YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun...

392

Transcript of YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun...

Page 1: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 2: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 3: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME

DİN, TARİH, SİYASET

Hamdi TAYFUR

E-BOOK

Page 4: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

E-BOOKISBN: 978-605-81374-0-0

Kitabın AdıYÜZLEŞME

DİN, TARİH, SİYASETHaziran 2018

Yazan - DerleyenHamdi TAYFUR

İç Düzenwww.LimraAjans.com

Kapak TasarımıMuzaffer YILMAZ

Page 5: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME

DİN, TARİH, SİYASET

Hamdi TAYFUR

E-BOOK

Page 6: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 7: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ..............................................................................................................11

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER ............................................. 19İhanet ........................................................................................................ 19Put nedir! .................................................................................................. 22Bir Mesele Olarak “Kurumsal Din” ............................................................ 27Dinamik Din, Dinamik Şeriat! .................................................................... 31İbadet Nedir? ............................................................................................ 33Tarihsel Bir İbadet Olarak “Hac” ................................................................ 38Mushaf Çarpmışa Dönenler ...................................................................... 44Kur’an’a Kopernikçi Bakış ......................................................................... 46Gerçek İslam mı, İslam’ın Gerçeği mi? ..................................................... 47Artık Adını Koymak Lâzım... ..................................................................... 55Deizm mi Post-İslam mı? .......................................................................... 59Kudüs Nasıl Kutsallaştırıldı? ..................................................................... 62Hilfül Fudûl Bir Faziletliler Antlaşması mıdır? ........................................... 81Özgürlüğün Epistemolojisi ........................................................................ 83“Dünya Beşten Büyüktür!” ......................................................................... 93(16 Nisan Anayasa Değişikliğine) Neden Karşıyım? ................................ 96İslami Camiada “Din-Devlet” Tartışmaları ................................................ 98

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR ..........................................111Fil Hadisesi Üzerine Bir-iki Mülahaza ......................................................111Peygamberin Kırk İki Kölesi .................................................................... 120Ebabil Kuşlarının İsabet Sorunu ............................................................. 121“Hüküm Ancak Allah’ındır!” .................................................................... 137Fekkü Rakabe=Kölelere özgürlük! .......................................................... 142Çocuk Yaşta Evlilik (Kaynaklar) .............................................................. 158Dinin Doğası ........................................................................................... 165Yenilenmek ya da Yenilenmemek ........................................................... 166Çıkmazlar ................................................................................................ 168Fecaat! .................................................................................................... 179

Page 8: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR .................................................. 183

4-VAHİY VE PEYGAMBERLİK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR ........................... 199

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR .................................................. 209“Kadınlar Günün Kutlu Olsun Maria!” ...................................................... 219Hz. Ali Ne Kadar Dürüsttü? ..................................................................... 223Keçi Ayeti ................................................................................................ 225

6-İSLAMCILIK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR ..................................................... 227İran’a Aşkla Bağlılığınız Ne Zaman Sona Erecek? ................................. 227

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ KELAM .............................................. 239Din-Şeriat Ayırımında Kafa Karıştıran Sorular ........................................ 240Tarihselci Bakış bir İmkândır .................................................................. 242

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ ............................................................................... 253Usame Öldü Peki Ya “İmajı” Öldü mü? ................................................... 253İlahiyatçılar rahatsız! ............................................................................... 259Erken Uyarı! ............................................................................................ 274

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ ............................................................ 287Erdoğan İktidarına Tavrımdaki Değişimin Nedenleri .............................. 287Erdoğan’ın Piramidi ................................................................................ 290Antikapitalist Müslüman Gençler Köprü Üstünde Toplu Seks mi Yaptı? . 293Ne Olur Anneme “O da Gezi Parkına Gitti!” demeyin ............................. 299Bir Çin Hikayesi ...................................................................................... 306Büyüme Kimin Lehine Kimin Aleyhine! ................................................... 351

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER .................................................... 367Kuyudaki Özgürlük .................................................................................. 367Kitap Okumanın Zararları ....................................................................... 382Tiki filozof! ............................................................................................... 384

Page 9: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

Türkiye’nin alacakaranlık “dinî aydınlanması”nda maksi-mal bir adım!

Bu görüşler, sert duygusal reaksiyonlar doğurabilir; ama bunun hiçbir faydası olmayacağını düşünüyorum.

Modernist ilahiyat, ancak jenerik düzeyde anlamlı bir alan kısıtlaması barındırıyor ve bu kısıtlama yöntemsel bir tutar-lılık göstermiyordu. Bunu -sanırım 99’da- İslâmiyat dergi-sinde yayımlanan “Modernizm ve Postmodernizm Arasında Kutsalın Yitirilişi” başlıklı makalede değerlendirmiş ve bu kısıtlamanın “tarihselci yöntem”de içkin bir ilkeye dayanma-dığını ve aşılmasının kaçınılmaz olacağını ileri sürmüştüm.

Hamdi Tayfur, bir süredir ilgiyle izlediğim bir ilim ve cehd erbabı. Attığı adımlar ciddi bir yüzleşmenin sancılarıyla dolu olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine saklayarak- cehdinin ilmî ve fikrî semeresini paylaşıyor.

Bu nedenle bu paylaşım(lar) altında duygusal tepki, öfke ya da tamtam dansı ilkelliklerine yer yok. Buna hevesli olan-lar heveslerini “deve idrarı gündemleri”ne ayarlasınlar.

Tayfur’un görüşlerini serinkanlılıkla değerlendiremeye-cekseniz okumasanız da olur. Ömür adanmış cehdleri aya-küstü harcamanın bir yararı olmadığını, varsa bu cehdin hata, kusur, bilgisizlik, yanılgı ve yanlışlarını, görüşlerin iç ve dış tutarsızlık ya da çelişkilerini ortaya koymak dışında anlamlı bir mukabele bulunmadığını anlayalım artık...

Aklı yeten, aynı cehdi göstererek bu görüşe karşı anlamlı ve ikna edici bir karşı görüş geliştirmeye emek vermelidir.

25 Ağustos 2017

Doç. Dr. Vehbi BAŞER

Page 10: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 11: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

11

ÖNSÖZ

Bu kitabı, yaklaşık on yıldır içli dışlı olduğum sanal âlem-deki muhtelif sitelerde yazdığım deneme ve makalelerle, fa-cebook’taki paylaşım ve yorumlarımdan yaptığım seçmeleri derleyerek oluşturdum.

Böyle bir kitabı hazırlamaktaki birinci amacım, yazdıkları-mın sanal dünyanın derinliklerinde kaybolup gitmesine gön-lümün razı olmamasıydı. Yazdığım hiçbir şeyi eğlence olsun, vakit geçsin, ben de bir tepki vereyim, beğeni toplayayım, insanlara vaziyet edeyim veya hava atayım diye yazmadım. Yazdıklarımın hepsi düşünce ve duygu dünyam ile vicdani tepkilerimin birer izdüşümüdür. Aynı zamanda her biri tari-he düşülen birer (kişisel) not mesabesindedir. Paylaşımlarda salt teorik ve soyut düşüncelerle hiç işim olmadı. Sadece ha-yatın içinden gelen, tartışılan, bir sorun olarak orada duran meseleler üzerinden düşüncelerimi, duygularımı ve içsel tep-kilerimi dile getirdim. Ancak tüm bu pratik sorunları, teorik düşüncelerim ve ilkelerim ile bağdaştırarak ele almaya çalış-tım. Pratik tartışmalar ve sorunlarla at başı giden bu notları-mın ve yazılarımın kaybolup gitmesine izin vermeden litera-türe geçmesini arzuladım.

İkinci amacım ise, yazın alanında bunun bir tarz olması gerektiğine veya olabileceğine dair arzumu bir örnekle gös-

Page 12: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

12

termekti. Yazarların farklı dergilerde yayınlanan makalele-rini, sempozyum sunumlarını veya köşe yazılarını derleye-rek kitap yazması oldukça yaygın bir tarz ama facebook gibi sanal ortamlardaki paylaşımların derlenmesiyle yazılan bir kitap örneğini -belki vardır ama- ben bilmiyorum. Bir bilgi çöplüğü olan sanal âlemin, insanların tüm iç yüzlerini, olum-suzluklarını ve seviyesizliklerini boca ettikleri yer olan sosyal paylaşım ortamlarının çok işe yarar bir şekilde de kullanılma-sı mümkün. Tümüyle olumsuzlamak yerine buraları düzgün kullanmanın ve faydaya dönüştürmenin yollarını aramak ge-rekiyor. Ne derece başardım bilmiyorum ama ben bunu yap-maya çalıştım.

Bir diğer amacım ise, benzer yollardan geçenlere tecrü-belerimi topluca aktarabilmekti. İnsan bir yolda ilerlerken aynı yolu tepen başkalarının da olduğunu ve kendi yaşadı-ğı duyguları, acıları, sevinçleri, düşünce değişimlerini ve di-ğer tecrübeleri yaşadığını görmesi ve benzer tepkilere maruz kaldığını bilmesi ona cesaret ve güç verir; bir yerde takılıp kalmasını engeller. Bu yüzden düşünce tarihindeki düşünür-lerin düşünceleri kadar hayat hikâyeleri ve tozunu yuttukları, geçtikleri yolları bilmek önemlidir. Ben bu düşünürlerden bü-yük cesaret alıyorum, düşünce serüvenimde onları yoldaşım görüyorum. Aynı şekilde başkalarına da yoldaş olmak istiyo-rum, tıpkı onların da bana yoldaş olmasını istediğim gibi…

Son bir amacım da nette dağınık olarak yer alan ve aradı-ğımda benim bile bulmakta zorluk çektiğim bazı yazılarımı iki kapak arasında toplamaktı. Bazı arkadaşlar zaman zaman belli bir konudaki yazdığım yazı ve paylaşımların nerede ol-duğunu soruyorlar. Bulmakta zorluk çekiyorum ya da uzun süre aramam gerekiyor. Aynı şekilde paylaşımlarımı geriye dönük okumak isteyenler de güçlük çektiklerini söylüyorlar. Sanırım bu kitap -sanal da olsa- bu zorlukları ortadan kaldı-racak.

Bu kitap, aynı zamanda, eskiden yeniye düşünce seyrimi göstermesi açısından da önem arz ediyor. Pek çok şey değişi-yor. Belki de hayatın en temel gerçeği bu değişim olsa gerek.

Page 13: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

ÖNSÖZ

13

Değişim derken, aslında geriye dönüp baktığımda duygusal ve vicdani tepkilerimde -daha kesifleşmenin dışında- çok bü-yük bir değişim yok. Çok şükür duyarlılığım yıllara yenik düşmedi, tersine arttı. Düşüncelerimdeki sorgulayıcı yönün de çok değiştiğini düşünmüyorum. Hatta diyebilirim ki asıl amacım cevaplar bulmak değil sormak, sorgulamak ve çö-zümlemeler yapmaktır. Kısacası bütün yapmaya çalıştığım sorgulayıcı bir duruş sergilemektir. Bu yüzden yazılarım büyük ölçüde cevaplar ve çözümlerden değil, soru ve sorgu-lamalardan oluşmaktadır. Yapı kurmaya çalışan değil, yapı bozmaya çalışan biri oldum hep. Bu yönümü kaybetmediğim için düşüncelerim değişime açık oldu. Bu yüzden ilk bölüm hariç diğer bölümlerdeki paylaşımlarımı, bu değişimi de gös-terebilmesi için, eskiden yeniye tarih sırasına göre dizdim.

Ancak yıllar içinde değişen bir yönüm daha var: Cesaretim… Çizgimi ve güvenimi kaybetmediğim için cesa-retim ve buna paralel olarak eleştiri ve düşüncelerimi daha açık bir dille yazma yönüm gittikçe arttı. Tabii bunun bedelle-ri vardı, o ayrı bir bahis.

Derlemeyi nasıl bir mantıkla yaptığım hususunu açıklığa kavuşturmanın kitabın okunuşunu ve anlaşılmasını kolaylaş-tıracağını düşünüyorum.

Adından da anlaşılacağı üzere, kitap, din, tarih ve siyaset hakkındaki uzun bir süreye yayılan yüzleşmelerim veya sor-gulamalarımdan oluşuyor. Neden “yüzleşme” diye soracak olursanız, bunun cevabı, din, tarih ve siyaset alanındaki sor-gulamalarımdaki temel amacın, onlarla oldukları gibi “yüz-leşmek” olduğunu söyleyebilirim. Yüzleşmenin temel şartı, neyse o, olduğu gibi görmeye ve kabullenmeye çalışmaktır. Oysa genelde yapılan, gizlemek, örtmek, çirkini güzel, güzeli çirkin göstermek, tevil etmek, saldırılara karşı özür dileyici -apolojist- bir tavırla, saldırıya konu hususu aklamaya ça-lışmaktır. Büyük bir körlükle olanı olduğu gibi görememek ve inkârcı tavırlar sorunların sürüp gitmesine yol açıyor. Garabetin çoğu da buradan doğuyor. Bu yüzden özellikle din ve tarih alanında, ne ise o, onunla yüzleşmekten hiç korkma-

Page 14: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

14

dım hatta bütün çabam olayı bütün çıplaklığı ile görmek ve anlamaya çalışmak oldu.

“Yüzleşme” isminin bir diğer nedeni de, facebook’taki “face” kelimesinin “yüz” anlamına gelmesidir. Bu da bana il-ham kaynağı oldu. Kitabın alternatif bir ismi de “Face-name” (feysname) idi. Ama “Yüzleşme” bana daha anlamlı ve sıcak geldi.

Kitabı on ana bölüme ayırdım. Paylaşımlarımdan seçtikle-rimi bu ana konular altında tarihlerine göre değiştirmeden ve içeriğine dokunmadan dizdim; küçük tashihler dışında pay-laşımlara müdahale etmedim, çok özel açıklamalar dışında hiçbir ekleme yapmadım. Bu bölümlere ayırmadaki amacım, okuyucunun ilgi duyduğu konuya direk ulaşmasına fırsat vermekti. Böylece belli bir konudaki yorum ve paylaşımla-rıma topluca ulaşma fırsatı oluştu. Çünkü biliyorum ki bazı arkadaşlar din konusundaki paylaşımlarıma, bazı arkadaşlar ise siyaset yorumlarıma daha fazla ilgi duyuyor. Başlıklar al-tında derleme bunu olanaklı kıldı.

Ayrıca hangi tarihteki paylaşımı okursanız okuyun, o, kendi içinde bağımsız bir yorum olduğu için, kitabın önceki bölümlerini okumadan da rahatça anlaşılabilme imkânını su-nuyor. Kitaba ortasından, sonundan, başından veya tesadü-fen açtığınız bir sayfadan okumaya başlayabilirsiniz. Çünkü her paylaşım kendi içinde bir bütünlük taşıyor.

İlk bölümde, muhtelif site ve sanal ortamlarda yayınlanan nispeten uzun, bazı makale ve denemelerim yer alıyor. Bu bö-lümde tarih sırasını dikkate almadım, nispeten yazıların ko-nusal olarak yakınlıklarını ve önemlerini göz önünde bulun-durdum. Bu ilk bölümdeki yazılar daha teorik içerikli olduğu için sonraki paylaşımlarımın daha iyi anlaşılması ve bunların arkasındaki düşünce yapımın kavranabilmesi için önemliler. Öncelikle okunmasında fayda var diye düşünüyorum.

İkinci bölümde tarih sırasına göre genel olarak din ve inanç ama özelde İslam hakkındaki sorgulamalarımı içeren paylaşımlarıma yer verdim. Sonraki birkaç bölüm, -Kur’an,

Page 15: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

ÖNSÖZ

15

Vahiy, Peygamberlik, İslam Tarihi, İslamcılık, Tarihselcilik vs- bu bölümün devamı niteliğinde. İlk bölümde Din, İslam ve İnanç konularında daha genel meselelerle ilgili paylaşımlar yer alırken sonrakilerde başlığa uygun daha spesifik konu-lar yer alıyor. Birbirine benzer bazı paylaşımlar olabilir ama paylaşım maksadı ve zamanı bunları biricik kıldığı için bu tür paylaşımlara yer verdim ama aynı paylaşımı iki ayrı bölümde kullanmadım.

“Hal-i Pürmelalimiz” adlı 8. bölümde din hususun-daki inançlar ve düşüncelerle ilgili eleştirilerden çok Müslümanların içine düştükleri menfi durumlara dair pay-laşımlarıma yer verdim. Bunların bazıları komik, bazıları ironik, bazıları son derece üzücü, bazıları ise kızgınlık verici nitelikte.

“Güncel Siyaset Eleştirileri” başlıklı dokuzuncu bölüm ise, iktidara karşı olduğum ve çekinmeden eleştirdiğim icraat ve mantığına dönük siyasi paylaşımlardan oluşuyor. Bu yılların tümünde AK Parti iktidarda olduğu için eleştirilerim onlara dönük oldu. Ama tabii ki daha çok mağdur durumda olduğu ilk yıllara değil, 2010 yılından sonraki yıllarına ait eleştiriler bunlar.

İktidara dönük sürekli eleştirilerimden rahatsız olan bazı arkadaşlar beni müzmin muhaliflikle suçluyorlar. Neden ba-zen de iyi icraatları övmüyorsun da hep eleştiriyorsun, di-yorlar. Bunun nedeni gayet açık. İktidar doğru ve iyi bir iş yaptığında, zaten yapmakla mükellef olduğu bir işi yapmış oluyor. Yapmakla mükellef olduğunuz bir işi yapmak övgü-ye hele de yalakalık derecesinde bir övgüye layık olduğunuz anlamına gelmez. Zaten iktidarın etrafında bu yalakalık işini yapan bol miktarda insan var. Bir düşünce insanına iktidarı övmek yakışmaz. Ama eleştirmek, hele de vicdanları sarsan hataları afişe edip en ağır şekilde iktidara yüklenmek bir ay-dının sorumluluğudur. Ben bu sorumluluğun bilincinde olan bir insan olarak hareket ediyorum.

Page 16: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

16

Neden sadece iktidarı eleştiriyorsun, muhalefeti de eleş-tirsene şeklindeki eleştirilere de benzer bir cevabı verebilirim. İktidarın icraatları tüm halkı kuşatıyor ve etkiliyor, buna ka-yıtsız kalınabilir mi? Oysa muhalefet yaptığı hatalarla ancak kendini bağlayan veya halk nazarındaki desteğine zarar ve-ren bir iş yapmış oluyor. Bu beni ilgilendirmez. Onu o partiler ve yandaşları düşünsün.

Bu konuda bana gelen eleştirilerden birisi de, iktidarın altına imza attığı zulümleri, -örneğin Roboski katliamı veya hendek sürecindeki şehir operasyonları- şiddetle eleştirdiğim halde neden PKK’nın yaptığı zulümlere ve altına imza attığı terör eylemlerine aynı şiddette tepki vermediğim hususudur. Ben tüm şiddete, savaşlara, silahlara, eline silahı alan herkese karşıyım. Bana göre haklı bir savaş ve haklı bir silahlı müca-dele yoktur. Buna PKK da, Suriye’deki tüm silahlı gruplar da dâhildir. Ancak, bir şiddet eyleminin resmi olarak güç kullan-ma yetkisine sahip olmayan bir örgüt veya şahıstan gelme-si ile şiddet ve silah kullanma hakkına sahip olan devletten gelmesi arasında fark var. Eğer şiddet eylemi bir şahıs veya örgütten gelmişse bu yasaların ihlalidir ve suçtur. Bu suçu ve suçluları ortaya çıkartıp cezalandırmak devletin görevidir. Ancak suç, resmi olarak şiddet kullanma hakkına sahip olan devlet güçlerinden geliyorsa ve devlet şiddet kullanma hak-kını uluslararası standartlar tarafından belirlenmiş sınırların dışına taşırıyorsa bu, büyük bir insan hakları ihlalidir ve dev-letin karşısında bu ihlali ortadan kaldırıp engelleyebilecek tek güç sivil karşı çıkışlar ve direnişlerdir. Çünkü devlet, kendisi-ni kendi işlediği suç için suçlu bulup yargılamaz ve cezalan-dırmaz. Sadece güçlü bir sivil direniş devletin bu sınırlarda durmasını, işkenceye elini uzatmamasını, zulmetmemesini, insanları kaçırıp kaybetmemesini, kendi halkına silah çekme-mesini sağlayabilir. Bu yüzden ben devleti işlediği suçlardan dolayı eleştirirken üzerime düşen bu sivil direniş ve karşı çı-kışı yapıyorum. Çünkü bundan sorumlu olduğumu düşünü-yorum.

Page 17: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

ÖNSÖZ

17

Kitabın son bölümü ise, hiçbir bölümün altına koyamadı-ğım ama elemeye de kıyamadığım paylaşımlarımdan oluşu-yor.

Kitapta, paylaşımlarıma yapılan yorumlara ve eleştirilere yer veremedim. Gerçekten bazen son derece kaliteli yorumlar ve eleştiriler alıyorum. Paylaşımların altına bunlardan bazıla-rını da eklemek isterdim ama o zaman sanırım bunun üç beş katı kalınlığında bir kitap ortaya çıkardı. Başka arkadaşlara ait paylaştığım yorumlara da fazla yer veremedim. Ancak ba-zılarına hiç kıyamadım. İsimlerini not düşerek onları da kita-bıma aldım. Orijinal paylaşımlardaki emojileri de silmedim. Sanırım bu, orijinal facebook paylaşımı okuyor hissi verecek.

Kitabı bir yayınevine bastırmak yerine bir e-book olarak (pdf ve e-pub formatlarında) yayımlamayı daha uygun bul-dum. Çünkü kitabın ruhuna uygun olan buydu. Kitabın ISBN numarası alındığı için literatüre de girmiş oldu.

Hepinize iyi okumalar diliyorum.

Hamdi TAYFUR

[email protected]

https://www.facebook.com/hamdi.tayfur

@hamditayfur

Page 18: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 19: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

19

1-MAKALE VE DENEMELERDEN

SEÇMELER

İhanet

İnançlarım, arkadaşlarım, bedenim, yaşam ve tarih…

Beş sadakat düsturum…

Asla ihanet etmedim beş düsturuma…

Örneğin, hiç terk etmedim inançlarımı.

Ama sahra çölünün ortasında; yolsuz, devesiz ve rehber-siz, salt Tanrı ile baş başayken, onlar bırakıp gitti beni.

Bana ihanet etti inançlarım.

Ve arkadaşlarım…

Hiç ihanet etmedim onlara…

Sıddıkları olmak istedim hep…

Kaprisli yanlarım vardı birazcık, hep eksikti bir yönler; ama ihanet olacak iş miydi?

Page 20: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

20

Oysa cemrenin toprağa düştüğü bir bahar sabahında, bir dağın karlı tepesinde hepsi çekti gitti.

Kurtlarla baş başa kaldım…

Ve bedenim…

Kutlu bir emanet gibi korudum bedenimi ve koruyacağım, asla ihanet etmeyeceğim.

Ne zehirli dumanlar üfleyeceğim üzerine, ne de alkol ko-masına sokacağım onu…

Ama biliyorum ki, bir gün bir kanserli hücreyle veya tü-mörle aldatacak, ya da koroner arterimi yağla tıkayıp en derin göğüs ağrılarına mahkûm edecek beni.

Biliyorum ihanet edecek bana…

Ve yaşamım…

Asla aklımdan geçmedi en büyük özgürlük hakkımı kul-lanmak…

İntihar etme özgürlüğümü, yani hayata ihanet etme öz-gürlüğümü…

Oysa yaşam, günü gelince en acımasız kaderle, yani ölüm-le aldatacak beni.

Benim cılız, kudretsiz ve iradesiz kollarımdan, ölümün şehvetli ve güçlü kollarına bırakıverecek kendisini…

Oysa sevgilimin, yaşamımın bir gün o canavara gideceği gerçeğini unutmak ya da hatırlamamak için ne yalanlar uy-durmuştum kendi kendime…

Binlerce yıldır uydurulan yalanlara da sığınmıştım; ama biliyorum hiçbiri işe yaramayacak…

Yaşam bana ihanet edecek…

Ve tarih…

İhanetin konçertosu…

En aldatıcı şeytan…

Page 21: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

21

Göz boyayıcı sihirbaz…

Büyücü…

Üç kuruşa kendini satan arka sokak fahişesi…

Entrikacı köpek…

Dökülen kanların, altı aylık bebeğin alnından yediği kur-şunun, kavgaların, savaşların, derin ayrımcılığın gerçek mü-sebbibi…

Oysa ben Tanrı’dan çok tarihe iman etmiştim.

Tarihin bana vahyettiği kitaptan öğrenmiştim Tanrı’yı…

İbadetlerim Tanrı’ya değil tariheydi kuşkusuz.

Tarihin aldatıcı elinin bana uzattığı mızraklı ilmihaldi iba-det düsturlarım.

Kâbe’m tarihin bana Kâbe dediğiydi…

Oysa tarihten bir doğruyu almanın bedeli, bütün yalan haplarını yutmaktan geçiyordu…

Dişlerinin arasındaki doğru kırıntılarını almak için ağzını açmış tarihle kooperasyon protokolü yapmıştım;

Ama bir kırıntı olmaya mahkûm oldum.

Çünkü anlaşmamıza ihanet etti.

Tarih utansın,

Çünkü o hain bir yalancı…

Page 22: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

22

Put nedir!

Gene muvahhitlik damarım tuttu.

Nedir PUT!

Ellerle yontulup şekil verilen ağaç, taş, mermer, demir, ba-kır, gümüş, altın, yakut, buğday, un, yağ ve şekerden yapılan, kutsallaştırılmış heykel, totem, sûret veya muhtelif şekilli ta-pınma aracı...

Esnâm, Ensâb, Evsân, Cibt, Timsâl, Ünsâ, Tâgut…

Hübel, Lat, Menat, Uzza, Ved, Süvâ, Yegūs, Yeûk, Riyâm, İsâf, Nâile…

Üzerine hayvan veya insan kanı dökülerek Tanrı ile akraba (kurban) olunacağına ve içlerinde şefaatçi cinlerin, melekle-rin, ataların ruhlarının barındığına inanılan cansız nesneler…

Dilekler gerçekleşmeyince, dualar cevapsız kalınca bir tek-mede yıkılan, ya da acıkınca yenen bir ekmek parçası veya helva…

Ellerlerle yontulup yapılan, taşımadığı yücelik ve niteliğe layık görülen, güç yetirmesi mümkün olmayan kör, sağır, za-vallı varlıklar.

Bu kadar mı, hayır!

Putların ille de Tanrı’ya mı aracılık yapması gerekir, asla. Kutsallık duygumuzu tatmin eden diğer şeyler de putlaştırıl-mış olmuyor mu?

Kendinde değeri bir hiç, en azından benzerleriyle eşit ni-telikte olan ve seçme şansına sahip olmadığımız, hazır bul-duğumuz halde kutsal/tanrısal değer yükleyip yücelttiğimiz, dokunulmazımız, kıymetlimiz ilan edip ötekinden kaçırdı-ğımız, kıskandığımız, sakındığımız, diğerinden üstün sayıp

Page 23: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

23

övündüğümüz, böbürlendiğimiz, uğruna savaştığımız, öldü-ğümüz ve öldürdüğümüz şeylerin putlaştırmaktan ne farkı var?

Vatan, toprak, bayrak, devlet, ırk, renk, mabet, yön, böl-ge…

Her biri bir tür putlaştırmaya maruz kalmıyor mu?

Türk olmayı ben seçmedim, Kürt de Kürtlüğü seçmedi, beyaz beyazlığı, zenci zenciliği, kadın kadınlığı, erkek erkek-liği seçmedi. Türk’ü Kürt’ten, İngiliz’i Kızılderili’den, beyaz tenliyi zenciden, erkeği kadından üstün görmek ve bununla övünmek, Türklüğü, İngilizliği, beyazlığı, erkekliği putlaştır-mak değilse nedir?

Milliyetçilik ve ırkçılık, değeri nötr olanın kutsallaştırıldı-ğı lanetli bir hastalıktır. Çünkü değeri, üstünlüğü, kutsallığı olmayan ve seçme şansına sahip olmadığımız bir şeyi, değeri-nin çok üzerine yüceltip, kutsal ve hatta ilahi seçilmişlik duy-gusuyla tanrısal kılmaktadır.

Ne ise yüceltip, kutsallaştırdın, değerinin üstüne çıkarıp tapındın, bu putlaştırmak değilse nedir?

Yaşadığın, doğduğun, hatıraların ve geçmişin olan yeri sevebilirsin ve kıymetli bulabilirsin, bu çok normal ve haklı bir talep ama birileri etrafını tellerle çevirdi ve sınırlar koydu diye, bir toprak parçası diğer toprak parçasından daha kutsal, üstelik de uğrunda ölecek ve öldürecek kadar kutsal sayılabi-lir mi? Toprak parçasını kutsayanın, taşı, demiri, helvayı kut-sayıp put yapandan farkı olabilir mi?

Bitti mi, hayır!

Tüm yeryüzünü Tanrı yarattı, tüm gökyüzünü de… Tanrı’nın ol emriyle yarattıklarından birinin diğerine göre kutsallığı ve üstünlüğü olabilir mi? Toprağın toprağa üstün-lüğü olmadığı gibi, bir şehrin diğer şehre üstünlüğü, bir evin diğer eve üstünlüğü, bir şahsın diğer bir şahsa üstünlüğü, bir mabedin diğer mabede üstünlüğü de yoktur. Kutsal şehir yoktur, kutsal ev yoktur, kutsal insan yoktur.

Page 24: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

24

Tanrı’nın dinlenmeye ihtiyacı yoksa neden bir evi, bir mekânı olsun! Ne Kudüs kutsaldır, ne Mekke, ne Medine, ne Vatikan, ne Puskhar, ne Lhasa, ne Beytüllahim, ne de Varanasi…

Ne Olimpos Dağı kutsaldır, ne Tur Dağı, ne Süleyman Dağı, ne Fuji Dağı, ne Arafat, ne Nur Dağı, ne de Sevr Dağı…

Biz kutsallaştırdık onları, diğer şehirlerden, diğer dağlar-dan, diğer mekânlardan, diğer insanlardan bir farkı ve ken-dinde bir değeri olmadığı halde, tanrısal kıldık tümünü.

Taştan, helvadan, ağaçtan bir putun ilahi/meleki bir ruh taşıdığına inanmakla, bir şehrin, bir dağın, bir evin, bir mabe-din, bir insanın tanrısal olduğunu düşünmek arasında; taştan bir puta tapınıp etrafında dönmekle, taştan bir binanın etra-fında dönmek arasında özde bir fark var mı? Ne o taş Tanrı’ya ulaştırıyor, ne o bina Tanrı’nın ikamet ettiği bir mekân, ne de o insanlar Tanrı’nın kahve arkadaşı…

Bu kadar mı, hayır!

Tüm dilleri biz ürettik; anlaşmak, anlatmak, anlamlan-dırmak, iletişim kurmak için. Tanrı’nın bizim gibi bir lisana ihtiyacı olabilir mi? Diyelim ki var, biz anlayıp konuşabilir miyiz o dili? Ne çıkıyorsa ağzımızdan; kelimeler, cümleler, tüm ifadeler, işaretler… Hepsi ama hepsi insancadır, insani-dir, insana aittir, insan üretimidir.

Tıpkı taşları ağaçları, mermerleri şekillendirerek “bu tanrı-nın timsalidir” denmesi gibi veya şekerle unu kavurup yapı-lan helvanın puta döndürülüp tapınılması gibi, hançereden gelen seslerle, kelimelerle, cümlelerle, satırlara mürekkeple yapılan çizgilerle, beyinde oluşan imgelerin kavramlara, kav-ramların terimlere, terimlerin cümlelere dönüştürülmesiyle üretilen sözleri Tanrı sözü yaparak yüceltmek de insani, in-sanca, insana ait olanı değerinin üzerine çıkartıp putlaştır-mak değil de nedir? Ellerle yontulan taş veya hançereden çı-kan söz, nasıl tanrısal olabilir? Tanrısal olanı biz anlayıp ifade edebilir miyiz? İnsana ait olanı tanrısallaştırarak bu Allah’tan denilen kitaplar, elle yontulan taşlar gibi putlaştırılmıyor mu?

Page 25: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

25

Ve o tanrısal(!) kitaplar, sürekli yeni anlamlar yüklenerek, putperestlerin helvadan putlara önce tapınıp, karınları acı-kınca yiyip tüketmeleri gibi sürekli tüketiliyor, mideye indi-rip sindirince yeni helvalar yapılıyor.

Bitti mi, hayır, -söylenecek çok şey olsa da- şimdilik son bir husus daha var.

Tanrı yarattıklarının hiç birine benzemediğine göre, Tanrı hakkında söylenen ve bilinen ne varsa tümü, O’nu anlama çabasının sonuçlarıdır. Üretilen tüm bilgiler, asla Tanrı’nın bizatihi kendisi değildir. Sanki öyleymiş gibi yaparak, Tanrı hakkındaki zanları mutlaklaştıranların, altın heykelden bö-ğüren bir buzağı yapıp Musa’nın Tur’da buluşmak için gittiği Tanrı’sı budur, o unuttu diyen İsrail Oğullarından bir farkı var mıdır? Oysa ne böğüren boğa, ne de Musa’nın Tur Dağı’nda buluştuğu şey, Tanrı’nın bizzat kendisidir. Çünkü Tanrı diye bildiğimiz her ne ise o, Tanrı değildir. Sadece Tanrı’yı anlama çabamızın sonuçlarıdır bunlar. Bu arayış hiç bitmemelidir. Ama arayışımızın neticelerini mutlaklaştırmak, bunları put-laştırmaktır, çünkü her ne biliyorsak o, Tanrı’nın bizzat ken-disi olamaz.

Bu yüzden kutsal kitapların Tanrıları birer puttur.

Yahova, God, Allah birer puttur, putlaştırmadır.

Hz. Muhammed müşrik Arapların zulüm üreten tanrı an-layışlarının geçersizliğini ortaya koymak için, onların putları-na karşı Allah’ı savundu, bir put olarak değil daha öte bir tan-rı anlayışı geliştirerek yaptı bunu. Putlaştırılmış Tanrı’ya karşı zulüm üretmeyen Tanrı anlayışının peşinde koştu. Mekke’den Medine’ye bu anlayışını sürekli geliştirdi. Dinamik bir ça-baydı bu. Bu yüzden Kur’an’da Allah’tan bahseden ayetlerin arasında bir yeknesaklık yoktur. Ayet diye naklettikleri de, kutsal diye dayatılan zulüm sözlerine karşı Tanrı’nın muradı olarak kanaat getirdiği ve aktarmayı üzerine vazife addetti-ği sözlerinden ibarettir. Oysa sonra gelenler Kelam ve Akait disiplinleri altında Allah anlayışını geliştirmek yerine mut-

Page 26: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

26

laklaştırdılar ve Allah’ı putlaştırdılar. Muhammed’den gelen rivayetleri de Tanrı kelamı olarak mutlaklaştırdılar.

Muvahhid kişi, bunların sadece Tanrı’yı arama çabası ol-duğunu, hiçbir Tanrı tanımının mutlaklaştırılmaması ve asla Tanrı ile (ne ise o) özdeşleştirmemesi gerektiğini bilen ve mevcut anlayışları aşıp Tanrı arayışını durmaksızın sürdüren ve neyin Tanrı’nın muradına/rızasına daha uygun olacağını, Allah’ın en büyük nimeti -belki de vahyi- olan akılla kavra-maya çalışan kişidir.

Selam olsun onlara…

4 Eylül 2015

Bırakın1 tahtadan, taştan putları. Bırakın Kur’an’da adı ge-çen putları. Bina okumaya çevirdiğiniz “Dört Terim”i okuma-yı da bırakın.

Put mu kırmak istiyorsunuz!

“Savaş” putunu kırın.

Put mu kırmak istiyorsunuz!

“Devlet” putunu kırın.

Put mu kırmak istiyorsunuz!

“Kapitalizm” putunu kırın.

Put mu kırmak istiyorsunuz!

“Ayrımcılık” putunu kırın.

“Irkçılık”, “bölgecilik” putunu kırın.

“Sınır” putunu kırın; yıkın bütün sınırları, dünya herkes için yaşanır, eşitlikçi, özgür bir dünya olsun.

Put mu kırmak istiyorsunuz!

1 Konuyla ilgili olduğu için yazıyı tamamlayan bu paylaşımı buraya ekle-dim.

Page 27: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

27

“Cemaatçilik” putunu kırın.

“Mezhep” putunu kırın.

“Kutsal” putunu kırın.

“Din” putunu kırın.

Hatta “Tanrı” diye bildiğiniz her ne ise o putu da kırın.

Put mu kırmak istiyorsunuz!

Kafanızı kırın.

Kafanızdaki birçok put beraberinde kırılacaktır.

Put mu kırmak istiyorsunuz!

Bu listedeki putlardan hangisinin kırılmasına itirazınız varsa öncelikle onu kırın.

Bir Mesele Olarak “Kurumsal Din”

Bir tarafta din üzerinden üreyen sorunlar dururken, diğer tarafta çözüm diye öne sürülen görüşlerin, çözdükçe karışan ip yumağı misali, işi daha karmaşık hale getirdiğinin farkında birisi olarak net bir şekilde söyleyebilirim ki, “din”i, “kurum-sal din”den ayırmadıkça bu yumak açılmayacak.

“Din” nedir, “kurumsal din” nedir, öncelikle kısa bir açık-lama yapmalıyım.

Bana göre “din”, kişinin, aklının ve duyusal tecrübelerinin ötesinde kalan alanlar hakkında duygusal ve düşünsel bağ-lar geliştirmesidir. Bu tamamen içsel -manevi, akli, hayali ve duygusal- bir yolculuktur. “Ötede kalan alanlar” içine, “var-lığın başlangıcı”, “sonu” ve “sonrası” ile “bu oluşun arkasın-daki neden” yani daha somut ifadeyle “Tanrı” girer.

Page 28: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

28

Pek çokları din tanımı içine kişi-kişi ve kişi-toplum ilişkisi-ni de dâhil ediyor. Bana göre bu alan din değil, kişinin dinsel yönelişinin diğer kişilere ve topluma yansımasıdır.

İşte “kurumsal din”, dinsel yöneliş kişiden diğer kişilere veya topluma döndüğünde ortaya çıkar. “Kurumsal din”, kendilerine itimat edilen ve tâbi olunan peygamberler, bilgi-lerine ve ilhamlarına saygı duyulan bilge kişiler ve manevi yönü yüksek şahsiyetlere ait dinsel çağrı, düşünce ve inanç-ların mutlaklaştırılması, sözlerinin ilahi sözler olarak tespit edilmesi ile sabitlenen kesin inançlar, ibadet biçimleri, emir ve yasaklar ve hatta sosyal ve siyasi düzenlemeleri içeren bü-yük bir yapıdır.

Bu yapı, yorumlar ve yeni uygulamalarla sürekli değişime uğrar; inanç, ibadet ve muamelatta eklemelerle genişler. Yani kurumsal dinin sabiteleri yoktur, -sürekli doldurulan- içi boş inanç kalıpları, şekilsel ibadetleri ve duruma göre yeniden ta-nımlanan uygulamaları vardır. Zannedilenin aksine din -ku-rumsal din- sabitelerle değil, şekil ve kalıplarla veya menasik-lerle ayakta kalır. Bu yüzden namaz dinin direğidir.

Kim Yahudiliğin Hz. Musa’dan, Hıristiyanlığın Hz. İsa’dan, Müslümanlığın da Hz. Muhammed’den beri aynı kaldığını iddia edebilir ki!

Ancak kurumsal dinlere tabi olanlar, kendilerinin veya tabi oldukları öncülerinin birer yorumundan ibaret olan dini anlayışlarını mutlak ve değişmez olarak kabul eder-ler. Zannederler ki Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ya da Hz. Muhammed’in anladığı ve yaşadığı dine sahipler.

Kurumsal dinin en büyük zararı, bireylerin birer birey ola-rak özgürce Tanrı’ya yönelişine engel olmasıdır. Kurumsal dinin belirlediği inançlar, düşünceler ve tanrı tasavvurunun sınırları dâhilinde ve birer kalıp haline getirilen ibadet tarz-ları ve ezbere dualar üzerinden Tanrı’ya yönelmekten başka yolunuz yoktur.

Kurumsal dinler, insanların en büyük hakları olan Tanrı’yı anlama ve O’na yakın olma hakkını ellerinden gasp ederler.

Page 29: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

29

En başta Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam olmak üzere, bu dinler, kişilerin inanç hürriyetinin en büyük düşmanıdırlar. Bazıları dilediğine inanmakta özgürsün der ama bu şekilde inanmazsan cehennem seni bekliyor demekten kendini al-maz. Mutlak şekilde bilme imkânımızın olmadığı Tanrı’yı arama ve düşünme çabamız neden bir cezalandırma sebebi olsun! Bu şansa zaten sahip değiliz.

Tanrı’ya yönelişin, yani dinin önündeki en büyük engel, kurumsal dinlerdir. Zihinleri binlerce yıl öncesine ait dü-şünce, akıl, bilgi, duygu, vicdan sınırları içinde, gerçekten özgür şahsiyetlerin -peygamberlerin- sinesinde üremiş ama donup kalmış ve hâlâ donuk bırakılmaya çalışılan inançlara mahkûm ederek, dinsel yönelişin ve Tanrı’yı bulmanın önün-deki en büyük engel olarak durmaktadır kurumsal dinler.

Tanrı iki kapak arasındaki bir kitaba sığamayacak kadar büyüktür. Tevrat, İncil ve Kur’an’da tasvir edilen Tanrı’yı, işte Tanrı’nız bu, diye insanlara dayatırsanız, insanlara Tanrı’yı göstermiş olmazsınız, sadece bir puta yöneltmiş olursunuz. Çünkü gösterdiğiniz ya da işte Tanrı bu, dediğiniz hiçbir şey Tanrı’nın kendisi olmayacaktır. Bu yüzden kurumsal dinler, Tanrı yolunun en büyük engelleyicisidir.

Bir taraftan insanın acizliğine vurgu yapıp, diğer yandan insan zihninde şekillenen bir tasavvuru mutlak Tanrı tasav-vuru olarak görmek ne büyük bir çelişkidir!

Mutlak Tanrı’yı madem algılayamayız ve göremeyiz, bize düşen ilhamlarımızı ve düşüncelerimizi ya da birilerinin Tanrı hakkındaki düşünce ve ilhamlarını mutlaklaştırmak de-ğil, Tanrı’yı biteviye aramak ve anlamaya çalışmaktır. Tek bir şartla bu arayış meşrudur: Bulduğunuz her ne ise o, Tanrı’nın kendisi değil, sizin O’na bir yaklaşımınızdır.

İşte kurumsal din, mutlak inanç iddiasıyla bireylerin din-sel arayışlarının önüne çukurlar kazmakta ve ayaklarının altı-na Tanrı yolunda yürümelerini engelleyen dikenler döşemek-tedir. Bu ise insanların özgür düşünce ve iradeleriyle hareket eden bireyler olmasını engellemektedir. İslam dünyasında

Page 30: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

30

bireyin ortaya çıkmamasının sebeplerinden birisi budur. Tanrı’ya kurumsal dinin ve onun mutlaklaştırılan kitabının asansörüyle çıkmaya kalkarsanız, birey değil, sürüde bir ko-yun olursunuz.

Kurumsal din, tercihlerini kendi iradeleriyle yapan özgür şahsiyetler halinde, yapıcı bir birey olarak topluma katılma-sı gereken insanların, hep birlikte, kitaba, kitapta gösterilen Tanrı’ya, cemaate, imama ve nihayetinde baştaki yöneticiye itaati zorunlu görmesinin, konsolide edilmiş, sıraya dizilmiş sürüler haline dönüşmesinin en büyük müsebbiplerinden bi-ridir. Bunun devlet ölçeğinde veya cemaat ölçeğinde olma-sının bir önemi yok. Kurumsal dinin bir cemaat veya devlet üzerinden tipik bir şekilde gerçekleştirildiğinin o kadar çok örneği var ki, görmek için başınızı kaldırmanız yeterli.

Böylece kurumsal din, Tanrı adına işlenen günahların, din aşkına insanların ezilip sömürülmesinin, adaletsizliğin, hak-larının gasp edilmesinin, topraklarının, mallarının gasp edil-mesinin, devletin ve orduların ölmeye hazır gönüllü köleleri haline getirilmesinin, bizler ve onlar diye ayrılıp insanların kamplara bölünmesinin ve birbirlerine düşman edilmesinin, kanlarının dökülmesinin birinci derece faili olmaktadır.

Din kişisel bir yolculuktur. Tanrı’yı anlamanın veya O’na bağlanmanın, teslim olmanın, ibadet etmenin bir değil mil-yonlarca yolu var. Her kim size Tanrı/Allah budur diyorsa bilin ki, o gösterdikleri şey Tanrı değildir. Sadece Tanrı’yı an-lamanın bir yoludur. Ondan bir tane yok. Siz kendinizinkini arayın. Ama asla bulamayacağınızdan emin olun. Bunun sa-dece bir arayış olduğunun bilincinde olun.

Her kim ya da her hangi bir kurumsal din mensubu size Tanrı budur deyip ona çağırıyorsa bilin ki, orada Tanrı değil bir put; düzen değil karmaşa; adalet değil menfaat, sömürü, haksızlık; ahlak değil samimiyetsizlik, iki yüzlülük ve sizi siz olmaktan çıkaracak, köleleştirecek bir toplum/topluluk var-dır.

Page 31: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

31

İslam dünyasının bir türlü aşamadığı ve çözmeye çalıştıkça dolandığı sorun budur işte: Kurumsal dinle yüzleşememek…

Yüzleşin artık onunla…

Dinin önündeki kurumsal dini kaldırın ki insanlar rahatça ve özgürce Tanrılarına giden yola koyulsunlar…

Dinamik Din, Dinamik Şeriat!

Bazı tarihselci arkadaşlar ilmi namusa uygun bir tutum or-taya koymuyorlar.

Benimsedikleri ilmi bir yöntemi yeterince dürüstçe kullan-mıyorlar.

Bunlar özellikle Fazlur Rahman tipi tarihselciliğe yakın olan arkadaşlar.

Yani tarihselcilik yöntemini sadece Kur’an’daki modern çağa uymayan hükümlere uygulamayı uygun buluyorlar. İş daha derinde yatan meselelere gelince, tarihselci yöntem bu-har olup uçuyor ve yerini katı, dogmatik ilkelere terk ediyor.

Bu ise ilmi olmayan, ilmin ve doğruyu aramanın namu-suna uymayan, dürüstlükle bağdaşmayan, kendisiyle çelişen, tenakuzlu bir tutumdur; iç bütünlüğü olmayan, tutarsız, altı boş bir yaklaşımdır.

Ben bu arkadaşların Fazlur Rahman’ı bile yeterince araş-tırıp anladıklarını zannetmiyorum. Çünkü Fazlur Rahman özellikle bazı iman konularında bu arkadaşlardan daha ileri saptamalar yapıyor. Özellikle vahiyle ilgili görüşlerinin iyi an-laşılması gerektiğini düşünüyorum. Ki ben Fazlur Rahman’ın vahye dair görüşlerini yetersiz ve çelişkili bulmama rağmen bunu söylüyorum.

Söylediklerimin daha iyi anlaşılması için son günlerde ba-zıları yoğun bir şekilde tartışılan birkaç örnek vereceğim.

Page 32: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

32

Birincisi ki bu henüz ciddi olarak bir gündem konusu ola-madı, “Allah tasavvurunun tarihselliği” meselesidir. Bunu şimdilik açmayı düşünmüyorum.

İkincisi, “vahyin mahiyetinin tarihselliği” meselesidir. Bir yandan kölelik, savaş, cizye, el kesme, kadının dövülmesi, çok eşlilik, kadının şahitliği, miras hukuku, bilimle çelişen ayetler vs. gibi konuların tarihselliğini savunup, diğer yandan tama-men 7. yüzyıl Araplarının dünya görüşü, mitolojik bakış açısı, Arap dilinin kavramları ve daha genel anlamda dilin sınırlılı-ğı içinde biçimlenen bir vahiy algısının -bu Kur’an tarafından ortaya konsa bile- tarih dışı, mutlak, değişmez ve olduğu gibi onaylanması/iman edilmesi gereken bir bilgi olduğunu iddia etmek tarihsel yöntemle çelişen bir bilgidir.

Aynı durum üçüncü olarak vereceğim örnek için de geçer-lidir. 7. Yüzyıl Araplarının Tanrı’ya ibadet etme biçimlerini tarih dışı ve mutlak yapan husus nedir? Biz neden Tanrı’ya tıpkı onlar gibi ibadet etmek zorundayız? El kesmeyi o gün-kü Arapların tarihsel adalet anlayışına uygun kılıp da, haccı veya başka bir ibadet türünü evrensel ve tarih üstü yapan şey nedir? Eğer Kur’an diyorsanız, el kesme de Kur’ani bir emir-dir unutmayın. Lütfen çelişkiye düşmeden dürüstçe cevap verelim.

Son vereceğim örnek, Peygamberin kişiliğinin Kur’an’a yansımasıyla ilgili. Evet, Kur’an, Hz. Muhammed’in düşün-celeri, bilgisindeki gelişim, duyguları, emelleri, endişeleri, pişmanlıkları, sevgisi, aşkı, nefreti, kızgınlıkları, belirlediği strateji ve planlar ile şekil almıştır. Kur’an, Hz. Muhammed’in adeta söze dönmüş, satırlara dökülmüş, ayet ve sûre olmuş benliğidir. Bu böyle olduğu halde, apolojist bir tutumla üs-tünü kapatmaya çalışmak veya bunlar ateist iddialar diye-rek görmezlikten gelmek büyük bir çelişki değil de nedir? Arkadaşlar bunlar ateist iddialar değil, bizzat Kur’an’da çok sayıda örneği bulunan ve yüzyıllardır nakledilerek gelen ri-vayetlerle sabit olan verilerdir. Ateistler bunları gündeme ge-tirdi diye bunlar gerçek dışı olmaz.

Page 33: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

33

Söz konusu çelişkilerden ve tutarsızlıktan kaçmak için, bunlar iman konusu, iman ispat gerektirmez deyip kurtul-mak da mümkün değil. Bu tamamen fideizmin tuzağına düş-mek olur. Sahi akıl sahibi insanlar olarak, yeteri kadar tatmin olmadığınız ve cevabını veremediğiniz bir hususta nasıl olup da tam bir teslimiyet içine girebiliyorsunuz? İman etmenizin ve tam bir teslimiyet içine giriyor oluşunuzun aslında farklı sebepleri var da kendinizi kandırarak bunları görmezlikten geliyor olmayasınız!

Fazlur Rahman tipi tarihselciliğin utangaç sloganı: “sabit din, dinamik şeriat!” şeklinde. Oysa tarihselci yöntemin ilmin namusuna uygun bir şekilde, dürüstçe uygulanması bu slo-ganın “dinamik din, dinamik şeriat!” şeklinde kabul edilme-sini gerektiriyor.

Hz. Muhammed kendi tarihselliği içinde kendi dönemi-nin din ve şeriat anlayışını değiştirip, vahyin veya aldığı il-hamın vicdanında uyandırdığı derin etkilerle bir din ve şeriat anlayışı savundu. Ama ardından gelenler, bunun dinamik bir süreç olduğunu fark etmediler veya siyasi ve ekonomik amaçları buna daha uygundu, bu yüzden onun mesajlarını ve anlayışını sabitleştirip, satırlara döktüler, dini de şeriatı da sabitleştirip dogmalaştırdılar.

Sabit şeriat anlayışı kadar, sabit din anlayışı da insanoğlu-nun ve tarihin değişken tabiatına uymuyor. Bu yüzden şeriat dinamik olduğu kadar din de dinamik olmalıdır.

İbadet Nedir?

Bu paylaşımımda ibadet hakkındaki görüşlerimi ortaya koyacağım. Bu konuda özelden veya yüz yüze çok soru alıyo-rum. İfade edeceğim görüşler dinlerde veya İslam’da ibadetin ne olduğundan çok benim bakış açım üzerinden, olması gere-kenin ne olduğu ile ilgili.

Page 34: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

34

Bunun için geniş bir temellendirme yapmayı arzulardım ama sanal ortamlar bu tür geniş kapsamlı makaleleri kaldır-madığı için her zaman yaptığım gibi deneme tarzında yazdım ama biraz uzun oldu, lütfen sabırla sonuna kadar okumaya çalışın.

Bana göre ibadet dinin fiiliyatıdır. Din ise, kişinin Tanrı ile öte/gayb ile kökeni ile sonu ile kısacası normal yollarla bil-mesinin mümkün olmadığı, duyularıyla idrak etmesinin im-kânsız olduğu hakikat alanı ile hayal gücünü ve duygularını kullanarak bağ kurmaya çalışmasıdır. Kurulan bu bağ rasyo-nilize edilir veya edilmez.

Hakikatle bağ kurduğuna kesin bir inançla inanan ve duy-dukları derin kaygı nedeniyle bunu duyurma konusunda kendilerini sorumlu hisseden elçiler, her şeylerini feda ederek mesajlarını insanlara sunarlar.

Bu mesajlar ve Tanrısal buyruklar, elçilerin ardından in-sanlar arasında yayılır ve taraftarları hakikatin mutlak ifade-leri olarak, kutsal kitap, temel inançlar, buyruklar, şekli iba-detler olarak sistematikleştirirler ve tüm bunlar belli kalıplar haline gelen kurumsal dinleri ortaya çıkartır. Tüm dinler bu serüveni yaşamıştır. İslam’ın kurumsallaşma konusundaki serüveni Medine’de yani Hz. Muhammed henüz sağ iken başlamıştır.

Tüm dini çabalar, yani hakikatle bağ kurma çabaları bir ibadettir. Ancak kurumsal dinler ibadeti şekli kalıplar ve dav-ranışlar olarak dondurduğu için ibadetten anlaşılan şey va-kitle, dualarla ve belli hareketlerle sınırlı dini zorunluluklar olarak kabul edilir. Bu yanlıştır.

İbadet, tefekkürle, hayal kurarak, duygusal bağ kurma çabasıyla, içsel yoğunlaşma veya buna eşlik edene bedenen bazı hareketlerle yapılabilir. Tanrı’yı, kökeninizi, sonunuzu, öte âlemi düşünürsünüz, hayalini kurarsınız, bilmek istersi-niz, mümkünse bağ kurmak istersiniz ve ürettiğiniz şeylere, ya da hazır bulduklarınıza iman edersiniz, ya da saçma bulup reddedersiniz, başka yollar ararsınız. Bu çabanız bir ibadettir.

Page 35: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

35

Ümitsizliğe kapılırsınız, Tanrı’nın varlığına dair inancınız veya bilinmez, görülmez bir elin sizi gelip kurtaracağına dair inancınız size güç verir, yeniden ümitle kuşanırsınız. Bu iba-dettir.

Zulme uğrarsınız, karşılık veremezsiniz, yeryüzünde ça-resiz ve güçsüzsünüzdür. Sizi kurtaracak hiçbir güç yoktur ama Tanrı’nın sizin elinizden tutacağına inanır, ferahlarsınız. Er ya da geç zalimler cezalandırılacaktır. Beddua yağdırırsı-nız ve bunların karşılık bulacağını ümit edersiniz. Dualarınız ve beddualarınız, Tanrı ile konuşmanızdır, çünkü konuşacak kimseniz kalmamıştır. Dualar ve beddualar ibadetinizdir.

Tükendiğiniz ve hiçliğe ulaştığınız noktada karşınıza Tanrı çıkar. Cevabı “hiç kimse!” olan tüm soru ve sorunların tek bir cevabı vardır: Tanrı!

Tanrı’ya veya hakikate duygularınızla, hayalinizle, aklınız-la, eylemlerinizle ulaşma çabanıza ve bu yolda gösterdiğiniz gayrete bir sınırlama getirilebilir mi? Bu doğal arayış ve çaba-nın, doğal olmayan, sentetik ve dışarıdan dayatılan yöntem-lerle belirlenmeye çalışılması, kısıtlanması o kişinin yararına olabilir mi? Olamaz çünkü bu serüven, tek kişilik bir serüven-dir. Herkesin ayrı bir tarzı, duygu biçimi, ihtiyacı ve bunlar arasında derece farkı vardır.

Tanrı’ya ulaşmanın ve ona ibadetin bir tane, on tane, yüz tane değil, milyarlarca, hatta insan sayısı kadar yolu vardır. Tıpkı her insanın parmak izinin ve ses tonunun biricik olması gibi hakikati tecrübe etmek de biriciktir. Benzerlikler olabilir, yoğunluklar farklı olabilir, kimisi aza taliptir, kimisi çok ola-na… Ancak bire bir aynısının olması ne mümkündür, ne de mümkün hale getirilebilir. Tanrı’ya uzanan her yol biriciktir.

Bu yüzden dinlerin ibadetleri belli kalıplara ve şekillere sokması anlamsızdır, yorucudur, bıktırıcıdır; kişileri ibadet-ten, Tanrı’yı aramaktan uzaklaştırmaktan başka bir işe yara-mamaktadır.

Tabii ki bu boşuna yapılmaz. Kurumsal dinlerin ibadetleri standartlaştırması herkesi Tanrı’ya yönlendirme amacından

Page 36: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

36

çok, bireyleri sürüye dâhil etme amacına dönüktür. Bireyler kalıplaşmış, şekle indirgenmiş ibadetleri yerine getirerek Tanrı’ya veya hakikate değil topluma veya cemaate yaklaşır-lar. Bu yüzden bütün ibadetlerin cemaatsel bir yönü vardır. Bireysel yön, içsel yolculuk ihmal edilir ama bu yön, yani top-luma/cemaate bakan yön hiç ihmal edilmez.

Cemaatle namaza duran şahıs aslında Tanrı’ya değil, ön-deki imama, omuz omuza durduğu yandaşına tabi olmakta, hakikate değil, cemaate gark olmaktadır. Bu yüzden olsa ge-rek, geçmişte bazı ekol ve mezhepler namaz kılmayanların, cemaatle kılınması zorunlu olan Cuma namazı gibi namazla-rı ihmal edenlerin kâfir olacağını söylemiştir. Buradaki tekfir toplumdan bir tekfirdir/dışlamadır. Aslında bütün tekfirler toplumdan/cemaatten tekfirdir. Çünkü hiç kimse Tanrı’yla kişinin arasına giremediği/girmemesi gerektiği gibi, Tanrı’ya rağmen kişiyi tekfir edemez/etmemelidir. Çünkü Tanrı ile kişi arasındaki ilişki biricik bir ilişkidir/biricik ilişki olmalıdır.

Bu noktaya gelmişken, artık şu soruyu sormak zorunda-yım: Tanrı’ya yönelmenin/ibadetin insan sayısı kadar yolu varken neden asırlarca önceki insanların kendi tarzlarına göre ürettikleri kalıplara uymak zorunda olalım? Tanrı’ya ibadet kişiyle Tanrı arasındaki biricik ilişki ise, ben neden Araplar veya Sami kökenli insanlar gibi ibadet etmek zorunda ola-yım? Tanrı benim elimi, kolumu kaldırmama, oturup kalk-mama mı bakacak? Bunu bize neden mecbur etmiş olsun?

“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünür-ler.” İfadesindeki esas maksat oturmak, yatmak, ayağa kalk-mak, secde etmek, önüne bakmak mı yoksa Allah’ı zikretmek, hatırlamak ve düşünmek mi? Eğer maksat buysa, kalıplaşmış ibadetlerin ne değeri var?

Sonraki denemede haccın tarihsel bir ibadet olduğunu an-lattım. Sadece hac değil, kalıplaşmış bütün ibadetler tarihsel-dir. Hiçbir ibadet ibadetin aslını temsil etmez. Esas olan Tanrı

Page 37: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

37

ile ilişkiye geçmek, duygusal ve düşünsel olarak bağ kurma-ya çalışmaktır. Gerisi kalıptır, kabuktur, şekildir; asıl değildir.

Artık bu şekle indirgenmiş ibadet tarzları tümüyle zarar-lıdır. Neden mi, çünkü şekle bağlı ibadetler, kişiyi Tanrı’ya bağlamaz, O’ndan uzaklaştırıp, cemaate, topluma bağlar, sü-rüye uymasını sağlar. Hangi şekli ibadet sizi cemaate bağlı-yorsa bilin ki orada bir menfaat ilişkisi, maddi ya da siyasi bir çıkar vardır.

Bakın hac ibadetine, din adına insanlar soyuluyor. Bu iş-ten diyanet, S. Arabistan, tur firmaları, otel sahipleri, tüccarlar milyarlarca dolar kazanıyor.

Bakın namaz veya kilisedeki Pazar ayinlerine, gereksiz yere milyarca lira harcanıp tapınaklar, camiler, kiliseler ya-pılıyor. Geceleri sabaha kadar ve bazen günler boyu boş du-rup, cemaat gelince üşümesin diye kaloriferler açık tutuluyor. Ama aynı şehrin sokaklarında binlerce evsiz sokaklarda yatı-yor.

Yüz binlerce din görevlisi namaz kıldırmak için ve binlerce teoloji profesörü cenazenin nasıl yıkandığını öğretmek için, üretime maddi veya düşünsel olarak hiçbir katkıları olmadığı halde, hazineden çok büyük paylar alıyorlar.

Bakın kurban ibadetine, sırf her hanede senede bir kurban kesilsin diye, Avrupa ülkelerinin iki katı fiyatına et yemek veya yiyememek zorunda kalıyoruz.

Zekât, fitre, kurban derisi adı altında toplanan paralar, başımıza sürekli çorap ören cemaatlerin bir numaralı gelir kaynağı. Biz ibadet ediyoruz diye zekâtımızı, fitremizi, kur-banımızı onlara veriyoruz, onlar bu paralarla darbe yapıp siyasi erki ele geçirmeye çalışıyorlar ve jet-skilere binip tatil yapıyorlar.

Son bir meseleden daha bahsetmem lazım. Şekli ibadetler insanları ikiyüzlülüğe teşvik ediyor. Namazlarını çok havalı kılan huşu sahibi vatandaşları görmüşsünüzdür. Bir de bu-nun aksi var. İbadetlerle arası olmadığı halde, sırf topluma

Page 38: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

38

uymak için bunu yapmak zorunda kalanlar var. Şekli ibadet-ler insanları münafıklaştırıyor.

Sıraladığım gerekçeleri ve sorduğum soruları iyi düşün-menizi istiyorum. İbadetin mahiyeti gereği, parmak izleri gibi biricikliği, şekli ibadetlerin tarihselliği, şekli ibadetlerin ürettiği zararlar, üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken hu-suslar.

Tarihsel Bir İbadet Olarak “Hac”

Kurban Bayramı ve 1000’e yakın insanın ölümüyle sonuç-lanan facia nedeniyle gündemde olan “HAC” konusundaki kanaatlerimi artık paylaşmayı üzerime bir borç biliyorum.

Âcizane kanaatime göre Hac ibadeti, siyasi, konjonktürel ve biraz da ekonomik sebeplerle, cahiliye dönemindeki uy-gulama biçimi düzenlenerek devamına izin verilmiş bir iba-det şeklidir. Bu kararın verilmesinde haccın kendine mahsus özellikleri ve manevi değerinden çok, dönemin siyasi ilişkile-ri etkili olmuştur. Bunun ne anlama geldiğini aşağıda açıkla-yacağım.

Bilindiği üzere Peygamber Medine’ye hicret ettiğinde, Mekke’ye her yönden sırt çevirdi. İlk etapta askeri stratejisi-ni Mekkeli muhaliflerini ekonomik olarak zor durumda bı-rakacak “seriyyeler” üzerine kurdu. Dini bir strateji olarak Kıblesini Kâbe yerine Kudüs olarak belirledi. Dinle siyasetin ayrılmaz bir bütün olduğu bir dünyada siyasi kararların veya mesajların, dini kararlar veya mesajlara yansımaması müm-kün değildir. Bu karar, ticari hayatları tamamen Kâbe’nin dini değerine bağlı olan Mekkelilere ciddi bir mesajdı. Peygamber demek istiyordu ki:

“Sizin Mekke’deki ticaretinizi -seriyyelerle- akamete uğ-ratacağım. Kâbe’nin dini değerini -Kıblemi Kudüs olarak se-çerek ve arkamı Kâbe’ye dönerek- düşüreceğim.” Böylelikle

Page 39: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

39

insanlar hac ibadetini yapamayacaklar veya Kâbe’ye olan tut-kunlukları azalacak.

Kıblenin Kudüs olmasının siyasi ve dini anlamda başka bir muhatabı daha vardı: Yahudiler…

Peygamber Medine’ye gelişinin ilk yılında, Araplar ta-rafından bilgin ve üst tabakadan insanlar olarak görülen Yahudilerle işbirliği yapmayı, davetini kabul etmelerini, pey-gamberliğini onaylamalarını şiddetle arzuluyordu. Onlarla Medine Vesikası olarak bilinen, güvenlik ve birlikte yaşam koşullarını belirleyen bir antlaşma yaptı. Kendisinin, kitapla-rında adı geçen peygamber olduğunu kabul etmeye davet etti. Yasalarını çekinmeden uyguladı, aralarında hakemlik yaptı. İnen ayetler Peygamberi destekledi. Hatta Allah’ın indirdiği -Tevrat ve İncil- ile hükmetmeyenler inen ayetlerle kâfir, fasık ve zalim ilan edildi. Peygamber, Yahudilerin ibadetlerini bile uygulamaya başladı. Yahudiler tutuyor diye Muharrem ayı orucunu emretti.

Bu stratejinin önemli bir amacı da, Peygamberliğinin, peygamberlik geleneğine sahip ehli kitapça onaylanmasının sağlayacağı büyük avantaj olmalı. Böylece iddia -görüntüde- güdük ve temelsiz bir iddia olmaktan çıkıp, peygamberlik silsilesinin bir parçasına dönecekti. Ki ayetlerde bu konuya yapılan güçlü vurgunun geri planında bahsini ettiğimiz amaç yatmaktadır.

Ehli Kitapla, İbrahim Peygamberin Yahudi mi, Hıristiyan mı, Hanif mi olduğuna dair tartışmaların arka planında da bu mesele yatmaktadır. Aynı şekilde Arapların atası İsmail Peygamber üzerinden, Peygamberin neslini İbrahim Peygambere dayandırma isteği de, sadece peygamberlik gele-neği açısından değil, soy itibariyle de bağ kurma çabasının bir ürünüdür. Çünkü Peygamberlik silsilesi, bir gelenek olmak kadar, en azından İsrail oğulları açısından bir soy bağını da gerekli kılmaktadır.

Arapların soyunun İsmail’e dayandığı düşüncesinin orta-ya çıktığı tarih çok net değildir. Hatta bunun gerçekliğini ispat

Page 40: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

40

etmek de mümkün değildir. Bu konudaki tek delil Araplar arasındaki söylentiler ve Tevrat’ta İbrahim Peygamberin oğlu İsmail’i cariyesi ile birlikte çölde bir yere bıraktığına dair bil-gidir.

Taha Hüseyin’e göre, Arapların atasının İsmail olduğuna dair iddianın ortaya çıkması, Yahudilerin Arap yarımadasına göç etmeleriyle ilgili bir hadisedir. Yahudiler, yaklaşık miladi ilk yüzyıllarda, Roma zulmünden kaçmak için Arabistan ya-rımadasının içine -özellikle Hicaz’a- göç ettiklerinde, oranın yerlisi Araplarla iyi geçinebilmek için aralarında bir soy bağı icat etmek zorundaydılar. Çünkü Araplar ortak soy bağına sahip oldukları insanlarla daha kolay anlaşırlardı. Böylece İbrahim peygamberin, oğlu İsmail’i Mekke’ye bıraktığı ve Arapların onun soyundan türediği iddiasını ortaya atarak, Araplarla İbrahim Peygamber üzerinden akraba olduklarını iddia ettiler. Muhtelif kantonlarda Araplarla birlikte yaşama-ya başladılar.

Kur’an’ın bu hadiseyi kullanması, pek çok meselede oldu-ğu gibi, Araplara hitabında yöntem olarak, hadiselerin tarihi gerçekliğinden çok, Arapların zihin yapısı ve ön kabullerin-den hareket etmesinden kaynaklanıyordu.

Ancak çok kısa zaman sonra, Yahudiler peygamberi onaylamak bir yana, mesajını alaycı bir eda ile reddettiler, onu küçümsediler, arkasından fitne çıkardılar, münafıklık yaptılar, anlaşmalarını ihlal edip ihanet ettiler. Çok azı dı-şında Müslüman olan da olmadı. Hüsranla sonuçlanan bu stratejinin ardından, hicret ettiği ilk güne göre oldukça güç-lenen Peygamber, Yahudileri şiddetle cezalandırdı, onları Medine’den temizledi. Peygamber vefat ederken, Yahudilerin Arap Yarımadasından çıkartılmasını ısrarla vasiyet etti. Bu te-mizlik işi Ömer’in halifelik dönemine kadar sürdü.

Yaklaşık ilk hicri yıl içinde Peygamber yeni bir strateji uygulamaya başladı. Kıble Kudüs’ten Mekke’ye döndü. Bu dönüşün siyasi anlamı, Yahudilerle işbirliğinin bitmesi ve Mekkelilerle yeni bir uzlaşı ve işbirliği arayışının başlamasıy-

Page 41: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

41

dı. Eğer Yahudilere dönük strateji başarılı olsaydı, istikamet Mekke değil Kudüs olacak ve Mekke’den gelen tehlike ber-taraf edildikten sonra Yahudilerle birlikte Kudüs fethedilme-ye çalışılacaktı. Muhtemeldir ki, Yahudilerin kutsal kitapları, gelenekleri, ibadetleri, hukukları küçük değişikliklerle ona-nacak ve Yahudiler de Muhammed’i kutsal kitapta adı geçen son peygamber ilan edeceklerdi. Mekke, belki, gene fethedile-cek ama sadece putların kaldırılmasıyla yetinilmeyecek, Kâbe de yıkılarak tüm Arap ibadet ve geleneklerine son verilecekti. Belki de Kâbe’nin yerine bir Havra dikilecekti.

Mekke’de ve Medine’nin ilk döneminde Kur’an’ın Ehli Kitab’a dönük kullandığı yumuşak üslup sona erdi. Tahrifattan, münafıklıklarından, peygamberlerini öldür-düklerinden, şirklerinden bahsedilmeye başlandı. Tersine, Mekke’nin ve özelde Kâbe’nin değerini yükseltmeye dönük ayetler inmeye başladı. Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’le Kâbe’nin duvarlarını yükselttiklerine dair ayetlerin inişi bu döneme rast gelir. Artık istikamet ve uzun vadeli hedef, Mekke’nin ve Kâbe’nin kontrolünün alınması ve Mekkelilerle işbirliğine gidilerek, buranın dinsel, ekonomik, stratejik değerinden ya-rarlanarak mesajın etki alanını genişletmekti.

Nitekim Müslümanlar kendilerini yeteri kadar güçlü his-settiklerinde Mekke’nin üzerine yürüdüler. Mekke fethedil-meden önce Ebu Süfyan’la Peygamber arasında uzun görüş-meler yapıldığı rivayet edilir. Ama bu rivayetlerin ayrıntısı bilinmez. En azından fetih esnasında ve sonrasında yaşanan-lardan ne tür bir antlaşma yapıldığının izlerini sürmek müm-kündür. Bunları maddeler halinde sıralarsak:

Birinci olarak, artık Mekkeliler Peygambere biat edecekler.

İkinci olarak, Mekkelilerin canlarına ve mallarına doku-nulmayacak. Evlerinden çıkmayanlar ve Ebu Süfyan’a sığı-nanlar dokunulmaz sayılacak.

Üçüncü olarak, Kâbe ve civarı putlardan temizlenecek.

Page 42: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

42

Dördüncü olarak, Hac organizasyonu sonlandırılmayıp devam edecek. Çünkü Mekkelilerin ticari gelecekleri Kâbe’nin konumuna ve haccın devam etmesine bağlıydı.

Beşinci olarak, yıllardır kendilerini Peygamber tarafından abluka altında hisseden Mekkelilerin bu durumu telafi etme-leri ve gönüllerinin alınması için, ilk yapılacak ortak seferden elde edilecek ganimet Mekkeliler arasında paylaştırılacak. Ki Mekke’nin fethinin hemen ardından Taiflilere karşı, birlik-te yapılan savaştan elde edilen gelirin hemen hemen tümü Mekkeliler arasında dağıtıldı. Ensar sadece bakışıp bu du-ruma şaşırmakla kaldı. Tabii ki sonradan Peygamber onların gönlünü almayı bildi.

Kâbe’nin konumu değiştirilseydi veya hac olayına son ve-rilseydi, muhtemeldir ki Mekke kansız olarak fethedilemeye-cekti. Çünkü Kureyşliler ekonomilerinin belkemiği olan Kâbe ve hac olmadan ne bu dine girerlerdi, ne de Peygamberle an-laşırlardı.

Ardından Peygamber putları kırdı. Ufak değişikliklerle haccı baki kıldı. Haccın nasıl yapılacağını bizzat uygulayarak gösterdi. Hac konusunda inen ayetler onu destekledi. Gelen bazı rivayetlerden ve ayetlerden, bazı Müslümanların, putla-rın kaldırılmasına rağmen, putlara dönük yapılan tazim ve uygulamalardan ibaret olan hac menasik, şiar ve hareketlerin devam etmesini yadırgadıkları anlaşılmaktadır. Mesela Safa ve Merve arasındaki Say, bu iki tepedeki putlara ve araya yerleştirilmiş 360 puta tazim için yapılıyordu. Putlar yıkıl-dı ama boş bir Say işi baki kaldı. Mina’daki taşlama orada-ki yedi puta dua ve dilek için yapılıyordu, putlar kaldırıldı, boşluğun veya şeytanı sembolize eden bir cismin taşlanması sürdürüldü. Tavaf Kâbe’nin içindeki en büyük put Hübel için yapılıyordu. Hübel yıkıldı, dört duvar halindeki Kâbe’yi tavaf sürdürüldü. Bu durum samimi Müslümanlarda kafa karışık-lığına yol açmış olabilir. Bizzat müminlere dönük “Ey iman edenler, (hacla ilgili) Allah’ın şiarına (…) saygısızlık etmeyin” (5/2) şeklindeki emir, bu yöndeki negatif bir tutumun varlığı-nı göstermektedir.

Page 43: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

43

Bu şiarlara sonradan yüklenen anlamlarla boşluk telafi edilmeye çalışıldı. Taşlama: Şeytan taşlama, Tavaf ve Arafat’ta vakfe: mahşerin provası, Say: Hacer’in taklidi, Kâbe: Allah’ın evi, İhram: Kefen vs. Modern dönemlerde anlam yüklemesi hız kazandı. Çünkü mevcut haliyle, yeni zamanlara hitap et-meyen anlamlar taşıyordu haccın menasiki. Müslümanların yıllık kongresi, Tağutların taşlanması, Kâbe/Küp/evrensellik vs. Ancak bu anlam yüklemelerinin hiçbir karşılığı bulunma-maktadır. Çünkü hacılar, gerçekten şeytanı taşladığını düşü-nüyor, Kâbe’nin Allah’ın gerçek evi olduğunu zannediyor. Hatta tonlarca esans ve tütsüyle, Kâbe etrafında oluşturulan kokuyu cennetin kokusu zannediyor. Peygamberin dede-lerinden müşrik Kusay tarafından başlatılan bir geleneğin parçası olan Kâbe örtüsüne sarıldığında kendisini Allah’ın kucağında hissediyor, Mekke veya Medine’de ölürse cennete gideceğine inanıyor. Yaptığı Say, Tavaf ve Taşlama âdetinin putlara tazim için uydurulmuş eski uygulamalar olduğunu bilmiyor. Eski bir put olan Hacerül Esvet’e dokunduğunda Allah’ın eline dokunduğunu zannediyor.

İlginçtir, Kâbe’nin tarihinden habersiz Ali Şeriati bile küp şeklinde olmasından yola çıkarak ona evrensellik anlamı yüklüyor. Oysa Kâbe eskiden bir tarafı oval diğer tarafı köşe-li, bugünkünden daha alçak ve uzun bir binaydı. Onun küp şekline dönüşmesi Peygamberin gençliğinde, yıkılıp yeniden yapılması esnasında malzemenin yetmemesi yüzünden oldu. Malzeme bitince Kâbe’yi küp şeklinde küçülttüler. Yoksa Kureyşli müşriklerin ona evrensellik katmak istemeleri ama-cıyla değil…

Tarihsel arka planı bu şekilde olan hac ibadetinin devamı-na karar verilmesi tamamen o dönemin konjonktürü ile ilgi-lidir. Yoksa haccın çok özel bir anlamının olmasından değil. Var olan anlamların çoğu, putların varlığı ile açıklanabilen anlamlardır. Bugün bilinen anlamlar sonradan yüklenen an-lamlardır.

Siyaseten o dönemde haccın devam ettirilmesi gerekliydi. Ancak bu gereklilik artık geçerli değil. Hatta tersi daha ge-

Page 44: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

44

çerlidir. Zaman Kâbe’yi ve haccı ihya etme zamanı değil, hac ve Kâbe üzerinden zulmeden, keselerini dolduran, siyasi hâ-kimiyetlerini sürdüren zalim diktatör krallara dur deme za-manı. Haccın kontrolünün Müslüman ülkeler arasındaki bir kurula devredilmesi önerisi sadece oradan siyasi ve ekono-mik rant elde edenlerin isimlerini değiştirir. Bilişim çağında evrensel kongre sözleri havada kalmaktadır.

Söylenecek en iyi söz: Alın Kâbe’nizi başınıza çalın, demek olacaktır.

Çünkü hac ibadeti Kur’an’daki birçok emir ve yasakta ol-duğu gibi, cahiliye Araplarından miras kalan tarihsel bir iba-dettir. Tarihte yapılmasına izin verilirken geçerli olan amaç ve anlamını yitirmiş bir ibadettir. Sadece tarihsel değeri olan ve izin verilme amacı tarihte kalmış bir ibadeti insanların za-rarına zalimlerin menfaatine tekrar edip durmanın bir anlamı yoktur.

Mushaf Çarpmışa Dönenler

“Ekmek, Mushaf çarpsın…” diye başlayan bir Anadolu ye-mini vardır, bilirsiniz.

Sanal ve reel âlemde boy gösteren bazı mücahit, mücahide ağabeylerimize, ablalarımıza, kardeşlerimize bakıyorum da, sanki Mushaf çarpmış gibi dolaşıyorlar!

Kur’an’ın çağımıza dönük mesajını anlamak, çağımızın sorunlarına kitaptan cevaplar bulabilmek için Mushaf’ın la-birentlerinde kaybolmuşlar; ayetleri, kelimeleri, kavramları, kıssaları, emirleri, yasakları, hükümleri didik didik ediyorlar; ayetleri ayetlere vuruyorlar, tefsir, tevil, meal, nüzul sırası, Mekki-Medeni, kelime/kavram, birinci anlam-ikinci anlam, nasih-mensuh, tedric falan filan; canhıraş kitabın içinde bir o sûreye, bir bu sûreye, bir o ayete, bir bu ayete; bir formül, bir çare, bir çözüm çıkartırız umuduyla koşturup duruyorlar.

Page 45: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

45

Muhterem Müslümanlar!

Benden size Pazar vaazı olsun; birazcık durun, soluklanın, vazgeçin artık bu sevdadan, bu koşturmadan.

Kur’an’ın çağımızın sorunlarına özel sunduğu bir paket, bir formül, bir ilaç, sihirli bir çözüm yok. Ne zaman anlaya-caksınız bunu?

Mesaj belli ve açık:

Doğru olun, iyiyi arayın, ıslah edin, zulmetmeyin, adil olun, iyilik yapın, cömert olun…

Kısacası adam olun, adam gibi davranın. Yoksa hesaba çe-kileceksiniz ve eylemlerinizin karşılığını göreceksiniz.

Değişmeyen mesaj bu…

Kur’an bu mesajını, on beş asır öncesinin şartlarına uygun bir kabuk, kalıp ve zarfla sundu. Kur’an’ın sunduğu çözüm-ler, indiği zamanın sorunlarını çözmeye dönük çözümlerdir, onlar artık bugün geçerli değil. Mesajın bir kabukta, kalıpta ve zarfta gelmesi, bu kabuk, kalıp ve zarfın bizim zamanı-mız için de geçerli olduğunu göstermez. Çünkü her zamanın kendi sorunları vardır. Belli bir zamanın sorunlarının gene o zamana ait çözümleri olabilir ve Kur’an indiği zamanın dışın-daki zamanlara ait sorunlara çözümler içermez. O gün yeni olan kalıp bugün için eski bir kalıptır. Ve o eski kalıp bugüne dair yeni bir şey içermiyor. Eskidi ve tükendi.

Öyleyse, Kur’an’ı bu kadar didiklemenin, Kur’an kazan, siz kepçe, bir şey çıkar ümidiyle dalıp dalıp çıkmanın anlamı ne!

Kırın kalıbı, kabuğu soyun, zarfı yırtın. Sizi büyüleyen muskayı yakın, uyanın, kendinize gelin. İnsanları da boşuna umutlandırıp vakitlerini ve enerjilerini çalıp durmaktan vaz-geçin.

Her biriniz birer Mehmet Okuyan olsanız, Mehmet Okuyanlardan oluşan bir ordu kursanız, her cümleniz Kur’an olsa, inanın gene de Kur’an’dan o sihirli formülü bulup çıkar-

Page 46: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

46

tamayacaksınız. Çünkü bu kitapta size mahsus gizli bir for-mül yok. Boşuna yorulmayın.

Eğer Mushaf’ta kendisinden sonraki dönemlere ait sihirli ve gizli formüller olsaydı, Kur’an’la yetişmiş ilk nesil, 20-30 yıl içinde çıkan ve kanla çözdükleri -ya da çözemedikleri- o sorunlara Kur’an’dan adam gibi çözümler bulurdu. Ama bu-lamadılar.

Siz de bırakın artık “Sorunlarımızın çözümü Kur’an’da” sloganlarını. Kur’an sorun çözmez. Sorunları insanlar çözer.

Bu zamana ait sorunların, bu zamana ait çözümleri olur ve bu çözümleri gene bu zamanda yaşayan insanlar bulur. O zaman çözümleri Kur’an’da aramak yerine, başımızı kaldırıp yaşadığımız dünyaya çevirmek, insanlığın sahip olduğu tec-rübeye ve buldukları çözümlere bakmak ve bunları anlamaya çalışmak, Mushaf’ın dehlizlerinden çıkıp hayatın içine gir-mek zorundayız.

Mushaf çarpsın ki gittiğiniz bu yol, yol değil!

Kur’an’a Kopernikçi Bakış

Koperniğe gelene kadar Astronomi alanında jeosentrik, yani dünya merkezli bir bakış açısı hâkimdi. Yani dünya tüm gezegen ve yıldızların merkezinde kabul ediliyordu. Bu ise birçok sorunun çözülmesini imkânsız kılıyordu. Kopernik, Astronomiye bakışta esaslı bir devrim yaptı ve jeosentrik ba-kış yerine helyosentrik yani güneşin merkezde olduğu geze-gen sistemini koydu.

Koperniğin astronomi alanında yaptığı devrimin bir ben-zerini Kant Felsefe’de yaptı. Bilgide insanların dış dünyaya uyduğu iddiasının yerine, dış dünyanın ve nesnelerin insan zihninin yapısına uyduğu tezini öne sürdü ve felsefede o güne kadar içinden çıkılmaz birçok soruna çözüm bulundu.

Page 47: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

47

Mustafa Öztürk Hoca’da, yeteri kadar güçlü bir şekilde ifade etmese de, Kopernikçi bakış açısını Kur’an’a uyguluyor, diyor ki:

“Kur’an sorun üreten, ihtilafları artıran bir kitaptır!”

Ben bu ifadeden şunları anlıyorum:

Bugüne kadar insanlar sorunun Kur’an’ın doğru anlaşıl-mamasından kaynaklandığını düşünüyordu. Eğer insanlar Kur’an’ı doğru bir şekilde anlayıp tatbik ederse bütün so-runlar çözülmüş olacaktı. Oysa sorun sadece insanlardan kaynaklanmıyor. Kur’an’dan da kaynaklanıyor. Kur’an ya-pısı ve özellikleri gereği, sorun çözen, sorulara cevap bulan, problemleri çözen bir kitap değildir. Tam tersine, çoklu anlam yapısı, her yöne çekilebilir ifadelere sahip olması, ilk anlamı-nın tespit edilmesinin neredeyse imkânsız olması, ilk anlamı tespit edilse bile çoklu anlamın imkânı ve değeri konusunda doğrudan kitaptan çıkartılabilecek bir anlama yönteminin imkânsızlığı gibi sebeplerle Kur’an çözüm üreten değil, sorun çıkartan ve bu mantık devam ettiği sürece sorun çıkartmaya, ayrılıkları körüklemeye, tefrikaları derinleştirmeye sebep ola-cak bir kitaptır.

Gerçek İslam mı, İslam’ın Gerçeği mi?

Felsefe ve mizah en az iki açıdan birbirine çok benziyor:

1-Felsefe de mizah da ancak esaslı bir düşünce ile yani aklın veya zekânın kullanılmasıyla üretilebilir. Akıl kullanıl-madan felsefe, zekâ kullanılmadan mizah yapılamaz. Felsefe ve mizah, aynı zamanda, muhataplarını düşündürür. Mizah, fazladan bir de güldürür. Ne bilim, ne din, ne de sanat, felsefe ve mizah kadar öncelikle akla ve zekâya ihtiyaç duyar. Bilim yapmak için öncelikle gözleme veya duyusal verilere, din için kutsala veya tanrısal ilhama/vahye, sanat için ise muhayyile ve ilhama ihtiyaç vardır.

Page 48: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

48

2-Felsefe de mizah da alışkanlıkların, kalıpların, statüko-nun, geleneklerin dışına çıkma becerisini gerektirir. Olay ve olgulara farklı bir açıdan veya herkesin baktığı yönün tersine bir yönden bakmazsanız felsefe de mizah da ortaya çıkmaz. Dogmalara, kutsalların çizdiği sınırlara, toplumsal yasalara, dini ve ideolojik inanç ve düşüncelere bağlı kalarak felsefe ve mizah üretilemez. Felsefe ve mizah özgürlüktür. Bu nedenle felsefeciler ve mizahçılar daima muhalif olmak zorundadır. Dogmaların, kutsalların, siyasetin ve ideolojilerin hizmetine giren felsefe ve mizah artık niteliğini yitirmiştir; kapıkulluğu-na, soytarılığa, komedi ve şarlatanlığa dönüşmüştür.

Felsefe ile mizah arasındaki önemli bir farklılığa da işaret etmek gerekiyor. Aslında bu bir yöntem farklılığıdır. Felsefe, tutarlı olmak zorundadır. Olay ve olgulara dair açıklama ve iddialarını tutarlı, çelişkisiz örüntülerle ortaya koymak felse-fenin temel yöntemidir. Oysa mizahın, en azından ifadede, tutarlı olmak gibi bir zorunluluğu yoktur. Gücünü çelişkiler-den, ironik ifadelerden alır. Bu yüzden mizah tam da hayatta-ki çelişkilere yoğunlaşır, bunları açığa çıkarır, hedef tahtasına koyar ve ince, ironik, esprili bir dille muhatapların yüzüne çarpar. Her gün karşı karşıya olduğumuz ve gözümüzün önünde cereyan eden ayrıntılardaki bireysel ve sosyal çelişki-lerimizi, bizi hiç ummadığımız yerimizden yakalayarak öyle bir afişe eder ki gülmekten ve düşünmekten, daha da önem-lisi derinlerde gizlenen bu çelişkilerimizle yüzleşmekten ken-dimizi alamayız.

Kurallara fazlaca bağlanan, kalıpların dışına çıkamayan, kapalı ve otoriter toplumlarda espri yeteneği ve mizah ge-lişmez. Yüzler asıktır, insanlar kızgındır. İronik bir şekilde, dindar, otoriter ve faşizan toplumlarda, genele yayılmasa da muhalif bir mizah dalgası oluşur. Krala çıplak deme cesare-tini gösteren bu çocuksu ama güçlü zekâlar, otoriteyi açığa düşürdükleri için tehlikeli bulunurlar. Bu yüzden otoriter toplumlarda siyasi espriler yapmak genellikle suç sayılır ve liderleri konu alan mizah cezalandırılır.

Page 49: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

49

Mizahçılar, siyasi otorite kadar dini anlayışları da eleştiri konusu yapan espriler üretirler. İslam tarihinde lafızcı/selefi yaklaşıma en ciddi eleştiriyi, niçin namaz kılmadığını soran-lara “Allah Kur’an’da namaza yaklaşmayın” buyuruyor diyen Bektaşi yapmıştır. Belki bugün İslam dünyası yeni Bektaşiler çıkaramadığı için aşırı selefilik ve lafızcılık bu kadar güçlendi.

Mizahın komediden, kaba bel altı edebiyattan, muhatabını küçük düşürmekten, aşağılamaktan, hakaretten, soytarılıktan farklı bir şey olduğunu belirtmeye sanırım çok da ihtiyaç yok.

Charlie Hebdo’nun on altı sayfalık son sayısını inceledim. Daha önceden Hz. Muhammed ve İslam’la ilgili karikatürleri de görmüştüm. Dergide ve incelediğim karikatürlerde miza-hın izine rastladığımı pek söyleyemeyeceğim. Kabalık, bel altı, hakaret, küçük düşürme, alay, saldırı… Her şey var ama mizah nafile. Ne düşündürüyor, ne de güldürüyor; zekâdan ise esinti yok. Sadece nefretin izleri var. Daha da önemlisi bu dergi muhatap alınmayı, çirkin saldırılarına karşı alınganlık yapmayı hiç hak etmiyor.

El-Kaide dergiyi muhatap aldı, çünkü onlardan çok da farklı değiller. Aynı kabalık, akılsızlık, kızgınlık ve gerilik-ten fazlasıyla muzdaripler. Bu yüzden dergideki karikatür-leri ciddiye alıp bu vahşi cinayetlere imza attılar. Cami veya kilise önünde ayıp yerlerini gösteren delinin deli olduğunu anlayamayacak kadar aptal olduklarından, onu ciddiye alıp linç eden cemaat misali, el-Kaide de sadece kendi aptallığını ve patolojik durumunu bir kere daha açık etti. Bunun Batının sömürgeciliğiyle, İslam dünyasında yol açtığı trajedilerle beş göbek uzaktan belki alakası kurulabilir ama aptallıkla, pato-loji ile birinci dereceden alakası var; bu aptallık ve patolojile-ri dinsel yorumlar ve maruz kalınan örselenme ve sadmeler meşrulaştırıyor sadece…

Muhtelif sebeplerin -buna Batının suçları da dâhil- patolo-jileri açığa çıkarmada etkisi bulunabilir. Ama dinden alınan delillerin bu patolojik vakaları meşrulaştırması, hızlandırıcı ve güçlendirici etki yapıyor. Oysa din, zihinsel ve ruhi hasta-

Page 50: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

50

lıkları ortadan kaldırıcı etki yapmalı ve vicdanları güçlendi-rerek kişileri suçtan uzak tutmalıdır. Tersine, bazı İslam yo-rumları kişileri vicdansızlaştırıyor, seri katillere ve zalimlere dönüştürüyor.

Dediğim gibi, bu insanları ben öncelikle adi suçlu ve has-talıklı kişiler olarak görüyorum. Tıpkı tüm doğulu ve batılı, Hıristiyan ve Yahudi katil ve canileri bu şekilde gördüğüm gibi… Eğer bu tarzda işlenen her suç sadece Batının suçla-rının bir neticesi olsaydı, zulümlere maruz kalan her insan, eli kanlı bir katil olmalıydı ama öyle değil. Tarihteki en ağır sömürgecilik hareketine maruz kalan Hindistan’dan Gandi gibi bir barışsever değil, Hitler gibi bir cani çıkması gerekir-di. Tarihin en büyük toplu katliamının yaşandığı Hiroşima ve Nagazaki’den bu olaya bağlı kaç tane katil çıktı? Hatırlıyor musunuz?

Dergide mizahtan eser yok ama olayın kendisi ve sonra-sında yaşananlar tam anlamıyla bir komedi örneği…

Müslümanların kutsallarına saldırmanın sonuçlarının ki-liseye saldırmak gibi olmayacağını hesap edemeyen karika-türistler, bu hesapsızlığın bedelini hak etmedikleri kadar acı bir şekilde ödediler. Sonuçları itibariyle hiçbir tarafın işine gelmeyen, uzun vadede herkesin durumdan zarar göreceği bir tablo çıktı ortaya. Çok küçük bir azınlık dışında kimse bu tablodan kendi lehine bir menfaat temin edemez. Bugün dün-den daha iyi değil. Kutsallara yapılan saldırı, kutsalları yok etmedi; bağlılıkları pekiştirdi. Kutsallara yapılan saldırının bedelini cinayetle ödetmeye kalkışmak, karşı tarafın kinini ve kutsallara olan saygısızlığını daha da artırdı. Her şey daha da kötü oldu yani.

Sanki bir şaka gibi, binlerce insanın katilleri, özgürlüğü yasalar ve kolluk kuvvetiyle engelleyen liderler, ülkelerinde halklarına protesto hakkını bile çok gören ve hapishaneleri sırf düşünceleri ve yazdıkları nedeniyle mahkûm olmuş in-sanlarla dolu ülkelerin başkanları, Fransa’da omuz omuza te-rörizmi protesto etmek ve özgürlüğü savunmak için yürüdü.

Page 51: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

51

İslam dünyasında birçok insan, dışarıya tam olarak vura-masa da içten içe “Oh olsun!” çekti. Bazıları bunu açık açık yaptı. Düşününce bana komik geliyor, cinayetleri işleyenler için gıyabi cenaze namazları bile kılındı. Hem doğuda hem batıda milyonlar sokağa döküldü. Kimi terörü lanetlemek, kimi de Peygambere uzanan eller kırılsın, demek için…

Protestocular şu bilişim çağında o kadar bilgisizce, sanki yataktan kalkmışta sokağa fırlamış gibi gösteriler yaptı ki, bazıları Fransa’yı protesto etmek için İtalya bayrağı yaktı. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’nin kuklası yeri-ne bir önceki Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin kuklasını yaktılar. Bu aslında kalabalıkları yönetenlerin dünya siyaseti konusundaki seviyelerini gösteriyordu. Bu haberi bir kafede TV’den izlerken yan masadaki bir vatandaş: “Olsun, İtalya da aynı, keşke Yunan bayrağı da yaksaydılar” diye yorum yaptı.

Olayı Batı’nın komplosu olarak görenler hakkında yorum yapma gereği bile duymuyorum.

Üzerinde durma ihtiyacı hissettiğim daha önemli bir hu-sus ise, İslami duyarlılıkları yüksek kesimlerden çıkan “ger-çek İslam” savunuları ve buna bağlı “İslam gerçeği” meselesi olacak.

Olaya sebebiyet verenlerin gerçek İslam ile ilgisinin ol-madığını ispat etmek için tarihi gerçekleri ve uygulamaları, İslami kaynaklarda yer alan çok sayıdaki delili yok sayan, yok sayamadığını da tekrar yorumlayarak, tarihte anlaşılandan farklı bir tarzda anlamaya çalışan ve “gerçek İslam” budur di-yenler sorunu çözmekten öte, sorunun katmerleşmesine yol açıyorlar. Bu tavır sorunu çözmek değil, sorunu görememek ve bir iki makyajla meselenin çözüleceğini vehmetmektir. Delili yok say, inkâr et, senedi zayıf de, meseleden sıyrıl. Bu tavır hiçbir şeyi çözmüyor. Söylenen şeyler doğru bile olsa, bunları, İslam dünyasındaki milyonlarca kişinin cinayetleri ve İslam adına yapılan haksız muameleleri meşrulaştırmada delil olarak kullanmalarına engel olmuyor.

Page 52: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

52

Yıllarını İslam araştırmalarına vermiş akademisyenler TV ekranlarında ellerini göbeklerinin üzerinde kavuşturup, ra-hat edalarla, “Bir saf/öz/gerçek İslam var, bir de tarihi İslam var. Bunları birbirinden ayırt etmek lazım,” sözlerini sarf ede-biliyorlar. Bütün suçu tarihi İslam’a yükleyerek her şeyi çöz-düklerini düşünüyorlar.

Ama asıl sorun zaten burada başlıyor. Sorun şu: -eğer öyle bir İslam varsa- Saf/öz/gerçek İslam ile tarihi İslam’ın sınırı nerede başlıyor veya bitiyor, hangisinin gerçek İslam, hangi-sinin tarihi İslam olduğunu nasıl ayırt edeceğiz? Bu soru veya soruna, birbirleriyle zıt fikirlere sahip kişilerin bile ortak ola-rak verecekleri bir cevabın olduğunun çok iyi farkındayım. Sünneti bir kenarda bırakan küçük grupların dışında herkes, “Kuran ve Sünnet” diye kestirme bir cevap vererek proble-min üstesinden geldiğini düşünmektedir. Ancak, dediğim gibi, sorunun hem kaynağı, hem de başladığı yer burasıdır.

Çünkü Kur’an ve Sünnet dediğimiz zaman bile, herkesin hemen bulup alabileceği ve saf/gerçek İslam budur diyebile-ceği bir öz yok. Hemen hemen her şey bir yorumdan ibaret… Aynı ayet veya hadisten çok sayıda farklı yorum ve uygula-ma üretmek mümkün. Üretilmiş de...

Müslüman’dan ayrı bir İslam, yorumdan ayrı bir Kur’an ve sünnet, tarihten ayrı bir din yok. Peygamberin kendi uygula-ması veya ondan Kur’an ayetlerinin anlamına dair haberler veya rivayetler olarak bize ulaşan bilgilerin sayısının çok ye-tersiz olması bir yana, bu bilgilerden, söz konusu cinayetlere veya din adına yapılan irrasyonel, zalimce eylem ve davranış-lara bolca deliller bulmak da mümkün. Hatta iddia ediyorum, Peygambere hakaretin cezasının ölüm olduğuna dair deliller, ölüm cezasının verilemeyeceğine dair iddia sahiplerinin de-lillerinden çok daha güçlüdür. Kendi yöntemi açısından her İslami yorum kendince doğru bir delile dayanır. Yorumların ancak birbirlerine karşı doğruluğundan veya yanlışlığından söz edilebilir. Bir yorum diğer bir yorumu kendi durduğu yere göre doğru veya yanlış bulabilir. Ama dışarıdan bakıl-

Page 53: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

53

dığında yorumları aşan bir değerlendirme yöntemi bulmak oldukça güç görünmektedir.

Bugün serbest düşünceli Müslüman aydınların çokça be-nimsediği Ebu Hanife’nin dahi Peygambere hakaretin ceza-sının ölüm olduğuna dair fetvasının bulunması ilginçtir. Ve modern dönemlere gelinceye kadar Peygambere hakaretin cezasının ölüm olduğu hemen hemen hiç tartışma konusu ol-mamıştır. Bu konuda ümmet neredeyse icma etmiştir. Bunun doğru olmadığını düşünsem de, tarihteki çoğu Müslüman’ın anlayışına göre Peygambere hakaretin cezası ölümdür. Ve buna ikna olmak için yeterli delillere sahiptirler. Ama şimdi bunun gerçek İslam olmadığı söylenip işin içinden çıkılmak isteniyor.

İslam dünyası, ucu açık, yoruma ve istismara müsait Kur’an ve Sünnete dönük hangi yorumun gerçek yorum olduğunu söyleyecek bir otoritenin -veya metodolojinin- yoksunluğunu yaşamaktadır. Bu otoritenin olması gerektiğini ve tüm yo-rumların iptal edilip, bu otorite tarafından belirlenecek yoru-mun esas alınması gerektiğini savunmuyorum. Tersine buna karşıyım. Farklı görüşler ve yorumlar bir zenginliktir. Ancak İslam dünyası maalesef, Hıristiyanlıktaki gibi, dinlerinde tüm otoriteyi elinde tutmaya çalışan bir kilisesinin ve ruhban sı-nıfının olmamasını bir avantaja çeviremedi. Asli, öz, saf, ra-fine, gerçek İslam’ın bir Anka Kuşu/simurg olarak kalmaya mahkûm olduğu tarihi süreç, siyasi şartlara göre yön bulan yorumların yoğurup şekillendirdiği bir süreç oldu. Farklı yo-rumlara açık olma durumu en azından günümüzde zengin-liğe yol açmıyor. Çünkü farklılıklar zenginlik ve gelişme için değil, tefrika, kavga, mezhep savaşları, iktidardan pay alma için kullanılıyor. Tarihte çoğunlukla böyle oldu. Günümüzde tamamen buna dönüştü. Kimse kimsenin İslam’ı yorumlama, Kur’an’dan ve sünnetten özgürce faydalanma hakkına sınır getiremez diyenler, el-Kaidecilerin dini yorumlama biçimleri-ni kolayca gerçek olmayan İslam ilan edebiliyor. Oysa onların da kendi akıllarınca sağlam İslami referansları var.

Page 54: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

54

İşte yüzleşmemiz gereken “İslam gerçeği” budur: Saf, öz ve gerçek İslam asla ulaşamadığımız ve göremediğimiz bir Anka Kuşu/Simurg ‘tur; tarihte ve günümüzde ise, ilk dönem uygulamalarına ve Kur’an lafzının ucu açık yorumlarına da-yandığını iddia eden, siyasi ve tarihi hesaplaşmalarla kendine yön bulan, çok sayıda, canlı, hayatın içinde -veya hayatın dı-şında kalmış, eskimiş- İslam toplumlarının genlerine sinmiş “gerçek İslamlar” mevcuttur. Gerçeğimiz bu, bunların hepsi de gerçek ve yaşıyor. Hepsi de “gerçek İslam”, hava kadar, su kadar, güneş kadar gerçek. Yenilerinin ve hatta çok daha teh-likelilerinin üretilmesi mümkün… Yarın öbür gün, nükleer bombalara fetva veren bir âlimin çıkmayacağını ve bir müca-hidin, nükleer bombalarla intihar saldırısı yaparak dünyanın sonunu getirmeyeceğini kim garanti edebilir?

İnsanlık için faydalı, adil, herkes için barışı ve güvenliği temin eden, eşitlikçi, paylaşımcı, ayrımların ortadan kalktığı, farklı düşünce ve inançların kendilerini hiçbir tehdit altında hissetmeksizin yaşadığı, doğayı tahrif etmeyen bir dünyanın nasıl olabileceğine kafa yormak yerine; dini kaynakları didik didik ederek, İslami bir düzen, İslami bir ekonomi, islami bir adalet sistemi, kısacası her şeyin İslamisinin nasıl olacağı-nı ortaya çıkarmak için ömürlerini vakfeden iyi niyet sahibi Müslümanlar, “İslam’ın Gerçeği”ni idrak etmeden bunu nasıl yapacaklar, merak ediyorum.

Bu gerçeği anlamamız için ille de birilerinin zangoçluk ya-pıp çanları mı çalması gerekiyor, ya da minareye çıkıp “felah-tan kaçının!” diye ezanı tersinden mi okuması gerekiyor!

Belki de yeteri kadar acı çekmedik, yeteri kadar kan dökül-medi, ya da acılara alıştık. Daha ne kadar insan ölmek zorun-da? Avrupa gibi kendi içimizde bir dünya savaşı mı yaşama-mız gerekiyor? Kim bilir belki de bu savaşı yaşıyoruz! Sonraki nesillerin çok daha sert bir biçimde bu gerçekle yüzleşmesini ve İslam’ı ağır biçimde yargılayıp mahkûm etmesini istemi-yorsak bunu yapmamız şart.

Lütfen gerçeğimizle yüzleşmeyi öğrenelim…

Page 55: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

55

Lütfen anlayalım…

Artık Adını Koymak Lâzım...

Eleştirel bakış açısı sayesinde, -kökleri eskiye dayansa da- özellikle 80’li 90’lı yıllarda yaygınlaşan İslamcı, radikal, selefi, gelenekçi yapı ve cemaatlerden kopanları; akademik çevrelerde klasik ve donuk ilim anlayışını bu bakış açışı saye-sinde aşmayı başaranları nasıl adlandırmak gerekir?

Post-İslamcılar, post-Müslüman, neo-mutezile, yenilikçi-ler, reformistler, heretikler…

Hangisi daha uygun bir isim? Aslında her bir isimde isim-lendirmeyi hak eden bir yön bulmak mümkün ama isim-lendirme üzerinden bir yere varmak zor bir iş. Çünkü isim-lendirme işi, tahlilden öte daha çok genel kabulle ilgili bir durumdur. Buradan yürümek yerine herhangi bir isimlen-dirmeyi kullanıp ortak genel karakterin ne olduğunu ortaya çıkarmaya çalışmak daha isabetli bir yol gibi görünüyor.

Biz şimdilik “yenilikçi” kelimesini kullanalım.

Olaya İslam, Müslümanlar ve Müslümanların tarihi hak-kında yürütülen tartışmalar ve görüşler üzerinden bakarak yaklaştığımızda, bu eleştirel bakış açısı ile yeni açılımlar ya-panların ortak karakteri veya -aralarında ciddi görüş ayrılık-ları olsa da- tümünü yenilikçi bir hareketin ortağı yapan te-mel karakterleri ne olabilir?

Arada geçişkenlik var. Hatta hâlâ eskinin müdafii görünü-münde olanlarda bile eleştirel bakış açısının tesirini görmek mümkün. Aynı şekilde epeyce bir yol kat etmelerine rağmen eskinin bazı yüklerini bir türlü atamayanları da… Ama kesa-feti dikkate almazsak epeyce zamandan beri ayrışma bariz bir şekilde kendisini gösteriyor.

Page 56: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

56

Eleştirel bakış açısıyla bu yenilikçi dönüşüm, en basit yö-nüyle klasik Sünni/eşari kafaya karşı, daha akılcı mutezili çiz-giyi önemsiyor…

İslam devleti/hilafet fikrine karşı, demokratik ve hatta laik bir yapıyı gerekli görüyor. Bazıları bu işi anarşizme kadar gö-türüyor.

Ekonomiye bakışta bazı yenilikçiler kapitalizmi İslam’ın yitik değeri olarak görürken, bazıları da sol bir bakış açısıyla anti-kapitalist, eşitlikçi özel mülkiyetin olmadığı sosyalist bir İslam görüşünün savunuculuğunu yapıyor.

Yenilikçi akım Kurandaki sosyal, siyasi hükümlerin önem-li bir kısmını, İslamcılığın evrenselciliğinin aksine, tarih-selciliği esas alarak geçersiz ve uygulanamaz kabul ediyor. Hükümden öte ilkeyi ön plana çıkartıyor.

Tarihi örnekleri aynen tekrar edilmesi ve bugüne taşın-ması gereken modeller olarak görmek yerine kendi tarihsel bağlamı ile ilişkilendirerek sabit bir model olmanın imkânsız-lığını ısrarla vurguluyor.

Yapısalcılıktan, semantikten, hermönetikten, tarihselcilik-ten, diyalektikten, Batıda dini metinlere uygulanan yöntem-leri İslami metinlere uygulamaktan, evrim teorisinden, arkeo-lojiden, antropolojiden, hatta oryantalist yöntemlerden hiçbir komplekse kapılmadan faydalanmaya çalışıyor.

Marxsizmi, anarşizmi, kapitalizmi savunmaktan, çevreci-liğe, eşcinsellerin haklarını savunmaya; vahyin mahiyetinden, deizmi, agnostisizmi İslam’a uyarlamaya; Kur’an’daki hatalar ve intihal ayetlerden, Tanrı’nın ne’liğine; imanın şartları olan temel itikadi meselelerden, sadece Kurandaki sosyal hüküm-lerin değil itikadi ve ibadi hükümlerin de tarihsel olduğuna kadar ortodoksi düşünceye göre tamamen heretik kabul edi-len bir dizi meseleyi cesurca tartışmaya açıyor.

Bu yenilikçi görüşlerin ortaya çıkmasında, akademik çev-reler için bilimsel kaygı ve objektiflik ön planda olabilir. Ama İslami camianın içinden, cemaatlerden çıkıp gelenler için bu-

Page 57: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

57

nun bir varoluş kavgası olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle dengeyi tutturmada bazı ölçüsüzlükleri, son sürat pek çok şe-yin sorgulandığını görmek ve bazen nobran, kibirli duruşları gözlemlemek mümkün…

Bu meselelerin bir kısmı tarih boyunca İslam dünyasın-da farklı boyutlarıyla tartışılmış olabilir ama bu tartışmanın çoğunlukla havas düzeyinde sürdüğü unutulmamalıdır. Şimdilerde ise teknolojinin getirdiği imkânlarla tartışmalar herkese açık hale geldi. Bu yüzden ve dünyanın içinde bu-lunduğu durumun veya zamanın ruhunun bir sonucu olarak yenilikçi tartışmalar, hâkim dini paradigmanın en büyük al-ternatifi olma potansiyelini barındırıyor. Ortodoks bakış bü-yük bir darbe yiyip ilerde etkisini yitirecek ve bir kırılma ya-şanacaksa bu, muhtemelen buradan olacak…

Baştaki soruya geri dönersek eleştirel bakış açısı kullanı-larak yürütülen yenilikçi tartışmaların temel karakteri ve bu tartışmaları tetikleyen çıkış noktası nedir?

Nasıl İslamcılık, İslam dünyasında dinin sosyal hayattan uzaklaştırılmasına karşı bir tepki olarak ortaya çıkmışsa, ye-nilikçi tartışmalar da radikal İslamcıların İslam devleti da-yatmalarına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. İslam Devleti iddiasının temelsizliğinin ve uygulanamaz bir ideal olduğu-nun görülmesi, mevcut örneklerdeki garabetin açıkça gözler önüne serilmesi, yenilikçi tartışmaların fitilini ateşlemiş ve güçlendirmiştir.

Aynı şekilde nasıl İslamcılığın temel karakteri İslam’ın ev-rensel ilahi nizamıyla sosyal ve siyasi alanda temsil edilme-sini savunmaksa, hatta hükmün sadece Allah’a ait olması id-diası nasıl imanın olmazsa olmaz koşulu olarak görülüyorsa; yenilikçiliğin temel karakteri de dinin siyasi ve sosyal hayatta belirleyici olma gibi bir emrinin olmadığı, bunun yollarının ve imkânlarının dinin kaynaklarından çıkartılamayacağı, in-san tecrübesiyle ortaya çıkan nizam ve sistemleri uygulama ile inancın bir ilişkisinin bulunmadığı iddiasıdır. Bütün yeni-

Page 58: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

58

likçi tartışmalara bakın, tüm iddiaların arka planında bu sai-kin belirleyici olduğunu fark edeceksiniz.

Yani yenilikçilik, anti-islamcılıktır.

Hemen hemen bütün yenilikçi tartışmaların merkezinde yer alan konular, İslamcılığın iddialarını yadsımak suretiyle ortaya çıkmıştır. Bu yüzden İslamcılar tarihselciliğe, hermö-netiğe, ayetlerin bağlamla çok fazla ilişkilendirilmesine, ilahi metinlerin mevsukiyetine dair tartışmalara, vahyin mahiyeti ile ilgili iddialara, şarkiyatçıların çalışmalarına olabildiğin-ce alerjiktirler. Bu tür çalışma ve tartışma içinde yer alanları doğrudan veya dolaylı olarak tekfir etmekten, onları hain ve satılmış ilan etmekten, hatta kapalı kapılar ardında üretil-miş projeler olduğu iddiasını dillendirmekten çekinmezler. Çünkü bu tartışmalar yaygınlaştıkça İslamcılığın iddiaları boşa çıkmakta ve üzerine oturduğu zemin gevşeyip kaymak-tadır.

Yenilikçi tartışmaların kendi içindeki ayrılıkların -bunlar görüntü olarak çok farklı yönlerde olsalar da- büyük bir öne-minin olmadığını düşünüyorum. Bu ayrılıklar İslami soldan, İslami kapitalizme; anarşizmden demokrasiye ve laikliğe; ta-rihselcilikten deizme kadar uzansa da şimdilik bunun önemi yok. Çünkü kaç parça oldukları değil, eleştirel bakış açısı ve yâdsıma ile ortodoksinin çağımızda militanları/misyonerleri olan selefi /radikal/İslamcı anlayışları ne kadar aşındırdıkları önemlidir.

Ancak yenilikçi tartışmalarda iki durumla karşı karşıya bulunduğumuzu bilmek zorundayız. Birinci durum; tartış-maların içerden mi yoksa dışarıdan mı bir bakış açısıyla yü-rüyeceği meselesidir.

Eğer, eleştirel bakış, tartışma yöntemini apolojist bir tu-tumla, “İslam aslında bugün bilinen İslam değildir, Kur’an ayetleri bugüne kadar bilinenden farklı anlamda kullanılmış-tır” mantığıyla ayetlere yeni bir anlam giydirmesi yaparak yürütürse, buradan belki yeni, ama aynı oranda güdük bir İslam yorumu çıkar. Bir işe yaramaz. Tıpkı İhsan Eliaçık’ın

Page 59: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

59

İslam yorumu veya Kurancıların ayetleri sadece kendi za-manlarının gözlüğü ile yorumlamaları gibi…

Ama eleştirel bakış tartışma yöntemini, dışarıdan ve mümkün olduğunca nesnel bir bakışla, tarih boyunca geçmiş yorumları açık yüreklilikle kabullenerek ve hiç birini dışla-madan, onların değerini ortaya çıkartma, o zamanın koşulları ile ilişkilendirme ve bugün için bunların değerinin ne olabile-ceği üzerinden yürütürse, tarihsel İslam yorumlarının bugü-nün dünyasına çok az şey katacağı daha iyi ortaya çıkacaktır.

İkinci durum ise; eleştirel bakış açısının siyasi pragma-tizme kurban edilmesi sorunudur. Eleştirel bakış açısı ile İslamcılığın İslam devleti iddialarını yadsıyıp, zihinlerinde rahatlama sağladıktan ve üzerlerindeki manevi yükü attıktan sonra kendilerini iktidarın kanatlarının altına atanlar, bu işe sadece faydacı bir bakış içinde yaklaşmaktadırlar, denebilir.

Aydınca düşünen, İslami pek çok mevzuda açık ve özgür fikirlere sahip, heretik sayılan birçok görüşe hoşgörüyle ba-kan ve temellendirerek benimseyen, hatta çokça polemiğe konu olmuş tarihselcilik gibi bir mevzuyu bile yüksek sesle dillendirebilen isimlerin, iş siyasete gelince eleştirel bakış açı-larını bırakıp, bir siyasi lider ve parti fanatiğine dönüşmeleri enteresan bir durumdur. Bu, eleştirel bakışın araçsallaştırıl-dığına, akademik ve dini konularda işlevselken, siyasete ge-lince devreden çıkartılıp pragmatizm ve pratik aklın devreye sokulduğuna işaret etmektedir.

Deizm mi Post-İslam mı?

Daha önce “Post-İslam” ifadesi kullanıldı mı bilmiyorum. Asef Bayat’ın yıllar önce kavramsallaştırdığı “Post-İslamcılık” tabirinden haberdarım. “Post-İslamcılık” ile “Post-İslam” bir-birinden apayrı kavramlar. Ama birbirleriyle son derece iliş-kililer.

Page 60: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

60

Asef Bayat’a göre “post-islamcılık”, bir tür “İslami düzen” yaratmayı amaçlayan, yükümlülüklere vurgu yapan bir ideo-loji olan İslamcılığın tıkandığı noktada, medeni, demokratik, laik bir devlet içersinde, devlet düzeninde bir değişim ön-görmeksizin ama dindarların yönetiminde olmak koşuluyla, dindarlık ve hakların, inanç ve özgürlüklerin, din ve libera-lizmin birleşimi üzerinden, dindar bir toplum oluşturarak İslamcılığı aşma girişimidir.

Asef Bayat’ın “post-islamcılık” tabirine en uygun örnek, başlangıçtan 2010’ların ilk yıllarına kadarki AK Parti iktida-rıdır. AK Parti bu yıllara gelinceye kadar, demokrasi, laiklik, özgürlük, adalet, eşitlik, serbest piyasa gibi kavramlara sarı-lan, gelenekçi ve mütedeyyin elitler, yöneticiler ve tüccarlar üzerinden dindar bir toplum oluşturma hedefindeydi.

Ancak tıpkı İslamcılığın iflası gibi, post-islamcılık da -en azından AK Parti örneğinde- iflas etmiş görünüyor. Çünkü bir yandan tüm bürokrasi ve yönetim kadrolarının dindarlar veya dindar gözükenler tarafından doldurulması, diğer yan-dan imam-hatipler, camiler, dernekler, vakıflar ve ilahiyatlar üzerinden toplumu dindarlaştırma girişimi, devlet kademe-lerindeki yolsuzlukları, kayırmaları, hukuk alanındaki ada-letsizlikleri, bir kesimin diğer bir kesimi ötekileştirmesini ve üzerlerine baskı kurmasını, iktidarın otoriterleşmesini ve mu-halif sesler üzerindeki baskı gücünü kullanmasını, toplumun kutuplaşmasını engellemediği gibi belki de tarihte hiç görül-mediği kadar derinleştirdi ve arttırdı.

Bu, post-İslamcı yaklaşımın da İslamcılık gibi iflas ettiği-nin en tipik örneğidir.

Bu durum, hiç beklenmedik -en azından bazıları tarafın-dan beklenmedik- bir durumu ortaya çıkardı: İktidar, özel-likle gençler ve mağdur ve hayal kırıklığına uğramış muhalif kesim tarafından, sadece icraatları üzerinden değil, ideolojik dayanağı üzerinden de sorgulanmaya başladı.

AK Parti iktidarının en temel dayanağı ve halk nezdinde geniş çapta onay almasının nedeni, kendisini ne kadar laik ve

Page 61: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

61

demokrat tanımlarsa tanımlasın dindarlık yönüdür, İslam’dır. Böylece bazı gençlerin ve aydınların eleştiri okları, sadece ik-tidara değil, arkasındaki dine ve İslam’a da yönelmiş oldu.

Kendilerine cici din olarak öğretilen İslam’ın, sosyal med-yada bilginin yayılma hızının da etkisiyle, hiç de öyle olmadı-ğını, sadece tarihteki yanlış uygulamalar olarak değil, bizzat Kur’an ayetlerinde ve Peygamberin uygulamalarında yer alan hükümlerde de onaylanamayacak ve mantıken kabul edile-meyecek yönlerin olduğunu öğrenen ve bu durumu hayret ve üzüntüyle karşılayan bazı gençler, kurumsal İslam’ın ötesine geçmeye, dini sorgulamaya ateizme ve deizme yönelmeye başladılar.

İyi okuyucu, sorgulayıcı kesimden birçok kişi çoktan bu değişimi yaşamıştı. AK Parti iktidarıyla gelen tartışma ortamı bu görüşlerin açığa çıkmasına yol açtı.

Kötü dindarlık ve dinin yanlış yorumlanması, gerçek ol-mayan İslam olarak gösterilen örneklerin tümünün arka planında hadislerden, Kur’an ayetlerinden, geleneksel uygu-lamalardan gelen dayanakların olduğunun kolayca öğrenil-mesi yüzleşme isteğini artırdı. Bu hocalar dini yanlış yorum-lamıyor, aslında gerçek dini temsil ediyorlardı. Diyanet bile bundan istisna kalmadı.

Yani sorun sadece İslam’ın uygulama hatalarında değil, kurumsal dinin kendisinde ve toplumun bu dine göre din-darlaştırılma politikalarındaydı. Bu yüzden İslamcılık kadar post-İslamcılığın da foyası kısa zamanda -en azından bir ke-sim tarafından- açığa çıkmış ve anlaşılmış oldu.

Ateizme veya deizme kayış, daha doğru olanı tercih etme yönelişinden çok, mevcut olanın ötesine geçme çabasıdır. Yani bu bir tür “Post-İslam”dır. “Post” kelimesi Latince’de “ötesi” anlamına geldiğine göre, kurumsal bir din olarak İslam’ın ötesine geçme ve toplumdaki bir kesimin dinle iliş-kilerini yeniden gözden geçirme süreciyle karşı karşıyayız. Yüzeye çok çıkmış gibi görünmese de birilerinin sürekli tehli-ke çanları çalması ve derinlerdeki kaynamaların artık yüzeye

Page 62: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

62

çıkıyor oluşu, din-toplum ilişkisinde yeni bir safhanın eşiğin-de/arifesinde olduğumuzu göstermektedir.

Neden ateizmden çok deizme yöneliş var?

Çünkü bu toprakların insanlarının çoğunlukla Tanrı ile değil, kurumsal dinle sorunları var. Kurumsal dinin teme-linde ise Tanrı’dan geldiğine inanılan kelam -Kur’an- ile bu Kur’an’a göre söylendiği düşünülen Hz. Muhammed’in söz-leri ve davranışları -Hadis ve Sünnet- var. Kurumsal dinle he-saplaşmak için vahiy süreciyle hesaplaşmanız gerekiyor. Bu da kaçınılmaz olarak insanları yeryüzünü yarattıktan sonra müdahale etmemesi gereken bir Tanrı inancına, yani deizme yönlendiriyor.

Deizm bir dinden çok, bir duruş ve bir düşünce, Teizmin çelişkili Tanrı anlayışını onaran bir yama biçimi olarak rol oy-nuyor.

Oysa unutmamak gerekir ki, Deizmin Tanrısı da, yeryüzü-ne müdahale etmemesi dışında, Teizmin Tanrısıyla aynıdır. Yani insan-biçimci, şahıs Tanrı’dır. Bu nedenle Deizm de en az Teizm kadar eleştirilmeyi hak eden bir yaklaşımdır.

Son bir not olarak, agnostisizm ve ateizmin tüm kurumsal dinlerin Tanrı anlayışlarının mutlak Tanrı’yı temsil etmesi-nin mümkün olmadığını göstermesi açısından kıymetli ama özellikle ateizmin Tanrı’ya giden yolu tümüyle kapatması açı-sından sınırlayıcı ve gerek düşünsel gerekse duygusal olarak insanın hakikat arayışına ket vurucu, sığ bir yaklaşım oldu-ğunu özellikle vurgulamak zorundayım.

Kudüs Nasıl Kutsallaştırıldı?

Kutsal şehir Kudüs!

Tarihin en eski şehirlerinden birisi… Binlerce yıllık bir geç-mişe sahip…

Page 63: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

63

Kudüs birçok medeniyet, din ve krallığa merkezlik yap-mış; tarihteki önemi asla azalmamış ve değerini günümüze kadar taşımayı başarmış ender bölgelerden birisidir.

Bu şehrin asıl değeri siyasi ve stratejik bir bölge olması-nın ötesinde, dinsel ve manevi anlamda taşıdığı özelliklerde ortaya çıkmaktadır. Siyasi, stratejik ve jeopolitik konumunun önemi tartışılamaz. Ama tarih boyunca burası konumundan çok dini ve manevi değeri ile ön planda oldu. Siyaseten bu-raya ihtiyaç duyanlar da dini sembolleri kullanarak bu şehri kontrolleri altında tutmaya çalıştılar.

Bronz çağının başlangıcında (yaklaşık MÖ 3000) Kenaniler bu şehri inşa ettiklerinde çok büyük bir tapınak yaptılar. İbrahimi gelenekten gelen peygamberlerden buraya ilk ma-bedi Süleyman Peygamber inşa etti. Seleflerinin güçlerini yitirmesiyle burayı işgal edenlerin ilk işleri, insanların hafı-zalarındaki bu manevi değeri silmek için, var olan mabedi yıkmak oldu. Onun yerine yeni mabetler inşa ettiler. Onlar gitti yerine gelenler eski mabetlerini hem fiziki olarak hem de manen yeniden diriltmek için uğraş verdiler. Tarih boyunca kimin yolu bu şehre düştü ise ve kimler bu şehrin hâkimiye-tini ele geçirdiyse yaptıkları ilk işlerden birisi kendi dinlerine ait bir eseri bu şehre kazandırmak oldu. Bu yüzden üç büyük dinin -Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın- bu şehirde birçok eserleri ve manevi hatıraları bulunmaktadır. Pagan Romalılar bile Kudüs’ü işgal ettiklerinde buraya kendi dinlerine ait bir mabet inşa etmişlerdi. Bu yüzden Kudüs’ü, dünyanın muh-telif bölgelerinden farklı dinlere mensup birçok dindar insan hac amacıyla ziyaret etmektedir.

Şehrin bu manevi ve dini önemi ona verilen isimlerde de açığa çıkmaktadır. Onlarca ismi vardır bu şehrin. Şehrin ismi çoğunlukla bu şehirdeki mabedin ismiyle özdeşleştiril-miştir. Yaklaşık 5000 yıl önce burada kurulan ilk mabede en büyük Tanrı kabul edilen “SALEM”in adı verildi. Şehir Ulu Tanrı SALEM adıyla anılmaya başlandı. “Eski İbrani parala-rında Yerushalayim olarak geçen isim, Aramice Yerushlem, Süryanice Urishlem ve Asurca Urusalim şekillerinde geç-

Page 64: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

64

mektedir. Görüldüğü gibi Eski Ahit ve bu dönemin kaynak-larında şehrin ismi Salem, İbranice Şalim köküne dayan-maktadır ki, bugün o Yeruşalim olarak okunmaktadır. Ön ek olan Uri ve Yeru zaman zaman yer değiştirmektedir. İbranice Şalim Arapça Salem ile aynı kökten müştak olup; ikisi de ba-rış anlamına gelmektedir.”2

Grekler zamanında şehre verilen ismin kökündeki barış anlamı değişmedi. Onlar şehre Hierusalem, Hierosolyma ismini verdiler.3 “Salem” ve “solyma” önceki isimlerindeki gibi “barış anlamına geliyordu. “hieru/hiero” ise “kutsal” demekti.4 Önceleri “Salem” kökü ve türevleri “uri, uru, yeru, jeru” gibi, “ülke, şehir, yurt” anlamlarına gelen kelimelerle tamlanarak söylenirken, artık kelime “kutsal” anlamına gelen kelimelerle tamlanarak söylenmeye başlandı.

İsimlendirmede başlangıçtaki amacı tahmin etmek güç değildir. En büyük Tanrıya “Salem” yani “barış/esenlik” is-mini veren Kenaniler, insanlığın o gün için en büyük proble-mi olan can, mal, nesil, inanç güvenliğini, Barış Tanrısı adına yaptıkları ve merkezine de büyük bir mabet inşa ettikleri bu şehirde sağlamayı amaçlamışlardı. İnsanlar bu harem bölge-ye girdiklerinde kimsenin canına, malına, namusuna dokun-madan özgürce yaşayıp, inançlarının gereği olan ibadetlerini yerine getirebileceklerdi.

İlginçtir; adı “barış” olan bu şehir tarihi boyunca hep sa-vaşların, işgallerin, ölümlerin ve zulümlerin üzerinden hiç eksik olmadığı bir bölge oldu. Bu şehrin bilinen 5000 yıllık ta-rihinin Süleyman Peygamber’in ve Osmanlıların hâkim oldu-ğu küçük bir dönemi –toplam tarihinin yüzde onundan daha az bir süre- istisna tutarsak burası “barış yurdu” olmaktan çok “savaş yurdu” oldu.

Şehre verilen farklı isimler şunlardır: Jebus, Yebus, Hakikat Şehri, Oholiba, Sion ya da Zion, Davud Şehri, Ir

2 Muammer Gül, “Kudüs ve Tarih İçinde Aldığı İsimler, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,” Cilt:11 sayı:2

3 Muammer Gül, agm.4 TDV İslam Ansiklopedisi, “Kudüs” maddesi.

Page 65: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

65

Davud. Romalılar şehri işgal ettikten sonra isim Roma impa-ratorunun ismine atfen İlya olarak anılmaya başlandı. Ömer zamanında şehir fethedildiğinde bu isim kullanılıyordu. Şehrin sakinleriyle yapılan antlaşmada “İlya/İlia” ismi geç-mektedir. Araplar şehir fethedilinceye kadar buraya “İlya” veya “Medinetü Beyti’l Mukaddes” diyorlardı. Pratik kulla-nım ise “İlya” veya “Beytül Makdis” şeklindeydi.5 İlk dönem kaynaklarında Arapçada bu isimlerin dışında kullanım yer almamaktadır. Daha sonraları el-Ardü’l-Mukaddes, Darü’s-Selam, Medinetü’s-Selam ve Karyetü’s-Selam, Mescid-i Aksa isimleri de kullanılmıştır. Memluklular zamanından itibaren ise şehir artık daha çok Al-Kuds veya el-Kudsu’ş-Şerif isim-leriyle anılmaya başlanmıştır.6 İsmin pratikteki kullanımı ise “Kudüs” şeklindedir.

Şehrin ismi üzerine yaptığımız bu kısa yolculuk bize gös-teriyor ki başlangıçta “Salem” yani “barış” adıyla anılan şehir bir-iki kelimenin birbirini tamlamasıyla uzun süre kullanıl-dıktan sonra barış/salem kısmı kaybolmuş ve günümüzde artık sadece kutsal anlamına gelen “Kudüs” ismiyle anılır olmuştur.

Başlangıçtaki amaç Barış Tanrısı adına barışı egemen kıl-maktı. Ama egemenler Tanrı’nın adını ve kutsalı araçsallaştır-dılar. Kutsal, zalim egemenlerin silahına dönüştü. Barış gel-medi. Esenlik bir hayale dönüştü. Dinler ve kutsallar adına yüzyıllarca bitmeyen acı yüklü savaşlar yapıldı. Canlar kut-sallar adına feda edildi. Barışın, selamın, esenliğin adı unu-tuldu. Kutsalın adı zirveye taşındı. “Salem” “Kudüs” oldu.

Günümüzde de aynı yerde kutsallar adına kutsal savaş-lar yürütülmeye devam ediliyor. Bir tarafta Yahudiler vade-dilmiş topraklarına –Sion/Zion’a- hâkim olmanın çılgınlığı ile kendilerine en büyük tehdit olan Filistinli Müslümanlara yaşama hakkı vermiyorlar. Karşılarında yer alan Filistinli Müslümanlar da burayı kendi kutsal toprakları olarak gö-rüyorlar. Filistinli İslami örgütler kuruluş bildirgelerine

5 Muammer Gül, agm.6 Muammer Gül, agm.

Page 66: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

66

“Filistin’in herhangi bir parçasını suiistimal etmek direkt olarak dinin bir kısmıyla çelişir. İslami Direniş Hareketi’nin milliyetçiliği onun dininin bir parçasıdır. Hareket’in üyeleri bundan beslenmektedir”7 şeklinde maddeler koyarak davala-rını kutsal ve dini bir dava halinde ifade etmektedirler.

Her iki tarafın da kutsalı ortak…

Yani Kudüs…

Herkes aynı kutsala egemen olmanın kavgası içinde…

Kavganın görünen iki tarafı Filistinli Müslümanlar ve Yahudiler iken, dünyanın ve bölgenin Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Şii, Sünni tüm büyük aktörleri bir şekilde bu kavga-nın içinde yer alıyor. Kutsal, bir araç olmuş ve her aktör bu araç üzerinden egemenlik savaşını yürütmenin kavgasını ve-riyor.

Taraflar kutsal üzerinden yürüttükleri tavizsiz iddialarını sürdürdükleri sürece bu topraklara ve genel olarak dünyaya barışın gelmesi boş bir hayal gibi görünüyor. Oysa taraflar kutsallarından vazgeçerek veya kutsallarından taviz vererek, söz konusu toprakları yeniden birlikte ve eşit olarak yaşadık-ları barış yurduna yani Darüsselam’a/Yeruşalim’e/Jeruşalem’e dönüştürebilirler. “Kudüs” yeniden “Salem” olabilir.

Sorunun çözümü biraz da kutsalların ürediği tarihi arka planı açığa çıkarmaktan geçmektedir. Her din kendi adı-na kendi kutsalının hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığını ve değerini sorgulamalı ve yeniden yoruma tabi tutmalıdır. Çünkü kutsal olan şeyler barışa, iyiliğe, adalete hizmet ettiği sürece değerlidir. Ama kutsallar iyilik yerine kötülük, adalet yerine zulüm üretiyorsa ve farklı inanç ve düşüncelere men-sup insanların barış içinde bir arada yaşamaları yerine ça-tışmalarına ve birbirlerini katletmelerine ve egemenlerin bu kutsallar üzerinden otoritelerini sürdürmelerine yol açıyorsa, o kutsalların değerini sorgulamanın zamanı gelmiş demektir.

7 http://habermerkezi.wordpress.com/2009/01/05/dilin-dini-ve hamas%E2%80%99in-kuru-lus-bildirgesi

Page 67: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

67

Bu nedenle burada diğer dinlerin değerlendirmelerini ken-dilerine bırakmak şartıyla, kısaca İslam tarihinde Kudüs’ün dinsel ve kutsal değerinin oluşumu/oluşturulması ve bunun nasıl siyasi amaçlara hizmet ettiği üzerine bir değerlendirme yaparak yazıyı sonlandıracağız.

İslam Tarihinin İlk Dönemlerinde Kudüs

Ömer döneminde fethedilen Filistin ve Kudüs bir süre Müslümanların ilgisinin dışında kaldı. Ömer buranın halkıy-la bir antlaşma imzaladı. Onları dinlerinde ve ibadetlerinde özgür bıraktı. Kısa bir süre önce Romalıları yenen Sasaniler burayı işgal edip Kutsal Haç’a el koymuş ve Kudüs’ü hara-beye çevirmişti. İslam ordularının işgalinden önce Romalılar Sasanileri tekrar mağlup edip Kutsal Haçı geri aldılar, ama şehir hala virane haldeydi. Şehrin bu viraneliği sadece Sasanilerin işgaliyle olan bir durum değildi kuşkusuz. MS. 70. yılda Titus katliamında buradaki mabed zaten yerle bir edilmişti. Bu yer de Hıristiyanlar tarafından çöplük haline ge-tirilmişti. İslam ordusu burayı fethettiğinde de bu halde bu-lunuyordu.8 Kaynaklar bize Ömer’in Süleyman Peygamber’in hemen hemen yıkılmış mescidinin bulunduğu yeri temizle-tip, duvarları kalmış ve kullanılmayan bir alanın üzerini ka-laslarla kapatarak oradaki orduların namaz ihtiyacı için 3000 kişilik bir mescit yaptığını söyler. Ancak Ömer Ehl-i Kitab’ın halen kullandıkları yerlere dokunmamış ve buralara el koy-mamıştır. Hatta Ömer’in kendisinden sonra âdet olur da mes-cide çevrilir endişesiyle Ehl-i Kitab’ın kullandığı bir mabette namaz kılmaktan imtina ettiği rivayet edilmiştir.

O günlere ait az sayıdaki orijinal belgede Mescid-i Aksa ismi hiç geçmemektedir. Fetihten sonra Kudüs’te bir mescit bulunduğuna dair en eski bilgi ise yaklaşık 50 yıl sonrasına aittir. Bu da bir Hıristiyan gezgine aittir. Bu haberde de ora-daki bir kilisenin bir bölümünde namaz kıldıklarından bahse-dilmektedir.9 Buranın tam yeri belli değildir.

8 Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, İsra suresi 5 no.lu dipnot 9 TDV İslam Ansiklopedisi, Mescid-i Aksa maddesi

Page 68: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

68

Peygamber’den rivayet edilen hadislerde bile burasının ismi Mescid-i Aksa olarak değil, Beytül Makdis olarak geç-mektedir. Çok az rivayette Mescid-i Aksa geçse bile bunla-rın sonradan karıştırılarak böyle kullanıldığı oldukça açıktır. Miraca ilişkin çok sayıdaki hadislerde burası Mescid-i Aksa olarak değil Beytül Makdis olarak isimlendirilmektedir.10

Kudüs İslam’ın ilk kıblesi olduğu halde Müslümanların oldukça uzun bir süre burası hakkında aldırmaz bir tutum içinde olmalarının sebebi ne olabilir? Ne Ömer’in fetihten sonra Peygamber’in üzerinden miraca çıktığı rivayet edilen “Hacer-i Muallâk” taşını aratma, ne de Mescid-i Aksa diye bir mabedi tespit edip burayı tamir ya da inşa etme çabası içine girdiğine dair bir rivayet vardır.11 Üstelik Kur’an’da İsra Suresi’nde bu mescitten bahsedilmektedir!

Bu sorunun tek bir cevabı olabilir; burayı fethe-den Müslümanların burasının Mescid-i Aksa olduğuna, Peygamber’in Kur’an’da bahsedilen isra yani geceleyin yürü-tülmesi hadisesinin Kudüs’e doğru mucizevî bir şekilde ya-pıldığına ve “Hacer-i Muallâk”ın üzerinden miraca çıktığına dair hiçbir bilgileri yoktu. Eğer olsaydı böylesine önemli bir durum karşısında yapılacak ilk şey derhal Hacer-i Muallâk’ın yerinin tespiti ve Mescid-i Aksa’nın Kur’an’da geçen mescit olduğunun ilan edilmesi olurdu. Ama öyle olmamıştır.

Bu durum öncelikle Kudüs’ün ilk kıble oluşunun o dönem-deki Müslümanlar nezdinde ne kadar az bir öneme sahip ol-duğunu gösterir. Bu önemsiz görme aynı zamanda Yahudiliği önemsiz görmenin de bir parçası olmalıydı. Kudüs’e ilk kıb-lemiz diye sahip çıkmak Yahudiliği Müslümanlar nezdinde tekrar önemli hale getirmek anlamını içermekteydi.

Peygamber’in Medine’ye hicretinin ilk yıllarına kadar Ehl-i Kitab’la ilişkisine çok önem verdiği bilinen bir husus-tur. Hatta Peygamber kendisinin gönderilmiş ve haberi Ehl-i Kitab’ın kaynaklarında geçen peygamber olduğunun ispatını biraz da Ehl-i Kitab’ın kendisini onaylamasında buluyordu.

10 Mehmet Azimli, Siyeri Farklı Okumak Mekke Yılları, s.14511 Mehmet Azimli, age. s.148-149

Page 69: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

69

Ehl-i Kitab’ın kaynaklarında “Ahmet” sıfatıyla tanıtılan pey-gamberin kendisi olduğunu söylüyor ve Medine’deki ve çev-resinden gelen Ehl-i Kitap dinlerine mensup din adamlarının onun peygamberliğini onaylamaya davet ediyordu. Böyle bir onay, Ehl-i Kitap mensuplarınca resmi olarak ilan edilseydi, Peygamber davetini kısa sürede yaymak için çok büyük bir imkâna kavuşacaktı. Bu nedenle Peygamber Yahudi şeria-tının ve ibadetlerinin bir kısmını uygulamaktan çekinmedi. Örneğin Kudüs’e doğru namaz kıldı. Onlar gibi Muharrem ayının ilk on günü oruç tuttu, onların şeriatlarına göre hü-kümler verdi vs.

Ama bu strateji çok işe yaramadı. Yahudiler Peygamber’e ihanet ettiler. Verdikleri sözleri tutmadılar, anlaşmaları ihlal ettiler. Peygamber de Yahudilere karşı stratejisini değiştir-di. Yönünü/kıblesini Kudüs’ten Mekke’ye çevirdi. Ayetler bu stratejiye göre şekillendi. Medine’de güçlendikçe orada-ki Yahudi kabileleriyle teker teker hesaplaştı. Kimini sürdü ve mallarına el koydu, kimini de toptan ölüme mahkûm etti. Sonunda Ömer’in halifeliği zamanında Hayber’deki Yahudiler de sürgüne gönderilerek Arap Yarımadası Yahudilerden ta-mamıyla arındırıldı. Artık Müslümanların Yahudilerden ta-mamen farklı bir şeriatları ve ibadet sistemleri vardı. Kıbleleri de Mekke idi. Kudüs fethedildiğinde zihinlerdeki bu hatıralar capcanlıyken bir süre Kudüs’ün kıble olmasından yola çıka-rak buraya önem vermek herhalde o günkü Müslümanlardan beklenen bir tavır olmazdı. Üstelik İslam ordularının fetih-leriyle yeni yerlere ulaşan Müslümanlar orada karşılaştıkları Ehl-i Kitap mensuplarıyla kendilerini peygamberlerin üstün-lüğü üzerinden yeni bir tartışmanın içinde buldular. Buna rağmen kıble meselesi üzerinden Kudüs’ün değerini yükselt-mek kendileriyle tartışan Yahudilere prim vermek anlamına gelirdi.

Mescid-i Aksa Neresi?

Durum böyle ise, Kur’an’da bahsi geçen İsra hadisesi-nin aslı nedir? Kur’an’da bahsedilen Mescid-i Aksa neresi-

Page 70: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

70

dir? Kur’an’da geçmediği halde çok sayıda hadiste yer alan Miraç hadisesinin aslı nedir? Bu sorulara kısaca cevap ver-dikten sonra Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın İslam tarihinde Kur’an’da adı geçen Mescid-i Aksa ile nasıl aynileştirildiğini ortaya koyacağız.

Mescid-i Aksa’nın neresi olduğuna dair ilk kaynaklardan “Megazi”de Vakidi şu bilgileri vermektedir:

“Hz. Peygamber’in Mekke civarındaki Cirane’ye Zil-Ka’de’nin son beş gününde, perşembe günü gelip orada on üç gece kaldıktan sonra, karşı yakada bulunan Mescid-i Aksa’ya (Uzak Mescit) geçmiş orada ihrama girmiştir. Mescid-i Edna (Yakın Mescit) adını taşıyan mescidi ise, Kureyşli bir adam yapmıştır; Resulullah, Cirane vadisini ihramsız geçmemiştir.”

Ezraki mescit listelerini “Ahbaru Mekke”de verirken şunları söyler:

“Mücahid’le birlikte Cirane’de vadinin arka tarafından ih-rama girmiş olan Muhammed ibn Tarık, Hz. Peygamber’in de buradan ihrama girdiğini söylemiş ve demiştir ki: ‘Ben Cirane’de birlikte ihrama girdiğim Mücahid bana dedi ki: Mescid-i Aksa, vadinin öte yakasında, Peygamber’in namaz kıldığı yerdir. Bu Mescid-i Edna(yakın Mescid) ise Kureyşli bir adamın bir duvar çevirerek yaptığı namazgâhtır.”

“Bu ifadelerden ortaya çıkıyor ki: Hz. Peygamber ve Müslümanlar Mekke döneminde yasaklı yıllarda gizlice iba-det edebilmek için dağ başlarına, vadilere gizlice ibadet etme-ye gidiyorlardı. Bazen de uzaklaşıp uzun süre gelmiyorlar-dı. Bu dönemde değişik yerlerde namaz kılmayı adet haline getirdikleri mescit yerleri oluşmuştu. İşte bu mescitlerden en uzakta bulunanına da “en uzak mescit” anlamında Mescid-i Aksa denildi. Sahabeler uzaklaşarak namaz kıldıkları bu mes-citlerin çoğu hicretten sonra ihtiyaç kalmadığı için terk edil-di. Mescid-i Aksa da bu şekilde terk edilip ancak teberrüken ziyaret edildi. İşte Hz. Peygamber, H. 8 yılda Mekke’ye 8 km uzaktaki bu yerde ihrama girdi.

Page 71: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

71

İsra olayı da Kur’an’ın nekre bir ifade ile belirttiği şekilde ne zaman olduğu belli olmayan ve Mekke dönemi yıllarında bir gece Mescid-i Haram’dan Cirane’deki Mescid-i Aksa’ya götürülmesi olayıdır. “Götürme” tabiri Kur’an’da zaman za-man kullanılan, işlerin Allah’a izafesi anlamında Kur’an’ın benimsediği bir üsluptur. Nitekim buna benzer bir ifade, Hz. Peygamber’in Bedir Savaşı’na çıkması ile irtibatlı olarak kul-lanılmıştır: “Nitekim Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı.” (8/5)

Sonuç olarak Hz. Peygamber’in bir gece Mekke’den çıkıp 8 km uzaktaki Mescid-i Aksa adı verdikleri mescide gitme-si olayı mucizevî rivayetlerle bezenerek abartılı anlatımlara dönüştürüldü ve esasen birbirinden ayrı olan Miraç olayı ile birleştirildi.”12

Azimli’den aynen alıntıladığımız bu ifadeler Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki Beytül Makdis veya günümüzde Mescid-i Aksa olarak ifade edilen mescit olmadığını ve Peygamber’in mucizevî bir tarzda götürülmediğini kendi ayakları ile 8 km veya 8 millik bir mesafeyi yürüyerek Mekke civarında ismi Mescid-i Aksa olan bir mescide gittiğini gös-termektedir. İsra suresindeki ilk ayetler de buna işaret etmek-tedir.

Miraç Hadisesi

Asıl konumuz Miraç hadisesinin aslını araştırmak olma-dığı için ayrıntılara girmeden ve bu konuda rivayet edilen hadisleri aktarmadan kısaca bazı tespitler yapacağız. Miraçla ilgili hadislerin tamamı uydurmadır. Çünkü bu hadisler Kur’an ayetleriyle çeliştiği gibi Peygamber’in davet metoduy-la da uyuşmamaktadır. Müşrikler Peygamber’den şu tarzda taleplerde bulunmuşlardır:

“Nitekim diyorlar ki, “Bize, yerden pınarlar fışkırtmadık-ça yahut hurma ağaçlarıyla ve asmalarla dolu bir bahçen ol-madıkça ve onların arasından çağıl çağıl dereler akmadıkça

12 Mehmet Azimli, age, s.154-155

Page 72: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

72

yahut tehdit edip durduğun gibi göğü parça parça üzerimize düşürmedikçe yahut Allah’ı ve melekleri bizimle yüz yüze getirmedikçe yahut altından yapılmış bir evin olmadıkça ya-hut göğe yükselmedikçe sana inanmayacağız; kaldı ki göğe yükselsen bile bize oradan kendi gözlerimizle okuyabilece-ğimiz bir kitap getirmedikçe yine inanmayız. De ki onlara: “Bütün, bunlara muktedir olan kudret ve yüceliğinde sınır olmayan Rabbimdir; ben ölümlü bir elçiden başka bir şey de-ğilim.” (17/90-93)

Diğer ifadeleri bir kenara bırakalım müşriklerin “Allah ve meleklerle yüz yüze gelme” ve “Peygamber’in göğe yüksel-mesi” talebi onun tarafından ayetle reddedilmiş ve bunun Allah dilemedikçe mümkün olmadığı söylenmiştir. Aynı Peygamber aynı surenin (İsra Suresi) başlarında yer alan isra (güya geceleyin Mekke’den Kudüs’teki mescide yürütülme) ve oradan da miraca çıkma hadisesini açıklamış olmaktadır. Aynı sûrede sûrenin başında bir mucize açıklanıyor ve sûre-nin ilerleyen ayetlerinde müşrikler bu mucizeyi sanki daha önce hiç olmamış gibi talep ediyorlar ve Peygamber de daha önce gerçekleştirdiği bir mucizeyi gerçekleştirmesinin müm-kün olmadığını söylüyor. Bu büyük bir çelişki değil midir? Eğer İsra’yı Kudüs’e yürütülme olarak anlarsak ve miraçla ilgili hadisleri gerçek kabul edersek, Kur’an kendisiyle çeliş-miş olacaktır! Bu mümkün olmadığına göre İsra hadisesini yukarıdaki alıntılarda ifadelendirildiği şekilde onaylamak ve Miraç’la ilgili hadislerin uydurma olduğunu kabul etmekten başka bir çıkar yol kalmamaktadır.

Diğer bir açıdan Peygamber tüm daveti boyunca açıkla-ma ve akla hitap etme yöntemini kullanmıştır. Peygamber’in davet yönteminde mucizelere başvurma yöntemi yoktur. Yukarda naklettiğimiz ayet ve bunun gibi bir dizi ayet de bunu göstermektedir. Peygamber müşriklerin mucize talep-lerini geri çevirmiştir. Çünkü mucize bile olsa onlar iman edecek değildiler. Bu nedenle Peygamber’e dönük tüm mu-cize hikâyeleri birer uydurmadır. İçinde onlarca olağan dışı anlatımın yer aldığı Miraç hadisesi ise resmen bir mucizeler

Page 73: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

73

geçididir. Bunun Peygamber’in davetinde ne işe yarayacağını veya -farzı muhal olduğunu kabul edelim- ona ne kazandı-racağını bir sorgulayalım. Cevabın bir hiç olacağı çok açıktır. Çünkü mucize olarak sunulan hadise insanların gözü önün-de cereyan etmemiştir. İnsanların gözleriyle tanık olmadık-ları bir mucizenin inkâr etmekte ısrarcı olan müşriklere ne faydası olacaktı? Sadece Peygamber’in görüp, Peygamber’in tecrübe ettiği bir mucizeye mucize denebilir mi? O zaman Peygamber’in davetine bunun faydası nedir, bunun cevabı-nın verilmesi gerekir.

Miraç konusundaki yoğun hadis bombardımanı karşı-sında bazı düşünür ve âlimler de farklı rivayetlere sığınarak Mirac’ın Peygamber’in bedenen yaşadığı bir hâdise olmadığı-nı, gördüğü bir rüya veya manen geçirdiği bir tecrübe olabi-leceğini söylemektedirler. Oysa bunu kabul ettiğimizde onlar yukarıda sûre içinde ayetlerin birbirini nakzetmesi veya çe-lişki ortaya çıkması hadisesi ile Mirac’a ilişkin rivayetlerde-ki çok sayıdaki çelişkiyi, Kur’an’la çelişen yönleri ve davetin yöntemiyle uyumsuzluğunu da onaylamış olmaktadırlar. Biz Peygamber’in bazı manevi tecrübeler geçirdiğini biliyoruz. Ama tüm bu tecrübeler sübjektiftir. Sadece Peygamber’in kendisini ilgilendirir. Bizi bağlamaz. Bize bir sorumluluk yüklemez. Risaletin ilk yıllarında bu tarz tecrübelerin vuku bulduğu ayetlerle sabit olmasına rağmen, bu tecrübelerin mahiyetini Peygamber en yakınlarına dahi tam olarak açıkla-mamıştır. Bu konuda birbiriyle çelişen rivayetlerden bunu çı-kartmak mümkündür. Üstelik bunun Peygamber’in davetiyle hiçbir ilişkisi de yoktur. Oysa Miraç’a ilişkin hadislerle res-men büyük bir külliyat oluşturulmuştur. Çok sayıda hadisle karşı karşıyayız ve daha da önemlisi Peygamber güya bunu Mekkeli müşriklere karşı kullanmaya çalışmıştır. Bunlar ka-bul edilmesi zor iddialardır.

Miraç’la ilgili hadislerde yer alan çelişkilerden bazı örnek-ler verdikten sonra bu hadislerin uydurulmasına neden gerek duyulduğunu ve bu mitolojilerin kaynağının ne olduğunu açıklayacağız.

Page 74: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

74

1- İsra ve Miraç’a ilişkin hadislerdeki en büyük çelişki ya-rım asırdan daha fazla süre sonra inşa edilecek olan bir mes-cide bu yolculuğun nasıl yapıldığına ilişkindir. Çünkü Miraç olayı gerçekleşirken Kudüs’te bu isimde bir mescit henüz mevcut değildi. Bazıları bu çelişkiyi gidermek için Mescid-i Aksa’nın Kudüs’e inşa edilecek mescit değil semavi bir mescit olduğunu iddia etmiştir. Bazıları ise bu mescidin ileride inşa edileceğinin Kur’an’da mucizevî bir şekilde haber verildiği-ni söylemiştir. Yani bir durum kurtarılmaya çalışılırken yeni mucizeler icat edilmiştir. İşin ilginci gelen rivayetlere göre Peygamber müşriklerin mescit hakkında sorduğu her soruya cevap vermiştir. Hatta pencerelerin sayısına kadar bu soruları cevaplandırmıştır. Oysa hepsi tüccar olan ve o bölgelere tica-ret için sürekli yolculuk yapan müşriklerden hiç birisi “Orası bir viranelik ve çöplük, orada mescit yok, mescit olmayan bir yerdeki hangi mescide gittin?” diye sormayı akıl edememiş-tir! Bu da bir mucize olsa gerek!

2- Medine’de indiği kesin olan bazı ayetlerin Miraç sırasın-da indiği rivayet edilmiştir. Oysa Miraç hadisesinin hicretten önce olduğu rivayet edilmektedir.

3- Bu hadislerde Peygamber’in Miraç’a yatsı namazından sonra çıktığı rivayet edilmiştir. Oysa bu rivayetler bize beş vakit namazın Miraç esnasında farz kılındığını söylemekte-dir. Öyleyse Peygamber farz olmayan yatsı namazını nereden bilip de kılmıştır?

4- Beş vakit namazın farz kılınmasına dair hikâye ise tam anlamıyla bir komedidir. Sanki Allah kulları için neyin ağır gelip neyin kolay geleceğini bilmiyormuş gibi her inişte Musa, Peygamber’i uyarmış o da geri dönerek namaz vakitlerinden iskonto istemiştir. Yani Musa Allah’tan daha iyi bilmektedir!

5- Miraç hadisesi Allah’ın mekândan ve zamandan münez-zeh olduğu, her yerde hazır ve insana yakın olduğu, gözlerin asla onu göremeyeceği gibi Kur’an tarafından da ifade edilen hakikatlere ters düşmektedir. Hamidullah’ın ifadesiyle şayet Allah’ın bizimle ve bize çok yakın olmadığı ve O’nun gök-

Page 75: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

75

yüzündeki Arş’ı üzerinde aramak gerektiği öne sürülürse, bu anlayış Allah’ın Arş’tan, Arş’ın göklerden, göklerin de bu kâinattan daha küçük olduğu anlamına gelir.13 Peygamber’in Sidretül Münteha’da Allah’ın cemalini keyfiyetsiz, kemiyet-siz, mâniasız ve perdesiz bir şekilde gördüğü iddia edilmek-tedir. Allah’ın göklerde olmasının bir tür yükseklik anlamına gelmesi de o günün kozmoloji anlayışına uygun bir anlayış-tır. Oysa Kudüs’te ayakta duran bir insan için yükseklik ve üst anlamına gelen gökyüzü, dünyanın tam tersi yönde du-ran bir insan için yükseklik ve üst değil, alçaklık ve alt anla-mına gelmektedir. O zaman Allah yüksekte mi aşağı da mı olmaktadır?

6- Miraç esnasında Muhammed hariç tüm peygamberler ölü olduğu halde, hadislerde göğün değişik katmanlarında yaşıyor olarak gösterilmektedir.

Biz sadece hadislerde göze çarpan açık çelişkilerden bazı örnekler seçtik. Hadislerde çok daha fazla çelişkilere ve Kur’an’ın mesajı ve dinin temel inançlarıyla çelişen olaylar mevcuttur.

Miraç hadisesinin iç yüzü böyle olduğuna ve tamamen uydurma hadislere dayandığı oldukça açık olduğuna göre şu soruyu sormamız gerekiyor: Bu hadislerin uydurulmasına neden gerek duyulmuştur ve bu hadisler uydurulurken han-gi kaynaklardan ilham alınmıştır?

Bu soruların cevabı oldukça açıktır. İslam ordularının yaptığı fetihlerde kısa sürede çok geniş bir dünyaya yayılan Müslümanlar buralarda farklı kültürlerle yüz yüze geldiler. Aynı zamanda yeni bölgelerden insanlar hızla İslam’a inti-sap etti. Eski kültürlerinde ve dinlerinde mevcut olan anla-yış, düşünce, problem ve anlatılarını yeni dinlerine uyarla-maya çalıştılar. Beraberinde yeni tartışmalar da ortaya çıktı. Peygamber sağken ve İslam’ın ilk yayılışında karşılaşılma-yan yeni sorular sorulmaya ve dine farklı saldırılar yapıl-maya başlandı. En büyük tartışmalardan birisi Ehl-i Kitab’la Müslümanlar arasında peygamberlerin üstünlüğü üzerinden

13 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, 260

Page 76: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

76

yapılıyordu. Hıristiyanlar İsa’nın en üstün peygamber oldu-ğunu savunurken, Yahudiler Musa’nın en büyük peygamber olduğunu iddia ediyorlardı. Çünkü İsa Allah’a yükselmiş, Musa ise Allah’la konuşmuştu. İslam’a yeni giren ve eski dinlerine ait mitolojiler zihinlerinde hâlâ canlı olarak duran mevaliye mensup Müslümanlar iyi niyetle veya kasıtlı olarak, Muhammed’in tüm peygamberlerden üstün olduğunu ispat etmek için eski mitolojik anlatıları Muhammed Peygamber için uyarlayıp bunları hadis diye rivayet etmiş olmalılar.

Özellikle Mecusiliğe ait bazı efsaneler Miraç hadisesine çok benzemektedir. Hicretten 400 yıl önce yazılan “Arta Viraf Namak” adlı Farsça bir kitapta Arta Viraf’ın göğe yükselişi anlatılmaktadır. Arta Viraf’ın Saroş adlı bir meleğin eşliğin-de yaptığı gökyüzü yolculuğu Tanrı Ormazd’ın huzuruna varıncaya kadar çeşitli katmanlara uğrayarak sürer. Burada Arta Viraf Ormazd ile sohbet eder. Bazı öğütler alarak geri döner. Arapçalaştırılan ve İslam’ın kavramlarına uyarlanan kısımları dikkate almazsak Miraç hadisesi ile Arta Viraf’ın gökyüzüne çıkışı hemen hemen aynıdır. Mecusilikten İslam’a geçen bazı yeni Müslümanlar veya onlardan bu tür mitolo-jileri öğrenmiş olan bazı Müslümanlar Ehl-i Kitab’a karşı Muhammed Peygamber’in üstünlüğünü ortaya koyabilmek için Zerdüşt dinindeki bu mitolojiyi Miraç’a dönüştürmüş olmalılar. Böylece İsa öldükten sonra göğe yükseltilmişken Muhammed Peygamber hayattayken göğe yükselmiş ve üs-telik İsa gibi gökte kalmamış geri de dönmüştür. Musa gibi sadece Allah’la konuşmakla kalmamış bir de O’nun cemalini temaşa etmiştir. Böylece Muhammed’in hem İsa’dan hem de Musa’dan daha üstün olduğu ispat edilmiş olmaktadır!

İsra Suresi’nde bahsedilen Mescid-i Aksa’nın gerçek yeri ve İsra ile Miraç hadisesinin aslını böylece ortaya koyduktan sonra şimdi bu yalanların ve mitolojik hadislerin kullanılarak Kudüs’ün İslam tarihinde kutsal bir şehir haline getirilişinin geri planındaki siyasi amaçları açıklayabiliriz.

Page 77: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

77

İslam Tarihinde Kudüs’ün Kutsallaştırılmasının Ardındaki Siyasi Maksatlar

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Kudüs’ün fethinden son-ra Müslümanlar uzun bir süre buraya sıradan bir yer gö-züyle bakmışlardır. Fetihten yaklaşık 50 yıl geçtikten sonra buradaki yapı Mescid-i Aksa olarak algılanmaya başladı. Peygamber’in üzerine basarak yükseldiği rivayet edilen taşın üzerine (Hacerül Muallâk) Kubbetüs Sahra isimli sekiz köşe-li kubbeli bir yapı inşa edildi. Eğer söz konusu bölgede bir mescit vardıysa bu mescit yeniden görkemli bir şekilde inşa edilerek buna Mescid-i Aksa ismi verildi. Böyle bir mescidi ilk yapanın Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan olduğu kaynaklarda geçmektedir. Mescidin ilk defa I.Velid zama-nında yapıldığına dair zayıf bir rivayet bulunsa da çoğun-luk görüş mescidi ilk defa yapıp ona Mescid-i Aksa ismini verenin Abdülmelik bin Mervan olduğu doğrultusundadır. Mescidin muhtelif zamanlarda tadilattan geçtiğini düşünür-sek Hıristiyan bir kaynaktan gelen I.Velid rivayetinin bu tür bir tadilatla ilişkisi olması muhtemeldir.

O güne kadar hiçbir bahsi yokken Abdülmelik bin Mervan zamanında hem Kubbetüs Sahra’nın yapılması, hem de mes-cidin görkemli bir şekilde inşa edilerek Mescid-i Aksa isminin verilmesi o dönemdeki siyasi olaylarla yakından ilgilidir.

“Hicaz’daki Mekke ve Medine gibi iki kutsal şehri ve bu-ralardaki mescitleri elinde bulundurup Şam’daki Emevi hali-feliğine karşı mücadele eden sahabeden Abdullah b. Zübeyr’e karşı Emevi halifesi Abdülmelik, kendi bölgesindeki insanla-rın hac için gittikleri Mekke’de siyasi rakibi tarafına geçme-lerinden endişe ederek bir diğer kutsal yer olarak Kudüs’ün öne çıkarılmasını sağlamıştır. Bunun için oradaki kilisenin yerine Mescid-i Aksa’yı inşa etmiş, böylece hac merkezini de-ğiştirmeye gayret ederek hatta bir müddet burada tavaf ya-pılmasını sağlamıştır.”14 Bu amacını gerçekleştirmek için de etrafına topladığı ulemadan yardım almıştır. İsra ve Miraç’la ilgili uydurulmuş hadisleri de kullanmıştır. Hatta Kudüs’ün

14 Mehmet Azimli, age. s.150

Page 78: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

78

kutsiyetini ve önemini artırmak için; “(Namaz ve ibadet için) hiçbir mescide sefer edilmesi doğru değildir. (Ziyade sevab umarak) yalnız (şu) üç mescide sefer edilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa.” tarzında hadislerin onun zamanında uydu-rulduğu veya hadise Mescid-i Aksa’nın eklendiği kuvvetle muhtemeldir. Buhari’de geçen bu hadisin ravisi olan Kazae b. Haruş, rivayette verilen senette geçtiğine göre, Emevilerin Kufe valisi Ziyad b. Ebih’in kölesidir.

İbni Kesir’in tarihinde olay şu şekilde anlatılmaktadır:

“Bu senede Abdülmelik b. Mervan, Kudüs’te Mescid-i Aksa’daki kayanın üzerine bina yaptırmaya ve Mescid-i Aksa’yı onarmaya başladı. Bu onarım işi hicretin yetmiş üçün-cü senesinde tamamlandı. Bunun sebebi de şu idi: Abdullah b. Zübeyr, Mekke’yi istila ettiği zaman Mina ve arefe günle-rinde insanların Mekke’de ikamet ettiği günlerde hutbe irad ediyor, hutbesinde Abdülmelik’in aleyhinde konuşuyor ve Mervanoğullarının kötülüklerini anlatıp şöyle diyordu: Peygamber, Hakem’e (Abdülmelik’in dedesi) ve onun nesline lanet etti. Peygamber onu kovdu ve lanetledi.

Abdullah b. Zübeyr, insanları kendisine bey’ata davet ediyor, çok fasih konuşuyordu. Şamlıların büyük çoğunluğu ona meylettiler. Abdülmelik, bunu duyunca insanları hacdan menetti. Hacca gitmelerine müsaade etmeyince insanlar ona kızdılar. Bundan sıkıntı duymaya başladılar. O da Mescid-i Aksa’daki kayanın üzerine kubbe yapmaya ve Aksa mescidini inşa etmeye başladı ki, bu sayede insanları hacca gitmekten alıkoysun ve gönüllerini Kudüs’e yöneltsin. Nihayet insanlar inşaatın tamamlanmasından sonra Kudüs’e gidip kayanın etrafında, tıpkı Kâbe etrafında tavaf eder gibi dönüp tavaf etmeye başladılar. Bayram gününde orada kurban kesiyor, saçlarını tıraş ediyorlardı…

Abdülmelik, Beyti Makdis’i tamir etmek istediği zaman oraya bol miktarda para ve işçi gönderdi. Onarım işini de Reca b. Hayve ile Yezid b. Selam adındaki azatlısına tevdi etti. Memleketin çeşitli yerlerinden sanatkârları toplayıp Beyti

Page 79: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

79

Makdis’e gönderdi. Ayrıca bol miktarda da para gönderdi. Reca b. Hayve ile Yezid’e, bu iş için tereddütsüz olarak bol masraf yapmalarını emretti. Onlar da büyük miktarda para harcadılar. Kubbeyi inşa ettiler, çok güzel bir yapı meydana geldi. Orayı renkli mermerlerle döşediler. Kubbenin üzerine de biri kış mevsimine mahsus olmak üzere kırmızı maden fi-lizinden, diğeri de yaz mevsimine mahsus olmak üzere deri-den iki örtü yaptılar. Kubbeyi çeşitli perdelerle çevrelediler. Oraya hizmetçiler tahsis ettiler, çeşitli kokular, miski amber ve safranları oraya saçtılar. Çok masraf yapıyorlar, gecele-yin kubbeyi ve mescidi buğurlarla tütsülüyorlardı. Altın ve gümüşten kandiller, altın ve gümüşten zincirler asarak orayı süslediler. Miskle kaplı, ay parçasını andıran dallarla süsle-diler. Mescidi ve kayanın üzerine yapılan kubbenin üstüne renkli sergiler serdiler. Buhurları tütsüledikleri zaman koku-su uzak mesafeden hissediliyordu. Burayı ziyaret eden bir kimse dönüp memleketine vardığında kendisinden günlerce misk, tütsü ve güzel kokular saçılıyordu ve onun Mescid-i Aksa’daki kayalığa gittiği ve Kudüs’ten geldiği anlaşılıyordu. Mescid-i Aksa’da çok sayıda hizmetçi ve kayyum vardı. O gün yeryüzünde ondan daha güzel bir bina ve kayalığın üzerinde-ki kubbeden daha göz alıcı bir kubbe yoktu. Öyle ki insanlar, Ka’be’ye haccetmeye gitmeyip oraya gelmeye başladılar. Hac mevsiminde ve diğer zamanlarda Mescid-i Aksa’dan başka bir yere gitmez oldular. İnsanlar böylece büyük bir fitneye düştüler. Her taraftan insanlar Mescid-i Aksa’ya geldiler.

Abdülmelik ve adamları, Mescid-i Aksa’da ve kayalığın kubbesinde ahretteki manzaraları andıran yalancı işaretler ve alametler koydular. Sırat köprüsünün, Cennet kapısının, Rasülullah’ın mübarek ayağının ve Cehennem vadisinin tasvir ve resimlerini Mescid-i Aksa’nın kapılarına ve birçok yerine yaptılar. Böylece insanlar aldandılar. Bu aldanış za-manımıza kadar sürmüştür. Kısaca diyeceğimiz şudur ki Beyti Makdis’teki kayalığın üzerine yapılan kubbenin inşaatı tamamlandığında, yeryüzünde o kubbe kadar güzel ve göz alıcı başka bir kubbe yoktu. Oraya birçok taş, mücevher ve mozaik yerleştirdiler. Göz alıcı birçok şeyleri taktılar.”

Page 80: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

80

Bu alıntı olayı o kadar net ortaya koymaktadır ki, hiçbir yorum ve açıklamaya gerek kalmamaktadır. Emevi halifesi Abdülmelik’in siyasi amaçları uğuruna Kur’an’daki bir ayet ve uydurulmuş birçok hadisi kullanılarak –belki de bazı ha-disler uydurtarak- Kudüs kutsallaştırılmış ve burada inşa edi-len mescide Kur’an’da geçen bir mescit ismi verilerek, Kâbe ve Medine’deki Peygamber’in mescidinin yanı sıra İslam’ın üçüncü kutsal mescidi ilan edilmiştir. Bu ise Abdülmelik’in iktidarını meşrulaştırmak veya en azından Emevî saltanatının devamını sağlamak için kullanılmıştır.

İşin günümüzle ilgili boyutuna tekrar dönelim. Aynı top-raklarda hem Yahudiler, hem de Filistinli Müslümanlar Kudüs topraklarının ve orada mevcut olan mabetlerinin kutsallığın-dan yola çıkarak onlarca yıldır savaş hali içinde yaşamaya çalışmaktadırlar. İsrail’in buradaki zulmünü ve Filistinlilere uyguladığı şiddetli baskıları inkâr etmiyoruz. İsrail bu konu-da son derece haksızdır ve Filistinli Müslümanlar kendileri-ne uygulanan İsrail baskısı ve zulmüne karşı çıkmakta son derece haklıdır. Ama davalarını dayandırdıkları nokta iti-bariyle her iki taraf da haksızdır ve her iki tarafın kutsallar üzerinden yürüttükleri bu dava işi çıkmaza sürüklemektedir. Filistinlilerin burada gördükleri zulmün, Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da veya dünyanın başka bir bölge-sindeki Müslüman veya başka bir dine mensup bir insanın çektiği zulümden veya gördüğü baskıdan bir farkı yoktur. Hem Filistin’de hem de dünyanın her bir yerinde insanlar o topraklar üzerinde yaşadıkları için değil, bir zulme maruz kaldıkları ve atalarından devraldıkları o topraklarda özgürce yaşama hakkına sahip oldukları için haklıdırlar. Yoksa yer-yüzündeki hiçbir toprak kutsal değildir. Eğer bir kutsallık verilecekse yeryüzünün her karış toprağını kutsal ilan etmek gerekir. Binlerce yıldan beri olduğu gibi bugün de Kudüs ve Filistin topraklarında Müslümanların da Yahudilerin de ya-şama hakkı vardır. Doğruluğu ve yanlışlığı bir tarafa herkes kendi dinine ait hatıraları o bölgede canlı tutabilir, kendi kut-sal yerlerine sahip çıkabilir ve bunun için orta yollar buluna-bilir. Bir arada yaşamanın ve herkesin kendi kutsal tecrübe-

Page 81: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

81

lerini burada yâd etmesinin önü açılabilir. Ama bunun yolu kutsalları savaş ve siyasi amaçlara alet etmekten geçmemek-tedir. Kutsalların zannedildiği gibi kutsal olmadığının anla-şılması, bunların tarihte siyasi veya farklı amaçlarla üretilen/uydurulan mitlerden ibaret olduğunun hakkının teslim edil-mesi bu anlamsız kavga, savaş ve zulümlere son verebilir.

Hilfül Fudûl Bir Faziletliler Antlaşması mıdır?

Aşırı anlam yüklemesi yapılan tarihi bazı olayların tipik örneklerinden birisi Hilfül Fudûl antlaşmasıdır. Kıl, tüy, sü-mük ve idrara sırf Peygambere ait olduğu için değer yüklen-mesine şiddetli tepki veren bazı Müslümanlar, daha sofistike konularda benzer durumlara düştüklerinin farkında değil-ler. Hilful Fudûl bilinenin aksine, görüntü öyle de olsa, saf bir hak savunması, günümüzdeki STK’ların benzeri sivil bir mazlum ve ezilenlerin haklarını savunan bir hareket değil; o günkü Arap toplumunun kabilevi, siyasi ve ekonomik ça-tışmalarının bir uzantısıdır. Hifül Fudûl antlaşmasına imza atan kabileler, karşılarına aldıkları kabilelerden daha faziletli değildiler.

Bunun nasıl olduğunu açıklayabilmek için kısaca bazı bil-giler paylaşacağım.

1-Peygamberimizin dedelerinden Kusay vefat ettikten sonra Mekke’nin yönetimi oğullarına geçti. Ama gerek yöne-timde gerekse Mekke ve Kâbe’nin hizmetleri ile ilgili işlerde daha çok söz sahibi olan büyük oğlu Abduddar idi. Diğer oğullar daha geri planda kaldı.

2-Kusay’ın diğer oğullarından biri olan Abdulmenaf ölün-ce, onun oğulları yönetime kendilerinin daha layık olduğu-nu söyleyip, görevleri Abduddaroğullarının elinden almak istediler. Onların bu çıkışı Kureyşi Abduddaroğulları ve Abdulmenafoğulları olarak iki düşman kampa böldü.

Page 82: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

82

3-Abdulmenafoğullarını destekleyen Kureyş kabile-leri ellerini koku dolu bir kaba daldırıp Kâbe’ye sürerek Abduddaroğullarına karşı anlaştılar. Bu nedenle bu gruba kokulular/kokucular anlamında “Mutayyabûn” ismi verildi. Abduddaroğullarını destekleyenler de ellerini kan dolu bir kaba batırıp Kâbe’ye sürerek Mutayyabûna karşı anlaştılar. Bu nedenle onlara da anlaşanlar anlamında “Ahlâf” ismi ve-rildi. Bu gruba “Lakedüddem=kan yalayıcılar” da denilmiştir ama daha çok “Ahlâf” olarak bilinirler.

4-Gruplar arasında bir çatışma yaşanmasa da o andan itibaren Kureyş içi tüm kabilevi, siyasi, ekonomik hatta dini çatışmalar Mutayyabun-Ahlâf ayrışmasına göre şekillendi. Peygamberin davetine en şiddetli tepkinin Ahlâf’a mensup kabilelerden geldiğini, davetine ilk icabetlerin ve desteklerin de Mutayyabun kabileleri mensuplarından geldiğini söyler-sem sanırım meselenin nerelere kadar uzandığı daha net an-laşılacaktır.

5-Ahlâf grubu dış ticaret yoluyla zengin olmuştu. Mekke içi ticaret -hac ve panayırlar- onlar için fazla bir gelir getirmi-yordu. Mutayyabun grubu ise büyük ölçüde Mekke içi tica-rete bağımlıydılar. Mekke’de yapılan ticari faaliyetler büyük ölçüde Mutayyabun grubunun kontrolündeydi. Tabii ki işler iyi gittiğinde bundan en çok onlar istifade ediyordu. Hac or-ganizasyonunda ve panayırlarda süren ticari faaliyetlerdeki en küçük bir aksaklık ve güven eksikliği Mutayyabun’un tica-retlerini sekteye uğratıyor ve gelirlerini düşürüyordu. Ahlâf ise bundan fazla etkilenmiyordu. Bunu bilen Ahlâf, Mekke içi ticareti baltalamak ve rakipleri Mutayyabun grubunu zayıf düşürmek için, Hac ve ticaret için Mekke’ye gelenlerin mal-larına, paralarına el koymaya, karısına kızına göz dikmeye, böylece ticari ve sosyal düzeni sabote etmeye başladı. Ticari menfaatlerine halel gelen Mutayyabun’un bu sabote girişimi-ne karşı önlemleri, Hilfül Fudûl antlaşmasını yapmak oldu.

6- Hilfül Fudûl antlaşmasına imza atanların hepsi Mutayyabun grubuna mensup kabilelerdendir. Ahlâf gru-bundan bırakın kabilenin bu anlaşmaya imza atmasını kişi

Page 83: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

83

bazında bile bir katılım yoktur. Ahlâf grubuna mensup o ka-dar kabilenin içinde bir tane bile faziletli insan yok muydu, diye sormamak mümkün değil.

Görüldüğü gibi Hilfül Fudûl anlaşması, günümüzde ona yüklenen anlamlarda olduğu gibi, öncelikle mazlumun hak-kını savunma, haklının hakkını alma, zalime karşı birleşme gibi değerler için oluşturulmuş saf bir sivil toplum hareketi değildir. Tersine bu anlaşma, Kusay’dan beri devam eden ka-bilevi çatışmaların, siyasi ve ekonomik menfaat elde etme ve sahip olunan imkânları koruma savaşının bir devamıdır.

Muhammed ve Ebu Bekir gibi idealist ve erdemli genç-lerin, sırf vicdani olarak heyecan duyup fiilen bu hareketin içinde yer alması, Hilfül Fudûl’un arka planındaki bu çirkin kabileci, siyasi, ekonomik kavgayı ortadan kaldırmaz. Hilfül Fudûl’u vicdani, anti-zulümcü, hak savunucu, mazlumların yanında yer alan siyasi ve ekonomik amaçlardan uzak saf bir sivil hareket yapmaz. Günümüzde bile siyasetten, otoriteden, ekonomik hesaplardan bağımsız sivil hareketler mümkün de-ğilken, o günkü şartlarda bunun mümkün olabileceğini dü-şünmek biraz fazla safdillilik olur kanaatindeyim.

Özgürlüğün Epistemolojisi

I-) Özgürlüğün üç ana sacayağı

Özgürlük üç ana sacayak üzerine kuruludur.

Bu üç sacayağı, özgürlüğün epistemolojisini oluşturan üç ana kavramdır.

Bu üç sacayağı, aynı zamanda özgürlüğün insandaki psi-kolojik boyutunun yanı sıra sosyolojik boyutu da ifade eden üç ayrı psikolojik veya sosyolojik olgu veya fenomendir.

Page 84: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

84

Bu üç sacayağı şunlardır:

1-Seçme yetisi yani istemek veya istememek.

2-Kudret yani yapabilmek.

3-Haklar

Seçme yetisi, yeryüzündeki canlılar içinde sadece insana mahsus olan akıl sahibi olmanın bir tezahürüdür. İnsan akıl sahibi olduğu için kendisi için iyi veya kötü olan, zevkli veya zevksiz olan, hoşa giden ya da hoşa gitmeyen veya faydalı veya zararlı olan şeyleri fark eder ve bunları ister ya da red-deder.

Kudret ise seçme yetisi ile istediği şeyleri yapma veya is-temediği şeyleri yapmama gücüne sahip olmaktır. İnsan için tek başına istemek veya istememek, neyi isteyip neyi isteme-diğine karar vermek özgür olması için yeterli değildir, bir de bunu yapabilecek veya yapmak istemiyorsa da yapılmasını engelleyecek bir kudrete sahip olması gerekir.

Haklar ise özgürlüğü hem meşru hale getiren hem de onu sınırlayan bir etkendir. İnsan, insan olarak tüm diğer insan-larla birlikte eşit olarak sahip olduğu haklarını elde etmek için özgür olmak ister. Bu, özgürlüğü meşru kılar. Fakat öz-gürlüklerin sınırı burada ortaya çıkar. Herkes diğerleriyle eşit olarak sahip olduğu hakkını özgürce kullanırken, bu eylem eğer diğer insanların haklarını engelliyorsa orada özgürlük biter. Batı siyasi düşüncesinin meşhur özgürlük mottosunun söylediği gibi: “Başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde bizim özgürlüklerimiz sona erer.”

İlk iki özellik psikolojiktir. Yani insana mahsus iki özelliği ifade eder. Üçüncü özellik ise sosyal bir olguyu ifade eder. İnsanın özgürlüğü ve özgürlüğün sınırları sosyal alanda or-taya çıkar.

İşte özgürlük, yani istediğimizi yapabilme serbestîsi, bu üç kavram veya olgu dikkate alınmadan anlaşılamaz ve açıkla-namaz. İnsanın yapmayı dilediği şeyin engellenmesi ve yapa-bilme gücünün elinden alınması veya doğal olarak diğer in-

Page 85: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

85

sanlarla eşit biçimde sahip olduğu haklarının elinden alınma-sı özgürlüğünü ortadan kaldırır. Özgürlük talebi de kişinin dilediğini gerçekleştirmek için önündeki engelin kaldırılması veya haklarını kullanma hakkının geri verilmesi talebidir.

Bu üç kavramın dışında belki de dikkate alınması gereken dolaylı iki kavram daha vardır: Ödev veya sorumluluklar ile güvenlik. Ödev veya sorumluluklar ile güvenlik endişesi in-sanın özgürlüğünü kısıtlayan kavramlardır. İnsanlar sorum-luluk duygusuyla çoğu özgürlükten vazgeçerler. Aynı şekilde güvenlik mi yoksa özgürlük mü ikileminde kalan toplumla-rın çoğu güvenliği tercih etmektedir. Tarih boyunca fetihlerin, işgallerin, sömürülerin, diktatörlüklerin ve totaliter rejimle-rin ayakta kalmasının en temel nedeni toplumların güvenliği özgürlüğe tercih etmeleridir. Ancak sorumluluk ve güvenlik kavramları özgürlüğün epistemolojisinde haklar gibi doğru-dan değil dolaylı etki yaptıkları için temel kavramlar olarak görülmemelidir. İnsanlar bazen kendilerine yüklenen sorum-lulukları reddederek veya güvenliklerini hiçe sayarak da öz-gürlük talebinde bulunabilirler.

Yukarıdaki kavramları dikkate alarak, farklı durum ve ol-gular için özgürlüğün tanımının ne olabileceğini veya müm-kün olup olamayacağını tartışalım.

II-) Ontolojik özgürlük

Yukarıdaki üç kavram dikkate alındığında ontolojik öz-gürlüğün insan için mümkün olduğundan bahsedebilir mi-yiz? Ontolojik özgürlük derken insanın varoluşu itibariyle mecburen hapis olduğu sınırlardan çıkabilme özgürlüğü kas-tedilmektedir. Var olmak bir sınıra girmektir; zamana, mekâ-na ve maddi varlığa hapsolmaktır. Var olmak bizim dileği-mizle olmadı. Hiç birimiz hayata gelmek için Tanrı’ya dilekçe yazmadık. O diledi ve biz olduk.

Diğer yandan insan bu sınırların dışına çıkmayı dileyebi-lir. Yani özgürlüğün birinci sacayağı ontolojik anlamda insan için mümkündür. Örneğin insan bir melek olmayı dileyebilir.

Page 86: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

86

Ya da sonsuzluğu ve Tanrı olmayı dileyebilir. Ancak bunların tümünü gerçekleştirebilmesi için ihtiyaç duyduğu, özgürlü-ğün ikinci kavramı ile ifade edilen kudretten yoksundur. Yani insan ancak Tanrı’nın onu yarattığı sınırlar içinde özgürdür. Varoluşu itibariye bu sınırların dışına çıkamaz. Bu nedenle insan ontolojik olarak özgür değildir.

Onun ontolojik özgürlüğünün dışına çıkması için sahip ol-duğu tek özgürlük intihar etme özgürlüğüdür. Yani insan var olmamayı dileyebilir ve sahip olduğu kudreti ile hayatına son verebilir. Bu yüzden insanın sahip olduğu en büyük özgürlük var olmanın dışına çıkma hakkını kullanması anlamında in-tihar etme özgürlüğüdür. Bu nedenle hemen tüm dinler için en büyük günahlardan birisi intihar etmektir. İnsan intihar etmeye kalkıştığında Tanrı’nın onu mahkûm ettiği varlık ha-pishanesinden yokluğun sınırsızlığına kaçmak istemektedir. Bu en büyük suçtur. Onu oradan sadece Tanrı çıkarabilir ve tekrar oraya sokabilir.

III-) İrade Anlamında Özgürlük (İslam’da Özgürlük!)

İslam düşüncesinde özgürlük kavramına tam olarak karşı-lık gelebilecek bir kavram yoktur. Köleliğin karşıtı anlamında hür kavramı hukuki/fıkhi bir kavramdır. İrade kavramı ise kelamın dehlizlerinde Allah’ın mutlak kudreti ile insanın fi-illerindeki özgürlüğü arasındaki gerilim probleminin altında ezilmiş ve gelişme gösteremeyip o da kısır kelâmi veya fıkhi bir kavram olarak kalmaya mahkûm olmuştur.

İrade kelimesi özgürlük kavramından farklı olarak sadece iki boyutlu bir kavramdır. Yani onda sadece dilemek ve di-lediği şeyi yapabilme kudretine sahip olmak anlamı vardır. Ancak haklar ile irade arasında doğrudan bir ilişki kurulmaz İslam Düşüncesinde. Bu yüzden İslam Düşüncesinde Batı Düşüncesindeki gibi bir özgürlük düşüncesi doğmamıştır. Bunun oluşmamasında sosyolojik ve tarihi gelişmelerin de ciddi anlamda etkisi vardır kuşkusuz. Ama biz şimdilik sade-ce işe epistemolojik açıdan bakmaya çalışıyoruz.

Page 87: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

87

İslam Düşüncesinde haklar Batı düşüncesinde olduğu gibi özgürlükle doğrudan bağdaştırılmaz. Çünkü İslam’da haklar verilidir. İnsan doğal olarak sahip değildir bu haklara. Allah vermiştir bu hakları insanlara. Teosentirik bir yaklaşımla, yani Tanrı’dan hareketle kurulan bir sistemle haklar ve ira-denin sınırları belirlenmiştir. Tanrı insana irade etme hakkını vermiştir. Bazen kesb teorileriyle bu irade öyle sınırlandırıl-maktadır ki neredeyse yok hükmündedir. Ve insan bu seçme hürriyetini kullanarak dilerse Müslüman olmayı seçebilir/kesp edebilir. İsterse de kitap ehli dinlerden birinde kalmayı seçebilir. Ancak bu irade veya inancını seçme hakkı putpe-restlere tanınan bir hak değildir. Putperestler ya Müslüman olacaklar ya da Müslümanların kılıcını tadacaklardır. Onların bu bakımdan çok fazla bir seçenekleri yoktur. Böylesi bir durumun ortaya çıkmasının İslam’ın Arap Yarımadasında yayılma ve hâkim olma sürecinde, tüm yarımadayı tek bir din etrafında toplama stratejisi ve hedefinin ciddi bir etkisi vardır. Tabii ki, İslam’ın ilk ortaya çıkışında onun karşısında yer alan karşıt düşüncenin putperestlik olmasının da bunda etkisi bulunmaktadır. Ancak ilk döneme ait bu konjonktürel siyasi durum sonraki dönemlerde bir inanç meselesi haline dönmüştür.

Daha da önemlisi, parçalanmaya ve fitneye meydan ver-memek için dinden dönmek veya İslam’dan başka bir dine dönüş yapmak inanç özgürlüğü olarak kabul edilmemiştir. Dinden dönenin katlinin vacip olduğuna dair kural, ilk dö-nemlerdeki siyasi anlamı unutularak asli bir inanç kuralı ha-line getirilmiştir. İradenin bir gereği olarak din ve inanç öz-gürlüğüne yer verilmiş ama bir kere İslam’a girilince dinden dönüp başka bir dine girme özgürlüğü yok sayılmıştır.

İrade kadar haklar da verilidir İslam’da. Yani haklar insan-dan yola çıkılarak değil Tanrı’dan yola çıkılarak belirlenmiş-tir. Ancak daha da önemli olan husus haklar meselesi değil, ödev ve sorumlulukların belirlenmesi meselesidir. Fıkıh veya şeriat bu verili hakların, ödev ve sorumlulukların belirleni-minden ibarettir. İslam şeriatı ve fıkıhta hakların zorunlu kıl-

Page 88: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

88

dığı özgürlüklerden öte, sorumlulukların esas olduğu yaptı-rımlar ön plandadır. Şeriatta haklardan ve bu hakların zorun-lu kıldığı özgürlükten öte cezalar, sınırlamalar, farzlar, vacip-ler daha çok gündemdedir. İbahi alanın belirlenmesi ve dini alana dâhil edilmesi için bile büyük bir çaba sarf edilmiştir. İslam fıkhındaki içtihat, problemlere çözüm bulma çabasın-dan öte, her meseleyi dinin kaynakları üzerinden çözmenin ve bulunan çözümleri dinileştirmenin adı olmuştur. Yani fık-hın yasası içinde Tanrı’nın insanı özgür bıraktığı ibahi alanda bile özgürlüğe yer yoktur. Makasıt fıkhı bile, dinin doğru-dan kaynaklarından üretilen bir fıkıh olmaktan öte, dolaylı delillerle yüzyıllar sonra üretilmiş bir fıkıhtır. Makasıt fıkhı günümüzde ortaya çıkan haklar ve eşitlik felsefesinin çok ge-risinde kalan bir fıkıhtır ve üretildiği dönemde pek işe yara-mamış, fazla bir etkisi olmamış ve ancak modern dönemdeki Müslümanların sahip çıkıp geliştirmeye çalıştıkları bir fıkıh olmuştur.

Haklara insandan değil, Tanrı’dan yola çıkarak verili bir durum olarak yaklaşılması, haklardan öte sorumluluk ve yaptırımların ön planda olması İslam düşüncesinde üç ayağı yere basan bir özgürlük anlayışının gelişmesini engellemiştir. İnanç, sorumluluk ve Tanrı’dan gelen verili haklar ön planda olduğu için, toplum katmanları inançlara göre eşitsiz bir bi-çimde belirlenmiş; kadın, cinsiyeti nedeniyle ikinci sınıf insan muamelesine tabi tutulmuştur. Bu yüzden tabii insan hakları ve özgürlükle taban tabana zıt kölelik, erkeklerin kadınlardan üstün haklara sahip olması, azınlıkların Müslümanlarla eşit sosyal ve siyasi haklara sahip olmaması, milleti hâkime-mille-ti mahkûme gibi ayırımlar, dinden dönenin katledilmesi gibi durumlar yüzyıllarca özü itibariyle tartışılmadan varlığını sürdürmüştür. Bu yüzden kölelere özgürlük, kadınların er-keklerle eşitliği, azınlıklara özgürlük ve eşit haklar gibi yeni bir sesi duymak İslam Dünyasında mümkün olmamıştır. Söz konusu sebeplerle İslam’da gelişmiş bir köle hukuku, kadın-lara erkekten farklı muamele eden gelişmiş bir miras hukuku, zımmilerden toplanacak cizyeleri belirlemek için gelişmiş bir

Page 89: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

89

zımmi hukuk varken gelişmiş bir özgürlükler ve haklar hu-kuku yoktur.

Daha da öte, insanın iradesi, dilemesi ve fiillerini Tanrı’nın fiilleri ile karşılaştıran bir Kelam ilmi ortaya çıkmış ve Tanrı’nın mutlak irade ve kudreti ile insanın dilemesi ve fi-illerindeki özgürlüğü arasındaki gerilimde, terazide tartışıl-maz bir biçimde Tanrı’nın kefesi ağır bastığından özgürlük gelişememiştir. Özgürlüğü insanın lehine yorumlayan sınırlı sayıdaki ekol de iktidarın gücünü arkasına almış akımlarca etkisiz hale getirilip tarih sahnesinden uzaklaştırılmıştır.

Tüm bu sebeplerle İslam’da bir sacayağı daima kırık olan, dilemesi ve fiillerinde Tanrı’yla aynı ringe çıkarıldığı için yenilmeye mahkûm olan insanın özgürlüğüne dair fikirler gelişmemiş veya gelişmesine izin verilmemiştir. Modern dö-nemlere gelinceye kadar ne kölelerin, ne kadınların, ne farklı inanç topluluklarının, ne de fıkıhtaki insanlık dışı, inanç ve düşünce özgürlüğüne aykırı kurallarda bir değişme olma-mıştır.

Modern dönemlerde, Batı Düşüncesi ile etkileşim içine gi-rilince, özgürlüğün üçüncü sacayağının yani hakların, Tanrı tarafından verilen bir şey olmaktan öte insan olmak itibariyle tabii ve herkes için eşit bir şey olduğu fark edilmiş ve özgür-lükler gündeme gelmeye başlamıştır.

Özgürlük kavramı gündeme gelince tartışmalardaki en saçma düşünce Allah’a kulluğun en büyük özgürlük olduğu düşüncesidir. Oysa Allah’a kulluk değil, Allah’a kulluğu ter-cih etmek veya etmemek bir özgürlüktür. İnsan Allah’a kul olarak yaşıyorken, dinden dönme hakkını kullanabildiği sü-rece o kişi hala özgürdür. Ancak dinin zorlaması veya başka etkenler nedeniyle bunu yapamıyorsa özgürlüğün üç sacaya-ğından kudret ayağı kırık demektir. Orada özgürlük müm-kün olmaz.

Diğer taraftan, İslam’da batılı anlamda bir özgürlüğün olmadığını savunanlar tutarlı bir görüş öne sürmektedirler. Gerçekten de İslam’da batı düşüncesindeki anlamıyla bir öz-

Page 90: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

90

gürlük kavramı yoktur. Bu düşünceyi savunanların eksik-liği ise batıda gelişen özgürlük kavramını reddetmeleri ve İslam’ın köhneleşmiş anlayışını geçerli kılmaya çalışmaları-dır.

Bunların tersine İslam’da tam da batıdaki anlamıyla bir özgürlük düşüncesinin olduğunu savunmak da bir tutarsız-lıktır. Çünkü gerçekten de böyle bir anlayış İslam’da yoktur.

En tutarlı ve işlevsel olan tavır ise, İslam’da batıdaki gibi bir özgürlük anlayışının olmadığını kabul etmek, dinin irade meselesine yaklaşımlarındaki eksiklikleri veya günümüz için geçersizliğini görmek ve bu anlayışlardan vazgeçerek özgür-lüğü hem düşünce, hem de uygulama bakımından geliştir-meye çalışmaktır.

IV-) Köleliğin karşıtı anlamında özgürlük

Yeteri kadar açık olduğu için üzerinde durulmasına ge-rek olmayan bir özgürlüktür. Ancak, çağımıza mahsus seks köleliği, çocuk işçi köleliği vb gibi kölelik çeşitlerine karşı da bilinçli olma zorunluluğumuz vardır.

V-) Dilediğini Yapma Anlamında Özgürlük

Sosyal yaşantı ve hayat tarzı itibariyle dilediği gibi özgürce seçim yapmayı ve yaşamayı ifade eden bir özgürlük çeşididir. Batıda gelişen bu özgürlük anlayışı, sosyal anlamda başka-larının özgürlüklerinin başladığı yerle sınırlandırılmaktadır.

Bu türün tartışılacak pek çok boyutu bulunmaktadır. Örneğin insanın kendisine zarar verme özgürlüğü, kürtaj, ötenazi gibi pek çok husus bu özgürlük çeşidinin veya tanı-mının problemli yönleridir.

Ekonomide liberalizm de siyasal özgürlüklerin yanı sıra bu tanım içinde de tartışılabilir.

Page 91: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

91

VI-) Bağımsızlık Anlamında Özgürlük

Sömürgecilik ve ardı sıra işgal dönemlerinde ortaya çıkan bir özgürlük tanımıdır. Ulus Devletlerin vücut bulmasıyla doğrudan ilişkilidir. Fetih ve imparatorluklar dönemlerinde de işgal ve ganimete bağlı sömürüler önemli bir sorundu. Ama o dönemlerde fethedilenler kendilerini fethedenlere çoğunlukla ulusal bir bilinçle değil, ne kadar vergi verecek-leri veya kendilerine nasıl muamele edileceği ile bakıyorlar-dı. Daha az vergi veren veya daha adil davranan kendi ırkı-na mensup olmasa da tercihe şayan kabul ediliyordu. Ulus merkezli bağımsızlık diye adlandırılan bir özgürlük kavramı gelişmemişti. Ulus devletlerle birlikte yükselen milliyetçilik, işgal edenin kimliğini ön plana çıkardı. Bağımsızlık kavramı gelişti.

VII-) Siyasi Özgürlük

Çok geniş bir konu olduğu için özgürlüğün bu çeşidine bir iki değini yapmakla ve örnek vermekle yetineceğim.

*Anti-diktatörlük anlamında özgürlük.

*Hâkim sınıfın egemenliğine karşı olma anlamında öz-gürlük.

*Seçme, seçilme gibi siyasi haklara eşitçe sahip olma anla-mında özgürlük.

*Devletin baskıcı ve özgür hayatı kısıtlayıcı uygulamaları-na karşı olmak anlamında özgürlük.

*Modern ulus devlet ve teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan ve bilimin imkânlarını, teknolojiyi, eğitimi, kültürü ve sanatı tekeline alarak totaliter ve özgürlükleri kısıtlayan ve hatta bilinçleri şekillendiren iktidarın karşısında yer almak anlamında özgürlük.

*Devletin kamu hayatı, ekonomi, özgürlükler ve haklar üzerindeki etkisinin mümkün olduğu kadar azaltılması ve

Page 92: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

92

hatta devletin elindeki iktidar gücünün muhtelif yollarla sıfır-lanarak bir garson devlete dönüştürülmesi ve böylece bireyin devlet karşısındaki özgürlüğünü maksimize etmek anlamın-da özgürlük.

*İktidarın varlığına tümüyle karşı olan anarşist özgürlük.

*Feminist özgürlük.

*Sadece devlet aygıtı eliyle değil, kapitalist modern ha-yatın işleyişinin zorunlu kıldığı yaşam biçimlerine; bilimin, iletişimin, bilişimin sağladığı süper imkânlarla bilinçleri tek bir yaşam biçimine şartlandıran global düzene karşı insanın özüne dönmesini talep eden özgürlük.

VIII-) Evrensel Özgürlük

Bütün kategorik ayrımlara karşı çıkarak, insanların inanç-larına, mezheplerine, sosyal sınıf ve mesleklerine, doğulu, ba-tılı, kuzeyli, güneyli olmalarına, medeniyetlerine bakılmaksı-zın her insanın dünyalı olarak görülmesi ve bunun önündeki her türlü engele özgürlük adına karşı çıkılması anlamında özgürlük.

Bunun için de sınırsız, sınıfsız, mümkünse devletsiz, ka-tegorilerin ve farklı inanç, ideoloji ve düşünce biçimlerinin ilişkilerde dominant olmadığı, ortak değerlerin herkesi ku-caklayacak şekilde evrenselleştiği, mülkiyette ve gelir payla-şımında uçurumların ortadan kaldırıldığı, dünyalılar olarak insanlık sofrasından herkesin eşitçe faydalanabilme özgürlü-ğüne sahip olduğu özgür bir dünya hayali evrensel özgürlü-ğün en önemli hedefidir.

Page 93: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

93

“Dünya Beşten Büyüktür!”

Erdoğan’ın sık sık tekrar ettiği bu söze, o beş ülke de dâhil, kim itiraz edebilir!

BM’n tüm kurumlarıyla, eşit bir temele oturması ve karar alma mekanizmalarında demokratik ilkelerin tam olarak işle-tilmesi anlamında son derece doğru bir söz, “dünyanın beş-ten büyük olduğu” sözü. “Büyük” kelimesine yüklenilecek anlama bağlı olarak, sözün gidebileceği farklı noktaları ihmal etmek koşuluyla tabii ki…

Erdoğan’ın uluslararası ve ulusal ortamlarda sık sık dillen-dirdiği ve Alev Alatlı’nın Erdoğan’a tabiiyetini haklı kılmak için gerekçe olarak kullandığı bu sözü bir de iç-dış ederek, tersinden bakarak, parçalarına ayırarak irdelemeyi deneyip ne çıkacağına da bir bakmak lazım.

Farzı muhal, Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’ndan galip ay-rılıp yıkılmasaydı ve T.C. yerine Osmanlı Cumhuriyeti ola-rak yoluna devam etseydi ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan BM’de veto hakkına sahip beş üye ülkenin altıncısı olmayı başarabilseydi, Erdoğan gene “Dünya altıdan büyük-tür” sözünü sürekli dile getirir miydi, hatta gündeme bile alır mıydı?

Hiç zannetmiyorum.

Neye dayanarak bunu söylüyorsun derseniz, Birinci Erdoğan’la İkinci Erdoğan arasındaki farka dayanarak, bunu iddia etme hakkına sahip olduğumu söylerim.

Birinci Erdoğan, AK Parti’nin kuruluş ilkelerine bağlı, bugün o ilkeler “fabrika ayarları” olarak isimlendiriliyor, ye-teri kadar güçlü ve devlete hâkim olamadığı için, uğranılan haksızlıklara, adaletsizliklere, eşitsizliklere karşı daha fazla ve herkes için adalet, eşitlik ve demokrasi ilkeleri ile hareket eden, AB şartnamelerini, bunlar arzu ettiği şartları sağladığı için, hızla yürürlüğe koymaya çalışan, benim de bir zamanlar desteklediğim Erdoğan’dır.

Page 94: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

94

İkinci Erdoğan ise, yeteri kadar güçlü ve devletin tüm kurumlarına hâkim olduktan sonra, tersine, haksızlıkların, adaletsizliğin, hukuksuzluğun bizzat kaynağı olan ve bir araç olarak kullandığı ilkeleri ve söylemleri çoktan terk etmiş ve:

“Bize göre demokrasi hiçbir zaman amaç olamaz, Demokrasi bir tramvaydır, gideceğiniz yere kadar gider ora-da inersiniz,” diyebilen Erdoğan’dır.

İşte Erdoğan uluslararası platformda henüz Birinci Erdoğan konumunda olduğu için, dili de “fabrika ayarları” dilindedir ve araçsallaştırdığı asli ilkeleri, söylemi bol bol dile getirmekte hatta “Dünya beşten büyüktür!” tarzında, bu sözü slogan olarak kafalara kazımaya çalışmaktadır.

Nietzsche’nin, Hristiyan ahlakını eleştirmek için kullandı-ğı, anlamakta oldukça zorluk çektiğim, “Köle ahlakı” şeklin-de bir kavramsallaştırması var.

Romalılardan sürekli zulüm gören köleler, maruz kal-dıkları muamelelere ezikçe karşı çıkmak için Hıristiyanlığa sığınırlar. Sığınmak ne kelime, bu zeminde ezik ruhlarıyla, Hristiyan ahlakının oluşmasına yol açarlar.

Bu bir efendi ahlakı değil köle ahlakıdır. Çünkü sığındık-ları ahlaki değerleri, onlar evrensel üst değerler olduğu için değil, ezikliklerinin bir sonucu olarak savunmaktadırlar. Efendiliğe terfi ettiklerinde de muhtemelen bu değerlerden sıyrılıp çıkmakta hiç tereddüt etmeyeceklerdir.

Oysa önemli olan, kölece bir ruhla değil, özgür ruhla, efendi olarak, yani yapabilme gücüne, iradesine malik olarak ahlaki değerleri üretebilme ve uygulama becerisi gösterebil-mektir. “Köle ahlakı” değil, “Efendi ahlakı” geçerli olmalıdır.

Nietzsche tam olarak bunu mu kastetti bilmiyorum, ama bundan benim anladığım veya kavrama yüklediğim şey mev-cut duruma tıpa tıp uyuyor. Lazım olduğu zaman kölece bir ruhun verdiği eziklikle ilke ve değerlere sarılıp, onlarla işin bitip hakkını aldığında terk etmek, hatta üstüne geçmişte ma-

Page 95: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

95

ruz kaldıklarını kendi “öteki”ne yansıtmak bir “köle ahlakı” olabilir ancak.

Şunu sorma hakkına da sahibiz:

Dünya’nın %99’u, %1’inden büyük değil midir?

Tabii ki büyüktür, buna ne şüphe diyeceksiniz. Oysa İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın 2016 yılında açıkladığı ra-pora göre dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin serveti, geri kalan yüzde 99’luk kesimin servetinin toplamını artık geçmeye başlamış. Yüzde yirmilik dilimlerden bahsetmiyo-rum, yüzde birlik dilimler bunlar. Yüzde yirmilik dilimlerde aradaki fark kat be kat çoğunluğun aleyhine. Yıllar geçtikçe bu durum değişmiyor ve her geçen yıl daha da kötüleşiyor.

Türkiye de bunun dışında değil. Ak Parti iktidarı da dâhil bu servet dağılımının zenginlerin lehine, yoksulların aleyhine sürekli artması trendi hiç bozulmadı. Türkiye bu dağılımın en kötü olduğu ülkeler sırlamasında ilk beş ülke arasında. Bir ara üçüncülüğe kadar yükseldi ama henüz şampiyon olama-dı. AK Parti iktidarı sayesinde bunu da başaracağımıza ina-nıyorum.

Acaba BM aleyhine “Dünya beşten büyüktür!” sloganı-nı sürekli haykıran Erdoğan neden bir kere bile “dünyanın %99’u, % 1’nden büyüktür!” sözünü dillendirmeyi aklına bile getirmez? Tam tersine, dünya kapitalist sistemi ile entegre bir şekilde, bu eşitsizlikleri sürekli artıran ekonomik politikaları ısrarla sürdürmeye devam eder?

Ben de kölece bir ruhla da olsa:

“%99, % 1’den büyüktür!” diyorum.

Dinlerin tasallutundaki “köle ahlâkı”ndan başka ahlâk ta-nıyamadığım için ve “Efendi Ahlâkı”nın kitabı henüz vahye-dilmediği için başka da yapacak bir şeyim yok. Belki efendi olunca da aynı şeyi söylemeye devam ederek işi biraz kurta-rabilirim.

Page 96: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

96

(16 Nisan Anayasa Değişikliğine) Neden Karşıyım?

Zaten fiili durum bu, (ana)yasalaşsa ne olacak, deyip ke-nara çekilemem.

Yaklaşık 40 yıldır 12 Eylül anayasası ile cebelleşip duru-yoruz.

Fiili durum, halkın çoğunluğunun kültürel genleri nede-niyle, kolayına değişen bir şey değil; zaten aslımız buydu, bunu arıyorduk, anayasa değişikliği de kalıcı fiili durumu-muzun bir sonucu, bir uzantısı da diyebilirsiniz.

Belki de haklısınız.

Baba, padişah, reis, halife, çoban arayan;

Efendi değil kul, reaya, sürü olmak isteyen;

Ötekini sadece baştakine ve çoğunluğa tâbi olması gere-ken bir sığıntı görüp “ya sev, ya terk et; ya taraf ol ya berta-raf!” ikileminden başka bir arada yaşama biçimini içselleşti-remeyen;

Demokratik bilinci nedeniyle değil, kazanımlarını kaybe-dip önceye döneceği korkusuyla sokağa çıkıp, tankların altı-na yatan;

15 Temmuz sonrası uygulamalar açık bir darbeye rahmet okutacak kadar anti-demokratik, hukuk dışı, hatta insanlık dışı olmasına rağmen sesini çıkarmayıp bunu gayet normal, yapılması gereken işler olarak görüp alkışlayan;

Kanunla adam öldürmek demek olan idam cezası dönsün diye tempo tutan;

Ölümü, öldürmeyi, şehit olmayı, intikamı kutsayan bir halkın layık olduğu sistem budur zaten, başkasını ummak ham hayal olur, diyebilirsiniz.

Hz. Muhammed’in dediği gibi “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz,” değil mi?

Belki de haklısınız…

Page 97: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

97

Ama sadece bu mu? “Herkes böyledir!”, “çoğunluk böy-ledir!”, “Biz böyleyiz!” deyip işin içinden çıkmak bu kadar kolay mı?

Buna layık olmayı kendime, insanlara, gelecek nesillere nasıl uygun bulabilirim!

Layık olduğum şeyin bu olduğunu düşünmüyorum. Şiddetle reddediyorum bunu…

Kendime de, çocuklarıma da bu hak reva değil. Düşünen düşünsün, hak ettiğinin bu olduğuna inanan inansın, sevinen sevinsin. Ben bunun dışındayım.

İşte bu yüzden bugüne kadar fiili duruma karşı çıktığım gibi, bugün fiili durumun anayasa değişikliği ile mühürlen-mesine de karşı çıkıyorum.

Erdoğan’ın başkan, hatta modern bir halife olmak istediği-ni uzun yıllardır dillendiriyorum. İktidar hırsı mı? Belki, ama bu isteğin arkasındaki asıl saik, mutlak doğrularını hakları, hukuku ayaklar altına almak pahasına, şiddet de dâhil her türlü yöntemle gerçekleştirme arzusu…

Hakikatin mutlak sahibi olduğuna inanıyor ve ancak bil-diği hakikatler gerçekleşirse dünyanın daha iyi bir dünya ola-cağını düşünüyor. Bunun için ölmek de dâhil ne gerekiyorsa yapmaya hazır.

Demokrat olması gerekiyordu bunu yaptı, liberal olması gerekiyordu bunu da yaptı. O trenlerden indi. O yöntemlerle ideallerine ulaşabileceği yer buraya kadardı. Şimdi otokrat ol-ması gerekiyor ve bunu elde etmek istiyor, çünkü büyük ha-kikatler, büyük bir otoriteye sahip olmadan gerçekleşemez!

Bu yüzden Erdoğan’ın “kuvvetler Ayrılığı”na tahammülü yok. Denetlenmek istemiyor, yoluna engel istemiyor. Meclis ne yasa çıkarırsa çıkarsın fiili ve sürekli bir OHAL yaratıp, Kanun Hükmünde Kararnameler ile yasaları delip hedefine ulaşmak istiyor. Anayasa değişikliğinin en kilit noktası bura-sı, yani “kuvvetler Ayrılığı”nın ortadan kalkması, yargının, meclisin işlerliğinin kalmaması…

Page 98: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

98

(Cumhur)Başkanlık falan işin hikâyesi…

Asıl amaç, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı tekelde topla-mak. Değişiklik yapıldığında işte bu gerçekleşecek. Meclis, yargı, hükümet sadece formalite olacak. Her şey bir adamın iki dudağından çıkana bakacak. Bu yüzden herkes bu iki du-dağa odaklanacak.

Bu yüzden sistem büyük diktatörler doğuracak. Diktatör olmayan da -Sami Selçuk’un ifadesiyle- ister istemez diktatör-leşecek. Ve bu anayasa onaylanırsa ilerde başımıza öyle dikta-törler gelecek ki, Erdoğan’ı mumla arayacağız.

Kendiniz için olmasa da çocuklarınız için, torunlarınız için, gücünüzün yettiği kadar buna karşı çıkın.

Tarih karşısında suçlu/sorumlu olmayın.

NOT: İnsanlık için en büyük tehlikelerden birisi büyük hakikatlere, büyük ideallere sahip olduğuna inanmaktır. Dünyayı cehenneme çevirmek için, mutlak hakikate sahip ol-duğuna inanan bir adama yetki vermeniz yeterlidir.

İslami Camiada “Din-Devlet” Tartışmaları

“İslam Devleti” kavramından vazgeçmek Müslümanları depolitize mi eder?

Tartışmaların merkezinde yer alan bir konu “İslam devle-ti” kavramından vazgeçmenin, Müslümanların siyasi idealle-rinden vazgeçmeleri ve tamamen depolitize olmaları anlamı-na gelip gelmeyeceği meselesidir.

Bu tarz bir itiraz, “İslam devleti” kavramının yakın dö-nemlerdeki bazı düşünürler tarafından İslam tarihinde oluş-muş algılardan yola çıkarak üretilmiş insani bir proje ve öneri olduğunun anlaşılamamasından kaynaklanmaktadır. Oysa siyaset, insanın toplumsal bir varlık oluşunun kaçınılmaz bir

Page 99: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

99

gerekliliğidir. Bu nedenle Müslümanlar siyasetten bigâne ka-lamazlar. Sorun, “İslam devleti”, “hilafet” gibi muhtelif dev-let projelerinin İslam’ın önerdiği sabit devlet sistemleri olarak anlaşılmasındadır. İslam’ın sabit bir devlet sistemi önerisinin olduğuna dair yanlış algı, devletin bir amaç haline dönüşme-sine yol açmakta, hatta devletsiz Müslüman olmanın müm-kün olmadığına dair iddialar bile dile getirilebilmektedir. Oysa devlet bir amaç değil, din tarafından öngörülen muhte-lif amaçların gerçekleştirilmesinin ve değişmez değerlerin ha-yata geçirilişinin bir aracıdır. Devlet bir amaca dönüştüğünde kendisine tapınılan bir fetişe dönüşmektedir. Eğer insanlar arasındaki ilişkileri adil bir temelde yürütmenin daha rasyo-nel bir aracı bulunabilirse devlet, bırakalım amaç olmayı araç olmaktan bile çıkar. Bu nedenle dinin devlet kurmak gibi bir emri yoktur. Çünkü böyle bir emir verilmiş olsaydı, devlet araç olmaktan çıkar amaca dönüşürdü.

Dinin iktidar talebi yoktur. Din iktidar talep etmez, ancak Müslümanlar akli bir gereklilik olarak muhtelif amaçlarla ik-tidar talep edebilirler. Bu nedenle dinin devleti olmaz ama Müslümanların devleti olabilir ve dinin devleti olamayacağı için din tarafından önerilmiş sabit bir din devleti modeli de olamaz. Oysa Müslümanlar muhtelif devlet modelleri ürete-bilirler, üretilmiş olanlardan faydalanabilirler. Önemli olan bu modellerin zulüm üretmemesi, adil bir temele dayanması ve insanlığın faydasına işleyebilen modeller olmasıdır.

“Din ve Devlet” tartışmaları yapmak emperyalist bir projenin parçası olmak mıdır?

Dinin sabit bir devlet modeli öngörmediği, bu konuları insanlara bıraktığı, “İslam devleti”, “hilafet” gibi kavram ve modellerin tarihte insanlar tarafından üretilmiş kavram ve modeller olduğu, devlet sistemi oluşturulurken kim tarafın-dan üretilmiş olursa olsun tüm makul ve faydalı model ve önerilerden faydalanılabileceğine dair görüşlere getirilen bir itiraz da; tüm bunların emperyalist bir projenin parçası oldu-ğuna dair düşüncedir. Böylesi tartışmaları yürütenler, em-peryalist projelerin istediklerini yapmaktadırlar! Bu konuları

Page 100: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

100

tartışan herkesi hemencecik komplonun parçası olmakla veya sistemle uzlaşmaya çalışmakla suçlamak bir moda haline gel-di.

Oysa Müslümanların başına gelen şeyler biraz da, tartış-maları gereken sorunları düşmanlarının işine yarar kaygı-sıyla sürekli ertelemelerinden kaynaklanmaktadır. Sağlıklı bir zeminde sorunlar masaya yatırılmadığından, problemli alanlar tüm eksiklik ve yanlışlıklarıyla Müslümanlar tarafın-dan gözü kapalı bir şekilde savunulan alanlar olarak kalma-ya devam etmektedir. İlginç bir şekilde bunları tartışmak ve sorunlara yön vermek, gene Müslümanların düşman bildiği kesimlere veya marjinal kaldıkları için söyledikleri dikkate alınmayan Müslüman düşünürlere kalmaktadır. Olağan dışı anlarda, problemler fitili ateşlenmiş bir dinamit gibi ortaya düşmektedir. Bu anlarda bir taraf bağnazca sorunlu görüşle-re sarılırken, diğer taraf da retçi bir tarzda saldırganlaşmakta ve problemler sağlıksız bir yöntemle tartışılmakta ve asla so-nuç alınamamaktadır. Bu nedenle komplocu bir bakış açısına düşmeden asli problemlerimizi sağlıklı zeminlerde tartışma olgunluğuna erişebilmeliyiz.

Ortaya atılan her tartışma konusunun arkasında bir bit yeniği arayan komplocu yaklaşım tarzıyla hareket edersek, emperyalistlerin sadece “ılımlı İslam” tartışmalarından değil, “İslam devleti” düşüncesinden veya radikal düşüncelerden de nemalanmak istediğini görürüz. Unutmayalım, Afganistan-Rus savaşında tüm Afganlılar Batı basınında birer mücahit ve kurtuluş savaşı kahramanı olarak gösteriliyorlardı. Şimdi ise birer teröristler. İngiltere yaklaşık yüzyıldır, “hilafet” ve “İslam devleti” savunusunu emperyal planlarının parçası olarak kullanmaktadır. Bazı İslami örgütler günümüzde bile İngiltere’nin aleti olmaya devam etmektedir.

İngiltere’nin, Pakistan’ı Hindistan’dan ayırmak için Pakistanlı Müslümanlar arasında bağımsız İslam devleti fik-rini yaygınlaştırmaya çalıştığı bilinen bir husustur. İngiltere, birlikte yaşayan Hindu ve Müslüman halkları ulus-devlet temelinde ayırmak için, Müslümanlar arasında “kâfir devle-

Page 101: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

101

tin otoritesi altında Müslüman kalınamayacağı” fikrini yay-gınlaştırmaya çalıştı.15 Aynı şekilde şeriatı şeklen uygulayan Suudi Arabistan tarzı yönetimler ABD ve Batı tarafından şid-detle desteklenmektedir. Ayrıca “yeşil kuşak” projesini de unutmamamız gerekmektedir. Görüldüğü gibi emperyalist-ler sadece “ılımlı İslam”, “Protestan İslam” vs. gibi projelerle değil, “İslam devleti” ve “hilafet” gibi radikal kavramlarla da projeler yürütebilmektedir. Burada önemli olan düşünceyi ve tartışmayı sağlıklı bir zeminde yürütebilmek ve bunun kont-rolünün emperyalist emellere sahip olanların eline geçmesine izin vermemektir. Eğer biz kendimize ve düşüncelerimize gü-veniyorsak, cinsi ne olursa olsun her türlü öneri ve fikri ma-saya yatırmanın bize zararı değil faydası dokunur. Yapmamız gereken de budur.

Adalet Müslümanların tekelinde midir?

“İslam devleti” tartışmalarında ortaya atılan bir iddia da, İslamsız veya tevhitsiz adaletin olamayacağına dair görüştür. İnsanları yöneten rejimin temel niteliğinin, normatifliğin üze-rinde başta adalet ilkesi olmak üzere insanlık tarihi boyunca değişmeyen evrensel değerler ve ilkeler üzerine kurulması gerektiğini söyleyenlere bir eleştiri olarak getirilen bu düşün-ceye göre, İslam’dan ve tevhitten bağımsız bir adalet arayışı adaleti “Allahsızlaştırmaktır”. Oysa bu düşüncede “Allahlı” bir adaletin nasıl olacağına ilişkin açık bir cevap da yer alma-maktadır.

Anlaşılan o ki tevhitli adalet mutlaka Müslümanların te-kelinde olması gereken ve Allah’ın kitabında yer alan bazı sosyal, hukuki, ekonomik, medeni ve cezai hükümlerin ha-yata geçirilmesiyle gerçekleştirilecek olan bir adalet anlayışı-dır. Oysa bu adalet anlayışı, adaleti şeriat kurallarının şeklen uygulanmasına indirgeyen sığ bir adalet anlayışıdır. Adalet, zannedildiği gibi şeriatın bazı kurallarını şeklen uygulamak-tan ibaret olsaydı, Hz. Ömer kıtlık yıllarında hırsızların eli-ni kesmekten vazgeçmezdi. Adalet cezai hükümlerin yerine getirilmesiyle mümkün olsaydı Ömer her durum ve koşulda

15 Samir Amin, Modernite Demokrasi ve Din, s.69

Page 102: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

102

yakaladığı hırsızın elini keser, bunda ön şart falan aramazdı. Aynı şekilde bugün dünyanın en adil devletinin de şeriatın kurallarının harfiyen uygulandığı Suudi Arabistan gibi dev-letlerin olması gerekirdi.

Oysa adalet, normların çok üzerinde bir yerde aranmalı-dır. Adaleti şeriatın kurallarında ararsak ve bununla sınırlar-sak, üstüne bir de bunları uygulamak için zorlarsak oradan adalet çıkmaz, zulüm çıkar. Bu görüş sahiplerinin zihninde tevhit akidesine teslim olup, Allah’ın adıyla hükmettiğimizde adaletin de otomatikman tecelli edeceği gibi bir algı vardır. Oysa sorun tam da burada başlamaktadır. Adalet, Kur’an’daki birkaç hüküm ayetiyle sınırlanamayacak kadar geniş bir kav-ramdır. Bu sınırlı sayıdaki ayetlerin uygulanması bile belli koşulların sağlanmasıyla mümkündür. Belli maksatlara raci-dir. Gerekli koşulları oluşturmadan ve doğru maksatlara hiz-met etmeden bu emirleri uygulamak adalet değil zulümdür.

Adaleti tevhit ön koşuluyla sınırlamak isteyen mantığın geri planında hâkimiyetin kayıtsız şartsız Allah’ın olduğu ve her alanda uygulanan hükümlerin sadece Allah’ın kitabından alınan hükümler olması gerektiği gibi bir anlayış vardır. Oysa bu mantığın sahipleri ne Kur’an’ın iniş mantığını ne de hü-küm koyma mantığını anlayabilmiştir. Bu nedenle Allah’ın hudutları denildiğinde kitapta yer alan sınırlı sayıdaki bu hü-kümleri anlarlar. Kur’an’da siyasi, sosyal, hukuki, ekonomik, kamusal alanları düzenleyen ve yöneticilere bu alanlarda bol bol çözümler sunan pek çok hükmün varlığı gibi bir zanna sahiptirler. Oysa Kur’an ne bir siyaset kitabıdır, ne bir hukuk kitabıdır, ne de bir ekonomi kitabı… Vermeyi amaçladığı me-sajını pratik bir yöntemle indirdiğinden, tüm bu alanlarla il-gili bazı örnekleri onda bulmak mümkün olduğu halde, bun-larla kıyamete kadar insanların tüm problemlerini çözmek ve bunlardan yola çıkarak her zaman geçerliliğini sürdüren bir ekonomi, siyaset, hukuk vs modeli çıkartmak mümkün değildir. Kur’an’ın böyle bir amacı da yoktur zaten. Bu bir realite olduğu halde, kitapta bu çözümleri ve modelleri bu-lamayacağımıza göre ve kendi çabamızla çözüm üretmemiz

Page 103: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

103

gereken çok geniş bir problemler alanı insana bırakılmışken, bu alanların tümünde Allah’ın adıyla nasıl hükmedilecektir? Ortaya çıkarılan hükümlerin Allah’ın hükmü olduğunun ga-rantisi nedir? Şeriatın şekli şartını, Allah’ın değişmez hükmü olarak anlayanların bu sorulara vereceği klasik içtihatçı fıkhi yaklaşımdan başka bir cevapları olduğunu zannetmiyorum. Sonuçta içtihat eden kendi sahip olduğu bilgi ve akıl yürüt-melerle bu içtihatları ortaya koyduğuna göre bu nasıl Allah’ın hükmü olmaktadır ve bunların adil bir hüküm olacağının ga-rantisi nedir?

Aslında bu düşünce sahiplerinin Allah’ın hükmetmesi de-diği şey, elitlerin hükmetmesinden başka bir şey değildir. Son dönem hilafet tartışmalarının merkezinde yer alan Reşit Rıza da modern çağda hilafetin nasıl uygulanabileceğine ilişkin getirdiği önerilerde devleti yönetecek halife ve müçtehitleri yetiştirecek bir “Medrese-i Aliye”16 kurulmasını önermekte ve yönetimi tamamen bunların eline terk etmemiz gerektiğini söylemektedir. Halife de bu medresede yetişenlerin arasın-dan seçilmelidir. Yani tam bir elitler yönetimi önermektedir. Bu elit takımın Allah’ın muradının ne olduğunu bilme yetkisi ve yeteneği var mıdır? Kimdir bunlar? Senden ve benden ne üstünlükleri vardır da Allah adına hükmedebilmektedirler? Sonuçta ortada hükmeden gene Allah değildir. Allah tekrar vahiy indirmeyeceğine göre elitlerin Allah adına verdikleri hüküm, nasıl en adil hüküm olmaktadır sormak gerekiyor.

Olayı sadece adalet meselesi ile de sınırlamamak gereki-yor. Birçok alanda tekelcilik yapmak bazı Müslümanların or-tak karakteri haline geldi. Bu problem sadece bugünle sınırlı bir anlayış da değildir. Değerler ve değerlerin üstünlüğü üze-rinden yürütülen bir mantıkla meselelere yaklaşmak yerine, dinsel asabiyet ve üstünlük mantığı merkeze yerleşince “te-kelcilik” bir anda ön plana çıkıvermektedir.

Olayın arkasında tevhidi yani Allah’ın tek oluşunu her alanda görme isteği yatmaktadır. Allah’ın tek oluşunu her

16 Reşit Rıza, Hilafet, s.170

Page 104: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

104

şeyin tek olması olarak anlayan tekçi mantık, hayatın her ala-nında tekelcilik yapmaya kalkışmaktadır.

Oysa Allah tektir, ama varlık tek tip değildir. Hakikate ulaşmanın ve insanlar arasındaki doğru ilişki biçiminin de tek bir yolu yoktur. Allah tektir, ama Allah’ın rızasını ka-zanmanın, O’nun razı olacağı bir hayatı yaşamanın yolu bir-çoktur. Çok değişik tipteki hayat tarzları, ilişki biçimleri ve modelleri Allah’ın rızasına uygun olabilir. Bunların hiçbirisi yadsınamaz. Bu nedenle din, değişebilen alanı sınırlamamış tersine önünü açmıştır ve bu alanda insana çok geniş bir ha-reket imkânı tanımıştır.

Oysa tekelci zihniyete göre hakikate ulaşmanın tek bir yolu ve modeli vardır. Bu tip zihniyet sahiplerinin varsa yoksa tek amaçları, tüm insanları tevhidin gereği gördükleri bu tek tip modele uydurmak ve buna davet etmektir. Aksi takdirde kötü sonun insanı beklediğini muştulayıverirler. Cenneti kendi hayat tarzlarına tabi olanların tekellerinde zan-nederler. Oysa cennet bırakalım belli bir grup veya mezhe-bin tekelinde olmayı Müslümanların bile tekelinde değildir. Kur’an açıkça Yahudi, Hristiyan ve Sabiiler’den belli şartları yerine getirdiklerinde Yahudi, Hristiyan ve Sabii kalarak cen-nete gideceklerini açıkça ifade eder. (Bkz. 2/62, 5/69) Hâlbuki Müslümanlar bu apaçık ayetlere rağmen kendilerinden önce ehl-i kitabın yaptığı gibi (Bkz. 2/111) cenneti tekellerine al-makta, “Müslüman olanlardan başkasının cennete giremeye-ceğini” iddia etmektedirler. Daha da vahimi bazıları sadece Müslüman olmamak bir yana kendi cemaati veya mezhebin-den olmayanı da cennetten mahrum etmektedirler.

Ümmetçi olduklarından Yahudilerin kendilerini kurtul-muş topluluk ilan etmesi gibi, tüm ümmetin mensuplarını günahlarıyla sevaplarıyla kurtulmuş topluluk ilan etmekte, bir kere bu topluluğun bir mensubu oldun mu cennet çantada keklik sayılmaktadır. Günahlar mı? Ne önemi var. Ümmetten olanlar cehennemde müebbet değildirler nasıl olsa, yanarlar çıkarlar öyle değil mi! Yeter ki şirk koşma, gerisi kolaydır ar-

Page 105: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

105

tık. Tekelci zihniyetin, seçilmiş İslam ümmetinin mensupları-nı cehennemlik yapmaya bir türlü gönlü razı olmamaktadır.

Tekelci zihniyet, dini milliyetçi bir dine dönüştürdüğün-den ne cennetini paylaştırır ne de Tanrısını… Rabb herkesin rabbidir. Onu ifade biçiminiz önemli değildir. İster Allah de-yin, ister God, isterse Tanrı… Kendi dilinizle size kolay gelen her ifade Allah’ın ifadesidir. Oysa tekelci zihniyet Allah’ın is-mini de tekeline aldığından O’nun Arap dilindeki isminden başkasının kullanılmasına tahammül edemez.

Tekelcilik kutsal kitap algısında da kendini gösterir. Tarihte Yahudi ve Hıristiyanlara karşı ümmi bir topluluk oluşlarının ezikliğini Kur’an sayesinde aşan Araplar, bununla yetinme-diler ve onu kutsadıkça kutsadılar. Kitapta tekçilik veya te-kelcilik anlayışı, meseleyi kitabın dışında hiçbir hakikat bu-lunamayacağı gibi tehlikeli bir noktaya getirdi. Vahyin inişi sırasında ehl-i kitabın kitaplarındaki doğru meselelere sahip çıkılırken ve hatta Hz. Muhammed onların bazı uygulama-larını tereddütsüz İslam’a mal ederken sonrakiler tekelcilik yolunu seçtiler. Hz. Ömer’in Tevrat’ı okumasını peygambere yasaklattırdılar. Bunu peygamber dönemindekiler yapmadı, sonrakiler tarihi böyle yazdılar.

İş böyle olunca meselenin cennette tekelcilikten mezhep-te tekelciliğe ve hatta cemaat tekelciliğine gelmesine şaşır-mamak gerekiyor. İnsan tipi tek, devlet tipi tek, yöntem tek, düşünce tek, cemaat tek ve nihayetinde dünyayı yönetecek olanların adaletleri de tek. Buradan tekelci bir adaletten başka ne çıkar ki?

Oysa adalet insanlığın ortak paydalarından bir tanesidir. Çünkü adaletin çıkış noktası vicdandır. Müslüman olsun ya da olmasın vicdan sahibi her insan adaleti arar. İnsanlık tari-hi Müslüman olmadıkları halde sırf vicdan sahibi oldukları için adalet mücadelesi veren örneklerle doludur. Bunun bizce bilinen en yakın iki örneğinin birini peygamberin hayatın-dan diğerini de yakın dönemlerden verebiliriz. Peygambere siret gelmeden önce biat ettiği Hılfu’l Füdul anlaşmasını dü-

Page 106: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

106

şünelim. Bu anlaşmaya biat edenler Müslüman mıydı? Oysa adaletin peşinde koşuyorlardı. Yine birkaç ay öncesini ha-tırlayalım. Mavi Marmara gemisine Avrupa ülkelerinden ve Türkiye’den binenlerin içinde Hıristiyanlar, Yahudiler, ate-istler yok muydu? Onların yaptığı, zulme karşı çıkmak ve İsrail’e karşı Gazzelilerin yanında adalet arayışı değil miydi? Demek ki insan Müslüman olmadan da adaletin peşinde ko-şabilir, adalet duygusuna sahip olabilir, adalet için mücadele edebilir, hatta Rachel Corrie gibi hayatını dahi feda edebilir. Bu tarz insanlar iktidar veya mevki sahibi olurlarsa mahiye-tindekilere adaletle davranabilirler. Bundan daha normal bir şey olamaz. Ancak adaletten anlaşılan şey şeriatı uygulamak olarak anlaşılırsa bizim adil kişileri tarihin derinliklerinde, İran’da veya Suudi Arabistan’da aramamız gerekir ki oralar-daki adaletin nasıl olduğunu da çok net olarak görüyoruz.

Kurân’dan bir örnek verelim:

“Ehl-i Kitaptan öyle kimseler vardır ki, sen onlara bir kantar (altın) emanet etsen onu sana eksiksiz öder. Yine onlardan öyle kim-seler vardır ki, ona tek bir altın emanet etsen sen onu ısrarla isteme-dikçe onu sana ödemez.” (3/Al-i İmran/75)

Ayetin bize açıkça söylediği şey şudur. Ehl-i kitabın için-den yani Yahudi ve Hıristiyanlardan emanete riayet etme-yenler olduğu gibi bu konuda çok hassas olanlar da vardır. Emanetlere kuruşu kuruşuna riayet ederler ve onları hak sa-hiplerine verirler. Bu emanetin verilen bir borç, emanete bıra-kılan bir eşya veya bir sermaye, emeğin karşılığı vs. olmasının arasında bir fark yoktur. Ehl-i kitaptan bazıları hakkı olana hakkını tereddütsüz vermekte ve adalete riayet etmektedirler.

Müslümanlar Habeşistan’a göçerken Hz. Peygamber onla-ra ne demişti? “Eğer istiyorsanız ve elinizden geliyorsa, gidip Habeşistan’a sığının. Zira orada, ülkesinde kimseye zulmet-meyen bir kral hüküm sürmektedir; orası bir doğruluk ve hakikat ülkesidir,”17 dememiş miydi? Demek ki, Hıristiyan olmasına rağmen bir kral, ülkesinde vatandaşlarına zulmet-meden doğruluk ve hakikat üzerinde adaletle hükmedebil-

17 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.104

Page 107: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

107

mektedir. Bunu biz söylemiyoruz. Bizzat Hz. Peygamber söy-lüyor.

Tersine olarak, Müslüman olmasına ve tevhit ilkesini ka-bul edip şirk koşmamasına rağmen bazı Müslümanlardan adaletsizlik ve zulüm sadır olabilir.

“Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.”(5/Maide/8)

Bu ayet kime hitap ediyor? “Ey iman edenler” diye başla-dığına göre Müslümanlara yani tevhit ilkesine sahip olanlara değil mi? Peki Müslümanlara neyi emrediyor? Kin duyduk-ları bir topluma karşı adaletsizlik yapmamayı değil mi? O halde demek ki tek başına muvahhit olmak adil olmak için yeterli değildir. İnsan Müslüman olduğu halde de adaletsiz olabilmektedir ki, Allah bu konuda uyarıda bulunmuştur. Bunun tarihte pek çok misalini de görüyoruz. Hiçbir şekilde toz kondurmadığımız ve adını da mutluluk çağı (asr-ı saadet) olarak koyduğumuz dönemlerin insanları bile birbirlerine çok büyük adaletsizlikler yapmadı mı? En basitinden Cemel Savaşı’nı ele alın. Bu savaşın tarafları kimlerdi? Bir tarafta Hz. Aişe, Talha ve Zübeyr; diğer tarafta Hz. Ali. Bu savaşta on binlerce insanın kanının döküldüğü rivayet edilmektedir. Ne için? Adalet için mi? Bu mudur tevhitten ve Müslümanlardan çıkan adalet Allah’ınızı severseniz?

Şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki, tüm insanlığın üzerin-de uzlaşabileceği ortak değerler üzerinden yürütülebilecek proje ve teklifler Dünyayı daha yaşanabilir hale getirecektir. Değerlerde tekelcilik yapmak ve iyiye sahip çıkanları sırf biz-den değil diye dışlayıp onlardan da adalet veya iyilik tecelli etmeyeceğini düşünmek, asabiyetleri ve düşmanlıkları kö-rüklemekten ve Dünya halklarını karşımıza almaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Müslümanlar “kinik” olmak zorunda mı?

Page 108: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

108

“Kinizm” (veya sinizm); konumuzla ilgisi bakımından za-manın tüm uygarlık değerlerine kökten karşı çıkmayı veya bunlara karşı aldırmaz bir tavır içine girmeyi ifade eden fel-sefi bir terimdir. “İslam devleti” tartışmalarında ortaya çıkan açık bir hakikat vardır ki, Müslümanlar kendi dışlarından ge-len her türlü düşünce ve modeli iyi ve kötü diye tartmadan reddetme eğilimi içinde hareket etmektedir. Mevcut dünya düzenine dönük yapılan eleştiriler sistemin kökenindeki iyi ve kötü yönleri açığa çıkartma çabası üzerinden yürüme-mekte, tersine “kinizm” reaksiyonların çıkış noktasını oluş-turmaktadır. Bunun tarihte yatan köklerinde ise Müslüman ümmetin çöküşünün müsebbibi olarak Batı medeniyetinin temsilcilerinin görülmesi yatmaktadır. Yaşanan çöküş anının meydana getirdiği travmatik örselenme nedeniyle Batı’dan ne gelirse kötü olarak görülüp reddedilmekte, hatta buna din-den gerekçeler de bulunabilmektedir. Oysa biz hikmeti nere-de bulursak almaya aday bir medeniyetin çocuklarıydık.

Yukarda verdiğimiz ayet (5/8) bizi kinlerimizin esiri olma-dan adaletli davranmaya sevk etmektedir. Bir taraftan kinik davranıp bir taraftan hakikatin ve adaletin mutlak temsilci-leri olarak kendimizi görerek nasıl adalet sahibi olabiliriz, bu mümkün değildir. Adil olmanın kendisi, muhatabındaki iyiyi görmeyi ve hiçbir komplekse ve üstünlük duygusuna kapılmadan ondan faydalanmasını bilmeyi gerektirir. Ortak bir iyide buluşulamayacağını veya rakiplerimizden asla iyilik sadır olamayacağını düşünmek dinsel asabiyetten başka bir şey değildir.

Zaten din/İslam dediğimiz olgu, insana ait çift yönlülüğün iyi tarafına teşvikten başka bir şey değildir. Eğer bazı yön-leriyle bu iyi taraf, Müslüman olmayanlarca da keşfedilmiş veya sahiplenilmişse bize düşen bu değerlere ve iyi uygula-malara sahip çıkanlar Müslüman değil diye bunları reddet-mek değil, tersine sahip çıkmaktır. Çünkü sadece Müslüman veya muvahhit olmakla anlaşılabilen ve keşfedilebilen özel bir bilgi veya değer türü yoktur. Din olumlu anlamdaki tüm değer, bilgi ve uygulamaların savunucusudur ve sahibidir.

Page 109: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

1-MAKALE VE DENEMELERDEN SEÇMELER

109

Dolayısıyla Müslümanlar da sırf Batı’dan geliyorlar ve insan mahsulü hükümler diye hemen bunlara şirk damgasını vu-rup reddetmek yerine, içinde iyi olan değerleri ayıklayarak kendilerine mâl etmesini bilmeli ve bundan da asla gocun-mamalıdır. Bu anlamda biz, seçilmiş bir halk falan değiliz. Değerlerin tek sahipleri de bizler değiliz. Dinin emrettiği ve kendisine çağırdığı değerler de, keşfedilmeyi bekleyen tüm iyilikler ve olumlu modeller de evrensel bir karaktere sahip-tir. Bunlar herkese ait iyiliklerdir. Bu nedenle ya adam oluruz ve öncelikle kendi değişmez değerlerimizle birlikte insanlığın keşfedilmiş değerlerinden iyi olanları seçerek bunları sahip-leniriz ve üzerlerine modeller ve sistemler üreterek kaybetti-ğimiz “insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet” olma vas-fımızı geri kazanırız, ya da Allah bizi yok eder ve yerimize yeni bir halk getirir. Bu yeni gelecek halk da bizim bize ait sandığımız ve kimseyle paylaşmaya razı olmadığımız adalet gibi değerleri hayata geçirerek “insanlar için çıkarılmış hayır-lı bir ümmet” oluverir.

Page 110: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 111: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

111

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

20 Nisan 2014

Fil Hadisesi Üzerine Bir-iki Mülahaza

Fil suresini anlamak için olayın içine girmeden dört şeyin iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum:

1-Arapların zihin yapısı

2-Mekke’nin ticari konumu, Kâbe’nin, putperestliğin ve Kureyşin bununla ilişkisi

3-O günkü dünyanın siyasi yapısı

4-Kur’anın Araplara kendi zihin yapıları, kültürleri, anla-yış biçimleri ve içinde yaşadıkları ticari, dini, siyasi konjonk-türe bağlı olarak -bunu dikkate alarak- tercih ettiği hitap tarzı.

1-Araplar o günün dünyasında yaşayan insanların pek ço-ğunun sahip olduğu mitolojik kafa yapısına sahipti.

2-Kureyşlilerin varoluşlarını ve ticaretlerini sürdürmeleri için Kâbe’nin diğer Arapların gözündeki dini, mitolojik de-

Page 112: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

112

ğerinin mümkün olan en yüksek noktada olması gerekiyor-du. Bu sadece Kâbe’nin değeri için değil Kureyş Kabilesi’nin Tanrı katında imtiyazlı bir topluluk olmasının gerekliliği için de geçerlidir. Kureyşin kendilerini ehlullah diye isimlendir-mesi ve diğer Arapların da onları ehlullah görmeleri bunu gösterir.

3-Pers, Bizans gibi iki süper gücün arasında paylaşılmış bir siyasi dünya vardır o günün dünyasında. Büyük siyasi hesap-ların bu çift kutuplu siyasi konjonktüre göre yapıldığı ve her büyük girişimin bu durumla ilişkisi olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla Arapların o güne kadar gördükleri en büyük ordu olan Fil ordusunun Kâbe’yi yıkmak için Yemen’den kalkıp oraya kadar gelmesi açıklaması zor bir iddiadır. Bu ordunun küçük bir kısmı bile o günün bir-kaç yüz kişilik Kureyş or-dusunu yenmeye ve Kabeyi yıkmaya yeterli olurdu kanaatin-deyim. Bu olaydan yaklaşık 50-60 yıl sonra bile Kureyşlilerin Peygamberin karşısına sayısı sadece yüzlerle ifade edilen bir ordu çıkartabildikleri düşünülürse fil hadisesinde de bundan daha fazla olamayacağı sonucu çıkartılabilir.

Dolayısıyla Fil ordusunun asıl amacının Kâbe’yi yıkmak olduğu iddiası sadece bir Kureyş uydurması olabilir. Olaya katılan tüm mitolojik iddialar da bence öyledir. Kuşların ayaklarında taşıdıkları taşlarla orduyu mahvettikleri iddia-sı Kureyşlilerin bunu Kâbe’nin kutsal değerini yükseltmek, Kureyşin ehlullah oluşunu kanıtlamak için olayı mitolojik hale getirdiklerini gösterir.

Ordunun nasıl mahvolduğuna dair tüm iddialar tartışıla-bilir. Lav püskürmesi, salgın hastalık vs gibi iddiaların tümü olması mümkün iddialardır. Hatta buna, ordunun, rivayeti bugüne gelmeyen başka bir orduyla savaşıp yenildikten son-ra katliamdan kurtulmak için çöllerin içlerine çekildikleri ve ordudan geriye kalanların da Mekke yakınlarına gelip bura-da konakladıkları iddiası bile eklenebilir. Kureyşlilerin ordu-yu, Ebrehe’nin kilisesine yaptıkları zararın intikamını almak için gelen ordu olarak yorumlamış olmaları mümkündür. Ya

Page 113: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

113

da böyle yorumlayarak ürettikleri efsaneyi güçlendirmek is-temiş olmalılar.

Böylece Kureyşin şairleri, ürettikleri şiirlerle olayı iyice abartarak kendi lehlerine kullanmak istemiş olmalılar. Bu yüzden olay hakkındaki cahiliye şiirleri bu abartı ve amaç dikkate alınmadan yorumlanmamalıdır. Gerçekten de tarihi rivayetler bize fil yılından sonra Kâbe’nin ve Kureyşlilerin di-ğer Araplar gözündeki değerinin arttığını söylemektedir.

4-Kur’an, temel mesajıyla çelişmediği sürece Araplara zihinlerinin ve kültürlerinin sınırları içinde seslenmiştir. Onların mitolojik kafalarını göz önünde bulundurmuştur. Kur’an’ın Arapça olmasının anlamı budur. İşte mitolojik kafa yapısına sahip Araplara ve uydurdukları mitolojilere kendile-ri de inandıkları anlaşılan Kureyşlilere Allah Fil suresiyle ses-lenmektedir. Kendi bakış açıma göre okuduğumda bu sureyi şöyle anlamlandırıyorum:

“Ey Kureyşliler Kâbe’yi Allah’ın koruduğuna ve onu yık-mak için gelen Fil ordusunu, gönderdiği kuşlar ile mucizevî bir şekilde yok ettiğine inanıyorsunuz ve bunu şiirlerinizle anlatıp duruyorsunuz ya; öyleyse bu beytin Rabbine hiçbir şeyi ortak koşmayın, ona iman edin…”

Fil Sûresi ile Kureyş Sûresi’nin peş peşe gelmesi bu neden-le çok anlamlıdır. Yorumlanırken de ikisi birlikte okunarak yorumlanmalıdır. Fil Sûresi olayın dini ve kutsal boyutuna dikkat çekerken, Kureyş Sûresi de ticari boyutuna dikkat çek-mektedir. Sonuç olarak kutsal Kâbe ve “ilaf” ticari düzeni sa-yesinde Rablerinden büyük bir nimet içinde olan Kureyşlilere bunları kendilerine bahşettiklerini kendilerinin de bildiği ve ikrar ettikleri “Bu beytin Rabbine” ortaksız olarak kulluk et-meleri istenmektedir.

Eğer Allah’ın amacı Kâbe’yi korumak olsaydı, bu hadise-den sonra da korumaya devam etmesi gerekirdi. Oysa çok iyi biliyoruz ki, Emeviler döneminden başlamak üzere Kâbe defalarca saldırıya uğramış, yıkılmış ve yakılmıştır. Birçok kere de tekrar inşa edilmek zorunda kalmıştır. Allah Kâbe’yi

Page 114: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

114

korumamıştır. Daha da öte Allah’ın -eğer koruması gerek-seydi- Kâbe’yi Hristiyan fil ordusundan değil, putpererest Araplardan koruması ve kuşları evini bir puthaneye çeviren müşriklere göndererek onları helak etmesi gerekirdi. Çünkü onlar bunu daha çok hak ediyorlardı.

Gerisi lafı güzaf.

7 Ocak 2015

Levent Gültekin’in “Gerçek İslam bu değil, peki hangisi?” sorusu (geçen hafta yazdığı bir yazının başlığı) fena halde ka-famı meşgul ediyor. Asıl mesele soruya bir cevap bulmak değil elbette. Mesele sorunu açık yüreklilikle, dürüstçe tartışmak. Fransa olayı meselenin tam da merkezinde olduğu için konu-yu tartışmak elzem hale geldi. Hangisi gerçek İslam sorusuna benim cevabım çok net: Hepsi de gerçek İslam... Gerçek İslam Kur’an’da diyenler kadar, tasavvufçuların İslamı da gerçek İslam. İŞID’ın, Taliban’ın İslamı kadar, The Cemaat’in İslamı da gerçek İslam. Ama bence asıl sorun, buna cevap bulmak değil, sorunu tartışabilmek.

7 Ocak 2015

İnsandan, yorumlardan, çatışmalardan, tarihten bağımsız bir “Gerçek İslam” yok.

7 Ocak 2015

“Gerçek İslam” arayış ve iddiaları yerine “İslam Gerçeği” sorununa eğilmeliyiz.

10 Ocak 2015

“Gerçek İslam”a göre Peygambere hakaretin cezası:

“Peygambere dil uzatıldıktan sonra Müslümanların varlı-ğı nasıl devam edebilir! Peygambere dil uzatan öldürülür.” (İmam Malik)

1- Mekke döneminde güç sahibi olmadıkları için Müslümanlar, Peygambere dönük hakaret ve aşağılayıcı ta-vırlara hemen hemen hiç karşılık vermemişlerdir.

Page 115: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

115

2-Medine döneminde Hz. Muhammed şahsına dönük bazı tavırlara bazen sessiz kalmış veya bunları affetmiştir. Ancak, Zürkani’nin tespitine göre, Peygamber ve Müslümanları yer-me, küçük düşürme, İslam’a dil uzatma, şiir yoluyla hiciv yapma ve hakaret etme suçlarından altısı kadın on beş kişi hakkında infaz emri çıkarılmış, bunların 4-5 tanesi öldürül-müş, diğerleri ise -muhtemelen korkudan- tekrar Müslüman olmuştur.

3- Meseleyi etraflıca ele alıp inceleyen bilinen ilk kişi Kadı İyaz’dır. Ancak ondan önce konunun tartışılıp hükme bağlan-dığı çok açıktır. Kadı İyaz da konuyu bu tartışmalar ve bilgi-ler üzerinden ortaya koymuştur.

4- Dört mezhep imamının da ortak görüşü, Peygambere hakaretin cezasının ölüm olduğu üzerinedir. İhtilaf eğer ha-karet eden Müslümansa tövbe ettiğinde cezanın uygulanıp uygulanmayacağı konusundadır. Ebu Hanife tövbe edene ce-zanın uygulanamayacağını söyler. Ama tövbe etmez ise Ebu Hanife’nin de görüşü cezanın ölüm olduğu üzerinedir. Diğer imamlar tövbe de etse cezanın uygulanacağını söyler.

5- Ebu Hanife Peygambere hakaret eden gayri müslimin de cezasının ölüm olduğu konusunda diğer imamlarla ortak görüşe sahiptir. O diğerlerinden farklı olarak bunun aşamala-rını belli şartlara bağlar.

5- Kadı İyaz ve bazı Iraklı âlimlere ait Peygambere hakare-tin cezasının dayak olduğuna dair ciddiye alınmaması gere-ken bir iki görüş olsa da, bunlar hariç hakaret edenin ölümle cezalandırılması konusunda âlimlerin icma ettiklerini söyler. Gerçekten de Peygambere hakaret edenin cezasının ölüm olduğu fetvası, hakkında en az ihtilaf edilen konulardan bi-ridir. En temel imani konular da bile ihtilaf eden, yüzlerce farklı görüşe imza atan ümmet modern döneme gelene kadar Peygambere hakaret edenin cezasının ölüm olduğu konusun-da hemen hemen hiç ihtilaf etmemiştir.

Page 116: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

116

6-Bu konuda sadece Peygamberin hayatının Medine döne-minden değil Kurandan ve dört halife döneminden de kulla-nılan pek çok delil mevcuttur.

7- Kısacası Peygambere hakaret edenleri katledenler ger-çek İslam’a dayanarak bu eylemi yapmaktadırlar. Gerçek İslam bu değil diyenler yanılıyor.

8-Günümüz Müslümanlarının yüzleşmesi gereken İslam Gerçeği budur. Tabii ki yüzleşilmesi gereken çok sayıdaki meseleden sadece birisidir bu. “Gerçek İslam bu değil” de-mek, işin kolaycılığına kaçmaktır.

9- Son söz: Hadi bakalım ilahiyatçılar bunu da açıklayın.

13 Ocak 2015

Adının bir anlamı “barış” olan İslam’ın 1400 yıllık tarihin-de savaşsız, fetihsiz, isyansız, kavgasız, entrikasız geçen tek bir günü var mı, merak ediyorum.

14 Ocak 2015

Sırf kelimenin taşıdığı bir anlam nedeniyle İslam’ı barış dini diye ilan etmek sadece aşırı bir yorum olur.

Oysa İslam, tarihi tecrübesiyle kelimedeki “barış” an-lamından çok “teslimiyet” anlamının taşıyıcısı olmuştur. Kişilere bireysel dinlerini seçme ve yaşama özgürlüğünü -kısmen- sunarken, toplumsal anlamda dinin, Allah’ın veya şeriatın hâkimiyetinden başka bir seçeneği onaylamamıştır. Bireysel olarak Müslüman olmama özgürlüğüne sahip olsa-nız da, toplumsal anlamda Allah’ın hükmü alternatifsizdir. Siz bir İslam Devletinde Hristiyan, Yahudi veya ateist bir baş-kan tahayyül edebilir misiniz?

Yani İslam, tüm farklı düşünce sahipleri ve din mensup-larını kendi yasasına boyun eğdirerek -güya- barışı tesis et-mektedir. “Fitne kalmayıncaya ve din Allah için oluncaya kadar cihat” emrinin karşılığı budur. Yani “İslam”ın anlamı toplumsal hayatta herkesi Allah’ın yasasına boyun eğdirmek,

Page 117: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

117

teslim olmasını sağlamaktır. Karşılıklı rızaya dayalı, herke-sin eşit haklara sahip olduğu barışçı bir düzen tesis etmek İslam’ın amaçları arasında yer almaz.

“Fitne kalmayıncaya kadar cihat...” İslam’ın temel amaç-larından olduğundan ve bu kıyamete kadar gerçekleşmesi çok zor, insan fıtratına aykırı, toplumsal gerçekliğe ters bir durum olduğundan İslam’la birlikte sürecek hayat sürekli sa-vaşın hâkim olduğu bir hayat olacaktır. Geçmişte ve günü-müzde bu böyle olmuştur, gelecekte Müslümanlar bu görüş-lere sahip çıktıkları sürece aynı şey tekrarlanacak ve dünya, Müslümanlar ve diğerlerinin ve hatta Müslümanların kendi arasında kesintisiz devam eden bir savaş alanı olarak kalma-ya devam edecektir.

Bugün artık bu mantık ve yaklaşımın geçerliliği kalmamış-tır. Müslümanların yüzleşmesi gereken “İslam Gerçeği”nin bir meselesi de bu İslam-barış-savaş konusudur.

4 Mart 2015

“Öte dünya inancı iyilikleri artırmalıdır. Ama bu inanç iyi-likler yerine kötülükleri artırmaya başlamışsa, üzerinde dü-şünülmelidir.” (Adam Walker)

11 Mart 2015

Namazı terk etmek neden şirk olarak telakki edildi, sorusunun bence siyasi bir boyutu var. Ama bu durum Peygamberden sonra ortaya çıkmadı. Bizzat Peygamberin hayatta olduğu, kabilelerin fevç fevç İslam’a girdiği dönemle ilgili. Henüz kalplerinde iman derinleşmemiş bu kabilelerden putları terk etmenin yanı sıra iki temel buyruğu yerine getir-meleri isteniyordu: Zekât ve namaz. Zekât, Medine’deki siya-si otoriteye bağlılığın, teslimiyetin, yani Müslüman topluma girmenin sembolüydü. Namaz ise oluşan yeni mümin kimli-ğin dini derinliğinin içselleştirilmesinin temrini ve gösterge-si idi. Yani eski müşrik kimlikten, putlara boyun eğmekten sıyrılıp ortaksız Allah’a kulluğun içselleştirilmesi ve bunun kimliğin bir parçası haline getirilmesi eğitimi, -müminleşme- namaz ritüelinin bireysel olarak veya topluca biteviye tekrarı

Page 118: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

118

ile sağlanmaya çalışılıyordu. Müslüman kimliğe sahip oldu-ğunuzu göstermenin yolu da namazdan geçiyordu. Bu du-rumda namaz kılmamak Müslüman kimliğin benimsenme-diğinin göstergesi oluyordu. Yani namazın terk edilmesi şirk veya müşrik kimliğin aleniyeti demek oluyordu. Ridde savaş-larında bir kabileye saldırmadan önce sabah ezanının okunup okunmadığının beklenmesi de bu yüzden olsa gerek...

17 Mart 2015

Öldükten sonra eğer Allah beni cennete gönderir de orada Kral Abdullah’la karşılaşırsam; tersine cehenneme gönderir de orada Rachel Corrie ile karşılaşırsam çok büyük bir hayal kırıklığına uğrarım...

15 Nisan 2015

Din/İslam ancak yorumlar, görüşler, mezhepler ve fırkalar üzerinden tezahür edebilir. Dolayısıyla Erdoğan’ın “Bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim Şia diye bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz İslâm’dır.” sözü mugalâta yüklü bir demagojidir.

20 Nisan 2015

“Bir şey aynı zamanda hem olumlanıp hem de yadsına-maz.”

Bu ifade mantığın temel ilkelerindendir.

Bu ilke ile çelişen fakat mecaz ve tevil denilen bir yolla ki-tabına uydurulan o kadar çok dini düşünce var ki!

İşte son örnekler:

1-Taştan dört duvar olan sıradan bir binanın, gökte melek-lerin tavaf ettiği beyt-i mamurun izdüşümü olduğuna inanıp kutsallaştırırken, Mekke’deki binanın Üsküdar’daki taklidine karşı çıkmak... Ya da putlara karşı çıkarken, tevhidin merkezi olan Kâbe’de on dört asırdır tazim edilen, salya sümük tapını-lan bir taşı -hacerül esvet- onaylamak...

Page 119: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

119

2-Gene on dört asırdır her şeyi içeren, bitmez tükenmez bir yemek kazanı gibi görülen Kur’an’a ne zaman kepçeyi dal-dırsanız, derdinize bir çare bulabileceğinize inanıyorken, bi-rileri Kuranın pastasını yapıp yiyince karşı çıkmak...

Oysa hepsi de aynı mantığın ürünüdür. Nasıl oluyor da aynı zamanda hem olumlayıp hem de yadsıyabiliyorsunuz?

Buyurun tevile ve mecaza...

2 Mayıs 2015

“Dikkat! Tarihi din zannedenlere tarihi anlatmaya başladı-ğınızda dinleri yıkılır.” Adnan Demircan

Bu çok yerinde bir tespit. Ancak bence asıl önemli soru şu:

Tarih hangi noktadan itibaren din zannediliyor? Çünkü herkesin dini, tarihin bir noktasından başlıyor, Sadece za-mansal bir görecelik var.

22 Temmuz 2015

“Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” şeklinde bir hadis var.

Bu hadisin “Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan, Mecusi veya Müslüman yapar.” şeklinde başka bir versiyonu daha var.

Din tassubu rivayetin kırpılmasına yol açmış gibi görünü-yor.

Ali Şeriati de diyor ki: “Ne Musa Yahudi, ne İsa Hristiyan, ne Buda Budist, ne de Marx Marxist idi.”

Sormadan duramayacağım iki soru:

1-Muhammed Peygamber nasıl oldu da sonradan gelen müntesipleri tarafından İslam yapılmadı, yaşarken bunu dil-lendirdi, Müslümanların ilkiyim dedi?

2-Tıpkı Yahudilerin kendi dinsel tarihlerini inşa ederken Musa’yı Yahudi, Hıristiyanların kendi dinsel tarihlerini inşa

Page 120: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

120

ederken İsa’yı Hristiyan yapması gibi, İslam da kendi dinsel tarihini inşa ederken Musa, İsa ve bilumum peygamberleri Müslüman yapıvermiş olmadı mı?

29 Temmuz 2015

Peygamberin Kırk İki Kölesi

İbni Kesir, El-Bidaye Ven Nihaye isimli eserinde, Peygamberin hayatı boyunca sahip olduğu köle ve cariyelerin isimlerini sayar ve bunlar hakkında bilgi verir. Benim tespit edebildiğim kadarıyla, hayatı boyunca kırk iki adet köle ve cariyesi olmuştur Peygamberin. Bazı isimlerin unutulması ih-timal dâhilinde olduğundan bu sayı biraz daha fazla olmalı.

Peygamber, ölene kadar tüm köle ve cariyelerini azat et-miştir.

Bazıları peygamber hayattayken vefat etmiş, bazıları son ana kadar hizmet etmiş; ölümüne yakın, tüm nakit parasını -yedi dinar- tasadduk eden Peygamber, kölelerinden kalanla-rı azat ederek, kölesiz ve beş parasız ruhunu teslim etmiştir.

Peygamberin vefat ederken ısrarla vasiyet ettiği hususlar-dan birisi de kölelere ve kadınlara iyi davranılmasıdır.

Ayrıntılı bir inceleme, Peygamberin kölelerini azat etmesi-nin ve onlara iyi davranmayı emretmesinin temel amacının, köleliğe karşı olması ve köleliği tümden kaldırmak istemesi olmadığını göstermektedir.

Kölelerini azat etmiştir; çünkü tıpkı son yedi dinarını dahi tasadduk etmesi gibi, kutsal görevini gerçekleştirirken, yaptı-ğı bu işten küçük de olsa bir menfaat sağladığına dair bir in-tibaın üzerine yapışmasına izin vermek istememiştir. Yaptığı iş -davet- karşılığında en küçük bir dünyevi beklenti içinde değildir.

“Kölelerinizin tümünü azat ediniz”, “insanları köleleştir-meyiniz” türünden bir vasiyet yerine, “kölelerinize iyi dav-

Page 121: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

121

ranınız” şeklinde bir vasiyette bulunmuştur. Çünkü onun ah-laki aklı -ve yaşadığı toplumdaki insanların seviyesi- henüz, köleliğin tümüyle ahlaksızca bir iş olduğuna yetecek seviye-de değildi. Peygamber bile bundan azade değildi.

Kölelere dönük ahlak, köleleştirmeye karşı olmak tarzın-da değil, kölelere iyi davranmak ve mümkünse onları azat etmek tarzında tezahür ediyordu. Tıpkı fakirlere mallardan sadaka verilmesi gibi, köleleri azat etmek de büyük bir ahlaki erdem gibi görülüyordu.

Bu nedenle, “İslam köleliğe izin vermez”, “İslam köleliği kaldırmak istiyordu ama toplumsal koşullar uygun değildi”, “Kur’an’da kölelik yoktur” türünden laflar, tam anlamıyla modernist mugalâtalardır.

5 Ağustos 2015

Uydurulmuş din, indirilmiş din ayrımının nesnel bir kar-şılığı var mı?

Varsa biri bize bunu göstersin.

Eğer yoksa böyle bir ayrım yaparak, sübjektif din algılarını indirilmiş din olarak insanlara dayatanlar, gözümüze gözü-müze sokanlar, İslam dünyasındaki bölünmüşlük ve sürekli çatışma sorununa bırak katkı sağlamayı, tersine derinleştir-miş olmuyorlar mı?

6 Ağustos 2015

Bir adamı tekfir etmekle, o adamın dininin uydurulmuş olduğunu söylemek arasında bir fark var mı?

12 Eylül 2015

Ebabil Kuşlarının İsabet Sorunu

Yaklaşık Hz. Peygamber’in doğduğu yıl, on binlerle ifade edilen Hıristiyan Ebrehe Ordusu’nun Kâbe’yi yıkmak için gi-riştiği teşebbüs, Allah’ın gönderdiği Ebabil Kuşlarının üzerle-

Page 122: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

122

rine yağdırdığı taşlarla yenilmiş ekin yaprağına çevirmesiyle hüsranla sonuçlanmıştı.

İslam öncesinde Kâbe’ye saldırıyla ilgili bir rivayet daha vardır. Yemen hükümdarı Tübba Kâbe’yi yıkmaya niyetlen-miş ama birden felç olmuştur. Bu niyetinden vazgeçince de iyileşmiştir.

Emeviler zamanında Kâbe iki kez saldırıya uğradı. İlk sal-dırı Yezid döneminde yapıldı, Mekke kuşatıldı. Şehir mancı-nıklarla dövüldü. Bu saldırılar sırasında Kâbe’nin duvarları yıkıldı. Abdullah bin Zübeyr, Kâbe’yi temellerine kadar yıktı-rıp yeniden inşa ettirmek zorunda kaldı.

Abdülmelik’in halifeliği zamanında Haccac’ın komuta-sındaki ordu, Abdullah b. Zübeyr’in yönetimindeki Kâbe’yi mancınıklarla dövdürdü. Müslümanlar açlıktan günlerce se-falet içinde kaldılar. Köpek ölüleri yemek zorunda bırakıldı-lar. Zalim zorba Haccac şehre girdi, Kâbe’ye sığınanları kılıç-tan geçirtti. Abdullah bin Zübeyr’in kafasını kesip Suriye’ye gönderdi, cesedini Kâbe’nin karşısına astırdı. Ceset orada günlerce asılı kaldı. Sonunda annesi cesedi indirtip defnettir-di.

Karmatiler zamanında da Kâbe saldırı yaşadı. 930 yılında Ebu Tahir, Hac zamanı Mekkeyi fethetti. Kâbe’yi basıp hacı-ları kılıçtan geçirdi. Binlerce Müslüman öldürüldü. Kâbe’nin kapısı kırıldı, örtüsü parçalandı, duvarlarına hasar verildi. Hacerül Esved taşı sökülüp Hecer’e götürüldü. Karmatiler, on yıl boyunca Mekke’yi ellerinde tutarak haccı engellediler.

İlginçtir, müşriklerin hâkim olduğu dönemde, üstelik tevhide daha yakın bir dine mensup Ehli Kitap tarafından Kâbe’ye yapılan saldırılar veya saldırı niyetleri şiddetle ve üstelik mucizevî bir şekilde bertaraf edildiği halde, Kâbe’nin kutsiyetine her türlü zararı veren müşriklere dönük engel-leyici hiçbir mucize gerçekleşmemiştir. İslami dönemde ise, bizzat Müslümanlar tarafından yapılan saldırılar tam isabet kaydettiği, Kâbe yakılıp yıkıldığı halde mucize kanalları tı-kanmış ve Allah Ebabil Kuşlarını göndermemiştir.

Page 123: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

123

Günümüzde Kâbe’nin hadimliğini üstlenen Suudi Devleti, bu beldede Kâbe’nin değerine hiç saygı duymadan müthiş bir yıkım ve inşaat faaliyeti sürdürüyor. Karşısına İngilizler tara-fından yapılan Zemzem Towers tıpkı bir katedrali andırıyor. Etrafında yükseltilen binalar Kâbe’yi boğuyor, eziyor. Hac için gelenlerden elde ettikleri paralarla ve Allah’ın o bölge-ye bahşettiği petrolden elde ettikleri gelirlerle, tam bir israf hayatı yaşıyorlar. Bu paralarla aldıkları silahlarla masumla-rı öldürüyorlar. Her türlü zulüm ve ahlaksızlığı işliyorlar. Amerika’yı tanrı edinerek en büyük şirki işliyorlar. Cahiliye dönemindeki ataları gibi, şirkin dibine vurmuş durumdalar.

Sormadan duramıyorum:

Tahrif edilmiş de olsa tevhide daha yakın bir dine inanan Ehli Kitap’a mensup ordu yok edildi, niyet edenler bile ce-zalandırıldı. Peki, tevhidin sembolü bir binanın bulunduğu bu beldede cahiliye dönemi müşrikleri şirkin, ahlaksızlığın ve zulmün her türlüsünü işledikleri halde, yine onların İslami dönemdeki torunları Kâbe’yi yakıp yıktıkları halde neden ce-zalandırılmadılar ve Allah Kâbe’yi onlara karşı da korumadı?

Yine günümüzde, Ebrehe’ye de, Tübba’ya da rahmet oku-tan bu şeytan kılıklı Suudilere Allah neden Ebabil Kuşları’nı göndermiyor. Bir yıldırım gönderdi, vinçlerinden birini yıktı ama ölenler ve yaralananlar Suudiler değil, hac görevini ifa için gelen masum hacılar…

Sahi, Ebabil Kuşları taşlarını neden isabet ettiremiyor?

27 Aralık 2015

“Din dünya için değil, ahiret içindir.”

Abdülkerim Suruş’un dilinden Ali Şeriati eleştirisi:

“Ben bir yerde açık ve hülasa bir şekilde merhum Ali Şeriati’nin dini semizleştirdiğini, şişmanlaştırdığını, benim-se dini zayıflaştırdığımı söyledim. Dini semizleştirmek işte o dini, ideolojik hale getirmek ve dinden beklentinin ölçüsünü ziyadeleştirmektir. Fakat ben gerçekten dinden beklenilen şeyleri, yani beklentileri azaltmak istiyorum. Merhum Şeriati

Page 124: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

124

dini çokça dünyevi hale getiriyor ve dünyada işe yaramayan din öteki dünyada işe yaramaz diyordu. Bense sanıyorum din asıl ve esas olarak ahiret işlerinin ıslahı içindir, eğer insan dünya ve ahi-ret ile yüz yüze gelmeseydi din sahibi olmazdı ve Allah da ona bir peygamber göndermezdi. Dinin en asli öğretisi insanı öteki hayata hazırlamaktır. Merhum Şeriati dini müesses bir makama oturtmaya çalışıyordu, yani dinin kalbinden yeni bir nizam çıkarmak istiyor-du. Şeriati tıpkı Seyyid Kutup gibi bütün dünyayı cahili bir nizam olarak görüyordu ve İslam’dan cahiliye karşıtı bir nizam çıkarmak istiyordu. Ben böyle bir görüşe sahip değilim, din ile yaşanabileceği-ne inanıyorum fakat dinin yaşam için bir memba ve mahzen olarak kullanılamayacağına inanıyorum. Dinden bir görüş elde edilebilir ve o görüşle hayata ruh bahşedilebilir; ama o görüşle yaşama şekil verilebileceğini kabul etmiyorum. Elbette başka farklılıklar da var. Merhum Şeriati’nin dinin kelami ve felsefi temellerine pek itinası yoktu. Hatta bazen felsefeyi tahkir ediyordu; belki de bu onun fik-ri hayat tefekkürünün ilk evrelerine aitti. Şeriati İslam irfanı hak-kında pek aşinalığa sahip değildi, bu onun eserlerinde de görülür. Mevlana’yı sevdiğini biliyorum hatta bir defasında Mevlana olma-saydı şimdiye kadar çok defa intihar etmiştim demişti. Mevlana ile bir ünsiyeti vardı ve ona karşı şiddetli bir sevgi duyuyordu. Fakat eserlerinde Mevlana’nın pek izine rastlamıyorum. Benim bu temel-lere karşı büyük bir hassasiyetim vardır. Yine söylüyorum burada şeraitinin ne bir suçu vardır ne de bu yüzden kınanır. Ali Şeriati dö-neminin dertleriyle uğraştı ömrü de kısaydı zaten.” (Ayhan Yıldırım tercümesi ile Timetürk’te yayınlanan söyleşiden)

16 Ocak 2016

Tanrıyı gökte melekler tarafından taşınan bir tahtta otu-ran, şahıslaşmış yüce bir varlık olarak tasavvur eden, yeterli soyut düşünme yetisine sahip olmayan mitolojik kafa yapısı-na sahip bedevi Araplara dönük Allah’a dair mesajın el, göz, arş gibi somut ifadelerle aktarılması bazılarınca teşbihi ifade-ler olarak anlaşılıyor ve bu durum gayet normal bulunuyor.

Ancak aynı kişiler iş Allah’ın meleklerle bir mecliste Âdem’in yaratılmasını tartıştığı temsili, mitolojik anlatıya ge-

Page 125: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

125

lince nedense bunu, insanlık tarihinin başlangıcında gerçek-ten vuku bulmuş, tarihen sabit gerçek bir olay zannediyorlar.

Oysa bu olay da tıpkı Allah’ın elinin, gözünün, tahtının ol-ması gibi, insanın kökenine dönük bir mesajın verilmesi ama-cıyla, halk arasında anlatıla gelen, herkesin bildiği, mitolojik, temsili, teşbihi, bir anlatının, kullanılmasından ibarettir.

Demek ki somut düşünmeden soyuta doğru bedeviliğin (bedevi olmanın değil bedeviliğin) de dereceleri varmış.

2 Şubat 2016

“Hadisler Kur’an’a arz edilmelidir!” şeklindeki bakış açısı, yöntemsel bir bakış açısı olmaktan öte eksik, tek yönlü, indir-gemeci, hatta mümkün olsa bir gecede zihinlerdeki tüm farklı bakışları silip atmak gibi gizli bir amaç taşıyan ideolojik bir bakış açısıdır.

Bir bütün olarak İslam’ı, İslam Tarihini ve İslam Medeniyetini, daha özelde Kur’an’ı, Peygamberi, sünneti, hadisleri ve Müslümanları anlamak; bir ayıklama mantığıyla sadece hadisleri Kur’an’a arz ederek değil, Kopernikçi bir ba-kışla Kur’an’ı da hadislere arz etmekle mümkündür.

Hatta daha öte Kur’an, tarihe, cahiliye dönemine, Coğrafyaya, antropolojik bulgulara, diğer dinlere, selefi olan kutsal kitaplara -mesela Tevrat ve İncil’e- de arz edilmelidir.

Bunların hepsi birbirlerine de arz edilmelidir.

24 Şubat 2016

Hadislerin tetkikinde, metin tahlili yöntemini öneren ve Peygamberin akla, deneysel ve bilimsel gerçeklere, Kur’an’a uymayan; başka kültürlerden-israiliyat gibi- aparılmış, mito-lojik unsurlar içeren sözler söyleyemeyeceğini iddia edenlere sormak istiyorum:

1-Peygamberin, kendi zamanının bir insanı olarak, o dö-nemin algı ve seviyesi ölçüsünde, deneysel ve bilimsel ger-çekleri kendi bilebileceği kadarının ötesinde ifade etme şansı var mıydı? Ki Kur’an ayetleri bile, ancak o dönemin dünyaya,

Page 126: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

126

evrene, bilime bakış açısına uygun bilgiler içermektedir. Bu ayetlerin bir kısmı sonraki bilimsel bilgi ile çelişmektedir. Bu hadisler için neden mümkün olmasın?

2-Kendi zamanının ruhuna uygun bir mantaliteye, akıl yürütme biçimine sahip olan Peygamberin bugün bize saç-ma gelen akıl dışı sözler sarf etmiş olması neden mümkün olmasın?

3-Kur’an ayetleri bile görüntü itibariyle kendi içinde çeliş-kiler barındırıyorken ve bunlar tefsir âlimleri veya kelamcılar tarafından, nesh, teşbih, Mekki-medeni, muhkem-müteşabih, vs gibi teorilerle izah edilmeye çalışılıyorken, Peygamberin Kur’an ayetleriyle çelişen sözler sarf etmesi neden mümkün olmasın?

4-Peygamberin de, dediğimiz gibi, kendi zamanının bir insanı olarak, diğer insanların akıl yapısına sahip ve diğer kültürlerden etkilenmesi mümkünse, mitolojik anlatılardan söz etmiş olamaz mı? Ki Kur’an bile mitolojik anlatılarla ve israiliyat kökenli kıssalarla doludur.

28 Şubat 2016

Siyasetin dinin emrine girmesi veya dinin siyasetin emrine girmesi; Mehmet Görmez, CNN’deki programda her ikisinin de yanlış olduğunu ve dinin bunların üzerinde olması gerek-tiğini söylüyor.

Kısacası, açıkça ifade etmese de, çözüm laikliktedir, demiş oluyor.

Peki, ya din/İslam tabiatı gereği siyasetle etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütünün parçasıysa ki tarih boyunca bu hep böy-le ola gelmiştir, işin içinden nasıl çıkılacak!

29 Nisan 2016

İslam’a İsrailiyat aşısı yapıldı, tuttu. Hadis külliyatları, tefsirler İsrailiyatla dolu. Hatta kanaatimce, aşının tarihi çok eski, Kur’an’ın pek çok bölümü bile İsrailiyattır.

Page 127: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

127

İslam’a Hristiyan kelamı aşısı yapıldı, tuttu. Kelamdaki tartışmaların pek çoğu Hristiyan Kelamı kökenlidir.

İslam’a tasavvuf aşısı yapıldı, tuttu.

İslam’a felsefe aşısı yapıldı, tuttu.

Sanırım sırada laiklik aşısı var.

İlginçtir psikolojik olarak buna alttan, ciddi bir tepki var. Bu aşı pek tutmuyor, direnç çok fazla.

İşin gerçeği laik zihniyeti ve laik yaşam tarzını çoktan içsel-leştirmiş olan Müslümanlar, mesele laikliğin teorik düzeyde İslam’a aşılanmasına gelince burun kıvırıyorlar. “İstemeyiz, kalsın,” falan diyorlar.

Oysa sorsan, desen ki:

Hilafet mi, demokrasi mi, “Demokrasi,” derler.

Hırsızın eli mi kesilsin, hapse mi atılsın desen, “Hapse atıl-sın,” derler.

Dört evlilik mi, tek evlilik mi desen, “Tek evlilik,” derler. Metresleri, pardon, ikinci eşleri vardır, o ayrı mesele.

Faizsiz ekonomi düşünülebilir mi desen, “Paranın değeri korunmalı, bu faiz sayılmaz,” derler.

Kölelik, cariyelik desen, “Sümme hâşâ, Peygamberin ömrü vefa etmedi, yoksa kaldıracaktı,” derler.

Şahitlikte iki kadına, bir erkek desen, “Hangi devirde ya-şıyoruz,” derler.

Miras desen, başta kadınlar itiraz eder, “Yok, herkes eşit almalı,” derler.

Hadi cihada desen, “Olur mu, o savunma savaşı,” derler.

İslam devleti desen, “istemeyuk o modern bir kavram,” derler.

Haram aylar desen, “O da ne, Hilmi,” derler.

....

Page 128: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

128

Ammaa laiklik dersen, hemen “Olamaz, hayııır, sen bizi kâfir mi yapacaksın, Allah’ın nizamının üstüne nizam, Allah’ın hükmünün üstüne hüküm mü olur, laikliği kabul edip de imandan mı çıkalım,” derler.

Derler mi, derler

Fesuphanallaaah...

28 Mayıs 2016

İddiam odur ki, Mekke’de inen “FEKKU RAKABE” aye-ti ile köleliğe ilkesel ve ahlaki olarak kökten karşı çıkılırken, -Müslümanların köleliğe karşı fiili tutumu bunu destekler- Medine’de inen ayetlerde, konjonktürel zorunluluklar ne-deniyle, köleliğin yürürlüğe girmesine veya devamına izin verilmiş ve kölelik şartlarının iyileştirildiği bir hukuk oluştu-rulmuştur.

Kur’an’da, Mekki ayetlerde kölenize iyi davranın diye dü-zenleyici bir ayet bulamazsınız. Köleliğin şartlarını iyileştirici bir ayet de yoktur Mekki ayetlerde.

Bunun toplumsal hayata hâkim olmanızla, siyasetin Müslümanların elinde olup olmaması ile bir ilgisi yok. En za-yıf olduğunuz anlarda bile, kölelere iyi davranmayı tavsiye edebilirsiniz. Tıpkı yetimin hakkını verin, denildiği gibi, kö-lelere iyi davranın, haklarını teslim edin de denebilirdi veya tıpkı yetim hakkı yiyenlere serzenişte bulunulduğu gibi köle-lere kötü muamele edenlerin kınandığı ayetler indirilebilirdi.

Ama Mekki ayetlerde bu tip ayetler yok, çünkü Mekke’de köleliğe karşı köklü bir duruş var. Bu köklü duruş, köleliğin tümden kaldırılmasına dönüktür. Mekke’de köleliğe karşı hem Kur’an’da hem de fiiliyatta radikal bir duruş sergileniyor.

“Fekku Rakabe” ayetinin ifade ettiği anlam, köleliği kök-ten kaldırın, köleliğe karşı çıkın şeklindedir. Fiili uygulama da buna çok paralel.

Page 129: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

129

Köleleri özgürlüklerine kavuşturmak için Mekke’de Müslümanlar servetlerini harcadılar, köleleri satın alıp özgür bıraktılar.

Peygamber, ailesinden miras kalan bir cariye ile eşinin he-diye ettiği Zeyd dışında bir köleye sahip değildi tüm Mekke hayatında. Bu ikisini de özgür bırakıp birbirleriyle evlendiri-yor. Peygamberin ölümü esnasında sefere çıkmak için bekle-yen ordunun komutanı olan Usame, bu iki kölenin çocuğu.

Mekke’de, başta Ebu Bekir olmak üzere Müslümanlar ser-vetlerini köleleri satın alıp onları özgürlüklerine kavuştur-mak için harcıyorlar. Köleliğe karşı fiilen mücadele ediyorlar.

Ama iş Medine’ye gelince konjonktür ağır basıyor, kölesiz bir toplum oluşturmanın zorluklarına Mekke’deki gibi yeteri kadar göğüs gerilemiyor. İlkesel ve fiili olarak Mekke’de kar-şı çıkılan kölelik müessesi geri getirilip, hukuka bağlanıyor. Yani nesih, iyi uygulamanın, ideal olanın kaldırılıp, kötü uy-gulamanın getirilmesi tarzına döndürülüyor.

Sonra Peygamber de köleler ve cariyeler ediniyor. Hatta bir savaşta beşte bir hak olarak payına düşen yaklaşık 300 köle çocuğu ve kadını köle pazarında sattırıp silah aldığına dair rivayetler var.

Ebu Bekir ise, köleliğe bireysel olarak karşı çıkışını sürdü-rüyor. En güçlü olduğu zamanda, yani halife iken, savaşlar-dan elde edilen köle ve cariyelerden kendisine pay ayırmayı reddediyor.

Peygamberin, Ömer’in, Osman ve Ali’nin köle ve cariyele-rine ilişkin çok sayıda rivayet duymuşsunuzdur. Ebu Bekir’in köle satın alıp onları özgür bırakmasının dışında edindiği köle ve cariyelere ilişkin duyduğunuz bir rivayet var mı?

2 Haziran 2016

Musa-Firavun çatışması, geniş kırsal alanlarda özgürce gezinen avcı-toplayıcı-çoban toplum ile yerleşik ve medeni/şehirli tarım-imparatorluk toplumunun çatışmasıdır.

Page 130: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

130

Sembolleri hatırlayın:

Musa’nın Şuayb’ın yanında geçirdiği yıllar: Tarım toplu-mu ile çoban toplum karşılaştırması.

Kudret helvası: Doğada kendiliğinden yetişen, tarımı ya-pılmayan bir ağaca çizikler atılmak suretiyle çıkan sıvıdan yapılan bir helvadır. Çoban helvası diyebilirsiniz. Doğada kendiliğinden yetişen bir tür mantar olduğunu söyleyenler de var.

Bıldırcın eti: Avcılığın simgesidir.

Allah’ın gökten kudret helvası ve bıldırcın eti indirmesi: Bunları hazır bulmaları, tarım toplumlarındaki gibi, bunları yetiştirmek için düzenli bir mesai ve emeğe ihtiyaç olmaması.

Musa’nın taşa vurmasıyla fışkıran 12 pınar: Tarımcılıktaki gibi sulama, kuyu kazma, sulama kanalları yapma yerine, do-ğadaki tabii olarak fışkıran suları kullanma…

Boğadan heykel: Tarım toplumunun simgesi, bu simgeyi putlaştırmak, tarım toplumuna dönüş arzusunu simgeliyor. Tüm tarım toplumlarında boğa/inek Tanrı’nın simgesidir, put-tur.

İsrailoğullarının topraktan yetişen ürünlerden bakla, sala-talık, sarımsak, mercimek ve soğan istemesi: Tarım toplumu-na dönüş arzusu…

Çölde 40 yıl gezinme: Tarım toplumundan kaçış, avcı-lık-toplayıcılık-çobanlığı sürdürme zorlaması…

Kölelik: Tarım toplumunun kaçınılmaz üretim aracı…

Kölelikten kaçış ve geniş kırsal alanlara dönüş: Tarım top-lumundan, avcı-toplayıcı topluma geri dönüş arzusu…

Filistin’e Varış: Avcı-toplayıcı-çoban toplumun, tarım-im-paratorluk toplumuna yenilmesi ve yerleşik hayata geçiş… Kaçınılmaz son…

NOT: O dönemde dünyanın avcı-toplayıcı-çoban toplum evresinden çoktan çıktığı düşünülebilir. Ama o dönemler-

Page 131: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

131

de tarihin çok yavaş ilerlediği ve geçişlerin hiç de kolay ve kısa sürede olmadığı düşünülürse, her iki üretim biçiminin aynı anda devam etmesi mümkündür. Musa’dan binlerce yıl sonrası, Peygamber dönemi Arap toplumu bile ara bir top-lumdur. Ancak İslam ile birlikte tam tarım ve imparatorluk toplumuna geçiş yapabilmişlerdir.

21 Ağustos 2016

Artık “KARMA YASASI”NA inanmıyorum.

İyilik yapan iyilik bulmuyor.

Kötülük yapan da yaptığı kötülüğün karşılığını görmüyor.

İyilik yapanlara kötülük, kötülük yapanlara da iyilik ya-ğıyor.

Kötülükle işi olmayan sıradan insanlara ölüm, fakirlik, yoksunluk, zulüm yağarken; profesyonel kötülere iktidar, güç, zenginlik, çokluk yağıyor. Rabbim kötülere verdikçe ve-riyor.

“KARMA” tam bir saçmalık.

Bu beni anti-Budist veya Budizm dinine göre kâfir yapa-caksa da yapsın.

Umurumda bile değil.

Fakirin avuntusu olan “SONRA” ya ertelenen adalet bek-lentisi ise, sadece kötüye silah oluyor.

21 Ağustos 2016

“körü körüne inanç” joker bir deyim.

İnançla ilgili nerede bir sapkınlık varsa, yapıştır üstüne tı-patıp uyar.

Bu isimde Vamık Volkan’ın bir kitabı da mevcut, ilginç tes-pitler var içinde, tavsiye ederim.

Benim kafamı kurcalayan husus, inanç sapkınlıklarının “körü körüne inanç”ın bir neticesi olması değil, bu zaten çok açık değil mi!

Page 132: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

132

Kafamı şu kurcalıyor: “Körü körüne inanç” varsa bir de ayrıca “görü görüne inanç” mı var?

“İnanç” zaten, tabiatı gereği “körü körüne” değil midir?

“Görü görüne inanç”a inanç denebilir mi?

Gördüğümüz, duyduğumuz, duyularımızla idrak ettiği-niz, tecrübe ettiğimiz bir husus “inanç” veya inancın konusu olabilir mi?

Olamayacağına ve “görü görüne bir inanç”tan bahsede-meyeceğimize göre sonuç olarak, bütün inançlar “körü körü-ne inanç” değil midir?

Unutmayalım, bütün inançlar önce inanç olarak ortaya çı-kar. Her ne kadar inançların ortaya çıkışında, muhtelif psiko-lojik ve toplumsal faktörler rol oynasa da bu böyledir. İnanç oluştuktan sonra rasyonalize edilir. Oluşmuş inancın sonra-dan rasyonalize edilmesini inanç sahipleri, inancın öncü ras-yonel gerekçeleri zanneder.

Oysa gözünüz kör değilse inanamazsınız.

31 Ağustos 2016

CNN’deki programın üzerine bir iki husus hakkında dü-şünülmesinin ve ciddi bir şekilde tartışılmasının önemli oldu-ğunu düşünüyorum:

1-Programda sorulan ama kem-küm cevaplar verilen, Gülen Cemaatinin -zımnen benzeri cemaatlerin- İslami cema-atler veya yapılar sayılıp sayılamayacağı hususu.

İslami değil ama Müslümanlara ait cemaatler türü absürt cevaplarla meseleyi geçiştirmeye gerek yok. Bu cemaat bal gibi de İslami bir cemaat ve yapıdır. Belli bir İslami görüş ve bakış açısından yola çıkarak, bu yapıyı gayri-islami ilan et-mekle bu yapı İslam’ın dışına itilmiş olmuyor.

İslam’da mehdilik, tasavvuf, cifir hesabı yoktur demekle de -bu açıklamaları diyanet de yapsa- bu bakış açıları İslam’ın dışında bırakılmış olmuyor.

Page 133: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

133

Şu soruya net bir cevap vermek zorundayız:

Neyin İslami, neyin İslam dışı olduğunu belirlememiz için, orada öylece duran, saf, öz, her şeyden damıtılmış, tüm etki ve öznelliklerden etkilenmemiş bir “kendinde İslam” var mıdır? “Kendinde İslam”ı Hasan Aydın Hoca’dan emanet aldım. O da Kant’ın “Numen”inden almış sanırım. Siz buna indirilmiş din deseniz de fark etmez.

Gerçekten herkesin üzerinde uzlaşabileceği, gerektiğin-de ona dönüp kontrol ederek neyin İslami, neyin de İslam dışı olduğunu belirleyebileceği bir “Kendinde İslam” veya “İndirilmiş din” var mı?

Kimse Kur’an var ya, kolaycılığına kaçmasın. Üzerinde Arap harfleriyle yazılmış satırlardan oluşan ölü bir metin ola-rak tabii ki tek bir Kur’an var. Ama bu ölü metin satırlardan çıkıp, dile getirilmeye çalışıldığında, yorumlandığında, haya-tın içine girdiğinde kim, herkesin üzerinde uzlaştığı ve ge-rektiğinde ona müracaat ederek neyin İslami olduğuna karar verdiği tek bir Kur’an’ın olduğunu iddia edebilir! Bir tane de-ğil, binlerce Kur’an var, hatta abartarak kişi sayısınca Kur’an olduğunu bile iddia edebiliriz.

O zaman bir şeyin “İslami” olduğunun ölçüsü ne olmalı-dır?

Benim naçiz kanaatime göre, bir kişi, görüş, mezhep, grup veya cemaatin kendisini İslam çizgisi içinde görmesi, İslami olması için yeterli bir kıstastır. Başka bir görüş, mezhep, hare-ket veya yapının söz konusu cemaatin görüşlerini yanlış bul-ması, bunların İslam dışı görülmesine sebep teşkil edemez.

İslam, Peygambere gelen ilk vahiyle başlayan, muhtelif etki ve etkileşimlerle, kaçınılmaz zorunlulukların gerektirdiği değişimlerle ve bu süreçlerde bünyesine kattığı yeni şeylerle tarih içindeki yürüyüşünde büyüyerek bugüne kadar gelmiş geniş bir kulvardır veya büyük bir bünyedir.

Bu bünye ve kulvar içinde kalmak şartıyla, her yapı ve dü-şünce “İslami” vasfına sahiptir.

Page 134: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

134

2-AK Parti öncesi iktidarlarda İslami yapıların mağdur ol-dukları pek çok husus, 2002 sonrası birer birer çözüldü. Buna rağmen bir cemaat neden hâlâ iktidardan pay kapmaya ça-lışır, darbe yapmaya kalkışır, cemaatler var olmaya ve faali-yetlerini sürdürmeye, belirledikleri hedefleri gerçekleştirmek için çalışmaya devam eder mealindeki soru önemliydi.

Bence burada teolojiktir, değildir, ezoterik tesirler, dış mihrakların tesiri, gibi öze tekabül etmeyen tartışmalara gir-mek yerine, seküler ya da dini bir yapı, sahip olduğu görüş çerçevesinde niçin insanları biçimlendirmek, dünyaya nizam vermek için programlı ve sürekli bir praxis içine girer, soru-suna yoğunlaşmak lazım. İşin özü budur çünkü.

Bence bunun birinci nedeni, teolojik falan değil basbayağı da epistemolojiktir. Teoloji de sonuç itibariyle epistemoloji ile ilişkilidir ama sadece dini gruplar değil, seküler gruplar da açıklayacağım epistemolojik nedenle, böyle bir praxis sergi-leyebilir.

İnsanların ve grupların dünyaya nizam vermeye kalkış-malarının, kişileri biçimlendirme çabalarının, hedeflerine ulaşmak için kendileriyle bile çelişerek gayri ahlaki yollara ve ilişkilere müracaat etmelerinin ve hatta şiddeti, zorbalı-ğı, otoriterliği bir yöntem haline getirmelerinin temel nede-ni, epistemolojik anlamda, hakkın, hakikatin, doğru bilginin MUTLAK sahibi olduklarına dair derin bir inanca sahip ol-malarıdır.

Hakikatin mutlak sahibi olduğuna inanan bir insan, üze-rine bombalar sarmış bir intihar bombacısından daha tehli-kelidir. Hoş, böyle bir inanca sahip olmayan birisi de zaten intihar bombacısı olmaz.

Bunun ikinci temel nedeni de psikoloji ile ilgilidir. Buna girmeyeceğim.

Ama birinci neden, son derece etkili ve temel oluşturan bir nedendir. İslamoğlu cemaati de dâhil tüm cemaatler hakika-tin mutlak sahibi olduklarına inandıklarından, kendilerine imkân verilse dünyayı bu mülkiyetlerinde hissettikleri “mut-

Page 135: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

135

lak hakikat” doğrultusunda biçimlendirmekten çekinmezler. Bunların F.gülen cematinden farkları, böylesi bir organizas-yonu yapabilecek yeterli iradeye, hırsa, sabra, organizasyon yeteneğine sahip olmamalarıdır.

13 Eylül 2016

Bayram geldi ya, Kurban Bayramı…

Herkesin dilinde standart klişeler, ellerinde üç-dört bin TL’lik telefonlarla İbrahimcilik ve İsmailcilik oynamalar…

Neymiş efendim;

“Senin İsmail’in ne, senin İsmail’in kim?”

“Sen İsmail’ini kurban ettin mi?”

“Senin düşün ne, bırak başkasının düşünü?”

“İsmail gibi teslim olup bıçağın altına yatar mısın?”

Vs. vs. vs.

Kıssanın kendini kritik etmek, eleştiriye tabi tutmak bir yana, çoğu kişinin ana temayı ve ana fikri bile anladığını dü-şünmüyorum.

Kalkıp kıssanın tahlilini yapacak değilim ama en azından ana fikrin, İsmail’i kurban etmek değil, kurban etmemek ol-duğunu söyleyebilirim. Mesajı çok basitçe “İsmail’i kurban etmeyin” olan bir kıssadan, ille de kurban edecek bir şeyler çı-karan ve ille de İbrahim gibi sizin de Tanrısal düşleriniz olsun diyen kafaları, bilmiyorum psikolojik anlamda nasıl değer-lendirmek lazım! Kimsenin düş görmesine, hayal kurmasına ambargo koymuyorum, sıkıntı Tanrısal düşlerde…

Eğer kıssa tarihi bir vakıa ise, insanların Tanrılara evlatla-rını kurban verdikleri bir çağda, yani İbrahim ve İsmail’in ya-şadığı çağda -gerçekte kurban edilmek istenen İshak’tır ama neyse!- bence tek bir mesajı olabilir, o da şu:

“Evlatlarınızı kurban etmekten vazgeçin, buna Tanrı razı değil.”

Page 136: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

136

Mesaj bence karşılık bulmuştur ve uzunca bir süreden beri evlat/insan kurban etmek iğrenç ve kabul edilemez uygula-malardan sayılıyor. Yani kıssa ve vermek istediği mesaj sa-dece tarihsel bir değere sahip, bugün için hiçbir kıymeti yok. Çünkü günümüzde, evlatları/insanları Tanrılara kurban et-mek gibi bir gelenek yok.

Bunun ötesi insanların kıssayı sulandırmasından, kıssaya aşırı anlam yükleyip şişirmesinden ve hikâyeyi öznel bakış açısıyla sürekli yeniden yazmasından ibaret.

Kıssanın kritiğine gelince; bence kıssa bu zamana dönük hiç de müspet değer taşımayan kötü -biraz da subliminal- mesajlar içeriyor.

Günümüzde, gördükleri düşlere, kurdukları hayallere, kurguladıkları hikâyelere insanları inandıranlardan çekmek-ten çok başka neyden çekiyoruz ki! Niyetleri iyi bile olsa -ki ben buna inanmıyorum- dinsel düşleriyle ürettikleri saçma davalarının ve kutsallaştırılan şahsiyetlerinin önüne milyon-larca insan seve seve kurban olmak için boyunlarını uzatmı-yor mu?

15 Temmuz’da yaşadığımız, İsmaillerin seve seve boyun-larını, düşüne inandıkları İbrahimlerinin bıçağına uzatmaları değil de nedir?

Ama ya hak peygamberler diye itirazların yükseldiğini duyar gibiyim. Unutmayalım, hak da olsa bir Peygamberin düşüne inanmakla, bir meczubun düşüne inanmak arasında mahiyet değil sadece derece farkı vardır. Dileyen dilediğine inanmalı ama inancın ürettiği neticeler, eleştirel aklın süzge-cinden geçirilmezse, düşlerine gerçeklik yükleyip eline bıçağı alanların ve bıçağa boyunlarını uzatanların sahibi olduğu bir dünya çok da yaşanır bir dünya olmayacaktır.

Nitekim öyle…

Bu mümkün mü bilmiyorum ama rüyaların belirlediği bir dünyayı aşmak zorundayız. Ben böyle bir dünyada yaşamak-tan bıktım artık.

Page 137: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

137

Tüm dostların bayramını kutluyorum.

Bayram bir düşün eseri olsa da…

17 Eylül 2016

“Bireyler çoğu kez toplumda yaygın olan inanç sistemini kendi gerçek inançları sandıkları için, içlerinde yücelttikleri şeylerden habersizdirler. Örneğin içinde “güçlü olmak” ve “başkalarını ezmek” (ya da diğerlerine vaziyet edip biçimlen-dirmek) arzusu olan, bunu yücelten bir kişi, dışarıya, çoğun-luğun kabul ettiği dinin sağlam bir mümini veya dindarı gibi görünebilir ve belki kendi gerçek yönlerini kendisi bile kabul etmez. İşte böyle bir durumda, onun gizli inancı ya da dini, iktidardır. Hristiyan dinine veya bir başkasına (örn. İslam’a) bağlı oluşu ise, onun için boş bir ideolojiden başka bir şey de-ğildir.” Erich Fromm

Hatta görünür inancın uygun yönleri, bilinçli ya da bilinç-siz, gizli inancın meşrulaştırılmasında, gerekçelendirilmesin-de araçsallaştırılır. Görünür din/inanç, gizli din veya inanca zemin üretir.

3 Ekim 2016

“Hüküm Ancak Allah’ındır!”

Bu cümle ile ilgili geçmişte, kavramsal, Kur’an’da kullanılı-şı, tarihteki tezahürü, İslam devleti, laiklik, demokrasi, iman, şirk vs. üzerinden çok sayıda sonuçsuz tartışma yapmıştık. Hala bu tartışmalar sürüyor.

Artık çok önemsemiyorum böylesi tartışmaları ve bu tür yaklaşımları din dilinin bize oynadığı oyunlar olarak görü-yorum.

Nasıl mı?

Günlük dilde, din dilini kullanırken ne anlıyor ve nasıl kullanıyorsak öyle işte!

Page 138: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

138

Güncel dilde nasıl, “Allah bilir!” derken, “İş olana kadar kimsenin ne olacağını bilemeyeceğini,” anlıyor ve “Madem Allah bilir, gidip Allah’a sorayım,” demiyorsak;

“Allah verdi!” derken, “Elimize geçenin kaynağını bilme-diğimizi ya da izah edemediğimiz bir yerden geldiğini” anlı-yorsak;

“Allah versin!” derken, “Sana bir şey vermeyeceğim, imkâ-nım yok ya da buna mesul veya mecbur değilimi” anlıyor ve bu cevabı alan dilenciler, “Madem Allah veriyor, gidip ondan isteyeyim,” gibi aptalca bir davranış sergilemiyorsa;

“Allah görüyor!” derken, “Yaptığının bir bedeli var”ı an-lıyorsak;

“Mal da mülk de Allah’ın!” derken, “Hiç kimse hiç bir şe-yin mutlak anlamda ve sonsuza kadar sahibi değildir”i anlı-yorsak;

“Allah bana, ben de sana!”, derken, “Şimdi sana verecek param yok, olunca veririm”i anlıyor ve tekrar alacağımızı istediğimizde “Allah sana verdi mi, verdiyse borcunu öde!” demiyorsak, hatta “Allah vermiş midir acaba gidip alacağımı istesem mi” tarzında düşünmek hiç aklımıza gelmiyorsa;

“Düşmez kalkmaz bir Allah!” sözünden her insanın başı-na kötü şeylerin gelebileceğini, bundan kimsenin müstesna olmadığını anlıyorsak:

“Allah’ın adamı!” derken, Allah’ın kapısında nöbet bek-leyen bir bodyquardı değil, “saf, zavallı, sahipsiz bir insanı” anlıyorsak;

Yani daha kaç tane örnek vereyim bilmiyorum, güncel dilde içinde Allah geçen ne kadar deyim, cümle varsa büyük ölçüde anladığımız ve kastettiğimiz, Allah’ın bizzat zatı ve kendi zatını ilgilendiren bir husus ve O’na atfettiğimiz bir fi-ilden çok gene güncel hayata ait, sana, bana ve ona dair bir mesele ise;

Page 139: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

139

“Hüküm ancak Allah’ındır” sözü de, hüküm, krala, despo-ta, başkana, haddini bilmez zorbalara, liderlere özellikle de cemaat liderlerine, rahiplere, din adamlarına, âlimlere, hâ-kimlere, akademisyenlere, çokbilmişe/ukalaya, sadece sana, bana ve ona özel değil, herkese aittir; iş kimi ilgilendiriyorsa, herkesin orada söz söyleme ve kararda rey hakkı vardır de-mektir.

Kısacası, Üstad Gannuşi’nin ifadesiyle:

“Hüküm Allah’ındır demek, hüküm milletindir; herkesin-dir demektir.”

Bu sözün üstüne daha da söz edenin Hükmü batıldır.

8 Aralık 2016

“Sabit din, sabit şeriat”,

“Sabit din, dinamik şeriat” oluyor da,

“Dinamik din, dinamik şeriat” olamaz mı?

21 Ocak 2017

1-Tanrı iyiyi iyi olduğu için emretmiş, kötüyü kötü olduğu için yasaklamışsa iyiyi ve kötüyü Tanrı yaratmış oluyor. Tanrı iyiliğin kaynağı olabilir, ama kötülüğün kaynağı olabilir mi? Olamaz.

2-Tanrı emrettiği için iyi iyi, yasakladığı için de kötü kötü olmuşsa, o zaman Tanrı’nın vahiyle indirdiği bazı emirleri sonradan yasaklamasının veya tersine yasakları sonradan ser-best bırakmasının bir izahı yoktur. Çünkü Tanrı fikir değiştir-miş olur. Bu O’nun zatına yakışır mı?

3-Mutezilenin dediği gibi husn-kubh zati ise, iyilik ve kötülükte bir görelilik olmamalıdır. Yani öldürmek kötü ise başta Tanrı olmak üzere hiç kimse hiç kimseyi öldürmeme-lidir. Çünkü Tanrı kötü bir şey yapmaz. Demek ki öldürmek koşullu olarak iyi veya kötüdür. Husn-kubh zati değildir. İyi ve kötü görelidir.

Page 140: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

140

4-Husn-kubh zati değilse o zaman iyi veya kötüyü bir otoritenin belirlemesi gerekir. Şu iyi şu kötü diye göstermesi veya belirlemesi gerekir. En üst otorite Tanrı olduğuna göre, bu belirlemeyi Tanrı yapmalıdır. Ama bu sefer 2.maddedeki çelişki ortaya çıkar. Tanrı bir şeriatta iyi dediğine başka bir şeriatta kötü demiş olur ki, bu Tanrı’nın çelişkiye düşmesi an-lamına gelir. Tanrı için çelişki söz konusu olamaz.

5-Toparlayalım: a-Eşya zatı itibariyle iyi veya kötü değil-dir. b-İyi ve kötü sonradan verilmiş bir yüklemdir. c-İyi ve kötü görelidir. d-İyi veya kötü vasfını Tanrı vermemiştir, çün-kü Tanrı için çelişki olamaz.

6-Başka argümanlara girmeden şu soruyu soracağım: İyiyi ve kötüyü kim belirliyor? Cevabım şu: İyi ve kötü insana göre iyi ve kötü olduğuna göre, bunu ancak insan belirleyebilir. Göreli kavramlar oldukları için içleri boş olan bu iki kavramı yani “iyi” ve “kötü” kavramlarını insan sürekli olarak yeni-den ve yeniden doldurmak zorundadır. Tecrübesi geliştikçe, şartlar yenilendikçe, hayat değiştikçe tekrar ve tekrar bunları tanımlamalıdır. Demek ki, şu iyi bu iyi diyen sadece insandır, ne eşyanın tabiatı, ne de Tanrı’dır. Tanrı gönderdiği vahiyler-de, sadece belirli bir tarihsel koşulda tanımlanmış iyiye iyi, kötüye kötü demektedir. Bu da gene insana ve koşula göre olmak zorundadır.

9 Şubat 2017

Saf iman mümkün müdür?

Soru şöyle de sorulabilir:

Kocakarı imanı mümkün müdür?

İmam Gazali İhya’da “Ahir zamanda değişik inançlar çık-tığında kocakarı gibi inanın” şeklinde bir hadis rivayet etmiş. Hem Gazali’nin, hem de Razi’nin kocakarı imanına özlem duyan ifadeler kullandıkları söylenir.

İşte “saf iman” ile “kocakarı imanı” olarak tanımlanan bu imanı kastediyorum.

Page 141: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

141

Kısaca “saf iman”dan, düşünmeden, delil aramadan, şüp-he etmeden, akli hiçbir argümana müracaat etmeden, imana konu her neyse onu olduğu gibi kabul etmek anlaşılabilir.

Günümüzde bazıları iman konusunda içinden çıkılmaz çe-lişkiler söz konusu olduğunda “iman delil gerektirmez, bize lazım olan kocakarı imanıdır, ben iman ettiğime öylece iman ediyorum” diyerek inançları konusundaki çelişkileri örtmeye çalışmaktadırlar.

Peki, bu gerçek bir duruma mı işaret eder?

İşin aslı, kocakarı imanına sığınanlar veya “saçma da olsa, çelişki de içerse inanıyorum” diyenler, aslında kocakarı ima-nına sığınmayı tam da akli bir argüman olarak kullanmış ol-muyorlar mı?

Tutarsızlık!

Kocakarı imanına bile akli bir argümanla ulaşılıyorsa, bu iman nasıl oluyor da kocakarı imanı veya saf iman olabiliyor? Zihnin akıl ve iman diye iki ayrı şubesi yok, ne oluyorsa aynı saksının içinde oluyor.

Diğer yandan kocakarılar gerçekten kocakarı imanına sa-hip midir?

Kocakarıların bile öğrenilmiş iman ile iman ettiği oldukça açık bir durumdur. Onların imanı da toplumdan, ailelerinden ve eğitim süreçlerinde alınmış veya hazır bulunmuş imandır. Bu yüzden bütün kocakarılar içinde doğdukları toplumun di-nine mensupturlar.

Kocakarıların argümanı “ailemiz, atalarımız, hocaları-mız söylüyorsa doğrudur” argümanı ile temellendirilmiş bir imandır. Yani kocakarılar bile zayıf da olsa ancak akli bir ar-gümanla iman edebilmektedirler.

Öyleyse nasıl oluyor da kocakarı imanı veya saf iman mümkün olabilir?

İman, mahiyeti itibariyle zıddı ile anlam bulan, zıddına rağmen, zıddı reddedilerek kabul edilen bir diyalektiktir.

Page 142: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

142

Şüphe olmadan iman olmaz. Yüzde yüz saf bir iman bu yüz-den mümkün olmaz.

“Kocakarı imanı” argümanı, sizi rahatsız eden açık şüp-helere karşı, imanınızı korumak için kullandığınız bir kalkan veya kafes türünde bir argümandır. Aklidir, bu yüzden sizi saf imana götürmez, sadece korur, şüphelere karşı bir nebze sağır ve kör olmanızı sağlar. Aklen zayıf bir argümandır ama duygusal olarak koruma gücü son derece yükseltir, insana kendini rahat hissettirir.

Rahatı tercih edenlere kolay gelsin.

Siz gene de şüphede kalın…

10 Şubat 2017

Fekkü Rakabe=Kölelere özgürlük!

Deniyor ki: Kölelik Kur’an’ın indiği toplumun bir realite-siydi, İslam bunu dikkate alarak köleliği kaldırmadı ama kal-dırmak için gerekli ilk adımları attı.

İslam’ın köleliği tümüyle yasakladığına dair apolojist id-diaları tarihi realite ve Kur’an’daki bilgileri dikkate alarak de-ğerlendirme dışında bırakıyorum.

Peki, putların yok edilmesinden bile zor (!) olan bu realite efendilerin mi, yoksa kölelerin mi vazgeçmekte zorlandıkla-rı bir realiteydi? Yani Kur’an köleliği tümden kaldırmayarak, efendilerin hassasiyetlerini mi, yoksa kölelerin hassasiyetleri-ni mi dikkate aldı?

Ya da şöyle sorayım: Kölelik kaldırılmayarak -modernist Müslümanların ifadesiyle köleliğin kaldırılması ileriki süreç-lere bırakılarak- kölelerden çok efendilerin faydaları gözetil-miş olmadı mı?

Bunu düşünürken zihninizi kölelikten kurtulmanın olum-suz psikolojik ve sosyal süreçleri ile şartlandırarak kendinizi

Page 143: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

143

aldatmayın; evrensel bir ilke olan herkesin sahip olduğu eşit özgürlük hakkını ve kimse kimsenin malı değildir, evrensel ilkesini göz önünde bulundurun.

Köleliğin sürdürülmesinin efendilerin ne kadar çok işine yaradığı açık, imkân olsaydı da bir de kölelere sorabilseydik, acaba köleliğin bilinmez bir sürece bırakılmasından efendiler kadar memnun muydular diye.

Herkesin bir cevabı olabilir. Ben uzun yıllardır yaptığım okuma ve düşünmelerim neticesinde şu noktaya geldim:

Mekke’de ve Medine’nin ilk bir-iki yılında Peygamberin idealleri arasında tevhidin inşası kadar köleliğin ve insanlar arasındaki statülerin kaldırılması da vardı. İslam Mekke’de gençlerin, düşük statülü ve önemsiz kabile mensuplarından oluşan orta ve düşük sınıf tüccarların, alt kademeden yok-sulların, mevalinin ve kölelerin, üst zengin tüccar sınıf olan Mele’ye bir başkaldırışıydı.

Hz. Muhammed Mekke’de davetini, orta ve alt sınıftan in-sanları arkasına alan bir proje üzerine kurmuştu. Son derece de idealistti ve konjonktürü çok da hesaba katmıyordu.

Hukuki bir emirden çok bir slogan gibi, ayette de ifadesini bulan, “Fekkü Rakabe = Kölelere özgürlük!” diye haykırıyor-du. Hiç köle edinmiyor, eskiden sahip olduğu köleleri özgür-leştiriyor, arkadaşlarına da köle satın alıp özgürleştirmeleri için tavsiyelerde bulunuyordu.

Ancak “Fekkü Rakabe” üzerine kurulan, konjonktürü dik-kate almayan davet projesi iflas etti. Müslümanlar Mekke’de başarısız oldu.

Proje değişti, Medine’nin ilk bir-iki yılının ardından, efen-dileri yanına çekme, Kureyş’in efendileri ile uzlaşma üzerine kurulu yeni proje hayata geçirildi.

Müslüman olunca develerden ve kölelerden oluşan ser-mayesinin en az yarısını kaybedeceğini düşünen ve özgürlü-ğünü verdiği kölesiyle aynı statüde olacağını düşünen Ebu Süfyan’ın İslam’ı kabul etmesi mümkün değildi.

Page 144: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

144

Nitekim kölelerini özgür kılmaları gerekmediğini ve yeni dinin, “İlaf” tüccar kapitalizmini engellemeyeceğini anlayan üst sınıf Mele tüccarları, Hz. Muhammed’e yakınlaşmaya ve onunla uzlaşmanın yollarını aramaya başladılar.

Bu yüzden Mekke’deki “kölelere özgürlük” sloganı, Medine’de “kölelerinize iyi davranın”a dönüştü. Yani iddia edildiği gibi köleliğin kaldırılmasına dönük tedrici bir süreç işletilmedi, süreç ters işledi ve Mekke’de özgürleştirilmesi is-tenen köleler, Medine’de hakları iyileştirilen kölelere dönüş-tü.

Bu yüzden Medeni ayetlerde bir “köle hukuku” var ve bu hukuka göre köleler, özgürlük hakları olduğu için değil, efen-dilerinin suçlarına bir kefaret olsun diye özgürleştirilebiliyor-lardı. Ya da özgür olmak isterlerse, özgürleştirme bedellerini ödemek için çalışma hakkı gibi zaten cahiliyede de bulunan haklara sahiptiler. Mal olmaktan mal olmamaya terfi için bile kendileri çalışmak zorundaydı.

Mekke’de kölelerin hassasiyetleri dikkate alınırken, Medine’de efendilerin hassasiyetleri dikkate alındı.

Mekke ile Medine’nin geçişi olan Bedir Savaşı’nın ardın-dan esirlere ne yapılacağı sorunu büyük bir probleme yol açtı. Mekke’deki “Fekkü Rakabe” ilkesi gereği bunların ya bırakıl-ması ya da Hz. Ömer’in önerdiği gibi tümünün kellelerinin vurulması gerekiyordu. Oysa konjonktür bu iki çözüme de uygun değildi. Arap geleneklerine göre ise köleleştirilebilir-lerdi. Bu ise “Fekkü Rakabe” ilkesi ile tersti. Üçü de olmadı, ara bir çözüm olarak, fidye ile serbest bırakıldılar.

Sonraki savaşlarda ise, köle ve cariye edinmek hiç sorun olarak görülmedi. Peygamberin yüzlerce kölesi oldu ve bun-ları köle pazarlarında sattırdı. Cariyeler edindi. Bir kısmını da hayır (!) için özgür bıraktı.

Hz. Peygamber’in vefatına yakın, kölelere, kadınlara ve Ensar’a iyi davranılması konusunda ısrarla vasiyette bulun-ması, bu üç grubun haklarını yeterince teslim etmediği konu-sundaki vicdan azabından kaynaklanıyor olsa gerek...

Page 145: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

145

15 Şubat 2017

Arap aklını en iyi tanımlayan cümle, hadisi şerif olarak ri-vayet edilen “Her bid’at dalalettir” sözüdür.

Çölde, “Hâdi/Çöl Rehberi”nin izlerini takip etmek zorun-da olan bir Arap için, bid’at/yeni yol arayışlarına girmek son derece tehlikeli bir maceradır. Çünkü yeni yollar tecrübe et-mek adına Hâdi’nin izlerinden çıkmanın sonu, büyük bir ih-timalle ölüm olacaktır.

Cahiliye Arapları, sadece çölde değil, günlük hayatların-da da yeni olandan nefret ederler ve bunu bir yoldan çıkma/dalâlet olarak görürlerdi.

Bu yüzden, sosyal yaşamlarındaki adetler, örfler, onlara atalarından miras kalan, bir-bir izlenmesi gereken tartışılmaz adımlardır; hidayet üzere kalmaktır, dalâletten uzaklaşmanın tek yoludur. Bunları terk edip, bid’at/yeni olanın peşinde koş-mak yoldan çıkmaktır/sapıtmaktır.

Hz. Muhammed’e karşı çıkmalarının en önemli nedenle-rinden birisi buydu; o, bid’at/yeni şeyler icat etti ve onları ata-larının yolundan saptırmak istiyor!

Hz. Muhammed bid’atçıydı! Kısaca bu!

Peki, İslam’dan sonra değişen bir şey oldu mu?

Hayır!

Bu sefer de, atalarının yolunun yerine İslam’ı ikame ettiler, onu belli kalıplar halinde dondurdular, şekle indirgediler ve aslında Arap atasözü olan “Her bid’at dalâlettir” cümlesini hadis haline getirerek, her türlü yeniliği, dini bozmaya ça-lışmak olarak algıladılar. Tıpkı Cahiliye Devri’nde atalarının yaptığı gibi...

Bu anlamda İslam’ın en iyi temsilciliğini, Selefiler yapıyor.

Gören gözler görüyor...

Çok açık!

Page 146: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

146

Peygamber’den sonra dondurulan İslam, kurumsal din, sapır sapır dökülüyor...

Bir dalâlet varsa bunun kaynağı bizzat dinin kendisi...

Ümmetin çocukları çöllerde kayboldu, ne iz var, ne de bir Hâdi; iz diye sarıldıkları onları uçuruma sürüklüyor, düştük-çe düşüyorlar...

Bid’ata/yeniliğe/tecdide en çok bu dinin ve müntesipleri-nin ihtiyacı var...

Bid’at dalâlet değildir; hidayeti bulmanın tek yoludur.

16 Şubat 2017

Allah bizleri imtihan ediyor.

Amenna...

Peki, Allah için bir zaman var mı? Yok.

Allah zamandan ve mekândan münezzehtir, değil mi? Öyle!

O zaman Allah, insanları, hangi arada imtihan ediyor?

Çünkü imtihan ediyorsa imtihan etmesinden önce ve imti-han ettikten sonra olan bir ânın olması gerekir. Önce ve sonra varsa Allah zamandan nasıl münezzeh olabiliyor?

23 Şubat 2017

Anlamakta zorluk çektiğim hususlardan: Kur’an’da bir taraftan, eğer yeryüzünde yürüyen melekler olsaydı on-lara melekten bir peygamber gönderirdik diyorken, Hz. Muhammed’in cinlere de Peygamber olarak gönderilmesi na-sıl mümkün oluyor?

Cin olsaydım muhtemelen Rabbime şöyle niyaz eder-dim: Rabbim insanlara melekler göndermedin, insandan bir Peygamber gönderdin de, bize neden bir İnsan Peygamber gönderdin?

Page 147: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

147

27 Mayıs 2017

Kur’an’da teravih var mı? Yok.

Kur’an’da 61 gün oruç cezası var mı? Yok.

Kur’an’da kandil kutlaması var mı? Yok.

Kur’an’da kırkta bir zekât uygulaması var mı? Yok

Kur’an’da hilafet var mı? Yok

Kur’an’da olmayan ama İslam’a mâl edilen çok sayıda inanç ve uygulamayı bu soru listesine ekleyebilirsiniz.

Bazı arkadaşlar, kendi öznel -veya fundemantalist- din yo-rumları nedeniyle, Kur’an’da olmayan bu ve benzeri şeylerin İslam’da olmadığını iddia ediyorlar.

Peki, ben soruları farklı sorayım:

Soracağım soruların iki cevap şıkkı var: a-Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Şamanizm, sayabileceğiniz bütün diğer dinlerden birisi, b-İslam.

Teravih hangi din veya dinlerde vardır; (a) mı, (b) mi?

61 gün oruç cezası hangi din veya dinlerde vardır; (a) mı, (b) mi?

Kandil kutlaması hangi din veya dinlerde vardır; (a) mı, (b) mi?

Kırkta bir zekât uygulaması hangi din veya dinlerde var-dır; (a) mı, (b) mi?

Hilafet hangi, din veya dinlerde vardır; (a) mı, (b) mi?

Soruları istediğiniz kadar uzatın, başka dinlerde de bulun-duğunu söyleyebileceğiniz cevaplar çıksa da, vereceğiniz tüm cevaplar için “(b) İslam” şıkkı kaçınılmaz olarak bulunacak-tır. Yoksa örneğin, “teravih” kelimesi, İslam’la ilişkilendiril-medikçe, havada kalan, anlamsız bir kelimeye dönüşecektir.

Page 148: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

148

“Kur’an’da yoksa İslam’da da yoktur” düşüncesi ise, İslam’ın tarihte ilerledikçe, bünyesine sürekli yeni şeyler ka-tan bir organizma olduğu gerçeğini anlayamamaktan kay-naklanıyor. Bu, sadece İslam için değil, tüm diğer dinler için de geçerlidir. Eğer din, bir organizma gibi hareket etmezse, donar ve ölür. Bu, kaçınılmaz bir şeydir. Onun içi boş kuru-muş dev bir çınar gibi varlığını sürdürmesi yaşadığını gös-termez.

Sorun daha çok herhangi bir andaki dini görüşün mutlak-laştırılmasından, hakiki din olarak görülmesinden kaynakla-nıyor.

Bu yüzden sadece Kur’an’la dahi olsa sınırlayabileceğiniz, “saf” veya “öz” bir “İslam” yoktur. Çünkü “İslam”ın tarihi organizma hareketi, Peygamberden sonra değil, Peygamberle birlikte başlamıştır. 23 yıllık süreç, bir değişim, oluşum, oluş-turma, oluşma, sentez, ayrıştırma şeklinde ortaya çıkan diya-lektik bir süreçtir.

Bu yüzden, sizin indî, öznel görüşünüz, sizi “hâkim/hâ-kem” yapıp, size neyin İslam’ın içinde, neyin dışında olduğu-na karar verme yetkisi vermez.

“Kur’an’a göre!” yoktur, “Sana göre, bana göre!” vardır.

“Her ne ki, İslam’a mâl ediliyor, O İslam dairesindedir,” görüşü içselleştirilip, “Bana göre!” mantığı yerleştirilmedik-çe, Allahçılar ve Allah adına konuşan Tanrı taslaklarından kurtulamayız.

“Her kim ki, kendisini İslam’a mâl ediyor, o Müslümandır,” mantığı yerleşmedikçe de, biz daha çoook dayaklar yeriz ar-kadaş.

17 Haziran 2017

Dinin sekülerleşmesi ne demek?

Bazı hocalar şikâyet edip duruyor, din sekülerleştiriliyor, diye... Sekülerleşmeyi dünyevileşme olarak anlıyorlar.

Page 149: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

149

İstiyorlar ki her şey dinden sorulsun, dinin karışmadığı, düzenlemediği tek bir alan kalmasın.

Fıkıhlı bir dindarlık (Ne demekse!) istiyorlarmış. Herhalde şunu demek istiyorlar, din sadece manevi dünyanı-zı değil, fıkıh eliyle dünyanızı da düzenlesin!

Oysa din dünya için değil ahiret içindir.

Dünyevi işler için değil manevi işler içindir.

Asıl dünya işlerini dinle düzenlemeye kalkışmak dini dünyevileştirmektir.

Din her şeye karışsın, siyaseti, ekonomiyi, hukuku vs. bi-çimlendirsin demek, dini, kelimeye yüklenen tam anlamıyla sekülerleştirmektir.

İroni yapmıyorum gerçekten böyle.

Din dünyayı biçimlendirsin dediğiniz anda onu ideoloji-leştirmiş ve siyasetçilerin, cemaat liderlerinin, dinci ideolog-ların, dinden nemalanan kesimlerin insafına terk etmiş olur-sunuz.

Dinin dünyayı nasıl biçimlendireceğine karar veren bir din adamları veya din baronları sınıfının diktasına boyun eğ-miş ve aklın, ortak insani tecrübenin dışına çıkmış olursunuz.

Tekrar ediyorum: Din dünya için değil ahiret içindir.

Dinin sizin dünyanıza tek katkısı ahirette hesabı verilecek bir hayatı daha düzgün yaşamanızı sağlamaktır. Dinin tek bir dünyevi mesajı vardır: Adam olun hesaba çekileceksiniz...

Daha düzgün bir hayatın ne olduğunu, aklınızla, ortak tec-rübe ile vicdanınızla, siz kendiniz bulacaksınız. Bunu size ne din adamları, ne dinci ideologlar, ne de sadece dini metinler gösterebilir.

Siz bulacaksınız onu.

Page 150: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

150

17 Haziran 2017

Dinin sekülerleşmesi paylaşımım, olanı tasvir eden değil, bizim için dinin dünyevileştirilerek her alana müdahale etti-rilmesini sorgulayan bir paylaşımdı. Yani tasviri değil ereksel bir yaklaşımla yazılmıştı.

Olanı ortaya koymak açısından, yani tasviri bakış açısıyla tabii ki din, uhrevi ve manevi olduğu kadar dünyevidir de. Dünyayı düzenlemek, her alanı kontrolü altına almak ister. Tarih boyunca bu böyle olmuştur.

Ancak dinin dünya için olduğunu söylemek, sadece si-yasetçilerin, dinci liderlerin, din adamlarının, din üzerinden menfaat devşiren din bezirgânlarının işine yarayan, çoğulcu bakış açılarını yok sayan, tekelci bir söylemdir. Gerçek din-darlığın önünü kapatarak, dini bir metaya dönüştürür.

Daha da önemlisi, artık aşılması gereken despotizme kapı aralar ve din adına ruhban bir sınıfın veya dinci ideologların, diğer tüm insanlara tahakküm etmesine yol açar.

Oysa artık insanlığın geldiği seviye buna izin vermemek-tedir. Dinden veya başka herhangi bir kaynaktan ortaya çıkan despotizmler onaylanamaz. Vicdan ve akıl bunu kabul etmez, etmemeli.

Dinin dünyaya hükmetmesinin modern bir örneğini gör-mek isteyenler mollalar rejimi İran’a baksınlar, din adına din-darlık katlediliyor İran’da. Bazargan’ın dediği gibi insanlar fevç fevç dinden çıkıyor.

Din ait olduğu yere dönmeli ve kalplere, vicdanlara, ma-neviyata hükmetmelidir, dünyaya değil.

19 Haziran 2017

“Din, (rasyonel veya deneysel) delil istemez, çünkü o inan-ca dayanır,” iddiası, tam da akli bir çıkarım (yani rasyonel bir delil) olan, “din inanca dayalı olduğu için rasyonel ve deney-sel delillerle kanıtlanamaz!” iddiasına dayanmıyor mu?

Tam bir paradoks!

Page 151: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

151

28 Ağustos 2017

Yasin Ceylan Hoca’nın İslam dünyasında yaşanacak geliş-melerle ilgili tahminleri şu şekilde:

“İslam bireysel ter cih haline dönüşüp evrensel iddialar dan vazgeçecek. Din kamusal alanda bir faktör olmaktan çıkıp birey sel alana kayacak, bireyin kendi iradesi ve ona uygun ya-şam biçimiyle sınırlanacaktır. Toplumsal hayatta (din) kültür ve yaşam unsuru olmaktan çıka caktır. Bunu Batı medeniyeti dayatacaktır. Bu aydınlanma zorla olacaktır. İslam uleması, “Gelin bir şeyler yapalım, 14. asır bugünkü yaşam biçi minden çok farklı, bir sentez yapalım” demeye cesaret edemeyecektir. Modern yaşam biçimi kendini empoze edecektir ve İslam zo-raki olarak bireysel tercihe doğru itilecektir.”

6 Eylül 2017

Tarihte hadis âlimleri için Hadisleri ayıklarken Kur’an’a uygunluk ölçüsü birinci derecede bir ölçü olmamıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi almak için Hadis usulü kitaplarına ve Hayri Kırbaşoğlu Hoca’nın değerlendirmelerine müracaat edilebilir.

Çünkü hadisler ayıklanırken bunların sahih, mevzu, mü-tevatir, meşhur, maruf vs. şeklinde sınıflandırılmasında birin-ci derecede ölçü içerik değil, şekil veya isnat zinciri şartı ol-muştur. İçerik yönünden değerlendirme ise hep geri planda-dır. İçerik yönünden değerlendirmenin öne çıkması modern dönemlere ait bir durumdur.

Bence tarihteki hadisçilerin içerik yerine rivayet zincirini ön planda tutması ilmin namusuna daha uygundur. Çünkü bütün hadisler rivayettir. Bize rivayet yoluyla gelen bir bilgi de öncelikle rivayetin güçlülüğü-zayıflığı oranında değerlen-dirilmelidir.

Kur’an’a, akla, mantığa, bilime aykırı sözleri tüm diğer in-sanlar gibi Hz. Peygamberin de söylemesi mümkündür.

Bırakalım Hz. Peygamberin Kur’an’a aykırı sözler sarfet-mesini, Kur’an’da ayet ve sureler arasında bile içerik ve şekil

Page 152: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

152

olarak birbirleri arasında çelişen, akla, mantığa ve bilime ters bilgiler yer alır. Bunların arasındaki tenakuz ancak yorum-la giderilebilmektedir. Şimdi ne yapalım bunlar akla, bilime, mantığa aykırı, birbirleri ile çelişiyor diye bu ayetleri sokağa mı atalım!

Aslında işi usule uygun yapıyorsanız hadislere yapılanı Kur’an’a da yapmalısınız. Nitekim 19’u temel usül kriteri ya-pan dürüst (!) mealciler Kur’an’dan iki ayeti attılar.

Ancak tarihteki tefsir âlimlerinin temel usül ölçüsü tıp-kı hadis âlimleri gibi akla, mantığa, bilime aykırılık değildi. Kur’an ayetlerini değerlendirmek için Mekki-medeni, muh-kem-müteşabih, nasih-mensuh vs. gibi kriterlere tabi tuttular. Örneğin birbirleri ile çelişen bazı hükümlerin nasih-mensuh olduğunu söylemekten hiç gocunmadılar. Hatta Kur’an’a ko-nulmayan ayet ve surelerin olduğunu tam bir gönül genişliği ile onayladılar.

Aynı çelişkili durum Kur’an ayetleri ile hadisler arasın-da neden söz konusu olmasın! Hz. Peygamber akla, bilime, mantığa aykırı sözler sarf etmiş olabileceği gibi, Kur’an’la çe-lişen sözler de sarf etmiş olabilir. Bu yüzden hadis kritiğin-de Kur’an’a uygunluk birinci derece bir kriter olamaz. Tıpkı, akla, bilime ve mantığa uygunluğun da birinci derecede bir kriter olamayacağı gibi...

1 Ekim 2017

Bir “aşk”, bir de “inanç” insanı kör eder.

Körü körüne inanmadıkça gerçek mümin, Leyla’nın çir-kinliğini göremeyecek kadar kör olmadıkça Mecnun olamaz-sınız.

Ya da şöyle mi demeli:

Sadece körler kesin bir bağlılıkla inanır ve âşık olur.

2 Ocak 2018

(Mustafa Gül’e) Hocam, bir zamanlar Kur’an’la ilgili so-runlarımızı çözmemiz için tıpkı Kopernik gibi düşünmemiz

Page 153: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

153

gerektiğini söylemiştim. Kopernik’ten önce insanlar tüm ev-renin Dünya’nın etrafında döndüğünü düşünürdü. Yer mer-kezdi ve diğer tüm gezegenler ve Güneş bu sabit merkezin etrafında dönüyordu. Ama Kopernik tersini düşündü. Dedi ki, Dünya merkez değil, Güneş merkez ve Dünya ile birlikte diğer tüm gezegenler Güneş’in etrafında dönüyor. Böylece astronomide bir devrim yaşandı.

Ben, Kur’an konusunda da Kopernik’ten önceki insanların yaptığı hataya benzer bir hatayı yaptığımızı düşünüyorum. Sizinle şu konuda müttefikim, insanların Kur’an konusunda-ki hataları, tamamen kendilerinden kaynaklanıyor, Kur’an’ın bu konuda bir suçu yok. Ancak bu hata, Kur’an ayetlerini yanlış anlamaktan kaynaklanmıyor, bir ayeti kaç farklı biçim-de anlayabilirsiniz ki! Sonuçta deneye deneye doğru anlamı bulursunuz. Ayetin bir anlamının işi yaramadığını görünce, bu değilmiş der, başka birine sarılır ve sonuçta anlamları tü-ketip bir karara varırsınız.

Ama ilginç olan, Kur’an üzerinden yapılan hatalar ve saçma tutumların, daha da öte özelde Kur’an’ı, genelde ise dini kişi-sel menfaat ve amaçlara alet etmenin sonu gelmiyor. Bunun sebebi Kur’an ayetlerini yanlış anlamak değil, Kur’an’ın ve vahyin mahiyetini doğru biçimde kavrayamamak… Yani dik-katimizi Kur’an’a çevirip, hatayı Müslümanların onu yanlış anlamalarında bulmak yerine, Kopernik gibi işi tersine çevi-rip, Kur’an’ın, mahiyeti itibariyle bizim işe yarayacağını dü-şündüğümüz konularda hiçbir fonksiyonunun kalmadığına ve artık Kur’an’ın çözüm üreten bir kaynak olmadığına yö-neltmemiz gerekiyor.

Yani Kur’an tarihseldir, indiği tarihte, o günün problemle-rine doğru çözümler sunmuştur ama bu çözümler sonraki ta-rihlerin hele de günümüzün sorunlarına çözüm olamaz, bu-gün aynı mantıkla çözüm almak için kendisine yaklaştığımız-da, bize çözüm vermek yerine tersine sorun oluşturmaktadır.

Çünkü Kur’an, sadece indiği andaki somut sorunları çöz-dü, hatta zaten insanların bildiği alternatif çözümlerden bi-

Page 154: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

154

rine onay verdi, tarih değişti ve bunlar tarihte kaldı, artık Kur’an çözüm üretme kapasitesine sahip değil.

Allah’ın kitabı en güzel sözdür diyeceksiniz ama bu yak-laşım tamamen Kur’an’ın mahiyetini kavrayamamaktan kay-naklanıyor.

Kur’an’ın mahiyeti için vahyin mahiyetini iyi anlamak gere-kir. Ben 15 yıldır bu konuda kafa patlatıyorum. Okumadığım kitap, müracaat etmediğim kaynak, incelemediğim ayet kalmadı. Sırf bu meseleyi çözebilmek için Arapça çalıştım. Sonunda da bildiğiniz gibi bir kitap yazdım. Vahyin mahiyeti ile ilgili uzun uzun yazmak istemiyorum. Görüşlerimi o ki-tapta açıkladım. Ama öz olarak şunu söyleyebilirim:

Teist Tanrı anlayışı, Allah’ın bir insanla kelam edip, sözleri kendine ait bir kitap indirdiğini iddia etmekle büyük bir çeliş-kiye düşmektedir. Çünkü zamanın ve mekânın dışında olan ve yarattıklarına hiçbir noktada benzemeyen Tanrı, mekâ-nın içine dâhil olup, insan gibi, insana ait dille kelam ederse Tanrılık vasfı çelişkili olur.

Peki, o zaman vahiy nedir, vahyin mahiyeti nedir? Vahiy, Peygamber/ler/in yaşadıkları içsel, ilhamsal tecrübelerle elde ettikleri derin ve hızlı aydınlanmayı, kendi zamanlarındaki kavram ve dünya görüşü ile anlamlandırıp, anladıkları şeyi insanlara aktarmaları ve açıklamalarıdır. Başka türlüsünü ne kendilerinin yapmaya, ne de muhataplarının anlamaya gücü yeterdi zaten.

İşte Hz. Muhammed de, kendi çağının mitolojik dünya görüşü ile melek, ruh, cin, kitap, sema, nüzul, vahiy vs. gibi kavramları kullanarak düşünü veya tecrübesini nasıl anladıy-sa öylece insanlara aktardı. Düşünün veya tecrübesinin tüm insanların düşü olmasını istedi. Bundan kendisini sorumlu hissetti. Görevlendirilmiş ve seçilmiş hissetti. Ve düşünün peşini hiç bırakmadı. Aldığı ilhamın rehberliğinde evreni, dünyayı, doğayı, toplumu, tarihi, günlük hayatın sorunları-nı yorumladı, çözümler sundu. Bunların Tanrı’nın muradına

Page 155: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

155

uygun olduğuna son derece kani idi ki Tanrı konuşuyormuş gibi aktardı.

Ama kullandığı dil, kelimeler, öneriler, bilgiler kendi bil-gisinin, tecrübesinin ve tarihinin sınırları içinde kalan gayet insani ama ilahi olarak yorumlayıp aktardığı sözlerdi. Buna öncelikle kendisi inanıyordu. Rüyalarının dışında ne Cebrail’i gördü, ne de sesini işitti. İnsanları buna çağırdı. Diskur ve söylev olarak derinden inandığı ve ilahi olduğuna kani oldu-ğu mesajını yılmadan aktardı. İşte bu yüzden onu çok sevi-yorum.

Bu çağrılar ve söylevlerden hafızalarda kalanlar ken-disinden sonra toplanarak Kur’an/Mushaf haline getirildi. Oluştuğu anda işe yarayan bu ayetler ölümünün hemen ar-dından işlevini yitirdi. İşlevi olsaydı, daha bir yıl sonra bu kadar çok savaş olur muydu! Kur’an’ın tarihteki tek işlevi, ta-rih boyunca merkezi bir sembol olarak kalmasıdır. Tarihte de, tıpkı günümüzdeki gibi, zannedildiği kadar sorunlara çare olmadı. Sadece kelami ve fıkhi sorunlarda tartışma üretmekte bir araç oldu ve siyasilerin elinde bir sömürü aletine dönüştü.

Olamazdı, çünkü Kur’an ancak kendi tarihinde bir fonk-siyonu olan, temel mesajı itibariyle çok sınırlı birkaç çağrıyı içeren tarihsel bir kitaptır. Bu yüzden, indiği döneme ait çö-zümler üzerinden çözüm arayanlara sadece bir sorun kayna-ğına dönüşür. Öyle de olmaktadır. Ve Kur’an, zannettiğiniz gibi Tanrı sözü değil, Hz. Muhammed’in Tanrı sözü olduğu-na kani olduğu kendi sözüdür. O, Muhammed’in kelamıdır. Bu yüzden Hz. Muhammed’in kendi tarihi ile sınırlı dünya-sını aşamaz ve başka dünyaları kuşatamaz. Hele günümüzü hiç kuşatamaz.

Uhut savaşında, teknik olarak düşmanın atlı kuvvetlerinin üstünlüğü nedeniyle yenildiğini anlayan -bunu bazı ayetler-de ganimet sevgisinin sonucu olan bir ahlak eksikliğine bağ-lasa da- Hz. Muhammed’in, Allah’ın kendisinden sonraki savaşlar için atlar hazırlamasını istediğini düşünmesi gayet anlaşılır bir durumdur. Ama dünya savaşlarının yıkımını,

Page 156: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

156

Hiroşima’yı, Ortadoğu’nun bugünkü halini görmemiş bir Muhammed’den, sorunun düşmandan zayıf olmak değil, bi-zatihi şiddetin ve savaşın doğası gereği kötü olduğunu anla-maktan ve çözümün teorik olarak tüm savaşlara son vermek ve tüm silahları toprağın altına gömüp ebedi barış için çalış-maktan geçtiğini anlamasını bekleyemeyiz. Bunu günümüz-de bile Kant veya saf Hıristiyanlık üzerinden Dostoyevski gibi cins kafalar dışında çok az insan anlayabilmiştir. Muhtemelen Hz. Muhammed bugün yaşasaydı bunu anlardı ve en temel mesajlarından birisi ebedi barış ve savaşa kökten hayır, olur-du. Kur’an’dan yola çıkarak ise bu türden sonuçlar çıkarama-yız. Tersine daha çok savaşmayı ve savaş için hazırlanmayı anlarız. Bu yüzden de bu çağda Kur’an bizim sorunlarımıza çözüm olamaz. Sadece sorun üretir. Kendi çağında ise tabii ki o, sözlerin en güzelidir ama sadece o dönem için.

2 Ocak 2018

Diyanet dinde reform mu yaptı?

Diyanetin kız çocuklarının evliliği konusunda 9 yaşı sınır olarak göstermesi Kur’an’a, hadislere ve klasik fıkha aykırı-dır. İslam’ın tüm kaynaklarına göre evlilikte yaş sınırı olmaz. Beşikteki kız çocuğunu bile nikâhlayabilirsiniz. Bu konudaki tek sınırlama cinsel ilişki için buluğa girme konusundadır. İstediğiniz yaşta nikâhlarsınız, 3, 5, 7 fark etmez, tecavüz ede-bilmek, pardon, ilişkiye girmek için kız çocuklarının buluğa girmesini beklemeniz gerekir.

Diyanet bu temel İslami gerçeği 9 yaş sınırlaması veya bu-luğa erme koşulu getirerek reforme mi etmek istiyor!

İşte bu konudaki deliller:

1-“Kadınlarınızdan âdetten kesilenlerin iddetinde tered-düt ederseniz, onların iddet süreleri üç aydır. Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir.”(Talak, 65/4) mealindeki ayette yer alan “Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyle-dir.” ifadesi, âdet görmemiş kız çocuklarının da evlendirilebi-leceğini göstermektedir. Yani beş yaşındaki bir kız çocuğunu nikâhlayıp 7 yaşında boşarsanız, henüz âdet görmemiş bu kız

Page 157: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

157

çocuğu başka bir evlilik yapabilmek için tıpkı adet gören ka-dınlar gibi üç ay beklemek zorundadır.

2- “İçinizden evli olmayanları evlendiriniz.”(Nur, 24/32) mealindeki ayette herhangi bir yaş sınırı konulmamıştır. Bu da erginlik çağından önce de evlenmenin mümkün olduğunu göstermektedir.

3- Hz. Aişe anlatıyor: “Ben altı -bir rivayette yedi- yaşın-da iken, Hz. Peygamber benimle evlendi, dokuz yaşında da benimle birlikte oldu” Hadisi, Buharî, Müslim, Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir.

4-Hz. Ömer’in, yaşı 60’a yakınken, Hz. Fatıma ve Hz. Ali’nin kızı Ümmü Gülsüm’le, o henüz çocuk yaştayken ev-lendiği bilinen bir hadisedir.

3 Ocak 2018

İnsan zihninin ilginç bir çalışma şekli var. Paylaşımlarıma yapılan yorumlardan bunu daha iyi gözlemleyebiliyorum. Bu açıdan sosyal paylaşım ortamları iyi bir laboratuar.

Mesela çocuk yaşta -hatta bebek yaşta- çocukların nikâh-lanmasıyla ilgili Arap geleneğine ve bunun Kur’an’daki ve İslam tarihindeki yansımalarına dair paylaşımıma bunu bi-zim töremizdeki beşik kertmesiyle benzeştirerek cevaz bulan veya içini rahatlatan bakış açısı bunun tipik bir örneği.

Durum Türk geleneğinden karşılık bulunarak anlamlandı-rılmaya çalışılıyor. Oysa bu, iradesinin dışında, kendi karar-larını veremeyecek bir yaşta olduktan sonra, ister nikâhlan-sın, isterse beşik kertmesi yapılsın ikisi de mide bulandırıcı uygulamalardır. Ama zihin birine yatkın olduğu için, onun üzerinden diğerini de kıyas yoluyla makulleştirmeye çalışı-yor.

Ya da tümüyle inkâr ederek veya rivayetleri yok sayarak kendini rahatlatıyor.

İlginç!

Page 158: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

158

4 Ocak 2018

Çocuk Yaşta Evlilik (Kaynaklar)

1-Hz. Ömer Hz. Ali’nin Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma’dan olan kızı Ümmü Gülsüm ile henüz çocuk yaşta evlendiğine dair bilginin kaynağı: İbni İshak, 346. Akil baliğ olmadan evlendiği ifadesi İbni Sa’d, VII, 462. sf. da geçiyor. Gene çocuk yaşta akil baliğ olmadan evlenip zifafa girdiğine dair bilgiler, Taberi, II, 492 ve İbnül Esir, III, 537’de geçiyor.

2-Hz. Osman, Hz. Peygamber’in kızı Rukiyye ile Zehebi’nin Siyeru Alami’n-Nubela isimli eserine göre peygamberlik gel-meden önce evlenmiştir. Taberânî, XXII, 434’de geçen bilgiye göre Rukiyye hicretten 20 yıl önce doğmuştur. Bu durumda Rukiyye’nin evlilik yaşı en fazla 6 olmalıdır. Taberânî, I, 90; Hâkim, IV, 51 kaynaklarına göre ise, doğru olanı bu olmalı-dır, Ebu Leheb’in oğlu ile nikâhlı olan Rukiyye bisetten sonra, Ebu Leheb’in baskı yaparak bozdurması üzerine Hz. Osman ile evlendirilmiştir. Bu durumda Rukiyye en fazla 8-10 yaş-larında olmalıdır. Çünkü Rukiyye Habeşiştan’a göç edenler arasındadır.

Ayrıca Rukiyye ile ilgili bahislerin geçtiği kaynakların lis-tesi şu şekildedir:

Müsned, I, 68, 75, 335; III, 229, 270; İbn Mâce, “Muķaddime”, 11; İbn İshak, es-Sîre, s. 199; İbn Sa‘d, et-Tabaķāt, VIII, 36-37; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Se-lefî), Beyrut 1405/1985, I, 76, 88, 90; III, 66; V, 139; IX, 34, 37; XI, 366; XXII, 426, 434-436; XXV, 92; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), IV, 50-53; İbn Beşküvâl, Ġavâmizü’l-esmâi’l-mübheme (nşr. İzzeddin Ali es-Seyyid - M. Kemâleddin İzzeddin), Beyrut 1987, I, 150-153; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-gābe (Bennâ), VII, 113-115; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XVIII, 212; Zehebî, A’lâmü’n-nübelâ, II, 250-252; İbn Kesîr, el-Bidâye, III, 66, 91, 303, 304, 322, 327, 347; IV, 89; VII, 200; İbn Hacer, el-İsâbe (Bicâvî),

Page 159: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

159

VII, 648-650, 697-699; Hâirî, Terâcimü a’lâmi’n-nisâ, Beyrut 1407/1987, II, 105-108; Neşet Çağatay, “Rukayye”, İA, IX, 765-766; W. Montgomery Watt, “Ruķayya”, EI (İng.), VIII, 594-595; Abdülhüseyin Şehîdî Sâlihî, “Ruķıyye”, DMT, VIII, 312-313.

3- Gene yukarıdaki listedeki kaynaklarda geçtiğine göre Hz. Peygamber’in Hz. Hatice’den olan diğer kızı Ümmü Gülsüm çocuk yaştayken Ebu Leheb’in diğer oğlu Uteybe ile nikâhlanmıştır. İA’nin Tevfik Topuzoğlu tarafından yazılan “Ümmü Gülsüm” maddesine göre, Uteybe Ümmü Gülsüm’ü boşadığında henüz 6-7 yaşlarındaydı.

4-İbni Sa’d, VIII, 80; İbnül Esir, IV, 363; Zehebi, el-iber, I, 60 kaynaklarında geçtiğine göre Hz. Aişe’nin vefat tarihi H. 58, vefat yaşı ise, 66’dır. Hz. Aişe’nin vefat esnasındaki yaşından, vefat tarihini çıkardığımızda (66-58=8) hicret tarihinde 8 ya-şında olduğu ortaya çıkar. Hicretten bir yıl sonra evlendiğine göre evlilik yaşı 9’dur. İbnül Hacer, el-iisabe, IV, 230’da bunu teyit etmektedir.

Aslında Peygamberimiz ve etrafındaki önemli şahsiyetler bile benzer türde tecrübeler yaşadığına göre erken yaşta evli-lik Arap toplumunda son derece yaygın bir gelenek olmalıdır.

7 Ocak 2018

“Her kim, ‘İslam terakkiye mânidir’ diyorsa bilin ki o hik-metten nasibini almamış bir nadandır!” (RTE)

Osmanlı’nın son dönemlerinin en önemli tartışma ko-nusu olan “İslam terakkiye mâni midir?” meselesi ile ilgi-li uzun yıllar çalışan hikmetten nasibini almamış nadan (!) D.Cündoğlu’na göre, İslam terakkiye mânidir.

Hatta denebilir ki, terakki neden bu kadar matah bir şey olsun! İslam’ın terakkiye mâni olması daha iyi olmaz mı?

22 Ocak 2018

Bazı dostlar, kirli savaşa (temiz savaş mı var!) ve diyanetin savaşı teşvik eden beyanatlarına tepki için, “İslam savaşı de-ğil barışı vaaz eder!” türünden beyanatlar vermişler.

Page 160: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

160

Oysa İslam’ın barış konusundaki vaazları tamamen kon-jonktüreldir.

Cımbızla barışı çağrıştıran ayetleri çekip diğerlerini gör-mezden gelirseniz, İslam’ı bir barış dini olarak görebilirsiniz. Oysa bu durum İslam’ın bir barış dini olduğunu değil sizin metotsuzluğunuzu ve görmezden gelişliğinizi gösterir.

“İslam” kelimesinin kök anlamlarından birinin barış an-lamına gelmesi, İslam’ın bir barış dini olduğunu göstermez. Çünkü “İslam” ve “Müslim” kelimeleri kelimenin “barış” anlamından değil, “teslimiyet” anlamından türemiştir. İlginç bir şekilde kelimenin en dip anlamında barış değil teslimiyet vardır. Çünkü Arap zihninde barış teslimiyetle mümkün hale gelmektedir.

Nitekim Medine’de inen surelerin seyrine baktığınızda, savaşı teşvik eden ayetlerin yıllar içinde arttığını ve dilinin de sertleştiğini görürsünüz. Hep birlikte “silm”e girmek İslam’ın veya Müslümanların otoritesine teslim olmaktan başka bir şey değildir.

Aman diyene aman vermek, Müslüman olması için o kişi-ye bir fırsat vermekten başka bir anlama gelmez. Puta tapan müşrikler için kılıç veya Müslüman olmaktan, Ehli kitap için ise cizye vermeyi kabul edip Müslümanların otoritesini kabul etmekten başka bir seçenek yoktur.

Hz. Ömer ehli kitaba ata binmeyi ve Müslümanlar gibi giyinmeyi bile yasaklamıştı. Zavallı ehli kitap eşekle seyahat ediyor ve zımmi olduğu belli olsun diye tek tip kıyafet giyi-yordu. Tek tip kıyafetin tarihi Guatemala’ya değil Hz. Ömer’e dayanır. İslam dünyasındaki ilk tek tip kıyafetçi Hz. Erdoğan değil Hz. Ömer’dir.

Bunun adı barış mı, rezil bir şekilde teslimiyet mi?

İslam barış dini değildir, savaş dinidir. Barışı ancak koşul-suz teslimiyetle mümkün görür.

İslam’dan yola çıkılarak herkes için eşit koşullarda barışçı bir dünya tesis edilemez.

Page 161: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

161

İslam’ın savaş ve barış konusunda vaaz ettiği ayetler kon-jonktürden, ilkel, şiddete meyilli insan zihninin yansımala-rından, dönemin kültüründen ve zihin yapısından bağımsız değildir.

Bu yüzden İslam’dan yola çıkılarak bir barış teorisi üretile-mez. Ama istediğiniz kadar savaş teorisi üretebilirsiniz.

1 Şubat 2018

İslam ve terakki meselesi ile ilgili daha önce kısa bir pay-laşım yapmıştım. Şu savaş ve şiddete yaklaşım tarzı canımı o kadar sıktı ki artık o paylaşımda söylemek istemediklerimi söyleyeceğim.

Konunun ortaya çıkışı oldukça eski. Osmanlı’nın son dö-neminde Ernest Renan, “İslam terakkiye manidir,” sözünü sarf edince, Namık Kemal başta olmak üzere birçok Osmanlı aydını konuyu tartıştı ve İslam’ın aslında terakkiye mani ol-madığına dair reddiyeler yazdı. Renan’ı destekleyen aydınlar da vardı ama bildiğim kadarıyla fazla sesleri çıkmadı.

Son dönemde ise Dücane Cündioğlu, İslam’ın terakkiye mani olduğunu dile getirdi. Ama gerekçesi oldukça farklıdır. Cündioğlu der ki: “İslam terakkiye elbette manidir, çünkü bir Müslümanın aklı Hiroşima’yı, Nagazaki’yi yapacak terakkiyi reddeder.”

Ben de o paylaşımımda demiştim ki: Terakki neden bu ka-dar matah bir şey olsun, İslam’ın terakkiye mâni olması daha iyi olmaz mı?

Elbette İslam’ın terakkiye mani olması daha iyidir, ancak bu sadece bir temennidir. Ne İslam’ın kendisi ne de onun inşa ettiği Müslüman aklı terakkiye karşı çıkar.

Çünkü İslam her şeyden önce bir dünya dinidir, dünyaya nizam vermeyi hedefler. İslam bir savaş dinidir, savaşlarla is-yankârları dize getirmeyi hedefler. İslam bir inanç olduğu ka-dar bir şeriattır ve şeriatın birinci hedefi ahiret ve ahlak kadar topluma şekil vermektir.

Page 162: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

162

Dünyevi bir dinin, terakkiye mani olması nasıl mümkün olabilir!

Cündioğlu’nun vurguladığı hususa gelince, kısasa kısası cezanın temeline yerleştiren, düşmanın silahıyla silahlanın diyen, harbi bir hile olarak gören, savaş için tıpkı düşmanların yaptığı gibi atlar -yani toplar, tüfekler, uçaklar, bombalar vs.- hazırlanmasını emreden bir dinin Hiroşima’yı ve Nagazaki’yi harap eden atom bombalarına veya çok daha tehlikeli olanla-rına karşı olması mümkün olabilir mi? Çünkü eğer düşman-da atom bombası, hidrojen bombası veya kimyasal silah varsa senin de olmalıdır, düşmanın silahıyla silahlanmak bu anla-ma gelmektedir çünkü.

Nitekim Pakistan onlarca yıldır nükleer silahlara sahip, uzun süredir İran bunlara sahip olmak için çalışıyor. Bugün Türkiye nükleer silah edinmeye kalkışsa kaç tane din adamı, dindar veya İslamcı buna, İslam nükleer silaha cevaz vermez diyerek karşı çıkar? Çıkan olur mu? Hiroşimaya, Nagazakiye vicdanen tabii ki kaşı çıkarlar ama iş kendilerine dönünce, te-orik anlamda buna kaç kişi karşı çıkar?

Nükleer silaha sahip olmak kullanmak anlamına gelmez, denebilir. Ancak unutmayalım, her silah er ya da geç zorunlu kalındığında kullanmak içindir. Nükleer silahları hiç kullan-mamanın radikal çözümü, teorik olarak karşı çıkmak ve bun-lardan tamamen kurtulmaktır.

İslam buyken, Müslüman aklın bundan bağımsız olması düşünülebilir mi?

Bu yüzden İslam terakkiye mani değildir, tam tersine te-rakkiperverdir.

İş savaş teknolojisi üzerinden terakkiyi düşündüğümüzde böyle. İşin bir de siyasi, ekonomik, toplumsal, bilimsel, tekno-lojik, kültürel boyutu var ki, 15 yıldır gördüğümüz örnekler, Müslümanların bu alanlarda ne kadar çok terakki aşığı oldu-ğunu bal gibi de gösteriyor.

Page 163: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

163

Terakkiyi yapacak, Batı’yı geçecek yeterli zekâya sahip olmasalar da, hırsları, kinleri ve tamahkârlıkları akıllarının önünde olsa da bu böyle…

16 Şubat 2018

WACO, bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim.

Altı bölümden oluşan dizinin ilk dört bölümü yayınlandı.

Dizi, Amerika’daki Davidian Tarikatı’nın gerçek hikâye-sini anlatıyor. Tarikat lideri Vernon Howell, ismini David Koresh olarak değiştirdikten sonra, Tanrı’dan haber aldığını, İsa’nın dönüşüne dair işaretlerin gerçekleşmekte olduğunu iddia ediyor ve etrafına topladığı müritleriyle birlikte Texas’ta satın aldıkları bir çiftlikte dünyadan soyutlanarak yaşamaya başlıyor. Çiftlikte silah depolandığı iddiasıyla FBI arama yap-mak isteyince silahlı çatışma çıkıyor ve 51 günlük kuşatmanın ardından, teslim olmayı reddeden tarikat üyelerine karşı baş-latılan operasyonda, yanıcı nitelikte göz yaşartıcı bombaların çıkarttığı yangın sonucunda, içinde ikisi hamile kadınların, çocukların yer aldığı 80’den fazla mürit yanarak ölüyor ya da Tanrı’ya kurban oluyor.

Dizinin sonu henüz gösterilmedi ama bilinen bir olay ol-duğu için ben spoil vermekte sakınca görmedim.

İlginç olan, müritlerin içinde son derece eğitimli, top-lumsal konumu iyi, zeki insanların yer alması. Bunlardan birisi ilahiyat profu, bir diğeri Amerika’nın en iyi üniversi-telerinin birinden çok iyi dereceyle mezun olmuş bir avukat. Müzisyenler, sanatçılar var müritlerin içinde. Ama hepsinin ortak noktası David’in Tanrı’dan haber aldığına ve Mesih ol-duğuna iman etmeleri.

Dünya zevklerinden uzak kalmak için eşleriyle cinsel iliş-kiye girmiyorlar. Bu kutsal (!) görevi hepsi adına kendini feda eden “Günahkâr Mesih” David yerine getiriyor. Sırayla tari-kattaki kadınları yatağına alıyor, hepsini eşi yapıyor. Hatta 14 yaşındaki bir kız çocuğunu bile. Bu yüzden birçok kadın

Page 164: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

164

ondan hamile kalıyor ve tarikattaki birçok çocuk aslında David’in çocukları.

Tüm tereddütlerine, Peygamberlerinin yanlış kararlarına karşı çıkmalarına ve kendilerini gitmekte özgür bırakması-na rağmen, teslim olmayı reddedip David’le birlikte ölüme sürüklenen müritlerin tek bir gerekçesi var: David Tanrı’dan haber alıyor, verdiği kararlar onlara yanlış görünse de bu on-ların anlamamasından kaynaklanıyor; bu bir imtihan, çiftlikte kalanlar imtihanı kazanıp cennete gidecek, teslim olanlar ise cehennemlik olacak!

Aslında derinden bunların tümünün yanlış olduğunu söy-leyen iç ses hepsinde var. Ancak, İlahiyat Profunun bir FBI ajanıyla yaptığı telefon konuşmasındaki şu yaklaşık ifadeleri, yanlışa sürüklenmenin kaynağını açık bir şekilde gösteriyor.

Diyor ki: “David kaba, saygısız bir insan keşke Tanrı onu seçmeseydi!”

Ama Tanrı David’i seçti, yaptıkları ve söyledikleri saçma da görünse artık itaatten başka seçenek yok! İlginç olan David de kendisinin Tanrı’dan haber aldığına inanıyor, inanmasa bile bile ölüme sürüklenmezdi.

David’in sadece birkaç yüz müridi olduğu için iddiaları bize saçma ve gülünç, kendisinin ve müritlerinin seçtikleri son ise korkunç görünüyor. Ama unutmayalım ki İsa’nın da sadece bir avuç müridi vardı. Şimdi ise milyarlarca taraftarı-na İsa’nın kendini çarmıhta feda etmesi hiç de saçma görün-müyor.

David’in milyarlarca taraftarı olsaydı, onun Tanrı’dan va-hiy aldığına dair iddialarını saçma olarak niteleme ve bunu açıkça dillendirme cesaretini kendinizde bulabilir miydiniz?

Davidian tarikatını sadece FETÖ ve sıradan tarikat ve ce-maat gruplarıyla değil, benzer iddialara sahip milyonlarca mümini olan, büyük küçük bütün yapılarla karşılaştırmaya çalışın ve lütfen şu soruya dürüstçe cevap verin:

Nereden biliyorsunuz Tanrı’dan haber aldığını?

Page 165: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

165

12 Mart 2018

Dinin Doğası

Saray bir kere daha dini tartışmalar üzerine belirleyiciliği-ni ortaya koydu.

Din değişmeli mi, yenilenmeli mi; tecdit mi, reform mu, sabitlik mi, değişkenlik mi...

Dinin doğasını, daha doğrusu oluşurken ve tarih içinde yürüyüp yeniden ve yeniden şekillenirken, bu oluşum ve dö-nüşümün taşıdığı karakteri tam okuyamamanın verdiği bir savurganlıkla, herkes tuttuğu uçtan meseleyi bir yöne çekme-ye çalışıyor.

Din doğası gereği sabitlenemeyen bir olgudur. Sadece ki-şiler veya birbirine benzeyen grup ve şahıslar zihinlerindeki din algısının sabit, doğru ve mutlak olduğunu düşünürler. Sabit olan, tarihte yürüyen din değil, zihinlerde hapsolmuş dindir ki kişiler farkında olmasalar da o bile değişkendir.

Bunu, tarihte yürüyen dini müspet, zihinlerde kalıplaşan dini menfi görerek söylemiyorum. Mutlak anlamda müspet ve mutlak anlamda menfi bir din yoktur. Tarihte yürüyen din, bulunduğu anda birçok anlayış ve bakışı içinde toplayan, çok sayıda tenakuz barındıran, menfi ve müspet yönleri olan bir organizmadır. Kişilerin ürettikleri yeni bakış açıları ve değiş-melere bağlı olarak din, organizmasına yeni unsurlar ekleye-rek tarihteki yürüyüşünü sürdürür. Orada öylece durup, ki-şilerin ihtiyacı olduğunda kendisine dönüp müracaat ettikleri sabit ve değişmeyen rafine bir din yoktur. Aynı şekilde kişile-rin kendisinden, yorumlarından, siyasetten, çıkar ilişkilerden, tarihten devralınan bagajlardan bağımsız bir din de yoktur. Sabit, saf, rafine, değişmeyen bir dinin olduğunu iddia etmek güneşin dünyanın etrafında döndüğünü iddia etmek kadar temelsiz ve saçma bir iddiadır.

Page 166: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

166

Dinin tarihteki yürüyüşü diyalektik bir süreçtir. Karşılıklı etkileşimler, dış tesirler, zamanın gereksinimleri, dünya görü-şündeki değişimler ve bilimsel keşifler dindarların iddialarını geçersiz kılar ve bu durum gene din içinden yeni yorumlar üretilmesini ve zihinlerdeki dini bakış açısının değişmesini sağlar. Eski bakış açısının temsilcileri de farklı bir yorumla o algıları sürdürme çabasına girerler. Hangi algının daha çok işlevsel ve kabul görür olduğuna bağlı olarak, birileri ön pla-na çıkarken, diğerleri daha geride kalır. Görüşlere desteğin yakın kuvvetlerde olması çatışmayı daha güçlü hale getirir.

Çatışma farklı dini bakış açılarının arasındadır. Yani Şeriati’nin dediği gibi dine karşı din çatışır.

Din tarihi yürüyüşündeki en büyük şokunu aydınlanma sürecinde yaşadı. Çünkü ilk defa olarak dine karşı din değil, dine karşısında akıl, tanrının karşısında insan yer aldı. Bu yüzden din dev organizmasına yeni unsurlar eklemek yerine küçülmek ve kilise ile kalplere hapsolmak zorunda kaldı. Bu, tarihte ilk defa vuku bulan yeni bir şeydi. İslam dünyası he-nüz bunu yaşamadı. Pratik hayatında sekülerleşse de zihnin-de dindar kalmaya dini hayatın içinde görmeye devam etti.

13.Mart 2018

Yenilenmek ya da Yenilenmemek

Dinin yenilenmesi sorununa iki ayrı cepheden iki ayrı ce-vap var.

Birinci cephe, dinin Kur’an ve sünnete göre yenilenmesi gerektiğini savunuyor.

Ama sorun zaten Kur’an ve sünnetten kaynaklanan bazı durumlardan çıktığı için bu iddia saçma bir iddia olmuş olu-yor. Çünkü Kur’an ve sünnet dediğimiz hususlar, günümü-ze uymayan 14 asır öncesinin uygulamaları ile doludur. Siz dini Kur’an ve sünnete göre yenilemeye kalkarsanız yaptığı-nız şey yenileme, tecdit veya reform değil bir geriye dönüş,

Page 167: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

167

Garaudy’nin deyimiyle yeniyi eskiye entegrasyon ve irtica-dır. Buradan bir yere varamazsınız.

İkinci cephe ise, dinin temel iddialarını ilkelerini ve mak-satlarını esas alıp bunlara göre yeni çözümler üretmeyi veya dini buna göre yenilemeyi öneriyor.

Bu iddianın birinci sorunu, bu temel ilkelerin neler olacağı hususudur. Yani değişmeyen ilkeler nelerdir, dinin temel kay-naklarında böyle bir ayrım yapılmadığına göre temel olanla olmayanı, değişenle değişmeyeni kim ayıracak, hangi kıstas-lara göre belirlenecek? Ayrıca, değişmeyen dediğimiz husus-lar ne derece değişmiyor, bunun bir cevabı verilmiş midir? Mesela tevhidi ele alalım, Allah’a ait bilgilerde Kur’an’da bile bir bütünlük yokken, Kur’an’ın gösterdiği Tanrı bazı yerlerde bir insan gibi tasvir ediliyor, bazı yerlerde ise değillemelerle tenzih edilip hiçbir benzerinin olmadığı söyleniyorsa hangi tevhit sorusuna nasıl bir cevap bulacağız? Allah bir deyip sonra da tartışılmadık hiçbir şey bırakmayan tarihi serencamı ise gündeme bile getirmiyorum.

İnanç konusu kişileri bağlar deyip bunu bir kenara koya-lım, ya işin insan-insan ilişkilerini ilgilendiren kısmı! Bunlar için önerilen “adalet”, “iyilik” gibi kavramlar dinden yola çıkarak neyi çözmüş oluyor? Ya da mal, can, din güvenliği vs. gibi maksatlar kendi içinde neyi yenilemiş oluyor? Bugün dünyanın neresine gidersek gidelim, hangi din, düşünce ve sistemi ele alırsak alalım, adalet, iyilik, mal ve can güvenliği türünden önerilere karşı çıkan tek bir tane kişiden bahsede-bilir miyiz? Yani bunun dinden çıkartılması ile gidip marx-sizmden çıkartılması arasında ne tür bir fark vardır? Ve bu neyi çözmektedir?

Benim cevabım buradan yola çıkarak da bir yere varıla-mayacağı yönünde. Çünkü adalet, iyilik türünden kavramlar öylesine soyut kavramlardır ki, ancak bir duruma, bir soruna vurularak veya pratik bir örnek üzerinden yüründüğünde bir tanıma kavuşabilir. Yani bu tür ilke veya kavramlar her du-rum için tekrar ve tekrar içleri doldurulması ve tanımlanması

Page 168: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

168

gereken son derece değişken ve boş kavramlardır. Sırf bunları elinize alıp hiçbir yere varamazsınız, dini de yenileyemezsi-niz, bir sorunu da çözemezsiniz.

İki yaklaşım da aslında sorunu derinleştiriyor.

Benim çözüm önerim ise, dini yenileme iddialarından vaz-geçmektir. Dini ait olduğu yere yani kalplere ve ibadethanele-re göndermektir. Din dünya işleriyle uğraşmaktan vazgeçip, ahiret işleri ve inançlarla sınırlanmalıdır. Yani laiklik, hayatın her alanında etkin olmalı, dini görüşten yola çıkılarak diğer insanların hayatına müdahale edilmesine müsaade edilme-melidir.

16 Mart 2018

Çıkmazlar

Selefiliğin çıkmazı, günümüze ait değer, yargı, düşünce, bilim ve sosyal yaşam biçimi ile uyuşması mümkün olmayan, Erdoğan’ın ifadesiyle, “14-15 asır öncesinin hükümlerine” bu zamanda yer açmaya ve bugüne entegre etmeye çalışmala-rıdır. Bu mümkün değildir, çünkü o zamandan bu zamana meydana gelen değişimden dolayı tam bir kan ve doku uyuş-mazlığı vardır.

Ancak bugüne uymayan o hükümler, değişmez dini hü-kümler olarak, Kur’an’da ve hadislerde öylece yerini muha-faza etmektedir. Dolayısıyla Kur’an’a ve hadislere uygun bir güncellenme saçma bir taleptir. Çünkü güncellenmesi gere-ken hükümler zaten Kur’an ve hadis hükümleridir.

Ayrıca, dinde reform, tecdit, güncelleme, yenilenme ve yenileme kelimeleri farklı çağrışımlar yapsa da aynı kapıya çıkar. Hiç kimse kelimelerin arkasına sığınmamalı.

Kur’ancılığın çıkmazı, zaten onaylayıp içselleştirdikleri günümüze ait modernist bakış açısını Kur’an’a söyletmeye ça-lışmalarıdır. Yani Kur’an öyle bir tevil edilmektedir ki, sanki

Page 169: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

169

modern dönemde inmiş, çağdaş bilime uygun, mevcut yaşam biçimi ve algılarıyla ve kültürel yapısıyla uyumlu bir kitaptır. Allah sanki asırlar öncesinden bugünü gözeterek bir kitap in-dirmiştir.

Oysa öyle bir şey yok. Kur’an miladi 7. asra indi ve o gü-nün algı, kültür, düşünce, bilim ve yaşam biçimiyle paralel bir kitaptır bugünün değil. Dolayısıyla onu tevil ederek bu-güne uyarlayamazsınız.

(Bazı) tarihselcilerin çıkmazı ise, yorumdan ve insandan bağımsız, zaman üstü, değişmez, orada öylece duran ve ihti-yacımız olduğunda gidip kendilerine müracaat edebileceği-miz ve böylece yanılmaz hükümler, içtihatlar üretebileceği-miz sabit ilkelerin varlığına iman etmeleridir.

Hâlbuki böyle bir şey de yok. İnanç ilkelerini şimdilik bir kenara bırakıyorum -onlar da göründüğü kadar sabit ve de-ğişmez değildir!- sosyal yaşama ve insan-insan ilişkisine dair ilkeler olarak öne sürülen tüm ilkeler aslında içi boş kavram-lardır ve değişmez bir tanımdan yoksundur. Her seferinde iç-leri tekrar ve tekrar doldurulması veya tanımlanması gereken zarflardır. Tek başlarına, olgudan kopuk, pratik bir durum-dan uzakta tanımlanmaları ve gösterilmeleri mümkün olma-yan la-mevcudatlardır.

Evet, tek başlarına hiç bir mevcudiyetleri yoktur bu ilke-lerin. Var olan olgulardır, yaşamdır, durumlardır, fenomen-lerdir, ilişkilerdir, hayattır, insanlardır, toplumdur vs. Bu kavramlar ise kendi başlarına sadece boş kelimeler veya ses-lerdir. Biz ne zaman ki hayatın içinde gerçek bir olgu veya durumla karşı karşıya kalıp bir yargıda bulunmak zorunda kalırsak, gösterdiğimiz irade doğrultusunda, bu boş kelime-lerin veya zarfların içini doldururuz, kelimelere ruh veririz ve onları tanımlarız. Bu adalet deriz, bu zulüm deriz, bu iyi deriz, bu kötü deriz vs...

Ama yaptığımız şey orada öylece duran ve değişmeyen bir ilkeye müracaat etmek değil, tersine, verdiğimiz yargı ile boş kelimeleri yeniden tanımlamak ve içlerini o durum doğrultu-

Page 170: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

170

sunda yeniden doldurmaktır. Ve her durum için adaleti, iyiyi, zulmü, kötüyü yeniden ve yeniden tanımlarız.

Söyler misiniz sabitlik ve değişmezlik nerede?

Benim çözüm önerim ise, dini ait olduğu yere, yani kalp-lere ve ibadethanelere göndermektir. Onun ötesine geçen her alanda din üzerinden, ister ilkeler isterse hükümler biçimin-de olsun tüm öneri ve müdahaleleri dışarıda bırakmaktır. İsteyen herkes istediğine inanabilir. Ama inancını sadece ken-disiyle sınırlı tutmalıdır. Öteye geçen her müdahale sadece sorun çıkartır, insan, zaman ve enerji israfıdır.

Selefiler, Kurancılar ve tarihselciler, vazgeçin artık bu din-sel taleplerden! Hepiniz sadece sorun üretiyorsunuz.

22 Mart 2018

Bu gece Regaip Gecesi imiş...

Kaç yıldan beri bu gecenin anlam ve önemini yazmak isti-yorum hatta yazdım ama paylaşmadan sildim. Bu sene kendi-mi yeteri kadar cesur hissettiğim için tüm açık yürekliliğimle yazacağım.

Regaip kelime olarak R-G-B den gelir ve ragabe bir şeyi arzulamak demektir. Regaip ise kısa ve öz arzu, istek, istenen şey demektir.

Eski âlimlerimiz hesap etmişler Hz. Muhammed’in bu gece ana rahmine düştüğüne karar verip, buna kutsallık yük-lemişler.

Regaip kelimesinin arzu anlamını ana rahmine düşmek-le bağlarsak, demek ki söz konusu arzu cinsel bir arzudur. Erkek ve kadının birbirine cinsel arzu duyması ise şehvettir. Çünkü TDK sözlüğü şehveti “Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları cinsel istek” olarak tanımlar.

Kısacası Regaip Gecesi’nin motamot karşılığının “şehvet gecesi” olduğunu söyleyebiliriz.

Page 171: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

171

Bu iyi hoş da, benim anlayamadığım husus şu; asırlarca önce bir erkekle kadın bir gece şehvetle birbirlerine yaklaş-mışlar, cima etmişler diye biz bunu neden kutsal bir gece ola-rak kutlamak zorunda oluyoruz!

E hadi kutlamamız gerekiyor, bari günün anlam ve önemi-ne uygun olarak kutlayalım.

Hepinize şehvetli geceler, hayırlı kandiller diliyorum efen-dim.

27 Mart 2018

TARİHTEN NOT:

“Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz.”

(Bülent Ecevit, 2 Mayıs 1999, Meclise başörtülü olarak ge-len milletvekili Merve Kavakçı’ya söyledi)

TARİHE NOT:

“O komünist, o vatan haini gençlere okuma hakkı verme-yeceğiz.”

(R.T.Erdoğan, 23 Mart 2018, BÜ’nde Afrin için lokma dö-kenlere karşı çıkan üniversite öğrencileri için söyledi)

2 Nisan 2018

Son günlerde bir video dolaşıyor. Sarıklı cübbeli, şeyh gö-rünümlü hocalarla, Ehli Sünnet temsilcisi bazı isimlerin ko-nuşmalarından kesitler var. Konu akıl ve din. Diyorlar ki:

“İslam akıl dini değil, vahiy dinidir.”

“Dinin çoğu akla mantığa uymaz.”

“Aklına mantığına uymasa da inanacaksın, teslim olacak-sın.”

“Aklı kenara koyup vahye uymadıkça cennete gideme-yiz.”

Page 172: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

172

“Din mantık dini değildir, teslimiyet dinidir, dinde man-tık olmaz.”

“İslam naklin emrindeki akıl dinidir.”

Kur’ancı cenahtan bir arkadaş da, Kur’an’la felsefe yan yana konamaz, demiş.

Elhak hepsi de doğru söylemişler.

İslam’da birinci öncelik akıl değildir. Diğer bütün dinler-de de böyledir. Birinci öncelik, tanrısal olduğuna inanılan temel inanç öğelerine iman etmek ve vahye teslim olmaktır. İnanılan hususların akla uygun olmasının veya olmamasının hiçbir önemi yoktur.

İnanca/imana konu olan hususlar akılla veya duyusal ka-nıtlarla ispat edilemez. Akli veya duyusal delilleri kullanarak insanları sadece ikna edebilirsiniz. Oysa ikna, ispat değildir. İslam bunu yapar. İnsanları ikna etmeye çalışır. Yani temel inanç umdeleri değişmez veridir. Amaç zaten bunlara insan-ların inanmalarını sağlamaktır. Burada aklimsi deliller öne sürebilir. Duyusal verilerden de faydalanabilir. Yani önce inanç ve vahyi veriler gelir, ardından bunların rasyonelleşti-rilmeye çalışılması…

Siz, İslam da dâhil, herhangi bir dinin, verili hakikate da-yanmadan aklınızı kullanın, aklınıza uygun ne varsa onu ka-bul edin dediğini duydunuz mu? İslam’ın akıl dini olması bu anlama gelir. Oysa iş tersinedir. İslam temel inanç verilerini öne sürer, sonra da muhatapları ikna etmek için aklı veya du-yusal verileri kullanır.

Muhatapların durumuna ve çağın akıl seviyesine göre öne sürülen akli deliller kolayca boşa çıkartılabilecek cinstendir. Örneğin, “Dedi ki: “Çürümüş bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş? De ki: “Onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek,” ayetlerinde son derece güçlü bir mantık varmış gibi görünür. Oysa kendisini Allah’ın yaratmadığını düşünen birisi için burada işletilen mantık boşa çıkan bir mantıktır.

Page 173: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

173

Peki, Kur’an’da çok sayıda ayette tefekküre, akletmeye, ha-tırlamaya, bilmeye yapılan atıflar İslam’ın bir akıl dini oldu-ğunu gösterir mi? Göstermez. Çünkü tüm bu ayetlerde yuka-rıda ifade ettiğim vahyin verilerini esas alan mantık hâkimdir.

Kur’an hakikati bulmak için akletmeyi emretmez, aksine hazır olarak sunduğu, verili olan inançları onaylatmak için akletmeye çağırır. Burada akıl mı öndedir, yoksa vahiy mi? Tabii ki vahiy. O zaman bu şeyh efendiler gayet tutarlı bir söylem içindedir. Kimse dalga geçmesin. Asıl tutarsız olanlar, hem İslam akıl dinidir deyip, hem de akla mantığa uymayan inançları onaylayanlardır.

Kur’an’da “Akletmeyecek misiniz,” formunda sürekli tek-rar edilen ayetlerdeki akıl ise, felsefi ve sistematik bir akıl değil, günlük dilde kaba bir şekilde bizim de kullandığımız “Oğlum saksıyı kullan yoksa başın büyük belaya girecek,” türünden sıradan bir menfaat aklıdır. Temeli, aklı çalıştırın, Hz. Muhammed’e iman edin, yoksa Allah’ın gazabına uğra-yacaksınız, cehennemi boylayacaksınız türünden sokağa hi-tap eden bir mantıktır bu.

Sırf bu kelimelerden yola çıkarak İslam’ı akıl dini ilan edenlerin, Kur’an’daki “oku!” emrinden yola çıkarak okulla-rın panolarına “Allah’ın ilk emri: Oku!” yazanlardan pek bir farkı yok. Çünkü “Oku!”deki okumak Galatasaray Lisesi’nde okumak olmadığı gibi, “Akletmeyecek misiniz!”deki akıl da felsefi ve sistematik bir akıl değildir.

4 Nisan 2018

Elif Çakır demiş ki: “Gerçek Hayat Dergisinde Emeti Saruhan’ın “Anne ben deist oldum” dosya haberini okudu-nuz mu? Okumadıysanız mutlaka okuyun. Vicdanları sızla-tan, yürekleri dağlayan bir haber.”

Gençlerin deizme yönelmesini toplumsal ve siyasal yoz-laşmaya, dini doğru temsil edemeyen asansörcü hocalara bağlamış.

Page 174: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

174

Gençlerin deizme veya ateizme yönelişine gösterilen ben-zer tepkilerde ben tipik hatalar görüyorum. Aslında bu ha-talar gençleri deizme itiyor diye suçlanan tutucu hocaların tutumunun devamından başka bir şey değil.

Gençlerin deizme veya ateizme yönelmesi neden vicdan-ları sızlatan yürekleri dağlayan bir şey oluyor! Deizme yönel-mek, geneleve düşmek, alkolik, uyuşturucu bağımlısı, hırsız veya katil olmak gibi utanılacak bir durum mudur ki bundan böyle bir şey gibi bahsediliyor?

Gençlerin tercih hakkına neden saygı duyulmuyor?

Şunu da unutmayın, deizme yönelenler sadece asansörcü hocaların söylemlerinden ürkerek değil, bizzat Kur’an ve ta-rih okuyarak, Kur’an’daki tartışmalı konuları enine boyuna araştırarak yöneliyorlar. Hemen hemen hepsi okuyan, düşü-nen tipler.

Hadi bakalım teistler bunu da açıklayın!

17 Nisan 2018

Diyanet İşleri Başkanı geçen hafta “Deizm sapıklıktır!” dedi.

Böylece, kurumsal dinin ötesine -Post İslam’a- geçmeye çalışan, sorgulayan ve arayış içinde olan herkesi sapıklıkla suçlamış oldu.

Yazmamak için kendimi tuttum ama artık tutamayacağım.

Sormak istiyorum asıl sapıklık nedir?

Asıl sapıklık, -dinden sapma- bir yandan Kur’an ehliyeti esas alın derken, diğer yandan devlet dairelerini, makamları kendi yandaşlarıyla doldurmak değilse nedir?

Asıl sapıklık, din haram yoldan para kazanmayı yasaklar-ken, tüm devlet kurumlarını, belediyeleri rüşvet çarkına çe-virmek, rantiyeler haline dönüştürmek değilse nedir?

Page 175: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

175

Asıl sapıklık, iktidarın imkânlarıyla, bavullarla, minibüs-lerle taşınacak, büyük kasalar ve ayakkabı kutularında sakla-nacak kadar çok parayı iç etmek değilse nedir?

Asıl sapıklık, bir yandan Hz. Ömer devlet isi bitince devle-tin mumunu söndürür, kendi mumunu yakardı derken, diğer yandan özel genel ayırmadan, her yere devletin jetiyle, lüx aracıyla gitmek değilse nedir?

Asıl sapıklık, bir yandan Hz. Muhammed’in üzerinde yat-tığı hasır sırtına iz yapmıştı derken, diğer yandan devlet iti-barı ayağıyla bin bilmem kaç odalı, şaşaası abartılmış, altın yaldızlı mobilyalarla döşenmiş, altın kaplamalı klozetlerde def-i hacet edilen saraylar yaptırmak değilse nedir?

Asıl sapıklık, Kur’an, adaletle hükmedin ve bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsizliğe sürüklemesin diye buyu-ruyorken, sırf size muhalif bir meşrep veya gruba mensup diye insanları işlerinden etmek, mallarına el koymak, hapis-haneleri onlarla doldurmak değilse nedir?

Asıl sapıklık, Allah’ın insanlara verdiği en büyük hak inanma ve düşünme özgürlüğü iken sırf farklı inanıyorlar ve düşünüyorlar diye insanları yıllarca hapse mahkûm et-mek değilse nedir? En son örneği İhsan Eliaçık, 6,5 yıl hapse mahkûm oldu.

Asıl sapıklık, Hz. Ömer’e bir sahabenin kalkıp seni kılıcım-la düzeltirim demesini anlatıp duruyorken, sırf sizi eleştirdi-ler, sizi desteklemediler, kalemlerini sizin değil başkalarının lehine kullandılar diye, insanları müebbet hapse mahkûm ederek büyük bir zulme imza atmak değilse nedir?

Asıl sapıklık, Hz. Muhammed’in, hamile kadının cezasını çocuk doğup, büyüyene kadar ertelemesini büyük bir insan-lık örneği olarak anlatıp dururken, yüzlerce hamile ve küçük çocuklu kadını hapishanelere tıkmak değilse nedir?

Asıl sapıklık, Hz. Muhammed, işçinin hakkını alın teri ku-rumadan verin derken, on kuruşluk asgari ücrete yapılacak küçük bir zam için ayak diretip, bazen de maaşları ve tazmi-

Page 176: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

176

natları türlü ayak oyunlarıyla vermeyip üstüne yattıktan son-ra, hayırsever iş adamı ayağına Ramazanlarda lüks iftarlar vermek değilse nedir?

Asıl sapıklık, Allah faizi haram kılmışken, hac için erken-den toplanan paraların üzerinden faizsiz bankacılık yapan fa-izci finans kurumlarından faiz almak değilse nedir? Diyanetin yaptığı bu değil mi?

Asıl sapıklık, iktidarın emirleri doğrultusunda dini eğip bükmek, dine dair gerçekleri iktidar için gizlemek veya çarpı-tarak vermek değilse nedir? Diyanetin işi bu değil mi?

O kadar çok sapıklık örneği var ki, hangisini sayacağımı şaşırdım.

Asıl sapık kim, bunların ve daha sayabileceğim binlerce sapıklığın sahipleri mi, yoksa deizme kaydığı söylenen genç-ler mi?

Yoksa bunlar sapıklık değil günah ve hata mı diyeceksiniz! He canım öyledir!

Merak etmeyin gençler fena kayacak ama sizin kaydığınız yere değil.

8 Mayıs 2018

Bektaşi’ye sormuşlar, İslam’ın şartı kaçtır, diye. Bir’dir, de-miş. Nasıl olur, beş değil miydi, denilince, Hac’la zekâtı zen-ginler kaldırdı, namazla orucu da biz kaldırdık, geriye bir tek kelime-i şahadet kaldı, deyivermiş.

Bektaşi harbi ve açık sözlü ama bizimkiler her zamanki gibi çelişkili, tutarsız ve hatta ikiyüzlü...

Kur’an’ın tek bir harfi bile değiştirilemezmiş, kimse Kur’an’ın bir harfine bile dokunamazmış. Çağdışı kalan Kur’an-ı Kerim değil Fransızlarmış. Bu düşünce El-Kaide, El Nusra, IŞİD düşüncesiymiş vs vs. Hangi IŞİDci Kur’an’ın ayetlerini iptal etmeye kalkışmış anlayamadım. Kur’an ayet-lerini iptal etmeye kalkanlar modernistler, Kurancılar, tarih-selciler, post-İslamcılar...

Page 177: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

177

Bir kere IŞİD veya çağdaş selefiler Kur’an’ı IŞİD karşıtla-rından daha doğru olarak uyguluyor.

Kur’an eşlerinize vurabilirsiniz diyor, eşlerine haklarını veriyorlar, gerekirse dövüyorlar.

Şahitlikte, mirasta Kur’an kadını erkeğin yarısı kabul edi-yor, uyguluyorlar. Kur’an çok eşliliği onaylıyor, birden çok kadınla evleniyorlar.

Kur’an cariye edinmeye cevaz veriyor, Suriye’de Yezidi kadınları köleleştirdiler, cariye olarak pazarlarda sattılar. Kur’an’a tabi oluyorlar.

Kur’an Allah’a ve Resulüne savaş açanları nerede bulursa-nız öldürün diyor, onlar da öldürüyorlar. Fırsat buldukça da öldürmeye devam edecekler.

Diğer taraftan Kur’an’daki bazı ayetler yokmuş gibi dav-ranıp, sonra da Kur’an’dan bir harf bile silinemez demek iki yüzlülük değil de ne!

Çalışanların ve 11 milyondan fazla emeklinin büyük bir çoğunluğu yoksulluk, yüzde elliden fazlası ise açlık sınırının altında maaşlara talim ederken, Kur’an’daki yetimin ve yok-sulun hakkını verin diyen ayet silinmiş olmuyor mu!

Kur’an faizi haram kılarken zaruret, enflasyon, gayri isla-mi düzen altında faiz ayetini iptal eden sarayın baş fetvacısı değil mi! Ha bir de rüşvet vermek haram değil, rüşvet almak hırsızlık değil diye tüm yolsuzluklara cevaz vermiyor mu!

Kur’an israfı haram kılarken altın yaldızlı mobilyalar, atlas perdeler ve bin küsur odalı sarayda yaşamak ayeti silip atmak değil mi!

Kur’an üstünlüğü takvaya bağlarken, Türk milliyetçiliği yapmak, Kur’an’ı iptal etmek değil mi!

Kur’an adaleti emrederken, hamile kadınları zindana tık-mak ayetleri yok saymak değil mi!

Page 178: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

178

İptal ettikleri ayetlerin hesabını yapmadan, Kur’an’ın tek bir harfi bile değiştirilemez diyenler neyin kafasını yaşıyorlar anlamış değilim.

Bir söz de Kılıçdaroğlu’na: Faiz, çok evlilik, miras, şahitlik, el kesme, kırbaç cezası, faiz, kadına dayak, miras, cizye, cihat ve daha sayamadığım bir çok ayetten hangisi çağdaş?

Son sözüm şu: Kur’an’ın bazı ayetlerini iptal etmeye çalış-mak yerine Mushaf toptan mumyalanıp müzeye kaldırılmalı, evlerde sadece kutsal gecelerde veya ölülere okunmak için kaplara konup duvara asılmalı.

Kur’an’dan çıkan çıkmıştır, alınacak olan da alınmıştır, bundan sonra ondan problemden başka bir şey çıkmaz. Zaten olan da o, Kur’an sadece problem üretiyor.

10 Mayıs 2018

D.İ.Başkanı Ali Erbaş, Diyanet İşleri Başkanlığının 2018 yılı Ramazan ayı temasının “İsraf Olmasın” olduğunu söylemiş.

İsraf tabii ki olmasın ama israftan anlaşılan tabağında ye-mek bırakmamak, çöpe ekmek atmamak türünden klişe ör-neklerse altı boş bir tema bu.

Bence bu sene mesela “iftar verme isçinin hakkını ver” tü-ründen bir tema daha gerçekçi olabilir. Çünkü şirketler rek-lam için lüx otel veya restoranlarda son derece yüksek mali-yetlerle iftar veriyorlar. Eskiden meşhur balolar vardı şimdi onun yerini iftarlar aldı. Şirketler, reklam payından ayırarak verdikleri iftarların parasını bayramda işçilerine dağıtsınlar.

Sadece şirketler değil, resmi kurumlar da lüx iftarlar ver-mekten vazgeçmeli. Çünkü onlar vergilerimizle ödeniyor. Ben hakkımı helal etmiyorum.

İş bence burada da kalmıyor. Bir arkadaşımın ajandasın-da Ramazan boyunca her gün için not edilmiş en az iki iftar daveti vardı. Hepsine gidiyor musun dedim, birinde iftarı-mı açıp diğerinde tatlı ve çaya yetişmeye çalışıyorum, dedi. Ramazan iftar programları başımı döndürüyor. Herkeste bir

Page 179: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

179

davet ve iftara gitme telaşı. Davetlere -esimi götürmek zo-runda kaldıklarım hariç- mümkün olduğunca katılmıyorum. Çünkü hem midelere hem de ceplere israf.

Bir sözüm de Ramazan yaklaşırken TV ekranlarını iftar te-malı reklamlarla dolduran firmalara ve marketlere. Yıllardır Ramazanlarda malı götürüyorsunuz. Bu Ramazan’da da Allah Rızası için kazançlarınızdan fedakârlık edin, ortak bir kampanya düzenleyin, tüm ürünlerde %25 indirim yapın da fakirin biraz yüzü gülsün.

Sevgili halkımız da kampanyaya katılmayan ürünleri boy-kot etsin. Var mısınız?

Özetle bu Ramazan’ın teması altı boş bir “İsraf olmasın” yerine,

“İftar verme, iftara gitme!”,

“İftar verme, işçinin hakkını ver”,

“Ramazan’da %25 indirim yap!”

Temaları olsun.

14 Mayıs 2018

Fecaat!

“Zarurete dayalı uygulama örnekleri” 06 May 2018

“Zaruretler yasakları kaldırır” 10 May 2018

“Toplumun ihtiyacı zaruret sayılır” 11 May 2018

Takip edenler biliyor, bunlar Hayrettin Karaman Hoca’nın son günlerde bir dizi halinde yazdığı yazılardan bazılarının başlıkları.

Page 180: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

180

Enflasyon, faiz, ihtiyaç kredisi, rüşvet verme gibi konular etrafında dönüyor olsa da, Hoca’nın vermek istediği sublimi-nal mesaj bence biraz daha derinde gibi duruyor.

Tarihteki fıkıhçılardan, Kur’an’daki “darda kalana… (ha-ramı yemek ve ondan faydalanmakta) günah yoktur” (2/173) vb. ayetlerden, bazı hadislerden, Peygamber ve sahabe dö-neminden bol bol örnekler vererek, zaruretlerin yasakları ve haramları kaldıracağını ispat etmeye çalışıyor.

Zaruret denilen şeyin ise, ihtiyaç demek olduğunu, “ihti-yacın zaruret kabul edilmesinin,” “ihtiyaç dolayısıyla bir kı-sım yasakların serbest hale gelmesi” anlamına geldiğini sık sık tekrar ediyor.

Ama ifade ettiğim gibi, verilmek istenen mesaj sadece ih-tiyaç için kredi alınması veya rüşvet verilmesi meselesi ile sı-nırlı değil. Bu konu çok yıllar öncesinde İslamcılar tarafından aşıldı. Hoca aynı konuyu yeniden pişirerek, meseleyi daha geniş bir perspektifte ümmetin ve Müslümanların ihtiyacı ve faydasına olan şeylerin, kişisel ihtiyaçlardan öte bir zaruret olduğunu söylüyor ve böylesi durumlarda yasakların kalka-cağını, haramların helal olacağını iddia etmiş oluyor.

Yaptığı bir alıntıda geçen ifadeler aynen şöyle: “Din, üm-metin selâmetini, güçlü olmasını, dirlik ve düzen içinde bu-lunmasını istemektedir. Dinin bu istek ve maksadı tehlikeye düşer, bu mânâda bir zaruret meydana gelirse ilgili yasak-lar kalkar, haramlar helâl olur. Şüphe yok ki bu nevi zarureti ruhsatlarla gidermek, özel zarureti gidermekten daha önce gelir.”

Fecaat!

Neden fecaat, çünkü kendi dini görüş ve anlayışını İslam’ın kendisi zanneden, kendi varlığını, menfaat ve hedeflerini üm-metin menfaatleri olarak görenlere, yani iktidardaki post-İs-lamcılara, ümmetin selameti için, güçlü olmak adına, dirlik ve düzen sağlamak amacıyla her türlü yasağı delme, gerekir-se haram yeme, zulmetme, işkence ve adaletsizlik yapmanın önü açılmış oluyor.

Page 181: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

2-DİN-İSLAM-İNANÇ ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

181

Şimdi tutmayın küçük enişteyi!

Peki, bu yeni bir şey mi, hayır! Bu fetvalar kapalı kapılar ardında yıllar önce verilmiş olmalı. Son yıllarda zirve yapan zulümlere, adaletsizliklere, yolsuzluklara, bir kesim lehine diğer tüm kesimler aleyhine girişilen operasyonlara bakılınca bunun böyle olduğu net bir şekilde anlaşılıyor.

Buradaki mesajlar ise, AK Parti’nin altına imza attığı bu açık haksızlıklara ve yolsuzluklara bakıp tereddüt geçiren seçmene ve tabana dönük. 24 Haziran seçimlerinde başka partilere kayma veya oy vermeme eğiliminde olan bu tarz va-tandaşlara Karaman Hoca demek istiyor ki, işlenen haramlar, yapılan yolsuzluklar, adaletsizlikler, haksızlıklar, ümmetin selameti içindir, güçlü olmak içindir, dirlik ve düzenin sağ-lanması içindir. Zaruret olduğu için bunlar yapılıyor. Zaruret durumunda haram işlemek dinen caizdir! Eğer bunlara baş-vurulmazsa maazallah din de, vatan da, ümmet de elden gi-der. AK Parti’nin iktidarı kaybetmesi bu demektir çünkü.

Kurumsal din üstüne düşeni yapmaya devam ediyor. Kardeş katline fetva verenler gene sahnede. Siz kurumsal dini sırtınızdan atmadan onlar yani siyasiler, sömürücü tüccarlar, din simsarları sırtınızdan inmeyecek.

Page 182: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 183: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

183

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

25 Mart 2015

“Hakikati kutsal bir metnin içine hapsetmek ilk başta Allah’ın vermiş olduğu akla hakarettir ...” (Mustafa Büyüksoy)

Ya da şöyle de denilebilir:

Hakikat iki kapak arasına hapsedilemeyecek kadar bü-yüktür.

25 Mayıs 2015 Kur’an’ın korunması siyasi bir mevzudur; kitap, içeriği

için değil, bir bayrak gibi sembol oluşu itibariyle ve ümmet tarafından değil, bizzat siyasi otorite tarafından -siyasi birliği sağlamak ve iktidarı garantiye almak için- korunmaya alın-mıştır. Mehdi bekleyen insanlarla, Kur’an’dan medet uman ve ona tabi olduklarında her türlü sorunun biteceğine inanan in-sanlar arasında nitelik farkı yoktur. Mehdilerin yerine Kur’an ikame edilmiştir.

29 Mayıs 2015

Analojilerden nefret ederim.

Page 184: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

184

Ama bir istisna yapacağım:

Eğer kusursuz bir cinayet işlemek istiyorsanız veya cina-yet nedeniyle suçlanmak istemiyorsanız cesedi, denizin dibi-ne atarak, betona gömerek, hidroflorik asitte eriterek ya da yaktıktan sonra küllerini denize savurarak ortadan kaldırma-nız gerekir.

Kur’an’ın tüm alternatif metinleri yok edilerek ve onların tümü de aslında Osman Mushafı ile -hemen hemen- aynıydı şeklinde rivayetler uydurularak acaba hangi tür cinayetlerin üstü örtülmüştür!

27 Temmuz 2015

Zorlandığım sureler:

NASR Suresi:

Diyanet mealinden: “Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke fet-hi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine gir-diğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O, tövbeleri çok kabul eden-dir.”

Yardım, fetih ve zafer; fevç fevç dine katılan kabileler...

Hamd ile tesbihe söylenecek bir şey yok. Sevince eşlik ede-bilir.

Ama fethin gerçekleşmesi hangi tür bir günaha sebep ol-muş olabilir ki, ardından bağışlanma ve tövbeye davet geli-yor?

31 Ağustos 2015

Sanırım Tanrı’nın düzenini hiç anlayamayacağım. Yunus’u tesbih edenlerden olduğu için balığın karnından sahillere atıp kurtaran Allah, masum göçmen çocuklara neden balığını göndermedi!

3 Ekim 2015

“Kur’an, Allah’ın kalpte yarattığı, mahiyetini bilmediğimiz bir tür ilham olan vahiy aracılığıyla, sahip olduğu tecrübe ve

Page 185: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

185

bilgi üzerinden Peygamberin hayata, âleme ve tanrıya dair yorumunun kelimelere dökülmesidir. Şebusteri’nin cümle-siyle Kur’an, âlemin Nebevi yorumudur. Allah’ın muradının bu olduğuna dair Peygamberin kalbinde kesin kanaat oluş-tuğundan Kelamullah diye nitelenmiştir. Kelamullah olması mecazendir. Kur’an aslen Kelamurresuldür.” (Şebusteri)

8 Ekim 2015

“Kur’an’daki “akletme” verili bir hakikatin ispatı ya da ka-bulü için aklın araçsallaştırılmasıdır.

Daha anlaşılır olması için teknik izahı bir kenara bırakarak söyleyecek olursak, Kur’an’daki “akletme” emri felsefi anlam-daki “akletme”den farklıdır.

Felsefi anlamda aklı kullandığınızda hakikati bulmaya çalışırsınız. Hakikati ararsınız. Yola çıktığınızda bazı ön ka-bulleriniz, teorileriniz, kurgularınız olabilir. Ancak felsefi dü-şünmek, tüm bunları değiştirebileceğinizi baştan kabul etme-niz anlamına gelir.

Oysa Kur’an’ın emrettiği akletme, mesajı ve mesajdaki tüm bilgileri onaylatma amacına dönüktür. Akletmenin tek başına bir değeri yoktur Kur’an’da. Aklınız sizi mesajın aleyhine bir yere götürüyorsa bu, sizin akletmediğiniz anlamına gelir.

“Ya öyle değilse?”

Kur’an’a göre, şimdi ben bu soruyu sorarak şüpheye düş-müş ve akletmemeye başlamış oldum.

Peki ya öyle değilse! ”

8 Ekim 2015

Mustafa Öztürk bir zamanlar “Kur’an tarihi İnkılâp Tarihi gibidir.” demişti.

Kendisinden uzun süredir İnkılâp Tarihi olmayan bir “Kur’an Tarihi” yazmasını bekleyenlerdenim.

Çünkü ideolojileri, ideolojik tarihler ayakta tutar. Kur’an üzerine inşa edilen ideolojilerin, Kur’an’cılığın, Kur’an’ın is-

Page 186: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

186

tismar edilmesinin ve üzerinden rant devşirilmesinin önüne geçmenin yolu Kur’an üzerine yazılmış, yalan söyleyen, ideo-lojik tarihin gerçeğini göstermekten geçer.

28 Aralık 2015

Kur’an’ın mezarlıklarda okunmasının, anlamını bilmeden güzel bir sesle, gözyaşları içinde okunmasının, namazlarda tekrar edilip durulmasının, evlerin en güzel köşelerine konu-lup önünde tazimde bulunulmasının bazı insanlar nezdinde, yaşadıkları hayatta karşılığı var mı?

Bence var... Tarihte ve günümüzde insanların büyük bir çoğunluğu için bu böyle...

Peki, Kur’an’ın bir sosyal nizam olması, ekonomik bir yön-tem önermesi, siyasi bir sistem öngörmesi açısından bir karşı-lığı var mı, böyle bir potansiyele sahip mi; sadece Kur’an’dan ilham alarak rafine bir islami sosyal sistem, ekonomik ve siyasi nizam üret-mek mümkün mü?

Bence mümkün değil. Mümkün diyenler bunu ispatla mü-kelleftir.

Öyleyse hala “Kur’an ölülere okunmak için inmemiştir” sözünü tekrar edip durmanın anlamı ne!

16 Mart 2016

Hz. Aişe’ye atfedilen “Onun ahlakı Kur’an’dı” sözünün, Kur’ancıların dilinde retoriğe dönüşmesinden iyice gına geldi

Eğer öyleyse nüzulde ikinci sırada olan Kalem suresindeki “Sen yüce bir ahlâk üzeresin”deki ahlâk hangi Kur’an’ın ahlâ-kı? Henüz inmiş toplamda üç beş satırlık ayetlerin ahlâkı mı?

Sakın Aişe’nin sözü şu anlamda olmasın:

“Peygamberin ahlâkı, ahlâk anlayışı, ahlâki duruşu oldu-ğu gibi Kur’an’a yansıdı. Kur’an Peygamberin ahlâkını değil, onun daha vahiy gelmeden önce sahip olduğu ahlâk Kur’an’ı şekillendirdi.

30 Ağustos 2016

Page 187: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

187

Kur’an’daki bazı ayetler arasında çapraz karşılaştırmalar yapıyorum ve bazen izah edemediğim olaylar, anlamakta zorluk çektiğim durumlar ortaya çıkıyor.

Misal:

“Allah evlatlıklarınızı, sizin oğullarınız kılmamıştır…” Ahzab/4

“…Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden iliş-kilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla ev-lenme konusunda mü’minler üzerine bir güçlük olmasın…” Ahzab/37

Şimdi bu iki ayetle, Peygamberin kendi evlatlığının (Zeyd) boşadığı kadın (Zeynep) ile evlenmesinde hiçbir mahzur ol-madığı, dinen evlatlıkların öz evlatların tâbi olduğu hukuka tabi olmadığı beyan edilmiştir.

“Kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlama-yın. Ancak geçen geçmiştir. Çünkü bu, çirkin bir hayâsızlık ve öfke duyulan bir iğrençliktir. Ne kötü bir yoldu o!” Nisa/22

Bu ayette ise, bir kişinin babasının nikâhı altındaki üvey annesi, babasından boşanırsa veya babası öldüğünde dul ka-lırsa, (eski) üvey anneyi nikâhlamayı haram kılıyor.

Evlatlığın boşadığı kadın ile babanın boşadığı kadın kişiye biyolojik bağ itibariyle aynı konumdadır. İkisinde de kan bağı yoktur. Birisi helalken, diğeri neden haram kılınmış, doğrusu çözemedim!

Diğer taraftan, evlatlığın boşadığı kadın (eski üvey gelin) ile evlenmek de, babanın nikâhından düşen kadın (eski üvey anne) ile evlenmek de bana hâlâ eşit derecede tiksinç, ayetin ifadesi ile “çirkin bir hayâsızlık ve öfke duyulan bir iğrençlik” gibi geliyor.

27 Aralık 2016 ·

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, Asrın idraki-ne söyletmeliyiz İslam’ı”

Page 188: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

188

Buyurmuştu rahmetli Akif...

Ölümünün üzerinden yaklaşık 80 yıl geçti ve bu arada doğrudan doğruya Kur’an’dan alarak ilhamı kan, çatışma, savaş, intihar saldırıları, terör, yozlaşma, eğitimsizlik, aklet-meme, fikirsizlik, yolsuzluk, açgözlülük, yoksunluk, fakirlik, açlık, göç, bağımlılık, eziklik, ayrımcılık, eşitsizlik, kadın düş-manlığı, otoriterlik, din sömürüsü, vs vs vs olarak asrın idra-kine söylettik İslam’ı...

13 Haziran 2017

Kur’an rivayet değilmiş!

Kur’an:

Hz. Muhammed’in Allah’tan Hira mağarasında vahiy al-maya başladığını, rivayet ile bildiğimiz,

23 yıl boyunca bu ayetlerin indiğini rivayetlerin bize söy-lediği,

Gene peygamberin rivayetler yoluyla bildiğimiz 632 yılın-da ölümünün ardından,

Sahabenin kendi arasında toplanarak hafızalarında kalan ayet ve sûreleri, şahitlerin ayet olduğuna dair rivayetleriyle topladıkları Mushaf’ın,

Gene rivayetler yoluyla bildiğimiz kadarıyla Hz. Osman zamanında çoğaltılıp resmi nüsha olarak dağıtılan kitapla aynı olduğuna inandığımız bir rivayettir.

Kısacası elimizde Kur’an olarak bildiğimiz kitabın Kur’an olduğunu ancak rivayetler yoluyla bilebiliyoruz.

Aksini ispat edene iftar benden…

13 Temmuz 2017

Hitap edenin de muhatabın da ortada olmadığı bir metnin anlamının açık olduğundan bahsetmek fazlasıyla büyük bir iddia değil mi?

Page 189: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

189

Üstelik aradan yüzlerce yıl geçmişse adama sormazlar mı, sen mi söyledin ya da sana mı söylendi de bu kadar emin “bu budur!” diyebiliyorsun diye!

Söyleyeni de muhatap olanı da ortada olmayan metinler ölü metinlerdir. Onlar hakkında “manası budur!” dediğiniz her şey sizin metne yüklediğiniz bir yorumdur. Metin konuş-maz, konuşturulur. Metni konuşturan hiçbir yorum yöntemi mütekellim-muhatap arasındaki iletişimde uzlaşıma dayanan asıl anlamı veya önermenin kastedilen referansını tam olarak ortaya çıkardığını iddia edemez.

Bu yüzden- bazı zevata göre şeytanlık yapıyor olsam da- Kur’an, mütekellim-muhatap arasındaki iletişimdeki gibi anlaşılır bir metin değil, dilsel, tarihsel veriler ve rivayetlere dayanarak yorumlanabilir bir metindir.

Sonuçta herkes yorum yapıyorsa bazıları neyin davası-nı güdüyor anlamış değilim. Seninki de yorum benimki de, kimse ilahi anlamların mutlak sahibi değil.

Ek not, yorumda isabet etsen de o Allah’a değil, gene sana ait. Öyle laf cambazlıklarıyla milletin gözünü boyamak yok.

14 Temmuz 2017

DİB. Prof. Dr. Mehmet Görmez demiş ki:

“Kuran kurslarında Kuranı Kerim sadece okunup ezber-lemekle kalmayacak, aynı zamanda anlaşılıp hayata da geçe-cek.”

Bence yanlış bir proje.

Bırakalım böyle kalsın.

Ne çekiyorsak Kuranı sadece okuyup ezberlemekle yetin-meyip, anlayıp hayata geçireceklerini söyleyenlerden çekiyo-ruz.

Biraz meal okuyan Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisine dönüyor, ayetler kurşun, sûreler füze olup kendi gibi düşün-meyenlere yağıyor.

Page 190: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

190

Siyasiler ayetleri tabanlarını sağlamlaştırmak için kullanı-yor. Cemaat liderleri, din adamları ayet alıp, Kur’an satıyor. Anlaşılır dedikleri Kur’an’ı açıklamak için ciltler dolusu ki-taplar yazıyorlar, yıllar süren dersler veriyorlar, hâlâ anlata-madılar. Ama cepler doldu tabii ki.

Kur’an’dan çıkan çıktı. Başka bir şey çıkmaz. Boşuna daha fazla anlayacağız diye Kur’an’a işkence yapıp durmayın.

Kur’an anlaşılmadan yüzünden veya ezbere okunup, ma-nevi duyguları tatmin etme işine yaramaktadır sadece. O ko-nuda Kur’an’a ihtiyaç var.

Bırakalım böyle kalsın.

19 Ağustos 2017 ·

Akıl etmezseniz Allah’ın umudunu kırarsınız diyen İslamoğlu’nu, Allah’ı umut bekleyen aciz bir varlık olarak görmekle suçlayanlar, acaba İslamoğlu’nun Kur’an’da anlatıl-dığı gibi Allah’ın meleklerle sohbeti esnasında onların insan hakkındaki olumsuz önyargılarına karşı, insandan umutlu olduğunu ifade eden “Ben sizin bilmediğinizi bilirim!” ifade-sinden hareket ettiğini bilmiyorlar mı?

Daha ötesini söyleyeyim:

Kur’an’ın bize anlattığı Allah, semada meleklerle birlikte yaşayan, arşa -tahtına- oturan, tahtını -gök yarıldığı için- me-leklerin taşıdığı, melekler meclisine -mele-i ala- başkanlık eden krala benzer bir tanrıdır. Kızar, lanet eder, yemin eder, tuzak kurar, haykırır -nada-, konuşur -kelam-, insan gibi söy-ler -kale-, işitir -semi-, görür -basar-, eli vardır, gelir-gider, kendisine itaat etmeyenlere darılıp onlarla konuşmaz -küser, kapris yapar-, zamanın ve mekânın içindedir...

Kur’an’da çok daha fazlası var. Merak eden bir baksın.

Bunların mecaz olduğunu söyleyenlere de şunu söyleye-bilirim, acaba bu ayetlere ilk muhatap olanlar da bu ayetleri işittiklerinde bunların mecaz olduğunu mu düşünüyorlardı, yoksa gerçek anlamıyla mı anlıyorlardı? Bence ikincisi...

Page 191: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

191

Bu tür ifadelerin mecaz veya müteşabih olduğunu iddia edenler, Kur’an’daki insanbiçimci ifadeleri kurtarmak ve Allah’ı insana benzetmekten kurtarmaya çalışan sonraki ke-lamcılardır. Gerçi bunu da becerememişlerdir. Kelamı nefsi de nedir mesela?

Amacım İslamoglu’nu savunmak değil. Ama her gün oku-dukları Kur’an’daki Allah’ı insana benzeterek -böylece insan seviyesine indirerek- tanıtan ayetleri göremeyenler biraz dü-şünmeli.

19 Ağustos 2017

Kur’an veya İslam vahyi, putperestliği Arap diniyle müca-delenin temel meselesi haline getirdiği için, tavizsiz ve güçlü bir tevhit vurgusunu ön planda tuttu. Bu konuda başarılı da oldu.

Ancak iş “nasıl bir tek ilah” sorununa gelince, bu konuda yeteri kadar başarılı olduğu söylenemez. Çünkü Kur’an son derece somut antropomorfik (insanbiçimci) ifadelerle dolu-dur. Hatta ayetlerin iniş sırası dikkate alındığında, somut ni-telemelerden, daha soyut ve tenzihi ifadelerin kullanılmasına doğru bir gelişimin olduğu görülür.

Sonrakiler somut antropomorfik ifadeleri müteşabih ayet-ler veya mecazi ifadeler kategorisine sokarak çözmeye çalıştı-lar. Ama bana göre ucube teoriler ortaya çıktı.

Oysa bunların Arap aklının -ortaksız da olsa- Allah’ı an-lama biçimleri olduğunu görüp, yanlış temel üzerine doğru teoriler üretilemeyeceğini anlasaydılar, kelamdaki o kadar gereksiz tartışmaya gerek kalmayacaktı.

Kur’an’daki insanbiçimci ifadelerin, Arapların Allah’ı an-lama biçimlerini gösteren tarihsel ifadeler olduğunun hakkını teslim etmek gerekir. Zararın neresinden dönülürse kârdır.

20 Ağustos 2017

Kur’an’da Allah hakkında verilen bilgilerin mahiyeti üzeri-ne bazı düşüncelerim:

Page 192: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

192

1- Putlara tapınma konusuna karşı çıkılmasının arka pla-nında adaletsiz ve ahlaksız toplumsal düzenin kökünde şirk temeline -putlara tapınmaya- dayanan dini anlayışın oldu-ğu düşüncesi yatar. İlk yıllarda inen surelerde -hatta yakla-şık dokuz yıl boyunca- vurgu tevhit ve putları telinden öte, toplumsal sorunlara dönüktür. İnanca ilişkin vurgular biraz daha geri plandadır. Dört veya beşinci yıldan itibaren tevhit vurgusu nispeten artış gösterse de dokuzuncu yıldan sonra putları telin çok daha merkezi bir konu haline geldi. Tevhit, İslam vahyinin temel konusuna dönüştü. İnceleyin böyle ol-duğunu göreceksiniz.

2-Kur’an Allah hakkında verdiği bilgilerde, -tevhit düşün-cesi hariç- cahiliye dönemi Araplarının bilgi ve seviyesini bir zemin olarak kullanır. Onların bilgi ve anlayışlarından hare-ket eder. Ayetlerin diyalojik tabiatı, Allah’tan bahseden her hususun, pratik bir sorunla ilişkilendirilmesini zorunlu kılar. Yani amaç tanrı hakkında bütüncül, mükemmel, mutlak, teo-lojik bir teori ortaya koymak değil, pratikte karşı karşıya ka-lınan bir sorun veya diyaloga yanıt vermektir. Mesela Allah âlimdir denildiğinde buradaki amaç, Tanrı’nın bilmesinin mahiyetini ortaya koymak değil, örneğin, kâfirlerin yaptıkları kötü işlerden haberdar olduğunu ve günü gelince bu bilgi ile hesaba çekeceğini anlatmaktır. Kur’an’da Allah’ın hangi isim veya sıfatını ele alırsanız alın bunun böyle olduğunu veya bir tartışmaya cevap için olduğunu görürsünüz.

3-Bu yüzden bazen çelişki gibi görünen ifadeler de yer alabilir. Örneğin Kur’an bazı ayetlerde Allah’ın kelamı olarak nitelenirken, birden bir ayette Allah’ın bir beşerle kelam et-mesinin olacak bir şey olmadığına dair bir ifadeyle karşılaşı-verirsiniz. Tabii bunun çok farklı açıklamalar yapılabilir.

4-Ayet ve sûrelerin uzun bir süreçte diyaloglarla ve dis-kursal bir tarzda inmesi, cahiliye Araplarının Allah tasavvur-larını bir zemin olarak kullanması ve onların algı ve bilgi sevi-yelerine göre hitap etmesi, bütüncül bir inanç sistemi oluştur-ma amacından çok pratik sorunlara ve ihtiyaçlara bir cevap

Page 193: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

193

vermek amacını taşıması gibi nedenlerle Kur’an’da Allah hak-kında verilen bilgiler “tarihsel” tabiatlıdır.

5- Tüm bunlara bir de insan aklının sınırlılığını, Tanrı da dâhil neyi tasavvur ediyorsa etki altında kaldığı muhtelif fak-törlerin tesiriyle tasavvurunu inşa ettiğini, dilin tabiatı gereği hakikati mutlak bir biçimde ifade etmesinin imkân dışı oldu-ğunu ilave etmek gerekmektedir. Allah hakkında her neyi tasavvur ediyorsak bu asla mutlak anlamda Allah’ın zatı ol-mayacaktır. Biz sadece kendi sınırlarımız içinde bir yaklaşım gösterebiliriz. Sınırlarımız zihinsel ve bilimsel, bilgisel geli-şimimize paralel olarak genişleyebilir. Ama asla bu ortadan kalkmaz. Çünkü yaratan ve yaratılan iki ayrı ontolojik kate-goridir. Bu bilinçle Allah hakkında neyi tasavvur ediyorsak bunun son nokta olmadığının bilincinde olmalıyız. Kur’an da sonuçta belli bir tarih ve mekândaki bu sınırlı insana bir hitap olduğuna göre, kitapta Allah hakkında ortaya konan bilgiler bu sınırlılıkla maluldür.

6 Eylül 2017

Sanırım günümüz Müslümanlarının en temel sorunların-dan birisi bir bilim anlayışlarının olmaması veya bir bilim fel-sefesine sahip olmamalarıdır. Bilimsel bilgiye mutlak, kesin bilgi gözüyle bakıyorlar. Kur’an’daki tüm bilgiler mutlak bil-gi, bilimsel bilgiler de mutlak bilgi! Bu iki bilgi çeşidinin ça-kıştığı ve çeliştiği noktalara gelince modernist Müslümanlar apolojist bir tutumla başlıyorlar Kur’an’daki bilgileri bilimsel bilgiler lehine tevil etmeye... Söz konusu olan hadisler ise, bu hadisler inkâr ediliveriyor.

Bu noktada tutarlı olabilmek adına iki seçenek var:

1- Kur’an’daki tüm bilgilerin mutlak olduğuna inanıyor-sanız, Kur’an’ı veya inanıyorsanız hadisleri doğru kabul edip bilimsel bilgiyi reddetmelisiniz. Bu yüzden dünyanın düz ol-duğunu iddia edenler ve deve sidiğinden şifa umanlar daha tutarlıdır.

2- Ya da Kur’an’daki tüm bilgilerin özellikle bilimsel bilgi-lerin mutlak değil, indiği dönemin bilimselliğine uygun oldu-

Page 194: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

194

ğunu onaylayarak, Kur’an’la bilimsel bilgi arasında -potansi-yel olarak dahi olsa- çelişki bulunduğunu kabul etmelisiniz.

4 Ekim 2017

Kur’an’daki cin anlayışı tam da cahiliye Arabının kafasın-daki mitolojik cin anlayışı ve Arap dilinde kullanıldığı anlam-daki cin anlayışıdır. Bu anlayış üç yönlüdür.

Birinci yönüyle cin, semada ve görünmeden insanların ara-sında yaşayan farklı bir varlık türü anlamındadır. Şeytanlar ve melekler de cinler taifesindendir. Kur’an bu anlayışı teyit eder. Hatta bazı Arapların kafasında Allah en büyük cindir.

İkinci yönüyle cin, gözden ırakta yaşayanlar, mesela çölün derinliklerinde yaşayanlar anlamındadır. Buna dilleri yaban-cı kavimler de dâhildir. Bütün Acemler cindir mesela.

Cin kelimesinin son yönü ise mecazidir. Şeytanlaşmış veya cinlere benzeyen insanlar anlamında.

Kök anlamı itibariyle kullanılan kelimeleri ıstılahı anlama katmak ise çok doğru değil.

Kur’an’da tüm bu kullanımları bulmak mümkün.

Ancak bir kullanıma sarılıp diğerlerini yok saymak ilmin namusuna uymaz. Ama maalesef modern saikler, bazı düşü-nürleri bu yaklaşıma itiyor. Mesela Muhammed Esed, cin ke-limesinin kullanımının bir boyutunu ele alıp diğer boyutları-nı inkâr ediyor. Cinlerin sadece çölün derinliklerinde yaşayan kavimler anlamına geldiğini söylüyor.

Cin anlayışının mitolojik boyutuyla Kur’an tarafından onaylandığının en tipik örneği “istiraki sem” hadisesidir. Ki Kuran bu olayı gündeme getirirken mitolojiyi reddetmez, tersine semada kulak hırsızlığı yapan cinlerin şihab (göktaşı) atılarak kovulduğunu söyleyerek mitolojiye katkıda bulunur. Kur’an bu açılardan tamamen mitolojiktir.

Vahiy hadisesini Araplara kabul ettirebilmek için Ebu Zeyd’in ısrarla altını çizdiği gibi cin hadisesinin mitolojik boyutuyla onaylanması şarttı. Aksi takdirde bunu Arapların

Page 195: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

195

anlama şansı kalmıyordu. Çünkü bunu anlayıp onaylamanın zemini de yıkılıyordu.

21 Ekim 2017

“İslam’ın özü olan Kur’an esas itibariyle bireyi akla ve dü-şünmeye davet eder.” (M.Öztürk)

Teknik olarak doğru olan bu ifade, Kur’an’da akla yükle-nen anlamı neredeyse felsefi akılla özdeşleştiren bir yön içer-diği için problemlidir. Çoğunluk bunu böyle anlıyor maale-sef.

Kur’an aklı araçsallaştırır. Verili inançlar olan “tevhit”, “nübüvvet” ve “ahiret”i onaylatmak için aklı veya basit akli argümanları devreye sokar. Aslında aklı devreye sokmak için kullandığı argümanlar da, öyle ahım-şahım ve muhatapları aciz bırakan argümanlar değil, çoğunlukla ceza tehdidi ve mükâfat vaadi içeren, akıldan çok duygulara hitap eden ar-gümanlardır.

Yani Kur’an muhataplarına, kafayı çalıştırın yoksa başınız belada demekten öte bir akletmeye çağırmamaktadır.

Oysa akletme, bir doğrudan hareket edip buna çağırmak için aklı araçsallaştırmakla değil, aklın bizi götürdüğü yere kadar gidebilmeyi göze almakla mümkün olur.

Kur’an’daki akletme ve düşünme emrine dönük bütün ifadeler, günlük dilin alışkanlığı içinde söyleyiverdiğimiz “Kafanı kullan oğlum!” sözünden daha derin anlamlı değil-dir. Araplara güncel dilleriyle hitap eden Kur’an için bu nor-mal sayılabilir ancak “Kur’an-akıl” ilişkisi bu kadar abartıl-mamalı.

Bir düşünün, o günün dünyasında birisi, Kur’an’ın temel savlarını, rasyonel delillerle boşa çıkarsaydı, Kur’an bu kadar rahat “Hâlâ akletmiyor musunuz?” diye sorabilir miydi?

25 Ekim 2017

Hz. Muhammed’le Kur’an arasındaki ilişkiyi, vahyi alma-sı, tebliğ etmesi, Kur’an’ı tüm Müslümanlara örnek olacak

Page 196: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

196

şekilde uygulaması, hayatına yerleştirmesi; Hz. Aişe’nin söy-lediği gibi onu yürüyen bir Kur’an olarak gören; Kur’an ve Hz. Muhammed’i bağımsız ayrı özneler olarak tasvir eden bu baskın bakış açısındaki en temel eksiklik, etki yönünün sa-dece Kuran’dan Peygambere doğru olduğunu düşünmesi ve Peygamberin Kur’an üzerindeki tesirini görmezden gelmesi-dir.

Oysa Hz. Muhammed yürüyen bir Kur’an olduğu kadar, Kur’an da, söze dönmüş, satırlara dökülmüş, ayet ve sûre ol-muş Hz. Muhammed’dir.

Yani burada sadece tek yönlü -kitaptan peygambere doğ-ru- bir etkileme yoktur; asıl büyük etki ters yöndedir:

Kur’an, Hz. Muhammed’in düşünceleri, bilgisindeki ge-lişim, duyguları, emelleri, endişeleri, pişmanlıkları, sevgisi, nefreti, kızgınlıkları, belirlediği strateji ve planlar ile şekil al-mıştır.

Kur’an’ın her bir noktasında onun izini, buram, buram ko-kusunu, etkisini gözlemlemek mümkündür.

Eğer Kur’an’ın veya vahyin bir ruhundan söz edeceksek, bu ruh Hz. Muhammed’in ta kendisidir.

Cebrail’in Allah’tan alarak Peygamberin kalbine gene bir ruh olarak inzal ettiği vahiy olarak nitelenen şey, her ne ise o, Hz. Muhammed’in bilgisi, psikolojisi, olaylara ve dünyaya bakış açısı, duyguları, kaygıları, korkuları ve emelleri ile bü-tünleşerek, onun dilinden Kur’an olarak şekil almıştır.

28 Ocak 2018

Dil, insanlar tarafından iletişim amacıyla, toplumsal uzla-şım ile üretilmiş bir araçtır. Tamamen insanidir.

İnsansal ve kültürel bir ürün olan dil aracılığı ile üretilen bir metnin mucizevîliğini iddia etmek, Michelangelo’nun Davut Heykeli veya Da Vinci’nin Mona Lisa tablosunun mu-cizevî olduğunu iddia etmek gibidir.

Page 197: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

197

Bu yüzden Kur’an bir metin ve dilsel bir hitap olarak muci-zevî değildir. İnsanlar benzer metin ve hitaplar üretebildikleri ve bunlarla iletişim kurabildikleri için böyle bir metin ortaya çıkabilmiştir.

30 Mart 2018

“Hz. Muhammed’in ahlâkı Kur’an’dı” veya Hz. Aişe’ye at-fedilen sözle “O, yürüyen bir Kur’an’dı” ne demek?

Kur’an’ın mahiyetini anlamayan bakış açıları, Hz. Muhammed ile inen ayet ve sureler arasındaki ilişkinin tam bir bağımsızlık ilişkisi olduğunu düşünmektedir. Yani inen ayetler, Allah’ın muradına uygun olarak ve ezelde belirlen-miş bir biçimde, inmesi gereken vakitte vahyedilir, bunda Hz. Muhammed’in hiçbir etkisi yoktur ve o, hemen bu ayetlere tâbi olur, hayatına geçirir ve tebliğ eder. Böylece Kur’an Hz. Muhammed’in ahlâkı olur.

Kur’an ve Hz. Muhammed’i önce bağımsız ayrı özneler, daha doğrusu, Kur’an’ı/inen vahyi belirleyici aktif bir özne, Hz. Muhammed’i ise sadece alan ve uygulayan pasif bir nes-ne olarak tasvir eden bu bakış açısındaki sakatlık, etki yönü-nün Kuran’dan Peygambere doğru olduğunu düşünmesi ve Peygamberin Kur’an üzerindeki tesirini görmezden gelmesi-dir.

Oysa Hz. Muhammed yürüyen bir Kur’an olmaktan öte, tersine Kur’an, söze dönmüş, satırlara dökülmüş, ayet ve sûre olmuş Hz. Muhammed’dir. Yani burada sadece tek yönlü -ki-taptan peygambere doğru- bir etkileme yoktur; asıl etki ters yöndedir:

Kur’an, Hz. Muhammed’in düşünceleri, bilgisindeki ge-lişim, duyguları, emelleri, endişeleri, pişmanlıkları, sevgisi, nefreti, kızgınlıkları, belirlediği strateji ve planlar ile şekil al-mıştır.

Kur’an’da Hz. Muhammed’den isim olarak çok az ayette söz edilir ama her bir noktasında onun izini, buram, buram kokusunu, etkisini gözlemlemek mümkündür.

Page 198: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

198

Eğer Kur’an’ın bir ruhundan söz edeceksek, bu ruh Hz. Muhammed’in ta kendisidir. Vahiy, Hz. Muhammed’in bilgi-si, psikolojisi, olaylara ve dünyaya bakış açısı, duyguları, kay-gıları, korkuları ve emelleri ile bütünleşerek, onun dilinden Kur’an olarak şekil almıştır.

Hatta Hz. Muhammed’in ahlâkı Kur’an değil, Kur’an, Hz. Muhammed’in ahlâkı üzere şekil almış bir kitaptır.

Bu tarz iddialar bizzat Kur’an tarafından yalanlanır. Daha inen ilk ayetlerde “Sen yüce bir ahlâk üzeresin” denilerek, onun ahlâkı övülmektedir. Demek ki daha ayetler inmeye başlamadan, yani iddia edildiği gibi Hz. Muhammed’in ahlâ-kı Kur’an olmadan o zaten iyi bir ahlâka sahipti.

Page 199: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

199

4-VAHİY VE PEYGAMBERLİK ÜZERİNE

PAYLAŞIMLAR

10 Mayıs 2015

O dağa yiyecek taşıyacak, kaybolunca adamlarını arat-maya çıkaracak, dönünce üstünü örtecek, üzüntüye düşün-ce, dehşete kapılınca teselli verecek, şüphelerini gidermek için elinden tutup amcasına götürecek bir Hatice’si yerine; dedikoducu, engelleyici, dünyaya tamah eden, kariyer ve yüksek sosyetede yer edinmek isteyen, taşındıkça ağırlaşan, kendi sorumluluklarını bile eşine yükleyen, eksikliklerinin, yapamadıklarının acısını kocasından çıkarmaya çalışan, gözü dışarıda olan bir Hatice’si olsaydı... Acaba Hz. Muhammed Hira’ya çıkabilir miydi?

23 Haziran 2015

Eğer Hz. Ebubekir, yalancı peygamberlerin liderliğinde, Kureyşin otoritesine isyan eden Arap kabilelerine boyun eğdirmek için gönderdiği ve gerekirse isyankârları topluca yakma yetkisini verdiği komutanı Halit ile Ridde savaşla-rını kazanmasaydı, bugün Hz. Muhammed mi yoksa (Hz!) Müseyleme mi yalancı peygamber olarak anılıyor olurdu?

26 Haziran 2015

“Peygamberlere gelen Tanrısal sesler (Vahiy) Jean Paul Sartre’a “Bulantı” (La Nausee) olarak geldi. Peygamberler

Page 200: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

200

kendilerine gelen seslerin tanrısal olduğundan emin oldu-lar ve bunun gereğine göre durumdan vazife çıkarıp misyon yüklü hayatlar yaşadılar. Sartre ise ateistti. Bunun kaynağının tanrısal mı olduğunu hiç sorgulamadı. Ancak “Bulantı” ile varoluşsal bir aydınlanma yaşadı.” (Adam Walker)

7 Ekim 2015

“Ben Hz. Muhammed’in son peygamber oluşunu, onun ardından artık kimsenin peygamberlik iddiasında bulunama-yacağının açık bir ifadesi olarak anladığım gibi, tüm insan-ların ortak olarak sahip oldukları bilgi edinme süreçlerinin dışında öznel keşif, ilham veya vahiyden kaynaklı üretilen bilginin diğer insanlar üzerinde hegemonya kurmada araç haline getirilmesinin sona erdirilmesi olarak da anlıyorum.

Bir insan keşif, ilham veya vahiy tecrübesi geçirebilir veya geçirdiğini düşünebilir. Ama bunun sonucunda ürettiği bilgiyi “Bana yazdırıldı”, “Bana indirilen bilgi”, “İlahi ilhamla söylüyorum ki…”, “Peygamberlere gelen bana da geldi” gibi ifadelerle diğer in-sanlara iletiyorsa, bu tamamen geçersiz ve yanlıştır. Ürettiği bilgiyi, hangi yöntemle üretirse üretsin, normal bir bilgi olarak kullanabilir. Ama bunu vahiy kaynaklı veya gökten indirilmiş bir bilgi gibi pay-laşamaz.

Peygamber, son peygamber olarak bunun bütün yollarını kapattı. Peygamberler çağında bu durum, yani peygamberli-ğin bir misyon gibi yerine getirilmesi, bir gereklilik olabilir. Ancak suiistimale son derece açık bu durum Peygamberden sonra faydadan çok zarar vermeye başlayabilirdi. Nitekim o daha hayattayken Arabistan’ın her tarafında mantar gibi ya-lancı peygamberler çıkmaya başladı.

Bu yüzden herkes keşfini de, ilhamını da, vahyini de ken-disine saklasın. Ürettiği bilgiyi kendisine bir paye biçmeden herkes gibi paylaşsın. Kimseyi de rahatsız etmesin.

Bak ben bu paylaştığım bilgileri ilahi ilhamdan esinlene-rek ürettim ve size iletiyorum, diyor muyum! ”

Page 201: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

201

13 Şubat 2016

Aşağıdaki mevzu rivayetteki mitolojik unsurları bir kena-ra bırakırsanız, ilginç bir subliminal mesaj içeriyor: “Vahyi veren de Muhammed, alan da Muhammed, yani onu kendisi yazdı...”

“Sevgili Peygamberimiz Cebrail Aleyhisselâma sordu:

- Yâ Cebrail! Sen bu vahyi nerden alıyorsun? Cebrail aley-hisselâm;

- Sidretü’l-Münteha’da bir yeşil perde arkasından bana söyleniyor, dedi. Rasûlullah Efendimiz:

- Bundan sonra gittiğinde o perdeyi kaldır, sana söyleyene bak, dedi.

Cebrail Aleyhisselâm Sidretü’l-Münteha’ya vardığın-da o yeşil perdeyi kaldırdı. Rasûlullah Efendimiz’i gördü. Kendisine söyleyen o idi. Bir rivayette 360 kanadını, bir ri-vayette de 600 kanadını çırpıp var hızı ile dünyaya geldi. Cebrail aleyhisselâm, ‘Muhammed’den evvel dünyaya gide-yim’, dedi. Dünyaya geldi baktı ki, Fahr-i Âlem Efendimiz’i yerinde gördü. Rasûl-i Ekrem Cebrail aleyhisselâm’a sordu, Hz. Cibrîl cevap verdi:

- Yâ Muhammed! Ben de hayret ettim; vahyi Allah Teâlâ’dan alıp bana söyleyen de sensin. Burada benden alıp halka anlatan da sensin, dedi.”

7 Mayıs 2017

İnsanlar birbirleriyle dil, sesler ve bunları simgeleyen harf-ler aracılığıyla iletişim kurmak yerine, dalgalarla haberleş-seydiler, o zaman Allah’ı, beyin dalgalarıyla insana mesaj gönderen ve “Telepati” sıfatına haiz bir ilah olarak tasavvur edecek ve Kur’an da bunu, benzer kelime ve ifadelerle açık-layacaktı.

Böyle olsaydı muhtemeldir ki, Kur’an’ın inmesinden bir-kaç asır sonrasında insanlar Allah’ın “Kelam” sıfatını değil “Telepati” sıfatını tartışacaklar ve “Kelam İlmi”nin ismi de

Page 202: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

202

“Kelam” değil, “Telepati İlmi” olacaktı. O zaman bizler için Allah en mükemmel “sinyal gönderici”, “sinyalleri en iyi şe-kilde algılayan” sıfatlar alanıyla bildirilecek ve bilinecekti. O zamanki teolojimizde bunlar tartışılacaktı.

Muhtemelen Ehli Sünnet, Allah’ın ezeli “telepati” sıfatının sahibi olarak ezeli sinyal gönderici, “sinyal”in de ezeli bir ni-telik olduğunu iddia ederken; Mu’tezile, sinyal göndermenin beşeri ölçütlerini kullanarak, sinyallerin mahlûk ve Allah’ın bu mahlûk sinyalleri göndermekle “telepati” sıfatının fiili sahibi olduğunu iddia edecekti. Allah’ın sıfatları sayılırken, Ehli Sünnet “telepati”yi Allah’ın zati sıfatları arasında sıralar-ken, Mutezile, fiili sıfatları arasına koyacaktı.

Kutsal kitap da “Önce logos vardı” diye değil, “Önce sin-yal vardı” diye başlayacaktı.

Allah’ın, kendi aralarında sözlü sesli kelamla anlaşan var-lıklar gibi kelam ederek insanlara vahyettiğini iddia eden bir anlayış çıktığında da bu, sapık ve tanrıyı yarattıklarına benze-ten bir inanç olarak tekfir edilecekti.

7 Ekim 2017

Kur’an’ın indiği dönemde, o günün tüm dünyasında ol-duğu gibi, Arap toplumunda da “mitolojik düşünce yapısı” hâkimdi. Hz. Muhammed de dâhil hiç kimse, siyasi, dini, bi-limsel ve dünyayı algılama biçimiyle veya kişisel tecrübesiyle ilgili bir konudaki düşüncesinde, “mitolojik düşünce yapısı” ndan bigâne kalamazdı. Peygamber, sübjektif vahiy tecrübe-sini anlamlandırırken ve çevresindeki Araplara açıklarken, o günün mitolojik düşünce yapısının onda oluşturduğu etkiler üzerinden hareket etti, bilinçdışı bir şekilde de olsa, onları te-mel aldı.

Mitolojik temele dayanan Arap Aklı’nın İslam öncesi dö-nemle, İslami dönem arasında yapısal anlamda, “kökten de-ğişim” ilişkisi değil, “süreklilik” ilişkisi vardır. Kur’an, mito-lojik temele dayanan bu akıl yapısını kökten yıkıp yeniden inşa etme çabasına girmek yerine, mesajını sunabilmek için, ihtiyaç duyduğu ölçüde regüle etmiştir. Ama bu regülâsyo-

Page 203: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

203

nun kültürel ve yapısal temeli daima “mitolojik düşünce ya-pısı” olarak kalmaya devam etti.

Başka türlüsü de mümkün olamazdı zaten! Ebu Zeyd’in ısrarla altını çizdiği gibi, Arap anlayışında, “şiir” ve “keha-net” olgusunun cinle olan irtibatı ve bunlarla bağlantılı olan “insanın cinle ilişki kurabilmesinin mümkün olduğu” şeklin-deki Arap inancı, dini nitelikli “vahiy” fenomeninin kültürel temelini oluşturmaktadır. İslam öncesi Arap kültürünün bu düşüncelere sahip olmadığını düşündüğümüzde, vahiy fe-nomenini kültürel açıdan algılamamız imkânsızlaşır. Zira bu düşüncenin akli ve fikri oluşumunda insan-cin ilişkisine dair söz konusu kanaatin kökleri bulunmadığı takdirde, bir Arap’ın kendisi gibi bir insana gökten melek indiğini kabul etmesi nasıl mümkün olabilirdi! İşte bütün bunlar, vahiy fe-nomeninin (ya da vahyin mahiyetine yüklenen anlamın) ol-gudan kopuk ya da olguyu hiçe sayan ve onu aşan bir feno-men değil, aksine kültürel telakkilerin bir parçası olduğunu ve bu kültürün mevcut kanaatlerinden doğduğunu teyit eder.

Aynı durum, yaşadığı vahiy tecrübesini anlamlandırmak ve başkalarına açıklamak zorunda olan Peygamberin, bunu, olgunun tesiri altında ve onun yapısı içinde kalarak dile ge-tirdiği gerçeğinde de kendini gösterir.

Peygamber, Araplar açısından imkân dâhilinde olduğu-na inanılan bir olgudan söz ediyordu. Mesajın mahiyeti veya oluşma biçimi, o zamana kadar hiç duyulmayan ve bilinme-yen bir iletişim kanalı değildi. Muhatapların vahiy olgusuna yaklaşımları, aşkın alanla iletişim kurabilmenin imkânına dair ortak kanaatleri üzerine kuruluydu.

Cin’in şaire hitapta bulunup, ona şiirini ilham ettiğine, falcı ve kâhinlerin de bilgilerini cinlerden aldıklarına inanan bir Arap, bir insana gökten vahiy getiren meleği tasdik etme-yi saçma bulmaz. Çünkü onun mitolojik düşünce yapısında bunun bir karşılığı vardır. Bu yüzden, Kur’an’ın çağdaşı olan Araplardan vahiy fenomeninin bizatihi kendisine yönelik bir itiraz geldiğine tanık olmuyoruz. Onların itirazları ya vahyin

Page 204: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

204

içeriğine ya da kendisine vahiy gelen şahsa yöneliktir. Keza, Mekkelilerin, yeni metni, şiir olsun, kehanet olsun, o günün kültüründe bilinen metinler -ve hitaplar- seviyesine indirge-me gayretini de buna bağlı olarak anlayabiliriz.

Peygamberle Cahiliye Arapları arasındaki çatışmanın mer-kezi burasıdır: İçerik ve iddia sahibi şahsı onaylayıp onayla-mama meselesi; yoksa iddianın mahiyetinin imkânı değil…

Konunun diğer boyutu, yani Hz. Muhammed’in “vahyin mahiyeti” ni anlama ve yorumlama şekli de, çağrıya muha-tap Araplarla aynı zemindedir. O da vahyi, diğer soydaşları Araplarla paylaştığı “mitolojik düşünce yapısı” üzerinden anladı ve yorumladı. Kuşkusuz davetini özel ve değerli kı-lan önemli farklılıklar vardı. Bunlar aynı zamanda çatışma noktalarını da oluşturmaktadır. Ama bu farklar, mahiyeti be-lirleyen “yapı”yı kökten yıkan, ortadan kaldıran ve yeni bir “düşünce yapısı” ikame eden farklar değildi.

Ayrıca Peygamber, “vahyin mahiyeti” ni, Araplar ancak bu anlatım biçimiyle vahyi anlayıp onaylar diye düşünüp bu yöntemi seçtiği için değil, hakikatin bizzat bu olduğuna inandığı için, “mitolojik düşünce yapısı” üzerinden meseleyi anlayıp, yorumlamıştı. Peygamberin sözleri olarak gelen ri-vayetler ve Kur’an’daki bu konudaki bilgiler bize vahiy feno-menini açıklayan ifadelerin mecaz, alegori veya bir açıklama modeli olsun tarzında değil, gerçeğin bizzat kendisi olarak ortaya konduğunu gösterir.

17 Ekim 2017

Metro panolarında bir reklam: Arşimet de masasında çok çalıştı ama kaldırma kuvvetini hamamda buldu. Ya da Newton da yerçekimini masasında değil mangal başında bul-du vs.

Gazetelerden bir haber: Amasyalı Boğaziçi mezunu bir elma yetiştiricisi, başarısızlık ve borç içinde yüzerken bir gece rüyasında birisi ona “Hünnap diik!” diye bağırınca, tüm elma ağaçlarını söküp hünnap dikmiş ve altı yıl içinde 250 tonun üzerinde hünnap hasat etmiş. Şimdi çok mutlu.

Page 205: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

205

Gene bir süre önce, Erdoğan’ın Başdanışmanı Özlem Zengin, “Samimiyetle söylüyorum, en iyi fikirlerim hep bu-laşık yıkarken aklıma gelir’’ demişti ve epeyce ti’ye alınmıştı.

Albert Einstein’ın bir arkadaşına: “Neden en iyi fikirler aklıma sabahları tıraş olurken geliyor?” diye sorduğu rivayet edilir.

Rüyalarında buldukları formüllerle Nobel ödülü ka-zanan bilim adamları şunlardır: Kekula (benzen molekül formülü), Mendelyev (Periyodik tablo), Jon Van Newman (Bilgisayarların temelini atan birçok buluş), Norbert Weiner (Radar), Einstein (Rölativite kuramı ile ilgili bazı formülleş-tirmeler), Nikola Tasla (Birçok buluşu).

Mozart der ki: “Diyebilirim ki, tamamen kendimde, tek başıma ve keyfim de yerinde olduğunda -mesela bir arabada giderken, iyi bir yemekten sonra yürüyüş yaparken veya ge-celeri uyuyamadığımda- işte fikirler en çok bu gibi durumlar-da akmaya başlıyor ve daha verimli oluyor.”

Çaykovski der ki: “Gelecekte yazılacak bir kompozisyo-nun ilk ilhamı aniden ve beklenmedik bir yerde ve şekilde gelir. Ruh hazırsa olağanüstü bir güç ve hızla köklenir, top-raktan dışarı fırlar; dallarını, yapraklarını çıkarır ve sonunda filizlenir.”

Henri Poincare der ki: “Fuchs fonksiyonlarını masamda çalışırken değil yarı uykulu, yarı uyanık veya elimde kah-vemle uyanık kalmaya çalışırken buldum.”

Hinduizm’den İslam’a kadar bütün dinlerde, Peygamberlerin yaşadıkları vahiy tecrübelerine dair anlatıla-rın tümünde dağ, ağaç, çalı, ateş, ışık, mağara, yalnızlık, uzlet, kendinden geçme temaları veya sembolleri vardır. Özellikle dağ sembolü neredeyse ortaktır.

Hz. Muhammed Hira’da uyanık halde tefekkür ettiği an-larda değil, uykuya daldığı anda Cebrail’i gördü. Düşe dal-dığında melek ona yaklaştı ve vahyedeceğini vahyediverdi. Kur’an’da geçen sadece birkaç vahiy gelme anının tümü rüya-

Page 206: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

206

dadır. Örtülere bürünmüşken, rüyasında, kalbine kelimeler doluverdi. Hz. Peygamber’in gece uykusunda gördüğü bu rüyalar, gündüz sabah aydınlığı gibi ortaya çıkardı, yani ay-nen gerçekleşirdi. Rüyasında düşmanlarını az gördüğü için savaşmak için cesaretini topladı. Gece rüyasında Mescid’i Aksa’ya yürütüldü, Miraca çıkarıldı.

Peygamberin ve geçmiş peygamberlerin hayatından çok sayıda örneği tek tek saymama gerek var mı! Hz. Muhammed Hira’da bir düş gördü, dağdan indi ve düşünün/düşlerinin peşini hiç bırakmadı. Koskoca bir din ve medeniyet bu düşün üzerine kuruldu.

Bu nasıl oluyor?

Büyük fikirler kuluçkaya yattığı bir “istirahat dönemin-den” sonra, onları bastırıp ortaya çıkmasını engelleyen kala-balık, gürültü, toplumsal etki, kafanın takılıp kaldığı sıradan bilgi ve etkenlerin presinden kurtulduğu uyku, uzlet ve ra-hatlama dönemlerinde, zihnimizin derinlerinde bastırılmış ve bilinç dışına itilmiş çözümler, cümleler ve formüller ha-linden bilince gelmektedir. Ve bu aniden ortaya çıkmaktadır, sonrasında ise köklenip filizlenmektedir. Uyku, uzlet, dal-gınlık, yalnızlık ve belimizi büken sorunlardan uzaklaşma bu çözümlerin bilinçaltından bilinç üstüne çıkmasına yol aç-maktadır. Ama bilinçaltının çözülmesi o kadar hızlı olur ki, o an mucizevîdir, sıra dışıdır, dışsallık hissini verir. Bu yüz-den fikirler “dışarıdan gelen” bir şey olarak isimlendirilir. “Aklımıza gelir” yani! Dahiler, bilim adamları ve sanatçılara “ilham gelir”, peygamberlere de “vahiy gelir”.

Rüyasında kendisine “hünnap diiik!” diye haykıran kişi aslında o ziraatçının bilinçaltından başka bir şey değildir. Yani kendisi… Yani rüyasında sembolleştirdiği ve kişiye dö-nüştürdüğü bilinçaltı kendisiyle konuşmaktadır. Tıpkı dâhi-lere, bilim adamlarına, sanatçılara aniden gelen fikirleri ve orijinal yapıtları onlara aktaranın, aniden açığa çıkan kendi bilinçaltları olması gibi…

Page 207: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

3-KUR’AN ÜZERİNE BAZI PAYLAŞIMLAR

207

Kendi hayatımdan bir örnekle bitireceğim. Babam bir in-şaat kalfasıydı. Yaptığı bir cami inşaatında, kubbenin kalıbı-nı nasıl kuracağı ile zihni epeyce meşgul olduktan sonra, bir gece rüyasında Mimar Sinan’ı gördü ve Mimar Sinan ona kubbe kalıbını nasıl kuracağını söyleyiverdi. Onun gördüğü kişi aslında Mimar Sinan değil, günlerce zihninin derinlikle-rinde kuluçka halinde zaten var olan çözümü bilinçaltından bilinç üstüne çıkaran Mimar Sinan olarak sembolleşmiş ken-disiydi. Mimar Sinan Ahmet Usta’nın kendisiydi, bastırılmış bilinçaltının sembolüydü aslında.

İşte rüyalarda veya uzletteyken bazen, yoğunlaştığımız sorunlarımıza dair çözümleri bir varlık veya kişiyle sembol-leştirdiğimiz kendimizi kendimize karşı konuşturarak, bilin-çaltımızda zaten mevcut olan çözümleri açığa çıkarıveririz.

Kendimizi bazen Mimar Sinan’la sembolleştiririz, bazen aksakallı dede ile bazen bir cinle sembolleştiririz, bazen öl-müş bir atamızla…

Bazen de bir melekle…

Cebrail, Peygamber’in kendi bilinçaltının bir sembolün-den başka bir şey olabilir mi acaba!

Page 208: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 209: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

209

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

11 Şubat 2015

Kafama takıldı sormazsam duramayacağım:

Hz. Ömer tayin edilmeden önceki mal varlıklarına göre bir artış beliren valilerin mal varlıklarının yarısına el koyardı. Bu bağlamda Kûfe valisi Sa’d b. Ebî Vakkâs, Mısır valisi Amr b. el-as, Bahreyn valisi Ya’lâ b. Munye mallarının yarısına el koyduğu valileri arasındaydı. Ebû Hureyre’nin de malının yarısını müsadere etmiştir.

Şimdi eğer valilerin mallarındaki artış, yolsuzluk vs bir ne-denle olmuşsa, bunun da delilleri varsa, valilerin artış göste-ren tüm mal varlıklarına el koyması gerekmez miydi? Neden yarısı? Sonra malların yarısına el koyup görevlerine devam etmelerine neden izin verdi? Hatta gücenip görevinden ayrı-lan Ebu Hureyre’yi neden tekrar vali yapmak istedi?

Aksi durumda, yani yeterli delil olmamasına rağmen bu işi yaptıysa verdiği karar hukuka uygun bir davranış olmak-tan öte, keyfi bir uygulama değil midir?

Ömer’in adaletine keyfi ve despotik uygulamalar yakışır mı?

Sordum işte...

Page 210: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

210

11 Şubat 2015

Kaynaklarda geçen şu olayı paylaşmadan geçemeyeceğim:

Hz. Muhammet Esma b. Mervan isimli kadın şairin ken-di aleyhindeki şiirlerine öfkelenir ve öldürülmesine karar verir. “Kim beni Mervan’ın kızından kurtaracak?” diye sor-duğunda; Adiyy b. Hareşe isminde (gözleri görmeyen) bir Müslüman bu göreve talip olur. Bedir’den döndükten sonra Adiyy ile birlikte sahabeden bir iki kişi Ramazan’ın yirmi be-şinci gecesi o kadının evine giderler. Evdekiler uykudadır. Esma, çocukları (beş çocuk) ile birlikte yatmakta olup, hatta bir bebeği de onun üstüne (meme emmek maksadıyla) uzan-mış durumdadır. Adiyy eliyle yoklayarak bebeği kenara çe-ker ve gözleri görmemesine rağmen kılıcını Esma’nın göğsü-ne dayayıp yüklenir ve kılıç Esma’nın arkasından çıkar.

Sabah olunca gelip Hz. Muhammet ile birlikte nama-za durur. Hz. Muhammet onu tedirgin görünce “Ya Adiyy Mervan’ın kızını öldürdün mü ?” diye sorar. O da “Evet ya Rasülullah, acaba hata mı ettim?” diye cevap verir. Muhammed “Hayır onun için iki keçi bile birbiriyle toslaş-mazdı” der.

Başka kaynaklarda Hz. Muhammed’in söylediği son söz şöyledir : “Onun kanı hederdir, sorup karşı çıkacak kimse yoktur.(Yani arkasında kanını diyetini isteyecek güçlü bir ka-bileden yoksundur)”

(Olay, İbn Hişam, Siret, 2/636-37; İbn İshak Sireti (S.675-676), İbn Sad “Tabakat el-Kebir” (Cilt 2 Sayfa 31)İbn Kesir, es-Siretu’n-Nebeviye,4/438’de geçmektedir.)

4 Şubat 2015

İslam tarihinin en eski kaynaklarında yer alan aşağıdaki rivayetler değişik açılardan tahlil edilip yanlış olduğu iddia edilebilir. İslam’ın ruhuna, vicdana aykırı olduğu söylenebi-lir. Yıldızlar gibi (!) olan ashaba bunların yakıştırılamayacağı düşünülebilir. Ancak bunların hiç birisi, bazı aşırı İslam yo-rumcularının bunları kendilerine sağlam deliller olarak gör-

Page 211: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

211

melerine ve –Ürdünlü pilotu yakarak öldürmeleri hadisesin-de olduğu gibi- imkân bulduklarında uygulamalarına engel olmayacaktır.

“Hâlid, (Ridde savaşları esnasında) teslim edilenler ara-sında bulunan Kurre b. Hubeyre ve onun gibi bazı kişileri bağlayıp Ebû Bekir’e göndermiştir. Müslümanlara zulme-denleri ise ateşte yakmak, taşa tutmak, dağlardan aşağılara atmak, baş aşağı kuyulara doldurmak ve okla vurmak gibi çeşitli işkencelerle öldürmüştür. Ardından da bu uygulama-ları hakkında Ebû Bekir’e bilgi vermiştir. Ebû Bekir ona ce-vabi yazı göndererek şunları söylemiştir: “Allah’ın emirlerini yerine getirmek için ciddiyetle gayret et. Gevşeklik gösterme. Müslümanları öldürenleri ele geçirirsen onları başkalarına ib-ret olacak şekilde öldürerek öçlerini al.”

Hâlid, Ebû Bekir’in bu mektubunu aldıktan sonra yaklaşık bir ay kadar Buzâha’da kalmış ve topladığı asilerin bir kısmı-nı ateşe atıp yakmıştır. Bir kısmının kol ve bacaklarını birbiri-ne bağlatıp taşa tutturmuş, bir kısmını da dağlardan aşağıya attırmıştır.”(Taberi, III, 233.)

“Seyf kaynaklı bir rivayette dehşet verici şeylerden söz edilmektedir. Bu rivayette Hâlid b. Velid, Temîm oğulların-dan isyan edenlerin üzerine yürüdüğü zaman, vaktiyle bura-da zekât toplama memuru olarak görevlendirilen ancak Hz. Peygamber’in vefatıyla birlikte zekât ödemeyip peygamber-lik iddiasıyla ortaya çıkan Secâh ile işbirliği yapan, muvaffak olamayacağını anladıktan sonra adamlarını dağıtan Mâlik b. Nüveyre ve bu kabileden bir grup esir yakalanıp getirildiği zaman onları cezalandırma sahnesini tasvir eden Seyf şunları anlatır:

“Malik b. Nüveyre’nin saçı çok gürdü. Askerler onlardan bir kısmının başlarını sacayağı olarak kullandı. Mâlik hariç olmak üzere ateş her birinin derisini yaktı. Kazan fokurdadığı halde saçları gür olduğu için ateş Mâlik’in başına tesir etme-di.’ “(Taberî, III, 237, 242.)

Page 212: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

212

26 Eylül 2015

““Amr b. Luhay, (peygamberimizden yaklaşık 4-5 asır önce yaşamış bir Mekke lideri) Mina’da yedi put dikti ve her bir put için üç taş atma emri verdi. Böylece toplam yirmi bir taş ediyordu. (Atılan taşlar dilek ve dua amacı taşıyordu) Fetih zamanında Peygamber putların kırılması için özel bir-likler oluşturdu ve putların hepsini kırdırdı.” (İslam Öncesi Mekke/Y.Çelikkol alıntı)

Bugün aynı yerde yapılan şeytan taşlama âdetinin 7 taş ve yedinin üç katı olarak 3x7 taş, yani 21 taş şeklinde yerine geti-rildiği düşünülürse, putlar kırılmış, gitmiş ama adetler geride kalmış gibi bir sonuç çıkarılabilir.

7 Ekim 2016 ·

10 Muharrem yaklaşıyor ya, artık sayfalar Şii ve Sünni ka-nadın Hüseyincilerinin kan, ağıt, intikam ve hamaset yüklü paylaşımları ile dolar.

Kendisinin ve ailesinin uğradığı muameleyi onaylamak mümkün değil tabii ki ama Hz. Hüseyin diyelim ki galip gelip Yezid’i alaşağı etseydi, ne yapacaktı sizce, Ömer b. Abdülaziz gibi, göreve layık değilim, içinizde bu makama en layık kim ise onu seçelim mi diyecekti?

Hayır! Tam tersine kanla elde ettiğini kanla korumak için daha fazla kan dökmeye devam edecekti. Hz. Hüseyin de Yezid de, aynı çıkış noktasından aynı saiklerle hareket edi-yordu çünkü. Babaları halife diye kendileri de halifelikte hak sahibi olduklarını düşünüyorlardı.

İşin bir de kökü Cahiliye dönemlerine uzanan Emevi-Haşimi çekişmesi yönü var tabii ki.

Sırf Peygamberin torunu ve Hz. Ali’nin oğlu olduğu için iktidarda herkesten daha fazla hak sahibi olduğuna inanan ve insanları peşinden sürüklemeye çalışan, temel davası zulme karşı çıkmaktan çok, hakkı olduğuna inandığı iktidar için kan dökmek olan ve ölüme koşan, bu tip tarihsel kült simgelerini her sene ağlama duvarı yapmaktan gına gelmedi mi artık!

Page 213: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

213

29 Ağustos 2016

Hz. Muhammed’in siyasi projesi, inanç temelli ümmet kavramı üzerinden “Arapların Birliği” projesidir.

M.Watt’a göre, İslam öncesi şiirde “Araplar” kelimesi geç-mez. Bu kelime, Arapların tümü anlamında, Kur’an’da da geçmez. Kur’an’da geçen “el-A’rab” kelimesi ile Arapların tümü değil, şehirlerde ve kasabalarda yaşamayan göçebe be-deviler kastedilir.

Bütün bir Arap bilincini yansıtan kavram ise “Arabî” keli-mesinde mündemiçtir. Ataları uyarılmamış bir kavmi uyar-mak için indirilen Kur’an’ın en önemli vasfı “Arabî” yani Arapça olmasıdır. Kendisine indirilen vahiyleri düzgün ve anlaşılır bir dille çevresindeki insanlara duyuran Peygamber, bu dili anlamaktan uzak acemiler olan Habeşistanlılar, Bizanslılar, İranlılar ve belki de Yahudilerden ayrı olarak sa-dece Araplara mahsus olarak gönderilmiş bir peygamberdir.

Peygamberin, davetini önceleri sadece Kureyş kabilesi ile sınırlı görüp, sonraları diğer Arap kabilelerini de içine alacak şekilde genişlettiğine dair görüş, dikkate alınması gereken bir görüştür.

Bugün Kuranın Arapça olmasını sadece anlaşılır ve açık oluşuyla bağdaştıran ve ikinci tür kaynaklardan uzaklaşı-lıp Kur’an’la yetinilmesi gerektiğine vurgu yapan modernist yorumlara karşın, indiği dönemde, hitap ettiği insanlar nez-dinde, bugünkü gibi anlaşılmayan böylesi bir karşılığı vardı Arabîliğin: Arapça konuşanlara mahsus olmak üzere…

Araplar, İslam gelinceye kadar, istisnaları bolca görülse de, Arap olmayanların -Arapça konuşmayanların- dinlerine gir-me konusunda hep tereddüt ettiler. Asla Arapların tümünü kapsayan bir din değiştirme görülmedi. Arabîliği -Arapçayı- , geliştirilmiş Arap hukukunu, ihya edilmiş Arap ibadetlerini içeren bir din olarak İslam, kısa sürede tüm Arapları içine alan bir Arap dinine dönüştü.

Page 214: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

214

İslam şüphesiz Yahudilik gibi bir ırk dini değildir. Geçmişteki tüm Peygamberlerle bağı kurulan evrensel söyle-mi -Tevhit, ahiret, Salih amel, bireysel sorumluluk gibi- ve fe-tihlerle karşılaşılan çok farklı toplumlarla ilişki nedeniyle, hat-ta daha ilk andan itibaren acemlerin -Arap olmayan Habeşli, Farslı, Romalı Müslümanlar- bireysel ilgisine karşılık vermek için sadece Arap ırkından olanları bünyesine kabul eden bir din olarak kalması mümkün değildi.

Ama Arabîlik, yani Arap dili ve bu dille taşınan Arap kül-türü ve hukukunun gelişerek, bünyesine aldığı her topluluk, ırk ve kültürü asimile ettiği ve kendisine benzettiği çok açık bir husustur. Hatta kuzey Afrika ırkları, -Berberiler, Kıptiler, muhtelif Afrika toplulukları- tamamen Araplaştılar, kendi dillerini ve kültürlerini unuttular.

Bugün İslam Dünyası dediğimiz topraklarda yaşayan Müslümanlar, ırkı ne olursa olsun, konu din olunca Arap Aklı ile düşünmekte ve dinini bu akla göre biçimlendirip ya-şamaktadır. Hatta bu akıl -Arap Aklı- sadece din söz konusu olduğunda değil, siyasi, sosyal bir çok alanda etkin olarak kendisini göstermektedir.

Amacı kendisine vahyedilen dini tebliğ etmek olan ama siyasi projesini “Arapların Birliği” olarak belirleyen Hz. Muhammed, belki de farkında olmadan, günümüzde “Arap Ulusu” olarak niteleyebileceğimiz, büyük bir ulusun ilk ku-rucusu oldu.

Eğer İslam olmasaydı, Arapları kim bilirdi, kim hatırlardı!

Bu konularda daha ayrıntılı bilgi ve analizler için, M.Watt’ın “Hz. Muhammed Medine’de” kitabına bakılabilir.

30 Mayıs 2016

Ne güzel söylemiş İhsan Eliaçık:

“562 yıl önce İstanbul’u fethetmedik, işgal ettik. Topla, ateşle, kanla, üç gün boyunca talanla, yağmayla işgal ettik. Günahlarına ortak değilim.”

Page 215: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

215

Ben de günahlarına ortak değilim. Fetih, kutsal savaş, haç-lı savaş, adalet götürme, medeniyet götürme, demokrasi gö-türme, dini yayma ve hâkim kılma ve benzeri adlar altında; asıl amacı sömürü, ganimet, yağma, hâkimiyet olan tüm işgal hareketlerine karşıyım.

Yapan Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Mecusi de olsa kar-şıyım.

Yapanın kökeni Arap, Türk, Ermeni, İngiliz, Amerikalı, Rus, Farisi de olsa karşıyım.

Yapan ister Sahabe olsun, ister Ehli beyt, ister Şii olsun, is-ter Sünni, ister Papa olsun, ister Mehdi, ister beklenen İmam, ister Peygamber fark etmez...

Değil mi işgal ediyor, hepsine karşıyım.

25 Mayıs 2016

Kur’an’ın indiği cahiliye toplumunda hakikat, çoğunlukla, geçmişte kurulmuş hakikat üzerine bina ediliyordu.

Araplar bu yüzden atalarının yoluna uyuyor, Peygamberin davetini türedi, bidat (yenilikçi), köksüz olarak görüyorlar ve öncekilerde böyle bir söz işitmedik diyerek inkâr ediyorlardı.

Ehli Kitap da bu hakikat algısından istisna değildi. Tüm Hristiyan ve Yahudi geleneği adı üstünde, koskoca bir geçmiş üzerine kurulu dinsel bir gelenektir.

Kur’an müşrikleri akletmeye davet ederken, geçmişten mi-ras alınan bu hakikat algısının yanlış olduğunu çünkü akla uymadığını, akledilirse bunların boş zanlar olduğunu ve geçmişte kalan ataların hata yaptığını üstüne basarak söyle-di. Akletme, tefekkür, ilim vs türünden düşünceyi önceleyen kavramların Mekki ayetlerde yoğunlaşması bu yüzdendi.

Ama sanırım bu pek işe yaramadı. Çünkü Mekki davet so-nuçları itibariyle başarısız bir davettir. Düşünceyi önceleyen ayetlerin yoğunluğu Medine’de inen ayetlerde gittikçe azal-maya başladı. Ehli Kitapla, özellikle Yahudilerle, yapılan tar-tışmalarda köken sorunu veya hakikatin geçmiş üzerine bina

Page 216: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

216

edilmesi mantığı işlerlik kazandı. İbrahim Peygamberle ilişki kurulma çabası bunu gösterir.

24 Mayıs 2016

Medine’de Yahudiler hainlik, münafıklık yapmayıp toplu-ca Peygambere iman etseydi, bugün bizler hacc için Mekke’ye değil Kudüs’e gidecektik. Kıblemiz de Kâbe değil Kudüs ola-rak kalacaktı.

Kâbe’den de bazı radikal Müslümanların Anıtkabir’den bahsettiği gibi bahsedecektik. Arapların ona taktığı isimler-den bir isim olan tağut ismiyle veya puthane olarak söz ede-cektik.

Kur’an’dan İbrahim’in oğlu İsmail’le birlikte Kâbe’yi inşa ettiğine dair ayetleri değil, Süleyman’ın mescidinin inşa edil-diğine dair ayetleri okuyacaktık.

Yine Kur’an’ı da muhtemelen İncil gibi, Müslümanların kutsal kitabı olarak, Ahti Atik’in arkasına yerleştirilmiş Muhammed’e inen ayetler kısmı (Müslümanların veya Arapların ahti cedidi) olarak okuyacaktık.

Evrensellik bunun neresinde!

19 Nisan 2016

Yemen taraflarındaki En-Nüceyr kalesindeki bazı kadın-lar Hz. Peygamber’in vefatına çok sevindiler onun aleyhine şiirler söylediler. Bu yüzden Ebu Bekir, ellerinin ve ayakla-rının kesilmesini emretti. Ebu Bekir, kadınların ellerinin ve ayaklarının kesilmesinin haricinde bir de ön dişlerinin sökül-düğünü duyunca, “Keşke öldürseydiniz, aynı anda iki ceza verilemez,” dedi!

20 Mart 2016

Mekke’de Peygamber vahyin yetimleri koruma, diri diri gömülen kız çocuğunun (hakları yenen kadınların) hakkını savunma, savaştan elini çekme (şiddete karşı olma), köleliği ret (fekkü rakabe), mülksüzlüğün savunusu ve artı değerin retti (ihtiyaçtan fazlasını infak, bahçe sahiplerini telin), put-

Page 217: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

217

ları/şirki ret (dinin siyasete alet edilmesine karşı çıkma) gibi evrensel mesajlarının peşindeydi.

Medine’de ise vahiy, stratejinin, konjonktürün, sosyal ko-şulların, siyasi hedeflerin peşine takıldı.

11 Mart 2016

“Allah’ın Resulü’ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşleri-ni nikâhlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz,” (Ahzab/53) ayetinin nüzul sebebi ile ilgili iki rivayet vardır:

1) Atâ rivayetinde İbn Abbâs der ki:

Kureyş’in ileri gelenlerinden birisi geldi ve:

“Keşke Allah’ın Rasûlü vefat etse de Aişe’yi ben nikâhla-sam.” dedi ve işte bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyet-i keri-meyi indirdi.

İbn Ebi Hatim’in Süddi’den rivayetine göre Peygamberin vefatından sonra onun hanımlarından biriyle evleneceğini söyleyen kişi Talha ibn Ubeydullah’dır.

2) Cüveybir’in İbn Abbâs’tan rivayetine göre birisi Hz. Peygamber’in hanımlarından birinin yanına geldi. Yanına geldiği hanımın amcasının oğlu idi. Peygamber ona:

“Bu günden sonra bir daha buraya gelme, burada durma.” dedi.

“Ey Allah’ın elçisi, o benim amcamın kızıdır, ne ben ona kötü bir şey söyledim, ne de o bana,” dedi.

Peygamber: “Bunu biliyorum. Fakat hiç kimse Allah’tan daha kıskanç değildir ve hiç kimse de benden daha kıskanç değildir,” dedi

Adam bırakıp gitti, giderken de:

“Amcamın kızıyla konuşmamı engelliyorsun ha? Sen öl-dükten sonra mutlaka onunla (amcamın kızıyla) evlenece-ğim.” dedi ve işte bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi.

Page 218: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

218

11 Mart 2016

Mantığımı zorlayan ayetlerden:

“Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evla-dır ve onun zevceleri de onların anneleridir.” (Ahzab/6)

“Allah’ın Resulü’ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşleri-ni nikâhlamanız size ebedi olarak (helal) olmaz.” (Ahzab/53)

“Muhammed, sizden hiçbir erkeğin babası değildir; O, Allah’ın Rasûlü’dür ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.” Ahzab/40

İlk iki ayette, Peygamberden sonra eşleriyle nikâhlanmayı yasaklıyor. Gerekçe ise Peygamberin zevceleri müminlerin anneleridir.

Üçüncü ayette ise, evlatlığı olan Zeyd’in boşadı-ğı eşi Zeyneb’i nikâhlamasını kınayanlara cevap olarak, Peygamberin içlerinden hiçbir erkeğin babası olmamasını de-lil olarak getiriyor. Evlatlık öz evlat gibi değildir, dolayısıyla bu tür bir örf saçmadır, demiş oluyor.

Her ne kadar bana hâlâ evlatlığın boşadığı üvey gelinle ev-lenmek itici -hatta iğrenç- geliyor olsa da mantık olarak üçün-cü ayet tek başına alındığında bir sıkıntı yok.

Ama aynı nitelikteki bir argümanın ilk iki ayette Peygamberin eşlerini kendisinden sonra kimsenin nikâhına alamayacağına -çünkü müminlerin anneleridir- ; son ayette ise evlatlığının boşadığı eşiyle evlenebileceğine -çünkü içle-rinden kimsenin babası değildir- delil olarak kullanılması çok kafa karıştırıcı.

Üstelik bu eşlerden bazısının Peygamberden sonra dul başına 40 yıl daha yaşadığı dikkate alınırsa, üstüne bir de Muhammed içlerinden kimsenin babası değilken, “Bir kere benim olan hep benimdir” türünden bir psikolojiyi de ona yakıştıramayacağımıza göre, nikâhlanmalarının yasaklanma-sında tutarlı bir mantık aramak boşunadır.

Page 219: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

219

Mantık gereği, Peygamber kimsenin babası değilse, eşleri de kendi evlatlarının dışında kimsenin annesi olmamalıdır; diğer taraftan Peygamberin eşleri müminlerin anneleri ise, Peygamberin de tüm müminlerin babası olması gerekir.

Şaşkınım... Ancak en doğrusunu gene de Allah bilir.

8 Mart 2016

“Kadınlar Günün Kutlu Olsun Maria!”

Bugüne kadar hiç kimse Maria’yı kutlamadı. Ne kadın ol-duğu için ne de anne olduğu için. Hiç kimse ona bir hediye de vermedi, çünkü kendisi bir hediyeydi zaten.

Mısır’ın İskenderiye kralı Mukavkıs’ın 5 kg. altın, 20 takım elbiselik Mısır kumaşı, Düldül adında bir katır, Afir adında bir merkep, bir miktar bal, çeşitli misk ve esanslar, Cureyh adında bir köle ve kardeşi Şirin ile birlikte Muhammed Peygamber’e hediye olarak gönderdiği bir cariye idi Maria...

Peygamber, kadın hediye olarak sunulur mu diye vicda-ni bir muhasebe yapmadan teveccühle kabul etti hediyeleri. Maria’nın kardeşi Şirin’i şairi Hassan’a hediye etti.

Mısır’dan getirilirken onları getiren elçi Hatîb bin Ebî Belteâ ya da kafiledeki Safvan bin Muttali’in yolda Sirin’le cinsel ilişkiye girdiğine dair söylentiler, daha Medine’ye gelir gelmez kulaktan kulağa yayılmaya başladı.

Dillere destan bir güzelliği vardı Maria’nın. Peygamber de Maria’nın güzelliğine hayran kaldı. Sık sık onunla beraber olmaya başladı. Yolda bir kadın görüp arzuları kıpırdasa so-luğu Maria’nın yanında alırdı.

Başta Aişe olmak üzere diğer eşleri Maria’yı çok kıskandı. Tuzaklar kurdular. Dedikodu yaptılar. Peygamberi küstürdü-ler. Maria’nın yanına bir daha uğramamak, Maria’nın balın-dan bir daha tatmamak için yeminler etti. Eşlerini boşamaya

Page 220: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

220

kalkıştı. Bir odaya kapanıp yirmi dokuz gün odadan çıkmadı. Sonuçta Tahrim suresi imdadına yetişti.

Derken Maria’nın hamile kaldığı ortaya çıkıverdi. Şaşılacak bir işti bu. Çünkü altmışına basamak dayamış Peygamber’in Medine’ye geldikten sonra o kadar eşe sahip olmasına ve çok da istemesine rağmen bir kadını hamile bıraktığı görülmüş bir şey değildi.

Taberi’nin rivayetine göre Maria, Peygamber’in kulağına çocuğun başkasından olduğunu söyleyiverdi. Çocuk sahibi olacağına önce sevinen Muhammed birden hüsrana uğradı.

Herkes kıpti köle Cüveyri’den şüpheleniyordu. Çünkü Maria’nın hizmetçiliğini o yapıyor, evine odun ve su taşıyor-du.

Peygamber, Maria doğum yapana kadar bekledi. Doğumdan sonra Ali’yi göndererek Maria’yı cezalandırması-nı emretti. Ali kılıcını kuşanıp gitti. Fakat Maria’yı öldürme-den geri döndü:

“Kadın henüz doğum yapmış; dolayısıyla onun kanaması devam ediyor, o yüzden cezasını erteledim” dedi.

Peygamber de “İyi ettin; daha sonra onun kanı kesilince gider cezasını uygularsın” karşılığını verdi.

Daha sonra Peygamber Ali’ye ,“Git Maria ile ilişkiye giren adamı bul, öldür” talimatını verdi.

Ali, köleyi Maira’nın bahçesinde buldu. Köle korkudan bir ağaca tırmandı. Aşağıdan bakan Ali, kölenin açık kalan bacak arasından adamın hadım olduğunu gördü.

Koşarak Peygambere müjdeli haberi iletti. Maria’nın do-ğurduğu çocuk köleden değil, Muhammed Peygamber’dendir.

Peygamber çok sevindi, oğlunu bağrına bastı, onu diğer eşlerine gösterdi, Aişe’nin, “Bu çocuk sana hiç benzemiyor” tarzındaki kıskançlık dolu sözlerine aldırmadı, kulağına oku-duğu ezanla, ona atası İbrahim’in adını verdi.

Page 221: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

221

Kadınlar günün kutlu olsun Maria! Anneliğin kutlu olsun Ümmü İbrahim!

10 Şubat 2016

Bence “tarih”, büyük bir “hikâye” den ibarettir.

“Hikâye” kelimesini gerçek anlamda da mecazi anlamda da alsanız fark etmez.

Hatta bu kelimenin yerine, “kıssa”, “mitoloji”, “masal” ke-limelerini bile koyabilirsiniz, sonuç aynıdır; aralarında anla-tım tarzı farkı vardır sadece.

“Hikâye” nedir?

Edebiyattaki tarifini boş verin, gerçekte hikâye, parça par-ça olayların bir “anlamı” destekleyecek şekilde birleştiril-mesidir. “Tarih” yazımında yapılan da bundan ibarettir. Bir “mana”nın oluşturulması için olaylar elenir, seçkiler yapılır, gereksiz olanlar ve anlama muhalefet edenler çıkarılır, bazı-ları değiştirilir, hiç olmamış olanlar olmuş gibi gösterilir ve tüm bunlar söz konusu “mana”yı destekleyecek şekilde bir-leştirilir.

Peki ya elenenler? İşte onlar çöplüğe atılıp, hafızalardan sonsuza kadar silinir.

Ancak her zaman böyle olmayabilir. Bazen bir anlamı des-teklemek için olaylar elenirken, dikkatlerden kaçanlar kalbu-rüstünde kalabilir.

Yazılı tarihle size empoze edilmeye çalışılan “anlam”a ram olmak istemiyorsanız, yapmanız gereken, kendi içinde bir bütünlük oluşturan bu “tarih” i boş verip, dikkatinizi ayrıntı-lardaki kırıntılara vermektir.

Çünkü Şeytan -pardon- gerçek ayrıntıda gizlidir.

7 Şubat 2016

Peygamberin, hastalanan insanları deve sidiği içmeye gönderdiğine dair hadisi anakronik bir mantıkla reddeden-lere sormak lazım:

Page 222: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

222

Kendi zamanının sağlık ve tedavi anlayışından farklı bir anlayışa sahip olmayan Peygamber ne yapsaydı, o hasta in-sanları tedavi için Çapa Tıp Fakültesi’ne mi gönderseydi?

22 Ocak 2017

Anlamakta zorluk çektiğim hususlardan birisi:

Meşhur sahabe ve müşrik isimlerine baktığımız-da Peygamber isimlerine pek rastlamıyoruz. Hadi İsrailoğullarından gelen peygamber isimlerine ehli kitap muhabbetinden talep olmamıştı, peki “İbrahim” ve “İsmail” isimlerine neden hemen hemen hiç rağbet edilmemiş?

İlaveten “Âdem” ismine de pek rastlanmıyor.

23 Ocak 2017

Yeteri kadar ikna olamadığım hususlar:

1-İsmail Peygamberin Arapların (en azından bir kısmının) atası olması:

İbrahim Peygamber’in, annesi Hacer’le birlikte İsmail’i o kadar yol tepip Mekke’ye bırakması hiç anlaşılır bir şey değil. Tevrat’ta geçen bölge Mekke değil. İsmail Peygamber bölgeye geldiğinde oralarda zaten eski Arap kabilelerinin yaşadığı, bi-linen ve İslam Tarihi kaynaklarında da geçen bir husus.

Arapların tarih anlayışı, -muhtemelen o çağda tüm dünya-da genel anlayış böyle idi- kronolojik ve tarihi realite üzerine değil; bilakis içinde bol miktarda uydurmaların, mitolojilerin yer aldığı, kulaktan kulağa yayılan kıssa ve inanç esaslı anla-tılar ve kurgular üzerine bina edilmiştir.

Hz. Muhammed’in Yahudilerle Hz. İbrahim argüma-nı üzerinden yaptığı tartışmalar esnasında, soy olarak Hz. İbrahim’e dayanma ihtiyacından dolayı, çok da yaygın olma-yan bir söylenti veya kurgusal bir kıssa olan “İbrahim’in oğlu İsmail’le birlikte Kâbe’yi inşa etme kıssası”nın Arap Aklının işleme tarzına paralel olarak kullanılmış olma ihtimali çok yüksek. Böylece İslami söylemin mantığına göre tarih, kıs-

Page 223: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

223

salar üzerinden tekrar kurgulanmış ve baskın anlayış haline dönüştürülmüş gibi görünüyor…

2-Hz. Muhammed’in gerçek isminin “Muhammed” olma-sı:

“Muhammed ismi” Ehli Kitap kaynaklarında vaat edilen Peygamber’in Hz. Muhammed olduğu iddiasını pekiştirmek için Peygambere Kur’an tarafından verilen bir sıfat gibi gö-rünüyor. Müşrikler Hz. Muhammed’e pek “Muhammed” is-miyle hitap etmiyor. Muhtemeldir ki, vahiy gelmeden önce Hz. Muhammed’e “Muhammed” ismiyle hiç hitap edilmiyor-du, çünkü bu isim bilinmiyordu. Müşrikler vahiy sonrasında da ona “Muhammed” ismiyle pek hitap etmediler. Bu ismi ona dedesinin verdiğine dair rivayet biraz bu konudaki tered-dütleri ortadan kaldırma amacıyla üretilmiş gibi görünüyor.

3 Şubat 2017

Hz. Ali Ne Kadar Dürüsttü?

İlhami Güler Hoca’nın “Yenilmiş Hz. Ali olmayı, başarı-lı Muaviye-Makyavelli olmaya tercih ederim. Tanrı ahirette ‘’dürüstlük’’ten soracak, iktidar olup olmadığımızdan değil,” sözü face’de dolaşımda.

Hz. Muaviye’yi savunmuyorum, yaptıklarının çoğunu da onaylamıyorum, ancak Hz. Ali’nin siyasette yaptıklarından bazılarını da dürüstçe bulmadığımı ifade etmenin dürüstlü-ğüm açısından elzem olduğunu düşünüyorum.

Örneğin Müslümanların seçilmiş cumhurbaşkanı -par-don- halifesi Hz. Osman muhasara altındaki evinde katledi-lirken Medinelilerin ve tabii ki Hz. Ali’nin sessiz kalması ve bazı rivayetlere göre isyancıları gizlice desteklemesi, komp-loların ve gizli organizasyonun bizzat planlayıcılarından bi-risi olması, hiç de dürüstçe değildir. Cabiri’nin tabiriyle, Hz. Ali’nin tavrı “Ne emrettim, ne de beğenmezlikten geldim” Arap atasözüyle çok uyumludur.

Page 224: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

224

Hz. Osman’ı savunsun diye silahlandırıp gönderdiği Hz. Hasan ve Hüseyin’in, katledilmesi sırasında Hz. Osman’ı sa-vunduklarına ve hatta orada bulunduklarına dair tek bir riva-yet yoktur. Bu da çok ilginç! Hem savun diye gönder, hem de ortalıkta görünmesinler, çok dürüstçe!

Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra, ta Hz. Ebu Bekir’in halifeliğe seçiminden beri, bu makamın kendi hakkı olduğu-nu düşündüğüne ve bunu ifade ettiğine dair inkârı mümkün olmayan rivayetler olduğu halde, halifeliği istemiyor gibi ya-pıp sonra da yan cebime koyun muhabbetine girmesi ne ka-dar dürüstçe bir tavırdır mesela?

Gene, halife olduktan sonra, daha önce valilik ve komutan-lıklara sadece Ümeyyeoğulları kabilesinden atamalar yapıyor diye eleştirdiği Hz. Osman’ın yaptığı gibi, bu kez de tüm vali ve komutanları görevlerinden alıp yerine kendi kabilesi olan Haşimoğullarından kişileri ataması dürüstçe bir davranış mı-dır? Bu atama inatları yüzünden çıkan savaşlarda on binlerce Müslüman’ın kanı döküldü. Oysa Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer atamalarda ehliyet ve kabileler arası denge siyaseti güderek çıkabilecek anlaşmazlıkların önüne geçmişti.

Hz. Osman’ın katledilip halifelikten indirilmesi esnasında -bazı rivayetlere göre, vilayetlerle mektuplaşmalar gibi faali-yetlerde- birlikte hareket ettiği Hz. Talha ve Hz. Zübeyr’i, ha-life olduktan sonra yanından uzaklaştırması, onların emirlik-te istişare konusunda ortaklık ve belli görev taleplerini, “Size danışacak olduktan sonra ben niye emir oldum” diyerek geri çevirmesi de pek dürüstçe bir tutum gibi görünmüyor. Önce birlikte hareket et, sonra da yolda bırak! Bu yüzden çıkan Cemel Savaşı’nda Hz. Talha ve Hz. Zübeyr de dâhil binlerce Müslüman’ın kanı döküldü.

Son bir örneğim de Hakem meselesi ile ilgili: Hakem’e gitmeyi kabul etmesine rağmen hakemlerin verdiği kararı onaylamayan Hz. Ali’dir, Hz. Muaviye değil… Hangisi daha dürüst davranmıştır acaba?

Page 225: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

5-İSLAM TARİHİ: SORULAR, SORUNLAR

225

Hakemlerden biri hile yaptı denebilir. Ama bu hile mese-lesinin Hz. Ali’nin hakem kararını onaylamama tavrını hak-lı kılmak için uydurulmuş olma ihtimali oldukça yüksektir. Nitekim bazı kaynaklar, bu önemli ayrıntıyı vermemişlerdir. Hatta Sıffin Savaşında onun safında çarpışmalarına rağmen, ordudaki bazı gruplar hakem kararına uymayıp dürüst dav-ranmadığı için Hz. Ali’den ayrılmışlardır. Yüzüklü komedi sahnesinin Hz. Ali kutsayıcısı tarihçilerin olaya bir eklemesi olma ihtimali oldukça yüksek bir ihtimal ama velev ki doğru, hakem kararı yanlış da olsa dürüst davranış hakemin kararı-na uymak doğrultusunda olmalıydı.

Hz. Ali de bazen pek dürüst davranmış gibi görünmü-yor…

5 Şubat 2017

7 Ekim 2016 da yaptığım bu yorumu “Hz. Ali ne kadar dü-rüsttü?” başlıklı yazıma özelden gelen ölçüsüz tepkiler üzeri-ne bir daha paylaşıyorum:

“Adamın Allah’ına küfretseler tınmaz.

Dinini eleştirseler şöyle bir bakar, çeker gider.

Ağzından lokmasını alsalar sesini çıkarmaz.

Ama tuttuğu futbol takımıyla, tuttuğu adam (siyasi/dini bir lider, tarihi kült bir şahıs -örnekteki Hz. Ali gibi-, şarkıcı/artist bir fan) aleyhine bir söz duymaya görsün:

Çıldırır, incinir, kırım kırım kırılır, saldırganlaşır, param parça olur.

Her yerde rastlanan fanatik kafanın tabiatı bu işte…”

13 Haziran 2017

Keçi Ayeti

Bu sabah bir kitabı karıştırırken, keçinin yediği recm ayeti ile ilgili rivayete rastlayınca çocukken başımdan geçen bir ha-diseyi hatırladım.

Page 226: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

226

Tirmizi, Müslim, İbni Mace ve Ahmet b. Hanbel’in el-Müs-ned’inde farklı versiyonlarıyla geçen rivayet şu şekilde:

“Hz. Aişe şöyle demiştir: “Ant olsun ki recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikâhlamanın ha-ramlığı) ayeti indi. Ant olsun ki bu ayetler yatağımın altında bir yaprakta (yazılı) idi. Rasulullah vefat edip biz Rasulullah ’ın ölümü ile meşgul olunca, evde beslenen koyun veya keçi girip o yaprağı yedi.”

Malumunuz Hz. Aişe, ifk hadisesi nedeniyle oldukça muz-darip olmuş ve Nûr Sûresi’nin ilk ayetleri ile temize çıkmıştı. Bu ayetler aynı zamanda zina eden erkek ve kadına nasıl bir ceza uygulanacağını da belirlemişti. Keçinin yediği ayet ne zaman indi, Nûr Sûresi’nin bir parçası mıydı, rivayet doğru mu, yanlış mı tartışılabilir, ancak eğer doğruysa evli erkek ve kadınlardan zina edenlere sopa cezası değil recm cezası uygu-lanacağı oldukça açık görünüyor. Yani eğer Hz. Aişe’ye isnat edilen suç sabit olsaydı recm edilecekti. Hz. Aişe’nin böyle bir cezaya anti-pati duyması da oldukça normal karşılanmalı.

Çocukluğumda, henüz Ortaokul son sınıftayken Fen Liseleri sınavına müracaat etmiştim. O zaman sadece birkaç tane Fen Lisesi vardı ve yatılı olarak okumak gerekiyordu. Sınav giriş kâğıdımı kaybolmasın diye, muhterem valideme teslim ettim.

Ama o bu sınava şiddetle karşıydı. Bu yaşta evden ayrıla-cak, aç kalır, susuz kalır, üşür, geceleri üstü açılsa kim örtecek onun üstünü diye üzülüp duruyordu.

Sınav günü geldi çattı ve annemden sınav giriş kâğıdını istedim. Bana ne dese beğenirsiniz:

“Ben onu sandığa koymuştum ama güveler (keçiler değil güveler! ) kâğıdı yemiş, bitirmiş!”

Böylece sınava giremedim ve liseyi bitirene kadar annem geceleri üstüm açıldığında örtmeye devam etti.

Aişeler böyledir!

Page 227: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

227

6-İSLAMCILIK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

26 Mart 2012

İran’a Aşkla Bağlılığınız Ne Zaman Sona Erecek?

İran Devrimi hepimizi çok derinden etkilemişti. Yeni ye-tişen gençlik değil ama o günlerde yaşayanlar iyi bilirler. Kulağımız kısa dalgadan yayın yapan İran radyosunda olur-du. O günlerin moda walkmanlarından arabesk veya rock müziği değil “Allahüekber, Humeyni rehber...” diye başlayan marşlar dinleyerek uykuya dalardık. Öğrenci evlerinde teyp-lerde en keskin ve tiz sesleriyle marş söyleyen İranlı sanatçıla-rın batılı protest müziklerden uyarlanmış parçalarından baş-kası dinlenmezdi. İran’a gidip dönenler hacca giden insanlar gibi karşılanır, gözlem ve hatıralar can kulağıyla dinlenirdi. Cağaloğlu’nda konsolosluk civarında İranlı bir mollaya rast-ladığımızda gidip boynuna sarılmak gelirdi içimizden.

Böylesi bir İran aşkıyla doluyduk.

Ama devrim çocuklarını yemeye başladığında ve Devrimin İslami, insani, vicdani, adil bir devrim olma özel-likleri silikleşip; mezhep taassubuyla bezenmiş, katı, baskıcı

Page 228: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

228

ve taassup yönü ön plana çıkmaya başladığında -belki de hep öyleydi- aşk bitmeye başladı. Maşuk bizi büyük bir hayal kı-rıklığına uğratmıştı. Kırık kalbimizle boynumuz bükük ve mahcup öylece kala kaldık. Uzun süre suskunluğumuz bit-medi. Maşukumuzu, aşkımızı mazur gördük. İhanet etmedik aşkımıza.

Ama zamanla gördük ki devrim, her geçen gün devirdik-lerine daha çok benzemeye başladı. Onlar gibi zalim, saldır-gan oldu. Belki de hep öyleydi de biz görememiştik. Onlar gibi mal biriktirdi. Fakiri daha fakir, zengini daha zengin yaptı. Dünün şahı bugünün mollaları oldu. Arap petrol şeyh-leri gibi İranlı petrol Ayetullahları türedi. Devlet kendisini eleştirene tahammülsüzleşti, “hayır” diyene acımasızlaştı. Abdestli işkenceciler, “Allahüekber” nidalarıyla muhaliflerin kollarını kırdı, gözlerini oydu. Meydanlarda göstericiler cop-landı, karga tulumba tutuklanıp devrim muhalifi olmaktan idam edildi.

En sonunda belki de devrimin var oluşunun en önemli amacı olması gereken diktatörlere karşı olma özelliği de pa-zarda bir fahişe kadın gibi satıldı.

Mazlumlar zalim, zalim diktatörler de kahraman ve an-ti-emperyalist ilan edildi.

Tıpkı Amerika’nın Müslümanlara terörist demesi gibi, diktatörün katlettiği çocuklar “terörist” ilan edildi.

Ey otuz üç yıllık çocukluk aşkım İran!

Artık seni sevmekten vazgeçtiğimi, aşkımın bittiğini ilan etmenin zamanıdır.

Ve ey İran aşığı üstatlar!

İran’a 30’lu 40’lı yaşlarda âşık oldukları için son aşkların-dan bir türlü vazgeçemeyen aksakallı dedeler!

Artık rüyadan uyanma zamanınız gelmedi mi? Uyanın, aşkınız size ihanet etti, sizi sattı. Sevginiz, güveniniz, derin

Page 229: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

6-İSLAMCILIK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

229

imanınız işportada, ayaklar altında. Hala görmüyor musu-nuz?

Yüreğinizi, aklınızı efsunlardan kurtarın, silkinin. Kara büyü öylesine çökmüş ki üzerinize, kıtalar devrimlerle çalka-lanıyor da siz hala dudak bükerek bakıyorsunuz; “Bu da mı devrim, siz buna devrim mi diyorsunuz,” sözleriyle arkanız dönük büyükleniyorsunuz. “Siz benim aşkımın devrimini görmediniz, ben devrime devrim demem, devrim benim aş-kım gibi olmayınca” der gibi yapıyorsunuz.

Ammaaa...

O büyük aşkınız çoktandır sadece bir arka sokak kedisi...

27 Aralık 2014

Tarihçi Edward H Carr’ın Rus devrimcileri için söylediği sözü Türkiye İslamcıları için de geçerli: “Hayallerinin peşin-de koştular, sadece kendi gerçekleriyle karşılaştılar”. Ben de eski bir İslamcı olarak 40 yıl hayallerimin peşinde koştum ve şimdi fark ettiğim gerçekliğimin acısıyla kıvranıyor, uyanık gecelerimde kâbuslar görüyorum.

1 Nisan 2015

İslamcılık, sebebi vücudu gereği, “devleti” amaç edin-diğinden, İslamcıların bugün -31 Marttan bir gün sonra- Kemalistlere rahmet okuturcasına devletçi olmaları gayet do-ğaldır. Merak etmeyin İslamcılar yakında faşistlere de rahmet okutacaklar...

5 Nisan 2015

Bir gözlemimi paylaşmak istiyorum. Biraz dikkatlerden kaçan bir husus… Hadis olarak zikredilen “Kadın erkeğin dini üzeredir” sözünü haklı kılarcasına, bir cemaate mensup olan erkeklerin eşlerinin hemen hemen tamamı aynı cemaate mensup. İstisnaları tabii ki vardır ama bu böyle. İşin ilginç yanı, cemaatlerde “fitne” (!) çıkar, mitoz bölünme olur, yeni grubu oluşturan erkeklerin eşleri de otomatikman bu yeni gruba dâhil olur. Neden bu kadınlardan eski grubu haklı

Page 230: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

230

bulup, yeni gruba dâhil olmayı reddeden biri çıkmaz? Ya da eski gruptan kocasına rağmen ayrılıp yeni gruba katılan bir kadın? Demek ki kocasının dini üzere… Kocası nereye, karısı da oraya... Bu yüzden düşünme ve sorgulama kadınlardan başlamalıdır...

4 Mayıs 2015

“Hâkimiyet kayıtsız şartsız Allah’ındır” iddiasıyla yola çı-kıp, dinileştirilmiş insan mahsulü tarihi uygulamalara, içtihat ve fetvalara sığınmak radikal İslamcılığın en temel çelişkisi-dir.

31 Mayıs 2015

Seçime bir hafta kala AKsöz’cülerden AKbayrağa kadar yandaş veya candaş İslamcılar, “AK Parti kaybederse ümmet kaybeder, Ortadoğu’nun kaderi, Türkiye’deki Müslümanların kaderi AK Parti’nin seçimi kazanmasına bağlıdır” temasını işleyip, ne olur AK Parti’nin günahlarını bir kere daha gör-mezden gelip oy verin diye yalvararak, İslamcılık ideolojisini Akparticiliğe ve Tayyipciliğe indirgemeyi başardılar. Sizden bi cacık olmaz desem, cacığa HAKSÖZ’lük, pardon haksızlık olur. Çünkü mübareği yemeyi çok severim.

2 Haziran 2015

Haklısınız!

Tüm taleplerinizi, başörtüsü, andımız ve imam hatiplere dönük yasakların kalkması ve orta doğudaki mevcut politika-sına indirgediğiniz için, Ak partinin seçimi kazanması ve tek başına iktidarını sürdürmesi ölüm kalım meselesi... Bunları garanti ettiği sürece tüm diğer icraatlarına kör, sağır ve dil-siz olmayı ve de ilkesizce boyun eğmeyi sürdüreceksiniz. Yoksa mesele sadece duygusal mı?

11 Eylül 2015

7 Haziran seçimleri öncesinde (çok azı hariç) İslamcı Kürtler, İslamcılıklarını Kürtçülüğe kurban ettiler.

Page 231: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

6-İSLAMCILIK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

231

1 Kasım seçimlerinden önce de İslamcı Türklerin pek çoğu İslamcılıklarını, Türk milliyetçiliğine kurban ediyorlar.

Oysa İslamcılığın en bariz vasfı Kürtçülüğe, Türkçülüğe ve suni sınırlarla çizilmiş vatan anlayışına karşı olmasıdır.

Tüm yeryüzü mescit değil miydi?

29 Ağustos 2016

Bugün Seyyid Kutup’un şahadetinin 50.yıldönümüymüş.

Yıllar önce, Kutup’un düşüncelerinden itizal ettiğimi açık-lamak için, “Yoldaki İşaretler’i kütüphanemden aldım ve yaktım” türünden bir paylaşım yaptığımda bazı arkadaşlar, kitabı gerçekten yaktığımı zannetmişti. Oysa bu mecazi bir paylaşımdı.

Bu kitabı o kadar çok okumuştum ki, bir hafız gibi satır satır ezbere anlatırdım.

Bir süre önce mecazen değil, gerçekten, kütüphanemde yeni kitaplara yer açabilmek için, tüm kitaplarını ve tefsirini kolileyerek bodruma indirdim.

Ne kadar acımasızım değil mi!

S.Kutup’a Allah rahmet etsin, buna gerçekten ihtiyacı var. Ürettiği “cahiliye toplumu”, “örnek nesil”, “dine özdeş me-tot” gibi kavramlar ve cihadı yeniden yorumlayışı ile İslam dünyasında dökülen kanların bir kısmında onun da payı bü-yük.

15 Aralık 2016

Mazluma kimliği sorulmaz.

Peki, zalime sorulur mu?

Ona da sorulmaz.

İran’a Şii olduğu için şiddetle karşı çıkmakla, Türkiye’ye -veya başka Sünni bir ülkeye- Sünni olduğu için taraf olmak arasında özde bir fark var mı?

Page 232: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

232

Zulme zulüm olduğu için, zalime zulüm yaptığı için karşı olmak...

İşte esaslı duruş, adam gibi duruş bu...

82 yılında Hama katliamında Suriye rejiminin yanında yer alan zalim İran’ın tutumunu strateji diye yorumlamak...

İran-Irak savaşında İran’ın devrimi bir fetih zaferiyle taç-landırmak amacıyla en az Irak kadar savaşı canlı tutmaya ça-lıştığını hiç görememek ve yıllar sonra ABD’nin Irak’ı işgaline en çok İran’ın sevindiğini fark edememek...

Mollalar rejimini İslam devrimi diye sorgulamaktan geri durmak...

İran-ABD Dünya Kupası maçını futbol maçı gibi değil, sa-vaş arenasından izliyor gibi izlemek...

Bütün bunlar taraftarlığın; siyasi, dini, ideolojik fanatiz-min körlüğü değil de neydi Allah’ınızı severseniz?

Şimdi ne oldu?

Bölge yeniden ayrışıyor.

Bölgede bitmeksizin süren zulümlerden birisi -Halep- İslamcıların zulme karşı çıkışlarını başka bir karşıtlığa -İran’a Şii olduğu için karşı olmaya- evirdi/eviriyor.

Tabii bu karşıt evirilmenin bir de bir yöne devrilmesi var: Sünnilik...

İslamcılar artık daha Sünni...

Hatta sadece Sünni...

Belki de hep öyleydiler...

Bense, Şii-Sünni-Alevi, Kürt-Türk-Arap-İranlı, Müslüman-Hristiyan-Yezidi, doğulu-batılı ayırmadan mazlumlar için ağlamaktan, zalimlere lanet okumaktan yıprandıkça yıpran-dım, tükendikçe tükendim.

Bazen fanatikliğin, taraftarlığın, kendi tarafına gelen zul-me karşı üzüntüyü hafifletmek için, ötekinin üzüntüsüne se-

Page 233: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

6-İSLAMCILIK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

233

vinerek oluşan bir denge, bir iç tesellisi olduğunu düşünüyo-rum.

Fanatikler bazen sevinip bazen üzülüyorlar, bense bitevi-ye üzülüyorum.

14 Şubat 2017

Yeni öğrendim, değerli bir ilahiyatçı hocamız yağdırmış: Aşk haramdır, saplantıdır, hastalıktır, sağlıksızlıktır...

Sevgililer gününü sabote etmek için listemdeki bazı arka-daşlar, ha bire paylaşıyorlar.

İslamcılar aşktan anlamaz, âşık olmaya karşıdırlar, şeytan-dan kaçar gibi kaçarlar aşktan, ilahi aşk insani aşk fark etmez, bunu anlıyorum da, daha özgür düşünceli diye baktığımız bazı hocalarımızın da böyle düşünmesi beni şaşırttı doğru-su...

Hayatlarında bir kere bile olsa âşık olmayı becerebilenler, Allah aşkına kendilerine dönsünler de bi sorsunlar: Dünyada aşktan daha güzel bir duygu var mı?

Çikolatanın tadı hariç tabii ki.

14 Şubat 2017

Hatice anamızın Hz. Muhammed’e aşkı olmasaydı, Peygamberin ömrü, kendisine gelenin cin mi, melek mi oldu-ğuna ikna olmaya yeter miydi?

Aşktı, Muhammed’in kulağına güven telkin eden... Aşktı, meleği kaçırıp, peygamberi ikna eden...

9 Mayıs 2017

Nuray Mert’in haklı eleştirilerinden alınan kimi İslamcılar, “Gerçek İslamcı”, “Sahte İslamcı” ayrımına sarılmışlar.

“Gerçek İslam!” tartışmalarının yapıldığı zamanlar-da, “Yorumdan bağımsız Kur’an, Müslüman’dan bağımsız İslam olamaz!” demiştim. Şimdi buna bir ekleme yapacağım: “İslamcılardan bağımsız İslamcılık olamaz!”

Page 234: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

234

İslamcılık, gücü/devleti ele geçirmeye odaklanmış bir ide-oloji olarak, iktidara giden yolda ve iktidarı ele geçirdiğinde de iktidarda kalmak adına “Bizans oyunlarından” uzak dura-maz. Aksi durum işin tabiatına aykırıdır.

Sırça köşklerde oturup, kendini her şeyden rafine ettikten sonra, teorik çalışmalarla “Medinetül Fadılalar” üretebilece-ğini zannedenler, “Gerçek İslamcı” olduklarını zannetmesin-ler. Öyle rafine bir İslamcılık yok.

Bir kere davanız adına iktidara kilitlendiğinizde, dürüstlü-ğü gar dolabınıza asıp evinizden çıkarsınız ve sonra maslahat diye takıyye yapar, parti ve demokrasiyi dava için kullanır, işinize yaramadığında da hemen trenden inip başka trenlere biniverirsiniz.

Mazlum ve mağdur olduğunuzda hakka hukuka sığınırsı-nız ama güçlü olduğunuzda, kendinize reva gördüğünüz hak ve hukuku muhataplarınızdan şiddetle esirgersiniz.

Amaca ulaşmak için her yolu mubah görür, yalan söy-ler, sözlerinize inanan insanları aldatabilir, kullanabilirsiniz. Yalanı mubah, aldatmayı zaruri, gizli niyet taşımayı meşru ve makul görürsünüz.

Çıkar ilişkileri için her türlü ittifakı meşru görür, işinize gelmediğinde de müttefiklerinizi bir paçavra gibi çöpe atabi-lirsiniz.

Kamu malını, davanız için kullanmak gibi yüce (!) bir amaç uğruna, zimmetinize geçirebilir, her türlü yolsuzluğa imza atabilirsiniz.

Ele geçirdiğiniz gücü korumak adına, rakiplerinize her türlü adaletsiz muameleyi, işkenceyi, mallarına el koymayı, işlerinden kovmayı hak reva görebilirsiniz.

İktidara angaje olmuş bir cemaat yapınız varsa da, korku-nuzdan, kazanımlarınızı kaybetmemek adına ya da size ve-rilen bonbon şekerleri ile sarhoş olduğunuzdan, dün savun-duğunuz ilkelere ve düşüncelere ihanet edip, iktidara destek mesajları yayınlayabilirsiniz.

Page 235: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

6-İSLAMCILIK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

235

İslamcılık budur işte. İktidara/güce ulaşmanın pislik dolu yollarında ellerinizi bu pisliğe bulaştırmadan, halis niyetleri-nizi iki yüzlülük ve art niyetlilikle değiştirmedikçe, konjonk-türün zorunlu kıldığı reel politiğe teslim olmadıkça, ne ikti-dara ulaşabilirsiniz, ne de iktidarı koruyabilirsiniz.

Tüm bu hususlarda FETÖ’cüler ile İslamcılar arasında dir-hem miktarı fark yoktur. FETÖ’cüleri de İslamcıları da ne ha-desten taharet kurtarır ne de necasetten taharet.

Çirkef bir durum…

Bu yüzden İslamcılık çirkef bir ideolojidir. Tıpkı FETÖ’cülük gibi.

8 Eylül 2017

Hüseyin Sarigül’ün sayfasından:

İslamcılığın sorunu, hak konusuna adalet üzerinden değil, “İslami kimlik” üzerinden yaklaşmasıdır.

Bu da İslamcılığı evrensel bir değer olmaktan çıkarıp, mil-liyetçi bir sorunsala dönüştürmektedir. Böylece İslamcılık da, herhangi bir milliyetçi tutumun tipik açmazlarıyla karşı kar-şıya kalmaktadır.

Mesela İslamcılık için Arakan’da veya Filistin’deki zülüm, zülüm olduğu için veya insana yapıldığı için değil, oralarda bu zulme maruz kalanlar Müslüman oldukları için vardır.

Mesela Filistinliler Yahudileri, Arakanlı Müslümanlar da Budistleri yerlerinden sürüyor olsalardı, bu zülüm değil, tam tersine İslamcılık için bir çeşit fetih olarak görülecekti.

Dolayısıyla İslamcılık, dünyanın herhangi bir yerinde Müslüman olmayanlara yapılan zulümle ilgili değildir.

Hatta Müslüman oldukları halde Kürtler gibi Müslümanlar tarafından haksızlığa uğrayan halklarla da ilgili değildir. Çünkü bu gibi durumlarda da İslamcılık için asıl olan her-hangi bir kesimin hakları değil, genel anlamda “ümmetin” çıkarlarıdır.

Page 236: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

236

Bu da doğal olarak İslamcılığı, adalet gibi evrensel değer-lerden uzaklaştırarak ilkel milliyetçi bir akıma dönüştürdüğü gibi, ismi dışında İslam ile arasında bir bağ da bırakmamak-tadır.

20 Şubat 2018

Bir ay önce paylaşmıştım aşağıdaki yazımı. İslamcılara dönüktü eleştiriler. Ama Afrin sürecinde gördüm ki, sadece İslamcıların değil, bazı tarihselcilerin, kurancıların, hatta bir-çok konuda oldukça özgür düşünen felsefe yalamış düşünce ve kitap erbabının da gönlünde milliyetçilik, vatan/toprak tapıcılığı, ırkçılık, barışa karşı savaş taraftarlığı, yayılmacı ar-zular, ölü sevicilik/şehit fetişizmi, asker/ordu kutsaması, kısa-cası vatan/millet/Sakarya adına ne kadar hastalık varsa hepsi yatıyormuş.

Okuyorsunuz ama nice ve ne için okuyorsunuz bir daha düşünün isterseniz. Okumalarınız sizin kızıl elma veya tura-nı bile aşmanızı sağlayamıyorsa bırakın tarihselci veya özgür düşünceli de olmayıverin.

Hepsine ithafen yazımı yeniden paylaşıyorum. “İslamcılar” kelimesini tüm bu arkadaşları dâhil ederek okuyabilirsiniz.

“Her İslamcının gönlünde bir aslan yatar.

Pek belli etmez ama lazım olunca ortaya çıkıp kükreyiverir o aslan.

Her İslamcının gönlünde bir toprak sevgisi yatar,

Vatan sevgisini imandan sayar.

Her İslamcının gönlünde bir milliyetçilik yatar,

Irkını sevmek imandandır.

Kürtçü de olur, Türkçü de,

Kardeşlik türküleri söyler ama Kürt düşmanıdır, bazısının Türk düşmanı olması gibi,

Kürtçü İslamcı, Türkçü İslamcı…

Page 237: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

6-İSLAMCILIK ÜZERİNE PAYLAŞIMLAR

237

Tezattır Kürtçülük ve Türkçülükle İslamcılığı bir arada görmek ama bizim İslamcıların gönlünde yatan aslandır ırk-çılık.

Her İslamcının gönlünde bir anti-emperyalizm yatar.

Fırsatını buldu mu, soluğu oralarda alsa da,

Ara sıra çakıverir Amerika’ya, Batı’ya.

Gücünü bir toplasa dünyayı fethedecektir, emperyalist ya-yılmanın fethin moderncesi olduğunu bir türlü anlayamaz.

Her İslamcının gönlünde barış yatar.

İslam barış dinidir çünkü.

Amerika Irak’ı işgal ederken nowarcu’dur,

72 kanatlı ata bindi mi savaş tanrısına döner, ne hendek bırakır ne de tümsek.

Her İslamcının gönlünde bir asker yatar.

Osmanlı’dır onun gönlünde yatan aslan.

Mehter takımı gibi iki ileri bir geri, hatta bir ileri iki geri gitse de,

Yedi cihana nizam verdiğini zanneder.

Her İslamcının gönlünde bir silah yatar.

Düşmanla düşmanın silahıyla savaşır,

Hz. Muhammed öyle demiştir çünkü.

Silahlarını düşmandan para verip alır, sonra da düşmana çevirir o silahı, düşmanın silahıyla savaşmak için.

Her İslamcının gönlünde para yatar, iktidar yatar.

Kapitalizmi kapitalistleşerek, zalim iktidarı zalimleşerek yok edeceğini düşünür.

Bilmez ki,

Şeytanla yatağa giren şeytanlaşır,

Page 238: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

238

Canavarlar canavarlarla dövüşerek canavarlaşır.

Bilmez ki,

Şeytanla dans edersen şeytan değişmez ama sen değişir-sin.

Her İslamcının gönlünde bir Türkçülük, Kürtçülük, mil-liyetçilik, ırkçılık, Osmanlı, Kürt devleti, fetih, vatan, savaş, silah, para, kapitalizm ve iktidar yatar.

Korkun ondan…”

Page 239: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

239

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ

KELAM

10 Haziran 2014

Ortak akıl’’ ya da ‘’insanlığın ortak aklı’’ diye bir şeyin varlığından şüpheliyim. Bu olan değil olması gereken bir şey olursa anlamlı olabilir. Böyle bir şey olsaydı, dünya üzerin-de kronik/bitmeyen/çözülmeyen bir problemden bahsetme-memiz gerekirdi. Böyle bir şey yok. Öyleyse ortak bir akıl da yok. Ancak ortak akla beslenen ümitten; beyaz gökkuşağı tarzındaki tabiat olayları kadar nadiren kendisini gösterip öy-lece kaybolurken gözlerde kalan eşsiz görüntü parçalarından bahsedilebilir. Ortak akla duyulan özlem ve buna insanlığın yönelişleri, varlığının sigortasıdır. 2. Dünya Savaşı sonrası böyle bir özlemin izdüşümlerini görmek mümkündür. Kendi kendini yok eden bir makine olmaktan bu sayede kurtuldu dünya.

Ortak akıl yoktur. Çünkü ortak akla ait görülen değerler, ideolojilerin, dinlerin, mezheplerin ve bazı ekollerin kendi-lerini ifade ederken bencilce kendilerine mal ettikleri angaj-manlardır. Evrensel olan her şey, ideolojik ve dinsel angaj-manlara dönüştüğünden, bunların dışavurumu veya praksi-se dönüşmesi araçsallaşmalarına yol açmaktadır. Ortak akla

Page 240: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

240

ait değerler, herkesin ortak olarak müracaat ettiği, yeri ve zamanı geldiğinde kendilerine dönülüp çözümün üretildiği esaslar olmaktan çok, dini, siyasi, ideolojik hedeflerin gerçek-leştirilmesi ve dereyi geçmek için kullandıkları bineklerdir. Dereden geçilir ve binekten inilerek, yeni bir dere görülene kadar, binek yedekte tutulur. Bineğe ihtiyacı olanlar üstten bakışlar atılarak tahfif edilir.

17 Şubat 2016

Kur’an’ın -Fazlurrahman tipi- tarihselci okunuşunun bana göre en büyük çıkmazı, Kur’an’ın indiği devirlere gidildiğin-de bulunacağına vehmedilen, tarihten bağımsız/tarih üstü/evrensel ilkelerin varlığına beslenen inançtır. Öngörülen bu tarz kavramların tarihten bağımsız olması mümkün olmadığı gibi, sonraki dönemlerdeki kavramların veya ilkelerin önce-ki tarihlerdeki kavram ve ilkelerle lâfzî benzerliğinden başka değişmeyen bir yönünün olduğunu aklen iddia etmek müm-kün değildir. Değişmeyen ilke veya kavramlar denilen şeyler, bir devirden sonraki devre aktarılan ama her değişimde içe-riği yeniden tanımlanan veya doldurulan içi boş kalıplardan veya lafızlardan ibarettir.

16 Mart 2016

Din-Şeriat Ayırımında Kafa Karıştıran Sorular

Din-şeriat ayrımı meselesi biraz kafamı karıştırıyor. Bana din ile şeriatı birbirinden ayırmak o kadar da kolay değil gibi geliyor. Din kelimesine getirilen tanım ve yaklaşımların te-mellendirilmesindeki yöntem, problemin odağını oluşturu-yor.

İlhamı Hoca’nın meşhur “sabit din-dinamik şeriat” ayrı-mını duymayan kalmadı.

Suruş benzer şekilde “minimum din-maksimum din” kav-ramsallaştırmasını kullanıyor.

Page 241: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ KELAM

241

M.Öztürk Hoca’da, Kur’an’ın tümü din değildir, diyor.

Kur’an ise, her ümmete ayrı bir şeriat belirlendiğini söy-lüyor.

Sıkıntının birinci noktası da burada başlıyor. Muhammed’in ümmetinden olduğumuza göre bize tayin edilen şeriat Hz. Muhammed’e indirilen şeriattır. Ondan sonra yeni bir şeriat yok.

Tarihselci bakış açısı, din-şeriat ayrımını kolaylıkla yaptı-ğı için, Kur’an’da açıkça emredilen veya yasaklanan yasaları, şer’i hükümleri bırakmakta ve zamana zemine uygun yeni hükümleri maksatlara uygun olarak verilecek içtihatları on-ların yerine ikame etmekte bir mani görmüyor.

Akıl, hatta sağduyu da bunu gerektiriyor zaten. Zamanın değişmesi ile hükümler de değişir. Ama bunu akıl söylüyor, kitabın kendisi, size kıldığımız şeriatı şu zamana kadar kulla-nacaksınız sonra da yenisine geçeceksiniz diye bir ifade kul-lanmıyor.

Aklın ve sağduyunun şeriatın yenilenmesini gerektirmesi dinin kaynakları üzerinden işin yeteri kadar temellendirildiği anlamına gelmiyor.

Şafii kendi metodolojisini kurarken, özellikle de sünnetin temellendirilmesinde, lâfzen de olsa Kur’an’dan dayanaklar buluyor. Oysa tarihselci bakış açısı işin teknik temellendir-mesini en fazla Hz. Ömer’in fethedilen arazilerin dağıtımında Kur’an’ın ganimetlere ait emrini uygulamamasına kadar gö-türebiliyor. Oysa Ömer’in uygulaması kitabi bir hüküm değil sonuçta. Bir zamanlar Özal’ın kullandığı ifade ile: Anayasayı delmek, anlamına geliyor bu.

İşi Kur’an’a götürünce, hangi ayetten yola çıkarak şer’i hü-kümlerin terk edilip yerine zaman ve zemine uygun yeni hü-kümlerin uygulanabileceğine karar verdik, sorusunun yeteri kadar tatmin edici bir cevabı yok.

Kur’an’ın bu konudaki bir yönergesinin olmadığı açık. Kur’an hiç bir yerde ben size bunu emrediyorum ama bu sa-

Page 242: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

242

dece bu nesil için geçerlidir, sonraki nesiller hükümlerin uy-gulanmasında şu yolu takip edecekler diye bir ifade kullan-maz.

Tarihselcilik, Kur’an’la kendini yeteri kadar temellendir-meden çıkarsama/yorumsama yoluyla bu ayrımı yapıyor.

Doğrudan Kur’an’dan yola çıkılarak, dinin bittiği nokta ile şeriatın başladığı nokta tespit edilebilir mi? Bu mümkün mü? Şer’i hükümleri tarihselliğin alanına sokmak ile ibadete dair uygulamaları tarihselliğin alanına sokmanın özde bir farkı yoksa -ki bence yoktur- mesela namaz kılmak dine ait bir uy-gulama değil midir?

Dine getirilecek tanıma bağlı olarak et ve tırnak misali, din şeriattan, hükümler inançtan, ibadet menasıktan, ilkeler ve amaçlar uygulamalardan tam olarak ayrılabilir mi?

“Allah Kur’an’da emretmiş kardeşim, bu dindir, Allah’ın emri her şeyin üzerindedir,” bakış açısına doğrudan Kur’an’dan yola çıkılarak karşı delil bulmak bir yana, bin de-reden su getirmeden bir cevap verilebilir mi?

Bak söylüyorum, bu işin vebali ağır, demedi demeyin.

26 Nisan 2016

Tarihselci Bakış bir İmkândır

Tarihselci Bakış, Müslümanların karşı karşıya oldukları en temel sorunlardan birini makul bir yolla aşmanın bulunabil-miş en etkili imkânıdır.

Nedir bu karşı karşıya kalınan sorun?

Günümüz Müslümanlarının tarihte hiç olmadığı kadar keskin bir şekilde yüzleşmek zorunda kaldığı bu temel sorun, “Allah sözü -Kelamullah- ile insan sözü arasındaki gerilim,” sorunudur.

Page 243: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ KELAM

243

Gerilim sorununu Kitap lehine geren meselelerden birisi, onun yapısıdır. Kitap yapısı gereği, Tanrı merkezli bir buyruk olduğundan, muhataplar, kendi sözlerini Tanrı sözünün üze-rine çıkarmayı, onu yok saymayı, onun buyrukları aleyhine hükümler vermeyi, hem ahlak hem de iman açısından büyük bir problem olarak görüyorlar.

Sorunu kitap lehine geren meselelerden diğeri ise, oldukça çok sayıda kişi, kurum ve çevrenin; siyasi kaygılarla, prestij gereği veya ekonomik anlamda nemalanmak için Allah’ın Kelamını araçsallaştırmasıdır. Kitap, cemaat liderlerinin, hoca takımının, dini duygulardan istifade eden siyasilerin elindeki en önemli silahtır.

İşte bu yüzden, sermayesi Kur’an olan Kur’ancılardan önde gelen bazıları, Ehli Sünnetçiler ve Cübbeli taifesine katılarak, hem dikkatleri kendi üzerlerinden başka tarafa çekmek, hem de Kur’an sermayesini kediye yükleten tarihselci bakış tehli-kesini bertaraf etmek için, bu işin öncülüğünü yapan İlhami Güler, Mustafa Öztürk, Mehmet Azimli gibi birkaç ismi hedef tahtasına yerleştirdi.

Hamza Türkmen uzun süredir, tarihselciliğin İslam’a dar-be vurmak için planlanan bir proje olduğunu söyleyip du-ruyordu. Bayındır Hoca’yı da anlıyorum. Kitap tarihsel ilan edilince elde avuçta bir şey kalmıyor. Ama anlamakta zorluk çektiğim cemaat İslamoğlu cemaati. Mustafa İslamoğlu’nun tüm tefsir derslerini canlı veya videodan izlemiş birisi olarak pek çok yorumunun tarihselciliğe çok yakın olduğuna, Fazlur Rahman’dan örnekler verdiğine, M.Öztürk’ün kitaplarını tav-siye ettiğine ve hatta bazen Nasr Hamid Ebu Zeyd gibi bu konuda uç sayılabilecek bir ismi savunduğuna şahidim. Buna rağmen gerek TV’den, gerekse maaşlı çalışanları eliyle sanal medyadan tarihselcileri recmetme kervanına katılmalarını doğrusu yadırgıyorum.

Oysa tarihselcilik bir imkândır. Bunun burada ayrıntısı-na giremem ama çağımızda zirveye çıkan “Tanrı sözü-İnsan sözü gerilimi” sorununa içerden bulunabilecek en iyi çözüm-

Page 244: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

244

dür. Kurancılıktan, evrenselci söylemden ve İslamcılıktan ke-sinlikle daha iyi ve daha işlevsel bir çözümdür.

Eğer bu çözüm görülmek istenmez, sabote edilip bastırılır-sa, bu gerilimde çok yakında ip kopacak ve maalesef, ellerin-den Kur’an oyuncağı gitmesin, insanlara vaziyet edebilsinler diye tarihselciliğe ve tarihselcilere fütursuzca saldıran kıy-metli hoca ve cemaatlerimiz, ateist, nihilist nesillerin altında ezilecektir.

14 Mayıs 2016

Özelden bana şunu mu kastettin, bunu mu demek istedin diye soru soran kıymetli arkadaşlar! Siz önce sadakanızı ver-dinizde mi soru soruyorsunuz!

Mücadile suresinin 12. ayetinin evrensel (!) hükmü muci-bince, özelden soru sormak için önce sadaka vermelisiniz.

Ama lütfen sadakalarınızı Akabe vakfına vermeyin. Bir fakiri doyurun, bir öğrenciye burs verin, bir dilenciye para verin vs. Akabe Vakfı’na sadakalarınızı, İslamoğlu Hoca’ya özel soru sorarken veya onunla özel görüşme talep ettiğiniz-de verirsiniz.

14 Mayıs 2016

Her tarihsellik tartışmasında gündeme gelen şu savaş için atlar besleyin meselesinde ben işin yanlış noktadan tutuldu-ğunu düşünüyorum.

Tarihsel olan, savaş için ne sadece at beslemektir; ne de tank, tüfek, uçak veya nükleer silahlar hazırlamaktır. Aynı şekilde evrensel olan da, zamana uygun silah ve gereçleri hazırlama zorunluluğu değildir. Bu ayet, bırakın at besleme olarak, savaşa hazırlık yapma buyruğu olarak bile anlaşılsa her yönüyle tarihseldir.

Allah insanların birbirlerini boğazlamaları için silahlan-mayı neden evrensel bir buyruk haline getirsin!

Evrensel olan barıştır, barış yolunu tutmaktır, savaştan elini çekmektir; amaç barış içinde yaşamaktır, savaşmak de-

Page 245: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ KELAM

245

ğil; mümkünse sizi öldürmek için gelene “Sen beni öldürmek için elini kaldırsan da, ben seni öldürmek için elimi kaldır-mayacağım,” diyebilmektir; savaş silahları yapan fabrikaları, tezgâhları yok etmek ve tüm silahları gömme cesaretini gös-terebilmektir.

Aynı tarihsel düzlem, insanoğlunun savaş severliği yü-zünden binlerce yıldır sürüyorsa, gelecekte de aynı tarihselli-ğin tekrar edeceğinin mantıksal bir zorunluluk olduğunu kim iddia edebilir! Yarın mutlak olarak güneşin doğacağını iddia edebilir misiniz?

Sakın imtihan biter filan demeyin. Biz barış yolunu tutalım da, bizi nasıl imtihan edeceğine bırakalım Tanrı karar versin.

Gün gelir savaş güneşi doğmamacasına batar ve barış gü-neşi doğuverir. O gün savaş için hazırlık yapmayı evrensel bir buyruk olarak görenlerin kemikleri sızlar.

Sızlatmayın kemiklerinizi.

4 Haziran 2016

İsmini hatırlamadığım bir Hegelcinin bir sözü var:

“Hegel, bir okyanustur, ondan bir damla alıp siz de kendi denizinizi yapabilirsiniz”

Bizim Müslüman tarihselciler de deryadan bir damla aldı-lar -ne kadar başarılılar tartışılır ama- kendi denizlerini yap-maya çalışıyorlar.

Bu nedenle, felsefeden yola çıkarak Müslüman tipi tarih-selciliği değerlendirmeye veya yorumlamaya kalkıştığınızda kendi içinde birçok tutarsızlıklar bulmanız mümkün.

Fazlur Rahman felsefeden tarihsellik kavramını biraz emaneten aldı, tarihselliğin gerektirdiği bütün cihet ve gerek-liliklerle değil. Bu yüzden biraz indirgemeci bir tarihselliktir bizim tarihselciliğimiz. Sadece hükümlere uygulanan bir ta-rihsellik!

Page 246: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

246

Biraz derinlere inince, mesela, çifte harekette, Peygamber dönemine gidip, asıl ilkeleri çıkarsayıp bugüne dönen ben, bugünün tarihselliğine esir değil mi, bunu nasıl başaracak veya aşacak diye sorduğunuzda, hemen çıkmaza giriverir bi-zim tarihselciliğimiz.

Gene en azından entelektüel dürüstlük ve tutarlılık adına, tarihsellik, örneğin inançlara ve ibadetlere de uygulanmalı değil midir, diye sorduğunuzda da tutarlı bir karşılık alamaz-sınız.

Çünkü amaç inançlardan ve ibadetlerden kurtulmak de-ğildir. Modenizmle bir türlü bütünleştiremediğimiz Kur’an hükümlerinden kurtulmaktır amaç. Yani amaç, zaman zaman tekrar ediyorum, utangaç bir laiklik talebidir ama Müslüman kalmayı da başararak tabii ki. Ki bu talepler, belki de şartların zorlamasıyla ortaya çıkan kaçınılmaz bir durumun sonucu-dur. Oysa talep sahipleri samimi Müslümanlar da oldukla-rından tarihselliği araçsallaştırarak, indirgeyerek, felsefedeki karşılığını katlederek yapmak zorundadırlar.

Başka bir sorun da, selefiliğin ürettiği radikalizm ve Kurancılık, daha da öte cihatçılık İslam dünyasının başındaki çektikçe sarılan bir sarık gibidir.

Bundan kurtulmak için, İslam Devleti taleplerini; Kur’an’dan bilim, devlet, sosyoloji, ekonomik sistem, her derde deva ve şifa çıkartma taleplerini absorbe edebilmeye dönük, önerilebilecek daha iyi bir yöntem çıkmadı maalesef İslam dünyasında.

Bu nedenle en azından şimdilik tarihselcilik kör, topal da olsa, elimizdeki en işlevsel yol gibi duruyor.

26 Ağustos 2017

Hep yanlış bilinir, tarihteki ilk Müslüman tarihselci Fazlur Rahman değil Bektaşi’dir.

Nereden mi biliyorum, hani meşhur fıkradır: Bektaşi’ye “Neden namaz kılmıyorsun?” diye sormuşlar, “Cenab-ı Allah Kur’an’da (Nisa/43) namaza yaklaşmayın buyuruyor”

Page 247: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ KELAM

247

cevabını vermiş ya, işte bu cevapta derin bir tarihselcilik ya-tıyor. Bektaşi ince hicvi ile lafızcılara, selefilere, kurancılara, düz mantıklılara bomba gibi ironik bir cevap vermiş ve met-nin sadece lafzına değil konteksine, sadece metne değil indi-rildiği çağa, o çağın koşullarına, indirildiği kültürel bağlama, amacına, sebebine bakacaksın, demek istemiş.

İşi namazla veya ibadetlerle de bırakmamış, inanç ko-nularına da uzanmış, alın size meşhur olmayan bir fıkra-sı: Bektaşi’ye sormuşlar: Dünya neden böyle inişli yokuşlu, dağlı, taşlı, sarplı, kayalıdır da dümdüz değildir? Bektaşi de demiş ki: Altı günde yaratılan dünya işte bu kadar olur. Fazlur Rahman tipi tarihselciliği bile aşmış.

Bu da bonus: Bektaşi bir mecliste Hallacı Mansur’u çok över. Birisi: O bahsettiğin “Enel Hak” diyen sapık değil midir, diye sorar. Bektaşi de: Ne yani “Enel Batıl” mı deseydi, diye cevabı yapıştırıverir.

Bektaşi’ye bulaşmayalım.

11 Eylül 2017

“Şer’î ihtilaflar, esasında peygamber özelliklerinin farklılı-ğından kaynaklanır. Her peygamberin huyu ve özelliklerine göre şeriat şekillenmiştir. Örneğin İsa, soyuta daha eğilimliy-di ve kadınlara meyli yoktu, öz bakım ve temizlik konusun-da ise rahattı. Onun yolu ve dini de bu özelliklerine uygun olarak şekillendi. Hz. Peygamber ise kadınları, temizliği ve arılığı sevdiği için, onun dini de buna göre şekillendi. Zira Nebi, makbul olana layıktır ve Hakk’ın sevgilisidir. Allah onun dilediğini diler.” (Mevlana’nın oğlu Muhammed Sultan Bahaeddin Veled)

31 Aralık 2017

Bazı tarihselcileri deizm korkusu sarmış!

Selefileri, Kurancıları, Gelenekçileri anlarım da, tarihselci-lere ne oluyor!

Gençler deizme kayıyor diye feryat figan ediyorlar.

Page 248: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

248

Ateistler monoteistlere derler ya, siz 99 tanrıyı inkâr edip bir tanesini kabul ediyorsunuz, biz o bir tanesini de inkâr edi-yoruz aramızda sadece % 1’lik önemsiz bir fark var.

Tarihselciler de neredeyse Allah’ın 99 ayetini işlevsizleşti-rip birini tasdik ediyorlar. İşlevsizleştirmekle inkâr arasında ne fark var ki! Deistlerse kalan o bir ayeti de siliveriyorlar, aralarında sadece küçük bir (r4k4ml4 1) fark var. Bu yüzden geçişler genelde tarihselcilikten deizme doğru oluyor.

O bazı tarihselcilerdeki durumu bir tür muhafazakârlığa evirilme olarak görüyorum. Çünkü eğer aşamazsan ve di-namik gelişimini sürdüremezsen, sahip olduğun mevcudu koruma derdine düşersin ve muhafazakârlaşırsın. Bu yüz-den dinamizmini yitiren tarihselciler muhafazakârlaşıyor, mevcudu kalıplara sokup dondurma ve koruma refleksiyle hareket etmeye başlıyor. Muhafaza etmenin en iyi yolu ise, mevcudu yok etme potansiyeline sahip bir karşıt üretmek ve ona karşı taraftarları sürekli uyanık olmaya davet etmektir.

İste o bazı tarihselciler şimdi düşüncelerini metotlaştırma, yani donuk kalıplara dökme ve bu kalıpları kendisine karşı koruyacağı bir düşman üretme derdinde.

O düşman da deizm gibi görünüyor. Çünkü bir bakış ola-rak deizm en çok Fazlur Rahman tipi tarihselliği aşamayan tarihselciliğin varlığını tehdit ediyor.

15 Ocak 2018

Kurancılık neden modernisttir?

Çünkü kurancılık, modern algı, düşünce ve yaşam biçim-leri ile miladi yedinci asırdaki algı, düşünce ve yaşam biçimi-nin arasındaki çelişkileri, rivayetlerin bir kısmını inkâr ederek ve Kuran ayetlerini bağlamından kopartıp modern döneme uygun biçimde yorumlayarak aşmaya çalışır.

Mealcilik aynı işi hadis adı altındaki tüm rivayetleri inkâr ederek yapar.

Page 249: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ KELAM

249

Kurancı ve mealci algıda tüm irrasyonel, mitolojik ve mo-dern bilimle çelişen ayetler modern akla göre yeniden tevil edilir.

Bazı tarihselciler, tarihselcilik kendini tarihsel rivayetler üzerinden temellendirdiği için, kendilerinin modernist olma-dıklarını iddia ediyorlarsa da bu doğru değil.

Peki, tarihselcilik, yani Kur’an’ı tarihsel yöntemlerle oku-mak neden modernist bir yaklaşımdır?

Çünkü tarihselciliğin çıkış noktası da, modern algı, düşün-ce ve yaşam biçiminin Kur’an’la çelişen yönlerini uzlaştırma çabasıdır.

Kur’ancılığın rivayetlerin üzerini çizerek ve ayetleri te-vil ederek yaptıkları modernleştirme çabasını, tarihselciler, Kur’an ayetlerini evrensel ve tarihsel olarak iki kompartıma-na ayırıp, modern algı, düşünce ve yaşam biçimine uymayan tarihsel ayetlerin günümüzde geçersiz olduğunu ilan ederek yaparlar.

Oysa Kur’an’ın tümü tarihseldir ve ayetleri evrensel ve tarihsel olarak ayırmanın genel geçer bir kuralı ve yöntemi yoktur.

Gelenekçiliğe gelince, ilginç bir şekilde, gelenekçilik de modern dönemlere has bir yaklaşımdır. Çünkü geleneğin biz-zat içinde yaşarken gelenekçi olamazsınız. Gelenek zaten siz-siniz, hayat zaten gelenek. Geleneği geleneğin artık yaşanma-dığı modern zamanlarda, tarihten çekip bu zamana entegre etmeye çalışırsanız, işte o zaman gelenekçi daha da önemlisi modernist olursunuz.

Son ilave: Modernliği pür olumsuz bir anlamda kullanmı-yorum. Her şey için olduğu gibi o da müspet ve menfi yönle-riyle değerlendirilmelidir.

16 Mart 2018

Selefiliğin çıkmazı, günümüze ait değer, yargı, düşünce, bilim ve sosyal yaşam biçimi ile uyuşması mümkün olmayan,

Page 250: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

250

Erdoğan’ın ifadesiyle, “14-15 asır öncesinin hükümlerine” bu zamanda yer açmaya ve bugüne entegre etmeye çalışmasıdır. Bu mümkün değildir, çünkü o zamandan bu zamana meyda-na gelen değişimden dolayı tam bir kan ve doku uyuşmazlığı vardır.

Ancak bugüne uymayan o hükümler, değişmez dini hü-kümler olarak, Kur’an’da ve hadislerde öylece yerini muha-faza etmektedir. Dolayısıyla Kur’an’a ve hadislere uygun bir güncellenme saçma bir taleptir. Çünkü güncellenmesi gere-ken hükümler zaten Kur’an ve hadis hükümleridir.

Ayrıca, dinde reform, tecdit, güncelleme, yenilenme ve yenileme kelimeleri farklı çağrışımlar yapsa da aynı kapıya çıkar. Hiç kimse kelimelerin arkasına sığınmamalı.

Kur’ancılığın çıkmazı, zaten onaylayıp içselleştirdikleri günümüze ait modernist bakış açısını Kur’an’a söyletmeye ça-lışmalarıdır. Yani Kur’an öyle bir tevil edilmektedir ki, sanki modern dönemde inmiş, çağdaş bilime uygun, mevcut yaşam biçimi ve algılarıyla ve kültürel yapısıyla uyumlu bir kitaptır. Allah sanki asırlar öncesinden bugünü gözeterek bir kitap in-dirmiştir.

Oysa öyle bir şey yok. Kur’an miladi 7. asra indi ve o gü-nün algı, kültür, düşünce, bilim ve yaşam biçimiyle paralel bir kitaptır, bugünün değil. Dolayısıyla onu tevil ederek bu-güne uyarlayamazsınız.

(Bazı) tarihselcilerin çıkmazı ise, yorumdan ve insandan bağımsız, zaman üstü, değişmez, orada öylece duran ve ihti-yacımız olduğunda gidip kendilerine müracaat edebileceği-miz ve böylece yanılmaz hükümler, içtihatlar üretebileceği-miz sabit ilkelerin varlığına iman etmeleridir.

Hâlbuki böyle bir şey de yok. İnanç ilkelerini şimdilik bir kenara bırakıyorum -onlar da göründüğü kadar sabit ve de-ğişmez değildir!- sosyal yaşama ve insan-insan ilişkisine dair ilkeler olarak öne sürülen tüm ilkeler aslında içi boş kavram-lardır ve değişmez bir tanımdan yoksundur. Her seferinde iç-leri tekrar ve tekrar doldurulması veya tanımlanması gereken

Page 251: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

7-TARİHSELCİLİK ÜZERİNE BİR-İKİ KELAM

251

zarflardır. Tek başlarına, olgudan kopuk, pratik bir durum-dan uzakta tanımlanmaları ve gösterilmeleri mümkün olma-yan la-mevcudatlardır.

Evet, tek başlarına hiç bir mevcudiyetleri yoktur bu ilke-lerin. Var olan olgulardır, yaşamdır, durumlardır, fenomen-lerdir, ilişkilerdir, hayattır, insanlardır, toplumdur vs. Bu kavramlar ise kendi başlarına sadece boş kelimeler veya ses-lerdir. Biz ne zaman ki hayatın içinde gerçek bir olgu veya durumla karşı karşıya kalıp bir yargıda bulunmak zorunda kalırsak, gösterdiğimiz irade doğrultusunda, bu boş kelime-lerin veya zarfların içini doldururuz, kelimelere ruh veririz ve onları tanımlarız. Bu adalet deriz, bu zulüm deriz, bu iyi deriz, bu kötü deriz vs...

Ama yaptığımız şey orada öylece duran ve değişmeyen bir ilkeye müracaat etmek değil, tersine, verdiğimiz yargı ile boş kelimeleri yeniden tanımlamak ve içlerini o durum doğrultu-sunda yeniden doldurmaktır. Ve her durum için adaleti, iyiyi, zulmü, kötüyü yeniden ve yeniden tanımlarız.

Söyler misiniz içi boş kelimelerin dışında sabitlik ve değiş-mezlik nerede?

Benim çözüm önerim ise, dini ait olduğu yere, yani kalple-re göndermektir. Onun ötesine geçen her alanda din üzerin-den, ister ilkeler isterse hükümler biçiminde olsun tüm öne-ri ve müdahaleleri dışarıda bırakmaktır. Herkes dilediğine inanabilir. Ama inancını sadece kendisiyle sınırlı tutmalıdır. Öteye geçen her müdahale sadece sorun çıkartır, insan, za-man ve enerji israfıdır.

Selefiler, Kurancılar ve tarihselciler, vazgeçin artık bu din-sel taleplerden! Hepiniz sadece sorun üretiyorsunuz.

Page 252: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 253: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

253

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

4 Mayıs 2011

Usame Öldü Peki Ya “İmajı” Öldü mü?

“Usame öldü!”

“Hayır, ölmedi yaşıyor, dublörü öldürüldü!”

“Sağ olarak ele geçirdiler, işkence ile konuşturup öldüre-cekler.”

“Usame zaten yıllar önce öldürülmüştü, Obama’nın seçim yatırımı için sahte bir operasyon yapıldı.”

“Usame diye birisi zaten hiç yoktu”

Ve daha birçok komplo içeren yorumlar…

Hep bunları konuşuyoruz ama artık bunları konuşmanın bir kıymeti kaldı mı?

Üzerinde asıl konuşmamız gereken konuya gelmenin za-manı gelmedi mi? Usame öldü peki ya Usame ile yaratılan “Müslüman imajı”nı ne yapacağız? Usame’den geriye İslam ümmetine kocaman bir “imaj mirası” kaldı.

Page 254: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

254

Ortalama bir Dünya insanının gözünde “Müslüman” ve “İslam” denildiğinde canlanan ilk imaj nedir? Özellikle Batı Dünyasında böyle bir araştırma yapılsa ilk akla gelecek ima-jın “Usame” imajı olacağı çok açık değil mi?

Upuzun sakalları, sırtında Arap mintanının üzerine giy-diği askeri parkası, başında sarığı, yanında Hint/Urdu-Arap karışımı kıyafetleri ile oturan yakın arkadaşları, sol kolunun hemen gerisinde dik olarak bekletilen kaleşnikofu ile sanki hemen kalkıp Batılıları öldürmeye gidecekmiş gibi hazır kıta bekleyen bir Usame imajı…

Bu imaj, “Müslüman imajı” olarak tüm Dünyanın zihnine kazınmadı mı?

Peki, bu imaj İslam’ın ve Müslümanların vermesi gereken gerçek imaj mı? Kafalarında böyle bir imajla Dünya insanla-rının İslam’a ilgi duyması ve sempati ile yaklaşması mümkün mü?

Dünya insanlarının kafasında bu imaj silinmediği sürece, Amerika özelinde Batı’nın İslam Dünyası üzerinde yürüttü-ğü operasyonları meşru göstermekte zorlanmayacağı yeteri kadar açık değil mi? Yeni operasyonlar için yeni Usame’ler yaratmak hiç de zor olmayacaktır Amerika için. Çünkü imaj zihinlerde yeteri kadar derinleşti.

Cici bir İslam, cici/light bir Müslüman tipi üretelim demiyorum. Ama en azından yaratılan Usame imajının Müslümanlara ve insanlığa büyük bir zarar verdiği ve sadece işgalcilerin ekmeğine yağ sürdüğü çok açık değil mi? Öyleyse gerçeğe daha yakın bir Müslüman imajı üretmek zorunda de-ğil miyiz?

Usame öldü…

Kimisi rahmet diliyor, kimisi ise lanet ediyor ve öldüğüne şükrediyor…

Ama herhalde Müslümanlara bundan sonra düşecek en önemli görev, Amerika’nın bedenen öldürdüğü Usame’nin imajını öldürmek olmalıdır…

Var mısınız “Usame’nin imajı”nı öldürmeye?

Page 255: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

255

13 Aralık 2013

97 tane STK’nın ardından 37 STK daha gazetelere hükü-mete destek ilanı verdi. Tam da STK’nın önündeki “sivil” özelliğine yakışır biçimde! Gerçi onlara artık “RTK” demek daha uygun. Yok, o “RT” zannettiğiniz gibi “Recep Tayyip”in kısaltılmışı değil. Yani “Resmi Toplum Kuruluşu”nun kısal-tılmışı anlamında... Şimdi merak ediyorum; kanarya veya güvercin sevenler dernekleri, sokak köpeklerini koruma der-nekleri, köy ve hemşerilik dernekleri, okul aile birlikleri vs gibi STK’lar da bu tarz bildiriler yayınlayacak mı? Sıra onlara doğru geliyor da...

14 Ocak 2014

Düşünce ufukları, Dünyanın genişliği ve nizamı hakkında bildikleri ve kelime ve kavramları kullanma becerileri oku-dukları son kitapla sınırlı olanlar,

Adam’ı tanımadıkları için sağa sola boynuz atan keçiyi Abdurrahman Çelebi zannedenler,

Mezarlıkların kendilerini vazgeçilmez zannedenler ve on-ların peşinden sürüklenenlerin de vazgeçilmez olduğunu dü-şünenlerle dolu olduğunu hiç akıllarına getirmeyenler,

Halkları kendilerine bağlamak ve koşulsuz, sorgusuz itaate mecbur kılmak için bugün de binlerce yıldır oynanan oyunları kaba ve açık bir şekilde oynamalarına rağmen aynı delikten tekrar tekrar kafalarını içeri sokanlar,

İnsanların başına ne geldiyse kurtarıcılardan ve kurtarıcı-lıktan geldiğini çok iyi bilmelerine rağmen, bizi kurtaracak olanın kendi ellerimiz ve irademiz olduğunu unutmuşçasına, yeni mehdilerin peşinde koşanlar ve zavallı insanların mehdi kılıklı şaklabanlara umut bağlamasını büyük bir gururla sey-redenler,

Kendi dini ve siyasi görüşünü vazgeçilmez tek görüş, ken-di dini liderini sorgulanmaz mutlak doğruların sözcüsü gö-renler,

Page 256: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

256

Güncel olanın ötesine geçemeyip, her şeyi strateji ve jeo-politikle tartıp, hiçbir ilke ve amaç tanımayarak bunları sabah dokuzda yaşananlara göre yorumlayıp, akşam dokuzda olay-lar değişince tüm yorumlarını bozanlar,

İşlerine gelmeyince komplo teorilerine karşı çıkarken, iş-lerine gelince komployla ağızlarını açıp komployla ağızlarını kapatanlar ve düşman ve komplocu olarak biz bize yeterken her çıkan gürültüyü İsrail’e ve Siyonizm’e, gördükleri her kötü rüyayı Amerika’ya yoranlar,

O giderse her şey gider, kazanımlarımız biterse her şey bi-ter zannedip, Allah’tan çok ona ve kazanımlarına güvenenler,

Varlıklarını ve iyiliği sadece bir kişinin iktidarına ve lider-liğine bağlayanlar,

Eğer biz değişirsek ve daima iyiye talip olursak layık oldu-ğumuz iyinin bizi bulacağını ve tarihin lineer olmayıp, giden-lerle ve gelenlerle, inişleri ve çıkışlarıyla bir çevrim olduğunu unutanlar,

İnsanların hata yapabileceğini, doğru giden istikametini bozabileceğini, dün iyi yapıyorken bugün hırsına kapılıp iyi görüntüsü altında kötü işlere imza atabileceğini ve şeytana uyup kendi kötü amaçları için her türlü oyuna başvurabilece-ğini hiç hesaba katmayanlar,

Rabbimiz atalarınızın yoluna uymayın, uyup gittiklerinize öylece tâbi olmayın, aklınızı kullanın dediği halde, lider kült-lerine putlara sarılır gibi sarılanlar,

Akıllanmayacak mısınız daha?

NOT: Bu yazdıklarım hem devlet, hem de paralel devlet yandaşlarınadır. Kimse sadece kendi üzerine alınıp beni karşı tarafın adamı yapmasın.

5 Ocak 2015Allah var!

Malı hamuduyla götürün diye…

Page 257: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

257

Peygamber hak!

Hırsızlığı, yolsuzluğu, cinayeti, vahşeti aklayın, meşru gö-rün diye...

Dosdoğru din İslam!

Kitlelere boyunduruk takıp peşinizden sürükleyin diye...

12 Ocak 2015

Toplumları uzun süre etkisi altında bırakan olaylar ve etkilere karşı verilen tepkilerin biçimini, tepki veren kişi ve toplumların kültürel, geleneksel, tarihi ve dini yapıları ve top-lumsal hafızaları belirliyor.

Herkes mutlaka bir tepki verir. Ama tepkinin şekli değişir. Tepkisizlik bile bir tepkidir.

İnsanlar tepki vermede ortak olup tepkinin biçiminde -kendi içlerinde bile- ayrışıyorsa, tepkinin sebeplerine yoğun-laşıp sürekli suçlayıcı ve suçu hafifletici ve savunucu bir po-zisyona düşmek yerine, uç tepkileri diğerlerinden ayrıştıran nedenlere yoğunlaşmak gerekir.

Bence Fransa vb ülkelere gösterilen sert tepkilerin şeklini ve şiddetinin derecesini belirleyen temel etken, Dinin/İslam’ın kökenlerinde veya tarihi geçmişinde yer alan ve buna cevaz veren ve hatta teşvik eden hüküm ve uygulamalardır. Hiç kimse bu yorumlar doğru değil kolaycılığına sarılmasın.

Bizim gerçekliğimiz bu deyip bunu açık yüreklilikle ka-bullenmedikçe sanırım daha uzun süre kaçak güreşmeye, yeni Fransalar yaşandıkça asıl siz suçlusunuz ey Batılılar, de-meye devam edeceğiz.

Suçlu da olsalar bu böyle...

16 Ocak 2015

Sultanahmet saldırısının zanlısı Diana bir ay önce ailesini arayıp hamile olduğunu söylemiş. Eğer doğruysa, nasıl bir mantık veya kafa bu kadını karnındaki bebekle eyleme gön-derir. Dehşet verici. Aynı dehşeti aktivist bir kadının Mavi

Page 258: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

258

Marmara gemisine bir buçuk yaşındaki bebeğiyle bindiğini öğrendiğimde de yaşamıştım.

24 Mayıs 2015

Ya bu nasıl kafa!

Davutoğlu naklen konuşuyor diyor ki: Kudüs Yahudilerin kutsal mekânıdır diyenlere oy verir misiniz?

Kalabalık bir ağızdan: Hayııır!

Peki, nedir, Kudüs Yahudilerin kutsal mekânı değil midir? Tıpkı Müslümanların ve Hıristiyanların da kutsal mekânı ol-ması gibi...

8 Ağustos 2015Bir öğrenci yurdu mülakatında Yurt Müdürü sorar:

“Takip ettiğin bir kişi, âlim, yazar, cemaat lideri, tarikat şeyhi var mı?”

Üniversite öğrencisi cevap verir:

“Var, İhsan Eliaçık!”

“Öyle miii!”

“Öyle!”

“Öyleyseee,

Mademki İhsan Eliaçık, bak oğlum kapı açık, şimdi arkanı dön ve çık!”

8 Eylül 2015

Müslümanlara altın tepside İslam Devleti’nin anahtarı-nı sunsalar, değil 30 yıl, sadece üç yıl içinde, onlarca Ridde, Cemel, Sıffin, Nehrevan savaşı çıkartırlar.

8 Eylül 2015

Son günlerde iyice kani olduğum bir gözlem:

İslamcısından, gelenekçisine; sıradan vatandaştan, ente-lektüeline kadar, insanımızın içindeki milliyetçi duygular,

Page 259: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

259

vatan sevgisi ve devlet tutkusu, Allah’a imandan daha derin bir duyguymuş.

13 Eylül 2015

Mekke’deki devrilen vincin İnşaat şirketi açıklamış: Takdir-i ilahi…

İnşaatı yürüten Bin Ladin Grubu’ndan bir mühendis Fransız haber ajansı AFP’ye vincin çökmesinin teknik bir so-rundan kaynaklanmadığını, “takdir-i ilahi” olduğunu söyle-miş.

Diğer taraftan 107 kişinin ölümüne neden olan vincin dev-rilme nedeni 500 tonluk denge ağırlıklarının takılı olmaması olarak açıklanmış.

1 Ocak 2016

Cemaatlerde iki tip insan vardır:

1-Allah rızası için, iyi niyetle, emek ve parasıyla cemaate destek verenler,

2-Cemaat mensuplarının dini duygularından, iyi niyetle-rinden, emeklerinden ve paralarından rant devşirenler.

26 Ocak 2016

İlahiyatçılar rahatsız!

1-İlahiyatçılar, tıptan astronomiye, fizikten sosyolojiye, ekonomiden siyasete kadar hemen hemen her alanda kendi-lerinde söz söyleme hakkını buluyorlar da başkalarının ilahi-yat alanında söz söylemesinden neden rahatsızlar?

Bu soruyu şöyle de sorabilirim:

Din/ilahiyat tıp, astronomi, fizik, kimya, sosyoloji, psiko-loji, ekonomi, siyaset, tarih vs hakkında söz söylüyorken, bir doktor, fizikçi, kimyacı, sosyolog, ekonomist, psikolog, siya-setçi vs din/ilahiyat alanında neden bir şey söyleyemesin?

Page 260: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

260

2-Argüman şu: Tıp, jeoloji vs bir uzmanlık alanıdır. İlahiyat da öyle... Tıp konusunda uzman olmayanların konuşma hak-kı olmadığı gibi, ilahiyat alanında da uzman olmayanların konuşma hakkı yoktur.

O zaman lütfen ilahiyatçılar şu soruya cevap versin: Başım ağrıyor diye doktora gittiğinizde, size müshil ilacı vermez. Ya da bir kalp uzmanı ameliyata girdiğinde basur ameliyatı yap-maz. Peki, neden ilahiyatçılar baş ağrısının çaresi müshil ilacı mıdır yoksa mide ilacı mıdır diye yüzyıllardır tartışır durur?

3-Herkesin ilahiyat hakkında bu kadar çok konuşması ila-hiyatçılardan kaynaklanıyor olmasın!

4-Herkesin din/ilahiyat hakkında bu kadar çok konuşma-sı, insanların din/ilahiyat ile girdiği ilişkinin varoluşsal olu-şundan kaynaklanıyor olmasın?

5-Herkesin din/ilahiyat hakkında bu kadar çok konuşma-sı, din siyasetçilerin ve din bezirgânlarının elinde bir oyun-cakken 20 kitap okuyup, bir-iki kitap, üç-beş makale yazdık-tan sonra koltuğuna kurulan profesörlerin “aman makamım elimden gitmesin” diye ağzına fermuar çekmesinden kaynak-lanıyor olmasın?

3 Haziran 2016

Mesele soykırım meselesi olunca, bakıyorum selefisi, ku-rancısı, evrenselcisi, modernisti, gelenekselcisi, ehlisünnetçi-si, tasavvufçusu hatta tarihselcisi tek yürek tek millet olmuş...

Ben de “İstanbul fethedilmedi, işgal edildi” şeklindeki paylaşımıma bazı tarihselci arkadaşlar neden tepki verdiler diye merak edip duruyordum. Meğer mesele sadece milliy-miş.

Demirel’in dediği gibi: Ermeniler katledilmişse katledil-miştir, katledilmemişse katledilmemiştir...

Hadi bana eyvallah, ben cacık yemeye gidiyorum.

Page 261: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

261

7 Ekim 2016

Adamın Allah’ına küfretseler tınmaz.

Dinini eleştirseler şöyle bir bakar, çeker gider.

Ağzından lokmasını alsalar sesini çıkarmaz.

Ama tuttuğu futbol takımıyla, tuttuğu adamı (siyasi/dini bir lider, tarihi kült bir şahıs, şarkıcı/artist bir fan) aleyhine bir söz duymaya görsün:

Çıldırır, incinir, kırım kırım kırılır, saldırganlaşır, param parça olur.

Her yerde rastlanan fanatik kafanın tabiatı bu işte…

17 Ekim 2016

Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” isimli roma-nına son yıllarda artan ilginin sebebini bir türlü anlayamıyor-dum. Meğerse Kürk Mantolu Madonna’yı Şarkıcı Madonna zannediyorlarmış.

14 Kasım 2016

“TÜİK’in yaptığı araştırmaya göre, (ülke genelinde ve ülke ortalamasında) günde 6 saat televizyon izleyen, 3 saat inter-nete giren Türk insanı, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırı-yor.

Kitap okumak Türk insanının ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alıyor.

En fazla kitap okuyan ülkeler sıralamasında Türkiye, yüz-de 0.1 (Binde bir) okuma oranıyla son sıralarda yer alıyor. Okuma alışkanlığında dünyada 86. sıradayız.

Okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor.” (Güngör Uras’ın 13.11.2016 tarihli yazısından)

Böyle bir toplumdan ne beklenir!

Page 262: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

262

23 Aralık 2016

İnanmayın “Size de çıkabilir!” klişelerine,

“Size kesin çıkmaz!”

“Ya biletler biterse!” diye harıl harıl koşuşturup durmak da niye!

Bitmez biletler bitmez…

“Herkese yeter!”

Sayılar sonsuz! Bi daha basarlar, olmadı bi daha…

“Bir bilet almazsan hiç şansın olmaz!”mış.

Mış, mış!

Laf-ı güzaf!

Bilmem kaç milyonda bir ihtimalle sana çıkacağına olan kuvvetli inancınla bilet almaya giderken;

Araba çarpması,

Başına saksı düşmesi,

Eşek tepmesi,

Hatta içinde olmadığın uçağın başına düşmesi suretiyle ölme ihtimalinin, büyük ikramiyenin sana çıkması ihtimalin-den kat be kat fazla olduğunu bilmiyor musun?

Başına saksı düşecek diye pencere kenarlarından uzak yü-rümek aklına gelmiyor,

Taksim meydanında eşek tepmesinden ölme ihtimalin var diye ha bire eşek sesine kulak kabartmıyorsun,

Üstüne uçak düşecek diye her gürültüde oraya buraya ko-şuşturmuyorsun,

“Bir bilet almazsan hiç şansın olmaz!” saçmalığına inanıp neden koşuşturup duruyorsun!

Hadi canım kardeşim, o biletin parasıyla birkaç kilo mey-ve al da akşam çoluk çocuğunla yersin.

Page 263: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

263

NOT: Güllük gülistanlık dünyada paylaşmaya değer başka konu bulamadığım için Milli Piyango psikolojisini paylaştım.

Şükür!

9 Ocak 2017

“Yarın teslim tarihi...!!!!!!!” paylaşımları bir tür facebook muskası...

Hesabınızı kötü ruhlardan, facebook cinlerinden korumak için çok gerekli...

Facebook’a yetişememiş atalarımızın hurafeleri de böyle oluşurdu, insanlar endişe eder, korkar, umut bağlar, inanır, içselleştirir ve korunmak için muskalara, dualara, meleklere, şeyhlere ve tabii ki en rasyonel düşünenleri de Tanrı’ya sığı-nırdı. Gayet anlaşılabilir bir durum.

Hesabınıza ne tür muska yazarsanız yazın; korunma büyü-sü yaptırın veya bildiğiniz diğer yöntemleri deneyin, bu yolla alacağınız tüm tedbirler şeytanların, kötü ruhların hesabınız-daki her şeyi bilmesine ve kaydetmesine engel olmayacak. Siz muska yazmadan da zaten biliyorlardı ve kaydediyorlardı, sonrasında da bilmeye ve kaydetmeye devam edecekler.

En iyisi rahat olun.

Her şey klavyeden çıkana kadar…

Çıkan çıktı, biliniyor, kaydoldu.

Çıkmasından korktuğunuzu da aklınızdan bile geçirme-yin...

Bak onu da biliyorlar.

16 Ocak 2017

İlahiyatçı akademisyen (tarihçi) bir arkadaşım çok şikâyet-çi:

Camiada isim yapmış bazı hocalarımız, benzer içerikleri, aynı malzemeleri kullanarak, ufak tefek değişikliklerle, bul-dukları orijinal kitap isimlerini kullanarak ha bire kitap ya-

Page 264: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

264

zıyorlar; çoğu 100-200 sayfayı geçmiyor; takipçileri de ısrarla bunları almaya devam ediyor; hele bir de “Can’dan” bir tarih hocamız var ki, bütün kitap isimlerini tüketti, yazdığım kitap-lara isim bulmakta zorlanıyorum, diyor.

Dairenin, arabanın taksitleri, daha yazlık alınacak, çocuk-ların özel üniversite masrafları, hacca da gitmediler, yazma-sınlar da ne yapsınlar diye düşünmekten kendimi alamadım.

“Siyer” ve “Kur’an-Siyer İlişkisi”ne dair yazdığı iki kitabı için isim önerisi istedi.

Siyer için: “Elçiden Subliminal Mesajlar”; Kur’an-Siyer iliş-kisine dair kitabı için de: “Tanrı 24 Saat On-Line” adlarını önerdim. “Olmaz,” dedi.

İnternetten bulduğum aşağıdaki “ilginç kitap isimleri lis-tesi” umarım kitap ismi bulma kabızlığı çeken arkadaşım ve diğer değerli hocalarımıza belki ilham kaynağı olur:

*Sizin Memlekette Eşek Yok mu?/Aziz Nesin

*Sinek Kadar Eşim Olsun Başımda Bulunsun/Hatice Meryem

*İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme/Cezmi Ersöz

*Koşarak Geldim Çorabımı Deldim/Komet

*Her Tuzluğum Var Diyene Hıyarla Yetişemedim/Metin Uca

*Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır/Ahmet Şerif Özgören

*Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır/Bülent Akyürek

*Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi/Peter Handke

*Veronica Pompa İstiyor/Mehmet Ada Öztekin

*Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde/Mahir Ünsal Eriş

*Dünyanın En Haksız Yere Dayak Yiyen Adamı Selahattin Bey/Mehmet Semih

Page 265: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

265

*Doktor Proktor’un Osuruk Tozu/Joe Nesbo

*Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu

*Gölgesi Ağrıyan Bir Memenin Suçuyum/Hüseyin Bozkurt

*Kaynanam Nasıl Kudurdu?/Hüseyin Rahmi Gürpınar

*Karısını Şapka Sanan Adam/Oliver Sacks

Daha fazla ilham almak isteyenler internetten başka liste-ler bulabilirler… Ben ancak bu kadar yardımcı olabiliyorum.

24 Ocak 2017

-Ehliyetiniz var mı?

-Evet!

-Göster bakalım.

-Yok.

-Nasıl yani, ehliyetiniz yok mu?

-Evet, yok…

-Ama az önce ehliyetiniz var mı, dediğimde “evet” demiş-tiniz…

-evet!

-Alkol mü aldınız?

-evet!

-Üfleyin bakalım.

-Üffffffffffffff…

-Ama burada bir şey gözükmüyor…

- Tabi gözükmez, çünkü ben alkol kullanmıyorum.

-Alkol kullanmıyorsunuz da neden” alkol mü aldınız de-diğimde “evet” dediniz?

-Çık bakalım araçtan dışarı, sen bizden bir şey saklıyor gi-bisin, silah mı var yoksa araçta?

Page 266: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

266

-Evet.

Araç aranır, bagaj açılır, lastikler sökülür bir şey bulun-maz.

-Eeee, hani araçta silah var diyordun, nerede?

-Yok

Madem araçta silah yoktu, “silah mı var yoksa araçta” de-diğimde neden, “evet” dedin?…

-Memur bey kendinizi boşa yormayın, ne yaparsanız ya-pın bana asla o kelimeyi söyletemezsiniz.

-Hangi kelimeyi?

-O kelimeyi işte… (16 Nisan Anayasa değişikliği oylaması-na hayır demek istemeyen bir vatandaş) (Necati Atar)

13 Mart 2017

Sevgili bilinçli halkımız Hollanda’yı protesto için Fransa bayrağı yaktı. Türk portakallarını bıçakladı. Hala Hollanda’nın oranje’sini portakal zannediyor. Ama Hollanda polisinin ken-disini tutuklamayacağından emin: Burası Türkiye mi ulan da bizi tutuklasınlar, diyebiliyor.

Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Avni Sipahi, tepki olarak Hollanda ineğini keseceğini söylemiş.

Adıyaman’ın Kâhta ilçesinde yaşayan Mehmet Öztürk, Hollanda’nın Türkiye’ye karşı tavrı nedeniy-le Hollanda Kralı Willem Alexander, Başbakan Mart Rutte, İçişleri ve Dışişleri bakanları ile Rotterdam Belediye Başkanı hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Taksi şoförleri Hollanda hükümeti özür dileyene kadar Hollandalı yolcu taşımayacaklarını söyledi.

İstanbul’un İstiklal Caddesi’nde bulunan Hollanda Başkonsolosluğu önünde kangal cinsi köpekleriyle toplanan grup, yaşanan diplomatik kriz nedeniyle Hollanda hüküme-tini protesto etti.

Page 267: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

267

24 Mayıs 2017

Ramazan geliyor ya!

Siz orucu değil, oruç sizi tutsun muhabbetleri başladı.

Sorun değil, oruç bizi tutacaksa, biz orucu tutmayıveririz olur biter

Boş verin bu boş lafları, on bir ay siz kendinizi tutamadıy-sanız, son bir ayda oruç sizi kesinlikle tutamaz.

Tutsa da bu sizin sevap hanenizden çok cemaat ve vakıfla-rın kâr hanesine yazılır.

Bu süslü püslü, kulağa hoş gelen sözleri en çok kimlerin moda haline getirdiğine dikkat edin. Ellerini ovuşturuyorlar Ramazan geliyor diye.

Siz, siz olun, fitre, zekât, yardım, burs vs. her ne ad altın-da olursa olsun yaptığınız iyilikleri organize yardım örgütleri eliyle yapmayın. Türkiye’nin son on yıllık serencamı gözünü-zü bu konuda açmadıysa, ne zaman açacak! Akrabalarınıza, komşularınıza, yakınlarınıza, mahallenize, iş yerinize, arka-daşlarınıza bakın, mutlaka ihtiyaç sahibi birinin olduğunu fark edeceksiniz. Cemaat mantığı bizi yakın çevre dayanış-masından da uzaklaştırdı.

En basit ilişkilerde bile, dini amaçların maddi ve kişisel menfaatlere alet edildiği bir yapımız var. Farkında olarak ya da olmadan bir şekilde oluyor bu. Adamın yaptığı iş uzak-tan da olsa birazcık dini amaçlarla ilgili olmaya görsün, bana para verin, yardım edin bana, borçlarımı ödeyin diye feveran edip, işinin yolunda gitmesiyle dini amaçların gerçekleşmesi arasındaki bağı kurmakta oldukça profesyonel davranıyor.

Bence en güzeli, olabildiğince bireysel davranmaktır.

Orucun sizi tutmasına bile izin vermeyin, siz kendi kendi-nizi tutun.

Tutacaksanız orucu siz tutun. En saf dini duygularla yapın bunu. İbadetleri bu kadar dünyevileştirmeyin.

Page 268: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

268

Orucu, diğer ibadetleri, dini düşünce ve duygularınızı menfaatlerinize alet etmeyin. Başkalarının alet etmesine de izin vermeyin.

4 Haziran 2017

Sevgili anti-hurafeci hocalar!

Sevgili Kurancı hocalar!

Sevgili muvahhid hocalar!

Sevgili selefi hocalar!

Sevgili pek modernist ilahiyatçılar!

Bir sahur-iftar meselesi için kılı kırk yaranlar!

Uçan peygamber değil, insan peygamber diyenler!

Tasavvufçulara ayar verip, kıldan tüyden meseleleri saat-lerce tartışanlar!

Uydurulmuş din avcıları!

Hadis elekçileri!

Neredesiniz?

Bak ne demiş Reyiz:

“Hz. Muhammed olmasaydı, ne biz ne de dünya olurdu!”

Çıkıp düzeltsenize adamın hatasını…

Ne o tırstınız mı!

10 Haziran 2017

Katar meselesi yüzünden bazı arkadaşlar başta S.Arabistan olmak üzere Arap ülkelerini boykot edecek ürün bulmak için kıvrım, kıvrım kıvranıyorlar ama bulamıyorlar.

Bulmak da mümkün değil. Irkçılığa kaçar mı acaba komp-leksine kapılmadan, çekinmeden, bir durum tespiti olarak açıkça söyleyebilirim ki Arapların sadece bugün değil tarihle-ri boyunca -tek bir şey hariç- insanlığa yaptıkları hiçbir katkı ve üretim yok.

Page 269: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

269

Tarihleri boyunca üretip ihraç ettikleri tek şey ise din. Din üzerinden ihraç ettikleri arap aklı.

Hâlâ din’den nemalanıp duruyorlar ve biz de onların üre-tip bize ihraç ettikleri Arap aklına dayanan dinsel algıların problemleriyle boğuşup duruyoruz.

En sorunlu dinsel algılar olan ehli hadisçilik, ehlisünnetçi-lik ve selefilik Arap Aklı’na dayanır ve bunların ilk üreticileri, ilk temsilcileri öz be öz Arap’tır. Ahmet bin Hanbel, İmam Şafii, Muhammed b. Abdulvehhab öz be öz Arap’tır mesela.

İslam dininin tarihi uzviyetinde, insanlığa katkı sağlaya-cak düşünsel ve bilimsel üretimler yapan isimlerin hemen hemen tümü de Araplardan değil Mevali’den, yani Arap ol-mayan Müslümanlardan çıkmıştır.

İslam’ın tüm yenilikçi yorumları, öz Arapların yaşadığı Arap yarımadasından değil Hint-Pakistan, İran, Mısır (Kıpti), Mağrip (Berberi), Endülüs (İspanyol) ve biraz da Türkiye’den çıkmış. Arap yarımadasından da çıka çıka İslam dünyasının en temel sorunu olan selefilik çıkmış.

Araplar tarihleri boyunca şunları yaptılar:

Din sayesinde yönettiler (Halife kureyştendir çünkü!)

(Allah yolunda!) Savaştılar, savaştırdılar, fethettiler (İşgal de diyebilirsiniz).

Ganimetlerin beşte birine el koyup yediler, içtiler, harem kurup seviştiler.

İlle de bir şeyi boykot edecekseniz Arap Aklı’na dayanan selefi, neo-selefi, ehlisünnetçi bakış açılarını boykot ermekle işe başlayabilirsiniz mesela.

16 Haziran 2017

Sanırım “adalet” ile ilgili en temel sorunumuz, adaleti ihti-yacımız olduğu zaman hatırlamamız ve onu sadece kendimiz için istememizdir.

Page 270: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

270

Kendimiz için istediğimizi tüm insanlar (sadece mümin kardeşlerimiz değil insan kardeşlerimiz) için istemedikçe, kendimize gelecek zararın tüm insanlardan da uzak olmasını arzu etmedikçe gerçek adalet tahakkuk etmeyecek.

Bana göre ahlâk da budur: Kendin için istediğini tüm in-sanlar için iste, kendinden uzak olmasını arzu ettiğin şeyin tüm insanlardan uzak olmasını arzu et.

Gerisi lakırdı...

25 Temmuz 2017

STK değil RTE-K mübarek!

Mazlumder’in genel başkanı hükümet sözcüsü gibi açık-lama yapmış.

İşkence ve haksız uygulamalar konusunda tek bir somut delil olmadığını iddia edip bunları yalanlayan başkan, bunla-rın algı operasyonu olduğuna dair elinde ne tür bir somut de-lil varsa bunun kesin olduğunu da iddia edivermiş! İşkencenin bir belgesi veya videosu olunca mı iddialar kesin oluyor?

OHAL’in yasal dayanağı olmasına dayanarak OHAL adı altında yapılan hukuksuz uygulamaları aklamaya çalışmış. Oysa yasal olan ile hukuki ve adil olanın arasındaki farkı ben-den daha iyi bildiğinden eminim.

Kasıtlı ve husumet neticesi işinden olmayı istisna bir du-rummuş gibi gösterip, parantez içi dolaylı bir eleştiri olarak dile getirirken, bir cemaatin sempatizanı olmayı veya by-lock kullanmayı -dolayısıyla banka hesabında parası olmak, sen-dika üyesi olmak, dersaneye çocuğunu göndermek, bir gaze-teye abone olmak gibi sebepleri de- işten atılma ve tutuklan-ma için haklı bir gerekçe görecek kadar insan hakları aymazı olan Mazlumder başkanı, iktidarla nasıl paralel bir kafa yapı-sına veya söyleme sahip olduğunu da göstermiş.

Merak etme R.Beyhan, yasal olmadığı halde tutuklanan hamile kadınlar, sırf eşleri kaçak diye doğumhaneden kara-kola götürülen anneler, eşi gelip teslim olsun diye gözaltına

Page 271: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

271

alınan o kadın, ahirette bunu yapanlardan önce sizin yakanı-za yapışacak.

Umarım bu açıklamaları yapmak için umduğunuz şeyler cennetten daha büyük veya başınıza geleceklerden korktuğu-nuz şeyler cehennemden daha kötüdür!

25 Temmuz 2017

Şu malum TV tartışması hakkında yorum yapmayacağım diye kendime söz vermiştim ama en azından dalga geçme hakkımı kullanmak istiyorum:

Sinek hadisi sizin bildiğiniz gibi değil. Hadisteki yemek bildiğiniz yemek olmadığı gibi sinek de bildiğiniz sinek de-ğildir. Derin bir mesaj vardır orada. Yemek akla, sinekse şüp-heye karşılık gelir. Peygamberimiz demek istiyor ki, aklınıza bir şüphe düştüğünde hemen kış kış yapıp, estağfurullah fa-lan deyip sineği -pardon şüpheyi- yarı ölü yarı baygın yeme-ğinizden -pardon aklınızdan- atmayın. İyice batırın, kafanız-da iyice tartıp şüphe ölene kadar sineğe işkence yapın. Sinek iyice batınca kafanızdaki şüphe de bitsin yani şüphe ölsün ve müsterih olun.

Biraz karışık oldu ama iyi oldu.

EK: Sinek hadisi ayet olsaydı kurancılar ayeti böyle tevil ederlerdi herhalde.

29 Temmuz 2017

Yıllar önce İlber Ortaylı: “Zamanında Osmanlı’ya başkal-dırıp ihanet eden Filistin, bugün bu ihanetini canıyla ve ma-lıyla ödemektedir,” deyince kıyamet kopmuştu.

Bir taraftan neo-Osmanlıcılık taslayıp bir taraftan da “Filistin Davası” diye bir meseleyi kendine dava edinmek tam bir tarih cahilliği olsa gerek, Ortaylı cahilliğe bu kadar düşman olmakla haklı bence.

Filistin’e Kudüs üzerinden bir İslam davası gözüyle bakan-lar da tam bir cehalet içindeler. Yeni nesil bilmez ama seksenli yıllara kadar Filistin davasının renginde İslam’ın izi yoktu. O

Page 272: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

272

zamanlar Filistin ve Lübnan’daki olaylar radyolardan “Sağcı Hristiyan Falanjistler ile Solcu Müslüman örgütler arasındaki çatışmada...” diye verilirdi. Ayrıca Kur’an’da geçen Mescid-i Aksa’nın Kudüs’teki Mescid-i Aksa ile hiç bir alakası yok. Kudüs’teki Mescid-i Aksa çakma Mescid-i Aksa çünkü. Bu konuda yıllar önce “Kudüs Nasıl Kutsallaştırıldı” isminde bir yazı yazmıştım.

İlk kıblemiz meselesi de sadece işe alet edilen bir söylem. Sonuçta ex-kıblemiz değil mi, o kadar kıymete değer olsaydı “ex” olmazdı.

Filistin meselesi benim açımdan sadece insan hakları me-selesidir. Oradaki halka gösterdiğim destek İsrail’in oradaki Müslümanların insan olarak sahip oldukları haklara getirdiği kısıtlamalar nedeniyledir. Aksine ne Müslüman oldukları, ne Osmanlı bakiyesi oldukları, ne Kudüs’ün mahdumları olduk-ları, ne de o topraklarda yaşama hakkına Yahudilerden daha fazla hak sahibi oldukları içindir.

Tersi olsa, yani Filistinliler Yahudilere benzer muamele-yi yapsalar bu sefer karşıma Filistinlileri alırdım. Yahudi ve Hıristiyanların Kudüs’teki tarihleri Müslümanlardan eskidir unutmayalım. Eğer tarihten yola çıkarak bir toprak iddiasın-da bulunulacaksa Yahudiler Filistinlilerden daha fazla hak sahibidir.

Bir de self-determination meselesi var ki, Filistinliler bir ulus olarak, en az diğer Araplar, Yahudiler, İranlılar ve Türkler kadar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahipler. Bu konuda İsrail’in hiç bir baskı uygulama hakkı yok. Tüm dünyadaki diğer uluslar gibi kendi bağımsız devletlerini kur-ma hakları var.

Ama bir taraftan Filistinlilerin self-determination hakkını savunup “Filistin devleti de Filistin Devleti!” diyerek feryat ederken, iş Kürtlerin self-determination hakkına gelince iti-raz etmek tam anlamıyla bir ikiyüzlülüktür, bu da bir bahsi diğer...

Page 273: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

273

Filistin davası bana göre, din sosu bulandırılmış bir toprak ve ulusal bağımsızlık davasıdır. Tabii Filistinli liderlerin kişi-sel ikballeri ve diğer ülkelerden aldıkları destekleri kaybetme-mek için, Filistin meselesini bir kangren olarak sürdürmekte en az İsrail kadar suçlu olduklarını unutmamak gerekir. Olan bunu dava bilip o topraklarda bekçilik yaparken ömürleri he-der olan nesillere oluyor. Oysa Allah’ın arzı geniş…

7 Ağustos 2017

Tanrıkulu soruyor: Mazlumder nerede!

Ben Mazlumder’i en son birkaç gün önce, FETÖ’yü kına-yan (!) basın açıklaması yaparken gördüm.

İktidarın 20 Temmuz 2016’dan bu yana OHAL ve KHK adı altında yaptığı hukuksuz uygulamalara tek bir gönderme yok. Klişe ifadelerle devlete “yargılamalarda adil olun!” den-mesinin dışında en küçük bir eleştiri ve örnek yok.

Sevsinler sizi!

Oysa bir STK’nın birinci amacı, yasa ile meşru güç kullan-ma yetkisini tekelinde bulunduran devlete karşı sivil halkın haklarını savunmak ve devlet eliyle işlenen insan hakları suç-larını açığa çıkarıp ilan etmektir. Çetelerin ve yasa dışı örgüt-lerin işledikleri suçlarla devletin kolluk kuvvetleri ve yargı ilgilenir. Dedim ya: Mazlumder STK idi, oldu RTE-K. Ya da D-TK da diyebilirsiniz.

24 Ağustos 2017

“Suud Kralı Selman, dünyanın en pahalı tatilini yaptı!

Bir aylık tatile 100 milyon dolar...

Kral Selman bin Abdulaziz, Fas’ın Tanca bölgesindeki 1 aylık tatilinde ülkesinin yıllık turizm gelirinin yüzde 1,5’ini harcadı.

Gelmiş geçmiş en pahalı tatil olarak nitelendirilen Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz’in Fas tatili toplam 100

Page 274: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

274

milyon dolara mal oldu.1000 kişilik bir heyetle gidilen tatilde Kral Selman 74 dönümlük bir arazide kaldı.

Yılda 6,5 milyar dolar turizm geliri (hac geliri!) sağlayan Suudi Arabistan’ın gelirinin yüzde 1,5’ine denk geldiği belir-tildi.” (Alıntı)

Bana, hacla, kurbanla uğraşma çarpılacaksın, diyenler bu haber için ne diyecekler, merak ediyorum.

24 Ağustos 2017

Erken Uyarı!

Her Kurban Bayramı öncesi bu uyarıyı yapmak benim için bir geleneğe döndü. Yine yapacağım.

Kurban mı keseyim, bir vakfa kurban bağışı mı yapayım, gibi bir ikilem içindeyseniz ikisini de tavsiye etmem.

Birincisi, Kur’an ayetlerinden kurban kesme gibi bir emrin olduğunu çıkartmak çok zordur. Hac için bahsedilen kurban-lıkların dinsel bir emir olarak emredilen kurban olduğu açık değildir. Bunların hac için gelenleri doyurma amacına dönük olması daha muhtemeldir. Nitekim bu yüzden olsa gerek mezhepler kurbanın farz mı, vacip mi, sünnet mi olduğuna karar verememişlerdir.

İkinci olarak kurbanın Allah’a bir yaklaşma aracı olarak yorumlanması bir cahiliye bakış açısıdır. Çünkü cahiliye dö-neminde Araplar kurbanı Kâbe’de keserler ve kanlarını hem Hübel putunun üzerine, hem de kendi üzerlerine sürerler ve böylece, Hübel’in şefaati yoluyla Allah ile aralarında bir tür akrabalık bağı oluştuğuna inanırlardı. Yani bir tür kan bağıy-dı bu. Bu yüzden kurbana “kurban” denilirdi. Bilindiği gibi “kurban” ile “akraba” aynı köktendir. Oysa kanlar ve etler Allah’ a ulaşmaz. Yani kimse Allah ile kan bağı kuramaz.

Üçüncü olarak, kurbanı bu kadar köpürtenler vakıflar ve cemaatlerdir. Çünkü her kurban bayramında, kurban kesim-

Page 275: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

275

lerinden alınan pay, deri ve et toplama yoluyla kasalarını doldurmaktadırlar. Onların bu rant kapısını kapatın. Sonra falanca cemaat bizi aldattı, aldatıldık diye ağlarsınız.

Kurbana ayıracak paranız varsa, etrafınıza bakının, ihtiyaç sahibi birini mutlaka bulursunuz.

26 Ağustos 2017

Mahalleden prof bir yazar, engelliler, gaziler ve şehit aile-lerinden alınmayan ÖTV (otomobillerden alınan özel tüketim vergisi) ile emekli eş ve kızlarına bağlanan maaşları kafaya takmış. Bunu büyük bir adaletsizlik olarak görüyor. Verilen maaşlar kesilsin, ÖTV onlardan da alınsın, diyor.

Mübarek, gecelerin şövalyesi, şehrin adalet savunucusu!

Akşehir’e Timur’un erkek fili yetmiyormuş gibi bir de di-şisini istiyor!

Bir kere emeklilerin kendilerine veya ölümünden sonra bakmakla mükellef olduğu eşi ve evlenmemiş kızlarına bağ-lanan maaş devletin bir lütfü değil yıllarca maaşlardan ke-silen sigorta paralarının bir karşılığıdır. Bu konudaki iddiası tam bir saçmalık…

Pozitif ayrımcılık gereği, engelli, gazi ve şehit ailelerinin satın aldığı araçlardan bir kereye mahsus alınmayan ÖTV ise, zaten alınması büyük bir haksızlık olan bir vergi uygulaması-nın bir kesime uygulanmamasından ibaret.

Yani ÖTV’nin bunlardan alınmaması değil, diğer herkes-ten alınması büyük bir haksızlık. Çünkü ÖTV uygulaması, oranları araç başına yüzde 160’a kadar varabilen, bu vergi-ye ayrıca KDV eklemesi yapılarak vergiye vergi uygulamak gibi saçma ve vergilendirme mantığına tamamen aykırı bir sistemdir.

Devlet sıfır bir araçtan aracın fiyatının yaklaşık bir ile iki katına kadar vergi almaktadır.

Bu nasıl bir adalet!

Page 276: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

276

Asıl büyük adaletsizliği görmeyen profumuz, garibana sağlanan bir ayrıcalığı dile getirerek güya adalet şövalyeliği yapıyor.

1 Eylül 2017

Atasoy Müftüoğlu demiş ki:

“-İslam dünyasında hukuki, ideolojik bir meşruiyet yok-tur. Karizmatik meşruiyet vardır, bunun da İslam’da bir kar-şılığı yoktur.”

Şimdi bunu neresinden tutup da değerlendirelim, bileme-dim.

1-”İslam dünyasında hukuki meşruiyet yoktur!”

Bu doğru!

Eskiden de yoktu, şimdi de yok. Çünkü hukuk ve huku-ki meşruiyet modern bir kavramdır. Dinde veya dine dayalı bir sistemde modern anlamdaki hukuktan, haklardan değil, Allah’a karşı sorumluluklardan bahsedebilirsiniz. Her şey, hatta insanlara karşı sorumlu olduğunuz -yapılması veya ya-pılmaması gereken- tüm fiiller Allah’ın bir hakkıdır.

2-”İslam dünyasında ideolojik bir meşruiyet yoktur.”

Yanlış!

Eskiden dini esaslara, şimdi ise ideoloji haline getirilmiş dini esaslara dayalı bir meşruiyet vardır İslam dünyasında. Din bireysel, manevi alana hükmeden veya hükmetmesi ge-reken bir olgu değil, hayata hükmetmesi gereken bir olgudur. Bu ise tüm meşruiyeti ideolojik yapar.

3-”İslam dünyasında karizmatik meşruiyet vardır.”

Doğru!

Etraf karizmadan geçilmiyor. Dini, siyasi liderler, âlimler, cemaat liderleri...

4-”Karizmatik meşruiyetin İslam’da bir karşılığı yoktur.”

Yanlış!

Page 277: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

277

İslam’ın tüm meşruiyeti Hamid Dabashi’nin dediği gibi Hz. Muhammed’in karizması üzerine kuruludur.

İki cümlede iki doğru, iki yanlış...

Müslüman entelektüeller, düşünmeyi öğrenmedikçe, ne-reye gidebiliriz!

Hepinize iyi bayramlar!

17 Eylül 2017

Türkiye’den ve İslam dünyasından neden filozof çıkmaz, işte bu yüzden çıkmaz:

Teoman Hoca, ahlakın tek kaynağının din olduğunu iddia ediyor, ahlaklı ateistlerin de olduğu kendisine hatırlatılınca bunun onların ailelerinden aldıkları dini eğitim yüzünden ol-duğunu söyleyiveriyor.

Bagajında dini yükler olandan filozof milozof olmaz, belki sadece felsefeci veya felsefe hocası olur.

Oysa Tanrı cezalandıracak diye ahlaklı olmaktan daha bü-yük bir ahlaksızlık olamaz.

28 Ekim 2017

Bu haberin doğruluk derecesini bilmiyorum. Ama bbc’nin sitesinde yayınlanmış. Suudlular Robot Sophia’nın şeriat kurallarına uymak zorunda olmadığına karar vermiş. Yani Arabistan sokaklarında çarşafsız, mini etekle endam edebile-cekler, her ne kadar yaşlılara yardım için tasarlanmış olsalar da...

Birleşmiş Milletler Mülteciler Örgütü’ne (UNHCR) göre, Suudi Arabistan’ın da içinde yer aldığı körfez ülkelerinde önemsenmeyecek derecede az sayıda -bir kaç bin gibi- Suriyeli mülteci var. Ancak Suriye’den ilk göçler başladığında dünya-daki toplam sayı henüz iki milyon bile değilken Arabistan makamları alelacele ülkelerindeki mülteci sayısının 2,5 mil-yona ulaştığını açıklamışlardı!

Page 278: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

278

Oysa mülteci robotları vatandaşlığa kabul etmekte çok is-tekli görünüyorlar.

Ben bunun teknoloji merakından öte, bolluktan kaynakla-nan aşırı tatminsizliğe karşı yeni bir fantezi arayışı olduğu-nu düşünüyorum. Bilenler bilir, iphone, nokia gibi markalar körfez zenginleri için mücevher kaplamalı ya da altın kaplı özel telefonlar üretiyor. Bedevi, şehre inip telefon kullanınca bedevilikten kurtulmuyor.

Birisinin dediği gibi umarım, robotların delirme veya inti-har modu da vardır. Arap şeyhlerinin fantezilerine robotların dahi dayanabileceklerini zannetmiyorum.

“Sofie’nin Dünyası”na kapalı olan kapılar, seksi Robot Sophia’lar için sonuna kadar açık.

2 Aralık 2017

Aybaşını getiremeyen emeklilerin, bir kaç bin TL maaşla çalışan işçi ve memurların, iki yakası bir araya gelmeyen es-naf vatandaşlarımızın, bir kalemde milyonlarca dolar rüşvet alan insanları, milli mesele haline getirip savunması, yüzyılın ironisi olsa gerek.

Ben buna sadece gülerim.

14 Aralık 2017

56 Üye ülkeden sadece 16 tanesinin başkanlık düzeyinde, diğerlerinin ise alt temsilciler düzeyinde katıldığı, bazılarının ise temsilci bile göndermediği İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Zirvesi’nin karar bildirgesinde, Doğu Kudüs (Batı, Kuzey, Güney Kudüs değil, sadece Doğu Kudüs) “Filistin Devleti’nin işgal altındaki başkenti” olarak tanınmış.

Suya sabuna dokunmayan ve İsrail’e de Amerika’ya da si-nek vızıltısı gibi gelecek bu kararın bir etkisi olabilir mi?

Hiç zannetmiyorum.

Ama benim bir önerim var, Bu kararı verseydiler yer ye-rinden oynardı.

Page 279: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

279

Yok, öyle ekonomik, siyasi, stratejik, askeri, diplomatik bir karardan bahsetmiyorum.

Önerim şu:

Kudüs derhal Müslümanların kıblesi ilan edilsin! Ve artık namazlar Kudüs’e dönülerek kılınsın.

Fetva için kapı gibi delil de var. Hz. Peygamber Medine’nin ilk bir-iki yılına kadar Kudüs’e dönüp namaz kılmadı mı, kıl-dı. Şimdi neden kılınamasın!

Düşünsenize bir buçuk milyar Müslüman Kudüs’e dönüp namaz kılıyor. Kılmayanlar bile heyecanla namaza başlar. Bir buçuk milyar Müslüman’ın hepsi Kudüs’e dönüp namaz kılsa ve “Allah’ım Kudüs’ü kurtar!” diye dua etse ve birinin duası kabul olsa yeter, iş biter!

Hatta İslam’ın şartlarından hac farizası da Kudüs kurtula-na kadar Mekke’ye gidilerek değil, Kudüs’e gidilerek yapıla-bilir. Suudlulara da kapak olur bu.

Kubbetüs Sahra tavaf edilir, Kubbetüs Sahra ile Mescidi Aksa arasında Say yapılır, Mescidi Aksa’da vakfe durulur, Amerikan konsolosluğu şeytan niyetine taşlanır, kurban olarak da birer Yahudi keserseniz hac tamam olmuş olur. Kudüs’te on milyon Müslüman’ın vakfe durduğunu düşün-senize, Yahudileri tükürüklerle boğarız Allah’ın izniyle.

Olamaz demeyin, Halife Abdülmelik b. Mervan zama-nında Mekke ve Medine’ye hâkim olan ve orada ayrı bir devlet kuran Abdullah b. Zübeyr, hac zamanlarında insan-ları kendisine bey’ata davet ediyor, çok fasih konuşuyordu. Şamlıların büyük çoğunluğu ona meylettiler. Abdülmelik, bunu duyunca insanları hacdan menetti. Hacca gitmelerine müsaade etmeyince insanlar ona kızdılar. Bundan sıkıntı duymaya başladılar. O da Mescidi Aksa’daki kayanın üzerine Kubbetus Sahra’yı yapmaya ve mescidi inşa etmeye başladı ki, bu sayede insanları hacca gitmekten alıkoysun ve gönülle-rini Kudüs’e yöneltsin. Mescit de Kur’an’da adı geçen Mescidi Aksa olarak anılmaya başlandı.

Page 280: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

280

Nihayet insanlar inşaatın tamamlanmasından sonra Kudüs’e gidip kayanın etrafında, tıpkı Kâbe etrafında tavaf eder gibi dönüp tavaf etmeye başladılar. Bayram gününde orada kurban kesiyor, saçlarını tıraş ediyorlardı…

İnsanlara kutsal gerek!

O gün Müslümanların kendi aralarındaki siyasi sorunlar için Kudüs hac mekânı yapılabildiyse bugün küffara karşı ne-den yapılamasın!

Şaka bir yana kutsallaştırılan şehirlere, mekânlara ve me-talara karşıyım.

17 Aralık 2017

Hayvan sürüleri kırbaçla veya sopayla yönetilir. Modern ahırlarda buna ne kadar ihtiyaç var bilmiyorum.

İnsanları yönetmek içinse biraz ekmeğe, biraz korkuya, epeyce miktar da hamasete ihtiyaç var.

Ekmeğinin yarısını devlet alsa da, diğer adayların ekme-ğin tümünü alacağına inanmışsa asla vazgeçmez taptığı lide-rinden.

Amerika’dan korkar, İsrail’den korkar, Fetö’den korkar, Kürdistan’dan korkar, kendisine her gün kazık atan yöne-ticilerine bağlandıkça bağlanır. Diğerleri gelip yönetse, bi-raz iyi veya kötü, bir şeyin değişmeyeceğini hesap edemez. Korkularla yönetilirler çünkü...

Dinci, ırkçı, milliyetçi, bölgeci söylemler, kan davası gibi tarihten kopup gelen davalar, hamasetler ve asabiyetler pran-galarıdır, zincirleridir, yöneticilerin elindeki kukla çubukla-rıdır.

Aç kalırlar, ölürler, vazgeçmezler, ha bire şükrederler...

3 Şubat 2018

İran’da son günlerdeki başörtüsü eylemlerinden haberdar mısınız?

Page 281: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

281

Rejimin devrimden beri süren başörtüsü takma mecburi-yetini İranlı kadınlar, baş örtmenin zorunlu olduğu yerlerde, başörtülerini çıkartıp bayrak gibi sallayarak protesto ediyor-lar. Bu yüzden tutuklananlar olmuş.

Türkiye’de 28 Şubat sürecinde üniversitelerdeki başörtü-sü takma yasağına şiddetle karşı çıkmıştım. Bugün olsa gene karşı çıkarım. Çünkü temel mantığım, insanların inançlarının gereği gibi giyinmelerinin her yerde özgür bırakılmasıdır.

Türkiye’de başörtüsünü temel bir hak olarak gören ve 28 Şubat sürecinde bunu öne sürerek yasağa karşı çıkan İslamcılar, İran’daki başörtüsü zorunluluğuna hayır protesto-ları için ne düşünüyorlar merak ediyorum.

21 Mart 2018

“On üç yaşında kırk beş belikli Bir kız bana emmi dedi neyleyim.”

Sabah sabah arabamın radyosundan (TRT-Türkü) bu söz-leri duyunca şoke oldum. On üç yaşındaki masum bir kız çocuğu babası yaşındaki adama saygıyla “Emmi!” diye hitap ediyor, o ise kırk beş belikli (örgülü) saçları üzerinden fantezi kurup yaktığı türküyle emellerini dile getiriyor.

İslam’a göre küçük yaştaki kız çocuklarıyla evlenilebile-ceğini söyleyen hocalara veryansın eden ve gerçek İslam bu değil diyen modernist Kur’ancılar ve gelenekçi hocalarımıza ayar çeken beştepeliler bu işe ne der bilmiyorum.

Yaşayan türkülerimizde bile sübyancılık var, üstelik süb-yancılık kokan bu sapık türküler resmi devlet kanalından ya-yınlanıyor. Küçük yaşta evlilik -sadece Türkiye’de değil dün-yanın birçok yerinde- hâlâ geçerli bir uygulama iken, 14-15 asır öncesinin dünyasında, açık rivayetlere ve Kur’an’da buna işaret eden ayetlere rağmen, Peygamberin ve Hz. Ömer, Hz. Osman gibi sahabelerin çocuk yaşta kızlarla evlenmesinin mümkün olmadığını iddia edip kuru inkâra gitmek ne derece mantıklı!

Page 282: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

282

Bu türküleri aratmayacak fanteziler Kur’an ayetlerine bile yansımış. Cennetteki huriler, “Aman bir güzel ki on yaşına girince gonca güldür henüz açılır “ türküsündeki gibi, yeni ergenlik çağına giren, göğüsleri tomurcuklanmış kızlar ola-rak tasvir edilerek Arapların ayartılmaya çalışılması başka ne anlama gelir ki!

Bu arada aklıma gelmişken Shakespeare’in Jüliet’i 13 yaşın-dadır ve dünyanın birçok ülkesinde ve sanırım Amerika’nın bazı eyaletlerinde bile, hâlâ resmi evlilik yaşı 15’in altında 13-14 civarındadır.

Çocukluğumda yaşadığım şehrin hemen kıyısında 1-2 km uzakta İnköy isminde bir köy vardı -şimdi burası mahalle- ve ortaokulda bu köyden gelen aynı sınıfta beraber okuduğu-muz evli arkadaşlarım bize evlilik deneyimlerini anlatırlardı.

Size sübyancı türkülerimizden bir demet seçtim, buyurun:

“Aman bir güzel ki on yaşına girince gonca

Güldür henüz açılır

On birinde gonca diye koklarlar

On ikide elma deyip saklarlar

On üçüncü cevri cefa çekerler

On dördünde badem şekere benzer ey ey aman”

“Dedim on üç nedir, dedi yaşımdır

Dedim şeker nedir, dedi dilimdir

Dedim ver ağzıma

O dedi yok yok”

Sapık yaaa!

“Aşına da Karacaoğlan aşına

Yeni değmiş on üç on dört yaşına

Uzak durma Akpınar’ın başına

Page 283: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

283

Turnam yare selam saldım gel deyi”

“Ardahan’ın Yollarında

Güller Açıp Bağlarında

Öyle Bir Yar Sevmişem Ki

On Üç On Dört Çağlarında”

“On beş yaşında da Nazife de Hanım’a Doyum olur mu?”

“De get Bayburt De get Bayburt

De get sende nem kaldı

Hasan kalasın da aman, konduram kaldı

O kondura gözel eder adamı

Ergen kızlar alsın benim gadamı”

“Yemeni bağlamış telli başına

Zülüfleri düşmüş hilâl kaşına

Henüz girmiş on üç on dört yaşına

Edâlı, işveli köylü güzeli”

“Yârim Küçüktür Cilve Kutusu

Ben Yârime Neler Neler Alayım”

“Mavi Kırep Başında

Kalem Oynar Kaşında

Benim Bir Sevdiğim Var

On üç On dört Yaşında

Haydi Güzelim Hopla Da Gel Yanıma

Sarı Liraları Takayım Gerdanına”

Yetmediyse daha çok var. Bir de bu türkülerin evli kadın-lara ve yengelere yakılanları var ki paylaşmaya utanıyorum.

Page 284: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

284

12 Mayıs 2018

Bu dürüstlüğe ihtiyacımız var!

Bir kaç arkadaş yürürken yanımıza yaklaşıp, abiler Allah rızası için bir şarap parası verir misiniz, dedi.

Başımızdan savmak için müsait değiliz, dedik.

Cevap son derece imalı ve öğreticiydi:

Ben almak için müsaidim abi, verebilirsiniz ben alırım!

Kendimden utandım, işin gerçeği müsaittik, bir şarap pa-rası vardı cebimizde. Aslında dürüst cevap, şarapçılara ve di-lencilere para vermiyoruz, olmalıydı.

14 Mayıs 2018

“Allah keşke Kudüs’ü hiç yaratmasaydı.” (Ahmet Bulut)

An itibariyle 52 can gitti, 2400 de yaralı var. Ölenlerin ve yaralananların bir kısmı da çocuk.

Değdi mi şimdi buna! Yazık değil mi bunca cana!

Batsın Kudüs’ünüz, Yahudilerin Kutsal Kudüs’ü de, Müslümanlar Kutsal Kudüs’ü de batsın. Bütün kutsal toprak-lar batsın!

19 Mayıs 2019

Gandhi’nin “Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakla-rı bir tek insanın kanını akıtmaya değmez,” sözünü görünce kutsallaştırılan topraklar için demi, diye sormak geldi içim-den.

Kudüs mü önemli yoksa İsrail köpeklerinin attığı gaz bombalarıyla hayatını kaybeden bebeğin canı mı denilse te-reddütsüz bebeğin canı derim.

Peki, o masum bebeğin ölümünde kucağında o bebekle, bile bile oraya İsrail’i protesto etmeye giden annenin hiç so-rumluluğu yok mu?

Page 285: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

8-HAL-İ PÜRMELALİMİZ

285

Benzer bir hadise Mavi Marmara’da da yaşanmıştı. Bir ka-dın kucağında bebekle o gemiye binmişti. Sanki Akdeniz’de turistik gemi yolculuğuna çıkıyor! Ya o bebeğe bir şey olsay-dı! Nasıl bir annelik bu!

İsrail’in şeytanlığı zaten belli ve açık… Bunu vurgulayıp durmak kimseye bir şey kazandırmıyor. Çuvaldızı neden bi-raz da kendimize batırmıyoruz. Vazgeçtim, çuvaldızı gene İsrail’e batırmaya devam edelim ama hiç olmazsa iğneyi de kendimize batırmamız gerekmez mi?

Bir anneyi bile -vicdanen ve aklen- kör eden tüm kutsal-lıklar batsın!

Page 286: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 287: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

287

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

2014, gün ay düşülmemiş

Erdoğan İktidarına Tavrımdaki Değişimin Nedenleri

AK Partinin kurulduğu günden beri, hayatım boyunca kullandığım tüm oyları AK Parti için kullandım. 12 Eylül ana-yasa referandumunda “evet” için bilfiil mücadele ettim. Daha sonra ise oy kullanmadım.

Tüm derin güçlere ve paralel yapılara karşıyım. Siyasetin kişisel menfaatler, dünyevi amaçlar, iktidar hırsı için yapıl-masına; varlığını, siyasi projelerini, amaçlarını memleketin kaderiyle özleştiren siyasetçilere karşıyım.

Siyasetin ilkeli, doğru üslupla, doğru yöntemlerle ve sade-ce hizmet amacına dönük yapılmasını savunuyorum.

12 Eylül 2010 referandumuna kadar AK Parti ve Erdoğan yaklaşık bir asırdır ezilen insanların ve hakları yenilen Müslümanların yitirdiklerinin savunucusu oldu. Bu işi doğru ilkeler ve üslubu kullanarak kimsenin bu güne kadar becere-mediği kadar iyi bir şekilde yaptı.

Page 288: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

288

Ancak 12 eylül referandumundan sonra Erdoğan’a bir şey-ler oldu. Sanki tek adamlığa oynamaya başladı. İlkesizlik dö-nemi başladı. O güne kadar bazı hakları geri almak ve belli hedeflere ulaşmak için şiddetle sarıldığı ilkeleri çiğnemeye başladı. İkircikli bir politika gütmeye başladı. İlkelere sarıl-ması gerçekten ilkesel bir duruş olmaktan öte onlara sadece araçsal baktığını gösteriyordu bu durum. Bugün savunduğu-nu yarın inkar etmeye ve işine gelmeyen ilkeleri göz göre göre çiğnemeye başladı. Bunların onlarca örneği var. Girmiyorum. Sadece genel geçeceğim.

Erdoğan’ın yaşadığı bu durum bence siyasetin girdabına kapılmış olmasından ve kendi varlığını ve siyasi projelerini her şeyin tek kaderi gibi görmesinden kaynaklanıyor kanaa-tindeyim.

Bir de yolsuzluğun artık AK Partinin kaçınılmaz bir kar-deşi olması meselesi var ki hatırlamak bile midemi bulandırı-yor. Hele her gün basında boy gösteren geçmişlerini az buçuk bildiğimiz, yakın çevrelerinden ahlakları hakkında bilgi sahi-bi olduğumuz seviyesiz siyasetçilerin, bakanların durumları var ki, tam anlamıyla içler acısı…

Belki Erdoğan siyasetin girdabına kendisini kaptırdığı için memleketin kaderini kendisi ile özdeşleştirmiş olabilir ama çevresinde odaklanan ve akşama kadar ona yardakçılık ya-pan bu menfaat şebekelerinin Erdoğan’ın siyasi geleceğinden tek beklentileri memleketin hayrı filan değil, kendi gelecek-leri…

Bu yüzden Erdoğan’ın iktidarının hiç olmadığı kadar güç-lenmesi için sürekli ona yön çizmeye, akıl vermeye çalışıyor-lar.

Erdoğan, iktidarının güçlenmesini, tek adam olmayı, Cumhurbaşkanı, mümkünse başkan olmayı her şeyin üze-rinde görüyor artık. İlke, hak, hukuk, adalet hak getire. Her gürültüyü kendi aleyhine bir kalkış görüyor.

Bu yüzden son derece asabi, kırılgan, kızgın…

Page 289: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

289

Amaçları için her türlü yöntemi meşru sayıyor. 30 Mart seçimlerinde toplum karpuz gibi çat diye ikiye bölündü. Erdoğan insanları kategorize etmek, tarafsız duranları yanı-na çekmek için inanılmaz bir performans gösterdi. Bir top-luma yapılabilecek en büyük kötülüktür bu. Bölünmek değil birleşmek, kaynaşmak ve bir arada yaşamak esas olmalıdır. Oysa Erdoğan Firavun’dan beri kullanılan o meşhur halkala-rı kamplara bölme taktiğini çok iyi uyguladı. Siyaseten belki doğru ama ahlaken ve ilkesel olarak son derece yanlış bir tu-tumdu bu.

İslamcı çevreler, cemaatler, dernekler de bu işten nasip-lerini aldılar. Kimilerini 28 Şubat sürecine dönmekle, kimi-lerini paralel yapıyla korkuttu. O güne kadar AK Partiye ve Erdoğan’a kayıtsız görünen İslami çevreler, akademisyenler, kanaat önderleri bir anda bu girdaba kapıldı. Bunların çoğu da neredeyse amigoluk derecesinde bir fanatiklikle Erdoğan taraftarlığı yapmaya başladı. Oysa âlimlere, kanat önderleri-ne, entelektüellere düşen; iktidarın zaten yapmakla mükellef olduğu işleri yaptığı için övmesi değil mümkünse susmasıdır. Çünkü iktidarların çevresinde gerekli gereksiz her şeyi övme-yi kendisine vazife bilen bir soytarı sınıfı zaten vardır. Onlar bu işi çok iyi bir şekilde yerine getirirler. Bu alim insanlara düşen ise, doğru işlere susmak, yanlış iş gördüğü zaman da hiçbir şeyden korkmadan muhalefet etmektir. Birazcık düşü-nebilen insanların -her şeye muhalefet etmeseler de- en bariz vasıflarından birisi de muhalif kimlikleri olmalıdır. Eğer bir memleketin âlimleri muhalif kişiliklerini yitirmişse, oradan hayır sadır olmaz.

Erdoğan sıradan insanları da enflasyonun % 60’lara vur-duğu, gecelik faizlerin 3000’lere çıktığı günlerle korkuttu.

Haklı olduğu yönler yok muydu? Vardı belki de. Ama neye yarar, bu yöntemin toplumu götürdüğü yer açıkça orta-da. Kamplaşma, kin, düşmanlık, diş bileme diz boyunu geçti, boğazlarımıza kadar geldi. Benim hayalimdeki dünya böyle bir dünya değil. Evhamlar bizi biçimlendirmemeli. Kötülükle ve kötülerle adaletin gerektiği yöntemlerle ve kurumlarla sa-

Page 290: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

290

vaşılmalı. Ve hiçbir adalet meselesi siyasi amaçların aleti-ara-cı haline getirilmemeli.

Cemaatle geçmişten gelen bitmemiş hesapları olanlar da haklı olarak dün çıkaramadıkları seslerini sonuna kadar çı-karmaya ve bağırmaya başladılar. Her şey, hiç de insanlığın yararına olmayan bu ortamın kemikleşmesine yaradı.

Erdoğan ilkesiz yönteminin gereği olarak asabi üslubu-nu olabildiğince yükseltti. Ve şimdi en küçük bir itiraz sesini Cumhurbaşkanı olmasının önünde büyük bir engel olarak gördüğü için yakışık almaz bir tarzla insanlara bağırıyor, fır-ça atıyor, küçümsüyor. Bağırdığı sadece Feyzioğlu olsa iyi, 15 yaşındaki oğlunu kaybetmiş, içi yanan bir anaya da utan-madan fırça atıyor. Bu üslup doğru değil. Bir başkana değil, herhangi bir insana da yakışmıyor. Feyzioğlu’nun tavrı ter-biyesizliktir, doğru. Ancak Erdoğan’ın çıkışı da en az onunki kadar yanlıştır.

Ben ilkesizliğe, kötü üsluba, siyasette yanlış yöntemlerin kullanılmasına karşıyım. Haklı olsanız da ilkesiz davrandı-ğınızda, doğru üslup kullanmadığınızda, iktidara kilitlenip her şeyi kendinizin siyasetteki varlığına bağladığınızda ve bunu bir kader gibi gördüğünüzde, orada savunulabilecek bir şey kal-mıyor. Ve ben de ister istemez muhalif bir duruş sergileyip eleştiriyorum.

28 Nisan 2011

Erdoğan’ın Piramidi

Çılgın proje Erdoğan hayranlarının ve medeniyetçi İslamcılardan bazılarının gözlerini büyülemiş durumda. Eminim Türk halkının çoğuna bu proje çok cazip gelmiştir. Düşünsenize İstanbul’un orta yeri tıpkı İngiltere ve Japonya gibi bir ada olacak! Bu bölgede yaşayan insanlar da bir adada yaşamanın asaletini tadacak. Ne müthiş!

Page 291: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

291

Oysa ben bu projeyi Erdoğan için sonun başlangıcı olarak görüyorum. Erdoğan 12 Haziran seçimleriyle birlikte üst üste tek başına iktidar olma rekoru kırarak siyasi hayatının zirve-sine çıkacak. Ama hiç bir iktidar sonsuz değildir. Her çıkış bir zirvede son bulur ve ardından düşüş başlar.

Bu durumun çok iyi farkında olan Erdoğan, zirvedey-ken ölümsüzleşmeyi ve farklı zirve noktalarına atlaya-rak zirvede olmanın tadını biraz daha sürdürmeyi istiyor. Cumhurbaşkanlığı, başkanlık veya yarı başkanlık sistemi te-şebbüsleri, bu yeni zirve noktalarının hedeflerini gösteriyor.

Peki ya bu “çılgın proje” de neyin nesi? Neyi amaçlıyor Erdoğan?

Zirvede olanlar ve bulundukları zirvenin büyüsü-ne kapılmış olanlar neyi amaçlıyorsa o da onu amaçlıyor: Ölümsüzlüğü...

Mısır piramitlerinin hikâyesini herkes bilir. Mezardır on-lar. Yani Mısır Firavunlarının mezarlarıdırlar. Peki, bir mezar için bu kadar büyük yapıtları imal etmenin ne anlamı vardır? Bire iki genişlikte bir çukur, ruhu çıkmış bir cesedin nesine yetmez? Çürüyüp gidecektir zaten.

Ama piramitlerin daha az bilinen bir hikâyesi vardır. Binlerce yıl öncesinde Mısır’ın kralları krallıklarını meşru kı-labilmek için kendilerinin Tanrı soyundan olduklarını iddia ederlerdi. “Firavun” kelime olarak, Mısırlıların Tanrısı “Ra” nın oğlu demektir. Bu iddianın Mısır halkı nezdindeci inan-dırıcılığını sarsan bir gerçek vardır. Firavunlar kendilerinin Tanrı olduklarını iddia etmektedirler ama onlar da tıpkı diğer insanlar gibi ölüp gitmektedirler. İşte bu çelişkiyi ortadan kal-dırmak için Firavunlar yeni bir mit ürettiler: Firavunlar ölmez, onlar piramitlerine çekilir ve orada kimsenin anlamadığı bir tarzda yaşamaya devam ederler. Piramitlerine gönderilirken de vücutları aylarca süren işlemlerden sonra mumyalanır.

İşte piramitler sırf bu miti gerçek gösterebilmek için, binlerce kölenin ölümü pahasına üretilmiş yapıtlardır. Yani Firavunların ölümsüzlüğünün simgesidir piramitler.

Page 292: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

292

İşte zirvede olanların çoğu Firavun kompleksine kapılır-lar. Ölümsüzleşmek isterler. Ölümsüzlüğün yolunun mum-yalanmaktan geçmediği çok belli. O zaman ihtimal olarak ge-riye ismi ölümsüzleştirecek bir eser bırakmaya kalıyor. Yani bir piramit inşa etmeye…

İnşa ettiğiniz eser sizin adınızla anılacağı için aradan bin-lerce yıl da geçse unutulmayacaksınız demektir. Köprüler, binalar, saraylar hatta piramitler bile gün gelir yıkılır. Onlar yıkılınca adınız da onlarla birlikte unutulur gider. Boğaz köp-rüleri gün gelir yıkılır ve Demirel de unutulur, Özal da…

Ama Erdoğan öyle bir şey yapıyor ki binlerce hatta on binlerce yıl geçse de eseri kolayına ortadan kalkmayacak. İstanbul’un tam ortasına neşter atıyor, İstanbul’un göğsünü kalıcı olarak yaralıyor. Neden? Adını ölümsüzleştirmek için.

Peki, ne faydası var bu projenin, neyi amaçlıyor ve eko-nomik getirisi ne olacak? Projenin uygulama aşamasında İstanbul’a kısa vadede bir ekonomik canlılık getireceği çok açık. Ama uzun vadedeki sonuçlar ve ekonomik anlamdaki getirisi için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Yani oradan geçecek gemilerden alınacak paralarla bu projeyi amorti et-mek bile her halde bir-kaç yüzyılı falan alacaktır. Projeyi ger-çekleştirmek için alınacak borçların maliyetinin gene halkın sırtına yükleneceği de çok açık.

Amacının boğazdan geçen tankerlerin tehlikesinin ön-lenmesi olduğu söyleniyor. Oysa Montrö antlaşmasına göre, sizin ikinci bir boğaz yapmanız gemilerin boğazdan geçişi-ni engellemeyecektir. İsteyen gelir elini kolunu sallayarak boğazdan geçer ve siz hiçbir şey yapamazsınız. Antlaşmayı feshedip yeni bir antlaşma yapmadıkça bu böyle sürüp gide-cektir.

O zaman nedir amaç? Ben iki temel amacın olduğunu dü-şünüyorum. Birincisi Erdoğan’ın da altını çizdiği yeni rant alanları yaratmak, ikincisi ise; uluslararası enerji projelerinin özel amaçlarına hizmet.

Page 293: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

293

Her iki amaç da Erdoğan’ın kapitalist eklemlenme süreci-nin ne kadar içinde olduğunu gösteriyor. Proje halk için hal-kın faydası için üretilmiş bir proje değil. Tam tersine maliyeti gene benim esnafımdan, memurumdan, işçimden çıkartıla-cak bir proje. Uluslar arası sermaye ve enerji tröstleri elleri-ni ceplerine atmadan projeden büyük rantlar devşirecekler. Proje için uluslar arası bankalar büyük faiz oranlarıyla borç-lar verecekler. Buna karşın bordro mahkûmu modern köleler karın tokluğuna çalışacak ve daha çok borçlanıp, daha da fa-kirleşecekler.

İşin çevre boyutu ise tam bir felaket… İstanbul’un orta yerine boydan boya atılan bir neşterin yapacağı geri döndü-rülemez topografik ve çevresel değişimin sonuçlarını tahmin etmek güç değil. Estetik ve çevresel bir katliam yapılacak.

Erdoğan’ın ölümsüzlük kompleksi, Uluslar arası finans sektörünün 2009 krizinden çıkmak için yeni projeler peşinde koşması, Dünya enerji tröstlerinin alternatif arayışları ve bir adada yaşamanın asaletini tatmak isteyen sıradan insanın bü-yülenmiş kafası bu projede birleşiyor. Çatlak sesli onulmaz AK Parti ve Erdoğan karşıtlarının dışında herkes bu projeyi alkışlıyor. Birisinin bu büyüyü bozması lazım…

2 Mayıs 2012

Antikapitalist Müslüman Gençler Köprü Üstünde Toplu Seks mi Yaptı?

1 Mayıs’ta 500 tane genç ellerinde pankartlarla Taksim’e yürüyüş düzenledi diye ortalığı fitne fesada verenler ve onla-rın hangi açıklarını buluruz da karalarız diye ellerinde mik-roskoplarla o gazete benim, bu site senin, bu TV kanalı onun diye fellik fellik araştırma yapanlara sesleniyorum.

Bıkmadınız mı ömrünüzü faşist cemaat ağalarına kâhyalık yapmakla geçirmekten?

Page 294: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

294

Bıkmadınız mı cemaatlerin tepesindeki diktatörleri kutsa-maktan ve onlara gönüllü kulluk yapmaktan? Sayenizde ma-kamlarında oturmaya devam ediyorlar.

Yetmedi mi daha akılsızlıklarınız?

Haydi diyelim ki cemaat ağaları yükselen bu yeni trendin kendileri için ne kadar tehlikeli ve eğer önü alınmazsa yakın zamanda tüm iktidarlarını süpürüp götüreceğini fark ettiler de bunun için çamur atma kampanyası başlattılar; ya siz kal-falar ve sürüklenen kitle siz ne zaman emanet ettiğiniz akılla-rınızı geri alacaksınız?

Hangi talebe karşısınız önce bir tartın.

Atılan hangi slogan yanlış?

Hangi söylem İslam’a ve Kur’an’a ters, bir düşünün.

Yoksa siz insan için emeğinin dışında hak etmediği hakları olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Yoksuldan yana değil, sömürücü zenginlerden yana mısı-nız?

Sizce mülk Allah’ın değil de patronların mıdır?

Aynı anda hem Tanrı’ya hem de paraya kulluk edilebilece-ğine mi inanıyorsunuz?

AVM şantiyelerinde yanan, barajlarda boğulan işçilerin yanında değil karşısında mı olmak gerekir?

Yoksa Mazlumlar kimlikleriyle mi mazlumdurlar? Emek sahibinin ve ezilenin kimliklere göre tasnifi mi vardır? Müslüman ezilenler mazlum, Müslüman olmayan ezilenler ise zaten başlarına geleni hak etmiş cehennemlikler midir?

Yoksa siz “Savaşa evet” mi diyorsunuz?

Başörtüsüne özgürlük olmasın mı?

Komşusu açken tok yatan bizden midir?

Page 295: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

295

Bir insanı öldüren bütün insanları öldürmüş gibi ve bir in-sanın öldürülmesini engelleyen de bütün insanları diriltmiş gibi olmaz mı?

Cezaevlerinde çocukların tecavüze uğramasına “oh olsun, zaten hak etmişlerdi!” mi diyorsunuz?

Yoksa siz milliyetçi reflekslerle Kürt halkının taleplerini küçümseyip onların Türklerin yanaşmaları olduğu kanaatin-de misiniz?

Nesillerin zihinlerini hallaç pamuğuna çeviren ve onları düzene uygun kafalar haline dönüştüren zorunlu eğitimden çok mu memnunsunuz?

Yoksa siz zenginler için sınır boylarında nöbet beklemeye çok mu meraklısınız ve bu yüzden vicdani rette burun mu kıvırıyorsunuz?

Kur’an’da para/altın biriktirmenin ateş olduğunu söyleyen bir ayetin varlığını inkâr mı ediyorsunuz?

Size göre mustazaflar yeryüzünde önderler olmasın mı?

Zincirler kırılmasın, köleler köle olarak kalsın, ekmek pay-laşılmasın, herkes hak ettiğini almasın, sadece zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olsun mu diyorsunuz?

İşçiler asgari ücretle açlık sınırının altında çalışmaya de-vam mı etsinler?

Patronlar işçilerine yediklerinden yedirmesinler, giydikle-rinden giydirmesinler mi?

Dünya halklarıyla emek, adalet, özgürlük; sömürüye, sa-vaşa, işgale, emperyalist saldırganlığa dur demek için daya-nışılmasın mı?

Sizce insanlığa deli gömleği gibi giydirilen ulusal sınırlar kalkmasın, sınıfsız bir Dünya ve barış yurdu kurulmasın mı?

Firavunlara, Karunlara, Hamanlara, tağutlara, kula kullu-ğa, köleliğe ve küresel kapitalist sisteme karşı çıkılmasın mı?

Page 296: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

296

Yoksa siz böyle düşünüyor ve bunları mı savunuyorsu-nuz?

Eğer öyle ise siz zaten çoktan vicdanınızı pazara çıkartıp satmışsınız. Haberiniz yok. Çok da ucuza gitmişsiniz.

Yok, eğer öyle değilse ve biz de böyle bilir, böyle düşünü-rüz ve bunları savunuruz diyorsanız derim ki: 1 Mayıs’ta ben bu gençlerle beraber Taksim’e kadar yürüdüm ve orada bu sı-raladıklarımın dışında hiçbir şey savunulmadı. Hiçbir slogan atılmadı. Beraberce bundan başka hiçbir şeyi savunmadık.

Şimdi size ne oluyor da bu gençler Unkapanı köprüsünün üzerinde beklerken, üç beş genç serçe parmaklarıyla tutuşup halay çektiler diye onları mahkûm ediyorsunuz?

Sanki 500 kişi köprü üstünde hep beraber toplu seks yap-mışlar…

Tüm bu görüşlere karşı mısınız da acele gece yarısı cemaat polit bürolarında yazılan yazıları sitelere, facebook sayfaları-na servis ediyorsunuz?

Birileri de kalkmış 6. Filoya karşı gösteri yapanlara sal-dıranları savunuyor. Hadi onlar hep böyle. İşleri çamur at-mak… Çamur atmak için her türlü çamura yatarlar biliyorum ama işin özünden uzaklaşıp füruatı ön plana çıkartarak çamur atmakta ve “küçümseme, önemsizleştirme” yoluyla haksız çı-kartma yönteminde bu kadar mı birbirinize benziyorsunuz?

Merak etmeyin. Yeni konsept cemaatlerin de cemaatçiliğin de, cemaatlerin hegemonyasını sürdürmek için yapılan ince hesap ve kampanyaların da sonunu getirecek. Meydanlar bu gençlerle dolacak. Tıpkı Arap Baharı’nda olduğu gibi…

Türkiye’de 1 Mayısın solcuların tekelinde kalmasının so-rumlusu ve sebebi kendileri değildir. Özellikle soğuk savaş dönemlerinde anti-komünistlik üzerinden estirilen sağcılık rüzgârlarıdır. Maalesef Müslümanlar da bu rüzgarın tesirin-de kaldıklarından anti-komünist refleks ile 1 mayısın solcula-rın/sosyalistlerin bir bayramı olduğuna kendilerini inandırdı-lar ve meydanları komünistlere bıraktılar.

Page 297: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

297

Haydi, 1 Mayıs’ta meydanları komünistlere bıraktınız, o günün konjonktüründe bu anlaşılır bir şeydir. Ama asla affe-dilmeyecek hata, işçilerin, ezilen halkın hakkını savunmanın, kapitalist yayılmacılığa karşı çıkmanın solculuğa mahsus bir iş olduğuna gizli gizli inanılmasıdır. Nerede birisi işçi-nin hakkını savunsa antikapitalist olmaktan bahsetse solcu-luk yapmakla veya onlara yaranmaya çalışmakla suçlanıyor. Oysa mazlumun hakkını savunmak ve bunun için mücadele etmek solculuk değildir, tam da Müslüman’ca bir şeydir.

Eğer bugün için insanlığa en büyük zarar nerden geliyor diye sorarsanız bunun cevabı: Kapitalizm’dir. Tüm sömürü ve işgalleri besleyen dürtü de bu kapitalist dürtüdür. Bu neden-le bir Müslüman kapitalizme taraftar olamaz. Anti-kapitalist olmak her Müslüman’ın üzerine vazifedir. Çünkü kapitalizm gerçekten deccaldır.

Bu konuda tereddüdümüz yoksa eski sağcı reflekslerden kurtularak işçinin, ezilenin yanında yer almak en önemli so-rumluluklarımızdandır. Eğer işçi grevdeyse hiçbir komplek-se kapılmadan gidip yanında yer almamız, işçi meydandaysa gidip orda ona destek olmamız gerekir. Ki 1 Mayıs sadece işçilerin değil, tüm ezilen halkların bayramıdır. Dünyanın or-tak olarak kabul ettiği ezilenler bayramıdır. Bu nedenle artık meydanlarda sadece işçiler değil, ezilen marjinal kesimlerin temsilcileri var.

1 Mayıs insanlığın ortak bir örfü ve ma’rufudur. Onu in-sanlığın ortak ezilenler, işçiler, köylüler günü olmaktan çı-kartıp sosyalist bayrama çeviren bizim kendi sağcı yaklaşımı-mızın buna izin vermesidir. Oysa 1 Mayıs, komünist/sosyalist ve solcu bayramı değil işçi bayramıdır. Öyleyse buna sahip çıkmak insanlığın ortak iyiyi arayış kervanına katılmak; maz-lumun, ezilenin yanında yer almak bizim için neden birilerin-den onay alma, onlara yaranma çabası olsun söyler misiniz!

Kurtulmamız gereken önemli bir menfi refleksimiz de; za-ten mevcut olan ve insanlar tarafından kabul edilmiş ortak uygulamalara katkı sağlamak ve bunları benimsemek, aslına

Page 298: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

298

ve amacına uygun olarak bunlara katkı sağlamak yerine; bir tür dini, ideolojik ve cemaat taassubu ile her türlü iyilik ara-yışına dinden alınan bir referans, uygulama veya kavramla sahiplenme refleksidir.

Oysa var olan uygulamaya katılmak bizim iyi olanın ya-nında yer almaya her zaman hazır olduğumuzun gösterge-sidir. İlle de buna dinsel bir kulp takmak veya iyiye sadece biz şekil veririz kaygısıyla çekingen kalmak zorunda değiliz. Çünkü zaten iyi olan uygulamalara katılmak ve bunlara katkı sağlamak İslami bir davranıştır ve insani olan, adil olan, in-sanları iyiye, hakka riayete çağıran her şey Kur’anın ve resu-lün övdüğü şeylerdir.

27 Mayıs 2012

Bir kere daha hatırlamanın zamanıdır. Erdoğan Davos’ta Peres’e ne demişti:

“Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü nasıl vurduğunu-zu çok iyi biliyorum… Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kını-yorum. Çünkü bu çocukları öldürenleri, bu insanları öldüren-leri kalkıp da alkışlamak öyle zannediyorum ki o da ayrı bir insanlık suçudur… Tevrat der ki: ‘Öldürmeyeceksin!’ burada öldürme var… Benim için de bundan böyle, bundan böyle, Davos bitmiştir. Daha da Davos’a gelmem!”

Bu sözleri neden yeniden hatırlattım? Şunun için; alın bu ifadeleri Uludere’ye uygulayın. Plajda öldürülen Filistin’li çocuklar ve insanların yerine Uludere’de katledilen çocuk ve gençleri koyun. İsrail zulmüne alkış tutanların yerine Uludere’deki katliamı haklı çıkartmaya çalışan AK Partiyi ve Erdoğan müdafilerini koyun. Bir fark görüyor musunuz? Öldürülenler Filistin’li, öldürenler İsrailli olunca bu zulüm ve insanlık suçu oluyor da; öldürülenler Kürt, öldürenler Türk olunca bu zulüm ve insanlık suçu olmuyor mu?

Ben de Erdoğan’a diyorum ki:

One Minute!

Page 299: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

299

Öldürmeyi ne zamandan beri mazur göstermeye başladı-nız?

Ben sizin emriniz altındaki orduya mensup uçakların Uludere’de 34 tane insanı nasıl paramparça ettiğini çok iyi bi-liyorum.

Bu zulme alkış tutanları ve hükümeti mazur göstermeye çalışanları ayrıca şiddetle kınıyorum.

Çünkü çoğu çocuk yaştaki bu insanların katledilmesini kalkıp da normal bir şeymiş gibi göstermek öyle zannediyo-rum ki o da ayrı bir insanlık suçudur.

Tevrat der ki: ‘Öldürmeyeceksin!’ burada öldürme var.

Kur’an der ki: ‘Bir insanı öldürmek tüm insanları öldür-mek gibidir.’ Burada öldürme var.

Benim için de bundan böyle Erdoğan bitmiştir.

30 Haziran 2013

Ne Olur Anneme “O da Gezi Parkına Gitti!” demeyin

Yaşadığım mahallede son günlerde tanık olduğum bazı küçük -ama önemi büyük- olayları paylaşmazsam durama-yacağım. Oturduğum binanın bahçe yönünden karşı tara-fında kalan apartmanda bir öğretmen çift yaşıyor. Bize göre bir alt kattalar. Gezi parkı olayları başladığında bir akşam balkonlarından tencere, tava sesleri gelmeye başladı. Bizim binadan bir komşu da -ki koyu AK Partilidir- balkona çıkıp avazı çıktığı kadar onlara bağırmaya, hakaret etmeye başladı. “Çingene misiniz siz ulan, gece vakti teneke çalıyorsunuz!” gibi ağır ifadeler kullanıyordu. Karşı taraftan da benzeri ce-vaplar geliyordu. Birden alttaki komşu balkonundaki erzak dolabından aldığı patates ve soğanları karşı balkona fırlatma-ya başladı. Karşı balkondakiler de patates soğanları alıp geri fırlatıyorlardı. Hatta hırslarını alamayıp ellerindeki tencere, tava, kaşık, kepçe ne varsa fırlattılar. Allah’tan çok isabet et-

Page 300: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

300

tiremiyorlardı. İki bina arasında tam bir patates, soğan, ten-cere, tava savaşı yaşandı. Kavga polisin gelmesiyle sonlandı. Bizim binadaki komşu karşı balkona attığı patates ve soğanla-rın, karşıdaki öğretmen çift de bizim binaya attıkları tencere, tava, kaşık ve kepçelerin iade edilmesi şartıyla birbirlerinden şikâyetçi olmaktan vazgeçtiler. Tencere, tava, kaşık ve kepçe-leri götürüp, balkondan toplanan patates ve soğanları iade almak da bana düştü tabii…

Evimin alt tarafında bir yürüyüş parkuru var. Sabahları oraya gider yürüyüş yaparım. Sabahları kalabalık olur par-kur. Camide sabah namazını kıldıktan sonra yürüyüşe gelen yaklaşık on-on beş kişilik bir ihtiyar grubu var. Her sabah gelirler. Yürüyüş yapmak kadar yürüyüş esnasında yapılan sohbetler de çok zevklidir. Bu nedenle ben de -yaşım onlara göre oldukça genç olmasına rağmen- onlarla birlikte yürü-rüm. Tatlı tatlı takılmalar olur. Futboldan, memleketlerinden, çocuklardan ve torunlardan bahsederler. Hatta siyaset de ana sohbet konularındandır. Bir kısmı AK Partiyi destekler. Bir kısmı da CHP’lidir. CHP’liler de beş vakit namazlarını aksat-mazlar. Çoğu hacıdır. Son zamanlara kadar konu siyaset de olsa ölçü hiç kaçmazdı. AK Partili ihtiyarların “Şu CHP’nin memlekette bir dikili ağacı bile yok” türü takılmalarına CHP’li ihtiyarlar “AK Parti yandaşlarına yediriyor kardeşim” türünden cevaplar verirlerdi. Sonra konu değişir, anlatılan bir fıkraya hep bir ağızdan kahkahalarla gülerlerdi. Ama son günlerde bu tatlı tablo değişti. Birkaç gün önce bir sabah par-kurda bu gruba yetişmek için arkalarından hızlıca yürürken herkesin çok gergin olduğunu fark ettim. Grup adeta ikiye bölünmüştü. AK Partili yedi-sekiz ihtiyar yolun sağ tarafında arka arkaya tek sıra halinde yürürlerken, CHP’li beş-altı ih-tiyar da yolun sol tarafında aynı şekilde arka arkaya tek sıra halinde yürüyorlardı. Ortada koca bir boşluk vardı. Sıraların önlerindeki iki ihtiyar hararetli hararetli atışıyorlardı. Konu gezi parkı olaylarıydı. AK Partili olan “Sizinkiler camiye ayakkabılarıyla, ellerinde içki şişeleriyle girdiler, bu ne bü-yük saygısızlık, böyle Müslümanlık mı olur?” diye bağırarak konuşurken, diğeri birden durup “Ulan şerefsizler bu mem-

Page 301: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

301

lekette bir tek siz mi Müslümansınız, bir tek siz mi cennete gideceksiniz?” dedi. Öbürü de “Hem cami de bira içip hem de cennete mi gideceksiniz!” deyince iki ihtiyar birbirine gir-diler. Diğerlerinden de kavgaya tutuşanlar oldu. Arkamdan gelen bir grupla birlikte ihtiyarları ayırmasaydık sabahın al-tısında tam bir “dedeler meydan savaşı” yaşanacaktı. Birkaç gündür AK Partili ihtiyarlarla, CHP’li ihtiyarlar birlikte yü-rümüyorlar. Aralarında beş yüz metre mesafe oluyor ve ben gene bir dedeler meydan savaşı olmasın diye bu iki grubun arasında yürüyorum.

Binamızın geniş bir bahçesi var. Havalar iyi olduğunda bina sakinleri bahçeye iner, çaylar demlenir, kurabiyeler, pat-lamış mısırlar getirilip hep beraber sohbet eşliğinde yenilirdi. Geçen akşam çayımızı demleyip termosla aşağı indiğimizde kimse gelmedi. Binada tam bir gerginlik hâkimdi. Biz otu-rurken yan binadan alevi bir komşumuzun sesini duydum. Çocukları ve eşiyle birlikte çıkıyorlardı. O da akşamları bi-zim bahçeye gelir, birlikte otururduk. On yıldır Alevilik ve Sünnilik komşuluğumuza hiç zarar getirmemişti. Hatta onun babası vefat ettiğinde alevi Sünni tüm komşular hep bera-ber cem evine gitmiştik. Bizim binadan yaşlı bir teyze vefat ettiğinde bu alevi komşum camiye gelmiş ve bizimle birlikte cenaze namazında saf tutmuştu. Akşam da eşi cenaze evine koca bir tepsi dolusu börek ve bir tencere helva ile gelmişti. Alevilik ve Sünnilik hiç aklımıza gelmeden çayımızla o börek ve helvayı yemiştik. Bahçe duvarına yaklaşıp seslendim: “Abi gel çay içelim” diye. “Yok, yok, gidiyoruz” deyip arabasına doğru yürüdü. Belli ki gezi parkına gidiyorlardı. Biraz sonra onun boşalttığı park yerine belediyede önemli bir bölümün şefi olan başka bir komşum arabasını yanaştırdı. Koyu bir AK Partili olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Bahçeye gir-diğinde ağzından tıslamayla karışık bir selam çıktı ve durma-dan yürümeye devam etti. Oysa ne zaman bizi bahçede görse durur hatır sorar, bazen bir bardak çay içer ve bir süre takılıp öyle evine çıkardı. Belli ki benim sosyal paylaşım ortamların-da gezi parkıyla ilgili paylaşımlarımı okuduğu için bana çok kızgındı. Otursa ayrıntılı olarak anlatacaktım ama hiç durma-

Page 302: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

302

ya niyetli görünmüyordu. “Komşu buyur çay içelim, bak sen seversin gül böreği de var” diyecek oldum. Çoktan binanın kapısına gelmişti. Cevap bile vermedi. Artık akşamları kimse bahçeye inmiyor.

Sabah evden çıktım, sokakta yukarı doğru yürüyorum. Çocuklarını okul servisine teslim etmek için bekleşen an-nelerin kendi aralarında beni kaş-göz işaretleriyle gösterip “Onun da Taksim’de gösterilere katıldığını söylüyorlar” diye fısıldadıklarını duyar gibi oluyorum. Birden dönüp şöyle haykırmak geldi içimden: “Ne olursunuz benim Gezi Parkına gittiğim dedikodularını yaşlı anama söylemeyin, çünkü o beni hâlâ intihar bombacısı sanıyor.” Gençliğimde intihar bombası eylemlerini ateşli nutuklarla savunduğum dönem-lerden beri, artık kulakları işitmez olan anacığım hâlâ benim bir gün bombaları belime sarıp intihar saldırısı yapacağım korkusuyla yaşıyordu. Sonra reklamcılar için söylenen o söz aklıma geldi: “Ne olur anneme reklamcı olduğumu söyleme-yin, çünkü o beni genelevde piyanist sanıyor.” Gezi parkı-na gitmek bundan daha ayıp bir suç olmalıydı bazı insanlar için. Bunları düşünerek yokuş yukarı yürürken yüreğim acı içindeydi. İki gözümden aynı anda birer damla yaş aktı. Biri onlar biri bunlar için. Hepimiz için. Aslında hıçkırarak ağla-mak geliyordu içimden. Sadece yürekten hıçkırdım. O kadim oyun yeniden tezgâhtaydı. Kadimdi ama hiç eskimemişti. Tâ Firavun’dan beri -belki daha da önce- bu oyun hep oynanır ve hep de istedikleri sonucu alırlardı egemenler. Ayet geldi aklıma: “Gerçek şu ki Firavun yeryüzünde (Mısır’da) büyük-lenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüş-tü...” Halkları fırkalara bölen ve bunu körükleyen Firavun kimsenin birleşip yaptığı haksızlıklara direnmesine izin ver-miyor, kendi gücünü pekiştiriyordu. Aynı oyun gene tezgâh-ta… Ve bu tezgâhın sahibi sadece Batılı güçler, derin devlet, Ergenekoncular, menfaat şebekeleri, iktidar değil… Hepsi de bundan faydalanıyor. İktidar, derin kamplaşmadan %50 olan oy oranını sağlamlaştırarak çıkmayı ve hatta %58’leri yaka-lamayı hedefliyor. Menfaat şebekeleri, rantçılar, karışıklıktan yararlanıp borsadan, döviz piyasasından parsayı kapmanın

Page 303: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

303

peşinde. Cemaatler, hükümetten bir taviz koparabilir miyiz telaşı içinde. Batılı ülkeler, Türkiye zayıf düşer de gene es-kisi gibi onları daha iyi kontrol edebilir miyiz telaşına düş-tüler. Muhalefet sandıkta alt edemediği hükümeti, sokakta alt edebilir miyiz diye durumdan fayda çıkarmaya çalışıyor. İran ve Esed ellerini ovuşturuyor. Sol şiddet örgütleri, fırsatı ganimet bilip sağı solu yıkıp kırarak kendilerini göstermeye çalışıyor. Birçok İslami grup kendilerinden adam çalıp cema-atlerini böldüğü için diş biledikleri, kin güttükleri bazı önder-lerin Gezi Parkına gitmesini ve yaptıkları açıklamaları herke-sin gözüne sokarak intikam alma peşindeler. Yani halkların arasındaki ayrımın ve fırkalaşmanın hazin sonucu tüm güç odaklarını memnun etmişe benziyor. Ve daha da kötüsü iyi niyetle toplumsal ve kişisel taleplerini dile getirmek ve kendi-lerine ters gelen uygulamaları masumane bir şekilde protesto etmek isteyen küçük bir azınlık ve onların talepleri hükümet, partiler, vandalist şiddet örgütleri arasında ezilip yok olmuş durumda. Oysa her şeyi onlar başlatmıştı. Yüzyıllardır bir arada yaşayabilme erdemini gösteren ve karşılıklı saygısını hiç eksik etmeyen benim insanımın işte bu en önemli erdemi, yani bir arada yaşayabilme başarısı ortadan kalkma tehlike-siyle karşı karşıya. Bosna’da yüzyıllarca bir arada yaşadıktan sonra, küçük bir çocukken hasta olduğunda kendisine çorba getiren Müslüman komşusunu, aynı oyun tezgâha konuldu-ğunda kurşuna dizen Sırplıyı düşünüyorum. Dua ediyorum aynı durumlara düşmeyelim diye…

İçin için hıçkırıyorum…

10 Aralık 2014

Osmanlıcanın seçmeli ders olmasına, üniversitelerde bö-lümlerinin bulunmasına, konunun uzman ve araştırmacıları-nın yetiştirilmesine söylenecek bir şey yok. Bu yapılmalıdır.

Ancak, dersin zorunlu hale getirilmesi, Osmanlı sonrası, Arap alfabesinin terk edilip Latin Alfabesinin zorunlu hale getirilmesine paralel bir refleksi ifade eder. Bu tavır, rövanşist bir kafaya işaret ediyor. Uzun vadede tekrar Arap Alfabesine

Page 304: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

304

dönmek gibi bir özlemin, hatta gizli bir planın olması bana hiç de ihtimal dışı gelmiyor. Sanırım gizli ajandanın maddelerinden birisi de bu.

Oysa tek başına Latin Alfabesi veya Arap Alfabesi iyi ya da kötü değildir. Kötü olan, tabii akışı, olanı, genel kabul göreni, rızayı dikkate almadan zorla, baskı ile gizli plan ve toplumsal mühendislik yöntemleriyle üstten değiştirmek ve tabii olanı bozmaya çalışmaktır.

Bu nedenle, zorla Latin Alfabesini kabul ettirmekle, Osmanlıcayı zorunlu ders haline getirmek aynı kapıya çıkar.”

14 Aralık 2014

Hepiniz aynısınız. Alın birinizi vurun öbürüne. Hepiniz birbirinizin paralelisiniz. Bakın aynaya birbirinizi göreceksi-niz. Geçen yıl imkanlar diğerinin elindeydi, vurmaya kalktı, beceremedi. Bir yıl hazırlık, yasa değişiklikleri, kadro ope-rasyonları, istihbaratlar, dinlemeler falan... Şimdi operasyon imkanı güçlünün elinde ve bunu acımadan yapıyor. Güç diğerinde olsa o da aynısını yapar. Şimdi mazlumlarda... 17 Aralık başarılı olsaydı iktidardakiler mazlumlarda -mazlum ayaklarında- olacaktı. Adalet, hukuk, ilke, ahlak, vicdan hak getire. Allah hepinizin...

15 Aralık 2014

Asıl gündemimizi oluşturması gerekirken kuru gürültüde kaynayan haberlerden:

“Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2014 yılı Eylül döneminde 3 milyon 64 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise %10,5 seviyesinde gerçekleşti. Ağustos ayın-da bu rakam yüzde 10,1 seviyelerinde gerçekleşmişti.” (TÜİK verisi)

16 Aralık 2014

Bir futbol fanatiği olmak, takım tutmak bana dünyanın en saçma işlerinden birisi gelmişti hep. Ömrümde hiç takım tut-

Page 305: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

305

madım. Kimse alınmasın, futbol fanatikliğini çok aptalca bir davranış olarak görürdüm.

Ta ki insan beyninin çalışma biçimine dair bir makale oku-yana kadar...

Bu makale, futbol taraftarları ile bir din, mezhep, cemaat, grup taraftarlarının veya lider kültü saplantısı içinde olan-ların; fanatiklik, bağnazlık veya taraftarlıklarının hareketli olduğu veya zirve yaptığı anlarda beyinlerinde aynı noktaların çalıştığını ortaya koyuyordu.

Yani bir futbol takımını tutmakla, bir grup, cemaat, mez-hep veya dinin aşırı bağlısı olmak ya da bir lidere taparcasına bağlanmak beynimiz açısından aynı kapıya çıkıyor. Bu bilgi futbol fanatikleri kadar, diğer aşırılıkları da birazcık anlama-ma yardımcı oldu.

Ama şimdi biraz istisna yapacağım. En azından bugünlük, Beşiktaşlıyım. Çünkü belki de dünya tarihinde ilk defa bir futbol takımının taraftarları “darbe teşebbüsü” suçlaması ile yargılanıyorlar.

Acaba şimdi benim beynimin de aynı yeri mi çalışıyor?

Bu sevda bitmez; bu aşk bitmez.

İsteyen gider; hiç fark etmez

Bu âlemde çarşı herkese karşı

Allah affeder; çarşı affetmez ”

23 Mart 2015

Mülkün/devletin temeline adaleti yerleştirerek kendisine payanda yapan zihniyet sorgulanmalıdır. Çünkü “devlet”, mahiyeti gereği, adaletsizliğin gerçek kaynağıdır. Adaleti pa-yanda yapan devlet, mülkü tevzi, hükmetme, yargılama yet-kisini tekeline alarak, gücü temerküz ederek en büyük ada-letsizliğe imza atmaktadır. Zulmün gerçek kaynağı, bugün “devlet” olarak şekillenmiş olan, temerküz etmiş güçtür.

Artık, adalet mülkün temeli olmaktan çıkarılmalıdır.

Page 306: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

306

30 Mayıs 2015

Bir Çin Hikayesi

Bir köye bir canavar dadanmış. Köyün yakınındaki bir dağa yerleşmiş ve köydeki insanları korkutarak, tehdit ede-rek sürekli onlardan haraç toplamaya başlamış. Zaten fakir olan köylü kazancının yarısını bu canavara teslim ettiğinden perişan oluyormuş. Bir çok genç, köyü bu canavardan kurtar-mak için dağa, canavarı öldürmeye gitmiş ama hiç birisi geri dönmemiş. Artık insanlar umutlarını yitirmişler.

Canavarın zulmü gün geçtikçe artmış, artık dayanılmaz bir hal almış. Sonunda bir delikanlı “ben dağa çıkıp, bu cana-varı öldüreceğim” demiş. “Yapma, etme, bak nice genç bunu denedi. hiç biri geri dönmedi, başaramazsın” demişler ama dinletememişler. Delikanlıyı vazgeçirmek için yapılan bütün çabalar boşa gitmiş. Sonunda delikanlı dağa çıkmış.

Canavar onu sığındığı mağaranın önünde karşılamış. Canavar çok kuvvetliymiş, vücudu iri, tüylerle kaplı, tırnak-ları uzun, boynu ve sırtı yeleyle kaplı, başında boynuzları, uzun, kalın bir kuyruğu varmış. Gözleri kıp kızıl, burnu iri, kulakları uzun, azı dişleri ağzının dışına taşıyormuş. Sesi kükreme şeklindeymiş, her nefes alış verişinde ağzından bur-nundan ateş çıkıyormuş. Canavar delikanlıyı görünce hemen delikanlının üzerine saldırmış. Çok uzun, çok çetin bir kavga olmuş. Çok zor olmuş ama sonunda delikanlı canavarı öldür-müş. Canavarı öldüren delikanlı rahat bir nefes almış, sevinç-ten ne yapacağını bilemiyormuş. İşte on yıllarca köyü soyan canavarı öldürmüş, köyü kurtarmış. Delikanlı bir imkânsızı başarmıştı, artık o bir kahraman olmuş. Sevinçten kahkahalar atmaya başlamış.

Kahkahalar atarken gözleri mağaraya takılmış. “Acaba orada neler var” diye düşünerek mağaraya gitmiş. Orada önce canavarın uyuduğu yatağı görmüş. Ancak biraz ilerde

Page 307: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

307

canavarın bunca yıl köylüden topladığı haraçlarla elde ettiği altın, gümüş, mücevherattan oluşan hazineyi görünce gözleri fal taşı gibi açılmış. Sevinçle bu hazinenin başına gitmiş ve hazineyi avuçlamaya, başlamış, bir yandan da “yaşasın hepsi benim oldu, artık zenginim, zengin oldum” diye bağırmaya, oynayıp zıplamaya başlamış. Delikanlı oynayıp zıplarken, başının üstünde, ensesinde, sırtında, kuyruk sokumunda, parmaklarının ucunda kaşıntılar başladığını hissetmiş ama aldırmamış.

Oynayıp zıplarken gözü mağaranın en uzak tarafında bir çukurdaki kemiklere, iskeletlere takılmış. “Herhalde canava-rı öldürmek için gelip başaramayan gençlerin iskeletleridir” diye düşünerek bu iskeletlerin olduğu çukura doğru yürü-müş. Bu sırada nefes alışverişindeki sıklığın arttığını, derin-leştiğini, sesinin gürleştiğini fark etmiş. Kuyunun başına gi-dince şaşkınlıkla görmüş ki, iskeletlerin hiçbiri insan iskeleti değil, hepsi canavar iskeletiymiş.

Buna evvela akıl erdirememiş. O sırada vücudunun bü-yüdüğünü, irileştiğini, kaşınan el ve ayak parmak uçlarından tırnakların çıktığını, kafasından boynuzların, kuyruk soku-mundan kuyruğun, ensesinde ve sırtında yelenin çıktığını, ellerinin pençeye dönüştüğünü görmüş. Gözleri kızıllaşmış, burnu büyümüş, kulakları sivrileşerek uzamış, azı dişleri iyi-ce büyümüş, ağzının dışına taşmış. Vücudunun her tarafı kıl-larla kaplanmış. Her nefes alış verişinde ağzından ve burnun-dan alevler çıkıyormuş. “Ne oluyor” diye bağıracak olmuş, ancak sesi insan sesi olmaktan çıkmış bir canavar kükremesi-ne dönüşmüş.

Öldürdüğü canavarın yerine geçmiş.

22 Temmuz 2015

Bir yerde barış çanları çalıyorsa, demişti bir zamanlar bir dostum, bil ki bu daha büyük bir savaşa hazırlık içindir. Bugün bu sözün anlamını daha iyi anlıyorum. Devletlerin varlıklarını sürdürmeleri kesintisiz savaşla mümkün. Hele de bizimki gibi devletlerin...

Page 308: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

308

26 Temmuz 2015

İğrenç...

Kelimenin tam anlamıyla artık,

Tiksiniyorum...

İktidarı sürekli kılabilmek, topal kalan bacağa protez ta-kabilmek, siyasi hırsları tatmin edebilmek amacıyla, barış sürecini bitirip, ülkeyi, bölgeyi topyekûn savaşa sürükleyen, dökülecek kanlardan siyasi rant devşiren ve bu ateşe benzin taşıyan herkesten,

Tiksiniyorum...

PKK ve yandaşlarının aynı amaçlar için yaptıklarından da tiksiniyorum. Savaştan yana olan herkesten, ne adına savaşırsa savaşsın -Tanrı, din, toprak, petrol, vatan, ırk, ülke- tiksiniyo-rum. Bulantı doldu her yanım.

Hepiniz cehennem olun...

1 Ağustos 2015

Siyasi akıl asla şu şekilde işlemez:

Bedeli ne olursa olsun, sorun/lar çözülmelidir!

Siyasi aklın işleme şekli şudur:

Sorun/u/ları çözmek, siyasi ikbal açısından bana/bize (dar siyasi çevreye) ne kazandırır? Sorunu çözmek mi, yoksa kro-nikleştirmek mi bu ikbal açısından daha makuldür? Bu ikbali kalıcı kılabilmek için mümkünse yeni sorunlar üretilebilir mi?

Bu siyasi akıl tabii ki sadece iktidara ait bir akıl değildir. En şiddetli siyasi muhalif akıl bile bu şekilde işler.

12 Ağustos 2015

Politikanız iflas mı etti, yönetmekte çıkmaza mı girdiniz, iktidarınızın sonu mu yaklaştı, hatalarınızı mı örtmek istiyor-sunuz; sarılacağınız müthiş bir silah vardır ve bu her zaman işe yarar: ABD bizi istemiyor, tam bağımsız olmamızı engel-lemeye çalışıyor.

Page 309: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

309

Seçim sandığından çıkan sonucu bile buna bağlayan kafa...Vatandaş oy verecekti de ABD kafasına silah mı dayadı!

2 Eylül 2015

“Yeni öğretmenlik atamalarında bilişim için 800, din ders-leri için 3700 kontenjan ayrılmış.

Sormadan duramıyorum:

Çocukların dini eğitim açığı mı, yoksa muhafazakâr dü-zenin varlığını sürdürebilmesi açısından, dini eğitim almış nesillere ihtiyacı mı daha fazla?

18 Eylül 2015

“Canavarlarla uzun süre savaşanlar, canavarlaşmaya dik-kat etmelidir. Boşluğa uzun süre bakarsan, boşluk da sana bakmaya başlar.” Hz. Nietzshe

28 Aralık 2015

“Ashabı Uludere’yi de hatırla. Hani vaktiyle sırf başka ka-vimden oldukları için üzerlerine kanatlarında ve ağızlarında alev topları olan demirden kuşlar gönderilmişti. Yerden ve gökten büyük gürültüler arasında alevler içinde bırakılmış-lardı. Siz de onların bir kısmına olan kininizden dolayı bu durumu seyrettiğiniz koltuklarınızda kalakalmıştınız da ada-letten ayrılmıştınız. Şüphesiz Allah adaletten ayrılan toplum-ları felaha erdirmez ve onların hesap gününde vay hallerine!” Teşekkürler Erkam Aygün

7 Ocak 2016

“Bir gün, kralları hata yaptıklarına ikna edebiliriz “belki” ama soytarılarını asla!” Coşkun Horuz

10 Ocak 2016

Tanrı’nın (mecazen) ancak 6666. emri mesabesindeki ba-şörtüsü için hayatlarını harcayanlar, Tanrı’nın ilk emirlerin-den olan “Öldürmeyeceksin!” emri için neden öldürülenler yerine öldürenlerin yanında saf tutarlar!

Page 310: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

310

10 Ocak 2016

“Çocuklar ölüyor” diyenlere, “ama çukur, hendek...” diye başlayan cümleler kuranlara, “önce beyninizdeki, vicdanınız-daki çukurları görün” diyesim geliyor.

11 Ocak 2016

Beyaz’ın programına bağlanan Ayşe Çelik isimli öğretme-nin savcılıkça suç teşkil ettiği için tutuklanmasına yol açan üç cümlesi ve bu cümlelerin mefhumu muhalifine göre suç teşkil etmeyen cümleler şu şekilde:

Ayşe Çelik’in suç içeren birinci cümlesi:

“Ölen çocuklara sevinen insanlar var. Biz o insanlara ya-zıklar olsun demekten başka hiçbir şey söyleyemiyoruz.”

Mefhumu muhalife göre Ayşe Çelik suç işlememek için aşağıdaki cümleyi kurmalıydı:

“Ölen çocuklara sevinin! Ölen çocuklara sevinenlere ya-zıklar olsun demek suçtur.”

Ayşe Çelik’in suç içeren ikinci cümlesi:

“Yazık, insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağla-masın.”

Mefhumu muhalife göre Ayşe Çelik suç işlememek için aşağıdaki cümleyi kurmalıydı:

“İnsanlar ölsün, çocuklar ölsün, anneler ağlasın!”

Ayşe Çelik’in suç içeren üçüncü cümlesi:

“Bomba sesleri, kurşun sesleri arasında insanlar açlıkla mücadele ediyor, özellikle bebekler ve çocuklar aç. Lütfen siz de duyarlı olun, sessiz kalmayın, rica ediyorum.”

Mefhumu muhalife göre Ayşe Çelik suç işlememek için aşağıdaki cümleyi kurmalıydı:

“İnsanlar aç kalsın, özellikle de bebekler ve çocuklar. Hatta açlıktan ölsünler. Sesinizi çıkarmayın, susun, aldırmayın, bı-rakın hepsi ölsün.”

Page 311: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

311

13 Ocak 2016

“Bölgenin yeni sahipleri ise tam donanımlı, asla kurşun işlemeyen, görünüşü bile insanı korkutan Akrep denilen araçlar. Biraz bu Akreplerden söz etmek gerekiyor. Çünkü bölgede şu sözleri sık sık duydum: “Polisler asla araçların-dan inmiyorlar.” Evet, inmiyorlar, operasyonlar bu araçlar-la yapılıyor. Kalın bir zırhla çevrili aracın içinde, tıpkı atari oynanan internet kafelerden bildiğimiz büyük bir ekran var. Ekran bölgedeki her kıpırtıya, her sese duyarlı bir bilgisayar-la donatılmış. Akrep’in içinde oturan iki kişi, sadece bu ek-rana bakıyor. Ekranda çocuk, kadın, yaşlı, genç fark etmez, herhangi bir hareket hemen hedef haline geliyor ve Akrep’in içinde oturan kişiye de sadece bir düğmeye basmak kalıyor.

İşte bu Akrepler çocukları öldürüyor. Çünkü bir aya yakın-dır süren sokağa çıkma yasağını, en çok çocuklar bilemiyor. Çocuk bunlar; okulları kapatıldı, arkadaşları başka mahalle-lerde kaldı, onlara nasıl anlatırsın “sokağa çıkarsan ölürsün”; bu nasıl anlatılır! Onlar çıkıyorlar ve ekranda sadece hareket eden bir hedef olarak görünüyorlar. Ve bir tek cümle “hedef zayi edildi”.” Işıl Özgentürk (Sur’dan izlenimleri)

6 Mart 2016

AK Parti binalarında asılı bütün tabelaları kurtlar kemirdi ve geriye sadece “Adalet” kelimesi kaldı. Tabelalar bile artık adalet diye yalvarıyor.

Adaleti kendiniz için istemenizden önce hasmınız için is-temedikçe adil olmuş sayılmazsınız.

Siyasi yorumlar yapmamak için kendime söz vermiştim ama sözümü yediğim için ilk bulduğum köleyi satın alıp azat edeceğime söz veriyorum.

Bu sözümü de tutamazsam artık fakirleri doyurur veya oruç tutarım. Sonuçta Allah büyüktür ya;

Tayyip affetmez ama Allah affeder.

Page 312: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

312

5 Mayıs 2016

Kendi yerine geçmelerinden korktuğu çocuklarını doğum-larının hemen ardından yiyerek öldüren Kronos’un resmini hatırlarsınız (Roma’daki karşılığı Satürn).

Meselenin amaçları olan yüce bir dava olmaktan çoktan çıktığını, iktidarı koruma, iktidarı daha güçlü hale getirme ve iktidar hırsı olduğunu uzun süredir söylüyorum. Belki de böyle bir dava hiç yoktu, davaya iktidara giden bir araç gö-züyle bakılıyordu.

“İçtikleri taze kan, Yedikleri insan eti!”

Hâlâ akletmeyecek misiniz?

6 Mayıs 2016

Güçlü, otoriter kişiliklerin civarında, yanında, gölgesinde, mahiyetinde yaşayanlar veya onlarla zorunlu ya da tercihe bağlı ortak bir alanı paylaşmak zorunda kalanlar, kendi ki-şiliklerinin ayarını, maiyetine girdikleri şahsiyetin baskınlık derecesine göre bir, iki, üç derece kısmak zorunda kalıyorlar.

Güçlü şahsiyetin karakterindeki baskınlık zirve yapmışsa civarındakiler de kendi karakterlerini olabilecek en dip nok-taya indirmek zorundalar. Aksi takdirde çatışma, ayrılık ve şiddet kaçınılmaz oluyor.

Güçlü karakter civarındakilerin karakterini bir vampir gibi emerek tümünü kişiliksizleştiriyor. Zombi gibi geziyor-lar etrafında. Ruhsuzlaşıyorlar.

İlginçtir, karizmatik bir liderin yön verdiği bir partiye, sırf o liderin karizması ve onun yokluğunda hiçbir şeyin yolunda gitmeyeceğini düşünerek oy verenler, farkında olmadan bas-kın karakter karşısında iyice ezilmiş şahsiyetlerini evlerinde bırakarak seçim sandığına gidiyorlar.

24 Mayıs 2016 Yeni kabine açıklandı:

Başbakan: Recep Tayyip Erdoğan

Page 313: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

313

Başbakan Yardımcıları: Recep Tayyip Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan...

Adalet Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Avrupa Birliği Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Çevre ve Şehircilik Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Dışişleri Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Ekonomi Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Gençlik ve Spor Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Gümrük ve Ticaret Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

İçişleri Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Kalkınma Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Kültür ve Turizm Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Maliye Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Milli Eğitim Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Milli Savunma Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Orman ve Su İşleri Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Sağlık Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı: Recep Tayyip Erdoğan

4 Haziran 2016

Hükümet yasa çıkarmış: Elektrikte kayıp kaçak bedelleri-ni, artık tüketiciler ödeyecekmiş. Şimdiye kadar bu iş yasadışı olarak -Deli Dumrul işi- zaten yapılıyordu.

Page 314: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

314

Bence yasa eksik çıkarılmış.

Devlet tüccarlardan, şirketlerden tahsil edemediği vergile-ri ve vergi kaçıranlardan alamadığı vergileri, vergilerini düz-gün olarak ödeyen vatandaşlarımızdan tahsil etmelidir.

Gayrimenkul zengini vatandaşlarımızın eksik beyan ede-rek devleti zarara uğrattığı emlak vergilerini de, ömrü boyun-ca çalışıp bir ev sahibi olabilen sıradan vatandaşlarımızın em-lak vergilerinin üzerine eklemelidir.

Devlette, belediyelerde işgal ettikleri koltuğun sağladığı imkanlarla götürdükleri paracıklar tespit edildiği anda, bun-lar çalmayan, yolsuzluk yapmayan diğer devlet memuru ve belediye çalışanlarının maaşlarından kesilmelidir.

14 Temmuz 2016

İçime oturdu yazacağım:

Bayramda Osmangazi Köprüsü’nden ilk defa ve belki de ücretsiz olarak son defa geçerken ister istemez kendi kendime sormadan duramadım:

Halka hizmet için yapılan bir köprüden, Deli Dumrul mantığı ile nasıl bu kadar yüksek bir ücret talep edilebilir?

Dünyadaki en pahalı geçiş ücreti rekoru Osmangazi Köprüsündeymiş. Tünel, otoyol, köprü birleşik ücretlerde bile bir iki istisna dışında dünyadaki köprü geçiş ücretleri bizdeki fiyatın yanına bile yaklaşmıyor. Çoğu iki üç dolar me-sabesinde.

Hükümetin muhtemel gerekçesi, maliyeti oldukça yük-sek bu köprüye yaptıkları masrafı kısa sürede geri kazanmak isteyen açgözlü firma/lar ile acele olarak yaptıkları hesapsız anlaşmalar olsa gerek.

Oluşturulmaya çalışılan kamuoyu imajı ise, körfezi do-laşmanın hem zaman hem de ekstra yakıt kaybına yol açtığı. Kilometreden ve zamandan kazanca tamam ama ekstra yakıt masrafı ile köprü ücreti arasındaki makas çok fazla.

Page 315: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

315

Şimdi aynı mantıkla boğazdaki köprülerden geçmek ye-rine, Karadeniz’i dolaşmaya kalkarsanız, masraf ve zaman kaybını orantılarsanız köprü ücretlerinin binlerce lira olması lazım.

Devletin halka hizmet mantığının izlerine rastlamak ise mümkün değil. Hükümet halka hizmeti değil, sadece kapita-list şirketlerin kârını ve köprü için yapılan masrafın geri dö-nüşünü önemsiyor gibi görünüyor.

İşin havası da çabası tabii ki…

15 Temmuz 2016 saat: 23:00

Gün, seçilmiş yönetime sahip çıkma günüdür.

Gün, seçilmiş Cumhurbaşkanına sahip çıkma günüdür.

Gün, demokrasiye sahip çıkma günüdür.

Gün, sokağa çıkma günüdür.Palyaçolara inat bunu yapın.

16 Temmuz 2016

12 Eylül 1980 sabahı, henüz çocuk yaştaki bir gençken, babamla birlikte inşaatta çalışmak üzere evden çıktığımızda, askerler tarafından, darbe oldu, evinize dönün, sokağa çık-mak yasak diye geri çevrilmiştik. O gün, on gün önce rahmet-li olan babam, anarşi bitti diye ağlayarak eve döndü ve gün boyu camdan bakmamıza bile izin vermedi.

Dün gece ise, darbe haberlerini duyar duymaz, iki oğlum-la birlikte, irademizi hiçe sayan darbecilere karşı direnmek, seçilmiş yönetime karınca kararınca da olsa desteğimizi gös-termek için, darbecilerin sıkıyönetim var uyarılarını hiçe sa-yarak sokağa çıktık.

Sembolik de olsa bunu yaptık.

Bu darbe girişiminin neticeleri ilerde siyaseten kime yara-yacak olursa olsun, arkasında hiç bir bit yeniği aramaksızın, ilkesel olarak böyle davranmak zorundaydık ve bunu yaptık.

Bu duruşumu sürdüreceğim.

Page 316: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

316

Muhalefet partilerine oy verenler de dâhil, silah gücünü kullanarak tüm halk iradesini hiçe sayanlara karşı durmak, arkasında hiç bir komplo aramaksızın, bunu yapmak hepimi-zin görevidir.

Bugün toplum olarak bunu yapabiliyorsak, gelecek için daha fazla ümidimiz var demektir.

16 Temmuz 2016

Askeri güçle demokrasiye, halk iradesine, meşru yolla seçilmiş yönetime yapılan darbeye ilkesel ve fiili bir duruş olarak karşı çıkmakla Erdoğan’a veya bir partiye, bir partinin politika ve icraatlarına karşı çıkmayı karıştıran kafası karışık arkadaşlar!

Bir kere daha düşünün isterseniz.

Olayların sıcağı bir geçsin, Erdoğan’ı en sert şekilde eleş-tirmeye devam ederiz, olmaz mı?

17 Temmuz 2016

“En kötü demokrasi en iyi darbeden daha iyidir” D.Cündioğlu

19 Temmuz 2016

İş çirkinleşti; planı tutmayan, anti-demokratik silahlı Fetö darbe girişiminden sonra şimdi de gayet iyi planlanmış, planı hayata geçirmek için kıvılcım beklediği net olarak görülen, meşru yöntemleri kullanır görünen -ama kesinlikle gayri-meşru-, malum nedenlerle haklılığı kesinlikle tartışılamayan -ama hukuk dışı yöntemleri kullanan-, sofistike bir darbe ile karşı karşıyayız.

Ben darbenin her türlüsüne karşıyım. Bu yüzden bu sofis-tike darbeye de karşıyım.

Üst üste bu kadar çok darbeye şahit olmak baş döndürücü. Ama insanlar birinci darbenin sarhoşluğu yüzünden ikinci-sini fark edemiyor. Hatta şiddetle bu darbeye alkış tutuyor. Farkında olanlar sessiz kalıyor.

Page 317: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

317

Toplum tepeden yeniden dizayn edilecek. Hem de toplu-mun rızası ile. (OHAL ilanı ve KHK üzerine yazdım)

19 Temmuz 2016

Dünya tarihinde örneği hiç görülmedik -en azından benim görmediğim kadar- çapta büyük bir kamu darbesi yapılıyor. Tamamen hukuk dışı, tamamen keyfi, tamamen anti-demok-ratik…

Faşist, totaliter, diktatöryel bir devlette bile bu çapta bü-yük bir operasyon yapılamamıştır zannımca.

Bunun arkasını toplamak çok uzun yılları alabilir.

27 Temmuz 2016

1-Fetö’nün yaptığı başarısız bir darbe girişimiydi. Ama bir tiyatro değildi. Miladi noktası 20 Temmuz 2016 olan Tayyip darbesi ise başarılı bir darbedir. Ben bu darbeye “sofistike darbe” ismini verdim.

2-Fetö başarısız darbe girişimi ile Tayyip ve ekibine son bir kaç yıldır arayıp da bulamadığı bir fırsatı altın tepside sundu.

3-Artık tablo şu: Ana muhalefet, ordu, basın, tüm STK’lar, tüm iş adamları ve bürokratlar seve seve veya zorla Erdoğan’ın arkasında saf tutmuş durumda. Çünkü halk, 15 Temmuz’da yaşadığı ve iliklerine kadar hissettiği gerçek bir tehdit yaşadı. Buna verilmesi gereken tepkiyi verdi. Ama Tayyip bunu, ina-nılmaz bir fırsata çevirdi. Muhtemelen uzun süredir plan-ladığı şeyleri gerçekleştirmek için eline inanılmaz bir fırsat geçti. Çok kısa sürede gerçek olandan illüzyon olana geçişi sağladı. Şimdi Türk halkı bir illüzyon yaşıyor. Tüm kafalar 15 Temmuzda takılı kaldı. Bunu bilen Tayyip 15 Temmuz korkusunu canlı tutmak için elinden geleni yapıyor. Artık demokrasi nöbetleri aylarca tekrarlanacak toplumsal bir ge-leneğe dönüştürülecek. 7si 40’ı 52’si yıldönümü kutlanacak. 15 Temmuz demokrasi bayramı ilan edilecek. Aradan zaman da geçse, gerçek tehlike küllense de tehlike devam ediyor denecek. Korkular diri tutulacak. 15 Temmuz korkusu, tüm toplumun, tüm kamunun, basının, ordunun, polisin yaptığı

Page 318: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

318

gibi, Tayyib’in arkasında saf tutması için sürekli canlı tutula-cak. Farklı komplo teorileri ile -bunların bir kısmında gerçek-lik payı bulunsa da- bu korku derinleştirilecek. Toplumun yüzde ellisi değil yüzde yüzü konsolide edildi.

4-Olağanüstü halin anlamı şu: Tayyip, parlamentoyu, anayasayı, yasaları askıya aldı. Parlamento artık fasa fiso... Tayyip emredecek, bu, kanun hükmünde kararname haline getirilecek. Parlamento, kurullardan geçmeksizin onaylaya-cak. Çıkartılan kararnamenin anayasa mahkemesinin deneti-mine tabi tutulamayacağını unutmayın. Tamamen keyfi bir idare dönemine giriyoruz. Ak Parti artık bir BAAS Partisi. Tayyip de bir BAAS Partisinin tek adamla yönetilen ülkenin, tartışılmaz tek adamı. Yetkileri bir padişahın yetkilerinden daha az değil.

5-15 Temmuz’da ortaya çıkan haklı gerekçe artık sanal/sen-tetik bir gerekçedir. Bunun gereği aslında büyük ölçüde yeri-ne getirildi. Şimdi, olağanüstü hal ile bunun geri dönüşümsüz hale getirilmesi sağlanacak. İşlenen büyük bir suçtur. Ama suçun cezalandırılması, hukuka uygun bir biçimde yapıl-malıdır. Şu anda hukuk yok. Daha olağan üstü hal ilan edil-meden, olağan üstü hal koşulları uygulanmaya başlanmıştı bile. Tek bir emirle on binlerce insanı işten atmak ne demek! Bunun neresi hakka ve hukuka uygun! Halk desteğini arkası-na alan Tayyip inanılmaz hukuk facialarına imza atıyor.

6-Fetö ve ekibine, cemaate dönük bağırsak temizliği ta-mamlandıktan sonra iş burada kalmayacak. Tayyib’e dönük tüm muhalif unsurlar ve ileride muhalefet olma ihtimali olan tüm unsurlar temizlenecek. Ve bu üç ayla sınırlı değil. Uzun yıllar bu koşullar altında yaşamaya hazır olun. Fetö tehdidi bitse bile, sentetik tehdit ve korkularla halk bu koşullarda yaşamaya alıştırılacak. Her çıbanın başı ezilecek. Sanal me-dya dâhil her yer kontrol altına alınacak. İnsanlar birbirlerini jurnallemeleri için teşvik edilecek. İlgisiz kişilerin Fetöcü diye başı yanacak. Ama halk için ne gam. En akıllı İslamcısından, en sıradanına kadar konsolide edildiği için, sürekli teyak-kuz halinde demokrasi nöbetleri tutmaya devam edecekler!

Page 319: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

319

En kısa zamanda yapılacak seçimlerle Tayyip yeni anayasa ile başkan olacak. Olağanüstü hale ihtiyaç da kalmayacak. Çünkü anayasa bir olağanüstü hal anayasası olacak. Tıpkı ön-cekilerin bir darbe anayasası olması gibi…

7- Nazi örneğinden yola çıkarak şunu da söyleyebilirim: Bu sürecin varacağı yer, büyük bir savaşa sürükleneceğiz. Çünkü tarihteki örnekler hep böyle. Bu bir iç savaş da olabilir. Ancak toplumun yüzde yüzü konsolide olduğu için iç savaş Kürtlerle Türkler arasında veya Alevilerle Sünniler arasında çıkartılabilir. Dış savaş için ise sebep aramaya ne hacet!

8-Bu süreçte beni en çok üzen şey, en akıllı İslamcılarımız bile artık sağlıklı düşünce ve davranıştan uzaklaştı. Dün facebookta yaptığım paylaşım yüzünden, şimdiye kadar hiç almadığım kadar çok sayıda, peş peşe özel mesaj al-dım. Hepsi saldırgan nitelikteydi. Muhalif ve eleştirel bakış açılarını sindirmek için Tayyib’in özel bir çabaya da ihtiyacı yok. Gönüllü ajan ve militanlar zaten bu işi çok iyi bir şekilde yapıyor/yapacak. Hem de en aşağılık dil ve yöntemleri kul-lanarak. Allah okumuşların şerrinden korusun diyen imam haklı. Maalesef böyleyiz. Düne kadar, fikirlerinin tümüne katılmasam da, sevip saygı duyduğum insanlar bile bu hale gelmişse, çok da ümit beslemeye gerek yok. Facebook hes-abımı -bir süreliğine- kapattım.

9- Çok doluyum. Yazacak çok şeyim var aslında. Ama ba-şınızı ağrıtmak, dın dın sizi rahatsız edip durmak istemiyo-rum. Son kez şunu söylemek istiyorum:

Sanal korkular sizin kuklacıya uzanan ipleriniz olmasın. Özgürlüğünüzün, iradenizin ve aklınızın kıymetini bilin. En kötü esaret, reel esaret değil, bir illüzyonla oluşturu-lan esarettir. Esir esirliğinin farkında değildir. Maalesef bu illüzyon oluşturuldu. Hem de son derece haklı bir gerekçeye dayandırılarak... Ne olur buna kanmayın.

4 Ağustos 2016

Tayyip’in, FETÖ hakkında “Ne yazık ki ciddi manada yanılgıya düşmüşüz, bilmeden yardımcı olduk, Allah bizi

Page 320: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

320

affetsin” şeklindeki sözlerinin hukuktaki asgari karşılığı suç kastı olmaksızın suça iştirak etmek veya suçun oluşumuna yardımcı olmaktır. Suç kastı olmadan yapılan bu tür işlerde suçun unsurları oluşmadığı için cezai sorumluluk yoktur. Ancak işleyen demokrasilerde bu tür bir tavrın siyasi karşı-lığı, o kişinin derhal istifa etmesidir. Savcılık da, bu yardımcı olmada suç kastı olup olmadığını belirlemek için derhal bir soruşturma başlatır. İşleyen demokrasilerde işi Allah’a havale ederek kurtulamazsınız.

Sorgulanması gereken diğer bir husus da şudur: Bilmeden onlara yardım eden, onlarla birlikte hareket eden, selam ve-ren, iş tutan, firmalarında çalışan, gazetelerinde yazı yazan, her türlü beşeri münasebetlerde bulunan, iyi niyetle ve Allah rızası için düşüncesi ile mali ve fiili destekte bulunan kişi-ler de suç kastı taşımadıkları ve yaptıklarının suça yardımcı olmak olduğunu bilmedikleri için, tıpkı Tayyip için olduğu gibi, suç unsurları oluşmuş sayılmaz. Sadece operasyonel kadro bunun dışında tutulmalıdır. Bu tür insanların, her tür-lü devlet kurumundan, belediyelerden, en üst makamda bu-lunanından çaycısına kadar, hiçbir hukuki süreç işletilmeksi-zin uzaklaştırılması tamamen bir zulümdür. Gazetecilerden iş adamlarına, bürokratlardan devlet memurlarına kadar, önceden hazırlanmış listeye göre, bunların bir kısmı tıpkı Tayyip gibi bilmeden alet olduk diye itiraf etmelerine rağmen tart edilmeleri, tutuklanmaları, şirketlerine, mal varlıklarına el koyulmak da hukuksuzdur, zulümdür. Ayrıca TCK’nda örgüt üyesi olmanın cezası da bunlar değildir. TCK’ya göre örgüt üyesi olan birisi üye olduğu kanıtlandıktan sonra bir ile üç yıl arasında hapis cezasına çarptırılır. Üstelik milyon rakamlarıyla taraftarı olan bir örgüt de bir örgüt olmaktan öte toplumsal tabanı olan bir halk hareketidir. Yaptıkları tümüy-le yanlış da olsa bu böyle… Türkiye geneline yayılmış ikinci bir Dersim operasyonuyla karşı karşıyayız. Eğer bu operas-yon haklı bir operasyonsa, PKK sempatizanı olan milyonlarca Kürt’e de aynı muamele yapılmalıydı. Sıkıysa bunu da yap-sınlar.

Page 321: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

321

Diğer yandan, diyelim ki Tayyip 15 Temmuz’a kadar yanıl-gıya düştüğünü anlamamış olsaydı, FETÖ de darbe hareke-tine girişseydi ve gene başarısız olsaydı, 15 Temmuz’a kadar neyin ne olduğunu anlamakta geciken, gazeteci, bürokrat, öğretmen, iş adamları ve sempatizanlara görülen revanın kendisine de görülmesine razı olacak mıydı? Bir zamanlar si-garayı kısa bir süreliğine bırakan, geçmişteki cemaat diktatö-rümüz, sigara içen bütün arkadaşların ellerindeki paketi alıp çöpe atardı. Sigaraya şiddetle karşı olmama rağmen bu ha-reketi bana çok iğrenç gelmiş ve ona demiştim ki: Sigara sen içmeyi bıraktıktan sonra kötü olmadı önceden de kötüydü. Tabii tekrar sigaraya başlayınca bundan vazgeçti.

Son notum: Tayyip, bunların ne olduklarını önceden de biliyordu. Daha baştan beri niyetlerinin çok iyi farkındaydı. Evliliklerinin ömür boyu olamayacağının da idrakindeydi. Sadece şartların oluşması için bekledi. Aynı şey Fethullah için de geçerli. Öldürücü darbeyi kim daha sert vurursa o kaza-nacaktı. Öldürücü darbe vuruldu mu bilmiyorum. Ama en azından şimdilik her şey Tayyib’in lehine görünüyor.

11 Ağustos 2016

“Kandırılmak” bir haktır. Kimsenin kandırılma hakkı elin-den alınamaz.

Ammaaa! Reyiz’ten sonra (Reyiz’in kandırıldığını anlama-sından sonra) KHK ile tüm kandırılma haklarınız elinizden alınmıştır. Artık kandırılamazsınız.

Kandırılanlar en ağır şekilde cezalandırılacaktır.

23 Ağustos 2016

15 Temmuz’da ortaya çıkan, dış ve iç düşmanlara, para-lel yapıya karşı kenetlenmemizi ve tek bir toplum haline gel-memizi sağlayan D. Cündioğlu’nun deyimiyle “Türkiye’nin ruhu”nun ne kadar güzel işlediğini gösteren, bizzat tanık ol-duğum, birinci ağızlardan dinlediğim, basından takip ettiğim bazı ilginç olaylardan bir demet yaptım.

Page 322: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

322

Buyurun:

1-Yakın bir dostumun oturduğu sitede, işsiz güçsüz, çevre-yi sürekli rahatsız eden, kabadayı ve mafya bozuntusu tavırlı, uyuşturucudan, adam öldürmeye azmettirmekten ve hırsız-lıktan sabıkalı bir sakin, 15 Temmuz’dan sonraki günlerde, si-tenin güvenlik amirinin başına silahını dayamış ve “Senin fe-töcü olduğunu biliyorum. Sitemizi sen koruyamazsın. Derhal burayı terk et, yoksa seni gebertirim,” demiş. Arkadaşlarıyla birlikte güvenlik amirini epeyce hırpalamışlar. İş karakola ak-setmiş. Güvenlik amiri, fetö üyesi olmaktan gözaltına alınmış. Mafya bozuntusu da bir fetöcüyü devletimize teslim etmenin gururuyla kahramanca siteye dönmüş. Eski güvenlik amiri-nin akıbetini bilmiyorum ama sitede yeni güvenlik amiri maf-ya bozuntusu şahıs olmuş.

2-İşleri bozuk giden muhafazakâr bir ailenin yönettiği bir şirketten 12 işçi fetöcü oldukları için işten atılmış. Tabii ki taz-minat ve maaşlarını alamadan… Sıkıysa şikâyet etsinler.

3-Oğlumun sınıf arkadaşının ailesi apar topar evlerinden taşındı. Sebep, oturdukları binadaki komşuları, binamızda fe-töcü istemiyoruz, diye imza toplamışlar.

4-Vefat eden annelerinin 40. Gününde mevlit okutan ai-lenin evine polis baskın düzenlemiş. Sebep, fazla sesten ve apartmana çok sayıda kişinin girip çıkmasından rahatsız olan yan komşusu, fetöcüler toplantı yapıyor diye polise şikâyet et-miş. Sonuç, mevlit sahibi, ikram edemediği etli pilavları, ispi-yoncu komşularına dağıtmak yerine köpeklere dökmüş.

5-Hakan Şükür, (Resmi) Türk Futbol tarihinden siliniyor-muş. Dünya üçüncüsü olduğumuz kupada, kalecinin uzana-madığı yükseklikteki topu kafa ile kaleye gönderdiği pozis-yon veya dünyanın en hızlı golü pozisyonu zihinlerden nasıl silinecek merak ediyorum. KHK bunun için yetersiz kalacak. Babası da, H.Şükür belki gelir teslim olur diye, gözaltınday-mış. Asker kaçağı olduğum günlerde, (vicdani ret hakkımı kullanıyordum) yerimi söyletmek için rahmetli babamı sık sık karakolda sabahlattıkları günler geldi aklıma.

Page 323: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

323

6- FG plakalı araçların plakaları iptal edilip, yenileri verile-cekmiş. Haritalarda, Fransa’nın “F” si de iptal edilip “Ransa” olarak yazılmalı. Gül’ün “G”si silinip, “Ül” olarak sözlüklere geçirilmeli. Hatta en iyisi Türkçe’den “F” ve “G” harflerini tü-müyle kaldırsınlar. “Türkiye’nin ruhu” bunu gerektirir.

1 Eylül 2016

İlk taşı Pensilvanya’ya gitmeyenler atsın, demiş, Rıdvan Çeliköz.

Çok doğru ama sanırım “Pensilvanya’ya gitmemek” kap-samı yeteri kadar belirlemiyor.

Ne bileyim işte ABD’ye vize alamamıştır, randevu kopara-mamıştır, konumu buna müsaade etmemiştir de bu yüzden Pensilvanya ya gitmemiştir.

Bu sözü şöyle söylersek sanırım kapsam biraz daha ger-çekçi olur:

İlk taşı “hiç aldatılmayanlar(!)” atsın.

2 Eylül 2016

Adli yılın açılışı Beştepe’de, salona giren Erdoğan’ı ayakta alkışlayan bağımsız(!) yargı mensubu hâkim ve yargıçların ka-tılımıyla gerçekleşmiş.

Bu durumda yasama, yürütme ve yargı şeklindeki kuv-vetler ayrımı artık Beştepe, Beştepe, Beştepe şekline dönmüş olmuyor mu?

Peki, bu durum, en az fetö türü örgütlerin yargıya, orduya, kamu kurumlarına sızması kadar tehlikeli, zararlı, anti-de-mokratik, adaletsiz ve Türkiye’nin (varsa) geleceği açısından riskli bir durum değil midir?

3 Eylül 2016

Bir insana veya haksız/suçlu da olsa bir gruba adaletsiz davranılabileceğini, adaletin gerektirdiği süreçlerin iptal edi-lebileceğini onaylamak ve onlara revadır demek, bütün in-sanlara adaletsiz davranmayı onaylamak gibidir.

Page 324: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

324

Unutmayalım ki bu durum, kamuoyunu, yapana reva ol-duğuna ikna eden bir delilin kullanılarak yarın başka bir oda-ğın adaletsizliği size de yöneltmesine yol açabilir.

Vicdanınıza sorun, sorgusuz, sualsiz savunmasız, mahke-mesiz, adaletsiz bir muameleye tabi tutulmaya kendi nefsiniz adına razı olur muydunuz?

4 Eylül 2016

İtiraf ediyorum!

Ben de kandırılanlardanım!

Sanırım 13-14 yaşlarındaydım. Sene 1979-1980 gibi. Bir yatsı namazının ardından mahalle camimizin imamı, “Bu ak-şam bizim evde sohbet var, gelmek ister misin,” dedi.

İlk günahı o akşam işledim. Maklube miydi hatırlamıyo-rum yemek yedik, çay içtik.

Hoca, çok etkili bir sohbet yaptı. Sonradan bir kasetini dinleyince, sohbetin içeriğinin, noktasına virgülüne kadar Fethullah Gülen’in bir vaazı ile aynı olduğunu anlamıştım.

Sonraki beş-altı ay böyle geçti. Yurtlarından, evlerinden çıkmaz oldum. Genç, yetişkin, esnaf fark etmez, bütün soh-betlerine katılıyordum.

Bir süre sonra bir gün, burada ayrıntısına giremeyeceğim bir olay oldu. Yurtlarından bir öğrenci atıldı ve onunla ilgili, çok yakından müşahede ettiğim, arka plandaki bazı meseleler kafamı karıştırdı.

O andan itibaren ayrıntılardaki bazı hususlara daha fazla dikkat etmeye, sorgulamaya başladım.

Bir gün, sonraları İzmir’in imamlığına kadar yükseldiğini duyduğum bir hoca, Risaleler’den bir bölüm okudu ve uzun uzun açıklamasını yaptı. Herkesi kıvama getirdikten sonra, tam çaylar gelirken öyle bir laf etti ki benim başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Şunu söyledi:

Page 325: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

325

“Görüyorsunuz,” dedi, “Risaleler o kadar değerli, önem-li, açıklayıcı, kapsayıcı, derin bilgiler içeriyor ki, Kur’an bile bu konuda yetersiz kalmaktadır! Risaleler, Kur’an’ın yetersiz kaldığı pek çok hususu açıklamaktadır.”

Çocuk aklımla bile, Allah’ın kitabı ile insan sözünün kar-şılaştırılmasını ve Kur’an’ın yetersiz, insan sözü risalelerin ise Kur’an’dan daha kapsamlı olarak nitelendirilmesini fazlasıyla yadırgadım.

İşte o günden itibaren Fethullah Gülen cemaati ile tüm iliş-kimi kestim. 36 yıldır semtlerine bile uğramadım.

Artık itiraf ediyorum!

Herkes gibi ben de kandırıldım. Büyük bir hata yaptım, çaylarını içtim, toplantılarına katıldım. Verecek bir şeyim ol-madığı için, “ne istediniz de vermedik!”, diyemeyeceğim ama olsaydı, ne isteseler verirdim inan ki.

Yaptığım bu büyük hatadan dolayı Rabbimden af diliyo-rum, kandırıldığım için de yüce milletimden özür diliyorum.

1980 yılını da milat yaptım, bu yıldan sonra cemaati bü-yütmek için çalışanları, cemaatin önünü açanları affetmiyo-rum. 15 yaşında bir çocuğun anladığını anlayamıyorsanız yazık sizin hâkimliğinize, öğretmenliğinize, paşalığınıza, okumuşluğunuza, profluğunuza, bakanlığınıza, başbakanlı-ğınıza, diyorum.

NOT: Anlattığım olayda abartı yoktur, hayal mahsulü de değildir. Bizzat yaşanmıştır. Yani bizzat şahsım tarafından yaşanmıştır. Tarihlerde oynama da yoktur.

Vallahi bak!

7 Eylül 2016

“At izi, it izine karıştı!” (Erdoğan)

Özür dilerim benim yüzümden oldu. Ben karıştırdım bü-tün izleri. At izini iti izine karıştırdığım için Rabbimden af, Türk milletinden özür diliyorum.

Page 326: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

326

15 Eylül 2016

Zaping yapıyorum, TRT-Müzik kanalı, Top-20 şarkı liste-sini veriyor.

Merak ettim birinci sırada hangi şarkı var diye.

Mustafa Kamacı’nın “Dua” isimli şarkısı veya ilahisi. Şarkı Erdoğan’ın kendi sesinden, sanırım Arif Nihat Asya’ya ait “Dua” şiirini okumasıyla başlıyor. Şarkının aralarında ara ara gene Erdoğan’ın sesi...

“Ne günlere kaldık!” demekten kendimi alamadım. İyi ki heykele karşı, yoksa bir de her köşe başına dikilmiş heykeller-le yüzleşip duracaktık. Hayrettin Karaman’a bir fetva ile bunu da yaptırsa mı ne! O zaman tam olurdu.

Aklıma lise yıllarımdaki bir hatıram geldi.

Bir 10 Kasım günü, törenlerin ardından sınıflara dağıldık. Dersimiz fizik. Fizik hocamız, çocuklar bugün 10 Kasım ol-duğu için Atatürk hakkında konuşacağız, önerisi olan veya konuşmak isteyen var mı, diye sordu.

Ben de kalkıp dedim ki: Hocam Atatürk’ün sevdiği fizik problemlerini çözelim.

Sanırım, kurtulduğumuzu zannettiğimiz o günlere hızlı bir dönüş yapıyoruz.

19 Eylül 2016

“İdeoloji, bir açıdan, insanları inandırdığınız ve ona göre kalıba soktuğunuz bir hikâyedir,” demişti Adam Walker.

Hikâye bir gerçeğe dayanabilir, ya da tamamen uydurma veya mitsel nitelikte de olabilir. Bu önemli değil.

“15 Temmuz” olayı da artık herkese inandırılması, kafa-lara nakşedilmesi, sürekli canlı tutulması gereken bir hikâye, bir mit…

Gerçek bir olaya dayansa da böyle…

Erdoğan Cumhuriyet’inin/parti devletinin miti…

Page 327: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

327

Tıpkı “Kurtuluş Savaşı”nın Cumhuriyet ideolojisinin bir miti olması gibi…

Ne yani, Kemalistinden, İslamcısına; liberalinden, ülkücü-süne; milliyetçisinden, ulusalcısına; sosyalistinden, şeriatçısı-na herkes bu mite “kurtuluş savaşı mitine” iman etmiyor mu, bir yönü gerçeğe dayansa bile…

Ve okullar, ilkokulundan, üniversitesine, düzene uygun kafaların imal edildiği insan fabrikalarıdır.

Amaç, düzene, gözünü kırpmadan ölecek ve öldürecek asker, Düzene, mitlere inanmayan kâfirleri yargılayacak hâkim; Düzene, cadıları yakıp cezalandıracak cellât; Düzene, düzeni düzenlerin lehinde işletecek bürokrat; Düzene, düzene uygun kafalar yetiştirecek eğitimci yetiştir-mektir.

Tabii bir de kaymağın yüzde seksenini sömürecek yüzde onluk elit azınlık; kahkahalarla en tepede, gönüllü kulluk edenlerin tepesinde, neşe içinde zıplayıp insanların kendileri için ölmelerini ayakta (!) alkışlayacak “Sparta Tüccarları”…

Kızgınım, çünkü okulların açıldığı ilk gün ilkokul ikinci sınıftaki otistik oğluma, “Sevgili Öğrenciler!” diye başlayan ve “15 Temmuz Mit”ini, o saf beynine nakşetmek için broşür dağıtan düzenin eğitim kurumunun yaptığı tam da budur işte: Düzene uygun kafalar yetiştirmek…

O saf dimağları, kesip biçerek; mutlak itaat eden, gönül-lü kulluk eden, gözünü kırpmadan ölmeye hazır, miti tartış-maktan aciz insanlar yetiştirmek…

Okullar eğitim ve öğretim merkezleriydi hani…

Nerede bilim, nerede sanat, nerede felsefe, nerede ahlak, nerede müspet düşünce, nerede sorgulayıcı dimağlar, nere-de analitik bakış, nerede çoğulculuk, nerede hoşgörü, nerede merhamet, nerede adalet, nerede özgürlük, nerede hukukun üstünlüğü…

Nerede, nerede, nerede…

Page 328: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

328

Sizin, benim melekler gibi saf oğlumun zihnini, “Zafer”, “şehit/lik”, “ihanet”, “namlu”, “kurşun”, “ölüm”, “direnme”, “vatan”, “bomba”, “destan”, “kanla sulanan toprak” gibi ilkel kelimelerinizle doldurmaya, zehrinizle temiz kalbini kirlet-meye ne hakkınız var!

İğrenç iktidarınız, süfli amaçlarınız, dayatmacı ideoloji-leriniz için üstte itişip kakışırken, altta kalan saf canları ezip kendi keyiflerinize, hırslarınıza hizmetkâr kılmaya; pis koku-nuzla etrafta uçuşan kelebeklere hayatı zehir etmeye ne hak-kınız var!

Söylesenize ne hakkınız var!

29 Eylül 2016

KPSS veya muhtelif sınavların soruları çalınarak büyük haksızlıklar yapılıyor ve işin ehli olanlar yerine kendi cema-atlerinden şahısların memurluk ve öğretmenlik makamlarına atanması sağlanıyordu. 15 Temmuz sonrası sınavın yanı sıra bir de mülakatı zorunlu hale getirdiler.

Amaç, fetöcüleri ayıklamak!

Ama görünen o ki, mülakatlar, tam bir yandaş, partizan, akraba, eş, dost kayırmacılığına dönmüş. Yani yeni sistem meseleyi çözmüyor, soruların çalınmasından bile kat kat so-runlu hale getiriyor.

Buyurun, ismi bende saklı bir kardeşimizin feryadı:

“Sizden yardım istiyoruz ben ve benim gibi binlercesi haksızlığa uğradı. Örneğin ben KPSS’den 82 aldım mülakat-ta 52 verdiler. KPSS puanlarıyla mülakat puanları arasında çok dengesizlik var. KPSS’den 70 alanın puanını mülakatta 90 a yükseltmişler. Bu adaletsizliği dile getirmeye çalışıyoruz Lütfen sesimize ses olun...”

15 Kasım 2016

Doğu/Ortadoğu Toplumlarının siyasi genetiği çoban-sürü ilişkisine dayanır. Buna gütme-güdülme ilişkisi de diyebilir-siniz. Çoban güden/yöneten, dolayısıyla yönettiğini diledi-

Page 329: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

329

ği gibi yönlendiren, sürüsü üzerinde tasarruf hakkı sınırsız olan; buna karşılık halk ise yönetilen/güdülen, çobanın ve ço-ban köpeklerinin güttüğü yöne doğru gitmek zorunda olan iradesiz bir sürüdür.

Erdoğan’ın “çoban felsefesi” dediği ve kendini sürüyü yö-neten çoban, halkı ise sürü mesabesine koyduğu felsefenin özü budur.

Etrafında yönetme-yönetilme ilişkisine dair görebildiği tek somut örnek çoban-sürü ilişkisi olan geçmiş doğu toplumları için bu örnek açıklayıcı olabilir.

“Hepiniz çobansınız...” diyen Peygamber de deve çoban-larına hitap ederken daha iyi bir örnek bulamamış olabilir. Ki o bile çobanlığı yönetme-yönetilme ilişkisinden öte herkesi içine alan bir sorumluluk ilişkisine yükseltmeye çalışıyor.

Ancak bu çağda hâlâ bir “çoban felsefesi”nden övgüyle bahsetmek, kendini çoban, halkı sürü yerine koymak, siyasi aklın neresine düşer, anlamakta zorluk çekiyorum.

İşin gerçeği hâlihazırda böyle, biliyorum. O kafa değişme-di. Ne çobanın ne de sürünün kafası değişti. Ben sadece çoba-nın güttüğü sürüde bir malak/koyun/deve olmadığımı beyan etmek istedim.

17 Kasım 2016

Otoriter yönetim, sıkıyönetim, OHAL gibi baskıcı dönem-lerin en olumsuz etkisi, bu dönemlerde baskı nedeniyle eğdi-rilen başların eğik gezmeye alıştırılması ve baskı kalksa bile başların bir daha kalkmayıp eğik kalmasıdır.

Bu yüzden baskı da olsa başınızı öne eğmeyin.

Ben her akşam talim yapıyorum ve sahile gidip denize doğru Halil Sezai’nin şarkısını avazım çıktığı kadar bağırarak söylüyorum:

“İiiiisyaaan!”

Page 330: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

330

21 Kasım 2016

-Dünya beşten büyüktür, diyen Erdoğan, “Şangay Beşlisi”ne tav olacak gibi. Birisi Erdoğan’a dünyanın Şangay Beşlisi’nden büyük olduğunu hatırlatmalı.

-”Kurunun yanında yaş da yanar!” (Erdoğan) sözü, bir hu-kuk kuralı değil, hukuk ihlallerinin yanlışlığının dile getiril-diği bir eleştiri sözüdür. Kurunun yanmasının bile hukuki te-melinin yok edildiği şu günlerde, maalesef bu söz, hukuk ih-lallerini meşrulaştırmak için, sanki bir hukuk kuralıymış gibi dile getiriliyor. Açık ihlallerin örnekleri gündeme geldiğinde, “Olabilir! Kurunun yanında yaş da yanar” denilerek, izah edilemeyen uygulamalara meşruiyet sağlanmaya çalışılıyor. Oysa kurular da, yaşlar da hukuk dışı yöntemlerle yakılıyor.

26 Kasım 2016

“Hani “Diktatör” dediğiniz bir Erdoğan var ya, bu Erdoğan, bu zihniyete (üyelik müzakerelerini geçici olarak donduran AB zihniyetine) karşı diktatördür! Ama samimi olanlara karşı müşfiktir, merhametlidir” (R.T.Erdoğan)

Önceden diktatörlük iddialarına şiddetle karşı çıkardı, şimdi ufak ufak “kime karşı diktatör”, “iyi diktatör” vs. argü-manlarını kullanmaya başladı.

Erdoğan’a bu kadar çok “diktatör!” demeyecektiniz. Artık içselleştirmeye, dillendirmeye başladı.

Hadi hayırlısı!

6 Aralık 2016

“Münafık”, Arapçada “nifak” kelimesinin ismi failidir. Yani nifak yapan demektir.

Peki, nifak nedir?

Arap tavşanı veya tarla faresi denilen hayvan toprağın al-tında tünel kazarak bir yuva yapar. Yuvasının bir girişi bir de çıkışı vardır. Hayvanın bir delikten girip, diğerinden çıkması-na “nifak”, bunu yapana da “münafık” denir.

Page 331: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

331

Bence Avrasya Tüneli’nin adı “Münafık Tüneli” olmalıdır.

12 Aralık 2016

Şehitler Köprüsü...

Şehitler Tepesi...

Şehitler Meydanı...

Gazi şehirler, ilçeler, kasabalar, köyler, mahalleler...

Şehit asker, şehit polis, şehit kaymakam, şehit öğretmen, şehit madenci, şehit kız yurdu öğrencileri, şehit esnaf, şehit vatandaş...

“Hepimiz birer şehit namzediyiz. Allah nasip ederse ben de şehit olurum inşallah sizler de şehit olun” (Polislere hitap eden Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki)

Ölüme, ölmeye, ölülere övgüler, doğal yollardan olmayan ölümün yüceltilip kutsanması...

Bir tür toplumsal nekrofili...

Ben, kaçınılmaz sonumuz bu olsa da ölümü değil yaşamı seviyorum.

Adam gibi yaşamayı ve yaşatmayı beceremeyenler ölümü yücelterek işi kurtarmaya çalışıyorlar.

Keşke ölümü yüceltip kutsallaştırdığımız kadar yaşama, yaşamaya, yaşatmaya, hayata değer verseydik...

Keşke ölüme namzet insanlar yetiştireceğimize yaşamaya ve yaşatmaya namzet insanlar yetiştirebilseydik.

Yazık...

24 Aralık 2016

Sırf bir İŞİD videosu paylaşılıp izlenmesin diye,

Tüm videoların izlenmesine, 80 milyonun internet kullanı-mına günlerdir engel koyup, kısıtlayıp, hiç bir açıklama ihti-yacı bile hissetmemek...

Page 332: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

332

Ne tarz bir kafaya karşılık geliyor bu?

Kendilerini baba, papa, patrik, sahip, çoban, dilediğini yapma özgürlüğüne sahip, memleketin patronu; halkı ise hi-zaya getirilmesi, korunması, eğitilmesi, güdülmesi, vaziyet edilmesi gereken, kısıtlamalar olmazsa kontrolden çıkacak cahil, bilmez, avam, sürü yerine koymak...

Söylemlerinizle zaten zıvanadan çıkan çıktı, elinde silahı olan adam vuruyor, gaz bidonunu kapan binaları ateşe veri-yor.

İlle de kısıtlama koyacaksanız, internet yerine siz bay çok konuşanın düğmesini biraz kıssanız ortalık daha sakin ola-cak.

25 Aralık 2016

Mahallenin haftalık gündemine dair:

*İmam-hatipler işidçi mi yetiştiriyor?

Bence değil. İmam-hatiplerden istisna olarak işidçiler de çıkabilir. Ama işid’in asıl kaynağı imam-hatipler değil ce-maatler, vakıflar ve dernekler. Daha da önemlisi Türkiye’de işid’in yaygınlık kazanması için yeterli zemin yok. Bu zemin Çeçenistan, Suriye, Irak, Pakistan gibi ülkelerde var. Ancak böyle giderse gelecekte bu zeminin Türkiye’de de güçlenmesi ihtimal dâhilinde.

İmam-hatiplerin mevcut müfredatı ise dindar, gelenekçi, mukaddesatçı, mücahit, milliyetçi, Türklerin elinde olması şartıyla hilafetçi, Osmanlıcı ve aynı zamanda da dünyaya ni-zam verme amacı taşıyan, bu amacını siyasette, ekonomide, iş alanında, uluslararası alanda, bilimsel alanda gerçekleştire-cek yetişmiş bir nesil ortaya çıkarmak.

Tabii ki, siyasi alanda AK Partiye ram olmuş, AK Parti Cumhuriyeti düzenine uygun kafalar üretmek.

20 Ocak 2017

Böyle topluma, böyle meclis...

Page 333: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

333

Kavga eden ayrışan bir arada yaşamayı beceremeyen, di-dişmeyi iletişim zanneden topluma, kavga eden meclis...

Kültürü kahvehane kültürünün bir gıdım üstüne çıkama-yan topluma kahvehane gibi meclis...

Böyle topluma, böyle Reiz...

Babamız öldü, yeter ki başımız sağ olsun diyen topluma, varlığı varlığımızın tek sebebi olan Reiz...

Sürü topluma, güdülmek isteyen yığınlara çoban Reiz, tek adam...

Yeter ki kurdun dişlerinden korusun da, önemli değil, boy-numuza bıçağı çalan gene çobanımız olsun, katlimiz de gü-ven içinde elinden olsun, yeter ki kurtlara kaptırmasın bizi...

Böyle topluma, böyle anayasa...

Yarısı okuyup anlamadan, ne getirip ne götürdüğünü me-rak bile etmeden çılgınlar gibi savunur. Reiz olacak dediyse mutlaka doğrudur...

Diğer yarısı da okumadan reddeder, o dediyse, o olsun is-tiyorsa mutlaka yanlıştır...

Böyle bir toplumuz işte...

Neye layıksak onu buluyoruz. Hak ettiğimiz buymuş de-mek ki...

Kenan Evren anayasası bile bu toplum için lüksmüş me-ğer...

1982 anayasasından ne değişirse değişsin o iyidir, der ve tüm anayasa değişikliklerini desteklerdim, çünkü daha kötü-sü olamazdı oysa daha kötüsü de varmış.

20 Ocak 2017

Bir İslamcı, kuvvetler ayrılığını neden anlayamaz?

Çünkü ideal yönetim biçimi olarak gördüğü “hilafet siste-mi”nde kuvvetler ayrılığı yoktur da ondan...

Page 334: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

334

Halife, hem hükmeder -yani yasayı yapar/içtihat eder, is-tişare etse de son sözü o söyler-, hem yönetir/emreder -yani yürütme onun erkindedir-, hem de yargılar...

20 Ocak 2017

Bir İslamcı, düşmanının yöntemiyle düşmanının tepesine çökmeyi neden hak reva görür?

Çünkü Peygamber, “Düşmanınızın silahıyla silahlanınız buyurmuştur”

Çünkü Kur’an kısasa kısası emreder.

Çünkü Mekke’de zayıfken her türlü zulme uğrayan Peygamber, Medine’de gücü eline geçirince, yaptıklarını on-lara ödetmiş, ona ihanet eden Yahudileri sürmüş, katletmiş, en ağır cezalarla onları cezalandırmıştır da ondan...

21 Ocak 2017

Anayasa değişikliğine, okumadan, anlamadan, gelecekte nelere yol açacağını düşünmeden, kaç madde değiştiğinden bile bihaber bir cahillikle “EVETÇİLİK” yapmayı anlıyorum:

Reiz yapıyorsa doğrudur, CHP zihniyeti karşı çıkıyorsa doğrudur!

Kafa böyle işliyor.

İyi de arkadaşım, bu işe kafa yoran, araştıran, madde mad-de okuyup inceleyen, sonuçları üzerine analizler yapan, tartı-şan, duyguları ve asabiyeti ile değil bilgi ile buna karşı çıkan insanları “Anayasa uzmanları çoğaldı!” diye imalı sözlerle küçümsemek de neyin nesi!

Acaba bu bir tür cahilliği, akıl dışı, bilgi dışı tercihleri ört-me yöntemi mi?

Bizi, çocuklarımızı, geleceğimizi bu kadar yakından ilgi-lendiren bir konuda insanlar okuyup, anlayıp, düşünüp, fikir beyan etmesinler de hangi konuda beyan etsinler?

SON-NOT: Geçmişin yanlışı, bugünün yanlışını haklı kıl-mak için gerekçe olarak kullanılamaz. Önemli olan yanlışa

Page 335: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

335

yanlışla cevap vermek değil, doğru neyse onu bulmaya çalış-mak ve ona sarılmaktır.

25 Ocak 2017

7 Haziran 2015 seçimlerinden önce Erdoğan demişti ki: “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün.”

Vermediler, Ak Parti azınlığa düştü, çözüm sürecini sona erdirdi, kan geri döndü. Çatışmalar ve ölümler hızla arttı. AK Parti 400 milletvekili olmasa da en azından tek başına iktidar olabilmek için yeniden seçim kararı aldı.

1 Kasım seçimleri öncesinde Erdoğan artan terör olayları üzerine tekrar, “400 milletvekili alınsaydı durum bugün çok farklı olurdu” dedi.

Şimdi ise Numan Kurtulmuş: “Referandumdan ‘evet’ çık-tıktan sonra terörün sesi kısılır.” diyor.

Referanduma kadar teröre devam, ‘evet’ çıkarsa terörün sesi kısılır, ‘hayır’ çıkarsa teröre devam!

25 Ocak 2017

2010 yılındaki Anayasa değişikliğine dair referandumda ‘Evet’ oyu kullandım.

O zaman hangi gerekçelerle ‘EVET’ dediysem, şimdi de aynı gerekçelerle ‘HAYIR’ diyeceğim.

Bu beni ‘HAYIRCI’ yapmaz. 2010 yılında ‘EVET’ demem de ‘EVETÇİ’ yapmamıştı.

‘EVETÇİLİK’ ya da ‘HAYIRCILIK’, okumadan, anlama-dan, sonuçlarını tartmadan, sadece tarafı olduğunuz veya karşı olduğunuz liderin, partinin veya fırkanın tutumu, asa-biyetiniz, bazı korkularla ikbalinizi ve mevcudiyetinizi vere-ceğiniz oyun rengine bağladığınız için ‘EVET’ ya da ‘HAYIR’ demenizdir.

Lütfen 18 maddeyi anlayarak, düşünerek okuyun, madde-lerin lehinde ve aleyhinde öne sürülen gerekçeleri araştırın; bu konuda yazılan ve söylenenleri tarafsız bir gözle anlama-

Page 336: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

336

ya çalışın; bu değişikliğin bizi nasıl bir geleceğe götüreceğini iyice hesap edin ve ondan sonra isterseniz ‘EVET’ deyin, is-terseniz ‘HAYIR’.

3 Şubat 2017

Bazı lüx tüketim araçlarına ÖTV sıfırlanmış. Artık halkı-mız sıfır ÖTV ile yıllardır özlemini çektiği yatları, kotraları ve tekneleri satın alabilecek!

Üç aylığına da beyaz eşya ürünlerinden ÖTV alınmaya-cakmış.

Bu iyi tabii ki… Ama sanki gezinti gemilerine, yatlara, kot-ralara ve teknelere süresiz uygulanacak sıfır ÖTV uygulama-sını gölgelemek için verilmiş bir rüşvet gibi duruyor.

Diğer taraftan, ekonomiye ve tabii ki halkın büyük bir kıs-mının cebine ciddi etkisi olan akaryakıta litre başına -diğer vergiler hariç- 2.5 TL civarında uygulanan ÖTV’de neden hiç indirime gidilmez?

8 Şubat 2017

Beştepe’de oturanın gerçekten Recep Tayyip Erdoğan ol-duğundan emin misiniz?

Son KHK ile yapılan ihraçlar o kadar mantık dışı, hesap-sız, haksız, ölçüsüz, pespaye, sonuçları hesaplanmamış karar-lar ki, bunu geçmişte tanıdığımız Erdoğan emretmiş olamaz!

Birileri kontrolünü tümüyle ele geçirmiş olabilir! Tehdit altında olabilir! Zihni özel yöntemlerle dışarıdan kontrol edi-liyor olabilir! Hatta yerine bir benzeri bile geçmiş olabilir!

Sonra gene aldatıldık demeyin.

15 Temmuz kahramanları neredesiniz!

Erdoğan’ı Erdoğan’dan kurtarın!

17 Şubat 2017

Gırgır dergisi Musa ile ilgili yaptığı karikatür nedeniyle kapatıldı. 25 çalışan işsiz kaldı. Ölmüş Musa’ya saygı adı-

Page 337: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

337

na, yaşayan 25 Musa ve ailesinin hayatı karartıldı. İnsanların inandığı değerlere hakaret etmeyi doğru bulmuyorum ama bizi Musa’nın denizi yardığına inandıranlar, aklımıza en bü-yük hakareti yapmış olmuyorlar mı?

18 Şubat 2017

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine şahsi projemdir, diyen Erdoğan, bu sistemi belediye başkanlığı döneminden beridir savunduğunu söylemiş. İyi de kardeşim o zamanlar-dan kalma röportajlar var, başkanlık sistemi Amerikan em-peryalizminin bize bir dayatmasıdır demişsin. Yalanın bu ka-darı da pes doğrusu...

“Bu sistemi şahsım için isteyecek kadar karaktersiz deği-lim” diyen Erdoğan, karakterinin ölçüsünü kendisi koymuş oldu.

22 Şubat 2017

Başbakan mecliste bozkurt işareti yapmış.

Tengri nelere kâdir!

23 Şubat 2017

Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Emin Arat esas olarak Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza atan akademisyenlerin ihraç edildiğini ve bildiri metninin değerlendirmede tek kriter olduğunu belirterek “Marmara Üniversitesi olarak imzacı olan arkadaşları listeden seçtik. Yani isim belirlemek için özel bir çaba gösterilmedi. Listede adları açıkça var zaten” ifadesini kullandı.

27 Şubat 2017

Binali Yıldırım demiş ki:

“Dillerine dolamışlar. Tek adam olmaz diye. Tek adam… Başka ne olacak! Bir gemide iki kaptan olmaz. Bir atta iki sü-vari olmaz. Tek olacak!” diye konuştu”

Page 338: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

338

03 Mart 2017

Erdoğan, kültürün yeni kuşaklara aktarılması gerektiğinin altını çizerek “Televizyonların, bilgisayarların, sosyal medya-nın kültürümüzü adeta yiyip bitirmesine göz yumamayız” demiş.

Erdoğan’ın aktarılması, yaşatılması, sürdürülmesi gerek-tiğini düşündüğü kültürün ürettikleri ortada… Bu kültür Erdoğan gibilerin iktidarını daim ve güçlü kılıyor.

Öyleyse sosyal medyada inadına dansa devam...

08 Mart 2017

Binali Yıldırım en son ”Hayır demek insan fıtratına aykırı” demiş. Daha önce de ”7 Haziran seçimi sonrası kaos ve rahat-sızlığını mumla ararsınız” demişti. ”Referandumda ‘Hayır’ demek PKK ile FETÖ’ye ‘Evet’ demekten farksızdır”. “‘Hayır’ demek ‘vatan hainliğidir,” sözleri de sıradanlaştı.

09 Mart 2017

İbrahim Kalın:”Anayasa değişikliğiyle bir cumhurbaşkan-lığı hükümet sistemi kuruluyor ve kararların hızlı bir şekilde alınması sağlanıyor. Devlet otoritesi bu sayede tek elde top-lanıyor.”

27 Nisan 2017

Daha bir ay önce, Haksöz dergisinde, “Kemalist statüko-nun geriletilmesi” gibi alakaya çay demleten bir gerekçeyle, anayasa değişikliğini destekleyen bir açıklama yapıp mürit-lerinizi “evet” kullanmaya çağırdıktan sonra bugün kalkıp:

“10 bine yakın memur tek bir kararla açığa alınıyor, akşam uyuduğunda iyi kötü bir işi olduğunu düşünen on bin insan, on bin aile sabaha değil, belirsiz bir geleceğe uyanıyor.

Devletlû büyüklerimiz “ne kafa konforunuzu bozun, ne de bizi rahatsız edin” diyorlar bize kısaca! Soru sormak yok, eleştirmek, tartışmak zinhar yasak!

Page 339: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

339

Gerçekten yeter artık! Devletin bu kadar hoyratça, bu ka-dar pervasızca hareket etmesi, hukukun bu derece ayaklar al-tına alınması, insan haklarının hiçe sayılması olacak şey değil!

Bu yapılanlar akla aykırı, hukukla çelişiyor! Bizden vicda-nımızı karartıp, “devlet ne diyorsa doğrudur” diye düşün-memiz isteniyor anlıyoruz ama bunu yapmamalıyız, yapa-mayız! Biz, bize düşmanımıza dahi adaletle davranmayı em-reden Rabbimize hesap vereceğine inanan Müslümanlarız. Haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında dilsiz şeytanlar olamayız!” diye vicdan kasmanız, eleştiri, adalet, muhalefet ayaklarına yatmanız, kusura bakmayın ama geğirmenizden daha anlamlı değil. Adaletsizliğin, hukuksuzluğun anasını onayladıktan sonra, gerisi sivrisinek vızıltısı…

Ayranınız mı bitti, diye sorarlar adama…

29 Nisan 2017

Şimdi çok kızdım işte!

28 Şubat sürecinde ordu alışveriş yapılmayacak irtica-cı firmalar listesi yayınlamıştı. Listede İzmir’deki “Şiribom Kebapcısı” da vardı. 90’lı yılların başında İzmir’de çalışırken uğrak yerimizdi. İslamcılar o yıllarda kebapçıları bile listeye aldılar diye dalga geçerdi.

Bugün uzun bir aradan sonra Fatih’e gittim. Amacımız “Karadeniz Pidecisi”nde pide yemekti. 80’li yıllardan beri bu-rada pide yerim. Ustabaşı İbrahim Usta ile her gidişte çok gü-zel sohbet ederdik. 70 yıllık bir firma. Bir de ne göreyim, ka-palı! Yandaki komsuya sorduk, 15 Temmuzdan sonra Fetöcü olduğu için kapatıldı, dedi.

Şiribom Kebapcısı kapanmamıstı, ama bunlar 28 şubatçı-lardan da beter, işi kökünden hallediyorlar.

Sen gel de sus!

Pideme mani olmayacaktınız arkadaş.

Page 340: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

340

7 Mayıs 2017

Erdoğan demiş ki: Bize, sorgusuz sualsiz biat eden cahil bir gençlik lazım değil...

İddia ediyorum, Erdoğan’ın bu sözünü bile sorgulayıp, ona sual edecek tek bir AK Partili genç yoktur.

Var mı bu söze itiraz edip, hayır AK Parti içinde sorgu-suz sualsiz biat eden yığınla cahil genç var diyebilecek bir AK Partili genç?

Varsa çıksın!

18 Mayıs 2017

“Her şey huzura, refaha kavuşmadan OHAL’i kaldırma-yacağız” demiş.

Huzursuzluğun ve refaha kavuşamamanın en önemli se-beplerinden biri zaten OHAL değil mi?

Bu arada kimse 2019’dan önce OHAL kalkacak diye bek-lemesin. 2019’dan sonra zaten kesintisiz OHAL düzeni başlı-yor. Adı OHAL olmasa da öyle...

Yani artık huzur ve refah yok…

21 Mayıs 2017

Her şeyi bilen Reyiz gene döktürmüş:

“Sadece Batı’da değil ülkemizde de İbn Haldun’un sosyal bilimlere katkısı gölgelenmiştir. İbn Haldun izi kazınmak is-tenen bir medeniyetin devasa birikimidir.”

Malumunuz, Reyiz kendisini 2. Abdülhamit ile özdeşleşti-riyor. Ama sanırım, İbni Haldun’un “Mukaddime” isimli en büyük eserinin Abdülhamit zamanında yasaklandığını bilmi-yor.

Neden yasaklanmış? Çünkü İbni Haldun bu eserinde, devletlerin insanlar gibi doğup büyüdükten sonra yaşlanıp öleceğini söylüyor. Bu da, Osmanlı’nın, “devlet ebed müd-

Page 341: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

341

det”, yani ebediyen yaşayacak devlet olduğu fikrini baltala-yıp, yeni bir devlet kurulabilir ümidini yeşertiyordu.

Abdülhamit yasaklamasın da ne yapsın!

26 Mayıs 2017

Hadi bakalım AK troller ve troliçeler bunu da açıklayın!

“28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağına karşı Sakarya’da düzenlenen eylemlerdeki rolünden dolayı yargılanan, Sakarya Filistin’le Dayanışma İnisiyatifi, Irak’ta Savaşa Hayır Koalisyonu ve Sakarya TMK’ya Hayır Platformu gibi sivil mücadele süreçlerinin organizasyonuna katılan, 2005 yılın-dan beri ise Sakarya Başörtüsü Platformu çatısı altında, “ba-şörtüsüne özgürlük, herkes için adalet” gibi taleplerle başla-tılan ve Sakarya Adalet ve Özgürlükler Platformu adıyla de-vam cumartesi eylemlerinde aktif rol alan ve yine bu süreçte de çeşitli baskılarla karşı karşıya kalan Kadrican Mendi son olarak sosyal medya paylaşımlarından dolayı yargılanıyordu.

7 Haziran seçimleri sonrasında başlayan çatışma sürecin-deki insan hakları ihlallerine dikkat çeken bir fotoğrafı sosyal medya hesabında alıntılayarak paylaşmasından ötürü “pro-paganda” iddiasıyla TMK’dan yargılanan ve ilk derece mah-kemesinde hakkında hapis cezası verilen Mendi’nin dosyası, yapılan istinaf başvurusuna rağmen üst mahkeme tarafından da onandı. Kararın kesinleşmesinin ardından Mendi cezasını çekmek üzere cezaevine yerleştirildi.”

Gültekin Sincar da önce FETÖ’cü olduğu için açığa alı-nıp ihraç edildi, sonra gözaltına alındı. Şimdi de tutuklandı. İkisini de bilen biliyor.

Hadi bakalım açıklayın.

29 Mayıs 2017

Demiş ki : “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var”

Page 342: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

342

Bu nasıl bir kafa!

Toplum bir mozaiktir. Din, kültür, siyasi görüş, dünya gö-rüşü itibariyle çok değişik insanlar ve gruplar bu mozaik yapı içinde yer alır. Demokraside amaç, bu farklılığı yok etmek ve tek tipçi bir kültür, düşünce, sosyal yapıyı hâkim kılmak -ya da iktidar yapmak- değil, farklı kültür, düşünce, din, mezhep ve siyasi görüşe mensup grupların bir arada yaşamasını te-min etmektir.

Sosyal ve kültürel iktidarı ele geçirmeyi istemek, çoğul-cu yapıyı ortadan kaldırıp, tek tipçi bir kültür ve sosyal yapı oluşturmak demektir.

Gene tansiyonum çıktı.

7 Temmuz 2017

Kim ne derse desin, Kılıçdaroğlu, “adalet” yürüyüşü ile kendini de, CHP’yi de, hatta CHP tabanını da aştı. OHAL baş-ladıktan sonra, hatta uzun yıllardan sonra ilk defa AK Parti hükümetinin adaletsiz uygulamalarına karsı en ciddi ve çok ses getirecek bir eyleme imza attı. Bu yüzden bazı arkadaş-lar bu yürüyüşü destekliyor, hatta yürüyüşe katılıyor. Pazar günü için de Maltepe’de olacaklarını söylüyorlar. Saygı duyu-yorum. Ama ben yoğum.

Neden mi?

Yıllarca mağdurların ve mazlumların sesi diye AK Partiyi ve Erdoğan’ı destekledim. Oy verdim, mitinglerine katıldım, yazılar yazdım, her yerde onu savundum. Erdoğan’a rağmen 15 Temmuz gecesi darbeye karşı sokaklardaydım. Sonuç: Erdoğan yüzyılın kazığını attı. Bazıları bunu anlamak iste-mese de böyle. Roboski katliamını savunması ve bundan geri adım atmamasından sonra tüm desteğimi çektim.

Güvendiğim Erdoğan böyle yapmışken, güvenmediğim Kılıçdaroğlu ve sicili kara CHP’nin, adalet savunusuna ve mağdurların sesi olmaya soyunmasına nasıl destek vereyim!

Page 343: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

343

Muhalif eylemler, halktan yükselen, sivil karakterli ve hiç-bir siyasi oluşuma angaje olmayan hareketler olmadıkça bun-lardan uzak kalmaya devam edeceğim.

11 Temmuz 2017

Ya 15 Temmuz başarılı olsaydı, diye endişeli paylaşımlar var.

Söyleyeyim ne olacağını:

İçerdeki ve yurt dışındaki bazı darbeciler dışarıda, dışa-rıdaki karşı darbecilerin bazısı ise içeride veya yurt dışında,

Bugün içerde olan bazı dürüst akademisyen, dürüst gaze-teci ve düşünürler ile adaleti savunanlar ise, darbeye ve dar-becilere karşı oldukları için gene içeride veya işsiz,

Omurgasızlar, yağcılar, her devrin adamları ise şu anda olduğu gibi gene iktidarda veya darbeci yönetimle işbirliği içinde işlerini yürütmekle meşgul olacaktı.

13 Temmuz 2017

Hocası der ki:

“İslâm’ın getirdiği hukukî, sosyal ve iktisadî düzende gre-ve ihtiyaç yoktur. Hem işi bırakmamak, hem çalışmamak, hem de ücret almak İslâm hukukuna uygun düşmez. Baskı yoluyla -yani grev yaparak- akit yapmak ise “karşılıklı rıza” prensibine aykırı düşer.” (H.Karaman)

Talebesi de der ki:

“OHAL’i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyo-ruz” (RTE)

Ne bekliyordunuz ki!

İslamcı kafa ile buraya kadar...

13 Temmuz 2017

“Bu alçaklar o gece kendilerince her şeyi hesap etmişler sadece Allah’ın hesabının tüm hesapların üzerinde olacağını düşünememişler.” (R.T.Erdoğan)

Page 344: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

344

“Hani o inkâr edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, hesap yapıyorlardı. Onlar bu hesapları yapıyorken, Allah’ın da bir hesabı vardı. Allah’ın hesabı tüm hesapların üzerindedir.” (Enfal/30)

Sen gel de kutsal metinle uğraşma.

Ne referanslar, ne çıkarımlar, ne yakıştırmalar...

Sanki Allah evrenin düzenini birilerine göre dizayn edip onlara ayrıcalık yapıyor. Allah arkalarında.

Resmen silah gibi kullanılan metinle tüm kritik çıkışlar arasında doğrudan veya dolaylı ilişki var. İstesem tüm bunla-rı tek tek gösterirdim. Ama bu örnek bile yeterli.

Bu silah düşmeli...

15 Temmuz 2017

Askeri darbe, Sivil darbe, Post-modern darbe, Yargısal dar-be, Paralel darbe, Dini darbe, Faşist darbe, Komünist darbe, Kontrollü darbe, Sofistike darbe, Tiyatro darbe, Karşı darbe...

Ve dahi kim yaparsa yapsın, Kime karşı yapılırsa yapılsın, Tüm darbelere karşıyım, Hepsini lanetliyorum.

Hatta darbeli matkaba bile karşıyım.

18 Temmuz 2017

OHAL tekrar uzuyor.

Daha da uzayacak, en erken ihtimalle 2019’a kadar, ondan sonrası hep OHAL. Adı OHAL olmasa da sistem ohalleşiyor çünkü.

Demokrasi, özgürlük, adalet bizim için sadece birer fante-zi artık.

2019’da yüzde 50+1’i alamazsa, iktidarı bırakıp gideceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Asıl tufan ondan sonra.

OHAL altında bir yıldır yaşadıklarımız çıraklık dönemiy-di, bunun bir de kalfalık ve ustalık dönemi var.

Page 345: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

345

Demedi demeyin, olacaklara hazırlıklı olun, şaşırmayın.

“Tam demokrasi!”, “Herkese özgürlük!”, “Tarafsız ve iş-leyen bir hukuk düzeni!”, “Herkes için adalet!” ilkelerini özümseyip, etrafında kenetlenmedikçe bizi iyi bir gelecek beklemiyor.

5 Ağustos 2017

İslamcılığın/İslamiliğin referanslarından:

“Harp hiledir!”

(Buhârî, cihad 157; Müslim, cihâd 17, 18, zekât 153; Tirmizi, cihâd 5; İbn Mâce, cihâd 28)

Bu hadise dayanan bir “İslamcı” veya bir “İslamici” için, karşısına aldığı her şey, hile ile dahi olsa yenilip alt edilmesi gereken bir düşmandır. Onu hedeflerinden alıkoyan, engel-leyen her şeye alt edilmesi gereken bir düşman gözüyle ba-kar. Bu yüzden, düşman addettiği her kim ise -bunların aynı dinden olması hiç sorun değildir- onu, hile ile desise ile her türlü aldatmayla, komplo ile tüm gayri meşru araçlarla, ada-leti ayaklar altına alarak alt etmeyi kendine görev sayar. Gücü eline geçirivermeye görsün, gücü, son sınırlarına kadar kimi düşman gördüyse ona karşı kullanmayı Tanrı’nın emri sayar.

Hem 15 Temmuz girişimine, hem de sonrasında yaşanan-lara bu gözle bakarsanız, sizi şaşırtan pek çok olayın gerçek sebebinin, İslamcıların veya İslami referanslara dayananların düşüncelerinin arka planında işleyen bu türden dini mantık-lar olduğunu anlarsınız.

İslam’ın gerçeği ile yüzleşin!

21 Eylül 2017

Okullar açılırken bu senenin gözümüze sokulan meselesi TEOG oldu. Normal bir yönetimde sistemin aksayan yönleri uzmanların çalışmaları doğrultusunda revize edilir. İhtiyaç varsa yeni bir sistem üretilip buna geçilir ama bu genel-de olmaz. Bizde her şey, özellikle eğitim ideolojik saiklerin oyuncağıdır. Eğitimde kıstas, hükümetin ideolojik tabii ki en

Page 346: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

346

önemlisi de rant amaçlarıdır. 15 Temmuz’dan sonra buna bir de doğu tipi despotizmden esintiler eklendi: Beyefendi sabah kalkar canı sıkkındır, TEOG kalkacak der ve kalkar. Arkadan yeni sistem üzerine çalışılır. Oysa normal yönetimlerde önce çalışıp, yeni bir sistem üretip, kademeli bir geçiş yapmanız gerekir.

28 Eylül 2017

Bütün politikacıların, politikaya atılırken veya aday olduk-larında, hastaneden “aldatılamaz/kandırılamaz raporu” almaları zorunlu hale getirilmeli.

Bu böyle olmuyor. Ha bire aldatılıyorlar.

Mustafa Atav’ın dediği gibi:

...dırıldık

...dırdılar

...dırılmışız

...dandık

...dandım

...dattılar

...danmışız

...aslında

...dattık

...dattım

...dandınız

...tıldınız

28 Eylül 2017

Ağustos (2017) ayındaki sonuçlara göre:

Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslene-bilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı): 1.504,74 TL.

Page 347: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

347

Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için ya-pılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı): 4.901,42 TL.

Bekâr bir çalışanın aylık yaşama maliyeti: 1.880,65 TL.

Net asgari ücret: 1.404,06

2017 kişi başı milli gelir: 10.579 $

Dört kişilik bir ailenin ortalama milli gelirden alması gere-ken aylık pay: 12.695 TL. (3.526 $)

Kim yiyor ulan benim payımı!

22 Ekim 2017

“İşçi, ürettiği servet ne kadar çok olursa, üretimi güç ve kapsam bakımından ne kadar artarsa o kadar yoksullaşır. İşçi, ne kadar çok meta üretirse o kadar ucuz bir meta haline gelir.” (Karl Marx)

Elhak doğru. Dünyanın toplam üretimi sürekli artıyor ama bu sadece en zengin yüzdelik dilimindekilerin gelir ve ser-vetlerinin artmasına yol açıyor. Yoksulların -yaklaşık %80’lik grup- gelirleri ise sürekli azalıyor. Yıllardır yayınlanan istatis-tikleri takip ederim, bu trend hiç değişmiyor.

Yapay zekâ ve gelişen robot teknolojisi artık işçilere olan ihtiyacı da ortadan kaldırıyor. Bakalım biz %80’liklerin hali ne olacak!

31 Ekim 2017

İş İslamcı genleri filan çoktan aştı, artık tavırlarına tama-men “Tanrı kompleksi” biçim veriyor.

Bazı doktorlarda ve mimarlarda olduğu söylenir. Cerrah, baygın bir şekilde, ameliyat masasında kendisini teslim eden hastayı, ölümü ve yaşamı neşterinin ucunda olan birisi olarak görürmüş. Yaşatmak da öldürmek de onun elinde yani. Bazı mimarlar da yapıtlarının karşısına geçip, ben yarattım bunu diyerek ilginç bir duyguya kapılırmış.

Page 348: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

348

Tanrı kompleksi bu işte. Yaratmak ve öldürmek sizin eli-nizde…

Tanrılığını ilan eden Nemrut da böyle demişti, hatırlayın:

Öldüren de dirilten de benim!

Dilediğini yapabilme erkine sahip olma zannı ve yaptık-larından sual edilememek bu kompleksin temel belirleyici özellikleri…

Kaldırın diyor, kaldırıyorlar.

Böyle yapacaksınız diyor, yapıyorlar.

Hatta bir değişiklik düşünmüyoruz diyorlar, iki gün geç-miyor, tepeden bir emir, söylediklerini yutup başlıyorlar yeni durumun ne kadar önemli, eskisininse ne kadar kötü olduğu-nu anlatmaya…

Bırakacaksınız, diyor; ağlıyorlar, sızlıyorlar, direniyorlar, nafile… Cüzi iradelerini külli iradeye teslim edip, bırakıp, yeni emirler beklemek için sıraya geçiyorlar…

Öncesinin sonrasından farkı ne?

Gelenin gidenden üstünlüğü var mı?

Yeni emir, eski durumdan neyi daha iyi yaptı?

Hiç, yok, aynı, belki daha da kötü…

Kullar imtihan ediliyor,

Külli irade burada, deniliyor,

Kulların dediklerinin ve yaptıklarının değil, O’nunkilerin önemli olduğunun bilinmesi isteniyor.

Hikmetinden sual olunamıyor.

Bildiği vardır denip, boyun eğiliyor.

Tanrı’ya/Tanrılara boyun eğmek/eğdirmek için değil,

Umursamayıp,

İtaat etmeyip,

Page 349: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

349

İsyan edip,

Onları g.t etmek için,

İbrahim ve Musa’lara ne kadar çok ihtiyacımız var!

Peygamberler Tanrı adına tanrılara isyan etmek için gel-memişler miydi!

23 Kasım 2017

Baştan söyleyeyim:

Amerika’nın veya güçlü herhangi bir ülkenin, İran’a veya başka bir ülkeye, siyasi nedenlerle ambargo kararı, insanlık dışı, ahlaksız ve adaletsiz bir uygulamadır. Çünkü bu karar o ülke-nin baskıcı siyasi rejimini daha da güçlendirip, haklılaştırırken, fatura liderlere ve rejim sahiplerine değil, zavallı fakir halka çıkmaktadır.

Bu, işin bir boyutu, diğer boytu ise ambargoyu delmek meselesi… Siyaset ilkelilik kaldırmaz, bunu anlarım ama si-yasette tutarlılık önemlidir. Örneğin, eğer delikanlılık siyaseti yapıp herkese efeleniyorken, iş Amerika’ya gelince arkadan dolanmaya çalışan bir politika izliyorsan,dün yediğin hurma-lar bugün büzüğünü tırmalar arkadaş. Eğer delikanlı siyaset yapıyorsan açık açık diyecektin ki: One minute Amerika! Ben senin ambargonu falan takmam, İran’la anlaşmamı da yapa-rım, dilediğim gibi ticaretimi de yaparım,gazımı da alırım, ödememi de yaparım. Ama iş Amerika’ya gelince iş kolay değil, efelik, delikanlılık siyaseti bitti. Arkadan dolanıp, maf-yavari yöntemlerle, uluslararası alanda, üstelik devlet adına para aklamaya kalkışırsan, E. Aydın’ın dediği gibi rüzgâr ekip fırtına biçmiş olursun.

Tabii iş mafyavari yöntemlere, devlet adına para aklama alçaklığına düşünce, işin içinde olanlar, aracısından nakli-yecisine, veliahtından akrabasına, bankacısından Zarrab’ına, bakanından başbakanına kadar herkes payını alır, racon böy-le çünkü.

Page 350: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

350

Sen mafya üyelerini, bakanlarını, evladı iyelini ve de ken-dini korumak adına, adalet mekanizmasını işletmezsen, gün gelir elin oğlu seni de böylece avucuna alır, viyak viyak ba-ğırtır.

Olan da, dolar 4 TL oldu, borcumu nasıl ödeyeceğim diyen esnafa, 350 $ asgari ücretle çalışan işçiye, 250 $ emekli maaşıy-la her gün artan fiyatlarla nasıl başa çıkacağım diye ahlayıp puflayan emekliye olur.

2 Aralık 2017

“İstanbul Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz’ın emriyle Zarrab’ın Türkiye’deki mal varlığına el konuldu” (Gazetelerden)

“Davanın tarafları orada baskı altında tutulmakta... Bugünlerde Amerika’da devam eden bir dava üzerinden bir-takım dedikodular yalan yanlış laflar ortada dolaşıp duru-yor. ABD’deki davalar asılsız söylentilere dayanıyor.” (Binali Yıldırım)

Baskı altında söylenen sözlerse ve asılsız söylentilere da-yanıyorsa hayırsever işadamımız Zarrab’ın ve yakınlarının mal varlıklarına neden el konuyor? Baskı altında söylenen asılsız sözlere, yalan beyanlara dayanan ifadelere dayanarak Zarrab’ın mal varlığına el konuyorsa, aynı beyanlarda adı geçen ve rüşvet aldığı, talimat verdiği söylenen çok sayıdaki ismin mal varlığına neden el konmuyor veya hukuki işlem başlatılmıyor?

Yanlış bir soru mu soruyorum?

2 Aralık 2017

Ben de ambargoyu delmek istiyorum. Sadece bir kere del-sem bana yeter. Torunlarımın hayatı bile kurtulur. Kahrolsun Emerika! Her şey vatan için! Bu arada ambargoyu delmek yerine delmemenin ekonomiyi müthiş canlandıracağını bili-yor muydunuz?

Çünkü ambargo kararı, İran’dan doğalgaz veya petrol ala-mazsın demiyor. Ödemeyi nakit yapamazsın, aldığın doğal-

Page 351: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

351

gaz ve petrolün parasını bir bankaya yatırıp bloke edeceksin ve İran’a ihracat yapan firmalar ödemelerini bu hesaptan ala-caklar, diyor.

Eğer ambargo delinmeseydi İran sattığı doğalgaz ve pet-rol kadar bizden mal almak zorunda kalacaktı. Bu da ihracata müthiş bir katkı yapacaktı.

İşte Zarrab, hayali ihracat yoluyla Halkbank’tan çözdüğü paraları kaçak yollarla İran’a ulaştırdı veya İran’ın verdiği lis-telere göre borç ödemeleri yaptı.

Tabii bu işten aldığı komisyonlardan rüşvet olarak dağıt-tıklarından sonra kalanları Çağlayan’la paylaştı. Çağlayan’a rüşvet vermedi, bu işte ortaktılar.

Ayrıca hayali ihracatlarla hileli olarak dış ticaret açığı da azaltılmış oluyordu.

Hatırlarsanız Zarrap çıktığı bir TV programında, dış tica-ret açığının büyük bir kısmını kapatmakla övünmüştü.

Bu yüzden ben de bir kerecik de olsa ambargoyu delmek istiyorum.

1 Ocak 2018

Büyüme Kimin Lehine Kimin Aleyhine!

Amerikalı Spector Index’in milli gelirin ülkelere göre da-ğılımı verisine göre Türkiye yüzde 32 ile Çin ve Hindistan’ın ardından sonra üçüncü sıradaymış…

The Spectator Index (TSI), önceki gün kişi başına düşen milli gelir oranının ülkelere göre dağılımını açıkladı. 2012 ve 2017 yılları arasını kapsayan çalışmada Türkiye, yüzde 32 ile Çin ve Hindistan’ın ardından üçüncü sırada yer aldı. Çin, yüzde 48’le birinci sırada yer alırken Çin’i yüzde 43 ile Hindistan izledi.

Page 352: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

352

En zengin ve en yoksul arasındaki makas genişliyor.

Listenin üst sıralarında yer alan Hindistan ve Türkiye’nin ekonomilerinde göze çarpan benzerlik ise dikkat çekti. Buna göre Hindistan ve Türkiye’de yoksul ve zengin arasındaki uçurum son yıllarda artış gösterdi. Zengin ile yoksul arasında-ki makasın giderek açıldığı Türkiye’de, toplumun en üstünde yer alan yüzde 20’lik grubun gayrisafi milli hâsıladan aldığı pay yüzde 50’leri buldu. Pakistan, Endonezya, Hindistan ve Çin’le beraber kişi başına düşen büyüme oranlarında ilk beşte yer alan Türkiye’de, toplumun en zengin yüzde 20’sinin geli-rinin en yoksul yüzde 20’sinin gelirine oranı yüzde 7,7 olarak gerçekleşti.

Gelir adaletsizliği artıyor.

Gelir dağılımındaki adaleti ölçmek için kullanılan Gini katsayısının 0,404 olduğu belirtiliyor. 11 milyon 26 bin yurt-taş, günlük 20 lirayı bulmayan geliriyle 2017 yılını geride bıraktı. Dünya Varlık ve Gelir Veri Bankası verilerine göre, Türkiye’deki gelir adaletsizliği son üç yılda daha da büyüdü. 2015, 2016 ve 2017 yıllarının ortalamalarına göre Türkiye’deki en zengin yüzde 1’lik kısım zenginliğini neredeyse ikiye kat-larken, en altta yer alan yüzde 20’lik kesimin yoksulluğu daha da derinleşti. Yüzde 43’lük büyüme ile ikinci sırada yer alan Hindistan’da da gelir adaletsizliği tıpkı Türkiye’deki gibi son yıllarda artış eğilimi gösterdi. Hindistan’da Gini katsayısı 2017’de 0,467 oldu. (Gazetelerden)

11 Ocak 2018

Tarih 12 Ekim 2016, Erdoğan hâkim ve savcı kura törenin-de konuşuyor:

“Zaman zaman ‘Mağdurlar var’ deniyor. Kusura bakma-yın mağdur falan yok.”

Gene bir bakan açıklama yapıyor:

“Tek bir mağdur bile yok.”

Yandaş medya bir ağızdan bağırıyor:

Page 353: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

353

“Şimdi bu darbeci terör örgütü yandaşları, avaz avaz “mağdurum” diye bağırıyorlar!”

“Gerçekten FETÖ ile hiç alakası olmayan tek mağdur yok!”

“Emin olun devletin kurumları çok detaylı bir çalışma yü-rütüyor!”

“Birileri “mağdur” edebiyatlarıyla algı operasyonu yapı-yor.”

Tarih 10 Ocak 2018 (dün), yaklaşık 14 ay sonra, Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştiren Adalet Şurası’nda konuşuyor:

“Örgüt 11 binin üzerinde masum insanı ateşe atmaktan çe-kinmeyecek bir yönteme başvurmuştur. Gizledikleri kodlar-la, insanları Bylock’un sitesine yönlendirmişlerdir. Amaçları mücadeleyi sulandırmaktır.”

11480 insanın uzun süre bylock uygulamasından tutuk-lanıp hapis yatmasına sebep olan Mor beyin uygulamasını devletin hâkim, savcı, emniyet ve istihbarat kurumlarının de-ğil Ali Aktaş isimli bir mağdur avukatının ortaya çıkardığını hatırlatmak isterim.

Dolayısıyla Erdoğan’ın bu oyun bozulmuştur ya da en vahşi saldırıları bile hukuk devleti ilkelerinden ayrılmadan bastıracak dünyada başka bir millet, devlet yok, türünden OHAL altında altı boş laflar atması sadece bir söylemden iba-ret. Hukuk devleti ilkeleri işletilmiyor maalesef.

12 Ocak 2018

“Pardon! Gültekin Sincar’ı Yanlışlıkla ihraç etmişiz, Boşuna 8 gün gözaltı yaşatmışız, 230 gün haybiye Cezaevi’nde yatır-mışız, Ailesi, dostları, akrabalarını gereksiz yere üzmüşüz. Meğer suçsuzmuş! Tamam da 15 aydır verdiğimiz hukuk mü-cadelesinde tüm lehimize belgelerimizi sunmamıza rağmen neden sustunuz!” (Gültekin Sincar)

Hani tek bir mağdur bile yoktu!

Page 354: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

354

Bunları sürekli dillendirdiğimde beni müzmin muhaliflik-le suçlayan ve neden olumlu örnekleri de vermiyorsun diyen yeminli AK Parti yandaşları, müzmin taraftar değilseniz ay-yuka çıkmış bu örnekleri siz neden dile getirmiyorsunuz!

19 Ocak 2018

Öğrendik ki, 26. Ağır ceza mahkemesi (Mehmet Altan’a tahliye kararı veren) AYM’den daha üst bir mahkemeymiş.

Karar resmi gazetede yayımlandığı halde tahliye kararı vermemişler. Uygulanmayacak olduktan sonra bu mahkeme neden var!

Ey AYM senden büyük Reiz var.

Kim dinler seni!

Rahmetli Özal, anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz derdi, bunlar - hukuk, insan haklarını geçtim- mevcut anaya-sayı bile delik deşik ettiler.

22 Ocak 2018

Erdoğan: Afrin’den geri adım atmak yok; hedefimiz Kızılelma!

İslamcılar Bozkurtlaştı! (Mehmet Hayri Kırbaşoğlu)

Kırbaşoğlu Hoca haksız mı?

Herkes MHP’ye ve Bahçeli’ye yükleniyor, AK Parti’ye tes-lim oldu diye, oysa tam tersi oldu:

AK Parti MHP’leşti.

AK Parti’nin tabanı zaten MHP tabanından milliyetçilik/ırkçı kafa açısından çok da farklı değildi. Artık tavan tabana iyice tabi oldu.

Olan da hala Erdoğan’a ümit besleyen İslamcılara oldu.

Hala desteğe devam mı?

Yoksa artık şöyle mi diyeceksiniz:

Bozkurtlar Ulusun, Tanrı Türk’ü Korusun!

Page 355: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

355

Yaşasın ırkımın Turan ülküsü!

23 Ocak 2018

İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın raporuna göre 2017 yılında dünyanın en zengin %1’lik kesimi küresel servetin %82’sine sahip oldu. Bu oran bir önceki yıla göre -her yıl ol-duğu gibi- zengin kesimin lehine arttı.

Rapora göre dünyanın en büyük beş moda markasının ceo’larının dört günlük maaşlarının toplamı, Bangladeş’te tekstil işçilerinin bir ömür boyu kazandığından daha fazla. Bu karşılaştırma, moda firmalarının ürünlerini Bangladeş gibi ülkelere ürettirdiklerine dikkat çekmek için yapılmış.

31 Ocak 2018

Türkiye’nin Afrin’de ABD emperyalizmine karşı savaştığı-na inanacak kadar saf (öncek salak yazdım sonra saf’a çevir-dim) bir toplumuz.

Listeye18 bir bakın, sahip olduğumuz silahların büyük bir kısmını ABD’den alıyoruz. İsrail ve İngiltere’den aldıklarımız çabası. Aramızın iyice açık olduğu Almanya’nın ardından ne-redeyse silah almadığımız Avrupa ülkesi yok. Rusya da sıra-da tabii ki…

E şimdi, elindeki Amerikan silahıyla, bu topraklarda bin-lerce yıldır yaşayan Kürt evladını öldürünce Amerikan em-peryalizmine karşı savaşmış mı oluyorsun!

Amerika’yı Kürtleri silahlandırmakla suçluyorsun, senin elindekini sana uzaylılar mı verdi!

Yerli ve milli ÖSO’yu yıllarca önce ABD ile birlikte Türkiye Amerikan silahlarıyla silahlandırmadı mı!

Eskiden İngiltere dünyayı böl, parçala, yönet siyasetiyle yönetiyor diye bir teori vardı ve İslamcılar bunu çok severdi.

Şimdi esamisi yok bu söylemlerin. Keşke bu teorilerde kal-saydınız!

18 http://www.haberturk.com/galeri/ekonomi/458317-turkiye-hangi-silahlari-hangi-ulkeler-den-aliyor

Page 356: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

356

Ama ABD şimdi böl, parçala, yönet yöntemlerini aştı, ABD emperyalizmiyle savaşıyorsunuz, teorisiyle, Kürdü Türk’e kırdırıyor; Sünni’yi Şii’ye kırdırdığı gibi.

İranlı Şiiler de Suriyeli Sünnileri kırıp geçirirken İran’daki mollalar “Kahrolsun Amerika!” naraları atmıyor mu?

Düşmanınızı şeytanlaştırmadan askerinizi onunla savaştı-ramazsınız.

Hele bir de düşmanınız sizin gibi bu toprakların insanıy-sa...

9 Şubat 2018

Hani şiddet fıtridir, teraneleri var ya, işte onların hepsi hikâye.

Biz öğretiyoruz onlara, biz...

Eğitim kurumlarımız, aileden başlamak üzere, şiddeti zorunlu kılan bir tarzda beyinleri yıkıyor. Büyüklerimizden aldığımız şiddet tohumlarını, bir miras gibi çocuklarımıza aşılıyoruz. Sonra da şiddet kaçınılmazdır, fıtridir hikâyeleri okuyoruz.

Bir tiyatro oyununun -çocuk oyunu- afişlerinin okullara asılmasıyla ilgili talebe verilen (MEB) resmi cevabın okuya-mayanlar için ilgili kısmı şöyle:

“Tiyatro metninin 6. sayfasında “Bilgican” adlı tiyatro ka-rakterinin savaş karşıtlığı ile ilgili sözlerinin oyunun konu-suyla alakasının bulunmadığı,

Yine aynı sayfada “Yaşlı Ağaç” adlı karakterin şiddet kar-şıtı sözleri ile çevre temizliği arasında bir ilgi kurulamamıştır.

Ülkemizin içinden geçtiği bu hassas dönemde savaş kar-şıtlığı gibi siyasal söylemlerin çocuklarımıza sunulmasının sakıncalı olduğuna karar verildiğinden okullarımızda oyun tanıtımı ve afişlerinin asılması uygun görülmemiştir.”

Bilgican savaş karşıtlığı konusunda ne dedi bilmiyorum ama Yaşlı Ağaç’ın sözlerindeki şiddet ve savaş karşıtlığı ile

Page 357: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

357

çevre temizliği arasında bal gibi de ilgi vardır. Çünkü savaşın ve şiddetin, çevre üzerinde, daha da önemlisi insan psikoloji-si, toplumsal dirlik ve dayanışma ve çocukların temiz ruhları üzerinde yaptığı kirlilik, pislik, tahribat başka hiç bir şeyle ya-pılamaz. Şiddet karşıtı olmak, çevrenin, toplumun, insanlar arasındaki ilişkinin ve çocukların temiz kalması demektir.

Son olarak, savaş karşıtlığı değil, asıl savaş tamtamları çal-mak siyasi bir söylemdir ve sakıncalıdır.

15 Şubat 2018

Bazı çevreler ki bunlar arasında insan hakları dernek-lerinin temsilcisi isimler de var, 28 Şubat sürecinde verilen mahkûmiyet kararlarının ve ortaya çıkan mağduriyetlerin düzeltilmesi için KHK çıkartılmasını talep ediyorlar. Bütün umutlarını Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlamış durumdalar.

Hukuksuz kararlar ve mağduriyetler çok açık ama bunun düzeltilmesinin yine hukuk dışı bir yolla yapılmasını iste-mek, bakış açısındaki çarpıklığı göstermesi açısından ilginç bir örnek.

Bizim en temel sorunlarımızdan birisi bu zaten. İnsan hakları ve hukuk araçsallaştırılıyor. Bu ise hukuku ve insan haklarını esas olmaktan çıkartıp sadece lazım olduğunda çağ-rılan bir hizmetçiye dönüştürüyor. Bu böyle olunca da hukuk ve insan hakları gücü ele geçirenin rafa kaldırdığı ve haksız-lığa uğrayanların, güce ulaşana kadar kullanıp sonra fırlatıp atacağı bir araca dönüşüyor.

Hukuk, adalet ve insan haklarının her şeyin temeline yer-leşeceği güne kadar sorunlarımız bitmeyecek.

22 Şubat 2018

Türkiye yolsuzluk endeksinde dünya sıralamasında 6 ba-samak gerileyerek 75.’likten 81.’liğe terfi etti. Tarihteki büyük ilerlememiz yolsuzlukta uzun adımlarla sürüyor. Hadi hayır-lısı.

Page 358: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

358

24 Şubat 2018

“Türk bayrağı da cebinde… Şehit olursa bayrağı da inşal-lah örtecekler. Her şeye hazır, değil mi?” demiş yanındaki kü-çücük kız çocuğuna.

En tepedeki görevi yaşatmak ve her vatandaşı ve tabii ki bu çocukla birlikte bu ülkenin sınırları içindekilere sağlıklı uzun ömürler sağlamak için çalışmak olan Cumhurbaşkanı bu çocuğa ölmeyi telkin edip buna da inşallah diyor.

Ben de diyorum ki inşallah Erdoğan’la birlikte tüm efradı ve onu destekleyenlerin tümü şehit olup cennete giderler.

28 Şubat 2018

28 Şubat bin yıl sürecek demişti Kıvrıkoğlu…

Sürüyor…

Bin yıl daha sürecek gibi de görünüyor.

Eğer siz 28 Şubat’tan sadece, başörtüsü nedeniyle eğitim haklarının engellenmesini anlıyorsanız yanılıyorsunuz.

28 Şubat, inanç, düşünce, mezhep, ırk, kültür farklılığı veya resmi ideolojiye, iktidara muhalif olduğu için vatan-daşlardan bir kesimin devlet gücüne ve şiddetine adaletsiz bir biçimde ve anayasal haklarla, hukuki normlar çiğnenerek maruz bırakılmasıdır.

Bugün iktidar eliyle yapılan budur. Sırf muhalif oldukları ve farklı düşündükleri için insanlar hapsediliyor, işinden ko-vuluyor, şirketlerine el konuluyor, işkence altında ölüyor, ce-nazeleri ortada kalıyor, hain damgası yiyor, ömür boyu hapse mahkûm ediliyor. Ve bu işlemler 28 Şubat’ta yapılandan çok daha sistematik ve yaygın bir şekilde yapılıyor.

Tek fark 21 yıl önce 28 Şubat’ta güç militan laik, ulusalcıla-rın elindeydi, bugün ise milliyetçi İslamcıların elinde.

28 Şubat sürüyor, üstelik halkın büyük bir kesiminin des-teği ile.

Bin yıl daha sürecek gibi görünüyor…

Page 359: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

359

8 Mart 2018

Erdoğan’ın çelişki dolu ifadeleri ne anlama geliyor?

1-Son günlerde bakıyorsunuz din adamı olarak ortaya çı-kıp da ne yazık ki kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bu-lunup, dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı kendine göre içtihatta bulunan kişiler çıkıyor ortaya. İslam’ın güncellenme-sinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14-15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulaya-mazsınız. Böyle bir şey yok. (Bugün)

2-Bu türedi tipler sünneti ciddi manada tartışır hale geldi-ler. Bu tartışmaların özellikle ülkemizde yapılması bizler için ciddi manada bir üzüntü sebebidir. Şunu açık, net söylemek zorundayım. Hoca olmak, ahkâm kesmek yetkisini kimseye vermiyor ve dolayısıyla Sevgili Peygamberimizin sünnetini tartışma yetkisini de onlara vermiyor. Bu tartışmaları açmak aslında bir neslin ifsadı anlamındadır. (Geçen yıl)

3-Asıl olan nedir? Bizim mukaddes kitabımız Kur’an’dır. Kuran’a ters değilse mesele bitmiştir. (Bugün)

Erdoğan’a ait bu üç ifade, birisi geçen yıl söylense de, bir-biriyle çelişen ifadeler.

Birinci ifadeyi seküler ve sol görüşlü insanlar, tarihselci görüşe mensup olanlar, dine reformcu bir mantıkla yaklaşan-lar onaylar. Dolayısıyla burada laik, alevi, tarihselci, dinde reformcu vatandaşlar hedefte. Cumhuriyet’in “İslam’ı 14-15 asır öncesi hükümlerle uygulayamazsınız,” başlığını atması ve tarihselcilerin sanal medyada Erdoğan da tarihselci oldu diye sevinçle paylaşım yapmaları bu yüzden.

İkinci ifade geçen yıl, hadislere saldıran kurancı hocalara, ehlisünnetçi gelenekçiler lehine bir çakmaydı. Yani muhatap-lar malum ehlisünnetçi kesim ve tasavvufçu çevreydi.

Üçüncü ifade ise ikincinin aleyhine Kur’ancılara el sallıyor. Sanki Erdoğan Bayındır’ın diliyle konuşmuş.

Page 360: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

360

Neden tüm bu çelişkili ifadeler? Zannetmeyin ki kendisiy-le çelişiyor, ya da saçmalıyor. 2019’da herkesin oyuna talip Erdoğan… Siyaset işte. Yaptığı bu.

Tarihselciler veya Kurancılar çok sevinmesinler. Erdoğan ne tarihselci olur ne Kurancı... Kafası 70’lerin Necip Fazıl tipi İslamcılığında takılı kalmış, milliyetçi, muhafazakâr bir ehli-sünnetçi o. Diğer tüm laflar seçim yatırımı.

9 Mart 2018

TARİHTEN NOT:

“Kur’anın “ahkâm ayetleri”ne göre dünya tanzim edilme-miştir. Gelin gene eski günlere dönelim diyorsanız, bu irtica-dır; dönemezsiniz’’ S. Demirel, 08.01.1999

TARİHE NOT:

“İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.” R.T. Erdoğan, 08.03.2018

9 Mart 2018

Beş yıl sonra bir seçim arifesinde Erdoğan’ın miting ko-nuşmasından:

“Birtakım cahil ilahiyatçılar, hocalar, din adamları gençle-rin yüzde sekseni deist oldu diye yakınıyormuş. Allah’ın işi gücü yoktu da sana kitap mı gönderecekti?”

On yıl sonra bir seçim arifesinde Erdoğan’ın miting konuş-masından:

“Yıllarca bizi Allah var diye eskilerin uydurması hurafe inançlarla oyaladılar. Allah’ın varlığına dair deliller kadar yokluğuna da deliller var. Kimse inanmak zorunda değil. İtiraf ediyorum bu din yobazları tarafından asırlardır kandı-rıldık. Ömrümüzü tükettiler Allah, din, ibadet diye. Doğaya şükürler olsun ki, artık halkımız bunlara inanmıyor. Son yap-tırdığım anketlere göre gençlerin yüzde doksanı ateistmiş.”

Page 361: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

361

24 Mart 2018

Rahmetli Akif’e atfedilen “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın!” sözü bir klişe halinde söylenip duruyor.

Bence bu milletin hatta tüm dünya milletlerinin etmesi ge-reken asıl dua bu değil maalesef.

Bence asıl dua şu olmalı:

Allah George Orwell’lere “1984” ve “Hayvan Çiftliği”ni bir daha yazdırmasın!

Ancak sanırım en azından bizim milletimiz için bu roman-ların yazılma zamanı geldi de geçiyor.

Bence “Hayvan Çiftliği”nin en vurucu cümlesi, en azın-dan bugünlerde, “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.” cümlesi değil, “Yoksa sen Mr. Jones’in (Hayvan Çiftliği’nin eski insan sahibi) geri gelmesini mi istiyorsun?” cümlesidir.

Tabii ki bir de, domuzlar diktatoryasını ve lider Yoldaş (domuz) Napolyon’u eleştiren hayvanların, ona muhalefet edenlerin Mr. Jones taraftarı ve hain gösterilerek cezalandı-rılmasıdır.

7 Nisan 2018

AK Parti milletvekili Metin Külünk demiş ki: Eğer tedbir alınmazsa en büyük tehlike deizm!

Ben biliyorum deizmin neden en büyük tehlike olarak gö-rüldüğünü.

Asıl korku, sayesinde milleti konsolide ettikleri en büyük silahları olan kurumsal dinin ellerinden alınma korkusu.

Biliyorlar ki dini kullanamazlarsa iktidar elden gider. Çünkü camileri, dini cemaatleri, vakıf ve dini kurumları elde tuttukları için iktidarda kalabiliyorlar.

Maalesef tehlike çanları çalıyor!

Page 362: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

362

18 Nisan 2018

“24 Haziran 2018”, “Kasım 2019” veya “yarın”, seçimlerin ne zaman yapılacağının hiç bir önemi yok.

Çünkü 16 Nisan 2017’de geleceğin bütün seçimleri kaybe-dildi. Kim açısından, tabii ki hepimiz açısından.

Simdi otoriter, anti-demokratik ve kuvvetler ayrılığını or-tadan kaldıran bir anayasa ile kimin kazanacağının ne önemi var!

Diyelim ki Erdoğan gitti başka biri geldi veya Erdoğan kal-dı, bu geniş anayasal yetkilerle yönetilen bir ülkenin düze çık-ma şansı var mı? Kim o yetkileri kullanmak istemez! Resmen Baas Partisi düzenine dönüyoruz.

Seçimin ertesi günü, geçici OHAL döneminden anayasa ile belirlenmiş sürekli ve kalıcı OHAL dönemine geçiş yapaca-ğız.

Atı alan Üsküdar’ı geçse de asıl kafa yormamız gereken mesele bu. Kimin gelip kimin gideceği değil.

Bir de, eğer Erdoğan’ın, seçimi kaybederse kuzu kuzu kol-tuğu teslim edeceğini düşünüyorsanız yanlıyorsunuz.

24 Nisan 2018

Herkes hile yapıyor.

Dürüst siyaset ve demokrasi nerede!

16 Nisan 2017 ne çabuk unutuldu!

Bu anayasa değişikliğinden sonra yapılması gereken, yeni bir anayasanın üretilmesi, demokrasi bilincinin yükseltilmesi, ilkeli ve dürüst siyasetin yerleşmesi için caba göstermektir.

Mevcut anayasa ile yapılacak seçimlerde kimin kazanaca-ğının hiç bir önemi kalmadı.

Çünkü bundan sonra en iyi yöneticiyi değil en iyi dikta-törü seçeceğiz. Bu yüzden içinde demokrasi, hak ve hukuk gibi özlemler taşıyan kırık ve kararsız bir diktatör yerine işe

Page 363: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

363

hakkını veren dört dörtlük bir diktatör Türkiye’nin daha çok faydasına olacaktır.

Buradan Erdoğan’ın seçilmesini veya iktidarda kalmaya devam etmesini arzuladığım sonucu çıkartılmasın. Ancak şu anda Erdoğan muhaliflerinde öyle bir hava var ki sanki Erdoğan giderse bahar gelecek, o gitsin de kim gelirse gelsin!

Bu anayasa ve yetkilerle, ilkesiz siyasetle, eksik demokrasi bilinci ile kim gelirse gelsin Türkiye’ye sadece kışı yaşatır.

İkincisi, Erdoğan’ın sandıkta yenilirse koltuğu ve sarayı teslim edip kuzu kuzu gideceğini sanıyorsanız çok beklersi-niz. İşte o zaman Erdoğan’ın bugüne kadar göstermediği baş-ka bir yüzüyle tanışmak zorunda kalacağız.

Benim tek beklentim, Erdoğan’ın elinden iktidarı almak için değil, ana noktaları şimdiden belirlenen yeni bir anayasa yapmak için geçici bir meclis oluşturmak ve bu anayasa kabul edilir edilmez yeniden seçime gitmeyi taahhüt eden ortak bir adayın çıkması. Böyle bir aday çıkarsa ona oy vereceğim yok-sa sandığa gitmeyeceğim.

6 Mayıs 2018

İnsan hakları, adalet ve özgürlükler adına ciddi mücadele-ler veren bazı arkadaşların HDP’den milletvekili adayı olmak için sıraya girdiklerini görmek beni son derece üzüyor.

Bu girişimler yaptıkları insan hakları mücadelelerini kir-letmekten başka bir işe yaramayacak. Adama demezler mi, demek ki tüm o mücadeleyi daha popüler olmak için yaptın!

Şunun iyice anlaşılması lazım: Türkiye’nin gerçek ihtiyacı, mecliste kimin ne kadar temsil edileceği meselesi değildir. Bu anayasa ile meclis çatısı altında hiç bir şeyin mücadelesi ve-rilemez. Türkiye’nin gerçek ihtiyacı, demokrasi ve kuvvetler ayrılığı esasına dayalı yeni bir anayasa ve insan hakları için mücadele edecek güçlü bir sivil toplumsal harekettir.

HDP hakkındaki görüşüm de şudur: HDP büyük haksız-lıklara maruz kalıyor. Onlar meclisin ve Türkiye’nin zencileri

Page 364: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

364

maalesef. Ancak bu durum HDP’nin ve bu partinin arkasın-daki illegal yüz olan PKK’nın Kürtlerin haklı taleplerini elde ettirmenin önündeki en büyük engel olduğu gerçeğini değiş-tirmiyor.

Ayrıca HDP Kürtlerin MHP’sidir, zihniyet olarak birbirle-rine tamamen paralel zihniyetler. Tek fark MHP zihniyetinin Türklük adına iktidarda, HDP zihniyetinin ise Kürtlük adına muhalefette olmasıdır.

Ben MHP zihniyetine ne kadar karşıysam, HDP zihniyeti-ne de karşıyım. Haksızlıklara karşı olmakla ırkçılık farklı şey-ler. Irkçılık yaparak haksızlıklarla mücadele edilemez.

Milliyetçilik ile ırkçılık özde aynı şeydir. Milliyetçiliğin veya ulusalcılığın daha sofisteki bir görüntü vermesi, onun ilkel ırkçılıktan daha üstün olduğu anlamına gelmez.

Bütün milliyetçilikler, ulusalcılıklar ırkçılığın öz kardeşi-dir. Irkçılığın modern formu olan milliyetçilikler ilkeldir, iğ-rençtir, sefildir, aşağılıktır. Buna Türk milliyetçiliği de, Kürt milliyetçiliği de dâhildir.

17 Mayıs 2018

AK Parti tarafından haksızlığa uğratılan, zulmedilen, hem kendi haklarını hem de zulme uğrayan diğer insanların hak-larını savunan değer verdiğim bazı isimlerin CHP’den aday adayı olduklarını öğrendiğimde -bunun tabii bir hakları ol-duğunu düşünsem de- ister istemez şunları düşündüm:

Bekaroğlu ve Kurtulmuş Türk siyasetinde ilginç bir trent -yoksa taktik mi demeliyim?- başlattılar: İktidara şiddetle muhalefet et; iktidardan rahatsız olanların hoşuna gidecek bir söylem tuttur; İslami sol, insan hakları, adalet, zulüm gibi kavramları bol bol dile getir; insan hakları örgütleri ve muhalif partilerle dirsek temasına gir; küçük ama potansiyel bir çevre ve taban oluştur; iktidar acaba diye düşünmeye ve yaktığın ocağı söndürmek için çabalamaya başladığında ge-len teklifleri değerlendirip AK Parti’ye transfer ol veya adını/ününü kullanarak CHP’den milletvekili ol…

Page 365: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

9-GÜNCEL SİYASET ELEŞTİRİLERİ

365

Benzer trent sanırım bazılarınca sürdürülmeye çalışılıyor.

Benim düşüncem ise, AK Parti, CHP veya HDP altında demokrasi, hak, hukuk, özgürlük, insan hakları mücadelesi verilemez.

Eğer her pahasına Kürtlerin haklarını savunacağım diyor-sanız HDP’ye gidebilirsiniz. Ama bunun anlamı, HDP’nin arkasındaki PKK’nın döktüğü kanlara da ortak olmanız ve bunu zımni de olsa onaylamanızdır.

Siyaset yapmak için CHP’ye girebilirsiniz. Ama CHP’nin Cumhuriyetin temel ruhu olan ırkçı/ulusçu ayrımcılığın en derin temsilcisi olduğunu zımnen onaylamış olduğunuzu bilmeniz gerekir. Geçmişteki günahlarını saymıyorum bile.

Page 366: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine
Page 367: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

367

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

20 Mayıs 2014

Kuyudaki Özgürlük

İnsanoğlunun varoluşundan beri sorulan bazı sorulara, kimsenin itirazına mahal bırakmayacak kesinlikte cevapla-rın verilememesi ne kadar ilginçtir değil mi? Varlığın aslına, amacına, yokluğa, sona, görünen âlemin ötesine, gaibe dair çok derin sorulardır bunlar. Dinlerin ve düşünce disiplinle-rinin hepsi bu tarz sorulara cevap vermek için vardır. Oysa bugüne kadar hiçbir dinin veya ekolün verdiği cevaplar, tüm insanları ikna edecek kesinlikte değildir. Kendinden önce-kileri nakzeden, eksiğini ve tutarsızlığını açığa çıkaran veya karşı çıktığı düşüncenin antitezini üreten her yeni cevap, bir süre sonra seleflerinin kaderine boyun eğmek zorunda kal-maktadır.

Ancak dikkatleri çeken husus; unutulup giden istisnalar dışında çoğu düşünce veya paradigma, zıtlarının da sahip

Page 368: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

368

olduğu güçlü delillere rağmen, insanların bir kısmını ikna et-meyi sürdürebilmiştir. Bu nedenle çok sayıda ekol ve ortaya çıkışı binlerce yıl öncesine dayanan, bugün çoğunlukla saçma görülen bazı dinler bile kendilerine yeni temsilciler bulmakta zorluk çekmemektedir.

Aynı konudaki zıt düşüncelere dair bazı örnekler verelim.

Varlıkta değişimle ilgili iki temel görüş vardır. Bunlardan birine göre her şey durmaksızın değişmektedir. Varlığın hiç-bir anı diğeriyle aynı değildir. İkinci görüş ise bunun tam zıd-dını savunur: Hiçbir şey değişmez. Gerçekte ne hareket var-dır ne de oluşum. Varlığı değişiyor gibi algılamamız, sadece duyularımızın bizi yanıltmasının bir sonucudur. Ayrı ayrı ele alındıklarında iki görüş de ikna edici delillere sahiptir.

Neleri bilebileceğimiz konusunda, benzer şekilde, birbiri-ne zıt iki ana görüşten bahsedilebilir. Genel, geçerli ve kesin olan bilgilere ulaşılabilir, der bu görüşlerden birisi. Diğeri ise ironik bir biçimde kendinden son derece emin deliller öne sü-rer ve doğru bilgiye ulaşmanın imkânsız olduğunu söyler.

Kesin bilgiye ulaşmanın mümkün olduğunu iddia eden-ler, bir adım sonra, bu bilgilerin kaynağı konusunda ihtilaf ederler. Kimine göre kesin bilgi ancak duyumsayabildiğimiz şeylerdir. Yani sadece gördüğümüz, duyduğumuz, dokunup, kokladığımız nesnelerin bilgisi gerçektir. Fakat bu düşünce-nin karşısında yer alanlar, bilgisine vakıf olmaya çalıştığımız ve doğrudan duyu organlarımızla müşahede ettiğimiz şey-lerle aramızdaki mesafenin, Dünya’nın Güneş’e uzaklığın-dan bile fazla olduğunu iddia ederler. Dışarıdan gelen ışıklar göze girip sinirlerle beyne ulaşana ve bilgiye dönene kadar o kadar çok yol kat eder ki, zihinde oluşan suretin, nesnelerin kendisiyle aynı şey olduğunu iddia etmek mümkün değildir onlara göre.

Bazıları da doğru bilginin kaynağına adres olarak insan aklını gösterir. Rasyonalistlerin karşısında yer alanlar ise öyle eleştiriler getirirler ki; akıl bir şeytana dönüverir bir anda. Oysa o hâlâ bilgi üretmeye devam etmektedir.

Page 369: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

369

Tanrı’nın varlığı konusunda teolog ve kelamcılar muhte-şem deliller öne sürerler. Ancak ateist bir filozof çıkar ve bu delilleri geçersiz kılmaya çalışan birçok analiz yapar; şaşırır kalır tüm müminler. Derhal yeni bir delilin peşinde koşma ih-tiyacı doğar. Bu süreç hiç bitmez. Tanrı’nın varlığına dair de-liller kadar, yokluğuna dair de çok sayıda delil vardır. Oysa pek çok insan, varlığına dair tüm deliller tüketildiği ve karşı deliller çürütüldüğü için iman etmez Tanrı’ya; bilakis iman etmek anlamlı geldiği için inanır. Ayrıca inancın insanların büyük bir çoğunluğu için öğretilmiş alışkanlık veya miras olduğu unutulmamalıdır. Oysa iman alışkanlıkların üstüne çıktığı, apaçık bir bilgi hali olmadığı durumlarda değerlidir. Bir ateist de hepsi tükenip hiçbir delil kalmadığı için değil; ona anlamlı gelmediğinden iman etmez Tanrı’ya. Bütün bun-lara karşın, cephede deliller savaşına yeni deliller sürülmeye devam etmektedir.

Peki ya hakikatin kendisi nedir? İşe yarayan faydalı şey-ler mi? Varlığın kendinde gerçekliği mi? Sadece oluş mu veya görüngüler mi? Varlık gerçekten var mıdır? Yoksa var bildi-ğimiz her şey hakikatin yansıması mı, bir matrix mi? Varlık sadece madde midir? Madde ötesindeki şeylerin varlığının kanıtları nelerdir? İnsan, ağaç, bina, şehir gerçek birer varlık mıdır? Acaba gerçek varlıklar ismi Ahmet, Ayşe olan bireyler, bahçede koşan şu kedi, ormandaki tek tek ağaçlar gibi tikeller midir? Yoksa gerçek varlık, tüm bireylerin ve tikellerin aslını oluşturduğunu düşündüğümüz atomlar, elektron veya pro-tonlar mıdır? Ya onların da altındakiler!

Aynı soru yolculuğunu bir de yukarıya, yani kozmolojik âleme doğru yaptığımızı düşünün.

Uzayıp giden sorular ve derinlere indikçe veya yukarılara çıktıkça sayıları artan birbirine zıt onlarca cevap…

Sonu gelmez bir çaba…

Sorular ve cevapların karşısında, iki duvar arasına veya bir kuyuya sıkışmış gibidir insan. Kuyunun dibinde sırtını çepere dayamış bir adamın, karşı duvara adım atarak o ta-

Page 370: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

370

rafa dayanmak istemesi kadar hareket özgürlüğüne sahiptir. Gücü ve yetileri bu derece kısıtlıdır. Bu yüzden çıkamaz sonu gelmez soruların içinden; açık ve kesin hakikate ulaşamaz. Görebildiği tüm gerçeklik, kuyunun ağzından gelen ışığın izin verdiği kadardır. Ötesini hayal etme gücü bile son derece yetersizdir. Zamana, mekâna, aklın ve hayal gücünün sınır-larına sıkışmıştır. Bu yüzden kuyunun ağzından gelen ışık huzmelerine ölesiye muhtaçtır.

Ne kuyuya taş atan deli vardır dışarıda ne de taşı çıkart-maya çalışan kırk akıllı. Hepsi kuyudadır. Deli, kuyudaki in-sanın kendisidir; kırk akıllı da; hatta çıkartılması gereken taş bile odur. Hepsi kuyudaki insandır.

Bir çıkabilse kuyudan, hakikatle arasındaki mesafe eriye-cek ve belki de hakikatin kendisi olacak; ama buna gücü yet-mez. Varlık kuyusunda ölene kadar müebbede mahkûmdur.

30 Aralık 2014

Hep Doğuya gittikçe Batıya, hep Batıya gittikçe Doğuya varılacağını; daha da önemlisi hep aynı istikamette ilerledikçe başladığın yere döneceğini bilirsin de, bu benim değişmeyen yönüm, değişmeyen istikametim takıntısının; batıcı olmanın, doğucu olmanın; Batıyı düşman Doğuyu dost, Doğuyu düş-man Batıyı dost görmenin anlam ve hikmeti nedir?

20 Ocak 2015

Elimi uzattım,

Vıcık vıcık balçık,

İnsan bu, dedim,

Bu, insan.

İnsan,

Vıcık vıcık balçık.

5 Şubat 2015

“Sorgulamadan onayladığın her şey, farkına varmazsan seni boğan bir bataklığa dönüşür. Farkına varırsan bu batak-

Page 371: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

371

lıktan kurtulmak için epeyce debelenmen gerekir. Tabii ki ye-teri kadar derinde değilsen.” (Adam Walker)

13 Şubat 2015

“Hayat, geçmişten gelen acılar, pişmanlıklar, bir türlü biti-rilemeyen hesaplar, planlar ve amaçlar ile geleceğe dair endi-şeler, beklentiler, amaçlar ve planlar arasında her geçen gün daha da sıkılan bir mengene gibidir. İnsan geçmişle gelecek arasında sıkıştığı bu mengenede en önemli şeyi, yani ân’ı ıs-kalar. Çözüm, geçmiş gelecek mengenesinden kurtulmak ve ân’ı yakalamaktan geçer.” (Adam Walker)

17 Şubat 2015

Şiddet, vahşet doğamızda; en derin, en karanlık yerleri-mizde sinsice yaşıyor. Kötülük, sadece kötülüğü yapanların değil, kötülüğe maruz kalanların da derinlerindeki vahşi do-ğasını gün yüzüne çıkartıyor. Kötülük yapanlarla kötülüğe maruz kalanlar veya tanık olanlar doğalarındaki bu yönle tavır alıyor. Bilinen en eski yazılı yasa olan Hammurabi ya-salarından beri vahşeti, kötülüğü aynısıyla ve en ağır şekilde cezalandırmak; derde çare olmayınca cezayı daha da artır-mak kötülüğü engellemenin en etkili yolu olarak görülmeye devam ediliyor. Oysa doğa değişmiyor. En etkili terbiye yön-temleri, dinler, ahiret inancı, yasalar ve ağır cezalar vahşeti sadece dizginliyor ama en küçük çatlak ve bu çatlağı büyüten en küçük bir etki derinlere itilen bu eğilimi birden açığa çıka-rıveriyor. Sanırım doğamızdaki şiddetin ve vahşete çağıran yönümüzün tümden yok olması için bir kaç milyon yıl daha evrimleşmeye ihtiyacımız var...

21 Şubat 2015

“Halkın zihninde “çelişmezlik” ilişkisi yoktur. Halkın zih-ni karşıtlık ilkesiyle çalışır. Halk zekâsı en fazla tezadı algılar. (Bu nedenle) siyasette çelişmezlik ilkesi çalışmaz, karşıtlık il-kesi çalışır. Siyaset gücünü karşıtlıktan ve tutarsızlıktan alır.” (Dücane Cündioğlu)

Page 372: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

372

Çelişmezlik ilkesi mantıkta, bir şey, aynı zamanda hem kendisi hem de kendisinden başkası olamaz, şeklinde tanım-lanır.

Karşıtlık ise, nitelik ve durumları itibariyle birbirine aykırı ve birbirlerinin karşısında, ters kutuplarında yer alan kavram ve olgular ile bunların durumları şeklinde tanımlanır. Halk kendisini ve içinde yer aldığı durum, olgu veya olayı hangi tarafta tanımlıyorsa tutumunu karşıtına göre belirler. Kendi grubu, dini, cemaati, tarafı, ırkı, partisi, adamı, tarihi ve bun-ların karşıtları... Çelişmezlik ilkesiyle çelişse bile bu böyledir.

12 Mart 2015

Sanki bütün düşünce tarihini yalayıp yutmuşçasına, piş-kin pişkin, gerine gerine, bilgiç bilgiç, kendilerinden son de-rece emin bir tarzda “Hangi akıl? “ diye sormuyorlar mı, bi-tiyorum arkadaş...

Aristo’nun, Kant’ın, Nietzsche’nin, Doğu’nun, Batı’nın ak-lını bırak arkadaşım senin aklın daha onları anlayacak kadar evrim geçirmemiş. Sen sadece onları ezberindeki bir kaç cüm-leyle papağan gibi tekrarlayıp, İslamcı polemik sofralarına meze edebilecek kadar gelişkinsin.

Bak ben sana “Hangi akıl” olduğunu söyleyeyim:

O akıl, bedenindeki duyu deliklerinden geçip zihninde de-polanan verileri işleyip değerlendiren, böylece senin öküzler-le birlikte boklu dereden su içmek yerine pet şişeden içmeni ve de koyunlarla birlikte çayırda otlanmak yerine, yetiştirilen ıspanaktan börek yaparak yemeni sağlayan akıldır...

O akıl, kullanılmadığında, insanları kullara kul eden, za-limleri adil, katilleri kahraman, ahlaksızları ermiş, sömürge-cileri medeni, muhterisleri önder görmene yol açan akıldır.

O akıl, kullanılmadığında, Kur’an’ın ifadesiyle pisliğin içinde debelenip kalmana yol açan akıldır.

O akıl, vahyin insanlara onunla hitap ettiği akıldır.

Page 373: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

373

O akıl, kullanılmadığında, Allah’ın kelamının bile anlaşıl-masının imkansız olduğu akıldır.

O akıl, insanı özgürleştiren akıldır.

O akıl, vahye müracaat etmeden önce kendisine müracaat etmen gereken -aksi mümkün değildir- akıldır.

O akıl, kendisi kullanıldığı için hataya düşülmüş olsa bile, o hatadan kurtulmanın gene tek imkânı olan akıldır.

Sen gene de sormaya devam et “hangi akıl” diye...

8 Mayıs 2015

Kölelik sistemi, epeyce önce, resmi olarak, tüm dünyada kalktı. Peki, efendilik sistemi ne zaman kalkacak?

14 Temmuz 2015

Dünyadaki kötülüklerin çoğu, birilerinin, başkalarının iyi-liği için hareket etme hakkını kendinde görmesiyle başlar.

Kesin inançlı, kendi siyasi, dini, felsefi inancının “mutlak gerçek” olduğuna, bunu başkalarına zorla uygulamak gerek-tiğine bağnazca inanır. Hiç şüphesi, hatta merakı bile yoktur. Bu yüzden, okumuşlarında bile cehalet havası sezilir.

Aynı sebeplerle, ‘ödünsüz’dür: ‘Revizyonizm, değişim, yumuşama, uzlaşma’ gibi kavramlara düşmandır. Hatta ılım-lılık “tehlikeli”dir, “ihanet”tir.

‘Düşman’ onun için bir ihtiyaçtır. Çünkü ancak tehlikeli ve acil bir ‘düşman’ın varlığı onun kafasındaki ak–kara şab-lonuna uyar. Bağnazlık ve paranoya birbirini tamamlar. Öyle bir “düşman” ki, “her şeye kadir ve her yerde hazır” olmalı-dır. Her yere sızan, sinsi planlar yapan, bizleri uyutan, bizden akıllı düşmanlar!

En heyecan verici iç düşmanlar ‘dış güçlere’, ‘emperya-lizm’e, ‘beynelmilel Yahudi’ye bağlı olanlardır: “İdeal bir düşmanın yabancı olması gerekir, yerli düşmanın yabancı soydan geldiği iddia edilmelidir…”

Page 374: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

374

28 Temmuz 2015

“Düşünceler/fikirler virüs gibidir” (Bir film repliği)

Öyledir.

Bazen, anında zihinleri işgal eder, bazen de kuluçkaya ya-tar. Uygun ortam ve zamanı bekler. Bulduğunda da kabak çi-çeği gibi açılıverir. Zannedersiniz ki yeni bulunmuş bir fikir! Oysa o belki bir asır önce atılmış bir tohumun meyvesidir. Bu yüzden söylenme zamanı gelmemiş fikir yoktur; at toprağa bir tohum, bırak aptallar gülüşsünler.

“Kesin İnançlı’nın sağcı solcu, dinci, laik olması fark et-mez.” (Eric Hoffer)

4 Eylül 2015

Devletleri19 birbirinden ayıran “sınır”ların, yoksul ve maz-lum halkların hapishanesi olduğunu anlamamız için, kaç kelebeğin daha o sınırlara çarpa çarpa sahillere geri vurması gerekecek!

9 Eylül 2015

Biz savaşı öldürmezsek, savaş bizi öldürmeye devam ede-cek.

5 Ocak 2016

Alevi sünni ile evlenebilir mi!

Tabii ki evlenemez.

Alevi sünni bir yana

Hanefi ile Şafii bile evlenemez.

Şii sünni ile selefi sufi ile kadirî nakşi ile mahmutçu isken-derpaşalı ile hatta özgürderli akabeli ile evlenemez arkadaş. İsterseniz bi sorun.

19 Aylan Kürdi bebeğin ailesiyle Avrupa’ya kaçarken boğulup cesedinin kıyıya vurması üzerine.

Page 375: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

375

Peki, fakir zengin ile güzel çirkin ile uzun kısa ile engelli engelsiz ile kültürlü kültürsüz ile okumuş okumamış ile yaşlı erkek genç kız ile genç erkek yaşlı kadın ile evlenebilir mi!

Türk kürt ile

Türk Ermeni ile

Türk Rum ile

Kuzey Kıbrıslı Güney Kıbrıslı ile

Yukarı köylü aşağı köylü ile doğulu batılı ile de evlene-mez; evlense de evlenemez.

Doğduğum şehir Kütahya’da bizim gibi Balkanlardan göçenlere “Maacur” derlerdi. Biz maacurlar da yerlile-re “Manav” derdik. Kütahya’da bırakın aleviyle sünniyi, Maacurlarla Manavlar bile evlenemez.

Dedim ya: “Evlense de evlenemez.”

6 Ocak 2016

Düşünce neden derinleşmiyor, neden bu topraklardan bü-yük düşünürler çıkmıyor, çıksa da neden kıymeti bilinmiyor, diye soranlara diyorum ki işte size değme filozofa taş çıkarta-cak, büyük bir düşünür/sanatçı Barış Manço...

Büyük düşünür, âlim, prof, akademisyen diye geçinenler-den, sesi çok çıkanların hemen hepsine yakınının seviyesi de, şarkıdaki “Hayır anlamadın hemşerim esas memleket nire” diye soran ve kafası vatanseverlikten, milliyetçilikten, top-rak tapıcılığından, şanlı tarih anlatıcılığından, iktidar ve lider yalakalığından, gelenek ve yüce kişi kutsayıcılığından, din-cilikten, dogma dikteciliğinden, cemaatçilikten, mezhepçilik-ten öte geçmeyen, köylülükten (köylü olmak değil köylülük), taşralılıktan (taşrada yaşıyor olmak değil taşralılık) ibaret.

Derin düşüncenin, derin bakış açısının esamesi okunmu-yor.

Ben de rahmetli Barış gibi diyorum ki:

“Dedim ya yahu bu dünya benim memleket!”

Page 376: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

376

Sahi sizin memleket nire!

7 Ocak 2016

“Tarihte ilk kez bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip burası benimdir diyen ve buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. O zaman biri çıkıp çitleri söküp atarak ya da hendeği doldurarak, sonra da insanlara; sakın dinlemeyin bu sahtekârı, meyveler herkesindir toprak hiç kimsenin değildir ve bunu unutursanız mahvolursunuz diye haykırsaydı işte o adam insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden kurtaracaktı.” J.J.Rousseau

16 Ocak 2016

Son yıllarda kendime hep şunu söylüyorum:

“Kendine dürüst ol, kendini kandırma; çünkü kandırabile-ceğin en kolay kişi kendinsin.”

Etrafıma baktığımda da, kendisini kandırmayı başardığı için, sürekli başkalarını kandıran çok sayıda insan görüyo-rum.

1 Şubat 2016

Seni içerde tutan şeyi keşfedemezsen, dışarı çıkma isteği çok geçmeden zihnini karıştırır ve başarısız olursun. Kafesin parmaklıklarını bulmalısın.

Bu parmaklıklar, bütün dünyada anlatılan neredeyse bir-birinin aynısı tek bir hikâyeden ibarettir.

Herkes hikâyenin esiridir. Hikâyeye inanmasan da, toplu-ca koşuşan diğer hayvanların arasında onlarla beraber sürük-lenen bir hayvan gibi, hikâyenin esiri kalmaya devam eder-sin. (Daniel Quinn/İsmail)

11 Şubat 2016

Gerçek doğum tarihimi anam da babam da bilmez muh-temelen. Ben de bilmiyorum. Nüfus cüzdanımda bir tarih yazıyor ama o günden önce doğduğum kesin. Tam yedi yıl

Page 377: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

377

önce, küçük oğlum Ahmet Yasin’imin doğduğu gün, hastane-nin karşısındaki camiye sabah namazını kılmak için giderken, “beni ararsınız” demiştim, doğumhanenin önünde bekleyen yakınlarıma.

Tıpkı Muhammed Peygambere olduğu gibi, belimi çatır-datan yükler, göğsümü daraltan sıkıntılar, her gün artan dü-şünce sorunları ile alnım secdedeyken, telefonumun titreşimi ile irkilmiştim. İşte o anda, yani oğlumun doğduğu anda, zi-lin titreşimi zihnime bir düşünceyi de doğuruverdi. O düşün-ce bana: “Başka türlü düşünmek de mümkün,” diyordu. Ben o günden beri, hangi meseleyle karşılaşsam “Başka türlü nasıl düşünülebilir, farklı düşünmek mümkün mü?” diye sorarım kendime.

Bu yüzden 11 Şubat, sabah namazı vakti benim reenkar-natif doğum tarihim. Gerçek doğum tarihim farklı da olsa o gün doğduğuma inanıyorum. Tabii ki oğlum Ahmet Yasin’in gerçek doğum tarihi bugün…

Doğum günümü, özelden veya sayfama yazarak, mesaj atarak kutlayan tüm dostlarıma teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.

12 Nisan 2016

Kaynak niteliği taşıyan temel bazı eserler hariç -ki onlar da sınırlı sayıdaki akademisyen ve araştırmacılara hitap edebi-lir- İslami alanda yazılacak yeni eserlerde bulunması gereken temel nitelikler neler olmalıdır?

Aklıma gelen birkaç cevap:

1-Eleştirel bakış açısına sahip olmalı.

2-Güzellemeci değil, tasvir edici olmalı.

3-Tepkisel olmamalı.

4-Belli bir görüşün, mezhebin, kliğin, cemaatin görüşünü yansıtan ve onu haklı kılmaya çalışan bir mantıkla yazılma-malı.

Page 378: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

378

5-İçerden bakış açısıyla dışarıdan bakış açısını sentezleye-bilmeli.

6-İslam’ın gerçeği ile insanları yüz yüze getirmeye çalış-malı.

7-Apolojist olmamalı.

8-İnsanları ajite etmemeli.

9-Günümüze kadar gelen verileri birbiriyle vuruşturmak ve kendi bakış açısına uymayanı direkt reddetmek yerine, bunların üretilmesindeki arka planı aydınlatmaya ve olması mümkünse mümkün olanı anlamaya dönük olmalı.

Başka cevaplarım da var ama sanırım anlatmam biraz zor.

22 Nisan 2016

“Bizim mezhebimiz Habil’in mezhebidir. Oysa kardeşi Kabil şiddete yönelmişti. Habil, ‘Şiddete el kaldırmayacağım’ demişti. İnsanlık hala Kabil’in kan dökme, kavga ile sorun çözme yöntemini kullanıyor.”

“Her eline silah alan, kurşun sıkan mücahit değildir, (Silah ve savaş) kutsanmamalı. Bu, hiçbir sorunu çözmez” (Cevdet Said)

Ben de üstadım Cevdet Said’in tâbi olduğu mezhebe -Habil’in mezhebine- tâbiyim.

İnsanlık koşulsuz ve ama’sız şiddete başvurmaktan vaz-geçmedikçe, sorunlar çözümsüz kalmaya devam edecek. Son savaş baltası gömülmedikçe insanların huzura -barışa- ulaş-ması mümkün değil.

Bunun gerçekleştirilmesinin yolu ise şiddetin bir kayna-ğının zihinlerde, diğer kaynağının ise duygularda olduğunu anlamaktan geçiyor.

Şiddetin zihinlerdeki kaynağı “mutlak hakikate sahip olma” düşüncesidir.

Şiddetin duygulardaki kaynağı ise, “her şeye sahip olma veya kanaat edememe” duygusudur.

Page 379: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

379

28 Nisan 2016

İstisnaları var -belki de çok- ama ben gene de genelleyerek bazı tespitlerde bulunacağım:

Türkçedeki gerek telif, gerekse tercüme felsefi kitaplarda kullanılan Türkçe tam anlamıyla berbat.

Bunun nedenlerinden birisi, felsefi eserler telif eden hoca-larımızın zannedersem sadece felsefi kitaplar okumakla ye-tinmeleri olmalı. Ara sıra roman/hikâye okuyun, şiir okuyun, deneme okuyun da Türkçe cümle nasıl kurulur öğrenin be hocam!

İkincisi, hocam, aslında siz de bir şey anlamadınız, karışık, bozuk cümlelerle işi gürültüye getirip kapatıyorsunuz, gibi-me geliyor.

Üçüncüsü, kendinizi yetmişli yılların öztürkçe furyasında uydurulan kelimeleri kullanmaya neden bu kadar mecbur hissediyorsunuz? Çoğunu artık sözlüklere bile koymuyorlar.

Dördüncüsü, felsefenin f’sinden haberdar olmayanların ya da birazcık haberdar olsa da anlamadan, üçüncü sınıf dil kullanarak yaptığı tercümelerle biz zavallı okurlara işkence etmek mecburiyetinde misiniz!

Beşincisi, felsefi terimlerin Türkçe karşılıkları konusunda, artık lütfen bir konsensüs sağlayın. Elime aldığım her yeni kitapta kullanılan terimleri çözebilmek için özel gayret sarf etmek zorunda kalıyorum. Sözlükte söz konusu terime karşı-lık gelen tüm kelimeler farklı kişiler tarafından farklı yerlerde anlam olarak verilmiş. Bir felsefi terimin beş ayrı yerde beş ayrı Türkçe kelime ile karşılandığını tespit ettim. Bu kadar da terim anarşisi olur mu! İnanın terimin ingilizce veya latince-sini görünce rahatlıyorum, ha bu muymuş, diyorum. Öylece bıraksanız inanın daha iyi anlaşılacak.

Kısacası acemi bir felsefe okuru olarak felsefi eserlerden son derece muzdaripim. İslami kitaplar, tefsir, tarih, kelam okumaları, İslam düşüncesi okumalarımda hiç çekmediğim kadar büyük sıkıntı çekiyorum.

Page 380: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

380

Hamdi, “okur” olalı böyle zulüm görmedi!

25 Eylül 2016

13 Aralık 1980’de 17 yaşında idam edilen Erdal Eren’in bu-gün doğum günü... Kenan Evren, Allah mekânını cehennem etsin, bir sağdan, bir de soldan astık demişti ya, işte soldan asacak birini bulamayınca Erdal’ın yaşını büyütüp asmıştı, katil herif.

Allah, 12 Eylül’ün ve tüm diğer darbelerin hışmı ile canla-rını kaybedenlerin, idam edilenlerin, öldürülenlerin de mekâ-nını cennet kılsın, sağcısının da, solcusunun da...

Erdal’ın idam edilmesinden çok etkilendiğim için, biraz da çocuksu bir ruhla, çok uzun yıllar önce bir şiir yazmış-tım. Hafızamdan hiç silinmedi bu şiir. 25 Eylül 1964’te doğan Erdal’ın hatırası için, daha önce paylaştığım bu şiirimi tekrar paylaşmak istiyorum. Edebi değeri yok ama benim için çok değerli:

Çoklarınca,

Büyümüştü.

Oysa çok,

Küçücüktü.

Suç işledi,

Saç çekti,

Ayna tuttu,

Kötüye “kötü!”,

Dedi,

Çirkine “çirkin!”

“Çoktan reşittir”,

Dediler.

Yaşını büyüttüler.

Şafakta ipe çektiler.

Page 381: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

381

Cesedini,

Yıldızlarlarda çürüttüler.

Doğum günün kutlu olsun Erdal.

24 Kasım 2016 Küçüktüm,

Saftım,

Meraklıydım,

Her uzatılan eli dost, her söylenen cafcaflı sözü doğru zan-nederdim.

Koltuklarının altında “İdeolocya örgüsü”, “Gençlik Risalesi”, “Yoldaki işaretler”, “Turan”, “Başkaldıran insan”,

Saldırdılar dört bir yandan.

Özel insan gibi hissettirdiler beni bana, teneffüs arası gel işaretleri, kapı önü önemli özel konuşmalar!

Boş kafama boca ettiler bütün ideolojik pisliklerini.

Marxist, Milliyetçi, Faşist, Nurcu, Tarikatçı, Radikal Dinci, Şeriatçı…

Kimi elinde sazı gelir derste marş söyler,

Kimi kolundan tutar mitinge götürür, kimi dini sohbete,

Kimi cennetten söz eder, kimi cennette o kadar uzun kalın-ca canın sıkılmaz mı diye kafa karıştırır,

Kimi sınav sorularını vereyim ders çalışmak yerine verdi-ğim kitabı oku der,

Kimi senden ümidi kesince habersiz sözlüye kaldırır Einstein’in dahi çözemeyeceği kazık sorular sorup, kırmızı kalemle not defterine sıfır atar,

Kimi simitçi, kimi kahveci, kimi gazozcu…

Ve pedofoliklere rahmet okuturcasına beynini iğfal eder…

Beni siz delirttiniz ülen…

Nihohahahaahaaaahaaaaa…

Page 382: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

382

20 Mayıs 2017

Kitap Okumanın Zararları

“Kitap okumak” ile “okur olmak” biraz farklı şeyler; ara-daki fark, “yazı yazmak” ile “yazar olmak” gibi. Her yazan “yazar” olamayacağı gibi, her okuyan da “okur” olamaz. “Okurluk” mesleğe dönüşemediği için, “okumaktan” farkı pek ayırt edilemiyor. “Okur olmak” bir hayat tarzıdır. Okur olmanın en önemli koşullarından birisi çok yönlü okuma-lardır. Tek yönlü, uzmanlığa dönük, mesleki okumalar sizi “okur” yapmaz. Ama bu, akademisyen, öğretmen ve uzman-lardan “okur” olanların çıkmadığı anlamına da gelmez.

Aşağıda sıralayacağım zararlar, “okur” olanlar içindir; boş vakitlerini doldurmak için, hobi olarak veya akademisyenlik, öğretmenlik, idarecilik, hatta yazarlık gibi profesyonel amaç-larla okuyanlar için değil...

Okumak cehaletinizi artırır!

Sokratça bir bakış açısıyla, okudukça daha âlim olmazsı-nız. Sadece her geçen gün cehaletinizin büyüklüğünü daha fazla kavrarsınız.

Okumak yalnızlıktır!

Bu, sadece okumaya ayırdığınız vaktin sizi daha asosyal yapmasıyla ilgili bir durum değildir. Bilakis okudukça çev-reniz de sizden uzaklaşır. Araya mesafe koyar. Çekinceler ar-tar. Düzeyli konuşmaların dışında bir muhabbeti size layık görmezler. İster istemez, çevrenizle aranızdaki mesafe artar, resmileşir, yalnızlaşırsınız.

Okumak sağlığınızı bozar!

Bunu sadece gözlerinizin bozulması, sırtınızın kamburlaş-ması, belinizin ağrıması, boynunuzun kireçlenmesi gibi fizik-sel rahatsızlıklar gibi düşünmeyin; iç dünyanız alt üst olur, huzursuzlaşırsınız, kırılganlaşırsınız, bunalımınız kronikle-

Page 383: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

383

şir, sürekli gergin bir hayat yaşamaya başlarsınız… “Okuya, okuya kafayı yemek,” sözü çok doğru bir sözdür.

Okumak mutsuzluktur!

Eğer mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamak istiyorsanız ki-taplardan, okumaktan ve bir yaşam tarzı olarak “okurluk”tan uzak durun.

Okumak şüpheciliğinizi artırır!

“Okur” olduğunuz anda ilk öğrendiğiniz şeylerden biri, hiçbir bilginin kesin olmadığıdır. Her yeni bilgi, ya kesin bil-diğinizi düşündüğünüz şeyleri yıkar, ya da onların sadece sınırlı bir zaman ve mekânda geçerli olduğunu size gösterir. Her şeye şüphe ile yaklaşmadıkça da yeni bir şey öğrenemez-siniz.

Ne demişti Nietzsche:

“Hakikat belagat yoluyla yoğunlaştırılmış, aktarılmış, süs-lenmiş olan ve uzunca bir süre kullanıldıktan sonra herkese fazlası ile sabit, kural koyucu ve bağlayıcı gelmeye başlayan insan ilişkilerinin bir toplamıdır; hakikatler yanılsama olduk-ları unutulmuş yanılsamalardır; aşınıp duyumsal güçlerini yitirmiş olan metaforlardır; üzerlerindeki resimler silinmiş olan ve artık para olarak değil sadece metal olarak bir işe ya-rayan paralardır.”

Ya Nietzsche haksızsa?

Kitaplar kıskançtır, sizi hiçbir şey ve kişiyle paylaşmaz.

Onlardan uzaklaştıran her şeyi sindirirler, yıkarlar, yok ederler. Gerçek bir “okurun” eşi, çocukları, hatta sorumluluk-ları bile olmaz. Kitaplar buna izin vermez. Kitaplar gerçek, diğer her şey sanaldır.

Okumak kibrinizi artırır!

Bakmayın o “okur” tiplerdeki tevazu ayaklarına, okuduk-ça kibirleri de artar. Gerçek okurlar ikiye ayrılır: Kibirlerini dışa vuranlar ve vurmayanlar.

Page 384: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

384

Okumak bütçenize acayip zararlıdır!

Aldıkça alasınız gelir. 10 yıl sonra belki okumaya sıra ge-lecek, büyük bir ihtimalle de o zamana kadar farklı mecralar-da olacağınız için okumayacağınız bir kitabı bugünden panik halinde alırsınız. Bu yüzden eşinize bir hediye almayı, birlikte bir yemek yemeyi, eve bir-iki kilo meyve almayı, tatile gitme-yi, hayalini kurduğunuz gezerek kitap okumak amacıyla bir türlü alamadığınız kitaplarla doldurulmuş karavanı almayı sürekli ertelersiniz.

Okumanın yan tesirlerinden biri yazmaktır.

İyi okurlar genelde kötü yazarlardır. Ama bir kere okuma-nın girdabına kapıldığınızda bir uyurgezer gibi, bilinçsizce eliniz kaleme veya klavyeye gider, yazarsınız da yazarsınız. Yazdıklarınızın çoğu kitap haline gelmez. Çünkü “yazarlık” profesyonelce bir iştir, “okurluk” ise, amatörlüktür. “Okur”, yazarlığı da amatörce yapar, sadece düşündüğünü ve inandı-ğını yazar. Bunu da korkusuzca yapar. Kırılacak kalpleri, yı-kılacak inançları, hassasiyetleri dikkate almaz. Ama “yazar”, profesyonelce, ihtiyacı nispetinde okumalar yapar, okuduk-larından sadece ihtiyacını alır ve okunacağına inandığı şeyle-ri yazar. Okuyucunun nabzına göre şerbet verir. Bu yüzden “okurlar” asla “yazar” olamaz.

Okumak imanınızı azaltır, sizi dinden, ibadetten soğutur!

Açıklama yapmayacağım, deneyin, böyle olduğunu göre-ceksiniz.

Okumaktan kaçının!

14 Temmuz 2017

Tiki filozof!

Tiki kızları hatırlarsınız. 90’lı yılların sonlarında meşhur-dular. Bir genç kız tipi. Sahte, yapmacık bir davranış modu. Çok özellikleri var ama benim özellikle dikkatimi çeken bir

Page 385: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

385

özellikleri her şeyi, herkesi küçümseyip, beğenmez, yok sayar edalarıydı. Beğenmezler de onlarda bir şey var mı, o da yok. Şimdilerde bu kızların bir de filozof tipleri türedi. Ama genç kız değil, bayağı koca koca adamlar. Çok okudukları, çok bil-dikleri havasındalar. Belki de öyledirler. Ama bunu kimse bi-lemez. Çünkü sadece havasını atarlar. Yaptıkları tek şey, kim ne yazarsa onun yazdığına burun kıvırmak... Kim ne söylese hata arayışları... Kimi sorsan onu küçümsemek, memlekette onlardan başka düşünen, aklını kullanan, okuyan adam yok. Felsefe tasdik mercii mübarek. Onayından geçmeyen cümle-yi felsefi saymaz. Üstten bakan, ben biliyoruuum ama söy-lemiyoruuum edaları, Siz ne anlarsınız bu işlerden havaları, Okudukları yazılara kökten yanlış ama yanlışını söylemeeem yorumları...

Hamama girse yayılmaz, Suya girse ıslanmaz, Ne desen aldanmaz Burnundan kıl, aklından fikir aldırmaz…

Ne olur açıkla anlayalım biraz! Yok size vaaz! Ufak ta olsa bir ipucu! Hayır, önümüzdeki yaz! Sen kimsin, ne anlarsın bu işlerden, Hadi git günlük tut, hatıralarını yaz

Falan filan işte...

Tam bir tiki kız duruşu...

Kara listemin 10. sırasında “Tiki Filozoflar” var. Çözümler çözümlemez kara listeye alıp uzaklaşıyorum onlardan.

Alın sizin olsun. Dayanılmaz Çakaralmaz Plajiyoklaz.

18 Ağustos 2017

OHAL süreci başladıktan sonra yaptığım eleştirilere şid-detle tepki veren arkadaşların bazıları, kendi başlarına ya da yakınlarının başlarına benzer durumlar geldikçe, yani ateş onlara yaklaştıkça fikir değiştirip, OHAL ve KHK uygulama-larını benden bile daha fazla eleştirmeye başladılar.

Bu durumlara tanık oldukça, hak, adalet ve eşitlik talebi-nin ya da ahlaki kuralların kaynağının -hep tartışıla geldiği gibi- ne Tanrı -yani din-, ne akıl, ne de vicdan olduğunu dü-

Page 386: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

386

şünmeye başladım. Bence ahlakın en temel kaynağı, birbi-rimize çektirdiğimiz acılardır. Acı çektikçe acı çekmemenin yolunu kavramsallaştırıp ahlaki ilke haline getiriyoruz. Acı çekmedikçe de, niçin acı çektirmememiz gerektiğini bir türlü “kavrayamıyoruz”.

Kısaca ve kaba ifadeyle akşam yediğimiz kazıklar, sabah-leyin bizden ahlak olarak dışarı çıkıyor.

Sonra da tartışıyoruz: Bunun kaynağı Allah mı, akıl mı, toplum mu, vicdan mı, diye...

Tabii ki aklın kavramsallaştırmada ve vicdanın da empati yoluyla kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyin baş-kasına yapılmasını da hoş görmemekte büyük etkisi var ama en temelde birbirimize tattırdığımız acılar var.

21 Ekim 2017

Otorite bütün gücünü, güce boyun eğenlerin itaatinden alır.

Bu ortadan kalktığında otoritenin bütün gücünün bir üfür-me olduğu anlaşılıverir.

Tabii ki anlayana...

28 Ekim 2017

Veyl olsun,

Kendilerinin ve sevdiklerinin, Başına gelmesinden hoşlan-madıkları işlerin, Sevmediklerinin başına gelmesinden hoşla-nanlara...

Veyl olsun size... (Allah’ın ayeti)

26 Kasım 2017

Papaz (imam), postacı, öğretmen, (işçi, memur, kadın-er-kek herkes)... Dünyadaki tüm bu insanlar(ın hemen hemen tamamı)... Düşünmezler... Hayatlarını perdenin arkasında olanları görmeye çalışarak geçirmezler... Onlar perdeyi se-verler... Bu, onlara istikrar, rahatlık ve netlik sağlar... Biraz otorite sahibi biri bunun palavra olduğunu söylerse... Herkes

Page 387: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

387

başını sallayıp: “Bakın biliyordum, palavraymış!” demeye başlayıverir... (Stranger Things)

29 Aralık 2017

En büyüklerinden bir teknoloji markette:

- Kitap okumak için tasarlanmış reader tabletler ne tarafta?

- Elimizde yok efendim.

- Her şeyin satıldığı bir markette neden reader yok ki?

- Şey! Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, Türkiye’de kitap oku-yan sayısı çok az. Senede bir iki kişi ya soruyor ya da sormu-yor.

-Bilmez miyim?

20 Ocak 2018

Sen beni öldürmek için elini kaldırsan da, ben seni öldür-mek için elimi kaldırmayacağım. (Habil, kendisini öldürmeye kalkışan kardeşi Kabil’e... “Maide-28” ayette geçiyor.)

Savaşın iyisi, barışın kötüsü yoktur. (Benjamin Franklin)

Birisi barışı başlatmalı, tıpkı savaşı başlattığı gibi. (Stefan Zweig)

Tüm savaşlar iç savaştır, çünkü tüm insanlar kardeştir. (François Fenelon)

Savaş; kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğu-na karar verir. (Bertrand Russell)

Kötü bir barış, iyi bir savaştan daha iyidir. Galip gelseniz bile! (Gaius Cornelius Tacitus)

Bütün savaşları, dövüşemeyecek kadar korkak olan, bu yüzden de kendileri adına dövüşmek için dünyanın gençleri-ni cepheye süren hırsızlar çıkarır. (Emma Goldman)

Savaşı zenginler çıkarır, savaşta ölenler ise yoksullardır. (Jean Paul Sartre)

Page 388: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

388

Savaşı sonlandırmazsanız, o sizi sonlandırır. (Herbert George Wells)

Barışta evlatlar babalarını, savaşta babalar evlatlarını top-rağa verirler. (Herodot)

İnsan savaşın ne olduğunu, ancak bittiği zaman anlar. (H. N. Brailsford)

Savaş ülkeyi üç orduya terk eder; sakatlar ordusu, yas tu-tanlar ordusu ve hırsızlar ordusu. (Alman atasözü)

Savaşın sonunu sadece ölüler görür. (Platon)

Savaşta verilen ilk kayıp, gerçektir. (Aeschylus)

Barışın hiçbir maliyeti yoktur. Ya savaşın maliyeti! (Thomas Paine)

Silahlı milyonlarca adamla barışı gerçekleştiremezsiniz. (Lloyd George)

Savaş bir macera değildir. Bir hastalıktır, tifodur. (Antoine De Saint Exupery)

Savaş; korku ve sefaletten başka bir şey veremez. Yakar, yıkar, öldürür, yok eder. (Nazım Hikmet)

Eğer askerler düşünmeye başlasaydı, ordu diye bir şey ol-mazdı. (Büyük Frederik)

Savaşta haklı bile olsa, her zaman kaybeden taraf suçlu-dur. (Adolf Hitler)

Savaş barışın sorunlarından korkakça bir kaçıştır. (Thomas Mann)

Ben öküzlerden korkarım, çünkü onların boynuzları var ama aklı yok. (İbni Sina)

İnsanoğlu savaşan bir hayvandır. (A. Huxley)

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! (Mehmet Akif Ersoy)

Page 389: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

389

Bu adil bir barış olmayabilir ama süren bir savaştan daha iyidir. (Aliya İzzetbegoviç)

Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamak için sa-vaşmak zorunda değiliz. (Kazım Koyuncu)

Barış, savaşın yokluğu anlamına gelmez; o bir erdem, bir ruh hali, bir iyilik, itimat ve adalet duygusudur. (Spinoza)

Göze göz, dişe diş düşüncesi bütün dünyayı kör edecek. (Mahatma Gandhi)

Eğer herkes başka bir televizyon seti almak yerine barış isteseydi, o zaman barış olurdu. (John Lennon)

Kuşlar gibi uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik. Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak barış içinde yaşamayı. (Martin Luther King, Jr.)

Savaşa, doğuştan insan yıkıcılığının neden olduğu tezi saçmadır. (Erich Fromm)

Savaş; yüreklilik değil, korkaklıktır. (Edmund Burke)

Savaş, siyasetin ve ticaretin başka yoldan devamıdır. (C. Clausewitz)

Barış için savaşmak, bekâret için seks yapmaya benzer.

Savaşma biliş! (Zavallı Metin)

21 Ocak 2018

72 kanatlı atlarınızla uçarak ateşler saçın. 13 çivili gür-zünüzü hiddetle savurun. Kafalar dağılsın, gözler patlasın, kan saçılsın her yana, kana doyun. Savaş tanrısı yardımcı-nız olsun. 1000 melekle desteklesin sizi. Bulduğunuz yerde öldürün müşrikleri. İnanmanın zirvesine çıkın. İnanın ki öl-dürmekten zevk alın, can almanın acısı burkmasın vicdanı-nızı. Öldürenlere fetih şarkıları -pardon- sureleri okuyun. İyi savaşanlar iyi savaşamayanları, Sapiensler Neandertanları yok etsin ki, doğal seleksiyon seleksin. Vahşilik damarı güç-lensin, vahşetten medeniyetler, kafatasları üzerine saraylar kurulsun. Primattınız primat kaldınız, primat gideceksiniz.

Page 390: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

YÜZLEŞME DİN, TARİH, SİYASET

390

Okuduğunuz, yazdığınız her şey, mürekkep, kâğıt, kalem, felsefeler, kelamlar, dinler, bilimler... Hepsi ama hepsi öldür-menin sanatından, kötülüğün şaşaalı sergisinden ibaretmiş meğer.

21 Ocak 2018

İnsan fıtratında doğal olarak şiddet duygusunun bulun-duğu, bunun önlenemeyeceği, bu yüzden de savaşların ve çatışmaların hiç bitmeyeceği iddia ediliyor. Ama bu iddia bazı insanların nasıl olup da bir karıncayı bile incitemeyecek kadar merhamet dolu olduğu gerçeğini açıklamıyor. Az da olsa böyle insanlar var. Çoğunluğumuz ise şiddete meyilliyiz, saldırganız, kan dökücüyüz.

Bence insanın şiddete meyilli olmasının altında yatan baş-ka nedenler var ve bunlar daha doğal. Bu doğal sebepler in-sanda şiddeti reflekse çeviriyor. Ama bunlara girmeyeceğim.

Şiddete meyilli insanların sayısının fazla olmasının bana göre gerçek nedeni, fıtri özelliğimizin bu olması değil, insa-noğlunun yüzbinlerce yıllık evrim sürecindeki doğal seçilim-dir. Güçlü olanlar ayakta kaldı, eğilimi olmadığı için şiddet uygulayamayanlar ise silindi gitti. Bazıları ise güçlülerin yani şiddete başvuranların maiyetine girmek zorunda kaldı.

Onbinlerce yıl öncesinde onun üzerinde homo (insan) cin-si varken, bunlar yok edile edile en son yanlış hatırlamıyor-sam Neanderthalensis cinsi Sapienseler tarafından avlanıp etleri yenilerek yok edilince tek insan cinsi kaldı.

Tabii iş orada kalmadı Sapiensler de kendi aralarında şid-det uyguladılar. Doğal seçilim sürdü. Kabil Habil’i yok etti. Çoğumuz Kabil’in soyundanız. Bir de Şit var. Beşinci çocuk. Habil, Kabil, onlara eş olan kız kardeşler ve ikiz olmadan do-ğan Şit. Sakat olduğu söylenir. Muhtemelen Kabil sakatlamış-tır. Kabil Şit’in soyuna da rahat vermemiştir.

Demem o ki, doğal olarak şiddete eğilimli olmaktan çok, şiddete eğilimli olanların soyu daha iyi üreyip çoğunluğu

Page 391: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

10-ORDAN BURDAN AKLIMA ESENLER

391

oluşturduğu için dünyada bu kadar çok kavga, kan dökülme-si ve savaş var.

Bence tıp, grip aşısı gibi bir şiddet aşısı bulup tüm insanla-rı şiddet uygulamaya karşı korumalı.

Çünkü şiddet bir hastalıktır. Şiddetin büyük güçler tara-fından yapılanına da savaş denir. Savaşın çete çatışmaların-dan zerre kadar farkı yok.

Savaş, kan, yıkım ve gözyaşıdır. Yoksulluk ve sefalettir. Sonu gelmez bir nefretin yükselmesidir.

Savaşlar kimsenin çıkarına değildir, sadece silah tüccarla-rı, kan emiciler, savaştan siyaset üretenler ve dünyayı sömü-renler karlı çıkar. Savaş hiçbir halkın çıkarına değildir.

Savaş, yoksulluktur, zamdır, açlıktır, göçtür, hastalıktır, sakatlıktır, çocuk ölümüdür, ana ölümüdür, baba ölümüdür.

Page 392: YÜZLEŞME - Hamdi Tayfur · 2020. 9. 30. · olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke pat-lamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine

Türkiye’nin alacakaranlık “dinî aydınlanması”nda maksi-mal bir adım!

Bu görüşler, sert duygusal reaksiyonlar doğurabilir; ama bu-nun hiçbir faydası olmayacağını düşünüyorum.

Modernist ilahiyat, ancak jenerik düzeyde anlamlı bir alan kısıtlaması barındırıyor ve bu kısıtlama yöntemsel bir tutar-lılık göstermiyordu. Bunu -sanırım 99’da- İslâmiyat dergi-sinde yayımlanan “Modernizm ve Postmodernizm Arasında Kutsalın Yitirilişi” başlıklı makalede değerlendirmiş ve bu kısıtlamanın “tarihselci yöntem”de içkin bir ilkeye dayan-madığını ve aşılmasının kaçınılmaz olacağını ileri sürmüş-tüm.

Hamdi Tayfur, bir süredir ilgiyle izlediğim bir ilim ve cehd erbabı. Attığı adımlar ciddi bir yüzleşmenin sancılarıyla dolu olmalı. Kendisi bu sancıları ya da bunun doğuracağı öfke patlamalarını değil -onları muhtemelen olabildiğince kendisine saklayarak- cehdinin ilmî ve fikrî semeresini pay-laşıyor.

Bu nedenle bu paylaşım(lar) altında duygusal tepki, öfke ya da tamtam dansı ilkelliklerine yer yok. Buna hevesli olanlar heveslerini “deve idrarı gündemleri”ne ayarlasınlar.

Tayfur’un görüşlerini serinkanlılıkla değerlendiremeyecek-seniz okumasanız da olur. Ömür adanmış cehdleri ayaküs-tü harcamanın bir yararı olmadığını, varsa bu cehdin hata, kusur, bilgisizlik, yanılgı ve yanlışlarını, görüşlerin iç ve dış tutarsızlık ya da çelişkilerini ortaya koymak dışında anlamlı bir mukabele bulunmadığını anlayalım artık...

Aklı yeten, aynı cehdi göstererek bu görüşe karşı anlamlı ve ikna edici bir karşı görüş geliştirmeye emek vermelidir.

25 Ağustos 2017

Doç. Dr. Vehbi BAŞER

9 786058 137400