Şii ile mezhebi yüzünden savaşacaksın. Ya da bir Şii her türlü gaddarlığı yapacak, sadece Şiilik adına onu tutacaksın. Bunlar ilkelliğin gös-tergesi. Bu büyük bir tuzak. Bütün Ortadoğu için. Ayrıca bu grupların kendi içinde de bölünmeler var. Sünnilik içinde 3-4 parça çıktı. Ama bu bir iklim meselesi. Öncelikle o iklimi oluşturmamak gerekir. Onun için liderliklerin rolü çok büyük. O iklim oluşunca kutuplaşma ve cepheleşme hemen ortaya çıkıyor. Cepheler içinde cepheler doğuyor. Onun için bu tip şeylere girmeden önce çok düşünmek, her türlü çareyi denemek gerekiyor. Böyle bir ortama sürüklenmemek

DIŞ HABERLER10 23 EYLÜL 2013 PAZARTESİ ZAMAN

S

ABDÜLHAMİT BİLİCİ NEW YORK

-Cumhurbaşkan Abdullah Gül, İs-lam dünyasnn, orta çağda Avrupa’y

kasp kavuran kanl mezhep çatşmasy-la karş karşya olduğunu söyledi. Bunun Müslümanlar için hem tuzak hem de ilkel-lik göstergesi olduğunun altn çizdi. Gül, “Avrupa’nn orta çağda yaşadğn İslam dünyas şimdi yaşyor. Sünni bir lider, dikta-tör olacak ses çkarmayacaksn. Hak hukuk bilen Şii ile mezhebi yüzünden savaşacak-sn. Ya da bir Şii her türlü gaddarlğ yapa-cak, sadece Şiilik adna onu tutacaksn. Bun-lar ilkelliğin göstergesi. Bu büyük bir tuzak. Bütün Ortadoğu için.” uyarsnda bulundu.

Cumhurbaşkan Abdullah Gül, İslam İş-birliği Örgütü ve Arap Ligi gibi yaplarn ç-kan krizler karşsnda etkisiz kalmasn ise “Liderlerin öngörüsüzlüğü ve olgunluk eksikliği”ne bağlad. BM Genel Kurulu top-lants için ABD’ye gelen Cumhurbaşkan Gül, kendisine eşlik eden gazetecilerin so-rularn New York’taki Türk Evi’nde cevap-lad. İşte Cumhurbaşkan Gül’ün açklama-larndan önemli satrbaşlar:

BM’DE 4. BÜYÜK DONÖR ÜLKESİYİZ: Türkiye’nin BM’deki görünürlüğü ve oynadğ rol açsn-dan büyük değişim yaşand. BM’de 4. bü-yük donör ülkesiyiz. Afrika’daki bütün bu faaliyetlerimiz ve siyasi konularla ilgili çö-züm adna yaplan işler açsndan baknca BM bizim için de önemli bir platform ha-line gelmiş vaziyette. Beraber olalm baz şeyleri birlikte yapalm diyen birçok ülke var. BM’nin reform edilmesi çok konuşu-lan meselelerden biri. Yaps bugünkü dün-yaya göre değil, 2. Dünya Savaş sonra-s durumu yanstyor. Bugün BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden daha güçlü ülkeler var. Ayrca coğra , kültürel, dini aç-dan dünyay temsil etmiyor. Reformu için çalşan birçok grup var. Biz de bunlarn için-deyiz. Ama bir kilitlenme var. Ancak yap-s sorunlu da olsa, beğenilmeyen kanunla-rn son tahlilde geçerli olmas gibi bu yap-nn şartlarna uygun hareket etmek gerek.

SURİYE KRİZİ UZADIKÇA RADİKAL UNSURLAR AR-TAR: Suriye’de El Kaide gelip bir o s açmş da her taraftan oraya adam getiriyor değil. İç savaş öyle acmaszdr ki karncay ezme-yen insan her şeyi yapmaya başlar. Burada böyle bir ortam yaratlnca, kriz uzun sürer-se üzerinden kalklamayacak işler çkacak. Önce Suriye’ye sonra tüm bölgeye faturas olacak. Biz bunu mütte klerle, ilgililerle çok konuştuk. Suriyelilerle de en başta konuş-tuk. Bugün yaşananlar, bu öngörüyü doğ-ruluyor. Şam yönetimi de bunu görüyor-

dur. İnsanlar iyi niyetli gider. Önce burada-ki zulmü durdurmak için gider. Ama o or-tam onu önce radikal, sonra terörist yapar. Bu böyle bir süreç, böyle bir olgudur. Başn-da birkaç yüz kişiyken, birkaç bin olur. Son-ra 10 binler olur. Arkadaşlar teknik seviyede muhataplaryla bunlar uzun uzun konuşu-yor. Bizim için hayati bir iş bu. Türkiye’den de gidenler olabilir. Devletin bilgisi içinde gidemez. Ama tankla topla snr beklediği-miz halde teröristin girmesine mani olam-yoruz. Gidenleri de sfra indiremezsiniz. Bu konuda ben herkesi ikaz ettim aman dik-katli olalm diye. Zor bir dönem, zor işler.

SURİYELİ KÜRTLERE ALERJİMİZ YOK: Yaknnz-da bir oluşum varsa ister istemez görecek-siniz. Ama o oluşumun başkannn yurtd-ş konuşmalar ve Sayn Başbakan için etti-ği la ar gördüm. Her zaman dikkatli olmak lazm. Görüşmeler elzem şeylerdir. Doğ-ru yönlendirmek ve ‘contain’ etmek için. Bundan daha tabii bir şey olamaz. Aklseli-mi göstermek için önemli. Bizim hiçbir za-man başka Kürtlere alerjimiz yok. Biz onlar Türkiye’nin akrabalar olarak görürüz. Ama bu ayr bir şey, terör bağlants içinde olan-lar ayr bir şey. Orada da Suriye Kürtleri de hepsi bir çat altnda değil. Herkesle ilgilen-

mek, herkesin doğru iş yapmasn sağlamak için görüşülmesi gerekir.

PKK AÇIKLAMALARININ BİR PR YANI, BİR DE GER-ÇEĞİ VAR: İlgili birimler, PKK’nn çekilmeyle ilgili açklamalarndan önce bize bilgi veri-yorlard. İşin bir PR (halkla ilişkiler/pazarla-ma) yan var bir de gerçek yan. Açklamala-rn bir ksmn politik planlama çerçevesin-de yapyorlar.

İSLAM DÜNYASI SORUNLARINI ÇÖZECEK OLGUN-LUKTA DEĞİL: İslam dünyasndaki kuruluş-lar hem etkisiz gem de içlerinde bölünme-ler var. En son Suriye ve Msr krizlerinde bölünme içinde bölünmeler oldu. Halbu-ki önemli olan, problemin ortaya çkmasn engellemek. Önleyici tedbirler almak. Bat çok aclar çekti, çok kan döktü ama sonun-da problemleri önleyici bir diplomasi geliş-tirdiler. Helsinki’de oturup belli değerler, mekanizmalar geliştirdiler. Tabii ki bu, bir olgunluk gerektiriyor ve İslam dünyasnda henüz yok. Böyle olunca problem ölümcül noktaya geliyor. Türkiye’nin arabuluculuk, kolaylaştrclk faaliyetlerimiz bu yüzden son 10 ylda çok yoğunlaşmştr. İslam dün-yasndaki sorun, nihayetinde liderlerle ilgili. Kendi ülkesindeki transformasyona öncü-lük etmek, dünyay ve geleceği iyi okumak yerine önce halk kandrmaya, olmazsa ez-meye çalşnca olmuyor. Çamura saplanma-mak önemli, girdikçe sonra her tarafna bu-laşyor. Kan dökülüyor. Olan, halklara olu-yor. Ancak İslam dünyas korku duvarlarn aşt. Onun için ne olursa olsun geri dönüş olmaz. Sanclar çekildikten sonra bir yere ulaşlacak önemli olan öngörüp az maliyet-le oraya ulaşmak. Yoksa bedeli ağr olur.

MEZHEPÇİLİKTE LİDERLERİN ROLÜ BÜYÜK, O İK-LİMİ OLUŞTURMAMAK LAZIM: Avrupa’nn orta çağda yaşadğn İslam dünyas şimdi yaş-yor. Sünni bir lider, diktatör olacak ses ç-karmayacaksn. Hak hukuk bilen Şii ile mezhebi yüzünden savaşacaksn. Ya da bir Şii her türlü gaddarlğ yapacak, sade-ce Şiilik adna onu tutacaksn. Bunlar ilkel-liğin göstergesi. Bu büyük bir tuzak. Bü-tün Ortadoğu için. Ayrca bu gruplarn ken-di içinde de bölünmeler var. Sünnilik için-de 3-4 parça çkt. Ama bu bir iklim mese-lesi. Öncelikle o iklimi oluşturmamak gere-kir. Onun için liderliklerin rolü çok büyük. O iklim oluşunca kutuplaşma ve cepheleş-me hemen ortaya çkyor. Cepheler içinde cepheler doğuyor. Onun için bu tip şeyle-re girmeden önce çok düşünmek, her türlü çareyi denemek gerekiyor. Böyle bir ortama sürüklenmemek gerek.

Fikret Ertan

Amerika ve Bat, İran’a nükleer program konusunda kendi şartlarn kabul ettirmek amacyla yllardr ya BM Güvenlik Konseyi yoluyla ya da kendi başlarna çeşitli müeyyi-deler uyguluyorlar, uygulattryorlar.

Bu çerçevede, BM Güvenlik Konseyi’ne benimsettikleri 4 müeyyide karar var: 23.12.2006 tarih ve 1737 sayl; 24.3.2007 ta-rih ve 1747 sayl; 3.3.2008 tarih ve 1803 sa-yl; ve son olarak 9.6.2010 tarih ve 1929 sa-yl kararlar bunlar.

Kendi başlarna aldklar kararlarla tek yanl olarak da Amerika başta olmak üze-re AB ve çeşitli ülkelerin İran’a karş aldklar kararlarla uyguladklar müeyyideler de çok-tandr uygulanyor. Bunlar, genelde İran’n nükleer faaliyetleri ile ilgili kurumlar, şahs-lar, programlar, şirketleri hedef alyor. Çoğu da İran’n mali kurumlaryla ilgili saylr. Son dönemde bunlardan bazlar İran’n enerji yapsn, petrol sektörünü, bunlarla ilgili yat-rm ve yabanclarla olan işbirliklerini de mü-eyyideler kapsamna almş bulunuyorlar.

Amerika ve Avrupa Birliği (AB) dşn-da Kanada, Avustralya, Güney Kore, Japon-ya, İsviçre ve hatta Hindistan gibi ülkeler de İran’a karş çeşitli müeyyideler uyguluyorlar.

AB’nin mevcut müeyyidelerine ilaveten iki yl önce benimsediği müeyyideler paketi ise mevcutlar daha da güçlendirmiş bulunu-yor. Bu pakette İran’n dş ticaretine, mali hiz-

metlerine, enerji sektörü ve teknolojisine, sigor-taclğna karş yeni k-stlamalar var. Amerika ise son 3 yldr özellik-le İran’n petrol satş ve gelirlerini hedef almş, bunlar çok ağr bir mü-eyyide paketiyle ağrlaş-trmş bulunuyor. Bu pa-ket Amerika mali siste-mi ile ilişkili bütün ya-banc kurumlar, ban-kalar İran ile ilişkilerini kesmeye davet ederken ayn zamanda İran’dan

petrol alan yabanc ülkelerin almlarn belli bir zaman dilimi içinde azaltp tamamen dur-durmalarn öngörmüştü.

Amerika, bu gerçekten çok ağr ve İran petrol gelirlerine büyük bir darbe vuran pa-ketle yetinmediğinden olsa gerek geçen ay daha ağr bir müeyyide paketini gündemi-ne almş görünüyor. Temsilciler Meclisi’nden geçen ay 400-20 oyla kabul edilen ve ad İran Nükleer Önleme Kanunu olarak geçen ka-nun tasars bu ay Senato’da görüşülecek. Kanunlaştğ takdirde bu paket İran’n yurt-dş mali işlem yapma imkânlarn daha da azaltacak ve ayn zamanda İran’n otomotiv, madencilik, inşaat sektörlerini de ambargo ya da yasaklar listesine dâhil edecek.

Böylece, İran’a yönelik Amerikan müey-yideleri gittikçe daha da ağrlaşacak ve şüp-hesiz İran ekonomisi bunlardan etkilenme-ye devam edecek. Esasen, hem Amerikan ve hem de diğer müeyyidelerin son yllarda İran ekonomisine büyük ve gayet ciddi darbeler vurduğu bir gerçek. İranl yetkililer, genelde kabul etmeseler de bu böyle. Bu zaten ekono-mik göstergelerden de açkça görülüyor.

Nitekim, bugünkü Cumhurbaşkan Ha-san Ruhani, 14 Temmuz’da İran Meclisi’ne konuşurken ülkesinin ekonomik halinin Ahmedinejad yönetiminin kabul ettiğin-den çok daha kötü olduğunu söylemiş, bu-nunla ilgili vahim ekonomik verileri açkla-mşt. Mesela ekonominin son iki ylda gö-rülmedik ölçüde daraldğ, en asyonun yüz-de 42’ye yükseldiği, mevcut işsizlik yüzde-si olan yüzde 13’ün daha da yükseleceği gibi verilerdi bunlar.

Cumhurbaşkan Ruhani, bugün işte bu vahim ekonomik tablo ve gidişat ile karş karşya bulunuyor. Bu tablonun kötü olma-snda elbette uygulanan müeyyidelerin bü-yük pay ve rolü var. Bu inkâr edilemez. Bu yüzden Ruhani’nin önceliği şüphesiz baş-ta Amerikan olmak üzere diğer müeyyidele-rin ya ha etilmesi ya da mümkünse kald-rlmas çabalar olacak. Zaten işaretler de bu yönde görünüyor ve Ruhani, özellikle Ame-rikan müeyyideleri konusunda hangi dere-cede bilinmez ama umutlu olduğu intiba-n veriyor. Bunun da Obama’nn Ruhani’ye yazdğ özel mektuptaki ‘İran’n milletlera-ras camia ile işbirliğine yönelmesi, politi-kasndaki muğlaklktan vazgeçmesi halinde müeyyidelerin ha etilebileceği’ yönündeki ifadesine dayandğ anlaşlyor.

Son olarak, Ruhani’nin BM Genel Ku-rulu dolaysyla Obama ile bir görüşme ya-pabileceği tahminleri söz konusu bugün. Bu gerçekleştiği takdirde birinci konu şüphe-siz İran’n nükleer program ile bire bir bağ-lants olan müeyyideler olacak. Bakalm, bu konuda ne çkacak? [email protected]

Ruhani’nin önceliği

Ruhani’nin BM Ge-nel Kurulu dolaysy-la Obama ile bir gö-rüşme yapabilece-ği tahminleri söz ko-nusu bugün. Bu ger-çekleştiği takdirde birinci konu şüphe-siz İran’n nükleer program ile bire bir bağlants olan mü-eyyideler olacak.

CUMHURBAŞKANI GÜL:

Mezhepçilik hem tuzakhem de ilkellik göstergesi

Cumhurbaşkan Abdullah Gül, ken-

disine eşlik eden gazetecilerle New

York’taki Türk Evi’nde bir araya

geldi. Gül, sohbet-te gazetecilerin iç

ve dş gündemle il-gili sorularn ce-

vaplandrd. FOTOĞRAF: CİHAN,

ORHAN AKKURT

BM Genel Kuru-lu toplants için ABD’de bulunan

Cumhurbaşkan Gül, İslam dünyasnn karş karşya kal-dğ mezhepçilik tehlikesi ko-nusunda uyarlarn sürdür-dü. Müslüman ülkelerin ken-di sorunlarn çözecek ol-gunlukta olmadğn belirten Gül, Sünni-Şii çatşmasnn büyük bir tuzak olduğunu söyledi. Kutuplaşma ve cep-heleşme ikliminin oluşma-snda özellikle liderlerin bü-yük rol oynadğn kaydetti.

Page 19: Zamandk230 egazete

Erkek adam da deprosyana girer

Cehenneme yuvarlanan taşlar

Peygamberimiz nasıl uyurdu?

Page 20: Zamandk230 egazete

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

BÜNYAMİN KÖSELİ İSTANBUL

1Neredeyse son bir yıldır ruh dün-yasındaki değişimin farkındaydı.

Sürekli mutsuzdu. Eve gelir gelmez yemek yiyor, sonra da oturduğu koltukta uyuyup kalıyordu. İlgisizlikten çocuklar da nasip-lenmişti haliyle. En son ne zaman başlarını okşamış, şefkat göstermişti onlara? Şöyle birkaç saniye düşündü, hatırlayamadı. Evin günlük işlerini de umursamaz ol-muştu. Faturaları yatırabilmesi için eşinin en az üç-dört kere kendisini ikaz etmesi gerekiyor, market alışverişlerini de eskisi gibi önemsemiyordu. Farkındaydı depres-yonda olduğunun. Hayata dair umutları da tükenme noktasına gelmişti. Eşi, uzun süredir, bir psikiyatriste gitmesi için adeta yalvarıyordu lakin bir kulağından giriyor, diğerinden çıkıyordu söylenenler. Dahası, iyi niyetli tavsiyeleri de yanlış anlıyor, anında sinirleniyordu. Dilinden düşürme-diği tek bir cümle vardı: “Erkek adam da ruh hastası mı olur, psikiyatriste mi gider!” Acı olan taraf, artık eşine ve çocuklarına da şiddet uygulamaya başlamasıydı. Evdeki en ufak tartışma büyüyor, sonunda kavga kaçınılmaz hale geliyordu. Bir süre sonra eşi de depresyona girdi. Vakit kaybetmeden bir psikiyatristin yolunu tutup, yaşadıklarını bir bir anlattı. Psikiyatrist için şaşırtıcı bir durum değildi. Depresyona giren evin reisi, eşinin de psikolojisini bozmuş, te-davi olmayı reddettiği için de tüm aile bireyleri bu durumdan kendi paylarına düşeni almıştı. Aile büyükleri araya girmiş, psikiyatriste gitmeye ikna olmuştu. Geç de olsa gerçeklerle yüzleşebildi. Doktor, ağır bir depresyonda olduğunu söyledi ve bir reçete dolusu ilaç yazdı…

Biri kocamı psikiyatriste götürsün!Araştırmalar, son yıllarda psikiyat-

ristlerin kapısını çalan kadınların en çok kocalarının ilgisizliğinden ve aldatılmaktan şikâyetçi olduklarını gösteriyor. Depres-yona giren kadın, soluğu psikiyatristin odasında alıyor. Peki ya erkekler tedavi olmayı niçin kabul etmiyor, “Ben deli değilim ki” diyerek psikiyatriste gitmemek için ayak diretiyor? Acaba birçoğu hasta olduklarının farkında mı, değil? Yoksa erkeklik onurlarına yediremedikleri için mi psikiyatristten kaçıyorlar? Tüm bu sorulara

cevap aramak için psikiyatristlerle görüştük. Başakşehir Devlet Hastanesi’nde görev ya-pan Uzman Psikiyatr Ali Görkem Gençer ve uzun süre Amerika’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönerek Osmanbey’e klinik açan psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Arıkan, erkeklerin neden psikiyatriste gitmekten imtina ettiklerinin cevabını şöyle açıklıyor:

Deli damgası yemekten korkuyorlarErkeklerin psikiyatrist ve psikologlarla

barışık olmaması aslında pek çok önemli sorunu da beraberinde getiriyor. Şiddete maruz kalan kadın, tedavi olmak için girişimlerde bulunuyor ancak erkek, psi-kiyatriste gitmediği için evdeki kısır döngü devam ediyor. Böyle bir ortamda kadının

iyileşmesi de mümkün olmuyor haliyle. Bu durum, direkt olarak kadına şiddet va-kalarını artırıyor, dahası cinayetlere neden oluyor. Psikiyatr Gençer’in kapısını her gün yüze yakın hasta çalıyor. Hastaların büyük bir kısmını kadınlar oluşturuyor. Gençer’in anlattıkları bir hayli üzücü: “Muhafazakâr kadınların önemli bir kısmı, ‘Kocam bana kaba davranıyor.’ diyor. Bazıları da eşle-rini göz göre göre kendilerini aldattığını söylüyor. Bu durumu hanımlarından da gizlemiyorlar. Modern bir hayat tarzını benimseyen erkekler eşlerini aldatırken bunu daha fazla gizleme eğilimi içinde.” Tedavi gören kadınların hemen hepsi de aynı dertten muzdarip: Kadınlar, eşlerini bir türlü psikiyatriste getiremiyor. Tedaviyi

kabul eden erkeklerden bir kısmı ise bunu bile erkeklik göstergesi olarak sunuyor, psikiyatriste, “Bak ben geldim. Benim bir rahatsızlığım yok. Hadi ne soracaksan sor, gideceğim.” diyor. Bazıları ise eşlerini şikâ-yet ediyor, mutsuz evliliğin kaynağı olarak hanımlarını gösteriyor.

Erkekler, tedaviyi son çare olarak görüyorUzmanlara göre, erkekler psikolojik

tedaviyi son çare olarak görüyor. Erkek, ne zaman ki depresyondan dolayı eşi, çocuk-ları, akrabaları ve iş hayatındaki ilişkilerinde bir çıkmaza girer, günlük hayatını devam ettirmekte zorlanırsa ancak o zaman psiki-yatriste gitmeye karar veriyor. Gençer, erke-ğin nasıl bir ortamda yetiştiğinin önemine işaret ederek şunları söylüyor: “Erkekler eşlerine dini ya da medeni kriterlere göre davranmayabiliyor. Muhafazakar erkekler, eşlerine davranış tarzlarının, inançlarına göre öte alemde sorgulanacağını bilme-lerine rağmen hanımlarına kötü davra-nabiliyor. Erkekler, eşlerinin psikiyatrist karşısında dakikalarca ağladığının farkında değil. Depresyondaki kadınların eşleri genel olarak aynı özelliklere sahip. Bütün yükü hanımların sırtına bırakıyorlar. Üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyip, eve sadece para getirmenin yeterli oldu-ğunu düşünüyorlar. Çalışmak onlar için sorumluluktan kaçmanın en önemli ve kolay yolu haline dönüşüyor. Çocuklar ba-balarını sadece bir ATM olarak görüyor ve

bütün ihtiyaçlarını annesiyle karşılıyor. Bu durum çocukların psikolojisini de etkiliyor.”

Psikiyatristlerle barışık olmamalarının sebebi genetik

Psikiyatrist Ali Görkem Gençer, erkeklerin psikiyatristlerle barışık olma-masını genetik sebeplere dayandırıyor: “Evin babası, binlerce yıllık, ‘güçlü duruşunu’ zedelemekten korkuyor. Za-afa düşmek, aile içisindeki iktidarlarını kaybetmek istemiyor.” Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Arıkan ise psikiyatrik teda-viyi kabul eden erkeklerin doktorlara açılmakta zorlanıdığını ve birçok önemli noktayı saklamayı tercih ettiklerini söylüyor. Bu durumun da doğal olarak tedavi sürecini etkiliyor.

Zararlı alışkanlıklara yönelebiliyorlar• -Kadınlar, psikiyatristlere karşı daha

açık sözlü. Erkekler ise zaten zorla geldikleri için savunucu ve geçiştirici bir tavır takınıyor, büyük bir kısmı, “Geldik işte yetmez mi? Bir an önce bitsin de gidelim.” diyor.

• -Kadınlarda depresyon daha kolay tekrarlıyor. Bu ihtimal erkekte biraz daha azalıyor.

• -Erkek, tedaviye kendisi gelmişse ilaç kullanmaya karşı soğuk yaklaşmıyor ancak ailesinin zoruyla gelen erkekler ilaç kullanmak istemiyor, depresyonla kendi başlarına mücadele edebilecek-leri yanılgısına düşüyor.

• -Kadınlarda depresyon sırasında kaygı bozukluğu yani endişe ve her şey kö-tüye gidecek korkusu fazla yaşanıyor.

• -Erkekler, kadınlara oranla depresyon tedavisine daha kolay cevap veriyor.

• -Özellikle muhafazakâr erkekler, kendi zihinlerinde, ‘inanan insan depresyona girmez’ şeklinde yanlış varsayıma dü-şüyor. Bu durum, doktorlara göre çok yanlış çünkü nasıl ki bir insanın midesi ya da böbrekleri rahatsızlanıyorsa ruhu da hastalanabilir.

• -Depresyona giren erkek, tedavi olmak-tan kaçındığı için zararlı alışkanlıklara yenilebiliyor.

• -Bekâr erkekler evlilere oranla daha kolay depresyona giriyor. Çünkü yanlızlık, birtakım ruhsal hastalıkları tetikliyor.

Erkek adam da deprasyona girer!

Toplumdaki genel bir yargıdır, erkek adam psikiyatriste mi gider! ‘Ben deli değilim ki’ diyerek

tedavi görmeyi reddeden erkekler hasta olduklarının farkında mı değil, yoksa onurlarına yediremedikleri için

mi psikiyatristten kaçıyor?

Page 21: Zamandk230 egazete

25.09.2013 4 39 6 34 12 47 15 47 18 47 20 07 26.09.2013 4 40 6 36 12 46 15 45 18 44 20 04 27.09.2013 4 41 6 38 12 46 15 43 18 41 20 01 28.09.2013 4 43 6 41 12 46 15 41 18 38 19 58 29.09.2013 4 44 6 43 12 45 15 39 18 35 19 55 30.09.2013 4 45 6 45 12 45 15 37 18 33 19 53 01.10.2013 4 46 6 47 12 45 15 35 18 30 19 50

STOCKHOLM İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

25.09.2013 5 10 7 05 13 18 16 18 19 19 20 39 26.09.2013 5 11 7 07 13 18 16 16 19 16 20 36 27.09.2013 5 13 7 10 13 17 16 14 19 13 20 33 28.09.2013 5 14 7 12 13 17 16 11 19 10 20 30 29.09.2013 5 15 7 14 13 17 16 09 19 07 20 27 30.09.2013 5 17 7 17 13 16 16 07 19 04 20 24 01.10.2013 5 18 7 19 13 16 16 05 19 01 20 21

DRAMMEN İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

25.09.2013 5 03 6 58 13 11 16 14 19 12 20 32 26.09.2013 5 04 7 00 13 10 16 12 19 09 20 29 27.09.2013 5 05 7 02 13 10 16 10 19 06 20 26 28.09.2013 5 06 7 04 13 10 16 08 19 03 20 23 29.09.2013 5 07 7 06 13 09 16 06 19 00 20 20 30.09.2013 5 09 7 09 13 09 16 04 18 58 20 18 01.10.2013 5 10 7 11 13 09 16 02 18 55 20 15

25.09.2013 5 08 7 03 13 16 16 15 19 16 20 36 26.09.2013 5 09 7 05 13 15 16 13 19 13 20 33 27.09.2013 5 11 7 08 13 15 16 11 19 10 20 30 28.09.2013 5 12 7 10 13 15 16 09 19 07 20 27 29.09.2013 5 13 7 12 13 14 16 07 19 04 20 24 30.09.2013 5 15 7 15 13 14 16 05 19 01 20 21 01.10.2013 5 16 7 17 13 14 16 02 18 58 20 18

25.09.2013 5 11 7 06 13 19 16 18 19 20 20 40 26.09.2013 5 13 7 09 13 19 16 16 19 17 20 37 27.09.2013 5 14 7 11 13 18 16 14 19 14 20 34 28.09.2013 5 15 7 13 13 18 16 12 19 10 20 30 29.09.2013 5 17 7 16 13 18 16 09 19 07 20 27 30.09.2013 5 18 7 18 13 17 16 07 19 04 20 24 01.10.2013 5 19 7 20 13 17 16 05 19 01 20 21

25.09.2013 5 16 7 11 13 24 16 20 19 24 20 44 26.09.2013 5 17 7 13 13 23 16 18 19 21 20 41 27.09.2013 5 19 7 16 13 23 16 16 19 18 20 38 28.09.2013 5 20 7 18 13 23 16 14 19 15 20 35 29.09.2013 5 22 7 21 13 22 16 11 19 11 20 31 30.09.2013 5 24 7 24 13 22 16 09 19 08 20 28 01.10.2013 5 25 7 26 13 22 16 07 19 05 20 25

HELSİNKİ İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

TAMPERE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

OSLO İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam YatsıGÖTEBORG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

25.09.2013 5 01 6 56 13 09 16 15 19 09 20 29 26.09.2013 5 01 6 57 13 08 16 13 19 07 20 27 27.09.2013 5 02 6 59 13 08 16 11 19 04 20 24 28.09.2013 5 03 7 01 13 08 16 09 19 01 20 21 29.09.2013 5 04 7 03 13 07 16 07 18 59 20 19 30.09.2013 5 05 7 05 13 07 16 06 18 56 20 16 01.10.2013 5 06 7 07 13 07 16 04 18 54 20 14

KOPENHAG İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

25.09.2013 5 09 7 04 13 17 16 24 19 18 20 38 26.09.2013 5 10 7 06 13 17 16 22 19 15 20 35 27.09.2013 5 11 7 08 13 17 16 21 19 13 20 33 28.09.2013 5 12 7 10 13 16 16 19 19 10 20 30 29.09.2013 5 13 7 12 13 16 16 17 19 08 20 28 30.09.2013 5 14 7 14 13 16 16 15 19 05 20 25 01.10.2013 5 15 7 16 13 15 16 13 19 03 0 23

ODENSE İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

25.09.2013 5 10 7 05 13 18 16 24 19 19 20 39 26.09.2013 5 11 7 07 13 18 16 22 19 16 20 36 27.09.2013 5 12 7 09 13 17 16 20 19 14 20 34 28.09.2013 5 13 7 11 13 17 16 18 19 11 20 31 29.09.2013 5 14 7 13 13 17 16 16 19 08 20 28 30.09.2013 5 15 7 15 13 16 16 14 19 06 20 26 01.10.2013 5 16 7 17 13 16 16 12 19 03 20 23

AARHUS İmsak Gün. Öğl. İkindi Akşam Yatsı

Güneşi göremeyen kızErzurumlu Zeynep Atmaca, ailesinin en büyük kızı. 10 yaşında üçüncü sınıf öğrencisiyken güneş ışınlarından rahatsız olduğu için eğitimine ara vermiş.ORHAN YILDIRIM ERZURUM

O O tarihten bu yana köyündeki iki odalı toprak damlı evde gündüzleri hiç dışarı

çıkmadan yaşıyor. Gözlerindeki rahatsızlık nedeniyle gündüzleri görme yeteneğini kay-beden Zeynep, ancak akşam saatlerinde ya da bulutlu günlerde dışarı çıkabiliyor.

Mecburen pencerelerden bile uzak du-ran Atmaca’nın hastalığının kesin tedavisi bulunmuyor. Günlerini farz namazlarının yanı sıra nafile namazla değerlendiren, yılın önemli kısmını oruçla geçiren Atmaca haline şükrediyor. Gündüz ışığına bağlı ola-rak gözlerinde kalıcı hasar oluşan Zeynep, rahatsızlığını Allah’ın kendisine bir ikramı, nimeti olarak görüyor.

Zeynep Atmaca’nın tek üzüntüsü ekonomik yetersizlik nedeniyle hac ya da umreye gidememek. Gözleri çok az gördüğü için Kur’an-ı Kerim okuyamayan Zeynep, “Halime çok şükür. Rabb’ime ne kadar şükretsem az. O’ndan gelen her şey başım gözüm üstüne. Şikayetim yoktur. Rabb’im için yaşıyorum. Efendimiz’e layık bir ümmet olmak için yaşıyorum. Tek hayatım var o da ibadet. Bu dünyada bir kez olsun umreye ya da hacca gitmek istiyorum. Ancak ekonomik durumum buna elverişli değil.” diyor.

Zeynep Atmaca babasını da üç yıl önce kanserden kaybetmiş. Devletten üç ayda bir 800 liralık özürlü maaşı alıyor. Bu parayla yetim kız kardeşi, dul annesi ve askerdeki kardeşinin bakımını da üstlenmiş.

Şikayetim yoktur65 yaşındaki anne Mihriban Atmaca ise

Türkçe bilmiyor. Komşularının tercümesiyle konuşan Mihriban anne de kızının yaşadığı dramdan şikâyetçi değil. Ne Mihriban anne ne de Zeynep, hastalığının tam olarak ismini ya da teşhisini bilmiyor. Zeynep’ten (26) 3 yaş küçük olan Nurşen, ablasının günlük hayatında vazgeçilmez yardımcısı.

Zeynep’in her türlü ihtiyacına yardımcı olan kardeşi Nurşen, “Ablamın ışıkta göz-leri görmüyor. Ellerinden tutarak ben dışarı çıkartıp gezdiriyorum. Yemeğini yemesine, çay bardağını tutmasına yardımcı oluyorum.” diyor. Erzurum’un Tekman ilçesi Deliler köyünde yaşayan ailenin tüm sıkıntılarına rağmen şikayetçi olmaması ve tevekkülü komşularını çok etkiliyor.

YALNIZ BAŞINA DIŞARI ÇIKAMIYORZeynep’in her türlü ihtiyacına yardımcı olan kardeşi Nurşen, “Ablamın ışıkta gözleri görmüyor. Ellerinden tutarak ben dışarı çıkartıp gezdiriyorum. Yemeğini yemesine, çay bardağını tutmasına yardımcı oluyorum.” diyor.

Page 22: Zamandk230 egazete

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

Diş problemleri, erken doğumu tetikliyor

MERVE TUNÇEL İSTANBUL

1Diş problemleri, hayatın her döne-minde olduğu gibi hamilelikte de pek

önemsenmeyen sorunlardan. Ancak gerekli müdahale yapılmazsa erken doğumdan, düşük doğum ağırlıklı bebeğe kadar birçok risk mevcut.

Anne olmaya hazırlanan adaylar onlarca test yaptırır ancak diş her zaman olduğu gibi bu dönemde de ihmal edilir. Oysa sağlığın ve güzelliğin simgesi olan dişlerde, hamilelik döneminde birçok sorun ortaya çıkabiliyor. Gerekli durumlarda hamilelik döneminde de dişlere müdahale edilebiliyor. Diş Hekimi ve Peridontoloji Uzmanı Dr. Ezgi Malalı Çilingir’den hamileliği sağlıklı diş ve diş etleriyle geçirmek için öneriler…

Hamilelikte salgılanan hormonlar, ağız içi bakterilerinin artmasının en büyük ne-deni. Bu bakteriler diş eti hastalıklarının oluşmasına zemin hazırlıyor. Hormonların yanı sıra hamileliğin önemli bir sorunu olan mide bulantıları da dişlere dolaylı olarak zarar veriyor. Midesi bulanan anne adayının diş fırçalama alışkanlığı azalıyor. Bu duruma bir de kusma eklenince ağızdaki asit oluşumu daha da artıyor. Dolayısıyla da diş ve diş etleri tehlike sinyalleri vermeye başlıyor. Bazı hamilelerin diş ve diş etlerindeki sorunlar o kadar ciddi boyutlara geliyor ki hastala-rın yemek yemeleri ya da konuşmalarıyla ilgili kısıtlamalar ortaya çıkabiliyor. İşte bu noktada hasta hamile de olsa fayda-zarar dengesi göz önünde bulundurularak müda-hale etmek gerekebiliyor. Diş eti sorunlarına müdahale edilmediği takdirde erken doğum ya da düşük doğum ağırlığı riski artabiliyor.

Sağlıklı bir bebek için annenin ağız sağlığı önemliÜç ile altıncı aylar arasında hamile

kadınların ağızlarındaki sorunlara rahat-lıkla müdahale edilebiliyor. Bu dönemde yapılan tedavinin bebeğe bir zararı yok. Ancak bazen ağızdaki sorun çok ciddiyse hamileliğin herhangi bir döneminde, kadın doğum hekimiyle koordineli olarak tedavi gerçekleştirilebiliyor. Hamileliğin ilk ve son

üç ayında genelde cerrahi yöntemler tercih edilmemeye çalışılıyor. Bu dönemlerde daha basit işlemlere başvurulsa da hastalık ileri safhadaysa cerrahi müdahale bile yapıla-biliyor. Gerekli önlemler alındığı takdirde hamilelik sırasında röntgen çekilebiliyor ve dişler uyuşturulabiliyor..

Gebelikte dişinizden çekmemek için…• Çocuk sahibi olmayı düşündüğü-

nüzde mutlaka bir diş hekimine görünün. Gerekli kontrolleri ve tedavileri yaptırın.

• Mide bulantınız olsa da her öğün-den sonra ağzınızı çalkalayın ve en az 2 kere dişlerinizi fırçalayın.

• Mide bulantısı ve kusmaların hemen ardından değil, yaklaşık yarım saat sonra dişinizi fırça-layın.

• Şekerli yiyeceklerden mümkün olduğu kadar uzak durun. Yedi-ğiniz takdirde hemen sonrasında ağzınızı çalkalayın.

• Fosfor ve kalsiyumdan zengin yiyeceklerin yanı sıra, süt ve süt ürünleri ile et, balık ve yumurta tüketin.

NEŞE KUTLUTAŞ İSTANBUL

1Roma efsanelerine göre istiridye, ay ışığını takip ederek denizin üzerine

doğru çıkar. Bu esnada kabuğu açılan isti-ridyenin içine bir çiğ tanesi düşer ve bu çiğ tanesi de zamanla inciye dönüşür.

Meselenin aslı şudur: Kabuklu iki deniz canlısı olan inci istiridyesi ve inci midyesinin, rahatsız edici durumlara ve asalaklara karşı oluşturdukları bir savunma sistemleri bulunur. İçlerine giren yabancı bir maddeyi sedef veya ‘inci özü’ denilen bir salgıyla kapatırlar. İnci özü, yaklaşık olarak yüzde doksanı karbonattan meydana gelen ‘konkhiolin’ adlı maddeden oluşur. Gümüş, yeşil, mavi, pembe, krem rengi veya altın renginde görülebilen bu madde, bahsettiği-miz yumuşakçaların kabuklarının içini saran bir giysi tarafından salgılanır.

En iyi tabii inciler Doğu kökenli olan-lardır. Fakat günümüzde en çok Japonya’da bulunan özel inci yetiştirme alanlarında, bütün inci oluşumunun yüzde 90’ı gerçek-leştirilir.

Kültür incilerinin yapımına yumuşak-çadan alınan bir parça giysi dokusu arasına, bir inci özü tanesinin yuvarlanıp sıkıştırıl-masıyla başlanır. Ardından bu tanecik, farklı yumuşakçaların içine konularak tam bir inci

elde edilinceye kadar işlem devam eder.

Sinir sistemini geliştiriyorMutluluğun birçok şartı olduğu bilinse

de incinin mutluluktaki rolü artık inkâr edilemez bir gerçek. Çünkü inci sanat-sal zekâyı ve sezgi gücünü artırıyor. İyi dostluklar geliştirmek, insanın kendisine güvenini artırıp ahenk ve mutluluk vermek

bu işin uzmanlarına göre tam da incinin işi.

Gümüş üzerine tasarımlanan inci Efsanevi taş inci

nin özellikle yü-zük olarak taşınması insanda müspet te-sirler uyandırır. Sinir sistemi ve hücreleri

besleyici özelliğinin yanı sıra üzerinde taşıyan insanlara ferahlık verir ve yatıştırır. Zarif ve hassas bir taş olan inci, açgözlü, muhteris ve nobran insanlar için tavsiye edilen bir taş değildir.

İncide var olan enerji; öfke ve kızgınlık duyulan olaylara müspet bir bakış açısı geliştirebilmek için inciyi üzerinde taşıyanı yüreklendirir. Kimi zaman hislerinizin, neye ihtiyaç duyduğunuzu idrak edebilme-niz için biraz iteklenmesi gerekebilir. İnci, bu gibi durumlarda hisleri dengeler, geç-mişle bağlantıyı hatırlatsa bile asıl vazifesi hayatınızdaki dengeyi sağlar ve daha derin tecrübeler edinmenizi sağlar. Hayatını riske atılarak değiştirmek isteyenlerin yardımcısı

Efsanevi taş

Page 23: Zamandk230 egazete

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

Hekimoğlu İsmail

Bir tatlı huzur…Son yıllarda psikolojik rahatsızlıklar çe-

şitlendi. Depresyona çağın hastalığı dendi. Şikayetler çoğaldı. İnsanın iki değil üç çocuğu olabilir, hiç olmayabilir, bu mevkide değil o mevkide bulunuyor olabilir. Bu normaller karşısında şu olmasaydı, şöyle olsaydı diye düşünmek elbette ki insanı huzursuz eder.

Hayatı olduğu gibi kabul etmeyenler genellikle her şeyi kontrol etmek isteyen insanlardır. Yani, niye benim dediğim ol-muyor, diyenler. Bu durumlarda Allah’ın hâkimiyetini üzerimizde her an hissetme-miz bir lütuftur. Allah’tan başka dert veren olmaz, Allah’tan başka derman verecek de yoktur. Allah şifa verirse verir, vermezse ne yapayım! Benim vücudum bana ait değil. Kalbimi çalıştıran, damarlarımda kanımı

dolaştıran Allah’tır. Sahibim göklerin ve yerin sahibi olan Allah’tır. Beni ağlatmak da güldürmek de Allah’ın işidir. Geçmi-şimi, geleceğimi bilen Allah’tır. Allah’ın hâkimiyetini anlamak O’na güvenmeyi getirir. Bu güveni duymayan, ömrünü korkuyla geçirir.

Allah’ın hâkimiyetine sığındıktan sonra insanı rahat ettirecek ikinci düşünce insa-nın acziyetidir. Çok şükür insan acizdir. Gözle görünmeyen mikroba mağlup olur. Bir kötü söz onu perişan eder. Acizliğini kabul eden insan dua kapısına koşar. O kapıdan girince karşısına bir kapı daha çıkar. O da tevekkül kapısıdır. Anahtarı kadere razı olmaktır.

Tevekkül, Müslümanların kadere olan inançlarının bir sonucudur. Tevekkül eden

kimse, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine razı kimsedir.

Kader ilahi nizamın gerçekleşmesidir. Her şey bu nizama tâbidir. İnsan bu ni-zamı anlamazsa her şeyi başıboş zanneder. Korkar. Nizamı koyanı bilmek her türlü korkuya dermandır.

Her şeyi olduğu gibi kabullenmek insana huzur verir. Fakat tecrübeler göste-riyor ki insanlar her şeyi olduğu gibi kabul edemiyor. İnsanın iflas ettiği noktadır bu. Değiştiremeyeceği şeyler için gece gündüz koşturmak, kafa yormak insanı tüketir. Tabii hayatı olduğu gibi kabul etmek, kala-balığın ardına düşüp mahvolmak değildir.

Hayat eksi-artı değerlerle, iniş yo-kuşlarla, karanlık ve ışıkla devam ediyor. Bunların bütününde insanın huzur bulması

zordur. Bunun için insanı yaratan Allah, insanın yüceliğini korumak için İslamiyet’i göndermiş. İnsanlar İslamiyet’i yaşayarak yükselebilirler. Namık Kemal diyor ki,

Sana senden gelir bir işte ‘dâd’ lâzımsa.Zaferden ümidin kes gayriden imdad

lâzımsa.Yüksel ki yerin bu yer değildirDünyaya gelmek hüner değildir.Bize gayret yaraşır, merhamet Allah’ın-

dır.Hükmü ati ne fakirin, ne de şehinşa-

hındır.Önemli bir madde de şudur: İnsan

başkalarına yardım ettikçe mutlu olur. Allah faydalı olmayı övüyor (Beled Sûresi). Mümin faydalı oluyor. Allah da onu mutlu ediyor.

Kolonoskopiden korkmalı mıyız?MERVE TUNÇEL İSTANBUL

1Kolonoskopi, kanser dahil birçok ba-ğırsak hastalığının teşhisinde önemli

bir cihaz. Ancak halk arasında yayılan “Yap-tırırsan bağırsağın delinir.” dedikodusuyla sürekli ihmal edilen bir uygulama. Kolonos-kopi kimlere, ne zaman yapılmalı?

Kolonoskopi, ucunda soğuk ışık kaynağı ve kamera olan, vücut içerisindeyken temas ettiği dokuya zarar vermeyen esnek bir görüntüleme cihazı. Çapı yaklaşık 15 ile 20 milimetre arasında, uzunluğu ise 140-160 santimetre civarında olan bu alet sayesinde kanser dahil birçok bağırsak hastalığı teşhis edilebiliyor. Gerektiğinde bazı problemlere müdahale bile edilebiliyor. Ancak cihaz ma-kattan bağırsağa ulaştığı için halk arasında pek sevilmiyor, hatta korkuluyor. “Kolonos-kopi olursan bağırsağın delinir.” şeklindeki dedikodular sebebiyle ürkütülen birçok hasta pek yanaşmıyor bu uygulamaya. Oysa güvenli ellerde bu risk yok denecek kadar az.

İşlemin riskleri var mı?Kolonoskopi, genel olarak bu işin eği-

timini alan gastroenteroloji uzmanlarının ellerinde güvenli, konforlu, hem tanısal hem tedavi edici bir uygulama. Sadece teşhis amaçlı işleme bağlı perforasyon (bağırsak yırtılması) on bin kişide bir görülüyor. Tec-rübeli ellerde bu oranlar daha da düşüyor. Gastroenteroloji uzmanları, kolonoskopi de dahil olmak üzere endoskopik işlemler için ekstradan üç yıl daha eğitim görerek yeterlilik belgesi alıyor. Kolonoskopide se-dasyon (ilaçlı uyku hal) uygulanan vakalarda gün içerisinde imza atılması gereken önemli işlerin yapılmaması, yaklaşık 6-12 saat araba kullanılmaması, emziren annelerin 24 saat süt vermemeleri tavsiye ediliyor. İşlemden hemen sonra olan gaz sancıları geçicidir. İşlemden sonra başlayan ve giderek artan ağrı durumlarında perforasyon (yırtılma) riski olacağından mutlaka doktora başvurulmalı.

Kolonoskopi hazırlığı nasıl yapılır?Hastanın bir ya da iki gün öncesinden

sadece sıvı diyet uygulayarak bol miktarda sıvı alması önerilir. Son gün ishal yapıcı ilaç-lar verilerek bağırsaklar tamamen boşaltılır. Hastanın yaşı, böbrek hastalığı olması ve diyabete hazırlık için verilecek olan ilaçların belirlenmesinde göz önünde tutulması gere-

ken faktörlerden.

Bağırsakların temizliği önemliFatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi

Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Ak-

can, bağırsaklar tam olarak temizlenmediği takdirde beş milimetrenin altındaki küçük poliplerin gözden kaçırılabildiğini söylüyor. Bu durumda normal bir kolonoskopide bir sonraki kolonoskopi tarihi on yıl sonra kadar

olabilecekken, bağırsak temizliği istenen düzeyde olmayan vakalarda bu süre beş yıla kadar düşebiliyor. Bu nedenle hastaların bağırsak temizliği için yapılan önerilere uymaları kendileri açısından önemli.

Kolonoskopinin faydaları• Tüm kolon gözle görülür.

• Kanama odakları, ülserler, iltihaplı alanlar, darlıklar, polipler (iyi huylu tümörler) ve kanserler tespit edilir.

• Kanamalar durdurulabilir.

• Darlıklar genişletilir.

• Polipler (iyi huylu tümörler) yok edilebilir.

• Gerektiğinde biyopsi alınabilir.

• Ne zaman gerekir?

• 50 yaş üstünde hiçbir şikâyeti olmayan erkek ve kadınlarda kolon kanseri gelişme riski olduğundan kontrol amaçlı yapılması, Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık Bakanlığı tarafından öneriliyor.

• Bir türlü geçmeyen kabızlık varsa.

• Dışkıda kan görülüyorsa.

• Karın ağrısı ile birlikte, kilo kaybı ve sedimantasyon (alyuvarların çökme hızı)yüksekliği varsa.

• Dışkıda gizli kan olan ve midesinde bu durumu izah eden bir yarası olmayan kişilerde.

• Kolon boyunca polipler görülen bazı sendromlarda.

• Poliplere bağlı olmaksızın kolon kanserine yatkınlık gösteren vakalarda.

Page 24: Zamandk230 egazete

BU SAY FA, M. FET HUL LAH GÜ LEN HO CA EFEN DI’NIN SOH BET VE YA ZI LA RI ESAS ALI NA RAK HAZIRLANMAKTADIR.

k u r s u @ z a m a n . c o m . t r

Cehenneme yuvarlanan taşlar1

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), ashabıyla (radiyallâhu anhum) oturup

sohbet ettikleri esnada büyük bir gürültü duyulur. Bunun üzerine Allah Resulü, “Bu, yetmiş seneden beri yuvarlanan bir taştı. Şimdi cehennemin dibine düştü. Bu ses onun sesidir.” buyurur. Kısa bir zaman sonra içeriye bir kişi gelir ve “Yâ Resûlallah! Yetmiş yaşındaki meşhur münafık öldü.” der. (Müslim)

Bu hâdise, farklı bir buudda cereyan ettiği için biz, dünyadaki sesleri duyduğumuz gibi o sesi duymamız mümkün değildir. Aslında bu olay, bizim duyabileceğimiz ve görebileceğimiz bir âlemin dışına yani misal âlemine ait bir olaydır. Bir insanın yetmiş yaşına gelene kadar bir hayat yaşaması, sonra bu yetmiş yaşına kadar yaşadığı hayatın misal âlemine değişik şekilde aksetmesi, orada belli renkler ve çizgiler bırakması, belli görünüm arz etmesi, hatta belli sesler ihtiva etmesi, ancak o çizgide yaşamakla muttali olunabilecek bir husustur. Ancak Allah Resu-lü’ne has bazı haller vardır ki, bunlar, bazen mucize, bazen irhâsât, bazen de daha farklı olarak Cenab-ı Hakk’ın ikramları şeklinde meydana gelebilir. Efendimiz, bütün bu âlemleri birden yaşayabilir, bütün âlemlere ait hususiyetleri görebilir, renkleri müşahede edebilir ve sesleri işitebilir bir donanımdaydı.

Esasen Efendimiz’e ait bu meseleyi teyid edici pek çok vaka vardır. Bazen bu türlü ses ve görünümler, Ashabın göz ve kulağına aksetmişse de, bunlar çok nadirdir. Mesela bunlardan birini Aişe validemiz bize şöyle nakletmektedir: Ahzab vakasını müteakip, sütreyi kaldırdığım zaman Allah Resulü hem konuşuyor, hem de Dıhyetü’l-Kelbi’nin toz ve toprağını siliyordu. O da muharebeden gelmiş gibiydi. Dıhye şöyle diyordu: “Ya Rasûlallah! Silahlarınızı çıkarıyor musunuz? Biz henüz silahlarımızı çıkarmadık.” Daha sonra anladık ki, o şahıs Dıhye değil, Hz. Cibril imiş.”

Başka bir defasında Efendimiz’in yanında yine Cibril belirir. Bu sefer, Aişe validemiz Cibril’in sesini duymaz. Ancak Allah Resulü, Cibril’in orada olduğunu Hz. Aişe’ye haber verir ve şöyle der: “Ya Aişe! Cibril burada ve sana selamı var.” Hz. Aişe validemiz, Cib-ril’in kendisine selam göndermesi karşısında kendinden geçer ve “Ya Rasûlallah! Maşallah bizim görmediğimiz şeyleri görüyorsun.” diyerek hayretini ifade eder.

Bunları şunun için arz ettim: Efendimiz, bir beşer olarak bizim içimizde bulunmuş, bizim tâbi olduğumuz şartlara tâbi olmuş, fa-kat aynı zamanda melekûtî durumu itibarıyla hep bir melek gibi yaşamıştır. İşte hadiste zikri geçen vaka da bunlardan biridir. Efendi-miz bir ses duymuştur. Bu ses duyma, bizim duyma buudlarımızın dışında cereyan etmiş-tir. Böyle bir ses, misal âleminin penceresi ve menfezi olan rüyalarda duyulabilir belki ama yakaza halindeyken duyulmaz. Bu sesi Muhammedî atmosfer içinde melekûtîleşmiş olan sahabe-yi kiram da duymuşlardır.

Hz. Ömer’in KerametiMeselenin mahiyeti ortaya çıkınca onun

bir mucize olduğu da anlaşılacaktı. Hatta değil peygamber, onun vesâyası altında yetişmiş insanların elinden de bu türlü harikulâde haller hep zuhur edegelmişti. Ezcümle, Hz. Ömer (radiyallâhu anh), çok

uzaklarda olan ordu kumandanlarından Hz. Sâriye’ye, onca mesafeye rağmen Medine’de minberinden o an kimsenin anlayamayacağı bir tarzda –tabii ki Cenab-ı Hakk’ın gayba muttali kılmasıyla- “Ya Sâriye! el-Cebele el-Cebele” der. Ashab-ı kiram hayret eder, zira ortada Sâriye, yoktur. Sâriye on günlük ötede düşman bir ordu ile savaşmaktadır. Sonra mesele anlaşılır, şöyle ki, Hz. Sâriye ordusuyla savaşırken, farkına varamadığı şekilde düşman onu arkada kıskaç içine alma durumundadır. Hz. Ömer de Hz. Sâriye’nin arkasındaki dağı işaret eder ve dakikasında o ses, Hz. Sâriye’nin kulağına da ulaşır. O da bu sesi duyar ve onun işaret ettiği dağa yönelir..ve böylece düşmanın planı bozulur. Derken bir şahıs, on gün sonra savaş ma-hallinden gelerek İslam ordusunun zaferini orada bulunan sahabilere haber verir ve şöyle der: Kumandanımız savaşıyordu. Birdenbire strateji değiştirdi. Düşmana değişik şekilde hücum etti. Orduyu toparladı ve neden böyle bir şey yaptığı kendisine sorulduğunda, “Ha-lifenin sesini kulağımda duydum. Bana, dağa doğru çekilmemi söyledi.” der…

İşte bu da Allah Resulü’nün ümmetinden zuhuru itibarıyla bir keramettir. Evet, Efendi-miz’den zuhuru itibarıyla o bir mucizedir. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (radiyallâhu anhum) gibi kimselerin ve daha sonra onların açtığı bu yolda giden başka salih kimselerin elinden zuhur etmesi açısın-dan da bir keramet ve ikram-ı İlahi’dir ki bu da Nebiler Serveri’nin mucizesi vesayetinde gerçekleşmektedir. Evet, O öyle bir zattır ki, kendi elinden harikulâde şeyler meydana geldiği gibi, O’nun nurlu yolunda yürüyen kimselere de Cenab-ı Hak bu kabil lütufl arda bulunabilir. Binaenaleyh, günümüzde bile Cenab-ı Hakk’ın lütfuna mazhar olan bir kısım kimseler, bazen çok uzaktan gelen sesleri duyabilmiş, on günlük ötede cereyan eden hadiseleri Cenab-ı Hakk’ın haberdar etmesiyle haber vermişlerdir. Bunlar o zatlara bazen keramet şeklinde bazen de Cenab-ı Hakk’ın bir ikramı olarak lütfedilmiş olabilir. Esasen bu da yine Efendimiz’e racidir.

Kul Oldum!Bu mese-

lenin asrımıza ve bugünün insanına bakan yönü de vardır. Her devirde insanlar akıl, kalb ve ruhla-rıyla hakikati idrak ettikleri nispette, haki-kate kul ve köle olmuşlardır . Hz. Mevlâna yedi asır evvel, “Kul oldum, kul oldum” diye haykırır-ken, yani adeta “Kendi iradem, aklım, idrakim, düşüncelerim ve anlayışım-dan feragat ettim. Hz. Muhammed’de

fani oldum. Aklımı ona kurban ettim.” der-ken hangi heyecan ve inançla coşmuştu, onu ne tespit, ne ihata ne de idrak etmemiz mümkün değildir. Onun o devirde gördüğü bir kısım hakikatler vardı. O, o hakikatlerin ışığı altında kul ve bende olacağı zata kul ve bende olmuştu. Günümüzde de herkesin, kendi çapında yine o zata bende ve kul olmanın, kendi şahsî arzularından feragat etmenin neticesinde, Cenab-ı Hakk’ın şe-kerleme nev’inden, insanları kendi yolunda koşturmak için lütfedeceği şeyler söz konusu olabilir.

Şu bir gerçek ki, hangi devir olursa olsun, bir insan, bütün hissiyat ve samimiyetiyle, Cenab-ı Hakk’ın dinine yardıma koşuyorsa, Allah da onu hiçbir zaman hızlan ve hüsrana maruz bırakmaz. Nitekim “Eğer siz Allah’ın dinine destek olursanız, O da size yardım eder.” (Mu-hammed, 47/7) ayet-i kerimesi de bu hakikati ifade etmektedir. Siz hiçbir şey olmasanız da bir müezzin gibi insanları Hz. Muhammed ca-misine ve cemaatine davet ederken, o camiye gelen kimseleri Allah sof-rasız ve ziyafetsiz bırakmaz. Sizin hazinenizde bir şey ve kalbinizde derman olmasa da, bu işin gerçek sahibi Hz. Allah, sadık bendelerine, onlara teveccüh eden kimselerin yanında mahcup düşürmemek için, hazine-i hassasından Hz. Mesih’e inen sofralar gibi hususi sofralar in-direbilir. Allah, kendisine sâdıkâne bende olanları hiçbir zaman hızlan içinde bırakmamış ve bırakmaya-caktır da. Binaenaleyh ister dün, isterse bugün Allah kendi kapısına teveccüh eden herkese, rahmetinin enginlikleriyle onların imdatlarına koşmuş ve onları göz görmedik lütufl arla serfi raz kılmıştır.

• O öyle bir zattı r ki, kendisinden harikulâde şeyler meydana geldiği gibi, nurlu yolunda yürüyen kimselere de Cenab-ı Hak lütufl arda bulunabilir.

• Her devirde insanlar akıl, kalb ve ruhlarıyla hakikati idrak etti kleri nispett e, o hakikate kul ve köle olmuşlardır.

• Bir insan, bütün samimiyeti yle, Cenab-ı Hakk’ın dinine yardıma koşuyorsa, Allah da onu hiçbir zaman hızlan ve hüsrana maruz bırakmaz.

yönelir..ve böylece düşmanın planı bozulur. Derken bir şahıs, on gün sonra savaş ma-hallinden gelerek İslam ordusunun zaferini Derken bir şahıs, on gün sonra savaş ma-hallinden gelerek İslam ordusunun zaferini Derken bir şahıs, on gün sonra savaş ma-

orada bulunan sahabilere haber verir ve şöyle der: Kumandanımız savaşıyordu. Birdenbire strateji değiştirdi. Düşmana değişik şekilde hücum etti. Orduyu toparladı ve neden böyle bir şey yaptığı kendisine sorulduğunda, “Ha-lifenin sesini kulağımda duydum. Bana, dağa doğru çekilmemi söyledi.” der…

İşte bu da Allah Resulü’nün ümmetinden doğru çekilmemi söyledi.” der…

İşte bu da Allah Resulü’nün ümmetinden doğru çekilmemi söyledi.” der…

zuhuru itibarıyla bir keramettir. Evet, Efendi-miz’den zuhuru itibarıyla o bir mucizedir. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali miz’den zuhuru itibarıyla o bir mucizedir. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali miz’den zuhuru itibarıyla o bir mucizedir. Hz.

(radiyallâhu anhum) gibi kimselerin ve daha sonra onların açtığı bu yolda giden başka salih kimselerin elinden zuhur etmesi açısın-dan da bir keramet ve ikram-ı İlahi’dir ki bu da Nebiler Serveri’nin mucizesi vesayetinde gerçekleşmektedir. Evet, O öyle bir zattır ki, kendi elinden harikulâde şeyler meydana geldiği gibi, O’nun nurlu yolunda yürüyen kimselere de Cenab-ı Hak bu kabil lütufl arda bulunabilir. Binaenaleyh, günümüzde bile Cenab-ı Hakk’ın lütfuna mazhar olan bir kısım kimseler, bazen çok uzaktan gelen sesleri duyabilmiş, on günlük ötede cereyan eden hadiseleri Cenab-ı Hakk’ın haberdar etmesiyle haber vermişlerdir. Bunlar o zatlara bazen keramet şeklinde bazen de Cenab-ı Hakk’ın bir ikramı olarak lütfedilmiş olabilir. Esasen bu da yine Efendimiz’e racidir.

yardıma koşuyorsa, Allah da onu hiçbir zaman hızlan ve hüsrana maruz bırakmaz. Nitekim “Eğer siz Allah’ın dinine destek olursanız, O da size yardım eder.” (Mu-hammed, 47/7) ayet-i kerimesi de bu hakikati ifade etmektedir. Siz hiçbir şey olmasanız da bir müezzin gibi insanları Hz. Muhammed ca-misine ve cemaatine davet ederken, o camiye gelen kimseleri Allah sof-rasız ve ziyafetsiz bırakmaz. Sizin hazinenizde bir şey ve kalbinizde derman olmasa da, bu işin gerçek sahibi Hz. Allah, sadık bendelerine, onlara teveccüh eden kimselerin yanında mahcup düşürmemek için, hazine-i hassasından Hz. Mesih’e inen sofralar gibi hususi sofralar in-direbilir. Allah, kendisine sâdıkâne bende olanları hiçbir zaman hızlan içinde bırakmamış ve bırakmaya-caktır da. Binaenaleyh ister dün, isterse bugün Allah kendi kapısına teveccüh eden herkese, rahmetinin enginlikleriyle onların imdatlarına koşmuş ve onları göz görmedik lütufl arla serfi raz kılmıştır.

Page 25: Zamandk230 egazete

Ne var ki, duada Hakk’a teveccühü kendi isteklerimize bağlayıp, kendi arzularımızı öne çıkarmamız da doğru değildir. Doğru olan, bir kulluk şuuruyla Hakk’a yönelip, tevazu ve mahviyet içinde, acz, fakr ve ihtiyaçlarımızın lisanıyla O’na arz-ı hâlde bulunmaktır.

Biz, Seni resimlerle, şekillerle anlatmak ve bunlarla vicdanlarımızda duydu-ğumuz güzelliklerini başkalarına da duyurmak istemiştik... Eğer bununla, idrak edemediğimiz ulvî hakikatleri örseledi isek, Senden özür diliyor ve bizi bağışlamanı istiyoruz.

Abdullah Aymaz

Kurban için samimi olun yeter

Arif Akpınar Bey’in yazıp gönderdiği bir kurban hatırasını aynen takdim ediyorum:

Yıl 1993... Kurban derisini sadece THK’nın toplaya-bileceği gürültüsünün olduğu yıllar. Giresun’da Seyyid Vakkas Öğrenci Yurdu için kurban derisi toplanacaktır. O günlerde vakfın gündeminde bir de kolej yapma düşüncesi vardır, ancak bir türlü arsa bulunamaz. Bulunan arsalara da güç yetmez.

İkişer üçer kişilik gruplar halinde kurban derisi toplanmaya çıkılır. Doktor Hasan ve bir edebiyat öğ-retmeni, arabalarına binip Aksu Deresi’nin kenarındaki mahalleleri dolaşmaya başlarlar. Öğleye kadar dolaşırlar ancak gündemin gürültüsünden etkilenen ahali derile-rini vermezler.

‘Hiç olmaza birkaç deri buluruz’ düşüncesiyle ken-dilerine düşen mahalleyi bırakarak Dereli ilçesine giderler. Ancak oradan da elleri boş dönerler. Yeniden şehre gelerek aynı mahal-leyi son bir umutla bir kez daha dolaşmak isterler. Sağa sola koştururlar an-cak nafile! Yorulmuşlar ve susamışlardır.

Evinin önündeki ağaca kurbanını asmış, yüzmekte olan birini görürler. Adam, kurbanının birini kesmiş ikincisi için çırpınıp dur-maktadır. Hemen yanında da bir bidon su vardır.

Yanına varıp bayramını kutlar, kurbanının derisini vakıf adına talep ederler. Karşısındakilerin kravatlı, düzgün giyimli olmasından dolayı önce iyi karşılar. Bilmediği bir vakıf adına topladıklarını görünce kim bilir kaç kişiyi başından savmış olacak ki yüzünü çevirir. “Ben deriyi söz verdim!” der.

“Suyunuzdan biraz içebilir miyiz?” diye sorduk-larında, işine devam ederek “Buyrun için.’’ der adam. Adamın bocaladığını görünce kollarını sıvayıp yerdeki bıçakları alarak yardım etmeye dururlar. Adam, yardımı reddeder. “Tamam bey amca, deri falan istemiyoruz. Suyunu içtik, müsaade et yardım edelim, sen bu işte zor-lanıyorsun.’’ diyerek, hayvanın derisini birkaç dakikada yüzerler. Adam şaşırır. “Yahu siz kimsiniz böyle elbiseli kravatlı, kasap gibisiniz maşallah!” der.

“Ben edebiyat öğretmeniyim.” diyene inanmaz adam. “Yahu bayram günü öğretmenin deriyle ne işi olur?” Çıkarır, öğretmen kimliğini gösterir. Adamın şaşkınlığı biraz daha artar. Diğerine döner. “Siz de mi öğretmensiniz?” der.

“Yok, der, ben Dereli ilçesinin devlet hastanesinin başhekimiyim.’’ der.

Adam, elini başının üstüne kadar kaldırır. “Hadi be yahu benimle eğleniyorsunuz siz!” der. Doktor da kimliğini çıkarınca adam küçük dilini yutacak gibi olur.

“Yahu, bir doktorla bir edebiyat öğretmeni bayram günü çoluğuyla çocuğuyla olmuyor da deri topluyor, bu nasıl iştir! Bu vakıf nerde biraz bahsetseniz.” der.

Adamı vakfa davet ederler. İkna olmuş, etkilenmiş-tir. O günden sonra vakfın ‘İlyas Amca’sı olur adam. Kurban derisini vermeyen İlyas Amca, bir zaman sonra vakfa arsasını bağışlar. Kurban kesilen o ağacın yerinde şimdi bir kolej yükselmektedir.

Bu öğretiler sayesinde insanlar kendilerine

ve bütün yaratılanlara Allah'ın (cc) isimlerinin

birer tecellileri ve O'nun (cc) eşsiz sanat eserleri nazarıyla bakarak, din,

dil ve ırk ayırt etmeksizin herkese hizmet etmeyi O'na (cc) hizmet etmek

olarak görüyorlar.

Gönlümüzü Âbâd Et

Yollardayız Allah’ım,Sen’den ola bir himmet;Lütfunla kullarına bir kez daha imdat et!Olmalı bir mîâdı bu teklemenin elbet;Kurtar bendelerini, gönüllerini şâd et...Gözlerimiz ufukta sürekli tulû bekler,Mihnetkeş garipleri bir de ünsünle yâd et!Bahçelerde, bağlarda her zaman güller açsın!..Gül günlerini artık bizlere de mûtâd et!Bilmem kaç asır oldu ırmaklar kuruyalı,Nezdinde hapsettiğin rahmetini âzâd et!Uçmak için sonsuza güçlü kanat ver bize,Son arzumuzdur ya Rab, gönlümüzü âbâd et!M. Fethullah Gülen

HAFTANIN DUASI SÖZÜN ÖZÜ

Page 26: Zamandk230 egazete

Ahmet Şahin

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

İyilerin mezarlığında ölmek mi, iyilerin ameliyle yaşamak mı hayırlı?

Bazı hacı adaylarımız, ‘inşallah o kutsal mekânlarda ölür, orada kalırız’ temennisiyle çıkmışlar yolculuğa. Bu temenniyi duyan okuyucum da sorusunu şöyle sormuş: “Hacılarımızın bazılarının orada ölmeyi kurtarıcı bir son olarak görmeleri gerçekten de kurtarıcı olabilir mi?

Nitekim bazı tanıdıklarımız da burada gösterişli mezar yerleri alıyor, mermer mezarlıklarda kalmayı uygun buluyorlar. İnsanı koruyacak olan, içine konulacakları meşhur mezarlıklar mı, yoksa yanlarında götürecekleri salih amelleri, İslami hizmetleri mi? Kurtarıcı olan hangisi, merak ediyoruz?”

Aslında hepimizin bildiği gerçek odur ki insan, nerede olursa olsun, baştan ölmeyi değil yaşamayı dilemelidir Rabb’inden. Çünkü ölen insanın hayırlı amelleri sona erer, bir daha sevap getiren bir hizmeti olmaz. Ama yaşayan insanın hayırlı hizmetleri devam eder. Öyle ise ameli sona erdiren ölmeyi değil de, sevabı devam ettiren yaşamayı dilemeli, hizmetleri çoğaltmayı hedef almalıdır. Çünkü insanı gömüldüğü mezarlık değil, yanında götürdüğü ameli, İslami hizmetleri kurtarır.

Bu sebeple kabrin kutsal sayılan bir mevkide olması, falan ve fi lan zatların yakınında bulunması pek mühim sayılmaz. “Kendi ameli kendini gerileteni, nesebi ve yakınları ilerletemez!” uyarısı vardır hadislerde. Kim olursa olsun, kendi ameliyle muhakeme ve muhasebe olacaktır mezarında!

Rabb’imiz âdildir. İnsanları kendi ameliyle hesaba çeker. Başkasının ne günahını yükletir kendisine ne de sevabını. “Her nefi s kendi kazancının rehinesidir!’’ buyurmuştur ‘Müddessir’ Sûresi’nde.

İsterseniz bu karıştırılan konuya, orada ölmek isteyen bir hacı efendinin şu istihare rüyasıyla da bakabiliriz.

Geçmişte hacı efendinin biri mutlaka kutsal yerlerde kalmak ni-yetiyle gider hacca. Ne var ki, orada bir türlü hastalanıp kalma ihtimali belirmez. Bu defa aklına koyar ki, bir suç işleyip de orada yakalanıp hapse atılsın, böylece hastalanıp oranın me-zarlığına konma ihtimali söz konusu olsun. Düşündüğünü yapmak için bir mağazada baktığı eşyalardan bir kısmını çantasına koyarak çalıyor görüntüsü verirken yakalanır. Ancak bir hacının mal çalmasını normal bulmayan mağaza sahibi, işin aslını

öğrenmek için sorularla sıkıştırınca hacı efendi çözülür: “Ben der, burada ölüp bura mezarlığına konmak için işledim bu suçu!” Mağaza sahibi, maneviyatı gelişmiş biriymiş anlaşılan.

- Efendi der, sen saf birine benziyorsun, senin istiharenden bir işaret çıkabilir sana. Bu gece yatağına abdestli olarak gir, ‘Ya Rab, bana bura mezarlığında ölme konusunda bir işaret göster’ diyerek uyu. Muhtemeldir ki, senin istiharen kabul olur, rüyanda bir işaret alırsın. Sabah gel, bana anlat gördüğün rüyayı...

Söyleneni aynen uygular hacı efendi. O geceki istiharesinde gördüğü rüyayı da sabah gelip aynen anlatırken: ‘Şaşırdım der, tabutlar içinde bir kısım cenazeler dışarıdan getirilip buradaki mezarlığa gömüldü. Buradaki mezarlıktan da bazı cenazeler alınıp dışarıya götürüldü. Bu ne demektir, bir türlü anlayamadım!’

Mağaza sahibi şöyle yorumlar getirilip götürülen cenazeleri.- Buraya getirilen cenazeler, memleketlerinde ölenler. Buraya

layık amel ve hizmet içinde öldüklerinden getiriliyorlar. Buradan götürülenler de burada ölenler. Onlar da burada bırakılmayıp layık oldukları memleketlerine götürülüyorlar. Herkes amelinin ve hizmetinin derecesine göre muamele görür mezarında. Buraya layıksa orada bırakılmaz, oraya layıksa burada tutulmaz. Önemli olan, burada ölmek değil, buraya layık amel ve hizmet içinde yaşamaktır.

Dikkatle dinlediği bu yorumu başını sallayarak tasdik eden hacı efendinin söylendiği duyulur:

- Demek ki iyilerin mezarlığında ölmeyi dilemek yerine, iyilerin amel ve ahlakıyla yaşayarak hizmet etmeyi dilemek gerekiyormuş!..

Bilmem siz nasıl bakıyorsunuz konuya? İyilerin de bulunduğu mezarlıkta ölmek mi, iyilerin amel ve ahlakıyla yaşayarak hizmete devam etmek mi? Hayırlısı hangisi?

Rabb’imiz âdildir. İnsanları kendi

ameliyle hesaba çeker. Başkasının ne günahını

yükletir kendisine ne de sevabını.

“Her nefi s kendi kazancının rehinesidir!’’

buyurmuştur ‘Müddessir’ Sûresi’nde.

Malzemeler:YapıştırıcıBalonSüsleme için çeşitlişekillerde kesilmişrenkli fon kâğıdı

1

1

2

2

3

3

alık sever arka-daşlarım, bugünlerde annem sürekli balık alır

oldu. Pazar tezgâhları balık dolu ve annem çok faydalı diye haftada iki kez balık ye-diriyor bizlere. Doğrusu çok özlemişim hamsiyi, kılçıkları her ne kadar ‘kılçık’ olsa da yemekten vazgeçemem. Hem çok faydalı hem de çok lezzetli. Yediğim balıklardan mıdır nedir, bu hafta balondan balık yapmak geldi aklıma. O kadar sevimli oldu ki, bu kadar kolay ve güzel olacağını tah-min etmemiştim. Her zaman olduğu gibi bu faaliyetimi de duvarıma yapıştırdım. Hadi sizler de birer balon alıp kendi balığınızı yapın, istediğiniz gibi süsleyin. Kolay gelsin, hoşça kalın.

B

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜ[email protected]

Kâğıt ve balondanbalık yapalım

Önce balonu şişirip, sönmemesi için arkasından bağlıyoruz. Daha sonra süslemek için kestiğimiz renkli fon kâğıtlarını şekildeki gibi yapıştırıyoruz.mıdır nedir, bu hafta balondan

balık yapmak geldi aklıma. O kadar sevimli oldu ki, bu kadar kolay ve güzel olacağını tah-min etmemiştim. Her zaman olduğu gibi bu faaliyetimi de duvarıma yapıştırdım. Hadi sizler de birer balon alıp kendi balığınızı yapın,

HAZIRLAYAN: SEÇİL İLGÜN ANGÜN

yapıştırıyoruz.

Çok param olsa güzel tokalar alırdımAysima KarasuÇok param olsaydı kendime ve kardeşime

çok güzel tokalar alırdım. Mahallemizdeki ve televizyonda gördüğüm elbisesi olmayan çocuklara elbiseler alırdım. Bir de babamın görev yaptığı yurtta babamın söylediğine göre elbisesi ve ayakkabısı eski çocuklar varmış, onlara da güzel giysiler alırdım ve onlara yemekler verirdim.

Feyza Nur KamiloğluBenim hayalim bütün insanların

yoksulluk çekmemesi için onlara yardım etmek. Çok sayıda fabrikalar açarak işsizliği önlemek. Okul-lar açmak, eğitimin kalitesini artırmak. Çocuklara oyun parkları hazırlamak. Fakir-lere yemek yedirmek. Kış mevsiminde herkesin evini ısıtmak.

Nureddin AkgülÇok param olsaydı Afrika’nın her

yerine su kuyusu açtırırdım. Mısır’a da yardım parası olarak gönderirdim.

Çünkü Afrika’daki insanlar su-suzluktan ölüyorlar. Mısır’da

da katliamlar, kötülükler çoğaldı. Mısır’daki insan-lar da kötülüklerden ve katliamlardan ölüyorlar.

Ömer KorkmazÇok param olsa ilk

önce hacca ve umreye giderim. Çünkü çok param olduğu için bana farz olurdu, Mısır’daki insanlara yardım eder-dim, öncelikle çocuklara yardım ederdim ve bütün dünyayı gezerdim.

Çok param olsaydı kendime ve kardeşime çok güzel tokalar alırdım. Mahallemizdeki ve televizyonda gördüğüm elbisesi olmayan çocuklara elbiseler alırdım. Bir de babamın görev yaptığı yurtta babamın söylediğine göre elbisesi ve ayakkabısı eski çocuklar varmış, onlara da güzel giysiler alırdım ve onlara yemekler verirdim.

Benim hayalim bütün insanların yoksulluk çekmemesi için onlara yardım etmek. Çok sayıda fabrikalar açarak işsizliği önlemek. Okul-lar açmak, eğitimin kalitesini artırmak. Çocuklara oyun parkları hazırlamak. Fakir-lere yemek yedirmek. Kış mevsiminde herkesin evini

Nureddin AkgülÇok param olsaydı Afrika’nın her

yerine su kuyusu açtırırdım. Mısır’a da yardım parası olarak gönderirdim.

Çünkü Afrika’daki insanlar su-suzluktan ölüyorlar. Mısır’da

Page 27: Zamandk230 egazete

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

Uyumanın da âdâbı var!

MERVE TUNÇEL İSTANBUL

1Günün yarıdan çoğunu uyuyarak geçi-renler... Tüm gece internet, televizyon

derken uykusuz kalıp sabaha karşı birkaç saatlik uykuyla güne başlayanlar... Sosyal hayatımızı derinden etkileyen uykunun di-nimizce adabı ne? Uykudan önce ve sonra nelere dikkat etmeliyiz?

Efendimiz’in (sas), ‘ölümün küçük kar-deşi’ olarak nitelendirdiği uykunun sosyal hayatımızdaki yeri –pek idrak edemesek de- hayli mühim. Her şeyin olduğu gibi uykunun da bir adabı var. Gece boş işlerle meşgul olup gündüz uyumak ne kadar doğru? Uyumadan önce yapmamız gere-kenler neler? Uyku süremizi nasıl ayarlama-lıyız? Peygamberimiz (sas), uykudan önce ve sonra nelere dikkat ederdi?

Gece uykusu ihmal edilmemeli“Yüce Rabb’imiz, gündüzü çalışma,

geceyi de uyku ve dinlenme vakti yap-mıştır.” diyor Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdülhakim Yüce. Ayet-i kerimelerde şöyle buyrulur: “Size geceyi örtü, uykuyu bir istirahat, gündüzü de dağılıp çalışma vakti kılan O’dur.” (El-Furkân 25/47) “Uykunuzu dinlenme (vasıtası) yaptık. Geceyi de (sizi örten) bir elbise yaptık.” (En-Nebe’ 78/9-10). Yani gece uykusunu kaçırmamak, gündüz yapacağımız ibadet ve işlerimiz açısından hayati önem taşıyor. Lakin İslam’da uyku

sadece gece uykusundan ibaret değil.

Uyku türleri neler?Gazali ve birçok

İslam alimine göre günlük uyku süresi sekiz saati geçmemeli. Ancak gerek gece ibadet ve ben-zeri faaliyetlerle uğraşıldığı için yeterince dinlenememek, gerekse iş yoğunluğu ve stresten dikkatin dağılması ve bedenin yorulmasından dolayı gündüz uyuyup dinlenme de söz konusu olabilir. İslamî literatürde buna kaylûle deniyor. Bunu öğle uykusu veya öğle öncesi uyku olarak da adlandırmak mümkün. Hz. Peygamber, “Gündüz orucuna sahur yemeğiyle, gece ibadetine ise öğle uykusuyla (kaylûle) yar-dımcı olun!” buyuruyor.

Uyumamak gereken vakitlerGece uykusu kadar kaylûle denen öğle

uykusunun da fazileti büyük. Ancak bir de uyumanın dinimizce uygun olmadığı vakitler var. Bu uykulara da gaylule ve feylule deni-yor. Gaylule’de güneşin doğuşuyla kerahet vakti bitinceye kadar (40–50 dakika arası) uyku kast ediliyor. Bu uyku rızıkta noksa-niyet ve bereketsizlik sebebi. Ancak, meselâ gece mesaisi yapmış kişi sabah namazını kıldıktan sonra kerahet vaktinin geçmesini beklemeden uyuyabilir. Ve bu sünnete aykırı düşmez. Çünkü kişi günlük mesaisini yap-

mış, sabah

namazını da kılmış, ke-

rahet vaktinin geçme-sini beklemeye artık dinî bir sebep yoktur. Feylule de ikindi namazından sonra akşama kadarki bütün zaman dilimindeki uyku. İkindi namazından sonra güneş tamamen batıncaya kadar geçen zaman dilimi birçok iş kolu için en verimli zaman dilimi. Bu saatte uyumak rızkı da, ömrü de noksanlaştırıyor.

Efendimiz’in izinde rahat bir uyku için…Allah Resûlü, yatsıdan önce uyumayı,

yatsıdan sonra da (uyumayıp) konuşmayı sevmez, bundan nehyederdi. Uyku saatle-rimizi buna göre düzenlemeliyiz.

Sabah namazına kalktıktan sonra yatıl-mamalı. Zira en bereketli saatler günün ilk saatleri.

Gereğine uygun bir kader ve ahiret

inancıyla stresi ve gelecek kaygısını en aza indirmeye çalışmak en doğrusu.

Yediğimiz şeylerin temiz, sağlıklı ve di-nen helal olmasına dikkat etmeliyiz. Sadece ihtiyaç kadarını tüketip, fazla yememekte fayda var.

Peygamberimiz (sas) yatağına abdestli uzanırdı. Bu hal ihmal edilmemeli.

Efendimiz, başta Ayetü’l-Kürsi, İhlas, Muavvizeteyn (Felak, Nas) sûreleri olmak üzere bazı ayetleri okur ve değişik dualar yapardı.

Mübarek yüzü kıbleye gelecek şekilde sağ yanı üzerine uyurduYatmadan önce yatağı silkeleyip,

“Rabb’im! Sen’in isminle yatağıma yattım, yine Sen’in isminle yatağımdan kalkarım. Eğer uykuda canımı alacaksan, bana mer-hamet edip bağışla! Şayet hayatta bırakacak-san, iyi kullarını muhafaza ettiğin gibi beni de fenalıklardan koru!” diye dua edilebilir. (Buhârî)

Melekler temizliği ve güzel kokuyu sev-diklerinden yatak odasının temiz, değişik fotoğrafl ardan uzak, gül veya misk gibi güzel kokularla kokulandırılması da uygun olur.

Henüz dua okumayı bilmeyen çocuk-ların odasında anne-babalar dua okuyabi-lecekleri gibi, bazı dua levhaları da asabilir.

Tüm gün olduğu gibi gece vakti de müstehcen içerikli fi lm, resim, kitap vs. den uzak durup, uyumadan önce istiğfar edilerek sağ tarafa yatılmalı.

Page 28: Zamandk230 egazete

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

BULMACA40 BU

Hazrlayan: Ali Topdağ[email protected]

Aşağdaki piramitte her kutuda bulunan say altndaki iki kutuda bulunan sayla-rn TOPLAMINA eşittir. Buna göre her bir piramitte ayn saylar kullanmadan boş kalan kutular doldurun.

SAYIPİRAMİDİ

•Her satr, her sütun ve kaln çizgilerle be-lirlenmiş 6 kutuluk bölgeye 1’den 6’ya kadar olan rakamlar birer kere yazarak diyagra-m doldurun. •Üzerinde işaret olan iki kutudaki say ard-şktr.•Tüm ardşklar diyagramda gösterilmiştir.

ARDIŞIKSUDOKU

•Diyagramdaki her bir kutuya bir hece yazarak bulmacay çözmeye çalşn. •Kullanacağnz heceler diyagramn al-tnda verilmiştir.•Çözümü yaptğnzda şifre kelimeyi kö-şegende görebilirsiniz.

HECELİ BULMACA

Yemekyenilen yer

Gybet,bühtan

“Garip”şair

“-den sonra”, “-den beri”

BA

DE

DU

HA

HAN

İ

KO

MEK

NE

OR

REN

VE

YE

uya bir h

A

Aşağdaki simetrik şekil iç içe geçmiş ka-relerden oluşturulmuştur. Acaba bu şe-kilde toplam kaç tane kare var?

İÇ İÇE KARELER

23 32

37

99

3 6

3

4

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMLERİ

ARDIŞIK SUDOKU

İÇİÇE KARELER

SAYI PİRAMİDİ

HECELİ BULMACA

ÜS TÜN KÖ RÜ

KA TA KUL Lİ

MÜ TE DA İR

A Mİ YA NE

1813

26

12

31

7

14

118

61 56

30

5112 9

14 TANE KARE VARDIR

4 2 6 1 3 5

3 1 5 2 6 4

1 3 4 5 2 6

5 6 2 3 4 1

2 4 1 6 5 3

6 5 3 4 1 2

Page 29: Zamandk230 egazete

24 E

YLÜL

201

3 SA

LI

Yeni

Bah

ar Ç

ocuk

08-0

9 Bul

mac

alar

24 E

YLÜL

201

3 SA

LI

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

ÇÖZMECE

Page 30: Zamandk230 egazete

25 EYLÜL–1 EKİM 2013

Şirketin yeni amiral gemisi: iPhone 5SDENİZ ERGÜREL İSTANBUL

1Apple uzun zamandır beklenen du-yuruyu sonunda yaptı ve iPhone 5’i

yeniledi. Hem de bir değil, iki yeni telefonla. iPhone 5S, şirketin yeni amiral gemisi olur-ken, iPhone 5C rengarenk ve eğlenceli bir cihaz...

Apple’ın basın mensuplarına özel olarak Berlin’de düzenlediği bir etkinliğe katılıp bu yeni telefonları sizler için deneme şansı buldum. İşte izlenimlerim...

iPhone 5STasarım: Genel hatlarıyla bir önceki

versiyondan iki farkı var. Birincisi; altın, gü-müş ve uzay gri olmak üzere üç ayrı renge sahip olması. Şahsen altın renkli iPhone 5S’i çok beğendim. İkincisi ise giriş düğmesinin etrafında görünen halka. Safi r kristalden yapılan bu halka, yeni parmak izi okuma sistemi Touch ID’nin bir parçası. Cihazın ölçüleri iPhone 5 ile aynı olduğundan çoğu kılıfl a uyumlu olacaktır.

İşlemci: 64-bit mimarisine sahip A7 işlemci bir önceki versiyona göre iki kat daha hızlı. OpenGL ES 3.0 desteği var. Tanıtım etkinliğindeki canlı performansa bakılırsa, işlemcinin sunduğu hız ve grafi k, piyasadaki bazı bilgisayarlarda bile yok. Ayrıca cihaza, M7 adı verilen bir hareket işlemcisi de eklenmiş. Bu işlemci, sağlık ve spor uygulamalarının geliştirilmesine yardımcı olacak.

Kamera: Arka yüzündeki 8 megapik-sellik iSight kamerası bir önceki versiyona göre daha iyi. Diyafram açıklığı f/2.2’e yük-seltilmiş ve sensörü yüzde 15 daha geniş. Etkinlikte gördüğüm bazı örnek fotoğrafl ar profesyonel bir kamera ile çekilmiş kadar etkileyiciydi. Ayrıca True Tone adı verilen yepyeni bir LED fl aş türü eklenmiş. Beyaz ve amber renkli bu fl aş ile daha gerçekçi renkler elde edilebiliyor.

Fotoğraf ve video çekimi: 120 fps ağır çekim video özelliği çok eğlenceli ve kreatif. Bu özellik iPhone kullanıcıları arasında hızla fenomen olabilir. Saniyede 20 kare fotoğraf çekip en iyi pozu seçme özelliği olan ‘Burst Mode’ hareketli ortamlarda çok işe yarıyor. Titreşimi engelleyen görüntü sabitleme özelliğiyle de fotoğrafl ar artık daha net. Video çekerken zoom yapabiliyorsunuz.

Pil ömrü: İyi haber! Test etme imkanım olmadı ama Apple’ın tanıtımına göre 10 saatlik 3G konuşma ve 250 saat standby süresi var. Bir önceki versiyonda 8 saat 3G konuşma ve 225 saat standby süresi vardı.

Touch ID parmak izi okuma: iPhone 5S’in giriş düğmesi parmak izinizi okuyabiliyor. Böylece telefonun kilidini kolayca açabiliyor veya iTunes’dan alışveriş yapabiliyorsunuz. Yaptığım denemede bu sistemin oldukça başarılı olduğunu gördüm. Benim gibi telefonunu gün içinde sık kullananlar ve onlarca şif-reyi aklında tutmak zorunda olanlar için harika bir özellik.

iPhone 5CTasarım: Yeşil, sarı, mavi, kır-

mızı ve beyaz olmak üzere beş farklı renk seçimiyle gelen eğlenceli bir tasarımı var. Bana biraz iPod Touch’ı andırdı doğrusu. Polikarbon malze-meden üretilmiş olan kasası oldukça sağlam ve zengin duruyor. Kesinlikle plastik hissi yok. Apple bu telefon için yumuşak plastikten altı ayrı renkte kılıf üretmiş. Bunlarla farklı kombi-nasyonlar yapmak mümkün. Ekranı 4 inç genişliğinde ve retina display özelliğine sahip.

İşlemci: A6 işlemci iPhone 5 ile aynı. Yeni nesil Bluetooth Smart 4.0 ve

802.11a/b/g/n Wi-Fi bağlantı özellikleri var.Kamera: Arka yüzünde tıpkı iPhone 5

gibi 8 megapiksellik iSight kamerası var. Diyafram açıklığı f/2.4. Lensi çizilmez safi r kristalden yapılmış. Ön yüz kamerası 1.2 megapiksel fotoğraf ve 720 p HD video çekebiliyor.

Fotoğraf ve video çekimi: iPhone 5S’te de olan fotoğraf çekmeden önce 8 ayrı fi ltre uygulama, kare fotoğraf çekme, titreşim engelleme, video çekerken zoom yapma ve 1080p HD video kaydı gibi özellikleri var. Ağır çekim video ve True Tone LED fl aş özelliği ise yok.

Pil ömrü: Apple’ın verdiği bilgilere göre iPhone 5S ile benzer pil ömrü bulunuyor.

özelliğiyle de fotoğrafl ar artık daha net. Video çekerken zoom yapabiliyorsunuz.

İyi haber! Test Video çekerken zoom yapabiliyorsunuz.

İyi haber! Test Video çekerken zoom yapabiliyorsunuz.

etme imkanım olmadı ama Apple’ın tanıtımına göre 10 saatlik 3G konuşma ve 250 saat standby süresi var. Bir önceki versiyonda 8 saat 3G konuşma ve 225 saat

ID parmak izi iPhone 5S’in giriş

düğmesi parmak izinizi okuyabiliyor. Böylece telefonun kilidini kolayca açabiliyor veya iTunes’dan alışveriş yapabiliyorsunuz. Yaptığım denemede bu sistemin oldukça başarılı olduğunu gördüm. Benim gibi telefonunu gün içinde sık kullananlar ve onlarca şif-reyi aklında tutmak zorunda olanlar için harika bir özellik.

iPhone 5C

mızı ve beyaz olmak üzere beş farklı renk seçimiyle gelen eğlenceli bir tasarımı var. Bana biraz iPod Touch’ı andırdı doğrusu. Polikarbon malze-meden üretilmiş olan kasası oldukça sağlam ve zengin duruyor. Kesinlikle plastik hissi yok. Apple bu telefon için yumuşak plastikten altı ayrı renkte kılıf üretmiş. Bunlarla farklı kombi-nasyonlar yapmak mümkün. Ekranı 4 inç genişliğinde ve retina display özelliğine sahip.

aynı. Yeni nesil Bluetooth Smart 4.0 ve

Page 31: Zamandk230 egazete

Sahibi/Publisher: Moving Media ApSYönetim Kurulu Başkanı/Chief Executive Offi cer

Vedat OğuzGenel Yayın Müdürü

Editor-in-Chief

Kamil Subaşı[email protected]

Haber MerkeziRedaktion Center

Hasan Cücük, Emre Oğuz, Menaf Alıcı, İbrahim Kaya, Engin

Tenekeci, Yavuz Ş[email protected]

Grafi k TasarımSebahattin Çelebi

Reklam / Advertising +45 71 51 43 85

[email protected]

ÜLKE VE BÖLGE TEMSİLCİLİKLERİ• İsveç: İbrahim Kaya ............................................................................................................................... + 46 76 160 46 03• Norveç: Ömer Fevzi İpek ...................................................................................................................... + 47 21 39 54 57• Finlandiya: Fahrettin Çalışkan ........................................................................................................... + 358 505 48 03 33• Grönland, İzlanda: Mehmet Bayhan ................................................................................................ + 45 52783966• Aarhus: Rasim Atakan .......................................................................................................................... + 45 42 78 93 64• İstanbul: Salih Beşir ................................................................................................................................ + 90 5332 83 89 86

NYE

Moving Media ApS • Holsbjergvej 41 B • 2620 Albertslund • Tlf: + 45 70 20 69 70 İnternet: www.zamaniskandinavya.dk • Baskı: OTM AVISTRYK IKAST | ISSN: 1903 6892

Reklam ..............................................reklam@zamaniskandinavya.dk ............................................... +45715 14 385Haber: .................................................. [email protected] Okur Hattı: ..................................okurhatti@zamaniskandinavya.dkAbone: ................................................ [email protected] .............................................. +4570206970

Banka bilgileri: Danske Bank: Reg nr. 3129 Kontonr. 16922552IBAN: DK57 30000016922552 • SWIFT-BIC: DABADKKK

Gazetemizde yayınlanan yazı ve haberlerin yayın hakları Moving Media ApS’ye aittir. Yazı ve haberler referans gösterilerek kullanılabilir. Yayınlanan reklamların içeriğinden gazetemiz sorumlu değildir.

CVR-nr. 25065557

31 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEM

Kara Kutu

Pek çok insanın seve-rek yediği bir meyvedir muz. Türkiye’de yalnızca Mersin’in Anamur ve Boz-yazı ilçeleriyle Antalya’da yetiştiriliyor. Yıllık hasadı-mız iç talebimizin yarısını karşılayabiliyor. 250 bin tonluk ithalatın yüzde 87’sini dünya üretim lideri Ekvador’dan yapıyoruz. 2013’ün ilk yarısında önce-sine nazaran yüzde 168’lik artışla 106 milyon dolarlık ürün ithal ettik ülkeden. En fazla ihracat gerçekleştirdiği devletler sıralamasında 7’ncilikten 3’üncülüğe terfi ettik! Ekvador’da 250 bin hektarda muz üretiliyor. 2 milyon kişi ekmek yiyor. Ülkedeki Muz İhracatçıları Birliği Başkanı Eduardo Ledesma, yılın birinci altı ayında rekor kırdıklarını söy-lüyor: “Avrupa’da ekonomik kriz devam ediyor. Ancak Türkiye pazarı büyüyor. Ortadoğu’ya yakın olma-sından dolayı Türkiye’deki meyve pazarı hızlı büyüme gösteriyor.” İtalya’daki dü-şüş, Avrupa’daki krizi iyice yansıtıyor. İhracat yüzde 44,2 gerilemiş. 121,6 milyon dolarlık gelir, 67,8’e inmiş. Ülkenin senelik muz ihracı 160 milyon koliyi aşmış. Bir koli muz 19 kilogram ve de-ğeri 6 dolar. Ürün gemiyle 18-20 günde Türkiye’deki raflarda yerini alıyor.

BÜLENT TEKİNER 17 Haziran 1980’de öldürülen

CHP Nevşehir İl Başkanı ve eski milletvekili Zeki Tekiner’in oğlu

PROF. DR. İZZETTİN

DOĞANCem Vakfı Başkanı

PROF. DR. SAVAŞ ALPAYİslam Ülkeleri İstatistik Ekonomik

Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC) Genel Direktörü

“Babamın öldürülmesi, darbeye zemin hazırlamak için devlet eliyle yapılan infazlardan biridir.”

ERDOĞAN TOPRAK

CHP Genel Başkan Yardımcısı

“Toplumun her kesimi bu temele (Cami-Cemevi Kültür Merkezi projesine) birer tuğla koymalıdır.”

“Cami ile cemevinin yan yana olmasının kime zararı olabilir?”

“Dünyadaki insanların yüzde 0,6’sı küresel servetin yüzde 40’ını elinde bulunduruyor.”

12

Ekvador’un en fazla muz sattığı 3’üncü ülkeyiz

HAFTANIN SÖZLERİ

İstanbul’un 2020 Olimpi-yatları’nı son finalde kaybet-mesini nasıl okumak gerekir? Oylamanın neticesinden her-kes gibi Fethullah Gülen Hoca-efendi de müteessir: “Kıskanı-yorlar. Bir itilafla olimpiyatları İstanbul’a vermeyip, 7 sene son-raki bir projeye taş koyuyorlar.” Ancak önümüzdeki fırsatlara odaklanmamızı tavsiye eder-ken; 2020’yle kaybedilenin İzmir’deki Expo’yla kazanıla-bileceğini söylüyor: “Allah’ın izniyle necip milletimizin de-ğerlerinin ne olduğu bu vesile ile gösterilebilir.” Herkul.org sitesinde yayınlanan sohbetin-de konuyu şöyle değerlendi-riyor: “Oradaki o inkisarımızı Allah’ın izniyle başka yollarla telafi ederiz. Ne idare edenler,

ne onların arkasında olanlar, ne de milletimizin fertleri bunlar karşısında katiyen sar-

sılmamalı.” İslam’ın yayıldığı ilk dönemlerdeki bir anekdot-la da geleceğe motive ediyor: “Uhud’u yeniden zafere çe-virmek gibi, inanç Kâbe’sine doğru yürümeli. Fevç fevç de-haletlere vesile olacak bir yolu takip etmeli.”

Arzulanan hedeflere her geçen yıl katılımı artan Türkçe Olimpiyatları’yla varılabilece-ğini de de belirtiyor, Hocae-fendi: “Önümüzdeki sene 170 ülkeden insan gelecek. Sonra insanlar sayacak, ‘Dünyada başka ülke kaldı mı?’ diye. Ben geçen sene saydırdım. 7-8 ülke kaldı. Onların da nüfusu en fazla 10 milyon olan.” Bu or-ganizasyonu şu sözlerle nite-liyor öte yandan: “Bu öyle bir tanıtmadır ki, Allah’ın izni ve inayetiyle, milletin dikkatleri-ni eğlenceye çekme değil, bir mefkureye bir duyguya, mille-timizin nezaketine, nezahatine ve melekleri bile kıskandıran keyfiyetine dikkat çekmedir.”

Fethullah Gülen Hocaefendi:2020 inkisarımızı başka yollarla telafi ederiz

HAB

ER T

UR

U

Nihai karar mercii Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’nin (CAS) Fenerbahçe’yi (FB) 2, Beşiktaş’ıysa (BJK) 1 yıl Avrupa kupalarından men etmesiyle, 3 Temmuz 2011’de başlayan şike süreci bambaşka bir atmosfere büründü. Sportif itibar ve maddi kayıplar yerine, şahıslar arasındaki mücadeleler ön planda artık. Bir yanda Aziz Yıldırım, diğer yandaysa Mehmet Ali Aydınlar. Yıldırım, uzun zamandır FB’yi yönetiyor. Görevi bırakıp bırakmayacağı tartışılıyor. Aydınlar da aynı takımın başarısı için çabalayan öncü isimlerden. Şikenin soruşturması kamuoyuna yansıdığında, Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) henüz birkaç günlük başkanıydı. Başta renklerine aşkla bağlandığı Sarı-Kanaryalar, bazı ekiplerimiz şikeye karışmakla suçlanıyordu. İşin içinden nasıl çıkacaktı şimdi? CAS’ın irade beyanının ardından Yıldırım, yemekte buluştuğu gazetecilere konuştu. Özetle ileri sürdü ki, ‘asıl dava konusu şike değil; amaç ve hedef farklı!’ Gizli özneli cümlelerle Aydınlar’ı da topun ağzına koyuyordu. Her soruya cevap taahhüdüyle Aydınlar da medyayla bir araya geldi. Ancak son soruyla can evinden vuruldu ve toplantıyı gözyaşlarıyla bitirdi. O sualin içeriği şöyleydi: “Yıldırım, FB voleybol şubesi sorumluluğuna evlat acısını unutması için mi Aydınlar’ı getirmişti?” Pek çok yazar gibi, Sabah’tan Sevilay Yükselir de üzücü detayı tema yapmıştı yazısına. Çoğu eleştiriye kulak tıkayan Yıldırım, nedense hemen aramıştı onu. “Ben bişi demedim. Sadece ona en zor gününde insan olarak nasıl bir dostluk yaptığımı gösterdim. Oğlu vefat ettiğinde bir asker gibi her anında yanında oldum.” diyordu. Akabinde şun-ları söylüyordu: “Ama o ne yaptı? Benim ona gösterdiğim dostluğa karşın tam tersini yaptı ve beni en zor zamanımda sattı. Arkamdan bıçakladı.” Yükselir’in, Aydınlar’ın üzülmesinden hiç mi etkilenmediği yönündeki sorusunu, “Niye üzülecekmişim ki! Üzülecek bir durum yok çünkü numara yapıyor. Alenen evlat acısı üzerinden sömürü yapıyor… Bir sahne kurulmuş

ve sahnenin bir parçası ağlaması.” diye cevaplıyordu. FB’nin, 2 Kasım’da seçimli genel kurulu var.

Divan Toplantısı, 5 Ekim’de. Kulübün, ‘burada içini dök’ davetine Aydınlar

icabet etmeyecek. Genel kurulu adres gösteriyor: “Bilinmelidir ki,

artık Fenerbahçe camiası, geç-mişin büyük yanlışlarının ku-lübü getirmiş olduğu noktayı değil, Fenerbahçe’nin parlak geleceğinin nasıl planlan-ması gerektiğini konuşmak istemektedir.” Basına neler anlattığı ortada. Yıldırım’ın

Yargıtay’daki dosyası, şeklî eksiklik sebebiyle yeniden

yerel mahkemede. Şurası kesin ki, FB, tarihinin en kritik kurulunu

yaşayacak.

YILDIRIM’IN ARDINDANAYDINLAR DA KONUŞTU…

FENERBAHÇE’DEKILIÇLAR ÇEKİLDİ

1990’ların faili meçhulle-rine yeniden yakın mercekler tutuluyor. Bu defa nelerin değişebileceği, dipsiz kuyuya inilip inilemeyeceği ve ipin ucunun nerelere varacağı me-rak konusu. Terörle Mücadele Kanunu 10’uncu Maddesi’ne istinaden görevli 9 savcı, kendilerine dağıtılan Doğu ve Güneydoğu’daki cinayet ve kayıplarla ilgili 9 bin 500 dosyayı tek tek gözden geçirmekte. Ek-siklikler tamamlanıyor, yakınların ifadeleri güncelleniyor. Resmî makamlarla yazışıla-rak bilgi ve belge topla- nıyor . ‘Ölüm Üçgeni’ diye nitelenen Düz-ce-Bolu-Sapanca arasında işlenen 16 cinayet ve kayıp silahlar vakası ay-dınlatılmayı b e k l i y o r . Bu soruş-t u r m a n ı n iki numaralı şüphelisi eski Özel Harekatçı emekli Yarbay Korkut Eken’in Savcı Mustafa Bilgili’ye verdiği ifadelerde yine meşhur Mah-mut Yıldırım, namıdiğer “Ye-şil’le” karşılaşıyo-ruz. Eski MİT’çi Mehmet Eymür ile Eskişehir Emniyet Müdürü iken tutuk-lanıp hüküm giyen Hanefi Avcı’nın şahsına yönelttiği suçlamalarını reddeden Eken, “Mahmut Yıldırım yaşıyor. Kısa süre önce Yeşil benim normal bir silahla öldürülemeyeceğimi söyleyerek uzun menzilli Kanas silahı sipariş vermiş Bu telefon görüşmeleri devletin elinde

var.” diyor. İzahı çok zor doğ-rusu: Kimdir bu Yeşil? Mitolojik bir varlık mıdır ya da farklı bir canlı türü müdür? Askerse rütbesi, polisse makamı nedir? 1990’lı yıllarda JİTEM ve bütün istihbarat birimlerinin Yeşil’i kullandığını da dile getiriyor Eken: “Yeşil, MİT ve Jandarma ile çalıştı. Çıkıp doğruları söylesin. Karanlık bir dönem aydınlanacaktır.” Kayıp silah-lara ilişkin açıklaması da aynen

şöyle: “Kayıp olduğu iddia edilen silahları Emniyet envanterinden alarak Özel Ha-rekat polislerinin eğitimi için kullandım. Tüm Özel Harekat polislerini bizzat ben eğittim. Bunlardan bir kısmını devlet operasyonları için yurtdışına gönderdim. O dönem MİT ve Emniyet, Öcalan’ın yerini tespit etti. Yurtdışında Öcalan’a suikast düzenlenecekti. Silahların bir kısmını bu birimlere dağıttık. Ancak daha sonra operasyondan vazgeçildi, silahlar iade edilmedi.” Eken’e ilk soru: Niye? İkincisi: Nasıl değerlendirildiler? Resmî kişiliklerin gayriresmî icraatları… Pergelin ucu o kadar açık ki…

Mahmut Yıldırım (Yeşil)

Korkut Eken, Yeşil çıkıp doğruları söylerse, karanlık bir dönemin aydınlanacağını söylüyor.

FA İ L İ M E Ç H U L S O R U Ş T U R M A L A R I N DAB U D E FA S O N U Ç A L I N AC A K M I ?

Şahıslar resmîfi iller gayriresmî!

Page 32: Zamandk230 egazete

32 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMATATÜRK OSMANLI DERİN DEVLETİNİN ADAMIYDI

Vahdettin-Atatürk ilişkisi tam manasıyla araştırılmadı bugüne kadar. Yazar Fatih Bayhan, elde ettiği yeni belgelere dayanarak “Mustafa Kemal’in Samsun görevi onun Anadolu’yu toparlayabilmesi için ortaya çıkartılmış bir görevdi.” diyor.CEMAL A. KALYONCU

1Vahdettin ve Mustafa Kemal ilişkisi, kimi çevrelerin kendi görüşleri üze-

rine temellendirildi bugüne kadar. Kimse de bildik kalıpların dışına çıkacak adımları atmadı veya atamadı. Zira doğru dürüst bir çalışmaya tabi tutulmamıştı konu. O yüzden de Halife ve Sultan VI. Mehmet Vahdettin de ‘vatan hainliği’ ile suçlanıp durdu yıllarca.

Ama tarih doğru araştırılınca, ortaya yeni belgeler çıkarmak mümkün. Sultan Vahdettin ile Mustafa Kemal’in temasları hiç de söylendiği gibi görünmüyor yeni bilgi ve belgelere göre. Hatta Paşa’yı Samsun’a gitmek için görevlendirenin bizzat Sultan Vahdettin olduğunun ötesinde “Samsun görevinin, Mustafa Kemal’in Anadolu’yu toparlayabilmesi için ortaya çıkartılmış bir görev” olduğu da anlaşılıyor.

Tarihî konularda yaptığı çalışmalarla gündem oluşturan gazeteci-yazar Fatih Bay-han, yeni yılda Vahdettin ve Mustafa Kemal ilişkisini kitaba dönüştürüp yayımlayacak. Kıbrıs Gerçeği, Fikriye Hanım, Zübeyde Hanım, Tarih Değiştiren Suikastler, Teyzem Latife, Atatürk’ün Aşkı Latife, Atatürk’ün Büyük Sırrı kitaplarının yazarı Bayhan, 1922 ve 1923 yıllarına tekabül eden 1. Meclis gizli celse zabıtlarına göre “Halifeye emanet-i şerifeyi teslim ve biat etmek üzere İstanbul’a bir mebus heyeti bile gönderildiğini” tespit etmiş mesela. Yeni belgeler, Vahdettin’in hain olmadığı tartışmasına da noktayı ko-yacak.

-“Atatürk, Osmanlı derin devletinin adamıydı.” diyorsunuz. “Atatürk’ün Büyük Sırrı” kitabında o kanaate varmış mıydınız?Zaten o çalışmalar sürerken bir şey ortaya

çıkıyor. Yani ‘Neden Mustafa Kemal?’ sorusu hep zihinleri kurcalamıyor mu? Neden Kâ-zım Karabekir, İsmet Paşa, Refet Bele, şu bu değil de Mustafa Kemal Atatürk seçiliyor?

-Pek çok rakibi de var. Seçildiği zaman İttihat Terakki bağı var, sonra o bağını kopartıyor.Kopartmak zorunda kalıyor. Çünkü artık

İttihat Terakki’nin bütün siyaseti bitiyor. Yeni bir döneme giriliyor.

-Sultan Vahdettin-Mustafa Kemal üzerine yeni ne tür bilgilere ulaştınız?Benim ulaştığım nokta, Sultan Vahdettin

ile Mustafa Kemal, Samsun’a hareketten önce, son gece, diz dize ahitleştiler. Görüş-mede anlaşmaları şöyleydi: Vatanın sağlam bir şekilde selamete çıkartılması hususunda kendisi İstanbul’da düşman devletlerin ilgisini ve dikkatini çekecek, sulh ve anlaşma havası içinde zaman kazanacak, bir yandan da işgalleri bitirmeye, Anadolu’da yeniden güveni tesis etmeye çalışacaktır. Mustafa Kemal Paşa da Samsun’dan başlayarak Anadolu’yu örgütleyecek, dağınık askerî ve idarî yapıyı düzene sokacak ve bu sayede işgallere karşı bir sivil ve askerî harekat baş-latacaktır. Anadolu’nun kurtuluşunun temini hangi yolda görülürse bir diğeri kendini feda edecek ve ülkenin kurtuluşuna zemin hazırlanmış olacaktır.

-Bu konuşma olarak mı aralarında geçiyor?Bu ahitleşmenin kaydı kızı Sabiha Sul-

tan’dadır. Ve Vahdettin’in özel yaverindedir. Nitekim bu ahitleşme gecesinde neler yaşan-dığını kısmen Nutuk’ta anlatır Paşa. Kısmen anlatır ama. Çünkü burada İngiliz siyasetine karşı bir siyaset geliştirilmiştir. Aradaki o ihtilaf noktalarının tamamı danışıklı dövüş.

Mesela, çok enteresan bir şey söyleyeyim. Paşa hakkında, biliyorsunuz idam fermanı çıkartıyor. Şeyhülislam da mürted ilan ediyor değil mi? Ankara Meclisi’nde padişahın bu kararı tartışılıyor, gizli celsede.

-Azletme yoluna gidiliyor…Onu tartışıyorlar. Mustafa Kemal kür-

süye geliyor. Gizli celseler açıklanıyor şimdi. Gizli celse konuşmalarından çıkarttım ben o konuşmayı. Diyor ki “Padişah Vahdettin bana özel yaverini gönderdi. Biz Düzce’de görüştük.” Ve Vahdettin’in ona gönderdiği özel mektubu gösteriyor. “İngiliz süngüsü al-tında böyle bir karar almak durumundayım. Bu kararı almam senin çalışmaların ile alakalı yürüyeceğin yolda moralini bozmasın.” Paşa gizli celsede bunu okuyor. Yani bizimkiler müthiş bir siyaset izliyorlar İngiltere’ye karşı. Bu benim kurgum değil. Tarihî veriler üze-rinden yaptığım okumalar sonucu kareleri birleştirince böyle bir fotoğraf ortaya çıktı. Onun için Mustafa Kemal Paşa ile ilgili, yani Vahdettin hain mi, değil mi tartışmalarının yapılıyor olması abesle iştigaldir. Sonra gizli celselerden aldığım bir belge daha var.

-Açıldı mı gizli celseler?Daha açılmadı. Bu belgeyi paylaşabiliriz

kamuoyuyla. Orada, Ankara’da hükümet kuruluyor, Meclis diyor ki ‘Padişahımıza biatımızın yapılması lazım.’ Mustafa Kemal Paşa’nın katıldığı Meclis’te biat ekibi ku-ruluyor. Biat ekibi özel bir trenle İstanbul’a naklediliyor. Harcırahları tartışılıyor.

-Kimler var biat heyetinde?Erzurum Mebusu M. Durak Bey, Bursa

Mebusu Operatör Emin Bey gibi isimler… Mustafa Kemal Paşa görevini yapmış, Ana-dolu’yu toparlamış, askerî ve idarî dağınıklığı gidermiş. Sultan Vahdettin bunun üzerine iki ayrı devlet görünümünde kalmak ye-rine, kendini feda ederek tek resmî yetkinin tümüyle Ankara hükümetinde olduğunu kuvvetlendirmiştir. Eğer Vahdettin vatanı

terk edip gitmeseydi iki ayrı hükümet temsil edecekti Türkiye’yi Lozan’da.

-Neden yurtdışına çıktı Sultan Vahdettin?Orada da Vahdettin’in, “Mustafa

Kemal’in aklı da hırsı da yüksektir. Aklı galebe çalarsa çok faydalı olur, hırsı galebe çalmasın.” sözü olayı özetlemiştir. Ancak cumhuriyetin ilanından sonra İngiliz baskısı ve yeni kurulan devletin tanınmama riski sal-tanat ile yolların ayrılmasına neden olmuştur.

-Sultan Vahdettin’in İngiliz gemisi ile gitmesi mecburi miydi?Başka ne yapabilirdi? Başka seçeneği

yoktu. Orada İngilizlere tam anlamıyla güven verebilmek için onların gemisine bindi ve kendini feda etmiş oldu. Vatan için kendini feda etmiş bir padişahtır Sultan Vahdettin. İngilizler nitekim daha sonra onu kullanmak da istemişler belki. Bakın bir şey daha var. Neden ‘Mustafa Kemal?’ sorusunun arkasın-daki en önemli cevaplardan biri şudur: Mus-tafa Kemal, şehzadeliği sırasında Vahdettin’e seryaverlik yapmış, birlikte Almanya seya-hatinde bulunmuş ve bu seyahat sırasında Anadolu’daki ahvali ayrıntılarıyla konuşma fırsatı bulmuşlar. Paşa, Anadolu’nun her cephesinde bilinçli olarak görevlendirilmiştir. Oranın fotoğrafını iyi çeksin diye. Bu önemli bir husus. Vahdettin’in ikinci nedeni de damadı Enver’in Mustafa Kemal Paşa’ya tasallutuna mâni olmak için onu İstanbul’da fazla tutmak istememiştir. Bu yüzden de hep Anadolu’da. Çünkü Mustafa Kemal Paşa’nın günü gelecektir. Planı budur.

-Mustafa Kemal, İstanbul’a bir daha 8 sene sonra mı geliyor?Daha sonra geliyor, tabii. Hatta Sultan

Vah-dettin’den Almanya ziyareti dönü-şünde kendisinin padişahlığında Harbiye Nezareti’ne talip oluyor Mustafa Kemal. Kabinede görev almak istiyor. Vahdettin diyor ki “Zamanı var.” Sultan Vahdettin padişahlık makamına oturunca, sağlık

dolayısıyla İsviçre’de tedavi gören Paşa, apar topar tedavisini yarıda kesip İstanbul’a dönüyor. Vahdettin’den randevu istiyor. Salı günü randevu istiyor, cuma selamlığından sonra görüşüyorlar. Mesela orada da ente-resan tespitlerim var. Vahdettin’in güvenini kazanan Mustafa Kemal Paşa, özellikle son iki yılda, 1918-1919’da, Samsun’a çıkışına kadar, Sultan Vahdettin’le cuma selamlığın-dan sonra neredeyse her hafta kayıtsız özel görüşme yapmıştır.

-Her zaman mı?Evet. Padişah olduktan sonra. Bunu

kimileri En-ver’den korktuğu için diye telaffuz eder ama asıl Sultan Vahdettin’in Mustafa Kemal’i İstanbul’da erken bir şekilde gündeme getirmeme kaygısından kaynak-landığını düşünüyorum ben.

-Peki, en baştaki konumuza tekrar dönelim. Mus-tafa Kemal, rakipleri arasında, Sultan Vahdettin nezdinde nasıl bir adım öne geçebilmiş? O bah-settiğiniz ‘derin yapının’ etkisi var mıdır bunda?Mustafa Kemal’in Vahdettin’le kurduğu

o sıcak temas, Almanya seyahati, onun son-raki hamlelerinde hep avantaj sağlamıştır. Ve padişaha bağlı bu derin yapı Mustafa Kemal’e tam anlamıyla güvenmiştir. Sam-sun’a gönderilmeden önce Dahiliye Neza-reti’nden Mehmet Ali Bey, Mustafa Kemal Paşa’yı Şişli’de kaldığı evinde ziyaret ediyor. Bu zat kritik görevde bir zattır. Ardından Bahriye Nazırı Avni Paşa, Şişli’deki evine sık gidip gelmeye başlıyor, ahbap oluyorlar. Bu görüşmeler Mustafa Kemal’in saltanat, sadakat hislerinin öğrenilmesi ve teyidi için yapılmıştır. Sonra Avni Paşa özel otomobilini Şişli’deki evine gönderip Mustafa Kemal Paşa’yı evinden aldırıp bakanlığa getiriyor. Memleketin ahvalini konuşuyorlar. Mustafa Kemal Paşa o günlerde Harbiye Nazırı Şakir Paşa tarafından makamına davet ediliyor. Odasında tek kelime edilmeden Samsun’la ilgili görevi takdim ediyor. Onu Samsun’a

Fatih Bayhan

Page 33: Zamandk230 egazete

33 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMgörevlendiren Vahdettin’in kendisidir. Yani Samsun görevi onun Anadolu’yu topar-layabilmesi için ortaya çıkartılmış bir gö-revdir. Bandırma Vapuru’nu ayarlayan da Vahdettin’dir. Ailesine yetecek kadar parayı veren de, ailesini himaye eden de Sultan’ın kendisidir.

-Padişah’a rağmen olmamıştır bunlar yani?Tabii. Paşa’yı bu göreve götürecek tek

vasıta Bandırma Vapuru’dur ve gemiye ait işlemler bizzat Bahriye Nazırı Ahmet Avni Paşa tarafından yürütülmüştür. Paşa, gizli, kaçarak gitmemiştir. Bandırma Vapuru, Kaptan İsmail Hakkı kumandasında Samsun seferi için görevlendirilmiştir. Sadrazam, 14 Mayıs 1919’da Nişantaşı’ndaki konağında Mustafa Kemal Paşa’ya akşam yemeği verdi. Ertesi gün vapur yola çıkacaktı. O gece Rauf Orbay geç saatlerde Bahriye Nazırı Avni Paşa’nın telefonuyla bakanlığa çağrılır ve son gelişmeler konuşulur. Çünkü yeni ge-lişme İzmir’in işgaline giden sürecin başıydı. Rauf Bey bir an evvel vapurun İstanbul’dan kalkması için çalışırken öğlene doğru Şiş-li’deki Mustafa Kemal’in evine gidiyor. Evde Refet Paşa, Kurmay Binbaşı Hüsrev ve Ordu Müfettişi Doktor Albay İbrahim Tali de var. Orada hazırlıklara son şeklini veriyorlar. Mustafa Kemal, Samsun öncesi veda ziyaret-lerinde bulunuyor. Önce, günün sabahında, Babıali’de Sadrazam ve nazırlarla görüşmüş, cuma selamlığından sonra da Hamidiye Camii mahfi linde Padişah Vahdettin’le bir araya gelmiştir. Çünkü gece hareket edeceği kesinleşmişti artık. Ve 16 Mayıs Cuma gecesi gün batımında vapur yola çıkmıştır. Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey, nezaretin örtülü ödeneğinden 1100 altından 1000 altını mak-buz karşılığında Mustafa Kemal’e vermiştir.

-Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderenin Sultan Vahdettin olduğuna dair belge bile kamuoyunda tartışmalara vesile olmuştu. Soldan çok eleştiri-ler yapılmıştı.

Bu işin sağı-solu yok artık.-Bülent Ecevit ‘Vahdettin hain değildi’ dedi, kıyamet kopmadı mı?Tarih, belgeler ve olaylar üzerinden

okunur. Tarihi sağ-sol diye ayırmamamız lazım. Bugüne kadar böyle bir şey yapıldı. Vahdettin-Mustafa Kemal ilişkisi çok önemli. Çünkü Turgut Özakman gibi tarihçi olmayan bir ismin yazdığı çalışmada bir sürü iftira var. Ziyadesiyle Vahdettin’in aleyhine kullanmış-tır. Tarihte durduğunuz yer çok önemlidir. Eğer objektif bir yerden bakarsanız belgeleri doğru okursunuz. Ama tarafl ı bir yerden bakarsanız o belgelerin her biri size farklı şeyler fısıldayabilir. Daha ötesini söyleye-yim size. Samsun öncesi Mustafa Kemal’e 9. Ordu Müfettişliği ve kurmay heyetini kurma yetkisi verilmiştir. Anadolu’daki ordu komutanlıklarına yapılan atamalar Samsun öncesine rastlar ve Mustafa Kemal’in isteğine göre yapılmış atamalardır. Paşa, müfettiş sıfatı ile görünürde Samsun’daki azınlıklarla ilgili ayaklanma olabilir vesaire bahanesiyle gönderiliyor. Ama görev tanımı Amasya, Sivas ve Erzurum ordularını da kapsıyor.

-O da planın bir parçası diyorsunuz.Evet. Dahası Mustafa Kemal Paşa’nın

Anadolu görevi, yetkilendirilmesi, şark vilayetleri valilerine de, askerî ve idarî makamlara da bildiriliyor. Onun için kolordu müfettişi olarak Samsun’a gittikten sonra Sivas’a, Amasya’ya, Erzurum’a gittiğinde valiler tarafından karşılanıyor. Paşa’nın vali tarafından karşılanması Vahdettin’in gönderdiği gizli talimatname üzerinedir. Mus-tafa Kemal Paşa’ya bu görev evrakı esnasında sadrazamla doğrudan temas yetkisi de veriliyor. Bir müfettiş için oldukça geniş yetkiler verildiği açıkça görülüyor. Böylesi geniş yetkilerin verildiğine dair atama kararı 5 Mayıs 1919 tarihli Takvim-i Vekayi’de de yayımlanıyor.

-Başka neler var Vahdettin-Mustafa Ke-mal diyaloglarında?Mesela o süreçte yazışmaları var.

Sivas’ta, bütün toplantı tutanaklarını rapor ediyor Sultan Vahdettin’e. “Sivas’ta yap-tığımız kongrede şunlar oldu. Filanı fi lan yere aldım, fi lanı fi lan yerde görevlendirdim. Buradaki Ermenilerin durumu bu, azınlıkla-rın durumu bu.” diye mektupla rapor ediyor.

-Bunlar bugüne kadar açıklanmadı mı?Bir kısmı açıklanmıştır ama olay Ata-

türk-Vahdettin ilişkisi düzleminde ele alın-madığı için gündeme gelmemiştir.

-Bir art niyet mi var sizce?Art niyet elbette

var. Yoksa bu, Sultan Vahdettin’i m e ş r u l a ş t ı r ı r . Vahdettin’i vatan hainliğinden çıkarıp normalleştireceği için belli kesimler bu ilişkiyi görmezden gelmişlerdir.

-Sultan Vahdettin yurt-dışına gittikten sonra temasları olmuş mu Mustafa Kemal ile?Olmuş. Arada he-

yetler gidip geliyor. Hatta Sultan Vahdettin yurtdı-şına gittikten sonra elbette mali kriz yaşadılar. Ama Meclis’in ö r t ü l ü öde-

nekten para gönderdiğini biliyor musunuz, Mustafa Kemal Paşa’nın talimatı ile.

-Bunlara nasıl ulaşıyoruz?Kayıtlardan ulaştık. Para gönderme olayı

oluyor. Ama Vahdettin’e sadık olduğunu iddia eden bazı isimler para alışverişlerinde tabir caizse Vahdettin’i dolandırıyorlar.

-Onlar belli mi?Belli ama isimleri vermem doğru olmaz.-Derin yapının padişaha bağlı olduğuna nasıl

kanaat getirdiniz?Böyle bir yapı elbette var.

O s m a n l ı ’ y ı idare eden derin yapı var. Mesela Ankara’yı başkent se-çen Osman-

lı’nın derin yapısıdır.

-Atatürk istemi-yor, hatta taşımak

da istiyor. Ama son-radan arkadaşlarım bu-rada mal-mülk edindi,

geç kalındı diyerek vaz geçiyor bundan.

Ankara, Mustafa Kemal’in Ankara’sı

değil, Osmanlı’nın seçtiği Ankara’dır. Ankara’ya ilk giden Enver Paşa’dır. Enver

Paşa, Kastamonuludur. Çanakkale Savaşı sürer-

ken Enver Paşa Kasta-monu’ya gider. Çünkü Çanakkale geçilirse ne

olacağı üzerine bir B planı hazırlıyorlar.

Önce Kastamonu başkent olarak

p lanlanıyor . Bu B planıdır. İkinci bir yer olarak, tren güzergâhı da olduğu için Ankara seçe-neği masaya yat ı r ı l ı yor . Ve Enver Paşa Kasta-m o n u ’ d a n A n k a r a ’ y a

geliyor. Fiziki

koşulları da uygun görünce derhal Meclis’in inşasına başlanıyor. 1. Meclis’in yapım tarihi 1915’tir. Planlarını çizdiren, yapımına onay veren, temelini atan Enver Paşa’dır. İttihat ve Terakki’nin merkezi diye gösteriliyor. O zaman Ankara’da nüfus kaç ki İttihat ve Terakki’ye merkez yapıyorsunuz. Meclis imarının talimatı Çanakkale Harbi sürerken 1915’te veriliyor. Zaten Ankara’nın en önemli caddelerinin isimlerine bakın, İttihatçıların başındaki adamların tamamının isimlerine ait caddelerdir. Ankara bir İttihatçı şehridir bu anlamda. Dönelim Kayseri’ye.

-Meclis’in oraya taşınması da gündeme geliyor.O da C planı. Bugün Kayseri Lisesi

olarak hizmet veren merkez aslında Meclis binası olarak planlanmış bir yer. Dolayısıyla Ankara’yı seçen irade Osmanlı’nın derin iradesidir. Mustafa Kemal’i seçen irade ile aynı iradedir.

-Bu derin yapının iradesi, ideolojisi neye tekabül eder?Devletin kendi varlığını sürdürme iradesi

olarak bunu yorumlamak lazım. Nitekim bugün Türkiye Cumhuriyeti ayakta ise bu iradeye borçludur bunu.

-Bugün biraz anlam kaymasına uğradı ama…O ayrı bir şey. Derin yapısı olmayan

devletler özde sahipsiz devletlerdir. Her dev-letin bir kırmızı kitabı vardır ve o kitabı icra eden bir heyeti vardır. Türkiye Cumhuriyeti, Selçuklu, Osmanlı, Türk geleneğini sürdü-ren bir cumhuriyettir. Ve cumhuriyet olma kararı Mustafa Kemal Paşa’dan çok önce, 2. Meşrutiyet’ten sonra Sultan Abdülhamid’in tartıştığı ve gündeme aldığı bir konudur, daha 1908’de. Yani Meşrutiyet’ten sonra cumhuriyete geçiş süreci planlanmıştır, Harf İnkılabı’na kadar.

-Atatürk’ün vasiyeti konusu var. Gerçekliği ne-dir? “1988’de Kenan Evren ertelemiştir açık-lanmasını.” da deniyor. Buna dair bir iz çıktı mı karşınıza?Bu arkadaşların çalışmalarına saygı

duyarım. Ancak söz konusu iddia ettikleri vasiyetle ilgili Genelkurmay arşivlerinde çalışma yaptım. Genelkurmay arşivlerinde ne böyle bir kayıt var ne de gizli, rafa kaldırılmış böyle bir vasiyet.

-Siz hepsine ulaşabildiniz mi arşivlerin?Evet. Şöyle de bakarsanız, 1940’lı yıllar-

dan sonra aşırı Kemalist bir yapılanmaya dönüşen devlet jakobenizmi, Mustafa Ke-mal’in bir vasiyeti varsa onu gizlemez, rafa da kaldırmaz, o vasiyetin gereğini yerine getirir. Çünkü Mustafa Kemal bir efsaneye dönüştürülmüştür.

-Bülent Ecevit ‘Vahdettin hain değildi’ dedi,

Tarih, belgeler ve olaylar üzerinden okunur. Tarihi sağ-sol diye ayırmamamız lazım. Bugüne kadar böyle bir şey yapıldı. Vahdettin-Mustafa Kemal ilişkisi çok önemli. Çünkü Turgut Özakman gibi tarihçi olmayan bir ismin yazdığı çalışmada bir sürü iftira var. Ziyadesiyle Vahdettin’in aleyhine kullanmış-tır. Tarihte durduğunuz yer çok önemlidir. Eğer objektif bir yerden bakarsanız belgeleri doğru okursunuz. Ama tarafl ı bir yerden bakarsanız o belgelerin her biri size farklı şeyler fısıldayabilir. Daha ötesini söyleye-yim size. Samsun öncesi Mustafa Kemal’e 9. Ordu Müfettişliği ve kurmay heyetini kurma yetkisi verilmiştir. Anadolu’daki ordu komutanlıklarına yapılan atamalar Samsun öncesine rastlar ve Mustafa Kemal’in isteğine göre yapılmış atamalardır. Paşa, müfettiş sıfatı ile görünürde Samsun’daki azınlıklarla ilgili ayaklanma olabilir vesaire bahanesiyle gönderiliyor. Ama görev tanımı Amasya, Sivas ve Erzurum ordularını da kapsıyor.

-O da planın bir parçası diyorsunuz.Evet. Dahası Mustafa Kemal Paşa’nın

Anadolu görevi, yetkilendirilmesi, şark vilayetleri valilerine de, askerî ve idarî makamlara da bildiriliyor. Onun için kolordu müfettişi olarak Samsun’a gittikten sonra Sivas’a, Amasya’ya, Erzurum’a gittiğinde valiler tarafından karşılanıyor. Paşa’nın vali tarafından karşılanması Vahdettin’in gönderdiği gizli talimatname üzerinedir. Mus-tafa Kemal Paşa’ya bu görev evrakı esnasında sadrazamla doğrudan temas yetkisi de veriliyor. Bir müfettiş için oldukça geniş yetkiler verildiği açıkça görülüyor. Böylesi geniş yetkilerin verildiğine dair atama kararı 5 Mayıs 1919 tarihli Takvim-i Vekayi’de de

-Başka neler var Vahdettin-Mustafa Ke-

Art niyet elbette var. Yoksa bu, Sultan Vahdettin’i m e ş r u l a ş t ı r ı r . Vahdettin’i vatan hainliğinden çıkarıp normalleştireceği için belli kesimler bu ilişkiyi görmezden gelmişlerdir.

-Sultan Vahdettin yurt-dışına gittikten sonra temasları olmuş mu Mustafa Kemal ile?Olmuş. Arada he-

yetler gidip geliyor. Hatta Sultan Vahdettin yurtdı-şına gittikten sonra elbette mali kriz yaşadılar. Ama Meclis’in ö r t ü l ü öde-

Böyle bir yapı elbette var.

O s m a n l ı ’ y ı idare eden derin yapı var. Mesela Ankara’yı başkent se-çen Osman-

lı’nın derin yapısıdır.

-Atatürk istemi-yor, hatta taşımak

da istiyor. Ama son-radan arkadaşlarım bu-rada mal-mülk edindi,

geç kalındı diyerek vaz geçiyor bundan.

Ankara, Mustafa Kemal’in Ankara’sı

değil, Osmanlı’nın seçtiği Ankara’dır. Ankara’ya ilk giden Enver Paşa’dır. Enver

Paşa, Kastamonuludur. Çanakkale Savaşı sürer-

ken Enver Paşa Kasta-monu’ya gider. Çünkü Çanakkale geçilirse ne

olacağı üzerine bir B planı hazırlıyorlar.

Önce Kastamonu planı hazırlıyorlar.

Önce Kastamonu planı hazırlıyorlar.

başkent olarak p lanlanıyor . Bu B planıdır. İkinci bir yer Bu B planıdır. İkinci bir yer Bu B planıdır.

olarak, tren güzergâhı da olduğu için Ankara seçe-neği masaya yat ı r ı l ı yor . Ve Enver Paşa Kasta-m o n u ’ d a n

“Meclis, Atatürk’ün talimatıyla yurtdışındaki Sultan Vahdettin’e örtülü ödenekten para gönderdi.”

“Mustafa Kemal, Samsun’a gitmeden önce son görüşmesini Vahdettin’le yaptı ve

aralarında ahitleştiler.”

Page 34: Zamandk230 egazete

34 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMDarbe anayasasıyla Olimpiyat da alamayız, AB’ye de giremeyizAYHAN HÜLAGÜ

1Edebiyatçı Adalet Ağaoğlu’nun evine misafir olduk. Önce günlük hayatı

konuştuk, sonra edebiyatı, Türkiye’nin siyasi gündemini... Bilinmeyen bir hayli şey anlattı: Romanlarını nasıl yazdığını, yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili ne düşündüğünü, oyun-larının Devlet Tiyatrosu’nda neden oynan-madığını, üzerinde çalıştığı yeni projelerini...

Hayatınızı oyun olarak yazsanız komedi mi olurdu, dram mı, vodvil mi?Tek perdelik bir oyunum var: Tombala.

Anne babamdan yola çıkarak yazdığım yaşlı bir karı kocanın hikâyesini anlattığım bir oyun. Şimdi eşimle Tombala’nın ikinci perdesini oynuyoruz. Yazdığımda onlar 50 yaşındaydı, şimdi biz 80 yaşındayız. Türü ne olurdu bilemem ama başrol oyuncusu kesin isyankâr bir kadın olurdu.

Neden isyankâr?Bilmiyorum ki. Hiçbir zaman eşitsizliğe

ve haksızlığa dayanamadım. Çocukluğumda da böyleymişim. O kadar ısrarcı olurmuşum ki ‘inatçı keçi’ derlermiş bana. Baskılara tahammül edemiyorum.

İsyankâr olduğunuz kadar biraz yalnız bir kadın gibisiniz...Bundan şikâyet etmek gerekmiyor. Eğer

böyleysen yalnızlığa da muhtaçsın. Ayrıca yalnızlığı her zaman sevdim. Yine çocuklu-ğuma gideceğim: İki katlı ahşap bir Ermeni evinde büyüdük. Merdiven altında boş bir yere saklanıyormuşum. Bakıcımız önüme bir perde çekip ‘burası senin odan’ diyormuş. O zamanlar da seviyormuşum yalnızlığı.

Nedir yalnızlığı cazip kılan?Yalnızken zamanı daha iyi değerlen-

diriyorum duygusu var belki. Bilmiyorum. Bazısı eşi yanında yokken yatıp kalkamaz değil mi? Ben kalkarım. Halim’ciğim (eşi) o bakımdan hiç cefa çekmedi. Kendisi büyük bir kara yolcu. Türkiye’nin her yerine gidiyor, şantiye şantiye dolaşıyor. Ben her yerde yalnız yatıp kalkıyorum: 15 gün, 20 gün filan... Adada bir evimiz vardı. Komşu kadın derdi ki: Eşim yanımda olmayınca adaya gelemiyorum. Siz nasıl yapıyorsunuz? Çok memnunum diyordum: Yazıyorum, müzik dinliyorum. Yalnızlığı hep sevdim. Yanında güvendiğin, sevdiğin bir dostun olunca o yalnızlığı sürdürebiliyorsun.

Yaş biraz ilerleyince insan şikâyetçi olmuyor mu yalnızlıktan?Öyle bir şey hiç düşünmedim. Üçü erkek,

dört kardeşiz biz. Belki sevdiklerinden, belki koruma duygusuyla erkek kardeşlerimin devamlı gözetimi altındaydım. Bu durum ho-şuma gitmediği için herhalde hep yalnız kal-mak istedim. İnsan geçmişi en çok yaşlılıkta düşünüyor. Şimdi anne-babamın değerini çok daha iyi anlıyorum. Düşünsenize dört çocuk var. Çamaşır-bulaşık makinesi yok, hazır yemek yok. Şu yok, bu yok. Yardım-cısıyla beraber her şeyi halletmeye çalışıyor. Hiçbir zaman öyle kalabalık aile istemedim. İnsan yaşlanınca çaresizlik duygusu hayatını kaplıyor. Halim’de de var bu, bende de. Geç-mişte yabancı bir yazarın deneme kitabında şu cümlenin altını çizmiştim: “İnsanın en hayırlı belası çaresizliktir. Çünkü yaratıcıdır.” Sahi bıçağın, ateşin bulunuşu hep çaresiz-likten…

Bu dönemde kendinizi daha üretken hissediyor musunuz?Yaratıcılığım içimde kalıyor, o kadar.

Eski enerjim yok. Yaşadıklarım da az buz şeyler değil. Her yazarın kafasında bir şeyler dolaşır. TRT’de çalışırken her şey içimde kalıyordu. Enerjimi radyoda harcıyordum. Oradan ayrılıp kendimi tamamen yazarlığa verince çok daha verimli oldum.

Hiç çocuk sahibi olmayı düşünmediniz mi?Öyle üç çocuğu olacak kafada insanlar-

dan değilim. İkimiz de hiç istemedik. Böyle bir sorumluluk duygumuz olmadı. Hangi dünyaya çocuk getireceğim düşüncesi çok baskındı. Bunun hesabını veremem. Nüfus kâğıtları bile bizim değil. Devlet kimliğine İslam yazıyor. Nereden biliyorsun Müslüman olduğumu. Belki olurum, belki olmam. Bırak da ben seçeyim. Bunlara hep karşı oldum.

Evlendiğiniz günden bugüne bakış açınız hiç değişmedi mi?Değişmedi. Belirsiz bir döneminde daha

da baskınlaşıyor bu. Gençken amacınız olu-yor: Cumhuriyet olacak, demokrat olacağız falan filan. Evlendiğimizde 25-30 yaşındayız, bunları tartıp biçme yaşında. O umutlar kay-boldukça belirsizlik dünyasının içine düştük. Kendi kendimizi var edelim şimdi.

Savaş olmasın demek yetmiyorDünya büyük bir kaos içinde. Kaleminizle dün-yayı değiştireceğinize hâlâ inanıyor musunuz?Böyle soruların cevabı hem çok kolay

hem çok zor. Bugünler barış isteme günü. Keşke barış olsa deyip işin içinden çıkarım ama asla demem. Barış istemek çok naif bir kelime… Nükleer silah var şimdi. Kimin elinde para, petrol varsa orada nükleer silah var. Hangi barıştan bahsedeceksin? Savaş olmasın demek yetmiyor. Bütün mesele tüketim ekonomisinin nasıl işlediği sorunu. Nükleer silaha değinmeden ‘barış’ diyemi-yorum.

Yazmak dışında bir şey yapamamak sizi nasıl bir duyguya sürüklüyor?Çaresizlik. Bir dönem edebiyata müthiş

küsmüştüm. İlişkiler hoşuma gitmiyordu, güven ortamı sarsılmıştı. 10 yılda bir roman yazmayı düşünmedim. Zorunlu olarak ha-yatımın dışında kılındı. Hiçbir kabahatim yokken beni araba ezdi, üç yıl hastanede kaldım. Yürüyemiyorum, geceleri tek başıma dışarı çıkamıyorum. Bir de yaşlılık var. O

zaman insan ya içine çekiliyor ya da küsüyor. Susuyor...

Edebiyat dünyasından görüştüğünüz, sizi dinle-yen kimler var?Henüz yıpranmamış, leke almamış arka-

daşlarım var. Bir iki sinemacı, yazar… Eski dostlarıma çok bağlıyım, onlarla her zaman görüşüyorum. Sayıları çok fazla değil.

Az olmasının sebebi ‘ben olabilir miyim?’ diye düşündüğünüz oluyor mu?Adım adım yaşanan şeylere bağlı. O

zaman, o an gelmişse ‘iyi arkadaşım’ dedi-ğim birisine başını çevirip gidebiliyorsun. Geçebilmek de lazım. İkiyüzlülükten hiç hoşlanmadım. Yüzüne söylemediğim bir şeyi kimsenin arkasından söylemedim. Dedikodu bir kulağımdan girer, diğerinden çıkar.

Yazarlar milyarder bile oluyorEdebiyatın çok satan kitaplara emanet edilme-sini nasıl değerlendiriyorsunuz?Tüketim ekonomisinin ahlakı böyle.

Yayınevleri yaşayabilmek için çok satan yazar istiyor. Eskiden çoğu kişi Behçet Necatigil gibi hem öğretmenlik hem yazarlık yapardı. Bir işi olmadan yazar olunamazdı. Şimdi öyle değil. Yazarlar milyarder bile oluyor. Ben yazımı yazıp bir yere veriyorum, okunursa okunuyor.

Kitaplarınızın çok okunmasını istemez misiniz?Bizim zamanımızda reklam, kitap yoktu.

İki edebiyat dergisi vardı, eleştirmeni iyi yazarsa ‘romanın iyiymiş’ denirdi. Biz o dönemin yazarıyız. İlk romanımın okuyu-cusuna olan sorumluluğumu devam ettiri-yorum. Çoğu zaman yazmayışımın altında bile onun beslediği iyi duyguyu hak edemem düşüncesi var. Oyun yazarıyken edebiyat yazarı olduğum dönemden daha ünlüydüm. Yüksek Gerilim ile Sait Faik Hikâye ödülü (1975) almam beni öbür hikâye yazarlarına düşman kıldı.

Neden düşman kıldı?İnsanlarda kıskançlık, kötüleme duygusu

var. Herkeste yok ama olanları görüyoruz. Ben ödül aldıkça düşman kazandım. Öyle yazarlar oldu ki bu ülkede ödülün peşinde koşuyor. Ödüle başvurulmaz, seçilir. Baş-vurarak ne zaman seçilir? Resmi bir yer olduğunda. Namık Kemal veyahut Nazım Hikmet ödülü konulur, jüri oluşturulur. Gön-derirsin, değerlendirilir. Başka türlü olmaz. Cumhurbaşkanlığı ödülünü aldığımda beş yazar gazetede açık açık küfretti, lanetlediler beni. Ertesi yıl Cahit Külebi’ye verildiğinde mutlulukla karşılamışlardı.

Siz neden böyle bir tepki aldınız?O sıralarda Aziz Nesin’le birlikte düşünce

özgürlüğü adına sesimizi duyurmak için bil-diriler yayınlamıştık. Kitapların toplatıldığı bir dönemde Cumhurbaşkanlığı edebiyat ödülü veriyor, Türk Edebiyatı’na sahip çıkılıyor diye teşekkür ettiğim için… Neler söylemediler ki. Bir tanesi ‘bunun ne mal olduğu soyadından belli’ dedi. İktidar sahiplerinden, Samet Ağaoğlu’ndan sanıyorlar beni. Ödül alınca beni eleştiriyorlar, seçici kurulu değil. Bunlar tam romanlık konular.

Hepimiz Hrant’ız dediğim için sokaktan ismim silindiKaç kere yazılarımdan dolayı başım

belaya girdi. Derin devlet beni çürütmeye, pisletmeye kalkana kadar yazdım. Kendime hiç oto sansür uygulamadım. Çok satarmış, şu olurmuş, bu olurmuş düşünmedim. Ca-nım ne istiyorsa onu yazdım.

En isyankâr günlerimden biri Hrant’ın (Dink) vurulması oldu. Çocuk doğurmaya-rak ne kadar iyi bir şey yaptığımı anladım. Ölümünden sonra ‘Hepimiz Hrant’ız’ diye yürüdüğüm için Nallıhan’da (doğduğu yer) bir sokağa verilen ismim kaldırıldı, yerine kardeşimin ismi verildi. Başka bir yönetim olsa başka bir karar verir. Zihniyet meselesi.

Belediye başkanları partisiz olmalı. Parti olunca seçim sandığı araya giriyor. Herkes partisinin keyfine, ilkelerine göre oynuyor.

Page 35: Zamandk230 egazete

35 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANGÜNDEMBaşkan şehircilik ve iletişimden anlamalı. Ülkemiz öyle profesörlerle dolu. Keşke böyle isimler adaylığını koysa.

Başındakini çıkar diye boğaza sarılanı meclisten kovarım!Referandumda ‘evet’ dediğiniz için mahalle baskısı gördünüz mü?Üst katımda Muğla’daki üniversitede

ders veren genç bir hanım vardı. Adalet Hanım siz gerçekten AKP’li mi oldunuz, dedi. Uzun süre öyle olduğumu düşündü-ler. Ki ben ömrüm boyunca hiçbir partiye girmedim. ÖDP’den beni, Can Yücel’i, Fakir Baykurt’u onur üyesi olarak aday gösterdiler, orada bile imzam yoktur. Yeni anayasa için ‘evet’ demiştim, hâlâ bunu istiyorum. CHP dâhil kimse kırmızı çizgilere dokunmuyor. İlk dört madde ırka dayalı. Onlar düzeltil-medikçe yeni anayasa olmaz. Yamalı bohça gibi eskinin orasını, burasını düzeltmekle olmaz. Şimdiki anayasa darbeden kalmadır ve gayrimeşrudur.

Sizin kırmızı çizgileriniz neler?Çizgisi olmayan bir anayasa. Eşitlikçi,

demokratik, yeni… Irka bağlı olmamalı. Yeni bir anayasa olmadan demokrat bir ülke olamayız. Onun için olimpiyatı da kaybedersin, Avrupa Birliği’ne de almazlar. Çünkü sözde demokratsın. Laik de denemez. Laiklik mitingleri de çok gülünçtür. Postal öpe öpe laiklik mitingi yapanlar şu soruyu soruyor mu: Devlet parasıyla Diyanet İşleri kurulur mu?

Kurulur mu?Mustafa Kemal bunu yapmaya mec-

burdu. Çünkü toplumun çoğunluğu Müslü-man’dı. Onları avucunda tutmak için yaptı. Çoğunluğu yan yana getirip Türkiye’yi kurdu. O dönemin şartları içinde öyle ol-ması gerekiyordu. Şartlar değiştikçe, her şey değişir. Ülke azınlıklarla dolu. Ne o bölmek, herkes Türkçe mi konuşacak, bilmem ne. Yeni anayasa yapılmadan Kürt sorunu da çözülemez. Onları yok farz etmişiz.

PKK’nın geri çekilmeyi durdurmasını nasıl yo-rumluyorsunuz?Bunlar beni hiç ilgilendirmiyor. BDP de

demokratik bir anayasa istiyor. PKK’ya değil, Meclis’teki partiye bakarım. Bu ülkede ölüm durdu. Kan akmadı, hepimiz memnuniyetle karşıladık. Kürt sorununun çözülmeyişini, atılan güzel adımın askıda kalışını anayasa yapılmamasına bağlıyorum.

Sizce anayasa neden yapılamıyor?Ordu ülkenin gözbebeği olduğu için...

Darbelerden sonra asker meclisi MGK’yı oturtuyor. Meclisin yeni bir partisi var, Milli Güvenlik Partisi. Diğer siviller onun emir kulu. Böyle düşünürsek her şey çözülür. Kılıçdaroğlu neden Dersim olaylarına hiç değinmiyor. Onların zamanında hep de-mokrasi mi vardı, bu olaylar yaşanmadı mı? Cumhuriyet kızıyım ben. Bunları söylemek nankörlük gibi gelebilir ama ona olan borcumu ödedim. Millet hep devlete borç ödüyor. Tam tersi olmalı, devlet millete borç ödemeli. Devlet, anayasayla bu borcu öder.

Seçimlerde AKP başörtülü milletvekili adayı gösterecek.Başörtüsü temel haktır. Kamuda da

olabilir. Bunu yasaklayamazsın, üniversiteye böyle giremez diyemezsin. Orası herkese açıktır. CHP İzmir milletvekili gibi boğazına yapışıp çıkar bunu demeyeceksin. Başörtü-sünün üstüne bu kadar gidilmeseydi çoktan çözülmüştü. Televizyona çıkan başörtülü kızları görüyorum, ne kadar güzel hepsi, gü-zel giyiniyorlar. Kendini öyle güzel görüyorsa ne diyeceksin? Millet başörtülü birini seçtiyse o öyle Meclis’e girer. Şart seçilmek değil mi? Buyurun işte sandık iktidarı… Ben olsam başındakini çıkar diye diğerinin boğazına sa-rılanı Meclis’ten kovarım. Tuttular bu kadını CHP milletvekili seçtiler. Açık konuşursak oy verecek bir parti bulamıyorum.

Orhan Pamuk Nobel’i kaldıramadıBugünlerde neyle meşgulsünüz?

Bütün yaz boyunca üç hastane dolaştım, iki ameliyat geçirdim. Buna rağmen iki kitap yazdım. Bir tanesi 12 Eylül’ü protesto kitabı. O dönem basın tutuklananları yazıyordu. Gündemi farklılaştırmak için Milliyet’teki köşemde dışarıdakileri yazdım. Aileler ço-cuklarının, kocalarının nerede olduğunu bil-miyor, hapishane hapishane dolaşıyorlardı. Hikâyeler, uzman görüşüyle beraber 1987-88 yıllarında yayınlandı. Gezi Parkı olayları beni o günlere götürdü. Bugünü ve Evren Paşa dönemini düşündükçe hastalığıma rağmen sorumluluk duygusayla çalıştım, bunları ‘Du-varların Dışında’ adıyla kitap haline getirdim.

Görüştüğünüz kişiler arasında tanıdığımız isim-ler var mı?Eşber Yağmurdereli ile başladım. Hapis-

teyken onun kız kardeşini bulup konuştum. Anne-babası vardı, yaşlılardı… O kadar içten, berraktı ki, anlatamam. Üç yıl önce kaybettik, o güne kadar dostum kaldı.

İkinci çalışmanız nedir?2012’nin Aralık ayında karnıma düştü.

Romanlarım için hep böyle derim. Ocak ayında yazmaya başladım, Fikrimin İnce Gülü gibi bir yılda bitirmeyi düşünüyordum. Londra’ya kitap fuarının dönüşünde 30 say-fam bilgisayardan silindi. Vakit biraz uzadı.

Günlük programınız nasıl?Eskiden sabahlara kadar çalışırdım. Şimdi

sekiz saat çalışınca kendime şaşıyorum. Za-man avcılığı yapıyorum. Yazmak için sakin ve huzurlu zaman gerekiyor. Orhan Pamuk’a bakın Nobel’i kaldıramadı mesela. Nobel iyi bir yük değildir, ödetirler. Dünyanın her ye-rinden çağırıyorlar, gidip konuşuyor. Bunun altından nasıl kalkıp yılda iki kitap çıkarıyor, bunu aklım almıyor. Yalnız onun için söyle-miyorum. Yanında biri varken yazanlardan değilim. Tamamen konsantre olmam lazım, yanımdan kedi bile geçmeyecek.

Eşiniz bu duruma nasıl ayak uyduruyor?O benim dostum. Yazarlara, sanatçılara

büyük saygısı var. Beni de bunun için seçti diyerek takılıyorum. Viyana’ya gidip üç ayda Romantik Bir Viyana Yazı’nı yazdım. Hangi koca buna razı olur? Bu kültüre bağlı.

Askeriyeyi eleştirdiğim için DT oyunlarımı oynamıyorBugünkü tiyatroları takip edebiliyor musunuz?Ne yazık ki gidemiyorum. Çok üzülüyo-

rum. Eskiden figürana kadar herkesi ezbere bilirdim. Bugün yeni sanatçıları tanımıyorum.

Üzerinde çalıştığınız oyunlar var mı?Yazdığım oyunlar oynanmadı ki. Duvarın

Öyküsü’nü 40 yıl önce yazdım, Ankara’dan aradılar bunu çocuk oyunu olarak yazar mısınız diye rica ettiler. Yazıp gönderdim. Ne oynayacağız dediler, ne de reddettiler. Ses seda yok. Devlet ve Şehir Tiyatrosu repertuarına giren oyunlarım var, onlar da oynanmıyor.

Zor oyunlar oldukları için mi? Yoksa…Siyasete bağlı bir şey. Bir şey diyemiyor-

sun. Neden oynanmıyor, soruma cevap veren yok. Adım, sanım var, kendiniz istemişsiniz üstelik. Bir Düğün Gecesi romanımdan sonra peşime derin devlet ajan taktı. Çalıntı deyip karalamaya çalıştılar. Devlet Tiyatrosu (DT) benim adıma çok güzel bir kütüphane kur-muş, müze açıyorlar. Ancak 12 Mart’tan beri DT’de bir tek oyunum oynanmadı. Bunun altında 12 Eylül’de kalan bir şeyler var.

12 Eylül’de neler yaşadınız ki?Fikrimin İnce Gülü romanını askeri

kötü gösteriliyor gerekçesiyle toplamaya niyetliymişler. Bir Düğün Gecesi ile Türk romanında ilk defa TSK’yı küçük düşü-rüyormuşum. Sonradan anladım ki bizim romanlarımızda askeriye yüceltilmek için var. Temiz, kahraman olarak… Romanımda darbeleri tartıyordum, çıktıktan sonra 12 Eylül patlak verdi. Ölmeye Yatmak romanım o yılın bütün ödüllerini aldığı için toplayama-mışlardı. Fikrimin İnce Gülü’nün mahkemesi iki yıl sürdü. Bunlar yaşanırken neden böyle oluyor demeye lüzum kalmıyor.

'Gülen, çözüm süreci için hep olumlu konuştu'CİHAN İSTANBUL

1Fethullah Gülen Hocaefendi’nin avukatı Nurullah Albayrak, müvek-

kilinin çözüm sürecini sabote ettiği iddia-larının gerçek dışı olduğunu kaydederek, “Gülen, süreçle ilgili her zaman olumlu beyanlarda bulunmuş, ‘Hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır’ sözleriyle bunu dile getirmiştir.” dedi.

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkilinin çözüm sürecini sabote ettiği, bazı tutuk-lamaların arkasında olduğu yönündeki iddiaların gerçek dışı ve maksatlı bir çarpıtma girişimi olduğunu söyledi. Albayrak, “Gülen, çözüm sürecini hep desteklemiş, ‘Hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır’ sözleriyle bunu defa-larca dile getirmiştir.” dedi.

İddiaların insafsızca yapılan suçlama-lar olduğunu belirten Albayrak, “Hakkın ve hukukun üstünlüğüne inanan vicdan ve izan sahibi herkes, hayatı boyunca barışı, kardeşliği, insanlığı, hoşgörü ve diyaloğu savunmuş, toplumsal problem-lerin çözümünde çatışma yerine diyaloğu öne çıkarmış olan Fethullah Gülen'in çözüm sürecini sabote ettiği iddiasını kabul etmeyecektir.” dedi.

Avukat Nurullah Albayrak, bazı internet sitelerinde, “Öcalan'dan Fet-hullah Gülen'e mesaj” başlığı altında verilen haberlerdeki iddialar üzerine yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Gülen, çözüm süreci hakkında her zaman olumlu beyanlarda bulunmuş

ve desteklemiş ‘Hayır sulhtadır, sulh her zaman hayırlıdır' sözleriyle bunu defalarca dile getirmiştir. Ayrıca, çözüm sürecinin daha başında ‘Sulh-u umumîyi temin etmeye çalışmak ve barış içinde beraberce yaşanabileceğini ortaya koy-mak lazımdır.' diyen müvekkilim, Alevî-Sünnî, Kürt-Türk, Laz-Çerkez… şeklinde bölünüp parçalanmak istenen insanımız arasında sulh temin etmek için elden gelen her şeyin yapılması, gerekirse kan kusulması ama ‘kızılcık şerbeti içmiştim' denilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yine, ‘Yıllardan beri bölgede akmakta olan kan ve gözyaşının dinmesine yönelik faali-yetleri desteklememek mümkün değil. Herkesin çok dikkatli ve temkinli olması, kışkırtmalara gelmemesi lazımdır. Bağı-rıp çağırmalarla ve sloganlarla problemler çözülmez. Meselenin üzerine bağırıp çağırarak, yakıp yıkarak ve öldürerek değil, akıl, feraset ve şefkatle gidilmeli-dir.' sözleriyle Gülen anadilde eğitimle ilgili olarak da, ‘Anadilde eğitimin ilke planında kabul edilmesi devletin vatan-daşlarına karşı adil olmasının gereğidir.' sözleriyle sürece desteğini açık olarak ifade etmiştir.

Adli makamlar tarafından yürütülen soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde, müvekkilim kimsenin yanında ya da arkasında olmamıştır, olması da müm-kün değildir. Adlî yargılama süreçlerini yıpratmak amacıyla ileri sürüldüğü açık olan bu tür iddia sahiplerinin amaçlarının ne olduğunun takdirini kamuoyunun vicdanına bırakıyoruz.”

Page 36: Zamandk230 egazete

MESUT ÇEVİKALP İSTANBUL

Rusya, müttefiki Esed rejimini bir kez daha ipten aldı. 21 Ağustos’ta 400’ü

çocuk yaklaşık 1400 sivili kimyasal saldırıyla katletmesinin ardından gündeme taşınan haricî müdahale girişimi Moskova’nın dip-lomatik manevrasıyla ‘kimyasal silahını ver, rejimini koru’ denklemine evirildi. Kimyasal

silahlarını uluslararası denetime vermeyi kabul eden Suriye lideri Beşşar Esed, eli kanlı rejimine en az bir yıl kazandırdı. Yeni süreç, Suriye’ye askerî müdahale zeminini ortadan kaldırmanın yanında, BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan BM Silah Denetçileri’nin raporunu da akim bıraktı. Rapor, saldırıdan direkt Şam yönetimini sorumlu tutmasa da verdiği somut detaylarla (kimyasal füzelerin ateşlendiği 3 ayrı nokta, füzelerin fırlatma sistemleri ve Rus menşeli kovanlar) Esed rejimine işaret ediyor. Raporu değerlendiren BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da Guta’da kimyasal silah kullandığı ispatlanan rejime gerekli cezanın verilmesi gerektiği fikrini sa-vundu. Ancak Genel Sekreter’in bu hamlesi havada kaldı. Zira müdahale kartı masadan kalkmıştı!

Rusya’nın girişimi üzerine Suriye kri-zini bir kez daha ‘diplomasi masasına’

taşıma kararı alan ABD Başkanı Obama, hâliyle sahadaki dengeleri de değiştirdi. En başta ‘Kimyasal silah kullanan rejimin dev-rilmesini’ isteyen dostları Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ve Fransa’yı hayal kırıklı-ğına uğrattı. Dahası Amerikan-NATO ope-rasyonunu sabırsızlıkla bekleyen Suriyeli muhalifleri kızdırdı. En önemlisi de oyununu Haziran 2014 seçimleri üzerine kuran Beşşar

Esed’e zaman kazandırdı. Çünkü Suriye’nin kabul ettiği ve BM’nin yürüteceği ‘kimyasal silahları temizleme’ girişiminin iyi şartlarda en az bir yıl süreceği öngörülüyor. En iyi şartlarla diyoruz çünkü rejimin denetim için ülkeye gelecek olan BM silah uzmanlarına zorluk çıkarması, yardımcı olmaması, yan-lış yönlendirmesi, kimyasallarını onlardan saklaması işten bile değil. Esed’in, 2003’te

BM kitle imha silahları denetçilerinin Irak’a girmesine izin veren ancak onlara her türlü zorluğu çıkaran Saddam gibi davranması kuvvetle muhtemel. Kimyasal Silah Konvan-siyonu’nu imzalamadan Şam yönetiminden kimyasal silah bildiriminde bulunmasını beklemek de saflık olur. Ayrıca Esed’in kim-yasal silahlardan vazgeçmesi için Rusya, İran ve Çin’in de Şam’a yeşil ışık yakması gerekiyor. Aksi hâlde Esed sahada top çevir-meye çalışacak çünkü masadaki anlaşmanın herhangi bir yaptırımı bulunmuyor!

İkinci raunt da Esed’in!Paris’te toplanan ‘Esed karşıtı’ ülkelerin

dışişleri bakanları (Türkiye, Fransa, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan), kimyasalların imha edilmesini öngören anlaşmanın yaptırım müeyyidelerine bağlanması gerektiğini tartıştı. Esed’in kimyasallarını vermemesi, saklaması ve süreci yavaşlatması durumunda konunun direkt BM Güvenlik Konseyi’ne ta-şınması, akim bırakılan askerî müdahalenin yeniden, hızla gündeme alınması gerektiğini savunuyor. Müttefiklerinden gelen uyarıyı haklı bulan Washington yönetimi, yaptırıma şiddetle karşı duran Rusya’yı ikna etmeye çalışıyor. Ancak gelinen noktada, Esed-Putin ittifakının Batı koalisyonu karşısında ikinci

raundu da kazandığı görülüyor. Suriyeli Bakan Ali Haydar’ın kimyasal anlaşmaya dair yorumu bunun somut kanıtıydı: “Bu Rus dostlarımızın Suriye’ye sağladığı bir zaferdir.”

Bir de madalyonun diğer yüzü var. Rejim mevcut kimyasal silahları verse bile yeni-lerini üretmeyeceğini kim garanti edebilir! Mevcutlardan bir bölümünü saklamayacağı

ne malum? Bir kısmını müttefiki Lübnan veya Irak’a göndermesine kim engel olabilir? Kimyasal Silahları İmha Sözleşmesi’ni imza-lamayan Şam ne kadar köşeye sıkıştırılabilir? Bu noktada BM Silah Denetçileri’nin bir güçlüğü daha ortaya çıkıyor. O da şu: Esed’in elinde ne kadar kimyasal silah olduğu, bun-ların nerede tutulduğu tam bilinmiyor. Rejim 30 yıldır üzerinde çalışıp ürettiği bu silahların varlığını hep inkâr etti. Batılı istihbarat rapor-larına göre, üretim merkezleri ve depoların yerlerini değiştirdi.

Bir diplomatik kaynak, özellikle son 6 ayda yaşanan trafiğin uydu görüntülerine yansıdığını ifade ediyor. Ülkedeki iç savaş ortamının BM denetçilerinin çalışmalarını doğrudan etkileyeceğini, bunu iyi bilen rejimin kimyasalları denetçilerin ulaşmakta zorluk çekeceği noktalara taşıyacağını vur-guluyor. Bu iş için Esed’in özel bir birlik görevlendirdiğini aktarıyor: “Esed rejimi bir yıl kadar önce kimyasal silahlarını depolar-dan çıkarıp başka bölgelere taşımaya başladı. Ülkenin batısında, birkaç büyük depoda saklanan kimyasallar ülkenin dört bir kö-şesinde, 50’den fazla noktaya taşındı. Hatta bir kısmının Irak ve Lübnan’a gönderildiğine dair bilgiler de var. Her iki ülkede de bunu yapabilecek unsurları mevcut.”

İlk Fransa İstihbaratı’nın (DGSE) deşifre ettiği bu birliğin adı Birim 450 (Unit 450). Temeli Hafız Esed dönemine uzanan seçkin askerî birliğin mevcudu, karargâhı, emir komuta zinciri bilinmiyor. Ancak emirlerini direkt Esed’den aldığı, özellikle Nusayri as-kerlerden müteşekkil olduğu ifade ediliyor. Birim, rejimin kimyasal beyni durumunda.Kimyasal-biyolojik silah programını yürü-

ten Suriye Bilimsel Çalışmalar ve Araştırma Merkezi de bu birliğin kontrolünde. Esed’den gelen direktiflerle, kimyasal zehirlerin üre-tilmesini, silaha dönüştürülmesini (füzelere eklenmesini), taşınmasını, gizlenmesini ve kullanımını bu birim yürütüyor.

Hâlihazırda rejim, VX, Sarin, Hardal gibi öldürücü gazları (1 tondan fazla olduğu iddia ediliyor) SS21, Scud-B ve Scud-C füzelerine kimyasal başlık olarak ekleyebi-liyor. Karadan karaya fırlatılan bu füzeler 100-300 litre kimyasalı 300-700 km ötedeki hedefe taşıyabiliyor. Aynı kimyasal başlıklar gelişmiş topçu roketleriyle de fırlatılabiliyor. ‘21 Ağustos’ katliamını da Birim 450’nin düzenlediği belirtiliyor. Söz konusu saldırı-dan sonra Batılı istihbarat örgütlerinin uzun zamandır peşinde oldukları SSRC ve Birim 450’ye dair yeni ipuçları elde ettikleri, ancak yine de yapıyı çökertecek seviyede malumata ulaşamadıkları vurgulanıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı, bir yıl önce bir Suriyeli yetkiliyi SSRC direktörü olduğu gerekçesiyle izle-meye alsa da rejimin kimyasal silah üretim sistemini ele geçirememişti.

Aynı diplomatik kaynağa Birim 450’nin mahiyetini soruyoruz. Esed rejimini ‘gizli örgütler yumağı’ şeklinde tanımlayan yetkili, söz konusu gizli birliğin varlığını kabul edip

36 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANDÜNYA

B E Ş Ş A R E S E D ’ İ N K İ M Y A S A L M U H A F I Z L A R I :

Birim 450Beşşar Esed rejiminin kimyasal silahlarını, baba Hafız Esed’in Nusayri askerlerden kurduğu gizli ‘Birim 450’ birliği yönetiyor. Mevcut kimyasallar BM’ye teslim edilse bile Birim 450, saatler içinde yenilerini üretme kapasitesine sahip!

Page 37: Zamandk230 egazete

kimyasal silahların bu yapının kontrolünde olduğunu doğruluyor. Babası Hafız Esed gibi oğlu Beşşar’ın da ağırlıkla Nusayrilerden oluşan gizli birimleri birbirine takip ettirerek çalıştırdığını anlatıyor: “Dünya kamuoyu ‘Birim 450’yi istihbarat raporlarına, medyaya yansıdığı için öğrendi. Rejimin elinde bunun gibi bir düzine örgüt var. Sadece Muhaberat benzeri 8 istihbarat örgütü var. Esed, bu örgütleri, kilit noktalara akrabalarını ve Nusayrileri yerleştirerek yönetiyor. Birbirleri aleyhine çalıştırarak da kendini, rejimini gü-vence altına alıyor. Rejimi için hayati önem-deki kimyasal-biyolojik silahların kontrolünü Suriye ordusuna bırakmasını beklemek onu tanımamak olur. Rasyonellikten uzak bu insanlar sadece aralarında kan bağı olanlarla çalışır.”

Kolonya atölyesinde bile üretilirEsed rejiminin mevcut kimyasal silahla-

rını denetçilere teslim ettiğini varsayalım… Yerlerini yenileriyle doldurmayacağının garantisi var mı? Askerî literatüre ‘fakirlerin atom bombası’ nitelendirmesiyle geçen kim-yasal silahları tedarik etmek, üretmek çok kolay. Gübre fabrikasına, kolonya atölyesine sahip her devletin küçük bir çabayla kimya-sal silah üretebileceği ifade ediliyor. Dahası gerekli kimyasalları yurtdışından temin etmenin önünde de hiçbir engel yok. Zira bu tür kimyasallar direkt silah kategorisine girmiyor. Endüstriyel alanda, ilaç sektöründe kullandıkları için isteyen her ülke üretici devletlerden alabiliyor. Suriye söz konusu kimyasalları yıllarca ilaç sektöründe kullan-mak üzere aldığını deklare etti. Gerçekten de Şam yakın zamana kadar Ortadoğu’nun ecza deposu konumundaydı. Ancak bu alandaki ilerlemesi yeraltında, gizli çalışan kimyasal araştırma merkezlerinden kaynaklanıyordu. Temelini Hafız Esed’in attığı kimyasal-bi-yolojik araştırmalar son 30 yılda aralıksız sürdü. Kuzey Kore ve Çinli bilim adamlarının dışarıdan desteklediği programlarla kimya-sallar önce silaha, ardından füze başlıklarına dönüştürüldü.

Doktorasını ‘kitle imha silahları’ üzerine yapan emekli kurmay albay Dr. Serdar Erdurmaz, Esed rejiminin kimyasal silah yapımında kullandığı bileşenleri Batılı ülke-lerden tedarik ettiğini vurguluyor. Haşerata karşı kullanılan zehirlerin hammaddelerine dönük de bir yasak bulunmadığını hatırlatı-yor. Söz konusu çift yönlü zehirlerin (tarımda kullanılanlar ve haşerata karşı olanlar) basit laboratuvarlarda bile, küçük maliyetlerle si-laha dönüştürülebileceğini söylüyor: “İran’ın 4. Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani, par-lamentoda ‘Kimyasal silahlar fakir ülkelerin atom bombasıdır.’ demişti. Esad rejimi mev-cutları teslim etse de yenilerini yapabilecek birikim ve altyapıya sahip. Elinde gerekli hammadde olması hâlinde yeni kimyasal silahları saatler içinde yapabilir.”

Aynı zamanda Hasan Kalyoncu Üniver-sitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ders veren Erdurmaz, kimyasal silah yapımı için kapsamlı laboratuvarların gerekmediğini aktarıyor: “Rejimin gizli üre-tim tesisleri imha edilse bile kimyasal silah üretme kapasitesi ortadan kalkmaz. Alelade bir eczanede dahi belli miktar kimyasal zehir üretilir. Ayrıca kimyasal ajanların nükleer malzemelerde olduğu gibi ‘parmak izleri’ de yoktur. Yani uydudan yayılımını görmek mümkün değil. Esed birkaç yüz litre kimyasal ajanla geniş kitleleri katledebilir. Dolayısıyla Suriye’nin bu ajanları üretme iradesinin ortadan kaldırılması gerekiyor.”

Kimyasal kullanan rejim imha edilmeli!Suriye Türkmenleri Birliği Başkanı Bekir

Atacan da Esed’in kimyasal silah-larını tümden teslim edeceğine ihtimal vermiyor. Bunun yanında kimyasal silahların imhasının ‘palyatif’ çözüm olduğunu, asıl, Esed rejiminin imha edilmesi gerektiğini düşünüyor: “Kimyasal silah anlaşması, bir yönüyle Esed rejiminin 30 yıldır dünya kamu-oyuna yalan söylediğini ortaya koydu. Zira Beşşar daha önce defalarca inkâr ettiği kimyasal silahlarını uluslararası denetime vereceğini beyan etti. Demek ki elinde var! Yine de son ana kadar bu silahları gizleme, saklama yoluna gidecek. Zira iktidarı devrilme yoluna girerse muhalif bölgelere havadan bu silahlarla saldırmayı planlıyor. Guta saldırısı dünyaya yansısa da öncesinde muhalifler sahada küçük çaplı onlarca saldırı tespit etti…”

Atacan’a muhalifl erin Oba-ma’nın askerî müdahaleyi rafa kaldırmasını nasıl değerlendirdik-lerini soruyoruz. Hayal kırıklığı ve ciddi bir direnç kaybı yaşandığını dile getiriyor: “ABD’nin göstere göstere askerî müdahaleye hazırlanıp son anda vazgeçmesi muhalif cephede Washington’a duyulan güveni sarstı. Muha-lifl er ABD’nin rejimin varlığını koruması noktasında Rusya ile anlaşma yoluna gittiğini konuşu-yor. Asıl tehdit olan rejimin peşini bırakıp İsrail’i korumak amacıyla kimyasal silahların imhasına odaklandığını düşünüyor. Ancak bu onları Esed’i devirme gayele-rinden geri döndürmeyecek.”

37 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANDÜNYA

T Ü R K İ Y E

S U R İ Y E

ESED, KİMYASAL SİLAHLARINI SURİYE’YE YAYDI

L Ü B N A N

İ S R A İ L

ARAŞTIRMA MERKEZİ

BİLGİ KUTULARI1 Kimyasal ve biyolojik silah çalışmalarını yürüten Suriye Bilimsel Çalışmalar ve Araştırma Merkezi (SSRC)2 Kimyasal-biyolojik silah geliştirme merkezi3 Humus: Petrol rafinerisi görünümünde kurulan Sarin ve VX gazı üretim tesisi4 Hama: Sarin, VX ve füze üretim merkezi5 El Safira: 2005’te kuruldu. Sarin üretimi ile kimyasalları füze ve roketlere adapte eden ana tesis6 Lezkiye: Sarin ve VX gazının üretildiği bölge7 Palmyra: Sarin ve VX üretim tesisi8 Furklus: Şehrin 4 km kuzeydoğusunda kimyasal silah deposu mevcut.9 Masyaf: Gizli depo10 Dumayr: Hava üssünde gizli kimyasal silah deposu var11 Dummar: Hava üssü12 Han Ebu Samet: Kimyasal silah deposu

ÇİFT TARAFLIÇALIŞAN TESİSLER

ŞAM: 1992 yılında Suriye Bilimsel Çalışmalar ve Araştırma

Merkezi’nce kurulan Tarım- Kimya Şirketi Setma, kimyasal silah

üretim çalışmalarına paravan oldu.HUMUS: Kentin 5 km batısında bulunan gübre şirketi ile petrol

rafinerisinde kimyasal silah üretimi yapılıyor.

SURİYE ÇÖLÜ: Kimyasal silahlar olası askeri müdahaleden korunmak üzere Suriye Çölü’ndeki gizli depolarda saklanıyor.

BİLİNEN MERKEZLER ÜRETİM MERKEZİ SİLAH DEPOSU

Humus

Hama

Han Ebu Samet

Laz-

Halep

Deyr el Zor

SURİYE ÇÖLÜ

Ü R D Ü N

I R A K1

10

87

39

46

5

211

12

Page 38: Zamandk230 egazete

Kötüsünüz siz!

AYHAN HÜLAGÜ İSTANBUL

1Dilara Balcı, Yeşilçam’da Öteki Olmak kitabında başlangıcından 1980’lere

Türkiye sinemasında gayrimüslim temsil-lerini inceledi. Sonuç iç açıcı değil. Hiçbir fi lmde azınlıkların aile hayatı anlatılmıyor, dini kültürel değerlerine yer verilmiyor, ak-sine olumsuz gösterilip yaftalanıyor.

Sinema, Osmanlı Devleti’ne azınlıklar sayesinde girdi, yaygınlık kazandı. Bugün sektördeki sayıları az olsa da gayrimüslimler, yapımcılıktan işletmeciliğe, oyunculuktan görüntü yönetmenliğe, yönetmenlikten kuruculuğa dek hemen her alanda çalıştı, pek çok ilke imza attı. Ancak hiçbir zaman ‘öteki’ olmaktan kurtulamadılar.

Dilara Balcı, ‘Yeşilçam’da Öteki Olmak’ (Kolektif Kitap) kitabında bu mevzuyu masaya yatırıyor. Başlangıcından bugüne Türkiye sinemasında Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin beyazperdeye nasıl taşındığını analiz ediyor; toplumsal, kültürel, ekono-mik ve siyasi hayattaki yerleri ile sinemada sunulan gayrimüslim imgesi arasında kar-şılaştırma yaparak gayrimüslimlerin temsil ediliş biçimleri ile milliyetçi ideoloji arasında ilişki kurmaya çalışıyor. Türkiye’nin siyasi ve sosyolojik panoraması niteliğindeki sonuçlar pek de iç açıcı değil: “Gayrimüslim temsilleri belirli klişelerin arasına sıkışıp kalmış, tip-lemeden öteye geçememiş. Her kesimden Türk-Müslüman perdede temsil edilirken azınlıklar hiçbir zaman ‘esas oğlan-kız’ ola-mamış. Yaşam alanlarının resmedilmesinden kaçınılmış, din ve kültürünü yansıtan hiçbir objeye yer verilmemiş, her fi lmde azınlık gruplarından tek temsilci kullanılarak her mahallede tek bir gayrimüslim yaşıyormuş izlenimi uyandırılmaya çalışılmış.” Her azınlığın temsili farklı farklı: “Ermeniler cimri, bencil… Yahudiler paragöz, cimri, sıkı pazarlıkçı, acımasız… Rumlar ahlaktan yoksun, düşman…”

Balcı, gayrimüslimlerin sinemamızdaki temsillerini incelerken arka planda Tür-

kiye’nin yakın tarihine de ışık tutuyor. Azınlıkların toplum tarafından nasıl algılandığını, neler yaşadığını, Türkiye toprak-larından usul usul çekildiklerini gösteriyor. Varlık vergisinin, 6-7 Eylül olaylarının, 1980 darbesi-nin azınlıkları nasıl öğüttüğünü; yazarın deyimiyle sosyal, siyasi ile ticari sebeplerden ötürü Yeşilçam tarafından nasıl Türkleştirildiğini anlatıyor. İşte kitaptan dikkat çeken ayrıntılar:

Ayhan Işık, Ermeni değil, bilinsin!Gayrimüslim yönetmenler

filmlerinde kendi kültürel değerlerini, kimliklerini azınlık olmaya ilişkin duygu düşünce-lerini yansıtamamış, Yeşilçam’ın ticari yapısı içerisinde aynı şab-lona ayak uydurup ‘Türk fi lmi’ yönetmişlerdir. Filmlerinde gayrimüslimleri ele alışları bile Türk sinemacılarınkinden farklı değil. Oyuncular gibi kimliklerini ortaya koymaktansa saklamayı tercih etmişlerdir. Azınlıkların toplumda kabul görmemesinden dolayı ne kadar Türk olursak, o kadar çok seviliriz düşüncesi onlarda da hâkim. Sinemada yer edinmiş yıldız oyuncuların bile gayrimüslim olarak anılmaktan korkması mahalle baskısının ne boyutlarda olduğunu gösteriyor. Özellikle iki örnek var ki, bir hayli anlamlı. 1950’li yılların el üstünde tutulan jönü Kenan Pars, bir röportajında Kirkor Cezveciyan (Kendisi aslen Ermeni’dir) kimliğiyle hatırlanmak istemediğini şöyle anlatıyor: “Kirkor Cezve-ciyan sadece kimliğimdeki adım. Ben Türkiye vatandaşı Kenan Pars’ım. (…) Türkiye’de doğan, Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzda-nını taşıyan bir Türk gibi yaşayan adama ne denir? Ben bir Türk’üm. Türk olmanın anlamını hissediyorsan sen de Türk’sün.”

Ayhan Işık’ın ölümünden sonra yaşanan şu hadise de önemli. Işık’ın ölümünden sonra sinemamızın tonton amcası Nubar Terziyan gazeteye taziye ilanı verir. Ünlü oyuncuyu oğlu gibi sevdiği için altına ”Amcası Nubar Terziyan” yazdırır. Ancak ailesi soyadından dolayı Ermeni olduğu anlaşılacağını düşüne-rek gazetede şu yazıyı yayınlatır: “Önemli bir düzeltme. ‘Amcan Nubar Terziyan’ imzasıyla çıkan ilanla ilgili sevgili varlığımız Ayhan Işık’ın hiçbir ilgisi yoktur. (…) Görülen lü-zum üzerine üzüntüyle duyururuz. Ailesi.”

Ahlak yoksunu, düşman RumlarGayrimüslimlerin Türkiye sinemasındaki

temsilleri kimliğine göre farklılık gösteriyor. Rumlar en sevilmeyen karakterler. Rumlara yönelik düş-manlık Osmanlı dönemini ve milli mücadeleyi anlatan fi lmlerde çok daha belirgin. Rum erkek karak-terlerin tamamı megalo idea için mücadele veren çete üyeleri iken Rum kadınları potansiyel hayat kadınıdır. Genelev işletmeciliği, fahişelik, kaçakçılık yaparak ge-çinirler. Rum kadın, “evlenilecek değil, eğlenilecek kadın”dır. Her bakımdan olumlanan Türk kadının kontrastı niteliğindedir. Ana ka-rakter Müslüman-Türk kadınının faziletlerini seyirciye vurgulamak maksadıyla kullanılmaktadır.

Pansiyonlar Ermenilere emanetErmeniler Rumlara göre daha

olumlu betimlenmiş. Pansiyon-culuk yalnızca Ermeni azınlığına özgü bir meslek olarak sunulmuş. Çoğunlukla güldürü tipleridir ve suç dünyasıyla ilişkileri yoktur. Surpik, Nuvark, Margarit, Hay-ganoş gibi isimleri olan pansiyon-cular kibirli, bencil, burnu havada tiplerdir. Gayrimüslim görgü öğretmenleri çoğunlukla orta yaşlı Ermeni kadınlardan oluşur.

Bu kadınlar Avrupai şekilde giyinir, saç ve makyajlarına dikkat ederler, diğer tipler gibi karikatürize değildir.

Yahudilerin cimriliği abartılırYahudi temsilleri, Rum ve Ermenilere

göre daha tek tip ve karikatürizedir. Karagöz ve ortaoyunlarındakilere benzer biçimde çoğunlukla antikacılık, kuyumculuk veya sarrafl ık yapan, korkak ve hesabını bilen kişilerdir. Cimrilikleri çoğu zaman abartıl-mıştır. Üst sınıfa mensup, sanayi veya ticaret ile uğraşan Yahudilerin anlatıldığı fi lmlere nadir rastlanır. Bu da dönemin milliyetçi politikalarına göre değişiyor.

temsilleri kimliğine göre farklılık gösteriyor. Rumlar en sevilmeyen karakterler. Rumlara yönelik düş-manlık Osmanlı dönemini ve milli mücadeleyi anlatan fi lmlerde çok daha belirgin. Rum erkek karak-terlerin tamamı megalo idea için mücadele veren çete üyeleri iken Rum kadınları potansiyel hayat kadınıdır. Genelev işletmeciliği, fahişelik, kaçakçılık yaparak ge-çinirler. Rum kadın, “evlenilecek değil, eğlenilecek kadın”dır. Her bakımdan olumlanan Türk kadının kontrastı niteliğindedir. Ana ka-rakter Müslüman-Türk kadınının faziletlerini seyirciye vurgulamak maksadıyla kullanılmaktadır.

Pansiyonlar Ermenilere emanetPansiyonlar Ermenilere emanet

olumlu betimlenmiş. Pansiyon-culuk yalnızca Ermeni azınlığına özgü bir meslek olarak sunulmuş. Çoğunlukla güldürü tipleridir ve suç dünyasıyla ilişkileri yoktur. Surpik, Nuvark, Margarit, Hay-ganoş gibi isimleri olan pansiyon-cular kibirli, bencil, burnu havada tiplerdir. Gayrimüslim görgü öğretmenleri çoğunlukla orta yaşlı Ermeni kadınlardan oluşur.

38KÜLTÜR 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MAN

Page 39: Zamandk230 egazete

Ali Bulaç

39 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANYORUM

İki dindarın çatışan milliyetçilikleriİslam dünyasının sorun çözme potan-

siyelinin zayıflığına örnek gösterilecek ko-nulardan biri yaşadığımız “etnik sorun”dur.

Müslüman aydınlar ve kanaat önderleri İslamî bakış açısının ne olduğunu tam olarak tespit edemediklerinden gerek teşhisleri gerek çözüm önerileri yaranın iyileşmesine çare olamıyor, İslam inancının ve hü-kümlerinin ruhuna ve maksadına aykırı fikir kaynaklarından hareketle mevcudu –üzerine dini boya sürüp- tekrar ediyorlar. Eşzamanlı olarak iki yazarın Kürt sorununa yaklaşımları bize durumun trajik boyutunu gösterebilir. İki zat da dindar, hayat tarzları mazbut. Kolayca herhangi bir vakit nama-zında aynı mescitte aynı safta namaz kılmak üzere yan yana gelebilirler. Bugünlerde ele aldıkları konu “anadilde eğitim” konusu. İki dindar yazardan biri Türk milliyetçisi (Türkçü), diğeri Kürt milliyetçisi (Kürtçü). Yazarlarımıza Türkçü ve Kürtçü dediğinizde belki itiraz edeceklerdir, ama milliyet, devlet, dil, egemenlik konularında modern ulus devletin kurucu ideolojisini esas alıyorlar ama çözüm ve önerilerinde zıt kutuplarda yer alıyorlar. İki yazarın ortak fikrine göre “anadilde eğitim devletin egemenliği”nin simgelerinden biridir. “Türk milliyetçisi”ne göre çoğunluğun dili Türkçe olduğundan eğitim ve devletin dili Türkçe olacak, başka anadillerde eğitim yapılacak olsa bu devletin egemenliğine ortak (şerik) olmak anlamına gelecek. Devlet ise tektir, ortak/şerik kabul etmez. “Kürt milliyetçisi”ne göre de devletin egemenliğinin simgelerinden biri eğitim ve devletin resmi dilidir. Kürtler, Türklerin egemenliğinde için Türkler anadilde eğitime karşı çıkıyorlar. Sorun, Kürtler anadilde eğitim hakkını alıp devletin egemenliğine ortak/şerik olmadıkları sürece çözülme-yecektir. “Türkçe dışında anadilde eğitim egemenlikte şirktir, Kürtler devlete şerik sa-yılmadıkça… demokratikleşme sağlanma-yacaktır.” Türk milliyetçisi Batı’dan örnekler gösterip “demokrasilerde birden fazla resmî dilin şart olmadığını”, Kürt milliyetçisi de “anadilde eğitim olmadıkça demokrasinin olamayacağını” kanıtlamaya çalışıyor. Her

iki milliyetçinin dine bakışları “dindarane ve diyanetçe”dir. Kur’an ve Sünnet’i sorunun anlaşılıp çözülmesinde referans almıyorlar. Verili modern ulus devleti “ortak/şerik kabul etmez mutlak egemen” kabul ediyorlar.

Aslında milliyetçilerin çatışma sebebi haline getirdiği sorunun İslamî çözümü basittir: Allah birdir, O’ndan başka ilah yoktur. Mutlak iktidar O’nundur, devlet, parti, lider veya halk mutlak iktidarı ken-dinde toplayamaz. Devlet akl-ı meaş ile insanların iç ve dış güvenliklerini, ortak ve bölünemez ihtiyaçları için teşekkül etmiş bir organizasyondur. Bu siyasi organizasyonda kavimlerin varlığı yok sayılmaz; anadillerde eğitim yapılır, ama siyasi coğrafyanın bir tane resmi dili olur. “Dil ve renk (kavim) Allah’ın ayetlerindendir.” (30/Rum, 22) Var-lıkları inkâr edilmeyen kavimlerin dillerini özgürce kullanmalarından başka hakları da yoktur.

İki milliyetçinin fikirlerini –isimlerini vermeden- somut oldukları için buraya aldım. Sorun iki yazarın sadece modern ulus devleti var eden felsefi kaynaklardan hareket etmelerinden değil, kendilerini ırkları üzerinden tanımlamalarından, kim-liklerini etnik kökenlerine refere etmele-rinden kaynaklanıyor ki, bu İslam tarihinde bir ilktir. İlk defa Müslümanlar kendilerini ırkları veya etnik kökenleri üzerinden ta-nımlıyorlar. Ve ilk defa Müslüman kadınlar kendilerini cinsiyetleri üzerinden idrak edip erkeklerle aralarına mesafe koyuyorlar. Bu yüzden Müslüman dünyanın kadınlarına “duvarların arkası”ndan bakan dindar yazar, feminizmin fikri kaynaklarına müracaat edip Türk ve Kürt milliyetçisi dindar yazarlar gibi Kur’an ve Sünnet’i asli referans almıyor, “İyi ki Türkiye seküler hukuka geçti” deyip sevincini izhar ediyor.

Müslüman dünyanın kendini ırk, etnik köken veya cinsiyet üzerinden tanımlamaya başlaması yeni bir durumdur ve hakikaten İslamiyet’i referans almadıkça postmodern kaos ve çatışma evreninde kıblemizi bulup tevhit zemininde bir arada yaşamamız kolay olmayacaktır. [email protected]

Hamdullah Öztürk

Amerika’nın Amerika ile imtihanıArka arkaya yaşanan olayların gerisinde

biraz da Amerika’nın Amerika ile imtihanı yatıyor. Dikkat edilirse Amerika, -belki de Obama yönetimi demek daha doğru olur- müttefikleri ile bağlarını önce kendi içinde kaybediyor; sonra müttefikler ya karşı kampa geçiyor ya da Türkiye gibi ciddi bir teze sahipse yalnızlaşıyor. Her ikisi de ABD’nin aleyhine oluyor.

Brezilya, bugün için Ortadoğu’da yaşa-nanların içinde doğrudan yer alan bir ülke değil. Fakat dışarıda kalmak istememesi, BRIC ülkelerinden olması ve gelecekte daha farklı bir yerde bulunma hedefleri sebebiyle hem kendisi rol almak istiyor, hem de ABD ve karşı kampta yer alan ülkeler Brezilya’yı kendi yanında görmek istiyor.

İçerideki katmanlar açısından bakınca, her iki tarafa da açık kapıları mevcut olan ülke, her ne kadar sosyalist görüş sahibi bir parti tarafından yönetilse de, ne bir Küba ne de Venezuela gibi. Sert muhalefetlerin değil, büyük ülke ideallerinin sahibi bir devlet. Bütün hesaplarına, başta Arjantin olmak üzere Latin Amerika ülkelerini dahil etmek istiyor.

Bir taratan BRIC ülkelerinin kurmak istediği ortak yatırım bankasında Çin ile birlikte aslan payına sahip olurken, diğer taraftan küresel oyunda hamle ve karşı hamleleriyle her fırsatta iddialı olduğunu ortaya koyuyor. Bağırmadan sesini duyur-mayı ve ağırlığını hissettirmeyi becerebi-liyor.

Mesela ABD’nin Dilma ve Petrobras firmasını dinlediği ortaya çıkınca ABD’den bir açıklama istediler. Açıklamayı beklerken bir taraftan da Başkan Dilma’nın ABD ziyaretini tartışmaya başladılar. Sanki Başkan her şeye rağmen BM toplantısına katılmak istiyormuş da bürokrasi ve toplum tepki veriyormuş gibi oldu. ABD de yeterli bir açıklama yapamayınca, Başkan Dilma mecburen ziyaretini iptal etti. Obama ise bu tür araştırmaların ancak birkaç ay içinde sonuç verebileceğini ifade ederek, Rousseff’in ziyaretini iptal kararını haklı buldu. Tam bir yapıcı muhalefet örneği...

“Biz sizinle beraber yürümek istiyoruz ama siz içeriden bizi itiyorsunuz. Bu durumda ne yapabiliriz ki!” Ya da diğer taraftan bakınca “ABD olarak Brezilya’yı yanınızda görmek istiyorsunuz ama içinizden birileri bunu engelliyor. Bir karar verin ve altınıza hakim olun ki, birlikte yürüyebilelim.” tavrı... Tabii ki, bu durumda Obama için “Haklısınız.” demekten başka bir yol kalmıyor.

Diğer taraftan durumu değerlendiren Rusya, kimyasal silahların teslimi ham-lesine, Brezilya’yı da yanına çekerek bir hamle daha eklemek istiyor. Brezilya’nın savaş dışı çözüm yanlısı olduğunu biliyor ve “Buyurun, savaş dışı çözüm safına siz de katılın.” diyor.

Bu arada meclis bir gizli oturum istedi hükümetten. Gizli oturumda siber yatırım-lar konusunda bilgi almak istiyorlar. Yani asla “Vay! Siz bizi nasıl dinlersiniz?” diye bağırıp çağırmıyorlar. “Teknolojiniz var ve bunu dilediğiniz gibi kullanıyorsunuz. Madem öyle, biz de size teknoloji ile sınır çekeriz.” diyorlar. Brezilya, durumu siya-seten de değerlendiriyor ve ABD’nin arka bahçesi olmak istemeyen Latin Amerika ülkelerine, “Ben bu teknoloji yatırımını yapar ve beceririm. Buyurun siz de ge-lin.” diyor. Ardından Google, Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlarla ilgili kanuni düzenlemeye giderek, “Eğer Brezilya’da faaliyet göstermek istiyorsanız, buradan aldığınız bilgileri yine burada depolamak zorundasınız.” diyor. Asla “ABD şirketleri olarak burada çalışamazsınız.” gibi tepkisel tavır yok. Karşı hamleleri fırsata çevirebilen bir hareket tarzı var.

“Brezilya, Rusya-Çin-İran kampına geçer mi?” sorusunun cevabı muhteme-len “Kısmen meylederek ABD-İngiltere üzerinde ağırlığını artırmaya bakar.” olacaktır. Böyle giderse ABD’nin kendi iç çelişkileri Brezilya’ya fırsat üstüne fırsat olarak dönecektir. Çünkü Brezilya şu an için “Amellere kendi cinsinden ceza” vererek, emin adımlarla yürüyebiliyor.

[email protected]

Riskler ve hükümetin stratejisiETYEN MAHÇUPYAN

Çözüm sürecini başlatıp yürütmek, hü-kümet için getirisi yüksek ama aynı oranda da riskli bir siyasetti.

Başarılı olunduğu takdirde demokrasinin yerleşmesi, yani çoğunluğun yönettiği, bürok-ratik vesayetin devre dışı kaldığı bir sistemin

yerleşmesi sağlanacaktı. Bunun ise uzun vadeli bir AKP iktidarı ima ettiği açıktı… Ancak riskler de hiç aşağı kalır gibi gözükmüyordu. Başa-rısız olunduğu takdirde sorumluluk AKP üze-rine yıkılacak ve bedeli

muhtemelen seçimlerde ödenecekti. Çünkü başarısızlık bizleri ilk başladığımız noktaya değil, büyük ihtimalle Kürt siyasetinin daha sert davranmasını meşru kılan bir duruma taşıyacak ve hükümet arı kovanına çomak sokmakla itham edilecek, hem akılsız hem de vatan haini muamelesi görecekti. Ama iş bununla bitmiyor… Çözüm süreci başarılı olsa da hükümet için riskler var. Kürt siyase-tinin nasıl davranacağını, demokratik ortamı nasıl kullanacağını, çıtayı sürekli yükseltip

yükseltmeyeceğini, tabanı ayrılıkçılığa doğru teşvik edip etmeyeceğini bilmiyorsunuz.

Böyle bakıldığında AKP iktidarının aldığı riski küçümsemek mümkün değil. Bu parti, bu hükümet, bu kadro ve bu lider dışında görünür gelecekte herhangi bir başka adayın çıkma ihtimali de yok. Ancak buna rağmen siyasi iktidar böyle bir hamleyi sırtlıyor ve geri adım atmaya da niyetli gözükmüyor. Bunun nedenini oy hesabıyla, basit iktidar hevesiyle açıklamak mümkün gözükmüyor, çünkü Kürt meselesini çözmese de AKP'nin iktidar olmasını engelleyecek bir güç yok. En kötü ihtimalle silahlı çatışma sürer, hükümet kendisine yakın askeri komutanların ordu yönetimine gelmesini garanti altına alır ve her iki taraftan insanlar daha yıllarca ölmeye devam ederdi. Kimse de hükümeti, bir devlet meselesi haline gelmiş ve kanıksanmış olan bu olayı niye çözmüyor diye suçlayamazdı. Dolayısıyla hükümetin bir çözüm süreci üretmesi ve sahiplenmesinin altında çok daha geniş bir tahayyül yattığını görmekte yarar var. AKP, bu sürecin sadece Kürtler için değil, uzun vadede başta İslami kesim olmak üzere herkes için dönüştürücü bir etki yaratacağının, devleti yeniden ve bir kez daha ‘doğru' değerler üzerinden kuracağının

farkında. Tersten söylediğimizde de, Kürt meselesini çözmeden devletin ‘doğru' bir yapılanmaya devşirilmesi mümkün değil. AKP için ‘doğru' olanın muhakkak ki İslami bir temeli bulunuyor. Ama bu aynı zamanda ‘Osmanlıvari' de bir temel. Yani daha çoğulcu, hatta kozmopolit bir bölgesel dünya gücü olarak Türkiye hayali… Bu bakış Kürt siya-setindeki çok aktörlü durumun da etkisiyle, bugün alınan riski asgariye indirmeye çalışan bir strateji üretmiş durumda: Reformun yelpazesini genişletmek, sadece Kürtler için değil, herkes için ve özellikle de Kürt siyaseti istediği için değil, bizzat hükümet istediği için bu adımları atmak. Aleviler ve gayrimüslimler için bugüne dek esirgenen haklar, belki de sırası geldiğinde Kürt haklarına eklenmek üzere bekletildi. Hükümetin vermek istediği mesaj, bu iktidarın herkesin hak ve hukukunu bilip sahiplendiği ama kendi doğru gördüğü bir zamanlama ve koşul altında hayata ge-çireceğidir. Demokrat bir tutum olmadığı gerekçesiyle bu stratejiye itiraz edilebilir, ama hak vermenin risklerini tarihsel olarak içsel-leştirmiş olan bir kesimden, daha demokrat bir tutumun çıkmasının hayal olacağını ve bunun hak isteyenlerin tavrından bağımsız olmadığını görmekte yarar var.

Hükümetin söz konusu yaklaşımı, reform adımlarının içerik ve zamanlamasının Kürt siyasetinin isteklerinden ille de bağımsız olduğu izlenimini vermeyi hedefliyor. Böyle bakıldığında yeni hazırlanan reform paketinin Kürt siyasetini tatmin etmek için çıkarıldığını söylemek zor olsa da, paketin açıklanma tarihinin hükümetin tasarrufunu Kürt siya-setinden bağımsızlaştırma amacını güttüğü rahatlıkla öne sürülebilir. Bu stratejinin başarılı olabilmesi ise her şeyden önce Kürt toplumunun paketi beğenmesine bağlı… Aksi halde PKK'nın tabandaki hoşnutsuzluğu siyasete tahvil etmesi en doğal hakkıdır.

Diğer taraftan pakette olması gereken her şeyin olmadığı da biliniyor. Bu açıdan geçen-lerde Arınç'ın “anadil ana sütü gibi helaldir” sözü en baştan söylenmesi gerekenin açık yü-reklilikle seslendirilmesiydi. Çünkü Kürtlerin eksik bir paketi olumlu olarak görmelerinin tek koşulu, o pakette olmayan hakların da elde edileceğine olan inancın yaratılmasıdır. Eğer hükümet bizzat Başbakan'ın ağzından bu sözü sahiplenip Kürtlerin önüne bir ufuk koyabilirse, Öcalan'dan beklenen olumlu işlev de mümkün hale gelir. Aksi halde Kürtlerin giderek artan bir kısmı çekilmenin durmasını ‘normal' bulacaklardır.

Page 40: Zamandk230 egazete

KRAL VE SOYTARIDAĞISTAN ÇETİNKAYA

40 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANYORUMİslamofobi, nasıl Batı içi bir tartışmaya dönüşür?MEHMET AKİF OKUR*

1“İslamofobi”nin kökenlerini, Osmanlı asırlarına ve hatta daha ötesine uza-

nan “Türkofobi”de arayanlar haksız değil-ler. Yüz yüze olduğumuz zihinsel şemaları tarihin örsünde bin yıllık çekiçler dövdü.

Ancak bu kadim çerçeve, devamlılık çizgisindeki fasılaları ve değişimi de gözler-den gizlememeli. Yeni tehditlerle/düşman-larla boğuşmak için safların tanzimi her gerektiğinde eski korku şemaları, kolektif hafızada çok da ücra olmayan bir köşeye çekilirler. Tâ ki, tazelenmiş çatışmanın alev-leri tarafından konjonktüre uygun kalıplara dökülmek üzere sahneye davet edilinceye kadar...

Bu salınım, İslamofobi ile mücadelede iki önemli parametrenin dikkate alınması gerektiğine işaret ediyor. Öncelikle karşı-mızda, kolayca ortadan kaldırılabilecek bir sorun yok. Çözüm arayışları doğrultusunda üretilecek stratejilerin başarı düzeyi ise konjonktürün sağlıklı zeminlerde tahliline bağlı. Soğuk Savaş yıllarında bir nebze küllenen korkuların tekrar canlanışında, yaşadığımız çağın objektif siyasi, ekonomik ve sosyal dinamikleri pay sahibi. Ancak özel tarihsel kavşaklarda organize çaba-larla kışkırtıldıkları da bir hakikat. Çünkü İslamofobi, son örneğine Mısır darbesi sırasında şahit olduğumuz tarzda somut jeopolitik sonuçlar üretme potansiyeline sahip. Batı kamuoyu, on yıllar boyunca İslam’la bağlantılı olay ve imgeleri korku nesnelerine dönüştüren bir propaganda sağanağına maruz kalmamış olsaydı, Rabia Meydanı’ndaki katliam karşısında insanî bir ses duymaz mıydık? Acı gerçek şu: İslamo-fobi’nin inşâ ettiği filtreler, Ortadoğu’dan akan vahşet görüntülerini etkisizleştiriyor.

“Öyleyse ne yapmalı?” sorusu hayli zamandır gündemimizde. Nefret suçlarını körükleyen İslamofobi haklı bir öfke uyan-dırsa da, protesto sağanakları ve suçlamalar işe yarar çözüm formülleri sunmuyor. İslamofobi ile nasıl mücadele edileceğini gösteren sağlam temeller üzerine kurulu bir stratejiye muhtacız. Hedefimizi, kulla-nacağımız yöntemleri ve mesajlarımızı iyi seçmeliyiz. İslam toplumlarına İslamofo-bi’nin ne kadar kötü bir şey olduğunu an-latmaktan ibaret faaliyetlerin etkili sonuçlar doğurmaları imkânsız. İslamofobi karşıtı çabalar, Batı kamuoylarındaki kanaatlere etki edebildikleri ölçüde fayda üretebilecek-ler. Bunu başarabilmek için ise İslamofobi tartışmalarında kaygılarımızı paylaşacak Batılı ortaklar bulmalıyız. Meseleyi doğru kavrar ve anlatabilirsek çalabileceğimiz kapılar olduğunu da göreceğiz.

Şu noktanın altını çizmeliyiz; Batı’da

İslamofobi’nin ürettiği doğrudan terör, Müslüman’dan daha çok Avrupalı öldürdü. Anders Behring Breivik’in Oslo’da İşçi Par-tisi’nin gençlik kampına yaptığı saldırıda 77 kişi hayatını kaybetmiş, 151 kişi de yaralanmıştı. Breivik, arkasında, kendisini bu terör eylemine sevk eden sebepleri anlattığı 1.581 sayfalık bir doküman bıraktı. “2083: Bir Avrupa Bağımsızlık Deklaras-yonu” başlıklı İngilizce metin, maalesef internet üzerinden İslamofobik ideolojiyi beslemeye devam ediyor. Breivik, burada yalnızca Türklere ve Avrupa’daki diğer Müslümanlara karşı beslediği düşmanlığın gerekçelerini sıralamıyor, “içerdeki” düş-mana da işaret ediyor. Nitekim Norveçli teröristin seçtiği ilk kurban, çok kültürlü-lüğü savunarak Müslüman göçünü teşvik etmekle suçladığı Avrupa solu oldu.

Yazdıkları, Norveçli teröristin mantık zincirinin şu şekilde işlediğini gösteriyor:

Avrupa medeniyetinin temellerini yıpratan göçmen Türkler ve diğer Müslümanlar ülkelerine geri gönderilmeliler. Ancak Avrupalıların tamamı tehlikenin farkına varmadan bir şey yapmak mümkün değil. Çok kültürlülüğü savunan ideolojiler ise bunu engelliyorlar. Avrupa’nın kurtuluşu için önce içerideki düşman bertaraf edil-meli...

Yani, Batı’daki köklerini derinleştiren İslamofobi’nin doğrulttuğu namlunun ucunda yalnız değiliz. Meramımızı mu-hataplarımıza doğru biçimde anlatabilmek için bu gerçeği daha çok vurgulamalıyız. İslamofobi’yi dert edinen sivil toplum ör-gütleri, Oslo katliamının mağduru ailelerle iletişime geçerek yaşadıklarını dünya ka-muoyuna aktarmalarına yardımcı olamazlar mı? Breivik’in katliamı gerçekleştirdiği 22 Temmuz’u İslamofobi ile mücadele günü ilan etmeye, ilk yıldönümünü de Oslo’daki

dehşete sahne olan adaya mağdurların anısına dikilecek bir anıtın açılışında kut-lamaya ne dersiniz?

İslamofobi’nin Batı/İslam dünyası ekse-ninden Batı içi bir tartışmaya doğru taşın-masının sunacağı çok sayıda imkân var. Bu sayede Batı’da yürütülecek kampanyaların daha ilk adımda İslamofobik algı düze-nekleri tarafından itibarsızlaştırılmasının önüne geçilebilir. Ardından, ülkelere göre İslamofobik suçları izleyip raporlayacak, mağdurlara haklarını aramak için yasal prosedürleri gösterecek “İslamofobi’yle mücadele merkezleri” gibi daha kurumsal adımların atılması kolaylaşacaktır. Doğru teşhis ve uygun strateji, her geçen gün ağırlaşan sorunu ortadan kaldırmasa da etkisini sınırlayacak yolları bize gösterebilir. Denemeye değmez mi?

*Doç. Dr., Ankara Strateji Enstitüsü

Page 41: Zamandk230 egazete

Ekrem Dumanlı

25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANYORUM41

Silahlı örgütlere dikkat1

Suriye, her geçen gün biraz daha derin bir girdap haline geliyor;

Türkiye’yi de içine doğru çekiyor. Üç sene önce yapılan tahminlerin ve plan-ların büyük çoğunluğu boşluğa düştü. O günkü atmosfere göre Suriye dik-tatörlüğü halk ayaklanması karşısında birkaç hafta ancak dayanabilecekti. Arap Baharı hakkındaki iyimser beklentiler boşa çıktığı gibi Suriye hakkındaki ke-hanetler de tutmadı.

Yeni bir durum var karşımızda. Ortadoğu coğrafyasında yeni bir harita çiziliyor. Ve maalesef Türkiye her geçen gün biraz daha devre dışına itiliyor. Hatta o safha da geride kalmak üzere. Geldiğimiz kavşakta Türkiye’yi itham altında bırakacak yeni bir tezgahtan bahsetmek de mümkün. Bir taraftan Ortadoğu’daki silahlı örgütlerin ‘İslamcı’ ve ‘radikal’ bilineni ile Türkiye arasında irtibat kurulmaya çalışılıyor. Umarım o çabayı teyit edecek bir hata yapılmamış-tır... Diğer taraftan ‘ırkçı’ ve ‘mezhepçi’ sol örgütlerin zincirden boşalırcasına seri saldırılar yapması düşündürücü. DHKP-C, PKK gibi silahlı örgütler ne kadar tehlikeli ise El Nusra ya da El Kaide gibi örgütler de o kadar tehlikeli. Çevremizdeki yangın büyüdükçe silahlı örgütler mutasyon geçiriyor. Bir garip ve acîb yaratık haline dönüşen terör örgütleri, bazı odakların taşeronluğunu yaparken uluslararası arenada yeni roller üstleniyor. Haftasonunda Kenya ve Pa-kistan’daki insafsız terör saldırılarını da bu çerçeve dışında görmemek gerekir.

Şimdiki durumu daha iyi anlamak için önce konu ile ilgili devletlerin yeni pozisyonunu anlamak gerekiyor. Mesela Suriye. Avrupa ve Amerika’nın mese-leye yaklaşımı daha da netleşti. Bir gece ansızın yapılabilecek bir müdahale söz konusu değil. Rusya’nın Suriye’ye ver-diği büyük destek artık örtülü de değil, dolaylı da. Rusya, Suriye’ye yapılacak herhangi bir müdahaleyi kendine de tehdit gibi algılıyor. İran’ın gayr-i insanî desteği daha ilk günden belliydi ama “İslamî devlet” söyleminin bir aldat-maca olduğu daha da tebarüz etti…

Tablo bir hayli karışık. İç savaşın en vahim katmanlarını bir anda yaşayan ülkede herkes kendi kar-tını açmış durumda. Nusayrîlik,

Alevilik, Kürtlük, Şiilik, İslamcılık gibi kimlikler üzerinden herkes oyun ku-rucu rolünü üstlenmek istiyor. Bu rol için hem birbirleri arasındaki ilişkiler yeniden düzenleniyor hem taşeronlara yeni ihaleler veriliyor. Parçalanacak bir Suriye’nin hangi bölgede yer alması gerektiği, tampon bölgelerin muhtemel yapılanmalarda nasıl bir misyon ifa edeceği gibi konularda planlar yapıldığı aşikâr. Herkesin bir planı var ve herkes kendi yol haritasına göre mesafe alıyor. Ya Türkiye?

Türkiye’nin ta başta ifade ettiği taleplerin bir kısmı geçerliliğini tama-men yitirdi. Mesela Esed’den, genel af çıkartması isteniyordu; çoktan tarihe gömüldü bu talep. “Seçime gidilsin...” deniyordu şimdi mesele demokratik sisteme geçilmesi değil, kan dökül-

mesinin bir an önce son bulması. “Esed gitsin!” deniyordu; adam her geçen gün yerini sağlamlaştırdı. “Esed’siz bir Suriye” ile ilgili yazılan senaryoların ne kadar makul olduğu, çözüm olup olma-yacağı ayrı bir tartışma konusu. Tıpkı Libya’da, Mısır’da, Tunus’ta olduğu gibi birkaç gün içinde devrileceği sanılan Esed rejimi direndikçe umutsuzluk ve çaresizlik yaygınlaşıyor. Hal böyle olunca hata yapma riski de artıyor. Oysa bugünün yarını; yarının öbür günü var…

Kanlı rejimin ömrü uzadıkça Türkiye’deki kimyanın bozulduğunu görmemek için ülke gerçeğinden ko-puk olmak gerekir. Mesela Suriye’deki silahlı örgütlere açıktan destek verildiği, hatta onlara silah temin edidiği iddiaları bazıları için bugün meşru gibi görünse de yarınlarda çok büyük bir sıkıntıya dönüşecektir. “Esed’i devirsin de kim devirirse devirsin” demek bugün bazıları için mantıklı gelebilir; ancak radikal ör-gütlerle silahlı ilişkiye girmenin faturası çok ağır olur/olacaktır.

Terör bir metottur; kirli bir metot. Hedef olarak sunulan kavramın kutsal olması, metodun yanlışlığını ortadan kaldırmaz. Terör söz konusu oldu mu “ama...” diye başlayan mazeretlerin hiçbir önemi yoktur. Bağımsızlık sava-şının da demokratik mücadelenin de şartları ve metotları bellidir. Masum insanları katletmenin insanî ve İslamî bir gerekçesi yoktur. Savaşın bile hukuku vardır ama terörün hukuku yoktur. Terör insanlık suçudur; hangi maksada matuf yapılırsa yapılsın zulümdür. Bu nedenle hiçbir gerekçe ve vesile terör örgütü ile (velev ki o örgütler kendilerini İslamî saymış olsun) irtibatlı olmayı meşru saymaz. Allah korusun faturası ağır olur; hem ülke radikalleşir hem de uluslararası arenada inandırıcılığınıza gölge düşer…

Terörist Budist olunca...Amerika’da yine korkunç bir terör

saldırısı yaşandı: Yaklaşık 3 bin kişinin görev yaptığı ABD donanma üssü

ani bir terör saldırısıyla sarsıldı. 13 kişinin

h a y a -

tını kaybettiği silahlı saldırı duyulur duyulmaz ilk akla gelen “olağan şüp-heliler” maalesef Müslümanlardı. Bu önyargılardan dolayı çok sayıda okul saldırılarına şahit olan ülkede her olay sonrasında Müslümanların yüreği ağ-zına geliyor. Silah edinmenin kolay ol-duğu Amerika’da her sene bu tip üzücü hadiseler yaşanıyor; ancak her nedense faili “Müslüman” olunca tartışma din üzerinden yapılıyor. Oysa terörist terö-risttir; adamın cidden kutsalı olsa insan hayatına değer verir ve masum insanları katletmez...

Neyse ki Washington’daki askerî üsse saldırı yaparak 13 kişinin ölümüne sebep olan katil Müslüman çıkmadı. Sa-nırım sadece Amerika’da değil dünyanın dört bir yanında İslam ile terörü bağdaş-tırmayan büyük çoğunluk derin bir oh çekti. Zira Boston’daki terör saldırısını gerçekleştiren iki kardeşin Çeçen asıllı ve Müslüman olması üzerine büyük bir imaj çalışmasına başvurulmuş ve “küçük yaşta Amerika’ya yerleşmiş bile olsa Müslümanlar terör yapıp varlığımızı teh-dit ediyor” şeklinde analizler yapılmıştı.

Donanma üssüne saldırı düzenleyen kişi “madalyalı bir asker” çıktı. Ameri-kalı. Budistmiş. Budist tapınağına gidip geliyormuş. Peki bu neyi ispat eder? Budizm’in topyekûn terör dini olmasını mı? Ya da “bütün Budistler teröristtir” demek mümkün mü? Tabii ki hayır.

Terör gibi lanetlik bir insanlık suçundan hareketle bir din hakkında suçlama yapmak ve o dinin mensupları hakkında genelleme yapmak korkunç bir hatadır. Hele insanoğlunu Allah’ın halifesi sayan, “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüştür.” diyen İslam’ı terörle bağdaştırmak! Problem biraz da dünyadaki medya düzeninden kaynak-lanıyor. Önyargı sahipleri ve lobilerin suçu ne kadar büyükse medyaya yete-rince önem vermeyen Müslümanların vebali de büyüktür…

Türkiye’nin ta başta ifade ettiği taleplerin bir kısmı

geçerliliğini tamamen yitirdi. Mesela Esed’den, genel af

çıkartması isteniyordu; çoktan tarihe gömüldü bu talep.

“Seçime gidilsin...” deniyordu şimdi mesele demokratik

sisteme geçilmesi değil, kan dökülmesinin bir an önce

son bulması. “Esed gitsin!” deniyordu; adam her geçen gün yerini sağlamlaştırdı.

Page 42: Zamandk230 egazete

ÞÝF R

E KE LÝ M

E:1

23

45

6

KE

ME

A

VI

1

2

3

4

5

6

Peru’nun trafik rem

zi

Sanma

Erkek ad

Aykr, karşt

Zariflik

Nikelin remzi

Bir pembe

elmas

Yatağa mahkum

hasta

Kur’an’da bir sure

İslam’n bir şart

Şebnem

Ufak çakl

Kazkl humm

a

Bir parazit

Tatl su istakozu

Bir Arap harfi

Serüven

Uzaklk ifadesi

Beyaz

Ağlatl şiir

Üzümlü

hamur işi

Eskiden şehir

Örnek

Ek

Kasaplk hayvann bir eti

İstanbul’da bir sem

t

Yansma

Büyük felaket

Akdeniz anem

isi

Dünyann en yüksek gölü

İş üreten m

ekanik araç

Bir ay ad

Ksaca halinyum

Erkek ad

Atn yavrusu

Çokluk ikinci kişi zam

iri

Bir tür peynir

Bir Arap harfi

Bir işi isteyene yüklem

e

Gümüş balğ

Elektrik direnç birim

i

Bölgesel

Boş, faydasz

Donuk renkli

Kakm

Ek

Bayan bir yazar

Ksaca kiloam

per

Kur’an’da bir sure

İlkel benlik

Yenisini koymak

Bir aktör (... Gibson)

Bir bayan oyuncu

(... Köksal Bir Asya ülkesi

vatandaş

Küçük torba Resim

deki kişi(Nihat ...)

Baştan başa

Bir tür kumaş

Dağn alt yamac

Erzurum’un taş

ile ünlü ilçesi

Kamufle etm

ek

Asalak

Bir deyim

Olgunluk

Bir gün ad

Gemi yolu

Resmi haber

ajansmz

Gerçek dş söz

Mastar eki

Bir oyuncu

Gemi halat

Otomobilde

bir parça

Kur’an’da bir sure

Lobi

Kuzu sesi

Olta ipi

Hapishane

Nicelik bakm

ndan

Soluduğumuz

ortam

Ana esas

Gözdeki canllk

Erkek keçi

Ermiş

Bununla birlikte

y.sab rioglu@za m

an.com.tr

1931 EKİM

2012 ÇARŞAMBA ZA M

ANBULM

ACAHa zýr la yan: YAL ÇIN SAB RÝ OÐ LU

İspanya kökenli bir at

Kat halden sv hale geçm

e

Lale bahçesi

Hastalkl

Erkek ad

Satrançta bir taş

Filipinlerin başkenti

Tab lo da ki tram lý ka lýn çiz gi ler le be lir len-

miþ 3’e 3’lük ka re le re, 1’den 9’a ka dar

ra kam la rý bi rer kez kul la na rak yer leþ ti-

rin. Öy le yer leþ tir me yap m

a lý sý nýz ki, bü tün 3 lük le ri dol dur du ðu nuz da tab lo-nun bü tün ku tu la rý yu ka rý dan aþa ðý ya ve sol dan sa ða 1’den 9’a ka dar ra kam

-lar dan bi rer kez kul la nýl m

ýþ ol sun.

SU

DO

KU

BU

LM

AC

A

DÜNKÜ SUDOKU ÇÖZÜM

Ü

8

39

4

1

6

35

12

85

23

6516

2

21

651

97

49

36

17

48

59

2

98

75

12

64

3

52

46

93

18

7

82

76

39

41

5

36

41

75

29

8

95

18

42

73

6

28

69

73

15

4

73

94

51

82

6

41

52

68

37

9

Þ J

İ R

E

Y

A

M

U

C E

Ü

Þ K

R

R

T R

Ü

T

L U

E

M

A

R

A

U

U

F A

Y

T

O

N

A

G

M

Ç N

Y

K

G

Ü

R

Z A

A

N

Þ

Ý A

R

G

L

E

A

D

V

Ý R

U

H

T

N

Ğ

A

A

I M

Z A

E

L K

A

S

A

V

R

V

D

H

Ü

İ K

T

R

E S

K

E A

T

U

H

U

Þ

A

Ý O

G

Y

S

T Y

R

M

A

D

B

Ü

N

T S

Ý L

R

E A

T

A

G

R

I V

T N

T

L Ö

Ü

R

G

A

Þ

R

O

E Ý

E C

M

T A

A

K

G

L

O

T V

L

I

P

L A

S

Z M

O

N

Ý

E H

A

E

E

O

R

D

V

E H

S

A

L I

B

S G

N

B

E T

O

N

İ Y

E

R

V

L M

R

Ü

A

Z A

F

Ð

H

J I

Ç A

M

E

E A

M

Z U

Z

Ü

M

İ T

E Y

S

T P

Y

Þ D

T

R

F Ğ

A

T

D

N

Ö

R

K

A

Ð

L R

E

N

J E

M

O

E R

Ü

M

K

O

E Ý

R

O

A

İ K

Þ

G

Y

A

B

Þ

M

A

Z O

M

İ

M

Ö

D

İ S

Y

M

A

T D

F

K

Ý J

T Ü

G

R

Ö

Z

A

Ç

Ü

N

A

M

L I

Ç T

A

E Þ

J A

N

Aþaðýdaki kelimeleri tablonun içine serpiþtirdik. Bunlarý bulabilir m

isiniz?AM

ASRA, BALON

, BETONİYER, CUM

AYERİ, ÇANAK, DO

ÐMA, DEYYAN

, EMRAH

, FAYTON

, GAZİANTEP,

HÜRREM

, IRGAT, ÝSLAM, KO

NSER, LÝM

ON

, MİM

OZA, NAM

LI, OTEL, ORKUN

, ÖRGÜT, PERGEL, RÖ

TAR, SERT, ÞUH

UT, TERKOS, UYGAR, ÜŞÜM

EK, VARTA, YETİM, ZURN

A.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

���

����

���

���

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

�

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

�����

����

����

����

����

����

���

����

����

���

���

���

����

��

��

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���������������������������������������������������������������������

�����������������������������������������������������������������������������������������������

������������������������������������������������������������������������������������������������������������

SOLDAN SAĞA 1) Yazmaktan sebepsiz yere

korkma, yazm

a korkusu.– Tok olmayan. 2)

Lale bahçesi.– Kişinin sevinç, güven ve her türlü etkinliğinin norm

al olmayan bir

biçimde arttğ ruh hastalğ. 3)

Hastalktan kalkma, iyileşm

e, kurtulma,

onma.– Dost, hakiki dost, sam

imi dost. 4)

Bir kişiye sayg ve incelik belirtisi olarak kullanlan bir seslenm

e sözü.– Artvin’in eski ad. 5) Genişlik.– Çift kanat-llardan, birtakm

uçucu böceklerin genel ad.– Polonya halkndan olan. 6) Nam

azda bir kyam

, bir rükû ve iki secdeden oluşan bölüm

.– ‘Diyelim ki, sayalm

ki, tutalm ki,

varsayalm ki’ m

anasna bir söz. 7) Asya’da bir ülke.– Volkanik kayaçlarda bulunan ortoz feldspat türü. 8) Son, sonunda.– Su kylarndaki böcekleri yiyerek yaşayan yaban ördeği. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Ya ğl m

addelerin birleşiminde

bulunan ve sabunlaştrma yoluyla elde

edilen, plastik, boya, patlayc, güzellik gereci üretim

inde kullanlan tatlms,

renksiz yumuşatc sv. 2) Şeker, petrol vb.

maddelerin artldğ yer, tas yehane. 3)

Yalm, yalaz, alev.– Bazen, kim

i vakit, baz baz. 4) Bozm

a, ayrma, koparm

a.– Yem

en’de bir şehir. 5) Yüzeyi şğa karş duyarl bir m

adde ile kapl kâğt üzerine, kalptan çekilm

iş resim kopyas. 6) ‘Zeki,

akll, anlayşl, kavrayşl kimse’ m

anasna bir erkek ism

i.– Selenyumun sem

bolü. 7) M

üstahkem yer.– (İnsan hakknda) Ölüm

. 8) Osm

anl padişahlarna verilen unvan. 9) Hak dini kabul etm

e, İslam akidesine

inanma.– Osm

anllarn Roma’ya verdikleri

ad. 10) Her zaman görülen, olağan. 11)

Kars yaknlarndaki antik harabelere verilen ad.– Bere, çürük. 12) Tekkelerde çile doldurulan yer.

Bulmaca

Refik Aydýnr.ay din@

za man.com

.tr

12345678

12

34

56

78

910

1112

12345678

12

34

56

78

910

1112

I L

I C

A

A N

E M

A

S

T E

L

N A

Z İ

K A

N E

I R

K

A N

A L

S

A M

R

K A

M

E R

T

A V

A

M

A

L U

M

F

E L

A H

L İ

K O

R İ

N O

Z

T A

A K

A R

K

A R

A M

A

N

L A

Ç İ

N

M

A T

İ N

E

42 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANBULMACA

BULMACALARIN CEVAPLARI 43’NCÜ SAYFADA

Page 43: Zamandk230 egazete

KE

ME

A

VI

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

191 K

ASIM

201

2 PE

RŞEM

BE Z

A M

AN

BULM

ACA

Ha z

ýr la y

an: Y

AL ÇI

N S

AB RÝ

OÐ L

U

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

1

2

3

4

5

6

Mak

i yet

işen

yer

Tica

retle

ilgili

Hara

m

olm

ayan

Say

yazs

Hint

li

Azar

lama

Açk

belli

Belir

ti

Duyu

ru

Soylu

Ulul

uk

Amaç

Erke

k ism

i

İneğ

i kut

sal

saya

n ül

ke S

ağ re

simde

ki

kahr

aman

Bir t

ür

peşt

emal

Asln

da

İktis

adi

İleri

gele

nler

Sebe

p, n

eden

Müs

lüm

an

Bir t

ür ağa

ç

Şaka

Bir s

oru

İş b

raktr

m

Lor p

eyni

ri

Ksa

ca

halin

yum

Dokt

orlu

k

Toka

t ilçe

si

İstan

bul’u

fe

thed

en

Dem

irin

rem

zi

Tita

nn

rem

zi

Bir t

ür ö

tücü

kuş

Ana

fikir

Yala

nc

yum

urta

Kayn

bira

der

Eski

Türk

lerd

e he

kim

Bir m

eyve

Bi

r alim

(S

üley

man

Hi

lmi ..

.)

Tory

umun

re

mzi

Rütb

esiz

aske

r

Uydu

rma

söz

İllet

İri b

ir at

Anad

olu’

ya a

it

Ztl

k

Met

al k

iri

Aktö

rün

işi

Bir,

yalnz

İlk A

rap

harfi

İst

anbu

l Büy

ük

şehi

r Bel

ediye

başk

an

(Kad

ir ...)

aa

Raha

t, sa

kin

Akl

Hays

iyet

Belir

ti

Bulaşm

ş

En a

z, ço

k az

En ço

k

Rus ç

ar

(Kor

kunç

...)

Deli

Öbür

dün

ya

Hayv

ani b

ir g

da

İsim

İspan

yol

nida

s

Bir y

eryü

şekli

aa

Hayv

an

dokt

oru

Ordu

ilçes

i

Polo

nyal

Burd

ur ilç

esi

Öldü

rme

alet

i

Bir a

kvar

yum

ba

Sol r

esim

deki

Ksa

ca

kilom

etre

Kta

Basto

n

Kt

Pasa

k, le

ke

Muğ

la ilç

esi

Kuzu

sesi

Nam

lu o

luğu

Put

Bir b

üro

eşya

s

Bir t

ür şi

rket

İngi

lizce

gi

tmek

Tart

Bir t

ür

patla

yc

Kur’a

n’da

bir

sure

İri b

ir tü

r ze

ytin

Futb

olda

bir

mev

ki

Yürü

me

orga

n

Resm

i hab

er

ajan

smz

Eğilim

Bir m

üzisy

en

(... Y

usuf

Böğü

rtle

n

Uygu

n

Çürü

k,

tem

elsiz

, kof

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz-

gi le

r le b

e lir l

en m

iþ 3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

-na

rak

yer le

þ ti ri

n. Ö

y le y

er-

leþ t

ir me

yap m

a lý sý

nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du-

ðu nu

z da

tab l

o nun

bü t

ün

ku tu

la rý

yu ka

rý dan

aþa

ðý ya

ve

sol

dan

sa ða

1’d

en 9

’a

ka da

r ra

kam

lar d

an b

i rer

kez k

ul la

nýl m

ýþ ol

sun.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

21

4

6 7

52

34

7 2

75

4 1

67

12

8 5

7 4 2

62

14

9

5 1 7

53

48

62

79

1

92

61

74

85

3

71

89

35

42

6

97

86

43

12

5

26

17

95

34

8

54

3

18

26

97

45

93

87

21

6

68

25

19

43

7

37

12

64

85

9

L A

A

C

N

O

Y

Ç

K

A

M

Y

M

J

Z Ü

N

S

E

P

O

A

Ý E

V

E

A

Ç

E

Ð

E

A

A

Y

A

N

R

G

V

K

G

J

V

U

T

Þ H

Ý

R

K

A

A

N

R

A

Ü

Z M

H

A

P

A

Ý

A

D

H

M

P

İ T

E

A

K

R

H

K

L Y

U

Ý

A

V

T

E

K

K

N

A

Ö

R

E

A

T

S U

D

A

Ü

L T

K

A

F

M

Ö

Z T

G

Ü

L

L Ü

Ý Ö

Ý

O

K

İ J

A

Ý A

Ý

Z U

J

K

N

L Ð

E

U

N

Y

H

Z

M

F M

M

O

A

H

T

L B

U

N

A

M

A

K

R

G

K

E

R

Ý Ý

T

T

G

S V

İ

L O

E

S L

T

C

R

O

D

Ý S

T

E

M

F M

N

E

U

D

Ü

A

M

R

A

H

L E

Ö

N

Ö

M

N

S E

K

F

R

S A

Ý

D

Z E

Ý E

B

S

E

S A

J

B

O

G

G

V

Þ

A

J Ö

T

Ö

E

T

H

K

İ

B

A

M

Ü

N

M

S İ

E

R

A

E

Y

G

H

R

Ç

Ý

E

E

A

M

Ç

E

Þ R

N

Þ

R

K

U

L

D

G

M

Z H

O

E

L

E

N

M

E

J K

I O

İ

J U

N

Ç

T

U

C

E

A

Ü

P

M

İ J

O

L O

N

O

R

K

İ

C

J V

Aþa

ðýda

ki k

elim

eler

i tab

lonu

n iç

ine

serp

iþti

rdik

. Bun

larý

bul

abil

ir m

isin

iz?

AH

ÞAP,

BU

NA

MA

K, C

ENN

ET, Ç

AN

KAY

A, D

ESTE

K, E

LEM

E, F

OR

MU

LA, G

ÜLL

Ü, H

ASS

AS,

ÝNHİR

AF,

K

RO

NO

LOJİ

, LA

HA

NA

, MEY

DA

N, N

ÝFA

K, O

BRU

K, Ö

FKEL

Ý, P

AST

A, R

AH

LE, S

ENSÖ

R, Þ

ATA

F, T

AK

VA, U

ZAM

A,

ÜÞE

NM

E, V

AH

ÞET,

YO

NCA

, ZEV

ZEK

LİK

.

��

�İ

��

��

��

����

���

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

���

���

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

��

����

��

��

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

��

����

����

��

��

����

����

����

���

����

����

����

��

����

���

��

��

����

���

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

�����

����

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

������

����

���

����

�����

����

�����

���

�����

����

������

����

����

���

����

����

�����

�����

����

�����

���

����

����

�������

�������

�����

����

������

�����

���

����

�������

������

����

�����

�����

����

������

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

�����

�����

�����

���

�����

���

SOLD

AN S

AĞA

1) B

ir şe

y ha

ber

verm

ek,

sorm

ak, i

stem

ek v

eya

duyg

ular b

ildirm

ek

için

bir

ine

çoğu

nluk

la p

osta

yol

uyla

nder

ilen,

zar

fa k

onul

muş

yazl

kâğt.

– M

alze

mes

i m

arka

sah

ibi

tara

fnda

n ka

rşla

nara

k başk

a bi

r r

may

a ya

ptr

lan

mal

. 2)

Hüc

re ç

ekir

deği

içi

ndek

i in

ce

iplik

çikl

erde

n ya

plm

ş,

krom

atin

ile

bo

yanm

amş

kro

moz

omla

r o

luşt

uran

lüm

.– Li

tyum

un s

embo

lü. 3

) Lüb

nan’n

pl

aka

işare

ti.–

Bir

kum

aş t

ürü.

– Sa

niye

de

bir j

ullü

k iş

yapa

n bi

r mot

orun

güç

biri

mi.

4) K

uşak

tan

kuşağa

ve

hücr

eden

hüc

reye

ge

çen

kaltm

sal

öge.

– Ya

vuz

Sulta

n Se

lim’in

kaz

andğ

zaf

erle

rden

biri

. 5)

Di

nin

emir

leri

doğ

rultu

sund

a ha

reke

t et

me,

ibad

et.–

Evle

rde

yiye

cek,

içec

ek v

e er

zak

n sa

klan

oda

, am

bar v

eya

dola

p.

6) K

asta

mon

u’nu

n bi

r ilç

esi.–

Süs

ü,

göst

eriş

i olm

ayan

, yaln

, gös

teriş

siz.

7)

Yüce

lme,

yük

selm

e.–

Kaza

nma,

iktis

ap. 8

) Ko

rkak

, al

çak,

mer

t ol

may

an.–

Bed

en

işçisi

. YU

KARI

DAN

AŞAĞ

IYA

1) Sv b

itkise

l yağl

ar h

idro

jen

ile s

ertleşt

irere

k ür

etile

n ya

pay,

kat

yem

eklik

yağ

. 2) V

ücut

kem

ik-

lerin

in u

ç uc

a ve

ya k

enar

ken

ara

gelip

bi

rleşt

iği y

er, m

afsa

l.– U

zaklk

işar

eti.

3)

Krip

tonu

n se

mbo

lü.–

Yüks

ek m

akam

daki

kişi

leri

hoş

söz

lerl

e, g

üzel

fk

ra v

e hi

kâye

lerle

eğl

endi

ren

kim

se. 4

) Aln

vey

a bo

ynuz

la v

uruş

.– B

ir de

vre

ismin

i ver

en

çiçek

. 5) Ç

are.

– Ge

nişliği

az

veya

yet

ersiz

ol

an. 6

) Eng

ebel

i yer

lerd

en g

elip

geç

en-

lerin

aya

k iz

lerin

den

oluş

an, t

eker

lekl

i ar

aç iş

lem

eyen

dar

yol

, keç

i yol

u, y

olak

. 7)

Ödem

e. 8

) Dön

em s

onu

snav.–

Bağ

lam

a ve

kuv

vetle

ndirm

e ed

at.

9) E

n k

sa z

aman

pa

rças.–

Ha

f ye

l, es

inti.

10) Yklm

ş ve

ya

çok

hara

p ol

muş

yap.

11) H

adise

, vak

a.–

Lisa

n. 12

) Vas

and

rma,

tavs

if et

me.

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.

ay di

n@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

G

R A

F O

F

O

B İ

A

Ç

L

A L

E Z

A R

M

A

N

İ

İ

F A

K A

T

H

A L

İ L

S

İ Z

L

İ V

A N

E

E

E

N

S

İ N

E

K

L E

H

R

E K

A T

F

A R

A Z

A

İ

R A

N

S

A N

İ

D

İ N

N

İ H

A

Y E

T

M

E K

E

ÞÝF

RE

KE

LÝ M

E:

12

34

56

KE

ME

A

VI

1

2

3

4

5

6

Peru

’nun

traf

ik

rem

zi

Sanm

a

Erke

k ad

Aykr, k

arşt

Zarif

lik

Nike

lin re

mzi

Bir p

embe

el

mas

Yatağa

mah

kum

ha

sta

Kur’a

n’da

bir s

ure

İslam

’n b

ir şa

rt

Şebn

em

Ufak

çakl

Kazk

l hu

mm

a

Bir p

araz

it

Tatl

su is

tako

zu

Bir A

rap

harf

i

Serü

ven

Uzak

lk if

ades

i

Beya

z

Ağla

tl ş

iir

Üzüm

ham

ur iş

i

Eski

den şe

hir

Örne

k

Ek

Kasa

plk

ha

yvann

bir

eti

İstan

bul’d

a b

ir se

mt

Yansm

a

Büyü

k fe

lake

t

Akde

niz

anem

isi

Düny

ann

en

yüks

ek g

ölü

İş ür

eten

m

ekan

ik a

raç

Bir a

y ad

Ksa

ca

halin

yum

Erke

k ad

Atn

yav

rusu

Çokl

uk ik

inci

kişi

zam

iri

Bir t

ür p

eyni

r

Bir A

rap

harf

i

Bir işi

istey

ene

yükl

eme

Güm

üş b

alğ

Elek

trik

dire

birim

i

Bölg

esel

Boş,

fayd

asz

Donu

k re

nkli

Kak

m

Ek

Baya

n bi

r yaz

ar

Ksa

ca

kilo

ampe

r

Kur’a

n’da

bir

sure

İlkel

ben

lik

Yeni

sini k

oym

ak

Bir a

ktör

(..

. Gib

son)

Bir b

ayan

oy

uncu

(... K

öksa

l Bi

r Asy

a ül

kesi

vata

ndaş

Küçü

k to

rba

Resim

deki

kişi

(Nih

at ...

)

Başt

an b

aşa

Bir t

ür k

umaş

Dağ

n al

t yam

ac

Erzu

rum

’un

taş

ile ü

nlü

ilçes

i

Kam

ufle

etm

ek

Asal

ak

Bir d

eyim

Olgu

nluk

Bir g

ün a

d

Gem

i yol

u

Resm

i hab

er

ajan

smz

Gerç

ek dş

söz

Mas

tar e

ki

Bir o

yunc

u

Gem

i hal

at

Otom

obild

e bi

r par

ça

Kur’a

n’da

bir s

ure

Lobi

Kuzu

sesi

Olta

ipi

Hapi

shan

e

Nice

lik

bakm

nda

n

Solu

duğu

muz

or

tam

Ana

esas

Gözd

eki c

anll

k

Erke

k ke

çi

Erm

Bunu

nla

birli

kte

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.t

r

1931

EKİ

M 2

012

ÇARŞ

AMBA

ZA

MA

NBU

LMAC

AH

a zýr

la ya

n: Y

AL Ç

IN S

AB R

Ý OÐ L

U

İspan

ya k

öken

li bi

r at

Kat

hald

en s

v

hale

geç

me

Lale

bah

çesi

Hast

alk

l

Erke

k ad

Satra

nçta

bi

r taş

Filip

inle

rin

başk

enti

Tab l

o da k

i tra

m lý

ka lýn

çiz

gi le

r le b

e lir l

en-

miþ

3’e

3’lü

k ka

re le

re, 1

’den

9’a

ka d

ar

ra ka

m la

rý bi

rer

kez

kul la

na ra

k ye

r leþ t

i-ri

n. Ö

y le

yer l

eþ tir

me

yap m

a lý s

ý nýz

ki,

bü tü

n 3

lük l

e ri d

ol du

r du ð

u nuz

da ta

b lo-

nun

bü tü

n ku

tu la

rý yu

ka rý d

an a

þa ðý

ya

ve s

ol da

n sa

ða 1

’den

9’a

ka d

ar r

a kam

-la

r dan

bi re

r kez

kul

la ný

l mýþ

ol su

n.

SU

DO

KU

B

UL

MA

CA

NK

Ü S

UD

OK

U ÇÖ

ZÜM

Ü

8

3 9

4

1

6

35

12

8 5

2 3

65 1 6

2

21

6 51

9 7

4 9

36

17

48

59

2

98

75

12

64

3

52

46

93

18

7

82

76

39

41

5

36

41

75

29

8

95

18

42

73

6

28

69

73

15

4

73

94

51

82

6

41

52

68

37

9

Þ

J İ

R

E

Y

A

M

U

C

E

Ü

Þ

K

R

R

T

R

Ü

T

L U

E

M

A

R

A

U

U

F

A

Y

T

O

N

A

G

M

Ç

N

Y

K

G

Ü

R

Z

A

A

N

Þ

Ý A

R

G

L

E

A

D

V

Ý R

U

H

T

N

Ğ

A

A

I

M

Z

A

E

L K

A

S

A

V

R

V

D

H

Ü

İ K

T

R

E

S

K

E

A

T

U

H

U

Þ

A

Ý O

G

Y

S

T

Y

R

M

A

D

B

Ü

N

T

S

Ý L

R

E

A

T

A

G

R

I V

T

N

T

L Ö

Ü

R

G

A

Þ

R

O

E

Ý

E

C

M

T

A

A

K

G

L O

T

V

L

I

P

L A

S

Z

M

O

N

Ý

E

H

A

E

E

O

R

D

V

E

H

S

A

L I

B

S

G

N

B

E

T

O

N

İ Y

E

R

V

L

M

R

Ü

A

Z

A

F

Ð

H

J I

Ç

A

M

E

E

A

M

Z

U

Z

Ü

M

İ T

E

Y

S

T

P

Y

Þ

D

T

R

F

Ğ

A

T

D

N

Ö

R

K

A

Ð

L

R

E

N

J E

M

O

E

R

Ü

M

K

O

E

Ý R

O

A

İ

K

Þ

G

Y

A

B

Þ

M

A

Z

O

M

İ M

Ö

D

İ

S

Y

M

A

T

D

F

K

Ý J

T

Ü

G

R

Ö

Z

A

Ç

Ü

N

A

M

L I

Ç

T

A

E

Þ

J

A

N

Aþa

ðýd

aki k

elim

eler

i tab

lon

un

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

un

larý

bu

lab

ilir

mis

iniz

?A

MA

SRA

, BA

LON

, BET

ONİY

ER, C

UM

AYER

İ, Ç

AN

AK

, DO

ÐM

A, D

EYYA

N, E

MR

AH

, FAY

TON

, GA

ZİA

NTE

P,

RR

EM, I

RG

AT, Ý

SLA

M, K

ON

SER

, LÝM

ON

, MİM

OZA

, NA

MLI

, OTE

L, O

RK

UN

, ÖR

T, P

ERG

EL, R

ÖTA

R, S

ERT,

ÞU

HU

T, T

ERKO

S, U

YGA

R, Ü

ŞÜM

EK, V

AR

TA, Y

ETİM

, ZU

RN

A.

��

�İ

��

��

��

����

����

����

����

����

����

��

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

����

�

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

����

��

����

����

����

��

���

��

����

����

����

����

��

����

��

��

����

����

����

��

��

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

��

����

����

��

����

��

����

����

��

��

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

��

����

����

����

����

����

����

��

��

��

��

��

��

����

����

���

���

����

��

����

�����

��

��

����

����

����

����

���

����

��

����

���

��

��

��

��

��

��

����

����

����

��

����

����

����

��

����

����

����

���

��

����

����

��

��

����

��

����

��

����

����

��

��

��

����

����

����

����

����

����

��

��

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

������

����

���

����

�����

����

������

����

�����

������

����

������

������

���

����

����

�����

�������

����

�����

����

������

����

����

�����

����

�����

����

�����

�����

�����

����

�����

����

����

�����

����

�����

����

����

����

����

����

����

������

��

SOLD

AN S

AĞA

1) Ya

zmak

tan

sebe

psiz

yer

e ko

rkm

a, y

azm

a ko

rkus

u.–

Tok

olm

ayan

. 2)

Lale

bah

çesi

.– K

işin

in s

evin

ç, g

üven

ve

her

türlü

etk

inliğ

inin

nor

mal

olm

ayan

bir

biçi

mde

ar

ttğ

ruh

hast

alğ.

3)

Ha

stalk

tan

kalk

ma,

iyileşm

e, k

urtu

lma,

on

ma.

– Do

st, h

akik

i dos

t, sa

mim

i dos

t. 4)

Bi

r kişi

ye s

ayg

ve

ince

lik b

elir

tisi o

lara

k ku

llan

lan

bir

sesl

enm

e sö

zü.–

Art

vin’

in

eski

ad

. 5)

Genişl

ik.–

Çift

kan

at-l

lard

an,

birt

akm

uçu

cu b

öcek

leri

n ge

nel

ad.–

Po

lony

a ha

lkn

dan

olan

. 6)

Nam

azda

bir

kya

m,

bir

rükû

ve

iki s

ecde

den

oluş

an

bölü

m.–

‘Diy

elim

ki,

saya

lm k

i, tu

talm

ki,

vars

ayalm

ki’

man

asn

a bi

r sö

z. 7

) As

ya’d

a bi

r ül

ke.–

Vol

kani

k ka

yaçl

arda

bu

luna

n or

toz

feld

spat

tür

ü. 8

) So

n,

sonu

nda.

– Su

kyla

rnd

aki

böce

kler

i yi

yere

k yaşa

yan

yaba

n ör

deği

. YUK

ARID

AN

AŞAĞ

IYA

1) Y

ağl

mad

dele

rin b

irleş

imin

de

bulu

nan

ve s

abun

laştr

ma

yolu

yla

elde

ed

ilen,

pla

stik

, bo

ya,

patla

yc

, gü

zelli

k ge

reci

üre

timin

de k

ulla

nla

n ta

tlm

s,

renk

siz y

umuş

atc sv.

2) Ş

eker

, pet

rol v

b.

mad

dele

rin a

rtldğ y

er, t

as y

ehan

e. 3

)

Yalm

, yal

az, a

lev.–

Baz

en, k

imi v

akit,

baz

baz

. 4)

Boz

ma,

ay

rma,

kop

arm

a.–

Yem

en’d

e bi

r şe

hir.

5) Y

üzey

i şğa

karş

du

yarl

bir

mad

de il

e ka

pl k

âğt

üzer

ine,

ka

lpta

n çe

kilm

iş r

esim

kop

yas

. 6)

‘Zek

i, akll,

anla

yşl

, kav

rayşl

kim

se’ m

anasn

a bi

r er

kek

ismi.–

Sel

enyu

mun

sem

bolü

. 7)

Müs

tahk

em y

er.–

(İn

san

hakkn

da)

Ölüm

. 8)

Osm

anl

padişa

hlarn

a ve

rilen

unv

an. 9

) H

ak d

ini

kabu

l et

me,

İsl

am a

kide

sine

in

anm

a.–

Osm

anll

arn

Rom

a’ya

ver

dikl

eri

ad.

10)

Her

zam

an g

örül

en,

olağ

an.

11)

Kars

yak

nla

rnd

aki

anti

k ha

rabe

lere

ve

rilen

ad.

– Be

re, ç

ürük

. 12)

Tek

kele

rde

çile

dol

duru

lan

yer.

Bulm

aca

Refi

k Ay

dýn

r.ay

din@

za m

an.c

om.t

r

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

I

L I

C A

A

N

E M

A

S

T

E L

N

A

Z

İ K

A

N

E

I

R

K A

N

A

L

S

A

M

R

K

A

M

E R

T

A

V

A

M

A

L

U

M

F

E L

A

H

L

İ K

O

R İ

N

O

Z

T A

A

K A

R

K

A

R A

M

A

N

L

A

Ç İ

N

M

A

T

İ N

E

KE

ME

A

VI

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

191 K

ASIM

2012

PER

ŞEMB

E ZA

MAN

BULM

ACA

Ha zýr

la ya

n: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

ÞÝF R

E K

E LÝ M

E:1

23

45

6

1

2

3

4

5

6

Maki

yetiş

en

yer

Ticar

etle

ilgili

Hara

m

olmay

an

Say

yazs

Hint

li

Azar

lama

Açk

belli

Belir

ti

Duyu

ru

Soylu

Ululu

k

Amaç

Erke

k ism

i

İneği

kutsa

l sa

yan ü

lke Sa

ğ res

imde

ki ka

hram

an

Bir t

ür

peşte

mal

Asln

da

İktisa

di

İleri

gelen

ler

Sebe

p, ne

den

Müslü

man

Bir t

ür ağ

Şaka

Bir s

oru

İş br

aktrm

Lor p

eynir

i

Ksac

a ha

linyu

m

Dokto

rluk

Toka

t ilçe

si

İstan

bul’u

fet

hede

n

Dem

irin r

emzi

Titann

rem

zi

Bir t

ür öt

ücü

kuş

Ana f

ikir

Yalan

c yu

mur

ta

Kayn

bira

der

Eski

Türk

lerde

he

kim

Bir m

eyve

Bi

r alim

(S

üleym

an

Hilm

i ...)

Tory

umun

re

mzi

Rütb

esiz

aske

r

Uydu

rma s

öz

İllet

İri bi

r at

Anad

olu’ya

ait

Ztlk

Meta

l kiri

Aktö

rün işi

Bir, y

alnz

İlk A

rap h

arfi

İstan

bul B

üyük

şe

hir B

elediy

e başk

an

(Kad

ir ...)

aa

Raha

t, sak

in

Akl

Hays

iyet

Belir

ti

Bulaş

En az

, çok

az

En ço

k

Rus ç

ar

(Kor

kunç

...)

Deli

Öbür

düny

a

Hayv

ani b

ir gd

a

İsim

İspan

yol

nidas

Bir y

eryü

şekli

aa

Hayv

an

dokto

ru

Ordu

ilçes

i

Polon

yal

Burd

ur ilç

esi

Öldü

rme a

leti

Bir ak

vary

um

balğ

Sol re

simde

ki

Ksac

a kil

ometr

e

Kta

Basto

n

Kt

Pasa

k, lek

e

Muğla

ilçes

i

Kuzu

sesi

Nam

lu olu

ğu

Put

Bir b

üro

eşya

s

Bir t

ür şi

rket

İngiliz

ce

gitm

ek

Tart

Bir t

ür

patla

yc

Kur’a

n’da

bir s

ure

İri bi

r tür

ze

ytin

Futb

olda b

ir m

evki

Yürü

me o

rgan

Resm

i hab

er

ajansmz

Eğilim

Bir m

üzisy

en

(... Yu

suf

Böğü

rtlen

Uygu

n

Çürü

k, te

mels

iz, ko

f

Tab lo

da ki

tram

lý ka

lýn çi

z-gi l

er le

be lir

len mi

þ 3’e

3’lük

ka

re le r

e, 1’d

en 9

’a ka

dar

ra ka

m la r

ý bi re

r kez

kul l

a-na

rak y

er leþ

ti rin.

Öy le

yer-

leþ tir

me

yap m

a lý sý n

ýz ki,

tün

3 lük

le ri d

ol dur

du-

ðu nu

z da

tab l

o nun

bü t

ün

ku tu

la rý y

u ka r

ý dan

aþa ð

ý ya

ve s

ol da

n sa

ða 1’

den

9’a

ka da

r ra k

am lar

dan

bi re

r ke

z kul l

a nýl m

ýþ ol s

un.

SUD

OK

U B

ULM

AC

A

21

4

6 7

52

34

7 2

75

4 1

67

12

8 5

7 4 2

62

14

9

5 1 7

53

48

62

79

1

92

61

74

85

3

71

89

35

42

6

97

86

43

12

5

26

17

95

34

8

54

3

18

26

97

45

93

87

21

6

68

25

19

43

7

37

12

64

85

9

L A

A C

N

O

Y Ç

K

A M

Y

M

J

Z Ü

N

S

E P

O

A Ý

E V

E A

Ç

E Ð

E A

A Y

A N

R

G

V K

G

J

V U

T

Þ H

Ý

R

K

A A

N

R

A Ü

Z M

H

A

P A

Ý A

D

H

M

P İ

T

E A

K

R

H

K

L Y

U

Ý A

V T

E

K

K

N

A Ö

R

E

A T

S U

D

A

Ü

L T

K

A F

M

Ö

Z T

G Ü

L

L Ü

Ý Ö

Ý

O

K

İ J

A Ý

A Ý

Z U

J

K

N

L Ð

E U

N

Y

H

Z M

F

M

M

O

A H

T

L B

U

N

A M

A

K

R

G

K

E R

Ý

Ý T

T G

S V

İ L

O

E

S L

T C

R

O

D

Ý S

T E

M

F M

N

E U

D

Ü

A

M

R

A H

L

E Ö

N

Ö

M

N

S E

K

F R

S

A Ý

D

Z E

Ý E

B S

E S

A J

B O

G

G V

Þ

A J

Ö

T Ö

E

T H

K

İ

B A

M

Ü

N

M

S İ

E R

A

E Y

G H

R

Ç

Ý

E E

A M

Ç

E Þ

R

N

Þ R

K

U

L

D

G M

Z

H

O

E L

E N

M

E

J K

I O

İ

J U

N

Ç

T U

C

E A

Ü

P

M

İ J

O

L O

N

O

R

K

İ

C J

V

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir

mis

iniz

?

AHÞA

P, B

UNAM

AK, C

ENNE

T, Ç

ANKA

YA, D

ESTE

K, E

LEM

E, F

ORM

ULA,

GÜL

LÜ, H

ASSA

S, ÝN

HİRA

F,

KRON

OLOJ

İ, LA

HANA

, MEY

DAN,

NÝF

AK, O

BRUK

, ÖFK

ELÝ,

PAST

A, R

AHLE

, SEN

SÖR,

ÞAT

AF, T

AKVA

, UZA

MA,

ÜÞEN

ME,

VAH

ÞET,

YON

CA, Z

EVZE

KLİK

.

��

�İ

��

��

��

����

���

����

���

���

����

����

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

��

����

����

����

����

����

��

����

����

���

���

����

����

����

��

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

���

���

��

����

����

����

����

����

��

����

��

��

����

����

��

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

��

����

����

��

��

����

����

����

���

����

����

����

��

����

���

��

��

����

���

���

���

����

����

����

����

����

����

����

����

���

���

�����

����

����

����

����

����

������

����

�����

����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

��

����

�����

����

�����

���

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

���

����

��

����

������

�����

�����

�����

����

�����

����

���

����

�����

����

�����

����

����

�����

����

�����

����

�����

��

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

���

SOLD

AN S

AĞA

1) Bi

r şe

y ha

ber

verm

ek,

sorm

ak, is

tem

ek ve

ya d

uygu

lar b

ildirm

ek

için

biri

ne ç

oğun

lukl

a po

sta

yolu

yla

gönd

erile

n, z

arfa

kon

ulm

uş y

azl

kâğt

.– M

alze

mes

i m

arka

sah

ibi

tara

fnda

n ka

rşla

nara

k başk

a bir

rm

aya

yaptr

lan

mal

. 2)

Hücr

e çe

kird

eği i

çinde

ki in

ce

iplik

çikl

erde

n ya

plm

ş, k

rom

atin

ile

bo

yanm

amş

krom

ozom

lar

oluş

tura

n bö

lüm.–

Lityu

mun

sem

bolü.

3) L

übna

n’n

plaka

işar

eti.–

Bir

kum

aş tü

rü.–

Saniy

ede

bir ju

llük iş y

apan

bir

mot

orun

güç

biri

mi.

4) Kuşa

ktan

kuş

ağa

ve h

ücre

den

hücr

eye

geçe

n ka

ltm

sal

öge.

– Ya

vuz

Sulta

n Se

lim’in

kaz

andğ

zaf

erle

rden

biri

. 5)

Dini

n em

irler

i doğ

rultu

sund

a ha

reke

t et

me,

ibade

t.– E

vlerd

e yiy

ecek

, içe

cek

ve

erza

kn sa

klandğ

oda

, am

bar v

eya d

olap.

6) K

asta

mon

u’nu

n bi

r ilç

esi.–

Süs

ü,

göst

erişi

olm

ayan

, yaln

, gös

teriş

siz. 7

) Yü

celm

e, yü

kselm

e.– K

azan

ma,

iktisa

p. 8)

Kork

ak, a

lçak,

mer

t ol

may

an.–

Bede

n işç

isi.

YUKA

RIDA

N AŞ

AĞIYA

1) S

v b

itkise

l yağla

r hid

rojen

ile

sertl

eştir

erek

üre

tilen

ya

pay,

kat

yem

eklik

yağ

. 2) V

ücut

kem

ik-

lerin

in u

ç uc

a ve

ya k

enar

ken

ara

gelip

bi

rleştiği

yer

, maf

sal.–

Uza

klk

işare

ti. 3

) Kr

ipton

un s

embo

lü.–

Yüks

ek m

akam

daki

kişi

leri

hoş

sözl

erle

, gü

zel

fkra

ve

hikây

elerle

eğle

ndire

n kim

se. 4

) Aln

vey

a bo

ynuz

la vu

ruş.–

Bir

devr

e ism

ini v

eren

çiç

ek. 5

) Çar

e.– G

enişl

iği a

z ve

ya y

eter

siz

olan

. 6) E

ngeb

eli y

erler

den

gelip

geç

en-

lerin

aya

k izl

erin

den

oluş

an, t

eker

lekli

ar

aç iş

lemey

en d

ar yo

l, keç

i yolu

, yola

k. 7)

Ödem

e. 8)

Döne

m s

onu

snav.–

Bağ

lama

ve ku

vvet

lendir

me e

dat.

9) En

ksa

zam

an

parç

as.–

Ha

f yel,

esin

ti. 10

) Yk

lmş

veya

ço

k ha

rap

olm

uş y

ap. 1

1) Ha

dise

, vak

a.–

Lisan

. 12)

Vas

andr

ma,

tavs

if etm

e.

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

G

R A

F O

F O

B İ

A

Ç

L

A L

E Z

A R

M

A

N İ

İ

F A

K A

T

H A

L İ

L

S

İ Z

L

İ V

A N

E

E

E

N

S İ

N E

K

L E

H

R

E K

A T

F

A R

A Z

A

İ

R A

N

S A

N İ

D İ

N

N

İ H

A Y

E T

M

E

K E

43 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANBULMACAK

EL

İM

E

AV

I

y.sa

b rio

glu@

za m

an.c

om.tr

191 K

ASIM

2012

PER

ŞEMB

E ZA M

ANBU

LMAC

AHa

zýr la y

an: Y

AL ÇI

N SA

B RÝ O

Ð LU

ÞÝF R

E KE

LÝ M

E:1

23

45

6

1

2

3

4

5

6

Maki

yetiş

en

yer

Ticar

etle i

lgili

Hara

m

olmay

an

Say

yazs

Hint

li

Azar

lama

Açk

belli

Belirt

i

Duyu

ru

Soylu

Ululuk

Amaç

Erke

k ism

i

İneği

kutsa

l sa

yan ü

lke Sa

ğ res

imde

ki ka

hram

an

Bir tü

r peşte

mal

Asln

da

İktisa

di

İleri g

elenle

r

Sebe

p, ne

den

Müslü

man

Bir tü

r ağa

ç

Şaka

Bir so

ru

İş br

aktrm

Lor p

eynir

i

Ksac

a ha

linyu

m

Dokto

rluk

Toka

t ilçe

si

İstan

bul’u

fet

hede

n

Dem

irin re

mzi

Titann

rem

zi

Bir tü

r ötü

kuş

Ana f

ikir

Yalan

c yu

mur

ta

Kayn

bira

der

Eski

Türk

lerde

he

kim

Bir m

eyve

Bir

alim

(Sü

leym

an

Hilm

i ...)

Tory

umun

re

mzi

Rütb

esiz

aske

r

Uydu

rma s

öz

İllet

İri bi

r at

Anad

olu’ya

ait

Ztlk

Metal

kiri

Aktö

rün işi

Bir, y

alnz

İlk A

rap h

arfi

İstan

bul B

üyük

şe

hir Be

lediye

başk

an

(Kad

ir ...)

aa

Raha

t, sak

in

Akl

Hays

iyet

Belir

ti

Bulaş

En az

, çok

az

En ço

k

Rus ç

ar

(Kork

unç .

..)

Deli

Öbür

düny

a

Hayv

ani b

ir gd

a

İsim

İspan

yol

nidas

Bir ye

ryüz

ü şe

kli

aa

Hayv

an

dokto

ru

Ordu

ilçes

i

Polon

yal

Burd

ur ilç

esi

Öldü

rme a

leti

Bir ak

vary

um

balğ

Sol re

simde

ki

Ksac

a kil

ometr

e

Kta

Basto

n

Kt

Pasa

k, lek

e

Muğla

ilçes

i

Kuzu

sesi

Nam

lu olu

ğu

Put

Bir bü

ro

eşya

s

Bir tü

r şirk

et

İngiliz

ce

gitm

ek

Tart

Bir tü

r pa

tlayc

Kur’a

n’da

bir s

ure

İri bi

r tür

ze

ytin

Futb

olda b

ir m

evki

Yürü

me o

rgan

Resm

i hab

er

ajansmz

Eğilim

Bir m

üzisy

en

(... Yu

suf

Böğü

rtlen

Uygu

n

Çürü

k, tem

elsiz,

kof

Tab lo

da ki

tram l

ý ka lý

n çiz

-gi l

er le

be lir l

en mi

þ 3’e

3’lük

ka

re le r

e, 1’d

en 9

’a ka

dar

ra ka

m la r

ý bi re

r kez

kul la

-na

rak y

er leþ

ti rin.

Öy le

yer-

leþ tir

me y

ap ma

lý sý ný

z ki,

bü tü

n 3

lük le r

i dol d

ur du

-ðu

nuz d

a ta

b lo nu

n bü

tün

ku tu l

a rý y

u ka r

ý dan a

þa ðý y

a ve

sol da

n sa

ða 1’

den

9’a

ka da

r ra k

am lar

dan

bi rer

ke

z kul l

a nýl m

ýþ ol s

un.

SUD

OK

U B

ULM

ACA

21

4

6 7

52

34

7 2

75

4 1

67

12

8 5

7 4 2

62

14

9

5 1 7

53

48

62

79

1

92

61

74

85

3

71

89

35

42

6

97

86

43

12

5

26

17

95

34

8

54

3

18

26

97

45

93

87

21

6

68

25

19

43

7

37

12

64

85

9

L A

A C

N

O

Y Ç

K A

M

Y M

J

Z Ü

N

S

E P

O

A Ý

E V

E A

Ç

E Ð

E A

A Y

A N

R

G V

K G

J

V U

T

Þ H

Ý

R K

A A

N

R A

Ü

Z M

H

A

P A

Ý A

D

H

M

P İ

T

E A

K R

H

K L

Y U

Ý

A V

T E

K K

N

A Ö

R

E A

T S

U

D

A Ü

L T

K A

F M

Ö

Z

T G

Ü

L L

Ü

Ý Ö

Ý

O

K İ

J A

Ý A

Ý Z

U

J

K N

L

Ð E

U

N

Y H

Z

M

F M

M

O

A H

T

L B

U

N

A M

A

K R

G

K E

R Ý

Ý T

T G

S V

İ L

O

E

S L

T C

R O

D

Ý

S T

E M

F

M

N

E U

D

Ü

A

M

R A

H

L E

Ö

N

Ö

M

N

S E

K F

R S

A Ý

D

Z E

Ý E

B S

E S

A J

B O

G

G V

Þ

A J

Ö

T Ö

E

T H

K

İ B

A M

Ü

N

M

S İ

E R

A E

Y G

H

R Ç

Ý

E E

A M

Ç

E Þ

R N

Þ

R K

U

L

D

G M

Z

H

O

E L

E N

M

E

J K

I O

İ

J U

N

Ç

T U

C

E A

Ü

P

M

İ J

O

L O

N

O

R

K İ

C J

V

Aþað

ýdak

i kel

imel

eri t

ablo

nun

için

e se

rpiþ

tird

ik. B

unla

rý b

ulab

ilir m

isin

iz?

AHÞA

P, B

UNAM

AK, C

ENNE

T, Ç

ANKA

YA, D

ESTE

K, E

LEM

E, F

ORM

ULA,

GÜL

LÜ, H

ASSA

S, ÝN

HİRA

F,

KRON

OLOJ

İ, LA

HANA

, MEY

DAN,

NÝF

AK, O

BRUK

, ÖFK

ELÝ,

PAST

A, R

AHLE

, SEN

SÖR,

ÞAT

AF, T

AKVA

, UZA

MA,

ÜÞ

ENM

E, V

AHÞE

T, Y

ONCA

, ZEV

ZEKL

İK.

��

�İ

��

��

��

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

���

����

����

����

����

����

���

����

���

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

����

�����

����

����

����

���

����

����

������

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

�����

����

������

�����

����

����

�����

�����

����

����

�����

���İ

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

���

����

����

������

�����

�����

�����

����

�����

����

���

����

�����

�����

�����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

����

�����

����

�����

�����

����

�����

����

�����

�����

���

SOLD

AN SA

ĞA 1)

Bir

şey

habe

r ve

rmek

, so

rmak

, istem

ek ve

ya d

uygu

lar b

ildirm

ek

için

birin

e ço

ğunl

ukla

pos

ta y

oluy

la

gönd

erile

n, za

rfa k

onulm

uş y

azl

kâğt

.– M

alze

mes

i m

arka

sah

ibi

tara

fnda

n ka

rşlan

arak

baş

ka b

ir r

may

a ya

ptr

lan

mal

. 2) H

ücre

çek

irdeğ

i için

deki

ince

ip

likçik

lerd

en y

aplm

ş, k

rom

atin

ile

boya

nmam

ş kr

omoz

omla

r ol

uştu

ran

bölüm

.– Lit

yum

un se

mbo

lü. 3)

Lüb

nan’

n pla

ka iş

aret

i.– B

ir ku

maş

türü

.– Sa

niyed

e bir

jullü

k iş y

apan

bir

moto

run

güç b

irimi

. 4)

Kuşa

ktan

kuşağa

ve

hücre

den

hücre

ye

geçe

n ka

ltm

sal ö

ge.–

Yavu

z Su

ltan

Selim

’in k

azan

zaf

erle

rden

biri

. 5)

Dini

n em

irler

i doğ

rultu

sund

a ha

reke

t et

me,

ibade

t.– E

vlerd

e yiy

ecek

, içe

cek

ve

erza

kn sa

klandğ

oda,

amba

r vey

a dola

p. 6)

Kas

tam

onu’

nun

bir

ilçes

i.– S

üsü,

steriş

i olm

ayan

, yal

n, g

öste

rişsiz

. 7)

Yüce

lme,

yüks

elme.–

Kaz

anma

, ikti

sap.

8) Ko

rkak

, alça

k, m

ert o

lmay

an.–

Bede

n işç

isi.

YUKA

RIDAN

AŞA

ĞIYA

1) Sv

bitk

isel

yağla

r hid

rojen

ile

sertl

eştir

erek

üre

tilen

yapa

y, ka

t ye

mekli

k yağ.

2) Vü

cut k

emik-

lerin

in u

ç uc

a ve

ya k

enar

ken

ara

gelip

bir

leştiğ

i yer

, maf

sal.–

Uza

klk

işare

ti. 3)

Kr

ipton

un se

mbo

lü.– Y

ükse

k m

akam

daki

kişil

eri

hoş

sözle

rle,

güze

l fk

ra v

e hik

âyele

rle eğle

ndire

n kim

se. 4

) Aln

veya

bo

ynuz

la vu

ruş.–

Bir

devr

e ism

ini v

eren

çiç

ek. 5

) Çar

e.– G

enişl

iği a

z vey

a ye

tersi

z ola

n. 6)

Enge

beli

yerle

rden

geli

p ge

çen-

lerin

aya

k izl

erin

den

oluş

an, t

eker

lekli

araç

işlem

eyen

dar y

ol, ke

çi yo

lu, yo

lak. 7

) Öd

eme.

8) Dö

nem

sonu

sna

v.– B

ağlam

a ve

kuvv

etlen

dirme

edat

. 9) E

n ksa

zama

n pa

rças.

– Ha

f yel,

esin

ti. 10

) Yk

lmş

veya

ço

k ha

rap

olmuş

yap. 1

1) Ha

dise,

vaka

.– Lis

an. 1

2) Va

s an

drma

, tavs

if etm

e.

Bulm

aca

Refik

Ayd

ýnr.a

y din

@za

man

.com

.tr

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

1 2 3 4 5 6 7 8

12

34

56

78

910

1112

G

R A

F O

F O

B İ

A

Ç

L

A L

E Z

A R

M

A

N İ

İ

F A

K A

T

H A

L İ

L

S

İ Z

L

İ V

A N

E

E

E

N

S İ

N E

K

L E

H

R

E K

A T

F

A R

A Z

A

İ

R A

N

S A

N İ

D İ

N

N

İ H

A Y

E T

M

E

K E

Page 44: Zamandk230 egazete

SATTIRDIĞIN FORMA KADAR MAKBULSÜN

Real Madrid, üç sezondur başarıyla top koşturan Mesut Özil’i 50 milyon Euro’ya Arsenal’e gönderip benzer özelliklere sahip Gareth Bale’i iki katına kadrosuna kattı. Çünkü futbolda sadece saha içinde oynanmıyor artık.

HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Aynı kalite ve mevkide iki oyuncu. Biri 3 yıldır takımınızda başarıyla top koş-

turuyor. Diğeri son yılların yükselen değeri ama aldığınızda aynı başarıyı göstereceğin-den emin değilsiniz. 3 yıllık oyuncunuza senede 5, yeni aldığınıza ise 10 milyon Euro ödüyorsunuz. Ancak elinizdeki oyuncuyu 50 milyon Euroya satıp 100 milyon Euroya aynı kalitede oyuncuyu alıyorsanız, bunun ge-rekçesi sadece saha içi başarı olmasa gerek. Peki, Real Madrid’in Mesut Özil’i gönderip Gareth Bale’yi almasının gerçek nedeni ne o zaman?

Rivaldo’nun 2002’de yaşadığını Özil 2013’te yaşadı. Son dönemlerde futbol artık sadece futbol olmaktan çıkmış, iyice en-düstriye dönüşmüştü. Sadece saha içindeki başarı bu endüstrinin çarklarını döndürmeye yetmiyordu. Oyuncunun makbulü, hem sahada hem de saha dışında kazandırandı.

Özil’in, transfer döneminin son saat-lerinde aniden Real Madrid’den Arsenal’e gitmesi herkes için sürp-riz oldu. 3 sezon-dur Real Madrid forması giyen Özil, attığı goller kadar asistlerle de takıma önemli katkı sağladı. Saha içinde bu kadar başarılı olan bir ismin sa-tılması ilk bakışta mantıklı gelmi-yor. Yani Özil’in satılmasında, Ba-le’e ödenen 100 milyon Euroluk bonservisin ya-rısını karşılama kadar, saha dışı sebepler de vardı. Mesut Özil’n y a ş a d ı ğ ı n ı n benzerini, Brezil-ya’nın ünlü ismi Rivaldo, 2002’de Barcelona’da ya-şamıştı. Rivaldo, elbette sıradan

bir isim değildi. 1999’da hem FIFA hem de UEFA tarafından yılın futbolcusu seçilmişti. Brezilya, 2002 Dünya Kupası’nı kazanırken başrolde o vardı. Kupanın teri kurumadan Barcelona yıldız oyuncuyu serbest bırak-tığını açıklayarak futbol dünyasını adeta şoke etmişti. Tüm bunlar akla “Barcelona, Rivaldo’yu neden gönderdi?” sorusunu getirmişti. Cevabı basitti. Saha içinde gayet başarılı olan Rivaldo, saha dışında cazibesi olan bir kişiliğe sahip değildi. Hiçbir zaman David Beckham veya vatandaşı Luiz Nazario Ronaldo olamıyordu.Sadece saha içi başarı için de Rivaldo’ya bir çuval dolusu para ödemek gereksizdi. Bundan dolayı Rivaldo, kapı dışına konuluyordu.

Futbolun global gücünü ilk keşfeden, İngiltere Premier Ligi oldu. Maçların öğle saatlerinde oynanması birçokları için an-lamsız olmasına karşılık, Premier Lig için büyük bir gelir kapısı. Çünkü Avrupa için gündüzü ifade eden bu saatler, Asya ülke-lerinde ‘prime time’a denk geliyor. En çok

44 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANSPOR

Mesut Özil (Arsenal)

FOTOĞRAFLAR: REUTERS

2012 FORMA SATIŞLARI (ÜLKELERI HARİÇ)Real Madrid (Adidas) 1,4 milyonManchester United (Nike) 1,4 milyonBarcelona (Nike) 1,150 milyonChelsea (Adidas 910 binBayern Münih (Adidas) 880 binLiverpool (Warrior) 810 binArsenal (Nike) 800 binJuventus (Nike) 480 binİnter (Nike) 425 binMilan (Adidas) 250 binFIRMALARIN FORMA GELIRLERI (2012)Adidas 1,2 milyar avroNike 1,1 milyar avroPuma 250 milyon avroUmbro 130 milyon avroFORMA SPONSORLUK ÜCRETLERI (YILLIK)Real Madrid (Adidas) 38 milyon avroBarcelona (Nike) 33 milyon avroManchester United (Nike) 31,5 milyon avroLiverpool (Warrior) 30 milyon avroChelsea (Adidas) 25 milyon avroBayern Münih (Adidas) 20 milyon avroİnter (Nike) 18 milyon avroManchester City (Nike) 15 milyon avroMilan (Adidas) 15 milyon avroJuventus (Nike) 13 milyon avro

Page 45: Zamandk230 egazete

da Manchester United’ın maçları izleniyor. Bundan dolayı M. United’ın Çin, Tayland, Japonya ve Singapur gibi ülkelerde milyon-larca taraftarı oldu. Her taraftar potansiyel müşteri anlamına geliyor. Satılan her forma, atkı ve lisanslı ürün, kulübün kasasına sterlin olarak dönüyor.

M. United, Haziran 2012’de dünya üze-rindeki seyirci sayısını tespit etmek için 39 ülkede 54 bin kişiyi kapsayan bir araştırma yaptı. Ortaya çıkan sonuç yüzleri güldü-rüyordu. Manchester United’in maçlarını seyreden, ürünlerini alan ve taraftayım diyen tam 659 milyon kişi vardı. Avrupa nüfusunun yüzde 12’si, Asya’nın ise yüzde 8’i İngiliz takımını tutuyordu. Bu taraftarlığın sözde olmadığını ise satılan ürünler ortaya koyu-yordu. Yıllık M. United lisanslı 5 milyon ürün satılırken, bunun 1,4 milyonu formaydı. M. United, Asya ve Amerika pazarını ilk keş-feden takım olmanın avantajını kullanarak yıllardır kaymağı yemeye devam ediyor.

Real Madrid Başkanı Florentino Perez ise 2000’li yılların başında ‘Galacticos’ kelimesini futbol dünyasına hediye eden isimdi. Dün-yanın en önemli yıldızlarını Real Madrid’de toplayıp ‘Galaksi’ takımını kuran Perez, 2000’de Figo’yu, 2001’de Zidane’ı, 2002’de Ronaldo’yu (Brezilyalı) ve 2003’te Beckham’ı takıma kazandırdı. Bu isimler alınırken takım bütçesine yapacakları katkı da dikkate alındı. Milyonlarca kişi bu yıldızların formalarını satın alırken, birçok firmanın reklam yüzü olan bu isimlerin kazandıkları paranın yarı-sına yakını kulüp kasasına girdi. 2003’te M. United’dan alınan Beckham için 35 milyon Euro ödenirken, sadece 6 ay içinde sırtında ‘Beckham’ yazan 1 milyon forma sattı. Be-ckham’a ödenen bonservis ücreti daha yılını doldurmadan çıkartılmış oldu. Beckham’ın attığı imzanın mürekkebi kurumadan Real Madrid hazırlık maçları için Çin seferine çıktı. 100 gazetecinin takip ettiği seferde 100 bin Beckham forması satıldı, binlerce taraftar kazanıldı. Beckham, 4 yıl kaldığı Real’e veda ederken kulübe 400 milyon Euro kazandırdı. Beckham döneminde ürün satışının yüzde 137 arttığını ifade eden Real Madrid Marketing Direktörü Jose Sanchez, kulüp tarihinin en önemli yatırımının İngiliz oyuncu olduğunu söylüyordu.

Perez, 2009’da göreve ikinci kez geldi-ğinde de stratejisini devam ettirdi. Kaka ve

Cristiano Ronaldo’yu rekor ücretle takımına kazandıran Perez, bu sezon da Bale’e 100 milyon Euro bonservis ödeyerek kendine ait en pahalı oyuncu satın alma rekorunu kırdı. Ronaldo için 94 milyon Euro bonservis ücreti ödenirken global krizin ayak sesleri yeni duyuluyordu. Perez’i çılgınlıkla itham edenler yanıldıklarını bir yıl içinde görü-yorlardı. Ronaldo, kulübüne sadece sahada kazandırmıyordu. Bir yılda tam 1 milyon Ronaldo forması satılıyordu. 100 Euro’dan satılan formaların cirosu 100 milyon Euro oluyordu. Sadece ürün satışıyla katkı sağlamıyordu Portekizli yıldız. Sözleşmesi gereği reklam yüzü olduğu firmalardan aldığı ücretin yüzde 40’ını kulübe veriyordu. Bu anlaşmadan dolayı Real Madrid’in kasasına yılda 22 milyon Euro giriyordu. Ronaldo; Nike, Herbalife, Konami, Castrol, Armani ve Jacob&Co reklamlarında boy gösteriyordu. Nike kramponlarını tercih etmesi karşılığında 4 yıllığına 32,5 milyon Dolar kazanırken, bu rakamın yarıya yakını kulübe gidiyordu. Real Madrid, Bale’e 100 milyon Euro bonservis ödeyip rekor kırarken, imza törenine 25 bin kişi geliyordu. İmzanın üzerinden saatler geçmeden ‘Bale’ yazılı 40 bin forma satılı-yordu. Bale, tıpkı Ronaldo gibi, kısa sürede forma satışlarıyla bonservis ücretinin önemli bir kısmını çıkaracak gözüküyor. Mesut Özil ise uzun yıllardır sadece Nike ile sponsorluk anlaşması yapmıştı. Eylül başında Adidas ile 7 yıllığına el sıkışan Özil’in bu reklam anlaşmasından yıllık geliri 3,5 milyon Euro. Bir de yıllık sadece 100 bin Euro kazandığı Nutella’nın reklam yüzü olmuştu. Real Madrid, Mesut’la saha içinde kazandı ancak saha dışında beklenen katkıyı alamayınca, aynı mevkiye daha pahalı bir yatırım yaptı.

Şu an dünyada en çok Messi ve Ronaldo forması satılıyor. Bu isimleri sırasıyla Wayne Rooney ve Fernando Torres izliyor. Bu yıl bu isimlere rakip olarak Barcelonalı Neymar ve Real Madridli Gareth Bale katıldı. Chel-sea’nin, iki yıldır adeta kayıpları oynayan Torres’i neden kadroda tuttuğunun sırrı İspanyol yıldızın forma satışlarından elde edilen gelirde gizli. Kulüplerin lisanslı ürün ve forma satışlarıyla ilgili yapılan bir araş-tırmay göre, pazarda aslan payı M. United, Real Madrid ve Barcelona’ya ait. Bunları Liverpool, Arsenal, Chelsea, Juventus, İnter, Milan ve Bayern Münih gibi kulüpler izliyor.

45 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANSPOR Gareth Bale (Real Madrid)

Torres (Chelsea) Ronaldo (R. Madrid)

Grupta Real Madrid mutlak favori, Galatasaray üçüncü olurŞampiyonlar Ligi B Grubu’nda Galatasaray’ın rakipleri arasında yeralan İtalyanın ünlü kulübü Juventus’un teknik patronu Antonio Conte, gruptan mutlak favorinin Real Madrid olduğunu, Galatasaray’ın ancak 3.lük mücadelesi vereceğini söyledi.HASAN CÜCÜK KOPENHAG

1Şampiyonlar Ligi B Grubu’nda Ga-latasaray’ın rakipleri arasında ye-

ralan İtalyanın ünlü kulübü Juventus’un teknik patronu Antonio Conte, gruptan mutlak favorinin Real Madrid olduğunu, Galatasaray’ın ancak 3.lük mücadelesi vereceğini söyledi. Takım kaptanı Gi-anluigi Buffon ise, en büyük hayalinin Şampiyonlar Ligi kupasını kazanmak olduğunu söyledi.

Şampiyonlar Ligi grup maçlarında dep-lasmanda FC Kopenhag ile karşılaşan

Juventus, basının ve taraftarların yo-ğun ilgisiyle karşılaştı. Parken Stadı’nda oynanan maç öncesi basının karşısına çıkan Conte ve kaptan Buffon, grup-lardaki şanslarını değerlendirdi. Conte, Juventus olarak uzun süre sonra son 2 yılda yeniden Şampiyonlar Ligi’nde boy gösterdiklerini belirterek, kupanın favo-risi olarak kendilerini görecek düzeye henüz gelmediklerini söyledi. Grupta Real Madrid’in mutlak favori olduğu-nun altını çizen İtalyan teknik adam, ‘Real Madrid kupayı 10. kez kazanmak için büyük yatırımlar yaptı. Futbolcu kalitesi ve ekonomik gücüyle favoriler.

Biz grupta ikinci oluruz. Galatasaray ise 3.lük için daha şanslı. Ancak uzun futbol hayatım boyunca ‘kolay maç ve rakip’ ol-madığını öğrendim. Herşey çok farklıda olabilir. Ben sadece şuan için görüneni özetliyorum’ dedi. Kendileri açısından FC Kopenhag ve Galatasaray maçlarının çok önemli olduğuna işaret eden Conte, ilk iki maçın kayıpsız geçilmesiyle ra-hatlayacaklarını söyledi. Juventus olarak 25 günde 7 maç oynayacaklarını söyle-yen Conte, takımda en fazla 4 oyuncu rotasyon yaparak bu yoğun süreci at-latacaklarını söyledi. Şampiyonlar Ligi kupasının favorisi olmadıklarının altını çizen İtalyan teknik adam, ‘Ayaklarımız yere basıyor. Hayalimiz kupayı kazan-mak ama bunun çok zor olduğunun bilincindeyiz’ diye konuştu.

Kaptan Buffon, geçmişte Şampiyon-lar Ligi’ni kazanmış Juventus için tekrar aynı başarıyı yakalamanın futbolcu, taraftar, yöneticilerin ruhunu kapsayan büyük bir hayalin olduğunu söyledi. Son iki yılda takım olarak güçlendiklerini ifade eden tecrübeli eldiven, gruptaki tüm rakiplerine saygı duyduklarını an-cak hepsini yenecek güçte olduklarını söyledi.

Page 46: Zamandk230 egazete

46 25 EYLÜL–1 EKİM 2013 ZA MANSPORMelo kızardı ortalık karıştıOlayların çıkmasıyla hakemler ve futbolcular soyunma odasına gitti. Fanatikler güvenlik güçlerinin oturduğu sandalyelerle sahaya indi.

MESUT YILDIRIM İSTANBUL

1Uzun süredir heyecanla beklenen Be-şiktaş-Galatasaray karşılaşması hatır-

lanmak istenmeyecek bir şekilde sonuçlandı.Atatürk Olimpiyat Stadı’nın tribünleri ilk

kez tamamen dolarken dev maç uzatma da-kikalarında Siyah-Beyazlı taraftarların sahaya inmesi üzerine yarıda kaldı. Galatasaray’ın 2-1 üstünlüğüyle devam eden maçta Sarı Kırmızılıların ikinci golü sonrası Beşiktaşlı taraftarlar arasında çıkan küçük çaplı olaylar, 90+3’te Melo’nun kırmızı kart görmesinin ardından çığırından çıktı.

Brezilyalı futbolcu, Beşiktaşlı vatandaşı Motta’ya yaptığı faulün ardından kırmızı kart gördü. Hakem Fırat Aydınus ise daha önce uyardığı Bilic’i de tribüne gönderdi. Ardından Melo, soyunma odası tüneline doğru giderken formasını çıkarıp Beşiktaş tribünlerine gösterince bazı Siyah-Beyazlı taraftarlar sahaya indi. Bu sırada Galatasa-raylı oyuncular ve teknik heyetin yanı sıra hakemler soyunma odasına kaçtığı gözlendi.

Beşiktaşlı futbolcular ise sahada kaldı. Kısa bir süre sonra Siyah-Beyazlı oyuncu-ların da soyunma odasına girişiyle birlikte tribünler yeniden hareketlendi. Bu kez daha kalabalık bir şekilde ve ellerinde plastik sandalyelerle sahaya giren öfkeli taraftarlar güvenlik güçlerine saldırdı. Emniyet görevli-leri ise orta alana kadar gelerek bir güvenlik çemberi oluşturarak olayları yatıştırdı.

Kırmızı kartla atılan ve daha sonra for-masını tribünlere gösteren Melo’nun ağır ceza alması gündemde.

Fernandes, faturayı Aydınus’a kestiBeşiktaş-Galatasaray derbisinden sonra

en sert yorum Siyah-Beyazlıların yetenekli futbolcusu Manuel Fernandes’ten geldi. Por-tekizli yıldız, bir süre sonra sildiği Twitter’daki

hesabındaki açıklamasında şu ifadeleri kul-landı: “Hakem Fırat Aydınus olayların gerçek ana faktörü. Bu kadar kötü biri olduğun için utanmalısın. Tabii ki Melo’yu da unutmamak gerek. Kimseye saygısı yok ve uzun bir süre futboldan men edilmeli.”

Derbi için son kararı TFF verecek90+3. dakikada çıkan olaylar nedeniyle

yarıda kalan Beşik taş-G.Saray derbisi için gözler TFF’ye çevrildi. Futbol Disiplin Tali-matı’nın 20. maddesi gereğince tatil edilen maçla ilgili kararı, yetkililerden gelecek ra-porlar doğrultusunda TFF verecek. TFF’nin,-

Beşiktaş’ı 3-0 hükmen mağlup etmesi veya derbiyi 2-1 Galatasaray lehine tescil etmesi bekleniyor. Bu arada Beşiktaş’ın en az 4 maç ceza alacağı bildirildi.

Bilic’e ceza gelmesi gündemdeBeşiktaş Teknik Direktörü Slaven Bilic,

hakem Fırat Aydınus tarafından uzatma dakikalarında tribünlere gönderildi. Hırvat teknik adam, çıkan olayların hemen ön-cesinde yaptığı itirazlar sonrası oyundan atıldı. Ancak tribün yerine soyunma odasına gitti. Başarılı çalıştırıcının, ceza almasının gündemde olduğu öğrenildi. Müsabaka

esnasında da hakeme ‘gözlük tak’ işareti yapan deneyimli ismin, geçen sezon Fatih Terim’e uygulanan prosedürle karşı karşıya olduğu bildirildi.

Olaylarda 66 kişi gözaltına alındıİçişleri Bakanı Muammer Güler, derbi-

deki olaylar sebebiyle 66 kişinin gözaltına alındığını açıkladı. Maraton programına telefonla bağlanan Bakan Güler, “Ülke-nin önemli derbisinin böyle bitmiş olması üzüntü verici. Çıkan elim hadiselerde 66 gözaltı var. Stattaki kameralarla tespit edilen herkesle ilgili gereken işlem yapılacak. Ola-yın organize olup olmadığına da bakacağız. Müeyyidelerin caydırıcı olması lazım.” dedi.

Ünal Aysal, Terim’i unuttu!Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, yarım

kalan Beşiktaş derbisi sonrası kulübün resmî internet sitesinden açıklama yaptı. Aysal şu ifadeleri kullandı: “Dostumuz ve rakibimiz Beşiktaş karşısında üstün bir başarı sergile-yen bütün oyuncularımızı kutluyor, özen ve gayretleri için teşekkür ediyorum.” Aysal’ın daha önceki tebriklerinde Fatih Terim’i eklemesi ancak bu kez tecrübeli hocadan bahsetmemesi dikkat çekti.

‘Türk futbolu darbe yedi’Beşiktaş-Galatasaray derbisinde yaşanan

istenmeyen olaylar dünya basınında da geniş yankı buldu. İspanyol Marca Gazetesi, “Türk taraftarlar derbisi sırasında sahayı işgal etti. Türk futbolunun imajına bir kez daha darbe indi. Çatışma Melo’nun oyundan ihraç edilmesinin ardından başladı.” ifadelerini kullandı. Fransız gazete L’equipe’te ise “Beşiktaş’ın rekor seyirci desteği kaosla bitti. İstanbul derbisinde Melo’nun kırmızı kart görmesinin ardından saha içi karıştı. Maçın nasıl sonuçlandığı belli değil.” denildi.

Page 47: Zamandk230 egazete
Page 48: Zamandk230 egazete