TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA...

23
TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA HİKMET GELENEĞİ (DİVAN-I HİKMET VE DESTE-İ GÜL) Ali YAMAN ÖZET Türk dünyasının süreklilik unsurlarından birisi Hikmet geleneğidir. Ahmet Yesevi’yle bütünleşen bu gelenek, bütün Türk dünyasında başka adlar altında da olsa devam etmiştir. Bu yazıda Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’i ile Kırgızistan’daki Laçiler’e ait Deste-i Gül adlı eserler içerik yönünden örnekler verilerek karşılaştırılmıştır. ABSTRACT One of the continuous elements of Turkish World is the custom of Hikmet. This custom which integrates with Ahmet Yesevi go on living under so many names. In this writing, Divan-ı Hikmet of Ahmet Yesevi and Deste-i Gül of Laciler are compared to each other from the aspect of content by giving examples. Anahtar Kelimeler: Hikmet geleneği, Ahmet Yesevî, Laçiler, Divan-ı Hikmet, Deste-i Gül. Key Words: The Custom of Hikmet, Ahmet Yesevî, Laçiler, Divan-ı Hikmet, Deste-i Gül. Tarihî Türkistan şehrinde, Türk dünyasında yüzyıllardır yaşamakta olan kültürel süreklilik unsurlarının izini sürmeye devam ediyoruz. Bu izleri araştırmak için, sadece Kazakistan’ın değil, Türk dünyasının da manevî başkenti olan bu kutsal şehirden daha uygun bir yer olamaz diye düşünüyorum. Türkistan’da, ata-babalarımızın ervahlarının da verdiği manevi güçle bu işi başaracağımıza inanıyorum. Geçmişten günümüze uzanan süreç içerisinde Türk tarihinde varolan süreklilik unsurlarının ayrıntılarını anlamak, anlatmak ve yorumlamaya çalışıyoruz. Dünya tarihinin akışında önemli rol oynamak suretiyle çok geniş bir zaman diliminde ve bölgelerde etkinlik sağlamış olan ve sağlamaya da devam eden Türklerin kültürel sürekliliğine ilişkin ayrıntıların ortaya konulması işi oldukça zordur ve disiplinler arası bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Büyük bir uygarlığın yaratıcısı ve sürdürücüsü olan Türkler, başka uygarlıklarla da sürekli ilişki halinde olmuşlar; doğal olarak hem etkilemiş hem de etkilenmişlerdir. Dil, özellikle de halkın kullandığı dil, bütün zaman sürecinde aktarılan ve yaşatılan kültürümüzün esas koruyucusu olmuştur. Aradan geçen yüzlerce yıla rağmen, bizim Ahmet Yesevî’nin, Hakim Ata’nın (Öl. 1186), Yunus Emre’nin (Öl. 1339) eserlerinin dilini anlayabilmemiz bu koruyucu rolü açıkça göstermektedir. Bu bağlamda yüzyıllar öncesinden günümüze çeşitli şekillerde ulaşan Yesevî kültürü ve etkileri de tarihimizde varolan süreklilik unsurlarını içeren çok önemli değerlerimizden birisidir. Bu kültürün isim babası Ahmet Yesevî’nin sadece edebî alandaki etkileri hakkında bile çok sayıda kitap yazmak mümkündür. Hakim Ata, Mahdumkulu, Yunus Emre gibi ondan etkilenen şahsiyetlerle ilgili bile çok sayıda kitap ve makale yazılmıştır. Konunun uzmanlarının da ifade ettiği gibi Ahmet Yesevî, Türk tasavvuf tarihinin temel şahsiyetidir; başka bir deyişle kurucusudur. Aynı şekilde o Türk tasavvuf edebiyatının da temel şahsiyetidir. Ondan evveli yok mudur? Tabi ki

Transcript of TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA...

Page 1: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA HİKMET GELENEĞİ (DİVAN-I HİKMET

VE DESTE-İ GÜL)

Ali YAMAN

ÖZET

Türk dünyasının süreklilik unsurlarından birisi Hikmet geleneğidir. Ahmet Yesevi’yle bütünleşen bu

gelenek, bütün Türk dünyasında başka adlar altında da olsa devam etmiştir. Bu yazıda Ahmet Yesevi’nin Divan-ı

Hikmet’i ile Kırgızistan’daki Laçiler’e ait Deste-i Gül adlı eserler içerik yönünden örnekler verilerek

karşılaştırılmıştır.

ABSTRACT

One of the continuous elements of Turkish World is the custom of Hikmet. This custom which integrates

with Ahmet Yesevi go on living under so many names. In this writing, Divan-ı Hikmet of Ahmet Yesevi and

Deste-i Gül of Laciler are compared to each other from the aspect of content by giving examples.

Anahtar Kelimeler: Hikmet geleneği, Ahmet Yesevî, Laçiler, Divan-ı Hikmet, Deste-i Gül.

Key Words: The Custom of Hikmet, Ahmet Yesevî, Laçiler, Divan-ı Hikmet, Deste-i Gül.

Tarihî Türkistan şehrinde, Türk dünyasında yüzyıllardır yaşamakta olan kültürel süreklilik unsurlarının izini sürmeye devam ediyoruz. Bu

izleri araştırmak için, sadece Kazakistan’ın değil, Türk dünyasının da manevî başkenti olan bu kutsal şehirden daha uygun bir yer olamaz

diye düşünüyorum. Türkistan’da, ata-babalarımızın ervahlarının da verdiği manevi güçle bu işi başaracağımıza inanıyorum.

Geçmişten günümüze uzanan süreç içerisinde Türk tarihinde varolan süreklilik unsurlarının

ayrıntılarını anlamak, anlatmak ve yorumlamaya çalışıyoruz. Dünya tarihinin akışında önemli rol

oynamak suretiyle çok geniş bir zaman diliminde ve bölgelerde etkinlik sağlamış olan ve sağlamaya da

devam eden Türklerin kültürel sürekliliğine ilişkin ayrıntıların ortaya konulması işi oldukça zordur ve

disiplinler arası bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Büyük bir uygarlığın yaratıcısı ve sürdürücüsü olan

Türkler, başka uygarlıklarla da sürekli ilişki halinde olmuşlar; doğal olarak hem etkilemiş hem de

etkilenmişlerdir. Dil, özellikle de halkın kullandığı dil, bütün zaman sürecinde aktarılan ve yaşatılan

kültürümüzün esas koruyucusu olmuştur. Aradan geçen yüzlerce yıla rağmen, bizim Ahmet

Yesevî’nin, Hakim Ata’nın (Öl. 1186), Yunus Emre’nin (Öl. 1339) eserlerinin dilini anlayabilmemiz bu

koruyucu rolü açıkça göstermektedir. Bu bağlamda yüzyıllar öncesinden günümüze çeşitli şekillerde

ulaşan Yesevî kültürü ve etkileri de tarihimizde varolan süreklilik unsurlarını içeren çok önemli

değerlerimizden birisidir. Bu kültürün isim babası Ahmet Yesevî’nin sadece edebî alandaki etkileri

hakkında bile çok sayıda kitap yazmak mümkündür. Hakim Ata, Mahdumkulu, Yunus Emre gibi ondan

etkilenen şahsiyetlerle ilgili bile çok sayıda kitap ve makale yazılmıştır. Konunun uzmanlarının da ifade

ettiği gibi Ahmet Yesevî, Türk tasavvuf tarihinin temel şahsiyetidir; başka bir deyişle kurucusudur.

Aynı şekilde o Türk tasavvuf edebiyatının da temel şahsiyetidir. Ondan evveli yok mudur? Tabi ki

Page 2: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

vardır. Ahmet Yesevî hiç şüphesiz onu yaratan kültür evreninin ürünüdür. Bu kültür, esas olarak eski

Türk inanç sistemi ile İslâm’ın kaynaşmasından doğmuştur. Ahmet Yesevî halkın içinden çıkmış biri

olarak, halkın anlayacağı dille onlara seslenmiş, onların gönüllerinde taht kurmuş ve harika şahsiyeti

ile yüzyıllar içerisinde giderek efsanevi bir nitelik kazanmıştır. Onun daha çok göçebe Türkler

arasındaki faaliyetleri, daha çok sözlü kültür dairesi içerisinde kalmasına neden olmuş ve bu nedenle

yaşamı tarihsel ve efsanevi verilerin iç içe girmesine, onun Hikmetlerinin değişmiş ve ilaveli şekillerde

günümüze ulaşmasına neden olmuştur.

Mensubu olduğu Türk topluluklarının duygu, düşünce ve eğilimlerini çok iyi bilen Ahmet

Yesevî de, Korkut Ata tipinde olduğu gibi eski Türk inanç sisteminin pek çok unsurunu yaşamakta,

yaşatmakta ve İslâm’la bütünleştirerek farklı şekiller altında sürdürülmesi için yeni yollar

geliştirmekteydi. Türk kitlelerin İslâm’ı benimsemesi bakımından da izlenen bu yol çok doğruydu.

Hoca Ahmet Yesevî ve onun izinden giden öğrencileri şehir hayatından uzak, sözlü geleneğe

mensup medrese eğitimi almamış, göçebe, yarı göçebe kitlelere İslâm dinini yaymaktaydılar.

Barnes’in de çok yerinde olarak belirttiği üzere Ahmet Yesevî, “İslâm’ın, kabile mensupları ile ilişki

kurabilmesinin ancak benzer kültürel form içinde ve duygusal terimlerle ifade edilmesinin

gerekliliğinin farkında idi. Kabilelerin ozanları vardı, âşıklar epik gelenekte şarkı söylüyorlardı, bu

yüzden Ahmet Yesevî, şiiri eğitim aracı olarak seçti. Zira zamanında dinî ve ahlâki eğitim aracı irticali

şiir okumak ve saz çalmaktı...”(Barnes, 1997: 113). Gordlevski’ye göre de Ahmet Yesevî şiiri yani

hikmetlerini göçebe topluluklar için İslâm’ı yayma (bir din yayma) ve eğitim aracı olarak

kullanmıştı(Gordlevski, 1988: 322). Bu din yayma ve eğitim amacının yanı sıra eski geleneklerin

değişik bir şekil altında devamı bakımından da Hikmetler işlev sahibi olmuşlardır. Tüm bu nedenlerle

Türkler için Korkut Ata’nın kopuzuyla söylediği sözler de olduğu gibi Ahmet Yesevî’nin Hikmetler’i de

kutsal bir nitelik taşımıştı. Onun söylediği sözler Türkler için yeni dinin esaslarının kendi dillerine bir

tercümesi, hatta tefsiri niteliğindeydi.

Ahmet Yesevî hakkındaki bütün tarih ve mitoloji ile iç içe girmiş verilere rağmen onun

faaliyeti, inanç anlayışı, ondan etkilenen toplulukların ve şahsiyetlerin düşünceleri gibi konular

hakkında yeterli bilgiler bulunmaktadır. Biz burada konuya daha çok iki eserdeki hikmetlerin

karşılaştırılması bağlamında yaklaşacağımız için yazdıklarımızı bu alanla sınırlı tutacağız. Tanınmış

Türkolog I. Melikoff’un da ifade ettiği üzere “...Ahmet Yesevî, XII. Yüzyılda, dili Türkçe ülkelerce

benimsenecek bir tarza kaynak olan ve XIII. yüzyılda Anadolu’da Yunus Emre ile doruğa ulaşan dinsel

uyanış yaratan halk şiirinin yaratıcısı oldu.”(Melikoff, 1998: 36). Hele Yunus Emre’nin bir şiiri var ki

Ahmet Yesevî’den ilham aldığı açıkça görülmektedir.

Önce Divan-ı Hikmet’ten sonra Yunus Emre Divanı’ndan ilk ve son kıtaları görerek benzerliğe

dikkat edelim:

Işkıng kıldı şeyda meni, cümle alem bildi meni

Kayğum sensen tüni küni, menge sen ok kereksen

Hoca Ahmed menim atım tüni küni yanar otım

İki cihanda ümidim menge sen ok kereksen (Divan-ı Hikmet, 1992: 159)

Yunus Emre de şöyle sesleniyor:

Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni

Page 3: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Ben yanarım dünü günü, bana seni gerek seni

Yunus’dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum

İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni (Özmen, 1995: 110)

Açıkça görüldüğü üzere bu iki tasavvufî halk edebiyatı örneğinde de gerek şekil gerekse içerik bakımından bir süreklilik bulunmaktadır.

Hoca Ahmet Yesevî’nin şiirleri ile başlayan Hikmet geleneği çeşitli ozanlar veya Hakim Ata gibi

sûfiler kanalıyla yaşamaya devam etti. Kimileri Ahmet Yesevî’nin hikmet tarzını kendi adlarıyla

yazdıkları şiirlerle sürdürdüler. Kimileri ise yine Ahmet Yesevî adıyla onun Hikmetlerini değiştirip

durdular. Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır. Zaten tanınmış halk

ozanlarının taklitlerine sıkça rastlanır. Aynı eğilim zaman içerisinde Ahmet Yesevî’den sonra da süren

hikmet söyleme geleneğinde de görülmektedir. Bu geleneğin ondan sonra en önemli temsilcisi,

Ahmet Yesevî’nin, Süleyman Bakırgani veya Hakim Ata adıyla da bilinen halifesidir. Hakim Ata’nın da

mürşidi Ahmet Yesevî gibi hikmetler yazdığı ve bunların toplandığı kitabın Bakırğani Kitabı veya Ahir

Zaman Kitabı olarak adlandırıldığı bilinmektedir. Bu kitap Kazan’da farklı zamanlarda yayımlanmış

olup bir nüshası da 1897 yılında yayımlanmıştır(Kravbayeva, 1991: 146-160). Bu nüshanın

transkripsiyonunu incelediğimizde Divan-ı Hikmet ile gerek biçim gerekse içerik bakımından hemen

hemen aynı olduğunu görüyoruz. Konunun uzmanlarının görüşleri de zaten bu doğrultudadır.

Hakim Ata’nın şu şiiri Ahmet Yesevî’nin hikmetleri ile ne kadar da benzeşiyor bakınız:

Her kim tilese didar

Âşık bolup yürür zar

Yadın aytuyur bidar

Seher vaktı bolğanda (Kravbayeva, 1991: 148)

Burada hikmet geleneğinin Anadolu ve Balkanlardaki yansımalarına ilişkin de kısa bir

değerlendirme yapmak istiyorum. Buralarda hikmet geleneğinin aynı adla olmasa da başka şekiller

altında yaşadığını görmekteyiz. Hikmet benzeri şiirlerin Anadolu ve Balkanlarda nefes, deyiş ve ayet

gibi değişik isimlerle kutsandığını biliyoruz. Divan-ı Hikmet’te görüldüğü üzere, Tanrı aşkına ulaşmanın

aracı olarak zikir, raks ve sema önemli kavramlardır. Bunlar Tanrı’ya ulaşmanın, nefse hakimiyetin ve

ölmeden önce ölmenin temel araçlarıdır. Hikmetlerin içerisinde zikir, en çok dile getirilen

kavramlardandır. Raks ve sema da çok yerde dile getirilmektedir. Yine Hu halkası, Hu-Hu zikri, Hu

sohbeti sözleri de Hikmetler’de önemli yer tutmaktadır.(Bice, 1998: 80, 81, 82, 95, 97, 101, 119, 121,

124, 138, 150, 177). Burada ifade ettiğimiz bu kavramların tümü hikmet adı altında olmasa bile deyiş

ve nefes gibi adlar altında Anadolu ve Balkanlar’daki Alevi-Bektaşi Türklerinin dinî ritüelleri olan Ayin-i

Cem’de yaşamaya devam etmiştir. Yesevî meclislerinin çengi, rübabı, dombırası ve kopuzu,

bağlamaya, curaya dönüşmüş, raks-ı sema, semahlara dönüşmüş, Cem meydanı, ölmeden önce

ölünen yer şeklinde kutsanmış, kadın erkek bir arada ibadet edilmiş, Hü (tevhid) halkalarında illallah

çekilmiş, cemler Muhammed Ali meydanı olarak adlandırılmışlardır. Cemlerde de zikir meclislerindeki

Page 4: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

gibi hü çekilmektedir. Mesela kendilerini Ahmet Yesevî’ye bağlayan Hubyarlıların cemlerinde kutsal

deyişler eşliğinde hü çekilir, yani hep birlikte hü denilir. Yine Erzincan, Malatya ve Tunceli’deki

Cemlerde diz üstü oturularak tevhid deyişi eşliğinde Hü veya İllallah çekilir. İllallah çekilirken diz üstü

oturulur ve eller dizlere sürülerek, tevhide eşlik edilir. Tevhid deyişlerinden birinin ilk kıtasını örnek

olarak vermek istiyorum:

Ol Kırkların ceminde,

La ilahe illallah,

Erenler meydanında,

La ilahe illallah.

Görüldüğü üzere Anadolu ve Balkanlarda ise hikmet geleneği adı altında olmasa da, değişik

ozanların deyişleri ile gerçekleştirilen ayin-i cem ritüelinin gerek şekil gerekse içerik bakımından

Yesevîliğin zikir meclisleri ile önemli benzerliklerinin bulunduğunu görüyoruz.

Sufîlik, geliştirdiği kurum ve kurallar aracılığıyla hakikate ve gerçek varlığa yani Hakk’a ulaşma

amacının değişik yol ve yöntemleri üzerinde durmaktadır. Bu amaca varmada geliştirilen yol ve

yöntemler, tarikatlar ve hatta onun alt kolları arasında farklı çehreler alabilmektedir. Yesevîlikte de bu

anlamda kendine özgü bir yol ve yöntem benimsenmiştir. Burada Yesevîliğin hikmet geleneğine dahil

bu iki eserle ilgili karşılaştırma sırasında Yesevî Yolu’nun benimsediği yol ve yönteme ilişkin bir ölçüde

bilgi sahibi olacağımız da muhakkaktır.

Biz bu makalede bu geleneği göstermesi bakımından Divan-ı Hikmet ve Deste-i Gül adlı iki

eseri içerikleri bakımından karşılaştırmak istiyoruz. Bunu yaparken de alıntılarla örneklendireceğiz. Bu

iki eser, edebî şekil bakımından da aynıdır. Bu karşılaştırma çalışması şu bakımdan bir ilktir denilebilir.

Burada karşılaştırılacak eserlerden Divan-ı Hikmet’in gerek el yazması gerekse matbu nüshalarının

çeşitli baskılarını bulmak mümkünken, Deste-i Gül, bizim, Kırgızistan’ın Batken Oblastı’nda yaşayan ve

Yesevî izbasarları olan Laçiler arasında elde ettiğimiz ve literatürde daha önce yer almamış ve

hakkında çalışılmamış bir el yazması eserdir. Şimdi öncelikle bu iki eser hakkında kısa bilgiler vermeye

çalışalım. Ardından içerik yönünden örnekler vererek karşılaştırmayı deneyelim.

Divan-ı Hikmet, bilindiği üzere büyük Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevî’ye (Öl. 1166) atfedilen

bir eserdir. Ahmet Yesevî’nin Hikmetler’i edebi veya sanatsal kaygıların dışında İslâm dinini Türk halk

kitlelerine anlayabilecekleri şekil ve dilde anlatmak amacı taşıyan hece vezni ile yazılmış şiirlerdir.

Ahmet Yesevî’nin hatırasının büyüklüğüne istinaden de onu diğer şairlerin şiirlerinden ayırmak üzere

hikmet olarak adlandırılmıştı. Uzmanların ifade ettiği üzere Hikmetler’in eski nüshaları

bulunamamıştır. XVI.–XVII. yüzyıllarda hikmetler toplanarak Divan-ı Hikmet adlı şiir kitabı meydana

getirilmiştir. Bu kitapta Ahmet Yesevî’nin yanı sıra ondan sonra yaşamış bulunan Yesevî dervişlerinin

de şiirlerinin bulunduğu tahmin edilebilir. Hikmetler, halkın kullandığı dille yazıldığı ve onların manevî

dünyalarında çok etkili olduğu için Türk toplulukları arasında büyük kabul gördü. Sabırov’un da

deyimiyle; “Göçebeler, Divan-ı Hikmet’i (Akıl Kitabı) Kuran ile katara koydu.”(Sabırov, 1991: 41). 2003

yılında Yesevîlik Araştırmaları Merkezi’ni ziyaret eden Taşkent’teki Ali Şir Nevayi Müzesi Müdürü Prof.

Dr. Yakubcan İshakov da kendisiyle görüşmemizde “Fergana Vadisi’nde Hoca Ahmet Yesevî’nin Divan-

Page 5: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

ı Hikmet’inin olmadığı bir ev yoktur.” demişti. Bunun böyle olduğunu 2004 Temmuzunda Fergana

Vadisi’ni ziyaretimizde biz de gözlemleme imkânı bulduk. Hikmetler eşliğinde yürütülen cehr-i zikir

bugün hâlâ Andican’da, Namangan’da yaşamaktadır. Yine hem Kırgızistan hem de Özbekistan’da belli

günlerde toplanarak kadınlar zikir yapıyorlar. Burada hikmetleri ezbere bilen bir kadın coşkuyla

Ahmet Yesevî’nin hikmetlerini söylüyor. Bütün bunlar hikmet geleneğinin yüzyıllardır Orta Asya’da

nasıl sürdürüldüğünün en güzel kanıtlarıdır. Bizim bu makalemizdeki karşılaştırmalarda Divan-ı

Hikmet nüshası olarak, 1992’de Taşkent’te Ğafur Ğulam Namidagi Naşriyat-Matbaası tarafından

basılan ve R. A. Abdişükürov, M. Hasani, U. Koçkar tarafından yayına hazırlanan kitap kullanılacaktır.

Makale içinde de Divan-ı Hikmet kısaltması ve sayfası ile birlikte verilecektir.

Taşkent'te Taşbasma Bir Hikmet Nüshası Kapağı

Deste-i Gül adlı el yazması ise Kırgızistan’ın Batken Oblastı’na bağlı Kayındı (Raut) Köyü’nde

ziyaret ettiğimiz ve evinde konuk olduğumuz Mehmet Sak Ormanov’un(60) bize fotokopi çekme izini

verdiği eserlerden biridir. Bu eserin önemi onun Laçilerin zikirleri sırasında aynı Yesevî’nin Hikmetler’i

gibi dutar eşliğinde söyledikleri aynı zamanda da hikmet olarak adlandırdıkları şiirlerden

oluşmasındandır. Biçim ve içerik bakımından gerek Divan-ı Hikmet’e ve gerekse de Bakırgani Kitabı’na

benzeyen Deste-i Gül adlı el yazması kitaptaki hikmetlerin kimin tarafından yazıldığı bilinmemekle

birlikte Laçiler arasından başka nüshalarının edinilmesi ile daha ayrıntılı bilgi edinmek mümkün

olacaktır diye düşünüyorum. Bizim elde ettiğimiz Deste-i Gül nüshası 148 sayfadan oluşmaktadır. Bu

Page 6: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

eserde yer alan ve içinde hikmet olarak adlandırılan bu şiirlerin kim tarafından söylendiği ve yazıya

geçirildiğine ilişkin şimdilik bilgi sahibi değiliz. Zaman içerisinde gerek Özbekistan gerekse

Kırgızistan’dan elde edilebilecek başka nüshaların da olması durumunda daha fazla bilgi sahibi

olabileceğimize inanıyorum. Ancak bu konuda şunlar ön bilgi olarak söylenebilir. Deste-i Gül

içerisinde sık sık Hazrat işan halifa ve Destegül sözcüklerinin kullanıldığını görmekteyiz. Burada var

olan ifadelerden yola çıkarak bu sözcüklerin bu eserdeki Hikmetler’in yazarını mı nitelemektedir,

kesin bir şey söylemek zor. Ancak biliyoruz ki, Laçilerin dini önderleri adlarının yanına eklenen İşan,

Halife/Kalpa, Mahsum gibi unvan ve/veya lakaplarla anılmaktadırlar. Karşılaştırma yapılırken Deste-i

Gül adı ve sayfa/varak numarası ile birlikte verilecektir.

Laçilerin El Yazma Kitabı Deste-i Gül'den Bir Sayfa

Divan-ı Hikmet ve Deste-i Gül adlı eserlere ilişkin bu genel bilgilerden sonra şimdi bu eserleri içerikleri bakımından karşılaştırmaya

çalışalım.

Hak Aşkı

Aşk, daha doğrusu Hakk aşkı, Divan-ı Hikmet’te en fazla

üzerinde durulan konudur. Çünkü bilindiği üzere Yesevî

Yolu’nun temeli Tanrı’ya ulaşmaya ve bu yolculukta aşkı en

yüce araç edinmeye dayanmaktadır. Hakk’a varmaya çalışan

kişinin parolası aşktır. Bir hikmette;

Page 7: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Hakk’a âşık bolup aytdı Kul Hoca Ahmed (Divan-ı

Hikmet, 152)

denilerek Ahmet Yesevî’nin sözlerini Hak aşkıyla söylediği

vurgulanmaktadır. Yesevî yolunun yolcusu da aşk yolunun

yolcusudur, âşıktır. Tanrı’yı anmayı hiçbir zaman

unutmamalıdır. Aşksızlık, yalancı âşıklık, insanı Hak

Yolu’ndan mahrum kılar. Hikmetlerde Yesevîlik aşk yolu

olarak tanımlanmakta ve Tanrı aşkı her şeyden yüce

tutulmaktadır.

Aşk yolunda olmak ibadet etmekten daha üstün olup,

aşksız bir kişinin hem canı hem imanı yoktur;

Zahid bolma, abid bolma, âşık bolgil

Mihnet tartıp, ışk yolıda sadık bolgil

Nefsni tefib, dergahıga layık bolgil

Işksızlarnı hem canı yok, imanı yok (Divan-ı Hikmet, 130)

Hakkı anmayan kişi yalancıdır, Hak âşığı olamaz;

Hakk zikrini mağzi candın çıkarmasang

Üç yüz altmış tamurlarıng tebretmeseng

Törtyüzkırktört süngekların kul kılmasang

Yalğançıdur, Hakka âşık bolğanı yok (Divan-ı Hikmet, 129)

Gönülleri katı, ömürleri boşa geçenler aşkı bilmez, Hu

sohbetlerine katılmazlar;

Ömri zayi ötgenler ışknı bilmes

Candın keçken divaneni közge ilmes

Hu sohbetin kurgan yerge kaçıp kelmes

Page 8: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Can u könglü taşdın beter kattı bolğay (Divan-ı

Hikmet, 180) Gerçek âşıkların ölmedikleri, Hak aşkının anlamının zahid ve âbidlerce bilinmediği ve onların Hızır ile birlikte oldukları;

Çın âşıklar daim tirik ölgen emes

Ervahları yer astığa kirgen emes

Zahid abid bu mananı bilgen emes

Çın âşıklar halayıknı Hızrı bolğay (Divan-ı Hikmet, 183)

Aşksız insanın hayvandan farkı yoktur;

Işksız adem hayvan cinsi, munı tınglang (Divan-ı Hikmet, 152)

Şöyle ki Divan-ı Hikmet’te yer alan bu ifadelerin

benzerlerini Laçilerin kutsal saydıkları kitaplardan Desti

Gül’de de görüyoruz.

Ancak âşık kullar Hakkı tanır;

Âşık kullar aslın bilur anıng uçun Haknı tanur (Deste-i

Gül, 3)

Onlar Hak zikri ile meşgul olurlar;

Hudayğa ikrar imas nafsi balaga mubtala

Âşık kullar sahar turur Hak zikriğa maşğul bolur (Deste-i Gül, 4)

Âşık kulların kendilerine örnek olarak Hallac-ı Mansur’u almaları gerekir;

Şah Mansurni darğa asıb kıldı sangsar

Huzurları çandan boldı körmay azar

Has maşuği anga bakti kördi didar

Âşık kullar işi şundağ bolsa kerak (Deste-i Gül, 15)

Işk mazhabi âşık der Mansur kibi derse baş

Page 9: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Sıdk u safa sadık der Yahya kibi töksa yaş (Deste-i Gül, 63)

Âşıkların nefislerini öldürerek her türlü cefaya katlanmaları gerekir;

Âşık kullar dunya suymas ma siraga köngil birmas

Huri cannat manzur imas şauki hudaga mubtala (Deste-i Gül, 4)

Âşık kullar har cafaga könsa kerak (Deste-i Gül, 16)

Nefislerini öldüren âşıklar muratlarına ererler;

Nafsni öldurgen âşıklari muradiğa yetar ermiş

Nafsi ölgan âşık oldur bul dunya arzusin kilmas (Deste-i Gül, 62)

İki dünyadan geçerek Tanrı aşkıyla yaşarlar, aşk denizine

girerler;

Sani işkingdan divane boldim akli huşumdan (Deste-i

Gül, 148)

Âşık kullar bul muinni bilsa kerak

Nabi rasul mursal hamma kulfat tartkan

Öz kaumlarin zahmatidin yığlab ötkan

Kafir ili kattiğ sözlab taan etkan

Âşık kullar şundağ kulfat körsa kerak (Deste-i Gül, 14)

İki dunyadin keçib işk bahriğa çömaling

Işk ğavgası bolubanğuta urub har kayan (Deste-i Gül, 38)

Pir Tutmak

Yesevî Yolu’nda dikkati çeken bir diğer özellik ise, insanın olgunlaşması için bir yol

göstericinin yani pirin rehberliğine verilen önemdir. Hakk Yolu’nda bir yol gösterici olmadan

ilerlemek imkânsızdır. Bunu, hem Divan-ı Hikmet, hem de Dest-i Gül’de açıkça görebiliriz.

Hikmetler, Ahmet Yesevî’nin olgun bir rehber yani bir pir-i kâmil rehberliğinde insan-ı kâmil yani

olgun insan olma felsefesini açıkça ortaya koymaktadır. Bu felsefenin eski Türk geleneklerinin

İslâmiyet ile birleştirilmesinin etkisiyle gerçekleştiği de söylenebilir. Daha doğrusu pir-i kâmil

olarak kabul edilen şahsiyetlerin öldüklerinden sonra da kutsal görülmesi ve mezarlarının zamanla

halkın büyük ilgi ve saygı gösterdiği ziyaretgâhlara dönüşmesi de atalar kültü ile bağlantılıdır.

Page 10: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Yesevî Yolu’nda pirsiz gidilmez, ancak pir-i kâmilin eteğini tutup, ona hizmet kılıp doğru yol

bulunur;

Piri muğan hizmetide yügrüp yürdüm (Divan-ı Hikmet, 21)

Bihamdillah pir hizmetin kıldım tamam (Divan-ı Hikmet, 26)

Eya dostlar, bu yollarnıng ukbası köp

Ötse bolmaz pir hizmetin kılmagunça (Divan-ı Hikmet, 175)

Pirsiz yürüp, vird ü evrad bilalmasang (Divan-ı Hikmet, 165)

Şeriatda, tarikatda pir tutmasang (Divan-ı Hikmet, 165)

Pir etegin tutup, batın közin açtım (Divan-ı Hikmet, 36)

Âşık bolsang keçe-kündüz tınmay yığla

Pir-i muğan hizmetiğe beling bağla

Küyip-pişib derdi birle köksing dağla

Dağda ketgen visalini körer ermiş (Divan-ı Hikmet, 118)

Tarikatnı bilmedim, hakikatge kirmedim

Pir buyruğun tutmadım özri köptür Hoca Ahmed (Divan-ı Hikmet, 54)

Aynı şekilde Deste-i Gül’de de bir Pir (Pir-i kâmil)’in gerekliliği ve ona tam itaat zorunluluğu bir

çok hikmette ifade edilmektedir;

Pirga barib tavba nasuh kilğan kullar

Har na kilğan hatalari yandi biling (Deste-i Gül,18)

Piri kamil mukammalga özun salib (Deste-i Gül, 9)

Piri kamil ilgin tut Hakdın korkub kanlar yut (Deste-i Gül, 65)

Piri kamil mukammalga özni salgin

Pirni amrin Huda amri bilib yorgin (Deste-i Gül, 104)

Andağ bolub songra pirdin bahra alğay

Asan emas pirga barib öluş aliş (Deste-i Gül, 104)

Pir turğanda Hızır bilan İlyas dima

Page 11: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Ğausul ğiyas yoling tossa nazar salma

Öz piringni uluğ bilib körgul özma

Bahra almas ta kilmasa pirga ihlas

Talib pirga şundağ ihlas kilsa kerak

Pir amrini huda amri bilsa kerak

Andin songra pirdin bahra alsa kirak (Deste-i Gül, 118)

Bahra almas ta kilmasa pirga ihlas

Gayu talib ihlas bilan pirni suyar

Pir amrini muhkam tutub sahar turar

Oşal talib ruzi mahşar didar körar (Deste-i Gül, 119)

İhlas oldur pirni dayım hazir bilmak

Zahir batın ğayib hazır korkub yurmak

Hizmat oldur şar-in tutub zikrin aytmak

Bahra almas ta kilmasa pirga ihlas

Bazi talib pirga barib kolin birur

Pir aldinda tavba kılıb boynin salur (Deste-i Gül, 120)

Pir kolini uşlağay ışkdin uluş alsa biling

Can birla suygay kilğay pirin amrini (Deste-i Gül, 21)

Hak Zikri

Yesevîlikteki zikir tarzının İslâm öncesi Türk inanç ve kültür unsurları ile doğrudan bağlantılı

olduğu; Köprülü, Schimmel, Suhareva gibi farklı uzmanlarca da kabul edilmektedir (Köprülü, 1993b:

212; Suhareva, 1960: 51; Schimmel, 1975: 176). Hakk’a âşık kişinin yani aşk yolcusunun yaşamı

boyunca unutmaması gereken ana ilke Hakk’ı zikirdir. Yesevî Yolu’nda müzik eşliğinde gerçekleştirilen

ve zikr-i cehr, zikr-i erre gibi adlarla anılan sesli zikr, Tanrı’ya ulaşmak isteyen Hak âşığının temel

ritüelidir. Bu nedenle Divan-ı Hikmet’in içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Allah’ı anmanın Yesevî

Yolu’ndaki karşılığı hikmetlerin içerisinde Zikr, Hu halkası, Hu zikri, Hak zikri, Hayy zikri, Hu sohbeti

gibi terimlerle ifade edilmektedir.

Bir hikmette zikretmenin, sünnet olduğunun altı çizilmektedir;

Page 12: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Ümmet bolsan zikrin aytmak sizge sünnet

Keling yığlıng, zakir kullar, zikr aytaylık (Divan-ı Hikmet, 143).

Zikr sırasında yapmacıklığın yeri yoktur; eğer varsa o zikir etmek değil, yalancılıktır. Hakk’a ulaşmak için candan geçmek, Hak aşkıyla

yanmak gerekir:

Candın keçmey, Hu-Hu degen barı yalğan (Divan-ı Hikmet, 23)

Hak zikrine katılanlar, zakir olarak nitelendirilirken, Hak zikrini söyleyenlere rahmet yağar;

Zakirleri halka içre pertev körer

Anıng üçün halka içre özin urar (Divan-ı Hikmet, 143)

Hu halkasın kurğan yerdin eyler firar

Kelin yığlıng, zakir kullar, zikr aytaylık (Divan-ı Hikmet, 144)

Allah aytur: Âşıklarım burak-suvar

Hak zikrini aytganlarga rahmet yağar (Divan-ı Hikmet, 151)

Hu halkasına katılarak, Hak sofrasından faydalanmalıdır;

Hu halkası kuruldı, ey dervişler kelingler

Hak sufrası yayıldı, andın uluş alınglar (Divan-ı Hikmet, 82)

Hakk’ın dîdarını görmek için candan geçerek tarikata girmek gerekir. Hz. İsmail gibi kurban

edilmeyi göze almalıdır;

Didar içün canı kurban kılmagunça

İsmaildek didar arzu kılmang dostlar

Candın keçib tarikatga kirmegünçe

Âşıkmen dep yalğan dava kılmang dostlar (Divan-ı Hikmet, 69)

Seherde Hakk’ı zikreden âşık, ona canını vererek erenlerden feyz alınca çevresine dürr ü

gevher saçar;

Âşık uldur, Hakka canın kurban kılsa

Zikrin aytıb çarzarb urub seher tursa

Erenlerdin feyz ü fütuh tola alsa

Sultan bolup dürr ü gavhar saçar dostlar (Divan-ı Hikmet, 76)

Page 13: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Hakk’ı zikrin, nasıl yapıldığına ilişkin de Hikmetler’de bilgi verilir. Şöyle ki zikir sırasında, Hak

zikrini söyleyecek kişiler yani zakirlerin toplanır ve halka şeklinde oturmak suretiyle Hu, Hayy, La ilahe

illallah gibi ilâhi sözler yinelenir;

Zakirleri cem bolup tüzülmişde

Zikrü semadın tosunı kurulmışda (Divan-ı Hikmet, 179)

Evvel Hu, ahir Hu deb bihud bolgıl

Hakk cemalin körsetmese damen bolay

Zahir hu batın hu deb yolğa kirgil

Hakk cemalin körsetmese damen bolay (Divan-ı Hikmet, 186)

Tınmay âşık Hu derler Hudayığa yalbarıb (Divan-ı Hikmet, 48)

La ilahe illallah dep zari kılgıl

Hakk zikrini her kim aytsa, yarı bargıl (Divan-ı Hikmet, 186)

“La-La” aytıb, “İllallah”ğa şeyda bolğıl

Mansur sıfat “Enel-Hak” deb gavğa kılğıl (Divan-ı Hikmet, 188)

Aynı şekilde Deste-i Gül’de de zikr çok önemli yer tutmaktadır. Hüda zikri dilden düşürülmemelidir;

Daima zikri Huda kıl zaya kılmay bir nafas (Deste-i Gül, 32)

Hüda zikrini söyleyen kişiler aşk hançeri ile nefislerini yenerler, muratlarına ulaşırlar, Hak dîdarını görebilirler;

Hu zikrini ayğar gullar murad tafar

Işk hancarin kolğa alib nafsin çafar

Kundin kunga cazbi cunun şavki artar

Şavk atiğa minib Hakka yetar irmiş

Ol sohbatka harkim kelse maksud yetkay

Har hatasi bolsa ani Allah ötkay

Har muşkilin Hak Taala aşan itkay

Muradiğa yetib şadiman bolar irmiş (Deste-i Gül, 93)

Nafs öldurub azazilni surgan zakir

Page 14: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

İnşa allah Hak didarin körar irmiş (Deste-i Gül, 94)

Divan-ı Hikmet’te olduğu gibi, zikir sırasında Hu demenin yani Tanrı’yı zikretmenin faydaları

şöyle anlatılıyor, Deste-i Gül’de de;

Malaiklar ol zakirga hamrah bolub

Yerdin ta arş halka alib turar irmiş

Hu zikrini safasidin nurga batar

Ğaflat ketib agahlikni şauki artar (Deste-i Gül, 108)

Hu dib ditğa salsang dağ batin bolğay yüzming bağ

Yanğay yüzming şam çerağ hu di fursat bar hala

Yüzming balağ har yağda turluk nimat bar andah

Cannatdin ham ziyada hu di fursat bar hala

Haknı uluğ nimati iki dunya davlati

Yüzming turluk lazzati hu di fursat bar hala

Oşal bağlar miuasi cazbi cunun mazzasi

Rasulullah ikasi hu di fursat bar hala

Ol balağlar şauki hak anga muhtac ğarbi şark

İçkan aytur Enelhak hu di fursat bar hala

Zauk balaği gaynağay aşik kullar yığlağay

Sama kilib oynagay hu di fursat bar hala

Hu hu disang ay yaran akar darya har kayan (Deste-i Gül, 133)

Gece gündüz zikr etmelidir;

Kun batkunca ruza tutub adat kiling

Tang atkunca kiyam turub taat kiling

Kiça kunduz zikrin aytib can kinasang

Yol tabmassan ta bolmasa sanda ihlas (Deste-i Gül, 115).

Page 15: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Raks u Sema

Hak aşkı ile yanan zakirler, Hu halkasına girip zikr ederken coşarlar. Bu coşmanın etkisi ile

gerek oturdukları sırada gerekse ayağa kalkarak istem dışı değişik hareketler yaparlar ki, bunun

tasavvuftaki ve Yesevî Yolu’ndaki adı raks u semadır. Hikmetlerde büyük mutasavvıflardan Şibli’nin de

sema ettiği vurgulanır;

Şibli yanglığ sema urup, candın keçtim (Divan-ı Hikmet, 33)

Raks u sema, zikrin ayrılmaz bir parçasıdır. Allah adını zikrederek kendinden geçen ve

divânelik makamına girenler, raks u sema ederler;

Muhabbetni camın içib raks eylegen

Divaneliğ makamığa kirdi dostlar

Aç u tokluk sud u ziyan hiç bilmegen

Sermest bolup raks u sema urdı dostlar (Divan-ı Hikmet, 70)

Aynı şekilde Deste-i Gül’de de Hu zikri sırasında raks u semadan söz edilir;

Hu zikrini hoş görub hu hu diyu can berib

Parvana dik çarh urub şama otiğa kuyaling

Tutub iyeran kabini aytib uluğ ismini

Kılıb âşık rasmini raks u sema killaling (Deste-i Gül, 37)

Sema kılıb oynagay Hu di Fursat bar hala

Hu Hu disang ay yaran akar darya har kayan (Deste-i Gül, 133)

Dini Tasavvufi Şahsiyetler

Bu bağlamda pek çok hikmette Peygamberimiz Hak Mustafa, Hak Resul, Mustafa

Muhammed, Muhammed Hak Resul gibi değişik şekillerde anılmaktadır(Divan-ı Hikmet, 23, 28, 30,

39, 49, 61, 65, 69 vd.).

Nur-ı Hüda dost-ı Hüda ol Mustafa

Kimler içün keldi Resul bildingiz mi?

Dürud-ı Hüda vird-i Hüda Hak Mustafa

Kimler içün keldi Resul bildingiz mi? (Divan-ı Hikmet, 169).

Page 16: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Hz. Muhammed’den sonra hikmetlerde en fazla anılan isim Hallac-ı Mansur’dur.

Hikmetlerdeki ifadelerde özetle, Ahmet Yesevî Hallac-ı Mansur’u örnek almakta, insanları Hallac gibi

Tanrı’yı sevmeye çağırmaktadır. Onun Ene’l-Hak sözünü anlayamayan ve bundan dolayı onu şehit

eden din adamlarını eleştirmekte, sonunda çok cefalar çeksek de bu sözü söylemekten

çekinmemeliyiz ve ancak bu şekilde Hakk’ın dîdarını görebiliriz, demektedir. Ayrıca Seyyid Nesimi’nin

de adı anılmaktadır;

Mansurdek candın keçip, darda konsam (Divan-ı Hikmet, 155)

Işk yolıda âşık bolup Mansur ötti (Divan-ı Hikmet, 34)

Mansur sıfat başım berip ışk darında (Divan-ı Hikmet, 28)

Işk babıda Mansur sıfat boldum mena (Divan-ı Hikmet, 33)

Âşık Mansur “Enelhak”nı tilge aldı (Divan-ı Hikmet, 34)

Enel Hakknı manasını bilmes nadan (Divan-ı Hikmet, 34)

Bilmediler mollalar EnelHak’nı manasın

Kal ehliğe hal ilmin Hak körmedi münasib (Divan-ı Hikmet, 49)

Şeyh Mansur “Enelhak” deb gavğa kıldı (Divan-ı Hikmet, 107)

Şeyh Mansur öz başını darda kördi (Divan-ı Hikmet, 101)

Nesimidek can aççiğin çekmek kerek (Divan-ı Hikmet, 95)

Yine Hızır Aleyhisselam, Şibli, Bayezid-i Bestami, Cüneyd-i Bağdadi, Hasan-ı Basri ve Zünnun

Mısri de Hikmetlerde sık sık anılmakta ve Hak âşıkları için örnek olarak sunulmaktadır.

Kayda barsam, Hızr Babam hazir boldu (Divan-ı Hikmet, 26)

Kimi körsem Hızr bilib kolın tutay

Hızr u İlyas meded kılıb uşlasam men (Divan-ı Hikmet, 154)

Bayazıddek tün-kün tınmay Kabe barsam (Divan-ı Hikmet, 155)

Şibli yanglığ sema urup, candın keçtim (Divan-ı Hikmet, 33)

Selim bolup saf boldu Cüneyd, Şibli

Nefsni tefib kahr kıldı Hasan Basri

Haknı koyup fena boldu Zünnun Mısri (Divan-ı Hikmet, 103)

Page 17: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Aynı şekilde Laçilerin Deste-i Gül adlı elyazması kitaplarında da yukarıda sunduğum dinî tasavvufî şahsiyetlerin çoğunun anıldığını

görüyoruz;

Mihman suymak Hak Mustafa sünnetlari

Cumla ötkan payğambarlar adatlari

Şundağ kılsa lazim hamma ummatlari

Hurlar anga hulla tonlar biçar ermiş

Habibini taklif kildi Hak Taala

Mihman bolub mirac bardi Hak Mustafa (Deste-i Gül, 73)

Mansuri Hallac kibi sangsar bolgan özganam (Deste-i Gül, 77)

Hızır İlyas ğavsul ğiyas kibi kimiya nazari boldim (Deste-i Gül, 78)

Hizır İlyas kirib nazar salar irmiş

Zakir kullar zikrin aytsa halka gurub (Deste-i Gül, 93)

Ol cunun bazarinda Bayaziddik sat özüng

Şah Mansur dek darga mingin akli hayraning bila (Deste-i Gül, 142)

Şayhi Şibli keca kündüz boldi rasua (Deste-i Gül, 17)

Nasimini terik pustin sıyub aldı (Deste-i Gül, 15)

Ol sultanni Bayazid dek piring bolsa (Deste-i Gül, 115)

Haksızlık Yapan Yönetici, Din Adamları ve Alimler

Hem Divan-ı Hikmet’te hem de Deste-i Gül’de dinî kimliklerini kullanarak, yanlış

işler yapan, insanları aldatan din adamları ağır şekilde eleştirilmektedir. Divan-ı Hikmet’te

para ve rüşvet alan, haksız fetva veren kadı ve müftülerin cehennemde yanacakları ifade

ediliyor;

Kazı bolğan alimlar, para, rüşvet yegenler

Andağ alim cayını nar-ı sakarda kördüm (Divan-ı Hikmet, 149)

Müfti bolğan alimler, nahak fetva bergenlar

Andağ müfti cayını Sırat köfrükde kördüm (Divan-ı Hikmet, 149)

Ahir zaman şeyhi tuzer suretlerin

Page 18: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Zahid takva kılmay buzar siretlerin

Keramet der hab-ı ğaflet ruyetlerin

Riya birla halkka özin satar dostlar (Divan-ı Hikmet, 74)

Molla müfti bolğanlar, nahak dava kılğanlar

Aknı kara kılğanlar ol tamuğga kirmişler (Divan-ı Hikmet, 82)

Kazı, imam bolğanlar, nahak dava kılğanlar

Ol himardek boluban yük astıda kalmışlar (Divan-ı Hikmet, 82)

Haram yegen hakimler, rüşvet alıp yegenler

Öz barmakın tişleben korkup turup kalmışlar (Divan-ı Hikmet, 82)

Tatavvu roze tutar, halklarğa şeyhlik satar

İlmi yok amidin beter ahir zaman şeyhleri

Belige fota çalur özüni kişi sanur

Arasatda oktanur ahir zaman şeyhleri (Divan-ı Hikmet, 188-189)

Dest-i Gül’de de aynı şekilde bu dünya nimetlerinin peşine düşüp yanlış işler yapan

molla, hacı, şeyh ve seyyidlerin cehennemde yanacakları ifade ediliyor;

Molla hace yahşilarni kilmas pasand

Canlarini cahannamğa yakti körung

Köb kişilar dinni koyub dunya söydi

Rahim kılmay birbirini koydik soydi

Hakdın korkmay tang atkunça yatib uydi

Ajdahadek biri birin yutti körung

Muminlarni başlaridin davlat ketti

Molla hacı sayyidlarga kulfat yetti (Deste-i Gül, 30)

Şayhi molla sayyidi hacı riya dukanini kurgay

Huda farmanini koyub dunya izlar nami hayf adam

Page 19: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Şol sababdin uşbu alamğa yazildi bul karah kunlar (Deste-i Gül, 79)

Tasavvufî Kavramlar

Divan-ı Hikmet içerisinde tasavvufî kavramların (Bkz. Uludağ, 2002) yoğun şekilde yer aldığını

biliyoruz. Bunların Hakim Ata gibi hikmet geleneğini sürdürenlerce de devam ettirildiğini görüyoruz.

Laçilerin Deste-i Gül adlı kitaplarındaki hikmetlerde de bu tasavvufî terminoloji aynen

sürdürülmektedir. Bu sürekliliği göstermek bakımından burada zahir, batın, ölmeden önce ölmek ve

fena fi’llah kavramları ile ilgili birkaç örnek verilecektir.

Zahir; dışı, görüneni veya şer’i hükümleri ifade ederken, batın; içi, gizli olanı veya aşk yolcusunun iç âlemini ifade eder. Aşk yolundaki

sufînin zahiri gibi batını da tertemiz olmalıdır. Hikmetlerde zahir ve batın pek çok kez vurgulanır:

Sofi gerek batınını kılsa safi (Divan-ı Hikmet, 162)

Zahir batın hazırsen, deb turmadim men (Divan-ı Hikmet, 39)

Yadi bilan batında bildsangani badah nuş (Deste-i Gül, 99)

Zahir batın tarbiyatlar kılar irmiş (Deste-i Gül, 111)

Sufî anlayışına göre iki tür ölüm olup, birisi doğal diğeri ise ihtiyarîdir. Ölmeden önce ölmek

kavramı ihtiyarî olanı simgelemektedir. Âşıkların Hu halkası kurduğu, aşk meydanı ölmeden önce

ölünen yerdir.

Ölmes burun can aççığın zehrin tattım (Divan-ı Hikmet, 31)

Mutu kable en temutu bolmağunça (Divan-ı Hikmet, 147)

Dastagul ham âşık bolğan ışk hancari basmal kılğan

Tirik ölgen rangi solğan ışkı Hudaga mubtala (Deste-i Gül, 136)

Fena fi’llah kavramı ise Allah’ta fani olmak demektir. Bu makama varış, yani fanilik, aşk yolcusunun insanı küçülten niteliklerden,

nefsanî duygulardan uzaklaşıp ilahî vasıflarla donanmasını simgeler.

Nam u nişan heç kalmadı, la la boldum

Allah yadın ayta-ayta illa boldum

Halis bolup muhlis bolup, lillah boldum

Fena fillah makamığa aştım mena (Divan-ı Hikmet, 22)

Fena fillah makamığa yavuklaştı (Divan-ı Hikmet, 43)

Li maallah makamığa barmagunça

En temutu sarayığa kirmegünçe

Page 20: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Fena fillah deryasıga çommagunça

Beka billah gevheridin alsa bolmaz (Divan-ı Hikmet, 106)

Yasmaullah manziliğa barib yetib

Fana fillah asrarinda nurga batib

Baga billah sayraninda özdin ketib

Mayyit bihud bolub anda yatsa kerek (Deste-i Gül, 12)

Fana fillah makaminda Hak mavlam ham sir boldim (Deste-i Gül, 77)

Tarikatni intahasi fana boliş

Fana bolğan kullar Hakka vasıl boldi (Deste-i Gül, 105)

Sonuç

Bu makalede aynı tarzda iki eseri ele almak suretiyle sergilemeye çalıştığımız hikmet geleneği,

Türk kültüründe geçmişten günümüze uzanan bir sürekliliğin ürünüdür. Bu geleneğin temelini halkın

büyük kutsallık atfettiği ozanların sosyal ve dinî içerikli şiirleri oluşturmaktaydı. İşte hikmet geleneği

Türklerin İslâmlaşmasıyla birlikte bu köklü temel üzerine bina edildi. Bu gelenek, Türk toplulukların

yayıldığı Orta Asya’da Kafkaslar’da, Anadolu ve Balkanlar’da benzeri edebî şekiller altında olmak

üzere nesilden nesle aktarılmayı sürdürdü.

Burada ana hatlarıyla ele aldığımız bu konunun oldukça kapsamlı olduğunu vurgulamakta yarar görüyorum. Hikmet geleneği hakkında

bile çok sayıda kitap yazılabilecek kadar ayrıntılı veriler bulunduğu söylenebilir. Türk dünyasında bu geleneğe dahil şairler, onların

etkileri; bu gelenek çerçevesindeki edebî ürünler, bunların edebî özellikleri, benzerlikleri ve farklılıkları ve hatta bu geleneğin Fars ve

Arap dünyası olmak üzere olası etkileri gibi pek çok mesele araştırılmayı beklemektedir. Biz gücümüz yettiğince ve ilgilendiğimiz

konulara uygun olarak bu konularda araştırma yapmayı sürdüreceğiz.

KAYNAKLAR

ARSLANOĞLU, İbrahim (1984), Pir Sultan Abdallar, İstanbul, Erman Yayınevi.

BABADZHANOV, Bakhtiyar (2001), Hikmat, İslâm na Territorii Byvşei Rossiiskoi İmperii,

Entsiklopediçeskii Slovar, Prozorov, S. M. (Ed.), vypusk 3, Moskva, İzdatelskaia Firma “Vostoçnaya Literatura”

RAN s. 115-116.

BARNES, John Robert (1997), “Osmanlı İmparatorluğu’nda Tarikatlar”, Türkiye Günlüğü, sayı:45, (Mart-

Nisan 1997), s.113-117.

BİCE, Hayati (Haz.) Hoca Ahmed Yesevî, (1998), Divan-ı Hikmet, Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı

Yayınları.

DEMİDOV, S. M, (1978), Sufizm v Türkmeni (Evolutsiya i Perejitki), Aşhabad, İlim.

DİVAN-I HİKMET (Ahmad Yassavi (1992), Devani Hikmat, Haz. R. A. Abdişükürov, M. Hasani, U.

Koçkar, Taşkent, Ğafur Ğulam Namidagi Naşriyat-Matbaa Birleşmesi).

ERASLAN, Kemal (1998), Hikmet Geleneği, Yesevîlik Bilgisi, Haz. M. İsen, C. Kurnaz, M. Tatçı, Ahmet

Yesevî Vakfı Yayınları, Ankara, s. 143-156.

Page 21: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

GÖLPINARLI, Abdülbaki (1958), Manakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli Vilayet-Name, İstanbul,İnkılap Kitabevi.

GORDLEVSKİ, V, (1988), Anadolu Selçuklu Devleti, Çev. A.Yaran, Ankara, Onur Yayınları.

HAKKULOV, İbrahim, (1990), Ahmet Yesevî Hikmetler, Taşkent, Gafur Gulam Neşriyatı.

İSHAKOV, Yakubcan, (2002), Nakşbendiye Talimatı ve Üzbek Edebiyatı, Taşkent, Abdullah Namidağı

Halk Mirası Naşriyatı.

KIRAVBAYEVA, A. (Haz.), (1991), Ejelki Dövir Edebiyeti, Ekinşi Kitap, Almatı, Ana Tili.

KÖPRÜLÜ, M. Fuad, (1993 a), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, 8. b., Ankara, Diyanet İşleri

Başkanlığı Yayınları.

KÖPRÜLÜ, M. Fuad, (1993 b), “Ahmed Yesevî md.,” İslâm Ansiklopedisi, c. 1, İstanbul, Milli Eğitim

Basımevi, s. 210-215.

MELİKOFF, Irene, (1998), Hacı Bektaş, Efsaneden Gerçeğe, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları.

MİLLETLERARASI AHMET YESEVÎ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ, 26-27 Eylül 1991, Ankara, 1992.

NISANBAYEV, A. (1998), “Koja Ahmet Yassavi Dünyetanımının Eleymettik jene Filosofyalık Astarları”,

Akikat, No: 6, s. 26-33.

ÖZMEN, İsmail, (1995), Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, c. I, (13. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar), Ankara,

Saypa Yayın Dağıtım.

SABIROV, S., (1997), Kazakistan Tarihi, Almatı, Respublikalık Bapsa Kabineti.

SCHIMMEL, Annemarie, (1975), Mystical Dimensions of İslâm, Chapel Hill, The University of North

Caroline Press.

SNESAREV, G. P., (1969), Relikti Domusulmanskih Verovaniy i Obryadov u Uzbekov Harezma, Moskva,

İzdatelstvo “Nauka”.

SUHAREVA, O. A., (1960), İslam v Uzbekistane, Taşkent, Özbekistan İlimler Akademisi Yayınları.

Şuşud, Hasan-Lütfi, (1958), İslâm Tasavvufunda Hacegan Hanedanı, İstanbul, Doğan Kardeş Yayınları.

TABIŞALİYEVA, Anara, (1993), Vera V Turkestane (Oçerk İstorii Religii Sredney Azii i Kazahstana), Bişkek,

“Az-Mak”.

TATÇI, Mustafa, (1991), Âşık Yunus ve Diğer Yunusların Şiirleri, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

TRIMINGHAM, J. Spencer , (1971), The Sufi Orders In İslâm, Oxford, Clarendon Press.

ÜZBEK Edebiyatı, Birinçi Tom, Taşkent, ÜzSSR Devlet Badi Edebiyat Naşriyat,

YALTKAYA, M. Şerafeddin, (1937), “Eski Türk Ananelerinin Bazı Dinî Müesseselere Tesirleri”, İkinci Türk

Tarih Kongresi, İstanbul, Devlet Basımevi, s. 1-8.

YAMAN, Ali, (2004), Alevilik’te Dedelik ve Ocaklar, İstanbul, Karacaahmet Sultan Derneği Yayınları.

Page 22: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

ULUDAĞ, Süleyman, (2002), Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Gen. 2. b., İstanbul, Kabalcı Yayınevi.

DİPNOTLAR

Ahmet Yesevî Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkistan’da

bulunan Yesevîlik Araştırmaları Merkezi Uzmanı.

Rus araştırmacı Demidov da, gelişmiş merkezlerdeki Sufilerin aksine, Ahmet

Yesevî’nin şakirtleri olan Hakim Ata ve Seyyid Ata’nın haklarındaki kaynakların da sınırlı

olduğunu ifade ederek, bununla göçebe halklarda yazılı edebiyatın gelişmediği sonucuna

varılabileceğini ifade etmektedir. (Demidov, 1978: 38)

Örnek olarak Anadolu’daki tanınmış halk ozanları Pir Sultan Abdal ve Yunus Emre

verilebilir. İbrahim Aslanoğlu adlı bir halkbilimci Pir Sultan Abdallar adını taşıyan eserinde

bu ozanı ve onu benzeri adlar kullanarak taklit eden ozanları incelemiştir. Bkz. (Aslanoğlu,

1984); Yine diğer Yunuslara ait olan ancak Yunus Emre’nin olarak şiirlerle ilgili de bilimsel

çalışmalar yapılmış bulunmaktadır. (Tatçı, 1990)

Onun Hikmet geleneği dışında da etkileri söz konusudur. Örneğin Nisanbayev çok

yerinde olarak Asan Kayğı’dan başlayarak Abay’a kadar Kazak akınlarının eserlerinde Ahmet

Yesevî’nin etkisinin açık olduğunu örneklerle ifade etmektedir. (Nisanbayev, 1998: 28)

Yesevîlik Araştırmaları Merkezi’nde Edebiyat uzmanı Aynur Abdiresilkızı tarafından

Hakim Ata’nın bu eserinin bir elyazması nüshası gerek transkripsiyon gerekse Kazakça olarak

yayına hazırlanmaktadır. Bu çalışma tamamlandıktan sonra onu Divan-ı Hikmet ile içerik

bakımından karşılaştırmayı amaçlayan bir makale hazırlamayı düşünüyorum.

Eski Türk inanç ve gelenekleri ile Yesevî Yolu’nun benzerliklerine ilişkin şu örnek

bile oldukça anlamlıdır. ...Yakutlarda Isı ah ayininde kımız hazırlanır ve toplanan cemaat

birbirlerinin ellerini tutarak halka-daire teşkil ederler ve (Hu, hu, hu!) diyerek dans ederler...

(Yaltkaya, 1937: 2-3)

Cem ibadetinin bir diğer adı da halka namazıdır.

Oblast, Sovyet döneminden kalma ancak bugün de kullanımı süren eyalet karşılığı bir

sözcüktür.

2003 Temmuz ayında Kayındı Köyü’nü ziyaretimizde edindiğimiz bu elyazması

eserin transkripsiyonu Yesevîlik Araştırmaları Merkezi uzmanlarından Seyfullah Molla

Kanağatulı tarafından yapılmıştır.

Hikmetlerde pir ve pir-i kâmil deyimleri sık sık geçmektedir. (Ayrıca bkz. Bice, 1998:

14, 25, 31, 48, 72, 118 ve devamı)

Geçmişte ve bugün Orta Asya’nın çeşitli bölgelerinde sesli zikir dini bir ritüel biçimi olmanın ötesinde,

sufi ve işanlarca hastaları iyileştirme amacıyla da kullanılmaktadır. Bu işlevin kökeni de İslâm öncesi Türk

dini/tıbbi amaçlı ritüellere dayanmakta olup, İslâm’dan sonra da yaşamayı sürdürmüştür. (Ayrıca bkz. Snesarev,

1969: 54)

Sesli ve sessiz zikire ilişkin çeşitli tartışmalar için bkz. (İshakov, 2002: 10-21)

Page 23: TÜRK DÜNYASI’NDA SÜREKLİLİK UNSURLARI: ORTA ASYA’DA …tasavvufkitapligi.com/i/uploads/565894turk... · Böyle bir gelenek halk şiirinde geçmişten günümüze dek yaşamıştır.

Burada tarikata girmek deyimi ile zikr meclislerine katılmaya işaret ediliyor.

Tarikatların bazılarınca zikir sırasında müzik, raks u sema ve hatta sesli zikir bile

dinen uygun görülmemektedir. Örnek vermek gerekirse 24 Temmuz 2004’te Özbekistan,

Kokand’da görüştüğümüz bir Nakşibendi Şeyhi bize bu yöndeki görüşlerini anlatmıştır.

Günümüzde bazı Nakşibendi kollarının ise müzik olmaksızın zikr-i cehr yaptıklarını

biliyoruz. Özbekistan’ın Namangan ve Andican şehirlerinde bu zikir tarzını benimseyen dini

topluluklar bulunmaktadır.

Ayrıca dört Halife, Adem, Musa, İbrahim, Eyüp, Zekeriya, Yakub, Yunus, Yusuf Peygamberlere ve başka

mutasavvıf ve şahsiyetlere de Hikmetlerde yer verilmektedir. Burada bu konudaki örneklere yer vermiyorum.

Rusça kaynakların çevirisi yardımcılarım H. Bektaş, E. Akgün ve A. Azimov

tarafından yapılmıştır.