TO-Gazete-46/18

28
Kapitalizmin küresel krizi sürüyor. Krizin güncel yoğunlaşma alanı, Avrupa. Başta Yunanistan ve İspanya olmak üzere, ülke iflasları tartışılıyor. En “iyi” durumda bile Avrupa’daki dur- gunluğun uzun yıllar süreceği, sermaye sözcülerince dillendiriliyor. Öte yandan, veriler gösteriyor ki, en büyük küresel sermaye grupları, krizde zorlanan rakiplerini yutarak eskisinden daha hızlı büyüyor ve egemenlik alanla- rını güçlendiriyor. Ama, sermayenin küresel egemenliğini sorgulayan eği- limler de kendini gösteriyor. Yunanistan ve Fransa seçimleri, serma- yenin çıplak çıkarlarını savunanların yenilgisiyle sonuçlandı. Almanya’da yapılan yerel seçimlerin sonuçları ve gösteriler de, her iki seçimle zaten sar- sılan Merkel Hükümeti açısından sonun başlangıcını işaret ediyor. O halde sorabiliriz: 1980’lerden itibaren giderek yayılarak, günümüzde tüm dünyada totaliter bir egemenlik kuran neo-liberalizm çağı bitiyor mu? Yunan/Elen halkının ısrarlı direnişi, bir gerici döneme son mu veriyor? Bu olgu- lar, direnişçi küresel eğilimlerin güçlen- diğinin belirtisi mi? Sermayenin kimi sözcüleri, şimdiden yeni dönemi de kazanmanın ve serma- yenin kontrolündeki yeni bir toplumsal uzlaşmayı inşa etmenin arayışı içinde- ler. Neo-liberalizmin yedeği olarak neo- keynesyen bir politika hazırlanıyor. Ama, önümüzdeki yeni dönem, aynı zamanda anti-kapitalist hareketlerin sokaklarda sermaye düzenini sorgula- yacağı gösteri ve ayaklanmalara da gebe. Sermayenin küresel iktidarına karşı, işçi sınıfının ve halkların çıkarlarını savunan bir alternatif küresel iktidar alanının fiilen ve meşru olarak kendisini inşa etmesinin önü açılıyor. Küresel düzeyde bir ikili iktidar olasılığı ufukta beliriyor. * * * AKP, art arda çıkardığı, 2B, Yabancılara Mülk Edinme Hakkı ve Kentsel Dönüşüm yasalarıyla, ülkenin gelecek on yılında yapılacak yüz milyarlarca lira- lık vurgunun hukukunu oluşturuyor. Yoksullar yerlerinden edilecek, AKP’li inşaatçılar milyarlar kazanacak, şehirler insani yaşam koşulları açısından yoksul- laştırılıp yüksek binalarla doldurulacak. Yapılan başka yasalarla, emekçilerin sosyal hakları budanarak, kuralsız çalış- ma tümüyle egemen hale getirilerek ve bölgesel asgari ücretle “Avrupa’nın Çin’i Olma” nın önü açılıyor. Hızla artan iş kazaları, sermaye ve AKP hükümeti- nin, yasal zeminini oluşturarak önce- den planladığı kasıtlı cinayetler. Suriye’nin işgaliyle, emperyalist kom- ploların ve kendi bölgesel hegemonya hamlesinin önünü açmaya çalışan AKP, yerel ve küresel düzeyde oluşan karşıt ittifak tarafından durduruldu. Pakistan’dan başlayıp Lübnan’a kadar uzanan bir “Türkiye karşıtı” eksen olu- şuyor. Rusya ve Çin’in bu eksenin arka- sında durduğu görülüyor. Komşudaki pirince göz koyan AKP’nin, evdeki bul- guru riske giriyor. Her ne kadar medya görmese de, Kürt sorunu “kanamaya” devam ediyor. Şid- detli çatışmalar yeniden başladı. Bölgesel gerilimlerin doğrudan içine yerleşen Kürt Hareketinin etki alanı, AKP’yi zorlayacak bir bölgesel genişliğe doğru yayılıyor. Önümüzdeki yılların sert ve karmaşık gerilimleri, AKP’yi korkutuyor. Çözüm olarak “Başkanlık “ devreye sokulmaya çalışılıyo r. Yeni rejimin faşizan ögeleri güçlendiriliyor ve demokratik güçler kriminalize edilmeye çalışılıyor. Şimdi, 1 Mayıs’ta açığa çıkan devrimci- demokratik tepkileri güçlendirme zamanıdır. 8. SAY FA HALİT ELÇİ 10. SAY FA VOLKAN YARAŞIR ÖZ GÜR LÜK TOPLUMSAL www.top l um sa l oz gur l uk.com AYLIK SİYASİ GAZETE SA Y I: 18/46 Haziran 2012 Fİ YAT I: 2 TL AKP iktidarı işçi ve emekçi yığınlara saldı- rılarını derinleştiriyor. Hayatın her alanını metalaştırıyor. Artık Herşey Satılık 15. SAY FA Mısır’da Hüsnü Müba- rek’in devrilmesiyle birlikte iki ülke arasın- daki ilişkiler bozulma sürecine girdi. İslamiyet’i yoksulla- rın/emekçilerin cephe- sinden yorumlayan bir siyasi hareket ortaya çıkıyor mu? Anti-Kapitalist Müslümanlar SOKAKLAR HAREKETLENİYOR! Birleşik Komünist Partisi OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU - S.4 18. SAY FA HİKMET SARIOĞLU “AKP Sağ Kemalist CHP Sol Kemalisttir” Söyleşi: AHMET SAYMADİ - S.6 >> Kemal Bülbül ile söyleşi M. RAMAZAN Kadın Emeği Kolektifi (KADEM) konferansını, 13-14-15 Nisan 2012 tarih- lerinde İstanbul’da ger- çekleştirdi. Kadın Emeği Kolektifi Konferansı Mısır-İsrail Gerilimi

description

Toplumsal Özgürlük Gazetesi Sayi:46

Transcript of TO-Gazete-46/18

Page 1: TO-Gazete-46/18

Kapitalizmin küresel krizi sürüyor.Krizin güncel yoğunlaşma alanı,Avrupa. Başta Yunanistan ve İspanyaolmak üzere, ülke iflasları tartışılıyor.En “iyi” durumda bile Avrupa’daki dur-gunluğun uzun yıllar süreceği, sermayesözcülerince dillendiriliyor.Öte yandan, veriler gösteriyor ki, enbüyük küresel sermaye grupları, krizdezorlanan rakiplerini yutarak eskisindendaha hızlı büyüyor ve egemenlik alanla-rını güçlendiriyor. Ama, sermayeninküresel egemenliğini sorgulayan eği-limler de kendini gösteriyor.Yunanistan ve Fransa seçimleri, serma-yenin çıplak çıkarlarını savunanlarınyenilgisiyle sonuçlandı. Almanya’dayapılan yerel seçimlerin sonuçları vegösteriler de, her iki seçimle zaten sar-sılan Merkel Hükümeti açısından sonunbaşlangıcını işaret ediyor.O halde sorabiliriz: 1980’lerden itibarengiderek yayılarak, günümüzde tümdünyada totaliter bir egemenlik kuranneo-liberalizm çağı bitiyor mu?Yunan/Elen halkının ısrarlı direnişi, birgerici döneme son mu veriyor? Bu olgu-lar, direnişçi küresel eğilimlerin güçlen-diğinin belirtisi mi?Sermayenin kimi sözcüleri, şimdidenyeni dönemi de kazanmanın ve serma-

yenin kontrolündeki yeni bir toplumsaluzlaşmayı inşa etmenin arayışı içinde-ler. Neo-liberalizmin yedeği olarak neo-keynesyen bir politika hazırlanıyor.Ama, önümüzdeki yeni dönem, aynızamanda anti-kapitalist hareketlerinsokaklarda sermaye düzenini sorgula-yacağı gösteri ve ayaklanmalara dagebe. Sermayenin küresel iktidarınakarşı, işçi sınıfının ve halkların çıkarlarınısavunan bir alternatif küresel iktidaralanının fiilen ve meşru olarak kendisiniinşa etmesinin önü açılıyor. Küreseldüzeyde bir ikili iktidar olasılığı ufuktabeliriyor.

* * *AKP, art arda çıkardığı, 2B, YabancılaraMülk Edinme Hakkı ve KentselDönüşüm yasalarıyla, ülkenin gelecekon yılında yapılacak yüz milyarlarca lira-lık vurgunun hukukunu oluşturuyor.Yoksullar yerlerinden edilecek, AKP’liinşaatçılar milyarlar kazanacak, şehirlerinsani yaşam koşulları açısından yoksul-laştırılıp yüksek binalarla doldurulacak.Yapılan başka yasalarla, emekçilerinsosyal hakları budanarak, kuralsız çalış-ma tümüyle egemen hale getirilerek vebölgesel asgari ücretle “Avrupa’nınÇin’i Olma” nın önü açılıyor. Hızla artaniş kazaları, sermaye ve AKP hükümeti-

nin, yasal zeminini oluşturarak önce-den planladığı kasıtlı cinayetler.Suriye’nin işgaliyle, emperyalist kom-ploların ve kendi bölgesel hegemonyahamlesinin önünü açmaya çalışan AKP,yerel ve küresel düzeyde oluşan karşıtittifak tarafından durduruldu.Pakistan’dan başlayıp Lübnan’a kadaruzanan bir “Türkiye karşıtı” eksen olu-şuyor. Rusya ve Çin’in bu eksenin arka-sında durduğu görülüyor. Komşudakipirince göz koyan AKP’nin, evdeki bul-guru riske giriyor.Her ne kadar medya görmese de, Kürtsorunu “kanamaya” devam ediyor. Şid-detli çatışmalar yeniden başladı.Bölgesel gerilimlerin doğrudan içineyerleşen Kürt Hareketinin etki alanı,AKP’yi zorlayacak bir bölgesel genişliğedoğru yayılıyor.Önümüzdeki yılların sert ve karmaşıkgerilimleri, AKP’yi korkutuyor. Çözümolarak “Başkanlık “ devreye sokulmayaçalışılıyo r. Yeni rejimin faşizan ögelerigüçlendiriliyor ve demokratik güçlerkriminalize edilmeye çalışılıyor.Şimdi, 1 Mayıs’ta açığa çıkan devrimci-demokratik tepkileri güçlendirmezamanıdır.

8. SAY FA HALİT ELÇİ10. SAY FA VOLKAN YARAŞIR

ÖZ GÜR LÜKTOP­LUM­SALwww.top­lum­sa­loz­gur­luk.comAYLIK­SİYASİ­GAZETE SA­YI:­18/46­­­Haziran­2012­­­Fİ­YA­TI:­2­TL

AKP iktidarı işçi ve

emekçi yığınlara saldı-

rılarını derinleştiriyor.

Hayatın her alanını

metalaştırıyor.

Artık Herşey

Satılık

15. SAY FA

Mısır’da Hüsnü Müba-

rek’in devrilmesiyle

birlikte iki ülke arasın-

daki ilişkiler bozulma

sürecine girdi.

İslamiyet’i yoksulla-

rın/emekçilerin cephe-

sinden yorumlayan bir

siyasi hareket ortaya

çıkıyor mu?

Anti-Kapitalist

Müslümanlar

SOKAKLAR HAREKETLENİYOR!Birleşik Komünist Partisi

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU - S.4

18. SAY FA HİKMET SARIOĞLU

“AKP Sağ Kemalist

CHP Sol Kemalisttir”

Söyleşi: AHMET SAYMADİ - S.6

>> Kemal Bülbül ile söyleşi

M. RAMAZAN

Kadın Emeği Kolektifi

(KADEM) konferansını,

13-14-15 Nisan 2012 tarih-

lerinde İstanbul’da ger-

çekleştirdi.

Kadın Emeği

Kolektifi KonferansıMısır-İsrail

Gerilimi

Page 2: TO-Gazete-46/18

Yaygın-egemen medya, Roboski(Uludere) katliamını unutturma-mak ve hesabını sormak içinçaba gösteren devrimci/demo-krat güçleri ısrarla görmezdengelirken, bir ABD gazetesinde(Wall Street Journal) çıkanhaberle konuyu yeniden günde-mine almak zorunda kaldı.

Haber, Amerikan Predator’ününsınır ticareti yapan köylülerinkonvoyunu tespit ettiğini, ama“düşman” olarak tanımlamak içindaha yakından inceleme istendi-ğini, Türkiye askeri yetkililerininise yeterli inceleme ve analizyapmadan kafileyi vurduğunu,bunun da gösterdiği gibiTürkiye’nin köylü mü, gerilla mıdiye fazla ayrım yapmadan, sade-ce tehdit algısı üzerinden saldırı-da bulunduğunu yazıyordu.

Yaygın medyada ve AKP çevrele-rinde konunun sadece “ÖnceHeron’lar mı tespit etti, predator-ler mi?” gibi alanlara sıkıştırılaraktartışıldığı görülüyor. Hiç kuşku-suz bu bilinçli bir tercihtir.

Asıl sorulması gereken soruşudur: “Sadece köylülerin kullan-dığı bilinen bir yolda, hem de köy-lülerin sınırın öte tarafına geçtiğiyerel Askeri birimlerce bilinir-ken, ilk bombalama sonrasındasavaş uçağı pilotları kuşkularınıbelirtmişken… köylülerin toplucakatledilmesi kararını kim vehangi amaçla vermiştir?”

Kendi egemenlik alanlarına doku-nan en küçük bir habere/makale-ye bile anında tepki gösterenGenelkurmay Başkanlığı, tam 5aydır -sözde yürüttüğü- soruştur-mayı bitirememiş, kamuoyunaaçıklama yapmamıştır. Hiç kuş-kuya yer yok; bu, katliamı unuttu-rup sorumluluktan kaçma taktiği-dir. Burada asıl sorumlu ise, kat-liamın örtbas edilmesine göz

yuman, belki de -kimbilir?- bom-balama kararını veren BaşbakanTayyip Erdoğan ve AKPHükümeti’dir.

* * *

Yeni anayasa hazırlıkları sürecin-de, AKP’den beklenen açıklamageldi: “Türkiye’ye Başkanlık siste-mi yaraşır!” Tabii aslında onlarınistediği, kalıcılaşmış bir AKP dik-tatörlüğüdür ki, öteden beri“güçlü iktidar” isteyen egemensermaye sınıfının çıkarlarıyla daörtüşüyor bu yaklaşım. Hele birde MHP’nin itirazını önlemek içinErdoğan’ın verdiği örnek, konuyuiyice açıklığa kavuşturuyor: “Sizinbaşbuğunuz Alpaslan Türkeş debaşkanlık sistemini savunmuyormuydu?”

Eh, başkanlık sisteminin modelülkesi de ABD olunca… Her şeyyerli yerine oturuyor: AKP+MHP(Türkeş)+sermaye sınıfı+ABD=Tayyip Erdoğan’ın 2024’e kadarsürecek sultanlığı! (Kuşkusuz buonların hayalidir, emekçilerin veezilenlerin ne zaman ayağa kalkıpbu tiyatroya son vereceği belliolmaz.)

Günümüzün emperyalist mer-kezlerinin ne kadar “demokrat”olabileceği tartışması bir yana,ABD’de başkanlık sistemi oldukçageniş yetkilere sahip eyaletler(“devletler”) ve yerel inisiyatiflersisteminin üzerinde yükselir(seçimle gelen valiler, yerel silah-lı güçler, yargıda halk jürileri vb).Elbette AKP bu yerel yönetim veinisiyatiflerin hiçbirini kabuletmiyor, yalnızca “güçlü başkan”ıbenimsiyor. Bunun ise yasal dik-tatörlük/sultanlıktan başka biranlamının olmadığı açıktır.

* * *

Dünya ekonomik krizi Avrupaülkelerinin iflasın eşiğine gelme-

siyle yeni bir “dip” yapmayadoğru giderken, ihracatının enbüyük kısmını Avrupa’ya yapanTürkiye’nin de krizin en acısonuçlarına maruz kalacağı tartı-şılmaz. Nitekim şimdiden büyü-me hızında yavaşlama olduğu sonaçıklanan rakamlardan anlaşılı-yor. Bu, sermaye teşviklerle, vergiayrıcalıklarıyla, “koruma tedbir-leri”yle desteklenirken, emekçileraçısından işsizliğin patlaması,yoksulluğun ve sefaletin yeni birdalga olarak vurması, çalışmakoşullarının ağırlaşması, ücretle-rin düşmesi, iş cinayetlerin art-ması anlamına geliyor.

Tam da bu noktada Yunanistanhalkının direnişini örnek almalı-yız. Komşumuzda işçi sınıfı vetüm emekçiler kitleler halindesokağa dökülüp kendilerine daya-tılan kölelik koşullarını reddedi-yorlar ve hızla sola kayıyorlar.

Son yapılan seçimlerde halk, gele-neksel iki (burjuva) partili siste-mi yerle bir edip sosyalist partile-re büyük bir destek verdi. Syriza(Radikal Sol Koalisyonu) oyunuyüzde 4,5’tan yüzde 17’ye (3katından fazla) yükselterek 2.büyük parti konumuna geldi.Haziran’da yenilenecek seçimler-de oyunu yüzde 20’nin üzerineçıkaracağı tahmin ediliyor.

Kitlelerin “sert” eylemlerindenuzak duran klasik Komünist Parti(KKE) yerine, eylemlerde aktif roloynayan Syriza’nın bu hızlı yük-selişi, Türkiye’deki devrimci/sos-yalist güçlerin ders çıkarmasıgereken bir durumdur.

Emekçilerin hakları için ayağakalktığı ve kazandığı tarihseleylemlerden biri de, 42 yıl önceyaşanan 15-16 Haziran Büyükİşçi Direnişidir. Okurlarımızın15-16 Haziran’ını kutluyoruz.

GİRİŞ2 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

EDİ TÖR DEN

Devrimci Demokratik 1 Mayıs

Oğuzhan Kayserilioğlu ..................... 3

Birleşik Komünist Parti

Oğuzhan Kayserilioğlu ..................... 4

AKP İrtifa Kaybetmeye Devam Ediyor

Yiğithan Kavukçu .................................... 5

Kemal Bülbül ile Söyleşi“AKP Sağ Kemalist CHP Sol Kemalisttir”

Söyleşi: Ahmet Saymadi ..................... 6

Kongre: Bir Adım Daha İleri

Halit Elçi ................................... 7

Anti-Kapitalist Müslümanlar

Halit Elçi .................................... 8

Devlet 1915’le Hasaplaşmak Zorunda

Vartan Estukyan ................................... 9

Artık Herşey Satılık

Volkan Yaraşır ................................... 10

Toplumsal Yozlaştırma Stratejisinde Bir Araç: Uyuşturucu

Mustafa Peköz .................................... 11

İtalya’da Sermaye İşçilere Saldırıyor

Max Z. .................................... 12

Avrupa Kemer Sıkmak İstemiyor

Cenk Ağcabay ................................... 13

ABD’de Neoliberal Kriz Sermayeye Yaradı

Alp Kayserilioğlu ................................... 14

Mısır- İsrail Gerilimi Camp David’i Tehdit Ediyor

M. Ramazan .................................... 15

Kara Kıtada Tansiyon Yükseliyor

C. Malatya .................................... 16

İmre Azem ile SöyleşiEkümenopolis/Ucu Olmayan Şehir

Söyleşi: Perihan K. ...................... 17

Biz Kadınlar Tartışıyoruz Yarınımızı Kuruyoruz

Hikmet Sarıoğlu .................................... 18

Ev Eksenli Çalışan Kadınlar

Eser S. .................................... 19

Ben Uçtum Sen Kaldın

Reha Keskin .................................... 20

Sanatta Ücret ve Değer

Göksel Ilgın .................................... 21

Sağlıksız İnsan-Doğa Evrimi ve Kapitalizm

H. Durkal .................................... 22

Okul Sütü-Para Küpü

H. Durkal .................................... 23

Taraftar Buraya Yumruk Havaya

Haluk Koşar .................................... 24

Sosyalistler Trans Cinayetlerine

Sessiz Kalmamalı

Çirusk Ararat .................................... 25

HABERLER .................................... 26

Deniz’lere Çıkar Sokaklar

J. Gözen .................................... 28

Ye­rel­Sü­re­li­Ya­yın­Sa­hi­bi­ ve­Ya­zı­ İş­le­ri­Mü­dü­rü:­Ulaş­Taş­te­kin

Ad­res: Hüseyinağa­Mah.­Süslü­Saksı­Sk.­No:­18­K.­3

Beyoğlu/İstanbul­ Tel.&Faks: (0212)­243­37­60

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK GA ZE TE Sİ

Bas­kı:­EZ­Gİ­Mat­ba­acılık­Sa­na­yi­Cad­de­si­Al­tay­Sok.­No:10­Ço­ban­çeş­me­

YE­Nİ­BOS­NA-İS­TAN­BUL­(0212) 452­23­02

ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bu Sayıdakiler

KRİZ KAPIDA - ÖRNEK KOMŞUDA

Page 3: TO-Gazete-46/18

HAZİRAN 2012 PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL 3

Coşkulu ve kitlesel geçen 1 Mayıs,öncesinde beliren bazı eğilimleridaha da güçlendirdi.

*2003 Irak işgaliyle başlayıp 2008kriziyle ivme alan kapitalizm karşıtıküresel kıpırdanış, ülkemizde de ken-disini gösteriyordu. Büyütülmemesigereken bu kıpırdanma, 90’larınkaranlık döneminin sönümlendiğinigösteriyordu. İşte, 1 Mayıs gösterile-rindeki kitlesellik ve coşku, o kıpır-danmanın ülkemize özgü yeni birivme kazandığını belirginleştirdi.

Alanlarda, AKP ve kurduğu yeni reji-me karşı tepki güçlü biçimde göste-rildi. Bu tepkinin hayli geniş bir alanayayıldığı ve gittikçe sertleştiği anlaşıl-dı. Yeni rejimin oligarşik-totaliteryapısı ve neo-liberal saldırıyı kurum-sallaştırma kararlılığı, tepkilerinyoğunlaştığı noktalardı.

Demokratik Devrim Güçleri Alanlarda* Alanlarda, Demokratik Devrimingüncel dinamiklerinin ağır bastığıgörülüyordu. Başta Kürt halkı olmaküzere, ezilmiş ve özgürlüğü engellen-miş bütün halkçı dinamikler, öfkesiniaçığa çıkarttı ve demokratik-halkçı birtoplumsal rejime özlemini dillendirdi.

Kürt halkının alanlardaki kitleselliğive bu özgün duruşa diğer halk güçle-rinin dostça yaklaşımı, umut vericiydi.

Aleviler, her zamankinden daha fazlaöne çıktılar ve özgürce var olma hak-larını savundular.

İşçiler Halkçı-DemokratikTalepleriyle Geldi* İşçi sınıfının sınıfsal çıkarlarını esasalan duruşu, alanlarda vardı ve eski-sinden daha güçlüydü. Ancak, o güç-lenme, henüz alana damgasını vura-cak bir noktaya ulaşmış değil.

Alanların büyük çoğunluğu işçilerdenoluşsa da, o işçiler bağımsız sınıfsalçıkarlarından çok halkçı-demokratiközlemleri ya da sendikal talepleriyleorada bulunuyorlardı. Komünistdeğil, demokrat ya da devrimci-demokrat konumlanış hakimdi.Duruş, neo-liberalizme tepkiylesınırlıydı.

* CHP’nin etki alanı oldukça güçsüz-dü.

* Gösterilere katılan örgütlü devrimcigruplar, daha örgütlü ve daha kitle-seldi. Onca operasyona rağmen böy-lesi bir sonuç, devrimci iradenin butopraklarda yeniden boy vermeyebaşladığını gösteriyor.

* Örgütlü sol içinde liberal etkininzayıf olduğu ortaya çıktı. Medyanınöne çıkardığı bu türden eğilimleringüçlenemediği anlaşıldı.

Ulusalcı etki alanı ise, AKP karşıtlığıy-la sınırlı tepkilerden de beslenerek veçeşitli sol güçlere farklı biçimlerdeyayılarak, gücünü koruyordu.

* İşçi sendikalarında olası bir ayrış-manın ilk ivmesi verildi. Ortak metin-lerde AKP’nin eleştirilmesine ve çokdilliliğin savunulmasına karşı çıkansendikalar, ortak kutlamadan çekilipkendi gösterilerini yaptılar. O göste-riler başarısız oldu.

* Yeni rejim sinsi bir tutumla1 Mayıs’ı kendisine eklemlemeye

çalıştı. “Eh, her şeyin bir bayramıolduğuna göre, neden işçilerin deolmasın” yaklaşımı ortama dayatılı-yordu. Devrimci coşkunun üstündeoynanarak, 1 Mayıs “hoş ve ilginç birgösteri”ye dönüştürülmek istendi.

Evet, hakkımızdı; sevindik, güldük,halay çektik, rengarenktik vd. Mitingsonrasında Taksim çevresinde aynıcoşku sürdü, bir hakkı koparıp alma-nın “keyfi” herkesin gülen gözlerindehakimdi.

O sevinci bir sınırdan öteye itivere-rek 1 Mayıs’ın içini boşaltıp sıradanbir eğlenceye dönüştürüvereceğinisananlar, yanılıyorlar. O halay çekiptürkü söyleyenler, Kıvılcımlı’nın,Deniz’in, Mahir’in ve İbo’nun açtığıyoldan geldiler ve gerekirse “başkaşeyler” yapmak dokularında kodlan-mıştır.

Ama, gene de “Dikkat!” Bir stratejikakıl 1 Mayıs’ı yeni rejime içerme vekültürel bir ögeye dönüştürmeyihedefliyor. Israr edecektir.

* Müslüman kimliğiyle kendileriniifade edenler, yoksullardan yana birpolitik zeminde netçe durarak göste-rilere katıldılar. “Redd-i miras yapa-rak” risk alan bu güçler, şimdidensonra üstlerine yüklenecek gerilimle-ri kaldırabilir ve yoksullarla birlikte

olmakta ısrar ederlerse, kalıcı birpolitik doku üretebilirler.

Ulusalcı etkilenme altında olan vemodernist-pozitivist bir tutumla ken-dilerini sınırlamış kimi “komünist”güçler paniğe kapılsalar da,Müslümanlığın kapitalizme karşıyorumlanması iyidir.

Alanlarda gençler ana gövdeyi oluştu-ruyordu. Kadınlar, hem kadın kurtu-luş hareketinin özel bayrağıyla hemde farklı direniş odaklarının bayrağıaltında on binlercesiyle alanlardaydı.Her iki olgu da, yeni bir siyasallaşmasürecinin başladığını gösteriyor.

1 Mayıs ve Demokrasi1 Mayıs, demokrasinin ne olduğu venasıl inşa edileceği üzerine uygulama-lı politika dersi olarak da okunabilir.

Kapitalist sistem ve sermaye güçleri,1 Mayıs’ı yasakladı. Her şey herkesingözünün önünde yaşandı. Katliam bileyaptılar ve yıllarca halkla savaştılar.

Şimdi, 1 Mayıs kazanılmış bir demo-kratik haksa, yıllar süren sınıf sava-şıyla ve o savaştan galip çıkarakkazanıldı. Verilmedi, alındı.

1 Mayıs, sistemin oligarşik-totaliterrejiminin karanlığı ve zulmü içindesavaşılarak kazanılmış bir toplumsalözgürlük alanı. Emin olabiliriz ki, gerialmak ya da şimdi denedikleri gibidüzene içermek isteyecekler. Onunkalıcılığının garantisi, yanındakonumlanacak yeni demokratikkazanımlar ya da en iyisi, devrimcidemokratik bir halk iktidarının vere-ceği anayasal güvencedir.

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU

DEVRİMCİ-DEMOKRATİK­1 MAYIS

Şimdi, toplumsal özgürlük arayışlarının içinde ve önünde savaşçı olarak konumlanırken, bu arayışla-ra uygun bir zemin sunacak bir işçi hareketi için çalışma zamanıdır. Şimdi, yeni bir döneme giriş yok-

lamalarının içinde olduğumuzu bilerek, bütün demokratik devrim güçlerini kapsayacak esnekliğe,yoğunlaşmaya ve hareket halindeki toplumsal enerjiye yol açacak bir iradeye sıçrama zamanıdır.

İşçiler ve Halkçı-Devrimci Dinamikler Alanlarda Gücünü Gösterdi

1 Mayıs’ta alanlara akan ve ayağa kal-kan Demokratik Devrim güçleriydi.

Farklı toplumsal odaklardan beslenipoldukça zengin biçimlere bürünerekortaya saçılan bu toplumsal enerji,askeri/polisiye-bürokratik devlet ciha-zının kendi gelişiminin üstüne kurduğuoligarşik-totaliter baskı rejimine karşıbir toplumsal özgürlük arayışındaydı.

Şimdi, harekete geçen toplumsal ener-jiyi uygun kanallara akıtacak ve bütünhalkçı-demokratik güçlere kendilerinigüçlendirecekleri uygun alan açacakdevrimci bir hamle zamanıdır. Kürt hal-kının güncel pratiği, zaten meşruzeminde bir ikili iktidar durumu yarat-

tığı böylesi bir alanın içinde konumlanı-yor.

Şimdi, toplumsal özgürlük arayışlarınıniçinde ve önünde savaşçı olarakkonumlanırken, bu arayışlara uygun birzemin sunacak bir işçi hareketi içinçalışma zamanıdır.

Şimdi, yeni bir döneme giriş yoklama-larının içinde olduğumuzu bilerek,bütün demokratik devrim güçlerinikapsayacak esnekliğe, yoğunlaşmayave hareket halindeki toplumsal enerji-ye yol açacak bir iradeye sıçramazamanıdır.

9.5.2012

Alanlarda, Demokratik Devrimin güncel dinamikleri-nin ağır bastığı görülüyordu. Başta Kürt halkı olmaküzere, ezilmiş ve özgürlüğü engellenmiş bütün halk-çı dinamikler, öfkesini açığa çıkarttı ve demokratik-halkçı bir toplumsal rejime özlemini dillendirdi.

Devrimci Hamle Zamanı

Page 4: TO-Gazete-46/18

Yeniden Yapılanma, toplumsal ger-çekliğin günümüz komünist güçleri-ne dayattığı bir yönelim. Nasıl ger-çekleşeceği, tarihin göreve çağırdığıkomünist güçlerin irade ve yetenek-lerince belirlenecek.

1 Yeniden Yapılanmanın en güçlüivmesi, içinde yaşadığımız dünya-

tarihsel moment tarafından veriliyor.

İşçi Sınıfına, Devrimciliğe Bağlılık A- Kapitalist sistemin yaşadığı ger-çek dönüşümler, anti-kapitalist güç-lere uygun konumlanmalar almayıemrediyor.

Komünist güçlerin de bu yenilenmeihtiyacını hissettiği açıktır. Ancak,birçok politik gücün gerçek bir zemi-ne yaslanan yenilik arayışını bir ifra-ta vardırarak, hayali bir kapitalizmekarşı ütopik-demokratik bir zeminesıçradıkları ya da radikal-demokratikbir sistem içi dönüşümle kendilerinisınırladıkları görülüyor.

Bu tutumdan devrimcilikte ısrar ede-rek farklılaşmak ve işçi sınıfınıntarihsel eylemine bağlı kalmak gere-kiyor.

Başka bazı politik güçler de, kapita-list sistemin yaşadığı önemli dönü-şümleri ve yüklediği yeni görevlerigöremeyerek, 19. ve 20. yy’da uygu-lanan tarzın aynen sürdürülmesinisavunuyorlar.

Çoğunlukla Marksizmin modernistve pozitivist kavrayışıyla bir aradaolan bu dogmatik tarzla da farklılaş-mak ve toplumsal gerçekliğin komü-nist hareketten beklediği dönüşümübaşarmak gerekiyor.

İşte, Yeniden Yapılanma, her iki eğili-mi, ütopik-reformist ve dogmatik-modernist/pozitivist eğilimleri dışla-yarak başarılabilir.

Yeni ParadigmaB- 90’ların başında çözülen reel sos-yalizmin modernist yorumla kısırlaş-tırılmış Marksizmi, toplumsal mülki-yeti devlet mülkiyetine daraltmış,kapitalizminden etkilenerek sosya-lizmi bir kalkınma projesine çevir-miş, halkı yönetime yabancılaştıranbir bürokrasiyi devlet içinde egemenbir zümre haline getirerek sosyalistdemokrasiyi kötürümleştirmiş, kal-kınma isteminin tek yönlü belirleyi-ciliğiyle kapitalizmle yarışan bir eko-lojik tahribatı sosyalist coğrafyadagerçekleştirmiş, kadınların toplumsalsüreçlere katılımına yeterli desteğivermeyerek, reel sosyalizmi erkeğinperspektifiyle sınırlamış ve başka birdizi zaafı taşımıştır.

Sosyalizm öyle bir toplumsallaşmaprojesidir ki, o ancak kendine özgübir zeminde, kendine özgü araçlar veyollarla uygulanırsa kendisi olabilir.O, insanlığın medeniyetle girdiğitarihsel dönemden bir kopuş ve yenibir tarihsel döneme giriş denemesi-dir. Ve, bu cüretiyle uygun, sırf kendi-sine ait öğeleri keşfederek gerçekle-şebilir.

Bir geçiş dönemi, pratik bir zorunlu-luk olarak kendisini dayatsa da, heran geriye dönüş potansiyelini taşır.Reel sosyalizm deneyi, geriye dönü-şün hiç de küçük bir ihtimal olmadı-ğını gösteriyor.

Günümüzün sosyalist öznesi, reelsosyalizmin yıkılışıyla sivrilen geç-miş dönemin zaaflarını aşacak birparadigmayı kendisine içermelidir:

Modernizmin Marksizm üzerindekihegemonyasını parçalayarak yolaçıkılabilir ve sosyalist demokrasininpolitik öznede içerilmesi, öznedekiiktidar alanlarının kuşatılması ve birbürokratik aygıta dönüşmesininengellenmesi, ekolojik hassasiyet vekadınlara her düzeyde pozitif ayrım-cılık, devam momentleri olabilir.

2 Yeniden Yapılanma deyimi,Türkiye Devrimci Hareketi’nin

(TDH) tarihini ve onun dönüştürül-mesini de ima eder.

Yeni Döneme Yeni Politik ÖzneA- TDH’nin ilk dönemi, 1920-1960arasında yaşandı. 27 Mayıs 1960 son-rasında başlayan yeni süreç ise, geç-mişin öznesi TKP’nin kendisini yenidöneme uyarlayamamasının sonu-cunda yeni politik özneler üretti:THKP-C, THKO ve TKP-ML.

12 Eylül 1980 darbesinin ortayaçıkardığı yeni koşullar, 1960 sonra-sında şekillenen 2. Dönemin öznele-rine yeni görevler dayatıyordu. Buyöndeki çabalar, 89-90’da yaşananSosyalist Sistemin çözülüşününyarattığı yenilgili ortamda kendisinegereken toplumsal enerjiyi bulama-yarak sönümlendi.

O sönümlenme, aynı zamanda, aşma-sı gereken zaafların, artık sadecekendi “yerel” zaaflarının çok ötesinesıçrayarak, “küresel” düzeye sıçra-masıyla da doğrudan bağlantılıydı.

Bütün dünya ile ortaklaşa yaşanan90’lardaki yenilgili yıllar, TDH’nin 3.Dönemi olarak görülebilir. Ve, etkile-ri halen de kimi moralsizlikler, değeryitimleri, yüzeysellikler gibi semp-tomlarıyla sürüyor.

İşte, şimdi, karanlık ve yenilgili 3.Döneme son verme ve kendisini varetmeye çalışan yeni dönemi netleştir-menin zamanı. 2003 Irak işgali ve2008’de krizin zirve yapmasıylayeniden kıpırdanan anti-kapitalistmuhalefetin zorlamasıyla zaten fiilendevrede olan 4. Dönemin, kendisiniözgün komünist paradigmasınakavuşturacak bir öncü komünistözneye ihtiyacı var.

PO Lİ Tİ KA4 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

OĞUZHAN KAYSERİLİOĞLU

Şimdi, karanlık ve yenilgili 3. Döneme son vermeve kendisini var etmeye çalışan yeni dönemi net-leştirmenin zamanı. 2003 Irak işgali ve 2008’dekrizin zirve yapmasıyla yeniden kıpırdanan anti-kapitalist muhalefetin zorlamasıyla zaten fiilendevrede olan 4. Dönemin, kendisini özgün komü-nist paradigmasına kavuşturacak bir öncü politiközneye ihtiyacı var.

Yeniden Yapılanma, bir“tasfiye” süreci değil,tersine günün devrimciörgüt ve eylemine sıçra-manın örgütlenmesidir.Her “gelenek” meşrudurve kendi geçmişinin içinden çıkıp gelerekkendisini dönüştürecek-tir. 90’larda pek modaolan örgüte/örgütlümücadeleye uzak durmave kimisinde düşmanlığadek varan yenilgili,yakınmacı ve moralsiztutumlarla sınır çizmekgerekiyor.

Toplumsal Gerçeklik Komünistlere Dönüşüm Görevi Veriyor

Tasfiye Değil İçererek AşmaB- Yeniden Yapılanma, bir “tasfiye”

süreci değil, tersine, günün devrimci

örgüt ve eylemine sıçramanın örgüt-

lenmesidir. Her “gelenek” meşrudur ve

kendi geçmişinin içinden çıkıp gelerek

kendisini dönüştürecektir. 90’larda pek

moda olan örgüte/örgütlü mücadeleye

uzak duran yenilgili, yakınmacı ve

moralsiz tutumlarla sınır çizmek gere-

kiyor.

Öte yandan, şayet “şimdi”de yoğunla-

şırsak, o “gelenekleri” var eden geç-

mişteki bazı ayrılıkların, günümüzün

sınıf mücadelesindeki ortaklaşmadan

bakılınca, anlam kaybına uğrayabilece-

ğini ve “şimdi”ki ortaklaşmayı esas

alan bir yeni politik özneleşme süreci-

nin yaşanabileceğini saptayabiliriz.

Oluşacak politik özne; bir kez “kendisi”olunca, günümüze özgü yeni bir ger-çeklik olarak sivrilecektir.

Yeniden Yapılanma süreci, sadece geç-mişten günümüze uzanan politik özne-lerin değil, günümüzün sınıf savaşınınortaya çıkardığı güçlerin de içinde yeralacağı bir politik hamledir. Süreciniçinde gittikçe daha fazla yer alacak bugenç ögelerin alacağı inisiyatif, oluşa-cak öznenin sahiciliğinin teminatı ola-caktır.

3 Yeniden Yapılanma sürecinin için-de gerçekleşeceği güncel politik

ortama yönelik bazı ana eğilimler, orta-ya çıkacak öznenin güncel kimi ayrımnoktalarını işaretleyecek. Bu sorun dabaşka bir yazının konusu.

BİRLEŞİK­KOMÜNİST­PARTİ

Page 5: TO-Gazete-46/18

HAZİRAN 2012 5PO Lİ Tİ KAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Bu sene 1 Mayıs alanları, muhalifhalk güçlerinin düne göre daha görü-nür hâle gelişine sahne oldu. Alanlarıdolduran emekçilerin ve ezilenlerinsayısındaki artışın yanı sıra kendile-rini örgütlenerek ifade eden halkkesimlerinin çeşitliliğinde de bir artışyaşanıyor.

AKP, siyasi ve toplumsal alanı bütü-nüyle dönüştürme çalışmalarına hızvererek, kurmuş olduğu rejimi kalıcı-laştırmayı denerken, aynı zamandabu dönüşümden etkilenen tüm kesim-lerin politikleşmesine yol açıyor.

1 Mayıs alanları, politik arenadakendi kulvarını yaratmaya girişenantikapitalist müslümanlardan, birsüredir özgürlük talebiyle örgütlen-mekte olan Çerkezlere, Lazlara,Pomaklara kadar bugüne dek siste-min içererek veya baskılayarakgörünmez kıldığı mücadele dinamik-lerinin açığa çıkmaya başladığını gös-teriyor.

Bünyesindeki sendikaları karşısınaalma pahasına da olsa, rejimin/siste-min muhalifleriyle yan yana görüntüvermekten imtina eden TÜRK-İŞ ve“AKP’nin 1 Mayısı”nı yaratmak içinseferber olan HAK-İŞ ve MEMUR-SEN ise, Taksim’deki 1 Mayıs’ın göl-gesi altında kalarak emekçiler nez-dinde meşruiyet yitirdiler.

Ekonomi Balonu SönerkenSömürü YoğunlaşıyorUluslararası kredi derecelendirmekuruluşu Standart and Poor’s, dış tica-retteki yavaşlamanın ekonomidedenge sağlanmasını zorlaştırdığınıbelirterek, Türkiye’nin kredi görünü-münü durağandan negatife çevirdi.

AKP cephesinden homurtular yük-selmesine yol açan bu gelişme, eko-nomik krizin Avrupa’da kronikleş-meye yüz tutmasının yarattığı etkile-rin Türkiye’ye ulaşmaya başladığınıgösteriyor. Yüksek cari açık oranlarıve dış borç, ekonomiyi şoklara karşıkırılgan hâle getiriyor.

Yaklaşan krizin ayak sesleri dahayakından duyulmaya başlarken, işçi-

ler üzerindeki sömürü koşulları ağır-laştırılıyor. 2012’nin ilk dört ayında250 iş cinayeti yaşandı, üstelik busadece basına yansıyan rakam.

Sermayenin sözcülerinden Koç, yeniyatırımlar için yeterince destek gör-mediklerinden yakınarak daha çokteşvik ve vergi muafiyeti isterken,istatistikler vergi yükünü emekçilerintaşıdığını şüpheye yer bırakmayacakşekilde gösteriyor. Kriz derinleştikçe,emekçilere kesilen fatura ağırlaşacakve doğanın talanı hız kazanacak.

26 Nisan’da yürürlüğe giren 25 mil-yarlık 2B yasası, ormanlarıyerel/küresel sermayenin tükenmeziştahına sunmaya başladı bile.

Anayasayla ya da Anayasasız:İşte Bütün Mesele BuŞimdilerde, anayasa yapım sürecinehız verilmesine paralel olarak, baş-kanlık tartışması AKP tarafından gün-deme taşınıyor. İktidar, olabildiğincedar bir alanda toplanarak, yani mer-kezileştirilerek ve yoğunlaştırılarak,devlet oligarşik totaliter bir yapıyabüründürülmek istenirken, anaya-sayla güvenceye alınacak yeni rejimiçinde Erdoğan’a süper yetkilerledonatılmış bir koltuk hazırlanmakisteniyor.

Ancak başta Kürt Özgürlük Hareketiolmak üzere 1 Mayıs alanlarında arz-ı endam eden devrimci demokratgüçlerin varlığı hem anayasa yapımsürecinin hem de bölgede soyunul-mak istenen rolün önünde bir engelolarak duruyor.

AKP bir yandan, eli kalem tutanmaşaları vasıtasıyla 1 Mayıs 1977üzerine dezenformasyon kampanya-sı başlatarak, sosyalistleri itibarsız-laştırmak isterken, öte yandan küre-sel ve bölgesel güç odaklarını yanınaalarak Kürt Özgürlük Hareketini tas-fiye etmek ya da ideolojik zeminindenkaydırarak kapitalizme içermek içinuğraşıyor.

Irak’ın merkezi hükümeti ile ilişkilerikopma noktasına gelen Barzani’yesunulacak destek karşılığında, kendi-

sinden Kürt Özgürlük Hareketi’ni sis-tem içi bir zemine çekmesi isteniyor.Böylece emperyalizmin bölgeselplanlarına uygun olarak demokratikbir güç odağının Ortadoğu’dan siline-ceği umuluyor.

Ancak Kürt Özgürlük Hareketi cep-hesinden gelen açıklamalar, içindebarındırdığı komünizan öğeler sebe-biyle egemenlerin rahatını kaçıranparadigmanın savunulmasındakararlı olunduğunu gösteriyor. Öteyandan küresel/bölgesel güç odaklarıile yoğun bir diplomasi süreci işletile-rek, AKP’yi Kürt halkının kırmızı çiz-gilerini tanımaya zorlamak içinmücadele ediliyor. Yeni anayasayıhazırlama yolunda, AKP’yi zor günlerbekliyor.

AKP Ateşe Körükle GidiyorHem sermaye güçlerinin ihtiyaç duy-duğu yeni pazarları elde etmek veucuz emek gücü stokunu arttırmakhem de kurulacak yeni Suriye’deKürtlerin statü kazanmasının önünegeçmek için hesaplar yapan AKP,taşeronluğunu yaptığı emperyaliz-min gölgesinde Esad rejimine tehdit-ler savuruyor.

Düne kadar dost ülke olarak lanseedilen Suriye’ye karşı, Hatay silahlımuhalefetin lojistik üssü hâline geti-

rilerek, olası bir savaşın tarafı halinegelen AKP, şimdi de bu olasılığın ger-çeğe dönüşmesi için kolları sıvamışgörünüyor.

Son olarak NATO’nun 5. maddesininişletilmesi için çağrıda bulunanErdoğan, ABD karşısında oluşmaktaolan Pakistan-İran-Irak-Hizbullahbloğunu karşısına alarak, yüklenmesigüç bir gerilimin altına giriyor. Hele kiKürt sorunu, Alevi sorunu gibi kenditemel demokrasi sorunlarını çözeme-miş durumdayken bunca düşmanedinmek, AKP’nin içeride ve dışarıdaçok cephede birden yıpranacağı birbataklığa koştuğunu gösteriyor.

İRTİFA­KAYBETMEYE­DEVAM­EDİYOR

Rejimin Meşruiyet Alanı Giderek Daralıyor

YİĞİTHAN KAVUKÇU

AKP’nin totaliter bir devlet aygıtıve ona uyumlu olacak suskun birtoplum yaratma uğraşı karşısın-da halkın hemen her kesimindenyükselen muhalif sesler, AKP’yiagresifleştiriyor ve yeni hatalaryapmaya zorluyor.

Uluslararası kredi derecelendir-me kuruluşlarından, sanatçılarakadar uzanan ve bir şekildeAKP’nin isteklerinden bağımsıztutum alan her özne hakaretemaruz kalıyor. Yüksek basınçaltında savrulunulan bu taham-mülsüz tutum ise rejimin meş-ruiyet alanını daha da daraltıyor.

1 Mayıs’ta alanları dolduranemekçiler, ezilen uluslar, kadın-lar, Aleviler, gençler devrimcidemokratik bir iktidar seçeneği-nin halk nezdinde her geçen gündaha çok karşılık bulmakta oldu-ğunu gösteriyor. Şimdi bizleredüşen görev, AKP’nin yaşadığıirtifa kaybını hızlandıracak adım-ları atmak: daha hızlı örgütlen-mek ve farklı alanlardaki direniş-lerin mücadelesini ortaklaştır-mak.

8.5.2012

AKP’nin Çöküşünü Hızlandıralım

Sermayenin sözcülerin-den Koç, yeni yatırımlar

için yeterince destekgörmediklerinden yakı-

narak daha çok teşvikve vergi muafiyeti ister-

ken, istatistikler vergiyükünü emekçilerin taşı-dığını şüpheye yer bırak-

mayacak şekilde göste-riyor. Kriz derinleştikçe,emekçilere kesilen fatu-ra ağırlaşacak ve doğa-

nın talanı hız kazanacak.

1 Mayıs’ta alanları dolduran emekçiler, ezilen uluslar, kadın-lar, Aleviler, gençler devrimci demokratik bir iktidar seçeneği-nin halk nezdinde her geçen gün daha çok karşılık bulduğunugösteriyor. Bizlere düşen görev, AKP’nin yaşadığı irtifa kaybı-nı hızlandıracak adımları atmak: daha hızlı örgütlenmek vefarklı alanlardaki direnişlerin mücadelesini ortaklaştırmak.

AKP

AKP

Page 6: TO-Gazete-46/18

Toplumsal Özgürlük: AKP’nin “AleviAçılımı”nın akıbeti ne oldu?

Kemal Bülbül: AKP’nin “AleviAçılımı” AKP’nin Alevilere veAleviliğe kapalı olunduğunun itirafıoldu. Hiç bir içtenliği ve samimiyetiolmayan “açılım", açılır açılmazkapandı. Zira AKP’nin kuruluş sebebive şu andaki amacı bu değil. AKPpolitikalarında, açılımın aksine asi-milasyon var. Zaten “Açılım” da asimi-lasyonun nihai hamlesi olarak düşü-nüldü ve bu amaçla planlandı. YoksaAKP’de Alevi inancını kabul edecekdemokratik zihniyet yoktur.

AKP ile olumlu ilişkiler kuranAlevilerin hareket içerisindeki sondurumu nedir?

Kamuoyunda böyle bir kanaat olsa daböyle bir şey yok. Kim ki bunlar?Aleviler içerisinde böyle bir grupveya topluluk yoktur. Bir, iki taneAKP’den beklentisi olan devşirmezihniyetli insan vardı, onlar da devşi-rilmenin karşılığını alıp gittiler.

AKP ve Tayyip Erdoğan’ın Alevilereyönelik tutumunu nasıl görüyorsu-nuz?

AKP ve Başbakan, inkârcı ve tekçizihniyetten kurtulamaz. Başbakanınçoğulcu demokratik bir kültürü yok-

tur. Dolayısıyla AKP ve Başbakanınzihniyetine göre bir Alevilik olacaksao da Sünniliğin taklitçisi ve takipçisiolmalıdır. Bu Alevi inancına, yoluna,tarihine ve yol ulularına yapılmış birhakarettir. Başbakan ve AKP zihniye-ti haddini aşarak ikide bir de Aleviliktanımı yapıyor. Aleviliği olduğu gibikabul edemez bunlar. BunlarHacıbektaş, Yunus Emre, Pir SultanAbdal, Seyit Rıza gibi ulularımızıninanç ve iman tarzını kabul etmezler.Tarihe bakın çok örneğini görürsü-nüz.

Başbakan’ın en son kullandığı “tekdin” sözü ne anlam ifade ediyor?

Türk/İslamcılık yapıyor. Tekçi veinkârcı davranıyor. Ama bir gerçeğide itiraf etmiş bulunuyor: TürkiyeCumhuriyeti devleti “Tek Din” mantı-ğı üzerine kurulmuştur! Devletin diniİslam gibi görünse de öyle değildir.Resmi devlet anlayışı ile Muaviyesoylu inancın bir sentezi olan devletdinidir. Son dönemlerde bu ikili itti-faka Amerika’nın, Pensilvanya’nın damayası eklenince tuhaf bir din ortayaçıkmıştır. Ama bu din tekçi ve inkâr-cı devletin oluşturduğu resmi devletdinidir. Alevilere dayatılan da bu din-dir.

CHP Alevilerin sorunlarına çözüm

bulabilir mi?

CHP’nin Alevilerle ilgili bir algısı yok-tur. CHP de Türk/İslamcı bir partidir.AKP Sağ Kemalist ise, CHP de solKemalist’tir. Ama söz konusuTürkiye’deki etnik ve inançsal kim-likler hele de Kürt ve Alevi sorunuolunca CHP ile AKP’nin bir farkı yok-tur. Her ikisi de asimilasyoncu birperspektife sahiptir. CHP’nin kendisiAlevi sorununun çözümünde birengeldir. Engelden çözüm çıkar mı?

Bugün devletten, sermayeden veCHP’den bağımsız bir Alevi hareketin-den söz etmek mümkün mü?

Mümkün tabi. Bu hareket daha dagelişecek. Hem de çok etkili olacak.

Politikada da belirleyici bir rol oyna-yacak. Lakin politikayı aktif olarakyapanlar bunun farkında değil. Vebunlara göre hala Alevi demekKemalist ve CHP’li demek. Öyle olma-dığı görülecek ama bu biraz zahmetliolacak.

Bu güçlerden bağımsız bir devrimci-demokratik bir Alevi hareketi yaratı-labilir mi?

Devrimci demokratik kavramı çokgerekli mi? Sadece Alevi olsalar yet-mez mi? Bana göre Aleviler her şey-den önce Alevi olurlarsa ortada sorunkalmaz. Yani Aleviliğin kendisi günü-müz sorunlarına çözüm bulmanınyöntem ve araçlarını da taşır. Ama birpolitika yapma biçimi olarak mutla-ka, demokratik olmaya, çoğulcuolmaya ve devrimci bir bakış açısıylayaşamı yorumlamaya gereksinim devardır.

Halkların Demokratik Kongresi(HDK) Alevi Hareketiyle güçlü ilişkilerkurabildi mi? Kuramadıysa neden?

Kuramadı! Çünkü HDK’de birçoksiyasal hareket gibi Alevilerin geliphiç koşulsuz kendilerine katılmasınıbekliyor. Bu doğru bir bakış açısıdeğil. HDK çok kimlikli, çok kültürlüTürkiye gerçeğine farklı pencereler-den bakarken geleneksel siyasetyapma anlayışından kurtulamıyor.HDK daha çok yeni bir oluşum ve olu-şumu oluşturanların sorunları tahliletme zihniyeti güncel değil.Devrimcilik günceli ve gerekli olanıyakalamak değil midir? HDK’dekiarkadaşlar Türkiye’nin çok kimlikli,çok kültürlü, çok inançlı yapısınatekabül edecek bir siyaset üretemi-yorlar. Umarım bu sorun aşılır. Vegeleneksel siyaset anlayışı ile bubelirttiğim sorunlara bakılmaz.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 20126 POLİTİKA

Söyleşi: AHMET SAYMADİ

“AKP­SAĞ­KEMALİST­CHP­SOL­KEMALİST’TİR”

Söz konusu Türkiye’deki etnik ve inançsal kimlikler hele de Kürt ve Alevisorunu olunca CHP ile AKP’nin bir farkı yoktur. Her ikisi de asimilasyoncu

bir perspektife sahiptir. CHP’nin kendisi Alevi sorununun çözümünde birengeldir. Engelden çözüm çıkar mı?

AKP’nin “Alevi Açılımı” AKP’nin Alevilere veAleviliğe kapalı olunduğunun itirafı oldu. Hiç biriçtenliği ve samimiyeti olmayan “açılım", açılır açıl-maz kapandı. Zira AKP’nin kuruluş sebebi ve şuandaki amacı bu değil. AKP politikalarında, açılı-mın aksine asimilasyon var. Zaten “Açılım” da asi-milasyonun nihai hamlesi olarak düşünüldü ve buamaçla planlandı. Yoksa AKP’de Alevi inancınıkabul edecek demokratik zihniyet yoktur.

Kemal Bülbül: TC Tek Din Mantığı Üzerine KurulmuşturPir Sultan Abdal

Kültür Derneği GenelBaşkanı ve Halkların

Demokratik KongresiGenel Meclis üyesi

Kemal Bülbül ileToplumsal Özgürlük

gazetesi olarak birsöyleşi yaptık.

Page 7: TO-Gazete-46/18

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK POLİTİKA 7HAZİRAN 2012

Halkların Demokratik Kongresi’nin(HDK) 12-13 Mayıs’ta Ankara’da top-lanan I. Genel Kurulu, Kongre’nin butopraklarda kök salmaya başladığını,başta AKP Hükümeti olmak üzereegemen siyasete karşı emekçilerin,ezilenlerin, halkların sözcüsü ve anamuhalefet gücü olmaya aday birörgütlenme olduğunu gösterdi.

I. Genel Kurul’a, 64 ilden HDK çalış-malarında yer alan, birey ve bileşenkurum temsilcilerinden oluşan 700kişilik bir topluluk katıldı. Türkiye’nindört bir yanından gelen yaklaşık 100katılımcının söz aldığı, çalışmalarınıaktardığı, görüş bildirdiği, eleştiri veönerilerde bulunduğu Genel Kurul,Kongre’nin siyasi ve örgütsel faaliye-tini değerlendirip yeni kararlar aldı.

Bir Dönemeç AlındıYaklaşık 7 ay önce, 2011 Ekim’indeyapılan Kuruluş Kongresi’nde,Kongre bileşeni kurum ve bireyler,Meclis tarzında ortak bir örgütlenmeve mücadele niyetini ve iradesiniortaya koymuş, birlikte yola koyul-muştu. Kongre bileşenleri oldukçageniş bir sol/demokrat politik yelpa-zeyi oluşturuyordu ve bileşenlerinçoğu Meclis tarzına aşina değildi.

Nitekim gerek çok farklı politik çizgi-lerin ortak yürüyüşünde ortaya çıkanuyumsuzluk sorunları, gerekseMeclis tarzının kavranıp yaşamageçirilmesindeki sıkıntılar,Kongre’nin bugüne kadarki pratiğineyavaşlatıcı, yer yer engelleyici etkiler-de bulundu. Açıkçası, Kongre 2011Ekim’inde önüne koyduğu Türkiyeçapında yerel örgütler, Meclisleroluşturma ve siyasal gündeme müda-hale etme, emekçi ve ezilenlerle güçlübağlar kurma hedefinin bir hayligerisinde kaldı.

Bütün bunlara rağmen, 12-13 Mayısbuluşması Kongre’nin Türkiye’nindört bir yanında -bütün eksiklik vezayıflıklarla birlikte- örgütlenen vepolitika yapan bir aktör olduğunuortaya koydu. Batman’dan Edirne’ye,Muğla’dan Trabzon’a, onlarca farklı

ilden gelen katılımcıların konuşmala-rında kendi bölgelerinde yaptıklarıçalışmaları aktarmaları, genel faali-yete ilişkin görüşlerini bildirmeleribile kendi başına ortak/yaygın örgütruhunun oluşmasına ve güçlenmesi-ne büyük katkıda bulundu.

7 ay önce ortaya konulan ortak yürü-yüş niyeti ve irade beyanı, I. GenelKurul’da artık somut bir olgu halinedönüşmüştü. Kongre’nin arkasındaartık 7 aylık bir pratik vardı; tahmin-ler ve varsayımlar üzerinden değil,gerçek sorunlar ve olanaklar üzerin-den tartışma yürütülüyordu. Enönemlisi, toprağa atılan tohum tut-muştu.

Kuşkusuz daha önümüzde yürünecekçok yol var. Kongre’nin bir halkörgütlenmesi olarak kuruluş süreci-nin daha başındayız. Her il ve ilçedeMeclisleri işçi ve emekçilerin, kadın-ların, halkların, inanç topluluklarının,tüm ezilenlerin öz örgütlenmesi ola-

rak kurmak ve işletmek büyük biremeği, iradeyi gerektiriyor. AmaKongre, I. Genel Kurul’uyla önemlibir dönemeci almış, iddialarınauygun halk hareketine dönüşmepotansiyelini ortaya koymuştur.Şimdi bu potansiyeli gerçeğe dönüş-türmek için daha çok enerji ve emekverme zamanıdır.

Ana Muhalefet AdayıI. Genel Kurul, 1 Mayıs’ın hemenardından toplandı. Ondan önce deNewroz kutlamaları vardı. Newroz’daHDK, Kürt illerinden Samsun’a,Antalya’ya, İstanbul’a kadar pek çok ilve ilçede kendisini gösterdi. AKPHükümeti tarafından yasaklanmışolmasına rağmen Newroz kutlamala-rı tüm Türkiye’de HDK tarafındançeşitli biçimlerde coşkuyla,meşru/fiili biçimde gerçekleştirildi.

Newroz coşkusu 1 Mayıs’a da yansı-dı. İstanbul ve başka birçok ilde Kürthalkı büyük bir kitlesellikle ve canlı-lıkla 1 Mayıs’a katıldı, rengini kattı.Pek çok ilde 1 Mayıs’ta alanlara çıkanHDK kortejleri göz doldurdu.

Bu yılın 1 Mayıs’ı her zamankinden

daha renkliydi. Kürtlerin yanı sıra butoprakların neredeyse tüm halkları,başta Aleviler olmak üzere inanç top-lulukları, kadınlar, LGBT bireyler,anti-kapitalist Müslümanlar, gençler,sanatçılar, futbol taraftar grupları…ve tabii ana güç olarak işçiler ve dev-rimci/sosyalist örgütler 1 Mayıs’takendi talepleriyle, pankartlarıylaalanlardaydı. Bütün bu toplumsal güç-ler, ister HDK içinde kendilerini ifadeetsinler, ister etmesinler, Kongre fik-riyatının toplumda geniş bir meşrui-yet ve yaygınlaşma olanağına sahipolduğunu gösterdi. Aynı zamandaHDK’nın bu toplumsal dinamiklerikapsama görevinin aciliyetini ortayakoydu.

CHP’nin burjuva demokratlık anla-mında bile demokrat bir politika izle-memesi, -son 1 Mayıs’ta da görüldüğügibi- AKP’nin oligarşik-totaliter yenirejimine karşı toplumsal muhalefetiarkasına alma yeteneğinin bulunma-ması, HDK’nın ana muhalefet gücüolarak ortaya çıkma olanağını güçlen-diriyor. Yeter ki HDK mevcut maddizemin üzerinde kendisini hızla birhalk örgütlenmesi olarak kurabilsin,yaratıcı ve cesur hamleler yapabilsin.

HALİT ELÇİ

KONGRE:­BİR­ADIM­DAHA­İLERİ

Kongre’nin bir halk örgütlenmesi olarak kuru-luş sürecinin daha başındayız. Her il ve ilçede

Meclisleri tüm emekçilerin ve ezilenlerin özörgütlenmesi olarak kurmak ve işletmek büyük

bir emeği, iradeyi gerektiriyor. Ama Kongre, I.Genel Kurul’uyla önemli bir dönemeci almış,iddialarına uygun halk hareketine dönüşme

potansiyelini ortaya koymuştur.

12-13 Mayıs buluşmasıKongre’nin Türkiye’nin

dört bir yanında -bütüneksiklik ve zayıflıklarlabirlikte- örgütlenen ve

politika yapan bir aktörolduğunu ortaya

koydu. Onlarca farklıilden gelen katılımcıla-

rın konuşmalarındakendi bölgelerinde yap-

tıkları çalışmalarıaktarmaları, genel faa-liyete ilişkin görüşlerini

bildirmeleri bile kendibaşına ortak/yaygın

örgüt ruhunun oluşma-sına ve güçlenmesine

büyük katkıda bulundu.

HDK I. Genel Kurulu Toplandı

I. Genel Kurul’da birçok önemli konu-nun yanı sıra önümüzdeki seçimlereyönelik olarak bir parti kurma kararıda alındı. Aslında böylesi bir partininkuruluşu için hazırlık yapılması kararıkuruluş kongresinde alınmıştı. Bu kezKongre önüne bir takvim koyarakbütün hazırlıkların II. Genel Kurul’akadar bitirilmesini kararlaştırdı.

HDK’nın seslendiği, destek aldığı(başta örgütlü Kürt halkı/BDP) ve kap-samayı amaçladığı geniş toplumsalzeminin önümüzdeki Yerel Seçimler,Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve GenelSeçim’e gereğince yansıtılabilmesiiçin bir ortak partinin kurulmasınaihtiyaç olduğu açıktır.

Ancak, Genel Kurul kararında da açık-

ça belirtildiği gibi, esas olanın Kongre,Meclis tarzı örgütlenme olduğununaltı kalın biçimde çizilmelidir. PartininKongre’nin bir aracı olduğunu, aslaonun yerine geçemeyeceğini vurgula-mak gerekir. Bu vurgu ısrarla yapılma-lıdır; çünkü böylesi bir hareket içinparti formu -Meclis örgütlenmesininaksine- HDK mensuplarına ve kitlezeminimize siyasal kültür olarak alışıl-dık geldiği, legalitenin “rahatlığı”nısunduğu için çekim merkezi olma,böylece Meclislerin varlığını veya işle-yişini felce uğratma riskini taşır. Buriski göze almalıyız; ama Meclislerin -parti formunun aksine- doğrudandemokrasiyi ve en geniş çeşitliliğiiçermesi yeteneğini, olanağını ödün-süzce korumalıyız.

Parti Gerekli, Meclisler Esastır

Page 8: TO-Gazete-46/18

Bu yılın 1 Mayıs’ında en çok dikkatçeken gelişmelerden biri, “Anti-kapi-talist Müslümanlar”ın kortej halindeİstanbul 1 Mayıs Alanı’na yürümesiy-di. Grup, simgesel bir eylemle başla-mıştı yürüyüşüne. Önce FatihCamii’nde iş cinayetlerinde ölen işçi-ler için gıyabi cenaze namazı kılın-mıştı. Burada cemaate imamlık edenİhsan Eliaçık, 40 yıl önce İslam adınadavranan kimilerinin aynı camidenamaz kıldıktan sonra 6. Filo’yu pro-testo eden Deniz Gezmiş’lere saldırdı-ğını, şimdi kendilerinin bu mirasıreddederek solcularla birlikte 1Mayıs’ı kutlamak üzere yola çıkacak-larını söyledi. Kapitalizm karşıtı slo-ganlar atarak 1 Mayıs Alanı’na yürü-yen grubun önünde, Türkçe, Kürtçe,Arapça ve Ermenice “Kölelere Özgür-lük” yazan bir pankart yer alıyordu.

Kendilerini “Anti-kapitalist Müslü-manlar” olarak adlandıran, İhsanEliaçık’ın düşünsel liderliğini yaptığıtopluluk, pek çok cesurca adımlar ata-rak, en önemlisi de mevcut egemenkapitalist düşünceyle arasına keskinsınırlar çizerek diğer İslami muhalifçevre ve hareketlerden ayrı bir konu-ma yerleşiyor.

Mülk HalkındırÖzellikle kapitalizmin can damarıolan mülkiyete yönelik görüşleri,kapitalizme cepheden bir saldırı anla-mına geliyor. İhsan Eliaçık, İranlıdüşünür Ali Şeriati’den ilhamla,Kur’an’da “Allah” geçen her yerdeonun yerine “halk” kavramı kullanı-lırsa hiçbir anlam değişikliğinin olma-yacağını ileri sürüyor. Yani “MülkAllah’ındır” ile “Mülk halkındır” ifade-lerinin aynı anlama geldiğini söylüyor.Böylece, dünyadaki tüm yeraltı ve yer-üstü zenginliklerinin insanların ortakmülkü olduğu/olması gerektiği görü-şüne varıyor. Keza Eliaçık, insanlararasında tam eşitliğin kurulmasının,

zengin/yoksul farkının (ahrette değil,bu dünyada) bütünüyle ortadan kalk-masının Allah’ın emri olduğunu, birkonut ve bir binek (at, araba) dışındakazanılan her şeyin derhal yoksullaradağıtılması gerektiğini söylüyor.(Örneğin bkz. Toplumsal Özgürlük,2011 Ekim, sayı: 40, İhsan Eliaçık ilesöyleşi.)

Kuşkusuz bu hareket henüz bir top-lumsal güç haline gelebilmiş değil;şimdilik öncü bir grup görünümüveriyor. Özellikle 1 Mayıs çıkışındansonra düzenin kolluk kuvvetleri-nin/yargının fiziksel baskısından,egemen İslami “ulema”nın “sapkın-

lık”la suçlayan fetvalarına, medyadakiCemaat/AKP kalemşorlarının reddi-ye ve karalamalarına kadar çok yönlübir saldırıya uğramaları beklenmeli-dir. Bir yandan bu gerilimi yüklenir-ken, diğer yandan kitlelerle bağkurma (günlük politika geliştirme vebunu örgütlenmeye dönüştürme)yeteneğini göstermeleri gerekiyor.Bunun ne ölçüde gerçekleşeceğiniönümüzde yıllarda göreceğiz.

İslamiyet’in Yoksullardan Yana YorumuAma böylesi, İslamiyet’i yoksulla-rın/emekçilerin cephesinden yorum-layan bir siyasi hareketin ortaya çık-masının ve bir toplumsal gerçeklikhaline gelmesinin maddi olanakları-nın bulunduğu açıktır. AKP’nin 10 yıl-lık iktidarı döneminde maddi zeminbu tür bir gelişme için çok daha elve-rişli hale gelmiştir. Zaten “Anti-kapita-list Müslümanlar” hareketinin tam dabu dönemde ortaya çıkması (bir siya-si hareket olarak) tesadüf değildir.

Türkiye’de kapitalizmin gelişmesi veyerel sermayenin küresel sermayey-le bütünleşmesi sürecinin derinleş-mesiyle paralel olarak, geçmişte-80’li yıllara kadar- taşra eşrafı vetefeci-bezirgan konumunu koruyanAnadolu sermayesi 12 Eylül-TurgutÖzal dönemiyle birlikte palazlanmışve özellikle AKP iktidarı dönemindehızla büyümesini sürdürmüştür.Eşzamanlı ve etkileşimli olarak ger-çekleşen geniş kitlelerin kırlardanşehirlere göçü, eğitim, iletişim, kültüralanlarındaki hızlı modernleşme, aynı

anda hem toplumdaki sınıfsal ayrış-mayı hızlandırıp ezen ve ezilenlerarasındaki uçurumu büyütmüş, hemde geleneksel (köy/kasaba kökenli)dayanışmacı kültürün parçalanması-na yol açmıştır.

AKP İktidarı ve Sınıfsal Ayrışma Yine aynı dönem, sermaye sınıfınıniktidarı Ordu-merkezli geleneksel“devlet-sınıfı”ndan kendi ellerinegeçirme kavgasını verdiği dönemdir.Konjonktürün cilveleri bu operasyo-nu yapmayı AKP’ye “nasip” etmiştir.Bu ise, AKP eliyle, geçmişte ege-men/yönetici Kemalist elit tabakatarafından aşağılanan ve dışlanangeniş Sünni-Müslüman kitlenin siya-sal sisteme içerilmesine ve o kitleiçindeki yeni İslami elitin de devletinkritik konumlarını (genel olarak ikti-darı) ele geçirmesine olanak sağla-mıştır.

Bir yandan toplum içindeki maddisınıfsal ayrışma; diğer yandanMüslüman kitleler içindeki “dışlan-mışlık” duygusunun ortadan kalkma-sı ve onunla birlikte cemaat-içi daya-nışma ruhunun gereksizleşmesi,diğer yandan da yeni palazlananMüslüman burjuvaların görgüsüzcesergiledikleri lüks tüketim ve yaşamtarzları, sınıfsal çelişkilerin ve zen-gin-yoksul, ezen-ezilen karşıtlığınınbütün keskinliğiyle görünür hale gel-mesine yol açtı. Anti-kapitalistMüslümanlar hareketi işte bu tarih-sel zemin ve güncellik içinde çıkışyaptı.

TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK HAZİRAN 20128 POLİTİKA

İslamiyet’i yoksulların/emekçilerin cephesindenyorumlayan bir siyasi hareketin ortaya çıkmasınınve bir toplumsal gerçeklik haline gelmesininmaddi olanaklarının bulunduğu açıktır. AKP’nin 10 yıllık iktidarı döneminde maddi zemin bu tür bir gelişme için çok daha elverişli hale gelmiştir.Zaten “Anti-kapitalist Müslümanlar” hareketinintam da bu dönemde ortaya çıkması (bir siyasihareket olarak) tesadüf değildir.

Yoksullar/Emekçiler Cephesinden İslamiyet Yeniden Yorumlanıyor

HALİT ELÇİ Bir yandan toplum için-deki maddi sınıfsalayrışma; diğer yandanAKP iktidarındaMüslüman kitleler için-deki “dışlanmışlık”duygusunun ortadankalkması ve onunla bir-likte cemaat-içi daya-nışma ruhunun gerek-sizleşmesi, diğer yan-dan da yeni palazlananMüslüman burjuvala-rın görgüsüzce sergile-dikleri lüks tüketim veyaşam tarzları, sınıfsalçelişkilerin ve zengin-yoksul, ezen-ezilen kar-şıtlığının bütün keskin-liğiyle görünür halegelmesine yol açtı.

ANTİ-KAPİTALİST­MÜSLÜMANLAR

Toplumsal Özgürlükçüler Müslümanyoksullar/emekçiler içinde anti-kapita-list bir hareketin maddi zeminininbulunduğu tespitini çoktandır yapıyor-du. 2003’te yapılan Toplumsal Özgür-lük Platformu I. Konferansı’nda“Siyasal İslam” başlıklı kararda şöyledeniyordu: “Anadolu’nun yoksulMüslümanlarının ... kendilerini dire-nişçi ve devrimci Müslümanlar olarakifade etmeleri potansiyelleri,Müslümanlığın yoksulların devrimciyorumuna tabi tutulması olasılığı, şim-

diki somut tarih-sel gerçeklik için-de gittikçe güçle-niyor.”

Keza Eylül2011’de yapılan IV. Konferans’ın“Yoksul Müslümanlar” başlıklı kararın-da da şunlar yazılıdır: “...Konferansımız, TÖPG’nin yoksulMüslümanların eşitlik, adalet, özgür-lük taleplerinin, sömürüye karşı müca-delelerinin yanında olacağını ilan eder.TÖPG, sosyalist bir politik programetrafında mücadele etmek isteyenMüslümanlara kapılarını açarken; olasıbir Yoksul Müslümanlar Hareketi’ninmeşruiyetini tanır, onu yakın ittifakgüçleri arasında görür.”

Toplumsal Özgürlük’ünÖngörüsü Doğrulanıyor

Page 9: TO-Gazete-46/18

MART 2011 TOP LUM SAL ÖZ GÜR LÜK EKONOMİ 9

Mutlaka çözülmesi gereken, “halle-dilmesi” gereken bir mesele “Ermenisoykırımı” ancak bir o kadar da zorbir mesele! Deveye hendek atlatmakkadar zor! Resmi ideoloji tarafındankuşatılmış bir alanda konuşmak veyazmak zorunda bırakıldığımız birmesele…

Senden önce yazılanlara, ailendenduyduklarına, gerçekliğe karşı geliş-tirilmiş bir karşı tez var. Bu karşı tez,resmiyet kazanmış, devletin, bürok-rasinin, üniversitelerin, MilliEğitimin, oradan da toplumun genelkabulü haline gelmiş. Kısaca, tabuyadönüşmüş. Bir Ermeni olarak bile butabudan etkilenmemek mümkündeğil. Özellikle de sırf başın belayagirmesin diye bu konu ailen tarafın-dan bile senden uzak tutulmuşsa…

Normal şartlarda her Ermeni, 100 yılönce neler yaşandığını aile hikâyele-rinden, çevresinden bilir. TürkiyeliErmenilerin hemen tamamıİstanbul’da yaşamakla birlikte, çokazı İstanbulludur. HerkesinAnadolu’da, geride bırakıp geldiği birmemleketi vardır ve bu memlekettenayrılma “serüveni” en gerçekçi haliy-le tarihi açıklar. Doğal olarak bölükpörçük bir anlatımdır bu.

İnsanlar, esas olarak kendi aileleri-nin, bilemedin, kendi köylerininhikâyesini anlatabilirler. Bu anlatım-lardan bütünsel bir algı çıkarabilmekiçin kaynaklara ihtiyaç vardır. Ancakbu kaynaklar uzun yıllar sakıncalısayılmışlar, çok ulaşılamaz olmuşlar-dır.

İnsanlar Cumhuriyet tarihi boyunca

kitapların başlarına dert olma ihtima-linden öylesine korktular ki, yine herErmeni ailesi şu veya bu baskı döne-minde ne çok kitap yaktığını, imhaettiğini anlatabilir. Ancak günümüz-de bu konuda tam tersine eğilimler de

mevcut. Türkiye’de son 10-15 yılda1915 olaylarına dair yayınlanankitaplar, bu alanda eşi görülmemişbir yayın zenginliği yarattı. Bu da,okur-yazar olan herkese yeni birsorumluluk yükledi.

Bilmek Sorumluluk DemektirArtık “Ben bilmiyordum”, “Ben duy-madım” demek, geçerli bir özür sayıl-mayacak. Bilmemenin ayıplanacağıbir zaman dilimindeyiz. Mesela, enazından niyetimizle ilgili: bilmiyormuyuz? Yoksa bilmek mi istemiyo-ruz? Zira bilmek de yeni sorumluluk-lar dayatıyor. Ancak yalın gerçeklikşu: Artık Türkiye, yıllardan beri üzeriörtülenlerle yüzleşmek zorunda oldu-ğu bir sürecin içerisindedir.

Devletliler tarafından 1915 uygulan-dı, Ermeniler bu acıyı, yani “büyükfelaketi” yaşadı ve birkaç yıl içindesoykırımın üzeri örtüldü. 1938yaşandı ve insanlar yıllar boyunca“Dersimliyim” diyemez hale getirildi-ler. 1938’de Edirne’de neler olduğunubugün öğreniyoruz. 1940’lı yıllardagayrimüslimler 20 kura askerlikuygulamasına tabi tutulurken, herke-sin aklında yeni bir soykırımın önhazırlığı ihtimali belirmişti. Ancakkimse feryat edemedi. Varlık vergisiadı altında talep edilenler, akla ziyanoranlardaydı ama insanların itirazhakkı, çıkan yasayla engellenmiştibile.

Daha yakın zamanlarda yaşananMaraş-Çorum katliamları, Fatsa’daseçilmiş belediye başkanına karşıuygulanan devlet terörü, akabinde 12Eylül darbesiyle tüm ülkenin terörizeedilmesi, 1 Mayıs provokasyonu, tep-kisizlik duvarında kayboldu.Cuntacılar ve devamcıları, anayasayamadde ekleyip, yeni yasalar çıkarıpsorgulanmazlıklarını sağlama aldılar.

Fakat bugün, tatminkâr olmasa bile,nereye varacağı belli olmasa bile, KenanEvren ve Tahsin Şahinkaya’ya karşı açıl-mış bir dava var. Türkiye CumhuriyetiBaşbakanı, samimiyeti sorgulanabilirolsa bile, devletin 1938’de yaptıkların-dan ötürü Dersimlilerden özür diledi.Bu değerli bir aşama. Ve bu aşamanınsonuçları, yani Türkiye’deki arınmasüreci kaçınılmaz olarak 1915’le dehesaplaşmak zorunda.

Lakin 1915 soykırımına devletin pence-resinden bakacak olursak, ölülere dahi

saygısının olmadığını çok net görüyo-ruz. Örneğin, Fransa’nın Ermeni soykırı-mını kabul etmeyenleri cezalandıranyasası, ifade özgürlüğü kapsamındaeleştirildi. Her ne kadar haklı da olsa, bueleştiriyi Türkiye Cumhuriyeti gibi 100küsur gazeteciyi tutuklu bulunduran birdevletin yapması, ironiden başka birsonuca götürmüyor bizi.

Öte yandan, her konuda birbirlerineters düşen AKP, CHP ve MHP’nin Ermenimeselesinde aynı dili konuşması, bugü-ne dek iktidarda olan hiçbir devletin

soykırım hakkında inkârdan başka poli-tika sergilememesin en büyük kanıtı.Bunun son örneğini, mevcut iktidar par-tisinin atadığı İçişleri Bakanı’nın HocalıKatliamını “anma” gününde Taksim’deon binlerce insana yaptığı hamaset içe-ren konuşmasında gördük.

Tabii ki, 1915’ten öncesinde deErmenilere olduğu gibi daha pek çokhalka sayısız zulümler yaşatılmıştır. Amaeski savunma bakanı Vecdi Gönül’ün debelirttiği gibi, Türkiye CumhuriyetiDevleti, Ermeni soykırımı ve Rum

mübadelesi üzerine yükselmektedir.

Bundan dolayıdır ki yüzleşme, tam da o

noktadan, yani devletin kuruluşundan

başlamak zorunda.

1915’e dönecek olursak, Şair Kevork

Emin’in sözleri, Türkiye Cumhuriyeti

Devleti’ne soykırımı hiçbir zaman unut-

mayacağını, unutamayacağını şu sözler-

le ifade ediyor: “Size kim dedi bizi böyle

darmadağın, tarumar edin diye? Şimdi

her gökyüzüne baktığınızda yıldız yıldız

bizi göreceksiniz.”

1938 Dersim Katliamı İçin Başbakan Özür Dilese de…

1938 yaşandı ve insanlar yıllar boyunca“Dersimliyim” diyemez hale getirildiler. 1938’de

Edirne’de neler olduğunu bugün öğreniyoruz.1940’lı yıllarda gayrimüslimler 20 kura askerlikuygulamasına tabi tutulurken, herkesin aklında

yeni bir soykırımın ön hazırlığı ihtimali belirmişti.Ancak kimse feryat

edemedi.

VARTAN ESTUKYAN

DEVLET­1915’LE­HESAPLAŞMAK­ZORUNDA

“Size Kim Dedi Bizi Böyle Darmadağın, Tarumar Edin Diye?”

Fransa’nın Ermeni soykırımını kabul etmeyenlericezalandıran yasası, ifade özgürlüğü kapsamın-da eleştirildi. Her ne kadar haklı da olsa, bu eleştiriyi Türkiye Cumhuriyeti gibi 100 küsurgazeteciyi tutuklu bulunduran bir devletin yap-ması, ironiden başka bir sonuca götürmüyor bizi.

Page 10: TO-Gazete-46/18

Türkiye ekonomisi 2010’da ve2011’de yoğun dış kaynak girişiyleyüzde 9 oranında büyüme gösterdi.Yüksek cari açıklı bu büyüme trendi,ekonomide kırılganlık riskini içindetaşıyor.

2012 yılında da ABD Merkez Bankasıve Avrupa Merkez Bankası’nın yarat-tığı likidite bolluğuna bağlı olarak,Türkiye’ye dış kaynak girişi devamediyor. Yılın birinci çeyreğindekiveriler ithalata dayalı büyümenin sür-düğünü ortaya koydu. Şimdilik eko-nomik panorama (yumuşak inişerağmen) pozitif bir görünüm veriyor.Özellikle kamu maliyesi siyasal ikti-dara önemli manevralar yapma ola-nağı kazandırıyor. Kamu bütçesininkontrolüyle en başta faizler yüksektutularak spekülatif sermayeninTürkiye’ye yönelmesi sağlanıyor.Gerektiğinde döviz kuruna müdahaleediliyor ve şiddetli sapmalardankorunuluyor. İç talep daralmalarınınyaratacağı orta vadede sorunlardankurtulmak için ise çeşitli hamlelergerçekleştiriliyor.

2012 yılında AKP iktidarı yüzde 4’lükbir büyüme beklediğini açıkladı.Aslında ekonominin bütün paramet-releri yoğun dış finansmana bağlışekilleniyor. Özellikle yüksek faizpolitikalarıyla dış kaynağın ülkeyegirişi sürekli kılınmaya çalışılıyor.Fakat küresel ve bölgesel risklerinyoğunlaşması 2012’de ekonomikgöstergelerini alt üst edebilir.IMF’nin son raporu bu riskleri işaretediyor.

IMF Raporu: Keskin YavaşlamaIMF, 2011 Dünya EkonomikGörünüm raporunu açıkladı.

Raporda Türkiye için makro-ekono-mik politikalarla ilgili kaygılar belir-tildi. Rapora göre 2011’de yüzde 8.5artan reel GSMH’sı, 2012’de yüzde2.3, 2013’de ise yüzde 3.2 büyümekaydedecek.

Raporda cari açık 2011’de GSMH’nınyüzde 9.9 düzeyinde gösterildi.

2012’de yüzde 8.8, 2013’de ise yüzde8.2 düzeyinde bekleniyor. Ayrıcaişsizliğin artacağı tahmin ediliyor.2011’de yüzde 9,9 oranında gösteri-len işsizlik, 2012‘de yüzde 10.3,2013‘de ise yüzde 10.5 olacağı düşü-nülüyor.

IMF, küresel düzeyde krizin devamettiğini açıkladı. Ayrıca risk vurgularıyaptı. Türkiye’de ise “keskin biryavaşlama” beklendiğini belirtti.Ayrıca yüksek cari açığın altı çizildi.Daha önce The Economist’de Türkiyeekonomisinin küresel parasal akım-lara karşı son derece kırılgan olduğusöylenmişti.

Likidite Bolluğu Nereye Kadar?2012’de küresel düzeyde durgunlu-ğun derinleşmesi bekleniyor. Özellik-le Avro bölgesi krizin odak alanınadönüştü. AB’de mali krizin yayılmaihtimali yükseliyor. Ortadoğu’dakisürekli savaş hali krizi derinleştiricirol oynuyor. Ayrıca Çin yüzde 8.5

oranında beklenen büyüme hızınınyüzde 4 civarında seyretmesi küreseldüzeyde sarsıcı etki yaratacaktır.

Bu koşullarda ECB’nin ve FED’ninlikidite bolluğuyla yaşanan krizinderinleşmesini engelleme çabası, pal-yatif bir hamle olarak kalabilir.Likidite bolluğu en fazla geçiciçözümler yaratabilir, ya da krizi öte-leme şansı verir. Aynı adım krizindaha yıkıcı bir seyir içine girmesinede yol açabilir.

Aşırı derecede para basılmasıylametropollerde yaşanan (ve gidereksertleşen) durgunluğun birleşmesikaçınılmaz olarak ciddi enflasyonistbaskı yaratacaktır. Bu gelişme yenibir sarmalı doğurur. Enflasyonistbaskı, küresel düzeyde durgunluğuartırır ve krizi derinleştirir. İşsizliğinyoğunlaşması ve yoksulluğun kro-nikleşmesi bu gelişmelerin doğalsonucudur.

Ayrıca 2012’deki jeo-politik gelişme-ler, Suriye ve İran savaşının direktsonuçlarından biri petrol fiyatlarınınyükselmesidir.

Bu durumun somut yansıması spe-külatif sermayenin Avro ve Dolarıterkederek, petrol dahil temel ihtiyaçniteliğindeki maddelere yönelmesiolacaktır. Bu da bir başka düzlemdesert küresel dalgalanmaları ve krizitetikleyici faktördür.

EKONOMİ10 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

VOLKAN YARAŞIR

Krizin derinleşmesinin varyantla-rını gösteren bu gelişmeler,Türkiye ekonomisinde büyükşokları ve sarsıntıları beraberin-de getirebilir. En başta metropol-lerde faizlerin artmasına paralelolarak, kısa vadeli spekülatif paraakımının Türkiye’yi hızla terketmesi ekonominin felç olmasıdemektir. Ekonominin dış kayna-ğa yapısal bağımlılığı düşünüldü-ğünde, bu süreç Türkiye ekono-misinin çöküşünün önünü açar.

Bu dinamiklerin ortada olduğukoşullarda AKP hükümeti finanskapitalin karşı devrimci stratejisi-ni en sert bir şekilde hayata geçi-riyor. Çeşitli mistifikasyon ope-rasyonlarıyla Türkiye’nin ihracat-ta rekabet gücünün artması vecari açığın riskli noktanın altınaçekilmesi için işgücü piyasaları-nın esnekleştirilmesi gerektiğinisöylüyor. Halkın tasarruf yapma-sını istiyor. Ve tam bir yağma vetalan politikası uyguluyor. Israrlaradikal özelleştirmelere devamediyor. TC’nin transformasyonu-na bağlı yasama ve yargınınbütünüyle yürütmeye tabi olma-sının bir yansıması olarak, yargı-nın bazı özelleştirmelerde yürüt-meyi durdurma kararı BakanlarKurulu’nun son sözü söylemesiy-le aşılıyor.

AKP iktidarının Tüpraş’ın yüzde14.76’sını yeniden özelleştirmeprogramına alması bunlardanbiridir. Ayrıca siyasal iktidarınönünde TCDD’nın , DevletTiyatroları’nın, limanların,ormanların, denizlerin özelleşti-rilmesi var. Finans kapital için herşey metalaşıyor, her şey satılıyor.

Kısacası AKP iktidarı işçi ve emek-çi yığınlara sistematik ve çokyönlü saldırılarını derinleştiriyor.Hayatın her alanını metalaştırı-yor. Krizi finans kapitalin birboyun eğdirme, köleleştirme vesefilleştirme fırsatına dönüştürü-yor.

2012, 1 Mayıs’ı finans kapitalinsaldırılarına çok net bir yanıtoldu. 2012, 1 Mayısı’nın ruhunutek bir kelimeyle özetlemek gere-kirse, krize ve bütün bu saldırıla-ra karşı sınıfsal öfkenin ve kininboyutunu ortaya koydu. Bu sınıf-sal öfke ve kinle besleneceğiz, buyıkıcı sınıfsal öfke ve kin açığaçıkarıp kristalize edeceğiz. Çünküacil görev bu...

Kriz ve AKP İktidarı

2012’de küresel düzeyde durgunluğun derinleşmesibekleniyor. Özellikle Avro bölgesi krizin odak alanı-na dönüştü. AB’ de mali krizin yayılma ihtimali yük-seliyor. Ortadoğu’daki sürekli savaş hali krizi derin-leştirici rol oynuyor. Ayrıca Çin yüzde 8.5 oranındabeklenen büyüme hızının yüzde 4 civarında seyret-mesi küresel düzeyde sarsıcı etki yaratacaktır.

Ekonomide Belirsizlik Artıyor: Şiddetli Durgunluğa Doğru

AKP iktidarı işçi ve emekçi yığınlara sistematikve çok yönlü saldırılarını derinleştiriyor. Hayatınher alanını metalaştırıyor. Krizi finans kapitalinbir boyun eğdirme, köleleştirme ve sefilleştirmefırsatına dönüştürüyor.

LİMANLAR,­ORMANLAR,­DENİZLER,­TİYATROLAR…

ARTIK­HERŞEY­SATILIK

Page 11: TO-Gazete-46/18

Uyuşturucu, dünyanın hemen yeryerinde güncel ve aynı zamanda top-lumsal olan bir sorundur. Dünyainsanlığı için çok ciddi bir tehlikeoluşturan uyuşturucu, uluslar arasıkapitalist güçler tarafından, toplum-sal mücadelelerin etkisizleştirilmesiiçin çok bilinçli olarak kullandıklarıen barbar ve en tehlikeli yöntemler-den biridir.

Toplumsal hareketlere yönelik uygu-ladıkları çok yönlü şiddet içerikli sal-dırılar politik güçleri kolay kolayortadan kaldıramaz. Ancak onlarındayandığı toplumsal taban eritilmeyebaşlandığı andan itibaren en önemlibaşarı elde etmiş olunur.

Örneğin “AB Üye Devletleri,Hırvatistan ve Türkiye’de 2008 yılın-da 15 ila 16 yaşındaki yaklaşık 4,7milyon öğrencinin hayatında en azbir kez esrar kullandığının” tespitedilmesi, hemen her ülkede ciddi birsorun haline gelen toplumsal bunalı-mın, kültürel yozlaşmanın ve kişilikolarak çürümenin en somut örnekle-rinden biridir. Bu nedenle egemen-ler, kendi siyasal iktidarlarını koru-mak için dünyanın değişik ülkelerin-de uyuşturucu pazarını toplumsalçürümenin bir aracı olarak kullan-maktadırlar.

Uyuşturucu Ticaretinin İş Hacmi 780 Milyar DolarBirleşmiş Milletler tarafından hazırla-nan verilerine göre dünya genelindeuyuşturucu ticaretinin iş hacmi yak-laşık 780 milyar dolar. Resmi olma-yan rakamlara göre ise 1,2 trilyondoları bulan uyuşturucu paralarıuluslararası bankalar tarafındanaklanmaktadır. Bunların başındadeğişik ülkelerdeki darbelerde aktifrol almış Amerika’da Citi Bank,İngiltere’de HSBC, Almanya’da eskiadıyla Dresdner Bank ve ayrıcaVatikan, İsviçre, Lüksemburg, KuzeyKıbrıs Türk kesimindeki bazı banka-lar geliyor. Bu bankalarda aklananparalar daha sonra Dünya Bankası veİMF gibi kurumlara aktarılıp, yüksekfaizlerle geri kalmış ülkelere borç ola-

rak verilmektedir.

Kapitalist sistemin genel küreselleş-me eğilimi uyuşturucu sektöründe degörülmektedir. Uluslararası mafyaolarak bilinen “yasadışı” gruplar,kapitalist küresel ekonomi için“meşru” bir yapıya sahip olup küre-sel tekeller tarafından yönlendiril-mektedirler.

Küresel işgalci güç ABD, Afganistan’ıişgal ederken aynı zamanda, bu ülke-deki uyuşturucu üretimine son vere-ceğini iddia etmişti. Ama beklenintersi oldu. Bugün küresel güçlerinişgali altında bulunan Afganistan’da1,9 milyon dönüm arazide haşhaşüretimi yapılmaktadır ve dünya eroinüretiminin yüzde 87’sinin ham mad-desi bu ülkeden karşılanmaktadır.Eroin’in öz maddesi olan haşhaş üre-timi, bu ülkenin GSMH’nin yüzde35’ini oluşturuyor.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve SuçOfisi, “2007 yılı için potansiyel koka-in üretiminin 994 ton saf kokain hid-roklorüre karşılık geldiğini” tahminetmiş olup bunun yüzde 61’indenKolombiya, yüzde 29’undan Peru veyüzde 10’undan da Bolivya sorumlu-dur. Dağıtılan laboratuarların sayısı-nın analizi, üretimin çoğunun bu üçülkede yoğunlaşmakla beraber,Kuzey Amerika ve Avrupa’daki ana

tüketici pazarlarına ihraç edildiğinigöstermektedir. 2008 yılındaAvrupa’da ele geçen kokain miktarise 121 tondur.

2008 yılı verilerine göre dünya gene-linde Esrar üretimi ise 46.600 ton-dur. Dünya’da esrar ya da kenevirüretiminin en yüksek olduğu ülkeler-den biri Fas’tır. 2007’de, 134.000hektarlık alanda esrar üretimi yapıl-mış. 2006 yılında, dünya çapında41.000 ton olan kenevir üretiminden5.230 ton bitkisel kenevir ve 1.025ton kenevir reçinesi ele geçirilmiş.Ayrıca son yıllarda AB ülkelerindeesrar üretimi hızla artmaktadır.Örneğin İngiltere’de 2005-06 yılla-rında Londra’da alan başına ortalama400 bitki bulunan 1.500’ün üzerinde‘kenevir çiftliği’ kapatılmış. Kapatılançiftlikler, açık olanların ancak yüzde27’sini oluşturduğu dikkate alındı-ğında, esrar üretiminin İngiltere’deçok ileri boyutlarda olduğunu anla-mak mümkün.

2006 yılında, son yıllarda çok hızlıgelişen ve kimyasal uyuşturucu ola-rak bilinen amfetamin üretimi 126tondur. Aynı yıl İspanya’da ele geçentoplam hap ise 390.000 olup üretimi-nin yüzde 79’u ise Doğu Avrupa’dakilaboratuarlarda üretilmektedir.

Kimyasal metamfetamin üretimi isedaha çok Kuzey Amerika, Doğu veGüneydoğu Asya’dır. 2006’da, küre-sel metamfetamin üretiminin 266 tonolduğu tahmin edilmiş olup, bu orandiğer tüm yasadışı sentetik uyuşturu-cuların oranlarını aşıyor. 2006’dadünya çapında 15,8 ton civarındametamfetamin ele geçirildi. 2006’daÇek Cumhuriyetinde 400’ün üzerin-de küçük ölçekli “mutfak laboratuarı”

bulunduğu tespit edildi, 2008 yılın-dan üretilen Ecstasy ise yaklaşık ola-rak 27 milyon adettir ve üretim mer-kezi Batı Avrupa’dır.

Resmi Rakamlarda 638MilyonKişi Uyuşturucu Bağımlısı!Birleşmiş Milletler tarafından hazırla-nan raporlara göre dünya’da uyuştu-rucu kullananların tahmini oranı,Kokain; 27 milyon, Eroin; 33 milyon,Esrar; 378 milyon, ayrıca Crack,Alphetain, Ecstasy, Sonstige gibiuyuşturucu hap kullanıcısı yaklaşıkolarak 200 milyon. Gerçek rakamlartam olarak bilinmemesine rağmenküresel sistem kurumları tarafındanyapılan açıklamalara göre 638 mil-yon kişi uyuşturucu bağımlısı.

Avrupa Uyuşturucu Ve UyuşturucuBağımlılığını İzleme Merkezi’nin,2008 yılı verilerine göre; Genelnüfus anketlerine dayanan uyuşturu-cu yaygınlık oranları 15 ila 64 yaşgrupları arasında ve araştırmalar dadaha çok bu yaş gurupları esas alına-rak yapılmaktadır. Yapılan araştırma-larda son beş yılda, uyuşturucuyabağlı suçlarda yüzde 12 oranındaartış kaydedilirken, uyuşturucubulundurmaya bağlı suçlar yüzde50’nin üzerinde artış göstermiş.Avrupa’da ise Kokain kullananlarınsayısı 12 milyon civarıdır.Uyuşturucunun kullanımının yük-sek-yaygın olduğu ülkeler içerisindeBirleşik Krallık yüzde 7,7, İspanyayüzde 7,0, İtalya yüzde 6,6, İrlandayüzde 5,3 paya sahiptir.

Ecstasy kullananların sayısı yaklaşıkolarak 9,5 milyon, Amfetamin kulla-nanların yaklaşık 11 milyon,Opioidler ise 3 milyon civarında oldu-

HAZİRAN 2012 11DÜNYAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

MUSTAFA PEKÖZ

Uluslararası tekellerin ezici bir çoğunluğunun küre-sel uyuşturucu pazarıyla çok yakın iletişimleri bulu-nuyor. Yıllık 1,2 trilyon doları bulan pazardan dola-şıma giren paraları kendi bankalarına aktarmakveya şirketler aracılığıyla pazar dolaşımına sokmakiçin çok ciddi bir çaba içerisinde oldukları biliniyor.

Küresel Sermaye Bakımından Aşırı Kâr İçin Çok Önemli Bir Alan

TOPLUMSAL­YOZLAŞTIRMASTRATEJİSİNDE­BİR­ARAÇ:­

UYUŞTURU

CUKapitalist sistemin genel küreselleşme eğilimi uyuşturucu sektöründe de görülmektedir. Uluslararası mafya olarak bilinen “yasadışı” gruplar,kapitalist küresel ekonomi için “meşru” bir yapıya sahipolup küresel tekeller tarafından yönlendirilmektedirler.

Page 12: TO-Gazete-46/18

2011 Mayıs ayındaki yerel seçimlerinardından, nükleer santral referan-dumlarında, su işletmelerinin özelleş-tirilmesinde, “Lex Berlusconi’’nin(Berlusconi’yi adli kovuşturmalardankoruyan yasa) yürürlükten kaldırıl-masında ve son olarak da genel grevve solun kitlesel protestolarıyla artarda hezimetler yaşayan ve öndegelen sermaye kesimlerinde kredisitükenen Berlusconi iktidarı, geçtiği-miz Kasım ayında nihai olarak sonaerdi.

Bunun üzerine, bir zamanlar komü-nist şimdilerde ise liberal olan İtalyaCumhurbaşkanı Giorgio Napolitano,iktisat profesörü ve eski AvrupaKomisyonu İç Pazar, Gümrük veRekabet Komiseri Mario Monti’yi yenihükümeti kurmakla görevlendirdi.

Monti, yasama döneminin sonu olan2013 Şubatı’na kadar seçim tehdidiy-le karşılaşmadan, rahat bir biçimdeçalışacak olmanın avantajını kullandıve teknokrat kabinesini hükümetkurma yetkisini aldıktan birkaç günsonra basına tanıttı.

Berlusconi ve onun medya diktatör-lüğünün misyonu, tarihsel ve gelenekolarak güçlü İtalyan işçi sınıfı hareke-tinin elde ettiği kazanımları gaspetmekti. Kriz koşullarında sosyal hakgaspının daha etkin bir biçimdegenişletilmesi görevi ise, MontiHükümeti’ne düşüyor.

Monti’nin “Reformları”Monti hemen işe koyuldu veBerlusconi Hükümeti’nin hazırladığıtasarruf paketlerini sıkılaştıraraksüreci hızlandırdı.

İlk olarak, Eylül 2011’de yüzde 1 art-tırılan katma değer vergisi 2012Temmuz ayında 2 puan daha yüksel-tilecek. Kamu çalışanlarında kadın veerkek emeklilik yaşı 66’ya çıkartıldıve 2018 yılına kadar bu uygulamanınbütün sektörlere yayılması planlanı-yor. Emekli maaşlarına artan hayatpahalılığı nedeniyle yapılacak zamlar,2012 yılı için askıya alındı.

İşçi ve emekçilerin sırtındaki vergiyükü düşük gelir düzeyine rağmenartarken, gelir ve varlık vergilerindeherhangi bir artışa gidilmedi. Ayrıca,benzin vergisi ciddi oranda yükseltil-di, gayrimenkul vergisi yürürlüğesokuldu ve arazi vergisi arttırıldı(İtalya’da halkın yüzde 72’si müstakilkonut sahibi).

Vergi kaçakçılığına karşı alınmasıplanlanarak kamuoyuna duyurulan

önlemler ve yüksek devlet memurumaaşlarının kısılacağı yönündekisözler ise, şimdiye kadar boş vaatlerolmanın ötesine geçemedi.

Bu ilk kesinti dalgasını, iş hukuku veemek piyasası alanında “esnetme’’,“liberalleştirme’’ gibi neoliberalizmdamgası taşıyan reformlar izlemeliydi.

Özellikle 18. Madde’nin kaldırılmasıkonusu, bu yeni hak gaspı dalgasınınsembolü haline geldi. Fakat, bu nok-tada Monti, birkaç yıl önceBerlusconi’nin aynı hedefi hayatageçirmesini engelleyen sendikalarındirenişiyle karşılaşacağını hesabakatmak durumundaydı.

18. Madde işten çıkarmalara karşıçalışanların korunmaları düzenliyorve 15’ten fazla kişiyi istihdam edenkurumların, çalışanları sebep göster-meksizin işten çıkarmasını yasaklı-yor. Monti, asıl niyetini, gençlere alayedercesine verdiği öğütle gizlemeyeçalışıyor ve “ömür boyu aynı işleuğraşmanın sıkıcı [...]’’ olacağını söy-lüyordu.

HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL12

Tüm bu gerçeklere, İtalyan halkının

artan sıkıntılarına ve devam eden

resesyona rağmen Monti, kısa zaman

öncesine kadar toplumun geniş kesim-

lerinden itibar görüyordu: Mart ayında-

ki anketlere göre, halkın yüzde 67’si

Monti Hükümeti’ne güveniyor.

Bu kitlenin küçümsenemeyecek bir

kesiminin, Monti’yi desteklemek için

öznel nedenlere sahip olduğu düşünü-

lebilir. Zira, Berlusconi dönemindeki

kaos yıllarının ardından “ciddi’’ ve

“makul’’ bir uzmanın direksiyonda

bulunması ve İtalya’nın Yunanistan’a

benzemesine izin vermeyeceğini tek-rarlaması, birçok kişi için başlı başınabir refah faktörü oluşturuyor.

Bu noktada, Monti’nin hükümeti dev-ralmasına ve ilk etaptaki önlemlerinemüsamaha gösteren solun – yani ken-dini solda gören Demokrat Parti’nin(PD) – ve sendikaların rolü görmezdengelinmemeli. Demokrat Parti,Monti’nin teknokrat kabinesini destek-leyen geniş parti yelpazesinin bir parça-sı. Sendikalar ise, emek piyasası ve işhukuku reformlarının planlandığı masa-da oturuyorlardı. Çünkü, Monti başın-dan beri direniş tehlikesinin farkınday-dı.

Nihayet, Monti’nin sendikaların direni-

şine rağmen reformları hayata geçirme

ısrarı, sendikaların uykudan uyanması-

na yol açtı. En büyük sendikalardan biri

olan komünist gelenek sahibi İtalyan

Genel Emek Konfederasyonu (CGIL),

kitlesel grev ve miting çağrılarında

bulundu.Gerçek anlamda uzlaşmacı

olmayan bir pozisyonu iki komünist

parti (Sol Birlik), Rifondazione

(Komünist Yeniden İnşa Partisi) ve

İtalyan Komünistleri Partisi (PdCI) tem-

sil ediyor. Ancak, bu partilerin de 2008

yılındaki seçimlerde blok halinde yaşa-

dıkları yenilgiyi henüz atlatamadıkları

ve şu ana kadar esaslı bir direniş örgüt-

leyemedikleri bir gerçek.

Görünüş kasvetli.

DÜNYA

İTALYA’DA­SERMAYE­İŞÇİLERE­SALDIRIYOR!

Monti Hükümetinin Politikası ve Solun Tutuk Direnişiğu tahmin edilmektedir. Esrar kul-lananların sayısı ise en az 75 mil-yondur. 2009 yılı tahminlerinegöre AB ülkelerinin toplamı hesa-ba alındığında ülke bütçelerininancak yüzde 0,2’si uyuşturucu ilemücadeleye ayrılmış bulunuyor.

2006’da hazırlanan raporlara göreuyuşturucu kullanıp yargı işlemiyapılanların sayısı şöyledir:Amfetamin; 41.069, Esrar;550.878, Kokain; 100.117,Ecstasy; 17.598, Eroin, 77.242,Tümü: 936.866. Yani bir yılda yak-laşık olarak 1 milyon insan uyuştu-rucu nedeniyle gözaltına alınmışveya tutuklanmıştır. Bunlarıngenel uyuşturucu kullananlarınancak çok küçük bir oranını oluş-turduğu dikkate alındığında toplu-mun çok büyük bir sosyal sorunlakarşı karşıya olduğu kolayca anla-şılır.

Uluslararası Tekeller veUyuşturucu PazarıAyrıca ilgi çeken bir başka önemliveri de, tutuklu bulunan uyuşturu-cu bağımlılarının cezaevinde dekullanmaya devam etmeleridir.Örneğin AB Raporlarına göre“Avrupa’da 2001 ve 2006 yıllarıarasında gerçekleştirilen çalışma-lar mahkûmların yüzde 56’sınıncezaevinde en az bir kez uyuşturu-cu kullandığını ve mahkûmlarınüçte biri kadarının tutukluykenuyuşturucu enjekte etmiş olduğu-nu göstermektedir.” Akla şu sorugelmektedir. Avrupa cezaevlerison derece yüksek güvenliklioldukları halde, tutuklulara uyuştu-rucu nasıl ve hangi yollarla ulaştı-rılıyor?

Kapitalist sistemin içerisindebulunduğu küresel krizin aşılma-sında uyuşturucu gibi finans kay-nakları çok önemli oranda kulla-nılmaktadır. Bu bakımdan silahlan-ma kadar uyuşturucunun üretimi,pazarlanması uluslararası küreselgüçlerin bilgisi ve onayı ile olmak-tadır. Küresel sermaye bakımındanaşırı kar için çok önemli bir alanolarak görülmektedir. Uluslararasıtekellerin ezici bir çoğunluğununküresel uyuşturucu pazarıyla çokyakın iletişimleri bulunuyor.

Yıllık 1,2 trilyon doları bulan pazar-dan dolaşıma giren paraları kendibankalarına aktarmak veya şirket-ler aracılığıyla pazar dolaşımınasokmak için çok ciddi bir çaba içe-risinde oldukları biliniyor. Büyükküresel bankaların hesapları ince-lendiğinde, çok önemli bir kısmı-nın, uyuşturucu baronlarıyla yakınilişkiler içerisinde oldukları görü-lür. Bu bakımdan küresel sistemgüçleri, sermayenin karşı karşıyabulunduğu finans krizden çıkmakiçin, toplumu toplu ölüme sürükle-yen uyuşturucu parasını kullandık-larını hatırlatmakta yarar var.

Bu bakımdan tehlike tahmin edi-lenden çok daha büyüktür.

?Direniş?

Berlusconi ve onun medya diktatörlüğünün misyonu, tarihsel ve gelenek ola-rak güçlü İtalyan işçi sınıfı hareketinin elde ettiği kazanımları gasp etmekti.Kriz koşullarında sosyal hak gaspının daha etkin bir biçimde genişletilmesi

görevi ise, Monti Hükümeti’ne düşüyor.

MAX Z.

Page 13: TO-Gazete-46/18

Nobel ödüllü Amerikalı iktisatçı PaulKrugman, Yunanistan ve Fransa’dakiseçimlerin ardından New York Timesgazetesinde yayımlanan yazısınınbaşlığını “İsyan Eden Avrupalılar”*koydu. Yazısına “Fransızlar isyan edi-yor, Yunanlılar da ve bu bizim zama-nımızla ilgili” sözleriyle başlayanKrugman, Hollande’nin Fransa’dakiseçim başarısının, son iki yıldaAvrupa’da güçlü bir biçimde duyum-sanan Alman-Fransız eksenli kemersıkma rejiminin “Merkozy”nin sonuanlamına geldiğini belirtiyor.

Krugman, “depresyonla karşı karşıyakalan ekonomilere uygulanan harca-ma kesintileri politikalarının ancakdaha derin depresyonlara yol açaca-ğını” ifade ederek, Avrupa’daki seçimsonuçlarının bu politikalardan dönül-mesi bakımından büyük önem taşıdı-ğının altını çiziyor. Yazısı boyunca,Almanya’nın, Avrupa MerkezBankası’nın kriz sürecinde katı birbiçimde dayattığı kemer sıkma veharcama kesintileri politikalarınıeleştiren Krugman yazısının sonun-da, bu seçim sonuçları ile birlikte,“Avrupa ve Avrupa Birliği projesinindevamlılığının seçimlerden birkaçgün öncesine göre çok daha büyükşansa sahip olduğunu” belirtiyor.

Keynesçilik Mümkün mü?Türkiyeli okurun dünyada veTürkiye’de çok satanlar listesinde yeralan “Küreselleşme: Büyük HayalKırıklığı” isimli kitabından tanıdığıKrugman, Alman ekonomisinin krizkarşısındaki direncinin büyük ölçüdekrizden derinden etkilenen Avrupaülkeleriyle olan ticaretindeki artılaradayandığını saptıyor. Krugman birKeynesçi ve daha önceki çalışmala-rında da dünya çapında egemen olanneo-liberal ekonomi politikalarının

eleştirisini sıklıkla yapmakta idi.

Yunanistan ve Fransa’daki seçimsonuçlarının Krugman’ı bu denliheyecanlandırmasının nedeni,ABD’de 1929 krizinden çıkışta kulla-nılan New Deal politikasında veAvrupa’da 2. Paylaşım Savaşı çıkışın-dan 1970’lerin ortalarına dek yaygın-lıkla uygulanan sosyal devlet politika-larında somutlanan Keynesçiliğe,yeniden dönüş umududur.

Avrupa’da Neo-liberalizmin ekono-mik ve sosyal sonuçlarına karşısüreklileşen bir hoşnutsuzluk vedirenç gelişmektedir. Bu durumunen somut göstergesi son seçimlerdeoluşan siyasi kompozisyondur.

Yunanistan’da 1967’den beri sürege-len siyasi denge bütünüyle bozulmuş,siyasetin ağırlık merkezi siyasi uçlaradoğru kaymaya başlamıştır.Seçimlerin ardından oluşan karmaşıktablo Yunanistan’da siyasi krizin yenibir aşamaya geldiğini göstermekte-dir. Seçimlerde ciddi bir çıkış yapanSyriza’nın bileşimindeki çeşitlilik vesiyasi hattındaki belirsizlik, seçiminardından bu koalisyonun içine girdiğihareketsizliğin asıl nedenidir.

Fransa’da Hollande’nin seçim başarı-sı da Avrupa’da alttan alta gelişen nes-nel dinamiklerin ürünüdür, ancak

asıl sorunlar seçimlerden sonra suyüzüne çıkmaya başlayacaktır.

Avrupa finans-kapitalinin dünya eko-nomik krizinin Avrupa’daki etkilerikarşısında geliştirdiği temel politika-lar Krugman’ın şikayet ettiği temelaraçlara dayalıdır. Keynesçi politika-lar sermayenin somut tarihsel hare-ketinin belli evrelerinde çok farklısosyal ve ekonomik koşullar altındacereyan eden sınıf mücadelelerinin

sonucu olarak şekillenmiştir, tıpkı

neo-liberal politikaların egemen hale

gelmesi gibi.

Hollande’nin seçim kampanyasında

dile getirdiği temel öğeler, geniş halk

yığınlarının gerileyen ekonomik ve

sosyal haklarının genişletilmesi

yönündedir. Bu talepler Avrupa

finans-kapitalinin hali hazırdaki

programıyla çelişmektedir.

HAZİRAN 2012 13DÜNYAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Hollande’nin seçim kampanyasında dile getirdiği temel öğeler, geniş halkyığınlarının gerileyen ekonomik ve sosyal haklarının genişletilmesi yönün-dedir. Bu talepler Avrupa finans-kapitalinin hali hazırdaki programıyla çeliş-mektedir. Bu nedenle Fransa ciddi çatışmalara gebedir, ancak bu çatışma-lardan halkın çıkarları doğrultusunda kazanımlar elde edebilmek için ciddisınıf mücadelelerine ve buna uygun politik ve örgütsel tercihlere sahipolmak gerekmektedir. Bunlar ise Hollande ve dayandığı siyasal yapılanma-nın sahip olmadığı niteliklerdir.

AVRUPA­KEMER­SIKMAK­İSTEMİYOR

Türkiyeli okurun dünya-da ve Türkiye’de çoksatanlar listesinde yeralan “Küreselleşme:Büyük Hayal Kırıklığı”isimli kitabından tanıdı-ğı Krugman, Alman eko-nomisinin kriz karşısın-daki direncinin büyükölçüde krizden derindenetkilenen Avrupa ülkele-riyle olan ticaretindekiartılara dayandığınısaptıyor.

CENK AĞCABAY

Kriz Keynes’i mi çağırıyor?

Bu nedenle Fransa ciddi çatışmalaragebedir, ancak bu çatışmalardan halkınçıkarları doğrultusunda kazanımlarelde edebilmek için ciddi sınıf mücade-lelerine ve buna uygun politik veörgütsel tercihlere sahip olmak gerek-mektedir. Bunlar ise Hollande vedayandığı siyasal yapılanmanın sahipolmadığı niteliklerdir.

Aynı durum Yunanistan bağlamında dageçerlidir. Son derece eklektik vetemellendirilmemiş siyasal perspektifve taleplerle ortaya çıkan Syriza,Avrupa Birliği’nin kurumsal yapısın-dan, Avrupa Merkez Bankası’nın dayat-

malarından ve Euro Bölgesi’nden ayrıl-madan halkın ekonomik ve sosyal hak-larının hangi mekanizmalarla, nasılgeliştirilebileceğine dair sorulara açıkve net yanıtlar verememektedir.

Tüm veriler, Fransa ve Yunanistan’dasiyasi krizin derinleşerek süreceğinedair işaretlerle doludur. Avrupa, güne-yinde yoğunlaşan sınıf mücadeleleri-nin dalga dalga tüm kıtaya yayıldığıgünlere gebedir, emekçiler açısındansınıf mücadelesini geliştirmenin yoluKeynesçi illüzyonların karşısına dev-rimci sosyalizmi, sınıfsız-sömürüsüzyeni bir dünya hedefini çıkarmaktır.

Fransa ve Yunanistan’da Kriz Derinleşecek

Page 14: TO-Gazete-46/18

Yükseliş!ABD, 2007/08‘de düşüş, 2009‘dadurgunluk ve 2010‘daki stabilizas-yondan sonra, 2011'de yüzde 1,1’likbir GSYH artışı gördü. 2011'in sonçeyreğinde ise yüzde 3’lük GSYH artı-şı oldu. 2012'nin ilk çeyreğinde 173000 (Ocak), 233 000 (Şubat) ve 120000 (Mart) yeni işyeri açıldı, işsizlikseviyesi yüzde 8,3’e düştü ve Mart’ınikinci haftasında işsizlik yardımı baş-vuruları, 359 000 ile, 4 yıl içindeki endüşük rakamı gördü.

Aynı anda, bireysel tüketiminGSYH’nın yüzde 70'ini belirlediğiABD’de de, bireysel tüketim için har-canabilinir gelir 13,1 milyar dolarayükseldi. Ve, tüketim gerçekten dearttı. Örneğin, araba satışları Şubatayında yüzde 15 yükselmiş.

Bu rakamlar, ABD’de şenlik başlattı:Kriz nihayet ortadan kalkıyordu!

Fazla zaman geçmedi: Mart ortası vesonunda, yeni açılan işyerlerinin yük-selişinin ve işsizlik yardımına başvu-ruların düşüşünün aniden frenlen-mesi, Wall Street’i sarstı!

Çöküş!4 senelik uzun vadede bakarsak,veriler kendilerini ortalama olarakgösterirler. Çöküşün en derinindeABD işsizlik oranları yüzde 10 civa-rındayken, 2007'de bu yüzde 4’tü.Her ne kadar işsizlik gerilese de,2007'ye nazaran 5,8 milyonluk artı

işsiz nüfusu var: nerede ekonomikgelişme?

Tabii ki, yüzde 8,3 işsizlik, resmirakam; her kapitalist ülke gibi,ABD’de de “gerçek” gizleniyor. Burakamlara, umudunu keserek iş ara-mayanları, yeterince uzun zamanişsiz olmayanları, yarı-zaman çalı-şanları, vs. katarsak, yüzde 15’lik birişsizliğe ulaşırız.

Bütün rakamlar, ABD’nin kriz öncesiseviyesine bile dönemediğini gösteri-yor: İş seviyesi kriz öncesinin yüzde1 altında (yani yüzde 99’da), işsizlikoranı (resmi istatistikler) kriz öncesi-ne göre yüzde 100 yükseldi (yüzde4’den yüzde 8’in üstüne), bireyseltüketim için harcanabilinir gelir ise,kriz öncesinden yüzde 0,4 daha aşa-ğıda.

Acaba, her yerde kutlanan bu “yükse-liş“, hangi üretken dinamiklerdenkaynaklanıyor? Cevap çok kısa venet; hiç bir üretken dinamikten kay-naklanmıyor: Yükselişin çoğu, BenBernanke’nin emrindeki FederalReserve System’in* (FED) QE1 veQE2** olarak tanımlanan “parabasma” ve ucuz (yüzde 0,5 faiz)biçimde bankalara dağıtma ve Obamahükümetinin 1000 milyar dolara yak-laşan paketlerinden (para basmak vesosyal yardımları vs. kesmek) kay-

naklanıyor.

Rakamlar net: Birincisi, FED’in bilan-cosu 2006' da 843,5 milyar dolarken,2012'de 2894,9 milyar dolara yüksel-di. Ki, ne GSYH bu kadar yükseldi neyatırım kotası ne de başka bir şey bunicel para artışını karşılıyor. Veşimdi, Bernanke’nin para basmamakinelerini bir kere daha çalıştır-ması bekleniyor (=QE3). İkincisi,Şubat’ta ABD’nin yeni bir rekoru var:231,7 milyar dolarlık bütçe açığı!

Böylece, 2012’de beklenen 1080 mil-yar dolarlık bütce açığı, ütopik oluyor.Şu an ABD’nin total açığı 15 500 mil-yar dolar, ve bu GSYH’dan yüzde 2,8daha yüksek!

Sınıf!Gelelim, sınıf savaşına: James Petras“sermayenin krizi” yerine “emeğinkrizi”nden bahsetmenin doğru olaca-ğını yazıyor. Haklılık payı var.ABD’de, neoliberal saldırı, krizleberaber kaç misli güçlendirildi!

CEO’ların gelirleri 1965'de ortalamamaaşların 24 katı iken, 2010 da 325katına yükseldi; S&P 500'ün (kredinotu yüksek 500 büyük firma) karla-rı 2012'de GSYH’nın yüzde 9'unayükseldi ve Amerikan sermayesindeyatırım fırsatı bekleyen 1730 milyardolar var.

2011'de, Financial Times’a göre,Amerikan şirketlerinin karlarıGSYH’nın yüzdesi olarak 1950 sonra-sının en yükseğinde. Örneğin,2009'da batan ve kamulaştırılanGeneral Motors yine özelleştirildi, ve2011'de 7,6 milyar dolarlık net karaulaştı; Forbes 2000'in birincisiAmerikan petrol tekeli ExxonMobilve 2011'de 41,4 milyar dolar kazan-dı!. O arada işçilere ne oldu diyemerak ederseniz; reel maaşlar yüzde2,7 düştü!

Yükselen bireysel tüketime işçi sınıfı-nın katkısını sorarsanız, epey düşükolduğunu rakamlardan görebilirsiniz.Ayrıca,yükselen tüketimi “pompala-yan”lar, sadece “para aristokrasisi-nin” tüketimini yükselten önlemler.Mesela, sosyal fonlara verilen vergi-ler düşürüldü (100 milyar dolar) ve2012’de buna benzer 350 milyardolarlık bir “paket” planlanıyor.

İşte o zaman, ABD’nin en zenginyüzde 1’nin gelir(!)lerinin 2011’deyüzde 11 yükselmesi ve kalan yüzde99’un sadece yüzde 0,2 yükselmesiçok şaşırtmaz!

* Federal Reserve System (FED): AmerikanMerkez Bankası

** QE1, QE2, QE3: Tahvil alım programları

DÜNYA14 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

ALP KAYSERİLİOĞLU

1815’de Napoelon’un Waterloo yenilgi-siyle, dünya nasıl 5 gücün (Pent-arkiya:Rusya, Prusya, Fransa, Habsburg,İngiltere) çemberi içine alındıysa,bugün de Amerika, finans-kapitalistPentarkiya’nın çemberinin içinde:Amerikan Banka sisteminin komutamerkezleri, yani sistemik finansal krizitetikleyenler, kriz öncesine göre büyü-düler!

2007'de, günümüzün Pentarkiya’sıdiyebileceğimiz, JP Morgan, Bank ofAmerica, Citigroup, Wells Fargo veGoldman Sachs’ın bilançoları GSYH’nınyüzde 43’ü kadar bir değerdeyken,

2011'de 119,5 milyar dolar net karla,toplam 8500 milyar dolara ve GSYH’inyüzde 56'sına yükseldi ve bütünAmerikan banka sisteminin yüzde62,3’nün sahibi oldular. Bu finansalpentarkiya’yı “Reel ekonomiyle” karşı-laştırınca çıkan oransa, son 10 senedeiki katına yükseldi.

Bütün Bu Rakamlardan

Ne Anlıyoruz?

Amerikan ekonomisinin temellerinibelirleyen eksenlerde krize rağmen hiçbir değişim yok, krize yol açan yapılardevam ediyor. Üstelik, finansal sektör

üretici sektöre göre daha da önem

kazandı ve “ekonomik kalkınma” dina-

mik değil. Var olan dinamik ise, hemen

hemen sadece sıcak parayla sağlanıyor!

İşçilerin durumu kötüleşiyor ve ekono-

mik iktidar daha az insanın elinde mer-

kezileşiyor.

Kriz sürerken, askeri üretimde durgun-

luk yok: 2011’de dünyadaki askeri har-

camalar yüzde 0,3 yükseldi. Ve, bu har-

camalar 1.738 milyar dolarken, ABD

711 milyar dolar (veya toplamın yüzde

41’i) ile yine “number one”.

Şimdi gerilim nasıl çözülecek acaba?

28.4.2012

Finans Kapitalin Pentarkiyası!Kriz sürerken, askeri üretimde durgunlukyok: 2011'de dünyadakiaskeri harcamalaryüzde 0,3 yükseldi. Ve,bu harcamalar 1.738milyar dolarken, ABD711 milyar dolar (veyatoplamın yüzde 41’i) ileyine “number one“.

İşçilerin Durumu Kötüleşiyor ve Ekonomik İktidar Daha Az İnsanın Elinde Merkezileşiyor

Finansal sektör üretici sektöre göre daha da önem kazandı ve “ekonomik

kalkınma” dinamik değil. Varolan dinamik ise, hemen hemensadece sıcak parayla sağlanıyor!

İşçilerin durumu kötüleşiyor veekonomik iktidar daha az

insanın elinde merkezileşiyor.

Banksy -Graffiti Art

ABD’DE­NEOLİBERAL­KRİZ­SERMAYEYE­YARADI

Page 15: TO-Gazete-46/18

Arap Baharı birinci yılını tamamlar-ken bölgesel ölçekte güç kaymalarınave kırılmalara sebep oldu. Hem yerle-şik yargıları hem de güç dengeleriniyeniden yeniden şekillendirmeyedevam ediyor.

Bunun en son örneği, Mısır ile İsrailarasında imzalanan Camp DavidAnlaşmasının çökme noktasına gel-miş olması. ABD Başkanı JimmyCarter’ın gözetiminde dönemin MısırDevlet Başkanı Enver Sedat ile İsrailBaşbakanı Menahem Begin arasında,12 gün süren gizli pazarlıklarınardından Camp David’de 17 Eylül1978'de imzalanan anlaşmaOrtadoğu’da yeni bir düzen inşa

etmiş, İsrail’in varlığının güvencesiolmuştu. Bölgede pek çok muhalifgücün tepkisine yol açan AnlaşmaEnver Sedat’ın da sonunu hazırladı.Sedat bir suikastle öldürüldü.

Camp David Anlaşması, bölgeye birkarabasan gibi çökmüş, Arap coğraf-yasını İsrail’in insafına mahkumetmiştir. Anlaşmayla ortak çalışmayabaşlayan Mısır ve İsrail istihbaratı,Filistin iç savaşının ortaya çıkmasın-da önemli rol oynamıştır. O günekadar İsrail’le çatışma halinde olanArap ülkeleri Camp David’le birlikteortak hareket etme olanağını kaybet-miş, bazı ülkeler (başta Ürdün)İsrail’le anlaşmalar imzalamıştır.

Mısır Halkı İsrail’e Karşı Sesini YükseltiyorAncak Mısır’da Hüsnü Mübarek’indevrilmesiyle birlikte iki ülke arasın-daki ilişkiler bozulma sürecine girdi.Her ne kadar kurulan yeni iktidar ilketapta uluslararası anlaşmalarıngeçerliliğinden yana olduğunu ifadeeden açıklamalar yapsa da Tahrir’deMübarek’i deviren Mısır halkı CampDavid’e karşı sesini yükseltmeye baş-ladı. 7 ay önce İsrail Elçiliği’nin işgaledilmesinden sonra, İsrail Mart ayın-da Kahire elçiliğini boşaltmak duru-munda kaldı. Ardından doğalgaz ihti-yacının yüzde 40’ını Mısır’dan ithaleden İsrail’in vanası kapatıldı. İki ülke

arasında 2005 yılında yapılan anlaş-ma, 2010 yılından bu yana İsrail’inödeme yapmaması gerekçe gösterile-rek iptal edildi. Son bir yılda Mısırhalkı, boru hattına 14 kez sabotajdüzenledi. Anlaşmanın iptali iki ülkearasında çok büyük bir krize nedenoldu. İsrail ABD’den derhal müdahaleetmesini istedi.

Mısır’ın İsrail ile olan doğal gaz anlaş-masını feshetmesinin ardından, İsrailSina yarımadasında güvenliğinin kal-madığını iddia ederek sınıra askeriyığınak yapma karar aldı. İsrail, 1979barışıyla feshedilen Güney Birliği’niyeniden kurarak, Mısır sınırına 30bin asker gönderme kararı aldığınıduyurdu. İsrail iddialarına göre, yeniMısır hükümeti bölgede kontrolü tamsağlayamadığı için, Sina Yarımadasıİsrail’e karşı faaliyet yürütenler içinbir üs konumuna geldi. Buna dayanakolarak, geçtiğimiz ay Mısır sınırındanİsrail’in Kızıl Deniz sahilindeki Eilatkentine ateş açılması gösterildi. Dahaönce geçen Ağustos ayında ise sınırıgeçip İsrailli askerlere ateş açıldığıiddia edilmiş ve İsrail askerlerininverdiği karşılıkta “yanlışlıkla” sekizMısır askeri öldürülmüştü.

Bu gelişmeler Sina Yarımadası’ndayaşanabilecek olası çatışmalarınhabercisi pozisyonunda.

İsrail bir süredir İran ve Suriye üzeri-ne yönelttiği dikkatini Mısır’a çevir-me yönünde açıklamalar yapıyor,ABD’nin müdahale etmesini istiyordu.

HAZİRAN 2012 15DÜNYAÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Mısır’da HüsnüMübarek’in devrilme-siyle birlikte iki ülkearasındaki ilişkilerbozulma sürecinegirdi. Her ne kadarkurulan yeni iktidarilk etapta uluslararasıanlaşmaların geçerlili-ğinden yana olduğunuifade eden açıklama-lar yapsa da Tahrir’deMübarek’i devirenMısır halkı CampDavid’e karşı sesiniyükseltmeye başladı.

Halkların Direnişi Ortadoğu Statükosunu Zorluyor

MISIR-İSRAİL­GERİLİMİ­CAMP­DAVİD’İ­TEHDİT­EDİYOR

Camp David’in çökmesi bölge halkları için apayrıbir anlam ifade ediyor. Yarım asra yakın hükümsüren bir kısım diktatörün beslendiği ve destekaldığı anlaşmanın tarihe karışması, ABD’nin yıllar-dır İsrail üzerinden yürüttüğü bölgesel çatışma vegerilim politikalarının önemli bir ayağının boşadüşmesi anlamına geliyor.

M. RAMAZAN

Aslında tüm bu tablonun arkasında,bölgede yaşanan değişim ve altüstlük-ler sonrasında kendini güvende hisset-meyen ve daha fazla inisiyatif almakisteyen İsrail’in müdahaleleri de etkili.Mısır’ın güneyinde yer alan Sudan’daçok ciddi çatışmalar yaşanıyor.Sudan’dan ayrılarak bağımsızlığını ilaneden Güney Sudan’ın ordusu, Sudan’asaldırıyor. Bağımsızlığını kazanan birdevletin ayrıldığı devlete saldırmasıalışılmadık bir durum. Sudan’da sürençatışmalar Afrika’nın su ve petrol kay-naklarını kontrol etme mücadelesininbir parçası. Güney Sudan’ın her santi-metrekaresinde etkili olan İngiliz veİsrail istihbaratı bu çatışmalarda başın-dan beri belirleyici bir rol oynuyor. İşinMısır’ı ilgilendiren yanı ise, ona hayatveren Nil’in buradan geçiyor olması.Mısır ve İsrail arasında yaşanan gerilimde buradan besleniyor.

Sonuç olarak, yeni Mısır yönetimi,gerek Mısır halkının baskısı gerekseSudan’da yaşanan gelişmelerden dola-yı İsrail’le yaşadığı gerilimi tırmandırı-

yor. Öte yandan bölgesel gelişmeler-den yararlanmak isteyen İsrail bölge-nin tamamına yayılacak bir çatışmasürecinin fitilini ateşliyor. Bu durumİran-Suriye eksenini henüz kıramayanABD için de Pasifik’i çevreleme hamle-sinin bir parçasına dönüştürülüyor.

Camp David’in çökmesi bölge halklarıiçin apayrı bir anlam ifade ediyor.Yarım asra yakın hüküm süren birkısım diktatörün beslendiği ve destekaldığı anlaşmanın tarihe karışması,ABD’nin yıllardır İsrail üzerindenyürüttüğü bölgesel çatışma ve gerilimpolitikalarının önemli bir ayağınınboşa düşmesi anlamına geliyor.

Görünen o ki Camp David gibi bölgehalklarına dayatılan pek çok anlaşmaancak bölge halklarının direnişiylegeçerliliğini yitirebiliyor. Mısır halkınındirenişi ve kendi iktidarını zorlamasıCamp David’i geçersizleştirdi. Mısırhalkı geçen yıl başlattığı diktatörlüğekarşı mücadelesini sürdürüyor.

7.5.2012

İhanet Anlaşmasını Halk Bozar

Page 16: TO-Gazete-46/18

DÜNYA16 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Emperyalist güçler arasında Afrikakıtası üzerinde dolaylı yollardansüren rekabet, yavaş yavaş su yüzü-ne çıkmaya başladı. Son aylarda baştaBatı Afrika olmak üzere kıta üzerindeyaşanan darbeler ve küçük çaplıçatışmalar önümüzdeki günlerdekıtada tansiyonun giderek artacağınınsinyallerini veriyor.

Sudan’da Sular Isınıyor22 yıllık iç savaşın ardından 9 Ocak2011’de yapılan referandum sonu-cunda Hristiyan ağırlıklı nüfusa sahipGüney Sudan, Sudan’dan ayrılarakbağımsızlığını kazandı. Ancak ikitaraf arasındaki çatışmalar geçtiğimizMart ayında Güney Sudan’ın petrolzengini olan Higlig bölgesine saldır-masıyla yeniden başladı. Referandumsonrasında uluslararası çevreler tara-fından Sudan’a ait olarak kabul edilenbölgeyi bir haftada ele geçiren GüneySudan dış baskılar sonucunda bölge-den geri çekildi. Daha sonra da Sudansaldırarak Güney Sudan sınırlarındaniçeri girdi.

16 Nisan’da ise Sudan Meclisi “GüneySudan düşman bir ülkedir. Sudan’ıntüm devlet kurumları, bu ülkeye budoğrultuda muamele edecektir” kara-rı alarak Güney Sudan’da iktidardabulunan Sudan Halk KurtuluşHareketi’nin (SPLM) iktidarı bırak-masını istedi.

Birleşmiş Milletler (BM) taraflarabarış çağrısı yaptı fakat henüz birbarış tesis edilebilmiş değil. Diğeryandan her ne kadar barış çağrıları

yapsalar da, ABD ve AB, Sudan’ınUluslararası Ceza Mahkemesi’ndeinsanlığa karşı suç işlemekle yargıla-nan devlet başkanı Ömer Beşir’ekarşı Güney Sudan’ı destekliyor. Bugüçler başta petrol zengini Darfurbölgesi olmak üzere Doğu Afrika’yahâkim olmak için verdikleri destekkarşılığında bu ülkeye yerleştiler.

Çin ise uzun zamandır Sudan ile iyiilişkiler geliştirmiş ve Sudan’a yatı-rım yapmıştı. Fakat çatışmalar sıra-sında Güney Sudan Devlet BaşkanıKiir’in gerçekleştirdiği Çin ziyaretisırasında Pekin iki tarafa da barışçağrısı yaparken, Kiir de Çin’i “eko-nomik ve stratejik ortaklarından biri”olarak niteledi. Bu arada Çin’in ikiülkenin de en büyük petrol alıcısıolduğunu hatırlatmakta fayda var. Çinbu çatışmadan olabildiğince en azzararla çıkmanın yollarını arıyor.

“Darbe”dar Gine-Bissau1974 yılında Portekiz’den bağımsızlı-ğını kazanan Gine-Bissau dünyanınen yoksul beş ülkesinden biri ve orta-lama yaşam süresi 40 yıl. Ülkenintarihi ise darbelerle dolu ve son darbe12 Nisan’da gerçekleşti.

13 Mart’taki devlet başkanlığı seçim-lerinin ilk turunda mevcut başbakanCarlos Gomes Junior’un birinci gel-mesinden sonra askerler, Ocak ayın-da ölen son başkan Sanha’nın görevi-ni vekaleten yürüten Pereira veJunior’u Angola ile gizli anlaşmalaryaparak ülkede yabancı askerlerinvarlığını meşru hale getirmekle suç-layarak yönetime el koydu. Başta BatıAfrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu(ECOWAS) ve BM olmak üzere dışarı-dan gelen baskılar sonucunda cuntayönetimi 12 ay içerisinde ülkede

seçimlerin tekrardan düzenleneceğisözünü verdi.

Avrupa ve Latin Amerika arasındakikokain ticaretinin geçiş kapısı olarakbilinen Gine-Bissau Çin’den en fazlagıda yardımı alan ülke konumunda.Angola, dolayısıyla Çin ile yakıntemaslarda bulunan hükümetleABD’ye yakın olan ordu arasındakikutuplaşma ve gerginlik darbeylesonuçlanmış oldu. Gine Körfezi’ndekizengin petrol yataklarını kontroletmek için bölgeye askeri üsler kuranABD, askeri gücünü kullanmakta(dolaylı yollardan olsa da) çekinmiyor.

C.MALATYA

1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığınıkazanan Mali’de 22 Mart’ta ordukuzeydeki Tuaregli isyancılara karşıyeterince mücadele edilmediğinigerekçe gösterip darbe yaparak yöne-timi ele geçirdi. Darbenin ardından 25Nisan’da yeni hükümet kuruldu ve 1Mayıs’ta devrik başkan Toure’ye bağlıaskerler başarısız bir darbe girişimin-de bulundular.

Darbenin önderliğini Yüzbaşı AmadouSanogo yaptı. Yüzbaşının daha önce-den ABD’de eğitim aldığı ortaya çıktı.Nitekim 25 Nisan’da darbeciler tara-fından kurulan hükümetin başına daABD vatandaşlığı olan Modibo Diarragetirildi. Üstelik devrik başkanToure’nin Çin ve Kaddafi Libyasıylayakın ilişkilerde bulunduğu da gözönüne getirildiğinde darbenin ABDtarafından hazırlandığı neredeyse

şüphe bırakmayacak kadar açık gözü-küyor.

Bu sırada Mali’nin kuzeyinde bulunanTuareglerin anavatanı Azawad’ın(bugünkü Azawad ülkesi Cezayir, Nijer,Mali ve Libya toprakları üzerinde yeralıyor) bağımsızlığı için savaşanAzawad Ulusal Kurtuluş Hareketi(MNLA) ülkenin kuzeyini ele geçirdi.Bu hareketin önemli bir kesimiLibya’ya olan askeri müdahale sırasın-da Kaddafi tarafından silahlandırılmış-tı. Nitekim darbeciler ve ABD deTuareglerin El-Kaide ile işbirliği içindeolduklarını ifade ederek bölgedekiçatışmaların süreceği mesajını veriyor.

Diğer yandan Fransa darbeyi kınasada eski sömürgesi Mali’deki gücünüistemeye istemeye ABD’ye teslimetmiş durumda.

Kapitalizmin krizi yavaşlamak bir yana,derinleşirken ekonomik düzlemdekaynaklara ulaşım ve kontrol etmeninstratejik önemi daha da artıyor. Bunugören emperyalist güçler bu kaynakla-rın bolca bulunduğu Afrika’da alantutma çalışmalarına çok önceden baş-ladılar ve artık bütün stratejik alanlartutulmuş durumda. Bu durumdaemperyalist güçlerin karşı karşıya gel-mesi kaçınılmaz oluyor. Karşı karşıyagelişler de darbeler, çatışmalar gibifarklı şekillerde tezahür ediyor.

Bu süreçte AB yavaş yavaş saf dışıkalırken, ortalık ABD ve Çin’e kalmak-ta. İlk olgular ibrenin, büyük askerigücünü kullanan ABD’den yana kaydı-ğını gösteriyor. Fakat kıta üzerindekipaylaşım savaşları artarak devam ede-cek ve kimin kazanacağını şimdidenkestirmek mümkün değil.

Mali’de Kozlar PaylaşılıyorAfrika üzerindeki rekabette AB yavaşyavaş saf dışı kalırken,ortalık ABD ve Çin’e kalmakta. İlk olgularibrenin, büyük askerigücünü kullananABD’den yana kaydığınıgösteriyor. Fakat kıtaüzerindeki paylaşımsavaşları artarak devamedecek ve kimin kazana-cağını şimdiden kestir-mek mümkün değil.

Emperyalist Güçlerin Paylaşım Savaşında Afrika Perdesi Açılıyor

KARA­KITADATANSİYON­YÜKSELİYOR

Kapitalizmin krizi yavaşlamak bir yana,derinleşirken ekonomik düzlemde kaynaklaraulaşım ve kontrol etmenin stratejik önemi daha da

artıyor. Bunu görenemperyalist güçler bukaynakların bolcabulunduğu Afrika’daalan tutmaçalışmalarına çokönceden başladılar veartık bütün stratejikalanlar tutulmuşdurumda. Bu durumdaemperyalist güçlerinkarşı karşıya gelmesikaçınılmaz oluyor.Karşı karşıya gelişlerde darbeler, çatışmalargibi farklı şekillerdetezahür ediyor.

Page 17: TO-Gazete-46/18

HAZİRAN 2012 17KENTÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Toplumsal Özgürlük: Ekümenopolisfikri/süreci nasıl başladı?

İmre Azem: Film aslında kent üze-rinden içinde yaşadığımız sisteme bireleştiri getiriyor.İlk başta 3. köprü-den yola çıktık, 2008 yılında. Sonramahallelere gitmeye başladık ve gör-dük ki, İstanbul’a bütüncül bir şekildeyaklaşmadan, neoliberal kentleşme-nin altındaki dinamikleri sorgulama-dan bu filmi yapamayız.Tabi süreçuzadı biraz, ama sonunda kentteyaşanan süreçleri bir bütün olarakgösteren bir film çıktı ortaya. Filminyapımında, post-prodüksiyon aşama-sında, ve dağıtım sürecinde buradasayamayacağım kadar çok kişidenbireysel destek gördük. Dağıtım aşa-masında da yine bağımsız kalabilmekadına, kitlesel fonlama yönteminikullandık. Gerçekten sürecin başındahayal bile edemeyeceğimiz kolektifbir çalışma oldu.

Film sermayenin yeni kent inşasınıbütüncül ve teşhirci bir tarzla göz-ler önüne seriyor. Filmin çağrı met-ninde Ekümenopolis’in aslında “içi-mizde yeşeren aktivist bir duruş”olduğunu belirtiyorsunuz. Eküme-nopolis’te de çağrıda bulunduğu-nuz, kentsel dönüşüme karşı örüle-cek bir mücadele nasıl olmalı?

Artık yüzeysel bir çağda yaşadığı-mız için, İstanbul’daki kentleş-menin altında yatan dinamiklerebakmıyoruz, altında ne vararaştırmıyoruz. Mesela “trafikproblemi” diyoruz veya“betonlaşma problemi” diyo-ruz. Tarihi doku kayboluyor,mahalleler yıkılıyor, ormanlar,su havzaları yok oluyor.Aslında sorun bunları “prob-lemler” olarak görmemizdenkaynaklanıyor. Bunlar gerçekte

problemler değil, sonuçlar. Nelerinsonuçları? Yanlış kentleşme politika-larının.

Kentleşme politikaları elbette yanlış-tır, ama burada onları listelemek değil,onların altında yatan temel sorunlaraparmak basmak gerekir. Sonuçta butemel yaklaşımlar bu politikalarıdoğuruyor. Birincisi, gelişmişlik anla-yışımızın çarpıklığı. Filmde görüşleri-ne başvurduğumuz sosyolog ŞükrüAslan’ın dediği gibi, bir toplumungelir düzeyinin artması evet önemli-dir, ama o gelirin toplumda eşit payla-şılması ondan daha da önemlidir. Birtoplumun gelişmişlik düzeyi birincisiile değil ikincisiyle ölçülür. Biz yaptığı-mız yol miktarı, konut sayısı, her güntrafiğe çıkan araç sayısındaki artış ileölçüyoruz gelişmişliği. Burada temelbir sorun var.

İkinci sorun ise demokrasiye olanyaklaşı-

mımız. Biz demokrasiyi oy oranlarıile kısıtlıyoruz ve II. DünyaSavaşından sonra evrensel olarakterk edilmiş olan çoğulcu demokrasianlayışıyla meselelere yaklaşıyoruz.Mesela bir örnekle anlatmak gerekir-se, eğer siz bir oylama yapsanız, vehalkın yüzde 99’u benim evimi yık-mak istese, bizim demokrasi anlayı-şımızda o ev yıkılır. Ama hak temellibir demokraside, çoğunluk ne dersedesin, o ev benim barınma hakkım,insani hakkımsa yıkılamaz.

Özellikle bu günlerde ülkemizdekidemokrasi anlayışını anlatmak içinsıkça kullanılan “ileri demokrasi”aslında ilkel bir demokrasi anlayışı-na, çoğulcu anlayışa dayanmaktadır.“Kardeşim ben seçildim,Taksim’ikapatırım, şuraya da otoban yapa-rım” derseniz, bu demokrasi olmaz.

Temeldeki bu anlayış kentsel süreç-lerden halkı dışlayan,

kent hakkı,

barınma hakkı, sağlık, eğitim, yaşa-nabilir temiz bir çevre hakkı gibi entemel insan haklarımızı ihlal eden birkentleşmeyi doğuruyor.Asıl problemiburalarda aramalıyız ve bu hakları-mızı talep etmeliyiz.

Bizi yakın zamanda nasıl bir kentbekliyor?

Avrupa’nın 30-40 sene önce geçirdi-ği evreleri biz şimdi geçiriyoruz.Mesela Avrupa’da II. Dünya Savaşısonrası sosyal konutlar yapılmıştı,artık onlar yıkılıyor. İnsanlar ve kent-lerin gelişmesi için bunun iyi birmodel olmadığını görmüşler. Bizşimdi aynı konutları devasa boyutlar-da dikiyoruz ve ismini de AvrupaKonutları koyuyoruz. Çağdaş anlayış-ta artık şehirler arabalardan kurtul-maya çalışıyor. Çünkü 30 sene öncekendi sanayilerini desteklemek adınaaraba medeniyetini körüklemişler.İçinden çıkılmaz bir hal alınca dabunu terk etmişler. Şimdi bize arabasatmaya çalışıyorlar.

Belki de biz bu evreleri yaşamakzorundayız. Bu evrelerden geçeceğizve sonra anlayacağız bunun hatalıolduğunu. Belki 20-30 sene sonragökdelen yıkımı ve betonlaşmış alan-ların rehabilitasyonu ciddi birer sek-tör olacak. Etrafımızdaki kaynaklarıo kadar çabuk tüketiyoruz ki, 30sene sonra bunun farkına vardığı-mızda çok geç olacak. 8500 yıldırbirçok medeniyete ev sahipliği yap-mış ve yaşamaya devam etmişİstanbul, belki bizim zamanımızdaçöküş dönemine girecek.

Etrafımızdaki kaynakları o kadarçabuk tüketiyoruz ki, 30 sene sonra bununfarkına vardığımızdaçok geç olacak. 8500yıldır birçok medeniyeteev sahipliği yapmış veyaşamaya devam etmişİstanbul, belki bizimzamanımızda çöküşdönemine girecek.

Kent Üzerinden İçinde Yaşadığımız Sisteme Bir Eleştri

EKÜMENOPOLİS/UCU­OLMAYAN­ŞEHİR

Kent hakkını biz sadece kentsel hiz-metler, ulaşım hakkı olarak tanımlamı-yoruz. Biz, kentte yaşayanların ihtiyaç-larının ve arzularının kent planlaması-na yansıtıldığı bir kent hakkından bah-sediyoruz. Kentler tabii ki statik değil-dir, değişir dönüşür. Ama bunda kimle-rin söz sahibi olduğu, bu değişim vedönüşümün kimlerin ihtiyaçlarınagöre yaşandığı önemlidir. İstanbul’abaktığınız zaman, aslında kentin ser-mayenin ve çok küçük bir kitleninçıkarları doğrultusunda evrildiğinigörürsünüz. Biz bunun, kentlilerin ihti-yaçları doğrultusunda, bilimsel bir çer-çeve içinde olmasını savunuyoruz.

Sermaye, planlamaya ve bilime karşı-dır. 30 senelik bir plan yaptığınızzaman, bir kent parçasının 30 senesonra ne olacağı bellidir. El değiştir-mezse oradan rant kazanamazsınız.Devamlı değişim, dönüşüm olacak kiorada bir rant olsun. Bu birinci neden,ikincisi ise proje mantığıdır. Sermayeproje yapmayı sever, plan yapmayıdeğil. Bu mantık da bütün projelerinbirbirlerinden kopuk olması sonucunugetirir. Sermaye mantığı budur. Bunungelir dağılımıyla da çok ilgisi var.

Neoliberal kentleşme dediğimiz bukentleşme modeli, aslında gelir dağılı-

mındaki bozukluk üzerinden işliyor, bubozukluğu besliyor ve ondan besleni-yor. Böyle bir döngü var. Mesela Çelik-tepe’ye büyük bir gökdelen dikiliyor. Ogökdelenin getirdiği bazı altyapı sorun-ları var. Belediyenin yol yapması,mesela metroyu getirmesi, elektrik,su, doğalgaz gibi altyapı hizmetlerinigötürmesi gerekiyor. Bu altyapınınmaliyetini hepimiz üstleniyoruz.Gökdelenin rantı ise sadece sermaye-dara gidiyor, yani burada kentsel karınmarjinalleştirilmesi, özelleştirilmesivar. Maliyetlerin paylaşılması ama kar-ların özelleştirilmesi gelir dağılımınıdaha da bozan bir süreç.

Kent hakkı derken somut olarak nelerden bahsediyorsunuz?

EKÜMENOPOLİS filminin yönetmeni İMRE AZEM ile 4 Mayıs’ta vizyona girenEkümenopolis ve kent üzerine söyleştik.

Söyleşi: PERİHAN K. Artık yüzeysel bir çağda yaşadığımız için, İstanbul’daki kentleşmenin altında yatan dinamiklere bakmıyoruz. “Trafik problemi” diyoruz veya“betonlaşma problemi” diyoruz. Tarihi doku kayboluyor, mahalleler yıkılı-yor, ormanlar, su havzaları yok oluyor. Sorun bunları “problemler” olarak görmemizden kaynaklanıyor. Bunlar gerçekte problemler değil, sonuçlar.

Page 18: TO-Gazete-46/18

GENÇLİK18 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Kadın Emeği Kolektifi (KADEM) “BizKadınlar Tartışıyoruz, YarınımızıKuruyoruz” başlıklı konferansını, 13-14-15 Nisan 2012 tarihlerindeİstanbul’da Divriği Kültür MerkeziSalonu’nda gerçekleştirdi.

Konferansa KADEM üyesi kamuemekçisi, işçi, tarım işçisi, ev emekçi-si, lise ve üniversite öğrencisi, öğre-tim üyesi, avukat vd 15 ilden toplam110 kadın katıldı. SP’den GülserenPusatlıoğlu ve Feray Mertoğlu,SDP’den Aylin Mert, SGPH’dan NevraAkdemir ve Yeşim Dinçer ilk gün izle-yici olarak katıldılar ve birer konuş-ma yaparak konferansa başarı dilek-lerini ilettiler. SKM’den bir temsilciise 2. gün izleyici olarak katıldı.

Doç.Dr. Melda Yaman Öztürk, Yrd.Doç.Dr. Nuray Ergüneş ve Doktoraöğrencisi Sidar Çınar konuşmacı ola-rak katıldılar. Keman sanatçısı IşıkGürsoy ilk gün kadın temalı klasikmüzik eserleri ve türkülerden birçeşitleme yaparak konferansa renkkattı.

KADEM, 2011 yaz kampında“Sosyalist feminist ideolojiyi gelişti-recek teorik derinleşme; KADEM’inönünde duran en önemli sorunlardanbirisidir” tespitini yaparak konfe-rans kararı almıştı. Bu karar doğrul-tusunda çalışmalara başlayanKADEM üyeleri konferansa 18 bildirihazırladı. Bildirilerin hazırlığında 60kadın görev aldı.

Yaşasın Kadın Dayanışması13 Nisan’da başlayan konferansınaçılış konuşması ev emekçisi Cemile

Zubari tarafından yapıldı. KADEM’inbugüne kadar yürüttüğü çalışmalarınkısa bir değerlendirmesini yapan vekonferans konularını özetleyenCemile sözlerini şöyle tamamladı:“Emeğimizi, bedenimizi, kimliğimizitartışmak için buradayız. KADEM ola-rak bu heyecan verici serüvenimizdebizimle birlikte olan ve deneyimlerinibizimle paylaşacak olan konuklarımı-za hoşgeldiniz diyoruz. Yaşasın kadındayanışması.”

Konferansın ilk oturumunda“Görünmeyen emek” konusu tartışıl-dı. Reha Keskin tarafından sunulanbildiri ve ardından yürütülen tartış-malarda; kamusal alanda ev içi eme-ğin değerini artırıcı önlemler alınma-sı ve ev içi emeği görünür kılma tar-tışmalarını ideolojik boyutta yürüte-bilmek için ev içi emeğin ölçülmesigerektiğine vurgu yapıldı.

Konuk konuşmacı Doç. Dr. MeldaYaman Öztürk “Kapitalizm veAtaerkillik” konulu bir sunum yaptı.Melda konuşmasında, sosyal güvenlikve sağlık sisteminde neoliberal yeni-den yapılanmanın kadınların hayatınıolumsuz etkilediğini ifade etti. Sosyalpolitikalar zayıflayıp, kamusal bakımkurumları yetersiz kaldıkça kadınla-

rın ev içinde bakım yükünün arttığınıbelirten Melda; “Kadın emeğinin buboşluğu doldurması beklenmektedir.Örneğin yaşlı bakım kurumlarınınçok yetersiz olması hükümet nezdin-de bir sorun olarak tarif edilmemek-te, aksine güçlü aile yapısına vurguyapılmaktadır. Aileden kasıt açık kikadın emeğidir” dedi.

“Çalışma Yaşamı ve Kadın” başlıklıkonferansın ikinci oturumunda“Enformel Alan- Güvencesiz çalışan-lar” bildirisi Eser Sandıkçı, “Tarımişçileri” bildirisi Peri Çiftçi, “Kamuemekçileri” bildirisi Şükran , “İşçikadınlar “bildirisi Selver Dikkol,“Meslek örgütlerinde kadınlar” bildi-risi Cansel Aslan , “Sendikal Örgüt-lenme ve Kadınlar” bildirisi HikmetSarıoğlu tarafından sunuldu.

Konuk konuşmacı Marmara Üniver-sitesi Çalışma Ekonomisi doktoraöğrencisi Sidar Çınar “Tarım işçili-ğinde kadınlar” konulu kendi sahaçalışmasına dayalı bir sunum gerçek-leştirdi. Sidar, son dönemde mevsim-lik tarım işçiliğinde kadın sayısınınarttığını kaydederek; kadınların nekadar kazandıklarını bile bilmedikle-rini, paranın doğrudan erkeklerineline geçtiğini ifade etti.

Konferansın 2. gününde konukkonuşmacı Yrd. Doç.Dr. NurayErgüneş “Küresel sermayeden kadın-lara uzanan yol: Mikro kredi kadınla-rı kurtarabilir mi?” başlıklı bir sunumgerçekleştirdi. Nuray, mikro krediler-le yoksul kadınların kapitalist siste-me küçük üretici olarak entegrasyo-nunun sağlandığına, kadınların aldığıkredilerin çoğu zaman erkeklerindenetimine geçtiğine, geri ödeneme-yen kredi borçlarının kadınları gide-rek yoksullaştırdığına dikkat çekti.

KADEM ve Eko-feminist MücadeleBeden Politikaları oturumunda girişbildirisi Esen Samsun tarafındansunulduktan sonra Juliana Gözen veMerve Çağşırlı “Patriarkal kapitalizmbağlamında seks işçiliği” bildirisini,Saadet Kıcır “Kadına yönelik şiddet-Kadınların özgürleşmesi karşısındaerkeklerin şiddeti ve kadının beyanıneden esastır?” bildirisini, Şükuf Nar“Kadın cinayetleri politiktir” bildirisi-ni, Özlem Gassaloğlu “Özel alan nedenpolitiktir?” bildirisini, Filiz Çay “Özelalan kamusal alan ilişkisi ve kadınla-rın bağımsızlık korkusu” bildirisini,Fadime Kart “Militarizm ve kadın”bildirisini ve Tülay Hatimoğulları“Ortadoğuda yaşanan savaşlar vekadın” bildirisini tartışmaya açtılar.

“Ekoloji ve Kadın” oturumunda bildirisunan Özlem Bayat, eko-feminizminhem kadınların hem de doğanınmodern patriarkal toplumun yıkıcıteknolojilerine maruz kalmışlığınıaçığa çıkarttığını belirterek;KADEM’in eko-feminist mücadeledeyeralmasının önemini vurguladı.

Genç kadınlar ve kadın kurtuluşmücadelesi bildirisi Juliana Gözentarafından sunuldu. Kadınların liseler-de ve üniversitelerde yürüyen genelöğrenci mücadelesi içinde kendileri-ne “genç kadınlar” olarak ayrı bir yeraçması gerektiği savunuldu.

Konferansın 3. günü “KADEM örgütlen-me modeli ve eylem hattı” oturumunda“Kadro ve eğitim” bildirisi Meral Çınartarafından sunuldu. Bildiride “bağımsız-lığa doğru önümüzü açacak olan tümeğitim çalışmalarının kalitesi ve sürekli-liği, özgürleşme pratiklerimizin en güçlüdesteklerinden biri olacaktır” denildi.

Feminist politika-eylem hattı ve talep-

ler bölümünde bildiri Hikmet tarafın-dan sunuldu. Kadın Emeği Kolektifi’ninbir manifestosu olarak yazılan bildiride“Sosyalist feministler olarak hem patri-arkaya hem de kapitalizme karşı müca-deleyi hedefleyen bir pratik örerken,kendi gücümüzü ortaya koymak içinKADEM tabanımızı genişletme perspek-tifi ile politika yapmamız gereklidir. Buaslında gereklilikten çok bir zorunluluk-

tur” vurgusu yapıldı.

Konferans oturumları alınan kararlarlatamamlandıktan sonra KADEM TürkiyeKoordinasyonu ve Yayın Kurulu raporla-rı okundu. Ardından Türkiye Koordi-nasyonu ve Yayın Kurulu üyelerininseçimi yapıldı. 3 gün boyunca oldukçacoşkulu geçen konferans, kadın şarkıla-rı ve sloganlar eşliğinde sona erdi.

KADEM, 2011 yaz kampında “Sosyalist feminist ideolojiyi geliştirecek teo-rik derinleşme; KADEM’in önünde duran en önemli sorunlardan birisidir”tespitini yaparak konferans kararı almıştı. Bu karar doğrultusunda çalış-malara başlayan KADEM üyeleri konferansa 18 bildiri hazırladı.Bildirilerin hazırlığında 60 kadın görev aldı.

HİKMET SARIOĞLU

Patriarka ve Kapitalizme Karşı Mücadele Hattı

“Sosyalist feministlerolarak hem patriarkaya

hem de kapitalizmekarşı mücadeleyi

hedefleyen bir pratikörerken, kendi

gücümüzü ortayakoymak için KADEM

tabanımızı genişletmeperspektifi ile politika

yapmamız gereklidir. Buaslında gereklilikten çok

bir zorunluluktur.”

“BİZ­KADINLAR­TARTIŞIYORUZYARINIMIZI­KURUYORUZ”

Kadın Emeği Kolektifi Konferansı’nın Ardından

Page 19: TO-Gazete-46/18

HAZİRAN 2012 19KADINÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Dünyadaki örneklerine benzer şekil-de Türkiye’de de ev eksenli çalışmabiçiminin her geçen gün yaygınlaştı-ğını görüyoruz. Neredeyse tamamı-na yakını kadınlar tarafından gerçek-leştirilen ev eksenli çalışma, kadınla-rın en fazla istihdam edildiği çalışmabiçimini oluşturuyor.

İstatistiklere yansımadığından bugünTürkiye’de ev eksenli çalışan kaçkadın olduğunu tam olarak bilemiyo-ruz. Sürekli artarak yaygınlaşmasıdüşünüldüğünde; bugün işçi aileleriiçerisinde ev eksenli çalışmayan kaçkadın var sorusunu sormak dahaanlamlı görünüyor?

Ev eksenli çalışma bir kapitalist istih-dam biçimi olarak kabul edilip; evişçileri ve ücretli istihdam da eklendi-ğinde, bugün işçi sınıf aileleri içersin-de sadece evde ücretsiz emek harca-yan saf anlamda “ev kadınlığı” nınyok olmaya başladığını görüyoruz.Kadınlar ev içindeki görevleri bakikalmakla birlikte, evlerinin içerisin-den kapitalist üretim ilişkilerine dahiloluyor; birer atölyeye dönüşen evle-rinde işçileşiyorlar.

Ev İçinden Küresel Sermayeİle Kurulan BağBugün yoksul mahallelerle çok ulusluşirketler arasında görünmeyen gizlibir bağ kuruluyor. Ev eksenli kadın-ların ucuz emek-gücü, küresel ser-maye birikimini büyütüyor.Dünyadaki üretim sürecinin dönüşü-müne bağlı olarak; üretimin emekgücünün ucuz olduğu ülkelere kaydı-rılması süreci, taşeronlaşma ve

enformelleşme ile birlikte üretiminbüyük ölçekli fabrikalardan küçükölçekli atölyelere ve evlere doğrukaymasına yol açıyor. Küresel üre-timde yaşanan bu mekansal değişimve enformelleşme kadınları kapita-list meta üretiminin önemli bir par-çası haline getiriyor.

Ev eksenli üretimin özellikle1980’lerden sonra, ihracata yönelikimalat sektöründeki büyümeye para-lel olarak artmaya başladığı söylene-bilir. Dünyanın çeşitli yerlerindeyaşandığı gibi, Türkiye’de ev eksenliçalışma hem imalat sanayinin ayrıl-maz bir parçası haline gelmiş hem deimalat sanayinin küresel rekabetedebilme koşullarının alt yapısınıoluşturmaktadır. Bugün özellikletekstildeki ihracat rekorlarının arka-sında kendilerini işçi olarak görme-yen milyonlarca ev eksenli çalışankadınların yaratmış olduğu artı-değe-rin büyük katkısının bulunduğunusöyleyebiliriz.

Görünmez Olan Değersizdir

Ev eksenli çalışma; kadın emeğininataerkil yapı vasıtasıyla kapitalizme

eklemlendiği bir çalışma biçimidir.Ataerkil kapitalizm, toplumsal cinsi-yet rollerinin katkısı ile ev içi emeğigörünmez kılarak değersizleştirmeve böylece kapitalist sermaye biriki-mini artırma şeklindeki tarihsel sırrı-nı, ev eksenli çalışma ile birliktekapitalist üretim sürecine uygula-maktadır. Ev eksenli çalışma biçimin-de, kadın emeği; taşeronlaşma veenformelleşme ile birlikte üretimsürecinde görünmez kılınmakta vedeğersizleşmektedir.

Toplumsal cinsiyet rollerinin kadın-lara yüklediği ev içi roller nedeniylekadınlar ev eksenli çalışmayı tercihetme durumunda bırakılmaktadır. Eviçinde çalışmalarından kaynaklı;kadınların büyük çoğunluğu kendile-rini işçi olarak görmemekte, büyükfirmalarla ilişkilerin aracılar eliylekurulması sonucu işin örgütlenmesihakkında bir bilgiye sahip olamamak-tadırlar. Çoğu zaman uzun çalışmasaatlerinde çalışsalar da; işin ev için-de gerçekleşiyor olması, çalışma saat-lerini de gizleyen bir örtü olmaktadır.

Ev eksenli çalışan kadınlar sosyalgüvenceye sahip olmamalarının yanı-

sıra düşük ücretlerle çalışmaktadır-lar. İşin evde gerçekleşiyor olması veev işlerine benzerliği işin değersiz-leşmesine yol açmakta; kadınlarınyaptıklarını “iş” olarak değil işi ailebütçesine katkı olarak görmeleri,düşük ücretlerle çalışmayı kabuletmelerine neden olmaktadır.

Toplumsal cinsiyet rollerinin kadın-lara yüklediği “kadının yeri evidir” ve“ev işleri ve çocuk bakımı kadınlarınasli işidir” anlayışı, kadınların eveksenli çalışmayı tercih etmelerineyol açmakta; ev eksenli çalışmak da,toplumsal cinsiyet rollerini yenidenüreterek kadının ev ile bağını güçlen-direrek, kamusal alanla bağınıkoparmaktadır.

Toplumsal cinsiyet rolleri ile yerleş-mesi sağlanan, gizlenerek değersizle-şen ev eksenli kadın emeği, küreselsermayenin vazgeçmeyeceği biristihdam biçimi haline gelmiştir.Tekstil ve metal sektöründe yaygınolan ev eksenli çalışma, bu sektörle-rin karlarını büyük oranda artırmış-tır. Özellikle tekstildeki ihracat reko-runun arkasında ev eksenli kadınemeğinin ciddi payı vardır.

ESER S.

Sermaye açısından hayati bir öneme

sahip olmasına karşın; ev eksenli çalı-

şan kadınlar, işin ev içinde gizlenmesi

ve değersizleşmesinden kaynaklı; ken-

dilerini işçi olarak görmemekte ve

kendi emeklerine sahip çıkmamakta-

dırlar. Ataerkil zihniyet; kadın emeği-

nin değersizleşmesi sürecine hizmet

etmektedir.

Ataerkil yapının kadınlar üzerindeki bir

sonucu da olarak; ev eksenli kadınla-

rın sınıf bilinçlerinin oluşmaması ve

kamusal alanda bulunmamaları,

örgütlenme deneyimlerinin oluşması-

nın önünde ciddi engellerdir. Dünyada

ev eksenli çalışan kadınların çeşitli

örgütlenme deneyimleri bulunmakta-

dır. Türkiye’de de son yıllarda benzer

çabalar oluşmaktadır.

Ataerkil kapitalizmin “gizle ve değer-

sizleştir” saldırısı karşısında ilk olarakyapılması gereken ve beraberindeörgütlenme sürecinin de önünü aça-cak olan, ev eksenli kadın emeğiningörünür kılma mücadelesini vermek-tir. Kadınların ev eksenli çalışmayı işolarak kabul etmeleri; ataerkil kapita-lizme vurulacak en büyük darbe ola-cak ve beraberinde bir örgütlenmesürecini başlatma potansiyelini suna-caktır.

Ev Eksenli Çalışanlar ve Örgütlenme Sorunu

Toplumsal cinsiyetrollerinin kadınlara

yüklediği “kadının yerievidir” ve “ev işleri ve

çocuk bakımı kadınlarınasli işidir” anlayışı,

kadınların ev eksenliçalışmalarını tercih

etmelerine yol açmakta;ev eksenli çalışmak da,

toplumsal cinsiyetrollerini yeniden

üreterek kadının ev ilebağını güçlendirerek,

kamusal alanla bağınıkoparmaktadır.

EV­EKSENLİ­ÇALIŞAN­KADINLAR

Ataerkil kapitalizm, toplumsal cinsiyet rollerinin katkısı ile ev içi emeği görünmez kılarak değersizleştirme ve böylece kapitalist sermaye birikimini artırma şeklindeki

tarihsel sırrını, ev eksenli çalışma ile birlikte kapitalist üretim sürecine uygulamaktadır.

Görü

nmey

en

İşçi

Sın

ıfı

Page 20: TO-Gazete-46/18

KÜLTÜR20 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

AKP, yeni rejimin tesisi noktasındayürüyüşüne devam ederken hergeçen gün daha güçlü bir gerilimin dealtına giriyor. Ancak yine de yeni reji-mi kurma yolundaki çalışmalarınıısrarlı bir biçimde sürdürmeye devamediyor. Tahayyül ettiği “dikensiz gülbahçesi” için “ayrık otları”nı temizle-me operasyonunu da çeşitli biçimler-de sürdürüyor ve her geçen gün dahada pervasızlaşarak toplumsal muhale-fete dönük şiddetini arttırmakta beisgörmüyor.

“Benden Gayrısına Özgürlük Yasak!”AKP, yaşamın her alanını kendi duyuş,düşünüş, görüş biçimine uygun birbiçimde damgalamaya, bilinçleribelirlemeye çalışıyor. Kendisini ikti-dara taşıyan “ileri demokrasi” nakara-tının özünün de “Benden gayrısınaözgürlük yasak!” demek olduğu körgöze parmak misali bugün ortada

duruyor.

Ancak, AKP’nin toplumsal muhalefeteyönettiği silah şimdilerde kendisinedönüyor ve AKP, saldırılarını yaygın-laştırıp derinleştirdikçe yeni muhale-fet alanları ve direniş odakları oluştu-ruyor.

Bir süre önce İçişleri Bakanı İdrisNaim Şahin “terörü besleyen arkabahçe”yi tariflemişti ve sanatçılarınresim yaparak, şiir yazarak, film çeke-rek terörü beslediğini ifade etmişti.Şahin’in bu açıklamasının ardındanKCK operasyonları kapsamında ŞairMehmet Özer ve sinema sanatçısıMizgin Müjde Arslan gözaltına alın-mıştı. Arslan’ın gözaltına alınmasınagerekçe olarak gösterilen filmi “BenUçtum Sen Kaldın” Nisan ayında 31.Uluslararası İstanbul FilmFestivali’nde seyirci ile buluştu.

İdris Naim Şahin’in açıklamaları üze-

rine “Bizi arka bahçede aramayın. Bizön bahçedeyiz.” diyen sanatçılardanbirisi de Arslan’dı ve Arslan, çekmişolduğu filmle bu bahçenin meyvelerin-den bir tanesini seyirciye sundu.Arslan, “Kayıp Mezar” ismini vereceğibir kurgu film çekmeyi tasarlarken vebu filmin ön çalışmaları için kayıtlartutarken kurgu filmi yapmaktan vaz-geçerek ham görüntüleri kullanarakbelgesel yapmaya karar verir.

Ben Uçtum Sen Kaldın“Ben Uçtum Sen Kaldın”, Mizgin’inözyaşam öyküsünü anlatan bir yolcu-luk hikâyesi. Mizgin, bu yolculuk sıra-sında kendi geçmişiyle yüzleştiği gibitoplumsal bir yüzleşme için de kapıaralar. Onu bu yolculuğa çıkaransayıllarca üzerini örttüğü, yüzleşemedi-ği sorulardır: Mizgin henüz birkaçaylıkken Mizgin de dâhil olmak üzerevar olan yaşantısını bırakıp gerillayakatılan baba Ahmet Arslan’a ve onunmezarının nerede olduğuna dair soru-ların cevabının arayışıdır. Bu arayışıtetikleyen olay ise şöyle gelişir:

Mizgin, bir organizasyon içinErmenistan’a gider. Burada MahmurKampı’nda kalan bir kadın ile tanışır.

Babasının bir dönem Irak’ta kaldığınıbildiği için tanıştığı bu kadına babası-nı sorar. Kadının cevabı “Evet, onutanıyorum, o benim babamdı.” olur.Mizgin, aldığı cevap karşısında günler-ce kendine gelemez ve sonunda baba-sına doğru bir yolculuğa çıkar. ÖnceMardin’e oradan Mahmur’a sonra daİstanbul’a uzanır yolu. Bu yolculuksadece fiziksel bir yolculuk da değildir.Mizgin’in babasına doğru çıktığı yol-culuk aslında onun kendi tarihine,kendi kimliğine, kendi belleğinedoğru aldığı yoldur.

Ahmet Arslan’ın –gerillaya katıldıktansonra “Kızıl Kemal” adını alır- gerilla-ya katılmaya karar vermesi ‘81 yılınadenk gelir. 12 Eylül darbesinin ardın-dan baskılar yoğunlaşır. Arslan, defa-larca gözaltına alınır, işkencelerdengeçer. Bu koşullarda daha etkili birmücadele yürütebilmenin yolunu dağ-larda görür ve yüzünü dağlara döner.Fakat aileye dönük baskılar sürer. Bunedenle Mizgin’in annesi de Mizgin’inenesine ve dedesine bırakıp köydenayrılır. ’95 yılında yaşamını yitirirAhmet Arslan. Ancak ölüm haberiaileye ‘97’de ulaşır.

Kızıl KemalMizgin’in babasından kalan tek şeybabasının yıllar önce gönderdiği birses kaydıdır ve burada “Kızıma daselam ederim.” cümlesi dışındaMizgin’le ilgili tek bir söz yoktur.

Mizgin’in Mardin’deki evinde, duvaraasılı, üzeri bir poşetle örtülmüş AhmetArslan’ın fotoğrafı görünür filminhenüz ilk dakikalarında. Fotoğrafduvardadır ancak üzeri örtüldüğü içingörünmez. Aile, fotoğrafa her baktı-ğında yaşadığı acıyla yüzleştiği içinkapatır fotoğrafın üzerini.

Ancak Mizgin’in babasının “Nasıl biri-si olduğunu?” sorması ile üstü örtülen,unutturulmaya çalışılan gerçek günyüzüne çıkar ve Ahmet Arslan’ın gizlikalmış tarihi, egemenler tarafından“terörist” ilan edilen bir insanınyaşam karşısındaki duruşu ortayaçıkar. Ezilen, sömürülen bir halkınasıl savunduğu, Mahmur’daki çocuk-ların hayatlarına nasıl etki ettiği –kiMizgin’in Ermenistan’da karşılaştığıkadın da bu çocuklardan biridir-

Mizgin, bunların bilgisine bir “sınır”ıgeçerek, Mahmur’da babasına dairanıları dinleyerek varır ve kendi yaşa-mında da bir sınırı geçer. Bu nedenlegeçtiği sınır simgesel bir sınırdır aynızamanda.

Ve Yine Kadınlar…Fimde göze çarpan bir diğer nokta isefilmin daha çok kadınların hikâyeleri-ne odaklanmasıdır: Ahmet Arslan’ınkızı, eşi, annesi ve kız kardeşi…Savaşın en çok kadınları vurduğununresmidir. Babasını tanıyamadanbüyüyen kız, onca zorlukla karşılaşaneş, oğlunun mezarının yerini dahi bil-meyen anne, erkek kardeşinin ölü-müyle birlikte felç olan kardeş…

“Kürtler için az Türkler için fazla birfilm” sözleri sarfediyor Mizgin, filmingösteriminin ardından gerçekleşensohbette. Tam da böyle. Kürdistancoğrafyasında böyle binlerce hikâyevar ve yaşayanlar için oldukça tanıdık.Ancak iktidar tarafından yaratılmışbir”gerçeği” her gün bir camın ardın-dan izleyenler için fazla bir film. Buyönüyle baktığımızda film, resmi ideo-lojiyi ve resmi tarih algısını kıran biryerde duruyor. Ayrıca Mizgin, bu filmisunarak iktidarın bin bir baskıyla

yaratmak istediği bilinç kaybına dasanat üzerinden bir karşı çıkış üretmişoluyor.

“Suç delili” filmi izleyen polisler,Mizgin’e sorgu sırasında alaycı birbiçimde sürekli”Babanı bulabildin mibari?” sorusunu soruyor. Mizgin, bin-lerce mezar arasında babasının meza-rını bulamıyor ancak filmi izleyenler30 yıldır süregiden savaşın etkilerininneler olabileceğine, ölüme-yaşama,varoluşa, belleğe, dair sorularıncevaplarını bulabiliyor.

Sağın Solun Önün Arkan Bahçe

Ön Bahçede Çekilmiş Bir Film

REHA KESKİN

Bir süre önce İçişleriBakanı İdris NaimŞahin “terörü besleyenarka bahçe”yi tarifle-mişti ve sanatçılarınresim yaparak, şiiryazarak, film çekerekterörü beslediğini ifadeetmişti. Şahin’in buaçıklamasının ardın-dan KCK operasyonlarıkapsamında ŞairMehmet Özer ve sine-ma sanatçısı MizginMüjde Arslan gözaltınaalınmıştı. Arslan’ıngözaltına alınmasınagerekçe olarak gösteri-len filmi “Ben UçtumSen Kaldın” Nisanayında 31. Uluslararasıİstanbul FilmFestivali’nde seyirci ilebuluştu.

BEN­UÇTUM­SEN­KALDIN

Page 21: TO-Gazete-46/18

Bir sanat eserinin ücreti neye görebelirlenir? Herhangi bir metada oldu-ğu gibi piyasanın döngüsel koşullarıve değişim değeri baskın etken midiryoksa ürünün sanatsal değeri de fiyat-landırma sürecinin bir ölçütü müdür?İkinci seçenek geçerli ise, sanatsaldeğer sanat eserinin kullanım değeri-ne mi denk düşer? Resim, heykel veçağdaş sanat işleri gibi mülk edinilebi-lecek fiziki bir varlık arz eden ürünlerile tiyatro ve performans sanatları gibiancak alımlanabilecek ürünlerin fiyat-landırılması arasındaki fark; meta ola-rak mal ya da meta olarak hizmet ara-sında görülene eş değer midir?

Sanat Eserinin Kullanım DeğeriBir ürünün kullanım değerini o ürü-nün insan yaşamında karşıladığı ihti-yaçla açıklamak mümkündür. Sözkonusu olan bir nesne ise; o nesneninfiziki nitelikleri ile karşılanacak ihti-yaç arasındaki bağıntı kullanım değeriaçısından mühim bir belirleyicidir ki,bu belirlenim daha sonra kullanımdeğeri üzerinden cisimleşecek deği-şim değerinde rol sahibidir.

Örneğin; bardak kullanım değerini engenel tanımıyla “içmek” eylemininaracı olmasıyla edinir. Bunun içinsahip olması gereken genel bir fizikibiçim tanımlaması kafidir. Ancak içi-lecek sıvının sıcak ya da soğuk oluşu,metal bardak ile cam bardak arasındakullanım değeri açısından göreli fark-lar yaratır. İki bardak arasındaki fizikifark yalnızca kullanım değeri üzerin-deki etkisi dolayımıyla dahi değişimdeğerini etkileyebilir.

Bir ürün olarak sanat eserinin kulla-nım değeri en genel biçimiyle “alımla-mak” eylemi ile tanımlanabilir; tiyatro

için izlemek, müzik için dinlemek gibi.Alımlama parantezine alabileceğimizeylemler estetik haz veya sanatsal hazkavramları çerçevesinde birer insanihtiyacı sayılabileceği ön-kabulüylebakıldığında, herhangi bir ürünün kul-lanım değerini belirleyen eylem ileihtiyaç arasındaki bağıntının sanateseri içinde geçerli olduğu düşünüle-bilir. Bu noktadan sonrasında isesanat ürünü birçok açıdan fark gös-termeye başlar.

Öncelikle, fiziki bir nesne biçiminesahip olan sanat ürününün fiziki nite-likleri ile kullanım değeri arasındakiilişkide fiziki niteliklerin değer belir-leyiciliği ya zorunsuzdur ya da belirle-yici ise bile bu ilişki, kullanım değeri-

ni tanımlayan eylem ile fiziki nitelikarasında dolaysızca gerçekleşmez.Örneğin bir resmin yağlı boya ya dasulu boya oluşu, çerçevesinin mamülübakma ve anlamlandırma eylemleriaçısından zorunlu belirleyenler değil-dir. Bir heykelin altın ya da mermeroluşu heykelin kullanım değerinedeğil, değişim değerine etki edebilir kibu etki de altın ya da mermerin kendideğişim değerleri ile ilgilidir.

Müzik ve tiyatro gibi mülk edinilebile-cek fiziki nesne arz etmeyen sanatürünleri ise bir ihtiyacı karşılama pay-dasında diğer tüm ürünlerle ortaklaş-sa da, kullanım değerlerini belirleyeneylem açısından farklılaşır. Dinleme

eylemi ile ilişkisi kurulabilecek fizikinitelikler seslerin kaynağını aldığınesnelerle mümkündür ancak, bualımlayıcı için değil üretici için önemteşkil eder.

Zira, insanın nesne üzerine kurduğuanlamlandırıcı etkinlik açısındansanat eserinin temel niteliği alımlamayolu ile anlamlandırmadır ve kullanımdeğeri ancak bu eylemle tanımlanabi-lir. Bu tanımlamanın dışındaki hertürlü değerlendirme ya ürünün sanateseri niteliğinin dışında gerçekleşir yada değişim değerine dair bir belirle-medir. Buradan açıkça anlaşılacağıüzere sanat ürününün sanatsal değerikullanım değerine içkindir.

HAZİRAN 2012 21KÜLTÜRÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Sanat Eserinin Değişim Değeri

Sanat Eserinin Kullanım Değeri “Alımlamak” Eylemi İle Tanımlanabilir

GÖKSEL ILGIN

Sanat ürünü gerekkullanım değerininözgüllüğü gereksetoplumsal emek zamanıtartısında dengesi sabitbir kefe bulamayışınedeniyle değişimdeğerini her dönem vecoğrafyada değişikunsurların kendineatfedilmesiyle edinebilir.

SANATTA­ÜCRET­VE­DEĞER

İki şarkı üç resme denktir önermesi kadar, birresim bir resme denktir ifadesi de doğruluk sorgu-sundan uzaktır. Sanat ürününün kullanım değeriya da üretimine harcanan emek zamanı değişimdeğerinin belirleniminde rol alsalar da, bu rollerürünü metalaştıran başka faktörlerin uzantılarıolarak değere içkinleşirler.

Bir sanat ürünü için toplumsal emekzamanı üzerinden değer tespiti yap-mak üretiminin özgül koşulları nede-niyle çok güçtür. Sanat ürünü kulla-nım değerini diğer ürünlerden farklıbiçimde; alımlama eyleminden edin-mesi nedeniyle üretiminde harcananemek zamanı değer tespitinde netsonuçlar sunamaz. Söz gelimi bir şar-kının üretimi (bestelenişi) aylar sür-müşse dahi, dinleyici için şarkının icraedildiği (başladığı ve bittiği anlar ara-sındaki) süre geçerlidir. Dolayısıylakullanım değeri için icra edim süresigeçerli olabilecekse bile, değişimdeğeri için şarkının icrasını da içerentüm üretim süreci emek zamanı açı-sından ortalanabilir veya sabitlenebilirveriler arz edemez.

İki şarkı üç resme denktir önermesikadar, bir resim bir resme denktir ifa-desi de doğruluk sorgusundan uzak-tır. Sanat ürününün kullanım değeriya da üretimine harcanan emek zama-nı değişim değerinin belirleniminderol alsalar da, bu roller ürünü metalaş-

tıran başka faktörlerin uzantıları ola-rak değere içkinleşirler.

Sanat ürünü, gerek kullanım değeri-nin özgüllüğü gerekse toplumsalemek zamanı tartısında dengesi sabitbir kefe bulamayışı nedeniyle, değişimdeğerini her dönem ve coğrafyadadeğişik unsurların kendine atfedilme-siyle edinebilir.

Söz gelimi, XVIII. yy’da üretilmiş birresim iki yüz yıl sonra, eski bir dönemeait oluşu nedeniyle antika piyasasınıniçinde değişim değeri düzlemindeyükseliş gösterebilir, ancak bu yükseli-şin gerçek ve baskın belirleyeni res-min sanatsal değeri değildir. İçinimoda (yükselen akımlar, trendler,popülarite vb), sanatçının ünü-ünvanı,kültür endüstrisinin temayülleri gibibirçok unsurun doldurduğu, herdönemde kendine özgül bir biçimbulabilmiş bir sanat piyasası sanatürünlerinin değişim değerini ve ücret-lendirilme ölçütlerini dolaylı ya dadolaysızca belirlemektedir.

Page 22: TO-Gazete-46/18

İşleyiş mantığı olarak kansere benzeyen kapitalist sistem insanları da kanser etmektedir. Her üçölümden birisi artık kanserden kaynaklanmakta. Kanser vakaları ise kapitalizmin üretim açısındanciddi dönüşümler yaşadığı 20. yy ve 21. yy’da tırmanışa geçmiştir. Kansere neden olan etkenler arasın-da beslenme, kimyasal-madensel etkiler, yoğun stres, yaşam tarzı, sanayi atıkları ve ozon deliği var.

EKOLOJİ22 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Kapitalizmin yok olması gerektiğinisöylerken, bunu kaba bir kapitalizmdüşmanlığı ya da salt ajitatif bir şekildesöylemekten kaçınıyoruz. Zaten böylebir şeye ihtiyacımız da yok. Çünkükapitalizm bugün kendi ideolojik alt-yapısını oluşturan rasyonalizme bileuymuyor. İlk ortaya çıktığı dönemdedillerden düşürülmeyen aklı ve mantı-ğı terk edeli çok zaman olmuş.

Akıldışılığın bu kadar akılcılaştığı budönemde kapitalizm, salt kötü bir sis-tem olduğu için değil, aynı zamandainsanlığın ve doğadaki tüm canlılarında doğal varoluşlarını ciddi şekildetehdit ettiği için ortadan kalkmalıdır.Doğa ve insan üzerindeki tüm etkile-rini ortaya koymak bu yazının sınır-ları çerçevesinde çok mümkün değil.Bu sınırlılık içerisinde insan doğası-nın, üretim ilişkileri çerçevesindenasıl şekillendiğini birkaç vurguylayapmaya çalışacağız.

Kanser VakalarıKapitalizm ortadan kalkmadığı süre-ce, işleyiş mantığında bulunan bütüngizil felaketler birer birer ortaya çık-maya devam etmektedir. Bu gizil fela-ketlerden bir tanesi kanser hastalığı.Her hastanın kendi kişisel sorunu ola-rak görülse de, aslında nüfusun önem-li bir kısmını tehdit eden bir illet.Murray Bookchin kapitalizmin kendi-sini kansere benzetir. İşleyiş mantığıolarak kansere benzeyen bu sisteminsanları da kanser etmektedir.

Her üç ölümden birisi artık kanser-den kaynaklanmakta. Kanser vakalarıise kapitalizmin üretim açısındanciddi dönüşümler yaşadığı 20. ve 21.yüzyılda tırmanışa geçmiştir.Kansere neden olan etkenler arasın-da beslenme, kimyasal-madenseletkiler, yoğun stres, yaşam tarzı,sanayi atıkları ve ozon deliği var.Bunlardan hangisinin kapitalizmledoğrudan ya da dolaylı olarak bağıyok?

Tarımda kullanılan kimyasalların

sebze ve meyveler yoluyla vücudu-muza girmesi, yer altı sularının yinekimyasal suni gübrelerle kirlenmesive içme suyu yoluyla vücudumuzagirmesi, sebze ve meyvelerin içeri-sindeki hormonlar, endüstriyel hay-vancılıkta kullanılan yemler, hayvan-lara verilen antibiyotikler, gelecekkaygısı, geçim derdi gibi kaygılarınyarattığı psikolojik ve biyolojik tahri-bat, sanayi kirliliğinin yarattığı havakirliliği, ozon deliği ve bunların dışın-da kamu sağlığı için önlem alınmasınıengelleyen sağlıktaki dönüşümler,hedef kitlesi özellikle çocuklar olanfast food endüstrisi ve daha birçoketken…

İstatistiklere göre ABD’de her yıl 1milyonu aşkın kişi kansere yakalanı-yor. 2000 yılı itibari ile dünya gene-linde 10 milyon yeni kanser vakası, 6milyon kanser ölümü ve 22 milyonkanser vakası hesaplanmıştır. Busayıların geçen 12 yılda arttığı dabilinmektedir.

Kaygılı-Depresif NüfusNüfusun büyük bir kısmı geçim der-dinde. Gençler işsizlik ve geleceksiz-lik kaygısıyla iş bulma konusundabüyük sıkıntılar yaşamakta. Bir işbulup çalışabilenler ise çalışmakoşullarından kaynaklı adeta ruh sağ-lığını kaybediyor. Esneklik, güvence-sizlik, düşük ücretler, performansadayalı çalışma insanları büyük stres-lere sokmakta.

İnsana ait her türlü değer yozlaşmak-ta, toplumu saran yabancılaşma daya-nılmaz boyutlara varıyor. Kapitalizminsan topluluklarını atomize ediyor,kolektif kültürü ortadan kaldırıyor.İnsanların yaşamda ihtiyaç duydukla-rı toplumsal dayanışma ortadan kal-kıyor. İnsanlar değersizlik, mutsuz-luk, yalnızlık hisleriyle baş başa kalı-yor.

Burada devreye ilaç endüstrisi giri-yor. ABD’de anti-depresan ilaç kulla-nanların sayısı 1996’da yüzde 6’yatekabül eden 13 milyon kişi iken,2005’te bu sayı yüzde 13’e tekabüleden 27 milyon kişiye çıkmış.Türkiye’de ise anti-depresan kullanı-mı son beş yılda yüzde 65 artmış.Anti-depresan kullanımı ise berabe-rinde ek olarak birçok problem geti-riyor (Sindirim bozuklukları, cinselsorunlar gibi). İnsan doğası alt üstoluyor.

Toplu katliamlar, cinayetler ve geçimsıkıntısının neden olduğu birçoksuçta patlama yaşanmakta, hapisha-neler insanlarla dolmaktadır. Üsteliktüm bunlar muhafazakar kapitaliz-min yaşandığı ülkelerde gerçekleş-mektedir.

SAĞLIKSIZ­İNSAN-DOĞAEVRİMİ­VE­KAPİTALİZM

Toplumsal üretim ve tüketim ilişkileriinsanların gelişim dönemlerini dedeğiştirmekte. 7 yaşındaki kız çocuk-larının göğüsleri büyümekte, takipeden iki yıl içerisinde regl olmaya baş-lamaktadır. Bu durum tanrının bir hik-meti değil, kapitalizmin biyolojik evri-mimiz üzerindeki etkisidir. Beslenmealışkanlıkları ve gıda üretimindekiköklü ve doğa dışı gelişmeler insan

vücudu üzerinde farklılaşma yarat-maktadır.

Fast-food tarzı beslenme alışkanlıklarıçocukların vücutlarının aşırı şekildeyağlanmasına, bu durum çocuklarınerken yaşta ergenliğe girmesineneden olmaktadır. Söz gelimi HongKong’da McDonald’s restoranlarınınmantar gibi çoğalmalarını takip edenyıllarda çocukların beslenme alışkanlı-

ğı kökten değişmiş, regl olma yaşıkademeli olarak 9 yaşa inmiştir.

Erken ergenlik çocuğun hem ruhsalhem de fiziksel gelişimini etkiliyor. Boykısa kalıyor, erken yaşta cinsel istekortaya çıkıyor, çocuğun çocuk yaştataşıyamayacağı bir yük sırtına biniyor.Üstelik çocukların ruh durumları bunukaldıracak durumda olmuyor. Ek birproblem daha ortaya çıkıyor.

Ergenlik Dönemi 7-8 Yaşlarına İndi

Beslenme alışkanlıkları ve gıda üretimindeki köklüve doğa dışı gelişmeler insan vücudu üzerinde fark-lılaşma yaratmaktadır. Fast food tarzı beslenmealışkanlıkları çocukların vücutlarının aşırı şekildeyağlanmasına, bu durum çocukların erken yaştaergenliğe girmesine neden olmaktadır.

Kapitalizm İnsanın Doğasına Saldırmakta da Sınır Tanımıyor

H. DURKAL

Page 23: TO-Gazete-46/18

Bu yazı yazılmaya başladığında,Türkiye genelinde “Okul Sütü” proje-si kapsamında zehirlenen öğrencisayısı 2000’i aşmıştı. Hükümet söz-cüleri ise pişkin açıklamalarınadevam etmekteydi.

Okulda öğrencilere bedava süt dağıt-mak için ya sosyalist, ya sosyal dev-letçi ya da neo-teo-liberal olmalısınız.AKP iktidarı üçüncü seçenektetanımlanmaktadır. Halen bunun biriyi niyet eylemi olduğunu iddia etmekiçin çok büyük kanıtlara ihtiyacımızvar. Yanıtlanması gereken bazı soru-lar var.

Öncelikle süt dağıtımına neden baharaylarında başlandı? Çünkü süt üreti-minin en yoğun yapıldığı ve üretimfazlasının yaşandığı dönemler bahardönemleridir. Zaten hükümet buuygulamanın sürekli olmayacağını,Haziran ayında uygulamanın bitece-ğini açıklamıştı. Aman ha kimse sos-yal devleti benimsediklerini zannet-mesin.

Kutu Süt Nedir?Pratik olması ve sokak sütüne oranladaha sağlıklı olduğuna yönelik yaygınkanı sayesinde insanlar tarafındançokça tüketilen kutu sütler, pastörizesüt olarak bilinse de aslında çoğunlu-ğu pastörize değil, UHT (Ultra HighTemperature-Çok Yüksek Isı) adıverilen işlenmiş süttür. Pastörize sütleUHT süt arasında temel ayrımlar var.Pastörizasyon, sütün ya 70–75 °Cısıda 15 saniye ya da yaklaşık 90 °Cısıda 1 saniye bekletilmesi ile elde edi-liyor. UHT yönteminde ise çok dahayüksek ısı kullanılıyor. Süt 135-150derece sıcaklıkta 2-4 saniye ısıtılıyor.

En eski yöntem olan evde kaynatmausulünde ise sıcaklık yavaş yavaş 95-100 dereceye çıkıyor, bir taşım kay-natılıp ocak kapatılıyor. UHT’li süt 4ay, pastörize 3 gün, evde kaynatılanise daha az dayanıyor. Sütün besindeğerindeki en yüksek kayıp UHTyönteminde meydana geliyor ve buısıl işlem sonucunda sütün besindeğeri adına pek bir şey kalmıyor,üstelik koku ve tadı tamamen yokoluyor. Kaybolan tat ve koku ise çeşit-li katkı maddeleriyle telafi edilmeyeçalışılıyor.

Besin Değeri KalmıyorUzmanlara göre UHT yöntemi sudaçözünen vitaminlerin neredeyseyüzde 80'ini ve B12 vitamininin isetamamını ortadan kaldırıyor.Bağırsaktaki probiyotiklere (yararlıbakterilere) zarar vererek, onlarınbağırsağımızda sentezlediği vitamin-lerin üretiminin de azalmasına sebep

oluyor.

Sütün içerisindeki kalsiyum dâhil,birçok mineralin vücut tarafındanalınabilme ve kullanılabilme özelliğikayboluyor. Tüm bu işlemler sonu-cunda UHT yöntemiyle işlenmiş süt,insan vücuduna faydadan çok zararveriyor.

Endüstriyel Hayvancılık DehşetiSüt verimliliğini arttırmak için giri-şimcilerin kullandıkları yöntemlerinüzerinde de durmak gerekiyor. Sütendüstrisi için yetiştirilen milyonlar-ca inek, endüstriyel çiftliklerde ıstı-rap koşullarında tutuluyorlar.Hayvanların verimliliğini yüksekseviyelerde tutmak için üreticilersürekli olarak yapay döllenme yoluy-la ineklerin hamile kalmalarını sağlı-yor. İneklerin ömrü tahminen 20-25yıl iken şu an 4 ila 5 yıl arasındadeğişmektedir. (Verimliliği düşeninek sucuk, pastırma oluyor.)

Süte karışan katkı maddelerinin birkısmı da hayvanlara verilen yemler-den geçmektedir. Eski doğal beslen-me yöntemleri yerine çeşitli katkımaddeli yemlerle beslenince, türlükimyasal maddeler süte doğrudan

karışabiliyor. Sözgelimi hayvan yem-lerine karıştırılan antibiyotiklerinkaraciğer kanseri ve siroza nedenolduğu belirtilmektedir.*

Hükümet eliyle 2011 yılının sonla-rında yapılan bir düzenlemedeendüstriyel hayvancılıkta 13 çeşitGDO’lu yemin ithal edilmesine izinçıkmıştı. Biyogüvenlik Kurulu tarafın-dan bilimsel komitelere hazırlattırı-lan Sosyo-Ekonomik DeğerlendirmeRaporlarında, GDO’lu yemlerle besle-nen hayvanların sütüne karışanGDO’ların sindirilemediği ve hücrele-rimize kadar taşındığı belirtilmekte-dir.**

AKP hükümeti şirketlerin istediğiher türlü düzenlemeyi yapıyor.GDO’lu yem taleplerini geri çevirme-yen hükümet, şimdi de şirketlerinelinde kalan endüstriyel sütleri dağı-tarak şirketlere destek çıkmaktadır.

İstense süt pastörize olarak da üreti-lebilir. Bu şekilde de dağıtılabilir. Okulsütü zeka küpü söylemi daha gerçek-çi olabilir. Ama pastörize süt dağıtımıiçin soğuk sağım ve nakil şartlarıgerekmektedir. Endüstriyel gıda sek-törünün çarpık yapısı ve minimummaliyet saplantısı bu durumun önün-

deki en büyük engeldir. Yani sistembaşka türlüsüne izin vermiyor.

Pastörize süt dağıtımına karar veril-seydi bu durum pastörize süt ürete-meyen süt sanayicilerinin gizli pro-testolarına, pastörize sütçülerin çiğsüt toplama pazarlarını bozma giri-şimlerine sahne olacaktı.

İktidar okul sütü projeleri ile çiğ süttepiyasa düzeni sağlamak ister ikenpastörize sütçülerin girdi maliyetleridiğer süt sanayicileri tarafından artı-rılmış olacaktı. Böyle bir savaşınyaşanmaması için süt sanayicileri,iktidar ve çiğ süt üretici resmi birlik-leri mutabakatı ile sütte UHT dağıtıl-masına karar kılındı.

* http://www.haberturk.com/saglik/haber/706687-sutte-kanser-tehlikesi

** http://www.greenpeace.org/turkey/tr/news/gdo- lobis ine-yem-yapi l iyoruz-

220112/

HAZİRAN 2012 23EKOLOJİÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Süt dağıtımına neden bahar aylarında başlandı?Çünkü süt üretimininen yoğun yapıldığı ve üretim fazlasınınyaşandığı dönemlerbahar dönemleridir.Zaten hükümet buuygulamanın sürekliolmayacağını, haziranayında uygulamanınbiteceğini açıklamıştı.Aman ha kimse sosyal devleti benimsediklerini zannetmesin.

H. DURKAL

OKUL­SÜTÜ-PARA­KÜPÜAKP’yi Çocukların Sağlığı Değil, Sermayenin Kazancı İlgilendiriyor

Biyogüvenlik Kurulu tarafından bilimsel komitele-re hazırlattırılan Sosyo-Ekonomik DeğerlendirmeRaporlarında GDO’lu yemlerle beslenen hayvanla-rın sütüne karışan GDO’ların sindirilemediği vehücrelerimize kadar taşındığı belirtilmektedir. AKPhükümeti şirketlerin istediği her türlü düzenlemeyiyapıyor. GDO’lu yem taleplerini geri çevirmeyenhükümet şimdi de şirketlerin elinde kalan endüstri-yel sütleri dağıtarak şirketlere destek çıkmaktadır.

Page 24: TO-Gazete-46/18

Son yıllarda 1 Mayıs mitinglerininbileşenleri arasında futbol takımıtaraftarlarını saymadan geçmekolmuyor. Her sene gittikçe artan birkatılımla değişik grupları alanlardagörüyoruz. Taksim alanının 1Mayıs’lara açılması mücadelesi sıra-sında da göze çarpan gruplar, miting-lerin yasal olmasıyla birlikte kendile-rini slogan ve pankartlarla ifadeetmeye başladılar.

Türkiye’de futbol takımı taraftarlığı-nın herhangi sınıfsal, sosyal veyaetnik bir dayanağı olmadığı içinhemen hemen her renkten grubualanlarda görmek mümkün. Yani herkulübün emekçi kesimi kendini 1Mayıs’ta ifade ediyor dersek, yanlışbirşey söylemiş olmayız.

Taraftarların alanda bulunuş biçimle-ri, kısmen kendi sorunlarına ait slo-ganlarla ifade edilmiş olsa da ağırlıklıolarak hükümet ve uygulamalarınakarşı yürüyen mücadele ile dayanış-ma şeklinde idi. Tribün emekçileri-nin kendi alanlarında yaşadığı sorun-ların meydanlara yoğun bir biçimdeyansımasını da önümüzdeki yıllarda

görmek umudunu içimizde barındı-rarak mikrofonlarımızı İstanbul’abağlıyoruz...

Kutlamaların Merkezi İstanbul1 Mayıs kutlamalarının Türkiye’dekimerkezi olan İstanbul en yoğun taraf-tar katılımının gerçekleştiği alandı. İkiayrı Fenerbahçe grubunun yanısıraGalatasaray, Beşiktaş, Kartalspor,Nurtepespor göze çarpan İstanbultakımlarının taraftar gruplarıydı.Bunların dışında az sayıda Trabzon-spor taraftarı da alandaki yerini aldı.

Fenerbahçe taraftarları 3 Temmuz’-dan beri sürdürdükleri mücadeleninyansımasını kararlılıkla 1 Mayıs ala-nında da gösterdiler. Temel sloganla-rının “Cemaat” karşıtı olması nasılbir durumla karşı karşıya oldukları-nın da açık bir göstergesiydi.Galatasaray taraftarlarının Seyrante-pe protestosundan beri alanda tut-tukları yerin arttığı ise gözden kaç-madı.

Temel sloganların hükümet karşıtıolmasının yanında, az da olsa endüs-

triyel futbola karşı pankart ve slogan-lar da yok değildi. Deplasman yasak-larına karşı çıkan sloganlar da alandabir miktar yankılandı. Taraftar grup-larının işçilerle karşılıklı olarak slo-gan atmaları ve tribünlerde söylenentezahüratların uyarlamaları ise kor-tejlerde coşku ile karşılandı.

Anadolu’da 1 Mayısİstanbul dışında kutlamaların yapıldı-ğı İzmir’de Göztepe taraftarlarının 1Mayıs kutlamalarına Fenerbahçe veBeşiktaşlı gruplar da eşlik ederekkatıldılar.

Ankara da Gençlerbirliği taraftarlarıile Ankaragüçlü taraftarlar alanınrenkleri içindeki yerlerini aldılar.

Adana’da Adana Demirspor, Mersin’-de de çeşitli taraftar grupları 1 Mayısalanlarında yerlerini forma, atkı vekendilerine özgü sloganlarıyla aldılar.

Polis Fezlekesinden Haberler2012, 1 Mayıs’ı sonrası medya taraf-tar gruplarına geniş yer ayırırken,sağcı basının en çok tepkisini

Fenerbahçe taraftarı çekiyordu.Fenerbahçe taraftarının 3 Temmuzoperasyonu sonrası kulüplerinin elegeçirilmesine karşı yürüttüğü yoğundirenç, kah sokaklarda kah mahke-melerde sürmüş ve bu uğurda olduk-ca sert bir süreç yaşamışlardı.

Fenerbahçe Kulübü Başkanı AzizYıldırım’ın yargılandığı her mahkemesonrası yoğun bir şekilde polis saldı-rısına maruz kalan taraftarların tep-kisi kendini en kalabalık biçimde 1Mayıs alanında göstermişti. Bu süreciözdeşleştirdikleri “Cemaat”e karşıtepkiyi alanlarda göstermişler ve bugösterdikleri tepkinin karşılığını dabaşta Aksiyon Dergisi olmak üzeredüzmece polis fezlekelerini andıranısmarlama haberler ile yapılacak sal-dırıların zeminini hazırlamışlardı.

Taraftar grupları, herşeye rağmenoldukça renkli ve coşkulu geçen kut-lamaların ne kadar zengin olduğununda göstergesiydi. Taleplerin zengin-leşmesi ve bunlarn alanlara yazsıma-sıyla taraftar hareketinin de kendiçıkarları üzerinde yürümesi dileğiy-le...

SPOR24 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

3 Temmuz’dan beri süregelen ve birtürlü sonuçlanmayan “futbolda şikesoruşturması” final maçı sonrası öfkepatlamasına neden oldu. Yerli yerineoturmayan kanıtları ve pekçok yerin-de bulunan açıklarla savunma zorluğuçekilen iddianamesiyle süren “futbol-da şike davası” siyasi sonuçlarını davermeye başladı. Uzunca bir süredirFenerbahçe taraftarı ile Emniyet’inyaşadığı gerilim final maçı sonrasıuzunca bir süre hafızalardan kazınma-yacak görüntülerle çatışmalı sokaktarihindeki yerini aldı.

Maç sonu hiçbir olay olmayacak

denirken ve alkışlarla taraftarlartakımlarını uğurlarken birden bireortaya çıkan gerilim polis tarafındanengellenebilecekken, aksine çabaylaçatışma görüntülerinin ortaya çıkma-sına sebep oldu. Sosyal medyadayeralan çevik kuvvet polislerinin yazış-maları ve stadyumdaki davranışlarınabakarak olayların sönümlenmemesi-nin sanki özellikle istendiği sonucuçıkartılmaktadır. Medya mensupları-nın bile ertesi gün yazdıkları yazılardaortamın hiç de böylesi bir çatışmayaneden olmayacağı ama güvenliktensorumlu polislerin maç öncesi ve son-rası “çabalarının” altı özellikle çizil-

mektedir.

Yaşanan çatışmalı gecenin, özellikle

son haftalarda iktidara yakın yayın

organlarında yeralan Fenerbahçe

taraftarına dönük yazıların sonuçlarıy-

mışcasına okunabileceğini de belirt-

mek gerekiyor. Başta Fenerbahçe

yönetiminden Nihat Özdemir olmak

üzere, Zaman gazetesi ve Aksiyon

Dergisi yapılan açıklama ve haberlerle

bu ortamı hedefleştirmekte oldukça

başarılı bir yol izlemişlerdir.

12 Mayıs gecesi yaşananların tek bir

adı vardır o da provokasyondur.

1 Mayıs kutlamalarınınTürkiye’deki merkezi

olan İstanbul en yoğuntaraftar katılımının

gerçekleştiği alandı. İki ayrı Fenerbahçe grubunun yanısıra

Galatasaray, Beşiktaş,Kartalspor, Nurtepespor

göze çarpan İstanbultakımlarının taraftar

gruplarıydı.

HALUK KOŞAR

Fenerbahçe Taraftarına Provokasyon

1 Mayıs’ta temel sloganların hükümetkarşıtı olmasınınyanında, az da olsaendüstriyel futbolakarşı pankart ve slo-ganlar da yok değildi.Deplasman yasakları-na karşı çıkan slogan-lar da alanda bir miktar yankılandı.Taraftar gruplarınınişçilerle karşılıklı ola-rak slogan atmaları vetribünlerde söylenentezahüratların uyarla-maları ise kortejlerdecoşku ile karşılandı.

1 Mayıs’ta Tribünler Alana İndi

TARAFTAR­BURAYAYUMRUK­HAVAYA

Page 25: TO-Gazete-46/18

HAZİRAN 2012 LGBTÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL 25

30 Mart Cuma günü, İzmirKarabağlar’da yaşayan Tuğçe Şahinisimli trans birey aracında öldürül-müş olarak bulunmuştu. Tuğçe’ninkaybıyla sarsılan LGBT bireyler bir-kaç gün sonra Nükhet’in ölüm habe-riyle ikinci bir şok yaşadı. Aydın’ınKuşadası İlçesi’nde yaşayan 23 yaşın-daki trans birey Nükhet Kızılkaya ise5 Nisan sabahı evinde ölü bulunmuş-tu. Silahla başından vurulan Nükhet,40-50 yerinden bıçaklanmış vemakatında şişe kırılmıştı. Transbireylere yönelen bu nefret sadececana kast ile sınırlı kalmamış, beden-leri de işkenceye tabi tutulmuştu.

Türkiye’de her yıl 20 ila 30 arasıLGBT bireyi bu tarz nefret cinayetle-rine kurban gidiyor. Dökülen kanın,yaşanan acının hesabını sormak isene yazık ki LGBT örgütlerine düşü-yor. Trans cinayetleri LGBT örgütleridışındaki örgütlenmelerin siyasetalanına girmiyor! Trans kırım ülkesi-ne dönen Türkiye’de devlet zatenadım atmazken ve bizzat kendisi bukanı dökerken, tüm diğer toplumsalhareketler gibi sosyalist hareket desessiz kalarak, ne yazık ki, akan busuça ortak oluyor.

Peki, neden sosyalist harekete bukadar ağır bir ithamda bulunuyoruz?Öncelikle belirtmek gerekir ki yaşa-nan bu baskı, zulüm ve zorbalıktansadece LGBT bireyler nasibini almı-yor. Artan kadın cinayetleri, savaşa

kurban giden gençler, tecavüze uğra-yan Kürt çocukları, öldürülenErmeniler bu savaşın yalnızca farklıkurbanlarıdır.

Trans Cinayetlerine Ağır Tahrik İndirimi UygulanıyorKan ve gözyaşı üzerinden değirmeni-ni döndüren devlet ayakta kalabilmekiçin pervasızca toplumun tüm öteki-lerine saldırmakta ve kıyımlarınaaynı hızla devam etmektedir.Milliyetçilerin öfkesini örgütleyendevlet bunu faşizme evirerek toplu-mun en savunmasız kesimi olarakgörülen translara yöneltiyor. Ahlak,din, iman kisvesi altında Trans katli-amlarına kapı aralayıp, yargı organ-ları aracılığıyla ağır tahrik indirimleriuygulatarak âdeta “Katletmeye devamedin” mesajı veriyor.

Katiller, polis ve avukatların yönlen-dirmesi ile “Bana ters ilişki teklif etti”safsatasını kullanarak ağır tahrikindirimlerinden yararlandırılıyor.Beş, altı yıl gibi komik sürelerle ser-best bırakılan katiller yanı başımızdayaşamaya devam ediyorlar. Hükümetyetkilileri, sorumsuz hatta kışkırtıcıaçıklamalarıyla katillere akıl, fikir vecesaret vermeye devam ediyorlar.

LGBT hareketi bir yandan devletinkatliamlarına dur demeye çalışırken,bir yandan da toplumsal yaşamdakinefreti yok etmeye çalışıyor. Kısacasıegemenler cephesinde bunlar yaşa-

nırken, LGBT hareketi toplumsalmuhalefet tarafından giriştiği bumücadelede yalnız bırakılıyor.

LGBT Bireyler Neden Görmezden Geliniyor?Biraz da LGBT hareketinin toplumsalolaylara müdahil olup olmadığınabakalım. Özellikle son 5-6 yıllıkdönemde LGBT hareketi, bu coğraf-yada yaşanan her türlü olaya müdahilolup siyaset üretmeye çalışıyor. Kürthalkına yönelik yürütülen savaş poli-tikalarına karşı kendi çağrısıyla barışeylemleri örgütlüyor. Roboski’deyaşanan katliama karşı eylemlerden,Hrant Dink’e, Sivas katliamı sanıkla-rının yargılanma sürecinden, SevagŞahin Balıkçı’ya/kışla cinayetlerine,İşçi cinayetlerinden kadın katliamla-rına kadar her alanda siyaset üretipeylemler örgütlüyor.

15 yıl gibi kısa bir mücadele pratiği-ne sahip LGBT hareketi toplumsalolaylara bu denli müdahilken, top-lumsal muhalefete yön verme iddia-sında bulunan örgütlerin nefret cina-yetlerine sessiz kalması, LGBT birey-lerin yaşadığı sorunları görmezdengelmesi LGBT bireyler tarafındananlamlandırılamıyor! Bu durum açık-çası insanı mücadeleden de memle-ketinden de soğutuyor.

Yaşanan son iki katliam karşısındaeylem taktiğini değiştiren Lambda

İstanbul ve İstanbul LGBT, nefretcinayetlerinin birinci derecedensorumlusu olan AKP Şişli İlçeBinası’nın önüne yürüme kararı aldı.Eylemin örgütlenme sürecinde iseilişkide olduğu alternatif hareketlerindışında tüm sosyalist örgütlere, femi-nistlere, çevrecilere, azınlıklara birdizi ziyaretler gerçekleştirdi, uzungörüşmeler yaptı. Katliamın boyutu-na, sürece ve yaşananlara dair yapı-lan tüm bilgilendirmelere rağmenAKP önüne yürüyen LGBT birkaçsosyalist hareket dışında toplumsalmuhalefetin diğer unsurlarından her-hangi bir katılım olmadı.

Toplumsal muhalefetin LGBT birey-lerin yaşadığı sorunları bu denli gör-mezden gelmesi, LGBT katliamlarınasessiz kalması, yıllardır idealize etti-ğimiz ezilenlerin birliğine dair umut-ları zedeliyor. Bizler LGBT aktivistleriolarak, bugüne kadar gücümüz yetti-ğince katliamlara karşı durarak, ezi-lenlerin yanında olmaya çalıştık.Şimdi aynı özveriyi toplumsal muha-lefetin gerçek odağından, toplumundeğiştirici öznesinden devrimciler-den bekliyoruz.

Kendine “Marksist”im diyen herkurum, kuruluş ve şahsın, LGBThareketinin verdiği mücadeleyeomuz vermesi gerekmektedir. Bu,her zamankinden daha elzem politikbir sorumluluktur.

Gün, zulüm ve zorbalık üzerinekurulan bu kokuşmuş saltanatakarşı, “arka bahçenin tüm ayrıkotlarını” birleştirme günüdür.Gün, LGBT bireylere yönelen nef-reti durdurup bir arada mücadeleetme günüdür. Bugüne kadareylem alanı olarak gördüğümüzsokaklarda, meydanlarda, miting-lerde haykırdık: “Sistem hepimizifarklı noktalardan vuruyor ve top-lumsal yaşamı cehenneme çeviri-yor. Kendi sacayaklarını sağlam-laştırmaya çalışan haramiler sal-tanatı tüm kesimleri birbirine

düşmanlaştırıyor. Bizleri en yakın-

larımız aracılığı ile vuruyor”.

Bu yüzden düşmanlaştırma politi-

kalarına, katliamlara, zulüm ve

zorbalığa karşı sessiz kalan her-

kes, suça ortaktır diyoruz. Bugün

Trans arkadaşlarımızın bedenleri-

ne uygulanan şiddet yarın nefre-

tin nerelere varacağının gösterge-

sidir. Kısacası insanım diyen her-

kesi, toplumsal muhalefeti sesi-

mize ses olmaya çağırıyoruz.

Nefrete inat, yaşasın hayat!

Bizler LGBT aktivistleri olarak, bugüne kadargücümüz yettiğince katliamlara karşı durarak,ezilenlerin yanında olmaya çalıştık. Şimdi aynı

özveriyi toplumsal muhalefetin gerçek odağından,toplumun değiştirici öznesinden devrimcilerden

bekliyoruz. Kendine “Marksist”im diyen herkurum, kuruluş ve şahsın, LGBT hareketinin verdiği

mücadeleye omuz vermesi gerekmektedir. Bu, herzamankinden daha elzem politik bir sorumluluktur.

ÇİRUSK ARARAT

Sessiz Kalan, Zulme Ortaktır

Arka Bahçenin Tüm Ayrık Otları Birleşin!

Sosyalistler­Trans­Cinayetlerine­Sessiz­Kalmamalı­Türkiye’de her yıl 20 ila 30 arası LGBT bireyinefret cinayetlerine kurban gidiyor. Dökülenkanın, yaşanan acının hesabını sormak ise ne yazık ki LGBT örgütlerine düşüyor. Trans cinayetleri LGBT örgütleri dışındaki örgütlenmelerin siyaset alanına girmiyor!

Page 26: TO-Gazete-46/18

HABERLER26 HAZİRAN 2012ÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Mersin ÖGD 19 Nisan’da “Sefa'nın Sefaleti” adlı tek kişilik

tiyatro oyunun gösterimini gerçekleştirdi. Şehir merkezinde,

mahalle ve kampüslerde yoğun afiş ve stant çalışmalarıyla

hazırlıkları yapılan etkinliğe 700 kişi katıldı. Etkinlik sineviz-

yon gösterimiyle başladı. Ardından Dernek adına yapılan

konuşmada paralı eğitime, işsizliğe, doğa talanına, soruştur-

ma ve tutuklamalara karşı mücadele vurgusu yapıldı.

Etkinlik, halen cezaevinde bulunan tüm tutuklu öğrencilere

ithaf edildi.

26 Ekim 2011 tarihinde Samsunmerkezli üç ayrı ilde yapılan operas-yonlarda TÖP-G ve ÖGD üyesi 5 kişiTKP-Kıvılcım örgütü üyesi olduklarıiddiasıyla gözaltına alınmış,Samsun’da çıkarıldıkları mahkemeceserbest bırakılmışlardı. Davanın ilkmahkemesi 24 Nisan'da Ankara 12.

Özel Yetkili Ağır CezaMahkemesinde görüldü. Yaklaşık 2saat süren mahkemede savunmala-rın ardından mahkeme, dava ile ilgiliek beyanların toplanması ve incelen-mesi gereğiyle 4 Temmuz 2012 tari-hine ertelendi.

Mahkeme süresince adliye binası

önünde toplanan ÖGD üyeleri“Özgürlük mücadelemiz yargılana-maz” diyerek, haksız suçlamalarıprotesto etmek ve arkadaşlarıyladayanışmak amacıyla bir basın açık-laması gerçekleştirdi. Eylemde ayrıcaTutuklu Öğrencilerle Dayanışmaİnisiyatifi'nin de pankartı yer aldı.

21 Eylül operasyonu kapsamındacezaevinde bulunan sanıklardan,aralarında TÖPG üyesi SemihAydın’ın da bulunduğu 8 kişi 30Nisan’da Beşiktaş Adliyesinde görü-len 4. Duruşmanın ardından serbestbırakıldılar.

Duruşma sırasında söz alan tutukluTÖPG sözcüsü Tuncay Yılmaz;“Savunma yapmayacağım.Hepinizin 1 Mayıs İşçi Bayramı'nıen içten devrimci duygularımla kut-luyorum. Serbest bırakılırsam fii-

len, bırakılmazsam ruhen yanınızda

olacağım. Yaşasın devrim ve sosya-

lizm mücadelemiz. Yaşasın 1

Mayıs" dedi. Tuncay Yılmaz konuş-

masını bitirdikten sonra salonda

bulunanlar tarafından uzun uzun

alkışlandı.

Mahkeme önünde “Milyonlar Adalet

İstiyor” inisiyatifi tarafından bir

basın açıklaması gerçekleştirilir-

ken, bir sonraki duruşma 7 Ağustos

tarihine ertelendi.

Tekirdağ Cezaevi ÖnündeTemsili DersTürkiye’nin çeşitli üniversite-lerinden 600’ü aşkın akade-misyenin kurduğu “ÖğrencimeDokunma” inisiyatifi, TekirdağF Tipi Cezaevi önünde tutukluve hükümlü öğrenciler içintemsili ders yaptı. 15 NisanPazar günü gerçekleştirilenderste Prof. Dr. Beyza Üstün“Ekolojinin tutukluluğu”, Doç.Dr. Ali Saysel “21. Yüzyıl vekriz” konulu dersler verdi.Ayrıca Eğitim-Sen adına da birkonuşma gerçekleştirildi.

Hatay ÖGD’denBahar EtkinlikleriÖGD’nin her sene düzenlediğikış etkinliklerinin Hatay ayağıbu sene Nisan ayında BaharEtkinlikleri biçiminde gerçek-leştirildi. 18-22 Nisan tarihleriarasında 5 güren etkinliklerboyunca ÖGD kış etkinlikleri-nin bu yılki olağan gündemleriyanında, film gösterimleri kon-serler ve paneller gerçekleşti-rildi.

Bosch İşçilerineSaldırıBosch'un Bursa OrganizeSanayi Bölgesi'nde bulunan 3fabrikasında Türk-İş'e bağlıTürk Metal Sendikası'ndanistifa ederek DİSK'e bağlıBirleşik Metal-İş Sendikası'nageçen işçiler saldırıya uğradı.

16 Nisan sabahı vardiya deği-şimi sırasında iş yeri önündebasın açıklaması yapmak iste-yen Birleşik Metal-İş yönetici-leri ve Bosch işçileri, TürkMetal Sendikası'nda bir gru-bun taş, sopa ve demir çubuk-larla saldırısına maruz kaldı.

İşçiler ve sendikacıların saldı-rıya karşılık vermesiyle yaşa-nan arbededen sonra BirleşikMetal-İş sendikacıları iş yeriönünde basın açıklaması yaptı.

Açıklamada; “Bütün bunlarboşa çabalardır. Bosch işçilerikararlarını bir kez verdiler.Bosch işçisi yoluna BirleşikMetal-İş ile devam edecektir.Bursa Bosch'da 2012-2014dönemi toplu iş sözleşmeninsayısal ve yasal olarak yetkilisendikası bugün itibariyleDİSK/Birleşik Metal-İş'tir" ifa-delerine yer verildi.

“Özgürlük­MücadelemizYargılanamaz”

600 Gün Sonra Gelen Tahliye

Mersin ÖGD’den Tiyatro Etkinliği

Page 27: TO-Gazete-46/18

HAZİRAN 2012 27HABERLERÖZ GÜR LÜKTOP LUM SAL

Taksim Meydanıİstanbul’da 1 Mayıs, yüzbinlerce kişinin katılımıyla 1 Mayıs Alanındakutlandı. Devrimci/sosyalist örgütlerin güçlü biçimde yer aldığı yürüyüşve mitingde başta Kürt halkı olmak üzere çeşitli halklar, Aleviler,“Feministler” pankartı arkasında kadınlar, LGBT bireyler, Anti-kapitalistMüslümanlar, taraftar grupları, sanatçılar ve diğer pek çok toplum kesi-mi kortejleriyle göz doldurdu. Kürsüden ana metinler Türkçe ve Kürtçeokunurken bu toprakların tüm dillerinden selamlama yapıldı.

Başta mitingin en büyük kitlesiyle BDP olmak üzere HDK bileşenleri Şiş-hane tarafından yürüyerek 1 Mayıs Alanına girdi. “Sosyalist Kuruluş İçinYürüyoruz” pankartının arkasında yürüyen Sosyalist Kuruluş bileşenle-rinin arka sırasında bulunan TÖPG, ÖGD ve LK kortejleri kitleselliği vecoşkusu ile dikkat çekti.

“İşsizliğe, Yoksulluğa, Adaletsizliğe Karşı Yaşasın Sosyalizm” pankartınınarkasında yürüyen TÖPG kitlesi, yürüyüş boyunca kapitalizme karşıdevrim ve sosyalizm iddiasını, İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği slo-ganlarını haykırdı. Canlı ve coşkulu sloganları ile liseli ve üniversitelile-rin de katılmasıyla beraber TÖPG korteji; emekçilerin, devrimcilerinAKP’den söke söke aldıkları 1 Mayıs Alanına çıkan Şişhane yolunda dev-rimin sesiyle sokakları doldurdular.

AntakyaAntakya’da 1 Mayıs Uğur Mumcu Alanı’nda coşkulu birmitingle kutlandı. Antakya, Samandağ ve Serinyol’dankatılımlarla oluşan TÖPG, TODAY, Kadın Emeği, ÖGDve LK’nın kitlesel kortejleri dikkat çekti.

MersinMersin’de Tren Garı’ndan

başlayan yürüyüşCumhuriyet Alanı’nda

düzenlenen mitingle sonbuldu. ÖGD, LK ve Kadın

Emeği’nin de pankartaçtığı mitingde LK kitlesel

katılımıyla dikkatçekerken, Kadın Emeği isealandaki tek kadın örgütü

olma özelliğini korudu.

DenizliDenizli’de ÖGD 1 Mayıs’a ''İşsizliğe, yoksulluğa, doğa talanına,cinsiyetçiliğe, tutuklamalara, ırkçılığa karşı zincirleri kıra kıra geli-yoruz!'' pankartıyla çıktı. Konuşmaların ardından bir de konsergerçekleştirilen kutlama halaylar ve türkülerle renkli hale geldi.

SamsunSamsun'da ÖGD “Gençlik kapitalizme teslim olmayacak” pan-

kartıyla 1 Mayıs alanındaki yerini aldı. Yaklaşık 4000 kişininkatıldığı kutlamalarda HDK ve TÖPG bayrakları da taşındı.

İzmir Adana Eskişehir

1­Mayıs­Alanları­İşçiler,­Emekçiler,Kadınlar­ve­Gençlerle­Doldu!

Page 28: TO-Gazete-46/18

Özgürlükçü Gençlik olarak “ÖzgürlükYolunda Militanlaşma Ve Önderleş-me” şiarıyla örgütlediğimiz ilk konfe-ransımızla yola çıkmıştık.

2004'ten 2006'ya kadar tartışılan ve2006'da da dernekleşme kararıylayola çıkan örgütümüzün, DevrimciGençlik Hareketi içerisinde kendisi-ne biçtiği misyonun birinci aşaması-na ilişkin hedeflerini tamamlamışolarak yaptığı ilk konferans, 16 ildendelegelerin katıldığı, hem hedeflenenörgütlenme alanı içerisindeki yaygın-lığı hem de tartışmaların niteliği bakı-mından doygunluğa ulaştığının gös-tergesi oldu.

Militanlaşma ve önderleşme yolundaörgütlediğimiz ilk konferansımızıvarılması gereken bir nokta değil,başlangıç olduğunun bilincinde başa-rılı bir şekilde gerçekleştirmiştik.

Militanlık anlayışımızı hayatın her ala-nında “kendini yakmakla ve yenidenkurmakla yükümlü” bir zemin üzeri-ne kurguladık. Sistemle kurulan bütünyozlaşmış ilişkilerden kendisini arın-dırmayı dert edinişimiz ve yaşambiçimimizi devrimciliğin özgürleştiri-ci yolunda şekillendirme irademiz bukonferansla birlikte daha da ileri birmevziye taşındı. “Bayrağımızı barika-tın en önüne taşıyacağız” sözüylebitirdik ilk konferansımızı.

İlk Konferansımızdan Bugüneİlk konferansımızdan bu yana geçir-diğimiz dönem daha konsantre, dahahızlı ve değişken bir dönem olarakkendini var etti. Yeni bir dönemikucaklama coşkumuzla atıldığımızyol, bizlere dönük uygulanan operas-yonlarla, tutuklamalarla vb baskı yön-temleri ile baltalanmak istendi.

Olumlulukları ve olumsuzluklarıyla,getirileri ve götürüleriyle geridebıraktığımız dönemde kendimizeyüklediğimiz misyonun gereği pozis-yon alma, politikamızı dövüştürmeçabası içinde idik.

Esasen geçen zamanı iki farklı yıl ola-rak ayırıp, tanımlarsak hata yapmışolmayız. Mücadelenin yükseldiği,

özellikle gençlik özelinde bir ivme-nin yakalandığı bir dönemden, ope-rasyonlarla ve uygulanan politikalar-la baskının arttığı bir döneme, ikifarklı süreç yaşadık.

Yaşanan her sürece kadro politika-mızdan aldığımız duruşumuzla, orta-ya çıkarttığımız örgütsel kimliğimizinözgünlüğü ile müdahale ettik.

Yükselen mücadele dönemlerindeÖzgürlükçü Gençlik duruşunu hakimkılacak politikayı dövüştürmektenimtina etmedik. Tersine baskı politi-kalarına karşı kendini var eden tümdirenç noktalarında kendimizi varetme çabası güttük.

Ve tüm bu yaşanan çetrefilli süreçler-de örgütsel gelişim çizgimizin aksa-masına sebep olacak duruştan vepolitikalardan kendimizi ayrıştırmayıbildik.

İki yıllık sürenin sonunda emekçilere,Kürt halkına, kadınlara, öğrenci gen-çliğe baskı ve zulüm politikalarıuygulayan egemenlere karşı “ Özgür-lük Yolunda Daha Örgütlü DahaKitlesel” şiarıyla gerçekleştirdiğimiz

konferansımız, hem bizim açımızdanhem de gençlik mücadelesi açısındanoldukça kritik ve önemli bir noktadadurmaktadır.

Konferanstan Çıkanlar“Özgürlük Yolunda Daha ÖrgütlüDaha Kitlesel” şiarıyla örgütlediğimizkonferansımızda, patriyarkal kapita-lizme karşı kadın mücadelesi, doğa-nın talanına karşı ekoloji mücadelesi,anti militarizm ve öğrenci gençlikmücadelesine ilişkin yürüttüğümüztartışmalar hedeflediğimiz yaygınlığaulaşmamız ve kitlelerle kuracağımızbağları sağlamlaştırmamız yolundaadımlarımızı hızlandırmaya hizmetedecek tartışmalardı.

Dünya genelinde yaşanan kriz orta-mının ve bu krizlere yönelik oluşandirenç merkezlerini, özellikle de budirenç odaklarından biri olan gençliğiincelediğimiz konferansımızda dün-yadaki gençlik hareketlerine dair tar-tışmalar yürüttük.

Ülkemizdeki politik atmosfer veyaşanan kriz ortamı üzerine ayrıntılıtartışmalar yürüttük. Daha örgütlü ve

daha kitlesel bir mücadelenin gerek-tirdikleri ve önümüzdeki dönemdebize düşen görevleri ele aldığımızgündemlerde kendimize yeni mis-yonlar yüklemeyi görev bildik.

Konferansımızın en önemli, bizimiçin de kritik olan kısmı, kitlesel vemilitan bir öğrenci gençlik hareketiyaratma misyonu yüklediğimiz GençSen’e dair yaptığımız tartışmalar vebu tartışmalar ışığında aldığımızkararlardı. Geride bıraktığımız döne-mi, özeleştirel ve eleştirel bir yakla-şımla incelediğimiz bu gündemde,büyük bir motivasyonla ve kararlılık-la Genç Sen’i, dostlarımızla birliktekitlesel ve militan bir öğrenci gençlikörgütü yapma noktasında üzerimizedüşen bütün sorumlulukları yerinegetirme kararını oybirliği ile aldık.

J. GÖZEN

17 farklı şehirden delegelerin katıl-dığı konferans Özgürlükçü Gençlik’inilk konferanstan bu yana ne kadaryol kat ettiğini gösteren, aynızamanda eksiklikleri ile de yüzleştiğiönemli bir kavşak noktası oldu.Militanlaşma ve önderleşme taşınınüzerine bir taş daha koyarak inşaedeceğimiz, kitleselleşme yolundaatacağımız yeni adımlarımızın sade-ce bizi değil bütün öğrenci gençlikmücadelesi yolunda atılacak adımlarolduğunun farkındayız.

Önümüzdeki zorlu dönemlerde bir-likte mücadele etmenin, egemenle-re karşı direnci ve umudu büyütme-nin gerekliliği ortada. Devrimcidayanışmanın vurgulandığı konfe-ransımızda dünyada ve Türkiye’demücadele edenleri selamladık.Bütün bu sorumluluklarımızın ışığın-

da 6 Mayıs günü gerçekleştirdiğimiz

konferansımızı idam edilişlerinin 40.

yılında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve

Hüseyin İnan şahsında devrimci

öğrenci liderlerine atfediyoruz.

Daha örgütlü ve daha kitlesel hedefi

ile gerçekleştirdiğimiz konferansımı-

zı bir daha ki konferansımıza bağla-

yacak, bizlere sürekli sorumlulukları-

mızı hatırlatacak itici bir güç olacak

hedefler koyarak tamamladık.

Elbette ki, bu hedeflerden en önem-

lisi, örgütlü ve kitlesel bir ÖGD yarat-

ma noktasında hedeflerimize paralel

olarak federasyonlaşma kararımız

oldu. Özgürlükçü Gençlik Dernekleri

Federasyonu (ÖGDF) örgütsel geli-

şim çizgimizin bir sonraki durağı ola-

rak konferansımızca başlıca hedefler

arasına konuldu.

Federasyonlaşma KararıElbette ki, bu

hedeflerden enönemlisi, örgütlü ve

kitlesel bir ÖGDyaratma noktasında

hedeflerimize paralelolan federasyonlaşma

kararımız oldu.Özgürlükçü Gençlik

DernekleriFederasyonu (ÖGDF)

örgütsel gelişimçizgimizin bir sonraki

durağı olarakkonferansımızcabaşlıca hedefler

arasına konuldu.

Özgürlük Yolunda Daha Örgütlü, Daha Kitlesel

DENİZ’LERE­ÇIKAR­SOKAKLARYaşanan her sürece,kadro politikamızdanaldığımızduruşumuzla, ortayaçıkarttığımız örgütselkimliğimizinözgünlüğü ilemüdahale ettik.Yükselen mücadeledönemlerindeözgürlükçü gençlikduruşunu hakimkılacak politikayıdövüştürmektenimtina etmedik.Tersine baskıpolitikalarına karşıkendini var eden tümdirenç noktalarındakendimizi var etmeçabası güttük.