Temmuz 2013

16
Sayı: 16 Temmuz 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL ŞİMDİ FABRİKALARLA BULUŞMA VAKTİDİR Öz örgütlenme ve isyan süreci Oya Öznur> 4 AKP boşuna dış mihrak arıyor Mustafa Eker > 6 Devrim sanki göz kırptı... N. Cemal > 8 Gözler sendikaları aradı ama... Yunus Öztürk > 10 GEZİ’DE VE PARK MECLİSLERİNDE ‘GÖZ KIRPAN DEVRİM’ SİYASAL YÖN ARIYOR:

description

İşçilerin Sesi'nin Temmuz 2013 sayısı.

Transcript of Temmuz 2013

Page 1: Temmuz 2013

Sayı: 16 Temmuz 2013 ISSN: 2147-1568 1.5 TL

ŞİMDİ FABRİKALARLABULUŞMA VAKTİDİR

Öz örgütlenme ve isyan süreci

Oya Öznur> 4

AKP boşuna dışmihrak arıyorMustafa Eker > 6

Devrim sanki göz kırptı...N. Cemal > 8

Gözler sendikalarıaradı ama...

Yunus Öztürk > 10

GEZİ’DE VE PARK MECLİSLERİNDE ‘GÖZ KIRPAN DEVRİM’ SİYASAL YÖN ARIYOR:

Page 2: Temmuz 2013

Mayıs-Haziran günleri yerini Tem-muz Günlerine bırakıyor. İstan-bul’un şehir merkezini üç haftayayakın zapt eden işçiler, öğrenciler,işsizler, gençler ve kadınlar Türki-ye tarihinin son yüzyılda görmediğibir isyana ‘ıslak imza’ attılar. İsya-nın kendiliğinden karakteri onuzamana yaysa da, önceden kestiri-lemez kolektif bir akılla kararlaşa-rak, yayılarak ve siyasallaşarakkendine yön veriyor.

Beş milyondan fazla insanındâhil olduğu bir sosyal hareketleyüz yüzeyiz. Hareketin başlangı-cında ve yükselişinde ezen ve sö-müren sınıflar, iktidar merkezleridışında her siyasal renk ve sınıfkendine yer buldu. Özgürlük, ada-let ve demokratik hak talepleri bir-biri ardına sıralandı. Yeni ve eskidüşünüş biçimleri, devrimci olan-la reformcu, ulusalcıyla ezilen Kürtulusunun temsilcileri, burjuva cum-huriyetçisiyle komünist bir aradayer aldı.

31 Mayıs’tan itibaren hareketkendi evrimi içinde gücünü ve ola-naklarını buldu, yarattı. Özsavun-ma eylemlerinin yarattığı özgüven‘doğrudan demokrasi’nin biçimle-rini, özörgütlenmeleri, Gezi Mecl-islerini ve şimdi de Park Forumla-rını yarattı. Olağan dönemin ör-gütleri olan meslek odaları, sendi-kalar, dernekler hatta sosyalist/ko-münist parti ve örgütler, aşağıdandayatılan devrimci yenilenmeninkuvvetini tanıdılar, ona güvenmekzorunda kaldılar.

Kitle hareketi, Taksim Dayanış-ması da dâhil, örgütlerin toplamıüzerinden karar alma döneminikapatmaya zorladı; hükümetle vebaşbakanla yapılan görüşmelerinsonuçlarını kendi diline çevirdi vemücadeleye devam kararı alındı.Mücadelenin sürdürülmesi iradesi,giderek siyasallaşan bir halk hare-keti yarattı.

Halk hareketi deyince sosyolojikmanada söylüyoruz. Hareketin mer-kezinde modern hizmet sektörü-

nün taşeron cehennemine dönüş-türdüğü işyerlerinden kopup gelen,nitelikli işgücünü temsil eden ‘beyazyakalı’ işçiler var. İşçi sınıfını fabri-kalarla sınırlayamayacaksak, işçi sı-nıfının bu gelişen ve büyüyen bö-lüğü, ilk kez kitleler halinde hareketegeçiyor; plazalardan meydanlara, fo-rum alanlarına akıyor. Yanına öz-gürlük, adalet isteyen farklı top-lum ve kimlik kesimlerini katarak vegenişleyerek halklaşıyor; ileriye doğ-ru hareket ediyor.

Doğrudan demokrasinin dene-yimlerini yaşıyoruz. El yordamıy-la yüründüğü apaçık. Ama öğrenenbir hareketle karşı karşıyayız. On-lara yol gösterecek bir örgütsel vesiyasal gelenek oluşmadı. Ne ge-lişmiş bir işçi ve sendika hareketi nede devrimci ve sosyalist hareket var.İnsanlığın devrimci birikimini ak-taracak hafıza bir arada değil, da-ğınık. Sosyalistlerin insanlarla ve sı-nıfla ilişkileri neredeyse yok. Bu ko-şullarda patlayan bir sosyal hare-ketten söz ediyoruz.

İktidar, milyonları tutuklaya-maz ama hareketin geleceğini tem-sil eden sosyalistlere yönelik baş-lattığı cadı avıyla hareketin gele-ceğini karartma çabası içinde. Ha-reketin nereye evirileceğini kesti-remeyen iktidar ve sermaye çevre-lerinin, harekete geçen kitleye tari-hin devrimci bilançosunu sunacakve bir avuç olduğu gizlenemeyensosyalistleri hedefine yerleştirmesi,anlamlı. Hareketin siyasallaşma-sından ve sosyalizme doğru evril-mesinden korkuyorlar! Marjinal-leştirmek ve adli vaka haline ge-tirmek için uğraşıyorlar.

Hareket her aşamada sorunlar-la karşılaşıyor: Karşılaştığı sorunlarbir tane değil. Yüzlerce, binlerce fik-rin kısa bir zaman diliminde dil-lendirildiği forumlardan ortak ka-rarlar çıkartmayı becerebilmek ko-lay değil. Ama mümkün oluyor, ba-şarıyor. Hareketin en büyük başa-rısı ve geleceğe dair bırakacağı de-neyim, Gezi Meclisleri ve şimdi

de Park Forumları olacak. Yeri gel-diğinde yüzbinler harekete geçiri-yor, yeri geldiğinde kendi yağıylakavrulan bir hareket haline dönü-şüyor. Canlı bir hareketle karşı kar-şıyayız.

‘Şimdi duralım, kazanımları-mızın meyvelerini toplayalım, hü-kümet geri adım attı, sonra biradım daha atarız’ bakışında ifade-sini bulan reformizm, aşağıdan ge-len ortak akılla alt edilebiliyor. Üs-telik bir kere değil! Taksim Daya-nışmanın 13 Haziran gecesi hükü-metle görüşüp, mutabık kaldığıandan itibaren, aşağıdakiler tepe-den alınan kararları yırtıp atmacesaretini gösteriyor. Tekrar edelim:Meclisler aracılığıyla yapabiliyor.

Bugün, Meclislerin ya da ParkForumların gündemini, siyasal yö-neliş üzerine yapılan tartışmalaroluşturuyorsa, bu hayırlı bir iş sa-yılmalı. Siyasal yöneliş, karşısındaiktidar bloğunu görerek, geniş bircephe halinde kendini ifade etmekzorunda olduğunu da kavrayacak.Yani, Cumhuriyetçiler, sosyalist-ler, Kürt demokratik hareketi, ka-dınlar, işçiler/sendikalar, tüm renk-leriyle kimlik ve kültür taleplerininsavunucuları ‘Demokratik Cum-huriyet’ ekseninde AKP ve TayyipErdoğan iktidarına karşı blok/cep-he oluşturmalı. Bu ara döneminözellikleri dikkate alarak, önü-müzdeki dönem ‘seçimleri’ni dekürsü olarak kullanarak, birbiriniötekileştirmeden ortak demokratiktalepler etrafında yeni bir siyasalform (bildiğimiz biçimler Parti,Halk Meclisi, Cephe veya daha es-nek yeni biçimler) bulmak, inşaetmek önemsenmelidir.

Geleceğimiz ve umutlarımız,aşağıdan hareketin kendisini süreklikılma becerisine, devrimci yeni-lenmenin hale hale sendikalarınve sol partilerin en küçük birimle-rine kadar yayılmasına, bu yeni-lenmeden başarıyla çıkarak ‘birle-şik mücadele’nin siyasal ifadesinibulması için yanı başımızdakininelinden tutmamıza bağlı. Cephelernetleşirken, ortada ve makuldedurmak yok! Şimdi kent merkezi-nin özgürlükçü ve demokratik işçihareketini varoşların fabrikalarıy-la, sanayi işçileriyle buluşturmazamanı!

Bugün dünyaya egemen olan anlayışsömürücü, ırkçı, gerici, baskıcı ve cinsiyetçizorbalığa dayanıyor. Kapitalizm insanlık içinson çıkış yolu olamaz. İnsanlığın kurtulu-şu, sömürü ve baskıdan; ayrımcılıktanuzak yeni bir toplum olmalı, bu da komü-nizmdir.

Rusya'da 1917 Ekim İşçi Devrimindenkısa bir süre sonra, Doğu Avrupa, Çin ve Kü-ba'da daha en başından itibaren "işçi sı-nıfı" ve "komünizm" adına yaşananlar, iş-çi sınıfının çıkarlarından uzak, bürokratikve yozlaşmış rejim deneyimleri olmuştur.Bu rejimlerle "işçi demokrasisinin" ve"komünizmin" doğrudan ilgisi yoktur. Ko-münizm, işçi sınıfı ideolojisidir; onun ta-rafından ve dünya seviyesinde inşa edile-bilir.

İşçilerin Sesi Gazetesi, insanlığın kurtu-luşu olan komünizmi, kadın ve erkeklerinher türlü sömürü, ezme-ezilme ilişkisinden;ayrımcı uygulamadan, yabancılaşmadankurtuluşu olarak anlar. Kürt ulusunun ken-di kaderlerini tayin hakkını savunur.

İşçilerin Sesi Gazetesi, kapitalistlerin kâ-rı uğruna işçilerin sömürülmesine hizmeteden tüm kurumlara burjuva devlete, mec-lise, mahkemelere, orduya ve polise karşıtutum alır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, sendikaların dev-letten ve sermayeden bağımsız, demokra-tik, şeffaf olmalarını savunur. İşçilere iha-net eden sendika bürokratlarına karşı mü-cadele eder. Sendikaların yeniden ve ta-bandan gelişecek işçi hareketi eliyle birerişçilerin öz örgütü haline gelmesi için ça-lışır.

İşçilerin Sesi Gazetesi, işçi sınıfının eko-nomik ve demokratik hakları gibi, siyasihakları ve iktidarı için de mücadeleyi zo-runlu sayar. Tüm işçilerin, emekçilerin, yok-sulların öz çıkarlarını savunacak Enter-nasyonalist Komünist bir işçi partisinin in-şasını amaçlar. Bu aynı zamanda uluslar-arası işçi sınıfının partisi olacak olan yenibir Komünist Enternasyonalin inşası de-mektir.

İşçilerin Sesi Gazetesi,’nin savunduğugörüşler bunlardır. Bu amacı paylaşan tektek işçi ve aydınlarla; devrimci örgütlerlebirlikten yanadır. Bu gazeteyi savunanlarMarks, Engels, Lenin, Rosa ve Troçki’nin ge-leneğine bağlıdır; Enternasyonalist Komü-nisttir.

‘GÖZ KIRPAN DEVRİM’ SİYASAL YÖN ARIYOR:

FABRİKALARLA BULUŞMA ZAMANI!

BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?

NE İÇİN MÜCADELEEDİYORUZ?

İşçilerin Sesi

2

Hareketin siyasallaşmasından vesosyalizme doğru evrilmesindenkorkuyorlar! Marjinalleştirmek ve adlivaka haline getirmek için uğraşıyorlar.

Page 3: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

3

Aykut ÖZER

Halkın Emek Partisinden bu yanatüm yasal Kürt partileri, “Türkiyepartisi” olmayı, önlerine önemli birsiyasi hedef olarak koydular, ancakbunu hiçbir zaman gerçekleştireme-diler.

Türkiyeli aydın, demokrat veemekçileri kucaklayamadılar. Bununiki nedeni var: Birincisi, Kürtlerin de-mokrasi ve özgürlük mücadelesi hız-la yükselirken, işçi ve emekçi muha-lefeti geri çekilmeye başlamıştı. Bu-nun sonucu olarak, Kürt muhalefetibaskın siyasi güç olarak ülke siyase-tinde yerini alırken, diğer muhalif ha-reketler zayıfladı, örgütsüz hale gel-di. İkinci olarak, silahlı çatışmalarınboyutlanmasıyla ölümlerin artması,siyasi iktidarların geniş emekçi kit-leleri şoven propaganda yoluyla ken-disine bağlamasına yol açtı.

Ülkede küçük bir azınlık oluştu-ran sosyalist ve demokratlar dışta tu-tulursa, geniş emekçi halk kitleleri,“Kürt savaşında”, devletin ve siyasiiktidarların yanında, Kürtlerin de-mokratik taleplerinin karşısında yeraldılar. Bu tavır alış sonucunda, Kürt-ler ile Türk halkı arasında kopuşmeydana geldi. Bu durum, ülkeninbütününe, baskı ve demokrasisizlikolarak yansıdı.

Mayıs ayı sonu ve Haziran ayınınilk yarısı boyunca, İstanbul-Tak-sim’de, Gezi Parkı ekseninde başla-yıp, ülkenin dört bir yanına yayılanmilyonlarca kişinin katıldığı göste-riler, ülke tarihinin en kitlesel de-mokratik eylemleriydi. Ülke tarihin-de ilk kez, milyonlar, siyasi iktidarındespotizmine karşı, militanca birmücadeleye kalkışmışlar ve güçlü birdemokrasi dinamiği olarak ortayaçıkmışlardı. İşte bu gelişme, yukarı-da sözü edilen Kürtler ile Türk hal-kı arasındaki kopuşu ortadan kal-

dırmanın, “Fırat’ın doğusu ile batısıarasında” güçlü bir demokrasi cep-hesinin kurulmasının koşullarını ya-ratmıştı. Deneyimli Kürt siyasi ha-reketinin, siyasi açıdan geri ve ör-gütsüz olan Türkiyeli emekçileringeçmişte yapamadığını gerçekleştir-mesi ve bu momenti kaçırmayarak,güçlü bir demokrasi cephesinin inşaedilmesine yardımcı olması bekleni-yordu. Ancak beklenen gerçekleş-medi. Kürt siyasetçilerin mütereddittutumları ve dar siyasi yaklaşımlarıyüzünden bu fırsat kaçırıldı; siyasi ik-tidarı stratejik bir yenilgiye uğratmaolanağı heba edildi.

Demokrasi mücadele ile kazanılırKürt siyasetçilerin ikircikli tutumu

iki gerekçeye dayanıyordu. Birincisi,Kürt siyasi hareketi, Öcalan vasıta-sıyla, devlet ve siyasi iktidar ile “Ba-rış ve Çözüm Müzakereleri” yürü-tüyordu. Siyasi iktidarı, yani masanındiğer tarafında oturan politik gücüzaafa uğratacak, hatta alaşağı edebi-lecek bir siyasi direniş, “müzakere sü-recini” kesintiye uğratabilecek, do-layısıyla Kürtleri hedeflerinden uzak-laştırabilecekti. Dolayısıyla bu ey-lemler, “çözümü istemeyen güçlerin”bir manipülasyonu bile olabilirdi!Bu kanaati güçlendirecek bir olgu ola-rak, ulusalcı motifler gösterilerdeyoğun olarak yer alıyordu!

Bu yaklaşım, dar ve komplocu birbakışın yansımalarıydı. Birinci olarak,hiçbir dış ve iç gücün milyonlarca ki-şinin katıldığı kendiliğinden eylem-leri organize etme gücü yoktur; tarihboyunca da olmamıştır. İkinci olarak,eylemler siyasi iktidarın despotizminihedef almıştır; haklı, meşru ve de-mokratik eylemlerdir. Kitleler, çev-releri, kentleri ve gelecekleri konu-sunda söz ve karar sahibi olmak içinsokaklara çıkmışlardır. Aynen Kürt-

ler gibi, yaşamlarını ve geleceklerinikendileri belirlemek istemişlerdir.Üçüncü olarak, gösterilerdeki motif-ler ve atılan sloganlardan bağımsızolarak, tüm gösterilere damgasınıvuran temel olgu, eylemlere hâkimolan demokratik ruhtur.

Normal koşullarda, bir dakikabile yan yana duramayacak olan po-litik eğilimler, Taksim Meydanı, Ge-zi Parkı ya da ülkenin çeşitli cadde,park ve meydanlarında günlerce or-tak, omuz omuza mücadele yürüt-müşlerdir; demokrasi mücadelesin-de birlikte yer almışlardır.

Kürt siyasetçilerin “müzakerele-re” özel önem vermesi anlaşılır olsada, direniş karşısında aldıkları tu-tumla, çözümün ancak ülkenin top-yekûn demokratikleşmesiyle ger-çekleşebileceği gerçeğini göz ardı et-mişlerdir.

Demokrasi yoksa çözüm de ola-maz. Gezi Direnişi eylemcilerine kar-şı devlet terörü uygulayan siyasi ik-tidar, Kürtlerin talepleri karşısındademokrat olabilir mi? Demokrasi,müzakerelerle değil mücadeleyle ge-lir. Müzakereler yoluyla ancak yu-muşama, ya da kısmi ve geçici uz-laşmalar sağlanabilir.

Gezi Direnişi, antidemokratik vedespot AKP iktidarına karşı önemlibir demokrasi dinamiği olarak orta-ya çıkmışken, Kürt siyasetçiler bunugöremeyerek Kürt ve Türk halkı ara-sındaki köprüleri tamir etme ve öte-den beri hedefledikleri “Türkiye par-tisi” olma fırsatını heba etmişlerdir.Aynı zamanda müzakerelerde siya-si iktidarı sıkıştırma ve kendilerinigüçlendirme imkânından yoksunkalmışlardır.

Ayrıca, Türkiye’deki ulusalcılarınellerine kullanacakları koz vermiş-lerdir. Kürt siyasetçileri, daha son-raları, tutumlarını düzeltme yolunagitmişlerse de, fırsat kaçırılmıştır.

Önümüzdeki günler yenifırsatlar vaat ediyorHer ne kadar tarihi bir fırsat ka-

çırılmış görünse de, siyasi ve ekono-mik gelişmeler, bu fırsatın, yakın ge-lecekte demokrasi güçlerinin önüneyeniden çıkabileceğini gösteriyor. Bi-rinci olarak, Gezi Parkı ve TaksimMeydanındaki kitleler dağıtılmışsada, eylemlilikler, kentlerin çeşitli cad-de ve parklarında sürmekte ve çeşitlivesilelerle on binlerce kişi kolayca biraraya gelebilmekte ve eylemler ger-çekleştirebilmektedir. Yani mücade-le sürmektedir. İkincisi, silahlı PKKgüçlerinin büyük bir bölümü ülkeyiterk etmiş olmasına rağmen, siyasi ik-tidar, Kürtlerin taleplerine cevap ve-recek en ufak bir demokratik adım at-mamıştır. Bu yönde hiçbir idari ya dayasal düzenleme yapmamıştır. Mec-lis yakında tatile girecek ve Ekim ayı-na kadar yasama faaliyeti duracaktır.Bu durum Kürtlerin sabrının taşma-sına ve yeniden hareketlenmelerineyol açabilecektir. Üçüncü olarak, ge-lişmiş kapitalist ekonomilerde kısmibir toparlanmanın yaşanmasıyla bir-likte ülkeden para çıkışı hızlanmış;buna bağlı olarak döviz fiyatları fır-larken, borsa yere çakılmıştır.

Bu durum, maliyet enflasyonu,kredilerin pahalanması dolayısıylaekonomik büyümenin durmasınayol açabilecektir. Bunun işçi sınıfı veemekçiler açısından anlamı, artanişsizlik ve pahalılık olacaktır. Şimdi-ye kadar gerek Kürt mücadelesine ge-rekse Taksim eylemliliğine seyircikalmış olan sendikaların ve bunlaraüye işçilerin hoşnutsuzluğunun art-ması kaçınılmazdır. İşte bu nedenleülkenin bu temel toplumsal dina-miklerinin, siyasi iktidar karşıtlığı te-melinde, ortak ekonomik ve demo-kratik talepler etrafında bir arayagelmeleri güçlü bir ihtimaldir. Bufırsat bir daha kaçırılmamalıdır.

Demokrasi yoksa çözüm de olmazKürt siyasetçilerin “müzakerelere” özel önem vermesi anlaşılır olsa da, direniş karşısında

aldıkları tutumla, çözümün ancak ülkenin topyekûn demokratikleşmesiylegerçekleşebileceği gerçeğini göz ardı etmişlerdir.

Page 4: Temmuz 2013

Oya ÖZNUR

28 Mayıs günü çevreciler Gezi Parkı’nayerleşmiş, 30 ve 31 Mayıs sabahı ger-çekleştirilen şafak operasyonlarıylabarışçıl bir ekolojik direniş devlet ta-rafından yok edilmeye çalışılmıştı. Buhaksız ve orantısız şiddet üç hafta bo-yunca süren isyanın başlangıç nokta-sı oldu. 31 Mayıs şafağından 1 Hazirangününün öğleden sonrasına kadar sü-ren yoğun çatışmalar çığ gibi büyüyüpyayıldı. Artık hiçbir şeyin eskisi gibiolamayacağı kesindi.

1 - 11 Haziran tarihleri arasındaTaksim Meydanı ve Gezi Parkı dire-nişçilerin kararlı mücadeleleriyle polisgüçlerinden ve şiddetten arındırıldı.Özgürleştirilerek, gerçek anlamda “ya-ya trafiğine” açıldı. İsyanın ve özgür-

lük hareketinin örgütü ve örgütlülüğüyoktu. Kendiliğinden hareketti. Busüre zarfında öz örgütlenmelerin ya-ratılması ve doğrudan temsili içerenmeclislerin oluşturulması yönünde İş-çilerin Sesi, birkaç kurum ve kişi tara-fından öneriler getirildi: “İsyanın öz-nesi olan bağımsız gençlerin temsilhakkının ve doğrudan demokrasi te-melinde örgütlülüğünün gerçekleşti-rilmesi sadece bugün için değil, gele-cek açısından hayati önem taşıyor.”

İsyanı ve dinamiklerini doğru de-ğerlendiremeyen sosyalist gruplarınbirçoğu öz örgütlenme gerçeğini kav-rayamadı. Bazıları içinse bu bir “de-mokratizm hastalığı” idi. Bu yöndekiönerilere ve çabalara kimi doğrudan ki-

mi de dolaylı olarak sekte vurmaya ça-lıştı. Taksim Dayanışması öz örgüt-lenmeler temelinde sıcağı sıcağına vezamanında bir karar alamadı. Refleksgöstermesi engellendi. Bağımsız gençisyancılar için yaptığımız çağrılar veözel çabalar ilk sonuçlarını verdi. İlkçağrıya kapalı mekânda 100, ikincisi-ne ise açık alanda 300 genç katıldı. İkitoplantının işleyiş ve içerik tartışma-larının hengâmesi içinde 11 Haziran ta-rihli polis saldırısı geldi. Barikatlarıaşan polis ordusu Taksim Meydanı’nayeniden el koydu. Başlangıçta, “GeziParkı’na girmeyeceklerini” söyledilerve sosyalist gruplarla bağımsız genç is-yancıları ayrıştırmak istediler. TaksimMeydanı’nın “düşmesi”nden sonra

Öz örgütlenme ve

İşçilerin Sesi

4

Nagihan BULDUK

31 Mayıs 2013… Taksim’den hiç ay-rılmamalıydım. İçim içime sığmı-yor. Bu gece evde duramam, Taksim’egeri döneceğim…

Kadıköy’den arkadaşım arıyor.Önce nasıl olduğumu soruyor. Tak-simden ayrıldığımı ama tekrar dö-neceğimi söylüyorum. Twitter ve fa-cebooktan aldığı bilgilere göre Tak-sim’e yeniden çıkmam çok zormuş.Ekliyor “Biz de evde duramıyoruz;Kadıköy Boğa’da toplanalım çağrısıyaptık. Daha fazla polisin Taksim’egitmesine engel olalım dedik.”

Kadıköy’e gidiyorum. 01.06.2013saat 01:00 suları... Kadıköy Boğa’dayaklaşık 200 (belki daha fazla) kişitoplanmış, slogan atıyorlar: Her YerTaksim Her Yer Direniş. Bir süre Ka-dıköy-Boğa civarında slogan attıktansonra Rıhtım’a yöneliyoruz. Kitlekalabalık. Araç trafiği duruyor. Yinede olumsuz tepki yok. Aksine araç-lar da korna çalarak destek veriyor.Polis müdahalesi bekliyoruz amaortada trafik polisi dahi yok… Aca-

ba söylentiler doğru mu? GerçektenKadıköy polisi de Taksim’e mi gön-derildi?

Rıhtım’da yaklaşık 20-25 dakikadaha slogan attıktan sonra, kitle Bo-ğa’ya yöneliyor, Söğütlüçeşme Cad-desi’ne doğru yürüyüşe devam edi-yoruz. Belli ki daha önceden plan-lanmamış, örgütsüz bir kitle bu. Pe-ki nereye gidiyoruz?

Saat 02:00-02:30: Cadde’ye yö-neliyoruz. İnsanlar pencereden, bal-kondan tencere ve tavalarla destekveriyorlar. Adeta ritim grubu ku-rulmuş… Boğa’dan gelenler ve Cad-de’dekiler buluşuyoruz. Söğütlü-çeşme’ye kadar hep birlikte sloganatarak, tencere tava çalarak ilerliyo-ruz. Söğütlüçeşme’de bir grup met-robüs yoluna giriyor bir grup ise Al-tıyol’ a doğru devam ediyor. Metro-büs yolundakiler sesleniyoruz: gelgel gel gel!!!

Evet Taksim’e gidiyoruz! Fikirte-pe civarında kitle bir düzene giriyor,sloganlar hoparlörle destekleniyor.Belli ki bu konuda tecrübeli bir gruparamıza katılmış. Uzunçayır civa-

rında müdahale bekliyoruz. Yanıl-mışız… Her ihtimale karşı tedbirli ol-mayız, metrobüs yolundan çıkıyoruz.Trafiği aksatmayalım diye sol şerittenyürüyüşe devam...

Acıbadem civarında insanlar pen-cerelere balkonlara çıkmış tencereve tavalarla; araçlar kornalarla des-tek veriyor. Daha uzaktaki evlerdenışıkları açıp kapayanların olduğunugörüyoruz. Polislerin bizi Altuniza-de’de karşılayacağını düşünüyoruz.Ama yoklar… Tamam diyoruz; köp-rüden önce son çıkışta bizi bekliyorolmalılar… Yine yoklar. Artık etra-fımdaki insanların biraz küskün“..ama biz biber gazı yemek için gel-dik. Bize yok mu”, “hadi ya hayal kı-rıklığına uğradım, bize gaz yok mu?”,“Gaz atın da rahatlayalım” diye es-pri yaptıklarını duyuyorum.

Giderek kalabalıklaşıyoruz. Söy-lentiye göre Üsküdar’da toplanankitle de katılmış… Öndekiler köprüyegirdi. Hala bir müdahale yok. Sabahsaat 05:30-06:00 civarı öndekiler köp-rüyü çoktan geçtiler. Ben köprününüzerindeyim. Arkamda bir o kadar

‘Sanki ilk kez nefes alıyorum’

Feministlerden“Duran kadın”eylemiİşçilerin Sesi-Haber

İstanbul Feminist Kolektif üyesikadınlar, sanatçı ErdemGündüz’ün başlattığı ve kısasürede Türkiye dışından da cevapbulan “durma” eylemi yaptılar. 21haziran günü gerçekleştirileneylemde, feminist kadınlar, bir saatboyunca ve yüzlerini Gezi’yedönerek durdular. Üzerlerinegiydikleri t-şhirtlerde yer alanisteklerle başbakana cevap verdiler.Bilindiği gibi başbakan “en az üççocuk” demişti. Feministler de “enaz üç gezi”, “en az üç ağaç”, “en azüç barikat”, “en az üç kitap”talepleriyle eylemlerinisürdürdüler.

Kadınlarparklardabuluşuyorİşçilerin Sesi-Haber

Gezi direnişinden kadınlar,İstanbul’da her Çarşamba Maçkave Yoğurtçu parklarında birarayagelecek; deneyimlerini vetaleplerini konuşacak. Maçka Parkıkadın forumunda, direniş sırasındagözaltına alınan kadınların maruzkaldığı cinsel içerikli sözlü tacizler,çıplak arama iddiaları ve TaksimMeydanı ile Gezi Parkı içindekonuşlanan polislerin kadınlarayönelik sözlü tacizleri konuşuldu.Kadınlar yaşadıklarını anlattı.Yoğurtçu Parkı’nda da gözaltındatacizler gündemdeydi. AyrıcaYoğurtçu Parkı’nda kadınpolitikaları üzerine düzenli olarakatölyeler düzenlenecek. Kadınlarher Çarşamba saat 19.00’da Maçkave Yoğurtçu parklarında bir arayagelerek, kadın forumlarına devamedecek. Gezi Parkı polislerdenarındırılıp halka açıldığında, kadınforumları Gezi Parkı'nda devamedecek. Maçka Parkı kadınforumlarından haberleri@MackaKadinForum twitterhesabından takip edebilirsiniz.

Gezi Parkı’nındağıtılmasıylabirlikte doğrudandemokrasi meclisleride dağıldı. Budağılma nar tanelerigibi oldu.

Page 5: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

5

Banu PAKER

Beklenen olmadı! Gezi Parkı’nda ifa-desini bulan isyan hareketinin orta-sında sadece toplumsal muhalefetiçinde yer alan ve kadınların özgür-leşmesi için mücadele eden femi-nistlerin yanısıra kadınlar kendileri-ne yönelik yapılan çağrılara kulak as-madılar ve büyük bir coşkuyla isya-na ortak oldular.

Gezi Parkı direnişinin 17. gü-nünde İstanbul Valisi Hüseyin AvniMutlu “anne”lere seslenerek ‘gelin ço-cuklarınızı alın’ çağrısı yaptı. “An-neler” ise bu çağrıya “siz polisinizialın gidin” dercesine iki kez büyük birzincir oluşturarak, çocuklarının ey-lemine destek verdiklerini gösterdi-ler. Kocalarından, çocuklarından ba-ğımsız bir şekilde protestoya katıl-dılar. Tencere tava çaldılar ve ço-cuklarının yanında durdular.

AKP hükümeti, duraksamadan,sistemli bir şekilde kadın düşmanı po-litikalarını adım adım uyguluyor.Üstelik kadınların lehine kazanılmışhakları geri alıyor ya da törpülüyor.Yasada hak olmasına rağmen fiiliolarak hastanelerde uygulanan kür-taj yasağı bu politikanın pratik olarakson örneklerinden biri.

Hükümet, büyük medya deste-ğini de yanına alarak, nasıl anneolunacağından kaç çocuk doğrul-ması gerektiğine, doğum kontrolün-

den sezaryana, kadının nasıl aileyigüçlendireceğine kadar kadınlarınkonumlarını kırmızı çizgilerle belir-lemeye kalkıyor.

Ama kadınlar, “kötü anne” olmayolunu seçtiler bir kere! Anneler, ço-cuklarına hükümetin, başbakanınbuyurduğu sınırlar içerisinde anne-lik yapmak zorunda olmadıklarınıGezi Parkı’nda gösterdiler. Gezi’ye gi-demeyenlerin nasıl destek oldukla-rına, tencere tavalarıyla sokakları in-lettiklerine, mahalle aralarında yü-rüyüşlerin başını çektiklerine tanık ol-duk.Anneler için de “herşey eskisi gi-bi olmayacak artık”! Onlar da artıkkadınların üstüne oynanan oyunlarınfarkına varmaya başladılar. “Kadın-mı dır, kız mıdır?” laflarını bir yan-dan işiterek bir yandan da bakımemeğinin üstlerine nasıl kaldığınınfarkına varacaklar.

Şiddetin, tacizin, tecavüzün hü-kümetin “sevgi evleri”yle önlene-meyeceğini, ucuz emek gücü olma-yacaklarını, günü kurtarmak ama-cıyla sunulan sadaka siyasetine inan-mayacaklarını görmeye başladılarbile. Kadınlar artık kimsenin “bacısı,ablası, hanımı, karısı, annesi” olarakgörülmek istemedikleri yönündeönemli adımlar attılar. Devletin, ser-mayenin, hükümetin, erkeklerin ka-dınlara ait kararları, onları yok sa-yarak aldığı dönemin kalıpları kırıl-maya başlandı bile.

Tencere tava evde, kadınlar Gezi Parkı’ndaAnneler, çocuklarına başbakanınbuyurduğu sınırlar içerisinde annelikyapmak zorunda olmadıklarını gösterdiler.

isyan süreci

kalabalık gelmeye devam ediyor. Bubirliktelik, bu çoşku anlatılamaz…

Sloganlar atarak, marşlar söyleye-rek köprüyü geçiyoruz. Sanki gizlibir anlaşma yapılmış… Marşlar sı-rayla söyleniyor: Gençlik Marşı, Çav-bella, Gündoğdu Marşı… Sloganlar atı-lıyor: Direne Direne Kazanacağız,Her Yer Taksim Her Yer Direniş, Bu Da-

ha Başlangıç Mücadeleye Devam … Köprünün üzerinde bir iki dakika

duruyorum. Sanki ilk kez nefes alı-yorum. Daha önce deniz hiç bu kadargüzel kokmamış; güneş bu kadaranlamlı doğmamıştı… Saatlerdir yü-rüyoruz. Fakat uyku yok, yorgunlukyok. Çünkü: Bu Daha Başlangıç Mü-cadeleye Devam!

direnişte yeni bir evreye girilmiş oldu.Hareketin geriletilmesi amacıyla polisşiddetinin dozunun artırıldığı bir sü-reçte tartışmalar da arttı. Gezi Parkı için-de yedi ayrı meclis oluşturuldu vedoğrudan demokrasi denenmeye baş-landı. Doğru ama geç alınmış bir ka-rardı. Birçok siyasi ve mesleki kurum,bağımsız genç isyancıların aksine, ha-reketi geriye çekerek “makulleştire-cek” öneriler sıralamaya başladılar:“Çadırların toplanması ve merkezi tekbir çadırın kurulması”, “Gezi Par-kı’ndakilerin makul bir sayıya indiri-lerek seyreltilmesi” önerileri bunlararasındaydı.

Gezi Parkı meclislerinin yedisi bir-den, doğrudan demokrasiyle almış ol-dukları eğilim kararlarını açıkladılar:“geri çekilmek yok”, “çadırlarımızıkaldırmayız”, “Gezi Parkı’nı terk et-meyiz”, “mücadeleyi yükselterek mecl-isleri yaymalıyız”. Bu temelde somutöneri listeleri de iletildi.

Siyasi kurum temsilcileri bu konu-da tek tek görüş belirttiler. Kurumlarınağırlıklı eğilimi “çadırların toplanma-sı ve merkezi tek bir çadırın kurulma-sı” biçiminde oldu. İşçilerin Sesi de da-hil bazı kurumlar, bağımsız genç is-yancıların önerilerini “makul” bularakyanlarında yer aldılar ve “meclislerin

iradesine saygılı olmaya” çağırdılar.Tartışmalar neredeyse sabaha kadarsürdü. Taksim Dayanışması tarafın-dan “meclislerin ve hareketin yayıl-ması” yönünde bir karar alındı.

Yüzü aşkın parktatoplantıTaksim Meydanı’ndaki polis ablu-

kası Gezi Parkı’na doğru kaymayabaşlamıştı. 15 ve 16 Haziran tarihle-rindeki saldırıya kadar Gezi Parkı için-de kurulan yedi meclis ancak ikişer top-lantı gerçekleştirebildi. Gezi Parkı’nındağıtılmasıyla birlikte doğrudan de-mokrasi meclisleri de dağıldı. Bu da-ğılma nar taneleri gibi oldu ve İstan-bul’un birçok parkında birden meclis-ler kurulup toplanmaya başladı. İs-tanbul dışına da taştı. Şimdiye kadaryüzü aşkın parkta doğrudan demok-rasinin işletildiği toplantılar yapıldı.

Hayat ve devrimci pratik mükem-meli arayıp ideal olanı bekleyenin key-fine göre ilerlemiyor. 2013 isyanının se-li gidip kumu kaldığında elimizde ka-lan öz örgütlenme meclisleri ve dene-yimleri olacaktır. Geleceğimize bu mec-lisler ve doğrudan demokrasi ışık tu-tacak. İsyanı dizginlemeye ve kontrol-leri altına almaya kalkanların da ders çı-karacağını ummak istiyoruz.

Page 6: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

6

Faiz lobisi, AKP’nin arkasındaAKP hükümetinin, Gezi direnişini,dış güçlere ve faiz lobisine bağlama-ya çalışması, hareketi itibarsızlaştır-ma ve değersizleştirme faaliyeti ola-rak anlaşılmalıdır. AKP’nin faiz lobisidediği, kendi siluetidir. Halkı ve ül-keyi faizle soyduran, cari açığı dışkaynak girişleriyle fonlayan, ekono-miyi sıcak para girişlerine bağımlı ha-le getiren, Merkez Bankası ve AKPpolitikalarıdır.

Büyümeden bankalaryararlanıylorTürkiye faizlerin yüksek olduğu

birkaç gelişmekte olan ülkeden biridir.Türkiye’ye gelen sıcak para, bu yük-sek faize geliyor. 2002’de 129,6 milyardolar olan Türkiye’nin toplam dışborcu 2012 sonunda 336,9 milyar do-

lara fırladı. Bunun 200 milyar dolarıbu hükümet döneminde gerçekleşiyor.İç borcu 155 milyar liradan 410 milyarliraya yükseliyor.

Hükümet ekonominin büyüdü-ğünden bahsediyor. Bu büyümeninbedeli olan faizler nereye gidiyor?Açık ki, bu yerli-yabancı finans grup-larına, yani bankalara. Bu büyümedenemekçiler değil, her biri uluslar arasımali sermaye ile organik ilişki içindeolan bankalar yararlanıyor. Kaynaklar,borç, faiz sarmalı içinde uluslar arasısermayeye peşkeş çekiliyor. Türki-ye’yi ve halkı yüksek faizlerle borç-landıran ve soyduran, kaynakları herbiri yabancı ortaklı, çok uluslu ban-kalara hortumlatan, AKP’nin bugünekadar izlediği politikalardır.

Faiz lobisinin arkasında iddia edil-

diği gibi Gezi direnişçileri değil,AKP’nin kendisi durmaktadır. Bu ko-nuda birileri suçlanacaksa, AKP öncekendisini suçlamalıdır. Gezi direni-şinden önce, ABD ve Avrupa’da parapolitikaları değişmeye başlamış, sıcakpara, gelişmekte olan ülkelerden çı-karak, merkez ülkelere yönelmiştir.Gezi direnişi dolayısıyla oluşan siya-sal istikrarsızlık emareleri, olsa olsa buakışı hızlandırmıştır. Yani Türkiye’dençıkan sıcak para ile Gezi eylemleri ara-sında doğrudan bir ilişki yoktur.

AKP 11 yıldır ülkeyi sıcak parayla yönetiyorFaiz lobisi suçlaması, aslında su-

çunu örtme telaşıyla ortaya atılmışbir sözdür. Bugünü idare etmek için,borçlanarak geleceği tüketenler, gele-

ceğine sahip çıkan Gezi eylemliklerinibu tür suçlamalarla gölgeleyemezler.

11 yıldır ülkeyi faizci uluslar ara-sı finansal sermayenin ’’sıcak para-sıyla’’ yöneten AKP, sıcak para ülke-yi hepten terk ederse, ekonominindibe vuracağını biliyor. Ekonomikkriz Gezi krizini büyütecek, hareketinyeni biçimlere bürünmesine, yenigüçlere ulaşmasına yol açacaktır.AKP’nin korktuğu da budur. Bu kor-ku onun dengesini sarsıyor. Herkeseve her şeye kuşkuyla bakmasına yolaçıyor. Bundan dolayıdır ki, sıcak pa-ra çıkıyor diye telaşlanıyor, yanlış vehaksız yere Gezi’yi suçluyor. Hiçbir şe-kilde ve koşulda bir araya gelemeye-cek güçleri birbiri ile ilişkilendirmeyeçalışıyor. AKP tam bir akıl tutulmasıyaşıyor.

Mustafa EKER

AKP hükümeti ve Başbakan Erdo-ğan, Gezi olaylarının arkasında,dış güçlerin ve faiz lobisinin oldu-ğunu iddia ediyor. Avrupa Parla-mentosunun(AP), hükümetin Geziolaylarındaki tutumunu eleştiren,polis şiddetini kınayan ve politik is-tikrarı korumaya, serinkanlı olma-ya davet eden kararını iç işlerinemüdahale olarak değerlendiriyor vereddediyor.

Birincisi, AKP hükümetinin ken-disi Suriye’nin iç işlerine karışır, buülkede ve bölgede süren savaşa ta-raf olur, bunun için emperyalistAB ve ABD ile işbirliği yaparken,kendisinin iç işlerine karışılmaya-cağını düşünmesinin bir mantığı vetutarlılığı yoktur.

İkincisi, AB’ye girmek için ısrareden, AB ile Gümrük Birliği anlaş-ması imzalanmış, yasalarını ABmüktesebatına uygun hale getir-mek için söz vermiş, bunun için ABile müzakere yürüten bir ülke için,AP’nun iç işlerine karışamayacağı-nı söylemesinin hiçbir anlamı vemantığı yoktur. Bu AP’na kafa tut-maktan çok, içeriye, Avrupa’ya ka-

fa tutan lider imajı oluşturmaya, se-çimlere ve seçmene dönük bir çı-kıştır.

Üçüncüsü, Avrupa sermayesi ileTürk sermayesi iç içe geçtiği için, AP,AKP hükümetinden politik istikra-rı korumasını, aksi halde bundanhem Türk hem AB sermayesinin

zarar göreceğini biliyor. Hükümet-ten, temsil ettiği Avrupa ve işbirlik-çisi yerli burjuvazinin zarar görme-mesi için, iç barışı ve istikrarı koru-masını, bunun için daha müsamahalıolmasını, hareketi zorla bastırmak-tansa uzlaşmacı davranarak hare-ketin önüne geçmesi ve kontrol al-

tına alması gerektiğini vazediyor. AP,Gezi’yi desteklemiyor. Aksine Gezidirenişini nasıl kontrole alacağı ko-nusunda AKP’ye yol gösteriyor,yöntem öneriyor.

Türk - Alman ilişkilerine ayar veriliyorEgemen Bağış’ın, Merkel’i, ‘’Tür-

kiye’i karşısına alırsa sonu Sarkozygibi olur.’’ diyerek tehdit etmesi, Al-manya’da tepkiyle karşılanıyor.Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi,Dışişleri’ne çağrılarak uyarılıyor.Belli ki Türkiye’nin, Almanya veMerkel’i, Suriye’yi ve Esad’ı tehditettiği gibi tehdit edemeyeceği ha-tırlatılıyor. Türk-Alman ilişkilerineayar veriliyor.

AKP hükümeti komplo teorile-riyle ilerleyeceğine, Gezi’nin arka-sında dış güçler arayacağına, ken-disine bakmalıdır. Gezi, AKP poli-tikalarına bir tepkinin ve öfkeninifadesidir. Arkasında, işçi sınıfı veemekçi kitleleri vardır. Gezi’nindostları da uluslararası güç mer-kezleri değil, uluslararası işçi ha-reketidir. Çeşitli ülkelerden işçilerinve sendikalı örgütlerin dayanışmaeylemleri de bunu gösteriyor.

AKP, direnişin arkasındaboşuna dış mihrak arıyor

AKP’nin faiz lobisi dediği, kendi siluetidir. Halkı ve ülkeyi faizle soyduran, cari açığı dış kaynak girişleriyle fonlayan, ekonomiyi sıcak para girişlerine bağımlı hale getiren,

Merkez Bankası ve AKP politikalarıdır.

Page 7: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

7

Aysun KOCA

Taksim yayalaştırma projesi ve Ge-zi Parkı’na yapılacak Topçu Kışlasıprojesi 28 Mayıs’tan beri fiilen dur-muş durumda.

İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin,Topçu Kışlası projesine karşı açılandavada, yürütmeyi durdurma ka-rarını direnişin en yüksek olduğugün, 31 Mayıs’ta öğrenmiştik. Bu ka-rar kazanılmış ve emsal teşkil ede-bilecek bir karar olarak hanemize ya-zılsa da, daha önceki tecrübeleri-mizden biliyorduk ki, karar fiilen uy-gulanmayacak ve Taksim’in üstüaltına getirilmeye devam edecekti.

Ancak bu sefer üç hafta boyuncaGezi Parkı’nın bizzat içinde devameden halk hareketi, inşaatı da, parkiçine yapılacağı ilan edilen bir sürüçılgın projeyi de durdurmuş du-rumda, tabi şimdilik…

Gezi Parkı’nda nereden nereye…Önce parka alışveriş merkezi ya-

pacağız dediler, sonra orası rezi-dans ve otel olacak dediler, en so-nunda da ‘dahiyane’ bir fikirle par-ka inşa edecekleri kışlayı müze ya-pacaklarını ilan ettiler.

16 Eylül 2011: Taksim MeydanıYayalaştırma Projesi'ne ait 1/5000 ve1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı İmarPlan Tadilatları AKP’li ve CHP’limeclis üyelerinin oybirliği ile kabuledilmişti.

11 Aralık 2012: İstanbul 2 Nu-maralı Kültür Varlıklarını KorumaBölge Kurulu, Gezi Parkı’nın yerine1940 yılında yıkılan Topçu Kışla-sı’nın yeniden yapılmasıyla ilgiliprojeyi “Gezi Parkı’nın tarihe ta-nıklık ettiği” gerekçesiyle uygunbulmayarak oybirliğiyle reddetmişti.

4 Şubat 2013: Tayyip Erdoğan,

“Topçu Kışlası'nı yapacağız. Üst ku-rul reddetmiş. Biz de reddi redde-deceğiz... İstiklal Caddesi'nin de-vamı niteliğinde alışveriş merkezi.Üstü rezidans ve otel.” diyerek bili-mi ve yasaları hiçe saymış, yetkisi-ni aşmış ve tarafsız bir bilim kuru-lunu baskı altına almıştı.

27 Şubat 2013: Kararı oybirli-ğiyle reddeden İstanbul 2 Numara-lı Kültür Varlıklarını Koruma BölgeKurulu’nun kararı Koruma YüksekKurulu tarafından, yani Ankara’danbozularak, inşaata izin çıkmış, Yük-sek Kurul, bölge kurulunun kararı-nı neden iptal ettiğine dair gerekçegöstermemişti.

13 Mayıs 2013: Şehir Plancıları,Peyzaj Mimarları ve Mimarlar Oda-sı’nın proje için açtığı davada İs-tanbul 1. İdare Mahkemesi tarafın-dan atanan bilirkişiler tarafındanolumsuz karar çıktı. İstanbul 1. İda-re Mahkemesi’nin bu bilirkişi rapo-runa ve 28 Mayıs’tan beri süren Ge-zi Parkı direnişi eşliğinde yaşanan-lara göre, proje hakkında nasıl bir ka-rar vereceği bekleniyor.

31 Mayıs 2013: Taksim Gezi Par-kı Koruma ve Güzelleştirme Der-neği’nin İstanbul 6. İdare Mahke-mesi’ne açtığı dava, 31 Mayıs’ta yü-rütmeyi durdurma kararı ile sonuç-landı. Kültür ve Turizm Bakanlı-ğı’nın savunmasını vermesi için 1 ayyasal süresi var. Mahkeme kararının,

koruma yüksek kurulunun savun-masının ardından, yenilenmesi bek-leniyor.

3 Haziran 2013: Tayyip Erdo-ğan, “Kesinleşmiş AVM projesi yok,belki şehir müzesi yapacağız.” di-yerek iki ayda park hakkında deği-şen üçüncü projesini ilan etti.

Meydanlarda, parklarda kararı kim verir?Tayyip Erdoğan, “Ne yaparsanız

yapın biz kararı verdik.” ve “İznioradaki birkaç çapulcudan alacakdeğilim.” dese de, parka yapılacakAVM kararı 21 gün içinde pek çokkez değiştirildi. En son çözüm ola-rak Gezi Parkı için önce ‘referan-dum’ önerisi geldi, ardından da‘plebisit’…

Topçu Kışlası için hâlihazırda de-vam eden iki dava varken, TayyipErdoğan’ın yargı kararını bekle-mesi kendi itibarı açısından en akıl-

lıca yöntem olacaktır. Elbette kiyargı kararına, üst kurul kararı gi-bi dışardan müdahale edilmeyece-ğine ya da karar lehimize çıksa dauygulanacağına inanmıyoruz. Hiç-birisi projenin halk hareketi ile dur-durulmuş olması kadar etkili ola-mayacaktır. Üstelik 1 Mayıs’ta in-şaat çukurlarına düşeriz kaygısı ileTaksim’i 1 Mayıs’a açmayanlarainat, bir kişi bile henüz inşaat çu-kurlarına düşmedi.

Gezi Parkı park olarakkalmalıdırTopçu Kışlası 1940 yılında yıkıl-

mış, Fransız mimar ve şehir plancı-sı Henri Prost’un önerisiyle 1943yılında bölge Gezi Parkı olmuştu. 70yıllık Gezi Parkı’nın bir kültür var-lığı olarak özgün değerleriyle tesciledilmesi gerekirken, beton uğrunayok edilmek istenmesi kabul edile-mez bir müdahaledir. Gezi Parkı,Taksim Meydanı ile doğrudan ilişkilitek yeşil ve açık alandır.

Konu bazen birkaç ağaç, bazen-se sadece birkaç ağaç olmadığı içinson haftalardaki halk hareketininetkisiyle hepimiz açısından bir sim-ge olmuş olması ve kentlinin belle-ğine kazındığı için, Gezi Parkı parkolarak kalmalıdır. Meydanlarda,parklarda olmamızın meşru olma-yan hiçbir tarafı yoktur; o meydan-lar da, o parklar da bizimdir!

Gezi’ye AVM projesinde yürütmeyi halk durdurdu70 yıllık GeziParkı’nın bir kültürvarlığı olarak özgündeğerleriyle tesciledilmesi gerekirken,beton uğruna yokedilmek istenmesikabul edilemez birmüdahaledir.

Gezi Parkı park olarakkalmalıdır.

Meydanlarda, parklardaolmamızın meşru

olmayan hiçbir tarafıyoktur; o meydanlar da,

o parklar da bizimdir!

Page 8: Temmuz 2013

N. CEMAL

Onlar isyanın öznesiydiler. Müca-delenin doruk noktasında Gezi Par-kı ve Taksim Meydanı özgürleştiril-diğinde toplantılara gelmeye başla-dılar. “Bıyıklıların ve kravatlılarınbizi temsil etmesini istemiyoruz”“Bizi hiçbir örgüt ve kurum temsiledemez” “İçinde bir tek kadının vegencin yer almadığı 6 kişilik kravat-lı erkek heyetini bizlere sormadan na-sıl belirlersiniz?” “Gerekirse başba-kanla görüşmeye de şortlarımızlave parmak arası terliklerimizle bizkendimiz gideriz” dediler.

Taksim Dayanışması:Yaklaşık 117 (isyandan önce 80

kurum vardı, isyanın ardından 37yapı daha eklendi) örgütten oluşanTaksim Dayanışması, ne kafa olarak nede bedenen isyanı yönetecek güçte de-ğildi. İsyandan 1,5 yıl önce oluşturu-lan Taksim Dayanışması sekretarya-sı ile isyandan sonra dayanışmaya ka-tılan sosyalist kurumlar arasında sü-rekli olarak tartışmalar yaşandı. Kararalma ve uygulama konusundaki tem-siliyet tartışmaları sonlandırılamadı.Sosyalist kurumların sekretaryayaeleştirilerinden çok daha fazlasını is-yanın öznesi olan “örgütsüz” gençler

yaptı. Sekretarya ile sosyalist kurum-lar arasında yaşananlar iktidar kavgasıgörünümündeyken, isyanın özneleritarafından pek de farkında olmadanyürütülen tartışma doğrudan de-mokrasi ve temsil mücadelesiydi.Yine de Taksim Dayanışması hükü-metin tüm itibarsızlaştırma çabaları-na karşın yabana atılamayacak işlerkotardı. Özgürleştirilen Taksim’dedevletin ve polislerinin resmen geri çe-kildiği bir ortamda güvenlikten tutunda revirlerin kuruluşuna ve ilk yardımmüdahalelerine, iki hafta boyuncabinlerce insanın komün ruhuyla ve tekkuruş ödemeden karnının doyurul-masına kadar birçok başarılı örneğiburada sıralayabiliriz.

Taksim “suç oranı yüksek” olaraktanımlanan bir bölge olmasına karşınbu süre içinde tek tük olaylar dışındaciddi bir “asayiş sorunu” olmadı. Ba-rikatlarda bulunan demirleri satmakiçin çalanları nöbetçilerimiz cezalan-dırmadılar.

Barikatların dışında duran polis ise‘barikattan birkaç parça eksiliyor’ ol-masına göz yumdu. Yılbaşlarının Tak-sim klasiği olan taciz olayları binler-ce insanın kaynaştığı ortamda ya-şanmadı. Zabıtaların giremediği alan-da seyyar satıcılar “özgür girişimciler”olarak epeyce kâr ettiler ve güvenlik

komitemizi çok uğraştırdılar. İzdiha-ma engel olmak için, “Gezi Parkı’nagirmeyiniz” diyerek dışarıda yer gös-terdiğimiz seyyar satıcıların bıçak çe-kip tehdit ettiğine bile tanık olduk. Al-kollü içki satıcılarıyla neredeyse köşekapmaca oynandı ve parktan içeri sız-malarına tam olarak engel olunama-dı. Gezi Parkı içinde içki satarkenmüdahale edilen bir satıcı ise, “sivilpolisler de gidin içeride satın diyerekbaskı yapıyor” dedi.

Kafasından gaz bombası fişeğiylevurularak ağır yaralananlar da dâhilneredeyse Taksim’deki bütün yaralı-lar ilk yardım müdahalelerini TaksimDayanışması’nın organize ettiği re-virlerde gördüler. Eczacılar tarafındanilaç depolandı.

Gezi Parkı’nda kalanlara polis sal-dırılarından korunma amaçlı gaz mas-keleri, solüsyon ve sirkeler, baretler da-ğıtıldı. Polis ve belediye görevlileri ta-rafından yakılıp yıkılan çadırların ye-rine yenileri dağıtıldı ve uyku tu-lumlarıyla takviye edildi. İki haftayıaşan süre boyunca 100 binlerce insa-nın aktığı Gezi Parkı’nda aç kalan ol-madı ve “Her Şey Bedava” yazanpankartların altında karınlarını do-yurdular. Sokak çocukları ve evsizlerdireniş parkını kendilerine meskenedinip sahiplendiler ve sahiplenildi-

ler. Durum değerlendirmeleri yapıp,çözümler üretmeye çalışıldı. Bunlar el-bette ki durup dururken olmadı. Birşeyi unutmamak gerekiyor; TaksimDayanışması isyan sürecini sadeceyürüttü, yönetmedi. Yönetemezdi de.İsyan örgütü olarak konumlanma-mıştı. Sonrasında da bu yönde bir dö-nüşüm yaşamadı. Çıplak elle çiviçakmak mümkün mü?

DEVRİM SANKİ GÖZ KIRPTI...

İşçilerin Sesi

8

“Dünden itibaren katarın başındagidiyorum. Hâlbuki fizyolojim berbat.Kafam elastikiyetini kaybetti. Dönemeçlerizamanında dönemeyeceğim. Ellerimlüzumundan fazla titriyor. Akıntıda dümentutamayacak bir hale geldiler. Akışıntemposunu hızlılaştırmak nerde? Onuyavaşlatmam muhtemeldir. İstemeden,irademin dışında, yanlış adımlar atacağım.Biliyorum, hareket belki beni altı ay sonra,bir sene sonra bir safra gibi fırlatacaktır.Fakat o beni fırlatıp atana kadar, ben onafren olacağım...” (*)

“Bu Daha BaşlangıçMücadeleye Devam!”

diyen genç isyancılarınşiarı manifestolarının da

önsözüdür. Bu bir türsürekli devrim

manifestosudur vedaha yolun başındayızdiye hatırlatmaktadır.

Genç isyancılarımız GeziParkı’ndan başlayaraktüm semt parklarına

doğrudan demokrasininorganlarını kurup

denemeye başladılar.

Page 9: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

9

Dalga Geçmeyin:Taksim Dayanışması toplantısında

yer alan yapılar ezberleri bozan bu is-yanı zaman zaman kendi kalıplarıiçinde yorumlamaya çalıştılar. SDPtemsilcisi, “biz de gençlerden oluşanbir partiyiz, artık şu ‘gençlerin temsi-liyeti’ meselesini abartmayalım” der-ken, TKP, “temsiliyet kurum esaslı ol-malıdır ve her gelenin kendini temsil

edeceği kaosa bir son verilmelidir” di-yordu. Kaos denilen şey, “örgütsüz”gençlerin kendiliğinden hareketi ve is-yanının toplantılara doğrudan temsi-liyet biçiminde yansımasıydı. Bununadı doğrudan demokrasidir. O “kaos”denilerek lanetlenen gerçeklik bu is-yanın özüdür ve “kaosa son vermek”isyana son vermekle neredeyse öz-deştir. İsyan ehlileştirilemez ve isyan

anlarında her türden bürokrasi saf dışıbırakılır. İsyan hareketi geri çekilenekadar bu sürer ve geri çekilişle birliktebürokrasinin iktidarı yeniden belirle-yici olur. Son tahlildeki durumumuzda böyle özetlenebilir. ÖDP, Gezi Par-kı’nın dağıtılışıyla birlikte oluşturulanmeclislerin “niteliğini” sorguluyor,“temsiliyet hakkı” konusundaki şüp-he ve itirazlarını dile getiriyor, “ör-gütsüzlerin” fazla konuştuklarınadair işaret ve itiraz ediyor. Emep ve birkısım HDK bileşeni de dâhil olmaküzere, siyasi kurumların ortak rahat-sızlığı, “koskoca kurumların temsil-cileriyle 20’li yaşlardaki gençlerin eşitsöz hakkına sahip olması ve alınacakkararlara müdahale etmesi” olaraközetlenebilir. Halk Cephesi temsilci-sinin isyanı haber alışını aktardığıyalın ve katışıksız ifadeler ise durumuözetliyor: “Gece 2’de yoldaşlarımbeni uyandırdılar ve ‘kalk isyan çık-tı’ diyerek yataktan kaldırdılar. Şaşır-dım ve ‘dalga geçmeyin’ dedim…”

“Diyeceksin ki, yanılmayan yalnıztembellerdir, budalalardır. İş yapan,yürüyen adam yanılır. Mesele yanlışınidrakindedir. Fakat ya bu yanılmanesnesi katarın başındaki adam için birkaide haline gelirse. Ve o adam kata-rın başında gidemeyeceğini bildiğihalde, yerinde durmak için bir saniyeolsun ısrar ederse. Bu bir ihanet değilmidir? Ben bir saniye olsun, ihanet ede-mem. Bu benim uzviyetimde yok.” (*)

Sınırları Yıkan Güç:“Sizin konuştuğunuz dili anla-

mıyoruz”, “sizler hayallerinizdekidevriminizi yaşıyorsunuz, biz ise ken-di isyanımızı ve bugünü” dediler.Onlar geldiler ve taş atar gibi korku-suzca ortalık yere laflarını attılar. Ken-di kendilerini doğrudan ve dolayım-sız temsil ettiler. Sapan taşı gibi fırla-yan sözleri sert ve acımasızdı. Onlar90 kuşağının “apolitik” sandığımız“bencil” gençleriydi. Gezi Parkı mec-lis toplantılarına 20’li yaşlardaki kı-zıyla gelen bir anne söz aldı ve “90 ku-şağı hakkındaki düşüncelerimizdendolayı özür dilerim, yanılmışız” dedi.“Kapatın o yalan kutusu televizyon-larınızı. İnin balkonlarınızdan ve ar-tık seyretmeyi bırakın. Gelin hep bir-likte özgürleşelim” dedikleri sokakarasında bir amcaları onları eleştirecekoldu ve “28 Şubat’ta askerler tankla-rıyla karşımıza çıktığında neredeydi-niz?” diye sordu. “Ben o tarihte kreş-teydim amca. 1993 doğumluyum da”diyerek, onca masumiyetiyle içlerin-den birisi cevap verdi. Bu örneğin ko-nuşulduğu Taksim Dayanışması top-lantısında söz alan genç bir katılımcı,“ben 1994 doğumluyum” deme gereğiduydu. Her adımlarında, her sözle-rinde, duvarlara yansıyan küfürle-rinde bile devletin orantısız güç kul-lanımına ve şiddetine karşı orantısın

bir zekâ ile karşı durdular. İsyan etti-ler. Kürt sorunundan kadın sorununa,LGBT bireylerin dışlanmışlığındanekolojiye, doğrudan demokrasidenhalk meclisi forumlarının işlerliğine,kendilerini soymaya kalkan “hırsızkardeş” ile sevgi dolu duygudaşlıkyapmaktan tutun da, Gezi Parkı’nınonca kalabalığı içinde “nereye sıça-cağız?” diye soran pankartlarıyla herşeye, ama her şeye açık bir dille kafayordular.

Elmadağ’daki bir duvar yazısıAKP’nin barış ve müzakere sürecinedair bir bakış açısı sunuyordu: “Orkidbile akan kanı sizden iyi durdurur.”Maçka Parkı meclisinden bir gençise; “Şu anda ateşkes olmasaydı, bu-gün dağlarımızda birkaç gencimizdaha ölseydi isyanımızın ve direnişi-miz sesi bu kadar güçlü çıkamazdı”,dedi. “Küfürle Değil İnatla Diren!” di-yen feministlere rağmen İstiklal Cad-desi’ndeki (bir çoğu cinsiyetçi küfür-ler içeriyordu) duvar yazıları da öf-kenin dışavurumuydu.

İsyan Manifestosu:İsyanın örgütü yoktu. Öncü örgüt

ve önderlik iddiasında olanların hiç-birisi hayat kadar yeşil ve gerçekolan bu isyanı ne doğru okuyabildilerne de taşımayı becerebildiler. İsyan on-lar için taşınması zor bir yük oldu. Herisyan hazırlıksız yakalar. Öncedensöz ve haber vererek gelmez isyancı-lar. Ama bir anında ve bir yerinden ek-lemlenilmesine de imkân tanır. Ya-nında duranları akıntısı içine alır.Karşısına geçenleri ise devirir geçer. Yadevrimci yatağında ileriye doğru ak-maya devam eder, ya da karşı dev-rimci hamleler karşısında geriye çe-kilir. Miladı geçmişlerin karamsaryaygaralarını boş verin siz, geriyeçekilmek asla bir yenilgi değildir.Hiçbir isyan inişsiz çıkışsız ve kesin-tisiz bir süreç izlemez. Önderliği ve ör-gütü olmayan isyanlar için bu tespitfazlasıyla geçerlidir. “Bu Daha Baş-langıç Mücadeleye Devam!” diyengenç isyancıların şiarı manifestoları-nın da önsözüdür. Bu bir tür süreklidevrim manifestosudur ve daha yo-lun başındayız diye hatırlatmakta-dır. Genç isyancılarımız Gezi Par-kı’ndan başlayarak tüm semt parkla-rına yayılan doğrudan demokrasi-nin organlarını kurup denemeye baş-ladılar bile. TBMM’de yaşayabilmesimümkün olmayan bir doğrudan de-mokrasiyle techizatlanıyorlar ve sis-tem dışılar. Devrim artık hayal değil.Gezi Parkı’ndaki pankartta yazdığıgibi; “Devrim Sanki Göz Kırptı.”Umut, bütün bunları başarabilecekgüç ve zekâya sahip olan genç ve is-yancı kuşağımızdadır.

(*) Nazım Hikmet - Benerci Kendini Niçin Öldürdü?

Ekolojik direnişle başlayıp sosyal patlamay-la devam eden isyan hareketi içinde işçi sını-fını arayanlar var. İsyanda işçi sınıfını bulama-yanların da, işçi sınıfını arama gereği duyanla-rı ‘klasik (Ortodoks) Marksist’ bularak eleşti-renlerin de bakış açılarında ciddi problemler var.

İsyan birçok aklı evvelin ayarını bozmuş gö-rünüyor. İsyancının ücretinin (maaşının) miktarınabakarak ‘işçi sınıfının içinde yer alıp alamaya-cağına’ karar verenlerin de, ‘sınıfa gerek yok bubir halk direnişidir’ diyenlerin de önlerindekiağaçtan ormanı göremedikleri açık. Tek başı-na “orta sınıf” diye bir sınıf tanımının yapılıp ya-pılamayacağını Marksist literatürü esas alanlaraçısından şimdilik bir kenara bırakalım. ‘Hayır,biz tartışacağız’ diyenlere, ‘orta sınıf hangi sı-nıfa ait?’ diye sormakla yetinelim. Teorik zor-lamalara hiç gerek yok. İsyanda işçi sınıfının olupolmadığını anlamak için Gezi Parkı direnişi ve

isyan hareketi sürecini iyi okuyabilmek yeterli.İşsizler ve öğrenciler isyanın profosyenel mili-tanları olarak mücadelenin sürekli unsurlarıy-dılar ki kendileri de işçi sınıfı içinde yer alırlar.Eylemlerin en kitleselleştiği zaman dilimleri ça-lışma saatlerinin bitimiydi. Gezi Parkı içindekiçadırlarda geceleyenlerin bile çoğu sabaholunca evden işe gider gibi parktan ayrıldılar.İşyerlerine gittiler ve mesai saatlerinin bitimin-de yeniden parka ve direniş alanına döndüler.Direnişten işe gidenlerin ve akşam geri dö-nenlerin ‘beyaz yakalı’ olduğu ve ‘iyi para ka-zandıkları’ hususuna takılanları ise, işçi sınıfı bağ-lamında, kitabı orta yerinden okumakla sınırlı kal-mamaya davet ediyoruz. İşçi sınıfını isyan ha-reketi içinde temsil eden siyasi bir örgüt olmadığıgibi, sendika dernek vs. gibi meslek örgütü deyok. İşçi sınıfı da isyandaydı. Örgütsüz ve ken-diliğinden olsa da…

İŞÇİ SINIFINI ARAMAK

Page 10: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

10

Yunus ÖZTÜRK

Sendikalardan söz ettiğimizde, sınıförgütlerinden söz ediyoruz. 31 Ma-yıs’tan beri işçi sınıfının bir bölüğüharekete geçen insanların çoğunlu-ğunu oluşturmasına rağmen, sen-dikaların mücadeleye sahip çıkan veyol gösteren bir seviyeyi yakalama-ları bir yana, polis saldırılarına tep-ki vermesi ve sürece aktif katılmasıhenüz mümkün olmadı.

Kuşkusuz, sendikalar ‘tarafsız’değil. Bu örgütlere yön verenler, iş-çi sendikalarında özellikle de Türk-İş ve Hak-İş’te ‘meslek’ten sendika-cı. Yani işçi sınıfıyla değil kendi kol-tuk çıkarlarıyla meşguller ve ço-ğunlukla da sermaye, hükümet vedevletle işbirliği içindeler. Kamuemekçileri arasında ise, aynı rolüMemur Sen oynuyor. Kamu Sen ise,tipik MHP çizgisi gibi olayın dışın-da, nötr durumda. Geriye DİSK veKESK kalıyor. Bir de onların müca-dele arkadaşları Türk Tabipleri Bir-liği (TTB) ve Mühendis ve MimarlarOdası (TMMOB).

İlk grup ile ikinci grup kuşkusuzfarklı ancak, sonucu değiştirecekbir güç ortada olmayınca veya ha-rekete geçirilmeyince, arada ‘sözel’bir fark kalıyor.

31 Mayıs’ta başlayıp devam edenisyan karşısında ilk grup sendikacıneredeyse 20 gün sonra sermayeörgütleriyle birlikte bir açıklamayaptı. Ajanslara düşen haber şöy-leydi: “Türkiye Ziraat Odaları Birliği(TZOB), TOBB, TESK, TOBB, TUS-KON, TÜRSAB, Türkiye BankalarBirliği, Türkiye İhracatçılar Birliği ileTürk-İş, HAK-İŞ ve Memur-Sen or-tak bir açıklama yaptı. TOBB'da ger-çekleşen basın toplantısında TOBBBaşkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ortakaçıklamayı okudu; itidal çağrısı ya-parak sokaklardaki gösterilerin Tür-kiye üzerinde kötü emelleri olanla-

ra hizmet etmeye zemin hazırladı-ğına dikkat çekti”.

Üç konfederasyon (Türk-İş, Hak-İş ve Memur Sen) hükümetin ve ser-mayenin hükümet kanadının, ortaburjuvazinin, Anadolu sermayesininağzıyla konuştular. Bu onlardanbeklendik bir tavırdı. Türk-İş için-deki sözde muhalefet Sendikal GüçBirliği ise, yasaklı Taksim 1 Mayıs-larında bile destek verirken, bu kezDİSK ve KESK ile birlikte açıklamayapmadı.

4-5 ve 17 Haziran Grevi 4- 5 Haziran grevi, bir buçuk

günlük bir grev olarak ilan edildi, eği-tim emekçileri için bu iki tam güneçıksa da yoğunluk 5 Haziran’da grevçıktı. 17 Haziran grevi ise, KESKüyelerinin yarısına yakının yaz tati-line denk geldi. İstanbul’da 5 Hazi-ran’da en çok 20 bin kamu emekçi-sinin yürüyüşü gerçekleşirken, 17Haziran’da bu sayı 4-5 bine düştü.

KESK Genel Merkezi’nin ‘GeziParkına saldırı olursa greve çıkarız’söylemi, üye sayısının 250 bin ol-duğu bir konfederasyon açısındanilk başta etkili olsa da fiili olarak et-kili bir grev olmadı. Özellikle yü-rüyüş hattı olarak DİSK’ten ayrıolarak Tünel’in seçilmiş olması da,fiilen eylemi dar sokaklara sıkıştırıpbir buçuk saat süren bir bekleyişinardından dağılma kararıyla son bul-masına yol açtı.Her iki eylemeDİSK’in katılımı çok daha alt sevi-yede kaldı. İş Yasaları ve özel sektörçalışma koşulları grevi olanaksız kı-larken, fiili olarak grevi üstlenip yü-rütebilecek bir öncü işçi profili de sağ-lanabilmiş değil. İşçilerin sınıf bilin-ci kazanmalarına yönelik eğitim ve et-kinlik çalışmalarının önemi bir kezdaha görülmüş oldu.

DİSK Genel Sekreteri’nin ‘aşırısendikacı’ olarak tanımlanması dı-şında, örgüt olarak DİSK’in Genel

Başkanı ve Yönetim Kurulunun sü-reci kavrayan ve ileriye taşımayıhedefine yerleştiren ‘devrimci’ birçizgisi olmadı.

Nitekim 15/16 Haziran günle-rinde kitlenin gösterdiği cesaret vekararlılık 17 Haziran günü KESK’inİstanbul yürüyüşünde gösterileme-di. Yer seçiminden taktik belirle-meye kadar şube yöneticileri ka-rarsız ve başarısız kalırken, kitleeylemin dağılmasının ardından yi-ne yaratıcı biçimde İstiklal Cadde-sinde fiili yürüyüşünü gerçekleş-tirdi ve Taksim’e yöneldi.

17 Haziran eylemi, KESK’in tu-tumunun sorgulanmasına da yolaçtı. Genç üye adayları yüksek ses-le ‘kim bu kararları alıyor’ diye sor-dular ve ‘bizi buraya bekletip da-ğıtmak için mi çağırdılar’ diye tep-kilerini gösterdiler. Genç kadınemekçilerin ‘ne yüzle gelip bizi ör-gütleyeceksiniz’ diye sorguladıkla-rı KESK yöneticilerine kalırsa, KESKhem Taksim Meydanındaki çadı-rında hem de eylemlerinde çok ‘ba-şarılı’. Tipik bürokratik kafanın si-yasal konformizmin erittiği KESK’inhem izlediği siyasal hat hem de ör-gütsel tutumları Gezi Parkı İsyanı-nı ileriye taşıyacak bir etkinlik gös-termesini önlemiştir.

KESK yönetimi ve şube yöne-timleri ‘siyasal vesayet’in ‘bileşen’hesaplarının en derin kriziyle yüzyüzedir. Genç emekçilerin ‘seçim-lerde gelip bizden oy isteyeceksiniz’,itiraz ettiğimizde ‘biz bedel öde-dik, siz bilmezsiniz’ diyerek sustu-racaksınız, ‘sizi dinleyip çağrınızageldiğimizde ise saatlerce dar alan-larda bekletip eve göndereceksiniz’sözleri kulaklarımızda.

TMMOB ve TTB’nin ise, lojistikbakımında özellikle de TTB’nin anın-da yaralılara müdahalesi, revirleriçok kıymetli desteler olarak anıl-malıdır. Eğer ölüm ve yaralı sayısı-

nın azalmasına katkı varsa, bu re-virler ve hekimler, tıp öğrencileri,hemşireler sayesinde oldu.

Sendikal Hareketin KriziAşılmalıEğer sendikaların en ileri bile-

şenleri bile sürecin gerisinde kal-dıysa, muhasebe ihtiyacı iki sonuçdoğurur: Birincisi, biz hep doğru-sunu yaptık diyebiliriz ve bürokra-tikleşme ve sınıftan kopukluk alırbaşını gider; ya da tabana açık de-ğerlendirme ve ön açan önerilerleüyelerin ve tüm kamu emekçilerininve işçilerin sürece doğrudan katılı-mını sağlayan Meclisleri güçlendi-rerek üyelere danışılması yolu tercihedilerek bir yenilenme olanağı ara-nır. Bürokrasi ve yenilenme arasın-daki tercihlerden tabii ki ikincisinintercih edilmesi hem akla hem de İs-yanın Park Forumları, Gezi Meclis-leri deneyimine uygundur.

Bildik şube yönetimi, yönetimkurulu, şube başkanı tarzını terkederek, önümüzdeki dönemde herüyenin ve çalışanın doğal ve eşithaklara sahip olarak sözlerini söy-leyip karar alma süreçlerine katıla-cakları taban inisiyatifleri/meclislerio sendikanın örgütlenme birimleriolan işyeri ya da ilçelerde oluştu-rulmak suretiyle, bugünkü gibi ya-şamak istemediğini söyleyen her-kesle buluşup bir yol arayışını or-taklaşmaya yönelmek mümkündür.

Türkiye’de artık hiçbir şey eski-si gibi olmayacaksa, bu iddiada olan-ların söz ve karar hakkına güvenelimve örgütsel tutuculuk/bürokratikkarar mekanizmalarını dağıtıp, sine-i millete dönelim. ‘Her Yer Taksim’olsun! Gezi Parkı Komünleri, kararsüreçlerindeki Meclislerin devrimciitkisine kendimizi bırakma cesareti-ni gösterelim. Burada bize/bizimsiyasetimize ne düşerin hesabını birkenara bırakalım.

Gözler sendikaları aradı, ama...KESK ve DİSK’in grev çağrıları etkili olmadı.İşçilerin sınıf bilinci kazanmalarına yönelikeğitim ve etkinlik çalışmalarının önemi birkez daha görülmüş oldu.

Page 11: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

11

Mustafa EKER

Brezilya’da toplu ulaşım araçlarınayapılan zamları protesto ile başlayangösteriler, hem talepleri hem de ka-tılım itibariyle genişleyerek devamediyor. Üç dönemdir İşçi Partisini ik-tidara taşıyan, on yıldır ondan so-runlarını çözmesini, sosyal reformprogramları uygulamasını, sosyalharcamaların 2014 ve 2016’da yapı-lacak Dünya Kupası ve Olimpiyatlariçin değil eğitime, sağlığa aktarıl-masını, yolsuzlukların üstüne gidil-mesini, hayat pahalılığına, gelir da-ğılımındaki eşitsizliğe son verilmesiniisteyen ve artık beklemekten bunalanişçiler, bir de kent içi ulaşıma zam ya-pılınca isyan etti.

Polisin müdahalesi yangını kö-

rükledi. Önce nispeten küçük olangösteriler, polisin şiddet uygulama-sı, gösterileri zorla bastırmaya, plas-tik mermi ve göz yaşartıcı bomba kul-lanarak dağıtmaya kalkması üzerine,büyüdü, yaygınlaştı ve siyasallaştı.Eylemler zamlara karşı protesto gös-terileri olmaktan çıkıp, hükümeteve uygulanan neo-liberal politikala-ra karşı protesto gösterilerine dön-üştü. Nedenler ve sonuçlar yer de-ğiştirdi. Zamlar, yılardır dipte birikenenerjinin, neo-liberal politikalarınyol açtığı yıkıma duyulan büyük öf-kenin açığa çıkmasında fitili, ateşle-yici bir işlev gördü.

Gazeteler eylemlerde, Türki-ye’dekine benzer şekilde, çok fazla sa-yıda gencin olduğunu ve ilk defa birprotesto gösterisine katıldıklarını,gösterilerde yer yer ‘aşk bitti burasıTürkiye’ sloganı atıldığını belirtiyor.Brezilyalı işçiler, bu sloganla, Gezi Di-renişinden etkilendikleri, onunla da-yanışma içinde oldukları mesajınıverirken, daha çok da iktidardaki İş-çi Partisi hükümetine onu körü kö-rüne izlemeyecekleri, mücadeleye

devam edeceklerini ihtar ediyorlar .Eylemlerin hızla tüm ülkeye ya-

yıldığı, sadece Rio de Jenario’da birmilyondan fazla Brezilyalı işçi veemekçinin sokağa çıktığı, ülke gene-linde bu sayının iki milyonu aştığı be-lirtiliyor. Başkent Brasilia ve Rio baş-ta olmak üzere, pek çok kentte ça-tışmalar yaşanıyor. Olaylar giderekkontrolden çıkıyor. Bunun üzerine,Japonya ziyaretini iptal edip kabineyiolağanüstü toplantıya çağıran Cum-hurbaşkanı Dilma Rousseff, olaylarıyatıştırmak için siyasi taktik yapıyor.

Dilma Rousseff eylemlerin karşı-sında değil; daha iyi eğitim ve ulaşımhakları için sokağa çıkan Brezilya hal-kı ile gurur duyduğunu söylüyor. Ço-ğunluğu gençlerden oluşan protes-tocuların “değişim taleplerini anla-dığını ve önemsediğini” dile getiriyor.“Sokaktaki insanların sesine kulakvermek, saygı göstermek gerekti-ğinden” bahsediyor. “Ancak bu ses-lere ortalığı karıştırmaya çalışan ba-zı grupların gürültüsünün karışma-sına da izin veremeyiz” diyerek, es-ki sosyalist yeni burjuva bürokrat

devlet başkanı Rousseff, gerçek ni-yetini belli ediyor. Hareketi ‘meşru’ama içindeki kimi unsurları gayrimeşru gibi göstererek hareketi böl-meye, kısmi tavizlerle radikal re-form taleplerinin önüne geçmeye veeylemleri sönümlendirmeye çalışıyor.

Cumhurbaşkanı Rousseff, ey-lemleri sönümlendirmek için toplutaşıma ücretlerinin geri alındığınıaçıkladı. Polisin göstericilere müda-hale sırasında plastik mermi kullan-ması yasaklandı. Ne var ki bu kara-ra ve açıklamalara rağmen gösterilerdevam etti. En sonunda Rousseff,toplu taşıma sisteminin iyileştiril-mesi ve tüm petrol ruhsat gelirlerinineğitim için kullanılmasını öngörenyeni bir plan için çalıştıklarını açık-lamak zorunda kaldı. Dünya kupa-sı harcamaları ve diğer talepler ile il-gili geri adım atmadı.

Bu yazı kaleme alındığında mü-cadele devam ediyor, gösteriler sü-rüyordu. Ama şunu şimdiden söyle-yebiliriz. Brezilya işçi sınıfı ve emek-çileri daha şimdiden kazanmaya baş-ladı. Kendine olan güveni arttı.

Brezilya’damücadeleyükseliyorBrezilya işçi sınıfı ve emekçilerişimdiden kazanmayabaşladı. Kendine olangüveni arttı.

Brezilya İşçi Partisi bundan on yıl önce ikti-dara geldi. Brezilya sosyalist solunun büyük birkesiminin de içinde yer aldığı birleşik bir sol par-ti olarak doğan İşçi Patisinin lideri Lula De Sil-va’dır. Sendika liderliğinden parti liderliğine at-layan, oradan da Brezilya solunun, sosyalist-lerinin ve işçi sınıfının desteğini alarak iktida-ra gelen Lula, (4+4) iki dönem devlet başkan-lığı yaptı. 3.dönem seçilme hakkı olmadığı içinyerine yardımcısı eski bir sosyalist olan DilmaRousseff seçildi.

Dilma Rousseff, Lula döneminin de üst dü-zey sorumlularından biri olduğu için, bugününolduğu kadar Lula döneminin de politikaların-dan sorumlu addedilmelidir.

Sosyalist solun ve işçi sınıfının oyları ile ik-tidara gelen Lula, iktidara geldikten sonra, Bre-zilya’yı ekonomik ve siyasal krizden çıkarmakiçin işçi sınıfından fedakârlık yapmasını istedi.Neo-liberal politikalara yöneldi. Ekonomik ola-rak büyümek ve büyük Brezilyayı inşa etmek adı-na ülke kaynakları ulusal ve uluslararası tekel-lere peşkeş çekildi. Devletin baskı aygıtları bü-

rokrasi ve polis güçlendirildi. Türkiye’deki gibienerjisiz “dünya gücü” olunamayacağını ileri sü-rerek ülkeyi büyütme, enerji ihtiyacını karşıla-ma adına nükleer enerjiye yöneldi. Doğal yaşamve çevre tahribatını hiçe sayarak HES’leri dev-

reye koydu. Kentsel dönüşüm adı altında işçi sı-nıfı kentin dışına atıldı.

Brezilya nükleer enerjiyi Lula’nın dediği gi-bi sadece barışçıl temiz enerji kaynağı olarakdeğil, nükleer silah olarak da kullanmak isti-yor. Lula, hem ülke de hem de uluslararası çev-relerin ve çevrecilerin büyük tepkisini çeken,doğayı katledecek, on binlerce insanı yerindenedecek Amazon Nehrinin Xingu kolu üzerin-de dünyanın en büyük 3. barajı olan Belo Mon-te Barajının inşasına başladı. Mahkeme geç-tiğimiz günler bu baraj inşasının yürütmesinidurdurdu.

Brezilya, Lula ile birlikte dünyanın onuncubüyük ekonomisi ve bölgesel güç haline geldi.Ama bu büyümeden işçi sınıfı yararlanamadı.Brezilya büyür, Brezilyalı şirketler dünya devi ha-line gelirken, işçi sınıfı daha da yoksullaştı. Ça-lışma ve yaşam koşulları kötüleşti. Enflasyon vehayat pahalılığı arttı. Yolsuzluklar alıp başını git-ti. Kamunun sosyal harcamaları kısılırken, eği-tim, sağlık ve ulaşım hizmetleri kötüleşti. İşçi sı-nıfının yaşam kalitesinde, işçi partisi iktidarın-

da olumlu bir değişiklik gerçekleşmedi. Mu-halefetteyken işçi sınıfının taleplerine sahip çı-kan ve iktidara geldiğinde bu sorunları çözeceğinivaat eden Lula ve halefi Dilma Rousseff, ikti-dara geldiğinde, işçi sınıfının taleplerini aşağıçekmek, hareketin önüne geçip tansiyonunu dü-şürmek ve düzen sınırları içine çekmek için tam-pon görevi gördü.

Yıllardır burjuva sağ partilere karşı solu, es-ki bir sendika bürokratı olan Lula’yı ve işçi par-tisini destekleyen işçi sınıfını, en sonunda, ula-şıma yapılan zamlar ve 2014 Dünya Kupası içinbüyük masraflarla yapılan stadyumlar isyan et-tirdi.

Eski sosyalist bugünün burjuva bürokratı Ro-usseff ve hükümeti, artık işçi sınıfını oyalaya-macağını, işçi sınıfının reform taleplerine cevapvermeden, burjuva düzenin sübabı işlevini ye-rine getiremeyeceğini; bu işlevi ortadan kalkar,işçi hareketini frenleyemez ve düzen sınırları için-de tutamazsa, burjuvazi tarafından bir kenaraatılacağını hissetmeye ve korkulu anlar yaşa-maya başladı.

Brezilya işçi sınıfı burjuva sol iktidarı zorluyor

Page 12: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

12

Metal işçileri bu toplusözleşmeyi hak etmedi!

Milas’ta yaşanan işçi cinayetidir

Seyfi ADALI

Metal işçilerinin toplu sözleşmeleri birbiri ardına imzalanıyor. Türk Metal 30Mayıs'ta sözleşmeyi imzalamıştı. 11Haziran'da da Birleşik Metal-İş imza-ladı. Arada fark bulunmayan bu iki söz-leşme, MESS'in (metal patronlarınınörgütü) teklifine imza atmanın ötesinegeçmedi. Bu sözleşme dönemi hükü-metin Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesiyasasının değiştirmesi sebebiyle yetkisorunu yaşanarak başladı.

Birleşik Metal-İş yönetimi, çıtayıyükseltti: "Fiili toplusözleşme" yapaca-ğını açıkladı, yasayı tanımadığını söy-ledi. İyi de yaptı. Ama arkası gelmedi.Bir yandan BOSCH ve Renault işçileri-nin sendika değiştirme taleplerine ge-rekli örgütlenmeyi sağlamadan cevapverilmesi, Türk Metal'in saldırılarınakarşı gerekli duruşun sergilenmemesi,diğer yandan fiili toplusözleşme poli-tikasının lafta kalmasıyla karşı karşıyakaldık. Geçen dönem kısmi grevlerlesözleşme döneminde atak yapan Bir-leşik Metal'in, bu sözleşme dönemindede çıtayı yükseltmesiyle yeni aşamayageçeceği beklentisi yaratmıştı ama söz-de kaldı. Birleşik Metal-İş'in Türk Me-tal'e de birlikte mücadele çağrısı da kar-şılıksız kaldı. Bir yandan sendika de-ğiştirme politikası diğer yandan birlik-te mücadele çağrısını sendika yöneti-mine yapılması karşılıksız bir politikaolarak kaldı.

DİSK'in olağanüstü genel kurulun-da genel sekreterliğe seçilemeyen Bir-leşik Metal-İş Genel Başkanı, DİSKiçinde de itibarsızlaştırılarak başarısız-lığa bir katkı da içerden yapılmış oldu.

Böylece Birleşik Metal-İş'in toplusözleşme politikası boşa çıktı. "Fiili top-lusözleşme" politikası söylemde kaldı,pratikte karşılık bulmadı. "Yüksek TİSpolitikası" aşağısı örgütlenmeden dev-reye koyulduğu için, Birleşik Metal he-defleri açısından başarısız kaldı. Bu ba-şarısızlığın bir kısmı yukarıda ifade et-tiğimiz kimi dış sebepler olsa da önem-li bir bölümü yönetim politikalarındankaynaklanıyor. Sendika yönetimi pers-pektif ve işleyiş bakımından çok zayıfkalıyor. Kolektif bir yönetim anlayışı

eksikliği var ve en önemlisi de örgüt-lenme zemini hazırlanmadan yapılanradikal çıkışlar karşılık bulmuyor. Bunedenle iki dönem önceki aşamaya dö-nüldü ve Türk Metal'in sözleşmesininkopyasına imza atıldı.

Birleşik Metal-İş Yönetim Kurulu 30Mayıs'ta TİS'i imzalayan Türk Metalhakkında ne demişti? Okuyalım:

"Dün (30 Mayıs 2013) yaptığımızaçıklamada grup toplu iş sözleşmesin-den kötü kokular geldiğini kamuoyu ilepaylaşmıştık. Dün gece yarısı sermayeve işbirlikçisi toplu iş sözleşmesini im-zaladılar. Emir koçbaşından geldi: “Yasözleşmeyi bitirin, ya ben sizi bitiririm”sözüyle tıpış tıpış gidip imzayı attılar(...)4,64 TL’nin altındaki ücretleri 4,64 TL.

ye yükseltip, daha sonra yine teklifle-rinde olmadığı halde 6,31 TL.ye kadar20 kuruş iyileştirme yapmak zorundakalmışlardır. Türk Metal’in metal işçi-sinin taleplerini dikkate almaz tavrıanlaşılan MESS’i bile rahatsız etmiş(!)teklifte olmayan rakamlar sözleşmeyegirmiştir".

11 Haziran günü Birleşik Metal'inaçıklamasını okuyalım: "(...) 4,64′ün al-tında ücret alanların ücretleri 4,64′e ta-mamlandıktan sonra 6,31 TL’ye kadarolan ücretlere 6,31′i geçmemek şartıyla0,20 TL iyileştirme yapıldıktan sonra heriki altı ay için yüzde 7′şer oranındazam yapılması konusunda anlaşmayavarıldı."

Birleşik Metal'in iddiası şudur: Buteklif bize aitti ve MESS Türk Metal'indüşük teklifini yükseltti ve bizim tek-lifimize imza attı!

Diyelim ki böyle oldu, öyleyse TürkMetal'le fark nerede kaldı veya onlarınişbirlikçiliğine ne oldu?

Birleşik Metal-İş iki dönem öncekidurumuna geri düşüp imza attıysa bu-nun sorumluluğunu yönetim almalıve geleceğe dair metal işçisinin de de-ğerlendirme yapması gerekli gözükü-yor. Metal işçisi, MESS-Türk Metal itti-fakının karbon kopyası TİS taslaklarınaimza atmak istemiyor; imza atmak is-temediği için Birleşik Metal'e yüzünüdönmüştü. Ama sonuç değişmedi. BirTİS ve örgütlenme dönemi de becerik-siz politikalar sebebiyle kapandı.

İşçilerin sesi - Haber

17 Haziran’da Muğla’nın Milas ilçe-si Güllük beldesinde taşeron firma Te-pe-Akfen tarafından işletilen atık suarıtma tesisinde baştan itibaren süre-gelen sayısız ihmalin neticesinde 7 ta-şeron işçi hayatını kaybetti.

7 taşeron işçisinin hayatına malolan ihmaller zinciri Makine Mü-hendisleri Milas Şubesi tarafındanonay verilmemesine rağmen atık suarıtma tesisinin 2007’de yap-işlet-devret modeliyle Tepe-Akfen firma-sına verilmesiyle başladı.

İddialara göre Makine Mühendis-lerinin geçici kabul öncesinde hazır-ladıkları rapor, belediye tarafındandikkate alınmadı. Ayrıca, 2010 yılındaMakine Mühendisleri Odası Milas

Temsilciliği Güllük atık arıtma tesisi-ne sakıncalı raporu verdi ve yerelyönetim bu raporu da dikkate alma-dı. Facia ile ilgili en büyük iddia iseçevreye yayılan kötü kokunun ön-lenmesi amacıyla arıtma kuyusununhavalandırma bacasının günler önce-sinden kapatılmasıydı.

Tüm bu ihmallerin sonucunda 17Haziran günü hiçbir güvenlik önlemi

olmadan depoya bakım yapmak üze-re inen 7 taşeron işçi biriken metan ga-zından zehirlenerek hayatını kaybetti.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-kanlığı iş sağlığı ve güvenliği yönün-den işyerlerinin ancak % 5‘ini denet-leyebilmektedir. Bu nedenle çıkartılan6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Ya-sası 30.06.2012 tarihinde Resmi Gaze-te’de yayımlanmıştır ve 30.12.2012 ta-

rihinden bu yana da yürürlüktedir. Ya-sada işyerleri az tehlikeli, tehlikeli,çok tehlikeli olarak üç grupa ayrılmıştırve her üç grupta da çalışan sayısına ba-kılmaksızın 01.07.2014 tarihinden iti-baren iş güvenliği uzmanı çalıştırılmasızorunluluğu getirilmiştir.

Fakat 14.06.2013 tarihinde AKPMilletvekilleri tarafından sunulan ka-nun teklifi ile az tehlikeli işyerleriiçin iş güvenliği uzmanı çalıştırılma-sı zorunluluğu 2016 yılı Temmuz ayı-na, tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yeralan işyerleri için ise 2014 yılı Temmuzayına ertelenmesi gündemdedir. Bu,aslında hükümetin tasarıları arasın-dadır ve yasalaşacaktır. İş sağlığı vegüvenliği konusunda işçinin lehine ka-nunlar çıkarılmadığı sürece iş cina-yetleri son bulmayacaktır.

Page 13: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

13

HAVA İŞ SENDİKASININ YÖNETİMİ, KENDİ BİNDİĞİ DALI KESİYOR:

Grev komitesi feshedildi

THY işçilerinin yaşadığı zorluklar veişverenin baskıları, geçtiğimiz yıl 29 Ma-yıs’ta 305 işçinin işten çıkartılmasıylagözler önüne serilmişti. İşveren cephe-sinin tutumu biliniyor ve ondan mer-hamet ya da adalet beklemiyoruz. An-cak sendika yönetiminin izlediği poli-tikalar o kadar feci sonuçlar doğuruyorki, işverenin işçiler üzerindeki etkisi gi-derek artıyor.

Sendika yönetiminin son bir yıllıkfaaliyetlerinin dökümünü yapsak bileyeterli: 29 Mayıs’tan buyana sendika yö-netiminin ve tek şef olarak sendikabaşkanı Atilay Ayçin’in tek karar veri-ci politikaları THY çalışanlarının çı-karlarından, onların denetiminden ve is-teklerinden çok uzak. Bu nedenle 29Mayıs 2012’de işten atılan 305 işçinin çokküçük bir bölümü – o da bin 500 lira ma-aş verdiği için- sendikayla birliktedir; sa-yıları 35-40 civarındadır. Toplu sözleş-mesi devam eden 12 bin 500 işçinin ise,çok küçük bir bölümü, grevdedir (450işçi kadar).

Grevde olanların önemli bir kısmıise, sendika yönetimine inandığı vegüvendiği için değil, özgür iradesi ve bi-reysel kararlarıyla greve inanmış ve mü-cadeleye katılmıştır.

Greve çıkış nedenleri ve bugün15 Mayıs’ta başlayan grevin esas ne-

deni Ayçin’in ‘namus meselem’ dediği,işçiye, basına, diğer sendikalara söyle-diği ‘atılan işçilerin işe geri alınması’ idi.Ne zaman ki, THY yönetimi mahke-meye grevin durdurulması için başvu-ru yaptı ve o zaman ağız değiştirildi ve‘biz hiçbir zaman 305’in iadesini TİSmaddesi olarak ileri sürmedik’ deme-ye başladılar. Tıpkı ‘Greve çıkmayanlarıTİS’ten yararlandırmayacağım’ deyip,işçilerin aşağıdan zorlamasıyla THYyönetimi ile masaya oturması gündemegeldiğinde, grev komitesinde ricadabulunup ‘Ben söyleyemem siz söylermisiniz, herkes TİS’ten yararlanacak’ de-diği gibi! Bu iki örnek bile grev süresincekamuoyuna başka, işverene başka, iş-

çilere ve grev komitesine başka konu-şulduğunun kanıtıdır. Böyle bir sendi-ka yönetimi işçilerin güvenini kazana-bilir mi? Tabii ki hayır ve işte bu nedenle15 Mayıs’tan itibaren yaklaşık 2 haftaboyunca greve çıkan işçi sayısı (ço-ğunluğu uçucu ekipten olmak üzere)artmış, yaklaşık olarak 850-900’e çıktı-ğı kabul edilmiş olsa da sonraki hafta-larda hızla erime başlamış, işyerindenistifa edenler de dahil, işe geri dönüş-lerle sayı 400-450’ye inmiş durumadır.

Grevci işçilerin sayılarındaki hare-ketlilik bile, zaman içinde greve vesendika yönetimine olan inancın azal-dığını göstermektedir.

Grevi kurtarma girişimi ve Grev KomitesiSendika yönetiminin tutumu ve

mağdur rolü işçiler arasında ilk başta sı-nırlı bir sempati ve işverenin gaddarlı-ğı ve uyguladığı çalışma düzenin ya-rattığı bezginlik grevin sendika eliyleyürümesine olanak verdiyse bile, bir sü-re sonra işlerin doğru yönde gitmediğinigören işçiler, genel toplantı yapılması-nı talep ettiler ve bu toplantıda birGrev Komitesi kurulmasını istediler.Grev komitesi, 10 Haziran’da TopkapıHolidayin Otelinde yapılan ve yaklaşık500 işçinin (305’ten de katılımla) katılı-mıyla yapılan toplantıda, ite kaka oluş-turuldu. Bu toplantının kendisi bilesendika yönetiminin konuştuğu, işçinindinlediği, eleştiri yapanların ise azar-landığı, yaftalandığı toplantı oldu. Yi-ne de komite kuruldu. Daha doğrusu,toplantıdan önce de bir grev komitesivardı ama bunu sendika seçmişti. Top-lantıdan sonra bu komite genişledi vesayıları 35’i bulan işçilerden oluştu.

Grev Komitesi kendi arasında işbö-lümü yaparak grevin kazanılması içinneler yapılabileceğini görüştü ve Mec-lis’teki partilerle görüşme kararı aldı. 18Haziranda 8 kişilik bir grup işçi Anka-ra’ya giderek 27 milletvekili, müsteşar,grup başkan vekili ile görüştü ve der-dini paylaştı. Bu görüşmelerde edinilen

izlenim, hükümet kanadının sendikayıtasfiye etmekte kararlı olduğu, muha-lefet partilerinin ise, 10 dakikalık ko-nuşma dışında işçiye başka bir destekveremeyecek kadar aciz olduğuydu.

Komite bu durumu değerlendiripsendika yönetimiyle durumu paylaştı,THY işçilerinin ‘Borçlar Hukuku’ iyemuhatap olacakları sendikasızlaştırmapolitikasına düşmemek için, TİS hu-kukunun ve sendikal hakların güven-ce altına alınması için bir politika iz-lenmesini önerdiler. Sendika yönetimide bunu kabul etti.

Ankara’da hükümet kanadıyla ya-pılan görüşmede, grev komitesi THYYönetim Kurulu ve İcra Komitesi Baş-kanı Hamdi Topçu ile bir randevu alı-narak, işçiler olarak görüşmek istedik-lerini ifade ettiler ve bu da kabul gördü.Bu öneriyi sendika yönetimiyle de pay-laştılar ve Atilay Ayçin dahil yönetimkurulu gidip görüşün dedi.

THY yönetimiyle görüşmeGrev komitesinden 6 işçi 21 Haziran

Cuma günü sendika yönetiminin ve iş-çilerin bilgisi dahilinde Hamdi Topçu ilegörüşmeye gitti. Bu görüşmede THYyönetimine işçiler olarak geldiklerini,TİS sürecinin bir kez daha görüşül-mek üzere ‘aracı’ olmak istediklerini ifa-de ettiler. Hamdi Topçu’nun olabilir de-mesi üzerine 24 Haziran Pazartesi gü-nü saat 11.00’e randevu ayarlandı.

Ne olduysa ondan sonra oldu. İşçi-lerin Topçu ile görüşmesine onay verensendika yönetimi, önce şaşkına döndü,sonra çark etmek üzere aklını çalıştır-maya başladı. Öncelikle facebook üze-rinden Grev Komitesi hakkında sorgu-lama ve giderek sertleşen, küfürlere va-ran mesajlar gelmeye başladı. Ardından‘randevu yok, vermediler’ dendi. Dahasonra görüşmeye giden işçilerin detoplantıya katılma talebi geri çevrildi.Sendika yönetimine yakın ama komi-tede olmayan grevciler görevlendirildi.İlk günkü toplantının ardından ‘kime

hizmet ediyorsunuz’ sorgulanması baş-ladı. Görüşmeye giden işçilere tek tektehditler yapıldı ve ilk görüşmenin ar-dından Ayçin ‘Grev Komitesini feshe-diyorum’ diyerek, inisiyatifi yeniden eli-ne aldı. 25 Haziran toplantısına 15 da-kika sürdü ve sendika yönetimi söz-leşmenin imzalanmamasını sağlaya-cak ve daha önce de reddedilmiş olanuçuş saatleriyle ilgili düzenlemeleriileri sürerek, işverenin reddetmesinisağlayacak adım atarak, işçinin TİS im-zalanacak beklentisini boşa çıkarttılar.

Sendika işçiye verdiği sözleri tutmadı• Sendika yönetimi görüşmelere

girerken, TİS’i imzalamak niyetiyle gir-meyi önce kabul etti, sonra vazgeçti.

• Son kararı işçilerin vereceğini ön-ce kabul etti, ama işverenin teklifini iş-çiye sormadan ‘kabul edilemez’ ilanederek açıkladı.

• Grev Komitesinin kurulmasınıkabul edip sonra komiteyi feshetti.

• İşçilerin birliğini sağlamak yerineişçileri kendi içinde bölüp, itiraz edenişçileri ‘işverenci’, ‘kime hizmet edi-yorlar’ söylemleriyle dışladı.

• Önceki sözleşme görüşmeleri iş-çiye açık yapılırken ve işveren de itirazetmezken sendika yönetimi TİS görüş-melerini işçiye kapattı.

• Grev Komitesi Başkanını ve öne çı-kan işçileri herkesin ortasında suçlayıp,tehdit ettirdi, facebook üzerinden küfürve hakaretlere hedef yaptı.

• Grevci işçi sayısı ortadayken ve gi-derek erirken, işçileri maceraya sürük-leyici tutum takındı, ‘Bilirkişi’ raporla-rıyla grevin kaderi değişecekmiş gibi ve-ya TİS 27. Maddeyle işgüvencesi orta-dan kalkacağı gibi bilgi kirlilikleriyle‘hep yeni bir şafak’ öne sürerek grevisürdürmeyi seçti.

24’üncü TİS sürecinde, her adımdahaklarımızı koruyacak en azından ge-riye götürmeyecek bir sözleşmenin im-zalanması; yani zam oranlarıyla 22’in-ci veya 23’üncü sözleşmenin imzalan-ması, yani daha önce imzalanan söz-leşmenin tekrar imzalanmasının gelinennoktada geriye gidişe alt sınır çizece-ğinden hareket eden Grev komitesiüyeleri gibi bir çok işçi de, sendikanıngrevi sürdürme nedeninin işçilerin çı-karlarını koruma kaygısından çok, Ara-lık ayında yapılacak sendika GenelKurul hesaplarıyla ilgili olduğu ka-naatinde.

"Bu yazı, bir grup grevci işçi ve Grev Ko-mitesi üyeleriyle yapılan görüşme ve "airku-le.com sitesinin yayınlanan haberden yararla-nılarak hazırlanmıştır"

Grev komitesiüyeleri gibi bir çokişçi de, sendikanıngrevi sürdürmenedeninin GenelKurul hesaplarıylailgili olduğukanaatinde.

Page 14: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

14

DİRENİŞTEKİ YURTİÇİ KARGO İŞÇİLERİ KARARLI:

Sendikal haklarımız içindirenişi sürdüreceğiz

G. KATMERLİ

Sizi tanıyabilir miyiz?Adım Veysel Şıldır. İki buçuk se-

nedir yurtiçi kargoda Trakya bölge-sinde çalışıyordum. İlk işe girdiğim-de sabah saat 8 akşam 6 çalışacaksınızdendi; ona göre işe girmiştik. Ama işegirdiğimde sabah 5 akşam 10-11’ekadar çalıştırdılar. Bunları itiraz ettik.Bizi sabah 8, akşam 6 söylediniz de-dik. Ama söylentide kaldı. Yine eski-si gibi çalıştık ve arkadaşlarımızı top-layıp mücadele etmeye başladık. Şu-an da arkadaşların birçoğu sabah sa-at 5 akşam saat 11’e kadar çalışıyor.Baktık ki tek bir kargo şubesinde ola-cak gibi değil. Diğer bölgelere deulaşmaya başladık. DİSK’in Nakli-yat İş sendikasına başvurduk. Sendi-kadan arkadaşlar geldi. Onlarla ör-gütlenmeye başladık. Önce bir arka-daşımıza söyledik.

Örgütlenmeyi başlatan siz miy-diniz?

Bizdik; Savaş’la bendim. Tek ba-şımıza mücadele edemeyeceğimizibildiğimiz için sendikalı olmaya kararverdik ve bunu duyan patron üye olanişçileri işten atmaya öncelikle işi baş-latanları işten atarak başladı. Savaş ar-kadaşımızı Ocak ayının 22’sinde çı-kardı ve beni de 25’inde çıkardı. Sen-dika mücadelesi verdiğimiz için ogünden bu güne direniyoruz; çadırı-mızı da kurduk.

İlk önce Haramidere şubesindemi başladı örgütlenme? Yoksa diğerşubelerde de başlanmış mıydı?

İlk örgütlenme Konya aktarmadabaşladı. Sonra Çayırova ve Kadıköyşubesine sıçradı. Ankara başladı biz-de Haramidere şubesinde başlattık

Birbirinizden haberdar mıydınız?Konya’yı ilk biz internetten takip

ediyorduk. Sendikayla da görüştükbütün şubelere de yaydık. Şu an içer-

de üyelerimiz var. Sendikalı arkadaş-larımızın atılmaması için burada ça-dırımızı kurduk, bekliyoruz.

Siz de bize özetler misiniz, nasılkarar verdiniz örgütlenmeye?

Ben Zeynel Ertem. Yaklaşık 10,5sendedir yüklemede çalışıyordum.Benim çalışma şartlarım daha zordu.Yaralanma iş kazası olunca arkadaş-larımız rapor alıyordu ama idare ta-rafından bu rapor kabul edilmiyordu.

Burada yaşı küçük sigortasız işçiçalışıyor mu?

Hayır, sigortasız işçi çalışmıyorama yevmiyeci işçi çalışıyor. Bizi iştençıkardıktan bir gün sonra yerimizeyevmiyeci getirdiler. Hatta bir günsonra işçi almaya başladılar.

Ne kadar maaş alıyordunuz? Sos-yal haklarınız var mıydı?

830 Lira maaş alıyorduk ama me-sai parası ödenmiyordu. Farklı de-partmanlarda çalışanlar daha farklımaaş alıyorlar, giriş saatimiz belliama çıkış saatimiz belli değil. Ona rağ-men mesai parası vermiyorlar bord-rolarda mesai gözüküyor ama para ve-rilmiyordu. Sene başında bize fazlamesaiye kalacaksınız diye kağıt im-zalattılar. İmzalamayanları da mü-dür yanına çağırıp zorla imza arttırı-yorlar. Sosyal haklarımız yok. Sigor-ta, yemek hakkımızdan başka bir soy-sal hakkımız yok. Ama çalışma ko-şullarımız ağır şoför arkadaşlarımız 9-10 saat çalışıyor kuryeler 14-15 saat ça-lışıyor asgari ücret yada biraz üstü pa-ra veriyorlar. Aktarmamın çalışmakoşulları daha kötü TIR’lar içeri ya-naştıkça egzoz dumanından göz gö-zü görmüyor ne çalışma saatimiz bel-li ne iş güvencemiz var istediği zamanişten çıkarabiliyor

Yurtiçi kargonun genelinde kaçkişi işten çıktı? Hepsinin davasıaçıldı mı?

155 işçi sendika mücadelesi verdiğiiçin işten çıkartıldı. Hepsinin davasıaçıldı. İlk duruşma 6’ıncı ayın 25’indegörüldü. 9’uncu ayın 25’ine attılar.Yaklaşık 5 aydır dışarıda mücadeleediyoruz burada çadırda bekliyoruz.

İşverenin sendikaya yaklaşımınasıl?

Bizi işten atarken sendikaya üye ol-duğumuz için değil mazeret olarak da-ralmaya gidiyoruz diyor. Oysaki bizisendika için çıkardılar içerde biz çık-tıktan sonra işçiyi tehdit ediyorlar, eğersiz de sendikaya üye olursanız sizi deişten çıkarırız diyorlar.

Sizi işten çıkardılar, sendikanıntutumu nasıl oldu gelip içerde pat-ronla yada patron temsilcileriyle ko-nuştu mu?

Sendika bizim yanımızda. İşve-ren görüşmeyi hiç kabul etmedi amadiğer şirketlerinden işçi getirip çalış-tırmaya başladı. İşten atılanların yeriniher zamanki gibi işsizlerle doldur-maya çalışılıyorlar.

Direniş süresinde işsiz kaldınızhepiniz aile geçindiriyorsunuz doğalolarak başka bir yerde çalışmak ge-rekiyor, içinizden işe giren arkada-şınız oldu mu?

Hayır, olmadı sadece bir işçi an-nesinin hastalığı nedeniyle çalışmasıgerekiyordu o işe girdi. Herkes dö-nüşümlü olarak çadıra geliyor. Bazı ar-kadaşlar bu mücadeleye başlamadanönce hiç bir deneyimleri yoktu şimdiişi başlatanlardan daha fazla müca-deleye sahip çıkıyorlar. Mücadele de-neyimi bize bir okul oldu bilmediği-miz çok şeyi burada yaşayarak öğ-rendik. Biz işten çıkmak değil işe ge-ri dönüp sendikalı çalışmak istiyoruz.Hala daha bazı bölge şubelerindebizden bile kötü şartta çalışan işçilervar. Ne yemek paydosları ne de din-lenme saatleri var. İş ne zaman biter-se o zaman yemeğini yer, tekrar işebaşlarsın. Bir TIR’ı yaklaşık 30 daki-kaya 5 kişi yüklüyor. Akşama kadaryüzlerce TIR yükleniyor. Patron ka-zanıyor ama işçiye gelince yok. Evrakbölümünde çalışan arkadaşlarımızvar ve onlarında ne kadar mal girişçıktığını biliyor. Faturalarını görüncedaha iyi anlıyoruz ki, patronların nekadar kâr ediyor! Yılda bir ikramiyeveriyor o da yarım yamalak elimizegeçiyor. Her yerin çalışma koşulları gi-bi bizimki de kötüydü ama biz birlikolup haklarımızı aradık. İşten çıka-rılsak bile onurlu mücadelemizi de-vam ettiriyoruz.

Başarılar diliyoruz.

Yurtiçi Kargo işçilerinin DİSK Nakliyat-İş çatısıaltında yürüttükleri sendikalaşma mücadelesi devamediyor. Şirketin Haramidere/Esenyurt’ta bulunanaktarma merkezinde çalışan ve şimdi işten atılmışbulunan direnişçi işçilerle görüştük.

Page 15: Temmuz 2013

İşçilerin Sesi

15

FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN... FABRİKALARDAN... İŞYERLERİNDEN...

Zammı aldık…Bekle bizi tatiiiiilDiyebilsek, ne iyi olurdu! Nerede?

Asgari ücret zammı 30 TL. İdare bunada şükredin, sevinin diyor! Neresine se-vinelim, “Bu zam bize ailemizle birlikteher şey dâhil 15 gün tatil yaptırsa” ta-mam, diyelim. İnsanca yaşayacak üc-ret için ne hükümetten ne şirketten veidareden bize fayda var. Mücadeledenbaşka çıkış kalmadı.

Dişimizi sıka sıkadiş kalmadı!İdareciler, Mono Blok toplantısının

sonunda politikacı gibi konuştular:“Bir sene daha dişinizi sıkın kadro ge-liyor”. Bir inandık, bir inandık sormagitsin! Yedi yıl oldu, her yıl aynı tera-ne: Sık dişini, sene alırsın! Avucumu-zu yaladık: Yağma yok, kadromuz ve-rilmeden size inanan, sizin gibi olsun!

Şuna bak: Kadrodedikleri 15 kişi2013 için 3 teknisyen, 5 hasta bakıcı

ve 7 hizmetli kadrosu talep edilmiş.Dalga mı geçiyorsunuz? Bu sayıyı100’le çarpsanız yetmez! Sizin hesabagöre, yılda 15 kadro alırsak, 200 yıldabütün taşeron işçiler kadrolu olacak!Hay aklınızla bin yaşayın, emi…

Gece de gündüzde servis ihtiyaçGeç yıl Temmuz’da yol paralarımızı

kestiniz. Servis vermediniz. Gece ya-rısı mesaiden çıkınca, duraklara ulaş-mak hayli zor. Kadın çalışanlar gü-venlikten yardım istemek zorundakalıyor. Böyle çalışma düzeni olurmu? Gece gündüz fark etmez, servisher çalışan işçinin hakkı. Başımıza biriş gelirse sorumlusu yönetim olacak.

Müjde akrediteolmuşuz! O ne ki? 15 Haziran’da Çapa Tıp

Fakültesi akredite olmuş. Uluslar-arası tanınma demekmiş. İyi de taşe-ron işçisinin ne işine yarayacak? Ta-şeron işçinin çalışma düzeni mi de-ğişecek? Maaşlar Euro’mu ödenecek?

İdarenin burnu daha da havadaolacak, işçi de alçak sürünmeye de-vam edecek! Kadromuzu verin biz deakredite olalım!

Yuh artık:Muayene 50 TL Ücretli muayene 15 liradan 50 liraya

çıktı. Bu zam halkla bizi yüz yüze ge-tirdi. Zammı yapan yukarısı, fırçayı yi-yen biz! Sağlıkçılara karşı şiddet de Hü-kümetin “Sağlıkta Dönüşüm Progra-mı” yüzünden yaşanıyor. Sağlık paralıolursa, yoksula kim bakacak! Bu dev-let zenginlerin devleti midir?

Gıda İşçileri Bülteninden

Yakamızdandüşün!Laboratuarın sorumlusu yemek

saatinde yemekhanede uyuyor. Ma-sanın üzerindeki suyu içmek isteyenişçiye vermiyor. “Benim masamdanalamasın” diye bir de azarlıyor. Ya-laka kendini ne sanıyor? Yemekhanedinlenme odası değil, çok rahatınadüşkünse patrondan dinlenme oda-sı talep edebilir.

Bir işçi felç geçirdiiş kazası sayılmadıİşyerinde iş kazası eğitimi verili-

yor. Ama patron kaza yapan işçiyi de-ğil, kârını düşünüyor.

Eğitimden bir gün sonra bir işçiyüz felci geçirdi. Nedeni de, yaz gel-di diye klimaların ayarı açıldı. So-ğuktan işçi felç geçirdi. Patron için buiş kazasından sayılmıyor.

Her güzergâhaservis verilmeliBazı işçiler uzakta oturduğu için

bir yere kadar servisle gidiyor, son-ra arabaya biniyorlar. Yol parası ve-rilmiyor. Zaten aldığımız ücret nekadar ki yarısını da yola veriyoruz.Bir de sabah erken, akşam geç dol-muş çekilmiyor. Her yöne servishakkımız.

İşe göre işçialınsınYeni işçi alındı, mesailer azalacak

dendi. Ama bayram yaklaştı me-sailer ve vardiyalar yeniden başla-dı. Nedeni, siparişler çoğaldı. Az iş-çi çok iş olmamalı. İşe göre işçialınsın. Zorunlu mesailer ve vardi-yalar kaldırılsın. Ücretler yeterlihale getirilsin.

ZenginleştikçecimrileşiyorÖnceden bu aylarda patron işçi-

leri pikniğe götürüyormuş. Birkaç yıl-dır kene var diye pikniğe götürmü-yor. Acaba sorun kene mi? Yoksa iş-çiler çoğaldı, masraf artar kaygısımı? Kene yok, piknik olmalı…

ÇamaşırhanekurulsunHafta başında kıyafetlerden test

alınıyor. Kirli çıkanınki uyarılıyor. Üçkez üst üste kirli çıkınca savunmayazılıyor. Madem yönetim bu kadarhijyeni düşünüyor, o zaman kıya-fetler işyerinde yıkansın.

Zaten denetimlerde de dışarıdayıkanıyor diye olumsuzluk raporlarıalınmadı mı?

Öğle paydosu enaz 1 saat olmalıHer yıl Ramazan ayında aynı şey

oluyor. Bu yıl artık olmasın. Öğle pay-dosu yarım saate iniyor.

Yarın saat fazla çalışmamıza rağ-men mesai parası da verilmiyor. Yamesai parası verin ya da paydossaatiyle oynamayın. Çay saati ve ye-mek paydosu zaten yetmiyor!

Temmuz zammınıbekliyoruz6. ay zammı geldi. Ay sonunda ak

- kara belli olacak. Tatmin edici birzam bekliyoruz. Zam yok laflarınıduymak bile istemiyoruz. Mesaiyekalmamızı, üretimin artmasını isti-yorsanız, emeğimizin karşılığını ve-rin. Hakkımızı istiyoruz.

Senelik izin yerigelince lazım!Geçen sefer de yazdık yönetim an-

lamıyor. İzin, lazım olduğu zamanverilsin. İşin ve işyerinin keyfine gö-re izin kullanıyoruz. İzin bize lazım,tarihi siz seçeceğiz. Sizin izninizebiz karışıyor muyuz?

Yazlık elbiselernihayet verildiBir ay bizi kışlık elbiseyle çalış-

tırdınız. Utanın. En geç 15 Mayıs’taverilmesi gerekiyordu. Siparişleri 1gün geciktiremezsiniz ama işçiyegelince 1 aydan bir şey olmaz di-yorsunuz.

Artık bir şeyler değişmeli. Yö-netim bu kafayı değiştirmelisin!

Sinek kadarkıymetimiz yok Yönetim çok çevreci, hayvan se-

ver. Sadece işçiyi sevmiyor! Sinekgirecek diye kapıları camları kapa-tıyorlar. 45-50 derece sıcakta işçiyipatates ediyorlar.

Sinekler püfür püfür uçuyor bizhaşlandık. La oğlum, sinek değilmaliyet hesabı yapıyor onlar…Kli-ma pahalı geliyor ağalara!

Gece vardiyasınadoktor istiyoruzGece vardiyasında çalışan işçi de-

ğil mi? Doktor yok. Şafak Hastane-siyle anlaştık, ambulans bulunacakdemişlerdi, ondan da bir sonuç çık-madı. Gece çalışanlar hasta olmaz mısanıyorlar? Doktor ve ambulans şart!Her işin başı sağlık!

2 ton kömürparası artmıyorŞimdi nereden çıktı diyecekler.

Yaz günü kömür ne iş. Bordroya ba-kınca hiç aklımızdan çıkmıyor ki, 2ton kömür, yakacak parası hala 250TL. Belediye kömürünün tonu 500TL. Yakacak parası verecekseniz doğ-rusunu verin!

SAĞLIK

GIDA

Atılan işçilerin haklı oldukları tescil edildiİstanbul Üniversitesi Hastanelerin-den 1 Nisan 2012 tarihinde işten çıkar-tılan işçiler işe iade davalarını kazan-mıştı. Üniversite yönetimi karar itirazetmişti. Yargıtay’da görülen işe iade da-vaları da işçilerin lehine sonuçlandı. Üs-telik mahkeme bu işçilerin Üniversite-sinin işçisi olduğunu da karara bağla-dı. Bu gelişme üzerine, bugüne kadartaşeron işçilerine “Siz bizim işçimizdeğilsiniz, taşeron şirketin işçilerisi-niz” diyen Üniversite yönetimi bir kezdaha yalanlanmış oldu. Hatırlanacağıgibi muvazaa raporları ve iş mahkemesikaraları da taşeron şirket eliyle çalıştı-rılan işçilerin bin 112’sini Üniversiteninesas işlerini yapan işçi saymış amaÜniversite yönetimi bu karar uyma-yarak, işçi çıkartmıştı.

Üniversite yönetimi, Yargıtay kara-

rına rağmen işçileri işe geri almadı, taz-minatlarını ödemeyi tercih etti. İşçilerçalıştıkları yıllara göre, 4, 6, 8 aylık ektazminata hak kazandılar. ‘Parayı ve-ririm, işe almam gönderirim’ hesabı ya-pan yönetim, yalanlarını nasıl gizleye-cek? Buna parası yetecek mi?

İşe dönmek ve çalışmak isteyen iş-çileri kapının önüne koyma hakkının ar-dına sığınan Üniversite, Türkiye’deciddiye alınacak bir iş güvencesi yasa-sının da olmadığın ortaya koymuş ol-du. İş yasası, işçiye iş güvencesi sağla-mıyor, işverene yargı kararına rağmenişçiyi işten çıkartma hakkı tanıyor. Ger-çek iş güvencesi ise, yargı yoluyla de-ğil, birlik olan ve mücadele eden işçi-lerin eliyle gelecek, bunu bir kere dahagördük. (İÜ Hastanelerinden bir gruptaşeron işçisi)

PLASTİK

Page 16: Temmuz 2013

İşçi Sınıfının Kurtuluşu Kendi Eseri Olacaktır İşçilerin Sesi - Aylık Süreli Siyasi Yayın - Tarih: Temmuz 2013 Sayı: 16Baskı: Yön Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 366 Topkapı - İstanbul Tel: 0212 544 66 34

Sahibi: KCS Yayınevi Kemal C. Sarıoğlu Sorumlu Müdür: Songül Yarar DedeAdres: Söğütlüçeşme Cad. Tulumbacı Asım Sok. Korular İş Hanı No: 48 Kadıköy - İstanbul

Web: iscilerinsesi.org e-mail: [email protected]

Ne şekilde gözaltına alındınız?16.6.2013 tarihinde Sıraselviler cad-

desinde oluşturulan polis ablukasıiçinden yoğun bir şiddete maruz ka-larak gözaltına alındım. Sayısız sivil veçevik kuvvet polisinin cop ve tekme-lerle üzerime saldırması sonucu yara-landım ve yere düştüm. Yere düştüğümhalde yüzüme gaz sıkmaya ve ters ke-lepçe takmak suretiyle tekmelemeyedevam ettiler. Saldırılardan yüzümükorumaya çalıştım. Ters kelepçe tak-malarının nedeninin yüzümü gözümükorumama engel olmak ve daha iyidövmek amacıyla olduğunu anlamışoldum. Burnuma darbe aldım. Kulakzarım patladı. Bütün vücudum darp iz-leriyle dolu. Fotoğraflarda da görül-düğü gibi giysilerim parçalandı.

Gözaltına alınmanızdan sonraneler yaşadınız?

Polis saldırısı ve darp gözaltındansonra da devam etti. Ağza alınama-yacak cinsel içerikli küfürler eşliğin-de ve arkadan kelepçelenmiş olarakdövmeye devam ettiler. Şiddet polisaracı içinde bile devam etti. Anlamsızbir hırsla ve öfkeyle saldırıyorlardı.

Emniyette neler yaşadınız? Polisin saldırısında kıyafetlerimi

yırtmışlardı ve çıplak kalmıştım. Erte-si gün öğleden sonra avukatımla gör-üştürülene kadar giysi vermediler.Oysa hastaneye gittiğimizde arkadaş-larım giysi getirmişti. Avukatımla gör-üştürüleceğim an giysimi verdiler vegörüşmeye çıktım. Bu durumu avu-katıma ilettim ve o da polislere yöne-lik olarak, ‘görüşmemiz bittiğinde mü-vekkilimin giysisini geri mi alacaksınız,bu saate kadar çıplak bırakmışsınız?’diye sordu. Verdikleri cevaba kendile-rinin bile inanması mümkün değil.

‘Yeni giysi vermedik, çünkü teşhis içingözaltı sırasındaki kıyafetleriyle ol-ması gerekiyor’ dediler. Ben de daya-namadım ‘ne yani ben sokakta çıplakmı geziyorum da çıplak teşhis edil-memi bekliyorsunuz’ dedim.

Emniyet müdürlüğünden sonra-ki süreçte neler oldu?

İki gün gözaltında tutulduktansonra savcılığa çıkartıldık ve ifadele-rimiz alındı. Savcının tutumunun si-yasi karakteri daha ilk karşılaştığımızandan itibaren açığa çıkıyor. O hük-münü çoktan vermiş. Benim de için-de bulunduğum 7 kişinin tutuklan-masını istedi. Gazdan korunmak içintaktığım bez maskem, burun spreyim,talcid solüsyonum ve motosiklet el-divenim savcıya göre ‘tam teçhizatlı’saldırı aleti sayıldı ve tutuklanmamıistedi. Nöbetçi sorgu hâkimine çıka-rıldık ve avukatlarımızın savunma-larından sonra hepimiz serbest bıra-kıldık.

Size yönelik saldırı anı ve gözal-tına alınışınız basına da yansıdı.Beş polis tarafından darp edilmenizNewyork Times’a kapak oldu. Bu-nun etkileri ne oldu?

Hoşlarına gitmediği açık. Gözaltısüreci boyunca en çok dayak yiyen-lerdendim. İyi bir fotoğrafçı arkadaşadenk gelmişiz, bundan ibaret. Arka-daşlarımızı kaybettik, gözlerini kay-bedenler oldu. Avukatım savcılık sor-gusu sırasında gazetede çıkan bu fo-toğrafları sundu ve suç duyurusundabulundu. Takipçisi de olacağız. Suçduyurusunda bulunmamız, saldırıfotoğraflarını sunmamız ve davacıolacağımızı bildirmemiz savcının ‘tu-tuklanma’ talebinde ısrarını da anlamlıkılıyor. Gözdağı amacı taşıyor.

Serbest bırakıldın ve iş nedeniy-le gittiğin yurtdışında hakkında ‘ya-kalama’ emri çıkarıldığını öğren-din, biraz anlatır mısın?

Salı günü bırakıldım ve işim ne-deniyle çarşamba günü Madrid’e git-tim. Bir hafta sonra, yani bugün geridöndüm ve Atatürk Havaalanı’nda sa-at 17.00’de gözaltına alındım. Sabahmahkemeye çıkarılacağım. Şu an ha-vaalanı merkez karakolu nezaretha-nesindeyim. Sağlık kontrollündengeçtim. Serbest bırakılmamızın ar-dından savcılık itiraz etmiş ve nöbet-çi hâkim de itirazı kabul etmiş. Ev-raklara göre savcının talebi hâkiminmasasında üç gün beklemiş. Tek ke-limeyle siyasi bir karar ve hukuken da-yanaksız.

Serbest bırakıldığımda durumu-mız ne idiyse şimdiki durum da aynı.CMK madde 100’ün soyut kavrama-ları tutuklanma talebi olarak kulla-nılmış. ‘Kuvvetli suç şüphesi, somutdelil durumu, kaçma tehlikesi’ di-yor. İş gezisi nedeniyle gittiğim yurt-dışından kendi isteğimle döndüm.Hakkımdaki ‘yakalama’ emrini bil-meme ve bu konuda avukatlarımlagörüşmüş olmama rağmen döndüm.İşim ve işyerim belli. Kaçmaya niyet-li olmadığım ortada. İşlemiş olduğu-muz bir ‘suç’ yok. Fizik Mühendisle-ri Odası yöneticisiyim ve diğer yöne-tici arkadaşlarımın arasından gözal-tına alındım. Herhangi bir olay yeri veçatışma mahalli değil. ‘Suç aletleriy-le’ ele geçirilmişim…

Neymiş bunlar?Gazdan daha az etkilenmek için

yüzüme taktığım bez toz maskesi,deniz gözlüğü, talcidli solüsyon. Sav-cıya da belirttim, 20 gündür Taksim veçevresinde çalışanlar bu maske vesolüsyonları zorunlu olarak kullanı-yor. Çalışma arkadaşlarımın tümü dekullanıyor. Karar ve ardında yatan ne-denler siyasi olunca geriye zorlamasuç aletleri yaratma kalıyor. İstiklalcaddesi ve Taksim çevresi bunları sa-tan seyyar satıcılarla dolu, dedim yakarar tamamen siyasi...

Şimdi ne olacak?Avukatlarımız bugün genel bir iti-

razda bulundular. Yarın hakim önüneçıkartılacağım ve avukatlarımızla bir-likte özel olarak da savunmamızı ya-pacağız. Sonuç ne mi olur? Kestirmekzor! Hukuken bırakılmam gerekir.Siyaseten ve özellikle de başbakanın‘emri ben verdim’ vs diyen son ko-nuşmalarından sonra ve tabi ki EthemSarısülük’ü öldüren polisin serbest bı-rakılmasından sonra artık her şeymümkün…

Not: Yakalama kararı, avukatlarınitirazının kabulü ile 27.6.2013 tarihi sa-at 19’da kaldırıldı. Yakalananlar ser-best bırakıldı

Sıraselviler’de polis saldırısıyla gözaltına alınanFizik Mühendisleri Odası yöneticisi AlperMerdoğlu ile ikinci kez gözaltına alındığı AtatürkHavaalanı Merkez Karakolu’nda görüştük.

İŞTE SUÇ ALETLERİ:GÖZLÜK, TALCİD TOZ MASKESİ...