TÜRK İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU …
Transcript of TÜRK İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU …
T.C.
İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Özel Hukuk Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
TÜRK İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK
HUKUKU KAPSAMINDA YABANCI İŞÇİ
Özge YILDIZ
2501070537
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Fevzi ŞAHLANAN
İstanbul, 2010
iii
ÖZ
Anayasa’da çalışma hakkı, md.48 ve 49 uyarınca herkese tanınmıştır. Ne var
ki, Anayasa’nın 16. maddesinde yer verilen yabancılar için temel hak ve
özgürlüklerin uluslararası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği hükmü
gözetilerek yabancıların çalışma hakkına ilişkin olmak üzere çeşitli kanunlarda
birtakım sınırlama ve yasaklar öngörülmüştür. Söz konusu yasaklar, kamu güvenliği,
kamu düzeni, kamu sağlığı, kamu yararı gibi nedenlerle belirli iş ve meslekler
bakımından kabul edilmiştir. Bu yasaklar kapsamına girmeyen işler bakımından
yabancıların Türkiye’de çalışabilmeleri ise, “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun” uyarınca çalışma izni almalarına bağlıdır.
Türkiye’de çalışma izni almak suretiyle çalışan yabancılar, sendika hakkı
bakımından birtakım istisnalar dışında vatandaşlarla eşit haklara sahiplerdir. Toplu iş
sözleşmesinden yararlanma ve grev hakkına ilişkin olarak ise, Türk hukukunda
yabancıyla vatandaş arasında mutlak bir eşitliğin benimsendiği ifade edilmelidir. Bir
iş sözleşmesine dayanarak çalışan yabancılar, sosyal güvenlik hukuku kapsamında da
belirli istisnalar dışında, Türk vatandaşlarıyla eşit haklara sahiplerdir. Bu kapsamda
yabancı işçiler, çalışmaya başladıkları andan itibaren zorunlu olarak sosyal sigortalar
ve genel sağlık sigortası kapsamında sigortalı olacak, gerekli koşulları yerine
getirmeleri kaydıyla isteğe bağlı sigorta ile işsizlik sigortasından da
yararlanabileceklerdir.
iv
ABSTRACT
In accordance with Article 48 and 49 of the Constitution, everyone is entitled
to the right to work. However, as per the provision in Article 16 of the Constitution
stating that the fundamental rights and freedoms of foreigners may be restricted by
law in a manner consistent with international law, various laws set forth some
restrictions and prohibitions with regards to the foreigners’ right to work. Such
prohibitions are adopted with regards to specific jobs and occupations for reasons of
public security, public health, public order and the public good. Foreigners’ right to
work in Turkey regarding the occupations which are not within the scope of these
prohibitions, depends on obtaining work permit in accordance with the “Law on the
Work Permit for Foreigners”.
The foreigners who work in Turkey with a work permit have the same rights
relating to the right of union with Turkish citizens except for some exceptions. As for
the right to benefit from the collective agreement and strike, it must be stated that an
absolute equality is adopted between foreigners and Turkish citizens. The foreign
workers working with an employment agreement have also the same rights with the
citizens within the scope of social security law except for some exceptions.
Accordingly, from the moment they start working, foreign workers are obliged to be
insured within the scope of social insurances and general health insurance; and they
are also going to benefit from voluntary insurance and unemployment insurance
provided that they satisfy the required provisions.
v
ÖNSÖZ
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı
bünyesinde Yüksek Lisans tezi olarak hazırlanan bu çalışmanın amacı, Türk İş ve
Sosyal Güvenlik Hukuku kapsamında yabancı işçilerin sahip olduğu hak ve
yükümlülükleri incelemektir.
Yabancıların çalışma hakkına ilişkin düzenlemelerin, sosyal, ekonomik,
siyasî alanda meydana gelen gelişmelere paralel olarak değişiklik arz etmesi ve
konunun dinamik yapısı göz önüne alındığında, bu konuda yapılan bir çalışmanın
önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bu kapsamda, yabancıların Türk vatandaşlarına
hasredilmiş iş ve meslekler dışında çalışabilmelerini çalışma izni almaları koşuluna
bağlayan “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun”un yürürlük tarihinin 2003
yılı olduğu düşünüldüğünde, pek çok kavram ve uygulamanın Türk hukuk düzeni
için son derece yeni olduğu da ifade edilmelidir. Açıklanan nedenlerle, yabancıların
Türkiye’de çalışma haklarına ilişkin hususlar, hukukî düzenlemeler, doktrin görüşleri
ve Yargıtay kararları çerçevesinde ayrıntılı bir biçimde incelenmiştir.
Bu vesileyle, tez çalışmasının danışmanlığını üstlenen, asistan olarak
çalışmaya başladığım ilk günden beri karşılaştığım her türlü güçlükte gerek engin
hukuk bilgisi gerekse de yapıcı eleştirileri ile yol gösteren, asistanı bulunduğum İş ve
Sosyal Güvenlik Hukuku Kürsüsü’nün Anabilim Dalı Başkanı sayın Prof. Dr. Fevzi
ŞAHLANAN’a, çalışmam sırasında değerli fikirlerini esirgemeyen ve daha verimli
çalışabilmem için her türlü kolaylığı şahsıma sağlayarak manevi desteklerini hep
yanımda hissettiğim saygıdeğer hocalarım Prof. Dr. Ömer EKMEKÇİ ve Doç. Dr.
Gülsevil ALPAGUT’a teşekkürü bir borç bilirim.
Özge YILDIZ İstanbul 2010
vi
İÇİNDEKİLER
ÖZ .......................................................................................................................... iii
ABSTRACT .......................................................................................................... iv
ÖNSÖZ .................................................................................................................. v
İÇİNDEKİLER .................................................................................................... vi
KISALTMALAR ................................................................................................. xi
GİRİŞ .................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
YABANCI İŞÇİLERİN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMASINA İLİŞKİN ESASLAR
I. YABANCI KAVRAMI ................................................................................... 4
II. YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA HAKLARINA İLİŞKİN
MEVZUAT HAKKINDA GENEL BİLGİ ...................................................... 12
A. Anayasa’da Yer Verilen Esaslar ................................................................ 12
B. Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun ............ 14
C. Pasaport Kanunu ........................................................................................ 14
D. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ........................................ 15
1. Kabul Edilme Gerekçesi ...................................................................... 15
2. Genel Esaslar ........................................................................................ 18
3. Kapsam ................................................................................................. 20
E. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun’a Göre Çıkarılması
Öngörülen Yönetmelikler........................................................................... 22
III. YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞABİLMESİ İÇİN ARANAN ÖN
KOŞULLAR .................................................................................................... 23
A. Çalışma İzni ............................................................................................... 24
1. Çalışma İzninin Verilmesi ve Uzatılmasına İlişkin Başvuru ............... 24
2. Çalışma İzni Türleri ............................................................................. 31
a. Süreli Çalışma İzni ......................................................................... 32
(1) Süreli Çalışma İznine İlişkin Genel Esaslar ............................. 32
vii
(2) Süreli Çalışma İzninin Yabancı İşçinin İş Sözleşmesinin
Niteliğine Etkisi ........................................................................ 37
b. Süresiz Çalışma İzni ....................................................................... 49
c. Bağımsız Çalışma İzni ................................................................... 55
d. İstisnaî Çalışma İzni ....................................................................... 58
(1) Türk Vatandaşıyla Evli Olanlar ............................................ 59
(2) Evlilik Birliği En Az Üç Yıl Sürdükten Sonra Sona Ermiş
Olmakla Birlikte Türkiye’de Yerleşmiş Sayılanlar ............... 62
(3) Yerleşmiş Sayılan Yabancıların Türk Vatandaşı Eşinden Olan
Çocukları ............................................................................... 63
(4) Türk Vatandaşlığını Kaybedenler ......................................... 64
(5) Rüşt Yaşını Doldurmadan Türkiye’ye Gelerek Eğitimini
Türkiye’de Tamamlayanlar ................................................... 66
(6) İskân Kanunu Kapsamında Olanlar ...................................... 66
(7) Avrupa Birliği Üyesi Devlet Vatandaşlarıyla Bunların
Eş ve Çocukları ..................................................................... 69
(8) Büyükelçilik, Konsolosluk ve Uluslararası Kuruluşların
Türkiye’deki Temsilciliklerinde Görevlendirilenler ............. 74
(9) Bilimsel, Kültürel ve Sportif Amaçlarla Kısa Süreli
Gelenler ................................................................................. 74
(10) Kilit Personel Niteliğindeki Yabancılar ................................ 75
(11) Türkiye’de Bulunan Büyükelçilik veya Konsolosluklar
Bünyesinde Faaliyet Gösteren Okullardaki Yabancı
Öğretmenler .......................................................................... 77
e. Meslekî Hizmetler Kapsamında Çalışacak Yabancılara İlişkin
Ön İzin ............................................................................................ 77
(1) Genel Olarak ........................................................................... 77
(2) Ön İzin .................................................................................... 79
f. Özellik Arz Eden Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve İrtibat
Bürolarında İstihdam Edilecek Kilit Personele İlişkin Çalışma
İzni ................................................................................................. 83
viii
3. Çalışma İzninden Muafiyet .................................................................. 88
4. Çalışma İzninin Sınırlandırılması ........................................................ 94
5. Çalışma İzin İsteminin Reddi ............................................................... 95
6. Çalışma İzninin Sona Ermesi ............................................................... 98
a. Çalışma İzninin İptali ..................................................................... 98
b. Çalışma İzninin Geçerliliğini Kaybetmesi ..................................... 99
7. Çalışma İzni İsteminin Reddi, İznin İptali ve Geçerliliğinin
Kaybına İlişkin Karara Karşı Yargı Yolu ............................................ 100
8. Bildirim ve Bilgi Verme Yükümlülüğü, Denetleme Yetkisi ve
Cezaî Hükümler……………………………………………………….101
a. Bildirim ve Bilgi Verme Yükümlülüğü…………………………...101
b. Denetleme Yetkisi .......................................................................... 102
c. Cezaî Hükümler ............................................................................. 103
B. Çalışma Vizesi ........................................................................................... 105
C. İkamet İzni ................................................................................................. 107
İKİNCİ BÖLÜM
YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMASINA İLİŞKİN YASAKLAR VE
BU YASAKLARIN UYGULANMADIĞI KİŞİLER
I. YABANCILARIN ÇALIŞMASININ YASAKLANDIĞI İŞ VE
MESLEKLER .................................................................................................. 109
A. Kamu Güvenliği Nedeniyle Getirilen Yasaklar ......................................... 110
1. İkinci Derece Kara Askerî Yasak Bölgelerinde Çalışma ..................... 110
2. Karasuları Dâhilinde Belirli İşlerde Çalışma ....................................... 111
3. Özel Güvenlik Görevlisi Olarak Çalışma ............................................ 111
B. Kamu Sağlığı Nedeniyle Getirilen Yasaklar ............................................... 112
1. Genel Olarak ........................................................................................ 112
2. Doktorluk ............................................................................................. 112
3. Diş Hekimliği, Ebelik ve Hastabakıcılık .............................................. 114
4. Hemşirelik ............................................................................................ 114
5. Eczacılık ............................................................................................... 114
ix
6. Veteriner Hekimliği ............................................................................. 115
C. Kamu Düzeni Nedeniyle Getirilen Yasaklar ............................................. 115
1. Avukatlık .............................................................................................. 115
2. Öğretmenlik ......................................................................................... 116
D. Kamu Yararına Ekonomi Alanında Getirilen Yasaklar ............................. 118
1. Gümrük Müşavirliği ve Gümrük Müşavir Yardımcılığı ...................... 118
2. Menkul Kıymetler Borsası Üyelerinin Yardımcılığı............................ 119
II. ÇALIŞMA YASAKLARINA UYULMAMASININ VE ÇALIŞMA İZNİ
ALINMAMASININ İŞ SÖZLEŞMESİNE ETKİSİ ........................................ 119
III. YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMASINA İLİŞKİN
YASAKLARIN UYGULANMADIĞI KİŞİLER ............................................ 132
A. Türk Soylu Yabancılar ............................................................................... 132
B. Doğumla Türk Vatandaşı Olup Da Çıkma İzni Almak Suretiyle Türk
Vatandaşlığını Kaybedenler ....................................................................... 141
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YABANCI İŞÇİLERİN TOPLU İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK
HUKUKU KAPSAMINDA SAHİP OLDUĞU HAKLAR
I. YABANCI İŞÇİLERİN TOPLU İŞ HUKUKU KAPSAMINDA HAKLARI 142
A. Genel Olarak Sendika Hakkı ve Özgürlüğü ............................................... 142
B. Yabancı İşçilere İlişkin Düzenlemeler ....................................................... 144
1. Sendika Üyeliği .................................................................................... 144
2. Sendika Kuruculuğuna İlişkin Yasak ................................................... 145
3. Sendikaların Genel Kurulları Dışındaki Zorunlu Organlarına
Seçilebilmelerine İlişkin Yasak ........................................................... 146
4. İşyeri Sendika Temsilciliğine İlişkin Yasak ........................................ 146
5. Yüksek Hakem Kurulu Üyeliğine İlişkin Yasak .................................. 147
II. YABANCI İŞÇİLERİN SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU
KAPSAMINDA HAKLARI ............................................................................ 148
A. Genel Olarak .............................................................................................. 148
x
B. Sosyal Sigortalar ........................................................................................ 149
1. İş Sözleşmesiyle Çalışan Yabancılar ................................................... 149
2. Türkiye’ye Gönderilen Yabancı İşyeri Temsilcileri ............................ 153
C. İsteğe Bağlı Sigorta .................................................................................... 155
1. Genel Olarak ........................................................................................ 155
2. İsteğe Bağlı Sigortadan Yararlanma Koşulları .................................... 156
D. Genel Sağlık Sigortası ................................................................................ 157
1. Genel Olarak ........................................................................................ 157
2. Genel Sağlık Sigortası Kapsamına Giren Yabancılar .......................... 159
3. Genel Sağlık Sigortası Kapsamına Girmeyen Yabancılar ................... 160
4. Genel Sağlık Sigortalısının Bakmakla Yükümlü Olduğu Kişiler ........ 161
E. İşsizlik Sigortası ......................................................................................... 162
SONUÇ .................................................................................................................. 164
KAYNAKÇA ........................................................................................................ 167
xi
KISALTMALAR
AB : Avrupa Birliği
ABD : ABD
ATAD : Avrupa Toplulukları Adalet Divanı
b. : Bent
Basisen : Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası
Bkz. : Bakınız
BM : Birleşmiş Milletler
C. : Cilt
dn. : Dipnot
E. : Esas
f. : Fıkra
HD. : Hukuk Dairesi
ILO : International Labour Organization
K. : Karar
md. : Madde
NATO : North Atlantic Treaty Organization
No : Numara
RG. : Resmi Gazete
s. : Sayfa
S. : Sayı
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
TÜHİS : Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü
xii
Kamu İşverenleri Sendikası
UNESCO : United Nations Educational, Scientific and
Cultural Organization
vb. : ve benzeri
vd. : ve devamı
Y. : Yargıtay
YÇİHK : Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun
YHGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
YİSHK : Yabancıların Türkiye’de İkamet ve
Seyahatleri Hakkında Kanun
YÖK : Yükseköğretim Kurulu
1
GİRİŞ
I. KONUNUN ÖNEMİ
Devletler, kendilerine vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan kişiler olarak
tanımlanabilecek yabancılara çalışma hakkı tanıma konusunda çeşitli evrelerden
geçmişlerdir. Söz konusu hakkın kapsamının, ekonomik, siyasî, sosyolojik ve hukukî
gelişmelerle yakından ilgili olması, günün koşullarına paralel olarak değişiklik
göstermesine neden olmuştur. Türk hukuku için de bu gelişim ve değişimin söz
konusu olduğu söylenebilecektir.
Türk hukukunda çalışma hakkı Anayasa md.48 ve 49 gereği, herkese
tanınmıştır. Ancak, Anayasa’nın 16. maddesinde öngörülen, yabancılar için temel
hak ve özgürlüklerin uluslararası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği
esasından hareketle, çeşitli kanunlarda yabancıların çalışma hakkına ilişkin birtakım
sınırlama ve yasaklara yer verilmiştir.
Kanunlarla Türk vatandaşlarına hasredilen işler dışında, yabancıların
Türkiye’de çalışmasına ilişkin genel esas “çalışma izni almak suretiyle çalışma”dır.
2003 yılında yürürlüğe giren “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun” ile
kabul edilen bu esas, Türk hukuk düzeni için yenidir. Zira, YÇİHK’nin yürürlükten
kaldırdığı 2007 sayılı “Türkiye’deki Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve
Hizmetler Hakkında Kanun” döneminde, yabancıların çalışmasının yasaklandığı iş
ve meslekler dışında kalan alanlarda yabancıların çalışabilmesi için, bazı kanunlarda
belirli alanlar için alınması öngörülen çalışma izinleri dışında genel bir çalışma izni
alma zorunluluğu söz konusu değildi.
2007 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte, yabancıların
çalışma hakkı konusunda pek çok yasak geçerliliğini kaybetmişse de bugün de çeşitli
kanunlarda belirli iş ve meslekler için yalnızca Türk vatandaşlarına çalışma hakkı
tanınmıştır. Bu bakımdan, hem çok farklı alanlar için çeşitli kanunlarda hâlen yer
alan mevcut yasakların kapsamını belirlemek, hem de Türk hukuk uygulaması için
yeni sayılabilecek YÇİHK’nin getirdiği yeni düzenin temel esaslarını ayrıntılı bir
2
biçimde incelemek büyük önem taşımaktadır. Yine, YÇİHK’nin öngördüğü sistem
dâhilinde, çalışma izni almak suretiyle çalışan yabancıların gerek toplu iş hukuku
gerekse de sosyal güvenlik hukuku kapsamında sahip olduğu hakların saptanması da
önemli bir gereklilik olarak kendini göstermektedir.
II. KONUNUN SINIRLANMASI
Türkiye’nin de taraf olduğu pek çok uluslararası belgede yabancıların çalışma
hakkına ilişkin ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Ancak, bu çalışma kapsamında
ikili veya çok taraflı antlaşmalara yeri geldiğince değinilmiş, söz konusu antlaşmalar
ayrı bir inceleme konusu yapılmamıştır.
İncelememiz, yabancı işçilere yönelik olduğundan, yalnızca bir iş
sözleşmesine dayanarak çalışan işçi statüsündeki yabancıların çalışma hakkı ele
alınmıştır. Dolayısıyla, bağımsız çalışan yabancılar, çalışmamamızın kapsamı
dışında kalmaktadır. Öte yandan, bütünlük sağlamak açısından çalışma izni türleri
açıklanırken, “bağımsız çalışma izni”ne de kısaca değinilmiştir. Yabancıların çalışma
hakkı bakımından öngörülen yasakların açıklandığı ikinci bölümde de, yabancıların
bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştığı alanlara ilişkin yasaklar incelenmiş, bağımsız
çalışabilmelerine ilişkin getirilen yasaklara yer verilmemiştir. Toplu iş hukuku ve
sosyal güvenlik hukuku bakımından da aynı yöntem izlenmiştir.
Sosyal güvenlik hukukuna ilişkin yapılan incelemede, yabancı işçilerin,
maddi katkılarının söz konusu olduğu “sosyal sigortalar”, “isteğe bağlı sigorta”,
“genel sağlık sigortası” ve “işsizlik sigortası” kapsamında sahip olduğu haklar, çeşitli
başlıklar altında açıklanmıştır. İlgililerin maddi bir katkısının söz konusu olmadığı
“sosyal yardım” ve “sosyal hizmetler” ise, çalışmanın kapsamı dışındadır.
Bu çalışma, Türk hukuku bakımından yabancıların çalışma haklarını
incelemeye yönelik olup, karşılaştırmalı hukuk araştırması niteliğinde değildir. Bu
nedenle, diğer devletlerin hukuk sistemlerine ilişkin açıklamalara gerekli olduğu
ölçüde değinilmekle birlikte, kural olarak yalnızca Türk hukuk sisteminin esas
alındığı ifade edilmelidir.
3
III. KONUNUN SUNULMASI
“Türk İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Kapsamında Yabancı İşçi”
başlıklı tez çalışmamız, giriş ve sonuç bölümleri dışında üç bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölümde, yabancı işçilerin Türkiye’de çalışmasına ilişkin genel
esaslar üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda, ilk olarak “yabancı” kavramı kısaca
açıklandıktan sonra, yabancıların çalışma haklarına ilişkin mevzuat hakkında genel
bilgi verilmiş ve son olarak da bu mevzuat uyarınca, yabancıların Türkiye’de
çalışabilmesi için aranan ön koşullara, “çalışma izni”, “çalışma vizesi” ve “ikamet
izni”ne ilişkin esaslara değinilmiştir.
İkinci bölümde, öncelikle yabancıların çalışmasının yasaklandığı iş ve
meslekler getirilme amaçları esas alınarak çeşitli başlıklar altında incelenmiştir.
Ardından, çalışma yasaklarına uyulmamasının ve çalışma izni alınmamasının iş
sözleşmesine etkisi ayrı bir kısımda açıklanmıştır. Bu bölüm kapsamında son olarak,
yabancıların Türkiye’de çalışmasına ilişkin yasakların uygulanmadığı kişiler ele
alınmıştır.
Tez çalışmamızın üçüncü bölümünde, yabancı işçilerin toplu iş hukuku ve
sosyal güvenlik hukuku kapsamında sahip olduğu haklar inceleme konusu
yapılmıştır. İlk kısımda, yabancı işçilerin sendika, toplu iş sözleşmesinden
yararlanma ve grev hakkına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. İkinci kısım ise,
yabancı işçilerin “sosyal sigortalar”, “isteğe bağlı sigorta”, “genel sağlık sigortası” ve
“işsizlik sigortası” bakımından durumlarına ayrılmıştır.
Sonuç bölümünde, konuya ilişkin genel bir değerlendirme yapılarak,
yabancıların Türkiye’de çalışma hakkına ilişkin saptanan önemli hususlara yer
verilmiştir.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
YABANCI İŞÇİLERİN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMASINA İLİŞKİN ESASLAR
I. YABANCI KAVRAMI
Yabancı kavramının, gerçek ve tüzel kişileri kapsayacak şekilde açıklanması
gerekmektedir. Ancak, incelememizin konusu, yabancı işçilerin çalışma hayatına
ilişkin hak ve yükümlülükleri olduğundan, bu bölümde yalnızca yabancı gerçek
kişinin kapsamı açıklanmaya çalışılacaktır.
Bugün genel kabul gören görüş, yabancı gerçek kişinin kapsamına ilişkin
tespitin, vatandaşlık kavramından hareketle yapılacağı yönündedir1. Devletler
Hukuku Enstitüsünce 1892 tarihli Cenevre Toplantısı’nda kabul edildiği ifade edilen
tanıma göre yabancı, “bir devletin ülkesinde bulunan ve o devletin vatandaşlığını
iddiaya hakkı olmayan kimsedir2.”
1 Ergin Nomer, Teb’a ile Yabancının Hukukî Müsavâtı, İstanbul, Baha Matbaası, 1962, s. 49; Aysel Çelikel, Günseli (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, 16. Bası, İstanbul, Beta, 2010, s. 17; Gülören Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, 8. Bası, İstanbul, Beta, 2003, s. 6; Rona Aybay, Yabancılar Hukuku, 2. Baskı, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007, s. 12; Bu görüşün karşısında bulunan “Sosyolojik Görüş”e ilişkin açıklamalar için bkz. Erdoğan Göğer, Yabancılar Hukuku, 3. Bası, Ankara, Sevinç Matbaası, 1979, s. 4, Burada yer alan açıklamalara göre sosyolojik görüş, yabancı niteliğinin saptanmasında sosyal gerçeklere önem vermektedir. Böylece, hayatını sürdürebilmek için gerekli işlemleri (ülkede ikametgâhının veya taşınmazının bulunması gibi) bir ülkede toplamış olan kişi, o ülkenin vatandaşı olmasa bile haklardan yabancılar gibi sınırlı olarak faydalandırılmamalıdır. Ancak, bu görüş vatandaşlık bağı olmadan bir devlete kültürel, ekonomik vb. nedenlerle yakınlığın tespitinin kolay olmayacağından bahisle haklı olarak eleştirilmektedir. Bu görüşe yönelik eleştiriler için bkz. Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 16-18.
2 Yılmaz Altuğ, Yabancıların Hukukî Durumu, 4. Bası, İstanbul, Menteş Matbaası, 1971, s. 8; Muammer Raşit Seviğ, Devletler Hususî Hukuku: Giriş, Vatandaşlık ve Yabancılar Hukuku, İstanbul, Fakülteler Matbaası, 1983, s. 207; Vedat Raşit Seviğ, Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, İstanbul, Fakülteler Matbaası, 1981, s. 13; Göğer, Yabancılar Hukuku, s. 5; Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 17; Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 6. Bu tanımın Türkçe çevirisinin yazarların eserlerinde küçük farklılıklarla yer aldığına ilişkin açıklama için bkz. Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 11, dn. 11. Ayrıca, Aybay bu tanımı çeşitli yönlerden eleştirmiştir. Öncelikle, “devletin vatandaşlığını iddiaya hakkı olmayan” ifadesinin eleştirilmesi gerektiğini, çünkü devletle vatandaş arasında söz konusu olan bu ilişkinin objektif kurallarla saptandığını ve bu nedenle de kişinin bu yöndeki iddiasından bağımsız olarak varlığını sürdürdüğünü ifade etmektedir. Öte yandan, tanımda yer alan “ülkede bulunma” koşulunun yabancı kavramını açıklamada sınırlayıcı bir nitelik taşıdığını, zira bu durumda bir devletin ülkesinde fiziksel olarak bulunmamakla birlikte o ülkenin
5
Bu tanıma göre yabancı gerçek kişiler, yabancı bir veya birkaç devletin
vatandaşlığını haiz kişiler, vatansızlar, göçmenler ve mültecilerdir3. Ayrıca bu tanıma
dâhil olmasa da, konuyla olan ilişkisi bakımından azınlık kavramı üzerinde de
durulması gerekmektedir.
Yabancı gerçek kişi kavramı içinde yer alan en genel ve geniş bölüm, “bir
devletin vatandaşlığına sahip olup bu devlet dışındaki devletler açısından yabancı
sayılan kişilerdir”4. Kişi, aynı zamanda birden çok vatandaşlığı haiz olabilir. Bu
durumda, kişinin Türk hukukuna göre yabancı sayılması, ancak bu vatandaşlık
hâllerinden birinin Türk vatandaşlığı olmadığı hâllerde söz konusu olabilir5. Zira,
gerek uygulamada gerekse doktrinde mahallî vatandaşlığın, yabancı devlet
vatandaşlığına tercih edilmesi gerektiği kabul edilmektedir6.
Bu kapsamda değerlendirilecek bir diğer kategori “vatansızlar”dır. Başka bir
devletin vatandaşlığını kazanmadan kendi vatandaşlığını kaybeden herkes
yetki alanı içinde bulunan bazı haklara örneğin, birtakım mallar üzerinde miras hakkına sahip olan kişilerin bu tanımın kapsamı dışında kalacağını belirtmektedir. Bu konudaki kapsamlı açıklamalar için bkz. Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 12-13. Aynı yönde, Gündüz Ökçün, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti, 2. Baskı, Ankara, Sermaye Piyasası Kurulu, 1998, s. 3, dn. 1. Yabancı gerçek kişinin tanımında ülkede bulunma koşuluna yer veren başka bir tanım için bkz. “Alien”, Black’s Law Dictionary, Eighth Edition, Editor in Chief: Bryan A. Garner, United States of America, Thomson-West, 2007, s. 79. Burada yer verilen tanıma göre de yabancı gerçek kişi, bir ülkenin sınırları içinde yaşayan ancak, o ülkenin vatandaşı veya tebaası olmayan kişidir.
3 Sınıflama konusundaki birtakım farklılıklara rağmen, yazarların genel olarak görüşleri bu doğrultudadır. Bkz. Altuğ, Yabancıların Hukukî Durumu, s. 9; Seviğ (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 207-210; Seviğ (Vedat Raşit), Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, s. 13-15; Göğer, Yabancılar Hukuku, s. 5-7; Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 18; Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 6; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 20-31; Nuray Ekşi, Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, 2. Bası, İstanbul, Beta, 2007, s. 1; Hans Peter Moser, Die Rechtsstellung des Ausländers in der Schweiz, Basel, Helbing &Lichtenhahn, 1967, s. 328; Rudolf Schiedermair, Handbuch des Ausländerrechts, Berlin, Alfred Metzner Verlag, 1968, s. 16-19.
4 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 20.
5 Ekşi, Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, s. 5.
6 Ergin Nomer, Cemal Şanlı, Devletler Hususî Hukuku, 17. Bası, İstanbul, Beta, 2009, s. 120-121. Bilgin Tiryakioğlu “Multiple Citizenship and its Consequences in Turkish Law”, Ankara Law Review, Volume: 3, No: 1, Summer 2006, s. 14. Esasında bu yaklaşım, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (RG. 12.12.2007, S. 26728) md.4/b’de de açıkça görülmektedir. Söz konusu hükme göre, “Birden fazla devlet vatandaşlığına sahip olanlar hakkında, bunların aynı zamanda Türk vatandaşı olmaları halinde Türk hukuku uygulanır.”
6
vatansızdır7. Başka bir deyişle, vatansızlar, hiçbir devletin vatandaşlığını haiz
olmayan, hiçbir devletin yasal düzenlemelerine göre vatandaş sayılmayan kişilerdir8.
Bu nedenle vatansızlar, bütün devletlerce yabancı olarak nitelendirilirler9.
Her iki dünya savaşı esnasında ve sonrasında pek çok insan vatansız
konumuna düşmüştür. Bunların birçoğu, ana vatanından kaçtıktan sonra
vatandaşlığını kaybeden mültecilerdir10. Bu nedenle, uluslararası hukukta vatansızları
koruma ihtiyacı doğmuştur. Bu kapsamda meydana getirilen vatansızlara ilişkin
temel düzenlemeler, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün teşebbüsüyle kabul edilen
“Vatansız Kişilerin Hukukî Durumuna İlişkin Sözleşme”, yine Birleşmiş Milletler
Örgütü tarafından üretilen “Vatansızlığın Azaltılmasına İlişkin Sözleşme” ve Avrupa
Konseyi Kişi Halleri Komisyonunca kabul edilen “Vatansızlık Hallerinin Sayısının
Azaltılmasına İlişkin Sözleşme”dir11. Türk vatandaşlık hukuku mevzuatı
incelendiğinde de, pek çok düzenlemeyle vatansızlık hâllerinin önüne geçilmeye
çalışıldığı görülecektir12. Ayrıca vatansızların Türk hukukunda yabancılar gibi
7 Oppenheim’s International Law, Volume I, Peace, Parts 2 to 4, Edited by: Sir Robert Jennings, Sir Arthur Watts, Ninth Edition, New York, Oxford University Press, 2008, s. 886.
8 Altuğ, Yabancıların Hukukî Durumu, s. 9; Seviğ (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 207; Seviğ (Vedat Raşit), Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, s. 13; Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 18; Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 7; Ali Heyrani Nobari, An Examination of the Concept of Nationality in Europe, Lausanne, 2005, s. 59.
9 Seviğ, (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 207; Seviğ (Vedat Raşit), Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, s. 13, Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 21.
10 Nobari, An Examination of the Concept of Nationality in Europe, s. 62.
11 Türkiye yukarıda belirtilen ilk iki sözleşmeye taraf olmamakla birlikte, belirtilen son sözleşmeye 1975 yılında katılmıştır. (RG. 15.08.1975, S. 15327)
12 Bu konuda eski kanun dönemine ilişkin açıklamalar için bkz. Aydoğan Asar, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, 3. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, , 2006, s. 15-21. 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu (RG. 12.06.2009, S. 27256) ve Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik (RG. 06.04.2010, S. 27544) de bu anlayışı yansıtan hükümler içermektedir. Örnek olarak, Kanun’un 25/f.1-b, 27/f.3, 34/f.2 ile Yönetmelik’in 45/f.2, 50/f.7, 59/f.2 hükümleri gösterilebilir.
7
muamele gördüğü ve incelememizin esasını teşkil eden çalışma hakları bakımından
da yabancılarla eşit haklara sahip olduğu söylenebilecektir13.
“Mülteci” kavramının da yabancı gerçek kişilerin kapsamı içinde ele alınması
gerekir. Devletler Hukuku Enstitüsü tarafından yapıldığı ifade edilen tanıma göre
mülteci, “vatandaşı bulunduğu memlekette vuku bulan siyasal olaylar sonucu bu
ülkeyi iradesi ile veya zorla terk etmiş, yeni bir vatandaşlığa geçmemiş olan ve
herhangi bir devletin diplomatik himayesini haiz bulunmayan kişi”dir14.
Mülteciler konusunda uluslararası hukukta en temel belgeler 1951 tarihli
“Mültecilerin Hukukî Durumuna İlişkin Sözleşme” ile 1967 tarihli “Mültecilerin
Hukukî Durumuna İlişkin Protokol”dür15. Türkiye, 1951 tarihli Sözleşmeyi birtakım
çekincelerle onaylamıştır16. Bu Sözleşmede yapılan tanıma göre (md.1/A) mülteci;
“(1) 12.05.1926, 30.06.1928, 28.10.1933, 10.02.1938, 14.09.1939 tarihli Sözleşme
ve Protokollere veya Uluslararası Mülteci Örgütü Anayasası’na göre mülteci sayılan
kişidir17.
13 Gülören Tekinalp, “Yabancı Gerçek Kişilerin Antlaşmalar Açısından Türkiye’de Çalışma Hakları”, Prof. Dr. Nihal Uluocak’a Armağan, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı, 1999, s. 357; Ökçün, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti, s. 91.
14 Yılmaz Altuğ, Devletler Hususî Hukuku Bakımından Mülteciler, İstanbul, Sermet Matbaası, 1967, s. 9. Mülteci kavramına ilişkin benzer tanımlar için bkz. Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku s.7; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 8; Bülent Çiçekli, Yabancılar Hukuku, 2. Bası, Seçkin, Ankara, 2009, s. 215.
15 Yılmaz Altuğ, “Avrupa Konseyinde Mülteciler Konusu”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, S. 1, Yıl: 6, 1986, s. 7.
16 Cenevre’de 28 Temmuz 1951 Tarihinde İmzalanmış Olan Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Sözleşmenin Onaylanması Hakkında Kanun, Kanun No: 359, RG. 05.09.1961, S. 10898. Türkiye, 1967 tarihli Protokol’ü de 1951 tarihli Sözleşmeye yönelik olarak ileri sürdüğü çekinceleri teyit ederek onaylamıştır. Altuğ, Mülteciler, s. 11; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 109, dn. 38; Çiçekli, Yabancılar Hukuku, s. 219.
17 Türkiye’nin sözleşmeyi onaylarken ileri sürdüğü çekincelerden biri, 12.05.1926 ve 30.06.1928 tarihli sözleşmeleri kabul etmediği yönündedir. Bu sözleşmelerden ilki, Rus ve Ermeni mülteciler, ikincisi ise Suriye veya Asur-Keldani kökenli vb. mültecilere yöneliktir. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 20, dn. 18; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 108.
8
(2) 1 Ocak 1951’den önce gerçekleşen olaylar18 sonucunda ırkı, dini, milliyeti, belirli
bir sosyal gruba üyeliği veya siyasî düşünceleri yüzünden zulme19 uğrayacağına
ilişkin haklı bulunan korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu devletin dışında bulunan ve
söz konusu korku nedeniyle bu devletin korumasından yararlanamayan veya
yararlanmak istemeyen veya bir vatandaşlığı olmayan ve bu olaylar sonucunda
önceki ikametgâhının bulunduğu ülkenin dışında bulunan ve bu korku nedeniyle
oraya dönemeyen veya dönmek istemeyen kişidir.”
1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne ek 1967 tarihli Protokol, “1 Ocak
1951’den önce gerçekleşen olaylar” ve “bu olaylar sonucunda” ifadelerini 1951
tarihli Sözleşme metninden çıkarmıştır. Böylece tarih sınırlaması olmaksızın
Sözleşme uygulama alanı bulacaktır20.
Türk hukukunda bu uluslararası düzenlemelerin yanında mülteci kavramına
ilişkin tanım, mülga İskân Kanunu’nda yapılmıştı21. Mülga İskân Kanunu md.3/f.3’te
yer alan tanım şöyleydi: “Türkiye'de yerleşmek maksadile olmayıp bir zarüret
ilcasile muvakkat oturmak üzere sığınanlara mülteci denir.” 18 Türkiye’nin söz konusu sözleşmeye ilişkin çekincelerinden bir diğeri ise, 1951’den önce gerçekleşen olayları yalnız o tarihte Avrupa’da geçen olaylar olarak anladığına ilişkindir. Bu çekincenin gerekçesinin, sözleşmenin hazırlık çalışmalarının yürütüldüğü tarihlerde bazı Orta Doğu ve Asya ülkelerinde egemen olan siyasî istikrarsızlık ve karışıklıklar nedeniyle gerçekleşmesi muhtemel görülen mülteci hareketlerinin Türkiye’ye yönelik olumsuz etkilerini bertaraf etmek ve Batı ülkelerinin, coğrafî konumu itibariyle Doğu ile Batı arasında bir köprü görevi gören Türkiye’yi mülteci hareketlerine karşı bir tampon ülke olarak bulundurma yönündeki eğilimlerinin önüne geçmek olabileceği ileri sürülmüştür. Tevfik Odman, Mülteci Hukuku, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi Yayınları, 1995, s. 165-166.
19 Çiçekli, sözleşmenin onaylanması sırasında yapılan tercüme hatası sonucu, sözleşme metninde yer alan “persecution” teriminin karşılığı olarak “zulüm” kelimesine yer verilmesi gerekirken, “prosecution” teriminin karşılığı olan adli takibat kelimesinin kullanıldığını ifade etmektedir. Bkz. Bülent Çiçekli, Yabancılar ve Polis: Polisin Görev ve Yetkileri Çerçevesinde Yabancıların Hukuki Durumu, Ankara, Seçkin, 2003, s. 129, dn. 12. Gerçekten de sözleşmenin İngilizce metni incelendiğinde bu yanlışlık göze çarpmaktadır. Sözleşmenin İngilizce metni için bkz. Text of The 1951 Convention Relating To The Status of Refugees http://www.unhcr.org/protect/PROTECTION/3b66c2aa10.pdf, (Çevrimiçi) 25.05.2010. Odman’a göre de, bu tercüme şekli “persecution” teriminin içeriğini terminolojik olarak tam olarak yansıtmaktan uzaktır. Zira, “takibat” sözcüğü yalnızca resmi makamların eylemlerini çağrıştırmaktadır. Oysa mültecilere yönelik baskılar, resmi makamların eylemlerinden kaynaklanabileceği gibi, çeşitli halk kesimlerinin eliyle de gerçekleştirilebilecektir. Odman, Mülteci Hukuku, s. 101-102.
20 Ekşi, Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, s. 3.
21 Kanun No: 2510, RG. 21.06.1934, S. 2733.
9
2510 sayılı İskân Kanunu’nu yürürlükten kaldıran 5543 sayılı İskân
Kanunu’nda22 ise mültecinin tanımı yer almamaktadır. Bugünkü mevzuat
incelendiğinde, mülteci tanımının “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye
İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile
Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus
Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik23”in üçüncü
maddesinde yapılmış olduğu görülecektir. Bu tanıma göre mülteci, “Avrupa'da
meydana gelen olaylar sebebiyle ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba
üyeliği veya siyasî düşünceleri nedeniyle takibata24 uğrayacağından haklı olarak
korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin
himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da
uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen
veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancıyı ifade eder.” Buradaki tanımın
1951 tarihli Sözleşme’de yer alan tanıma çok yakın olduğu görülecektir. Ayrıca,
Türkiye’nin Sözleşme’ye ilişkin çekincelerinden biri olan coğrafî sınırlama, yani
mülteci statüsünün yalnızca Avrupa’da meydana gelen olaylar sebebiyle
kazanılabileceğine ilişkin yaklaşım burada da kendini göstermektedir.
Söz konusu Yönetmelik’in 3. maddesinde yer alan bir diğer tanım,
“sığınmacı” kavramına ilişkindir. Bu tanıma göre sığınmacı, “ırkı, dini, milliyeti,
belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasî düşünceleri nedeniyle takibata
uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve
vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı
istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında
bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen yabancıyı
ifade eder.”
22 RG. 26.09.2006, S. 26301.
23 RG. 30.11.1994, S. 22127.
24 1951 tarihli Sözleşme’nin onaylanması sırasında yapılan “persecution” kelimesine ilişkin tercüme hatasının burada da tekrarlandığı görüşü için bkz. Çiçekli, Yabancılar Hukuku, s. 216, dn. 9.
10
Görüleceği üzere, mülteci ile sığınmacı tanımları arasındaki tek fark, coğrafî
sınırlamaya ilişkindir. Başka bir deyişle, mülteci statüsünün kazanılmasında aranan
coğrafî koşul, sığınmacı için aranmamıştır. Türk hukuku açısından mülteci
sayılmayan yabancıların yani, Avrupa dışından Türkiye’ye sığınmak için gelen
kişilerin de mülteciler gibi belirli güvencelerden yararlandırılmalarının önünü açan
bu düzenlemelerin yerinde olduğu ifade edilmiştir25. Böylece, Türk hukukuna göre
mülteci sıfatını haiz olmayan bu kişilere sığınmacı statüsü tanınarak, üçüncü bir ülke
tarafından mülteci olarak kabul edilmelerine kadar geçecek makul süreye ilişkin
olmak üzere ikamet izni verilmektedir26.
“Göçmenler” de yabancı gerçek kişiler arasında yer alır. En geniş anlamıyla
göçmen, yaşadığı ülkeyi çeşitli nedenlerle terk ederek, yerleşmek maksadıyla
yabancı bir ülkeye giden kişidir27. Ancak, daha çok Anglo-Sakson hukuk
sistemlerine ilişkin olan göçmen terimi yerine Kıta Avrupa’sında yabancı terimi
tercih edilmektedir28. Türk hukuk sisteminde de tercihin bu yönde olduğu mevzuat
incelendiğinde görülecektir29.
Türk hukukunda göçmen kavramı, yukarıda verilen tanımdan çok daha dar bir
kapsamda olmak üzere İskân Kanunu md.3/d’de yer almaktadır. Söz konusu
düzenlemeye göre göçmen, “Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup yerleşmek
amacıyla tek başına veya toplu hâlde Türkiye’ye gelip bu Kanun gereğince kabul
olunanlardır.” Esasen, göçmen kabulü her devletin siyasî tercihine göre
25 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 111.
26 Bülent Çiçekli, Uluslararası Hukukta Mülteciler ve Sığınmacılar, Ankara, Seçkin, 2009, s. 48.
27 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 22; Çiçekli, Yabancılar Hukuku, s. 207.
28 Çiçekli, Yabancılar Hukuku, s. 208.
29 Türk hukuk sistemindeki bu tercihe karşın, son yıllarda aslında kullanılması gereken “yabancı işçi” terimi yerine “göçmen işçi” teriminin kullanıldığı da görülmektedir. Çiçekli, Yabancılar Hukuku, s. 23. Bu yönde bir yaklaşımla, Türkiye’de bakım hizmetlerinde çalışan, Türk soyundan ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı kadınları araştırma konusu yapan bir incelemede söz konusu kadınlar için “göçmen kadınlar” terimi kullanılmıştır. Bkz. Şenay Gökbayrak, “Refah Devletinin Dönüşümü ve Bakım Hizmetlerinin Görünmez Emekçileri Göçmen Kadınlar”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 2, 2009, s. 55-81.
11
şekillenmektedir30. Böylece Türk hukukunda yalnızca Türk soyundan ve Türk
kültürüne bağlı olup yerleşmek amacıyla Türkiye’ye gelenlerin göçmen sayılmaları
yönünde bir tercihin kullanıldığı söylenebilecektir. Kanun’a göre, göçmen olarak
kabul edilenlerin gerekli işlemler tamamlandıktan sonra Bakanlar Kurulu kararıyla
vatandaşlığa alındıkları göz önüne alındığında, bu kişilerin bir nevî “ayrıcalıklı
yabancı” statüsünü haiz oldukları ifade edilmiştir31.
“Azınlıklar”, yabancı gerçek kişi kavramına dâhil değildir. Ancak, konuyla
olan bağlantısı nedeniyle bu kavrama da kısaca değinilmesi gerekmektedir.
Çeşitli uluslararası düzenlemelere konu olan azınlıklara ilişkin bir tanıma bu
düzenlemelerin çok azında yer verilmiş, genel kabul görmüş bir tanıma
ulaşılamamıştır32. Devletlerin böyle bir tanımı vermekten kasıtlı olarak kaçındıkları,
bu tanımın birtakım taleplere canlılık kazandıracağına ilişkin korkularının onları bu
yola sevk etmiş olabileceği ileri sürülmüştür33. En genel anlamıyla azınlıklar,
vatandaşı oldukları devletin ülkesinde ortak dil, din ve kültür gibi bağlarla bir birlik
oluşturan ve bu bağlar nedeniyle o ülkede yaşayan çoğunluğa göre farklı hisseden
gruplardır34. Türk hukuk düzeninde azınlık olarak kabul edilen topluluk ise, 24
Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması gereğince gayrimüslimlerdir.
Yukarıda verilen tanımdan da anlaşılacağı üzere, azınlıklar, üzerinde
yaşadıkları ülke devletinin vatandaşı olduklarından, yabancı gerçek kişi kavramının
dışındadırlar35. Ayrıca, Lozan Antlaşması uyarınca, gayrimüslim Türk teb’asının
30 Seviğ, (Vedat Raşit), Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, s. 15; Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 22.
31 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 107.
32 Yılmaz Altuğ, “Azınlıklar”, Selim Kaneti’ye Armağan, İstanbul, Aybay Yayınları, 1996, s. 142; Naz Çavuşoğlu, Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, İstanbul, Su Yayınları, 2001, s. 35; Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı Ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler Ve Özellikle Medeni Ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1993, s. 42
33 Altuğ, Azınlıklar, s. 143.
34 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 24; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 20.
35 Arsava, Azınlık Kavramı, s. 53; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 20.
12
medeni ve siyasî haklardan yararlanmada olduğu gibi, çeşitli meslek ve işkollarında
çalışmada herhangi bir engelle karşılaşmaksızın çalışma hakkına sahip olduğu da
ifade edilmelidir36.
Tüm bu açıklamalardan sonra Türk hukukunda “yabancı” kavramına ilişkin
anlayışın vatandaşlık bağını esas aldığını söyleyebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası37, Türk vatandaşlığını düzenleyen 66. maddesinde “Türk devletine
vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” demek suretiyle bu esasa yer
vermiştir. Konumuzu doğrudan ilgilendiren çeşitli düzenlemelerde38 atıf yapılan
Türk Vatandaşlığı Kanunu ise, yabancıyı “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile
vatandaşlık bağı bulunmayan kişi” olarak tanımlamıştır. Çalışmamız açısından biz
de, Türk vatandaşı olmayan işçilerin Türk İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku
kapsamındaki hak ve yükümlülüklerini inceleyeceğiz.
II. YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMA HAKLARINA
İLİŞKİN MEVZUAT HAKKINDA GENEL BİLGİ
A. Anayasa’da Yer Verilen Esaslar
Uluslararası hukuk kapsamında yabancıların genel olarak çalışma
özgürlükleri incelendiğinde, devletlerin bu özgürlüğü tanımaya yönelik bir
yükümlülük altında olmadığı söylenebilecektir39. Devletlerin bu esastan hareketle,
36 Lozan Antlaşması’nda azınlıklara ilişkin kabul edilen belli başlı esaslar için bkz. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 26-27.
37 Kanun No: 2709, RG. 09.11.1982, S. 17863 (Mükerrer).
38 Bunlardan ilki ve en önemlisi “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun”dur. Kanun No: 4817, RG. 06.03.2003, S. 25040. YÇİHK, yabancı kavramını md.3’te Türk Vatandaşlık Kanunu’na atıf yaparak açıklamaktadır. Sadece bir kanuna dayanarak yapılan tanım doktrinde eleştirilmiştir. Bu görüşe göre, “Türk kanunlarına göre Türk vatandaşı sayılmayan kişi yabancıdır.” şeklinde yapılacak bir tanım, hem yürürlükte bulunan tüm ilgili kanunları, hem de ileride kabul edilebilecek kanunları kapsayacağından zaman içinde ortaya çıkacak değişiklikler bakımından da daha yerinde olacaktır. Bkz. Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 162, dn. 10.
39 Nomer, Teb’a ile Yabancının Hukukî Müsavâtı, s. 70; Ökçün, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti, s. 10; Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 119. Aksi görüş, Altuğ, Yabancıların Hukukî Durumu, s. 172. Yazara göre, yabancıların çalışması konusunda herhangi bir sınırlamaya yer verilmeyen alanlarda bu özgürlüğü tanımaya yönelik bir ilkenin kabulü gereklidir.
13
kamu güvenliği, kamu yararı gibi mülâhazalarla belirli alanlarda bu özgürlüğü
tanımaktan kaçındıkları görülmektedir40. Ancak, kaçınma hakkının geniş
yorumlanmayarak, makul bir ölçüde yabancılara çalışma özgürlüğü tanınması gereği
de genel olarak kabul edilmektedir41.
Türk hukukunda ise, çalışma özgürlüğü Anayasa’nın 48. maddesinde
düzenlenmiştir. “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlığını taşıyan hükmün ilk
fıkrasına göre, “Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.
Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” Çalışma özgürlüğüne ilişkin olan bu madde,
“Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.” hükmünü içeren 49. maddeyle
tamamlanmaktadır42. Bu düzenlemeler kapsamında çalışma hakkı “herkese”
tanındığından yabancı ile vatandaş arasında bir fark gözetilmediği ifade
edilebilecektir43. Ancak, yabancılara ilişkin olarak, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlanabileceği ve sınırlamanın ne şekilde olacağı md.16’da açıklanmıştır. Söz
konusu hükme göre, “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası
hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.” Yabancıların temel hak ve
özgürlüklerden olan çalışma hakkına getirilen sınırlamaların ancak uluslararası
hukuka uygun olarak kanunla yapılabilmesi, yabancılar açısından önemli bir güvence
teşkil etmektedir44.
40 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 126, Aysel Çelikel, “Ortak Pazarda Yabancıların Hukukî Durumu”, Avrupa Ekonomik Topluluğu: Çeşitli Hukukî Sorunlar Üzerine Konferanslar, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 1973, s. 8; Bülent Çiçekli, “Uluslararası Hukukta Yabancıların Hak ve Özgürlükleri”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, C.3, S.12, 2007, s. 13-14.
41 Muammer Raşit Seviğ, Vedat Raşit Seviğ, Devletler Hususî Hukuku: Yabancıların Hukukî Durumu, C. 2, 4. Bası, İstanbul, Sulhi Garan Matbaası, 1970, s. 98.
42 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 126.
43Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 157; Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 126; Ekşi, Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, s. 85; Burhan Özdemir, “Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 16, S. 3, s. 12.
44 Ekşi, Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, s. 85.
14
Anayasa’da yer verilen temel esaslar çerçevesinde, çeşitli kanunlarda da
yabancıların çalışma hak ve özgürlüğüne ilişkin düzenlemelerin yapıldığı
görülmektedir.
B. Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun
Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun45 md.15/f.1
ile bu konuda genel bir kural getirmiştir. Söz konusu hükme göre, “Yabancılar,
Türkiye'de ancak kanunun kendilerine menetmediği işleri tutabilirler.” Bu hüküm,
Türk hukuk sisteminde yabancıların çalışma özgürlüğünün yasaklanmış alanlar
dışında söz konusu olduğunu belirtmekte ve çalışma hakkına ilişkin sınırlamaların
yalnızca kanunla yapılabileceğini ifade etmesi bakımından Anayasa md. 16 ile
paralellik göstermektedir46.
Kanunun 7. maddesinde de aynı esası içeren “Sırf iş tutmak için gelecek
sanat ve meslek erbâbı olup da tutacağı iş, kanunlar gereğince Türk vatandaşlarına
hasredilmiş bulunan yabancılara ikamet tezkeresi verilmez.” hükmü yer almaktadır.
C. Pasaport Kanunu
Pasaport Kanunu’nun47 8. maddesi, Türkiye’ye girmesi yasak kimselere
ilişkin bir düzenlemedir. Maddenin 7. bendinde Türkiye’de kalacaklarını beyan
ettikleri müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp
Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de
yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemeyenlerin
Türkiye’ye girmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Söz konusu düzenleme, Türk hukukunda benimsenen, “yabancıların ancak
kendilerine yasaklanmamış işlerde çalışabilecekleri esası”na uygun bir düzenlemedir. 45 Kanun No: 5683, RG. 24.07.1950, S. 7564.
46 Mustafa Cin, “Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı” (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2004, s. 65.
47 Kanun No: 5682, RG. 24.07.1950, S. 7564.
15
D. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
1. Kabul Edilme Gerekçesi
2003 yılında yürürlüğe giren 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun’un yürürlükten kaldırdığı 2007 sayılı “Türkiye’deki Türk
Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkında Kanun48” yabancıların
Türkiye’de çalışma haklarını düzenleyen temel kanun olma özelliğini haizdi. Ancak,
konuya ilişkin doğrudan ya da dolaylı olarak yetmiş bir Kanun ve on Kanun
Hükmünde Kararname’de hükümler bulunmaktaydı49. Bu dönemde, yabancıların
Türkiye’de çalışma hakkına ilişkin yasakların “kural”, çalışma özgürlüğünün ise
“istisna” olduğu söylenebilecektir50.
Her ne kadar, 2007 sayılı Kanun ilerleyen dönemlerde, sanayileşmiş bir
toplumun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz olması, uluslararası hukuktaki
gelişmelerin gerisinde kalması gibi çeşitli nedenlerle eleştirilmiş51 ve Kanun’un AB
normlarına uyum hedefi çerçevesinde yürürlükten kaldırılması gerektiği ifade
edilmiş olsa da52, her hukukî düzenleme gibi esasen yürürlüğe girdiği tarihin siyasî
ve ekonomik koşullarını yansıttığı unutulmamalıdır. Osmanlı Dönemi’nin
kapitülasyon uygulamaları sonucunda, yabancıların çalışma özgürlüklerinin sınırsız 48 RG. 16.06.1932, S. 2126.
49 Ömer Ekmekçi, “Genel Hatlarıyla 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun”, Mercek Dergisi, S. 30, Nisan 2003, s. 29; Bülent Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, Ankara, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 2004, s. 35.
50 Mustafa Alp, “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 53, S. 2, 2004, s. 34.
51Aysel Çelikel, “Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Programda Öngörülen Düzenleme”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni: Prof. Dr. Ergin Nomer’e Armağan, S. 2, 2002, s. 119; A. Murat Demircioğlu, “Avrupa Sosyal Şartı Bağlamında Göçmen İşçilerin Hakları ve Türkiye”, İş Hukuku Dergisi, C. 2, S. 2, Nisan-Haziran 1992, s. 254; Özdemir, Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı, s. 20; Bülent Çiçekli, “Türk-AB Ortaklık Hukuku Çerçevesinde Türkiye’deki AB Vatandaşlarının Çalışma ve İkamet Hakları Üzerine Bir Değerlendirme”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni: Prof. Dr. Aysel Çelikel’e Armağan, Yıl:19-20, S. 1-2, 1999-2000, İstanbul, 2001, s. 229.
52Münir Ekonomi, “Türk İş Hukukunun Avrupa Topluluğu İş Hukuku İle Uyumu”, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 1, S. 8, Nisan 1989, s. 4-5; Ali Güzel, “Türk İş Hukukunun Avrupa Topluluğu İş Hukuku Açısından Değerlendirilmesi”, Çimento İşveren Dergisi, C. 6, S. 1, Ocak 1992, s. 13.
16
olarak tanınmasıyla gittikçe bazı alanlarda53 vatandaşların önüne geçmeleri ve
devletlerin bu özgürlüğü âdeta kendi çıkarları için kullanmaları Cumhuriyet
Hukuku’nun haklı bir tepkiyle bu konuda kısıtlayıcı düzenlemeler getirmesine neden
olmuştur54.
YÇİHK, tartışmalı denilebilecek bu sürecin sonunda Avrupa Birliği
müktesebatına uyum çerçevesinde55 kabul edilmiştir. Kanun’un genel gerekçesinde56
yabancıların çalışma hakkına ilişkin düzenlemelerin dağınık bir şekilde mevzuatta
yer aldığı, dağınıklığın kayıt dışı istihdama neden olduğu ve söz konusu
düzenlemelerin Türkiye’nin taraf olduğu ikili ve çok taraflı sözleşmelerdeki
gereksinimleri karşılayamadığı ifade edilerek bu konuda yeni bir sistem kabul
etmenin gerekliliği açıklanmıştır. Bu açıklamalar, Kanun’un yabancı kaçak işçiliğin57
53 Bu alanlara örnek olarak, deniz kabotajı, yani ücret karşılığında bir ülkenin limanları arasında deniz yolu ile yük ve yolcu taşınması gösterilebilir. Söz konusu dönemde, kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı sancağı taşıyan gemiler lehine kabotaj tekeli tanınmaması ve mevcut deniz ticaret filosunun da yabancı gemilerle rekabet edebilecek güçte olmaması sonucu, Osmanlı limanları arasındaki taşımaların, fiilen yabancıların tekeline geçmiş olduğu ifade edilmektedir. Bkz. Emine Yazıcıoğlu, “Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türk Hukukunun Deniz Kabotajı Tekeline İlişkin Sorunları”, Deniz Hukuku Dergisi, S.1-4, Yıl:6-7, 2001-2002, 2004, s. 61.
54 Seviğ (Muammer Raşit), Seviğ (Vedat Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 98; Çelikel, Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Program, s. 109.
55 Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programı” ile “Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar”ın kabulüne ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı için bkz. RG. 24.03.2001, S. 24352 (Mükerrer), RG. 24.07.2003, S. 25178 (Mükerrer).
56 http://www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-0308.pdf (Çevrimiçi) 25.05.2010.
57 Yabancı kaçak işçilik genellikle, ülkeye yasal yollardan girip vize süresi içinde kaçak çalışma, yasal yollardan girip vize süresini geçirerek kaçak çalışma ve yasadışı yollardan girip kaçak çalışma olarak kategorize edilmektedir. Bkz. Yıldırım Koç, Türkiye’de Yabancı Kaçak İşçilik, Ankara, Türk-İş Eğitim Yayınları, 1999, s. 6; Oğuz Karadeniz, “Türkiye’de Yabancı Kaçak İşçilik”, Sosyal Güvenlik Dünyası Dergisi, Yıl:2, S. 4, Nisan-Mayıs-Haziran 1999, s. 20-21; Hakan Keser, “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı Işığında Türkiye’de Yabancıların Çalışma Hakkı ve Yabancı Kaçak İşçilik”, Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi: Prof. Dr. Kâmil Turan’a Armağan, C. 7, S. 2, 2003, s. 361; Ayhan Gençler, “Yabancı Kaçak İşçilik Gerçeği ve Türkiye Örneği”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 17, S. 3, Şubat 2002, s. 32; Halis Kıral “Avrupa Birliği Ülkelerinde ve Ülkemizde Yabancı Kaçak İşçilikle Mücadelede Alınan Önlemler”, Bütçe Dünyası Dergisi, C. 3, S. 28, 2008, s. 82.
17
önlenmesi ve Avrupa Birliği’ne uyum şeklinde iki temel gerekçesinin olduğunu
göstermektedir58.
Gerçekten de, YÇİHK’nin yürürlüğe girmesinden önceki dönemde,
yabancıların çalışmasına ilişkin yasaklar yalnızca 2007 sayılı Kanun’da
düzenlenmemişti. Çeşitli iş alanlarına ilişkin olmak üzere, yasaklar ilgili kanunlarda
yer almaktaydı. Bununla birlikte, 1950 ve 1980li yıllarda yapılan birtakım
düzenlemelerde bu yasaklara istisna getirilerek, bazı alanlarda söz konusu yasakların
uygulanmayacağı, bazı alanlarda ise “izin” sistemiyle çalışma öngörülmüştü59.
Böylece, o dönemde izin koşulunun arandığı işler haricinde genel bir çalışma izni
koşulunun aranmadığı ifade edilebilecektir. Bu durum, uygulamada sorunlara neden
olmuş ve yasak kapsamındaki işlerin kaçak olarak yabancılar tarafından görülmesine
zemin hazırlamıştır60.
Söz konusu dönemde ayrıca, mevzuatta kendilerine tanınan açık bir yetki
bulunmamasına rağmen, uygulamada çok farklı kurumlarca çalışma izni verildiği de
ifade edilmektedir61.
Açıklanan bu sebeplerle md.1’e göre amacı, yabancıların Türkiye’de
çalışmalarını izne bağlamak olan Kanun, bu izinlerin tek bir merkezden verilmesi
esasını getirmiştir. Buna göre, çalışma izinleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca verilecektir.
Çalışma izinlerinin verileceği merkezin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı olarak belirlenmesi pek çok ülke mevzuatıyla örtüşmektedir62. Çalışma
58 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 36.
59 Bu düzenlemelerden Yabancı Sermaye Çerçeve Kararı ve Yabancı Sermaye Çerçeve Kararı Hakkında Tebliğ (RG. 24.08.1995, S. 22384), Serbest Bölgeler Kanunu (RG. 15.06.1985, S. 18785) ve Turizmi Teşvik Kanunu (RG. 16.03.1982, S. 17635) belirli nitelikteki yabancıların söz konusu düzenlemelerin kapsamına giren alanlarda çalışabilmelerini izin koşuluna bağlamaktaydı.
60 Çelikel, Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Program, s. 119; Özdemir, Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakları, s. 19; Mustafa Cin, “Yabancıların Çalışma İzinleri, Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C.8, S. 3, 2005, s. 2.
61 Ekmekçi, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 29.
18
izinlerinin verilmesi konusunda yetkinin, faaliyet alanı bu konuyla doğrudan ilgili bir
makama verilmesi kanaatimizce de yerindedir63.
YÇİHK’nin yabancıların Türkiye’de çalışma hakkına ilişkin olarak çalışma
izni esasını getirmesi ve bu izni vermeye yetkili makam olarak da Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı’nı belirlemesi olumlu adımlardır. Ancak, söz konusu Kanun ile
mevzuatın dağınık yapısına ilişkin eleştirilerin bir kısmı bertaraf edilmiş olsa da
tamamıyla son bulduğu söylenemeyecektir. Zira, mevzuat incelendiğinde
yabancıların çalışma haklarına ilişkin esaslara YÇİHK dışında da çeşitli
düzenlemelerde yer verildiği görülecektir.
2. Genel Esaslar
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun md.4/f.1’de, “Türkiye’nin
taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe, yabancıların
Türkiye’de bağımlı veya bağımsız çalışmaya başlamadan önce izin almaları
gerektiği” ifade edilmektedir. Dolayısıyla, yabancıların Türkiye’de çalışma hakkına
ilişkin temel esasın, kanunlarla açıkça Türk vatandaşlarına hasredilmemiş işlerde,
çalışma izni almak suretiyle çalışabilmeleri olduğu söylenebilecektir. Görüleceği
62 Yusuf Vehbi Dalda, “Türkiye’de Yabancıların Çalışma Esas ve Usulleri-Başvuru Yöntemleri- Denetim ve Avrupa Topluluğu ile Topluluk Üyesi Ülke Mevzuatları ve Uygulamada Uyum İçin Öneriler”, Türk İdare Dergisi, S. 389, Aralık 1990, s. 79; Özdemir, Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı, s. 20.
63 Ancak, uygulama açısından çalışma izinlerinin sadece merkezden, Ankara’dan yürütülmesinin çeşitli olumsuzluk ve gecikmelere sebebiyet verdiği ileri sürülmüştür. Bkz. Bülent Çiçekli, “Yabancı İşçilerin Çalışmasına İlişkin Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 4, Aralık 2006, s. 40. Bu olumsuzluklara çözüm olarak da YÇİHK’nın 4. maddesinde çalışma izinlerinin “Bakanlık veya yetkili bölge müdürlüklerinden” alınabileceği yönünde değişiklik yapılması kararlaştırılmıştır. Bu değişikliği ihtiva eden “5665 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş, ancak, Cumhurbaşkanı tarafından, yabancıların meslekî hizmetler kapsamında çalıştırılmasına ilişkin olarak değişiklik getiren 7 ve 8. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir daha görüşülmesi için Anayasa’nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca geri gönderilmiştir. Geri gönderilme sonrasında Kanun’a ilişkin herhangi bir gelişme söz konusu olmamıştır. Kanun ve 07.06.2007 tarihli geri gönderme tezkeresi metni için bkz. http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0029.pdf (Çevrimiçi), 25.05.2010. Daha sonra, YÇİHK’de değişiklik öngören “Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”da ise (Kanun No: 5951, RG. 05.02.2010, S. 27484) bölge müdürlüklerini yetkili kılan bir maddeye yer verilmemiştir.
19
üzere, çalışma izni alma yükümlülüğü, hem bağımlı hem de bağımsız çalışanlar için
öngörülmüştür.
Bağımlı çalışan kavramı, md.3’te, “gerçek veya tüzel kişiliği haiz bir veya
birden fazla işveren emrinde ücret, aylık, komisyon ve benzeri karşılığı çalışan
yabancı” olarak ifade edilmektedir. Kavramın tanımında yer verilen ifadeler, bağımlı
çalışan yabancının “işçi” statüsünde olduğunu göstermektedir. Zira, 4857 sayılı İş
Kanunu64’nun 2. maddesinde işçi, bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi
olarak tanımlanmıştır. YÇİHK’de yer alan bağımlı çalışan tanımında da, iş
sözleşmesinin doktrinde65 kabul edilen üç temel unsurunu görmek mümkündür: “iş
görme, ücret ve bağımlılık”.
Bağımsız çalışan ise aynı maddeye göre, “başka şahısları istihdam etsin veya
etmesin kendi ad ve hesabına çalışan yabancıyı” ifade eder. Bu tanımdan hareketle,
bağımsız çalışan kavramı, hem başkalarını istihdam edip etmemesi önemli
olmaksızın serbest meslek sahiplerini, hem de işverenleri kapsar66.
Çalışma izni, kural olarak çalışmaya başlamadan önce alınmalıdır. Bu esasın
belirlendiği 4. maddenin ikinci fıkrasında ise, bir istisna hükmü yer almaktadır. Buna
göre; ülke menfaatlerinin gerekli kıldığı hâllerde veya mücbir nedenlere bağlı olarak,
çalışmaya başlamadan önce ilgili makama bilgi vermek koşuluyla, çalışma süresi bir
ayı geçmemek ve Bakanlık onayı alınmak suretiyle çalışma izni işe başladıktan sonra
da verilebilir. Böylece, kural olarak çalışmaya başlamadan önce alınması gereken
çalışma izninin, ülke menfaatlerinin gerekli kıldığı hâller veya mücbir nedenlerle 64 RG. 10.06.2003, S. 25134
65 Münir Ekonomi, İş Hukuku: Ferdi İş Hukuku, C.1, 3. Bası, İstanbul, İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı, 1987, s. 73-74; Nuri Çelik, İş Hukuku Dersleri, 22. Bası, İstanbul, Beta, 2009, s. 78-84; Kenan Tunçomağ, Tankut Centel, İş Hukukunun Esasları, 5. Bası, İstanbul, Beta, 2008, s. 68-69; Sarper Süzek, İş Hukuku: Genel Esaslar-Bireysel İş Hukuku, 5. Bası, İstanbul, Beta, 2009; A. Murat Demircioğlu, Tankut Centel, İş Hukuku: Bireysel İş Hukuku-Toplu İş Hukuku, 14. Bası, İstanbul, Beta, 2010, s. 76-77; Öner Eyrenci, Savaş Taşkent, Devrim Ulucan, Bireysel İş Hukuku, 3. Bası, İstanbul, Legal, 2006, s. 54-56; Hamdi Mollamahmutoğlu, İş Hukuku: Genel Kavramlar-Bireysel İş İlişkileri, Ankara, Turhan Kitabevi, 2008, s. 254-270; Fevzi Demir, En Son Yargıtay Kararları Işığında İş Hukuku ve Uygulaması, 5. Bası, İzmir, 2009, s. 48-51. Bu yaklaşım, İş Kanunu’nun 8. maddesinde yapılan iş sözleşmesi tanımı için de esas alınmıştır.
66 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 42.
20
çalışmaya başladıktan sonraki en çok bir ay içinde alınabilmesi de istisnaî olarak
mümkündür67.
3. Kapsam
YÇİHK, çalışma izinlerinin verilmesine ilişkin usûl ve esasları hükme
bağlayan temel düzenleme olmasına karşın, Kanun’un 2. maddesinde bazı
yabancıların bu düzenlemelerin kapsamı dışında kaldığı belirtilmiştir.
Düzenlemede ilk olarak 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu md.2868
kapsamına girenler belirtilmiştir. Söz konusu maddeye69 göre, “doğumla Türk
vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve
kendileri ile birlikte işlem gören çocukları; milli güvenliğe ve kamu düzenine70
67 Hediye Laçiner, “Yabancı Öğretim Elemanının Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi”, Çimento İşveren Dergisi, Kasım 2006, s. 43. YÇİHK’da değişiklik yapılmasını öngören ve TBMM tarafından kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından yeniden görüşülmek üzere geri gönderilen 5665 sayılı Kanun’un üçüncü maddesinde bu süre üç aya çıkarılmaktaydı.
68 YÇİHK md.2’de yer alan ifade, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu (RG. 22.02.1964, S.11638) md.29 kapsamına giren kişilerin kapsam dışında kaldığı yönünde olsa da 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu tarafından yürürlükten kaldırıldığından ve söz konusu Kanun md.47/f.2 uyarınca, 403 sayılı Kanun’a yapılan atıflar bu Kanun’a yapılmış sayılacağından, biz açıklamamızda mülga Kanun’un 29. maddesinin 2. cümlesinin yeni Kanun’daki karşılığı olan 28. maddeye yer vermeyi uygun gördük.
69 Özellikle çalışmak için yurt dışına giden ve orada birtakım haklardan yararlanmak amacıyla bulundukları devlet vatandaşlığını kazanmak isteyen Türk vatandaşlarının, söz konusu devletlerin pek çoğunun (Almanya, Avusturya, Danimarka, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka vb.) vatandaşlığın kazanılmasını, önceki vatandaşlıktan çıkma şartına tâbi kılması karşısında, bu konuda tek ihtimâl olarak gözüken çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığından çıkma konusunda birtakım tereddütleri söz konusuydu. Zira, Türkiye’de taşınmaz edinme, miras, çalışma gibi haklardan yararlanma bakımından yabancı muamelesine tâbi tutulmak istemiyorlardı. Söz konusu istisnaî düzenlemenin getirilme amacının, bu kişilerin açıklanan nedenlerle yaşadıkları olumsuzlukların önüne geçmek olduğu ifade edilmektedir. Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Ergin Nomer, Türk Vatandaşlık Hukuku, 17. Bası, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2009, s. 101 vd.; Vahit Doğan, Türk Vatandaşlık Hukuku, 9. Bası, Ankara, Seçkin, 2009, s. 110 vd; Turgut Turhan, “Türk Vatandaşlığından Çıkanların Hakları”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 46, S. 1-4, 1997, s. 41-65; Mustafa Cin, “Türk Vatandaşlığını Çıkma İzni Alarak Kaybeden Kişilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, S. 1-2, Yıl: 24, 2004, s. 337-352.
70 Burada yer alan kamu düzeni ifadesinin “muğlak” olduğu, hangi hükümlerin kamu düzenine ilişkin olduğu konusunda genel bir tarif verilemeyeceği, ayrıca yabancıların çalışma hakkına getirilen sınırlamaların pek çoğunun kamu düzeni nedeniyle getirildiği de göz önüne alındığında, söz konusu yabancıların kısıtlayıcı hükümlerden kurtulup kurtulamayacağının ve hangi ölçüde kurtulabileceğinin tereddüt ve tartışma konusu olduğu doktrinde ifade edilmiştir. Bkz. Nomer, Türk Vatandaşlık Hukuku, s. 105-106; Turhan, Türk Vatandaşlığından Çıkanların Hakları, s. 57-58, Cin, Türk
21
ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla askerlik hizmetini yapma yükümlülüğü, seçme
ve seçilme, kamu görevlerine girme ve muafen araç veya ev eşyası ithal etme hakları
dışında, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı kalmak ve bu hakların
kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tâbi olmak şartıyla Türk vatandaşlarına
tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler.”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, söz konusu kişiler çalışma hakkı
bakımından milli güvenliğe ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak
kaydıyla, Türk vatandaşlarıyla eşit haklara sahiptir. Ancak, doktrinde bu kişilerin
ülkede ikamet ve seyahat edebilmeleri ve çalışabilmeleri için ikamet tezkeresi almış
olmaları gerektiği ifade edilmiştir71.
YÇİHK’nin kapsam dışında bıraktığı bir diğer kategori, 568072 sayılı Basın
Kanunu md.13’ün kapsamına giren “muhabirler”dir. Ancak, söz konusu Kanun 5187
sayılı Kanun73’la yürürlükten kaldırıldığından burada yapılan atfın yeni Basın
Kanunu’na yapılmış olduğu kabul edilecektir. Buna benzer bir yaklaşımla, 231 sayılı
Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname74’nin kapsamına giren kişiler de YÇİHK’nin kapsamı
dışında tutulmuştur. Söz konusu KHK’nin 2. maddesi uyarınca, yerli ve yabancı
basın-yayın organlarının ve mensuplarının çalışmalarını kolaylaştırmaya yönelik
tedbirleri almak, bu hususta gerekli düzenlemeleri yapmak Genel Müdürlüğün
görevleri arasında sayıldığından, yabancılar bakımından meslekî açıdan bir ayrım
yapılmaksızın, çalışmalarını kolaylaştırmak amacıyla basın kartı gibi uygulamaların
Vatandaşlığını Çıkma İzni Alarak Kaybeden Kişiler, s. 346-349; Zeynep Derya Tarman, “Türk Vatandaşlığından Ayrılan ve Yurtdışında Yaşayanların Özel Hukuki Statüsü”, Vatandaşlık, Göç, Mülteci ve Yabancılar Hukukundaki Güncel Gelişmeler: Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Ankara, Türkiye Barolar Birliği, 2010, s. 224-225.
71 Turhan, Türk Vatandaşlığından Çıkanların Hakları, s. 58; Cin, Türk Vatandaşlığını Çıkma İzni Alarak Kaybeden Kişiler, s. 348.
72 RG. 24.07.1950, S. 7564.
73 RG. 26.06.2004, S. 25504.
74 RG. 18.06.1984, S. 18435.
22
yabancı basın-yayın organları mensupları için de söz konusu olduğu ifade
edilmelidir.
Bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarınca kanunla verilen yetkiye
dayanarak çalışma izni verilen veya istihdam edilen yabancıların da Kanun’un
kapsamı dışında kaldığı ifade edilmiştir. Bu çerçevede, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına bilgi vermek koşuluyla, Başbakanlık, Milli Savunma Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü,
Yükseköğretim Kurulu, kanunların kendilerine verdiği yetkiye dayanarak çalışma
izni verebilecek, ayrıca, ihtiyaçları olan yabancı personeli çalıştırabileceklerdir75.
Maddede son olarak, karşılıklılık ilkesi, uluslararası hukuk ve Avrupa Birliği
hukuku esasları dikkate alınarak çalışma izninden muaf tutulan yabancıların76
YÇİHK kapsamında değerlendirilmeyeceği belirtilmiştir.
Bütün bu açıklamalardan sonra, YÇİHK’ye tâbi olanların, kapsam
maddesinin son fıkrasında belirtildiği üzere, yukarıda açıklanan kişiler dışında kalan
bağımlı ve bağımsız çalışanlar, ayrıca bir işveren yanında meslek eğitimi gören
yabancılar ve yabancı çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler olduğu ifade edilmelidir.
E. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun’a Göre
Çıkarılması Öngörülen Yönetmelikler
Bu konuya ilişkin temel mevzuat içinde, YÇİHK md.22 ve 23’e göre
çıkarılması öngörülen iki Yönetmelik de yer alır. Bunlardan ilki, yeni getirilen bu
sisteme ilişkin olarak, çalışma izinlerinin verilmesi, sınırlandırılması, iptali, çalışma
izninden muaf tutulacak yabancıların belirlenmesi ile bildirim yükümlülüklerinin
nasıl yerine getirileceğine ilişkin usûl ve esasların düzenlendiği Yabancıların 75 Ekmekçi, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 32; Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 62; Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 55. Yabancılara çalışma izni verme yetkisi devam eden kurumlara ilişkin düzenlemeler içeren mevzuat listesi için bkz. Asar, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, s. 185-188.
76 Bu hükümle, değişen sosyal ve ekonomik koşullara, uluslararası ilişkilerde meydana gelen gelişmelere bağlı olarak bazı yabancılar için çalışma izninden muafiyetin söz konusu olabileceği ifade edilmiştir. Bkz. Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 63.
23
Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’dir77. Diğeri ise, 4875
Sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu çerçevesinde faaliyette bulunan şirket,
şube ve irtibat büroları kapsamında istihdam edilecek yabancı uyruklu personelin
çalışma izinlerine ilişkin usûl ve esasları belirleyen Doğrudan Yabancı Yatırımlarda
Yabancı Personel İstihdamı Hakkında Yönetmelik’tir78.
III. YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞABİLMESİ İÇİN
ARANAN ÖN KOŞULLAR
Çalışma izni alınması, yukarıda açıklandığı üzere, yabancıların Türkiye’de
çalışabilmeleri için gerekli olan ilk koşul79 olmasına rağmen, tek başına yeterli
değildir. Zira, YÇİHK md. 12 gereğince, çalışma izni ancak çalışma vizesi ve ikamet
izninin alınması durumunda geçerlilik kazanır. Maddenin ilk fıkrasına göre, çalışma
izin belgesini alan yabancıların, bu belgeyi aldıkları tarihten itibaren en geç doksan
gün içinde ülkeye giriş vizesi talebinde bulunmaları, ülkeye giriş yaptıkları tarihten
itibaren en geç otuz gün içinde de İçişleri Bakanlığı’na ikamet tezkeresi almak için
başvurmaları zorunludur. Maddenin ifade tarzından burada öngörülen sürelerin, “hak
düşürücü süre” niteliğini haiz olduğu görülmektedir80. Dolayısıyla, Kanun’un kabul
77 RG. 29.08.2003, S. 25214. Çalışmamızın devamında söz konusu Yönetmelik’in ismi, “Uygulama Yönetmeliği” şeklinde kısaltılmış olarak yer alacaktır.
78 RG. 29.08.2003, S. 25214.
79 YÇİHK Tasarısı’nda çalışma izninden önce başvurulması gereken ve “ön çalışma izni” adı verilen bir izin türü ihdas edilmişti. Tasarı’da yer alan 12. madde uyarınca, çalışmak için başvuruda bulunan yabancılardan, izin verilmesi uygun görülenler öncelikle ön çalışma izni almaya hak kazanacak, çalışma vizesiyle ülkeye giriş yaptıktan sonra, ikamet tezkeresi alacak ve bu tarihten itibaren en geç on beş gün içinde de çalışma izni talebinde bulunacaklardır. Bakanlıkça yapılan değerlendirme sonucu da, izin talepleri kabul veya reddedilecektir. Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Keser, Türkiye’de Yabancıların Çalışma Hakkı ve Yabancı Kaçak İşçilik, s. 356. Kanun tasarısının metni için bkz. http://www2.tbmm.gov.tr/d22/1/1-0308.pdf (Çevrimiçi), 25.05.2010. Söz konusu düzenlemenin, çalışma izni verilmesi işlemini daha da uzatacağı gerekçesiyle TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’ndaki görüşmeler esnasında madde metninden çıkarılmasına karar verildiği ifade edilmektedir. Cin, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı, s. 89, dn. 120.
80 Keser, Türkiye’de Yabancıların Çalışma Hakkı ve Yabancı Kaçak İşçilik, s. 356.
24
ettiği sistemin, kural olarak, sırasıyla çalışma izni, çalışma vizesi ve ikamet izni
alınması şeklinde bir yolu öngördüğü ifade edilebilecektir81.
Biz de çalışmamızda, yabancıların çalışmasına ilişkin getirilen bu koşulları
kanunda öngörülen sırayla, yani çalışma izni, çalışma vizesi ve ikamet izni olarak
ayrı ayrı incelemeyi uygun buluyoruz.
A. Çalışma İzni
1. Çalışma İzninin Verilmesi ve Uzatılmasına İlişkin Başvuru
YÇİHK, çalışma izni için başvuru usûlünü Türkiye dışında ikamet eden
yabancılar ile Türkiye’de ikamet eden yabancılar açısından farklı esaslara tâbi
kılmıştır.
Kanun’un 12. maddesinin ilk fıkrasında “Türkiye dışında ikamet eden
yabancılar, çalışma izni başvurularını bulundukları ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti
temsilciliklerine yapar.” düzenlemesi yer almaktadır.
Uygulama Yönetmeliği’nde bu konuyu ayrıntılı olarak düzenleyen hükümler
bulunmaktadır. Yönetmelik’in 6. maddesinin ilk fıkrasında, yabancıların yurt
dışından çalışma izni için başvurularını uyruğunda bulundukları veya daimi ikamet
ettikleri ülkedeki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerine yapacakları, ikinci fıkrasında
ise temsilciliklerin başvuruları, çalışma iznine ilişkin olabilecek değerlendirmeleriyle
birlikte Bakanlığa iletecekleri ifade edilmiştir. Üçüncü fıkrada, temsilcilikler ve
Bakanlığın, yurt dışından yapılacak çalışma izni başvuruları ile ilgili işlemleri
“elektronik ortamda” yürüteceklerine ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir. Söz
konusu fıkrada yer alan bir diğer düzenleme, başvuru sırasında istenilen belgelerin,
ne kadar süre içinde yabancının işverenince Bakanlığa intikal ettirilmesi gerektiğine
ilişkindir. “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Uygulama Yönetmeliğinde
81 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 128; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 163; Çiçekli, Yabancılar Hukuku, s. 110; Asar, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, s. 130.
25
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik82”in üçüncü maddesiyle söz konusu süre
yabancının temsilciliğe başvuru tarihi veya takip eden on iş günü olarak
belirlenmiştir. Değişiklikten önceki düzenlemede üç iş günü olarak belirlenmiş olan
sürenin, bu denli kısa tutulması nedeniyle uygulamada meydana gelebilecek hak
kayıplarını önlemek bakımından on iş gününe çıkarılması kanaatimizce de
yerindedir.
YÇİHK, Türkiye’de ikamet eden yabancılar içinse, yurt içinden başvuru
imkânını tanımıştır. Kanun’un 12. maddesinin ikinci fıkrasında “Türkiye’de geçerli
ikamet izni olan yabancılar veya bunların işverenlerinin başvurularını yurt içinden
Bakanlığa yapabilecekleri” ifade edilmiştir. Dikkat edilecek olursa bu düzenleme,
çalışma iznine ilişkin başvuru hakkını, Türkiye’de çalışmak isteyen yabancının yanı
sıra işverenine de tanımaktadır.
Uygulama Yönetmeliği’nin 7. maddesinin ilk fıkrasına göre, yurt içinden
sadece en az altı ay süreli ikamet tezkeresi almış ve bu süresi sona ermemiş olan
yabancılar veya bunların işverenleri başvurularını doğrudan Bakanlığa yapabilirler.
Ancak, bu madde “Türkiye’de Öğrenim Gören Yabancı Uyruklu Öğrencilere İlişkin
Yönetmelik”83 ile beraber değerlendirilmelidir. Zira, söz konusu Yönetmelik’in 10.
maddesinde, yabancı uyruklu öğrencilerin öğrenimleri süresince gelir getiren
herhangi bir işte çalışamayacakları hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, Bakanlığa
doğrudan başvuru yapabilecek yabancıların en az altı aylık ikamet tezkereleri,
öğrenim amacıyla verilmiş olmamalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise turistik vize ya da çalışma amacı dışındaki
vizelerle veya iki ülke arasındaki vize muafiyeti programı ve diğer vize 82 RG. 21.01.2010, S. 27469.
83 RG. 30.04.1985, S. 18740. Yönetmelik’in ilgili maddesinin ikinci fıkrasında ise bu kurala bir istisna getirilmiştir. Buna göre, lisansüstü öğrenim gören yabancı uyruklu öğrenciler, araştırma yaptıkları yükseköğretim kurumlarında ücret karşılığı çalıştırılabilirler. Çalışma yasağının ve istisnaî olarak tanınan çalışma hakkının, kanun yerine idarenin genel düzenleyici işlemi olan yönetmelikle düzenlenmesinin Anayasa’ya aykırı olduğu doktrinde ileri sürülmüştür. bkz. Fügen Sargın, “Türkiye’de Öğrenim Gören Yabancı Öğrencilerin Türkiye’ye Giriş, Türkiye’de İkamet Etme ve Çalışma Hakları”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni: Prof. Dr. Yılmaz Altuğ’a Armağan, S.1-2, Yıl: 17-18, 1997-1998, s. 350.
26
kolaylıklarından yararlanarak Türkiye’ye gelmiş olan ve ikamet tezkeresi olmayan
yabancıların, çalışma izni için yurt içinden başvurularının alınmayacağı belirtilmiştir.
Kanaatimizce, fıkranın ifade tarzı yerinde değildir. Zira, YÇİHK md.12/f.2’nin karşıt
kavramından, Türkiye’de en az altı ay süreyle geçerli bir ikamet tezkeresi olmayan
yabancıların yurt içinden başvuru yapamayacakları sonucunun çıktığı açıktır.
Dolayısıyla, ikamet tezkeresi olmayan bir yabancının, ülkeye hangi vize türüyle
girdiği önemli olmaksızın yurt içinden başvurusunun zaten önüne geçilmişken, böyle
bir tekrara gerek olmadığını düşünmekteyiz.
Uygulama Yönetmeliği’nde 2010 yılında yapılan değişiklikle, İçişleri
Bakanlığınca mülteci veya sığınmacı statüsü verilmiş yabancılar için yurt içinden
yapılacak başvurulara ilişkin olarak bir istisna hükmü getirilmiştir. Uygulama
Yönetmeliği md.7/f.4’e göre, bu kişiler için öğrenim amacıyla verilen ikamet izinleri
hariç, en az altı ay süreli ikamet izni şartı aranmayacaktır. Ayrıca bu statüde
bulunanların çalışma izin talepleri değerlendirilirken md.13/f.4’e yapılan atıf gereği,
işin özel niteliğini gösterir bilgiler ile yabancının eğitim durumu, çalışacağı işyerinin
ulusal ekonomiye katkısı ve bu niteliklere uygun ücret düzeyi ile istihdam
durumunun dikkate alınmayacağı da söz konusu maddede hükme bağlanmıştır. Bu
değişikliklerin, tıpkı mültecilere istisnaî çalışma izni verilebileceği düzenlemesine
ilişkin olarak ifade edildiği gibi “insanî nedenler”e dayandığı düşünülebilir. Ayrıca,
mültecilere bu şekilde çeşitli kolaylıklar sağlanarak, yabancı kaçak işçiliğin önüne
geçilmesinin amaçlandığı da söylenebilecektir84.
Başvurunun şekline ilişkin düzenleme de Uygulama Yönetmeliği md.5’te yer
almaktadır. Buna göre, kanun kapsamında yapılacak başvuruların kâğıt kullanılarak
veya elektronik ortamda yetkili mercie (Türkiye Cumhuriyeti temsilcilikleri veya
ikamet koşulunun varlığı hâlinde Bakanlık) dilekçe ile yapılması, ayrıca Yönetmelik
eki form ve belgelerin usûlüne uygun olarak doldurulup, başvuru dilekçesine
eklenmesi gerekmektedir. 2010 yılında yapılan değişiklikle getirilen elektronik
84 Bu konuda bkz. aşağıda Bölüm I, III, A, 2-d-(6), s. 68.
27
ortamda dilekçe ile başvuru imkânının günün gelişmelerine uyum sağlamak
bakımından isabetli olduğu görüşündeyiz.
YÇİHK’nin 12. maddesinde 5951 Sayılı Kanun’la yapılan değişiklik, usûlüne
uygun olarak yapılan başvuruların, belgelerin tam ve eksiksiz olması kaydıyla,
Bakanlık tarafından sonuçlandırılmasında öngörülen doksan günlük süreyi otuz güne
indirmiştir. Uygulama Yönetmeliği md.9/f.1’e göre, başvurunun eksik evrak ile
yapıldığının Bakanlıkça tespiti hâlinde, eksik evrakların tamamlanması istemiyle
başvuru sahibine bilgi verilir. Maddenin ikinci fıkrası, YÇİHK md.12’deki süreye
atıf yaparak, bu hâlde söz konusu sürenin eksik evrakların Bakanlığa intikal ettiği
tarih itibariyle başlayacağını ifade etmektedir. Ne var ki, YÇİHK’nin 12. maddesinde
yapılan değişiklikle, Bakanlığın başvuruları sonuçlandırmasına ilişkin öngörülen
süre, doksan günden otuz güne indirilmiş olmasına karşın, Uygulama
Yönetmeliği’nin ilgili maddesinde bu yönde bir değişikliğe gidilmemiştir. Her ne
kadar, Kanun hükmü üst norm olarak uygulanacaksa da, Yönetmelik’in de bu yönde
değiştirilmesi gerekmektedir.
Çalışma izni uzatma başvurularına ilişkin esaslar ise Uygulama Yönetmeliği
md.8’de yer almaktadır. Burada kabul edilen esas, yabancının veya işvereninin söz
konusu başvuruyu doğrudan Bakanlığa yapabilmesi yönündedir. Düzenlemede,
başvuru esnasında, ilk defa çalışma izni başvurusunda bulunan yabancılardan istenen
belgelerin yanı sıra, önceki çalışma izninin aslının da bulunması gerektiği
belirtilmektedir.
Uzatma başvurularının hangi zaman aralığı içinde yapılması gerektiği de
Yönetmelik’te belirlenmiştir. Buna göre, süresi sona ermiş bir çalışma izninin
uzatılması için başvurunun, sürenin bitiminden en geç on beş gün içinde yapılması
gerekmektedir. Bu sürenin de tıpkı çalışma vizesi ve ikamet tezkeresi alınması için
öngörülen süreler gibi hak düşürücü olduğu belirtilmelidir. Zira, bu sürenin sonunda
yapılan başvurular, ilk defa başvuru yapan yabancılara uygulanan esaslara tâbi
olacaktır. Çalışma izni uzatma başvurusu en erken, çalışma izninin biteceği tarihten
geriye doğru iki aylık sürede yapılabilecektir.
28
Çalışma izninin uzatılması hâlinde, uzatılan çalışma izninin başlangıç
tarihinin, süresi biten çalışma izninin sona erdiği tarih olduğu da maddede ifade
edilmiştir.
Çalışma izni başvurusunda bulunan yabancıların, başvurunun sonuçlanmasına
kadar geçen sürede çalışabilmeleri mümkündür. Ancak, bunun için Yönetmelik’te
aranan koşul, aldığı görevin mahiyetinin değişmemesi kaydıyla aynı işyeri ve
meslekte çalışmaya devam ediyor olmasıdır. Dikkat edilecek olursa, bu süreçte,
işyeri ve mesleğin değişmemesi yeterli görülmemekte, ayrıca aldığı görevin
mahiyetinin de değişmemesi aranmaktadır.
Uzatma başvurusu sonuçlanıncaya kadar bu koşullara uygun olarak çalışan
yabancılar, işyerinde fiilen çalıştıkları sürece geçerli olmak üzere, uzatma
başvurusunda bulunduklarına ilişkin Bakanlıkça kendilerine verilecek belgeyi
taşımak zorundadırlar. Söz konusu belgenin geçerlilik süresi, veriliş tarihinden
itibaren başlamak üzere doksan gündür.
Maddenin son fıkrasında da belirtildiği gibi, hiç kuşkusuz bu şekilde
çalışılacak süreler, doğuracağı sonuçlar bakımından kanunî çalışma olarak kabul
edilecektir. Bu süre içinde yabancının, ilgili mercilerin ve işverenin kanunî
yükümlülüklerinin devam ettiği maddede belirtilmiştir. Oysa, kanunî bir çalışmanın
doğal sonucu olarak, kanunlarda öngörülen birtakım hak ve yükümlülüklerin böyle
açık bir düzenlemeye yer verilmeseydi bile devam edeceği açık olduğundan, bu
yönde bir hükmün maddede yer alması kanaatimizce isabetli değildir.
İzin ve izin uzatma başvuruları değerlendirilirken, Bakanlığa md.13 gereği,
ilgili mercilerin85 meslekî yeterlilik dâhil görüşlerinin alınması yükümlülüğü
getirilmiştir. Söz konusu esas Uygulama Yönetmeliği md. 10’da da ifade edilmiştir.
Bu esasın kabulüyle, ilgili kanunlarda değişiklik yapılması yoluna gidilmiş,
YÇİHK’nin altıncı bölümünde bazı kanunlarda yapılan değişikliklere yer
85 Uygulama Yönetmeliği’nin “tanımlar”a ilişkin 3. maddesine göre ilgili merciler, “ilgili görülen Bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları”dır.
29
verilmiştir86. Buna göre, 623587 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Kanunu’nda yapılan değişiklikle, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve Odalar
Birliği’nin; 6236 sayılı Petrol Kanunu88’nda yapılan değişiklikle, Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın; 2527 sayılı Türk Soylu Yabancıların
Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş
veya İşyerlerinde Çalışabilmelerine İlişkin Kanun89’da yapılan değişiklikle, İçişleri
ve Dışişleri Bakanlıkları ile ilgili bakanlık ve kuruluşların; 2634 sayılı Turizmi
Teşvik Kanunu90’nda yapılan değişiklikle, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığı’nın görüşleri alınarak çalışma izinleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca verilecektir.
Uygulama Yönetmeliği md.10/f.2 uyarınca, görüş, bilgi ve belge talepleri
günlü olarak yapılacaktır. Söz konusu kural gereği, kamu kurum ve kuruluşlarına
belge taleplerinde en fazla beş, bilgi ve görüş taleplerinde ise, en fazla on beş gün
süre verilecektir. Ayrıca, ilgili mercilere zorunluluk hâlinde on beş günü geçmemek
üzere ek süre verilebileceği de hükme bağlanmıştır. Süresi ve verilen ek süre içinde
(söz konusu süre en fazla otuz gün olabilir) bildirilmeyen görüşler ise, Bakanlıkça
olumlu kabul edilecektir.
Çalışma izni uzatma başvurularında, meslekî hizmetler kapsamında çalışacak
yabancıların görevlerinin mahiyetinin değişmemesi hâlinde, ilgili mercilerin
görüşlerinin istenmeyeceği maddenin son fıkrasında hükme bağlanmıştır.
YÇİHK md.12’de 2010 yılında yapılan değişiklikle, meslekî eğitim alanı
dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu personel için bu Kanun’da belirtilen
görüşlerin alınmayacağı, bu kişilerin akademik ve meslekî yeterlilik ile lisans talep
ve yeterlilik uygulamasına tâbi olmadıkları hükme bağlanmıştır. 86 Ekmekçi, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 33.
87 RG. 04.02.1954, S. 8625.
88 RG. 16.03.1954, S. 8659.
89 RG. 29.09.1981, S. 17473.
90 RG. 16.03.1982, S. 17635.
30
5951 sayılı Kanun’un YÇİHK’nin 12. maddesinde değişiklik yapan 8.
maddesinin gerekçesinde, söz konusu değişiklikle meslekî eğitim alanının dışında
görev yapacak yabancıların akademik ve meslekî yeterlilik prosedürüne tâbi
olmamaları nedeniyle çalışma izin işlemlerinin gereksiz yere uzamasının
engellenerek, işlemlerin daha çabuk sonuçlanması ve uygulamada meydana gelen
aksaklıkların giderilmesinin sağlanacağı ifade edilmiştir91.
Söz konusu düzenlemeye 5665 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’da da yer verilmiş
ancak düzenleme Cumhurbaşkanı tarafından, yabancı uyrukluların meslekleri dışında
çalıştırılmasının özendirilmesi ve bunun işsizlik sorununa olumsuz etkisi göz önünde
bulundurularak, anayasal kurallara ve kamu yararına uygun düşmediği gerekçesiyle
bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilmişti.
Açıklanan gerekçelerle geri gönderilen düzenlemenin, neredeyse hiçbir değişiklik
yapılmadan92 2010 tarihli değişiklikle YÇİHK md.12’ye eklenmesinin, söz konusu
gerekçelerin hâlen geçerliliğini koruduğu düşünüldüğünde isabetli olmadığı
düşüncesindeyiz.
Bakanlığın çalışma izni ve uzatma başvurularına ilişkin değerlendirme
kapsamında görüş istediği ilgili mercilerin, başvuru eki bilgi ve evrakların kendi
görev ve yetkileri kapsamında gerekli incelemelerini de yapacakları Uygulama
Yönetmeliği md.12/f.1’de ifade edilmiştir. Maddenin son fıkrasında belirtildiği
üzere, ilgili merciler, bilgi ve belgelerin geçerliliğini incelerken, Yönetmelik’in 22.
maddesinde yer verilen çalışma izninin iptaline93 ilişkin gerekçeleri de dikkate
alırlar.
91 5951 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve madde gerekçeleri için bkz. http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0797.pdf (Çevrimiçi), 01.06.2010.
92 5665 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle, YÇİHK md.13’te yapılması öngörülen değişiklik, meslekî eğitim alanı dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu “yönetici veya kilit personel” için ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş alınmayacağı yönündeydi. Dolayısıyla, TBMM’ye bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen madde metninde yer verilen yabancı uyruklu çalışanların kapsamı, 2010 yılında yapılan değişiklikle genişletilmiş olmaktadır.
93 Bkz. aşağıda Bölüm I, III, A, 6-a, s. 98-99.
31
Uygulama Yönetmeliği md.18 gereğince, Bakanlık, yurt dışından yapılan
başvurularda çalışma iznine ilişkin kararını, başvuruyu yapan yabancıya bildirmek
üzere Türkiye Cumhuriyeti temsilciliğine; yurt içinden yapılan başvurularda çalışma
izni ve uzatmaya ilişkin kararını ise, başvuruyu yapan yabancıya veya işverenine
bildirecektir. Maddenin ikinci fıkrasında, izin ve uzatmaya ilişkin olumlu kararların
ayrıca ilgili mercilere de bildirileceği hükme bağlanmıştır.
2. Çalışma İzni Türleri
Kanunda, dört tür çalışma izni öngörülmektedir. Bunlar madde numaraları
bakımından sırasıyla; süreli çalışma izni, süresiz çalışma izni, bağımsız çalışma izni
ve istisnaî hâllerde verilebilecek olan çalışma iznidir (istisnaî çalışma izni). İzinlerin
bu şekilde sıralanmış olması karşısında, kanun koyucunun yabancılara çalışma izni
verilmesi konusunda âdeta aşamalı bir sistem ortaya koymak istediği izlenimini
verdiği doktrinde ifade edilmiştir94. Gerçekten de, aşağıda ayrıntılı olarak
açıklayacağımız üzere, süreli çalışma izni aşamalı olarak belirlenen çalışma süreleri
sonunda altı yıla kadar uzatılabilecek, altı yıllık kanunî çalışması olan yabancıya ise,
süresiz çalışma izni verilebilecektir. Kanunda sayılan istisnaî hâllerin varlığı
hâlindeyse, bu sürelere bakılmaksızın çalışma izni verilebilmesi mümkün olacaktır.
Biz de, çalışmamızda bu sıraya uygun olarak açıklamalarda bulunacağız.
Esasen, çalışmamızın konusu işçilere yönelik olduğundan, kendi nam ve
hesabına çalışan bağımsız çalışanların alabilecekleri bağımsız çalışma iznine ilişkin
esaslar incelememizin kapsamı dışında kalmaktadır. Ancak, Kanun’da yer verilen
sıraya uygun olarak açıklamalarda bulunmak ve bu arada bütünlüğü de bozmamak
adına, bağımsız çalışma iznine de bu başlık altında kısaca değinilecektir.
94 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 38.
32
a. Süreli Çalışma İzni
(1) Süreli Çalışma İznine İlişkin Genel Esaslar
YÇİHK md. 5 uyarınca, süreli çalışma izni, Türkiye’nin taraf olduğu ikili ya
da çok taraflı sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe, iş piyasasındaki durum, çalışma
hayatındaki gelişmeler, istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür
değişiklikleri dikkate alınarak, yabancının ikamet izninin süresi ile hizmet akdinin
veya işin süresine göre, “belirli bir işyeri veya işletmede ve belirli bir meslekte
çalışmak üzere” en çok “bir yıl” geçerli olmak üzere verilir. Bir yıllık kanunî
çalışmadan sonra çalışma izinleri, işçinin “aynı işyeri veya işletme ve belirli bir
meslekte” çalışması koşuluyla en çok üç yıla kadar uzatılabilecek, üç yıllık kanunî
çalışma süresinin sonunda ise, “aynı meslekte ve dilediği işverenin yanında” çalışma
koşuluyla altı yıla kadar uzatılabilecektir.
Dikkat edilecek olursa, maddede üç yıllık kanunî çalışmadan sonra altı yıla
kadar verilebilecek çalışma izni için, işçinin aynı işyeri veya işletmede çalışması
aranmamakta, ancak aynı mesleğe devam etmesi şartı öngörülmektedir. Meslek
kavramının, “iş” ya da “faaliyet” kavramlarından daha geniş olduğu, dolayısıyla aynı
mesleğin icrası esnasında, mesleğin konusu olabilecek başka işlerin görülmesinin
meslek değişikliği olmayacağı doktrinde ifade edilmektedir95.
Maddede önemle üzerinde durulması gereken bir diğer husus, süreli çalışma
izni başvurularının değerlendirilmesinde hangi ölçütlerin ele alınacağına dair yapılan
ayrıntılı açıklamalardır. Burada Bakanlığın geniş bir takdir yetkisi olduğunu
söylemek yanlış olmaz. Hatta, “iş piyasasındaki durum, istihdama ilişkin sektörel ve
95 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 39. Yazarın, bu hususta verdiği örnek konuyu açıklığa kavuşturmak bakımından önemlidir. Yer verilen örneğe göre, bir Almanca öğretmeninin, çalıştığı Alman okulunda Almanca yerine tarih dersi vermeye başlaması veya endüstri mühendisinin üretim yerine satım bölümünün sorumluluğunu üstlenmesi meslek değişikliği olarak değerlendirilemeyecektir. Esasında, Kanun’un açıkça ifade ettiği üzere, işçi, üç yıllık kanunî çalışma süresi sonunda dilediği işveren yanında mesleğinde bir değişiklik olmadığı sürece çalışabileceğinden (çalışma izni bu halde en fazla altı yıla kadar uzatılabilecektir), yukarıdaki örnekte yer verilen mühendis, üretim bölümünde çalıştıktan sonra, verilen çalışma iznine bağlı olarak başka bir işverenin işyerinde satım bölümünde de çalışabilecektir.
33
ekonomik konjonktür değişikliklerinin dikkate alınması” gibi ölçütlerin keyfi
kullanıma son derece açık olduğu doktrinde ifade edilen hususlardandır96. Söz
konusu maddede yer almamasına karşın, izin isteminin reddine ilişkin 14. maddede
red nedenlerinden biri olarak sayılan “başvurulan iş için ülke içinde, dört haftalık
süre içerisinde o işi yapacak aynı niteliğe sahip kişinin bulunması” hâli, süreli
çalışma izninin verilmesine ilişkin değerlendirmelerde bu hususun da dikkate
alınacağı sonucunu doğurmaktadır. Başka bir ifadeyle, dört haftalık sürede ülke
içinden süreli çalışma izni başvurusunda bulunulan işi yapacak aynı niteliğe sahip
başka bir kişi bulunup bulunmadığı hususu, değerlendirme yapılırken dikkat edilecek
esaslardan birisi olacaktır.
Uygulama Yönetmeliği’nin “İzinlerin Verilmesi veya Uzatılmasında
Değerlendirme” başlığını taşıyan 13. maddesi uyarınca, başvurulan iş için ülke
içinden talepte bulunan aynı niteliğe sahip başka bir kişinin bulunup bulunmadığına
ilişkin tespit, “Türkiye İş Kurumu” tarafından periyodik olarak dört haftalık sürelerde
Bakanlığa bildirilecek raporlar dikkate alınarak yapılacaktır. Ayrıca, periyodik
dönemler dışında olabilecek değerlendirmeler de, Türkiye İş Kurumu tarafından dört
haftalık raporlar beklenmeden Bakanlığa bildirilecektir. Raporlarda il bazında
“yabancıların istihdamının uygun görülmediği iş ve meslekler”e yer verilecek ve
şayet çalışma izni başvurusunda bulunulan iş için ülke içinde bir talep olduğu
bildirilmişse, Bakanlık, bunu maddenin 4. fıkrasında yer verilen ölçütlere göre
değerlendirecektir. Buna göre Bakanlık, ülke içinden istihdam yerine yabancı
istihdamını haklı kılacak gerekçeleri değerlendirirken, işin özel niteliğini gösterir
bilgiler ile yabancının eğitim durumu, çalışacağı işyerinin ulusal ekonomiye katkısı
ve bu niteliklere uygun ücret düzeyi ile istihdam durumunu da dikkate alacaktır.
Esasında doktrinde de ifade edildiği üzere, düzenleme çok da açık
olmamasına karşın (özellikle dört haftalık süre içinde ülke içinden bir başvurunun
mu bekleneceği konusunda netlik yoktur) yabancı istihdamına ilişkin olarak Türk
hukukunda kabul edilen temel ilkeyi açığa vurması bakımından önemlidir: Bir
96 Ekmekçi, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 33.
34
yabancının çalışma izni başvurusunda bulunduğu iş için ülke içinde istihdam
edilebilecek işçiler varsa, onlara öncelik verilir. Başvuru sahibinin yalnızca özel
niteliklerinin istihdamı gerekli kıldığı hâllerde, kendisine çalışma izni
verilebilecektir97.
Dikkat edilecek olursa, yabancı işçi istihdamının önüne geçebilecek ülke
içinden istihdamda, iş ilişkisinin mutlaka yerli işçiyle kurulacağı ifade edilmemiştir.
Aksine, yabancılığın bir diğer yüzü olan vatandaşlık kavramından hareket edilmemiş,
ülke içinden yapılmış bir başvuru yeterli görülmüştür. Dolayısıyla, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşları yanında, Türkiye’de kanunî ikamet izni ve çalışma iznini
haiz Türk soylu yabancıların veya iş piyasasıyla bütünleşmiş yabancıların da bu
kapsamda değerlendirileceği doktrinde ifade edilmektedir98.
Bu açıklamalar ışığında, süreli çalışma iznine ilişkin başvurularda Bakanlığın
ciddi bir araştırma yapacağı ve geniş bir takdir hakkına sahip olduğu
söylenebilecektir. Ancak, madde metninde ilk defa başvuruda bulunan yabancılara
ilişkin öngörülen süreli izinler için, “verilir” ifadesinin kullanılması, bu kişilere izin
verilmesinin âdeta bir zorunluluk olarak anlaşılabilmesine yol açacağı düşüncesiyle
doktrinde eleştirilmiştir99. Gerçekten de, maddenin devamındaki fıkralarda bir yıllık
kanunî çalışmadan sonra en çok üç yıl, üç yıllık kanunî çalışmadan sonra en çok altı
yıla kadar uzatılabileceği öngörülen çalışma izinleri için “uzatılabilir” ifadesinin
kullanılması karşında ilk fıkrada kanun koyucunun iradesini bu yönde bilinçli olarak
kullandığı düşünülebilirse de, başvuruya ilişkin değerlendirmenin sıkı prosedürlere
tâbi kılınması karşısında, Bakanlığın takdir hakkının söz konusu olduğu açıktır.
Ancak, yine de, Bakanlığın takdir hakkının mevcudiyetinin açık olduğu bir konuda
diğer fıkralarda yer alan “uzatılabilir” ifadesine karşın, aynı takdir hakkı söz konusu
olduğu hâlde ifade birliği sağlanmadan “verilir” sözcüğünün kullanılması
kanaatimizce de isabetli değildir. 97 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 40.
98 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 41; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 3.
99 Çelikel, Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Program, s. 119.
35
Süreli çalışma izinlerinin, Türkiye’ye çalışmak üzere gelen bir yabancının
beraberinde veya daha sonra getirmiş olduğu eş ve bakmakla yükümlü olduğu
çocuklarına da, yabancının kendisi ile birlikte en az beş yıl kanunî ve kesintisiz
ikamet etmiş olmaları kaydıyla verilebileceği maddenin 4. fıkrasında düzenlenmiş,
aynı esas Uygulama Yönetmeliği md.28’de de tekrar edilmiştir. Bu yönde bir
hükmün konuluş amacının anlaşılmasının güç olduğu ifade edilerek, söz konusu
düzenleme doktrinde eleştirilmiştir100. Gerçekten de, Türkiye’ye çalışmak üzere
gelen yabancının beraberinde getirdiği ailesi lehine, diğer yabancılara kıyasla daha
kolay şartlarla çalışma izni verilmesinin kararlaştırılmış olduğu izlenimi vermesine
karşın düzenleme, çalışma izni verilmesini daha da zorlaştıran bir işleve sahiptir.
Zira, Kanun’da aynı aileye mensup kişilerden yalnızca birine çalışma izni
verilebileceği gibi bir sınırlama söz konusu değildir. Doktrinde, bu hükmün, Avrupa
Ekonomik Topluluğu- Türkiye Ortaklık Konseyi’nin 1/80 sayılı Kararı101’nın 7.
maddesi ile aynı olmasa bile, paralellik gösterdiği ileri sürülmüştür102. Ancak 1/80
sayılı Karar’ın 7. maddesi incelendiğinde, aile üyeleri için, en az üç yıl kanunî
ikametten sonra Topluluk üyesi devletlerin işçilerinin öncelik hakkı saklı kalmak
kaydıyla her türlü iş teklifine cevap verme; en az beş yıllık kanunî ikametten sonra
ise, kendilerinin seçeceği her türlü ücretli işe serbestçe girme hakkı tanındığı
görülecektir103. YÇİHK md.5/f.4’te yer alan düzenlemede ise, bu durumdaki kişilere
100 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 170, dn. 25; Burak Huysal, “4817 Sayılı Kanun Kapsamında Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri”, Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi: Prof. Dr. Ayferi Göze’ye Armağan, S.1-2, 2004, s. 447. Yazar, bu hükmün eşitlik ilkesine aykırı olduğunu savunmaktadır.
101 “Ortaklık Konseyi, tarafları Türkiye ve AET (AET, Avrupa Topluluğu’na dönüşmüş ve bu kuruluşun üst organı olarak da Avrupa Birliği kurulmuştur) üyesi ülkeler olan ve Türkiye ile AET Konseyi ve AET’ye üye ülkeler arasında 12.09.1963 tarihli Ankara Antlaşması md. 6 uyarınca ortaklık rejiminin uygulanması ve gelişmesinin sağlanması için toplanan bir organdır.” Bkz. Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 49. Ayrıca, Ankara Antlaşması ve Ortaklık Konseyi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Işıl Özkan, Yabancıların Çalışma Hürriyeti ve Avrupa Topluluğunda Kişilerin Serbest Dolaşımı, İstanbul, Kazancı Kitap, 1997, s. 113 vd.
102 Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 44.
103 Maddenin son fıkrasında, Türk işçilerinin işçi kabul eden ülkede meslekî bir eğitim kursunu tamamlayan çocuklarının, Topluluk üyesi ülkede ne kadar süredir ikamet ettikleri göz önüne alınmaksızın, her türlü teklife cevap verme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Ancak, bunun için ebeveynlerinin söz konusu Topluluk üyesi ülkede en az üç yıl kanunî olarak çalışmış olmaları şartı
36
ilişkin, belirli şartların onlar için aranmayacağı gibi daha lehe bir durum
öngörülmemiştir104.
Bu konuda doktrinde yapılmış bir diğer değerlendirme ise, söz konusu
hükmün, “yabancılara çalışma izni verilmesinin aile fertlerinin de kendiliğinden aynı
izne sahip olacağı anlamına gelmeyeceği” düşüncesi-ilkesinden hareketle getirilmiş
olduğu yönündedir105. Elbette ki, yabancıya çalışma izni verilmesi, eşi ve çocuklarına
da hiçbir değerlendirme yapılmaksızın mutlak bir şekilde çalışma izni verilmesi
sonucunu doğurmaz. Ancak, YÇİHK’de yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, bir ailede
yalnızca bir kişiye çalışma izni verilebileceği öngörülmediğinden, ailenin diğer
üyelerine ancak belirli bir ikamet ve çalışma koşulunu sağladıkları takdirde çalışma
izni verileceği yönünde bir düzenlemenin yer alması Kanun’un genel yapısına uygun
değildir. Bu nedenle, söz konusu görüşe de katılamadığımızı belirtmek isteriz.
Söz konusu maddede öngörülen en az beş yıl kanunî ve kesintisiz ikamet
koşulunun nasıl hesaplanacağı ise Uygulama Yönetmeliği md. 33’te belirtilmiştir.
Buna göre, çalışma izni başvurusunda bulunan yabancının süresiz çalışma izni ile
bağımsız çalışma izninde öngörülen kanunî ve kesintisiz ikamet koşulunu karşılayıp
karşılamadığına ilişkin değerlendirmede öğrenimde geçirdiği süreler dikkate
alınmazken, beraberinde veya daha sonra getirmiş olduğu eş ve bakmakla yükümlü
olduğu çocuklarına çalışma izni verilmesine ilişkin değerlendirmede süre koşulunun
hesabında öğrenimde geçen süreler dikkate alınır. Ancak, maddenin ikinci fıkrasında
bu kişilerin çalışabilmeleri için “Türkiye’de Öğrenim Gören Yabancı Uyruklu
Öğrencilere İlişkin Yönetmelik” uyarınca öğrenci olmamaları koşulunun aranacağı
ifade edilmiştir. Aslında, bu husus Uygulama Yönetmeliği’nde belirtilmiş olmasaydı
da, Türkiye’de Öğrenim Gören Yabancı Uyruklu Öğrencilere İlişkin Yönetmelik
aranmıştır. Kararın İngilizce metni için bkz. www.dpt.gov.tr/DocObjects/.../TATOKK_Cilt2_1964-2000.pdf (Çevrimiçi) 27.05.2010.
104 Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 447.
105Bkz. Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 4. Yazar, çeşitli ülkelerin buna benzer düzenlemelerini örnek göstererek, Türk hukukunda da bu esasın benimsendiğini ifade etmektedir.
37
md.10 uyarınca öğrenci olarak çalışmaları açıkça yasaklandığından, aynı sonuca
ulaşılabilecekti.
Süreli çalışma izinlerine ilişkin 5. maddenin son fıkrasında, Bakanlıkça süreli
çalışma izninin geçerlilik alanının genişletebileceği veya daraltılabileceği ifade
edilmektedir. Bu hükmün özellikle, farklı şehirlerde işyerleri, örneğin şubeleri olan
bir işletmede çalışan yabancı işçinin süreli çalışma izninin kapsamı bakımından
önem taşıdığı ifade edilmektedir106. Uygulama Yönetmeliği’nin bu konuya ilişkin 26.
maddesinde de, Bakanlığın süreli çalışma izninin geçerlilik alanını şehir, idarî sınır
veya coğrafî bölge gibi girdileri esas alarak genişletip daraltabileceği hükme
bağlanmıştır. Bu yönde bir uygulamaya gidilirse, Bakanlık bu kararını çalışma izni
bildiriminde bulunduğu ilgili mercilere (ikamet tezkeresi vermekle yetkili emniyet
makamları, ilgili meslek kuruluşları vb.) bildirecektir.
(2) Süreli Çalışma İzninin Yabancı İşçinin İş Sözleşmesinin
Niteliğine Etkisi
Süreli çalışma izinlerinin YÇİHK md.5 gereği, ilk başvuruda en çok bir yıl
için verilebileceği, bir yıllık kanunî çalışmadan sonra en çok üç, üç yıllık kanunî
çalışmadan sonra da en çok altı yıla kadar uzatılabileceği yukarıda ifade edilmişti.
Süreli çalışma izinleri için öngörülen bu sürelerin, yabancı işçinin iş sözleşmesine
etkisi, başka bir deyişle iş sözleşmesinin niteliğini ne yönde etkileyeceği Yargıtay’ın
bir kararına107 konu olmuştur. Söz konusu kararın, süreli çalışma izni verilmesinin
belirli süreli sözleşme yapabilmek için kanundan kaynaklanan objektif bir neden
olup olmadığının tartışıldığı ilk karar olması nedeniyle önem taşıdığı doktrinde ifade
edilmektedir108.
106 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 41.
107 Y. 9.HD, 07.06.2005, E.2004/24583, K.2005/20488. Karar metni için bkz. Nuray Ekşi, Pratik Çalışma Kitabı: Kanunlar İhtilâfı Kurallarına Milletlerarası Usul Hukukuna Vatandaşlık ve Yabancılar Hukukuna İlişkin Seçilmiş Mahkeme Kararları, 3. Bası, İstanbul, Beta, 2009, s. 236-241.
108 Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 35.
38
Karara konu olan olayda yabancı uyruklu işçi, dâvalı özel üniversitede dokuz
yılı aşkın süredir her yıl yenilenen iş sözleşmeleriyle çalışmakta iken iş
sözleşmesinin feshedilmesi üzerine, zincirleme olarak yapılan iş sözleşmeleri
nedeniyle iş ilişkisinin belirsiz süreli hâle dönüştüğünü ileri sürerek ihbar ve kıdem
tazminatı talebiyle dâva açmıştır. Dâvalı üniversite ise, dâvacının konumu gereği her
yıl birer yıllık sözleşme yapıldığını, bu nedenle iş ilişkisinin belirsiz süreli hâle
dönüşmeyeceğini iddia etmiştir. Mahkemenin dâvanın kabulüne karar vermesi
üzerine dâvalı, konuyu temyize taşımıştır. Yargıtay, sorunun çözümü için YÇİHK
çerçevesinde çalışma izinlerinin alınıp alınmadığının önem taşıdığını, şayet md.5
uyarınca alınan süreli çalışma izinleri söz konusuysa, bu durumda birer yıllık çalışma
izinlerine uygun olarak belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasının yerinde olacağını ve
iş ilişkisinin belirsiz süreli hâle dönüşmeyeceğini, böylece ihbar tazminatı hakkının
da doğmayacağını, ancak eğer bu izin hiç alınmamışsa veya süresiz olarak alınmışsa
(YÇİHK md.6) bu durumda, iş sözleşmesinin belirsiz süreli hâle dönüşeceğini ve
mahkemenin kararında olduğu gibi tazminatın kabulüne karar verilmesi gerektiğini
ifade etmiştir. Bu açıklamalardan sonra, mahkemenin gerekli araştırmaların
yapılması suretiyle sonuca gitmesi gerektiğine işaret ederek, hükmün bozulması
yönünde karar vermiştir.
Kararın karşı oy yazısında ise, uyuşmazlığın özünün dâvacı yabancı işçinin
belirli ya da belirsiz süreli çalışıp çalışmadığı noktasında toplandığı ifade edilmiştir.
Ayrıntılı olarak, İş Kanunu’nda belirli süreli iş sözleşmesine ilişkin esasların yer
aldığı 11. maddenin dayanağı olan uluslararası kaynaklara109 yer verilmiş, bu
açıklamalar ışığında da, dâvalı üniversitede 9 yıl, 5 ay, 20 gündür çalışan dâvacının
çalışma izninin süreli olarak verildiğinin kabul edilemeyeceği, YÇİHK md.6
uyarınca, en az altı yıl kanunî çalışması olan bağımlı çalışanlara süresiz çalışma izni
109 Söz konusu kaynakların, “158 Sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi” ve ETUC, UNICE, CEEP arasında süreli çalışma hakkında bağıtlanan çerçeve sözleşmesi ile ilgili 28 Haziran 1999 tarih ve 1999/70/EC sayılı “Konsey Direktifi” olduğu belirtilmiştir. Karşı oy yazısında benimsenen esas, uyuşmazlığın çözümünde başvurulacak hukukî kurumun dayanağını oluşturan kaynaklara da başvurulması gerektiğidir. Bu yaklaşımın diğer bazı Yargıtay kararlarında da kendisini gösterdiği ve bunun ilginç ve olumlu bir gelişme olduğu görüşü için bkz. Savaş Taşkent, “Belirli Süreli İş Sözleşmeleri Üzerine- Tekrar”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 13, Mart 2009, s. 6.
39
verileceği hükmü karşısında söz konusu çalışmanın süresiz olduğu, işçinin niteliğinin
(yabancı uyruklu) belirli süreli sözleşme yapılmasında bir ölçüt olarak kabul
edilemeyeceği, bu nedenle de bozma kararının isabetli olmadığı belirtilmiştir.
Karara konu olan uyuşmazlıkta, bir özel üniversitede öğretim elemanı olarak
çalışmakta iken iş sözleşmesinin feshedilmesi üzerine ihbar ve kıdem tazminatı
talebiyle dâva açan yabancı uyruklu bir işçi söz konusudur. Buna karşın, ne çoğunluk
görüşünün gerekçesinde, ne de karşı oy yazısında, Yükseköğretim Kanunu110
hükümlerine göre çözüme gidilmesi gerektiği yönünde bir açıklamaya yer
verilmiştir. Bilindiği üzere, YÇİHK md.2 gereği, Bakanlıklar, kamu kurum ve
kuruluşlarınca kanunla verilen yetkiye dayanılarak çalışma izni verilen veya istihdam
edilen yabancılar Kanun’un kapsamı dışında bırakılmıştır. Uyuşmazlığın çözümünde
esas alınması gereken kanun 2547 sayılı Kanun olmasına karşın, YÇİHK
hükümlerine göre çözüme gidilmesi isabetli değildir. Ancak, YÇİHK kapsamında bir
işçi söz konusu olsaydı, nasıl bir yolun izlenmesi gerektiği hususunda yapılacak
tespit bakımından konunun incelenmesi önem taşımaktadır. Dolayısıyla, işçinin 2547
sayılı Kanun çerçevesinde çalışma hakkının açıklanması sona bırakılarak, işçi
YÇİHK kapsamında olsaydı uyuşmazlığın ne şekilde çözümlenmesi gerektiği
öncelikle incelenecektir.
İş Kanunu md.11/f.1 uyarınca iş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak
yapılmadığı hâlde sözleşme belirsiz süreli sayılır. Belirli süreli iş sözleşmesi ise
maddede, belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir
olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak işveren ile işçi arasında
yazılı şekilde yapılan iş sözleşmesi olarak tanımlanmıştır.
İş hukukunda kabul edilen ilkeye göre, iş sözleşmelerinin belirsiz süreli
olması asıl, belirli süreli yapılması ise istisnadır111. Belirli ve belirsiz süreli iş
110 Kanun No:2547, RG. 06.11.1981, S. 17506.
111 Ekonomi, Ferdi İş Hukuku, s. 81; Süzek, Bireysel İş Hukuku, s. 223; Demircioğlu, Centel, İş Hukuku, s. 80; Ali Güzel, “Bireysel İş İlişkisinin Kurulması ve İşin Düzenlenmesi Açısından Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi, Ankara 2007, s. 22; Eyrenci, Taşkent, Ulucan, Bireysel İş Hukuku, s.61; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 327; Gülsevil Alpagut, “4857 Sayılı Yasa Çerçevesinde Belirli
40
sözleşmesi ayrımı, iş sözleşmesinin sona ermesi ve buna bağlanan sonuçlarda
kendisini göstermektedir112. Zira, belirsiz süreli iş sözleşmeleri, bu sözleşmelerin
feshine bağlanan hukukî sonuçlar ve iş güvencesi hükümlerinden yararlanma imkânı
tanımaları nedeniyle işçinin daha lehinedir113. Belirli süreli iş sözleşmelerinin sürenin
sonunda, bir fesih bildirimine ve başta kıdem tazminatı olmak üzere herhangi bir
tazminat ödenmesine gerek olmaksızın sona ermesi ve İş Kanunu md. 18114’de
belirtilen iş güvencesi hükümlerinden yalnız belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan
işçilerin yararlanabilmesi olguları, belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan işçilerin
feshe karşı daha sıkı bir korumadan faydalandıkları esasını ortaya koymaktadır115.
Özellikle, 1980li yıllardan itibaren, “yeni iş alanları yaratmak”, “işverenleri
yatırıma ve istihdama teşvik etmek”, “işsizlere belirli süreli de olsa iş imkânı
sunmak” gibi gerekçelerle “standart”, “normal” olarak kabul edilen iş ilişkisinden
ayrılan iş ilişkisi türlerinden biri olan belirli süreli iş sözleşmesinin bağıtlanması
kolaylaştırılmıştır116. Ancak, yapılan araştırmalar sanılanın aksine, belirli süreli iş
sözleşmelerinin istihdam açısından beklenen yararı sağlamadığını, daha yüksek bir
personel dalgalanmasına yol açtığını, işçilerin daha düşük ücretle çalışmasına neden
olduğunu, bunun da uzun dönemde işverenin rekabet gücünü azalttığını ortaya
Süreli İş Sözleşmesi”, Mercek Dergisi, S. 33, Ocak 2004, s. 77; Talat Canbolat, “Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türlerinin 4857 Sayılı İş Kanununun Belirli Süreli İş Sözleşmesine İlişkin Esasları Yönünden Değerlendirilmesi”, Legal İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 13, 2007, s. 191; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 36.
112 Alpagut, Belirli Süreli İş Sözleşmesi, s. 77.
113 Süzek, Bireysel İş Hukuku, s. 224.
114 İş Kanunu md.18/f.1’e göre, otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
115 Süzek, Bireysel İş Hukuku, s. 224; Alpagut, Belirli Süreli İş Sözleşmesi, s. 77; Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 217.
116 Münir Ekonomi, “Belirli Süreli İş Sözleşmelerinin Hukuka Uygunluğu (I)”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 9, 2006, s. 21; Alpagut, Belirli Süreli İş Sözleşmesi, s. 78. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Gülsevil Alpagut, Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, İstanbul, 1998, s. 37 vd.
41
koymaktadır. İşçinin de sürekli işyeri ve iş değiştirmesinin, meslekî açıdan gelişimini
ve kariyerini olumsuz yönde etkilediği ifade edilmektedir117.
Açıklanan nedenlerle, Türk hukukunda da belirli süreli iş sözleşmesinin
yapılabilmesi bazı objektif koşulların varlığına bağlı kılınmıştır. Bu koşullar,
md.11/f.1’de ifade edilen, “işin belirli süreli olması”, “bir işin tamamlanması”, veya
“belirli bir olgunun ortaya çıkması” gibi hâllerdir. Dolayısıyla, taraflar bu objektif
koşullar mevcut olmamasına karşın, sırf belirli bir süre belirterek yaptıkları iş
sözleşmesini belirli süreli iş sözleşmesi olarak nitelendirseler bile, bu sözleşme
belirsiz süreli sayılacak ve belirsiz süreli iş sözleşmelerinin hukukî rejimine tâbi
olacaktır118.
İş Kanunu md.11/f.2’de ise, belirli süreli iş sözleşmesinin, esaslı bir neden
olmadıkça birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamayacağı; aksi hâlde iş
sözleşmesinin başlangıçtan itibaren belirsiz süreli kabul edileceği hükme
bağlanmıştır. Üçüncü fıkrada ise, esaslı nedene dayalı iş sözleşmelerinin, belirli
süreli olma özelliğini korudukları belirtilmiştir. Doktrinde, burada yer alan “esaslı
117 Ali Güzel, Emre Ertan, “Avrupa Birliği Hukukunda ve Özellikle Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD) Kararlarında Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Yapılma ve Yenilenme Koşulları”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S.18, 2008, s. 398.
118 Ekonomi, Belirli Süreli İş Sözleşmelerinin Hukuka Uygunluğu, s. 29; Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 183; Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 89; Süzek, Bireysel İş Hukuku, s. 223; Demircioğlu, Centel, İş Hukuku, s. 81; Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 20; Eyrenci, Taşkent, Ulucan, Bireysel İş Hukuku, s. 62; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 328 vd Alpagut, Belirli Süreli İş Sözleşmesi, s. 77; Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 191; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 36; Hakan Keser, “İşyerinde Yürütülen Sürekli İşlere İlişkin Olarak Belirli Süreli İş Sözleşmesi Yapılamayacağına Yönelik Yargıtay Kararının İncelenmesi”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 10, Haziran 2008, s. 112; Bu yönde Yargıtay kararları için bkz. Y. 9.HD, 07.12.2009, E. 2009/10191, K.2009/33822; Y. 9.HD, 02.12.2009, E.2008/12186, K.2009/32934; Y. 9.HD, 21.04.2009, E.2008/9422, K.2009/11563; Y. 9.HD, 23.12.2008, E.2007/36508, K.2008/35210; Y. 9.HD, 31.03.2008, E.2008/7443, K.2008/7075; Y. 9.HD, 20.02.2008, E.2007/10570, K.2008/1212, www.kazanci,com, (Çevrimiçi) 01.06.2010. Aksi görüş, Demir, İş Hukuku ve Uygulaması, s. 52-53; Taşkent, Belirli Süreli İş Sözleşmeleri Üzerine, s. 7 vd. Yazar, ilk defa yapılacak belirli süreli iş sözleşmeleri için objektif neden koşulunun aranmasının zorunlu olmadığını, ne İş Kanunu md.11’den, ne de bu maddenin dayanağı olan Avrupa Birliği’nin 99/70 sayılı Yönergesi’nden böyle bir anlam çıkarılabileceğini ileri sürmektedir. Ancak, hakkın kötüye kullanıldığı durumlarda sözleşmenin baştan itibaren belirsiz süreli olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
42
neden” kavramı ile birinci fıkrada yer alan “objektif koşul” kavramı arasında bir fark
olmadığı ifade edilmektedir119.
Mevzuatımız incelendiğinde, belirli süreli iş sözleşmelerinin yapılmasını
zorunlu kılan veya buna olanak tanıyan bazı düzenlemelere yer verildiği görülecektir.
Bu durumda, İş Kanunu md.11/f.1’de aranan “objektif koşullar”ın varlığı
aranmaksızın sözleşme belirli süreli olarak kabul edilecektir. Ayrıca bu hâllerde,
sözleşmeler üst üste yapılsa dahi, belirli süreli olma özelliklerini koruyacaklar, bir
başka deyişle belirsiz süreli sözleşmeye dönüşmeyeceklerdir120.
Bu düzenlemelere doktrinde121 örnek olarak, Özel Öğretim Kurumları
Kanunu122 md. 9 ve Türk Ticaret Kanunu123 md.344 gösterilmektedir. İlk
düzenlemeye göre, özel öğretim kurumlarında çalışan müdür, diğer yönetici ve
öğretmenlerle bağıtlanacak iş sözleşmeleri, en az bir yıl süreli olmalıdır124. Türk
119 Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 93; Süzek, Bireysel İş Hukuku, s. 230; Demircioğlu, Centel, İş Hukuku, s. 82; Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 20; Eyrenci, Taşkent, Ulucan, Bireysel İş Hukuku, s.66; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 332; Alpagut; Belirli Süreli İş Sözleşmesi, s. 85; Süleyman Başterzi, “Avrupa Birliği Konseyi’nin 99/70 Sayılı Yönergesi Işığında Belirli Süreli İş Sözleşmesi Yapma Koşulları ve 4857 Sayılı İş Kanununun Öngördüğü Sistem”, İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi 30. Yıl Armağanı, 2006, s. 133; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 40.
120 Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 94-95; Süzek, Bireysel İş Hukuku, s. 228; Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 28; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 332; Alpagut, Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, s. 115.
121 Ekonomi, Belirli Süreli İş Sözleşmelerinin Hukuka Uygunluğu, s. 25; Çelik, İş Hukuku Dersleri s. 94-95; Süzek, İş Hukuku, s. 228-229; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 332; Alpagut, Belirli Süreli İş Sözleşmesi, s. 84.
122 Kanun No: 5580, RG. 14.02.2007, S. 26434.
123 Kanun No: 6762, RG. 09.07.1956, S. 9353.
124 Bu hükmün amacının, öğretimin aksamadan yürütülmesi ve en az bir öğretim yılı devam etmesi olduğu doktrinde ifade edilmektedir. Bkz. Süzek, İş Hukuku, s. 228; Güzel, Yargıtay’ın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 28; Alpagut, Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, s. 113. Aksi görüş, Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 203 vd. Yazara göre, kanun koyucunun amacı bu olsaydı, eğitim ve öğretimin başlangıç ve bitiş tarihlerini esas alan bir düzenleme yapması gerekirdi. Ayrıca, yazar burada da belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için gerekli objektif koşulların aranması gerektiğini ifade etmektedir. Bu koşullar yoksa, sözleşme belirli süreli olarak nitelendirilemeyecektir. Aynı yönde, Ercan Akyiğit, İçtihatlı ve Açıklamalı 4857 Sayılı İş Kanunu Şerhi, C.1, 3. Bası, Ankara, Seçkin, 2008, s. 487. Yazara göre, burada mutlaka belirli süreli sözleşme yapılması zorunluluğu söz konusu değildir. Bunu, sözleşmenin belirli süreye bağlanmasını haklı kılan objektif bir olgu olarak kabul etmek de mümkün değildir. Bu durumda, Kanun hükmünü
43
Ticaret Kanunu md. 314’te ise anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin en çok üç yıl
süreyle seçilebilecekleri belirtilmiş, esas mukavelede aksine hüküm bulunmadığı
takdirde müdürlerin de yönetim kurulu üyelerinin görev sürelerini aşan bir zaman
için tayin edilemeyeceği md. 344’te hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, burada da
belirli süreli iş sözleşmesinin yapılmasının kanundan kaynaklandığı ifade
edilmektedir125.
Bu açıklamalardan sonra, YÇİHK md.5 uyarınca verilen süreli çalışma
izinlerinin, belirsiz süreli iş sözleşmesi yapılması için İş Kanunu md.11’de belirtilen
objektif bir neden oluşturup oluşturmadığı sorusu cevaplandırılmalıdır.
Yargıtay, yukarıda yer verilen kararında, çalışma izninin YÇİHK md.5
uyarınca belirli bir süreye bağlı olarak verildiği durumlarda, bunun belirli süreli iş
sözleşmesi yapılabilmesi için objektif bir neden oluşturduğu sonucuna varmıştır.
Doktrinde de, yabancıların çalışmasına ilişkin mevzuat hükümlerinin çalışma izni
süresi ile sınırlı olmak üzere belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için objektif bir
neden oluşturacağı görüşü ileri sürülmüş olsa da126, baskın görüş aksi yöndedir127.
Gerçekten de, doktrinde haklı olarak ifade edildiği üzere, yabancı işçilere
belirli sürelerle çalışma izni verilmesinin amacı belirli aralıklarla söz konusu işçilerin
çalışma izni alma koşullarına sahip olup olmadıklarını, başka bir deyişle, ekonomik
yalnızca asgarî süre bakımından emredici olarak görmek uygun olacaktır. Böylece, bir yıllık süre içinde hukukî ilişkiye belirli süreli iş sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanacakken, sürenin sonunda tarafların fesih beyanında bulunmamaları durumunda, sözleşme belirsiz süreli olarak devam edecektir. Asgarî süreli sözleşmeler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Alpagut, Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, s. 12 vd.
125 Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 95. Süzek, İş Hukuku, s. 228; Alpagut, Belirli Süreli İş Sözleşmesi, s. 84. Ancak, bu hâlde Özel Öğretim Kurumları Kanunu md.9’dan farklı olarak, mutlaka belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasının zorunlu olmadığı, tarafların isterlerse belirli süreli sözleşme yapabilecekleri doktrinde ifade edilmektedir. Süzek, İş Hukuku, s. 229; Alpagut, Belirli Süreli İş Sözleşmesi s. 84.
126 Başterzi, Belirli Süreli İş Sözleşmesi Yapma Koşulları, s. 178.
127 Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 29; Gülsevil Alpagut, “Bireysel İş İlişkisinin Sona Ermesi ve Kıdem Tazminatı Açısından Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi, Ankara, 2007, s. 77; Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 217; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 39.
44
konjonktürün yabancı işçi istihdamını gerektirip gerektirmediğini denetlemek,
kontrol etmektir. Kaldı ki, çalışma izni verilmesi bir idarî işlem olmasına karşın, iş
sözleşmesinin bağıtlanması özel hukuka giren bir özel hukuk işlemidir128.
Alman hukukunda bu konuda ileri sürülen esaslar, doktrinde de genel olarak
benimsenmektedir129. Söz konusu esaslara göre, kural olarak yabancı işçinin süreli
çalışma iznine sahip olması belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesi için tek başına
objektif neden oluşturmayacaktır. Çalışma izni, yabancı işçiyle iş sözleşmesi
yapılabilmesinin ön koşulu sayılmamaktadır. Ancak, istisnaî olarak, sözleşmenin
kurulması aşamasında çalışma izninin uzatılmayacağı “kesin ve açık” şekilde belli
ise, bu durumda objektif bir nedenin varlığından söz edilebilecek ve sözleşme belirli
süreli yapılabilecektir130. Ancak, burada yer alan “çalışma izninin uzatılmayacağının
kesin ve açık şekilde belli olması” ifadesiyle anlatılmak istenen net değildir. Zira,
süreli çalışma izinlerinin verilmesi ve uzatılması konusunda Bakanlığın son derece
geniş bir takdir yetkisinin söz konusu olduğu düşünüldüğünde, izinlerin uzatılıp
uzatılmayacağına ilişkin sonucun bu denli kesin ve açık olması son derece güçtür. Bu
sonuca, ancak YİSHK md. 7’de belirtilen “ikamet tezkeresinin reddolunacağı hâller”
yabancı için söz konusuysa varılabileceği kanaatindeyiz131.
Sonuç olarak, süreli çalışma izinlerinin idarî işlem niteliği ve idarenin
yabancı işçiliğe ilişkin denetimi ve kontrolü elinde tutmak istemesi amacıyla belirli
128 Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 43, 47.
129 Bkz. Alpagut, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 77; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 39.
130 Alman hukukundaki yaklaşım hakkında ayrıntılı açıklamalar için bkz. Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s.39; Alpagut, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 77.
131 Söz konusu maddede “A) Sırf iş tutmak için gelecek sanat ve meslek erbâbı olup da tutacağı iş, kanunlar gereğince Türk vatandaşlarına hasredilmiş bulunan; B) Türk kanun veya örf ve adetleriyle yahut siyasî icabatla telif edilemiyecek durumda olan veya faaliyette bulunan; C) Türkiye'de kalmak istediği müddet zarfında yaşamak için maddi imkânları meşru bir şekilde temin edemiyeceği sabit olan; D) Türkiye'ye girmesi memnu olup da her nasılsa girmiş bulunan; E) Türkiye'de oturduğu müddetçe huzur ve asayişi ihlal eden yabancılara ikamet tezkeresi verilmeyeceği” hükme bağlanmıştır. Buna yakın bir yaklaşımla, yabancının Almanya’yı terk etmek zorunda bulunmamasının, Alman hukukunda kural olarak iznin yenileneceği yönünde yorumlandığı ifade edilmektedir. Bkz. Alpagut, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 77.
45
sürelerle verildiği düşünüldüğünde, çalışma izniyle çalışan yabancı işçinin
sözleşmesinin belirli süreli yapılabilmesi için objektif nedenlerin bulunduğu kabul
edilemez. Belirli süreli iş sözleşmesi bağıtlanabilmesi için mutlaka, burada da İş
Kanunu md.11’de belirtilen objektif nedenlerin varlığı aranmalı, buna göre bir
sonuca ulaşılmalıdır132. Süreli çalışma izinlerinin yenilenmesinin mümkün olması
karşısında ve süresiz çalışma izninin de ancak altı yıllık kanunî çalışmadan sonra
verilebileceği düşünüldüğünde, belirli süreli iş sözleşmeleri yapılarak yabancı işçinin
bu süre zarfında ihbar, kıdem tazminatlarından ve iş güvencesi hükümlerinden
mahrum bırakılması kabul edilebilir bir sonuç değildir133. Somut olayın özellikleri
objektif nedenlerin varlığına işaret ediyorsa, belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilecek,
aksi hâlde sözleşme belirsiz süreli olarak kabul edilecektir. Ayrıca tarafların, yine İş
Kanunu’nda yer verilen objektif nedenlerin varlığı hâlinde, işçinin çalışma süresinin
üst sınırını teşkil eden çalışma veya ikamet izin süresine göre azamî süreli iş
sözleşmesi yapabilecekleri de doktrinde ifade edilmektedir134. Bu durumda, sözleşme
kararlaştırılan süre boyunca (örneğin bir yıllık çalışma veya ikamet izninin süresi)
fesih suretiyle sona erdirilebilirken, sürenin sonunda kendiliğinden sona erecektir135.
Kararda eleştirilecek bir diğer husus, Yargıtay’ın yabancı işçinin çalışma izni
almamış veya süresiz çalışma izni almış olması durumunda iş sözleşmesinin belirsiz
süreli hâle dönüştüğü yönündeki görüşüdür. Bu durumda, işçinin kanunî
yükümlülüklerine aykırı davranıp çalışma izni almayarak çalışması onun daha lehine
olmaktadır. Başka bir deyişle, kendi kusuruyla mevzuata aykırı olarak çalışma izni
almamış işçi korunurken, kanunî yükümlülüklerine uygun bir şekilde çalışma izni
almak suretiyle çalışan işçi pek çok haktan mahrum edilmektedir. Bu görüş, 132 Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 217. Yazar, ayrıca işçinin “yabancı” olmasının, başka bir deyişle “işçinin niteliği”nin de tek başına belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasını gerektirmeyeceğini, YÇİHK’de süreli çalışma izinleriyle çalışan yabancılarla belirli süreli iş sözleşmeleri yapılması gerektiğine ilişkin bir hükmün yer almadığını haklı olarak belirtmektedir. Bkz. s. 215 vd; Aynı yönde, Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 29.
133 Alpagut, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 77.
134 Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 217. Ancak, yazar burada bir zorunluluktan değil, yalnızca imkândan söz etmiştir.
135 Alpagut, Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, s. 13.
46
doktrinde haklı olarak eleştirilmiştir136. Söz konusu görüş ayrıca, yabancı kaçak
işçiliği âdeta teşvik eden yaklaşımıyla, çıkarılma amaçlarından biri de yabancıların
çalıştırılmasında denetimi sağlamak, cezaî yaptırımlar yoluyla yabancı kaçak işçiliği
önlemek olan YÇİHK’nin bu amacıyla da çelişmektedir137.
İnceleme konusu karar bakımından, üzerinde durulması gereken bir diğer
husus, başta da açıklandığı üzere uyuşmazlığa uygulanacak kanunun saptanması
olacaktır. Zira, uyuşmazlık konusu olayda yabancı işçi Yükseköğretim Kurulu’na
bağlı bir üniversitede öğretim elemanı olarak çalışmaktadır. Yükseköğretim Kanunu
md.34/f.1 uyarınca Yükseköğretim kurumlarında, sözleşme ile görevlendirilecek
yabancı uyruklu öğretim elemanları, ilgili fakülte, enstitü veya yüksekokul yönetim
kurulunun önerisi ve üniversite yönetim kurulunun uygun görüşü üzerine rektör
tarafından atanırlar. Fıkranın son cümlesinde de “Bunlar, öğretim görevleri
bakımından, bu kanunda aylıklı öğretim elemanları için konulmuş olan hükümlere
tâbidirler.” hükmü yer almaktadır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, yabancı uyruklu
öğretim elemanlarının bu şekilde atanmaları veya görevlendirilmelerinin 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun Bakanlar Kurulu kararını gerektiren hükümlerine tâbi
olmaksızın, Yükseköğretim Kurulunca İçişleri Bakanlığına bildirileceği ve iki ay
içinde alınacak olumlu görüş neticesinde ilgili üniversitesi ile sözleşmesinin
yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu konuda 14.10.1983 tarihinde 83/7148 sayılı
“Yükseköğretim Kurumlarında Yabancı Uyruklu Öğretim Elemanı Çalıştırılması
Esaslarına İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı” çıkarılmış ve yabancı öğretim
elemanlarının çalışma esasları düzenleme konusu yapılmıştır138.
136 Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, 30; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 47.
137 Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 47.
138 RG. 31.10.1983, S. 18207. Söz konusu Karar’a istinaden düzenlenen “Tip Sözleşmeler” (Yabancı Uyruklu Öğretim Elemanları İçin) uyarınca üniversitede görevini sürdüren yabancı uyruklu öğretim elemanının ihbar ve kıdem tazminatı isteğine ilişkin olarak Yargıtay, taraflar arasında bir iş ilişkisinin kurulmadığı, kanunlar ve Bakanlar Kurulu kararı çerçevesinde bir atama işlemi ile idarî nitelikte sözleşmeler imzalandığından bahisle, idarî sözleşmeden doğan isteklerin iş mahkemelerinde görülmesinin mümkün olmadığı ve söz konusu uyuşmazlıkta idare mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle mahkemece işin esasına girilerek isteklerin kabulünün hatalı olduğunu belirterek, kararı bozmuştur. Y. 9.HD, 13.02.2007, E.2006/32503, K.2007/3294. Karar metni için bkz. Cumhur Sinan
47
Görüleceği üzere, Yükseköğretim Kurulu’na söz konusu kanunla yabancı işçi
istihdamı konusunda bir yetki tanınmıştır. YÇİHK md.2, Bakanlıklar, kamu kurum
ve kuruluşlarınca kanunla verilen yetkiye dayanarak çalışma izni verilen veya
istihdam edilen yabancıları Kanun’un kapsamı dışında bırakmıştır. YÇİHK’nin
kabulünden önce Yükseköğretim kurumlarında çalıştırılan yabancılara ilişkin söz
konusu sistemin, Kanun’un kabulünden sonra da devamı öngörülmüştür. Zira, 625
sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu139’nda YÇİHK md.29 ile yapılan değişiklik
sonucu, kanun kapsamında çalışacak yabancıların YÇİHK hükümlerine tâbi olması
hükme bağlanmışken, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda bu yönde bir
değişikliğe gidilmemiştir. Dolayısıyla, somut olayda Yükseköğretim mevzuatına
göre bir inceleme yapılması gerekirken, dâvacı YÇİHK kapsamında bir işçiymiş gibi
sonuca gidilmesi doktrinde de ifade edildiği gibi hatalıdır140.
Özdemir, Yargı Kararları Doğrultusunda Soru-Cevaplı Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri ve İlgili Mevzuat, Ankara, Adalet, 2008, s. 5-6. Benzer bir şekilde, İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’nda Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca düzenlenen Tip Sözleşmelere bağlı olarak çalışan yabancı uyruklu öğretim elemanının kıdem tazminatı talebiyle açtığı dâvanın mahkemece kabulü üzerine Yargıtay’ın önüne giden uyuşmazlıkta, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, dâvacının atama tasarrufu ile göreve başladıktan sonra sözleşmenin düzenlendiği, bu durum karşısında sözleşmenin idarî nitelikte olduğu ve hizmet sözleşmesi olarak nitelendirilemeyeceği, dolayısıyla dâvanın görev bakımından reddi gerekirken esası hakkında hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiştir. (Y. 9. HD. 11.11.1999, E.1999/14775, K.1999/17402) Mahkemenin direnme kararı üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na giden uyuşmazlıkta, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir. (06.12.2000, E.2000/9-1759, K.2000/1766) Dâvacının, daha sonra idare mahkemesinde açtığı dâvanın da görev yönünden reddedilmesi üzerine, Uyuşmazlık Mahkemesi önüne giden ihtilâfta, görevli mahkemenin yukarıda açıklanan nedenlerle idare mahkemesi olduğuna karar vermiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi, 01.05.2006, E.2006/72, K.2006/70) Karar metni için bkz. Özdemir, Yabancıların Çalışma İzinleri ve İlgili Mevzuat, s. 26-30.
139 RG. 18.06.1965, S. 12026. Söz konusu Kanun, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu md.14 gereği yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak, 5580 sayılı Kanun md. 8/f.9 gereğince de, bu Kanun kapsamında çalışacak yabancıların, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun hükümleri doğrultusunda görevlendirileceği hükme bağlandığından aynı esas geçerlidir. Ayrıca, bu kapsamda Uygulama Yönetmeliği md.60 gereği, çalışma izinlerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verilmesinden önceki aşamada Milli Eğitim Bakanlığı ile ilgili diğer mercilerin görüşlerinin alınacağının da belirtilmesi gerekir.
140 Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, 30; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 46, 76; Deniz Kırlı Aydemir, “Yabancı Uyruklu Kişinin Türkiye’deki Çalışmasının Belirli Süreli mi Yoksa Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi mi Olarak Değerlendirileceği & İhbar ve Kıdem Tazminatına Hak Kazanıp Kazanamayacağı”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve İncelemeleri Dergisi, S.7, 2008, s. 75.
48
Yükseköğretim mevzuatı uyarınca bir inceleme yapacak olursak, yabancının
üniversitede öğretim görevlisi olarak çalıştığı göz önüne alındığında ve bu kişilerin
de 2547 sayılı Kanun’da aylıklı öğretim elemanları için konulmuş hükümlere tâbi
olacakları hükmü karşında (md.34/f.1), Kanun’un “Öğretim Görevlileri” başlıklı 31.
maddesine gidilmesi gerekecektir. Söz konusu hükme göre, “Öğretim görevlileri;
üniversitelerde ve bağlı birimlerinde bu Kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi
bulunmayan dersler veya herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen
konularının eğitim-öğretim ve uygulamaları için, kendi uzmanlık alanlarındaki
çalışma ve eserleri ile tanınmış kişiler, süreli veya ders saati ücreti ile
görevlendirilebilirler. Öğretim görevlileri, ilgili yönetim kurullarının görüşleri
alınarak fakültelerde dekanların, rektörlüğe bağlı bölümlerde bölüm başkanlarının
önerileri üzerine ve rektörün onayı ile öğretim üyesi, öğretim üye yardımcısı ve
öğretim görevlisi kadrolarına atanabilirler veya kadro şartı aranmaksızın ders saati
ücreti veya sözleşmeli olarak istihdam edilebilirler. Öğretim üyesi kadrolarına
öğretim görevlileri en çok iki yıl süre ile atanabilirler; bu süre sonunda işgal ettikleri
kadroya başvuran öğretim üyesi bulunmadığı ve görevlerine devamda yarar
görüldüğü takdirde aynı usûlle yeniden atanabilirler. Atanma süresi sonunda
görevleri kendiliğinden sona erer. Bunların yeniden atanmaları mümkündür. Bu
takdirde ilk atama usûlü uygulanır.”
Maddede yer alan iki yıl süreyle atanma şartı, doktrinde yabancı uyruklu
öğretim elemanlarıyla belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasına temel oluşturan bir
düzenleme olarak ele alınmıştır141. Ancak, maddenin devamında konservatuarlar ile
meslek yüksekokullarına gerektiğinde sürekli olarak öğretim görevlisi atanabileceği
hükmü yer almaktadır. Dâvaya konu uyuşmazlıkta, dâvacının, dâvalı üniversitenin
konservatuarı bünyesindeki senfoni orkestrasında dokuz yılı aşkın süredir görev
aldığı göz önüne alındığında dâvacıyla sürekli bir iş ilişkisinin kurulmak istendiği
açıktır. Bu durumda, işyerinde yürütülen sürekli bir işin varlığının kabulü gerekecek,
böylece işçiyle belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasını gerektiren objektif bir nedenin 141 Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s.31; Başterzi, Belirli Süreli İş Sözleşmesi Yapma Koşulları, s. 179; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 46; Aydemir (Kırlı), Yabancı Uyruklu Kişinin Türkiye’de Çalışması, s. 77.
49
varlığından söz edilemeyecektir142. Doktrinde de haklı olarak ifade edildiği gibi,
sonuç itibariyle belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasını haklı kılan objektif bir
nedenin bulunmadığı söz konusu olayda, sözleşme baştan itibaren belirsiz süreli
sayılacak ve işçi çalıştığı süreye göre belirlenen kıdem ve ihbar tazminatına hak
kazanacaktır143.
b. Süresiz Çalışma İzni
YÇİHK, md.6 uyarınca, Türkiye’nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı
sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe Türkiye’de en az sekiz yıl kanunî ve kesintisiz
ikamet eden veya toplam altı yıllık kanunî çalışması olan yabancılara, iş
piyasasındaki durum ve çalışma hayatındaki gelişmeler dikkate alınmaksızın ve
belirli bir işletme, meslek, mülkî veya coğrafî alanla sınırlanmaksızın çalışma izni
verilebilir. Kanun’da en fazla altı yıla kadar uzatılabileceği öngörülen süreli çalışma
izinlerinin düzenlendiği 5. maddenin hemen ardından 6. maddede, altı yıl kanunî
çalışmadan sonra süresiz çalışma izni verilebileceği ifade edilmektedir. Dolayısıyla,
kanun koyucunun altı yıllık süreli çalışma izniyle söz konusu olan kanunî çalışmadan
sonra ikinci aşama olarak süresiz çalışma iznini öngördüğü söylenebilecektir144.
Süresiz çalışma izinlerine ilişkin değerlendirmede Bakanlığın takdir hakkının
oldukça sınırlandığı görülmektedir. Zira, süreli çalışma izinleri değerlendirilirken
göz önünde bulundurulması öngörülen iş piyasasındaki durum, çalışma hayatındaki
gelişmeler, istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür değişiklikleri dikkate
alınmayacak, izin belirli bir işletme, meslek, mülkî veya coğrafî alan itibariyle de 142 İşyerinde yürütülen sürekli işlere ilişkin olarak belirli süreli iş sözleşmesi yapılamayacağına ilişkin bir Yargıtay Kararı’na (Y. 9. HD, 12.03.2007, E.2006/20114, K.2007/6285) yönelik inceleme için bkz. Keser, Sürekli İşlere İlişkin Olarak Belirli Süreli İş Sözleşmesi Yapılamayacağına Yönelik Yargıtay Kararı, s. 111 vd. Yargıtay’ın son dönemde verdiği aynı yönde kararlar için bkz. Y. 9.HD, 25.05.2009, E.2009/19124, K.2009/14418; Y. 9.HD, 18.02.2008, E.2007/24530, K.2008/171; Y. 9.HD, 13.02.2007, E.2006/32500, K.2007/3291; Y. 9.HD, 22.01.2007, E.2006/27685, K.2007/120; Y. 9.HD, 20.11.2006, E.2006/21684, K.2006/30411, www.kazanci.com, (Çevrimiçi), 01.06.2010.
143 Güzel, Yargıtayın 2005 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi, s. 31 (Yazar, baştan itibaren belirsiz süreli sayılmasa bile, sözleşmenin, en azından yenilenme suretiyle belirsiz süreli sözleşmeye dönüştüğü kanaatindedir.); Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 47; Aydemir (Kırlı), Yabancı Uyruklu Kişinin Türkiye’de Çalışması, s. 78.
144 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 41.
50
sınırlandırılamayacaktır. Hatta, aşağıda ayrıntılarıyla inceleyeceğimiz çalışma
izinlerinin sınırlandırılması kurumu145, süresiz çalışma izinlerinde
uygulanamayacaktır.
Süresiz çalışma izinlerini düzenleyen md.6’da geçen “verilebilir” ifadesinden
hareketle, bir görüş bu iznin verilmesinde de bir takdir hakkının söz konusu
olduğunu savunurken146, bir diğer görüş ise ifade bu yönde anlaşılmaya müsait olsa
da, açıkça hiçbir sınırlamaya gidilemeyeceği Kanun’da belirtildiğinden, yalnızca
sekiz yıl kanunî ikamet ve altı yıl kanunî çalışma koşulunun yerine getirilip
getirilmediğinin inceleme konusu yapılabileceği, koşullar mevcutsa çalışma izninin
verilmesi gerektiği ve talebin reddinin ancak bunu haklı kılan “özel nedenler”in
varlığı hâlinde mümkün olabileceği yönündedir147.
Konuyu çalışma izin isteminin reddini düzenleyen 14. maddeyle beraber
değerlendirmemiz çözüme ulaşmamız bakımından yardımcı olacaktır. Söz konusu
maddeye göre çalışma izinleri; iş piyasasındaki durum ve çalışma hayatındaki
gelişmeler ve istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür değişikliklerinin
çalışma izni verilmesine elverişli olmaması; başvurulan iş için ülke içinde dört
haftalık süre içerisinde o işi yapacak aynı niteliğe sahip kişinin bulunması;
yabancının geçerli bir ikamet tezkeresinin bulunmaması; bir işyeri, işletme veya
meslek için izin talebi reddedilen yabancının aynı işyeri, işletme ve aynı meslek için
izin talebinin reddedildiği tarihten itibaren bir yıl geçmeden yeniden izin talebinde
bulunması ve son olarak da yabancının çalışmasının milli güvenlik, kamu düzeni,
genel asayiş, kamu yararı, genel ahlâk ve genel sağlık için tehdit oluşturması
hâllerinde reddedilir.
Esasında, bu hâllerden yalnızca yabancının geçerli ikamet tezkeresi
bulunmaması hâli ile kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı vb. için tehdit 145 Bkz. aşağıda Bölüm I, III, A, 4, s. 94-95.
146 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 127; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 4.
147 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 41. Yazar, “özel nedenler”le neyi kast ettiğini belirtmemiştir. Ancak, aşağıda yapılacak açıklamalar ışığında bu özel nedenlerin kamu yararı, kamu düzeni, genel asayiş vb. nedenler olabileceğini söylemek kanaatimizce yanlış olmayacaktır.
51
oluşturması hâli süresiz çalışma izinleri için söz konusu olabilir148. Zira, diğer
durumların süresiz çalışma izni verilmesinde araştırma konusu yapılamayacağı
YÇİHK md.6’da açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla, burada yalnızca “verilebilir”
ifadesinden yola çıkarak, Bakanlığın gerçek mânada bir takdir hakkının söz konusu
olduğunu söylemek güçtür. Ancak, bu hâlde de her ne kadar Türkiye’de Kanun’da
öngörülen sürelerle ikamet eden veya çalışan yabancının, buradaki yaşam ve iş
hayatına entegre olduğu söylenebilecekse de, Türk vatandaşlarıyla tamamen aynı
statüdeymiş gibi değerlendirilmeleri birtakım sakıncalara yol açabilecektir149.
Dolayısıyla, süresiz çalışma iznine ilişkin talep değerlendirilirken, ikamet ve çalışma
koşulunu sağlayan yabancılar açısından da çalışma izin isteminin reddi hâllerinden
biri olan kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlâk ve genel sağlık için
tehdit oluşturması hâli göz önünde bulundurularak bir sonuca gidilmelidir.
Her hâlükârda, süresiz çalışma izinlerine ilişkin olarak da, YÇİHK md.13/f.2
gereği, diğer kanunlarda yer alan yabancıların çalışamayacağı iş ve mesleklere dair
hükümler saklıdır. Her ne kadar, doktrinde bir görüş süresiz çalışma izinlerinde bu
yasakların uygulanmayacağı yönünde olsa da150, hâkim görüş bu izin türünde de
çalışma hakkına ilişkin sınırlamaların söz konusu olduğudur151. Kanaatimizce de,
YÇİHK md.13/f.2, Türkiye’de yabancıların, ancak çalışma haklarına özel kanunlarla
getirilmiş herhangi bir sınırlama yoksa izin almak suretiyle çalışabileceklerine ilişkin
temel kuralı ihtiva ettiğinden, her türlü çalışma izni için uygulama alanı bulacaktır.
Kaldı ki, yabancılara böyle geniş bir hak tanımak istenseydi, bunun süresiz çalışma
izninin düzenlendiği md.6’da açıkça belirtilmesi gerekirdi. Süresiz çalışma izinleri
verilirken, belirli bir işyeri, işletme, meslek, mülkî veya coğrafî alanla sınırlama
yapılamayacağının ifade edilmesi karşısında, çalışma hakkına ilişkin çeşitli
148 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 124.
149 Çelikel, Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Program, s. 118.
150 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 124.
151 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 41; Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 45; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 4; Halis Kıral, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Esasları, Ankara, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, 2006, s. 41.
52
kanunlarda yer alan yasakların da uygulanmayacağı yönünde bir hükme yer
verilmemesi bu hususun atlanmış, gözlerden kaçmış olduğu anlamına gelmez.
Bilakis, kanun koyucu böyle bir açıklamaya yer vermeyerek, md.13/f.2’de yer
verilen esasa uygun bir şekilde, söz konusu yasakların süresiz çalışma izinleri için de
geçerli olduğunu öngörmüş olmaktadır. Kaldı ki, YİSHK md.15/f.1’de yer alan
yabancıların Türkiye’de ancak kanunun kendilerine menetmediği işleri
tutabileceklerine ilişkin hüküm de hâlen yürürlükte olduğundan, süresiz çalışma
izniyle çalışan yabancılar için açık bir istisna hükmüne yer verilmediği sürece,
YİSHK’de yer alan bu genel hüküm uyarınca da diğer kanunlarda öngörülen çalışma
yasaklarına tâbi olarak çalışmalarının mümkün olduğu söylenebilecektir.
Süresiz çalışma izni için aranan şartlardan biri olan en az sekiz yıl kanunî ve
kesintisiz ikamet koşulunun yerine getirilip getirilmediği emniyet makamlarından
alınacak belge ile kanıtlanır. Bakanlıkça, bu konuda yapılacak değerlendirmede bazı
esaslar dikkate alınır. Bu esasların düzenlendiği YÇİHK md.9/f.2’de, yabancının
toplam altı ayı geçmemek şartıyla Türkiye dışında bulunmasının çalışma süresini
kesmeyeceği ancak bu sürelerin çalışma süresinden sayılmayacağı belirtilmiştir.
Maddeye ilişkin gerekçede de yer verildiği gibi, burada çalışma süresinin
kesilmeyeceğinden kasıt, söz konusu durumun ikamette kesinti olarak
değerlendirilmeyecek olmasıdır. Dolayısıyla, bu ifade tarzı yerine madde metninde,
“ikamet süresini kesmez” veya “ikamette kesinti sayılmaz” şeklinde bir ifadenin yer
alması kanaatimizce daha uygun olurdu. Yabancının çalışma izinleri açısından
ikamette kesinti sayılan hâl ise, Türkiye’de bulunmasına rağmen, ikamet tezkeresini
altı aydan fazla süreyle temdit ettirmeyerek ihmâlde bulunması hâlidir.
Yabancının kanunî ve kesintisiz ikamet sürelerinin hesaplanmasına ilişkin
esaslar ise, Uygulama Yönetmeliği md.33’te yer almaktadır. Söz konusu madde
uyarınca, yabancının kanunî ve kesintisiz sekiz yıl ikamet koşulunu yerine getirip
getirmediği incelenirken, öğrenimde geçirdiği süreler dikkate alınmaz152.
152 Bu konuda, yabancının beraberinde veya daha sonra getirmiş olduğu eş ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarına ilişkin getirilen istisna hakkında bkz. yukarıda Birinci Bölüm, III, A, 2-a-(1), s. 36’da yer verilen açıklamalar.
53
Altı yıllık kanunî çalışma153 koşulunun yerine getirilip getirilmediği hususu
ise, Uygulama Yönetmeliği md.34 uyarınca, ilgili mercilerden (Sosyal Güvenlik
Kurumu, ilgili meslek kuruluşları vb.) alınacak belge ile kanıtlanır ve diğer belgelerle
birlikte Bakanlığa süresiz çalışma izni başvurusu sırasında iletilir. Bu koşula ilişkin
değerlendirme yapılırken yine YÇİHK md.9’daki esaslar dikkate alınır. Buna göre,
yıllık izinler, iş kazası ve meslek hastalığı, hastalık ve analık geçici iş göremezlik
ödenekleri ile işsizlik sigortası ödeneği alınan süreler, kanunî çalışma süresine dâhil
edilir. Ayrıca Uygulama Yönetmeliği md. 15/f.2 uyarınca, işvereni tarafından geçici
süreyle ve izinle iş amaçlı yurt dışına gönderilen ve primleri Sosyal Güvenlik
Kurumu’na ödenen yabancı çalışanın ülke dışında geçen çalışma süreleri ikamet ve
çalışma sürelerine dâhil edilecektir.
Bakanlıkça verilen süresiz çalışma izinleri, Uygulama Yönetmeliği md.35/f.2
uyarınca, kapsamında bir değişiklik olmadığı sürece ikamet izin sürelerine bağlı
olarak kullanılır. Metinde geçen “kapsamda değişiklik olmaması” şartının neyi ifade
ettiğini anlamak güçtür. Zira, süresiz çalışma izinlerinde belirli bir işyeri, işletme,
meslek, işkolu, coğrafî alan gibi sınırlamalara gidilemeyeceği YÇİHK’de açıkça
belirtilmiştir. Dolayısıyla, süresiz çalışma iznini alan bir yabancı, ikamet izin
süresine bağlı olarak dilediği işte çalışabilecektir.
Doktrinde bir görüşe göre, süresiz çalışma izinleri için de Uygulama
Yönetmeliği md. 19’da ifade edilen izin ve uzatmalara ilişkin üst sınır, yani çalışma
izninin süresinin hizmet akdi veya işin süresinden uzun olamayacağı esası söz
konusudur. Yazar, “süresiz” terimiyle anlatılmak istenenin, yabancıya Türkiye’de
istediği kadar çalışma hakkının tanınması olmadığını, mutlaka üst sınır olarak hizmet
akdinin veya işin süresine göre bir çalışma hakkının tanınması gerektiğini ifade
etmiştir. Böylece, süreli çalışma izinlerinde olduğu gibi 1, 3, 6 yıllık sınırlamalara
gidilmeksizin süresiz çalışma izni verilebilecek, beş yıllık bir iş sözleşmesiyle
çalışacak yabancı bu sürede tekrar çalışma izni veya uzatma başvurusunda
153 Uygulama Yönetmeliği’nin “tanımlar”a ilişkin 3. maddesinde, kanunî çalışma, kanunlara uygun şekilde verilmiş çalışma izni, ikamet ve diğer ilgili kanunlar ile mevzuat hükümlerince düzenlenen yükümlülüklerin yanı sıra, sosyal güvenlik primleri ödenmiş veya muaf olarak çalışmayı ifade eder.
54
bulunmaksızın çalışabilecektir. Ancak, üst sınır olarak hizmet akdi veya işin süresi
esas alındığından, beş yıllık çalışmadan sonra süresiz çalışma izninin geçerli olduğu
söylenemeyecektir154. Bu görüşe katılamadığımızı belirtmek isteriz. Her şeyden
önce, söz konusu görüş iş ilişkisinin bir süreye bağlı olarak yapılmadığı belirsiz
süreli iş sözleşmelerinde (İş Kanunu md.11/f.1) süresiz çalışma izni uygulamasını
son derece işlevsiz kılmaktadır. Zira, bu görüş kabul edilecek olursa, yabancı işçi
belirsiz süreli bir iş sözleşmesine bağlı olarak çalışmakta iken, örneğin beş ay sonra
iş sözleşmesi fesih nedeniyle sona erdiğinde, süresiz çalışma izni en çok hizmet akdi
veya bu örnekte olduğu gibi işin süresine bağlı olarak kullanılacağından, fesihten
sonra yeniden çalışma izni almak zorunda kalacaktır. Bu yaklaşım bizi, belirli süre
ikamet ve çalışma koşulunu sağlayan yabancının çalışma izninin niteliğinin, bu
koşulları henüz yerine getirmemiş yabancının aldığı süreli çalışma izniyle aynı
olduğu sonucuna götürür ki, bu sonuç kabul edilemez. Dolayısıyla, Uygulama
Yönetmeliği md. 19’da belirtilen üst sınırın, yalnızca belirli bir süreye tâbi olarak
verilen süreli çalışma izinlerinde söz konusu olduğunu, süresiz çalışma izninde ise,
bu izin türünün genel yapısı gereği uygulanamayacağını söyleyebiliriz.
Özetle, süresiz çalışma izinleri, ikamet ve seyahate ilişkin mevzuata göre
İçişleri Bakanlığınca belirlenecek ikamet izin sürelerine göre kullanılır. Uygulamada,
süresiz çalışma izni almış yabancıların çalışma amaçlı ikamet tezkerelerinin,
yabancının talebi ve varsa sözleşme süresi dikkate alınarak, “beş yıl”a kadar
verilebildiği ifade edilmektedir155. Beş yıl, YİSHK md. 9’a göre, karşılıklılık ilkesi
uyarınca ve Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü alınarak İçişleri Bakanlığı tarafından daha
kısa veya daha uzun tespit edilen izin süreleri istisna olmak üzere, bir defada en fazla
verilebilecek ikamet izin süresidir156.
154 Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 453.
155 Asar, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, s. 135.
156 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 90; Aydoğan Asar, Ali Öztürk, Açıklamalı Türk Yabancılar Yasası, Ankara, 2007, s. 52; Mustafa Cin, “Yabancıların Çalışmasına İlişkin Türk Mevzuatının Avrupa Birliği Müktesebatı ile Uyum Sorunu”, Mevzuat Dergisi, S. 87, Yıl: 8, Mart 2005, s. 4.
55
c. Bağımsız Çalışma İzni
İncelememiz, yabancı işçilerin Türkiye’de çalışma ve sosyal güvenlik
haklarına ilişkin olduğundan, başka şahısları istihdam etsin veya etmesin kendi ad ve
hesabına çalışan bağımsız çalışanlar, konunun kapsamı dışında kalmaktadır. Ancak,
YÇİHK’de yer verilen sıraya uygun olarak çalışma izin türlerini açıklamak ve
bütünlüğü bozmamak adına bağımsız çalışma izinlerine de kısaca değinilecektir.
Bağımsız çalışma izni yabancılara, YÇİHK md.7 uyarınca, Türkiye’de en az
beş yıl kanunî ve kesintisiz olarak ikamet157 etmiş olmaları koşuluyla verilebilir.
Dolayısıyla, yurt dışındaki Türkiye temsilciliklerine bağımsız çalışmak üzere
başvuran bir yabancıya çalışma izni ve dolayısıyla da çalışma vizesi verilmesi söz
konusu olamayacaktır158. Bu esastan hareketle, doktrinde bağımsız çalışma izni
verilmesine ilişkin usûlün bağımlı çalışanlara göre daha “ağır” ve “kapsamlı”
düzenlendiği, bağımsız çalışmanın ancak “dolaylı ve ikincil” olarak öngörüldüğü
ifade edilerek, bu durumun, kanun koyucunun yabancıların bağımsız olarak
çalışmalarına sıcak bakmadığının bir göstergesi olduğu ileri sürülmüştür159.
Bağımsız çalışma izni verilmesine ilişkin değerlendirmede dikkate alınacak
iki koşul YÇİHK’de yer almamasına karşın, Uygulama Yönetmeliği md.36’da
belirtilmiştir. Bu koşullar, bağımsız çalışacak yabancıların çalışmalarının ekonomik
kalkınma açısından katma değer yaratması ve istihdam üzerinde olumlu etki
yapmasıdır. Yabancının çalışma hakkının bir anlamda kısıtlanması sonucunu
doğuran söz konusu koşullara Kanun’da yer verilmeyip, Yönetmelik’te yer verilmesi
kanaatimizce Anayasa’ya aykırılık teşkil eder.
157 Söz konusu sürenin değerlendirilmesi ve hesabı, süresiz çalışma izinleriyle aynı esaslara tâbi tutulmuştur. (Uygulama Yönetmeliği md.37, 38) Bu konudaki ayrıntılar için bkz. yukarıda Birinci Bölüm, III, A, 2-b, s. 53’te yer verilen açıklamalar.
158 Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 4.
159 Ekmekçi, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 31; Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 46; Keser, Türkiye’de Yabancıların Çalışma Hakkı ve Yabancı Kaçak İşçilik, s. 354; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 9.
56
Anayasa’nın “Yönetmelikler” başlığını taşıyan 124. maddesi uyarınca,
Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren
kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak
şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler. Dolayısıyla, genel kurallar içeren kanunların
özel durumlara uygulanabilmeleri için daha somut ve ayrıntılı düzenleyici işlemlerle
tamamlanmaları gerektiğinden, yürütmenin objektif nitelikte düzenleyici işlemler
yapması mümkündür160. Ancak, söz konusu düzenleyici işlemler, kanunda genel
olarak yer alan esasların uygulanmasını açıklayıcı esaslar getirirken, kanunlarda yer
almayan sınırlayıcı kurallar getiremezler.
Anayasa’nın 16. maddesi gereği, temel hak ve özgürlüklerin yabancılar için
uluslararası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği esası söz konusu
olduğundan, kanunda yer almayan bir sınırlamanın yönetmelikle getirilmesi kabul
edilebilir değildir. Her ne kadar doktrinde, Anayasa’da yer alan “kanun” ifadesine
sıkı sıkıya bağlı kalınarak yapılan yorumun pratik bir çözüm yolu olmadığı, kanunun
verdiğe açık yetkiye dayanılarak çıkarılan yönetmelik ve tüzüklerin, esasında organik
bakımdan farklı kurumlar tarafından meydana getirilmiş olsalar da, maddi anlamda
genel düzenleyici işlemler oldukları göz önüne alındığında, kaynağını kanundan
alacak şekilde yabancıların haklarına ilişkin sınırlamalar getirebilecekleri ileri
sürülmüş olsa da161, biz Anayasa’daki “kanun” ifadesinin dar yorumlanması
gerektiğini ve böylece yönetmeliklerle bu konuda bir düzenleme yapılamayacağını
savunan görüşü162 isabetli buluyoruz. Zira, Anayasa’da “yönetmelik” (md.124) ve
“tüzük”e (md. 115) ilişkin tanımlara ayrıca yer verildiği düşünüldüğünde, madde
metninde yer alan sınırlamaların “kanun”la yapılabileceği ifadesinin bilinçli bir 160 Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku, 13. Bası, İstanbul, Beta, 2009, s. 377.
161 Seviğ (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 297; Seviğ (Vedat Raşit), Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, s. 107; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 84. 2007 sayılı Kanun döneminde, Kanun’da yer alan çalışma yasaklarının Bakanlar Kurulu kararıyla arttırılabileceğine ilişkin hükmün, Anayasa’ya aykırı olmadığı, zira Bakanlar Kurulu bu konuda yetkisini kullanmaktan men edilecek olursa, İdare’nin yorum işlevinin başlayacağı ve bu durumda da, yorum değişebileceğinden ve önceden ilân da edilmemiş olacağından yabancının hak güvencesinin azalacağı yönündeki görüş için bkz. Seviğ (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 297.
162 Ökçün, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti, s. 71; Sargın, Türkiye’de Öğrenim Gören Yabancı Öğrenciler, s. 336 vd; Ekşi, Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular, s. 85.
57
tercih olduğu ve belli bir güvence sağlamak maksadıyla yalnızca yasama organı
tarafından meydana getirilen düzenleyici işlemlerle söz konusu sınırlamalara
gidilebileceği düşüncesindeyiz.
Belirtmek gerekir ki, bağımsız çalışanların devlet tarafından kabulünde, hiç
şüphesiz ekonomik kalkınma açısından katma değer yaratması ve istihdam üzerinde
olumlu etki yapacak olması gibi kıstaslara önem verilmelidir. Zira, hiçbir devlet,
özellikle Türkiye gibi işsizliğin büyük bir sorun teşkil ettiği bir devlet, yabancıyı
kendi vatandaşına tercih zorunluluğunda değildir. Dolayısıyla, söz konusu kısıtlayıcı
koşulların Uygulama Yönetmeliği yerine açık bir şekilde YÇİHK’de yer alması
gerektiği düşüncesindeyiz.
Bağımsız çalışma izni verilmesi uygun bulunan yabancıya Uygulama
Yönetmeliği md. 41 gereği, bağımsız çalışabileceğine ilişkin “Bağımsız Çalışma İzni
Müracaat Belgesi” verilecektir. Yönetmelik’in 42. maddesine göre, bu belge,
verildiği tarihten itibaren üç ay süreyle geçerlidir. Yabancıya işyerini kurmasının
ardından, ticaret sicil kaydını Bakanlığa ibraz etmesi hâlinde bağımsız çalışma izni
verilebilecektir. Maddenin ikinci fıkrasında ise, yabancıya çalışma izni verilmemesi
hâlinde, Bakanlık tarafından, ticaret sicil kayıtlarını tutan makama ve yabancının
Türkiye’deki durumunun ikamet izni açısından değerlendirilebilmesi ve gerektiğinde
yabancının izinsiz ikametinin önlenmesi amacıyla emniyet makamlarına bilgi
verileceği düzenlenmiştir.
Bağımsız çalışma iznine ilişkin düzenlemelerde süreye ilişkin bir sınırlama
öngörülmemiş olması, bu iznin herhangi bir süre (süreli çalışma izinlerinde
öngörülen 1, 3, 6 yıllık süreler gibi) ile bağlı olmaksızın kullanılacağı anlamına
gelmektedir163. Ancak, bağımız çalışma izinlerinin de, işin mahiyeti değişmediği
sürece, süresiz çalışma izinlerinde olduğu gibi ikamet izin sürelerine bağlı olarak
kullanılacağı Uygulama Yönetmeliği md.39/f.2’de belirtilmiştir.
163 Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 5; Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 447.
58
d. İstisnaî Çalışma İzni
YÇİHK md.8’de, sekiz bent hâlinde istisnaî çalışma izni verilebilecek hâller
düzenlenmiş ve istisna kapsamında sayılan yabancılara, Türkiye’nin taraf olduğu
ikili ya da çok taraflı sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe, bu Kanun’da öngörülen
sürelere tâbi olmaksızın çalışma izni verilebileceği hükme bağlanmıştır.
Maddede sayılan yabancılar için çalışma izinlerinden muafiyet söz konusu
değildir, yalnızca kanunda öngörülen sürelere tâbi olmaksızın çalışma izni alabilme
imkânı getirilmiştir164. Ancak, kanunda öngörülen sürelerden ne anlaşılması gerektiği
açık değildir. Doktrinde bir görüşe göre, bu hâllerde süreli çalışma izninde öngörülen
1, 3, 6 yıllık sürelere bağlı olmaksızın çalışma izni verilebilmesi söz konusu
olacaktır165. Diğer bir görüşe göre ise, maddenin süreli, süresiz ve bağımsız çalışma
izinlerini düzenleyen maddeleri izlemesi ve hükmün çok genel olması karşısında,
“kanunda öngörülen süreler” ifadesinden özellikle süresiz ve bağımsız çalışma
izinlerinde aranan kanunî ikamet ve çalışma sürelerini anlamak gerekir. Bu görüşe
göre, eğer istisnaî çalışma izni geniş yorumlanacak olursa, süreli çalışma iznindeki
süreler de dikkate alınmayabilecek, bu durumda örneğin bir yıllık kanunî çalışmadan
sonra çalışma izni üç yıl değil, dört yıla kadar da uzatılabilecektir166. Ancak, md.8’de
sayılan yabancılara, süresiz çalışma izni verilebilmesi için öngörülen sürelere tâbi
olmaksızın çalışma izni verilebileceği kabul edildiğinde, süreli çalışma izinleri için
öngörülen sürelere tâbi olmamanın yalnızca istisnaî iznin geniş yorumlanması
durumunda söz konusu olabilmesi kanaatimizce tutarlı gözükmemektedir. Zira,
süresiz çalışma izni zaten süreli çalışma izinleri için öngörülen sürelere tâbi
olmaksızın, ikamet izin süresine bağlı olarak çalışmayı ifade eder. Dolayısıyla,
Kanun’da yer verilen ifadenin açık olmaması ve herhangi bir sınırlamaya da yer
vermemesi karşısında “kanunda öngörülen süreler” ifadesinden, gerek süreli çalışma
izninde öngörülen 1, 3, 6 yıllık izin süreleri, gerekse de süresiz ve bağımsız çalışma 164 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 48.
165 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 125.
166 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 48. Yazar, bu istisnaların süreli çalışma izninde ne ölçüde ve nasıl uygulanacağının açıklanmamış olmasını eleştirmektedir.
59
izinlerinde öngörülen kanunî ikamet ve çalışma sürelerinin anlaşılması gerekir. Her
hâlükârda, Bakanlığın geniş bir takdir hakkının burada da söz konusu olduğu
söylenmelidir167. Bakanlığın takdir hakkını kullanarak, kanundaki sürelere tâbi
olmaksızın süresiz veya iş piyasasındaki durum, çalışma hayatındaki gelişmeler,
istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür değişikliklerini dikkate alarak
yapacağı değerlendirme sonucunda ancak belirli sürelere tâbi olarak süreli çalışma
izni vermesi ya da çalışma izin talebini Kanun’da öngörülen red sebeplerini göz
önünde bulundurarak reddetmesi söz konusu olabilecektir168.
(1) Türk Vatandaşıyla Evli Olanlar
Maddede istisnaî çalışma izni verilebilecek yabancılara ilişkin kategorilerden
ilki, “bir Türk vatandaşı ile evli olan ve eşiyle Türkiye’de evlilik birliği içinde
yaşayan yabancılar”dır.
Hükmün getirilme amacının, hem gerçekten aile birliği kurmak amacıyla
Türk vatandaşlarıyla evlenen yabancılara diğer yabancılardan farklı ve avantajlı bir
statü tanımak suretiyle daha basit bir usûlde çalışma imkânı vermek, hem de Türk
vatandaşlarıyla evli olmanın sağlayacağı haklardan yararlanabilmek için yapılacak
muvazaalı evliliklerin önüne geçmek olduğu doktrinde ifade edilmiştir169.
YÇİHK’nin kabulünden önceki dönemde, bir Türk vatandaşı ile evli
yabancılara ilişkin özel, istisnaî bir düzenleme yer almadığından söz konusu
kişilerin, yalnızca Türk vatandaşıyla evli olmayan diğer tüm yabancılar gibi,
yabancılara yasaklanmamış belli alanlarda çalışabilmeleri mümkündü170.
167 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 127; Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 48, Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 211; Pelin Güven, Yusuf Çalışkan, “Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Getirilen Yeni Değişiklikler”, Prof. Dr. Aydın Aybay’a Armağan, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2004, s. 221; Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 448.
168 Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 211.
169 Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 5.
170 Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Aysel Çelikel, “Türk Vatandaşlarıyla Evli Yabancıların Türkiye’deki Hukuksal Konumu”, Prof. Dr. Nihal Uluocak’a Armağan, İstanbul, İstanbul
60
Dolayısıyla, özellikle bir Türk vatandaşı ile evli meslek sahibi kadınların (sağlık
hizmetlerine ilişkin getirilen sınırlamalar gereği özellikle tıp doktoru, diş hekimi,
hemşire ya da eczacı olanların) bu evlilikle tercihlerini Türkiye’de yerleşmek
yönünde kullandıkları da göz önüne alındığında, mesleklerini yapamadıkları ve “ev
kadını” olmak zorunda bırakıldıkları ileri sürülerek mevcut durum eleştirilmiş ve bu
sonucun önüne geçmek amacıyla belirli bir süre evli kalmak koşuluyla bazı
meslekler için belli istisnaî düzenlemelerin yapılması gerektiği doktrinde ifade
edilmiştir171.
YÇİHK md.8’de söz konusu yabancılara istisnaî çalışma izniyle YÇİHK’de
öngörülen sürelere tâbi olmaksızın çalışma izni verilebilmesi imkânının getirilmesi
yukarıda açıklanan nedenlerle, doktrinde olumlu bir gelişme olarak karşılanmıştır172.
Ancak, söz konusu düzenleme ile yabancıların çalışma haklarına getirilen
sınırlamaların devam ettiği de gözden kaçırılmamalıdır. Başka bir deyişle, YÇİHK
md.8 ile bu kişilere, yalnızca belirli sürelere tâbi olmaksızın çalışma imkânı
getirilmiş, yabancıların çalışmasının yasak olduğu işlerde istisnaî bir düzenleme
yapılması yoluna gidilmemiştir. Bu durumda, doktrinde ileri sürülen eleştirilerin bir
kısmının bugün için de geçerli olduğu söylenebilecektir.
Düzenlemenin bu hâliyle, Anayasa’ya aykırılığı iddia edilmiştir. Bu görüşe
göre, söz konusu düzenleme, Türk vatandaşının yabancı eşinin çalışma izni alıp
alamamasını idarenin keyfiyetine bıraktığından, bu nedenle de Türk vatandaşı eşin
işsiz kalması veya çalışamaz hâle gelmesi hâlinde ailenin yıkımına yol
açabileceğinden Anayasa’nın ailenin korunması hükmüne (Anayasa md.41) aykırıdır. Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı, 1999, s. 33 vd; Güven, Çalışkan, Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri, s. 221.
171 Çelikel, Türk Vatandaşlarıyla Evli Yabancılar, s. 37; Tekinalp, Yabancı Gerçek Kişilerin Antlaşmalar Açısından Türkiye’de Çalışma Şartları, s. 366 (Yazar, söz konusu makalede 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda bu yönde bir hükme yer verilmemiş olmasını eleştirmektedir.); Fiona Kinsmann, Nuray Ekşi, Avrupa Birliği’nin Kişilerin Serbest Dolaşımı Müktesebatı ve Türkiye’nin Uyumu, İstanbul, İktisadi Kalkınma Vakfı, 2002, s. 35
172 Çelikel, Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Program, s. 118; Bahadır Erdem, “Law On The Work Permit For Foreigners”, Annales de la Faculté de Droit d’Istanbul, Volume: 36, No: 53, 2004, s. 376; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 5; Güven, Çalışkan, Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri, s. 221.
61
Aynı zamanda, bir Türk ile evli Türk vatandaşları ile yabancı ile evli Türk
vatandaşları arasında ayrımcılık yarattığından bahisle, Anayasa’nın eşitlik ilkesine
(Anayasa md.10) de aykırı olduğu ileri sürülmüştür173. Kanaatimizce, bu görüşe
katılmak mümkün değildir. Zira, uluslararası hukukta kabul edildiği üzere, devletin,
yabancılar ile vatandaşları arasında her konuda mutlak bir eşitlik sağlama
yükümlülüğü söz konusu değildir174. Kaldı ki, ortada bir eşitsizlik olsa bile bu,
vatandaş ile yabancı arasındaki eşitsizliktir ve açıklandığı üzere devletin bu konuda
bir takdir yetkisi vardır. Yoksa, biri Türk vatandaşı diğeri yabancı uyruklu kişiyle
evli iki Türk vatandaşı arasında dolaylı bir şekilde eşitsizlik olduğunu iddia etmek
isabetli gözükmemektedir.
Uygulama Yönetmeliği’nde de söz konusu istisnaî hâlle ilgili ayrıntılı
düzenlemeler yer almaktadır. Yönetmelik md.44/f.1 uyarınca, bir Türk vatandaşı ile
evli olan ve eşiyle Türkiye’de evlilik birliği içinde yaşayan yabancılardan ikamete
ilişkin süre koşulu aranmaksızın Türkiye’de kanunî olarak bulunanlar, doğrudan
Bakanlığa istisnaî çalışma izni başvurusunda bulunabilirler. Görüleceği üzere, yurt
içinden çalışma izni başvurusunda bulunabilmek için aranan öğrenim amacıyla
verilenler hariç olmak üzere en az altı ay süreli ikamet tezkeresi koşulu, söz konusu
yabancılar için aranmamaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, çalışma izin belgesinin geçerliliğini
kaybedeceği hâller düzenlenmiştir. Buna göre, evli kalma süresi üç yılı doldurmadan
evliliğin sona ermesi veya evliliğin aile birliği kurmak amacıyla yapılmadığının
belirlenmesi durumunda izin belgesi geçerliliğini kaybedecek, bu belge ile çalışmaya
devam edilmesi kaçak çalışma ve çalıştırma kapsamında değerlendirilecektir.
Maddede son olarak, Bakanlığın bu kapsamda verdiği çalışma izin belgelerine bu
173 Mehmet Köksal, Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Yabancıların Çalışma Hakları, İstanbul, Eurojuris Yayınları No: 6, 2004, s. 54-55.
174 Oppenheim’s International Law, s. 932; Nomer, Teb’a ile Yabancının Hukukî Müsavâtı, s. 48; Erdem, Law On The Work Permit For Foreigners, s. 375; Çiçekli, Uluslararası Hukukta Yabancıların Hak ve Özgürlükleri, s. 13; Rifat Erten, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununun Türk Yabancılar Hukuku Sistemi İçindeki Yeri ve Rolü, Ankara, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2006, s. 81.
62
konuyla ilgili bilgilendirici kayıtları düşeceği hükme bağlanmıştır. Maddenin
lâfzından, evlilik, ölüm gibi tarafların iradesi dışında bir sebeple üç yıl dolmadan
sonra ermiş olsa bile iznin geçerliliğini kaybedeceği anlaşılmaktadır175.
Düzenlemede yer verilen, evli kalma süresi üç yılı doldurmadan evliliğin
sona ermesi hâlinde izin belgesinin geçerliliğini kaybedeceği esası, doktrinde
eleştirilmiştir. Eleştiride, düzenlemenin bu hâliyle yabancıları boşanmaktan
alıkoyduğu zira, yabancının ekonomik anlamda yaşamını sürdürebilmek için bu üç
yıllık sürenin sonunu beklemek zorunda kalacağı, Türk vatandaşı eşin ölmesi hâlinde
yabancının izninin geçerliliğini kaybedecek olmasının ise daha da vahim bir sonuç
olduğu ifade edilmiştir176. Kanaatimizce, âdeta Türkiye’de yabancıların çalışması
tamamen yasak olmasına karşın, yalnızca Türk vatandaşlarıyla evli olan yabancılara
birtakım ayrıcalıklar tanınmış gibi düşünerek eleştiride bulunmak doğru bir yaklaşım
değildir. Zira, bu hâlde yalnızca istisnaî çalışma izni geçerliliğini kaybedecektir.
Yabancının, evliliğin üç yılı doldurmadan sona ermesi hâlinde gerekli koşulları
sağlayarak süreli ve süresiz çalışma izin alabilmesi hiç kuşkusuz mümkündür. Kanun
koyucunun üç yıllık süre koşuluyla, âdeta evlilik birliğinin temeline ilişkin bir ölçüt
getirdiği düşünülebilir. Aksi takdirde, sırf çalışmak maksadıyla yapılan, gerçekten
aile birliği kurmak gibi bir amacı olmayan evliliklerin kısa sürede sonlandırılması ve
istisnaî izinle çalışma durumunun devamı söz konusu olabilirdi.
(2) Evlilik Birliği En Az Üç Yıl Sürdükten Sonra Sona Ermiş
Olmakla Birlikte Türkiye’de Yerleşmiş Sayılanlar
YÇİHK md.8’de bir Türk vatandaşıyla olan evliliği en az üç yıl sürdükten
sonra sona ermiş olmakla birlikte Türkiye’de yerleşmiş olan yabancılara da istisnaî
çalışma izni verilebileceği düzenlendiğinden, ifadeye açıklık getirmek amacıyla
Uygulama Yönetmeliği md.45’te, “yerleşmiş yabancı” kavramından ne anlaşılması
gerektiği ifade edilmiştir. Buna göre, İçişleri Bakanlığı’nın ikamet izinleri açısından
175 Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 5.
176 Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 449.
63
bu kapsamda mütalaa ettiği kişiler anlaşılacaktır. Bu yabancıların, emniyet
makamlarından aldıkları durumlarını kanıtlayan belgeyi diğer belgelerle birlikte
başvuruları sırasında Bakanlığa iletmeleri gerekmektedir.
Uygulamada, yabancının yerleşmiş sayılıp sayılmayacağına ilişkin tespit
yapılırken toplam olarak Türkiye’de kalınan süre dikkate alınmakla birlikte, daha
çok, yabancının Türkiye’de yerleşmek niyetiyle oturduğu izlenimi verip
vermediğinin belirleyici olduğu ifade edilmektedir. Bu izlenime örnek olarak da,
yabancının Türkiye’nin dış temsilciliklerinden “uzun süreli kalma amaçlı vize”
alarak gelmesi, düzenli bir ikamet iznine sahip olması, Türkiye’de taşınmaz edinmesi
veya Türkiye’de iş yerinin bulunması ve birçok faaliyetini Türkiye odaklı yürütüyor
olması gibi hâller gösterilmiştir177.
(3) Yerleşmiş Sayılan Yabancıların Türk Vatandaşı Eşinden Olan
Çocukları
YÇİHK md.8’in ilk bendinde istisnaî çalışma izni alabilecek yabancılar
arasında, bir Türk vatandaşıyla olan evliliği en az üç yıl sürdükten sonra sona ermiş
olmakla birlikte Türkiye’de yerleşmiş olan yabancıların Türk vatandaşı eşinden olan
çocukları da sayılmıştır. Bu kişilerin “Türk vatandaşı eşinden olan çocukları” için de
istisnaî çalışma izniyle çalışma imkânı getirilmiş olması doktrinde haklı olarak
eleştirilmiştir178. Zira, Anayasa’nın 66 maddesinin ikinci fıkrasında “Türk babanın
veya Türk ananın çocuğu Türk’tür.” hükmü yer almaktadır. Türk Vatandaşlığı
Kanunu md.7/f.1 uyarınca da “Türkiye içinde veya dışında Türk vatandaşı ana veya
babadan evlilik birliği içinde doğan çocuk Türk vatandaşıdır.”179. Dolayısıyla,
177 Asar, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, s. 140, dn. 165.
178 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 171; Sibel Özel, “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Üzerine Bir Değerlendirme”, Gülören Tekinalp’e Armağan, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl: 23, S. 1-2, 2003, s. 614-615; Köksal, Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve Yabancıların Çalışma Hakları, s. 55; Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 449.
179 Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında ise sırasıyla, Türk vatandaşı ana ve yabancı babadan evlilik birliği dışında doğan çocuğun Türk vatandaşı olduğu; Türk vatandaşı baba ve yabancı anadan evlilik birliği dışında doğan çocuğun ise, soy bağı kurulmasını sağlayan usûl ve esasların yerine getirilmesi hâlinde Türk vatandaşlığını kazanacağı hükme bağlanmıştır.
64
yabancının Türk vatandaşı eşinden olan çocukları zaten Türk vatandaşı
olduklarından, bu kişilere de âdeta yabancı muamelesi yapılarak istisnaî çalışma
izniyle çalışma hakkının tanınması hukukî açıdan kabul edilemez bir hatadır180.
Doktrinde bir görüşe göre, burada kast edilen çocuklar, Türk vatandaşı eşten olup da,
evlilik birliği sona erdiğinde Türk vatandaşlığı bulunmayan çocuklardır. Daha açık
bir şekilde ifade edilecek olursa, Türk Vatandaşlığı Kanunu md.25’e göre kişilerin
çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybetmesi hâlinde, Türk
vatandaşlığını kaybeden ana ya da babanın talebinin bulunması ve diğer eşin de
muvafakat etmesi hâlinde (muvafakat verilmemesi hâlinde ise, hâkim kararına göre
işlem yapılacağı hükme bağlanmıştır) çocukları da kendileriyle birlikte Türk
vatandaşlığını kaybederler. İşte YÇİHK md.8’de belirtilen çocukların da bu şekilde,
Türk vatandaşlığını kaybeden ana veya babalarıyla birlikte gerekli koşulların
sağlanmasıyla Türk vatandaşlığını kaybeden çocuklar olduğu ileri sürülmüştür181.
Kanaatimizce doktrinde de haklı olarak ifade edildiği gibi182, ne YÇİHK
md.8’in, ne de konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalar getiren Uygulama Yönetmeliği
md.46’nın lâfzından böyle bir anlam çıkarılması mümkün gözükmektedir.
Dolayısıyla, gerçekten hedeflenen, doğumla Türk vatandaşlığını kazanmış olup da,
sonradan bir şekilde Türk vatandaşlığını kaybedenlere çalışma hakkı bakımından
kolaylık getirmekse, bu konuda madde metninde yapılacak bir değişiklikle açık
düzenlemelere yer verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
(4) Türk Vatandaşlığını Kaybedenler
YÇİHK md.8’de istisnaî çalışma izni verilebilecek bir diğer grup yabancı,
“5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu md.34183 kapsamında bulunan yabancılar ve
180 Hükmün bu hâliyle, annesi veya babası yabancı olan Türk vatandaşı ile annesi ve babası Türk olan Türk vatandaşı arasında Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olarak ayrımcılığa yol açacağı da doktrinde ifade edilmiştir. Bkz. Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 449.
181 Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 48; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 6.
182 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 171, dn. 27.
183 YÇİHK md.8’in (b) bendinde, 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun ilgili maddeleri yer almasına karşın, söz konusu Kanun 5901 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırıldığından ve 5901 sayılı
65
bunların füruu” olarak belirlenmiştir. Türk vatandaşlığının seçme hakkı ile kaybını
düzenleyen md.34’te bu kişiler, ana ya da babadan dolayı soy bağı nedeniyle
doğumla Türk vatandaşı olanlardan yabancı ana veya babanın vatandaşlığını
doğumla veya sonradan kazananlar; ana ya da babadan dolayı soy bağı nedeniyle
Türk vatandaşı olanlardan doğum yeri esasına göre yabancı bir devlet vatandaşlığını
kazananlar; evlat edinilme yoluyla Türk vatandaşlığını kazananlar; doğum yeri
esasına göre Türk vatandaşı oldukları hâlde, sonradan yabancı ana veya babasının
vatandaşlığını kazananlar; herhangi bir şekilde Türk vatandaşlığını kazanmış ana
veya babaya bağlı olarak Türk vatandaşlığını kazananlar olarak belirlenmiştir.
Sayılan bu kişilerin, ergin olmalarından itibaren üç yıl içinde Türk vatandaşlığından
ayrılabilecekleri hükme bağlanmıştır. Türk vatandaşlığından seçme hakkını
kullanarak ayrılan bu kişilere, vatana bağlılıkla bağdaşmayan hâller sonucu
uygulanan bir kaybettirme işlemine konu olan kişilerden farklı olarak istisnaî çalışma
izni getirilmesi olumlu bir gelişme olarak görülmüştür184.
YÇİHK md.8’de yer alan, Türk Vatandaşlığı Kanunu md.34 kapsamında
sayılan yabancıların yanı sıra bunların füruuna185 da Bakanlığa başvuru sırasında
durumlarını belgelemek koşuluyla (Uygulama Yönetmeliği md.47) istisnaî çalışma
izni verilebileceği düzenlemesi doktrinde eleştirilmiştir186. 5901 sayılı Kanun
md.35/f.2 uyarınca, Türk vatandaşlığından seçme hakkını kullanarak ayrılan kişilerin
çocukları md.27/f.2’ye yapılan atıf gereği yalnızca, Türk vatandaşlığını kaybeden
Kanun md. 47/f.2 gereği, diğer kanunlarda 403 sayılı Kanun’a yapılmış atıflar bu Kanun’a yapılmış sayılacağından, biz açıklamamızda, 5901 sayılı Kanun’un ilgili maddelerine yer vermeyi uygun gördük.
184 Güven, Çalışkan, Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri, s. 223; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 6.
185 YÇİHK’nin kabul ediliş tarihinden (27.02.2003) daha önceki bir tarihte (22.11.2001) kabul edilen Medeni Kanun’da “alt soy” ifadesinin kullanılması karşısında, madde metninde “füru” ifadesine yer verilmesi doktrinde eleştirilmiştir. Bkz. Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 172, dn. 28. Kanaatimizce de, temel hukuk metinlerinde ifade birliğinin sağlanması son derece önemli olduğundan, metinde yer alan “füru” kelimesi yerine “alt soy” kelimesinin kullanılması daha doğru olurdu.
186 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 171; Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 449-450. Söz konu eleştiriler, o dönem yürürlükte bulunan 403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu esas alınarak yapılmıştır. Ancak, Türk vatandaşlığının kaybında kabul edilen genel ilkeye, yeni Kanun’da da yer verildiğinden, eleştirilerin geçerliliğini koruduğu söylenebilecektir.
66
ana ya da babanın talebinin bulunması ve diğer eşin de muvafakat etmesi hâlinde
Türk vatandaşlığını kaybederler. Dolayısıyla, Türk vatandaşlığını kaybeden kişilerin
çocuklarının da âdeta kendiliğinden Türk vatandaşlığını kaybederek yabancı
statüsüne girecekleri anlamını içeren ifadenin isabetli olmadığı açıktır. Zira, söz
konusu çocuklar yukarıda açıklanan istisna dışında kural olarak ana veya babalarına
bağlı olarak Türk vatandaşlığını kaybetmediklerinden yabancı konumunda değillerdir
ve bu nedenle, çalışma iznine tâbi olarak çalışmaları da söz konusu olmayacaktır.
(5) Rüşt Yaşını Doldurmadan Türkiye’ye Gelerek Eğitimini
Türkiye’de Tamamlayanlar
YÇİHK md.8’de “Türkiye’de doğan veya kendi millî kanununa, vatansız ise
Türk mevzuatına göre rüşt yaşını doldurmadan Türkiye’ye gelen ve Türkiye’de
meslek okulu, yüksek okul veya üniversiteden mezun olan yabancılar”a da Bakanlığa
başvurusu sırasında durumlarını belgelemek koşuluyla (Uygulama Yönetmeliği
md.48) istisnaî çalışma izni verilebileceği hükme bağlanmıştır. Her ne kadar,
“gelmek” deyiminden ne anlaşılması gerektiği doktrinde de belirtildiği üzere açık
değilse de187, söz konusu düzenlemenin, Türkiye’de okumuş, yetişmiş, burs vb.
hâllerle kendisine yatırım yapılmış kişilerin ülkede kalmalarının sağlanması ve
böylece ekonomik gelişmeye katkının gerçekleştirilmesi bakımından önemli olduğu
doktrinde ifade edilmiştir188.
(6) İskân Kanunu Kapsamında Olanlar
“5543 sayılı İskân Kanunu189’na göre, muhacir (yeni kanunda yer verilen
ifadeyle göçmen), mülteci veya göçebe olarak kabul edilen yabancılar”a da
187 Bkz. Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 172 ve dn.29.
188 Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 450.
189 Madde metninde 2510 sayılı İskân Kanunu’na göre muhacir, mülteci veya göçebe olarak kabul edilen yabancılardan bahsedilmesine karşın, söz konusu Kanun, 5543 sayılı Kanun’la ilga edildiğinden (md.48) ve dolayısıyla 2510 sayılı Kanun’a yapılmış atıflar 5543 sayılı Kanun’a yapılmış sayılacağından, biz açıklamamızda yürürlükte bulunan 5543 sayılı Kanun’a yer vermeyi uygun gördük.
67
Bakanlığa başvuru sırasında durumlarını belgelemek koşuluyla (Uygulama
Yönetmeliği md.49) istisnaî çalışma izni verilebilmesi YÇİHK md.8’de kabul
edilmiştir.
5543 sayılı İskân Kanunu’na göre göçmen, “Türk soyundan ve Türk kültürüne
bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu hâlde Türkiye’ye gelip bu
Kanun gereğince kabul olunanlardır.” Göçmen olarak kabul edilecekler bakımından,
Türk soyundan olmanın ve Türk kültürüne bağlılığın tayin ve tespitinin ise, ilgili
bakanlıkların görüşü alınarak Dışişleri Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu
kararı ile yapılacağı İskân Kanunu md.7’de hükme bağlanmıştır.
Her ne kadar doktrinde göçmenlerin, gerekli işlemlerin ilgili kuruluşlarca
tamamlanmasından sonra Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlığa alınacakları
(md.8/f.4) esasına dayanılarak yabancı olmadıkları ileri sürülmüşse de190, burada
istisnaî çalışma izni verilebileceği öngörülenler, göçmen vizesi alarak ülkeye giriş
yaptıktan sonra kendilerine göçmen belgesi verilen, ancak henüz vatandaşlık
işlemleri tamamlanmamış olan kişilerdir191. Dolayısıyla, söz konusu işlemler
tamamlanıncaya kadar bu kişiler hukuken yabancı statüsünü haiz olduklarından,
Türk vatandaşlığını kazanana kadar bu kişilere istisnaî çalışma izniyle çalışabilme
imkânının getirilmiş olması kanaatimizce yerindedir. Hiç şüphesiz, vatandaşlık
işlemlerinin tamamlanmasının ardından, söz konusu kişiler çalışma iznine gerek
olmadan serbestçe çalışabileceklerdir.
Kanun’da mülteciye ilişkin bir tanıma ise yer verilmemiştir. Mülteciye ilişkin
tanımın, Türkiye’nin taraf olduğu 1951 tarihli Sözleşme ve 1967 tarihli Protokol’ün
yanı sıra, “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere
Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma
Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine
Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”in üçüncü maddesinde yapılmış
190 Seviğ (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 209, Seviğ (Vedat Raşit), Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, s. 15; Göğer, Yabancılar Hukuku, s. 7.
191 Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 50.
68
olduğu görülecektir. Bu tanıma göre mülteci, “Avrupa'da meydana gelen olaylar
sebebiyle ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasî
düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı
olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade
edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve
önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan
dolayı dönmek istemeyen yabancıyı ifade eder.”
YÇİHK md.8’de yer alan mültecilere ilişkin bu istisnanın kabulünde “insanî
nedenler”in etkili olduğu ileri sürülmüştür. Bu sayede, hem meslek sahibi
mültecilerin istisnaî çalışma izni alarak yaşamlarını sürdürebilmelerinin önünün
açılmış, hem de ülkemizin bir sorunu olan yabancı kaçak işçilikle mücadeleye
yardımcı önemli bir adımın atılmış olduğu ifade edilmiştir192 .
5543 sayılı Kanun’da göçebeye ilişkin tanımın ise, “yerleşik tarımsal
faaliyetler dışında kalmış, sabit ve daimi bir konuta bağlı olmadan geçimlerini göçer
hayvancılıkla sağlayan, tabiat ve iklim şartlarına göre yurt içinde yaylak ve kışlaklar
arasında göçen, bu hayat tarzını kadimden beri sürdüren, aralarında hısımlık
ilişkileri bulunan ve hayvancılık faaliyetlerini bir grup hâlinde yürüten Türk
vatandaşları” olarak yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla, 5543 sayılı Kanun’da
Türk vatandaşı oldukları belirtilen bir grubun, yabancı statüsünü haizlermiş gibi,
YÇİHK’de çalışma hakkı bakımından çalışma iznine tâbi tutulması hukukî açıdan
kabul edilebilir bir sonuç değildir193.
192 Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 6.
193 YÇİHK kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan 2510 sayılı İskân Kanunu’nda “göçebe”ye ilişkin özel bir tanım yapılmamış, yalnızca muhacir tanımı yapılırken Türk soylu göçebe fertlere de yer verilmişti. Dolayısıyla, 2510 sayılı Kanun yürürlükteyken yapılmış söz konusu düzenleme, 5543 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ve göçebelere ilişkin yepyeni bir tanımın yapılmış olması karşısında, değiştirilmek zorundadır.
69
(7) Avrupa Birliği Üyesi Devlet Vatandaşlarıyla Bunların Eş ve
Çocukları
“Avrupa Birliği üyesi ülke vatandaşları ile bunların Avrupa Birliği üyesi
olmayan eş ve çocuklarına” da istisnaî çalışma izni verilebileceği maddede
düzenlenmiştir.
Uygulama Yönetmeliği md.50/f.2’de de, Avrupa Ekonomik Topluluğu-
Türkiye Ortaklık Konseyi Kararı’nın, bu yabancıların iş piyasasına girmeleri ile ilgili
daha lehte olan 6. ve 7. madde hükümlerinin, söz konusu kararın 11. maddesi gereği
saklı olduğu ifade edilmiştir.
Karar’ın 11. maddesinde, Türkiye’nin iş gücü piyasasına usûlüne uygun
biçimde giren Topluluk üyesi devlet vatandaşları ve onlarla birlikte bulunma hakkına
sahip aile üyelerinin bu Karar’ın 6, 7, 9 ve 10. maddelerinde yer verilen koşulları
karşılamaları şartıyla, söz konusu maddelerde yer alan hak ve avantajlardan
yararlanacakları hükme bağlanmıştır.
Dolayısıyla, söz konusu Karar’ın 6. ve 7. maddelerinde yer alan esasları
incelememiz gerekecektir.
Söz konusu kararın 6. maddesinin ilk fıkrasına göre, “Aile üyelerinin
serbestçe işe giriş konusunda tâbi olduğu md.7 hükümleri saklı kalmak kaydıyla,
Topluluk üyesi devletin iş gücü piyasasına usûlüne uygun biçimde giren Türk işçisi,
-Bir yıllık kanunî çalışmadan sonra, o üye devlette, aynı işverenin yanında
mevcut bir iş söz konusuysa çalışma izninin yenilenmesi hakkına sahiptir.
- Üç yıllık kanunî çalışmadan sonra ve Topluluk üyesi devletlerin işçilerinin
öncelik hakkı saklı kalmak kaydıyla, kendisinin seçeceği herhangi bir işverenin
yanında, aynı işe ilişkin olarak normal koşullar altında yapılan ve söz konusu
devletin iş bulma kurumlarına kayıtlı başka bir teklife cevap verme hakkına sahiptir.
- Dört yıllık kanunî çalışmadan sonra, söz konusu Topluluk üyesi devlette
kendi seçeceği herhangi bir ücretli işe girme hakkına sahiptir.”
70
Maddenin ikinci fıkrasında, yıllık izinler ve annelik veya iş kazası yahut kısa
süreli hastalık nedeniyle meydana gelen devamsızlık hâllerinin çalışma süresinden
sayılacağı; ilgili makamlar tarafından usûlüne uygun olarak belgelenen ve elde
olmayan nedenlerle meydana gelen işsizlik dönemleri ile hastalığa bağlı uzun süreli
devamsızlık hâllerinin ise çalışma süresinden sayılmayacağı, ancak önceki çalışma
süresinin sonucunda kazanılan hakları da etkilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Son fıkrada ise, birinci ve ikinci fıkraların uygulanmasına ilişkin esasların
ulusal mevzuatlarca hüküm altına alınacağı ifade edilmiştir.
Karar’ın 7. maddesi incelendiğinde, Türk işçinin aile üyeleri için, en az üç yıl
kanunî ikametten sonra Topluluk üyesi devletlerin işçilerinin öncelik hakkı saklı
kalmak kaydıyla her türlü iş teklifine cevap verme; en az beş yıllık kanunî ikametten
sonra ise, kendilerinin seçeceği her türlü ücretli işe serbestçe girme hakkı tanındığı
görülecektir.
Maddenin son fıkrasında, Türk işçilerinin işçi kabul eden ülkede meslekî bir
eğitim kursunu tamamlayan çocuklarının, Topluluk üyesi ülkede ne kadar süredir
ikamet ettikleri göz önüne alınmaksızın, her türlü teklife cevap verme hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Ancak, bunun için ebeveynlerinin söz konusu Topluluk üyesi
ülkede en az üç yıl kanunî olarak çalışmış olmaları şartı aranmıştır194.
Söz konusu Karar’da özetle, dört yıllık kanunî çalışma süresini tamamlayan
Topluluk üyesi devlet vatandaşına ve beş yıllık kanunî ikamet koşulunu yerine
getiren Topluluk üyesi devlet vatandaşının aile üyelerine her türlü işe serbestçe girme
hakkı tanınmıştır195. Dolayısıyla, dört yıl kanunî çalışma koşulunu yerine getiren AB
üyesi devlet vatandaşları ve beş yıl kanunî ikamet koşulunu yerine getiren aile
üyeleri için tanınan en önemli ayrıcalık, süresiz çalışma izinlerinde kabul edildiği
üzere, iş piyasasındaki durum, çalışma hayatındaki gelişmeler vb. koşullar dikkate
194 Kararın İngilizce metni için bkz. www.dpt.gov.tr/DocObjects/.../TATOKK_Cilt2_1964-2000.pdf (Çevrimiçi) 27.05.2010.
195 Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 65 vd.
71
alınmaksızın ve belirli bir iş, işyeri, coğrafî alanla sınırlandırılmaksızın, başka bir
deyişle Bakanlığın takdir hakkı olmaksızın çalışma izni alabilmeleridir196.
Doktrinde, bu hükümler göz önünde bulundurularak gerekli koşulları yerine
getiren AB vatandaşları için, işin niteliğinin gerektirdiği diploma, ustalık belgesi vb.
dışında herhangi bir koşulun aranmaması gerektiği, hatta bu işin Türk vatandaşlarına
hasredilmiş işlerden olmasının da sonucu değiştirmeyeceği ileri sürülmüştür197. Bu
görüşün karşısında ise, 1/80 sayılı Karar’ın ilgili maddelerinin söz konusu yasak
hükümlerini etkileyen bir işlevinin olmadığı ve dolayısıyla bu kapsamda AB
vatandaşlarına tanınan çalışma izninin, ancak yabancılara yasaklanmamış işler
bakımından söz konusu olduğu görüşü yer almaktadır198. Kanaatimizce de, TBMM
tarafından uygun bulma yasası ile onaylanmadıklarından Türk hukuku açısından
bağlayıcılığı bile söz konusu olmayan Ortaklık Konseyi Kararları’na199 dayanılarak
Uygulama Yönetmeliği’ne getirilen istisna sonucu, AB üyesi devlet vatandaşlarının
çalışma hakkına ilişkin olarak kamu düzeni, kamu güvenliği vb. gerekçelerle
getirilen sınırlamalar söz konusu olmaksızın çalışabileceklerine ilişkin görüş isabetli
değildir. Kaldı ki, söz konusu Karar’ın ilgili maddelerinde de bu yönde bir
düzenleme mevcut değildir. 196 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 51. Ancak, burada da süresiz çalışma iznine ilişkin yaptığımız açıklamalar geçerli olduğundan, kamu güvenliği, kamu düzeni vb. özel nedenlerin varlığı halinde, çalışma izni talebi reddedilebilecektir. Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. yukarıda Bölüm I, III, A, 2-b, s. 50 vd.
197 Çiçekli, Türkiye’deki AB Vatandaşlarının Çalışma Ve İkamet Hakları, s. 226-227. AB üyesi devlet vatandaşlarının YÇİHK md.2/f.3 uyarınca, karşılıklılık ilkesi, uluslararası hukuk ve Avrupa Birliği esasları dikkate alınarak muaf tutulan yabancılardan olduğu ve bu nedenle Türkiye’de kanunî olarak ikamet ve çalışma hakkına sahip üye devlet vatandaşlarının, belirli süreler sonunda çalışma izni almaktan muaf tutulacakları da doktrinde ileri sürülmüştür. Bkz. Güven, Çalışkan, Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri, s. 213; Cin, Türk Mevzuatının AB Müktesebatı ile Uyum Sorunu, s. 5. Yazar, kanunî olarak ikamet ve çalışma koşulunun aranmasının gerektiği yönünde bir açıklama yapmaksızın muafiyetin söz konusu olduğunu ileri sürmektedir.
198 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 52.
199 Söz konusu kararların uluslararası hukuktaki yeri AB üyesi ülkeler açısından da tam olarak aydınlatılmış değildir. Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın verdiği çeşitli kararlardan çıkan sonuç, Ortaklık Konseyi Kararları’nın “Topluluk Hukuku’nun bütünleyici parçası” olduğu yönündedir. Ancak, Türkiye AB’ye üye olmadığından Topluluk müktesebatı ve Adalet Divanı kararlarının Türk hukuku açısından bağlayıcılığı olmadığı açıktır. Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 49 vd, Güzel, Ertan, Belirli Süreli İş Sözleşmesinin Yapılma ve Yenilenme Koşulları, s. 399.
72
Her ne kadar doktrinde, gerek YÇİHK md.8’de, gerekse de Uygulama
Yönetmeliği md.50/f.2’de 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın saklı tutulması
suretiyle AB vatandaşları için öngörülen ayrıcalıklı düzenin, YÇİHK’nin AB
müktesebatı çerçevesinde kabul edilmiş bir kanun olması ve Türkiye’nin AB
üyeliğine adaylığı göz önüne alındığında, AB ile ilişkiler kapsamında olumlu bir
gelişme olduğu ileri sürülmüşse de200, AB üyesi olmayan Türkiye’de öngörülmüş
olması bakımından eleştiriye açık olduğu da ifade edilmiştir201.
Her şeyden önce, AB vatandaşları hakkında 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi
Kararı’nın ilgili maddelerinin saklı tutulduğuna ilişkin hükmün YÇİHK yerine,
Yönetmelik’te yer alması anlaşılabilir değildir. Gerek, kanun yapma tekniği
açısından202, gerekse de uygulamada yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçmek
adına203, böyle bir hükmün mevzuatta yer alması arzu ediliyorsa, söz konusu hükme
YÇİHK’de yer verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Doktrinde ayrıca, her ne kadar Ortaklık Hukuku belgelerinin Türk hukukunda
doğrudan etkiye sahip olup olmadığı, başka bir ifadeyle bunların uygulanabilmesi
için iç hukukta yasal bir düzenlemeye gerek olup olmadığı üzerinde tartışılması
gereken bir konu ise de, incelediğimiz 1/80 sayılı Karar’ın ve esasında genel olarak
tüm Ortaklık Konseyi Kararları’nın birtakım hakları karşılıklı olarak sağladığı göz
önüne alındığında, söz konusu hakların AB ülkelerinde Türk vatandaşlarınca
200 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 126; Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 51; Güven, Çalışkan, Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri, s. 224; Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 7.
201 Çelikel, Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Program, s. 118.
202 Türkiye’de öğrenim gören yabancı uyruklu öğrencilere ilişkin çalışma yasağı getiren hükmün, kanun yerine yönetmelikte yer alması eleştirilirken, aynı eleştirinin yasağı bertaraf eden hükümlerin yönetmelikle getirildiği hâllerde de yapılması gerektiği doktrinde haklı olarak ifade edilmiştir. Başka bir deyişle, Türk vatandaşlarına hasredilmiş işler bakımından mevcut sınırlayıcı hükümlerin bir yönetmelik hükmüyle önüne geçilememesi gerekir. Sargın, Türkiye’de Öğrenim Gören Yabancı Öğrenciler, s. 352. Bu temel esastan hareketle konumuz açısından, şayet AB vatandaşlarına çalışma izni bakımından YÇİHK’de öngörülen çalışma izni sisteminden daha lehe bir sistem öngörülmek isteniyorsa, bunun yine kanunla yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
203 Bu konuda bkz. Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 51-52.
73
kullanılması desteklenirken, Türkiye’deki AB vatandaşları tarafından
kullanılamayacağını ileri sürmenin tezat teşkil edeceği ileri sürülmüştür204.
Belirtmek gerekir ki, Ortaklık Konseyi Kararları’nın uluslararası ve iç
hukuktaki yerinin tam olarak belirli olmaması karşısında, bu konuda Avrupa
Topluluğu Adalet Divanı Kararları’ndan çıkan sonuca göre hareket edilmektedir. Bu
kararlarda, Ortaklık Konseyi Kararları’nın “topluluk hukukunun bütünleyici parçası”
oldukları ifade edilmiş ve kararlarda yer alan açık ve doğrudan yükümlülükler
öngören hükümlerin doğrudan uygulanabileceği ifade edilmiştir205. Ancak, yukarıda
da açıklandığı üzere, Türkiye AB üyesi olmadığından Topluluk müktesebatı ve
Adalet Divanı kararlarının Türk hukuku açısından bağlayıcılığı yoktur206.
Ortaklık Konseyi Kararları’nın karşılıklılık esasına dayandığı ve AB üyesi
devletlerde Türk vatandaşlarına tanınan hakların, Türkiye’de de AB vatandaşlarına
tanınması gerektiği yönündeki iddia ise, AB ile Türkiye arasında yapılan
antlaşmalarda Türk vatandaşlarına sağlanan haklar bakımından üye devlet
yetkililerinin ihmâlkâr davrandığı veya kasıtlı olarak bu hakları tanımaktan
kaçındıkları gerçeği207 göz önüne alındığında, geçerli görülemeyecektir.
204 Çiçekli, Türkiye’deki AB Vatandaşlarının Çalışma ve İkamet Hakları, s. 230.
205 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 49.
206 Bkz. yukarıda, Bölüm I, B, 2-d, s. 65, dn.190. ATAD’ın bu konuya ilişkin birtakım kararları için bkz. Özkan, Yabancıların Çalışma Hürriyeti, s. 122-132; Arif Köktaş, “Avrupa Birliği Hukukunun Türk Vatandaşlarına Sağladığı Haklar”, Sosyal Güvenlik Dünyası Dergisi, S. 4, Yıl: 2, Nisan-Mayıs-Haziran, 1999, s. 55-72.
207 Üye devletlerin bu konudaki tutumunun birden fazla nedeni olduğu ileri sürülmüştür. İlk olarak, bu ülkelerde yaşanan işsizlik gerekçe gösterilmiş ve bu sorunu çözmek için Türk vatandaşlarına bazı hakların verilmeyerek ülkelerine dönmelerinin sağlanmasının amaçlandığı ifade edilmiştir. Bir diğer neden olarak, Ortaklık Konseyi Kararları’nın, AB’nin bir tür resmi gazetesi olan Official Journal’da yayınlanmasının zorunlu olmaması karşısında, üye devletlerin söz konusu kararlardan haberdar olmaması gösterilmiştir. Son olarak, Topluluk hukukunun gelişmesinde büyük katkısı olan ATAD’ın bu konuda önüne gelen dâvalarla birtakım soyut kavramlara işlerlik kazandırdığı ve bu nedenle söz konusu hakların da ancak bu kararlar çerçevesinde zamanla şekilleneceği ve üye devletlerce uygulanabilir hale geleceği belirtilmiştir. Bkz. Köktaş, AB Hukukunun Türk Vatandaşlarına Sağladığı Haklar, s. 56 vd.
74
Sonuç olarak, açıklanan gerekçelerle, Avrupa Birliği vatandaşlarına istisnaî
çalışma izni tanınması yönündeki hükmün eleştiriye açık olduğunu ifade etmek
isteriz.
(8) Büyükelçilik, Konsolosluk ve Uluslararası Kuruluşların
Türkiye’deki Temsilciliklerinde Görevlendirilenler
YÇİHK md.8’de “yabancı devletlerin Türkiye’deki büyükelçilikleri ile
konsolosluklarında ve uluslararası kuruluşların temsilciliklerinde görevli diplomat,
idarî ve teknik personelin hizmetinde çalışanlar ile karşılıklılık ilkesi çerçevesinde
olmak ve görev süresiyle sınırlı kalmak üzere Türkiye’de bulunan büyükelçilikler,
konsolosluklar ve uluslararası kuruluşların temsilciliklerinde görevlendirilen
diplomatların ve idarî ve teknik personelin eş ve çocuklarına” da istisnaî çalışma izni
verilebileceği düzenlenmiştir.
Dikkat edilecek olursa, düzenlemede yer verilen diplomat, idarî ve teknik
personelin hizmetinde çalışanlar için verilebilecek istisnaî çalışma izni için
karşılıklılık koşulu aranmazken, diplomat, idarî ve teknik personelin eş ve
çocuklarına verilebilecek istisnaî çalışma izni için karşılıklılık koşulunun aranacağı
hükme bağlanmıştır. Ayrıca, gerek YÇİHK md.8 gerekse de Uygulama Yönetmeliği
md.51 uyarınca, eş ve çocuklara ilişkin çalışma izni, diplomat, idarî ve teknik
personelin görev süresiyle sınırlı olarak verilebilecektir.
Yönetmelik’in 51. maddesinde ayrıca, bu izinlerin Dışişleri Bakanlığı
kanalıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na intikal eden başvurular üzerine,
Dışişleri Bakanlığı’nın görüşleri doğrultusunda verilebileceği ifade edilmiştir.
(9) Bilimsel, Kültürel ve Sportif Amaçlarla Kısa Süreli Gelenler
“Bilimsel ve kültürel faaliyetler amacıyla bir ayı aşan ve sportif faaliyetler
amacıyla dört ayı aşan süre ile geçici olarak Türkiye’ye gelecek yabancılar” da
75
istisnaî çalışma izni verilebilecek yabancılar arasında sayılmıştır. Bu hükmün,
YİSHK md.3/f.3 ve md.5 hükümlerine paralel olduğu doktrinde ifade edilmiştir208.
Gerçekten de, YİSHK md.3/f.3 uyarınca, konferans, konser vermek gibi
kültürel faaliyetlerde bulunmak üzere turneye çıkmış olup da Türkiye’ye gelen
yabancılar, bu faaliyetlerin bir aydan fazla sürmemesi şartıyla, ikamet izninden muaf
tutulmuşlardır. Dolayısıyla, bu kişiler bir ayı aşan faaliyetlerin söz konusu olması
durumunda talepte bulunarak istisnaî çalışma izni alabileceklerdir. Çalışma izninin
geçerli olması için de hiç kuşkusuz bu bir ayın sonunda ikamet izni alma
zorunlulukları söz konusu olacaktır.
Yine, YİSHK md.5’te, millî veya milletlerarası tarih, kültür, güzel sanat
şenlikleri vb. faaliyetler yanında, spor müsabakaları maksadıyla, Türkiye’ye “turist”
damgalı giriş vizeleriyle gelecek yabancıların bu vizelerinde ikamet bakımından
sınırlayıcı bir hüküm mevcut değilse, dört ay süreyle ikamet tezkeresi almakla
yükümlü olmadıkları hükme bağlanmıştır. Burada da dört aylık sürenin sonunda,
kişinin sportif faaliyeti geçici olarak sürdürmek istemesi durumunda, talepte
bulunarak istisnaî çalışma izni alabilmesi ve buna bağlı olarak da ikamet tezkeresi
alma zorunluluğu söz konusu olabilecektir.
(10) Kilit Personel Niteliğindeki Yabancılar
YÇİHK md.8’de son olarak, “kanunla yetki verilen bakanlıklar ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca sözleşme veya ihale usûlleriyle mal ve hizmet alımı, bir işin
yaptırılması veya bir tesisin işletilmesi işlerinde çalıştırılacak kilit personel
niteliğindeki yabancılara” istisnaî çalışma izni verilebileceği öngörülmüştür.
Söz konusu hükümle, kanunla yetki verilen bakanlıklar ile kamu kurum ve
kuruluşlarınca sözleşme veya ihale usûlleriyle mal ve hizmet alımı, bir işin
yaptırılması veya bir tesisin işletilmesi işlerinde çalıştırılacak kimseler için istisnaî
çalışma izni verilebileceği ifade edilmiştir. Yoksa, yukarıda açıklandığı üzere209,
208 Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 51.
209 Bkz. yukarıda Bölüm I, II, D-3, s. 22.
76
YÇİHK md.2 uyarınca, bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarınca kanunla verilen
yetkiye dayanarak çalışma izni verilen veya istihdam edilen yabancılar bu kanun
kapsamında olmadıklarından istisnaî çalışma izniyle çalışmaları da söz konusu
olmayacaktır.
Bu kapsamda çalıştırılacak “kilit personel”e ilişkin tanım YÇİHK’de yer
almamaktadır. Uygulama Yönetmeliği’nin “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde yer
verilen tanıma göre kilit personel, Türkiye’de kurulu bulunan ve tüzel kişiliğe sahip
bir şirketin, aşağıdaki şartlardan en az birini sağlayan personelidir. Bu şartlar
dâhilinde kilit personel,
1)Şirketin üst yönetiminde ya da yürütme pozisyonunda çalışmak,
2)Şirketin tamamını veya bir bölümünü yönetmek,
3)Şirketin denetçilerinin, idari veya teknik personelinin işlerini denetlemek
veya kontrol etmek,
4)Şirkete yeni personel almak ya da mevcut personelin işine son vermek veya bu
konularda teklif yapmak,
alanlarından en az bir tanesinde görev alan veya bu konularda yetki sahibi; şirket
ortağı, yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu üyesi, genel müdür, genel müdür
yardımcısı, şirket müdürü, şirket müdür yardımcısı ve benzeri mevkilerde görev
yapan kişiyi ifade eder.
Söz konusu tanım, Doğrudan Yabancı Yatırımlarda Yabancı Uyruklu
Personel İstihdamı Hakkında Yönetmelik’te yapılan kilit personel tanımına oldukça
yakındır. Mevzuat dâhilinde ifade birliğinin sağlanması son derece önemli
olduğundan bu yaklaşımı yerinde bulduğumuzu ifade etmek isteriz.
Uygulama Yönetmeliği md. 54’te, kanunla yetki verilen bakanlıklar ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca sözleşme veya ihale usûlleriyle mal ve hizmet alımı, bir işin
yaptırılması veya bir tesisin işletilmesi işlerinin yanı sıra, yapım ve her türlü inşaat
işinde çalıştırılacak kilit personel niteliğindeki yabancıların çalışma izni talebinde
77
bulunmaları hâlinde, sözleşme veya ihalede belirlenen süre için istisnaî çalışma izni
verilebileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, söz konusu hükümle, kanunda
öngörülen sürelere tâbi olmaksızın verilebilen istisnaî çalışma izninin süresine ilişkin
üst sınır da belirlenmiştir. Buna göre çalışma izninin süresi, sözleşme veya ihalede
belirtilen süreden fazla olamayacaktır.
(11) Türkiye’de Bulunan Büyükelçilik veya Konsolosluklar
Bünyesinde Faaliyet Gösteren Okullardaki Yabancı Öğretmenler
Kanunda yer almamasına karşın, Uygulama Yönetmeliği’nin “istisnaî hâller”i
düzenleyen dördüncü bölümünün sonunda yer alan 54. madde uyarınca, Türkiye’de
bulunan büyükelçilik veya konsolosluklar bünyesinde faaliyet gösteren okullardaki
yabancı öğretmenlere, yabancı ülkelerin Türkiye’de bulunan kültür kurumlarındaki
görevlilerine, din kurumlarında görevlendirilecek din görevlilerine, çalışmak üzere
ikamet izinlerinin İçişleri Bakanlığınca verileceği ve bu konulardaki izin
başvurularının Dışişleri Bakanlığı kanalı ile yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Öncelikle, söz konusu hükme neden YÇİHK’de yer verilmediği anlaşılabilir
değildir. Ayrıca, Yönetmelik’in 54. maddesinin başlığı, “Türkiye’de Bulunan
Büyükelçilik veya Konsolosluklar Bünyesinde Faaliyet Gösteren Okullardaki
Yabancı Öğretmenler, Kültür Kurumlarında Görevlendirilenler ile Din Kurumlarında
Görev Alacak Yabancıların Çalışma İzinleri” olmasına karşın, madde metninde
“ikamet izni”ne ilişkin düzenleme yapılmış olması da ilgi çekici bir diğer husustur.
e. Meslekî Hizmetler Kapsamında Çalışacak Yabancılara İlişkin Ön
İzin
(1) Genel Olarak
5951 sayılı Kanun’la YÇİHK md.12’de yapılan değişiklik uyarınca, meslekî
hizmetler kapsamında çalışacak yabancılara akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili
işlemleri tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla bir
yılı geçmemek üzere “ön izin” verilebileceği hükme bağlanmıştır.
78
Öncelikle, meslekî hizmetler ile meslekî yeterlilik kavramlarının neyi ifade
ettiği açıklanmalıdır. Uygulama Yönetmeliği’nin tanımlara ilişkin 3. maddesinde yer
verilen tanıma göre meslekî hizmetler, akademik ve meslekî yeterlilik gerekleri
yerine getirilerek sunulabilen uzmanlık gerektiren hizmetleri ifade eder. Bu
hizmetlerin, ulusal ve uluslararası yeterlilik istemleri ve lisans istem ve
prosedürlerine tâbi olduğu maddede hükme bağlanmıştır.
Meslekî yeterlilik ise, 2010 yılında yapılan değişiklikle, hizmet sunucusunun,
akademik ve meslekî yeterlilik istem ve prosedürlerini tamamlaması olarak
tanımlanmıştır210. Yeterlilik istemlerinin, meslekî hizmet sunucusunun bir sertifika
veya lisans almak üzere yerine getirmesi gereken eğitim, sınav, uygulamalı staj,
deneyim, dil veya benzer istemleri; yeterlilik prosedürlerinin ise, yeterlilik
istemlerinin tamamlanmasına ilişkin idarî gereklilikler veya şeklî süreçleri ifade
ettiği maddede hükme bağlanmıştır.
Bu konulara ilişkin olarak amacı, ulusal ve uluslararası meslek standartlarını
temel alarak, teknik ve meslekî alanlarda ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek;
denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme ve sertifikalandırmaya ilişkin
faaliyetleri yürütmek için gerekli ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek üzere
Meslekî Yeterlilik Kurumu’nun kurulması, çalışma usûl ve esaslarının belirlenmesi
ile ulusal yeterlilik çerçevesiyle ilgili hususların düzenlenmesini sağlamak olan
Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanunu211 2006 yılında kabul edilmiştir. Tabiplik, diş
hekimliği, hemşirelik, ebelik, eczacılık, veterinerlik, mühendislik ve mimarlık
meslekleri ile en az lisans düzeyinde öğrenimi gerektiren ve mesleğe giriş şartları
kanunla düzenlenmiş olan meslekler ise Kanun’un kapsamı dışında bırakılmıştır.
210 Değişiklikten önce Yönetmelik’te meslekî yeterliliğe ilişkin daha ayrıntılı bir tanıma yer verilmişti. Hizmet kalitesinin sağlanabilmesi açısından, hizmet sunucusunun, akademik yeterliliğin gereğini yerine getirdikten sonra, meslekî yeterlilik istem ve prosedürlerini tamamlaması olarak ifade edilen kavrama ilişkin ön koşullar ise, hizmet sunucusunun kendi ülkesindeki meslek kuruluşuna üye olması, mesleğini icra ettiğine dair belgenin üyesi olduğu meslek kuruluşu tarafından verilmesi ve çalışacağı alanda yeterli deneyime sahip olması olarak gösterilmişti.
211 Kanun No: 5544, RG. 07.10.2006, S. 26312.
79
Bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan Ulusal Meslek Standartlarının
Hazırlanması Hakkında Yönetmelik212’te ulusal meslek standartları, bir mesleğin
başarıyla icra edilebilmesi için, Meslekî Yeterlilik Kurumu tarafından kabul edilen
gerekli bilgi, beceri, tavır ve tutumların neler olduğunu gösteren asgarî normlar
olarak tanımlanmıştır.
Meslekî Yeterlilik Kurumu Kanunu’nun 22. maddesi uyarınca, meslekî
yeterlilik düzeyi, Kurum tarafından yetkilendirilmiş personel belgelendirme kurum
ve kuruluşları tarafından yapılacak sınavla belirlenir. Kanun’un 23. maddesinde ise,
açılacak sınavlarda başarı gösterenlere Kurum tarafından onaylanmış meslekî
yeterlilik düzeyini gösteren belge veya sertifika verileceği hükme bağlanmıştır. Sınav
ve belgelendirmeye ilişkin esas ve usûller ise, Meslekî Yeterlilik, Sınav ve
Belgelendirme Yönetmeliği213’nde düzenlenmiştir.
(2) Ön İzin
YÇİHK md.12’de yapılan değişiklikle, meslekî hizmetler kapsamında
çalışacak yabancılara akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili işlemleri
tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla bir yılı
geçmemek üzere “ön izin” verilebileceğinin hükme bağlandığı yukarıda ifade
edilmişti. Maddede değişiklik yapan 5951 sayılı Kanun’un 8. maddesine ilişkin
gerekçede, söz konusu yabancıların akademik ve meslekî yeterliliklerine ilişkin
istenilen belgelerin temininde karşılaşılan güçlükler, ilgili mercilerin görüşlerinin
sorulması ve diploma denklik prosedürünün tamamlanmasının, yabancılara çalışma
izni verilmesi sürecini uzattığı, bu durumun işletmelerin işleyişlerine olumsuz etki
yaptığı, ülkemizin menfaatlerini ilgilendiren ulusal ya da uluslararası projelerin
yürütülmesinde aksamalara neden olduğu, dolayısıyla bu prosedürün
kolaylaştırılmasının zorunlu hâle geldiği belirtilmiştir. Böylelikle, bir yılı geçmemek
üzere verilen ön izinle hem yabancı meslek mensuplarının denetim dışı kalmasının
212 RG. 05.10.2007, S. 26664.
213 RG. 30.12.2008, S. 27096.
80
önlendiği, hem de meslekî unvanlar kullanılmaksızın çalışabilmelerinin amaçlandığı
ifade edilmiştir.
Bu kapsamda verilebilecek ön izne ilişkin düzenlemeye, 5665 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun214’da da aynen yer verilmiş, ancak, düzenlemenin yer
aldığı 7. madde, Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisi’ne geri gönderilmişti.
O dönemde de, meslekî hizmetler kapsamında görev alacak yabancılardan
akademik ve meslekî yeterliliklerine ilişkin belgelerin ve yabancıların meslekî
yeterlilikleri konusunda ilgili mercilerden görüş istenmesinin, ayrıca diploma denklik
214 Söz konusu kanun değişikliğinden önce, 2004 yılında Uygulama Yönetmeliği’nin muafiyetlere ilişkin 55. maddesinde yapılan değişiklikle (Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, RG. 24.04.2004, S. 25442) “Türkiye’nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmeler gereğince veya konsorsiyumlar tarafından yürütülecek ulusal, uluslararası projelerde veya uluslararası kuruluşlarda çalışacak yabancılar” için çalışma izninden muafiyet öngörülmüş, bu bent kapsamında çalışacak mimar, mühendis ve şehir plancılarının hizmet sürelerinin bir yılı aşması hâlindeyse, akademik ve meslekî yeterliliklerini tamamlayarak Bakanlıktan çalışma izni almaları, ilgili meslek kuruluşuna geçici üye olmaları ve ulusal kurum ve kuruluşların uygulamalarına uymaları zorunluluğu getirilmişti. Yine Yönetmelik’e Geçici md.1 eklenerek, meslekî hizmetler kapsamında çalışma izni uzatma talebinde bulunan yabancıların YÇİHK’nin yürürlüğe girmesinden önce diğer merciler tarafından verilen çalışma izinlerinin akademik ve meslekî yeterliliğe ilişkin prosedürün tamamlanabilmesi için bir yılı geçmemek kaydıyla uzatılabileceği hükme bağlanmıştı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin söz konusu hükümlerin iptali istemiyle açtığı dâvada Danıştay, tüm mimar, mühendis ve şehir plancılarına çalışma izninden muafiyet tanınmasının ve yabancı meslek mensuplarına 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu md. 36 gereğince, Türkiye’de bir aydan fazla kalmaları halinde ihtisaslarına en yakın odaya kayıt zorunluluğu getirildiği halde, söz konusu muafiyet hükmü kapsamında çalışacaklara bir yıllık sürenin sonunda bu zorunluluğun getirilmesinin 6235 sayılı Kanun’un ilgili maddelerine (md.33,34,35,36,38) aykırı olduğu gerekçesiyle söz konusu hükümleri iptal etmiştir. Yine 4817 sayılı Kanun Geçici md.1’de yer alan, Kanun yürürlüğe girmeden önce verilmiş çalışma izinlerinin Bakanlıkça iptal edilmediği veya hükmünü kaybetmediği müddetçe sürelerinin sonuna kadar geçerli olacağı hükmüne karşın, Yönetmelik’e eklenen Geçici md.1 ile, meslekî hizmetler kapsamında çalışma izni uzatma talebinde bulunan yabancıların Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce diğer merciler tarafından verilen çalışma izinlerinin akademik ve meslekî yeterliliğe ilişkin prosedürün tamamlanabilmesi için bir yılı geçmemek kaydıyla uzatılabilmesi imkânının getirilmesi, YÇİHK’de bu kapsamda çalışanlar için istisnaî bir hâl öngörülmediğinden, Kanun’a aykırı bulunmuştur. Danıştay Onuncu Dairesi, 06.03.2007, E.2004/8649, K.2007/892, http://www.tmmob.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=3236&tipi=15, (Çevrimiçi), 01.06.2010. Danıştay’ın iptal kararından sonra, bu esasların Kanun’la düzenlenerek normlar hiyerarşisine aykırılığın ortadan kaldırılması amacıyla 2007 yılında Kanun’da değişiklik yapılması yoluna gidilmiş, ancak bilindiği üzere değişiklik öngören Kanun da, Cumhurbaşkanı tarafından bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderilmiştir. Danıştay’ın iptal kararına ilişkin ayrıntılı bir inceleme için bkz. Bülent Çiçekli, “Danıştay’ın Yabancıların Çalışma İzinleriyle İlgili Uygulama Yönetmeliğinin Bazı Hükümlerini İptali”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 12, Aralık 2008, s. 207- 211.
81
prosedürünün yerine getirilmesi şartı aranmasının çalışma izni verilmesi sürecini
gereksiz yere uzattığı, dolayısıyla bu yönde bir değişikliğe gidildiği ifade
edilmiştir215.
Düzenlemeye ilişkin geri gönderme gerekçesinde ise, konuya ilişkin ayrıntılı
açıklamalara yer verilmiştir. Yabancıların meslekî hizmetler kapsamında
çalışmalarının mümkün olduğu en geniş alanın mimarlık ve mühendislik olduğundan
bahisle, konuya ilişkin inceleme bu alan esas alınarak yapılmıştır.
Öncelikle mühendis ve mimarların çalışmasına ilişkin temel mevzuat ele
alınmıştır. Buna göre, 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun216 ile
6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’nun ilgili maddelerine
yer verilerek, söz konusu maddeler uyarınca, yurt dışında lisans eğitimi almış
olanların Türkiye’de meslekî etkinlikte bulunabilmelerinin “denklik belgesi” alma ve
“ilgili odaya üyelik” koşullarına bağlı olduğu ifade edilmiştir. Diplomaların
denkliğinin belirlenmesi görev ve yetkisinin ise, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu
md.7 ile Yükseköğretim Kurulu’na verildiği açıklanmıştır.
Bu bilgiler ışığında, YÇİHK’de yapılacak söz konusu değişiklikle, Türk
vatandaşı olup, mühendislik veya mimarlık eğitimini yurt dışında yapanların lisans
diplomalarının denkliğinin YÖK tarafından tanınmaması veya denkliğin kabul
edilmesine karşın, ilgili odaya kayıt yaptırılmaması ve üyelik niteliğinin
korunmaması hâlinde Türkiye’de mesleklerini yürütemeyecekleri; yabancıların ise,
diploma denkliği aranmadan veya ilgili odaya kayıtlı olup olmadıkları ve üyelik
niteliğini koruyup korumadıkları araştırılmadan, başka bir deyişle akademik ve
meslekî yeterlilikleri ile ilgili işlemler tamamlanmadan en çok bir yıl süreyle de olsa
Türkiye’de mesleklerini yürütebilecekleri belirtilmiştir.
Böylelikle, doğası gereği kamu hizmeti niteliği taşıyan ve kamu güvenliği ile
yakından ilgisi olan, tüm dünyada da belirli standart, ölçü ve denetime tâbi tutulan
215 Çiçekli, Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar, s. 40.
216 RG. 28.06.1938, S. 3945.
82
bu meslekler kapsamında yabancılara, diploma denkliği ve unvanı tanınmadan, başka
bir deyişle mühendis, mimar ya da şehir planlamacısı oldukları kanıtlanmadan, geçici
süreli de olsa Türkiye’de mesleklerini yürütme, imza atma ve proje sorumluluğu
taşıma olanağı sağlandığı ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, bu durumun lisans eğitimini yurt dışında tamamlamış Türk
vatandaşları ile yabancılar arasında söz konusu mesleklerin yürütülmesi kapsamında
ayrımcılık yaratacağı ve dolayısıyla da Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılığın
meydana geleceği ifade edilmiştir. Ayrıca, söz konusu düzenlemenin ulusal çıkarlarla
bağdaştırılmasının da mümkün olmadığı açıklanmıştır. Öte yandan, ülkemizde söz
konusu mesleklerin uygulanmasına ilişkin denetim koşulları zaten oldukça
yetersizken, bir de yapılan düzenleme ile bir yıldan kısa süreli projelerde
çalıştırılacak yabancı uyruklu meslek mensuplarının görevleri, denklik ya da yeterlik
incelemesi sonuçlanmadan sona ereceğinden, söz konusu yabancıların denetim
dışında kalacakları ve böylelikle düzenlemenin kötüye kullanıma açık niteliğiyle
Türk vatandaşı meslek mensupları aleyhine haksız rekabet ortamı yaratacağı
belirtilmiştir.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel öğeleri olan ulusal egemenlik ve
bağımsızlık ilkelerinin uluslararası ilişkilerde zorunlu kıldığı “karşılıklılık” ilkesine
düzenlemede yer verilmemesinin önemli bir eksiklik olduğu da ifade edilmiştir.
Türk vatandaşı pek çok meslek mensubu çalışma olanağı bulamazken,
yabancıların Türkiye’de çalıştırılmasını özendirici kural getirilmesinin ise ülke
ekonomisi, istihdam politikası ve işsizlik sorunu yönünden üzerinde önemle
durulması gereken bir konu olduğu belirtilmiştir217.
217 Esasında, ülkemizde yaşanan işsizlik sorunu dikkate alındığında, açıklanan hususun yalnızca söz konusu meslekler kapsamında değil, tüm meslekleri kapsayacak şekilde ele alınması gerektiği düşünülebilir. Bu konuda benzer bir yaklaşımla, çalışmayı hak olarak değerlendiren ancak yabancılar için belirli şartlara ve sürelere bağlayan kurallarıyla YÇİHK’nin, ekonomisi gelişmiş ülkeler için hararetle savunulacak nitelikte olduğu, ancak istihdam sorunu yaşayan ve ekonomik sorunları olan bir toplumun çalışma hakkı açısından yabancıya bakışı ile uyum göstermediği doktrinde ifade edilmiştir. Bkz. Çelikel, Yabancıların Çalışma İzni ve Ulusal Program, s. 117.
83
Sonuç olarak, söz konusu düzenlemenin kamu yararına da uygun düşmediği
belirtilerek, vatandaşlarının huzur ve mutluluğunu sağlamakla görevli Devlet
anlayışıyla bağdaşmadığı ifade edilmiştir218.
Kanaatimizce de, kamu hizmeti niteliği taşıyan ve kamu güvenliğiyle olan
yakın ilişkisi de açık olan, mühendislik ve mimarlık mesleklerinin icrasında, geçici
süreyle de olsa, yabancılar için diploma denkliği aranmadan ve meslekî yeterliliğe
ilişkin gerekli işlemler tamamlanmadan ön izin uygulamasına gidilmesi, hem, geri
gönderme tezkeresinde ayrıntılı olarak açıklandığı gibi Türk vatandaşlarıyla
yabancılar arasında Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı biçimde ayrımcılık yaratacağı
hem de süresi bir yıldan az süren projelerde çalışacak meslek mensuplarının denetim
dışında kalacağı hususu göz önüne alındığında eleştiriye açıktır.
f. Özellik Arz Eden Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve İrtibat
Bürolarında İstihdam Edilecek Kilit Personele İlişkin Çalışma İzni
YÇİHK md.23’te Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu219 kapsamında kurulan
şirket ve kuruluşlarda çalıştırılmak istenen yabancıların, Hazine Müsteşarlığı ile
müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenecek usûl ve esaslar çerçevesinde
Bakanlıkça verilen çalışma izni ile çalıştırılabilecekleri hükme bağlanmıştır.
Maddede çıkarılması öngörülen Yönetmelik, 2003 tarihinde çıkarılan,
“Doğrudan Yabancı Yatırımlarda Yabancı Uyruklu Personel İstihdamı Hakkında
Yönetmelik”tir. Yönetmelik’in kapsama ilişkin 2. maddesinde, özellik arz eden
doğrudan yabancı yatırımlarda ve irtibat bürolarında istihdam edilecek yabancı
uyruklu personelin bu Yönetmelik hükümlerine tâbi olduğu hükme bağlanmıştır.
Ancak, maddenin ikinci fıkrasında, özellik arz eden doğrudan yabancı yatırımlarda
istihdam edilecek kilit personel dışında kalan yabancı uyruklu personel ile özellik arz
218 Metnin tamamına ulaşmak için bkz. http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0029.pdf (Çevrimiçi), 25.05.2010.
219 RG. 23.1.1954, S.8615. Söz konusu kanun 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu (RG. 17.06.2003, S. 25141) md.5/c uyarınca yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı madde uyarınca, mevzuatta mülga Kanun’a yapılan atıfların bu kanuna yapılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
84
eden doğrudan yabancı yatırımların dışında kalan doğrudan yabancı yatırımlarda
istihdam edilecek yabancı uyruklu her türlü personelin çalışma izinlerinde 4817
sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.
Dolayısıyla, bu Yönetmelik kapsamında çalışma izni verilecek yabancı uyruklu
personelin belirlenmesi için hem özellik arz eden doğrudan yabancı yatırımın hem de
kilit personelin ne anlama geldiği büyük önem taşımaktadır. Ancak, söz konusu
kavramlara ilişkin açıklamalara geçmeden önce, kısaca doğrudan yabancı yatırımın
tanımı ve niteliği üzerinde durmakta fayda görüyoruz.
Uluslararası sermaye yatırımı, yabancıların tahvil ve hisse senedi gibi menkul
kıymetlere yaptığı yatırımlardan olan dolaylı yatırım (uluslararası portföy yatırımı)
ve aşağıda inceleyeceğiz doğrudan yatırım olarak ikiye ayrılmaktadır220.
Doğrudan yabancı yatırım, “maddi ve maddi olmayan varlıkların bir ülkeden
başka bir ülkeye, bu varlıkların sahibinin kısmen veya tamamen kontrolü altında, ev
sahibi ülkenin refahını arttırmak amacıyla transferi” olarak tanımlanmaktadır221.
Doğrudan yabancı yatırımcının, başka bir ülkede şirket kurabileceği gibi, kurulmuş
olan bir şirketi satın alabileceği veya bir şirket için kuruluş sermayesi sağlayarak
yahut da mevcut bir şirketin sermayesini arttırma yoluyla o ülkede bulunan şirketlere
yatırımda bulunabileceği ifade edilmektedir222.
Temel amacı, kâr sağlamak, kalkınmakta olan ülke piyasasına girerek bu
piyasayı elinde tutmak ve kalkınmakta olan ülkedeki ham maddeleri kontrol altında
tutarak ve bunları işleyerek dünya piyasasına sürmek223 olan doğrudan yabancı
yatırımcının, yatırım yapacağı ülkede gerçekleşmesini istediği belirli koşullar vardır. 220 Aysel Çelikel, “Yabancı Yatırımların Teşviki Amacıyla Yapılan Yeni Yasal Düzenlemeler”, Gülören Tekinalp’a Armağan, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl: 23, S. 1-2, 2003, s. 164; Bilgin Tiryakioğlu, Doğrudan Yatırımların Uluslararası Hukukta Korunması, Ankara, Dayınlarlı, 2003, s. 9; Erten, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, s. 25; Emin Çarıkçı, “Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları”, İşveren Dergisi, C. 48, S. 5, Şubat 2010, s. 76.
221 Tiryakioğlu, Doğrudan Yatırımlar, s. 10, Erten, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, s. 25.
222 Erten, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, s. 25.
223 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 156.
85
Özetle bu koşullar, ekonomik, mâlî ve siyasî istikrar, kâr ve sermaye transferlerinin
güvenceli ve kolay olması, hukuk ve yargı düzeninin güvenilirliği, piyasa hacmi vb.
olarak ifade edilebilir224.
Türk mevzuatı incelenecek olursa, yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi
amacıyla ilk olarak 1954 yılında Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu’nun kabul
edildiği görülecektir. Oldukça liberal hükümler içermesine rağmen, yıllar içinde
istenilen yabancı yatırımı ülkeye çekmekte başarılı olamaması nedeniyle ve 1980li
yıllardan sonra liberal ekonomiye geçiş ile birlikte Kanun, Yabancı Sermaye Çerçeve
Kararnamesi ve tebliğlerle genişletilmiştir. Son olarak, günün koşullarına uyum
sağlayabilmek amacıyla, 2003 tarihinde Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu225
kabul edilmiştir. Yabancı yatırımcının, yapmış olduğu yatırım dolayısıyla, yatırımın
yönetimi ile ilgili konularda kendi personelini ev sahibi devlette tutmak istemesi
doğal olduğundan, yabancı yatırımları teşvik etmek isteyen bir devletin, yabancı
personelin ikametine, çalışmasına ve kazançlarını transfer etmesine imkân tanıması
gerektiği doktrinde ifade edilmiştir226. İşte, özellik arz eden doğrudan yabancı
yatırımlarda çalışacak kilit personele ilişkin özel hükümler getirilmesi, bu yaklaşımın
bir sonucudur.
Yönetmelik’te, özellik arz eden doğrudan yabancı yatırımlar, Doğrudan
Yabancı Yatırımlar Kanunu kapsamına giren ve aşağıda yer verilecek koşulların en
az birini sağlayan şirket veya şube olarak tanımlanmıştır. Bu koşullar maddede,
224 Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 156-157; Abdurrahman Arıman, “Türkiye ve Yabancı Yatırımlar”, İşveren Dergisi, C. 42, S. 1, Ekim 2003, s. 45-46.
225 Kanun’un getirdiği en önemli değişikliğin, mülga Kanun’da yer alan “izin ve onay” sistemi yerine, “bilgilendirme-bildirim” sistemine geçiş olduğu doktrinde ifade edilmiştir. Bkz. Çelikel, Yabancı Yatırımların Teşviki, s. 165; Bahadır Erdem, “Foreign Direct Investment Law, Annales de la Faculté de Droit d’ Istanbul, Volume: 36, No: 53, 2004, s. 379; Özel, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, s. 601; Rifat Erten, “Türk Hukukunda Doğrudan Yabancı Yatırımlar”, Vatandaşlık, Göç, Mülteci ve Yabancılar Hukukundaki Güncel Gelişmeler: Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Ankara, Türkiye Barolar Birliği, 2010, s. 426.
226 Erten, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, s. 26.
86
a) Yabancı ortakların toplam sermaye payının en az 400 milyar Türk Lirası olması
kaydıyla, şirket veya şubenin son yıl cirosunun en az 30 trilyon Türk Lirası olması,
b) Yabancı ortakların toplam sermaye payının en az 400 milyar Türk Lirası olması
kaydıyla, şirket veya şubenin son yıl ihracatının en az 1 milyon ABD Doları olması,
c) Yabancı ortakların toplam sermaye payının en az 400 milyar Türk Lirası olması
kaydıyla, şirket veya şubede son yıl içinde Sosyal Sigortalar Kurumu227’na kayıtlı en
az 250 personelin istihdam edilmesi,
d) Şirket veya şubenin yatırımda bulunacak olması halinde, öngörülen asgarî sabit
yatırım tutarının en az 10 trilyon Türk Lirası228 olması,
e) Ana şirketin merkezinin bulunduğu ülke dışında en az bir ülkede daha doğrudan
yabancı yatırımı bulunması olarak ifade edilmiştir.
Kilit personel ise, Türkiye’de kurulu bulunan ve tüzel kişiliğe sahip bir
şirketin aşağıda yer verilecek koşullardan en az birini sağlayan personeli olarak
tanımlanmıştır. Bu koşullar,
a)
1) Şirketin üst yönetiminde ya da yürütme pozisyonunda çalışmak,
2) Şirketin tamamını veya bir bölümünü yönetmek,
3) Şirketin denetçilerinin, idari veya teknik personelinin işlerini denetlemek veya
kontrol etmek,
4) Şirkete yeni personel almak ya da mevcut personelin işine son vermek veya bu
konularda teklif yapmak,
227 Burada yer verilen “Sosyal Sigortalar Kurumu”, söz konusu kurumun tüzel kişiliğine 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu (RG. 20.05.2006, S. 26173) ile son verildiğinden, “Sosyal Güvenlik Kurumu” olarak anlaşılmalıdır.
228 Maddede yer verilen parasal değerlerin, Türk Lirası’na ilişkin yeni düzenlemeler öncesine ait olduğu ifade edilmelidir.
87
alanlarından en az bir tanesinde görev alan veya bu konularda yetki sahibi; şirket
ortağı, yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu üyesi, genel müdür, genel müdür
yardımcısı, şirket müdürü, şirket müdür yardımcısı ve benzeri mevkilerde görev
yapan kişi,
b) Şirketin hizmetleri, araştırma cihazları, teknikleri ya da yönetimi için temel
sayılan bilgiye sahip kişi,
c) İrtibat bürolarında, yurt dışındaki ana şirket tarafından adına yetki belgesi
düzenlenen en fazla bir kişi (Ancak, bunun için ayrıca, md.6 uyarınca, büro
faaliyetleri için son yıl içinde yurt dışından en az 200.000 ABD doları veya karşılığı
döviz getirilmiş olması koşulu aranmaktadır.) olarak belirlenmiştir.
Görüleceği üzere, Yönetmelik, önemli kararları verebilecek üst düzey
yönetimde olanlar ile temel sayılan teknik ve idarî bilgiye sahip kişilere böyle bir
statü öngörmüştür229.
Yönetmelik’in ilgili maddeleri incelendiğinde ve özellik arz eden yabancı
yatırımlarda istihdam edilen kilit personel için de Türkiye’de yabancıların
çalışabilmesinde temel koşul olan çalışma izninin alınması, ayrıca iznin geçerli
olabilmesi için çalışma vizesiyle ülkeye doksan gün içinde giriş yapılıp, giriş
tarihinden itibaren de otuz gün içinde ikamet tezkeresi almak için İçişleri
Bakanlığına başvuru yapılması öngörüldüğü (Yönetmelik md.7, 8, 9) dikkate
alındığında, söz konusu usûlî işlemler açısından bu kapsamda yer almayan
yabancılardan bir farkları olduğu söylenemeyecektir.
Söz konusu statüdeki yabancılara diğer yabancılardan farklı olarak tanınan
ayrıcalıkların, çalışma iznine ilişkin başvurunun değerlendirilmesinde YÇİHK
md.14/b’de yer verilen “başvurulan iş için ülke içinde, dört haftalık süre içerisinde o
işi yapacak aynı niteliğe sahip kişinin bulunması” koşulunun aranmayacak olması ve
229 Erten, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, s. 120.
88
“başvurunun otuz yerine on beş gün içinde sonuçlandırılması” olduğu
söylenebilecektir230.
Doktrinde, özellik arz eden yabancı yatırımlarda istihdam edilecek kilit
personelin çalışma izni başvuruları değerlendirilirken, Bakanlığın yapacağı tek
işlemin, aranan şartların varlığını kontrol etmek ve bu şartlar mevcutsa çalışma iznini
vermek olduğu ifade edilmiştir231. Kanaatimizce, Yönetmelik’te, söz konusu
yabancılar için çalışma izni başvurularında YÇİHK’de yer verilen hiçbir sınırlamanın
göz önüne alınmayacağı yönünde bir hüküm yer almadığından, yalnızca YÇİHK
md.14/b’nin dikkate alınmayacağı, başka bir deyişle kilit personelin çalışacağı alanda
çalışabilecek nitelikte bir elemanın ülke içinde bulunup bulunmadığına ilişkin
tespitin yapılacak değerlendirmede söz konusu olmayacağı hükme bağlandığından,
YÇİHK md.14’te yer alan diğer red nedenlerinin (hiç olmazsa md.14/e’de yer verilen
çalışma izni veya çalışma izni uzatma başvurusunun, yabancının çalışmasının millî
güvenlik, kamu düzeni, genel asayiş vb. için tehdit oluşturması hâlinde
reddedileceğine ilişkin hükmün) bu statüdeki yabancılar için de söz konusu olduğu
söylenmelidir.
3. Çalışma İzninden Muafiyet
Türkiye’de yabancıların çalışma hakkına ilişkin temel esasın, Türk
vatandaşlarına hasredilmemiş, başka bir deyişle yabancılara yasaklanmamış olan
işlerde çalışma izni almak suretiyle çalışmak olduğu açıklanmıştı. Uygulama
Yönetmeliği md.54’te ise, çalışma izninden muafiyet hâlleri düzenlenmiştir232. Söz
230 YÇİHK md. 12’de 2010 yılında yapılan değişiklikten önce, kilit personele tanınmış bir diğer ayrıcalığın, meslekî eğitim alanı dışında bir görevde istihdam edilecek olanlar için ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş alınmaması olduğu söylenebilecektir. Ancak, söz konusu değişikle, bu statüde olmayan yabancılar için de aynı imkân getirildiğinden (YÇİHK md. 12/f.4), artık böyle bir ayrıcalıktan bahsetmek mümkün değildir.
231 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 44-45. Yazar, Yönetmelik md. 15/f.1’de yer verilen, “özellik arz eden doğrudan yabancı yatırımlarda istihdam edilecek kilit personel dışındaki yabancılar için YÇİHK’deki sınırlayıcı hükümler dikkate alınır” ifadesi ile md.5’te yer verilen “özellik arz eden doğrudan yabancı yatırımlarda istihdam edilecek kilit personele çalışma izni verilir” ifadesini bu görüşün dayanağı olarak göstermektedir.
232 Düzenlemenin, YÇİHK yerine Uygulama Yönetmeliği’nde yer almasının eleştiriye açık olduğunu düşünüyoruz. Zira, bu durumda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı söz konusu hâlleri genişletip
89
konusu madde, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama
Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile 2010 yılında
değişikliğe uğramıştır.
Maddede, özel kanunlarda belirlenen hükümler saklı kalmak ve yabancı ile
işverenin diğer kanunlardan doğan yükümlülüklerini yerine getirmeleri kaydıyla,
aşağıda açıklanan hâllerde, çalışma izninden muafiyetin söz konusu olacağı hükme
bağlanmıştır.
Bu kapsamda ilk olarak (a) bendinde, Türkiye’nin taraf olduğu ikili ya da çok
taraflı sözleşmelerde çalışma izninden muaf tutulanların, çalışma izni almalarına
gerek bulunmadığı belirtilmiştir. Bu hükümle, yeni yabancı kategorilerinin muafiyet
kapsamına alınması söz konusu olabilecektir233.
Daimi ikametgâhları yurt dışında olup bilimsel, kültürel ve sanatsal
faaliyetler amacıyla bir aydan az, sportif faaliyetler234 amacıyla dört aydan az süre
ile geçici olarak Türkiye’ye gelecek yabancılar da (b) bendinde çalışma izninden
muaf tutulmuştur.
Bu hüküm, tıpkı bilimsel, kültürel ve sanatsal amaçlarla bir aydan uzun süreli
ve sportif amaçlarla dört aydan uzun süreli faaliyetler için istisnaî çalışma izni
verilebileceği düzenlenmesine ilişkin olarak açıklandığı üzere, YİSHK md.3/f.3 ve
md.5 ile paralellik göstermektedir235. YİSHK’de, bu süreleri aşmayan faaliyetler için
ikamet tezkeresi alma zorunluluğunun söz konusu olmadığı hükme bağlanmış,
Uygulama Yönetmeliği’nde ise söz konusu süreleri aşmayan çalışmalar için çalışma
izninden muafiyet hususu düzenlenmiştir.
daraltma yetkisini haiz olduğundan, yabancıların çalışma haklarına ilişkin olarak getirilecek her türlü sınırlama ve mevcut sınırlamalara getirilecek istisnaların kanunla düzenlenebileceği ilkesine aykırılık söz konusudur. Bu konuda bkz. Bölüm I, III, A, 2-c, s. 55-57; Bölüm I, III, A, 2-d, s. 72, dn.202.
233 Bülent Çiçekli, “Yabancı Yatırımların Teşviki Açısından Yabancıların Çalışma İzinleri Rejimi”, İşveren Dergisi, Aralık 2005, s. 4.
234 2010 değişikliğinden önce, söz konusu muafiyet kapsamında, sportif faaliyetler amacıyla dört aydan az süre ile geçici olarak Türkiye’ye gelenler sayılmamıştı.
235 Bkz. yukarıda Bölüm I, III, A, 2-d, s. 75.
90
Türkiye’ye ithal edilen makine ve teçhizatın montajı, bakım ve onarımı,
kullanımına ilişkin eğitiminin verilmesi veya teçhizatı teslim almak veya Türkiye’de
arızalanan araçların tamiri amacıyla; Türkiye’ye giriş tarihinden itibaren üç ayı
geçmemek ve bu durumu ibraz edeceği belgeler ile kanıtlamak koşuluyla gelenlerin
de (c) bendi gereği çalışma izninden muafiyeti söz konusudur.
Bu kapsamda bir diğer grup, (ç) bendinde belirtilen, Türkiye’den ihraç edilen
ya da Türkiye’ye ithal edilen mal ve hizmetlerin kullanılmasına ilişkin eğitim
amacıyla Türkiye’ye giriş tarihinden itibaren üç ayı geçmemek ve bu durumu ibraz
edeceği belgeler ile kanıtlamak koşuluyla Türkiye’de bulunanlardır.
Belgeli turizm işletmelerinin sınırları dışında faaliyette bulunacak fuar ve
sirklerde gösteri ve benzeri görevli olarak Türkiye’ye giriş tarihinden itibaren altı
ayı geçmemek ve bu durumu ibraz edeceği belgeler ile kanıtlamak koşuluyla
bulunanlar (d) bendinde çalışma izninden muaf tutulmuştur. Belirtmek isteriz ki,
“belgeli turizm işletmelerinin sınırları dışında faaliyette bulunacak” ibaresi 2010
yılında 55. maddede yapılan değişiklikten önce söz konusu bentte yer almamaktaydı.
İki yılı geçmemek ve eğitim süresiyle sınırlı olmak üzere durumunu ibraz
edeceği belgeler ile kanıtlayarak üniversiteler ile kamu kurum ve kuruluşlarına bilgi
ve görgülerini artırmak üzere gelen yabancıların da (e) bendi gereği çalışma izni
alma zorunluluğu bulunmamaktadır. Görüleceği üzere, eğitim süresi iki yılı aşsa da
muafiyet yalnızca iki yıl için söz konusu olabilecektir. Değişiklikten önce, “iki yılı
geçmemek” şartı öngörülmediğinden, söz konusu yabancılar eğitim süresinin iki
yıldan uzun sürmesi hâlinde de, bu sürenin tamamı için çalışma izninden muaf
tutulmuştu.
Sosyo-kültürel ve teknolojik alanlar ile eğitim konularında altı ayı aşmayan
bir sürede Türkiye’ye önemli hizmet ve katkı sağlayabilecekleri ilgili mercilerce
bildirilenlerin (f) bendinde çalışma izninden muafiyeti öngörülmüştür. Değişiklikten
önce, “3 ay” olarak belirlenen süre, 6 aya çıkarılmıştır. Söz konusu düzenlemenin
yabancı yatırımların desteklenmesi açısından önemli olduğu doktrinde ifade
91
edilmiştir236. Kanaatimizce, Türkiye’ye önemli hizmet ve katkı sağlayabilecek
yabancıların, ilgili mercilerce bildirilmesi koşulu muafiyet hükmünü keyfî
uygulamalara maruz bırakabileceğinden eleştiriye açıktır. Zira, bunun için herhangi
bir ölçüt getirilmemiştir.
Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığının (Ulusal
Ajans) yürüttüğü programlar kapsamında gelecek yabancıların program süresince,
(g) bendi uyarınca, çalışma izninden muafiyeti öngörülmüştür. Bu hüküm, 2010
yılında yapılan değişiklik kapsamında maddeye eklenmiştir.
Son değişiklik kapsamında maddeye eklenen (j) bendi, Türkiye Avrupa Birliği
Mâlî İşbirliği Programları kapsamında yürütülen projelerde görevlendirilen yabancı
uzmanların, görevleri süresince çalışma izninden muafiyetlerine ilişkindir.
Görüleceği üzere, maddede yapılan değişiklikle, Avrupa Birliği kapsamında
yürütülen çeşitli projeler kapsamında çalışacak yabancılara ilişkin olarak iki tür
muafiyet hâli öngörülmüştür. Henüz, Avrupa Birliği üyesi olmayan Türkiye’de,
program veya görev süresiyle sınırlı da olsa, bu kapsamda gelecek yabancılara
çalışma izninden muafiyet tanınması kanaatimizce eleştiriye açıktır237.
Kapsamı ve süresi konusunda Bakanlık, İçişleri ve Dışişleri Bakanlığı ile
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının mutabakata vardığı uluslararası stajyer
öğrenci programları çerçevesinde staj görecek yabancıların da (ğ) bendi uyarınca,
çalışma izninden muafiyeti söz konusudur. Değişiklikten önce söz konusu bentte,
karşılıklılık esasına göre, öğrenci değişim programları çerçevesinde staj süreleri ile
sınırlı kalmak kaydıyla özel veya kamu kurum ve kuruluşlarında staj yapacak
yabancı öğrencilere ilişkin bir muafiyet hükmü yer almaktaydı. Değişiklik sonrası,
özellikle yabancılar hukukunda çeşitli hakların devletlerce karşılıklı olarak tanınması
hususunda önemli bir ilke olan karşılıklılık ilkesine yer verilmemesi kanaatimizce
isabetli değildir. Ayrıca, her ne kadar staj görecek yabancıların bu kapsamda
236 Çiçekli, Yabancı Yatırımların Teşviki, s. 3
237 Bu konuda bkz. yukarıda Bölüm I, III, A, 2-d, s. 72 vd.
92
sayıldığı ifade edilmiş olsa da, değişiklikten önceki bentte yer alan “staj süreleri ile
sınırlı kalmak kaydıyla” ifadesine burada da yer verilmesinin daha uygun olacağı
düşüncesindeyiz.
Görev süresi sekiz ayı geçmemek kaydıyla Türkiye’ye gelen tur operatörü
temsilcisi yabancılar da (h) bendinde çalışma izninden muaf tutulmuştur.
Değişiklikten önce, bir yıl içerisinde altı ayı geçmemek üzere belirlenmiş olan süre,
görüldüğü üzere sekiz aya çıkarılmıştır.
Türkiye Futbol Federasyonunca veya Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünce
talepleri uygun bulunan yabancı futbolcular ile diğer sporcu ve antrenörlerin
sözleşmeleri süresince (ı) bendi uyarınca çalışma izninden muafiyetleri söz
konusudur.
Gemiadamlarının Eğitim, Belgelendirme ve Vardiya Standartları Hakkında
Uluslararası Sözleşme’nin I/10 Kuralına göre devletlerle yapılan ikili protokoller
gereği, ilgili idareden “Uygunluk Onayı Belgesi” almış Türk Uluslararası Gemi
Siciline kayıtlı ve kabotaj hattı dışında çalışan gemilerde görev yapan yabancı
gemiadamlarının da çalışma izni olmaksızın çalışabilmeleri esası (i) bendinde kabul
edilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında meslekî hizmetler kapsamında olup, muafiyet
hükümlerine tâbi yabancı mimar, mühendis ve şehir plancılarının, hizmet sürelerinin
bir ayı aşması durumunda akademik ve meslekî yeterliliğini tamamlayarak
Bakanlıktan çalışma izni alması, ilgili meslek kuruluşuna geçici üye olması ve ulusal
kurum ve kuruluşların uygulamalarına uyması zorunluluğu getirilmiştir.
Hüküm, Uygulama Yönetmeliği md.62 ile paralellik göstermektedir. Söz
konusu madde uyarınca, meslekî hizmetler kapsamında yurt dışından yapılacak
başvurularda çalışma izni alan mühendis, mimar ve şehir plancılarının Türkiye’ye
giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç bir ay içerisinde ilgili meslek odasına
üyelikleri zorunludur. Bu durumda olan yabancıların meslek odasına üyelik
yükümlülüğünün başlangıcının, yabancının Türkiye’ye giriş yaptığı tarih itibariyle
93
başladığı ve meslekî hizmetlerle ilgili çalışma iznine bağlı ikamet izni verilmesinde,
ilgili meslek odasına üyelik koşulunun dikkate alınacağı maddenin ikinci ve üçüncü
fıkralarında hükme bağlanmıştır.
Muafiyet sürelerinin uzatılmayacağı, ayrıca birinci fıkranın (b), (c), (ç), (d),
(f) ve (h) bentleri kapsamındaki yabancıların, bir takvim yılı içinde muafiyet
hükümlerinden sadece bir kez yararlanacağı maddenin üçüncü fıkrasında
belirtilmiştir. Bu bentler dışında kalan yabancılar için böyle bir sınırlama söz konusu
değildir ancak, bu haktan yararlanabilmek için yabancının daha önce aynı amaçla
almış olduğu ikamet tezkeresinin bitiş tarihinden itibaren üç ayın geçmiş olması
gerekmektedir. Fıkranın son cümlesinde, muafiyet hükümlerinden daha fazla
çalışılacak olması durumunda Bakanlıktan çalışma izni alınması zorunluluğu
öngörülmüştür.
Maddenin son fıkrasında, bu maddede sayılan yabancıların, ülkeye giriş
yaptıkları tarihten itibaren en geç otuz gün içerisinde ve her hâlükârda faaliyetlerine
başlamadan önce geliş amaçlarını, ne kadar süre ile ve nerede kalacaklarına ilişkin
bilgileri, bulundukları yerin emniyet makamlarına bildirerek ikamet tezkeresi almak
zorunda oldukları ifade edilmiştir.
Bu kapsamda işverenler ve emniyet makamları için de birtakım
yükümlülükler öngörülmüştür. Buna göre, işverenler, muafiyet hükümlerinden
yararlanacak yabancılara ilişkin sosyal güvenlikle ilgili yükümlülükleri yerine
getirmek zorundadırlar. Emniyet makamlarına ilişkin olarak da, ikamet tezkeresi
düzenlenen çalışma izninden muaf yabancıların kimlik bilgileri ile çalışacakları
işyerlerinin unvan ve Sosyal Güvenlik Kurumu işyeri sicil numaralarını her ay
Bakanlığa bildirme yükümlülüğü maddede hükme bağlanmıştır.
YÇİHK md.10’da, Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı
sözleşmelerle sağlanan haklar saklı kalmak kaydıyla çalışma izninden muaf tutulan
yabancılara, istekleri hâlinde Bakanlıkça “çalışma izni muafiyet teyit belgesi”
verileceği belirtilmiştir. Söz konusu belgenin şekli ve içeriği Bakanlıkça
94
belirlenecektir. (Uygulama Yönetmeliği md.56) Bakanlığın söz konusu belgeyi
re’sen değil, ancak talep hâlinde vereceği dikkat edilmesi gereken bir husustur.
4. Çalışma İzninin Sınırlandırılması
YÇİHK md.11 uyarınca, Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı
sözleşmelerle sağlanan haklar saklı kalmak kaydıyla ve karşılıklılık ilkesi
çerçevesinde çalışma izinleri, iş piyasasındaki durum ve çalışma hayatındaki
gelişmeler, istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür koşullarının gerekli
kıldığı hâllerde, belirli bir süre için, tarım, sanayi veya hizmet sektörleri, belirli bir
meslek, işkolu veya mülkî ve coğrafî alan itibariyle sınırlandırılabilir.
Uygulama Yönetmeliği md.20/f.3’de, Bakanlığın sınırlandırmayı gelişmelere
ve taleplere bağlı olarak re’sen yapabileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, YÇİHK
md.6’da öngörülen hüküm uyarınca, süresiz çalışma izninin verilmesinde bu
sınırlandırmanın yapılamayacağı da maddenin ikinci fıkrasında belirtilmiştir.
Çalışma izinlerinin sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemede, bunun münferit
bir çalışma izni için yapılacak bir sınırlama mı, yoksa belirli bir sektör, meslek,
işkolu veya mülkî ve coğrafî alan itibariyle söz konusu olabilecek genel bir sınırlama
mı olduğu konusunda bir açıklık yoktur. Doktrindeki incelemelere bakıldığında da,
bu konuda tam olarak görüş birliğinin sağlandığı söylenemeyecektir. Bunun, belirli
bir meslek, işkolu veya bölge için genel bir sınırlama uygulaması olduğu yönünde
açıklamalara yer verildiği gibi238, verilen münferit bir çalışma izninin bu yönde bir
sınırlamaya tâbi tutulabileceği şeklinde açıklamalara da yer verilmiştir239.
Düzenleme ister şartların mevcudiyeti hâlinde söz konusu olabilecek genel bir
sınırlandırmaya, ister verilecek her bir çalışma izni için getirilebilecek bir
sınırlandırmaya ilişkin olsun, her durumda Kanun’dan çıkan sonuç bu sınırlamanın
belirli bir süre için yapılabilecek olmasıdır. Böylece, ölçüsüz, süresiz ve çalışma izni 238 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 125; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 167.
239 Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 452. Yazar, verilen çalışma izninin örneğin İstanbul il sınırıyla sınırlandırılabileceği gibi, Doğu Karadeniz bölgesi coğrafî sınırlarıyla da sınırlandırılabileceğini belirterek bu konudaki görüşünü ortaya koymuştur.
95
verilmesinin tümden sınırlandırılması gibi genel uygulamalara gidilemeyeceği ifade
edilmelidir240.
5. Çalışma İzin İsteminin Reddi
YÇİHK md.14’te çalışma izni veya çalışma izninin uzatılması isteminin reddi
hâlleri beş bent hâlinde sayılmıştır.
Bu hâllerden ilki, (a) bendinde yer verilen, iş piyasasındaki durum ve çalışma
hayatındaki gelişmeler ve istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür
değişikliklerinin çalışma izni verilmesine elverişli olmamasıdır.
Başvurulan iş için ülke içinde, dört haftalık süre içerisinde o işi yapacak aynı
niteliğe sahip kişinin bulunması ise, (b) bendinde ifade edilen red nedenidir241.
Yabancının geçerli bir ikamet tezkeresinin bulunmaması hâli maddenin (c)
bendinde yer almaktadır. Bu red nedeni, çalışma izni uzatılması istemleri veya
öğrenim amacıyla verilenler hariç olmak üzere, en az altı ay süreli ikamet tezkeresi
sahibi yabancılar tarafından yurt içinden yapılacak çalışma izin istemleri ya da en az
altı ay süreli ikamet tezkeresi olmaması nedeniyle yurt dışından başvuru yapmaları
gerekirken, yurt içinden başvuru yapan yabancılar için (Uygulama Yönetmeliği
md.21/f.4’te bu son hâl düzenlenmiştir.) yapılacak değerlendirmede göz önüne
alınabilecektir. Zira, yurt dışından çalışma izni başvurusunda bulunan yabancılara,
YÇİHK md.12 gereğince, ülkeye giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç otuz gün
içinde İçişleri Bakanlığı’na ikamet tezkeresi almak için başvuru zorunluluğu
getirilmiştir. Dolayısıyla, yurt dışından yapılacak başvurularda kişinin zaten ikamet
tezkeresi olmayacağından, geçerli bir ikamet tezkeresinin bulunmaması da red
nedeni olarak düşünülemeyecektir.
Bir işyeri, işletme veya meslek için izin talebi reddedilen yabancının aynı
işyeri, işletme veya aynı meslek için izin talebinin reddedildiği tarihten itibaren bir
240 Alp, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 54.
241 Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. yukarıda Bölüm I, III, A, 2-a-(1), s. 33-34.
96
yıl geçmeden yeniden izin talebinde bulunması hâli de, maddenin (d) bendinde bir
diğer red nedeni olarak düzenlenmiştir.
Son olarak maddenin (e) bendinde, yabancının çalışmasının millî güvenlik,
kamu düzeni, genel asayiş, kamu yararı, genel ahlâk ve genel sağlık için tehdit
oluşturması hâline yer verilmiştir.
Yukarıda açıklanan red nedenlerinden, (a), (b) ve (d) bendinde yer verilenler,
süresiz çalışma izinleri için söz konusu olmazlar. Zira, süresiz çalışma iznine ilişkin
esasları düzenleyen md.6’da, sekiz yıl kanunî ve kesintisiz ikamet eden veya toplam
altı yıllık kanunî çalışması olan yabancılara iş piyasasındaki durum ve çalışma
hayatındaki gelişmeler dikkate alınmaksızın ve belirli bir işletme, meslek, mülkî
veya coğrafî alanla sınırlandırılmaksızın süresiz çalışma izni verilebileceği hükme
bağlanmıştır. Ayrıca, süresiz çalışma izni talebinde bulunan yabancı, zaten
Türkiye’de en az sekiz yıl kanunî ve kesintisiz olarak ikamet ettiği veya toplam altı
yıl kanunî olarak çalıştığı için, dört haftalık süre içerisinde ülke içinden başvuru
olması da bir red nedeni olamayacaktır. Zira, söz konusu yabancının çalışma izni
başvurusu da ülke içinden yapılmaktadır.
Uygulama Yönetmeliği’nin izin isteminin reddine ilişkin 21. maddesinde,
YÇİHK md.14’te öngörülen hükümlerle diğer kanunlarda yer alan yabancıların
çalışamayacağı iş ve mesleklere dair hükümler çerçevesinde ve ilgili ulusal ve
uluslararası mevzuata242 aykırı davranıldığının tespiti hâlinde, ayrıca Uygulama
Yönetmeliği md.22’de yer alan iznin iptali hâllerinde çalışma izni veya çalışma izni
uzatılması isteminin reddolunacağı hükme bağlanmıştır.
Maddede, Uygulama Yönetmeliği md.22’de yer alan iznin iptali hâllerinin de
red nedeni olarak dikkate alınacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda ele alınacak
242 Türk hukukunda istisnalar dışında, bir uluslararası antlaşmanın, ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin antlaşmayı bir kanun ile onaylamayı uygun bulması, Cumhurbaşkanı’nın bu kanunu onaylaması ve Resmi Gazete’de yayınlanması halinde iç hukuk açısından yürürlüğe gireceği ve bu aşamadan sonra da Anayasa md.90 gereği, kanun hükmünü kazanarak “ulusal mevzuatın” bir parçası olacağı göz önüne alındığında, Türk hukukunda herhangi bir uluslararası mevzuatın varlığından ve bağlayıcılığından söz edilemeyeceği belirtilerek “uluslararası mevzuat” ifadesi eleştirilmiştir. Bkz. Huysal, Türkiye’de Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri, s. 460.
97
Uygulama Yönetmeliği md.22’de sayılan iptal nedenlerinden biri, YÇİHK’nin
çalışma izni ve çalışma izninin uzatılması istemine ilişkin red nedenlerinden birinin
sonradan tespit edilmesi hâlidir. Bu düzenleme doktrinde haklı olarak eleştirilmiştir.
Zira, bu durumda sonradan tespit edilen aykırılıkların da red yaptırımına konu olması
gibi tuhaf bir durum söz konusu olacaktır. Oysa, hukukî açıdan, verilmiş bir kabul
kararının ancak iptal edilebilmesi mümkün olup, red kararıyla ortadan kaldırılması
mümkün değildir. Kaldı ki, md.14’te yer alan red nedenlerinin tespiti hâlinde,
çalışma izni başvurusu zaten reddedilecektir. Bu nedenlerin daha sonradan varlığının
tespiti hâlindeyse, yalnızca çalışma izninin iptali gündeme gelecektir243.
Kanaatimizce, Uygulama Yönetmeliği’nin izin isteminin reddini hükme
bağlayan 21. maddesinde böyle bir düzenlemeye yer verilirken, söz konusu sonuç
öngörülmemiştir. Âdeta bu kapsamda hiçbir nedenin atlanmaması amaçlanmış ve her
şeyin sıralandığı bir hükme yer verilmiş; karmaşa da bu nedenle söz konusu
olmuştur. Bunun yerine red nedenleriyle iptal nedenlerinin yer aldığı düzenlemelerin
birbiri içine girmesi yoluna gidilmeden, yalnızca red nedenlerinin sonradan tespiti
hâlinde iptalin söz konusu olacağı hükmüne yer verilmesinin daha uygun olacağı
düşüncesindeyiz.
Uygulama Yönetmeliği md.21’de meslekî hizmetler kapsamında çalışacaklar
için de red nedenleri düzenlenmiştir. Bu kapsamda, meslekî hizmetler kapsamında
çalışacak yabancıların, ulusal ve uluslararası meslekî örgütlerden meslekten men
cezası almadıklarını, bu örgütlere üye olduklarını, mesleklerini icra ettiklerini ve
meslekî yeterliliklerini gösterir son altı ay içerisinde almış oldukları belgeleri,
başvuru sırasında başvuru formlarına eklemeleri öngörülerek, meslekten men cezası
almış ve akademik yeterliliği olmayan yabancıların başvuruda bulunmalarının
mümkün olmadığı hükme bağlanmıştır.
243 Huysal, Türkiye’de Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri, s. 460.
98
6. Çalışma İzninin Sona Ermesi
a. Çalışma İzninin İptali
YÇİHK md.15’de çalışma izninin iptalini gerektiren durumlar sayılmıştır.
Bunlardan ilki, yabancının YÇİHK md.11’de belirtilen sınırlamalara aykırı olarak
çalıştığının tespit edilmesidir. Yukarıda açıklandığı üzere, Türkiye’nin taraf olduğu
ikili veya çok taraflı sözleşmelerde sağlanan haklar saklı kalmak kaydıyla ve
karşılıklılık ilkesi çerçevesinde çalışma izinleri, iş piyasasındaki durum ve çalışma
hayatındaki gelişmeler, istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür
değişikliklerinin gerekli kıldığı hâllerde, belirli bir süre için, tarım, sanayi veya
hizmet sektörleri, belirli bir meslek, işkolu veya mülkî ve coğrafî alan itibariyle
sınırlandırılabilecektir244. İşte, bu yönde bir sınırlamaya uyulmadan gerçekleşen
çalışmalar için, çalışma izninin iptali yaptırımı öngörülmüştür.
Maddede yer verilen bir diğer iptal nedeni, YÇİHK md.13’te ifade edilen
sınırlamalara aykırı olarak çalışmadır. Bu sınırlamalar, md.13/f.2’de belirtildiği
üzere, diğer kanunlarda yer alan yabancıların çalışamayacakları iş ve mesleklere
ilişkindir.
Bu kapsamda sayılan bir diğer hâl, YÇİHK md.14’te yer verilen red
nedenlerinin245 varlığının veya yabancının ya da işvereninin çalışma izni talep
dilekçesinde eksik veya yanlış bilgi verdiğinin sonradan tespit edilmesi hâlidir.
Söz konusu hâllerde, Bakanlık, çalışma iznini iptal eder ve durumu ilgili
Bakanlığa bildirir. Bu konuda bilgi sahibi olması gerekenlerin yalnızca ilgili
Bakanlıklar olmadığı düşünüldüğünde, burada yer verilen “ilgili Bakanlık” ifadesi
yerine, Uygulama Yönetmeliği’nin çalışma izinlerinin iptalini düzenleyen 22.
maddesinde yer alan “ilgili merciler” ifadesinin kullanılmasının daha uygun olacağı
görüşündeyiz.
244 Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. yukarıda Bölüm I, III, A, 4, s. 94-95.
245 Çalışma izin isteminin reddi için bkz. yukarıda Bölüm I, III, A, 5, s. 95 vd.
99
Uygulama Yönetmeliği’nin konuya ilişkin düzenlemesi olan md.22/f.1’de
yukarıda yer verilen nedenlerin yanında, Türkiye’deki ulusal mevzuata ve ilgili
mercilerin mevzuat ve düzenlemelerine aykırı olarak çalışma hâlinde de246, çalışma
izinlerinin iptal edilerek durumun ilgili mercilere ve başvuru sahibine bildirileceği
hükme bağlanmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında ise, ilgili mercilerin gerekçeli talebi
hâlinde de, Bakanlığın iptale ilişkin değerlendirmeyi yapacağı belirtilmiştir.
Uygulama Yönetmeliği md.23/f.1’de ise, Bakanlığın, çalışma izni verilen
yabancı personelin çalışmaya başlamaması veya ayrı bir firmada çalışmak üzere
başvuruda bulunması hâlinde, nedenlerine ilişkin değerlendirme sonucunda, daha
önce verdiği izin belgesinin iade edilmesini talep edebileceği hükme bağlanmıştır.
Bu durumda, iptal edilmiş çalışma izinlerinin asıllarının kullanıcı tarafından,
bildirimin yapıldığı tarihten itibaren bir hafta içinde Bakanlığa iadesinin zorunlu
olduğu maddenin ikinci fıkrasında ifade edilmiştir.
b. Çalışma İzninin Geçerliliğini Kaybetmesi
Çalışma izninin geçerlilik süresinin sona ermesi dışında, YÇİHK md.16’da
sayılan hâllerde geçerliliğini kaybedeceği belirtilmiştir.
Bu hâllerden ilki, yabancının ikamet tezkeresinin herhangi bir nedenle
geçersiz hâle gelmesi ya da geçerlilik süresinin uzatılmaması hâlidir. Bu hüküm,
YÇİHK md.12’de yer verilen çalışma izinlerinin ancak ikamet tezkeresi alınması
hâlinde geçerlilik kazanacağına ilişkin hükümle paralellik göstermektedir.
İptale ilişkin bir diğer hâl, yabancının pasaportunun veya pasaport yerine
geçen belgesinin geçerlilik süresinin uzatılmamasıdır. Ancak, maddede bu hükme bir
istisna getirilmiş ve İçişleri ile Dışişleri Bakanlıklarının uygun görüşlerinin
bulunması hâli hariç tutulmuştur.
246 Esasında, ilgili mercilerin mevzuat ve düzenlemelerinin de Türkiye’deki ulusal mevzuatın bir parçası olduğu düşünüldüğünde, söz konusu ifadeye maddede yer verilmesinin gereksiz olduğu düşüncesindeyiz.
100
Maddede son olarak, yabancının mücbir nedenler dışında aralıksız olarak altı
aydan fazla yurt dışında kalması hâlinde iznin geçerliliğini kaybedeceği ifade
edilmiştir.
7. Çalışma İzni İsteminin Reddi, İznin İptali ve Geçerliliğinin
Kaybına İlişkin Karara Karşı Yargı Yolu
YÇİHK md.17/f.1 uyarınca Bakanlık, çalışma izni verilmesi ya da uzatılması
talebinin reddedilmesi, çalışma izninin iptal edilmesi ya da çalışma izninin
geçerliliğinin kaybedilmesine ilişkin kararını, yabancıya veya işverenine 7201 sayılı
Tebligat Kanunu247 hükümlerine göre tebliğ edecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında, söz konusu kararlara karşı, iki aşamalı bir itiraz
hakkı öngörülmüştür248. Buna göre, Bakanlıkça verilecek kararlara karşı ilgililer249,
tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde Bakanlığa itiraz edebilirler. İtirazın
Bakanlıkça reddedilmesi hâlindeyse, idarî yargı yoluna başvuru söz konusu
olabilecektir. Bu durumda, İdarî Yargılama Usûlü Kanunu250 md.7 uyarınca, ilgililer
yazılı bildirimin yapıldığı tarihten itibaren altmış gün içinde idare mahkemesinde
dâva açabileceklerdir.
Bakanlığın çalışma izinlerinin verilmesinde geniş bir takdir hakkı olduğu251
göz önüne alındığında, İdarî Yargılama Usûlü Kanunu md.2 uyarınca, idarî yargı
yetkisinin, idarî işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu
söylenmelidir. Hâkim, bu durumda idarî işlemin gerekliliğini veya yerindeliğini
değil, hukuka uygunluğunu denetleyebilecektir. Bu durumda örneğin, iş
piyasasındaki durum ve çalışma hayatındaki gelişmeler veya kamu güvenliği gerekçe
247 RG. 19.02.1959, S. 10139.
248 Ekmekçi, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun, s. 33.
249 Burada ifade edilen “ilgililer”, yabancı ve varsa işverenidir.
250 RG. 20.01.1982, S. 17580.
251 İdare’nin sahip olduğu takdir yetkisinin, “hukuk kuralları içinde hareket özgürlüğü” anlamına geldiği doktrinde ifade edilmiştir. Bkz. İl Han Özay, Günışığında Yönetim, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2004, s, 456.
101
gösterilerek çalışma izni reddedilmişse, hâkim bu hâlleri değerlendirme konusu
yapamayacaktır252.
8. Bildirim ve Bilgi Verme Yükümlülüğü, Denetleme Yetkisi ve
Cezaî Hükümler
YÇİHK’nin kabul edilme süreci açıklanırken, Kanun’un çıkarılmasındaki iki
temel amacın Avrupa Birliği müktesebatına uyum ve yabancı kaçak işçiliğin
önlenmesi olduğu belirtilmişti253. Yabancı kaçak işçiliğin önlenmesi amacıyla
Kanun, bazı bildirim yükümlülükleri, kanuna aykırı bir çalışmanın saptanmasına
ilişkin denetim mekanizmaları ve aykırılık hâlinde yaptırımlar öngörmektedir.
a. Bildirim ve Bilgi Verme Yükümlülüğü
YÇİHK md.18’le bağımsız çalışan yabancılar ile yabancı çalıştıran
işverenlere Bakanlığa bildirimde bulunma yükümlülüğü getirilmiştir. Buna göre,
bağımsız çalışan yabancılar, çalışmaya başladıkları tarihten ve çalışmanın bitiminden
itibaren en geç on beş gün içinde durumu Bakanlığa bildirmekle yükümlüdürler.
Yabancı çalıştıran işverenler ise, yabancının çalışmaya başladığı tarihten itibaren,
yabancı çalışma izninin verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde çalışmaya
başlamamışsa bu sürenin bitiminden itibaren ve herhangi bir nedenle iş
sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren en geç on beş gün içerisinde durumu
Bakanlığa bildireceklerdir.
YÇİHK md.19’da, Bakanlığa bilgi verme yükümlülüğü düzenlenmiştir. Söz
konusu hükme göre yabancılara çalışma izni verme yetkisi bulunan bakanlıklar ile
kamu kurum ve kuruluşları254, çalışma iznini verdikleri, çalışma izin süresini
uzattıkları ve çalışma iznini iptal ettikleri tarihten itibaren; yabancı istihdam eden
bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları ise yabancı çalıştırmaya başladıkları
252 Cin, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 9; Huysal, Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 463-464.
253 Bu konuda yer verilen açıklamalar için bkz. Bölüm I, II, D-1, s. 16-17.
254 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. yukarıda Bölüm I, II, D-3, s.22.
102
tarihten itibaren en geç otuz gün içinde yabancı ile ilgili tüm bilgileri Bakanlığa
bildirme yükümlülüğü altındadırlar.
Bildirme yükümlülüğü kapsamında, iki geçiş hükmü kabul edilmiştir. İlk
olarak Geçici md.2 ile, YÇİHK’nin yürürlüğe girdiği tarihten önce kamu kurum ve
kuruluşlarının çalışma izni verdiği veya istihdam ettiği yabancılara ait bilgilerin izni
veren mercilerce YÇİHK’nin yürürlüğe girmesinden itibaren doksan gün içinde
Bakanlığa bildirileceği hükme bağlanmıştır.
Geçici md.3 uyarınca da, YÇİHK’nin yürürlüğe girdiği tarihten önce çalışma
izni başvurusu yapılan ve işlemleri devam eden yabancıların çalışma izinleri,
YÇİHK’nin yürürlüğe girdiği tarihten önceki yetkili kamu kurum ve kuruluşları
tarafından verilecek ve gerekli bilgiler, çalışma izninin veriliş tarihinden itibaren otuz
gün içinde Bakanlığa iletilecektir.
Uygulama Yönetmeliği’nin bildirim yükümlülüklerine ilişkin 57. maddesinde
ise, YÇİHK’nin 18, 19, Geçici 2 ve Geçici 3. maddeleri ile düzenlenen bildirime
ilişkin yükümlülüklerin, Kanun’un öngördüğü hâllerde ve süreler içerisinde
Yönetmelik ekindeki “Yabancı Personel Başvuru Formu”nun doldurulması suretiyle
yerine getirileceği ve bu bildirimlerin ayrıca elektronik posta yoluyla da Bakanlığa
iletileceği hükme bağlanmıştır.
b. Denetleme Yetkisi
YÇİHK md.20 uyarınca, Kanun kapsamına giren yabancıların ve işverenlerin
bu Kanun’dan doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri Bakanlık iş
müfettişleri ve Sosyal Güvenlik Kurumu255 sigorta müfettişleri tarafından denetlenir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise, genel bütçeye dâhil daireler ve katma bütçeli
idarelerin teftiş ve denetim elemanlarının kendi mevzuatları gereğince işyerlerinde
yapacakları her türlü denetim ve incelemeler sırasında, yabancı çalıştıran işverenlerle 255 Kanun’da yer verilen ifade “Sosyal Sigortalar Kurumu” olmasına karşın, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu (RG. 20.05.2006, S. 26173) ile Sosyal Sigortalar Kurumu’nun tüzel kişiliğine son verildiğinden, biz burada “Sosyal Güvenlik Kurumu” ifadesine yer vermeyi uygun gördük.
103
yabancıların bu kanundan doğan yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini
denetleyecekleri, denetim sonuçlarını da Bakanlığa bildirecekleri hükme
bağlanmıştır.
Uygulama Yönetmeliği md. 58’de de, denetleme yetkisine ilişkin bir
düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre, YÇİHK’da belirtilen denetimler Bakanlık iş
müfettişleri ve Sosyal Güvenlik Kurumu sigorta müfettişleri tarafından yürürlükteki
İş Kanunu’nun “Çalışma Hayatının Denetimi ve Teftişi” başlıklı bölümünde yer alan
hükümlere göre yapılacaktır. Maddenin son fıkrasında, Bakanlığın gerekli gördüğü
hâllerde, denetim sonuçlarını ilgili mercilere bildireceği ifade edilmiştir.
c. Cezaî Hükümler
YÇİHK md. 21’de, bu kanundan doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyen
bağımlı ve bağımsız çalışanlar ile işverenlere ilişkin idarî para cezası öngörülmüştür.
İlk olarak, md.18’de düzenlenen bildirim yükümlülüğünü süresi içinde yerine
getirmeyen bağımsız çalışan yabancı için ikiyüzelli Türk lirası idarî para cezası
uygulanacağı belirtilmiştir. Söz konusu yükümlülüğe uymayan yabancı çalıştıran
işverenler ise, her bir yabancı için ikiyüzelli Türk lirası ödeyeceklerdir. Bu fiillerin
tekrarı hâlindeyse, idarî para cezaları bir kat arttırılarak uygulanacaktır.
Çalışma izni olmaksızın bağımlı çalışan yabancıya beşyüz Türk lirası (söz
konusu fiilin tekrarı hâlinde idarî para cezası bir kat arttırılarak uygulanacaktır),
bağımsız çalışan yabancıya ise ikibin Türk lirası idarî para cezası verilecektir.
Bağımsız çalışan yabancı için ayrıca, varsa işyeri veya işyerlerinin Bakanlık Bölge
Müdürlerince kapatılması kararı alınacağı ve bu kararın uygulanması için durumun
ilgili valiliğe bildirileceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu yükümlülüğe aykırılığın
tekrarı hâlindeyse, varsa işyeri veya işyerlerinin kapatılmasının yanı sıra idarî para
cezasının bir kat arttırılarak uygulanacağı maddede açıklanmıştır.
Çalışma izni bulunmayan yabancıyı çalıştıran işveren veya işveren vekillerine
ise, her bir yabancı için beşbin Türk lirası idarî para cezası verilecektir. Bu durumda
da söz konusu fiilin tekrarı hâlinde, idarî para cezasının bir kat arttırılarak
104
uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Öte yandan, işveren veya işveren vekilinin,
yabancının ve varsa eş ve çocuklarının konaklama giderlerini, ülkelerine dönmeleri
için gerekli masrafları ve gerektiğinde sağlık harcamalarını karşılamak zorunda
olduğu belirtilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise, bu Kanun’a göre idarî para cezası ile
cezalandırılan bağımlı veya bağımsız çalışan yabancılar ile yabancı çalıştıran
işverenlerin İçişleri Bakanlığına bildirileceği hükme bağlanmıştır.
YÇİHK md.21’de 2008 yılında 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun256’la yapılan değişiklikten önce, idarî para cezalarının gerekçesi belirtilmek
suretiyle Bakanlık Bölge Müdürlüğünce ilgililere 7201 sayılı Tebligat Kanunu
hükümlerine göre tebliğ edileceği, söz konusu cezanın yedi gün içinde vergi daireleri
veya mal müdürlüklerine ödenmesi zorunluluğu ve ilgililerin bu cezaya yine bu süre
içinde yetkili sulh ceza mahkemesi nezdinde itiraz edebilecekleri ve bu itirazın
cezanın takip ve tahsilini durdurmayacağı düzenlenmişti. 2008 yılında maddede
değişiklik öngören 5728 sayılı Kanun’un ilgili maddesine ilişkin gerekçede ise, söz
konusu hükümlere ilişkin ayrıntılı açıklamalar Kabahatler Kanunu257’nun genel
hükümler kısmında yer aldığından, YÇİHK md.21’de söz konusu hükümlere yer
verilmesinin gereksiz olduğu ifade edilmiştir258.
Kabahatler Kanunu md. 3 uyarınca, bu Kanunun idarî yaptırım kararlarına
karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması
halinde; diğer genel hükümleri ise, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağından, YÇİHK
256 RG. 08.02.2008, S. 26781.
257 RG. 31.03.2005, S. 25772 (1. Mükerrer).
258 5728 sayılı Kanun’un gerekçesi için bkz. http://www2.tbmm.gov.tr/d23/1/1-0335.pdf (Çevrimiçi) 01.06.2010.
105
kapsamında verilecek idarî para cezalarına karşı itirazın sulh ceza mahkemeleri
nezdinde yapılacağı ifade edilebilecektir259.
B. Çalışma Vizesi
Yabancıların Türkiye’de çalışmalarına ilişkin temel esasın, kanunlarla Türk
vatandaşlarına hasredilmemiş işlerde çalışma izni almak suretiyle çalışmak olduğu
yukarıda açıklanmıştı260. Ancak, bunun yeterli olmadığı YÇİHK md.12’de ifade
edilmiştir. Zira, söz konusu maddeye göre, çalışma izninin çalışma vizesi ve ikamet
izninin alınması hâlinde geçerlilik kazanacağı, çalışma izin belgesini alan
yabancıların, bu belgeyi aldıkları tarihten itibaren doksan gün içinde ülkeye giriş
vizesi talebinde bulunmalarının zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Söz konusu
zorunluluk hükmüyle, YÇİHK’nin kabulünden önceki dönemde yabancıların
Türkiye’de çalışabilmeleri için çalışma vizesiyle ülkeye giriş yapmalarının zorunlu
olup olmadığına ilişkin tartışma sonlandırılmış olmaktadır261.
Doktrinde, YÇİHK md.12’de yer verilen “çalışma vizesi” ifadesi eleştirilmiş,
çalışma vizesi ile çalışma izninin aynı anlamda kullanılmadığı da göz önüne
259 YÇİHK md.21’de 2008 yılında yapılan değişiklikten önce, idarî para cezalarına ilişkin itirazın sulh ceza mahkemeleri nezdinde yapılacağı açıkça belirtilmiş olmasına karşın, adlî yargı ile idarî yargı arasında meydana gelen görev uyuşmazlıkları Uyuşmazlık Mahkemesi’nin görevli mahkemenin “sulh ceza mahkemeleri” olduğu yönünde kararları ile çözümlenmiştir. Gerçekten de, kanunda görevli mahkeme olarak açık biçimde sulh ceza mahkemelerinin belirlenmiş olması karşısında, idare mahkemelerinin görevli olduğu yönündeki iddia yerinde değildir. Söz konusu kararlar için bkz. Uyuşmazlık Mahkemesi, 05.06.2006, E.2006/37, K.2006/8; Uyuşmazlık Mahkemesi, 04.06.2007, E.2007/30, K.2007/85; Uyuşmazlık Mahkemesi, 02.07.2007, E.2007/88, K.2007/134, www.kazanci.com (Çevrimiçi) 01.06.2010.
260 Bkz. yukarıda Bölüm I, III, A, s.19-21’de yer verilen açıklamalar.
261 Bu dönemde doktrinde baskın görüş, mevzuatta farklı hükümlere dayandırılmış da olsa, çalışma vizesinin alınmasının zorunlu olduğu yönündeydi. Bkz. Aysel Çelikel, Günseli (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, 9. Bası, İstanbul, Beta, 2000, s. 114-115; Gülören Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, 6. Bası, İstanbul, Beta, 1998, s. 115-116; Ökçün, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti, s. 93-94; Ercan Akyiğit, Teori ve Uygulama Bakımından Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü ve İptal Edilebilirliği, İstanbul, Kazancı Kitap, 1990, s. 25; Vahit Doğan, İş Akdinden Doğan Kanunlar İhtilafı Alanında Bağlama Kuralının ve Sınırlarının Tespiti, Ankara, Yetkin, 1996, s. 125; Özdemir, Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı, s. 12; Zeki Okur, “Türkiye’de Yabancıların Çalışma Hakları”, Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü Armağanı, 2. Bası, İstanbul, Beta, 2001, s. 936-937; Aksi görüş için bkz. Bilgin Tiryakioğlu, “Türk Hukukunda Yabancıların Oturma ve Çalışma Hakkı”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 46, S. 1, 1997, s. 82-84.
106
alındığında, söz konusu ifadeyi “giriş vizesi”nin çalışma amaçlı olduğu yönünde
anlamak gerektiği ifade edilmiştir262. Gerçekten de, Türk hukukunda Pasaport
Kanunu ile düzenlenen başlıca vize çeşitlerinin giriş vizesi (md.5), çıkış vizesi
(md.7) ve transit vize (md.29) olduğu düşünüldüğünde, çalışma vizesinin, amaç
hanesinde vizenin çalışmak üzere verildiğine dair bir şerhi içeren ve yurt dışındaki
Türkiye Cumhuriyeti temsilcilikleri tarafından verilen bir vize çeşidi olduğu ifade
edilebilecektir263.
Uygulama Yönetmeliği md.7/f.2’de ise, yabancıların çalışabilmek için
çalışma vizesiyle ülkeye giriş yapma zorunluluğuna ilişkin bir istisnaya yer
verilmiştir. Buna göre, Türkiye’de öğrenim amacıyla verilen ikamet izinleri hariç,
herhangi sebebe istinaden en az altı ay süreli ikamet izni almış olup da bu izin süresi
içerisinde çalışma izni verilmiş yabancılardan, Türkiye’nin dış temsilcilikleri
kanalıyla çalışma vizesi alma koşulu aranmayacaktır264. Ancak, cümlenin devamında
âdeta istisnanın istisnası denilebilecek bir hükme yer verilerek, “insan ticareti”ne
konu olan veya olabilecek alanlarda çalışacak yabancılar için altı ay süreyle ikamet
etmiş olma hususunun dikkate alınmayacağı ve her defasında dış temsilciliklerden
çalışma vizesi alma koşulunun aranacağı düzenlenmiştir.
Ayrıca çalışma izni uzatma başvurularında da, yabancı zaten Türkiye’de
ikamet etmekte olduğundan, tekrar yurt dışından çalışma vizesiyle ülkeye giriş
yapması zorunluluğu söz konusu olmayacaktır.
262 Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 122.
263 Çiçekli, Yabancıların Çalışma İzinleri, s. 27.
264 Doktrinde, söz konusu hüküm, YÇİHK’nin kabulünden önce yabancının, Türkiye’de ikamet ediyor olsa bile, dış temsilciliklerden çalışma vizesi talep zorunluluğunu öngören usûle son verdiği için olumlu karşılanmıştır. Bkz. Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 122. Mevcut hüküm açısından da, öğrenim amacıyla ikamet izni almış yabancılar ile altı aydan az süreli ikamet izni almış ve iznin süresi henüz dolmamış yabancılar için, tekrar yurt dışına çıkarak Türk dış temsilciliklerinden çalışma vizesi alma zorunluluğunun söz konusu olmaması gerektiği doktrinde ifade edilmiştir. Böyle bir durumda, yabancılardan öncelikle ikamet izinlerinin süresini uzatmaları ya da amacını değiştirmeleri için başvuru yapmaları beklenecektir. Aksi takdirde, amacı esasen Türkiye’ye iş aramak maksadıyla gelen yabancıları kontrol altında tutmak ve bazı hâllerde ülkeye girişlerini engellemek olan uygulama için eleştirilen eski usûle dönüş söz konusu olacaktır. Bkz. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 129; Erten, Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu, s. 121.
107
Bu açıklamalar ışığında, çalışma vizesinin tek başına yabancıya Türkiye’de
çalışma imkânı vermediği ve sadece yabancının çalışma amacıyla ülkeye girişini
sağlayan hukukî bir kontrol mekanizması olduğu söylenebilecektir265.
C. İkamet İzni
YÇİHK md.12’nin çalışma izninin ancak, çalışma vizesi ve ikamet izninin
alınması hâlinde geçerlilik kazanacağına ilişkin hükmü karşısında, ikamet izninin de
yabancıların Türkiye’de çalışabilmesi için aranan üç koşuldan biri (diğerleri bilindiği
üzere çalışma izni ve çalışma vizesidir) olduğu ifade edilmelidir.
Yurt dışından çalışma izni başvurusunda bulunan yabancıların, YÇİHK
md.12 uyarınca, ülkeye giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç otuz gün içinde
İçişleri Bakanlığına ikamet tezkeresi266 almak için başvurmaları zorunludur. Bu
hüküm, YİSHK md.3/f.2 ile paralellik göstermektedir. Zira, söz konusu madde
uyarınca, iş tutmak maksadıyla Türkiye’ye gelen yabancılar, geldikleri tarihten
itibaren bir ay zarfında ve her halde çalışmaya başlamadan evvel ikamet tezkeresi
almış bulunmalıdırlar.
Yurt içinden çalışma izni başvurusunda bulunacak yabancıların ise, öğrenim
amacıyla verilenler hariç olmak üzere en az altı ay süreli ikamet tezkeresine sahip
olması gerektiği Uygulama Yönetmeliği md.7’de hükme bağlanmıştır. Söz konusu
maddenin son fıkrasında ise, yurt içinden yapılan çalışma izni başvurusu sonucunda
çalışma izni verilmesi halinde, yabancının izin belgesinin tebliğ tarihinden itibaren
en geç otuz gün içinde çalışma meşruhatlı ikamet tezkeresi267 almak için emniyet
265 Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 130.
266 YİSHK’de, yetkili makamların vereceği ikamet izin belgesi “ikamet tezkeresi” olarak adlandırılmıştır. İkamet iznine ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 87-94.
267 Çalışma meşruhatlı veya çalışma amaçlı ikamet tezkeresinden kasıt, tezkerenin “amaç” kısmına düşülecek bir şerh ile “çalışma” sözcüğüne yer verilmesidir. Bkz. Asar, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, s. 196, dn. 224.
108
makamlarına başvuruda bulunması zorunluluğu öngörülmüştür268. Aksi hâlde,
çalışma izni geçerlilik kazanamayacaktır.
Son olarak bu kapsamda, ikamet izninin de tek başına yabancıya çalışma
hakkı vermediği, yalnızca tıpkı çalışma vizesi gibi usûlüne uygun olarak alınmış bir
çalışma iznine geçerlilik kazandırdığı söylenebilecektir.
268 Uygulamada, Türkiye’de başka bir nedene bağlı olarak ikamet tezkeresi almış olan bir yabancıya çalışma izni aldığında, ayrıca bir ikamet tezkeresi düzenlenmediği, süresi uygun ise aynı tezkere üzerine çalışmaya ilişkin kayıt düşüldüğü ifade edilmektedir. Yeni bir tezkere düzenlenmesi, yeni bir harç ve yeni bir tezkere bedeli alınmasını gerektireceğinden, söz konusu uygulamayla yabancı, ek bir mâlîyetten kurtarılmış olmaktadır. Bkz. Asar, Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve Hakları, s. 198, dn. 225.
109
İKİNCİ BÖLÜM
YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMASINA İLİŞKİN
YASAKLAR VE BU YASAKLARIN UYGULANMADIĞI
KİŞİLER
I. YABANCILARIN ÇALIŞMASININ YASAKLANDIĞI İŞ VE
MESLEKLER
Devletin, yabancı ile vatandaş arasında ayrımcılık yapamayacağına ilişkin
uluslararası hukuktan doğan bir yükümlülüğü bulunmadığı sürece, uluslararası
teamül hukukuna göre yabancı ile vatandaş arasında bir dereceye kadar ayrımcılığa
izin verilebilir1. Hiçbir devletin, kendi egemenlik alanında yabancılara vatandaşlarla
aynı hakları tanımak gibi bir yükümlülüğü yoktur2.
Türkiye’de de yabancıların çalışma izniyle çalışabilmeleri için, öncelikle
yapacakları işin Türk vatandaşlarına hasredilmemiş işlerden olması gerektiğine
değinilmişti. YÇİHK’nin yürürlükten kaldırdığı 2007 sayılı Kanun’da pek çok alanda
yabancıların çalışmasına yönelik yasak ve kısıtlamalar söz konusuydu3. Her ne
kadar, artık burada yer verilen yasakların bugün için yürürlükte olmadığı açıksa da,
1Oppenheim’s International Law, s. 932.
2 Erdem, Law On The Work Permit For Foreigners, s. 375.
3 Ayak satıcılığı; çalgıcılık; fotoğrafçılık; berberlik; mürettiplik; simsarlık; elbise, kasket ve kundura imalciliği; borsalarda mubayaacılık; Devlet inhisarına tâbi maddelerin satıcılığı; seyyahlara tercümanlık ve rehberlik; inşaat, demir ve ahşap sanayi işçilikleri, umumi nakliye vesaiti ile su ve tenvir ve teshin ve muhabere işlerinde daimi ve muvakkat işçilik; karada tahmil ve tahliye işleri; şoförlük ve muavinliği; alelümum amelelik; her türlü müesseselerle ticarethane, apartman; han, otel ve şirketlerde bekçilik, kapıcılık, odabaşılık; otel, han, hamam, kahvehane, gazino, dansing ve barlarda kadın ve erkek hizmetçilik (garson ve servant); bar oyunculuğu ve şarkıcılığı; baytarlık ve kimyagerlik yabancıların çalışmasının yasak olduğu alanlardı. Yabancıların md.8’e göre, il ve ilçe merkezleri dışında dükkân açması da yasaklanmıştı. Kanun’un 2. maddesiyle, uçak makinistliği ve pilotluğuyla il ve belediyelere ait tesisat hizmetlerinde yabancıların çalışabilmesi ise, Bakanlar Kurulu’nun özel izni gerekmekteydi. Ayrıca, md.3’te, Türk vatandaşlarına hasredilmemiş hizmetlerin icrasının gerektiğinde Bakanlar Kurulu Kararı’yla yabancılara yasaklanabileceği de hükme bağlanmıştı.
110
hâlen çeşitli kanunlarda yabancıların çalışamayacağı alanlara ilişkin düzenlemeler
yer almaktadır.
Doktrinde4, bu düzenlemelerin, kamu güvenliği, kamu sağlığı, kamu düzeni,
kamu yararı gibi mülahâzalarla getirildiği ifade edilmiş ve konuya ilişkin
açıklamalara bu sınıflandırma esas alınarak yer verilmiştir. Burada da, söz konusu
yönteme göre bir inceleme yapılacaktır. Ayrıca, çalışma konumuz yabancı işçilerin
Türkiye’de çalışma hak ve yükümlülüklerine ilişkin olduğundan, yalnızca bir iş
sözleşmesine dayanarak çalışan yabancı işçiler için söz konusu olan yasaklara yer
verilecektir.
A. Kamu Güvenliği Nedeniyle Getirilen Yasaklar
1. İkinci Derece Kara Askerî Yasak Bölgelerinde Çalışma
Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu5’nun 9. maddesinde,
“İkinci Derece Kara Askerî Yasak Bölgelerinde Uygulanacak Esaslar”
düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasının a bendinde, Türk vatandaşlarının
bölgede oturmalarının, seyahat etmelerinin, zirai faaliyetlerinin, meslek ve sanatlarını
icra etmelerinin serbest olduğu, c bendinde ise, yabancıların izin almadan geçici dahi
olsa bölgeye giremeyecekleri, oturamayacakları, çalışamayacakları ve taşınmaz mal
kiralayamayacakları hükme bağlanmıştır. Dikkat edilecek olursa, burada yabancıların
çalışma hakkına ilişkin olarak getirilen kısıtlama, işin veya mesleğin niteliği ile değil,
işyerinin bulunduğu yer ile ilgilidir6.
4 Seviğ (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 291-297; Seviğ (Vedat Raşit), Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, s. 101- 107; Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 126; Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 120; Çiçekli, Yabancılar Hukuku, s. 131-136; Özdemir, Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı, s. 14; Okur, Yabancıların Çalışma Hakları, s. 940; Cengiz (Urhanoğlu), Yabancıların İş Sözleşmesi Ehliyeti, s. 199.
5 Kanun No: 2565, RG. 22.12.1981, S. 17552.
6 Cin, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı, s. 149.
111
2. Karasuları Dâhilinde Belirli İşlerde Çalışma
Türkiye Sahillerinde Nakliyat-ı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Kara Suları
Dâhilinde İcra-i San’at ve Ticaret Hakkında Kanun7 md.3’te kara suları dâhilinde
balık, istiridye, midye, sünger, inci, mercan, sedef avlanma; kum ve çakıl gibi
maddeleri çıkarma; enkaz kaldırma ve kurtarma; dalgıçlık, arayıcılık, kılavuzluk,
deniz bakkallığı; her türlü deniz aracında kaptanlık, çarkçılık, kâtiplik, tayfalık,
amelelik vb. işlerle8 iskele, rıhtım hamallığı ve tüm deniz esnaflığının Türk
vatandaşları tarafından yapılabileceği düzenlenmiştir.
Kanun’un 4. maddesinde bir istisna hükmü yer almaktadır. Buna göre,
hükümet, geçici olarak ve hiçbir hak sağlamamak koşuluyla, Türk kurtarma
gemilerinde yabancı uzman, kaptan ve tayfa istihdamına izin verebilecektir.
3. Özel Güvenlik Görevlisi Olarak Çalışma
Amacı, kamu güvenliğini tamamlayıcı mahiyetteki özel güvenlik
hizmetlerinin yerine getirilmesine ilişkin esas ve usûlleri belirlemek olan Özel
Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun9’un 10. maddesinde, özel güvenlik görevlilerinde
aranan koşullar arasında, Türk vatandaşı olmak yer almaktadır10.
7 Kanun No:815, RG. 28.04.1926, S. 358. Söz konusu Kanun incelemenin devamında “Kabotaj Kanunu” olarak anılacaktır.
8 Bununla birlikte, 854 sayılı Deniz İş Kanunu (RG. 29.04.1967, S. 12586) md. 4’te, Kanun hükümlerinin, karşılıklılık esaslarına göre Türk gemi adamlarına aynı mahiyette haklar tanıyan devletlerin uyruğunda olup bu kanun kapsamına giren gemilerde çalışan gemi adamlarına da uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca, Türk Uluslararası Gemi Sicili Kanunu’nda da (Kanun No: 4490, RG. 21.12.1999, S. 23913) Kabotaj Kanunu’nun söz konusu hükmüne istisna teşkil edecek bir hüküm vardır. Buna göre, Türk Uluslararası Gemi Siciline tescil edilen gemilerde ve yatlarda donatanın yabancı veya Türk olmasına bakılmaksızın kaptanın Türk vatandaşı olması esastır, ayrıca donatanın Türk vatandaşı olması halinde, diğer gemi ve yat personel sayısının en az %51'i için Türk vatandaşı olma şartı aranacaktır. Ancak, görüleceği üzere, yabancı donatanlar için, kaptan dışında gemi personelinin vatandaşlıklarına ilişkin kısıtlayıcı bir hüküm söz konusu değildir.
9 Kanun No: 5188, RG. 26.06.2004, S. 25504.
10 Kanun’un 5. maddesinde, yabancı kişilerin özel güvenlik şirketi kurabilmesi ve yabancı şirketlerin Türkiye'de özel güvenlik hizmeti verebilmesi karşılıklılık esasına tâbi kılınmıştır. Ayrıca özel güvenlik şirketinin kurucu ve yöneticileri için de Türk vatandaşı olma koşulu aranmıştır.
112
B. Kamu Sağlığı Nedeniyle Getirilen Yasaklar
1. Genel Olarak
Tabâbet ve Şuabâtı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun11’la yabancıların
doktorluk, diş hekimliği, ebelik ve hastabakıcılık mesleklerini icra etmeleri
yasaklanmıştır. Ayrıca, aşağıda açıklanacağı üzere, kendi özel kanunları gereği,
hemşirelik, eczacılık ve veterinerlik de yabancıların icra edemeyecekleri meslekler
arasındadır12.
Bu yasakların getirilme amacının, ilk olarak Kanun’un kabulünün 1928 yılı
olması da düşünüldüğünde, aslında çeşitli kanunlarla kabul edilen tüm yasakların
ortak amacı olan, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde kapitülasyonlara duyulan tepki ve
bu alanlarda yabancıların egemenliği kırarak, Türk vatandaşlarının egemenliğini
kurmak olduğu söylenebilecektir. Ayrıca, söz konusu düzenlemelerin Türk
üniversitelerine olan güven ve teşvik anlamını taşıdığı ve son olarak da, ekonomik
mülahâzalarla istihdam olanağını Türk vatandaşlarına tanımanın güdülen amaçlardan
biri olduğu doktrinde ifade edilmiştir13.
2. Doktorluk
Kanun’un 1. maddesinde yer alan hükümle, yabancıların Türkiye’de
doktorluk mesleğini icra etmeleri ve her ne suretle olursa olsun hasta tedavi etmeleri
yasaklanmıştır. Söz konusu faaliyetler yalnızca, Türkiye’deki tıp fakültelerinden
mezun Türk vatandaşları tarafından görülebilecektir. Maddede doktorluk mesleğinin
11 Kanun No: 1219, RG. 14.04.1928, S. 863.
12 Kamu sağlığı nedeniyle, yabancıların çalışma hakkına getirilen sınırlamalardan biri de 3958 sayılı Gözlükçülük Hakkında Kanun’da (RG. 04.01.1941 S. 4703) yer almaktaydı. Kanunun 1. maddesine göre, numaralı gözlük camı satmak ve gözlükçü unvanını kullanabilmek için Türk vatandaşı olmak gerekliydi. Ancak, söz konusu Kanun, 5193 sayılı Optisyenlik Hakkında Kanun’un (RG. 26.06.2004, S. 25504) 17. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5193 sayılı Kanun md.4’te ise, numaralı gözlük camı ve gözlük çerçevesi satmak, gözlük montajı ve her türlü reçeteli lens satışı yapmak üzere optisyenlik mesleğini icra edebilmek için, optisyenlik alanında en az ön lisans seviyesinde meslekî eğitim ve öğretim veren yüksekokul mezunu olmak koşulunun yanı sıra, ayrıca Türk vatandaşı olmak koşulu da aranmadığından söz konusu yasağın bugün için geçerli olduğu söylenemeyecektir.
13 Çelikel, Türk Vatandaşlarıyla Evli Yabancılar, s. 34.
113
icrasının yanı sıra, “her ne suretle olursa olsun hasta tedavi etmek” ifadesinin
kullanılma amacının, yasağın kesinliğini vurgulamak olduğu doktrinde ifade
edilmiştir14. Kabul edilen esasa uygun bir şekilde Hususî Hastaneler Kanunu15
md.9’a göre, esasen yabancıların özel hastane kurması konusunda herhangi bir yasak
mevcut değilken, bu hastanelerde çalıştırılacak sorumlu müdürün Türk vatandaşı bir
doktor olması koşulu aranmaktadır.
Söz konusu yasağa, zamanla birtakım istisnalar getirilmiştir. İlk istisnanın,
1950 tarihli bir Bakanlar Kurulu Kararı16’nda yer alan, Türkiye’deki Amerikan
hastaneleriyle, Lozan mektuplarında17 varlıkları tanınan İngiliz, Fransız ve İtalyan
hastanelerinde çalıştırılacak başhekimin yabancı olabileceğine ilişkin düzenleme
olduğu söylenebilecektir. Ancak, başhekimin bu şekilde çalıştırılabilmesi için
hastane dışında serbest çalışmaması koşulu aranmıştır. Bu hâliyle Bakanlar Kurulu
Kararı’nın, 1219 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olduğu doktrinde ifade
edilmektedir18.
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu19’nun “sözleşmeli personel” başlıklı 7.
maddesinde özel bir meslek bilgisine ve ihtisasına ihtiyaç gösteren veya ülke
düzeyinde meslekî gelişmeyi sağlayacak Türk uyruklu ve yabancı uyruklu
elemanların kadro karşılığı aranmaksızın sözleşmeli olarak20 çalıştırılabileceği esası
14 Çelikel, Türk Vatandaşlarıyla Evli Yabancılar, s. 33; Cin, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı, s. 114.
15 Kanun No: 2219, RG. 05.06.1933, S. 2419.
16 Bu karar yayınlanmamıştır. Bu konuya ilişkin ayrıntılı açıklamalar için bkz. Ökçün, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti, s. 64; Cin, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı, s. 115, dn. 11.
17 Söz konusu mektuplar, Türk Başdelegesi İsmet İnönü tarafından İngiltere, Fransa ve İtalya delegasyonlarına yazılmıştır. 1950 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nın da bu mektuplarca tanınmış olan durumun sağlanması için verilmiş bir karar olarak yorumlanabileceği doktrinde ifade edilmiştir. Bkz. Seviğ (Muammer Raşit), Devletler Hususî Hukuku, s. 293.
18 Ökçün, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti, s. 64; Tekinalp, Türk Yabancılar Hukuku, s. 136.
19 Kanun No: 3359, RG. 15.05.1987, S. 19461.
20 Kadro karşılığı aranmaksızın sözleşmeli olarak çalıştırılacak personel ile idare arasındaki sözleşmenin idarî sözleşme niteliği taşıdığı kabul edilmektedir. Ayrıca, sözleşmeli personel istihdamı
114
kabul edilmiştir. Böylece, temel kurala bir istisnanın daha getirilmiş olduğu
söylenebilecektir21.
3. Diş Hekimliği, Ebelik ve Hastabakıcılık
1219 sayılı Kanun md.30’da, Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde dişçilik
mesleğini icra edebilmek ve diş hekimliği unvanını taşıyabilmek için Türk vatandaşı
ve Türkiye’deki diş hekimliği fakültelerinden mezun olma koşulları aranmaktadır.
Ebelik mesleğini icra hakkı da Kanun’un 47. maddesiyle, Türk vatandaşı ve
Türk ebe okullarından mezun olan kişilere tanınmıştır. Bunun gibi, Türkiye’de
hastabakıcılık yapabilmek için md. 63 gereği Türk vatandaşı olmak gerekmektedir.
4. Hemşirelik
Hemşirelik Kanunu22 md.323’e göre, Türkiye'de hemşirelik mesleğini bu
Kanun hükümleri dâhilinde hemşire unvanı kazanmış Türk vatandaşı hemşirelerden
başka kimse yapamaz.
5. Eczacılık
Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun24’un 2. maddesine göre, Türkiye
sınırları dâhilinde eczane, ecza deposu, ecza dolabı, galenik, tıbbi ve ispençiyari
için mutlaka kanunî bir dayanak söz konusu olmalıdır. Sözleşmeli personelin hukukî statüsü hakkında ayrıntılı açıklamalar için bkz. Özay, Günışığında Yönetim, s. 1009 vd.
21 Bu konuda istisna sayılabilecek bir diğer düzenleme, Tıpta ve Diş Hekimliği’nde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği (RG. 18.07.2009, S. 27292) md.19’da yer almaktadır. “Yabancı uyrukluların uzmanlık eğitimi” başlığını taşıyan maddede, uzmanlık eğitimi veren kurumlarda yabancı uyruklulara ayrılan kontenjan bulunması hâlinde, yabancıların belirli koşularla uzmanlık eğitimine kabul edilecekleri düzenlenmiştir. Böylece, yabancılar hem eğitilecek hem de çalıştırılacaktır. Ancak, buradaki çalışmanın, esasen bir öğrenim olarak kabul edildiği söylenebilecektir. Bkz. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 145.
22 Kanun No: 6283, RG. 02.03.1954, S. 8647.
23 Maddede, yer alan “kadın olma” koşuluna ilişkin hüküm, cinsiyet ayrımcılığına yol açtığı, dolayısıyla Anayasa’nın 10. maddesinde ifade edilen eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi'nin 23.7.2009 tarihli, E.2006/166, K.2009/113 sayılı Kararı (RG. 19.03.2010, S. 27526) ile iptal edilmiştir.
24 Kanun No: 6197, RG. 24.12.1953, S. 8591.
115
mevat ve müstahzarat laboratuvarı veya imalathanesi gibi müesseseler açmak ve
işletmek veya tıbbi ve ispençiyari müstahzarat ihzar veya imal etmek veya bu kabil
resmi veya hususi müesseselerde mesul müdürlük yapmak olarak tanımlanan (md.1)
eczacılık mesleğini icra edebilmek için Türk vatandaşı olmak gerekmektedir.
6. Veteriner Hekimliği
Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği İle
Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun25 md.2, veteriner hekim
olarak çalışabilme hakkını Türk vatandaşlarına tanımıştır. Esasen, söz konusu
mesleğin icrası 2007 sayılı Kanun’la da yasaklanmıştı. Her ne kadar, 2007 sayılı
Kanun bugün yürürlükte olmasa da, 6343 sayılı Kanun hâlen yürürlükte olduğundan,
yasağın bugün için de geçerliliğini koruduğu açıktır.
C. Kamu Düzeni Nedeniyle Getirilen Yasaklar
Kamu düzeni ile yakından ilgili meslek ve işler bakımından, yabancıların
çalışma hakkına ilişkin olarak çeşitli kanunlarda kabul edilmiş yasaklamalar söz
konusudur26. Ancak, yasağa tâbi olan mesleklerin27 birçoğu iş sözleşmesiyle
çalışmaya konu olamayacağından, inceleme kapsamına alınmamıştır.
1. Avukatlık
Kamu düzeni nedeniyle yabancıların avukatlık yapabilmesine ilişkin getirilen
yasağın gerekçelerine doktrinde değinilmiştir. Buna göre, yabancının, vatandaşı
olmadığı devlet mevzuatını bir vatandaş kadar iyi bilemeyeceği, gerek dil gerekse de
hukuk öğrenimini burada yapmadığı için hukuk bilgisi bakımından yetersizliği bu 25 Kanun No: 6343, RG. 18.03.1954, S. 8661.
26 Bu yasaklardan biri de, 5680 sayılı Basın Kanunu md.5’te yer almaktaydı. Söz konusu hükme göre, süreli yayının yazı işlerini fiilen idare eden sorumlu müdürün Türk vatandaşı olması gerekmekteydi. Bu kanunu yürürlükten kaldıran 5187 sayılı Basın Kanunu md.5’te ise, yasak yerine bir sınırlamaya gidilmiştir. Buna göre, belli aralıklarla yayınlanan gazete, dergi gibi basılmış eserler ile haber ajansları yayınları olarak tanımlanan bir süreli yayında sorumlu müdür olabilmek, Türk vatandaşı olmayanlar için karşılıklılık esasına tâbi kılınmıştır.
27 Örneğin, Hâkimler ve Savcılar Kanunu (RG. 24.02.1983, S. 17971) md.8/a, Noterlik Kanunu (RG. 05.02.1972, S. 14090) md.7 ile, söz konusu mesleklere kabul için Türk vatandaşı olma koşulu arandığından, yabancılara bu alanlarda çalışma yasağı getirilmiş olduğu ifade edilmelidir.
116
yasağın dayanakları gösterilmiştir. Son olarak yabancının bu konulara ilişkin
bilgilerinin sağlamlığı nedeniyle söz konusu gerekçeler ileri sürülemese bile, belirli
bir süre avukatlık yapanların hâkimliğe geçişte birtakım kolaylıklardan yararlanması
göz önüne alındığında, yabancıların hâkimlik mesleğini icra edebilmesi mümkün
olmadığından, bu durumun çeşitli sakıncalara yol açacağı ifade edilmiştir28.
Avukatlık Kanunu29 md.1’de mahiyetinin kamu hizmeti ve serbest meslek30
olduğu ifade edilen avukatlık mesleğine kabulde, md.3 gereği, Türk vatandaşı olma
koşulu arandığından, bu alanda yabancıların çalışması söz konusu olamayacaktır.
2001 yılında yapılan değişiklikle söz konusu yasağa istisna teşkil edebilecek
bir düzenleme getirilmiştir. Avukatlık Kanunu md.44/1-B’de, avukatlık ortaklığı
açıklanmış ve yabancı sermayeyi teşvik mevzuatı çerçevesinde Türkiye'de faaliyet
göstermek isteyen yabancı avukatlık ortaklıklarının, bu Kanuna ve avukatlık ortaklığı
düzenlemesine uygun olarak kurulmak koşuluyla, yalnızca yabancı hukuklar ve
milletlerarası hukuk konularında danışmanlık hizmeti verebilecekleri ve bu
sınırlamanın yabancı avukatlık ortaklığında çalışan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
ya da yabancı avukatları da kapsadığı hükme bağlanmıştır. Bu nev'i avukatlık
ortaklıkları için ortakların baroya kayıtlı olması şartı aranmayacaktır. Son olarak, bu
kuralın uygulanması karşılıklılık esasına tâbi kılınmıştır.
2. Öğretmenlik
Öğretmenlik mesleğinin, bir devletin temel eğitim politikasıyla olan yakından
ilgisi göz önüne alındığında, bu mesleğin icrasının kamu düzeni nedeniyle,
yabancılara kapalı tutulması söz konusu olabilecektir. Biz, bu başlık altında,
28 Altuğ, Yabancıların Hukukî Durumu, s. 178.
29 Kanun No: 1136, RG. 07.04.1969, S. 13168.
30 Her ne kadar, avukatlık maddede serbest meslek olarak tanımlanmışsa da, Kanun’un “Avukatlıkla Birleşebilen İşler” başlıklı 12. maddesinin c bendinde “özel hukuk tüzel kişilerinin hukuk müşavirliği ve sürekli avukatlığı ile bir avukat yazıhanesinde ücret karşılığında avukatlık yapılması”, hükmü yer aldığından, avukatın, konusu avukatlık mesleği olan bir iş sözleşmesiyle çalışmasına herhangi bir engel bulunmadığı söylenebilecektir. Bkz. Süzek, İş Hukuku, s. 126; K. Ahmet Sevimli, “Yargıtay’ın Serbest Avukatların da İş Sözleşmesiyle Çalışabileceklerini Tespit Eden Kararı ve Sonuçları Üzerine”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 3, 2004, s. 973.
117
incelememizin kapsamı gereği, yabancıların eğitim ve öğretim kurumlarında iş
sözleşmesiyle çalışmasına ilişkin yasaklara değineceğiz.
Öncelikle belirtmemiz gerekir ki, YÇİHK md.29’la yapılan değişiklik
sonucu, 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na tâbi olarak çalıştırılacak
yabancı öğretmenler, YÇİHK’de belirtilen hususlar çerçevesinde çalışma izni almak
zorundadırlar. (md.8/f.9) Dolayısıyla, 5580 sayılı Kanun’da yabancıların öğretmen
olarak çalışmasına engel niteliğinde bir yasağın söz konusu olmadığı ifade
edilmelidir. Bununla birlikte, Millî Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları
Yönetmeliği31 md.34/f.1-a’ya göre, özel öğretim kurumlarında müdür ve müdür
yardımcısı olarak çalışacaklar için Türk vatandaşı olma koşulu aranmaktadır. Bu
kuralın istisnasına ise maddenin ikinci fıkrasında yer verilmiştir. Buna göre,
uluslararası özel öğretim kurumları ile yabancı okullarda, yabancı uyruklular da
müdür olarak çalışabileceklerdir. Türkçeden başka bir dille öğretim yapan ve
yabancılar tarafından açılmış bulunan söz konusu okullarda müdür başyardımcısı ise,
Türkiye Cumhuriyeti uyruklu, Türkçe veya Türkçe kültür dersleri öğretmenliği
yapma niteliğini taşıyan ve öğretim dilini bilen kişilerden olmalıdır. Öğretim dilini
bilen Türkçe veya Türkçe kültür dersleri öğretmeni bulunmaması hâlinde ise, okulun
öğretim dilinde özel alan eğitimi görmüş, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğretmenlere
de bu görev verilebilecektir.
Türk vatandaşı olan, ancak Lozan Antlaşması’na göre azınlık olarak kabul
edilen gayrimüslimlerin yine bu antlaşmaya göre sahip oldukları haklar çerçevesinde
kurabilecekleri ve yönetebilecekleri azınlık okullarında öğretmenlik yapmak özel
olarak düzenlenmiştir32. Bu konuya ilişkin düzenlemelerden biri olan 6581 sayılı
“Azınlık Okulları Türkçe ve Kültür Dersleri Öğretmenleri Hakkında Kanun”33
md.1’de, söz konusu okullarda Türkçe ve Türk kültürü derslerinin Millî Eğitim
31 RG. 08.03.2008, S. 26810.
32 Cin, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı, s. 120-121.
33 RG. 27.05.1955, S. 9013.
118
Bakanlığı kanunlarıyla belirli kadrolara memurlara ilişkin mevzuat uyarınca tâyin
edilen öğretmenler tarafından verileceği hükme bağlanmıştır.
Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 5. maddesinde de, Lozan
Antlaşması’nın ilgili maddelerine göre varlığını sürdüren okulların özellik gösteren
hususlarının yönetmelikle tespit edileceği belirtilmiştir. Buna göre, Özel Öğretim
Kurumları Yönetmeliği’nde 6581 sayılı Kanun’a atıf yapılmış, ayrıca azınlık
okullarının bir kısmında kültür anlaşmaları gereğince veya karşılıklılık esasına göre
Bakanlıkça evrakı incelenmek ve uygun görülmek kaydıyla yabancı uyruklu
öğretmenlere de görev verilebileceği belirtilmiştir.
Sonuç olarak, öğretmenlik mesleğine ilişkin olarak, yabancılara getirilmiş
önemli kısıtlamaların varlığından söz edilemeyecektir34. Çalışma iznine tâbi olarak
bu mesleği icra edebilecek yabancı öğretmenlerin, yalnızca yukarıda ayrıntılı olarak
açıklanan istisnalar haricinde yönetici kadrosunda müdür ve müdür yardımcısı olarak
yer alamayacakları söylenebilecektir.
D. Kamu Yararına Ekonomi Alanında Getirilen Yasaklar
1. Gümrük Müşavirliği ve Gümrük Müşavir Yardımcılığı
Amacı Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesi'ne giren ve çıkan eşyaya ve
taşıt araçlarına uygulanacak gümrük kurallarını belirlemek olan, Gümrük Kanunu35
md. 228’e göre, her türlü gümrük işlemini takip ederek sonuçlandırabilen gümrük
müşavirlerinin Türk vatandaşı olması gerekmektedir. Bir gümrük müşavirinin
yanında çalışan ve onun adına gümrük idarelerinde iş takip eden gümrük müşavir
yardımcıları için de md.227’de Türk vatandaşı olma koşulu aranmaktadır.
34 Cin, Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü ve Sınırı, s. 126.
35 Kanun No: 4458, RG. 04.11.1999, S. 23866.
119
2. Menkul Kıymetler Borsası Üyelerinin Yardımcılığı
Menkul Kıymetler Borsaları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname36,
menkul kıymetler borsalarının kuruluş ve işleyişine, borsa işlemlerine ilişkin
hükümler içeren temel düzenlemedir. Konuya ilişin bir diğer düzenleme olan Menkul
Kıymetler Borsalarının Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik37’in 8.
maddesine göre, borsa komisyoncusu üyelerin ve 11. maddesine göre, borsa
üyelerinin temsilci ve yardımcılarının Türk vatandaşı olması gerekmektedir.
II. ÇALIŞMA YASAKLARINA UYULMAMASININ VE
ÇALIŞMA İZNİ ALINMAMASININ İŞ SÖZLEŞMESİNE ETKİSİ
Yabancıların, çalışma hakkına ilişkin getirilen yasakların kamu güvenliği,
kamu sağlığı, kamu düzeni, kamu yararı gibi nedenlerle kabul edildiği yukarıda
açıklanmış ve ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Bu başlık altında, söz konusu
yasaklar ihlâl edilerek veya böyle bir yasağın mevcut olmadığı bir işte yabancının
çalışabilmesi için alması gereken çalışma izni olmadan yapılan iş sözleşmesinin
hukukî durumu incelenecektir.
Yabancıların çalışmasına ilişkin getirilen yasaklar ihlâl edilerek yapılan iş
sözleşmelerinin, millî menfaatlere, hukuk düzeninin temel ilkelerine aykırı olduğu
gerekçesiyle kesin hükümsüz olduğu doktrinde ifade edilmektedir38. Dolayısıyla,
36 RG. 06.10.1983, S. 18183 (Mükerrer).
37 RG. 06.10.1984, S. 18537.
38 Ekonomi, İş Hukuku, s. 161; Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 90; Fevzi Şahlanan, Soru ve Cevaplarla Çalışma Hayatı ve İlgili Kanunlar, İstanbul, Bank-Si-Sen, 2000, s. 42; A. Can Tuncay, İşçi Sendikası Üyeliğinin Kazanılması ve Sona Ermesi, İstanbul, Fakülteler Matbaası, 1975, s. 122; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 433; Hamdi Mollamahmutoğlu, Hizmet Sözleşmesi: Kuruluş, İçerik, Sona Erme, Ankara, 1995, s. 107-108; Demir, İş Hukuku ve Uygulaması, s. 98; Nuray Ekşi, “Yabancılık Unsuru Taşıyan İş Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuk”, Prof. Dr. Kenan Tunçomağ’a Armağan, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Eğitim Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı, 1997, s. 141; Canbolat, Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 213; Hediye Laçiner, “Yabancıların Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 16, 2007, s. 1382; Mustafa Cin, “Yabancıların Kendilerine Yasak İşlerde veya Çalışma İzni Almadan Çalışmasının İş Sözleşmelerine Etkisi”, Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 8, S. 1, 2005, s. 38; İştar Cengiz (Urhanoğlu), “Türk Hukukunda Yabancıların İş Sözleşmesi Ehliyeti”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 19, 2008, s. 207; Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 25, 38-39. Yazar, yabancının işçi veya işveren olması bakımından bir ayrıma giderek sonuca varmaktadır. Buna göre, yabancının işçi olması durumunda doktrinde kabul
120
öncelikle genel olarak kesin hükümsüzlük kavramı ile sürekli borç ilişkisi doğuran iş
sözleşmelerinde kesin hükümsüzlüğün görünümünü kısaca ele almak gerekmektedir.
Kesin hükümsüzlük (butlan), kurucu unsurları mevcut bir sözleşmenin
kurulmuş olmakla birlikte, geçerlilik şartlarından kamu düzenini ilgilendirecek
önemde bulunanların gerçekleşmemesi hâlidir39. Bir sözleşmenin kesin
hükümsüzlüğünü gerektirecek nedenlerin ise, irade beyanında bulunan kişinin
ehliyetsizliği, sözleşmenin konusunun emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine,
genel ahlâka ve kişilik haklarına aykırı ve imkânsız olması, sözleşmenin geçerliliği
için aranan şekil şartına uyulmaması ve muvazaa olduğu doktrinde genel olarak
kabul edilmektedir40.
Sözleşmenin kesin hükümsüzlüğünün, en önemli sonuçları, sözleşmenin
baştan itibaren geçersiz olması, herkes tarafından, her zaman, herkese karşı ileri
sürülebilmesi, sözleşmeyi hükümsüz kılmak için bir dâvaya veya beyana gerek
olmaması, hâkimin de bu hususu taraflarca ileri sürülmemiş olsa bile önüne gelen
ihtilafta re’sen göz önünde bulunduracak olmasıdır41.
Sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde, edimlerin ifasına başlanması
hâlindeyse, hükümsüzlük kuralının uygulanmasının çözümü güç sonuçlara yol
açacağı ifade edilmiştir. Bu durumda, fiilî sözleşme ilişkisi kavramından
yararlanılması gündeme gelecektir42.
edilen görüşe aynen katılmakta, ancak, yabancı kendisine yasak bir alanda işveren olarak faaliyette bulunuyor ve Türk vatandaşı veya yasaklı olmayan bir yabancı işçi çalıştırıyorsa, bu durumda bu kişilerle yapılan iş sözleşmelerinin kesin hükümsüzlüğünün geçmişe etkili olarak sonuç doğuracağı görüşünü benimsemenin uygun olmadığını ileri sürmektedir.
39 M. Kemal Oğuzman, M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2009, s. 137.
40 Oğuzman, Öz, Borçlar Hukuku, s. 137; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, İstanbul, Beta, 2009, s. 300; Necip Kocayusufpaşaoğlu, Hüseyin Hatemi, Rona Serozan, Abdülkadir Arpacı, Borçlar Hukuku Genel Bölüm: Borçlar Hukukuna Giriş, Hukukî İşlem Sözleşme, C.1, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2008, s. 581.
41 Oğuzman, Öz, Borçlar Hukuku, s. 137-138; Eren, Borçlar Hukuku, s. 301; Kocayusufpaşaoğlu, Hatemi, Serozan, Arpacı, Borçlar Hukuku, s. 581-586.
42 Oğuzman, Öz, Borçlar Hukuku, s. 143.
121
Devamlı ve kişisel bir ilişki kuran iş sözleşmelerinde, borcun ifasına
başlandıktan sonra hükümsüzlüğün geçmişe etkili olarak sonuç doğurmayacağı kabul
edilmektedir. Bu durumda, sözleşmenin kesin hükümsüzlüğünün ileri sürüldüğü
tarihten itibaren geleceğe etkili olarak söz konusu olacağı, sözleşmenin,
hükümsüzlük anına kadar tıpkı geçerli bir sözleşme gibi hüküm ve sonuç doğuracağı
ifade edilmektedir43. Zira, aksi hâlde tarafların o güne kadar ifa ettikleri edimlerin
sebepsiz zenginleşme veya haksız fiil hükümlerine göre iadesi gündeme gelecektir.
Ancak, bu sonucun, öncelikle, işçinin iş görme ediminin iadesinin güçlüğü, işçinin
emeğinin değerinin belirlenmesinde tam bir karşılık sağlanamayacak olması, işçi ile
işveren arasında doğmuş kişisel ilişkilerin, özellikle de işçiyi gözetme ve sadakat
borçlarının sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesinin imkânsız olması gibi
nedenlerle hem iş hukukunun kişisel ilişkiler kuran özelliğine hem de işçiyi koruyucu
amacına ters düşeceği belirtilmektedir. Öte yandan, hükümsüzlüğün geçmişe etkili
olarak sonuç doğurması kabul edilecek olursa, işçinin geçersizlik anına kadar
çalışması karşılığında ve kıdemine bağlı olarak iş ve sosyal güvenlik kanunlarından
doğan haklarını talep edememesi söz konusu olacaktır ki, bu da iş hukukunun temel
ilkelerinden olan işçinin korunması amacına aykırılık teşkil edecektir44.
Nitekim bir Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da, yaşı veya kadın
oluşu nedeniyle herhangi bir işte çalışması yasak olan işçinin, yasağa rağmen
çalıştırılmış olması hâlinde işçi sayılacağı ve bundan dolayı da işçi sigortaları
kanunlarının işçilere tanıdığı haklardan yararlanacağı ifade edilmiştir. Bu durumda,
hükümsüzlük nedenini taraflardan birisi ileri sürünceye kadar, kişinin işçi
sayılmasının ve işçi sıfatının sağladığı hak ve yetkilerden ve bu arada sigortalı olma
hakkından yararlanmasının İş Kanunu ve İşçi Sigortaları Kanunlarının kabul ediliş 43 Ekonomi, İş Hukuku, s. 160-161; Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 90; Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 128; Şahlanan, Çalışma Hayatı ve İlgili Kanunlar, s. 42; Süzek, İş Hukuku, s. 287; Demircioğlu, Centel, İş Hukuku, s. 98; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 430-431; Eyrenci, Taşkent, Ulucan, Bireysel İş Hukuku, s. 96-97; Mollamahmutoğlu, Hizmet Sözleşmesi, s. 104-105; Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 38.
44 Ekonomi, İş Hukuku, s. 160; Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 90; Şahlanan, Çalışma Hayatı ve İlgili Kanunlar, s. 42; Süzek, İş Hukuku, s. 287; Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, s. 430-431; Eyrenci, Taşkent, Ulucan, Bireysel İş Hukuku, s. 96-97; Mollamahmutoğlu, Hizmet Sözleşmesi, s. 104-105; Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 38.
122
gayesine uygun olduğu, aksi görüşün kanunun gayesine aykırı ve korunmak istenen
kişinin aleyhine olarak sonuç doğuracağı kararda belirtilmiştir45.
Bununla birlikte, yukarıda da açıkladığımız gibi46, yürürlükteki hukuk
düzeninin temel ilkelerine aykırı, kamu düzenini, ahlâkı ağır bir biçimde ihlâl eden iş
sözleşmelerinde edimlerin ifası söz konusu olsa bile, hükümsüzlüğün geçmişe etkili
olarak sonuç doğuracağı kabul edilmektedir47.
45 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, 18.06.1958, E.1957/20, K.1958/9, RG. 30.09.1958, S. 10020, Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 81-82. Bununla birlikte, Yargıtay, 1991 yılında vermiş olduğu bir kararında söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararı’nda varılan sonucun aksine, çalışan kişinin yaş küçüklüğü nedeniyle iş sözleşmesinin baştan itibaren kesin hükümsüz olduğuna ve bu nedenle kişinin kıdem tazminatına hak kazanamayacağını belirtmiştir: “…..Bu kurallar uyarınca, 15 yaşından ve kimi koşullarda hafif işlerde 13 yaşından küçük çocuklarla hizmet sözleşmesi kurulması olanağı yoktur. Böyle bir sözleşme yapıldığı takdirde baştan itibaren geçersizdir. Anılan buyurucu kurallara aykırı biçimde yapılan bir hizmet sözleşmesinin ya da görülen hizmetin İş Kanununun kapsamı dışında kalması kaçınılmazdır. Böyle bir çalışmanın çıraklıkta geçmiş sayılması düşünülebilirse de, bunun için de yöntemine uygun biçimde çıraklık sözleşmesi düzenlenmesi zorunluluğu vardır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, 931 sayılı İş Kanununda olduğu gibi, 1475 sayılı İş Kanunu da 18 yaşını bitirmemiş çırakları kapsamına almamıştır. Bu nedenledir ki, 18 yaşına kadar çıraklıkta geçen sürenin, kıdem tazminatı hesabında göz önünde tutulması olanağı yoktur…” YHGK, 03.04.1991, E.1991/9-107, K.1991/168, www.kazanci.com, (Çevrimiçi), 01.06.2010. İş sözleşmelerinin taraflar arasında sürekli ve kişisel bir ilişki kurduğu dikkate alınmaksızın, işçinin aleyhine sonuç doğuran bu kararın isabetli olmadığı düşüncesindeyiz. Nitekim Yargıtay, yakın tarihli bir kararında 1958 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nda varılan sonuca uygun olarak, küçük yaştaki çocuğun çıraklık sözleşmesi olmaksızın çalıştırılması halinde kanuna aykırılık olsa da, bu durumun işçilik haklarının istenilmesine engel teşkil etmeyeceğini kararlaştırmıştır. Y. 9.HD, 28.06.2006, E.2005/3917, K.2006/19031, www.kazanci.com, (Çevrimiçi), 01.06.2010.
46 Bkz. Bölüm II, II, s. 119.
47 Her ne kadar, doktrinde haklı olarak ifade edildiği gibi, yabancıların çalışmasına ilişkin yasaklar, millî menfaatler nedeniyle, yerli işçiyi korumak amacıyla kabul edilmiş temel hukuk düzenine ilişkin kurallardan olsa da, bu durumda da sözleşmenin hükümsüzlüğünün geleceğe etkili olarak sonuç doğurması esası kabul edilebilir. Zira, aksi hâlde, yabancı kaçak işçi çalıştıran işverenlerin bundan menfaat sağlaması söz konusu olabilecektir ki, bu da zaten düşük maliyet, sendikalaşma olanağının olmaması, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yabancı işçilerin tepkisizliği, yerli işçilerin birtakım işleri yapmaktan kaçınması gibi nedenlerle, özellikle bazı alanlarda kaçak olarak yabancı işçi çalıştırma yönünde eğilim gösteren işverenleri daha da teşvik edici olabilecektir. Sonuç olarak, bu durumun da yerli işçilerin aleyhine olacağı açıktır. İşverenlerin yabancı kaçak işçi çalıştırma nedenleri için bkz. Koç, Türkiye’de Yabancı Kaçak İşçilik, s. 34; Kuvvet Lordoğlu, “Türkiye’de Yabancıların Kaçak Çalışmaları ve Bağlantılı Sorunlar Üzerine Bir Tartışma”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 17, S. 6, Kasım 2002/ C. 18, S. 1, Şubat 2003, s. 33-34. Yazar, yapılan gözlemler sonucunda işverenlerin yabancı kaçak işçi çalıştırma yönündeki tercihinde düşük ücret düzeylerinin tek neden olarak gösterilemeyeceğini, sektörün vasıf düzeyinin, kendi ülkelerindeki ekonomik ve siyasî istikrarsızlık nedeniyle Türkiye’ye gelen çoğu yüksekokul mezunu ve diplomalı yabancılarla karşılanmasının da önemli bir etken olarak karşımıza çıktığını belirtmektedir.
123
Yargıtay’ın bu konuda vermiş olduğu bir kararda da, 2007 sayılı Kanun
döneminde, Kanun’un 3. maddesine dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu
Kararı’yla, içki içilen ve yemek yenilen yerlerin hepsinde Türk vatandaşı
olmayanların garson veya başka adlarla çalıştırılmalarının yasaklanmış olması
karşısında, bu kararın yürürlüğe girmesiyle taraflar arasındaki iş sözleşmesinin
geçersiz bir sözleşme hâline geldiği, başka bir ifadeyle infisah ettiği48 belirtilmiştir.
Bu durumda dâvacının işçi olarak çalışmakta iken haksız olarak işine son verildiğini
ileri sürerek açtığı dâvada, kıdem tazminatı talebinin reddi gerekecektir. Zira, İş
Kanunu’na göre iş sözleşmesinin infisah etmesi hâlinde kıdem tazminatı hakkı
doğmayacak, ayrıca geçersiz bir sözleşme nedeniyle herhangi bir hak veya borç
doğmuş sayılamayacağından, sözleşmenin sona ermiş olması esasına dayanılarak bir
hak talep etmek de söz konusu olamayacaktır49.
Buraya kadar yer verilen açıklamalar yabancıların çalışma hakkına ilişkin
getirilen yasaklara aykırı olarak yapılan iş sözleşmelerini konu almaktaydı. Çalışma
izni olmadan yapılan iş sözleşmelerinin durumu ise ayrı bir incelemeye tâbi
tutulmalıdır.
Karşılaştırmalı hukuka50 bakıldığında, Alman hukukunda çalışma izni
olmadan yapılan iş sözleşmelerinin geçerli olduğu, çalışma izni alma
48 Bu durumda, sözleşmenin infisah etmeyeceğine, kesin hükümsüz (bâtıl) olacağına ilişkin görüş için bkz. Kenan Tunçomağ, İş Hukuku, C.1, 4. Bası, İstanbul, Beta, 1986, s. 171. Ancak, bu görüş de, hükümsüzlüğün sözleşmenin yapılma anına göre ele alınması gerektiği ifade edilerek eleştirilmiştir. Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 26, dn. 124.
49 Y. 4.HD, 11.09.1958, E.7336, K.5560, A. Bakî Orhaner, Türk İş Hukuku Yargıtay Emsal Kararları, Ankara, Öğretmen Matbaası, 1966, s. 364-365. Yargıtay, yabancı uyruklu işçi tarafından görülen işin, Türk vatandaşlarına tahsis edilmiş işlerden olmaması durumunda ise, taraflar arasındaki iş sözleşmesinin haklı bir neden olmaksızın feshedilmesi nedeniyle dâvacı lehine ihbar ve kıdem tazminatına karar verilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Y. 9.HD, 09.04.1965, E.2940, K.3326, Orhaner, Yargıtay Emsal Kararları, s. 363- 364. Bu karar, koşulların varlığı hâlinde iş sözleşmesinin feshi sonucunda gündeme gelebilecek kıdem tazminatına ilişkin olarak, işçi yabancı uyruklu da olsa, Türk işçiden farklı bir muamele yapılmayacağını göstermesi bakımından da önemlidir. Zira, yabancılık, hukuk düzeninde yabancıların çalışma hakkına ilişkin kabul edilen yasak ve sınırlamalar saklı kalmak kaydıyla, işe alma, çalıştırma ve iş sözleşmesinin feshinde söz konusu olan mutlak ayrım yasaklarından biridir. Bkz. A. Can Tuncay, İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi, İstanbul, Fakülteler Matbaası, 1982, s. 126.
50 Karşılaştırmalı hukuka ilişkin geniş açıklamalar için bkz. Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1383-1387; Cin, Çalışma İzni Almadan Çalışma, s. 29-35.
124
yükümlülüğünün bir sözleşme yapma yasağı oluşturmadığından, bu yükümlülüğün iş
sözleşmesinin yapılmasına engel olmadığı yönünde bir yaklaşım olduğu ifade
edilmektedir. Buna göre, işçinin çalışma izni olmaksızın yaptığı iş sözleşmesinin
kesin hükümsüz olmayıp, çalışma izninin verilip verilmeyeceğinin belli olmasına
kadar askıda olduğu, çalışma izninin alınması durumunda, sözleşmenin baştan
itibaren geçerli, alınamaması durumundaysa baştan itibaren geçersiz olacağı kabul
edilmektedir51.
Çalışma izni olmadan yapılan bir iş sözleşmesi sonucunda, işveren işçiyi
henüz çalışma veya ikamet izni almadan çalıştırırsa, iş sözleşmesinin
hükümsüzlüğünün değil, feshedilebilirliğinin söz konusu olacağı ve işçinin hukukî
açıdan imkânsız fakat gerçekte yerine getirilmiş olan iş edimi için hak ettiği tüm
ücreti talep edebileceği, bu süre içinde işyerindeki kıdeminin işlemeye devam
edeceği ve fesihteki ihbar süresi ve yıllık ücretli izni hesaplanırken, bu çalışmaların
da hesaba katılacağı belirtilmektedir52.
Türk hukukunda da doktrinde genel kabul gören görüş, yabancı işçinin
Türkiye’de çalışabilmesi için gerekli olan çalışma izni alınmadan yapılan iş
sözleşmesinin, iznin verilmesi kaydıyla geçerli olacağı ve çalışma izninin verildikten
bir süre sonra geri alınması53 veya izin başvurusunun olumsuz sonuçlanması
durumunda iş sözleşmesinin baştan itibaren geçersizliğinin ileri sürülemeyeceği
yönündedir54.
51 Seza Reisoğlu, Yabancı İşçiler Yönünden Alman İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1973, s. 5; Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 26; Laçiner, Çalışma İzninin İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına Etkisi, s. 42-43.
52 Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1384-1385; Cin, Çalışma İzni Almadan Çalışma, s. 30-31.
53 Teknik olarak YÇİHK’de “geri alma” yönünde bir yaptırım söz konusu olmadığından, esasında bu ifadeden sırasıyla YÇİHK md.15 ve md.16’da yer alan “çalışma izninin iptali” ve “çalışma izninin geçerliliğini kaybetmesi” hâllerinin anlaşılması gerekecektir.
54 Ekonomi, İş Hukuku, s. 162; Mollamahmutoğlu, Hizmet Sözleşmesi, s. 108; Canbolat, Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 214; Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1398; Cin, Çalışma İzni Almadan Çalışma, s. 38; Cengiz (Urhanoğlu), Yabancıların İş Sözleşmesi Ehliyeti, s. 208; Okur, Yabancıların Çalışma Hakları, s. 964-965; Ebru Akduman Aktaş, “Yabancı
125
YÇİHK’de, çalışma izni olmadan iş sözleşmesinin yapılamayacağına veya bu
şekilde yapılan iş sözleşmesinin geçersizliğine ilişkin herhangi bir hüküm yer
almamaktadır. Ayrıca, çeşitli maddelerin lafzından çalışma izni olmadan da iş
sözleşmesi yapılabileceği sonucu çıkmaktadır. Her şeyden önce, md. 12’de, yurt
içinden çalışma izni başvurusunda bulunabileceklerin yabancı veya işvereni olduğu
ifade edilmiştir. Dolayısıyla, yabancı işçi henüz çalışma izni almadan da bir iş
sözleşmesi yapabilecektir. Yine, md.5’te süreli çalışma izinlerinin ikamet izni, iş
sözleşmesi veya işin süresinin de dikkate alınarak belirli bir işyeri veya işletme ve
belirli bir meslekte çalışmak üzere verileceği hükme bağlanmıştır. Son olarak,
md.4/f.2’de, ülke menfaatlerinin gerekli kıldığı hâllerde veya mücbir nedenlere bağlı
olarak, çalışmaya başlamadan önce ilgili makama bilgi vermek koşuluyla, çalışmaya
başladıktan en geç bir ay içinde Bakanlık onayı alınmak suretiyle çalışma izni
verilebileceği düzenlenmiştir55.
Yargıtay da, 2005 yılında verdiği bir kararda56, çalışma izni alınamamış
olması durumunda, iş sözleşmesinin belirsiz süreli hâle dönüştüğünün kabulünün
gerekeceğini ifade etmiştir. Böylece, Yargıtay’ın konuya yaklaşımının çalışma izni
olmadan yapılan bir iş sözleşmesinin geçerliliği yönünde olduğu söylenebilecektir.
Personel Çalışma İzni Süresinin Uzatılmaması Halinin İş Akdine Etkisi”, Kazancı Hukuk, İşletme ve Maliye Bilimleri Hakemli Dergi, S. 7, Mart 2005, s. 141; Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 26. Esasen, yazar bu konuda genel bir kural benimsemek yerine, ikili bir ayrımla soruna yaklaşmak gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre, izin yabancının yaptığı işi yasak olmaktan çıkaran bir fonksiyona sahipse ( yazar, bu duruma örnek olarak 2007 sayılı Kanun döneminde kural olarak yabancılara yasaklamış işlerden olmalarına karşın Bakanlar Kurulu kararıyla verilen izinle yapılabilecek uçak makinistliği ve pilotluğuyla il ve belediyelere ait tesisat işlerini göstermiştir.), bu hâlde iznin yokluğu iş sözleşmesinin kesin hükümsüzlüğüne yol açacak, ancak iznin böyle bir işlevi yoksa kesin hükümsüzlük söz konusu olmayacaktır. Bugün söz konusu Kanun yürürlükte olmadığından, yabancılara kural olarak yasaklanmış bir işi yasak olmaktan çıkaran işlevi haiz çalışma iznine örnek olarak, karasuları dâhilinde her türlü deniz aracında kaptanlık, tayfalık ve ameleliği yasaklayan Kabotaj Kanunu’nun 4. maddesiyle yabancı uzmanların, kaptanların ve tayfaların Türk kurtarma gemilerinde geçici olarak ve hiçbir hak talep etmemek koşuluyla çalışmalarına hükümetçe izin verilebileceğine ilişkin hüküm gösterilebilir. Çalışma izni yokluğunun sözleşmenin baştan itibaren kesin hükümsüzlüğüne yol açacağı yolundaki aksi görüş için bkz. Tunçomağ, İş Hukuku, s.170-171; Tuncay, İşçi Sendikası Üyeliği, s. 122.
55 Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1387-1388; Canbolat, Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 214.
56 Y. 9.HD, 07.06.2005, E.2004/24583, K.2005/20488. Bu karara ilişkin ayrıntılı açıklamalara yukarıda yer verilmiştir. Bkz. Bölüm I, III, A, 2, a-(2), s. 37-49.
126
Çalışma izni alınamamasının sözleşmenin kesin hükümsüzlüğüne yol
açmayacağı yolundaki görüşe göre, bu durumda iş sözleşmesi geçerlidir, ancak
yabancı, sözleşmenin karşı tarafı (işveren) için ifa edememenin sonuçlarına
katlanacaktır57.
Bu konuda 2002 tarihinde verilmiş bir Yargıtay kararı incelenmeye
değerdir58. Karara konu olayda, Azerbaycan uyruklu ve makine mühendisi olan
dâvacı işçinin, üç yıldır çalıştığı dâvalı işyerinde çalışmaya devam etmek için
çalışma izni uzatma başvurusunda bulunması üzerine, kendisinden ayrıca geçen
yılların aksine diplomasının Türkiye’de denkliğini gösterir bir belge istenmiş, ancak
dâvacı söz konusu belgeyi temin edememiştir. Bunun üzerine, işverence kendisine
son defa bir süre tanınmış, ancak işçi bu sürede de belgeyi temin edip çalışma iznini
alamamıştır. İşveren, bu durumda çalışma koşullarının gerçekleşmediğini belirterek
iş sözleşmesini feshetmiştir. Dâvacının, ihbar ve kıdem tazminatı talebiyle açtığı
dâvada Yargıtay, yabancı uyruklu bir işçinin Türkiye’de çalışmasına ilişkin birtakım
zorlukların söz konusu olabileceği, özellikle de somut olayda olduğu gibi başlangıçta
istenmeyen bir belgenin sonradan istenmesi karşısında yabancının güç durumda
kaldığı da göz önüne alındığında, sonradan oluşan bu olumsuz durumun 1475 sayılı
İş Kanunu59 md.17/III kapsamında bir “zorlayıcı sebep” olarak değerlendirilmesi
gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla, Yargıtay’a göre, mahkemece ihbar
tazminatının reddi yerindeyse de, kıdem tazminatının reddi yolundaki görüş hatalıdır.
Karşı oy yazısında ise, işverence çalışma izni uzatma başvurusunda
bulunulduğu, ancak dâvacı işçinin kendisinden istenen diploma denklik belgesini
işverence kendisine yeterli süreler verilmesine karşın, tedarik etmediği, dolayısıyla
57 Akyiğit, Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü, s. 26, Cin, Çalışma İzni Almadan Çalışma, s. 38.
58 Y. 9.HD, 17.01.2002, E.2001/15931, K.2002/348, Kazancı Hukuk, İşletme ve Maliye Bilimleri Hakemli Dergi, S.7, Mart 2005, s. 137-138.
59 RG. 01.09.1971, S. 13943. Söz konusu Kanun, 4857 sayılı İş Kanunu tarafından ilga edildiğinden, kararda yer verilen maddenin karşılığının yeni Kanun’da işverenin iş sözleşmesini haklı nedenle derhal fesih hakkını düzenleyen md.25’in “zorlayıcı sebepler”e ilişkin III. bendi olduğu ifade edilmelidir.
127
kendisine düşen görevi yapmaktan kaçındığı belirtilmiştir. Bu durumda,
kaçınılamayan ve önceden öngörülemeyen dıştan gelen bir olay olarak ifade
edilebilecek zorlayıcı nedenin, olayda mevcut olduğundan söz edilemeyecek, kendi
kusurundan doğan olay sonucunda, çalışma izni alamayan işçinin, işverenin aksine
kendisine düşen görevi yapmayıp iş görmekten kaçındığı dikkate alındığında, kıdem
tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekecektir.
Gerçekten de doktrinde60 zorlayıcı nedenin, işçinin çevresinde meydana gelen
ve bunun sonucunda da işçinin kusuru olmaksızın geçici ifa imkânsızlığı nedeniyle iş
görme borcunu yerine getiremediği sel, deprem, kar gibi doğal olaylarla ulaşımın
kesilmesi, salgın hastalık nedeniyle bölgenin dışına çıkışın yasaklanması gibi bir olay
olduğu göz önüne alındığında, karara konu olayda zorlayıcı bir nedenin varlığından
bahsedilemeyecektir. Kaldı ki, çalışma izni alabilmek için bazı belgelerin ibrazının
istenmesinin kaçınılamayan ve öngörülemeyen bir olay olmadığı, ayrıca çalışma izni
olmadan hem çalışmak hem de çalıştırmak yaptırıma bağlandığından, bunun sadece
işçinin işe devamını engelleyici zorlayıcı bir neden olarak kabul edilmesinin isabetli
olmadığı da göz önüne alındığında, kendi kusuruyla çalışma izni alamayan, başka bir
deyişle çalışma izni almaktan kaçınan işçinin iş sözleşmesinin işverence zorlayıcı
nedene dayanılarak feshedilebileceği yolundaki Yargıtay kararı doktrinde haklı
olarak eleştirilmiştir61.
İşçinin kendi kusuruyla çalışma izni alamamış olması hâlinde, işverenin, İş
Kanunu md.25/II’de yer verilen “ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan hâller ve
benzerleri”ne dayanarak iş sözleşmesini haklı nedenle derhal feshedebileceği
60 Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 217; Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 261; Süzek, İş Hukuku, s. 645; Demir, İş Hukuku ve Uygulaması, s. 342.
61 Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1390-1391, Canbolat, Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 215; Akduman Aktaş, Yabancı Personel Çalışma İzni, s. 140-141. Yazar, çalışma izninin süresinin uzatılmaması hâlinde, sözleşmenin çalışma izninin geçerlilik süresinin dolmasıyla infisah etmiş sayılacağını ve işçinin ihbar ve kıdem tazminatı hariç, ücret, yıllık ücretli izin gibi tüm işçilik alacaklarına hak kazanacağını ifade etmektedir. Kararı isabetli bulan görüş için bkz. Cin, Çalışma İzni Almadan Çalışma, s. 35, 37. Yazara göre, çözüm hem kanuna hem de adalete uygundur. Böylece, geçerli bir sözleşmeye dayanarak çalışan yabancı işçinin, sonradan kendi iradesi dışında çalışma izninin yenilenmemesi o zamana kadarki çalışmasından doğan haklarının kaybına yol açmamalıdır.
128
doktrinde belirtilmiştir62. Biz de, kendi kusuruyla, önceden öngörülemeyen bir hâl
sayılmayacak “gerekli belgelerin ibrazı”nı gerçekleştiremeyen işçinin iş
sözleşmesinin işverence md.25/II’de yer verilen ahlâk ve iyi niyet kurallarına
uymayan hâller ve benzerlerine dayanılarak haklı nedenle derhal feshedilebileceği
görüşünü isabetli buluyoruz. Zira, söz konusu hâller Kanun’da sınırlı olarak
sayılmadığından63, karara konu olayda meydana gelen durum da bu kapsamda
değerlendirilebilecektir.
Karara konu uyuşmazlığa benzer bir olay 2006 yılında yine bir Yargıtay
kararına konu olmuştur64. Söz konusu uyuşmazlıkta dâvacı yabancı uyruklu işçi ile
dâvalı işveren arasında 28.05.2004 tarihinde iki yıllık belirli süreli iş sözleşmesi
imzalanmış ve sözleşmede işçinin işyerinde 21.06.2004 tarihinde çalışmaya
başlayacağı kararlaştırılmıştır. Dâvalı işveren, çalışma izni başvurusunu Bakanlığa
07.06.2004 tarihinde yapmış, Bakanlık eksik belgelerin tamamlanmasını istemiştir.
Bu yazılı bildirimden sonra, herhangi bir işlem yapılmaması üzerine Bakanlık, ilgili
başvuru evrakını geri göndermiştir. İşveren, bunun üzerine, 18.06.2004 tarihinde
düzenlenen noter ihtarnamesiyle, dâvacıya iş başı yapması gereken tarihe kadar
çalışma izni verilmemiş olması sebebiyle, sözleşmenin 21.06.2004 itibarıyla
feshedildiğini bildirmiştir. Ancak söz konusu ihtarname, dâvacıya 22.06.2004
tarihinde tebliğ edilmiştir. Yabancı işçi, 28.05.2004 tarihinde imzalanan sözleşmeye
dayanarak cezaî şart, sözleşmenin kalan süresine ait ücret ve maddi tazminat
talepleriyle dâva açmıştır. Mahkemece, dâvacının sözleşmesinin 22.06.2004
tarihinde dâvalı tarafça feshedildiği, bu nedenle işçinin 21.06.2004 tarihinde işyerine
gelmediği yönündeki beyanın gerçeği yansıtmadığı ve sonuç olarak taraflar arasında
62 Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1391. Yazar, bu durumda özellikle md.25/II-e bendinde belirtilen işçinin doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarına dayanılarak sözleşmenin feshedilebileceğini ileri sürmektedir.
63 Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 205; Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 254; Süzek, İş Hukuku, s. 635; Mollamahmutoğlu, Hizmet Sözleşmesi, s. 208; Alpagut, Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, s. 175.
64 Y. 9.HD, 26.09.2006, E.2006/20061, K.2006/24888, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve İncelemeleri Dergisi, Temmuz 2007, s. 215-217.
129
iş ilişkisinin kurulduğu ifade edilerek cezaî şart ile bakiye süreye ait ücret
taleplerinin kabulüne, maddi tazminat talebinin ise reddine karar verilmiştir.
Yargıtay ise, taraflar arasında yazılı iş sözleşmesinin varlığına rağmen,
çalışma olgusunun gerçekleşmediği ve fiilen iş ilişkisinin kurulmadığı gerekçesiyle,
cezaî şart bir dönme cezası olmadığından, dâvacı tarafça istenemeyeceğine karar
vermiştir. Ayrıca, henüz iş sözleşmesi kurulmadığından sözleşmenin kalan süresine
ait ücretin de istenemeyeceği belirtilerek dâvanın reddine hükmedilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
Yabancı uyruklu işçi, Türkiye’de çalışabilmek için birtakım koşulları yerine
getirmelidir. Bu koşulların yerine getirilmesi aşamasında ise, bazı belgelerin
temininin gerekeceği açıktır. Bakanlık, ancak başvuru için gerekli tüm belgelerin
varlığı hâlinde başvurunun değerlendirilmesi aşamasına geçecektir. Bu nedenle,
yabancının söz konusu belgeleri temin edip Bakanlığa ibrazı büyük önem
taşımaktadır. Yükümlülüğünü yerine getirmeyerek, çalışma izni alamayan
yabancının iş sözleşmesinin yukarıda da ifade edildiği üzere, işverence md.25/II’de
yer verilen ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan hâller ve benzeri nedenlere
dayanılarak feshedilebilecektir.
Yabancının, karara konu uyuşmazlıkta taleplerinden biri olan ücrete ise
Yargıtayca da haklı olarak ifade edildiği gibi, hak kazanılmayacağı açıktır. Zira,
ücret işverenin iş sözleşmesinden doğan temel borcudur ve kural olarak görülen bir
işin karşılığında ödenecektir65.
65 Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 111; Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 140; Süzek, İş Hukuku, s. 307; Demircioğlu, Centel, İş Hukuku, s. 113; Demir, İş Hukuku ve Uygulaması, s. 135; Mollamahmutoğlu, Hizmet Sözleşmesi, s. 126-127. Günümüzde sosyal mülâhazalarla, bu kurala istisna teşkil edecek şekilde bazı hâllerde, örneğin işçinin zorlayıcı nedenlerle çalışamadığı günlerde, hafta tatilinde, ulusal bayram ve tatil günlerinde, yıllık ücretli izinlerde bir iş karşılığı olmaksızın da ücret ödeneceği kabul edilmektedir. Ancak, incelediğimiz karar açısından bu istisnaî hâllerin söz konusu olmadığı açıktır.
130
Geçerli ve henüz ifa edilmemiş her türlü borç için kararlaştırılması mümkün
olan cezaî şartın ise, iş sözleşmesinin işverence md.25/II’ye dayanılarak feshedilmesi
karşısında, ödenmesi zorunluluğundan bahsedilemez66.
Sonuç olarak söz konusu Yargıtay kararının, vardığı sonuç bakımından
doktrinde 67de ifade edildiği üzere isabetli olduğu söylenebilecektir.
İncelenen yargı kararları ve doktrinde yer alan görüşler ışığında özetleyecek
olursak, kanaatimizce çalışma izni olmadan yapılan bir iş sözleşmesinin kesin
hükümsüzlüğünden söz edilemeyecektir68. Bu durumda çalışma izni alınana kadar
sözleşmenin askıda olduğu, çalışma izni alınması durumunda iş sözleşmesinin
kendiliğinden hüküm ve sonuçlarını doğurmaya başlayacağı söylenebilecektir.
Çalışma izni alınamaması durumundaysa, yine sözleşmenin hükümsüzlüğü değil,
feshedilebilirliği söz konusu olacaktır69.
Fesih konusunda da, somut olayın özelliğine göre sonuca gidilmesi yerinde
olacaktır. Şayet, işçi çalışma izni için gerekli başvuruyu kendi kusurlu davranışıyla
yapmamış veya ibraz etmesi gereken belgeleri yine kendi kusuruyla temin etmemişse
bu durumda, işveren için İş Kanunu md.25/II’de yer verilen ahlâk ve iyi niyet
kurallarına uymayan hâller ve benzerlerine dayanılarak, iş sözleşmesini haklı nedenle
derhal fesih imkânı olduğu söylenebilecektir70. Ayrıca, işçinin kendi durumu
hakkında işvereni yanıltması, başka bir deyişle, çalışma izni almamış olmasına 66 Süzek, İş Hukuku, s. 677. Yazar, burada işçi tarafından haklı nedenle fesih nedeni oluştuğunda, cezaî şart ödeme yükümlülüğünden bahsedilemeyeceğini açıklamıştır. Ancak, aynı esas hiç kuşkusuz işveren açısından da söz konusu olacaktır.
67 Hediye Laçiner, “Yabancı İşçinin Çalışma İzni Alamamasının İş Sözleşmesine Etkisi- Yargıtay 9. HD.’nin 26.09.2006 Tarihli Kararının İncelenmesi”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve İncelemeleri Dergisi, Temmuz 2007, s. 244. Yazar, kararı sonuç itibariyle isabetli bulmakla birlikte, Yargıtay’ın artık pek kabul görmeyen “katılma teorisi”ni esas alarak iş ilişkisinin kurulmadığı yolundaki görüşüne katılmamaktadır.
68 İkamet izninin yokluğunun da, iş sözleşmesinin geçerliliğini etkilemeyeceği söylenmelidir. Bu konuda ayrıntılı açıklamalar için bkz. Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1391 vd.
69 Laçiner, Çalışma ve İkamet İzninin İş Sözleşmesine Etkisi, s. 1397-1398, Cin, Çalışma İzni Almadan Çalışma, s. 38.
70 Laçiner, Yabancı İşçinin Çalışma İzni Alamaması, s. 238.
131
rağmen, işverene izin sahibi olduğu yönünde bilgi vermesi hâlinde, işverenin yine
md.25/II-a bendine71 dayanarak iş sözleşmesini haklı nedenle derhal feshetmesi
mümkün olabilecektir.
İşçinin, çalışma izni başvurusunda bulunması ve gerekli belgeleri de temin
edip süresinde ibraz etmesine rağmen, Bakanlıkça yapılan değerlendirme sonucunda
iş piyasasındaki durum, istihdama ilişkin sektörel ve ekonomik konjonktür
değişikliklerinin elverişli olmaması vb. nedenlerle (YÇİHK md.14) çalışma izninin
verilmesi uygun görülmezse, bu durumda süreli fesih hakkının kullanılması yoluyla
iş sözleşmesinin feshedilebilmesi gündeme gelebilecektir. Zira, tek başına izin
süresinin bitmesi veya çalışma izninin uzatılmaması işverene sözleşmesi haklı
nedenle fesih hakkı vermez72.
İşçinin iş güvencesi kapsamında olması73 hâlinde, süreli fesih hakkını
kullanmak isteyen işveren, İş Kanunu md.18 gereği, geçerli bir nedene dayanmak
zorundadır. Söz konusu nedenler maddede, işçinin yeterliliğinden veya
davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan
nedenler olarak üç grup halinde belirtilmiştir. İncelememiz bakımından söz konusu
olan işçinin mesleğini, işini yürütebilmesi için gerekli resmi izin olan çalışma izninin
uzatılmaması hâli, doktrinde işverence iş sözleşmesinin süreli feshinde işçinin
71 Söz konusu bentte, iş sözleşmesi yapıldığı sırada işçinin, bu sözleşmenin esaslı unsurlarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı hâlde, bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işvereni yanıltması hâline yer verilmiştir.
72 Canbolat, Bazı İş Sözleşmesi Türleri, s. 215.
73 İşçinin iş güvencesi kapsamında sayılabilmesi için, İş Kanunu veya Basın İş Kanunu’na tâbi olması, otuz veya daha fazla işçi çalıştıran bir işyerinde çalışması, işyerinin bir veya değişik işyerlerinde geçen en az altı aylık kıdeminin olması, belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışması ve son olarak da, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekillerinden olmaması gerekir. (İş Kanunu md.18)
132
yetersizliğinden (meslekî yetersizlik) kaynaklanan geçerli bir neden olarak
görülmektedir74.
III. YABANCILARIN TÜRKİYE’DE ÇALIŞMASINA İLİŞKİN
YASAKLARIN UYGULANMADIĞI KİŞİLER
Türkiye’de yabancıların çalışmasına ilişkin temel esasın, Türklere
hasredilmemiş, diğer bir deyişle yabancılara yasaklanmamış işlerde çalışma izniyle
çalışma olduğu belirtilmişti. Ancak, “Türk soylu yabancılar” ile “doğumla Türk
vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler” için
istisnaî olarak, söz konusu yasaklara tâbi olmadan, yasağa konu iş ve mesleklerde de
çalışabilme hakkı tanınmıştır. Konuya ilişkin düzenlemelerin ekonomik, sosyal ve
hatta siyasî birtakım nedenlerle getirilmiş olduğu ifade edilmelidir.
A. Türk Soylu Yabancılar
Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışmasına ilişkin esasları ihtiva eden
temel düzenleme, 2527 sayılı “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek ve
Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerlerinde
Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanun”dur. Konuya ilişkin olarak mevzuatımızda, bu
Kanun’un uygulanmasına ilişkin esas ve çalışma veya çalıştırılma koşullarının
düzenlendiği bir de yönetmelik75 söz konusudur.
Türk soylu yabancıların çalışma hakkını düzenleyen özel bir kanun ve
yönetmelik olmasına rağmen, Türk soylu yabancı kavramına ilişkin tanım76 ne bu
74 Münir Ekonomi, “Hizmet Akdinin Feshi ve İş Güvencesi”, Çimento İşveren Dergisi Özel Ek 2: Hizmet Akdinin Feshi ve İş Güvencesi Konulu Toplantının Konuşma Metni ve Genel Görüşmeler, C. 17, S. 2, Mart 2003, s. 10; Süzek, İş Hukuku, s. 515.
75 Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmelik, RG. 14.01.1983, S. 17928.
76 Doktrinde konuya ilişkin birtakım tanımlara yer verilmektedir. Buna göre, “Türk soylu yabancı, Türk babadan olmakla birlikte çeşitli sebeplerle Türk vatandaşı olmayan veya Türk vatandaşlığını kazanamamış bulunanlar ile Türk soylu ana ve babadan olmakla birlikte Türk vatandaşlığına girmemiş bulunanlardır. İki grupta toplamak gerekirse, birinci grupta önceden Türk soylu Türk vatandaşı iken bir başka devletin vatandaşlığına geçenler, ikinci grupta ise Türk soylu Osmanlı Devleti vatandaşı olup da, Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan antlaşmalarla Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
133
özel düzenlemelerde ne de mevzuatımızda yer alan başka bir düzenlemede
mevcuttur. Esasında, vatandaşlığın kişi ile devlet arasında söz konusu olan hukukî
bağı ifade etmesine karşılık, milliyet ve soy kavramlarının, ırk, dil, din, kültür gibi
öğeleri kapsayan ve teknik anlamda hukukî olmayan, sosyolojik kavramlar olduğu ve
bu nedenle de Türk soyluluğun tespitinde uygulanabilecek kesin bir ölçüt
bulunmadığı göz önüne alındığında, bu yönde sınırlayıcı bir tanıma yer vermenin
çok da doğru olmayacağı düşünülebilir77.
Kanun’da “Türk soylu yabancı” ifadesinin kullanılmasının bilinçli bir tercih
olduğu da ifade edilmektedir. Gerçekten de, “Türk soylu yabancı uyruklu” ifadesinin
yerine bu ifade kullanılarak kapsam genişletilmiş; yalnızca yabancı uyruklu Türk
soylular değil, hiçbir devletin vatandaşlığını haiz olmayan vatansız ve mülteci veya
sığınmacı statüsüne giren Türk soylular da Kanun’un kişi bakımından uygulanma
alanına dâhil edilmişlerdir78.
Kimlerin Türk soylu sayılacağına yetkili makamlar79 karar verecektir. Kişinin
Türk soylu olduğu yönündeki iddiasının ispatına yönelik herhangi bir şekil şartına
bulunmayan eski Osmanlı-Türk topraklarında kalan soydaşlarımız yer alır.” Bkz. Kadir Arıcı, “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hakkı”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk Dergisi, S. 43, Ağustos 1984, s. 50. Ancak, bu yönde yapılan tanımların, Türk soylu yabancı kavramının kapsamını daraltacağı ve böylelikle idarenin takdir hakkını sınırlandıracağı ifade edilmiştir. Ayrıca, haklı olarak belirtildiği gibi, ilk grupta yer alan Türk vatandaşı iken başka bir devletin vatandaşlığına geçen kişileri 2527 sayılı Kanun kapsamında Türk soylu yabancı olarak değerlendirmek mümkün olmayacaktır. Bkz. Mustafa Cin, “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü”, Mevzuat Dergisi, Yıl:8, S. 88, Nisan 2005, s. 11, dn. 15.
77 Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 2.
78 Hüseyin A. Sadruleşrafi, “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hakları”, Prof. Dr. Nihal Uluocak’a Armağan, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı, 1999, s. 299; Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 3.
79 Bu noktada, İdare’nin uluslararası ilişkileri de kapsayacak şekilde, çeşitli etmenleri dikkate alarak kullanması gereken geniş bir takdir yetkisinin olduğu ifade edilmektedir. Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 97. Uygulamada, Türk soyluluğun tespitinde dış temsilciliklerimizden ve bazen de o ülkedeki Türk soyluların kurmuş oldukları derneklerden bilgi istendiği ifade edilmektedir. Bkz. Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 11, dn. 14. Ayrıca, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Yabancıların Çalışma İzinleri, Çalışma Vizeleri ve İkamet Tezkereleri Konulu Genelgesi’nin (Genelge No:155, 02.10.2003, S. B.05.1.EGM.0.13.05.03) 2527 sayılı Kanun kapsamında yapılacak çalışma izni başvurularını düzenleyen “I” bölümünde, başvuruda bulunan yabancıların Türk soylu olup olmadıklarının tespiti konusunda Dışişleri ve İçişleri Bakanlıkları ile Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının görüşlerinin esas alınacağı belirtilmiştir.
134
yer verilmediğinden, bu konuda serbest şekil ve delil esasının geçerliği olduğu
doktrinde ifade edilmektedir80.
İskân Kanunu’nda Türk soylu yabancı kavramının yanı sıra bir de “Türk
kültürüne bağlı olmak” kavramına yer verilmiştir. Kanun’daki göçmen tanımı, “Türk
soyundan ve Türk kültürüne bağlı olup, yerleşmek amacıyla tek başına veya toplu
hâlde Türkiye’ye gelip bu Kanun gereğince kabul olunanlar” şeklindedir. Göçmen
olarak kabul edilecekler bakımından Türk soyundan olmanın ve Türk kültürüne
bağlılığın tayin ve tespitinin ise, ilgili bakanlıkların görüşü alınarak Dışişleri
Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla yapılacağı md.7’de hükme
bağlanmıştır.
Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışma haklarını düzenleyen 2527 sayılı
Kanun md.1’e göre, Türkiye’de ikamet eden Türk soylu yabancılar, Türk Silahlı
Kuvvetleri ve Güvenlik Teşkilatı hariç olmak üzere, kamu, özel kuruluş veya
işyerlerinde ihtiyaç duyulan meslek ve sanatları serbestçe yapabileceklerdir.
Kanun’un 3. maddesinde de, Türk soylu yabancıların, kanunlarda Türk
vatandaşlarının yapabileceği belirtilen meslek, sanat ve işlerde çalışabilme ve
çalıştırılabilmeleri için özel kanunlarda aranan nitelikleri taşımaları ve
yükümlülükleri yerine getirmeleri koşuluyla, bu Kanun ve YÇİHK’ye göre İçişleri ve
Dışişleri Bakanlıkları ile diğer ilgili bakanlık ve kuruluşların görüşleri alınarak
kendilerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çalışma izni verileceği hükme
bağlanmıştır.
Görüleceği üzere, çeşitli gerekçelerle81 Türk soylu yabancıların Türkiye’de
çalışmasına ilişkin esaslar, yabancılardan ayrı tutulmuş, vatandaşların tâbi olduğu
80 Sadruleşrafi, Türk Soylu Yabancıların Çalışmaları, s. 305-306; Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 3.
81 Söz konusu gerekçelerin özetle, tarihten gelen köklü bir miras ve soydaşlık bağının yüklediği sorumluluk duygusuyla, kendi yaşadıkları ülkelerde baskıya uğrayan bu kişilerin hem sığındıkları Türkiye’de yaşamlarını kolaylaştırmak hem de önceden yaşadıkları ülkelerde hukukî varlıklarını sürdürmelerini sağlamak (böylece bu kişiler Türkiye’de serbestçe çalışmak için kendi vatandaşlıklarını kaybedip Türk vatandaşlığını kazanmadan da bu hakkı elde edebileceklerdir.) ve Türk soyluların dünyada geniş bir alana yayıldığı göz önüne alındığında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sosyo-politik düşüncelerle bu kişileri koruma altına almak düşüncesi olduğu ifade
135
esaslara büyük ölçüde yaklaştırılmıştır. Türk soylu yabancılar bu kapsamda, çalışma
izni almak suretiyle gerek kamuda memur ve diğer statülere tâbi olarak gerekse de
özel kurum ve kuruluşlarda iş sözleşmesiyle işçi olarak bağımlı olarak
çalışabilecekleri gibi, serbest (bağımsız) olarak da çalışabileceklerdir.
Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışabilmelerine ilişkin koşullar özetle,
kişinin Türkiye’de ikamet etmesi, çalışma izni alması ve icra edeceği meslek ve sanat
dalında ihtiyaç bulunmasıdır82.
İkamet koşulu, Yönetmelik’in çalışma izni verilebilme koşullarını düzenleyen
3. maddesinde de yer almaktadır. Buna göre, bu kişilere YİSHK’nin genel hükümleri
gereğince ikamet izni verilmiş olmalıdır. Ancak, YİSHK kapsamında yapılacak
değerlendirmede, ikamet tezkeresinin reddolunacağı hâllerden biri olan kişinin
göreceği işin Türk vatandaşlarına hasredilmiş işlerden olması hâli, Türk soylu
yabancılar için uygulama alanı bulamayacaktır83.
Çalışma izninin verilmesine ilişkin esasa ise, 2527 sayılı Kanun’un 3.
maddesinde yer verilmiştir. Buna göre, Türk soylu yabancıların Türkiye’de
çalışabilmeleri için gerekli olan çalışma izni Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca verilecektir. Maddede 2003 yılında YÇİHK md. 30 ile yapılan
değişiklikten önce söz konusu izni vermeye yetkili makam İçişleri Bakanlığı olarak
belirlenmişti.
İfade etmek gerekir ki, gerek 2527 sayılı Kanun’un 3. maddesinin gerekse de
Yönetmelik’in çalışma izni verilmesi koşullarını düzenleyen 3. maddesinin84 ifade
edilmektedir. Ayrıca, ülkemizde ihtiyaç duyulan birtakım meslek ve sanatların bu kişiler tarafından icra edilmesinin önündeki engellerin kaldırılarak, ekonomik açıdan yarar sağlamak da bir diğer amaçtır. Bkz. Arıcı, Türk Soylu Yabancılar, s. 50; Sadruleşrafi, Türk Soylu Yabancıların Çalışmaları, s. 302-303; Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 3-4.
82 Esasında “icra edilecek meslek ve sanat dalında ihtiyaç bulunması”nın bir koşul olarak kabul edilip edilmeyeceği hususu, doktrinde farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bkz. aşağıda Bölüm II, III, A, s. 137 vd.
83 Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 6.
84 Esasında, söz konusu Yönetmelik’in 1982 tarihli olduğu ve o dönemde yabancıların çalışmalarının yasaklandığı alanlar dışında çalışabilmeleri için özel kanunlarda belirtilen hâller dışında genel bir
136
tarzından, “Türk soylu yabancıların kanunlarda Türk vatandaşlarının yapabileceği
belirtilen meslek, sanat ve işlerde çalışabilme ve çalıştırılabilmeleri için” çalışma izni
almaları gerekiyormuş gibi bir anlam çıkmaktadır85. Bu durumda, kanunlarla Türk
vatandaşlarına hasredilmemiş işlerde çalışacak Türk soylu yabancıların da çalışma
izini alma yükümlülüğünün olup olmadığı belirsiz bir hâl almaktadır. Oysa, kanun
koyucunun amacının, Türk vatandaşlarına hasredilmiş işler dışında kalan işlerde
Türk soylu yabancılar için de olsa, bu konuda kabul edilen temel hukuk düzenine
aykırı olarak, çalışma izni alma yükümlülüğünü kaldırmak olduğu düşünülemez.
Zaten, bu yönde bir muafiyet hükmü de söz konusu değildir86.
çalışma izni uygulaması söz konusu olmadığı düşünüldüğünde, bu ifadenin o dönem için anlamlı ve tutarlı olduğu söylenebilir. Ancak, YÇİHK’nin kabulüyle artık Türk hukuk düzeninde, yabancıların, çalışmalarının yasaklandığı işler dışında kalan her türlü iş için çalışma izni alma yükümlülüğünde oldukları düşünüldüğünde, Kanun’da 2003 yılında yapılan değişiklik, yetersiz kalmaktadır. Ayrıca, Yönetmelik’te, söz konusu değişiklikler göz önünde bulundurularak yeni düzenlemeler yapılması yoluna gidilmemesi eleştirilmesi gereken bir diğer husustur.
85 Benzer bir eleştiri için bkz. Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 6-7. Yazar, bu ifadeden ilk bakışta, yalnızca Türk vatandaşlarının yapabileceği belirtilen meslek ve işlerde çalışacak Türk soylu yabancılara verilecek çalışma izinlerine ilişkin olarak 2527 sayılı Kanun ve YÇİHK hükümlerinin birlikte, Türk vatandaşlarına saklı tutulmayan işlerde çalışacak Türk soylu yabancılara verilecek çalışma izinlerinde ise, yalnızca YÇİHK’nin uygulanacağı anlamının çıktığını belirtmektedir. Oysa, yazara göre, 2527 sayılı Kanun’un temel amacının Türk soylu yabancılara çalışma hakkı konusunda kolaylık tanımak olduğu düşünüldüğünde, herhangi bir ayrım yapılmaksızın Türk soylu yabancılara verilecek tüm çalışma izinlerinin her iki Kanun birlikte uygulanarak verilmesi gerekecektir.
86 Belirtmek gerekir ki, 23.02.2009 tarih ve 2009/14699 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’yla yürürlüğe giren “Çalışma İzninden Muaf Tutulacak Türk Soylu Yabancılara Dair Yönetmelik”in 3. maddesinde, “07.03.2009 tarihinden önce ikamet tezkeresi almak suretiyle Türkiye’de ikamet etmekte olup da; kamu düzeni, millî güvenlik ve Devletin dış politikası bakımından sakıncası bulunmayan Batı Trakya Türkleri ile Irak, Çin (Doğu Türkistan), Afganistan, Bulgaristan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uyruklu Türk soylu yabancılardan 07.10.2009 tarihine kadar talepte bulunanlar” için, İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çalışma izninden muafiyet tanınabileceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu düzenleme ve bu düzenlemeye dayanılarak, mühendis olan Yunanistan uyruklu Türk soylu yabancının çalışma izini verilmesi istemiyle başvurduğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca, kendisine bu izinden muaf olması sebebiyle, başvurması hâlinde Oda’ya üyelik kaydının yapılması gerektiği yolunda tesis edilen 04.05.2009 tarihli birel işlemin iptali ve yürütmelerinin durdurulması istemiyle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından dâva açılmıştır. Danıştay 10. Dairesi, öncelikle şekle aykırılığa ilişkin iddiayı incelemiş, 3011 sayılı Resmi Gazete’de Yayımlanacak Olan Yönetmelikler Hakkında Kanun (RG. 01.06.1984, S. 18418) md.1 uyarınca, dâva konusu Yönetmelik’in gizlilik taşıması nedeniyle yayınlanmadığı gerekçesiyle bu iddiaya itibar etmemiştir. Danıştay tarafından esasa ilişkin yapılan incelemede ise, 6235 sayılı Kanun gereğince mühendislik mesleğinin yabancılar bakımından ancak çalışma izni alınması suretiyle icra edilebileceği ve 2527 sayılı Kanun’da da Türk soylu yabancılar bakımından Türkiye’de çalışabilmek için çalışma izni alma yükümlülüğünün öngörülmüş olduğu dikkate alındığında, bu yönde bir muafiyetin söz konusu Kanun hükümlerine aykırı olacağı ifade edilmiştir.
137
Bu durumda, karşımıza çıkan bir diğer belirsizlik de, Türk vatandaşlarına
hasredilmemiş işlerde çalışacak Türk soylu yabancılar için YÇİHK’de benimsenen
temel esasın olduğu gibi uygulanıp uygulanmayacağıdır. Daha açık bir ifadeyle, bu
durumda örneğin süreli çalışma izinlerine ilişkin yapılacak değerlendirmede göz
önünde bulundurulacak çalışma hayatındaki gelişmeler, istihdama ilişkin sektörel ve
ekonomik konjonktür değişiklikleri vb. hâller Türk soylu yabancılar için de
değerlendirme konusu yapılacak mıdır?
Doktrinde, 2527 sayılı Kanun’un temel amacının Türk soylu yabancılara
Türkiye’de çalışma hakkı bakımından kolaylık tanımak olduğu ve md.3’te yer
verilen “….özel kanunlarda aranan nitelikleri taşımak ve yükümlülükleri yerine
getirmek koşuluyla ilgili bakanlıkların görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca çalışma izni verilir” ifadesinin kullanılmasının bilinçli bir tercih olduğu
ifade edilerek, yapılacak değerlendirmede “iş piyasasının durumu” gibi ölçütler ve
çalışma izinlerinin içeriğine ilişkin kısıtlamalar (süreye ilişkin kısıtlamalar hariç
tutularak) söz konusu olmaksızın Türk soylu yabancılara çalışma izni verilmesi
gerektiği ileri sürülmüştür87.
Her ne kadar 2527 sayılı Kanun’un amacının gerçekten de Türk soylu
yabancılara çalışma hakkı bakımından âdeta vatandaşla eşit bir muamele yapılarak
kolaylık tanımak olduğu söylenebilecekse de, bu konuda YÇİHK’nin sınırlayıcı
hükümlerinin uygulanmayacağına ilişkin açık bir hükme yer verilmediğinden,
kanaatimizce bu sınırlamaların tümden uygulanmayacağını ileri sürmek isabetli
gözükmemektedir.
2527 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, Kanun’un amacının Türkiye’de ikamet
eden Türk soylu yabancıların ihtiyaç duyulan meslek ve sanatları serbestçe
Ayrıca, yönetmeliklerin “sürekli, soyut, objektif, bireysel olmayan” hükümler içermesi gerektiği kuralı karşısında, dâvaya konu Yönetmelik’in 3. maddesinde yer alan hükümlerin hukuka uygunluğundan bahsedilemeyeceği açıklanmıştır. Açıklanan gerekçelerle, dâvaya konu birel işlem ile işlemin dayanağı olan Yönetmelik’in md.3/f.1’in yürütmelerinin durdurulmasına karar verilmiştir. Söz konusu karar için bkz. http://www.danistay.gov.tr/e2009_9270.htm (Çevrimiçi), 05.06.2010.
87 Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 7.
138
yapabilmelerine olanak sağlamak olduğu ifade edilmiştir. Bu durumda Türk soylu
yabancının icra edeceği meslek ve sanat için bir ihtiyacın bulunması koşulunun
aranıp aranmayacağı konusunda doktrinde farklı görüşler mevcuttur.
Bir görüşe göre, maddede açıkça bu yönde bir ifadeye yer verildiğinden, Türk
soylu yabancının çalışacağı alanda ihtiyacın söz konusu olmaması durumunda izin
verilmeyecektir. Bakanlığın takdir hakkına ilişkin bu husus, özellikle Yönetmelik’in
çeşitli maddelerinde yer alan “çalışma izni verilebilir” yönündeki ifadelerden de
anlaşılmaktadır88.
Doktrinde bir diğer görüş, Kanun’un amaç maddesinde yer alan “Türk soylu
yabancıların ihtiyaç duyulan meslek ve sanatlarda serbestçe çalışabilmeleri…”
ifadesini, “çalışma izni alabilmek için, çalışılacak iş kolunda ihtiyaç olması şarttır”
şeklinde yorumlamanın, Kanun’un kabul edilme amacına ters düşeceği ve bu nedenle
de kabul edilemez olduğu yönündedir89.
Kanaatimizce, Kanun’un amacını düzenleyen md.1’de, açıkça bu yönde bir
ifadeye yer verilmesi karşısında, bunun bir koşul olarak ele alınamayacağını ileri
sürmek isabetli olmayacaktır. Her ne kadar, Türk soylu yabancıların çalışma
haklarına ilişkin kabul edilen esasın, âdeta ayrıcalıklı bir yabancı statüsüne90 yönelik
kurallar getirmek olduğu söylenebilirse de, bu kişiler için bir muafiyetten ziyade,
“kolaylık” tanıma söz konusu olduğundan, ancak belirli koşullar dâhilinde bu
haklardan yararlanabilecekleri göz ardı edilmemelidir.
Şu hâlde, Türkiye’de ikamet eden Türk soylu yabancıların ihtiyaç duyulan
meslek ve sanatları ilgili kanunların öngördüğü Türk vatandaşı olma koşulundan
88 Sadruleşrafi, Türk Soylu Yabancıların Çalışmaları, s. 307-308; Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 150; Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 98.
89 Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 13, dn. 42; Bülent Özden “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışması veya Çalıştırılabilmesi”, Çimento İşveren Dergisi, C. 5, S. 3, Mayıs 1991, s. 17. Yazar, Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışabilmesine ilişkin koşulları sıralarken, söz konusu koşula yer vermemiştir.
90 Aybay, Yabancılar Hukuku, s. 96. Yazar, Türk soylu yabancılara “Ayrıcalıklı Yabancılar” başlığı altında yer vermiştir.
139
istisna edilerek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verilecek çalışma izniyle
icra edebilecekleri ifade edilmelidir. Bu konudaki tek istisna, 2527 sayılı Kanun
md.1’de yer almaktadır. Buna göre, Türk soylu yabancılar, Türk Silahlı Kuvvetleri
ve Güvenlik Teşkilatı’nda görev alamayacaklardır91.
2527 sayılı Kanun md.5 uyarınca Türk soylu yabancılar, çalıştıkları kamu,
özel kuruluş veya işyerlerinde uygulanan personel, sosyal güvenlik92, çalışma,
çalıştırma ve diğer konulara ilişkin mevzuat hükümlerine tâbidirler. Bu hüküm
91 Türk soylu yabancıların subay, astsubay, istihbarat görevlisi ve polis olamayacakları ancak, güvenlik açısından bir sakınca olmadıkça Türk silahlı kuvvetlerine bağlı kuruluşlarda ve diğer güvenlik birimlerinde sivil memur veya işçi olarak çalışmalarına yasal bir engel olmadığına ilişkin görüş için bkz. Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 5. Kanaatimizce, Kanun’da bu yönde bir ayrıma yer verilmeksizin, Türk soylu yabancıların Türk Silahlı Kuvvetleri ve Güvenlik Teşkilatı’nda çalışamayacakları öngörüldüğünden ve söz konusu istisnanın kabul amacının kamu güvenliği olduğu dikkate alındığında, güvenliğin bu kurumlarda memur veya işçi olarak çalışılması durumunda da ihlâl edilebileceği açık olduğundan, bu görüşe katılmak mümkün gözükmemektedir. Bu konuda doktrinde tartışmalı olan bir husus da, Türk soylu yabancıların yine kamu güvenliğine ilişkin olarak yabancıların özel güvenlik görevlisi olarak çalışmasının yasak olduğu özel güvenlik kurumlarında çalışıp çalışamayacağına ilişkindir. Doktrinde Türk soylu yabancıların özel güvenlik görevlisi olarak çalışamayacakları görüşünün (Bkz. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 151, dn. 162) yanı sıra, istisnanın kapsamına yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri ve Güvenlik Teşkilatı’nın alınmış olduğu gerekçesiyle özel güvenlik görevlilerinin girmeyeceği görüşü de ileri sürülmüştür. Bu görüşe göre, söz konusu düzenlemenin amacının ülkenin iç ve dış güvenliğiyle ilgili konularda, Türk soylu da olsalar yabancılara çalışma hakkı tanımamak olduğu düşünüldüğünde, yalnızca bağlı bulunduğu kurumun güvenliğinden sorumlu olan özel güvenlik görevlileri için de aynı sonuca varılamayacaktır. Bkz. Özden, Türk Soylu Yabancılar, s. 17; Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 6.
92 Kanunda herhangi bir istisnaya yer verilmemesine karşın, Yönetmelik’in 11. maddesinde, sosyal güvenlik bakımından 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (RG. 29,30,31.07.1964-01.08.1964, S. 11766 – 11779) md.3/II-A saklı tutulmuştur. Böyle bir kuralın kanunda yer almamasına karşın, yönetmelikle getirilmiş olması normlar hiyerarşisine aykırıdır. Yargıtay da, 2001 tarihli bir kararında (Y. 10.HD, 22.01.2001, E.2000/8477, K.2001/29) bu hususa değinerek, yönetmelikler, kanunlara aykırı hükümler içeremeyeceğinden, söz konusu hükmün uygulanma niteliğinin mevcut olmadığını belirtmiştir. Karar ve incelemesi için bkz. Deniz Kırlı Aydemir, “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalıştıkları İşyerindeki Sosyal Güvenliğe Tâbi Olmaları”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve İncelemeleri Dergisi, S. 6, 2007, s. 477-487. Yönetmelik’in 11. maddesiyle saklı tutulan hüküm, yabancıların uzun vadeli sigorta kolları bakımından, yazılı istekte bulunmak suretiyle sigortalı olabileceklerine ilişkindi. Ancak, söz konusu hüküm 506 sayılı Kanun’da 2003 yılında yapılan değişiklikle yürürlükten kaldırıldığından, 2003’ten sonraki dönemde yabancılar kural olarak, tüm sigorta kollarına zorunlu olarak tâbi tutulmuşlardır. 506 sayılı Kanun 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (RG. 16.06.2006, S. 26200) ile yürürlükten kaldırıldığından bugün için bu hükmün bir öneminin kalmadığı da söylenmelidir. Yönetmelik’te söz konusu değişikliklerin tamamen göz ardı edilerek, 2003 yılından önceki esasa yer verilmesi eleştirilmesi gereken bir husustur. Türk soylu yabancıların sosyal güvenlik hakları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Hüseyin A. Sadruleşrafi, “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Sosyal Güvenlik Hakkı”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.1, S. 1, Yıl: 01 Nisan- 31 Haziran 1999, s. 190- 230.
140
gereğince, Türk soylu yabancılar için çalışma koşullarında vatandaşla eşitlik
ilkesinin benimsendiği söylenebilecektir93. Bu hükme paralel bir düzenleme de
md.7’de yer almaktadır. Buna göre, bu Kanun’a göre kendilerine çalışma izni
verilenler, izin süresince, ikamet ve çalışma ile ilgili kanunların öngördüğü Türk
vatandaşı olma koşulundan istisna edileceklerdir. Türk soylu yabancılar yine tıpkı
Türk vatandaşları gibi, md.4 uyarınca, ilgili meslek kuruluşlarına kayıtlarını
yaptırmakla yükümlüdürler.
Türk soylu yabancılar için uygulanan mevcut hükümlere tıpa tıp bağlı kılma
yani vatandaşla tam eşitlik benimsenmesine rağmen94, 2527 sayılı Kanun’un
Uygulanması Hakkındaki Yönetmelik’in 18. maddesinde çalışma veya
çalıştırılabilmelerine izin verilen Türk soylu yabancıların, mevzuatın öngördüğü
esaslar çerçevesinde çalıştıkları resmi veya özel kuruluş ve işyerleriyle ilgili
sendikalara üye olabilecekleri hükme bağlanmıştır. İfade etmek gerekir ki, söz
konusu hükümde yalnızca sendikalara üyelik hakkından bahsedilmesine rağmen,
Kanun’un benimsediği tam eşitlik prensibi gereği, Sendikalar Kanunu95 md.5’te
sendika kurucularında aranan Türk vatandaşlığı koşulu Türk soylu yabancılar için
söz konusu olmayacaktır96. Ayrıca, gerek 2527 sayılı Kanun md.5 gerekse de 2527
sayılı Kanun’un Uygulanması Hakkındaki Yönetmelik md.10’da yer verilen,
kendilerine çalışma izni verilen Türk soylu yabancıların, çalışma, ücret, vergi, sosyal
93 Sadruleşrafi, Türk Soylu Yabancıların Çalışmaları, s. 308; Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 7.
94 Sadruleşrafi, Türk Soylu Yabancıların Sosyal Güvenlik Hakkı, s. 213.
95 Kanun No:2821, RG. 07.05.1983, S. 18040.
96 Fevzi Şahlanan, Sendikalar Hukuku, İstanbul, Yılmaz Ajans Matbaacılık, 1995, s. 39; A. Can Tuncay, Toplu İş Hukuku, 2. Bası, İstanbul, Beta, 2010, s. 43; Adnan Tuğ, Sendikalar Hukuku, 2. Bası, Ankara, Yetkin, 1992, s. 57; Melda Sur, İş Hukuku Toplu İlişkiler, 3. Bası, Ankara, Turhan Kitabevi, 2009, s. 79; Mesut Gülmez, İnsan Hakları ve Avrupa Birliği Hukukunda Ayrımcılığın Kaldırılması ve Türkiye, Ankara, Belediye-İş Yayınları, 2009, s. 639; Zeki Okur, “Türkiye’de Yabancıların Sendikal Hakları”, Çimento İşveren Dergisi, C. 19, S. 2, Mart 2005, s. 32-33; Sabahattin Yürekli, İşyeri Sendika Temsilciliği ve Güvencesi, İstanbul, Beta, 2004, s. 56; Cin, Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma Özgürlüğü, s. 8; Cengiz (Urhanoğlu), Yabancıların İş Sözleşmesi Ehliyeti, s. 204; Aksi görüş için bkz. Özden, Türk Soylu Yabancılar, s. 18. Ancak, Sendikalar Kanunu md.5’te sendika kuruculuğu için aranan koşullardan biri de Türkçe okur-yazarlık olduğundan, Türkçe okuma-yazma bilmeyen Türk soylu yabancının bu haktan yararlanamayacağı açıktır. Bkz. Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 39.
141
haklar vb. konularda, Türk vatandaşlarına uygulanan mevzuat hükümlerine tâbi
olduklarına ilişkin esas da bu sonucu destekler niteliktedir.
B. Doğumla Türk Vatandaşı Olup Da Çıkma İzni Almak Suretiyle
Türk Vatandaşlığını Kaybedenler
Türk Vatandaşlığı Kanunu md.28 uyarınca doğumla Türk vatandaşı olup da
çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve kendileri ile birlikte
işlem gören çocukları; milli güvenliğe ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklı
kalmak kaydıyla askerlik hizmetini yapma yükümlülüğü, seçme ve seçilme, kamu
görevlerine girme ve muafen araç veya ev eşyası ithal etme hakları dışında, sosyal
güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı kalmak ve bu hakların kullanımında ilgili
kanunlardaki hükümlere tâbi olmak koşuluyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan
aynen yararlanmaya devam edeceklerdir.
Türk Vatandaşlığı Kanunu md.28 kapsamında yer alan kişiler, aslında Türk
vatandaşlığını kaybettiklerinden yabancı statüsündedirler. Ancak, bu kişiler için,
çeşitli siyasî, sosyal ve ekonomik nedenlerle Türkiye’de belirli haklar bakımından
Türk vatandaşı ile eşit muamele esası kabul edilmiştir. Çalışma hakkı da söz konusu
kişilere bu kapsamda tanınan haklardandır.
Doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk
vatandaşlığını kaybedenler, YÇİHK’nin 2. maddesi uyarınca, Kanun’un kapsamı
dışında bırakılmışlardır. Bu kişileri, konu alan açıklamalara, YÇİHK’nin kapsamına
ilişkin olarak yaptığımız incelemede yer verdiğimizden97, konuya ilişkin ayrıntıları
burada tekrarlamamayı uygun görüyoruz.
97 Bkz. Bölüm I, II, D-3, s. 20 vd.
142
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YABANCI İŞÇİLERİN TOPLU İŞ HUKUKU VE SOSYAL
GÜVENLİK HUKUKU KAPSAMINDA SAHİP OLDUĞU
HAKLAR
I. YABANCI İŞÇİLERİN TOPLU İŞ HUKUKU KAPSAMINDA
HAKLARI
A. Genel Olarak Sendika Hakkı ve Özgürlüğü
Yabancı işçilerin Türkiye’de toplu iş hukuku alanında sahip olduğu haklar
incelenirken, öncelikle sendika hakkı ve özgürlüğü kapsamında özellik gösteren
durumları açıklanmaya çalışılacaktır. Dolayısıyla, bu kavramların kısaca açıklanması
gerekmektedir.
Anayasa’nın “sendika kurma hakkı”1na ilişkin 51. maddesinin birinci fıkrası
uyarınca, çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve
sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın
sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten
serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da
üyelikten ayrılmaya zorlanamaz. Maddenin ikinci fıkrasında ise, sendika kurma
hakkının ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle
ve kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır.
1 Madde başlığında, “sendika özgürlüğü” ifadesine yer verilmemekte ise de, bunun aynı zamanda bir özgürlük olduğu doktrinde genellikle kabul edilmektedir. Bkz. Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 397; Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 8; Tuncay, Toplu İş Hukuku, s. 24; Tuğ, Sendikalar Hukuku, s. 7.
143
Doktrinde sendika özgürlüğü temel hakkının, işçi ve işverenlerin bireysel
özgürlüklerine ilişkin olduğu kadar, bireylerin oluşturduğu sendikaların varlıklarını
koruma ve kanuna uygun olarak faaliyetlerini sürdürmesine de ilişkin olduğu,
dolayısıyla “bireysel sendika özgürlüğü”nün yanı sıra “kollektif sendika
özgürlüğü”nü de kapsayan “çifte temel hak” olduğu ifade edilmektedir2.
Kısaca, sendika ve üst kuruluşların izne tâbi olmadan serbestçe
kurulabilmeleri, kurulduktan sonra varlıklarını sürdürebilmeleri, iç ve dış
faaliyetlerinde serbesti içinde olmaları ve idarî yollardan kapatılıp, faaliyetlerinin
durdurulabilmesinin söz konusu olmaması, “içe dönük özerklik” gereği tüzüklerinin
yapılmasında, organlarının oluşturulmasında özerk olmaları gibi esasları içeren
kollektif sendika özgürlüğü3, çalışmamızın kapsamı dışında kalmaktadır.
Konumuz bakımından önem kazanan bireysel sendika özgürlüğü ise, “olumlu
(pozitif)” ve “olumsuz (negatif)” sendika özgürlüğü olarak ikiye ayrılmaktadır4.
Buna göre, olumlu sendika özgürlüğü, öncelikle bireylerin serbestçe
sendikalar kurma ve kurulmuş sendikalara üye olma, üye olarak sendikada kalma,
sendikaların Anayasa ile korunan faaliyetlerine katılma ve bu faaliyetlerden
yararlanma özgürlüğünü ifade eder5.
2 Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 398; Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 240; Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 10; Öner Eyrenci, Sendikalar Hukuku, İstanbul, Banksis Yayınları, 1984, s. 41-42; Tuğ, Sendikalar Hukuku, s. 9; Tuncay, Toplu İş Hukuku, s. 26.
3 Çelik, İş Hukuku Dersleri, 403-404; Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 14; Eyrenci, Sendikalar Hukuku, s. 43-44; Tuncay, Toplu İş Hukuku, s. 29-31; Tuğ, Sendikalar Hukuku, s. 10; Fevzi Demir, Sendikalar Hukuku, 5. Bası, İzmir, 2007, s. 77-78.
4 Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 399-403; Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 241-242; Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 13; Eyrenci, Sendikalar Hukuku, s. 43; Tuncay, Toplu İş Hukuku, s. 27; Tuğ, Sendikalar Hukuku, s. 9; Demir, Sendikalar Hukuku, s. 75.
5 Çelik, İş Hukuku Dersleri, s. 399-402; Tunçomağ, Centel, İş Hukukunun Esasları, s. 241; Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 13; Eyrenci, Sendikalar Hukuku, s. 43; Tuncay, Toplu İş Hukuku, s. 27-28; Tuğ, Sendikalar Hukuku, s. 9-10; Demir, Sendikalar Hukuku, s. 75-76; Zeki Okur, “Türkiye’de Yabancıların Sendikal Hakları”, Çimento İşveren Dergisi, C. 19, S. 2, Mart 2005, s. 29.
144
Olumsuz sendika özgürlüğü ise, bireyin sendikaya girmeme, diğer bir deyişle
üye olmama veya üyesi bulunduğu sendikadan serbestçe ayrılma özgürlüğünü ifade
eder. Bu hususlar, Anayasa’nın 51. maddesi ve 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun
üyeliğin kazanılmasına ilişkin 22. maddesinde düzenlenmiştir. Doktrinde, olumlu
sendika özgürlüğünün, işçinin, devlete ve işverene karşı; olumsuz sendika
özgürlüğünün ise daha ziyade, sendikaya karşı korunmasına ilişkin olduğu ifade
edilmektedir6.
B. Yabancı İşçilere İlişkin Düzenlemeler
Konuya ilişkin bu temel açıklamalardan sonra, bireysel sendika özgürlüğü
kapsamında yabancıların durumu incelenecektir. Buna göre, her şeyden önce
belirtmek gerekir ki, Anayasa’nın 51. maddesinde, sendika özgürlüğü, çalışan ve
işverenlere tanınmış, vatandaş ile yabancı arasında herhangi bir ayrım
yapılmamıştır7. Bununlar birlikte, Anayasa md.16’da yer verilen temel hak ve
özgürlüklerin yabancılar için, uluslararası hukuka uygun olarak kanunla
sınırlanabileceği esası burada da geçerli olduğundan, yabancılar, bu kapsamda
birtakım kısıtlayıcı hükümlere maruz kalabileceklerdir8.
1. Sendika Üyeliği
2821 sayılı Kanun’un sendika üyeliği şartlarını düzenleyen 20. maddesinde,
yabancılara yönelik kısıtlayıcı bir hüküm söz konusu değildir9. On altı yaşını
doldurmuş olup da bu Kanun’a göre işçi sayılan herkes işçi sendikalarına üye 6 Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 14.
7 Doktrinde, Anayasa’da bir hak vatandaşa tahsis edilirken, “vatandaş” ya da “Türk” kelimelerinin tercih edildiği, “herkes”, “halk”, “işveren”, “çalışanlar”, “işçiler” deyimlerinin ise yabancıları da kapsayacak şekilde kullanıldığı ifade edilmektedir. Göğer, Yabancılar Hukuku, s. 21; Okur, Yabancıların Sendikal Hakları, s. 32-33.
8 Okur, Yabancıların Sendikal Hakları, s. 32-33.
9 Doktrinde, yabancıların sendikalara üyeliğini yasaklayan bir hükmün bulunmaması nedeniyle, sendika tüzüklerinde “yabancıların sendikalara üyeliğine ilişkin yasak hükümleri”ne yer verilemeyeceği, aksi hâlde taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine’ne aykırılığın söz konusu olacağı ifade edilmiştir. Bkz. Tuncay, İşçi Sendikası Üyeliği, s. 120.
145
olabilecektir. On altı yaşını doldurmamış olanların üyeliği ise, kanunî temsilcilerinin
yazılı iznine tâbi kılınmıştır.
Kanun’un “sendika üyesi olamayacaklar” başlıklı 21. maddesinde de,
yabancılara ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Böylece, yabancıların tıpkı
Türk vatandaşları gibi, çalıştıkları işyerinin bağlı olduğu iş kolunda kurulu bulunan
bir işçi sendikasına üye olabilecekleri söylenebilecektir.
Sendikal örgütlenme hakkının, vatandaşlık farkı gözetilmeksizin herkesin
faydalanabileceği bir insan hakkı olduğu10 göz önüne alındığında, Türkiye’de
yabancılar için de tanınmış olması, insan hakları bağlamında yerinde bir yaklaşımdır.
Zira, çalışmasına izin verilen bir yabancının sendikaya üyeliğini yasaklamak, aslında
çalışma özgürlüğünü kısıtlamak anlamına gelecektir11. Ayrıca, bu yaklaşım yalnız
yabancı işçilerin değil, yerli işçilerin de lehinedir. Zira, yabancılara sendikaya üyelik
hakkı tanınmamış olsaydı, sendikal örgütlenmenin karşısında olan işverenler
bakımından yabancı işçiler tercih sebebi hâline gelebilecekti.
2. Sendika Kuruculuğuna İlişkin Yasak
Olumlu sendika özgürlüğünün bir görünümü olan, serbestçe sendika kurma
hakkı bakımından ise, yabancılara yönelik bir yasak söz konusudur. 2821 sayılı
Kanun md.5’te, kurucularda aranan nitelikler arasında, Türk vatandaşlığı da
sayılmıştır12. Söz konusu hüküm, Anayasa md.16’da yer verilen temel hak ve
özgürlüklerin uluslararası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceği kuralının
10 Tuncay, İşçi Sendikası Üyeliği, s. 119.
11 Berin C. Altuğ, “Yabancılar ve İş Hukuku”, Adalet Dergisi, Yıl: 58, S. 7-10, Temmuz-Ekim 1967, s. 741.
12 Türk soylu yabancılar 2527 sayılı Kanun md.7 gereği, çalışma izinleri süresince ikamet ve çalışma ile ilgili kanunların öngördüğü Türk vatandaşı olma koşulundan istisna edildiklerinden sendika kuruculuğu konusunda kısıtlama hükmü Türk soylu yabancılar için söz konusu olmayacaktır. Bu konuda bkz. Bölüm II, III-A, s. 140 vd.
146
bir uygulama örneği olarak görülmüştür13. Bununla birlikte, ayrımcılığa yol açtığı
gerekçesiyle eleştirildiği de ifade edilmelidir14. Belirtmek gerekir ki, Sendikalar
Kanunu Taslağı’nda (md.6) sendika kurucusu olabilmek için aranan Türk
vatandaşlığı koşulu kaldırılmıştır15.
3. Sendikaların Genel Kurulları Dışındaki Zorunlu Organlarına
Seçilebilmelerine İlişkin Yasak
2821 sayılı Kanun md.14/f.14’te işçi sendikası, sendika şubesi ve
konfederasyonların genel kurul dışındaki zorunlu organlarına seçilebilmek için 2821
Kanun’un 5. maddesinde aranan koşulların yerine getirilmesi öngörüldüğünden, bu
hususta da yabancılara yönelik bir yasağın söz konusu olduğu söylenmelidir. Buna
göre, yabancı işçilerin genel kurul dışında kalan zorunlu organlardan yönetim kurulu,
denetleme kurulu ve disiplin kurullarına seçilmeleri yasaklanmıştır.
4. İşyeri Sendika Temsilciliğine İlişkin Yasak
2821 sayılı Kanun’da Türk vatandaşlığı koşulunun arandığı bir diğer
düzenleme, işyeri sendika temsilcilerine ilişkinidir. İşyeri sendika temsilcisinin tayini
ve nitelikleri başlıklı 34. maddenin ikinci fıkrasında, işyeri sendika temsilcisi
olabilmek için kurucu olabilmek hususunda 5. maddede belirtilen koşulları haiz
olmak gerektiği hükme bağlanmıştır.
13 Şahlanan, Sendikalar Hukuku, s. 39; Tuğ, Sendikalar Hukuku, s. 57; Fevzi Demir “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Prof. Dr. Nuri Çelik’e Armağan, İstanbul, Beta, 2001, s. 1558; Şükran Ertürk, “İşyeri Sendika Temsilciliği ve Güvencesi”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 13, 2007, s. 13; Yürekli, İşyeri Sendika Temsilciliği, s. 55-56.
14 Tuncay, Toplu İş Hukuku, s. 42; Öner Eyrenci, “2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Öngören Kanun Tasarı Taslağı Hükümlerinin Genel Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri 2004 Yılı Toplantısı: İş Güvencesi Sendikalar Yasası Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası Semineri, İstanbul, İstanbul Barosu Yayınları, 2004, s. 202; Gülmez, Ayrımcılığın Kaldırılması ve Türkiye, s. 640-641.
15 Sendikalar Kanunu taslak metni için bkz. http://www.csgb.gov.tr/images/articles/editor/sendika%20kanunu.pdf (Çevrimiçi), 01.06.2010.
147
İşyeri sendika temsilcisinin görevlerine, Kanun’un 35. maddesinde yer
verilmiştir. Buna göre, işyeri sendika temsilcileri ve baş temsilcisi, işyerine münhasır
kalmak kaydı ile işçilerin dileklerini dinlemek ve şikâyetlerini çözümlemek, işçi ve
işveren arasındaki işbirliği ve çalışma ahengi ile çalışma barışını devam ettirmek,
işçilerin hak ve menfaatlerini gözetmek, iş kanunları ve toplu iş sözleşmelerinde
öngörülen çalışma şartlarının uygulanmasına yardımcı olmakla görevlidir.
Kanun koyucunun, işyeri sendika temsilcilerinin taşıdığı “önemli misyon”u
göz önüne alarak, kurucu olabilmek için Kanun’da aranan koşulları bu kişiler için de
öngördüğü ifade edilmektedir16. Gerçekten de, âdeta sendikanın işyerindeki gözü,
kulağı sayılan işyeri sendika temsilcilerinin, sendika, işveren ve işçilerle olan farklı
nitelikteki ilişkileri ve özellikle de sendika ile işveren arasındaki bağlantının
sağlanması konusundaki önemli rolleri, bir “temas noktası” olmaları göz önüne
alındığında17, kanun koyucunun bu yönde bir tercih yaptığı düşünülebilecektir.
Şu hâlde, kanun koyucunun özel bir önemi haiz işyeri sendika temsilcileri
için de kurucularda olması gereken koşulları aradığı göz önüne alındığında, yabancı
işçilerin işyeri sendika temsilcisi olamayacakları ifade edilmelidir.
5. Yüksek Hakem Kurulu Üyeliğine İlişkin Yasak
Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu18 md.56 uyarınca, grev ve
lokavtın yasaklandığı hâllerde veya ertelendiği durumlarda ertelemenin sonunda,
16 Hakan Keser, “2821 Sayılı SK ve 4688 Sayılı KGSK Uyarınca İşyeri Sendika Temsilcisi Olarak Tayin Edileceklerin Taşımaları Gereken Nitelikler”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 8, Aralık 2007, s. 90.
17 Nuri Çelik, “İşçi Sendikalarının Faaliyetleri ve İşyeri Sendika Temsilcilerinin Rolleri”, İşyeri Sendika Temsilcilerinin Görevleri ve İşlevleri Eğitim Semineri, İstanbul, Basisen Eğitim ve Kültür Yayınları, 1986, s. 64; Savaş Taşkent, “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Münir Ekonomi 60. Yaş Günü Armağanı, Ankara, 1993, s. 263; Ali Rıza Okur, Türk İş Hukukunda Sendika İşyeri Temsilciliği ve Güvencesi, İstanbul, Can Matbaa, 1985, s. 80; Keser, İşyeri Sendika Temsilcisi, s. 89. İşyeri sendika temsilcilerinde olması gereken nitelikler hakkında bkz. Sabahattin Yürekli, “İşyeri Sendika Temsilcilerinde Olması Gereken Nitelikler”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 13, 2007, s. 35-49.
18 Kanun No:2822, RG. 07.05.1983, S. 18040.
148
uyuşmazlığın çözüldüğü Yüksek Hakem Kurulu’na işçiler adına seçilecek üyeler
Türk vatandaşı olmak zorundadırlar.
Bununla birlikte, 2822 sayılı Kanun’da “hizmet akdinin yapılması, muhtevası
ve sona ermesi ile ilgili hususları düzenlemek üzere işçi sendikası ile işveren
sendikası veya sendika üyesi olmayan işveren arasında yapılan sözleşme” olarak
tanımlanan toplu iş sözleşmesinden yararlanma bakımından vatandaş ile yabancı
arasında herhangi bir ayrım söz konusu değildir. Buna göre, kanunda öngörülen
koşullar uyarınca, yabancı işçiler de tıpkı Türk vatandaşları gibi çalıştıkları işyerinde
uygulanan toplu iş sözleşmesinden yararlanabileceklerdir. Grev hakkı bakımından da
aynı esas söz konusudur. Zira, Anayasa’nın toplu iş sözleşmesi hakkına ilişkin 53.
maddesiyle grev ve lokavt hakkına ilişkin 54. maddesinde söz konusu haklar
vatandaş-yabancı ayrımı yapılmaksızın tüm işçi ve işverenlere tanınmıştır. Aksine bir
yaklaşım, mutlak bir ayrımcılık yasağının19 ihlâli anlamına gelecektir.
II. YABANCI İŞÇİLERİN SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU
KAPSAMINDA HAKLARI
A. Genel Olarak
En yalın olarak, gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler
karşısında ekonomik güvence sağlama görevine sahip kurum veya kurumlar
topluluğu olarak tanımlayabileceğimiz sosyal güvenlik20, amaçlarını21
gerçekleştirmeye çalışırken, belirli yöntemler kullanır. Bu yöntemler, sosyal yardım
ve sosyal hizmetler ile sosyal sigortalardır. Sosyal yardım ve hizmetlerde ilgilinin
yani yardım görecek kişinin herhangi bir maddi katkısı söz konusu değilken, sosyal 19 Tuncay, İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi, s. 126.
20 Kenan Tunçomağ, Sosyal Güvenlik Kavramı ve Sosyal Sigortalar, 5. Bası, İstanbul, Beta, 1990, s. 5; Sosyal güvenlik kavramına ilişkin çeşitli tanımlar için bkz. A. Can Tuncay, Ömer Ekmekçi, Yeni Mevzuat Açısından Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, 2. Bası, İstanbul, Legal, 2009, s. 1-4.
21 Bu amaçlar, kısaca, toplumda yaşayan her kesimi hiçbir ayrım gözetmeksizin hayatın çeşitli sosyal risklerine karşı ekonomik güvence altına alarak yarın endişesinden kurtarmak, toplumdaki yoksul ve muhtaç insanlara yardım ederek, onlar için insan onuruna yaraşır en az yaşam düzeyi sağlamak olarak özetlenebilir. Bkz. Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 4-6.
149
sigortalarda ilgilinin maddi katkısı şarttır. Bu nedenle, sosyal sigortalar “primli”,
sosyal yardım ve hizmetler ise, “primsiz rejim” olarak adlandırılmaktadır22.
Çalışmamızın kapsamı gereği, bu başlık altında, iş sözleşmesiyle çalışan
yabancı işçilerin sosyal güvenlik haklarını inceleyeceğimizi belirtmek isteriz. Bu
nedenle, ilgilinin maddi katkısı olmadan sağlanan sosyal yardım ve hizmetler
incelememizin kapsamı dışındadır. Yine, bağımsız çalışan yabancılar da bu anlamda
kapsam dışında kalmaktadırlar.
Bu çerçevede, yabancı işçinin sosyal sigortalar (zorunlu ve isteğe bağlı
sigorta), genel sağlık sigortası ve işsizlik sigortası karşısındaki durumu ayrı başlıklar
altında incelenecektir.
B. Sosyal Sigortalar
1. İş Sözleşmesiyle Çalışan Yabancılar
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun
kabulünden önceki dönemde, farklı hukukî statülerde çalışanlar için farklı sosyal
sigorta mevzuatları23 söz konusuydu. 5510 sayılı Kanun ise, kural olarak, tüm
çalışanlar için sigortalılığın kapsamını, her bir statü için ayrı bent ayırmak suretiyle
aynı maddede düzenlemiştir.
Buna göre, Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, hizmet akdi
ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların kısa (iş kazası ve meslek
hastalığı, analık, hastalık) ve uzun vadeli sigorta kolları (malûllük, yaşlılık, ölüm)
uygulaması bakımından sigortalı sayılacakları hükme bağlanmıştır.
22 Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, s. 6; Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 6; Ali Güzel, Ali Rıza Okur, Nurşen Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, 12 Bası, İstanbul, Beta, 2009, s. 783.
23 Bağımsız çalışanların sosyal güvenliği, 1479 sayılı “Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu” (RG. 14.09.1971, S. 13956); kamu görevlilerinin sosyal güvenliği ise, 5434 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu” (RG. 17.06.1949, S. 7235) ile düzenlenmişti.
150
Maddenin ikinci fıkrasında ise, birinci fıkranın a bendi gereği sigortalı
sayılanlara ilişkin hükümlerin uygulanacağı kişiler sayılmıştır. Bu kategoride sayılan
kişilerden, c bendinde yer verilenler, “mütekabiliyet esasına dayalı olarak
uluslararası sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış ülke uyruğunda olanlar hariç olmak
üzere, yabancı uyruklu kişilerden hizmet akdi ile çalışanlar”dır.
Görüleceği üzere, iş sözleşmesi ile çalışan yabancılar, kısa ve uzun vadeli
sigorta kolları bakımından herhangi bir ayrım yapılmaksızın, zorunlu olarak sigortalı
sayılmışlardır. Belirtmek gerekir ki, 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde 2003 yılında
yapılan değişiklikten önce, yabancılar yalnızca, kısa vadeli sigorta kolları
bakımından zorunlu olarak sigortalı sayılmışlardı. Uzun vadeli sigorta kollarından
yararlanmak isteyen yabancıların o dönemde, Kurum’a yazılı istekte24 bulunmaları
gerekiyordu. Türkiye ile uyruğunda bulunduğu devlet arasında ikili sosyal güvenlik
antlaşması olan yabancılar ise, sözleşmede bu konuda hüküm bulunması hâlinde,
yazılı istek koşulu aranmaksızın uzun vadeli sigorta kollarından yararlanabiliyordu25.
24 Maddede yer alan yazılı istek şartının hukukî niteliği o dönem için uygulamada uyuşmazlık konusu olmuştu. Yargıtay, bu şartın, geçerlilik veya şekil şartı değil; ispat şartı olduğunu belirtmişti. Yargıtay’a göre, Kurum’a yazılı istekte bulunmayan ancak, primlerini ödemiş yabancı uyrukluların malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından yararlanmaları mümkün olacaktı. Y. 10. HD, 05.10.1973, E.1973/288, K. 1973/594, Y. 10. HD, 30.12.1976, E. 1976/8246, K.1976/8967, Mustafa Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Ankara, Olgaç Matbaası, 1985, s. 18, 73. Yargıtay, daha yeni tarihli bir kararında ise, “işe giriş bildirgesi”nin, maddede öngörülen yazılı istek kapsamında olduğunu ifade etmişti. Y. 10. HD, 22.01.2001, E.2000/8477, K.2001/29, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve İncelemeleri Dergisi, S. 6, 2007, s. 477-480. Yargıtay, 1989 tarihinde verdiği bir kararda ise, yabancı uyruklu olduğu dönemde yazılı istekte bulunmamış ve uzun vadeli sigorta kolları bakımından primleri de ödenmemiş olan ilgilinin sonradan Türk vatandaşlığına geçerek, sigortasız geçen çalışmalarının sigortalı hizmetten sayılmasının tespiti talebinin reddine karar verilmesi gerektiği belirtmiştir. Zira, hizmet tespiti olanağının, yalnızca Türk uyruklu olup zorunlu sigortaya tâbi tutulması gerekirken, belgeleri işveren tarafından verilmeyen ve çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılara tanındığı ifade edilmiştir. Karara ilişkin değerlendirme için bkz. Müjdat Şakar, “Sosyal Sigortalar Hukukunun Genel Hükümleri ve Primler Açısından Yargıtayın 1989 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi, İstanbul, 1991, s. 190. Yazar, kararı isabetli bulmakta, ancak, Türkiye’nin taraf olduğu ikili veya çok taraflı bir antlaşmanın tarafı bir devlet uyruğunda olan yabancılar ile Türk soylu yabancılar açısından varılan sonuç değişeceğinden, söz konusu ihtimâller değerlendirildikten sonra, sonuca gidilmesinin isabetli olacağını ifade etmektedir.
25Cemal Şanlı, “Türkiye’de Yabancıların Sosyal Güvenliği”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, S. 2, 1981, s. 27-28; Resul Kurt, “Yabancı Uyrukluların Sosyal Güvenliği”, Vergi Dünyası Dergisi, Yıl: 20, S. 239, Temmuz 2001, s. 142.
151
Söz konusu düzenleme, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün, Türkiye’nin 1973
yılında onayladığı26 “Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik
Konusunda Eşit İşlem Yapılması Hakkında Sözleşme”ye aykırı olduğu gerekçesiyle,
eleştirilmiştir27.
5510 sayılı Kanun’da da 2003 değişikliğinin getirdiği düzen esas alınarak,
yabancılar için tüm sigorta kollarının isteğe bağlı olmaksızın zorunlu olarak
uygulanması kuralının getirilmesi yerindedir. Ancak, doktrinde haklı olarak ifade
edildiği gibi, maddenin düzenleme biçimi duraksamaya yol açacak niteliktedir. Zira,
maddede mütekabiliyet (karşılıklılık) esasına dayalı olarak uluslararası sosyal
güvenlik sözleşmesi yapılmış ülke uyruğunda olanlar kapsam dışında
bırakılmışlardır. Kanun koyucunun amacının, böyle bir sözleşme kapsamında yer
alan yabancıları zorunlu sigorta hükümlerinden mahrum bırakmak olduğu
düşünülemeyeceğinden, maddede yer alan ifade, “uluslararası bir sözleşme
kapsamında olan yabancılar bakımından sözleşme hükümleri öncelikle
uygulanacaktır” şeklinde anlaşılmalıdır. Sözleşmede konuya ilişkin hüküm
bulunmaması veya Türk mevzuatına atıf yapılması hâlindeyse, 5510 sayılı Kanun’un
uygulanması söz konusu olacaktır28. Gerçekten de, 506 sayılı Kanun döneminde de,
yabancının vatandaşı olduğu devletle Türkiye arasında bir sosyal güvenlik antlaşması
olması durumunda, kendisine öncelikle bu antlaşma hükümlerinin uygulanacağı
esasının kabul edildiği29 düşünüldüğünde, varılan bu sonucun isabetli olduğu
söylenmelidir30.
26 Sözleşme, 29.07.1971 tarih ve 1453 sayılı Kanun’la (RG. 10.08.1971, S. 13922) onaylanmış, 05.04.1973 tarih ve 7-6217 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (RG. 09.06.1973, S. 14559) ile uygulanmaya başlanmıştır.
27 Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, s. 117; Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 109.
28 Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 109.
29 Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, s. 117; Şanlı, Yabancıların Sosyal Güvenliği, s. 27.
30 Aksi görüş, Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 208; Fatih Uşan, Türk Sosyal Güvenlik Hukukunun Temel Esasları, 2. Bası, Ankara, Seçkin, 2009, s. 80.
152
Maddede eleştirilecek bir diğer husus, “yabancı uyruklu kişi” ifadesine yer
verilmiş olmasıdır. Bu durumda, yalnızca yabancı bir devlet vatandaşlığında olanlar
için zorunlu sigortalılığın öngörüldüğü, vatansız veya mülteciler içinse böyle bir
hakkın tanınmamış olduğu yönünde bir anlam çıkmaktadır. Oysa, gerek Türkiye’nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmeler (Mültecilerin Hukukî Durumuna İlişkin
Sözleşme, Vatandaşlarla Vatandaş Olmayan Kimselere Sosyal Güvenlik Konusunda
Eşit İşlem Yapılması Hakkında Sözleşme, Sosyal Güvenliğin Asgarî Normlarının
Uygulanması Hakkında Sözleşme31 vb.) gerekse de sosyal haklar konusunda bugün
insan hakları alanında gelinen nokta düşünüldüğünde, bir devletin yabancılar
arasında, en temel sosyal haklardan biri olan sosyal güvenlik hakkını tanıma
bakımından bir ayrım yoluna gitmesi kabul edilemez. Bu nedenle, 506 sayılı Kanun
döneminde doktrinde32 kabul edilen genel esasın bugün için de geçerli olduğu ve
vatansızlar ile mültecilerin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği ifade
edilmelidir33.
Âdeta yabancılar arasında ayrıcalıklı bir statüyü haiz Türk soylu yabancılar
ise, 2527 sayılı Kanun md.5 gereği, sosyal güvenlik bakımından vatandaşla eşit
haklara sahiptir34.
31 Sözleşme, 29.07.1971 tarih ve 1451 sayılı Kanun’la (RG. 10.08.1971, S. 13922) onaylanmış, 01.04.1974 tarih ve 7/7964 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (RG. 15.10.1974, S. 15037) ile uygulanmaya başlanmıştır.
32 Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, s. 118, Şanlı, Yabancıların Sosyal Güvenliği, s. 25.
33 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 218; Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 110; Çelikel (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 208; Uşan, Sosyal Güvenlik Hukukunun Temel Esasları, s. 80. Ayrıca, “5510 Sayılı Kanun Gereğince Sigortalı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi ve Sona Ermesi Hakkında Tebliğ” (RG. 28.09.2008, S. 27011) ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın “Sigortalılık İşlemleri” konu ve “2009/37” sayılı Genelgesi’nin (05.03.2009, S. B.13.2.SGK.0.10.03.00-196) 2.2.4. maddesinde, bu kapsamda olan kişilerin yabancı uyruklular, uyruksuzlar, göçmenler ve sığınmacılar olduğu ifade edilmiştir.
34 Türk soylu yabancıların Türkiye’de çalışma esasları, yukarıda (bkz. Bölüm II, III-A, s. 132-141) açıklandığından, burada ayrıntılara yer verilmemiştir.
153
2. Türkiye’ye Gönderilen Yabancı İşyeri Temsilcileri
Yabancının, vatandaşla ayrım yapılmaksızın, bir iş sözleşmesiyle çalışmaya
başlamasıyla, kendiliğinden zorunlu olarak tüm sigorta kollarına tâbi olarak sigortalı
olacağına ilişkin kuralın, istisnasını teşkil edebilecek bir kurala, md.6’da yer
verilmektedir.
Maddenin “e” bendinde yer alan kurala göre, “yabancı bir ülkede kurulu
herhangi bir kuruluş tarafından ve o kuruluş adına ve hesabına Türkiye’ye bir iş için
gönderilen ve yabancı ülkede sosyal sigortaya tâbi olduğunu belgeleyen kişiler”
Kanun’un kısa ve uzun vadeli sigorta hükümlerinin uygulanmasında sigortalı
sayılmayacaklardır.
Maddede yer verilen esas, mülkîlik ilkesinin sosyal güvenlik hukukundaki
yansıması olan, ülke sınırları içinde bulunan yerli ya da yabancı kişilerin o ülkede
bulunan sosyal güvenlik mevzuatına tâbi olacağı kuralının bir istisnasıdır. Zira,
ülkesinden başka bir devlette geçici olarak çalışmak amacıyla ayrılan kişinin, sosyal
güvenliğini sadece içinde bulunduğu ülkeye ve vatandaşlığına göre saptamak
beraberinde birtakım sakıncaları getireceğinden, bu gibi hâllerde sigorta ilişkisinde
şahsîlik ilkesinin esas alınması gerekecektir35. Böylece, kişinin ulusal hukuku, geçici
olarak çalışmak üzere gittiği yabancı ülkede onu izleyecektir36.
Bu hükme benzer bir hüküm 506 sayılı Kanun’da (md.3/f.1-G) da mevcuttu.
Bu hüküm uyarınca, yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir kurum tarafından, o
kurum adına ve hesabına Türkiye’ye bir iş için gönderilen ve ülkesinde sigortalı
olduğunu bildiren yabancı kişiler, sigortalı sayılmıyorlardı.
Bu dönemde, maddede yer verilen “bildirim”, maddenin uygulanması
bakımından bir koşul olarak görülmemiş, yabancıların sigortalı sayılmamak için
Kurum’a veya işverene herhangi bir bildirimde bulunmalarının gerekmediği ifade 35 Ali Nazım Sözer, “Uluslararası Hukukta Mülkilik ve Şahsilik İlkeleri”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Millî Komitesi 15. Yıl Armağanı, İstanbul, Bayrak Matbaacılık, 1991, s. 121-122.
36 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 241.
154
edilmiştir. Bu kişilerin sigortalı olmadıkları madde metninde açıkça belirtildiğinden,
yalnızca ücretlerinden yanlışlıkla prim kesilmesinin önüne geçmek için bu yolda bir
bildirimin yararlı olabileceği ileri sürülmüştür37.
Bugün için, o dönemde varılan sonucun geçerliliği tartışmalı hâle gelmiştir.
Zira, 506 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde “bildirim”den bahsedilmesine karşın,
5510 sayılı Kanun’un ilgili maddesinde “belgeleme”den bahsedilmektedir. Bu
nedenle, kanun koyucunun bilinçli bir tercihle bu yönde bir kural getirmiş olduğu
düşünülerek, kişinin yabancı ülkede söz konusu olan sigortalılığını mutlaka
belgelemek zorunda olduğu ifade edilebilecektir38.
Her iki maddenin ortak özelliği ise, Türkiye’ye bir iş için gönderilen yabancı
işçinin ne kadar süre ile Türkiye’de kalmasının bu hükmün uygulanması için gerekli
olacağının belirtilmemiş olmasıdır. Bu konu, Türkiye’nin imzaladığı ikili ve çok
taraflı sosyal güvenlik sözleşmelerinde farklı süreler belirtilerek düzenlendiğinden,
tereddüt hâlinde söz konusu sözleşmelere başvurulması gerekecektir39.
Belirtmek gerekir ki, Türkiye’de bulunan AB, BM, NATO, UNESCO gibi
uluslararası kuruluşların temsilcilikleri ile büyükelçilik ve konsolosluklarda iş
sözleşmesiyle çalışan yabancılar, yabancı bir ülkede kurulu herhangi bir kuruluş
tarafından ve o kuruluş adına ve hesabına Türkiye’ye bir iş için gönderilmeleri ve
37 Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, s. 113; Şanlı, Yabancıların Sosyal Güvenliği, s. 25; Zeki Okur, “Türkiye’de Yabancıların Sosyal Güvenlik Hakları”, Prof. Dr. Halid Kemal Elbir’e Armağan, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı, 1996, s. 374. Bu yönde bir Yargıtay kararında da, yabancı ülkelerde sigortalı oldukları belli olan kişilerin, 506 sayılı Kanun açısından sigortalı sayılmamaları için, kendi ülkelerinde sigortalı olduklarına bildirmelerine gerek olmadığı ifade edilmiştir. Kararda bent hükmündeki bildirme koşulunun yalnızca durumu belli olmayanlar için söz konusu olduğu da belirtilmiştir. Y. 10.HD, 14.03.1975, E.1975/6558, K.1975/1427, Mahmut Cuhruk, H. Servet Çolakoğlu, A. Avni Bükey, Sosyal Sigortalar Kanun Şerh İçtihat, Ankara, Olgaç Matbaacılık, 1977, s. 88.
38 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 241; Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 123.
39 Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, s. 113; Şanlı, Yabancıların Sosyal Güvenliği, s. 25; Okur, Yabancıların Sosyal Güvenlik Hakları, s. 374-375, Sözer, Mülkilik ve Şahsilik İlkeleri, s. 127. Yazar, bu sürenin sözleşmelerle belirlenmemiş olduğu durumlarda ise, Alman hukukunda benimsenen kural esas alınarak, göndermenin sınırlı bir süre için olduğu önceden belliyse, gidilen ülkede birkaç yıl çalışılsa da göndermenin geçici olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
155
yabancı ülkede sosyal sigortaya tâbi olduklarını belgelemeleri durumunda, 5510
sayılı Kanun kapsamında sigortalı olmayacaklardır. Aksi hâlde ise, md.4/f.2-c gereği,
sigortalı sayılacakları unutulmamalıdır40.
Son olarak, büyükelçilik ve konsolosluklarda elçi, konsolos, müsteşar vb.
diplomatik bir sıfatla görev yapanların, Türk mevzuatı açısından sigortalı
sayılmayacakları, buna karşılık diplomatik niteliği ve dokunulmazlığı bulunmayan
kilise, patrikhane, sinagog gibi ibadet yerlerinde çalışanların ise, genel kural gereği
(md.4/2-c) sigortalı sayılacağı ifade edilmelidir41.
C. İsteğe Bağlı Sigorta
1. Genel Olarak
Sosyal sigortaların kamu hukuku niteliği sonucu, sigortalılık kural olarak
zorunluluk esasına dayanır. Böylece sigorta ilişkisi, kanun gereği, tarafların
iradelerinden bağımsız olarak, kendiliğinden kurulacaktır42. Nitekim, 5510 sayılı
Kanun’da bu esasa yer veren md.92 uyarınca, kısa ve uzun vadeli sigorta
kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı; genel sağlık sigortası
kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık sigortalısı olması zorunludur. Maddenin
ikinci fıkrasında ise, bu Kanun’da yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan
kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere
konulan hükümlerin geçersiz olacağı hükme bağlanmıştır.
Zorunluluk ilkesi gereğince, sigortalı olmak kişi açısından bir hak olmanın
yanı sıra, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Böylece, bu ilkenin kişiyi kendisine karşı
dahi koruyan bir etki yarattığından bahsedilebilecektir43.
40 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 242.
41 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 243.
42 Tunçomağ, Sosyal Sigortalar, s. 165; Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 120.
43 Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 143-144; Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 121.
156
Öte yandan, sigortalılık, Kanun’un 7. maddesine göre, Kanun’da öngörülen
biçimde çalışmaya başlama ya da statüye geçmekle kendiliğinden başlayacağından,
sigortalı olmak için herhangi bir irade açıklamasında bulunma; hâkim kararı veya
Kurum işleminin varlığı zorunluluğundan söz edilemeyecektir44.
Zorunluluk ilkesinin istisnasını ise, “isteğe bağlı sigortalılık” teşkil eder. 5510
sayılı Kanun’un 50. maddesinde düzenlenen bu kurum, maddede, “kişilerin isteğine
bağlı olarak prim ödemek suretiyle uzun vadeli sigorta kollarına ve genel sağlık
sigortasına tâbi olmalarını sağlayan sigorta” olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla,
isteğe bağlı sigortayı, zorunlu sigortadan ayıran en önemli özellik, sigortalılık
ilişkisinin kurulup kurulmamasının sigortalının iradesine bırakılmış olmasıdır. Bu
durumda, her zaman sigortadan vazgeçebilme de kişinin iradesine bağlı olarak
mümkündür45.
2. İsteğe Bağlı Sigortadan Yararlanma Koşulları
Kanun’un isteğe bağlı sigortalılık ve koşullarını düzenleyen 50. maddesine
göre, isteğe bağlı sigortadan yararlanma koşulları, Türkiye’de ikamet etmek46, bu
Kanun’a tâbi zorunlu sigortalı olmayı gerektirecek şekilde çalışmamak veya sigortalı
olarak çalışmakla birlikte ay içerisinde otuz günden az çalışmak ya da tam gün
çalışmamak47, kendi sigortalılığı nedeniyle aylık bağlanmamış olmak, on sekiz yaşını
doldurmuş bulunmak ve isteğe bağlı sigorta talep dilekçesiyle Kurum’a başvuruda
bulunmak olarak belirlenmiştir.
44 Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 143; Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 121, Uşan, Sosyal Güvenlik Hukukunun Temel Esasları, s. 68-69.
45 Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 170.
46 İsteğe Bağlı Sigorta İşlemleri Hakkında Tebliğ (RG. 01.07.2010, S. 27638) md.4’te bu koşula, “uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinden doğan haklar saklı kalmak kaydıyla Türkiye’de yasal olarak ikamet etmek” ifadesiyle yer verilmektedir.
47 Söz konusu hükümle, kısmî süreli çalışanların, yaşlılık aylığına hak kazanmak için gerekli prim ödeme gün sayısını tamamlamalarının zorluğu göz önünde bulundurularak, uzun vadeli sigorta kollarına ilişkin yardımlardan tam süreli çalışanlar gibi yararlanmaları olanağı sağlanmıştır. Bkz. Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 255; Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 174; Uşan, Sosyal Güvenlik Hukukunun Temel Esasları, s. 112.
157
Maddede sayılan koşullar incelendiğinde, kişinin vatandaşlığının bu
sigortadan yararlanma bakımından bir öneminin olmadığı söylenebilecektir. Böylece,
Türkiye’de ikamet eden ve diğer koşulları da sağlayan bir yabancının Türkiye’de
isteğe bağlı sigortalı olmasına herhangi bir engel söz konusu değildir.
D. Genel Sağlık Sigortası
1. Genel Olarak
Anayasanın “sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı 56.
maddesinin üçüncü fıkrasına göre Devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı
içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak
işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp bu
kuruluşların hizmet esaslarını düzenler. Maddenin dördüncü fıkrası uyarınca Devlet,
bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak,
onları denetleyerek yerine getirecektir. Nihayet, maddenin son fıkrasında sağlık
hizmetlerinin yaygın şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası
kurulabileceği hükme bağlanmıştır.
5510 sayılı Kanun’da da bu amaçla genel sağlık sigortasına ilişkin
düzenlemelere yer verilmiştir. Kanun’un üçüncü maddesinde yer verilen tanıma göre
genel sağlık sigortası, kişilerin öncelikle sağlıklarının korunmasını, sağlık riskleriyle
karşılaşmaları hâlindeyse, oluşan harcamaların finansmanını sağlayan sigortadır.
Kanun’da, sisteme dâhil olanların sunulacak sağlık hizmetleri için belli oranda prim
ödemeleri, prim ödeme gücü olmayanların ise priminin Devletçe karşılanması esası
benimsenmiştir48. Ayrıca, genel sağlık sigortasına katılım, md. 92 gereği, isteğe bağlı
değil, zorunludur. Bu ilkeye 62. maddede de yer verilmiş ve bu Kanun gereğince
genel sağlık sigortasından sağlanacak sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan
yararlanmanın, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler için bir
hak, Kurum içinse bu hizmet ve hakların finansmanını sağlamanın bir yükümlülük
olduğu hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan
48 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 380.
158
yararlanacaklar, maddenin ikinci fıkrasında da belirtildiği gibi genel sağlık sigortalısı
ile genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişilerdir.
Konuya ilişkin hükümler içeren 62. maddenin son fıkrasında ise, bu Kanun
kapsamındaki kişilere sağlanacak sağlık hizmetleri ve diğer haklar ile kişilerden
alınan primlerin tutarı arasında ilişki kurulamayacağı hükme bağlanmıştır. Böylece,
Kurum’a ne kadar prim ödediği önemli olmaksızın, herkesin bu hizmetlerden mutlak
eşitlik ilkesi çerçevesinde yararlanması esası kabul edilmiştir49.
Sağlık hizmetlerinin kamusal niteliği göz önüne alındığında, söz konusu
hizmetlerin sunumunda ayrımcılık yapılmaması ve dolayısıyla vatandaş-yabancı
ayrımı yapılmaksızın herkese sunulması gerekmektedir50. Bu esastan hareket eden
5510 sayılı Kanun, 60. maddesinde genel sağlık sigortalısı sayılanlara yer vermiştir.
Maddede yedi bent hâlinde, genel sağlık sigortalısı sayılanlar belirtilmiştir. İlk altı
bent kapsamı dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma
hakkı bulunmayan vatandaşların51 da genel sağlık sigortalısı sayılacağı son bentte (g)
hükme bağlanmıştır. Böylece, herkesin bu sigorta kolu bakımından kapsama alındığı
söylenebilecektir. Oysa, kamu niteliği gösteren sağlık hizmetleri bakımından hiçbir
ayrım yapmaksızın herkesi kapsam içine alıp koruma amacını güden 5510 sayılı
Kanun’da52, herkesin tek tek sayılması yöntemi yerine, yalnızca belirli istisnalar
49 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 386.
50 Ali Rıza Okur, “Genel Sağlık Sigortası”, Yeni Sosyal Güvenlik Sistemi Değerlendirmeler, İstanbul, İstanbul Barosu Yayınları, 2010, s. 112-113.
51 Düzenlemenin (g) bendinde yer verilen kişilerin, çok iyi ifade edilmemiş olsa da, çalışmıyor olması nedeniyle zorunlu sigorta kapsamında olmayan ve isteğe bağlı olarak da sosyal güvenlikten yararlanma ihtiyacı duymayan varlıklı kesimi ifade ettiği ileri sürülmüştür. Bkz. Levent Akın, “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısının Kişiler Açısından Kapsamında Yeni Gelişmeler”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 8, 2006, s. 34.
52 Ali Nazım Sözer, “Genel Sağlık Sigortasında Sunulan Edimler: Kapsam ve Yararlanma Koşulları”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 10, Haziran 2008, s. 156.
159
dâhilinde kapsam dışında bırakılanların belirtilmesi yönteminin benimsenmesinin
daha yerinde olacağı doktrinde haklı olarak ifade edilmiştir53.
2. Genel Sağlık Sigortası Kapsamına Giren Yabancılar
Maddede sayılan kişilerin, sağlık sigortasından yararlanabilmelerinin birincil
koşulu, Türkiye’de ikametgâhlarının olmasıdır54. Bu koşulu karşılayan kişilerden,
md.4/f.1-a bendi gereğince sigortalı sayılan kişiler genel sağlık sigortası
kapsamındadırlar. Dolayısıyla, bir iş sözleşmesiyle çalışan yabancıların da bu
kapsamda, sigortalı olarak tescil edildikleri tarihten itibaren zorunlu olarak genel
sağlık sigortalısı sayılacağı ve ayrıca bir bildirime gerek olmaksızın tescil edilmiş
sayılacağı ifade edilebilecektir. (md.61/f.1-a)
Yine isteğe bağlı sigortalılar da kapsam içinde yer aldıklarından (md.60/f.1-
b), isteğe bağlı sigortalı bir yabancı da, isteğe bağlı sigortalı olarak tescil edildiği
tarihten itibaren genel sağlık sigortalısı ve ayrıca bir bildirime gerek olmaksızın tescil
edilmiş sayılacaktır. (md.61/f.1-a)
Kanun’un 60. maddesinde, zorunlu veya isteğe bağlı bir sigortası bulunmayan
bazı kişilerin de genel sağlık sigortalısı sayılacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre,
“vatansız ve sığınmacılar55” (md.60/f.1-c/2) vatansız ve sığınmacı sayıldıkları
53 Ali Rıza Okur, “Sosyal Güvenlik Reformu ve Genel Sağlık Sigortası”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 12, 2006, s. 1291; Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 382; Güzel, Okur, Caniklioğlu, Sosyal Güvenlik Hukuku, s. 725.
54 Kanun’da yer alan “ikametgâh” kavramına karşın, “5510 Sayılı Kanun Gereğince Genel Sağlık Sigortalısı Sayılanlar, Sayılmayanlar, Sigortalılığın Başlangıcı, Kuruma Bildirilmesi Hakkında Tebliğ”in (RG. 28.09.2008, S. 27011) “A” bölümünde, “ikamet” kavramı kullanılmıştır. Doktrinde, özellikle yabancıların Türkiye’de ikamet etmeleri ile Türk Medeni Kanunu uyarınca “ikametgâh” sahibi olmalarının farklı kavramlar olduğu ve farklı koşullara tâbi tutulduğu göz önüne alındığında, bu çelişkinin önemli bir hukukî boşluğa yol açtığı ileri sürülmüştür. Bkz. Çelikel, (Öztekin) Gelgel, Yabancılar Hukuku, s. 209-210, dn. 238.
55 Maddede, yalnızca vatansız ve sığınmacılara yer verilmesi eleştirilmesi gereken bir husustur. Zira, mevzuatımızda, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler dışında iltica konusunda hükümler içeren tek düzenleme olan “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”te mülteci ve sığınmacı kavramlarına ayrı ayrı yer verilmiştir. Dolayısıyla, her iki kavramın aynı anlama geldiğinden söz edilemeyecektir. Bu durumda, 5510 sayılı Kanun’da, taraf olduğumuz “Mültecilerin Hukukî Durumuna İlişkin Sözleşme” ile “Mültecilerin Hukukî Durumuna
160
tarihten itibaren bir ay içinde genel sağlık sigortalısı sayılır ve ilgili kurumlarca
kapsama alındıkları tarihten itibaren bir ay içinde Kurum’a bildirilirler.(md.61/f.1-b)
Görüleceği üzere, zorunlu veya isteğe bağlı sigorta kapsamında olan yabancıların
aksine, vatansız ve sığınmacılar için, bildirimle tescil zorunluluğu öngörülmüştür.
Zorunlu veya isteğe bağlı bir sigorta kapsamında bulunmadığı hâlde,
karşılıklılık esası da dikkate alınmak koşuluyla, oturma izni almış yabancı ülke
vatandaşlarından yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında sigortalı olmayanlar da
genel sağlık sigortalısı sayılacaktır. Ancak, maddenin üçüncü fıkrasında, bu
kapsamda sayılan yabancılardan, Türkiye’de bir yıldan kısa süreyle yerleşik olanlar
kapsam dışında tutulduğundan, kapsama alınan yabancıların en az bir yıl süreyle
Türkiye’de yerleşik olma koşulunu yerine getirmeleri gerekecektir.
Bu grup içinde yer alan yabancılar, Türkiye’deki yerleşim sürelerinin bir yılı
aştığı tarihten itibaren genel sağlık sigortalısı sayılacaklar ve bu tarihten itibaren bir
ay içinde verecekleri genel sağlık sigortası giriş bildirgesi ile de tescil edileceklerdir.
Görüleceği üzere, vatansız ve sığınmacılar için öngörülen bildirimle tescil
zorunluluğu burada da söz konusudur. Ancak, belirtmek gerekir ki, her iki grup
yabancı için de, “genel sağlık sigortası giriş bildirgesi” sonradan verilse dahi, genel
sağlık sigortalılıkları kendileri için öngörülen belirli statüyü kazandıkları anda
başlayacağından, tescil bildiriminin niteliği kurucu değil, bildiricidir56.
3. Genel Sağlık Sigortası Kapsamına Girmeyen Yabancılar
5510 sayılı Kanun md.60/f.3’te, genel sağlık sigortası kapsamında olmayan
kişiler belirtilmiştir. Buna göre, konumuzla olan ilgisi bakımından, iki grup
yabancının kapsam dışında bırakıldığı ifade edilmelidir.
İlişkin Protokol” göz ardı edilerek, mülteciler genel sağlık sigortası kapsamında sayılmamış olmaktadır. Oysa, kanun koyucunun amacının bu olduğu düşünülemez. Kanaatimizce, burada, mülteci ve sığınmacı kavramlarının aynı anlamda kullanıldığı düşüncesiyle yapılmış teknik bir hatanın varlığı kabul edilerek, vatansız ve sığınmacıların yanı sıra mültecilerin de genel sağlık sigortalısı kapsamında olduğu kabul edilmelidir. Aksi takdirde, statüleri gereği son derece yakın olan bu iki grup yabancının hukuka aykırı biçimde ayrımcılığa tâbi tutulması söz konusu olacaktır.
56 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 387.
161
Öncelikle, 6. maddenin (e) bendinde yer verilen, yabancı bir ülkede kurulu
herhangi bir kuruluş tarafından ve o kuruluş adına ve hesabına Türkiye’ye bir iş için
gönderilen ve yabancı ülkede sosyal sigortaya tâbi olduğunu belgeleyen yabancılar
genel sağlık sigortası kapsamına alınmamışlardır.
İkinci grup ise, yukarıda da açıkladığımız üzere, karşılıklılık esası da dikkate
alınmak koşuluyla, oturma izni almış ve yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında
sigortalı olmayan yabancı ülke vatandaşlarından Türkiye’de bir yıldan az süreyle
yerleşik durumda olanlardır.
Kanunda yer verilmediği hâlde, “Genel Sağlık Sigortası İşlemleri
Yönetmeliği57” md.8/f.1-d bendi gereğince, isteğe bağlı sigortalı olan yabancı ülke
vatandaşlarından Türkiye’de yerleşik olma hâli bir yılı doldurmayanlar da genel
sağlık sigortası bakımından kapsam dışında kalmaktadırlar. Kanun’da yer almayan
böyle sınırlayıcı bir hükme normlar hiyerarşisine aykırı olarak Yönetmelik’te yer
verilmesi, eleştirilmesi gereken bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
4. Genel Sağlık Sigortalısının Bakmakla Yükümlü Olduğu Kişiler
5510 sayılı Kanun md.62/f.2 uyarınca, genel sağlık sigortasından
yararlanacaklar, genel sağlık sigortalısı ile genel sağlık sigortalısının bakmakla
yükümlü olduğu kişilerdir. Dolayısıyla, Kanun gereği, doğrudan genel sağlık
sigortalısı olarak sayılmış kişilerin yanı sıra, kendileri için herhangi bir prim
ödenmesi gerekmeyen ve “bağımlı sigortalı” olarak nitelendirilebilecek kişiler de bu
sigorta kapsamına alınmışlardır58.
Genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişiler, md.3/f.10’da
belirtilmiştir. Buna göre, bu kişiler, genel sağlık sigortalısının59 sigortalı sayılmayan
57 RG. 28.08.2008, S. 26981.
58 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 383.
59 Belirtmek gerekir ki, md.3/f.10 uyarınca, md.60/f.1-c/2’de yer verilen vatansız ve sığınmacıların bakmakla yükümlü olduğu kişiler genel sağlık sigortası kapsamında sayılmamışlardır. Bu düzenlemenin Türkiye’nin de taraf olduğu, “Mültecilerin Hukukî Durumuna İlişkin Sözleşme” ile “Mültecilerin Hukukî Durumuna İlişkin Protokol”e uygunluğu tartışma konusu olabilir.
162
veya isteğe bağlı sigortalı olmayan, kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık
bağlanmayan eşi, 18 yaşını, lise ve dengi öğrenim veya Meslekî Eğitim
Kanunu60’nda belirtilen aday çıraklık ve çıraklık eğitimi ile işletmelerde meslekî
eğitim görmesi hâlinde 20 yaşını, yüksek öğrenim görmesi hâlinde 25 yaşını
doldurmamış ve evli olmayan çocukları ile yaşına bakılmaksızın bu Kanun’a göre
malûl olduğu tespit edilen evli olmayan çocukları ve geçiminin sigortalı tarafından
sağlandığı Kurumca belirlenen kriterlere göre tespit edilen ana ve babasıdır.
Bu konuda yabancılara ilişkin özel bir hükme, md.60/f.4’te yer verilmiştir.
Buna göre, Türkiye’de bir yıldan uzun süreyle yerleşik, oturma izni sahibi ve başka
bir ülke mevzuatına göre sigortalı olmayan evli yabancılar için, eşlerden hangisinin
genel sağlık sigortalısı, hangisinin bakmakla yükümlü olunan kişi olacağının tespiti,
kendi tercihlerine bırakılmıştır. Oysa diğer bentler kapsamında sigortalı sayılanlar
için bu husus, eşlerin her ikisinin de genel sağlık sigortalısı olma koşulları
gerçekleşmişse, ikisinin de sigortalı olacağı yönünde düzenlenmiştir.
E. İşsizlik Sigortası
Amacı, işsizliğin önlenmesi ya da azaltılması olmayan, yalnızca sigortalının
işsiz kalması nedeniyle uğradığı zararları, diğer bir deyişle gelir kaybını bir ölçüde
hafifletmek, telafi etmek ve iş bulmasını sağlamak olan işsizlik sigortası61 4447 sayılı
İşsizlik Sigortası Kanunu62 ile düzenlenmiştir.
4447 sayılı Kanun md.46/f.2 uyarınca, 5510 sayılı Kanun md.4/f.1-a bendi
kapsamında olanlar ile md.4/f.2 kapsamında olanlardan bir iş sözleşmesine dayalı
olarak çalışan sigortalılar ve 506 sayılı Kanun’un geçici 20. maddesinde açıklanan
sandıklara tâbi sigortalılar işsizlik sigortası kapsamındadırlar.
Böylece, kapsam maddesinde açıkça belirtildiği üzere, 5510 sayılı Kanun
md.4/f.2-c bendinde sigortalılıkları düzenlenen, karşılıklılık esasına dayalı olarak 60 Kanun No: 3308, RG. 19.06.1986, S. 19139.
61 Tuncay, Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, s. 422.
62 RG. 08.09.1999, S. 23810.
163
uluslararası sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış ülke uyruğunda olanlar hariç olmak
üzere, bir iş sözleşmesiyle çalışan yabancılar işsizlik sigortası kapsamındadır.
Belirtmek gerekir ki, maddede 2008 yılında yapılan değişiklikten önce
yabancıların söz konusu sigorta kolundan yararlanmaları, karşılıklılık esasına dayalı
olarak yapılan antlaşmalara göre çalışmalarına bağlıydı. Diğer bir ifadeyle,
Türkiye’de çalışan yabancıların işsizlik sigortasından yararlanabilmeleri, vatandaşı
oldukları devletin, o ülkede çalışan Türk vatandaşlarına işsizlik sigortası yardımı
yapması koşuluna tâbi kılınmıştı63.
Bugün içinse, önceki düzenlemenin aksine, yabancılar için koşula bağlı bir
sistemin öngörülmediği ve 4447 sayılı Kanun md.48’te yer alan esasa uygun olarak,
yabancıların zorunlu olarak işsizlik sigortası kapsamına girdikleri söylenebilecektir.
Böylece Kanun’da yer verilen belirli bir süre sigortalı olarak çalışma ve prim ödeme,
iş sözleşmesinin belirli nedenlerle sigortalının isteği ve kusuru dışında sona ermesi
ve Kurum’a şahsen başvuru koşullarının yerine getirilmesi kaydıyla, yabancılar da
Türk vatandaşları gibi işsizlik ödeneğine hak kazanacaklardır.
63 Nurşen Caniklioğlu, “Sosyal Hukukta Ayrımcılık Olarak Değerlendirilebilecek Düzenlemeler ve Mağduriyetin Giderilmesi İçin Başvurulabilecek Yollar”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli Komitesi 30. Yıl Armağanı, Ankara, 2006, s. 689.
164
SONUÇ
Uluslararası hukuka göre, devletlerin egemenlik yetkilerini kullandıkları ülke
sınırları içerisinde, yabancılara vatandaşlarıyla eşit haklar tanımaları yönünde bir
zorunluluğun söz konusu olmadığı ifade edilmelidir. Çalışma hakkı bakımından da söz
konusu esas geçerlidir. Ne var ki, siyasî, ekonomik, sosyal alanda ve insan hakları
hukukunda yaşanan gelişmeler sonucunda, günümüzde yabancılar için çalışma
hakkının birtakım sınırlamalarla da olsa tanınması gerektiği kabul edilmektedir.
Türk hukuk düzeninde, Anayasa’nın 48. ve 49. maddeleri uyarınca çalışma
hakkı, vatandaş-yabancı ayrımı yapılmaksızın herkese tanınmıştır. Bununla birlikte,
yabancılar için temel hak ve özgürlüklerin uluslararası hukuka uygun olarak kanunla
sınırlanabileceği esası (Anayasa md.16) gözetilerek, yabancıların çalışma hakkına
ilişkin olmak üzere, çeşitli kanunlarda birtakım sınırlamalar öngörülmüştür.
Her hukukî düzenleme gibi, kabul edildiği dönemin ekonomik ve siyasî izlerini
taşıyan ve dolayısıyla yabancıların pek çok alanda çalışmasını yasaklayan 2007 sayılı
“Türkiye’deki Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkında
Kanun”, 2003 yılında, “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun” ile
yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak, çeşitli kanunlarda kamu güvenliği, kamu düzeni,
kamu sağlığı gibi nedenlerle yabancıların çalışma hakkına ilişkin öngörülen yasaklar
hâlen yürürlükte olduğundan, bu yasakların tümden ortadan kaldırılmış olduğu
söylenemeyecektir.
Söz konusu yasakların, yukarıda açıklandığı üzere kamu güvenliği, kamu
düzeni, kamu sağlığı, kamu yararı gibi nedenlerle öngörüldüğü düşünüldüğünde, ulusal
çıkarlar bakımından bu gibi düzenlemelerin zorunlu olduğu ifade edilmelidir. Özellikle
kamu sağlığı nedeniyle meslekî hizmetlere ilişkin getirilen yasakların (doktorluk,
eczacılık, veteriner hekimliği vb.) Türk üniversitelerine olan güven ve teşvik anlamını
da taşıması, yasakların öngörülme amacının çok farklı boyutlarını göstermesi
bakımından önemlidir.
165
Yabancıların çalışmasına ilişkin olarak çeşitli kanunlarda öngörülen yasaklar
kapsamına girmeyen iş ve meslekler bakımından yabancıların Türkiye’de
çalışabilmesinin temel koşulu ise “çalışma izni” almaktır. YÇİHK’nin kabulünden
önce, yabancıların çalışabilmesi için genel bir çalışma izni alma zorunluluğunun söz
konusu olmaması ve çeşitli alanlar için öngörülen çalışma izinlerinin de çok farklı
kurumlarca veriliyor olması, uygulamada bazı sorunlara yol açmaktaydı. Bu
kapsamda, genel bir çalışma izni alma zorunluluğunu öngören ve farklı koşullarla
alınabilecek çalışma izni türlerine ilişkin esas ve usûlleri düzenleyen YÇİHK, önceleri
dağınık bir görünüm arz eden mevzuatı toparlayıcı bir rol üstlenmiştir. Çalışma
izinlerinin tek elden, yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verilmesinin
öngörülmüş olması ise, uygulamada çıkan karışıklıkları önleyici niteliktedir.
YÇİHK, esasında 2007 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldırarak o dönemde
getirilmiş eleştirilerin birçoğunu da ortadan kaldırmıştır. Bununla birlikte, YÇİHK’de
yer alan bazı hükümlerin, ciddi bir istihdam ve işsizlik sorunu yaşayan bir ülke için ne
kadar yerinde olduğu da tartışılabilecektir. Söz gelimi, her ne kadar, YÇİHK’nin
hazırlanmasının temel gerekçelerinden birinin Avrupa Birliği’ne uyum olduğu
söylenebilecekse de, henüz Avrupa Birliği üyesi olmayan bir devlette Avrupa Birliği
vatandaşlarına Kanun’da yer alan sürelere tâbi olmaksızın istisnaî çalışma izni
verilmesinin öngörülmesi, kanaatimizce pek de yerinde olmayan bir yaklaşımdır.
Meslekî hizmetler kapsamında çalışacak yabancılara, akademik ve meslekî
yeterlilikle ilgili işlemleri tamamlanıncaya kadar ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak
kaydıyla, bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebileceğine ilişkin hüküm ise, kamu
hizmeti niteliği taşıyan pek çok meslek bakımından yabancıların, geçici bir süreyle de
olsa, Türk vatandaşlarının aksine herhangi bir denetime tâbi olmaksızın çalışabilmeleri
imkânını doğurmaktadır. Üstelik, bir yılı aşmayan çalışmalar için, yabancılar tamamen
denetim dışında kalacaktır. Düzenlemenin, kamu güvenliği ve ulusal çıkarlar
bakımından sakıncalı sonuçlar yaratması bir yana, yabancıları Türk vatandaşlarından
ayrıcalıklı bir konuma getirmesi, eleştirilmesi gereken bir husus olarak karşımıza
çıkmaktadır.
166
YÇİHK’nin kabul edilme gerekçelerinden bir diğeri “yabancı kaçak işçiliğin
önlenmesi”dir. Gerçekten de, YÇİHK’nin kabulünden önceki dönemde çeşitli alanlar
için alınması öngörülen çalışma izinleri haricinde genel bir çalışma izni alma
zorunluluğunun söz konusu olmaması, Türkiye’ye yasal yollardan ya da kaçak olarak
giren yabancıların kendilerine yasaklanmış işler de dâhil pek çok alanda kaçak olarak
çalışmalarına neden olmaktaydı. Bu kapsamda, YÇİHK’nin getirdiği genel bir çalışma
izni alma zorunluluğu ve bu zorunluluğa uymayan işçi ve işverenlere yönelik çeşitli
yaptırımlar, yabancı kaçak işçiliği önlemeye yönelik önemli adımlardır. Ancak,
yabancı kaçak işçiliğin gerek ülkemiz gerekse de tüm dünya ölçeğinde ne kadar önemli
ve yaygın bir sorun olduğu düşünüldüğünde, getirilmiş hukukî düzenlemelerin gerçek
anlamda uygulanabilmesi için siyasî iradenin yabancı kaçak işçilikle mücadele
konusundaki kararlı tavrının da son derece önemli olduğu ifade edilmelidir.
Çalışma izni almak suretiyle Türkiye’de çalışan yabancı işçilerin, toplu iş
hukuku kapsamında, birtakım istisnalar dışında Türk vatandaşlarıyla eşit haklara sahip
olması, gerek yabancılığın mutlak bir ayrımcılık yasağı olarak kabul edildiği gerekse
de sendika hakkının bir insan hakkı olduğu düşünüldüğünde son derece isabetlidir.
Kaldı ki, çalışmasına izin verilen yabancının, sendika, toplu iş sözleşmesinden
yararlanma ve grev hakkı gibi haklardan mahrum edilmesi, çalışma özgürlüğünün
haksız yere sınırlanması anlamına gelecektir.
Bir iş sözleşmesiyle çalışan yabancı işçinin, yabancı bir ülkede kurulu herhangi
bir kuruluş tarafından Türkiye’ye bir iş için gönderilmesi ve yabancı ülkede
sigortalılığını belgelemesi durumu dışında, kısa ve uzun vadeli sigorta kolları
bakımından herhangi bir ayrım söz konusu olmaksızın zorunlu olarak sigortalı olması
esası 5510 sayılı Kanun’da kabul edilmiştir. Yine, isteğe bağlı sigorta, genel sağlık
sigortası ve işsizlik sigortasından yararlanma koşulları bakımından da yabancılarla
vatandaşlar arasında herhangi bir ayrım gözetilmemiştir. Zaten, Türkiye’de çalışan bir
kişinin sırf yabancı olması nedeniyle, en önemli sosyal haklardan biri olan sosyal
güvenlik hakkından yararlandırılmaması, sosyal güvenliğin temel amacına aykırı
olacaktır. Bu kapsamda, sosyal güvenliğin kamu hukuku niteliği göz önünde
bulundurularak yapılan düzenlemelerin, son derece yerinde olduğu ifade edilmelidir.
167
KAYNAKÇA
AKDUMAN AKTAŞ, Ebru: “Yabancı Personel Çalışma İzni Süresinin
Uzatılmaması Halinin İş Akdine Etkisi”,
Kazancı Hukuk, İşletme ve Maliye Bilimleri
Hakemli Dergi, S. 7, Mart 2005.
AKIN, Levent: “Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanun Tasarısının Kişiler Açısından
Kapsamında Yeni Gelişmeler”, Çalışma ve
Toplum Dergisi, S. 8, 2006.
AKYİĞİT, Ercan: Hizmet Akdinin Kesin Hükümsüzlüğü ve
İptal Edilebilirliği, İstanbul, Kazancı Kitap,
1990.
AKYİĞİT, Ercan: İçtihatlı ve Açıklamalı 4857 Sayılı İş Kanunu
Şerhi, C.1, 3. Baskı, Ankara, Seçkin, 2008.
ALP, Mustafa: “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun”, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, C.53, S. 2, 2004.
ALPAGUT, Gülsevil: Belirli Süreli Hizmet Sözleşmesi, İstanbul,
1998.
ALPAGUT, Gülsevil: “Bireysel İş İlişkisinin Sona Ermesi ve Kıdem
Tazminatı Açısından Yargıtayın 2005 Yılı
Kararlarının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve
Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli
Komitesi, Ankara, 2007.
168
ALPAGUT, Gülsevil: “4857 Sayılı Yasa Çerçevesinde Belirli Süreli İş
Sözleşmesi”, Mercek Dergisi, S. 33, Ocak
2004.
ALTUĞ, Berin C.: “Yabancılar ve İş Hukuku”, Adalet Dergisi,
Yıl:58, S. 7-10, Temmuz-Ekim 1967.
ALTUĞ, Yılmaz: “Avrupa Konseyinde Mülteciler Konusu”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel
Hukuk Bülteni, S. 1, Yıl: 6, 1986.
ALTUĞ, Yılmaz: “Azınlıklar”, Selim Kaneti’ye Armağan,
İstanbul, Aybay Yayınları, 1996.
ALTUĞ, Yılmaz: Devletler Hususî Hukuku Bakımından
Mülteciler, İstanbul, Sermet Matbaası, 1967.
ALTUĞ, Yılmaz: Yabancıların Hukukî Durumu, 4. Bası,
İstanbul, Menteş Matbaası, 1971.
ARICI, Kadir: “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma
Hakkı”, Türkiye Noterler Birliği Hukuk
Dergisi, S. 43, Ağustos 1984.
ARIMAN, Abdurrahman: “Türkiye ve Yabancı Yatırımlar”, İşveren
Dergisi, C. 42, S. 1, Ekim 2003.
ARSAVA, Ayşe Füsun: Azınlık Kavramı Ve Azınlık Haklarının
Uluslararası Belgeler Ve Özellikle Medeni Ve
Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi
Işığında İncelenmesi, Ankara, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1993.
ASAR, Aydoğan, ÖZTÜRK, Açıklamalı Türk Yabancılar Yasası, Ankara,
Ali: 2007.
169
ASAR, Aydoğan: Türk Yabancılar Mevzuatında Yabancı ve
Hakları, 3. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara,
2006.
AYBAY, Rona: Yabancılar Hukuku, 2. Baskı, İstanbul,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2007.
AYDEMİR KIRLI, Deniz: “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de
Çalıştıkları İşyerindeki Sosyal Güvenliğe Tâbi
Olmaları”, Legal İş Hukuku ve Sosyal
Güvenlik Hukukuna İlişkin Yargı Kararları
ve İncelemeleri Dergisi, S. 6, 2007.
AYDEMİR KIRLI, Deniz: “Yabancı Uyruklu Kişinin Türkiye’deki
Çalışmasının Belirli Süreli mi Yoksa Belirsiz
Süreli İş Sözleşmesi mi Olarak
Değerlendirileceği & İhbar ve Kıdem
Tazminatına Hak Kazanıp Kazanamayacağı”,
Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik
Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve
İncelemeleri Dergisi, S. 7, 2008.
BAŞTERZİ, Süleyman: “Avrupa Birliği Konseyi’nin 99/70 Sayılı
Yönergesi Işığında Belirli Süreli İş Sözleşmesi
Yapma Koşulları ve 4857 Sayılı İş Kanununun
Öngördüğü Sistem”, İş ve Sosyal Güvenlik
Hukuku Türk Milli Komitesi 30. Yıl
Armağanı, 2006.
Black’s Law Dictionary, Eighth Edition, Editor in Chief: Bryan A. Garner,
United States of America, Thomson-West, 2007.
CANBOLAT, Talat: “Mevzuatta Öngörülen Bazı İş Sözleşmesi
Türlerinin 4857 Sayılı İş Kanununun Belirli
170
Süreli İş Sözleşmesine İlişkin Esasları
Yönünden Değerlendirilmesi”, Legal İş ve
Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S.13, 2007.
CANİKLİOĞLU, Nurşen: “Sosyal Hukukta Ayrımcılık Olarak
Değerlendirilebilecek Düzenlemeler ve
Mağduriyetin Giderilmesi İçin Başvurulabilecek
Yollar”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik
Hukuku Türk Milli Komitesi 30. Yıl
Armağanı, Ankara, 2006.
CENGİZ (URHANOĞLU), “Türk Hukukunda Yabancıların İş Sözleşmesi
İştar: Ehliyeti”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 19, 2008.
CİN, Mustafa: “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma
Özgürlüğü”, Mevzuat Dergisi, Yıl:8, S. 88,
Nisan 2005.
CİN, Mustafa: “Türk Vatandaşlığını Çıkma İzni Alarak
Kaybeden Kişilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel
Hukuk Bülteni, S. 1-2, Yıl:24, 2004.
CİN, Mustafa: “Yabancıların Çalışma İzinleri, Kamu-İş İş
Hukuku ve İktisat Dergisi, C.8, S. 3, 2005.
CİN, Mustafa: “Yabancıların Çalışmasına İlişkin Türk
Mevzuatının Avrupa Birliği Müktesebatı ile
Uyum Sorunu”, Mevzuat Dergisi, S.87, Yıl:8,
Mart 2005.
CİN, Mustafa: “Yabancıların Kendilerine Yasak İşlerde veya
Çalışma İzni Almadan Çalışmasının İş
171
Sözleşmelerine Etkisi”, Kamu-İş İş Hukuku ve
İktisat Dergisi, C. 8, S. 1, 2005.
CİN, Mustafa: “Yabancıların Türkiye’de Çalışma
Özgürlüğü ve Sınırı” (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı,
2004.
CUHRUK, Mahmut, Sosyal Sigortalar Kanun Şerh İçtihat,
ÇOLAKOĞLU, H. Servet, Ankara, Olgaç Matbaacılık, 1977.
BÜKEY, A. Avni:
ÇARIKÇI, Emin: “Dünyada ve Türkiye’de Doğrudan Yabancı
Sermaye Yatırımları”, İşveren Dergisi, C. 48,
S. 5, Şubat 2010.
ÇAVUŞOĞLU, Naz: Uluslararası İnsan Hakları Hukukunda
Azınlık Hakları, İstanbul, Su Yayınları, 2001.
ÇELİK, Nuri: İş Hukuku Dersleri, 22. Bası, İstanbul, Beta,
2009.
ÇELİK, Nuri: “İşçi Sendikalarının Faaliyetleri ve İşyeri
Sendika Temsilcilerinin Rolleri”, İşyeri
Sendika Temsilcilerinin Görevleri ve İşlevleri
Eğitim Semineri, İstanbul, Basisen Eğitim ve
Kültür Yayınları, 1986.
ÇELİKEL, Aysel: “Ortak Pazarda Yabancıların Hukukî Durumu”,
Avrupa Ekonomik Topluluğu: Çeşitli
Hukukî Sorunlar Üzerine Konferanslar,
İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
1973, s. 8.
172
ÇELİKEL, Aysel: “Türk Vatandaşlarıyla Evli Yabancıların
Türkiye’deki Hukuksal Konumu”, Prof. Dr.
Nihal Uluocak’a Armağan, İstanbul, İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve
Yardımlaşma Vakfı, 1999.
ÇELİKEL, Aysel: “Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzni ve
Ulusal Programda Öngörülen Düzenleme”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel
Hukuk Bülteni: Prof. Dr. Ergin Nomer’e
Armağan, S. 2, 2002.
ÇELİKEL, Aysel: “Yabancı Yatırımların Teşviki Amacıyla
Yapılan Yeni Yasal Düzenlemeler”, Gülören
Tekinalp’a Armağan, Milletlerarası Hukuk
ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl:23,
S. 1-2, 2003.
ÇELİKEL, Aysel, Yabancılar Hukuku, 9. Bası, İstanbul, Beta,
(ÖZTEKİN) GELGEL, Günseli: 2000.
ÇELİKEL, Aysel, Yabancılar Hukuku, 16. Bası, İstanbul, Beta,
(ÖZTEKİN) GELGEL, Günseli: 2010.
ÇENBERCİ, Mustafa: Sosyal Sigortalar Kanunu Şerhi, Ankara,
Olgaç Matbaası, 1985.
ÇİÇEKLİ, Bülent: “Danıştay’ın Yabancıların Çalışma İzinleriyle
İlgili Uygulama Yönetmeliğinin Bazı
Hükümlerini İptali”, Sicil İş Hukuku Dergisi,
S. 12, Aralık 2008.
ÇİÇEKLİ, Bülent: “Türk-AB Ortaklık Hukuku Çerçevesinde
Türkiye’deki AB Vatandaşlarının Çalışma Ve
173
İkamet Hakları Üzerine Bir Değerlendirme”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel
Hukuk Bülteni: Prof. Dr. Aysel Çelikel’e
Armağan, Yıl:19-20, S. 1-2, 1999-2000,
İstanbul, 2001.
ÇİÇEKLİ, Bülent: Uluslararası Hukukta Mülteciler ve
Sığınmacılar, Ankara, Seçkin, 2009.
ÇİÇEKLİ, Bülent: “Uluslararası Hukukta Yabancıların Hak ve
Özgürlükleri”, Uluslararası Hukuk ve Politika
Dergisi, C.3, S.12, 2007.
ÇİÇEKLİ, Bülent: “Yabancı İşçilerin Çalışmasına İlişkin
Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar”, Sicil İş
Hukuku Dergisi, S.4, Aralık 2006.
ÇİÇEKLİ, Bülent: “Yabancı Yatırımların Teşviki Açısından
Yabancıların Çalışma İzinleri Rejimi”, İşveren
Dergisi, Aralık 2005.
ÇİÇEKLİ, Bülent: Yabancılar Hukuku, 2. Baskı, Ankara, Seçkin,
2009.
ÇİÇEKLİ, Bülent: Yabancılar ve Polis: Polisin Görev ve
Yetkileri Çerçevesinde Yabancıların Hukuki
Durumu, Ankara, Seçkin, 2003.
ÇİÇEKLİ, Bülent: Yabancıların Çalışma İzinleri, Ankara,
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu,
2004.
DALDA, Yusuf Vehbi: “Türkiye’de Yabancıların Çalışma Esas ve
Usulleri-Başvuru Yöntemleri- Denetim ve
Avrupa Topluluğu ile Topluluk Üyesi Ülke
174
Mevzuatları Ve Uygulamada Uyum İçin
Öneriler”, Türk İdare Dergisi, S. 389, Aralık
1990.
DEMİR, Fevzi: En Son Yargıtay Kararları Işığında İş
Hukuku ve Uygulaması, 5. Bası, İzmir, 2009.
DEMİR, Fevzi: “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Prof. Dr. Nuri
Çelik’e Armağan, İstanbul, Beta, 2001.
DEMİR, Fevzi: Sendikalar Hukuku, 5. Bası, İzmir, 2007.
DEMİRCİOĞLU, A. Murat: “Avrupa Sosyal Şartı Bağlamında Göçmen
İşçilerin Hakları ve Türkiye”, İş Hukuku
Dergisi, C. 2, S. 2, Nisan-Haziran 1992.
DEMİRCİOĞLU, A. Murat, İş Hukuku: Bireysel İş Hukuku-Toplu İş
CENTEL, Tankut: Hukuku, 14. Bası, İstanbul, Beta, 2010.
DOĞAN, Vahit: İş Akdinden Doğan Kanunlar İhtilafı
Alanında Bağlama Kuralının ve Sınırlarının
Tespiti, Ankara, Yetkin, 1996.
DOĞAN, Vahit: Türk Vatandaşlık Hukuku, 9. Bası, Ankara,
Seçkin, 2009.
EKMEKÇİ, Ömer: “Genel Hatlarıyla 4817 Sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun”, Mercek
Dergisi, S. 30, Nisan 2003.
EKONOMİ, Münir: “Belirli Süreli İş Sözleşmelerinin Hukuka
Uygunluğu (I)”, Legal İş Hukuku ve Sosyal
Güvenlik Hukuku Dergisi, S.9, 2006.
EKONOMİ, Münir: “Hizmet Akdinin Feshi ve İş Güvencesi”,
Çimento İşveren Dergisi Özel Ek 2: Hizmet
175
Akdinin Feshi ve İş Güvencesi Konulu
Toplantının Konuşma Metni ve Genel
Görüşmeler, C. 17, S. 2, Mart 2003.
EKONOMİ, Münir: İş Hukuku: Ferdi İş Hukuku, C.1, 3. Bası,
İstanbul, İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı,
1987.
EKONOMİ, Münir: “Türk İş Hukukunun Avrupa Topluluğu İş
Hukuku İle Uyumu”, İş Hukuku ve İktisat
Dergisi, C. 1, S. 8, Nisan 1989.
EKŞİ, Nuray: Pratik Çalışma Kitabı: Kanunlar İhtilâfı
Kurallarına Milletlerarası Usul Hukukuna
Vatandaşlık ve Yabancılar Hukukuna İlişkin
Seçilmiş Mahkeme Kararları, 3. Bası,
İstanbul, Beta, 2009.
EKŞİ, Nuray: Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel
Konular, 2. Bası, İstanbul, Beta, 2007.
EKŞİ, Nuray: “Yabancılık Unsuru Taşıyan İş Sözleşmelerine
Uygulanacak Hukuk”, Prof. Dr. Kenan
Tunçomağ’a Armağan, İstanbul, İstanbul
Üniversitesi Eğitim Öğretim ve Yardımlaşma
Vakfı, 1997.
ERDEM, Bahadır: “Foreign Direct Investment Law, Annales de la
Faculté de Droit d’ Istanbul, Volume: 36, No:
53, 2004.
ERDEM, Bahadır: “Law On The Work Permit For Foreigners”,
Annales de la Faculté de Droit d’Istanbul,
Volume:36, No: 53, 2004.
176
EREN, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası,
İstanbul, Beta, 2009.
ERTEN, Rifat: Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununun
Türk Yabancılar Hukuku Sistemi İçindeki
Yeri ve Rolü, Ankara, Banka ve Ticaret
Hukuku Araştırma Enstitüsü, 2006.
ERTEN, Rifat: “Türk Hukukunda Doğrudan Yabancı
Yatırımlar”, Vatandaşlık, Göç, Mülteci ve
Yabancılar Hukukundaki Güncel
Gelişmeler: Uluslararası Sempozyum
Bildirileri, Ankara, Türkiye Barolar Birliği,
2010.
ERTÜRK, Şükran: “İşyeri Sendika Temsilciliği ve Güvencesi”,
Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku
Dergisi, S. 13, 2007.
EYRENCİ, Öner, TAŞKENT, Bireysel İş Hukuku, 3. Bası, İstanbul, Legal,
Savaş: 2006.
EYRENCİ, Öner: Sendikalar Hukuku, İstanbul, Banksis
Yayınları, 1984.
EYRENCİ, Öner, ULUCAN, “2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile Diğer Bazı
Devrim: Kanunlarda Değişiklik Öngören Kanun Tasarı
Taslağı Hükümlerinin Genel
Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve Sosyal
Güvenlik Hukukuna İlişkin Sorunlar ve
Çözüm Önerileri 2004 Yılı Toplantısı: İş
Güvencesi Sendikalar Yasası Toplu İş
Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası Semineri,
İstanbul, İstanbul Barosu Yayınları, 2004.
177
GENÇLER, Ayhan: “Yabancı Kaçak İşçilik Gerçeği ve Türkiye
Örneği”, TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi,
C. 17, S. 3, Şubat 2002.
GÖĞER, Erdoğan: Yabancılar Hukuku, 3. Bası, Ankara, Sevinç
Matbaası, 1979.
GÖKBAYRAK, Şenay: “Refah Devletinin Dönüşümü ve Bakım
Hizmetlerinin Görünmez Emekçileri Göçmen
Kadınlar”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 2,
2009.
GÜLMEZ, Mesut: İnsan Hakları ve Avrupa Birliği Hukukunda
Ayrımcılığın Kaldırılması ve Türkiye,
Ankara, Belediye-İş Yayınları, 2009.
GÜVEN, Pelin, ÇALIŞKAN, “Yabancıların Türkiye’de Çalışma İzinleri
Yusuf: Hakkında Kanun ile Getirilen Yeni
Değişiklikler”, Prof. Dr. Aydın Aybay’a
Armağan, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2004.
GÜZEL, Ali, ERTAN, Emre: “Avrupa Birliği Hukukunda ve Özellikle
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD)
Kararlarında Belirli Süreli İş Sözleşmesinin
Yapılma Ve Yenilenme Koşulları”, Legal İş
Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi,
S.18, 2008.
GÜZEL, Ali: “Bireysel İş İlişkisinin Kurulması ve İşin
Düzenlenmesi Açısından Yargıtayın 2005 Yılı
Kararlarının Değerlendirilmesi”, İş Hukuku ve
Sosyal Güvenlik Hukuku Türk Milli
Komitesi, Ankara 2007.
178
GÜZEL, Ali, OKUR, Ali Rıza, Sosyal Güvenlik Hukuku, 12 Bası, İstanbul,
CANİKLİOĞLU, Nurşen: Beta, 2009.
GÜZEL, Ali: “Türk İş Hukukunun Avrupa Topluluğu İş
Hukuku Açısından Değerlendirilmesi”,
Çimento İşveren Dergisi, C. 6, S. 1, Ocak
1992.
HUYSAL, Burak: “4817 Sayılı Kanun Kapsamında Türkiye’de
Yabancıların Çalışma İzinleri”, Maltepe
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi: Prof.
Dr. Ayferi Göze’ye Armağan, S.1-2, 2004.
KARADENİZ, Oğuz: “Türkiye’de Yabancı Kaçak İşçilik”, Sosyal
Güvenlik Dünyası Dergisi, Yıl:2, S. 4, Nisan-
Mayıs-Haziran 1999.
Kazancı Mevzuat ve İçtihat Bilgi Bankası
KESER, Hakan: “İşyerinde Yürütülen Sürekli İşlere İlişkin
Olarak Belirli Süreli İş Sözleşmesi
Yapılamayacağına Yönelik Yargıtay Kararının
İncelenmesi”, Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 10,
Haziran 2008.
KESER, Hakan: “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
Tasarısı Işığında Türkiye’de Yabancıların
Çalışma Hakkı ve Yabancı Kaçak İşçilik”,
Kamu-İş İş Hukuku ve İktisat Dergisi: Prof.
Dr. Kâmil Turan’a Armağan, C.7, S. 2, 2003.
KESER, Hakan: “2821 Sayılı SK ve 4688 Sayılı KGSK Uyarınca
İşyeri Sendika Temsilcisi Olarak Tayin
179
Edileceklerin Taşımaları Gereken Nitelikler”,
Sicil İş Hukuku Dergisi, S. 8, Aralık 2007.
KINSMANN, Fiona, EKŞİ, Avrupa Birliği’nin Kişilerin Serbest Dolaşımı
Nuray: Müktesebatı ve Türkiye’nin Uyumu, İstanbul,
İktisadi Kalkınma Vakfı, 2002.
KIRAL, Halis: “Avrupa Birliği Ülkelerinde ve Ülkemizde
Yabancı Kaçak İşçilikle Mücadelede Alınan
Önlemler”, Bütçe Dünyası Dergisi, C. 3, S. 28,
2008.
KIRAL, Halis: Yabancıların Türkiye’de Çalışma Esasları,
Ankara, Türkiye İşveren Sendikaları
Konfederasyonu, 2006.
KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, Borçlar Hukuku Genel Bölüm: Borçlar
Necip, HATEMİ, Hüseyin, Hukukuna Giriş, Hukukî İşlem Sözleşme,
SEROZAN, Rona, ARPACI, C.1, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2008 .
Abdülkadir:
KOÇ, Yıldırım: Türkiye’de Yabancı Kaçak İşçilik, Ankara,
Türk-İş Eğitim Yayınları, 1999.
KÖKSAL, Mehmet: Doğrudan Yabancı Yatırımlar ve
Yabancıların Çalışma Hakları, İstanbul,
Eurojuris Yayınları No:6, 2004.
KÖKTAŞ, Arif: “Avrupa Birliği Hukukunun Türk
Vatandaşlarına Sağladığı Haklar”, Sosyal
Güvenlik Dünyası Dergisi, S. 4, Yıl:2, Nisan-
Mayıs-Haziran, 1999.
180
KURT, Resul: “Yabancı Uyrukluların Sosyal Güvenliği”,
Vergi Dünyası Dergisi, Yıl:20, S. 239,
Temmuz 2001.
LAÇİNER, Hediye: “Yabancı İşçinin Çalışma İzni Alamamasının İş
Sözleşmesine Etkisi- Yargıtay 9. HD.’nin
26.09.2006 Tarihli Kararının İncelenmesi”,
Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik
Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve
İncelemeleri Dergisi, Temmuz 2007.
LAÇİNER, Hediye: “Yabancı Öğretim Elemanının Çalışma İzninin
İş Sözleşmesinin Belirli Süreli Yapılmasına
Etkisi”, Çimento İşveren Dergisi, Kasım 2006,
s. 43.
LAÇİNER, Hediye: “Yabancıların Çalışma ve İkamet İzninin İş
Sözleşmesine Etkisi”, Legal İş Hukuku ve
Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 16, 2007.
Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukukuna İlişkin Yargı Kararları ve
İncelemeleri Dergisi, S.7, 2008.
LORDOĞLU, Kuvvet: “Türkiye’de Yabancıların Kaçak Çalışmaları ve
Bağlantılı Sorunlar Üzerine Bir Tartışma”,
TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 17, S.
6, Kasım 2002/ C. 18, S. 1, Şubat 2003.
MOLLAMAHMUTOĞLU, Hizmet Sözleşmesi: Kuruluş, İçerik, Sona
Hamdi: Erme, Ankara, 1995.
MOLLAMAHMUTOĞLU, İş Hukuku: Genel Kavramlar- Bireysel İş
Hamdi: İlişkileri, Ankara, Turhan Kitabevi, 2008.
181
MOSER, Hans Peter: Die Rechtsstellung des Ausländers in der
Schweiz, Basel, Helbing& Lichtenhahn, 1967.
NOBARİ, Ali Heyrani: An Examination of the Concept of
Nationality in Europe, Lausanne, 2005.
NOMER, Ergin, ŞANLI, Devletler Hususî Hukuku, 17. Bası, İstanbul,
Cemal: Beta, 2009.
NOMER, Ergin: Teb’a ile Yabancının Hukukî Müsavâtı,
İstanbul, Baha Matbaası, 1962.
NOMER, Ergin: Türk Vatandaşlık Hukuku, 17. Bası, İstanbul,
Filiz Kitabevi, 2009.
ODMAN, Tevfik: Mülteci Hukuku, Ankara, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi
Yayınları, 1995.
OĞUZMAN, M. Kemal, ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Bası,
M. Turgut: İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2009.
OKUR, Ali Rıza: “Genel Sağlık Sigortası”, Yeni Sosyal
Güvenlik Sistemi Değerlendirmeler, İstanbul,
İstanbul Barosu Yayınları, 2010.
OKUR, Ali Rıza: “Sosyal Güvenlik Reformu ve Genel Sağlık
Sigortası”, Legal İş Hukuku ve Sosyal
Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 12, 2006.
OKUR, Ali Rıza: Türk İş Hukukunda Sendika İşyeri
Temsilciliği ve Güvencesi, İstanbul, Can
Matbaa, 1985.
182
OKUR, Zeki: “Türkiye’de Yabancıların Çalışma Hakları”,
Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu’na 65. Yaş Günü
Armağanı, 2. Bası, İstanbul, Beta, 2001.
OKUR, Zeki: “Türkiye’de Yabancıların Sendikal Hakları”,
Çimento İşveren Dergisi, C. 19, S. 2, Mart
2005.
OKUR, Zeki: “Türkiye’de Yabancıların Sosyal Güvenlik
Hakları”, Prof. Dr. Halid Kemal Elbir’e
Armağan, İstanbul, İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve
Yardımlaşma Vakfı, 1996.
Oppenheim’s International Law, Volume I, Edited by: Sir Robert Jennings, Sir
Arthur Watts, Ninth Edition, Oxford University Press, 2008.
ORHANER, A. Bakî: Türk İş Hukuku Yargıtay Emsal Kararları,
Ankara, Öğretmen Matbaası, 1966.
ÖKÇÜN, Gündüz: Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hürriyeti,
2. Baskı, Ankara, Sermaye Piyasası Kurulu,
1998.
ÖZAY, İl Han: Günışığında Yönetim, İstanbul, Filiz Kitabevi,
2004.
ÖZDEMİR, Burhan: “Yabancı İşçilerin Türkiye’de Çalışma Hakkı”,
TÜHİS İş Hukuku ve İktisat Dergisi, C. 16, S.
3.
ÖZDEMİR, Cumhur Sinan: Yargı Kararları Doğrultusunda Soru-Cevaplı
Türkiye’de Yabancıların Çalışma İzinleri ve
İlgili Mevzuat, Ankara, Adalet, 2008.
183
ÖZDEN, Bülent: “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışması
veya Çalıştırılabilmesi”, Çimento İşveren
Dergisi, C. 5, S. 3, Mayıs 1991.
ÖZEL, Sibel: “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu Üzerine
Bir Değerlendirme”, Gülören Tekinalp’e
Armağan, Milletlerarası Hukuk ve
Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Yıl:23, S.
1-2, 2003.
ÖZKAN, Işıl: Yabancıların Çalışma Hürriyeti ve Avrupa
Topluluğunda Kişilerin Serbest Dolaşımı,
İstanbul, Kazancı Kitap, 1997.
REİSOĞLU, Seza: Yabancı İşçiler Yönünden Alman İş Ve
Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1973.
SADRULEŞRAFİ, Hüseyin A.: “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Çalışma
Hakları”, Prof. Dr. Nihal Uluocak’a
Armağan, İstanbul, İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Eğitim Öğretim ve
Yardımlaşma Vakfı, 1999.
SADRULEŞRAFİ, Hüseyin A.: “Türk Soylu Yabancıların Türkiye’de Sosyal
Güvenlik Hakkı”, Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.1, S. 1,
Yıl: 01 Nisan- 31 Haziran 1999.
SARGIN, Fügen: “Türkiye’de Öğrenim Gören Yabancı
Öğrencilerin Türkiye’ye Giriş, Türkiye’de
İkamet Etme ve Çalışma Hakları”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel
184
Hukuk Bülteni: Prof. Dr. Yılmaz Altuğ’a
Armağan, S.1-2, Yıl: 17-18, 1997-1998.
SCHIEDERMAIR, Rudolf: Handbuch des Ausländerrechts, Berlin,
Alfred Metzner Verlag, 1968.
SEVİĞ, Muammer Raşit: Devletler Hususî Hukuku: Giriş, Vatandaşlık
ve Yabancılar Hukuku, İstanbul, Fakülteler
Matbaası, 1983.
SEVİĞ, Muammer Raşit, Devletler Hususî Hukuku: Yabancıların
SEVİĞ, Vedat Raşit: Hukukî Durumu, C. 2, 4. Bası, İstanbul, Sulhi
Garan Matbaası, 1970.
SEVİĞ, Vedat Raşit: Türkiye’nin Yabancılar Hukuku, İstanbul,
Fakülteler Matbaası, 1981.
SEVİMLİ, K. Ahmet: “Yargıtay’ın Serbest Avukatların da İş
Sözleşmesiyle Çalışabileceklerini Tespit Eden
Kararı ve Sonuçları Üzerine”, Legal İş Hukuku
ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 3,
2004.
SÖZER, Ali Nazım: “Genel Sağlık Sigortasında Sunulan Edimler:
Kapsam ve Yararlanma Koşulları”, Sicil İş
Hukuku Dergisi, S. 10, Haziran 2008.
SÖZER, Ali Nazım: “Uluslararası Hukukta Mülkilik ve Şahsilik
İlkeleri”, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik
Hukuku Türk Millî Komitesi 15. Yıl
Armağanı, İstanbul, Bayrak Matbaacılık, 1991.
SUR, Melda: İş Hukuku Toplu İlişkiler, 3. Bası, Ankara,
Turhan Kitabevi, 2009.
185
SÜZEK, Sarper: İş Hukuku: Genel Esaslar-Bireysel İş
Hukuku, 5. Bası, İstanbul, Beta, 2009.
ŞAHLANAN, Fevzi: Soru ve Cevaplarla Çalışma Hayatı ve İlgili
Kanunlar, İstanbul, Bank-Si-Sen, 2000.
ŞAHLANAN, Fevzi: Sendikalar Hukuku, İstanbul, Yılmaz Ajans
Matbaacılık, 1995.
ŞAKAR, Müjdat: “Sosyal Sigortalar Hukukunun Genel
Hükümleri ve Primler Açısından Yargıtayın
1989 Yılı Kararlarının Değerlendirilmesi”, İş
Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Türk
Milli Komitesi, İstanbul, 1991.
ŞANLI, Cemal: “Türkiye’de Yabancıların Sosyal Güvenliği”,
Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel
Hukuk Bülteni, S. 2, 1981.
TARMAN, Zeynep Derya: “Türk Vatandaşlığından Ayrılan ve Yurtdışında
Yaşayanların Özel Hukuki Statüsü”,
Vatandaşlık, Göç, Mülteci ve Yabancılar
Hukukundaki Güncel Gelişmeler:
Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Ankara,
Türkiye Barolar Birliği, 2010.
TAŞKENT, Savaş: “Belirli Süreli İş Sözleşmeleri Üzerine- Tekrar”,
Sicil İş Hukuku Dergisi, S.13, Mart 2009.
TAŞKENT, Savaş: “İşyeri Sendika Temsilciliği”, Münir Ekonomi
60. Yaş Günü Armağanı, Ankara, 1993.
TEKİNALP, Gülören: Türk Yabancılar Hukuku, 6. Bası, İstanbul,
Beta, 1998.
186
TEKİNALP, Gülören: Türk Yabancılar Hukuku, 8. Bası, İstanbul,
Beta, 2003.
TEKİNALP, Gülören: “Yabancı Gerçek Kişilerin Antlaşmalar
Açısından Türkiye’de Çalışma Hakları”, Prof.
Dr. Nihal Uluocak’a Armağan, İstanbul,
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Eğitim
Öğretim ve Yardımlaşma Vakfı, 1999.
TEZİÇ, Erdoğan: Anayasa Hukuku, 13. Bası, İstanbul, Beta,
2009.
TİRYAKİOĞLU, Bilgin: Doğrudan Yatırımların Uluslararası
Hukukta Korunması, Ankara, Dayınlarlı,
2003.
TİRYAKİOĞLU, Bilgin: “Multiple Citizenship and its Consequences in
Turkish Law”, Ankara Law Review,
Volume.3, No.1, Summer 2006.
TİRYAKİOĞLU, Bilgin: “Türk Hukukunda Yabancıların Oturma ve
Çalışma Hakkı”, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, C. 46, S. 1, 1997.
TUĞ, Adnan: Sendikalar Hukuku, 2. Bası, Ankara, Yetkin,
1992.
TUNCAY, A. Can: İş Hukukunda Eşit Davranma İlkesi, İstanbul,
Fakülteler Matbaası, 1982.
TUNCAY, A. Can: İşçi Sendikası Üyeliğinin Kazanılması ve
Sona Ermesi, İstanbul, Fakülteler Matbaası,
1975.
TUNCAY, A. Can: Toplu İş Hukuku, 2. Bası, İstanbul, Beta, 2010.
187
TUNCAY, A. Can, EKMEKÇİ, Yeni Mevzuat Açısından Sosyal Güvenlik
Ömer: Hukukunun Esasları, 2. Bası, İstanbul, Legal,
2009.
TUNÇOMAĞ, Kenan: İş Hukuku, C.1, 4. Bası, İstanbul, Beta, 1986.
TUNÇOMAĞ, Kenan, İş Hukukunun Esasları, 5. Bası, İstanbul,
CENTEL, Tankut: Beta, 2008
TUNÇOMAĞ, Kenan: Sosyal Güvenlik Kavramı ve Sosyal
Sigortalar, 5. Bası, İstanbul, Beta, 1990.
TURHAN, Turgut: “Türk Vatandaşlığından Çıkanların Hakları”,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi, C. 46, S. 1-4, 1997.
UŞAN, Fatih: Türk Sosyal Güvenlik Hukukunun Temel
Esasları, 2. Bası, Ankara, Seçkin, 2009.
YAZICIOĞLU, Emine: “Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türk
Hukukunun Deniz Kabotajı Tekeline İlişkin
Sorunları”, Deniz Hukuku Dergisi, S.1-4,
Yıl:6-7 2001-2002, 2004.
YÜREKLİ, Sabahattin: İşyeri Sendika Temsilciliği ve Güvencesi,
İstanbul, Beta, 2004.
YÜREKLİ, Sabahattin: “İşyeri Sendika Temsilcilerinde Olması Gereken
Nitelikler”, Legal İş Hukuku ve Sosyal
Güvenlik Hukuku Dergisi, S. 13, 2007.