T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin...

331
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ ORTADOĞU ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ ORTADOĞU EKONOMİ POLİTİĞİ ANABİLİM DALI ORTADOĞU DİNLERİ AÇISINDAN HOMO ECONOMICUS’UN ANALİZİ Doktora Tezi HAZIRLAYAN: İPEK MADİ İSTANBUL, 2014

Transcript of T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin...

Page 1: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

ORTADOĞU ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

ORTADOĞU EKONOMİ POLİTİĞİ ANABİLİM DALI

ORTADOĞU DİNLERİ AÇISINDAN HOMO ECONOMICUS’UN ANALİZİ

Doktora Tezi

HAZIRLAYAN: İPEK MADİ

İSTANBUL, 2014

Page 2: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ

ORTADOĞU ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

ORTADOĞU EKONOMİ POLİTİĞİ ANABİLİM DALI

ORTADOĞU DİNLERİ AÇISINDAN HOMO ECONOMICUS’UN ANALİZİ

Doktora Tezi

Hazırlayan: İpek MADİ

Danışman: Prof. Dr. Ahmet TABAKOĞLU

Page 3: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

i

Page 4: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

ii

ÖZET

Ekonomik faaliyetler, toplumda insan ilişkilerinin bir parçası olduğundan toplumların

bu faaliyetlerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen siyasi, dini, kültürel ve ahlaki boyutu

incelenmelidir. İktisadi olayların kültürel değerlerle desteklenmesi ile toplumsal refah

düzeyinin maksimuma ulaşmasının ilişkisi sebebiyle, bu çalışmada, Geleneksel iktisat

teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve iktisadi

düşüncenin gelişiminde önemli yer tutan iktisadi faaliyetlerin tarihi yine topluca incelenmiştir.

Bu incelemenin gayesi iktisadi düşünce tarihinin ya da iktisat teorisinin gelişiminin ayrıntısını

ortaya koymaktan ziyade teorilerin arkasındaki zihniyetlerin etkilerini ve zihniyet

değişimlerinin sonuçlarının incelenmesidir.

Çalışmada, Geleneksel iktisadi doktrinlerin zihniyet yapısının etkisinin tarihsel

araştırması eski uygarlıkları içerirken, yerleşik iktisadın gelişimine katkıda bulunan alanlar,

güncel iktisat literatürüne kadar bazı örneklerle ortaya konmuştur. “Neoklasik doktrine

nispeten dayandığı esasları gevşetilmiş” Yeni iktisatta, yerleşik iktisattan daha yoğun

matematik ve kurgusal modeller kullanılmaktadır. Bu nedenle, bu çalışma, yerleşik veya yeni

olsun, “gerçekleri yansıtmayan ve sorunlara çözüm üretemez hale gelmiş olan iktisadı”,

“Geleneksel İktisat” olarak nitelendirmiştir. Bunda İktisat Teorisinin fazlasıyla transdisipliner

bir alan haline gelmesinin de bir payı vardır. Çalışmada, çeşitli bilim dallarında yaşanan

gelişmelerin İktisat Teorisine yansımaları hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Geleneksel iktisat

teorisinin zihniyet esaslarının ağırlıklı olarak Batı’nın dünya görüşünü yansıtmasının

çalışmanın bütünlüğüne ilişkin nedenlerine değinilmiştir. Geleneksel iktisadi zihniyetin teşkil

ettiği sistemlerin yanlış varsayımlarından temizlenmesi gerektiği ve iktisadi tercihleri yapan,

faaliyetleri gerçekleştiren “insan” kabulünün gözden geçirilmesinin iktiza ettiğine

değinilmiştir.

İktisat teorilerinin bazını oluşturan yapının, Batı dünyasının ekonomik ve sosyal

gelişimi anlaşılmadan analiz edilmesi zordur. Çünkü Geleneksel iktisat teorileri Batı’nın

iktisadi sorunlarına çözüm arayışından ibarettir. Atılgan’ın ifade ettiği gibi, günümüzde

Batının yaşadığı ekonomik çıkmaz devam etmektedir. Greenspan’in “birisi insan doğasını

değiştirmek için bir yol bulmazsa başka krizler de göreceğiz” ifadesini dile getiren İşler,

Greenspan’in krizlerde insan doğasından başka ortak hiçbir nokta bulunmadığını söylediğini

ifade etmiştir.

Page 5: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

iii

Batı ekonomileri aşırı tüketim ve israf üzerine kurulu bir yapıya sahiptir. Çünkü hâkim

olan zihniyet “çoğu aza tercih eden”, “kendi menfaatini her şeyin üstünde tutan” bir homo

sapiens’i kabul ettiği için “itidalli olma” hali mümkün değildir. Materyalist ve Liberal

Felsefenin güç aldığı “Evrimci kabul”e dayanan Geleneksel iktisadi zihniyete göre bir “Homo

Sapiens iktisadi ortamda bir Homo Economicus’tur”. Çalışmada, Ahiret inancını inkâr edecek

homo economicus’un tüm hedefinin azami ve peşin dünyevi menfaat olacağına dair açıklama

yapılmıştır. Homo economicus aksiyomlarının geçerliliği üzerine literatürde genel olarak

yapılan eleştiriler çalışmanın ilgili bölümlerinde verilmiştir. Aksiyomların geçerliliği, her üç

Ortadoğu dini-Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam- açısından ayrıca analiz edilmiştir.

“Geleneksel iktisat literatürü, bağlı olduğu varsayımların geçerliliğini sorgulamakta ve

teorilerin gerçekleri açıklamadığının farkına varmaktadır. Ancak genel olarak literatür, sorunu

kökten halletmemekte ısrarlı olduğundan varsayımlarını, “sorunlu”, “sınırlı”, “güçlü/güçsüz”

gibi adlandırmalarla gevşetmekten öteye gidememektedir. Kazgan, iktisadi zihniyetin insan

davranışları ile ilgili varsayımları Doğal Kanun felsefesine dayanan ve insan aklı ile kainatın

kanunlarının bulunabileceği görüşünü kabul eden, iktisadi liberalizm felsefesinin ürünü

olduğunu ifade etmiştir. Salt akılcılık ve deneycilikten etkilenen iktisadi liberal görüşe

dayanarak iktisatçılar, kendi duyuları ve mantıklarını kullanarak saptadıkları gözlemleri, insan

davranışları ile ilgili varsayımlar yapıp, gerçekleri hangi ölçüde açıkladığı belirsiz teoriler

kurarak, evrenselliğini iddia etmişlerdir. Kazgan’ın deyişiyle, varsayımların gerçekleri

yansıtması konusunda araştırma yapılmazsa iktisatçılar istedikleri varsayımları yapabilirler.

“Tabii ve Toplumsal Kanunların evrenselliği” iddiasının iktisada yansıması “gerçekte

evrensel olan Semavi dinlerin iktisadi doktrinlerine” karşıt alternatif olarak getirilmiş bir

görünüme sahiptir. Bu görüşün iktisat teorisine yansıması aslında bu çalışmada homo

economicus aksiyomlarının analiz edilmesinde de görülebileceği gibi birtakım “ifade

edilmeyen ya da gizlenmiş aksiyomlar” içermektedir. Çalışmada İşler’in açıkladığı “gizli

varsayımlar”a yer verilmiştir. Ancak çalışmanın bütünlüğü göz önüne alındığında “gizlenmiş

aksiyomlar”dan kasıt İşler’in mantıksal bütünlük ile çıkarmış olduğu “gizli varsayımlar” ile

ilgili değildir. Bu çalışmanın bütününe müteallik öne sürülen aksiyomlar “ifade edilmeyen

aksiyomlar” olarak adlandırılabilir.

Geleneksel iktisat teorisinin kabulüne göre iktisadi insanın aksiyomlarından özellikle

birbirini gerektiren ve bütünleşen “doyumsuzluk”, “bencillik” ve “rasyonellik” in bir arada

gerektirdiği iktisadi tercih ve davranış biçimi Ortadoğu dinlerinin iktisadi doktrinlerinin kabul

Page 6: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

iv

ettiği insan görüşüne ters düşmektedir. Homo economicus varsayımı ağırlıklı olarak Batı’nın

zihniyetine dayalı esaslardan güç almaktadır. Bu zihniyetin fiiliyata geçtiği ve etkin olduğu

coğrafyalarda ciddi ekonomik ve sosyal krizler yaşanmakta ve sorunun kaynağı

kavranamamakla birlikte çözüm getirmeyen hafif modifiye olmuş alternatifler üretilmektedir.

Sorunun çözümü ile ilgili öneri ve Geleneksel sistemdeki yanlışlıklar ve bulgular tezin ilgili

bölümlerinde ve ayrıca Sonuç bölümünde açıklanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Homo Economicus, Dinsel İktisadi Düşünce, İslam Ekonomisi,

Ortadoğu, Geleneksel İktisat.

Page 7: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

v

ABSTRACT

Since the economic activities are a part of the human relations in the society, it is

critical to examine the political, religious, cultural and ethical factors that have direct or

indirect effect on those economic activies. In this study, because of the relationship between

the economic events with supportive cultural values and the achievement of total welfare at

the maximum level; social causes that are crucial to the development of the Conventional

economics theories are investigated and the history of the economic activities which affect the

development of economic thought, is examined as a whole. The purpose of this study is not to

introduce the details of the development of the history of economic thought nor the

development of the economic theory, but to investigate the impact of the mindset forming the

theories and the consequences of the changes in the mindset.

In this study, while the historical investigation of the influences of the mindset of

Conventional economics doctrines comprises ancient civilizations, up to the current

economics literature, certain types of supportive fields for the mainstream economics are

introduced. In New (New Classical) Economics of which “the standing principles are

weakend compared to Neoclassical doctrine”, more extended mathematical and theoretical

models are utilized compares to ones in mainstream economics.

Therefore, this study describes “the economics- mainstream or New”-that does not declare the

truth and is no longer capable of producing solutions” as “Conventional Economics”. One of

the reasons in this is the transformation of the theory of economics to a highly

transdisciplinary science. In the study, the reflections of the developments in other scientific

fields on the Economics Theory are concisely provided in this study. The mindset of

Conventional economics theory mostly reflects Western world-view; the reasons related to the

integrity of this study are also explained. This study highlights the necessity in refinement of

false assumptions in the systems derived from Conventional economics’ mindset, and the

necessity of revision of “human” who makes economic choices and takes economic actions.

It would be difficult to analyze the structure of the basis of economic theories without

understanding Western economic and social development. The reason is that Conventional

economics theories are developed in order to find solutions to Western economic problems. In

today's world, economical dilemma continues to exist in the West. Greenspan said that if

someone doesn't come up with a solution to change the human nature, we will see other kinds

of crisis. He stated that there is no other common ground in crisis other than human nature.

Page 8: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

vi

Western economies are based on overconsumption and wasting. Since the dominant

mindset approves homo sapiens who “prefers the more over the less” and “values one's

interest above all”, it is not possible to sustain the state of “being restrained”. According to

Conventional economics’s mindset which is based on “Evolutionist acknowlegment” that

empowers Materialistic and Liberal philosophy, a homo sapiens is a homo economicus at an

economical context. In the study, it is explained that all the goal of homo economicus-who

will deny the belief in Afterlife- will be about maximum and ready benefits. The common

critics in the literature about the validity of the homo economicus' axioms are given in the

relevant sections of this study. Besides, the validity of the axioms are analyzed according to

the three divine religions- Judaism, Christianity and Islam.

The literature of Conventional economics questions the validity of associated

assumptions and realizes that theories don't explain the reality. Nevertheless, since the

literature insists on not to solve the problems radically, it cannot go farther than just easing the

assumptions bu naming them as “problematic”, “limited” or “strong/weak”. Kazgan

expressed that the ethos of economics is a product of the philosophy of economic liberalism

which bases the human behavior on Law of Nature, and believes that the laws of the universe

can be found with human intelligence. The economists who were impressed by economic

liberal view supported by absolute rationality and experimentation, claimed universality by

their observations derived from their own senses and reason, and by forming theories-which

are uncertain in reliability- based on assumptions in human behavior. As Kazgan states,

economists may assume whatever they would like to as long as the research is not conducted

on the reflections of assumptions about the facts.

The reflection of the idea about “universality of Natural and Societal Laws” on

economics seems like an opposite alternative to economical doctrines of Divine religions

which are “universal in reality”. That reclection on the theory of economics indeed involves

certain “unexpressed or obscured axioms” mentioned in the analysis of homo economicus

axioms in this study. The study cites “the secret assumptions” explained by İşler.

Nevertheless, considering the integrity of this study, the meaning of “the obscured axioms” is

not related to “secret assumptions” derived logically by İşler. Entire this study, it is possible to

name axioms that are apparently asserted as “unexpressed axioms”.

According to Conventional economics theory, the economic preference and behavior

which are supposed by economic man’s axioms, especially “nonsatiation”, “egocentricity”

and “rationality” which require each other and are integrated, are contradictory to view of

Page 9: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

vii

human which is approved by the economic doctrines of Middleeastern (Divine)

Religions. The assumption of homo economicus is mostly based on the principals of Western

mindset. Serious economic and social crisis take place at the geography that this mindset has

come out and been affective. In additon to the inability to find the source of the problem,

slightly modified alternatives that do not bring solutions are formed. Suggestions on the

solution of the problem, mistakes and findings about Conventional system are explained in

the related sections and Conclusion in the study.

Key Words: Homo Economicus, Religious Economic Thought, Islamic Economics, Middle

East, Conventional Economics.

Page 10: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

viii

İÇİNDEKİLER

Sayfa No.

GİRİŞ.......... ............................................................................................................................... 1

BİRİNCİ BÖLÜM .................................................................................................................... 17

1. Geleneksel İktisadi Doktrinlerin Zihniyet Esaslarının Tarihsel Sürecine Toplu Bakış ....... 17

1.1. Eski Yunan ve Eski Roma Medeniyetleri Hâkimiyetinde Gelişen Düşünce

Akımları.... ............................................................................................................................ 17

1.1.1. İyonya, Girit, Helenistik dönem ve Eski Yunan Medeniyetinin İktisadi Zihniyete

Etkisi..... ............................................................................................................................ 17

1.1.2. Eski Roma Medeniyeti’nin İktisadi Zihniyete Etkisi ........................................... 25

1.2. Ortaçağ Avrupa Dünyası’nın İktisadi ve Sosyal Yapısının Geleneksel İktisadi

Zihniyetin Teşekkülüne Etkisi .............................................................................................. 32

1.2.1. Ortaçağ Avrupa’sının Sosyo-ekonomik Yapısına Genel Bakış ........................... 33

1.2.2. Feodalite ve Burjuva Sınıfının Avrupa Toplumunun Değişimine Katkısı ........... 38

1.2.3. Kilise ve Paris Üniversitesinin Etkisi ................................................................... 41

1.2.4. Sosyoekonomik Gelişmeler ve Neticeleri ............................................................ 44

1.2.5. Batı’da Şövalyelik, Haçlı Seferleri ve Orta Çağ’ın Sonu ..................................... 54

1.3. Batı Medeniyeti Teşekkülü ve Zihniyet Esaslarının İktisadi Düşünceye Yansıması 60

1.3.1. Büyük Keşifler, Ticari Kapitalizmin Doğuşu ve İktisat Teorisinin Oluşumu ...... 60

1.3.2. Batı Medeniyetinin İktisadi Teşekkülüne Etki Eden Bazı Akımlar ve

Düşünürleri... .................................................................................................................... 68

İKİNCİ BÖLÜM ...................................................................................................................... 76

2. Geleneksel İktisadi Doktrinlerin “İnsan” Görüşüne Etki Eden Esasların Analizi ............... 76

2.1. Liberalizm Felsefesine Dayanan İktisadi Doktrinlerin “insan” görüşüne etki eden

esaslarının Analizi ................................................................................................................ 76

2.2. Materyalizm Felsefesine Bağlı İktisadi Doktrinlerin “insan” görüşüne etki eden

esasların Analizi ................................................................................................................... 81

2.3. Geleneksel İktisadın “Hatalı Evrenselliği” ve Homo Economicus’un Patolojisi ..... 89

2.4. Geleneksel İktisadi Zihniyete Göre “insan”, Homo Economicus ve Aksiyomları .. 105

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ................................................................................................................ 122

3. Geleneksel İktisadi İnsan’ın Semavi Dinler Perspektifiyle Analizi ................................... 122

Page 11: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

ix

3.1. Semavi Dinlerin ve Geleneksel İktisat Teorisinin “İnsan”a Bakış Açısı ................ 122

3.2. Musevi İktisadi Doktrinine Göre “Homo Economicus”’un Analizi ....................... 139

3.2.1. Yahudi Dininin Bazı Kutsal Kaynakları: ........................................................... 139

3.2.2. Yahudi Dünyasındaki İktisadi Tarihsel Süreç ile Hakim İktisat Teorisi Zihniyeti

Teşekkülünün İlişkisi: ..................................................................................................... 141

3.2.3. Yahudi Öğretisi’nin İktisadi Esasları ................................................................. 146

3.2.4. Homo economicus Varsayımlarının Tevrat’taki İktisadi Buyruklar Perspektifiyle

Analizi: ............................................................................................................................ 150

3.3. Hıristiyan İktisadi Doktrinine Göre “Homo Economicus”’un Analizi ................... 160

3.3.1. Hıristiyanlık Dininin Bazı Kutsal Kaynakları .................................................... 160

3.3.2. Hıristiyanlık’ta İktisadi Meseleler ve Geleneksel İktisadi Zihniyetin Hıristiyanlık

Açısından Analizi ............................................................................................................ 162

3.3.2.1. Hıristiyan Dünyasındaki Tarihsel Sürecin Geleneksel İktisat Teorisi

Zihniyetinin Teşekkülüne Etkisi ................................................................................. 162

3.3.2.1.1. Kilise’nin Etkisi ve Protestanlık Öncesi Batı’da Nüfuzu ....................... 162

3.3.2.1.2. Protestanlığın Ortaya Çıkışının Batı’nın İktisadi Zihniyet Esaslarına

Etkisinin Analizi ...................................................................................................... 165

3.3.2.2. Geleneksel İktisat Teorisinin Zihniyet Esaslarının Hıristiyanlık Açısından

Analizi...... ................................................................................................................... 175

3.3.2.2.1. Hıristiyanlığın Geleneksel İktisadi Zihniyetin Yarattığı Sorunlara Bakış

Açısı.......... ............................................................................................................... 175

3.3.2.3. Hıristiyan Öğretisinin İktisadi Esasları ...................................................... 185

3.3.2.4. Homo economicus Varsayımlarının İncil’deki İktisadi Buyruklar

Perspektifiyle Analizi .................................................................................................. 188

3.4. İslami İktisadi Doktrine Göre Homo Economicus’un Analizi ................................. 203

3.4.1. İslami İktisadi Doktrinin Bazı Kaynakları, Temelleri ve Hedefi ....................... 203

3.4.2. Ortadoğu-İslam Dünyasındaki İktisadi Tarihsel Gelişim Çerçevesinde Zihniyet

Esasları ve Uygulamaları ................................................................................................ 212

3.4.2.1. İslam Medeniyetinin Temel Değerleri ve Rönesans Öncesi Avrupa

Medeniyeti ile Mukayesesi .......................................................................................... 213

3.4.2.1.1. Emeviler döneminde İslam iktisadının uygulamaları ............................ 218

3.4.2.1.2. Abbasiler döneminde İslam iktisadının uygulamaları ........................... 223

3.4.2.1.3. Selçuklular döneminde İslam iktisadının uygulamaları ......................... 224

3.4.2.1.4. Osmanlılarda İslam İktisadının Uygulamaları ....................................... 225

3.4.3. İslam’ın İktisadi Öğretisinin Temel Esasları ...................................................... 232

Page 12: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

x

3.4.3.1. Mülkiyet, servet, gelir dağılımı, sermaye ile ilgili esaslar ......................... 235

3.4.3.2. Mal ve hizmet piyasaları ............................................................................ 243

3.4.3.3. Para-Sermaye Piyasaları ve Faiz ................................................................ 245

3.4.3.4. Ücret ve Kâr ile ilgili esaslar ...................................................................... 249

3.4.3.5. Devletin Etkinliği ile ilgili esaslar .............................................................. 250

3.4.4. İslami İktisadi Doktrine Göre Homo Economicus’un Analizi: .......................... 252

SONUÇ....... ........................................................................................................................... 286

KAYNAKÇA ......................................................................................................................... 304

Page 13: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

xi

TABLO LİSTESİ

Sayfa No.

Tablo-1 Birinci Oyun: Mahkumlar çıkmazı Oyunu ................................................... 263

Tablo-2 İkinci Oyun ................................................................................................... 264

Şekil 1…………………………………………………………………………………81

Şekil 2…………………………………………………………………………………83

Page 14: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

1

GİRİŞ

Bu çalışmanın konusu, “yaşam bir doğal seleksiyondan ibarettir ve zayıflara yer

yoktur” dünya görüşüne dayanan Geleneksel İktisadın insan tarifine karşılık, “zayıfa,

yoksula yardımı emreden” Ortadoğu dinlerinin kâinat görüşüne bağlı olarak, insanın

iktisadi boyutunun incelenmesidir. Ortadoğu dinlerinin “insanın iktisadi özgürlüğü için

kulluğunu satmaması” anlayışı ile Geleneksel iktisadın dayandığı zihniyet yapısına

eleştirel perspektifle yaklaşılmıştır.

Çalışmanın hedefi, “doğanın kanunlarına göre hayat bir mücadeledir, bu

mücadelede bireysel haz ve maksimum tatmin almak esastır; bu sebeple insanın

doyumsuzluğunu kabul ederek kendi çıkarını maksimumlaştırması gereklidir”

zihniyetine dayalı Geleneksel İktisadın insan varsayımının Ortadoğu dinleri açısından

analiz edilmesidir.

Tarihte mücadelelerin, toprak edinme, denizlere yakın olabilme gibi sebeplerinin

yanında, en önemli neden “kutsal semboller” olmuştur. Dini düşüncelerin ve kutsalların

açılımının en önemli yeri ise Ortadoğu coğrafyası olmuştur. 1 Büyük peygamberler şehri

olan Kudüs’ün, yalnızca Ortadoğu’nun değil evrenin merkezi olduğu ifade edilmiştir.2

Ortadoğu Semavi dinlerinin en önemli merkezlerinden biri olan Kudüs’ün manası, dini

coğrafyanın önemini ortaya çıkartan en belirgin örnek olmasıyla yalnızca “bölgesel

nitelikli” değildir.3 “Ortadoğu’nun kalbi” olarak nitelendirilebilecek Kudüs şehri her üç

din için çok önemli bir merkezdir. “Kâinatın merkezi” olarak adlandırılan Kudüs’ün de

bulunduğu Ortadoğu coğrafyasında doğan üç Semavi dinin, insanın iktisadi davranışına

bakış açısının ve değerlendiriş yönteminin araştırılması, ekonomik faaliyetlerin

zahirinin ve bâtınının bir derece incelenebilmesine bir adım olabileceği gerekçesiyle de

anlamlıdır.

Ortadoğu, “fikirlerin, malların ve orduların” tüm yönlere açılan bir merkezi

haline gelen ve “hacılar, fatihler, hükümdarlar” dâhil olmak üzere insanlar için son

derece çekici bir bölge olmuştur. Ancak Ortadoğu’nun dini yapısı etnik yapısına göre

1 Kılıç, D. “Ortadoğu’nun Dinî Jeopolitiği ve Günümüze Yansımaları Üzerine Bir Deneme”, İlahiyat

Fakültesi Dergisi, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 13:1, 2008, s.66. 2 El-Khatip, A., “Kur’an’da Kudüs”, Çev. Dr. Ramazan Işık, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Fırat

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 9:1 (2004), s.109-111. 3 Kılıç, a.g.m., s.66.

Page 15: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

2

daha karmaşıktır. Lewis, Avrupalı’nın davranış değişikliklerinin, Amerikan

toplumundan meydana gelen istisnalar dışında tamamına yakınının Avrupa kökenli

olduğunu ancak, Ortadoğulu’nun durumunun, bunun aksine olarak kendi adetlerinin

yabancı kültürlerden kaynak bulduğunu ifade etmiştir. Ortadoğu toplumlarında Helen

ve Roma kültürünün etkisi görülmüş, dini yaşamda farklı biçimlerde tapınmalar

olmuştur. Ancak pagan dünya görüşünden Monoteist inanca geçiş göreli daha kısa bir

sürede gerçekleşmiştir. Musevilerin, İranlıların ve Yunanlıların gelenekleri Hıristiyan

ve İslam uygarlıklarının bazı ortak köklerine etki etmiştir. 4

Ortadoğu’da, Hıristiyanlığın doğuşundan İslamiyet’in doğuşuna kadar üç önemli

gelişme olmuştur. İlki, Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla önceki dinlerin etkisini

yitirmesidir. Ancak Helen-Roma pagan inancı bir müddet daha yaşamıştır. Roma

İmparatorluğu’ndaki merkezinin Roma’dan Konstantinopolis’e yönlenmesi ikinci

önemli gelişmedir. Üçüncüsü ise, Ortadoğu’da Yunan kültürünün etkinleşmesidir.

Lewis, önemli bir gelişme olarak “ekonominin” devlet tarafından planlanması ve idare

edilmesini de ilave etmiştir. 5

Ortadoğu dinlerine- Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam- göre, kâinat Allah

tarafından belirli bir amaç için yaratılmıştır. İnsan kâinattaki imtihan sahasında “iyi” ve

“kötü” arasında tercih yaparak, bu tercihlerinin neticesinde karşılığını alacaktır. İnsanın

tercihlerinin arasında iktisadi olanlar da bulunduğundan bu sahadaki seçenekler için de

kanun ve kurallar belirtilmiştir. İnsanın iktisadi tercihlerinin en uygun düzeyde

gerçekleştirilme kısıtı sadece dünyevi sebepler olmamalıdır. Dinsel iktisadi düşünce

Geleneksel iktisadi doktrinlerin ihmal ettiği birtakım meselelere değinmektedir.

Ortadoğu dinlerinin insana ve insanın iktisadi boyutuna bakış açısı incelenmeden bu

dinlerin iktisadi meselelere dair getirdiği düzenlemelerin anlaşılması zordur.

Ortadoğu dinlerinin ortak görüşüne göre kâinatı (dolayısıyla doğayı da) yaratan

Allah’tır. Kutsal Kitap’ta kaos manası içeren rastlantıya cevap mevcuttur. “İnsan kura

atar, Ama her kararı RAB verir.”6 Ayetinden Allah’ın tüm olayların Rab’bi olduğu

4 Lewis, B., Ortadoğu, Arkadaş Yayınları, 6. Baskı, Ankara, 2009, s. 3, 22, 33-34.

5 Lewis, a.g.e., s.44-46.

6 http://incil.info/kitap/Suleymanin+Ozdeyisleri/16:33

Page 16: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

3

anlaşılmaktadır.7 Allah, hiçbir şeyi rastlantıya ya da doğaya bırakmaz; her şeyi

hesaplamıştır, insanları, onların ihtiyaçlarını yaratmıştır ve besinlerini de hesaplamıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de, Kamer Sûresi 49. Ayette, “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve

dengede yarattık.” buyrulmuştur. 8 İslam kâinatın tesadüf eseri olmadığını bildirmiştir.

Tüm kâinat bir hedef için yaratılmıştır. Dünya hayatı ve maddi ilişkiler ahirete hazırlık

dönemini oluşturan bir imtihan sahasıdır. “Dünya ahiretin tarlası” olduğuna göre, geçici

olan madde mananın emrinde olmalıdır. 9

Geleneksel iktisat teorisinin insan kabulü, Ortadoğu dinlerinin tarif ettiği gibi

“kâinata geliş amacına uygun tercih ve davranış sergileyen” bir niteliğe sahip

olmamakla birlikte, bu insan varsayımının kabulü neticesinde gereklilik olarak meydana

gelen tercihler, kararlar ve davranışların motivasyonu, yalnızca iktisadi ve sosyal alanda

değil diğer yaşam alanlarında da sorun yaratmaktadır. “İnsan”ın iktisadi (ve diğer)

boyutunun incelenebilmesi için insanın kâinatta yer alışı, dünya hayatına geliş nedeni,

iktisadi gayesinin incelenmesi gerektiğinden, kâinat ve insan algısı net olmayan bir

dünya görüşünün şekillendirdiği bir teorinin anlaşılmasının mümkün olmaması

sebebiyle Ortadoğu dinlerinin kâinat ve insan algısının açıklanmasına gayret

gösterilmiştir. Çalışmada kâinata bakış açısının “fayda penceresinden” çıkmasının

Ortadoğu dinler açısından neden yanlış olduğu açıklanmıştır. Geleneksel İktisat

Teorisinin kabulü olan Homo economicus varsayımına etki eden zihniyet esasları

açıklanmış ve bu zihniyet esaslarının kökleşmesine hizmet eden iktisadi doktrinlerin

gelişim çerçeveleri incelenmiştir. Homo economicus’un genel literatürdeki aksiyomları

incelenmiş ve eleştirilmiştir.

Ortadoğu dinlerine göre-Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam- iktisadi davranış,

motivasyonunu, Geleneksel iktisat teorisinin kabul ettiği gibi bireysel tatminden almaz.

Ortadoğu dinleri açısından insan, iktisadi özgürlüğü ve alacağı maddesel tatmin için

kulluğunu satmaz! Ortadoğu dinlerine göre insanın kâinata geliş amacı Yaratıcı’sına

7 Mackay, D. M., İnsan Makine Midir? Kutsal Kitap’ın ve Mekanik Bilimsel Düşüncenin Işığında

İnsan, Yeni Yaşam Yayınları, 1. Basım, Nisan 2010, s.58. 8 Kantakji, S., “Islamic Economic Math Model”, Ver.101, Translated by: Iman Sameer Al-Bage, 2009, s.

4-7.

9 Tabakoğlu, A., Toplu Makaleler II İslam İktisadı, Kitabevi, İstanbul, Kasım 2005, s. 18-21,165.

Page 17: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

4

kulluk olduğu için iktisadi davranışların motivasyonu Yaratıcı’nın rızasını kazanmaktır.

Dolayısıyla insan için dünyevi tercihlerden maksimum haz alma gibi gayret kabul

edilemez. Ayrıca Ortadoğu dinlerinin insan görüşüne, Batı iktisadi zihniyetinin

bireycilik ve hazcılık esasları ters düşmektedir. Bireyciliğin aksine üç din paylaşımı,

yardımlaşmayı özellikle yoksula destek olmayı öğütlemiştir. İnsan, Ortadoğu dinlerine

göre, maksimum haz alma amacında olmayacağı için kendi çıkarının maksimizasyonu

peşinde olan doyumsuz ve bencil (Geleneksel iktisadın) insan kabulü, homo

economicus, ters düşmektedir.

Geleneksel iktisadın varsaydığı insan modelinin dayandığı bireycilik, bireysel

tatmin, kendi aklına güvenme, en az zahmet ile maksimum hazcılık gibi konular Pagan

görüşünü benimsemiş Antik Çağ felsefesinden feyiz almıştır. Paganist fikre dayanan

hazcılık ve bireyselcilik Geleneksel İktisadın homo economicus’u için kabul edilen

niteliklerdir. Geleneksel İktisadi zihniyet ağırlıklı olarak insanı-homo economicus’u bu

açıdan ele aldığı söylenebilir. Homo economicus, maksimum zevk ve minimum zahmet

anlayışına dayalı maddesel tatmin için maksimum fayda/kar ve minimum zarar

hedeflemektedir. Bireycilik esası homo economicus için bencillik-kendi çıkarını

maksimumlaştırma aksiyomu gereği önemlidir. Hazcılık ve bireyciliğin ekol olarak ilk

ileri sürülmesi Eski Yunan ve Eski Roma’da gerçekleşmiştir. Çalışmada Antik Çağ

Yunan ve Roma medeniyetlerinde gelişen Stoacılık ve Epikürcülük akımlarının

gelişiminden, bu akımların ortaya çıkma aşamalarından ve dünya görüşlerinden

bahsedilmiştir. Stoacılık ve Epikürcülük özellikle hazcılık, bireycilik açısından Homo

Economicus’un zeminini hazırlamıştır. Stoacılık akımına göre insan sadece akıl gücüne

dayanarak, kendine güvenerek yani kâinatın kanunlarına, doğaya göre yaşamalı, devlete

ya da Tanrı’ya bağlı olmamalıdır. İnsan tam manasıyla özgürlüğü yaşamaktan tat almak

için aklını kullanarak, dış varlıklara bağlanmamalıdır. İktisadi doktrinlerde “doğal

yasalar” kavramını ilk kez ortaya atan Stoacılık’ın ahlak öğretisi olmuştur.

Epirkürcülükte gelişen Kyrene Okulu, “hazcılık-hedonizm” diye tanınan, mutlu

yaşamın minimum acı maksimum haz duymak demek olduğunu ileri sürmüştür. Bu

okul, insanın hezeyanlardan, korkulardan, batıl inançlardan bilgi sayesinde

kurtulabileceğini, “insanın en şiddetli hazları duymaya çalışması” gerektiğini iddia

etmiştir. Stoacılık karşıtı olan Epikürcülük akımına göre, yaşamdan tat alınması

Page 18: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

5

gereklidir. Kainat olayları belli yasalara göre oluşur ve doğa üstü güçlere inanç “boş bir

kuruntu”dur.10

Özellikle Stoisyen düşüncenin Panteist fikre dayanan doğa düzeni

görüşü Doğal Kanun felsefesinden güç alan iktisadi liberalizmin çekirdeğidir.

Çalışmada, Ortaçağ’daki iktisadi gelişimlere ve bu gelişimlerin bazı neticelerine,

Batı medeniyeti teşekkülünün dayandığı esaslara etki aşamalarının analiz edilmesi

açısından değinilmiştir. Batı zihniyet esaslarının Ortaçağ’da iktisadi boyutunun gelişimi

bir derece, feodal düzen, Kilise, burjuvanın gelişimi, Paris Üniversitesi ve Haçlı

Seferleri’nin etkileri incelenerek anlaşılabilir. Çalışmada, daha ayrıntılı biçimde

anlatılan ve çalışmanın bütünlüğü ile ilgileri açıklanan tarihsel gelişmelere kısaca

değinilmiştir.

12. Yüzyıl Avrupa için ticaretin gelişmesi nedeniyle iktisadi düzende büyük bir

değişimin yaşandığı bir dönem olmuştur. Topraksız köylülerin bazıları ticarete

atılmıştır. Kiliseye ya da senyörlere veya başka herhangi bir merkeze bağlı olmayan ve

serüven arayan tüccarlar-merchant adventurers-ortaya çıkmıştır. Şehirlere gelindiğinde

önceden bağlı olunan senyörün ya da cemaatin önemi kalmamış ve yalnızca servet

biriktirme yeteneği, kazanç kabiliyeti, zekâ seviyesi gibi ölçütler öne çıkmıştır. 11

15.

yüzyıl Batı dünyası kapitalizme doğru bir yönelime başlamış, 18. yüzyılın sonlarına

kadar olan bu süreç ticari kapitalizmin yaşandığı bir dönem olmuştur 12

. 15.-18.

yüzyıllar arasında iktisadi düşünce teolojinin etkisinden çıkmaya başlamıştır. Ancak

iktisadi konularda henüz bağımsız bir teori oluşmamıştır. Ortaçağ sonu ile iktisadi

düşüncenin bilimsel olarak teşekkülüne kadar geçen dönemde düşünürler “servet”

kavramı üzerinde durmuşlardır. Temeli “servet biriktirme”ye dayanan Merkantilizm,

daha sonraki ekonomik sistemler için (özellikle liberalizm için) zemin hazırlamıştır. 13

Batı Hıristiyan dünyasının “külli akıl (vahiy14

)”dan saparak yalnızca insan aklına

güvenen zihniyet esaslarına dayalı ticari kapitalist (Merkantilist) aşamasının meşru

gördüklerinin neticesi “sömürü” olmuştur. Bu bulgunun analizi çalışmamızın

“Merkantilizm”in anlatıldığı bölümde yapılmıştır.

10

Selik, M., 100 Soruda İktisadi Doktrinler Tarihi, Gerçek Yayınevi, 3. Baskı, Şubat 1980, s.39-43. 11

Yalçın, A. İktisadi Doktrinler ve Sistemler Tarihi, Ayyıldız Matbaası A.Ş., Ankara, 1976, s. 125-

128. 12

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 10. 13

Zeytinoğlu, E., Ekonomik Sistemler, İ.İ.T.İ.A. Ekonomi Fakültesi Yayınları, İstanbul,1981, s.27-28 14

Bkz. “İslami İktisadi Doktrin Açısından Homo Economicus’un Analizi” bölümü.

Page 19: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

6

17. yüzyılda başlayıp 18. yüzyılda da devam eden “insanın rasyonel yaratık”

olduğu varsayımı ve “insan aklına aşırı güven” ile kuvvet bulan dünya görüşü, akılcılık-

gözlemcilik anlayışı olarak ortaya çıkmış ve Doğal Kanun felsefesinin oluşumuna

zemin hazırlamıştır. 15

17-18. yüzyıl Avrupası’nın esasları toplumun ve devletin

teşekkülünde evrensel niteliğinde algılanmıştır. Batı’nın doğrultusunda ve merkezine

bağlı biçimde ilkellikten uygarlığa doğru gelişim seviyelerinde tabii düzen esas

alınmıştır.16

Geleneksel iktisadi zihniyetin insan davranışları ile ilgili varsayımlarının

dayandığı iktisadi liberalizm felsefesi Doğal Kanun felsefesinin iktisada yansımasıdır.

Bu dünya görüşü insan aklı ile kâinatın kanunlarının bulunabildiğini iddia etmektedir. 17

Liberal sistemin zihniyeti bireyin çıkarına dayanır. Bu zihniyet yapısına göre “insan”

piyasa için çalışır. “Birey”in ve “bireysel hürriyet”in her şeyden üstün tutulduğu liberal

sistemde, iktisadi faaliyetlerin amacı bireyin menfaatini maksimum seviyeye en serbest

şekilde çıkarabilmektir.18

Liberal iktisadi felsefenin eleştirisi ve iktisadi liberal doktrinin

çelişkileri çalışmamızın bütünlüğünde iddia edilenler esas tutularak ilgili bölümde

yapılmıştır. İktisadi liberalizm Batının bazı siyasi düşünürlerinden ve bazı akımlardan

destek almıştır. Çalışmanın bütünlüğüne müteallik bilgi ilgili bölümde verilmiştir.

İktisadi liberalizm Batının bazı siyasi düşünürlerinden ve bazı akımlardan destek

almıştır. 18. Yüzyıl Aydınlanma Hareketi bünyesinde popüler olan Pozitivizmin hedefi

sosyal ilişkilerin “ “pozitif politika” metodu ile rasyonalizasyonu”dur.19

Rönesans

hareketi ile ortaya çıkan bir diğer akım Hümanizme göre ise “Hıristiyan insana karşı

doğal insan” ön plana çıkmıştır. Bu sebeple pagan yaşama olan nazar ve bir yakınlık

inkişaf etmiştir. Maddi yaşamın gereklerine, doğaya yönelik bir zihniyete dolayısıyla

Ahiret düşüncesine kapalı bir yaşam tarzına destek veren bu akıma yönelim

oluşmuştur.20

Rönesans’ın entelektüel aktiviteleri Reform’un gelişmesini

15

Erim, N., İktisadi Düşünce Tarihi, Palme Yayıncılık, Ankara 2007, s.16-18. 16

Tabakoğlu, A., Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 3. 17

Kazgan, G., İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, Remzi Kitabevi, Haziran 2004 s.55-56. 18

Zeytinoğlu, a.g.e., s. 38-39. 19

Özlem, D., “ Batılı Bilgi, Pozitivizm ve Felsefe Çerçevesinde Avrupamerkezci Tarih Anlayışının

Temelleri”, İnsan&Toplum, İlem Yayınları, Cilt 3, Sayı 6, 2013, s.8-9. 20

Yalçın, a.g.e., s. 130.

Page 20: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

7

desteklemiştir.21

Yaşam tarzındaki bu köklü değişiklik dini alanda Reforme olarak

adlandırılan değişim hareketine sebep olmuştur.22

Reform ve Protestanlık bireyciliği

desteklemiştir. Feodal mekanizma ve Kilise güç kaybederken, desteklenen bireycilik

ticaret sistemini etkilemiştir.23

Calvin’in ekonomik düşüncesi teolojinin etkisinden

bütünüyle çıkarak liberal sisteme zemin hazırlamıştır (Calvin ve Calvinizm ile ilgili

bilgi ve eleştiri “Homo economicus’un Hıristiyanlık’ta Analizi” bölümünde

yapılmıştır).

Nedeni siyasi ve sosyal alanda liberalizmi gerçekleştirmek olan ve iktisadi

ortamın hukuki çerçevesinin oluşumunu sağlayan Fransız Devriminin getirdiği esaslar

da liberal sisteme zemin hazırlamıştır. Liberal sistemin esasları da bireyin çıkarına

dayanır ve liberal sisteme göre bireyin çıkarı toplumun çıkarına aykırı değildir.24

“Hıristiyanlığa karşı aklın üstünlüğünü” savunan 16.-18. yüzyılın bazı düşünürleri ve

oluşturdukları hareket, Rönesans ve Reform hareketlerinin getirdiği zihniyet

değişikliklerine ek olarak, toplumun doğa düzeni esasına göre teşekkülü ve iktisadi

hayata laisser-faire versiyonunun uygulama bulması ile, homo economicus algısı

oluşumunu tamamlamışlardır. Homo economicus’un gelişimini tamamladığı liberal

felsefeye bağlı kapitalist sistemin gelişim süreci bir anlamda Hıristiyanlıktan sapma

sürecidir. Pozitif bilimler ise bu sapma sürecinin esasını teşkil eden zihniyet yapısının

temeline katkı sağlamıştır. 25

Kapitalist sistemde, maddeci zihniyet, sürekli olarak kişi

isteklerini çoğaltıp ve çeşitlerini artırmaktadır.26

Kapitalist sistemde çözümü sınıf bilinci kazanarak emeğinin neticesinde sadece

sermaye sahiplerinin kazandığının farkına vararak haklarını arayacak olan işçi sınıfının

yapacağına inanan Marksist doktrin, bunun toplumun genel yararına olacağını ileri

sürmüştür. Marks yalnızca kişisel menfaatlerin ve güvenliğin sağlandığı bir hayatın

yeterli olmadığını, insanın “tek başına sermaye biriktirme kaygılarından” ve durmadan

21

Erbaş, A., Hristiyanlık’ta Reform ve Protestanlık Tarihi, İnsan Yayınları, İkinci Baskı: İstanbul,

2007. s.70 22

Zeytinoğlu, a.g.e., s.24 23

Erbaş, s.73-74 24

Zeytinoğlu, a.g.e., s.25-26 25

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 7, 10-11. 26

“Bazı Normatif Kaideler”, The Group of Islamic Economy, Ekonomislam, 7 Mayıs 2010, s.1.

http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-normatif-kaideler/

Page 21: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

8

bir şeyler satın alma arzusundan bütünüyle kurtulduğu bir toplumu hayal etmiştir. 27

Marks insanı toplumsal bir hayvan gibi görmüştür28

. Marksist iktisadın açıklamaya

çalıştığı “insan” liberal felsefenin açıkladığı modelin modifiye halidir. Marksist

zihniyet yapısına göre insanlık tarihi üretim süreci ile belirlenir ve şekil alır. Bu kuram

ile evrim mekanizması keşfedilebildiği söylenir. Ekonomik sınıfların oluşum, dönüşüm

ve değişimlerini açıkladığı iddia edilen bu kuram temelini Materyalist zihniyet

esaslarına dayandırmaktadır. 29

Marksist materyalizm dünyanın kökeni ve doğası

bakımından maddi olduğunu ileri sürüp, “akıl, düşünce, bilinç”in var olanın, yani

maddenin, ürünü olduğunu iddia etmiştir. 30

Marksist doktrinin iktisadi koşulları

düzenleme amacıyla iddia ettiklerinin eleştirisi çalışmanın ilgili bölümünde yapılmıştır.

Ayrıca çalışmanın üçüncü bölümünde Dinsel iktisadi doktrinlerin homo economicus’u

analizi ile Marksist iktisadın insan görüşüne gerekli cevap dolaylı olarak verili haldedir.

19. yüzyıl yeni iktisadı bu oluşumlardan yaşanan sancının neticesidir.31

19.

yüzyıldan itibaren burjuva ile gelişen kapitalizm hâkim sistem haline gelmiştir.

Kapitalizm tarihi araştırmalardaki yetersizlik nedeniyle “evrensel bir realite” olarak

algılanmıştır. Bu algının güçlenmesine çağdaş kapitalist ve Marksist yaklaşımlar etkili

olmuştur. 32

20. yüzyılın sonlarına kadar sosyal bilimler, dini akılcı olmayan bir alana ait

olarak değerlendirmişlerdir. Akılcılık dine “üstün görülmüş” ve din çerçevesine dâhil

tercihlerin rasyonellik kapsamına girmediği genel görüş olmuştur. 33

Genel olarak

iktisatçılar modellerinde giderek daha kişiliksiz, daha hiperrasyonel, daha egoist, daha

doyumsuz, daha inançsız bireyler varsaymaktadırlar. İnsanın aşırı

matematikselleştirilmiş dolayısıyla kişiliksizleştirilmiş yaklaşımlarla ele alınması söz

konusudur. Geleneksel iktisat teorisinde “insan aklının her şeyi çözebileceği iddiasıyla

duygu, his ve adetlerden bağımsız davranış modelleri ile kişiliksizleştirilmiş bir

27

Yılmaz, Z.B., “Marx ve “İnsanî Varoluş””, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Yıl:14, Sayı:55, Kasım,

Aralık, Ocak 2010-11,s.75-76. 28

Marks , K., Engels, F., Felsefe Üzerine, Derleyen : Mehmet Türdeş, Morpa Kültür Yayınları, İstanbul,

Ocak 2003, say. 73-74,119. 29

Hançerlioğlu, O., Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi,6. Basım, İstanbul,1993, s.282. 30

Marks, Engels, a.g.e., say.75 31

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 3. 32

Tabakoğlu, A., ““İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm”-Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslam’daki

Algılanışı”, 23-24 Eylül 2010, Ankara, Konrad-Adenauer-Stiftung e.V. Baskı 2011, s. 93, 98,100.

http://www.kas.de/wf/doc/kas_23417-1522-12-30.pdf?110816144632 33

Demir, Ö. , Din Ekonomisi, Sentez Yayıncılık, Ankara, Nisan 2013, s. 65-66.

Page 22: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

9

rasyonellik” varsayımı kabul edilmektedir. İktisat teorisinin en temel varsayımlarından

biri olan homo economicus için kabul edilmiş aksiyomlar dünyevi menfaatlerin

maksimizasyonunu sağlayan tercihleri yapmanın fırsat maliyetinin ciddiyetini kamufle

etmektedir.

“Homo economicus-iktisadi insan” varsayımı, 1848’de John Stuart Mill’in

Essays on some Unsettled Questions of Political Economy adlı çalışmasıyla ortaya

konmuştur. 34

Ben-Ner ve Putterman’ın deyişiyle, “homo economicus en iyi ihtimalle

ahlak ile ilgisiz ve en kötü ihtimalle de bütünüyle faziletsiz/ahlaka aykırıdır”.35

Mill’in

deyişiyle, “insan yaratığının davranışı takriben neticelerin öngörülerinden ve safi

hayvan içgüdülerinden üstün olan dürtülerden etkilenmektedir. 36

Homo economicus

için literatürde genel olarak sayılmış aksiyomlar, tam bilgiye sahip olma, seçici olma,

doyumsuz olma ( bu çalışmada tatminsizlik veya açgözlülük olarak da ifade edilmiştir),

tercihlerinde tutarlı olma, bencil olma ve rasyonel olma olarak sıralanabilir. Gelecek ile

ilgili durumlar için belli bir yanılgı payı ile kestirim yapabilen homo economicus’un tam

bilgiye sahip olduğu varsayılır. Homo economicus’u tüketici veya üretici olarak

piyasada aldatmak imkân dâhilinde değildir.37

Seçici varsayılan homo economicus

alternatifler arasında değerlendirme yapabilecek bilgiye ulaşma yeteneğine sahip38

olarak tercih yapar ve mümkün olan en iyiyi seçer.39

Doyumsuz ya da açgözlü homo

economicus belirli bir sepette kendisine kâfi gelecek kadar elde etmiş bile olsa her vakit

çoğu aza tercih eder.40

Homo economicus’un tercihleri arasında geçişkenlik olarak da

34

Sickert, C.R., “Homo Economicus”, entry prepared for the Handbook of Economics & Ethics,

Edited by Peil, Jan and Irene Van Staveren, Edward Elgar Publishing, Pontificia Universidad Católica de

Chile FACEA, Escuela de Administración, May 2009, s. 1,3. 35

Ben - Ner, A. and Putterman, L., “Homo Economicus Meets “The Moral Animal”: On Some

Implications of Evolutionary Psychology”, s.1.

http://www.econ.brown.edu/fac/louis_putterman/working/pdfs/wrirev98.pdf 36

Mill, J.S., Principles of Political Economy, Abridged, with Critical, Bibliographical, and Explanatory

Notes, and a Sketch of the History of Political Economy, By J. Laurence Laughlin, Ph. D. Assistant

Professor of Political Economy in Harvard University, 1885, The Project Gutenberg EBook, Release

Date: September 27, 2009 [Ebook 30107], s.134. 37

Özkazanç Ö., Berberoğlu C. N., v.d., İktisat Teorisi, Editörler: Kemal Yıldırım, Mustafa Özer,

Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2003, s.21.

38 Reny, J.P., Jehle, G.A., Advanced Microeconomic Theory, Second ed., Addison Wesley,2000, s.6.

39 Gökdere, A., İçöz C. v.d., İktisadın İlkeleri, Alkım Yayınevi, Ankara, 1996, s.12.

40 Özkazanç, Berberoğlu, vd. , a.g.e., s.21-22.

Page 23: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

10

adlandırılan tutarlılık aksiyomuna göre söz konusu tercihlerin birbiriyle çelişmediği

varsayılır. İkili karşılaştırmalar birbirine tutarlı olarak bağlantılıdır. 41

Bencil homo

economicus yalnızca kendi çıkarı peşinde koşar. Üretici iktisadi insan kendi karının

maksimizasyonu için, tüketici iktisadi insan kendi faydasının/tatminin maksimizasyonu

için çabalamaktadır.42

Rasyonellik homo economicus için bir davranış ilkesidir. Tabii

Kanun felsefesinin iktisadi liberalizmde akılcı yöntem katkısına göre akıl, tüm fiziksel

ve sosyal bilimlerde eksiksiz ve yanılmaz bilgi edinimi sağlayabilir. Salt akılcılığa göre

insan aklı, deneyden ve denemeden evvel gelen tüm gerçeklerin kaynağıdır. 43

Geleneksel iktisadın temel aksiyomlarından biri olan akılcılık ya da rasyonellik,

insanların tercihlerinde “kendilerine yararlı olanı” seçtiklerini ifade eder. Tercih

yaparken öncelikle tam bilgiye sahip olduğu varsayılan bireyin, hafızasının her şeyi

hatırladığı da varsayılarak ve gelecek olayları doğru ve noksansız tahmin ettiği de

varsayılarak, bütünüyle irade sahibi olarak “gerçekleşenden ziyade arzulanan” bir

rasyonellik niteliği ortaya konmuştur.44

Ancak genellikle insanların eksik bilgi ile tercih yaptıkları, unutkan oldukları ve

hafızalarının seçici olduğu, sıklıkla hisleriyle karar verdikleri ve hata yaptıkları ve irade

problemi yaşadıkları, ayrıca öfke, gurur, korku, arkadaşlık gibi duyguların

yönlendiriminde karar aldıkları gözlemlenmiştir. Hatta bazı duyguların yönlendirimi

altında kendine faydalı olanın tersi tercih edilebilmektedir. Bununla birlikte insanın

birbiriyle tutarsız, ara sıra birbiriyle çatışabilen tercihleri olabilmektedir.45

Hazcı insan doğası anlayışı ve toplumun bireyci anlayışı iktisat teorisinin

zihniyet esaslarıdır. Neoklasik iktisatçı için bir faaliyet ancak piyasada birilerine fayda

yaratıyorsa önem ifade eder. Neoklasik iktisat teorisi gelişmeyi piyasadaki faaliyetin

yükselmesi, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın artması olarak kavramaktadır. GSYİH elde

edilen tatminlerin toplamından ibarettir. Buna göre, bir annenin kendi çocuğuna

bakması faaliyeti, işgücünden bir kişi eksileceği ve yaptığı iş piyasada mevcut olmayan

41

Reny, Jehle, a.g.e., s.6 42

Gökdere, A., İçöz, C., vd, a.g.e., s.15-16. 43

Kazgan, a.g.e., s. 41,55. 44

Demir, a.g.e., s. 63-64. 45

Demir, a.g.e., s. 64-65, 90-91, 102,104,105.

Page 24: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

11

bir iktisadi hizmet olarak kabul edildiği için GSYİH’yi düşürmektedir. 46

Bu zihniyet

esasının çelişkilerinden birini bu örnekte görmek mümkündür. Çelişkiler ile ilgili

gerekli açıklamalar çalışmada yapılmıştır.

İktisatçıların iktisadın ne olduğu konusundaki görüşleri de çeşitlidir. “Sonsuz

insan ihtiyaçlarının var olan kıt kaynaklarla karşılanmasını inceleyen bilim dalı” tanımı

genel olarak kabul görmüş bir tanımdır. Kaynaklar sınırlı iken, “dünya hayatı bir

mücadeledir” ve “güçlü olan hayatta kalır” zihniyet esaslarına bağlı olarak bireylerin

kendi çıkarlarının peşinden koşmaları, bu çıkarları maksimumlaştırma gayretinde

olmaları söz konusudur. Bununla birlikte “kendinden başka kimseye karşı sorumlu

olmayacak kadar özgür bireyin tatmini” bir amaç olarak öngörüldüğü için, bu bireylerin,

çoğu aza tercih etmeleri ve rasyonel-akılcı olmaları yerleşik bir varsayımdır. İktisadi

sahada bireysel tatmin için insanın en az zahmet ile maddi olarak maksimum netice

alma gayesiyle davrandığı varsayılır.

Gazâlî, “üç vadi dolusu altını iki vadi dolusu altına” tercih edebilecek kadar

“insanda garip bir şey” gözlemlemiştir. O’na göre bunun biri herkesçe kolayca

anlaşılabilen, diğeri ise ince, gizli ve güç anlaşılır nitelikte olan iki sebebi vardır. İkinci

olanı insanın ruhundaki gizli bir özellikten kaynak bulmaktadır. 47

Çalışmanın “İslami

İktisadi Doktrine Göre Homo Economicus’un Analizi” bölümünde bu hususa yer

verilmiştir.

Geleneksel iktisadi zihniyetin insana bakış açısı Ortadoğu dinlerininkinden çok

farklıdır. Semavi dinlerin hayatı ve insanı tüm yönleriyle bir bütün olarak ele almasının

aksine, Geleneksel iktisadi zihniyete göre insan, dini, ahlaki ve hukuki yönleri ele

alınmadan, yalnızca iktisadi yönüyle “atomistik-ekonomik ajan” olarak incelenip

değerlendirilmektedir.48

Geleneksel zihniyete göre iktisadi anlamda başarı “katı

biçimde” para kazanmaktır. Yaşamın nihai hedefi servet elde etmedir. Bir başka deyişle,

tek hedef maksimum seviyede “iktisadi kazanç” ve tek motivasyon aracı “para

46

Clark, C.M.A., “Catholic Social Thought and Economic Theory: Some Preliminary Reflections”, Paper

to be presented at the Second Catholic Social Thought and Management Conference, Antwerp,

Belgium, July 27-29,1997, First Draft, July 1997, s. 10-12. 47

Orman, S. Gazali’nin İktisat Felsefesi, İnsan Yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul 2007, s. 127-128. 48

Eskicioğlu, O., İslam ve Ekonomi, ISBN: 975-6824-02-6, Ekim 1999,s.14.

http://www.enfal.de/islamekonomi.pdf

Page 25: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

12

duygusu” olduğunda fayda azamiyesi sağlanabilir. 49

Geleneksel iktisadi zihniyet genel

bir esas olarak “ihtiyacı karşılayan her şey faydalı” olduğunu iddia etmektedir.

Kullanımı dinen veya ahlaken doğru olmayan bir şeyin, iktisadi fayda içerebileceği

esasına göre esrarkeş biri için afyon kullanmak, ihtiyacını tatmin edeceği için

faydalıdır.50

Ancak “fayda”nın ne olduğunu ve neyin fayda içerdiğini din

belirlemektedir. Ortadoğu dinlerinde fayda ve maslahatlar Yaratıcı’nın hikmetleri

açısından ele alınmaktadır.

Yuengert, şüphesiz olarak Hz. Havva’nın elma tercihinin O’nun fayda

fonksiyonunda pozitif marjinal faydaya sahip olmadığını ve onu arzulamasının bir tuzak

ve bir aldatma olduğunu ifade etmiştir.51

Braima’ya göre, evvelde insanın test edilişi,

her birinin hem fayda hem de zarar (disutility) içerdiği iki tüketim örüntüsünden

oluşmuştur. İlk örüntü Allah tarafından kurallarıyla belirlenmiştir ve içerdiği fayda,

lezzete ilave olarak Cennet’te daimi bir ikamettir. Diğer örüntü, İblis (insanın bariz

düşmanı) tarafından öne sürülmüş ve fayda gibi görünen hayatta ve saltanatta ebediyet

getirdiği iddiası taşıyan yeni bir tüketim türünün keşfidir. 52

Çalışmada üç Semavi dinin

“fayda” meselesine yaklaşımından bahsedilmiştir.

Yahudilik inancına göre yeryüzü ve orada olan her şey Allah’a aittir. İnsan sahip

olduklarının vekili ve muhafızı olarak ancak bunlara nezaret eder.53

Kutsal Kitap

öğretisine göre, insan yaratılmıştır. Ve insanın yaratılışının bir gayesi vardır.54

İslam’da

Tevhit anlayışına göre kâinat Allah tarafından tasarlanmış ve yaratılmıştır. Allah, her

şeyi bir maksat ile yaratmış, bu maksat insanın bir parçasını oluşturduğu kâinatın var

49

Kahf, M., “İslam Toplumunda Tüketici Davranışı Teorisine Bir Katkı”, Çev. Hüner Şencan, İslam

İktisadı Araştırmaları I, Dergâh Yayınları, Çağdaş İslam Düşüncesi, Birinci Baskı: Temmuz 1988, s.39. 50

Eskicioğlu, O., İslam ve Ekonomi, s.14. 51

Yuengert, A.M., “Elements of a Christian Critique of Consumer Theory”, Faith&Economics,Number

54, Fall 2009, s. 35. 52

Braima, M. E., “A Qur’anic Model for a Universal Economic Theory”, JKAU: Islamic Econ., Vol. 3,

(1411 A.H./1991 A.D.), s. 5. 53

Goldstein, S.E., “ Judaism and the Industrial Crisis”, Annals of the American Academy of Political and Social Science, 1 September 1922, s.88. https://archive.org/details/jstor-1014958 54

Mackay, a.g.e., s.79.

Page 26: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

13

oluşuna mana ve değer vermektedir.55

Yeryüzünde insanın halifelik görevi vardır.

Kullanıma verilen kaynaklar birer sorumluluktur.56

Musevilik’te hayatın hedefi Tanrı’nın buyruklarına uymaktır. Tanrı’dan ayrı

olarak dünyevi mutluluk kabul edilmemekte, dünyevi mülkü elde etme amacıyla elde

etmeye gayret göstermek budalalık olarak nitelendirilmektedir. Tanrı’nın isteğini yerine

getirmek için sahip olunan mülkler bu hedef için araç olarak kullanılmalıdır.57 Materyal

mallar yalnızca, Hıristiyan teolojisine göre gaye olan, Allah yolunda ve cemaat içinde

yaşam için kullanıldığında yararlıdır. Maddeler ihtiyaçları karşılamak ve Allah’a

şükretmek içindir. Materyal mallar mutlak amaç olursa saplantı haline gelmiş olur.

İnsanlar birbirlerine mülkiyet transfer etsinler diye yaratılmamışlardır; yaratılış bir

armağandır ve ancak bir bağ iledir.58 İslam iktisadı insanı kâmil bir varlık derecesine

yükseltirken maddeyi, hükmedilen bir unsur olarak görüp onu yönetir. Ancak

materyalist sistemler maddenin topluma hükmeden yegâne faktör olduğunu iddia

etmişlerdir Bireyin yaşamının ihtiraslarına bağlı olmaması ve bunların uşağı olmaması

gerekmektedir.59 Samimi Müslümanlar için, insanın hedefi Allah’a hizmet etmektir.

Materyal malların elde ediniminin amaç değil araç olduğu unutulmamalıdır.60

İktisat Teorisinin bakış açısının insanın varoluş biçimini şekillendirdiği

söylenmektedir.61

Bu çalışmanın bütünlüğünün içerdiği manaya bakıldığında bu görüşe

katılınmadığı ortaya çıkacaktır. Çünkü insanın varoluşa bakış açısı tercihlerini ve

davranışlarını belirlemekte; böylelikle iktisadi davranış ve faaliyetler de

55

Chapra, M.U., Islam and Economic Development,The International Institute of Islamic Thought and

Islamic Research Institute,Islamization of Knowledge-14,Islamic Resarch Institute Press, Pakistan, 1993,

s. 5. 56

Mannan, M.A., “İslamda Sermaye Teorisi ve Faizsiz Bir Ekonomi Olanağı”, Ekonomislam, The

Group of Islamic Economy, 27 Mart 2010, s.1. http://islamekonomisi.org/islamda-sermaye-teorisi-ve-faizsiz-bir-ekonomi-olanagi/ (islam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

57 Sombart, W., Kapitalizm ve Yahudiler, Çev. Sabri Gürses, İleri Yayınları, 2. Baskı, Mayıs 2005,

s.169,198.

58 Yuengert, a.g.m., s. 32-36.

59 Cemal, M.A., İslam İktisadının Üstünlüğü, Hilal Yayınları: 76, Mütercim: Ali Rıza Temel, İstanbul,

1971, s. 16.

60 Wilson, R. “Islamic Economics and Finance”, World Economics, Vol.9, No.1, January-March 2008,

s. 180. http://www.relooney.info/00_New_2168.pdf

61 İktisatta Yeni Yaklaşımlar, Der: Ercan Eren-Metin Sarfati, İletişim Yayınları 1685, Araştırma-

İnceleme Dizisi 279, İstanbul, 2011, s.9.

Page 27: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

14

belirlenmektedir. Bu davranış ve faaliyetlerin biçimi dünya görüşünü yansıtmaktadır.

Bir teori insanın varoluş biçimini şekillendiremez. Teoriler insanların kabulleri,

inançları ve dünya görüşüne bağımlıdır. Bu söylemin bu şekilde ifade edilmesinin

sebebi çalışmanın Sonuç bölümünde açıklanmıştır.

İktisat biliminin evrenselliği, teorisinin, gerçeklere daha iyi açıklık getiren bir

yenisi bulunmadıkça kabul görmesine bağlıdır. Bir teori, gerçekleri yansıtan

varsayımları ve içsel bütünlüğünde tutarsızlık olmayan yapısı ile, zaman ve mekandan

bağımsız olduğu için, evrensel sayılabilir.62

Geleneksel iktisat teorisi düşünürlerine

göre, uygulanan yöntemin inanç sistemlerinden bağımsız olması doğa bilimleri gibi

evrensel geçerliliği olmasına ön koşul olarak benimsenmiştir. Hâlbuki bir teorinin inanç

sistemlerinden bağımsız olması, onun evrensel olarak geçerli olduğunu göstermez.

İnanç sistemi evrensel ilkelerden oluşuyorsa, teorinin bu sisteme bağlılığı derecesinde

evrenselliğinden söz etmek pekâlâ mümkündür. Bununla birlikte, bir insanı ya da insan

topluluğunu, benimsediği inanç sisteminden ayrıştırmak olanaksız olduğu için, iktisadi

davranışlarını açıklayacak teoriyi de söz konusu topluluğun inanç sisteminden bağımsız

olarak oluşturmak son derece anlamsız olacaktır. Deneylerle inanç sistemi test

edilemeyeceği için, Geleneksel İktisadın zihniyet esaslarına göre, iktisadi insan, yani

homo economicus, inanç sisteminden arındırılmış bir pozitivist olarak, çıkar

azamileştiricisi ve aynı zamanda duyguları ve somut tercihleri matematiksel olarak

ifade edilebilecek derecede hiperrasyonel (ve zamanla evrim geçirerek şuur

kazanabilmiş, sosyalliği öğrenebilmiş bir hayvan türü) ve davranışları test edilebilir bir

varlık olarak varsayılmıştır denilebilir. Bu varsayım, belirli bir zihniyet esasına bağlı

olarak bencil bir rasyonellik ve “Batı zihniyetine bağımlı sorunlu gelişmişlik” için ilk

adım gibi görünmektedir.

Eski Yunan ve Eski Roma’da “kendilerinden olmayanlara barbar denmesi” gibi

Batı zihniyeti kendisine dâhil olmayanlar için az gelişmiş ifadesini kullanmaktadır.

Kalkınma ile ilerlemek isteyen “az gelişmiş” ülkelerde “ihtiyaçlar sun’î olarak

artırılmakta” ancak üretim kapasiteleri bu artışa yetmemektedir. Sanayileşerek dünya

hâkimiyetini sağlamış olan Batı, sömürgeleştirme aktivitelerini medenileştirme olarak

62

Kazgan, a.g.e., s.399.

Page 28: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

15

değerlendirmektedir.63 Ancak “gelişmekte olan ülkeler” kadar zengin kapitalist ve

sosyalist ülkeler de, seküler Aydınlanma dünya görüşüne dayalı stratejiler marifetindeki

verimlilik ve hakkaniyet hedeflerini eş zamanlı olarak kavramakta kabiliyet

gösterememişlerdir.64 Şunu da belirtmek gerekir ki, Müslüman ülkelerin baskın

ideolojisi İslam değil, feodalite, kapitalizm ve sosyalizm karmasından oluşmuş bir

sekülarizm halindedir. İslami iktisadi sistem Müslüman Dünyasının her hangi bir

kısmında hüküm sürmemektedir. Müslüman ülkeler iktisadi sorunlarını hâkim

sistemlerin seküler perspektiflerinin geliştirdiği politikalar ile çözmeye çalışmaktadır.65

Geleneksel iktisat literatürüne çıkarılan her yeni doktrin, farklı felsefeden

kaynak bulmuş gibi gözükmesine karşılık hepsi aynı zihniyetten doğmaktadır. Atılgan,

servet edinmiş olanlar ile yalnızca emek sahibi olanlar arasındaki rekabeti görebilmek

için insanın adının Karl Marx olmasının gerekmediğini ifade etmiştir.66

.Ancak sosyal

Darwinizm ya da dialektiğe dayanan kapitalist ve sosyalist dünya görüşleri insana

gereken değeri vermemektedir. Bu sistemler insan kardeşliğine, sosyo-ekonomik

adalete önem vermemektedir. Yalnızca “güçlü olanın hayatta kalması”, “sınıf

mücadelesi”, “maksimum tatmin”, “hayatın materyal koşulları” konularında abartılmış

vurguları vardır. İnsanı toplumun menfaati için çalışmasına gayret ettirecek bir düşünce

yapıları ve sistemleri yoktur.67

Kâinatı, Euclide esaslarına göre şifreleyen, Yaratıcı ve

insan arasındaki ilişkiyi “hiyerarşik” boyuttan “yatay”a indirgeyen kabulde, Eski

Yunan düşüncesinin materyalist realite algısı ve matematiksel indirgemeci nedensellik

baskındır.68

İnsan dünyaya maksimum haz elde etmeye gelmemiştir. İnsan bir makine ya da,

bir hayvanın doğal seleksiyon sonucu hayatta kalan ve birdenbire şuur kazanan bir türü

olmadığı için, tercih yaparken Ahirette göreceği karşılığı da unutmamalıdır. Çalışmada,

63

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 160,162.

64 Chapra, M., U., “Islam and the Economic Challenge”, The Islamic Foundation and The International

Institute of Islamic Thought, Islam and the Economic Challenge (Islamic Economics Series; No.17) I.

Title 11. Series' 330.12., s. 199.

65Chapra, a.g.m.,, s. 9.

66 Atılgan, A., İslam’ın Ekonomik Politikaları, Akademik Araştırmalar Serisi-2, İstanbul, Eylül 1996,

s.14 67

Chapra, M.U., “Islam and the Economic Challenge”, s. 200. 68

Arslan, M., “İktisadi Okulların Felsefi Kökenleri ve Çoğulculuk”, İktisadı Felsefeyle Düşünmek, Der.

Ozan İşler-Feridun Yılmaz, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011, s. 63-64,66.

Page 29: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

16

aldatıcı ve geçici dünyevi yani fânî faydalar (ve /veya zararlar) getiren seçeneklerin

tercihi -eğer Semavi dinler dairesinde uygun kabul edilmiyorsa-rasyonel bir davranış

olmadığına dair açıklama yapılmıştır. Üç dine göre insan, (iktisadi) tercih yaparken

dünyevi menfaati ile, tercihinin Ahiret’teki karşılığı arasındaki fırsat maliyetlerini

inceler. Bu nedenle iktisadi boyutta insanın rasyonelliği bu perspektif ile

değerlendirilmelidir.

Çalışmada, Ortadoğu dinlerinin- Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam- “iktisadi

insan” görüşü incelenmiş ve Geleneksel iktisat teorisinin kabul ettiği homo economicus

aksiyomlarının-tam bilgiye sahip olma, seçicilik (ve optimize edicilik), tercihlerde

tutarlılık, tatminsizlik ya da doyumsuzluk, bencillik ve rasyonellik- yanlışlığını ve

geçersizliğini ortaya koyan iktisadi öğretilerinin temelleri topluca açıklanmaya gayret

edilmiştir. Homo economicus varsayımının kendi içindeki çelişkili ifadelerine dayalı

eleştirel analiz Geleneksel İktisat Teorisi çerçevesinde topluca yapılmış, ayrıca

Ortadoğu dinlerine göre hem ayrı ayrı hem de bir bütün olarak gerçekleştirilmiştir. Üç

Semavi dinin “insan-ı kâmil” için vurguladıkları özellikler içinde iktisadi davranışlar ile

ilgili olan bölümler analiz edilmiştir. Geleneksel iktisadi zihniyetin tarif ettiği homo

economicus karakteristikleri sırasıyla Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam perspektifiyle

analiz edilmiştir. İslam dininin son din olması itibariyle, İslami iktisadi doktrine göre

insan, diğer dinler açısından yapılan analize göreli olarak daha ayrıntılı ele alınmıştır.

Homo economicus’un literatürde sayılan aksiyomlarının-özellikle “doyumsuzluk-

açgözlülük” ve “kendi menfaatinin azamiyesi peşinde olma-bencillik” meselelerinin- üç

Semavi dinin öğretileri ile ve dayandıkları esaslar ile ters düştüğü, üç Semavi dinin

“insan-ı kâmilin iktisadi motivasyonu ve davranışları” üzerine öğütlediklerinin

aktarılmasına gayret gösterilmiştir. Analizde Kutsal Kitaplardaki ayetlerden, dinsel

iktisadi düşünce literatüründen, tefsirlerden ve Hadislerden yararlanılmıştır.

Page 30: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

17

BİRİNCİ BÖLÜM

1. Geleneksel İktisadi Doktrinlerin Zihniyet Esaslarının Tarihsel Sürecine Toplu

Bakış

1.1. Eski Yunan ve Eski Roma Medeniyetleri Hâkimiyetinde Gelişen Düşünce

Akımları

1.1.1. İyonya, Girit, Helenistik dönem ve Eski Yunan Medeniyetinin

İktisadi Zihniyete Etkisi

İlk çağlarda Ege Bölgesi, yüksek dağlar ile çevrili olması nedeniyle bölünmüş

topluluklardan oluşan, topraklarının %20’ sinin ekilebilir olduğu ve üretimleriyle

ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan küçük siteler halinde olmuştur.69

MÖ 2000’den

itibaren Tuna bölgelerinden gelen göçmenler Ege kıyılarına ulaşmışlar ve Akhalar adını

almışlardır. Göç hareketleri sonucu diğer Yunanlılar, İyonyalılar ve Aiolisliler Akhalara

katılmış ve Miken dünyası böylece oluşmuştur. MÖ 2000’den sonra Egenin en parlak

merkezi Girit olmuştur. MÖ 17.yy ile 14.yy arasında Girit’te şehir krallıkları kurulmuş,

denizcilikte ustalaşmış olan Giritliler Doğu ülkeleriyle ticaret ilişkileri geliştirmişlerdir.

MÖ 13.yyda Yunanlılar, kendilerine yabancı bir çevre olan Anadolu kıyılarına gelerek

ilk siteleri kurmuşlardır. Polis adı verilen siteler daha sonra adalarda ve Yunan

anakarasında yaygınlaşmıştır. Bu yeni siyasal oluşum 15 yüzyıl boyunca devam etmiş,

Atina adı hem siteyi hem de Akropolisin etrafındaki kentleri ifade etmiştir. Yunan

siteleri Hellenizmi Akdeniz’in büyük kısmına yaymıştır. MÖ 13-12. yüzyılları arasında

Dor istilalarıyla gerileme dönemine giren Yunan uygarlığında Doğu ile Egeyi birleştiren

ticari ilişkiler kesilmiş, Yunanlıların “kendine özgü niteliklerinin” teşekkülünü yaşayan

bir zamana geçilmiştir.70

Eski Yunan âlemi, özerk site devletleri halinde Akdeniz’in çeşitli bölgelerinde,

“Anadolu kıyısından Marmara ve Karadeniz’e taşmış”, Yunanistan yarımadası, Sicilya

ve Kıbrıs adalarına gelmiş ve İtalya’nın güneyine koloniler olarak yerleşmiştir. Bu

bölgelerde karşılıklı birliklerle birlikte iç savaşlar yaşanmış, ekonomik yaşamın

69

Zeytinoğlu, E., İktisat Tarihi, Süryay Sürekli Yayınlar, İstanbul-1993, s. 32-33. 70

Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, İnsan ve Tarih, s.48-50.

Page 31: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

18

gelişmesiyle deniz ticareti önem kazanmıştır. Böylelikle siteler arası ekonomik,

toplumsal ve manevi ilişkiler hareketlenmiştir.71

Topraklarının az bir bölümünün ekilebilir olması sebebiyle Ege bölgesi sakinleri

diğer ülkelerle zorunlu ve sürekli olarak ilişki içinde olmuşlar, “deniz ticareti”,

“sömürgecilik” ve “ulaşım” faaliyetleriyle meşgul olmuşlardır. Gemiciler ve tüccarlar

büyük servet sahibi olmuştur. İsparta sitesi hariç, Yunanlılar iktisadi faaliyeti

medeniyetlerinin sürekliliği için tek yol olarak görmüştür. İsparta sitesi ise askeri

üstünlüğü daha fazla önemsemiştir.72

M.Ö. 6.yüzyılda, çeşitli medeniyetlerin kesişme noktasında olan Batı Anadolu

sahillerindeki İyonya’da, adalar ve küçük körfezler ülkesi olması sebebiyle, farklı

siyasal sistemler oluşmuştur. İyonya’da kâinatın bir iç düzene sahip olması sebebiyle

bilinemez olmadığına dair düşünceler ortaya çıkmıştır. 73

Büyük İskender’in hâkimiyeti altında, imparatorluk içinde medeniyetlerin

kaynaşması sağlanmıştır. Büyük İskender’den sonra imparatorluk, Selefki, Lagos ve

Antigonos Hanedanlarını kuran komutanlar arasında paylaşılmıştır. Ancak, etkinlik

merkezleri Doğuya kaydığı ve büyük deniz yolları Korinthos’tan ya da Atina’dan atık

geçemediği için, sitelerde siyasal hâkimiyet ve iktisadi faaliyetler zayıflamıştır. Bu

krallıklarda halk, vergi ve angaryaya bağlı köylü kesiminden oluşmuştur. Selefkiler

siteler ağı desteğiyle göreli olarak daha başarılı olmuşlardır. Bazılarında yüz binlerce

insanın yaşadığı, geniş yolları, kanalizasyon şebekeleri, büyük su kanallarıyla büyük

metropoller oluşmuştur. Selefki krallığı, Batıda MÖ 300’de Antiokheia (Antakya),

Doğuda 312’de Seleukeia olmak üzere iki büyük kent kurmuştur. Attaloslar içinde

çeşitli yapıların ve İskenderiye Kitaplığı ile kıyaslanabilecek 200.000 cilte sahip

kitaplığın olduğu başkentleri Pergamon’u (Bergama) kurmuşlardır.74

Ortadoğu’nun Fenike alfabesi Grek diline uygulanarak ve okuma-yazma

yaygınlaşmıştır. Zamanla Grek medeniyetinin siyasal ve toplumsal yapısı, daha eski

Ortadoğu medeniyetlerinin kalıpları içine girerken, Grek kültürünün belirgin özellikleri

71

Yalçın, a.g.e., s.34. 72

Zeytinoğlu, İktisat Tarihi, s. 32-33. 73

Sander, O. Siyasi Tarih İlk Çağlardan 1918’e, İmge Kitabevi Yayınları, 11. Baskı, Şubat 2003, s.38. 74

Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, İnsan ve Tarih, s.53.

Page 32: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

19

gevşemiş ve Doğu’nun düşünce ve davranışlarını içermiştir. Bu döneme “Helenistik

dönem” adı verilmiştir. Makedonyalı Büyük İskender’in fetihleriyle sürekli genişleyen

“Helen” dünyası ile Greklerde, şehir devletlerinden çok geniş bir “kozmopolis”in bilinci

oluşmuştur. İskender’in kurmuş olduğu imparatorluk kısa bir süre içinde dağılmış

olmasına rağmen, küreselleşmeye başlayan dünyanın ilk habercisi olmuştur.75

M.Ö. 1000-700 yılları arasındaki dönemde, aristokrasi ortaya çıkmış, şehir

devletleri kurulmuş ve aristokrasi kralları devirerek siyasi iktidarı eline geçirmiştir. Bu

dönemin ilk yüzyıllarında toprak üzerinde mülkiyet kolektiftir. Daha sonraları özel

mülkiyetin ortaya çıkmasıyla beraber toprak, miras yoluyla bölünerek küçülmüş;

bununla birlikte evlenme, satın alma, borçlanma gibi sebeplerle toplanarak özel mülk

olarak gelişme göstermiştir. Hava koşullarına bağlı olarak bazı yıllarda kötü ürün

alınması ve salgın hastalıklar ve savaş nedenleriyle bazı kesimlerin toprak payı artmış,

ancak, halkın büyük oranı fakirleşmiştir. Bu durum, ekonomik koşulları kötüleşen

kesimin bağımsızlıklarını koruma imkânlarının da azalmasıyla beraber, büyük toprak

sahiplerinin korumalarına sığınmalarına yol açmıştır.76

Toprakların büyük bir kısmının aristokratların elinde olması ile toprak

dağılımındaki adaletsizlik sıkıntı yaratmıştır. Böylelikle Yunanlılar yeni kıyılarda

toprak aramaya başlamışlardır.750’ye doğru Napoli’nin kuzeybatısında, Cumae’de ilk

kolonilerini oluşturmuşlardır. Güney İtalya ve Sicilya kıyılarında da koloniler

kurulmasıyla birlikte Büyük Yunan dünyası oluşmuştur. Pers istilasıyla mücadele eden

Yunan siteleri üç yüzyıl boyunca Büyük Yunan dünyasının hâkimiyeti için

savaşmışlardır.77

Şehir devletlerinin ortaya çıkmasıyla, iktisadi, siyasi ve toplumsal vazifelerde

çeşitlilik ve zorluklar meydana gelmiştir. Krala yardımcılar alma zorunluluğu ortaya

çıkmıştır. Böylece, siyasi iktidar aristokrasinin eline geçmiştir. Hem siyasi hem iktisadi

güç sahibi aristokrasi ve topraksız ya da az toprak sahibi yoksullar olmak üzere toplum

sınıflaşmış ve ikiye ayrılmıştır. Önceleri, tarım ve hayvancılık iktisadi faaliyetlerin

büyük oranına sahipken, ticaretin payı yok denecek kadar az olmuştur. Ancak, zamanla

iş bölümü artmış ve çeşitli zanaatlar ortaya çıkmıştır. Böylece, iç ve dış ticaret

75

Sander, a.g.e.,s. 38,41,42. 76

Selik, s.9-10. 77

Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, İnsan ve Tarih, s.50-51.

Page 33: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

20

gelişmiştir. Deniz taşımacılığındaki gelişmelerin neticesinde, Akdeniz’de daha önceleri

Fenikelilerin tekelini aldığı ekonomik üstünlük Yunanlılara geçmiştir.78

Yunan

dünyasındaki şehirleşmenin hızlanması insan ilişkilerine yeni düzenlemeler getirmiştir.

Yeni ticari ve iktisadi ilişkiler yeni ihtiyaçları beraberinde getirmiştir.79

Paranın kullanılmaya başlanmasıyla; ticaret hız kazanmış, pazarlar çoğalmış ve

Yunanlılarda endüstri üretimi artmıştır. Önceleri sadece iç talebi karşılamaya çalışan

küçük işyerleri zamanla büyük sanayi kuruluşları haline gelmiştir. Ancak, ihtiyaç

duyulan işgücü, ülke içinden sağlanamamış, dışarıdan köle getirerek bu emek ihtiyacı

kolay ve ucuz yoldan karşılanmıştır. Para ekonomisi ve köleliğin işgücüne katılımı 7.

yüzyıldaki en önemli gelişmelerden biri olmuştur. Paranın üretim için daha geniş çapta

piyasa için yapılmasıyla beraber, önceleri kapalı aile ekonomisinin yerini artık açık para

ekonomisi almıştır.80

İşletilen toprağın kirasını ödemek zorunda olanlar, geçim ve üretim için gerekli

parayı elde edememeleri durumunda yüksek faizle borçlanmışlardır. Bu durum küçük

üretici ile büyük toprak sahibi aristokrasi arasında yer alan bir burjuva sınıfı ortaya

çıkartmıştır. 7. yüzyılda, Atina halkı, köleler dışında, büyük toprak sahibi aristokrasi,

Atina’da oturan tüccar ve sanayiciler ve küçük toprak sahibi köylülerden oluşmak üzere

üç sınıfa ayrılmıştır. Burjuva sınıfı, denetimleri altındaki gemici, küçük esnaf, zanaatkâr

ve işçi sınıflarından oluşan bir kitleyle köylülerin de desteğini alarak aristokrasiye karşı

bir cephe oluşturmuşlardır. Böylelikle, aristokrasi ile şehirli yeni zenginler arasında bir

iktidar çatışması başlamıştır.81

Aristokratların, kendilerine karşı yoksul halkı arkasına alacak bir tiran çıkmasına

karşı duydukları korku, onları köylülerle uzlaşmaya ve bazı reformların yapılmasına

razı olmaya itmiştir. Bunun için, görevlendirdikleri Drakon, aristokratların can ve mal

güvenliklerini sağlamlaştırmakla sınırlı bazı yasalar çıkartmıştır. Daha sonraları, reform

için Solon görevlendirilmiştir. Solon, borç altındaki köylünün durumu için

düzenlemeler yapmış, borca karşılık olarak insanların rehin gösterilmesi yönteminin

ortadan kalkmasını sağlamıştır. Yeni bir anayasa yapan Solon, halkı soylarının asaletine

78

Selik, a.g.e. s.10-11. 79

Yalçın, a.g.e., s.30. 80

Selik, a.g.e., s.12-13-14. 81

Selik, a.g.e. s.14-15.

Page 34: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

21

göre değil, ancak, varlıklarına ve gelirlerine göre dört sınıfa ayırmıştır. Siyasal haklar ve

askerlik vazifeleri bu sınıflamaya bağlanmıştır. Solon’dan sonra görev alan

Peisistratos’un tiranlık dönemi sonraki kuşaklar tarafından “köylünün altın devri olarak”

görülmüştür. Peisistratos, Atina ticaretinin gelişmesini sağlamış ve onun iktidarı

sürecinde Atina dönemin en büyük sanayi merkezlerinden biri olmuştur. M.Ö. 508-507

yıllarında, Kleistenes halka daha ileri haklar tanıyan reformlar yaparak, demokrasiye

daha yakın olunmasını sağlamıştır.82

5. yüzyıl, Atina ve Yunan iktisadi tarihinin en parlak dönemi olmuştur. Ancak,

kazanılan zaferlerle birlikte birçok ülkeyi kendi yönetimine alarak birleştirme gayesiyle

gelen egemenlik hırsı sonucu zenginlik kaynakları tükenmiştir. Bu dönemde başlayıp, 4.

yüzyıla kadar devam eden birçok iç ve dış savaş nedeniyle ekonomi sarsılmış, siyasi

huzursuzluklar ortaya çıkmış ve M.Ö. 338’de Makedonya Krallığı’nın hegemonyası

altında Yunanistan’ın bağımsızlığı sona ermiştir.83

MÖ 4.yüzyıl Eski Yunan için bunalım devri olmuştur. Köylüler ile zenginler

arasında iç savaşlar, Sparta ile Atina arasında çatışma ve Thebai’nin Eski Yunan’a

egemenlik iddiası bunalımı pekiştirmiştir.336-323 arası Büyük İskender’den sonra

Yunan Dünyası İndus’a kadar yayılmış ve Eski Yunan’ın siyasi rolü son bulmuştur.84

Eski Yunan uygarlığında nüfus ve dolayısıyla ihtiyaçların sınırlı olması

nedeniyle, ekonomi ayrı bir bilim dalı olarak görülmemiş, iktisadi faaliyetler adi

aktivitelerden sayılmıştır. Devletle ilgili konular ekonomiden daha fazla ilgi görmüştür.

Devletin bireyden üstün tutulması, toprak dağıtımında da olmak üzere eşitlik fikri

üzerinde durulması, servetin hor görülmesi ve toprakların verimsizliği ile maliyetlerin

yüksek olması dolayısıyla statik bir nüfus görüşünün hâkim olması nedenleriyle felsefe

üstün tutulmuş ve iktisadi düşüncenin gelişimini engellemiştir.85

Eski Yunan iktisadi doktrinlerinde en etkili olanlar Eflatun, Aristo, Stoacılar ve

Epikürcülerdir. Eflatun ve Aristo’nun iktisadi aktiviteleri ve işlevleri inceleme

metotları, ağırlıklı olarak, gelişmekte olan bir aristokrasinin davranışı ve tarıma önem

veren görüşlerini yansıtır. Stoacıların ve Epikürcülerin ise, kamusal hayattan uzak

82

Selik, a.g.e., s.16-20. 83

Selik, a.g.e. s.20-21. 84

Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, İnsan ve Tarih, s.52. 85

Özgüven, A., İktisadi Düşünceler-Doktrinler ve Teoriler , Filiz Kitabevi, İstanbul, 1992, s.11.

Page 35: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

22

durmayı tavsiye eden bir bireyci tutumları vardır. Eski Roma ve sonraları Rönesans

dönemlerinde entelektüel düşünce üzerinde etkileri olmuştur. 86

Ekonomideki sarsılmalar ve siyasi huzursuzluklar, düşünürleri bu konularda

çareler aramaya sevk etmiştir. Eflatun –Platon, içinde yaşadığı Yunan toplumunun,

huzur ve mutluluktan uzak olması sebebiyle, bunlara ulaşabilecekleri bir düzen

hakkında düşünmüştür. Eflatun’a göre toplumun kuruluşu, çok çeşitli ihtiyaçların

olması ve bunların karşılanabilmesinin insanların topluluk halinde yaşayıp birlikte

gayret göstermelerinin imkanatına bağlıdır. Bu sebeple toplum işbölümüne dayalı

kurulmalıdır. Kendi eseri olan Devlet’te insanların yaradılıştan birbirine benzemediğini

ve farklı işlere yatkın olduklarını belirtmiştir. Her insanın yaradılışına en uygun işi

yapmasının kendisi ve başkaları için en uygun davranış olacağını söylemiş ve meslek

tercihinde toplumun söz hakkına sahip olması gerektiğini eklemiştir. Zenginliğin ve

yoksulluğun insanı olabileceğinden başka hale getiren, kötüleştiren durumlar olduğunu

söylemiş, birinin insanı “keyfe, tembelliğe, değişme arzusuna” yönelttiğini, öbürünün

insanı “küçülttüğünü, işini aksattığını” ilave etmiştir. Düzeni oluşturulmuş bir toplumda

zenginliğin ve fakirliğin bulunmaması gerektiğini, bunların mutlu ve huzurlu bir yaşamı

engellediğini, insan için “bilgeliğin, yiğitliğin, doğruluğun ve ölçülülüğün en büyük dört

erdem olduğunu” söylemiştir. Eflatun’a göre, bireysel ve toplumsal yaşam için sistemde

ölçülülük esastır. Ülke ile dış dünya ilişkileri minimum olmalı; ülke içinde üretimi

olmayan şeyler dışarıdan alınmalıdır. Üretim ithalatı ödemelerine kâfi gelecek kadar

fazla vermeli, zenginlik artmamalı; sadece yoksullaşma engellenmelidir. “Mal para ile,

para mal ile” değiştirilmeli, kredi verilmemelidir.87

Eflatun’un talebesi ve ilk eleştiricisi olan Aristoteles, (M.Ö. 384-322), eseri

Politika’da, iktisadi ve toplumsal sorunlarla ilgili düşünceleri ve doktrinleri anlatmıştır.

Nikomakhos’a Ahlak adlı eserinde ise ahlaki meselelere değinmiştir. Aristoteles’in

fikirleri Ortaçağ’da, Musevilik ve Hıristiyanlık’ın yanısıra, iktisadi düşünceye büyük

kaynak teşkil etmiştir. İnsanlar arasında fark olduğunu ileri süren Aristo’ya göre,

iktisadi faaliyet aileden başlar; bireysel ihtiyaçlar aile içinde karşılanır. Ev yönetimi

sanatı ya da en yönetimi bilimi-oikonomia- ile genel olarak ihtiyaçlar karşılanır. Ayrıca,

86

Selik, a.g.e.,,s.7-8. 87

Selik, a.g.e., s.21-23, 24 ,28.

Page 36: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

23

doğal olan ve doğal olmayan diye ikiye ayırmış olduğu edinme-elde etme- sanatından

söz etmiştir. İnsan ihtiyaçları ve bunları karşılamak için gerekli servet için sınırsız

olmadıklarını, her bir sanatın araçlarının, sayı ve büyüklük bakımından daima sınırlı

olmasıyla açıklamıştır. Zenginliğin bir aile içinde veya devlette kullanılan araçların

sayısı olarak tanımlanabileceğini söylemiştir. İktisadi faaliyetlerde, en doğal

olmalarından dolayı tarım ve hayvancılığı en üstün kabul etmiştir. Daha sonra

zanaatların geldiğini, zanaatlardan sonra “kötü, katlanılması gereken bir fenalık” diye

tanımladığı ticaretin geldiğini ileri sürmüştür. Para ticaretini-faizciliği- en kötü olarak

kabul edip, Selik’in deyişiyle “yerin dibine batırmıştır”. Aşırı mal zenginliğine

düşkünlüğü kınamış, ancak; mülkiyet kurumunu yararlı görmüştür. Mülkiyetin belirli

bir manada ortak, genel kural olarak özel olması gerektiğini; çünkü insana “bir şeyin

kendisine ait olduğunu bilmesinin ona “çok büyük bir zevk”” verdiğini ifade etmiştir.

En tatlı zevkin insanın “dostlarına ikram ve hizmette bulunmak” olduğunu ve böyle bir

zevkin ancak özel mülkiyeti olan birinin tatmasının mümkün olduğunu söylemiştir.

Kişisel menfaati yoksa insanın gayretini esirgeyeceğini ya da eserinden kendisi kadar

çalışmayanların faydalanmasını istemeyeceğini; kişisel menfaat dürtüsü olmadan

insandan maksimum verim beklenemeyeceğini ve kişisel menfaatin ve buna bağlı

olarak özel mülkiyet isteğinin insanın kendini sevme hissinden ayrı düşünülemeyeceğini

söyleyerek mülkiyet hakkında üç ilke ileri sürmüştür. Ortak menfaatlere pek fazla

kimsenin ilgi göstermediğini her bireyin kendi menfaatini kolladığını ileri sürerek,

mülkiyet ortak olduğunda, her ferdin bir işi diğerinin yapmasını bekleyeceğini;

böylelikle, işin yapılmayacağını ya da eksik yapılmış olacağını, netice olarak herkesin

zarar göreceğini anlatmıştır. Aristo, Ahlak isimli eserinde “karşılıklılık ve adalet

prensipleri” üzerinde durarak değişim ile ilgili anlatım yapmıştır. Tüm malların “aynı

bir şeyle ölçülmeleri” gerektiğini ve bunun talep olduğunu söylemiştir. 88

Stoacılık ve Epikürcülük akımları, eski Yunan iktisadi doktrinlerini dolaylı

olarak etkilemişlerdir. Kyniklerin erdem öğretisi Stoacılıkta, Kyrene Okulu’nun haz

öğretisi Epikürcülükte gelişmiş olarak meydana gelmiştir. Kynikler, “erdem”i her

şeyden üstün ve değerli kabul etmiş; insanın bütün ihtiyaç ve eğilimlerden sıyrılıp

erdem sahibi olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu okulun kurucusu Antistenes,

88

Selik, a.g.e., s. 29-31, 32-34, 35, 36, 37.

Page 37: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

24

insanların alçak gönüllü olmasını, onların sade ve “hatta iptidai” bir yaşamı tercih

etmelerini tavsiye etmiş, toplumsal sınıfların bir anlam teşkil etmediğini ifade etmiştir.

Kyrene Okulu, “hazcılık-hedonizm” diye tanınan, mutlu yaşamın minimum acı

maksimum haz duymak demek olduğunu ileri sürmüştür. Bu okula göre, hazzı elde

etmek için bir başka deyişle “erdemli, mutlu ve ahlaklı bir yaşam için”, bilgiye

ulaşmalıdır. İnsanın hezeyanlardan, korkulardan, batıl inançlardan bilgi sayesinde

kurtulabileceğini, “insanın en şiddetli hazları duymaya çalışması” gerektiğini iddia

etmişlerdir. Bu okulun kurucusu olan Aristippos, mutlu bir yaşamın, hazzı maksimum,

acısı minimum olan bir hayat olduğunu iddia etmiştir. Bu hazlara akıl ile hâkim olmak

gerektiğini, bunların insana hâkim olmasına izin vermemesi gerektiğini söylemiştir.

Bunun için insanın ihtiyaçlarını mümkün mertebede azaltmasını ve kanaatkâr olmaya

gayret etmesini tavsiye etmiştir.89

“Maksimum haz, minimum acı için tercih yaparken kanaatkâr olmak ve

mümkün mertebede ihtiyaçları azaltmak” kendi içinde son derece ironik biçimde çelişki

teşkil eden bir iddiadır. Çünkü azami mertebede haz almak için insan “çoğu aza tercih

etmeli”, asgari acı için insan- belirli bir mantık silsilesiyle- “yetinmelidir”. Maksimum

haz ve minimum acı için yapılan tercihlerle dolu bir yaşamda insanın karakteristiği

“acıları minimuma indirgemek için elindekiyle yetinme halinde iken doyumsuz biçimde

hazzının maksimizasyonu peşinde koşan” bir durumdadır. Bu hayat görüşü kendi içinde

çelişki teşkil eden bir iddiaya sahiptir. Ayrıca böyle bir karakteristik “kanaatkâr” yapı

ile ters düşmektedir. Bir başka deyişle maksimum haz almak amacında olan bir kimse

kanaatkâr değildir ya da ihtiyaçlarını asgariye indirme gayesi yoktur, olamaz. Homo

economicus bu görüşten türemiştir. Geleneksel İktisadi zihniyet ağırlıklı olarak insanı

bu açıdan ele almıştır.

M.Ö. 300 yıllarında başladığı kabul edilen90

Stoacılık akımının (Stoisyen

düşünce) kurucusu Kıbrıslı Zenon’a göre, dünyaya bağlı olmamak erdemli yaşamın

esasıdır. Ona göre tüm tutku ve hisler insanın aklının iyi işlemesini engellediği için

zararlıdır. İnsanın bağımsızlığa ve mutluluğa erişmesini sağlayan “duygusuzluk haline

89

Selik, a.ge., s.39-41. 90

Karagöz,H., “Stoisyen Düşüncenin Roma Hukukuna Etkisi”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, Romalılar

II, yıl:11, sayı:50, Ağustos, Eylül, Ekim 2009, s.103.

Page 38: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

25

girmektir”. Bu akıma göre insan sadece akıl gücüne dayanarak, kendine güvenerek yani

kâinatın kanunlarına, doğaya göre yaşamalı, devlete ya da Tanrı’ya bağlı olmamalıdır.

Yani insan tam manasıyla özgürlüğü yaşamaktan tat almak için aklını kullanarak, dış

varlıklara bağlanmamalıdır. İktisadi doktrinlerde “doğal yasalar” kavramını ilk kez

ortaya atan Stoacılık’ın bu ahlak öğretisi, M.S.5. yüzyıla kadar özellikle Roma’da etkin

olmuştur.91

Stoisyen düşünceye göre kâinatı oluşturan bir madde, ruh ile vücut bulur. Bu

düşünce akımında kâinatın Tanrısal olarak nitelenmiş olaylardan oluştuğu kabul edilir.

Bir aklın her şeyi kapsayarak tüm kâinatı yönlendirdiğini, insan aklının bu Tanrısal

aklın parçası olduğunu ve kâinatı anlayabileceğini iddia eden Stoisyen düşünce,

Tanrısal aklın bulunmasının tabiata uygun yaşamakla olanaklı hale gelebileceğini ifade

etmiştir.92

Stoacılık karşıtı olan Epikürcülük akımının kurucusu Epikuros’a göre, erdemli

ve mutlu bir yaşamın sağlanabilmesi için “dünyadan eletek çekilmesi”, boş inançlardan

kurtulunması ve yaşamdan tat alınması gereklidir. Ona göre, kâinat olayları belli

yasalara göre oluşur ve doğaüstü güçlere inanç “boş bir kuruntu”dur.93

1.1.2. Eski Roma Medeniyeti’nin İktisadi Zihniyete Etkisi

Roma, M.Ö. 10. yüzyılda İtalya yarımadasında Latinler tarafından kurulmuştur.

İlk kral Romulus’tan itibaren her kral Roma şehrini sürekli imar etmiştir. İtalya

yarımadasının ağırlıklı olarak tarıma elverişli olmayan niteliği sebebiyle Roma’nın dışa

açılması gereklilik olmuştur.94

Roma döneminin, iktisadi ve sosyal düşünceye fikir ve

teorik bakımdan önemli orijinal bir katkısı olmamıştır. Bu dönemin önemi tatbik, politik

ve kullanışlı kurumlar geliştirilmiş olmasından kaynaklanmıştır.95

Tarıma elverişsiz topraklar nedeniyle dışa açılan Roma, ekonomik gelişimini

fetihlerle ve savaşlarla gerçekleştirmiştir. Ancak zaferler neticesinde alınan köle ve elde

edilen ganimetler ile ordunun savaşa hazır olmasının sürekliliğinin getirdiği maliyetler

karşılaştırıldığında savaşın Roma için kazançlı bir ekonomik faaliyet olmadığı

91

Selik, a.g.e., s.39-42. 92

Karagöz, a.g.m., s.103-104. 93

Selik, a.g.e., s.43. 94

Zeytinoğlu, İktisat Tarihi, , s. 42-43. 95

Yalçın, a.g.e., s.88.

Page 39: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

26

anlaşılmaktadır.96

Sosyoekonomik durumun teşekkülünde rol oynayan faktörler nüfus

artışının getirdiği ihtiyaçlar, askeri harcamalar ve savaşlar olmuştur. Öztürk, bu

dönemde tarım ekonomisinin hakim olduğunu ve tarım üretiminin toplumun çıkarlarına

göre ayarlanması gerektiğinin düşünüldüğünü ifade etmiştir. Bazı Romalılar Yunanlı

düşünürlerden etkilenerek, isteklerin aşırılığının önlenmesi ve ihtiyaçlara sınır

konulması ile mutluluğa erişimin mümkün olabileceğini savunmuş ve ekonomik

sorunları ertelemişlerdir.97

M.Ö. 5. ve 4. yüzyıllarda askeri, siyasi ve sosyal sahada genişleyen Helenizm,

M.Ö.200 ile 146 arasında Yunan yarımadası ve Makedonya’ya kadar kontrol elde etmiş

olan Roma İmparatorluğu ile hızını kaybetmiştir. M.Ö. 6.yüzyılda şehir-devlet haline

gelen Roma, M.Ö. 260’ta üç milyonluk nüfusuyla 130.000 𝑘𝑚2lik bir alana sahip

olmuştur.98

Krallık olan Roma’da sonraları cumhuriyet kurulmuş, kralın yerini

yönetimde tepede iki kişinin olduğu konsül almış, gerçek iktidar sahibi olan senato99

ve

halk meclisinin varlığı devam etmiştir. 100

M.Ö. 27 yılında Roma Cumhuriyeti,

Augustus tarafından İmparatorluğa dönüştürülmüştür.101

Roma, M.Ö. 4.yüzyılda Orta İtalya, 3.yüzyılda İtalya’nın bütünü, 2.yüzyılda

“Sicilya, Espanya, Kuzey Afrika, Batı Anadolu, Yunanistan, Makedonya eyaletleri,

Roma’ya bağlı krallıklar ya da Roma’ya bağlı cumhuriyetler olmak üzere büyük bir

coğrafyayı kontrolüne alarak, bütün Akdeniz çevresinde hâkimiyet kurmuştur. Giderek

büyük bir imparatorluk haline gelen Roma’nın bu emperyal dönemi koloni politikasında

çok önemli değişiklikler meydana getirmiştir.102

Roma’da, kanunla, babadan oğula geçen meslekler statü kazanmıştır. Roma

toplumu, “devlet memurları halinde kapalı kastlar” haline gelmiştir. Eques103

azalırken,

clarissimus104

sınıfının büyümesi ile zenginler ve yoksullar arasındaki fark büyümüştür.

96

Zeytinoğlu, İktisat Tarihi, , s. 44. 97

Öztürk, a.g.e., say. 3 98

Sander, a.g.e.,s.42-43. 99

Senato, imparatorluğa danışma meclisi vazifesini gören zenginlerden oluşmuş bir topluluktur.

Yalçın, A. İktisadi Doktrinler ve Sistemler Tarihi, 1976, s.90 100

Selik, a.g.e., s. 45. 101

Yalçın, a. g.e., s.90 102

Selik, a.g.e., s. 48,50. 103

Yönetici sınıf 104

Senatörler ve aileleri

Page 40: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

27

Meydana gelen bu hiyerarşik aristokrasinin Roma’da önemli bir yeri olmuştur.105

Yeni

cumhuriyette toplum patrisiyenler (soylular) ve plepler (avam) olarak iki sınıfa

ayrılmıştır. İlk iki yüzyılda, plepler eşit toplumsal ve siyasal haklar elde etme için

mücadele vermişlerdir.106

Devlete ait arazilerin kullanımı özellikle patrisiyenlerin olmuştur. Plepler genel

olarak az varlıkları olan küçük çiftçiler halindedir. Sıklıkla savaşa alınmaları

topraklarına bakmalarını engellemiş ve “çok ağır olan borçlar yasasına” uymaya mecbur

olmuşlardır. Borçlarını ödeyememeleri durumunda, “alacaklıların kendilerini

hapsetme”, “köle olarak satma”107

ve bunları borçluların ailelerine uygulama hakları

vardır. M.Ö. 287 yılında plepler yasa ile patrisiyenlerle eşit hale gelmiş olmalarına

rağmen, sınıf mücadelesi sona ermemiştir. Eski patrisiyenlere birlikte menfaat birliği

yapan zenginleşmiş pleplerin de bulunduğu yeni zengin bir soylu kesim ortaya

çıkmıştır. Bu sınıf karşısında yoksul halk ezilmeye devam etmiştir.108

Roma’da sınıf

ayrımı ve kölelik ciddi boyutta kökleşmiştir. Bu kurumların kökleşmesi filozofların bu

ayrımı yazgı olarak değerlendirmesine neden olmuştur109

.

Roma’da vatandaşlar bireysel vergi ve arazi vergisi olarak iki tür vergi ödemiş,

nüfus sayımı ve kadastronun düzenlenmesiyle ödemeler üç taksit biçimde ayarlanmıştır.

Ödenmemiş ya da gecikmiş vergilerden bireysel mallarıyla sorumluluk altında olan

municipium magistratus’lar vergi toplamada görevli olmuşlardır. Ancak genel bir vergi

kaçağı söz konusu olmuştur. Topraklar toplayıcılık, avcılık ve balıkçılık faaliyetlerinin

yapıldığı, ayrıca hammadde ihtiyacının karşılandığı saltus ve, tarlalar, bağlar, bahçeler

gibi tarım alanlarını kapsayan ager olarak ikiye bölünmüştür. Vicus olarak adlandırılan

105

Théma Larousse-Tarih, İnsan ve Tarih, s. 59. 106

Selik, a.g.e. s. 45. 107

“Kölelik Ius gentium (Ius civile hukuku genel olarak Romalılara uygulanan hukuk iken, ius gentium

genelde tüm kavimlere uygulanan hukuktur) kurumuna aittir.

“D.1,5,4, pr-1 Florentinus libro nono Institutionum

‘Libertas est naturalis facultas eius qoud cuique facere libet, nisi si quid vi aut iure prohibetur. Servitus

est constitutio iuris gentium, qua quis dominio alieno contra naturam subicitur’”

“D.1,5,4, pr-1 Florentinus’un Instutitiones’inin dokuzuncu kitabından

‘Özgürlük bir kimsenin zorla veya hukuken yasaklanmadıkça, yapmaya özgür olduğu şeyle ilgili tabii

yetkisidir. Kölelik, bir kimseyi doğaya aykırı olarak başkasının mülkiyeti altına sokan, bir ius gentium

kurumudur.’”

Kaynak: Karagöz, a.g.m., s.106,112. 108

Selik, a.g.e., s. 46-48. 109

Bakır, K., “Roma’da Felsefe, Stoa Ahlakı, Kölelik ve İmparatorluk: Epiktetos ve Marcus Aurelius”,

Doğu Batı Düşünce Dergisi, Romalılar II, 2009, s.84

Page 41: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

28

büyük tarım şehileri Roma ticaret yollarının kesişim bölgelerinde kurulmuştur.110

Yalçın, tarımın, Roma medeniyetinin iktisadi gücünün dayandığı temel üretim faaliyeti

olduğunu ifade etmiştir. Latifundia adı verilen büyük toprak işletmeleri giderek

genişleyen bir düzenleme olmuştur. Ancak mevcut geniş topraklarının işletilmesinde

kullandığı esirler ve kölelerin sömürülmesi nedeniyle sosyal ve siyasi alanda

mücadeleler yaşamıştır.111

Tipik Roma ailesi, toprağını işleyen bağımsız çiftçi ailesi olmuştur. Ancak

yoğun seferler yüzünden küçük çiftçiler topraklarıyla uzun süre ilgilenememişler, büyük

kısmı savaşlarda yaşamlarını yitirmiştir. Geri gelebilenlerin büyük kısmı, varlıklarının

ya da ailelerinin dağılmış olduğunu görmüştür. Birikmiş borçlar yüzünden topraklar

alacaklıların eline geçmiş ve büyük çiftlikler ortaya çıkmıştır. Köle emeği ucuz olduğu

ve savaşlar veya çok ülkeyle yapılan ticari ilişkiler yoluyla kolay temin edildiği için, bu

büyük çiftliklerde, çok sayıda köle kullanılmıştır. 112

Roma’nın, savaşa ve savaş

ganimetlerine, dolayısıyla da köleliğe bağlı bir ekonomisi olmuştur113

. Ancak köle

plantasyonlarındaki yaşam koşulları ciddi anlamda rahatsızlık meydana getirmiştir114

.

M.Ö.1.yüzyılın sonlarına kadar sınırlarını genişletmeye devam eden Roma

İmparatorluğunda, tarım ve sanayi gelişmiş, açılan yeni topraklar işlenmiş, bulunan yeni

madenler işletilmiş, yeni ürünler imal edilmiş, ticaret genişletilmiştir. Roma’nın

egemenliği altındaki ülkelerde ticari engel yaşanmamıştır. Bu ülkelerden, vergi, haraç

gibi toplanan gelirlerin büyük bir kısmı ile, kalıcı yollar, köprüler, su kemerleri için

harcamalar yapılmıştır. Ancak, Roma’nın ve İtalya’nın ekonomik istikrarı sağlam

olmamıştır. İtalya’da nüfus, uzun süren savaşlarla birlikte azalmış ve halkın iktisadi

üretkenliği düşmüştür. Kolay ve getirisi yüksek ticaret tarımın yerini alırken, Roma

hâkimiyeti altında yaşayan çok zengin ticaret kapitalistleri sınıfı ortaya çıkmıştır.

Zenginler, o vakite kadar Roma tarihinde görülmemiş büyüklükte malikâneler, ihtişamlı

villa ve konaklar edinmişlerdir. Bununla birlikte, zenginler lüks mallar ithal etmekle

uğraşmış, ciddi anlamda lüks ve israf, zengin kesimin yaşamında büyük bir yer

edinmiştir. Böylelikle kaynakların ekonomik gelişmeye bir katkısı olmamaya

110

Théma Larousse- İnsanTarih, s.59, 67. 111

Yalçın, a.g.e. s.89-90 112

Selik, a.g.e., s. 49-51. 113

Bakır, a.g.m., s.85. 114

Selik, a.g.e., s. 51.

Page 42: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

29

başlamıştır. Bu sırada çok sayıda küçük toprak sahibi yoksul çiftçi Roma’ya göç

etmiştir. Büyük şehirlerde binlerce işsiz insan ortaya çıkmıştır. “Patlamaya hazır” bu

kitlenin sorunlarına çözüm üretmek yerine onlara Roma’da (“her gün muntazam olarak

200.000 kişiye”) bedava beslenme sağlanmış ve 200.000 kişi alabilen arenalarda

“35.000 kişinin gladyatör karşılaşmalarını seyredebildiği”, insanlarla vahşi hayvanların

birbirleriyle dövüştürüldüğü bir eğlence anlayışı ortaya çıkararak, potansiyel patlamaları

ertelemişlerdir. Halka bedava verilen yiyeceğin büyük miktarının ithal edilen tahıldan

oluşması da ülkedeki içi üretime büyük darbe vurmuştur115

.

Bu iç kargaşalıkta birtakım reform girişimlerinde bulunulmuştur. M.Ö. 133

yılında Tiberius, zenginlerin kanuna aykırı olarak el koyduğu toprakların geri alınması

ve devlet tarafından gerekli ıslahatların yapılarak topraksız olanlara dağıtılması

biçiminde bir program yapmıştır. Ancak bu durum büyük toprak sahiplerinin muhalefeti

ile ilk defa kan dökülen bir hareket olup başarısızlıkla sonuçlanmıştır. On yıl sonra,

Caius, amacı toprakların eksiksiz biçimde yeniden dağıtımı ve senatonun gücünün

azaltılması olan yeni bir program yapmış, ancak meydana gelen ayaklanmalar nedeniyle

Caius ile yüzlerce taraftarı öldürülmüştür. Caius ve Tiberius’un girişimleri gelecek

yüzyılda yaşanacak iç mücadelelerin ve devrimlerin başlangıcını teşkil etmiştir. M.Ö.

106’da General Marius, ordunun örgütlenme biçimini değiştiren yeni bir reform

girişiminde bulunmuştur. Askerlik hizmetine katılma isteğinde olanları sınıfına

bakmaksızın orduya alma usulünü getirerek, askerlik mesleğini profesyonel olarak

yapılan ücret karşılığı çalışılan bir hale getirmiştir. Ancak bu reformla birlikte, orduya

katılan askerlerin kendilerini devletten ziyade, konsülün askerleri olarak görmeye

başlamalarıyla Roma’daki siyasal rejim için bir tehdit ve iktidar kavgaları için bir

potansiyel teşkil etmiştir. Ayrıca, halkın karşısında hâkim bir kuvvet olarak ortaya

çıkmıştır. Öyle ki, M.Ö. 71 yılında, yeni örgütlenmiş bu ordu, “kendisi de köle olan

Spartacus’ün önderliğinde” iki yıl direnmiş binlerce köle ve gladyatörün çarmıha

gerilmesiyle neticelenen bir ayaklanmayı bastırmıştır.116

115

Eğlence gösterilerini seyretmek için “hiçbir işin yapılmadığı gün sayısı, Augustus’un yönetimi

sırasında yılda 66 iken, giderek artarak sayısı imparator Marcus Aurelius zamanında 135” olmuştur.

Kaynak: Selik, a.g.e., s. 51-58. 116

Selik, s. 52-55.

Page 43: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

30

Kavimler Göçü ile Avrupa’da 5.yüzyıldan itibaren “barbar krallıkları” denilen

küçük devletler oluşmuştur. Gotlar 410 yılında Roma’yı ele geçirmişler, Ostrogotlar

493 yılında İtalya’ya yerleşmişler; bu arada Katolik Hristiyanlığı kabul etmiş olan

Franklar Galya’nın kuzeyinde krallık kurmuşlardır. Ancak 7. Yüzyılın ortalarına doğru

barbar krallıklarında bunalımlar yaşanmıştır. 675’ten sonra ekonomi ağırlıklı olarak

Akdeniz’den Avrupa’nın kuzey kesimine kaymıştır. Böylelikle, Akdeniz ülkelerinin

ekonomik önemi göreli azalırken, İtalya-Friesland eksenli Avrupa ekonomik olarak ön

plana çıkmaya başlamıştır.117

İmparator Teodosius I’den sonra Roma, Batı ve Doğu olarak ikiye bölünmüştür.

Barbar istilaları sonucunda ve M.S.85’te Lombardların İtalya’nın kuzeyini ve Roma

şehrini işgaliyle Batı Roma İmparatorluğu sona ermiş, Bizans yani Doğu Roma

İmparatorluğu uzun yüzyıllar hüküm sürmüştür.118

Roma İmparatorluğu’nun

yıkılışından sonra, toprak sahipleri kendi malikânelerine dâhil sağlam kalelerde

yaşamaya devam etmiştir. Kasabalarda genellikle kölelik koşullarına yakın olan

tüccarlar ve mekanikçiler bulunmuştur.119

Batı Roma İmparatorluğunun barbar istilası sonucunda yıkılmasıyla halk

topraklarından ayrılıp şehirlere kaçmıştır. Şehir-köy dengesi bozulunca ekonomik çöküş

yaşanmaya başlamıştır. Bu sıralarda Roma düşüncesinde Epikür felsefesi etkinliğini

göstermeye başlamıştır. Epikürcü akım Yunan çağının sonlarına doğru site hayatının

gerilediği dönemde ortaya çıkmıştır. Sitenin sosyal bütünleştirici etkisini kaybetmesi

nedeniyle “fertlerin erdemli hayat için siteye muhtaç olmadıkları” fikri güçlenmiştir.

Sosyal yaşamdan uzaklaşma meyilleri “bireycilik” ve “maddecilik” anlayışlarının

gelişmesini sağlamıştır. İnsanın sosyal ve dini esaslar yerine kendisini tatmin edecek

bireysel zevkler peşinde olmasını kabul eden bu görüş, etkili olmaya başlamıştır.

Toplumsal hedefler, siyasi ve ahlaki vazifeler için gayret göstermenin verdiği haz yerine

bireysel amaçların gerçekleştirilmesinde alınan haz tercih edilmeye başlamıştır. Bunun

117

Théma Larousse- İnsanTarih, s.66-67. 118

Yalçın, a.g.e.,s.90-91. 119

Smith, A., An Inquiry Into The Nature And Causes Of the Wealth Of Nations, An Electronic

Classics Series Publication, Ed. Jim Mannis, The Pennsylvania State University, 2005, s. 321.

Page 44: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

31

sonucunda “toplumda doğal bir dağılma ve birbirinden uzaklaşma süreci” meydana

gelmiştir.120

Yunan düşünce hayatında ortaya çıkan Stoisyen düşünce, özellikle Roma’da

taraftar bulup genişlemiştir. Bu düşünceyi, özellikle siyaset bilimi, kamu hukuku (ius

publicum) alanında etkin hale getirenler olmuştur. Bu kişilerden bazıları, kamu hukuku

(ius publicum) ve özel hukuk (ius privatum) konusunda çalışma yapmış Marcus Tillius

Cicero (M.Ö. 106-43), siyasi bakımdan önemli görevler almış olan Lucius Annaeus

Seneca (M.S.4-65), köleliğe karşı ve doğal hukuk destekçisi Epiktetos (M.S. 50-138) ve

imparator Marcus Aurelius Antonius’tur. 19 yıl tahtta kalan İmparator Marcus

Aurelius’un dönemi, altın çağ dönemi-Aurelius’lar çağı-olarak kabul edilmiştir. İnsanı

kâinatın bir parçası ve evrendeki insanları kardeş olarak kabul etmiştir. Stoacılığın

“kâinat, akla uygun yaşam, ölüm, kâinattaki her şeyin değişim içinde olması” gibi

konularda eseri vardır.121

Stoisyen düşünceye göre bilgelik tanrısal düzene boyun eğen

doğal düzene uyum sağlamakla kazanılır. Ancak bu görüş Panteist bir fikire

dayanmaktadır. Bu görüşe dayanarak Cicero tarımı meslekler arasında en itibarlı olarak

kabul etmiştir. Aristo gibi faize olumsuz, toptan ticarete, geniş topraklar edinebilme

amacıyla çok para kazanma için olumlu bakmıştır. Seneca ise meşru dairede kazanılan

servete olumlu bakmış, varlıklı olmanın sağladığı imkânların bilgeyi güçlendireceğini

ileri sürmüştür. Bu görüş özel mülkiyet kurumunun önemini ortaya çıkarmıştır. Roma

medeniyetinin asıl katkısı bu kurumları uygulama usulleridir. Bireyciliğin esas

tutulması ile özel mülkiyet kurumunun ekonomik ve sosyal ilişkilerin düzeninde önemli

değişiklikler meydana getirmiştir.122

120

Yalçın, a.g.e., s.91. 121

Karagöz, a.g.m., s.104-106. 122

Yalçın, a.g.e., s.91-93.

Page 45: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

32

1.2. Ortaçağ Avrupa Dünyası’nın İktisadi ve Sosyal Yapısının Geleneksel

İktisadi Zihniyetin Teşekkülüne Etkisi

Oldukça geniş tarihi ve felsefi manaya sahip Avrupa kavramı’nın zenginliği

artan bir içeriği olmuştur. Avrupa dünyası, “Roma İmparatorluğunun enkazı üzerine”

kuzeyden gelip Akdeniz kültürüne dâhil olmuş, Katolik Hıristiyan kavimlerin

oluşturduğu küçük devletlerden oluşmuştur. Avrupa’da uzun iç ve dış mücadeleler

nedeni ve neticesi ile Ortaçağ toplumları “cehalet, anarşi ve adaletsizlikler”

yaşamıştır.123

“Batı’nın dışındakinin Avrupa fikriyatı içinde bastırılmış” olması, kitleleşme

neticesinde cemaat yaşamının çökmesi ve bireyin atomlaştırılmasında başarı söz

konusu olmuştur. Özellikle 1492 olayları hem Avrupa’yı hem de “dışındakileri”

etkilemiştir. Kolomb nesli ile beraber gelen zihniyet esasları tüm dünyaya

yaygınlaşmıştır. “Muazzam bir Ötekilik” içerisinde yer alan çok çeşitli, farklı konumları

Ötekilik zümresi içinde kaybolmuştur.124

İlkçağ ile modern dönem arasındaki on

yüzyıldan oluşan Ortaçağ, Batı Roma İmparatorluğu’nun 476’da yıkılışı ile 1453’te

Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi arasındaki süredir. Geleneksel tarih bu dönemi,

“iki Roma’nın yıkılışı” arasına yerleştirmiştir. İstanbul’un fethi “Batı Ortaçağı’nın”

sonunu belirlemiştir. Ancak Doğu Roma İmparatorluğu’nun tarihi, Ortaçağ’ın merkezi

olarak alınan “Hıristiyan Batı”nın tarihi içinde değildir. Bu sebeple Geleneksel tarih

içinde Doğulu Hıristiyanlar ile Avrupalı olup Hıristiyan olmayanlar Ortaçağ Batı

Dünyasından genellikle ayrı tutulmuştur. Bununla birlikte Ortaçağ döneminin tarihsel

değerlendirmesi farklılık göstermektedir.125

Ortaçağdan önceki dönemde, ağırlıklı olarak hane halkı merkezli üretim ve

tüketim söz konusudur.126

Dolayısıyla bazı ekonomik kavramlar, dinsel iktisadi

emirlerin dışında, gündeme gelmemiştir. Üretim ve tüketim hane halkı merkezli olunca,

fiyat, değer, ücret, emek, bölüşüm gibi kavramlar iktisadi sorun teşkil etmemiştir.

Ortaçağda iktisadi düşüncenin temelinde adalet ve ahlak hâkim unsurlardır.

123

Şeyban, a.g.e., s.47,223. 124

Serdar, Z., Davies, M. W. ve Nandy, A., Batı Irkçılığının Kaynakları, Çev. Fatih Bayram, Yöneliş

Yayınları, İstanbul, Mart 1997, s. 85-86. 125

De Libera, A., Ortaçağ Felsefesi, Litera Yayıncılık, İstanbul,2005, s. 15-16. 126

Öztürk, a.g.m., s.9.

Page 46: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

33

Hıristiyanlıkta faizin yasak oluşu, sömürü, kar hırsı, egoist davranış, maddi çıkarın

azamileştirilmesi gibi hususlar iyi karşılanmadığından, bazı Ortaçağ düşünürleri üretici

ve tüketici arasındaki ilişkiyi bu esaslara göre düzenlemek istemişlerdir.127

Bu çağa, tek

bir teori hâkim olmamıştır. Hıristiyanlığın yanında, birçok iktisadi doktrinler yer

almıştır. Ağırlıklı olarak Kilise’nin ve Aristo’nun düşünceleri etkili olmuştur.128

Ortaçağın sonlarına doğru Avrupa’da, en azından iktisadi ve siyasi değişimin

merkezi olan şehir hayatında, dominant olan toplumsal yapılar kendi kendini yöneten,

akraba ilişkilerine dayalı olmayan, çıkar temelli, aralarında kan bağı olmayan bireyler

tarafından kurulmuş organizasyonlar niteliğindedir. Bunların varlıkları özel bir üyenin

iştirâkına bağımlı değildir. “Kendi kendini yöneten” den kastedilen, faaliyetlerini

düzenleyen kuralların belirlenmesinde üyelerinin katkısı olmasıdır. 129

1.2.1. Ortaçağ Avrupa’sının Sosyo-ekonomik Yapısına Genel Bakış

Ortaçağ Avrupası’nı düzenleyen iki yapı vardır. İlki, sosyoekonomik hayatı ve

siyasi yaşamı belirleyen feodalite, diğeri ise dini ve kurumsal faaliyetleri ile

Kilise’dir.130

Alt yapıyı feodalite, üst yapıyı ise din düzenlemiştir. Katolik mezhebi,

ahlaki, felsefi ve geleneksel yapıyı bütünleştiren ve bunları toplumsal düzene adapte

eden bir yaklaşım içinde olmuştur. 131

Feodal mekanizmaya göre üretim sınırlı olduğu

için mübadele de sınırlı gerçekleşmiştir. Amerika’nın keşfi ve değerli madenlerin büyük

miktarlar olarak Avrupa’ya transferine kadar para kıtlığı dolayısıyla dar bir ticaret

hacmi gerçekleşmiştir. Mübadele hız kazanıp, ticaret ve şehirleşme gelişene kadar

Kilise siyasi sınırlara bağlı olmayan bir otoriteye sahip olmuştur.132

127

Öztürk, a.g.m., s.10 128

Yalçın, a.g.e., s.91-94. 129

Grief, A., Institutions and the Path to the Modern Economy-Lessons From Medieval Trade,

Cambridge University Press, 2007, s.389. 130

Öztürk, a.g.m., say. 3. 131

Şeriati, A., Dinler Tarihi, Çev. Erdoğan Vatansever, Kırkambar Kitaplığı, Sunuş.

http://en.bookfi.org/book/1318175 132

Yalçın, a.g.e.,s.94-95.

Page 47: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

34

Avrupa’nın Doğu ile sürdürdüğü ticaret İslam ordularının Akdeniz’deki Fethileri

ile çökmüş ve Avrupa ülkelerinin iktisadi ve sosyal yapısı değişim göstererek tarım

ülkeleri haline gelmiştir. Avrupa ülkelerinde toprak sahibi olanlar iktisadi ve siyasi güç

sahibi olmuştur. Toprağın senyörler ve Kilise’nin elinde olduğu Ortaçağ Avrupa

toplumunun dengesini ticaret ve sanayinin gelişmesi sonucunda ortaya çıkan burjuvazi

değiştirmiştir. Burjuvazi dini ve ahlaki değerlerden ziyade kurumlarının somut

menfaatlerden güç aldığı zihniyetine dayanmıştır. Burjuva toplumu ile Avrupa’da

şehirler canlanmış, refah seviyesinin yükselmesiyle bilim, felsefe ve güzel sanatlara

eğilim artmıştır.133

Dönemin sosyal düzeninin genel karakteristiği olan feodal mekanizmada

merkezi krallıklar zayıf olmuştur. Halkın büyük bir kesimi tarımla uğraşırken, topraklar

aristokratların elinde olmuştur. Halkın büyük çoğunluğu toprak sahiplerinin serfleridir.

Tarımla uğraşmayan kesim loncalar şeklinde organize olmuş küçük sanatkârlardır. Bu

mekanizmanın sonucu olarak toplumda kesin biçimde ayrılmış sınıflamalar oluşmuştur.

Detaylı olarak belirlenmiş haklar, vazifeler, yetkiler statülere göredir.134

Ortaçağın derbeyi-köylü ilişkisinin temelinde “kendi kendine yetinen bir

ekonomik düzen” teşekkül etmiştir. Bu sisteme göre 135

i. İktisadi faaliyetler kâr hedefi ile yapılmamıştır.

ii. İhtiyaç duyulan miktarda üretim yapılmış, dolayısıyla tarım

tekniklerinin geliştirilmesi için sorun olarak algılanmamıştır. Netice olarak

tarımda yaşanan duraklama dönemlerinde kıtlıklar meydana gelmiştir.

iii. Üretilen ile tüketilenin eşit olmasından dolayı para satın alma aracı

rolünü pek göstermemiş, köylüler ücretlerini mal olarak almışlardır.

iv. Derebeyi-köylü arasında, temelde karşılıklı çıkar ilişkisi yerine örf ve

adetlerin hakim olduğu bir yapı yer almıştır. Bu sebeple ücret örf ve adetlere

göre belirlenmiştir.

133

Erbaş, a.g.e., s.27, 28 134

Yalçın, a.g.e., s.91-95. 135

Zeytinoğlu, İktisat Tarihi, , s. 59-60.

Sıralanan maddeler için aynı kaynaktan yararlanılmıştır.

Page 48: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

35

Derebeyi ve köylüler ilişkisinde tam manada sömürü anlayışı hâkim olmamıştır.

Bunun sebeplerinden ilki kapitalist zihniyet esaslarından biri olan “kazanç hırsının”

henüz belirginleşecek bir zemin bulmamış olmasıdır. Diğer sebep ise şöyledir: Ortaçağ

ekonomisinin temeli tarıma dayalı olmasından dolayı elde edilen gelir iklim koşullarına

bağlı olmuştur. İklim koşullarında yaşanan olumsuz gelişmeler neticesinde köylülerin

ihtiyaçlarını karşılayacak gelire sahip olamadığı durumlar yaşanmıştır. Bu sebeple

senyör ya da derebeyi, malikânesinin hâkimiyeti altında yaşayan köylülere yalnızca

emniyet konusunda değil maddi konuda da destekte bulunmuştur.136

Feodal mekanizma başta Norman İstilaları ve Haçlı Seferleri olmak üzere çeşitli

sebeplerden ötürü çökmüştür137

:

i. İskandinav bölgesinden gelen Normanların yaptığı saldırıların arka

planında bulundukları bölgenin iklim şartlarının çok soğuk ve tarıma elverişli

olmaması nedeni sayılabilir. İktisadi faaliyetleri denizcilikten öteye gidemeyen

Normanların adetlerine göre mirasın yalnızca babadan büyük oğula geçmesi de

başka toprakları istilaya yönelmelerine neden olmuştur. Ortaçağ Avrupası’nı

sürekli rahatsız eden Norman akınları, “Avrupa’nın uyuşukluğundan”

faydalanarak 10. yüzyılda Normandiya adında bir resmi topluluk

oluşturmuşlardır. Derebeyleri askeri kuvvetleri ile Norman saldırılarına karşı

durmaya çalışmışlar ancak pek başarı gösterememişlerdir. Böylelikle birçok

derebeyi bir araya gelerek merkezi krallığın otoritesi altında birleşmeye eğilim

göstermiş ve feodal mekanizmanın çöküşü gerçekleşmiştir.

ii. Akdeniz hâkimiyetinin İslam Dünyasının elinde olması neticesinde

ekonomik ve askeri alanda sıkışan Ortaçağ Avrupa Dünyası esas hedefi, Orta

Doğudan gelecek zenginlikler ile ticaretin artırılması ve Akdeniz ticaret yollarını

hâkimiyetini yeniden kazanma olan Haçlı Seferlerine katılmıştır. “Kendilerinden

çok alanda üstün olan toplumlardan” yeni tüketim malları öğrenmeleri sonucu

bunları kendi iktisadi yaşamlarına katmayı isteği ortaya çıkmıştır. Böylelikle

136

Zeytinoğlu, İktisat Tarihi, , s. 58. 137

Zeytinoğlu, İktisat Tarihi, , s. 60-66.

Page 49: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

36

evvelinde “kaba ve zevksiz olan Avrupalı” sonrasında ipekli dokumalar, güzel

kokular, zarif halılar, baharatlar ve çeşitli tarım ürünleriyle tanışmış ve bunları

tüketmeye başlamıştır. Haçlı Seferleri’nin Avrupa ekonomisine en büyük katkısı

Güney İtalya’daki limanların Doğu ticareti nedeniyle canlanması ve elde edilen

zenginliklerle Akdeniz’in çeşitli bölgelerinde koloniler kurularak “ticari

hegemonya” sağlanmasıdır. Derebeyleri ise bir savaş anında kralın çağrısı

üzerine askerlerinin katılımı için her türlü harcamada bulunmaya mecbur

olmuşlardır. Malikânelerini ve servetlerini satmak veya rehin bırakmak

durumunda kalabilen derebeyleri topraklarından uzun müddet ayrı kalmışlardır.

Geri gelebilenler ise döndüklerinde toprakları üzerinde gelişme gösteren bir

tüccar sınıfını bulmuş ve alınan borçlar çoğunlukla ödenememiştir.

Ortaçağ’da Avrupa’da, her 10 kişinin 9’u kırsal kesimde yaşadığı için138

, feodal

mekanizma altında, üretim ağırlıklı olarak tarım sektörüne dayanmıştır. 11. ve 14.

yüzyıl arasında nüfusun artışıyla köyden kente göç başlamış, kentlerin gelişmesi ile

ticaret canlanmış, para tedavüle girmiştir. 139

Bu gelişmeler neticesinde Ortaçağ iktisadi

düşüncesinde değer, fiyat, ücret, kar gibi meselelerde adalet kavramının tartışılması söz

konusu olmuştur.

13. yüzyılda din bilimi ve felsefe arasında transdisipliner bir yapı oluşmaya

başlamıştır. İslam filozoflarının katkısı ile Aristo’nun düşünceleri Latinceye çevrilerek

Batı tarafından anlaşılma olanağı bulabilmiştir. Saint Thomas d’Aquin de 13. Yüzyılda

yaşamış ve “adil fiyat”, “faiz”, “mülkiyet” gibi kavramlar üzerine yazan Ortaçağ ilim

adamlarından biri olmuştur. Aristo’nun iktisadi meseleler üzerine düşündüklerini

Hıristiyanlık açısından değerlendirmeye çalışmıştır.140

Hıristiyanlığa göre “insan

kardeşliği”, statü farklılıklarının ( özellikle Ortaçağda çok kesin şekilde belirgin olan

serf-toprak sahibi, usta-çırak, varlıklı-yoksul gibi statülerin) üzerindedir. Bununla

birlikte dünyevi meselelerin geçiciliği vurgulanır. Dünyevi kazançlar, maddi hırslar

“düşük bir meşgale” olarak görülmüştür. “Kol işi itibarlı ve asalet sahibi bir iş” olarak

138

Thema Larousse, say.102 139

Layiktez, a.g.e., s. 103 140

Erim, N., İktisadi Düşünce Tarihi, Palme Yayıncılık, Ankara 2007, s.6-7.

Page 50: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

37

görülmüştür. 141

Saint Thomas d’Aquin, Ortaçağdaki dünyevi statü farklılıklarını Ahirete

bir hazırlık olarak görmüştür. Adalet ve dürüstlük üzerinde duran d’Aquin, bir malı

gerçek fiyatının üzerinde satmanın günah olduğunu ve aynı mantık silsilesiyle ticarette

faiz almaya karşı olduğunu ifade etmiştir142

. Mülkiyet kurumu hakkında ise malların

birlikte veya ayrı ayrı kullanımı gerektiren bir doğal kanunun bulunmadığını söyleyerek

insanların ayrı ayrı kullanımı tercih ederek özel mülkiyet sistemini geliştirdiklerini

söylemiştir. Bununla birlikte, eşya kullanımı ile ilgili “sahip olma ve tasarrufta

bulunabilme” ve “yararlanma” olmak üzere iki ayrı haktan bahsetmiştir. Birincisinin

özel mülkiyet sayesinde daha düzen içerisinde gerçekleşebileceğini, ikincisinin ise

toplum içinde paylaşma ve yardımlaşma açısından ortak faydalanmayı

gerçekleştirebileceğini söylemiştir. Bireysel mülkiyet serbestisi geldiğinde mübadeleyi

yönlendirebilecek kurumun “adil fiyat” olduğunu ve adil fiyatın “toplumun o mala

atfettiği yarar ile” ölçülebileceğini söylemiştir. Adil fiyat ile birlikte emeğin değerinin

ölçülebilmesi için “adil ücret” üzerinde de durmuştur. 143

Saint Thomas değerin

ihtiyacın şiddetine göre ölçülebileceği görüşünü savunmuş; insan sayısı kadar değerin

ve fiyatın ortaya çıkacağı eleştirisiyle, tüketicinin satın alabileceği kadar düşük,

üreticilere biraz menfaat sağlayabilecek kadar yüksek tutulabilecek bir adil fiyat sorunu

gündeme gelmiştir. Adil fiyata rağmen ticari karın nasıl elde edileceği sorunu ortaya

çıkınca, satıcının kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayacak kadar kar elde etmesi

meşru sayılmıştır.144

Paranın mübadele aracı olmaktan çıkmasının sakıncalarına

değinerek faizi haram gördüğünü belirtmiştir. Ancak Ortaçağda faiz uygulamaları

yapılmış ve Thomas d’Aquin’in doktrini gevşetilerek faiz, ödemelerde gecikme cezası

ya da risk içeren yatırımlarda risk payı olarak uygulama alanı bulmuştur. Ayrıca bu

doktrine göre, riskli kazancın sağlandığı faaliyetin hizmeti önemli ve maliyeti yüksek

ise bu kazanç haklı; tekelci bir hal yaratarak sömürüye yol açar bir vaziyette ise

kazancın getirdiği kâr haram sayılmıştır. 145

141

Yalçın, a.g.e., s.95-96. 142

Erim, a.g.e., s.6-7. 143

Yalçın, a. g.e., s.96-98. 144

Öztürk, a.g.m., say. 10 145

Yalçın, a.g.e., s.96-98.

Page 51: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

38

14. ve 17. Yüzyıllar arası Avrupa, dinsel iktisadi düşüncenin en yoğun ilgi

bulduğu dönemi yaşamıştır. Bu dönemde Avrupa kapitalist sürece girmeye başlamış,

dolayısıyla üretim, nüfus, ticaret gibi alanlarda yaşanan değişimler iktisadi düşünceye

de yansımıştır. Ticaret düşük görülen bir faaliyet olmaktan çıkmıştır. Oresmus’un

görüşleri bu değişimi yansıtmış ve Erim’in deyişiyle, üç asır sürecek merkantilist

doktrini ihbar eder gibi görünmüştür. Paranın kıymetinde yapılacak bir değişimin sabit

miktarlar üzerine ödeme konusunda anlaşmış kimselere zarar vereceğini, para değeri ile

oynayan hükümdarın vatandaşları vergilemiş olacağını gibi ifadeleri ile ilk monetarist

olarak anılmasına neden olmuştur.146

Bimetalizm147

üzerinde duran Oresmus paranın

mübadele aracı olduğunu dolayısıyla paranın maden değeri ile oynamanın sakıncalı ve

halkı aldattığı cihetiyle bir suç olduğunu söylemiştir. 148

1.2.2. Feodalite ve Burjuva Sınıfının Avrupa Toplumunun Değişimine

Katkısı

Ortaçağ düzeninde, total ve mutlak olmayan, meşruiyetini Hıristiyanlığın temeli

olan İlahi buyrukların ya da Kilise doktrinlerin oluşturduğu tek otorite vardır. Toplum

yöneten ve yönetilen olarak ikiye bölünerek örgütlenmiş, yönetenler kesimi de kendi

içinde üçe ayrılmış; sınıflar arası hareketliliğe izin verilmemiştir. Yönetilen kesim

serfler olarak ifade edilen kesimdir. Serflerin tüm ilişkileri beyler tarafından

şekillendirilmiştir. Yöneten kesim ise şövalyeler, soylular ve rahiplerden oluşmaktadır.

149 Hayatta veya ölmüş olanların kurtuluşu için dua eden ve kişileri kutsayan ruhban

sınıfı, sadece adaletin ve inancın hizmetinde olmak üzere savaşanlar sınıfı ve tüm

toplumun yararına kaynak üreten köylüler sınıfı olmak üzere tarihe geçen üç tabaka

kuramını Kilise öne sürmüş, bireylerin bu dünyadaki işlevini anlatmıştır. 150

Feodalite mekanizmasında merkezi otorite zayıftır. Esnaf birliklerinin

varlıklarını koruyabilmeleri için ihtiyaç duydukları büyük bir siyasi güç olmamıştır. Bu

146

Erim, a.g.e., s.7-8. 147

İki madenli para sistemi. 148

Yalçın, a.g.e., s.98-99. 149

Öztürk, a.g.m.,say. 4. 150

Thema Larousse, say. 97

Page 52: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

39

mekanizmanın çökmesi ile birlikte ortaya çıkan yeni düzende esnaf birlikleri, kendi

menfaatlerini siyasi iktidarları sayesinde, ticari kapitalizmin gelişim sürecine kadar

koruyabilmişlerdir.151

Feodal dönemin en belirgin özelliği fief ile vasallığın aristokrasi

bünyesinde yaygınlaşması olmuştur. Vasalların senyörlerine olan bağlılığı, krala ve

onun temsilcilerine gösterilen sadakati gölgede bırakmış, köylüyü sonunda köle

durumuna getirmiştir. Senyör çağın toprak mülkiyeti hukukuna ve vergi imtiyazlarına

dayanarak köylülerden kendisi ve vasalları adına rant almıştır. Feodal toplumun, hâkim

kesimin, vasalların bağlılıklarıyla, kendi aralarındaki kan bağlarıyla ve hâkimiyetleri

altındaki köylülere karşı tutumlarıyla oluşan bir düzeni olmuştur. Ruhban sınıfı,

savaşçılar ve köylülerden oluşan toplumda Kilise, Hıristiyan inancına özgü şövalyelik

ahlakına destek vererek dayanışmaya katkıda bulunmuştur. 14. yüzyıla doğru merkezi

yönetimin güçlenmesi, krallık vergilerinin artırılması ve sosyoekonomik değişimler

sonucu senyörlerin durumu kötüleşmiştir. 152

Toprak sahipleri Kilise ve senyörler olmuş; 14. yüzyılda Kilise birçok Avrupa

ülkesinde toprakların dörtte birine sahip olmuştur. Katoliklik feodalitenin ideolojisi

haline gelmiş; aristokrasi ile Kilise feodal düzenin tamamlayıcı iki unsuru olmuştur.153

Kent sakinleri Kilise’ye harcanan parayı ölü yatırım olarak görmüşler; Kilise’nin

ilkelerine pek önem vermemişlerdir. Toprak mülkiyetinden ziyade mal ve para stokunu

zenginlik aracı olarak görmüşlerdir. Toplumun bu sınıfı çevrelerinde saygın bir yer

edinmek için ticaret ve sanayi yolunu kullanarak ekonomik güce sahip olmuşlardır.

Kazandıkları ekonomik güç ile siyasi güce de sahip olmak isteyen bu sınıf-bourgeois-

feodal mekanizmaya, Kilise’ye ve monarşiye karşı mücadele etmişlerdir. Bu mücadele

sonucunda feodalite güç kaybetmiş, monarşiler senyörler üzerindeki etkilerini

artırmışlardır. Böylelikle merkezi otoriteler güç kazanmıştır. Bu sürede topraktan

ayrılan köylü sınıfı 16. yüzyıldan itibaren, proletariat154

adı verilen ve emeğiyle geçinen

bir sınıf halini almaya başlamıştır.155

151

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, say. 99 152

Thema Larousse, say. 96-97 153

Erbaş, a.g.e., s.27 154

proleterya 155

Erbaş, a.g.e., s.27-28

Page 53: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

40

Burjuva sınıfını doğuşu ile Avrupalı şehirlerde canlanma yaşanmış; tüketim

talebinin artışı üretimi harekete geçirmiştir. Matbaanın icadı ile okuma kolaylaşmış,

İncil farklı dillere çevrilmiştir. Felsefe, coğrafya, astronomi, matematik ve tıp alanında

İslam dünyasının üstün nitelikli eserlerinden faydalanılmıştır. Yeni kurulan

üniversitelerde bu eserler okutulmuştur. Skolastik eğitim sona ermiştir. Denizcilikte

pusulanın kullanılması ile bilinmeyen yerler keşfedilmiştir.156

Burjuva toplumu ahlaki ve dini kavramlara değil kendi menfaatlerinin

yönlendirdiği birtakım değerler doğrultusunda hareket etmiştir. Avrupa’nın siyasi ve

sosyal değişimine en çok etki eden olayın burjuva sınıfının doğuşu olduğu

belirtilmektedir. İktisadi yapı toprağa dayalı olmaktan çıkıp ticaret ve sanayiye dayalı

hale gelmiştir. Böylelikle feodalite önemini kaybetmeye başlamıştır. Hükümdarlar daha

çok vergi vermeleri sebebiyle burjuva sınıfını desteklemişlerdir. Bu gelişmeler

Kilise’nin konumunu olumsuz olarak etkilemekle beraber, burjuva sınıfın etkisiyle

birlikte Reform’un oluşma süreci hızlanmış; Katolik Kilisesi burjuvaziye karşı olan

feodalitenin yanında yer almış, 1789’da ise Fransız Devrimi gerçekleşmiştir.157

Avrupa’daki bu değişimin sebebi burjuva sınıfının ortaya çıkışı olarak gözükse

de bu durum dinde ve ahlaki kriterlerde ciddiyetin bozulmasından kaynaklanmaktadır.

Ortaya çıkan burjuva sınıfının maddi çıkar doğrultusunda hareket etmesi sebebiyle bu

değişim yaşanmıştır. Yani burjuva sınıfının ortaya çıkışı aslında Avrupa’da yaşanan

değişimin zahir kısmıdır. Şayet burjuva sınıfının çıkarları Kilise ile çatışmasa idi; bir

başka deyişle Ortaçağ’da Kilise dini hususlarda ciddiyeti muhafaza etme konusunda

başarılı olsa idi ve doğan burjuva sınıfının mensupları somut menfaatlerini ön planda

tutacak zihniyette olmasa idi, Avrupa’da bu değişim yaşanır mıydı? Bunun cevabı

meçhul olduğu gibi burjuva sınıfının bu değişimin sebebi olduğunu iddia etmek de çok

doğru değildir. Çünkü burjuva sınıfının doğuşunun Avrupa’nın iktisadi gelişimindeki

değişimine sebep olabilmesi için Kilise ile çıkarlarının çatışması koşulu yaşanmıştır. Bu

nedenle “yalnızca burjuva sınıfının doğuşudur” iddiasını gerçek sebep olarak ileri

sürmek doğru olmayabilir. “Kilise ve Paris Üniversitesi” bölümünde verilmiş olan

bilgiler bu bulguyu destekler niteliktedir.

156

Erbaş, a.g.e.,s.29 157

Erbaş, a.g.e., s.28,29

Page 54: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

41

1.2.3. Kilise ve Paris Üniversitesinin Etkisi

Kilise “meclis” anlamındadır ve Grekçe “Ekklesia” kelimesinden türemiştir.

Hıristiyanlıkta “Tanrı tarafından toplanmaya çağrılmış bir meclis” anlamındadır.

“Ortaçağ’a hükmeden en büyük güç” olarak Kilise, Batı Avrupa’yı hukuki ve kültürel

alanda etkilemiştir. 1215 ‘deki Roma Konsili papalığa günahları bağışlama yetkisi

vermiş, Kitab-ı Mukaddes’in yorumlama hakkı Kilise’nin tekeline verilmiştir. Aklı ile

anlayamasa dahi dini otoritenin kararına boyun eğmek zorunda olan bir Hıristiyan

“papanın sözünden değil, kendi aklından şüphe edecektir”.158

Ortaçağ’ın başlarında Kilise’nin mal varlığı ve siyasi rolü, otoritesinin güçlü,

sürekli ve yaygın olmasına neden olmuş, dünyevi işlere gereğinden çok müdahil

olmuştur. Ruhban sınıfı, senyörlük dünyasıyla kaynaşarak zaman içinde büyük mülk

sahiplerine fazlaca bağımlı hale gelmiştir. Piskoposlar kendilerini krallık iktidarının

temsilcileri olarak görmeye başlamışlar, Pax Ecclesiae- Tanrı Barışı- denilen ilke ve

kurallar nedeniyle Kilise defensor civitatis-kentin koruyucusu- rolünü üstlenmiştir.159

8.

yüzyılın sonlarında Kilise maddi ve manevi otoriteye sahip olarak, Hıristiyan

coğrafyasını dini eyaletlere ayırmış, piskoposlar tayin etmiş, Hıristiyan toplumdan vergi

almış, mahkemeleriyle halkı yargılamıştır.160

1054 yılında Batı Kilisesi, Doğu Hıristiyanlığı’ndan ayrıldığını ilan etmiş, 13.

yüzyılda Papalığı merkezileştirmiş ve ruhban sınıfını disiplin altına almıştır. Papa

Hıristiyanlığın hakemi olarak Kilise’nin özgürlüklerini güvence altına almıştır. 161

Kilise, dünyevi iktidarın Tanrı krallığına bağlı olması gerektiğini savunduğu için, Papa

tek egemenlik merkezi olarak kabul edilmiştir162

. Hıristiyan Dünyasında liderlik

rekabetleri sebebiyle Bizans ile Batı arasında çelişkiler meydana gelmiş, Papa ve

158

Erbaş, a.g.e., s.66,129. 159

Thema Larousse, say.98 160

Erbaş, a.g.e.,s.65 161

Thema Larousse, say. 98-99 162

Öztürk, a.g.m., say. 5

Page 55: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

42

Konstantinopolis Patriği’nin 1054’te karşılıklı aforozlarıyla bölünme kendini ortaya

koymuştur. 163

16. yüzyılda Avrupa topraklarının dörtte birini elinde bulunduran Kilise günah

çıkartma ve vakıf ya da mirasçısı olmayan mallara el koyma gibi metodlar ile büyük

servet sahibi olmuştur. Uygulamalarına muhalif olanlara bidatçı muamelesi yapılmıştır.

Papalığa karşı doğan itirazlar reform talebinin oluşmasına neden olmuştur. 1215’ten

itibaren Engizisyon prosedürü ile imanı koruma amacı adı altında işkence ve zulüm ile

sorgulama yöntemine gitmiştir. Böylelikle toplum ile Kilise karşı karşıya gelmiştir.164

Geçen zaman içinde Kilise doktrin sapmalarına karşı mücadele etmiş, savaşlar ve veba

salgınlarıyla sıkıntıya girmiştir.165

5. ve 6. yüzyıllarda öğretimi iki döneme ayıran trivium ve quadrivium’dan

oluşan pagan içerikli eğitim karşısında Hıristiyanlık tereddüt ederek Roma öğretiminin

Hıristiyanlaşmasını öneren manastır ve piskoposluk okulları kurma kararı almıştır.

Önerilen öğretim programında, Yunanca dersleri kaldırılarak basitleştirilmiş Latinceye

yer verilmiştir. 11. ve 12. yüzyıllarda bu okulların sayısı artmış, daha sonraları manastır

okullarının programından din dışı bilimler kaldırılmış ve aralarında Paris Okulu’nun da

bulunduğu katedral okulları önem kazanmaya başlamıştır. 1200 yılında Paris Okulu,

birçok hocayı bünyesinde toplayan Paris Üniversitesi haline gelmiştir.166

Ortaçağın en önemli olgularından biri, teoloji yerine felsefenin üstünleştirilmeye

başlandığı ve kutsal kitaplarda birçok yanlışlar olabileceği ileri sürüldüğü bir dönemi

başlatan Paris Üniversitesinin kuruluşu olmuştur. Helenistik düşüncenin ve felsefenin

tanıtımı ve Rönesans’a kapı açan bir süreç başlatılmış; tıp, sanat, sivil hukuk, dinsel

hukuk okulları kurulmuştur. Dünyanın her tarafından gelen binlerce öğrenci ve hoca ile

eğitimde bir patlama meydana gelmiş; ancak bu hızlı büyüme ile sınıfsal problemler

ortaya çıkmıştır. Hoca ve öğrenci kesimi, Paris’te ayrı bir nitelikli katman olarak

kendini göstermiş ve bu kesim, kentin yönetiminde ağırlıklarını hissettirmişlerdir. 1200

yılında kral Phillippe Auguste, Parisli mekteplilere-scolares Parisiennes- berat vermiş;

163

Thema Larousse, say.113 164

Erbaş, a.g.e., s.67 165

Thema Larousse, say. 98-99 166

Thema Larousse, say.100

Page 56: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

43

bu yeni oluşum Papalık dokümanlarında universitas, communitas, societas, consortium

olarak ifade edilmiştir. Bu topluluk 1212–1213 yıllarında Kiliseye karşı ilk savaşını

vermiştir. 167

Chartres Katedrali en önemli hümanizm bilgi merkezi haline gelmiş, bu okulda

“trivium”-dilbilgisi, belagat, diyalektik- ve “quatrivium”-aritmetik, müzik, geometri,

astronomi- eğitimi verilmiştir. Katedralin giriş kapısına Layiktez’in deyişiyle, yedi

liberal sanatı temsil eden putperest bilim adamlarının şekilleri taş içine oyulmuştur;

gramer, diyalektik, belagat, aritmetik, astronomi, geometri ve müzik için sırasıyla

Priscian, Aristo, Çiçero, Boethius, Ptolemaios, Euclide ve Pitagoras’dır. Ek olarak doğa

bilimlerinin de öğretildiği Chartres okulunda, Yunanlı filozofların, Demokritus ve

Epikürcülerin atom teorisinin ve Platon’un etkisi hâkim olmuştur. Mantık ve bilimdeki

gelişmeler Chartres Katedrali’nden Paris’e ve Paris’ten Oxford’a kaymıştır.168

Ortaçağ Avrupa’sında teknik ve bilimsel gelişimler; Ortadoğu’dan, Asya’dan,

özellikle İslam Dünyası’ndan, ticaret ve Haçlı Seferleri aracılığıyla gelen bilgi birikimi

sayesinde yaşanmıştır. Ancak Ortaçağ’da bazı “aydın” düşünürler bu bilgi birikimini

organize ederken felsefeyi üstünleştirmiş, teolojiyi- Kilise’nin de hatalarıyla birlikte-

bilimin gölgesinde bırakmışlardır. Bilimsel gelişmelerin ancak ve ancak dinden

bağımsız oluşturulabileceğine yönelik zihniyet şekillendiren düşüncelerin temeli bu

dönem Avrupa’sında destek bulmuştur. Rönesans, bilimlere nafi olmayan bir yöntemle

tatbik edilmiş, Kilise’nin hataları, yüzyıllarca dinden uzak yaşamı destekleyecek

doktrinlerin doğmasına destek olmuştur. Dinin bilimsel gelişmeye engel olduğu

düşüncesiyle materyalist felsefenin zehirli tohumları böylece Ortaçağ Avrupa’sında

atılmıştır. Ortaçağ Avrupa’sının, Rönesans ve Yeni Çağ’daki bilimsel gelişmelere,

dinden arındırılmış bir sistemin bazı olması sebebiyle aydınlatıcı bir dönem olduğunu

iddia eden görüş, yüzyıllar sonrasında Batı Avrupa’nın geçirdiği veya geçireceği

dönemleri “rasyonel” değerlendiremeyecek kadar dar ve miyoptur.

167

Layiktez, a.g.e. say.13, 14 168

Layiktez, a.g.e. say.126,128

Page 57: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

44

1.2.4. Sosyoekonomik Gelişmeler ve Neticeleri

Ortaçağ Avrupa’sı iki dönemde incelenebilir. 4.-11. yüzyıllar arası ilk dönemi

oluşturmuş ve bu dönemde ekonomide tarım işçiliği ön planda olmuştur. 11.-13.

yüzyıllar arasındaki ikinci dönemde ise feodal mekanizma kırılmış ve kapitalizme geçiş

başlamıştır. 169

Birbirlerinin hem nedeni hem neticesi olan “kapitalizmle geniş çaplı

ticaret bütün ülkelerde aynı tarihte…” ortaya çıkmamış ve aynı şekilde gelişme

göstermemiştir. On ikinci yüzyılda kapitalizmin varlığını Ortaçağ kaynakları belirtmiş,

Ortaçağ Avrupa’sının uluslararası ticaretinin kapitalist niteliği olduğu ortaya

konmuştur.170

Avrupa’da, ticaretin gelişmesiyle birlikte yaşanan ekonomik canlanma ile

nüfusta artış gerçekleşmiştir.

Birinci dönem, Roma İmparatorluğu’nun bölünmesinden sonra Avrupa’nın

kuzeyde Germen saldırılarıyla ekonomik boğulma yaşadığı dönemdir. Bu dönemde

toprağa bağlı tarım işçiliği ön plana çıkmıştır, zirai makineler ekonomide yer edinmiştir.

Akdeniz’de İslamiyet hâkimiyeti ortaya çıkmış, İslam dünyası ile ticari ilişkiler

geliştirilmiştir. Ticari canlılık Avrupa’da şehir hayatının ve tarımsal faaliyetlerin

gelişmesine neden olmuştur. Feodal mekanizma sistemi altında senyör-serf ilişkileri

sosyal hayatı yapılandırmıştır. Birbirinden bağımsız zirai işletmeler tarafından

gerçekleştirilen üretim geçimlik düzeyinde olup pazar için olmamıştır. Dolayısıyla para

kullanımı minimumda olmak üzere yalnızca küçük paralar piyasa ihtiyaçlarını

karşılamıştır.171

11.-13. yüzyıllar arasındaki ikinci dönemde ise şehir hayatı gelişmiş, serfler

özgürlükleri için mücadele göstermiş ve burjuva sınıfı ortaya çıkmıştır. 11. yüzyılın

sonlarında Haçlı Seferleri düzenlenmiştir. Haçlı Seferleri esnasında köylüler ürünlerini

yetiştirmişler, yeni topraklar ziraata açılmıştır. 950 ile 1300 yılları arasında Avrupa

nüfusu %140 artarak 22 milyondan 55 milyona çıkmış, iş hacminin atması teknolojiyi

zorlamıştır.172

1291’de Haçlılar Orta Doğu’dan uzaklaştırılmışlardır. Bunun sonucunda

169

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 14 170

Pirenne H., Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Orj. Adı: Economic and Social

History of Medieval Europe, İngilizce’den Çev. Uygur Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, 7. Baskı,

İstanbul 2009, s.181, 182. 171

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 14 172

Layiktez, a.g.e. say.69,80

Page 58: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

45

Akdeniz ticaretinde gerileme yaşanmıştır. 14.-15. yüzyıllara gelindiğinde Avrupa

duraklama dönemine girmiş, kıtlıklar, veba salgınları yaşanmış, nüfusun büyük

oranında kayıp görülmüştür. Batı Avrupa’nın Yüzyıl Savaşları (1337–1453) nedeniyle

iktisadi dengesi bozulmuş, kent ekonomisi çökünce mübadele hacminde daralma

yaşanmıştır. Bu dönem Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasına tekabül etmektedir.173

Ortaçağ başlarında, tarım sektörü üretimde hâkim olmuştur. Tarım sektörüne

dayalı bir kırsal yaşam tarzından ticarete dayalı kentsel yaşama geçiş uzun sürmüştür.

174. 15. yüzyılın sonuna kadar ticaret ve endüstri merkezleri sadece kentler olmuş ve bu

faaliyetlerin açık alanlara çıkmasına müsaade edilmemiştir. Köyler sadece tarımla

uğraşırken, kentler ticaret ve el sanatları ile uğraşmış; aralarında kesin bir işbölümü

görülmüştür.175

Kentler genellikle 1000-2000 arası nüfusa sahip küçük yerleşim

merkezleri halinde olmuştur. 14. yüzyıla doğru, 10000 nüfuslu Avrupa kentlerinin sayısı

ancak 60’ı bulabilmiştir.176

Ortaçağın ilk yarısında, Avrupa’da tek ticari faaliyet, Suriyeli, Yunanlı ve

Yahudi tüccarlar aracılığıyla Doğu’dan lüks mal getirimi olmuştur. İkinci yarısında ise,

kuzeyde 1161’de kurulan Hansa ticaret birliği, güneyde ise İtalyanların kurmuş olduğu

büyük filolar sayesinde ticaret canlanabilmiştir.177

Yedinci yüzyılın ortalarından itibaren

Akdeniz’de Müslümanların ilerlemesiyle Marsilya’nın ticareti yavaşlamıştır. 633-

638’de Suriye’nin ve 638-640’ta Mısır’ın İslam hâkimiyetine girmesi ile Marsilya

limanı aracılığıyla kaynak bulan iç bölgelerin ekonomik yaşamı gerilemiş ve Galya’da

eskiden en zengin ülke olan Provence dokuzuncu yüzyılda en fakiri haline gelmiş, hatta

parşömen Galya’ya gelmez olmuştur.178

8.yüzyıldan itibaren Avrupa’da ziraat tarihinde

büyük bir gelişmeye sebep olan dönüşümlü üç tarlalı sistemin geliştirilmesi, her yıl

tarlanın %50’si yerine %30’unun nadasa bırakılması ile doğrudan %20 boyutunda

verim artışı elde edilmesi, iki ayrı ürünün alınmasıyla herhangi bir üründe

yaşanabilecek sorun olasılığına karşı önlem alınmış olması, toprağı sürme işinin ve

173

Tabakoğlu, a.g.e., s. 14-15 174

Thema Larousse, say.102 175

Pirenne H., Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, s.189. 176

Thema Larousse, say.102 177

Thema Larousse, say.103 178

Pirenne, H., Ortaçağ Kentleri- Kökenleri ve Ticaretin Canlanması, Orj. Adı: Les villes de moyen

âge: essai d’histoire économique et sociale, Çev. Şadan Karadeniz, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul

1990, s.29,30

Page 59: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

46

hasatın yıl içinde daha iyi dağılım göstermesi, çiftçilerin buğdayın dışında yulaf da

ekebilmesi gibi bazı avantajlar getirmiştir 179

.

Ortaçağ’da değirmenlerin kullanımı ile teknoloji ve sosyal örgütlenme arasında

bir ilişki ortaya çıkmıştır. İlk su değirmenleri M.Ö. 2. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş;

Antikçağda, Akdeniz ülkelerinde köleliğin yaygın olması ve yaz boyu derelerin

kuruması sebebiyle, mevsimsel akan sular nedeniyle ekonomik değeri düşen su

değirmenlerinin kullanımı yoğun olmamıştır. Emek yoğun işlerde insan gücü yerine su

ve yel değirmenleri gibi makinelerin kullanılmaya başlaması ilk kez Ortaçağ’da

görülmüştür. Üretimin dışında sosyal hizmet de veren bu makinelerden tahıl öğüten

değirmenlerin çevresinde insanlar sosyal nitelikli topluluklar halinde bir araya

gelmişlerdir. Önceleri sadece zirai ürünlerin öğütülmesinde kullanılan değirmenler, 11.

yüzyıldan itibaren sınaî uygulamalarda da kullanılmaya başlamış; köylülerin yaşam

tarzları değişmiştir. Değirmen, üzerinde kurulmuş olduğu araziyi değerlendirmiştir. Su

ve yel değirmeni ile kapitalizme ilk adımlar atılmış, feodalizmden sosyal hakların elde

edilmesine doğru yol alan bir bilinç ortaya çıkmıştır. 12. yüzyılda Güney Fransa’nın

Toulouse şehrinde kurulan dünyanın bilinen en eski kapitalist şirketi Bazacle, Garonne

nehrinin üzerindeki değirmenlere sahip olmuş; kuruluşu günümüzün limited şirketleri

modelinde olmuştur. İnsanlar değirmene değil şirkete ortak olmuşlar, şirketin hisse

değerleri mevsimlerin yağmur oranına ve iş yüküne göre değişim göstermiştir. 14.

yüzyılın başlarında Paris’te, Seine nehrinin Notre-Dame Adasına yakın bir bölgesinde

sadece 1450 metrelik bir bölümde 68 değirmenin bulunması, şehri bir sanayi merkezi

durumuna getirmiştir. Ortaçağ mühendisleri gelgit değirmenleri ile yel değirmenlerini

geliştirmişler; gelgit değirmenleri 13. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar çalışmış, Üçüncü

Haçlı Seferi ile teknolojisi Batı Avrupa’dan Orta Doğu’ya geçen yel değirmenleri 12.

yüzyılda göreve başlamış ve sayıları hızla artmıştır.180

Ortaçağ’da Avrupa’da en önemli sınaî faaliyet taş ocakları olmuştur. 11. yüzyıl

ile 13. yüzyıl arasında Fransa’da kullanılan taşın miktarı Antik Mısır’ın toplam taş

tüketimini geçmiştir. İnşaatta kullanılan bu taşlar en ekonomik yöntem olan suyolları ile

taşınmıştır. Ancak ağır bir malzeme olduğu için nehir yatakları ıslah edilmiş ve kanallar

179

Layiktez, a.g.e. say.83 180

Layiktez, a.g.e. say.89-94

Page 60: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

47

inşa edilmiştir. Ortaçağ’da, Roma devrinde çoğunlukla kullanılan bronzun yerini demir

almıştır. Avrupa’da yaşam standartlarının yükselmesinde önemli etken olan demir,

Katedral inşaatlarında taştan sonra tüketilen en büyük kalem olmuştur. En yoğun demir

tüketimi inşaat sektöründe gerçekleşmiştir.181

Batı Avrupa, 9. yüzyıl boyunca tarıma dayalı uygarlıklara dönüşmüştür. Bu

asırda, üretimin, malikâne halkının geçimi amacını taşıdığı ve kar kavramının

gündemde olmadığı bir kapalı ev ekonomisi ya da pazarsız ekonomi yaşanmıştır.

Dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında, sadece Galya’nın kuzeyinde ticari canlılık

görülmüştür. İslamiyet, dokuzuncu yüzyıl boyunca denizdeki hâkimiyetini

geliştirmiştir. Balear adaları, Korsika, Sardinya ve Sicilya alınmış, Afrika kıyılarında

yeni limanlar kurulmuştur. Kısa Pepin’in başlatıp Charlemagne’ın tamamlamış olduğu

para sistemi reformu altın para yerine gümüşün ikamesi şeklinde olmuştur. Roma

geleneğine uyularak para birimini oleşturan solidus yerine gümüş denier getirilmiştir.

Karolenjlerin imparatorluklarında, yapılan para reformu ile bölgenin yoksullaşmasına

neden olunmuştur. Uzak bölgelerden para çekebilecek merkezlerin bulunmaması

paranın dural kalmasına sebep olmuş; ayrıca devlet para basma tekelini koruyamamıştır.

Barbar göçlerinin sebep olduğu karışıklığın ve siyasal düzensizliğin zirveye ulaştığı

dokuzuncu yüzyılın sonlarında, Batı Avrupa’da ekonomik gelişim en düşük düzeyde

kalmıştır. 10. yüzyılda, bir önceki asra göre dengeli bir barış dönemi yaşanmıştır.

Lombardia Venedik’in girişimciliğinden etkilenerek ticari faaliyetlere önem vermiştir.

Ticaret, Pavia’ya, oradan da komşu şehirlere yayılmış ve gelişmiştir. Bu ticaretin

gelişiminde toprak ürünleri ve sanayi etkili olmuştur. 10. yüzyıldan sonra ticarette

canlanma başlamış ve tüccar kolonileri gelişmiştir. Tüccarların sayılarının artışı ile

ticari yaşama elverişli bölgeler ortaya çıkmıştır. 11. yüzyılda, Kilise’nin esin kaynağı

olmasıyla ve feodal mekanizmanın askeri niteliği ile Haçlı Seferleri başlamıştır.

“Ordular, her isteyene hizmet veren coterelli ya da brabantiones adlı paralı askerlerle”

dolmuştur. Norman şövalyeleri Güney İtalya’da Bizanslılar ve Müslümanlarla çarpışmış

ve sonrasında Sicilya Krallığı’nı kuracak olan prenslikler kurmuşlardır.182

181

Layiktez, a.g.e. say.97 182

Pirenne, Ortaçağ Kentleri- Kökenleri ve Ticaretin Canlanması, s.30-31, 34-36, 41-42, 49, 65, 67,

72, 109.

Page 61: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

48

11. yüzyıl 13. yüzyıl arasında ekonomik durumda bir iyileşme görülmüştür. 11.

yüzyılın başlarında topraklar tarıma açılmaya başlanmış ve bu artarak 12. yüzyılın

sonlarına kadar devam etmiştir.183

11. yüzyılda, kaynağını Venedik ve Flaman

kıyılarından alan ticari canlılık görülmeye başlanmıştır. Bu yüzyılın başlarında

Venedik’in serveti oldukça artmıştır. Bari, Tarentum, Napoli, Amalfi gibi şehirler İslam

dünyasıyla canlı ticaret yapmışlardır.184

Büyük sayıda tacirler büyük lordlara yüksek

miktarda borç verebilecek ve kendi paralarıyla şehre kilise yaptırabilecek kadar kar elde

etmişler; bu fonlar, önemli miktarda şehir ve kasabalarda orta sınıfın doğuşuna ve

gelişimine sebep olmuştur. Yatırımını toprağa yapan tacirler 12. ve 13. yüzyıl boyunca

kentlerdeki arazilerin çoğunu ele geçirmişlerdir. 185

11. ve 14. yüzyıl arasında Batı

Avrupa’da nüfus üç misli artmış, köyden şehre göç başlamıştır. Kentlerin gelişmesi ile

ticaret canlanmış, burjuvazinin ortaya çıkmasıyla toplumun sosyoekonomik yapısı

değişime uğramıştır. Feodal toprak sahipliği sürerken paranın tedavüle girmesiyle

birlikte toprak satışları başlamıştır.186

Nüfus artışının sürekliliği sebebiyle, toprağa

yatırım yapan tacirlerin, arazilerini inşaat alanlarına dönüştürmesi sonucu kazandıkları

rant, 13. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çoğunun ticareti bırakıp rantiye durumuna

gelmesini sağlayacak kadar yüksek olmuştur187

. Mal takasının yerine para devreye

girmiş, büyük miktarda para basılmış; yeni oluşan pazar ekonomisinde kredi ve finans

kurumları aracılığıyla taşınmaz mallar da el değiştirmeye başlamıştır.188

12. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ticaret artışı, endüstriyel ve teknolojik

gelişmeyi hızlandırmış, kent yaşamının önemi ortaya çıkmaya başlamıştır. Ortaçağ

öncesinde soylu-rahip-köylü olarak sınıflanmış topluma, kentlerde refah yükseldikçe,

burjuva-kentli faktörü eklenmiştir. Kentler, yönetim, maliye, din, ticaret, sanayi, kültür

ve eğitim merkezi haline gelmiştir189

. Soylular, özellikle zengin ve büyük kentlerin

olduğu İtalya’da, yönetim ve hukuk dallarında etken olmaya başlamıştır. Böylelikle

kentler ile kırsal kesim arasındaki fark büyümeye başlamıştır.190

İktidarın iradesinden

183

Pirenne, Ortaçağ Kentleri- Kökenleri ve Ticaretin Canlanması, s.68 184

Pirenne, a.g.e., s.68,71,72,73 185

Pirenne, Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, s.186. 186

Layiktez, a.g.e. say.103 187

Pirenne, Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, s.186-187. 188

Layiktez, a.g.e. say.103 189

Thema Larousse, say.102 190

Layiktez, a.g.e., s.103

Page 62: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

49

bağımsız olarak gelişen yeni bir sınıf olan burjuvazi ile birlikte soylu-ruhban-köylü üçlü

tabakasından çıkan toplum, çatışmacı bir yapıya sahip olmaya başlamıştır. Ticaret ve

kent yapısı geliştikçe sosyal ve siyasal yapılar değişime göstermeye başlamış, bireyler

ortak çıkarlarına bağlı haklar ileri sürmüşlerdir. Bu hakları krala ve diğer toplumsal

sınıflara kabul ettirme mücadelesi veren bireyler feodal yönetim mekanizmasının

değişimini başlatmışlardır. Böylelikle feodal ilişkilerin bağlayıcılığı sorgulanmış ve

özgürlük fikri yerleşmeye başlamıştır. Toplumsal tabakaların siyasi özellikleri,

iktidardan bağımsız hukuk kurallarıyla belirlenen statülerle şekil kazanmıştır.191

10. yüzyıl ile 15. yüzyıl arasında orta sınıflar güçlenmeye başlamış, orta kesimin

yaşam koşullarındaki değişimler tüm toplumda etkisini göstermiştir. Mutlak iktidar

yerine katılımcı kurumlar ortaya çıkmıştır. Kral, burjuvazi ve soylular arasındaki

ilişkileri kendi iktidarının yararına kullanmış, ancak bu durum burjuvaziye de güç

kazandırmış ve istekleri artmıştır. Burjuvazi ticaretin korunması ve güvenliği için ordu

kurulması talebinde bulunmuş ve güçlü ordunun maddi yükünü üstlenmiştir. Böylelikle,

kralın gücü burjuvazinin ancak ticaretin gelişimine endeksli maddi desteğine bağımlı

hale gelmiştir. Bu sebeple ticareti teşvik eden ve özgürleştiren kanunlar çıkarılmıştır.

İktidarın gücü için kurumlar geliştirilmiş, ordu, kanun, vergi ile krallıklar toplumda her

alana nüfuz etmiştir. Krallıklar, iktidarlarının güçlenmesiyle, otoritelerine engel

olabilecek diğer otoritelerle çatışmaya girmiş ve karşılarında halkı dini konularda

etkileyerek kendine bağımlı haline getiren Kilise tek güçlü rakip olarak kalmıştır.

Ayrıca Kilise, halktan bağış ve vergi toplayarak ekonomik yönden büyümüş, kralın

mahkemelerinin yanında Kilise mahkemelerinin de bulunmasıyla kralın gücü zayıf

duruma düşmüş, ortaya iki başlı iktidar çıkmıştır. Burjuvazi, kendi gelişimini

engelleyen ve feodaliteyi destekleyen yapısından dolayı Kilise’ye karşı, kralın yanında

olmuştur. Buna ilave olarak Kilise’nin dünyevi işlere müdahil olmasını eleştiren

düşünürler ortaya çıkmış, reform önerileri ortaya atılmaya başlanmıştır. Herkesin

birbirinin kardeşi olduğu ve eşit olduğu ilkelerine dayanan, “Düşmanlarınızı da seviniz,

iyilik ediniz ve karşılığında hiçbir şey beklemeden borç veriniz” diyen Hıristiyanlığa

karşı burjuvazi- yanına Protestan reformcuları da alarak savaşa girmiştir.192

191

Öztürk, a.g.m., say. 5-6 192

Öztürk, a.g.m., say. 7-9,11

Page 63: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

50

Hıristiyanlığın dayandığı temellerin burjuvazinin çıkarlarına doğrudan ters düştüğü

açıktır; karşılıksız borç veremeyecek, faiz alamayacak, aşırı kar kazanamayacak,

başkasını sömürmeden maddi çıkar sağlayamayacaktır.

Kilise iktidarından kurtulan halk özgür olmayacak, siyasal iktidarın

egemenliğine boyun eğecektir ancak; Kilise’ye karşı reform hareketi için kralların

zorlayıcı gücünün dayandığı temellerin sağlamlaştırılması gerektiği düşünülmüştür.

Evrensel bir kilise içinde yer almak yerine kiliseyi kendi sınırları içinde denetleyen

ulusal devletler kurmaya amacıyla hareket eden krallar, yeni vergi sistemleri ve düzenli

ordularıyla güç göstermişlerdir.193

Ekonomik ve sosyal değişimler sonucunda, Kilise

yönetiminde halk söz sahipliği istemiş ve reformlarda ısrarlı olmuştur.194

Zengin kentlerde gelişen ticaret ile tüccarların yaptıkları uzun seyahatler

nedeniyle kambiyo senetlerinin tedavülü bankacılığı sistemi geliştirilmiştir. Madeni

paranın taşınmasının zorluğu, seyahatlerde yol güvenliğinin taşıdığı riskler kredi

notlarının veya kambiyo senetlerinin taşınmasını getirmiştir. Yeni finans sistemleri

kurularak uluslararası işbirliği sağlanmış, tüccarların bir araya gelmesiyle kurulan

ortaklıklar sayesinde ticari atılımlardan hisse alınarak kişi başına düşen risk oranına

karşı koruma sağlanmıştır. Öncelikle İtalya dâhilinde başlayan bu bankacılık sistemi

zamanla İtalyan bankalarının dış ülkelerde şube açmasıyla gelişmiş; ticaret seferleri

finanse edilmiş, krallara, prenslere ve özel kişilere borç verilmiştir. Toprak sahipleri ile

köylü toplumları arasında mukaveleler akdedilmiş, komünler kurulması ile ayrı birer

ekonomik ve siyasal güç meydana gelmiştir.195

Ortaçağ’da sanayileşme Batı Avrupa’nın çevre dengelerini bozmuş; milyonlarca

dönüm ormanın yok olmasında ekilebilir alanların genişletilmesi, tüm inşaatlarda yoğun

olarak kullanılan ve fiyatı gittikçe artan kereste ve odun ihtiyacının karşılanması etken

olmuştur. 13. yüzyılda tahtanın fiyatındaki aşırı yükselmeden dolayı, alt gelirli kesimde

ölülerini gömmek için kiralık tabut kullananlar olmuş, defin merasiminden sonra tabut

mezardan çıkarılarak cenaze tekrar toprağa gömülerek tabutun sahibine iade edildiği

olmuştur. İnşaatta kullanılabilecek yeterli kereste bulunmadığından proje mimarları

teknolojilerini güncellemeye gayret etmişler; aynı dönemde odunu ikame edebilecek

193

Öztürk, a.g.m., say. 9 194

Layiktez, a.g.e., s.103 195

Layiktez, a.g.e. say.104,105

Page 64: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

51

olan kömür bulunmuştur. Önceleri açık madenlerden çıkarılabilen kömür yeterli

olmayınca toprak altında kömür galerileri açılmış; kömür madenciliği karlı bir iş haline

gelmiştir. Bir süre sonra ticaret ve ihracat metaı haline gelen kömürün yakılması ile

hava kirliliği sorunu başlamıştır.196

Ortaçağ’ın sonlarına doğru, nüfusta azalma, zirai verimde düşüş, kıtlık, bulaşıcı

hastalıklar, artan vergiler sebebiyle halk isyanları, devalüasyonlar197

ve ekonomik

depresyon görülmüştür. 13. yüzyılın ortalarında Avrupa’nın nüfus artışı besin maddeleri

üretimini aşınca büyük şehirlerde şartlar zorlaşmaya başlamıştır. 1315-1317 yılları

arasında Batı Avrupa’da korkunç bir kıtlık görülmüştür. 1315’in ortalarında ekinler hiç

durmadan yağan yağmur sebebiyle çürümüş, yüz binlerce kişi ölmüştür. İzlanda ‘da

tahıl ve İngiltere’de üzüm üretimi bir daha başlamamak üzere bitmiştir. Ekin alanları

azalmış, Fransa’da, İspanya ve İtalya’da yeniden başlayan savaşlar sonucu tarlalara

yakılmış, köyden kente göç başlamıştır. İngiltere’de 1272, 1277, 1283, 1292, 1311,

1332, 1345, 1348 yıllarında kıtlık yaşanmış; buğday fiyatları aşırı yükselmiş; ürünlerin

saklanması için gerekli olan tuzlama, sürekli yağış ve kapalı hava sonucu tuz üretiminin

yapılamaması nedeniyle gerçekleşememiştir. Sadece Hollanda’da nüfusun %10’u

açlıktan ölmüş, yoksul kesim kedileri, köpekleri yemiş, yer yer yamyamlık uygulaması

görülmüştür.198

Yağış sebebiyle yüksek miktarda ürün kaybedilmiş, tahıl ve besin

fiyatları artış göstermiştir. Enflasyon sebebiyle, Fransa Kralı tüm evcil hayvan

fiyatlarının planlanmasına yönelik bir istekte bulunmuş, ancak önlemler işe

yaramamıştır. 13. yüzyılda başlayan olumsuz iklim şartları 1315–1317 arasında en etkin

hale gelmiştir. Ağır iklim şartlarının etkileri Avrupa’da 150 sene kadar süren bir

ekonomik bunalıma sebep olmuştur. Winchester Başpiskoposluğu’nda yaşanan iklim

koşulları verilerine göre, 1315’te verim sapması % -35,77, 1316’da % -44,91 olarak

gerçekleşmiştir.199

196

Layiktez, a.g.e. say.99-100 197

“1254 yılında Fransa Kralı Saint-Louis tarafından Haçlı Seferi dönüşü sonrasında, ülkede finansal

durumu düzeltmek gayesiyle écu d’or isimli altın para ile gros tournois isimli gümüş para bastırılmış ve

değerlerinin korunabilmesi amacıyla zecri tedbirler alınmıştır. 13. yüzyıl sonlarında gros tournois

alaşımındaki gümüş oranı azaltıldığı için devalüasyonlar yaşanmıştır.”

Kaynak: Layiktez, , a.g.e. say.161 198

Layiktez, a.g.e. say.69,80,160,161,163 199

Gimpel, a.g.e., s.198-199,201

Page 65: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

52

1337’de Yüz Yıl Savaşı başlamış ve Avrupa ekonomisi sarsılmıştır.200

1340’larda

birçok İtalyan şirketi, kredi vermiş oldukları kralların borçlarını ödeyememesi nedeniyle

iflas etmiştir201

. 1346 yılında Batı Avrupa’ya, Doğu’da tuhaf birtakım olayların

gerçekleştiğine dair raporlar gelmeye başlamış; Çin’de depremlerin, sel felaketlerinin,

çekirgelerin, fırtınaların dolayısıyla kıtlığın ve insanlarda zafiyetin görüldüğüne dair

bilgi edinilmiştir.202

1347-1350 arasında Kara Ölüm olarak bilinen korkunç Veba salgını

ile daha sonra 1378-1382 arasında devrimci ayaklanma hareketleri ile Avrupa

sarsılmıştır.203

Sis görünümünde ve dünyanın üzerinde veba hastalığını sürükleyerek taşıyan ve

geldiği yere salgını bulaştıran bulut, Ortaçağ’da geniş çapta mevcut olmakla birlikte,

1346’nın sonlarında Avrupa’nın bazı şehirlerinde “benzeri görülmemiş bir şiddette”

seyretmiştir. İpek yolu kervanlarının Tatarlara taşımış olduğu veba, gemi yoluyla

İstanbul, Messina, Sicilya, Cenova ve Marsilya’ya varmış; 1348 ilkbaharında Sicilya ve

İtalya yarım adasını sarmıştır. Bu veba salgını bulaşma yolunun doğrudan temasla ya da

zehirli bir bulutun bölgeyi kaplamasıyla gerçekleştiği bilinmektedir. 204

1347-1353

yılları arasında Batı Avrupa’da yaklaşık 25 milyon kişinin ölümüne sebep205

olan Kara

Veba Ekim 1347’de Sicilya’ya, 1348’de Floransa’ya varan İtalya şehirlerinde nüfusun

%40-60’ının ölmesine sebep olmuş; 1348’de İtalya limanlarından çıkarılan gemilerden

birinin Marsilya’ya gelmesi ile Fransa’ya, aynı geminin Marsilya’dan çıkarıldıktan

sonra İspanya’ya gelmesiyle yayılmıştır. 1348’de İngiltere’ye varan hastalık liman

kentlerinden başlayarak yayılmıştır. Şehirlerde ölüm köylere oranla fazla olmuştur.

Manş denizindeki Jersey ve Guernsey adalarından tüm balıkçılar ölmüş olduğu için

balık getirilememiş; Ekim ayında Dorset’te, Kasım ayında Shaftesbury’de, Mayıs

ayında Wareham’de tüm rahipler ölmüş olduğu için cenazeleri başka şehirlerden gelen

rahipler kaldırmıştır. Veba sebebiyle, İngiltere’de nüfusun %35 inin kaybedildiği,

ölmek üzere olanlardan günah çıkaran rahiplerin hastalığı yayma sebebiyle ruhban

sınıfında ölüm oranının %45 ile %50 arasında olduğu belirtilmiştir. Veba salgının

200

Gimpel, a.g.e., s.193 201

Thema Larousse, say.103 202

Layiktez, a.g.e. say.69,80,160 203

Gimpel, a.g.e., s.193 204

Layiktez, a.g.e. say.69-77 205

Thema Larousse, say.102

Page 66: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

53

ekonomik ve sosyal sonucu olarak, işgücü kaybı yaşanmış ve ücretler yükselmiştir. Sağ

kalan serf işçiler yevmiyeli işçi statüsüne geçmiş ve yevmiyeleri ortalama %100

yükselmiştir. Zirai malların fiyatları, azalan talep nedeniyle düşmüş; at, öküz, inek ve

koyun gibi hayvanlar %50 daha ucuza satın alınmış; ustalık isteyen sanayi ürünlerinin

fiyatları artış göstermiştir.206

Onbinlerce köy haritadan silinmiş, yitik köylerin yerlerinin

saptanmasında havadan keşif yöntemine başvurulmuştur. İngiliz köylerinin yaklaşık

%20’si yok olmuş, Almanya ve bazı Akdeniz adalarında yok olan köylerin sayısı

bundan fazla olmuştur. Sardunya ve Sicilya adarlındaki köylerin ise %50’si yok

olmuştur. Köylerin yok olmasıyla insanlar göç etmeye başlamış, toprak giderek

verimsizleşmiştir.207

Baltık ülkeleri ve Slav ülkelerinden büyük çapta ucuz tahıl ithal

edilmiş; bu durum köylülerin işsiz kalmasına neden olup orta sınıfa darbe vururken,

büyük toprak sahiplerinin ve senyörlerin lehine olmuştur. Tarlalardaki tahılın yerini

sanayi ve ticaret bitkileri almış; kentlerde artan et tüketimini ve dokumacılığın

hammadde ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla büyük çaplı koyun besiciliğine geçilmiş;

çitlerle çevrili özel mülkiyet alanlarında otlaklar kurulmuştur. Bu durum büyük toprak

sahiplerinin gücünü daha da artırırken özel mülkiyete alınmış otlakların ortak kullanım

hakkı için köylüler ayaklanmaya başlamışlardır. Buna ilave olarak 14. ve 15. yüzyılda

Fransa’da, savaşlar sebebiyle vergiler ağırlaşmış ve soyluların askeri alandan başarısız

olmuşlardır. Askeri başarısızlık sonucu yeni vergi yüklenmiş, geçim sıkıntısı artmış,

isyanlar görülmüştür.208

Sağ kalan köylerde ise endüstri emekçilerinin ücretlerindeki

artışla birlikte yaşam standartları yükselmiştir. İşgücünün azalmasına bağlı olarak farklı

ücret uygulamaları azalmış ve niteliksiz işgücü bundan faydalanmıştır. Ortalama tahıl

fiyatı, nüfus azalışına bağlı olarak izleyen 150 senelik dönemde düşük seyretmiş, 14.

yüzyılın ikinci çeyreğinde %20 oranında düşmüştür.1350–1450 arasında İngiltere’de

sığır fiyatları %11 düşüş gösterirken, bazı yarı lüks malların fiyatlarında artış

görülmüştür. Endüstri ürünlerinin fiyatlarında genel bir düşüş yaşanmış, ancak sürekli

savaşlar nedeniyle silah yapımına yönelik demir ihtiyacı sebebiyle demirin fiyatında

düşüş görülmemiştir. 209

206

Layiktez, a.g.e. say.77-79 207

Gimpel, a.g.e., s.204,205,206 208

Thema Larousse, say.102 209

Gimpel, a.g.e., s.206

Page 67: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

54

14. ve 15. yüzyıllarda riyaziyetçi davranışlar ve inzivaya çekilmeler

görülmüştür. Hıristiyanlıkta mistisizm yaygınlaşmış, Avrupa’da okült bilimler ortaya

çıkmıştır. Jeomansi- yeryüzü ve toprakla ilgili şeyler aracılığıyla fal bakma-,

aeromansi-havaya ve meteorolojiyle ilgili şeylerle fal bakma-, hidromansi- suyla fala

bakma-, piromansi-ateşe bakarak fal bakma-, şiromansi-el falı-, augury-kuş falı,

nekromansi-ölülerden haber alarak fal bakma-, büyücülük gibi faaliyetler ortaya

çıkmıştır. Bununla birlikte bunlarla mücadele eden Kilise, ürkütücü boyutlarda baskılara

başvurmuştur.210

Ortaçağ’daki bilimsel buluşların Hıristiyanlığa muhalif bir tarzda

zihniyetlere dayatılmasının sonucunda, ayrıca Kilise’nin211

buna çözüm getirmekte

yetersiz kalmasıyla birlikte Engizisyon’un tutuklulara göstermiş olduğu muameleler ve

sorgulama yöntemlerinin halkı korku altında bırakması ve halkın Kilise’den daha da

uzaklaşması ile Ortaçağ Avrupası’nın Hıristiyanlık’tan sapmasını ispat eden musibetler

ardı ardına gerçekleşmiştir.

“Batı, hikmeti kaybettiği için gayesini de kaybetmiştir. Dengeli ve ideal

medeniyetin numunesi Endülüs Medeniyeti olmuştur.” (Roger Garaudy) 212

1.2.5. Batı’da Şövalyelik, Haçlı Seferleri ve Orta Çağ’ın Sonu

Batı Avrupası’nda Şövalyeliğe kabulün temelinde Germen askeri adetleri ile

Hıristiyanlığın etkileşmesi yatmaktadır. 1066 da başlayan turnuvalar 14. yüzyılda en

önemli sosyal olaylar haline gelmiştir. Endülüs Arapları ile etkileşimden kaynaklanan

etik ve namus kavramları ortaya çıkmıştır. Haçlı Seferlerinin başlamasıyla rahip

şövalyelerle ortaya askeri tarikatlar çıkmış; bu tarikatlar, Haçlılarla birlikte Filistin,

Suriye ve Antakya’ya yerleşmişlerdir.213

6./12. yüzyılın ilk yarısında önemli gelişmelerden biri Hıristiyan tarikatı olan ed-

Dâviye- Templier Tarikatı ve el-İsbitâriye-Hospitalier Tarikatının kurulmasıdır. 214

İlk

210

Gimpel, a.g.e., s.195; Layiktez, a.g.e. say.160 211

“Kilise” kurumunda bu konuda sorumluluğu olanlar veya yanlış çözüm önerilerine destek verenler

kastedilmiştir. 212

Şeyban, a.g.e., s.30 213

Layiktez, a.g.e., say. 18, 20 214

Şeyban, a.g.e., s.125

Page 68: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

55

Haçlı tarikatları Tampliye-Templier- ve Hospitaliye-Hospitalier Şövalyeleridir.215

Aragon kralı IV. Ramon Berenguer zamanında tarikat mensupları kendilerine verilen

yetki ile muayyen vergilerini toplamışlardır. Tarikat mensuplarının, yaşamlarını

Hıristiyanlığı muhafaza etmeye adamaları şartı ile Veşka, Berbeşter, Serakusta ve

Kal’atü Eyyûb gibi Müslümanlardan alınan yerlerden edinilen vergi ve gelirlerin bir

bölümü kendilerine verilmiştir.216

Tampliyeler, Haçlılara askeri koruma, bankacılık, hancılık hizmetleri sunmuşlar,

en büyük rakipleri olan “Hospitalier Tarikatı ise dini bir topluluk olarak”, hasta ve

yaralı hacıları tedavi etmek üzere kurulmuştur. Her iki şövalye kurumu da “Orta

Doğu’daki Haçlı-Müslüman savaşlarında yer almış”; Hospitalier Şövalyeleri İspanya’da

Reconquista’ya da katılmışlardır217

. Hıristiyan Kudüs Krallığı’nın zayıf düşmesinde bu

iki şövalye kurumunun çekişmesi başlıca nedenlerden biri olarak görülmüştür.

Tampliyeler, 12. ve 13. yüzyıldaki hızlı ekonomik büyüme sürecinde, sermayenin

toplanması ve transferi tekniklerinde uzmanlaşmışlardır. Avrupa’nın en güçlü finans

kuruluşu durumuna gelen Tampliye Şövalyelerinin müşterileri arasında Papa ve Fransa

Kralı da bulunmuştur.218

1040 yılında Hospitaliye Şövalyeleri, Birinci Haçlı Seferinin başlamasından

sonra 1118 yılında adını Kudüslü Saint Jean Şövalyeleri olarak değiştirmiştir.

Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü almasından sonra bu şövalyeler, 1310 yılında Rodos

adasına geçmiş ve Rodos Şövalyeleri olarak anılmaya başlamışlardır. Bu şövalyeler in

çoğu Fransız kökenli olduklarından Fransız Papalar tarafından desteklenmişler, ancak

1348’de Kara Ölüm- veba salgını- ve 1378’de Papalığın bölünme krizi nedeniyle finans

destekleri azalmıştır.219

16.yüzyılda Osmanlılardan kaçıp İtalya’ya sığınan Rodos

Şövalyelerini V. Charles Akdeniz’deki topraklarını savunmak amacıyla kullanmış ve

emrinde bu şövalyeler Trablusgarp ile Malta ve Gozo adalarını işgal etmişler; daha

sonraları adları Malta Şövalyeleri olarak değişmiştir. 268 yıl boyunca Malta’nın hâkimi

215

Layiktez, a.g.e., say. 21. 216

Şeyban, a.g.e.,, s.126 217

Şeyban, a.g.e.,, s.126 218

Layiktez, a.g.e., say.21, 22 219

Layiktez, a.g.e., say. 24

Page 69: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

56

olmuşlar, ancak Avrupa’daki Reform hareketi sebebiyle etkinlikleri zayıflamış ve

Fransız Devriminde Fransa’daki varlıklarına el konmuştur.220

Prusya’nın kuruluşunda etkisi olan Tötonya –Teuton- Şövalyeleri 1190 yılında

kurumlarını oluşturmuşlardır. 14. yüzyılda Prusya’nın ziraate elverişli toprakları ve bazı

kentlerin ticaret amaçlı federasyonları- Hanseatik Ligi- sebebiyle refah seviyesi

yükselen Tötonya Şövalyeleri, kuruluşlarından sonra 300 yıl boyunca Manastır

hayatından aldıkları disiplin sebebiyle başarılı asker ve yönetici olarak tarihe

geçmişlerdir.221

İspanya’yı Müslümanlardan geri almayı hedef alan Reconquista, Batının Doğuya

karşı gerçekleştirdiği Haçlı Seferlerinin ateşleyici fonksiyonunu gören başlangıcıdır.222

Frankların, Bizanslıların ve Müslümanların karşılaştığı Haçlı Seferleri’nin hedefi

“inançsızları imana getirmek” ya da yeni topraklar edinmek olmamıştır. Bir Ortaçağ

seferinde, “hac”, “Kudüs’e yolculuk”, “denizleri aşmak”, “Kutsal Topraklara yardıma

gitmek” söz konusu olduğunda ve amatör savaşçılar profesyonel savaşçılarla yaklaşık

aynı sayıda ise, giysilerde bulunan haçlardan dolayı bunlara “Haçlı” denilmiştir.223

Avrupalılar için savaşın gerçek amacı ganimet elde etmek olmuştur. Savaşanlar için

köleler, değerli maden ve taşlar, giysiler, hayvancılık veya tarımdan daha çekici ve

tercih edilen bir gelir kaynağı oluşturmuştur. Ancak savaşa yönlendirme için “en uygun

motivasyon dini duyguları tetiklemek” olmuştur. “Papalığın İspanya’da İslam

dünyasına karşı Haçlı savaşına ittiği Hıristiyanlar, vaat edildikleri Endüljans

(günahlarının affı) meselesinde şüphe duymalarına rağmen, Reconquista’yı kutsal savaş

olarak” görmüşlerdir.224

Haçlı Seferleri öncesinde Normanlar, 1047’de Güney İtalya’ya, Türkler 1055’te

Abbasilere egemen olmuş, 1071’de Türklerin yönetimindeki Abbasiler Suriye ve

Filistin’i hâkimiyetleri altına almışlardır. 1076’da IV. Henry aforoz edilmiş, 1090 ‘da

IV. Henry, Papa II. Urbain’i Roma’dan kovmuştur. 1093’te Normanların desteğiyle

Papa II. Urbain Roma’ya dönmüştür.1095’te Aleksis Komneos, Türklere karşı Papa’dan

220

Layiktez, a.g.e., say.24-25 221

Layiktez, a.g.e.,say. 26-27 222

Şeyban, a.g.e., s. 79 223

Thema Larousse, say.110 224

Şeyban, a.g.e., s.329-332

Page 70: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

57

destek istemiş ve 27 Kasım 1095’te Papa II. Urbain Clermont Konsilinde,

Müslümanlara karşı Haçlı Seferinin başlatılması amacıyla “kutsal savaş” daveti

çıkarmıştır.225

1096’da, Frank Şövalyelerinin çoğunlukta olduğu, ağır zırh ve silahlarla

donanmış 4000 atlı ve 25000 piyadeden oluşan Birinci Haçlı Seferi harekete geçerek,

1099 ‘da Kudüs’ü almışlardır.1 Mart 1146’da, Papa III. Eugene, İkinci Haçlı Seferine

davetiye çıkarmış,1147-1174 yılları arasında Musul Atabeki Nureddin Mahmud bin

Zengi, haçlılara karşı mücadele vermiştir. Daha sonra Salahaddin Eyyubi bölgenin

hâkimiyetini ele geçirmiştir. Haçlılar, Eyyubilerle barış antlaşmaları yapmış; ancak bu

antlaşmalar yürürlükte iken, Eyyubilere ait bir kervana saldırılması ile barış bozulmuş

ve Salahaddin Eyyubi büyük bir ordu ile Haçlıları yenmiştir. Üçüncü Haçlı Seferi,

Phillippe-Auguste, Aslan Yürekli Richard ve Frederik Barbarossa isimli üç kralın seferi

olarak 1188’de Kudüs’ün geri alınması amacıyla başlatılmıştır. Yaffa ve Aşkelon

Haçlıların eline geçtikten sonra, Salahaddin Eyyubi ile barış antlaşması yapılmış ve

antlaşmaya göre silahsız Hıristiyan hacılar Eyyubiler’in hâkimiyeti altındaki Kudüs’e

serbestçe giriş çıkış yapabilmiştir. 1199-1204 yılları arasında Dördüncü Haçlı Seferi

olarak tarihe geçen dönemde tahttan indirilen Bizans İmparatoru II. İzak’ın oğlu IV.

Aleksis’in, Haçlılardan para karşılığında Konstantinopolis’in işgali ile babasının

yeniden tahta çıkarılmasını istemesi üzerine 23 Haziran 1203’de Haçlılar

Konstantinopolis’e çıkarma yapmışlar ve Haçlılar Papa tarafından aforoz edilmiştir.

Paralarını alamayan Haçlılar, Venediklilerle birlikte Konstantinopolis’i almışlar ve

Flander Kontu Baudouin, ilk Latin imparatoru olarak Konstantinopolis’te, Ayasofya

Kilisesi’nde taç giymiştir. Yunanistan topraklarında ve Ege adalarında İmparatora bağlı

küçük prenslikler oluşmuştur. Beşinci Haçlı Seferi, 1215–1221, “Müslümanların Tabor

Tepesine bir kale yapmaları bahanesi ile” organize edilmiştir. Tabor Tepesinde

başarısızlığa uğrayan Haçlılar daha sonraları Eyyubilere karşı Kahire’ye saldırmışlardır.

Tekrar başarısız olunca, Dimyat’ın Mısır’a iadesi karşılığında serbest bırakılmışlardır.

Altıncı Haçlı Seferi, 1227-1229 yılları arasında gerçekleşmiştir. 1227’de Kudüs Kralı II.

Frederik, gemi ile sefere çıkmış, iki gün sonra karaya çıkması nedeniyle aforoz edilmiş,

ancak Suriye’ye doğru devam etmiştir. Kudüs, Beytüllahim ve Nazire Hıristiyanlara

225

Layiktez, a.g.e., s.30, 33-34

Page 71: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

58

verilmiş ancak Frenk baronlar ve şövalyeler afarozlu krala itaat etmemiş, böylelikle

Kral II. Frederik Avrupa’ya dönmüştür. Yedinci Haçlı Seferi’nde, 1248’de Fransa Kralı

XI. Saint-Louis Ortadoğu’ya hareket etmiş, 1250’de Mansurah savaşı

gerçekleşmiştir.1254’te Fransa Kralı ülkesine dönmüştür. Sekizinci Haçlı Seferi 1270-

1271 tarikleri arasında gerçekleşmiştir. Mart 1267’de Saint-Louis Haçlı Seferi’ne tekrar

çıkacağını ilan etmiş, 1270’te Ortadoğu yerine Tunus’a gitmiş ve Kartaca’yı almıştır.

Fransa Kralı’nın ölümünden bir sene sonra, İngiltere Kralı Edward, Filistin’de Kerak

yakınına gelmiş, Haçlılar Nasıra ve Akka’yı almışlardır. 1289’da yeni bir Haçlı Seferi

ilan edilse de katılan olmamıştır. 1300’de Ortadoğu’da Haçlı Seferleri son bulmuştur.226

13. yüzyılın Haçlı Seferleri sınırlı ve yararsız olmakla beraber, beşinci ve

yedinci olanları doğrudan Mısır’a karşı savaş biçiminde, altıncısı Papa’ya rağmen

gerçekleşmiş ve ekonomik ya da siyasi menfaatler doğrultusunda yapılmıştır. Ayrıca

Moğollara gönderilen heyetler ile Doğu’da İslam Dünyası’nı kuşatacak şekilde bir

ittifak sağlama amacı güdülmüştür.227

Şeref getirdiğine inanılan savaşlara rahipler

haricinde her sınıftan insanlar katılmıştır. Kilise savaşı takdis ederek, kutsal hale

getirmiş, Hıristiyanlar arasında Kilise doktrinleri, şövalyelik örf ve adetlerine göre savaş

yapılmıştır.228

Haçlı Seferleri Avrupa Dünyasına deniz aşırı sömürgeciliği cazip kılmıştır.

14.yüzyıl ve 15.yüzyılın ortalarına kadar olan süre haricinde ( Kara Veba ve

mücadeleler nedeni ile ekonomik durgunluğun yaşandığı dönem), ticarette artış sonucu

şehir yaşamı canlanmış ve yavaş yavaş şehirli bir sınıf-burjuva-belirgin hale gelmiştir.

15. yüzyıl kapitalizme doğru gelişim yaşandığı bir dönem olmuştur.229

10. yüzyıldan itibaren Avrupa Dünyası Atlantik’te ve Avrasya’da macera

arayışına yönelmiştir. 12. ve 15. yüzyıllar arasında İtalya, İspanya ve Portekiz’de yeni

toplumlar arama girişimleri başlatan bir büyük keşifler öncesi bir değişim başlamıştır.230

5./11. yüzyılda Endülüs’e ve Doğu İslam Dünyasına düzenlenmiş olan Haçlı Seferleri

Hıristiyanların İslam medeniyetini tanımalarına ve sonrasında anlamalarına neden

226

Layiktez, a.g.e., s. 29, 33, 35-40 227

Thema Larousse, say.111 228

Layiktez, a.g.e. say.163 229

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 9-10. 230

Thema Larousse, say.117

Page 72: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

59

olmuştur. Başta Sicilya’da ve en çok Endülüs’te olmak üzere Arapça eserler Latince’ye

tercüme edilmiştir. 231

Ortaçağda ilk keşifleri Arap dünyası yapmıştır. Arap tacirler, Hindistan ve Doğu

Hint Adaları’na gitmiş, ipek, değerli taşlar ve baharatlarla dönmüşler, Sudan’daki altın

madenlerine ulaşmışlardır.232

Tıp, anatomi, optik, astronomi gibi birçok teknik ve

bilimsel gelişimler Ortaçağ Avrupa’sına, Ortadoğu’dan Asya’dan, İslam Dünyası’ndan

özellikle ticaret ve Haçlı Seferleri yoluyla aktarılan bilgi birikiminden kaynaklanmıştır.

Özellikle Sicilya ve İspanya’dan gelen Yunanca ve Arapça eserlerin çokluğu

Rönesans’ın oluşturulmasına nedendir. Yunan bilimsel edebiyatı Arapçaya tercüme

edilmiş olması ve Arap bilim adamlarının tıp, astronomi, aritmetik, cebir, trigonometri

gibi alanlardaki orijinal eserlerinin Latinceye çevrilmesi ile bir bilgi hazinesine ulaşım

sağlanmıştır. İbn Sina ve İbn Rüşt gibi Arap bilim adamlarının mütalaalarının eklenmiş

olduğu Aristo’nun eserleri Paris Üniversitesi’ne bilimsel düşünce sistemi

kazandırmıştır.233

Süftece (kambiyo senedi), mudârebe (sermaye ortaklığı), muhatre

(önden satış) gibi finansal kavramlar ile, pirinç, ipek, şeker kamışı, kağıt, pamuk gibi

mallar ve abaküs, barut, pusula gibi teknik buluşlar Batı’ya Müslümanlardan

gelmiştir.234

Ortaçağın sonlarında, İspanya, İtalya, Almanya, İskandinavya, İngiltere ve 15.

yüzyılda en az altı kuşak mütemadiyen Fransa’da savaş yaşanmıştır. 1453’te Yüz Yıl

Savaşı sona ermiş, aynı yıl, Bizans surlarında Fatih Sultan Mehmet Ortaçağı tarihe

gömmüştür.235

231

Şeyban, a.g.e., s.99 232

Thema Larousse, say.117 233

Layiktez, a.g.e. say.125,129 234

Şeyban, a.g.e., s.99-100 235

Layiktez, a.g.e. say.164-165

Page 73: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

60

1.3. Batı Medeniyeti Teşekkülü ve Zihniyet Esaslarının İktisadi Düşünceye

Yansıması

1.3.1. Büyük Keşifler, Ticari Kapitalizmin Doğuşu ve İktisat Teorisinin

Oluşumu

Roma İmparatorluğu Germen asıllı olan barbar kavimleri tarafından yıkılmıştır.

Bu kavimler Fransa, İtalyan yarımadası, İspanya ve Roma şehrini almışlardır.

Germenlerin, denizci bir kavim olmamaları sebebiyle, Akdeniz ticaretini ve ekonomik

ilişkilerini yok edecek koşulları olmamıştır. Bu nedenle 5. ve 8. yüzyıllar arasında

Avrupa ekonomisi hemen durgunluğa girmemiştir. 5. ve 6. yüzyıllarda barbar

istilalarından kaçan halk, bataklıklar üzerindeki ufak adacıklara Venedik şehrini

kurmuşlardır. Venedik gemicilik yetenekleri sebebi ile barbar istilalarından kurtulmuş

ve İstanbul’a taşınan Roma dünyası ile ticari ilişkilerini hiç kesmemiştir. Gemicilik

yetenekleri, ticaret yöntemleri, teknikleri ve siyasi ve idari alandaki örgütlenmeleri

Venediklilere, Avrupa’da özel bir konuma sahip olmalarını sağlamıştır.10. yüzyılda

Venedik’in serveti oldukça yüksek bir düzeye ulaşmasıyla, kazanma hırsı, din ve

ideolojilerin önüne geçmiştir. Venedik’in ticari başarısı Napoli, Cenova, Piza gibi

şehirleri motive etmiş, bu şehirlerin katılımları Akdeniz ticaretinin canlanmasına yardım

etmiştir. Venedikliler İslam ülkeleriyle ticari ilişkilerini geliştirmişlerdir. Ticari

ilişkilere ilave olarak Haçlı Seferleri neticesinde, İslam uygarlığından bazı usul ve

kurumlar Avrupa’ya tanıtılmaya başlanmıştır. 236

12. Yüzyıl Avrupa için ticaretin gelişmesi nedeniyle iktisadi düzende büyük bir

değişimin yaşandığı bir dönem olmuştur. Tarım ürünlerinde artış yaşanmış, yeni

topraklar ekime açılmış, nüfus çoğalmış, emeğe olan talep artmıştır. Böylelikle insan-

toprak ilişkileri değişmeye başlamıştır. Topraksız köylülerin bazıları ticarete atılmıştır.

Kiliseye ya da senyörlere veya başka herhangi bir merkeze bağlı olmayan ve serüven

arayan tüccarlar-merchant adventurers-ortaya çıkmıştır. Ticaret yapamadıkları

mevsimlerde mallarını muhafaza edebilmek için toprak satın almışlar dolayısıyla

senyörlere bağlı köylü kesimi ile aralarında statü farklılıkları ortaya çıkmıştır. İktisadi

konularda çıkan anlaşmazlıkları senyörlerden ve Kilise’den bağımsız hakemler yoluyla

236

Yalçın, a.g.e., s. 121,124-126.

Page 74: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

61

çözmüşlerdir. Giderek Kilise’ye veya bir senyöre bağlı olmayan, kendini idare eden bir

komün yaşam biçimi belirmeye başlamıştır. Tarım ürünleri ticari mübadelede yer aldığı

için değer kazanmış, bu durum toprakların değerinde artışa neden olmuştur. Böylelikle

tarım faaliyetinde çalışan nüfus fazlası oluşmuş ve köyden şehre göç artmıştır. Şehirlere

gelindiğinde önceden bağlı olunan senyörün ya da cemaatin önemi kalmamış ve

yalnızca servet biriktirme yeteneği, kazanç kabiliyeti, zekâ seviyesi gibi ölçütler öne

çıkmıştır. Ortaçağın lonca, Kilise hâkimiyeti hızlı biçimde güç kaybetmiştir. Buna

Kilise’nin “evrensellik” görüşü yerine merkezi krallıkların güç kazanması da ilave

olmuştur.237

15. yüzyıl Batı dünyası kapitalizme doğru bir yönelime başlamış, 18. yüzyılın

sonlarına kadar olan bu süreç ticari kapitalizmin yaşandığı bir dönem olmuştur238

. 15.-

18. yüzyıllar arasında iktisadi düşünce teolojinin etkisinden çıkmaya başlamıştır. Ancak

iktisadi konularda henüz bağımsız bir teori oluşmamıştır. Dönemin düşünürleri

ekonomide günlük yaşamın sorunlarına değinmişler ve çözüm yöntemleri üretmeye

çalışmışlardır. Ortaçağ sonu ile iktisadi düşüncenin bilimsel olarak teşekkülüne kadar

geçen dönemde düşünürler “servet” kavramı üzerinde durmuşlardır. Temeli “servet

biriktirme”ye dayanan bu akım “Merkantilizm”dir. 239

Merkantilist doktrinde iki esas tespit edilmiştir: Servet, gümüş ve altından

ibarettir ve bu madenler ülkede yok ise, yalnızca ödemeler dengesi yoluyla veya ithal

ettiğinden daha fazlasının ihraç edilmesi yoluyla getirilebilir. Yabancı malların

ithalatının mümkün olduğu kadar az gerçekleştirilmesi ve yerli endüstri ürünlerinin

ihracatının mümkün olduğu kadar artırılması, ekonomi politikte zorunlu bir hedef haline

gelmiştir. İthalatta kısıtlamalar iki türde gerçekleşmiştir. İlki, hangi ülkeden ithal

edilirse edilsin yabancı malların ithalatına gelen kısıtlamalar bu malların yurt içinde

üretilmesidir. İkincisi, ticaret dengesi elverişsiz kabul edilen belirli ülkelerden gelen

neredeyse her cins malın ithalinin kısıtlanması yönünde gerçekleşmiştir.240

Merkantilistlere göre bir ülkenin büyük miktarda değerli madene sahip olabilmesi için

ithalattan daha fazla ihracat yapması gerekmektedir. Böylelikle değerli maden elde

237

Yalçın, a.g.e., s. 125-128. 238

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 10. 239

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.27-28 240

Smith, a.g.e., s. 359-360.

Page 75: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

62

etmeye ve bunları korumaya elverişli bir ticaret bilançosu kazanılabilecektir. Başka bir

ifadeyle, ihracat ve sömürgeciliği geliştirerek, dış ticarette bir ülkenin diğer ülkelerin

aleyhine bir zenginlik elde edebileceği görüşünü savunmuşlardır. 241

Servet biriktirme eğiliminin Avrupa’da arttığı devir merkez krallıkların güç

kazandığı bir devirdir. 16. Yüzyılın sonunda İngiltere’de Kraliçe Elizabeth yönetimi ile

17. Yüzyıl sonlarına doğru olan dönem İngiltere’de merkezi otoritenin kuvvetlendiği,

dolayısıyla İngiliz Merkantilistlere uygun ortam sağlandığı dönemdir. Çünkü

Merkantilist düşüncenin esası derin Milliyetçiliğe dayanır. Güçlü devlet, savaş hazırlığı

için üstün bir ordu ve donanma, asker sayısının çokluğu, bu sebeple ulusun nüfus

çokluğu önemlidir.242

15. yüzyıldan sonra servet birikimi yaygınlaşmış ve para ticareti

yapan kurumlar ortaya çıkmıştır. Kıymetli madenlerin elde edilme arzusu ile kapitalist

davranış ortaya çıkmaya başlamıştır. Bir ülkenin zenginliğinin sahip olduğu değerli

madenlerin miktarına göre ölçülebileceği görüşünü savunan Merkantilizm, daha sonraki

ekonomik sistemler için (özellikle liberalizm için) zemin hazırlamıştır.243

15. yüzyılda ticari kapitalizmin oluşumunun ve hızlı gelişiminin tarım

sektöründe de önemli etkileri olmuştur. Şehirlerde yaşayan ve ticaretle zenginleşen eski

senyörler toprak satın almışlar ve yeni toprak sahibi sınıfını oluşturmuşlardır. Bu

sayede değerli madenlerin çokluğundan topraklar değerlendirilmiştir. Tarımsal verim

artmış ve sanayinin ihtiyaç duyduğu tarımsal üretim geleneksel tarım ürünlerinin yerini

almıştır. Yeni pazarlar ve hammadde talebini tetikleyen ihracat sanayi ortaya

çıkmıştır.244

Anonim şirketler merkantilist dönemin sembollerinden biridir. Seyahat

amacıyla sermayelerini bütünleştiren ortaklar sonrasında süreklilik iktiza eden sermaye

şirketleri olmuşlardır. Ticaret için kurulmuş bu şirketler aynı zamanda “savaş aleti” de

olmuşlardır.245

Merkantilist doktrin Ortaçağın ahlaki yaklaşımından uzaklaşmış bir tutum

sergilemiştir. “Adil fiyat” kavramının öneminin kaybolmasına ilave olarak faize meşru

bakılmaya başlanmıştır. Üretim ve fiyatlandırmada tekelci eğilim oldukça güç

241

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.28 242

Yalçın, a.g.e., s. 129,134. 243

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.27-28 244

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.31-32 245

Erim, a.g.e., s.13

Page 76: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

63

kazanmış, tüccarlar devletin ekonomiye müdahalesini savunmuşlardır. Hatta imtiyaz

elde etmiş tüccar gruplarının çıkarları ulusal çıkar haline gelmiş, birey için doğru kabul

edilen devlet için de edilmiştir. Ulusal servet, toplumun refahını değil, minimum ücretle

yapılan imalat ile ihracat fazlası oluşturmayı hedefleyen bir kabul olmuştur. 246

Batı Hıristiyan dünyasının “külli akıl (vahiy247

)”dan saparak yalnızca insan

aklına güvenen zihniyet esaslarına dayalı ticari kapitalist (Merkantilist) aşamasının

meşru gördüklerinin neticesi basitçe;

i. faiz “sömürü”

ii. tekelcilik “sömürü”

iii. tüccarın çıkarının ulusal çıkar sayılması yani toplum çıkarından üstün

sayılması, (belirli mantık silsilesiyle) yoksulların menfaatine olacak bir politika

ile tüccarların menfaati çatıştığında tüccarların menfaatinin tercih edilmesi

“sömürü”

iv. daha fazlasına (burada özellikle “altın”) sahip olma dürtüsü, homo

economicus’un doyumsuzluk ve bencillik aksiyomuna açık kapıdır,248

“sömürü249

olarak gösterilebilir.

Faiz, tekelcilik, yoksulların göz ardı edilmesi, açgözlülük gibi meselelere

“Hıristiyanlık açısından Homo Economicus’un Analizi” bölümünde değinilmiştir.

Ortaçağa özgü iktisadi düzenin ve düşüncenin değişim yaşamasında deniz

keşiflerinin rolü çok önemlidir. Deniz keşifleri ve bunların sonucunda ortaya çıkan

yerler Avrupa için coğrafi genişleme sağlamıştır. Emeğin değerlendirilmesine, ulaşım

imkânlarının geliştirilmesine, sermayenin yeni yatırımlarda değerlendirilmesine verilen

önem artmıştır. Hammadde ve sürüm alanlarına erişim sağlamıştır. 250

Kıymetli taşlar,

baharatlar gibi malların Uzak-Doğu ülkelerinden daha ucuz ve kolay elde edilebilmesi

246

Erim, a.g.e., s.12,14. 247

Bkz. “İslami İktisadi Doktrin Açısından Homo Economicus’un Analizi” bölümü. 248

“Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne” zihniyet esası.

Bilgi için bkz. Said Nursî, Sözler, Envâr Neşriyat, Çemberlitaş-İstanbul, 2010, s. 409. Bkz. “İslami

İktisadi Doktrine Göre Homo Economicus’un Analizi” bölümü. 249

Bkz. “İslami İktisadi Doktrin Açısından Homo Economicus’un Analizi” bölümü. 250

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.27

Page 77: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

64

iktisadi faaliyetlerin hızlanmasını sağlamış ve iktisadi düşünce biçiminin değişmesine

ve liberal sistemin doğmasına neden olmuştur.251

Şark ticaretini tekellerine almak isteyen Portekizlilerden önce Hint ve Uzak

Doğu ticareti Müslümanların elinde olmuştur. Bu ticari üstünlüğün büyük bir kısmına

Arap Yarımadası’nın güney ve doğu kıyılarındaki Araplar sahip olmuşlardır. Denizyolu

Hindistan’dan Hürmüz’e gelerek, Körfez yoluyla ilerlemiş ve Basra’ya ulaşmıştır.

Basra’dan Halep’e yönelen deniz yolu Aden ve Cidde’ye sonrasında Kahire’ye devam

etmiştir. Doğu Afrika ile ticari hattı da bu ana yolun yan yolunu oluşturmuştur.252

1492 yılında, Doğu Afrika sahilleri üzerinden Malindi’ye varan Arap

merkezlerine araştırma seyahatine çıkan Vasco de Gama, 1499 yılında Ümit Burnu’nu

geçmiş, Kilva’dan Hindistan’a açılmış ve Kalikut’a varmıştır. Böylelikle Uzak Doğu ile

Avrupa arasında doğrudan ticaret yolunu açmıştır. Baharat ticaretini tekellerine almayı

hedefleyen Portekizliler Hindistan’da ticaret merkezleri kurmuşlardır. Buradan eskisine

göre çok daha düşük fiyatlarla Avrupa’ya mal taşımışlardır. Bununla birlikte Arap

limanlarına, Arap ticaret gemilerine ve onlarla iş yapan merkezlere karşı savaş açan

Portekizliler Doğu Afrika sahillerine de saldırmışlardır. 16. yüzyıldan itibaren Doğu

Akdeniz’in, Avrupa baharat ticaretinin merkezi olma rolü bitmiştir. Avrupa’nın

pazarları Portekizlilerin hakimiyetine geçmiştir.253

Avrupa Dünyasında Rönesans’tan sonra yaşanan büyük değişiklikler, buluşlar,

büyük yenilikler yaşanmıştır. İktisadi hayatı son derece etkileyen buluşlar arasında

elektrik, buhar ve makine-motor icatları sayılabilir. Bu önemli buluşlar çok kuvvetli

oluşumlara sebep olmuş, insanlar zorluklarla karşı karşıya gelmiştir. Büyük çapta

üretim için büyük fabrikalar kurulmuş ve büyük çapta sermaye birkimine ihtiyaç

duyulmuştur.254

İktisadi faaliyetlerdeki bu önemli gelişimler sonucunda makineleşme

251

Zeytinoğlu, a.g.e., s.27 252

Duri, A., İslam İktisat Tarihine Giriş, Endülüs Yayınları, Çev. Sabri Orman, İstanbul, Ekim 1991,

s.149-150. 253

Duri, a.g.e., s. 150-152 254

Eskicioğlu, O., “Tarihte Ekonomik Dönemler, Sistemler ve İslamiyet”, Ekonomislam, The Group of

Islamic Economy,1 Nisan 2010, s.11. http://islamekonomisi.org/tarihte-ekonomik-donmeler-sistemler-

ve-islamiyet/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Page 78: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

65

üretim yapısını değiştirmiş ve ‘ “sermaye” faktörü diğer üretim faktörlerine göre çok

daha önemli ve etkili bir hüviyet kazanmıştır’.255

Emeğin kiralanmasının tarihsel sürecinde kölelik, serflik, emek ortaklığı ve

işçilik devirleri dönemleri sayılabilir. Üretimde faktör olarak insan emeğinin

kullanılmasında tekamül neticesi işçilik devri olarak görülmüştür. Makine gücü ve

sanayileşme ile gelişen bu süreçte emek mübadelesi dönemi başlamıştır. Bu dönemde iş

bölümü, uzmanlaşma, boş zamanları değerlendirilmesi, emek ve sermayenin küçük

birimlerin birleştirilmesi ile büyük güçlerin temin edilmesi konusunda gelişmeler

yaşanmıştır. 256

Batıda emeğin sömürülmesi ve emperyalist uygulamalar nedeniyle

sermaye birikimi yaşanmıştır. Bu ticari kapital birikiminin sanayiye yönlendirilmesinin

neticesinde Sanayi Devrimi gerçekleşmiştir. Protestan İngiltere’de başlayan Sanayi

Devrimi’ne Avrupa’nın “ulaştırma ve haberleştirme olayı” destek vermiştir. 19.

yüzyıldan itibaren burjuva ile gelişen kapitalizm hakim sistem haline gelmiştir. 257

Sanayi Devriminin neden olduğu iç sömürü sahasında işçi sınıfının ve bu sınıfın

sefaletinin belirginleşmesi söz konusu olmuştur258

.

Tabakoğlu, sermaye birikimi ve bunun neticesinde olan Sanayi Devrimi Batıda

iç ve dış sömürü nedeniyle gerçekleştiğini söylemiştir259

. Gelişen sömürge ticareti

nedeniyle el emeği yerine makine kullanma ihtiyacı ortaya çıkmış, imalathanenin yerini

ise fabrika almıştır. Büyük deniz ticaret filosu ve deniz aşırı sömürge yapısına sahip

olarak sanayileşmenin neredeyse tüm imkânlarına sahip olan İngiltere, makineleşme

yolunda etkin olmuştur. Üretim yapısını değiştirerek sınaî kapitalizm devrinin

başlamasını sağlayan yeni teknik buluşlar ve icatlar da İngiltere’nin sanayileşmesinde

büyük rol oynamıştır. 260

Uluslararası niteliğe sahip ticari hareketler paranın öneminin artmasına sebep

olmuştur. Altının para olarak kullanılmasındaki sorunlar ve değerli madenlerin azlığı

nedeniyle “banknot” ortaya çıkmış, devletler ülkenin her tarafında geçerli olan paralar

basmışlardır. Sınai değişim sonucu kredi kurumunun önemi artmış ve kredinin iktisadi

255

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.34 256

Eskicioğlu, a.g.m., s.11,12. 257

Tabakoğlu, “İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm”, s. 93. 258

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 10. 259

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 19 260

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.32-33-34

Page 79: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

66

faaliyetlerde rolü hızlanmıştır. Böylelikle bankacılık ve finans gelişim göstermiştir.261

O

vakite kadar felsefenin ve dinlerin zararlı kabul ettiği ve yasakladığı faiz sermaye

birikimi için meşru sayılmaya başlamıştır. Bununla birlikte bireysel emek fabrika ve

makinenin çalışmasına bağımlı hale getirilmiştir.262

Daha evvelki çağda proto-kapitalist esaslı olarak özgün bir sistem olan

kapitalizm 16. yüzyıl kökenlidir. Gerçek kapitalizmi proto-kapitalist cetlerinden ayırt

eden, bir girişimcinin muazzam kâr elde etme arzusu hususunda aldığı risktir. 16.

yüzyıldan evvel, risk faktörü belirleyici olmamıştır, çünkü elde edecek olağanüstü

kârlar yoktur. Ticaret ve endüstrinin yapısı gereği yüksek riski göze alan ya da düşük-

riski göze alan biri az bir puanla netice almıştır. Dolayısıyla, yüksek-riski göze alan bir

girişimcinin ayrı ve belirgin kâr amacı güden bir sınıf mensubu olarak ortaya

çıkmasının getireceği bir fırsat yoktur. Fırsatlar 15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyılın

başlarında ilk olarak Uzak Doğu’ya ve Yeni Dünya’ya açılan okyanus yolları ile

doğmuştur. Eğer bir girişimci sermayesini yıllarca bloke etmeye ve gidişatı süresince

riske maruz kalmaya razı olursa, % 20, % 30 değil, hatta %250 değil, % 2000 ya da

%3000 belki daha fazlası ile karşılığını alabilirdi. Kapitalizmin doğuşuna sebep olan

riski göze alanların bu neslidir. 263

Girişimci ruh, kapitalizmin ortaya çıkardığı “bireysel tercih hakları” gibi

evrensel değerler ile beslenmiştir. Girişimci ruh ulusal değil evrensel bir hal almıştır.

Kapitalizm artık milli sınır tanımamaya başlamıştır. “Bireyin devredilemez yaşam

hakları, özgürlük, mülkiyet, mutluluk elde etmeye çalışma gibi bazı değerler üretmiştir.

Kapitalizm savaş üretmemiştir ancak, egemen ulus-devlet içinde tuzak yaratmıştır.

Kapitalist kalkınma emperyalizmi gerekli kılmamıştır ancak, gelişmemiş ülkelerdeki

hazır ucuz arzı ve kısmen köle gibi olan işgücünü temel mahsullerin üretimi için

261

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.32 262

Eskicioğlu, “Tarihte Ekonomik Dönemler, Sistemler ve İslamiyet”, s.11. 263

Ochs, A.E.R.S., “Judaism’s Historical Response to Economic, Social and Political Systems”, s. 18-19.

http://www.rivkinsociety.org/documents/Judaism/Ancient/Judaism's_Historical_Response-1.pdf

Page 80: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

67

sömürme avantajına sahip egemen ulus-devlet in çerçevesini kısıtlayan kâr dürtülerini

icap ettirmiştir.264

Kârı en üst düzeye çıkarma dürtüsünün kaçınılmaz sonucu kapitalizmin

beklenmedik formları ortaya çıkmıştır. Bu dürtü, sermayenin, emeğin ve yönetimsel

yeteneklerin daha rasyonel kullanımı ile, yenilikçi teknoloji ile, ve yenilikçi form ve

biçimler için engellerin kaldırılması amacıyla siyasi gücün yetenekli kullanımı ile,

piyasaların genişlemesi ve derinleşmesi yoluyla, riski göze alarak karını artırmak

isteyen girişimcileri teşvik etmiştir.265

17. yüzyılda başlayıp 18. yüzyılda da devam eden “insanın rasyonel yaratık”

olduğu varsayımı ve “insan aklına aşırı güven” ile kuvvet bulan dünya görüşü, akılcılık-

gözlemcilik anlayışı olarak ortaya çıkmış ve doğal kanun felsefesinin oluşumuna zemin

hazırlamıştır. Doğal kanun fikrine dayanarak ve “bireyin çıkarı”nın abartılı hale

getirilmesi ile toplumun iktisadi teşekkülünün temeline “kişisel menfaat”in

yerleştirilmesi neticesine ulaşılmıştır. Doğal kanun felsefesine dayanan zihniyet ile

iktisadi meseleleri açıklama gayretine giren ve bu zihniyet yapısına göre evrensel

kurallar çıkarılabileceğini ileri süren Fizyokrasi’nin en etkili düşünürü John Locke

olmuştur. Toplumsal zenginliğe ulaşabilmek için doğal kanunların benimsenerek

iktisadi kurallar çıkarılabileceğini düşünmüşlerdir. Girişim, mülkiyet ve sözleşme

konularında özgürlük meselelerine değinmişlerdir. İnsanın kendi aklına güvenen biri

olarak kendi çıkarını kollayacağı ve kendi zararına olabilecek bir tercih yapmayacağını

savunmuşlardır. "Laisser-faire” sloganı bu iddialardan doğmuştur. Bununla birlikte bir

makro model oluşturmaya gayret gösterdikleri için iktisat teorisinin başlangıcını

meydana getrirdikleri ifade edilir. 266

Tarihi araştırmalardaki yetersizlik nedeniyle kapitalizm “evrensel bir realite”

olarak algılanmıştır. Bu algının güçlenmesine çağdaş kapitalist ve Marksist yaklaşımlar

etkili olmuştur. Burjuvazinin menfaatleri doğrultusunda gelişen kapitalizme, aslında

aynı zihniyetten destek alan türevi Marksist iktisat, “işçi sınıfının sözcüsü” olarak

reaksiyon vermiştir. Bilinen bir gerçek ise kapitalist iktisadın esaslarının az gelişmiş

264

Ochs, a.g.m., s.21,24,27. 265

Ochs, a.g.m., s.28. 266

Erim, a.g.e., s.16-18.

Page 81: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

68

ülkelerin ekonomik ve kültürel alanda kapitalleşmiş Batı’nın egemenliğine bağımlı

kalmalarını sağlamasıdır.267

1.3.2. Batı Medeniyetinin İktisadi Teşekkülüne Etki Eden Bazı Akımlar ve

Düşünürleri

16. yüzyılda ortaya çıkan Pozitivizm, 18. Yüzyıl Aydınlanma Hareketi

bünyesinde popüler olmuştur. Esas kurucusu Auguste Compte, ilk Fransız temsilcisi

Saint-Simon’dur. Pozitivizmin esas kurucusuna göre insanın zihinsel gelişim tarihi

sırasıyla “teolojik”, “metafizik” ve “pozitif”tir. Hedef sosyal ilişkilerin “ “pozitif

politika” metodu ile rasyonalizasyonu”dur. Pozitivizmi eleştirenler arasından Frankfurt

Okulu, felsefenin evvelden esaslarında yer alan “otonomi, mutluluk, özgürlük, adalet,

dayanışma gibi fikirlerinin“pozitivizmin kısalttığı akıl” ile önemini yitirdiğini ifade

etmiştir. Bununla birlikte Horkheimer pozitivizmi, insanlığa hükmetme arzusundaki

politik güçlerin düşünce tarzı ve kendi çıkarları için kullanması olarak ifade etmiştir. 268

Renaissance269

’ın iktisadi hayata etkisi büyük olmuştur. Rönesansta, İslam

dünyası aracılığıyla tanınan Yunan kültürüne dönüş etkili olmuştur270

. Daha materyalist

bir hayat görüşü ortaya çıkmış, kişilerin daha iyi giyinip, daha iyi evlerde yaşamasına ve

daha şık mobilyalar edinmesine sebep olmuştur. Ortaçağdaki şatoların ve kiliselerin

yerini lüks mekânlar almış, buralar sanat eserleri ile doldurulmuştur. Dolayısıyla

mimariye paralel olarak “cam, seramik, çini, tekstil, kuyumculuk, der, demir ve ağaç

yapımı gibi” ticari ve sınai faaliyetlerde gelişme görülmüştür.271

“Lüks yaşamak, zevk

ve sefa sürmek anlamına gelen Rönesans, önce İtalya’da Floransa ile Hollanda’da

Brugger’de ortaya çıkmış, sonra bütün Avrupa ülkelerini etkisi altına almıştır.

Böylelikle 15. yüzyıldan itibaren edebiyat, sanat ve bilim alanlarında yeni bir çağ

açılmış”tır.272

267

Tabakoğlu, “İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm , s.98,100. 268

Özlem, D., “ Batılı Bilgi, Pozitivizm ve Felsefe Çerçevesinde Avrupamerkezci Tarih Anlayışının

Temelleri”, İnsan&Toplum, İlem Yayınları, Cilt 3, Sayı 6, 2013, s.8-9, 19. 269

Naissance “doğuş”, Renaissance ise “yeniden doğuş” anlamına gelmektedir. 270

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 10. 271

Zeytinoğlu, a.g.e., s.23 272

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.23

Page 82: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

69

Hümanizm akımı Rönesans hareketi ile ortaya çıkmıştır. “Hıristiyan insana karşı

doğal insan” ön plana çkmıştır. Bu sebeple pagan yaşama olan nazar ve bir yakınlık

inkişaf etmiştir. Maddi yaşamın gereklerine, doğaya yönelik bir zihniyete dolayısıyla

Ahiret düşüncesine kapalı bir yaşam tarzına destek veren bu akıma yönelim oluşmuştur.

Bu akım Eski Roma ve Yunan çağının yaşamına merak uyandırmıştır.273

Yaşam tarzındaki bu köklü değişiklik dini alanda Reforme274

olarak adlandırılan

değişim hareketine sebep olmuştur. Bu hareketi 1517’se martin Luther başlatmış,

Calvin ve Zwigli ise hareketin diğer öncüleri olmuştur. Luther, 1520’de Papa Leo X

tarafından aforoz edilmiş, yeni kilisesini kurarak “herkesi kutsal kitapları kendisine göre

okuyup anlaması gerektiğini ileri sürmüştür”.275

Rönesans’ın entelektüel aktiviteleri

Reform’un gelişmesini desteklemiştir. Bireyselliğe verilen önem Protestanlık için de

önemlidir.276

Ayrıca materyalist hayat görüşünün yerleşmesine paralel olarak dini

yaşamda da değişim oluşmuştur. İktisadi konularda tutucu olan Luther, feodal

mekanizmaya karşı direnen Protestan köylülerin ezilmesine seyirci kalmıştır. “Ticaretin

gelişmesine ve dış ticaretin önem kazanmasına karşı da olmuş”, sadece tarımsal

faaliyetlere önem vermiştir. Ancak, insanın asgari bir hayat seviyesine razı olmasını,

refah hırsına yenilmemesini savunmuş, tekelciliğe karşı çıkmıştır.277

Reform çalışmaları başladığında Avrupa, iktisadi olarak refahın toprağa bağlı

olduğu, ziraata dayanan bir durumda olmuştur.16. yüzyılın başlarında sömürgeler

sebebiyle ele geçirilen yeni kaynaklar orta sınıf tüccarlarının feodal aristokrasinin yerini

almasına neden olmuştur. Uluslararası ticaretin başlaması ile para ekonomisi önem

kazanmaya başlamıştır. Giderek sermaye sahibi olan bu sınıf, sermayelerinin Roma’ya

gitmesini istemedikleri için Reform’u desteklemişlerdir. Serflik kayboldukça özgürlük

kazanan çiftçiler yeni bir orta sınıf oluşturarak Kuzey Avrupa’da Reform’a destek

olmuşlardır.278

273

Yalçın, a.g.e., s. 130. 274

Reforme, “yeniden kurma/yeniden oluşturma” anlamına gelmektedir. 275

Zeytinoğlu, a.g.e., s.24 276

Erbaş, a.g.e.,s.70 277

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.24 278

Erbaş, a.g.e., s.69-70

Page 83: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

70

Erbaş’a göre, “Reform’un ortaya çıkışında ekonomik faktörlerin yanında sosyal

ve dini faktörler de bulunmaktadır.” Reformun ortaya çıkışında etkili olan dini faktörleri

ekonomik ve sosyal faktörler desteklemiştir demek daha doğru olur. Nitekim Erbaş,

Reform’un en önemli sebepleri olarak “Katolik Kilisesi’nin bozulması, din adamlarının

Kilise imkânlarını kendi çıkarları için kullanmaları ve halkı ekonomik yönden

sömürmeleri, endüljans sorunu, matbaanın yaygınlaşması, İncil’in diğer dillere tercüme

edilmesi, Rönesans’ın etkisi ile oluşan hür fikir ortamı, Kilise artan mal varlıklarına

halkın tepki göstermesi”ni saymıştır. İlk üçü ve sonuncusu dinde ve din adamlarının

ciddiyetinde doğrudan ciddi sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Matbaanın

yaygınlaşması ve İncil’in diğer dillere tercümesi dindeki bozulmanın giderileceği yerde

giderek daha yanlış yorumlamalar yapılmasını kolaylaştırmıştır. Reform sonucunda

Katolik Kilisesi merkeziyetçi rolünü kaybetmiş, özellikle devlet tarafından kontrol

edilen Anglikan ve Lutherci ulusal kiliseler yaygınlaşmıştır. Laik öğretim kurumları

yaygınlaşarak, rahiplerin sosyal pozisyonunu laikler almıştır. Saint Simon ve

Protestanlığın ruhunun materyalizm olduğunu ileri süren Auguste Compte, Ortaçağ’da

Katolik Kilisesi’nin bölünmesini “çok faydalı” bulmuşlardır.279

Reform ve Protestanlık bireyciliği desteklemiştir. Feodal mekanizma ve Kilise

güç kaybederken, desteklenen bireycilik ticaret sistemini etkilemiştir. Luther’in faiz ve

fiyat düzenlemelerinin devlet tarafından yapılmasını ifade etmesi, Calvin’in

zenginleşmenin sadece bu dünyada değil ahirette de fayda getireceğini ileri sürmesi

ekonomik yapılanmada değişime teşekkül oluşturmuştur.280

Calvin’in ekonomik

düşüncesi teolojinin etkisinden bütünüyle çıkarak liberal sisteme zemin

hazırlamıştır281

.(Calvin ve Calvinizm ile ilgili bilgi ve eleştiri için “Hıristiyanlık

Açısından Homo economicus’un Analizi” bölümüne bakınız.)

Siyasi düşünürlerin iktisadi düşünceye etkileri gözardı edilmemelidir. 15-16.yy

arasında İngiltere’de yaşamış, Oxford’da eğitim almış, ileri derece Latince ve Yunanca

öğrenmiş olan Thomas More, Avrupa’nın ekonomik ve sosyal durumu ile ilgilenmiştir.

16. yy da şövalye ünvanı aldığı için Sir Thomas More, Papalık tarafından beatificatio ile

279

Erbaş, a.g.e., s.72,73 280

Erbaş, a.g.e.,s.73-74 281

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s. 25.

Page 84: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

71

kutsanmış olduğundan 1935’ten beri Saint Thomas More olarak anılmaktadır. Utopia

adlı eseri Yunanca’da Ou-to-pos “olmayan yer” anlamına gelen bir sözcükten isim

almaktadır. Eseri Avrupa’daki ekonomik ve toplumsal koşulları eleştiren ve ayrıca

Atlantik’te “hayali bir adada en iyi toplum tasarımı”nı yapan iki bölümden

oluşmuştur.282

Anglikan bir papazın oğlu olarak dünyaya gelen Thomas Hobbes Oxford’da

skolastik felsefe eğitimi almıştır. Ünlü eserlerinden biri olan Leviathan’ın bir

bölümünde “mutluluğu ve mutsuzluğu bakımından insanlığın doğal durumu üzerine”

yazmıştır. İnsanların doğuştan eşit olduğunu ve insanları doğanın fiziksel ve bilişsel

olarak eşit yarattığını iddia etmiştir. Eşitsizlikten güvensizlik doğduğunu söyleyen

Hobbes’a göre iki insanın eş zamanlı olarak elde edemeyecekleri bir şeyi

arzuladıklarında birbirlerine düşman olacaklarını ve “esas hedefleri olan “varlıklarını

sürdürmek ve zaman zaman yalnızca zevk almak”” gerekçesiyle birbirlerini yok etme

ya da birbirlerini hakimiyet altına alma gayretine girerler. Ayrıca güvensizlikten savaş

doğacağını da söyleyen Hobbes iddiasına şunu da eklemiştir: Birinin başkasına olan

güvensizliğinden kurtulmasının “tek akla yatkın yolu”, kendisi için risk sayılabilecek

derecede başka bir güç kalmadığını anlayıncaya dek, “ “cebren veya hileyle” mümkün

olan en çok kişiyi egemenliği altına almasıdır. İnsan doğasında rekabet, güvenlik ve

şan-şeref olmak üzere üç kavga sebebi vardır. Bunlardan ilki kazanç amacıyla, ikincisi

güvenlik ve üçüncüsü şöhret amacıyla mücadele etmeye teşvik eder. Doğanın insanları

ayırmasının ve birini diğerini yok etmesi için teşvik etmesinin “bu konuları iyice

düşünmemiş birine tuhaf gelebileceğini” ileri sürmüştür. Herkesin herkese karşı

mücadele içinde olmasının neticesinde böyle bir mücadelede hiçbir şeyin adalete aykırı

olmayacağını, genel bir gücün bulunmadığı yerde adaletsizliğin olmadığını iddia

etmiştir. Mücadelede cebir ve hilenin en büyük iki erdem olduğunu, adaletin ya da

adaletsizliğin bedenin veya zihnin melekeleri olmadığını söylemiştir. Herkesin herkesle

mücadelesinin bir başka neticesi olarak mülkiyetin, hâkimiyetin, aidiyet ( “benim ve

282

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, Der. Mete Tuncay, İstanbul Bilgi

Üniversitesi Yayınları 27, İstanbul, Eylül 2002, s.3-4.

Page 85: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

72

senin” diye ifade edilmiştir) ayrımının bulunmaması, yalnızca herkesin elde edebildiği

şeye mümkün olduğu sürece sahip çıkmasını saymıştır.283

17.-18. Yüzyıllar arasında yaşayan, kimya ve tıbba da alakadar olan John Locke

insan ve toplum bilimleriyle ve din bilimleriyle ilgilenmiştir. İktisat, eğitim ve dinbilim

konularında eserleri vardır. Orta sınıf menfaatlerini, tüccar ve toprak sahiplerini ve

mülkiyet haklarını savunmuştur. Siyasal ve biçimsel olarak eşitlik ve özgürlük yanlısı

olup iktisadi ve sosyal adalet yanlısı değildir. Uygar Yönetim Üzerine İki İnceleme adlı

eserinin İkinci İnceleme’si liberal siyaset felsefesi üzerine yazılmıştır. 284

İlgi alanı siyasal olup, arzusunun devleti maddileştirmek, siyaseti ahlaktan

bağımsızlaştırmak olan Niccolo Machiavelli, 15.-16. Yy arasında Floransa’da

yaşamıştır. O sıralarda İtalya’da iktisadi ve kültürel gelişim düzeyi yüksek olmakla

birlikte siyasal ve askeri açıdan problemli bir yapı hâkimdir.285

Niccolo

Machiavelli’nin, Yeniçağ tarihinin düşünürleri arasında “modern” olarak vurgulanan

düşüncelerinin bazı kısımları toplum düzeni için oldukça tehlikeli olabilir. Il Principe

adlı yapıtında “Quomodo fides a Principus sit servanda” (Prensler Sözlerini nasıl

tutmalıdırlar?)286

kısmında bir hükümdarın ya da halkın yöneticisinin hilekârlığa

başvurarak halka verdikleri sözü tutmayarak dürüst davrananlara karşı daha üstün

geldiklerini savunur. Gerekçesi de insanların tümünün iyi olmadığı ve kötü oldukları

için verdikleri sözü tutmayacaklarını ifade etmesi ve bu durumda da verilen sözü

tutmanın gerekli olmadığıdır. Machiavelli’nin önerdiği bir ikiyüzlülük vardır ki bu söz

konusu hükümdarın şöhreti için en etkili bölüm olduğu Tuncay tarafından

vurgulanmıştır; “bağışlayıcı, sözünün eri, insancıl, dürüst, dindar görünmek ve olmak

gibi; ama aklını öyle ayarlamalısın ki, gerektiğinde tersine dönüşmeyi bilmelisin”.

Devamında, yeni bir prensin devletin bekası için, çoğu zaman vaat ettiğine, iyiliğe,

insanlığa ya da dine karşı çıkmak mecburiyetinde olabileceğin, belirtilen beş nitelikle

uyuşmayan bir şeyin ifade edilmemesine büyük itina gösterilmesini ve kendisine itaat

edenlere bağışlayıcı, inançlı, dürüst, insancıl, ve dindar görünürken son niteliğe

sahipmiş gibi görünmenin de elzem olduğunu söylemiştir. Max Weber, Machiavelli’nin

283

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.209-213. 284

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.255-256. 285

Machiavelli, N., Hükümdar, Çev. Selahattin Bağdatlı, Derin Yayınları, Eylül 2012, s.2,4. 286

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.62

Page 86: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

73

Floransalıların mücadelelerinde ülkelerine olan düşkünlüklerini ruhlarının kurtuluşu

endişesinden daha üstün tuttuklarını ifade ettiğini ve “gururlu bir bu dünaylık ruhuna”

değindiğinden bahsetmiştir.287

Machiavelli, bir hükümdarın gücünün ya da egemenliğinin sürekliliğinin ( ya da

sarsılmazlığının), bazen aldığı kararların dine veya ahlaka uygunsuz olmasıyla

sağlanabileceği görüşünü savunmuştur.288

“Hedefe giden her yol mübahtır” ya da

“amaca ulaşmak için her yol meşrudur”289

zihniyetinden hareketle amaç için ahlaktan

ya da dinden soyutlanmış her türlü araç kullanılabilir. Toplumun refahı ve bu refahın

bekası için bu görüş tehlikelidir. Machiavelli’nin ifadesindeki “gerektiğinde tersine

dönüşmeyi bilmek” 290

insani ve ahlaki değerleri hiçe sayarak yapılırsa erdem diye bir

şey kalmadığı gibi bir insanı ve dolayısıyla toplumu insanlıktan çıkarır, hayvanlardan

daha aşağı derecelere indirir. “Çoğu kez verdiği söze, iyiliğe, insanlığa, dine karşı

çıkmak zorunda kalabilir” ifadesinden, hilekârlığa başvurabilir, kötülüğe dayanabilir,

insani değerleri hiçe sayabilir, dini kuralları çiğneyebilir ve bunu çokça kez yaptığına

göre toplumu kaosa, teröre, isyana götürebilir neticesi kolaylıkla çıkarılabilir.

Cassirer, Devlet Efsanesi eserinde Machiavelli’nin “siyasal eylemleri bir

kimyagerin kimyasal reaksiyonları incelediği gibi” ele aldığını söylemiştir. Söz konusu

kimyagerin labaratuarda çok kuvvetli bir zehir hazırlaması ile bunun neticelerinden

sorumlu tutulamayacağını ifade etmiştir. Gerekçe olarak ise, bu zehrin iyi bir doktorun

elinde iyi bir ilaç olabileceğini fakat bir katilin elinde birinin ölümüne sebep

olabileceğini söyleyerek iki farklı durum için de kimyagerin sorumlu tutulamayacağını

ifade etmiştir.291

Ancak şunu belirtmekte fayda vardır: Siyasi eylemler kimyasal

reaksiyonlara benzemez. Siyasi eylemleri yapanlar insanlar olduğu için bu eylemlerde

ruh dolayısıyla ahlak faktörü vardır. Siyaset ya da ekonomi, veya herhangi bir bilimin

dine ve ahlaki değerlere karşıt olarak ortaya atılmasının (ya da tam tersinin)

moderniteyle ilgisi olmadığı gibi, bu, ahlaki ve dini değerleri feda edecek kadar

“aykırı/farklı olma arzusu” ndan kaynaklansa gerektir.

287

Weber, M., L’éthic Protestante et l’esprit du Capitalisme (1904-1905), Texte préparé par Jean-

Marie Tremblay, sociologue, 17 mai 2002, s. 70. Bookfi.org 288

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.62-64 289

Machiavelli, a.g.e., s.3. 290

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.64 291

Machiavelli, a.g.e., s.4.

Page 87: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

74

16. yy da doğmuş olan Jean Bodin, Tolouse Üniversitesi’nde hukuk eğitimi

görmüştür; tarih, iktisat, doğa bilimleri ile ilgilenmiş ve maliye ve iktisat üzerine

denemeler yazmıştır. Devlet Üstüne Altı Kitap isimli eserinde mal eşitliğinin topluma

etkisi, toprak eşitliğinin adalete aykırılığı konusunda yazıları vardır. 292

Büyük bir halk kitlesi tarafından gerçekleştirilmiş olan “Fransız Devrimi”

“eşitlik, kardeşlik, hürriyet”293

gibi fikirleri uyandırmış ve insanları otoriteye karşı

direnmeye çağırmıştır. Aralarında J.J.Rousseau, Baron de la Brède et de Montesquieu,

Voltaire, Didérot, d’Alambert gibi düşünürlerin bulunduğu Fransız Devrim Hareketi bu

düşünürlerin önderliğinde gerçekleşmiştir.294

18.yy da Fransız Devrimine fikirleriyle

katkıda bulunmuş olan Montesquieu, La Brède’de doğmuş, Paris’te hukuk eğitimi

görmüştür. En ünlü eseri olan Yasaların Ruhu’nda siyasal toplumu bir araya getiren

fiziki ortam, ırksal özellikler, ekonomik, sosyal, dini kurumlar gibi öğelerin karşılıklı

ilişkilerini açıklamaya çalışmıştır. Ancak bu eser bazı kesimlerce (Cizvitler ve

Jansenistler) sakıncalı bulunmuştur. 18.yüzyılda yaşayan Jean-Jacques Rousseau sadece

bir köy okuluna gitmiş ve başka bir öğrenim görmemiştir. “Doğal din”i savunması

sebebiyle siyaset ve din adamlarının tepkilerini almıştır. İnsanın doğadan iyi olduğunu

ifade etmiştir.295

Nedeni siyasi ve sosyal alanda liberalizmi gerçekleştirmek olan Fransız

Devriminden sonra kölelik, aristokrasi gibi unvanlar kaldırılmış, kiliseler

ulusallaştırılarak kilisenin malları devlete devredilmiş, ruhban sınıfının yetkilerine sınır

konmuştur. Ceza yasaları değiştirilmiş, krallıklara son verilerek cumhuriyetler ilan

edilmiştir. İktisadi ortamın hukuki çerçevesinin oluşumunu sağlayan Fransız

Devriminin getirdiği esaslar liberal sisteme zemin hazırlamıştır. Liberal sistemin

esasları da bireyin çıkarına dayanır ve liberal sisteme göre bireyin çıkarı toplumun

çıkarına aykırı değildir.296

292

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.177-200. 293

“égalité, fraternité, liberté”, “eşitlik, kardeşlik, özgürlük” anlamına gelir, Fransız Devrimi’nin

simgeleri olan kavramlardır. 294

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.25-26 295

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s. 297-298, 345-346. 296

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.25-26

Page 88: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

75

“Hıristiyanlığa karşı aklın üstünlüğünü” savunan 16.-18. Yüzyılın bazı

düşünürleri ve oluşturdukları hareket, Rönesans ve Reform hareketlerinin getirdiği

zihniyet değişikliklerine ek olarak, toplumun doğa düzeni esasına göre teşekkülü ve

iktisadi hayata laisser-faire versiyonunun uygulama bulması ile, homo economicus

algısı oluşumunu tamamlamışlardır.297

297

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 10-11.

Page 89: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

76

İKİNCİ BÖLÜM

2. Geleneksel İktisadi Doktrinlerin “İnsan” Görüşüne Etki Eden Esasların

Analizi

2.1. Liberalizm Felsefesine Dayanan İktisadi Doktrinlerin “insan” görüşüne

etki eden esaslarının Analizi

Klasik İktisat Okulu Liberal felsefeye dayanmaktadır. Liberal Ekonomik Okulu bu

isimle anılmaktadır. Liberal sistemin hukuki esası “kendi kendine çalışan ekonomik

yasalar”dır.298

Adam Smith ile başlayan bu ekol, “ilk bilimsel ekonomi politik anlayışı”

olarak görülmüştür. David Ricardo ile birlikte Adam Smith’in bilimsel ve nesnel bir

kuram geliştirdiği ifade edilmektedir.299

Adam Smith’in düşünceleri üzerinde İskoç

Aydınlanmasının önemli filozoflarından olan 18.yy’da yaşamış tarihçi David Hume300

etkili olmuştur301

. Hume’a hastalığı sırasında moral vermek için kendisini ziyarete

gelen302

ünlü iktisatçı Adam Smith’in kendisinin iyi dostlarından biri olması siyasal

düşünceler ile iktisadi düşüncenin ne derece etkileşim içerisinde olduğunun bir

göstergesidir.

Adam Smith sermaye birikiminin yapılmasını baştan bir önkoşul olarak kabul

etmiştir. Bir nevi sermaye birikimi bir varsayım gibidir. Görüşlerinin, “sermaye

birikiminin yapılmasının” zorunlu hale getirilmesine hizmet eder bir hali vardır. Bu

bulgumuzu Smith’in görüşlerinden bazılarını303

maddeleyerek şu gerekçeler halinde

gösterebiliriz:

i. Smith’e göre sermaye birikimi için “somut bir şey” üretilmelidir.

ii. Ancak “somut bir şey” üreten emek verimlidir. Smith ve klasik

dönemin bazıları, din adamları, hukukçular, doktorlar, müzisyenlerin bulunduğu

bazı emek sahiplerinin emeğini “verimsiz” kabul etmiştir. Mesleklerini “boş

298

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s. 37. 299

Hançerlioğlu, a.g.e., s.236. 300

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.393. 301

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s. 40. 302

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, s.395. 303

i. –iv. maddeleri için yararlanılan kaynak: Erim, a.g.e., s.44-45,48.

Page 90: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

77

meslek” olarak ifade etmiştir. Bu hizmetlerin toplum zenginliğini artırıcı bir

etkisi olmadığı görüşü güçlenmiştir.

iii. “Verimli emek” sermaye birikimini sağlar.

iv. Sermaye birikimi gerçekleşince ekonomik gelişim sağlanır. Ancak net

gelirin toprak sahibi olanlar ve sermayedarlar (kapitalistler) arasında

paylaşıldığını da ifade etmiştir. Bu paylaşımdan sonra net gelir tasarrufa

yönlendirilmesinin “toplumun hayrına”olacağını söylemiştir.

Aşağıdaki maddeler tarafımızdan ilave edilmiştir:

v. Bu sistemde birikimi ağırlıklı olarak kapitalist sınıf yapabildiği için

sermaye birikiminin gerçekleşmesi “toplumun hayrına değil “kapitalist”in

hayrına”dır.

vi. Ayrıca paranın “birikim aracı”304

olarak görülmesinin, mantık

silsilesiyle ulaşılabilcek bir neticesi de adil gelir dağılımının

gerçekleşmeyeceğidir.

“Birey”in ve “bireysel hürriyet”in her şeyden üstün tutulduğu liberal sistemin

esasları bireysel özgürlük çerçevesinde gerçekleştirilen, bireyin menfaatini maksimum

seviyeye çıkarabilme amacıyla yapılan faaliyetler oluşturur. Tüm liberal iktisatçıların

zihniyet esası birey ve bireysel özgürlüktür. Bireyin menfaati en serbest şekilde

gerçekleştirilebilmelidir. Bu sebeple bu sistem laisser-faire (bırakınız yapsın) olarak

ifade edilmiştir. Liberalizme göre “insan” toplumun bir unsurudur. Toplumdaki

kurumların, devletin var olma sebepleri bizzat bireydir. Sistemin zihniyeti bireyin

çıkarına dayanır. Bu anlayışa göre “insan” piyasa için çalışır. Üretimdeki hedefi en

yüksek karı elde etmektir. Üretimde bulunanların talebi bilmesi ve tüketici arzularını

tatmin etmesi gereklidir. Böylelikle üretim tüketime uyum göstererek menfaatler

arasında çatışma olmamaktadır. Bireysel menfaatler ile toplumsal menfaatin

çatışmadığını ifade eden bu görüş ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri kabul etmekle

beraber bu eşitsizliği yararlı olduğunu ileri sürer.305

304

Erim, a.g.e., s.49. 305

Zeytinoğlu, a.g.e., s. 38-39.

Page 91: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

78

Adam Smith’in iktisadi insan için görüşünün dayandığı esaslar şöyle

sıralanabilir306

:

1.Bireysel özgürlüğü temel alan bir doktrindir.

2. Düzen Tanrısal değildir-a priori bir ilke değildir-, bireysel menfaat

anlayışı ile insanların ruhsal eğilimlerine dayanan bir düzendir.

3. İnsan kendi menfaatinin peşinden koşarken, bilinçli olarak toplumun

menfaatine hizmet etmek istediğinde gerçekleştirebileceğinden daha iyisini

yapar. Bu sebeple insan menfaatinin gerektirdiği yöntemi izlemekte bütünüyle

özgür olmalıdır.

4. Eşitsizlik doğaldır.

5. Mülkiyet, tersi ispatlanana kadar, kabiliyet ve başarının armağanıdır.

Dolayısıyla fakir servet ve sermaye sahibi olma konusunda yeteneği

olmadığından fakirdir. Bu sebeple fakir mülkiyeti kıskanır. Mülkiyet hakkını

fakirin hasedine karşı korumak gerekir.

Liberal iktisadi felsefe insan aklına aşırı güveni neticesinde, aklın kişisel

davranışları kontrol etmedeki rolünü abartmıştır. Liberal iktisadın akılcı davranış ile

ilgili varsayımları, davranışlarda itici gücün bireysel menfaat olduğu kabulüne

götürmüştür. Buradan oluşturulan inanç sistemi, rasyonel homo economicus’ların

tatminlerini maksimumlaştırması ile toplumun refahı maksimumlaşacağı düşüne

dayanır. Kazgan’ın deyişiyle, “olması gereken ile gerçekten varolan birbirine

karıştırılmıştır”. Serbest rekabet koşulları ile oluşturulmaya çalışılan piyasa modelleri,

gerçekte olması gerekeni, yani toplumsal refahın maksimuma ulaşmasını

açıklayabilmek için kurulmuştur. “Gerçekten varolan” koşullar farklı olmakla birlikte

liberal iktisat bu akılcılık yöntemi ile “olması gerekenin” ne derece varolduğunu

araştırmayıp ikisini birbiriyle karıştırmış ve rasyonel insanlar dünyası içinde bir cennet

oluşturulabileceği inancını yaygınlaştırabilmişlerdir.307

306

Maddelendirme tarafımızdan yapılmıştır. Ancak gerekli bilgi için aşağıdaki kaynaktan alınmıştır:

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s. 40-41. 307

Kazgan, a.g.e, s. 56.

Page 92: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

79

İktisadi liberal doktrinin kendi içinde çelişki yaşadığı meselelerden bir tanesi de

şu iki görüştür:

1.”Tüm liberal iktisatçıların zihniyet esası birey ve bireysel özgürlüktür. İktisadi

faaliyetler bireyin menfaatini maksimum seviyeye çıkarabilme amacıyla yapılır.”

2. “Bu zihniyet yapısına göre “insan” piyasa için çalışır.”

Hem 1 hem 2 numaranın aynı zihniyet yapısında gerçekleştiğini varsayalım. Şu

sonuca varılır: 1 numaradan “bireysel özgür insan kendi menfaatini maksimum düzeye

çıkarma amacıyla çalışır” ve 2 numaradan “insanın iktisadi gayesi piyasaya hizmettir”.

Piyasaya çalışan insanın piyasa menfaati ile kişisel menfaati çatıştığında ne olmaktadır?

Bu zihniyet bu soruya net bir cevap vermez. Çünkü böyle bir cevabı bulabilecek

kabiliyete sahip olan bir sistem değildir. Çünkü bu zihniyet esaslarına göre birey kendi

çıkarını maksimize edecek, her birey bu şekilde davranacak ve sistem ya da toplum

maksimum refaha ulaşabilecektir diye varsayılır. Bununla birlikte her birey piyasa için

çalışmaktadır. “Birey piyasa için çalışıyor” ve “kendi menfaati piyasa menfaati ile

çatışıyor ise” ve “her birey kendi menfaatinin maksimizasyonunu hedefleyerek tercih

yapıyor ise” bu bireyler nasıl piyasa için çalışmaktadır? Piyasa için çalışıyorlar ise

kendi menfaatlerinin maksimizasyonunu nasıl gerçekleştirmektedirler?

Bu zihniyet esaslarını kabul etmiş iktisatçıların “insan doğası” fikrini tasdik

etmelerinin bir nedeni, matematiksel modellerinin neden olduğu gibi, denge sistemleri

olarak kabul ettikleri toplum ve ekonomi görüşlerinin belirleyici (deterministik) ve

atomistik davranışı icap ettirmesi olduğu ifade edilmektedir. Clark’ın deyişiyle, bunun

ortaya çıkardığı en büyük ironi de serbest piyasa koşullarını oluşturan serbest

seçim/serbest tercih, ekonomiyi ve toplumu oluşturan bireylerin belirleyici davranışları

olması gerektiğidir. Neoklasik iktisat teorisinde de, bu yaklaşımın temeli, hazcı insan

doğası anlayışı ve toplumun bireyci anlayışıdır. Neoklasik iktisatçı için bir faaliyet

ancak piyasada birilerine fayda yaratıyorsa önem ifade ettiği için iktisadi işlemlerin

toplumsal saadete ya da refaha katkı yapıp yapmaması sorun olmamıştır; teori için

önemli olan sadece bu işlemlere katılan bireylerin işlemlerinden fayda/tatmin sağlayıp

sağlamadığıdır. Bununla birlikte, ortak yarar sorunu analizden hariç tutulmuştur.

Page 93: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

80

Bireyci kavrama dayanan toplum ve hazcı kavrama dayanan insan doğası kaynaklı

Neoklasik iktisat teorisi gelişmeyi piyasadaki faaliyetin yükselmesi, “elde edilen

tatminlerin toplamından ibaret Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın artması” olarak

kavramaktadır. GSYİH gelişimin ve toplumsal refahın ana göstergesi olarak laissez-

faire ideolojisinin değerlerini yansıtmakta ve toplumun yalnızca küçük bir yüzdesinin

yararını gösteren, diğer tüm iktisadi faaliyetlerin üstünde olan özel üretimin ayrıcalıklı

makamına hastır.308

Bu zihniyet esaslarına göre, işgücünden bir kişi eksileceği ve yaptığı iş piyasada

mevcut olmayan bir iktisadi hizmet olarak kabul edildiği için bir annenin kendi

çocuğuna bakması faaliyeti GSYİH’yi düşürür309

. Çelişkiyi bu örnekte de görmek

mümkündür. Şöyle ki, Geleneksel iktisadi zihniyete göre her birey kendi menfaatinin

maksimizasyonu peşinde koşmaktadır. Dolayısıyla yukarıdaki paragrafta verilen

örnekteki gibi “istihdam edilmek yerine kendi çocuğuna bakmayı tercih eden anne

menfaatini maksimize etmiştir” diye varsayalım. Yine bu zihniyete göre her anne bu

şekilde davrandığında toplumun refahının maksimuma ulaşması gerekir. Ve piyasadaki

faaliyetlerin yükselmesini GSYİH ile ölçülmekte, bireysel menfaatlerin tatmininin

toplamı bulunmaktadır. Ancak aynı zihniyete göre yalnızca bir anne kendi çocuğuna

bakmayı tercih ederse GSYİH düşmektedir. Başka bir alternatif de annenin kendi

çocuğuna bakmayı tercih etmeyip işgücünde yer almayı düşünerek menfaatini

maksimize etmemesidir, ki bu alternatif de menfaat maksimizasyonunun her zaman

geçerli olmadığına bir örnektir. Bir diğer alternatif, söz konusu annenin işgücünde yer

alarak menfaatini maksimize ediyor olmasıdır ki bu tercih ile çocuğa bakıcı tutmanın

GSYİH’ı artıracağı iddiası ile hareket etmek gerektir. Bu da günümüzde dejenere olmuş

gençliğin ve “kadın”ın konumunun ve öneminin vurgulanacağı ayrı bir tartışma

konusunu açmaktadır. Bununla birlikte bu tercihi yapan bir annenin, öncelikle

tanımlanması gereken “menfaat”i de tartışma söz konusu olacağı gibi, “böyle bir

tercihten bugüne kadar “tatmin olmuş bir anne” var mıdır?” bu da ayrı bir tartışma

konusudur.

308

Clark, a.g.m., s. 8-9-10. 309

Clark, a.g.m., s. 12.

Page 94: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

81

2.2. Materyalizm Felsefesine Bağlı İktisadi Doktrinlerin “insan” görüşüne etki

eden esasların Analizi

Marksizm, metafiziğin yerine diyalektiği getiren doktrindir310

. Marksist görüş

metafiziğin rastlantı ve zorunluluk çelişmesi ile şaşırmış olduğunu iddia etmiştir.

Mehmet Türdeş’in derlemiş olduğu Karl Marks-Friedrich Engels: Felsefe Üzerine adlı

eserde,“Bir şeyin ya da bir durumun ya rastlantı ya da zorunlu olduğu” ifade edilmiştir.

Birinin önemli özgül karakterleri zorunlu varsaydığı, “türlerin bireyleri arasındaki diğer

farkları rastlantısal olarak nitelelendireceği” ve aşağı grupların yukarı gruplara göre yine

rastlantısal olacağı ifade edilmiştir. Genel kanunlar altına alınabilenler zorunlu,

alınamayanlar rastantıdır denilmiştir. Açıklanamayan bir şeyin bilinmemesi nedeniyle

bilime ilişkin olmadığı ifade edilmiştir.311

Bu iddialara cevap olarak şunları sayabiliriz:

1. Yukarıdaki önerme için baştan bir varsayım yapılmıştır. Buna göre bir şey ya

zorunlu ya da rastlantısal olmaya mecbur değildir. Yalnızca öyle takdir edilmiştir. Şöyle

ki,

Metafizik “tevafuk”u rastlantı olarak açıklıyor ise bu metafizikçilerin eksiğidir,

karşıt görüşün haklı olduğu anlamına gelmez.

Şekil 1:

: Gerçekleşmiş, tevafuk etmiştir.

A ile B zorunluluk ya da rastlantı değildir. Yani A olmasaydı B olacaktı gibi bir

açıklama olamaz. ( ) 'nin değilinde yani   \ ( ) ’i oluşturan tevafuk edenin

dışındakilerde yani ( ) ’nin dışında kalan alanda neyin gerçekleşebileceğini

bilemeyiz. Çünkü \ de gerçekleşebilir, \ da, veya \ ( ) da

310

Hançerlioğlu, a.g.e.,s.282. 311

Marks, ve Engels, a.g.e., say.107.

Page 95: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

82

gerçekleşebilir veya \ veya \ de gerçekleşebilir. İlahi Kudret ( ) ’nin

gerçekleşmesini takdir etmiştir.

Dolayısıyla tam ilmi açıklama için ilgili kaynağa312

başvurmalıdır.

Burada açıklanması hedeflenen şey, Marksist iktisadi doktrinin dayandığı felsefe

tıpkı kapitalist iktisadi doktrinin dayandığı liberal felsefe gibi arka planında kainatın

yaratılmış olduğunu ve yaratılmadan önce mükemmel bir tasarım ile programlanmış

olduğunu inkar eden zihniyet yapısı taşıdığıdır. Bu nedenle iktisadi sorunları hangi

model ile ne başarıda açıklarsa açıklasın hem (ve hep) eksik, hem (ve hep) hatalı hem

de sisteminde kriz yaşamaya mecburdur.

Açıklamaya çalıştığı “insan” liberal felsefenin açıkladığı modelin modifiye

halidir. “İnsan”ı doğru algılayamayan bir sosyal sistemin evrensel olma ihtimali yoktur.

Her iki sistem de inşa ettiklerinin şoklarla yıkılmaması için durmadan yama yapmakta

ve birbirlerini eleştirmektedir.

2. “Bilmemek bilime ilişkin değil” anlamına gelmez. Çünkü kontra pozitifine

bakıldığında “Bilime ilişkin ise bilmek” kesin değildir.

Marks ve Engels’ın aynı eserinde, “tohum zarfındaki bezelye tanelerinin

sayısının neye bağlı olduğuna” bir cevap bulunamadığı sürece bunun rastlantı konusu

sayılacağı ifade edilmiştir. Bununla birlikte “bireysel bezelyenin başaşağı olayını

sebepsel zincirlenmesinde geriye doğru izleme”nin bilimsel olmadığı iddia edilmiştir.313

Bu iddia eğer doğru olsaydı, üst paragraftaki bilginin şu anda okunuyor olması

bu tezin yazılmış olması neticesine bağlı olmayacaktı. Yalnızca bir rastlantı olarak üst

paragraf okunmuş olacaktı. Sebepler ile ilgili açıklamayı ilgili kaynağa bırakıyoruz.314

312 Kur’an tefsirinde şöyle buyrulmuştur: “Kader, sebeble müsebbebe bir taallûku var. Yâni, şu

müsebbeb, şu sebeble vukua gelecek. Öyle ise denilmesin ki: “Madem filân adamın ölmesi, filân vakitte

mukadderdir. Cüz-i ihtiyariyle tüfek atan adamın ne kabahati var, atmasaydı yine ölecekti?”

“Elcevab”ve bilgi için bkz. Said Nursî, Sözler, “Yirmialtıncı Söz”, Envâr Neşriyat, İstanbul, 2010, s.467.

“Öyle ise, biz ehl-i hak deriz ki: “Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.”” s.467.

313 Marks ve Engels, a.g.e., say.108.

314 Said Nursî, “Tabiat Risalesi” (Yirmiüçüncü Lem’a), Envâr Neşriyat, İstanbul, 2006.

Page 96: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

83

A ve B gibi iki olay için ( ) ’nin gerçekleşmiş olması sebebinin anlaşılması

için esbab zincirine bakılmalıdır. Çünkü A ve B daha evvelinde yani tercih edilmiş

olmadan önce C veya D gibi tercih edilmiş veya tercih edilmemiş olan nedenlere

bağlıdır. 315

Şekil 2:

Yukarıdaki ağaç örneğinde A ya da B seçeneğinin tercih edilebilir olması için

evvelinden C’nin tercih edilmiş olması, onun evvelinde E’nin tercih edilmiş olması,

onun evvelinde de M’nin tercih edilmiş olması gerekmektedir. Böylelikle basit bir

mantık silsilesiyle “rastlantının akılcı bir açıklama olmadığı” anlaşılabilir.

Bununla birlikte kâinatta tek gerçekleşen olay ( ) değildir. Tüm olayların

denk gelişi yukarıdaki basit örnekle anlaşılmaya çalışıldığında bir olayın “raslantı” ya

da “zorunluluk” olmasının ne derece anlamsız olduğu kavranabilir.

Yine aynı eserde, “bitki için rüzgârın tohumlarını nereye savuracağı” bir rastlantı

sonucudur diye iddia edilmiştir. Darwin’in, eserinde “rastlantının varolan en geniş

temelinden” yola çıktığı ifade edilmiştir. 316

Bitkinin oraya konmuş olması, rüzgarın

nereden savuracağı, bitkinin topraktan ne kadar su alacağı, güneşten ne zaman hangi

oranda faydalanacağı önceden programlanmıştır. Darwin bile bir rastlantı sonucu

değildir!

315

Burada kastedilen “olayları sebeplerin meydana getirmesi değildir, kâinattaki tüm olayların ve

varlıkların, “sebepleri de yaratan” Yaratıcı’nın eseri olduğu”dur.

Tam bilgi ve açıklama için bkz. Said Nursî, “Tabiat Risalesi” (Yirmiüçüncü Lem’a), Envâr Neşriyat,

İstanbul, 2006. 316

Marks ve Engels, a.g.e., say.109,110.

Page 97: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

84

Diyalektik-doğanın işleyiş kanunları olarak-insanın yaşamını çözümlediği ve

yönlendirdiği varsayılan bir yöntemdir. Bu yöntem altyapının oluştuğu üretim sürecini

açıklamaya çalışmıştır. Marksist zihniyet yapısına göre insanlık tarihi üretim süreci ile

belirlenir ve şekil alır. Bu kuram ile evrim mekanizması keşfedilebildiği söylenir.

Ekonomik sınıfların oluşum, dönüşüm ve değişimlerini açıkladığı iddia edilen bu kuram

temelini Materyalist zihniyet esaslarına dayandırmaktadır. 317

Marksist Materyalizm

prensipleri bu zihniyet esaslarını açıklamakta çok etkindir.

Marksist materyalizm maddenin ne olduğuna dair açıklamasını yaparken “nesnel

olarak varolanın adıdır” diye ifade etmekle yetinmiştir. Dünyanın kökeni ve doğası

bakımından maddi olduğunu ileri sürüp, “akıl, düşünce, bilinç”in var olanın, yani

maddenin, ürünü olduğunu iddia etmiştir. 318

Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan ilki “maddenin nesnel olarak

varolması” meselesidir. Bu hususla ilgili ıspatları ilgili kaynaklara bırakıyoruz.

Literatürde madde için tanımlar ve tarifler farklı şekillerde verilmiştir. Pozitif

bilimlerde madde genel nitelik taşıyan tanımına göre, boşlukta yer kaplayan ve ağırlığı

olan her şeydir 319.

1970’lerden günümüze “parçacık” ile ilgili çalışma yapan fizikçi

bilim adamları maddenin yapısının temelini araştırmışlardır.320

Standart Model en basit

haliyle bile, maddenin yapısını ve kararlılığıyla ilgili sorunların büyük kısmını; dört

kuvvetin etkisi altındaki altışar çeşit kuark ve leptonla, açıklamaktadır. Standart Model,

kainatta, temel parçacık olarak sadece, 6 çeşit kuark, 6 çeşit lepton, bunların 'karşıt'

parçacıkları ile, foton, 8 çeşit gluon ve 3 çeşit 'vektör bozon'dan oluşan kuvvet

parçacıklarının olduğunu ve kuarklarla leptonların bu parçacıklar aracılığıyla etkileşime

girerek, kainattaki görünür maddenin tümüne vücut verdiğini iddia etmektedir. Ancak

317

Hançerlioğlu, a.g.e., s.282. 318

Marks ve Engels, a.g.e., say.75 319

http://madde.nedir.com/#ixzz2NsmkEzwv

“Yoktan var edilmiş olan ilk maddeler bulunmasaydı, yani sonraki maddelerin kendinden önceki

maddeden hâsıl olması işi sonsuz öncelere gitseydi, maddelerin birbirlerinden meydana gelmelerinin bir

başlangıcı olmazdı ve bugün hiçbir maddenin var olmaması lazım gelirdi. Maddelerin var olmaları ve

birbirlerinden hâsıl olmaları, yoktan var edilmiş ilk maddelerden üremiş olduklarını göstermektedir.

Madde âlemi sonradan yaratılmış olunca, bunu yoktan Yaratan vardır. Çünkü hiçbir olayın kendiliğinden

olamayacağı yukarıda bildirilmişti.” 320

İlgili bilgi için bkz: CERN (Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire),

http://home.web.cern.ch/search/node/define%20material%20substence%20language%3Aen

Page 98: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

85

bu modelin yanıtlayamadığı birçok soru mevcuttur. Ayrıca bu model sadece kâinatın

bilinen kısmının %4 lük bölümünü tarif edebilmektedir. 321

Marksist-Leninist tanıma göre madde, “bilinçten bağımsız olarak varolan ve

bilince yansıyan objektif gerçekliktir” Bu görüşe göre “madde sonsuz ve bitimsizdir;

yaratılmaz, yok edilmez. Diyalektik Materyalizm, maddeyi birincil, bilinci ikincil olarak

görür.” 322

Bu konuda da ilgili ıspatı ilgili kaynaklara bırakıyoruz323

.

İkincisi “akıl, düşünce, bilinç” gibi soyut kavramların maddenin ürünü olduğunu

iddia etmesidir. Buna ilişkin cevabımızı böyle bir durumun olduğunu varsayarak iddia

ettiklerinin çelişki ortaya koyduğunu göstermekle vermeye çalışacağız. Şöyle ki; somut

bir varlık kendi kendine soyut bir varlık yaratamaz. Dolayısıyla üretemez. Soyut olan,

maddenin ürünü ise somut olması gerekir.

Varsayalım a maddesi nesnel, somut varlık olsun. Ve varsayalım ki b, soyut

olan, a maddesinin ürünü olsun.

Öncelikle “ürün” nedir, onu tanımlayalım. Ürün324

:

“bir tutum ya da davranışın ortaya çıkardığı şey”

“eser”

“tepkime sonucu doğan özdek”

“doğadan elde edilen mahsul”

“bir veya daha fazla sayıdaki maddelerden biyolojik, kimyasal veya

fiziksel değişimlerin sonucu meydana gelen madde”

321

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/bilgipaket/madde/standartmodel.html 322

Marksist-Leninist Politika ve Ekonomi-Politik Sözlüğü, 2.Cilt, Çev. Nadir Savaşçı, Yeni Dünya

Yayınları, İstanbul, 1978, say.407. 323

“Madem herşey’in tabiatı, her şey gibi mâhluktur; çünki san’atlıdır ve yeni oluyor… Hem her

müsebbeb gibi, zâhirî sebebi dahi masnû’dur ve madem herşey’in vücudu, pek çok cihazat ve âletlere

muhtaçtır.”

Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Tabiat Risalesi (Yirmiüçüncü Lem’a), Envâr Neşriyat, İstanbul,

İkinci Baskı, 2006, s.28. 324

Ürün tanımları aşağıdaki kaynaklardan alınmıştır :

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.530da497160430.41114

232

http://www.nedirnedemek.com/%C3%BCr%C3%BCn-nedir-%C3%BCr%C3%BCn-ne-demek

http://urun.nedir.com/

Hançerlioğlu, a.g.e., s.462.

Page 99: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

86

“bir oluşum, işlem ya da yapım sonucu elde edilen nesne”

“ekonomide belirli bir malzeme ve insan hizmeti vererek meydana

getirilen kullanılabilir yarı işlenmiş ya da tamamlanmış madde”

“üretimle elde edilen kullanma değeri”

Bu durumda b’nin sayılan özellikleri taşıması gereklidir. b eğer ürün ise “uzayda

yer kaplayan ve kütlesi olan şey” 325

in (a’nın) eseri olmalıdır. Ancak b eser olma

özelliğine sahip ise a’nın fiilini göstermelidir. Çelişki burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü

b soyut olmak üzere, mücerrettir. “Varlığı duyularla algılanamayan”326

, müşahhas

olmayandır. Bireyin düşünce ve duygularına dayanır. Bu nedenle a’nın ürünü niteliğini

taşıması çelişkiyi ortaya koymaktadır.

Demek ki b, a’nın eseri değildir. Dolayısıyla ürünü de değildir.

Marksizme göre sermaye bireysel değil “toplumsal bir güçtür”. Mülkiyetin sınıf

niteliğinin ortadan kaldırılması esas alınmıştır. Dolayısıyla sermaye ortak yani tüm

toplum mensuplarının mülkiyetine dönüştürülürse bireysel mülkiyet toplumsal

mülkiyete dönüştürlmüş olmaz.327

Bu satırların eleştirisini İslami İktisadi Doktrin

bölümüne bırakılmıştır. Ancak “dolayısıyla sermaye ortak yani tüm toplum

mensuplarının mülkiyetine dönüştürülürse bireysel mülkiyet toplumsal mülkiyete

dönüştürülmüş olmaz” iddiasının kendi içinde çelişkili olduğunu görmenin pek de zor

olmadığını ifade etmekte yarar vardır. Bununla birlikte ironik olan şudur: Geçici olan

sermaye, mal ve mülk için “bir güçtür” denmiştir. “Güç” geçici olamaz. Çünkü güç

mana itibariyle zayıfın üstündedir. Geçici olan bir şey de üstün olamaz.

Ayrıca Marksist görüş, ilk çağ dinlerinin Hıristiyanlığa yenildiğini, “18.

Yüzyılda Hıristiyan düşüncenin akılcılık karşısında dayanamayıp çöktüğünü” feodal

mekanizmanın burjuvaziyle mücadele verdiğini iddia etmiştir.328

Öncelikle şunu

belirtmek gereklidir: Hıristiyan düşünceler akılcılık karşısında dayanamayıp

çökmüyordu. Çünkü Hıristiyanlıktan sapma yaşanmıştı. Aklın çözemediğine cevap

325

http://madde.nedir.com/ 326

http://tr.wikipedia.org/wiki/Soyut 327

Marks, Engels, a.g.e., say.61. 328

Marks ve Engels, a.g.e., say.62.

Page 100: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

87

verebilecek evrensel niteliğe bağlılık önceden yitirilmişti. Bu akılcılığın zaferi değildir.

Akılcılık, Ortadoğu dinlerin özü nazarının karşısında bir güç değildir. Geleneksel İktisat

Literatüründe kullanılan “akılcılık” ifadesinin aksiyomları da Kur’an’dan alıntıdır. (“Bir

insanın iki defa aynı hatayı yapmaması” meselesinin Hadis’ten alınması gibi… Gerekli

bilgi için İslami İktisadi Doktrin bölümüne bakınız.)

Marksizm, Kapitalizm ile aynı zihniyetten doğmuş olmasına rağmen, “sömürü”

meselesine ağırlı olarak eğilmiştir. “Sömürü” için geçmiş çağlarda toplumda bir

bölümün başka bir bölüme uyguladığı ortak olgu demiştir. Dolayısıyla sınıf

çatışmasının ortadan kalkması ile sömürünün yok olabilecek “belirli ortak biçimler”

içinde bulunması ifade edilmiştir.329

Buraya verilecek cevap en basit haliyle şöyle

olabilir: “Ortak biçimler” sa’y motivasyonunu ortadan kaldırır. Ortada “biçim”

kalmayacaktır.

Buna ilave olarak Marksist doktrin tüm geçmiş tarihin sınıf mücadeleleri tarihi

olduğunu iddia eder. Toplumda sınıf çatışmalarının “bir tek sözcükle zamanlarının

iktisadi şartlarının ürünü” olduğu iddia edilir. Böylelikle her dönemde dinsel, felsefi

veya başka görüşler gibi tüm yasal ve siyasal kurumların üstyapısını açıkladığı ileri

sürülmüştür. Önerdiği şey ise “üretim biçiminin gizli kalmış niteliğini açığa

çıkarmak”tır. Hedefi “artık değer”in ifadesiyle gerçekleştirilmiştir. Buna göre kapitalist

üretim biçimi ödenmemiş emeği sömürmektedir. Bu artık değer sermaye birikimi olarak

sürekli belirli ellerde yığılmaktadır.330

Buraya cevabımız şöyledir: İktisadi koşullar

sadece birer semptomdur. Enfeksiyonun kendisi ile semptomunu karıştırmamak gerekir.

Semptomun ortadan kalkması sadece enfeksiyonu gizler. Tedavi edilemez. Tedavi

edilemediği ve semptomların ortadan kaldırıldığı bir vakada enfeksiyon daha da

güçlenir. Dolayısıyla Marksist doktrinin iktisadi koşulları düzenleme amacıyla iddia

ettiği tedavi değil semptomların-üstelik kendi içinde çelişir şekilde- ortadan

kaldırılmasıdır. Bununla birlite “artık değer” dâhiyane bir buluş değildir. Bu kavramın

oluşmaması için zaten Semavi dinlerde emniyet vazifesi olan kurumlar vardır. İslam

İktisadında zekât ile gelir dağılımı emniyet altına alınmıştır. İlahi planlama ile bu zaten

329

Marks ve Engels, a.g.e., say.62-63. 330

Marks ve Engels, a.g.e., say.73-74.

Page 101: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

88

ortaya konmuştur. İlgili bilgi için çalışmada bulunan Semavi dinlerin iktisadi

öğretilerine bakılabilir.

Marks insanı toplumsal bir hayvan gibi görür331

. İnsan olmaktan vurguladığı

insanın toplumsal tarafıdır. Ortak bir hedef edinmek insanın varoluşuna yaklaşmanın

çözümü olabileceğini düşünmüştür. Bu sebeple kapitalist sistemde çözümü sınıf bilinci

kazanarak emeğinin neticesinde sadece sermaye sahiplerinin kazandığının farkına

vararak haklarını arayacak olan işçi sınıfının yapacağına inanmıştır. Ayrıca bunun

toplumun genel yararına olacağını ileri sürmüştür. Marks bireysellik ve bireycilik

arasında ayırım yapmıştır. Bireyselliğin insanın farklı olan kabiliyet ve yönlerinin

geliştirilmesini kabul ettiğini, bireyselliğin korunması ile grçek hürriyetin

sağlanabileceğini ifade etmiştir. Özgürlüğün yalnızca fiziksel kısıtlandırmalardan

sıyrılmak olmadığını, bencil duygulardan ve insanın kendi gücünü toplumsal güç olarak

benimseyememesi durumundan kurtulmakla sağlanacağını söylemiştir. Yalnızca kişisel

menfaatlerin ve güvenliğin sağlandığı bir hayatın yeterli olmadığını, insanın “tek başına

sermaye biriktirme kaygılarından” ve durmadan bir şeyler satın alma arzusundan

bütünüyle kurtulduğu bir toplumu hayal etmiştir. Bu insani varoluş şartlarının

gerçekleşmesi için status quo’nun ve iktisadi koşulların iyileştirilmesini yeterli

bulmamış, sistemin bütünüyle çözülüp dağılmasını gerekli görmüştür.332

331

Marks ve Engels, a.g.e., say.119. 332

Yılmaz, Z.B., a.g.m., s.75-76.

Page 102: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

89

2.3. Geleneksel İktisadın “Hatalı Evrenselliği” ve Homo Economicus’un

Patolojisi

İktisat biliminin evrenselliği, teorisinin, gerçeklere daha iyi açıklık getiren bir

yenisi bulunmadıkça kabul görmesine bağlıdır. Bir teori, gerçekleri yansıtan

varsayımları ve içsel bütünlüğünde tutarsızlık olmayan yapısı ile, zaman ve mekandan

bağımsız olduğu için, evrensel sayılabilir.333

İktisatçıların iktisadın ne olduğu

konusundaki görüşleri bile çeşitli olmakla birlikte genel olarak iktisat ya da ekonomi

biliminin tanımı şu şekilde olmuştur: “Sonsuz insan ihtiyaçlarının var olan kıt

kaynaklarla karşılanmasını inceleyen bilim dalı”.

İktisat, Arapça’da “kasd” (قصد ) kelimesinden türemiş, “itidalli olma” manasına

sahip bir sözcüktür334

. Antikçağda Aristoteles tarafından ifade edilen “ekonomi” –

“oikonomia” terimi, sırasıyla ev ve yönetim anlamlarına gelen, oikos ve nomos,

sözcüklerinden türemiştir335

. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, İslam Âlemi’nde ve

Osmanlı’da ekonomi bilimi İlm-i Servet, İlm-i İktisat ve İktisat olarak adlandırılmıştır.

Ortaya çıkan, “ilm-i tedbir-i menzil”, “ekonomi politik”, “ekonomi”, “ilm-i servet”,

“ilm-i iktisat”, “tutum bilim”, “geçim bilim” gibi ifade değişiklikleri, bu bilim dalının

adlandırılmasındaki problematiktir. 336

(Çalışmamızın bütünlüğü esas tutularak

adlandırma problematiği ayrıntılı incelenmemiş, gerekli tanımların verilmesi ile

yetinilmiştir.)

J. Baptist Say’e göre, iktisat (ya da ekonomi), servetlerin nasıl doğduğunu,

tedavül ettiğini, dağıldığını, tüketildiğini amaçlayan bilim dalıdır. A. Hansen ve F.

Garver insan faaliyetini bedeli fiyat olarak ödenen mübadeleler yönünden inceleyen

ilim olarak ifade etmişlerdir. A.Marshall, iktisadın konusu için maddi refah koşullarına

erişmek ve bunlardan gereğiyle faydalanmak gayesiyle iş hayatında insanların ve

toplumun davranışlarını incelemek diye ifade etmiştir. P.Henry Wicksteed ise, iktisat

için, ferd-aile-firma veya devlet düzeyinde, kaynakların yönetimine ait genel ilkeleri

inceleyen ve bu düzeylerdeki kıymet yaratıcı yahut çoğaltıcı eylemleri kapsamına alan

333

Kazgan, a.g.e., s.399. 334

Gül, A.R., “İslam İktisat Düşüncesinin Kur’ân’daki Temelleri”, Ankara Üniversitesi İlahiyat

Fakültesi Dergisi, 51:2(2010), s.28. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1531/16813.pdf 335

http://www.etymonline.com/index.php?term=economy 336

Güler, M.N., “Günümüzde İktisat (Ekonomi) Biliminin Adlandırılma Problematiği”, İslami

Araştırmalar Dergisi, Cilt 18, Sayı 4,2005, s.383

Page 103: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

90

ilim derken; Lionel Robbins, iktisadı, çeşitli alternatiflere kullanılabilecek sınırlı

imkanlar ile tatmin edilmek istenilen ihtiyaçlar arasındaki ilişkilere ait insan

davranışlarını inceleyen ilim olarak tarif etmiştir. Knut Wicksell ise, iktisadi olayları ve

faaliyetleri, maddi bir ihtiyacı tatmin etmek, en az zahmet ve fedakarlık karşılığında

hedef tutulan veya mümkün olan sonucu almak üzere harcanan sistemli gayretlerin

oluşturduğunu söylemiştir.337

Marksist-Leninist görüşe göre, belirli bir tarihsel dönemde

toplumun ekonomik düzenini ve ekonomik alt kuruluşunu (bazını) belirleyen sosyal-

üretimsel ilişkilerin toplamı olarak ifade edilmiştir338

. Ricardo, Marks ve Marshall gibi

iktisat teorisyenlerinin, kaynak kıtlığının, sadece bir kaynak meselesi yaratmayıp, insan-

insan ilişkisinde de büyük oranda etkili olduğunu belirtmiş olmalarına rağmen,

Robbins’ in tanımı, günümüzde, Batı ülkelerindeki “iktisat ders kitapları”nda yer

almaktadır339

.

Robbins’e göre ekonomist aslında sonuçlarla ilgili değildir. Ekonomist,

sonuçlara erişimin sınırları olduğu yolla ilgilidir. İktisat araçların tertibatı derecesinde

sonuçlarla ilgilenir. Sonuçlar bazen mükemmel olabilir veya düşük olabilir, “maddi”

veya “manevi” olabilir-sonuçlar eğer böyle tanımlanabilirse. Ancak bir takım sonuçlara

erişim, birilerinin feda edilmesini içeriyorsa, iktisadi bir durumu vardır. İktisat göreceli

değer birimlerinde sonuçları verili kabul eder ve belli davranış ile ilgili belli

perspektifler hususunda ne gibi sonuçların izleneceğini araştırır.340

Genel olarak sorun, insanların sınırsız ihtiyaçlarına karşı sınırlı kaynakların

dağılımı şeklinde görülmüştür. Kaynaklar sınırlı iken, “dünya hayatı bir mücadeledir”

ve “güçlü olan hayatta kalır” zihniyet esaslarına bağlı olarak bireylerin kendi

çıkarlarının peşinden koşmaları, bu çıkarları maksimumlaştırma gayretinde olmaları söz

konusudur. Bununla birlikte “kendinden başka kimseye karşı sorumlu olmayacak kadar

özgür bireyin tatmini” amaç olduğu için bu bireylerin çoğu aza tercih etmeleri ve bu

davranışları ile rasyonel-akılcı olmaları varsayımı yerleşiktir. Geleneksel iktisat,

“bencilce bir optimizasyon elde etme gayreti”dir. İktisadi sahada bireysel tatmin için

337

Genel Ekonomi Ansiklopedisi, Hazırlayan: Akbank, Basılan Yer: Milliyet Tesisleri, Mart, 1988.s.422 338

Marksist-Leninist Politika ve Ekonomi Politik Sözlüğü, s.178 339

Kazgan, a.g.e.,s.115 340

Robbins, L., An Essay on the Nature and Significance of Economic Science, Second Edition

Revised and Extended, Macmillan And Co., Limited, St. Martin’s Street, London, 1945, printed in Great

Britain, http://mises.org/books/robbinsessay2.pdf , s.25,30.

Page 104: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

91

insanın en az zahmet ile maddi olarak optimum netice alma gayesiyle davrandığı

varsayılır.

Çobanoğlu, “ihtiyaç”ı “karşılanırsa haz, karşılanmazsa elem veren bir madde

arzusu”,341

olarak tanımlamıştır. Ekonomik olarak “ihtiyaç”ın( ya da “gereksinim”in),

çeşitli tanımlamaları vardır. Genel olarak, insanların yaşayabilmeleri için doğal ve

toplumsal gerekliliklerin tümüdür. Ekonomik olarak ihtiyaç, mal ve hizmetlerle

karşılanır. Kuramcılar ihtiyaçları, zorunlu olan ve zorunlu olmayan, doğal ihtiyaçlar ve

sonradan edinilmiş ihtiyaçlar, fizyolojik ve kültürel ihtiyaçlar olarak ayırt etmişlerdir.342

Doğal kaynaklar çeşitli olduğu gibi, insan için değerler ve hazlar kültürel olarak

farklıdır. Bu değerler ve hazlar şahıslara göre ve dönemlere göre de farklılık gösterir.

Bu nedenle teknolojinin ürünlerinde çok çeşitlilik vardır. Temel gereksinimlerin

karşılanmasında yaşanılan sorunlar ile sınırlı olmayan ürünler, çağlar boyunca

insanların yaşam biçimlerinin ve yöntemlerinin materyal gösterimleri olmuştur. Bundan

dolayı teknolojinin tarihi insanın isteklerinin tarihinin bir parçası olmuş, insan zihninin

eseri olan istek, arzu, özlem ve hayaller ise bu ürünlerin bolluğuna sebep olmuştur. 343

Rönesans Avrupa’sı kültüründe doğanın insan ihtiyaçlarına hizmet etmesi için

egemenlik altına alınması düşüncesi ortaya çıkmıştır. 17. ve 18. yüzyıllarda tartışılan bir

konu olmuştur. 19. yüzyılda bu düşünüş “doğanın fethi” olarak ifade edilen bir ilke

haline gelmiş, 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar doğa kontrol altına alındığında teknoloji

tüm olanaklarıyla kullanılabilmesi düşüncesi oluşmuştur. Bununla birlikte bazı

çevreciler doğal kaynakların tüketilmesi, çevre kirliliği gibi konularda eleştiri getirmiş

ancak sınırlı kalmışlardır. Yeniliği yönlendiren iktisadi ve kurumsal faktörler, özellikle

kültürel yaklaşım üretim faktörlerinin ağırlığını açıklamada yararlı olabilmektedir.

Rönesans’ın kültürel sahası “teknolojik yenilik getiren mucidin aşaması” olmuştur.

Önceki çağlar ile mukayese edildiğinde Rönesans döneminde yeniliğe imza atanlar

kendilerini destekleyen ‘patronlar’ bulmuşlar ve refahı artırıcı buluşlarından dolayı ünlü

düşünürler tarafından övgüye layık görülmüşledir. 344

341

Çobanoğlu, Ş., “İhtiyaçlar”, Ekonomik Meseleler, 01 Şubat 2011,

http://www.merhabahaber.com/ihtiyaclar-4544yy.htm 342

Hançerlioğlu, a.g.e., s.134 343

Basalla, G., Teknolojinin Evrimi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Çev. Cem Soydemir, 1996,

s.19 344

Basalla, a.g.e., s. 175-176, 180-181

Page 105: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

92

İcatlara müteallik ekonomik güdüler iktisatçıların ve tarihçilerin ilgisini çekmiş;

özellikle pazar talebinin icat etme sürecindeki rolü ve emek kıtlığının icat etme

sürecinde teşviki kapsamlı bir tartışma konusu olmuştur. İhtiyaçlar arttıkça veya

geliştikçe teknolojik icatlar yapılmıştır. İnsanlar suya ihtiyaç duyduklarında kuyu

kazma, baraj inşa etme; barınma ve korunmaya ihtiyaç duyduklarında ev, kale, şehir,

askeri araç yapma; yiyeceğe ihtiyaç duyduklarında hayvanları evcilleştirme, bitki

yetiştirme; çevrede rahat hareket etmek ihtiyacı duyduklarında gemi, at arabası, bisiklet,

otomobil, uçak, uzay aracı icat etmişler ve acil ya da zaruri ihtiyaçlarını karşılamaya

yönelik teknolojiden yararlanmışlardır 345

.

İhtiyaç ve icat kavramları incelendiğinde gereksinimin göreli bir terim olduğu

sonucuna varılmaktadır. Bir toplumun bir şeye duyduğu gereksinimin başka bir

toplumda işlevsel değeri olmayabilir ya da “yüzeysel bir lüks” olarak

değerlendirilebilir.346

İnsanların ihtiyaçları yaşadıkları zamana ve topluma göre farklılık

gösterdiği gibi, ekonomik sistemlerde de ihtiyaç anlayışı aynı değildir. Örneğin,

sosyalizme göre ihtiyaç kavramı, devletin, insanlara tanıdığı sınırlar dâhilinde

tanımlanmaktadır. Bu sisteme göre, emek ihlal edilir ve mülkiyetin meydana gelmesine

engel olunur. Kapitalizmde, maddeci zihniyet, sürekli olarak kişi isteklerini çoğaltıp ve

çeşitlerini artırmaktadır. Kapitalist düzenin hâkim olduğu toplumlarda, gereksiz ve hiç

ihtiyaç duyulmayan çoğu malların üretimiyle, toplum lüzumsuz tüketime

yönlendirilmekte, bu durum ise yeni talep artışlarına sebep olmakta ve yatırım

tercihlerinin temel maddeler üzerine yapılmasını engellemektedir. Bu toplumlarda, satın

alma gücünün büyük bir kısmının zenginlerin elinde toplanmış olması nedeniyle lüks

ihtiyaçların karşılanması konusu ağırlık taşımaktadır. 347

Her ekonomik sistemin kendine özgü kaynak bölüşümü uygulaması vardır ve

farklı sistemlerde bazı kavramlar farklı yorumlanmış ve farklı üretim faktörlerine yer

verilmiştir. Bu kavramlar bazılarında yasaklanmış bazılarında meşru görülmüştür.348

İktisadın öznesi insandır. İnsanın kullandığı kaynaklar kâinatta, ona belirli kurallar

çerçevesinde sunulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de, Şûrâ Suresi’nde (42/27) “Allah rızkı

345

Basalla, a.g.e., s. 7,153 346

Basalla, a.g.e., s.15 347

“Bazı Normatif Kaideler”, Ekonomislam The Group of Islamic Economy, , 7 Mayıs 2010, s.1.

http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-normatif-kaideler/ 348

Öztürk, a.g.m., say. II,III.

Page 106: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

93

kullarına sınırsız olarak verseydi yeryüzünde azgınlık çıkarırlardı. Fakat, Allah dilediği

kadar indiriyor. Şüphesiz o kulların her şeyinden haberdar olan ve onları bilendir”

buyrulmuştur. 349

Ülgener iktisadi faaliyeti “ihtiyaç tatmini için insan-madde, çevre-zaman

arasındaki çok yönlü ilişkiler toplamı” ve insanı “tatmin olanaklarına, çevreye ve

yakın/uzak geleceğe” yönlendiren eylem ve davranışlar olarak tanımlamıştır. Buna göre,

insan madde ile ilişki kurduğuna göre her bir ayrı insan ruhunun madde karşısında öznel

yargıları vardır. İnsan çevresiyle ilişki kurduğuna göre her bir ayrı insan ruhunun

kendisine en yakın bir başka insandan en uzağına kadar bunların karşısında ayrı ayrı

tercihleri ve davranışları vardır. İnsan yakın ve uzak gelecek ile ilgili sınırlı kaynaklar

bölüşümüne dikkat ederek karar aldığına göre muhtelif dereceler için gelecek kaygıları

ve bunlar için belirli değer ölçüleri ve tercihleri vardır. Ülgener, bu ilişkiler

doğrultusunda, İktisat ahlakının madde, çevre ve zamana karşı tavırların boyutunu ve

limitlerini düzenleyen normatif yani kaide teşkil eder olduğunu gözler önüne

sermiştir.350

Aslında sonsuz olmayan ihtiyaçlar, sonsuz arzu ve isteklerdeki sınırsızlık olarak

ifade edilmiştir. Bugünkü Batı zihniyetinde “ihtiyaç” ile “ihtiras” kavramları birbiriyle

karıştırılmaktadır. Bu zihniyete göre, aslında “gerçekte ihtiyaç halinde olmayan” bir mal

ya da hizmete, bireylerin istek duyması sağlanmaktadır. Geleneksel iktisadi zihniyet

Batı kültürünün ihtiyaçlarını bir iktidar vasıtası gibi kullanılmıştır. 351

İnsan için

ihtiyaçların sonsuz, bunların tatmini için kullanılacak kaynakların kıt olduğu varsayımı

yapan ekonomi tarifleri doğal kaynakların ve imkanatın sınırlı olduğunu görmezlikten

gelmektedir. Geleneksel iktisadi zihniyetin temellerinden olan üretim, insanları

ihtiyaçları olsa da olmasa da sürekli tüketime yönlendirmektedir. Üretimin artırılması

hedefiyle gerektiğinde suni ihtiyaçlar oluşturularak ve kredi gibi ihtiyaç dışı tüketime

yönlendirecek “kolaylaştırıcılar” vasıtasıyla tüketme eğilimi artırılmaktadır. Böyle bir

349

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 20 350

Ülgener, S., Zihniyet ve Din İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat Ahlakı, Derin Yayınları,

2006, s.29-30. 351

http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?makale=kaynaklar-kit-ihtiyaclar-sonsuz-mu&id=8609

Page 107: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

94

ekonomik sistem için Gül, “üretmek için tüketmek formülünün” uygulama sahasıdır

demiştir.352

İktisat Teorisinin bakış açısının insanın varoluş biçimini şekillendirdiği

söylenmektedir.353

Bu çalışmanın bütünlüğünün içerdiği manaya bakıldığında bu görüşe

katılmadığımız ortaya çıkacaktır. Çünkü insanın varoluşa bakış açısı tercihlerini ve

davranışlarını belirlemekte; böylelikle iktisadi davranış ve faaliyetler de

belirlenmektedir. Bu davranış ve faaliyetlerin biçimi dünya görüşünü yansıtmaktadır.

Bir teori insanın varoluş biçimini şekillendiremez. Teoriler insanların kabulleri,

inançları ve dünya görüşüne bağımlıdır. Bu söylemin bu şekilde ifade edilmesinin

sebebi çalışmamızın “Sonuç” bölümünde açıklanmıştır.

Büyük Durgunluk global krizin sürecini açıklama gayretine giren Greenspan,

savunmasında “ideoloji” kavramını öne çıkarmıştır. Geleneksel (İşler’in deyişiyle

“anaakım iktisat”) iktisadın “sorgulanmayan bir inanç sistemi” kabulünü almış

kuramları ve uygulamada küresel krizlerin kapitalist sistemin periyodik bir problemi

olduğunu “unutması” ile birlikte Greenspan’in iktisadi bilgiyi politikalarda ideolojik

olarak uyguladığını itiraf etmesi ilginçtir. 354

İdeoloji, teori arkasındaki düşünce/inanç sistemidir. İktisadi bir soruna bakış

açısını bu düşünce sistemi belirlemektedir. Kazgan’ın deyişiyle, bu inanç sistemi

deneylerle test edilemez.355

Deneylerle inanç sistemi test edilemeyeceği için Geleneksel

iktisadın zihniyet esaslarına göre iktisadi insan yani homo economicus, inanç

sisteminden arındırılmış bir pozitivist olarak çıkar azamileştiricisi ve aynı zamanda

duyguları ve somut tercihleri matematiksel olarak ifade edilebilecek derecede

hiperrasyonel olan zamanla evrim geçirerek şuur kazanmış bir canlı olarak davranışları

test edilebilecek bir zemine hazırlanmak amacıyla varsayılmıştır diyebiliriz. Bu

varsayımla belirli bir zihniyet esasına bağlı olarak bencil bir rasyonellik, “Batı

zihniyetine bağımlı sorunlu gelişmişlik” için ilk adım gibi görünmektedir.

352

Gül, a.g.m., s. 32. 353

İktisatta Yeni Yaklaşımlar, s.9. 354

İşler, O. “Anaakım İktisadın Temelden Eleştirisine Doğru: Gizli Felsefi Varsayımların Somutlaşması

Üzerine Bir Deneme”, İktisadı Felsefeyle Düşünmek, Der. Ozan İşler-Feridun Yılmaz, İletişim

Yayınları, İstanbul, 2011, s. 75. 355

Kazgan, a.g.e., s.35.

Page 108: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

95

Geleneksel iktisat teorisi düşünürlerine göre, uygulanan yöntemin inanç

sistemlerinden bağımsız olması doğa bilimleri gibi evrensel geçerliliği olmasına ön

koşul olarak benimsenmiştir. Hâlbuki, bir teorinin inanç sistemlerinden bağımsız

olması, onun evrensel olarak geçerli olduğunu göstermez. İnanç sistemi evrensel

ilkelerden oluşuyorsa, teorinin bu sisteme bağlılığı derecesinde evrenselliğinden söz

etmek pekâlâ mümkündür. Bununla birlikte, bir insanı ya da insan topluluğunu

benimsediği inanç sisteminden ayrıştırmak olanaksız olduğu için iktisadi davranışlarını

açıklayacak teoriyi de söz konusu topluluğun inanç sisteminden bağımsız olarak

oluşturmak da son derece anlamsızdır. Herhangi bir inanç sistemine bağlı olan insan

topluluğunun, bu inanç sisteminden, evrensel olma amacı altında( ya da başka bir

sebeple) bağımsızlaştırılması bilinçli bir ideolojinin yani başka bir inanç sisteminin

ürünüdür.

Kainatı, Euclide esaslarına göre şifreleyen, Yaratıcı ve insan arasındaki ilişkiyi

“hiyerarşik” boyuttan “yatay”a indirgeyen, “kaba materyalist ontolojik rahim”

tarafından doğrulmuş modern birey, felsefeden ayrı geliştiği iddiasındaki modernitenin

etkenidir. Modern bilimin altyapısında bulundurduğu, sorunlu rasyonalite vb.

varsayımlar ile piyasa, toplum gibi yapıların teşekkülünü sağladığı “seküler indirgemeci

teoloji”dir. Bu zihniyet esaslarına uygun kabulde Eski Yunan düşüncesinin materyalist

realite algısı ve matematiksel indirgemeci nedensellik baskındır. “Rasyonelleşme”,

“kaynakların fayda/tüketim eksenli olması” ve “kendi kendine referans teşkil etme”

Arslan’ın modern bilimin unsurları için saydıkları arasındadır. 356

İktisatta ve genel olarak sosyal bilimlerde, bir olayın açıklanmasını, olayın

gözlemleyicisinden ayırt etmek mümkün olmayacağı için, gözlemleyicinin olaya bakış

açısı, söz konusu iktisadi ya da sosyal olayın açılanmasında önemli bir etkendir. İktisat,

doğa bilimlerinden farklı olarak, insan davranışlarını incelediği için357

, davranışları

gerçekleştiren insanın yine bir başka insan tarafından gözlemlenmesi ve

değerlendirilmesi gerekir. İnsanı “egoist temsilci” veya “heterojen bir somut ajan”

olarak, adeta bilgisayar simülasyonundaki sanal bir “şey” kabul edip, onun tercihlerini

356

Arslan, a.g.m., s. 63-64,66. 357

Kazgan, a.g.e., s.30-35.

Page 109: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

96

“maneviyattan soyutlayıp”, aşırı matematiksel ifadelerin kullanıldığı “mükemmel

açıklamayı arayan iktisat teorileri” sürekli yerlerinde saymaktadırlar.

İktisat teorisinin içerdiği parametreler zaman ve mekân için değişmektedir.

Belirli bir toplum için bu parametreler zaman içerisinde değişecektir. Ayrıca bu

parametreler toplumlar arasında farklılık gösterecektir. Toplumsal olayların bağlı

olduğu etken sayısı çok fazla olduğu için bir etkenin ötekine kıyasla hangi toplum için

ne derecede daha önemli olduğuna karar vermek kolay değildir. Kazgan, doğa

bilimlerinden farklı olarak, iktisadın (ya da diğer sosyal bilimlerin), insanın davranışları

ve yarattığı kurumlarla alakadar olduğunu ifade etmiştir. 358

İnsan davranışlarını salt,

katıksız, bilgisayarda programlanmışçasına doğa bilimleriyle ifade etmenin ne kadar

eksik bir yaklaşım olduğunu öne koyan açık bir ifadedir.

Geleneksel iktisat teorilerinin içsel bütünlüğü olmasına rağmen birbirleriyle

çelişkiler içeren tahliller ortaya çıkarmalarının nedeni, teorisyenlerin bilinçli ya da

bilinçsiz olarak benimsediği siyasi inançlarını veya felsefi perspektiflerini doğrulayan

neticelere ulaşmasını sağlayan varsayımları seçmeleridir. İktisadi olayları inceleyen

teorisyenlerin izlediği metotlar farklılık göstermekte ve aynı zamanda bu teorisyenlerin

zihniyetleri incelemek istedikleri konuyu etkilemektedir. Yöntem veya bulgu aynı olsa

bile, belli bir durum bir teorisyenin değer yargılarına göre olumlu iken, bir başkası için

olumsuz olarak nitelendirilebilmektedir. Kazgan’ın deyişiyle, varsayımların gerçekleri

yansıtması konusunda araştırma yapılmazsa iktisatçılar istedikleri varsayımları

yapabilirler. Ancak Milton Friedman’a göre bunun tersine olarak, teoriler ne derece

anlamlı ise, varsayımlarının o kadar düşük mertebede gerçeği yansıttığı ileri

sürülebilir.359

Geleneksel iktisat literatürü, bağlı olduğu varsayımların geçerliliğinin

sorgulamakta ve teorilerinin gerçekleri açıklamadığının farkına varmaktadır. Ancak

genel olarak literatür, sorunu kökten halletmemekte ısrarlı olduğu için varsayımlarını,

bunları “sorunlu”, “sınırlı”, “güçlü/güçsüz” gibi adlandırmalarla gevşetmekten öteye

gidememektedir.

2000 yılında Fransa’da Ecole Normale Supérieure’de, bir grup iktisat

öğrencisinin yayınlamış olduğu bir bildiriyle ortaya çıkan Post Otistik İktisat hareketi,

358

Kazgan, a.g.e. , s.31, 33. 359

Kazgan, a.g.e., s.33-35, 399.

Page 110: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

97

iktisat teorisinde hakim görüş olan Neo-klasik iktisat doktrinini ve matematiğin iktisatta

aşırı kullanımını eleştirmiştir. İktisat biliminin gerçeklerden ziyade hayali bir dünyayı

tercih eden esaslara sahip olduğu ve “bilimsel görünümünü sürdürmek” amacıyla

“matematiksel olmayan durumlar için matematiksel yapılar kurduğu” ve birtakım içeren

sosyolojik şartları ve bilgi felsefesi ile ilgili konuları hesaba katmakta yeterli olmadığı

iddia edilmiştir. Post Otistik İktisat Hareketi kısa sürede tüm dünya üniversitelerinde

yaygınlaşmış, “Robert Solow, Amartya Sen, James Galbraith, Frank Ackerman, Jacques

Sapir, Deirdre Mc Closkey, Tony Lawson, Steve keen, Sheila C. Dow, Ben Fine, Julie

A. Nelson, Bernard Guerrien, Bruce J. Caldwell, Ha-Joon Chang, Richard Wolff,

Robert Heilbroner gibi bazı iktisatçıların desteğini almıştır. Gittikçe daha yoğun olarak

doğa bilimi kategorisine yaklaşan iktisat teorisi, iktisadi sorunların sinyallerini

algılamakta sorun yaşamakta, akılcılığı savunduğu halde sorunlara “akılcı” çözümler

getirememektedir.360

Post otistik iktisat hareketi tarafından da ifade edilmiş olan

iktisatta en kısa zamanda reform yapılması gerekliliği, bu çalışmanın birçok yerinde

vurgulandığı gibi, iktisadi doktrinlerin zihniyet yapısından kaynaklanmaktadır.

Keynes ve Hayek gibi iktisatçılar iyi iktisatçı olmanın yolunun iktisat dışı

alanları da iyi bilmekten geçtiğini ifade etmişlerdir.361

Ancak, “iktisat dışı alanları da iyi

bilmek” yeterli şart değildir. Ayrıca bunu “iktisat dışı alanları da iyi bilmek” yerine

“iktisadın süjesi olan insanı anlamaya çalışmak”, ve yine bunun için de “insanın ve

kâinatın Yaratıcısı’nı diğer alanlar ile birlikte iktisat ile maksadını ve hikmetlerini

anlamaya çalışmak” daha doğru bir ifade olacaktır. Zira, bunlara gayret edilerek

“faydalı iktisat” için gerekli diğer alanlar da öğrenilmiş olacaktır.

Yeni İktisatta özellikle fizik, matematik ve bilgisayar biliminin metodları,

teknikleri ve kavramları olan “filtre, kalibrasyon, simülasyon, sınırlı akılcılık, kaos,

fraktal geometri, topoloji, oyun teorisi, nonlineerlik” gibi kavramlar yaygın olarak

kullanılmaktadır. Matematik, fizik, biyoloji, bilgisayar bilimi, sosyoloji, siyaset bilimi,

psikoloji gibi bilim dallarındaki gelişmelerin iktisada uygulanmasının iktisatta yeni

360

Atik, S., “Post Otistik İktisat Çerçevesinde Küresel Kriz ve Neoklasik İktisat Eleştirisi”, EconAnadolu

2009: Anadolu Uluslararası İktisat Kongresi’nde sunulmuş tebliğ, 17-19 Haziran 2009, Eskişehir,

Türkiye, s.6-8. 361

Eren, E. “Yeni İktisatta Ortak Noktalar”, İktisatta Yeni Yaklaşımlar, Der: Ercan Eren-Metin Sarfati,

İletişim Yayınları 1685, Araştırma-İnceleme Dizisi 279, İstanbul, 2011, s.14.

Page 111: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

98

şeyler söylemek anlamına geldiğini görmek mümkündür. Yeni iktisat bu bilim

dallarındaki gelişmeleri yansıtan bir hale gelmiştir.362

İngiltere’de Jevons, daha sonra Marshall ve Edgeworth ve Amerika’da J. Fisher

iktisada matematiksel uygulamalar getirmişlerdir. R. Auspitz ve R. Lieben’ın

Untersuchungen ül·er die Theorie der Preise (1888); ve Launhardt’ın Mathematische

Begründung der Volkswirtshaftslehre (1886) eserlerini Walras ve Jevons takip etmiştir.

İlk zamanlarında bu ekol, geniş kitleye anlaşılmaz gelen bir dilin kullanımına karşı

hoşnutsuzluktan kaynaklanan ve “matematiksel iktisat”ı ilke olarak sui generis363

ve

doğa bilimlerine aykırı bir yaklaşım kabul etmiş birtakım önyargılara karşı epey

mücadele vermiştir. 364

Ancak iktisat “yanlış/doğru” gibi değerlendirme

yapamayacağından, insanların iyiliğe yöneldiğini tespit edecek bir çıkar yol

sağlayamadığından sağlam dostluk ilişkileri, içten bağlılık gibi bir takım sayısal

olmayan durumları kıymetlendirememekte ya da önemini belirleyememektedir.365

“Bilimsel” olma görüntüsü özellikle matematiğin kullanımında gösterilen katılıktır.

Aşırı matematiksellik iktisadın işleyişinin anlaşılmasına çok fazla bir katkı sağlamaz;

tersine iktisadın anlaşılmasına bir engel oluşturmaktadır.366

“Yeni iktisat”ta kullanılan matematikte, kalkülüs yerine küme teorisi, oyun

kuramı ve topoloji kullanılmaktadır. Faydacılık-rasyonellik bağıntısının yerini sınırlı

rasyonellik, evrimci oyun kuramı ve deneye dayalı olarak tanımlanmış rasyonellik

alırken, karmaşık kuramlar, evrimci oyun kuramları, yeni kurumsalcılık çerçevesinde

yeni çalışmalar vardır. Metodolojik açıdan ağırlıklı olarak tümevarım yöntemi tercih

edilmiştir. Dinamik stokastik genel denge, ön plana çıkmıştır. Çoklu denge analizlerinin

temel varsayımlarını, yatırımcı ya da girişimci açısından öne çıkan hayvani güdüler ve

daha çok tüketici açısından öne çıkan güneş lekelerinin varlığı ( modern anlamda

herhangi bir tesadüfî değişken), oluşturmaktadır. Tesadüfî değişkenler, non-lineer

362

Eren, a.g.m., s.14-15. 363

Sui generis: Kendine özgü 364

Schumpeter, J. , Economic Doctrine and Method, Trans. R. Aris, Oxford University Press, 1954,

s.175. http://Bookfi.org 365

Özkazanç, Berberoğlu, v.d., a.g.e.,s.4. 366

Clark, a.g.m., s. 4.

Page 112: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

99

fonksiyonlar, iyimser-kötümser beklentiler (artan getiri-yüksek faiz oranı, düşük

büyüme gibi), sözü edilen kavramlarla öne çıkan noktalardır. 367

Bu gelişmelere paralel olarak birçok ünlü iktisatçının aslında “iktisatçı”

olmadığını görmek mümkündür. Termodinamikte birinci yasanın başka biçimde ifadesi

olan kıtlık kavramı ve Fisher’ın miktar kuramı, matematikçi Cobb-Douglas’ın,

üretim/fayda fonksiyonu, artan/azalan/sabit getiri kavramları, Klasik fizik eğitimi almış

olan Samuelson’ın, türev, diferansiyel problemine indirgediği marjinal kavramını,

maksimizasyon kavramını optimizasyon sorunu olarak ele alışı, mühendis kökenli

Pareto’yu, kuantum kuramcısı olan Koopmans ve kuantum mekaniği çalışmış bir

kimyacı olan ilk ekonometricilerden Clark ciddi örneklerdir. 1950 li yıllarda Arrow-

Debreu ile matematik kullanımı üst düzeye çıkmış ve dengenin varlığı ve kararlılığı ile

ilgili gelişmeler yaşanmıştır. 368

Dolayısıyla, iktisat ile ilgili olarak literatüre katkıda

bulunmuş birçok bilim adamını “iktisatçı” yerine “iktisat teorisyeni” olarak görmek

daha doğru olur.

Post Otistik İktisat hareketinin yerleşik iktisada yapmış olduğu eleştiriler,

çalışmanın bu bölümünde aktarılan bilgilere dayanarak, yetersiz kalmıştır. Bunun

nedeni, eleştirilerin “Neoklasik iktisatın dayandığı zihniyete değil”, “Neoklasik iktisat”a

yapılmış olmasıdır. “Neoklasik doktrine nispeten dayandığı esasları gevşetilmiş” Yeni

iktisatta, yerleşik iktisattan daha yoğun matematik ve kurgusal modeller

kullanılmaktadır. Bu nedenle, bu çalışma, yerleşik veya yeni olsun, “gerçek dünyadan

kopmuş ve sorunlara çözüm üretemez hale gelmiş olan iktisadı”, “Geleneksel İktisat

Teorisi” olarak nitelendirmiştir. Burada ifade etmeye çalıştığımız durum, Geleneksel

İktisadın- Yeni İktisadın da dahil olduğu- iktisadi olayların nedenlerini, niteliğini

ararken kullandıkları varsayımların, yaklaşımların ve nihayet zihniyetin iktisadi

davranışı ve düzeni anlamaya veya çözmeye yeterli olmayacağı, geçmişte kabul edilen

teorilerin ve görüşlerin bugün eleştirildiği ancak bulunan yeni çözümlerin geçmişteki

zihniyetin ifadesinin şekil değiştirmiş hali olduğudur.

İktisat Teorisinin transdisipliner bir alan haline gelmesine misal olarak

ekonofizik, kaos ve kuantum kuramı, fraktal geometri, termodinamik, entropi, oyun

367

Eren, a.g.m., s.18-20. 368

Eren, a.g.m., s.15-17.

Page 113: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

100

kuramı, istatistik, ekonometri, nöroekonomi, evrimci psikoloji ve evrimci biyoloji,

davranışsal iktisat gibi bilim dallarında yaşanan gelişmeler ile bunların İktisada

yansımaları sayılabilir.

Ekonofizikte, istatiksel fiziğin kuram ve yöntemleri kullanılarak, finansal

piyasalardaki getiri dağılımları, gelir-refah dağılımı, iktisadi şokların dağılımı ve

büyüme oranları, şehir ve firma büyüklükleri dağılımı ve büyüme oranları gibi iktisadi

problemler üzerine çalışılmaktadır. Belirsizlik veya stokastik öğeler ve doğrusal

olmayan dinamikleri içeren ekonofiziğin temel araçları, olasılık ve istatistiksel

yöntemlerdir. Kaos ve kuantum kuralı, 1987 ‘de sermaye piyasası bunalımının gündeme

gelmesiyle İktisatta kullanılmaya başlanmıştır. Kaos görüşünün getirdiği “kestirilemez

determinizme” göre, sistemin yapısı çok iyi modellense bile çok küçük de olsa

muhakkak bir hata ortaya çıkacaktır ve böylece bu hata ile yapılacak kestirme tamamen

yanlış neticeler verecektir. Bu görüş ile “Çin’de kanat çırpan bir kelebek ABD’de bir

fırtınaya neden olabilir” diye iddia eden“Kelebek Etkisi” modelidir. Ekonofizik ve kaos

kuramlarındaki gelişmeler, heterodoks iktisat içerisinde değerlendirilen kompleksite

iktisadının yaygınlaşmasını sağlamıştır. Kuantumun “eşyanın başka şeylerle ilişki

halinde olduğu ve ilişkilerin sürekli değişmede olduğu” görüşüne dayanan kompleksite

tanım olarak “içinde aynı türden birçok unsurun bulunduğu, birbirine aykırı olabilecek

çok şeyden oluştuğu ve/veya kainatın bütünleşik fakat bilinen mekanik ya da lineer

yollardan kavranamayacak derecede çeşitlilik ve zenginlik içermesi durumu”dur. 45

farklı kompleksite tanımlarından az bir bölümü İktisat için elverişli görülmüştür. Bir

ekonomik sistemin deterministik endojen periyodunun dinamik kompleksliğe sahip

olması için, onun asimptotik olarak sabit bir nokta olmasına izin vermemesi gerekir. Bu

da, iktisatta doğrusal olmayan durumlara neden olmaktadır.369

Neoklasik iktisadı kompleksite iktisadından ayıran özellikleri kısaca şöyle

sıralayabiliriz: İlki lineer/doğrusal iken ikincisi lineer değildir, ilkinde birey temsili

ajandır, ikincisinde heterojen bir somut ajan bulunur, ilkinde denge, ikincisinde

dengesizlik-çoklu denge ön plana çıkmıştır. Neoklasik iktisatta rasyonel beklentiler

sözkonusuyken, kompleksite iktisadında adaptif, evrimci, tümevarımcı görüş vardır.

369

Eren, a.g.m., s.21-24, 27-28.

Page 114: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

101

Kompleksite iktisadında neoklasik iktisattaki serbest rekabetçi piyasadan ziyade piyasa

başarısızlığı konudur.370

Kaos kuramı ile ilişkili olan fraktal371

geometri, ekonomi ve finans, borsanın

seyri, petrol araştırmaları, astronomi gibi alanlarla birlikte biyoloji ve tıp, mekanik

mühendisliği, gürültü ve düzensizliklerle uğraşan ilgili dallarda da uygulama alanları

bulmaktadır. 372

Temel 4 yasası olan, termodinamik, enerji bilimidir. 0.yasasında, “birbiriyle

temas eden sistemlerin sıcaklık bakımından denkleştiği”; 1.yasasında “ hiçbir enerjinin

yoktan var edilemeyeceğini, varsa yok edilemeyeceğini”iddia eder. 1. Yasa iktisadın

açıklamaya çalıştığı kıtlık kavramı - sonsuz insan ihtiyaçları karşısında sınırlı

kaynakların nasıl dağıtıldığı -ile ilişkilendirilir. 2.yasası, entropi anlamına gelen “hiçbir

enerjinin bir kayıp vermeden tür değiştiremeyeceği”ni iddia eder. 3.yasası, “mutlak

enerjisiz bir ortamın oluşmasının imkansız olduğunu” ileri sürer. Buna göre en soğuk

ortamda dahi bir sıcaklık olduğundan sıcaklıkta “mutlak sıfır” noktasının tahminen

bulunabildiği söylenir. Entropi, bir “sistemdeki düzensizliğin bir ölçüsü” olup, entropi

üretimi, bir sistemin durum değiştirmesi esnasında meydana gelen düzensizliktir.

Matematiksel olarak durumların sayısının logaritması olarak ifade edilebilir. 373

İstatistiksel fizik, mikroskobik durumları ölçmedeki problemler sebebiyle

tesadüfi olarak addedilen, mikroskobik etkileşime bağlanan fizik yasasıdır. Bu bilim

dalı ortalama değerler üzerinden hesap yapmaktadır; çünkü yalnızca çok sayıda parçacık

için birer birer hareket denklemi yazımı ve çözümü imkansızdır. Ekonometri, test etme,

ölçme, öngörme ve ilişkiyi karakterize etme konularında çalışan ve nedenselliği de

araştıran bilim dalı olup; kısaca “istatistik ve matematiğin iktisatta birarada

kullanımı”dır. 1970’lerde Lucas’ın eleştirisi ile birlikte “yeni” ekonometriden söz

edilmeye başlarken, VAR, yapısal VAR, LSE ekonometrisi, entropi ekonometrisi yeni

gelişmeler olarak literatürde yer almıştır.374

370

Eren, a.g.m., 2011, s.21. 371

Fraktal: “tam sayı olmayan, pürüz, kesir”.

Fraktal geometri: “Doğanın gerçek geometrisi”.

Kaynak: Eren, E. “Yeni İktisatta Ortak Noktalar”, İktisatta Yeni Yaklaşımlar, Der: Ercan Eren-Metin

Sarfati, İletişim Yayınları 1685, Araştırma-İnceleme Dizisi 279, İstanbul, 2011, s.29. 372

Eren, a.g.m., s.29. 373

Eren, a.g.m., s.24-25. 374

Eren, a.g.m., s. 26-27, 37-38.

Page 115: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

102

İktisatta Oyun kuramı Cournot’nun duopol modeliyle başlamıştır. Cournot, ileri

analizin düşünce formlarının birçok iktisadi önermeye uygulama alanı bulabildiği farklı

bir matematiksel iktisat bulmuştur375

. Bir alan olarak oyun kuramının etkinliği J.von

Neumann ve O. Morgentern ile yaygınlaşmıştır. Özellikle J. Nash’in çok etkili olduğu

oyun kuramının iktisattaki karşılığı rasyonel oyun kuramı olup; iktisatta mana

kaymasına neden olarak “Pareto etkin olmayan denge, çoklu denge, istikrarsız denge,

sayısız Nash dengesi” gibi kavramlar sayılabilir.376

Geleneksel oyun kuramında strateji

uygunluğu bireysel fayda ile ilgilidir ve bireyin hiperrasyonelliği varsayımı vardır.

Biyolojideki evrimden esinlenen evrimci oyun kuramında, kar maksimizasyonu

hedefleyen oyuncular ile beraber tercihi eşitlik olan oyuncular da kabul edilir Evrimci

oyun kuramındaki varsayımlardan bazıları, insanlar ve aktörlerin miyop davranışları,

strateji seçiminin tümevarımdan ziyade “doğal seleksiyon, taklit ve genetik kaynaklı

olması”dır. Bu kuram modellerinin kültürel evrimci değerlendirmeleri “bireyin her vakit

çoğu aza tercih etmesi” ve “bireylerarası karşılaştırmaların anlamlı olması”

varsayımlarına bağımlıdır. Deneysel iktisat güçlü rasyonalite varsayımlarının gerçek

insan davranışları ile uyumsuz olduğunu ortaya koyunca evrimci oyun kuramı daha

zayıf rayonalite varsayımları ile hareket etmeye çalışmaktadır. 377

Çünkü insanların

Geleneksel İktisadın varsaydığı gibi yüksek oranda rasyonel davranış sergilemediği

(İktisatçılar için biraz geç de olsa) anlaşılmıştır.

Çoklu denge analizlerinde önemli bir yapıya sahip olan deneysel iktisat,

laboratuar ortamında iktisadi yapıda insanların cognitif süreçlerini anlamak için

tümevarım yöntemini kullanarak, kontrollü deneyler ve genellemeler elde etmeyi

hedeflemektedir. Söz konusu deney sonuçlarının bir kısmında rasyonellik-geçişlilik

varsayımının378

geçerli olmadığı görülmüştür; A,B ve C üç seçenek olduğu bir

durumda, A’yı B’ye, B’ yi C’ye tercih eden bir birey C’yi A’ya tercih edebilmektedir.

İktisatta psikoloji biliminden yararlanma sürecinde ortaya çıkan Davranışsal iktisatta,

tam rasyonellik varsayımı yapılmamakla beraber hedef, rasyonellik çerçevesinde insan

davranışlarının incelenmesidir. Özellikle yer aldığı alanlar “oyun kuramı, finans, kamu

375

Schumpeter, a.g.e., s.174. 376

Eren, a.g.m., s.31-33. 377

Eren, a.g.m., s.31-37. 378

Konu ile ilgili olarak “Homo Economicus ve Aksiyomları” bölümüne bakınız.

Page 116: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

103

maliyesi, hukuk, emek ekonomisi ve makroekonomidir”. Davranışsal iktisada sinir

sistemini gözlemlemeyi getiren ve bireylerin tercihlerini inceleyen Nöroiktisat, aynı

bireyde rasyonellik, sınırlı rasyonellik, irrasyonellik görülebileceğini farketmiş olarak

İktisat Teorisine katkı yapmaya gayret etmektedir. Kararların değerlendirilmesinde, risk

ve ödüller belli olduğu zaman, beynin her biri ile ilişkisi ele alınarak değerlendirme

yapan Nöroiktisat nöroloji, iktisat ve psikoloji bilimlerinin sentezidir. İktisatta

açıklanmış tercih kuramı ile ölçülemeyen “hissedişlerin” nöroiktisat ile doğrudan

ölçülmesi amaçlanmaktadır. 379

Evrimci psikoloji, evrimci biyoloji ve kognitif psikoloji bilimlerinin sentezidir.

Kaynağı Darwin’in görüşlerine dayanan, evrimci biyolojiye göre, “hayatta kalma ve

kendini çoğaltma canlıların davranışlarını belirlemektedir”. Bu davranışlar evrimci

psikolojiyi oluşturur. Kognitif psikoloji ise insan davranışlarının zihinsel süreçlerin

neticesi olduğunu, zihnin bir bilgisayar gibi çalıştığını iddia eder. İnsanların duygu ve

düşüncelerini veri ve bilgiişlem kavramlarıyla açıklamaya çalışır. 380

Birçok kesim tarafından “gelişigüzel” anlayış olarak görülen, yalnızca bir kişinin

temsil edildiği, Geleneksel iktisadın “standart birey” varsayımı insanı açıklamakta

yetersiz görülmektedir. Geleneksel iktisat “bozulmayan bir denge” arayışını fizik

biliminden esinlenerek atom misaline özenmiştir.381

Bu çalışmanın bütünlüğü göz

önüne alındığında, ifade edilen iddianın, söz konusu varsayımın “yalnızca yetersiz”

değil, “kasıtlı bir yanlış” olduğunu ileri sürdüğü anlaşılabilir.

Geleneksel iktisatta yer edinmiş “standart birey” varsayımının yarattığı sorunlar

Geleneksel iktisatçıları da bu sorunla uğraşmaya yönlendirmiştir. Örneğin, Kahneman

ve Tversky, insanların aldıkları kararların risk altındayken “daha rasyonel” olduğunu

öne sürmüşlerdir. Fakat karar anındaki değişiklik yalnızca risk altında olmaya mahsus

değildir. Kararlarda din çok etkindir; çünkü din, zihniyet yapısını etkilediği için

379

Eren, a.g.m., s.39-43. 380

Eren, a.g.m., s.42. 381 Eren, İ. “İslam’ın Ekonomik Yapısında İnsan Modeli: Homo Economicus ile Karşılaştırmalı Bir

Değerlendirme”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2013,

C.18, S.1, s.368-369.

Page 117: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

104

davranışları da şekillendirir. Sabahattin Zaim, insanın çıkarlarını azamiye ulaştırma

gayesinin İlahi emirler ile uygun ölçüye getirildiğini ifade etmiştir.382

Zaim’in ifadesiyle bütün bilimler Yaratıcı’ya ulaşmak içindir. Zaim, eskiden

bilimlerin Yaratan ve yaratılan arasındaki bağ dikkate alınarak ele alındığını ifade

etmiştir. Seküler sisteme geçişle bu bağın kesilerek küçük parçalara ayrılarak,

“uzmanlaşma” altında derinlemesine gittiğini ancak bu şekilde edinilen bilginin ve

ufkun daraldığını söylemiştir. Zamanla bunun handikabının farkedildiğini, çözümünün

de transdisipliner araştırmalar olması gerektiği düşünüldüğünü ifade etmiştir.383

Nitekim

iktisat bilimi de günümüzde bunu yaşamaktadır.

Geleneksel İktisat bilimi, Geleneksel iktisatçıların da kendi varsayımlarına

koyduğu “sınırlı/sorunlu” gibi gevşemelerle bir müddet idare etmiştir. Ancak

Geleneksel iktisat, “Yaratıcı ile bağı kopuk bir bilim” haline gelmiş bulunduğu cihetiyle

ufku daraldığından, sorunun ne olduğunu kabul etmemekte ısrarlı olan kesim daha

derinlemesine matematiksel ifadeler kullanmaya devam eden akımları ve ekolleri ile

bambaşka bir bilim ortaya koymuşlardır. Ortaya koydukları bu “sanal iktisat”a kendileri

dahi inanmadıkları için Darwinci kabullerini tasdik ettirici destekler arayışına

girmişlerdir. Bu arayışlarını Nöroiktisat, Davranışsal İktisat, Evrimci Biyoloji, Evrimci

Psikoloji gibi transdisipliner araştırmalardan ummaktadırlar.

Bir kısım Geleneksel iktisatçılar, destek aldıkları pozitif bilimlerin diliyle ifade

edilecek olursa, Geleneksel iktisadın patolojik durumunun semptomlarını fark ettikleri

için “aynı zihniyet esasları ile açıklanmaya çalışılan” diğer bilim dallarının

yaklaşımlarından medet ummuşlardır. Geleneksel iktisadın sorunlu yönlerine farklı

bilim dallarından destek alınmaya çalışılmaktadır. Ancak bu, patolojik problemi

örteceği beklentisini boş çıkarmış ve virüslü zihniyet esaslarının, sürekli mutasyon

geçiren teorileri ile, kronik halde belirginleşmesine neden olmuştur. Çünkü teşhis yanlış

yapılmış, yanlış teşhisle birlikte yanlış tedavi yöntemlerine başvurulmuştur. Geleneksel

382 Eren, “İslam’ın Ekonomik Yapısında İnsan Modeli: Homo Economicus ile Karşılaştırmalı Bir

Değerlendirme”, s.370-372. 383

Zaim, “Genç İlim Adamına Nasihatler”, s. 16-17.

Page 118: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

105

iktisadın homo economicus’u ex olmuştur. Fakat bir kısım iktisatçılar bunu

kabullenememektedir.

2.4. Geleneksel İktisadi Zihniyete Göre “insan”, Homo Economicus ve

Aksiyomları

İktisadi teorinin iktisadi soruna bakış açışı o teorinin dünya görüşünü

yansıtmaktadır. İktisattaki insan vb. kavramlar, söz konusu teorinin dünyayı algılayışı

yani zihniyeti içinde mana bulmaktadır.384

Geleneksel (hâkim) iktisadi zihniyet;

metodu, temeli, toplumların işleyiş tarzını açıklayan yaklaşımı, insan davranışları ile

ilgili varsayımları Tabii Kanun felsefesine dayanan iktisadi liberalizm felsefesinin

ürünüdür. Bu felsefeye göre insan aklı ile kainatın kanunları bulunabilmektedir.385

386

Tabii uyum ile bireylerin birbirleriyle ve bireyin toplumla menfaatinin uyuştuğu görüşü

kabul bulmuştur. Tabii kanun ile toplum kendiliğinden en iyi-optimal-koşulları

sağlayabilmektedir. Çünkü bu zihniyete göre kainatta olduğu gibi toplumlarda da tabii

kanunlar vardır. Doğadaki rekabet, doğal seleksiyon-güçlü olmayanın tasfiyesi-evrensel

kanunlar olduğu gibi, insan, dolayısıyla toplum için de evrensel kanunlar vardır387

.388

Read, klasik liberalizmin toplumun ana yapısını değişime uğrattığını ifade etmiştir. Bir

homoloji-türdeşlik-kurmaktadır: bu piyasadaki ilişkilerin serbestiler ve haklar dizisinden

bir takım özgürlüklerin değişimi olarak anlaşılması gibidir.389

İktisadi liberal görüş salt akılcılık ve deneycilikten etkilenmiştir. Bu görüşü

benimseyen iktisatçılar kendi duyuları ve mantıklarını kullanarak saptadıkları

gözlemleri, insan davranışları ile ilgili varsayımlar yapıp gerçekleri hangi ölçüde

açıkladığı belirsiz teoriler kurarak, evrensel kılmışlardır. İnsan aklının onun

davranışlarını yönlendirmesindeki etkisi abartılmış hale gelmiştir. 390

20. Yüzyılın

başlarında iktisat daha çok sosyal bilim dalı olmuştur.1940’larda Hicks ve Samuelson

384

Gökdere, İçöz, v.d., a.g.e., s.7. 385

Kazgan, a.g.e., s.55-56. 386

Bkz. E1 387

Bkz.E2 388

Kazgan, a.g.e., s.57 389

Read, J., “A Genealogy of Homo-Economicus: Neoliberalism and the Production of Subjectivity”,

Foucault Studies, No 6, The University of Southern Maine, February 2009, ISSN: 1832-5203, s. 27. 390

Kazgan, a.g.e., s.56.

Page 119: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

106

gibi iktisatta matematiksel devrim yapanlar iktisadi insanları optimize edici olarak ifade

eden bir yaklaşım oluşturmuşlardır.1950’lerde Keynes’in mikro temellerini izleyen

iktisatçılar daha rasyonel modeller kurmuşlardır. “Hiperrasyonel” denilebilecek

bireyleri içeren modeller ortaya çıkmıştır. Öyle ki eğer A modelindeki bireyler B

modelindeki bireylerden daha akıllı/zeki iseler, A modeli B modelinden daha iyi

sayılmıştır. Thaler, “ Homo Economicus’un IQ’sunun yalnızca en akıllı/zeki

iktisatçıların IQ’ları ile sınırlandırılmış olduğunu” ifade etmiştir. Aslında rasyonel ve

duygusuz bireylerden model kurmak yarı-rasyonel ve duygusal bireylerden model

kurmaktan daha kolaydır. 391

Geleneksel iktisat literatüründe, bireysel menfaatin insan davranışlarının

motivasyonu olduğu kabul edilerek, insanın menfaatini azamileştirme çabası içinde

olduğu ve söz konusu hedefi gözeterek seçenekler arasında tercih yaptığı iddia

edilmektedir. İktisadın hakim görüşünün rüyasına göre bu yöntem sayesindedir ki,

toplum refahı maksimuma ulaşabilecektir. Bu zihniyet esası ile bir inanç sistemi

oluşturulmuştur. 392

393

Temel hedefin toplumun maksimum refahı olduğu bu görüşe

göre toplumu oluşturan bireyler kendi çıkarları ile ilgili en iyi sonuca varabilirler. Adam

Smith’e göre, her birey kendi menfaatini azamileştirme çabası içinde üretim yaparken

aslında mübadele için üretmektedir. Dolayısıyla toplum için üretim yapmaktadır. 394

Geleneksel iktisadi görüş bireyin ve toplumun çıkarı arasında bir uyum olduğunu ileri

sürer. Buna göre, bireyin menfaatine dahil olan her şey toplumun da menfaatine

dahildir.395

Newton mekaniğinde maddi gerçeklik sabit, birbirlerini etkileyen sonsuz sayıda

atomlardan oluşmaktadır. Bu kurama göre, kainatta süregelen uyum eşyanın çekim

kuvvetlerinin dengeye gelmesiyle sağlanmaktadır. Bu kuramda atomun rolü ile hakim

iktisatta insanın rolü aynıdır. Adam Smith’in “‘görülmeyen el’ini” kainattaki çekim

391

Thaler, R., “From Homo Economicus to Homo Sapiens”, Journal of Economic Perspectives, Volume

14, Number 1, Winter 2000, s. 134,140. 392

Kazgan, a.g.e., s.56. 393

Bkz. E3 394

Kazgan, a.g.e., s.59 395

Chapra, Islam and Economic Development, s.14.

Page 120: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

107

kuvvetleri gibi piyasanın dengeye getirici kuvvetleri belirlemiştir. İnsan ise maksimum

menfaat amacına sahip tüketici veya üretici olarak işlemcidir.396

Faydacı felsefenin temellerine göre bireyler maksimum mutluluğun peşinde

koşmalı; akılcı davranması gereken bireylerin maksimum zevki397

, minimum zahmeti

olmalı398

; bireyin kendisine en fazla yarar sağlayan davranışı topluma da en yararlı

olmalı; zevk-zahmet hesabı399

yapılırken “en büyük sayı için en büyük mutluluk” ilkesi

amaç edinmelidir.400

Hedonistik zihniyete göre insanın yaşam amacı hazdır. İktisadi

aktivitenin en çok hazza ulaşmayı hedeflediğini süren bu görüş temelini bir felsefe

öğretisi olan Hedonizm’den almaktadır. Marjinalist ve tarihçi iktisat ekolleri, iktisadi

faaliyetleri açıklarken bu esasa dayanırlar. Bu ekoller bireyin, en az zahmetle en çok

hazzı elde etmek için iktisadi aktivite yaptığını iddia etmketedirler. Bu görüş, değeri

yararlılık olarak açıklamaktadır. Dolayısıyla değer tüketim alanında incelenmelidir.401

İktisat, kıt kaynak seçenekleri arasında rasyonel insan davranışlarının

incelenmesi olarak tanımlanırsa toplum refahı amaç, insan davranışları yalnızca araç

haline gelmektedir.402

İnsanın yapması gereken elindeki kıt kaynakları kendisine en çok

menfaat getirecek403

iktisadi kullanım alanlarına dağılımını sağlamaktır. Tüketici insan

faydasını azamileştirme hedefi ile gelirini, tüketim malları arasında dağıtacak; üretici

insan ise karını azamileştirme hedefi ile kıt üretim kaynaklarını üretim alanları içinde

dağıtacaktır. İnsan, tüketici veya üretici olarak iktisadi işlemcidir. Seçenekler arasında

karar vericidir.404

İktisat teorisinin en temel varsayımlarından biri olan“homo economicus-iktisadi

insan”, 1848’de John Stuart Mill’in Essays on some Unsettled Questions of Political

Economy adlı çalışmasıyla ortaya konmuştur. 19. Yüzyılın sonlarında Jevons, Walras ve

396

Gökdere, İçöz v.d. , a.g.e., s.8-10-11. 397

Bkz. E4 398

Bkz. E5 399

Bkz. E6 400

Kazgan, a.g.e., s.60-61. 401

Hançerlioğlu, a.g.e., s.79-80. 402

Özkazanç, Berberoğlu, v.d., a.g.e., s.4. 403

Bkz. E7 404

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.8-10.

Page 121: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

108

Menger gibi Marjinalistler Mill’in fikirlerini aksiyomlar halinde düzenlemişlerdir. 405

Ben-Ner ve Putterman’ın deyişiyle, “homo economicus en iyi ihtimalle ahlak ile ilgisiz

ve en kötü ihtimalle de bütünüyle faziletsiz/ahlaka aykırıdır”: kendisine menfaat

getirecek hırsızlık, hilekârlık ve-neden olmasın?-cinayet gibi başkalarının refahına nasıl

etki edeceklerine bakmaksızın her tür eylemde bulunacaktır. Homo economicus’u bu

eylemleri gerçekleştirme niyetinden vazgeçirebilecek tek şey ceza/yaptırım korkusudur,

gelecekteki iş kaybıdır, ve geleceğiyle ilgili bir takım başka neticelerdir.406

Persky, genel olarak “iktisadi insan”ı John Stuart Mill’in tanımladığının

bilinmekte olduğunu ancak onun yazılarında böyle bir isim kullanmadığını belirtmiştir.

Fakat bu terim Mill’in çalışmalarına verilen tepkilerde ortaya çıkmıştır. 407

Mill’in

deyişiyle, “insan yaratığının davranışı takriben neticelerin öngörülerinden ve safi

hayvan içgüdülerinden üstün olan dürtülerden etkilenmektedir. 408

Toplam olarak

“Mill’in iktisadi insanı”nın, sermaye birikimi/sermaye yığma, boş zaman/aylaklık, lüks,

ve üreme olmak üzere dört tane belirgin ilgisi vardır. Mill’in, verdiği birçok örnekte

Lamarkçı karakter gelişimi olarak adlandırılabilecek bir uygulamaları vardır: bir neslin

yaptığı az ya da çok rasyonel tercihlerin sonraki nesillerin beğenilerini benzer tercihler

yapmaları hususunda kuvvetlendirmeleri için önceden yatkınlaştırdığının ifadesidir. 19.

Yüzyılda J. B. De Monet Lamarck çevrenin hayvanlarda ve bitkilerde yapısal değişime

neden olabileceği ve bunun gelecek nesillere genetik olarak aktarıldığı fikrinin

sorumlusudur.409

405

Sickert, C.R., “Homo Economicus”, entry prepared for the Handbook of Economics & Ethics, Edited

by Peil, Jan and Irene Van Staveren, Edward Elgar Publishing, May 2009, Pontificia Universidad

Católica de Chile FACEA, Escuela de Administración, s. 1,3. 406

Ben-Ner, A. and Putterman, L., “Homo Economicus Meets “The Moral Animal”:On Some

Implications of Evolutionary Psychology”, s.1.

http://www.econ.brown.edu/fac/louis_putterman/working/pdfs/wrirev98.pdf 407

Persky, J., “Retrospectives: The Ethology of Homo Economicus”, Journal of Economic

Perspectives, Volume 9, Number 2, Spring 1995, s.222. 408

Mill, J.S., Principles of Political Economy, Abridged, with Critical, Bibliographical, and Explanatory

Notes, and a Sketch of the History of Political Economy, By J. Laurence Laughlin, Ph. D. Assistant

Professor of Political Economy in Harvard University, 1885, The Project Gutenberg EBook, Release

Date: September 27, 2009 [Ebook 30107], s.134. 409

Persky, s.223, 227.

Page 122: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

109

Ortalama tüketici davranışlarını açıkladığı varsayılan410

iktisadi insan bazı

özelliklere sahiptir. 411

Buna göre, homoeconomicus,

I. tam bilgiye sahip,

II. seçici, (dolayısıyla optimize edici412

)

III. çoğu aza tercih eden/açgözlü

IV. tercihler arasında tutarlı olan

V. bencil

VI. rasyonel

iktisadi insandır.

Homo economicus aksiyomlarının açıklaması yapılmadan önce tercihlerin

gösterimi için literatürde genel olarak kullanılan “bağıntı”lar için ön açıklama şöyle

olabilir:

X kümesi, tüketim kümesi ya da tercih kümesi boş kümeden farklı ve pozitif

reel sayılar kümesinin alt kümesidir ( X ve nX ). X kümesi kapalı ( m

dahilindeki X gibi bir küme, eğer 1

n nx tamamıyla X kümesi dahilinde yakınsak bir

dizi [ 1 2 3, , ,...x x x vektörlerinden oluşan dizi x vektörüne yakınsak ise, gibi herhangi

bir pozitif reel sayı için, öyle bir N tamsayısı vardır ki, n N , nx (x)B , [ r, m ’de

bir vektör ve da pozitif bir sayı olsun. r civarındaki -topu ;

(r )B {x m : x r < } ] ; d( nx ,x)= n

x x < , x vektörü de bu dizinin

limitidir.]413

ise ve bu dizinin limiti de X kümesinin dahilinde ise kapalı bir

kümedir)414

ve konveks [ X gibi bir küme eğer, X ’in içinde x ve y gibi iki nokta için

410

Bkz. E8 411

Özkazanç, Berberoğlu, v.d., a.g.e s.21. 412

İktisadi insanların seçici olmaları yani alternatifler arasında karar vermeleri sonucunda “optimum”a

ulaşmak istemeleri varsayımı çıkarılır.

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.12. 413

Simon, C.P., Blume, L., Mathematics for Economists,W.W. Norton&Company, Inc.,1994, s.261. 414

Simon, Blume, a.g.e., s.267.

Page 123: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

110

bu iki noktayı birleştiren doğru parçası 1t t ℓ x,y x y:0 t 1 de X ’in

içindeyse konveks bir kümedir]415

bir kümedir.

Ayrıca 0 vektörü X ’in elemanıdır, 0 X .

ix i malının birim sayılarını temsil etmektedir. Negatif olmayan mal

birimleri anlamlıdır ve bir maldan hiçbir birim sahibi olmama imkanı vardır. Ayrıca x=

1,...., nx x olarak sonlu, sabit n farklı mallardan oluşan bir vektör olarak n maddeli

tüketim planıdır. Dolayısıyla her tüketim planı x , x n

noktası tarafından

temsil edilmektedir.

1,2,......,N n tüketicilerin kümesi olsun. Herhangi bir tüketici iN,

seçenekler ( her Xx,y seçenekleri N boyutlu vektörlerdir) arasında yapacağı

tercihini NX kümesi üzerinde tanımlanmış ikili bağıntısı ile gösterebilir. Eğer

tüketici için x y ise bu “x en az y kadar iyidir” manasındadır.416

Buna göre, homo economicus’un özellikleri şöyle ifade edilebilir:

I. Tam bilgiye sahip olmak

İktisat literatüründe çok tartışılan tam bilgiye sahip olma varsayımına

göre, iktisadi akılcı insan statik olarak piyasa şartlarını eksiksiz bilmektedir.

Gelecek ile ilgili durumlar için belli bir yanılgı payı ile kestirim

yapabilmektedir. Ekonomik konularla ilgili eksiksiz enformasyona sahip

iktisadi insanı tüketici veya üretici olarak piyasada aldatmak imkân dâhilinde

değildir.417

418

415

Simon, Blume, a.g.e., s.506. 416

Reny ve Jehle, a.g.e., s.5. 417

Özkazanç, Berberoğlu v.d., a.g.e., s.21. 418

Bkz. E9

Page 124: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

111

II. Seçicilik

Seçme olanağı olduğunda, seçenekler arasında değerlendirme yaparak

mutlaka tercihini belirtme durumudur.419

∀x,y ∈ X , x>y veya y>x veya x=y

ix y veya

iy x veya

ix y .

Tüketici-i- X tüketim kümesindeki x,y gibi iki seçenekten hakkında bir

karara varacaktır. Eğer x>y ise “x’i, y’den daha fazla beğenecek” ve x’i, y’ye

tercih edecektir; ix y . Eğer y>x ise “y’yi, x’den daha fazla beğenecek” ve y’yi

x’i e tercih edecektir; iy x .Eğer x=y ise “x ile y arasında kayıtsız kalacaktır”;

ix y .

Örneğin, belirli bir sepet-X- içerisinde, bu sepete dahil olan her alternatif

için, x ve y gibi, ya x, y’ye tercih edilir; ya y, x’e tercih edilir, ya da x ile y

arasında kayıtsız kalınır420

. Tüketici karşılaştırma yapabilir ve alternatifler

arasında değerlendirme yapabilecek bilgiye ulaşma yeteneğine sahiptir.421

Karar veren/seçim yapan iktisadi insan mümkün olan en iyiyi seçer.

Ancak bir durumun optimum422

olabilmesi için getiri gibi bir ölçüt gereklidir.423

424 Ancak insanlar tercih yaparken “adalet”i de önemsemektedirler. Ultimatom

game olarak bilinen oyunun sonucuna ile ilgili deneysel iktisatçıların bulguları

buna bir örnek teşkil etmektedir. Oyun şöyledir: Bir adet bozuk para ve iki

oyuncu ile oynanmaktadır, sırasıyla A ve B oyuncusu olsun, hedef 100 Liranın

paylaşımıdır. Bozuk paranın havaya atılması ile Yazı veya Tura gelişine göre A

oyuncusunun ya da B oyuncusunun kararına göre 100 Lira paylaştırılacaktır.

Eğer ilk kararı verecek A olursa B oyuncusu bu kararı onaylayacak veya

419

Özkazanç, Berberoğlu v.d., a.g.e., s.21. 420

Author, D., MIT Department of Economics, “Lecture-3 Axioms of Consumer Preference and the

Theory of Choice”,14.03/14.003 Microeconomic Theory and Public Policy, Fall 2010 (Compiled on

9/12/2010), s.4. 421

Reny ve Jehle, a.g.e., s.6. 422

Bkz. E10 423

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.12. 424

Bkz. E11

Page 125: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

112

reddedecektir. Onaylarsa 100 Lira paylaşılacak, reddederse iki oyuncu da hiçbir

şey almayacaktır.425

Geleneksel iktisat teorisi bu durum için de şunu varsaymaktadır:

İnsanlar servetlerini azamileştirme hedefinde olan rasyonel varlıklardır. Bu

varsayım şunu gerektirmektedir: A oyuncusu kendisine 99 Lira B oyuncusuna 1

Lira önerecektir ve B oyuncusu bu teklifi kabul etmeye mecburdur. Çünkü B

hiçbir şey kazanmadan oyundan ayrılmaktansa 1 Lira almayı tercih edecektir.

Buna ilave olarak A oyuncusu bu teklifin B tarafından kabulünü mantıklı

bulmakta ve B oyuncusuna 1 Liradan daha fazlasını teklif etmekte bir fayda

görmemektedir. Böylelikle bu oyunun Nash dengesi 99-1 Lira olacaktır.426

Ancak deneysel iktisatçıların reel oyunculara ültimatom oyununu

oynatması sonucunda neticelerin tahmin edilenle hiç uyuşmadığı

gözlemlenmiştir. B oyuncuları 1 Lira teklifini ( ya da daha azını) çoğunlukla

reddetmişlerdir. Bunun bilincinde olarak A oyuncuları B oyuncularına 1

Liradan daha fazlasını teklif etmişlerdir. Bazıları 50-50 teklif etmiş; ancak

ekseriya A oyuncuları B oyuncularına 30 ya da 40 Lira teklif ederek kendilerine

biraz daha fazlasını istemişlerdir. Bu durumda B oyuncuları çoğu kez teklifi

kabul etmişlerdir. Oyunda insanların adalete önem verdikleri gözlemlenmiştir.

99-1 teklifi insafsız bulunmuş, 70-30 hala adil olmamakla beraber oyuncuların

normal olarak kendi çıkarlarından vazgeçmeleri yönünde teşvik edecek kadar

adaletsiz değildir.427

III. Tatminsizlik/Çoğu aza tercih etmek (/Açgözlülük)

Doyumsuzluk varsayımı olarak da adlandırılan bu varsayıma göre,

iktisadi rasyonel insan belirli bir sepette kendisine kâfi gelecek kadar elde etmiş

bile olsa her vakit çoğu aza tercih edecektir.428

Tüketici her zaman daha fazla

tüketime pozitif değer vermektedir429

.

425

Mankiw, G.N., Principles of Economics , Third Ed. Internatinal Student Edition, Thomson, South-

Western, 2004, s. 492. 426

Mankiw, a.g.e., s. 492. 427

Mankiw, a.g.e., s. 492. 428

Özkazanç, Berberoğlu v.d., a.g.e., s.21-22. 429

Author, a.g.m., s.6.

Page 126: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

113

x, y∈ X , 1 ve 2 numaralı mallarından oluşan iki sepet olsun. 1 2,x x=x

ve 1 2, yy=y ve 1 1x y ve 2 2yx (her iki iddia için de faydanın artan olduğu

varsayıldığında),

i

x y (x , i tüketicisi tarafından katı olaraky ’ye tercih edilir),

( 1 2 1 2, , ,x x y y seviyelerine bakılmaksızın). Bu durum şunu ima etmektedir:

a. Tüketici her zaman daha fazla tüketime daha fazla değer

vermektedir.

b. Kayıtsızlık eğrileri haritası sonsuza kadar uzanmaktadır.430

IV. Tercihler arasında tutarlılık

Tercihler arasında geçişkenlik olarak da adlandırılan tutarlılık

varsayımına göre homoeconomicus, birbiriyle çelişmeyen tercihler yapar.

Her hangi Xx,y,z için, eğer ix y ve

iy z

ix z .

Tüketici tercihlerinden herhangi üç eleman, x,y,z için eğer x ’i y ’ye ve

y ’yi z ’ye tercih etmişse x ’i z ’ye tercih edecektir.

Bu aksiyom tüketicinin tercihlerinde tutarlı olduğunu söylemektedir. İkili

karşılaştırmalar birbirine tutarlı olarak bağlantılıdır. 431

Bu varsayıma göre belirli bir sepet-X- içerisine dahil herhangi üç

seçenekten -x, y, z- x, y’ye tercih edilmiş ve y de z’ye tercih edilmiş ise x, z’ye

tercih edilmelidir.432

Ancak yapılan deneyler, çeşitli durumlar altında, birey

tercihlerinin her zaman geçişken olmadığını göstermiştir.433

430

Author, a.g.m., s.6. 431

Reny ve Jehle, a.g.e., s.6 432

Özkazanç, Berberoğlu v.d., a.g.e., s.21-22,

Reny ve Jehle, a.g.e., s.6. 433

Reny ve Jehle, a.g.e., s.6.

Page 127: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

114

Karşılaştırmaların geçişkenlik bağlamında tutarlı olması beklenmektedir.

Bağıntılar bir insanın fedakârlığını, teveccühünü ya da dini değerlerini de

yansıtabilir.434

Gelişmiş toplumların büyük bir oranı hükümet politikaları için

demokratik ilkelere itibar etmektedir. İki seçenek arasında toplumsal tercih

yapıldığında çoğunluk yöntemi ile kolayca sonuca ulaşılabilir. Ancak toplum

genellikle ikiden fazla seçenek arasında tercih yapmak durumunda

kalmaktadır.435

Toplumsal tercihlerin tutarlılığı üzerinde geçişkenlik kıstasında ısrarlı

olunduğunda birtakım sorunlar ortaya çıkabilmektedir436

. İlk olarak Marquis de

Condorcet çoğunluk kuralının dönüşsel olma olasılığını

göstermiştir437

.Condorcet bu konuda yaptığı çalışmanın detaylarını olasılık

hesapları üzerindeki prensiplere değinerek açıklamıştır.438

Condorcet paradoksu

çoğunluk yönteminin toplumsal tercihler üzerinde geçişkenlik gerekçesini her

zaman sağlayamadığını göstermektedir.439

V. Bencillik/Egoizm

İktisadi insan yalnızca kendi çıkarı peşinde koşar. Üretici iktisadi insan

kendi karının maksimizasyonu için, tüketici iktisadi insan kendi

faydasının/tatminin maksimizasyonu için çabalamaktadır.

Gerisinde bir toplum felsefesi mevcut olan egoizmin, bireyin kendi

çıkarının peşinde olması ile toplumun aleyhinde davranışlar bulundurup

434

Reny ve Jehle, a.g.e., s.240-241. 435

Mankiw, a.g.e.,s.485. 436

Reny ve Jehle, a.g.e., s. 241. 437

Young, H.P., “Condorcet’s Theory of Voting”, American Political Science Review, Vol.82, No.4,

December 1988, s.1232. 438

Condorcet, M. de, “Essai sur l’Application de l’Analyse à la Probabilité des Decisions Rendues à la

Pluralité des Voix”, Paris, De L’Imprimérie Royale,1785, Préliminaire, s.v.

http://www.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=MyIOAAAAQAAJ&oi=fnd&pg=PP5&dq=condorcet+es

sai+sur+l%27application&ots=95YxJLkUHD&sig=ZfKqmmrInCYmctLtkydL5dawdE&redir_esc=y#v=

onepage&q=condorcet%20essai%20sur%20l'application&f=false 439

Reny ve Jehle, a.g.e., s. 241.

Page 128: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

115

bulundurmayacağı, çıkar çatışması dolayısıyla “kaos” oluşup oluşmayacağı

tartışmaya açıktır440

.441

VI. Rasyonalite442

Akılcılık ya da rasyonalite nesnel veya öznel olarak iki türlüdür. 16.

Yüzyıldan itibaren önem kazanan öznel rasyonellik soyut düşünme ve

tümdengelim yöntemine odaklaşmıştır. Amaç-araç ilişkisi üzerinde durarak,

amaç için araçları inceler. Ancak amaçların rasyonel olup olmadığı hususu

tartışmalıdır.443

Rasyonel/akılcı davranış birkaç görüşle açıklanmıştır; güçlü-zayıf

rasyonellik, sınırlı-sınırsız rasyonellik, özsel rasyonellik ve yöntemsel

rasyonellik. İktisadi insanın belli hedefi için uygun araçlar içerisinde seçim

yapacağı varsayımı güçlü-zayıf rasyonelliği anlatmaktadır. Bireyin seçiminde,

yapılan varsayımların güçlü ya da zayıf olmalarına göre nitelendirilmiştir.

Sınırlı rasyonalitede bireyin bilgisinin eksik ya da yanlış olduğu bir durumda bu

bilgiye ulaşmanın maliyeti vardır. Bu hususta Simon’a göre, bireyler

azamileştirme çabası içinde değil, “’dilek-düzeylerini’ karşılama” arzusundadır.

Sınırsız rasyonalite ise insanların tam bilgiye sahip oldukları varsayımını

yapmaktadır. Bir iktisadi karara etki edebilecek bütün değişkenlerin maliyetsiz

olması durumu vardır. Özsel rasyonellikten söz edebilmek için veri kısıtlamalar

varken, davranış veri hedeflere götürmelidir. Yöntemsel rasyonellik iktisadi

davranışın akıl yürütmeye dayandığı varsayımını yaparak, alışkanlıklara,

hislere, adetlere vb. dayanmadığını iddia etmektedir444

.445

Rasyonellik homo economicus için bir davranış ilkesidir. Tabii Kanun

felsefesinin iktisadi liberalizmde akılcı yöntem katkısına göre akıl, tüm fiziksel

ve sosyal bilimlerde eksiksiz ve yanılmaz bilgi edinimi sağlayabilir. Salt

akılcılığa göre insan aklı, deneyden ve denemeden evvel gelen tüm gerçeklerin

440

Bkz. E 12 441

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.15-16. 442

Bkz. E13 443

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.13. 444

Bkz. E 14 445

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.14-15.

Page 129: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

116

kaynağıdır. 446

Geleneksel iktisadın temel aksiyomlarından biri olan akılcılık ya

da rasyonellik, insanların tercihlerinde “kendilerine yararlı olanı” seçtiklerini

ifade eder. Tercih yaparken öncelikle tam bilgiye sahip olduğu varsayılan

bireyin, hafızasının her şeyi hatırladığı da varsayılarak ve gelecek olayları

doğru ve noksansız tahmin ettiği de varsayılarak, bütünüyle irade sahibi olarak

“gerçekleşenden ziyade arzulanan” bir rasyonellik niteliği ortaya konmuştur.447

Ancak genellikle insanların eksik bilgi ile tercih yaptıkları, unutkan

oldukları ve hafızalarının seçici olduğu, sıklıkla hisleriyle karar verdikleri ve

hata yaptıkları ve irade problemi yaşadıkları, ayrıca öfke, gurur, korku,

arkadaşlık gibi duyguların yönlendiriminde karar aldıkları gözlemlenmiştir.

Hatta bazı duyguların yönlendirimi altında kendine faydalı olanın tersi tercih

edilebilmektedir. Bununla birlikte insanın birbiriyle tutarsız, ara sıra birbiriyle

çatışabilen tercihleri olabilmektedir. Dolayısıyla insan tercihlerinin gerekçesinin

aynı olması ve bunları açıklayabilme amacıyla tek biçimde

modellendirilebilmesi tartışmaya açıktır. Demir, rasyonel tercihin, mümkün

olan maliyetlerinin hesaba katılmasıyla alınan bir kararın neticesinde katlanılan

maliyetleri karşılayan bir artı kazanılması durumunu ifade edebilen bir tercih

olduğunu söylemiştir. Tercih neticesinde katlanılan maliyetler karşılanmıyorsa

bu tercihin irrasyonel olacağını da eklemiştir. Bununla birlikte dinlerde, emir

dairesinde yapılan hareketler neticesinde bu dünyada veya Ahirette ödül, emir

dairesi dışındaki hareketlerin ise ceza getirdiğini de ifade etmiştir. Böylelikle,

rasyonel bireyin ödül/ceza neticesine “kayıtsız kalmayarak” gerekli hesabı

yapmasının beklendiğini söylemiştir. Dini metaların genelinden beklenen

faydanın seküler metalarla karşılaştırıldığında bunların tersine olarak, bu dünya

ile kısıtlanmadığını ifade eden Demir, seküler iktisadi tercihlerin arzuları

“hayata geçirmeye endeksli”, dini tercihlerin ise arzuları “denetlemeye

endeksli” olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte insanların ölümsüzlük gibi

bu dünyada hayata geçirmesi mümkün olmayan arzularının da olduğunu

söylemiştir. Beynin pozitif biyolojik kazanımlarının bir bilgisayarda

446

Kazgan, a.g.e., s. 41,55. 447

Demir, a.g.e., s. 63-64.

Page 130: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

117

depolanmasını ifade eden “bilgisayar insan” projesi ile biyolojik sınırlardan

kurtulmayı ve ölümsüzlüğe ulaşmayı planlayan bir tasarıdır. Demir şunu da

ilave etmiştir: Dinler insanların çok istekli olmalarına rağmen bu dünyada sahip

olmayacaklarının sınırsız biçimde elde edebilmesi mümkün olan Ahiret

yaşamını sunmaktadır. Ve bu alternatife kayıtsız kalmanın rasyonel insanlardan

beklenip beklenmeyeceğini sorgulamıştır.448

Geleneksel iktisadın matematiksel yapısındaki analitik soyutlamaları

bazı problemlere neden olmaktadır. Ancak soyutlama yöntemleri mantıksal

açıklamaların basitleştirilebilmesi içindir. Soyut varsayımların göreli

somutlaştırılması üzerinde Neoklasik iktisadi temeller yetersiz kalmıştır. İşler’e

göre bu soyutlamaların somutlaştırılması süreci iktisatçıların neleri neden

çalışamadıkları meselesine çözüm getirebilir. İşler’in deyişiyle anaakım

iktisadın “insan doğasına” nasıl yaklaştığı analiz edilebilir. Anaakım iktisadın

çalışmalarının teşekkülünde ““insan doğası”nın ne olduğu hakkındaki

belirsizlik” rol almaktadır. Seçim teorisinin matematiksel soyutlamalarındaki

gizli varsayımların somutlaştırılması ile ilgili olan yazısında İşler, Greenspan’in

“birisi insan doğasını değiştirmek için bir yol bulmazsa başka krizler de

göreceğiz” deyişine yer vermiştir. Greenspan iki kriz arasında insan doğasından

başka ortak hiçbir nokta bulunmadığını söylemiştir. 449

Rasyonel seçim teorisi mikroekonomi teorisi yapısının teşekkülünde

olduğu gibi bu esaslara dayanan birçok iktisadi alanların da şekillenmesinde

etkilidir. Davranışsal iktisat ve deneysel iktisat çalışmalarında rasyonalite ve

bencillik-kişisel menfaatçilik aksiyomları sorgulanmaktadır. Ancak davranışsal

ve deneysel iktisadın çalışmaları seçim teorisi ile ilgili matematikselleştirme

yöntemlerini değiştirmek yerine temeldeki, “içeriği boş” fayda

fonksiyonlarının revize edilmesinden öteye gitmeme görünüşü sergilemektedir.

450

Seçim teorisinde rasyonel ve özgür homo economicus sınırlı olanaklar

ve araçlar hakkında çıkacak neticeler hakkında düşünür, neticeler göreli

448

Demir, a.g.e., s. 64-65, 90-91, 102,104,105. 449

İşler, a.g.m., s.85-87. 450

İşler, a.g.m., s.87-88.

Page 131: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

118

değerler ile anlamlandırır ve davranışlarını, tercihlerini en çok değer biçtiği

neticelere ulaşmak amacıyla sahip olduğu olanakları en verimli şekilde

düzenler. Fayda fonksiyonu insan tercihinin matematiksel bir fonksiyonun

maksimizasyonu biçiminde bir temsildir. Fayda fonksiyonu kullanımı sürecinin

ideolojik yapısı söz konusu açık aksiyomlarla beraber somutlaşan gizli felsefi

varsayımlarla ilgilidir. İşler en az üç tane gizli varsayım olduğunu ifade

etmiştir. Bunlar “kıtlığın mutlak hakimiyeti gizli varsayımı”, “tasvir

değişmezliği gizli varsayımı” ve “bireyin çıkarlarının (kendine) saydamlığı

gizli varsayımı”dır. Bu varsayımlara göre (sırasıyla) 451

;

i. fayda fonksiyonu yapısında seçeneklerin neticelerinin ne

olduğunun “içi tamamen boştur”. Bu soyutlama ile tutarlı olabilecek her

türlü bireysel tercih temsil bulabilir. Araçların kıtlığı söz konusu iken

fayda fonksiyonu mantığı devam eder. Kişisel fayda elde etme ihtimalleri

kıtlık meselesinin tarihsel ve toplumsal boyutundan bağımsız olarak

değerlendirilir. Bu sebeple, “kıtlık” düzeyi çeşitli iktisadi sorunlarda

değişken ve davranışlar üzerinde çeşitli ve belirsiz etkilere sahip iken,

fayda fonksiyonunun somutlaşması ile kıtlık - neyin kıt olduğu

belirtilmemiş olmasına rağmen- davranışlar üzerinde mutlak hakimiyet

kurmaktadır.

ii. Bütünüyle matematiksel tanımlanmış rasyonel insan çeşitli

tasvirlerin özünde aynı aynı mantıksal neticeyi temsil eder ve tercihini

değiştirmez. Kahneman ve Tversky’nin deneylerinde katılımcıların

sorunun temelinde farklılık göstermeyen çeşitli tasvirlerin farklı

neticelere ulaşacağına inandıkları, bu hatanın kendilerine ifade edildiği

ancak buna rağmen tercihlerinde hataya düşmekte ısrar ettikleri

gözlemlenmiştir. Fayda fonksiyonunun somutlaşması ile söylemin insan

davranışlarını etkilemedeki önemi anaakım iktisadın zemininde

incelenmesi olanaklı değildir. Söylem ile anaakım iktisadın matematiği

farklıdır.

451

İşler, a.g.m., s.88-91. Varsayımların açıklamaları aynı kaynaktan alınmıştır.

Page 132: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

119

iii. Fayda fonksiyonunun temsil ettiği birey her bir neticenin

kendisi için ne ölçüde yarar taşıdığını bilir. Davranışlarının

motivasyonunun teşekkülü bu doğrultudadır. İşler, insanın bir restoranda

yemek seçerken, gerçekten arzuladığını ya da sağlığı için yararlı olanı

tercih etme hususunda ikilemde kalabildiğini ifade ederek basit durumlar

olabileceğini ve bu tarz kararsızlıkların fayda fonksiyonunda yer

bulmadığını söylemiştir.

Homo economicus iktisatçılar arasında hakim insan davranışı modeli olup başka

sosyal bilimlere rasyonel tercih teorisi adı ile nüfuz etmiştir.452

Eleştiriler:

E1: Akıl ile çözülemeyen meseleler için ne yapılması gerektiği

belirtilmemiştir.

E2: Akılcılık olarak ifade etmek yerine evrim teorisinin iktisat teorisinde

uygulama bulabilmesinin “en akılcı” yolu olarak ifade edilmesi yerinde olabilir.

E3: Bireyin “kendi” çıkarını maksimize etme çabası ile toplumun

refahının maksimuma ulaşacağı iddiası gerçekten akılcı bir prensip değildir.

Konu ile ilgili bilgi İslami İktisadi Doktrin bölümünde aktarılmıştır. Ayrıca,

Oyun teorisinde, oyuncuların kendi çıkarlarını maksimize etmesiyle ortaya

çıkan Nash dengesinin toplumda her zaman optimal dengeyi vermediği

üniversitelerde “İktisada Giriş” dersinde öğretilir.

E4: En az zahmet ile en fazla mutluluk ilkesi Ahiret inancı olmayan bir

zihniyete dolayısıyla Ateist İktisada uygundur. Çünkü Ahiret inancı yok ise

böyle bir zihniyete göre, en az zahmet ile mümkün olan en peşin mutluluk

alınmalıdır ki her an ölüm riskinden dolayı “yok olup gitme” olasılığına karşı

bir kazanç olabilsin.

452

Rodriguez-Sickert, C., “Homo economicus”, entry prepared for the Handbook of Economics & Ethics,

Edited by Peil, Jan and Irene Van Staveren, Edward Elgar Publishing, May 2009, Pontificia Universidad

Católica de Chile, FACEA, Escuela de Administración, s.1.

Page 133: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

120

E5: Zahmeti minimum olan bir seçenek bireye maksimum mutluluk

verirken bu seçenek başka bir bireye en yararlı olmayabilir.

E6: Ortadoğu dinlerine göre, kar-zarar mukayesesini en iyi yapan

insanlar peygamberlerdir. Bununla birlikte en çok zahmete giren yine onlardır.

Akıl vb. bazı cihazları ile üstün olan peygamberler bu özellikleri ile en iyi

iktisatçılardır. Çünkü Ortadoğu dinlerinin iktisadi yaşam anlayışında “peşin ve

maddi tatmin”in azamiyesinden önce Kâinatın Yaratıcısı’nın rızasını kazanmak

gelmektedir. Ortadoğu dinleri iktisadi yaşamı bu hedefe yönelik nitelemiştir. Bu

nedenle, en çok zahmete girerek Ahirette alınacak karşılığın maksimizasyonunu

gerçekleştirebilmek “en akılcı” insanlara has bir davranış biçimidir. (Açıklama

için bkz. İslami İktisadi Doktrin bölümü.)

E7: Bireyin kendi çıkarını izlemekte özgür olmasının da bir sınırı vardır.

Söz konusu sınırları “varsayımlar” belirleyemez.

E8: Deneysel iktisadın laboratuar sonuçları böyle olmadığını

göstermektedir. Ayrıca insanların tercihlerinin her zaman geçişkenlik

göstermediği gözlemlenmiştir.

E9: Tam ve eksiksiz bilgiye sahip olma olasılığı çok düşüktür.

Çünkü;

i. İktisadi meselelere etki eden faktörler sadece iktisadi

faktörler değildir.

ii. Yetersiz bilgi sahibi olma olasılığı her zaman daha

yüksektir.

iii. Dezenformasyon olasılığı vardır. Bununla birlikte yanlış

bilgiden yanlış ve /veya eksik yorum çıkarma olasılığı vardır.

iv. Doğru bilgiyi yanlış yorumlama olasılığı vardır.

Page 134: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

121

E10: Yalnızca kendi çıkarının peşinde olmayan insanların çoğunlukta

olduğu gerçeği ile, insanların, ellerindeki sermayeyi en çok getiri veren

alternatife vermek ya da zekât, sadaka veya hayırseverlik içeren başka bir

biçimde harcamak arasında, ikinciyi tercih ettiği çok durum olmuştur ve

olmaktadır. Ayrıca “en çok getiri” göreli bir kavramdır ve her zaman maddesel

olarak algılanamaz.

E11: “En iyi” ölçütü nasıl belirlenmektedir ve bu ölçütü ne

belirlemektedir? Evrensel olanın belirlediği ölçüt en iyi yani optimumdur.

(İktisadi bir örnek olmasa da, İslam’da her gün nafile oruç tutulmasından ziyade

Pazartesi ve Perşembe tutulması gibi.)

E12: Bireyin kendi çıkarını maksimize etmesi çabası sonucunda

diğerlerinin aleyhinde davranmış olmayacağı anlamı çıkarılamaz. En azından

böyle olmayacağı ispat edilemez.

E13: “Akılcı insan aynı hatayı ikinci kere yapmaz.” akılcılık

önermelerindendir. Ancak gerçekte İslam’dan-Hadis’ten-alıntıdır. İlgili bilgi için

bkz. İslami İktisadi doktrin bölümü.

E14: İnsanın manevi değerlere göre de karar alması çok olağandır;

dolayısıyla iktisadi kararları da manevi değerlerine bağımlıdır.

Page 135: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

122

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. Geleneksel İktisadi İnsan’ın Semavi Dinler Perspektifiyle Analizi

3.1. Semavi Dinlerin ve Geleneksel İktisat Teorisinin “İnsan”a Bakış Açısı

Ekonomik perspektifle din kelimesinin anlamı birey ve toplum açısından

değerlendirilir. Bireysel olarak bakıldığında, inanca ve ahlaka dayanan davranışlara

toplum veya devlet tarafından müdahale edilemeyeceği gibi, toplum açısından din

düzen anlamını içermektedir. Semavi dinlerin teşkil ettiği hukuki ve iktisadi

düzenlemeler vardır. Akıl sahibi olanları güzel ahlaka ve hayırlı davranışlara

yönlendirmek için Allah’ın topluma iktisadi meseleler konusundaki buyrukları,

yasakları, hükümleri ve tavsiyeleri vardır.453

Yaratılış kanunlarına göre kainatta iktisat

egemendir; çünkü Cenab-ı Hakk’ın Hakîm ismi iktisat ve israfsızlığı gerektirir. Çünkü

israf, ism-i Hakîmin zıddıdır. Her şeyde “en kısa, en kolay, en yararlı” şekil bulunur. 454

Ekonomik sistemin gayesi ağırlıklı olarak dünya görüşüne bağımlıdır. Bu dünya

görüşü kâinatın nasıl vücut bulduğuna, insan hayatının anlamına ve hedefine, mülkiyet

edinmenin nihai seviyesine, insanın tasarrufundaki sınırlı kaynakların maksadına ve

insanların birbirleriyle ilişkilerine ( hak ve sorumlulukları dâhil) ve çevreye dair

sorgulamalar yapan zihniyet esaslarıdır. Örneğin eğer kâinatın kendi kendine var

olduğuna dair bir görüş benimsenmiş ise, insanlar hiç kimseye hesap verme

mecburiyetinde olmayan zevklerine göre yaşayan özgür bireylerdir. Hayattaki hedefleri

nasıl gerçekleştiğinin ve başkalarının nasıl etkilendiğinin bir önemi olmadan maksimum

zevk almaktır. Böylelikle bireysel menfaatinin hizmeti ve en uygun olanın varlığını

sürdürülebilmesi en mantıksal davranış normları haline gelir. 455

Kapitalist ve sosyalist dünya görüşleri insana gereken değeri vermez. Sosyal

Darwinizm ya da dialektiğe dayanan bu sistemler insan kardeşliğine, sosyo-ekonomik

adalete önem vermez. Yalnızca “güçlü olanın hayatta kalması”, “sınıf mücadelesi”,

“maksimum tatmin”, “hayatın materyal koşulları” konularında abartılmış vurguları

vardır. İnsanı toplumun menfaati için çalışmasına gayret ettirecek bir sistemleri yoktur.

453

Eskicioğlu, O., İslam ve Ekonomi, , s.6. 454

Yılmaz, M.K., “Din ve İktisat”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 21 Nisan 2010, s.2.

http://islamekonomisi.org/din-ve-iktisat/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 455

Chapra, M.U., Islam and Economic Development, s. 3, 4.

Page 136: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

123

Üstelik bu dünya görüşleri sadece kaynakların dağılımında verimsizlik ve

hakkaniyetsizlik yaratan iddialarını ve arbedelerini pekiştirmekle kalmayıp hayal

kırıklığı, suç, ailevi ve sosyal bozulma ve en sonunda insanlığın degradasyonunu

şiddetlendirmektedir. 456

Benjamin, Fisher ve Choi çalışmalarında, ateistlerin ve agnostiklerin457

, daha az

riskten kaçınma niteliğine sahip oldukları bulgusuna varmışlardır. Bu etkinin ateistlere

nazaran agnostiklerde daha kuvvetli olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca Miller ve

Hoffman’ın (1995), Miller’in (2000) ve Miller ve Stark’ın (2002) dominant dinin

“inançsızlığın dehşetli ebedi sonuçları olacağı” öğretisinin olduğu ülkelerde dinsiz

olanların dindar458

olanlara göre daha az risk karşıtı olduğunu buldukları ve

korelasyonun düşük risk karşıtlığının dinsizliği daha muhtemel yapmasından

kaynaklandığı ilave edilmiştir. 459

Blaise Pascal “Pensées sur la religion et sur quelques autres sujets” eserinde;460

kötünün korktuğunu ancak bu korkunun Tanrı’ya inançtan kaynaklanmadığını,

Tanrı’nın varlığından şüphe etmesinden kaynaklandığını belirtmiştir. Gerçek korku

imandan, suni korku şüpheden kaynaklanır. Gerçek korku ümit ile, suni korku çaresizlik

456

Chapra, M.U., “Islam and the Economic Challenge”, Islamic Economics Series; No.17, The Islamic

Foundation and The International Institute of Islamic Thought, I. Title 11. Series' 330.12, s. 200, 201. 457

Agnostik: Bilinmezci 458

“Kimlik” bir kimsenin gerçekten dindar olup olmadığını veya ne kadar dindar olduğunu

göstermeyebilir. “X” dinine mensup gözüken bir kimsenin “Y” dinini gerçekten yaşıyor olması mümkün

iken, kendini “Y” dinine mensup tanıtıp gerçekte “Y” dinini yaşamayanlar olabilir. Ve devamında kendini

“Y” dinine mensup tanıtıp “Z” dinini yaşayanlar da olabilir… Bir dine mensup olduğunu ifade eden bir

kimsenin gerçekte ateist olması da mümkündür. Bunun tersi de mümkündür. Ayrıca bir kimsenin kendini

ne ölçüde “X” dinine mensup hissettiğini belirlemek kolay olmadığı gibi iktisadi davranışının ne derece o

din ile bağlantılı olduğunu göstermek de zordur. Bunun mümkün olması ancak “kendine özgü belirli ve

net kurallara göre oluşturulmuş bir iktisat sistemi” sağlayan bir dine mensup bir kimsenin iktisadi

davranışlarının “incelenebilmesi” iledir. Aksi takdirde “X” dinine mensup gibi gözüken veya ne derece

mensup olduğunu kendisi bile bilmeyen birinin bu dinin ( dinini ne kadar tanıyor, anlayabiliyor ve

yaşayabiliyorsa) iktisadi doktrinlerine ne derece uyduğunun tespiti hem eksik hem de yanlış olabilir. 459

Benjamin, D.J. v.d., “Religious Identity and Economic Behaviour”, August30, 2013, s.3-4.

http://econweb.arts.cornell.edu/dbenjamin/Religious%20identity%20and%20economic%20behavior%20

2013.08.30.pdf 460

(“908-262 Superstition et concupiscence.

Scrupules, désirs mauvais.

Crainte mauvaise.

Crainte, non celle qui vient de ce qu'on croit Dieu, mais celle de ce qu'on doute s'il est ou non. La bonne

crainte ient de la foi, la fausse crainte du doute; la bonne crainte jointe à l'espérance, parce qu'elle naît

de la foi et qu'on espère au Dieu que l'on croit; la mauvaise jointe au désespoir parce qu'on craint le

Dieu auquel on n'a point eu foi, Les uns craignent de le perdre, les autres de le trouver.”

http://www.ub.uni-freiburg.de/fileadmin/ub/referate/04/pascal/pensees.pdf

Page 137: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

124

ile birleşiktir. İlk korkuyu taşıyan Tanrı’yı kaybetmekten, ikincisini taşıyan Tanrı’yı

bulmaktan korkar diye ilave etmiştir.

Benjamin, Fisher ve Choi çalışmalarında, Miller ve Hoffman’ın (1995),

Miller’in (2000) ve Miller ve Stark’ın (2002) “Pascal’ın Bahsi”nde belirttiği üzere

dinsizliğin riskli olması mantığına istinaden söz konusu korelasyon bulgusundan

bahsettiklerini söylemişlerdir. Pascal Bahsi’ne göre, “her bireyin Tanrı’nın varlığına

dair bir bahse girdiğini ve Tanrı’nın gerçekten var olması olasılığına karşı ve O’na inanç

veya inançsızlık neticesinde alınacak sonsuz kazanç ya da kayıp varsayımı altında

“rasyonel bir insanın” Tanrı varmış gibi yaşaması gerektiği ve O’na inanmaya çalışması

gerekir. Eğer Tanrı gerçekten yok ise, bu bireyin yalnızca sınırlı bir kaybı (birtakım

zevkler, lüks gibi) olacaktır.” 461

Batı kapitalist anlayışının yerleşmesinden sonra gelişen “rasyonellik”,

“faydacılık” “tüketici davranışı teorisi”nin teşekkülünü meydana getirmiştir. İktisadi

anlamda rasyonalizm insanların tercih yaparken hesaplama ve ilerisi ile ilgili tahmin

yaptıklarını iddia eder. İktisadi anlamda başarı “katı biçimde” para kazanmaktır.

Yaşamın nihai hedefi servet elde etmedir. Para kazanma başarısı kabiliyetlerin

göstergesi olup, faydacılık ahlaki değerler ve davranışların menşeidir. Tüketicinin en

önemli hedefi maksimum fayda elde etmektir. “Fayda, yalnızca homo economicus

olarak davranıldığında” maksimize edilebilir. Bir başka deyişle, tek hedef maksimum

seviyede “iktisadi kazanç” ve tek motivasyon aracı “para duygusu” olduğunda fayda

azamiyesi sağlanabilir. Kapitalist sistemin tüketici davranışı teorisi marjinalist teoriyle

müteallik olarak tüketicinin faydasını sayısal olarak ölçülebileceğini iddia etmiştir.

Marksist sistemin görüşü ise bundan farklı olmamıştır. 462

Seküler piyasa paradigmasında olduğı gibi, insanın refahı esaslı olarak servet ve

tüketim maksimizasyonu yapmaya bağlı değildir. Refah için insanın karakterine ait hem

461

http://en.wikipedia.org/wiki/Pascal's_Wager 462

Kahf, M., “İslam Toplumunda Tüketici Davranışı Teorisine Bir Katkı”, Çev. Hüner Şencan, İslam

İktisadı Araştırmaları I, Dergâh Yayınları, Çağdaş İslam Düşüncesi, Birinci Baskı: Temmuz 1988, s.

38-39.

Page 138: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

125

maddesel hem de ruhsal ihtiyaçların tatmininde bir denge bulunması gereklidir.463

Temel hedefin toplumun maksimum refahı olduğu Geleneksel iktisadi zihniyete göre

toplumu oluşturan bireyler kendi çıkarları ile ilgili en iyi sonuca varabilirler. 464

Geleneksel iktisadi görüş bireyin ve toplumun çıkarı arasında bir uyum olduğunu ileri

sürer. Buna göre, bireyin menfaatine dâhil olan her şey toplumun da menfaatine

dâhildir. Ancak bu yanlış bir varsayımdır. Özellikle seküler çevrede fayda-azamileştirici

tüketici ile kar-azamileştirici üreticinin toplum menfaati ile kişisel menfaatleri

çatıştığında toplum menfaati için hizmet etmelerini motive edecek bir şey olmadığında,

birey çıkarı ile toplum çıkarının her zaman birbiri ile uyuşmak zorunda olmadığını

görmek basittir. 465

Geleneksel iktisadi zihniyetin insana bakış açısı Semavi dinlerinkinden çok

farklıdır. Semavi dinlerin hayatı ve insanı tüm yönleriyle bir bütün olarak ele almasının

aksine, Geleneksel iktisadi zihniyete göre insan, dini, ahlaki ve hukuki yönleri ele

alınmadan, yalnızca iktisadi yönüyle “atomistik-ekonomik ajan” olarak incelenip

değerlendirilmektedir.466

“Religious Identity and Economic Behaviour” adlı çalışmada, dini kimliğin

bireylerin iktisadi kararlarını etkilediğine dair hipotez kurulduğu ifade edilmiştir.

McClearly ve Barro’nun sosyal sermaye, güvence, tutumluluk, cömertlik, meslek

ahlakı, dürüstlük, ikramcılık /misafirperverlik ve sert/şiddetli tavır olmak üzere dinin

etkileyebileceği sekiz değişken saydığı söylenmiştir. Aynı çalışmada, Iannaccone’nin

bunlara on iki tane daha ekleme yaptığı söylenmiştir, bunlar; risk alma, bireysel

sorumluluk, eğitim, suç faaliyeti, intihar, uyuşturucu ve alkol kullanımı, fiziksel ve

zihinsel sağlık, cinsel faaliyet, evlilik, doğurganlık, boşanma ve yaşamdan alınan

tatmin/doyumdur.467

Dinin ve ahlakın doğru, iyi ve güzel kabul etmediği bir şeyin iktisadi fayda

taşıması mümkün değildir. Geleneksel iktisadi zihniyet genel bir esas olarak “ihtiyacı 463

Chapra, M.U., What is Islamic Economics?, Islamic Development Bank, Islamic Research and

Training Institute, Jeddah, Saudı Arabia, IDB Prize Winners' Lecture Series No.9, First Edition 1417H

(1996), s. 22. 464

Kazgan, a.g.e., s.59 465

Chapra, Islam and Economic Development, s. 14. 466

Eskicioğlu, İslam ve Ekonomi, s.14. 467

Benjamin v.d., a.g.m., s. 1.

Page 139: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

126

karşılayan her şey faydalı” olduğunu iddia etmektedir. Kullanımı dinen veya ahlaken

doğru olmayan bir şeyin, iktisadi fayda içerebileceği esasına göre esrarkeş biri için

afyon kullanmak, ihtiyacını tatmin edeceği için faydalıdır. Aslında esrarkeşin ihtiyacı

normal ve tabii olmadığından bu varsayımın yanlış olduğu yalnızca bu örnek ile ispat

edilebilir. Ayrıca esrar kullanıcıları gerçekten ihtiyaç duydukları malları üretmedikleri

için topluma yük olarak; ayrıca topluma hem maddi hem manevi zarar vererek; buna

ilave olarak kullandıkları maddenin tıp alanında ilaç olarak daha zaruri yerlerde

kullanımı olabileceğinden, bir esrarkeşin afyon kullanımının kendisine ve topluma

fayda değil zarar getirdiği anlaşılabilir bir şeydir!468

Neyin “fayda içerdiğini” din

belirlediği gibi iktisadi faydayı da belirler. Verilecek birçok (sayısı tarafımızdan

belirlenmemiştir) delillerden yalnızca birkaç tanesini Kutsal Kitaplardan aldığımız şu

ayetler ile gösterebiliriz:

Zebur’da, Süleyman’ın Özdeyişleri, Doğrulukla Kötülüğün Karşılaştırılması,

10’da, “Haksızca kazanılan servetin yararı yoktur, Ama doğruluk ölümden kurtarır.”

buyurulmuştur. Tevrat’ta, Mısır'dan Çıkış 22’de şöyle buyurulmuştur: “ “Halkıma,

aranızda yaşayan bir yoksula ödünç para verirseniz, ona tefeci gibi davranmayacaksınız.

Üzerine faiz eklemeyeceksiniz.” İncil’de, Luka (12:15), “Zengin Budala”bölümünde:

“Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın

yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.” buyrulmuştur. Matta (6:20)’de (Göksel

Hazineler) bu konuda şöyle buyrulmuştur: “ Bunun yerine kendinize gökte hazineler

biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar.” Kur’ân-ı

Kerîm’de, Rum Sûresi 39. Ayette “İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne

verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah'ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekat

verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır.” , Enfal Sûresi’nde

“Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise büyük

bir mükafat vardır.”, Bakara Suresi 168. Ayette “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin

helal ve temiz olanlarından yiyin! Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için

apaçık bir düşmandır.” buyrulmuştur. Bakara Suresi 275-276. Ayetlerde “Faiz yiyenler,

ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Alış veriş de faiz

gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.

468

Eskicioğlu, İslam ve Ekonomi, s.14.

Page 140: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

127

Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse,

artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah'a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim

tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır. Allah,

faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr

nankörü sevmez.” buyrulmuştur. 469

Ahiret inancının davranışı etkilemedeki hipotezlerden Becker ve Mulligan’ın

öne sürdüğüne göre geleceğe daha fazla ağırlık vermek, gelecek daha “hoş”

öngörülüyorsa, “fayda”yı artırır.470

Yine bu noktada eleştirilecek husus şu olabilir:

Çalışmamızın bütününde kâinata bakış açısının “fayda penceresinden” çıkmasının

Semavi dinler açısından yanlış olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle dini kimliğin iktisadi

davranışlar üzerindeki etkisinin analizinde fayda penceresinden hareket, abesle iştigal

sayılabilir. Çünkü Semavi dinler (Benjamin v.d.nin çalışmasında yalnızca Katolikler,

Protestanlar, Yahudiler, Ateistler ve Agnostikler ele alınmıştır) yaşamı “fayda elde

etme” meselesi ile algılamanın tersine “Yaratıcı’nın rızasını kazanma amacıyla (iktisadi

veya başka bir alanda) amel etme” ile ele aldığı için, dindar bireylerin iktisadi

davranışlarını açıklama gayretine girildiğinde meseleye “fayda penceresi” ile bakmak,

“bireysel tatmini iktisadi davranışlarda itici güç”471

haline getirmek demektir. Bu da bu

konuda yapılacak bir çalışmanın tam kalbine büyük bir çelişki ( Semavi dinlerde

davranışlarda itici güç Kâinatın Yaratıcısı’nın rızasını kazanmaktır) koyacaktır.

Geleneksel iktisadın dayandığı zihniyet yapısının “ifade edilmeyen ya da

gizlenmiş aksiyomlar”ı vardır. Bunlar zincir halinde birbirini gerektiren aksiyomlardır:

1. Dünya hayatı bir mücadeledir.

2. Ölümden sonrası önemsiz olduğuna göre, ölümden öncesinde

elde edilen önemlidir.

3. En çok tatmini almak için her yol meşru hale gelir.

4.İktisadi hedef bireysel tatmin kazanma amacıyla madde elde

edinimidir.

469

Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (A.S.M.) “Fakirler cennete zenginlerden beşyüz

yıl önce girerler.” buyurmuştur (Tirmizi , Zühd 44)

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.219. 470

Benjamin v.d., a.g.m., s. 6. 471

Kazgan, a.g.e., s.56.

Page 141: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

128

5. Her birey “Ene”sinden başkasına hesap vermeyen Homo

economicus’tur.

1. “Dünya hayatı bir mücadeledir”: Geleneksel iktisat zihniyeti

Ortadoğu dinlerinin “kâinatın Allah tarafından yaratıldığı ve insanların

dünya hayatına imtihan için geldiği” görüşüne katılmayarak, kendi

kendine var olan veya doğanın eliyle veya başka bir sebep eliyle472,

“rastlantı ya da zorunluluk neticesinde var olabilmiş (!) insan”ı kabul

etmektedir. Dolayısıyla bu zihniyet kâinatın maksat ve hikmetler ile

yaratıldığı görüşünü kabul etmez.

“Dünya hayatı bir mücadeledir”; bu sebeple “büyük balık, küçük

balığı yutar” ya da “güçlü olan hayatta kalır” gibi birtakım yaşam

mücadelesi öğretilerine (böyle bir yaşam modelinde iktisadi alanda,

“bencilliği- kendi çıkarı peşinde olmayı”, “tatminsizliği-açgözlülüğü”,

“ahlaki boyuttan uzaklaştırılmış, kişiliksizleştirilmiş bir rasyonellik

anlayışını” öğütleyen öğretiler) bağımlı olan Geleneksel iktisadi zihniyet

için, mücadelenin sonundaki ölümden sonrasının bir önemi yoktur.

Çünkü Ahiret inancı yoktur. Dolayısıyla Ahirette hesap verme endişesi

yoktur.

“Özgür” homo sapiens, iktisadi alanda da özgürdür. “Güçlü olan

hayatta kalır”; dolayısıyla her birey kendi çıkarı için yaşamalıdır.

Bencillik birey için artık bir davranış modelidir. Her birey “kendi

çıkarını”/faydasını/kârını maksimize etmelidir. Kendi çıkarını

düşünmezse, zayıf düşecektir; yaşam bir mücadele olduğundan güçlü

olan zayıfı ezecektir. Başkaları kendi çıkarını maksimize ederken,

bireyin de kendi menfaatini ilk plana alması gerekmektedir. Üstelik

zayıf olanların korunması bir sorun değildir. Çünkü zayıflar, hem yaşam

mücadelesinden geçemeyeceklerdir, üstelik zayıfı korumanın ya da ona

472

Dört ihtimal vardır. Gerekli bilgi için bkz. Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Tabiat Risalesi (Yirmiüçüncü Lem’a), Envâr

Neşriyat, İkinci Baskı, İstanbul, 2006.

Page 142: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

129

yardım etmenin bir fırsat maliyeti vardır: Bireyin kendi çıkarının

azamiyesi. Birey için yaşamın merkezi Ene olmuştur.

Kendi çıkarını maksimuma ulaştırmak isteyen birey’in tatminini

bu dünyada sınırlayacak bir şey kalmamıştır. Böyle bir homo sapiens, üç

tane malı iki mala tercih edecektir, iki mal kendi için yeterli olsa bile.

Üstelik iki homo sapiens’li ve iki mallı bir dünya varsayımı

altında, birer birer paylaşmayı tercih etmeyecekler, yaşam mücadelesi

sonucu biri güçlü (“güçlü”nün tanımı bağlı olduğu teoriye göre değişir)

olursa iki malı alacaktır. Böyle bir durum Geleneksel iktisadi zihniyete

göre verimli sayılacaktır. Çünkü iktisadi verimlilik açısından önemli

olan o iki malın tamamının tüketiliyor olmasıdır.

2. 1 numaralı aksiyomun gerektirdiği ikinci aksiyom: “Ölümden

sonrası önemsiz olduğuna göre, ölümden öncesinde elde edilen

önemlidir.” Çünkü ölümden sonra hesap verme endişesi yaşam

mücadelesinde elde etme faaliyetlerini etkileyecek bir faktör değildir.

Dünya sevgisi-fani eşyaya sahip olma arzusu- ön plandadır. Bir başka

deyişle, dünyadaki her şeyden haz alma ve tatmin elde etme anlayışı

hâkimdir.

Her şeyden maksimum haz alma peşinde olan birey’i

sınırlayacak bir ahlaki norm olup olmadığı tartışmaya açıktır. Çünkü

hesap verme endişesi yoktur. Kendi aklı ile doğru saydığı her tercih ona

haz verecektir. Böylelikle rasyonellik alanına girmiş olacaktır. Üstelik

maymun türlerinden olup da şuur kazanabilerek 21. yüzyıla ulaşabilmiş

homo sapiens, her nasılsa yüksek iktisatçıların karmaşık modellerinde

hiperrasyonelleşebilecektir.

3. 1 ve 2 numaralı gizli aksiyomların neticesinin (Ahiret yok ise,

hesap verme endişesi yoktur; dolayısıyla en çok tatmini getirecek

tercihler yapılır) gerektirdiği 3. gizli aksiyom şudur: “En çok tatmini

Page 143: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

130

almak için her yol meşru hale gelir”. Niccolo Machiavelli’nin iddia

ettiği “hedefe giden her yol meşrudur” anlayışı gibi…

Kendi tatminini düşünen, açgözlü veya doyumsuz homo sapiens,

yaşam mücadelesinde maksimum hazzı bulabilmek için her yolu

deneyebilir. Toplumun veya kendinden başkasının çıkarının, kendisi için

bir önemi yoktur: “bencillik”. En çok tatmini almak için her zaman

“daha fazla”sı elde edilmelidir: “doyumsuzluk”.

4. “İktisadi hedef bireysel tatmin kazanma amacıyla madde elde

edinimidir.” “İktisadi yaşam yukarıdaki ilk 3 gizli aksiyomun

gerçekleştirilebileceği bir çekirdek alandır; elde etme bilimi ya da elde

etme sanatı” olarak iktisadi hayat en çok tatmini almak amacıyla

düzenlenir. Çünkü bu anlayışa göre (iktisadi) hedef bireysel tatmin

kazanma amacıyla madde elde edinimi haline getirilmiştir.

5. “Her birey “Ene”sinden başkasına hesap vermeyen Homo

economicus’tur”: 4. Gizli aksiyomun iktisadi yaşam kabulüne göre

“gerekli hale gelen insan kabulü”dür. İktisadi hayatta “ene”si tarafından

yönlendirilen ve kişiliksizleştirilmiş bir hiperrasyonelliğe sahip, her

imkânı kendi menfaati açısından maksimum derecede değerlendirecek

kadar egoist, sahip oldukları ile hiçbir zaman tatmin olmayacak

derecede açgözlü bir Homo Sapiens: Homo Economicus.

(6.Her birey bir homo economicus ise, toplumun refahının

maksimuma ulaşacağı iddiasının Dinsel İktisadi Düşünce açısından

analizi çalışmaya değer bir konudur…)

Geleneksel iktisat teorisinde “insan” ,

i. Tam bilgiye sahip

ii. Seçici, dolayısıyla optimize edici

Page 144: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

131

iii. Açgözlü (çoğu aza tercih eden ya da doyumsuz)

iv. Tercihleri arasında tutarlı

v. Bencil, kendi çıkarını azamileştirme çabası içerisinde

vi. Rasyonel/akılcı

olarak tanımlanmıştır.

Ancak Semavi dinlerin tarif ettiği “insan” ın iktisadi boyutu bu aksiyomlarla

uyuşmamaktadır. Zikredilen özelliklerin hepsine aynı anda sahip olan bir insanın

olduğunu varsayılsa ( böyle bir varsayımın ne kadar geçersiz ve yanlış olduğu başka

bölümde ıspatlanmıştır) bile böyle bir insan Semavi dinlerde tarif edilen insan değildir.

En azından iii ve v numaralarda zikredilen özellikler Semavi dinlerce tarif edilen ideal

insana uymamaktadır. (Bununla birlikte homo economicus’un birbirini gerektiren altı

aksiyomunun yalnızca bir tanesinin yanlışlığı ve geçersizliği ortaya konduğunda homo

economicus varsayımı çökmüş olur)

Çalışmada Üç Semavi dinin “insan-ı kâmil” için vurguladıkları özellikler içinde

iktisadi davranışlar ile ilgili olan bölümler analiz edilmiştir. Geleneksel iktisadi

zihniyetin tarif ettiği homo economicus karakteristikleri sırasıyla Yahudilik,

Hıristiyanlık ve İslam perspektifiyle analiz edilmiştir. Homo economicus varsayımının

kendi içindeki çelişkili ifadeleri Geleneksel İktisat Teorisinde de yapılmıştır. Bu

bölümde homo economicus’un literatürce sayılan aksiyomlarının-özellikle

“doyumsuzluk-açgözlülük” ve “kendi menfaatinin azamiyesi peşinde olma-bencillik”

meselelerinin- Semavi dinlerin öğretileri ile ve dayandıkları esaslar ile ters düştüğü,

Semavi dinlerin “insan-ı kâmilin iktisadi motivasyonu ve davranışları” üzerine

öğütlediklerinin aktarılmasına gayret gösterilmiştir.

Homo economicus için sayılan özellikler “İktisat Teorisine göre “insan””

bölümünde açıklanmıştı. Analiz için hatırlatma amacıyla bu özellikleri bazı hataları ile

kısaca şöyle sıralayabiliriz:

i. İnsanın tam bilgiye sahip olma ihtimalinin ne kadar

düşük olduğuna dair açıklama bir önceki bölümde yapılmıştır.

Page 145: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

132

Ayrıca tam bilgiye sahip homo economicus’un piyasada

aldatılmasının mümkün olmaması kabulünün anlamsızlığı da-yine

aynı zihniyet esaslarına dayanarak varsayılmış “tatminsizlik” ve

“bencillik” aksiyomları gereği entrikacılık, aldatma eğilimi söz

konusudur-açıklanmıştır.

ii. İnsanın seçici olduğu doğrudur. Ancak bu konuyla

ilgili olarak en az üç önemli mesele vardır. Birincisi insanın

kendisi için her zaman doğru ya da optimal olanı seçme

kabiliyeti/özgürlüğü olup olmadığı, ikincisi seçeceği an itibariyle

kendisine sunulan seçeneklerin ortaya çıkaracağı neticeleri bilip

bilmediği, üçüncüsü sunulan seçeneklerin ortaya çıkaracağı

neticeleri bildiği varsayılsa bile aralarından en iyi olanı seçip

seçmeyeceği. Ayrıca bireyin seçicilikteki olası hataları ilgili

bölümlerde anlatılmıştır. Bu aksiyom da “rasyonalite” ve

“doyumsuzluk” aksiyomu ile içiçe geçmiştir.

iii. Semavi dinlerde tarif edilen ideal insanın tokgözlü

ve kanaatkâr olması istenilen erdemlerdendir.

Kimyâ-yı Saâdet eserinde İmam-ı îî şöyle buyurmuştur:

“Doğrusu, sabreden fakîr, şükreden zenginden üstündür. Bütün bu

hadîs-i şerîfler bunu gösteriyor. Fakat işin içyüzünü öğrenmek

istersen, şöyle bilmelisin ki, Allahü teâlânın zikrine ve

muhabbetine engel teşkil eden her şey aşağı ve kötüdür. Bazı

kimseye fakirlik, bazısına da zenginlik engel olur. Burada en

güzel yol, kendine yetecek kadar malı bulunmak, bulunmamaktan

iyi olan yoldur. Çünkü bu kadarı dünyadan sayılmaz. Âhıret

azığıdır. Bunun için Resûllullah (sallallahü aleyhi ve sellem)

buyurdu: “ Yâ Rabbî! Muhammed’in Âli’nin rızkını kendine

yetecek kadar eyle.” Bundan fazlasının ise bulunmaması daha

iyidir, ama hırs ve kanaat hâli ikisinde de aynı olmak şartıyla.”473

473

İmam-ı Gazalî, Kimyâ-yı Saâdet, Tercüme eden: A. Fârûk Meyân, Cİld: I, Bedir Yayınevi, İstanbul,

1969, s. 643.

Page 146: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

133

Doyumsuzluk ya da açgözlülük için Semavi dinlerde çok

ciddi uyarılar vardır.

Gazalî, “İsâ aleyhisselâm buyurdu: “Zengin, çok zor

Cennete girer.” Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu:

“Allahü teâlâ sevdiği kuluna belâ verir, sevgi daha fazla olursa

iftinâ eder.” Yâ Resûllallah, iftinâ ne demektir dediklerinde: “Ne

malı, ne de ehli kalan kimsedir,” buyurdu. Mûsâ aleyhisselâm:

“Yâ Rabbi, insanlar içinde sevdiklerin kimlerdir? Onları ben de

seveyim,” deyince, Allahü teâlâ: “Nerede bir fakîr varsa, fakir

yâni tam fakîr,” buyurdu.”474

diye buyurmuştur.

iv. İnsanın tercihleri arasında her zaman tutarlı

olmayacağı Geleneksel iktisat teorisinde de tartışma konusudur.

Nitekim insanın ruhu olgunlaştıkça geçmişinde aldığı kararları,

yaptığı tercihleri kısmen beğenmeyecektir. Geçmişte yaptığı

herhangi bir tercihten sapma ya da her hangi iki tercihe karşı

tutarsız sayılabilecek üçüncü bir tercih yapma ihtimali her zaman

vardır. Semavi dinlerde anlatıldığı üzere, Allah’ın emir dairesinde

hareket etmek koşuluyla insanın tutarlı tercihler yapmaya gayret

etmesi gerekmektedir. Buna ilave olarak İktisat Teorisi’nde

tercihlerin tutarsızlığı konusunda yazılmış ciddi eleştiriler vardır.

v. Bencillik ya da kendi çıkarını azamileştirme,

açgözlülük ile bağlantılıdır. Bu konuyla ilgili İlahi emirler açıktır.

Bencilliğin doğuracağı kötü sonuçlar, toplumun çıkarının ferdin

çıkarına üstün tutulması (ikisi çakıştığında), paylaşma,

yardımlaşma, yoksulun gözetilmesi, kardeşlik, komşuluk, sevgi,

kendi nefsini terbiye gibi konularda uyarılar yapılmıştır. Bu

uyarıların “bencil bir iktisadi insan” olmamaya yönelik

algılanabilme dereceleri vardır.

vi. Akılcılık ile kastedilenin Semavi dinlerde ne

olduğuna, Allah’ın nasıl, nerede, ne gibi işlerde, hangi derecede

474

İmam-ı Gazalî, a.g.e., s. 641.

Page 147: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

134

kullanılan akıldan razı olacağına bakılmalıdır. Hatalardan ders

alma ve aynı hatayı ikinci kez yapmama güzel bir özellik olmakla

beraber rasyonel insanın bu nitelikleri “Hıristiyan dinine karşı

aklın üstünlüğü savunulmadan önce, 14 asır önce İslam dini

tarafından” belirlenmiştir. Ancak birçok insan aynı hatayı

defalarca tekrarlamaktadır. Bununla birlikte “akıl” cihazının ne

amaçla kullanıldığı da önemlidir. Konuyla ilgili Semavi dinlerin

ayrı ayrı aktarımlarına bakılmalıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’de, Bakara Suresi 30. Ayette, “Hani, Rabbin meleklere, "Ben

yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan

dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis

ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti.” , Enam Suresi

165. Ayette, “O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hakim kimseler) yapan, size verdiği

nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır.

Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok

merhamet edendir.” buyrulmuştur. Yeryüzünde halife olma, kaynakların idaresi

konusunda Allah’a hesap verme mecburiyeti Hıristiyanlıktaki yöneticilik fikrine

benzemektedir. 475

İncil’de, Romalılar 13’de “Çünkü yönetim, senin iyiliğin için

Tanrı’ya hizmet etmektedir. Ama kötü olanı yaparsan, kork! Yönetim, kılıcı boş yere

taşımıyor; kötülük yapanın üzerine Tanrı’nın gazabını salan öç alıcı olarak Tanrı’ya

hizmet ediyor.” buyrulmuştur. Bununla birlikte, Tevrat’ta, Yaratılış 9’da “ “Yerdeki

hayvanların, gökteki kuşların tümü sizden korkup ürkecek. Yeryüzündeki bütün

canlılar, denizdeki bütün balıklar sizin yönetiminize verilmiştir.”” buyrulmuştur.

Naqvi’nin eleştirmenliğini yaptığı Wilson’ın Economics, Ethics and Religion:

Jewish, Christian and Muslim Economic Thought adlı eserinde İktisat Teorisi-Semavi

Dinler İlişkisi ile mütealik bazı temel önermeler476

ifade edilmiştir. Şöyle ki:

475

Wilson, R. “Islamic Economics and Finance”, World Economics, Vol.9, No.1,January-March 2008,

s. 181. http://www.relooney.info/00_New_2168.pdf 476

Numaralandırılmış önermeler adı geçen eserden alınmıştır. Gerekli ekleme ve analizler ile ilgili

alıntılara da yer verilmiştir.

Page 148: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

135

Beşerin iktisadi faaliyetleri ahlaki mevkiinden ayrıştırılamaz ve bu

konum kişinin benimsemiş olduğu dininin şartları tarafından belirlenmiştir.477

İktisat teorisi çalışmanın tek yararlı yolu, evrensel olarak kabul edilmiş

üç Semavi dinin-İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik-ahlaki esaslarından temel iktisadi

önermelerin türetilmesidir.478

“Ahlaki ve Dini Gerekçeli bir İktisat Teorisinin” iktisadi-ahlaki-dini

irtibatları Tevrat, İncil ve Kur’ân’ı kaynak almalıdır. Wilson, tarihi ve sosyal

nedenlere bağlı olarak Yahudi ve Hristiyan toplumların, iktisadi ve dini meselelerin

kesin ve katı olarak ayrımında ısrarcı olarak bütünüyle seküler adetlere teslim

olduklarını ifade etmiştir. Dolayısıyla Batılı neoklasik iktisat İncil’e müraacat

etmemektedir. Benzer şekilde Yahudi toplumu iktisadi meselelerde Tevrat’ın

öğretisine pek az başvurmaktadır. Wilson’ın ifadesine göre, Kur’ân’da iktisadi

meseleler daha geniş yer aldığı için Müslümanların çoğunluğu İslami iktisadi

öğretiler konusunda bilgi sahibidirler. Bu sebeple “Yahudi İktisadı” ve “Hıristiyan

İktisadı”na kıyasla “İslam İktisadı”nın “daha yüksek” konumu şaşırtıcı değildir.479

Naqvi, Wilson’ın adı geçen eserinin kıymetini vurgulamak için beş önemli

bulgusunu şöyle ifade etmiştir:480

1. Üç Semavi din insanın bu dünyadaki faaliyetleri ile Ahiret’te alacağı

karşılığın ( mükâfat ya da ceza) arasındaki sıkı irtibata vurgu yapmıştır. Üçü de “iktisadi

rasyonalite”yi kutsal mana ile ilişkili olan iktisadi aktiviteler hakkında verdikleri bilgiler

doğrultusunda tanımlamayı amaçlar. Bu tanım, iktisadi öznelerin (insanların) günlük

davranışlarının “yalnızca bireysel menfaat gibi miyop düşünceler” ile kısıtlanamayacağı

anlamına gelmektedir. Bunun yerine insanın (aydınlanmış)menfaatini, doğru ve tam

refah azamîyesine ulaşmanın geçici ve ölümlü işlere duyulan hırsın terkiyle mümkün

olduğu fikri ile değerlendirmesi gerekir. İslam bu tanımı çok daha fazla belirgin

477

Naqvi, S.N.H., (Reviewer), “Rodney Wilson Economics, Ethics and Religion: Jewish, Christian and

Muslim Economic Thought”, New York: New York University Press, 1997, 233 P. (including a

bibliography and an index)”, J.KAU: Islamic Econ., Vol. 12, (1420 A.H / 2000 A.D). Islamabad, s. 69.

478 Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 70.

479 Naqvi,(Reviewer), a.g.m., s. 70.

480 Numaraldırılmış beş tespit aşağıdaki kaynaktan alınmıştır. Gerekli ekleme ve analizlere de yer

verilmiştir.

Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 71-73.

Page 149: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

136

yapmıştır. Haşr suresi 9. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Onlardan (muhacirlerden) önce o

yurda (Medine'ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri

severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son

derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin

cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” Leyl

Suresi 18. ayette şöyle buyrulmuştur: “Temizlenmek için malını hayra veren en muttekî

(Allah'a karşı gelmekten en çok sakınan) kimse o ateşten uzak tutulacaktır.” 481

2. “Tüm mülkün Allah’a ait olduğu” ve “insanın yalnızca mülkün emanetçisi

olduğu” üç Semavi dinin ortak görüşüdür. Ancak bu görüşün iktisadi davranışlara olası

etkileri açısından ince farklar mevcuttur. Yahudilikte kapsamlı biçimde eşitlikçilik

varken, Allah’a adanmış mülkiyet, birey ya da sınıf için mutlak mülkiyet hakkı

tanınmamış olsa bile, mevcut mülkiyet haklarının yapısının meşrulaştırılması olarak

değerlendirilmektedir. Hıristiyanlık açısından, kaynakların kullanımında izlenilen

yöntem ve yolun Allah’a hesap vermede zorunluluk getirdiği vurgulanmış; ancak

kaynakların en uygun yetenekler doğrultusunda kullanımı hakkında daha geniş bir

takdir yetkisi tanınmıştır. İslam tüm servetin “göreli” sahipliği kavramına vurgu

yapmıştır. Birey ölçülü olarak ve toplumun yararına harcama yapmalıdır. Hadıd Suresi

7. Ayette, “Allah'a ve Resülüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı

maldan, (Allah yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar

var ya; onlar için büyük bir mükafat vardır.” buyrulmuştur.482

3. Üç dinin ortak içeriklerinden bir tanesi de zenginin yoksula ve ihtiyaç

sahibine olan sorumluluğu konusundaki görüşleridir. Yahudilik fakire yardımı sosyal

mecburiyet olarak görmektedir. Hıristiyanlık, Allah’ın Saltanatı’na (Kingdom of God)

dahil olanlar için, zenginin yoksula yardım etmesini istemektedir. İslami görüş ise

yoksulun zenginin serveti üzerinde “hakkı” olduğunu belirtmiştir. Mearic Suresi 24-25.

Ayetlerde “Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir

hak bulunan kimselerdir.” buyrulmuştur. Vermenin sadece bir hayırseverlik olmadığı,

yoksulun konumunun iyileştirilmesi için yapıldığı vurgulanmıştır. Yoksula yardım

481

Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 71. 482

Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 71.

Page 150: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

137

etmemek ve başkalarını aynısını yapmaya teşvik etmemek inancını inkâr etmek ile

müsavidir. Maun Suresi 1-3. Ayetlerde, “Gördün mü, o hesap ve ceza gününü

yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.”

buyrulmuştur. 483

4. Üç Semavi dinde ortak olarak gelir ve servetteki geniş farklılıkların Allah’ın

Tasarımı’ndan sapma-yoldan çıkma teşkil ettiğini dolayısıyla böyle bir durumun

olmaması gerektiği vurgulanmıştır. Ancak bazı farkılıklar vardır. Naqvi, Wilson’ın eseri

ile ilgili bu dördüncü bulgusunda, Yahudilikte İlahi Düzen’in kurulmasının

amaçlandığını ancak servet ve gelirdeki geniş farklılıkların muhakkak “adaletsiz

koşullar”ı tanımlamadığı görüşünün olmasından ötürü bu durumun bir derece paradoks

içerdiğini ifade etmiştir. Hıristiyanlık “servet dağılımında denge”yi önemsemektedir.

İncil’de manevi seviyenin aksine olarak materyal seviye ihtiyacının “hayli kaygılanacak

bir şey olmadığı” buyrulmuştur. 484

Luka (12:15)’da, “Zengin Budala”: “Sonra onlara,

“Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının

çokluğuna bağlı değildir.” , Matta (6:20)’de (Göksel Hazineler): “ Bunun yerine

kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de

hırsızlar girip çalar.” buyrulmuştur.

Naqvi, Wilson’a göre İslam’da, inananlar için Ahirette çok daha fazlası vaat

edildiği için bu dünyadaki gelir ve servet dağılımının önemli sorunlar teşkil etmediği

görüşünün hâkim olduğunu ifade etmiştir. Naqvi bu değerlendirmeye katılmadığını

ifade ederek, Haşr Suresi 7. Ayette “Allah'ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden

savaşılmaksızın peygamberine kazandırdığı mallar; Allah'a, peygambere, onun

yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız

zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle

hükmetmiştir). Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan

vazgeçin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah'ın azabı çetindir.”

buyrulduğu üzere İslam’ın, ekonomik sistemin başarısı için özel mülkiyet haklarındaki

adaletsiz yapının değiştirilmesini elzem gördüğünü ortaya koymuştur. Çünkü adaletsiz

483

Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 71-72. 484

Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 72.

Page 151: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

138

bir ekonomik yapı zulümdür, El-Adl (C.C.) İsm-i Şerifinin manasına ters düşmektedir

ve toplum dengesinin inkârıdır.485

5. Riba konusunda üç dinin hükümleri“göreli” dir. Hıristiyanlık samimi ve açık

bir şekilde bu uygulamayı kınamaktayken, Yahudilikte özellikle diaspora halindeki

Yahudiler için husus aynı değildir. Wilson bu durumu “birçok” önde gelen bankacı ve

finans uzmanının Yahudi olmasına atfetmiştir.486

İslam’ın riba yasağı ile ilgili olarak

görüşü çok kesin ve aşikâr olup, İslam iktisat sisteminin “en belirgin”

karakteristiklerinden biridir.487

Geleneksel İktisadi zihniyetin yorumladığı insan tanımı ile Semavi Dinlerin

tanımının farkı açıkça şöyle görülebilmektedir:

Geleneksel İktisadi Zihniyet Materyalist ve Liberal Felsefenin güç aldığı

“Evrimci kabul”e dayanmaktadır. Buna göre bir “Homo Sapiens iktisadi ortamda bir

Homo Economicus’tur”. Böylelikle kâinatın bir Yaratıcısı olduğu ve yaratılmadan önce

mükemmel hesaplar ve hikmetler ile -el-Adl (C.C.), el-Hakîm (C.C.) isimlerinin

muktezası ile- planlanmış ve tasarlanmış olduğunu reddeden bir zihniyete dayalı

esasların Ahiret inancını inkar edeceği açıktır. Etmiyorsa çelişki teşkil eder.

Buna göre, söz konusu iktisadi Homo Sapiens Ahiret için iş yapmayacaktır.

Ahiret’te kazanacağı ya da kaybedeceği bir durumu hesaplarına katmaz. O sebeple tüm

derdi azami ve peşin dünyevi menfaattir. Böylelikle dünya sevgisi çoktur. Dünya

sevgisi çok ise, ölmeyi hiç istemeyeceği için ve ölümden sonrasının kendisi için bir

sorun teşkil etmemesinden dolayı, ömründe uzun gelecek hesapları yaparak elde etmek

istediklerinin maksimizasyonu için kendi menfaatine yönelik azami çaba sarfedecektir.

Gazalî “uzun emelli olmanın sebepleri” için şöyle buyurmuştur: “ İnsanın

kalbinden çok yaşamayı geçirmesi iki sebepledir. Biri câhillik, ikincisi dünya sevgisidir.

Dünya sevgisi galip olunca, ölüm sevdiği şeyi ondan alır. Bunun için ölmeyi sevmez.

Kendine uygun bulmaz. İnsan kendine uygun bulmadığı şeyi, kendinden uzaklaştırmak

485

Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 72. 486

Bu konuyla ilgili gerekli bilgi ve analizimiz için bkz. Yahudilikte iktisadi insan bölümü 487

Naqvi, (Reviewer), a.g.m., s. 72.

Page 152: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

139

ister. Kendini yemeye, içmeye, eğlenmeye ve oyuna verir. Hepsi kendi kalbinde, kendi

arzusuna uygun bir şekil alır. Böylece daima yaşamak, para sahibi olmak, hanımlarını,

çocuklarını ve dünyalık elde etme sebeplerini aklından geçirir. Hepsinin yerinde

olmasını ister. Bu arzularına aykırı olan ölümü unutur.”488

, “Âhiretin uzunluğunu,

ömrünün kısalığını düşünen kimse, âhireti verip dünyayı satın almanın, rüyadaki bir

gümüşü, uyanıklıktaki altından çok sevmesi gibidir.”489

Gazalî’nin “…ahireti verip dünyayı satın almanın, rüyadaki bir gümüşü,

uyanıklıktaki altından çok sevmesi gibidir” ifadesinden Semavi dinlerin aklıcılık

anlayışını ifade eden bir esas ortaya çıkmaktadır. Nitekim Yahudilik’te, Hıristiyanlık’ta

ve İslam’da insanın iktisadi durumunun analizinde bu esasın dayandığı İlahi Emirler

çalışmamızda açıklanmıştır. İslami dairede iktisadi rasyonalite ayrıca ilgili bölümde bir

derece açıklanmaya çalışılmıştır.

3.2. Musevi İktisadi Doktrinine Göre “Homo Economicus”’un Analizi

3.2.1. Yahudi Dininin Bazı Kutsal Kaynakları:

Yahudi kutsal kitapları ikiye ayrılmaktadır: Tanakh, Yazılı Dini Edebiyat, ve

Talmud, Sözlü Dini Edebiyat. Tanakh Hıristiyanlar tarafından “Eski Ahit” olarak

adlandırılmaktadır. İsim olarak Tanakh, kendisini meydana getiren üç bölümün baş

harflerinin birleştirilmesi ile oluşmuştur; Torah(Tevrat), Neviîm (Peygamberler) ve

Ketuvîm ( Kitaplar).490

İbranice Torah (Fransızca’da Pentateuque491

ya da Arapça

Tevrat) şeriat anlamındadır ve Tekvin, Çıkış, Levililer, Sayılar ve Tesniye492

olmak

üzere beş kitaptan oluşmaktadır. Ortodoks Yahudi görüşü Tevrat’ın Hz. Mûsâ (A.S.)’a

vahiy ile gönderilmiş Tanrı Kelâmı olduğunu kabul etmektedir.493

488

İmam-ı Gazalî, a.g.e., s. 771. 489

İmam-ı Gazalî, a.g.e., s. 772. 490

Hıdır, Ö., Yahudi Kültürü ve Hadisler (İsrâiliyyât-Hadis İlişkisi), İnsan Yayınları: 447, 2. Baskı,

2010, s.72. 491

Bucaille, M., Tevrat, İncilleri Kur’ân-ı Kerîm ve Bilim-“La Bible, Le Coran, et la science”,

Tercüme: prof. Dr. Suat Yıldırım, Işık Yayınları, 2005, s. 46. 492

Bucaille, a.g.e., s. 46. 493

Hıdır, a.g.e., s.73-74.

Page 153: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

140

Jahud Ha-Nasi tarafından 2. Yüzyıl başlarında derlenen Mişna, Sedârîm denilen

6 ana bölüm, 63 kitap ve 523 konu başlığından oluşmaktadır494

. Zera’im ( zirai

sorumluluklar), Mo’ed (mukaddes vakitler), Naşim ( Kadın-aile hukuku), Nezikin ( ceza

hukuku), Kodaşim ( Mabed hizmetleri) ve Torohot ( Taharet ve temizlik meseleleri)

olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır.

Mişna, halaha çalışmalarının temelini

oluşturmaktadır.495

Halaha “gidilen yol” anlamında olup, “ıstılahta “bir konuda tespit

edilip karar verilen hukuki kural”” manasındadır. Yahudi hukuk sisteminin tamamını

ifade için kullanılmaktadır.496

Halakhik kurallar sadece yazılı kanuna müracaat etmez,

ciddi anlamda insanın sağduyusunu gerektirmektedir497

.

Talmud öğrenim ve öğreti manasındadır. Mişna’nın tamamlanmasından sonra

Mişna’yı şerh çalışmaları sonucunda meydana gelmiştir. Hukuk külliyatı olmalarına

rağmen, Mişna’daki hükümlerin akıl yürütme yöntemi ile yorumlanması ve incelenmesi

Talmudların en önemli özelliğidir.498

Midraş şerh, yorum manasında olup Tevrat’ın ahlaki, tasavvufi, folklorik ve

menâkıbî metinleri ile ilgili yorumlardır. Halakhik bilgilerin yorumları Mişna ve

Talmud’da bulunmakta, aggadik (ahlaki, teolojik ve tarihi) bilgi yorumları Midraş’ta

bulunmaktadır. Amoraim adlı Yahudi din adamları Mişna ve Talmudların

derlenmesinden sonra, Mişna’daki hükümlerin akıl ve nakil ile temellendirilmesi ve

ilave olarak önceki rabbilerin-Tannâîm-499

yorumlarını Tevrat’taki hükümler ile

esaslandırılması konusunda çalışma yapmışlardır.500

494

Hıdır, a.g.e., s.76-77. 495

Arslantaş, N., İslam Dünyasında İktisadi ve İlmi Hayatta Yahudiler Abbasi ve Fatımiler Dönemi,

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları No:222, 1. Baskı İstanbul, Şubat 2009, s. 369-

370. 496

Arslantaş, a.g.e., s. 403-404. 497

Sagi, A. ve Statman, D.,“Divine Command Morality and Jewish Tradition”, Journal of Religious

Ethics, s. 55. 498

Arslantaş, a.g.e., s. 370. 499

Hıdır, a.g.e., s.79, 82-83. 500

Arslantaş, a.g.e., s. 370.

Page 154: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

141

3.2.2. Yahudi Dünyasındaki İktisadi Tarihsel Süreç ile Hakim İktisat

Teorisi Zihniyeti Teşekkülünün İlişkisi:

Eckstein ve Botticini’ye göre, Yahudi olanlar ve olmayanlar arasındaki farklılık

2. Yüzyıldan sonra erkek Yahudilerin önemli oranının okuma biliyor ( bazıları da

yazabiliyor idi) olmasından kaynaklanmıştır. Milenyumun sonunda neredeyse tüm

erkek Yahudiler okuryazardır ve sadece az kesimi çiftçidir. Aynı zamanda, Yahudilerin

yaşadığı yerlerde neredeyse nüfusun tamamı okuryazar değildir ve büyük bir kesimi

tarımla uğraşmaktadır.501

İkinci Tapınak tahribatı Musevi dininde derin değişimler meydana getirmiştir.

Museviliğin çekirdeği artık ayinlerden ve Tapınaktaki rahiplerin gerçekleştirdiği dinsel

törenlerden oluşmuyordu. Tevrat’ın okunması ve öğretilmesi Musevi dininin esası

haline gelmiş idi. Hahamlar ve âlimler cemaatlerin öne çıkan liderleri olarak

belirmişlerdir. Hahamlar Allah’a ibadetin sadece dua ile değil öğrenim ile de

gerçekleştirileceğini ciddi biçimde ifade etmişlerdir. İnancı ile ilgili bütün kanunları

inceleyebilmek için bir Yahudi eğitim almalı idi. İyi bir Yahudinin hizmet için, haftada

dört kez, Sebt günü iki kez ve her Pazartesi bir kez ve Perşembe sabahları, Tevrat’ın

bölümlerini okuması gerekiyordu. Musevilikte eğitim reformunun o vakitlerde ortaya

çıkmasının nedeni tahmin edilebilir. Öğretmen olmaları nedeniyle Hahamların o

vakitlerde gelirlerini artıracağı nedeniyle eğitim reformunu tercih etmiş olmaları

mümkündür. Öğrenim ve eğitime verilen ehemmiyet sonraki yüzyıllarda devam

etmiştir.502

“Tekrar etmek, öğrenmek” anlamında olan Mişna’nın yazıya dökülmesinden

önce Yahudiler Filistin’de ve başka yerlerde tarımsal faaliyetlerle meşgul olmuşlardır.

Fakat Kudüs ( Geniza dokümanlarından edinilen bilgiye göre, ticaret Kudüslü

Yahudilerin başlıca geçim kaynağı olmuştur503

)İskenderiye, Babil ve Roma’da tarımsal

olmayan faaliyetlerde bulunmuşlardır. Yahudilerin tarımsal faaliyetlerden zanaat, ticaret

501

Eckstein, Z. ve Botticini, M., “From Farmers to Merchants: A Human Capital Interpretation of

Jewish Economic History”, January 2003, s.11. 502

Eckstein ve Botticini, a.g.m., s.12, 13. 503

Arslantaş, a.g.e., s. 128.

Page 155: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

142

ve ikrazata geçişleri Talmud döneminde başlamıştır. Tarım bazı ülkelerde esas

meşguliyetleri olarak devam etmiştir.504

Okuryazarlık ve eğitim sadece tüccarlar ve ikrazatçılar için değil başka meslek

sahipleri için de kıymetli idi. İlk binyılda birçok malın üretimi kişiye özeldir.

Dolayısıyla, kuyumcu, demirci, kunduracı ya da terzi gibi her esnaf ve zanaatkâr için

müşteri ve üretici arasında ileride bir anlaşmazlık ihtimaline karşı ürünlerin boyutunu ve

cinsini belirleyen sözleşmeler yazabilmeye muktedir olmanın getirdiği bir üstünlük

vardır. Ayrıca esnaf ve zanaatkârlar hammadde getirtip yerli ve uzaktaki tüccarlara nihai

ürün satıyorlardı. Yine, sözleşme tasarlayabilme ya da okuyabilmeye muktedir olmak

kazançlı idi. Eğitimli ve okuryazar olanlar çiftçilerden daha fazla para kazanmıştır.505

Yahudilerin söz konusu alanda başarı elde etmelerine fayda sağlayan başka

faktörler de olmuştur. Yaşamlarının ticari diğer alanlarında, bulundukları yerden

bağımsız olarak, Yahudi hukukuna başvurmuşlardır. İtalya, Fransa, İspanya, Hazar,

İslam Dünyası, Çin ve Hindistan başta olmak üzere birçok yerde dindaşlarıyla

kurdukları irtibatlar neticesinde kolay ve büyük çapta ticaret yapmaya muktedir

olmuşlardır. Talmudik dönemden beri yaygın olan İgeret arahit ya da igeret dikar

olarak adlandırılan tavsiye mektupları bulundukları bölgelerde dindaşları tarafından çok

ehemmiyet verilmelerine neden olmuştur. 506

Eckstein ve Botticini araştırmalarında, 6.

yüzyıl itibariyle Yahudilerin başka azınlıklara göre belirgin vasıfları olmasının

dinlerinin eğitim merkezli olmasına bağlı olduğu sonucuna varmışlardır. İddiaları

şöyledir; Yahudilere belirgin vasıf veren, onların azınlık statüsüne sahip olmaları değil,

8. ve 9. yüzyıldan itibaren onların çiftçi olma yerine tüccar olmayı tercih etmelerinin

ana nedenidir. İlk binyılın ikinci yarısında Yahudilerin %70’inin yaşadığı

Mezopotamya’da olduğu gibi, Yahudiler ticarete intikal ettiklerinde el sanatlarının,

ticaretin ve finansın yüksek beşeri sermayeye yüksek getiri sağladığı yeni kentlere göç

etme dürtüsüne sahip olmuşlardır. 9. ve 10 yüzyıllarda Yahudilerin Batı Avrupa’ya

504

Eckstein ve Botticini, a.g.m.,s.6. 505

Eckstein ve Botticini, a.g.m., s.15. 506

Mağribli bir Yahudi tüccarın Askalan yolculuğu esnasında Ürdünlü başka bir Yahudi tüccarla yaptığı

ortaklıkta bir süre sonra kar elde edememesi sonunda mahkemelik olmaları vaki olmuştur. Bilgi için bkz.

Gil, Erets Yisrael, III, 322.

Kaynak: Arslantaş, a.g.e., s. 126, 133.

Page 156: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

143

gerçekleştirdikleri hızlı göç ve orada ulaştıkları yüksek yaşam standardı iddiaya destek

niteliğindedir. Ayrıca delillerin desteklediğine göre muazzam miktarda müzakerenin

kendilerine sağladığı mantıksal düşünme ve Mişna ve Talmud’un günlük yaşam

analizini öğrenen söz konusu Yahudi tüccarlar, Yahudiler arasında en eğitimli olanlar

idi.507

Ancak Yahudilerin ticaretteki başarılarının bir başka nedeni, birçok ulus

birbiriyle mücadele içindeyken , “kimsenin güvensizliğini uyandırmadan” ve her yere

tehlikesizce girerek yüksek kârlar elde edebilmeleridir 508

.

Yahudilerin, yerel yöneticiler tarafından yürürlüğe konan kısıtlamalar ve

yasaklar sebebiyle, nüfusun diğer kesimini oluşturanlardan farklı olarak zirai faaliyetle

meşgul olmamaları görüşü Abrahams ve Roth tarafından geliştirilmiştir. Çünkü Orta

Çağın sonlarında birçok ülkede Yahudilerin toprak sahibi olmaları yasaklanmış ve bazı

yerlerde kırsal alanlarda yaşamalarına izin verilmemiştir.509

Ancak İslam dünyasında

Avrupa’daki gibi ticari yaşamdan dışlanmamışlar, aksine İslami ekonomik toplum ile

bütünleşme göstermişlerdir. Yahudiler Babil sürgünü ve Helenistik dönemde ticari

faaliyet göstermişler ancak İslami dönemde profesyonelleşmeleri ile “Tüccar Yahudi”

tipi meydana gelmiştir. Yahudiler için “altın çağ” olarak nitelendirilen 10. yüzyıl ve

sonrasında toplumsal kesimler belirginleşmiştir. Küçük sermayeli esnaf ve zanaatkârlar

olanlardan sonraki nesiller büyük iş adamları kesimine dâhil olmuştur.510

Yahudilerin

tarımdan el sanatlarına, ticarete ve finansa intikalleri 8. yüzyılda ağırlıklı olarak

Mezopotamya’da, İslam hâkimiyetinin tamamında, daha sonrasında göç ettikleri Batı

Avrupa’da gerçekleşmiştir. Mesleki intikal gerçekleşirken Abrahams ve Roth’un ileri

sürdüğü gibi kısıtlamalar ve yasaklamalar olmamıştır. Yahudiler toprak sahibi olmuşlar

ancak hiçbir suretle tarımsal emekte bulunmamışlardır. 8. yüzyıldan 9. yüzyıla kadar

Abbasi hâkimiyeti boyunca gerçekleşmiiş olan İslam coğrafyasında kentleşme

sürecinde Yahudiler ülkelerarası yer değiştirmişler, küçük köylerden şehirlere göç

507

Eckstein ve Botticini, a.g.m., s.4,10. 508

Arslantaş, a.g.e., s. 133. 509

Eckstein ve Botticini, a.g.m., s.2. 510

Arslantaş, a.g.e., s. 125-127.

Page 157: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

144

etmişlerdir. 8. yüzyılın sonunda İslam coğrafyasında Yahudi nüfusunun neredeyse

tamamı şehirli olmuştur. Ayrıca uzun mesafeli ticaret ile meşgul olmuşlardır.511

Hıristiyan-feodal Avrupa’da toprak sahibi olma hususunda Yahudilerin büyük

oranda hariç tutulmaları bazı kalıcı ekonomik ve sosyal neticeler vermiştir. Yahudiler 8.

ve 10. yüzyıllar arasında uluslararası tüccar olarak geçimlerini sağlamaya, 10.-12.

yüzyıllar arasında geniş çapta ikrazatçılar, 10.-13. yüzyıllar arasında yerleşik tüccarlar,

13.-16. yüzyıllar arasında ikinci derecede ikrazatçılar olmaya mecbur bırakılmışlardır.

Dolayısıyla kapitalist sistem Avrupa’da pre-kapitalist sistemi yerinden etmeye

başlamıştır, Yahudiler henüz modern kapitalist girişimci olmamalarına rağmen

hâlihazırda bir şehirleşmiş toplum idiler. Bir başka neticesi ise şöyledir: Yahudiler

arasında baskın elit tabaka, kralları, asilleri ya da din adamlarını içermemiştir; ancak

resmi-dindar âlimleri/talebeleri (Scholars) ve servet sahibi cemaat mensuplarını

içermiştir. Dolayısıyla kapitalist sistem yerleşmeye başladığında Yahudilerin kralları,

asilleri, din adamları yoktur. Yahudilikte ilime verilen ehemmiyet neticesinde,

kapitalizm bilgi-yoğun evresine ulaştığında, Yahudiler, özellikle A.B.D.’de, genç

kuşakları için işgücüne dâhil olmalarından ziyade eğitim almalarını tercih etmişlerdir.512

Avrupa’da kapitalizmin doğuşunun Hıristiyanlıktan daha çok Yahudilik üzerinde

sorun yarattığı söylenmektedir. Daha evvelki çağda proto-kapitalist esaslı olarak özgün

bir sistem olan kapitalizm 16. yüzyıl kökenlidir. Gerçek kapitalizmi proto-kapitalist

cetlerinden ayırt eden, bir girişimcinin muazzam kâr elde etme arzusu hususunda aldığı

risktir. 16. Yüzyılda evvel, risk faktörü belirleyici olmamıştır, çünkü elde edecek

olağanüstü kârlar yoktur. Ticaret ve endüstrinin yapısı gereği yüksek riski göze alan ya

da düşük-riski göze alan biri az bir puanla netice almıştır. Musevilik ve Yahudi

toplumunun kapitalizm ile özel bir ilgileri olmuştur. Musevilik, Antik Yakın Doğu’da

yarı-göçebe pre-kapitalist bir toplum kökenlidir. Yahudilikte ve Yahudi toplumunda

daha sonraki gelişmeler pre-kapitalist bir toplum yapısında vuku bulmuştur.

16.

yüzyılda, Yahudilerin çoğunluğu modern kapitalizmin oluşmadığı Doğu ve Orta

Avrupa’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşamıştır. Kapitalizmin doğduğu

511

Eckstein ve Botticini, a.g.m., s.2, 6. 512

Ochs, A.E.R.S., “Judaism’s Historical Response to Economic, Social and Political Systems”, s.16-17.

http://www.rivkinsociety.org/documents/Judaism/Ancient/Judaism's_Historical_Response-1.pdf

Page 158: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

145

Antwerp’te, Amsterdam’da ve Londra’da yaşamamışlardır. Ancak Yahudilik ile

kapitalizm arasındaki ilişki oldukça karmaşıktır. Orta Çağ boyunca faaliyet gösteren

Museviliğe göre Allah Kutsal Kitap’ta Buyruklarını beyan etmiştir; insanın gayreti

Allah’a inanmaktır, Allah’ın emirlerine uymaktır ve Ahiret’te kurtulma yolunu

aramaktır. 513

Orta Çağ’daki Musevilik, girişimci faaliyeti reddetmemesine ve

engellememesine rağmen, kapitalist girişimciler için ideal bir din değildi. 19.yüzyıl

Almanya’sında, batılılaşma ve aydınlanma konusunda kendileriyle gurur duyan Yahudi

din adamları Musevilikte yeni bir form meydana getirmişlerdir. Yenilikçi veya

Reformist Yahudilik olarak adlandırılan Musevi dininin bu yeni formu 19. yüzyıl

Almanya’sında ortaya çıkarak sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde gelişmiştir.

Museviliğin bu radikal formu modernleşme ve batılılaşmaya “Evet”, kapitalizmin kıtlık

meselesi ile mücadele vaadine “Evet”, özgür-tercihlere ve risk alan bireylere “Evet”,

bilimsel ve eleştirel düşünceye “Evet” demiştir. Reformist Yahudilik ekonomik sistem

değildir, bir dindir ve şunu ileri sürmektedir: insani değerleri mümkün kılan ve düşünen

aklı yaratan Allah’tır. Doğa ihtiyaçların karşılanması için sınırsız hazır servet ile

stoklanmıştır. Dolayısıyla Ochs’a göre, Reformist Yahudilik batılılaşma ve

modernleşmeye “Evet”, kapitalizme “Evet”, risk alan bireye “Evet” demektedir.514

Kuznets, Yahudilerin 19. ye 20. Yüzyıllarda topluluk olarak en yoğun yerleşim

gösterdikleri ülkelerde, yerel nüfusa oranlarından bağımsız olarak, önemsiz/kayda

değmeyen bir kesimlerinin tarımla uğraştığını ifade etmiştir. Büyük çoğunlukları ticaret,

finansta faaliyet göstermiş ve bundan sonra endüstriyle ve el sanatlarıyla meşgul

olmuşlardır.1931’de Polonya’da Yahudilerin %96’sı tarımsal olmayan faaliyetlerle

meşgul iken Yahudi olmayanlar için oran %47’ye düşmüştür. Şu hususa dikkat

edilmelidir ki; aynı tarihlerde Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Avrupa’da Yahudiler

zirai faaliyetlerde bulunmaları yasaklanmamıştır.515

513

Ochs, a.g.m., s.18-19, 29,30,32,33,34,35,36. 514

Ochs, a.g.m., s.30,32,33,34,35,36. 515

Eckstein ve Botticini, a.g.m., s.5.

Page 159: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

146

Yahudi Ghettosunda516

meydana gelen ekonomik profesyonelleşme ile büyük

farlılıklar ortaya çıkmıştır. Bazı bölgelerde Yahudiler özellikle bankacılık, ticaret ve

imalat ile meşgul olmuşlar; ancak zamanla her meslek grubunda yer almışlardır.

Britanya, Kuzey Amerika ve başka ülkelerde yapılan araştırmalar neticesinde

Yahudilerin “kol kuvveti ile yapılan mesleklerden ‘beyaz yakalı’ meslek gruplarına” ve

serbest çalışmaya yöneldikleri ortaya çıkmıştır. Akademik yaşam, hukuk, tıp ve bilimsel

araştırma dalları Yahudiler tarafından cazip bulunmuştur.517

3.2.3. Yahudi Öğretisi’nin İktisadi Esasları

Musevilik “bir din ve bir yaşam biçimi” olarak ifade edilir. Yahudi kimliği için

“içinde dinin de bulunduğu sosyal bağlılık” nitelendirilmesi yapılmaktadır.518

Püritenliğin iktisadi bir etkisinin olduğu kabul edilirse, Museviliğin etkisinin

daha önemli olduğu anlaşılmalıdır; çünkü Musevi dini günlük hayatın en küçük detayını

etkilemektedir. Bir Yahudi alacağı her kararın Tanrı’nın şanını yükseltip

yükseltmeyeceğini veya O’nun adına hürmetsizlik edip etmeyeceğini sormaktadır.

Yahudi kanunu insan ile Tanrı, insan ile insan, insan ile doğa gibi mümkün olan tüm

ilişkiler için davranış kuralları meydana getirmiştir. 519

Yahudi iktisat teorisinin beş

temel aksiyomu vardır. Bu aksiyomlardan iktisadi politikalar için mantıki sonuçlar

çıkarılabilir.520

Yahudi iktisat teorisinin ilk aksiyomu: “Tanrı dünyayı yaratmıştır ve insan

dünyada oluşturucudur. İnsan maddi kaynaklara sahip olma, çalışma ve yenilikler

getirme ile yükümlüdür. 521

Musevilik’te hayatın hedefi Tanrı’nın buyruklarına

516

İtalyanca kökenli bir kelime olan Ghetto tarihte, belli bir ırka mensup topluluğun yerleşmek

mecburiyetinde kaldıkları belirli bölgelerini ifade etmektedir. Kaynak:

http://getto.nedir.com/#ixzz2secLWhOt 517

De Lange, N., Yahudi Dünyası (Atlas of the Jewish World), İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar

Ansiklopedisi, IV. Cilt, Çev. Savil Atauz, Akın Atauz, İletişim Yayınları Equinox/Phaidon (Oxford),

İstanbul 1987, s.95 518

De Lange, a.g.e., s.92. 519

Sombart, W., Kapitalizm ve Yahudiler, s.182. 520

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory 521

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory

Page 160: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

147

uymaktır. Tanrı’dan ayrı olarak dünyevi mutluluk kabul edilmemektedir. Dünyevi

mülkü elde etme amacıyla elde etmeye gayret göstermek budalalık olarak

nitelendirilmiştir. Tanrı’nın isteğini yerine getirmek için sahip olunan mülkler bu hedef

için araç olarak kullanılmalıdır. Dolayısıyla, dünyevi mülk zenginliği

içerebilmektedir.522

İkinci aksiyom özel mülkiyet hakları ile ilgilidir. Özel mülkiyet hakları elzemdir

ve muhafaza edilmelidir. On Emir’de belirtildiği üzere özel mülkiyet korunmalıdır. “

“Çalmayacaksın.” “Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne,

eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.””523

buyrulmuştur. 524

Vaiz 5’te “Annesinin

rahminden çıplak çıkar insan. Dünyaya nasıl geldiyse öyle gider, Emeğinden hiçbir şey

götürmez elinde.” buyrulmuştur. Dolayısıyla ayette açıklandığı gibi insanın dünyada

sahip olduğu mülk geçicidir. Vaiz 5’te şöyle buyrulmuştur:“ Üstelik Tanrı bir insana

mal mülk veriyor, onu yemesi, ödülünü alması, yaptığı işten mutluluk duyması için ona

güç veriyorsa, bu bir Tanrı armağanıdır.” Bu ayetten de mal ve mülkün insana Allah

tarafından verildiği ifade edilerek bunun bir hediye olduğu vurgulanmıştır. Yahudilik’te

ortak mülkiyete önem verilmektedir. İlk İbraniler toprak, su kaynağı ve yiyecek arzı

konusunda özel mülkiyeti tanımamışlardır.525

Tevrat’ta, Yeşaya 5:8,“Evlerine ev,

tarlalarına tarla katanların vay haline! Oturacak yer kalmadı, Ülkede bir tek siz

oturuyorsunuz.” buyurulmuştur. Ayette tekelleşme konusunda ihtar yapılmıştır.526

Yahudi iktisat teorisinin üçüncü aksiyomu servet birikimi ile ilgilidir. Ancak

servet birikimi bir fazilettir, zaaf değildir.527

Kitab-ı Mukaddes’te, Sülayman’ın

Özdeyişleri, 8:21’de “Böylelikle, beni sevenleri servet sahibi yapar, Hazinelerini

doldururum.” buyurulmuştur. Yasa’nın Tekrarı 8, Rab’bi Unutmayın, 17-18’de “ ‘Bu

serveti toplayan kendi yeteneğimiz, güçlü elimizdir’ diye düşünebilirsiniz. Ancak bu

serveti toplama yeteneğini size verenin Tanrınız RAB olduğunu anımsayın. Atalarınıza

ant içerek yaptığı antlaşmayı sürdürmek amacıyla bugün de bunu yapıyor.”

522

Sombart, a.g.e., s.169,198. 523

http://incil.info/kitap/Misirdan+Cikis/20 524

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory 525

Goldstein, a.g.m., s.88. 526

Goldstein, a.g.m., s.88. 527

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory

Page 161: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

148

buyurulmuştur. Dürüstçe biriktirilen servet gösterilmiş olan yüksek gayret, yetenek ve

başarının sinyalidir. Tevrat’ta üretken ve namuslu, dürüst çalışmadan bahsedilmiştir.528

Kitab-ı Mukaddes’te, Süleyman’ın Özdeyişleri, Doğrulukla Kötülüğün

Karşılaştırılması, 10’da, “Haksızca kazanılan servetin yararı yoktur, Ama doğruluk

ölümden kurtarır.” buyurulmuştur. Kitab-ı Mukaddes’te servet yığmanın neticesi

konusunda uyarı yapılmıştır.Vaiz 2’de “Çünkü Tanrı bilgiyi, bilgeliği, sevinci hoşnut

kaldığı insana verir. Günahkâra ise, yığma, biriktirme zahmeti verir; biriktirdiklerini

Tanrı’nın hoşnut kaldığı insanlara bıraksın diye. Bu da boş ve rüzgarı kovalamaya

kalkışmakmış.” buyurulmuştur.

Dördüncü aksiyom ihtiyaç sahiplerine hayırseverlikle yardım etmektir. Yasa’nın

Tekrarı, 15’te “ “Tanrınız RAB’bin size vereceği ülkenin herhangi bir kentinde yaşayan

kardeşlerinizden biri yoksulsa, yüreğinizi katılaştırmayın, yoksul kardeşinize elisıkı

davranmayın. Tersine, eliniz açık olsun; gereksinimlerini karşılayacak kadar ona ödünç

verin.” buyurulmuştur. Yahudilikte insanın dünyadaki rolü sadece çalışmak, üretmek,

servet biriktirmek değildir; tüm bireyler toplumdaki en yoksul insanlara bağış yoluyla

yardım etmek durumundadır. Dördüncü aksiyom, yoksullara, muhtaçlara yardım etmek

ile ilgilidir.529

Süleyman’ın Özdeyişleri, 11:25’te, “Cömert olan bolluğa erecek,

Başkasına su verene su verilecek”, 22:9’da “Cömert olan kutsanır, Çünkü yemeğini

yoksullarla paylaşır.”, 22:16’da, “Servetini büyütmek için yoksulu ezenle Zengine

armağan verenin sonu yoksulluktur.” buyurulmuştur. Her bireyin toplumdaki en

yoksullara hayırseverlikle yardım etmesi gerektiği emredilmiştir. Tzedakah-sadaka-

hayırseverlikle yapılacak yardım mecburiyeti olarak adlandırılmıştır. Ancak bu gelirin

yeniden dağılımı ile karıştırılmamalıdır.530

Bununla birlikte, Yasa’nın Tekrarı, 14: 22’de

“Her yıl tarlalarınızda yetişen ürünlerin ondalığını bir yana ayıracaksınız.”

buyurulmuştur. Allah’ın yoksula rızkını vaat etmiş olmasına rağmen yoksula daima

destek olunmalıdır. Ancak bu vaat O’nun kanunlarına mutlak bağlılık koşuluyla garanti

edilmiştir.531

Yasa'nın Tekrarı 15’te şöyle buyurulmuştur: “4-5“Aranızda yoksul kimse

olmayacak. Tanrınız RAB’bin mülk edinmek için size vereceği ülkede Tanrınız

528

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory 529

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory 530

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory 531

Ochs, a.g.m., s.4.

Page 162: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

149

RAB’bin sözünü can kulağıyla dinler, bugün size bildirdiğim bütün bu buyruklara

özenle uyarsanız, O sizi kesinlikle kutsayacaktır.” .

Beşinci aksiyomda devletin etkinliği tartışılmış ve devletin aşırı yoğunlaşmış bir

güce sahip olmasına karşı çıkılmıştır. Kitab-ı Mukaddes’te, kötü mahiyetli devlet ve

bürokrasiyle ilgili uyarılar yapılmıştır. 532

Süleyman’ın Özdeyişlerinin 29:4’te “Adaletle

yöneten kral ülkesini ayakta tutar, Rüşvet alansa çökertir.” buyurulmuştur.

Yahudilik inancında adalete önem verilmektedir. Kitab-ı Mukaddes’te

Mezmurlar 112’de “Ne mutlu eli açık olan, ödünç veren, İşlerini adaletle yürüten

insana! Asla sarsılmaz, Sonsuza dek anılır doğru insan.” buyurulmuştur. Dolayısıyla

iktisadi yaşam da da adalet önemlidir. ( Örneğin tüketici üreticinin ya da satıcının

açgözlülüğüne ya da tamahına karşı muhafaza edilmelidir.)533

Emeğin kıymeti ve önemi sürekli olarak Yahudi inancında vurgulanmıştır.

Ancak Yahudilik inancına göre yeryüzü ve orada olan her şey Allah’a aittir. İnsan ancak

sahip olduklarına nezaret eder. İnsan sahip olduklarının vekili ve muhafızıdır. Başka bir

deyişle, yeryüzündeki kaynaklar bencilce azınlığın zenginleşmesi uğruna

kullanılmamalıdır; ancak akıllıca olarak herkesin hizmetinde olmalıdır. Kitab-ı

Mukaddes’te, Yakup 3’te “Ama yüreğinizde kin, kıskançlık, bencillik varsa övünmeyin,

gerçeği yadsımayın. Çünkü nerede kıskançlık, bencillik varsa, orada karışıklık ve her

tür kötülük vardır.” buyurulmuştur. Nüfusun onda biri yeryüzü hazinelerinin onda

dokuzuna sahip olmamalıdır. Bir bütün olarak ümmet, üzerlerinde her insanın esas

itibariyle varlığına ve gelişimine bağımlı olduğu muazzam servet hazinelerini

sahiplenmeli ve kontrol etmelidir.534

532

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-theology-and-economic-theory 533

Goldstein, a.g.m., s.88. 534

Goldstein, a.g.m., s.87-88.

Page 163: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

150

3.2.4. Homo economicus Varsayımlarının Tevrat’taki İktisadi Buyruklar

Perspektifiyle Analizi:

Çalışmanın ilgili yerinde homo economicus aksiyomları anlatıldığı için burada

ifadeleri ayrıntılar ile tekrar edilmeyecektir. Hatırlatma için bu aksiyomlar kısaca “tam

bilgiye sahip olma, seçicilik-optimize edicilik, tercihlerinde tutarlılık, doyumsuzluk-

çoğu aza tercih etme, bencillik-kendi çıkarının maksimizasyonunu hedef tutma,

akılcılık” olarak sayılabilir. Doyumsuzluk ve bencillik haricinde olanların geçersizliği

ya da gevşetilmeleri konusundaki görüşler Geleneksel İktisat Literatüründe de

tartışılmaktadır. Analiz için üç Semavi dinin incelendiği her bir bölümde özellikle

“doyumsuzluk/açgözlülük” ve “bencillik-kendi çıkarının peşinden koşma”

karakteristiklerinin üzerinde durulmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’de Bakara Sûresi 83. ve 84. Ayetlerinde, “Hani, biz

İsrailoğulları'ndan, "Allah'tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara,

yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı

kılacaksınız, zekatı vereceksiniz" diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz

çevirerek sözünüzden döndünüz. Hani, "Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi

yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız" diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu

böylece kabul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz.” buyurulmuştur.

Ayetlerde ifade edilmiş olan buyruklar Yahudi-Hristiyan literatüründe "On Emir" olarak

adlandırılmıştır.

Ayetlerde Allah'tan başka Tanrı tanımama, anneye ve babaya, akrabalara,

yetimlere, yoksullara iyilik gösterme, herkese güzel söz söyleme, namaz kılma, zekât

verme, birbirinin kanını dökmeme, kendi yurttaşlarını yurtlarından çıkarmama olarak

ifade edilen sorumluluklar On Emir’de de bulunmaktadır. Tanrı-insan ilişkisini, aile ile

ilişkiyi;, insan-toplum ilişkisini düzenleyen, Yahudiler’in kabul ettiği temel ilkeler- On

Emir (Aseret Adiberot)- şöyledir: 535

“1. Seni Mısır’dan esaretten çıkaran Tanrı benim.

535

Maddeler halindeki On Emir de aynı kaynaktan alınmıştır:

http://www.salom.com.tr/

Page 164: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

151

2. Benden başka Tanrı’n olmayacaktır. Boşlukta, yerin üstünde veya altında,

denizlerin derinliklerinde mevcut olan varlıkların resimlerini yapmayacak ve onlara

hiç bir suretle tapmayacaksın.

3. Tanrı’nın ismini boş yere ağzına almayacaksın.

4. Cumartesi gününü daima hatırlayıp, onu kutsal kılacaksın. Haftanın 6 günü

çalışacak, yedincisinde istirahat edeceksin. Cumartesi günü istirahata tahsis edilmiş

umumi dinlenme günüdür. O gün ne sen, ne oğlun, ne kızın, ne uşağın, ne de

hayvanların, kısaca hiç biriniz çalışmayacaksınız.

5. Anne ve babana hürmet edeceksin.

6. Öldürmeyeceksin.

7. Zina yapmayacaksın.

8. Çalmayacaksın.

9. Yalan şahadette bulunmayacaksın.

10. Hiç kimsenin evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine velhasıl

sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin.”

Kur'ân-ı Kerîm'in İsrâ Sûresi’nin 101. âyetinde “Andolsun, biz Mûsâ'ya apaçık

dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana anlatsınlar): Hani Mûsâ onlara gelmiş ve

Firavun da ona, "Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!" demişti.”

Buyurulmuştur. Belirtilen dokuz âyet cumartesi yasağı dışındaki On Emrin kalanlarını

ihtiva etmektedir. Nahl Sûresi’nin 124. Ayetinde belirtildiği üzere, “Cumartesi gününe

saygı, ancak onda görüş ayrılığına düşenlere farz kılındı. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa

düşmekte oldukları şeyler konusunda kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.”

Cumartesi gününe gösterilen saygının sadece Yahudileri bağlayan bir hüküm olduğu

anlaşılmıştır.536

Cumartesi yasağı dışındaki buyruklar tüm Peygamberlere gönderilen Kutsal

Kitaplardaki ortak öğretilerdir. Kur'ân-ı Kerîm’de de belirtildiği üzere Müslümanlar da

bu buyruklara itaat etmekle yükümlüdürler. En'âm Sûresi, 151-153’te “(Ey

Muhammed!) De ki: "Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: Ona hiçbir

şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı

536

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/11835/hz-musa-as-a-gelen-on-emir-nelerdir.html

Page 165: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

152

öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların

açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça Allah'ın haram

(dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı

kullanasınız." ﴾151﴿ Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde

yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği

kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa adil

olun. Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye

emretti. ﴾152﴿İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın.

Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah

sakınasınız diye emretti. ﴾153﴿” buyurulmuştur. Ayrıca İsrâ Sûresi’nde 23-39

ayetlerinde, “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi

davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında

ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara "öf!" bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve

güzel söz söyle. ﴾23﴿Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim!,

Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı."﴾24﴿ Rabbiniz

içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki Allah tövbeye

yönelenleri çok bağışlayandır. ﴾25﴿Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını

ver, fakat saçıp savurma. ﴾26﴿ Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan

ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir. ﴾27﴿ Eğer Rabbinden umduğun bir rahmeti

istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak bir söz

söyle. ﴾28﴿ Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz

kalırsın.﴾29﴿ Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü

O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir. ﴾30﴿ Yoksulluk korkusuyla

çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek

gerçekten büyük bir günahtır. ﴾31﴿ Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir

iştir ve çok kötü bir yoldur. ﴾32﴿ Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın, öldürülmesini

haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki

vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü

kendisine yardım edilmiştir. ﴾33﴿ Rüştüne erişinceye kadar, yetimin malına ancak en

güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden)

sorumludur. ﴾34﴿ Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha

Page 166: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

153

hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir. ﴾35﴿ Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın

şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan

sorumludur ﴾36﴿ Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın,

boyca da dağlara asla erişemezsin. ﴾37﴿Bütün bu sayılanların kötü olanları Rabbinin

katında sevimsiz şeylerdir. ﴾38﴿ Bunlar, Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir.

Allah ile birlikte başka ilah edinme. Sonra kınanmış ve Allah'ın rahmetinden kovulmuş

olarak cehenneme atılırsın. ﴾39﴿” buyurulmuştur. 537

Kitab-ı Mukaddes’te Eski Antlaşma (Tevrat & Zebur)’da, Mısır’dan Çıkış, 20,

On Buyruk, 1-17’de şöyle buyurulmuştur: “Tanrı şöyle konuştu: “Seni Mısır’dan, köle

olduğun ülkeden çıkaran Tanrın RAB benim. “Benden başka tanrın olmayacak.

“Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan

herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın. Putların önünde eğilmeyecek, onlara

tapmayacaksın. Çünkü ben, Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı’yım. Benden nefret edenin

babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan

sorarım. Ama beni seven, buyruklarıma uyan binlerce kuşağa sevgi gösteririm. “Tanrın

RAB’bin adını boş yere ağzına almayacaksın. Çünkü RAB, adını boş yere ağzına

alanları cezasız bırakmayacaktır. “Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün

çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tanrın RAB’be Şabat

Günü olarak adanmıştır. O gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadın kölen, hayvanların,

aranızdaki yabancılar dahil, hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü ben, RAB yeri göğü,

denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim. Bu yüzden Şabat

Günü’nü kutsadım ve kutsal bir gün olarak belirledim. “Annene babana saygı göster.

Öyle ki, Tanrın RAB’bin sana vereceği ülkede ömrün uzun olsun. “Adam

öldürmeyeceksin. “Zina etmeyeceksin. “Çalmayacaksın. “Komşuna karşı yalan yere

tanıklık etmeyeceksin. “Komşunun evine, karısına, erkek ve kadın kölesine, öküzüne,

eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.””

Kitab-ı Mukaddes’te Yeni Antlaşma (İncil’de), Matta 19, Zenginlik ve Sonsuz

Yaşam’da şöyle buyurulmuştur: “ Adamın biri İsa’ya gelip, “Öğretmenim, sonsuz

yaşama kavuşmak için nasıl bir iyilik yapmalıyım?” diye sordu. İsa, “Bana neden iyilik

537

http://www.sorularlaislamiyet.com/article/11835/hz-musa-as-a-gelen-on-emir-nelerdir.html

Page 167: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

154

hakkında soru soruyorsun?” dedi. “İyi olan yalnız biri var. Yaşama kavuşmak

istiyorsan, O’nun buyruklarını yerine getir.” “Hangi buyrukları?” diye sordu adam. İsa

şu karşılığı verdi: “ ‘Adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan

yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin’ ve ‘Komşunu kendin

gibi seveceksin.’ ””; Romalılar 13, Birbirinizi Sevin, 8-10’da, “ Birbirinizi sevmekten

başka hiç kimseye bir şey borçlu olmayın. Çünkü başkalarını seven, Kutsal Yasa’yı

yerine getirmiş olur. “Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın,

başkasının malına göz dikmeyeceksin” buyrukları ve bundan başka ne buyruk varsa, şu

sözde özetlenmiştir: “Komşunu kendin gibi seveceksin.” Seven kişi komşusuna kötülük

etmez. Bu nedenle sevmek Kutsal Yasa’yı yerine getirmektir.” buyurulmuştur.

Üç Semavi Dindeki iktisadi insan için aynı emirler eş zamanlı incelendiğinde

hakim iktisadi zihniyetin dayattığı homo economicus varsayımının (ve aksiyomlarının)

son derece yanlış olduğu idrak edilebilir.

İktisat biliminin bütünü endüstride ve ticarette ve finansta vazifesini görmeden

önce ahlak kurallarına uygun olarak yeniden düzenlenmeye ihtiyaç duymaktadır.

Yahudilik bu konunun üzerinde durmaktadır ve iktisadın değil ahlak kurallarının sosyal

yaşamın yapısal kanunu teşkil ettiği hakikatini öğretmekten hiçbir zaman

vazgeçmemiştir. Yahudiliğin öğretisinde endüstrinin esas ölçütü dinidir. Endüstride iki

meselenin örgütlenmiş olması gerekmektedir: Birincisi, emeğin layıkıyla

geçindirilmesidir. Endüstri üzerindeki ilk vazife kar payları değil çalışanların refahıdır.

İkincisi, topluma hizmet etmektir, endüstrinin öncelikli gayesi kâr yaratmak değil

insanların ihtiyaçlarını karşılamaktır, onları kurtarmak ve Allah’ın Saltanatı (Kingdom

of God)’na giriş yapan herkes tarafından paylaşılan daha geniş bir hayat için

donatmaktır. Francis Walker, “iktisadi hayatı kontrol altında tutanların İktisadi Kutsal

Kitabı haline gelen” Political Economy adlı kitabında “ekonomistin var olan kurumlar

hakkında doğru ya da yanlış olduklarını sorgulaması söz konusu değildir” diye ifade

etmiştir; ancak Goldstein, Yahudiliğin bu öğretiyi kabul etmediğini söylemektedir.

Goldstein, “ticarette ve endüstride son sözün arz ve talep kanunu olduğu kabul

etmediklerini” ifade etmiştir. Bunun adaletsiz fiyatlara ve sömürüye neden olduğunu

ilave etmiştir. Adaletsizliği doğuran hiçbir kanunun nihade olamayacağını söyleyen

Page 168: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

155

Goldstein, Yahudiliğin rekabet doktrinini onaylamadığını ileri sürmüştür. Yahudilik

rekabet doktrinini kabul etmemektedir; çünkü rekabet gereksiz ve uygunsuz bir

mücadele/gayret ve çekişme ve insan ilişkilerinin mihnetine neden olmaktadır.

538İnsanlık kişisel çıkarlar için birbiriyle rekabet etme değildir, ortak yarar için birbiriyle

işbirliğidir.

Süleyman'ın Özdeyişleri 14’te “Huzurlu yürek bedenin yaşam kaynağıdır,

Hırs ise insanı için için yer bitirir.” buyurulmuştur. Zebur’da Eyüp 20, Sofar’da

20“Hırsı yüzünden rahat nedir bilmedi, Serveti onu kurtaramayacak.” buyurulmuştur.

Hırsın kötü olduğu açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca hırs “daha fazlasına sahip olma

isteğinin bencillik duygusunun da eşlik ettiği bir ihtiras halidir. “Daha fazlasına sahip

olma” ise “daha çok rahat etme” hedefi ile yapılır ( aksi düşünüldüğünde mantıksal

çıkarımı kolaydır), ancak ayette “daha fazlasına sahip olmanın rahatlık vermeyeceğine

dair” uyarı vardır. Vaiz 5’te, buyurulmuştur: “Parayı seven paraya doymaz, Zenginliği

seven kazancıyla yetinmez. Bu da boştur. Mal çoğaldıkça yiyeni de çoğalır. Sahibine ne

yararı var, seyretmekten başka? Az yesin, çok yesin işçi rahat uyur, Ama zenginin malı

zengini uyutmaz.” “Parayı seven paraya doymaz” ayeti ile daha çok para kazanma

arzusunun açgözlülüğe neden olduğu ifade edilmiştir. Zenginlik, açgözlülük ve hırs ile

ilgili olarak “Bu da boştur” ifadesi vardır. Bununla birlikte ayetlerin devamında “Ama

zenginin malı zengini uyutmaz.” ayetinden “varlıklı olmanın rahat getirmekten ziyade

rahatı bozduğu” ifadesi anlaşılabilir. Böylelikle Geleneksel İktisat teorisindeki homo

economicus varsayımında “daha fazla daha iyidir” ya da “çok aza tercih edilir” ya da

doyumsuzluk aksiyomunun Kitab-ı Mukaddes’teki öğretiler ile paralel olmadığı açıkça

görülmektedir.

Akılcılık Museviliğin karakteristik özelliğidir. Musevilik inananı bir rasyonaliste

dönüştürmektedir. Yahudi yaşamı Yahudi dini tarafından akılcılaştırılmıştır.539

Ancak

Yahudilikte “kendi çıkarını maksimize etmekten ve yalnız kendine faydalı olanı tercih

etmekten ziyade yoksulu gözetme, yardımlaşma” emredilmiştir. Mısır'dan Çıkış 22’de

şöyle buyurulmuştur: “ “Halkıma, aranızda yaşayan bir yoksula ödünç para verirseniz,

538

Goldstein, a.g.m., s.89. 539

Sombart, a.g.e., s.192,206,215.

Page 169: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

156

ona tefeci gibi davranmayacaksınız. Üzerine faiz eklemeyeceksiniz.”, Levililer 19’da,

“Bağbozumunda bağınızı tümüyle devşirmeyecek, yere düşen üzümleri

toplamayacaksınız. Onları yoksullara ve yabancılara bırakacaksınız. Tanrınız RAB

benim.”, Levililer 23’de, “ ‘Ülkenizdeki ekinleri biçerken tarlalarınızı sınırlarına kadar

biçmeyin. Artakalan başakları toplamayın. Onları yoksullara ve yabancılara

bırakacaksınız. Tanrınız RAB benim.’ ”, Levililer 25’te, “Kardeşlerinizden biri

yoksullaşır, toprağının bir parçasını satmak zorunda kalırsa, en yakın akrabası gelip

toprağı geri alabilir.”, “35“ ‘Bir kardeşin yoksullaşır, muhtaç duruma düşerse, ona

yardım etmelisin. Aranızda kalan bir yabancı ya da konuk gibi yaşayacak.”, “39“

‘Aranızda yaşayan bir kardeşin yoksullaşır, kendini köle olarak sana satarsa, onu bir

köle gibi çalıştırmayacaksın.”, Mezmurlar 41’de, “Ne mutlu yoksulu düşünene! RAB

kurtarır onu kötü günde.”, Mezmurlar 82’de, “Zayıfın, öksüzün davasını savunun,

Mazlumun, yoksulun hakkını arayın.”, Süleyman'ın Özdeyişleri 22’de, “Cömert olan

kutsanır, Çünkü yemeğini yoksullarla paylaşır.”, Süleyman’ın Özdeyişleri 28’de,

“Yoksula verenin eksiği olmaz, Yoksulu görmezden gelense bir sürü lanete uğrar.”,

Süleyman'ın Özdeyişleri 29’de, “Doğru kişi yoksulların hakkını verir, Kötü kişi hak

hukuk nedir bilmez.”, Hezekiel 16’da, “ “ ‘Kızkardeşin Sodom’un günahı şuydu:

Kendisi de kızları da gururluydu, ekmeğe doymuşlardı, umursamazlardı. Düşküne,

yoksula yardım elini uzatmadılar.” buyurulmuştur. Ayetlerde yoksula yardım etmenin

ne kadar önemli olduğu vurgulanmış, yoksulu görmezden gelmenin çok ciddi bir hata

olduğu ifade edilmiştir.

Yoksul ile ilgili başka ayetler için şu örnekler verilebilir: Yasa'nın Tekrarı 15’te

““Tanrınız RAB’bin size vereceği ülkenin herhangi bir kentinde yaşayan

kardeşlerinizden biri yoksulsa, yüreğinizi katılaştırmayın, yoksul kardeşinize elisıkı

davranmayın.”, “ ‘Yedinci yıl, borçları bağışlama yılı yakındır’ diyerek yüreğinizde

kötü düşünce barındırmaktan sakının. Öyle ki, yoksul kardeşinize karşı elisıkı davranıp

ona yardım etmekten kaçınmayasınız. Yoksul kardeşiniz sizden RAB’be yakınabilir, siz

de günah işlemiş olursunuz.”, “Ülkede her zaman yoksullar olacak. Bunun için,

ülkenizde yaşayan kardeşlerinize, yoksullara, gereksinimi olanlara eliaçık davranmanızı

buyuruyorum.”” buyrukları vardır. Yasa'nın Tekrarı 24’te “ “Ücretle çalışan,

gereksinimi olan, yoksul bir soydaşınızı ya da kentlerinizin birinde yaşayan bir

Page 170: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

157

yabancıyı sömürmeyeceksiniz.” buyurulmuştur; bu ayetten de anlaşılır ki, Yahudilikte

sömürme kabul edilemez. Dolayısıyla “iktisadi insanın hedefinin“başkasını görmezden

gelerek kendi çıkarını azamileştirmek” olmadığı açıkça anlaşılmaktadır.

Süleyman’ın Özdeyişleri 23’te, “Zengin olmak için didinip durma, Çıkar bunu

aklından.”, 28’de “Dürüst bir yoksul olmak, Yolsuzlukla zengin olmaktan yeğdir.”,

“Güvenilir kişi bolluğa erer, Zengin olmaya can atansa beladan kurtulamaz.”, “Yoksula

verenin eksiği olmaz, Yoksulu görmezden gelense bir sürü lanete uğrar.” buyrulmuştur.

“Dürüstçe yaşanan yoksulluk, yolsuzlukla yaşanan zenginliğe tercih edilmektedir”.

Dolayısıyla ahlaki veya dini değerlerden arındırılmış bir homo economicus’un “çoğu

aza tercih etmesi” ile ters düşmektedir. Ayrıca “yoksulu görmezden gelenin bir sürü

lanete uğraması”, Kutsal Kitap’a inanan birinin “yalnızca kendi çıkarının azamiyesi

peşinde olması”na herhalde bir uyarıdır.

Musevilikte yeryüzü ve orada olan her şey Allah’a aittir. İnsan sahip olduklarına

nezaret eder ve sahip olduklarının vekili ve muhafızıdır. Yeryüzündeki kaynaklar

bencilce azınlığın zenginleşmesi uğruna kullanılmamalı; akıllıca olarak herkesin

hizmetinde olmalıdır. Nüfusun onda biri yeryüzü hazinelerinin onda dokuzuna sahip

olmamalıdır. 540

Kitab-ı Mukaddes’te, Yakup 3’te “Ama yüreğinizde kin, kıskançlık,

bencillik varsa övünmeyin, gerçeği yadsımayın. Çünkü nerede kıskançlık, bencillik

varsa, orada karışıklık ve her tür kötülük vardır.” buyurulmuştur. Ayetten açıkça

anlaşıldığı üzere homo economicus’un kıskançlığının getirdiği “çoğu aza tercih etme”

ve “bencillik”; “en çok benim olsun ve ilk önce ben” prensibi, Geleneksel iktisadi

zihniyetin öğretisindeki gibi “her homo economicus bu şekilde davrandığında toplum

optimal olana ulaşacaktır” prensibine aykırı olarak, “orada karışıklık ve kötülük vardır”

buyrulmuştur.

Netice olarak, aşağıda literatürden elde ettiğimiz sonuçların özetlendiği

maddelerin de bulgularımızı desteklemesiyle, Musevilikte iktisadi hayat süjesi olan

insanın, Geleneksel iktisat teorisinin varsaydığı homo economicus olmadığı ispat

edilmiştir:

540

Goldstein, a.g.m., s.88.

Page 171: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

158

1. Yahudi kanunu insan ile Tanrı, insan ile insan, insan ile doğa gibi mümkün

olan tüm ilişkiler için davranış kuralları meydana getirmiştir. Bu din günlük hayatın en

küçük detayını etki altına aldığı için bir Yahudi alacağı her kararın Tanrı’nın şanını

yükseltip yükseltmeyeceğini veya O’nun adına hürmetsizlik edip etmeyeceğini sorgular.

Musevilik’te hayatın hedefi Tanrı’nın buyruklarına uymak olduğu için Tanrı’dan ayrı

olarak dünyevi mutluluk kabul edilmez. Tanrı’nın isteğini yerine getirmek için sahip

olunan mülkler bu hedef için araç olarak kullanılmalıdır. Dünyevi mülkü elde etmenin

amaç haline gelmesi budalalık olarak nitelendirilmiştir.541

2. Yahudilikte ilme ve eğitime önem verilir. İlme ve eğitime verilen önem

neticesinde, Yahudiler analitik kabiliyetlerini ticari faaliyetlere yönlendirmelerinde

göreli olarak erken bir üstünlük seviyesine ulaşmışlardır. Bu üstünlük seviyesi, Mişna

ve Talmud’un günlük yaşam analizini öğrenen Yahudi tüccarların, Yahudiler arasında

en eğitimliler olmalarıyla ilgilidir. Muazzam miktarda müzakerenin kendilerine

sağladığı mantıksal düşünme ve sözleşmeler yazabilmeye ya da okuyabilmeye muktedir

olmanın getirdiği bir üstünlük ve kazanç ortaya çıkmıştır.542

3. Yahudiler Babil sürgünü ve Helenistik dönemde ticari faaliyet göstermişler

ancak İslami dönemde profesyonelleşmeleri ile “Tüccar Yahudi” tipi meydana

gelmiştir. Yahudiler için “altın çağ” olarak nitelendirilen 10. Yüzyıl ve sonrasında

toplumsal kesimler belirginleşmiştir. Küçük sermayeli esnaf ve zanaatkarlar olanlardan

sonraki nesiller büyük iş adamları kesimine dahil olmuştur.543

Kapitalist sistem

yerleşmeye başladığında Yahudiler arasında baskın elit tabaka, kralları, asilleri ya da

din adamlarını içermemiştir; ancak resmi-dindar âlimleri/talebeleri (Scholars) ve servet

sahibi cemaat mensuplarını içermiştir. Kapitalizm bilgi-yoğun evresine ulaştığında,

Yahudiler, özellikle A.B.D.’de, genç kuşakları için işgücüne dahil olmalarından ziyade

eğitim almalarını tercih etmişlerdir.544

4. Musevilik ve Yahudi toplumunun kapitalizm ile özel bir ilgileri olmuştur.

Musevilik, Antik Yakın Doğu’da yarı-göçebe pre-kapitalist bir toplum kökenlidir.

541

Sombart, a.g.e., s.169, 182,198. 542

Eckstein ve Botticini, a.g.m., s.4,15. 543

Arslantaş, a.g.e., s. 125-126. 544

Ochs, a.g.m., s.16-17.

Page 172: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

159

Yahudilikte ve Yahudi toplumunda daha sonraki gelişmeler pre-kapitalist bir toplum

yapısında vuku bulmuştur. Avrupa’da kapitalizmin doğuşunun Hıristiyanlıktan daha çok

Yahudilik üzerinde sorun yarattığı söylenmektedir. Proto-kapitalist esaslı olarak özgün

bir sistem olan kapitalizm 16. Yüzyıl kökenlidir. 16. yüzyılda, Yahudilerin çoğunluğu

modern kapitalizmin oluşmadığı Doğu ve Orta Avrupa’da ve Osmanlı

İmparatorluğu’nda yaşamıştır. Kapitalizmin doğduğu Antwerp’te, Amsterdam’da ve

Londra’da yaşamamışlardır. Orta Çağ boyunca faaliyet gösteren Museviliğe göre Allah

Kutsal Kitap’ta Buyruklarını beyan etmiştir; insanın gayreti Allah’a inanmaktır,

Allah’ın emirlerine uymaktır ve Ahiret’te kurtulma yolunu aramaktır. 19.yüzyıl

Almanya’sında, batılılaşma ve aydınlanma konusunda kendileriyle gurur duyan Yahudi

din adamları Musevilikte yeni bir form meydana getirmişlerdir. Ochs’a göre,

Museviliğin bu radikal formu modernleşme, batılılaşma, kapitalizmin kıtlık meselesi ile

mücadele vaadi, özgür-tercihler ve risk alan bireyler, bilimsel ve eleştirel düşünce

meselelerine olumlu bakmışlardır. Reformist Yahudilik insani değerleri mümkün kılan

ve düşünen aklı yaratanın Allah olduğunu, doğanın ihtiyaçların karşılanması için

sınırsız hazır servet ile stoklandığını söylemiştir.545

5. Tevrat’ta, homo economicus aksiyomlarının yanlışlığını apaçık ortaya koyan

emirler vardır. Bu emirler iktisadi ve sosyal hayatta insanın tercih yapacağı durumlarda

kendisini yönlendirecek belirli kabulleri ve dünyayı algılama perspektifi ile de ilgilidir

(1 numaralı madde bunu özetlemektedir). Analiz neticesinde “çoğu aza tercih eden-

doyumsuz/açgözlü”, “kendi çıkarının en üst düzeye çıkarımı hedefi ile karar alan-

bencil” homo economicus’un Musevi dininde kabul edilebilir bir varsayım olmadığı

açıkça ortaya konmuştur.

545

Ochs, a.g.m., s. 18-19,29,30,32,33,34,35,36.

Page 173: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

160

3.3. Hıristiyan İktisadi Doktrinine Göre “Homo Economicus”’un Analizi

3.3.1. Hıristiyanlık Dininin Bazı Kutsal Kaynakları

Katolik Kilise’nin Dini Öğretisinde (Catechism of the Catholic Church) ,

CCC#81’e göre, “Kutsal Kitap Allah’ın Kelâmı’dır…”546

Kutsal Kitap ya da Kitab-ı

Mukaddes, Hıristiyanlar tarafından Eski Antlaşma olarak adlandırılan Tevrat ve Zebur

ile Yeni Antlaşma’dan oluşmaktadır. Yeni Antlaşma’da “Müjdeler” olarak adlandırılan

bölümde İnciller, “Matta”, “Markos”, “Luka” ve “Yuhanna”, “Tarihsel” olarak

adlandırılan bölümde “Elçilerin İşleri”, “Romalılar” bölümünden “Filimon”’a kadar

“Pavlus’un Mektupları” bölümü, “İbraniler”den, “Yahuda”ya kadar “Genel Mektuplar”

bölümü ve “Vahiy”den oluşan “Kehanet” bölümü yer almaktadır.547

İncillerde bütünlüğün teşekkülü, Hz. İsa (A.S.)’ın risaletinin neticelenmesinden

bir yüzyıldan fazla bir dönem sonradır. Clavier ise, Hellenistik dönem Hıristiyanlığın

doğduğu ve Yeni Ahit’in yazımının düzenlendiği bir devirdir demiştir548

. İncillerin

zikredilmesi St. Paul’ün yazılarından sonraki bir dönemde olmuştur. Sayıları yüzü

aşkın Katolik ve Protestan bilirkişilerden oluşan bir ekibin eseri, L’Introduction à la

Traductionocuménique de la Bible, Nouveau Testament tespitlerine göre 140 yılında

İncil metinleriyle ilgili tanıklıklar ortaya çıkmıştır. Kanonik549

İnciller 2. Yüzyıl

başlarında yazılmış ancak tanınmaları çok sonra gerçekleşmiştir. Oecuménique550

-

Ökümenik-tercümeye göre 140 yılından önce İncil metinlerinin tanınmış olmasına dair

bir delil yoktur. Bu tercüme dört İncil’in kanonik hale gelmelerinin yaklaşık 170’te

gerçekleştiğini öngörmektedir. İncillerin yazıldığı tarih konusunda ise farklı görüşler

vardır.551

Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde Hz. İsa (A.S.) hakkında yazılmış olan birçok

eser için, sonraları güvenilir sayılmamaları gerekçesiyle, Kilise tarafından gizlenmeleri

546

http://www.catholicjournal.us/scripture/ 547

http://incil.info./ 548

Clavier, H. “Les sens multiples dans le Nouveau Testament”, Source: Novum Testamentum, Vol. 2,

Fasc. 3/4 (Oct., 1958), pp. 185-198, Published by BRILL, s. 187. 549

Canonique: Resmî, Kilise kanunlarına uygun. 550

Oecumenisme: Parçalanmış haldeki Hıristiyanlığı tek Kilise olarak birleştirmeyi hedefleyen akımdır.

Ökümenik, İncillerde “her şeyin Hz. İsa (A.S.)’ın tasarrufunda olduğu” manasında kullanılan bir

kelimedir. Kaynak: Bucaille, a.g.e., s. 103. 551

Bucaille, a.g.e., s. 103-104.

Page 174: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

161

emredilmiştir. Bunların adlandırılmalarında apocryphes552

kelimesi kullanılmıştır. Hz.

İsa (A.S.) hakkında çok eser olması nedeniyle Kilise, bazı tasfiyelerde bulunmuştur.

Bucaille’ın deyişiyle “muhtemelen 100 İncil iptal edilmiştir”. Yalnızca dört İncil

Kanonik sayılmıştır. Metin eleştirisi konusunda Hıristiyan bilirkişiler tarafından

yazılmış Introduction à la Bible adlı eserde “mevcut tüm İncil yazmalarının 200.000

civarı sürüm ortaya koyduğunu ve bunlardan büyük kısmının önemsiz, 1/8’inin önemli

sayılabileceği” bilgisi verilmiştir. Ökümenik Tercüme’ye göre, günümüz metin

eleştirilerinin tüm çabaları “inpropriapersona553

orijinal metne erişme umudu herhangi

bir şekilde konu olmamakla birlikte orijinal metne yakın olabilme olasılığının en yüksek

olduğu bir metin teşkil etmektir”. 554

Matta’ya ait İncil’in Yeni Ahit’teki sunuluşu birinci sıraya sahiptir. Ökümenik

İncil Tercümesi tefsircilerinin ifadesine göre bu İncil’in yazılma gayesi “Hz. İsa

(A.S.)’ın İsrail tarihini tamamladığını ispattır”. Matta’nın kaleme aldığı İncil’de,

Markos ve Luka ile ortak kaynaktan yararlandığı görüşü hâkimdir. Ancak anlatışı

farklıdır ve O. Culmann’a göre, “Hz. İsa (A.S.)’ın talebelerinden biri olmayan

Markos’un İncilinden faydalanmıştır”. Markos İncili dört İncil arasında en eski ve en

kısa olanıdır ve bir Havarinin kitabı olmama özelliğine sahiptir. Tamamı kanonik kabul

edilmiştir, ancak Ökümenik Tecüme tarafından da açıkça belirtildiği üzere son bölümü

(16, 9-20), bazı müelliflerce sonradan ilave edilmiş olarak kabul görmüştür. Luka,

Markos ve Matta İncillerinden yararlanarak yazılmış ve Ökümenik Tercüme’ye göre

Luka, “Titus’un askerlerinin 70 yılında Kudüs’ü kuşatıp yaktığını bilmektedir”.

Dolayısıyla belirtilen tarihten sonra kaleme alınmış olması gerekmektedir. Genellikle

yazılışı için 80-90 yılları tahmin edilmekle beraber, daha evvelinde yazıldığını

söyleyenler olmuştur. Yalnızca bu İncil’de Hz. İsa (A.S.)’ın çocukluğuna dair

anlatımlar vardır. Yuhanna İncili, konuların sıralanması ve seçimi, üslup, coğrafi ve

kronolojik bilgi ve dini görüş bakımından diğerlerine göre farklılıklar içermektedir.

Bucaille, bu İncil’in Hz. İsa (A.S.)’ın sözlerini diğer İncillerden farklı naklettiği

neticesini çıkarmıştır. Ökümenik Tercüme’ye göre eleştiricilerin büyük bir kesimi bu

552

Apocryphe: Doğruluğu şüpheli, yazarı belli olmayan. 553

İnpropriapersona: Bizzat. 554

Bucaille, a.g.e., s. 133,135,138.

Page 175: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

162

İncil’in havari Yuhanna tarafından yazıldığı fikrini kabul etmemekle beraber, yazmış

olması olasılığını çok düşük görmez. O. Culmann, bu İncil’e sonradan ilaveler

yapıldığının çok açık olduğunu belirtmiştir. 555

İçerdikleri ortak bilginin çoğunluğu anlamında sinoptik ifade edilen İnciller’den

Markos, ortak bilginin %93’üne, Matta % 58’ine ve Luka % 41’ine sahiptir. Yuhanna

İncili ise sinoptik İncillerden değildir; çünkü yapısı ve tertipi bakımından %92 oranında

özgün veya farklı olarak nitelendirilebilir.556

Ökümenik İncil Tercümesi tefsircilerine

göre, İncillerin ortak cümleleri yaklaşık olarak şöyledir: Her üç sinoptik557

İncil’deki

ortak cümle sayısı 330’dur. Markos ve Matta’daki ortak cümle sayısı 178’dir. Markos

ve Luka’daki ortak cümle sayısı 100’dür. Matta ve Luka’daki ortak cümle sayısı

230’dur. Ancak üç sinoptik İncil’in yazarlarının her birinin kendine özgün cümlelerinin

sayısı, Matta, Markos ve Luka için sırasıyla 330, 53 ve 500’dür.558

3.3.2. Hıristiyanlık’ta İktisadi Meseleler ve Geleneksel İktisadi Zihniyetin

Hıristiyanlık Açısından Analizi

3.3.2.1. Hıristiyan Dünyasındaki Tarihsel Sürecin Geleneksel İktisat

Teorisi Zihniyetinin Teşekkülüne Etkisi

3.3.2.1.1. Kilise’nin Etkisi ve Protestanlık Öncesi Batı’da Nüfuzu

“Meclis” anlamındaki Kilise, Grekçe “Ekklesia” kelimesinden türemiştir.

Hıristiyanlıkta “Tanrı tarafından toplanmaya çağrılmış bir meclis” anlamındadır. Kilise

“Ortaçağ’a hükmeden en büyük güç” olarak Batı Avrupa’yı hukuki ve kültürel alanda

etkilemiştir. 1215 ‘deki Roma Konsili Papalığa günahları bağışlama yetkisi vermiş,

555

Bucaille, a.g.e., s. 108, 111, 114, 117, 120,122-124. 556

Linderer, A., “The Literature of The New Testament”, Arizona Christian University, s. 2.

http://arizonachristian.edu/pdf/academics/biblical-studies/Andrew%20Linderer%20-

%20The%20Literature%20of%20the%20New%20Testament.pdf 557

Synoptic: İlk Üç İncil ile alakalı. 558

Bucaille, a.g.e., s. 127.

Page 176: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

163

Kitab-ı Mukaddes’in yorumlama hakkı Kilise’nin tekeline verilmiştir. Aklı ile

anlayamasa dahi dini otoritenin kararına boyun eğmek zorunda olan bir Hıristiyan

“papanın sözünden değil, kendi aklından şüphe edecektir”.559

Bilimsel gelişmenin

gecikmeli gerçekleşmesinin nedeni olarak yüzyıllar boyunca eğitimin neredeyse

tamamen Kilise otoritesi tarafından yürütüldüğü literatürde ifade edilmiştir. Bu otorite

Ortaçağ Katolik Kilisesi olmuştur. Buna ilave olarak Protestan bölgelerde de 18.

yüzyılın sonlarına kadar durum aynı olmuştur.560

Ortaçağ’ın başlarında Kilise’nin mal varlığı ve siyasi rolü, otoritesinin güçlü,

sürekli ve yaygın olmasına neden olmuş, dünyevi işlere gereğinden çok müdahil

olmuştur. Ruhban sınıfı, senyörlük dünyasıyla kaynaşarak zaman içinde büyük mülk

sahiplerine fazlaca bağımlı hale gelmiştir. Piskoposlar kendilerini krallık iktidarının

temsilcileri olarak görmeye başlamışlar, Pax Ecclesiae- Tanrı Barışı- denilen ilke ve

kurallar nedeniyle Kilise defensor civitatis-kentin koruyucusu- rolünü üstlenmiştir.561

8.

yüzyılın sonlarında Kilise maddi ve manevi otoriteye sahip olarak, Hıristiyan

coğrafyasını dini eyaletlere ayırmış, piskoposlar tayin etmiş, Hıristiyan toplumdan vergi

almış, mahkemeleriyle halkı yargılamıştır.562

1054 yılında Batı Kilisesi, Doğu

Hıristiyanlığı’ndan ayrıldığını ilan etmiş, 13. yüzyılda Papalığı merkezileştirmiş ve

ruhban sınıfını disiplin altına almıştır. Papa Hıristiyanlığın hakemi olarak Kilise’nin

özgürlüklerini güvence altına almıştır. 563

Doğu kilisesi Ortodoksluk, Batı Kilisesi

Katoliklik olarak anılmaya başlamıştır.564

325 yılında İznik Konsili ile başlayan görüş

ayrılıkları 1054’teki ayrılmadan sonra Batı Kilisesi bünyesinde de devam etmiş;

simonie565

, zölibat566

, laieninvestitur567

konularında yoğun eleştiriler gelmeye başlamış,

Kilise’de reform yapılması konusu gündeme gelmiştir.568

559

Erbaş, a.g.e., s.66,129. 560

Moore, E. C., “The Christian Doctrine of Nature”, Journal of Religion, Volume III, Number 1,

January 1923,s.4, 561

Thema Larousse, say.98 562

Erbaş, a.g.e., s.65 563

Thema Larousse, say. 98-99 564

Erbaş, a.g.e., s.17 565

Kilise hizmetlerinin para karşılığında alımı-satımı 566

Ruhban sınıfının evlenmeme yemini, bekârlık 567

“Piskopos ve başrahiplerin laik yetkililer tarafından atanması” bkz. Erbaş, a.g.e. s.18. 568

Erbaş, a.g.e., s.18

Page 177: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

164

Kilise, dünyevi iktidarın Tanrı krallığına bağlı olması gerektiğini savunduğu

için, Papa tek egemenlik merkezi olarak kabul edilmiştir569

. 16. yüzyılda Avrupa

topraklarının dörtte birini elinde bulunduran Kilise günah çıkartma ve vakıf ya da

mirasçısı olmayan mallara el koyma gibi metodlar ile büyük servet sahibi olmuştur.

Uygulamalarına muhalif olanlara bidatçı muamelesi yapılmıştır. Papalığa karşı doğan

itirazlar reform talebinin oluşmasına neden olmuştur. 1215’ten itibaren Engizisyon

prosedürü ile imanı koruma amacı adı altında işkence ve zulüm ile sorgulama

yöntemine gitmiştir. Böylelikle toplum ile Kilise karşı karşıya gelmiştir.570

Geçen

zaman içinde Kilise doktrin sapmalarına karşı mücadele etmiş, savaşlar ve veba

salgınlarıyla sıkıntıya girmiştir.571

12. yüzyılın sonunda Papa III. Ignocent ile Papalık iktidarının üstünlüğü zirveye

ulaşmıştır. Papalar Avrupa politikasında aktif rol almış, devletlerin iç işlerine müdahale

etmiştir. Bununla birlikte 12. yüzyılın sonlarında Fransa, İngiltere ve İskoçya’nın toptan

aforoz edilmesi Papalığın elindeki güçlü yaptırımın krallar üzerindeki etkisini

göstermiştir. Papa VIII. Boniface ile Kilise’nin gücü zirveye çıkmışsa da bir süre sonra

Kilise’nin üstünlük dönemi sona ermiştir.572

12. yüzyılın ortalarında Avrupa’nın batısında ve Balkanlar’da Katolik Kilisesi

“Inquisition 573

”- baskıcı sorgulama yöntemini kullanan mahkemeler- ile dinden

sapmalara, heretikliğe (Katoliklikten uzaklaşmak) ve dine başkaldırmalara karşı bir

yargılama ve cezalandırma uygulamıştır. Fransa’da başlayıp daha sonra İtalya,

Almanya, Bohemya, Macaristan, Slav ve İskandinav ülkelerinde uygulanmış;

İspanya’da Hıristiyanlık’tan uzaklaşanlarla birlikte Hıristiyanlaştırılan Yahudilerden

eski dinlerine dönmek isteyenler ve Müslümanlar da engizisyona muhatap olmuştur.

Engizisyon uygulamaları Almanya’da Reform ile sona ermiş, ancak Fransa’da 1772,

İspanya’da 1834, İtalya’da 1859’a kadar devam etmiştir.574

569

Öztürk, a.g.m., say. 5 570

Erbaş, a.g.m., s.67 571

Thema Larousse, say. 98-99 572

Erbaş, a.g.e., s.19-20 573

Engizisyon Mahkemesi 574

Erbaş, a.g.e., s.20-21-22

Page 178: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

165

Fransızca’da hoşgörü anlamına gelen “indulgence”-endüljans-, “Orta Çağ

Avrupası’nda günah çıkartma ve Papa’nın sattığı af belgesi”575

anlamına gelmektedir.

“Günah dolayısıyla alınan cezanın kısmen veya tamamen bağışlanması” anlamına gelen

endüljansın, plenière576

(tam endüljans; bütün küçük günahların bağışlanması) ve

partielle577

(kısmi endüljans; bir kısmına kefaret olması) olarak iki uygulaması

olmuştur. 13. yüzyıldan itibaren Papalara tahsis edilen endüljans, Katoliklik’te “günahın

cezaları” doktrinine dayanmaktadır. Papalar ve Piskoposlar endüljanslar ile ciddi bir

finans kaynağı elde etmişler, ancak endüljans, halkın batıl inançlara eğilmesine neden

olmuştur. Satılan endüljanslarla toplanan paralar bankalara yatırılmış, borçlar

ödenmiştir. Bağışlanma için günahlarla ilgili çeşitli para miktarları ayarlanmıştır. Papa

X. Leo hazırlattığı 35 maddelik listede- Taxa Camarae- işlenen suçlara karşılık gelen

ödemeler yer almıştır. Roma’da San Pietro Kilisesi’nin yapımı için çıkarılan endüljans,

“satışta tekeli, ticaret burjuvazisi ile işbirliği neticesinde, Almanya’nın en büyük

bankerleri olan Fuggerler’e” verilmiş olması inancın paraya dökülmüş olduğunun

göstergesidir. Bununla birlikte Rönesans döneminde Kilise’nin ünlü ustalara ısmarlamış

olduğu büyük eserleri ödeyebilmesi için de ciddi miktarda para gerekmiştir.578

3.3.2.1.2. Protestanlığın Ortaya Çıkışının Batı’nın İktisadi Zihniyet

Esaslarına Etkisinin Analizi

Batı dünyasındaki gelişmeler 16. Yüzyılın başlarında Hıristiyanlıkta değişimi

savunacak Protestanlığın sahneye çıkmasını hızlandırmıştır. Protestanlık anlayışına göre

Kilise günahların affedilme uygulamasına sahip değildir ve Tanrı’nın vekili değildir.

Kilise’nin şefi Hz. İsa (A.S.)’dır. Kilise başkalarının hizmetinde olmalıdır. Protestanlık

’ta, İncil’de belirtildiği üzere “fakirler, köleler, mazlumlar ve hayata gücenmiş olanlarla

dayanışma içinde” olmayan bir Kilise vefasız bir Kilise olarak görülmüştür. Kilise’nin

yanlışları eleştirilmeli ve Kilise’ye öneride bulunabilmelidir. “Kilise yararına” anlayışı

575

http://tr.wikipedia.org/wiki/End%C3%BCljans 576

“genel” anlamındadır. 577

“kısmi” anlamındadır. 578

Erbaş, a.g.e., s. 23,24,25,31

Page 179: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

166

ve aforoz uygulaması kabul edilmez. Kilise bir amaç olarak değil araç olarak kabul

edilen bir öğrenme yeridir.579

Luther’in Wittenberg Şatosunun kapısına astığı 95 maddelik tezindeki 43.

Madde şöyle ifade edilmiştir: “Hıristiyanlara; fakirlere hibe ya da muhtaçlara yardım

etmekle, bağışlanma belgesi satın almaktan daha hayırlı bir şey yaptığı öğretilmelidir.”

81. Maddede “endüljans vaizleri yüzünden okumuş adamların bile Papanın saygısına

karşı iftirada bulunanları engellemeleri ve hatta laiklerin kurnaz şüphelerinden

kurtarmaları zorlaşmaktadır” ; 90. Maddede “laiklerin bu hoş olmayan argümanlarını ve

şüphelerini sadece cebren bastırmak ve makul argümanlar göstermeden bunlardan

kaçınmak, Kilise’yi ve Papayı düşmanlarının alay konusu haline getirmekte,

Hıristiyanların ise mutsuz olmasına neden olmaktadır” yazılmıştır. Bireyin

Hz.İsa(A.S.)’ı izlemesinin endüljans ile elde edilen güven hissinden daha iyi olduğu

belirtilmiştir580

. Endüljansın laiklerin ve sekülarizmin güçlenmesine ve materyalist

felsefenin destek bulmasına sebep olduğu görülmektedir.

Luther, Kilise’nin İncil’in tefsirini tekeline almış olmasını ve Kilise hukukunun

kabul ettiği sınıf ayrımını eleştirmiştir. Kilise hukukuna göre insanlar laik ve ruhban

olarak ikiye ayrılmış, her iki sınıfın hakları ve sorumlulukları ayrı ayrı belirlenmiş ve bu

sebeple iki sınıf arasında çatışmaya neden olunmuştur. Luther’in eleştirileri neticesinde

Kilise siyasi alandaki kazanımlarını kaybetmeye başladığı için Papa tarafından Luther

aforoz edilmiştir. Bu süreçte Kilise’nin büyük servetini ele geçirmek isteyen prensler

Luther’i korumuş ve Protestanlığın benimsendiği bölgelerde bu servetlere el

konulmuştur. Ayrıca Luther’in siyasi alanda devlete koşulsuz itaat düşüncesi Kilise’nin

nüfuzunu zayıflatmıştır. Papalık ve diğer dinsel otorite olarak hiçbir aracı kurumun

temsil olarak kabul edilemeyeceği görüşünde olan Luther’e göre en üstün dini otorite

Kutsal Kitap’tır ve her Hıristiyan’ın onu yorumlama yetkisi581

vardır. Luther’in

eleştirileri dini otoritelerin siyasi ve dünyevi meselelere müdahalelerine karşı protesto

olmuştur. Avrupa bu sebeple laik düşünceye daha kolay582

geçmiştir. Luther’in protesto

579

Erbaş, a.g.e., s.50,130,131 580

Erbaş, a.g.e., s. 32,42,45,49,50 581

Yorumlayabilecek tek otorite papalık değildir demek daha doğru olur.

582 Ancak din dünyevi işlerin tüm alanlarında geçerlidir. Siyasi hayat da dini daire içindedir; ancak

yalnızca Papanın dairesinde değildir. Bu sebeple laik düşüncenin gelişiminden hem Kilise’nin bazı

Page 180: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

167

olarak başlattığı bu hareket daha sonrasında Reform olarak anılmıştır. “Kilise ile ilgili

bir ıslah hareketi olmaktan öte, bugünkü Avrupa coğrafyasının belirlenmesinde etkin

olacak politik bir misyon da içeren Reform hareketi Hıristiyanlık tarihinin dönüm

noktalarından biridir”. Katolik Kilisesi reform hareketini isyan olarak algılarken,

Protestanlık Hristiyanlığın restorasyonu olarak görmüştür. Reform hareketi seküler

tarihçilerce devrimsel hareket olarak görülmüş, Marksistlere göre ise ilk burjuva

devrimi olarak algılanmıştır. Engels, Luther’in kapitalizmin doğuşuna sebep olduğunu

ileri sürmüştür. İki yönlü olan bu kapitalizmin ilk yönü 16. Yüzyıldan daha önce

gerçekleşen ticari kapitalizmdir. Diğer yönü ise endüstriyeldir.583

Reformun ortaya çıkışında etkili olan dini faktörleri ekonomik ve sosyal

faktörler desteklemiştir. Katolik Kilisesi’nin din adamlarının Kilise olanaklarını

menfaatleri doğrultusunda kullanmaları ve toplumun ekonomik yönden sömürülmesi,

endüljansların etkisi, matbaanın yaygınlaşması ve/ile İncil’in diğer dillere tercüme

edilişi, Rönesans’ın özgürlük fikrinin yaygınlaşması, Kilise’nin artış gösteren

sermayesine halkın reaksiyonu, Reform’u hızlandırmıştır. Reform sonucunda Katolik

Kilisesi merkeziyetçi rolünü yitirmiştir. Devlet kontrolü altında ulusal kiliseler

yaygınlaşmış, laik öğretim kurumları artmıştır. Reform ve Protestanlık sonucunda

bireycilik destek bulmuş ve bu durum ticaret sistemini etkilemiştir. Luther, faiz ve fiyat

düzenlemelerinin devlet tarafından yapılmasını öne sürerken, Calvin zenginleşmenin

sadece bu dünyada değil ahirette de fayda getireceğini söylemiştir.584

Protestan

girişimcinin, kendisini bu dünyanın işlerine adamasıyla “seküler homo economicus’a

dönüşümü” hızlanmıştır. Protestanlık öncesinde Hıristiyanlıkta bu tarz keskin ve kayda

değer bir adanmışlık yoktur. Kurumsal ve diğer düzeylerde işleyen rasyonelliğin artışı

Hıristiyanlıkta Reform yani Protestan Ahlakı ile paralel gerçekleşmiştir. Çünkü dünyevi

başarı dini kurtuluş garantisi gibi görülmüştür. 585

mensupları ( bu konuda etkin olanlar kastedilmiştir, Kilise kurumunun tamamı kastedilmemiştir) hem de

Luther sorumludur; hisseleri vardır. 583

Erbaş, a.g.e., s. 51,52,62,63,68.

Sınıf çatışmalarının din savaşlarında rolü olduğunu iddia eden Engels, vahyin akıl olduğunu, “Mesih’in

insan olduğunu” ileri sürmüştür. Son ileri sürdüğünün gerçekliğinin açıklığının suiistimaliyle ilk

savunduğunun adi bir ispatına girişilmiştir. Vahiy “külli akıl”dır. Bkz. “İslami İktisadi Doktrin” bölümü. 584

Erbaş, a.g.e., s.72-74 585

Özdemir, Ş., “Din-Ekonomi İlişkisi ve Güncel Arayışlar”,s.154,159.

http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/Makaleler/2044360064_20072307066.pdf

Page 181: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

168

Fransa, İskoçya, İngiltere, Batı Avrupa ve Amerika’da çok yaygınlaşan

Calvinizm için Weber, liberal sistemin ortaya çıkışında çok büyük katkısı olduğunu

ifade etmiştir586

. Fransız Rönesans kültürünü iyi bilen ve Protestanlığın

organizasyonuna çalışan Jean Calvin 16.yy da Fransa’da doğmuştur. 14 yaşındayken

Paris Üniversitesine giden Calvin, Orleans ve Bourges Üniversitesinde hukuk eğitimi

almış, Reformasyon merkezi haline gelen Strasbourg’da teoloji profesörlüğü yapmıştır.

İsviçre’de, içeriğinde devletin görevleri, yöneticilere itaat, yöneticinin ödevleri gibi

konuların incelendiği, “Zayıfı ve yetimi savunun: Düşküne ve yoksula adalet edin.

Zayıfı ve fakiri çekip kurtarın; onları kötüler elinden azat edin” (Mezmurlar I xxii,3,4) ;

“Krala saygı gösterin” (Petrus’un I. Mektubu ii,17) gibi Kutsal Kitap’tan emirlerin yer

aldığı Hristiyan Dininin Öğretisi adlı eserini kaleme almıştır. 587

Calvinizm’e göre mesleki faaliyeti de içerebilen toplumsal aktivite yalnızca in

majorem Dei gloriam 588

’dir. “Komşu sevgisi” yalnızca Tanrı şanına hizmet etmek

içindir.589

Doğa düzenini Tanrı yaratmıştır. Tanrı’nın iradesini yorumlayarak insan bu

düzeni korumalıdır. Bu düzeni sürdürebilecek kurumlar oluşturmalı, tutumlu ve sade

davranmalıdır. Sevap kazabilmek için dünyada başarılı olmalıdır. Dünyada başarılı

olması gerektiği esasından yola çıkılarak Calvinizm ile kapitalizmin gelişmesi arasında

bir bağ olduğuna dair başta Max Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu

olmak üzere bazı eserler yazılmıştır.590

Servet hırsını dolayısıyla servetini çoğaltma gayesinde olmayı meşru sayan

Calvin, “fertlerin elde ettikleri servetlerin, Tanrı’nın sevdiği kullarına verdiği ödüller

olduğunu” ifade etmiştir.591

Calvinizm, tasarruf ve sorumluluk gibi ilkeleri

önemsemiştir. Ancak, faizin günah olmadığını açıklayarak paranın ekonomik

aktivitelere yönelmesine neden olmuştur. 592

586

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.24 587

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi, s.81,90,91 588

Tanrı’nın yüce şanı için.

http://en.wikipedia.org/wiki/Ad_maiorem_Dei_gloriam 589

Weber, a.g.e., s. 72. 590

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi, s.82-83 591

Servet biriktirme ile ilgili İlahi emirler çalışmamızın “Yahudi İktisadi Doktrini, Hıristiyan İktisadi

Doktrini ve İslami İktisadi Doktrin”in incelendiği bölümlerinde aktarılmıştır. 592

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.24-25

Page 182: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

169

Sorumluluğa önem veren bir fikrin faizin günah olmadığını savunması çelişki

yaratmaktadır. Faiz yoksulların emeğini sömüren bir kurumdur. Sorumluluk ile sömürü

birbiriyle çelişen kavramlardır. Sorumluluk, “kişinin kendi davranışlarını veya kendi

yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet;

uyulması gereken bir yargıya, bir kural ya da yetkili üstün verdiği buyruğa uyulmaması

üzerine suçlu düşme durumu; başkasına ilişkin bir dokuncanın buna yer verenince

karşılanması, ödenmesi”593

anlamına gelmektedir. Sömürü, “bireylerin, toplumsal

kümelerin ya da toplumların, görece daha güçsüz bireylerin, toplumsal kümelerin ya da

toplumların emeğini ve kaynaklarını kendi çıkarlarına kullanmaları; yasal veya uygun

olmayan bir biçimde bir ülke, kişi veya kaynak üzerinden aynî veya parasal çıkar elde

etme”594

anlamına gelmektedir.

Sorumluluk ile sömürü çelişmiyor varsayılsın. Sorumluluk kavramının yerleşik

olduğu bir zihniyet yapısı altında “başkasına ilişkin bir dokuncanın buna yer verenince

karşılanması, ödenmesi” sağlanmalıdır. Ancak bir kez faiz meşru sayıldığında faiz

alanlar emek sarf etmeyecek, emeğini sarfedenlerin sayesinde geçinecek; bu şekilde

sömürü ortaya çıkacaktır. O halde sömürünün tanımı gereği “toplumsal kümelerin ya da

toplumların emeğini ve kaynaklarını kendi çıkarlarına kullanmaları” durumu olmaması

gerekirdi. Ancak bu çelişki yaratır. O halde sorumluluk ile sömürü aynı zihniyet

yapısında yer alamaz. Dolayısıyla sorumluluk ve faizin meşruiyeti aynı zihniyet

yapısında birbiri ile çelişen iki ayrı kurumdur. Çelişkinin ötesinde sistemin çöküşüne

zemin hazırlamaktadır.

Servet biriktirmeye önem veren Calvin dış ticarete taraftar olmuştur. Calvin, her

türlü iktisadi aktivitenin üretici olduğunu ve emeğin iktisadi aktivitesini kabul etmiş,

bununla birlikte ahlak kurallarına uymak şartı ile çalışmayı bir Hıristiyanlık vazifesi

saymıştır. Böylece Calvin’e göre ekonomik düşünce bütünüyle teolojinin etkisinden

çıkarak liberal sisteme zemin hazırlayan bir şekil almıştır. 595

593

http://tdkterim.gov.tr/bts/ 594

http://tdkterim.gov.tr/bts/ 595

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.25

Page 183: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

170

“Emeğin ekonomik faaliyetine inanan Calvin”596

faizi meşru saymaktadır. Bu

çok büyük bir çelişkiyi ortaya koymaktadır. Servet biriktirmeyi özendiren Calvinizme

karşıt olarak Hıristiyanlıkta “kötülüklerin kökü para sevgisidir” buyrulmaktadır. Zira

İncil’de, “ Kuşkusuz, elindekiyle yetinen için Tanrı yolu çok büyük kazançtır. Çünkü

dünyaya hiçbir şey getirmedik, ne de herhangi bir şey götürebiliriz. Ama yiyeceğimiz,

giyeceğimiz varsa, bunlarla yetinelim. Zengin olmaya özenenler ise denenmeye düşer,

bir sürü akılsız, yararsız tutkunun tuzağına yakalanırlar. Bunlar insanları yıkıma ve

mahva götürür. Çünkü tüm kötülüklerin kökü para sevgisidir. Kimileri zenginliğe

imrenip imandan saptılar ve pek çok üzüntüyle kendilerini içler acısı bir duruma

düşürdüler.”597

buyrulmuştur.

Protestan Kilisesi, özgürlük kısıtlamalarına, toplumsal, ırk ve cinsiyet sınıflarına

dayanan ayırımcılığa, şiddete, terörizme karşı olmuştur. Protestanlığa göre, mülkiyet

anlayışına rağmen paylaşma ve farklılığa rağmen yardımlaşmaya önem verilmiştir.

Luther’in 95 maddelik tezinin 45. Maddesinde şöyle denilmiştir: “ Hıristiyanlara;

muhtaç birisini görmezlikten gelerek parasını bağışlanma belgesi satın almak için

harcayanların, papanın endüljansının değil, Tanrı’nın gazabını satın almış oldukları

öğretilmelidir”. 46. madde: “Hıristiyanlara; ihtiyaçlarından fazlasına sahip olanlar hariç

aileleri için hayati öneme sahip olan para ve eşyayı kendilerine ayırmaları ve bunları

kesinlikle bağışlanma belgeleri için harcamamaları öğretilmelidir.” Özellikle 54. Madde

dikkate çok değerdir; “Aynı vaaz süresi içinde Kelam’a ayrıldığı kadar veya ondan daha

fazla bir süreyi bağışlanma belgelerine ayırmak Tanrı Kelamı’na haksızlık etmektir”.62.

maddede ise “Kilise’nin hakiki hazinesinin Tanrı’nın ihtişam ve inayetine dair en Kutsal

İncil” olduğu belirtilmiştir. 66. maddede “ Endüljans hazinelerinin, servet sahiplerini

avlamak için kullanılmış ağlar” olduğu ifade edilmiştir. 598

Protestanlık, Kilise’nin bireysel kanaatlerin farklılığını göz önünde

bulundurmasını istemiştir. Ahlaki hayatın kendiliğinden ve severek gerçekleştirilmeye

çalışıldığı Protestanlıkta Luther’in ifadesiyle “iyi ağacın iyi meyve vermeye

596

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s.25 597

Kutsal Kitap ve Deuterokanonik (Apokrif) Kitaplar, Yeni Antlaşma (İncil), Pavlus’tan Timoteos’a

1.Mektup, 1.Timoteos,6: Para Sevgisi, Kitabı Mukaddes Şirketi, 1. Basım, İstanbul Ekim 2003, s.303-

304. 598

Erbaş, a.g.e., s. 45,46,48-49,132

Page 184: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

171

zorlandığını, onun zorlandığı için değil, bizatihi iyi ağaç olduğu için iyi meyve

verdiğini” açıklamasıyla anlatılmıştır. Ahlak anlayışında eleştiriye hoşgörüyle bakılan

Protestanlıkta plüralist düşünce hakim olmuş, ancak plüralizm toplumsal dayanışmanın

anlam yitirmesine sebep olması ile eleştirilmiştir. Çünkü dayanışmacılığa önem veren

bir anlayışta-Protestanlık- “herkesin sadece kendi işiyle ilgilenmesi, birbirine alakasız

kalması-plüralizm-” durumu çelişkili olduğunun göstergesidir.599

Katolik mezhebinde Ahiret inancı sabittir. Ölümden sonra Cennet, Cehennem ve

Araf vardır. Katolik Kilisesi 16. Yüzyıl Trent Kurulu “bir kimsenin nihai kaderinin “

Tanrı inayeti ve Hz. İsa’nın erdemi ile başarılmış iyi amelleri” ile belirleneceği”ni

yazmıştır. Protestanlık, Katolik mezhebine karşıt olarak sola fide doktrinini benimser.

Bu doktrine göre “kurtuluş yalnızca imanladır; bir kimse Cennet’e, yaşam boyu

gerçekleştirdiği iyi ameller ile değil, ancak Hz.İsa’ya olan inancı ile girebilir”. Fakat iyi

amellerin yokluğu imanın kurtaracak bir iman olmadığının sinyalidir.600

Katolik

mezhebinde zenginlik adına riskli bir yaşam yerine az gelirli ancak imkan dâhilindeki

en emin yaşam biçimini tercih edilir. Ancak Protestanlıkta ekonomik akılcılığa eğilim

gösterilmiştir. Bununla birlikte Calvinizm, dünyanın sadece Tanrı’nın şanına hizmet

için belirlenmiş olduğunu, bir Hristiyan’ın Tanrı’nın buyruklarına uyarak onun şanını

artırmak için gayret ettiğini, Tanrı’nın Hıristiyan sosyal faaliyetlerinin ve yaşam

biçiminin O’nun emrine uygun olarak ve buyruklarına göre düzenlenmiş olması

gerektiğini ileri sürmüştür. Calvinizm’e göre bir Hıristiyan’ın yaşam biçimi, Tanrı’nın

emirlerine uyarak O’nun şanını artırma amacına uygun olmalıdır.601

Dünyevi asketik602

Protestanlığa göre kazanç mücadelesi Tanrı’nın isteğidir.

Ancak servet sahibi olma zevkine karşı çıkılarak, lüks tüketime sınırlama getirilmiştir.

Mülk akıldışı kullanılmamalıdır. Methodizm603

’in kurucusu Wesley dinin çalışkanlık ve

599

Erbaş, a.g.e., s.134 600

Benjamin v.d., a.g.m., s. 6. 601

Erbaş, a.g.e., s.153

Weber, M., Protestan Ahlakı ve Kapitalizm’in Ruhu, Çev. Zeynep Aruoba, İstanbul 1985, s. 31-

32,86 602

Dünyevi Asketizm: Dünyevi çilecilik manasındadır. 603

Methodist Kilise: Protestan ilahiyatçı John Wesley’in 18. Yüzyılda kurduğu Kilise’dir. Dini günlerde

ve bu gibi konularda metodik bir düzen takip etmişlerdir. Oxford Hapishanesindeki tutukluları düzenli

ziyaret etmişler, muhtaç çocukların eğitim ve öğretimlerini üstlenmişlerdir.

Bkz. Erbaş, a.g.e., s.113

Page 185: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

172

tutumluluk üretmek zorunda olduğunu ve bunların da ancak zenginliğe yol açtığını ifade

etmiş; ancak zenginliğin arttığı durumda gururun, kızgınlığın ve dünya sevgisinin

artacağını ileri sürmüştür. Metodistler çalışkan ve tutumlu olmalarıyla birlikte

mülklerini çoğaltmışlardır. Ancak dünyevi istekleri de artmıştır. Weber’in ifadesine

göre dini kökler silinmeye yüz tutmuş, dünyevi faydacılık ortaya çıkmıştır; “Protestan

ahlakı kapitalizmi doğurmuş ancak kapitalist birikim Protestan ahlakını yok etmiştir”.604

Bu hususla ilgili olarak eleştirilebilecek ilk nokta “dinin üretmek zorunda olduğu

çalışkanlık ve tutumluluk sonucu ancak zenginliğin ortaya çıkacağı” iddaasıdır.

Birincisi, çalışkanlık ve tutumluluk zenginliğin gerekli şartlarıdır, ancak yeterli şartları

olmayabilir. İkincisi, çalışkanlık ve tutumluluk ile kazanılan zenginliğe eğer paylaşma,

kanaat, muhtaçları gözetme, israf etmeme gibi bazı erdemleri eklemedikçe gurur,

kızgınlık ve dünya sevgisi gelir ve çoğalır. Çünkü muhtaçları gözetme ve paylaşma

yoksa gurur vardır, dünya sevgisi çoğalır. Kanaat yoksa hırs vardır, dünya sevgisi

çoğalır. İsraf varsa hesap yoktur, iktisad etme yoktur, sonu zulme kadar gider. Dünyevi

arzuları kontrol altına almayan bir mekanizma ortaya çıkmıştır. Artık dini ahlaktan söz

edilemez. Konuyla ilgili ayrıntılı açıklama için çalışmanın İslami İktisadi Doktrin

Bölümüne bakılabilir. Eleştirilebilecek ikinci nokta ise Protestan ahlakının kapitalizmi

doğurduğudur. Bu hususla ilgili eleştirimizin ilk kısmı aşağıda verilmiştir. İkinci olarak

ise şunlar eklenebilir: Weber’e göre, “kendi içinde nesnel bir gelişme kaydedecek

ekonomi ile inanca dayalı bir ahlak sistemi bütünüyle uzlaşmayacaktır”. Bu konudaki

cevabımız İslami İktisadi Doktrin kısmında verilmiştir. Max Weber, püriten ahlakın

rasyonaliteye sahip olduğunu ifade etmiş, Protestanlığın çerçevesinde ortaya çıktığını ve

ekonomi alanında kendini gösterdiğini hatta kapitalizmi doğurduğunu iddia etmiştir.605

Bu iddiaya cevap olarak 3.Bölümde Yahudilik’te İktisadi Doktrin kısmında kapitalizm

ile ilgili açıklama yapılmıştır.

Protestan ülkelerde okuma, ilmi ve tarihi yorumlama yapılmıştır. Protestanlık

bilimsel özgürlüğün yerleşmesine destek vermiştir. İlim ve teknolojinin de aynı amaca

hizmet ettiği inancına sahip Protestanlık’ta “insanların mesleklerini icra ederken

Tanrı’ya hizmet etmiş oldukları” ifade edilmiştir. Bilimsel gelişmeler ile Protestanlığın

604

Erbaş, a.g.e., s.154 605

Erbaş, a.g.e., s.134,135

Page 186: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

173

ortaya çıkışı arasında ilişki kurulmakta; ancak Reform ile ilimler arasındaki ilişki

gelişiminin ölçülerinin tespit edilmesinde zorluklar bulunmaktadır. Luther’in

öğrencilerinden Mélanchton 16. Yüzyılda Reform’un yayılmasına paralel olarak

ilerleyen Copernic’in iddialarına saygı göstermiş; Calvin ilimlerdeki gelişmeleri müsbet

bulmuştur. 606

Ancak bazı çevrelerce bilimsel yönden cahil kalmış din görevlilerine

bilimsel ıspatlarda bulunmanın “din”in yanlış bir yaşam biçimi olduğunu göstermek ile

bağlantılı olduğu gibi bir anlayış yayılmıştır.

Calvinizm ve Püritenizm ile kapitalizm zihniyetinin gelişiminde ilişki

kurulmuştur. Bu iddiaya cevap olarak İslami İktisadi Doktrin Bölümünü gösterilmiş idi;

ancak bu noktada bir eleştiri çerçevesinde ekleme yapmak doğru olabilir. Şöyle ki,

“Orta Çağda Avrupa’da kapitalizmin gelişmesinde Kalvinizm ve Püritenizm etkili

olmuştur” demek daha doğru olur. Nitekim kapitalist zihniyet gelişimi Yahudilikte de

oluşmuştur ve bu nedenle Orta Çağ’dan önce gelişmiştir. Orta Çağ’da Avrupa’daki

gelişimi daha organize biçimde ve bir cihetle Engizisyon’a ve endüljanslara tepki

olması sebebiyle daha yankı uyandırıcı yaşanmıştır.

Genel olarak Katolik ülkelerde Protestanlığın yayılış hızı Hıristiyan olmayan

ülkelerdeki yayılış hızının yarısı kadar olmuştur. İtalya’da rasyonalist anlayışın

yayılması ile Protestanlığın gelişmesi kolaylaşmış; Protestanlığın organizasyonu 19.

yüzyıl boyunca sürmüştür. İspanya’da 18. Yüzyılda İsviçre ve Alman Protestanlar

çiftçilik amacıyla davet edilmiştir. Portekiz’de göreli olarak Protestanlık erken gelişmiş,

16. yüzyılda, auta da fe607

ve Protestanların cezalandırılmaları söz konusu olmuştur.

Latin Amerika’da, özellikle Brezilya’daki gelişmeler önemlidir. Burada 19. yüzyılda

pastörsüz cemaatler de bulunmuş ancak, 1835-1840 arasında, pastör Kidder

“liberalizmden yararlanarak” reform ilan etmiştir. Fransa’da reformu başlatan Jean

Calvin 16. Yüzyılda Cenevre’ye çağrılması üzerine orada halkın seçtiği papazlardan ve

bu papazlara yardım etmekle görevli 6 Protestan papaz ve 12 laik din bilginlerinden

oluşan Consistorium608

ve diyakoslar ile yeni Kilise kurmuştur. Cenevre Avrupa’da

Protestanlığın başlıca yayılma merkezi olmuş, Cenevre koleji Avrupa’nın en meşhur

606

Erbaş, a.g.e., s.135-137, 150 607

Auta da fe: Engizisyon Mahkemesinin ceza olarak yakma kararıdır. 608

Consistorium: Kilise Yönetim Kurulu

Page 187: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

174

üniversite merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bununla birlikte temel bilgi sağlayan

okulların artışı nedeniyle Protestanlık eğitimi gelişmiştir. İngiltere’de reform

hareketlerini devlet başlatmış, Anglikanizm- İngiliz Kilisesi-, Roma Katolikliği ile

Protestanlık arasında bir kilise olmuştur609

. 610

16. yüzyılda Protestanlığı kabul edenler arasında, zengin kesimin en üst

tabakasının büyük çoğunluğu, ülkelerin doğal kaynaklar veya ilişki potansiyeli

bakımından en uygunu veya iktisadi olarak en gelişmiş alanlarda bulunanlar, özellikle

zengin şehirlerin büyük bir oranı yer almıştır.611

Bu durum da yukarıdaki bulgumuza

destek vermektedir. “Kapitalizmin ortaya çıkış nedeni Protestanlık’tır” iddiasının

gerçekliği kesin olmayabilir. Gerekli açıklama yukarıda yapılmıştır. Burada ise “varlıklı

kesimin-kendisine avantajlı gelmesinden dolayı- Protestanlığı tercih ettiği

görülmektedir.

Protestanlık ve Calvinizm ilk desteğini, şehirlerde yaşayan Kilise ve devlet

meseleleri ile ilgilenen eğitim almış insanlardan almıştır. Orta sınıf için geliştirilmiş

doktrinler yine orta sınıf tarafından geliştirilmiş ve toplumda tatmin edilememiş kısma

cazip gelmiştir. Bu sebeple, İskandinavya’da ve Orta Avrupa’da kapitalizmin gelişimini

hızlandıran Protestan Kiliseler kurulmuştur.612

Katolikler ile Calvin’e destek verenlerin çatışmalarına neden olan 16. yüzyıl

Avrupası’nda Din Savaşları yaşanmıştır. 36 yıl süren savaş döneminde Fransa’da açlık

yaşanmıştır. Yaşanan mali bunalım ve enflasyonla birlikte sosyo-ekonomik değişimler

başlamıştır. Protestan olan birçok usta ve işçi yurt dışına kaçmış; bu sebeple sanayi

üretimi çökmüştür. Karayolları ve suyolları yarar sağlayamaz duruma gelmiştir. Dış

pazarlar kapanması sebebiyle ticaret darbe almıştır. 1618-1648 yılları arasında süren

Otuz Yıl Savaşı ise, bütün Avrupa’yı etkilemiştir. Bu savaş nedeniyle Avrupa’nın

ortasında nüfus ve ekonomik yaşam yıkıma uğramıştır. Bu bölgede açlık, salgın

hastalık, eziyetler ve katliamlar yaşanmıştır. Nüfus 16 milyondan 6 milyona düşmüştür.

609

Erbaş, a.g.e., s.101

M. Aydın, Hıristiyan İlahiyatı, Konya 1983. 610

Erbaş, a.g.e., s.93-101 611

Weber, M., Protestan Ahlakı ve Kapitalizm’in Ruhu, Çev. Zeynep Gürata, Ayraç Yayınevi, Ankara

1999, s. 30; e-kitap 612

Erbaş, a.g.e., s.151

Page 188: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

175

1650-1850 yılları arasında Almanya siyasi varlık gösterememiş, İspanya hazinesi

boşalmıştır. Fransa da savaştan dolayı büyük zarara uğramış; ancak göreli olarak kaybı

az olduğundan üstün duruma gelebilmiştir.613

Sonuç olarak Reform ve Protestanlık Batı Hıristiyan dünyasının iktisadi

teşekkülünü etkilemiştir. Bu da zihniyetteki değişimin iktisadi düşünce ve iktisadi

doktrinlerin teşekkülüne ne kadar etki ettiğinin kanıtıdır.

3.3.2.2. Geleneksel İktisat Teorisinin Zihniyet Esaslarının Hıristiyanlık

Açısından Analizi

İktisat teorisinin Hıristiyan bakış açısı ile analiz edildiği literatürde “tüketici

teorisinin Hıristiyanlıkta eleştirisi”, “homo economicus Hıristiyan olabilir mi?”,

“Katolik toplumsal düşüncesi ve İktisat teorisi”, “Katolik iktisat sistemi” gibi konular

irdelenmiştir. Çalışmanın bu bölümünde öncelikle literatür taraması yapılmış,

sonrasında homo economicus’un Hıristiyanlıkta da kabul edilemeyeceği, Hz. İsa(A.S.)

ile gelen vahiy ile İlahi emirlerin, Hıristiyanlıkta “insan” ın iktisadi boyutunun nasıl

açıkladığı analiz edilmiştir.

3.3.2.2.1. Hıristiyanlığın Geleneksel İktisadi Zihniyetin Yarattığı

Sorunlara Bakış Açısı

Batıda iktisadi düşünce gelişiminin teşekkülü sürecinde, herkesin birbirinin

kardeşi olduğu ve eşit olduğu ilkelerine dayanan, “Düşmanlarınızı da seviniz, iyilik

ediniz ve karşılığında hiçbir şey beklemeden borç veriniz” diyen Hıristiyanlığa karşı614

,

maksimum çıkar hedefinde olan iktisadi gayretler yaşanmıştır. Karşılıksız borç

vermemek-faiz almak, aşırı kâr kazanmak, başkasını sömürerek maddi çıkar sağlamak,

dolayısıyla menfaatinin en üst düzeye çıkarımı için gayret göstermek Hıristiyanlık

Öğretisi’nin esaslarına net bir şekilde ters düştüğü için, çıkar maksimizasyonuna hizmet

eden düşünce akımları “akılcılık maskesi altında” ortaya çıkmıştır.

613

Erbaş, a.g.e., s.87-88 614

Öztürk, a.g.m., say. 8-9,11

Page 189: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

176

Neoklasik iktisat ve Marksist iktisat, modellerini teşkil eden temel varsayımlar

ve değer tercihleri içeren geniş bir tarihçeye sahiptir. Bu varsayımlar ve değer tercihleri

Batı kültürünü derinden etkilemiş ve Batı’da hakim olan Hıristiyan düşüncesi tarafından

şekillendirilmiştir. Ancak her ikisinde de alternatifler mümkün olmuştur ve bazı fırsatlar

gözardı edilmiştir. Kapitalizm geniş çapta tek bir hedefte-“mallar”ın üretiminde durağan

büyüme-başarılı olmuştur. Johnston bir Hıristiyan bakış açısıyla bu hedefin anlamının

belirsiz olduğunu ifade etmiştir ve bu üstlenebilir cinsten değildir. Bununla birlikte,

kapitalizmin topluluklar ve doğal çevre üzerinde olumsuz etkileri olduğunu söylemiştir.

Ayrıca kapitalizm muhalifleşmeye tecrit edilmeye, önemini yitirmeye, - kapitalist

sistemde sadece işsiz kalmaya değil sıkça iş verilemeyen, çalıştırılması için gerekli

vasıfları olmayan duruma gelme-doğru bir eğilim yaratmıştır. Hem Marksizm hem

kapitalizm ekonomilerin gerçekten nasıl işlediğini tetkik etmekten ötesine gitmiştir ve

olası tümdengelime bağlı aksiyomlara dayalı ekonomik modeller oluşturmuştur. Bu

aksiyomlar ya da mukaddemeler bireyci-bireysel-egoistçe, materyalist-maddeci olmuş

ve toplumların hedeflerine “malların” üretiminde büyümeyi merkezîleştirmiştir.615

Johnston’a göre, bu modeller “kör bir itikad” ile ekonomileri ve toplumları

kendilerine uygun hale getirmeye teşebbüs edecek ideolojiler haline gelmiştir. Johnston

Hıristiyanların, bunların “putperestlik türünden” olmaları cihetiyle, aleyhinde olmaları

gerektiğine inandığını ifade etmiştir. 616

Johnston bu aleyhtarlığı yetersiz bularak, bu

aksiyomları ve sonuçlarını incelemek ve yargılamak gerektiğini ve daha iyi alternatifler

sunulmasını tavsiye etmiştir. Tarihte Protestanların tüm ekonomik sistemleri İncil

perspektifiyle yargıladıklarını ifade ederek, sorumluluk sahibi Hıristiyanların müspet ve

yapıcı alternatifler araştırması, toplumların daha adil ve sağlam istikametlere

yönlendirecek gerçekçi ve elverişli fikirler geliştirmesi gerektiğini savunmuştur.617

150 seneyi aşkın bir süre boyunca iktisadi adalet konusu için kullanılan terimler

özgürlük ve eşitlik çerçevesinde olmuş ve yalnızca topluluklardan ve diğer eşyadan

kopuk “birey”ler için olmuştur. Johnston’ın ifadesine göre, “doğru/gerçek ilişkiler”

cihetiyle insanlar arasında, Tanrı’ya bağlı insanlar ile Tanrı arasında ve yaratılmış olan

615

Johnston, C., “ A Christian Critique of Economics”, Christian Theological Seminary, Buddhist-

Christian Studies, Volume 22 (2002), s. 17-18 616

Çalışmanın bütününde bu ifadeye katıldığımızı ifade etmiş oluyoruz. 617

Johnston, a.g.m., s.18-19.

Page 190: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

177

diğer şeyler ile olmak üzere İncil’de adalet anlayışı çok farklıdır. İncil’den insanların

doğal olarak toplulukların parçası olduğu ve adaletin topluluğun bütünüyle alakalı

olduğu anlaşılmıştır. Başka bir ifadeyle, sağlıklı bireyler olmak için, sağlıklı eko-

sistemlerde sağlıklı topluluklara ihtiyaç vardır.618

Kapitalist ekonomilerin model olarak aldığı temel Neo-klasik iktisattır.

Hıristiyanlık bakış açısıyla Neo-klasik iktisat, Johnston’ın ifadesiyle, tamamen bir

merkezi amaç, insan doğası üzerine tek temel varsayım, teoriye iliştirilmiş bir tek değer

tercihi üzerine yönlendirilmiştir. Merkezi amaç, katıksız ve yalın haliyle sadece

“malların üretiminde büyüme”dir. Bireyler veya toplulukların sağlığı ya da ekolojik

bütünlük gibi başka amaçların önemi yoktur. İnsan doğası ile ilgili temel varsayım

“insanlar doğaları gereği kendi “fayda”larını azamileştirme eyleminde olan bağımsız

bireylerdir”. Teknik olarak bir birey, topluluğu veya çevreyi ekonomik büyümeye tercih

edebilir; fakat bir ekonomik sistem bunu yapamaz. Ayrıca pratikte varsayıma göre, John

Stuart Mill’e göre, her insan bir refah azamileştiren homoeconomicus’tur. Teoriye

iliştirilmiş temel değer tercihi hususu ise “bireylerin istediklerini tercih etme konusunda

özgür olmalarının yararlı olması”dır ve ekonomik büyümeyi hedefleyen serbest

piyasanın mekanizması haline gelmiştir.619

Johnston’a göre, tek kıstas ekonomik büyüme olsaydı ve insanlar yalnız bireyler

olarak kabul edilseydi, neo-klasik teori sadece yeterli değil aynı zamanda ciddi anlamda

başarılı sayılabilirdi. Ancak Luka 4:4’te “İsa, “ ‘İnsan yalnız ekmekle yaşamaz’ diye

yazılmıştır” karşılığını verdi” buyrulmuştur. Ayrıca insanlar birbirlerinden izole edilmiş

olarak yaşamaz ve ailelerinden veya yaşadıkları topluluktan “ayrık” karar almaz. Ancak

neo-klasik teori bireylerin ailelerinin veya bağlı oldukları toplulukların faydalarını

“azamileştirme/maksimize etme”yi tercih edebileceklerini ve bu tercihlerin

“toplanma”sıyla ortaya çıkacak akıbetin toplumsal düzeyde etkili olacağını öne sürerek

bu hususu azletmeye çalışmaktadır. Fakat şunu fark etmelidir ki, “mallar”ın üretiminde

büyümenin dışında bir hedefin lehinde olan bireysel veya toplumsal herhangi bir tercih,

üretimde büyümeyi hedef edinmiş ekonomik sistemin karşısında doğal olarak daha

işlevsel/fonksiyoneldir.620

618

Johnston, a.g.m., s.20 619

Johnston, a.g.m., s.21. 620

Johnston, a.g.m., s.22.

Page 191: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

178

Neoklasik iktisat modelinin dünyada dehşet verici sorunlara sebep olan kasıtsız

başka etkileri de olmuştur. İktisadın erken gelişim sürecinde “sermaye, işgücü ve arazi”

olmak üzere üç üretim faktörü tespit edilmiştir. Zaman içinde kapitalizm, sermayenin

çeşitli şekillerinin de maruz kaldığı gibi, araziyi ve emeği giderek tehdit altında

bırakmaya başlamıştır. Bu durum, arazi ve sürdürülmesi veya muhafaza edilmesi

gereken doğal sistemlerin parçası olan arazinin ihtiyaçlarının istismarına ve kötüye

kullanımına sebebiyet vermiştir. Bununla birlikte, giderek üretim makinalarının değiş

tokuş edilebilir bölümleri haline gelen işgücü de aynı etkiye maruz kalmıştır.

Sermayenin en verimli kullanımını takip etmek zorunda olan işgücü (yönetim sınıfı

dâhil olmak üzere), nakil olunan sermaye ile sürekli olarak nakil olmaktadır. Şirketler

yer değiştirdikçe ve işçiler takip ettikçe, topluluklar kaçınılmaz olarak parçalanmakta ve

zayıflamaktadır. Aile sağlığı sonuçta aileye bağımlı olduğundan ve tek veya çift

ebeveynli aileden daha geniş olan komşuluk/çevre bağları ve geniş aileler ve

komşuluk/çevre ilişkileri birlikte yer değiştiremeyeceğinden aileler de zayıflatılmış hale

gelmektedir. Serbest ticaret doktrini toplulukların parçalanma sürecini

hızlandırmaktadır. Sermaye ulusal sınır dışına serbestçe çıktıkça, şirketler

operasyonlarını serbestçe daha ucuz mevkilere taşımakta, dolayısıyla, ülkeleri

birbirlerinin aleyhinde karlı işler elde etmeye mecbur etmektedir. Ancak, bu uygulama

dünya genelinde ücretlerin azalmasına, sistem giderek daha da küreselleştikçe, A.B.D.

ve Almanya’da yaşandığı gibi üretim ücretlerinin önceden bulundukları ülkelerdeki

düzeyden daha aşağı çekildiği bir hale gelmiştir. Aynı zamanda, şirketler kolayca

geliştikleri ve daha az bağlayıcı bir yere taşınabildikleri için, ülkeler çevre korumalarını

ve sosyal güvenlik ağlarını yürütmekte zorluk yaşamaktadır.621

Neo-klasik modelin başka tartışmalı etkilerinden biri ise, piyasada yapılan

bireysel tercihlerin sonuçlarına olan odağıdır, böylece bunun dışındaki her şey

“dışsallık” olarak isimlendirilmiştir. Hava, su, toprak kirliliği iktisadi faaliyetlerin

“dışsal” etkileridir, dolayısıyla bunlar doğrudan piyasada oluşmamış başka şeylerdir.

Bir tarafta, bu durum herhangi bir iktisadi faaliyetin gerçek toplumsal maliyetinin

piyasa sisteminde gizli kaldığı anlamına gelmektedir ve toplulukların ve ailelerin

bütünlüğünü kaybetmelerinin ve ekosistemin tahribatının/yıkımının ekonomik teoride

621

Johnston, a.g.m., s.21-22.

Page 192: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

179

sorun olarak görülmemesinin nedenini ortaya koymaktadır. Aslında, Gayri Safi Milli

Hasıla’nın (GSMH) hesaplanmasında tüm piyasa faaliyetlerinin pozitif/avantaj getiren

sayılması ile çevresel temizlik ve toplum yozlaşmaya uğradıkça daha geniş polis

gücünün yükü gibi maliyetler, gerçekte olumlu/pozitif katkılar olarak hesaplanmaktadır.

Bu aynı zamanda şöyle bir anlama da sahiptir; toplumun alt yarısı ya da daha büyük bir

oranı daha yoksul bir duruma gelebilmektedir; fakat GSMH büyüdükçe, ülke için,

herkes olanların yararlı olduğunu varsaymaktadır.622

Marks da endüstriyel gelişimin toplumları yozlaştırdığının farkında olmuştur.

Sermaye-yoğun ziraat toprağın verimliliğini/üretkenliğini tahrip etmekte ve fabrika

sistemi bireysel teşebbüsleri/girişimleri ve iş memnuniyetini tüketmektedir.

Hıristiyanlık’ta adalete önem verildiği gibi Marks da sosyal adalete ve eşitsizliğe

değinmiş; ancak bunu materyalist düzeyde yapmıştır. Eşitlik ve adalet gibi ülkülere

önem vermesi Marksizme izleyici bulunması açısından çok güç kazandırmıştır. Ancak

Marks da, kapitalist iktisadı geliştirenler gibi, olumsuz/negatif neticeler bazı önemli

tercihler yapmıştır- ve doğrusu, bu tercihler ekonomik model olarak Marksizm’in vahim

ve zararlı olduğunu kanıtlamıştır. Marks’ın yaptığı ilk tercih, her iktisadi değerin bir

malı üreten işgücünden meydana geldiğini iddia eden emeğin değer teorisini ileri süren

David Ricardo, Adam Smith ve John Locke’u izlemek olmuştur. Netice olarak,

kapitalizmin toprağı ve işgücünü sermayenin biçimleri olarak ele alması gibi, Marksizm

de toprak ve sermayeyi işgücünün biçimleri olarak ele almıştır. Aslında, işgücünün

değer teorisi hem mutlak kıtlık nedeniyle oluşan değeri, böylece Marksistler doğal

kısıtları ihmal etmeye yönelmişlerdir, hem de Tanrı tarafından insanların kullandığı

kaynakların yaradılışını inkar eder biçimde neticelenmiştir. 623

Katolik Sosyal-İktisadi Düşüncesi (KSD) literatürü işçilerin çalışma koşulları,

sermaye ve gelir eşitsizliği, kütlesel işsizlik vb hakim iktisadi doktrinlerin ihmal ettiği

konulara değinmiştir. KSD ile hakim iktisat literatürünün anlaşmazlığa düştüğü konular

ya KSD’nin geleneksel iktisat teorisinin temel prensiplerinin Papalar tarafından ihmali

yani Papaların ekonominin nasıl işlediğinin anlamaması, ya da iktisat teorisinin yeteri

kadar vazifesinin(ekonominin nasıl işlediğinin anlatımı) yerine getirmediği üzerine

622

Johnston, a.g.m., s.22. 623

Johnston, a.g.m., s.23-24.

Page 193: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

180

olmuştur. Bu aslında ekonomistlerin ekonominin nasıl işlediğini anlamıyor olmasıdır.

Beklenildiği üzere, ekonomistler Papaların ya da Piskoposların uzmanlık sahalarının

dışında kalem aldıklarını söylemişlerdir; bir başka deyişle iktisat teorisini tam

anlamadıklarını ifade etmişlerdir. KSD ise ekonomistlerin bugüne kadar hatalı

olduklarını ileri sürmüştür. Clark, KSD’nin ışığı altında iktisat teorisiyle ilgili dört

sorunun ele alınması gerektiğini ifade etmiştir: reel ve ideal olanın bağlantısı, toplum

anlayışı, insan doğası anlayışı ve gelişme anlayışı.624

Reel ve ideal olanın bağlantısı için Clark şunları ifade etmiştir. Yüzyıldan fazla

zaman önce ekonomistler “pozitif” ve “normatif” ayrımını yapmaya başlamışlardır. Bu

ayırım “amaçlar” ile “araçlar”ayrımının bir tahavvülüdür. Pozitif iktisat değerden

bağımsızdır, bir şeyin “ne olduğu” ile ilgilenir. Normatif iktisat ise “ne olmalı”

sorusuyla ilgilenir ve değer yargılarına önem verir, kaideye ait olana bakar. İktisat

öğrencileri ilk ders yılının ilk haftalarında, bu ayrımı öğrenmektedirler. Ekonomistler bu

ayrıma bağlı kalarak analizlerinin “bilimsel” olduğunu ileri sürerler. Clark’a göre “her

iktisat teorisi muhakkak normatiftir”. A.B.D. Piskoposu’nun “ Economic Justice For

All” sunumunda anlatmış olduğu altı ilkeden ilki her iktisadi karar ve kurumun insanın

itibarını koruması açısından ele alınması gerektiğini ifade etmektedir.Clark

pozitif/normatif ayırımının tamamen yanlış olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre, en

basit gözlemin bile gözlemlenebilmesi için bir bakış açısı gereklidir. Her gözlem için

günlük yaşantıdaki karmaşaya “düzen” getirebilme amacıyla teoriye ihtiyaç vardır.

Teoriler ve modeller gerçekliği vasıflandırmak için yararlıdır ancak bu vasıflar insan

tarafından oluşturulmaktadır ve daima değer yargılarına dayalıdır. Bu radikal bir konu

değildir, filozof ve bilim tarihçilerinin büyük bir kitlesi tarafından kolayca kabul

edileceği bir husustur. Sadece ekonomistler, bir grup olarak, bu hakikati reddeder

görünmektedir. İktisadın tamamı, tüm sosyal bilimler gibi, normatiftir; aksi takdirde

yardımcı olabileceği bir varlık yoktur. 625

Bu çalışma, Clark’ın reel ve ideal konusunda

ileri sürdüğü izahlara katılmaktadır. Bir teoriyi oluşturan zihniyet yapısı, ele alınan

iktisadi soruna bakış açısını, yaklaşımı ve getirilecek çözümü etkileyeceği kesindir.

624

Clark, a.g.m., s. 2-3. 625

Clark, a.g.m., s. 3-4.

Page 194: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

181

Clark, KSD’nin ışığı altında ele alınması gereken ikinci sorun olarak toplum

anlayışlarını söylemiştir. Politik iktisat tarihinde toplum nedir sorusuna üç cevap

verildiğini ifade etmiştir: bireylerin mekaniksel etkileşimi olarak toplum, organik ya da

örgütsel bütün olarak toplum veya bir süreç olarak toplum. Mekaniksel toplum görüşü

klasik ve neoklasik iktisada egemen olmuştur. Isaac Newton’un en büyük destekçisi

olduğu bu görüşe sahip mekaniksel sosyal teorisyenler bireye “nihade” olarak

bakmaktadırlar. Bu görüş “metodolojik bireyciliğin”, insanın doğasında olan dürtü ve

meyillerin toplumsal düzeni (denge) oluşturacağı ve kaos yaratmayacağı inancından

kaynaklandığını iddia etmektedir. Clark’n deyişiyle, “piyasa dengesi masalı Newtoncu

mekaniğin iktisadi faaliyetlere kaydırımıdır”. 626

Mekanik bilimler bütün disiplinlerde

açıklayıcı metot olarak kullanılmakta ve bu kullanım incelenmekte olan konunun

saygınlık ve objektiflik kazanması ve mümkün olduğu kadar “bilimsel” gözükmesi

amacıyla yapılmaktadır.627

Mackay’a göre, “mekanik düşünce” insanlığı tehdit eden bir hastalıktır ve

kaynağı toplumun temel yapısı değildir. Bu hastalık “varsayımlardan”, “düşünce

biçimlerinin alışkanlık haline gelmesinden” kaynaklanmaktadır. Bu düşünce yapısına

göre insanın değerini yok sayılmaktadır. İnsan bir obje olarak görülmektedir.

Kişiliksizleştirme eğilimi ile “bilimin ilerlemesine uyumlu” hale getirilir. Mackay’ın

deyişiyle, “mors alfabesiyle gönderilen bir SOS mesajının bir yardım çağrısı olmaktan

ziyade sadece mors kodları içeren sinyallerin teşekkülü olduğu” iddiası bunun mantıksal

olarak saçma bir görüş olduğuna misaldir. 628

Mekanik düşünce sisteminin “gerekirci-deterministic-, kişiliksizleştirici ve

maneviyatsızlaştırıcı” neticeleri vardır. Yalnızca dini olarak değil, ayrıca insan

özgürlükleri konusunda da teşkil ettiği engeller bulunmaktadır. Determinizm

(Gerekircilik), iki farklı mana taşımaktadır; ilki fiziksel olayların fiziksel sebeplerini

olduğunu açıklayan bilimsel metot varsayımıdır; ikincisi ise insanların seçeneklerinin

gerçek manada var olmadığını maneviyatçıların sorumluluklarımızı hayal ürünü olarak

yarattıklarını iddia eden bir görüştür. İki mana yaygın olarak birbiriyle karıştırılmakta

626

Clark, a.g.m., s. 5-6. 627

Mackay, a.g.e., s.12. 628

Mackay, a.g.e., s.11,18-21.

Page 195: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

182

ve ilki kendisine “ortak olan asalak” ikinciye destek zannedilmektedir. Newton

mekaniği başta olmak üzere fizik bilimi determinizmi koruyucu bir rol üstlenmiştir: Bir

sistemin başlangıçta durumu ve sistemi oluşturan unsurlarının devinimlerini belirleyen

yöntemler bilinirse, sistemin ileri bir vakitte durumunun tahmin edilebilir olduğu

varsayılmaktadır. Ancak son zamanlarda determinist fizik dünya modeli olmaktan

uzaklaşmıştır; çünkü “kuantum kuramı” açıklanmıştır. Bir atomu ve her şeyi,

kendisiyle enerji alışverişi yapmadan gözlemlemek imkansızdır. Kuantum kuramı

gereği gözlemlenmiş bir sistemin bir oranda değişiklik yaşamış olması gerekmektedir.

Dolayısıyla, bir objenin temelinde öngörülemezlik vardır.629

Kutsal Kitap’ta kaos manası içeren raslantıya cevap mevcuttur. Yaratılış 1:2’de

“Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların

üzerinde hareket ediyordu.” buyurulmaktadır. Süleyman’ın Özdeyişleri 16:33’te, “İnsan

kura atar, Ama her kararı RAB verir.” ayetinden Allah’ın tüm olayların Rab’bi olduğu

anlaşılmaktadır. Kutsal Kitap öğretisine göre, insan yaratılmıştır. Ve insanın

yaratılışının bir gayesi vardır. “İnsan yalnızca bir makine midir?” sorusunun cevabı

insanın bilinçli bir varlık olduğunu inkar eder bir biçimde olamaz; çünkü aksi takdirde

soru sorulamazdı, yanıtının da manası olmazdı.630

Toplumun organizma olarak tanımı Yunan doğa görüşünün uzantısıdır. Toplum

içindeki işlevlerine bağlı olarak bireyler daha çok bir vücudun bölümleri gibidir. En

gelişmiş organik iktisat teorisi Marksist iktisattır. Bireyin kıymetine, saygınlığına ya da

itibarına sahip çıkma konusunda hiçbir tedarik/hüküm sağlamayan Marksist iktisat da

KSD tarafından reddedilmektedir.631

Hem organik hem mekanik toplum görüşleri zorunlu olarak kısmi ve eksik

anlayışlardır. Mekaniksel teoriler eksik belirtilmiş olmakla eleştiri alırken, organik

teoriler artık belirtilmiş (over-determined) olarak görülmektedir. Organik toplumsal

teori özgür iradeyi yok saymakta, mekaniksel toplum teorisi kültürü görmezden

gelmektedir. Her iki yaklaşımın temel sınırlaması birey ve toplum kavramlarını

629

Mackay, a.g.e., s.13-15. 630

Mackay, a.g.e., s. 58, 79, 85. 631

Clark, a.g.m., s. 6.

Page 196: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

183

birbirinden ayrık kabul etmeleri ve insanın toplumdan bağımsız var olabileceği ya da

toplumun her nasılsa bireylerden oluşan üyelerinden bağımsız olduğu görüşüdür.

Toplumu süreç olarak kabul eden görüş, doğal bilimlerin gözlemlediğinden bütünüyle

farklı bir mütevellit tutum olduğunun bilincinde olarak bireyler ile toplum arasındaki

etkileşimi kavramaya çalışır. KSD hem serbest piyasa ekonomisinin haddinden fazla

bireyciliğine hem de komünizm altında bireyin arka plana itilmesini eleştirmektedir.

Clark’ın ifadesiyle “Ortodoks iktisat, Marks ve KSD arasındaki belirgin fark ortaya

çıkmaktadır”. KSD için, “Yaratıcı’nın şan ve şerefi insan davranışı için bir “amaç”tır,

amaç dünyevi “zevkleri” ya da “faydayı” maksimize etmek değildir veya insanın “kendi

hatırı” için kabiliyetlerini geliştirmesi de değildir”. KSD aynı zamanda tamamıyla

Ortodoks iktisatta namevcut olan özgür iradeye de önem vermektedir. İnsan doğasının

anlaşılabilmesi açısından önemli teolojik rolü olan özgür irade, iktisadi faaliyetin ve

piyasa ekonomisindeki belirsizliğin açıklanabilmesine yardımcı olmaktadır. Rasyonel

iktisadi insan, tam bilgiye sahip olma varsayımı ile, beniâdem olmaktan öte halde iken

“aşırı belirtilmiş (over-determined)” insan beşeri olma halini karşılayamamaktadır.632

Gelişim kavramı genellikle bir “amaç” a ulaşım için hareket olarak

kullanılmaktadır. “Amaç” tarafından tanımlanan ve değerlendirilen gelişim bireyin

değerlerinden, kurumlardan veya “gelişim”i tanımlayan topluluktan ortaya çıkmaktadır.

“Amaçlar” asla nötr veya değerden bağımsız olamaz ve objektif bilim tarafından ayrı

olarak belirlenemez ya da değerlendirilemez. Bireyci kavrama dayanan toplum ve hazcı

kavrama dayanan insan doğası kaynaklı Neoklasik iktisat teorisi gelişmeyi piyasadaki

faaliyetin yükselmesi, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın artması olarak kavramaktadır.

GSYİH elde edilen tatminlerin toplamından ibarettir. Ancak örneğin cinayet, suç, terör

korkusu vb. ile insanlar daha çok işlem (alış veriş) yapabilirler. Bu işlemler

mutluluklarını artırmak için değildir. Biri eşinden boşanır ve eski eşi onun yardımcısı ya

da aşçısı olarak işe başlarsa GSYİH artar. Bir annenin kendi çocuğuna bakması

GSYİH’yi düşürür. Çünkü işgücünden bir kişi eksilmiştir ayrıca annenin yaptığı iş

piyasada mevcut olmayan bir iktisadi hizmettir.633

632

Clark, a.g.m., s. 6-9. 633

Clark, a.g.m., s. 9, 11.

Page 197: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

184

Marjinal fayda teorisi değer teorisinin iki işlevine de hizmet etmektedir:

toplumun özelliklerinin düzeni ve amaçların değerlendirmesinde meşrulaştırma/akla

uygun hale getirme. Neoklasik iktisatçı için bir şey ancak piyasada birilerine fayda

yaratıyorsa önem ifade eder. Piyasa ortamı tüketici bireylerin faydalarının toplamını

alarak bu toplamı üreticilerin zararlarıyla (üretim maliyetleri) dengeye getirir ve talep

edilen miktar ile arz edilen miktar birbirine eşitlendiğinde başabaş noktasına ulaşılır.

İktisatçılar sıklıkla faydanın piyasa işlemleri dışında var olabileceğini ancak bunun

piyasa başarısızlığı olarak görüldüğünü ve verimsizliğe sebep olduğunu ifade

etmektedirler. Dolayısıyla, sorunlar iktisadi olsun ya da olmasın, müteallik çözümler

mülkiyet hakkı tesis etme gibi olmuştur. İktisat teorisinde bu yaklaşımın bütününün

temelini teşkil eden hazcı insan doğası anlayışı ve toplumun bireyci anlayışıdır.

Toplumsal saadet (social well-being/the common good) bireysel faydaların kümülatif

tüketimi olarak tanımlanmıştır. İnsan doğası ve toplumla ilgili bu yaklaşımlar altında,

iktisatçıların önem verdikleri hususun iktisadi işlemleri( mal ve hizmetlerin satışı) ölçen

iktisadi saadet (economic well-being) olması normaldir. Bu işlemlerin toplumsal

saadete ya da refaha katkı yapıp yapmaması sorun olmamıştır; teori için önemli olan

sadece bu işlemlere katılan bireylerin işlemlerinden fayda/tatmin sağlayıp

sağlamadığıdır. Bununla birlikte, ortak yarar sorunu analizden hariç tutulmuştur.

GSYİH gelişimin ve toplumsal refahın ana göstergesi olarak laissez-faire ideolojisinin

değerlerini yansıtmaktadır. Ayrıca toplumun sadece küçük bir yüzdesinin yararını

gösteren, diğer tüm iktisadi faaliyetlerin üstünde olan özel üretimin ayrıcalıklı

makamına hastır. Katolik Düşünce sisteminde değer için alternatif bir anlayış vardır.

Katolik düşüncede değer kavramı insanın saygınlığında ve ortak yararda ulaşılan

makamdır. “Economic Justice for All” sunumunda A.B.D. Piskoposlarının ileri sürdüğü

gibi, “Üretkenlik eğer toplum saadete hizmet edecek kaynaklara sahipse elzemdir.

Ancak, üretkenlik yalnızca mal ve hizmetlerden ibaret çıktılarla ölçülemez.”634

634

Clark, a.g.m., s. 9-11.

Page 198: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

185

3.3.2.3. Hıristiyan Öğretisinin İktisadi Esasları

Peygamberler materyal malların sıklıkla saplantı haline geldiğini ve insanları

Allah’tan uzaklaştırdığını ve mutsuz materyalizme köle ettiğini öğretmişlerdir. Materyal

mallar mutlak yararlı ya da iyi değildir. Materyal mallar yalnızca, Hıristiyan teolojisine

göre gaye olan, Allah yolunda ve cemaat içinde yaşam için kullanıldığında yararlıdır.

Maddeler ihtiyaçları karşılamak ve Allah’a şükretmek içindir. Şükretmek ve

başkalarıyla paylaşmak gerekir. Materyal mallar mutlak amaç olursa saplantı haline

gelmiş olur. İnsanlar birbirlerine mülkiyet transfer etsinler diye yaratılmamışlardır;

yaratılış bir armağandır ve ancak bir bağ iledir. Yaratılış, eğer Veren ile alanlar

arasındaki bağlar görülmeksizin sadece armağandan ibaret algılanırsa hata edilmiş olur.

Materyal mallar maddeden ötedir; onların bizleri seven Yaratıcı tarafından verilmiş

olmaları itibariyle önemli bir değeri vardır. Dolayısıyla maddeleri Allah ile olan ve

diğer ruhlarla olan bağlarımızı görmeksizin değerlendirmek ciddi bir hatadır: Dünya

malları nihai hedef değildir. İncil’de dünya malları ile ilgili uyarılar yapılmıştır. Luka

(12:15), “Zengin Budala”: “Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü

açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.”, Matta

(6:20)’de (Göksel Hazineler) bu konuda şöyle buyrulmuştur: “Bunun yerine kendinize

gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip

çalar.”.635

Hz. İsa (A.S.)’ın doğumundan önceki özellikle üç yüz yıllık süre, sosyal ve

siyasi bakımdan bir kargaşalık çağıdır. İnsanlar hayatın anlamını araştırmaya, ahlaki bir

yaşamın kanunlarını tespit etmek için gayret göstermeye başlamışlardır.636

Hz. İsa

(A.S.) kapitalizm, sosyalizm ya da komünizm gibi çeşitli iktisadi sistemleri mübahase

etmemiş, iktisat teorisinin derin ve ince tetkiklerinde bulunmamıştır. Bunun yerine

iktisadi meseleler ile ilgili Allah’ın buyurduklarını anlatmıştır. Para ve mülk, zengin ve

yoksul, ve bunların Allah’ın yaratma tertipleri ve maksatları ile ilgilerini anlatmıştır.637

635

Yuengert, a.g.m., s. 32-36. 636

Selik, a.g.e., s.41 637

Cox, D.D., “The Greatest Economics Teacher”, Catholic Journal US Reflections on Faith and

Culture, 1 Ağustos 2013, s.2.

Page 199: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

186

İncil’de Hz. İsa (A.S.)’ın etrafında toplananlara ders verdiği anlatılır. Verdiği bir

ders esnasında biri, kendisine dersle alakası olmayan bir soru yöneltmiştir. İncil’de

şöyle anlatılmıştır: “Topluluğun içinden biri, “Öğretmen!” dedi, “Kardeşime söyle de şu

mirası benimle bölüşsün.”638

Hz. İsa (A.S.) konunun anlattığı ders ile ilgisi olmadığını

söylememiş ve bu kişinin talebini ihmal etmemiştir. Bunun yerine, durumu Allah’ın

yaratma hususunda iktisat ile ilgili maksadını ya da iradesini kavrayış için ders verme

vesilesi olarak almıştır. Ayetler şöyle devam etmektedir: “İsa ona, “Ey adam” dedi,

“Beni üzerinize kim yargıç ya da miras dağıtıcısı atadı?” Ardından herkese şunu belirtti:

“Her tür açgözlülüğe karşı uyanık olun ve kendinizi koruyun. Çünkü insanın yaşamı

varlığının bolluğuyla ölçülmez.”Sonra onlara simgesel bir öykü anlattı: “Varlıklı bir

adamın tarlaları bol ürün verdi. Adam içinden ‘Ne yapacağım ben?’ diyordu, ‘Çünkü

ürünlerimi koyacak yerim yok!’”639

Bu ayetlerde birinin “çok fazla mülkü olduğunda ne

yapacağı” sorunu ele alınmıştır. Hz. İsa (A.S.) “tarlaları olan varlıklı” bir adamdan

bahsetmiştir. Günümüzde yaşayanlar için bu bir tavsiftir ancak Hz. İsa (A.S.)’ı o vakit o

kültüre ait olarak dinleyenler için bir hususa işaret edilmiştir: “Tarla sahibi” olan birinin

varlıklı olmasıdır.640

Luka 12, (Akılsız Zengine İlişkin Simgesel Öykü) ‘de ayetlerin

devamı şöyledir: “Sonra, ‘Ne yapacağımı biliyorum’ dedi, ‘Ambarlarımı yıkıp daha

büyüklerini kuracağım. Buğdayımın tümünü ve başka her şeyimi de oraya koyacağım.

Canıma da diyeceğim ki, ey can, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak. Ye,

iç, mutlu ol!” Ancak şu bilinmelidir ki, bir nimet, bir inayet, bir mucize, Allah’tan bir

hediyedir. Çok nimet çok sorumluluk demektir.641

Luka 12’de (Akılsız Zengine İlişkin Simgesel Öykü), ayetlerin devamında şöyle

buyrulmuştur: “Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız adam, canın bu gece senden isteniyor’ dedi,

‘Biriktirdiklerin kimin olacak?’ “Kendi yararına mal biriktiren ama Tanrı önünde

zengin olmayan insanın durumu budur.” Hz. İsa (A.S.) adamın akılsız olması hususunda

iki şeyden bahsetmiştir. Birincisi, adam olanların manasını kavrayamadığı için

akılsızdır. Hz. İsa (A.S.), fazla mal ya da artık değerin birine ihsan edilmiş olmasının

638

Luka 12:13, ( Akılsız Zengine İlişkin Simgesel Öykü), İncil, New Testament, New International

Version, Türkçe/İngilizce, Kitabı Mukaddes Şirketi, Sirkeci-İstanbul, Ohan Matbaacılık LTD. Şti,

İstanbul, s.259. 639

Luka 12:14-17, İncil, New Testament, s.259. 640

Cox, a.g.m., s.2-3. 641

Cox, a.g.m., s.3.

Page 200: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

187

tek maksadının etraftaki her birey için yeterli miktar olması hakikatine değinmiştir.

Varlıklı adam muhafaza etmek ve kazandığını kaybetmemeye odaklanmıştır.

Tasarılarında başka herhangi birinin refahı olduğuna dair bir delil yoktur. İkincisi,

ayette “canının o gece istendiği” söylenmiştir. Ancak bunun bir ceza olduğuna dair bir

söylem yoktur. Adamın ölümünün gelişinin zamanına dikkat çekilmiştir. Varlıklı adam

servetinin tamamını muhafaza için uğraşırken, böylece yıllarca yiyebilecek, içebilecek

ve mutlu olacaktır, planlarının aniden bozulduğu aşikârdır. Luka 12:20’de

‘Biriktirdiklerin kimin olacak?’ buyrulmuştur.642

Ayette “akılsız” olma ile ilgili

bildirilen husus homo economicus’un davranış ilkelerinden birine cevaptır.

Ayette, Luka 12:21, “Kendi yararına mal biriktiren ama Tanrı önünde zengin

olmayan insanın durumu budur.” buyrulmuştur. “Finansal olarak güvende olma”

hususunda bir günahtan bahsedilmemiştir. Bireysel ve toplumsal olarak, Allah’ın

verdiği emanetler ortak yarar için tertip edilmelidir. Dolayısıyla sahih olan iktisat

politikaları Allah tarafından verilen tertip sorumluluklarına sadakat icbar etmektedir.

Sorumluluklar ve Allah’a sadakat konusu özellikle biri Ateist diğeri Monoteist olmak

üzere iki karşıt dünya görüşü açısından önem taşımaktadır. İktisadın Ateist dünya

görüşü çok esaslı olarak, evrimin uzun zaman içerisinde ve yavaş bir sürecinde eşya

sadece zuhur eder diyen Darwin Teorisinden etkilenmiştir. Eğer eşya şimdi zuhur

edebiliyor ise servet de zuhur edebilmelidir. Monoteist görüş her şeyin Allah’tan

geldiğini takdir etmekte ve herhangi bir topluluğun ya da toplumun “servet”inin de basit

olarak serbest ve adil mübadeleyle ve üretilenden daha azının tüketilmesiyle oluşması

prensibini kabul etmektedir.643

Luka 12:21’de “Kendi yararına mal biriktiren ama Tanrı önünde zengin olmayan

insanın durumu budur.” buyurulmuştur. “Tanrı önünde zengin olmak” ehemmiyetlidir.

“Allah için ehemmiyetli olan veya Allah için manası olan nedir?” sorusuna cevap olarak

İncil’de, Luka 10:25-27, şöyle buyurulmuştur: “Yasa yorumcularından biri ayağa kalktı,

İsa’yı deneyerek, “Öğretmen” dedi, “Sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?”

İsa, “Ruhsal yasada ne yazılmıştır?” diye sordu, “Sen nasıl yorumluyorsun?” O da şöyle

642

Cox, a.g.m., s.4. 643

Cox, a.g.m.,s.4.

Page 201: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

188

yanıtladı: “ ‘ Tanrın Rab’bi tüm yüreğinle, tüm canınla, tüm gücünle ve tüm anlayışınla

seveceksin. İnsan kardeşini de kendin gibi seveceksin.’” 644

Burada sevginin kalp, akıl

ve ruh ile olması gerektiğinden bahsedilmektedir. Ayrıca “insan kardeşini kendin gibi

sev” buyrulmuştur. Dolayısıyla “kendi çıkarını maksimize etme” söz konusu bile

olamaz. Böylece homo economicus’un “doyumsuzluk/çoğu aza tercih” etme ve

“bencillik/kendi çıkarının maksimizasyonunu hedef alma” aksiyomlarının geçersizliği

ortaya konmuştur. Luka 12:20-21 “doyumsuzluk/çoğu aza tercih etme” aksiyomunun

geçersizliğini ispat etmektedir. Luka 10:25-27 “bencillik” aksiyomunu ve “dünyevi

hedeflerin tatmininin azamiyesini elde etme” meselesininin geçersizliğini ispat

etmektedir.

3.3.2.4. Homo economicus Varsayımlarının İncil’deki İktisadi

Buyruklar Perspektifiyle Analizi

Yasak meyvenin yenmesi neticesinde insan ile Allah, insan ile insan ve diğer

yaratılmışlar arasındaki bağlar değişmiştir. Yaratılış (2:17)’de şöyle buyrulmuştur:

“Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle

ölürsün.” (3:6)’da “Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik

kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi,

o da yedi.” (3:17-19)’da “RAB Tanrı Adem’e “Karının sözünü dinlediğin ve sana,

Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi,

“Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı

verecek, Yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek

kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin.”

Yuengert bu konuda şöyle önemli bir açıklama yapmıştır: ““Elma” şüphesiz Hz.

Havva’nın fayda fonksiyonunda pozitif marjinal faydaya sahip değildi, ancak onu

arzulaması bir tuzaktı ve bir aldatma, vehim idi.”645

644

Cox, a.g.m.,s.4. 645

Yuengert, a.g.m., s. 35.

Page 202: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

189

Tüketici teorisinin Hıristiyan İlahiyatınca analizinde homoeconomicus için ileri

sürülen aksiyomlar eleştirilmektedir. Yuengert, Hıristiyan bakış açısı ile eleştiri getirilen

iki aksiyomu dile getirmiştir: Biri doyumsuzluk ya da açgözlülük aksiyomu bir başka

deyişle çoğu aza tercih etme; diğeri açığa çıkan saadet meselesi, bir başka deyişle

seçenekler arasında tercihleri nihayetinde tüketici davranışının tamamıyla saadetini

sağlaması ya da optimaliteye ulaşması. Yuengert’e göre gerçekçi bir husus da şudur ki

tüketicilerin gerçek saadetlerini yansıtan tercihlerine bağlı olarak davrandıkları

varsayımı doyumsuzluk varsayımından daha temel ve sorun çıkaran bir aksiyomdur646

.

Analitik olarak, iktisatçıların kayıtsızlık eğrilerinin birbirine kısmi olarak bağımlı

olduğunu açıklamaları gerekmektedir. Hıristiyan öğretisi, insanların içtimai amel

lezzetinin ve uzun-dönem hedeflerinin hazır çıkarlardan üstün olduğunun farkına

varmalarını sağlamaktadır.647

Yuengert’e göre eğer aksiyomlar sorgulanırsa refah neticeleri değişebilir.

Yuengert açıklamalarına şöyle devam etmiştir: Kutsal Kitap hakkında ilmi yüksek ve

iktisat teorisinde uzman bir Hıristiyan iktisatçı, Kutsal Kitap’ta tarif edilen tercihler

meselesi ile iktisat teorisindeki tercih aksiyomlarının çatıştığını, bunların birbiriyle

bağdaşmadığını ya da aykırı düştüğünü farkedebilir; ancak başa çıkamaz. “Daha fazla

daha iyidir” ya da “çok aza tercih edilir” iddiası ile Hıristiyan geleneğinin öğretisi

arasında net ve kesin bir zıtlık olduğunu Luka 6:24’teki ayeti hatırlatarak ifade etmiştir:

“Ama vay halinize, ey zenginler, Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz!”

Doyumsuzluk aksiyomu ile çelişen ya da “daha fazla daha iyidir” prensibine

aykırı düşen ayetler İncil’de çoktur. Örneğin Luka 12:15’te, “Sonra onlara, “Dikkatli

olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının

çokluğuna bağlı değildir.” buyrulmuştur. Efesliler 4:19’da “Bütün duyarlılıklarını yitirip

açgözlülükle her türlü pisliği yapmak üzere kendilerini sefahate verdiler.” Efesliler

5:3’de “Aranızda fuhuş, ahlaksızlık ya da açgözlülük anılmasın bile. Kutsallara

yaraşmaz bu” buyrulmuştur.

646

Yuengert, a.g.m., s. Abstract, 33. 647

Woehrling, F., “ “Christian” Economics”, Journal of Markets&Morality 4, no 2 (Fall 2001), 199-

216, s.209

Page 203: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

190

Markos 7, “İnsanı Kirleten Şeyler”-21-23’te, “Çünkü içerden, insan yüreğinden

kötü tasarılar çıkar: Fuhuş, hırsızlık, adam öldürme, zina, açgözlülük, kurnazlık,

düzenbazlık, soysuzluk, kıskançlık, sövüp sayma, kendini beğenme, akılsızlık. Bu

kötülüklerin tümü içerden çıkar ve insanı kirletir.” buyrulmuştur. Bu ayetlerde

belirtildiği üzere açgözlülük bir kötülüktür ve insanı kirletmektedir. İnsanı kirleten ve

kötü sayılan bir özellik hakim iktisat zihniyetindeki iktisadi insan yani homo

economicus’un karar almasına etki eden bir özellik olarak dayatılmıştır. İncil’de kötülük

olduğu ve insanı kirlettiği çok net olarak ifade edilen açgözlülük iktisat teorisindeki

doyumsuzluk aksiyomu ile çelişmektedir. Dolayısıyla Hıristiyanlık’ta “çok aza tercih

edilir” veya “daha fazla daha iyidir” iddiası kabul edilemez bir söylemdir. Hıristiyan

öğretisi ile çatışmaktadır, İlahi emirler ile aykırı düşmektedir.

Timoteos’a I. Mektup 6, “Aykırı Öğretiler, Para Sevgisi”, 7-10 numaralı

ayetlerde şöyle buyrulmuştur: “Çünkü dünyaya hiçbir şey getirmedik, ne de herhangi

bir şey götürebiliriz. Ama yiyeceğimiz, giyeceğimiz varsa, bunlarla yetinelim. Varlıklı

olmaya özenenler ise denenmeye düşer, bir sürü akılsız, yararsız tutku tuzağına

yakalanırlar. Bunlar insanı yıkıma ve mahva götürür. Çünkü tüm kötülük köklerinden

biri de para sevgisidir. Kimileri buna imrenip imandan saptılar ve pek çok üzüntüyle

kendilerini yürekler acısı duruma düşürdüler.” , “Zenginlere Uyarı”: 17-19’da “ Şimdiki

çağda varlıklı olanlara buyruğun şu olsun: Yüksekten bakmasınlar, güvenilmez

zenginliklere umut bağlamasınlar. Gönenç bulmamız için her şeyi bize bol bol sağlayan

Tanrı’ya umut bağlasınlar. Söyle onlara: Yararlı işlerle uğraşsınlar, sağlıklı işlerde

zenginlik bulsunlar, eliaçık olsunlar, varlıklarını paylaşsınlar. İlerisi için kendilerine

sağlıklı bir temel atsınlar. Böylece, gerçek anlamda yaşamı oluşturan değere

sarılsınlar.”. Buradaki ayetlerde buyrulduğu üzere, var olan yiyecek ve giyecek ile

yetinme tavsiye edilmiştir. Varlıklı olmaya özenenler için imtihana tabi tutulacakları ile

ilgili uyarı yapılmıştır. Varlıklı olmaya özenenler için “akılsız, yararsız tutku tuzağına”

yakalanacakları buyrulmuştur. Tutku “güçlü istek ve eğilimin yöneldiği amaç”648

tır.

Yararsız ve akılsız tutku tuzağı ise, tuzak “birini güç ve tehlikeli bir duruma düşürmek

648

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.52ce90944f2786.5084

7733

Page 204: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

191

için kurulan düzen”649

olduğuna göre, akılsız ve yararsız güçlü istek ve eğilimin

yöneldiği amacın güç ve tehlikeli bir duruma düşüreceği düzen haline gelmiş olur. Bu

durumda varlıklı olma özenmenin ya da doyumsuzluğa yönelmenin ne derece yanlış

olduğu açık hale gelmiştir. “…eliaçık olsunlar, varlıklarını paylaşsınlar” ifadesi ile

“paylaşmanın emredildiği sebebiyle çoğun aza tercih edilmeyeceği ve bireyin kendi

çıkarının maksimizasyonu gayretinde olmaması gerektiği” nettir.

Bununla birlikte Markos 7, “İnsanı Kirleten Şeyler”:21-23’te buyrulduğu üzere

hırsızlık, düzenbazlık, kıskançlık da kötülüklerdendir ve insanı kirletirler. İktisadi insan

için doyumsuzluk aksiyomu geçerli olsa, doyumsuz olan bir insan “daha fazlasına sahip

olabilmek için” hırsızlığa yönelebilir, düzenbazlık, hilekarlık yapabilir. Ayrıca

doyumsuz iktisadi insan daha fazlasına sahip olanı kıskanabilir. Böylelikle Markos

7:21-23’te açıkça belirtilen insanı kirleten ve kötülükler olduğu kesin olarak ilan edilmiş

hırsızlık, düzenbazlık ve kıskançlık yine bir kötülük olduğu belirtilen ve insanı kirleten

açgözlülük sebebiyle fiil haline gelebilir. Bu sebeplerle hakim iktisat zihniyetinin ileri

sürdüğü homo economicus’un doyumsuzluk ya da çoğu aza tercih etme aksiyomu hem

İncil’deki İlahi Emirlere ters düşmekte hem de toplum saadeti açısından ciddi tehlike

potansiyeli taşımaktadır.

Markos 10, Sonsuz Yaşam Arayan Varlıklı Genç, 23-25 “İsa çevreye bakıp

öğrencilerine şöyle dedi: “Parası bol kişilerin Tanrı hükümranlığına girmeleri ne denli

güçtür!” O’nun bu sözleri öğrencileri şaşırttı. Ama İsa yine, “Çocuklar!” dedi, “Ne güç

iştir Tanrı hükümranlığına girmek! Devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin kişinin

Tanrı hükümranlığına girmesinden daha kolaydır.” Bu ayetlerde zenginliğin riskli bir

durum olduğuna dair ifadeler vardır. “Devenin iğne deliğinden geçmesinin” daha kolay

olması meselesi ile ilgili gerekli açıklama ayetlerin devamında yapılmıştır ve göz ardı

edilmemelidir. Şöyle ki, 26-27’de buyrulduğu üzere: “Öğrenciler büsbütün şaşırdılar.

Birbirlerine, “Öyleyse kim kurtulabilir?” diye sordular. İsa onların gözlerinin içine

649

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.52ce906dac98d6.9964

5402

Page 205: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

192

bakarak, “İnsanlar önünde bu olanaksızdır” dedi, “Ama Tanrı önünde değil. Çünkü

Tanrı önünde her şey olanaklıdır.”650

Hıristiyan teolojisinin iktisat teorisine etkisi şöyledir: Maddeler önemli şekilde,

tüketen kişinin maddeleri değerlendirme yöntemindeki faziletine bağlıdır. Bununla

birlikte, Kitab-ı Mukaddes’in incelenmesiyle iki meselenin önemi meydana

çıkmaktadır: 651

Tüketiciler gerçek çıkarlarını yansıtan tercihler yapmayabilirler.

Eğer tüketim saplantı haline gelirse tercihler yoldan çıkar.

Çoğunluk çok aza göre daha iyiymiş gibi hareket etse bile “çok”

“az”a göre daha iyi olmayabilir.

Literatürde “açığa çıkan tercihler”-revealed preferences- “gözlemlenen

davranışlar”dan anlam çıkarılarak tercih ilişkilerini yansıtmaktadır. “Ortaya çıkan

ihsan”- revealed wellbeing-ise “ortaya çıkan tercihler aynı zamanda insanın ihsanını

yansıtır” varsayımını yapmaktadır. İktisatçılar tüketici tercihi modelini nitelendirirken-

u(X)-fayda fonksiyonunun manasına yeteri kadar dikkat göstermemektedirler.

İnsanların tercihlerinin onların saadetini artırmama olasılığı vardır. “Çok aza göre daha

iyidir” ya da “tüketici tercihleri normatiftir” iddiaları ile iktisatçılar, derin düşünmeden,

müstenidat olmaksızın ve “felsefe yaptıklarından” bihaber felsefi münazarada yer

almaktadırlar652

.

Hedef fonksiyon insan davranışlarının hedefi ile ilgili özel varsayımlar içerir;

insanlar kendi maddesel tüketimlerini dikkate alırlar- daha fazla tüketim daha az

tüketime tercih edilir, ancak marjinal faydalar giderek azalır. Tüketici davranışının

pozitif analizinde, doyumsuzluk/tatminsizlik varsayımında fayda fonksiyonunun birinci

türevinin pozitif oluşuyla ilgili bir kısıt vardır. ' 0u sezgisel olarak birden fazla olası

anlamlar içerebilir: 653

650

İncil, New Testament, s.162. 651

Yuengert, a.g.m., s. 36. Maddeler için de aynı kaynaktan yararlanılmıştır. 652

Yuengert, a.g.m., s. 38, 48, 53. 653

Yuengert, a.g.m., s. 37, 39. Maddeler için de aynı kaynaktan yararlanılmıştır.

Page 206: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

193

i. Toplum “daha fazlayı daha iyi kabul edebilir”.

ii. Toplum “daha fazla daha iyi olmasa bile daha fazlayı seçebilir”.

Bu iki durumdan meydana gelebilir:

a. “Daha fazlasının daha iyi olmadığının farkında değildir”.

b. “Daha fazlasına sahip olma konusunda kendine hakim

olamıyordur”.

i. durumunda “daha fazla daha iyidir”, yani tüketiciler daha fazlasıyla daha çok

tatmin olurlar ve daha iyi duruma gelirler. ii.a. ve ii.b. durumlarında ise “tüketiciler

daha fazlasını tercih etse bile, daha fazlasını tercih etmeleri refah-bozucu tüketime

sebep olabilmektedir”. ii.a.’da tüketici daha fazlası ile yanlış bir tecih yaptığının

farkında değildir. Dolayısıyla bu davranışı refahı için zarar verici bir tercihi maksimize

etmektedir. ii.b.’de ise tüketici kendi içinde çelişkiye düşmektedir: tercihlerinin refahını

sağlamayacağını bilmektedir, ancak tercihlerini tecessüm ettirecek dürtülere tamamıyla

mukavemet edememektedir. Bu tavsif altında “tüketiciler daha fazlanın daha iyi

olmadığına dair muhakeme etmiş olsalar bile, daha fazlayı daha aza tercih etme

davranışında bulunabilirler”. İktisatçılar söz konusu üç tavsif ile ilgili pek dikkat

göstermemektedirler.654

İnsan doğası anlayışı konusunda Katolik sosyal Düşünce’nin eleştirileri vardır.

İktisatta tipik insan doğası görüşü sıklıkla “rasyonel homo economicus” olarak

adlandırılır. İktisat teorisi insan doğasını “rasyonel/akılcı fayda azamileştiricisi”,

“yalnızca kişisel menfaat güdümlü” gibi faydacı terimler ile kavramaktadır. İnsan

doğası hedonistik/hazcıdır655

; başka bir deyişle zevkleri ve acıları hesaplar. Neoklasik

iktisat teorisinin temelinde yatan insan doğası görüşü Jeremy Bentham tarafından

sahneye çıkarılmıştır. Buna göre, insan zevk peşindedir ve acıdan kaçar, her karar kar-

zarar veya zevk-acı hesabından kaynaklanmaktadır. 656

Hakim iktisat zihniyetindeki bu

hazcı görüş bir başka deyişle insanın karar alırken zevk-acı hesabı yaptığı, her zaman

654

Yuengert, a.g.m., s. 39-40. 655

Hazcı görüş Eski Yunan Stoacılığına dayanır. Bkz. İlk bölüm, Eski Yunan Medeniyeti. 656

Clark, a.g.m., s. 7.

Page 207: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

194

zevklerini maksimum, acılarını minimum yapmaya gayret ettiği varsayımı yanlış bir

varsayımdır. İnsan davranışlarının karşılığı sadece maddi değildir. Aldığı zevklerin de

çektiği acıların da karşılığını dünyada veya ahirette görecektir657

. İncil’de acı çekme ve

mutluluk aynı ayet içinde şöyle bulunmaktadır: “Doğruluk uğruna acı çekseniz bile, ne

mutlu size! İnsanların “korktuğundan korkmayın, ürkmeyin.” (1. Petrus 3:14). 2.

Korintliler 7’de “Tanrı’nın isteğiyle çekilen acı, kişiyi kurtuluşla sonuçlanan ve

pişmanlık doğurmayan tövbeye götürür. Dünyanın acılarıysa ölüm getirir. Bakın bu

acılar, Tanrı’nın isteğiyle çektiğiniz bu acılar sizde ne büyük ciddiyet, paklanmak için

ne büyük istek yarattı! Sizde ne büyük öfke, korku, özlem, gayret ve suçluyu

cezalandırma arzusu uyandırdı! Bu konuda her bakımdan masum olduğunuzu

kanıtladınız.” , İbraniler 12’de “Terbiye edilmek uğruna acılara katlanmalısınız. Tanrı

size oğullarına davranır gibi davranıyor. Hangi oğul babası tarafından terbiye edilmez?”

buyrulmuştur. Ayetlerde buyrulduğu üzere ne için acı çekildiğine göre zevk-acı

hesabının neticesi değişmektedir.

Yine, Luka 8:14’te “Dikenler arasına düşenler, sözü işiten ama zamanla yaşamın

kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde boğulan, dolayısıyla olgun ürün

vermeyenlerdir.” Ayetine göre zevklerle ilgili uyarı iletilmiştir. 1. Timoteos 6’da

“Şimdiki çağda zengin olanlara gururlanmamalarını, gelip geçici zenginliğe umut

bağlamamalarını buyur. Zevk almamız için bize her şeyi bol bol veren Tanrı’ya umut

bağlasınlar.” Bu ayette de “zevk alma, umut bağlama” hususlarında bir kısıt

belirtilmiştir.

Titus 3’de “Çünkü bir zamanlar biz de anlayışsız, söz dinlemez, kolay aldanan,

türlü arzulara ve zevklere köle olan, kötülük ve kıskançlık içinde yaşayan, nefret edilen

ve birbirimizden nefret eden kişilerdik.”, Yakup 5’te “Yeryüzünde zevk ve bolluk

içinde yaşadınız. Boğazlanacağınız gün için kendinizi besiye çektiniz.” buyrulmuştur.

Bu ayetlerde “zevklere ve arzulara köle olma”dan bahsedilmiş,” zevk ve bolluk içinde

yaşamanın netice ihtimali” üzerinde durulmuştur.

657

“Mü’minlerin devlet reisi Ömer ibn Hattab, Rasûlullah (A.S.M.)’ı şöyle buyururken işittim dedi:

“Yapılan her türlü işler kişilerin niyetlerine göre değer bulur. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre

bulur….” Buhârî, Bedü’l Vahy1; Müslim, İmârât 155)

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf

Page 208: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

195

2. Petrus 2’de “Ettikleri haksızlığa karşılık zarar görecekler. Gündüzün zevk

alemlerine dalmayı eğlence sayarlar. Birer leke ve yüzkarasıdırlar. Sizinle yiyip içerken

kendi hilelerinden zevk alırlar.” Ayetlerinde “zevk alemlerine dalanların bunu eğlence

sayması, kendi hilelerinden zevk almaları bu kişilerin ettikleri haksızlık sebebiyle

karşılık görecekleri” ifade edilmiştir. Petros’un II. Mektubu, “Yalancı Peygamberler”,2:

14’te “Gözleri zinayla ve ardı arkası kesilmeyen günahla doludur. Kararsız canları

kandıranlardır bunlar. Yüreklerini açgözlülüğe eğitmiş lanet çocuklarıdır”

buyrulmuştur. Bu ayetlerden “sade bir şekilde zevk-acı hesabı” yapan bir insanın

zevkini maksimum, acısını minimum yapmasının her zaman “akılcı” olmadığı açıkça

anlaşılmaktadır. “Yüreklerini açgözlülüğe eğitmiş lanet çocuklarıdır” ayeti homo

economicus’un doyumsuzluğunu noktalamıştır.

Bununla birlikte bazı ayetlerde hakim iktisat teorisinin zihinlere dayatmaya

çalıştığı “maksimum zevk, minimum zahmet, peşin ücret” gibi meselelere cevap olarak

gösterebileceğimiz başka ifadeler de vardır. Şöyle ki; Matta5’te, Gerçek Mutluluk

bölümünde “İsa konuşmaya başlayarak onlara şunları öğretti: “Ne mutlu ruhta yoksul

olanlara! Çünkü göklerin hükümranlığı onlarındır. Ne mutlu yaslı olanlara! Çünkü onlar

avutulacaklar.” ; “Ne mutlu başkasının acısına ortak olanlara! Çünkü onlar acılarında

destek bulacaklar.” Matta 5, Düşmanlara Sevgi bölümünde “ Eğer biri seninle yargıca

gidip gömleğini almak isterse, ona üst giysini de ver. Ve kim sana bir kilometrelik yolu

zorla yürütmek isterse, onunla iki kilometre yürü. Senden dilekte bulunanlara ver ve

ödünç isteyeni geri çevirme.” Markos 9, En Üstün Olan Kimdir? Bölümü’nde, “ İsa

oturunca On İkiler’i çağırıp “En üstün olmak isteyen, hepinizin arasında sonuncu ve

hepinizin hizmet görücüsü olsun” dedi.” buyurulmuştur.

Matta 5, Düşmanlara Sevgi bölümünde “ Eğer biri seninle yargıca gidip

gömleğini almak isterse, ona üst giysini de ver.” Ayeti “doyumsuzluk” ve “bencillik”

aksiyomlarını geçersiz kılmaktadır. Eğer doyumsuzluk Hıristiyan inancında kabul

görmüş olsaydı “Eğer biri seninle yargıca gidip gömleğini almak isterse, ona üst giysini

de ver.” Ayetinde emrolunduğu üzere, “kendinden bir şey istendiğinde daha fazlasının

verilmesi” buyrulmuş olmazdı. Geleneksel iktisadi zihniyete sahip homo economicus’un

“daha fazlasını alma, elde etme arzusu”nun, yani “çoğu aza tercih etme/doyumsuzluk”

Page 209: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

196

aksiyomunun aksine İncil’de “daha fazlasını verme” vurgulanmıştır. Bununla birlikte

İncil’deki söz konusu ayette buyrulduğu üzere “kendinden bir şey istendiğinde daha

fazlasının verilmesi” meselesi ile Geleneksel iktisadi zihniyete sahip homo

economicus’un “kendi çıkarının maksimizasyonu peşinde olma”, yani “bencillik”

aksiyomu birbiriyle çelişmektedir. Bu nedenlerle Matta 5:40, “doyumsuzluk” ve

“bencillik” aksiyomunun geçersizliğini ortaya koymaktadır.

Markos 9, En Üstün Olan Kimdir? Bölümü’nde, “ İsa oturunca On İkiler’i

çağırıp “En üstün olmak isteyen, hepinizin arasında sonuncu ve hepinizin hizmet

görücüsü olsun” dedi.” Ayeti çok net bir biçimde “doyumsuzluk”, “bencillik”

aksiyomlarının geçersizliğini ortaya koymaktadır. “Herkesin içinde sonuncu ve herkesin

hizmet görücüsü” olmaya razı bir kimsenin “çoğu aza tercih etme” gibi bir dürtüsü

olamaz. Bununla birlikte “böyle bir kimse kendi çıkarının maksimizasyonunu

hedefleyemez”. Çünkü böyle bir kimse dünyevi hedefler peşinde değildir, her şeyden

evvel hazcı dünya görüşüne sahip değildir. Dolayısıyla “maksimum zevk, minimum

zahmet” amacında değildir.

İktisatçıların bu insan doğası fikrini tasdik etmelerinin bir nedeni, matematiksel

modellerinin neden olduğu gibi, denge sistemleri olarak kabul ettikleri toplum ve

ekonomi görüşlerinin belirleyici (deterministik) ve atomistik davranışı icap ettirmesidir.

Bir başka deyişler, ekonomistler insanı gerçekte olduğu gibi değil, kendi kurdukları

teorilerin ulaşması gereken denge sisteminin ihtiyaç duyduğu belirleyici ve atomistik

bireyler olarak tanımlamaktadırlar ve ayrıca kurdukları matematiksel modellerin de bu

ihtiyaca uygun olması gerekmektedir. En büyük ironi de serbest piyasa koşullarını

oluşturan serbest seçim/serbest tercih, ekonomiyi ve toplumu oluşturan bireylerin

belirleyici davranışları olması gerektiğidir.658

KSD’ye göre Neoklasikler ve Klasikler gibi Marksizm de insanlığın amacı

hakkında materyalist fikir ileri sürmektedir. Marks kapitalizmin merkezi hedefi olan

iktisadi büyümeye hücum etmemektedir. Marks’a göre eğer insan rasyonel

azamileştirici ise, onun bu davranışını şekillendiren toplum ve piyasa ilişkileridir.

658

Clark, a.g.m., s. 8.

Page 210: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

197

KSD’nin “insan” için ileri sürdüğü görüş ise şöyledir: İnsan toplumun dışında

düşünülemez. Hıristiyan doktrinine göre, “insan dünyaya toplumda düzen içinde yaşasın

diye, Allah tarafından takdir buyurulan bir otorite altında, Yaratıcı’sının şan ve şerefi

için ve şükran için tüm kabiliyetlerini geliştirip tamamlayabilmek adına gönderilmiştir.

Mevkiinin yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmekle insan geçici ve ebedi

mutluluğa erişebilecektir”(Quadragesimo Anno’da belirtildiği üzere). 659

“Mevkiinin yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmekle” ifadesi çok

önemlidir. Çünkü Luka 12, “Asıl Korkulacak Yetki” bölümünde şöyle buyurulmuştur:

“Beş serçe iki kuruşa satılır, değil mi? Öyleyken biri bile Tanrı katında unutulmuş

değildir. Bunun gibi, başınızdaki saçların tümü de sayılıdır. Korkmayın, birçok serçeden

daha değerlisiniz.” Bu ayetlerde de çok meseleye işaret edilmiş olabilir; dünyada yapıp

edilen her şeyin kayıt altına alınması, her kıymetin değerlendirilmesi ve

değerlendirileceği, her amelin karşılığının verileceği, Allah’ın adaleti (burada en

azından hiçbir şeyin unutulmaması ve her şeyin karşılığının verilmesi), verilmiş her

şeyin hesabının bilinmesi ve tutulması, insanların bazılarının hayvanların bazılarından

daha değerli olması ancak bazılarından daha aşağı olabilmesi, insanların bazılarının

hayvanlardan daha aşağı olması ve insanların bazılarının hayvanlardan daha üstün

olması olasılıkları bunlardan bazılarıdır. İncil’deki “Korkmayın birçok serçeden daha

değerlisiniz.” ayeti ve Luka 12, Güvenilir Uşak ile Güvenilmez Uşak bölümündeki bazı

(aşağıda verilmiştir) ayetler incelendiğinde insanların hayvanlardan üstün olarak

yaratıldığı ve kendilerine verilen sorumlulukları kendilerine anlatılan şekilde ve ölçüde

yerine getirmekle yükümlü oldukları anlaşılabilir.

Luka 12, Güvenilir Uşak ile Güvenilmez Uşak bölümündeki 42 numaralı ayette

“Güvenilir ve akıllı kâhya kimdir?” buyurulmuştur. Devamında “Ev sahibinin ev

halkına vaktinde yiyecek sağlaması için atadığı kâhya.” Ayetler şöyle devam

etmektedir: “”Efendisi geldiğinde atandığı görevi uygulamakta olan uşağa ne mutlu!

Doğrusu size derim ki, efendisi tüm malları üzerinde sorumluluk verecektir ona. “Ama

o uşak içinden ‘Efendim gecikiyor’ der, kadın erkek demeden hizmetçileri tartaklar,

659

( Quadragesimo Anno- O’Brien ve Shannon, 1992, p.68)

Kaynak: Clark, a.g.m., s. 8.

Page 211: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

198

kendini yemeye içmeye, sarhoşluğa verirse, efendisi hiç beklemediği bir gün ve

düşünmediği bir saatte çıkagelecek. Onu parça parça edecek, imansızların gideceği yere

atacak. “ Efendisinin ne istediğini bilip de onun isteği uyarınca hazırlık yapmayan, ya

da davranmayan uşak çok dayak yiyecek. İstenileni bilmeden dayağı hak edecek

biçimde davranansa daha az dayak yiyecek. Kendisine çok verilenden çok istenecek.

Çok güvenilenden daha da çoğunu isteyecekler.”

Dolayısıyla insan kendine verilen her şeyden hesap verecektir. İncil’deki bu

buyruklar insanların bu sorumluluğun bilincinde olmaları gerektiğini söylemektedir.

“Kendisine çok verilenden çok istenecek” ayetinden “kendisine çok verilenin vereceği

hesabın, daha fazla olacağı” anlaşılabilir. Bu ayet de “doyumsuzluk/çoğu aza tercih

etme” aksiyomunun anlamsızlığını ortaya koymaktadır.

İncil’de, Luka 10:25-27, şöyle buyurulmuştur: “Yasa yorumcularından biri

ayağa kalktı, İsa’yı deneyerek, “Öğretmen” dedi, “Sonsuz yaşamı miras almak için ne

yapmalıyım?” İsa, “Ruhsal yasada ne yazılmıştır?” diye sordu, “Sen nasıl

yorumluyorsun?” O da şöyle yanıtladı: “ ‘ Tanrın Rab’bi tüm yüreğinle, tüm canınla,

tüm gücünle ve tüm anlayışınla seveceksin. İnsan kardeşini de kendin gibi seveceksin.’”

Birinin “insan kardeşini kendi gibi sevmesi”, “kendisi için istediğini kardeşi için de

istemesi”ni gerektirir. Böyle bir durum, hem “bencilliğe” hem de

“açgözlülüğe/tatminsizliğe” engel teşkil eder.

İncil’de bireyciliğin ve bencilliğin tersine paylaşım, dayanışma, yardımlaşma,

yoksulları gözetme konularında ayetler vardır. Matta6, Yardımda Sağlıklı Tutum,

“Birine yardım elini uzatırken, sol elin sağ elinin ne yaptığını bilmesin. Yardımını

gizlice yap.” 1. Korintliler 3, “Çünkü hâlâ benliğe uyuyorsunuz. Aranızda kıskançlık ve

çekişme olması, benliğe uyduğunuzu, öbür insanlar gibi yaşadığınızı göstermiyor mu?”

buyurulmuştur. Habercileri İşleri 4, İnananlar Varlıklarını Paylaşıyor, “İman eden

topluluğun yüreği, canı birdi. İçlerinden hiçbiri sahip olduğu şeylere kendi malı gözüyle

bakmıyordu. Tersine, her şeyi ortaklaşa kullanıyorlardı.” “İçlerinden hiçbiri sahip

olduğu şeylere kendi malı gözüyle bakmıyordu.” Ayetinden hem “doyumsuzluk” hem

de “bencillik” aksiyomlarının geçersizliği çıkarılabilir. “İman edenlerin sahip oldukları

Page 212: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

199

şeylere kendi malı gözüyle bakmaması”ndan, sahip olunanlara bencillik ile kendi

çıkarını kollama amacıyla yaklaşılmayacağı, bencillik ile yaklaşmayacağı gibi

“açgözlülük” ile de yaklaşılmayacağı anlaşılabilir. Luka 11, Dinsel Yorumculara ve

Ferisiler’e Yöneltilen Yargı bölümünde, “ “En iyisi, içte bulunanlardan yoksullara

verin. Her şeyin size temiz kılındığını göreceksiniz. Ama vay sizlere, Ferisiler! Çünkü

nanenin, sedef otunun, her tür sebzenin ondalığını verirsiniz; öte yandan Tanrı adaletini,

sevgisini önemsemezsiniz. Bunları yapmanız, ama ötekileri de önemsemeniz gerekirdi.”

buyurulmuştur. Ayetten anlaşıldığı üzere, sadece paylaşmak değil paylaşırken Allah

sevgisini ve adaletini önemseyerek vermek gereklidir.

Hıristiyan İktisadi Doktrinine Göre Homo Economicus’un Analizi Neticesi

şöyledir;

1. Kilise’nin mal varlığı ve siyasi rolü, otoritesinin güçlü, sürekli ve yaygın

olmasına neden olmuş, dünyevi işlere gereğinden çok müdahil olarak, “Ortaçağ’a

hükmeden en büyük güç” haline gelmiş ve Batı Avrupa’yı hukuki ve kültürel alanda

etkilemiştir.660

Bilimsel gelişmenin gecikmeli gerçekleşmesinin nedeni olarak yüzyıllar

boyunca eğitimin neredeyse tamamen Ortaçağ Katolik Kilisesi tarafından yürütüldüğü

literatürde ifade edilmiştir. Buna ilave olarak Protestan bölgelerde de 18. Yüzyılın

sonlarına kadar durum aynı olmuştur.661

Batı dünyasındaki gelişmeler 16. Yüzyılın başlarında Hıristiyanlıkta değişimi

savunacak Protestanlığın sahneye çıkmasını hızlandırmıştır. Protestanlık anlayışına göre

Kilise günahların affedilme uygulamasına sahip değildir ve Tanrı’nın vekili değildir.

Kilise’nin şefi Hz. İsa (A.S.)’dır. Kilise başkalarının hizmetinde olmalıdır. Luther’in

protesto olarak başlattığı bu hareket daha sonrasında Avrupa dünyasını etkileyen politik

bir amaç içeren Reform hareketi olarak anılmıştır. Reform hareketi Hıristiyanlık

tarihinde dönüm noktalarından biridir. Katolik Kilisesi Reform hareketini isyan olarak

algılarken, Protestanlık Hristiyanlığın restorasyonu olarak görmüştür. Reform hareketi

660

Erbaş, a.g.e., s.66

Harman, Katolik Kilisesi ve Teokrasi, Din Devlet İlişkileri Sempozyumu Bildiriler, s.66; Besnard Albert

(Kollektif, Hıristiyan İlahiyatı, (Çev: Mehmet Aydın) Ankara, 1983, s.14. 661

Moore, a.g.m., s.4,

Page 213: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

200

seküler tarihçilerce devrimsel hareket olarak görülmüş, Marksistlere göre ise ilk burjuva

devrimi olarak algılanmıştır.662

Reform ve Protestanlık sonucunda bireycilik destek bulmuş ve bu durum ticaret

sistemini etkilemiştir. Luther, faiz ve fiyat düzenlemelerinin devlet tarafından

yapılmasını öne sürerken, Calvin zenginleşmenin sadece bu dünyada değil ahirette de

fayda getireceğini söylemiştir. Ancak Katolik mezhebinde zenginlik adına riskli bir

yaşam yerine az gelirli ancak imkân dâhilindeki en emin yaşam biçimini tercih edilirken

Protestanlıkta ekonomik akılcılığa eğilim gösterilmiştir.663

Protestan girişimcinin, kendisini bu dünyanın işlerine adamasıyla “seküler homo

economicus’a dönüşümü” hızlanmıştır. Protestanlık öncesinde Hıristiyanlıkta bu tarz

keskin ve kayda değer bir adanmışlık yoktur.664

Netice olarak Kilise’nin, Reform

Hareketi ve Protestanlığın zihniyet esaslarının Batı Hıristiyan dünyasının iktisadi

teşekkülü üzerinde ciddi ve uzun müddet kalıcı etkileri olmuştur.

2. Batıda iktisadi düşünce gelişiminin teşekkülü sürecinde, herkesin

birbirinin kardeşi olduğu ve eşit olduğu ilkelerine dayanan, “Düşmanlarınızı da seviniz,

iyilik ediniz ve karşılığında hiçbir şey beklemeden borç veriniz” diyen Hıristiyanlığa

karşı665

, karşılıksız borç vermemek-faiz almak, aşırı kar kazanmak, başkasını sömürerek

maddi çıkar sağlamak gibi maksimum çıkar hedefinde olan iktisadi gayretler ortaya

çıkmıştır.Bunlar, Hıristiyanlık Öğretisi’nin esaslarına net bir şekilde ters düştüğü için,

çıkar maksimizasyonuna hizmet eden düşünce akımları “akılcılık maskesi altında”

ortaya çıkmıştır.

Neoklasik iktisat ve Marksist iktisat modellerini teşkil eden temel varsayımlar ve

değer tercihleri Batı kültürünü derinden etkilemiştir. Kapitalizm geniş çapta tek bir

hedefte (“mallar”ın üretiminde durağan büyümede) başarılı olmuştur. Hıristiyan bakış

açısıyla bu hedefin anlamının belirsiz olduğunu ifade edilmiştir. Bununla birlikte,

kapitalizmin topluluklar ve doğal çevre üzerinde olumsuz etkileri olduğu belirtilmiştir.

662

Erbaş, a.g.e., s. 50,62, 63,130,131 663

Erbaş, a.g.e., ,s. 73-74,153

Weber, M., Protestan Ahlakı ve Kapitalizm’in Ruhu, Çev. Zeynep Aruoba, İstanbul 1985, s. 31-

32,86 664

Özdemir, a.g.m., s.154. 665

Öztürk, a.g.e., say. 8-9,11

Page 214: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

201

Bir Hıristiyan bakış açısı ile Johnston, bu modellerin “kör bir itikad” ile ekonomileri ve

toplumları kendilerine uygun hale getirmeye teşebbüs edecek ideolojiler haline geldiği

ve bunların “putperestlik türünden” olmaları cihetiyle Hıristiyanların bunların aleyhinde

olmaları gerektiğine inandığını ifade etmiştir. Ayrıca aleyhtarlığı yetersiz bularak, bu

aksiyomların sonuçlarını incelemek ve yargılamak gerektiğini ve daha iyi alternatifler

sunulmasını tavsiye etmiştir. Sorumluluk sahibi Hıristiyanların müspet ve yapıcı

alternatifler araştırması, toplumların daha adil ve sağlam istikametlere yönlendirecek

gerçekçi ve elverişli fikirler geliştirmesi gerektiğini savunmuştur.666

3. Kutsal Kitap öğretisine göre, insan yaratılmıştır. Ve insanın yaratılışının bir

gayesi vardır.667

Hıristiyan doktrinine göre, “insan dünyaya toplumda düzen içinde

yaşasın diye, Allah tarafından takdir buyurulan bir otorite altında, Yaratıcı’sının şan ve

şerefi için ve şükran için tüm kabiliyetlerini geliştirip tamamlayabilmek adına

gönderilmiştir. Katolik Sosyal İktisadi Düşünce açısından, “Yaratıcı’nın şan ve şerefi

insan davranışı için bir “amaç”tır, amaç dünyevi “zevkleri” ya da “faydayı” maksimize

etmek değildir veya insanın “kendi hatırı” için kabiliyetlerini geliştirmesi de

değildir”.668

Materyal mallar yalnızca, Hıristiyan teolojisine göre gaye olan, Allah yolunda ve

cemaat içinde yaşam için kullanıldığında yararlıdır. Materyal mallar mutlak amaç olursa

saplantı haline gelmiş olur. İnsanlar birbirlerine mülkiyet transfer etsinler diye

yaratılmamışlardır; yaratılış bir armağandır ve ancak bir bağ iledir. Yaratılış, eğer Veren

ile alanlar arasındaki bağlar görülmeksizin sadece armağandan ibaret algılanırsa hata

edilmiş olur. Materyal mallar maddeden ötedir; onların bizleri seven Yaratıcı tarafından

verilmiş olmaları itibariyle önemli bir değeri vardır. Maddeler önemli şekilde, tüketen

kişinin maddeleri değerlendirme yöntemindeki faziletine bağlıdır.669

4. Hıristiyan Öğretisi’nde “insan kardeşini kendin gibi sev” buyrulmuştur.

Dolayısıyla “kendi çıkarını maksimize etme” söz konusu bile olamaz. Böyle bir durum,

“kendisi için istediğini kardeşi için de istemesi”ni gerektirirken hem “bencilliğe” hem

666

Johnston, a.g.m., s.17-19. 667

Mackay, a.g.e., s.79. 668

Clark, a.g.m., s. 8. 669

Yuengert, a.g.m., s. 32-36.

Page 215: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

202

de “açgözlülüğe/tatminsizliğe” engel teşkil eder. Homo economicus’un “bencillik” ve

“açgözlülük” aksiyomlarına Hıristiyanlığın cevabını ortaya koyan meselelerden

yalnızca bir tanesidir.

İncil’de kötülük olduğu ve insanı kirlettiği çok net olarak ifade edilen

“açgözlülük”, Geleneksel iktisat teorisindeki “doyumsuzluk” aksiyomu ile

çelişmektedir. Dolayısıyla Hıristiyanlık’ta “çok aza tercih edilir” veya “daha fazla daha

iyidir” iddiası kabul edilemez bir söylemdir. Hıristiyan öğretisi ile çatışmaktadır, İlahi

emirler ile aykırı düşmektedir. Bununla birlikte İncil’de zenginliğin riskli bir durum

olduğuna dair ifadeler vardır.

İncil’de birçok ayette Geleneksel iktisat teorisinin zihinlere dayatmaya çalıştığı

“maksimum zevk, minimum zahmet, peşin ücret” gibi meselelere apaçık ve kesin cevap

olan ifadeler vardır.

İncil’de, bireyciliğin ve bencilliğin tersine paylaşım, dayanışma, yardımlaşma,

yoksulları gözetme konularında da ayetler vardır.

Hıristiyan Batı’nın zihniyet esaslarındaki değişim sürecinde “rasyonelleşme ve

bilimin dinden bağımsızlaştırılması” adına atılan adımlar, bireyciliğin ve alışkanlıklara,

duygulara, adetlere, inançlara dayanmadan dilek düzeylerini karşılama arzusunu ihtiva

eden bir iktisadi davranışın dolayısıyla seküler homo economicus kabulünün

oluşmasında hızlandırıcı etkilere sahiptir. Sorumluluk sahibi bir Hıristiyan perspektifi,

Geleneksel iktisattaki bu patolojik durumun farkındadır ve müspet, kalıcı ve adil

çözümler aramaktadır. Hıristiyan iktisadi doktrinine göre, insanın “dünyaya Allah

tarafından takdir buyurulan bir otorite altında, Yaratıcı’sının şan ve şerefi için ve şükran

için, tüm kabiliyetlerini geliştirip tamamlayabilmek adına gönderilmiş670

” olması

sebebiyle ve insanın amacının “dünyevi “zevkleri” ya da “faydayı” maksimize etmek

olmaması671

” nedeniyle, materyal malların kullanımı yalnızca, Hıristiyan teolojisine

göre gaye olan, Allah yolunda ve cemaat içinde yaşam için kullanıldığında yararlıdır.

Materyal mallar mutlak gaye değildir ve mutlak gaye olursa saplantı haline gelmiş olur.

Tüm bu bulguların ve analizin neticesinde “Hıristiyanlık Öğretisinin iktisadi boyutuyla

670

Clark, a.g.m., s. 8. 671

Clark, a.g.m., s. 8.

Page 216: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

203

tanımlanan insanın, homo economicus olmadığı” ıpatlanmıştır. Bir başka deyişle, homo

economicus aksiyomları Hıristiyanlık Öğretisi’nin iktisadi esasları ile

bağdaşmamaktadır, aykırı düşmektedir.

3.4. İslami İktisadi Doktrine Göre Homo Economicus’un Analizi

3.4.1. İslami İktisadi Doktrinin Bazı Kaynakları, Temelleri ve Hedefi

Esas olarak vahiyden kaynaklanan ilkelerin incelendiği İslam usul ilmine göre

bilginin temel üç kaynağı vardır; havâss-ı selime (beş duyu), akıl ve sadık(doğru) haber.

Kaynağını beş duyudan alan bilginin evrenselliği kâinatın izafiliği ile sınırlıdır. Sadık

haberin kaynağı ise Kur’an ve Sünnet’tir. 672

İslam, tam bir teslimiyet ile Yüce Olan

Tek Allah’a ve her yerin her şeyin O’nun İlahi Kudreti’ne boyun eğdiğini ifade eden

yeni bir din olarak ortaya çıkmıştır. Allah, Hz. İbrahim (A.S.)’ın inandığı Allah’tır ve

imanın şartları belirlidir. İslam’ı diğer dinlerden ayıran özelliklerinden birisi de din ile

siyaset bilimi arasında ayırım gözetmemesidir. Dolayısıyla hem bir din hem de siyasi

bir kurumdur. 673

Müslümanlar için otorite olarak yol gösterici kaynak Allah Kelâm’ı

olarak Kur’ân, Hz. Muhammed (A.S.M.)’in buyurduğu sözler ve teamülü olarak Hadis

ve Sünnet, ve İçtihat’tır.674

Şeriat’ın mükemmelliği her asır ve dönemde her ülke için geçerli geniş bir

kılavuz olması sebebiyle de açıklanır. Şeriat zamanın ve alanın üstünde olduğu için

yalnızca genel kanunlar içerdiği düşünülmemelidir. Khurshid Ahmad Şeriat’ın

uzanımları, çıkarsamaları ve tümdengelimleri ile spesifik olabilme özelliğine de sahip

olduğuna dikkat çekmiştir.675

Kuran-ı Kerim, bütün din ve ideolojilerin dayandığı

esasların eksikliklerini tamamlamıştır. İnsanın yalnızca ruhuna, ahlakına ve

672

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 17,18. 673

El-Ashker, A., Wilson, R., Islamic Economics A Short History , Leiden-Boston, 2006, Hotei

Publishing, s.30. http://en.bookfi.org/book/1077302 674

Wilson, R. “Islamic Economics and Finance”, s. 177. 675

Ahmad, K., “ “The Concept of An Islamic Economy”- Monetary and Fiscal Economics of Islam,

Selected Papers”, Ed. Mohammad Ariff, International Centre for Research in Islamic Economics,

King Abdulaziz University, Jeddah, Saudi Arabia, FEbruary 2009, s.3.

Page 217: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

204

maneviyatına değil, siyasi ve iktisadi sahada da nasıl davranacağını açıklayan emir ve

kanunlar getirmiştir.676

Sabahattin Zaim’in ifadesine göre insanların maddi yaşamdan gayesi refah ve

saadettir. Toplumun yapısı ile insanın halet-i ruhiyesi arasında karşılıklı bir ilişki vardır.

Beşeri bilimlerin amacı insanı refah ve saadete ulaştırmak olmalıdır. Bilen gözler için

Kur’an-ı Kerim’de insan, toplum, kainat ve tarih ile ilgili temel kanunlar ve kaideler yer

almaktadır. 677

Neredeyse tüm sistemler (Semavi dinler haricinde) ya bireyci-individüalist- ya

da toplumcu-sosyalist-tir. İslami sistem “birey ile toplumu birlikte”678

kabul etmiştir.

Diğer sistemlerin düşünürleri kendi fikirlerini ifade ettikleri halde “İslam alimleri

kendiliklerinden bir fikir, düşünce veya hüküm ileri süremezler”. İslami iktisat

sisteminin “kendine mahsus” bir karakteri vardır. 679

İslam iktisat sisteminin esasları ve

görüşleri diğer sistemlerin dayandığı esaslardan hem çok farklı hem üstün hem de tektir.

İslâm, Kapitalizm ve Marksizm doktrinlerinin ortak tek noktası üretimin artırılarak

doğadan mümkün olan en yüksek oranda yararlanmaktır680

. İslam iktisat sistemi

Marksist ve Kapitalist ekonomik sistemlerinin ortasında kalan uzlaştırıcı bir sistem

değildir. İslam iktisat sistemi insana hem maddi hem manevi alanda başarılı olabilmesi

için tutarlı ve uyumlu bir düzen sağlaması sebebiyle insanı, Geleneksel iktisadi

sistemlerin zihniyet yapısının kabul ettiği gibi “ekonomik yaratık” olarak değil, “sosyal-

manevi yaratık” olarak ele alır.681

Bir doktrin kendi ile çatışmayan inanç, hayat görüşü ve duygulara kavuşturan bir

mevkiye muhtaçtır. İslami sosyal doktrin ve mevkii inanç, anlayış ve duygu

676

Eskicioğlu, “ Tarihte Ekonomik Dönemler, Sistemler ve İslamiyet”, s.13. 677

Zaim, S. , “Genç İlim Adamına Nasihatler”, I. Genç Akademisyenler Buluşması Açılış Konuşması, İLEM Yıllık, Yıl 2, Sayı:2, 30 Haziran 2007, s.9,15. 678

İslami iktisadi insanın aksiyomları bölümünde toplum çıkarı ile bireyin çıkarına İslam’ın bakış açısı

meselesine değinilmiştir. 679

Eskicioğlu, a.g.m., s. 1314. 680

“İslam Ekonomisinde Üretimin Konusu ”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 8 Nisan

2010, s.1. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-uretimin-konusu/ 681

Mannan, M.A., “İslamda Sermaye Teorisi ve Faizsiz Bir Ekonomi Olanağı”, Ekonomislam, The

Group of Islamic Economy,27 Mart 2010, s.1. http://islamekonomisi.org/islamda-sermaye-teorisi-ve-

faizsiz-bir-ekonomi-olanagi/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Page 218: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

205

unsurlarından oluşmaktadır. İnanç unsuru bir Müslümanın kainatı algılayışını

belirlerken, İslâmi iktisadi doktrine göre tavır almasını sağlar682

. Anlayış unsuru inancın

açıklığa kavuşturduğu genel görüşler açısıyla eşyanın yorumlanmasını, duygu unsuru

ise anlayışların gelişimine katkıda bulunur. Belirli bir realite karşısında İslami

anlayıştan kaynak bulan hissiyat belirlenir. Bu üç unsur toplum için uygun ortamı

hazırlama hedefi ile ortak çalışır.683

İslami dünya görüşü üç temel kavram üzerinde

durur. Bunlar Tevhit ( Allah’ın Birliği), Halifelik ( insanların yeryüzündeki eşyanın

yöneticisi olması ve bunlardan sorumlu olması) ve Adalettir. Bu kavramlar arasında en

önemlisi Tevhit’tir; çünkü diğer ikisi mantıksal olarak bu kavramdan türemiştir. 684

Tevhit anlayışına göre kainat Allah tarafından tasarlanmış ve yaratılmıştır. Tek

ve Bir olan Allah, her şeyi bir maksat ile yaratmıştır. Bu maksat insanın bir parçasını

oluşturduğu kainatın var oluşuna mana ve değer vermektedir. İrade, akıl ve ahlaki bilinç

sahibi olarak insan Allah’a itaat etmelidir.685

Yeryüzünde insanın halifelik görevi vardır. Enam Suresi 165. Ayette “O, sizi

yeryüzünde halifeler (oraya hakim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi

sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası

çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

buyrulmuştur. Kullanıma verilen kaynaklar birer sorumluluktur. Hadıd Suresi 7. Ayette

“Allah'a ve Resülüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah

yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya; onlar

için büyük bir mükafat vardır.” buyrulmuştur. İnsanları yaratan Allah olduğu için,

insanların doğaları, zayıf ve güçlü yönleri hakkında mükemmel ilim sahibidir. O,

insanların yapıları ve ihtiyaçları ile dengede olmaları için onlara yol göstermiştir.

Peygamberler (A.S.) aracılığıyla insanlara rehberlik edecek değerler, davranış kanunları

ve din göndermiştir. İnsanlar, Allah’a hesap verecek ve Allah’ın onlara gösterdiği yolu

izlemekteki uyumluluk derecelerine göre ödüllendirilecek veya

682

Es Sadr, M. B., “İslam Ekonomisindeki Bazı Bağlantı Örgüleri”, Ekonomislam, The Group of Islamic

Economy, 31 Mayıs 2011, s.1. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisindeki-bazi-baglanti-orguleri/

(İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 683

Es Sadr, M. B., “İslam Ekonomisi Bütünden Bir Parçadır”, Ekonomislam, The Group of Islamic

Economy, 31 Mayıs 2011, s.1-2. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisi-butunden-bir-parcadir/

(İslam Ekonomisi Taim ve Tedkik Merkezi) 684

Chapra, Islam and Economic Development, s. 5. 685

Chapra, a.g.e., s. 5.

Page 219: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

206

cezalandırılacaklardır.686

İnsanlar ervah âleminde yeryüzünde Allah’ın halifesi olmayı

kabul etmişler ve böylelikle bir emanet almışlardır. İnsana verilen vücut, mal, mülk,

aile, komşu, çevresindeki canlılar emanettir. Elmalı insan için “Allah’ın hukuk emini”

ifadesini kullanmıştır.687

Adaletin sağlanabilmesi için Allah, Peygamberleri aracılığıyla buyruklarını

bildirmiştir. Hadıd Suresi 25. Ayette “Andolsun, biz elçilerimizi açık mucizelerle

gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı (ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine

getirsinler. Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri

yarattık (ki insanlar ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Resüllerine gayba

inanarak yardım edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”

buyrulmuştur.688

İslam, hüküm süren sistemlerden farklı bir sistemi tasavvur eder. Kökü İslami

öğretiye (Şeriat) dayanan bu sistem dünya görüşünü, hedeflerini ve stratejilerini de

belirlemektedir. İslam’ın hedefleri günümüzün en nüfuzlu seküler sistemlerinden farklı

olarak materyalist değildir. İslam kardeşlik, sosyo-ekonomik adalet ve tüm insanların

hem maddi hem manevi ihtiyaçlarının dengeli ve ölçülü tatminine önem verir.689

Bir ekonomi eğer beşeri ve materyal kaynakların toplam potansiyelini, iktisadi

istikrarın ve gelecekteki sürdürülebilir büyüme oranının makul seviyesini tutturarak,

ihtiyaçların karşılanması amacıyla erişebilinecek en üst düzeydeki mal ve hizmetlerin

üretiminde kullanma kabiliyetine sahip olmuş ise bu ekonominin optimum verimlilik

düzeyine eriştiği söylenebilir. Bir ekonomi eğer, iş motivasyonunu, tasarrufu,

yatırımları ve teşebbüsü olumsuz yönde etkilemeyecek şekilde, üretilmiş mal ve

hizmetlerin dağılımını her bireyin ihtiyaçları yeterli miktarda karşılanacak kadar

gerçekleştirmiş ise ve servet-gelir dağılımında eşitlik sağlayabilmiş ise, bu ekonominin

686

Chapra, a.g.e., s. 5-6. 687

Eskicioğlu, O., “İslam Ekonomisinin Mülkiyet Anlayışı”, Ekonomislam, The Group of Islamic

Economy, 31 Ocak 2010, s.1. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinin-mulkiyet-anlayisi/ (İslam

Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 688

Chapra, Islam and Economic Development, s. 7. 689

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 6.

Page 220: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

207

optimum hakkaniyet düzeyine eriştiği söylenebilir. En akılcı yaklaşım her ikisine birden

erişmiş bir ekonominin sağlanmasıdır.690

Ancak iktisat literatüründe “verimlilik ya da hakkaniyet” demektedir. Bununla

birlikte en basit haliyle iki kişi ve bir maldan oluşan bir ekonomide söz konusu malın

tüketiminde optimum verimlilik açısından malın tamamının tüketilmesi önemlidir.

Yalnızca bir kişi malın tamamını tüketmiş diğeri hiçbir pay almamış olsa bile bu

paylaşım verimlidir. Ancak hakkaniyet sağlanmamıştır.

Geleneksel iktisadi zihniyet ağırlıklı olarak bu malın tüketiminin “verimli olup

olmadığı ile ilgilidir”. Bu maldan ( bu malın bir pasta olduğunu varsayalım) pay alanlar

ile veya kimin ne kadar payı niye aldığı ile ilgisi pek yoktur. Ancak paylaşım verimli

şekilde tamamlandıktan sonra “adil gelir dağılımı” üzerine tartışmalar yapar.

Gelişmekte olan ülkeler kadar zengin kapitalist ve sosyalist ülkeler de, seküler

Aydınlanma dünya görüşüne dayalı stratejiler marifetindeki verimlilik ve hakkaniyet

hedeflerini eş zamanlı olarak kavramakta kabiliyet gösterememişlerdir. Müslüman

Dünyasının adapte olacağı sistem sadece dengesizlikleri ortadan kaldırmakla

yetinmeyecek verimlilik ve hakkaniyet hedeflerinin eş zamanlı gerçekleşmesini

sağlayacak kaynakların dağılımını gerçekleştirecek kabiliyette olmalıdır. Sistem

katılımcılarının prensiplerine bağlı kalmaları konusunda motive edecek ve katılımcıların

yalnızca kendi menfaatleri için değil toplumun menfaati için elinden gelenin en iyisini

yapmalarını sağlayacak kapasitede olmalıdır. 691

Sanayileşerek dünya hâkimiyetini sağlamış olan Batı, sömürgeleştirme

aktivitelerini medenileştirme olarak değerlendirmektedir. Eski Yunan ve Eski Roma’da

“kendilerinden olmayanlara barbar denmesi” gibi Batı zihniyeti kendisine dâhil

olmayanlar için az gelişmiş ifadesini kullanmaktadır. Batı’ya göre gelişmişlik kıstası

kişi başına düşen gelirdir. İstihdam, adil gelir dağılımı, toplumsal refah gibi kıstaslar

dikkate alındığında Batılı birçok ülke az gelişmiş olarak değerlendirilebilirken, Batı

tarafından az gelişmiş olarak değerlendirilen birçok ülke Batı gibi sanayileşmekten

başka seçenekleri olmadığına inanmışlardır. Kalkınma ile ilerlemek isteyen “az

690

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 3. 691

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 199.

Page 221: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

208

gelişmiş” ülkelerde “ihtiyaçlar sun’î olarak artırılmakta” ancak üretim kapasiteleri bu

artışa yetmemektedir.692

Müslüman ülkelerin baskın ideolojisi İslam değil, feodalite, kapitalizm ve

sosyalizm karmasından oluşmuş bir sekülarizm halindedir. İslami iktisadi sistem

Müslüman Dünyasının her hangi bir kısmında hüküm sürmemektedir. Müslüman

ülkeler iktisadi sorunlarını hakim sistemlerin seküler perspektiflerinin geliştirdiği

politikalar ile çözmeye çalışmaktadır.693

Faizden bağımsız bir ekonomi çoğunlukla kredi bazlı-kapitalist ekonomileri

inceleyen Neoklasik ve Keynesyen makroekonomik modellere göre oluşturulabilir694

.

Ancak ideal olanı bu değildir. Çünkü belirli bir dünya görüşüne ait esasların farklı bir

zihniyete dayanan modellere göre değerlendirilmesi “yırtılmak üzere olan bir kumaşı

farklı mahiyetteki bir kumaş ile yamamak” gibidir.

Bu sebeple İslam iktisadının da neoklasik İslami iktisat olarak

değerlendirilmemesi gerekir. İslami zihniyeti benimsemiş insanın iktisadi davranışlarını

Batı kültürünün faktörleri belirleyecek olursa zihni berrak olmayacağından tercihleri de

çelişkili olacaktır.695

İslam ekonomisi eski çağlara geri dönüş ve yabancı bir olgu olarak

algılanmamalıdır. Aksine modern etik finans ve sosyal sorumluluğa dayalı yatırım

hareketleri ve sadece finansal getirileri ile değil paralarının nasıl kullanıldığı ve kaynak

dağılımındaki olası etkileri ile alakadar olan yatırımcıların bulunduğu İslami finans

arasında paralellik vardır.696

Bireyin yaşamının ihtiraslarına bağlı olmaması ve bunların

uşağı olmaması gerekmektedir. İslam iktisadı insanı kamil bir varlık derecesine

yükseltir. İslam maddeyi, hükmedilen bir unsur olarak görüp onu yönetirken,

materyalist sistemler maddenin topluma hükmeden yegâne faktör olduğunu iddia

692

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 160,162. 693

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 9. 694

Zangeneh, H., “A Macroeconomic Model of an Interest-free System”, The Pakistan Development

Review, 34:1 (Spring 1995) pp. 55-68, s.55. 695

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam iktisadı, s. 8. 696

Wilson, “Islamic Economics and Finance”, s. 179.

Page 222: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

209

etmişlerdir.697

İktisadi motivasyonu bireyin materyal tatmininin maksimizasyonu olarak

gören faydacı yaklaşımı İslam iktisadı reddeder. Samimi Müslümanlar için, insanın

hedefi Allah’a hizmet etmektir. Materyal malların elde edinimi amaç değil araçtır.698

Geleneksel iktisat teorisi savunucuları; varsaydıkları “akılcı adamın” ve bencil,

sadece kendi çıkarının maksimizasyonu hedefinde yaşayan bireylerin dayandığı

davranış ilkesinin, inanç sistemine bağımlı olarak yaşayan bazı toplumlarda

bulunmamasının az gelişmiş olmalarının nedeni olarak ileri sürerler. Çünkü varsayılan

“akılcılık” ilkesi, iktisadi davranışlardan ahlaki ve dini değerlerin ayrılmasına sebep

olmaktadır. Dini ve ahlaki değerlere bağlı olarak yaşayan toplumların, hakim görüş

tarafından akılcı olmamakla dolayısıyla piyasa ekonomisinin gelişme şartlarına uygun

davranışlar sergileyemeyecek olmakla nitelendirildiği bilinmektedir. (Bununla birlikte

İslam Ekonomisini tam anlamıyla uygulayan bir ülke bulunmamaktadır.) Akılcı

evrensellikle bencilleşen insan toplulukları, varsaydıkları akılcılık sayesinde değil,

dayandıkları bu varsayımları ileri sürmeden önce yaşadıkları bölgede varolan şartlardan,

aynı dönemlerde inanç sistemine bağımlı toplulukların manevi ve maddi birtakım

ihmallerinden, bu toplumların yaşadığı bölgenin jeoekonomik koşullarından ve geçirmiş

oldukları tarihi süreçlerden dolayı bugün “kendilerine göre gelişmiş ancak periyodik

olarak krizde” şeklinde nitelendirilebilir. Nitekim bu asırda, “akılcılığı” savunan

sözkonusu bu toplumların içinden çıkamadıkları ekonomik ve sosyal krizlerle başbaşa

kaldıklarını ve kalıcı bir çözüm bulamadıklarını; teorilerinin aleyhlerine geliştiği

gözlemlenmektedir.

İktisadın hedefi maddi eğilimlerin tatmininden ziyade bunlara esir olunmasını

engellemek olmalıdır. Ekonomik aktiviteler insanın yaratılış gayesi olan ibadete mani

olmamalıdır. Zariyat Sûresi 56. Ayette, “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk

etsinler diye yarattım.” buyurulmuştur.699

Bir Müslümanın iktisadi davranışlarını Batılı manada rasyonalite anlayışı

yönlendirmez. Çünkü Batı kültürüne dayanan Geleneksel İktisadi zihniyet iktisadi

697

Cemal, M.A., İslam İktisadının Üstünlüğü, Hilal Yayınları: 76, Mütercim: Ali Rıza Temel, İstanbul,

1971, s. 16. 698

Wilson, R. “Islamic Economics and Finance”, s. 180. 699

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163.

Page 223: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

210

insanın- homo economicus-dünyevi kazanç için kendi çıkarını maksimumlaştırmayı

hedeflediğini iddia etmektedir. 700

Bu zihniyete göre her birey bu şekilde davrandığında

toplum için en iyi sonuca ulaşılacaktır. Ayrıca homo economicus’un tam bilgiye sahip

olduğu, hata yapabildiği, ancak aynı hatayı ikinci kez yapmadığı varsayılır. Bunlar

Geleneksel iktisat teorisi tarafından homo economicus’a atfedilen rasyonalite

prensipleridir.

“İslami akılcılık” için aşağıdaki maddeler sıralanabilir:

1. Her türlü tedbir alınır, sonra Allah’a tevekkül edilir.701

Ve “akıl ile

bulunamayanlar nakil (külli akil)702

ile çözülür.”703

Külli akıl ile kastedilen

vahiydir. Kâinatın tüm zamanlarında ve tüm insanlar için konmuş mükemmel

kurallardır. “Kusurlu, aciz ve çok muhtaç”704

olan insanın, kendisinin sınırlı

kullanabildiği ( bazen de kullanamadığı) cihazlarından biri olan akıl inanç

merkezi değildir.

2. Toplumun menfaati bireyin menfaati ile çatışıyorsa toplumun

menfaati tercih edilir.705

Prof. Faruk En-Nebehann İslam Hukukunun ana

hedefinin fayda, ihtiyaç ve zaruret açısından toplumun çıkarının tahakkuku

olduğunu ifade etmiştir. Bir mal sahibinin yaptığı tasarruf bu ana hedef ile ters

düşerse mal sahibinin yaptığının batıl olacağını söylemiştir706

. İslam’da bir

ağacın üzerindeki meyvelerin olgunlaşmadan satılması yasaklanmıştır.707

İnsana

ve topluma birlikte değer verilir. Bununla birlikte toplumsal zarar ile bireysel

zarar karşılaştırıldığında bireysel zarar tercih edilir708

. Ayrıca belirtmek gerekir

ki, İslam’da “bir ferd dahi feda edilmeden umumun selametinin sağlanması”

esastır. Umumun selameti ile birlikte, o umumu oluşturan her bireyin selameti

700

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163. 701

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163. 702

Bilgi için Bkz. Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Küçük Sözler, Envâr Neşriyat, Çemberlitaş-

Onikinci Baskı, İstanbul,2012, s. 91. 703

Orman, S. Gazali’nin İktisat Felsefesi, İnsan yayınları, Üçüncü Baskı, İstanbul 2007, s. 50. 704

Bilgi için bkz. Said Nursi, Sözler, s. 41. 705

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163. 706

Cemal, a.g.e., s. 27. 707

Hasanuzzaman, S.M., “The Economic Relevance of the Sharia Maxims (al Qawaid al Fiqhiyah)”,

Centre for Research in Islamic Economics, Scientific Publishing Centre King Abdulaziz University,

Jeddah, Saudi Arabia, Digital Composition for Web by: Syed Anwer Mahmood Islamic Economics

Research Centre Published on net 2007, s.23. 708

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, Dergâh Yayınları, Ekim 2008, s.59

Page 224: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

211

de feda edilmeden sağlanmalıdır. Umumun selameti için ferdin rızasının

alınması gereklidir.709

İslam, toplumun refahının maksimizasyonu şartını,

toplumu oluşturan hiçbir bireyin refahının feda edilmemesi kadar ileriye

götürmüştür.710

Kur’an’ın insan-ı kâmil kabulünde “kişisel çıkarların

maksimumlaştırılması esası” çelişki teşkil eder. İslam toplumsal ve bireysel

menfaatlerin değerlendirilmesinde kusursuz esaslar711

ortaya koymuştur.

3. “Akılcılığın”, “rasyonel insan aynı hatayı tekrar etmez” prensibi, 14

asır önce İslam Peygamberi tarafından tanımlanmıştır!712

Buna rağmen bazı

akımlar ve doktrinlerce din ile bilimin çelişki içinde olduğuna ve dini ve ahlaki

prensiplerin akılcılıkla çatıştığına dair yanlış zihniyet esasları oluşturulmuştur.

4. Kur’ân’a göre akıl sahibi olanlar “kâr-zarar” hesabı yaparlar.

Geleneksel iktisatta karını maksimum, zararını minimum yapma meselesi, yani

bir nevi maksimizasyon ( genellikle optimizasyon) problemidir. Çoğunlukla çok

değişkenli ve dinamik olarak (günlük hayatta da farkında olmadan basit düzeyde

yapılan) yapılan optimizasyon Geleneksel İktisat Teorisinde sadece dünyevi

maksat ile yapılırken, İslam’da hem dünyevi hem Ahiret ile ilgili meseleler için

yapılır. Çünkü dünyevi çok menfaat getiren bir tercih Ahiret için fayda

getirmeyebilir veya dünyevi çok menfaat getiren bir tercih Ahiret’te az ya da çok

zarar getirebilir. Dünyevi az fayda içeren bir tercih Ahiret’te daha çok fayda

getirebilir. Buna ilave olarak dünyevi zarar getiren bir tercihin Ahiret’te karşılığı

büyük bir mükâfat olabilir…

Ayrıca hangi tercihin ne kadar menfaat ya da zarar getireceğini Allah

belirleyip insanlara bildirmiştir. Buna göre bir Müslümanın tercih yaparken

709

Kur’an tefsirinde, “Bir masumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez. Bir ferd dahi, umumun

selâmeti için feda edilmez.”, “Küçük, büyük için ibtal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin

rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez.” denilmiştir. Bkz. Said Nursi, Risale-i Nur

Külliyatından Mektubat, Envar Neşriyat, Sekizinci Baskı, İstanbul, 2011, s.53,54.

710 Bkz. “İslami iktisadi doktrine göre Homo Economicus’un Analizi, Birinci Netice, 14. Madde”

711 Bkz. “İslami iktisadi insanın aksiyomları” bölümü.

712 “Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)” (Buhârî, Edeb, 83;

Müslim, Zühd, 63.) http://www.kurandan.com/db/40hadis.htm

Page 225: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

212

dikkate alacağı kıstaslar ilk olarak Allah’ın bildirdiği bilgilerdir. İktisadi yaşam,

Yaratıcı tarafından programlanmış kainat düzeninin bir parçası olduğundan

iktisadi tercihleri etkileyecek öğreti ve meseleler de Yaratıcı tarafından

belirlenmiş ve insanlara iletilmiştir.

Ömer ibn Hattab Peygamber (A.S.M.)’ın şöyle buyurduğunu

duyurmuştur: “Yapılan hertürlü işler kişilerin niyetlerine göre değer bulur.

Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre bulur. ”(Buhârî, Bedü’l Vahy 1;

Müslim, İmârât 155)713

Bakara Sûresi 13. Ayette “Onlara, "İnsanların inandıkları gibi siz de

inanın" denildiğinde ise, "Biz de akılsızlar gibi iman mı edelim?" derler. İyi bilin

ki, asıl akılsızlar kendileridir, fakat bilmezler.”, Enam Sûresi 32.Ayette “Dünya

hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahiret yurdu Allah'a karşı

gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?”,

İbrâhim Sûresi 52.Ayette “Bu Kur'an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak tek

ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir

bildiridir.” , Sâd Sûresi 29.Ayette “Bu Kur'an, âyetlerini düşünsünler ve akıl

sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.”

buyrulmuştur. “Akıl” kelimesinin geçtiği başka birçok ayet vardır.

3.4.2. Ortadoğu-İslam Dünyasındaki İktisadi Tarihsel Gelişim

Çerçevesinde Zihniyet Esasları ve Uygulamaları

Çalışmanın bu bölümünde, tarihte İslam ekonomisinin uygulama sahasına konu

olmuş devletlerin sadece belirli bir kısmı ele alınmış; söz konusu devletlerin Batı

medeniyetinin teşekkülünü sağlayan iktisadi faaliyetlerine etki eden faktörlerin bir

kısmı konu olarak ele alınmıştır. Çalışmanın bu kısmında hedef olarak İslam iktisadının

tarihinin incelenmesi alınmamıştır. “Batı zihniyetine dayalı İktisadi düşünce”nin

713

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.2.

Page 226: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

213

oluşumunu sağlayan sebeplerin anlaşılabilmesi açısından, Avrupa’yı etkileyen Orta

Doğu-İslam dünyası ile olan etkileşimin ortaya konması esas tutulmuştur.

3.4.2.1. İslam Medeniyetinin Temel Değerleri ve Rönesans Öncesi

Avrupa Medeniyeti ile Mukayesesi

İslam medeniyetinin hâkimiyeti Eski Yunan ve Roma medeniyetlerinin yaşadığı

yerlerle birlikte Orta Asya, Hindistan ve Endülüs’ e kadar Eski Yunan ve Roma

medeniyetlerinin yaşamadığı yerleri de kapsamıştır. Bu geniş medeniyetin hakimiyeti

altında iktisadi, sosyal, siyasi düşünce bakımından yüksek seviyede canlılık yaşanmıştır.

Batı Dünyası Eski çağ doktrinlerini İslam düşünürlerinin katkıları sayesinde

keşfedebilmiştir.714 İslâm iktisadiyatı için Marc Bloch, XIII. yüzyılın ortalarına kadar

Batı üzerinde “gerçek bir üstünlüğe sahip olduğunu” ileri sürmüştür715

.

Akdeniz hakimiyeti Hıristiyanlara Müslümanlardan geçmiştir. Doğu ticareti

Haçlı Seferleri ile başlamıştır. Bunun sonucunda Avrupa’da ekonomik ve medeni

gelişme başlamıştır. Anadolu Doğu-Batı ticaretinde köprü rolünü almıştır.716

Atlas

Okyanusu’ndan Çin sınırlarına kadar uzanan ve Hint Okyanusu’ndan kuzeyde Hazar

Denizi’ne kadar gelen İslam ortak pazarı yoğun ticari faaliyete konu olmuştur. Uzun

süre Uzak Doğu-Avrupa ticareti İslam medeniyetinin hâkimiyeti altında yürümüş,

iktisadi ve kültürel etkileşim yaşanmıştır. İlk İslam devletlerinde uygulama bulan

iktisadi politikalar, Haçlılar aracılığıyla Avrupa’yı etkilemiştir.717

İslam ülkelerinin

ticareti Akdeniz, Uzak Doğu, Hint, Asya ve Avrupa arasında önemli role sahip

olmuştur. Suriye ve Endülüs kentlerinde değerli ticaret malları, Musul ve Şam’ın

dokumaları bütün dünyada tanınmıştır. Halı, dericilik, kağıtçılık, madencilik, silah

endüstrisi, şeker, rasat aletleri, saat imali, matematik aletleri, teraziler ticarete konu olan

mallardandır. Basra Körfezinden ve Kızıldenizden, Doğu Afrika ve Hint Dünyası ile

ticari ilişkiler geliştirilmiştir. Hint Dünyasından değerli mücevherat, Keşmir’den

714

Yalçın, a.g.e., s. 100. 715

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.84 716

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 31 717

Tabakoğlu, a.g.e., s. 23

Page 227: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

214

kumaşlar, Tibet’ten tıbbi malzemeler getirilmiştir. 718

Ticaret yolları üzerinde hanlar,

kervansaraylar yapılmış, İslam tüccarları “poliçe” olarak adlandırılan ticaret senetlerini

icat etmişlerdir. Mal ve insan akımlarının böylesi yoğun ve canlı olduğu ortamda, barış

ve istikrarlı bir sosyal ve siyasi ortam sağlayan İslam dininin, ticaret, mülkiyet, gelir,

faiz, para, ücret gibi iktisadi konularda koyduğu kurallar çerçevesinde düşünceler ve

doktrinler geliştirilmiştir. Hz. Muhammed’in (A.S.M.) bizzat ticaretle uğraşmış olması

İslam’ın dünyevi meseleleri de düzenleyen bir din olduğunun bir göstergesidir.719

İslam iktisadı, Emeviler ve Abbasiler’de, Ortaçağ’da Türk Devletlerinde,

Selçuklular ve Osmanlılar’da uygulama bulmuştur. İslam ekonomisinin temeli Kur’an

ve hadislere dayanmaktadır. “Zamanın değişmesiyle hükümler de değişir” kuralına

dayanarak özel koşullarda farklı yorumlanabilen ilkeler doğrultusundadır.720

Arap-İslam

toplumunun en temel ilkesi “adalet”tir. Adalet hukukta, siyasette, ekonomik ve sosyal

ilişkilerde ve başka çeşitli alanlarda kendini göstermiştir. Adalet düşüncesi, ekonomik

ilişkilerde özellikle servet yığma, başkasına tahakküm, sömürü, riba, tekelcilik gibi

konularda görünmüştür. Başkasına zarar vermeme koşulu ile sağlıklı ve şerefli

yollardan çalışmanın saygınlığı üzerinde durulmuştur. 721

Sosyal yönden adalet

düşüncesi, kardeşlik722

, hoşgörü, düşünceye saygı biçiminde temsil bulmuş, toplumun

önemli değerlerine dikkat edilmiştir. Çalışma ve hizmet etme dışında bir üstünlük

kıstasına yer verilmemiş, yıkıcı eğilimler önlenmiştir.723

İslam medeniyetinde sosyal bir

kuvvet olan Ahilik, meslek statülerinin ilişkilerini düzenlemekle birlikte toplumda

dayanışma, yardımlaşma, dürüstlük, cömertlik gibi ahlaki değerleri dini kurallara uygun

şekilde düzenleyen “Fütüvvet teşkilatlarıdır”. Devlet, tüketicinin sömürülmemesi,

fiyatlarda ve maliyetlerde, ölçü ve tartılarda adaletin sağlanması gibi konularda esnafı,

bu teşkilatlar ile işbirliği yaparak denetlemiştir.724

718

Yalçın, a.g.e., s.104-105. 719

Yalçın, a.g.e., s.105. 720

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 23,24,26 721

Duri, İslam İktisat Tarihi, s.112,113 722

Kur’an-ı Kerim, Haşr Sûresi’nde, 9. Ayette “Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları

kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin

ta kendileridir.” buyrulmuştur. 723

Duri, a.g.e., s.114-115. 724

Yalçın, a.g.e., s.112-113.

Page 228: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

215

İslam uygarlığının toprakları genişledikçe, ordu büyüdükçe, devletin ihtiyaçları

da artış göstermiştir. Elde edilen toprakların düzenlenmesinde “ikta rejimi” sisteminin

yerleşmesi sağlanmıştır. Bu sisteme göre topraklar devlet hükümdarının emrinde olup,

bazı kimselere ya da kurumlara bir hizmet görülmesi karşılığında verilebilmiştir.725

İslam Peygamberi, mülkiyet edinmeyi haklı bir kurum olarak görmüş ancak

“çalışarak kazanma” meselesine önem vermiştir. Ancak elde edinilen maddi imkânların

İslam dini tarafından belirlenmiş meşru dairede kazanılmış olması gerekmektedir.726

Mirasın bölüşülmesi emredildiği için servet sınırlı ellerde yığılmamış ve adalet

sağlanmıştır. Güçsüzlerin güçlüler üzerinde belli hakları olduğundan, zekat ve bağış

yoluyla servet dağılımı üzerinde denge ve adalet sağlanmıştır.727

İslam medeniyetinde bilime değer verilmiş, öğrenciler cesaretlendirilmiş ve

onlara burslar bulunmuştur. Ayırım yapılmadan öğrenim fırsatları verilmiştir. Bilim

adamları saygı görmüştür.728

Başta matematiksel ve astronomik bilimler olmak üzere

hikemi ilimler, Müslümanlar arasında Hicret’in ikinci ve Miladi takvime göre 8.yüzyılın

sonlarında Ebû Cafer el-Mansûr zamanında öğrenilmeye başlanmıştır. Yunanlılardan

elde edilen çeşitli kaynaklar Arapçaya tercüme edilmiş, bilim ve fenlerin öğrenilmesi

Müslümanlar arasında yayılmaya başlamıştır. İbn Haldûn’a göre tercümesi ilk yapılan

eser Kitab-ı Öklides olmuştur. Ebû Cafer el-Mansûr’un halefleri felsefe ve matematiksel

ilimlerde donanımlı ve Yunan lisanına hakim kişileri Yunan eserlerinin Arapçaya

tercümesi için toplamıştır. Bağdat’ta Okullar ve Kütübhâne’nin tesis edilmesi ile

bilimler yayılmış, maarif ve sanayi etkin şekilde gelişmiştir. Bu gelişme hakkında

Hârûn el-Reşîd’in Charlemagne’a gönderdiği güzel hediyeler içinden, o zamanlarda bir

benzerinin görülmemiş olduğu “çalar su saati” ilginç bir örnek teşkil etmektedir. 729

Din ile aklın uzlaştırılması hususunda İslam filozoflarının fikirleri, Ortaçağ

Avrupa’sına büyük ses getirmiş ve fikir alanında büyük gelişime sebep olmuştur.

725

Yalçın, a.g.e., s.109. 726

Yalçın, a.g.e., s.105-106. 727

Duri, a.g.e., s.114 728

Duri, a.g.e., ,s.115 729

Zeki, S., “İslam’da Matematiksel Bilimler Tarihi”, (“Remzi Demir ve Ali Rıza Tosun, “Salih Zeki

Bey’in “İslam’da Matematiksel Bilimler Tarihi” Adlı Makalesi”), Ortaçağ İslam Dünyası’nda Bilim ve

Teknik (Makaleler), Editör: Yavuz Unat, Lotus Yayınevi, Ocak 2008, Ankara, s. 21,23.

Page 229: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

216

Avrupa’da kullanılan Arap rakamları, Romen rakamlarının yerine geçmiştir. “Algebra”

(el-cebr), “betelgeuse” ( beytü’l-cevze) ve “cenit”(essemt) terimleri Müslümanlardan

gelmiştir.730

Toledo Başpiskoposu Raimund’un kurmuş olduğu akademi Bağdat’ta bulunan

Beytülhikme benzeridir. Akademide Müslüman ve Hıristiyanlar felsefe, astronomi,

edebiyat, coğrafya, tarih matematik, tıp ve kimya gibi alanlarda birçok eseri Arapçadan

Latinceye çevirmiştir. Ayrıca 7./ 13. yüzyılda İşbiliyye ve Mürsiye’de de benzeri

akademiler kurulmuştur.731

İslam Medeniyeti’nin başlarında meşhur olan râsıt Ahmed

ibn Muhammed el-Nihâvendî, Cündişapur şehrinde birçok rasat yapmış, 803 senesinde

bulgularını içeren el-Müştemil adında bir eser ortaya koymuştur.732

Dokuzuncu yüzyılın başlarında Bağdat’ta ararlında Aristoteles, Galenos,

Euklides, Apollonios’un bulunduğu Yunan bilim adamlarının eserleri hakkında

tartışmalar yapılmıştır. Maarifin gelişmesinde Hârûn el-Reşîd’in oğlu Me’mûn nâmdâr

olmuş, asrın ilim sahiplerini ve filozoflarını toplayarak bilimlerin ve fenlerin

gelişmesine katkıda bulunmuştur. Me’mûn Dönemi’nde meşhur matematikçilerden

Ebu‘ Abdullah Muhammed ibn Mûsâ el-Hârizmî’nin Kitâb el-Muhtasar fi Hisâb el-

Cebr ve el-Mukâbele adındaki eseri Avrupalılar’ın eline geçen kitaplardan olmuş,

Avrupa’nın Karanlık Çağı’nda yaşamış olan matematikçi Fibonacci ve aralarında Lucas

de Burgo, Tartaglia, Cardano, Ferrari gibi matematikçilerin bulunduğu Rönesans çağı

bilim adamlarının eserlerine temel ve kaynak olmuştur. Astronomi bilimine de hizmet

vermiş El-Hârizmî’nin eserlerindeki denklemlerin çözüm metodu Yunan eserlerinde

veya Hint eserlerinde bulunmamaktadır. Avrupalılar arasında, “Algoritme” adı verilen

sayılardan bahseden bu matematik dalının ismi, cebir kitabının yazarının bulunduğu

şehir olan Hârizm’den gelmektedir. Sâbit ibn Kurre, Kitab-ı Öklides ve Kitab-ı Mecistî

gibi matematik ve astronomi bilimlerinin temellerini düzeltmekle kalmamış, bunları

yeniden Yunanca metinlerinden tercüme ederek, hikemi ve matematiksel ilimlerin Arap

lisanına aktarılmasında hizmet vermiştir. 18. Yüzyılda matematikçi Euler’in bulmuş

olduğu metoda benzeyen bir şekilde Dost Sayıların çıkarılmasını Sâbit ibn Kurre sekiz

730

Şeyban, a.g.e., s.101 731

Şeyban, a.g.e., s.100-101 732

Zeki, a.g.m., s. 24

Page 230: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

217

buçuk yüzyıl önce keşfetmiştir. Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Battânî, astronomik

problemlerin çözümünde kullanılan trigonometri dalında, yayların kirişleri yerine

sinüslerini kullanmıştır.733

Onuncu yüzyılda, El-Bîrûnî matematiksel coğrafyaya hizmet vermiş önemli bir

şahsiyettir. Trigonometride dairenin yarıçapını 1 sayısı ile gösterip tekrar daire

çevresinin buna göre değerini belirleyen ve “dik açılı üçgenlerde açı sinüslerinin ilgili

kenarlar ile orantılı olması konusundaki şöhretli teoremi keşfedip ufkun alçalması ile

yer meridyeninin uzunluğunu hesaplayan”, İslam filozoflarından El-Bîrûnî olmuştur.734

İktisadi düşünceye katkısı olan İslam filozoflarından biri Farabi’dir. İhtiyaçların

farklı olması sebebiyle insanlar arsında iş bölümü ve topluluklar arası iş birliğinin

olması gerektiğinden bahseden Farabi, özel mülkiyeti kabul etmiş ancak ortak

mallardan toplumun bütününün yararlanması gerektiğini ilave etmiştir.735

İmam-ı Gazali’nin iktisat felsefesi ise O’nun, insanların iyi bir dini-ahlaki

yaşama kavuşturulması olan asıl ilgi alanı ile ilgisi derecesinde olmuştur. İktisadi

yaşamın insanda dini saikin zayıflamasına neden olmaması için arzuları ifrat ve tefritten

arındırarak orta yol haline getirmek gerektiğini ifade etmiştir. Ahlaki terbiyenin hedefi

Allah ile insan arasındaki engellerin kaldırılmasıdır. Ahlaki terbiye ile arzuların tatmin

edilmesi isteğinin özü yerinde duracak ancak ahlaki terbiyenin amaç değil yalnızca bir

araç olması sebebiyle hedefe ulaşıldığında bunun bir hükmü kalmayacaktır. Aksi

yöndeki aşırılıklar dengeye getirilip itidalli yol tutturulduğunda, bu aşırılıkların bir

niteliği kalmayacaktır.736

(İmam-ı Gazali’nin çalışmanın bütünlüğü ile ilgili olabilecek

düşünceleri yine çalışmanın ilgili bölümlerinde aktarılmıştır.)

İslam filozoflarından İbni Haldun, iklim koşullarının toplumların gelişmişlik

seviyelerini etkilediğini belirten ilk düşünürdür. Adam Smith ve David Ricardo’dan üç

yüz elli sene evvel, üretimin esas unsurunun emek olduğunu ifade eden İbni Haldun’un

sözleri bir malın ve kazancın değerinin onu ortaya çıkaran emeğe bağlı olduğu

konusundaki görüşünü ortaya koyması ile “emek-kıymet teorisi”nin öncüsü

733

Zeki, a.g.m., s. 24, 27-28, 30-31, 33 734

Zeki, a.g.m., s. 39-40 735

Erim, a.g.e., s.9. 736

Orman, a.g.e., s. 57, 60-63.

Page 231: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

218

sayılabildiği ifade edilmektedir. 737

Bununla birlikte iktisat teorisinde Laffer Eğrisi

olarak bilinen vergi oranları ile vergi gelirleri ilişkisini ilk ifade eden İbni Haldun

olmuştur.

İslâm’ın eski Yunan, Roma, İran, Türk ve Hind kültürlerinin mirasçısı olmasıyla

birlikte Batı medeniyeti de İslam’dan feyiz almıştır. İslâm'ın yaygınlaşması, eski Yunan,

Hind ve İran tercümeleri ve hızlı şehirleşmenin neticesi ile “kaynağını Kur’ân ve

Sünnette bulan çeşitli ilimlerin sistemleşmiştir.” Avrupa'da arkeolojik kazılarda

“üzerinde kufi yazıyla 'Bismillah' yazılı bronz bir haçın” bulunmuş olması İslâm'ın

kültürel yayılma sahasının genişliğinin bir göstergesidir.738

3.4.2.1.1. Emeviler döneminde İslam iktisadının uygulamaları

Emevilerin zamanında İslam Saltanatı kemale ermiş739

, dünya kara ticareti

Müslümanların eline geçmiştir. Fütuhatın genişe yayılmasıyla, ganimetlerde çoğalma

olmuş ve ticari yollar Müslümanların eline geçmiştir. Fethedilen yerlerde halk

İslamiyet’e ısınmış, Araplar ve yeni Müslüman olanlar barış fikriyle yaşayarak ticaret

ve ziraat yaşamına geçebilmişlerdir. Böylelikle İslam ortak pazarı zemininde iktisadi

refah seviyeleri gelişmiştir. 7. yüzyılın sonlarına doğru özellikle Bizans dinarlarının

piyasadan kalkmasına neden olan ilk İslam paraları, Emeviler döneminde, Abdülmelik

zamanında740

basılmıştır. 741

Emeviler döneminde darbedilen İslâm gümüş parası (dirhem) ve altın parası

(dinar) ile İslâm dünyasında bimetalizm yeniden canlanmış, zamanla tüm İslâm

ülkelerinde kabullenilmiştir. Ticaretin gelişimi finans sistemini de tetiklemiş, Beytü'l-

mal ihtiyat fonları bulundurmuştur. Cehbezler ve Bâbillilerden itibaren varlıkları bilinen

sarraflar, sırasıyla, mevduat toplayıp kredi veren ve mevduat kabul ederek karşılığında

737

Erim, a.g.e., s.9-10. 738

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.83 739

Zeki, a.g.m., s. 21. 740

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.77 741

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, say. 51,115

Page 232: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

219

senet veren ya da mevduat sahibi olup çek ile ödeme yapan, özel bankalar gibi işlev

gören kimseler olmuştur.742

İslâm'ın ilk asrında poliçe (süftece), çek (sakk) ve havale senetleri gibi, para

naklini ve tedâvülünü kolaylaştıran uygulamalar olmuştur. Bu kredi uygulamaları,

Haçlılar aracılığıyla Avrupa'yı etkilemiştir. Bazıları, çek gibi isimleriyle beraber

varlıklarını sürdürmüşlerdir. İslâm ülkelerinde çek ve poliçe VII. yüzyıldan beri

uygulama bulurken; bankalar Avrupa'da ilk defa XV. yüzyılın başlarında- 1401'de

Barcelona'da, 1408'de Cenova'da –görülmüştür.743

7. ve 11. yüzyıllar arasında, Moğol istilasına kadar Uzak Doğu-Avrupa ticareti

Müslümanların denetimi altına girmiştir. Atlas Okyanusu’ndan Çin sınırlarına, Hint

Okyanusu’ndan Hazar Denizi’nin kuzeyine kadar ulaşan bir bölgede İslam ortak pazarı

oluşturulmuş, yüksek seviyede iktisadi ve kültürel etkileşim ortamı meydana gelmiştir.

Türkistan, Mezopotamya, Mısır, Kuzey Afrika, Kafkasya ve İspanya İslam toprakları

olmuştur. Ayrıca, altın madenlerine ulaşan yollar, İpek Yolu, Baharat Yolu, Basra

Körfezi, Kızıldeniz ulaşımı, Suriye-Mısır limanları, Cebelitarık ve Sicilya boğaz ve

limanları, Avrupa-Ortadoğu-Orta Asya arasındaki ve Kuzey Afrika’daki ulaşım

organizasyonları ile kervan yollarındaki büyük şehirler İslam hâkimiyeti altına

girmiştir.744

Endülüs (ve Reconquista hareketi)

Endülüs, “İslamiyet’in siyasi-askeri güç ve medeniyet bakımından Ortaçağ’daki

zirvesi ve Batı Aydınlanmasının ya da insanlığın değer kaynağı” olarak, Avrupa, Kuzey

Afrika ve Orta Doğu ile coğrafi ve kültürel konumu gereği doğrudan ilişkili olmuştur.

Endülüs “Avrupalı İslam’dır” ve “Avrupa kıtasında İslam’ın varlığı, Avrupa’nın yok

olmasına neden olmadığı gibi Müslüman, Hıristiyan ve Musevi halklar arasında ender

rastlanan verimli bir birliktelik oluşturarak bilimde, felsefede, kültürde ve sanatta daha

önce eşi görülmeyen bir kalkınma” yaşamıştır. Endülüs toprakları dâhilinde veya

742

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.77-78 743

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.78 744

Tabakoğlu, a.g.e., 115,116

Page 233: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

220

Hıristiyan İspanya devletleri dâhilinde, Convivencia ( Endülüs’te bir arada Yaşama

Sanatı) hem savaş hem de barış zamanlarında gerçekleşmiş, tüm Hıristiyan ve

Müslüman halk arasında karışma ve kaynaşma görülmüştür. 745

Endülüs “İslam Dünyası’na karşı Avrupa’da Haçlı düşüncesinin doğuşu ve

seferlerinin başlamasına sebep olmuş bir Müslüman devletidir”. Fethedilen yerleri geri

alma anlamına gelen Reconquista İspanya’yı Müslümanlardan geri alma amacına sahip

bir harekettir. Bu hareket, Batının Doğuya karşı gerçekleştirdiği Haçlı Seferlerinin

başlangıç devresi olup, “bir çeşit ateşleyici fonksiyona” sahip olmuştur. 746

Reconquista,

İber yarımadasında Müslümanlara karşı savaşçı bir ruhun oluşmasına neden olmuş; aynı

zamanda Katalonyalılar’ın Akdeniz’e yayılması, Portekizlilerin Afrika’daki keşifleri ve

Castilla’nın Yakınçağdaki imparatorluk maceralarına da sebep olmuştur.747

Ortaçağda İber yarımadası, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki savaşlara

sahne olmuştur. Kuzeyde kalan Vizigotlar, Kurtuba’daki Endülüs Emevileri’ne karşı

uzun süre direnmişlerdir. Güneye indiklerinde Reconquista-yeniden fetih- hareketini

başlatmışlardır. Bu hareket, Ortaçağda Batı’da bir eşi daha olmayan, senyörlerin

zulmünden kaçarak concejos-belediyeler- kuran savaşçılardan oluşan bir sınır toplumu

ortaya çıkarmıştır. Reconquista’nın yayılması sırasında işgale uğrayan Müslümanlar

dinlerini muhafaza etmişler; finans ve ticaret konusundaki uzmanlıklarıyla kabul gören

Yahudiler (Sefaradlar) ise kralların koruması altına girmiştir. Kralların hazinedarları

olan Yahudilere karşı 1400’lerde hoşgörüsüzlük yayılmaya başlamış ve 1492’de

sürülerek Osmanlı İmparatorluğu’na sığınmışlardır. 14. ve 15. yüzyıllarda İber

Krallıkları iç savaşlar nedeniyle parçalanmış, salgınlar ve açlık nüfusun %10 ‘unu yok

etmiştir. 1333’te Barcelona nüfusunun beşte biri yokluk içinde ölmüş; Yüz Yıl Savaşları

sürerken, söz konusu karışıklıklar toplumda daha büyük yıkıma sebep olmuştur. 15.

yüzyılda Aragon Kralı ile Kastilya Kraliçesinin evlenmesiyle birlikte Kastilya Krallığı

ile Katalonya-Aragon konfederasyonu oluşmuştur. Bu evlilik ile Kilise üzerindeki

nüfuzlarını kullanmışlar, Kilise’nin manevi bakımdan değişimine sebep olmuşlardır.

Böylelikle Hıristiyan hümanizm hareketi gelişmiştir. 1492’de Hıristiyanlar Granada’yı

745

Şeyban, a.g.e., s.28-31, 91, 227-243 746

Şeyban, a.g.e., s. 28, 78-79 747

Thema Larousse, say.108

Page 234: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

221

geri aldıklarında Reconquista’ nın hızı kesilmemiş, Kuzey Afrika’da birçok liman işgal

edilmiştir. Bu yıl aynı zamanda Kastilya Kraliçesinin hizmeti altındaki Kristof

Kolomb’un Amerika’ya ulaştığı tarihtir. 748

Reconquista döneminde Hıristiyanlar, “daha fazla kentleşmiş, teknikte ileri,

ruhsal olarak gelişmiş, dünyaya açık bir medeniyet” olan üstün İslam medeniyeti ile

karşılaşmışlardır. Arapça’dan Avrupa dillerine geçen kelimeler İslam kültürünün

etkilerinden biri olmuş, Şeyban’ın deyişiyle, “Hıristiyanların, Müslümanlara amansızca

(merhametsizce) muamele etmelerinin altında biraz da bu entelektüel aşağılık duygusu”

sebep olmuştur. 6./12. ve 7./13. yüzyıllarda Afrika ve Avrupa’da ihtiyaçların artması

nedeniyle karşılıklı ticari ilişkiler gelişmiştir. “Bu dönemler Avrupa’da yeni bir ticarî

hayatın başlangıcını” oluşturmuştur. Endülüs ile İspanya, kıtalar arası ticari harekette

geçiş yolu üzerinde olmaları sebebiyle önemli bir etkiye sahip olmuşlarıdır. İspanya 8.-

15. yüzyıllar arasında Avrupa’nın en zengin medeniyeti olmuştur. Bu parlak medeniyet

içerisinde fikirler, gelenekler, buluşlar, bilim ve sanatlar, endüstriler, yenilikler ve klasik

dönemin disiplinleri bir araya gelmiş, bu kaynaşma ile yeni buluşlar ortaya çıkmıştır.

Endülüs Medeniyeti’nin ilim ve kültür dinamikleri insanlığın ihtiyaç duyduğu ortak

değerlerin anlaşılmasında önemli etkiye sahiptir.749

“Erken dönem Avrupa kapitalizminin uzun mesafeli ticareti Roma’nın mirası

değil”dir. Devralındığı dönem “ onbir ve onikinci yüzyıllardaki büyük İslam çağı”dır.

Dinar (altın para) ve dirhem (gümüş para), İslam dünyasında iktisadi üstünlüğe sahip

olmuştur. “İktisat alanında Avrupa, 1252 yılında altın paranın yeniden basmaya

başlamasıyla çıraklıktan kurtulmuştur”. Süftece (kambiyo senedi), mudârebe (sermaye

ortaklığı), muhatre (önden satış) gibi finansal kavramlar Batı’ya Müslümanlardan

gelmiştir. 750

7.-8./13.-14. yüzyıllarda iki toplum arasında kültürel ve ekonomik ilişkilerde

önemli etkiye sahip Müdeccenlerden (Hıristiyanların hâkimiyetine geçmiş İslam

topraklarında kalan Müslümanlardan), zanaatkâr ve kültür erbabı olanlar korunmuştur.

Hıristiyan kralları müdeccenleri ülkenin iktisadi çıkarı için kollamıştır. Müdeccenler

748

Thema Larousse, say.108-109 749

Şeyban, a.g.e., s.30-31, 227-243,390 750

Şeyban, a.g.e., s.99-100

Page 235: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

222

Müslümanların bilimsel birikimlerinin İspanya’ya ve Avrupa’ya yayılmasına sebep

olmuşlardır. Müsta’ribler ( Endülüs topraklarında İslamiyet hâkimiyetinde yaşayan

Hıristiyanlar) serbest dolaşım hakkına sahip olarak, İspanya’ya ve Avrupa’ya İslam

medeniyetinin öğelerinin yayılmasında etkili olmuşlardır. Hıristiyan ve Musevilerden,

mükellefin ekonomik durumuna göre senede 20–48 dirhem arasında değişen Cizye (baş

vergisi) alınmıştır. Ancak bu vergiden “kadın, çocuk, yaşlı, müzmin hastalıklı, din

adamı, muhtaç ve fakirler muaf” tutulmuştur. Zımmîlerden ise Harâc vergisi (arazi

vergisi) alınmış ve bu vergi ekilen biçilen toprakların mahsulünün yılda ortalama

%20’si olmuştur.751

İçte Müvelled isyanları, dışarıda İspanya-Portekiz Reconquista savaşları ve bu

harekete destek veren Avrupalılar, doğuda Abbasiler ve Afrika’da Fâtimîler tarafından

çevrelenmiş Endülüs devleti, “yeterli gıda kaynaklarına sahip kalma başarısı” ile

“kendine yeterli bir tarım ekonomisi doğurmuş”, Hıristiyan İspanya devletlerine üretim

fazlasını ihraç etmiştir. Endüstriyel alanda zamanın diğer devletlerine kıyasla ileri bir

seviyede olan Endülüslüler suyun düşüşünden güç elde edebilmişlerdir. Bununla birlikte

suyun yeraltından kanallarla naklini ve kâğıdın Avrupa’ya intikalini gerçekleştiren

Endülüslü Müslümanlardır. Pirinç, ipek, şeker kamışı, pamuk gibi tarım ürünleri,

palamut ve hurma ağaçlarından katran elde edilmesi, abaküs, barut, pusula gibi teknik

buluşlar ve Yunan bilimi Müslümanlar aracılığıyla keşfedilmiştir.

Endülüs ile

kıyaslandığında tarım ve endüstri alanlarında geri kalmış bulunan Hıristiyan İspanya

devletleri, Endülüslüler ile büyük çaplı ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Her savaştan

sonra büyük bir ticari hareket olmuş ve bu ticaretin savaş meydanlarında başladığı

görülmüştür. Bunun nedeni özellikle “köle tüccarı olarak ün yapan” Yahudilerin savaşa

gidenleri takip ederek savaş bitince askerlerin eline geçen mal ve köleleri ucuza satın

almalarıdır. Endülüs ile İspanya arasında yapılan ticaret büyük oranda kölelere

dayanmıştır.752

11. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Haçlı Seferleri ve Moğol istilası güvenlik

sorunu yaratarak ve iktisadi hayatın gerilemesine sebep olmuştur. Buna rağmen, feodal

mekanizmadan çıkıp, kapitalizme zemin hazırlayan Avrupa’nın iktisadi etkinliği 13.

751

Şeyban, a.g.e., s.75, 92-93 752

Şeyban, a.g.e., s. 99-102, 382-383, 385, 387-389

Page 236: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

223

yüzyılın ortalarına kadar İslam Dünyası’nın gerisinde kalmıştır. Batı, 14. ve 15.

yüzyıllar arasında kıtlık, açlık, salgın hastalıklar ve savaşlarla birlikte ekonomik

bunalım yaşamıştır. Bu dönem aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemine

denk gelmektedir.753

Endülüs’ün kaybı sonrasında Osmanlı Devleti’nin Batı Akdeniz ve

Kuzey Afrika’da sağladığı hâkimiyet güç kazanmıştır.754

3.4.2.1.2. Abbasiler döneminde İslam iktisadının uygulamaları

Emeviler zamanında kara ticareti ön planda iken Abbasiler zamanında deniz

ticareti gelişmiş, Akdeniz Müslümanların hakimiyeti altına girmiştir.755

Irak’ın kara ve

deniz ulaşım yollarının üzerinde bulunarak coğrafi merkez konumunda olması

Abbasiler’de ticari faaliyetlerin gelişmesine sebep olmuştur. Uzak Batı, Endülüs, Doğu

Afrika taraflarına ticari faaliyet yapılırken, Rusya, Baltık havzası, Hindistan, Çin ve

Kore’ye kadar da aktiviteler yapılmıştır. Ciddi miktarlara ulaşan servet sahibi (“bir

kısmının serveti milyonlara” ulaşmıştır) tüccar sınıfı oluşmuştur. “Şirket ed-Daman”,

“Şirket el-Vucuh”, “Şirket el-Mufavada” gibi çeşitli şirket modelleri oluşmuş ve

tüccarlar arasında uzmanlaşma meydana gelmiştir. Irak’ta sanayinin canlanması

ekonomik gelişmenin başka bir boyutu olmuştur. Sanayi, az sayıda kişinin çalıştığı

imalathanelerden, küçük dükkânlardan ve devlete ait geniş atölyelerden oluşmuştur.756

Abbasiler zamanında, 9. ve 10. yüzyıllarda, iktisadi ve sosyal hayatta yeni

değişimler meydana gelmiştir. İslam kentleri ana niteliklerinin kazanmıştır. Bunun en

iyi örneği Bağdat’tır. Meslekler gelişmiş, çarşı ve işyerleri genişlemiş, yardımlaşma

amacıyla “Esnaf”, “Meslek Sahipleri”, “ Zenaatkarlar” denilen yeni organizasyonlar

kurulmuştur. Her mesleğe ait gelenekler istikrarlı hale gelmiş, meslek dalı, üyeleri

arasında bağ olarak kabul görmüş ve üyeler yardımlaşmış ve korunmuştur. Çarşılar,

genel ahlakı murakebe eden muhtesip tarafından gözetim altında tutulmuş, alım-satım,

ölçme-tartma denetlenmiştir. Ticaretin canlanmış, bankerlik ve finansal kurumların

gelişmesi ticaretin gelişimine sebep olmuştur. Sarraflar-bankerler kredilendirme,

sigortalama gibi işlemlerin yürütülmesinde rol almışlarıdır. Tüccarlar uluslararası

753

Tabakoğlu, Toplu Makaleleler II İslam İktisadı, say. 116 754

Şeyban, a.g.e., s.28 755

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, say. 23 756

Duri, a.g.e., s. 96-97, 100

Page 237: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

224

ödemeler için havale ve seyahat çekleri görevini yürüten “suftece”leri kullanmışlardır.

Normal ödemeler ve poliçeler için “sakk” (çek) kullanılmış, kredi işlemleri ticarette

önemli etkiye sahip olmuştur. Zirai mülkiyetler genişleyerek tarımsal ikta rejimi

yaygınlaşmıştır. Toprak sahipleri gübre kullanmış, arazi ıslahı ile uğraşmış ve entansif

tarımın ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Geniş toprak sahipleri arazi ıslahında

büyük sayıda köle çalıştırmışlardır. Abbasiler vergi ile ilgili İslami prensipleri tespit

çalışması yapmışlardır. Emeviler döneminin sonlarına doğru Abbasiler, istikrarlı olan

vergi sisteminin dışına çıkmamış ve vergi toplamayı denetim altına almaya

çalışmışlardır.757

3.4.2.1.3. Selçuklular döneminde İslam iktisadının uygulamaları

Anadolu Selçuklular’ın fetihleri sonucunda dünya ticaret yollarına açılmış,

özellikle 12. yüzyıl sonlarında ticari faaliyetler gelişmiştir. İktisadi ve kültürel gelişme

yaşanmış, Avrupalılar Selçuklular ile antlaşmalar yapmışlar ve Anadolu’da kazandıkları

ticari serbestliğe dayanarak büyük kentlerde koloniler ve konsolosluklar kurmuşlardır.

Transit ticaret ön planda olup, ticari faaliyetlerde birlik ve bütünlüğe önem verilmiştir.

Siyasi ve askeri hareketleri buna göre ayarlayan Selçuklular’da, ticaretin herhangi bir

sebeple engellenmesi savaş nedeni sayılmıştır. En önemli iktisadi faaliyeti transit ticaret

olan Selçuklu Türkiyesi’nde, iç ticaretin varlığını ortaya koyan şehir yaşamı gelişmiştir.

Fethedilen yerlere cami, medrese, zaviye inşa edilmiş, nüfusun ileri gelenleri (ilim

sahipleri ve kalifiye iş gücü) ve tüccarlar buralara yerleştirilmiştir. Böylelikle hem

kültürel ve ilmi faaliyetler desteklenmiş hem de ticari etkinlikler gelişmiştir. 758

Ortadoğu'daki hâkimiyetlerine ilave olarak transit ticârete dikkat eden Büyük

Selçuklular Devleti hükümdarı Melikşâh’ın 600 bin dinarı bulan ticârî vergi ve

gümrükleri kaldırması ticarete verilen öneme bir örnektir.759

757

Duri, a.g.e., s.86-87, 94-96, 98-100 758

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 30-31 759

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.91

Page 238: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

225

I. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, Bizans’ın Haçlılar tarafından parçalanması

sonucu kervan yollarında emniyet sorunu ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine I. Gıyaseddin

Keyhüsrev, Karadeniz ve Akdeniz ticaret hattını açmak için seferler düzenlemiştir. 13.

yüzyılın başlarında ise Selçuklu ekonomisi Avrupa ticaretine açılmıştır. Akdeniz ve

Karadeniz ülkeleri ile doğrudan ticaret olanağı sağlanmış, Avrupa ticaretine aracılık

yapan Kıbrıs ile ilişkiler geliştirilmiştir. I.İzzeddin Keykavus’un 1214’te Sinop’u

almasından sonra Haçlılar ile ilk kez ticaret antlaşmalrı yapılmıştır. Bu sefer sonrası

ticaretten alınan bac ve geçiş vergileri kaldırılmıştır. Yol emniyetsizliği sebebiyle zarara

uğrayan tüccarlar için ticaret sigortası sistemi oluşturularak, siyasi güvenlik içerisinde

tüccar himayesi sağlanmıştır. Böylece Selçuklu Türkiye’si uluslararası transit ticaret

merkezi haline gelinmiştir. I.Alaeddin Keykubad zamanında Anadolu’da kavimler arası

ticari faaliyetler artmıştır. İktisadi ve sosyal gelişme hızlanmış ve büyük inşaat

faaliyetleri yapılmıştır. Önemli ticaret merkezleri alınmış, kurulan Alaiye şehri (Alanya)

ticarette ön plana çıkmış; Alaiye Mısır ve Suriye ile yapılan ticaretin merkezi haline

gelmiştir. Keykubad’dan sonra, Moğol istilasının etkisiyle birlikte iktisadi ortamda

durgunluk başlamıştır. Emniyet sorunu nedeniyle çiftçilerin ziraat edemediği olmuş,

kervan yolunun işlemesinde aksaklıklar yaşanmıştır. 760

14. yüzyıla doğru ve bu yüzyılın başlarında dış ticaret için güvenli bir ortam

olmaması nedeniyle durgunluk yaşanmıştır. Bölgede, beyliklerin kurulmasından sonra

yabancı tüccarların, özellikle İtalyanların, ticari faaliyetleri bu bölgeleri Osmanlılar ele

geçirinceye dek devam etmiştir.761

3.4.2.1.4. Osmanlılarda İslam İktisadının Uygulamaları

Osmanlı’nın ekonomik sistemi, toplumsal zihniyetin, düşünce yapısının

şekillendirdiği hayat tarzı ile ilgilidir. Bu zihniyeti belirleyen esaslar İslami ilkelere

dayanmaktadır. 762

Erim, Osmanlılar’ın iktisat sistemine göre devletin hiçbir vakit

760

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 31-32 761

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 32 762

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 10

Page 239: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

226

“yalnızca iktisadi esaslı” bir hedefi olmadığını ifade etmiştir. 15.-18. yüzyıllarda

Osmanlılarda uygulama bulan iktisat sistemi, aynı dönemde Batı’nın uyguladığı

merkantilist doktrinin zihniyet esaslarından farklı bir yapıya dayanmıştır. 19. yüzyıla

kadar dış ticaret, Osmanlılarda ülkede yaşanabilecek bir kıtlığın önlenebilmesi amacıyla

yapılmıştır. Sanayi Devrimi sonrasında Batı’nın iktisadi politikalarını tecrübe

etmişlerdir. Mehmet Genç’in ileri sürdüğü Osmanlıların “provizyonist” ilkesine göre

ekonomik aktivitenin hedefi insan ihtiyaçlarını karşılamak olduğu için arzın mümkün

olan en yüksek düzeyde tutulması gerekir. Genç, provizyonizmden başka,

gelenekçilik763

ve fiskalizm764

ilkelerini de sayarak bu üçünün değişik ölçülerde bir

arada uygulandığından bahsetmiştir.765

Osmanlı sisteminde "Allah'ın kullarının

refahının sağlanması" esasına bağlı olarak İktisadî kararlar alındığı için, devletin iktisadî

kararları toplumsal refahın sağlanması hedefine bağlıdır. Adalet ve refah dengesi, devlet

gelirlerinde artış gereği ile bozulursa bunalım meydana gelmektedir.766

Zihniyet açısından ahilik Osmanlı sisteminin Batı’dan farkını ortaya koymuştur.

Batı medeniyetinin dayandığı burjuva zihniyeti iken Osmanlı’nın ekonomik ve sosyal

sisteminin arkasında ahi zihniyeti vardır. Söz konusu zihniyet sebebiyle Osmanlı’da

Batı’da olduğu gibi sömürü, sınıf ayrımcılığı gibi kavramlar gerçekleşmemiştir. Çünkü

Osmanlı’da, Batı’daki kapitalist zihniyetin idealize ettiği “homoeconomicus” yoktur;

ancak kanaatkar ve müteşebbis, toplum çıkarını kendi menfaatinden üstün tutan insan

tipinin müşahhas örneği olarak ahiler iktisadi yaşamın ilk örgütleyicisi olmuşlardır.767

Osmanlı’da, ahi zihniyet esaslarına göre insan, “alıcı olmaktan önce verici”, bir

başka deyişle, “bencil değil diğergâm” olmalıdır. Ahilik anlayışına göre dayanışmacı bir

toplum oluşturma hedeflenmiştir. Bireyin en yakınından dış çevresine doğru infâk ile

birbirine bağlandığı bir toplum anlayışı arz yönlü bir toplumu ve arz yönlü ekonomiyi

meydana getirmenin teşekkülünü oluşturur. Buna göre Osmanlı iktisat sistemi,

(provizyonal) arz yönlüdür. Osmanlı iktisat sistemi, Say'in "Her arz kendi talebini

oluşturur" ifadesindeki gibi talebin arttırılmasına bağlı kapitalist sistemden uzaktır.

763

Sosyal ve ekonomik ilişkilerin eğilimlerini muhafaza etme. 764

Hazine gelirlerinin azalmasını mümkün olduğu kadar engelleme. 765

Erim, a.g.e., s.14-16. 766

Tabakoğlu, A., Türkiye İktisat Tarihi, Dergah Yayınları, Gözden Geçirilmiş 12. Baskı, s. 133. 767

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 10-11

Page 240: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

227

Kapitalist zihniyet esasına göre insan ekonomi içindir. Osmanlı sistemine göre ise,

ekonominin hedefi insan refahını arttırmaktır. Dolayısıyla öncelikle piyasada yeterli mal

bulunması iktiza eder. Kitlesel üretim esasına dayanmayan ancak yüksek üretim

olasılığına sahip Osmanlı sistemi, ithalatı genel olarak sınırlandırmamıştır. 768

Osmanlı’nın ekonomik ve sosyal sistemi, klasik ve yenileşme dönemi olmak

üzere iki dönemden ibarettir. 11. yüzyıldan 13. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı klasik

dönemini yaşamıştır. Bu dönem oluşma (1075–1453), olgunlaşma(1453–1699) ve

esnekliği kaybetme ( tüm 18.yüzyıl) olarak üç alt dönemden oluşmuştur. Yenileşme

dönemi ise 1790 – 1923 yılları arasıdır. 769

Osmanlı medeniyetinin parlak döneminde

dini değerlere ciddiyetle önem verilmiş, bu sayede yenilikler, araştırma ve öğrenme

teşvik edilmiştir. İmparatorlukta “özel bir ruh yapısı” şekil almıştır. Bu ruh yapısı

sınırlarının genişlemesiyle ortaya çıkmıştır. Frontier spirit denilen “sınır boyu ruhu”,

“bilinmeyenden korkmama, inceleme, haber alma, olayları akılcı değerlendirme,

sorunlara hızlıca yanıt bulma ve intibak, risk alma” gibi karakteristikleri içerir.770

Klasik dönemde oluşma alt döneminde Osmanlı Devleti’nin zihniyetini

belirleyen bazı esaslar vardır. Bunlar siyasi birlik, gelenekçilik, adalet ve refah, arz

yönlü toplum ve ekonomidir. Klasik Osmanlı zihniyet esası insanın alıcı olmadan önce

verici olmasını uygun görmüştür. Bu esastan dolayı göre, Batı zihinyeti esasına dayanan

sömürgeci aktiviteler ve sınıf mücadeleleri gerçekleşmemiştir. Temel gayesi kişisel

çıkar olan “homoeconomicus” ve onun müşahhas şekli olan burjuva zihniyeti

Osmanlılarda yoktur. Toplum yararı kişisel menfaatten üstün tutulmuş, kanaatkâr ancak

müteşebbis insan tipi vardır. Böylelikle dayanışmacı bir toplum hedef alınmıştır.

Toplumun bir bütün olarak bireyin kendisinden başlayıp en yakınından dış çevresine

kadar “infak ile birbirine bağlandığı” yaklaşımına göre ekonomi insan içindir. Batı

zihniyet esasına dayalı kapitalist sistemdeki gibi “insan ekonomi için değildir”. İktisat

sistemi arz yönlüdür çünkü iktisadın gayesi insan refahını artırmaktır. Bu sebeple

piyasalarda yeterli mal bulunması gerekir.771

768

Tabakoğlu, Türkiye İktisat Tarihi, , s. 133. 769

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 1-2,9,10 770

Yalçın, a.g.e., s.118-119. 771

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 2-6

Page 241: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

228

Üniter devlet anlayışı tevhit inancının siyasi yansımasıdır. Kabile bağlılığı

İslamın siyasi birlik anlayışıyla çelişmektedir. Batı’daki gibi “çelişkilere dayanan

sınıflaşmadan değil, ilkelerden hareket eden nizam fikrinden kaynak” bulan Osmanlı

sosyal sistemi, “merkezi-üniter devlet anlayışı, ‘nizam-ı âlem’ için ‘vahdet’ ülküsü”

uygulaması ile “bölünmeci eğilimleri sistemli bir şekilde” engellenmiştir. Birlik için

tehlike oluşturabilecek zenginleşmelere ve siyasi güç haline gelebilecek ekonomik güç

kazanımlarına izin vermemiş, burjuvazi ortaya çıkarılmamıştır. Osmanlı ekonomisinde

“işçi sınıfı” oluşmamış ve emeği ile geçinenler iyi durumda yaşamıştır. Bununla birlikte

dış sömürü İslami zihniyette yer almadığından, Osmanlı sisteminde “sömürge-anavatan

ayrımı” da yoktur.772

Geçmişin tecrübe birikimine sahip çıkma anlamına gelen gelenekçilik esası ile

sisteme uyum ve esneklik niteliği sağlanmıştır. İslami esaslara uymayan bölünmeci

eğilimler esnekliğe sahip bir eritme biçiminde engellenmiştir. Antik Orta Doğu’nun

tecrübe birikimi, Anadolu, İran ve Bizans gelenekleri bu esas çerçevesinde önemli yer

tutmuştur. Osmanlı sistemi Batı ile etkileşim halinde olmuş ve 18. yüzyılın sonuna

kadar Batı oluşumuna katkı yapmıştır. 773

Tabakoğlu, “geleneğin İslam mantık ve

hukukunun kaynaklarından” olduğunu ifade ederek, İslâm'ın ilk dönemlerinde mahallî

geleneklere olan esnek tavrının devamını Osmanlılar’ın tarım, para ve maliye

sistemlerinde görülebileceğini açıklamıştır. Sistemin yeni koşullara uyumu ve

esnekliğini sağlayan ve İslami esaslara uyum sağlamayan birliği parçalayıcı meyilleri

ayıklayan bir ilkedir. Osmanlı sistemine göre deneyim birikiminin değerlendirilmesi ile

kâmil olan bulunabilir. Aydınlanma zihniyet esaslarına dayalı yaklaşımdan ziyade

Osmanlı sistemi, asıl sisteme dönüşü esas tutmuştur.774

Varlık sebebi halka hizmet olan devletin, varlığını devam ettirebilmesi için şart

olan gelir sağlama adalete dayanmalı, adaletin hedefi ise sosyal refahı sağlamak

olmalıdır. Devlet, iktisadi kararlarında gerektirici sebep olarak ‘ibadullahın terfih-i

ahvalleri’ yani “Allah’ın kullarının refahının sağlanması” esasını almıştır. Batı’nın

772

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 2-4,17,18,19 773

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 4,17 774

Tabakoğlu, Türkiye İktisat Tarihi, , s. 131-132.

Page 242: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

229

Aydınlanma Çağından sonra toplumun işleyişi için tabiatın model alınmasına karşılık

İslam toplumlarında adalet ilkesine önem verilmiştir.775

Osmanlı medeniyeti İstanbul’un fethiyle gücünü tüm dünyaya ispat etmiştir. Bu

medeniyet, dış dünyaya açık, İslami kıstaslara uygun bir akılcılığa sahip, istikrarlı bir

toplumu temsil etmiştir. Bu fetih, kültür, edebiyat, sanat, bilim, düşünce gibi alanlar ile

birlikte iktisadi sahada da çok canlı, yapıcı ve refah sağlayan bir ortamın habercisi

olmuştur.776

İstanbul’un fethinden Karlofça Antlaşması’na kadar olan olgunlaşma döneminde

Karadeniz bir Türk gölü olmuş, Akdeniz hâkimiyeti Müslümanların olmuştur. Modern

kapitalizmin gelişme dönemine denk gelen olgunlaşma döneminde kapitalizm ile

mücadele edilmiştir. “Yaklaşık üç nesillik süre içerisinde Osmanlı Devleti ciddi bir

yenilgi yüzü görmemiştir.” “ Yine 1492–1565 arasındaki 73 yılda fiyatlar hemen hemen

hiç artmamıştır”.777

Tüm 18. Yüzyıl boyunca yenileşme arzuları ve tüketim yapısında değişim

başlamıştır. Üretimde büyük gelişme yaşanan bu dönemin ilk yarısına kadar ihracat

ithalatı aşmıştır. “Yenileşme” ve “Batılılaşma” ile kapitalizmin model olarak alındığı bu

dönemde sistem esnekliğini yitirmiştir. Bunun temel nedeni ülkenin küçülmeye

başlamış olmasıdır. Artık hakim dünya sistemi olma niteliğini yitirmiş ve “referans

kaynağı da Batı olmuştur”.778

İkinci dönem yenileşme (1790-1923) dönemidir. 19. Yüzyılın başlarında

Osmanlı Devleti kapitalizmin etki alanına girmiştir. 20. Yüzyıl askeri bürokrasi

hakimiyeti altında ve batılılaştırmaya yönelik eğilimler doğrultusunda yaşanmıştır.

Dünya devleti olan Osmanlı’nın hakimiyeti kaybolmuş ve kapitalist sistemin “edilgen

bir öğesi” haline gelmiştir. Kalkınma sosyal refah kavramının yerini almış, güçlü orta

775

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 4-5,13: “Adalet dairesinde birbirine bağlı 8 ilke

vardır”. 776

Yalçın, a.g.e., s.117. 777

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 7-8 778

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 8,19

Page 243: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

230

sınıf fikrinin yerini ise burjuvazi almıştır. Adil gelir dağılımı prensibi yerine ise servet

temerküzü geçmiştir.779

Osmanlılar zamanında sanat ve ticaret icra edebilme selahiyeti disiplin altına

alınmıştır. Zengin ve ticarette gelişmiş yerleşim merkezlerinde çarşılar, hemen kapalı

çarşının etrafında toplanmıştır. Kuzey Afrika ve Arap şehirlerindeki çarşılar da Türk

şehirlerindekilere benzer yapıda olmuş, kapalı çarşılar hemen her İslam şehrinde

görülmüş; bununla birlikte pazarlar, kervansaraylar, sarraf dükkânları da

bulunmuştur.780

Mal bolluğu için dış ticaret teşvik edilmiş, devlet transit ticarete önem

vermiştir. Etkili piyasa denetimi yapılmış ve tekelci eğilimlerle mücadele edilmiştir.

Sosyal refahın sağlanması için fiyat istikrarına önem verilmiştir.781

Her mala, istihsal

edenle imalatçının maliyetleri ve emeği ile halkın satın alma gücü göz önünde tutularak

kadı tarafından tespit edilmiş, sabit fiyat anlamına gelen narh konmuştur. Konulan

fiyattan eksiğine veya fazlasına satış yapanlar cezalandırılmış, halkın zarar görmesine

izin verilmemiştir. 1326-1740 yılları arasında Osmanlı akçesi yıllık ortalama %0,2

değer kaybı yaşamıştır782

.Tanzimat’tan sonrasına kadar tatbik edilen narh, Avrupa’da

sanayi hareketlerinin büyümesiyle yabancıların serbestçe ve az gümrükle mal satmaya

başlaması karşısında tesirini yitirmiştir.783

Osmanlılar’da İmparatorluğun her yanında geçerli olmayıp, özellikle Anadolu

ile İmparatorluğun Avrupa’daki kısımlarında uygulanan askeri ikta sisteminde, iktalar

mirasa konu olmamış, askeri hizmet karşılığı verilmiştir. İktaların genişliği sahibinin

temin edeceği atlı askerlerin sayısına bağlı olmuştur. Sultani arazilerin çoğu zeamet ve

tımar olarak sipahilere ikta verilmiştir. Arap Yarımadası, Irak ve Mısır’da uygulamalar

farklı olmuştur. 18. yüzyılın sonlarında arazinin büyük bölümü iltizam sistemine dâhil

olmuştur. 784

779

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 9 ,19 780

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, say. 94 781

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 18 782

Tabakoğlu, A., “İslam Ekonomisinde “İstikrarlı ve Reel Para” ve “Maliye Sistemi””, Ekonomislam,

The Group of Islamic Economy, 10 Haziran 2011, s.1. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-

istikrarli-ve-reel-para-ve-maliye-sistemi/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 783

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, say. 95 784

Duri, a.g.e., s.163-164

Page 244: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

231

1639 yılında Arap dünyasının tamamına yakın bölümü Osmanlı Devleti’nin

hâkimiyetine girmiştir. Ancak 15. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa’daki gelişim,

Amerika’nın keşfi, Portekizlilerin doğrudan Hindistan’a giden yolu açması önemli

sonuçlar doğurmuştur. Doğu ticaretini tekellerine almayı hedefleyen Portekizliler

Hindistan’da ticaret merkezleri kurmuşlardır. Avrupa’ya “Arap memleketlerinden

geçen ve çok sayıda vergiye tabi olan mallardan daha düşük fiyatlarla” mal

taşımışlardır. Bununla birlikte Arap limanlarına, Arap ticaret gemilerine ve onlarla iş

yapan merkezlere karşı savaş açan Portekizliler Doğu Afrika sahillerine de

saldırmışlardır. Bölge ekonomisi ağır darbe almıştır. Bu dönemde I. Selim Mısır’ı

fethetmiş ve Osmanlılar Arap Yarımadası’nın güneyinde Portekizlilerle karşı

gelmişlerdir. Portekizlilerle bir çok çatışma yaşayan Osmanlılar, sonuncusunda Aden’i

almışlar, ancak Hindistan’a ilerlerken Dîve tarafında başarısız olmuşlardır.785

Yüzyıllarca Araplar, Avrupa ile Uzak doğu arasındaki ticaret hattında hâkimiyet

kurmuşlardır. Hint Okyanusu, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ndeki deniz nakliyatı Arap

gemilerinin hâkimiyetinde olmuştur. Ticari kazançlar ve geçiş vergilerinin kamu

finansmanındaki payı bu hattın önemini göstermektedir. İktisadi hayatı önemli ölçüde

etkileyen bu ticaret hattı, özellikle Suriye ve Mısır’ın zenginleşmesinde büyük rol

almıştır. Ancak 16. yüzyılın başlarında Doğu Akdeniz’in Avrupa baharat ticaretinin

merkezi olma durumu sona ermiştir. Portekizliler Avrupa’nın en iyi pazarlarına hâkim

olmuşlardır.786

Bununla birlikte, 16. yüzyılın başlarında Batı, Osmanlı Devleti’ne nüfuz etme

yönteminde değişiklik yapmaya başlamıştır. Fransızların İspanya’ya karşı ittifak

sağlama amacıyla Bab-ı Âlî’ye yakınlaşması 1534’te ticaret anlaşması şeklini almış ve

Osmanlı Devleti’nde Fransız tüccarlarının mal ve can güvenliğini sağlayan, ibadet ve

ticaret özgürlüğünü içeren haklar verilmiştir. Bu haklar daha sonra “zorunlu imtiyazlar”

haline gelmiştir. Suriye ve Mısır’da ticari merkezler kuran Fransızlardan sonra 1580’de

İngilizlere, 1612’de Hollandalılara imtiyazlar verilmiştir. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa

ticareti Yakın-Doğuda gelişerek, “konsolosların himayesi ile” Mısır ile Suriye’de ticari

merkezler oluşmuştur. 19. yüzyıla gelindiğinde III. Selim’in başlattığı, II. Mahmut’un

785

Duri, a.g.e., s.150-155, 176-177 786

Duri, a.g.e., s. 152,176

Page 245: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

232

devam ettirdiği bazı yeni ıslahatlar gerçekleştirmek istenmiştir. II. Mahmut tarafından

yeniçeri nizamı feshedilmiş, sonrasında askeri iktalar ile devletin arazileri

birleştirilmiştir. 1839’da, hedefi eskiyen kanun ve talimatların düzenlenmesi,

vatandaşlar arasında eşitliğin sağlanması, vergi sisteminin düzenlenmesi, yönetimdeki

aksaklıkların giderilmesi olan Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile Tanzimat hareketi

başlamıştır. 1858’de ise Osmanlı Arazi Kanunnamesi çıkarılmıştır. 787

3.4.3. İslam’ın İktisadi Öğretisinin Temel Esasları

Ulusal ve uluslararası iktisat küresel iktisadın parçalarıdır. Dolayısıyla iktisat

dünyanın entegre olmuş bütünlüğüne dayanmak zorundadır. İslami iktisadın başka

sistemlerde olmayan Şeriat ’tan kaynaklanan kendine özgü karakteristikleri vardır.

İslami iktisat İslam Şeriat’ının kurallarından ve ilminden ortaya çıkar. Şeriat, kâinatın

bütünlüğüne ve Yaratıcı’sına olan itaatine dayanmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Bakara

Sûresi, 29. Ayette “O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan, sonra göğe

yönelip onları yedi gök halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.”

buyrulmuştur.788

İslami iktisadi prensipler Kur’ân-ı Kerim’e ve Hadislere

dayanmaktadır. Dolayısıyla İslam iktisadı “iman”a dayanmaktadır789

. Kantakji,

modelinde kesinleşmiş olan aksiyomatik koşullardan bahsetmiştir. Şöyle ki, eğer bir

insan Müslüman olmayı kabul etmişse, kesin olarak Allah’ın takdirine boyun eğmiş

olmalı, Allah’a inanmalı, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, kaza ve kadere

bütünlüğüyle inanmalıdır.790

İslam’ın dayandığı denge fikrinin, kâinatın dengesi, insanın dengesi ve toplumun

dengesi olmak üzere üç yönü vardır. Kâinatın dengesini maddenin geçiciliği, mananın

ebediliği sağlamaktadır. Enfal Suresi’nde buyrulduğu üzere, kâinatın yaratılış nedeni

787

Duri, a.g.e.,s.166-167,177 788

Kantakji, S., “Islamic Economic Math Model”, Ver.101, Translated by: Iman Sameer Al-Bage, 2009,

s. 2,3. 789

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 17-18 790

Kantakji, a.g.m., s. 3.

Page 246: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

233

insanın imtihan edilmesidir. Toplumun dengesi ise gayesi sosyal refahı sağlamak olan

“adalet” ile kavramı açıklanmaktadır.791

Kur’an-ı Kerim’de, Zariyet Suresi’nde (51/56)

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyrulmuştur. Rum

Suresi’nde (30/7–8) Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda

ise tamamen gaflettedirler. Onlar, kendi nefisleri(nin yaratılış incelikleri) hakkında hiç

düşünmediler mi? Hem Allah gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve

hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yaratmıştır. Şüphesiz insanların birçoğu

Rablerine kavuşacaklarını inkar ediyorlar.” buyrulmuştur. Sa’d Suresi’nde 27. Ayette

“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere

yaratıldığı iddiası) inkar edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkar

edenlerin haline!”, Enfal Sûresi’nde “Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer

deneme aracıdır. Allah katında ise büyük bir mükafat vardır.” buyrulmuştur. Kâinat

tesadüf eseri değildir. Tüm kâinat bir hedef için yaratılmıştır. Dünya hayatı ve maddi

ilişkiler ahirete hazırlık dönemini oluşturan bir imtihan sahasıdır.792

“Dünya ahiretin

tarlası” olduğuna göre, geçici olan madde mananın emrinde olmalıdır. Ebedi hayat

hatırdan çıkarılmamalı, maddi eğilimlere esir olmamalı, maddeyi hizmet şuuruyla

çalıştırmalıdır. İnsanlar arasında gelir ve kabiliyet farklılıkları vardır. Ancak bunlar

üstünlük sebebi değildir. Bu farklılıklar imtihan sahasının aletleri olarak ekonomik

faaliyetlerin canlılığının temelidir. İktisadi bölüşüm, birlik ve bütünlük içindeki

dayanışmacı sınıfsız bir toplumda gerçekleşmelidir. 793

Tegâbün Suresi 15. Ayette şöyle

buyrulmuştur: “Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer imtihandır; Allah katında ise

büyük bir mükafat vardır.” buyrulmuştur.

Çalışmamızda “Hıristiyanlıkta Homo Economicus Varsayımının Analizi”

bölümünde Yuengert’in çalışmasında ““Elma” şüphesiz Hz. Havva’nın fayda

fonksiyonunda pozitif marjinal faydaya sahip değildi, ancak onu arzulaması bir tuzaktı

ve bir aldatma, vehim idi.” 794

ifadesini kullandığı belirtilmişti. Bakara Sûresi 35.

Ayette, “Dedik ki: "Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol

bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." buyrulmuştur.

791

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 18-22 792

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 18-19-20 793

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 19-20-21,165. 794

Yuengert, a.g.m., s. 35.

Page 247: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

234

Geleneksel iktisat Teorisinde iddia edilen fayda fonksiyonu ayrı bir konudur. Ancak

insanın tercihlerinde sadece dünyevi faydayı hedeflemediği açıktır. Bir Müslüman

dünyevi faydaları azamileştirmenin fırsat maliyetine dikkat etmeye gayret eder. Âli

İmran Suresi 186. Ayette “Andolsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana

çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan

üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız

bilin ki, bunlar (yapmaya değer) azmi gerektiren işlerdendir.” buyrulmuştur.

İnsanın maddenin cazibesine kapılmadan, ihtiyaçlarını helal yollardan temin

etmesi gereklidir. Nur Sûresi’nde buyrulduğu üzere, (24/36-38), “Allah'ın,

yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve

hiçbir alış verişin kendilerini, Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten

alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O'nu tesbih ederler. Onlar,

kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar. (Bütün bunları) Allah,

kendilerini yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandırsın ve lütfundan onlara daha da

fazlasını versin diye (yaparlar). Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır.”;

ekonomik faaliyetler “Allah’ı anmaktan, namazlarını kılmaktan, zekâtlarını vermekten

alıkoymamalıdır”795

. İktisat süjesi Müslüman’ın, elde ettiklerinin gerçek sahibini

hatırından çıkarmaması ve gayesini unutmaması önemlidir.796

Hac Sûresi 35. Ayette,

“Her ümmet için, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini

ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır. Şu halde

yalnız ona teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele! Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri

ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine

rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.” buyrulmuştur.

Zuhruf Sûresi’nde797

, (43/32), “Senin Rabbinin rahmetini onlar mı taksim

ediyorlar? Hâlbuki bu dünya hayatında onların maişetlerini aralarında taksim eden, bir

kısmının diğer kısmını çalıştırması için, kimini kimine üstün kılan Biz’iz.”

buyrulmuştur. İnsanlar arasındaki üstünlük ilmi ve ahlaki alanlarda kabul edilmiştir.

Kabiliyet, gelir ve güç farklılıkları imtihan vasıtalarıdır. Bunlar üstünlük sebebi değildir.

795

Nûr Sûresi 24/38, Kaynak: Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 20. 796

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 20 797

Yıldırım, S., Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Define Yayınları, Haziran 2010, s. 490.

Page 248: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

235

En’am Sûresi’nde798

, (6/165), “O’dur ki sizi dünyada halifeler yapmış ve verdiği

nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminize üstün kılmıştır.” buyrulmuştur.

Dolayısıyla, İslam iktisadında üstünlük sebebi sayılmayan bu farklılıklar iş bölümünün

ve toplumsal hareketliliğin temelini teşkil etmektedir.799

Araf Sûresi 10. Ayette,

“Andolsun, size yeryüzünde imkan ve iktidar verdik. Sizin için orada birçok geçim

imkanları da yarattık. Ama siz ne kadar az şükrediyorsunuz!” buyrulmuştur.

Bununla birlikte mal çokluğu ile ilgili çeşitli uyarılar vardır.800

3.4.3.1. Mülkiyet, servet, gelir dağılımı, sermaye ile ilgili esaslar

“İslam’da insan hakları, kaynağı ilahî olan hükümlerle kesin olarak kabul edilen

fıtrî haklardır. Bu sebeple, hiçbirisi inkâr edilemez, ortadan kaldırılamaz, çiğnenemez,

bu haklara tecavüz edilmesine müsâmaha ile bakılamaz ve bu haklardan asla

vazgeçilemez.” On dört yüzyıldır, İslam’da insan hakları derin ve kapsamlı olarak

kabul görmüş, ilan edilmiştir. Bu haklar için her türlü koruyucu önlem alınmıştır.801

İslam’da insan hakları ile ilgili hazırlanmış ve İslam ülkeleri tarafından

onaylanmış 23 maddelik beyannamede madde 15, iktisadi hakları anlatmaktadır. Bu

maddeye göre, “Her insan rızk elde etmek üzere meşru yollardan çalışıp helal kazanç

elde edebilir. Özel mülkiyet meşrudur ve her insan çalışması ve gayretiyle kazandığını

elde eder. Kamu mülkiyeti de meşrudur ve bütün milletin maslahatı için kullanılır.

Fakirlerin, zenginlerin mallarında mukarrer bir hakları mevcuttur ve bu zekât

müessesiyle tanzim edilmiştir. Aldatma, ihtikâr, ribâ/faiz ve yalancılık haram

kılınmıştır”. Madde 16 ise mülkiyet hakları ve korunması ile ilgilidir. Bu maddede

helal kazanç ile sağlanmış mülkiyet hakkının kimsenin elinden alınamayacağı

yazılıdır.802

İlk olarak Allah’a karşı sorumluluk gelir. İnsanın özgürlüğü sınırsız değildir,

sosyal sorumluluklar bireysel haklardan daha çok vurgulanır. Tüm varlıklar Allah’a

aittir ancak varlıkların kullanımı konusunda insanların mesuliyetleri vardır; bu sebeple

798

Yıldırım, S., Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, s. 149. 799

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 25 800

İslam Peygamberi (A.S.M.) “Fakirler cennete zenginlerden beşyüz yıl önce girerler.” buyurmuştur

(Tirmizi, Zühd 44). http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.219. 801

Şeyban, a.g.e., s.61 802

Şeyban, a.g.e., s.61

Page 249: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

236

özel mülkiyet hakkı tanınır. 803

“Mülkiyetin asıl sahibi Allah’tır” ve mülkü Allah

kullarına, sınanmalarına yönelik emanet olarak vermiştir. Özel mülkiyet imtihan

çerçevesi içinde değerlendirilmiştir. İslam insana güvendiği ve insanın şahsiyetine

büyük değer verdiği için ‘toplumun çıkarıyla çatışmayan helal yollardan elde edilmiş

özel mülkiyet’i tanır. 804

Bireysel mülkiyet bir haktır ve sosyal bir kurumdur.805

Ancak

özel mülkiyetin sınırları vardır.

İslam’da özel mülkiyetin sınırları şöyle sıralanabilir: Öncelikle, malın elde

edilişinde, kullanılışında, elden çıkarılışında hukuki yaptırıma sahip helal-haram

sınırları vardır. Mülk sosyal niteliğe sahiptir ve mülkün sahibi yönetiminden sorumlu

bir emanetçidir. Gelir ve servet emeğe dayalı olup, mülk edinme nedeni emek sarf

etmektir. Mal zararsız kullanılmalıdır. Devlet malın zararlı kullanımına toplum adına

engel olmalıdır. Üretim araçları belirli bir süre kullanılmadan atıl bırakılmaz. Üretim ve

tüketim bizzat hedef değildir; İslam’da nihai hedef insan olduğundan üretimin basit bir

unsuru olarak görülemez veya tüketim makinesi olarak düşünülemez.806

İslam hukukunda toprağın mutlak mülkiyeti devlete aittir. Ancak bireylerin,

kimseye ait olmayan ve ziraata uygun olmayan toprakları ıslah edilmesi, devlete ait

toprakların devlet tarafından arazisi olmayan kişilere mülkiyetinin devredilmesi (ıkta),

anlaşmalı topraklarda belirlenmiş koşullara göre özel mülkiyetin korunması,

kendiliğinden Müslüman olanların bulunduğu yerlerde önceden var olan özel mülkiyet

hakkının korunması yollarıyla özel mülk arazi edinme hakları vardır. İslam, hediye,

bağış, sadaka ve benzeri dışında emeğe dayanmayan kazançları gayrimeşru kabul ettiği

için, toprak mülkiyetinin de emekten soyutlanmasına izin vermez. Hz. Peygamber

(A.S.M.) zamanında savaşsız elde edilen araziler devletin mülküne geçmiş, barış

yoluyla elde edilen araziler için barış şartlarına göre hareket edilmiştir. Fethedilen

topraklar savaşçılar arasında diğer ganimetlerle birlikte dağıtılmıştır. Bu düzenlemeler

ile Ortaçağ Avrupa’sındaki gibi feodal mekanizma oluşumuna izin verilmemiştir.

Emeğe dayanmayan özel toprak mülkiyetine İslam izin vermemiştir. Toprak mülkiyeti

ile toprağa bağlı katı maden mülkiyeti arasında, sarf edilen emek açısından fark vardır.

803

Wilson, “Islamic Economics and Finance”, s. 181. 804

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 24 805

Atılgan, a.g.e., s.18 806

Atılgan, a.g.e., s.25,26

Page 250: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

237

Bazı İslam mezhepleri, hiçbir emek sarf edilmeden bir maden üzerinde o madenin

bulunduğu toprağın sahibinin özel mülkiyetini kabul etmiştir. Ancak bu konuda görüş

ayrılıkları mevcuttur. Çünkü İslam’da toplumun yararı bireyin yararına tercih edilmesi

esasından hareketle özellikle enerji hammaddelerini oluşturan madenlerde devlet

mülkiyetine ağırlık verilmesi uygun görülmüştür. Bununla birlikte madenlerde ıkta

mümkündür ve uygulama şeklini devlet belirler. Ancak petrol ve tuz gibi açık madenler

tüm milletin ortak malı olduğundan, fertlerin bunlardan ihtiyacı oranında yararlanma

hakkı önlenemez. Bunların işletme hakkı devletindir. Demir, bakır, altın, gümüş gibi

gizli madenler de devletin mülküne aittir ve ıkta edilemezler.807

Toprak mülkiyeti dağılımındaki eşitsizlik birçok ülkede gelir dağılımı

eşitsizliğinin temel sebebidir. Gelir dağılımının düzenlenmesine yönelik ekonomik

politikalar toprak reformu ile büyük eşitsizlikleri düzenlemeye çalışmıştır. “Bir özel

hakkın kullanılmasının diğer insanları fahiş surette zarara uğratmaması” İslam’da

mülkiyet hakları kullanımı ile ilgili hükümlerin en önemlilerinden bir tanesidir.

Dolayısıyla şehirlerde arsa getirilerinin toplumun lehine göre düzenlenmesi esastır.

Ayrıca toprak kirası olarak rantın hak sayılabilmesi konusu İslam bilginlerine göre

tartışma konusudur.808

İslam’da üretim araçları üzerinde özel mülkiyet hakkı tanınmıştır. İnsanlar

arasında gelir-servet farklılaşması ile iş bölümü için gereklidir ve aynı zamanda bunun

bir sonucudur. Ancak üretim araçları mülkiyetinin üzerindeki elde edilen hak da mutlak

değildir. Toplum refahına engel teşkil edebilecek özel mülkiyete ya da özel girişime

mani olunur. Marka, lisans, patent ve know-how gibi servet öğeleri konusunda İslami

iktisat prensipleri açısından henüz çok net bir çalışma yapılmamıştır.809

Miras hakkı özel mülkiyet hakkından doğmuştur. Miras bırakanın servetini en

yakınlarına dağıtması bir haktır. İslam’da bu hakkın adaletsiz kullanımını engellemek

amacıyla bazı düzenlemeler vardır. Üretim araçlarındaki mülkiyet hakları gibi miras

konusunda da toplumun çıkarı önemsenmiştir. Veraset kurumunun serveti topluma

yayıcı bir fonksiyonu vardır. Servetin belirli ellerde toplanması ve dengesiz dağılması

807

Atılgan, a.g.e., s. 33-35, 39-40, 41-42 808

Atılgan, a.g.e., s.33, 103 809

Atılgan, a.g.e., s. 52,53,56,57

Page 251: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

238

engellenerek toplumun yararının korunması sağlanmıştır. Mirastan geniş bir çevrenin

yararlanması emredilmiş ve mirasın üçte birinin vasiyet yolu ile varislerden başkalarına

bağışı özendirilmiştir.810

Haşir Sûresi’nde811

, (59/7) “Ta ki o mallar, sizden yalnız

zenginler arasında el değiştiren bir servet haline gelmesin.” buyrulmuştur.

Ekonomi politiğin hedeflerinden biri servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması ile

adil gelir dağılımının gerçekleştirilmesidir812

. Geleneksel iktisadın prensiplerine göre

işleyen ekonomilerin karşılaştığı piyasa yetersizliklerinin düzeltilmesinde zekât, sadaka

ve vakıf kurumları otomatik stabilizatör (automatic stabilizer) görevini üstlenir. Zekât

İslam kültürüne ait bir kurum olup, sadaka ve vakıfların niteliği başka kültürlerde

mevcut niteliklerinden farklıdır. Zekatın fonksiyonel önceliği vardır ve zekatın olmadığı

bir sosyo-ekonomik yapıda faizsiz ödünç, sadaka ve vakıflar işlemez.813

Sosyalizm ve

İslâmiyet adlı eserinde Roger Garaudy, Ortaçağda Batı Dünyasının yalnızca topraktan

vergi alıp, bireysel mülkiyetten ve ticaretten alınan vergiyi İslam Dünyasından

öğrendiğini ifade etmiştir.814

Verilecek olan zekât sadece gelire oranlandığında yüksek bir oran olarak ortaya

çıkar çünkü zekât matrahı genellikle servet+gelir üzerinden hesaplanmaktadır. Ayrıca

küresel seviyede zekât miktarının büyüklüğünü etkilemektedir; örneğin “dönem başında

100 birim sermaye varsa ve sermayenin marjinal etkinliği % 7 ise dönem sonunda

verilecek zekat 107 birim üzerinden hesaplanacak, bunun 7 birimlik gelire oranı % 38’i

aşacaktır815

. Yani kar gelirlerinin %38’i aşan bir kısmı alt gelir gruplarına transfer

edilecektir. Bu gerçekten büyük bir rakamdır. Zekâtın ekonomik, sosyal ve siyasal bir

dengeleyici olduğuna inandıracak bir rakamdır.” Piyasaların canlanıp, karlılığın

yükseldiği dönemlerde “kar gelirlerinin daha düşük bir oranı zekat olarak alt gelir

gruplarına transfer edilir. Böylece marjinal tüketim eğilimi yüksek alt gelir gruplarının

talebi aşırı artarak talep enflasyonu belirmesi ihtimali azalacaktır.” Bu da zekatın

810

Atılgan, a.g.e.,, s.43-47 811

Yıldırım, S. Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, s. 545. 812

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 24 813

Atılgan, a.g.e., s.105-106,109 814

Eskicioğlu, O., “Zekat Vergisinin Sebebi”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 13 Mayıs

2010, s.2. http://islamekonomisi.org/zekat-vergisinin-sebebi-2/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik

Merkezi) 815

107’nin %2,5’i 2,675 yapar; 2,675’in 7’ye oranı %38,214 eder.

Page 252: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

239

antikonjonktürel etkisi olduğunu gösterir.816

1976’da Ekonomi alanında Nobel ödülü

alan Milton Friedman, negative income tax-olumsuz vergi- hakkında maliye dairelerinin

yeteri geliri olmayanlara olumsuz vergi ödemeleri konusunda düşüncesini belirtmiştir.

Şayet sosyal harcamalar verimli olmayan hizmetlere sarf edilme yerine gerçek manada

ihtiyaç duyanlara yönelik yapılmış olsa idi, ABD’de yoksulluğun çoktan kaybolmuş

olacağını söylemiştir.817

Vergi ile zekat arasında farklılıklar ve benzerlikler vardır. Benzerliklerinden biri

devletin karşılıksız olarak cebren alması toplum yararına harcamasıdır. Farklılıkları ise

isimleri, isimlerinin anlamları, mahiyetleri ve düzenlemeleri, matrahları, miktarları,

harcama alanları ve devlet ile olan durumlarıdır. Zekât yalnızca bir vergi değil İslam’ın

beş şartından biridir. Dolayısıyla “dinî-malî vergi” ya da “ibadet-vergi” olarak

adlandırılmasının daha doğru olabileceği ifade edilmiştir.818

Sözlük anlamı “artma,

arıtma ve bereket” olan zekât, sözlük anlamı “doğru söyleme ve sözünü tutma” olan

“sıdk” kökünden alınmıştır.819

İslam hukukunda zekât tanımı için “bir malın muayyen

bir miktarını muayyen bir zaman sonra müstahak olan bir kısım Müslümanlara Allah

Taâlâ’nın rızası için tamamen temlik etmekten ibaret” olduğu ifadesi kullanılmıştır.820

İslam’da zengin ve fakir arasındaki potansiyel gerilime dikkat çekilerek, zekat farz

kılınmış ve toplumda oluşabilecek bu tarz bir sıkıntının kökten önelenmesi

hedeflenmiştir. Zekat hem bir yardım vasıtası hem de toplumda oluşabilecek bir

huzursuzluğu önleyecek “emniyet sübabıdır821

”.822

Zekât, servet ve mülkiyetin

yaygınlaşmasını dolayısıyla adil gelir dağılımını sağlayan en önemli araçtır823

.

İslam’ın beş şartından biri olan zekât, “40 koyun-keçi, 30 sığır-manda, 5 deve,

96 gr. altın–640 gr. gümüş değerinde gerçekten veya hükmen artıcı bir mala sahip olan

816

Atılgan, a.g.e.,s. 107-108 817

İzzetbegoviç, A., “Zekatın Terbiye Edici Etkisi ve Friedman”, Ekonomislam, The Group of Islamic

Economy, 24 Mart 2010, s.1. http://islamekonomisi.org/zekatin-terbiye-edici-etkisi-ve-friedman/ (İslam

Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 818

Eskicioğlu, O.,“Modern Vergi Anlayışı ve Zekat”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy,18

Mart 2010, s.2-3. http://islamekonomisi.org/modern-vergi-anlayisi-ve-zekat/

(İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 819

Yılmaz, M.K., “Din ve İktisat”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 21 Nisan 2010, s.4-5.

http://islamekonomisi.org/din-ve-iktisat/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 820

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.326. 821

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s.149 822

Yılmaz, M.K., “Din ve İktisat”, s.4-5. 823

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s.37

Page 253: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

240

Müslümanların bu malların % 2,5’ini fakir Müslümanlara vermeleri yükümlüğüdür”.

Atılgan, bu ödeme gücünün zamanla “rayici değişebilen bir mala göre değil, bir mal

grubuna göre” tespit edildiğini ifade ederek “bir tür zenginlik endeksi” geliştirilmiş

olduğunu açıklamıştır. Zekât ödeme sorumluluğu getiren zenginliğe göre fakirliğin

ölçüsünün biraz yüksek olduğunu söyleyerek; “konut, binit, giysi, hizmetçi, zanaatkârın

alet-edevatı, ilim adamının kitapları ve hane halkının 1 yıllık yiyeceği dışında, ne olursa

olsun, 96 gr. altın veya 640 gr. gümüş değerine eşit bir mala sahip olmayan kimselerin”

fakir sayıldığını ifade etmiştir.824

İmam Ebu Yusuf, Kitabu’l-haraç isimli eserinde zekat olarak toplanan malların

“sarf mahalli Kur’an’da gösterilen yerlere harcanacağı ifade etmiştir. Tevbe Suresi 60.

Ayette Allah’ın zekatın sarf yerlerini belirttiğini söylemiştir825

: “Sadakalar (zekatlar),

Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri

İslam'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah

yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm

ve hikmet sahibidir.” buyrulmuştur. Zekât toplama işlemi bittiğinde sekiz sınıfa eşit

şekilde taksim edilir: Bunlardan ilki fakirlerdir. Fakirler hiçbir şeyi olmayanlardır.

İkincisi miskinlerdir. Bir miktar malı olup, “yokluğun hareketsiz bıraktığı insanlar”dır.

Bu iki kesimi durumlarından kurtarmak hedeftir. Üçüncü olarak zekatı toplayan

memurlar ve taksim etmede görevlendirilenlere verilir. Dördüncü kesim kalbi İslam’a

henüz ısınmamış olanlardır. Bunlar da dört sınıfa ayrılırlar, Müslümanlara yardım

sağlayacak kimseler, Müslümanlardan zararını bertaraf edecek kimseler, İslama

rağbetinin temini ümit edilenler ve kendisi ve bulunduğu topluluğun İslama teşvikini

düşünenlerdir. Beşinci kesim, azad olacak kölelerdir. Altıncı kesim borçlulardır, fakir

olanların ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla meşru dairede borçlanması ve

ödeyememesi ve fakir/zengin birinin Müslümanlara hizmet için borçlanması ve

ödeyememesi durumunda verilir. Yedincisi Allah yolunda savaşanlar içindir. Gazilere

savaşta ihtiyaç miktarı kadar zekat ve savaşa gidenlere gidiş-dönüş ihtiyaçları kadar

824

Atılgan, a.g.e., s.106-107 825

İmam Ebu Yusuf, Kitabu’l-haraç, Hisar Yayınevi, Çev. Ali Özek, İstanbul-Beyazıt, 1973, s. 138.

Page 254: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

241

zekat verilir. Sekizinci kesim ise yolculuk esnasında, kötü bir gaye ile yolculuk etmeyip,

muhtaç duruma düşenlerdir.826

Sadaka İslam iktisadının gelir dağılımı prensiplerine dayanan, bireyin Allah’ın

rızası için muhtaç olanlara yaptığı maddi ve manevi yardımdır. Vakıf, “bir

gayrimenkulün belli bir sosyal, Hayri amaçta kullanmak üzere vakfedenin

mülkiyetinden ve özel mülkiyetten ( bir daha alım-satıma konu olmaktan) çıkarılarak

Allah’a (kamuya, topluma, ümmete) mal edilmesi” şeklinde tanımlanan, sosyal

sorumluluk hissini geliştiren ve kalıcı olan bir yardımlaşma kurumudur. Bu müesseseler

özel mülkiyet ile kamu mülkiyeti arasında denge sağlayan sosyal mülkiyet olarak

adlandırılabilecek yeni bir kategoriye girmektedir. 827

828

Zekât, sadaka, faizsiz ödünç ve vakıflar, sermayeye bağlı gelirlerin önemli bir

bölümünü düşük gelirli kesime transfer etmektedir. Bu müesseseler ile özel mülkiyete

ve servete konan sınırlamalar, ücretin İslami ölçülere göre belirlendiği bir ortamda,

talep yetersizliğini ve dolayısıyla deflâsyonu ortadan kaldırabilir. Toplam arzın en

yüksek düzeyde oluşması için ekonomik faaliyetlere tam katılımın sağlanması ile

ekonomik dengeye ulaşılabilir. 829

Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazâlî, 11.-12. Yüzyıllar arasında

yaşamış çok yönlü büyük İslam âlimidir. Çağının tüm düşünce ve bilgileriyle alakadar

olmasıyla birlikte, fıkıh, hukuk, teoloji, karşılaştırmalı dinler, tasavvuf, ahlak, siyaset,

felsefe, psikoloji, metafizik sahalarında eserleri vardır. Selçuklu İmparatorluğu’nun

siyasi kargaşa içinde bulunduğu dönemde, İhyâ’ Ulûm Ed-Dîn adlı eserini yazmıştır. Bu

eserde zamanın bireysel ve toplumsal yaşamının dini ve ahlaki perspektifle analizi

yapılmıştır. Gazâlî iktisadi konular üzerinde de düşünüp yazmıştır. Mal ve servet

meselesi ile ilgili olarak malın yokluğunun insanı küfre görürebilecek kadar yoksulluk

meydana getirebileceğini ancak malın varlığının da insanı azgınlığa sürükleyebileceğini

ifade etmiştir. Bu sebeple yarar-zarar bir arada bulunduğu için mal-servet meselesinin

826

Ebu’l-Hasan Habib el-Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniye, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1994, s. 234-236. 827

Atılgan, a.g.e., s.109,116-117-118 828

Ebu Zer’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (A.S.M.) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Zer çorba

pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını da gözet.” (Müslim, Birr 142).

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.146. 829

Atılgan, a.g.e., s.132-133

Page 255: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

242

“zor” niteliğini ortaya koymuştur. Ancak mal-servetin iyiliği veya kötülüğü konusunda

peşin hüküm vermemiştir. Genellikle belli birer mekân, vakit ve kişi için varsayımları

olmuştur. Tek başına servet yarar ve zarar unsurlarını içerdiği için iki olasılığa açıktır.

Bu nedenle servetin yararı ve zararı dini ve dünyevi olarak iki açıdan düşünülür.

Gazâlî’ye göre servetin dünyevi yararları arasında dilencilikten veya yoksulluktan

kurtulunması, insanlar arasında itibar sahibi olunması, arkadaş ve yardımcı edinilmesi,

çoğalma, değer kazanma vardır. Servetin getirebileceği dünyevi zararları ise “korku,

üzüntü, endişe, telaş ve yorgunluk” olarak ifade etmiştir. Ancak servetin dünyevi yarar

ve zararlarını tümüyle sayma hedefinde değildir. 830

Gazali’ye göre iktisat “kendiliğinden değerli değildir”. İktisadın hedefi

nihayetsiz saadete ulaşabilme amacına araç olabilmektir. Gazali’nin iktisadi yaşamı dini

yaşama vasıta olarak görüşü ile birlikte iktisadi yaşamı dini ve ahlaki yaşam için riskli

olarak görüşü de söz konusu olmuştur. Dolayısıyla iktisadi yaşamın, dini yaşam için

oluşturabileceği risklerinden ve tehditlerden arındırılması ve iktisadi yaşamın asıl hedefi

olan “vasıta olma” niteliğine kavuşturulması gereklidir. Gazali, iktisadın süjesi olan

insanın ve iktisadi faaliyetlerde “nesne” olan malların durumunu ve birbirleriyle

ilişkilerini ayrıntılı biçimde analiz etmiştir.831

Gazâlî’ye göre esas hedef “gönlün Allah ile meşgul olabilecek bir durumda

tutulması”dır. Dolayısıyla “mal tutmak ya da tutmamak” seçeneklerinden hangisi bu

hedefe daha iyi hizmet eder ise o tercih edilir. Bununla birlikte bazen kişilerin durumları

değişik olabilir ve bazısını malının olması, bazısını malının olmaması halleri esas

hedefe gitmekten alıkoyabilir. Kısacası, Gazâlî’ye göre servetin iyi ya da kötü olarak

değerlendirmesinin yapılabilmesi için “zamana, mekana ve şahıslara” göre analiz

yapılmalıdır. 832

Buna göre Geleneksel iktisadi zihniyetin öngördüğü homo economicus

modelinin doyumsuzluk aksiyomunun dünyevi çerçevede “daha fazla daha iyidir” bakış

açısı İslam’da doğru kabul edilmez.

Buna ilave olarak Gazâlî, malın insanı asıl hedefinden saptıracak bir faktör olma

durumundan çıkması için, “malın, varlığı ya da yokluğundan sevinecek ya da üzülecek

830

Orman, a.g.e., s. 11, 43-45, 77-79,82. 831

Orman, S., İktisat, Tarih ve Toplum, Küre Yayınları, Birinci Basım, Kasım 2001, s.366-368. 832

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, s. 82-83.

Page 256: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

243

bir hal ortaya cıkarmamasını” önermiştir. Mal varlığından böylelikle iyi veya kötü

olarak söz edilemeyecektir.833

Kapitalist üretim sürecinde sermayedar sınıf yaşamın her alanında hâkimiyet

kuracak güce sahip olmuştur. İnsan kendini beğenmiş egoist bir varlığa dönüşmüştür.

Para davranışını motive eden tek öğe haline gelmiştir. 834

Günümüzde kapitalist

sistemde yaşamakta olan İslam Dünyasının büyük kesiminde satın alma gücü

zenginlerin ellerinde yoğunlaşmış bulunmaktadır. Dolayısıyla lüks mallara olan talep,

toplumdaki efektik talebin büyük kısmını oluşturmaktadır. İslami değerlere dayalı bir

iktisadi sistemde gerçekçi bir eşitlik sağlandığında lüks malların üretiminde kullanılan

faktörler, efektif talep kafi derecede yüksek olacağından, daha fayda sağlayan alanlara

aktarılabilir. 835

3.4.3.2. Mal ve hizmet piyasaları

Tam rekabet koşullarının tüm piyasalarda sürekliliği sağlanamaması sebebiyle

tekelleşme ya da gereğinden fazla piyasa müdahalesi görülmektedir. İslam’da

tekelleşmenin olumsuz etkileri ifade edilmiştir: Haşr Suresi 7. Ayette şöyle

buyrulmuştur: “Allah'ın, (fethedilen) memleketlerin ahalisinden savaşılmaksızın

peygamberine kazandırdığı mallar; Allah'a, peygambere, onun yakınlarına, yetimlere,

yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında

dolaşan bir servet (ve güç) haline gelmesin diye (Allah böyle hükmetmiştir).”. Bir

monopol, miktar ve fiyat açısından tüketiciler aleyhine piyasa dengesinin oluşmasına,

gelir dağılımının bozulmasına ve toplumda refah kaybına yol açmaktadır. Sermaye

tekellerde üretici rantlarına sebep olarak tüketiciyi sömürmeye başlayabilmektedir.

Buna ilave olarak tekelleşmenin en zararlı türü olan kartel ve tröst toplumun aleyhine

gelişmelerden olup, firma çıkarlarını toplumun çıkarının önüne almaktadır. İslam, özel

sektörün istikrar bozucu yönlerini önlemek amacıyla, yüksek kar getiren sektörlere ve

alt sektörlere yüksek oranlı vergi koymak, devlet iznine bağlı iktisadi faaliyetlerde aşırı

833

Orman, a.g.e., s. 83. 834

Mannan, M.A., “Faiz ve Kapitalizm”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 27 Mart 2010,

s.2. http://islamekonomisi.org/faiz-ve-kapitalizm/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 835

Mannan, M. A., “İslam’da Tüketim İlkeleri”, (Tercüme; Bahri Zengin, Tevfik Ömeroğlu )

Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 18 Mart 2010, s.3-4. http://islamekonomisi.org/islamda-

tuketim-ilkeleri/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Page 257: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

244

zengin kesim oluşmasını önlemek, küçük müteşebbislere piyasada destek olmak ve

büyük sermaye sahipleri tarafından ezilmelerine mani olmak, gelir-servet dağılımında

bozukluk ve doğal afetler durumunda devlet olarak, zaruri ihtiyaçlara kâfi gelecek

miktarı kendilerine verdikten sonra, zengin kesimin malından diğer ihtiyaç sahiplerine

dağıtım yapmak gibi bazı düzenlemeler getirmiştir. Müdahaledeki amaç özel sektörün

sömürecek güce ulaşmasını önleyici tedbir alarak yine adaletin sağlanmasıdır. Aynı

zamanda İslam ekonomisinde sermaye çok ortaklı işletmeler halinde yaygınlaştırıldığı

için bu tedbir sağlamlaştırılmıştır. Servetin dağılımında ve özel sektörün optimum

büyüklüğe gelmesinde faizsiz kredi sistemi önemli kolaylıklar sağlamıştır. Çünkü faiz,

özel sektörün hızla tekelleşmesine yol açmaktadır. 836

Mal ve hizmet piyasalarının denetimsiz gelişimi ve tam rekabet koşullarının

gerçekleşmesinin zorluğu karaborsa ve eksik rekabet piyasalarının oluşmasına neden

olmaktadır. Bir mala toplum ihtiyaç duyduğunda ve ticari olarak tedariki zor

olmadığında o malın stoklanıp fiyatları yükseldikten sonra satılması İslam dinince

meşru değildir. Çünkü toplumun aleyhine bir durumdur. Bununla birlikte söz konusu

mal ikame malı ise stoklanıp suni bir darlığa neden olunması mekruh sayılmakta; ancak

mal tamamlayıcı mal veya ikamesi mümkün olmayan mal ise haram kabul edilmektedir.

Ayrıca haram hükmünün geçerliliği için tüccarların o malı başka yerden tedarik edip

piyasaya sürmelerinde zorluklar olmaması koşulu vardır. Eğer malın tedariki zor ise,

piyasada mal bulunmaması gelir dağılımının bozulmasından daha zararlı olacağı için

geçici yüksek bir fiyata rıza gösterilir ve toplumda küçük bir zarar daha büyüğüne tercih

edilir. Stoklama yasağının manevi olmayan hedefleri de vardır. Fiyat hareketlerinin

izlenmesi ve hareketlerin gelişmelere uygun seyretmesinin sağlanması837

, yerli üretimi

yetersiz olan malların ithal edilmesi, darlığın suni olduğu durumlarda muhtekirlerin

mallarına devlet tarafından normal bedeli ödenerek el konulup piyasaya sürülmesi,

zorunlu tüketim mallarında narhın miktar müdahalesi ile birlikte kullanılması gibi

tedbirler öngörülmüştür.838

836

Atılgan, a.g.e., s.25,26, 28-32,74,75 837

Atılgan, a.g.e., s.72: “Yusuf Peygamber (A.S.) böyle bir tedbir almıştır.”

Bkz. Kur’ân-ı Kerîm, Yusuf Sûresi. 838

Atılgan, a.g.e., s.60,61,70, 71,72.

Page 258: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

245

Mal ve hizmetlerin heba edilmesi, aşırı tüketim, aşırı lüks tüketim ve birey ve

toplumun harcanabilir gelir düzeyi ile oranlı olmayan harcamalar yapılması gibi

eğilimler İslam’da yasaktır ve İslam’ın reddettiği, ahlaki, sosyal ve iktisadi boyutları

olan israf kapsamına girmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de A’râf Sûresi 31. Ayette, “Yiyin,

için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.”839

buyrulduğu üzere

israf edilmemesi emredilmiştir. İslam’da israf yasağı daima ön planda tutularak, israfın

gelir dağılımını bozan, yatırımları engelleyen, sosyal barışı tehdit eden, ahlaki kaideleri

bozan etkileri önlenmeye çalışılmış ve ihtiyaçlarla bunları karşılayacak kaynaklar

arasındaki dengenin sağlanmasına önem verilmiştir. Toplumun sosyoekonomik

koşullarına göre bir malın lüks sayılabilmesi için belirli bir ölçü konması gereklidir. Bir

ekonomide lüks kabul edilebilen bir mal başka bir ekonomide aynı kabulü görmeyebilir

veya bu fertlerin koşulları için de geçerli olabilir. Lüks tüketiminin kontrol altına

alınabilmesi için İslami prensipler, kimsenin malının sosyal hedeflerden soyutlayarak

istediği gibi kullanmasına izin vermemiştir. Lüks tüketimine sosyal refah seviyesi ile

bağdaştırılabilecek seviyede kalması koşuluyla izin verilmiştir.840

Bu konuda yapılacak

düzenlemelerde ise dikkatli olmak gerekir; çünkü lüks tüketim vergisinin uygulanması

durumunda vergi yükünün ağırlığı talebin esnek olmasından dolayı tüketiciye değil,

inelastik arzdan dolayı bu malın üretiminde çalışan orta gelirli kesime yansıyacaktır841

.

3.4.3.3. Para-Sermaye Piyasaları ve Faiz

Aristo ve Eflatun akıl yürütme yöntemi ile faizi reddederek faiz ile yapılan

borçlanma neticesinde paranın üretici vazife taşıyarak mübadele aracı vazifesinden

ayrıldığını söylemişlerdir. Fiyat ve kazançların adalet prensiplerine göre şekil alması

839

Yıldırım, S. Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, s. 153. 840

Atılgan, a.g.e., s. 62,63, 66-68 841

Mankiw, a.g.e.,s.130.

Page 259: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

246

gerekirken faiz adaletsiz bir muamele olarak ortaya çıkmakta ve borç alanlar yük altında

kalmaktadır.842

Avrupa’da büyük sanayiler kurulduğunda, fabrikalarda istihdam edilmek üzere

geniş bir işgücü kitlesine ihtiyaç duyulmuştur. Bununla birlikte üretim için büyük

miktarda sermaye gerekli olmuştur. Bunun için sermaye birikimi yapılması gerekli

görülmüş ve bölüşümde toprağa rant, işçiye ücret ve sermayeye faiz verilmiştir. Ancak

uygulamada faizin zararları ile karşılaşılmıştır. Faiz oranlarının yüksek olması

nedeniyle ekonomik kriz ve durgunluklar, dalgalanmalar yaşandığını farkeden

uzmanlar, Merkantilizm döneminde kanun ile faiz nispetlerinin aşağıya çekilmesini

teklif etmişlerdir.843

Faiz olumsuz gelişmelere yol açmaktadır. Sermayenin az sayıda firmada

yığılmasına sebep olmasıyla tam rekabet koşullarını baştan bozmakta ve üretimi

sınırlandırmakta, fiyatların yükseltilmesi sonucunu getirmektedir. Teşvik ettiği

sermayenin, sınaî ve ticari sermayeyi yönlendireceği hususu dolayısıyla onlara

tahakküm edecek, kredi kurumları az riskli ve kısa vadeli yatırımlara yönelecek ve bazı

faaliyet sahaları işlemeyecektir. Bankaların az riskli yatırım alanlarına kredi açmaları ve

teminat istemeleri sebebiyle, Batı’da yüksek riskli girişimlerden yüksek faiz kazanmak

amacıyla risk sermayesi grupları ortaya çıkmıştır. Bu durum rekabeti bozmaktadır.

Ayrıca sermayedarlardan faiz getirisi elde edenlerin emek ve yetenekleri atıl kalacak ve

diğer insanların emeği ile geçineceklerdir. Bununla birlikte faiz, kısa dönemde

kolaylıkla talep enflasyonuna dönüşebilecek olan maliyet enflasyonuna neden olacak;

faiz ile geçinenlerin sayısı arttıkça ekonomide üretim düşecek, fiyatlar yükselecektir.

Gelir dağılımı emeğini sarf edenlerin aleyhine değişim gösterecektir. İslam, üretime

yönelik faaliyetleri motive eden, çalışmayı ibadetten sayan bir dindir.844

Sermaye ile

emek birbirinden bağımsız statülere sahip olmamalıdır. Aksi takdirde iki üretim faktörü

birbiriyle çelişen bir durumda olur845

. Faizli getiri üretim alanlarının ve emeğin devre

842

Eskicioğlu, “Tarihte Ekonomik Dönemler, Sistemler ve İslamiyet”, Ekonomislam, The Group of

Islamic Economy,1 Nisan 2010, s.10. http://islamekonomisi.org/tarihte-ekonomik-donmeler-sistemler-

ve-islamiyet/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 843

Eskicioğlu, O., “Tarihte Ekonomik Dönemler, Sistemler ve İslamiyet”, s.10-11. 844

Atılgan, a.g.e., s. 83-86, 134 845

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 154.

Page 260: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

247

dışı kalmasına sebep olmakta, sömürüye yol açmaktadır. Faizin İslam’ın adalet

anlayışına ters düştüğü açıktır.

Kur’an-ı Kerim’de, Bakara Suresi’nde (2/275-279), “Faiz yiyenler, ancak

şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Alış veriş de faiz

gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır.

Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse,

artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah'a kalmıştır. (Allah onu affeder.) Kim

tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalacaklardır. Allah,

faiz malını mahveder, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah hiçbir günahkâr

nankörü sevmez. Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve

zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da

olmayacaklardır. Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve eğer gerçekten

iman etmiş kimselerseniz, faizden geriye kalanı bırakın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah

ve Rasûlüyle savaşa girdiğinizi bilin. Eğer tövbe edecek olursanız, ana paralarınız

sizindir. Böylece siz ne başkalarına haksızlık etmiş olursunuz, ne de başkaları size

haksızlık etmiş olur.” buyrulmaktadır.846

Emeksiz ve haksız olarak kazanılan

sermayelerin temerküzüne sebep olan riba servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması

esasına ve kul hakkına girmeme esasına ters düşmektedir. Çünkü hem haksız

kazanılmıştır, emek verilmemiştir, başkasının emeğinin hakkına girilmiştir. Ayrıca kredi

ilişkilerinde ortaya çıktığından sermayenin az ellerde toplanmasına sebep olmaktadır. 847

Kaynakların yeterli miktarda olmaması faiz ödemeyi icbar ettiren bir sebep gibi

gösterilmektedir. Gerekçe olarak sermayenin bir üretimde kullanılmamasının fırsat

maliyeti olduğu öne sürülür. Bu sebeple faiz müessesesinin sosyalist sistemde bile

bütünüyle yararsız olmadığını ileri sürenler olmuştur. Ancak bu konudaki görüşlerin

tümü tamamıyla yanlış ve aldatıcıdır. İslam, üretimde sermayeye pay vererek katkısına

bakmadan sermayenin getirisine karşı durmaktadır. Kaynakların yeterli olmaması

meselesine gelince, İslam devleti kaynaklarını muhtelif yatırım projelerinin karlılık

derecesine göre tahsis eder. Projelerin tercih sırası karlılık derecesi ile doğru orantılıdır.

Kaynaklar projelerin tamamına yetmeyebilir. Ancak kaynaklardan maksimum derecede

846

Atılgan, a.g.e., s.81-82, dipnot. 847

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 153,154.

Page 261: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

248

yararlanma imkânı doğar. Böylelikle maksimum istihdam gerçekleşebilir. Toplum

kaynakları tam kanaat edildiğinde-ve nüfus artış oranı sıfır veya negatif ise- yüksek

ihtimal vardır ki tüketimde düşüş eğilimi yaşanır. Tüketimin harcanan gelire oranı

düşeceğinden tasarruf oranı yükselir. Talep olumsuz etkilenebilir ve böylece toplum tam

örgütlenmiş ise faiz oranı sıfıra düşebilir. Müteşebbis için para kazanma alanı ortaya

çıkmış olur. Yatırımın toplam hasılası bir vakit sonra pozitif olacağından kazanma

arzusu çok artacağı için zarara yol açması mümkündür. Ancak İslami zihniyete dayalı

faizsiz bir iktisadi sistemde her fert birbirine yardıma hazır bulunduğundan ve ortak bir

gaye içerisinde olduğundan toplumun zarar etme ihtimali minimuma indirilmiştir.848

Gazâlî, paranın maddesinin kullanım değerinin bulunmaması özelliğinde ısrar

etmiştir. Paranın mübadele işlevini en uygun olarak yerine getirebilmesi için “mal

niteliğini taşımaması” gereklidir. “Para her türlü arzunun vesilesi olması ile birlikte,

maddesinde arzulanacak bir şey olmamalıdır”. 849

“A Chtistian Critique of Economics”

makalesinde Johnston, sermayenin en verimli kullanımını takip etmek zorunda olarak

üretim makinalarının değiş tokuş edilebilir bölümleri haline gelen işgücünün (yönetim

sınıfı dâhil), nakil olunan sermaye ile sürekli olarak nakil olduğunu ve şirketlerin yer

değiştirmesiyle toplulukların kaçınılmaz olarak parçalandığını ve zayıfladığını ifade

etmiştir.850

Johnston’ın bu konudaki söylemi, İslam iktisadında emek ve sermayenin

birbirinden ayrılmaması doktrinine destek veren ifadededir.

İslami iktisadi sistemin Müslüman Dünyasının her hangi bir kısmında hakim

olmaması sebebiyle Müslüman ülkeler iktisadi sorunlarını hakim sistemlerin seküler

perspektifle geliştirdiği politikalar ile çözmeye çalışmaktadır.851

İslam ekonomisi eski

çağlara geri dönüş ya da yabancı bir olgu değildir. Aksine modern etik finans ve sosyal

sorumluluğa dayalı yatırım hareketleri ve sadece finansal getirileri ile değil paralarının

nasıl kullanıldığı ve kaynak dağılımındaki olası etkileri ile alakadar olan yatırımcıların

848

Mannan, M.A., “Faiz, Ekonomik Durgunluk ve Kıt kaynaklar”, Ekonomislam, The Group of Islamic

Economy, 27 Mart 2010, s.1-2. http://islamekonomisi.org/faiz-ekonomik-durgunluk-ve-kit-kaynaklar/

(İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 849

Çalışmamızın esas hedefinden ayrılmama gayesiyle “paranın özellikleri, fonksiyonları” gibi meselelere

değinilmemiştir. Bilgi için bkz. Orman, S. Gazali’nin İktisat Felsefesi, İnsan Yayınları, Üçüncü Baskı,

İstanbul 2007, s. 133. 850

Johnston, a.g.m., s.21-22. 851

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 9.

Page 262: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

249

bulunduğu İslami finans arasında paralellik vardır.852

Mesele, stratejik davranış olarak

firmaların pozitif bir faiz haddi ile borç alma haklarının olmaması sebebi ile finansal

kısıt altındaki stratejik davranışın neticesinin karşılaştırmalı olarak modellenmesine

ihtiyaç duyulmasıdır. 853

3.4.3.4. Ücret ve Kâr ile ilgili esaslar

Kur’an-ı Kerim’de Maide Sûresi’nde, (5/2), “İyilik ve takva (Allah'a karşı

gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere

yardımlaşmayın.” buyrulmaktadır. Bu sebeple İslam’da, istikrar, sosyal barış ve

dayanışma esasına dayalı olarak iktisadi büyüme veya kalkınmanın gerçekleşmesi

esastır. İslami prensiplere göre ücret, işçiden sağlanan verime854

ve işçinin ihtiyacına

göre belirlenir. İşçiden sağlanan verim ve işçinin ihtiyacı ile ortalama geçim düzeyi göz

önünde tutularak ücret tespit edilir. Ayrıca işçinin dışında oluşan koşullar da işçinin

verimliliğini etkilemektedir.855

“Adil ücret” ve “emeğin sömürülmemesi” meseleleri

Kur’an’ın Öğretisine ve Sünnet’e göre belirlenmelidir. İslam emekten başka üretim

faktörünün katkısını tanımaz ve böylelikle İslam’da “emeğin sömürülmemesi” esası

Marks tarafından ileri sürülen “artık değer” meselesine benzemez.856

Bu hususlar işçinin

kul hakkına girmeme gayreti ya da işçinin emeğini sömürmeme prensibi ile ilgilidir.

Dolayısıyla hem Kapitalist hem de Marksist iktisadın “emek sömürüsü” meselesine net

bir cevaptır.

İslami iktisatta ticaret ve kâr serbesttir. Faiz yasaktır. İslam iktisat sistemi

üretimde mülkiyet, tüketimde umumiyet ve vergilemede zekat prensiplerine dayalı

işler.Ticaret yapıp kar elde etme İslam iktisadında meşru ve mubahtır. Geleneksel iktisat

852

Wilson, “Islamic Economics and Finance”, s. 179. 853

Mukherji, B., “Theory of Growth Of A Firm In A Zero Interest Rate Economy”, Research Series in

English No. 24 1405 H (1984 ), Centre for Research in Islamic Economics, King Abdulaziz University

Jeddah, Saudi Arabia, Digital Composition for Web by: Syed Anwer Mahmood Islamic Economics

Research Centre Published on Net April 2008, s. 50. 854

Geleneksel iktisat teorisinde sadece işçiden alınan verime bağlıdır, o da atomistik birey varsayımı ile

tüm işçilerin aynı vasıfta olduğu varsayımına dayanarak yapılır. 855

Atılgan, a.g.e., s.94-95 856

Chapra, M.U., Objectives of The Islamic Economic Order, The Islamic Foundation 1979/1399H,

Derbyshire Print, s.15. http://8ook5on1slam.files.wordpress.com/2009/12/objectives-of-the-islamic-

economic-order.pdf

Page 263: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

250

karı, girişimin ve girişim faktörünün payı olarak görürken, İslam iktisadı karı

“üretimden değil, ticari bir muameleden doğan hak” olarak görür. İslam iktisadına göre,

fiyat ve kâr serbest koşullarda oluşmalıdır. Arz veya talepteki değişimlerden dolayı

gerçekleşen fiyat artışlarına-normal şartlarda-fiyat kontrol müdahalesi yapılmaması

kabulü vardır. Ancak devlet denetlemesi söz konusudur.857

3.4.3.5. Devletin Etkinliği ile ilgili esaslar

Bireysel özgürlüğün sınırı ve sosyal denetim başladığı yer önemlidir. Sosyal

denetim bireysel özgürlüğü garanti altına alarak bireyi, Şeriat’ın öngördüğü

sorumluluklarını yerine getirebilmesine olanak sağlamaktadır. Böylelikle özgürlük ve

denetim mekanizmaları çatışan değil birbirini tamamlayan niteliktedir. Denetim

özgürlüğü korumaktadır ve tam tersi de geçerlidir. Bu İslami özgürlük ve denetim

kavramlarının özüdür.858

İslami prensiplere aykırı olmayan uygulamalar için “devlete

itaat ‘farz’” kılınmıştır. Devlet denetimle görevli olup, etkinliği örgütleme, sosyal adalet

ve güvenlik alanlarında görülmelidir.859

İslam iktisadının prensipleri hâkim olduğunda bile, dış iktisadi ilişkiler, doğal

koşullar, siyasi bunalımlar ekonomik dengesizliklere sebep olabilir. Bu durumda devlet

ekonomiye Kapitalist ya da Marksist sistemlere kıyasla daha sınırlı ve ölçülü olarak

müdahale edebilir. Para politikasının temel aracı faiz olduğu için İslami iktisat

sisteminde para politikası araçları müdahale için kullanılmaz. Para politikası ile politik

sonuçlar elde edilebilir ve birbirini takip eden geçici politikaların uzun dönemdeki

etkileri enflasyona sebebiyet verebilmektedir.

Maliye politikası araçları için bir

sınırlama konmamış olmasıyla birlikte, sosyal adaleti gerçekleştirmek hedefi göz

önünde tutularak vergi, harcama ve iç borçlanma (“kamu finansmanı, toplam talebin

857

Eskicioğlu, O., “İslam Ekonomisinde Gelir Dağılımı, Ücret, Kar ve Faiz”, Ekonomislam, The Group

of Islamic Economy, 31 Mayıs 2011, s.2-3. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-gelir-

dagilimi-ucret-kar-ve-faiz/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi) 858

“Guidelines For Key Issues In Islamic Economics”, Research Series in English No. 21, (Discussion

Paper) International Centre for Research in Islamic Economics, King Abdulaziz University Jeddah,

Saudi Arabia, Digital Composition for Web by: Syed Anwer Mahmood Islamic Economics Research

Centre Published on Net March 2008, s.2. 859

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 24

Page 264: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

251

değiştirilmesi ya da vergi yükünün azaltılması gibi amaçlarla”, faiz uygulanmadan)

politikaları uygulanabilir. Buna ilave olarak, gelir dağılımına ilişkin aşırı bir dengesizlik

durumunda devletin, zenginlerden, kendilerine yetecek miktarda mal bırakılarak, diğer

mallarına el koyup düşük gelir gruplarına dağıtması olağandır. 860

İslami devletin iktisadi rolü konusunda çalışma yapan bazı Müslüman yazarlar

üç önemli meseleye değinmişlerdir. Bunlar şöyledir;861

i. İslami devlet refah devletidir. Başlıca önem verilen mesele

toplumun ekonomik olarak düşük kesimlerinin refahıdır.

ii. İslami devlet kalkınma devletidir. Ekonomik büyüme son derece

önemli olmakla beraber devletin politikalarını şekillendiren baskın bir rolü

vardır.

iii. İslami devlet iktisadi denge için sorumludur. İktisadi

politikalarının esas hedefi iktisadi dengenin sağlanmasıdır.

Chapra’ya göre İslami devletin refah devlet olma rolünü karşılayabilmesi için

dört finansal kaynak vardır. Bunlar, zekat, doğal kaynaklardan elde edilen gelir,

vergileme ve borçlanmadır. Zekatın payı, toplanması ve paylaştırması İslam’ın orijinal

kaynaklarında çok iyi şekilde ele alınmıştır; ancak vergileme ve borçlanmada

detaylandırmaya ihtiyaç duyulmaktadır.862

İslami refah devletinin fonksiyonları aşağıdaki gibidir, ancak aşağıdaki

maddelerin sıralamasının özel bir önemi yoktur863

:

i. Yoksulluğu kökünden halletmek, tam istihdam ve yüksek

büyüme oranı için uygun koşullar meydana getirmek

860

Atılgan, a.g.e., s.134,135,137 861

Kahf, M., ““Taxation Policy in an Islamic Economy”- Fiscal Policy And Resource Allocatıon In

Islam” edited by Ziauddın Ahmed Munawar Iqbal M. Fahım Khan, International Centre for Research

in Islamic Economics King Abdulaziz University, Jeddah And Institute of Policy Studies, Islamabad,

Digital Composition for Web by: Syed Anwer Mahmood Islamic Economics Research Centre Published

on Net May 2008, s.114. (Maddeler için de aynı kaynaktan yararlanılmıştır.) 862

Kahf, a.g.m.,s.115. 863

Tüm maddeler Chapra’ya aittir.

Chapra, M.U., The Islamic Welfare State and its role in the economy,The Islamic Foundation,

Leicester, U.K.,1979/1399H, Printed by J. M. Dent&Sons (Letchworth) Ltd.,The Aldine Press, s. 11-12.

Page 265: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

252

ii. Paranın reel değerinde istikrar sağlanmak

iii. Kanun ve düzeni muhafaza etmek

iv. İktisadi ve toplumsal adaleti temin etmek

v. Toplumsal güvenliği düzenlemek ve adil gelir ve servet

dağılımının gelişmesine yardım etmek

vi. Uluslararası ilişkilere uyum göstermek ve milli savunmayı

garantiye almak

3.4.4. İslami İktisadi Doktrine Göre Homo Economicus’un Analizi:

Modern kapitalist zihniyet Avrupa’daki Aydınlanmaya ( 15.-18.yüzyıllar)

dayanır. Doğa bilimlerinin toplumsal modellemeler için kaynak alındığı bu akımın

doğduğu Hıristiyan dünyasında dinin yerine akıl üstünlüğü ve Allah yerine insan inanç

merkezi kabul edilmiştir. İçtimaî yasa olarak Darwinci dünya görüşünü yansıtan doğa

kanunları esas alınmıştır. Bu görüşün iktisadi zihniyete yansıması “liberal felsefe”

olarak gerçekleşmiştir. İktisadın bu felsefi zihniyet yapısı insanı homo economicus

olarak tanır ve tanıtmıştır. Karakteristiği ise “kişisel çıkarının maksimumlaşması

amacında olan bir homo sapiens” olmasıdır.864

İslami esaslara dayanan iktisadi zihniyette ise böyle bir insan modeli kabul

edilemez. Her şeyden önce İslam son din olması nedeniyle hem dinler arasında üstün,

hem de “külli akıl”865

dır. Tüm kâinat ve kainatı açıklayabilen tüm ilimlerin sahibi

Allah’tır. “Kusurlu, aciz ve çok muhtaç”866

olan insanın, kendisinin sınırlı kullanabildiği

( bazen de kullanamadığı) cihazlarından biri olan akıl inanç merkezi olamaz. Kur’an’ın

insan-ı kâmil kabulünde “kişisel çıkarların maksimumlaştırılması esası” çelişki teşkil

ettiği için kabul edilemez. İslam toplumsal ve bireysel menfaatlerin değerlendirilmesine

kusursuz esaslar867

getirmiştir. Bir Müslüman’ın iktisadi saiklerini düzenleyen esaslar

ilgili bölümümüzde anlatılmıştır.

864

Tabakoğlu, ““İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm”-Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslam’daki

Algılanışı”, s.93. 865

Bkz. “ İslamiyette akılcılık” bölümü 866

Bilgi için Bkz. Said Nursi, Sözler, s. 41. 867

Bkz. “İslami iktisadi insanın aksiyomları” bölümü.

Page 266: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

253

Homo economicus karakteristikleri önceki bölümlerde tam bilgiye sahip olma,

seçicilik ve optimize edicilik, açgözlülük (çoğu aza tercih etme), tercihlerde tutarlılık,

bencillik (hedefinin kendi çıkarının maksimizasyonu oluşu) ve akılcılık olarak ifade

edilmiş idi. Bu aksiyomlardan tam bilgiye sahip olma, seçicilik ve optimize edicilik

(kendi çıkarına en uygun olanı tercih etme), rasyonalite ve tercihlerde tutarlılık ile ilgili

Geleneksel İktisat kendi literatürü içinde eleştiri almaktadır. Birçok yeni akım bu

varsayımların geçersiz olduğunu ifade etmekte veya alternatifler getirmektedir. İlgili

bölümde gerekli eleştiriler yapılmıştır. Bu sebeple çalışmamızın Yahudilik ve

Hıristiyanlık ile ilgili bölümlerinde yapıldığı gibi bu bölümde “çoğu aza tercih

etme/doyumsuzluk/açgözlülük” ve “bencillik” ile ilgili bölümlere özellikle

değinilecektir. Ancak homo economicus için ifade edilen aksiyomların bazıları birbirini

etkilemektedir. Bu sebeple kendi çıkarının en üst düzeye çıkarımı, rasyonalite, bencillik

ve doyumsuzluk iç içe geçmiş durumdadır. İktisat Teorisinin temel esaslarının

rekonstrüksiyonunun şart olduğunu ileri sürenler vardır.

Çalışmanın bütününde homo economicus aksiyomlarının Semavi dinlerde tarif

edilen insanın iktisadi zihniyeti ile çeliştiği, çalışmada “İktisat Teorisinde insan”

bölümünde aksiyomların mantıksal bütünlük içermediği ve aslında Geleneksel İktisat

Teorisi literatüründe de bu çelişkilerin ifade edildiği, çalışmanın bu bölümünde ise

İslamiyet’i kabul eden bir insanın iktisadi zihniyetinin tarifleri, İslam iktisadının temel

esasları, İslami iktisadi doktrinin Geleneksel İktisat’ta varsayılan insanı analizi

neticesinde söz konusu aksiyomların geçersizliğinin ortaya konulmasına gayret

gösterilmiştir.

Kantakji, Kur’ân-ı Kerîm’den İslami iktisadi aksiyomlar ortaya çıkarmıştır (

burada sadece İktisat ile ilgili olan Sûreler gösterilecektir, Kantakji çalışmasında

numaralandırdığı aşağıdaki aksiyomların herbirini ilgili Sûreler ile ifade etmiştir) ;868

1. Her şey Allah’ın hâkimiyeti altındadır. Maide Sûresi 120. Ayette

“Göklerin, yerin ve bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah'ındır. O

her şeye hakkıyla gücü yetendir.” buyrulmuştur.

868

Numaralı aksiyomların alındığı kaynak: Kantakji, “Islamic Economic Math Model”, s. 4-7.

Page 267: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

254

2. Allah’ın hazineleri sonsuzdur ve Her Şeye Kadir Olan Allah, hiçbir

sorundan veya kriz/buhrandan zarar görmez.

3. Allah, Her Şeye Kadir olarak, insanı yaratmıştır.

4.Allah insanların evlenmeleri ve çoğalmaları konusunda

cesaretlendirmiştir. Ancak nüfus yoğunluğuna çözüm olarak çocukların

öldürülmemesi veya ekonomik kriz durumunda zarar görmemek için çocuk

yapılmamasının uygun olmaması konusunda uyarmıştır. Çünkü Allah, Esirgeyen

ve Bağışlayandır, onlara rızıklarını verir. İsra Sûresi 31. Ayette, “Yoksulluk

korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları

öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.” buyrulmuştur. Dolayısıyla Malthus

Teorisi- ve destekçileri- İslami itikat ile uyuşmamaktadır ve ters düşmektedir.

5. Her Şeye Kadir olan Allah, her şeyi yaratmıştır, yiyecek ve içecekleri

de insan için yaratmıştır. Lokman Sûresi 20. Ayette, “Göklerde, yerde ne varsa

hepsini Allah'ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki

nimetlerini tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir

bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp

duranlar vardır.” buyrulmuştur. Nahl Sûresi 3.,4. ve 5. Ayetlerde şöyle

buyurulmuştur: “Allah, gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. O,

müşriklerin ortak koştukları şeylerden yücedir. İnsanı nutfeden (bir damla

sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.

Hayvanları da yarattı. Onlarda sizin için bir ısınma ve birçok faydalar vardır.

Hem de onlardan yersiniz.” Müminun Sûresi 17-22 numaralı ayetlerde,

“Andolsun, biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık. Biz yarattıklarımızdan habersiz

değiliz. Biz gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu

yeryüzünde tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.

Onunla sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve

bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan yiyorsunuz. Yine o

su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ, hem de

yiyenlere katık verir. Hayvanlarda sizin için elbette bir ibret vardır. Onların

içlerindeki sütten size içiririz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır

Page 268: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

255

ve onlardan yersiniz de. Onların üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.”

buyrulmuştur. Nahl Sûresi 13. ayette “Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve

biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için

bunda ibretler vardır.” buyrulmuştur.

6. Allah, insanları Küre-i Arz’a yerleştirmiş ve burayı onların meskeni

kılmıştır. Hud Sûresi 61 ayette “Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber

gönderdik. Dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir

ilahınız yok. O sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında

görevli (ve buna donanımlı) kıldı. Öyle ise ondan bağışlanma dileyin; sonra da

ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır ve dualara cevap verendir.”

buyrulmuştur. İbrâhim Sûresi 32. Ayette, “Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten

yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri

gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de

hizmetinize sunandır.” buyrulmuştur.

7. Allah, her şeyi insanın kullanımına vermiştir. İsra Sûresi 70. Ayette

“Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık.

Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın

birçoğundan üstün kıldık.” buyrulmuştur.

8. Her Şeye Kadir Olan Allah, hiçbir şeyi rastlantıya ya da doğaya

bırakmaz; her şeyi hesaplamıştır, insanları, onların ihtiyaçlarını yaratmıştır ve

besinlerini de hesaplamıştır. Kamer Sûresi 49. Ayette, “Gerçekten biz, her şeyi

bir ölçü ve dengede yarattık.”, Hicr Sûresi 19-24 numaralı ayetlerde “Yeri de

yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi

bitirdik. Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için

geçimlikler meydana getirdik. Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda

olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz. Rüzgârları da aşılayıcı olarak

gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da

siz değilsiniz. Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek)

varisleriz Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları

da.” buyrulmuştur.

Page 269: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

256

9. Allah’a inanmak kaynaklardaki çoğalma için anahtardır (Kantakji tam

tersinin de doğru olduğunu söylemiştir). Araf Sûresi 96. Ayette, “Eğer, o

memleketlerin halkları iman etseler ve Allah'a karşı gelmekten sakınsalardı,

elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler (in kapılarını) açardık.

Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı

yakalayıverdik.” buyrulmuştur.

Müminun Sûresi 115. Ayette “"Sizi boşuna yarattığımızı ve bize tekrar

döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?"” buyrulmuştur. Kantakji, çalışmasında

Allah’ın insanları hesap vermede sorumlu oldukları bir misyon için yarattığını

ifade etmiştir.

Kantakji’nin çıkarmış olduğu aksiyomlarda özellikle el-Adl, el-Hakîm ve el-

Halik ism-i şerifleri vurgulanmıştır. Özellikle İktisatta bu isimlerin tezahürleri yoğun

olarak görülmektedir. Mutasavvuf ism-i şerifiyle ve el-Adl ile her şeyin en ince şekilde

hesaplandığı ve adalet üzerine kurulduğu ve tüm bunların mükemmel bir bütünlük

içinde yapıldığı görülmektedir. Casiye Sûresi 22. Ayette “Allah, gökleri ve yeri, hak ve

hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara

zulm edilmez.” buyrulmuştur. Hiçbir şey rastlantıya bırakılmaz; çünkü her şeyi yaratan

O’dur ve hikmetle iş görmektedir. İşlerinde hikmetsiz hiçbir şey yoktur, işlerinde asla

kaos yoktur, eksiksiz ve kusursuzdur. Mükemmel Olan Allah her şeyi Mükemmel

Adaleti ile ölçü ve denge ile yaratmıştır.

Dolayısıyla Allah, Kur’ân-ı Kerîm ile buyurduğu üzere, tüm hayatımızda (ve

iktisadi yaşamda) kurmuş olduğu mükemmel sistemine uyum gösterilmesini

emretmiştir. Kainat mükemmel olduğuna göre içindeki tüm sistemler mükemmeldir. Bu

sebeple Kur’ân’da açıklanan iktisadi emirler mükemmel olan iktisadi sistemi

açıklamaktadır. Bununla birlikte insanın ulaşması gereken kemalatını iktisadi

meselelerin engellememesi gerekmektedir. Kur’ân’daki emirler ile Peygamber

(A.S.M.)’ın-mükemmel iktisadi insan olarak-yaşantısından ve buyurduklarından iktisadi

insanın nasıl olması gerektiği ile ilgili prensipler çıkarılmıştır.

Tokgözlülük-doyumsuzluk aksiyomunun karşıtı olarak ifade edilebilir-

özelliğinin insanı muhtaç olmaktan kurtulmasına bir vesile olacağı Hadis’te

Page 270: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

257

belirtilmiştir869

. Bir başka deyişle tokgözlülük insanın ihtiyaç sahibi olmaktan

korunmasına bir vesiledir. 870

Kahf, İslam kültürüne istinaden tüketici tutumlarının saiklerini sıralamıştır.

Kahf’ın ifade ettiği saiklerin incelenmesinden elde ettiğimiz netice aşağıdaki gibidir: 871

i. Tüketicinin tercihinin iki neticesi vardır. İlk neticesi bu dünyada ikincisinin

neticesi Ahirette alınacaktır. Tercihinden elde edeceği fayda iki neticenin şimdiki

değerinin toplamının ifadesidir.

ii. İslami zihniyete göre başarı Allah rızasını elde edebilmektir. Hedef tüketici

davranışı teorisindeki gibi servet biriktirmek değildir.

iii. Servet Allah’ın bir ihsanıdır. Malların ihtiyaçların tatmini için kullanılması

gerekir. Bu nedenle mal yığmamalıdır.

Kahf saydığı üç saike dayanarak İslami zihniyete dayanan tüketici tutumunun

başarısını “felâh’ın maksimizasyonu” olarak ifade edilebileceğini söylemiştir.

Maksimizasyon sorununu ise iki bölümde ele almıştır:872

1. Mal ve hizmetlerin tüketiminden elde edilen doyum

2. Allah için harcamak koşulu ile Ahiret hayatının zenginleşmesi

869 Ebû Saîd Sa’d ibn Sinân el Hudrî’den rivayet edildiği üzere İslam Peygamberi şöyle buyurmuştur:

“Yanımda mal olsaydı sizden esirgemezdim, kim istemekten çekinir iffetli davranırsa Allah onun iffetini

artırır, kim tokgözlü olmak isterse Allah onu başkalarına muhtaç olmaktan kurtarır, kim sabretmeye

gayret ederse Allah ona sabır verir, hiçbir kimseye sabırdan daha geniş ve hayırlı birşey verilmemiştir.”

(Buhârî, Zekat 50; Müslim, Zekat 126)

Ebu Hüreyre’den rivayet edildiği üzere, İslam Peygamberi şöyle buyurmuştur: “Veren el alan elden daha

üstün ve hayırlıdır. İnfak ederken geçimini üstlendiğin kimselerden başla. Sadakanın hayırlısı ihtiyaç

fazlası maldan verilendir veya fakiri bolluğa kavuşturacak olandır. Kim istemekten sakınırsa Allah onu

kimseye muhtaç etmez. Kim de tok gözlü olup kanaat ederse Allah onu başkasına muhtaç etmeyerek

zengin kılar.” (Buhari, Zekat 18, Müslim, Zekat 94)

Kaynak: İmamı Nevevî, Riyâzü’s Sâlihîn, s. 23-24142. 870

Kur’an tefsirinden’ “Allah’tan başka kimsenin minneti altına girmemek maksadıyla iktisad etmek”

anlaşılabilir. İktisad edebilmenin ön koşulu gönül tokluğu ve muhtaç olmadan zengin olabilmek, elindeki

ile yetinmektir. Bilgi için bkz. Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Tarihçe-i Hayat, Envâr Neşriyat,

Yedinci Baskı, İstanbul, 2011, s.14. 871

Kahf, M., “İslam Toplumunda Tüketici Davranışı Teorisine Bir Katkı”, s. 40-41. 872

Kahf, a.g.m.,s. 42-43.

Page 271: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

258

Geleneksel İktisat Teorisinin tarif ettiği homo economicus Semavi dinlerin

öğretilerindeki (ve İslami öğretideki) iktisadi esaslara uymadığı, ters düştüğü bu

çalışmanın ilgili yerlerinde ifade edilmişti. İslam iktisadının esaslarına dayanarak homo

economicus’un yanlışlarının ortaya konması ve ideal iktisadi insanın çıkarımının

yapılması gerekmektedir. Çalışmanın bu bölümünde bunun için bir miktar gayret

gösterilmiştir.

Geleneksel İktisat Teorisi’nin homo economicus’unun aksiyomları

çalışmamızdaki ilgili bölümde anlatılmıştır. Bu bölümde ağırlıklı olarak “çoğu aza

tercih etme” ya da “doyumsuzluk/açgözlülük” aksiyomu ve “başkalarını görmezden

gelerek kendi çıkarının maksimizasyonu hedefi” meseleleri İslami iktisadi doktrine göre

analiz edilmiştir.

Homo economicus için varsayılan “çoğu aza tercih etme” şöyle tanımlanmıştı

(Kullanılan teminoloji ile ilgili varsayımlar bu bölümde tekrar edilmeyecektir):

Doyumsuzluk varsayımı (açgözlülük de denilebilir) olarak da

adlandırılan bu varsayım, iktisadi rasyonel insanın, belirli bir sepette kendisi

için yeterli olacak kadar elde etmiş bile olsa her vakit çoğu aza tercih edeceğini

ileri sürmektedir.873

İlgili bölümde aksiyomların analizinde- iç içe geçmiş olduklarından-

birlikte kullanım yapılacağı ifade edilmiştir. Burada da “her vakit çoğu aza

tercih edeceğini” meselesinin çelişkili olduğu aslında “seçicilik” bölümünde

ultimatom game örneğinde gösterilmiştir. Ultimatom game varsayıldığı gibi

“her vakit çoğu aza tercih eden” bir karakteristik olmadığını göstermiştir.

Doyumsuzluğa göre tüketici her zaman daha fazla tüketime pozitif değer

vermektedir874

.

x, y∈ X ,875

1 ve 2 numaralı mallardan oluşan iki sepet olsun.

1 2,x x=x ve 1 2, yy=y ve 1 1x y ve 2 2yx (her iki iddia için de faydanın

artan olduğu varsayıldığında),

873

Özkazanç, Berberoğlu, v.d., a.g.e., s.21-22. 874

Author, a.g.m., s.6. 875

İlgili açıklamalar için “Homo Economicus ve Aksiyomları” bölümüne bakınız.

Page 272: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

259

i

x y (x i tüketicisi tarafından katı olaraky ’ye tercih edilir), (

1 2 1 2, , ,x x y y seviyelerine bakılmaksızın). Bu durum şunu ima etmektedir:

o Tüketici her zaman daha fazla tüketime daha fazla değer

vermektedir.

o Kayıtsızlık eğrileri haritası sonsuza kadar uzanmaktadır.876

Homo economicus için varsayılan “bencillik” ilkesi şöyle tanımlanmıştı:

Homo economicus yalnızca kendi çıkarının maksimizasyonunu hedefler.

Üretici iktisadi insan kendi kârının maksimizasyonu için, tüketici iktisadi insan

kendi faydasının/tatminin maksimizasyonu için çabalamaktadır.

Bencilliğin gerisinde bir toplum felsefesi mevcuttur. Bireyin kendi

çıkarının peşinde olmasının toplumun aleyhinde davranışlar oluşturması

ihtimali ile çıkar çatışması ve “kaos” teşkil etmesi tartışma meselesidir.877

Bu iki varsayımdan homo economicus’un “başkasını görmezden gelerek her

zaman kendi menfaatinin en üst düzeye çıkarımını hedefleyen doyumsuz insan” olduğu

çıkarılabilir. Çünkü “çoğu aza tercih etmektedir” ve “kendi çıkarının maksimizasyonu

ile ilgilidir”; başkasının ya da toplumun zarar görmesi onun tercihlerinde etkili değildir.

Hatta şöyle varsayılmaktadır: Her birey kendi çıkarını maksimize etme hedefinde

olduğunda toplumun çıkarı en üst düzeye gelecektir.

Açgözlülük ve hırs İslam’da kabul edilemez.878

Kur’an tefsirinde, homo economicus’un bencillik ve açgözlülük aksiyomlarının

yanlışlığına işaret eden ifadeler vardır. 879 “Birinci kelime” ve “İkinci kelime”

876

Author, a.g.m., s.6. 877

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.15-16. 878

Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (A.S.M.) “Hayat şartları kendinizden aşağı

olanlara bakınız, sizden üstün olanlara bakmayınız. Bu hareket elinizdeki Allah’ın nimetini hor

görmemeniz için en uygun yoldur.” buyurmuştur (Müslim, Zühd 9).

Buhari’nin değişik bir rivayetine göre “Sizden biriniz mal ve yaradılış yönünden kendisinden üstün birini

görürse hemen ardından kendinden aşağı durumda bulunan kimselere baksın.” (Buhari, Rikak 36).

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.214.

Page 273: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

260

ifadelerinden homo economicus aksiyomlarından “doyumsuzluk/açgözlülük” ve “kendi

çıkarının maksimizasyonunu hedefleme/bencillik” ile ilgili çıkarımlar yapılabilir:

“Birinci kelime” hem doyumsuzluk hem bencillik aksiyomlarının geçersizliğini

gerektirir. “İkinci kelime” de emek sarf etmeden bir şey elde edinme isteği veya

başkasının emeğini sömürme” durumu vardır.

1. “Ben tok olayım”: “Ben” ve “tokluk” bir arada vurgulandığına göre hem

bencillik hem de doyumsuzluk (açgözlülük) zihniyetine işaret edilmiştir.

“Başkası açlıktan ölse bana ne”: “Başkasının maksimum derecede muhtaç

olması (açlıktan ölme)” ve “başkasının durumuna kayıtsız kalma”, kendinden

başkasının ihtiyaç derecesine kayıtsız kalma durumuna işaret etmektedir.

Dolayısıyla “yalnız kendi çıkarının azamiyesi” ile ilgili olan bir zihniyetten

bahsetmektedir. Bu zihniyete göre insan, “kendi tokluğu, başkasının açlığına”

sebep olsa bile kendisi “tok” olmalıdır. “Homo economicus’un başkasını

görmezden gelerek kendi çıkarının maksimizasyonu hedefinde olma”

karakteristiği İslami iktisadi doktrin prensiplerine aykırıdır.

Özetle, “bencillik+doyumsuzluk+başkasının durumuna kayıtsızlık” söz

konusudur.

2. Sömürü konusunda çalışmamızda faiz, sermaye, zekât meselelerinin anlatımında

gerekli açıklama yapılmıştır. Burada vurgulanması gereken “açgözlülüğün ve

bencilliğin sömürüye neden olmasıdır”. Doyumsuz/açgözlü insan mümkün olan

en fazlayı ister. Bir başka deyişle maksimum fayda minimum zahmet ister.

“İkinci kelime”de anlatılan zihniyette minimum zahmet-(“sen çalış”)- ( zahmet

sıfır da olabilir) ve bir harcama ya da bir fayda alma arzusu –(“ben yiyeyim”)

yatmaktadır. Minimum zahmet ile fayda alma arzusu yine bencilliği, kendi

çıkarının azamiyesini, bununla birlikte minimum zahmet ile yine bir

doyumsuzluğu ve akabinde sömürüyü gerektirmektedir.

879

Birinci kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.”

İkinci kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.””

Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Sözler, S. 408-409.

Page 274: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

261

Özetle, “bencillik+doyumsuzluk+zahmetsizlik+sömürü” söz konusudur.

Bununla birlikte “Birinci kelime” ve “İkinci kelime” her biri ikiye ayrılarak

çapraz analiz edildiğinde de homo economicus’un “bencillik” ve “doyumsuzluk”

aksiyomlarının zihniyet esasları anlaşılabilir:

a. Ben tok olayım ve ben yiyeyim: Kendinden başkasına kayıtsızlık (bencillik) +

doyumsuzluk

Başkası açlıktan ölse bana ne ve Sen çalış: Kendinden başkasına kayıtsızlık

(bencillik) + zahmetsizlik + sömürü

b. Ben tok olayım ve sen çalış: bencillik + doyumsuzluk+sömürü+zahmetsizlik

Başkası açlıktan ölse bana ne ve ben yiyeyim: Kendinden başkasına kayıtsızlık

(bencillik) + doyumsuzluk

Homo economicus’un bencillik ve doyumsuzluk aksiyomlarını gerektiren silsile

3 madde ile şöyle ifade edilebilir: 123 sırasıyla 1: Minimum zahmet ya da

zahmetsizlik isteği, 2: 1 numaranın sürekliliğinin arzulanması ve başkasına kayıtsızlık,

3: Zahmetsizliğin sömürü ile maksimuma ulaştırılma arzusu.

Gazali’nin insan ruhundaki bazı eğilimleri açıklamasında kullandığı yöntem,

mantıksal yürütme yöntemi ile doyumsuzluğun sebebini açıklamaya verilecek çok iyi

bir metottur. Şöyle ki;

Gazâlî, insanın vücut bulmuş madde ile meşguliyetini ruh- beden ayrımına göre

ortaya koymuştur. İnsanın dünyevi madde ile ruh bağı kıskançlık, kin, kibir, kötü niyet

gibi ahlaki problemlere büyük kaynak oluşturmaktadır. Beden vasıtası ile kurulan bağ

ise, maddeyi insanın kendisi ve başkalarının hedeflerine uygun hale gelmesini

sağlayacak şekilde “ıslah etmesi” ile meydana gelir. İnsanın ihtiyaç duyduğu maddeler

de ıslaha ihtiyaç duymaktadır.880

Gazâlî’ye göre, insan yeme-içme, giyim, mesken gibi zaruri ihtiyaçları amacıyla

ekonomik aktivitede bulunabilir. Ancak insan mal toplamayı, hazineler sahibi olup

880

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, , s. 117.

Page 275: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

262

bunları çoğaltmayı sevdiğini, “üç vadi dolusu altını iki vadi dolusu altına” tercih

edebilecek kadar “insanda garip bir şey” gözlemlemiştir. O’na göre bunun iki sebebi

vardır. Biri herkesçe kolayca anlaşılabilir, diğeri ise ince, gizli ve güç anlaşılır

niteliktedir. İkinci olanı insanın ruhundaki gizli bir özellikten kaynak bulmaktadır. 881

Gazâlî ihtiyaçların dışında ekonomik aktivitede bulunmanın ilk motivasyonunun

“gelecek korkusu” olduğunu söylemiştir. Korkan kişinin, kötümser olması nedeniyle, an

itibariyle ihtiyaçları karşılanmış bile olsa, uzun hesaplar- tûl-i emel- yapacağını,

dünyaya olan sevgisinden dolayı, sürekli uzun ömür ve bununla birlikte karşılaşacağı

afet olasılıklarını düşünerek ihtiyaç dışı fazla mal toplama faaliyetine girişeceğini

açıklamıştır. Ayrıca Gazâlî bu korku için “belirli hiçbir mal miktarının böylesi bir

korkuyu dindiremeyeceğini” ifade etmiştir. Böyle insanların ancak “dünyadaki herşeye

sahip oldukları noktada” durabileceklerini anlatmıştır.882

İkinci motivasyon için Gazâlî, “en kuvvetlisi” demiştir. İzahını insan ruhunun

tahlili ile yapmıştır. İnsan ruhunun dört temel eğilimi olup, bunlar behimiyyet-

hayvanîlik-, sebaiyyet- yırtıcılık-, şeytaniyyet ve rububîyyettir. Sırasıyla “yeme-içme-

cinsiyet”, “eziyet-vurma-öldürme”, “entrikacılık-kurnazlık-hilekarlık-aldatma”, “kibir-

gurur-zorbalık-yücelme arzusu” özelliklerini içeren bu eğilimlerden dördüncüsü yani

“rabbani” özellik insan ruhunun rububiyyeti sevdiğini söylemektedir. Gazâlî’ye göre

rububiyyet, “kemalde eşsiz ve varlıkta tek ve rakipsiz olmak” anlamına gelir. Ancak

“varlıkta tek olmak”, “hakiki kemal” bir tek Allah’a mahsustur. Fakat insanı tek varlık

olamamakla birlikte hakiki kemale erişememesi bunlara ulaşma arzusunu engellemez.

İnsan kamil olmayı bir hedef olarak arzulamaktadır. Her varlığın kendi zatını ve

kemaliyetine ulaşmayı sevmesi söz konusudur. Kimse yokluğu veya kendisinden kemal

sıfatların azalmasını istememektedir. Dolayısıyla insan, tek varlık olma ve hakiki

kemale ulaşma imkanına sahip olamadığından diğer tüm varlıklara egemen olma yolu

ile kemale erişme eğiliminin tatminini istemektedir.883

881

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, s. 127-128. 882

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, s. 128. 883

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, s. 128-129.

Page 276: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

263

“Başkasını görmezden gelerek her zaman kendi menfaatinin en üst düzeye

çıkarımını hedefleyen doyumsuz insan”, “çoğu aza tercih etmektedir” ve “kendi

çıkarının maksimizasyonu ile ilgilidir. Kendinden başka bir bireyin veya toplumun

zarar görmesi onun tercihlerinde etkili olmamasıyla birlikte her bireyin kendi çıkarını

maksimize etme hedefinde olmasıyla toplumun çıkarının en üst düzeye geleceği

rüyasının hiç de öngörüldüğü gibi olmadığı zaten İktisada Giriş derslerinde Oyun

Teorisi anlatılırken basit bir oyunla ortaya konabilmektedir.

İlk örnek oyun olarak meşhur “Mahkumlar çıkmazı” aktarılabilir:

Mikroiktisada Giriş derslerinde anlatılan ünlü “Mahkumlar çıkmazı” oyununda,

banka soyan iki mahkumun ayrı ayrı odalara alınıp, işledikleri suçu itiraf edip

etmeyecekleri durumunun incelenir. Birbirlerinin seçimlerinden haberdar olmadıkları

sürece ve “kendi çıkarları için en iyi olan durumu” seçtiklerinde ortaya çıkan oluşum(

Nash dengesi) aslında kendileri için en iyi durum değildir. Örnek: Her mahkuma, diğeri

onu ispiyonladığı takdirde ( veya suçu ona attığı takdirde), kendisi sessiz kalmayı tercih

edecek olursa 7 yıl, arkadaşını ispiyonlayacağı durumda 3 yıl hapse mahkum olacağı;

diğeri sessiz kaldığı takdirde, kendisi de sessiz kalırsa 1 yıl, eğer arkadaşını ispiyonlarsa

0 yıla mahkum olacakları söylenir. Bu durumda her mahkumun dominant stratejisi

“ispiyonla” olacaktır. Nash dengesi “ispiyonla; ispiyonla” çıkacak ve her mahkum 3 er

yıl hapis cezası alacaklardır. Sessiz kalmış olsalardı 1 er yıl hapse mahkum olacaklardı.

Tablo-1 : Birinci Oyun: Mahkumlar çıkmazı Oyunu884

İkinci Mahkum

İspiyonla Sessiz kal

Birinci Mahkum İspiyonla 3;3 0;7

Sessiz kal 7;0 1;1

Mikroiktisada Giriş derslerinde genellikle anlatılan bir başka oyun: İki

arkadaştan her biri iki şey isteme durumuna sahiptir; “bana 1000 lira ver” ya da

“arkadaşıma 5000 lira ver”.

884

“Mahkum Çıkmazı” Oyunu için: Mankiw, a.g.e., 355.

Page 277: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

264

Tablo-2 : İkinci Oyun

İkinci Arkadaş

Bana 1000

lira ver

Arkadaşıma

5000 lira ver

Birinci

Arkadaş

Bana 1000 lira

ver

1000; 1000 6000;0

Arkadaşıma

5000 lira ver

0; 6000 5000;5000

Her oyuncunun “rasyonel davranıp, kendi çıkarını maksimize etmeyi

düşündüğü” anda dominant stratejileri “ bana 1000lira ver” olacaktır. Oyunun Nash

dengesi “ bana 1000 lira ver; bana 1000 lira ver”, oyuncuların kazandıkları ( the pay-

offs) “1000; 1000” olacaktır. Halbuki “arkadaşıma 5000 lira ver; arkadaşıma 5000 lira

ver” toplum için optimal ( en uygun) sonucu veren durumdur. Burada bireylerin sadece

kendi çıkarlarını maksimize etmeyi düşündükleri durumun hem kendileri hem de

toplum için en iyi sonucu vermediği açıkça ve kolayca görülmektedir.

Dünya hayatının ahiret için bir hazırlık dönemi-imtihan olması sebebiyle İslam

iktisadının uygulama ortamında iktisat süjesi olan Müslüman’ın menfaatleri her

davranışını belirleyemez. Tabakoğlu, İslam iktisadında toplumun çıkarlarının bireyin

çıkarından üstün tutulduğunu ifade etmiştir. Allah’a inanan insanın, iktisat süjesi olarak,

rasyonel davranıp Allah’a tevekkül etmesi, “Allah’ın kullarına hizmet şuuru içinde”

olması, kul hakkına saygı göstererek ihtiraslarını azamileştirme gayretinde olmaması,

ancak kanaatkâr olması beklenir. Başkasının hakkını kendi üzerine geçirmek, sömürü,

tekelci davranışlar, karaborsacılık, israf gibi davranışlar İslam’da kabul edilmez. Bir

Müslüman’ın maddeye esir olmaması, insanlar için yararlı işler yapması ve Allah’ın

rızası için çalışması önemlidir. 885

885

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 19-22

Page 278: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

265

Siddiqi’ye göre, İslami iktisat sisteminde “bireyin kendi ihtiyaçlarının tatmini

peşinde olması” varsayımına “bireyin toplumun ihtiyaçlarını da önemsediğini” eklemek

gerekir. Özellikle zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan kesime insanlar alaka gösterirler.

Ayrıca çevre, kısıtlı kaynakların muhafazası, istihdam seviyesi, ödemeler dengesi gibi

bilgi sahibi olabilecekleri konularda, bir bütün olarak toplumun menfaati ile de

ilgilidirler. Bu meseleler her bireyin, mal ve hizmet tercihlerini ve bunların miktarlarını

ve bunların fiyat değişimlerine verecekleri tepkilerini etkileyebilmektedir.886

İslami iktisadi doktrini oluşturan çerçeveyi “adalet” ve “hâkimiyet” belirler.

Kainat ile ilgili adalet ve dengenin sağlanmasında maddenin mananın emrine verilmesi

esası vardır. Ebedi olan ruhtur, madde geçicidir. İnsanın dengesi için aşırılıklardan

kaçınma-itidal vardır. İtidal için israftan-aşırı harcamadan- ve taktîrden-yeterli olmayan

harcamadan- kaçınmalıdır. Toplum dengesi, hedefi kul hakkı davası olan içtimai

adaletin çerçevesindedir. Toplum-insan dengesinin sağlanması cemiyetçilik ya da

bireycilik olarak algılanmamalıdır. İslam insana büyük değer vermektedir. Ancak

umumi zararın giderilmesi söz konusu olduğunda hususi ve bireysel zarar tercih edilir.

Bir başka deyişle “toplumun menfaati bireyin menfaatinden önce gelir”. Örneğin

İslam’da insanın şahsiyetine saygıdan dolayı özel mülkiyet bir hak olarak korunur.

Ancak toplum zararı söz konusu olursa özel mülkiyete müdahale edilebilir. Bununla

birlikte insan-toplum dengesi için servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılması prensibi

vardır. Toplumun birliğini ve menfaatini bozucu büyük mülkiyetlere izin verilmez.

İslam iktisat sistemi kapitalizm gibi temerküze dayanmaz. İslami iktisadın öngördüğü

infâktır. Alt gelir gruplarına yapılan harcamalar ile adil dağılım sağlanır. Zekât, servet

vergisi olarak İslam iktisat sisteminin “emniyet sübabı”dır. İnsanlar ihtiyaçlarının esiri

olmaktan korunur. 887

Atıfları Batı’ya yönlenmiş (aydınlanmış) insanın başarı ölçüsü yalnızca

kazandığıdır. Dolayısıyla hedefi dünyevidir. Geleneksel iktisadi zihniyet Batı’nın

üstünlüğüne bağlanmış olarak dünyevi hedeflere yönelir. Atıflarını İslam’a yapan insan

ise (bütüncü olarak) insan-ı kâmili model alır. Yaratılış nedeninin Allah’ı tanımak ve

886

Siddiqi, M. N., “Teaching Islamic Economics”, , Islamic Economics Research Centre, King

Abdulaziz University Scientific Publishing Center, Jeddah, Saudi Arabia, 2005, s. 25. 887

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s.146-149.

Page 279: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

266

Allah’a kulluk etmek olduğunun bilincinde olarak dünyanın geçici bir imtihan sahası

olduğunu kabul etmiştir. İktisadi faaliyetlerin Allah’ı tanımaya veya İslam ilkelerine

göre yaşamaya engel olmaması gerektiğinin şuurundadır. İslami iktisatta insan dengesi,

insan-toplum dengesi ve insan-kainat dengesi çok önemlidir. Kainat insan için

yaratılmıştır, insan ise küçük kainattır. Madde ruhun emrine verildiğinden, insan maddi

denge için aşırılıklardan kaçınmalıdır. Madde, Allah rızasına uygun biçimde

kullanıldığında kıymetlidir. Çünkü madde imtihan vasıtasıdır.888

İslam toplumunda ahi zihniyeti olduğundan kapitalistleşmeye uygun değildir.

Üreticinin karının, tüketicinin faydasının maksimizasyonu peşinde olduğu sınıf

mücadelelerine dayalı sömürgeci zihniyet İslam toplumunun zihniyeti ile uyuşmaz.

Fütüvvetin ahlaki esasları “içtimai dayanışma ve hizmet”, “herkese her zaman iyilik

etme”, “Allah’ın kullarına sevgi gözüyle bakma”, “kimsenin kötülüğünü istememe”, “her

zaman dostlarının durumuyla alakadar olma”, “cömertlik”, “samimiyet”, “hürriyet”,

“her an tekâmül içerisinde olma”, “irade sahibi olma”, “tevazu”, “geçimli olma”,

“hürmet ve merhamet”, “boş vakit geçirmeme ve lüzumsuz davranışlarda bulunmama”,

“dürüst, faziletli ve iyi kalpli olma”yı içerir.889

890

Ahilikte insanın tüm yönleriyle kemalâtına ulaşması hedeflenmiştir. Bu kemalât

yolculuğunda insanın manevi ihtiyaçları maddi ihtiyaçlarına göre öncelik sahibidir.

İnsanlar arasında üstünlükte maneviyat önce gelir. Ancak fertlerin zaruri ihtiyaçları

karşılanmaz ise maddi ve manevi ihtiyaçları arasındaki denge bozulacağından güçlü-

merkezi bir devletin ve ahiliğe benzer sivil örgütlenmelerin en temel ihtiyaçları

karşılama hususundaki fonksiyonu çok önemlidir. İslam Dünyasında Ahilik zihniyeti

ile çatışan bir düzene dayalı iktisadi hayatın ahlak yönünden deformasyonları söz

konusudur. Bu sebeple mesleki ahlakta da bozulma meydana gelmiştir. Ahilik

anlayışına göre bir esnafın müşterisine kalitesiz mal sattığında “papucunun dama

888

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 44, 45,47,48,49,51. 889

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 47, 59-62. 890

Ahilikte din ve dünya yükümlülükleriyle ilgili olarak, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın

ölecekmiş gibi Ahiret için çalış” Hadisine dayanan bir zihniyet hâkimdir.

http://www.risaleonline.com/makale/hic-olmeyecekmis-gibi-dunya-icin-yarin-olecekmis-gibi-ahiret-icin-

calismak2

Özdemir, a.g.m., s.155.

Page 280: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

267

atılması”, daha sonraları deyim haline gelmiştir. Bu anlayış mesleki ahlaka ve kaliteye

ne derece önem verildiğini, dolayısıyla İslam’ın insana değer verdiğini ortaya

koymaktadır.891

Homo economicus aksiyomları ile İslami zihniyetten güç alan Ahilik esasları ile

çelişmektedir. Homo economicus aksiyomları, yani Geleneksel iktisadi zihniyetin insan

kabulü ile İslami zihniyete dayalı Ahiliğin nasıl çatıştığı basitçe şöyle anlaşılabilir:

Örneğin, içtimai dayanışma ve hizmet esasına göre halkın menfaati olan şeyler,

kulluk adabı gözetilerek, yerine getirilir. Kardeşlerin rahatı kendi rahatına tercih edilir.

Kardeşlerin karşılaştığı problemler ile mücadele edilir.892

Bu esas, “seçenekler arasında

kendi çıkarını en çok maksimize edeni tercih etme” karakteristiğine sahip homo

economicus ile bağdaşmamaktadır. Homo economicus, kendi çıkarı daha önemli

olduğundan başkasının rahatını ya da faydasını kendi rahatına tercih etmez. Ayrıca

kendinden başkasının problemi ile kendi çıkarı ile çatışmadığı müddetçe mücadele

edebilir. Kendi çıkarı ile çatışıyorsa başkasının sorunun giderilmesi için mücadele

vermez. Çünkü aksi takdirde çıkar maksimizasyonu sağlanamayacaktır.

“Allah’ın kullarına sevgi gözüyle bakmak” esasına göre feta, yaratılmışlar için

Allah’ın rızasına uygun şekilde tüm gücünü harcamaktır.893

Yine homo economicus

zihniyeti ile uyuşmamaktadır. Çünkü homo economicus ilk olarak kendi çıkarının

maksimizasyonunu hedeflemektedir. Kendi çıkarı ile çatıştığında kendinden başkaları

için gücünü harcamaz.

“Her zaman dostlarıyla alakadar olma” esasına göre, fütüvvet için şöyle

söylenmiştir: Dünyevi esbaptan biri kardeşine tercih edilmez.894

Homo economicus,

dünyevi menfaat peşindedir. Dünyevi sebep kendi çıkarının maksimizasyonu için daha

uygunsa, homo economicus için dünyevi kazanç başarı ölçütü olduğuna göre, dünyevi

sebep kendinden başka bireye tercih edilebilir. Bu nedenle yine iki zihniyet birbiriyle

çelişki teşkil etmektedir.

891

Özdemir, a.g.m., s.161. 892

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 59,60. 893

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 60-61. 894

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 61.

Page 281: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

268

“Hürriyet” esasına göre fütüvvette, az şeye razı olmak ve kanaatkâr olmak

kimseye kul olmamak için çok önemlidir.895

Bu esasın Geleneksel İktisadi zihniyete

sahip homo economicus’un İslami iktisadi zihniyet ile tamamen bağdaşmadığını ortaya

koyan ve homo economicus karakteristiklerini vurucu özellikleri vardır. Çünkü

Geleneksel İktisadi zihniyetin dayandığı prensiplerde “bireycilik”, “özgürlük”, “kendi

menfaatini kollama ve azamileştirme” temelleri vardır. Bu sebeple özgür bireyin

hedefine kendi çıkarının maksimizasyonunu konduğunda- (toplumun geri kalanını

önemsemeden, çünkü bu zihniyete göre herkes bu şekilde düşündüğünde ve

davrandığında toplum optimal olana ulaşacaktır)- ve “çoğu aza tercih etme ya da

doyumsuzluk” varsayımı da eklendiğinde bu özgür birey, “kendi ihtiraslarının kulu

olmaktadır”. İslami zihniyet esaslarından biri olan kanaata göre “az şeye razı olmak”

önemlidir. Yani ihtiraslarının esiri olmama prensibi vardır; çünkü maddenin imtihan

vasıtası olduğu şuuru vardır. Bununla birlikte “kimseye kul olmamak için az şeye razı

olma” yine homo economicus ile bağdaşmamaktadır. İslamda kanaat ile bir başkasına

kul olmaktan emniyet altına girilir. Kendi içinde çelişen Homo economicus ise “özgür

birey” varsayımı altında bireyi maddeye kulluk ettirmektedir. Maddeye ve daha

fazlasını elde etme arzusu homo economicus için hayat gayesi olmuştur. Homo

economicus özgür değil, maddenin ve daha fazlasına sahip olma arzusunun esiridir.

Açıkça belirtmekte ve tekrar etmekte fayda vardır: “İslami zihniyete göre iktisadi

özgürlük için (ne de başka bir şey için) insan kulluğunu satmaz.”

“Her an tekâmül içinde olma” prensibine göre fütüvvet, nefsinin payı olmadan

yerine getirilen fazilettir.896

Bir başka deyişle insan faydasını maksimize etmeyen bir

seçenek tercih edebilir. Ayrıca fütüvvet bunu tekâmül için bilinçli olarak yapmayı

önermektedir. Ancak homo economicus karşılaştığı seçeneklerden en çok hangisi

nefsine uygunsa onu tercih eder. Basitçe ifade etmek gerekirse, “homo economicus

nefsinin tatmininin peşindedir”. Çünkü homo economicus için dünyevi menfaat ölçüttür.

Nefsine uygun olmayan bir fazileti yerine getirmek homo economicus’un tercih edeceği

bir şey değildir. Şayet tercih ederse “çoğu aza tercih etme” ve “kendi dünyevi çıkarının

azamileştirilmesi-bencillik” prensipleriyle çelişki teşkil eder.

895

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 61. 896

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 62.

Page 282: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

269

Özdemir, “Anglo-Sakson geleneğinin ‘ruhsuz’, ahlakının hesabını kendisinden

başka kimseye vermeyen menfaatçi” homo economicus’u için yeni muhafazakârların

bulduğu formülün, yeni bir düzene geçişe dayandığını ancak bunun “otoriter yönelimli”

olduğundan ve iyi işlenmiş gerçekliğe dayanmayan öneriler içermesi nedeniyle

eleştirilebileceğini ifade etmiştir. Özdemir’e göre, devletin, işçi ve işverenin ve sivil

toplumun bulunduğu bir diyalog vurgusu yapılmış ancak bunun, Ahi zihniyetine

benzeyen dayanışmacılığı çağrıştırmasına rağmen, Refah Devleti krizi ile birlikte

değerlendirildiğinde yapısal faktörlerinin doğru dürüst belirlenmediği bir çağrıdan

ibaret olduğunu söylemiştir.897

Kur’ân, Hadis ve İslam İktisadı ile ilgili literatürden edinilen bilgiler neticesinde

bu çalışmanın çıkaracağı neticelerden biri şöyle olabilir:

“İslami iktisadi insanın temel aksiyomları” şöyle olabilir;

1. Allah’ın rızasını kazanma niyeti ve hedefi ile tercih yapmak

2. Bireyci olmamak; Allah’ın kullarına hizmet şuuruyla çalışmak (ve

toplumun çıkarını kendi çıkarına tercih etmek), dünyevi menfaatini

azamileştirme hedefinde olmamak

3. Kul hakkına saygı göstermek, yoksulun hakkını vermek, mazlumu

korumak ve ona yardım etmek

4. Maddi ihtiraslarının esiri olmamak-haz peşinde koşmamak, kanaatkâr

olmak; İslami ölçülere uygun girişimci olmak ve israf etmemek

5. Her türlü tedbiri alarak Allah’a tevekkül etmek, cihazlarından biri

olan aklını Allah için kullanmaya gayret etmek, aynı hatayı tekrar etmemek

suretiyle İslami rasyonaliteye dayanmak

6. Ekonomik faaliyetleri ibadetlerin yerine getirilmesinde kolaylaştırıcı

hale getirmek, İslam ahlakı ile çatışan ekonomik faaliyet ve kurumlara dâhil

olmamak.

897

Özdemir, a.g.m.,s.160.

Page 283: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

270

Bu altı aksiyom birbiriyle bütünlük içinde olup 1 numaralı olan diğerlerini

gerektirmektedir. Ayrıca 2’den 5’e kadar sayılanlar 1 numaranın gerçekleşmesine

hizmet vermektedir.

Geleneksel iktisadi zihniyetin varsaydığı homo economicus aksiyomlarından tam

bilgi, seçicilik-optimize edicilik, doyumsuzluk, bencillik-kendi çıkarını maksimize etme

ve (ekonomik) akılcılığın buradaki altı aksiyom ile uyuşmadığı açıktır. Bununla birlikte

bu altı aksiyom-1 numaralı olan hepsini hükmetmekle birlikte- iktisadi tercihleri eş

zamanlı yönlendiren aksiyomlardır. Yani iktisadi karar alırken sadece bir tanesi değil

hepsinin sağlanıp sağlanmadığına bakılmalıdır. En azından hiçbirine engel olmayacak

iktisadi tercihler yapılmalıdır.

Homo economicus aksiyomlarının “İslami İktisadi insanın temel aksiyomları” ile

karşılaştırmalı analizi aşağıdaki gibi olabilir:

Tam bilgi sahibi olma: İslami iktisadi insan 1 numaralı

aksiyomdan ötürü kendisine gerekli olan bilgiyi edinmelidir. Ancak tam

ya da kusursuz bilgi edinemeyeceğinin yüksek ihtimali ile 5 numaralı

aksiyom “tam bilgi edinme hırsını” engelleyerek makul ölçüye

getirecektir. Bununla birlikte 2 numaralı aksiyomdan dolayı İslami

iktisadi insan kendi çıkarının azamiye ulaştırma peşinde olmadığı için

bilgiyi yine hizmet şuuru içinde olanlarla paylaşmalıdır. Yine bu

paylaşımı 1 numaralı aksiyoma dayandırmalıdır.

Seçicilik-optimize edicilik: Kur’an tefsirinden anlaşılabilir

ki, “insanın tek sermayesi tercih yapabilme kabiliyetidir”898

. İslami

iktisadi insan seçenekler arasında tercihini ilk olarak 1 numaralı

aksiyoma göre yapmalıdır. Birden fazla seçenek 1 numaralı aksiyomu

sağlıyor ise o vakit hangi seçenek diğer numaralı aksiyomlar için uygun

ise onu tercih etmelidir. İnsan mümkün olan en iyiyi seçer; ancak bu

seçimi dünyevi menfaat için değil, ebedi hayatındaki tercihlerini

etkileyici şekilde olabilir. İnsan dünyevi menfaatleri ile tercihleri

898

Bilgi için bkz. Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Sözler, “Yirmiüçüncü Söz’ün İkinci Mebhası”,

Envâr Neşriyat, İstanbul,2010, s.321.

Page 284: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

271

neticesinde Ahirette göreceği karşılık arasındaki fırsat maliyetleri

karşılaştırmasına dikkat etmelidir.

Bir Müslüman optimizasyon yaparken çok dikkatli olmalıdır. 899

Optimizasyon kısıtı sadece dünyevi sebepler olmamalıdır. Tercihleri

yaparken Ahirette göreceği karşılığı unutmamalıdır. Kur’an tefsirine

gore ““Bu asrın bir hâssası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı

bâkiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani kırılacak bir cam parçasını, bâki

elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş.”900

denilmiştir. Bu asırda, dünyevi yani geçici ve değeri düşük seçeneklerin,

böyle oldukları bilinmesine rağmen, Ahiret’teki karşılığı çok değerli,

sağlam ve kalıcı olan seçeneklere tercih edilmesinin bir düstur haline

geldiği anlaşılabilir. Tevbe Sûresi 24. Ayette, “De ki: "Eğer babalarınız,

oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar,

kesada uğramasından korktuğunuz bir ticâret ve beğendiğiniz meskenler

size Allah'tan, peygamberinden ve onun yolunda cihattan daha sevgili

ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah fasık topluluğu

doğru yola erdirmez." buyrulmuştur.

Çoğu aza tercih etme/doyumsuzluk/açgözlülük: Bu

aksiyomla ilgili olarak gerekli açıklamalar çalışmanın birçok yerinde

yapılmış olmakla beraber burada altı aksiyom ile çeliştiğini söylemek

mümkündür. 1 numaralı aksiyomda açgözlülük ile ilgili Kur’ân’da

uyarılar yapılmıştır. 2 numaralı aksiyomun “çoğu aza tercih etme”

prensibine bir sınır koyduğu açıktır. 2 numaralı aksiyoma bağlı önemli

bir husus vardır. Bu öyle bir husustur ki 2 numaranın en ayrıntılı

durumlarda bile iktisadi karar alıcı insanın aklından çıkmaması

899 Ömer ibn Hattab, Rasûlullah (A.S.M.)’ın şöyle buyurduğunu duyurmuştur: “Yapılan hertürlü işler

kişilerin niyetlerine göre değer bulur. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre bulur. Kimin niyeti

Allah ve Rasûlü’nün rızasını kazanmak için İslâm’ı yaşayamadığı yerden yaşayabileceği yere göç

etmekse onun hicreti Allah ve Rasûlünün rızasını kazanmak için olduğundan değerlendirmesi ona göre

yapılıp sevabını ona göre alacaktır. Kim de elde edeceği bir dünyalık veya evleneceği bir kadına ulaşmak

için hicret etmişse hicretinin karşılığı hicret ettiği şeye göre değerlendirilir.”(Buhârî, Bedü’l Vahy 1;

Müslim, İmârât 155) http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.2.

900 Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Kastamonu Lâhikası, ,Envâr Neşriyat, Dördüncü Baskı,

İstanbul, 2006, s.104.

Page 285: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

272

gerektiğini vurgulayabilir. Dünya nimetlerinin maksimizasyonu peşinde

koşmayı engelleyici ve bağlayıcı bir hükmü vardır. Şöyle ki, Gazalî,

“Allahü teâlânın verdiği her şeyde, bir hayır vardır demelidir. Bunun gibi

eşyânın gitmesini de, kendi için hayırlı bilmesi lazımdır. Allahü teâlânın,

vermesi gibi, alması da, hayırlıdır. Verdiği zaman, eşyanın bulunması

hayırlı olduğu gibi, aldığı zaman da, eşyânın bulunmaması hayırlıdır

demelidir. Hayırlı olan şeylere sevinmek lâzımdır. İnsanlar, hangi şeyin,

kendilerine, hayırlı olacağını iyi bilemez. Allahü teâlâ daha iyi bilir.”901

buyurmuştur. İnsanın Allah’ın rızasını kazanmak amacı ile iktisadi karar

alırken “kendine verilene şükredip bundan razı olması” gerektiği gibi

“kendinden alınmasına da şükredip bundan razı olması” gerekir. 2

numaralı aksiyom zaten bireyci olmamayı paylaşmayı toplumu kendine

tercih etmeyi-çıkarlar çatıştığında- de öğütlemektedir. 3 numaralı

aksiyom açgözlülüğe açıkça sınır koymuştur. 4 numara başlı başına

kanaat prensibini nasihat etmektedir. Kur’an tefsirinde “Hâlık-ı Rahîm,

nev'-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre

zıddır, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır. İktisad ise, nimete karşı

ticaretli bir ihtiramdır.”902

, “İşte iktisad ve kanaat, hikmet-i İlahiyeye

tevfik-i harekettir.”903

denilmiştir. Buradan şu anlaşılabilir: İktisad

nimete karşı yapılan kârlı bir hürmettir. İsraf şükrün zıddı olduğuna göre

nimete karşı hürmetsizliktir. Nimete teşekkür etmek ise memnuniyeti

ifade etmek ile olur. O da nimetten güzel bir istifade etmektir; yani

kanaat etmek, tam kapasite kullanmaktır. İktisad ve kanaat etmek ile

tevfik-i hareket yani uygun hareket sağlanmış olur.

İslam dini itidalli olmayı önerir. Yaşamın her alanında,

dolayısıyla iktisadi hayatta, “orta yol”un benimsenmesi “dengeli”

olunması öğütlenmiştir. İsraf edenler toplumun maddi sıkıntı çeken

901

İmam-ı Gazalî, a.g.e., s. 728. 902

Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Lem’alar, Envâr Neşriyat, Dokuzuncu Baskı, İstanbul, 2011,

s. 139. 903

Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Lem’alar, s. 140.

Page 286: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

273

kesimini rahatlatacak kaynakları boşa harcamaktadır.904

İsraf, “orta yolu

tutma” anlamına gelen iktisadın karşıtıdır. Maddi olanakların uygun

biçimde kullanılmamasını yani israf etmeyi İslam dini yasaklamıştır. İsra

Suresi 27. Ayette, “Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir.

Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.”, 29. Ayette “Eli sıkı

olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.”

buyrulmuştur. Araf Suresi 31. Ayette “Ey Ademoğulları! Her mescitde

ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf

etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.” buyrulmuştur.

İtidalli yoldan ayrılarak kişisel çıkarı azamileştirme meselesi

İslam’da tevekkül anlayışına da ters düşmektedir. Gazalî,“Bakacak

kimsesi olmıyanların, bir senelik ihtiyacını, önceden depo etmesi,

tevekkülü bozar. Çünkü, sebeplere güvenmiş olur.”905

buyurmuştur.

Bununla birlikte sürekli kişisel çıkar peşinde olan birinin-Ahiret inancı

olmasa bile- dünyada huzurlu yaşaması ihtimali çok düşüktür.

4 numara ayrıca haz peşinde koşmamayı öğütlemektedir.

“Dünyevi faaliyetlerden maksimum haz minimum zahmet” prensibi yani

hedonistik zihniyet ile uyuşmamaktadır. 5 numara “her türlü tedbirin

alınmasını” öğütlemektedir. Buradan mantık silsilesiyle itidalli olma

tedbir alma olarak yorumlanabilir. İtidalli olan aşırıya kaçmaz; bu

nedenle daha fazlasını elde etme arzusuna kapılmaz. Bir başka deyişle

doyumsuz değildir. 6 numarada ekonomik faaliyetlerin ibadetlere engel

olmamakla birlikte ibadetleri kolaylaştırıcı olması istenmektedir. “Çoğu

aza tercih etme” prensibi ekonomik faaliyetleri amacından saptırıp

ekonomik faaliyetleri amaç haline getirmektedir. Doyumsuz bireyler

maddi eğilimlerinin esiri olarak ekonomik faaliyetleri bu eğilimlerin

tatmini için programlamaktadır.

904

Yılmaz, M.K., a.g.m., s.1. 905

“Mevcût parayı, malı muhafaza etmekte tevekkül” ile ilgili olarak ayrıntılar için bkz.

İmam-ı Gazalî, a.g.e., s. 726-727.

Page 287: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

274

İslâmi iktisat anlayışında ihtiyaçların zaruret derecesine göre

karşılanması prensibi vardır. İhtiyaç türleri yeme-içme, giyim ve barınma

olarak üç bölümdür. Bunlar haricindeki varlıklar mesuliyet getirir.

Peygamber (A.S.M. ) “Adem oğlunun ancak üç şeyde hakkı var. Bunlar;

belini doğrultacak kadar yemek, mahrem yerini örtecek kadar elbise ve

barınacağı kadar bir meskenden ibarettir, fazlasının hesabı vardır.”

buyurmuştur.906

İbrahim Suresi 34. Ayette “O, İstediğiniz şeylerin hepsinden size

verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız.

Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”, Bakara Suresi 168. Ayette

“Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helal ve temiz olanlarından yiyin!

Şeytanın izinden yürümeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır.”

buyrulmuştur. Çalışmamızda İslami İktisadi Doktrin bölümünde zarar ve

menfaat getiren tercihler kategorisinin insanlara Allah tarafından

açıklandığı belirtilmiştir. Allah’ın yasakladığı zarar getirici, haram,

“israfa dönük” girişimlere, Geleneksel iktisadi zihniyetin hâkim olduğu

ekonomik sistemlerde izin verilmektedir. 907

Ancak Allah insanların

yararına olan bir şeyi zarar908

olarak göstermez.

Bununla birlikte Geleneksel iktisadi zihniyete dayalı ekonomik

sistemler faiz müessesine de izin vermektedir. Bu zihniyet bu müessese

vasıtasıyla sömürüye de izin vermiş olmaktadır.909

Necm Suresi 39.

Ayette “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” buyrulmuştur. Başkalarının

emeğinden haksız kazanç elde edebilme olanağı tanıyan bu zihniyet

sisteminde insanlar doyumsuzluk aksiyomunun ( hatta bencillik

aksiyomunun da ) tuzağına düşmektedirler!

906

“Bazı Normatif Kaideler”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 7 Mayıs 2010, s.1.

http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-normatif-kaideler/ 907

“Bazı Normatif Kaideler”, The Group of Islamic Economy, s.2. 908

Ka’b ibni Malik’den rivayet edildiğine göre Rasulullah (A.S.M.) “Bir koyun sürüsüne salıverilmiş iki

aç kurdun yaptığı zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük

değildir.” buyurmuştur (Tirmizi , zühd 43)

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.218. 909

“Bazı Normatif Kaideler”, The Group of Islamic Economy, , s.2.

Page 288: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

275

Gazalî şöyle buyurmuştur: “ Çünkü, asıl maksad, kalbin rahat,

üzüntüsüz, Allahü teâlâyı düşünmesidir. Bazılarını mal meşgul eder.

Malının hesabını yapmaktan, rahat ibadet edemez. Malı olmayınca

düşüncesi, sıkıntısı kalmaz. Böyle kimselerin malı olmaması daha

hayırlıdır. Bazıları da, geçinecek kadar malı olunca, rahat eder. Bunların

geçinecek kadar gelir edinmesi daha iyidir. Fakat geçinecek kadar mal ile

rahat etmeyip, daha çoğu peşinde koşan kalbler, Müslümanlığa bağlı

kalblerden değildir. Bunları hesaba katmıyoruz.”910

Gazâlî’ye göre esas hedef “gönlün Allah ile meşgul olabilecek bir

durumda tutulması”olduğu için “mal tutmak ya da tutmamak”

seçeneklerinden hangisi bu hedefe daha iyi hizmet eder ise o tercih edilir.

Bununla birlikte bazen kişilerin durumları değişik olabilir ve bazısını

malının olması, bazısını malının olmaması halleri esas hedefe gitmekten

alıkoyabilir. Kısacası, Gazâlî’ye göre servetin iyi ya da kötü olarak

değerlendirmesinin yapılabilmesi için “zamana, mekana ve şahıslara”

göre analiz yapılmalıdır. 911

Buna göre Geleneksel iktisadi zihniyetin

öngördüğü homo economicus modelinin doyumsuzluk aksiyomunun

dünyevi çerçevede “daha fazla daha iyidir” bakış açısının İslam’da kabul

edilmeyeceği açıkça ortaya konmuştur.

Tercihlerinde tutarlılık: Bu aksiyomun- homo

economicus- için çok eleştiri aldığı ilgili bölümde zikredilmişti.

Tercihlerde tutarsız olma İslami iktisadi insan için 1’den 6’ya kadar

numaralandırılmış aksiyomlardan en az birinin sağlanmaması durumunda

geçerli olabilir. Bir Müslüman alacağı iktisadi kararlarda tercihlerini

etkileyen faktörlerin söz konusu altı aksiyomu sağlayıp sağlamadığına

bakmalıdır.

Bencillik-Kendi çıkarını azamileştirmeye çalışma: Bu

aksiyom da “çoğu aza tercih etme” aksiyomunun analizinde olduğu gibi

sayılan altı numara ile çelişki içerisindedir. İslami zihniyete göre tercih

910

İmam-ı Gazalî, 1969, s.727. 911

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, s. 82-83.

Page 289: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

276

kıstaslarından en önemlisi (birincisi ve olmazsa olmazı) “bu tercih Allah

rızası kazandırır mı?” olmalıdır. Kendi nefsinin tatmini peşinde koşan bir

Homo Sapiens için bu kıstas önemli olmadığı için “zayıf, yoksul”

demeden “büyük balık küçük balığı yutar” prensibinden hareketle kendi

çıkarını hedef tutacaktır. İnsanın tercihlerinde kendi nefsinin tatmini

hedef kabul etmesi, dünyaya geliş gayesinin gerçekleşmesine engel

olmaktadır. Nefsini/kendi menfaatini tatmin peşinde koşma,

seçeneklerden Allah’ın rızasını kazandırabilecek olanları tercih etmesine

perde ve engel olmaktadır. İslam iktisadının temel hedefi iktisadi

faaliyetleri insanın Allah’ın rızasını kazanmak için gerçekleştirmek

istediği amellere engel olmaktan çıkarmaktır. Hatta bu gayeye zemin

hazırlamak olmalıdır. Bencillik aksiyomunun toptan yıkımı için

başkalarını gözetme, toplumun menfaatini düşünme, yoksullara,

muhtaçlara yardım etme gibi ameller ve kaideleri çalışmanın ilgili

bölümlerinde izah edilmiştir. 912

Bencillik, 1 numara ile çatıştığından geri kalanlar ile de uyuşmamaktadır.

Rasyonellik : Çalışmada Geleneksel iktisadın homo

economicus kabulüne göre akılcılığın“kendine ‘fayda’ getireni seçme”yi

ifade ettiği, insanın hafızasının her şeyi hatırladığı varsayıldığı ve

gelecek için noksansız ve doğru tahmin yaptığı, bütünüyle irade sahibi

olarak karar verdiği cihetiyle “gerçekleşenden ziyade arzulanan”

rasyonellik olduğu anlatılmıştı. Eleştirilerin ise insanın unutkan olduğu,

hafızasının seçici olduğu, hisleriyle karar verdiği, hata yaptığı, irade

problemi yaşadığı, birbiriyle tutarsız hatta çatışabilen tercihler yaptığı,

duygularının yönlendiriminde karar aldığı ve bu duygularının

yönlendirimi altındayken “kendine faydalı olanın tersini seçtiği” üzerine

geldiği de belirtilmişti. 20. Yüzyılın sonlarına doğru sosyal bilimlerde

912

Kur’an tefsirinde, “Sen, muhabbetini kendi nefsine sarfediyorsun. Sen, kendi nefsini kendine mâbud

ve mahbub yapıyorsun. Herşey’i nefsine fedâ ediyorsun. Âdeta bir nevi Rubûbiyyet veriyorsun.” , “Öyle

ise, nefsindeki ene’yi yırt, Hüve’yi göster ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, O’nun esmâ ve

sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir.” buyurulmuştur.

Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Sözler , “Yirmidördüncü Söz”, Envâr Neşriyat, İstanbul, 2010,

s.359.

Page 290: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

277

akılcılığın dine üstün görülmeye başlandığı, din çerçevesindeki

tercihlerin akılcılık kapsamına girmediği düşünüldüğü, bu sebeple

giderek daha kişiliksiz, egoist, doyumsuz, inançsız bireyler varsayıldığı

anlatılmıştı. “Kendi aklına güvenen” insan modelinin ise Pagan görüşün

benimsendiği Antik Çağ felsefesinden feyiz aldığı belirtilmişti.913

Bu hatırlatmadan sonra yukarıda türetilen altı aksiyom için şunlar

söylenebilir:

İlk aksiyomla ilgili olarak şu çıkarım yapılabilir: Hz. Peygamber’in

Hadisinden914

“akıllı kişinin” nefsini hesaba çektiği bilinmektedir. Bu

nedenle akıllı kişi tercihini Allah’ın rızasını kazanma niyetinin aksini

hedefleyecek şekilde yapamaz. Dolayısıyla “Yaratıcı’sına değil de kendi

aklına güvenerek, hesaplayabildiğini varsaydığı faydaları getirecek

tercihleri yapması” çelişki teşkil eder.

İkinci aksiyom bireyci olmamayı, toplum çıkarını kendi çıkarına tercih

etmeyi ve dünyevi menfaatini azamileştirmeye çalışmamayı ifade

ediyordu. Akıllı kişi nefsini hesaba çektiğine göre nefsinin tatmini için

tercih yapamaz, en azından nefsinin tatmininin maksimizasyonunu

hedefleyemez. Bu sebeple buradan “kendi çıkarının maksimizasyonu”

meselesine de bir cevap verili haldedir. ““Kendi” çıkarının

maksimizasyonu”na cevap verili halde olduğuna göre “bireyciliğe” de

cevap verili haldedir.

Üçüncü aksiyom kul hakkı ile ilgili idi. Yoksulun hakkını vermek,

mazlumu korumak ve yardım etmek esası ifade edilmişti. Nefsini hesaba

çeken kişi (akıllı kişi) kul hakkına girmekten kaçınır. Nefsini hesaba

çeken kişi kendi çıkarını azamileştirme gayesinde olmayacağı için

913

Bkz. “Giriş” bölümü. 914 Ebû Ya’lâ Şeddâd ibn Evs’den rivayet edildiğine göre İslam Peygamberi (A.S.M.) ““Akıllı kişi nefsini

hesaba çekerek, nefsine hâkim olup ölüm sonrası için çalışandır. Âciz ve zayıf kimse ise nefsini

arzularının peşine takıp ta kurtuluşunu hiçbir iş yapmaksızın Allah beni bağışlar diye hayal kurarak

Allah’ tan bekleyen kimsedir.”” buyurmuştur. (Tirmîzî, Kıyâme 25)

İmam-ı Nevevî, a.g.e., s. 43

Page 291: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

278

yardımlaşmaktan kaçınmaz. Ayrıca mazlumu koruyan, yoksula hakkını

veren kişi sahip olduğundan pay vereceği cihetiyle kendi çıkarını

azamileştirme peşinde olamaz. Dolayısıyla Geleneksel iktisadın iddia

ettiği gibi “kendine ‘fayda’ getiren” tercihlerin bu dünyadaki faydayı

ifade etmesi söz konusu değildir. Çünkü Hadiste belirtildiği üzere, “akıllı

kişinin nefsine hakim olup ölümden sonrası için çalıştığı” ifade

edilmiştir.

Dördüncü aksiyom için maddi ihtirasların esiri olmamak, kanaatkâr

olmak ve İslami ölçülere uygun girişimci olmak ve israf etmemek

denilmişti. Bu aksiyom yukarıda Hadisten yapılan çıkarımla Geleneksel

iktisadın rasyonellik aksiyomuna yeterli cevabı vermektedir. Ayrıca

Hadiste “âciz ve zayıf kimse için nefsini arzularının peşine taktığı”

belirtilmiştir.

Beşinci aksiyom her türlü tedbiri alarak Allah’a tevekkül etmek, aklını

Allah için kullanmak ve aynı hatayı tekrar etmemekten bahsetmişti.

Çalışmada Geleneksel iktisadın akılcı insanına karşılık 14 asır önce İslam

Peygamberi’nin akılcılık915

için buyurduğu ifade zikredilmişti.

Altıncı aksiyomda ekonomik faaliyetlerin ibadetleri kolaylaştırıcı hale

getirilmesi, İslam ahlakı ile çatışan ekonomik faaliyet ve kurumlara dâhil

olunmaması ifade edilmişti. Yukarıda, İslam’ın akılcılık prensibi gereği

nefsini hesaba çeken kulun, Allah’ın rızasını kazanma gayesine aykırı

hareket etmeyen kul olduğu çıkarımı yapılmış idi. Bu sebeple böyle bir

kul İslam ahlakı ile çatışan karar alamaz. Böylelikle “kendine peşin

dünya menfaati getirecek tercihleri öğütleyen, Pagan görüşüne dayalı bir

akılcılık prensibi” (homo economicus’un davranış ilkesi) Allah’ın

rızasını kazanmayı hedefleyen kul anlayışına aykırıdır.

915 Ebu Hureyre 'den rivayet edildiğine göre, İslam Peygamberi şöyle buyurmuştur: “Akıllı mü'min bir

yılan deliğinden iki defa ısırılmaz.” (Buhari, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63)

İmam-ı Nevevî, s.654

Page 292: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

279

İslam iktisadi doktrinine göre Homo Economicus’un analizinin neticesi iki

bölümde –ilki 18 madde, ikincisi 3 madde olarak toplam 21 maddede-şöyle

özetlenebilir

Birinci Netice:

1. Modern kapitalist zihniyetin dayandığı ve doğa bilimlerinin toplumsal

modellemeler için kaynak alındığı Avrupa’daki Aydınlanma ( 15.-18.yüzyıllar)

akımının neticesinde Hıristiyan dünyasında dinin yerine akıl üstünlüğü ve Allah yerine

insan inanç merkezi kabul edilmiştir.916

Atıfları Batı’ya yönlenmiş (aydınlanmış) insanın başarı ölçüsü yalnızca

kazandığıdır ve hedefi dünyevidir. Geleneksel iktisadi zihniyet Batı’nın üstünlüğüne

bağlanmış olarak dünyevi hedeflere yönelir.917

Bu zihniyetin içtimaî kanun esasları

Darwinci dünya görüşünü yansıtan doğa kanunlarıdır. Bu görüşün iktisadi zihniyete

yansıması “liberal felsefe” olarak gerçekleşirken, iktisadın bu felsefi zihniyet yapısı

insanı, homo economicus olarak tanıtmıştır. Karakteristiği ise “kişisel çıkarının

maksimumlaşması amacında olan bir homo sapiens” olmasıdır.918

2. Homo economicus’un literatürde genel olarak kabul edilen aksiyomları tam

bilgiye sahip olma, seçicilik ve optimize edicilik, doyumsuzluk (çoğu aza tercih etme),

tercihlerde tutarlılık, bencillik (hedefi kendi menfaatinin maksimizasyonudur) ve

akılcılıktır.

Doyumsuzluk ya da açgözlülük aksiyomu ve bencillik aksiyomundan homo

economicus’un “başkasını görmezden gelerek her zaman kendi menfaatinin en üst

düzeye çıkarımını hedefleyen doyumsuz insan” olduğu çıkarımı yapılabilir. Çünkü

“çoğu aza tercih etmektedir” ve “kendi çıkarının maksimizasyonu ile ilgilidir”;

başkasının ya da toplumun zarar görmesi onun tercihlerinde etkili değildir. Bununla

916

Tabakoğlu, ““İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm”-Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslam’daki

Algılanışı”, s.93. 917

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 44. 918

Tabakoğlu, ““İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm”-Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslam’daki

Algılanışı”, s.93.

Page 293: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

280

birlikte Geleneksel iktisat şöyle varsaymaktadır: Her birey kendi çıkarını maksimize

etme hedefinde olduğunda toplumun çıkarı en üst düzeye gelecektir.

3. Homo economicus için ölçüt dünyevi menfaattir. Nefsine uygun olmayan bir

fazileti yerine getirmek homo economicus’un tercih edeceği bir seçenek değildir. Şayet

tercih ederse “çoğu aza tercih etme” ve “kendi dünyevi çıkarının azamileştirilmesi”

prensipleriyle çelişki teşkil eder.

4. İslami dünya görüşü üç temel kavram üzerinde durur. Bunlar Tevhit ( Allah’ın

Birliği), Halifelik ( insanların yeryüzündeki eşyanın yöneticisi olması ve bunlardan

sorumlu olması) ve Adalettir.919

5. İslam kardeşlik, sosyo-ekonomik adalet ve tüm insanların hem maddi hem

manevi ihtiyaçlarının dengeli ve ölçülü tatminine önem verir.920

6. Kâinat tesadüf eseri değildir. Tüm kâinat bir hedef için yaratılmıştır.

Dünya yaşamı ve maddi ilişkiler ahirete hazırlık dönemini oluşturan bir imtihan

sahasıdır.921

7. İslam, kâinatın dengesi, insanın dengesi ve toplumun dengesi olmak üzere üç

yönlü bir dengeye dayanır. Kâinatın dengesini maddenin geçiciliği, mananın ebediliği

sağlamaktadır..922

8. İnanç unsuru bir Müslümanın kainatı algılayışını belirlerken, İslâmi iktisadi

doktrine göre tavır almasını sağlar923

.

9. İslami iktisadi prensipler Kur’ân-ı Kerîm’e ve hadislere dayanmaktadır.

Dolayısıyla İslam iktisadı “iman”a dayanmaktadır924

.

919

Chapra, Islam and Economic Development, s. 5. 920

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 6. 921

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 18-19-20 922

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 18-22 923

Es Sadr, “İslam Ekonomisindeki Bazı Bağlantı Örgüleri”, s.1. 924

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 17-18

Page 294: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

281

10. Kur’ân-ı Kerîm, bütün din ve ideolojilerin dayandığı esasların eksikliklerini

tamamlayarak, insanın ruhu, ahlakı, maneviyatı ile birlikte siyasi ve iktisadi yaşamında

rehber alacağı emir ve kanunlar getirmiştir.925

11. İslam iktisadı, Emeviler ve Abbasiler’de, Ortaçağ’da Türk Devletlerinde,

Selçuklular ve Osmanlılar’da uygulama bulmuştur.926

Zihniyet açısından ahilik Osmanlı sisteminin Batı’dan farkını ortaya koymuştur.

Batı medeniyetinin dayandığı burjuva zihniyeti iken Osmanlı’nın ekonomik ve sosyal

sisteminin arkasında ahi zihniyeti vardır. Söz konusu zihniyet sebebiyle Osmanlı’da

Batı’da olduğu gibi sömürü, sınıf ayrımcılığı gibi kavramlar gerçekleşmemiştir. Çünkü

Osmanlı’da, Batı’daki kapitalist zihniyetin idealize ettiği “homoeconomicus” yoktur;

ancak kanaatkar ve müteşebbis, toplum çıkarını kendi menfaatinden üstün tutan insan

tipinin müşahhas örneği olarak ahiler iktisadi yaşamın ilk örgütleyicisi olmuşlardır.927

İslam toplumunda ahi zihniyeti olduğundan kapitalistleşmeye uygun değildir.

Üreticinin karının, tüketicinin faydasının maksimizasyonu peşinde olduğu sınıf

mücadelelerine dayalı sömürgeci zihniyet İslam toplumunun zihniyeti ile uyuşmaz.

Fütüvvetin ahlaki esasları “içtimai dayanışma ve hizmet”, “herkese her zaman iyilik

etme”, “Allah’ın kullarına sevgi gözüyle bakma”, “kimsenin kötülüğünü istememe”,

“her zaman dostlarının durumuyla alakadar olma”, “cömertlik”, “samimiyet”,

“hürriyet”, “her an tekâmül içerisinde olma”, “irade sahibi oma”, “tevazu”, “geçimli

olma”, “hürmet ve merhamet”, “boş vakit geçirmeme ve lüzumsuz davranışlarda

bulunmama”, “dürüst, faziletli ve iyi kalpli olma”yı içerir.928

Bu esaslar Batı zihniyet

esaslarına dayanan homo economicus aksiyomları ile çelişmektedir.929

12. İslam medeniyetinde sosyal yönden adalet düşüncesi, kardeşlik, hoşgörü,

düşünceye saygı biçiminde temsil bulmuş, toplumun önemli değerlerine dikkat

925

Eskicioğlu, “Tarihte Ekonomik Dönemler, Sistemler ve İslamiyet”, s.13. 926

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 23,26 927

Tabakoğlu, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, s. 10-11 928

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 47, 59-62. 929

Ahilikte din ve dünya yükümlülükleriyle ilgili olarak, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın

ölecekmiş gibi Ahiret için çalış”929

Hadisine dayanan bir zihniyet hâkimdir.

Özdemir, a.g.m., s.155.

Page 295: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

282

edilmiştir. Çalışma ve hizmet etme dışında bir üstünlük kıstasına yer verilmemiş, yıkıcı

eğilimler önlenmiştir.930

13. İslam medeniyetinde bilime değer verilmiş, öğrenciler cesaretlendirilmiş ve

onlara burslar bulunmuştur. Ayırım yapılmadan öğrenim fırsatları verilmiştir. Bilim

adamları saygı görmüştür.931

14. İslam’da insanın iktisadi davranışlarını Batılı manadaki akılcılık anlayışı

yönlendirmez. Çünkü Batı kültürüne dayanan Geleneksel İktisadi zihniyet iktisadi

insanın- homo economicusun-dünyevi kazanç için kendi çıkarını maksimumlaştırmayı

hedeflediğini iddia etmektedir. 932

Bu zihniyete göre her birey bu şekilde davrandığında

toplum için en iyi sonuca ulaşılacaktır. Ayrıca Geleneksel iktisat teorisi tarafından homo

economicus’a atfedilen rasyonalite prensiplerine göre homo economicus’un tam bilgiye

sahip olduğu, hata yapabildiği, ancak aynı hatayı ikinci kez yapmadığı varsayılır. Ancak

akılcılığın “rasyonel insan aynı hatayı tekrar etmez” prensibi, 14 asır önce İslam

Peygamberi tarafından tanımlanmıştır. 933

Buna rağmen bazı akımlar ve doktrinlerce

din ile bilimin çelişki içinde olduğuna ve dini ve ahlaki prensiplerin akılcılıkla

çatıştığına dair yanlış zihniyet esasları oluşturulmuştur. Buna ilave olarak İslami

akılcılığa göre, her türlü tedbir alınır, sonra Allah’a tevekkül edilir.934

Ve “akıl ile

bulunamayanlar nakil (külli akil)935

ile çözülür.”936

Külli akıl ile kastedilen vahiydir.

Toplumun menfaati bireyin menfaati ile çatışıyorsa toplumun menfaati tercih

edilir.937

İnsana ve topluma birlikte değer verilir. Bununla birlikte toplumsal zarar ile

bireysel zarar karşılaştırıldığında bireysel zarar tercih edilir938

. Bir başka deyişle “( bir

süreliğine ya da bir anlık) çok sayıda hayır için az sayıda şer tercih edilir” kaidesine

930

Duri, a.g.e., s.114-115. 931

Duri, a.g.e., s.115 932

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163. 933

Hadis’te “Mümin, bir delikten iki defa sokulmaz. (Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)” (Buhârî,

Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.)

http://www.kurandan.com/db/40hadis.htm 934

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163. 935

Bilgi için Bkz. Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Küçük Sözler, s. 91. 936

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, s. 50. 937

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163. 938

Tabakoğlu, İslam İktisadına Giriş, s.59

Page 296: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

283

uyulması ile toplumun “çok hayır”, ferdin “az şer” olduğu anlaşılabilir. Ancak ferdi de

feda etmemek mümkün ise, feda etmek zulüm olur. 939

İslami iktisat sisteminde “bireyin kendi ihtiyaçlarının tatmini peşinde olması”

varsayımına “bireyin toplumun ihtiyaçlarını da önemsediğini”, zaruri ihtiyaçlarını

karşılayamayan kesime insanlar alaka gösterdiğini ve çevre, kısıtlı kaynakların

muhafazası, istihdam seviyesi, ödemeler dengesi gibi bilgi sahibi olabilecekleri

konularda, bir bütün olarak toplumun menfaati ile ilgili olduklarını eklemek

gereklidir.940

Kur’an’da akıl sahibi olanlar “kâr-zarar” hesabı yaparlar. Geleneksel İktisat

Teorisinde sadece dünyevi maksat ile yapılırken, İslam’da hem dünyevi hem Ahiret ile

ilgili meseleler için yapılır. Dünyevi menfaatlerin fırsat maliyetinin hesabına dikkat

etmek gereklidir. Hangi tercihin ne kadar menfaat ya da zarar getireceğini Allah

belirleyip insanlara bildirmiştir. Buna göre bir Müslümanın tercih yaparken dikkate

alacağı kıstaslar ilk olarak Allah’ın bildirdiği bilgilerdir. İktisadi yaşam, Yaratıcı

tarafından programlanmış kainat düzeninin bir parçası olduğundan iktisadi tercihleri

etkileyecek öğreti ve meseleler de Yaratıcı tarafından belirlenmiş ve insanlara

iletilmiştir.

15. Kur’an iktisat için tarif yapmıştır. İktisadın maksadını, ön koşulunu ve

kanaat etmenin ne olduğunu açıklamıştır.941

.

Zarar ve menfaat getiren tercihler kategorisi insanlara Allah tarafından

açıklanmıştır. Ancak, Allah’ın yasakladığı zarar getirici, haram, “israfa dönük”

girişimlere, Geleneksel iktisadi zihniyetin hakim olduğu ekonomik sistemlerde izin

939

Kur’an tefsirinde,“Bir masumun hakkı, bütün halk için dahi ibtal edilmez. Bir ferd dahi, umumun

selâmeti için feda edilmez.”, “Küçük, büyük için ibtal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin

rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez.” denilmiştir.

Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Mektubat, s.53,54. 940

Siddiqi, a.g.m., s. 25. 941

Kur’an’ın tarif ettiği iktisat için öz olarak söylenebilecek tariflerden bazıları şöyle olabilir: “Allah’tan

başka kimsenin minneti altına girmemek maksadıyla iktisad etmek” ve “iktisad edebilmenin ön koşulu

gönül tokluğu ve muhtaç olmadan zengin olabilmek, elindeki ile yetinmektir.” “İktisad nimete karşı

yapılan kârlı bir hürmet olduğundan ve israf da şükrün zıddı olduğundan, israf etmek nimete karşı

hürmetsizliktir. Nimete teşekkür etmek ise memnuniyeti ifade etmek ile olacağı için, o nimetten güzel bir

istifade etmek, yani kanaat etmek, tam kapasite kullanmak gereklidir. İktisad ve kanaat etmek ile uygun

hareket sağlanmış olur” Bilgi için bkz. Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Tarihçe-i Hayat, s.14;

Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatından Lem’alar, s. 140.

Page 297: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

284

verilmektedir. 942

Allah insanların zararına olacak bir şeyi yarar olarak göstermez ve

yararına olan bir şeyi zarar olarak göstermez. Çünkü böyle bir durum O’nun “her işi

hikmetli görüyor olması”na aykırıdır. Bununla birlikte itidalli yoldan ayrılarak kişisel

çıkarı azamileştirme meselesi İslam’da tevekkül anlayışına da ters düşmektedir.

16. İslâm, Kapitalizm ve Marksizm doktrinlerinin ortak tek noktası üretimin

artırılarak doğadan mümkün olan en yüksek oranda yararlanmaktır943

. İslam iktisadının

neoklasik İslami iktisat olarak değerlendirilmemesi gerekir. İslami zihniyeti benimsemiş

insanın iktisadi davranışlarını Batı kültürünün faktörleri belirleyecek olursa zihni berrak

olmayacağından tercihleri de çelişkili olacaktır.944

17. Bireyin yaşamının ihtiraslarına bağlı olmaması ve bunların uşağı olmaması

gerekmektedir. İslam maddeyi, hükmedilen bir unsur olarak görüp onu yönetirken,

materyalist sistemler maddenin topluma hükmeden yegâne faktör olduğunu iddia

etmişlerdir.945

İktisadi motivasyonu bireyin materyal tatmininin maksimizasyonu olarak

gören faydacı yaklaşımı İslam iktisadı reddeder. İslam’da, insanın amacı Allah’a hizmet

etmektir. Materyal malların elde edinimi amaç değil araçtır.946

18. İslami iktisadi insanın için birbiriyle bütünlük içinde temel altı aksiyom

türetilebilir: Allah’ın rızasını kazanma niyeti ve hedefi ile tercih yapmak (1), bireyci

olmamak; Allah’ın kullarına hizmet şuuruyla çalışmak (ve toplumun çıkarını kendi

çıkarına tercih etmek), dünyevi menfaatini azamileştirme hedefinde olmamak (2), kul

hakkına saygı göstermek, yoksulun hakkını vermek, mazlumu korumak ve ona yardım

etmek (3), maddi ihtiraslarının esiri olmamak-haz peşinde koşmamak, kanaatkâr olmak;

İslami ölçülere uygun girişimci olmak ve israf etmemek (4), her türlü tedbiri alarak

Allah’a tevekkül etmek, cihazlarından biri olan aklını Allah için kullanmaya gayret

etmek, aynı hatayı tekrar etmemek suretiyle İslami rasyonaliteye dayanmak (5),

ekonomik faaliyetleri ibadetlerin yerine getirilmesinde kolaylaştırıcı hale getirmek,

İslam ahlakı ile çatışan ekonomik faaliyet ve kurumlara dâhil olmamak (6). 1 numaralı

942

“Bazı Normatif Kaideler”, The Group of Islamic Economy, s.2. 943

“İslam Ekonomisinde Üretimin Konusu ”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 8 Nisan

2010, s.1. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-uretimin-konusu/ 944

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 8. 945

Cemal, a.g.e., s. 16. 946

Wilson, “Islamic Economics and Finance”, s. 180.

Page 298: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

285

olan diğerlerini gerektirmektedir. 2’den 5’e kadar sayılanlar 1 numaranın

gerçekleşmesine hizmet vermektedir.

Geleneksel iktisadi zihniyete göre kabul edilen insan varsayımının- homo

economicus’un- İslam dininin iktisadi doktrini perspektifiyle geçersizliği ortaya

konmuştur. Homo economicus aksiyomlarının Kainatın Yaratıcısı tarafından uygun

görülen İslami iktisadi kanun ve kaideler ile uyumsuz olduğu ispat edilmiştir.

İkinci Netice:

1. İslami iktisadi sistem Müslüman Dünyasının her hangi bir kısmında hüküm

sürmemektedir. Müslüman ülkeler iktisadi sorunlarını hâkim sistemlerin seküler

perspektiflerinin geliştirdiği politikalar ile çözmeye çalışmaktadır.947

2.Özdemir, “Anglo-Sakson geleneğinin ‘ruhsuz’, ahlakının hesabını kendisinden

başka kimseye vermeyen menfaatçi” homo economicus’u için yeni muhafazakârların

bulduğu formül, yeni bir düzene geçişe dayanır ancak bunun “otoriter yönelimli” olması

ve iyi işlenmiş gerçekliğe dayanmayan öneriler içermesi eleştiri alabileceğini ifade

etmiştir.948

3. Gelişmekte olan ülkeler kadar zengin kapitalist ve sosyalist ülkeler de, seküler

Aydınlanma dünya görüşüne dayalı stratejiler marifetindeki verimlilik ve hakkaniyet

hedeflerini eş zamanlı olarak kavramakta kabiliyet gösterememişlerdir. İslam

Dünyasının adapte olacağı sistem dengesizlikleri ortadan kaldırmakla yetinmemeli,

verimlilik ve hakkaniyet hedeflerinin eş zamanlı gerçekleşmesini sağlayacak

kaynakların dağılımını gerçekleştirecek bir kabiliyete sahip olmalıdır. Sistemin

kapasitesi, katılımcılarının prensiplerine bağlı kalmaları konusunda motive edecek ve

katılımcıların yalnızca kendi menfaatleri için değil toplumun menfaati için elinden

gelenin en iyisini yapmalarını sağlayacak güçte olmalıdır. 949

947

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 9. 948

Özdemir, a.g.e.,s.160. 949

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 199.

Page 299: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

286

SONUÇ

Batı dünyasının iktisadi sorunlara bakış açısının temeli ilk olarak, Antikçağ

Roma ve Yunan kültürünün bireyciliği ve hazcılığı savunan düşünce akımlarından

etkilenmiş, Ortaçağda feodalizmin çöküp ticaretin canlanmasıyla kapitalizme doğru

gelişmiş, Merkantilist doktrin ve sonrasında “özgür” bireyciliğin zihniyetlerde belirgin

biçimde egemen olmasıyla liberal felsefenin etkisi altında olan klasik ve neoklasik

iktisadi doktrinler oluşturulmuştur. Bunların ortaya çıkardıkları ilk sorunlara materyalist

felsefenin etkisi altında olan Marksizm doktrin çözüm olarak ortaya konmuştur.

Batı kültüründe sosyal bilimlerin gelişimi sosyal olguların kompleksitesinde ve

doğa bilimlerinin gölgesinde kalmıştır. İnsanın doğası ve hayattaki rolü Batılı sosyal

bilimler açısından çok sıkıntılı bir sorun olmuştur.950

Geleneksel (hakim) iktisadi

zihniyet; metodu, temeli, toplumların işleyiş tarzını açıklayan yaklaşımı, insan

davranışları ile ilgili varsayımları “insan aklı ile kainatın kanunları bulunabildiğini”

iddia eden Doğal Kanun felsefesine dayalı iktisadi liberalizm felsefesinin ürünü

olmuştur. İktisadi liberal görüş salt akılcılık ve deneycilikten etkilenmiş ve liberal

iktisatçılar kendi duyuları ve mantıklarını kullanarak gözlemler saptamışlar ve insan

davranışları ile ilgili varsayımlar yapıp gerçekleri hangi ölçüde açıkladığı belirsiz

teoriler kurarak, evrensel kılmışlardır. 951

“Birey”in ve “bireysel hürriyet”in her şeyden

üstün tutulduğu liberal sistemin esasları bireysel özgürlük çerçevesinde gerçekleştirilen,

bireyin menfaatini maksimum seviyeye çıkarabilme amacıyla yapılan faaliyetler

oluşturmaktır. Bireyin menfaati en serbest şekilde gerçekleştirilebilmelidir. Sistemin

zihniyeti bireyin çıkarına dayanır. Bu zihniyet yapısına göre “insan” piyasa için

çalışır.952

Ancak “Tüm liberal iktisatçıların zihniyet esası birey ve bireysel özgürlüktür.

İktisadi faaliyetler bireyin menfaatini maksimum seviyeye çıkarabilme amacıyla

yapılır.” Ve “Bu zihniyet yapısına göre “insan” piyasa için çalışır.”” esasları çelişki953

ortaya koymaktadır.

950

Braima, a.g.m., s. 9-10. 951

Kazgan, a.g.e.,s.55-56. 952

Zeytinoğlu, Ekonomik Sistemler, s. 38-39. 953

Çelişki çalışmanın ilgili bölümünde açıklanmıştır.

Page 300: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

287

Neoklasik iktisat teorisinde de, bu yaklaşımın bütününün temelini teşkil eden,

hazcı insan doğası anlayışı ve toplumun bireyci anlayışıdır. Neoklasik iktisatçı için bir

faaliyet ancak piyasada birilerine fayda yaratıyorsa önemlidir. İktisadi işlemlerin

toplumsal saadete ya da refaha katkı yapıp yapmaması sorun olmamıştır; teori için

önemli olan sadece bu işlemlere katılan bireylerin işlemlerinden fayda/tatmin sağlayıp

sağlamadığıdır.954

Doğa bilimlerinin toplumsal modellemeler için kaynak alındığı Avrupa’daki

Aydınlanma ( 15.-18.yüzyıllar) akımının doğduğu Hıristiyan dünyasında dinin yerine

akıl üstünlüğü ve Allah yerine insan inanç merkezi kabul edilmiştir. Darwinci dünya

görüşünü yansıtan doğa kanunları esaslarının kabulü görüşünün iktisadi zihniyete

yansıması “liberal felsefe” olarak gerçekleşmiş ve iktisadın bu felsefi zihniyet yapısı

insanı homo economicus olarak tanır ve tanıtmıştır. Karakteristiği ise “kişisel çıkarının

maksimumlaşması amacında olan bir homo sapiens” olmasıdır.955

Geleneksel iktisadi

zihniyet, Materyalist ve Liberal Felsefenin güç aldığı “Evrimci kabul”e dayanmaktadır.

Buna göre bir “Homo Sapiens iktisadi ortamda bir Homo Economicus’tur”. Bir başka

deyişle “her Homo economicus bir Homo Sapiens’tir”. Böylelikle kainatın bir

Yaratıcısı olduğu ve yaratılmadan önce mükemmel hesaplar ve hikmetler ile -el-Adl

(C.C.), el-Hakîm (C.C.) isimlerinin muktezası ile- planlanmış ve tasarlanmış olduğunu

reddeden bir zihniyete dayalı esasların Ahiret inancını inkar edeceği açıktır. Buna göre,

söz konusu iktisadi Homo Sapiens Ahiret için iş yapmayacaktır. Ahiret’te kazanacağı ya

da kaybedeceği bir durumu hesaplarına katmaz. O sebeple tüm derdi azami ve peşin

dünyevi menfaattir. Dünya sevgisi olduğundan, ölmeyi hiç istemeyeceği için ve

ölümden sonrasının kendisi için bir sorun teşkil etmemesinden dolayı, ömründe uzun

gelecek hesapları yaparak elde etmek istediklerinin maksimizasyonu için kendi

menfaatine yönelik azami çaba sarfedecektir. Ayrıca Geleneksel iktisat teorisinde “insan

aklının her şeyi çözebileceği iddiasıyla duygu, his ve adetlerden bağımsız davranış

modelleri ile kişiliksizleştirilmiş bir rasyonellik” varsayımı kabul edilmektedir.

954

Clark, a.g.m., s. 9-10. 955

Tabakoğlu, ““İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm”-Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslam’daki

Algılanışı”, s.93.

Page 301: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

288

Geleneksel iktisadi zihniyet “çoğu aza tercih eden”, “kendi menfaatini her şeyin

üstünde tutan bencil” bir homo sapiens’i kabul ettiği için “orta yolu tutma” ve

Geleneksel iktisadın modellerinde bir sorun olan optimizasyonu gerçekleştirme durumu

mümkün değildir. Bu zihniyet esasları iktisadi sorunları kendi içinde tezat oluşturacak

şekilde bir yaklaşım ile ele almaktadır. Basit bir ifadeyle, günümüzde “karmaşık

iktisadi modellerin bilimsel geçerliliği için uydurulmuş “iktisatçıların IQ seviyeleri ile

sınırlı” 956

hiperrasyonel iktisadi insan kabulü” ile bu insan için “üç muz meyvesini iki

muz meyvesine tercih eden evrimleşmiş egoist maymun” kabulü, çelişki teşkil

etmektedir. Buna ilave olarak, Thaler’in, “From Homo Economicus to Homo Sapiens”

makalesinde belirttiği üzere aslında rasyonel ve duygusuz bireylerden model kurmak

yarı-rasyonel ve duygusal bireylerden model kurmaktan daha kolaydır957

.

Kendini tüketime ve daha fazlasını arzulayan hazcı zihniyete teslim etmiş homo

economicus veya “içi etik olarak boşalmış rasyonel insan” varsayımının zihinlerde

teşkil ettiği kirlilik nedeniyle Geleneksel iktisat teorisi krizden çıkamamaktadır.

Geleneksel İktisadi zihniyetin dayandığı Batı ve Batı’ya endeksli ekonomilerin kurtuluş

reçetesini yeniden keşfetmek şart haline gelmiştir.958

Ortadoğu dinlerine göre insan ve insanın iktisadi yaşamdaki gayesi kendini

hedonistik zihniyete teslim etmek ya da sınırsız bir iktisadi özgürlük anlayışı içerisinde

arzularını tatmin peşinde koşmak değildir. İnsan dünyaya maksimum haz elde etmeye

gelmemiştir. İnsan bir makine ya da bir hayvanın doğal seleksiyon sonucu hayatta kalan

ve birdenbire şuur kazanan bir türü değildir. Ortadoğu dinlerine göre- Yahudilik,

Hıristiyanlık ve İslam- kâinattaki her şey ve insan Allah tarafından belirli bir amaç için

yaratılmıştır. İnsan imtihan sahasında “iyi” ve “kötü” arasında tercih yapacak, bu

tercihleri değerlendirilecektir. Değerlendirme neticesinde tercihlerin karşılığı vardır.

Değerlendirmede esas tutulan kıstaslar ise, Allah tarafından bildirildiği için insan tercih

edeceği seçeneklerden ve tercihlerini değerlendirmedeki ölçütlerinden ve bu ölçütleri

nasıl kullandığından sorumlu tutulacaktır. Bu tercihlerin arasında bulunan iktisadi

sahadaki seçenekler için de kanun ve kurallar belirtilmiştir. Tercihleri yaparken Ahirette

956

Thaler, a.g.m., s. 134. 957

Thaler, a.g.m., s. 140. 958

Özdemir, a.g.e.,s.159.

Page 302: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

289

görülecek karşılık unutmamalıdır. Her amelin ahirette baki bir karşılığı olacağına göre

aldatıcı ve geçici dünyevi yani fânî faydalar (ve /veya zararlar) getiren seçeneklerin

tercihi -eğer Semavi dinler dairesinde uygun kabul edilmiyorsa-rasyonel bir davranış

değildir. Tercihlerden en uygun düzeyde fayda elde etme kısıtı sadece dünyevi sebepler

değildir. Üç dine göre insan, (iktisadi) tercih yaparken dünyevi menfaati ile tercihinin

Ahiret’teki karşılığı arasındaki fırsat maliyetlerini inceler. İnsanın rasyonel davranış

sergileyip sergilemediği bu kıstasa bağlıdır.

Kur’an dünya hayatının Ahiret hayatına tercih edilmesi durumu hakkında

mükemmel (yalnızca iktisadi açıdan değerlendirilecek olsa bile) bir açıklama

getirmiştir959

. Hıristiyan öğretisi de insanların, içtimai amel lezzetinin ve uzun-dönem

hedeflerinin hazır çıkarlardan üstün olduğunun farkına varmalarını sağlamaktadır.960

Yahudi öğretisine göre Tanrı’nın isteğini yerine getirmek için sahip olunan mülkler yine

Tanrı’nın buyruklarına uyma hedefi için araç olarak kullanılmalıdır.961

Yahudilik inancına göre yeryüzü ve orada olan her şey Allah’a aittir. İnsan sahip

olduklarının vekili ve muhafızı olarak ancak bunlara nezaret eder.962

Kutsal Kitap

öğretisine göre, insanın yaratılışının bir gayesi vardır.963

Tek kriter ekonomik büyüme

olsaydı ve insanlar yalnız bireyler olarak kabul edilseydi, Neo-klasik teori hem yeterli

hem de ciddi anlamda başarılı sayılabilirdi. Ancak Luka 4:4’te “İsa, “ ‘İnsan yalnız

ekmekle yaşamaz’ diye yazılmıştır” karşılığını verdi” buyrulmuştur.964

İslam’a göre

kâinat Allah tarafından tasarlanmış ve yaratılmıştır. Allah, her şeyi bir maksat ile

yaratmış, bu maksat insanın bir parçasını oluşturduğu kâinatın var oluşuna mana ve

değer vermektedir.965

Yeryüzünde insanın halifelik görevi vardır. Enam Suresi 165.

Ayette “O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hakim kimseler) yapan, size verdiği nimetler

959

Kur’an tefsirinde “Hem insan, amelinde nefsi için bir haz ve zâtı için bir hisse aradığı için hayvana

benzer. Öyle ise, insanın iki maaşı var: Biri; cüz’îdir, hayvanîdir, muacceldir. İkincisi; melekîdir, küllîdir,

müecceldir.” ““Bu asrın bir hâssası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bâkiyeye bilerek tercih

ettiriyor. Yani kırılacak bir cam parçasını, bâki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne

geçmiş.” denilmiştir. Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Kastamonu Lâhikası, s.104; Said Nursî, Risale-i Nur Külliyatından Sözler, “Yirmidördüncü Söz”, s.357. 960

Woehrling, a.g.m., s.209 961

Sombart, a.g.e., s. 198. 962

Goldstein, a.g.m., s.88. 963

Mackay, a.g.e., s.79. 964

Johnston, a.g.m., s.22. 965

Chapra, Islam and Economic Development, s. 5.

Page 303: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

290

konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz

Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet

edendir.” buyrulmuştur. Kullanıma verilen kaynaklar birer sorumluluktur. İslam iktisat

sistemi insana hem maddi hem manevi alanda başarılı olabilmesi için tutarlı ve uyumlu

bir düzen sağlaması sebebiyle insanı, Geleneksel iktisadi sistemlerin zihniyet yapısının

kabul ettiği gibi “ekonomik yaratık” olarak değil, “sosyal-manevi yaratık” olarak ele

alır.966

İslam’ın insan için “beden ve ruh” olduğu görüşü yüzyıllar evvel Kur’an ile

ortaya konmuştur967

. Beden ve ruh arasında bir irtibat vardır. İnsan, bilgisayar

tarafından kontrol edilen bir robot olarak tercih yapan bir yaratık değildir. İslam

maddenin mananın emrinde olduğu esasını ilan etmiştir. Buna göre insan, “bir robot”

veya “içinde hayalet gibi bir şey olan bir makine” ya da “adi bir maddeden meydana

gelmiş organize bütünlük” değildir.

Yahudi kanunu insan ile Tanrı, insan ile insan, insan ile doğa gibi mümkün olan

tüm ilişkiler için davranış kuralları meydana getirmiştir. Musevi dininde hayatın hedefi

Tanrı’nın buyruklarına uymaktır. Dünyevi mülkü elde etme amacıyla elde etmeye

gayret göstermek budalalık olarak nitelendirilmiş ve Tanrı’nın isteğini yerine getirmek

için sahip olunan mülkler O’nun buyruklarını gerçekleştirme hedefi için araç olarak

kullanılmalıdır.968

“A Christian Critique of Economics” adlı makalesinde Johnston’ın

ifadesine göre, “doğru/gerçek ilişkiler” cihetiyle insanlar arasında, Tanrı’ya bağlı

insanlar ile Tanrı arasında ve yaratılmış olan diğer şeyler ile olmak üzere İncil’de adalet

anlayışı çok farklıdır.969

İslam’ın dayandığı denge fikrinin, kâinatın dengesi, insanın

dengesi ve toplumun dengesi olmak üzere üç yönü vardır. Kâinatın dengesini maddenin

geçiciliği, mananın ebediliği sağlamaktadır. Enfal Suresi’nde buyrulduğu üzere,

kâinatın yaratılış nedeni insanın imtihan edilmesidir. İslami iktisatta insan dengesi,

insan-toplum dengesi ve insan-kainat dengesi çok önemlidir. Madde ruhun emrine

966

Mannan, “İslamda Sermaye Teorisi ve Faizsiz Bir Ekonomi Olanağı”, s.1. 967

Braima, a.g.m., s. 11. 968

Sombart, a.g.e., s. 198. 969

Johnston, a.g.e., s.20

Page 304: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

291

verildiğinden, insan maddi denge için aşırılıklardan kaçınmalıdır. Madde, Allah rızasına

uygun biçimde kullanıldığında kıymetlidir. Çünkü madde imtihan vasıtasıdır. 970

Kutsal Kitap’ta kaos manası içeren raslantıya cevap mevcuttur. Yaratılış 1:2’de

“Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruhu suların

üzerinde hareket ediyordu.” buyurulmaktadır. “İnsan kura atar, Ama her kararı RAB

verir.”971

ayetinden Allah’ın tüm olayların Rab’bi olduğu anlaşılmaktadır.972

Semavi

dinlerin ortak görüşüne göre her şeyi (ve doğayı da) yaratan Allah’tır. Allah, hiçbir şeyi

rastlantıya ya da doğaya bırakmaz; her şeyi hesaplamıştır, insanları, onların ihtiyaçlarını

yaratmıştır ve besinlerini de hesaplamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, Kamer Sûresi 49.

Ayette, “Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” buyrulmuştur. 973

İslam

kâinatın tesadüf eseri olmadığını bildirmiştir. Tüm kâinat bir hedef için yaratılmıştır.

Dünya hayatı ve maddi ilişkiler ahirete hazırlık dönemini oluşturan bir imtihan

sahasıdır.974

Üç Semavi din, “pozitif marjinal fayda” meselesine şöyle cevap vermektedir:

Tevrat’ta Yaratılış 3’de, “ “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini

yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.” Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz”

dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle

kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için

uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi.

Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.” buyrulmuştur. İncil’de 2. Korintliler 11’de, “Ne

var ki, yılanın Havva’yı kurnazlığıyla aldatması gibi, düşüncelerinizin Mesih’e olan

içten ve pak adanmışlıktan saptırılmasından korkuyorum.” buyrulmuştur. Ta Ha Suresi

117. Ayette şöyle buyrulmuştur: “Biz de şöyle dedik: "Ey Adem! Şüphesiz bu (İblis)

sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun."

120. Ayette “Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: "Ey Adem! Sana ebedilik

ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?"” buyrulmuştur.

970

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 18-22,48,49,51. 971

Süleyman’ın Özdeyişleri, 16:33 972

Mackay, a.g.e., s.58. 973

Kantakji, a.g.m., s. 4-7. 974

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 18-19-20

Page 305: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

292

Yuengert, bu tercihin şüphesiz olarak Hz. Havva’nın fayda fonksiyonunda pozitif

marjinal faydaya sahip olmadığını ve onu arzulamasının bir tuzak ve bir aldatma

olduğunu ifade etmiştir.975

Braima, “A Qur’anic Model for a Universal Economic

Theory” isimli çalışmasında ulaştığı sonuçlardan birini şöyle ifade etmiştir: İnsan

yaşamının iktisadi alanı, MPC’nin (marjinal tüketim eğiliminin) temelini oluşturduğu

imtihanın doğal akışını sürdürdüğü başlıca alanlardan biridir. Bu imtihan insanın

dünyada ekonomik kaynakları yönetirken bu kaynakların gerçek sahibine şükranını

sunma koşullarını yerine getirip getirmediği esasına bağlıdır.976

Braima’ya göre, evvelde insanın test edilişi, her birinin hem fayda hem de zarar

(disutility) içerdiği iki tüketim örüntüsünden oluşmuştur. İlk örüntü Allah tarafından

kurallarıyla belirlenmiştir ve içerdiği fayda, lezzete ilave olarak Cennet’te daimi bir

ikamettir. Diğer örüntü, İblis (insanın bariz düşmanı) tarafından öne sürülmüş ve fayda

gibi görünen hayatta ve saltanatta ebediyet getirdiği iddiası taşıyan yeni bir tüketim

türünün keşfidir. Braima şöyle devam etmiştir: İlk örüntünün içerdiği zarar insanın

iradesini kullanmaktan aldığı acıdan ve Yaratıcı’sına itaat etme sağduyusundan ve yeni

zevkler için arzularını devam ettirmeden kaynaklanır. İkinci tüketim örüntüsünün

içerdiği zarar ise Allah tarafından Hz. Adem’e vaat edilmiş olan ızdıraptır. Ancak

hikmeti destekleyen apaçık seçeneğe rağmen zevk arzusu, irade ve sağduyuya boyun

eğdirmiş ve kutsal ikametteki insan Yaratıcısına itaat etmemiş ve testi geçememiştir.977

Üç din de bireyciliğe, bencilliğe, zayıfı/yoksulu görmezden gelmeye, “güçlünün

zayıfı ezmesine” şöyle bakmıştır: Kitab-ı Mukaddes’te Eski Antlaşma bölümünde,

Süleyman’ın Özdeyişleri 28’de, “Yoksula verenin eksiği olmaz, Yoksulu görmezden

gelense bir sürü lanete uğrar.”, Mezmurlar 41’de, “Ne mutlu yoksulu düşünene! RAB

kurtarır onu kötü günde.”, Süleyman'ın Özdeyişleri 22’de, “Cömert olan kutsanır,

Çünkü yemeğini yoksullarla paylaşır.” buyrulmuştur. Bu ayetlerden anlaşılabileceği

üzere insan için bireyci olmanın aksine yoksula yardım, paylaşma, cömertlik gibi

karakteristikler uygun görülmektedir. Luka 12’de (Akılsız Zengine İlişkin Simgesel

Öykü) bölümünde, ayetlerin devamında şöyle buyrulmuştur: “Ama Tanrı ona, ‘Ey

975

Yuengert, a.g.m., s. 35. 976

Braima, a.g.m., s. 8. 977

Braima, a.g.m., s. 5.

Page 306: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

293

akılsız adam, canın bu gece senden isteniyor’ dedi, ‘Biriktirdiklerin kimin olacak?’

“Kendi yararına mal biriktiren ama Tanrı önünde zengin olmayan insanın durumu

budur.” buyrulmuştur. Bireysel ve toplumsal olarak, Allah’ın verdiği emanetler ortak

yarar için tertip edilmelidir. Dolayısıyla sahih olan iktisat politikaları Allah tarafından

verilen tertip sorumluluklarına sadakat icbar etmektedir.978

Luka 10:25-27, şöyle

buyurulmuştur: “Yasa yorumcularından biri ayağa kalktı, İsa’yı deneyerek, “Öğretmen”

dedi, “Sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?” İsa, “Ruhsal yasada ne

yazılmıştır?” diye sordu, “Sen nasıl yorumluyorsun?” O da şöyle yanıtladı: “ ‘ Tanrın

Rab’bi tüm yüreğinle, tüm canınla, tüm gücünle ve tüm anlayışınla seveceksin. İnsan

kardeşini de kendin gibi seveceksin.’” 979

Bu ayetlerden anlaşılabileceği üzere Hıristiyanlık’ta insan için “kendi yararına

mal biriktirme”nin yani bireyciliğin aksine ortak yarar ön plana alınmış, “insanın

kardeşini kendisi gibi sevmesi” uygun görülmüştür. Birinin başkasını kendi gibi

sevmesi, kendisi için istediğini başkası için de isteyebilmesini gerektirir. Bu sebeple

bireycilik Hıristiyanlık öğretisine göre kabul edilebilir bir esas değildir. Ayrıca kendi

yararına mal biriktiren birey için “Tanrı önünde zengin olmayan” ifadesi kullanılmıştır.

Bu ayetten bireyciliğin kazandıracağı varlığın Tanrı önünde bir zenginlik ifade etmediği

anlamı çıkarılabilir.

Bireyciliğe dayalı olmayan, toplumsal dayanışmacı bir sistemin hâkim olduğu

İslam’da ekonomik ve sosyal ilişkiler ve bunların düzenlemeleri dini hükümlerden

bağımsız değildir.980

İslam kardeşlik, sosyo-ekonomik adalet ve tüm insanların hem

maddi hem manevi ihtiyaçlarının dengeli ve ölçülü tatminine önem verir.981

Kur’an-ı

Kerim’de Maide Suresi, 2. ayette “İyilik ve takva (Allah'a karşı gelmekten sakınma)

üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.” buyrulmaktadır.

Bu sebeple İslam’da, istikrar, sosyal barış ve dayanışma esasına dayalı olarak iktisadi

978

Cox, a.g.m.,s.4. 979

Cox, a.g.m.,s.4. 980

Özdemir, a.g.e., s.154. 981

Chapra, “Islam and the Economic Challenge”, s. 6.

Page 307: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

294

büyüme veya kalkınmanın gerçekleşmesi esastır.982

Ayrıca ayetten anlaşılabileceği

üzere bireycilik değil yardımlaşma (ancak iyilik ve takva üzere) emredilmiştir.

İslami iktisat sisteminde “bireyin kendi ihtiyaçlarının tatmini peşinde olması”

varsayımına “bireyin toplumun ihtiyaçlarını da önemsediğini” eklemek gerekir.

Özellikle zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayan kesime insanlar alaka gösterir; çevre,

kısıtlı kaynakların muhafazası, istihdam seviyesi, ödemeler dengesi gibi bilgi sahibi

olabilecekleri konularda, bir bütün olarak toplumun menfaati ile de ilgilidirler.983

İslami zihniyetten güç alan Ahilik esaslarına göre içtimai dayanışma ve hizmet

esasına göre halkın menfaati olan şeyler, kulluk adabı gözetilerek, yerine getirilir.

Kardeşlerin rahatı kendi rahatına tercih edilir ve kardeşlerin karşılaştığı problemler ile

mücadele edilir.984

Ahilik esasları ile Geleneksel iktisadın bireycilik anlayışının

uyuşmadığı açıktır.

Üç dinin genel olarak maddeciliğe/mülk edinmeye bakış açısı Geleneksel

iktisadi zihniyetin varsaydığı ve zihinlere dayattığı gibi değildir. Şöyle ki: Kitab-ı

Mukaddes’te Zebur’da, Vaiz 5’te, “Parayı seven paraya doymaz, Zenginliği seven

kazancıyla yetinmez. Bu da boştur. Mal çoğaldıkça yiyeni de çoğalır. Sahibine ne yararı

var, seyretmekten başka? Az yesin, çok yesin işçi rahat uyur, Ama zenginin malı

zengini uyutmaz.” buyurulmuştur. Mezmurlar 73’te, “İşte böyledir kötüler, Hep tasasız,

sürekli varlıklarını artırırlar.”,, Mezmurlar 37’de, “Doğrunun azıcık varlığı, Pek çok

kötünün servetinden iyidir.” buyrulmuştur. Eski Antlaşma’daki bu ayetlerden mal

çokluğunu sevmenin, varlık artırma peşinde olmanın iyi görülmediği anlaşılabilir.

İncil’de, “ Kuşkusuz, elindekiyle yetinen için Tanrı yolu çok büyük kazançtır. Çünkü

dünyaya hiçbir şey getirmedik, ne de herhangi bir şey götürebiliriz. Ama yiyeceğimiz,

giyeceğimiz varsa, bunlarla yetinelim. Zengin olmaya özenenler ise denenmeye düşer,

bir sürü akılsız, yararsız tutkunun tuzağına yakalanırlar. Bunlar insanları yıkıma ve

mahva götürür. Çünkü tüm kötülüklerin kökü para sevgisidir. Kimileri zenginliğe

imrenip imandan saptılar ve pek çok üzüntüyle kendilerini içler acısı bir duruma

982

Atılgan, a.ge., s.94-95 983

Siddiqi, a.g.m., s. 25. 984

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 59,60.

Page 308: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

295

düşürdüler.”985

buyrulmuştur. Luka 12 ‘de, “Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her

türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.”

buyrulmuştur. İncil’den alınan bu ayetlerin “insanın yaşamının mal çokluğuna bağlı

olmaması, elindekiyle yetinme, zengin olmaya özenme, para sevgisinin tüm

kötülüklerin kaynağı olması” gibi meselelerin iktisadi maddecilik/materyalizm görüşüne

verdiği cevap açıktır. İslam maddeyi, hükmedilen bir unsur olarak görüp onu

yönetirken, materyalist sistemler maddenin topluma hükmeden yegâne faktör olduğunu

iddia etmişlerdir.986

Ahilikte din ve dünya yükümlülükleriyle ilgili olarak, “Hiç

ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi Ahiret için çalış”987

Hadisine

dayanan bir zihniyet hâkimdir.988

İktisadi motivasyonu bireyin materyal tatmininin

maksimizasyonu olarak gören faydacı yaklaşımı İslam iktisadı reddeder. Materyal

malların elde edinimi amaç değil araçtır.989

İslam iktisadının hedefi maddi eğilimlerin

tatmininden ziyade bunlara esir olunmasını engellemektir. Ekonomik aktiviteler insanın

yaratılış gayesi olan ibadete mani olmamalıdır. Zariyat Sûresi 56. Ayette, “Ben cinleri

ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyurulmuştur.990

Tüm varlıklar

Allah’a aittir ancak varlıkların kullanımı konusunda insanların mesuliyetleri vardır; bu

sebeple özel mülkiyet hakkı tanınır. 991

İslam’da asıl amaç Allah’a kulluktur. Dünyevi yaşam Allah’ın rızasını

kazanabilme amacıyla düzenlenmelidir. İslam bu hedefe uygun kuralların düzenlediği

bir iktisadi sistem inşa etmiştir. İslami iktisadi sisteme göre bireysel tatmin için madde

elde edinimi yanlıştır. Çünkü insanın, dünyaya geliş sebebi onun imtihanı olduğundan

ve sahip olduklarının imtihan vesilesi olmasından kaynaklanan durumu gereği mal elde

edinimi ancak ve ancak Allah’ın rızasını kazanma amacıyla gerçekleştireceği amellere

yardımcı nitelikte veya bu amaca engel olma halini taşımayan bir özellikte ve ölçüde

olmalıdır.

985

Kutsal Kitap ve Deuterokanonik (Apokrif) Kitaplar, Yeni Antlaşma (İncil), Pavlus’tan Timoteos’a

1.Mektup, 1.Timoteos,6: Para Sevgisi, Kitabı Mukaddes Şirketi, 1. Basım, İstanbul Ekim 2003, s.303-

304. 986

Cemal, a.g.e., s. 16. 987

http://www.risaleonline.com/makale/hic-olmeyecekmis-gibi-dunya-icin-yarin-olecekmis-gibi-ahiret-

icin-calismak2 988

Özdemir, a.g.e.,s.155. 989

Wilson, “Islamic Economics and Finance”, s. 180. 990

Tabakoğlu, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, s. 163. 991

Wilson, “Islamic Economics and Finance”, s. 181.

Page 309: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

296

“Bir özel hakkın kullanılmasının diğer insanları fahiş surette zarara

uğratmaması” İslam’da mülkiyet hakları kullanımı ile ilgili hükümlerin en

önemlilerinden bir tanesidir. İslam’da toplum refahına engel teşkil edebilecek özel

mülkiyete ya da özel girişime mani olunur.992

Gazâlî’ye göre servetin iyi ya da kötü

olarak değerlendirmesinin yapılabilmesi için “zamana, mekâna ve şahıslara” göre analiz

yapılmalıdır. Gazâlî, malın insanı asıl hedefinden saptıracak bir faktör olma

durumundan çıkması için, “malın, varlığı ya da yokluğundan sevinecek ya da üzülecek

bir hal ortaya çıkarmamasını” önermiştir. 993

994

Geleneksel iktisat, “yanlış/doğru” gibi değerlendirme yapamayacağından,

insanların iyiliğe yöneldiğini tespit edecek bir çıkar yol sağlayamadığından sayısal

olmayan durumların önemini belirleyememektedir. İktisat, kıt kaynak seçenekleri

arasında rasyonel insan davranışlarının incelenmesi olarak tanımlanırsa toplum refahı

amaç, insan davranışları yalnızca araç haline gelmektedir.995

İnsanın yapması gereken

elindeki kıt kaynakları kendisine en çok menfaat getirecek iktisadi kullanım alanlarına

dağılımını sağlamaktır. İnsan, tüketici veya üretici olarak iktisadi işlemcidir. Seçenekler

arasında karar vericidir.996

Tam bilgiye sahip homo economicus gelecek ile ilgili durumlar için belli bir

yanılgı payı ile kestirim yapabilir. Ekonomik konularla ilgili eksiksiz enformasyona

sahiptir. Homo economicus’u tüketici veya üretici olarak piyasada aldatmak imkân

dâhilinde değildir.997

Seçici homo economicus alternatifler arasında değerlendirme

yapabilecek bilgiye ulaşma yeteneğine sahip998

olarak tercih yapar ve mümkün olan en

iyiyi seçer. Ancak bir durumun optimum olabilmesi için getiri gibi bir ölçüt

992

Atılgan, a.g.e., s.52,53,103 993

Orman, Gazali’nin İktisat Felsefesi, s. 82-83. 994

Amr İbni Tağlib, Hz. Muhammed (A.S.M.)’a ganimet malları veya esirler getirildiğini ve Kendisinin

bunlardan bazı kimselere verdiğini, bazılarına vermeden dağıttığını söylemiştir. Kendilerine mal

verilmeyenlerin söylenmeleri üzerine “Allah’a yemin olsun ki ben kimilerine veriyor kimilerine

vermiyorum. Aslında mal vermediğim kimseler verdiklerimden daha sevgilidir. Ben bazı kimselerin

kalplerinde (mala karşı) sabırsızlık, aşırı tamah gördüğüm için veririm. Bazı kimseleri de Allah’ın

kalplerinde bıraktığı kanaate ve hayra havale ediyorum. Amr ibni Tağlib de bunlardan biridir.”

buyurmuştur. (Buhari Cuma 29)

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf, s.219. 995

Özkazanç, Berberoğlu v.d., a.g.e., s.4. 996

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.8-10. 997

Özkazanç, Berberoğlu v.d., a.g.e., s.21. 998

Reny ve Jehle, a.g.e., s.6.

Page 310: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

297

gereklidir.999

Doyumsuz ya da açgözlü homo economicus belirli bir sepette kendisine

kâfi gelecek kadar elde etmiş bile olsa her vakit çoğu aza tercih eder.1000

Tüketici her

zaman daha fazla tüketime pozitif değer vermektedir1001

.Homo economicus’un tercihleri

arasında geçişkenlik olarak da adlandırılan tutarlılık aksiyomuna göre söz konusu

tercihlerin birbiriyle çelişmediği varsayılır. Bu aksiyom tüketicinin tercihlerinde tutarlı

olduğunu söylemektedir. İkili karşılaştırmalar birbirine tutarlı olarak bağlantılıdır.

1002Bencil homo economicus yalnızca kendi çıkarı peşinde koşar. Üretici iktisadi insan

kendi karının maksimizasyonu için, tüketici iktisadi insan kendi faydasının/tatminin

maksimizasyonu için çabalamaktadır.1003

Rasyonellik homo economicus için bir

davranış ilkesidir. Tabii Kanun felsefesinin iktisadi liberalizmde akılcı yöntem katkısına

göre akıl, tüm fiziksel ve sosyal bilimlerde eksiksiz ve yanılmaz bilgi edinimi

sağlayabilir. Salt akılcılığa göre insan aklı, deneyden ve denemeden evvel gelen tüm

gerçeklerin kaynağıdır. 1004

Akılcılık ya da rasyonalite nesnel veya öznel olarak iki

türlüdür. 16. Yüzyıldan itibaren önem kazanan öznel rasyonellik soyut düşünme ve

tümdengelim yöntemine odaklaşmıştır. Amaç-araç ilişkisi üzerinde durarak, amaç için

araçları inceler.1005

Homo economicus’un aksiyomlarının çelişkileri ve hataları yalnızca Dinsel

İktisadi Düşünce açısından değil, Geleneksel iktisat literatürü içerisinde de

tartışılmaktadır. Yapılabilecek eleştirilerden, dinsel açıdan olmayanlar için kısaca şunlar

söylenebilir:

Her bireyin açgözlü, bencil ve (hiper)rasyonel olduğu

varsayılırsa; ve açıktır ki her birey aynı derecede egoist, doyumsuz ve

akılcı değildir; piyasada bu bireyler kendi çıkarlarını maksimize

edeceklerine göre tam bilgiye sahip olma aksiyomuna göre birbirlerini

aldatmalarının imkan dahilinde olmadığının iddiası ya da varsayımı

“pek akılcı değildir”. En azından böyle bir girişimde bulunacakları

999

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.12. 1000

Özkazanç, Berberoğlu v.d., a.g.e., s.21-22. 1001

Author, a.g.m., s.6. 1002

Reny ve Jehle, a.g.e., s.6 1003

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.15-16. 1004

Kazgan, a.g.e., s. 41,55. 1005

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.13.

Page 311: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

298

açıktır. “Büyük balık küçük balığı yutar” prensibini hatırlamakta fayda

vardır. Daha hiperrasyonel, bireysel çıkarını daha çok gözeten ve

kollayan ve daha doyumsuz bireyler elbette kendilerinden daha düşük

seviyede doyumsuz, daha düşük seviyede kendi çıkarı için davranış

sergileyen ve daha düşük seviyede akılcı bireyleri aldatabilir. Bunun

mümkün olmadığını göstermek mümkün değildir.

İnsanlar tercih yaparken kendi çıkarları ile birlikte örneğin

“adalet”i de önemsemektedirler. Deneysel iktisatçıların reel oyunculara

ültimatom oyununu oynatması sonucunda neticelerin tahmin edilen

(“insanlar servetlerini azamileştirme hedefinde olan rasyonel

varlıklardır” varsayımının geçerliliğine ulaşılacağı yönünde tahmin) ile

hiç uyuşmadığı, oyunda insanların adalete önem verdikleri

gözlemlenmiştir. 1006

“Açgözlülük”, “bencillik” ve “akılcılık” birarada-eğer bu

üçünü frenleyecek ya da yanlış olduğunu izah edecek bir inanç sistemi

kabul edilmemişse-netice olarak “hilekarlık, sahtekarlık, düzenbazlık,

kavga, çıkar mücadelesi gibi durumları kolaylıkla ortaya çıkarabilir.

Sayılan durumların ortaya çıkma olasılığını azamileştiren doyumsuz,

bencil ve rasyonel(!) bireylerin oluşturduğu toplumun refahının

böylelikle kendiliğinden maksimum seviyeye geleceği çıkarımını

yapmak, bu çıkarımı yapan iktisatçıların “hiperrasyonelliğine soru

işareti” koymaktadır.

İkili karşılaştırmaların geçişkenlik bağlamında tutarlı

olması beklenmektedir. Bağıntılar bir insanın fedakarlığını, teveccühünü

ya da dini değerlerini de yansıtabilir.1007

Gelişmiş toplumların büyük bir

oranı hükümet politikaları için demokratik ilkelere itibar etmektedir. İki

seçenek arasında toplumsal tercih yapıldığında çoğunluk yöntemi ile

kolayca sonuca ulaşılabilir. Ancak toplum genellikle ikiden fazla

seçenek arasında tercih yapmak durumunda kalmaktadır.1008

Toplumsal

1006

Mankiw, a.g.e., s. 492. 1007

Reny ve Jehle, a.g.e., s.240-241. 1008

Mankiw, a.g.e.,s.485.

Page 312: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

299

tercihlerin tutarlılığı üzerinde geçişkenlik kıstasında ısrarlı olunduğunda

birtakım sorunlar ortaya çıkabilmektedir1009

. İlk olarak Marquis de

Condorcet çoğunluk kuralının dönüşsel olma olasılığını

göstermiştir1010

.Condorcet bu konuda yaptığı çalışmanın detaylarını

olasılık hesapları üzerindeki prensiplere değinerek açıklamıştır.1011

Condorcet paradoksu çoğunluk yönteminin toplumsal tercihler üzerinde

geçişkenlik gerekçesini her zaman sağlayamadığını göstermektedir.1012

Homo economicusun öznel akılcılığı amaç-araç ilişkisi

üzerinde durarak, amaç için araçları inceler ancak, amaçların rasyonel

olup olmadığı hususu tartışmalıdır.1013

İnsan aklına aşırı güven

neticesinde, aklın kişisel davranışları kontrol etmedeki rolü

abartılmıştır. Liberal iktisadın akılcı davranış ile ilgili varsayımları,

davranışlarda itici gücün bireysel menfaat olduğu kabulüne götürmüştür.

Kazgan’a göre, buradan oluşturulan inanç sistemi, rasyonel homo

economicus’ların tatminlerini maksimumlaştırması ile toplumun refahı

maksimumlaşacağı düşüne dayanır. Serbest rekabet koşulları ile

oluşturulmaya çalışılan piyasa modelleri, gerçekte olması gerekeni, yani

toplumsal refahın maksimuma ulaşmasını açıklayabilmek için

kurulmuştur. “Gerçekten varolan” koşullar farklı olmakla birlikte liberal

iktisat bu akılcılık yöntemi ile “olması gerekenin” ne derece

varolduğunu araştırmayıp ikisini birbiriyle karıştırmış ve rasyonel

insanlar dünyası içinde bir cennet oluşturulabileceği inancını

yaygınlaştırabilmişlerdir.1014

Bilginin bilimsel olmasını sağlayan şartlar yalnızca iktisatçıların açık olarak

uyguladığı kurallarla ilgili değildir. Son derece doğal gibi gözüken fakat gizli olan bazı

varsayımlar da buna mütealliktir. Söz konusu varsayımlar genel olarak açıkça

1009

Reny ve Jehle, a.g.e., s. 241. 1010

Young, a.g.m., s.1232. 1011

Condorcet, a.g.m., s.v. 1012

Reny ve Jehle, a.g.e., s. 241. 1013

Gökdere, İçöz v.d., a.g.e., s.13. 1014

Kazgan, a.g.e., s. 56.

Page 313: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

300

konuşulmayan özellikte olup, “izlerini zımni olarak ve satırlar arasında gösterirler”.

İktisatçıların yalnızca araştırmalarını ne üzerine ve nasıl yaptıklarını değil, “neleri ve

neden düşünemediklerini” ortaya koyabilen, ““bilinçdışında” saklı varsayımlardır”1015.

Soyut varsayımların göreli somutlaştırılması üzerinde Neoklasik iktisadi temeller

yetersiz kalmıştır. İşler’e göre bu soyutlamaların somutlaştırılması süreci iktisatçıların

neleri neden çalışamadıkları meselesine çözüm getirebilir.1016

İşler’in deyişiyle anaakım

iktisadın çalışmalarının teşekkülünde ““insan doğası”nın ne olduğu hakkındaki

belirsizlik” rol almaktadır. Davranışsal iktisat ve deneysel iktisat çalışmalarında

rasyonalite ve bencillik-kişisel menfaatçilik aksiyomları sorgulanmaktadır. Ancak

davranışsal ve deneysel iktisadın çalışmaları seçim teorisi ile ilgili matematikselleştirme

yöntemlerini değiştirmek yerine temeldeki, İşler’in deyişiyle “içeriği boş” fayda

fonksiyonlarının revize edilmesinden öteye gitmeme görünüşü sergilemektedir. 1017

“Doğal ve Toplumsal Kanunların evrenselliği” iddiasının iktisada yansıması

“gerçekte evrensel olan Semavi dinlerin iktisadi doktrinlerine” karşıt alternatif olarak

getirilmiş bir görünüme sahiptir. Bu görüşün iktisat teorisine yansıması aslında bu

çalışmada homo economicus aksiyomlarının analiz edilmesinde de görülebileceği gibi

birtakım “ifade edilmeyen/gizlenmiş aksiyomlar” içermektedir. Çalışmamızda İşler’in

açıkladığı “gizli varsayımlar”a yer verilmiştir. Ancak burada çalışmanın bütünlüğü göz

önüne alındığında “gizlenmiş aksiyomlar”dan kasıt İşler’in mantıksal bütünlük ile

çıkarmış olduğu “gizli varsayımlar” ile ilgili değildir. Bu çalışmanın bütünüyle

müteallik “ifade edilmeyen ya da gizlenmiş aksiyomlar” Geleneksel iktisadın homo

economomicus’u ile doğrudan alakadar vaziyettedir. Şöyle ki;

1. Dünya hayatı bir mücadeledir.

2. Ölümden sonrası önemsiz olduğuna göre, ölümden öncesinde

elde edilen önemlidir.

3. En çok tatmini almak için her yol meşru hale gelir.

1015 Söz konusu varsayımlar çalışmamızda ilgili bölümde açıklanmıştır.

1016 İşler, a.g.m., s.83, 85-86.

1017 İşler, a.g.m., s.86-88.

Page 314: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

301

4.İktisadi hedef bireysel tatmin kazanma amacıyla madde elde

edinimidir.

5. Her birey “Ene”sinden başkasına hesap vermeyen Homo

economicus’tur.

6.Her birey bir homo economicus gibi hareket ederse toplumun

refahının maksimuma ulaşacağı iddiası başka bir çalışma konusudur…

Geleneksel iktisat teorisinin kabulüne göre iktisadi insanın aksiyomlarından

birbirini gerektiren ve bütünleşen, “doyumsuzluk”, “bencillik” ve “rasyonellik” in bir

arada gerektirdiği iktisadi tercih ve davranış biçimi Ortadoğu dinlerinin iktisadi

doktrinlerinin kabul ettiği insan görüşüne ters düşmektedir.

i. “Bencil-yalnızca kendi nefsinin tatmini önemseyen, kendi

faydasının maksimizasyonunun gayretinde olan”

ii. “duygu, his, adetler ve inançtan arındırılmış sadece kendi aklına

dayanan, bağımsız davranış modelleri ile kişiliksizleştirilmiş biçimde rasyonel”

iii. “daha fazlasının daha iyi olduğunu kabul ederek iktisadi tercih

yapan, doyumsuz, açgözlü”,

niteliklerinin neticesinde hırslı ve toplumu oluşturacak ve sonrasında onu

bölecek tehlikeli karakter yapısı taşıyan bireylerin- homo economicusların-

Musevilik’te, Hıristiyanlık’ta ve İslam’da insanın iktisadi yaşamı ile ilgili olarak

i. “tercihlerin fırsat maliyetinin Ahiret inancına dayanarak

hesaplanması ve buna göre seçicilik”

ii. “yoksula, muhtaçlara yardım, kişisel çıkarlarını toplum

menfaatinden üstün tutmama, gerektiğinde toplumun menfaati için nefsinden

fedakârlık”

iii. “kanaat etme, insanın kendisi için neyin daha hayırlı olduğunu

bilmemesi nedeniyle verilene ve alınana razı olma, verilenleri tam kapasite ile

kullanma, israf etmeme”

Page 315: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

302

iv. “daha fazlasına sahip olmaya gayretten ziyade sahip olduklarını

Yaratıcı’nın rızasını kazanma amacıyla O’nun emir dairesinde ve O’nun

emrettiği ölçülerde ve belirttiği yerlerde kullanımı”

v. “Yaratıcı’nın bildirdiği yarar ve zarar getiren tercihlere göre

menfaat ve fırsat maliyeti hesaplarının yapılması ve O’nun emir dairesinin

uygun gördüğü akılcılık prensiplerine göre hareket edilmesi”

gibi esasları ile uyuşmadığı, ters düştüğü açıktır.

Geleneksel iktisat teorisi literatürü homo economicus aksiyomlarını

tartışmaktadır. Bu zihniyetin kabul ettiği insan görüşünün gerektirdiği tercihler, kararlar

ve davranışların neticesinde yalnızca iktisadi ve sosyal alanda değil diğer yaşam

alanlarında da problemler ortaya çıkmaktadır. Ağırlıklı olarak Batı’nın kabul ettiği bu

zihniyet yapısı nedeniyle bu zihniyetin fiil bulduğu ve etkin olduğu coğrafyalarda ciddi

ekonomik ve sosyal krizler yaşanmaktadır. Sorunun çözümü, sistemdeki yanlışlıkların

üzerine geçici yamalar yapmak, giderek daha kişiliksiz, daha hiperrasyonel, daha egoist,

daha doyumsuz, daha inançsız bireylerin iktisadi ajan kabul edildiği modeller kurmak

yerine, sistemi oluşturan çekirdeğin yani “iktisadi tercihleri yapan, faaliyetleri

gerçekleştiren insan” kabulünün gözden geçirilmesi ve yanlış varsayımların ortadan

kaldırılarak, iktisat teorisinde “kainata geliş amacına uygun tercih ve davranış

sergileyen iktisadi ajan”ların aşırı matematikselleştirilmemiş (kişiliksizleştirilmemiş)

yaklaşımlarla ele alınması faydalı olacaktır.

“Kâinata “fayda” penceresinden bakan “faydasız ilim”1018

haline gelmiş

Geleneksel İktisadın” sorunlu varsayımlarının bilinçli olarak incelenmesi ve Yaratıcı ile

insan arasındaki ilişkiyi esas tutan ilkeler ile yapılandırılması gerekmektedir. Bilinçli

iktisatçıların “İktisat”ı “faydalı” hale getirmek için, insanı dünya hayatındaki vazifesine

uygun biçimde ele alması ve buna göre iktisadi yaşamını değerlendirmesi

gerekmektedir. Böylelikle, iktisadi serbestiyet için kulluğunu feda eden, kendini özgür

1018 Zeyd ibni Erkam’dan rivayet edildiğine göre İslam Peygamberi (A.S.M.) şöyle dua ederdi:

“……Allahım faydasız ilimden, ürpermeyen kalpten, doymak bilmeyen nefisten ve kabul

olunmayacak duadan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 73)

İmam Nevevî, s. 536.

Page 316: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

303

sanan ancak maddenin esiri olmuş, doyumsuz ve bencil insan kabulü yerine Allah’ın

rızasını hedef kabul eden ve iktisadi tercihlerini bu hedefe ulaşabilmek için seçen,

kanaatkâr (nimetleri tam kapasite ile israfsız kullanan), itidalli, yardımlaşan, paylaşan

kulların olduğu iktisadi doktrin, insanın kâinattaki rolüne uygun olanıdır. Bu rolü en iyi

açıklayan ve düzenleyen İslam dini olduğuna göre, İslami iktisadi doktrinden başka çare

yoktur. İslami ilkelerin devreye sokulması ile İktisat biliminde yeni bir ufuk açılacaktır.

Bir “İslam İktisatçısı”nın hedefi İktisat bilimine bu bilinçle yaklaşmak ve yeniden

yapılandırılmasına çalışmak olabilir.

Page 317: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

304

KAYNAKÇA

Yararlanılan Kitaplar:

Arslantaş Nuh, İslam Dünyasında İktisadi ve İlmi Hayatta Yahudiler

Abbasi ve Fatımiler Dönemi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları

No:222, 1. Baskı İstanbul, Şubat 2009.

Atılgan Ahmet, İslam’ın Ekonomik Politikaları, Akademik Araştırmalar

Serisi-2, İstanbul, Eylül 1996.

Basalla George, Teknolojinin Evrimi, Çev. Cem Soydemir, TÜBİTAK Popüler

Bilim Kitapları, 1996.

Batıda Siyasal Düşünceler Tarihi: Seçilmiş Yazılar-Yeni Çağ, Der. Mete

Tuncay, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 27, İstanbul, Eylül 2002.

Bucaille Maurice, Tevrat, İnciller, Kur’ân-ı Kerîm ve Bilim-“La Bible, Le

Coran, et la science”, Tercüme: Prof. Dr. Suat Yıldırım, Işık Yayınları, 2005.

Cemal Muhammed Ahmed, İslam İktisadının Üstünlüğü, Mütercim: Ali Rıza

Temel, Hilal Yayınları: 76, İstanbul, 1971.

Chapra Muhammed Umar, Islam and Economic Development, The

International Institute of Islamic Thought and Islamic Research Institute,Islamization of

Knowledge-14, Islamic Resarch Institute Press, Pakistan, 1993.

Chapra Muhammed Umar, The Islamic Welfare State and its role in the

economy, The Islamic Foundation, Leicester, U.K.,1979/1399H, Printed by J. M.

Dent&Sons (Letchworth) Ltd., The Aldine Press.

Chapra Muhammed Umar, Objectives of The Islamic Economic Order, The

Islamic Foundation 1979/1399H, Derbyshire Print.

Chapra Muhammed Umar, What is Islamic Economics?, Islamic Development

Bank, Islamic Research and Training Institute, IDB Prize Winners' Lecture Series No.9,

First Edition 1417H, Jeddah, Saudı Arabia, 1996.

Page 318: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

305

De Lange Nicholas, Yahudi Dünyası (Atlas of the Jewish World), Çev. Sevil

Atauz, Akın Atauz, İletişim Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, İletişim Yayınları

Equinox/Phaidon (Oxford), IV. Cilt, İstanbul 1987.

De Libera Alain, Ortaçağ Felsefesi, Litera Yayıncılık, İstanbul, 2005.

Demir Ömer, Din Ekonomisi, Sentez Yayıncılık, Ankara, Nisan 2013.

Duri Abdulaziz, İslam İktisat Tarihine Giriş, Çev. Sabri Orman, Endülüs

Yayınları, İstanbul, Ekim 1991.

El-Ashker Ahmed Abdel-Fattah and Wilson Rodney, Islamic Economics A

Short History, Brill, Hotei Publishing, s.30, Leiden-Boston, 2006.

El-Mâverdî Ebu’l-Hasan Habib, el-Ahkâmü’s-Sultâniye, Bedir Yayınevi,

İstanbul, 1994.

En-Nevevî Muhyiddin, Riyâzü’s Sâlihîn (Aslı ve Tercümesi), Çev. Mehmed

Emre, Bedir Yayınevi, Kasım 2011.

Erbaş Ali, Hristiyanlık’ta Reform ve Protestanlık Tarihi, İnsan Yayınları,

İkinci Baskı: İstanbul, 2007.

Erim Neşe, İktisadi Düşünce Tarihi, Palme Yayıncılık, Ankara 2007.

Eskicioğlu Osman, İslam ve Ekonomi, İzmir, Montaj Baskı ve Cilt: Çağlayan

Matbaası, Ekim 1999. http://www.enfal.de/islamekonomi.pdf

Genel Ekonomi Ansiklopedisi, Hazırlayan: Akbank, Basılan Yer: Milliyet

Tesisleri, Mart, 1988.

Gökdere Ahmet, İçöz Coşkun v.d., İktisadın İlkeleri, Alkım Yayınevi, Ankara,

1996.

Gimpel Jean, Ortaçağda Endüstri Devrimi, Orj. Adı: The Medieval Machine-

The Industrial Revolution of the Middle Ages, Çev. Nazım Özüaydın, TÜBİTAK

Popüler Bilim Kitapları, Ankara 2004.

Grief Avner, Institutions and the Path to the Modern Economy, Lessons

From Medieval Trade, Cambridge University Press, 2007.

Page 319: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

306

Hançerlioğlu Orhan, Ekonomi Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 6. Basım, İstanbul,

1993.

Hıdır Özcan, Yahudi Kültürü ve Hadisler (İsrâiliyyât-Hadis İlişkisi), İnsan

Yayınları: 447, 2. Baskı, 2010.

İktisatta Yeni Yaklaşımlar, Der: Ercan Eren-Metin Sarfati, İletişim Yayınları

1685, Araştırma-İnceleme Dizisi 279, İstanbul, 2011.

İmam Ebu Yusuf, Kitabu’l-haraç, Çev. Ali Özek, Hisar Yayınevi, İstanbul-

Beyazıt, 1973.

İmam-ı Gazalî, Kimyâ-yı Saâdet, Tercüme eden: A. Fârûk Meyân, Bedir

Yayınevi, Cild: I, İstanbul, 1969.

İncil, New Testament, New International Version, Türkçe/İngilizce, Kitabı

Mukaddes Şirketi, Sirkeci-İstanbul, Ohan Matbaacılık LTD. Şti, İstanbul.

Jehle Geoffrey A. and Reny Philip J., Advanced Microeconomic Theory,

Second ed., Addison Wesley, 2000.

Kazgan Gülten, İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, Remzi

Kitabevi, Haz.2004.

Kutsal Kitap ve Deuterokanonik (Apokrif) Kitaplar, Kitabı Mukaddes

Şirketi, 1. Basım, İstanbul, Ekim 2003.

Layiktez Celil, Ortaçağın Aydınlığı, Tukan Yayınları, İstanbul, 1998.

Lewis Bernard, Ortadoğu, Arkadaş Yayınları, 6. Baskı, Ankara, 2009.

Machiavelli Niccolo, Hükümdar, Çev. Selahattin Bağdatlı, Derin Yayınları,

Eylül 2012.

Mackay Donald M., , İnsan Makine Midir? Kutsal Kitap’ın ve Mekanik

Bilimsel Düşüncenin Işığında İnsan, Yeni Yaşam Yayınları, 1. Basım, Nisan 2010.

Mankiw Gregory N. , Principles of Economics, Third Ed. Internatinal Student

Edition, Thomson, South-Western, 2004.

Page 320: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

307

Marks Karl ve Engels Friedrich, Felsefe Üzerine, Derleyen: Mehmet Türdeş,

Morpa Kültür Yayınları, İstanbul, Ocak 2003.

Marksist-Leninist Politika ve Ekonomi-Politik Sözlüğü Çev. Nadir Savaşçı,

Yeni Dünya Yayınları, 2.Cilt, İstanbul, 1978.

Mill John Stuart, Principles of Political Economy, Abridged, with Critical,

Bibliographical, and Explanatory Notes, and a Sketch of the History of Political

Economy, By J. Laurence Laughlin, Ph. D. Assistant Professor of Political Economy in

Harvard University, 1885, The Project Gutenberg EBook, Release Date: September 27,

2009 [Ebook 30107].

Nursî Said, Kastamonu Lâhikası, Envâr Neşriyat, Dördüncü Baskı, İstanbul,

2006.

Nursî Said, Küçük Sözler, Envâr Neşriyat, Onikinci Baskı, İstanbul, 2012.

Nursî Said, Lem’alar, Envâr Neşriyat, Dokuzuncu Baskı, İstanbul, 2011.

Nursî Said, Mektubat, Envâr Neşriyat, Sekizinci Baskı, İstanbul, 2011.

Nursî Said, Sözler, Envâr Neşriyat, Altıncı Baskı, İstanbul, 2010.

Nursî Said, Tabiat Risalesi, Envâr Neşriyat, İkinci Baskı, İstanbul, 2006.

Nursî Said, Tarihçe-i Hayat, Envâr Neşriyat, Altıncı Baskı, İstanbul, 2011.

Orman Sabri, Gazali’nin İktisat Felsefesi, İnsan Yayınları, Üçüncü Baskı,

İstanbul 2007.

Orman Sabri, İktisat, Tarih ve Toplum, Küre Yayınları, Birinci Basım, Kasım

2001.

Özgüven Ali, İktisadi Düşünceler-Doktrinler ve Teoriler, Filiz Kitabevi,

İstanbul, 1992.

Özkazanç Önder, Berberoğlu C. Necat, v.d., İktisat Teorisi, Editörler: Kemal

Yıldırım, Mustafa Özer, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2003.

Page 321: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

308

Pirenne Henri, Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Orj. Adı:

Economic and Social History of Medieval Europe, İngilizce’den Çev. Uygur

Kocabaşoğlu, İletişim Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2009.

Pirenne Henri, Ortaçağ Kentleri- Kökenleri ve Ticaretin Canlanması, Orj.

Adı: Les villes de moyen âge: essai d’histoire économique et sociale, Çev. Şadan

Karadeniz, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1990.

Robbins Lionel, An Essay on the Nature and Significance of Economic

Science, Second Edition Revised and Extended, Macmillan And Co., Limited, St.

Martin’s Street, London, 1945, printed in Great Britain,

http://mises.org/books/robbinsessay2.pdf .

Sander Oral, Siyasi Tarih İlk Çağlardan 1918’e,İmge Kitabevi Yayınları, 11.

Baskı, Şubat 2003.

Schumpeter Joseph, Economic Doctrine and Method, Trans. R. Aris, Oxford

University Press, 1954. http://Bookfi.org

Selik Mehmet, 100 Soruda İktisadi Doktrinler Tarihi, Gerçek Yayınevi, 3.

Baskı, Şubat 1980.

Serdar Ziyauddin, Davies Merryl Win, ve Nandy Ashis, Batı Irkçılığının

Kaynakları-Bir Manifesto-, Çev. Fatih Bayram, Yöneliş Yayınları, İstanbul, Mart

1997.

Simon Carl P. and Blume Lawrence, Mathematics for Economists, W.W.

Norton&Company Inc.,1994.

Smith Adam, An Inquiry Into The Nature And Causes Of the Wealth Of

Nations, Ed. Jim Mannis, An Electronic Classics Series Publication, The Pennsylvania

State University, 2005.

Sombart Werner, Kapitalizm ve Yahudiler, Çev. Sabri Gürses, İleri Yayınları,

2. Baskı, Mayıs 2005.

Şeriati Ali, Dinler Tarihi, Çev. Erdoğan Vatansever, Kırkambar Kitaplığı,

http://en.bookfi.org/book/1318175

Page 322: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

309

Şeyban Lütfi, Reconquista Endülüs’te Müslüman-Hıristiyan İlişkileri, İz

Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul, 2010.

Tabakoğlu Ahmet, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, Kitabevi, İstanbul, Kasım

2005.

Tabakoğlu Ahmet, Toplu Makaleler II İslam İktisadı, Kitabevi, İstanbul,

Kasım 2005.

Tabakoğlu Ahmet, İslam İktisadına Giriş, Dergâh Yayınları, Ekim 2008.

Tabakoğlu Ahmet, Türkiye İktisat Tarihi, Dergâh Yayınları, Gözden

Geçirilmiş 12. Baskı.

Théma Larousse Tematik Ansiklopedi, İnsan ve Tarih, Larousse 1993,

Milliyet 1993-1994.

Ülgener Sabri, Zihniyet ve Din İslam, Tasavvuf ve Çözülme Devri İktisat

Ahlakı, Derin Yayınları, 2006.

Weber Max, L’éthic Protestante et l’esprit du Capitalisme (1904-1905),

Texte préparé par Jean-Marie Tremblay, sociologue, 17 mai 2002. Bookfi.org

Weber Max, Protestan Ahlakı ve Kapitalizm’in Ruhu, Çev. Zeynep Gürata,

Ayraç Yayınevi, Ankara 1999. http://en.bookfi.org/book/1161387

Yalçın Aydın, İktisadi Doktrinler ve Sistemler Tarihi, Ayyıldız Matbaası

A.Ş., Ankara, 1976.

Yıldırım Suat, Kur’ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meali, Define Yayınları,

Haziran 2010.

Zeytinoğlu Erol, Ekonomik Sistemler, İ.İ.T.İ.A. Ekonomi Fakültesi Yayınları,

İstanbul,1981.

Zeytinoğlu Erol, İktisat Tarihi, Süryay Sürekli Yayınlar, İstanbul-1993.

Page 323: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

310

Yararlanılan Makaleler:

Ahmad K., ““The Concept of An Islamic Economy”- Monetary and Fiscal

Economics of Islam, Selected Papers”, Ed. Mohammad Ariff, International Centre

for Research in Islamic Economics, King Abdulaziz University, Jeddah, Saudi Arabia,

February 2009.

Arslan Metin, “İktisadi Okulların Felsefi Kökenleri ve Çoğulculuk”, Der. Ozan

İşler-Feridun Yılmaz, İktisadı Felsefeyle Düşünmek, İletişim Yayınları, İstanbul,

2011.

Atik Selda, “Post Otistik İktisat Çerçevesinde Küresel Kriz ve Neoklasik İktisat

Eleştirisi”, EconAnadolu, 2009: Anadolu Uluslararası İktisat Kongresi’nde sunulmuş

tebliğ, Eskişehir, Türkiye, 17-19 Haziran 2009.

Author D., “MIT Department of Economics- Lecture 3-Axioms of Consumer

Preference and the Theory of Choice”,14.03/14.003 Microeconomic Theory and

Public Policy, Fall 2010, (Compiled on 9/12/2010).

Bakır Kemal, “Roma’da Felsefe, Stoa Ahlakı, Kölelik ve İmparatorluk:

Epiktetos ve Marcus Aurelius”, Doğu Batı Düşünce Dergisi-Romalılar II, 2009.

“Bazı Normatif Kaideler”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 7

Mayıs 2010. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-normatif-kaideler/

Ben-Ner Avner and Putterman Louis, ““Homo Economicus Meets “The Moral

Animal”: On Some Implications of Evolutionary Psychology”.

http://www.econ.brown.edu/fac/louis_putterman/working/pdfs/wrirev98.pdf

Benjamin Daniel J., Choi James J. vd., “Religious Identity and Economic

Behaviour”,

August30,2013.http://econweb.arts.cornell.edu/dbenjamin/Religious%20identity%20an

d%20economic%20behavior%202013.08.30.pdf

Carol Johnston, “A Christian Critique of Economics”, Christian Theological

Seminary, Buddhist-Christian Studies, Volume 22 (2002).

Page 324: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

311

Chapra Muhammed Umer, “Islam and the Economic Challenge”, The Islamic

Foundation and The International Institute of Islamic Thought, Islam and the Economic

Challenge (Islamic Economics Series; No.17) I. Title 11. Series' 330.12.

Clark Charles M.A., “Catholic Social Thought and Economic Theory: Some

Preliminary Reflections”, Paper to be presented at the Second Catholic Social Thought

and Management Conference, Antwerp,Belgium, July 27-29,1997, First Draft, July

1997.

Clavier Henri, “Les sens multiples dans le Nouveau Testament”, Published by

BRILL, Source: Novum Testamentum, Vol. 2, Fasc. 3/4 pp. 185-198, Oct., 1958.

Condorcet Marquis de, “Essai sur l’Application de l’Analyse à la Probabilité

des Decisions Rendues à la Pluralité des Voix”, Paris, DeL’Imprimérie Royale,1785,

Préliminaire.http://www.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=MyIOAAAAQAAJ&oi=fnd&pg=PP5&dq=c

ondorcet+essai+sur+l%27application&ots=95YxJLkUHD&sig=ZfKqmmrInCYmctLtkydL5dawdE&redir_esc

=y#v=onepage&q=condorcet%20essai%20sur%20l'application&f=false

Cox Deacon Donald, “The Greatest Economics Teacher”, Catholic Journal,

American Reflections on Faith and Culture, US, 1 Ağustos 2013.

Eckstein Zvi, ve Botticini M., , “From Farmers to Merchants: A Human Capital

Interpretation of Jewish Economic History”, January 2003.

El-Khatip Abdullah, “Kur’an’da Kudüs”, Çev. Dr. Ramazan Işık, Fırat Ü.

İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9:1 (2004).

Eren Ercan, “Yeni İktisatta Ortak Noktalar”, Der: Ercan Eren-Metin Sarfati,

İktisatta Yeni Yaklaşımlar, İletişim Yayınları 1685, Araştırma-İnceleme Dizisi 279,

İstanbul, 2011.

Eren, İ. “İslam’ın Ekonomik Yapısında İnsan Modeli: Homo Economicus ile

Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari

Bilimler Fakültesi Dergisi, C.18, S.1, 2013

Eskicioğlu Osman, “İslam Ekonomisinde Gelir Dağılımı, Ücret, Kar ve Faiz”,

Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 31 Mayıs 2011.

Page 325: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

312

http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-gelir-dagilimi-ucret-kar-ve-faiz/ (İslam Ekonomisi

Talim ve Tedkik Merkezi)

Eskicioğlu Osman, “İslam Ekonomisinin Mülkiyet Anlayışı”, Ekonomislam,

The Group of Islamic Economy, 31 Ocak 2010. http://islamekonomisi.org/islam-

ekonomisinin-mulkiyet-anlayisi/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Eskicioğlu Osman, “Modern Vergi Anlayışı ve Zekat”, Ekonomislam, The

Group of Islamic Economy, 18 Mart 2010. http://islamekonomisi.org/modern-vergi-anlayisi-

ve-zekat/

(İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Eskicioğlu Osman, “Tarihte Ekonomik Dönemler, Sistemler ve İslamiyet”,

Ekonomislam, The Group of Islamic Economy,1 Nisan 2010.

http://islamekonomisi.org/tarihte-ekonomik-donmeler-sistemler-ve-islamiyet/ (İslam Ekonomisi Talim

ve Tedkik Merkezi)

Eskicioğlu Osman, “Zekat Vergisinin Sebebi”, Ekonomislam, The Group of

Islamic Economy, 13 Mayıs 2010. http://islamekonomisi.org/zekat-vergisinin-sebebi-2/ (İslam

Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Es Sadr Muhammed Bakır, “İslam Ekonomisindeki Bazı Bağlantı Örgüleri”,

Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 31 Mayıs 2011.

http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisindeki-bazi-baglanti-orguleri/ (İslam Ekonomisi Talim

ve Tedkik Merkezi)

Es Sadr Muhammed Bakır, “İslam Ekonomisi Bütünden Bir Parçadır”,

Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 31 Mayıs 2011.

http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisi-butunden-bir-parcadir/ (İslam Ekonomisi Taim ve

Tedkik Merkezi)

Goldstein Sidney E., “ Judaism and the Industrial Crisis”, Annals of the

American Academy of Political and Social Science, 1 September 1922.

https://archive.org/details/jstor-1014958

“Guidelines For Key Issues In Islamic Economics”, Research Series in English No.

21, (Discussion Paper) International Centre for Research in Islamic Economics, King

Page 326: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

313

Abdulaziz University Jeddah, Saudi Arabia, Digital Composition for Web by: Syed

Anwer Mahmood Islamic Economics Research Centre Published on Net March 2008,

Research Series in English No. 21, (Discussion Paper) International Centre for Research

in Islamic Economics.

Gül Ali Rıza, “İslam İktisat Düşüncesinin Kur’ân’daki Temelleri”, Ankara

Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 51:2 (2010).

Güler Mehmet Nuri, “Günümüzde İktisat (Ekonomi) Biliminin Adlandırılma

Problematiği”, İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt 18, Sayı4, 2005.

Hasanuzzaman S.M., “The Economic Relevance of the Sharia Maxims (al

Qawaid al Fiqhiyah)”, Centre for Research in Islamic Economics, Scientific

Publishing Centre King Abdulaziz University, Jeddah, Saudi Arabia, Digital

Composition for Web by: Syed Anwer Mahmood Islamic Economics Research Centre

Published on net 2007.

İşler Ozan, “Anaakım İktisadın Temelden Eleştirisine Doğru: Gizli Felsefi

Varsayımların Somutlaşması Üzerine Bir Deneme”, Der. Ozan İşler-Feridun Yılmaz,

İktisadı Felsefeyle Düşünmek, İletişim Yayınları, İstanbul,2011.

İzzetbegoviç Aliya, “Zekatın Terbiye Edici Etkisi ve Friedman”, Ekonomislam,

The Group of Islamic Economy, 24 Mart 2010. http://islamekonomisi.org/zekatin-terbiye-

edici-etkisi-ve-friedman/ (İslam Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Kahf Monzer, “İslam Toplumunda Tüketici Davranışı Teorisine Bir Katkı”,

Çev. Hüner Şencan, İslam İktisadı Araştırmaları I, Dergâh Yayınları, Çağdaş İslam

Düşüncesi, Birinci Baskı: Temmuz 1988.

Kahf Monzer, ““Taxation Policy in an Islamic Economy”- Fiscal Policy And

Resource Allocatıon In Islam”edited by Ziauddın Ahmed Munawar Iqbal M. Fahım

Khan, International Centre for Research in Islamic Economics King Abdulaziz

University, Jeddah And Institute of Policy Studies, Islamabad, Digital Composition for

Web by: Syed Anwer Mahmood Islamic Economics Research Centre Published on Net

May 2008.

Page 327: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

314

Kantakji Samer, “Islamic Economic Math Model”, Ver.101, Translated by:

Iman Sameer Al-Bage, 2009.

Karagöz Havva, “Stoisyen Düşüncenin Roma Hukukuna Etkisi ve Doğal Hukuk

(Ius Naturale) Anlayışı”, Doğu Batı Düşünce Dergisi Romalılar II, Yıl:11, Sayı:50,

Ağustos, Eylül, Ekim 2009.

Kılıç Davut, “Ortadoğu’nun Dinî Jeopolitiği ve Günümüze Yansımaları Üzerine

Bir Deneme” Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 13:1 SS.65–86, (2008).

Linderer Andrew, “The Literature of The New Testament”, Arizona Christian

University,http://arizonachristian.edu/pdf/academics/biblicalstudies/Andrew%20Linderer%20-

%20The%20Literature%20of%20the%20New%20Testament.pdf

Mannan Muhammad Abdul, “Faiz, Ekonomik Durgunluk ve Kıt kaynaklar”,

Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 27 Mart 2010.

http://islamekonomisi.org/faiz-ekonomik-durgunluk-ve-kit-kaynaklar/ (İslam Ekonomisi Talim ve

Tedkik Merkezi)

Mannan Muhammad Abdul, “Faiz ve Kapitalizm”, Ekonomislam, The Group

of Islamic Economy, 27 Mart 2010. http://islamekonomisi.org/faiz-ve-kapitalizm/ (İslam

Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Mannan Muhammad Abdul, “İslamda Sermaye Teorisi ve Faizsiz Bir Ekonomi

Olanağı”, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 27 Mart 2010.

http://islamekonomisi.org/islamda-sermaye-teorisi-ve-faizsiz-bir-ekonomi-olanagi/ (islam

Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Mannan Muhammad Abdul, “İslam’da Tüketim İlkeleri”, (Tercüme;

Bahri Zengin, Tevfik Ömeroğlu ) Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 18

Mart 2010. http://islamekonomisi.org/islamda-tuketim-ilkeleri/ (İslam Ekonomisi Talim ve

Tedkik Merkezi)

Moore Edward Caldwell, “The Christian Doctrine of Nature”, Journal of

Religion, Volume III, Number 1, January 1923.

Mukherji Badal, “Theory of Growth Of A Firm In A Zero Interest Rate

Economy”, Research Series in English No. 24 1405 H (1984 ), Centre for Research in

Page 328: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

315

Islamic Economics King Abdulaziz University Jeddah, Saudi Arabia, Digital

Composition for Web by: Syed Anwer Mahmood Islamic Economics Research Centre

Published on Net April 2008.

Naqvi Syed Nawab Haider, S.N.H., (Reviewer), “Rodney Wilson Economics,

Ethics and Religion: Jewish, Christian and Muslim Economic Thought”, New York:

New York University Press, 1997, 233 P. (including a bibliography and an index)”,

J.KAU: Islamic Econ., Vol. 12, (1420 A.H / 2000 A.D). Islamabad.

Ochs Ellis Rivkin Adolph S., “Judaism’s Historical Response to Economic,

Social and PoliticalSystems”, Hebrew Union College-Jewish Institute of Religion,

Cincinnati,

Ohio,http://www.rivkinsociety.org/documents/Judaism/Ancient/Judaism's_Historical_R

esponse-1.pdf

Özdemir Şennur, “Din-Ekonomi İlişkisi ve Güncel Arayışlar”.

http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/Makaleler/2044360064_20072307066.pdf

Özlem Doğan, “ Batılı Bilgi, Pozitivizm ve Felsefe Çerçevesinde

Avrupamerkezci Tarih Anlayışının Temelleri”, İnsan&Toplum, İlem Yayınları, Cilt 3,

Sayı 6, 2013.

Öztürk Filiz, “Bazı İslam İktisat Kaynaklarının Çağdaş İktisat Yönünden

Değerlendirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Elazığ, 2006.

Persky Joseph, “Retrospectives: The Ethology of Homo Economicus”, Journal

of Economic Perspectives, Volume 9, Number 2, Pages 221–231, Spring 1995

Read Jason, “A Genealogy of Homo-Economicus: Neoliberalism and the

Production of Subjectivity”, ISSN: 1832-5203 Foucault Studies, No 6, pp. 25-36, The

University of Southern Maine, February 2009

Rodriguez-Sickert Carlos, “Homo economicus”, (entry prepared for the

Handbook of Economics & Ethics, Edited by Peil, Jan and Irene Van Staveren), Edward

Elgar Publishing, Pontificia Universidad Católica de Chile, FACEA, Escuela de

Administración, May 2009.

Page 329: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

316

Sagi A., ve Statman D., “Divine Command Morality and Jewish Tradition”,

Journal of Religious Ethics, 23 (1), 1995

Siddiqi Muhammed Nejatullah, “Teaching Islamic Economics”, King Abdulaziz

University, Islamic Economics Research Centre, Scientific Publishing Center, Jeddah,

Saudi Arabia, 2005.M. E., Braima, “A Qur’anic Model for a Universal Economic

Theory, JKAU: Islamic Econ., Vol. 3, pp. 3-41 (1411 A.H./1991 A.D.).

Tabakoğlu Ahmet, “İslam Ekonomisinde “İstikrarlı ve Reel Para” ve “Maliye

Sistemi””, Ekonomislam, The Group of Islamic Economy, 10 Haziran 2011.

http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-istikrarli-ve-reel-para-ve-maliye-sistemi/ (İslam

Ekonomisi Talim ve Tedkik Merkezi)

Thaler Richard H., “From Homo Economicus to Homo Sapiens”, Journal of

Economic Perspectives, Volume 14, Number 1, Winter 2000 .

Wilson Rodney, “Islamic Economics and Finance”, World Economics, Vol.9,

No.1, January-March 2008,. http://www.relooney.info/00_New_2168.pdf

Woehrling Francis, “ “Christian” Economics”, Journal of Markets&Morality

4, no 2 (Fall 2001), 199-216.

Yılmaz Musa Kazım, “Din ve İktisat”, Ekonomislam, The Group of Islamic

Economy, 21 Nisan 2010. http://islamekonomisi.org/din-ve-iktisat/ (İslam Ekonomisi Talim

ve Tedkik Merkezi)

Yılmaz Zeliha Burcu, “Marx ve “İnsanî Varoluş””, Doğu Batı Düşünce

Dergisi, Yıl:14, Sayı:55, Kasım, Aralık, Ocak 2010-11.

Young H. Peyton, “Condorcet’s Theory of Voting”, American Political Science

Review, Vol.82, No.4, December 1988.

Yuengert Andrew M., , “Elements of a Christian Critique of Consumer Theory”,

Faith&Economics,-Number 54-Fall 2009.

Zaim, Sabahattin , “Genç İlim Adamına Nasihatler”, I. Genç Akademisyenler

Buluşması Açılış Konuşması, İLEM Yıllık, Yıl 2, Sayı:2, 30 Haziran 2007.

Page 330: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

317

Zangeneh Hamid, “A Macroeconomic Model of an Interest-free System”, The

Pakistan Development Review, 34:1 pp. 55-68, Spring 1995.

Zeki Salih, “İslam’da Matematiksel Bilimler Tarihi”, (“Remzi Demir ve Ali

Rıza Tosun, “Salih Zeki Bey’in “İslam’da Matematiksel Bilimler Tarihi” Adlı

Makalesi”), Ortaçağ İslam Dünyası’nda Bilim ve Teknik (Makaleler), Editör: Yavuz

Unat, Lotus Yayınevi, Ankara, Ocak 2008.

Internetten yararlanılan kaynaklar:

CERN (Conseil Européen pour la Recherche Nucléaire),

http://home.web.cern.ch/search/node/define%20material%20substence%20language%3Aen

Çobanoğlu Şevki, “İhtiyaçlar”, Ekonomik Meseleler, 01 Şubat 2011,

http://www.merhabahaber.com/ihtiyaclar-4544yy.htm

“İslam Ekonomisinde Üretimin Konusu ”, Ekonomislam, The Group of Islamic

Economy, 8 Nisan 2010. http://islamekonomisi.org/islam-ekonomisinde-uretimin-konusu/

Tabakoğlu Ahmet, ““İslam İktisadı ve Modern Kapitalizm”-Sosyal Piyasa

Ekonomisi ve İslam’daki Algılanışı”, 23-24 Eylül 2010, Ankara, Konrad-Adenauer-

Stiftung e.V, Baskı 2011. http://www.kas.de/wf/doc/kas_23417-1522-12-

30.pdf?110816144632

http://www.acton.org/pub/religion-liberty/volume-17-number-1/jewish-

theology-and-economic-theory

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/

http://www.catholicjournal.us/scripture/

http://en.wikipedia.org/

http://www.etymonline.com/

http://incil.info/

http://www.islamicbulletin.org/other_languages/turkish/Riyazus_Salihin.pdf

Page 331: T.C.islamiktisadi.net/wp-content/uploads/2016/05/İpek-Madi-Ortadoğu-dinleri-açısından...teorilerinin gelişmesinde rol oynayan toplumsal nedenler topluca araştırılmış ve

318

http://kuran.diyanet.gov.tr/

http://www.kurandan.com/db/40hadis.htm

http://www.ortadogugazetesi.net/

http://www.risaleonline.com/

http://www.sorularlaislamiyet.com/

http://www.salom.com.tr/

http://tdkterim.gov.tr/bts/

http://tr.wikipedia.org/

http://www.ub.uni-freiburg.de/

http://www.tdk.gov.tr/