Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları Nedenleri Yaklaşımlar
T.C. - it... · PDF fileKISALTMA LİSTESİ ... 1.Yakınlaşma Nedenleri ... konu...
Transcript of T.C. - it... · PDF fileKISALTMA LİSTESİ ... 1.Yakınlaşma Nedenleri ... konu...
T.C.
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ
ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
LİSANS BİTİRME TEZİ
1991-1999 DÖNEMİ TÜRKİYE-İSRAİL ASKERİ İLİŞKİLERİ VE ASKERİ
YAKINLAŞMANIN TÜRKİYE’NİN KOMŞU DEVLETLERLE OLAN
İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
HAZIRLAYAN
AHMET RAŞİT YÜKSEL
TEZ DANIŞMANI
YRD. DOÇ. DR. RAMAZAN İZOL
ANTALYA-2015
İÇİNDEKİLER
ÖZ .............................................................................................................................................. ii
ÖNSÖZ ..................................................................................................................................... iii
KISALTMA LİSTESİ ............................................................................................................. iv
GİRİŞ ......................................................................................................................................... 1
I.BÖLÜM:TÜRKİYE-İSRAİL YAKINLAŞMASI ............................................................... 3
1.Yakınlaşma Nedenleri ......................................................................................................... 3
1.1. Uluslararası Konjonktür ............................................................................................... 3
1.2. Tehditler ....................................................................................................................... 4
1.3. Askeri Unsurlar ............................................................................................................ 4
1.4. Ekonomik Unsurlar ...................................................................................................... 5
1.5. ABD ve Yahudi Lobisi ................................................................................................ 6
II: BÖLÜM: ASKERİ İLİŞKİLER VE İÇ POLİTİKA ....................................................... 8
1. Askeri İlişkiler ................................................................................................................. 8
1.1. F-4 Savaş Uçaklarının Modernizasyonu ...................................................................... 9
1.2. Askeri Eğitim ve İşbirliği Antlaşması .......................................................................... 9
1.3. Savunma Sanayi İşbirliği Antlaşması ...................................................................... 11
1.4. Taarruz Helikopteri İhalesi ve Uydu İhalesi .............................................................. 13
1.5. Ortak Tatbikatlar ........................................................................................................ 13
2. İç Politika .......................................................................................................................... 15
2.1. Ordunun Dış Politikaya İlişkin Açıklamaları............................................................. 16
2.2. 1990’lı Yıllara Bir Bakış ............................................................................................ 17
2.3. Refah-Yol Hükümeti .................................................................................................. 18
2.4. 28 Şubat 1997 MGK Kararları ................................................................................... 22
III. BÖLÜM: TÜRKİYE-İSRAİL YAKINLAŞMASININ TÜRKİYE’NİN KOMŞU
DEVLETLERİYLE OLAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ ...................................................... 24
1. Askeri Antlaşmalara Bakış Açıları ................................................................................... 24
2. Gelişen Türkiye- İsrail İlişkileri Bağlamında Dış Politika ............................................... 26
2.1. Türkiye-Suriye İlişkileri ............................................................................................. 27
2.2. Türkiye-İran İlişkileri ................................................................................................. 28
2.3. Türkiye-Irak İlişkileri ................................................................................................. 29
2.4. Türkiye-Yunanistan İlişkileri ..................................................................................... 30
SONUÇ .................................................................................................................................... 32
KAYNAKÇA .......................................................................................................................... 34
i
Bu tez çalışmasının yapılması sırasında manevi desteklerini her an yanımda
hissettiğim sevgili aileme ithafen...
ii
ÖZ
Devletlerarası ilişkilerde en önemli unsurlardan biri dış politikadır. Dış politikada karar
alıcılarınız devletin istikametini önemli ölçüde belirleyebilir. Bir ülke ile kurduğunuz iyi
ilişkiler, diğer devletlerle olan ilişkilerinizi de etkileyecektir. Önemli olan diğer devletlerle
olan ilişkilerinizde dengeyi sağlamaktır. İşte bu noktada 1991-1999 yılları arasında Türkiye-
İsrail ilişkilerini ve iki ülke arasında gelişen askeri yakınlaşma faaliyetlerini, iki ülke ilişkileri
ve Türkiye’nin komşu devletleriyle olan ilişkileri, dış politik denge açısından
değerlendireceğiz. Türkiye-İsrail ilişkileri, İsrail-Filistin sorunundan dolayı istenilen
seviyelerde olmamıştır. Körfez Savaşı sonrası değişen dünya siyaseti ile beraber,
küreselleşmenin de etkisi ve güvenlik algılamalarından dolayı Türkiye-İsrail ilişkileri belli bir
düzeye ulaşmıştır. Türkiye’deki iç siyasetin etkisi ve dış konjontürel gelişmelerden dolayı
gelişen iki ülke ilişkilerini analiz edilmeye çalışılmıştır.
iii
ÖNSÖZ
Bu çalışmada 1991-1999 dönemleri arasında Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişme dinamikleri,
iki ülke arasında yapılan askeri ittifaklar, iki ülke ilişkilerinin Türkiye’nin iç siyasetini
şekillendirmesi ve İsrail ile ilişkilerini geliştiren Türkiye’nin, komşularıyla olan dış politik
gelişmeleri üzerinde durulmuştur. Bu tez konusu tarafımdan ilgiyle takip edilmesinden dolayı
çalışırken zevk aldığım bir çalışma olmuştur. İlk kez tez yazmanın vermiş olduğu hevesle,
konu üzerinde birçok kitap, makale ve internet yazısı okumuş olmak, insanın yeni şeyler
öğrenmesine ve öğreneceği daha çok şey olduğunu gösteriyor. Bu çalışmada Türkiye ve
İsrail’i birbirine yakınlaştıran nedenlerin çok boyutlu olması, iki ülke arasındaki ilişkilerin
gelişmesini anlamamız açısından çok önemlidir. İki ülke arasındaki ilişkiler güvenlik ve tehdit
algılamalarından dolayı şekillenmek zorunda kalmış, bu ilişkiler uğruna iç siyaset Türkiye’de
epey gerginlik yaşamıştır.
Bu çalışma esnasında desteklerini esirgemeyen Tez Danışmanım Yrd. Doç. Dr. Ramazan
İzol’a ve bugünlere gelmemde üzerimde emekleri olan sevgili aileme teşekkürü bir borç
bilirim.
iv
KISALTMA LİSTESİ
AB Avrupa Birliği
ABD Amerika Birleşik Devletleri
a.g.e Adı geçen eser
a.g.m Adı geçen makale
ANAP Anavatan Partisi
ASALA Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia
bkz. Ayrıntı için bakınız
CHP Cumhuriyet Halk Partisi
DGM Devlet Güvenlik Mahkemesi
DKK Deniz Kuvvetleri Komutanlığı veya Komutanı
DYP Doğru Yol Partsi
erş. Erişim Tarihi
GAP Güneydoğu Anadolu Projesi
HKK Hava Kuvvetleri Komutanlığı veya Komutanı
IAI Israel Aerospace Industries
IMI Israel Military Industries Ltd.
ISS Israel International Security Scholl
JINSA Jewish Institute for National Security Affairs
KKK Kara Kuvvetleri Komutanlığı veya Komutanı
MGK Milli Güvenlik Kurulu
MIKES Mikrodalga Elektronik Sistemler Sanayi ve Ticaret A.Ş.
MHP Milliyetçi Hareket Partisi
MİT Milli İstihbarat Teşkilatı
v
MOSSAD İstihbarat ve Özel Operasyonlar Enstitüsü
NATO Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü
PJAK Kürdistan Özgür Yaşam Partisi
PKK Kürdistan İşçi Partisi
RP Refah Partisi
s. Sayfa sayısı
TSK Türk Silahlı Kuvvetleri
TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi
UAV Unmanned Aerial Vehicle
VOI Voice of Israel
YAŞ Yüksek Askeri Şura
1
GİRİŞ
1491 yılında İspanya’da Engizisyondan kaçan 200 binden fazla Yahudiye, Osmanlı
Devleti’nin kapısını açmasıyla Türk-Yahudi ilişkileri başlamıştır. Zaman içinde Yahudiler,
Osmanlı’nın bir unsuru haline gelmiştir. II. Abdülhamit döneminde bağımsızlık arayışı içine
giren Yahudiler, 1948 yılında İsrail Devleti’ni kurmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti 1949 yılında İsrail’i tanımış ve zaman içerisinde ilişkilerini
devam ettirmiştir. Arap-İsrail çatışma ve savaşları ile zaman zaman gerginleşen ilişkiler, 12
Eylül 1980 Askeri Darbesi ile tamamen kesilme noktasına gelmiştir. 1987’den sonraki
sivilleşme döneminde tekrar başlayan diplomatik girişimler, 1991 Körfez Savaşı ve 1992
Oslo Barış Süreci sonrasında yakınlaşma boyutu kazanmıştır. Bu süreçten sonra ilişkiler
açıktan yürütülmüştür. Bizim de asıl çalışma sahamız 1991 sonrası Türkiye-İsrail ilişlilerin
yakınlaşma ve işbirliği süreci olacaktır.
Peki 1991 sonrası ilişkiler neden gelişmiş ve stratejik işbirliği noktasına nasıl
gelinmiştir? Bu sorunun cevabını çok boyutlu düşünmek gerekir. Öncelikle bu iki ülkeyi
yakınlaştıran sebepler nedir? Hem Türkiye hem de İsrail açısından farklı nedenler olabilir.
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Türkiye’nin stratejik önemi Batı tarafından sorgulanır hale
gelmiştir. NATO içindeki pozisyonu düşünülerek Sovyet tehdidinin sona ermesi ile Türkiye
uluslararası arenada dışlanmaya başlandı. Avrupa Birliği ile olan ilişkiler durağan seyretmekte
iken; Yunanistan, Kıbrıs ve kıta sahanlığı sorunları gibi nedenlerden; Arap dünyası ise
Ortadoğu’daki su sorunu ve PKK oluşumu gibi faktörlerden dolayı Türkiye iyice yalnızlığa
itilmiştir. Türk dış politikasına yön verenler (ki bunların içinde ordu da önemli bir güce
sahiptir) değişik arayışlar içine girmiştir. Böyle bir süreçte patlak veren Körfez Savaşı
Türkiye’nin stratejik önemi bir kez daha öne çıkarmıştır. ABD’nin Ortadoğu’ya girmesi ve de
Ortadoğu’da sağladığı bu üstünlük, Türkiye’nin ABD’ye yaklaşma ihtiyacı duymasını ve
ABD’nin de Türkiye’yi planlarına dahil etmesi gerektiğini göstermiştir.
Soğuk Savaşı’nın sona ermesi, Körfez Savaşı ve İsrail-Filistin Barış süreci Türkiye’ye
yeni bir Ortadoğu politikası üretmesi gerektiğini gösterdi. Bu noktadan itibaren Türkiye hangi
devlete yakınlaşmalıydı? İki seçenek vardır: Birincisi ABD’dir. Ancak ABD’nin her ne kadar
Türkiye üzerine planları olsa da, 24 Nisan 1990’da Başkan George Bush Ermenilerin acısını
paylaşma mesajı vermesi ve Yunanistan ile Temmuz 1990’da Savunma İşbirliği Antlaşması
yapılması ve de Kıbrıs meselesinde Yunanistan’a yakın olması Türkiye’yi başka bir arayışa
yönlendirmiştir. İkinci seçenek İsrail’e yakınlaşmaktır ve öyle de olmuştur. Ancak şunu
belirtmemiz gerekir ki ABD ve İsrail farklı kutuplarda değildir, dolayısıyla Türk dış politikası
bu dönem içinde ABD’nin sınırlarını belirlediği, İsrail odaklı politikaları izlemiştir.
İlk bölümde Türkiye ve İsrail’i birbirine yakınlaştıran sebeplere değinecek, ikinci
bölümde ise Türkiye-İsrail askeri ilişkilerine ve iç siyasete bakacağız. Son bölümde ise
Türkiye’nin Suriye, İran, Irak ve Yunanistan ile olan ilişkilerine bu argümanlar dahilinde
bakılacaktır.
2
Bu konunun tarafımca seçilmesi bu konuya olan ilgim sonucu ortaya çıkmıştır. İki
ülkede çıkarlarını korumak adına bütün riskleri göze alarak yakınlaşmıştır. Günümüzde
Türkiye, İsrail ve İran Ortadoğu bölgesinde liderliği hedefleyen ülke konumuna gelmiş veya
en azından bunu iddia etmektedir. Özellikle İsrail ve Türkiye’nin bugün bu noktaya
gelmesinde iki ülkenin 1990’lı yıllarda attığı adımlar büyük önem arzetmektedir. Bu dönemde
gelişmeye başlayan ilişkiler bölgesel güç olma anlamında iki ülkenin yarışı sayesinde bugün
rekabet halini almıştır. Cumhuriyetin kurulmasından bugüne, Türkiye, Yahudi unsurunu
zaman zaman kullanarak dış politikada hamleler yapmıştır. İsrail ise güvenlik ihtiyacından
bölge içerisinde güvenilir bir ortak arayışı içinde olmuştur. Türkiye, dış politikada ABD
yanlısı bir görüntü çizerken, ABD içerisindeki Yahudi lobisiyle iyi ilişkiler kurma amacı
gizliden gizliye uygulanmıştır. Tarihsel süreç içinde, gerek Osmanlı Devleti zamanında
gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde Türkiye Yahudi unsurunu kullanmış ve dış
politikasını bu güçten zaman zaman faydalanarak oluşturmuştur. İki ülkenin ortak hareket
edişi, iç ve dış siyasette farklı yansımalara neden olmuştur. Bu gizliliğin artık
gizlenemeyeceği 1990’lı dönemlerde büyük kırılmalar yaşanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti
bugün, dış politikada bağımsız hareket etme amacı duyduğundan, İsrail ile rekabet eder hale
gelmiştir ve artık Yahudi unsurunu kullanmayı bırakmak istemektedir. Çalışmamda bu konu
üzerinden tartışma yaparak bir çerçeve oluşturmak istiyorum. Bu noktada Yahudi unsuruna,
1990’lı yıllarda iç siyasete ve özellikle de Refah Partisi söylemlerine, Türk ordusunun
pozisyonuna bakacağız. Bu noktada şu sorulara cevap aranacaktır:
1) Türkiye-İsrail ilişkileri neden gelişmiş ve Ortadoğu bölgesinde iki ülke nasıl ortaklık
arayışına girişmiştir?
2) Bu dönemde iç politika ve dış politikadaki tutum farklılıkları nelerdir ve İsrail karşıtı Refah
Partisi, iktidara gelmesinden sonra bu tutumu neden sergileyememiştir?
3) Refah Partisi’ni 28 Şubat’a götüren süreç nasıl işlemiştir?
4) Türkiye-İsrail yakınlaşmasının, Türkiye’nin diğer devletlerle olan ilişkilerine etkileri ne
olmuştur?
Türkiye ve İsrail ilişkilerinin çok boyutlu araştırmalara dahil olması son derece
olağandır. İki ülkenin ilişkileri Ortadoğu bölgesindeki güç dengelerini yerinden sarsmaya
başlayınca, hem bölge içindeki hem de bölge dışındaki araştırmacıların ilgisine mazhar
olmuştur. Bu nedenle çalışmayı sürdürdüğüm zaman zarfında yeterli düzeyde kaynaklara
bakma fırsatına sahip olarak, bu çalışmanın faydalı olmasını diliyorum.
3
I.BÖLÜM:TÜRKİYE-İSRAİL YAKINLAŞMASI
Türkiye, 14 Mayıs 1948 tarihinde kurulan İsrail Devleti’ni yaklaşık bir yıl sonra 28
Mart 1949 yılında tanıyan ilk Müslüman ülkedir.1 Bu tanımanın ardında ise dönemin koşulları
etkili olmuştur. Türkiye’nin o dönem içerisinde Sovyet tehdidinden korunması gerekmektedir
ve bunun için NATO’ya üye olmak öncelikli hedeflerindendir. NATO’ya üyelik için
ABD’nin Ortadoğu politikalarına uyum sağlaması gerektiğini düşünen Türkiye, İsrail’i
tanıyarak ve de Yahudi lobisini kullanmayı düşünerek ABD’ye yaklaşmıştır. 9 Mart 1950’de
Türkiye ile İsrail arasında ilk siyasal temsilciler(maslahatgüzarlar) göreve başladı.2 Tanımanın
ardından Seyfullah Ersin’in Tel-Aviv’e atanmasıyla Türkiye-İsrail diplomatik ilişkisi elçilik
seviyesine ulaşmıştır.3 Türkiye’nin İsrail’i tanıması Arap ülkelerinde tepkiyle karşılandı. Bu
tepkileri aşmak için de İsrail ile olan ilişkiler düşük seviyede tutuldu ve gizli yürütülmeye
çalışıldı. Bu dönem 1992 Oslo Barış sürecine kadar devam etti. Bu dönemden sonra iki devlet
arasındaki ilişkiler açık bir şekilde yütülmeye başlanmıştır. Böylece Türkiye ve İsrail
yakınlaşma sürecine girmiştir.
1.Yakınlaşma Nedenleri
Türkiye ve İsrail’in birbirlerine yakınlaşma nedenleri çok boyutlu düşünülmesi
gereken bir olgudur. Öncelikle hem Türkiye hem de İsrail açısından olaya bakmak gerekir.
Yakınlaşma ve işbirliği sürecinde dış politik ve iç politik gelişmeler de çok önemlidir.
Uluslararası konjonktür de bu iki devletin birbirine yakınlaşmasına ortam hazırlamıştır.
Burada önemli olan nokta Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye’nin jeostratejik öneminin İsrail
tarafından çok iyi bilinmesi ilişkilerin nasıl bu şekilde geliştiğini anlamamızı kolaylaştırıyor.
1948 yılında yeni kurulmuş bir devlet olarak İsrail izlediği politikalar neticesinde bölgede
yalnızlaşmış ve kendisini hiçbir zaman güvende hissetmemiştir. Bundan dolayı Türkiye’ye
yakınlaşmaya çalışmıştır. Türkiye ise yakınlaşan İsrail karşısında karşılığında neler
kazanabileceğini hesap etmeye çalışmıştır.
1.1. Uluslararası Konjonktür
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile ortaya çıkan güç boşluğunu ABD öne çıkarak
doldurmak istemiştir. Çok fazla beklemesine gerek kalmadan Ortadoğu’da patlak veren
Körfez Savaşı ile bölgeye müdahale etme şansı bulmuş, uluslararası ortamda tek kutuplu bir
düzen kurmayı başarabilmiştir. Türkiye, İsrail, İran, Mısır ve Suriye gibi ülkeler ise bu
coğrafyada bölgesel güç olmayı hedeflemiştir. Irak üzerine yapılan ortak operasyona ABD,
Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerli katılırken; İsrail ve Türkiye’de aktif destek
sağlamışlardır. 1991 Madrid görüşmeleri ile başlayan İsrail-Filistin Barış süreci ile de İsrail
aradığı zemine ulaşmış, Türkiye, Ürdün ve diğer Arap ülkeleriyle beraber normalleşme
sürecine girmek istemiştir. Barış sürecinin başlaması, Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesinde
1 Emre, Gül, ”Türkiye’ye İsrail Devletini nasıl tanımıştı?”, Tarih Dosyası, Dünya Bülteni, Güncelleme
Tarihi:07.09.2011, http://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/173583/turkiye-israil-devletini-nasil-tanimisti-,
erş. 07.10.2014. 2 İsmail, Soysal (1993), Türk Dış Politikası İncelemeleri İçin Kılavuz, İstanbul, Eren Yayınevi, s.65.
3 Alptekin, Dursunoğlu (2000), Stratejik İttifak Türkiye-İsrail İlişkilerinin Öyküsü (4. Basım), İstanbul, Anka
Yayınları, s.38.
4
büyük ölçüde etkili olmuştur.4 Barış süreci ile Türkiye-İsrail ilişkilerinin önündeki bütün
engeller kalkmış, ilişkiler açıktan yapılmaya başlanmıştır. Arap devletlerinin de artık İsrail ile
diyalog içinde olmasıyla, Türkiye İsrail ile olan ilişkilerini resmiyete dökmüştür, dolayısıyla
derin bağların kurulmasında bir rahatlama olmuştur.
1.2. Tehditler
Körfez Savaşı sonrası ortaya çıkan güç boşluğu karşısında Ortadoğu ülkeleri siyasal-
ekonomik çıkarlarını daha gür bir sesle dillendirmeye başlamıştır. 1970’lerden itibaren
çalışmaları yapılan ve hayata geçirilen Güneydoğu Anadolu Projesi5, Fırat ve Dicle
nehirlerinden faydalanan Suriye ve Irak gibi devletlerin tepkisine maruz kalmıştır. Türkiye,
Suriye ve Irak su sıkınıtısı çeken ülkelerdendir.6 Su sorunu ülkeler arasında başka sorunlara
neden olmuştur. Bu sorunu bahane eden Irak ve Suriye, PKK terör örgütünü kullanmaya
çalışmış, destek vermiş, kendi ülkelerinde eğitim almalarına ve terör örgütü yöneticilerinin
ülkelerinde ikamet etmelerine izin vermişlerdir. Aynı zamanda İran devleti de PKK’nın
ülkelerinde konuşlanmasına izin vermiştir. Bir diğer tehdit algılaması ise Suriye’nin tarihsel
süreç içersinde elinden çıkan Hatay bölgesini yeniden kendi sınırları içine dahil etme
amacının bulunmasıdır. Türkiye’nin güney sınırının PKK örgütü tarafından sarıldığı bu
dönem içersinde, Türkiye bölgesel ortak arayışı içine girerek İsrail’e yakınlaşma ihtiyacı
duymuştur.
İsrail açısından bakacak olursak, bölgedeki hemen hemen her Arap devleti İsrail
karşıtlığını devam ettirmiştir. İsrail güvenlik kaygılarından dolayı Türkiye ile bölgesel
işbirliği arayışı içindedir. İsrail’in en büyük çekincesi, kitlesel silahlar ürettiği iddia edilen
İran’ın İsrail’i vurabilecek kapasiteye sahip olmasıdır. Bununla beraber Arap-İsrail çatışma ve
savaşları boyunca Irak ve Suriye’de İsrail’e karşı düşmanca tavırlar içerisinde olmuştur. İran,
Suriye ve Irak tarafından gelebilecek bir füze saldırısına karşı İsrail sürekli planlar yapmış ve
saldırıları önleyebilecek askeri projeler üretmiştir. Bunların sonucunda İsrail, Türkiye’nin
jeopolitik konumunun kullanılması yolu ile İran, Suriye ve Irak devletleri hakkında bilgi
toplamak ve gerekirse Türk hava sahasını kullanarak bu devletlere saldırmayı hedeflemiştir.
İsrail’in güvenlik kaygısı ve yalnızlık içinde olması ve Türkiye’nin PKK eylemlerine karşı
Suriye ve Irak üzerine siyasi-askeri politikalar üretmek istemesi bu iki devleti birbirine daha
fazla yakınlaştırmıştır.
1.3. Askeri Unsurlar
1990-1999 arası dönemde Türkiye’de onüç Dışişleri Bakanı görev yapmıştır.7 Bu
süreç içerisinde istikrarlı bir hükümet olmadığından ve iç-siyasi nedenlerden bakanlar sürekli
4 Türel, Yılmaz (2001), Türkiye-İsrail Yakınlaşması, Ankara, İmaj Yayınevi, s.44.
5 GAP, 1970’lerde Bölge’nin su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesine dayalı bir program olarak ele alınmış;
Fırat- Dicle Havzası’nda sulama ve hidroelektrik enerji üretimine yönelik 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ile
1,8 milyon hektar alanda sulama yatırımlarının yapımı planlanmıştır. 6 Ortadoğu az yağış alan bir bölgedir. Kişi başına düşen yıllık su miktarının 1.000 ve altında olan bir ülke su
kıtlığı içindedir. 2025 yılında Türkiye’de kişi başına düşecek su miktarı 1.210 iken; bu oran Suriye’de 535
, Irak’ta ise 1.055 olacaktır. 7 Dışişleri Bakanları listesi için bkz., http://www.mfa.gov.tr/_disisleri-bakanlari-listesi.tr.mfa, erş. 10.10.2014.
5
değişmiştir. Bunun sonucunda Türk dış politikasına etki eden unsurlar çeşitlenmiştir. Özelikle
bu zaman zarfında Türkiye’de ordu bir baskı unsuru olarak dış politkayı yönlendirmeye
çalışmıştır. Aynı dönem içinde dört Genelkurmay Başkanı olması ise, dış politikaya kimin
yön verdiğinin anlamamız açısından önem arzeder.8 Bu dönemde ve nispeten öncesinde
Genelkurmay Başkanları kanaat önderleri ile buluşarak dış politika hakkındaki görüşlerini
aktarırlar, bu görüşlerde bu yolla siyasi çevreye ulaşırdı.9
Körfez Savaşı sonrasında ortaya çıkan sonuçlardan biri, TSK’nın müttefik ülkelere
karşı askeri teçhizat ve mühimmatının geri olduğunun anlaşılmasıdır. Bu konuda
Genelkurmay Başkanlığı Plan Prensipler Başkanı Korgeneral İlhan Kılıç Aralık 1991’de
“Türkiye’nin bugün idame ettiği kuvvetlerin yapısı, modern orduların ve komşu ülkelerin
kuvvetleri ile kıyaslandığında; mevcut kuvvetin başta modernizasyon olmak üzere bir çok
alanda hem nicelik hem de nitelik açısından gerek Türkiye’nin gerekse ittifakın savunması
için hedeflenen asgari kuvvetin gerisinde olduğunu” belirtmiş olması, TSK’nın
modernizasyon sürecine gireceğinin belirtisi olmuştur.10
Teknolojinin gelişmesi ile uzun
menzilli balistik füzelerin ortaya çıkması karşısında, TSK önlem almak istemiştir. 1980’li
yıllardan itibaren modernizasyon ve silahlanma programını başlatan HKK ve sonrasında ileri
teknoloji-yüksek hareket kapasitesini arttırmaya yönelik çalışmalarda bulunmak isteyen
KKK; ABD, AB ve NATO’dan istediği desteği alamamıştır. ABD ve AB’nin askeri teçhizat
ve teknolojik uzmanlaşma konusunda destekte bulunmaması, TSK’yı yeni bir tedarikçi
bulmaya itmiştir. İsrail’in askeri teçhizatının TSK ile uyumlu olması ve teknolojik
uzmanlaşma konusunda destek vermeye istekli olması, TSK’yı harekete geçirmiş ve İsrail
devletine yaklaştırmıştır. Bu konu hakkındaki verilere II. bölümde ayrıntılı olarak bakacağız.
1.4. Ekonomik Unsurlar
1991 Körfez Savaşı’nda Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinin ardından Batı dünyası Irak’a
yönelik bir ambargo kararı alınca, Türkiye’nin de bu karara uyulması istendi. Batı Türkiye’ye
yönelik baskılarını arttırırken, Türkiye bu dönemde tarafsızlık politikası icra etmeye
çalışmıştır.11
Ancak BM Güvenlik Konseyi 7 Ağustos’ta 661 sayılı ambargo kararını alması,
Türkiye’nin artık baskılara daha fazla direnemeyeceği anlamına geliyordu. Bu kararı etkin bir
şekilde uygulayan Türkiye, Irak ile petrol boru hatlarını kapatmıştır. Bunun yanı sıra her türlü
mal, sermaye ve hizmet alışverişi durduruldu.12
Irak petrolünün sevkiyatı ve boru hattının
işletilmesinden elde edilen gelir yıllık 250-300 milyon dolar arasındadır. Ayrıca Türkiye,
Irak’a ihraç ettiği ürünlerden yıllık 1 milyar dolar kazanırken; kalkınma projelerinde yer alan
iş dünyasından yıllık 3,5 milyar düzeyinde gelir elde etmekteydi.13
Bu rakamlara göre
Türkiye’nin 1991 yılı dönemi ve sonrası toplam ekonomik kaybı 4-10 milyar dolar arasında
8 Genelkurmay Başkanları listesi içim bkz.
http://www.tsk.tr/1_tsk_hakkinda/1_2_genelkurmay_baskanlari/genelkurmay_baskanlari.htm, erş. 12.10.2014. 9 Ofra, Bengio (2009), Türkiye-İsrail Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine, çev. Filiz Kaynak Dişkaya, Ankara,
Ergüvan Yayınevi, s.125. 10
Gencer, Özkan (Kasım 2005), ” Türkiye – İsrail İlişkilerinde Dönüşüm:Güvenliğin Ötesi”, TESEV Dış
Politika Programı, Dış Politika Analiz Serisi 1, s. 59. 11
Faruk, Sönmezoğlu (ed.) (2004), Türk Dış Politikasının Analizi, İstanbul, Der Yayınları, s. 288-290. 12
A.g.e. 13
Ofra, Bengio, a.g.e., s. 51.
6
olduğu tahmin edilmiştir.14
Bu ekonomik kayıp hiç şüphesiz, 1990’lı yıllar boyunca
hissedilmiştir. Böyle bir noktada İsrail’in Ortadoğu coğrafyasında ekonomik ve teknolojik
açıdan gelişmiş ülkelerden biri olması ve Oslo sürecinin getirdiği ivme ile Türkiye-İsrail
devletleri ekonomik ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır.
İsrail kendi ürünlerini, Türkiye üzerinden Orta Asya pazarına aktarmayı planlamıştır.
Türkiye’nin ve İsrail’in o dönem için ABD ve Avrupa ile olan ekonomik ilişkileri önceki
dönemlere göre düşme eğilimine girmiştir. Bu gibi faktörlerden birbirine daha da yakınlaşan
iki ülke 1993 yılında Türkiye-İsrail İş Konseyi’ni kurmuştur.15
Türkiye ile İsrail Turizm
alanında 1 Haziran 1992 yılında “Turizm Alanında İşbirliği Antlaşması” imzalamıştır.16
Bu
antlaşma ile iki ülke turizm alanında işbirliğini teşvik ediyordu. Bu sayede karşılıklı turist
sayısı arttırılmış oldu. İki ülke arasındaki bir diğer ekonomik gelişme sahası tarım olmuştur.
Özellikle İsrail’in modern ve teknolojik tarım yöntemleri geliştirmesi, tohum ıslah çalışmaları
Türkiye tarafından bilinmekteydi. GAP neticesinde tarımsal verimliliğini arttırmak isteyen
Türkiye, İsrail ile 1997 yılında “ Tarımsal Alanda İşbirliği Mutabakat Zaptı” imzalanmıştır.17
Buna göre iki ülke İsrail’in teşebbüsü ile Orta Asya ve Kafkasya’da ortak yatırımlara
girişmiştir. Yine 1998 yılında Kudüs’te “ Tarımsal Alanda İşbirliği Antlaşması”
imzalanmıştır.18
Antlaşma ile teknik bilgi paylaşımı, tarımsal uzman paylaşımı, teknolojik
sistem paylaşımı gibi konularda işbirliğine gidilmiştir. Ayrıca ortak bir Tarım Yürütme
Komitesi de kurulacaktı.
Türkiye ile İsrail’in ticaret alanında 1996 yılında imzalanıp, 1997 yılında yürürlüğe
giren “Serbest Ticaret Alanı”19
antlaşması karşılıklı mal ve hizmet ticaretinin gelişmesi
açısından son derece önemlidir. Böylece iki ülke arasında ticaret hacminin arttırılması
sağlandı. Bu antlaşma ile sadece İsrail pazarı değil, aynı zamanda ABD, Filistin ve Ürdün
pazarlarına İsrail üzerinden giriş imkanı sağlanmıştır. Bu antlaşmanın önemini dönemin
Türkiye-İsrail İş Konseyi Başkanı Ekrem Güvendiren şöyle belirtiyor:
“Serbest Ticaret Alanı Antlaşması, bölgede Türkiye için yeni antlaşmaların önünü
açacaktır. ... İsrail, Türkiye vasıtasıyla Orta Asya’ya açılmayı planlıyor. ... İsrail ile olan
Serbest Ticaret Antlaşması, ikili bir antlaşma gibi görünüyorsa da çok taraflı bir gelişmenin
başlangıcıdır. İsrail ile Filistin arasında imzalanmış olan antlaşmalar, İsrail’e giren malların
gümrüksüz olarak Filistin bölgesine geçmesini öngörüyor. Bu şekilde, Türkiye-İsrail Serbest
Ticaret Antlaşması, Türkiye’nin Filistin’e olan ihracatında önemli bir artışa neden oldu.”20
1.5. ABD ve Yahudi Lobisi
1491 yılında Yahudilerin İspanya’dan çıkarılmasından sonra bu millete kapısını açan
Osmanlı Devleti olmuştur. Bu tarihten sonra Osmanlı’nın bir unsuru haline gelen Yahudiler,
tarih boyunca hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti’nde etkinliklerini arttırmış ve
14
Davis, Kushner, “Turkey: Iraq’s European Neighbour”, s. 207, Aktaran: Ofro, Bengio, a.g.e. 15
Türkiye-İsrail İş Konseyi, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu,
http://www.deik.org.tr/Konsey/10/T%C3%BCrkiye_%C4%B0srail.html, erş. 01.12.2014. 16
http://www.basarmevzuat.com/dustur/kanun/5/0244/92-3378israil.htm, erş. 01.12.2014. 17
Türel, Yılmaz, a.g.e., s. 90-93. 18
A.g.e. 19
A.g.e. 20
Yeniyüzyıl, 6 Ağustos 1998, Aktaran: Türel, Yılmaz, a.g.e.
7
muhafaza etmiştir. Osmanlı Devletine sığınan Yahudiler, devlete katkı sunmuşlar ve zaman
içerisinde devletin önemli görev alanlarına gelmişlerdir. Yahudilerin bir devlet kurma fikri ise
II. Abdülhamit tarafından reddedilmiş, ancak devlet içinde bulunduğu zor durum nedeniyle
belli bir süre sonra bunun önüne geçememiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında
ve sonrasında da Yahudiler etkin rol oynamaya devam etmiştir. Öyle ki 1935 yılında
parlamentoya Abravaya Marmaralı isminde bir Musevi girmiştir.21
Bu süreç daha sonra gerek
siyasi gerek ekonomi alanında birçok Yahudi unsurunun etkinliğini daha arttırarak örneklerin
çoğaldığını görmek mümkündür. Yine Hitler Almanyası’ndan kaçan Yahudi bilim insanları
da Türkiye’ye sığınmış ve Türkiye’de aynı Osmanlı döneminde İspanya Engizisyondan kaçan
Yahudiler gibi hoşgörüyle karşılanmıştır.
Yahudi unsuru Türk dış politikasında zaman zaman kullanılmıştır. Yahudilerin
varlıklarının devamı noktasında Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye’nin gerekli dış
politik hamleleri yürütmesinde Yahudi unsuru ve İsrail her zaman karşılıklı bağımlılık
içindedir. 1990’lı yıllardan sonraya ortaya çıkan Türk-İsrail yakınlaşmasına en çok destek
veren ülkelerden biri ABD olmuştur. ABD Ortadoğu üzerine yeni yaklaşımlar üretirken,
ortaya çıkan bu birliktelik Türkiye’yi rol-model22
ülke yapmaktaydı. ABD’de varlığını
sürdüren ve etkin olan Yahudi lobisi bazı zamanlarda Türkiye tarafından kullanılmıştır.
Özellikle 1980’li yıllardan sonra Ermenilerin 24 Nisan gününü “Soykırım Günü” olarak ilan
ettirme çabalarına karşın; ABD’deki Yahudi lobisi ile temas kurulmuş ve ABD Senatosu’nun
böyle bir karar alınmasının o dönem önüne geçilmiştir. Bu konuda Emekli Büyükelçi İsmail
Soysal şunları ifade etmektedir:
“Türkiye ile İsrail’in yakınlaşması konusunda Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisi
büyüktür. İsrail’i koruyan bir numaralı devlet Amerika Birleşik Devletleri. Bu ülkede altı
milyon Yahudi yaşamaktadır ve oldukça da etkindirler.”23
ABD içindeki çeşitli İsrail bazlı think-tank kuruluşları özellikle Türkiye-İsrail
ilişkileri, Ortadoğu ve Türk siyasetçileri üzerine çalışma yaparak iki ülkenin ilişkilerinin daha
da yakınlaşmasını istemekte ve bu yönde çalışmaktadır. Böylece iki ülke birbirine daha da
yakınlaşmış ve işbirliğini derinleşme boyutuna çıkarmayı hedeflemişlerdir.
21
Ofra, Bengio, a.g.e., s. 114. 22
Bu kavram özellikle ABD’nin istikrarsız bölge Ortadoğu için, model ülke olacağına inandığı Türkiye için
kullanmış olduğu bir kavramdır. Demokratik-laik yapısıyla ve aynı zamanda halkının çoğunun İslam dinine
mensup olmasıyla ortaya atılmış bir görüştür. 23
Nokta, Yıl:17 s. 841, 22-28 Mart 1998, s. 68, Aktaran: Türel Yılmaz, a.g.e.
8
II: BÖLÜM: ASKERİ İLİŞKİLER VE İÇ POLİTİKA
1. Askeri İlişkiler
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesindeki en önemli faktörlerden biri Türk ordusunun
bu yöndeki politikalarıdır. Bu konuda Le Monde diplomasi editörü Alan Gresh düşüncelerini
şöyle ifade etmiştir:
“Soğuk Savaş sonrası dönemde ülkenin yalnızlaşmasından endişe eden Türk ordusu,
Türkiye’ye Amerika ve Birleşmiş Milletler’in Orta doğu ve Körfez’deki Türkiye’nin önemini
arttıracağını düşündükleri bölgelerdeki çıkarları çerçevesinde yeni bir rol arayışına
girdiler.”24
Yine bu konuda Amerikalı strateji uzmanı Daniel Pipes şöyle ifade etmiştir:
“Türk ordusunun politikadaki yeri sayesinde, Türk-İsrail ilişkilerinin yeni döneminde
askeri ilişkiler anahtar rol oynuyor.”25
Türkiye’de güvenlik politikaları ne zaman değerlendirilecek olsa bu konuda
Genelkurmay’ın önerileri, hükümet politikası haline gelmiştir. Soğuk Savaş sonrası Türk
ordusunun güvenlik yaklaşımı, ülkenin yalnızlığa itilmek istendiği olarak görülmüş ve bu
bağlamda yalnızlığı gidermek adına askeri teknolojisi gelişmiş olan İsrail’in, Türk ordusunun
gerekli modernizasyonunu yapabileceği bir ortak olarak görülmüştür. Güçlü bir iktidar ortaya
çıkaramayan Türk siyaseti, istikrarsız koalisyonlara ve işbirliği içinde olmayan kurum ve
kuruluşlarıyla dış politikada aktif bir politika izleyememiştir. Hatta tek bir temel dış politika
anlayışı ve güvenlik modeli ortaya çıkaramamıştır.
25 Ocak 1994’te Türkiye’yi ziyaret eden ilk İsrail Cumhurbaşkanı olan Ezer
Weizman’ın Türkiye’yi ziyaretinde ele alınan konulardan biri de askeri işbirliği konusuydu.26
Bu ziyaret sonrası Ortadoğu’daki güvenlik bunalımını konuşmak üzere Antalya’da yapılan
toplantı Türkiye-İsrail askeri ilişkilerinin temelini oluşturmaktadır.27
Nitekim toplantıdan
sonra 31 Mart 1994’te Türkiye-İsrail Hava Kuvvetleri Subay Mübadele Programı ve
Güvenlik/Gizlililk Anlaşması imzalamıştır.28
Yapılan bu gizli anlaşma, ancak 23 Şubat 1996
yılında imzalanan askeri anlaşmadan sonra ortaya çıktı. Aralık 1994’te Milli Savunma
Bakanlığı ve Savunma Sanayi’nden oluşturulan bir heyet İsrail’e giderek birtakım projelerin
ortaya çıkmasını sağlayacak girişimlerde bulundular.29
24
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 244. 25
A.g.e., s. 245. 26
A.g.e., s. 245. 27
29 Mart 1994 günü Türkiye’nin ev sahipliğinde Antalya’da, Ortadoğu’daki güvenlik sorunsalı ve askeri bilgi
değişimine yönelik konuların görüşüldüğü ve İsrail’in, Arap ülkelerinin ve bazı Batılı ülkelerin katıldığı
toplantıdır. 28
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 246. 29
F-4 savaş uçaklarının modernizasyonu, İsrail’in Türkiye’ye tank satışı, Popeye-I füzelerinin satışı ve Popeye-II
füzelerinin ortak üretimi, F-5 uçaklarının modernizasyonu gibi konularda fikir alışverişinde bulunulmuştur. Bu
konulardaki adımlar daha sonra atılmıştır.
9
1.1. F-4 Savaş Uçaklarının Modernizasyonu
Bu proje ile TSK envanterinde bulunan 54 adet Phantom uçağının modernizasyon
ihalesi İsrail’e verilmiştir. Projeye 1994 yılının Mayıs ayında başlanmış olunup, ihale 6 Ocak
1995 tarihinde yapılmıştır. Bakanlar Kurulu ve Savunma Sanayi İcra Komitesi kararları
neticesinde, devlet kredisi sağlanarak IAI’ye verilmiştir.30
Toplam maliyeti 630 milyon ABD
dolarının üzerinde olan proje 1997 yılında hayata geçirildi. 26 adet uçak İsrail’de modernize
edilecekken; 28 adet uçağın modernizasyonu ve teknoloji transferi Eskişehir 1. Hava İkmal
Bakım Merkezi’nde yapılması planlanmıştı.31
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, proje
üzerinde yerli katkı payının arttırılması ve kredi koşullarının revize edilmesini isterken; HKK
Orgeneral Ahmet Çörekçi sık sık düşmeye başlayan F-4 uçakları hakkındaki projenin bir an
önce onaylanmasını talep etmişti. Erbakan’a verilen dört saatlik brifing sonrası, Erbakan
kararnameyi imzalamıştır. Daha sonra proje kapsamında ortak füze üretimi ve F-16 uçakları
için yakıt tankı gibi projeler de gündeme gelmiştir.
1.2. Askeri Eğitim ve İşbirliği Antlaşması
1996’nın Şubat ayında Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin daha da derinleşmesini
sağlamak amacıyla Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir’in Tel-Aviv’e gitmesi ve birtakım
görüşmeler yapılması planlanmıştı. Çevik Bir 23 Şubat 1996 yılında İsrail ile Askeri Eğitim
ve İşbirliği Anlaşması’nı imzaladı. Çevik Bir bu anlaşmanın bölgedeki istikrar ve barış
ortamına katkı sağlayacağını belirtmiştir.32
Anlaşmaya göre Türk subayları İsrail’de ve İsrail
subayları Türkiye’de personel değişimi ile eğitim alabilecekti. Teknik düzeyde işbirliği, ortak
tatbikatların yapılması, hava, kara ve deniz kuvvetlerinin temas halinde olması ve İsrail ve
Türk uçaklarının birbirlerinin hava sahasını kullanabilmeleri kararlaştırılmıştı.33
Özellikle
hava sahasının kullanımı gibi maddeler İsrail basınına sızan anlaşmanın, Türk medyasında
yankı uyandırmasıyla elde edilen bilgilerdir. Anlaşmanın askeri nitelikte olması nedeniyle
Meclis gündemine getirilemeyişinden içeriği gizlidir. Dolayısıyla hava sahası kullanımı ve iki
ülkenin istihbarat alanında yakınlaşması üzerine bir hayli değerlendirme yapılmıştır. İsrail
açısından, geniş bir coğrafyaya sahip Türk topraklarında, İsrail’li subayların eğitim uçuşları
yapabilmesi önemlidir. Aynı zamanda Türk hava sahası üzerinden İran’a yönelik istihbarat
planları bulunuyordu. Türkiye’nin, İsrail’in elektronik-askeri teknolojisini kullanması açık
yararı iken; PKK oluşumunun Suriye içinde barınmasını sağlayan Suriye yönetimine karşı
gözdağı vermesi gizli hedefiydi. Askeri anlaşma İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiyi ortaklık
noktasına getirmiştir diyebiliriz. Çünkü bu noktadan sonra iki ülke de üçüncü taraflara karşı
ortak politikalar uygulamıştır. Bu politikaların benimsendiği coğrafya Ortadoğu bölgesi(İran,
Suriye, Irak bağlamında) olmuştur. Diğer coğrafya ve sorunlar içinse bir ittifak yapısı
oluşturulmamıştır.
30
Sabattin, Çakmakoğlu (Milli Savunma Eski Bakanı), Meclis Yazılı Soru Önergesi Cevabı, TBMM,
http://www2.tbmm.gov.tr/d21/7/7-3396c.pdf, erş. 11.12.2014. 31
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 256. 32
A.g.e., s. 266. 33
Türel, Yılmaz, a.g.e., s. 64-66.
10
1996 yılı içinde Genaral Çevik Bir’in Amerika’da varlığını sürdüren kuruluş
JINSA’ya vermiş olduğu brifinge göre;
I. İki tarafa da yöneltilen tehditlerin değerlendirilmesi ve analiz edilmesi için yüksek
seviyede bir çalışma grubunun oluşturulması,
II. İstihbarat toplanması ve paylaşılması için bir protokolün kurulması,
III. Türkiye’nin Irak sınırından teröristlerin sızmasını önlemek için gerekli
donanımın İsrail tarafından sağlanması,
IV. İki devletin hava ve deniz kuvvetlerinin eğitimi için ortak çalışma yapılması,
gibi çalışmaların yeni güvenlik protokolünde olacağı aktarılmıştır.34
Böylece iki ülke
istihbarat birimlerin işbirliğine gideceği resmi bir şekilde ifade edilmiştir.
Anlaşmanın imzalanmasından bir ay sonra, İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesi
anlaşmayı duyurmuş ve bu şekilde Türk kamuoyu bu anlaşmanın varlığından öyle haberdar
olmuştur. Anlaşmanın duyulduğu anda İsrail aynı zamanda Lübnan’a yönelik “Gazap
Üzümleri”35
diye adlandırılan operasyonu yapması, anlaşmaya olumsuz bakılmasına yol açtı.
Bunun üzerine dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz parti grup toplantısında: “İsrail ile yapılan
askeri işbirliği anlaşması yararından çok zarar getirdi. Arap dostlarımızı ikna edemedik.
Anlaşmayı iptal edebiliriz.”36
şeklinde ifade etmiştir. İsrail’i telaşlandıran bu tarz ifadeler
daha sonra Dışişleri Bakanlığı tarafından yalanlandı. Anlaşmanın önemi komutanlar
tarafından hükümete aktarılarak, iptal edilmesinin önüne geçilmiş olundu.
İki ülkenin yaptığı askeri anlaşmalrının temelinde eğitim konusu bulunuyordu.
JINSA’nın belirttiğine göre Türk F-16 personeli İsrail’de elektronik savaş alanında eğitim
alırken; İsrail uçakları Türk hava sahası içinde uzun menzilli uçuşlar yapıyordu.37
İsrail hava
sahasının küçük olması dolayısıyla, Türk hava sahası İsrailli pilotların eğitimi için önem
arzediyordu. 1997 yayınlanan bir raporda, İsrail Hava Kuvvetleri uçakları Türkiye’de toplam
120 sorti38
yaptığı bildirirken; Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı pilotlar İsrail’de Nagev çölünde
bulunan Nevatim üssünde sanal ortamda elektronik savaş eğitimi almışlardır.39
Kudüs çıkışlı
Christian Science Monitör gazetesi, Türkiye’nin doğusunda sadece İsrail uçaklarının
kullanımı için özel bir üs tahsis edildiği ve Türk jetlerinin PKK’nın karadan havaya füze
saldırılarına karşı İsrail’de eğitim yaptığını bildirmişti.40
Basın yayın organları iki ülkenin eğitim alanında yaptığı anlaşmaların tezahürü olarak
verdiği bu uçuş haberlerinin kaynağı olarak “Türk Yetkilileri” göstermiştir. Buna yönelik
olarak HKK Orgeneral İlhan Kılıç, Türk uçaklarının İsrail’de eğitim yaptığını doğrularken;
34
JINSA’nın Şubat-Mart, 1996 tarihli raporu, Aktaran: Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 270-271. 35
İsrail 1996 yılında Lübnan’a yönelik yaptığı operasyonda, BM kampına sığınan 100’ün üzerinde sivil insanın
ölümüne neden olmuştur. 36
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 273. 37
A.g.e., s. 298. 38
Askeri havacılıkta çıkış anlamına gelen, uçakların bir yerden başka bir yere havalanmasıdır. 39
Arieh O’Sullivan, IAEF Jets Fly long- Range Traning Sorties in Turkey, The Jerusalempost (12 Aralık 1997)
ve, Ha’aretz, 17 Nisan 1996 ve Ha’aretz, 1 Ocak 1998’den aktaran Amicam Nachmani, The Remarkable Turkish
Israeli Tie, The Middle East Quarterly, (Haziran 1998) s. 24, Aktaran: Alptekin Dursunoğlu, a.g.e, s. 299. 40
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 302.
11
İsrail’e üs sağlandığı yönündeki haberleri yalanlamıştı.41
Aslında eğitim amaçlı gelen İsrail
uçaklarının, HKK’nın üsleri kullanılarak yararlanması sağlanmıştır.
Anlaşmaların önemli bir unsuru ise istihbarat alanıydı. İki ülkenin karşılıklı istihbarat
paylaşımı hep gündeme getirilse de, yetkililer bu iddiaları hep yalanladı. Jane’s Defense
dergisi, Şubat 1998 yılında verdiği bir haberde, İsrail’li, İngiliz, Amerika’lı komandolar
Irak’ta ortak bir operasyon gerçekleştirecekti. Irak birlikleri hakkında istihbarat toplanması
hedeflenen bu operasyonun çalışmamızla ilgisi, İsrail’li personelin Türk yetkililerin izni ile
Türkiye-Irak sınırı üzerinden, Irak’a girmiş olduğu iddiasıdır.42
2000 yılında Yeni Şafak
gazetesinin verdiği bir haber istihbarat alanında ilginç bir gelişmenin olduğunu göstermiştir.
Türkiye’de devşirme çalışmaları olarak duyurulmaya çalışılan haberde, MOSSAD’ın IQ’su
yüksek kişilerin toplayarak onlara, “haber alma”, “dinleme cihazları”, “bomba teknikleri”,
“sabotaj planlama” gibi dersler verildiğini belirtmiştir. Devşirme işi için Mossad ISS’i
kullandığını ve bunun da İstanbul’da faaliyet yürüten Marmara Güvenlik şirketi üzerinden
yaptığını iddia etmiştir.43
Haberde belirtilen iddialara göre İsrail dünyanın birçok yerinde,
kendisine ajan yetiştirmenin planlaması içindeydi. Bu faaliyetlerin yanı sıra, TEVEL ve
TZOMET adlı MOSSAD şubelerinin Türkiye’de açılmasını iddia adilmiştir.44
1993 yılında
Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in İsrail’i ziyaret ederek imzaladığı anlaşmaya göre TEVEL
şubesi, dost istihbarat örgütleriyle işbirliği yaparken; TZOMET isimli şube ajan devşirmekle
sorumluydu.45
Bir diğer önemli hususlardan biri de stratejik ve kültürel düzeydeki askeri toplantılar
olmuştur. Bu noktada Türkiye o dönem zarfında tehdit algılamalarını irtica ve bölücülük
olarak belirlemişti. Özellikle İsrail Refah Partisi’nin ülke üzerinde popülerliğini arttırdığı bir
dönemde ilişkilerin gerilmesinden çekiniyordu. Askeri yetkililer bir araya gelerek, Ortadoğu
Barışı süreci, İran ve Suriye üzerine değerlendirmeler yapıyordu. İsrail, İran gibi Türkiye’nin
de İslami yükseliş çizgisine girerek kontrolden çıkmasından çekiniyordu. Bu noktada Milli
Askeri Stratejik Konsept değiştirilerek irtica ve bölücülük öncelikli tehditler olarak belirlendi
ve bunları destekleyen dış odak olarak İran ve Suriye gösterildi.46
Bu değişim Türkiye-İsrail
diyoloğunun açık bir şekilde tezahürüdür. Bu noktada iki ülke Genelkurmay Başkanları dahil
olmak üzere gerek üst kademe gerekse en alt düzeydeki teknik personeller çeşitli konularda
toplantılar düzenledi.
1.3. Savunma Sanayi İşbirliği Antlaşması
26 Ağustos 1996 tarihinde Refah-Yol Hükümeti döneminde Savunma Sanayi İşbirliği
Anlaşması imzalandı.47
Buna göre iki ülke savunma sanayiinde ortak hareket edecek,
41
A.g.e., s. 303. 42
A.g.e., s. 304. 43
“Mossad Sabotajcı Arıyor”(Nisan 2000), Arşiv, Yeni Şafak,
http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2000/nisan/14/d2.html, erş. 13.01.2015. 44
Rauf Atilla, Polat (10.01.2010), “Türkiye’deki İsrail Üssü Çalışıyor mu?”, HaberX,
http://www.haberx.com/turkiyedeki_israil_ussu_calisiyor_mu(19,w,6184,154).aspx, erş. 13.01.2015. 45
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 307. 46
A.g.e., s. 309. 47
Türel, Yılmaz, a.g.e., s. 77.
12
karşılıklı teknoloji transferi uzman eğitimi, ortak silah üretimi gibi konularda işbirliğine
gidilmesi öngörülüyordu. Askeri donanım ve askeri ortak üretim üzerinde durmak gerekiyor.
Türkiye Arrow füze savunma sistemlerini, Phalcon erken uyarı uçak sistemleri, mayın
belirleyen radar sistemi, Suriye ve Irak sınırını denetlemek için çit ve radar sistemi gibi
projelerle ilgilenmeye başlayarak, bu anlaşmanın yararlanmayı düşünüyordu. İsrail ise daha
fazla askeri teçhizat satışının peşindeydi. JINSA’nın raporlarına göre, Türkiye 1997 yılı
itibariyle insansız hava uçakları (UAV) almayı hedefliyordu. Bu sayade Güneydoğu’da ve
Suriye-Irak sınırı üzerinde gözetim gücünü arttırmayı hedefliyordu. Tüm bunlar devam
ederken, Türk şirketleri ve İsrail şirketleri ortak proje arayışları içindeydi. MIKES, İsrail
Havacılık Sanayi Şirketi (IAI) ile elektronik savaş sistemleri üretmek için anlaşmışlardı. Bu
sistemler daha sonra Türkiye’nin İsrail’den alacağı F-16 uçaklarına monte edilecekti.48
Yine
100 adet Popeye-II füzesi, İsrail’in Rafael ve Türkiye’nin MIKES ve Roketsan firmaları
tarafından ortaklaşa yapılacaktı. Rafael firmasının üreteceği füzelere, Türk firmaları ateşleme
sistemleri ve unsurları yapacaktı.49
Ayrıca Delilah uzun menzilli füzelerinin de ortak üretimi
planlanıyordu. İki ülkenin 1998 yılında yapmış olduğu ortak deniz tatbikatından sonra ise,
ortak gemi üretimi de gündeme gelmişti. Saar-5 tipi savaş gemilerinin ortak üretimi talebi
Türkiye’den gelmiş olsa da, daha sonra gündemden düşmüştür.
Füze projelerinin yanı sıra M-60 tanklarının modernizasyonu da gündeme gelmişti.
Özellikle iki ülke arasında mekik dokuyan askeri yetkililer sık sık Merkava tipi tankların
modernize edilmesini görüşüyorlardı. 1998 yılında Türk KKK Hüseyin Kıvrıkoğlu İsrail'e
giderek, Merkava-III tanklarının incelendiği İsrail'li gazeteler tarafından belirtiliyordu.50
Savunma Sanayi Müsteşarlığı 1000 ana muharebe tankı üretilmesi için bir ihale
açmıştı. İsrail dışında Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, İtalya, Çin, Ukrayna-
Slovakya-Romanya ortaklığında olmak üzere çeşitli ülkeler ihaleye talip olmuştu. Türkiye'nin
en büyük askeri projelerinden biri olan tank alımı ve modernizasyonu51
2000 yılında ihaleden
vazgeçilerek, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit projenin İsrail'e verildiği duyuruldu. Ancak
ABD'nin rahatsızlığının Ankara'ya bildirilmesi üzerine, Ankara projenin İsrail'e verilmesinden
vazgeçildiğini ifade etmişti.52
Bu haber üzerine bu sefer de İsrail bu durumdan rahatsız olmuş
ve ABD'nin tutumunu eleştirmişti. Daha sonra ise proje bölünerek daha az bir bütçe ile
modernizasyon amaçlı İsrail'e verildi. İsrailli IMI firması tarafından 170 tank modernizasyonu
yapılarak 2010 yılında Kayseri'de teslim edildi.53
48
Aviation Week & Space Technology Dergisi( 23 Haziran 1997), Aktaran: Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 285. 49
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e. 50
A.g.e., s. 292. 51
7 Milyar dolarlık askeri projedir. 52
www.ntvmsnbc.com ve, www.netgazete.com 12 Temmuz 2000 tarihli haber, Aktaran: Alptekin, Dursunoğlu,
a.g.e., s. 295. 53
"M 60 tanklarının modernize projesi tamamlandı", CNNTURK,
http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/04/07/m.60.tanklarinin.modernize.projesi.tamamlandi/571216.0/, erş.
12.01.2015.
13
1.4. Taarruz Helikopteri İhalesi ve Uydu İhalesi
Savunma sanayi anlamındaki bütün ihalelerde İsrail firmaları veya ortaklıkları baş
gösteriyordu. Ancak Türkiye’de siyasal ve askeri karar mekanizmalarının değişken tutumları
ihalelerin tek tek iptal olmasına neden oluyordu. İhale süreçleri tank, helikopter gibi alanlarda
on yıllara yakın sürede devam etmiş olsa da, birden iptal olabiliyordu. 145 adet taktik-taarruz
saldırı helikopteri ihalesi de 1996 yılında görüşülmeye başlandı ve süreç 2004 yılında sona
erdi. 1999 yılında ihaleye çıkan firmalar arasından İtalyan Mangusta, Amerikan Bell-Textron
ve Rus-İsrail54
Kamov-IAI ortaklığına öncelik verildiği açıklanmıştı.55
Daha sonraki
süreçlerde tekrar tekrar ihaleler açıldı, ancak bir sonuç alınmadı. 2004 yılında ihaleler
tamamen iptal edildi. Siyasal iktidarların çabuk değişmesi neticesinde ihale süreçleri bir
firmadan alınıp öteki firmalara verilmeleri ve tekrar iptal edilmeleri ile sonuçlandı. Özellikle
İsrailli yetkililer ihale alamamış olmalarını, 28 Şubat sürecinde yakın ilişkiler içine girilen
askeri yetkililerin emekli oluşuna bağlıyordu.
Uydu ihalesi ise önce gündeme gelmiş ve iptal olmuş ve 2006 yılında ise yeniden
gözden geçirilerek bir kez daha gündeme gelmiştir. 2000 yılındaki süreçte proje için İsrail’in
seçildiği açıklanmış, ancak daha sonra Fransa ile görüşmelere başlanacağı duyurulmuştur.
Böyle bir karar verilmesinde AB ile ilişkilerde bir ivme yakalamak isteyen Türkiye’nin, siyasi
bir karar aldığını gösterir niteliktedir. Ancak ihale daha sonra bekletilmeye alınmıştır. Ağustos
2000 yılında İsrail Başbakanı Ehud Barak Türkiye’ye gelerek tank modernizasyonu,
helikopter ve askeri uydu ihalelerinin İsrail’e verilmemesinden mevcut yüksek düzeyli
savunma sanayi işbirliğine zarar verdiğini belitmiştir.56
Türkiye ve İsrail arasında yapılan
antlaşmalar neticesinde oluşturulan yüksek askeri ortaklıklığın sürdürülmesi İsrail için
öncelikli konulardandı. İhalelerin İsrail’in elinden alınması ve tek tek iptal olması İsrail
açsından rahatsızlık oluşturmuştu. İsrail 1993 yılından sonra askeri ilişkilerde yakalanılan
ivmenin devam etmesini istiyordu. Türkiye ise uluslararası alanda yüksek ortaklık
anlayışlarını çeşitlendirmek arzusundaydı ve en yakın aktör olarak AB gündeme gelmeye
başlamıştı.
1.5. Ortak Tatbikatlar
İsrail Genelkurmay Başkanı David Ivry 1994 yılında Türkiye'ye gelerek ortak hava
tatbikatı konusunda bir takım görüşmelerde bulunmuştu. Ertesi Mayıs ayında ise Türk hava
sahasında bir tatbikat yapıldı.57
Bundan sonraki süreçte imzalanan Askeri, Eğitim ve İşbirliği
Antlaşması tatbikatların sayısının artmasını ve hukuki dayanağının oluşmasını sağlamıştır.
Antlaşmaların içeriğinde ortak eğitimler kısmından dolayı iki ülke küçük çapta eğitim ve
tatbikatlar yapmıştır. Yine 1996 Nisan ayında 8 adet İsrail F-16 uçağı Konya semalarında
eğitim uçuşu yaparken; Haziran ayında 12 adet Türk savaş uçağı İsrail'e gitmiştir.58
İsrail
54
İki ülke yetkilileri bu projeyi üstlenmek için tasarlayacakları helikoptere “Erdoğan” ismini vermişlerdir. 55
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 315. 56
A.g.e., s. 313. 57
Belal, Bashar (2012), "1993 Yılı Sonrasında Türkiye İsrail Askeri İlişkileri", Atılım Üniversitesi, s. 40,
http://acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/602/430283.PDF?show, erş. 14.01.2015. 58
Ibıd., s.231, Aktaran: Bashar, Belal, a.g.e., s. 41.
14
böylece geniş arazilerde eğitim uçuşları yapıyor, olası tehdit algıları nedeniyle İran ve Suriye
üzerine çalışmalar yapma imkanına kavuşuyordu.
Yine antlaşmalar neticesinde planlanan tatbikatlara, İsrail Savunma Bakanı Yitzak
Mordehai'nin girişimleriyle iki ülkenin ortak deniz tatbikatı yapması noktasında anlaşmaya
varılmıştır. ABD Savunma Bakanı William Kohen de bu konudaki girişimleri
destekleyeceğini açıklamıştı.59
17 Haziran 1997 tarihinde Türk ve İsrail deniz kuvvetleri
arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi amacıyla Türkiye’den üç fırkateyn, bir denizaltı, lojistik
gemisi ve bin denizci taşıyan beş savaş gemisi, İsrail’in Hayfa Limanı’nı ziyaret etmiştir.
Mordehai’in çabaları sonuç vermiş ve ABD’nin de tatbikatlara katılması kararlaştırılmıştır.60
Türkiye-İsrail-ABD ortak deniz tatbikatı 1997 yılını Eylül ayında planlanırken; Refah
Partisi'nin iktidara gelmesiyle tatbikat 1998 yılına ertelendi.61
Refah Partisi lideri ve Başbakan
Necmettin Erbakan göreve geldiklerinde İsrail ile yapılacak tatbikatların erteleneceğini
belirtmiştir. Erbakan İslam dünyasından gelecek tepkilerden çekinerek böyle bir adım atmış
ve Silahlı Kuvvetler üzerinde baskı kurmayı hedeflemiştir.
Türkiye, ABD ve İsrail 5 Ocak 1998’de Akdeniz’de “Güvenilir Denizkızı” adlı ortak
deniz ve hava tatbikatı gerçekleştirdiler. Tatbikatın görünürdeki amacı arama kurtarma
çalışmalarının durumunu ortaya koymaktı.62
Ürdün ise gözlemci ülke olarak katılmıştır. Tabi
bu tatbikatın gerçek amacı ise ABD ve İsrail’in Türkiye’ye olan desteği ve bu üç ülkenin
askeri alanda işbirliğinin kuvvetlendirilmesidir. Bu üç ülke arasındaki “Güvenilir Denizkızı”
tatbikatları 2009 yılına kadar tekrarlanacak, ancak 2010 yılında “Mavi Marmara” yardım
gemisine İsrail tarafından operasyon düzenlenmesinden itibaren, tatbikatlardan 2010 yılında
vazgeçildiği belirtilecektir.63
Üç ülke arasında yapılan askeri tatbikata Ortadoğu’daki İslam ülkelerinden tepkiler
geçikmedi. Mısır Dışişleri Bakanı Amr Musa:
“İsrail, Türkiye ve Amerika’nın ortak tatbikatlarına karşı tavrımız değişmeyecektir.
Bu tatbikatın yanlış temeller üzerine kurulmuş olduğuna inanıyoruz. Bu tatbikatın zamanı,
Ortadoğu bölgesinde mevcut barış sürecindeki donukluğun ışığında olumsuz bir adımdır.”64
diye karşı çıkarken; İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, tatbikatı kınayarak:
“Bu tatbikat, düşmanların bölgede, bölgesel istikrarın yanı sıra, İran’ın güvenliğini de
tehdit eden gerginlikler yarttığının bir göstergesidir.”65
şeklinde konuşmuştur.
Daha tatbikatların yapılmadığı, sadece planlamasının yapıldığı bir dönemde bölge
üzerinde gerginlikler artmıştı. Irak ve Suriye birbirine yakınlaşmış, İran ve Irak arasındaki
59
Bashar, Belal, a.g.e., s. 42. 60
A.g.e. 61
Ibıd., s.259, Aktaran: Bashar, Belal, a.g.e., s. 43. 62
Tatbikatta SAAR-5 füze rampalı iki İsrail savaş gemisi, iki Türk savaş gemisi, bir ABD savaş gemisi ve her üç
ülkeye ait helikopterler kullanılmıştır. İsrail Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın koordinasyonunda ve Hayfa
Limanı’nın 60-70 km açığında, 120 km çapında bir alanda yapılmıştır. 63
http://www.mesajhaber.com/haber.php?haber_id=8363, Aktaran: Bashar, Belal, a.g.e., s.43. 64
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 300. 65
Hüseyin, Aykol( 1998), Ortadoğu Denkleminde İsrail-Türkiye İlişkileri, Ankara, Öteki Yayınevi, s. 20.
15
ilişkiler de yumuşamaya başlamıştı. Hatta Yunanistan, Rusya ve Suriye arasında da bir
tatbikatın yapılması gündeme gelmişti. Deniz tatbikatları Ortadoğu’da cephe oluşumlarını
başlatmıştı.
Hem Ortadoğu’daki İslam ülkelerinin itirazları hem de Erbakan’ın iktidara gelmesi
tatbikatın ertelenmesine yol açtı. Ancak bir yıl sonra yapılan tatbikat sonrası İslam ülkeleri
bulundukları konumlarında tepki vermeye devam ediyordu. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü
James Rubin:
“ABD’nin bölgedeki en büyük ve en yakın dostları ve müttefikleri olan İsrail ve
Türkiye arasında güçlü bir ilişki kurulmasını öteden beri teşvik ettiğini”66
belirterek tepkilerin
önüne geçilmesinde etkili olmuştur.
2. İç Politika
VOI muhabiri İzak Feller, İstanbul’a gelen İsrail Cumhurbaşkanı Ezer Weizman’a
uçaktayken şu soruyu:
“Türkiye’nin gelecek başbakanının İslami partinin lideri Necmettin Erbakan olmasını
nasıl karşılarsınız?”67
sormuştur. Weizman ise:
“Türkiye’ye daveti kabul etmemin bir sebebi de bu konuları soruşturmak.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i çok iyi tanıyorum ve onun, elindeki bütün gücü
kullanarak, böyle bir gelişmeyi önleyeceğini inanıyorum. Ordunun da kenarda bekleyeceğini
sanmıyorum. Dolayısıyla, şu anda, korku üzerine değerlendirmeler yapmanın hiç bir anlamı
yok.”68
şeklinde belirterek, İsrail’in Refah Partisi’ne karşı yaklaşımını ve Türk ordusunun bu
partinin iktidara gelmesine karşın, birtakım faaliyetler içine gireceğini aktarmıştır.
Weizman’ın bu sözleri üzerine 13 Haziran 1996 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Sözcü
Yardımcısı Elçi Nurettin Nurkan bir açıklama yapmak zorunda kalmıştır:
“Şüphesiz Türkiye’nin iç konuları Türkiye’nin bileceği bir husustur. Bunun ötesinde
bir yabancı devlet adamının yapmış olduğu açıklama konusunda herhangi bir yorumda
bulunmak istemiyorum.”69
Açıkça içişlerine müdahale anlamına gelen Weizman’ın sözlerini yumuşatan isim
ilginç bir şekilde Erbakan olacaktır:
“Weizman, başka ülkelerin içişlerine karışmayacak kadar deneyimli ve kurt bir
politikacıdır.”70
RP, DYP ile koalisyon kurarak iktidara gelmişti. İsrail yönetimi ise Başbakan
Erbakan’a bir elçi göndererek durumu düzeltmeye çalışacaktı. İsrail Başbakanı
Netanyahu’nun kutlama mesajını Erbakan’a götüren kişi David Granit ise, CHP lideri Deniz
66
Ayın Tarihi, 5 Ocak 1998, Aktaran: Türel, Yılmaz, a.g.e., s. 86. 67
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 83. 68
A.ge., s. 84. 69
A.g.e. 70
A.g.e.
16
Baykal’ı da ziyaret etmişti. Görüşmelerde RP iktidarının, Türkiye’nin İsrail ve Arap
politikasını değiştirip değiştiremeyeceğini sormuştu. Baykal ise Türkiye’nin dış politikasının
hükümetlere bağlı olarak değiştirilemeyeceğini bildirmiş, askeri antlaşmaların ve ilişkilerin
devam edeceğini aktarmıştı.71
1990’lı yıllar Türkiye-İsrail ilişkileri açısından önem arzeden yıllardı. Karşılıklı
hedeflerin ortaklaşa gerçekleştirildiği bu zamanda, İsrail tarafı ilişkilere zarar verecek her
türlü oluşumu bertaraf etmek için Türkiye ile yapılan askeri antlaşmaları koz olarak
kullanacaktı.
2.1. Ordunun Dış Politikaya İlişkin Açıklamaları
Körfez Savaşı sonrası dönemde Kuzey Irak, Kıbrıs Sorunu, Yunanaistan, İran, Suriye
ve İsrail ile olan ilişkiler ve Türkiye’ye yönelik artan tehdit algılamalarına paralel olarak,
Türk askeri yetkililer ve kurumların dış politikaya yönelik açıklama ve brifingleri artmıştır.
Özellikle Genelkurmay Başkanlığı’nın Çekiç Güç içindeki denetim yetkisi düşünüldüğünde
MGK’da alınacak kararların etkisinin artmasına yol açmıştır. 1990’lı yıllar boyunca
Genelkurmay Başkanlığı’nın tehdit algılamalarına yönelik açıklamaları kamuoyunda da
kanıksanır hale gelmiştir. Temmuz 1992’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş’in
dış politika üzerine değerlendirmeleri şöyledir:
“Önce 6-7 komşumuz varken şimdi 12’ye çıkmış ve etrafımızdaki bilinmezlikler
çoğalmış. Irkçılık hareketleri başlamış. Bakıyorum birbirleriyle sürtüşmeleri var.
Komşularımızdan bazıları bizi tehdit olarak görüyor. Dolayısıyla biz de tehdit altındayız.
Türk halkının huzuru, ona en yakın olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güçlü olmasıyla olanak
dahilindedir. Biz güçlü olmak mecburiyetindeyiz. Türk halkına ancak böyle sahip
olabiliriz.Karada, havada, denizde, Silahlı Kuvvetler güçlü olmak zorundadır. Çünkü Silahlı
Kuvvetleri güçlü olan ülkelerde dış politika da kolay yürütülür. Biz güçlü olunca, halkımıza
layık oluyoruz, ona güven veriyoruz, onun refahını sağlıyoruz ve aynı zamanda da dış
politikamıza destek oluyoruz. Bu bizim başlıca vazifemizdir. Bunu devam ettireceğiz.72
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir’in, Şubat 1997’de ABD’de yaptığı bir
konuşmada İran’ı kastederek: “İslami rejim ihraç etmek”, “PKK’ya destek vermek”,
“Kitlesel imha silahları üretmek”73
gibi ifadeleri kullanarak set bir şekilde eleştirmiştir. Eylül
1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in Reyhanlı’da yaptığı konuşmada
ise: “Artık sabrımız kalmadı. Eğer gerekli tedbirleri almazlarsa önlemleri biz Türk milleti
olarak alacağız.”74
şeklinde belirterek Suriye’ye olan yaklaşımımızı ortaya koymuştur.
Görüldüğü üzere zaman zaman askeri yetkililer dış politikaya yönelik açıklamalarda bulunur
hale gelmiştir. Türk ordusu Türkiye’ye yönelik tehdit algılamalarının ortaya çıkmasıyla
öncelik ve yaklaşımlarını değiştirmiştir. Zamanla Türk dış politikasının etkinsizliğinden
dolayı, karar alıcılara müdahale boyutlarına ulaşan yaklaşımlar sergilemiştir.
71
A.g.e., s. 85. 72
Gencer, Özcan ve Şule, Kut (2000) (Der.), En Uzun On Yıl: Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış Politika
Gündeminde Doksanlı Yıllar (2. Basım), İstanbul, Büke Yayınları, s. 79. 73
A.g.e., s. 81. 74
A.g.e.
17
Bu süreçte Genelkurmay Başkanlığı tarafında değişik kesimlere brifinglerde verilmeye
başlanarak Silahlı Kuvvetler’in iç siyasi gelişmeler ve Türk dış politikasına yönelik tutumları
ifade edilmiştir. 1995 yılında sonraki dönemde özelikle ordu bu brifingleri üst düzey bürokrat,
basın mensubu kişiler, akademisyenlerle paylaşarak endişelerini dile getirmiştir. Zaman
zaman askeri yetkililer ile siyasal yetkililer arasında kamuoyunun önünde tartışmalar da
yaşanmıştır. Haziran 1997’de yürütlen Çekiç Harekatı için Hükümet ile Genelkurmay
arasında gerginlikler yaşanmıştır. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Erol
Özkasnak operasyon için doğrudan Başbakan Erbakan’a yöneltilen ek ödenek isteklerine
yanıt alamadıklarını açıklamıştır.75
Buna karşılık Erbakan’ın “başarısızlıklarına kılıf
arıyorlar” 76
biçimindeki sözleri gerginliği sertleştirmiştir.77
1997 yılında Genelkurmay Başkanlığı tarafından Dışişleri Bakanlığı’na verilen bir
brifing sırasında Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Tansu Çiller’i kastederek:
“Bakanınız, Dışişleri Bakanlığıyla ilgilenmedi. Yurt dışına ikili temaslar için iki kere
çıktı. Halbuki bu günler, hergün, her zaman temasların yapılması gereken günlerdir. Dış
politika açısından çok hassas, çok önemli günler yaşıyoruz. Bu durum bizim ülkemizi zaafa
düşürmektedir. Bakanınız Avrupa’yla ilişkilerinde sözlerini tutmadı. Bu da Türkiye’nin
dışarıda güvenirliliğini azalttı. Bizim eleştirilerimiz bu çerçevede Bakanınıza yöneliktir.”78
Dışişleri Bakanı Çiller ise: “Bakanlık büyük ve çalışkan bir kurumdur. Türk ordusu muvaffak,
ama komutanlar başarısız, diyemezsiniz. Askerler siyasetin dışına çekilmelidir.”79
Bu
açıklamanın üzerine Genelkurmay Başkanlığı bir açıklama yayınlayarak Bakan Çiller’in
tutumunun, ülkenin “Laik ve demokratik yapısını gözetmekten çok, kendisinin kontrolden
çıkmış iktidar hırsıyla” ilgili olduğu belirtilmiştir.80
2.2. 1990’lı Yıllara Bir Bakış
28 Şubat sürecinin öncesinde Türk kamuoyu sürekli yeni sorunlarla karşılaşmış, iç
politika ve dış politika anlamında bazı krizler patlak vermiştir. Faili meçhul cinayetlerin
olduğu ve arttığı bu dönemde siyasetçiler, askeri personeller, MİT mensubu görevliler,
akademisyenler, gazeteciler katledilmiş, Türkiye üzerinde bir tür oyun oynanmak istenmiştir.
Yine aynı zaman zaman zarfında Sivas Madımak ve Erzincan Başbağlar saldırıları gibi
katliamlarla ülke genelinde terör olayları artmıştır. Sözde bu saldırıların arkasında İslami(?)
75
Kemal Yurteri, “Hükümet Operasyona Para Vermedi” başlıklı haber, Yeni Yüzyıl, 7 haziran 1997, Aktaran:
Gencer, Özcan ve Şule, Kut, a.g.e., s. 82. 76
Sedat Bozkurt, “Erbakan Genelkurmayı Suçladı” başlıklı haber, Yeni Yüzyıl, Haziran 1997, Aktaran: Gencer,
Özcan ve Şule, Kut, a.g.e. 77
Bu restleşme ise askeri yetkililer ile Maliye Bakanlığı yetkilileri arasında yapılan görüşmelerden sonra,
Hükümetin Genelkurmay Başkanlığı’na gönderdiği bir taahhütname son bulmuştur. 78
“Çevik Bir’den Çiller’e Ağır Eleştiri” başlıklı haber, Hürriyet, 27 Haziran 1997, Aktaran: Gencer, Özcan ve
Şule, Kut, a.g.e., s. 83. 79
Ahmet Sever ve Barçın Yinanç, “Çiller Orduya Çattı” başlıklı haber, Miliyet, 28 Haziran 1997, Aktaran:
Gencer, Özcan ve Şule, Kut, a.g.e. 80
Yusuf Özkan, “Genelkurmay’dan Çiller’e Jet Yanıt” başlıklı haber, Milliyet, 28 Haziran 1997, Aktaran:
Gencer, Özcan ve Şule, Kut, a.g.e.
18
terör örgütleri gösterilmiş ve ülke içinde laik-anti laik bir kutuplaşma oluşturulmuştur. 1993
yılında gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra, cenaze töreninde “Kahrolsun
Şeriat, Türkiye İran gibi olmayacak”81
şeklinde söylenen bu tezahüratlar 28 Şubat sürecinin
fitilini ateşlemiştir.
27 Mart 1994 yerel seçimlerinde ilk iki sırayı DYP ve ANAP paylaşmış, Refah Partsi
ise oy oranı arttırarak %19.1’e ulaşarak ciddi bir başarı elde etmiştir.82
Bu seçimlerdeki
başarısını genel seçimlere taşıyan RP, 24 Aralık 1995 genel seçimlerinde 158 milletvekili
çıkarmıştır. Meclis Başkanlığı seçimlerini ANAP’ın adayı Mustafa Kalemli seçilmiştir.
TBMM eski Başkanı Kalemli, bu dönemde MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in
kendisini ziyaret ederek: “RP’nin içinde olacağı bir hükümetin kurulması halinde ülkede çok
kötü şeylerin olacağını ifade ettiğini”83
belirtmiş ve yine aynı dönemde Genel Kurmay
Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın, kendisinden RP’nin içinde olacağı bir koalisyona engel
olunmasını istediğini belirmiştir.84
DKK Oramiral Güven Erkaya, Ocak 1996 yılında Milliyet gazetesine verdiği
röportajda: ““Hiç kimse, yüzde 50’nin üstünde oy alsa bile, Türkiye’de demokrasinin
kuralları uygulanacak diye, bir partinin şeriata dayanan bir İslam devleti kurmasına,
demokrasiyi kullanarak ülkede laik rejimi değiştirmesine göz yumamaz. İcabında demokrasi
kurallarının dışına çıkılarak bu engellenir. Zaten bunu halk askerden ister, aksine bir
davranış karşısında ise, halk, “Ordu ne güne duruyor, bizi irticaya mı teslim edeceksiniz?
Diye sorar. Elbette, temennim, ülkemizde işlerin bu raddelere gelmemesidir.”85
diye belirterek
Silahlı Kuvvetler’in bakış açısını net bir şekilde ortaya sermiştir. Koalisyon çalışmaları ise sol
partilerin desteği ile sonuç vermiş ve 6 Mart 1996 yılında Ana-Yol hükümeti kurulmuştur.
Ancak önemli bürokratların atamaları sırasında ve Çiller’e yönelik yolsuzluk iddialarının
gündeme gelmesiyle hükümetin ömrü kısa sürmüştür. Haziran 1996 yılında ise Başbakan
Mesut Yılmaz istifasını Cuhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunmuştur.
2.3. Refah-Yol Hükümeti
Ana-Yol hükümetinin sona ermesinden sonra, Cumhurbaşkanı Demirel hükümet
kurma görevini seçimden en yüksek oyu alan RP lideri Erbakan’a vermişti. Hükümet kurma
çalışmalarıyla siyasi gerginlik daha da artmıştı. Erbakan DYP ile yapılan temaslarda ilerleme
kaydederek, 28 Haziran 1996 yılında “Dönüşümlü Başbakanlık”86 önerisinde bulunmuştur. 8
81
TBMM (Kasım 2012), “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi
İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu” (Cilt 1- Sıra Sayısı 376), s.38,
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss376_Cilt1.pdf, erş. 26.02.2015. 82
DYP seçimlerde 21.4 ve ANAP 21.08 oy oranlarına ulaşmıştır. 83
TBMM (Kasım 2012), “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi
İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”, s. 43. 84
TBMM(Kasım 2012), a.g.e. 85
Bir Asker, Bir Diplomat, Güven Erkaya-Taner Baytok Söyleşi”, Doğan Kitap, İstanbul, 2001, s.239., Aktaran:
TBMM (Kasım 2012), a.g.e., s. 43-44. 86
Buna göre ilk iki yıl Erbakan Başbakan olacaktı, Çiller ise sonraki iki yıl için Başbakanlık görevini
üstlenecekti.
19
Temmuz 1996 yılında yapılan oturumla hükümet resmen kurulmuş oldu. Erbakan’nın iktidara
gelmesiyle kendisine karşı oluşan yerleşik iktidar sahipleri87
ile iyi geçinmesi gerektiğini
düşünerek politika ve söylemlerini yumuşatmıştır. Bu noktada çeşitli kurumlar aracılığıyla
aldığı brifing ve Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında elde etmiş olduğu izlenimler
neticesinde dış politika söylemleri değişmiştir. Özellikle MGK toplantılarında Türkiye’nin
karşı karşıya olduğu iç ve dış güvenlik tehditleri karşısında, ABD, AB ve İsrail ile olan
ilişkilerin önemi üzerinde durulmuştur. Erbakan, MGK toplantılarında sonra Çekiç Güç’ün
görev süresinin uzatılmasına onay vermiş; Türkiye ile İsrail arasında yapılan “Askeri Eğitim
ve Savunma Sanayisi Antlaşmasını” kamuoyuna açıklanmamak kaydıyla imzalamış; Yüksek
Askeri Şura kararları gereği irticai faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle 13 subay ve
astsubayın ihraç edilmesine ve yine YAŞ kararları gereği aşırı sağ ve sol örgütlerle bağlantılı
olduğu iddia edilen 13 subay ve 16 astsubayın da ihraç edilmesi kararlarını imzalamıştır.88
27 Ocak 1997 tarihinli MGK toplantısında irtica konusu gündeme gelmiş, DKK
Oramiral Güven Erkaya: “Aşırı dinci akımlar bugün PKK tehdidinden daha büyük bir tehlike
haline gelmiştir. PKK tehdidi ikinci plana düşmüştür”89
açıklamasını yapmasıyla, bir süredir
yazılı ve görsel medyada sunulan irticanın terörün önüne geçtiği konusundaki yaklaşımlar
MGK bünyesine girmiştir. Cumhurbaşkanı Demirel bir sonraki MGK toplantısında bu
konunun gündeme geleceğini belirtmiştir. İrtica konusunun özellikle Erbakan döneminde
gündeme gelmesi, medya ile sorunlar yaşanmasının90
, Erbakan hükümetine karşı olan
tutumların91
, çeşitli grupların laik sistemin karşısında olduklarını söylemeleri ve protestolar
düzenlemeleri92
yakından ilgilidir.
Bu dönem içinde Erbakan’ın İran ve Libya ziyaretleri kamuoyunda epeyce
tartışılmıştır. Erbakan Anadolu’daki sermaye ile uzak Müslüman ülkeler arasında ticareti
geliştirmeyi hedeflemiştir. Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen brifinglerde İran’ın
irtica ve bölücü terör eylemlerini desteklediğini belirtmiş, Erbakan buna rağmen ziyaretlerine
başlamıştır. İran’a yaptığı ziyarette ise iki ülke arasında doğalgaz anlaşması imzalanmıştır.
İran gezisinin ardında Libya, Mısır ve Nijerya’yı kapsayan bir geziye çıkmayı hedefleyen
Erbakan’a gerek iç dinamiklerden gerekse de ABD gibi dış dinamiklerden tepki gelmiştir.
Özellikle ABD tarafından terörist devlet ilan edilen Libya ziyareti gerginliklere yol açmıştır.
Erbakan’ın Libya ziyareti esnasında parlamentoda tartışmalar yaşanmış, Ankara ve Konya’da
Cuma namazı sonrası çeşitli gruplar “Şeriat İsteriz”, “Yaşasın Hizbullah” ve “Yaşasın Şeriat”
gibi sloganlar atarak TBMM’ye doğru yürüyüşe geçmişlerdir.93
Libya’da ekonomik ilişkiler
87
Asker ve sivil bürokrasi. 88
TBMM(Kasım 2012), a.g.e., s. 47. 89
A.ge., s. 49. 90
Erbakan’ın konuşmalarında “bir kısım medya” diye vurguladığı medya ile karşı karşıya olması. 91
Erbakan’ın göreve gelmesiyle şeriatın gündeme gelmesi ve laik sisteme karşı olduğunun sürekli olarak
işlenmesiyle kamuoyu oluşturulması çabaları, Erbaka’nın tarikat liderlerine ve şeyhlere Başbakanlık’ta iftar
yemeği verilmesi kamuoyunda epeye tartışılmıştır. 92
1990’lı yıllarda Aczmendilerin ortaya çıkması, laik sisteme karşı oldukları ve şeriatın geri geleceği yönündeki
açıklama ve fikirleri kamuoyunda tartışmalara neden olmuştur. Aczimendi lideri Müslüm Gündüz’ün bir kadınla
basılması ve olayın adeta canlı yayınla kamuoyuna servis edilmesi, Erbakan hükümetini zor durumda bırakmış,
bu tarikat ile Erbakan hükümeti arasında medya da bağlantı olduğu üzerinde durulmuştur. 93
Nilüfer, Öztürk (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaseti Bilimi Bölümü, s. 61,
20
üzerinde durulurken, Erbakan ABD tarafından terörist ilan edilen Kaddafi’ye övmüş, Türkiye
NATO müttefiki olarak bu durumdan ABD’nin rahatsızlık duymasına neden olmuştur.
Erbakan’ın Kaddafi ile yaptığı görüşmede sarfettği şu sözler Türkiye’de sert tepkilere yol
açmıştır: “İslam tarihini Türkiye’den alırsak, geriye Türkiye’nin tarihi kalmaz. Türkiye’nin
tarihinin başlangıcı Birinci Dünya Savaşı’dır deniyor. Ama büyük Türkiye Birinci Dünya
Savaşı’ndan önce de vardı. Selçuklu, Osmanlı, Birinci Selim, Kanuni Sultan Süleyman..
Bunlar nereye gittiler? Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bunları inkar etmiştir.
Türkiye, tarihinin inkar etti. Bir tek Refah Partisi inkar etmedi. Türkiye, Birinci Dünya
Savaşı’ndan sonra iradesini kaybetmiştir. Türkiye, ABD üslerinin işgali altındadır. Bu üsler,
Irak’a karşı kullanılmaktadır. Türkiye’nin iradesi özgürlüğüne kavuşuncaya kadar mücadele
etmemiz gerekiyor. Türkiye’nin geleceği Araplarladır... Siyasi alandaki memnuniyetim,
sadece değerli kardeşim Erbakan’ın hükümete gelmesiyle birlikte ortaya çıktı... Tek tesellimiz,
RP’nin hükümette olmasıdır. Türkiye’de tarihini inkar etmeyen, tarihine vefa duyan bir tek
RP var. RP, Türkiye’nin bugünü ile geçmişi arasındaki halkayı bağlamak isteyen tek
partidir... Tarihine saygılı olan Türk insanları RP’ye katılmalıdır... Kürtlerin Libya’da,
İran’da, Irak’ta her yerde bağımsız olmaları doğaldır... Kürtlerin de Araplar gibi özgürlüğe
ihtiyacı vardır. Araplar da Kürtler gibi bölgelerinde böyle bir savaşa girmiş ve
bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır... Ortadoğu güneşi altında bu millette yerini almalıdır.
Kürtler de Müslümandır, İranlılar ve Araplarla kardeştir.”94
Bu sözler muhalefetteki CHP’yi harekete geçirmiştir ve Erbakan hakkında gensoru
vermelerine yol açmıştır. Bazı DYP’li milletvekilleri de Erbakan’ın çizgiyi geçtiğini
belirtmiş, olayları yatıştırmak ise Çiller’e düşmüştür. Tüm bu olanlara rağmen Erbakan
Türkiye’ye memnun dönmüş, medyada ise darbe söylentileri ayyuka çıkmıştır. 20 Aralık 1996
yılında Hürriyet gazetesinde, iki üst düzey askeri yetkiliye, “Askerler huzursuz. Silahlı
Kuvvetlerbir darbe hazırlığı içerisinde mi?” şeklindeki soruya: “Bu defa işi silahsız kuvvetler
halletsin”95
bu şekilde cevap vermişlerdir.96
25 Aralık 1996’da Anadolu Ajansına demeç
veren Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı: “... Maalesef son zamanlarda ülkemizde
laiklik üzerine bir kavram kargaşası yaratılmak istenmektedir. Bundan amaç, kurulmuş olan
laik demokratik düzeni değiştirerek, ülkeyi Ortaçağ karanlığına sürüklemektir. Böyle bir
oluşum Türk halkı ve onun ayrılmaz bir parçası olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nce kabul
edilemez.”97
şeklinde ifade etmiştir. Karadayı’nın bu sözleri bir muhtıra gibi algılanmış,
toplumsal huzursuzluklar ve gerginlik had safhaya ulaşmıştır.
https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=10&cad=rja&uact=8&ved=0CFIQFj
AJ&url=http%3A%2F%2Facikarsiv.ankara.edu.tr%2Fbrowse%2F4165%2F4644.pdf&ei=JpsBVfn_MMaxUZ6
HgZgG&usg=AFQjCNFpv3npIH7e_O5QseXmOUt7IBOA4g&bvm=bv.87920726,d.d24, erş. 12.03.2015.
94 Hakan, Akpınar (2001), “28 Şubat Postmodern Darbenin Öyküsü”, Ümit Yayıncılık, Ankara, Aktaran:
Nilüfer, Öztürk (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, a.g.e., s. 62-63. 95
O dönem Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün aynı isimli manşet haberi. Röportajı
veren komutanların isimleri açıklanmamıştır. Bu olaydan bir hafta sonra Müslüm Gündüz-Fadime Şahin olayı
patlak vermiştir. 96
Nilüfer, Öztürk (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, a.g.e., s. 73. 97
Hakan, Akpınar (2001), “28 Şubat Postmodern Darbenin Öyküsü”, Ümit Yayıncılık, Ankara, Aktaran:
Nilüfer, Öztürk (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, a.g.e., s. 74.
21
31 Ocak 1997’de Ankara’nın Sincan ilçesinde RP’li Sincan Belediyesi, “Kudüs
Gecesi” isimli bir etkinlik düzenlenmiş, bir tiyatro sahnelenmiş ve çeşitli şiirler okunmuştur.
Etkinliğe Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın davetlisi İran Büyükelçisi Muhammed
Rıza Bagheri de katılmıştır. Bu etkinlikte İran Büyükelçisi Bagheri’nin “Amerika ve İsrail’i
düşman ilan edip, şeriat çağrısı yaptığı” belirtilmektedir.98
Bunun üzerine yaşanan
tepkilerden ötürü Dışişleri İran Büyükelçisi Bagheri’yi Bakanlığa çağırarak görüşmüştür.
Görüşmeden sonra: “Büyükelçinin söz konusu gecede yaptığı konuşmanın, içişlerimize
müdahale niteliği taşıyan unsurlar ve Türkiye'nin dostu bazı ülkelere karşı uygun olmayan
eleştiriler içerdiği, bu beyanlarının tarafımızdan protesto edildiği belirtilmiştir”99
şeklinde
yazılı açıklamada bulunulmuştur. Büyükelçinin sınır dışı edilmemesi Genelkurmay tarafından
tepkiyle karşılanmıştır. 3 Şubat 1997’de DGM tarafından bu olay hakkında inceleme
başlatılmıştır.100
4 Şubat 1997’de ise Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen
Komutanlığına bağlı bulunan askeri araçlardan oluşan konvoy, Sincan ilçe sokaklarından
Akıncı Üssü’ne motorlu yürüyüş gerçekleştirmiştir.101
Tankların Sincan’daki yürüyüşü, darbe
söylentilerini gündeme getirmiş, ancak Genelkurmay Başkanlığı bunun altı ayda bir yapılan
normal bir tatbikat olduğunu belirtmiştir.102
Tankların geçtiği sırada İçişleri Bakanı Meral
Akşener, Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ı görevden almıştır. Başbakan Erbakan ise
tankların yürüdüğü gün mecliste yaptığı grup toplantısında: “... Mesele laiklik değil, laikliği
din düşmanı olarak kullanmak isteyenlerin rahatsızlığıdır. Bunları yapmak isteyenler bir
avuçtur. Onlar da fosil olmuştur.”103
şeklinde ifade ederek, bu tarz gündem oluşturma
çabalarına fırsat vermemelerini milletvekillerinde ve partilililerden istemiştir.
Laiklik-şeriat tartışmalarının arttığı bu dönemde siyaset ve ordunun gergin oluşu,
toplumunda birtakım huzursuzlukların çıkmasına neden olmuştur. Bir tarafta RP’ye destek
mitingleri yapılırken ve Cuma namazı çıkışları çeşitli grupların “Şeriat Gelecek!” şeklindeki
çeşitli söylemleri olurken; bir taraftan da “Türkiye İran Olmayacak!” ve “Türkiye laiktir!”
gibi hükümet karşıtı eylemler ve Cumhuriyet mitingleri yapılarak toplumsal tabakalaşma ve
kırılganlıklar artmıştır.
98
TBMM(Kasım 2012), “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi
İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”, a.g.e., s. 54. 99
A.g.e., s. 54-55. 100
7 Şubat’ta görevden alınan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, 4 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırılmıştır, daha sonra
ise affa uğramıştır. 101
TBMM(Kasım 2012), “Ülkemizde Demokrasiye Müdahale Eden Tüm Darbe ve Muhtıralar ile Demokrasiyi
İşlevsiz Kılan Diğer Bütün Girişim ve Süreçlerin Tüm Boyutları ile Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin
Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”, a.g.e., s. 55. 102
Sincan’daki tankların yürüyüşünden sonra, Orgeneral Çevik Bir tarafından “Demokrasiye balans ayarı” veya
“rejime ince ayar yapıldı” şeklindeki ifadeler televizyon, gazete, çeşitli belgesel ve akademik çalışmalarda dile
getirilmiştir. 28 Şubat davası görüşmelerinde ise Çevik Bir bu sözlerin kendisine ait olmadığını söylemiştir. 103
Nilüfer, Öztürk (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, a.g.e., s. 81-82.
22
2.4. 28 Şubat 1997 MGK Kararları
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, İsrail Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Amnon Shahak’ın davetlisi olarak 24 Şubat 1997 tarihinde İsrail’e gitti. TSK’nın
en üst makamının İsrail ziyaretiyle iki ülke arasındaki ilişkiler yeni bir boyut kazanıyordu.
Genelkurmay Başkanı Karadayı İsrail’li askeri yetkililerle görüşmesinde sonra, İsrail
Başbakanı Benjamin Netanyahu ve Devlet Başkanı Ezer Weizman ile görüşmüştü.104
Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın İsrail ziyareti İsrail’in önemli gazetelerinden olan
Jerusalem Post tarafından: “Karadayı’nın ziyareti İslamcı Başbakan Erbakan’ın muhalefetine
rağmen Batı yanlısı Türk Ordusu’nun açıkça İsrail ile stratejik bağlarını sürdürmekte kararlı
olduğunu ifade ediyor.”105
şeklinde duyurulmuştu. Yine İsrail’in bir diğer gazetesi olan
Ha’aretz’in sorularını yanıtlayan Genelkurmay Başkanı Karadayı, İsrail ile olan “know-
how”106
mekanizması hakkında bilgi vermiş ve ayrıca laikliğin Türkiye’nin değişmez
yapısının olduğunu belirtmiştir.107
Genelkurmay Başkanı Karadayı’nın 28 Şubat 1997
yılındaki MGK toplantısından bir gün önce İsrail’den dönmüş olması, zaman zaman sığ
tartışmalara konu olmuştur. 28 Şubat MGK kararlarında İsrail’in etkili olabileceği
dillendirilmiştir. İsrail ve Türk basınından bu ziyaretle ilgili anlaşılan İsrailli yetkililerin, RP
ve söylemleri üzerine Genelkurmay Başkanı Karadayı’ya danışmaları ve de Karadayı’nın bu
konu hakkında Türk siyasetinin ve dış politikasının, kurum ve kişilere göre şekillenmesinin
doğru olmadığının vurgulandığı olarak söyleyebiliriz.
Ülke genelinde artan gerginliklerle beraber 28 Şubat 1997 tarihinde yapılacak olan
MGK toplantısı büyük önem arzediyordu. Önceki toplantılarda Oramiral Güven Erkaya
tarafından gündeme getirilen irtica konusunun, 28 Şubat’ta yapılacak olan MGK’da
görüşülmesi planlanmıştı. Toplantıdan önce Genelkurmay Başkanlığı Cumhurbaşkanı
Demirel’e brifing vermiş ve toplantı gündeminin irtica konusu olması belirlenmişti. MGK
Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç tarafından toplantı gündeminin “irticai hareketler”
olduğu, Başbakan Erbakan’a bildirilmişti.108
Tarihi MGK Çankaya Köşkü’nde saat 16.30
başlamıştır. Toplantıda MİT ve Genelkurmay istihbaratı tarafından “irticai faaliyetler” üzerine
çeşitli sunumlar yapılmıştır. Toplantı uzun saatler devam etmiş, birtakım öneriler hükümete
tavsiye niteliğinde sunulmuştur. Buna göre Anayasa’nın dördüncü maddesiyle teminat altına
alınan laiklik ilkesinin titiz bir şekilde korunmasına, bunun için gereken her türlü yasal
düzenlemenin yapılması gerektiği ifade edilmiştir.109
Tarikatlara bağlı özel yurt ve okulların
denetim altına alınması, sekiz yıllık kesintisiz eğitime tüm yurtta geçilmesi gibi tedbirler de
MGK tutanağında yer almıştır. Ayrıca tutanaklarda TSK’yı din düşmanıymış gibi gösteren
basın organlarının denetim altına alınması ve TSK’dan ihraç edilen personelin diğer kamu
104
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 102-103. 105
A.g.e., s. 103. 106
Bir firma tarafından üretim teknolojisi ve işletme yönetimiyle ilgili sahip olduğu bilgileri, bir başka firmaya
satması, kiralanması veya lisans verilmesi şeklinde kullanım izni sağlamasıdır. Özellikle 1990’lı yıllardan sonra
askeri yazlım teknolojisinin İsrail’li şirketler ve askeri birimler tarafından Türkiye’ye aktarımı sırasında
gündeme gelmiştir. 107
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 102. 108
Nilüfer, Öztürk (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, a.g.e., s. 87. 109
A.g.e., s. 91.
23
kurum ve kuruluşlarıyla olabilecek istihdamlarına imkan verilmemesi de yer almıştır.110
T.C.
Anayasası, Türk Ceza Yasası, Siyasi Partiler ve Belediyeler Yasası’na aykırı olarak meydana
gelen olaylara karşı gerekli yasal tedbirlerin alınması ve tekrarlanmaması için kesin
tedbirlerin hükümet tarafından alınması da bu tutanaklarda yer almıştır.111
Bunun gibi birçok
kararın alındığı 28 Şubat MGK kararlarından sonra, irtica tehlikesi bir numaralı tehdit unsuru
haline gelmiştir. RP Hükümeti iktidarda kalma mücadelesi verirken; “Silahsız Kuvvetler”
hükümet ile olan mücadelesini sürdürmeye devam etmiştir. Bu süreçten sonra Türkiye’de ilk
kez iktidarda olan bir partiye (RP) karşı kapatma davası açılacak, Erbakan görevi Çiller’e
devretmek için istifa edecek ancak, sürpriz bir şekilde Cumhurbaşkanı Demirel hükümeti
kurma görevini ANAP lideri Mesut Yılmaz’a vermiş, 30 Haziran 1997 ‘de ANASOL-D
Hükümeti kurulmuştur.
110
Türkiye Gazetesi, “İşte Okuyanları Şoke Eden 28 Şubat’ın MGK Tutanakları”, 23.09.2013,
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/79911.aspx, erş. 27.03.2015. 111
Nilüfer, Öztürk (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, a.g.e., s. 92.
24
III. BÖLÜM: TÜRKİYE-İSRAİL YAKINLAŞMASININ TÜRKİYE’NİN
KOMŞU DEVLETLERİYLE OLAN İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
1. Askeri Antlaşmalara Bakış Açıları
Türkiye ile İsrail arasındaki işbirliği ve yapılan askeri antlaşmalar sonucu, başta
Ortadoğu ülkeleri olmak üzere Türkiye’nin komşu devletleri rahatsızlıklarını dile
getirmişlerdir. Türkiye’nin, antlaşmaların herhangi bir üçüncü devlete karşı yönelik
olmadığını resmi makamlarca beyan edilmesine rağmen112
, Arap coğrafyası bu girişimleri
tepkiyle karşılamıştır.
Özellikle bu askeri antlaşmalar Arap kamuoyunda uzun süre değerlendirilmiş, başta
Suriye, İran ve Mısır olmak üzere çeşitli ülkelerin resmi yetkilileri tarafından sert bir şekilde
eleştirilmiştir. Bu ülkelerin ortak kaygıları ise, iki ülkenin bölgede Arap ülkelerine karşı
işbirliğine gittikleri ve barışı tehdit ettikleri olarak belirlenmiştir. Türk ordusun eğitilmesi ve
donatılması karşılığında; Türkiye’nin İsrail’e üs sağladığı ve bu şekilde Suriye ve İran
üzerinde izleme hakkı elde ettiği şeklinde yorumlanmıştır.113
İran’a göre İsrail’li yetkililer, Türkiye’nin Kuzey Irak’a yönelik yaptığı
operasyonlarda görev almaktaydı ve Türkiye-İsrail ittifakının Suriye’yi zorunlu olarak bu
ittifaka dahil etmesine neden olcaktı ve böylece İran-Suriye blokunun etkisi kırılarak İran
yalnızlaştırılacaktı. Bu nedenle İran, Türkiye’yi: “kendi topraklarını İsrail’in arka bahçesi
olarak kullanmasına izin vermekle” suçlamıştı.114
İran Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi,
Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in İran’ı 1998 yılında ziyareti sırasında, Türkiye ile
İsrail arasındaki işbirliğini kınayarak: “İslam dünyasının şoke uğradığını” belirtmiştir.115
Suriye’nin al-Baath gazetesi Türkiye-İsrail işbirliğini şu şekilde nitelemiştir: “... ilan
edilmemiş bu ittifak, barış sürecini bertaraf etme amacının ötesinde, Araplar ve onların yasal
hakları pahasına da olsa yeni kazançlar elde etmeyi amaçlamıştır....”116
Çeşitli ülkelerden
gelen itirazların kapsamlı bir değerlendirmesi de Arap Birliği, “Ortadoğu’nun haritasını
yeniden çizmek için atılan bir adım” olarak nitelemiş ve Türkiye’yi antlaşmayı gözden
geçirmeye davet etmiştir.117
Dönemin Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Muvaffak El-
Allaf ise: “Antlaşmalar Suriye, Lübnan, Irak ve diğer Arap ülkeleri için doğrudan bir
tehdittir ve İsrail ile Türkiye’nin Arap ülkelerine karşı kötüniyetlerinin bir göstergesidir.”
şeklinde ifade etmiştir.118
Suriye Savunma Bakanı General Mustafa Tlas, Türkiye ile İsrail
112
Türkiye’nin İsrail ile yaptığı Askeri Eğitim ve İşbirliği Antlaşmasına benzer antlaşmalar, 17’si İslam İşbirliği
Teşkilatı üyesi toplam 29 üye ülke ile yapılmıştır. 113
Türel, Yılmaz (2001), Türkiye-İsrail Yakınlaşması, a.g.e., s. 67. 114
A.g.e., s. 68. 115
Bülent, Aras (1999), “İsrail-İran-Türkiye Üçlüsünde Gelişen İlişkilere Alternatif Bir Bakış”, Avrasya Dosyası
(İsrail Özel), (5, 1), s. 203, Aktaran: Türel, Yılmaz (2001), Türkiye İsrail Yaknlaşması, a.g.e. 116
A.g.e. 117
Ayın Tarihi, 17 Eylül 1998, Aktaran: Türel, Yılmaz (2001), Türkiye İsrail Yaknlaşması, a.g.e. 118
Suat, Parlar (1999), Ortadoğu’da Yeni Dünya Düzeni, Yar Yayınları, İstanbul, s. 15, Aktaran: Türel, Yılmaz
(2001), Türkiye İsrail Yaknlaşması, a.g.e., s. 70.
25
arasındaki antlaşmaların asıl hedefinin Suriye üzerinde baskı kurmak olduğunu söyleyerek,
Türkiye’ye karşı tutum sergilemiştir.119
Türkiye ile İsrail arasında imzalanan antlaşmaların ortaya çıkması, Suriye ve İran gibi
ülkelerden tepkiler gelmesi üzerine devreye girmek isteyen Mısır Devlet Başkanı Hüsnü
Mübarek, Mısır Dışişleri Bakanı Amr Mousa’yı bilgi almak ve incelemelerde bulunmak üzere
Ankara’ya göndermiştir. Dışişleri Bakanı Mousa’nın dönmesinden sonra, Hüsnü Mübarek
antlaşmaların sadece eğitim amacıyla yapıldığını ve üçüncü taraflara yönelik bir amaç
taşımadığı yönündeki beyanatlardan tatmin olmadığını açıkça söylemiştir.120
Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerden rahatsız olan ülkelerden biri de Yunanistan
olmuştur. Yunanistan Savunma Bakanı Akis Tzochatsopoulos’un bu konudaki görüşleri şu
şekilde: “... İki ülke arasında yoğunlaşan askeri işbirliği bölge güvenliği için büyük bir tehdit
oluşturmaktadır. ... Biz Türkiye ve İsrail arasında gelişen ekonomik işbirliğine karşı
çıkmıyoruz. Ekonomik işbirliği silah alış-verişi şeklinde gerçekleşse bile bunu hoş görebiliriz.
... Türkiye, saldırgan tavrını İsrail’den alacağı ileri teknoloji ile daha da yoğunlaştıracak.
Bunu da asla hoş görmeyiz.”121
olmuştur.
İki ülkenin ilişkileri geliştirmeye yönelik çabaları hem Türkiye hem de İsrail içinde de
birtakım tepkilere neden olmuştur. Bazı İsrail basın ve yayın organları, ikili ilişkilerin İsrail’e
birtakım yeni sorun alanları açacağını gazetelerinde o dönem sürecinde sürekli olarak
işlemiştir.122
Türkiye-İsrail yakınlaşması kuşkusuz İsrail’in Suriye politikasını gözden
geçirmesine yeni önlemler almasına sebebiyet vermiştir. Aynı türden tepki ve önlemler de
Suriye tarafından İsrail’e karşı alınmıştır. Türkiye’nin Arap ülkeleri ile olan güvenlik
problemleri, Yunanistan ile olan Ege ve Kıbrıs sorunlarından dolayı, İsrail’in Türkiye ile olan
işbirliği uğruna birçok riskle karşılaşabileceği üzerinde durulmuştur.
Türkiye ile İsrail arasındaki işbirliğ sürecine destek ise ABD ve Batı tarafından
gelmiştir. ABD Dışişleri Sözcüsü Nicholas Burns, 1997 yılında: “İsrail ile Türkiye’nin dost
olmak istemeleri bizi duygulandırıyor. ... Eğer bazı Arap devletleri bundan rahatsız olurlarsa
bu talihsizlik olur.”123
şeklinde ifade etmiştir. ABD ve onun önderliğindeki Batı Soğuk Savaş
sonrası Kafkas, Ortadoğu ve Balkanlar ayrı bir önem vermiş ve bu bölge içinde Batı’nın ortak
değerlerini paylaşacak rol-model ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Bu bağlamda
Türkiye-İsrail gibi bir ittifak tam da Batı’nın istediği bir oluşum tarzıdır.
Türkiye’nin gelişen ilişkiler karşısındaki tutumunu üç başlıkta ifade edebiliriz:
I. Din ölçeğinden hareketle, yapılan askeri antlaşmalara karşı olan gruplar,
II. Arap dünyası ile olan tarih ölçeğinden hareketle, yapılan askeri antlaşmalara destek
verenler,
119
Ayın Tarihi, 1 Ocak 1998, Aktaran: Türel, Yılmaz (2001), Türkiye İsrail Yaknlaşması, a.g.e. 120
Süha, Bölükbaşı (1999), “Türkiye ve İsrail: Mesafeli Yakınlıktan Stratejik Ortaklığa”, Liberal Düşünce
(4,13), s. 146, Aktaran: Türel, Yılmaz (2001), Türkiye İsrail Yaknlaşması, a.g.e., s. 71. 121
Türel, Yılmaz (2001), Türkiye İsrail Yaknlaşması, a.g.e., s. 71. 122
A.g.e., s. 72. 123
A.g.e., s. 74.
26
III. Tarih ve din ölçeğinden bakmayıp, Türkiye’nin komşuları İran, Irak, Suriye ve
Yunanistan ile iyi ilişkiler kurulması gerektiğini ve bir yandan da İsrail ile ilişkilerin
belirli bir mesafede tutularak devam etmesini savunan gruplar yer almaktadır.
Dışişleri Eski Bakanı İlter Türkmen bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:
“Ortadoğu politikasında çok dikkatli davranmak lazım. Türkiye genellikle çok dikkatli
davranmıştır, ama zaman zaman yanıldığı da olmuştur. İsrail kendi başına büyük bir devlet
değil. İsrail’i bugün önemli yapan onun arkasındaki Amerika Birleşik Devletleri desteğidir,
ayrıca Yahudi lobisinin etkisi önemli. Uzun vadede Türkiye’nin Arap ülkeleri ile ilişkileri,
İsrail ile ilişkilerinden çok daha önemli Türkiye için... Orta Doğu’da biz ne zaman tek bir
devlete dayanan bir politika güttükse sonunda zarar görmüşüzdür. Bağdat Paktını
hatırlayalım, o zaman da bütün politikamızı Irak üzerine bina etmiştik. Irak çökünce Türkiye
bakımından son derece olumsuz gelişmeler oldu. Şimdi İsrail ile ilişkilerimize de bu bakımdan
dikkat etmek gerekir. Üçlü bir işbirliği yapmaya başladığınız zaman büyük tepkiler geliyor
Arap ülkelerinden. Türkiye’nin İsrail’e yaklaşması arap ülkelerini de İran’a yaklaştırıyor.
Çünkü Arap ülkelerinin çoğunun büyük korkusu Irak. Irak’ın potansiyel kuvvetinden
korkuyorlar. Onun için bu durumda bir denge unsuru arıyorlar, bu denge unsurunu
Türkiye’de aramıyorlar, İran’da arıyorlar. Ancak İsrail ile ilişkileri sürdürmekte yarar
olduğu muhakkak. Yahudi lobisi ile ilişkileri bizim Amerika Birleşik Devletleri ile
ilişkilerimizi de yardım ediyor. Mesele ölçü meselesi. Uzun vadede Türkiye’nin Arap ülkeleri
ile ilişkileri, İsrail ile ilişkilerinden çok daha önemli Türkiye için. Bir tarafta 100 milyonluk
bir kitle söz konusu, öbür tarafta küçücük bir devlet. Arap ülkelerini karşımıza almamamız
gerekir. Arap ülkeleri Türkiye-İsrail yakınlaşmasını kendilerine karşı oluşturulmuş bir cephe
olarak görüyorlar.”124
Dışişleri Bakanının bu görüşleri üçüncü gruba yönelik görüşlerin temel
dinamik yapılarını oluşturmaktadır.
2. Gelişen Türkiye- İsrail İlişkileri Bağlamında Dış Politika
1991-2000 arası dönemde Türkiye dış politika bağlamında önemli sınavlar vermiştir.
Dış manipülasyona müsait, koalisyon hükümetlerinin ortak bir şekilde yansıtamadığı,
istikrarsız ve değişken politika anlayışı, diğer çeşitli unsurların dış politik söylemler
sergilemesine ve güvenlik algılamalarına göre şekillenen bir dış siyasetten söz edebiliriz.
Ancak araştırma konumuz gereği dış politika fonksiyonlardan ziyade, gelişen Türkiye-İsrail
ilişkileri karşısında komşu devletlerimizle olan siyasi diyaloglarımıza değinmek bu bölüm
içinde temel argümanımız olacaktır. Körfez Savaşı sonrası Saddam Hüseyin’in uyguladığı politikalar neticesinde Kürt
nüfusunun Kuzey Irak, İran, Suriye ve Türkiye sınırındaki hareketliliği ve PKK oluşumunun
özellikle Suriye tarafında yoğunlaşması Türkiye’nin özellikle güvenlik algılamalarını
değiştirmesine yol açmıştır. Bu noktada TSK’nın yapılanması ve hareket kabiliyetinin
arttırılmasına binaen askeri bir partner arama yoluna gidilmiş ve bu ülke de İsrail olmuştur.
124
Nokta, Yıl:17, s. 841, 22-28 Mart 1998, Aktaran: Türel, Yılmaz (2001), Türkiye İsrail Yaknlaşması, a.g.e., s.
76.
27
Gelişen İsrail ilişkileri ise, Türkiye’nin komşu devletleriyle olan dış politik söylemlerini de
değiştirmesine yol açmıştır.
2.1. Türkiye-Suriye İlişkileri
Türkiye ile Suriye arasındaki ihtilaflı konuların başında Körfez Savaşı sonrası
Irak’taki gelişmeler, sınır güvenliği ve su sorunu olmuştur.125
Özellikle Türkiye-Suriye
ilişkilerini analiz edebilmemiz için iki ülke arasındaki Fırat sularının paylaşımı konusundaki
ihtilafı ve sonrasındaki gelişmelerin neye sebep olduğu iyi bilmek gerekir. Türkiye’nin
bölgenin gelişimi anlamında Fırat ve Dicle nehirlerinin üzerinde barajların kurulmasını ve
GAP’ın sağlanmasını hedefleyerek, Suriye nezdinde bir baskı oluşturuyordu. Türkiye’nin
işlediği tezlerden biri iki ülke arasında ortak projelerle suyun kontrolünün sağlanmasıydı.
Suriye ise GAP’a karşı çıkarak suyun belli kotalara göre kullanımını istiyor ve PKK lideri
Abdullah Öcalan ve PKK’nın Suriye’de yapılanmasına izin vererek Ankara üzerinde baskı
aracı olmaya çalışıyordu.
İki ülke arasında 1992 yılında güvenlik alanında işbirliğini öngören bir protokol
imzalamıştı.126
Bu prokol çerçevesinde iki ülke terörizmi önleme noktasında ortak işbirliği
geliştirecek ve iki ülke sınırlarındaki terörist hareketliliklere izin vermeyecekti. Ancak
imzalanan bu protokolün uygulanması konusunda Suriye tarafı ağırdan alınca, Türkiye’de su
sorununu kullanmıştır. 1992 yılında Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, Türkiye’nin PKK
sorununu tek başına çözebileceğini ancak Suriye’nin su sorununu tek başına çözemeyeceğini
belirtmiştir.127
1992 yılında bir diğer önemli gelişme ise, Kuzey Irak’ta Kürdistan meclis
seçimlerinin yapılması ve buna karşılık Türkiye, İran ve Suriye’nin dışileri bakanlarının
Ankara’da bir araya gelerek olası girişimleri değerlendirmişlerdir.
1995 yılında Suriye’den Hatay’a geçen teröristler, orada terör faaliyetinde bulununca
Türkiye Suriye ile olan bütün güvenlik ve değerlendirme protokollerini gözden geçirme ve
iptal kararı almıştır.128
Türkiye ile İsrail arasında yapılan askeri antlaşmaların duyulması ile
beraber Türkiye-Suriye ilişkileri daha da gerginleşmiştir. Ege ve Kıbrıs sorunundan
kaynaklanan Türkiye-Yunanistan ilişkileri ise 1995 yılında Suriye ile Yunanistan’ın ortak
savunma antlaşması imzalamasına yol açmış ve böylece Türkiye-Suriye ilişkileri iyici kırılgan
bir zemine oturmuştur. Bundan dolay TSK savaş planlarını “iki buçuk savaş doktrinine” göre
yapmıştır. Böylece Suriye ve Yunanistan iki tam tehditten biri olarak görülürken, yarım
tehditte PKK olarak görülmüştür.129
Suriye en çok Türkiye-İsrail askeri ilişkileri üzerinde durmuş ve bu ittifakın Suriye’ye
karşı olduğunu belirtmiştir. Türkiye-ABD-İsrail arasında yapılan askeri tatbikatı Suriye
125
İrina, Svisttunova (2010), “Irak Faktörünün Türkiye’nin Ortadoğu Politikasına Etkisi (1990-2008)”, Ortadoğu
Analiz (2,14), s. 77, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201031_irina_subat.pdf, erş.
28.04.2015. 126
A.g.e., s. 79. 127
A.g.e. 128
A.g.e. 129
Armağan, Kuloğlu (2009), “Türkiye-Suriye-Irak-İran Dörtgeninde Gelişmeler”, Ortadoğu Analiz (1,12), s.
88., http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2009129_armagan.tr.pdf, erş. 29.04.2015.
28
“tehdit” olarak algılamış ve söz konusu tatbikatdan “Savaş Planlamaları” olarak
nitelendirmiştir.130
1998 yılı ise Türkiye ve Suriye ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. 16 Eylül
1998 yılında Orgeneral Atilla Ateş Reyhanlı Hudut Bölge Komutanlığı ziyareti sırasında:
“Bazı komşularımız, özellikle ismini açıkça söylüyorum Suriye gibi komşular iyi niyetimizi
yanlış tefsir ediyorlar. Apo denen eşkıyayı destekleyerek Türkiye’yi terör belasına
bulaştırdılar. Her fesat Suriye’den çıkıyor. 65 milyonluk ülkemizin ordusu her türlü
modernliğe sahiptir. Fenalıklara karşılık verecek güçtedir. İyi niyetimize karşılık alamazsak
her türlü tedbiri almaya hak kazanırız. Artık sabrımız kalmadı.”131
şeklindeki açıklamasıyla
dikkatleri üzerine çekmişti. 1 Ekim 1998 yılı meclis açılışında konuşan Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel ise: “Esasen suriye Türkiye’ye karşılık açık bir husumet politikası
izlemektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza
rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye’yekarşı mukabelede bulunma hakkımızı
saklı tuttuğumuzu ve artık sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha tüm Dünya’ya ilan
ediyorum.”132
ifade ederek Suriye’ye karşı takınılan sert tutum neticesinde iki ülke savaşın
eşiğine gelmiştir. TSK Suriye sınırına askeri yığınak yapmaya ve askeri planlamalar yapmaya
başlamıştır. Bölge ülkeleri devreye girerek iki ülke arasındaki gerginliği yumuşatmaya
çalışmıştır. Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve İran Dışişleri Bakanı Kemal Harazi iki
ülke arasında arabuluculuk görevini üstlenerek krizin atlatılmasında etkin rol almıştır. 17
Ekim 1998 yılında PKK lideri Öcalan Suriye’yi terketmiş ve bundan üç gün sonrada
Adana’da Türkiye-Suriye temsilcileri Adana Mutabakatı’nı imzalamışlarıdır.133
Bu mutabakat
ile Öcalan’nın Suriye girişi yasaklanmış, PKK’ya verilen desteğin resmen kesildiği beyan
edilmiştir.134
2.2. Türkiye-İran İlişkileri
1991 yılında Saddam Hüseyin’in Kuzey Irak’ta Kürtlere yönelik başlattığı askeri
faaliyetler, binlerce göçmenin Türkiye ve İran sınırında toplanmasına neden olmuştur.135
Irak’ın girişimlerinden rahatsız olan Türkiye İran o dönem içinde birbirne yakınlaşmıştır.
1990 yılında Cumhurbaşkanı Turgut Özal İran’ı ziyaret etmiş, 1991 yılında ise İran
Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani Türkiye’ye gelmiştir.
Türkiye’nin Kuzey Irak sınırında tampon bölge önerisini ortaya atması ve güvenli
bölge oluşturularak göçmenlerin buraya sevkini gündeme getirmesi İran tarafından
istenmemiştir.136
İran’ın karşı çıkmasındaki temel neden ise ABD uçaklarının Türk üslerinden
kullanarak güvenli bölge üzerinde uçuş yapması ve bu şekilde ABD’nin bölgede etkinliğinin
130
Ibıd., s. 257-259, Aktaran: Bashar, Belal (2012), a.ge., s. 59. 131
H. Talha, Ayanoğlu (2011), “1998 Suriye Bunalımı”, http://harunayanoglu.blogspot.com.tr/2011/01/1998-
turkiye-suriye-bunalm.html, erş. 30.04.2015. 132
A.g.e. 133
İrina, Svisttunova (2010), a.g.e., s. 80. 134
Armağan, Kuloğlu (2009), a.g.e. 135
İrina, Svisttunova (2010), a.g.e., s. 75. 136
A.g.e., s. 76.
29
artacağından endişe ediyordu. Körfez Savaşı sonrası değişen uluslararası konjonktürde ABD
Türkiye ve İsrail’i rol-model ülke olarak görüyordu. Rusya ise bölgedeki ABD
hegemonyasının önüne geçmek için farklı arayışlar içindeydi. İran’ın da ABD etkisine karşı
olmasından dolayı İran, Rusya’ya yaklaşmayı tercih etmişti. Böylece günümüzde de etkisini
sürdüren bir amaç olarak bölgesel güç olmak isteyen Türkiye ABD tarafından desteklenirken,
Rusya da İran üzerine politika geliştirmiştir.
Bölgesel liderlik için yarışan iki ülke Irak konusunda Irak’ın toprak bütünlüğünü
koruması noktasında ortak politikayı benimsemişlerdi. 1992-1997 yılları arasında Türkiye
Kuzey Irak’a yönelik askeri operasyonlarını arttırmıştı. İran’ın Türkiye’nin PKK’ya yönelik
girişimlerden rahatsız olmasının çeşitli nedenleri bulunuyordu. İran, Türkiye’nin Kuzey
Irak’ta yaptığı askeri operasyonlarla etkinlik kazanmasını istemiyordu. Bu bölgede etkinlik
kazanması Kuzey Irak petrollerinin Türkiye’nin eline geçirebileceği öngörüsü ile, İran
bölgesel güç olma fonksiyonunun sarsılacağını düşünüyordu.137
Yine bu bölgenin Güney
Azerbaycan’a yakın olmasıyla, Türkiye’nin bölgeye müdahalede bulunacağını öngörüyordu.
İran, Türkiye ile İsrail arasında yapılan antlaşmalar neticesiyle de İsrail’in Türkiye sayesinde
bölgede etkin hale geldiğini belirtmesi de iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine
sebebiyet vermiştir.
İran’ın da Kuzey Irak’a yönelik askeri müdahalerde bulunması ve muhalif Irak’lı
gruplarla ilişkilerde olması da Türkiye’yi rahatsız etmiştir. 1992 yılında TSK teröristleri takip
ettiği bir operasyonda İran sınırını dört kilometre aşmış ve terörist grupların İran’da da
faaliyet gösterdiğini fark etmiştir. 1992 yılına Türkiye İçişleri Bakanı İsmet Sezgin’in İran’a
yaptığı ziyarette, PKK’nın İran’da üsleri olduğunu belgelerle ispatlamış ve iki ülke arasında
güvenlik protokolleri imzalnmıştır.138
Protokoller gereği zaman zaman bazı PKK üyelerini
Türkiye’ye teslim etse de, İran protokollere sadık kalmamıştır. Bölgede Türkiye’nin aktif
olmasını istemeyen İran, Güney Azerbaycan sorunundan dolayı da PKK’nın İran’da faaliyet
göstermesine izin vermiştir. Türkiye ile İsrail’in ilişkilerini geliştirmesinde sert bir tutum
sergileyen İran, İsrail’in Siyonist emellerine ulaşmak için Türkiye’yi kullandığı belirtmiştir.
Suriye ile beraber İran, İsrail ile ilişkilerine geliştiren Türkiye üzerine politikalarını
sertleştirmiştir. İran’da PKK versiyonu olan PJAK’ın ortaya çıkması ve bu örgütün İran’ı
istikrarsızlaştırmayı hedeflemesi ile İran’ın PKK’ya olan desteğini kesmesine ve Türkiye
politikasını değiştirmesine neden olacaktı.
2.3. Türkiye-Irak İlişkileri
1991 Körfez Savaşı sırasında ayaklanan Kürtlerin başarıya ulaşamaması üzerine, Irak
ordusu kuzeye yönelerek bu bölgeyi baskı altına almayı hedefledi. Bundan dolayı bir buçuk
137
Bayram, Sinkaya, “Türkiye-İran İlişkilerinde Çatışma Noktaları ve Analizi”, s. 7,
http://www.academia.edu/339229/T%C3%9CRK%C4%B0YE_-
_%C4%B0RAN_%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0NDE_%C3%87ATI%C5%9EMA_N
OKTALARI_VE_ANAL%C4%B0Z%C4%B0, erş. 30.04.2015. 138
İrina, Svisttunova (2010), a.g.e., s. 76.
30
milyon civarında Irak’lı Kürt, Türkiye ve İran sınırında toplanmak zorunda kalmıştı.139
Türkiye Irak’lı Kürt mültecilerin ekonomik maliyetlerinden dolayı sınırların açılması taraftarı
değildi. Ancak uluslararası baskılar nedeniyle sınırlar açıldı ve Irak’lı Kürtler Türkiye’deki
kamplara yerleştirildi. Türkiye bu süreçten sonra mültecilerin güvenli bir şekilde Kuzey Irak’a
dönmesinden yana girişimlerde bulunmuş ve ABD ile anlaşma yoluna gitmiştir. Buna göre
İncirlik üssünden Kuzey Irak’a yönelik güvenli bir insani yardım operasyonu düzenlenmesine
karar verilmiştir. “Huzur Ortak Görev Gücü” adı verilen operasyonla, Kuzey Irak’ın
bulunduğu 36. enlemin kuzeyi uçuşa yasak bölge ilan edilerek güvenli bölge
oluşturulmuştur.140
Haziran 1991 yılında güvenli bölgenin oluşması ile beraber Irak’lı mülteciler Kuzey
Irak’a geri dönmüştür. Bu noktadan sonra Irak yönetiminin güvenli bölgeye uygun bir şekilde
Kuzey Irak’tan çekilmesi ile PKK Kuzey Irak’ta faaliyetlerini arttırmış ve Türkiye zaman
zaman PKK’ya yönelik askeri operasyonlarda bulunarak Irak ve İran ile karşı karşıya
gelmiştir. Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’a yönelik artan PKK operasyonları 1998 Adana
Mutabakatı sürecine kadar sürmüştür. Türkiye Kuzey Irak içindeki Kürdistan Demokrat
Partisi ve Kürdisran Yurtseverler Birliği ile yakın temaslar kurarak, Irak’taki PKK oluşumunu
bertaraf etmek için, büyük çaplı askeri operasyonlar düzenlenmiş PKK’ya büyük kayıplar
verdirilmiştir.141
Ancak PKK Suriye’den aldığı destek nedeniyle, Kuzey Irak’ta faaliyetlerini
sürdürmüştür. Adana Mutabakatı sonrası PKK’nın Suriye’den tasfiyesi ve PKK’nın terör
eylemlerinin azalmasına neden olmuştur. Ancak uzun yıllar süren askeri operasyonlar
ekonomiye yük olması ve Türkiye ekonomisinin de 1994 krizininden142
sonra istenilen
toparlanma süresini yakalayamaması Irak’a yöenlik operasyonları azaltmıştır. Bu süreçte Türk
ordusunun İsrail’den aldığı askeri teknoloji ve teçhizatın denenmesi gerçekleşmiştir. Gelişen
Türkiye-İsrail ilişkilerinin TSK’yı modernize edecek düzeye gelmesiyle, ordunun hareket
kabiliyeti artmıştır.
Suriye ve İran gibi, Irak’ta Türkiye ile İsrail arasında imzalanan askeri antlaşmaların
üçüncü ülkelere (özellikle de bu üç ülke) yönelik eğitim ve tatbikat amacıyla İsrail’in bölgede
etkin bir rol almaya başlamasından ve bölgeye yönelik girişimlerinden rahatsız olmuştur.
2.4. Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Yunanistan’ın 1821 yılında bağımsızılığını kazanmasından bugüne Türkiye ile
Yunanistan arasında ilişkiler çeşitli gerginlikleri sahne olmuştur. Özelllikle Ulusal Kurtuluş
Savaşı mücadelesinden sonra iki ülke arasında rekabet artmıştır. 1950’li yılların ikinci
yarısında itibaren iki ülke de AB’ye üye olmak için adeta bir mücadeleye girmiş ve günümüze
kadar da bu şekilde karşı karşıya gelinmiştir. Özellikle Kıbrıs sorunu ve Ege Denizi’ndeki
139
Berkan, Öğür; Zana, Baykal; Ali, Balcı (Ağustos 2014), “Kuzey Irak-Türkiye İlişkileri: PKK, Güvenlik ve
İşbirliği”, Ormer (1), s. 25, http://ormer.sakarya.edu.tr/wp-content/uploads/2014/08/rapor-film-net-1.pdf, erş.
30.04.2015. 140
A.g.e., s. 26. 141
A.g.e., s. 33-37. 142
Türk ekonomisinin 1994 yılında döviz krizine sürüklenmesi, hiper enflasyonun yaşanması, cari ve kamu
açıklarının artması ile makroekonomik dengesizliklerin oluşmasıdır. Hükümet 5 Nisan 1994 kararları gereği bir
dizi ekonomik önlem paketi ilan etmiş, ancak uzun vadede istenilen hedeflere ulaşılamamıştır.
31
ulusal kara sularının 12 mile çıkarılması kararı, iki ülkeyi savaş eşiğine getirmiştir. 1990’lı
yıllar ise Yunanistan’ın Kıbrıs sorununa olan bakışı, Güney Kıbrıs’ın AB’ye üyelik sürecini
başlatmasını desteklemesi ve Ege Denizi’nde meydana gelen askeri gerginlikler ile Türkiye-
İsrail yakınlaşması iki ülke ilişkilerini iyice kırılgan bir zemine taşımıştır.
Yunanistan’da Türkiye karşıtı terör örgütlerinden ASALA ve PKK’nın faaliyette
olması ve PKK’nın Yunanistan’la giriştiği ekonomik ve lojistik destek arayışları Türkiye-
Yunanistan ilişkilerini iyice gerginleştirmiştir. 1998 yılında PKK Atina’da resmi büro açmış
ve buradaki açılış törenine Yunan parlamenterler de bulunmuştur.143
Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesini istemeyen Yunanistan, iki ülkenin yapmış
olduğu antlaşmalardan rahatsız olmuş, Yunanistan bu askeri girişimlere karşı çeşitli ittifak
arayışlarına girmiştir. Özellikle Yunanistan’ın Suriye’ye yanaşarak, 1995 yılında ortak
savunma antlaşması imzalaması ile Yunanistan, Suriye’deki askeri üslerden yararlanma
avantajı elde etmiştir.144
Ancak Türkiye-İsrail ilişkilerinin karşısında yer alarak, Suriye ve
İran cephesine yakınlaşması Yunanistan’ı, Amerika ve AB nezdindeki ilişkilerini zedeliyordu.
Bundan dolayı Yunanistan Savunma Bakanı Akis Çohocopulos İsrail’i ziyaret ederek,
Türkiye ile İsrail arasında yapılan tüm müzakereleri ve antlaşmaları değerlendirilmiş,
Yunanistan ile İsrail arasında da aynı türden müzakere arayışlarının olabileceği İsrail’li
yetkililere bildirilmiştir.145
Ancak iki ülke arasınadaki yakınlaşma süreci fazla uzun sürmemiş,
Türkiye-ABD-İsrail arasında yapılacak deniz tatbikatı öncesinde, Kıbrıs’ta İsrail’li Udi
Hargov ve Igal Damari isimli iki ajan tutuklanmış ve bunların Türkiye lehine istihbarat
topluyor olabilecekleri Kıbrıs Rum Kesimi tarafından belirtilmiştir.146
Yunanistan temsilcileri
olayın aydınlatılmasını istemiş, İsrail’li temsilcileri ise bu iddiaları reddetmiştir. Yunanistan
ile İsrail arasında kurulmaya çalışılan ilişkiler, bu olay nedeniyle ağır bir darbe alarak sekteye
uğramıştır.
143
Toplantıda konuşan Yunanistan Sosyalist milletvekili Costas Vadubas, PKK lideri Öcalan’a Yunanistan’a
davet ettiklerini belirtmiştir., Taki Berberakis, “PKK, Atina’da Resmen Büro Açtı,” Milliyet, 1 Mayıs 1998, s.
17, Aktaran: “Diğer Sorunlar” (24 Mart 2012), Türk-Yunan İlişkileri,
http://www.turkishgreek.org/index.php?option=com_content&view=article&id=60:der-sorunlar&catid=39:der-
sorunlar&Itemid=59, erş. 02.05.2015. 144
“Diğer Sorunlar” (24 Mart 2012), Türk-Yunan İlişkileri, a.g.e. 145
Alptekin, Dursunoğlu, a.g.e., s. 183. 146
A.g.e., s. 186.
32
SONUÇ
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile Türkiye’nin uluslararası alanda sahip olduğu rol
tartışılmaya başlanmış, ABD ve Avrupa’nın Türkiye’ye olan bakış açıları değişmiş ve bu
durum Türkiye’nin tekrar yalnızlaşma sürecine girdiği kanısına ulaşmasına neden olmuştur.
Ancak Körfez Savaşı’nın çıkmasıyla gerek Ortadoğu coğrafyası gerekse Türkiye’nin önemi
bir kez daha Batı tarafından fark edilmiştir. Körfez Savaşı Türkiye’nin iç ve dış siyasette
kendisini sorgulaması açısından önemli olmuştur. Türkiye siyasi, askeri ve ekonomik
hareketlilik açısından geri planda kalmıştır. Türkiye’ye yönelik artan tehdit ve güvenlik
sorunsalı, TSK’nın da sorgulanmasına sebep olmuş, bu noktada Türkiye’de ciddi bir
modernizasyon dönemine gereksinim duyulmuştur. Bu noktada ABD ve AB’den gerekli
desteği alamayan Türkiye, güvenlik algılamalarını da düşünerek Ortadoğu’da siyasi,
teknolojik, askeri ve ekonomik açıdan belli bir duruma gelmiş olan İsrail ile ilişkilerini
geliştirmeye başlamıştır. Bir taraftan gelişimini sürdüren İsrail ise, ABD ve AB seviyelerine
ulaşabilmek için stratejik bir ortak aramaktadır. Laik devlet yapısı ve AB üyeliği hedefi olan
Türkiye, İsrail için en uygun ülkedir. İsrail-Filistin sorunundan dolayı, İsrail Ortadoğu
coğrafyasında jeostratejik güvenliğini sağlamak için, sürekli olarak ortaklık arayışları
içerisinde olmuştur. İsrail-Filistin Barış sürecinin başlamasıyla beraber, Türkiye ve İsrail
ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Körfez Savaşı’nın da etkisiyle ABD ve AB, ilişkilerini
geliştirmeye çalışan bu iki ülkeye destek vermiştir.
Türkiye ve İsrail’in birbirlerine yakınlaşmalarındaki en önemli itici güç ise
Türkiye’nin askeri anlamdaki modernizasyon ihtiyacıdır. Gerek tehdit algılamaları ve gerekse
de Ortadoğu gibi bir coğrafyada bulunmasından dolayı, TSK orduyu modernize etmeye karar
vermiş ve bunu da her fırsatta hükümete brifing verme yoluyla iletmiştir. Yapılan askeri
antlaşmalar, TSK’nın modernize edilmesi sağlanmıştır. Ancak bu askeri antlaşmalar hem iç
siyasette hem de Ortadoğu coğrafyasında dış siyaset açısından olumlu karşılanmamıştır.
1990’lı yıllar Türkiye’nin PKK’ya yönelik askeri operasyonlarını arttırdığı bir dönemdir.
Askeri teçhizatlarının modernize edilmesi ve İsrail istihbarat servislerinden yardım
alınmasıyla Kuzey Irak’ta PKK kamplarına yönelik uzun süreli harekatlar yapılmıştır.
Körfez Savaşı sonrası ülkelerdeki ulusal güvenlik anlayışı tamamen değiştirilmiş ya da
büyük değişikliklere uğramıştır. Özellikle Türkiye’de Milli Güvenliğe ilişkin yaklaşımlar
belirlenirken TSK’nın hassasiyetleri ön planda tutulur. Bu noktada 1990’lı yılların ikinci
yarısından itibaren tehdit unsurları değişmiştir. “Bölücülük” ve “İrtica” bu dönemin en önemli
güvenlik sorunudur. Öyle ki RP hükümeti iş başına gelmesiyle beraber ülke içinde ve dışında
(özellikle İsrail tarafında) endişeler ortaya çıkmıştır. RP lideri Erbakan göreve gelmeden önce
İsrail ile yapılan görüşme ve antlaşmaların iptal edeceğini vurgulamıştır. TSK ulusal güvenlik
yaklaşımlarını öne sürerek, tehdit algılamalarına yönelik mücadelenin devam etmesi için
İsrail’den askeri-teknolojik modernizasyonun sağlanması gerektiği Erbakan’a ifade ederek,
ilişkilerin devamı sağlanmıştır. Türkiye’de hükümetlerinin İsrail ile yapılan antlaşmalardan
sonradan haberinin olduğu bu dönemde, dış politikayı icra edenlerin sadece hükümetin
belirlemiş olduğu diplomatik temsilciler olmadığı ortadadır.
33
1991-1999 dönemi Türkiye’de iç ve dış siyasette büyük kırılmaların olduğu bir
dönemdir. Bu süreçte Türkiye siyasi, askeri ve ekonomik hedeflerine ulaşmak için,
politikalarında köklü değişikler yapmış ve yeni ortaklık arayışılarında bulunmuştur.
34
KAYNAKÇA
Kitaplar
AYKOL, Hüseyin (1998), Ortadoğu Denkleminde İsrail-Türkiye İlişkileri, Ankara, Öteki
Yayınevi.
BAYRAMOĞLU, Ali (2001), 28 Şubat Bir Müdahalenin Güncesi, İstanbul, Birey Yayıncılık.
BENGİO, Ofra (2009), Türkiye İsrail Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine (Çev. Filiz
Kaynak Dişkaya), İstanbul, Erguvan Yayınevi.
DURSUNOĞLU, Alptekin (2005), Stratejik İttifak Türkiye İsrail İlişkilerinin Öyküsü (4.
Basım), İstanbul, Anka Yayınları.
ÖZCAN, Gencer ve KUT, Şule (2000), En Uzun On Yıl Türkiye’nin Ulusal Güvenlik ve Dış
Politika Gündeminde Doksanlı Yıllar, İstanbul, Büke Yayınları.
PAMUKÇU, Konuralp ve ÖZCAN, Gencer (2004), Türk Dış Politikasının Analizi (Ed. Faruk
Sönmezoğlu), İstanbul, Der Yayınları (3. Basım).
SOYSAL, İsmail (1993), Türk Dış Politikası İncelemeleri İçin Kılavuz 1919-1993, İstanbul,
Eren Yayınevi.
SÖNMEZOĞLU, Faruk (ed.) (2004), Türk Dış Politikasının Analizi, İstanbul, Der Yayınları.
YILMAZ, Türel (2001), Türkiye İsrail Yakınlaşması, Ankara, İmaj Yayınevi.
Makale
AYANOĞLU ,H. Talha (2011), “1998 Suriye Bunalımı”, Erişim Tarihi: 30.04.2015,
http://harunayanoglu.blogspot.com.tr/2011/01/1998-turkiye-suriye-bunalm.html.
BALCI, Ali (Ocak 2011), “Türkiye’nin Dış Politikası ve İsrail: 1990’lar ve 2000’lere İlişkin
Bir Karşılaştırma”, Ortadoğu Etütleri, 2 (4), Erişim Tarihi: 25.09.2014,
http://works.bepress.com/cgi/viewcontent.cgi?article=1011&context=alibalci&sei-
redir=1&referer=http%3A%2F%2Fscholar.google.com.tr%2Fscholar%3Fq%3Dt%25C3%25
BCrkiye-
israil%2Baskeri%2Bili%25C5%259Fkiler%26hl%3Dtr%26as_sdt%3D0%26as_vis%3D1%2
6oi%3Dscholart%26sa%3DX%26ei%3DtPAjVOOiCs3paPG1gYgE%26ved%3D0CBoQgQ
MwAA%20-%20search=%22t%C3%BCrkiye-israil%20askeri%20ili%C5%9Fkiler%22.
BASHAR, Belal (2012), "1993 Yılı Sonrasında Türkiye İsrail Askeri İlişkileri", Atılım
Üniversitesi, Erişim Tarihi: 14.01.2015,
http://acikarsiv.atilim.edu.tr/browse/602/430283.PDF?show.
GÜL, Emre, ”Türkiye’ye İsrail Devletini Nasıl Tanımıştı?”, Tarih Dosyası, Dünya Bülteni,
Erişim Tarihi: 07.10.2014, http://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/173583/turkiye-israil-
devletini-nasil-tanimisti-.
35
KULOĞLU, Armağan, (2009), “Türkiye-Suriye-Irak-İran Dörtgeninde Gelişmeler”, Ortadoğu
Analiz (1,12), Erişim Tarihi: 29.04.2015,
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2009129_armagan.tr.pdf.
ÖĞÜR, Berkan; , BAYKAL, Zana; BALCI, Ali, (Ağustos 2014), “Kuzey Irak-Türkiye
İlişkileri: PKK, Güvenlik ve İşbirliği”, Ormer (1), Erişim Tarihi: 30.04.2015,
http://ormer.sakarya.edu.tr/wp-content/uploads/2014/08/rapor-film-net-1.pdf.
ÖRMECİ, Ozan ( Şubat 2011), “Türkiye-İsrail İlişkileri: 1990’lı Yıllarda İki Ülkeyi
Yakınlaşmaya İten Nedenler”, Erişim Tarihi: 24.09.2014,
http://ydemokrat.blogspot.com.tr/2011/02/turkiye-israil-iliskileri-1990li.html.
ÖZCAN, Gencer (2005), “Türkiye İsrail İlişkilerinde Dönüşüm: Güvenliğin Dönüşümü”,
TESEV, Erişim Tarihi: 28.09.2014, http://www.fes-
tuerkei.org/media/pdf/Publikationen%20Archiv/Ortak%20Yay%C4%B1nlar/2005/2005%20T
urkiye-
%C4%B0srail%20%C4%B0li%C5%9Fkilerinde%20D%C3%B6n%C3%BC%C5%9F%C3%
BCm_11_2005.pdf.
ÖZTÜRK, Nilüfer (2006), “28 Şubat’a Giden Yolda Türk Basını”, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaseti Bilimi Bölümü, Erişim Tarihi:
12.03.2015,
https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=10&cad=rja&uact
=8&ved=0CFIQFjAJ&url=http%3A%2F%2Facikarsiv.ankara.edu.tr%2Fbrowse%2F4165%2
F4644.pdf&ei=JpsBVfn_MMaxUZ6HgZgG&usg=AFQjCNFpv3npIH7e_O5QseXmOUt7IB
OA4g&bvm=bv.87920726,d.d24.
SİNKAYA, Bayram, “Türkiye-İran İlişkilerinde Çatışma Noktaları ve Analizi”, Erişim
Tarihi: 30.04.2015, http://www.academia.edu/339229/T%C3%9CRK%C4%B0YE_-
_%C4%B0RAN_%C4%B0L%C4%B0%C5%9EK%C4%B0LER%C4%B0NDE_%C3%87A
TI%C5%9EMA_NOKTALARI_VE_ANAL%C4%B0Z%C4%B0.
SVİSTTUNOVA, İrina, (2010), “Irak Faktörünün Türkiye’nin Ortadoğu Politikasına Etkisi
(1990-2008)”, Ortadoğu Analiz (2,14), Erişim Tarihi: 28.04.2015,
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/201031_irina_subat.pdf.
YILMAZ, Türel (2010), “Türkiye İsrail İlişkilerinde:Tarihden Günümüze”, Akademik
ORTADOĞU, 5 (1), Erişim Tarihi: 01.10.2014,
http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu9makale/turel_yilmaz.pdf.
İnternet Kaynakları
Cnntürk, Erişim Tarihi: 12.01.2015,
http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/04/07/m.60.tanklarinin.modernize.projesi.tamamlandi/
571216.0/.
36
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Erişim Tarihi: 13.10.2014,
http://www.dsi.gov.tr/toprak-ve-su-kaynaklari.
Dışişleri Bakanlığı, Erişim Tarihi: 10.10.2014,
http://www.mfa.gov.tr/_disisleri-bakanlari-listesi.tr.mfa.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, Erişim Tarihi: 01.12.2014,
http://www.deik.org.tr/Konsey/10/T%C3%BCrkiye_%C4%B0srail.html.
Erişim Tarihi: 26.09.2014, http://www.gap.gov.tr/gap.
Erişim Tarihi: 12.10.2014,
http://www.tsk.tr/1_tsk_hakkinda/1_2_genelkurmay_baskanlari/genelkurmay_baskanlari.htm.
Erişim Tarihi: 01.12.2014, http://www.basarmevzuat.com/dustur/kanun/5/0244/92-
3378israil.htm.
Erişim Tarihi: 02.05.2015,
http://www.turkishgreek.org/index.php?option=com_content&view=article&id=60:der-
sorunlar&catid=39:der-sorunlar&Itemid=59.
HaberX, Erişim Tarihi: 13.01.2015,
http://www.haberx.com/turkiyedeki_israil_ussu_calisiyor_mu(19,w,6184,154).aspx.
Türkiye Gazetesi, Erişim Tarihi: 27.03.2015,
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/79911.aspx.
TBMM, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Erişim Tarihi: 26.02.2015,
http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem24/yil01/ss376_Cilt1.pdf.
TBMM, Meclis Yazılı Soru Önergesi Cevabı, Erişim Tarihi: 11.12.2014,
http://www2.tbmm.gov.tr/d21/7/7-3396c.pdf.
Yeni Şafak, Erişim Tarihi: 13.01.2015,
http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2000/nisan/14/d2.html.