TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik....

54
TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 1 1 Aralık 2014 Pazartesi BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 9.30 BAŞKAN: Ali ERCOŞKUN (İstanbul) ----- 0 ----- BAŞKAN – Sayın Bakanım, değerli meslektaşlarım, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesinin kıymetli üyeleri, değerli başkan yardımcılarım ve saygıdeğer katılımcılar, konuşmacılar; öncelikle, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Ekonomik ve Mali Konular, Sosyal İşler ve Eğitim Komitesi Toplantısına hoş geldiniz. Sizleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli mekânlarından birinde, şeref holünde ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Toplantımızda, bundan önce olduğu gibi gene önemli konulara değineceğiz. Daha önce size iletilen konular üzerinde görüş alışverişinde bulunacağız ve bundan sonraki toplantımızda da bu görüşlerimizi bir rapor hâline getirerek Genel Kurula ileteceğiz. Bugün aramızda bulunan, bu toplantıya katılarak bizleri onurlandıran Avrupa Birliği Bakanımız Sayın Volkan Bozkır Beyefendi’ye katılımlarından dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum ve programlarından dolayı -bugün Bakanlar Kurulu toplantımız gerçekleşiyor- ben sözü uzatmadan Saygıdeğer Konuğumuza, Avrupa Birliği Bakanımız Sayın Volkar Bozkır’a sözü vermek istiyorum. Buyurun Sayın Bakanım. AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Çok teşekkürler. Ben İngilizce gerçekleştireceğim konuşmamı. Sayın Ercoşkun, bu Komitenin saygıdeğer üyeleri; bugün sizlerle birlikte olmaktan, bu toplantıya katılmaktan, Ekonomik ve Mali Konular, Sosyal İşler ve Eğitim Komitesi Toplantısında aranızda olmaktan çok büyük bir memnuniyet duyuyorum. Meslektaşım, kardeşim Ali Ercoşkun’u da tebrik ederim bu Komite çalışmalarına yaptığı katkılardan dolayı müteşekkiriz. Ayrıca, bugüne dair de başarılar diliyorum hepimize. Türkiye, Akdeniz Havzası’nı bir öncelik alanı olarak görmektedir. Bizim Akdeniz Havzası’na yaklaşımımız yapıcı bir politikaya dayanmaktadır. Burada amaç, bölgede barış ve refahı elde etmek, iş birliğini geliştirmek ve ortak mirası geliştirmek üzerine temellenmiştir. Dolayısıyla mümkün olduğunca bu bölgede aktif olmak üzere çalışmaktayız. Tüm bölgesel yapıların bir parçasıyız, bölgesel ve yerel girişimlere katılmaktayız. Bu anlayışla Akdeniz için Birliğe en başından itibaren, Barselona sürecini takiben Türkiye katılım göstermiştir, bütün bu sürçlerde aktif rol olmuştur. Akdeniz İçin Birlik, aslında bu bölgedeki en büyük oluşumdur, kırk üç üyesi bulunmaktadır. Sadece bir diyalog forumu olmaktan çok öte , aynı zamanda somut projeler gerçekleştiren bir yapıdır. Çok büyük bir memnuniyetle görüyoruz ki, bölgesel ve uluslararası finans kuruluşları kendi finansal desteklerini bu alana aktararak Birlik’in onayladığı projelerin Akdeniz için, bölgesel kalkınma için gerçekleşmesine katkıda bulunmuşlardır. Kalkınma adına bu bölgeye büyük bir getiri sağlamış, aynı zamanda bu Akdeniz için Birlik’i daha çekici hâle getirmiştir. Özellikle, bölgesel ihtiyaçlarımızın karşılanması, somut anlamda istikrar ve barışın tesis edilmesine katkı sağlamıştır. Akdeniz İçin Birlik ve Birlik’in Parlamenter Asamblesi, işleyişi esnasında istikrarın sağlanmasında bu dünyada katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki, komşu ülkelerde zor zamanlar yaşanıyor şu anda. Türkiye, Suriye gibi, Ukrayna gibi krizlerin yaşandığı bölgelerin ortasında âdeta istikrarın yaşandığı bir ada görevi görmektedir. Uluslararası toplum şu ankinden çok daha etkin olmalıdır, olabilir. Ülkelerin daha iyi organize olmaları, sorunların üzerine daha net gidebilmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla kompleks siyasi sorunların, bu Birlik’in işleyişinin önüne geçmemesi gerekmekte, bu katkıların yapılmasını engellememesi gerekmektedir. Bu fırsattan istifade tüm üye devletlere bir çağrı yapmak istiyorum: Mümkün olduğunca yaratıcı ve yapıcı olalım, bu sayede çevremizdeki ciddi sorunların aşılmasına katkıda bulunalım. Ayrıca, Avrupa Birliğinin genişleme ve komşuluk politikasının da en

Transcript of TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik....

Page 1: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 1

1 Aralık 2014 Pazartesi BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 9.30

BAŞKAN: Ali ERCOŞKUN (İstanbul) ----- 0 -----

BAŞKAN – Sayın Bakanım, değerli meslektaşlarım, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesinin kıymetli üyeleri, değerli başkan yardımcılarım ve saygıdeğer katılımcılar, konuşmacılar; öncelikle, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi Ekonomik ve Mali Konular, Sosyal İşler ve Eğitim Komitesi Toplantısına hoş geldiniz.

Sizleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli mekânlarından birinde, şeref holünde ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Toplantımızda, bundan önce olduğu gibi gene önemli konulara değineceğiz. Daha önce size iletilen konular üzerinde görüş alışverişinde bulunacağız ve bundan sonraki toplantımızda da bu görüşlerimizi bir rapor hâline getirerek Genel Kurula ileteceğiz.

Bugün aramızda bulunan, bu toplantıya katılarak bizleri onurlandıran Avrupa Birliği Bakanımız Sayın Volkan Bozkır Beyefendi’ye katılımlarından dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum ve programlarından dolayı -bugün Bakanlar Kurulu toplantımız gerçekleşiyor- ben sözü uzatmadan Saygıdeğer Konuğumuza, Avrupa Birliği Bakanımız Sayın Volkar Bozkır’a sözü vermek istiyorum.

Buyurun Sayın Bakanım. AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Çok teşekkürler. Ben

İngilizce gerçekleştireceğim konuşmamı. Sayın Ercoşkun, bu Komitenin saygıdeğer üyeleri; bugün sizlerle birlikte olmaktan,

bu toplantıya katılmaktan, Ekonomik ve Mali Konular, Sosyal İşler ve Eğitim Komitesi Toplantısında aranızda olmaktan çok büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Meslektaşım, kardeşim Ali Ercoşkun’u da tebrik ederim bu Komite çalışmalarına yaptığı katkılardan dolayı müteşekkiriz. Ayrıca, bugüne dair de başarılar diliyorum hepimize.

Türkiye, Akdeniz Havzası’nı bir öncelik alanı olarak görmektedir. Bizim Akdeniz Havzası’na yaklaşımımız yapıcı bir politikaya dayanmaktadır. Burada amaç, bölgede barış ve refahı elde etmek, iş birliğini geliştirmek ve ortak mirası geliştirmek üzerine temellenmiştir. Dolayısıyla mümkün olduğunca bu bölgede aktif olmak üzere çalışmaktayız. Tüm bölgesel yapıların bir parçasıyız, bölgesel ve yerel girişimlere katılmaktayız. Bu anlayışla Akdeniz için Birliğe en başından itibaren, Barselona sürecini takiben Türkiye katılım göstermiştir, bütün bu sürçlerde aktif rol olmuştur. Akdeniz İçin Birlik, aslında bu bölgedeki en büyük oluşumdur, kırk üç üyesi bulunmaktadır. Sadece bir diyalog forumu olmaktan çok öte, aynı zamanda somut projeler gerçekleştiren bir yapıdır. Çok büyük bir memnuniyetle görüyoruz ki, bölgesel ve uluslararası finans kuruluşları kendi finansal desteklerini bu alana aktararak Birlik’in onayladığı projelerin Akdeniz için, bölgesel kalkınma için gerçekleşmesine katkıda bulunmuşlardır. Kalkınma adına bu bölgeye büyük bir getiri sağlamış, aynı zamanda bu Akdeniz için Birlik’i daha çekici hâle getirmiştir. Özellikle, bölgesel ihtiyaçlarımızın karşılanması, somut anlamda istikrar ve barışın tesis edilmesine katkı sağlamıştır. Akdeniz İçin Birlik ve Birlik’in Parlamenter Asamblesi, işleyişi esnasında istikrarın sağlanmasında bu dünyada katkıda bulunmaya çalışmaktadır. Ne yazık ki, komşu ülkelerde zor zamanlar yaşanıyor şu anda. Türkiye, Suriye gibi, Ukrayna gibi krizlerin yaşandığı bölgelerin ortasında âdeta istikrarın yaşandığı bir ada görevi görmektedir. Uluslararası toplum şu ankinden çok daha etkin olmalıdır, olabilir. Ülkelerin daha iyi organize olmaları, sorunların üzerine daha net gidebilmeleri gerekmektedir. Dolayısıyla kompleks siyasi sorunların, bu Birlik’in işleyişinin önüne geçmemesi gerekmekte, bu katkıların yapılmasını engellememesi gerekmektedir.

Bu fırsattan istifade tüm üye devletlere bir çağrı yapmak istiyorum: Mümkün olduğunca yaratıcı ve yapıcı olalım, bu sayede çevremizdeki ciddi sorunların aşılmasına katkıda bulunalım. Ayrıca, Avrupa Birliğinin genişleme ve komşuluk politikasının da en

Page 2: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 2

başarılı politika olarak önümüzdeki dönemde de uygulanmaya devam edeceğini umuyorum. Bölgedeki yaşanan ihtiyaçlar ve gereklilikler doğrultusunda ortak anlayışı teşvik edecek şekilde uygulanmasını ümit ediyorum. Ekonomik kalkınma, serbest ticaret, enerji güvenliği, kültürel diyalog, yaşa dışı göç, çevresel koruma, terörizmle mücadele, organize suçla mücadele bizim Avrupa Birliğinin komşuluk politikalarının önceliği olmaktadır. Ayrıca, bu unsurlar, dünyanın bu bölgesinde güvenli bir geleceğe yönelik önemli adımlardır.

Akdeniz’de, Akdeniz Havzası’nda sadece bölge ülkesi olarak değil, AB’yle müzakere hâlinde olan bir ülke olarak da Türkiye katkıda bulunmakta. Serbest ticaret anlaşmaları, Avrupa Birliğiyle geri kabul anlaşmaları, stratejik enerji projeleri, insani yardımla, neredeyse 2 milyon kadar Suriyeliye yaptığı insani yardımla Türkiye bu bölgede aktif rolüne devam ettirmektedir. Türkiye, kesinlikle Avrupa Birliği katılım sürecindeki ilerlemelere paralel olarak bu etkinliğini artırarak devam ettirecektir. Yeni AB stratejisi, yeni AB iletişimi stratejisi sayesinde ve Ulusal Eylem Planı’mızın 2014-2015 ilk aşamasıyla bu başarıları elde edebileceğimizi umuyorum. Ulusal Eylem Planı’mızın ikinci aşaması müktesebatla uyumun 2015-2019 dönemini kapsayacak kısmının açılışını bugün sizlere ilan etmiş oluyorum. Ayrıca, bizim bu çabalarımızın karşılığının AB üye ülkeleri tarafından da gösterilmesini bekliyoruz, karşılık görmeyi bekliyoruz. Aynı anlayışı, kararlılığı onlardan da bekliyoruz. Böylece somut olarak Akdeniz Bölgesi de bundan faydalanacaktır.

Saygıdeğer katılımcılar, sayın üyeler; bu toplantıda sizlerin görüşlerini duyma konusunda sabırsızlanıyoruz. Çok başarılı bir toplantı geçirmenizi diliyorum. Derhâl bu konuşmamı bitirir bitirmez ayrılmak zorundayım çünkü Bakanlar Kurulu toplantısına katılmak durumum var; o nedenle, ne yazık ki bu güzel toplantıdan ayrılmak zorunda kalacağım. Ama en azından birkaç kelimeyle de olsa size hitap edebilmiş olduğum için memnunum.

Saygılarımla, çok teşekkürler. BAŞKAN – Avrupa Birliği Bakanımız Sayın Volkan Bozkır’a bu nazik

konuşmalarından dolayı ve Komitemize göstermiş olduğu ilgiden dolayı başkan yardımcılarım ve Komite üyelerimiz adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerinin Akdeniz Havzası’ndaki konumuzla alakalı tüm konulara katkısı olacağına inancımız tamdır. Dolayısıyla bundan sonraki çalışmalarımızda da kendisinden Komitemize katkılarının devamını temenni ediyorum; vakit ayırdıkları, buraya katıldıkları için ayrı ayrı teşekkür ediyorum tekrar.

İzninizle Sayın Bakanımı ben geçirmek istiyorum. AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) – Lütfen siz devam edin. Teşekkür ederim, iyi günler dilerim. BAŞKAN – Değerli meslektaşlarım, öncelikle Komitemizde ilk defa bir arada bugün

bulunduğumuz İtalyan meslektaşımız Sayın Antonio D’Ali’ye hoş geldiniz demek istiyorum. Kendisi bundan sonra Komitemizde Başkan Yardımcısı olarak çalışmalarımızda bulunacaklar. İtalya’yı temsilen, İtalyan Parlamentosunu temsilen Komitemizde yapacak olduğu görevlerden dolayı şimdiden kendisine başarılar diliyorum ve bu vesileyle de tüm Komite üyesi meslektaşlarımıza kendisini tanıtmak istiyorum.

İsterseniz, öncelikle Sayın Antonio D’Ali’ye, Komite Başkan Yardımcımıza sizlere kısa bir hoş geldiniz konuşması yapmak için söz vermek istiyorum.

Buyurun Sayın D’Ali. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI ANTONIO D’ALI – Teşekkür ederim

Sayın Başkan. Burada olmaktan çok büyük bir memnuniyet duyuyorum. Misafirperverliğinizden

dolayı çok teşekkür etmek istiyorum. Ben, herhangi bir konuşma hazırlamamıştım ama bu Komisyonun çalışmalarına elimden gelen katkıyı sağlayacağımdan emin olabilirsiniz.

İtalya’nın Akdeniz’deki rolünün önemli bir rol olduğunu düşünüyorum, hem konumu, coğrafik konumu hem de tarihi itibarıyla, kültürel tarihi itibarıyla. Tabii, bir de İtalya, Avrupa’ya

Page 3: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 3

baktığınızda Akdeniz’de karşı yakaya en yakın olan ülkelerden bir tanesidir. Bu da önemimizi artırmaktadır.

Bütün hazır bulunanlara, bütün meslektaşlarıma teşekkür etmek istiyorum, hoş geldiniz demek istiyorum, iyi çalışmalar dilemek istiyorum ve Türkiye’nin başkanlığında çalışmaların çok verimli olacağına da inancım tamdır.

BAŞKAN - Evet, meslektaşım Sayın Antonio D’Ali’ye konuşmalarından dolayı teşekkür ediyorum.

Şimdi de uzun zamandır çalışmaktan büyük keyif aldığımız gene meslektaşım, Başkan Yardımcım Benabdellah’a bir hoş geldiniz konuşması için söz vermek istiyorum.

Buyurun. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI OUADIA BENABDELLAH – Teşekkür

ederim Sayın Başkan. Hanımefendiler, beyefendiler; tekrar burada bir aradayız ve dostlarla birlikte olmak

gerçekten çok güzel. Birçok münasebetle bir araya geldik biz, artık birbirimizden ayrılmaz dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Önümüzde, bildiğiniz gibi, yapmamız gereken çok şey var ve önümüzde birçok meydan okumalar da söz konusu. Avrupa’da bildiğiniz gibi ekonomik sınavlar söz konusu ve bölgeyi tamamıyla kapsayan bir dizi sorunlar var ve Orta Doğu’da bugün olup bitenlerin şüphesiz Akdeniz’e ve Avrupa Birliğine de yansımaları bir gerçektir.

Tabii, benim burada önerim şu olacak: Tüm bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak çalışmalarımızı yürütmeliyiz ve bu Komite içerisinde yaptığımız toplantılar bizlere bu konulara daha fazla eğilme fırsatı sunacaktır ve tekrar bize göstermiş olduğunuz yakın ilgi ve misafirperverlikten dolayı da teşekkür etmek istiyorum.

Teşekkürler Sayın Başkan. BAŞKAN – Saygıdeğer meslektaşım, Başkan Yardımcım Benabdellah’a teşekkür

ediyorum. Evet, değerli meslektaşlarım, Komitemizin saygıdeğer üyeleri; tekrar hepinize hoş

geldiniz dileklerimi ifade ediyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Ankara’da bulunacağınız bu süre içerisinde Komite çalışmalarımızın yanı sıra iyi

vakit geçirmenizi de ayrıca temenni ediyorum. Bugünkü toplantımızın gündeminde güncel ve önemli konular muhakkak ki yer

almaktadır. Bu konular daha önce sizlere yollamış olduğumuz gündemle belirlenmiş durumda. Doğrudan dış yatırımların teşviki ve korunmasını Akdeniz havzasındaki ekonomik kalkınma çabalarına ve bütünleşme sürecine en önemli katkısı olabilecek konulardan birisi olarak bugün değerlendireceğiz. Tabii, özellikle Arap baharıyla birlikte bölgede yaşanan siyasi sıkıntılar, ekonomik anlamda da bazı sıkıntılara yol açmakta. Dolayısıyla doğrudan dış yatırımların hem teşviki hem de bu yatırımların korunmasının bölgedeki ekonomik gelişimin en önemli anahtarlarından birisi olacağı kanaatindeyiz.

Diğer taraftan, göç, Avrupa Birliği ülkeleri için olsun üzerinden transit göç eden ülkeler açısından olsun oldukça önemli bir konumu haiz. Özellikle son dönemde Suriye’de yaşanan insanlık dramı, Türkiye’nin de bu manada misafir olarak addettiğimiz 2 milyon civarındaki Suriyeli kardeşlerimize gösterilen ilgi ve verilen hizmetler konunun aslında ne kadar önemli bir konu olduğunu bir kez daha anlamamıza vesile oldu. Bugün yapacağımız görüşmelerden birisi de gene bölge açısından çok önemli olarak düşündüğümüz bu konu olacak.

Diğer taraftan gündemimizin bir diğer maddesi de Akdeniz Bölgesi’nde turizm alanında iş birliği. Akdeniz’in kıyı ülkelerine turizm alanında sayısız olanaklar sunduğunu, Akdeniz’in doğal yapısının bu manada dünyanın en zengin yapılardan birisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bölge ülkeleri için en güvenli gelir kaynaklarından birinin hâlâ turizm sektörü olduğunu da söyleyebiliriz. Bölge ülkeleri arasındaki turizm alanında gerçekleştirilecek etkin bir iş birliği bu sektörden daha fazla gelir kazandıracağı gibi yeni

Page 4: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 4

istihdam ve iş olanakları yaratılmasını da kolaylaştıracaktır. Bu çerçevede turizm konusunda eğitim veren üniversiteler arasında iş birliğine ve öğrenci hareketliliğine özel bir ağırlık verilmesi de verilecek hizmet kalitesini yükseltecek ve yeni bir ağ oluşmasına da vesile olacaktır.

Ben, konuşmamın son kısmında yani giriş, başlangıç konuşmamın son kısmında bu fırsattan da yararlanarak Avrupa Akdeniz Bölgesel ve Yerel İdareler Meclisinin 14-15 Aralık 2014 tarihlerinde Antalya’da, bir Akdeniz kenti olan, daha önce de bir toplantı yapmış olduğumuz Antalya’da düzenlenecek 6’ncı genel kurulu için başarı dileklerimi ve genel kurulun Antalya’da yapılacak olmasından duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Bölgesel ve uluslararası düzeyde çok sayıda toplantının düzenlendiği Antalya’nın bu toplantıya en iyi şekilde ev sahipliği yapacağından eminim. Bu vesileyle Avrupa Akdeniz Bölgesel ve Yerel İdareler Meclisinde Türkiye’yi temsil etmekle görevlendirilen yerel idareler arasında yer almayı arzu eden Antalya Belediyesinin de bu arzusunun en kısa sürede gerçekleşmesini ve genel kurulun Akdeniz kıyısının en önemli ana kentlerinden biri olan Antalya’da ve Antalya belediyesinin ev sahipliğinde yapılmasının da bu sürece çok değerli katkılarda bulunacağına inanıyorum.

Toplantımızın başarılı geçmesini diliyorum. Katılımınız için hepinize de ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Evet, değerli meslektaşlarım, öncelikle girişte sizlere dağıtılan gündemi aldınız.

Gündemle alakalı herhangi bir önerimiz var mı, gündeme ilişkin bir önerimiz? O zaman toplantı gündemimizi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Gündemimizi

kabul ediyoruz. Bu gündem çerçevesinde birazdan görüşmelerimize devam edeceğiz. Gündemimizin 3’üncü maddesine istinaden de bir önceki toplantı tutanaklarının

kabulünü gerçekleştirmemiz gerekiyor. 8 Şubat 2014 tarihinde Amman’da yapılan toplantı tutanaklarının -daha önce sizlere

ulaştırılan, eğer ulaştırılmadıysa burada da girişteki masadan temin edebileceğiniz- kabulünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Toplantı tutanaklarımızı da bu vesileyle kabul etmiş oluyoruz.

Değerli arkadaşlar, gündemimizin şu anda… Bir saniye… Özür diliyorum, çok kısa bekleteceğim. Bu arada, ev sahibi olarak tabii çok kısa bir şekilde de değerli milletvekili arkadaşım,

kardeşim Çankırı Milletvekilimiz İdris Şahin’i sizlere tanıtmak isterim. Komitemiz üyesi olarak bugün İdris Şahin Bey de bizlerle birlikte toplantımızda bulunacaklar. Kendisine de katılımları için teşekkür ediyorum.

Evet değerli meslektaşlarım, değerli katılımcılar; gündemimizin 4’üncü maddesi olarak yatırımların teşviki ve korunmasıyla alakalı ilk konuşmacı olarak Prof. Jean Louis Reiffers, inşallah iyi telaffuz edebilmişimdir. Kendisine konuşmalarını yapmak üzere sözü vermek istiyorum.

Buyurun. FEMISE KOORDİNATÖRÜ VE BAŞKANI PROF. JEAN LOUIS REIFFERS – Çok

teşekkürler Sayın Başkan. İsmimi çok iyi telaffuz ettiniz. Ben aslında Lüksemburg göçmeniyim. Akdeniz kıyısında bulunan bir Lüksemburg göçmeniyim. Bugün size bahsedeceğim konu yatırımların korunması ve yatırımların teşviki. Evet, Akdeniz Birliği içerisinde yatırımların teşviki ve korunmasıyla ilgili birtakım açıklamalarda bulunmak istiyorum. Burada Sayın Profesör Gerard Du Cher koordinasyonunda yürüttüğü Akdeniz Ekonomik Çalışmalar Forumu’nun çalışmalarına dayanarak bu raporu hazırladım. Buna dayanak bu konuşmayı yapacağım.

Bana yirmi dakika mı veriyorsunuz, sürem ne kadar acaba? BAŞKAN – On beş dakika, maksimum yirmi dakika.

Page 5: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 5

FEMISE KOORDİNATÖRÜ VE BAŞKANI PROF. JEAN LOUIS REIFFERS – İlk başta genel duruma bakacak olursak, Akdeniz Birliğinin 43 tane üyesi olduğunu düşündüğümüz zaman ve burada yapılan doğrudan yatırımların büyük bir kısmının da aslında Avrupa Birliği üyesi ülkelerden geldiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla, ticarette olsun yatırımlarda olsun bu yatırımların çoğu Avrupa ülkelerinden geliyor.

İkincisi şu: Yatırımlar tabii ki iki açıdan çok önemli bir işlev görüyor. Birincisi: Ödemeler dengesinde çok önemli yani doğrudan yabancı yatırımlar 2000’li yıllardan sonra aslında bölgede 9 kat artmış durumda. İkincisi de şu: Doğrudan yatırımlar ekonomik kalkınmada son derece önemli bir rol oynuyor. Bunu söylemekle birlikte bunun potansiyelinin çok çok altında olduğunu da söylemem lazım.

Burada çok hızlı bir şekilde dört konuya eğilmemiz lazım. Hangi konularda yatırım yapılması lazım? Şirketler bu konuda nasıl kararlar alıyorlar? Akdeniz Birliği ülkelerinin doğrudan yabancı yatırım yapmasına teşvik eden konular nelerdir üçüncüsü. Neden doğrudan yabancı yatırımlar yapılan yatırıma göre çok farklı sonuçlar doğurabiliyor? Dördüncüsü ise şu: Bunun olumlu etkilerini maksimize etmek için ve olumsuz etkilerini minimize etmek için neler yapmak gerekiyor?

Şimdi, yatırım kararlarının arkasında ne var? Şimdi artık yeni bir müzakere safhasında bulunuyoruz. Aleka Programı’yla entegre bir piyasa oluşturma peşindeyiz ve bu açıdan bizim yapmamız gereken çok iş var aslında. Burada yapmamız gereken şey aslında buradaki entegrasyonu derinleştirmek, buna gerçekten ihtiyacımız var ve bu noktada doğrudan yabancı yatırımlar işte bu ekonomik bölgenin derinleştirilmesi için son derece önemli. Dolayısıyla, ticaret hacmi artarken yani koordinasyon mekanizmaları güçlenirken, insan hareketleri artarken ve inovasyon alanında iş birliği artarken işte doğrudan yabancı yatırımlar da artıyor. Birincisi, piyasa konusu yani doğrudan yabancı yatırımlar piyasanın uygun olduğu yerlerde yapılıyor. İşte bu nedenle Türkiye’nin ve Mısır’ın bu bölgede mesela en fazla yatırımlar alan ülkeler olmasının arkasında bu nedenler var. İkincisi şu: İş gücü maliyetleri. Şimdi, bu o kadar da enteresan değil aslında. Herkes maaşlardan bahsediyor. Burada şimdi iş gücünün birimsel maliyetine bakmak lazım. Burada yüksek bir maaş olabilir. İşte verimlilik de çok yüksek olabilir. Böyle bir ortamda aslında yatırım yine çok fazla oranda gelebilir. Dolayısıyla sadece burada maaşlara bakmıyoruz ama birim maliyetlere bakıyoruz. İşte Türkiye’de –atıyorum- helikopter yapılması ile işte Benetton’un gelip de ya da ne bileyim Tunus’a gidip, işte çok basit bir üretim yapması arasında çok büyük farklar var tabii ki. Burada üçüncü neden şu aslında: Yatırımın geri dönüşü, sermayenin geri dönüşü. Burada neye bakıyorlar? Vergi koşullarının uygunluğuna bakıyorlar. Mümkünse offshore imkânları ve orada kazanılan paranın kendi ülkelerine geri gönderilmesi imkânlarına bakıyorlar. Burada en önemli konu tabii ki yatırımların güvenliğinin sağlanması çünkü siyasi koşullar iyi değilse sermaye maalesef o ülkeye gelmiyor,o ülkede kalmıyor. Zaten 2011 yılından sonra baktığımız zaman birçok ülkede sermaye kaçışı söz konusu oldu bu nedenlerden dolayı.

İkinci konu: Ülkenin çıkarları ne? Yani ülkeler burada doğrudan yabancı yatırımlarla ne arzu ediyorlar? Tabii ki burada ilk başka dövizlerini, döviz rezervlerini artırmak istiyorlar ve bu açıdan yabancı doğrudan yatırılar döviz getirilmesini sağlıyor. Akdeniz ülkelerine baktığımız zaman yaklaşık 10-12 milyar avroluk bir rakamdan bahsedebiliriz ve bu tutar, evet son derece önemli bir rakam. Ancak Akdeniz Birliği ülkeleri arasındaki paylaşıma baktığımız zaman, Avrupa ülkeleri nezdinde ve diğer ülkeler arasında bir dengesizlik söz konusu. Yani burada Akdeniz Birliği ülkeleri ve Avrupa Birliğine üye olan Akdeniz Birliği ülkeleri arasındaki ticari dengeye baktığımız zaman, büyük bir ölçüde Avrupa’nın faydasına olacak şekilde bu hareketler gerçekleşiyor. Burada bir dengesizlik söz konusu. Bu bir endişe kaynağı. Dolayısıyla, burada asimetrik bir piyasa liberalizasyonu söz konusu olduğu zaman işte bu konuya dikkat etmek lazım. Özellikle tarım ürünlerinde böyle. Atıyorum, zeytinyağıyla ilgili bir standart geliştirildi ve daha sonra zeytinyağının fiyatı 4,5 euronun üstüne çıktı.

Page 6: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 6

Şimdi, burada, böyle konular da var; işte, atıyorum, gümrük vergilerinin düşürülmesi ve bunun dışında tarife dışı gümrük engellerinin ortaya çıkması da maalesef burada ortaya çıkan sorunlardan birisi. Şimdi, bu iyi olarak değerlendirilebilir, işte oradaki yerel nüfusun korunması ya da vergi gelirlerinin attırılması şeklinde değerlendirilebilir ama bunu öbür taraftan da değerlendirmek lazım.

Evet, döviz için önemli dedik. İkincisi şu: Bunlar çok uçucu meseleler yani çok değişiklik gösterebiliyorlar. İşte,

burada bakın yıllar arasındaki rakamlara baktığımız zaman çok büyük uçurumlar olduğunu görebiliyoruz. Özellikle de Avrupa Birliğiyle derin bir entegrasyon durumu söz konusu olabiliyor ve bu açıdan, şimdi normal koşullarda daha modernize ülkelerle karşılaşabiliyoruz. Şimdi, bir birtakım faaliyet alanları geliştiriliyor, o piyasalar geliştiriliyor, daha sonra bir ortaklık kuruluyor, daha sonra bu ürünler dünya piyasasına gönderiliyor, işte Çin’in, Hindistan’ın yaptığı şeyler bunlar. Dolayısıyla, Akdeniz Birliği ülkeleri bu duruma dikkat etmeli.

Son olarak, uluslararası yatırımlar ulusal yatırımları ikame etmeye başladı. Buradaki rakamlara baktığımız zaman Akdeniz Birliği ülkelerindeki ülkelerde maalesef yüzde 4 gibi çok düşük bir oranda. Bunun iki tane nedeni var: Birincisi yeterince yatırım yapılmıyor; ikincisi verimlilik ve inovasyonun son derece düşük olması. Bu sermayeler geldiği zaman aslında tabii ki uygun koşullar olması durumunda olumlu birtakım etkiler doğurması gerekiyor.

Bir de sermaye türleri var tabii ki. Şimdi, bütün sermaye türleri aynı şey değildir. İşte bu konuya özellikle dikkat etmek lazım. Mesela, biz satış amacıyla bir çalışma yaptığımız zaman ülke için çok fazla katma değer sağlamıyor. Bir dağıtım hizmeti sunmak istediğiniz zaman, işte GATT sürecinde yer alan kişiler bunu bilirler. Buradaki etkiler her zaman aynı değildir. Ben bir dağıtım, distribüsyon hizmeti sağlamak istiyorsam, işte ben küçük bir tüccarım diyelim, işte kendi ticari alanım var ya da işte büyük markaları düşünün Carrefour vesaire siz o ülkeye geliyorsunuz, dağıtım yapmak amacıyla bir faaliyet başlatıyorsunuz, küçük işletmeleri öldürüyorsunuz. İşte, ya da atıyorum, bir yolsuzluk gibi sorun varsa ben o piyasada bir monopol oluşturabiliyorum ya da işte belli bir katma değerin üstünde teknolojik seviyede üretim yapıyorsam o zaman başka bir etki doğuruyorum, işte oteller için ya da konut piyasası için vesaire böyle bir etkiden bahsedebiliriz.

Burada aslında politikaların seçici olması lazım. Bugün eksik olan şey seçici teşviklerin olmaması yani eğer mümkünse doğru yatırımların, uygun yatırımların çekilmesi lazım, eksik olan bu. En iyi yatırımlar nedir bugün? Bugün, üst teknolojik seviyesi yüksek olan alanlarda yapılan çalışmalardır. Bunlar çağrı merkezi yatırımları değildir. Tabii ki doğrudan yatırım yapmak her zaman iyidir. Ama, atıyorum, bir çağrı merkezi, niteliksiz iş gücünden oluşan bir çağrı merkezi kurmakla başka bir tarafta üst seviyede bir teknolojik üretim merkezi kurmak arasında, siz de taktir edersiniz ki katma değer açısından son derece büyük bir fark var. İşte bir otelin yapılmasıyla, bir otelin inşa edilmesi ya da başka bir… Bu açıdan değerlendirdiğimizde diğer önceki saydığım faaliyetler arasında istihdam yaratılması açısından aynı etkiler doğurtulmuyor.

Peki, buradaki nitelik farkı nedir? Bu son derece önemli bir konu. Artık karşımızdaki tekil temel sorun bu. Ekonominin kendisi artık niteliğe odaklanmaya başladı. Atıyorum, Türkiye , İsrail, Mısır gibi ülkeler, bu açıdan bakıldığı zaman, nitelikli yatırımlar açısından en önemli, en başta gelen ülkeler arasında.

Son olarak, yatırımları teşvik etmek için nasıl bir strateji olması lazım? Yatırımları nasıl koruyabiliriz? Yabancı yatırımcılar siyasi risklere karşı tahammülsüzdür. Yani yatırımların, atıyorum, millîleştirilmesi gibi bir durumu kabul etmezler. Dolayısıyla, siyasi bir kriz olduğu andan itibaren, tabii ki buradaki sıkıntı ne olur? Sermaye hemen geri kaçar. Mesela, Tunus, önümüzdeki üç yıl için bu açıdan yatırımların korunmasıyla ilgili önemli bir program planlıyor, bu açıdan birtakım yardımlar talep edildi ve Tunus’ta şu anda doğrudan

Page 7: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 7

yabancı yatırım konusu son derece önemli bir konu. Burada yapılması gereken şey aslında yatırım garantilerinin sağlanması mesela.

Bence ticari faaliyetlerinde birtakım şeyleri dikkat etmeleri lazım. İşte bu Fransa için böyle, Türkiye için böyle. Şimdi, siz, net üretimi artırabilirsiniz, birtakım modeller geliştirebilirsiniz, işte “Yüzde 2 artmış, şu kadar artmış.” diyebilirsiniz. Ya da atıyorum, işte özellikle de en önemli avantajların olduğu alanlarda ekonomik kalkınmanın sağlanması lazım. Mesela, Mısır’da devrim olduğu zaman, Tunus’ta devrim olduğu zaman, işte kıyı bölgeleriyle merkez arasında çok önemli bir fark vardı. Rakamlara baktığınız zaman, işte bir kalkınma planı oluşturmak istediğiniz zaman, burada eşitsizlik o kadar fazla ki burada nasıl bir kalkınma planı uygulayacaksınız? İşte, Gammarth bölgesinde güzel bir otel kurulmasıyla Tunus’un merkezî bölgelerinde yüzde 40 seviyesinde seyreden işsizlik oranı düşünüldüğü zaman, alt yapının çok kötü olduğunu düşündüğünüz zaman ve bütün göstergelerin çok kötü olduğunu düşündüğünüz zaman, o bölgede ne yapacaksınız, nasıl bir yatırım yapacaksınız? Hâlâ, siz, gidip de Tunus’un kıyı bölgesinde lüks oteller yapmaya mı devam edeceksiniz, Sfax bölgesinde? Dolayısıyla, burada, evet, gerçekten zorlu bir durum var, işte Cenevre’de ya da Brüksel’de GATT konusuna bakan kişiler bunu bilirler, insani kalkınmayla ekonomik kalkınmayı birlikte düşünmek lazım. İşte bu noktada ekonomik yatırımlardan bahsettiğiniz zaman, masanın etrafında aynı zamanda çevrenin korunması ya da insani kalkınmayla ilgili uzmanların da olması lazım. İşte, GATT, Cenevre’de bulunuyor, 400 tane personeli var, etrafında bir göl var. Şimdi, GATT içerisinde insanların tartıştığı birtakım konular var. Tabii ki burada evet ticaretin serbestleştirilmesinden bahsetmemiz lazım, sermayeden bahsediyoruz, bunda sorun yok, ama bu süreçte her zaman kaybeden birtakım taraflar oluyor maalesef ve bunu bir şekilde önünde sonunda siz tazmin etmek zorunda kalacaksınız, bunu da düşünmemiz lazım, bunu hiçbir zaman unutmamak lazım. İşte, bunu yapması gereken de bence Avrupa Parlamentosu. İşte, bu nedenle buraya gelip bu konuşmayı yapmak istedim. Avrupa Parlamentosunun şu anda çok önemli bir misyonu var. Burada tekrar söylüyorum şimdi, rekabet konusunu, ticaret konusunu, insani kalkınma konusunu birbirinden ayıramayız ya da bölgesel eşitliksizliklerin azaltılması konusunu, çevrenin korunmasını hiçbir şekilde birbirinden ayıramayız. Bütün bu insanlar, bu alanlarda çalışan herkes mutlaka bütün ticari müzakerelerde bir arada çalışmak zorundadır. Brüksel’de birtakım uzmanlar dağıtım hizmetleriyle ilgili, perakendecilik çalışmalarıyla ilgili konuları tartışıyorlar. Şu anda bu konuyla ilgili büyük bir baskı var. Bu çok karmaşık bir konu. Faslı bir öğrencim vardı mesela. Kendisi bana büyük mağazacılıkla, mağazalarla ilgili birtakım şeyler yapmak istediğini, bu faaliyette çalışmak istediğini söylüyor. Kendisine diyorum: Siz büyük mağazacılık işine girdiğiniz zaman Fas’taki o geleneksel küçük mahalle pazarlarının durumu ne olacak? Bunu söylemiştim kendisine mesela. Dolayısıyla, burada bütün bu konulara da dikkat etmek lazım. Bu sadece bir örnek tabii ki. Üretici hizmetlerin olması lazım. İşte, tabii ki, burada, lojistik, deniz taşımacılığı hizmetleri, danışmanlık hizmetleri, muhasebecilik vesaire bu tür hizmetlere de dikkat etmek lazım. Bunlar da önemli

İkincisi şu: Maalesef Akdeniz ülkeleri arasında aynı olgunluk seviyesi yok. Bir güzellik yarışması gibi bir şey var. Her ülke mümkün olduğunca yatırımcı çekmek için bir sürü teşvik sunuyor. İşte, serbest bölgeler oluşturuyorlar, offshore sistemleri oluşturuyorlar, vergi indirimleri sağlıyorlar ya da çok olumlu lisans koşulları sunuyorlar vesaire. Yatırımcı çekmek için her şeyi yapıyorlar. Ama bence bu çok sağlıksız bir durum. Dolayısıyla, sunmamız gereken tavsiyelerden birisi de şu: 15 Akdeniz ülkesi için ortak bir yatırım kanununun, ortak bir yatırım düzenlemesinin yapılması. Bu çok basit bir şey. ASEAN’ın mesela bir yatırım düzenlemesi vardır, ortak vardır, yabancı yatırımların etkisini önceden ölçerler, ortak bir yatırım kanunu hazırlamıştır kendi ülkeleri için ASEAN mesela. Buna bakabilirsiniz.

Üçüncü önemli konu şu: İş gücünü doğru seviyeye getirmeniz lazım. Mesela, Benetton, Tunus’un merkezine gittiği zaman niteliksiz iş gücü kullanıyor; bir konfeksiyon merkezi oluşturuyor ve iş gücü maliyetleri çok düşük, niteliksiz insanları tutuyor. Bu iyi bir

Page 8: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 8

yatırım değildir. Burada daha doğrusu şu olurdu: İşte, atıyorum, “Airbus”un ya da başka bir şirketin gelmesi, Türkiye’deki gibi bir helikopter üretim tesisi kurması ya da işte, Renault’nun Tanger’e gidip orada mühendis istihdam etmesi çok daha mantıklı. Dolayısıyla, burada, iş gücünün nitelik seviyesi hem bilimsel hem de teknik açıdan kullanılması ve bu açıdan yerel ekonomiye katkıda bulunulması ve yerel iş gücünün kullanılması ve bu şekilde bölgenin tamamına faydalı olunması. Şimdi, araştırma, geliştirme alanında doktora bursları veriliyor mesela. Siz bir alanda doktora yapıyorsunuz, bir iki yıl büyük bir laboratuvarda çalışıyorsunuz, o laboratuvarda değişik çalışmalar yürütüyorsunuz ve o büyük laboratuvarlar tek bir burs için mesela 40 bin dolar veriyorlar bir yıl için. Son raporda bundan da bahsetmiştik aslında. Bunu Akdeniz’in tamamına yayacak olursanız, 40 milyon dolarlık bir rakamla aslında siz böyle bir program oluşturursanız Akdeniz bölgesinin tamamında araştırma, geliştirmeyi iyileştirmiş olursunuz. Çünkü siz orada zaten o ülkelerdeki insanları doğrudan kullanmaya çalışmalısınız. Burada bir de tabii ki çatışmalar varsa bunları da bir şekilde halletmek lazım. Bunu sürekli söylüyoruz zaten. Bir tahkim mekanizması gibi bir şey oluşturulabilir. Şimdi, bir tekerlek gibi düşünün aslında. O tekerleğin etrafından merkezine giden çizgiler vardır. Merkezde şimdi Avrupa var gibi görünüyor şu anda. Burada aslında bütün ortakların bir şekilde ortak bir noktada buluşması ve yeni dönüşümlere ayak uydurması gerekiyor.

Çok teşekkürler Sayın Başkan. BAŞKAN – Evet, ben de Avrupa-Akdeniz Ekonomik Kurumlar Forumu Koordinatörü

ve Başkanı Sayın Prof.Dr.Jeanne Louis Reiffers’e teşekkür ediyorum. Gerçekten konunun tüm noktalarına temas eden, akademik de tabanı olan bir konuşma yaptılar. 2000’li yıllardan sonra bölgeye yabancı yatırımın 9 kat arttığını ama bunun potansiyelinin hâlâ çok çok altında olduğunu öncelikle ifade etti. Daha sonra da -önemli bir öneri olarak görüyorum ben- ortak yatırım kanunu yani bölge ülkelerinin yatırımlarla alakalı ortak düzenlemeler yapması gerektiğini vurguladı. Bu konu aslında bir çalışma konusu da olabilir. Tabii, komite olarak şunu da ifade etmek lazım: Geçmiş toplantılarımızda bölgesel eşitsizlikler veya bölgelerin seviyelerinin eşit noktaya getirilebilmesi için yapılması gereken çalışmalarla alakalı gündem konularımız oldu. Bu konularla alakalı da çeşitli tartışmalar gerçekleştirdik geçmiş toplantılarda. Bu da komite olarak doğru noktalara dokunduğumuzu, doğru noktalara temas ettiğimizi aslında bizlere gösteriyor. Ben Sayın Koordinatörümüze, Başkanımıza bu değerli konuşmaları için teşekkür ediyorum.

Siz değerli meslektaşlarıma sormak istiyorum: Sayın Konuşmacımızın konusu üzerinde şu anda mı görüşme yapalım, yoksa üç konuşmacımızı dinledikten sonra mı görüşmelerimizi açalım, sonra mı yapalım hepsini? Bütün konuşmacılarımızı dinleyelim, daha sonra görüşmelerimizi açalım.

Peki, ben tekrar teşekkür ediyorum. Şimdi, Necmettin Bey, müsaade ederseniz ikinci konuşmacı olarak Lara Hanım’a söz

vereceğim, üçüncü konuşmacı olarak sizi alacağım. Avrupa Yatırım Bankası Ankara Temsilcisi olarak Sayın Lara Tassan Zanin’in

sunumunu dinliyoruz. Buyurun. AVRUPA YATIRIM BANKASI ANKARA TEMSİLCİSİ LARA TASSAN ZANIN –

Herkese günaydın. Sayın Komite Başkanının davetinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. AB Yatırım Bankası olarak Akdeniz’de yatırımların korunması ve teşviki toplantısına

katılma davetiniz için teşekkür ediyorum. Ankara’ya sekiz ay önce geldim EİB’nin ofisini açmak için ve Türkiye’ye ve

Hükûmete daha yakın olmak için Ankara ofisimizi açtık ki AB Bankasının çok iyi bir müşterisidir Türkiye. Aynı zamanda 28 AB ülkesi ve Akdeniz ülkeleri de.

Page 9: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 9

Benim sunumum daha ziyade önümüzdeki yedi yıllık dönemdeki mali olanaklarla ilgili olacak. Burada Avrupa Yatırım Bankasının son altı yedi sene içerisinde ne yaptığına dair bazı rakamlar var. Yaklaşık 13 milyar avroluk bir onaylanmış meblağ söz konusu ki buna Türkiye için yıllık 2 milyar avro eklememiz gerekiyor Akdeniz bölgesi ülkeleri için. Bizim için, özellikle AB merkezleri üzerinden alınan krediler de çok önemli. Programın önümüzdeki dönemini şu anda oluşturma hazırlıklarındayız. Avrupa Yatırım Bankası 2014-2020 dönemi için onayı aldı parlamentodan ve önümüzdeki yedi yıllık dönem için bölgeye 10 milyar avroluk bir tahsisat düşünülüyor ve ayrıca, buna ilaveten Türkiye’ye yıllık 2 milyar avro ilave bir meblağ düşünülüyor. AYB’nin aslında temel bir hedefi bir katalizör etkisi yaratmak. Geçtiğimiz yıllardaki tahminlere bakacak olursanız -yansımada da görüyoruz- bölgeye verdiğimiz borç oranında bir yansıması oldu tabii ki Arap Baharı’nın ve önümüzdeki yıl AYB bu etkiyi geri, tersine çevirmeye çalışacak ve son on yıldır aslında gördüğümüz şudur ki AYB finansmanı olduğu zaman, bu, siyasi ve ticari riski bir nevi hafifletiyor. Özellikle özel sektör yatırımcılarının görebildiği riskleri azaltabiliyor, hafifletebiliyor.

Bununla birlikte, ileriye bakacak olursak, önümüzdeki altı yedi yıl için, çünkü biliyor musunuz bilmiyorum ama, Avrupa Yatırım Bankası, AB’nin yatırım bankası ve AB dışında da faaliyet gösteriyoruz Avrupa Parlamentosunun verdiği yetkiyle ve bu yetki yenilendi, 2020’ye kadar da uzatıldı. Aynı zamanda ama parlamentodan bölgede öngördükleri öncelikleri tartışmalarını da istedik. Bu yansıda görebildiğiniz gibi AYB kamu sektörü odaklı kalmaya devam edecek. Ulaştırma, enerji ve kamu sektörü bölgedeki faaliyetlerin temelini oluşturacak. Özel sektörü de unutmadan KOBİ’lere kredi ve mikrofinans alanlarına da odaklanacağız ve daha fazla risk alıyor olacağız. Bunun bölgede gerekli olduğunu görüyoruz. Öz sermaye yatırımlarıyla alacağız bu riski de. Ayrıca, ticaret, yerel döviz ve yeniliğe de odaklanacağız, inovasyona odaklanacağız. Çünkü bir önceki yansıdan hatırlıyor musunuz bilmiyorum ama yatırım eğilimi düşüşteydi son iki üç yıldır ve biz bunu tersine çevirmek istiyoruz. 2014 bu konuda bize umut veriyor ama aynı zamanda yeni bir şey, farklı bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyoruz bu gidişatı tersine çevirmek için.

Burada da gelecekteki adımları görebiliyorsunuz. Demiş olduğum gibi yaklaşık 10 milyar avro önümüzdeki yedi yıl içerisinde borç verilecek. Aynı zamanda 3 milyar avroluk bir hibe toplam meblağ söz konusu. Risk sermayesi yetkisi aldık yaklaşık 300 milyon avroluk. Burada da bu meblağı bölgede yatırım için kullanabileceğiz.

Ben Sayın Profesörün aslında söylediklerinden bir nevi alıntı yapıyor gibi olacağım. Bizim için çok önemli olan ve biraz da zorlayıcı olan şey şu ki bölgede iyi proje bulabilmek, yani bankalar için muteber olacak bir proje bulabilmek. Dolayısıyla biz de üçlü teklif diyebileceğimiz bir şey sunduk. Yatırmaları ve iyi yatırımları tetiklemek için oluşturduk bunu yani borç vermenin yanı sıra danışmanlık ve “blending” dediğimiz sistemimiz var. Yani viski gibi. Avrupa yatırım bankasının kredisiyle AB’nin hibelerini birbirine karıştırıyoruz, harmanlıyoruz ve aynı zamanda hükûmetlere ve kuruluşlarına tavsiyelerde bulunarak bizim iyi projeler olarak gördüğümüz projelerin oluşturulmasına destek sağlıyoruz. İyi projeler tabii ki daha zorlu, daha riskli oluyor ve en yüksek sosyal etkisi olacak projeleri seçmenin de ayrı bir zorluğu var. Özel sektörü dâhil etmenin ilave zorlukları var ve sektöre özgü merkezler, imkânlar oluşturarak bazıları daha gelişmiş durumda tabii ki.

Ulaştırma, enerji ve su zaten hâlihazırda mevcut birkaç yıldır. Şehircilik daha yeni yeni oluşuyor bu alanda. Hatta Türkiye’yi de gezdik birkaç hafta önce şehir entegre projeleri kapsamında bir örnek bulmak için ve iyi projeler hazırlama fikri sadece AYB ve AB’nin kredi ve hibe vermesi amaçlı değil, aynı zamanda özel sektör katılımını kolaylaştırmak ve projeleri aslında birleştirmek amacı var yani hükûmetlere en iyi mali mühendisliği ve en iyi maliyeti en iyi fiyata sunmak her yatırımda. Burada iyi bir projeyi tespit edip bölgeye borç vermeyi umuyoruz ama daha da önemlisi, neyi finansa edeceğimiz. Bizim için kilit öncelikleri görüyorsunuz. Açılış konuşmasında, Ali Bey’in ve Profesörün konuşmasında da değinildi. Fark ettiğim bir nokta var ki bir homojenlik, bir birbirini tamamlama söz konusu yani iş

Page 10: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 10

yaratmaya çalışıyoruz, azami etki sağlanması, iklim değişikliğinin hafifletilmesi ki bölge için çok önemli ve tabii ki bölgesel entegrasyon. Bunu nasıl başarabiliriz?

Her sektör üzerine, önümüzdeki yedi yıl içerisinde faal olacağımız sektörler üzerine birkaç nokta vermek istiyorum: Toplu taşımaya ve navluna odağımızı devam ettireceğiz ama lojistik platformlarına odağımızı artıracağız ki bu da daha önce değindiğimiz bölgesel entegrasyona oldukça katkı sağlayacaktır. Ülke içerisindeki lojistik platformlar ve aynı zamanda ülkeler arasındaki bağlantılar açısından lojistiğin çok büyük bir önemi var ve yol güvenliği sektöründe de öncüyüz. Bunda sadece altyapı geliştirmek değil, aynı zamanda ulaştırmayı mümkün mertebe güvenli tutmanın da gerekli olduğunu düşünüyoruz yani yol güvenliği yatırımı önümüzdeki yıllarda kilit bir konu olacaktır. Bazen hükûmetle çalışıp bu projeyi geliştirmekte zorlanıyoruz çünkü hacim açısından yumuşak olarak görülüyor bu tür projeler ama Sayın Profesörün de dediği gibi AYB ve diğer uluslararası finans kuruluşları şu ana kadar somut yatırımlara odaklanıyordu yani büyük meblağlara odaklanıyordu ama mevcut sorunumuzun tek mesulü bu yatırımlar değil. Altyapı bağlarında çok fazla -örneğin yılda çok fazla- ölüm olursa bunu geliştiremeyiz dolayısıyla Akdeniz boyunca yol güvenliği yatırımları yapmayı planlıyoruz. Burada da üç bileşen olacak: Mühendislik yani güvenli yollar inşa etme, eğitim, bilinç artırma faaliyetleri ve yaptırım. AYB böylelikle emniyet teşkilatına da yol güvenliğinin uygulanması yaptırımı için finansman sağlayabilir.

Enerji açısından da yenilenebilir enerjiye odaklanacağız; bu da Akdeniz bölgesi için güneş enerjisi anlamına geliyor çoğunlukla.

Ayrıca, bölgesel entegrasyondan bahsediyorduk. Burada doğal gaz ağı üzerinden entegrasyon yakalamaya çalışacağız ve elektrik şebekelerinin de aynı zamanda birbirine bağlı olmasına çabalayacağız. İklim değişikliğiyle beraber enerji entegrasyonu bu bölge için kilit konulardan birisi olacaktır ve burada da çok sektörlü yatırımlar arıyoruz.

Su ve çevre konusunda çok fazla vaktinizi de almak istemiyorum ama burada en kilit olan sonuncu nokta ve suyla ilgili iklim etkileri konusuna bilhassa odaklanacağız. Finansmanı gelenekselde devam edeceğiz ama su ve atık su arıtma tesislerinin finansmanını devam ettireceğiz. Ayrıca, yenilikçi tekniklerle yatırımların suyla ilişkin çevre etkisini, iklim etkisini asgariye çekmeye çalışacağız.

Daha önce de değinildi sanırım çalışma gücünde kalite yakalanması, nitelik yakalanması, eğitimli iş gücü olması…

Biz yakın zamanda başladık ama buna devam edeceğiz; sosyal konut, bölgede sosyal konut yatırımlarını desteklemeye devam edeceğiz. Bunun şehir içi ulaştırma ve kentsel dönüşümle birlikte çok önemli bir şey olduğuna inanıyoruz ve hükûmetleri de şuna ikna etmeye çalışıyoruz: Birlikte entegre kentsel gelişme planları geliştirmek yani basit bir şehir içi toplu taşıma ve nizam planından ziyade entegre şehir geliştirme programları oluşturmaya odaklanmak istiyoruz.

KOBİ’ler bazında zaten değindim sanırım. Daha ziyade AR-GE faaliyetlerine yoğunlaşacağız; böylelikle -Sayın Profesör de değindi sanırım- doktora sonrası finansman sağlanabilir belirli bir fon oluşturulup gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yapılabilir, bu destek sağlanabilir ve bu zincirin bir önemli halkası da bence yüksek teknoloji potansiyeli olan KOBİ’lerin desteklenmesi; biz de önümüzdeki yıllarda zaten bunu yapacağız.

Biraz daha yenilikçi, inovasyon kısmında ise eğitime finansman sağlayacağız; bu da zaten Sayın Profesörün dediğiyle oldukça uyumlu.

Ayrıca, tarım sektöründe de faaliyet göstermeye başlayacağız ve tarım değer zinciri boyunca yatırımı teşvik edeceğiz. Bizim için ayrıca önemli olan bir nokta da dijital bölünmeyi azaltmak yani ülkeler arasında bilgi ve iletişim teknolojileri bağlılığını kurarak daha uzak, daha kırsal alanları da bir şekilde aslında merkeze bağlamış olacağız.

Burada şehirciliğin çok önemli olduğunu görüyorsunuz; yani yüzde 6 çok iyi bir dilim aslında orada ve enerji, ulaştırma asıl büyük kısmını oluşturuyor ikisi.

Page 11: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 11

Bizim için tabii ki bir diğer önemli husus da KOBİ’lere destek. Burada da bu yıl imzalamış olduğumuz projenin ayrıntılarını görüyorsunuz. 1,3 milyar avroluk bir yatırım onaylandı bölgede ve yıl sonunda imzalanacak olan Türkiye’ye ilave 2 milyar avroyu da buna ekleyebiliriz.

Sunumuma son verirken, bizim için birkaç önceliğe değinmek isterim ve sizi de aslında böylelikle hangi projelere öncelik vereceğinize dair biraz düşünceye sevk etmiş olmak isterim.

Yenilenebilir enerjinin kilit olduğuna inanıyoruz ve güneş enerjisi santrallerini desteklemeye devam edeceğiz. Daha önce de söylemiş olduğum gibi kilit lojistik platformları destekleyeceğiz ve her zaman iyi proje bulmamız bizim için çok kolay olmuyor. Dolayısıyla talep yönlü bir yaklaşım bizim için çok makbule geçecektir bu sektörde.

Sosyal konut ve kamu özel ortaklığı için olanaklar, bunu özellikle sosyal konut sektöründe yapıyoruz. Her sektörde var ama turizme de odaklanacağız ve gördüğüm kadarıyla öğleden sonra bunun için bir oturum da var. Bu konuda çok faaliz, özellikle de sürdürülebilir turizmi desteklemek için çalışmalarımız var ve bu çalışmalarımızı devam ettireceğiz ve önem sırasından bağımsız olarak sonuncu, tarım sektörü ve mobil bankacılık sektörü. Bunları da desteklemeye çalışacağız mümkün mertebe ki bizim için bölgede nispeten yeni bir konu.

Şimdi, yatırımların korunması ve teşvikine bakacak olursak, Akdeniz’de yatırımların korunması ve teşvikine bakacak olursak, kanaatim şudur ki bu yansıda belirlenen sektörlerde iyi projeler geliştirerek bölgeye doğrudan yabancı yatırımın akışı da değiştirilebilir ve AYB de hükûmetleri Akdeniz bölgesinde bunları yapıp, azami etki almasını da destekleyebilecektir.

Çok teşekkür ederim. BAŞKAN – Evet, Avrupa Yatırım Bankası Ankara Temsilcisi Sayın Lara Tassan

Zanın’e sunumları için teşekkür ediyoruz. Önümüzdeki altı yedi yıllık dönem çerçevesinde bölgeye 10 milyarın üzerinde,

Türkiye’yi de katarsak 12 milyarın üzerinde bir kaynak aktarımının söz konusu olduğunu duymak bizleri sevindiriyor.

Tabii burada, ana sektörleri ifade ettiler. Bizlerin daha önceki toplantı görüşmelerimizde de bu sektörler üzerinde oldukça fazla konuşma imkânımız olmuştu. Özellikle yenilenebilir enerji, kentsel dönüşüm, ulaşım projeleri, KOBİ’lerin ülkelerin kalkınmasındaki önemini vurgulayan toplantı gündemlerimiz olmuştu. Dolayısıyla bunlar üzerinden yapılacak olan çalışmaların direkt bölgenin gelişimine katkıda bulunacağını söyleyebiliriz.

Evet, değerli arkadaşlar, değerli meslektaşlarım, değerli katılımcılar, şimdi üçüncü sunuma geçmeden önce, isterseniz şöyle bir çay ve kahve molası vererek tekrar bir yenilenme yapalım ve daha sonra da üçüncü sunumumuzu alacağız. Kapanma Saati: 10.38

Page 12: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 12

İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.02

BAŞKAN: Ali ERCOŞKUN (Bolu) ----- 0 -----

BAŞKAN – Değerli meslektaşlarım, iki önemli sunumdan sonra, Türkiye olarak, Türkiye’nin bu konuda yani yabancı yatırımların teşviki ve diğer taraftan korunmasına yönelik Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı nezdinde kurulan Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansının Başproje Direktörü Sayın Necmettin Kaymaz aramızda.

Ben Sayın Kaymaz’a sözü vermeden önce kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Biraz önce de konuşmuş olduğumuz konular bölge olarak geçmişte konuştuğumuz parça parça konuların aslında bir bütününü oluşturuyor. Bu manada uygulamayla alakalı örnekler çok daha kısa sürede bu işlerin çözülmesine sebep olabilir, vesile olabilir. Dolayısıyla Türkiye on iki yıllık istikrarlı bir tek başına iktidar döneminde neleri başardı ve bundan sonraki projeksiyon neler, bölgenin de ihtiyaçları göz önüne alınarak Türkiye örneğinin burada konuşulacak olması aslında bölgeye de çok ciddi bir bakış açısı sağlayacaktır kanaatindeyim.

Ben sözü daha fazla uzatmadan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı Başproje Direktörü Sayın Necmettin Kaymaz’a sözü vermek istiyorum.

Buyurun. BAŞBAKANLIK YATIRIM, DESTEK VE TANITIM AJANSI BAŞPROJE DİREKTÖRÜ

NECMETTİN KAYMAZ – Sayın Başkan, çok teşekkürler. İzninizle ayağa kalkarak sunuşumu gerçekleştirmek istiyorum. İyi günler, ben Necmettin Kaymaz. Başbakanlık Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansını

temsilen buradayım. Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı nezdindeki ajansımızla ilgili kısa bir sunuş gerçekleştireceğim.

Akdeniz Bölgesi’nde yatırımların teşviki ve korunmasıyla ilgili sunuşumda özel olarak Türkiye’yi odağa alacağım, tecrübelerimizi değerli üyelere aktarmaya çalışacağım.

Sunuşumun ilk aşamasında küresel yabancı doğrudan yatırım bakış açısını ele alalım. Neden herkes doğrudan yabancı yatırımı çekmeye çalışıyor, bunun önemi nedir? Daha önce de konuşmacılardan bir tanesinin söylediği gibi bunun çok büyük getirileri var. Eğer bazı şeyleri daha önceki sunuşun üzerine tekrarlıyor olursam lütfen kusura bakmayın ama Akdeniz ülkelerindeki potansiyele bakacak olursak, şu ana kadar yapılanlara bakacak olursak, özellikle de dünyada yabancı doğrudan yatırımların yerine bakacak olursak neler söyleyebiliriz ve Türkiye özelinde neler söyleyebiliriz? Türkiye kendisini yabancı doğrudan yatırımları çekecek şekilde nasıl konumlandırdı? Ayrıca realitede kendi yatırım iklimini geliştirmek için neler yaptı? Bunun neticesinde neler elde edildi? Bütün bu soruların cevaplarını arayacağız.

Şimdi sunuşa geçebiliriz. Küresel anlamda durum nedir yabancı doğrudan yatırımla ilgili? Geçtiğimiz on- on bir

yıl içerisinde 1,5 trilyon dolar tutarında yabancı doğrudan yatırımın dünyada hareket ettiği görülmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler yoğun bir rekabet içerisinde kendi ülkelerine bu yatırımları çekmeye çalışıyorlar. Daha yakın zamanda biliyoruz, Amerika gibi, İngiltere gibi çok gelişmiş ülkelerin dahi yabancı doğrudan yatırımları kendi ülkelerine çekme gayretlerine şahit olduk. Çok keskin bir rekabet yaşanmakta. Son yedi yıla baktığımızda, küresel yabancı yatırımın ülkelerin gelişimine olan katkısına baktığımızda yüzde 34’ten yüzde 61’e çıktığını görüyoruz 2007’den günümüze. Bundan öncesinde daha çok gelişmiş ülkelerin burada önemli rol oynadığını görüyoruz ama gelişmekte olan ekonomiler, “BRIC ekonomileri” olarak adlandırdığımız, kısaca “BRIC ülkeleri” dediğimiz ülkeler de dâhil olduğu için rekabet gittikçe şiddetlenmeye başladı ve küresel düzeyde yabancı doğrudan yatırım değişiklikler göstermeye başladı. Peki, neden herkes kendi ülkesine bunu çekmeye çalışıyor? Bunun faydaları çok aşikâr, hepimiz biliyoruz ama nelerdir, bir hatırlamaya çalışalım.

Page 13: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 13

Öncelikle uzun vadeli sermaye akışı sağlıyor oluşu büyük bir fayda. Kısa vadeli değil, uzun vadeli faiz olarak, yatırım bedeli olarak fayda sağlıyor, istihdam yaratıyor, yerel düzeydeki şirketlerin küresel değer zincirine katkı sağlamasına yardımcı oluyor. Özellikle KOBİ’lerin bu uluslararası zincire girmesine yardımcı oluyor. Teknolojinin ülkeye transferini, know-how bilgisini, yönetimsel becerilerin yerel olarak ülkeye gelmesini ve iş gücü becerilerinin, kalifikasyonların artmasını sağlıyor. Biliyorsunuz, bu yabancı yatırımcılar ülkeye geldiği zaman, kendi ileri düzey standartlarını hem yönetimsel beceriler hem teknoloji becerileri hem iş gücü becerileri açısından tamamen yatırım yaptıkları ülkeye taşıdıkları için insan sermayesine büyük bir katkı sağlıyorlar. Başka ne söyleyebiliriz? İhracatın artışı başka bir fayda, ithalata katkısı, ülkelerin ödemeler dengesine olan katkısı da sayılabilir.

Peki, acaba hangi faktörler belli bir ülkeye yatırım yapma kararını etkiler? Nedir belirleyici olan, bir yatırımı çekme konusunda neler söylenebilir? Mesela ekonomik görünüm burada belirleyicidir; iş yapma kolaylığı, mesela yatırım yapma ve teşvik ajanslarının mevcut olup olmayışı özellikle… Şuraya bakar mısınız? Bence “Doğrudan yatırımın korunması ve teşvikiyle ilgili ikili anlaşmaların mevcut olup olmayışı.” deniyor. ekonomik belirleyiciler nelerdir peki? Bakın, Akdeniz Birliği için çok önemli olan buraya bakın. Bölgesel entegrasyon anlaşmalarına üyeliğin olup olmayışı, uluslararası ve bölgesel iş birliği mekanizmalarına üyeliğin olup olmayışına da bakılarak yabancı doğrudan yatırımın bir ülkeye gidip gitmeyeceği belirleniyor aslında. Yabancı doğrudan yatırımı çeken Türkiye açısından ne gibi faktörler var? Bazılarını zaten saydık, bazıları Türkiye’ye has sebepler, bazıları buradaki sebepler. Bakalım, mesela piyasanın bunu alabilirliği, piyasa erişimi, kişi başı gelir, pazar büyümesi küresel, bölgesel pazarlara erişim Türkiye için belirleyici faktörler arasında.

Şimdi, devam edelim, Akdeniz İçin Birliğin potansiyeli nedir acaba? Biliyorsunuz, Birlik ülkeleri 5 trilyonluk bir meblağı 2003-2013 arasında çekmiştir. Temelde bu Avrupa Birliğine tekabül ediyor aslında. Burada diğerlerini de görüyorsunuz. Mesela mavi olan Avrupa Yatırım Bankası’na karşılık geliyor. Cezayir, Tunus gibi pek çok ülkenin burada ismini görüyorsunuz. Genel yatırımın yüzde 35’ini çekebiliyor. Bunun özellikle çok büyük bir miktarı Avrupa Birliği ülkelerinden. Hâlâ birlik ülkelerinin diğerlerine de yayılma açısından büyük bir potansiyel bizi bekliyor.

Küresel yabancı doğrudan yatırımın yüzde 40’na bakalım burada. Gelişmekte olan ülkeler. Yine Avrupa Birliği burada önemli. Bunun yüzde 41’i Akdeniz İçin Birlik ülkelerinden çıkışlıdır. Yüzde 40’ı burada Avrupa Birliği olarak görülüyor. Ne söyleyebiliriz? Avrupa Birliği zaten küresel yabancı doğrudan yatırımın yüzde 40’nın dışa akışının kaynağı. Demek ki bizim birlik üyelerimiz özellikle AB ülkelerinden daha çok yabancı doğrudan yatırım çekebilir, büyük bir potansiyel var.

Peki başka hangi ülkeleri söyleyebiliriz, yabancı doğrudan yatırıma kaynak teşkil eden? Burada görüyorsunuz. Bunlara bakmak şöyle önemli: Yeşil saha yatırımları açısından yani sıfırdan başlatılan, daha çok katma değer yaratan, istihdam yaratan, ekonomiye daha çok katkısı olan yatırımlar. Bunlara bakacak olursak, Birlik üyeleri küresel yeşil sahayı, yabancı doğrudan yatırımın yüzde 27’sini çekiyor. Bunun yüzde 21-22’si de AB ülkelerinden geliyor, geriye kalan kısmı diğer Birlik ülkelerinden. Gördüğünüz gibi hâlâ daha keşfedilecek, gerçekleştirilecek büyük bir potansiyel alanı var. Daha çok bu yeşil saha yatırımları olarak addedeceğimiz yatırımları çekmek için hâlâ büyük bir potansiyel var. Yabancı doğrudan yatırım o ülkelerin ekonomik kalkınmalarının önemli bir ayağını teşkil ediyor. Bu sıfırdan yatırım olarak da adlandırabileceğimiz yatırımların çok büyük bir oranı, özellikle yüzde 30 kadarı Avrupa Birliği ülkelerinden buraya akıyor ve hâlâ gelişmekte olan yabancı doğrudan yatırım imkânları var. Türkiye burada kaynak olan ülkelerden biri. Lübnan, Ürdün de Türkiye gibi gelişen kaynak ülkelerden bir tanesi. Bu tür yeni kaynak ülkeler ortaya çıkmakta özellikle yeşil alan dediğimiz, aslında sıfırdan yatırım anlamına gelen yatırımlar için.

Peki, Türkiye'nin pozisyonu nedir, Türkiye kendisini nasıl konumlandırıyor, bu yatırımları kendisine nasıl çekiyor? Son on yılı incelersek ne söyleyebiliriz? Pazar dinamikleri

Page 14: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 14

Türkiye'de nasıl, yerel pazar potansiyeli nasıl ona bakalım? Bakın, burada ülkelerin sıralanması görünüyor. Sadece 70 milyonun üstünde nüfusu olan ülkeler -ki dünyada 18 tane ülke nüfusu 70 milyonun üzerinde- bunlar sıralanmış, Türkiye bu sıralamada 18’inci gelmektedir 77 milyonluk nüfusuyla. Sadece bu ülkeler sıralandığında ne görüyoruz? Türkiye 10’uncu en büyük ekonomi, 822 milyar dolarlık gayrisafi yurtiçi hasıla ve 10 bin doların üzerinde kişi başı gelirle. Buradan bakıldığında 6’ncı en büyük gayrisafi yurtiçi hasıla oranlarına sahip ülke. Bu yerel pazarın potansiyelini göstermek açısından birkaç örnek.

Buradan hareketle ekonomik belirleyicilere bakalım. Türkiye'nin son on yıldaki performansı için ne söyleyebiliriz? Türk ekonomisi yüzde 5 oranında her yıl büyümektedir. Bu gerçek gayrisafi yurtiçi hasıla büyüme oranı yıllık olarak yüzde 5. Yani her yıl ortalamada Türkiye bu kadar büyümekte, yüzde 5 oranında büyümekte. Bundan dolayı Türkiye dünyada en hızlı büyüyen ekonomilerden biri, kendi bölgesinde de en hızlı büyüyenlerden biri. Bunu yabancı yatırımcılar tabii ki fark ediyorlar. Ekonomik performansı Türkiye'nin çok etkileyici. Dolayısıyla, Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen, son on bir yılda özellikle Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen çok kişi var, çok yatırımcı var. Sizler kendinizi yatırımcı olarak düşünecek olursanız, ülkenin geçmişiyle öncelikle ilgilenirsiniz, geçmiş performansına bakarsınız ama yatırımınız geçmişte değil şu ana ve geleceğe yapılacağı için ülkenin geçmişinin yanı sıra umut vaat eden bir geleceği olup olmadığına da bakarsınız. İşte, OECD’nin yakın zamanda çıkan bir raporuna göre Türk ekonomisi gelecekte yüzde 5,1 büyüyecek diye tahmin ediliyor 2012-2017 yılları için. Bu ne demek? Türkiye OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyecek ekonomiye sahip, dünyada da en hızlı büyüyenlerden biri Bu gelecek tahmini. Yani geçmişten artık geleceğe bakışa geçtik. Demek ki yatırımcılar böyle bir fırsatı kaçırmayacaklardır. İşte, pek çok sebebin yanı sıra Türkiye'nin yabancı yatırımcıların dikkatini çekmesinin sebeplerinden bir tanesi de bu. Hem geçmiş için hem gelecek için.

Türkiye küresel finans krizinden bu yana peki nasıl bir performansa sahip? Dilerseniz 2008-2009 krizinden bu yana duruma bakalım. Bir, gayrisafi yurtiçi hasıla reel büyüme sıralaması var. 2009’un ilk çeyreğinden başlatmışlar. Seçilen bütün bu ekonomiler anlamayı basitleştirmek için 100 endeksinden açıklanmış. Bakın, kırmızı Türkiye’yi gösteriyor. Türkiye diğer ülkelerin önünde. Brezilya, Polonya, Rusya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan’ın önünde performansa sahip. Bu saydığımız ülkeler de aslında daha çok yatırım çekmek adına Türkiye’yle rekabet hâlinde olan ülkeler ama Türkiye bir fark ortaya koyuyor. Onları ekarte etmiyor. Tabii ki Türkiye de küresel ekonomik dalgalanmalardan -hiç etkilenmiyor demek yanlış olur- etkileniyor ama Türkiye bunlara rağmen ciddi bir fark ortaya koyabilmiş diğer ekonomilere kıyasla. Bizim yakın zamandaki performansımıza dair bunu da örnek olarak söylemek istedik.

Acaba Türkiye'nin elde ettiği bu on-on bir yıllık ekonomik performansı sağlayan nedir? Size söylediğim gibi yıllık ortalama yüzde 5’lik bir büyümeden bahsediyoruz. Peki bunun itici güçleri neler oldu, bunu sağlayan nelerdir? Bakın, Türk ekonomisi girişimcilik ruhundan özel sektörde çok ciddi olarak besleniyor. İç Pazar çok canlı ve kârlı ihracat fırsatlarıyla dolu. İşte, bütün bunlar gayrisafi yurtiçi hasıla büyümesine yardımcı oluyor. Büyümenin temel sebeplerini burada görmektesiniz. Yüzde 67’si özel tüketim yerel pazarda, ardından yüzde 30 ihracat. İhracatın ekonomik büyümeye katkısı yüzde 30 ve yine yüzde 30’luk bir özel sektör girişimcilik ruhu katkısı var. Bunun dışındaki diğer göstergelerin de payını görüyorsunuz. Şurası ise her zaman eksi gayrisafi yurtiçi hasıla hesaplanırken istatistiki yöntem olarak bu böyle yapılır, her zaman eksi olarak burada ifade edilir.

Bu arada imalat açısından baktığınızda Türkiye ekonomisinin, gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 27’si imalattan geldiği için imalatın da çok önemli bir payı var Türk ekonomisinde. Ayrıca, finansal aracılık mekanizması mevcut. Bildiğiniz gibi, finans, reel ekonominin kanı, canı gibidir. O olmadan yatırım olamaz, derinleşme gerçekleşemez. Bakın, toptan satışlar, altyapı yatırımları hepsi burada. Türk ekonomisi düzgün ve düzenli bir şekilde büyümekte.

Page 15: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 15

Diğer ekonomik performans göstergeleri ise neler olabilir? Kamu finansmanı. Acaba, ekonominiz politika yapıcılar tarafından nasıl yönetiliyor? Bu yüce Meclis içerisindeki karar vericiler, politika yapıcılar nasıl yönetiyorlar? Bu da bizim için önemli bir gösterge. Bakın -ikinci bir devlet- borç krizinden yola çıkılan ikinci bir dalga kriz yaşandı. Burada da oransal olarak devlet borçlarının sıralandığını görüyorsunuz. 2002’de bizim gayrisafi yurtiçi hasılamızın yüzde 74’ü brüt kamu borcu imiş yani gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 74’ü. Mesela, o 2002’de 100 dolarsa bunun yüzde 74’ü, gerçekten 74 doları, her bir 100 doların içinden 74 doları kamu borcu. Demek ki devlet ciddi bir borç içerisinde idi. Böyle bir ülke nasıl olur da çekici bir ekonomiye sahip olabilir, önemli bir ekonomiye sahip olabilir? İşte, bu yüzde 74 oranı yüzde 36’lara geriledi 2013’te. Avrupa Birliği -27 ülke- yüzde 60’dan yüzde 90’lara geçti. Ayrıca yüzde 60’lık Maastricht Kriterleri’ni biliyorsunuz devlet borcu için. Türkiye yaklaşık olarak 2004’ten bu yana bu kriteri zaten karşılamakta. Brüt kamu borcu o tarihten beri yüzde 60’ın hep altında. Dolayısıyla, bu kriteri karşılıyor. Hâlbuki Avrupa’da bu oranlardan yüzde 60’lardan yüzde 90’lara kadar çıktı 2008’lerde, küresel kriz başlangıcında oranlar böyleydi. Tabii ki bütçe dengesi de bundan etkileniyor. Bizim bütçe, bizim gayrisafi yurtiçi hasılamızın yüzde 10’u o tarihte açık veriyor, açık veren bütçeye karşılık geliyor 2002’lerde. Büyük bir borç altında idik, gittikçe daha çok borç alıp borcumuzu finanse etmeye çalışmak şeklinde bir kısır döngü içerisindeydik. Daha çok borç alınıyor, borcu kapatmak için tekrar borç alınıyor, bir kısır döngü. Kamu borcu gittikçe artmaktaydı. İşte, şu anda, maalesef, bazı ülkeler bu kısır döngünün içerisinde, Türkiye öyle değil.

Bu bütçe dengesi ve bütçe açığıyla ilgili bu olumsuz durum yüzde 10’lardan şu anda yüzde 1,6’ya kadar geriledi. Maastricht Kriteri ise yüzde 3. Biz şu anda bunu fazlasıyla karşılamaktayız. Şu ana kadar makroekonomik göstergelerden bahsettim. Diyebilirsiniz ki çok iyi işleyen bir ekonomide, hiç kamu borcu olmayan bir ekonomide yine de öyle olabilir ki yabancı yatırımcılar yine de gelmeyebilir yani bu da yetmez. Peki, başka ne önemlidir? Yatırımcılar fırsat isterler, hep fırsat peşinde koşarlar. Eğer kendileri için bir fırsat görmüyorlarsa o ülkeye yatırım yapmazlar. Her ne kadar makroekonomik göstergeler iyi olsa da fırsat görmedikleri ülkelere yatırım yapmazlar. Bu açıdan da bakalım. Net olarak bu yansıda görülüyor. Türkiye’nin iç pazarı çok geniş. 77 milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz. Gelir giderek artmakta. Türk ekonomisinde gelir artışını burada gösteren yansıya bakabilirsiniz. Bu, pek çok açıdan önemli. Sosyal açıdan, ekonomik açıdan, siyasi açılardan vesaire. Özellikle, eşitlik açısından bunlar çok önemli.

Şimdi, 2002’de bizim nüfusumuzun yüzde 30’undan çoğu 4,3 dolar/gün bazında yaşamakta idi 2002’de. On yıl önce diyelim, 20 milyondan fazla Türk yoksulluk içerisinde yaşamakta iken bugün artık 2012 oranlarında nüfusun bu koşullarda yaşayan kesimi yüzde 30’dan yüzde 2,3’e geriledi, neredeyse 1,5 milyon kişi, 20 milyondan 1,5 milyona geriledi yoksulluk içinde yaşayan nüfus. Bunun pek çok yansımaları var. Siyasetçiler açısından, özellikle halka hizmet eden siyasetçiler açısından çok çok önemli ama yatırımcılar daha da önemli. Bunun önemi nedir diyebilirsiniz, yatırımcılar bunu neden umursuyor diye düşünebilirsiniz? Şöyle umursuyorlar: Kitleler, çok büyük kesimler tüketici tabanına dâhil oluyorlar, tüketici tabanı genişliyor, pazar genişliyor, fırsatlar artıyor. Git gide daha çok kişi daha çok satın alma gücüyle bu tabana dâhil oluyor. E, tabii ki yabancı yatırımcıların dikkatini çeken bir unsur bu çünkü geliri artan birey, geliri artan fert harcama yapacaktır, tüketici tabanına dâhil olacaktır. O yüzden, yatırımcılar bu konuyla çok yakından ilgileniyorlar.

Başka bir göstergeye bakalım: 2002-2012 yılları arasında hanehalkı gelirindeki reel artışa bakacak olursak istatistiksel analizimiz bize ne gösteriyor: Türk nüfusunu 10 farklı segmana bölmüşler, gelir grubuna bölmüşler, 10 ayrı gruba, gelir düzeyine göre. Mesela, ilk sütuna bakın, burası bize en yoksul hanehalkını gösteriyor, nüfusun en yoksul kesimi. Ama, onların gelirindeki artış, son on yılda yüzde 60 üzerinde bir gelir artışı var. 10’uncu sütundaki yani en zengin kesimde göreceli bir artış var, yüzde 7 civarında bir gelir artışı var. Bu ne demek? Daha varlıklı kesimlere kıyasla yoksullar çok daha hızlı zenginleşmekteler. Bu da

Page 16: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 16

gelir eşitsizliğinin azalması demek. Gayrisafi yurtiçi hasıla katsayısına bakın, eşitsizliği ölçmekte önemli bir katsayı, OECD ülkeleri arasında 2000’lere kadar bakıldığında Türkiye diğer ülkelere kıyasla eşitsizliğin azaltılmasında şöyle bir performansa sahipti. Tabii, bu daha çok ekonomik faaliyet yaratmakta ve daha çok yatırım çekmekte. İşte, bir önceki slaytta söylemeye çalıştığım şey buydu. Yeni bir orta sınıfın doğuşu yaşanıyor. Bildiğiniz gibi, tüm ekonomilerin, her ülkede ekonomilerin bel kemiği orta sınıftır. Orta sınıf olmadan ekonomilerde anlamlı bir ekonomiye sahip olunamaz. 2002 yılında Türkiye’de geliri 10 bin doların üstünde olan hanehalkı sayısı 5,3 milyon hane idi. Yani, 5,3 milyon hanehalkının geliri 10 bin doların üzerindeydi, sadece 5 milyon kadar idi. Ama, 2013’te 18 milyona çıktı hanesayısı, 10 bin Amerikan doları üzerinde gelire sahip hanesayısı. Bu kadar arttı. Bunlar hep daha çok yatırım çekiyor çünkü neden? Gelir arttıkça insanlar daha varlıklı hâle geliyorlar. Dolayısıyla, bunlar hep daha çok yatırım çekiyor. Yetişkin başına elde edilen varlığın son on yıldaki oranlarını da görüyorsunuz. Tabii ki bütün bunlar da yeterli değil.

Yatırımcı gözüyle bakalım, ülkede gelir artıyor olabilir ama acaba hane halkları harcama yapmaya hazır mı? Kendi harcama kültürlerini yeniden acaba değiştiriyorlar mı? Bakın, tüketim kültürünün değişimi burada incelenmiş. 2002’de hanehalkı harcamalarının yüzde 50’den fazlası sadece gıda ve konut için iken, 2013’te bu tür temel ihtiyaçlar yüzde 45’e karşılık geliyor. Öte yandan, diğer ihtiyaçlar yüzde 55’e karşılık geliyor. Bunun anlamı nedir? Ekonomi artık daha çok çeşitlenmekte dolayısıyla yatırımcılar için daha büyük fırsatlar doğmaktadır. Hahehalkları açısından gayrisafi yurtiçi hasılaya oranla yükümlülükler ve borçlar ne durumda peki? Son küresel mali kriz 2009 tarihinde yaşandığında nasıl olmuştu? Hanehalkları Amerika’da çökmeye başladığında, iflas etmeye başladığında aslında bu kriz biraz tetiklenmişti. Sadece devletler ağır borç altında değildi, hanehalkları ödeme güçlerini kaybettiler, iflas ettiler ve bu küresel kriz yaşandı. O yüzden bu slayt önemli. Gayrisafi yurt içi hasılasında hanehalklarının borç oranı yüzde 20’lerde. Birkaç yıl önce Amerika’da çok daha yüksekti. Zaten o yüzden küresel kriz çıkmıştı. Yani, biz diğer ülkelerden daha iyiyiz demek maksadıyla göstermedik biz bunu. Ne demeye çalışıyoruz? Yani, hanehalkları daha az borç altında olurlarsa harcamak için daha çok özgürlük alanları oluyor, daha çok harcayabiliyorlar. Bu da yatırımcıların dikkatini çekiyor. Hâlbuki hanehalkları büyük borçlar altında olduğunda harcamalarını mümkünse iptal ediyorlar ya da harcama yapmayı erteliyorlar ta ki daha çok satın alma gücüne sahip olana kadar. İşte, bütün bunlar iç pazar potansiyelleriyle ilgili unsurlar. Biz Türkiye'ye yatırımcıları çağırırken onları sadece Türkiye'ye yatırıma çağırmıyoruz, aslında bütün bölgeye çağırıyor konumdayız. Bu da bizi ihracat konusuna getiriyor.

Türkiye'de ihracat 36 milyardan 152 milyar dolara yükselmiştir. İhracat demişken söylenmesi gereken iki önemli şey var: Bunlardan birincisi, hukuki çerçeve. İhracatçıların, imalatçıların ürünlerini farklı pazarlara ihraç etmesine, gümrük kısıtlamalarına tabi olmadan ihraç yapmalarına yardım eden yasal altyapı. Türkiye'nin 25 ülkeyle serbest ticaret anlaşması mevcut. Bu ülkelerin bazıları zaten Akdeniz İçin Birlik üyesi ülkeler. Ayrıca, Avrupa Birliğiyle gümrük birliğine sahip Türkiye. Türkiye'de üretilen her şey, anlaşmada listelenen her şey serbest bir şekilde bu pazarlara, Avrupa Birliğine, Türkiye'nin anlaşması olduğu ülkelere ihraç edilebiliyor, bu çok önemli. İşte, çoğu yatırımcı buna dikkat ediyor. Bir ülkeye yatırım yapacakları zaman bu fırsatlara özellikle dikkat ediyorlar, başka ülkelere de ihracat yapmak istiyorlar. Bu birdi.

İkinci önemli şey: Coğrafi yer, coğrafi olarak konum. Türkiye Akdeniz’in tam ortasında, kalbinde. Hatta, baktığınızda küresel ekonominin da en kalbinde Akdeniz var gibi âdeta. Coğrafi açılardan böyle. Hem de nüfussal açıdan da böyle. Akdeniz etrafına bakarsanız 1.5 milyarlık bir nüfus görüyorsunuz. 26 trilyonluk gayrisafi yurt içi hasıla ve 8 trilyonluk ticaret tam bu bölgede gerçekleşiyor yüzyıllardır. Yüzyıllardır bu bölgede kültürel etkileşimler, ticari ilişkiler, halklar arasında tüm etkileşim burada gerçekleşiyor. Akdeniz’in tam ortasında da Türkiye var. Tabii ki bütün bunlar daha çok yatırımın gelmesi açısından

Page 17: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 17

önemli. Pek çok küresel şirket Türkiye'yi bir küresel imalat merkezi olarak kullanıp başka ülkelere açılım sağlayabilmek için Türkiye'yi seçiyorlar. Türkiye'nin kendisi zaten bir imalat merkezi. 17’nci en büyük imalat alanına sahip çelik için. Avrupa’da özellikle 2'nci en büyük… Televizyon ve beyaz eşya imalatı açısından Avrupa’da önde geliyor. Bütün dünyada 20’nci sırada imalatta. Önümüzdeki üç-beş yıl içerisinde de Almanya’dan sonra Avrupa'da 2’nci olacak Türkiye imalatta. Çok somut sonuçlar getiriyor tüm bu faktörler. Pek çok global şirket, Toyota, Ford, Mercedes, HP, hep Türkiye'yi bir imalat merkezi olarak kullanıyorlar, Türkiye'de imalat yapıp farklı pazarlara ihraç ediyorlar. Kuzey Afrika, Orta Doğu, Akdeniz, Orta Asya ve Avrupa’ya ihraç ediyorlar.

Bakın, bir örnek vereyim, Türkiye nasıl bir ihracat merkezi: Toyota Türkiye'deki üretiminin yüzde 90’ını başka, Türkiye dışı ülkelere satıyor, Türkiye'ye değil. Türkiye'yi böyle kullanarak Türkiye'deki üretimin yüzde 90’ını başka ülkelere gönderiyor. Bunun yanı sıra, yönetimsel bir merkez olma yolunda Türkiye ilerliyor, iş operasyonları için. Mesela, Coca-Cola İstanbul’daki ofisinden 90 kadar ülke operasyonlarını yönetiyor. Türkiye'yi böyle bölgesel, yönetimsel, merkez bir “hub” olarak kullanan uluslararası küresel düzeyde şirketler çok.

Demografik göstergelerle ilgili ne söyleyebiliriz? Türkiye'nin daha çok yatırım çekmesinin arkasında yatan sebeplerden bir tanesi nüfusla ilgili. Nüfus yapısına bakalım Türkiye'de. Burası Türkiye, burası Avrupa, bu da Asya. Türkiye'nin nüfusu daha genç, nüfusun yarısı otuz yaş altı Türkiye'de yani 28 AB ülkesi arasında en genç nüfusa sahip diyebiliriz. Rekabet edebilirlik üzerine çalışan bazı profesörler ve uzmanlar da Türkiye'yi motoru Asyalı olan -yani hızlı büyüyen- ve kasası Avrupalı olan bir araba olarak tasvir ediyorlar. Bu da yatırım çekme açısından mükemmel bir birleşim. Bir yandan Asyavari bir büyüme var, öte yandan da iş yönetmelikleri Avrupai. Yani, bu çok önemli bir güven yaratıyor, fırsat getiriyor ve aynı zamanda birçok iyi etkeni bir araya getiriyor ki bu etkenlerin hepsi de doğrudan yabancı yatırım için çok önemli. Tabii ki bu genç nüfus çok elverişli olacaktır çalışan yaş nüfusu anlamında. Çalışma yaşındaki nüfusun 2030’lara doğru yükselişini devam ettirip sonra küçük bir düşüş yaşayacağını görüyoruz. Avrupa’da ise maalesef, 2050’ye kadar bir düşüş öngörülüyor. Maalesef diyorum çünkü Avrupa bizim ana ortaklarımızdan birisi, Avrupa ekonomisi iyi durumda olmadığı zaman bu Türk ekonomisini de kötü etkileyecektir. Daha sonra da toplam bağlılık oranına bakarsanız yani çalışmayan nüfusa -çocuklar ve emekliler- çalışan nüfusa oranla bakarsanız Türkiye'de sabit istikrarlı olacağını görüyoruz önümüzdeki yirmi-otuz yıl için. Daha sonra küçük bir düşüş yaşanacak. Avrupa'da ise 2050’ye kadar sürekli bir düşüş görülüyor. Bu göstergeler, bu iki dinamik gelecekte çok önemli olacak. Çünkü, ekonomik külfet, iş gücü becerisi, iş gücü havuzu anlamında çok büyük önem taşıyacak iki gösterge bunlar.

İş gücü becerileri konusunda da burada görebiliyorsunuz, yabancı yatırımcı olduğunuz zaman, bir ülkede yatırım yapmak istediğiniz zaman nitelikli, becerikli bir iş gücü olması gerekiyor. İmalatı veya yapmak istediğiniz işi yapacak olan o ülkede nitelikli bir iş gücü olması gerekiyor. Türkiye'yi diğer yükselen ekonomilerle Çin de dâhil olmak üzere kıyasladığımız zaman Türkiye'nin çok elverişli bir konumda olduğunu görüyoruz. Özellikle de nitelikli mühendisler konusunda, bu imalatta çok önemli. Ayrıca, yetkin üst düzey yöneticiler de mevcut. Türkiye bu konumda da çok elverişli görünüyor. Ve bir de maliyet var tabii ki, beceri var, genç nüfus var. Peki, maliyet, çalışma kültürü, üretkenlik, verimlilik… Burada imalatta Türkiye'de saat başına ücret nispeten düşük görebildiğiniz gibi ve yıllık ortalama çalışma saati Türkiye'de Avrupa'da en uzun olarak görülüyor; aynı zamanda, raporlu hastalık günleri de bölgede en düşük ve verimlilikte yüksek. Yani, sadece genç ve becerikli bir iş gücü değil, aynı zamanda üretken, rekabet edebilir ve çalışma kültürü olan bir nüfus istiyorsunuz.

Yatırım ortamını geliştirme adına ne yaptık peki? Görebildiğiniz üzere, Türkiye'nin kapsamlı bir reform sürecine girdiği 2003 itibarıyla, 2003’de yeni bir Doğrudan Yabancı Yatırım Kanunu yürürlüğe girdi, kurumsal gelir vergisi artırıldı. Yani, bu reform süreci devam

Page 18: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 18

ediyor hâlihazırda da, burada da sonucunu görebiliyorsunuz. 2003’te Türkiye’de bir şirket kurmak otuz sekiz gün sürüyordu ama bugün itibarıyla sadece altı günde bir şirket Türkiye’de kurulabiliyor. Bu da diğer göstergelere de yansıyor, örneğin OECD çalışmasına bakacak olursak, bu çalışma kapsamında ülkelerin doğrudan yabancı yatırıma açıklığı ölçülüyor. Burada Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırıma -belki şaşırırsınız ama- ABD’den daha açık olduğunu görüyoruz. Örneğin, ABD, doğrudan yabancı yatırıma Türkiye’den daha kapalı. Türkiye, burada görebildiğiniz üzere, doğrudan yabancı yatırıma ABD gibi, Norveç gibi, İsviçre gibi ülkelerden daha açık; Çin, Hindistan, Yeni Zelanda, Kanada, Rusya, Meksika ve Kore örneğin, diğer yükselen ekonomilerden daha da açık. Bu da Türkiye ekonomisinin, Türk piyasasının yabancı yatırıma ne kadar açık olduğunu, ne kadar liberal olduğunu, serbest olduğunu gösteriyor. Bu tabii ki reform sürecinin bir neticesi ve Türkiye 2003’ten bu yana yatırım ortamının iyileştirilmesinde en iyi performansı sergileyen ülke oldu. Ayrıca, bir dizi teşvik de getirildi, bunlar da çok önemli. Sadece genel olarak teşvikler değil ama münhasır teşvikler örneğin AR-GE’de ve tabii birtakım diğer özel münhasır teşvikler de söz konusu. Ayrıca, yatırımın korunması ve desteklenmesi için bir dizi ikili anlaşma imzalandı, bu da çok önemli bir husus bildiğiniz üzere. Birlik üyelerinin neredeyse hepsiyle yatırımların korunması ve teşviki için anlaşmamız mevcut. Tabii ki aslında neticeleri izaha çok gerek yok, Türk ekonomisinde artan bir güven görüyoruz. Bu, çok yakın zamanda yapılan bir anket ve özel olarak ülkelerin siyasi, iktisadi ve yönetmelik sistemindeki değişikliklerin doğrudan yabancı yatırım akışını nasıl etkileyeceğine bakan bir araştırma. Bu, önümüzdeki üç yılı kapsıyor. Burada, Türkiye’nin en güven duyulan ve en çekici 25 ülke arasında olduğunu görüyoruz. Bir ayrıntıya dikkatinizi çekmek istiyorum: Gelişmiş Avrupa ekonomilerine bakıyoruz; Almanya, Fransa gibi, İtalya’da dâhil burada ama Türkiye bu listedeki tek gelişen, yükselen Avrupa ekonomisi, Türkiye dışında başka yükselen bir Avrupa ekonomisi yok, diğerleri hep ilerlemiş ekonomiler; Belçika, Fransa, İspanya, Birleşik Krallık, Danimarka, Hollanda ama Türkiye tek yükselen ekonomi bu listede.

Yine, neticeyi izahata gerek yok, biraz canınızı sıkmış olabilirim ama son on iki yıldır asıl işte başardıklarımız bunlar, bundan bahsetmeye çalışıyorum. Reformlar gerçekleştirdik, mevzuatımızda değişiklik yaptık, İş Kanunu’muzu uluslararası kanunlarla uyumlaştırdık, ekonomimizi iyi yönettik, stratejik noktalarda çok iyi sermaye akışı gerçekleştirdik. İşe yaradı mı? Evet, bence yaradı.

Burada Türkiye’nin 146 milyar ABD doları çektiğini görüyoruz 2003’ten beri doğrudan yabancı yatırım olarak ve bu rakamı bu dönem öncesindeki seksen yılla karşılaştırırsak burada da Türkiye’nin 15 milyar dolar çektiğini görüyoruz. Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda ne kadar iyi bir performans sergilediğini görmüş olabiliyoruz bu dönemde.

Son olarak da, birlik üyeleriyle ticaret ve yatırım ilişkilerini geliştirmek Türkiye için bir öncelik. Ve yine rakamları görüyorsunuz burada. Birlik üyelerinden doğrudan yabancı yatırım artmakta. Doğrudan yabancı yatırımın yüzde 71’i birlik üyelerince. Bunlar tabii ki çoğunlukla AB ülkeleri ama diğer birlik üyelerinin de yatırımlarını artırdığını görüyoruz. Bölgeden 23 bin şirketin faal olduğunu görüyoruz Türkiye’de. Ana yatırımcı AB, sonrasında Lübnan Tabii ki burada birlik üyeleri bazında bakıyoruz ve bölgedeki diğer ülkeler de Türkiye’ye yatırım yapıyor. Bu tek yönlü değil, iki yönlü, Türkiye de bölge ekonomilerine yatırım yapıyor.

Geçtiğimiz on yıl zarfında Türkiye yaklaşık 16 milyar dolarlık bir yatırım gerçekleştirdi, birlik üyesi ülkelerde. Ana nokta tabii ki yine AB, sonrasında da Kuzey Afrika’da ve yine Avrupa ülkelerinde yapılan yatırımları görebiliyorsunuz. Ticarette de bir patlama yaşanıyor gördüğünüz üzere. 2002’de 50 milyardan 175 milyar dolara çıktı 2013 rakamıyla. İthalat ve ihracat tabii ki 2002’den bu yana da hızlı bir şekilde gelişmekte.

Benim sunumumun sonuna geldik, dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. BAŞKAN – Evet, T.C. Başbakanlık Yatırım, Destek ve Tanıtım Ajansı Başproje

Direktörü Sayın Necmettin Kaymaz’a bu detaylı sunumu için teşekkür ediyorum.

Page 19: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 19

Tabii, sunuma bir süre tahdidi koymadık Bunun sebebi de başından sonuna kadar bir bütünlük arz etmesinden kaynaklanıyor. Çünkü, genel hatların tamamını karşıladığımız takdirde nasıl bir başarı öyküsü çıkabilir bunun tam olarak anlaşılması lazım. Bu manada, tabii, Türkiye’nin gelmiş olduğu bu noktada kamu borç stokunun düşmesi, bütçe açığının azalması, Avrupa Birliği normlarından birisi olan Maastricht Kriterlerine uyum, Türkiye’nin gerçekleştirdiği atılımda önemli bir rol oynuyor muhakkak, sunumda da belirtildiği gibi. Bu da gelir eşitsizliğini ortadan kaldıran, bölgesel eşitsizliği azaltan bir etki oluşturuyor.

Rakam olarak dikkatinizi çekmiştir muhakkak ama ben altını çizmek istiyorum özellikle: Türkiye son on yılda, yaklaşık on yılda, 146 milyar dolar yabancı yatırım çekmiş durumda. Bunun yüzde 71’i ise Akdeniz İçin Birliği oluşturan ülkelerden gelen yatırım. Bu, aslında potansiyelimizin ne kadar büyük olduğunu, Akdeniz havzasının dolayısıyla Akdeniz için birliği oluşturan ülkelerin aslında birlikte ne kadar büyük bir iş yapabileceğini gösteriyor. Tabii, Türkiye bir taraftan yatırım çekerken diğer taraftan da 16 milyar dolarlık bir yatırımı da gene Akdeniz havzası içerisindeki ülkelere de gerçekleştirmiş durumda. Bu da karşılıklı bir alışverişin olacağını yani sadece bir tarafın kazanması değil, aslında “kazan kazan” formülüyle herkesin… Bu havzadaki tüm ülkelerin, Akdeniz havzası nasıl geçmişte bir barış denizi ise, şu anda da aslında aynı potansiyele fazlasıyla sahip olduğunu gösteriyor.

Ben bu doyurucu sunum için Sayın Necmettin Kaymaz’a bir kez daha komitemiz adına, meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum.

Şimdi, 3 sunum aldık, bu 3 sunumla alakalı görüşmelere başlıyoruz. Ondan önce, kısaca bir bilgi vermek istiyorum: Biliyorsunuz, bu görüşmeleri

tamamladıktan sonra saat 12.45’te burada, gene bu binada öğle yemeğini alacağız hep beraber. Ondan sonra da yaklaşık altmış yıllık bir geçmişi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul binası olsun, diğer binaları olsun, bu binaları hep birlikte inşallah ziyaret edeceğiz. Buraları size bir göstermek istiyoruz, sizin meslektaşlarınız olarak bizler nerelerde çalışıyoruz, nasıl faaliyet gösteriyoruz… Bu Genel Kurul ziyaretinden sonra da öğleden sonraki oturumu gerçekleştireceğiz. Öğleden sonraki oturumumuzda turizm konusu ve Türkiye’nin gene önemli başarı hikâyelerinden birisi olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının sunumları olacak. Akşam yemeğini de gene Türkiye Büyü Millet Meclisi içerisinde ama burada değil, ana binamızdaki yemek salonumuzda hep beraber alacağız.

Ben, şimdi, öncelikle Sayın Başkan Yardımcım Sayın Benabdellah’a sözü vermek istiyorum. Müzakerelere Sayın Benabdellah’tan başlayalım, ondan sonra sırayla söz almak isteyen meslektaşlarımıza söz vereceğim.

Buyurun. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI OUADIA BENABDELLAH – Çok

teşekkürler Sayın Başkan. Fransızca konuşacağım müsaadenizle. İlk başta, bütün konuşmacılara çok teşekkür etmek istiyorum, üç tane konuşma

dinledik ve bu sabah oturumunu en son, Türk modeliyle ilgili bir sunumla bitirdiğimiz içinse teşekkür etmek istiyorum. Bu, gerçekten çok önemli bir model. Bunu Türkiye’de olduğumuz için söylemiyorum efendim ama bunu söylememin nedeni Sayın Profesörün ilk yaptığı sunumla kıyasladığımda bunu özellikle söylemek istedim. Şimdi, bu sunumdan açıkçası biraz rahatsızlık duyduğumu söylemem lazım. Çok açık konuşuyorum, ben hiçbir zaman lafı dolandırmam efendim, birinci sunumdan biraz rahatsızlık duyduğum için özellikle son yapılan sunumu takdirle karşılıyorum. Evet, ilk yapılan sunum beni biraz rahatsız etti çünkü şöyle: Bu, aslında Avrupa’nın 1970’li yıllardaki vizyonuna götürdü beni. Maalesef, Avrupa’nın 1970’li yıllarda Güney Akdeniz ülkelerine yönelik bir vizyonu vardı, bu ülkeleri geri kalmış ülkeler olarak gören bir vizyon. Bu kadar açık konuştuğum için çok özür dilerim, ancak, artık dünya değişti, başka bir ortamda bulunuyoruz ve artık geleceğe doğru hareket ediyoruz. Şu anda biz Akdeniz Birliği içerisinde bulunuyoruz ve bu çerçeve içerisinde biz ilişkilerimizi

Page 20: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 20

kazan-kazan ilişkisi ve eşitlik içerisinde, saygı içerisinde ve ortaklık içerisinde idame ettirmek istiyorum. Bu nedenle Türk modelinin muhteşem bir örnek olduğunu söylemek istiyorum.

Türk modeli bize şunu gösteriyor: Bu ortaklık ne kadar çeşitli olabilir ve ülkelerin kendi koşullarına ne kadar saygı duyabilir, bunun bir örneği Türk modeli. Dolayısıyla, bu ortaklık hiçbir şekilde Güney Akdeniz ülkelerine o yardımı yapan ülkelerin kendi koşullarına dayalı olarak yardım sunmasına dayalı değil. Bu, 1970’li, 1980’li yılların bir vizyonu. Bunun vakti geçti, bu demode oldu; Güney Akdeniz ülkeleri bunu arzu etmiyor artık. Sizin ülkelerinizde üniversite eğitimi gören Faslı öğrenci çok olgun bir kişidir ve bu kişi geleceğe bakmaktadır. Bu hepimiz için geçerlidir. Bizim ülkelerimiz artık hiçbir şekilde klişeleri kabul etmemektedir, bunu reddetmektedir.

Türkiye… Şimdi, Türkiye denildiği zaman sizin aklınıza yerel, küçük sokak pazarları mı geliyor? Hayır, değil, öyle olmamalı. Bu, Türkiye’nin bir parçası ama Türkiye bundan ibaret değil, Türkiye başka bir şey; Türkiye’nin ne olduğunu gördük. Fas, Cezayir, Tunus, Ürdün artık bunlar küçük sokak pazarlarından teşekkül olan ülkeler değildir. Evet, bu “suk” dediğimiz küçük pazarlar da bu ülkelerin bir parçasıdır ama artık dünya değişti ve hiçbir şekilde biz bu dağıtım, perakende çalışmalarından, hizmetlerinden korkmuyoruz; bu şirketlerin gelip bizim ülkelerimizde faaliyet göstermesinden korkmuyoruz. Bunlar, aslında, bizim kendi küçük ticari işletmelerimizi yeniden yapılandırma yolunda ilerleten faaliyetlerdir ve büyük dağıtım hizmetleri faaliyetleri olmadan ekonomi eski standartlarda kalacak. Küçük sokak pazarları, mahalle pazarları, “suk” dediğimiz küçük pazarlar, “suk”lar olarak kalacak ama artık bu ülkelerin yüksek derecede standartları var ve bu ülkeler bu standartlara dayalı olarak başka bir boyutta gelişiyorlar. Bunlar belki eşitler arasında bir ilişki değil tam olarak ama artık biz yüksek seviyeli ortak olma arzusundayız. Özellikle bu konuyu açıklığa kavuşturmak istedim.

Evet, konfeksiyon tesisleri Tunus’ta, Fas’ta, Cezayir’de, Ürdün’de yine sizin küçük… Evet, bu küçük konfeksiyonların da iş gücüne ihtiyacı var; evet, bu niteliksiz insanların da çalışmaya ihtiyacı var. Tek yönlü bir ekonomi düşünemeyiz. Ekonomimiz… Tekrar söylüyorum: Başka Avrupa ülkelerinin bir hinterlandı değiliz artık yani Fas, atıyorum, bir Avrupa ülkesinin bilmem ne faaliyetinin hinterlandı değil; bu bitti, bu eskide kaldı.

Bir kez daha söylüyorum: Evet, bu sunumdan, birinci sunumdan sonra Türk modelini görmüş olmak gerçekten çok iyi. Türkiye’nin ne kadar açıldığını, nasıl çeşitlendiğini gördük, ticaretini, ekonomisini nasıl çeşitlendirdiğini gördük. Bu, hepimiz için bir örnek olmalı ve buradan bir ders çıkarılacaksa, eğer üzerinde çalışmamız gereken bir ders varsa bu da işte böyle bir örnektir. Artık 1970’li yılların klişeleri değildir. Bundan artık çıkmamız lazım, kurtulmamız lazım.

Şimdi, yatırım kanunuyla ilgili olarak, bir yatırım kanununun oluşturulması gerektiğini söylediniz, bunun ortak olması gerektiğini söylediniz Akdeniz ülkeleri için. Evet, bunu memnuniyetle karşılarız, ancak, böyle bir kanun asgari ücreti tanımlamalı, bunun içerisinde mutlaka bir asgari ücret tanımı olmalı. Yani, bütün bu ülkeler arasında asgari bir ücret, ortak asgari bir ücret olması ve bütün bu ülkeler arasında tam bir özgürlük olması gerekiyor. Her ülkenin kendi dinamiklerine göre bir özgürlük alanı içerisinde hareket etmesi gerekiyor.

Çok teşekkürler Sayın Başkan, çok açık konuştum belki ama. FEMİSE KOORDİNATÖRÜ BAŞKANI PROF. JEAN-LOUİS REİFFERS – Cevap

verebilir miyim efendim? BAŞKAN – Evet, tabii Sayın Benabdallah’a teşekkür ediyorum. Buradaki konuşmasının ana hattı kazan-kazan formülüyle aslında ifade edilebilir.

Burada tek taraflı değil, çift taraflı bir ilişkiyi vurguladı. Teşekkür ediyorum. Buyurun, siz de söz istediniz. Buyurun Sayın Jean-Louis. FEMİSE KOORDİNATÖRÜ BAŞKANI PROF. JEAN-LOUİS REİFFERS – Elli yıl

önce yapılan tartışmaların içerisindeydim. Türk modelinin başarısını görüyorum. Ben

Page 21: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 21

gerçekten Türk modelinin başarılı olduğunu düşünüyorum ve bundan birtakım dersler çıkarmamız gerekiyor. Şimdi, sıkıntı olan bazı ülkeler var ve buna gözümüzü kapatamayız. Şimdi, devrim yaşanan ülkelerden Mısır’a gittim, Tunus’a gittim, Fas’ta çok çalışıyorum ve eşitsizlikler üzerinde çalışıyorum, bu ülkelerin değişik yerlerindeki eşitsizlikler üzerinde çalışma fırsatına sahip oldum. Buna gözümüzü kapatamayız ve bugün itibarıyla işte Fas’ta olsun, Mısır’da olsun, Tunus’ta olsun, işte başka ülkelerde olsun, iş ortamının her zaman kolay olduğunu da söyleyemeyiz. Ben, modernist bir bakış açısıyla konuşuyorum. Türk modelinin başarısından esinlenmek lazım ama bunu yaparken şimdi işin sosyal boyutunu hiçbir zaman unutmamamız lazım. “Suk” dediğimiz şeyden bahsettim yani o geleneksel pazarlardan bahsettim. Evet, bir modernizasyon yaşanıyor. Şimdi, özellikle ben kolonyalist döneme dayanarak bunları söylemiyorum. Hiçbir şekilde böyle bir bakış açısıyla, kolonyalist bir bakış açısıyla konuşmuyorum.

Şimdi, Fransa’da da aynı şeyden bahsediliyor. Sosyal ortam gözden kaçırıldı, tamamen artık kıyaslamalı avantajlar üzerinde birtakım çalışmalar yapılmaya başlandı, bütün küçük işletmeler öldürüldü ve küçük yerleşim yerlerine baktığınız zaman küçük yerleşim yerlerinde insan kalmadı. Bu, toplumlarınız için çok önemli. Bu konuyu gözden kaçıramayız. Doğrudan yabancı yatırımlar olmalı, en üst düzeyde teknolojiler gelmeli ama bütün bunlar yapılırken hiçbir şekilde bazı konular gözden kaçırılmamalı. Devrimlerin arkasında da bu neden var. Fas’ta, Fas’ın güneyinde öyle yerler var ki… Mesela, Fas’ın güney bölgelerindeki bazı yerlerde küçük kızların ölüm oranı erkeklerin ölüm oranından çok çok daha yüksek mesela. Ben diyorum ki: Modern bir toplumda bütün bu boyutlar bir arada ele alınmalı. Yani, hiçbir şekilde ben kolonyalist bir bakış açısıyla bunları söyledim diye bir hitapta bulundunuz, bunu hiçbir şekilde kabul etmiyorum, bunu reddediyorum.

BAŞKAN – Konuşarak doğruyu bulabilmek… Söz vereceğim meslektaşlarıma ama öncelikle ilk söz isteyen Başkan Yardımcım

Sayın Antonio D’ali’ye söz veriyorum. Buyurun. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI ANTONİO D’ALI – Çok teşekkür

ederim. Ben burada bulunmaktan gerçekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Ben söylenenleri

dinledim ve Sayın Doktor Kaymaz’a hem teşekkür ediyorum hem tebrik ediyorum, bu Türk örneği gerçekten çok güzel.

Burada birtakım problemler ortaya atıldı. Mesela, bazı Akdeniz ekonomisinin ne şekilde yönlendirilmesi lazım, onu gördük. Bazı yatırımlarla ilgili olarak birtakım kararlar alınması gerekiyor. Mesela iş maliyeti ve çalışanların kalitesi, vergiler, bütün bunlar bir politikanın sonuçları. Adaletin de nasıl çalıştığı tabii, yatırım yapanlar için çok önemli unsurlardır. Enerji de tabii, aynı zamanda çok önemli ve biraz sonra enerjiden bahsedeceğim. Bu alanlarda birtakım homojenlik yaratılabilir. Burada tabii, rekabet de çok önemli, ekonomide ve pazarda birtakım kurallar vardır ve bu kurallara göre hareket edilmesi gerekir. Bence bazı hususlar, Akdeniz’de pek istediğimiz şekilde görülmeyen şeyler var. Az önce Sayın Kaymaz Türkiye'nin nasıl ikili ilişkiler yarattığını söyledi serbest pazarda. Bunun tabii, bir Akdeniz hipotezi olarak kalması gerekir. Burada tabii, servislerdeki hizmet kalitesi çok önemlidir ve bunun için bir müşterek gelişme stratejisi de geliştirilmesi gerekir. Modeller son derece önemlidir ve karar vermekte de temel bir unsur oluşturmaktadır. Mesela ilk önce bir güzelliğe ve kültüre de bir önem vermek gerekir. Bizim unutmamamız gereken bir Akdeniz kimliğimiz vardır. Ben bundan endişe ediyorum çünkü Akdeniz özelliklerinin çevre açısından korunması ya da denizlerimizin korunması gibi bir dizi hususların, topyekûn korunması gerekir. Ama bunların hepsinin sadece uluslararası anlaşmalara bırakmak da doğru değildir. Bence en önemli hususlardan bir tanesi -eğer muhafaza edilebilirse- bu ülkelerimizin gelişmesi için önemli olan hususların en başında da dediğim gibi Akdeniz kimliğinin muhafaza edilebilmesidir. Bu ülkelerin her biri kendi içlerinde mesela denizin korunması için

Page 22: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 22

projelerin geliştirilmesi gerekir. Yani çünkü, bir yandan, biliyorsunuz, insanlar yine bu denizde petrol arıyorlar ya da gaz arıyorlar, bir yandan da biz de diyoruz ki: “Çevremizi koruyalım, denizimizi koruyalım.” Az önce Sayın Başkan Yardımcısının ifade ettiği gibi alternatif enerjiye önem verilmesi, öncelik verilmesi, bu yeni teknolojilere önem verilmesi çok önemlidir. Çünkü herkes birçok ülke bazen çok asil hedeflerden bahseder ama ondan sonra kendi içlerinde de yaptıkları hareketler söyledikleriyle bağdaşmaz ve söylediklerinin hilafında da tehlikeler yaratmaya yönelik olur. Yani onun için, bazı üye ülkelerin yapmış olduğu uygulamalar ortak denizin geleceğini tehlikeye düşürmektedir. Ben geçen yasama döneminde Senatoda Çevre Komisyonunun üyesiydim ama şimdi, bunu bir çevreci olarak sormuyorum, bir ekonomist olarak soruyorum: Yani kendi ülkesinin bütünlüğünü ihlal edecek şekilde hareket etmenin hangi üyenize, hangi ülkeye, hangi vatandaşa faydası olur? Çünkü biliyorsunuz, bence turizmin çok ön plana çıkarılması gerekir “beyaz altın” dediğimiz turizmin. Çünkü, beyaz altının getirisi bence “siyah altın” dediğimiz petrolün getirisinden çok daha fazladır.

Tabii, bir de bu arada bu sadece petrol aramayla ilgili olarak değildir, aynı zamanda da denize dökülen atıkları kontrol eden yasal düzenlemelerin de yetersizliğinden de kaynaklanmaktadır. Tabii, tüm bunlar eğer doğru bir şekilde yönetilmezse ve zamanla tedbir alınmazsa yakın tarihte hepimizin ekonomilerinin üzerinde menfi etkileri olacaktır. Tabii, yani ortak yasalardan, yani bütün Akdeniz ülkelerine ortak yasalardan bahsetmek belki ütopik olabilir bu safhada ancak sorunların anlaşılması, sorunlara o şekilde yaklaşılması ve çözüme kavuşturulması için çaba sarf edilmesi çok daha somut bir adım olabilir.

Ancak, tabii, bazen tedbirlerin ya da ülkelerin altına imza attıkları protokollerin uygulamasında da yine bazı engellerle karşılaşılmaktadır. Yani, bir de, biz ortak çalışarak bütün bu çalışmalarımıza, faaliyetlerimize, ülkelerin çabalarına bir somutluk da kazandırmamız gerekir. Her ülke kendi tercihini yapmalıdır. Yani ağır bir sanayileşme, bizimki gibi hassas olan, bir iç deniz olan Akdeniz’in de tehlikeye düşmesine sebep olabilir. Çünkü, bildiğiniz gibi, Akdeniz bir iç denizdir ve bu içi denizin suları da ancak yüz yılda bir devridaim edip kendini yenileyebilmektedir. Bir de, herkesin bildiği gibi Akdeniz de her zaman dünyanın kültürünün ve medeniyetinin de lokomotifi olmuştur, doğduğu yer olmuştur.

Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Tabii, öğleden sonra konuşacağımız konulardan birisi, muhakkak ama biz her

toplantımızda turizme dokunmaya çalışıyoruz çünkü ortak manada turizmin ne kadar bölgenin kalkınmasına katkısı olduğunu da bir kez daha ifade etmek lazım.

Evet, şimdi sözü Portekiz’den katılan değerli meslektaşım Sayın Antonio Rodrigues’e vermek istiyorum.

Buyurun. ANTONIO RODRIGUES (Milletvekili-Portekiz)– Sayın Başkan, teşekkürler. Her şeyden önce dinlemiş olduğumuz üç mükemmel sunuştan dolayı çok

teşekkürler, ufkumuzu genişlettiniz. Akdeniz her yerde aynı olan bir birlik değil. Gelecekteki gelişmelere bakarken

ülkelerin farklılıklarını da dikkate almak lazım. Hepimiz bu bölgede siyasi sorunlar tabii ki yaşamaktayız. Özellikle yatırım dendiğinde risk akla geliyor, siyasi istikrar akla geliyor. Akdeniz’in belli alanlarında siyasi istikrardan yoksun olduğumuzu biliyorsunuz. Buradaki riski farklı algılamak gerekiyor. Şunu da dikkate almak lazım: Avrupa Birliği içerisinde çok net, keskin kurallarımız, kısıtlılıklarımız var, sınırlamalarımız var. İtalyan meslektaşımın da söylediği gibi rekabetçi sistemleri oluşturmaya çalışırken bizimle aynı düzenlemelere sahip olan, elimizdeki araçları kullanmayı bilen başka ortaklarla çalışmak daha kolay.

Önemli başka bir konuya daha geçmek istiyorum. Ne gibi bir güven acaba finans sistemlerinin her bir ülkede birlikte çalışmasına yardım eder? Şu anda Avrupa’da geçmişte yaşanan en büyük sorunlardan bir tanesi bununla ilgili. Bu tür sorunların öngörülebilir olması çok önemli. Sorum şu: Nasıl bir güven, nasıl bir güven düzeyi, bankacılık sistemine nasıl bir

Page 23: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 23

güven var? Yatırım diyorsak para, paranın ülkeler arasındaki sirkülasyonu, yatırım dediğimizde de bir ülkeye para aktarılacağında bu paranın geri nasıl alınabileceği, bu anlamda güven olup olmayışı, ne gibi bir güvencenin bize sağlanıyor oluşu gibi sorular akla geliyor yatırımcılar açısından. Bu da ikinci yorumumdu.

Son olarak yapmak istediğim bir yorum: Aslında meslektaşıma sormak istiyorum. Yatırımlar derken biz tam olarak neden bahsediyoruz, özel mi, kamu mu, ülkemiz içindeki kamu yatırımları mı, yoksa özel yatırımcıların kamu projelerini üstlenmesinden mi bahsediyoruz? Yani neden bahsettiğimizi netleştirirsek, ne için kim yatırım yapacak, beklenti nedir, yatırımdan elde edilecek getiri nedir? Bunu netleştirmek önemli. Çünkü Akdeniz’deki ülkelerin her biri birbirinden farklı. Türkiye’yi ben mevcut gelişiminden dolayı tebrik ediyorum. Ama baktığınız zaman ülkeden ülkeye durum çok büyük değişiklik arz ediyor Akdeniz’de. Türkiye’nin dahi çok dikkatli hareket etmesi gereken şeyler var. Çünkü etrafındaki komşu ülkelerde hep âdeta patlayıcı nitelikte durumlar söz konusu. Patlayabilecek. O yüzden çok dikkat etmek gerekiyor.

BAŞKANI – Çok teşekkür ediyorum Sayın Antonio Rodriguez’e. Tabii iki sorumuz var. Öncelikle Sayın Necmettin Kaymaz Bey’e. Yatırımlarla alakalı

sorusunu cevaplandırma, ondan sonra da Sayın Lara Hanım’a diğer sözü vereceğim. Buyurun Necmettin Bey. BAŞBAKANLIK YATIRIM,DESTEK VE TANITIM AJANSI BAŞPROJE DİREKTÖRÜ

NECMETTİN KAYMAZ – Öncelikle bu iki mükemmel soru için çok teşekkür ederim. Mali sisteme olan güven hususunda; bu aslında sadece bölge için değil, küresel ekonominin tamamı için çok önemli bir sorun şu anda. Türkiye’nin tecrübesinden bahsedebilirim. Zira aynı krizi biz 2001’de yaşadık. Mali sistemimiz çok kötü durumdaydı ve derin bir krizin içerisindeydik. Neticesi de tabii ki mali sistemimizi baştan aşağı yenilemek oldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunu oluşturduk ki bu konuda hâlihazırda bankacılık sistemini çok yakinen takip ediyor. Yani sistemin bütününe bir değişiklik getirdik. Sadece hukuki olarak, yasal olarak değil, aynı zamanda zihniyet de değişmeliydi. Yani yapsınlar, geçsinler diyemiyoruz. Ben şahsi olarak tabii ki serbest piyasa ekonomisinden yanayım ama bu, devletin rolünü asgariye indirmek anlamına da gelmiyor, yani devletin sistem dışında kalması anlamına gelmiyor. Bir rolü olmalı, düzenleyici bir rolü olmalı. Sadece düzenleme değil, aynı zamanda gözetim, kontrol ve herhangi bir yanlış uygulama hâlinde cezalandırma rolü olmalı. Bu aç gözlü bankacıların ya da finansçıların yanlışlarına sırtınızı dönemezsiniz, göz ardı edemezsiniz, ne yapmak isterlerse yapamazlar. Çünkü bu durumda bu kaybı vergi mükelleflerinin parasıyla telafi etmeniz gerek. Ki bu da kabul edilebilir bir şey değil. Bu yüzden Türkiye bankacılık sistemini bütünüyle değiştirdi. Şu anda bir güven var ve Türk bankacılık sektörü dünyadaki en mukavemetli sektörlerden birisi hâlinde. 2009’daki küresel mali kriz sonrasında birçok bankanın -ABD’de, Avrupa’da örneğin- hükûmetçe kurtarılması gerekiyordu. Türkiye’de tek bir bankada bile bu olmadı çünkü 2001’de biz bunu yaşamıştık ve bankacılık sistemimizi kuvvetlendirdik, mevzuatı iyileştirdik ve kurumlar oluşturduk. Bu çok önemli. Sadece mevzuat değiştirilmesi değil, aynı zamanda kurumların kurulması ki mali sisteme güvenin tekrar teşkil edilmesinde kurumlar çok önemli.

İkinci soru hususunda da hedef almamız gereken yatırım türü. Çok çeşitli yatırımcılar var. Öncelikle yine tabii ki Türkiye’den bahsedeceğim. Büyük Millet Meclisi mevzuatı değiştirdi ve yeni bir Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu yürürlüğe girdi 2003’te. Burada da yabancı yatırımcıyla yerli yatırımcı arasında herhangi bir fark gözetilmiyor, yani herhangi bir ayrım yok, ikisine de eşit destek sağlanıyor ve bütün teşviklerden ve fırsatlardan eşit oranda yararlanabiliyor yerli de yabancı da. Ama burada mali yatırım veya kısa vadeli sermaye demiyoruz, doğrudan yatırım, yani ekonominizde iş yaratacak, ekonominize, büyümenize katkı sağlayacak, ekonomik kalkınmanıza katkı sağlayacak yatırımları ele alıyoruz. Bu aynı zamanda sosyal bir olgu. Sadece rakamlarla ilgili değil ve sunumum sırasında -Sayın Başkan Yardımcısının da değindiği gibi- söylemiştim, sosyal bir boyutu da var ve bu sosyal

Page 24: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 24

boyut da -sunumumda değindiğim gibi- ülkedeki kalitedeki düşüş idi. Yani bizim odaklanmamız gereken yatırımcı türü öncelikle ekonomimize faydalı olacak, katkı sağlayacak yatırımcılar ama örneğin kamu-özel ortaklığı gibi fırsatlar da var. Hükûmet bir bölgeye yatırım yapmak istediğinde, kamu yatırımı yürütmek istediklerinde mali kaynakları ve uzmanlıkları konusunda eksiklik olabilir. Burada özel sektör devreye girebilir ve birçok ülkede, birçok vakada, Avrupa ülkeleri de dâhil olmak üzere, örneğin Birleşik Krallık ve Türkiye’de de oldu bu, kamu-özel ortaklığıyla yürütülmüş birçok proje var ve bu da özellikle altyapı yatırımlarında çok önemli. Altyapı zaten yatırım cezbetmede çok önemli bir husus. Bu örneğin hedefe alabileceğimiz yatırım türlerinden birisi olabilir.

BAŞKAN – Necmettin Bey’e teşekkür ediyorum. Şimdi de Sayın Lara Tassan Zanin’e söz veriyorum. AVRUPA YATIRIM BANKASI ANKARA TEMSİLCİSİ LARA TASSAN ZANIN – Çok

teşekkürler Sayın Başkan. Ben ikinci soruyla başlayacağım aslında. Bizim bakış açımızdan cevap aslında

hepsinin karışımı. Bu da mali krizde gördüklerimiz yüzünden zaten, yani portfolyomuzu çeşitlendirmeye çalışıyoruz şu anda. Ana hedef olarak kamu sektörünü hedef alıyorduk ama o da göründüğü kadar güvenli olmayabiliyordu. Yavaş yavaş özel sektöre de kaymaya başladık. Özel sektör derken yine büyük şirketlerle başladık çünkü en başında bunun en güvenli çözüm olacağını düşündük. Daha sonrasında tabii ki ölçeğin diğer ucuna, KOBİ’lere baktığınız zaman en uzun sürdürülebilir büyümeyi sağlayacak ve istikrarı sağlayacak olanlar onlar ve en nihayetinde de kamu-özel ortaklıkları. Kamu-özel ortaklıklarını çok yoğun bir şekilde destekliyoruz hem Avrupa’da hem de Akdeniz’de. Elbette geçmişe bakıp da gördüğümüz üzere kamu-özel ortaklığı her şeye çare değil. Yeni yeni çıkan çalışmalar var on-on beş yıllık kamu-özel ortaklıklarına bakan.

Kamu-özel ortaklıkları bazı ülkelerde bazı sektörlerde doğru cevap olabilir ama her şey için doğru cevap değildir ve bizim de uluslararası finans kuruluşları olarak, hükûmetlerle birlikte, biraz daha sorumlu olmamız gerekiyor kamu-özel ortaklıklarının nereye gideceğine karar verirken veya nereye gitmeyeceğine karar verirken. Çünkü bu yatırımlar, bazen kamu sektörü için çok pahalı olabiliyor. Başta beklenenden çok daha yüksek bir maliyetle tamamlanabiliyor. Ama yine de kamu-özel ortaklığı iyi bir cevap olabilir, iyi bir çözüm olabilir.

Konuttan bahsetmiştim sunumumda. “5P” İnternet üzerinden de bakabilirsiniz. Kamu-özel ortaklığını Akdeniz’de konut sektöründe yapmak sosyal konut da dâhil olmak üzere. Tabii ki bir güçlük bu. Ama araştırılması gereken ve araştırılacak olan bir alan. Bunu da öz sermaye ve mikrofinansa girerek aslında çeşitlendiriyoruz. Mali sektörde de olduğu gibi çeşitlendirmek, mali krizi birçok bağlamda ve piyasanın birçok kesiminde cevap olmuştur. Bizim portfolyomızda da cevap budur. Yani mümkün mertebe seçici olarak ve sürdürülebilir yatırımları seçerek devam etmeye çalışıyoruz.

Mali sisteme olan güven hususunda da, aslında, evet, bir parçasıyız biz de. Ama sizin de malumunuz olduğu üzere bizim paydaşlarımız AB üye devletleri. AIB, iyi projeleri seçecek, en çok kâr getirecek… Sadece kâr getirecek projeleri değil, iyi projeleri seçecek bir finans kuruluşu gerektiği için kurulmuştu. Buna sadık kalmayı umuyoruz. Ama ticari bankacılık kısmında AIB’nin Türkiye’ye yatırdığı 2 milyar avro, yıllık 2 milyar avronun 1 milyarı mali sektöre gidiyor ve Türkiye’deki 16-17 en büyük ticari bankalardan 13-14’üyle çalışıyoruz. Bu çok iyi bir kapsam aslında. AB ülkeleriyle kıyasladığımız zaman bile iyi bir rakam bu.

Daha geniş olarak Akdeniz bölgesi genelinde, bizim Akdeniz, bölgesindeki mali sisteme güvenimiz belki aradığımız şeyse biraz daha çeşitlendirme. Bazen mali sistemde her ülkede birkaç muhatabımız oluyor, bir iki muhatabımız oluyor ve çeşitlendirmek adına ve rekabet edebilir olmak adına sunduğumuz ürünlerde, aslında biraz daha kalabalık istiyoruz muhatap olarak, daha fazla muhatap istiyoruz. Aslında hükûmetler statükoyu korumaya çalışıyor yenilikçi adımlar atmaktansa. Yani burada güven baki ve bu mali aracılardan daha

Page 25: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 25

çok sayıda görmek istiyoruz, daha fazlasıyla etkileşim içerisinde olmak istiyoruz Akdeniz bölgesinde.

BAŞKAN – Şimdi de Fas’tan katılan değerli meslektaşım Sayın Hakima Fasly’ya söz vermek istiyorum.

Buyurun. HAKİMA FASLY (Milletvekili–Fas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Evet, ben de aynı şekilde farklı konuşmacılara çok teşekkür etmek istiyorum.

Gerçekten de çok zenginleştirici bilgiler verdiler. Yatırımla ilgili olarak, yatırımların teşvik edilmesi konusu gerçekten de çok önemli.

Çünkü bugüne kadar deneyimler göstermiştir ki yatırımlar, özellikle de ekonominin yeniden canlandırılabilmesi için çok önemli. Farklı farklı çeşitlerde yatırımlar var tabii ki. Kamu-özel yatırımları var.

Peki, bu yatırımları nasıl teşvik edebiliriz? Tabii ki pek çok yöntem var ve bu yatırımları destekleyecek ve bu kararı alacak pek çok etken var. Nitekim siyasi istikrardan bahsettik, bunun haricinde bir yatırım kanunundan bahsettik. Aslında ana fikir, mesela, bütün ülkeler için ortak bir yatırım kanununun mümkün olabileceğini düşünmüyorum çünkü farklı ülkeleriz. Her bir ülkenin kendi özellikleri var. Ama belki de en azından bazı yönlendirici fikirler üzerinde mutabık kalabiliriz. Aksi takdirde tek bir ortak kanun, metin çok zor olur ve mümkün olmaz.

Örneğin Fas’ta biz şunu deneyimledik: Şimdi, mali yönler aslında tek başına yatırımları çekmek için yeterli değil. Asıl önemli olan başka unsurlar var. Bunlardan birincisi, siyasi istikrar. Fas, evet, şanslı ülkelerden bir tanesiyiz çünkü Fas’ta bir değişim yaşadık. Siyasi, ekonomik değişimlerin aslında illaki olumsuz sonuçları olmuyor. Tabii ki olumlu değişimlere de olanak sağlayabiliyorlar.

Mesela Fas örneğine bakacak olursak, bu sene bütün göstergeler ya da şöyle diyelim: Bütün uluslararası kuruluşlar Fas’a olumlu notlar verdiler. O yüzde 2011 yılındaki reformumuzun ekonomimiz üzerinde çok önemli ve olumlu etkileri oldu ve bugün itibarıyla Fas’taki büyüme oranımız yüzde 4’ün üzerinde ve ekonomist olarak zannediyorum ki, bu çok önemli bir gösterge ve aslında diyor ki: Evet, Fas için bu ihtilal faydalı olmuştur. Çünkü biz Fas’ta yatırımın önemine inanıyoruz ve bunun için de çeşitli reformlar yaptık bu doğrultuda. Öncelikli olarak bir mali reform gerçekleştirdik. İlk başta da BAL 1, 2 ve 3 projelerimizle bankacılık sektörüne değindik, finans sektörüne etkileri oldu. Yani yatırımların finansmanı açısından çok olumlu gelişmeler kaydedildi. Ama bütün dünyadaki ülkelerde olduğu gibi biz de sorun var. Evet, bir kalkınma var ama sorunlar da var. Çünkü eşitsizlikler var mı? Evet. Ve biz bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için çalışıyoruz.

Az önce Jean Louis Reiffers’in de konuşmasına atıfta bulunacak olursak, evet, mesela genç kızların, küçük kızların evliliklerinden bahsetti. Ama bunun için bir yasa tasarısı var. Evet, sorunlar var. Eğer her ülkenin kendi iç sorunlarından bahsedecek olursak çok uzun uzun listeler çıkarabiliriz. Ama çok böyle özellikle birtakım sorunlara odaklanmamak gerekiyor. Evet, bu bizim bir sorunumuz. Biz de buna bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Yani biz şu anda yabancı doğrudan yatırımı çekmeye çalışıyoruz demek, bu bütün ülkelere benzeyeceğiz anlamına gelmiyor. Evet, biz de hâlihazırda çeşitli yasalar oylamaya çalışıyoruz. Ülkenin daha çekici bir hâle gelmesini sağlamaya çalışıyoruz. Ama tabii ki bir millî ekonominin özellikleri var.

Doğrudan yabancı yatırımlar dediğimiz zaman, bence ne gibi yatırımlar çekmek istediğimize de çok iyi karar vermemiz gerekiyor. Çünkü bugün itibarıyla yabancı yatırımcılar, bir ülkeye yatırım yapmaya geldikleri zaman iyilik olarak yapmıyorlar. Neden yapıyorlar? Çünkü onlar için de bir pazar var. Bir yatırım yapıyorlar ama sonrasında kazanmayı bekleyerek yatırım yapıyorlar. Dolayısıyla bir kazan-kazan ilişkisi olmalı.

Bu yatırımlar çok çeşitli olabilir. İnsan yatırımı olabilir ya da inovasyon olabilir, doğrudan bir finans yatırımı olabilir. Ama buna karşın, tabii ki, diğer yatırımcı ülkeye gidecek

Page 26: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 26

kârlar var ki, bu çok da doğal. Ama biz Fas’ta şunun farkındayız artık: Artık farklı tipte doğrudan yabancı yatırım çekmemiz gerekiyor. Yani bu öyle bir yatırım olmalı ki mutlaka günlük yaşama olumlu etkileri olmalı, aynı zamanda da bu yatırımın amaçları içerisinde ilk olarak bir, insan sermayesini artırmak olmalı. İkincisi, gayrisafi millî hasılayı artırmak olmalı ve üçüncü olarak da bu yatırımın yapıldığı ülkenin kültürüne de saygılı bir yatırımın olması gerekiyor. Dolayısıyla, kazan-kazan felsefesine dayalı yatırımların olması gerekiyor bunlar.

Çok teşekkür ederim. BAŞKAN – Ben de Faslı meslektaşıma çok teşekkür ediyorum. Şimdi, diğer meslektaşımız Sayın Fatna El-K’hıel. FATNA EL-K’HIEL (Milletvekili–Fas) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan, ben de

teşekkür etmek istiyorum ve konuşmacılara da teşekkür etmek istiyorum; çok güzel sunumlar yaptılar ve genel olarak yatırıma ilişkin bakış açılarından dolayı kendilerini tebrik etmek istiyorum.

Yatırımların çekilmesi, yatırımcıları çekmek dediğimiz zaman ben şöyle düşünüyorum: Evet, siyasi istikrar çok önemli bir faktör. Az önce risklerden bahsettik, çünkü, evet, riskler var ve yatırımcılar ancak ve ancak bir siyasi istikrarın olduğu ülkelere gitmek isterler çünkü yatırımı yaparken belli bir teminat yani -tırnak içerisinde- maceraları için bir teminat isterler. Bu siyasi istikrar tek başına, tabii ki, bu yatırımları çekemez. Bunun yanı sıra mutlaka çok sağlam bir hukuki çerçevenin olması gerekiyor. Yatırımcıları, yatırımcıların haklarını, çalışanların haklarını koruyacak hukuki çerçevenin olması şart. Çünkü bir yere yatırım yapmaya gittiğimiz zaman, evet, belli bir kâr amaçlı gidiyoruz, bu kârın da güvence altına alınması gerekiyor ve genelde yatırım ülkesi seçeceğimiz zaman da maliyetin en düşük olduğu ülkeleri, tabii ki, seçmeye çalışıyor yatırımcılar, o yüzden bütün bunların güvence altına alınması gerekiyor, bu sebepten dolayı hukuki çerçeve önemli dedim.

Bunun yanı sıra, ülkelerdeki reformlar çok önemli. Özellikle de Akdeniz’in güneyinde bulunan ülkelerde, burada örneğin Arap Baharı’na atıfta bulunmak istiyorum, bütün bunlar tabii oluşumları uyarınca yatırımları destekleyebilecek unsurlar doğurabilirler.

Az önce Türkiye örneği bize tanıtıldı ve kamu ve özel sektör ortaklığından bahsedildi. Ben de yeni yasalaşmış olan bir hukuki metinden bahsetmek istiyorum ve bu yeni kanun uyarınca sağlık alanında yatırımlara teşvikler var ve bu alanda yatırımlara öncelik verildi. Bu kanun uyarınca, dediğim gibi, sağlık alanında yatırımları artırmak istiyoruz. Burada amacımız, özellikle, az önce Bay Jean Louis’in de söylemiş olduğu, mesela bir örnek verdi, işte, sağlık ocaklarına gidemeyen küçük kızlardan bahsetti, biz de işte bu farkları bertaraf edebilmek adına sağlık alanında yatırımları artırmayı hedefliyoruz ve kırsal ile kent arasındaki, sağlık hizmetleri arasındaki farkı ortadan kaldırmak istiyoruz.

Sunumlarda bunun yanı sıra nüfustan bahsedildi. Yine aynı çerçevede, dediğim gibi, sağlık alanında reformlar öngörülüyor Fas’ta ve hâlihazırda, bugün itibarıyla, bu, hem siyasi, demografik ve sosyal düzenlemeleri gerçekleştirmeye çalışıyoruz.

Bütün bu sektörlerin yanı sıra bir diğer önem verdiğimiz alan da tarım. Artı bir “Yeşil Fas” programı uygulamaya çalışıyoruz. Amacımız Fas’taki tarımı geliştirmek. Amacımız yapısal bir tarıma ulaşabilmek, iyi organize olmuş, sektörlerin iyi müdahil olabileceği bir tarım istiyoruz. Aynı zamanda da tarım ürünlerinin ve faaliyetlerin doğru dağılımını sağlayacak lojistiklerin geliştirilmesini hedefliyoruz.

Tabii ki çeşitli ihtiyaçlar var. İşte, havalimanlarının yapılması gibi ya da yolların yapılması gibi bu küçük işçiler diyelim, tırnak içinde, bunların da iş piyasasına erişiminin sağlanması gerekiyor. Bunun için yerel düzeyde sanayiye de mutlaka bir gözümüzü çevirmemiz gerekiyor ve bununla beraber orta sınıfa eğilmek gerekiyor çünkü orta sınıf alt ve üst sınıflar arasındaki dengeyi sağlıyor. O yüzden, bence bu yatırım konusu kesinlikle desteklenmeli ve hiçbir şekilde genç yatırımcıları da unutmamamız gerekiyor yalnız ve kadın yatırımcıları unutmamamız gerekiyor, yatırımcı derken. Çünkü bu kişiler, evet, şu anda

Page 27: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 27

gelişmekte olan bir yatırımcı kitlesini oluşturuyorlar ve bu genç ve kadın yatırımcılar sayesinde de toplumdaki birtakım açıklar ortadan kaldırılabilecek.

Evet, bu yatırım konusunun çok çok tartışılması gerekiyor ve Akdeniz’in kuzeyiyle güneyi olarak nasıl bir konumlandırma çalışması yapabiliriz? Biz temsilciler olarak bunu mutlaka konuşmalıyız. Evet, Fas Akdeniz’in güneyinde ama ortak bir geleceğimiz var çünkü Avrupa’da, evet, birtakım uzmanlaşmış uygulamalar var, kendi çerçevesi var ama Akdeniz’in güneyinde de çok ciddi potansiyel var, kalkınmaya hazır olan bir güney kısım var ve bu Akdeniz havzasının geliştirilmesine açık bir Akdeniz’in güneyi var. O yüzden, bu dünyanın diğer ülkelerine de model oluşturabilecek bir bölgeyiz aslında. Bunu da karşılıklı saygıyla, tabii ki, yapabiliriz, her şeyden önce insan haklarından tabii ki bahsediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Süremiz dolmak üzere, o yüzden, başka söz almak isteyen

meslektaşımız var mı? O zaman son sözü size vereyim, ondan sonra da değerli sunum yapan

meslektaşlarımıza konuşmalarını toparlamaları için birer söz vereceğim, ondan sonra hep birlikte yemeğe geçeceğiz.

Son sözü, buyurun Sayın… HAYTHAM ALABBADI (Milletvekili-Ürdün)– Ürdün Parlamento üyesiyim. Çok teşekkür ederim bu açıklayıcı bilgilerinizden dolayı. Benim bir sorum olacak: Türkiye ekonomisinin on yıl içerisinde bu denli güçlü

olabilmesinin sırrı nedir? Bunu özetle bana açıklayabilir misiniz, zor bir ekonomi yaşadıktan sonra?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Şimdi, sorudan önce sırayla Sayın Profesör Jean Louis Reiffers’ten başlayarak hem

genel konuşulan konuların toparlanması hem de son görüşlerinizi almak istiyorum. Bir duyuruda da bulunmak istiyorum: Biliyorsunuz buradaki konuşmalarımızla alakalı

tavsiye kararımızı oluşturabilmek için 1 Ocağa kadar görüşlerinizi sekreteryaya bildirmeniz lazım ki buradaki konuştuklarımızın bir tavsiye kararını hep beraber oluşturabilelim. Sunum yapan değerli katılımcılarımızdan da bu manadaki görüşlerini bekliyoruz.

Buyurun Profesör Jean Louis Reiffers. FEMISE KOORDİNATÖRÜ VE BAŞKANI PROF. JEAN LOUIS REIFFERS – Bu

öğleden sonra burada olmayacağım. Yirmi dakika konuşmak için epey bir seyahat ettim aslında.

Aslında göründüğünden daha çok aynı fikirdeyiz. Ben bir üniversite profesörü olduğum için çok fazla örnek kullanıyorum. Yani mesela, tabii ki, Marsilya’nın da birtakım semtlerinden de bahsedebilirdim ya da Korikbar’daki sorunlardan da bahsedebilirdim yani örnekler verebilirdim. Bu birazcık Fransız profesörlerin usulü diyelim. Çünkü biz kendi ifade şeklimizde çok rahatız ve özgürüz, o yüzden rahat rahat böyle örnekler veriyoruz.

Benim burada Türkiye’de asıl hayran olduğum gerçekten bir şey var. Bu, çok zor… Yani mesela Singapur gibi ya da Tayland gibi, işte sermaye piyasalarını açarsınız, sermaye değişimi açarsınız, offshore’unuzu genişletirsiniz ve tabii ki büyürsünüz. Bu, hiç de zor değil ve ben eski bir Lüksemburglu olarak bunu söylüyorum. Bu, hiç de zor değil ama burada zor olan, Türkiye gibi büyük bir ülkeyi alıp mevcut modernlik seviyesine getirmek ve eşitsizlikleri olabildiğince ortadan kaldırmak ve bunu da insanları olabildiğince katılımcı bir zihniyetle bunu yapabilmek.

Evet, mesela, Fas’ta, Tunus’ta, biliyorum, çok fazla üniversite mezunu işsiz gençler var. Burada aslında sorun nitelik değil ya da diplomalı çalışan değil ama bir ihtilal oldu ve onun için biraz bakmak lazım ve bu ihtilalin tabii ki en önemli unsurlarından bir tanesi de işsiz üniversite mezunlarıydı. Bu insanlara ne olacak? Liseden sonra dört yıl, beş yıl okumuşlar. Onlara ne olacak? Peki, Marsilya’nın kuzey arka mahallelerinde neler oluyor? Çok yüksek oranda işsizlik var.

Page 28: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 28

Şu anda inşa ettiğimiz dünyanın mutlaka dengeli bir dünya olması gerekiyor. Çünkü bir taraftan bir kalkınma talebi ve isteği var, bir modernlik isteği var ama diğer bir taraftan da bir karmaşıklık var. Bir konsolidasyona gitmemiz gerekiyor. Bilmiyorum, belki de Medinaları yahut da belki kapalı çarşıları tutacak mıyız, tutmayacak mıyız, bilmiyorum ben, Faslı değilim. Yani bütün bu kapalı çarşıları kaldırıp her yere alışveriş merkezleri mi açmak gerekiyor? Mesela, Fransız örneğine baktığımız zaman, Fransa’da bu süpermarketlere yönelik de birtakım farklı farklı düşünceler var. Onları yakmak mı gerekiyor hepsini? Yani sistemi tamamen mi değiştirmek gerekiyor ya da işte “Ben hiçbir şey görmedim, iş iştir, daha hızlı gitmeliyiz…” Bu gerçekten de beni çok ürkütüyor çünkü eğer mantık eğer öğrenmek değilse, değiştirmek değilse tabii ki doğrudan yatırım bu sorunun tam merkezinde. Kırk sene önce doğrudan yatırımı savunamazdınız. Mesela, UNESCO’nun bir kitabı var bu uluslararası şirketlerle ilgili yani bütün bu uluslararası sistemi uygularsanız hiçbir yerel kültürünüz kalmaz zaten ama kesinlikle ve kesinlikle benim savunduğum bir şey var. O yüzden buraya gelmeyi de arzu ettim ve kabul ettim. Bu sorunun iki yönünü de ele alın. Evet, doğrudan yatırım, evet yapılsın ve Türkiye örneği gerçekten de muhteşem çünkü eşitsizlikleri çok ciddi oranda azalttı. Evet, mesela, Fas’taki gibi, yüzde 5’lik kalkınma diyoruz, büyüme diyoruz ama eşitsizlikler artıyor. Mesela, “business as usual” dediğimiz eğer bu olağan işleri yapmaya devam etmek istersek o zaman otoriter rejime de gideriz. Mesela, Mısır ne yaptı? Mısır sertleşti. Suriye… Ne olacak Suriye’de? Kesinlikle… Evet, ben hâlihazırda mesela şu anda işte tesadüfen öyle bir ülkede yaşıyorum ki şu anda mesela birtakım gerilimlerin de, dinî anlamda gerilimlerin olduğu bir ülkede yaşıyorum ama şunu yapmamak lazım. “Ben bütün doğrudan yatırımları kabul edeceğim ve bütün bu sermaye yapılarını uygulayacağım.” dememek gerekiyor. İleride gelinebilir ama mesela Türkiye çok serbest bir şekilde sermayesini dışarı çıkarabilmeli, getirmeli ama ekonomi yönetiminin farklı farklı sorunlarıyla karşı karşıyayız.

Ama ideolojik olarak gerçekten de komiteniz çok önemli. Mutlaka düşünceleri, zihniyetleri biraz geliştirmek gerekiyor çünkü tekrarlıyorum, sonuç yeniden çünkü otoriter rejime yönelirsiniz o zaman. Evet, belki toplumlar iyileşmiş olur. Çünkü ben bu olağan iş yapma şekline inanmıyorum. Yani iyi sistemlerin doğrudan olduğu gibi kopyalanmasına inanmıyorum. Ben Türkiye örneğine baktığım zaman bu örneği kullanmak gerekiyor. Büyük bir pazara ihtiyacınız var bunun için. Çünkü sanayi yatımlarının yapılması gerekiyor. Bunun için de mutlaka güney güney ortaklığını geliştirmeniz gerekiyor. Çünkü maalesef bu bölgede güney güney sistemi, bir tür ortaklık sistemi bir türlü gelişmiyor ve bu çok kötü. Ama böyle bir pazar oluşturduğunuz zaman işte o zaman bir asgari koşulların ortaklaştırıldığı bir yatırım kanunu belki düşünülebilir. Amaç burada eşitsizlikleri, toplumdaki sınıf farklılıklarını olabildiğince azaltmak.

Söylemek istediklerim bunlardı. Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Şimdi de konuşmasını yapmak üzere Sayın Necmettin Kaymaz’a söz

veriyorum. FATNA EL-K’HIEL (Milletvekili-Fas)– Sayın Başkan, izniniz olursa benim bir sorum

daha var Necmettin Bey’e. Evet, sunumunda anlamadığım bir nokta var. Mesela, Türkiye’yi iki kıtayla

kıyasladınız, Asya ve Avrupa’yla. Neden? Yani özellikle neden başka,ülke ülke olarak kıyaslama yapmadınız çünkü bir ülkeyi kıtayla kıyasladınız orada bir yerde ve bu boyutunu çok anlayamadım.

BAŞKAN – Buyurun. BAŞBAKANLIK YATIRIM,DESTEK VE TANITIM AJANSI BAŞPIROJE

DİREKTÖRUNECMETTİN KAYMAZ – Çok teşekkürler sorular için. İsterseniz önce Ürdün’den sayın katılımcının sorusuyla başlayalım. Sunuşumda ekonomik başarıyı nasıl elde ettiğimize dair örnekler verdim. Kısa cevap

vermem gerekirse sorunuza, ekonomik politikalar, kitap üstünde bilgiler her yerde var.

Page 29: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 29

Politika yapıcılar, uzmanlar, kâğıt üzerinde çok iyi şeyler yapıyorlar, uygulamada da iyi şeyler var ama bu politikaların ardında bir sihir yatmıyor. Aslında, her ülkede aynı şey yapılıyor. Önemli olan kendi koşullarınıza has uygulama yapabilmek. Türkiye özelinde bakarsak siyasi istikrar çok önemli rol oynadı, siyasi taahhüt ve siyasi liderlik bunun arkasında yatıyor. Öncelikle siyasi istikrar tesis edildiğinde ve sadece sayısal bir veri olarak değil gündem olarak bunu en tepeye yerleştirdiğinizde ve bu gündeme hep sadık kaldığınızda ciddi bir taahhüt gerçekleştiriyorsunuz, ekonomik kalkınma arkasından geliyor.

Liderlik açısından bakarsak, mesela bizim ajansımız yatırım koruma teşvik ajansı doğrudan Başbakanlığın altında faaliyet gösteren bir ajans. Zaten mevcudiyetiyle dış yatırıma ne kadar önem verildiğini Türkiye’de gösteren önemli bir örnek. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu işe çok derinlemesine inanıyor, özel sektör girişimlerine çok önem veriyor. Cevap bu bence. Bizim ekonomik başarımızın arkasında yatan en önemli sebeplerden biri bu bence. Tabii ki politikalar sayesinde de çok başarı elde edildi. Ayrıca, Türkiye’deki tecrübe ve uygulama başka ülkelere de geçerli olmayabilir, ne de olsa her ülkenin kendine has koşulları var.

İkinci soruya geçelim: Neden Türkiye’yi farklı kıtalarla karşılaştırmak? Benim amacım zaten Türkiye’yi başka kıtalarla karşılaştırmak değildi, yapmaya çalıştığım şey Türkiye dünyada nerede duruyor, bunu göstermeye çalışmaktı. İlk slaytta Türkiye’yi, hatırlayacaksınız, karşılaştırırken Türkiye'nin konumuna dikkat çektim. Sayın Profesör Jean Louis Bey çok önemli bir şey söyledi: Lüksemburg, Singapur, Hong Kong gibi küçük yerlerin kendini açıp yatırıma elverişli hâle gelmeleri çok zor değil, doğrudan yabancı yatırımı çekmeleri çok zor değil. Asıl zor olan, çok büyük bir ülkenin, 77 milyonluk nüfusa sahip Türkiye kadar büyük bir ülkenin stratejik hedeflerle kendini aşması çok zor. Bu engeli aştık biz. O yüzden Türkiye’yi ben nüfusları 70 milyonun üstünde olan diğer ülkelerle karşılaştırdım çünkü böyle olan 18 tane ülke var, bu düzeyde nüfusa sahip sadece 18 ülke var dünyada. Ayrıca Çin, Hindistan gibi çok büyük olanlar olduğu gibi daha küçük olanlar da var. Türkiye burada nerede, bunu görmek için göstermiştim, kıtalarla karşılaştırmak için değil. Türkiye’yi gelişmekte olan ekonomilerle kıyasladım. Özellikle Doğu Avrupa’daki ülkelerle de karşılaştırıldığını gördük, onlarla rekabet hâlindeyiz şu anda.

Türkiye Asyalı mı, Avrupalı mı, bu hep konuşulur. Ne kadar Asyalıysak o kadar Avrupalıyız, ne kadar Avrupalıysak o kadar Asyalıyız, net bir ayrım yok zaten. Bunun içinde dört yönüyle Asya ve Avrupa var.

Diğer bir konuya geçeyim. Size tamamen katılıyorum, söylediklerinize katılıyorum. Tek bir mevzuat, tek bir yatırım kanunu yetmez, bu doğru yol değildir ve geliştirilmiş bir çözüm her ülkede geçerli olacak diye bir şey yoktur, her ülkenin koşulları ayrıdır. Belki ortak bir mevzuata sahip olmayabiliriz ama bugünkü gibi ortak bir platforma sahip olabiliriz, bu önemli tecrübe paylaşımı açısından, bilgi paylaşımı açısından. Ortak mevzuat değilse de ortak bir platforma sahip olmak önemli. Ben size katılıyorum, yabancı doğrudan yatırımdan bahsederken Türkiye için biz şunu demiyoruz yani: “Her türlü yatırımı isteriz.” değil. Türkiye’ye yasal çerçeveden giren her yatırıma açığız tabii ama biz Ajans olarak önceliklere sahibiz, seçici bir yaklaşıma sahibiz; her projeyi değerlendiriyoruz, teker teker ele alıyoruz. Mesela “Şu yatırımın bizim ekonomimize etkisi ne olur? Şu mu olur, istihdamı mı artırır, KOBİ’leri mi iyileştirir?” SOOK’taki KOBİ’lere değinildi mesela, küresel değer zincirine mi katkı yapar bu proje? Projeleri münferit olarak değerlendiriyoruz. Önemli olan sorumlu yatırımlar yapmak; çevre, kültür, bütün bunlar önemli şeyler. Türkiye’de Çevre Bakanlığı bunu ele alıyor yani “Şu yatırımın, bu yatırımın çevreye etkisi olacak mı? Çevresel etki değerlendirme raporları uygun mu?” Böyle; yoksa her gelen yatırım kendini burada gerçekleştirebilir denemez. Tabii ki seçiciyiz, belli yasal mevzuat çerçevesinde yapılmak zorunda, belli kurallar çerçevesinde yapılmak zorunda. Öyle her yatırım gelir, burada kendisini yeşillendirir, filizlendirir denemez Türkiye için. Tabii ki değerlendiriliyor uzun vadede bunların katkıları, ekonomimize katkıları ve etkileri değerlendiriliyor. O yüzden sorumluluk

Page 30: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 30

sahibi yatırım diyoruz, herhangi bir yatırım değil de sorumlu yatırım bizim için önemli çünkü her ülkenin, tabii, ihtiyaçları farklı olabilir, kendi stratejinizi ona göre geliştirirsiniz.

Teşekkür ederim. BAŞKAN – Evet, ben de teşekkür ediyorum. Şimdi de Sayın Lara Tassan Zanin’e söz veriyorum. Buyurun. AVRUPA YATIRIM BANKASI ANKARA TEMSİLCİSİ LARA TASSAN ZANIN – Çok

teşekkürler Sayın Başkan. Bugünkü tartışmamızı tamamlarken değinmek istediğim birkaç nokta var. Öncelikle

Fas’tan gelen delegelere teşekkür ediyorum bu hatırlatmalarından dolayı. Biz bölgede bu sektörün gelişmesine çok büyük bir ilgiyle bakıyoruz ve aynı

zamanda kamu-özel ortaklıklarına da odaklanıyoruz bu sektörde. Türkiye yakın zamanda çok önemli, büyük bir kampüs kamu-özel ortaklığı programı başlattı. Bu da iç pazarı hareketlendirdi ama aynı zamanda yabancı yatırımcıları da çekti. İkinci olarak da, iş oluşturulması. Sunumda da değindiğim gibi, gençlerin istihdamına özel bir pencere açacağız orada. Bu, Akdeniz için bir güçlük ama bunu aynı zamanda küresel bir sorun olarak da görebiliriz.

Değinmek istediğim bir nokta ise şu: Nispi bir avantajınız var, diğerlerinin ne yaptığını görebiliyorsunuz iyisiyle, kötüsüyle. Kamu-özel ortaklığının bazı başarı hikâyeleri olduğu gibi başarısızlık hikâyeleri de var ve doğru kanun, iyi yazılmış bir kanun olması çok önemli ama aynı zamanda bunun doğru şekilde uygulanması, yürütülmesi de çok önemli, hangi projeleri teşvik edeceğiniz de çok önemli ve diğer ülkelerde olanlara bakmasını da istiyoruz. Biz de AIB olarak bu sektörde bazı hatalar yaptık kamu-özel ortaklıkları gibi ama uzun bir hikâye. Özetle şunu diyebilirim ki: Bu geçmişten öğrenme imkânımız olduğu için nispi bir avantajınız var. Eleştirel bir açıdan da bakabilirsiniz, aynı hataları tekrar etmemek için diğerlerinin ne yaptığına bakabilirsiniz.

Son olarak da siyasi istikrarı kilit etken olarak ifade ettiniz doğrudan yabancı yatırım cezbedilmesinde ve daha sonrasında da yapısal reformlara değindiniz. Evet, doğru, önce siyasi istikrar, sonra yapısal reformlar ama sadece kanunun olması değil, kanunun nasıl uygulandığı, yürütüldüğü de önemli. Burada hükûmetlerin çok temel bir rolü var. Biz bir yatırım bankasıyız ve politikalarımız var ve Antonio Bey’in de dediği gibi bu politikaları bu bağlam içerisinde uygulamaya çalışıyoruz, uluslararası finans kuruluşları olarak uygulamaya çalışıyoruz ama o zaman da mesuliyet, hangi projenin destekleneceğine karar verme konusunda mesuliyet ülkelere kalıyor. Dolayısıyla, biz aslında talep güdülüyüz yani hükûmetlerin getirdiği projeleri politikalarımızla karşılaştırıyoruz, değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, geleceğe yönelik vizyoner stratejileriniz içerisinde olan projelerin sürdürebilir olup olmaması önemli. Sadece mali olarak değil AIB’nin 1958’deki kurulumundan beri biz buna odaklanıyorduk ama artık aynı zamanda sosyal ve çevresel olarak sürdürebilir yatırım olması da bizim için önemli.

Çok teşekkürler. BAŞKAN – Sayın Lara Tassan Zanin’e de çok teşekkür ediyorum. Değerli meslektaşlarım, sabah oturumumuzu burada noktalıyoruz. Oldukça verimli, detaylı bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Bizim de keyif aldığımızı

zevk aldığımız bir oturum gerçekleştirdik. Biraz önce de söylediğim gibi, görüşlerinizi 1 Ocağa kadar sekreteryaya iletmeniz

hâlinde tavsiye kararlarımıza bu görüşlerinizi katacağız. Şimdi, tabii, ben Türkiye Büyük Millet Meclisinde Bolu Milletvekili olarak görev

yapıyorum. Bolu Ankara’yla İstanbul’un tam ortasında olan bir il. Çok güzel, dünyada görülmesi illerden birisi muhakkak, bazı meslektaşlarımızı da orada misafir etme imkânı bulduk. Fakat Bolu’nun bir diğer önemli özelliği, aşçılarıyla, yemek kültürüyle meşhur olması yani Bolu aşçıları, Bolu’daki yemek kültürü sadece Türkiye’ye değil, dünyanın her köşesine

Page 31: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 31

yayılmış bir marka şehir. Dolayısıyla, bugün Bolulu aşçılarımızın, hemşehrilerimizin hazırlamış olduğu öğle yemeğine hep birlikte geçeceğiz. Akşam da gene Bolulu aşçılarımızın yemeğine alacağız ama öncelikle öğle yemeğinize buyurun.

Teşekkür ediyorum. Kapanma Saati: 12.59

ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 14.58

BAŞKAN: Ali ERCOŞKUN (Bolu) ----- 0 -----

BAŞKAN – Saygıdeğer meslektaşlarım, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesinin bugünkü toplantısının öğleden sonraki bölümüne geçiyoruz.

Tabii, öğle yemeği üzerine yapmış olduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi gezisi biraz olsun ağırlığımızı hafifletmiş olabilir ama ihtiyaç hâlinde çay, kahve servisini arkadaşlarımız sağlayabilirler. Sizler de eğer arzu ederseniz çay, kahve servisini sunum esnasında da alabilirsiniz.

Evet, öğleden sonraki oturumumuzda, öncelikle, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesini oluşturan ülkeler arasındaki turizm alanında iş birliğinin geliştirilmesi konusuyla alakalı Kültür ve Turizm Bakanlığımızdan yetkililerimizin bir sunumu olacak. Daha sonra bu sunum üzerindeki görüşmelerimizi gerçekleştireceğiz. Akabinde gene bir kahve molası verdikten sonra da göçün ekonomik boyutu konusunda bir sunum gerçekleştirecek Sayın AFAD Başkanımız, yani Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanımız Sayın Doktor Fuat Oktay Bey sunumlarını gerçekleştirecekler. Akabinde de diğer hususlarımızı görüşerek akşam yemeğine hep birlikte geçeceğiz.

Değerli misafirler, saygıdeğer meslektaşlarım; ben şimdi sözü fazla uzatmadan Akdeniz havzasındaki turizm alanındaki iş birliğimizin gelişmesi konusunda sunumlarını yapmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığından Uzman Arkadaşımız Sayın Elçin Barın’ı konuşmalarını yapmak üzere davet ediyorum.

Buyurun Elçin Hanım. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI UZMANI ELÇİN BARIN – Teşekkür ediyorum

Sayın Vekilim. Hepiniz hoş geldiniz. Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak bugün sizlere Türkiye’deki turizmin gelişimi,

özellikle Akdeniz havzasında çok güçlü bir rolü olan ülkemizin bu tabloya nasıl sahip olduğu ve hangi alanlarda turizm konusunda iş birliği yapacağımıza dair sizlere bir bilgilendirme yapmayı amaçlıyorum sunumumla.

Öncelikli olarak size ülkemizin turizm durumuyla ilgili çok kısa bir bilgi vermek istiyorum çünkü Türkiye hakikaten Akdeniz havzasında gerek turist sayısı gerek turizm geliri anlamında oldukça önemli bir yere sahip. Özellikle Dünya Turizm Örgütünün yaptığı çalışmalarda bugün dünyadaki bütün turizm hareketliliği ve gelirleri açısından baktığımızda Avrupa’nın çok ciddi bir anlamda turizm geliri ve gelen turist sayısında ev sahipliği yaptığı, yeri olduğu, bunun içerisinde de Türkiye’nin ayırt edici şekilde üst konumlarda olduğunu bilmekteyiz.

Bu noktada, gelirlerle ilgili kısaca şu bilgiyi vermek istiyorum: BAŞKAN – Bu arada ben araya gireyim sunum hazırlanırken. Tabii, bu, turizm konusunda yapılan sunumdan sonra görüşmelere geçmeden önce

Enerji Komitesi Başkanı, değerli meslektaşım, arkadaşım Stefan Schennach’ın çalışma arkadaşı olan Zeynep Sarı Hanımefendi de gene “Let’s Do It”le alakalı çalışmalar olsun diğer konularla ilgili olsun bir bilgilendirme yapacaklar bildiğim kadarıyla.

Evet, ondan sonra da konuşmalara geçeceğiz. Bu bilgiyi de vermiş olayım. Bu arada da sunum hazırlanmış oldu.

Page 32: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 32

Buyurun Elçin Hanım. KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI UZMANI ELÇİN BARIN – Hemen şundan

bahsetmek istiyorum: Türkiye’de en son verilerimize baktığımızda gelen turist noktasında dünyada 6’ncı sıradayız, gelirler konusundaysa dünyada 12’nci sıradayız ve bu artışlarımızı da tablodan izlerseniz eğer, ülkemiz bu konuda ciddi bir hamle yaparak hem turizm gelirlerini hem de gelen turist sayısını artırmış bulunmakta. Tarihsel olarak baktığımız zaman, 80’li yıllardan sonra, özellikle 90’lı yılların sonunda bu dramatik artışı görüyoruz. Bu, gelen turist sayısı için de geçerlidir alınan gelirler açısından da geçerlidir.

Peki, bu başarıyı nasıl yakaladık yani nasıl turizmde bir güç hâline geldik, kısaca bundan bahsetmek istiyorum. Türkiye’de özellikle turizmin gelişimini üç ana periyodda ele alıyoruz ve bu üç periyodun her birinde farklı vurgular ve farklı stratejiler var ve bu stratejiler içerisinde diğer ülkelerle de farklı iş birliklerinin olduğu dönemler. İlk dönem ağırlıklı, devletin yoğun olarak turizmi desteklemeye karar verdiği, ilk defa kalkınma planlarında turizmin yer aldığı bir dönemdir. Bu dönemde ağırlıklı olarak devlet örnek modeller yapmıştır turizm için, örnek oteller inşa etmiştir ve insanları turizm yatırımlarına teşvik etmek amacıyla yol gösterici olmayı tercih etmiştir.

İkinci dönem, özellikle ülkemizde Turizm Teşvik Kanunu’nun olduğu, başladığı dönemdir, 2634 sayılı bir Kanun bu. Sizi kanun sayılarıyla sıkmak yerine bu kanunu öneminden bahsetmek istiyorum. Bu kanun sonrasında ülkemizde çok ciddi anlamda turizmde atılımlar gerçekleşmiştir, yani turizmin yapılı çevresi üretilmeye başlanılmıştır. Özellikle bazı alanlar turizm gelişimi için öncelikli alanlar olarak ilan edilmiştir ve bununla birlikte çok ciddi araziler turizm yatırımları için ayrılmıştır. Bu ikinci dönem zaten az önce gördüğünüz gelir ve turist sayılarında da o radikal artışın yaşandığı dönemlere tekabül eder.

Son dönem, yani hâlen içerisinde olduğumuz ve bugün iş birliğini konuşabileceğimiz, artık elimizde daha somut verilerin olduğu dönemdir. Bu dönemin önemi nedir? Bu dönem artık Türkiye’de kıyı turizminin çok yoğunlaştığı, kıyı turizminin birazcık da dezavantajlarının yaşandığı bir dönem olarak bilinir. Dolayısıyla, turizmi çeşitlendirme, biraz daha sürdürülebilir turizm hikâyesinin konuşulmaya başlandığı bir dönem olarak geçer ve bu son dönemde artık ülkemiz turizm stratejilerini revize etmiştir ve burada en önemli ürün şu anda Türkiye Turizm Stratejisi’dir. Türkiye Turizm Stratejisi bir katılımcı turizm planlaması örneği olarak geçmektedir ve burada çeşitli aktörlerle iş birliği içerisinde hazırlanmıştır. Tabii bu aktörlerin daha çok ulusal düzeyde kaldığını da belirtmek isterim. Zaten bu toplantımızda yine bazı noktalardaki yapılabilecek şeyleri konuştuğumuzda bundan da bahsetmek gerekir. Bu strateji belgesiyle birlikte sürdürülebilir turizmi geliştirme, turizmi on iki aya yayma, sadece kıyı turizmi değil diğer çeşitleri de kullanma, dünyada ilk 5’e girme ve 50 milyon ziyaretçiyle 50 milyar dolar gelir elde etme gibi bir hedef tanımlanmıştır ve bu noktadan sonra, yani bu 2004, 2006 yıllarıyla başlayan bu hikâye, turizm çeşitlendirme çalışmaları ülkemizde çok ciddi anlamda yer bulmaktadır. Burada zaten gördüğünüz üzere pek çok türü var turizmin ve biz şu anda Bakanlık olarak ve Türkiye’de ağırlık olarak sağlık ve termal turizmine bu noktada eğilmiş durumundayız, hatta Onuncu Kalkınma Planımızda da sağlık turizmi çok önemli bir yer tutmakta.

Peki, bugün bizim, Türkiye’de turizmi geliştirirken en önemli yatırım araçlarımız neler, yani biz nasıl teşvik ediyoruz yatırımcıları ya da nasıl turizm yatırımı yapmaya arazileri hazır hâle getiriyoruz? Burada çok önemli iki aracımız var: Birisi arazilerin planlanması, ikincisi arazilerin tahsis edilmesi. Şimdi, burada gördüğünüz, bilmiyorum belki aranızda gitmiş olan ziyaretçilerimiz vardır, Türkiye’mizin güneyinde, Antalya ilimizde Belek Turizm Merkezi’miz vardır. Belek Turizm Merkezi bugün dünyada çok iyi bilinen bir turizm destinasyonudur. Bu haritada da yerini görebilirsiniz. Belek’in eski bir fotoğrafı var şu an ekranda. Bu, hiçbir yatırımın olmadığı, kıyının gayet atıl bulunduğu bir dönemden çekilmiş bir fotoğraf. Burada turizmin, hani, bugün gelişiminin hikâyesini nerede görebiliriz diye sorarsanız özellikle parmakla gösterilecek bir yerdir. Bugün Belek’te çok ciddi bir turizm planlaması ve kamu

Page 33: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 33

mülklerinin turizm yatırımcılarına tahsisi aracılığıyla bugün Belek çok ciddi otellerin, golf alanlarının olduğu bir yatırım alanı hâline gelmiştir ve Türkiye turizminde de gelir konusunda çok büyük bir katkısı vardır.

Peki, bu süreç nasıl işledi, çok kısaca ondan bahsetmek istiyorum. Öncelikli olarak bu bölgeler “turizm merkezi” dediğimiz bir ilana çıkılıyor, yani bu bölge öncelikli olarak turizmin geliştirileceği yer olarak ilan ediliyor. Daha sonra, buralarda turizm gelişim planları yapılıyor. Bunlar mekânsal planlardır. Daha sonra bu planlar üzerinden nereler turizm için ayrılabilir, nerelere otel yapılabilir diye bakılıp kamu arazileri uygunsa tahsis ediliyor ve böylece yatırımlar başlıyor. Bu süreçte farklı aktörler iş birliği yapabiliyor, her bir süreçte ayrı ayrı noktalarda ve bu aktörlerin iş birlikleri bazı noktalarda daha geniş perspektiflerde, bazı noktalarda Bakanlık tekelinde yürüyor ve bugün bu sayede Türkiye’de 270 tane alan turizm merkezi, yani turizmin geliştirilmesine öncelikli alan olarak ilan edildi ve bu çalışmalar hâlâ devam ediyor.

Mesela size bu ilan ettiğimiz yerlerden bir örnek göstereyim buralarda neler yapıyoruz diye. Öncelikli olarak buralarda bir master plan hazırlanıyor, yani potansiyeller anlaşılıyor, “Nerede ne yapılabilir?”ler konuşuluyor, iller arasındaki ilişkiler ortaya konuyor, hangi ilde hangi turizm türü ortaya çıkabilir bunlar konuşuluyor. Daha sonra bu alanlarda daha da net sınırlar çiziliyor. Yani özellikle turizmin gelişebileceği –haritada gördüğünüz gibi- sınırlar çiziliyor. Daha sonra buralarda planlar üretiliyor arazilerde nerelerde ne yapılabileceği konusunda ve son olarak da tahsisler yapılıyor. Bugün bu yöntemle Türkiye’de, gördüğünüz gibi, farklı bölgelerde gördüğünüz sayılarda kamu arazileri turizm yatırımcılarına tahsis edilmiş ve buralarda turizm yatırımları yapılmış durumda.

Peki, son olarak en önemli nokta: “Turizm” deyince hangi konularda iş birliği yapabiliriz? Yani biz turizmde ulusal politikamız olarak bundan sonra nereye bakıyoruz, ne yapmak istiyoruz diye soracak olursak, birincisi; kıyı turizminde artık yeniden bir geliştirme hikâyesine döndük çünkü kıyılarda şu an aşırı bir yığılma var. Bu bölgelerde çok ciddi çevresel sıkıntılarla karşılaşmaya başladık ve bu nedenle yeni bir planlama aracının geliştirilmesi, buraların rehabilite edilmesi ve alternatif turizmle desteklenmesi çok önemli bir boyutta. Bu noktada farklı projeler artık hayat bulmak durumunda. Bu farklı projelerde iş birliği yapılması gerekmekte.

İkinci olarak, alternatif turizmin geliştirilmesi çok önemli bir noktamız. Alternatif turizmde şu an termal ve kış konusunda çok aktif şekilde çalışmalar sürdürülüyor Türkiye’de fakat bunların bir üst perdeden, eğitim konusunda olsun yani planlama eğitimi olabilir, personel eğitimi olabilir ya da iyi örneklerin paylaşılması noktasında olabilir, çok ciddi iş birliğinin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

En önemlisi, “diğer projeler” adı altında geçen projelerden birisi de sürdürülebilir turizm. Biliyorsunuz, sürdürülebilir turizm yıllardır çok kullanılan, artık kavramı neredeyse eskitmekte olduğumuz bir duruma sahip fakat bu sürdürülebilir turizmi artık Türkiye somut anlamda, proje anlamında kullanma noktasına geldi. Şu anda Yeşil Yıldız Projesi olsun, Gelecek Turizmde Projesi olsun daha çok Birleşmiş Milletlerce desteklenmiş projeler sürdürülmekte ama neden bu platformda yani Akdeniz İçin Birlik Platformunda da bunları daha geliştirip farklı konulara taşımayalım. Bu da çok önemli bir nokta.

Ayrıca Türkiye’de her zaman turizm deyince güney ve batı daha çok pay alıyor. Biraz da artık Bakanlık olarak ve biraz da ülke politikası olarak doğuda da bu işi nasıl örgütleyebiliriz, nasıl turizmi oralarda geliştirebiliriz, Fırat havzasında mesela, Van Gölü çevresinde, bunlar çok ciddi konuşulan konular arasında. Dolayısıyla, burada aslında başlangıç noktası olarak sanırım turizmden etkilenen ve içinde bulunan bütün aktörler olarak devlet, yatırımcı, turist gibi; bunların bir araya gelişi ve iş birliklerini konuşmak gerekiyor diye düşünüyorum ve bununla birlikte de iş birliği alanlarımızın daha iyi tanımlanabileceğini düşünüyorum.

Dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Page 34: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 34

Sorularınız olursa memnuniyetle cevaplarım. BAŞKAN – Evet, ben de bu hızlı ama detaylı sunum için teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlar, isterseniz şimdi Zeynep Hanım’a sözü verelim, ondan sonra

meslektaşlarımıza söz vererek başta Imre’den başlayarak. Öncelikle Zeynep Hanıma hem Schennach’ın mesajını hem de kendi bahsedeceği

konularla alakalı söz verelim. LET’S DO IT MEDITERRANEAN TEMSİLCİSİ ZEYNEP SARI – Sesimden dolayı

kusura bakmayın, biraz üşüttüm. Sayın Başkan, değerli parlamenterler; ülkeme hoş geldiniz ama ben aynı zamanda

Avusturyalıyım. Bugün “Let’s Do It” hareketini temsilen buradayım ve Avusturya Viyana’dan Profesör Schennach’ı da temsil ediyorum Çevre, Su ve Enerji Komitesinin Başkanı kendisi.

Benim için aslında biraz karmaşık, burada kimlik karmaşası yaşıyorum ama “Let’s Do It” hareketiyle başlayalım. Ben bu hareketin çekirdek ekibinin bir üyesiyim ve Imre’nin de bana öğlen yemeğinde hatırlattığı üzere “Let’s Do It” hareketi Estonya’da başlatılmış çok güzel bir hareket aslında. Aslında temel olarak yaptıkları şey şu: 50 bin kişiyi toplayıp temizlik yaptılar. Yani çok büyük bir ilham kaynağıydı ve yaklaşık on sene içerisinde bu hareket 112-113 ülkeye yayıldı dünyada ve “Let’s Do It Akdeniz” de bizim ülke sınırları ötesindeki ilk projemiz. Çok zorlu bir proje çünkü Akdeniz çok büyük, çok karmaşık ama çok da güzel bir yer. Tek seferde ele alınması bize en büyük güçlüğü teşkil ediyor.

Biz çok kalabalığız, uzmanlar, profesyoneller, öğrenciler… Yani ben burada sivil toplumu temsilen bulunuyorum parlamenterler arasında. Hepimiz sizin ülkelerinizdeniz, bizim ülkelerimizdeniz, Akdeniz ülkelerindeniz, Kuzey Avrupa’dan, Estonya’dan, İsveç’ten, Letonya’dan, her yerden bir araya geldik ve bizim amacımız, hedefimiz Akdeniz’in etrafını temizlemek. Projemiz geçen sene başladı ve beş yıl kadar sürmesi planlanıyor. Geçen sene bir günde…

Çok büyük bir zorluktu, bunu da hatırlatmak istiyorum çünkü Akdeniz çok karmaşık bir bölge çünkü bütün farklı kültürler, her kültürden insan bir araya gelip birlikte ve uyum içerisinde hareket etmeye çalışıyor. Dolayısıyla, şimdi size zikredeceğim rakamlardan memnun değiliz aslında. 72 binden fazla insan 13-14 ülkeden geliyordu ve bizim hedefimiz en az 1 milyon vatandaşın bu harekete dâhil olmasını sağlamak ve Akdeniz etrafındaki toplam nüfusun 500 milyonun üzerinde olduğunu düşünürsek 1 milyonluk hedef aslında büyük bir hedef değil ama bunu gerçekleştirebilirsek çok iyi bir hareket olacak. Bu zira bilinç geliştirmeyle alakalı çünkü temizlemek yeterli değil, bilinç oluşturulması esasidir. Dolayısıyla, elimizden geleni yapıyoruz ancak siz politikacıların, parlamenterlerin desteği olmaksızın biz sesimizi herkese duyuramıyoruz. Dolayısıyla, sizlerden, hepinizden bize destek olmanızı, bizimle iş birliği yapmanızı ve bize bu görevimizde eşlik etmenizi istiyorum. “Let’s Do It Akdeniz” adına benim sizlere çağrım budur.

İkinci misyonum ise Sayın Stefan Schennach’ın turizm hakkındaki mesajını iletmek ve bu iki temayı aslında birleştirmem zor olmayacak yani “Let’s Do It” ve çevre ve turizm konularını birleştirmem zor olmayacak çünkü hepsi aynı kola ait.

Size zaten bildiğiniz şeyleri tekrar etmeme gerek yok ama kısaca, bir önceki konuşmacının sözlerine değineceğim ve çevre kalkınması ve beşeri sermaye yatırımından bahsetti. Sayın Kaymaz da Türkiye’yi iyi bir doğrudan yabancı yatırım cazibe noktası olarak tasvir etti ki bu sadece Türkiye için değil, bütün Akdeniz için geçerli. Aynı zamanda genç nüfustaki işsizliğe değindi ve genç nüfus için pazarların öneminden bahsetti ve Sayın Tassan Zanin turizmin şaşırtıcı gelişiminden bahsetti, bölgedeki istikrarsızlığa rağmen gelişiminden bahsetti.

Öyle görünüyor ki bütün yollar aynı kapıya çıkıyor. Akdeniz büyük bir deniz ve bu çevreyle alakalı biz burayı temiz tutmuyoruz ve temiz tutmazsak hayatta kalamayız bu bölgede, keza turizmde. Turizm Akdeniz’deki önce sektörlerden birisi ve bildiğiniz gibi temiz bir çevre olmadan bence bu misyonu başaramayız, değil mi?

Page 35: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 35

Dolayısıyla çok da sözü uzatmak istemiyorum. Kanaatimce bu aradaki bağlantı hepiniz için gayet aşikâr.

Şimdi Avusturya’dan Sayın Schennach’ın mesajını Almanca aktaracağım kısaca, kabindeki arkadaşlarım duyuyor mu bilmiyorum.

BAŞKAN – Zeynep Hanım, Almanca tercümanımız yok. LET’S DO IT MEDITERRANEAN TEMSİLCİSİ ZEYNEP SARI – Yok mu? Unuttum

onu. BAŞKAN – İsterseniz Türkçeden devam edin. Türkçe mesaj da vardı herhâlde. LET’S DO IT MEDITERRANEAN TEMSİLCİSİ ZEYNEP SARI – Peki. O zaman mesajı atlayayım. Doğrudan mesajıyla başlayayım çünkü zaten kendisini

takdim etmeme gerek yok. Kendisi bana kısa bir yazı gönderdi ve turizmin önemini vurguluyor. Ve Sayın Başkan, sizin de bildiğiniz üzere, iki tarafın da bu konuyu ele almasının önemini dile getirdi.

Mesajıyla başlayayım: Bu Akdeniz bölgesinde turizmle alakalı bir konum yazısı aslında ve Sayın Schennach şöyle diyor: “Akdeniz bölgesinde turizmin yüzyıllara dayanan bir geleneği var ve bugün önemli bir ekonomik faktörü teşkil ediyor neredeyse bütün Akdeniz ülkeleri için. Turistler genellikle İtalya, Yunanistan, Türkiye, Orta Doğu ve Mısır gibi birkaç noktaya yönelirken toplu turizm aslında neredeyse bütün ülkeleri kapsıyor. Turizm, kültürel anlayış ve zenginleşme için fırsatlar tanımaktadır. Bireysel veya toplu turizmin dışında, mesleki hareketlerin dışında bir hareketlilik sağlanmaktadır. Sahilleri ve Akdeniz’in etrafındaki ülkeleri ziyaret eden milyonlarca turist sadece bölgeye mali bir gelir değil, aynı zamanda büyük bir güçlük de getiriyor, birçok soru ve sorun doğuyor ki bunlar da sürdürülebilirlik çerçevesinde kaynak yönetimi, hareketlilik, su tüketimi ve kalitesi, atık yönetimi, bölgesel kalkınma, tarihî alanların korunması gibi birçok boyut getiriyor. Aynı zamanda bölgesel katma değer, yerel istihdam ve ayrıca çevresel sorunları da beraberinde getiriyor. Aslında geçtiğimiz on yıllarda bir dizi başarısızlık oldu, sahillerde kontrolsüz yapılanma, şatomsu, devasa turistik “resort”lar, suyun kontrolsüz harcanması, atıkların iyi yönetilmemesi ve enerji tüketimi, aynı zamanda düşük katma değer gibi başarısızlık hikâyeleri gördük. Akdeniz gibi hassas bir bölgede her turistin arkasında bıraktığı ayak izinin düşünülmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, Enerji, Çevre ve Su Komitesinin endişesi bu noktada olmaktadır. Turizmin büyümekte olduğu ülkelerde yenilenebilir enerji, su yönetimi, bina yönetmelikleri, atık yönetimi, kirlilik ve bölgesel ekonomi gibi gereksinimler gözardı edilerek bugüne kadar gelindi.

Turizm hâlen çok ilgi çekici bir yatırım pazarıdır, bu da imar açısından enerji üretimi, atık geri dönüştürme ve ekolojik sessiz alanlar dediğimiz gerekliliklerin göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir ve hükûmetler genellikle mevzuat konusunda çevreyle uyumlu turizm açısından ödevlerini yapmamıştır. Şatomsu tatil köyleri ülkenin yaşam tarzına birçok bağlamda uymamaktadır, aynı zamanda uluslararası çalışanlar olduğu için yerel halk düşük ücretli maaşlara mahkûm kalmaktadır. Dolayısıyla, günümüzün toplu turizmi bir dizi yasal yönetmelik gerektirmektedir ki bütün bu hususlar ekolojik olarak sürdürülebilir bir boyuta geçebilsin.

Dünyanın en işlek ve en kırılgan su havzası olan Akdeniz’de ekolojik ve ekonomik değerler eşit ölçüde göz önünde bulundurulmalı. Dolayısıyla, ortak bir turizm stratejisine ihtiyacımız var ve bu strateji Barcelona Sözleşmesi’nin ilkelerini de takip etmeli, buradan da artan atık yığınlarının önüne geçmeli, acımasızca su tüketimini engellemeli ve sahildeki dizginsiz inşaatın önüne geçmeli. Turizm birçok ülke için en önemli gelir kaynağı olmuş vaziyettedir ama aynı zamanda en büyük enerji, su ve alan kullanımını da temsil etmektedir. Yerel tarım ve bölgesel iş gücü piyasası turizmden çok daha az faydalanmaktadır. Öte yandan, her kıyı devletinde turizm eğitimi mutlak bir gerekliliktir. Her turizm tesisi yenilenebilir enerji ve atık önleme yöntemlerine sevk edilmelidir ve bu zorunlu kılınmalıdır. İklim değişimini de göz önünde bulunduracak olursak turizme yapılacak yatırımların doğru yöne

Page 36: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 36

yönlendirilmesi gerekmektedir. Her tesiste fotovolteik ışık, gerilimsel sistemler ve güneş enerjisi sistemleri olmalıdır, aynı zamanda geri dönüşüm ve atık önleme teknikleri de kullanılmalıdır. Tabii ki seyahat edenlerin de bu konuda bir bilince eriştirilmesi lazım ki bu şahısların çoğu kendi evlerinde de ayrıştırmayı ve geri dönüştürmeyi göz ardı eden insanlardır. Turist yolları, gerisinde yıkım, çevresel istismar bırakabiliyor ama ne turizmciler ne turistler ne ülkelerin kendileri bunu arzu etmektedir, bundan kaçınılması gerekmektedir, her iki taraf da bundan hoşlanmamaktadır. Çevre, su, enerji, ekonomi, eğitim, bütün bu alanlarda çalışan komiteler 2015’te ortak bir tedbirler belgesi hazırlayarak Genel Sekretaryaya ve bakanlar konseyine, genel kurula bunu arz etmek üzere hazırlamaktadır.” diyor mesajda. Böylece bunu paylaşmış oldum sizinle, sizin adınıza Komiteye de hitaben söylemiş oldum. İş birliği içerisinde 2015’te bu meselenin üstesinden gelinmesine yönelik olarak atılacak adımlara dair önemli bir mesaj paylaşmış oldum.

BAŞKAN – Stefan Schennach’a da bu mesajları için ayrıca teşekkür ediyorum. Daha önceki toplantılarımızda da konuştuğumuz gibi gerek turizm gerekse enerji ve

enerjiye bağlı sektörler anlamında yani yenilenebilir enerji, bu konulardaki yatırımlar, kentsel dönüşüm projeleri esnasındaki gerçekleşecek çalışmalar, tüm bunları bir çatı altında bizim komitemiz ile yani Ekonomik Komite ile Enerji Komitesinin birlikte yapacağı bir toplantıyı Schennach’la geçtiğimiz süreçlerde konuştuk. Dolayısıyla, 2015 yılı çalışma programı içerisinde eğer siz değerli meslektaşlarım da uygun görürse Enerji Komitesiyle birlikte böyle bir toplantıyı organize etmek istiyoruz. Bunu önümüzdeki hafta Lizbon’da gerçekleşecek olan büro toplantısında da ben dile getireceğim. Daha sonra da buradan şu anda anons etmek istiyorum: Geçtiğimiz yıl konuşmuş olduğumuz Genel Sekreterlikle yapacak olduğumuz toplantının tarihi belli oldu, 26 Ocak tarihinde Barcelona’da Genel Sekreterimizin de katılacağı bir toplantı gerçekleştireceğiz komite olarak ve hem komite çalışmalarımızı tabii gerçekleştireceğiz ama diğer taraftan asıl amacımız Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesinin Genel Sekreterliğinin bizim Parlamento ayağıyla bağlantısını sağlayabilmek. Yani biz asamble olarak çalışıyoruz, raporlar üretiyoruz ama bir taraftan da Genel Sekreterlik bazı projeleri yürütüyor, bazı projeleri gerçekleştiriyor. Dolayısıyla, onlar ne yapıyor, biz ne yapıyoruz, bir araya gelip yapmış olduğumuz çalışmalardan karşılıklı olarak haberdar olursak eğer daha başarılı neticeler alırız diye düşündük. Dolayısıyla, bir sonraki toplantımızı Barcelona’da Genel Sekreterliğimizde gerçekleştireceğiz ve bu fikir alışverişlerini daha somut, daha hedefe yönelik bir şekilde gerçekleştireceğiz inşallah. Ben şimdi sözü değerli meslektaşım Estonya’dan katılan Imre Sooaar’a vermek istiyorum.

Buyurun. IMRE SOOAAR (Milletvekili- Estonya)– Teşekkürler Sayın Başkan. Sevgili meslektaşlar, çok cömert bir şekilde bu konferansa ev sahipliği yapıp bizleri

ağırladığınız için çok teşekkürler. Umuyorum ki bu toplantıdan çok iyi, verimli fikirlerle ayrılacağız.

Turizm sektörünün Avrupa, Akdeniz ülkeleri için önemi çok çok büyük, ne kadar ifade etsek yetmez. Bugün de görüldüğü gibi Avrupa’daki en önemli havayolu Lufthansa geri dönmek için bizlere uçuş bulmaya çalışmakta, bakın, burada masa etrafındaki rakamlar giderek azalmaya başladı. Konuya geri dönecek olursam dünya gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 9’u öyle ya da böyle turizmle ilgili ve hizmetlerin, hizmet ihracatının yüzde 29’u turizm sektöründen gelmekte. Birleşmiş Milletlerin turizm kuruluşuna göre uluslararası turizm giderek artarak son yıllarda yüzde 4’e ulaştı bu bağlamda. Bu elde edilen büyüme oranları son yıllarda özellikle de maalesef ya da iyi ki Asya bağlantılı. Türkiye, burada ev sahibi olarak hem ev sahibi hem de Doğu ile Batı arasında bağlantı merkezi olarak nasıl bir yapıya sahip olduğunu ve ne gibi kolaylıklarla bunu gerçekleştirdiğini bizlere sunuşlar vasıtasıyla anlattı, turizm sektöründe de. Buradan öğreneceğimiz, Türkiye’den öğreneceğimiz çok şey var.

Page 37: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 37

Dünya Turizm Örgütü tahminlerine göre uluslararası turizm varışları yirmi yıl içerisinde 2 katına çıkacaktır. Bu bize neyi söylüyor: Bildiğiniz gibi Avrupa ülkelerinin ortalama gayrisafi yurt içi hasılası, ekonomik olarak iyileşme yaşanmasına rağmen hâlâ hayal kırıklığına uğratıcı düzeyde. Bundan dolayı, artık bizim öyle sektörlere odaklanmamız lazım ki sürdürülebilir kalkınmayı destekleyen sektörler olmalı özellikle ve bunun bütün ekonomilere nasıl fayda sağlayabileceğine odaklanılmalı. Avrupa’da turizm sektörü, uzun vadeli trendlerin de üstünde seyrediyor, diğer sektörlere kıyasla. Avrupa Akdeniz bölgesinde ekonomilerimizin büyümesini sağlarken turizmden destek almak, bir yandan bakıldığında fırsat bir yandan bakıldığında da bir zorluk. Bizler, ülkelerimiz adına bir yandan büyürken bir yandan da bunun sürekliliğini sağlamaya çalışıyoruz. Ama düşüşte olan bir sektörle büyümeye çalışmak çok zor. Demek istediğim, hep büyümeyi teşvik edecek, doğal potansiyelin kullanılmasını sağlayacak şekilde birbirimizle bağlantılı olmalı, bu büyümeyi birlikte sağlamalıyız.

Tabii ki jeopolitik anlamda ya da diğer anlamlarda da belli riskler var, askerî yaşanan çatışmalar, doğal afet, terörizm saldırıları, virüsler, salgınlar, bütün bunlar turizm sektörünü etkileyen unsurlar. O yüzden, bu etkileri nasıl dengeleyip nasıl bertaraf edebiliriz ya da minimuma indirebiliriz, ön alıcı tedbirlerle neler yapabiliriz, bunlara bakmalıyız. Bunlar bugün yeterli yapılıyor mu? Bugün Avrupa Akdeniz bölgesi odağında bu konuyu ele alıyoruz. İşte burada, biz birlikte nasıl çalışırsak bunu yapabiliriz? Sürdürülebilir gelişmeyi turizmde nasıl sağlayabiliriz? Ülkelerimizin bundan faydalanmasını sağlamak için ne yapmak lazım? Asya’yla da rekabet devam ediyor bir yandan. Bu sorulara cevap arıyoruz. Tabii cevap şöyle: Çeşitliliği anlamak lazım, ülkelerin farklılıklarını kabul edip anlamak lazım. Hizmetler düzeyi ve seviyesi de ülkeden ülkeye değişiyor. Ne olursa olsun hâlâ ülkeler arasında geçerli ortak vizyonlar ve ortak paydalar da var. O da sürdürülebilir kalkınmayı daha sürdürülebilir hâle getirme hedefi. Bu bölgede, bizlerin çok kapsamlı, bölgesel, turizm geliştirme planlarına, konseptlerine ihtiyacımız var, günümüzde bu yok.

Asya, hâlihazırda benzer girişimleri yapıyor. Panasya “network”leriyle, ağlarıyla kendi ülkeleri arasında bunu yapıyorlar, Avrupa Akdeniz ülkeleriyse bu Asya ülkelerinin neredeyse tek rakibi olmasına rağmen, Asya’daki en önemli turizm merkezlerine geçiş Avrupa’dan olmasına rağmen -mesela güneyden kuzey- Avrupa Akdeniz bölgesinde bu kadar yoğun trafik olmasına rağmen hâlâ bizde yok. Daha dün duymuştum, TAP büyük Portekiz Havayolu, Portekizli arkadaşlarımız gitmek zorunda kaldılar, çünkü Lufthansa biletleri artık geçersiz. Bu havayolu, direkt uçuşlarını, Estonya’ya olan direkt uçuşlarını devam ettirmiyor artık. Çünkü kimse kuzey güney seyahatine devam etmiyor Avrupa’da. Peki ne oluyor? Mesela geçen yıl Estonya turizminde Japonya, Çin ile arasındaki geliş gidişler yüzde 100 arttı. Avrupa’dan Asya’ya yani daha çok Avrupa parası, artık Avrupa’dan Asya’ya akmakta. Bunun bir örneğini vermeye çalıştım. Ne değişti? Hem Asya’da hem Avrupa’da güneş aynı, hepimiz aynı güneşi görüyoruz gökte ama demek ki her şeye rağmen hâlâ o güneşin bazı ülkelerde nasıl daha iyi işe yaradığını anlamanın… Demek ki yapılması gereken çok şey var hâlâ. Mesela, Tayland’ın sıcak misafirperverliği, hizmet seviyesi, detaylara atfedilen önem, Güney Asya adalarının, güneş adalarının detayları ele alışı, işte bunlardan dolayı artık buralar tercih ediliyor. Güney Avrupa tercih edilmemeye başlanıyor.

Bir yol bulup da planlarımızı yeknesak hâle getirebilmeli, ortak bir eylem planı izleyebilmeliyiz. Tabii ki bunun arkasında bir insan faktörü de yatıyor. Sadece devlet tarafından yapılan yatırımlar değil, burada önemli olan Avrupa Akdeniz bölgesini daha çekici hâle getirebilmek, daha dostane, daha güvenli hâle getirebilmek, turistlere kucak açar bir yer hâline daha fazla getirebilmek neler yapılabilir? Mesela Türkler, misafirperverlikte mükemmeller ama Asya neden daha çok çekici şu anda? Bunun arkasında pek çok farklı faktör var. Mesela, standartların birleştirilip yeknesaklaştırılması önemli. Beş yıldızlı otelleri düşünün, bir Avrupa Akdeniz bölgesindeki bir ülkede beş yıldızlı otel düşünün, bunu komşu bir Avrupa Akdeniz ülkesindeki beş yıldızlı otelle karşılaştırın, benzer olmasını beklersiniz,

Page 38: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 38

hiç benzer değil, çok farklı. Birinde beş yıldız seviyesi, ötekinde üç yıldız seviyesine denk geliyor. Mesela, 70 euroya Bangkok’ta bir otel bulmaya çalışın bu kalitede. Çok farklı olduğunu göreceksiniz. Yani Panavrupa Akdeniz bölgesinde turizm geliştirme planı üzerinde kendi açımızdan çalışmaya başlamamız lazım.

Bir örnek daha, biz Estonya’da nasıl yapıyoruz bu işleri, buna bir örnek vermek istiyorum. Estonya Meclisi, yakın zamanda Ulusal Turizm Geliştirme Planı’nı 2014-2020 yılları için kabul etti. Bu çok, tartışmalı bir sürecin sonunda kabul edildi. Turizm sektörü, bizde Ekonomi Bakanlığının yönetiminde ama Meclis tartışmalarında şu konuşuldu: “Belki de ayrı, sırf turizme adanmış bir turizm bakanlığına sahip olmamız lazım. Bu, Ekonomi Bakanlığının altında olmamalı. Sırf turizme sahip daha odaklı bir bakanlık neden olmasın?” dendi. Muhtemelen benzer tartışmalar, turizmle ilgili, farklı açılardan farklı ülkelerde kendi Meclislerimizde de konuşuluyordur. Bunun yanı sıra basında da bu konunun yer alması önemli. Turizm sektörünün ülkeye yapabileceği katkıyı göstermek açısından medya önemli.

Bizim, Estonya’da Mecliste yaptığımız bir şey de şu: Turizm ve gıda endüstrisi için daimî olmayan komisyonlar kurduk Mecliste. Ne amaçla? Turizm sektörü ile devlet arasında bir köprü görevi görsün diye. Bu çalışma grubunda, milletvekillerimizin yüzde 25’i neredeyse temsil ediliyor. Hâlbuki daimî komitelerde bu oran yüzde 9 ama turizm komitesinde daha yüksek yani milletvekillerimiz demek ki artık turizm sektörünün ne kadar önemli olduğunu hem de seçmenler açısından dahi ne kadar önemli olduğunu iyi anlamış durumda. Bu konuya çok dikkat ediyorlar. Burada zaten bize sunuldu, hepimiz dinledik, bu planlar ne kadar çok insanlar tarafından kabul görüp de onaylanırsa o kadar iyi uygulanıyor ve pazarda ciddi bir avantaj elde ediliyor. Bu tür girişimler, bütün meclislerde farklı ülke meclislerinde de kurulabilir, gerçekleştirilebilir, bizde çok iyi işe yaradı. Çünkü sizin bakanlığınız nasıl planlar gerçekleştirmiş; bizde de bunlar bir köprü görevi gördü. Halk ile sektör, devlet arasında bir köprü görevi gördü bu Meclis komisyonu. Kendi oturumları, toplantıları gerçekleşiyor, endüstriyle görüşülüyor, âdeta irtibat sağlayan bir köprü gibi, bağlantı sağlayan bir köprü gibi.

Örneğin, Kültür Bakanlığında alınan bir karar mı var? Bunun turizm alanına yansımalarına dair tartışılacak mı? Bu nasıl yapılacak? Yani diyeceğim, Meclis nezdinde de bu konuya çok daha fazla dikkat çekilmekte.

Turizm, bir ülkenin diğer uluslar tarafından nasıl algılandığında büyük öneme sahip. Bir ülkenin imajı turizmiyle çok yakından bağlantılı. Bir ülke güvenli mi? İmgesi ve imajı güvenli bir ülkeyse turizmin bunda büyük bir rolü var. Eğer bu yoksa o zaman insanlar oraya turistik olarak gitmekten çekiniyorlar. Bu imajın, imgenin geliştirilmesi için yapılacak çok şey var, birbirimize destek olabileceğimiz çok şey var.

Estonya’da biz ülkemizin ne anlama geldiğini gösteren daha iyi markalarla artık yeni çalışmalara başladık. Değerimizi ve misyonumuzu göstermek için bu markalarla çalışıyoruz. Dijital teknoloji ve antik eski kültürümüz ve doğa diye üç önemli odağımız var bizim. Estonya’daki arazinin yüzde 50’den fazlası ormanlarla kaplı, doğal, temiz, yemyeşil, temiz hava. İşte bu bir örnek. Bunlar üzerinde çalışarak geliştirebiliriz. Turizmi birbirimizin bölgesel yetkinlik ve niteliklerini diğer kıtalara da taşıyacak şekilde birbirimizi destekleyebiliriz. Bizim turizm endüstrimizin temeli binlerce yıllık kültürün zenginlikleriyle bezeniyor, bu her ülke için geçerli bu bölgede, çok ortak yanımız var. Bizi neyin özel kıldığını bilmek isteyen koca bir dünya var. Mesela, biz “skype”ın Estonya’da doğduğunu bilmesini istiyoruz bütün dünyanın ve şu anda Estonya’daki iletişim şirketlerinden bir tanesi bütün dünyanın önde gelen ve en hızlı gelişen iletişim şirketi aslında. “Skype”ı hepiniz biliyorsunuz, İnternet üzerinden yapılan görüntülü ve sesli konuşmaları sağlıyor. Dijital olarak dünyanın tüm yurttaşlarına kayıt imkânı sağlıyor, kimlik kaydı sağlıyor. İnternet üzerinden, dünyanın neresinde olursanız olun, satış yapabileceğiniz çeşitli sistemler var. Ya da Estonya’da mukimlik kaydı yapmanızı sağlayan elektronik sistemler var. Bunun Meclisten kararı yeni çıktı. Bir haftada 10 bin dijital kayıt talebi geldi, mukimlik talebi geldi. İşte bizi özel yapan bunları bütün dünya bilsin istiyoruz. Bizim ülkelerimizi çekici kılan her bir özellik neyse bilinsin istiyoruz. Biz isteriz ki, Estonya’da

Page 39: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 39

mobil telefonunuzla arabanızı istediğiniz yere park edebildiğinizi bilin. Ya da oy kullanmak dahi böyle mümkün. Elektrikli araç şarj etme istasyonlarıyla dünyanın geri kalanına kıyasla bizim neler başardığımız bilinsin istiyoruz. İşte, turistlerin Estonya’ya gelişini kolaylaştıran, gelince normal araçtan ziyade elektronik araç kiralamalarını sağlayan böyle sistemler var. Az önceki konuşmada da bunun çeşitli örneklerini dinlemiştik. Estonya’da her yerde arabanızın şarjı bittiğinde bu elektronik şarj etme istasyonlarından tekrar doldurabiliyorsunuz gibi. Yani, Estonya’ya dair bunlar bazı örnekler. Her ülkenin kendine has başka örnekleri ve eşsiz değerleri, satış noktaları ya da satışı mümkün kılacak eşsiz özellikleri var. Bunların tanıtılması, herkes tarafından bilinir kılınması çok önemli. Örneğin, bakın Türkiye'de bunca güzel şey başarılıp gerçekleştirilebilir, Macaristan keza, vesaire, bütün ülkeler için bu geçerli. Eğer birbirimizin bu şekilde tanıtımına katkıda bulunursak büyük bir fayda yaratılabilir.

Sadece “Ah ben Türkiye’yim, sadece ben.” ya da “Ben Estonya’yım, sadece bana gelin.” gibi değil, daha büyük düşünerek, bölge olarak “Bakın şu ülkenin de şusu var, bu ülkenin de busu var.” diye birbirimizin tanıtımına da katkıda bulunarak daha büyük bir fayda yaratmak bence iyi bir başlangıç noktası zihinlerimizi açacak, büyük fayda getirecek bir yaklaşım. Böylece, bu başka tarafa kaçan parayı, Asya’ya giden parayı kendi bölgemize çekebilmeyi sağlamalıyız. Bunun da bana göre yolu bu diye düşünüyorum. Ama, cep telefonlarıyla yapılan uygulamaları, her nerede olursanız olun, Estonya’da serbest erişimli İnternet’i, araba şarj etme istasyonlarını, umarım bir gün bizim ülkemize geldiğinizde kendiniz görürsünüz. Kapılarımız açık, soğuk mevsime rağmen şöminelerimiz sizleri ısıtacaktır, sizleri bekliyor olacaktır ve her Estonyalının gözünde Akdeniz’deki güneşi göreceksiniz, ışığını göreceksiniz. O yüzden, turizm sektörünün büyümesinin Avrupa-Akdeniz bölgesindeki refahın bundan ne kadar büyük fayda sağlayacağının, onsuz olamayacağının farkına varılması çok önemli. Gelin, hep birlikte bölgemizin tanıtımına fayda ve katkı sağlayalım. Güçlü bir Avrupa-Akdeniz turizm markası hâline gelebilmek adına, insanları buraya çekebilmek adına çalışalım.

Çok mu kolay bir şey gibi mi geliyor? Nedir? Yapalım, bunu yapalım. BAŞKAN – Evet, yapalım, bir sonraki toplantıyı Estonya’da yapalım o zaman. Gerçekten, aslında birçok meslektaşımızın dile getirmesi gereken veya düşündüğü

konulara temas ettiniz. Kendi içimizdeki birlikteliği sağladığımız takdirde, dışarıya karşı da çok daha kuvvetli bir şekilde bu hareketliliği sağlayabiliriz. Bunun muhakkak ki hepimiz ayrı ayrı farkındayız ama birlikte bunu başarabilme, birlikte hareket edebilme noktasında muhakkak ki bu çalışmaların katkısı olacaktır diye de düşünüyorum.

Şimdi, müzakerelere geçersek eğer, ilk sözü Sayın Başkan Yardımcım, meslektaşım Antonio D’ali’ye veriyorum.

Buyurun. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI ANTONIO D’ALI – Teşekkür ederim

Sayın Başkan. İlk önce, enerji komitesiyle bir ortak toplantı yapma fikrinize çok teşekkür ediyorum,

katılıyorum. Şimdi, turizmden bahsederken bir şeyin altını çizmek istiyorum; o da, biliyorsunuz Akdeniz’de bir petrol çıkarma furyası baş göstermeye başladı. Bu konuda sayısız şekilde ruhsatlar verilmeye başlandı. Bu da yani ülkelerimizdeki turizm gelişimini baltalayacak seviyelere ulaşmıştır.

Sayın Barın’dan şunu sormak istiyorum: Türkiye’deki turizm verilerinin hem bugünkü hem gelecekteki gelişimini nasıl görüyorsunuz? Çünkü, biz Akdeniz’in ekonomik gelişimini buna dayandırmak istiyoruz. Benim için önemli çünkü bazı alanlarda yürütülen faaliyetler diğer alanları baltalayacak konuma gelmiştir. Bunun için de, Sayın Başkanın dediği gibi, Enerji Komitesiyle yapılacak olan ortak toplantı bu açıdan da çok önemlidir. Tabii, enerji, kültür, bunlar birbirinden ayrılmaz şeylerdir ama bunun da turizme olan etkilerinin de son derece ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir. Bizim hepimiz çok büyük bir mirasın mirasçılarıyız diyelim. Yani, ta Bizans, Roma, Yunanistan ve sonraki dönemlerde yaşamış

Page 40: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 40

olan sayısız medeniyetlerin mirasçılarıyız. Onun için, bunların hepsini bir ortak potada eritip birlikte korumamız gerekir. Yani, bu açıdan da Akdeniz’de müştereken hareket etmemiz gerekir. Bu konuda değişik girişimlerde bulunulmuştu başka platformlarda ama hiçbir zaman bunların devamı gelmedi. Belki böyle bir iş birliğini Akdeniz Birliği çerçevesinde yürütebiliriz.

Tabii, bizden önceki medeniyetler Akdeniz havzasının her tarafında muazzam eserler bırakmışlardır. Tabii, biz ortak bir etkinlik düzenleyebiliriz. Bu ortak etkinlikte de Akdeniz turizmini dünya çapında tekrar bir seviyeye getirmeye çabalayabiliriz. Bir de bu arada, tabii, turizmle etkileşim içinde olan diğer sektörleri de irdelememiz gerekir yani ulaştırma, vize sorunları, hizmetlerin kalitesi, bunların hepsi turizme büyük etkisi olan unsurlardır. Bir de tabii, altyapılarının yanında da yepyeni turizm şekilleri var. Biliyorsunuz, çok büyük seyahat gemileri Akdeniz’i boydan boya geçer oldu, bunlara da eğilmemiz gerekir. Tabii, bir de Süveyş Kanalı var. Bazıları ikinci bir Süveyş Kanalı ihtiyacından bahsediyor. Bunların hepsini turizm bağlamında hep birlikte tartışıp, bunların hepsini ortak bir etkinliğin konusu yapıp Akdeniz turizmini tekrar eski şaşalı günlerine getirmemiz gerekir ama en başta turiste sunulacak şartların iyileştirilmesi gerekir.

Şimdi, Akdeniz havzasının geliştirilmesini konu alan stratejinin belirlenmesinde turizmin öncelikli bir konu olup olmadığını karara mı bağlamamız gerekiyor, yoksa bunun başka konular için kurban edip edilmeyeceğini de bir karara mı bağlamamız gerekir? Sabah -biliyorsunuz- Sayın Başkan Yardımcımızla Sayın Profesör arasında canlı bir tartışma yaşandı. Tabii, aslında muhatabımız, büyük bir gelişme sergilemekte olan ülkeleri bizim düştüğümüz hatalara düşmeme konusunda da uyarmaktı belki de, ben öyle algıladım. Yani, bence, geleneklerimizi, göreneklerimizi, kültürlerimizi tekrar keşfetmemiz ve bunlara gereken değerin de verilmesi gerekir ama önemli olan, temel sorun, turizm Akdeniz’in gelişmesinin temel bir ögesi, lokomotifi, çekici gücü olacak mı, yoksa olmayacak mı? Bunu kendimize sormamız ve bunu cevaplandırmamız gerekir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Tabii, turizm dediğiniz zaman, aslında 16 ayrı başlıkta, ayrı kalemde

değerlendirebileceğimiz konu söz konusu. Özellikle Akdeniz İçin Birlik platformu altında düşünürsek eğer vize konusu bunların en başında geliyor çünkü zaman zaman Avrupa’da yapmış olduğumuz toplantılarda güneye mensup olan ülkelerden bazı meslektaşlarımızın vize konusunda yaşadıkları sıkıntıları duyuyoruz. Toplantıya katılmak için bile eğer bir milletvekili meslektaşımız vizeden muzdarip oluyorsa, o zaman bizim ülkelerimizde yaşayan insanları bu manada hareket ettirebilmemiz hiç mümkün olmaz. Dolayısıyla, vize en önemli konulardan birisi. Geçtiğimiz dönemlerde yapmış olduğumuz toplantılarda konu başlığı olarak da vize konusunu değerlendirmiştik ama önümüzdeki toplantılarda da tekrar bu konuda görüş alışverişinde bulunabiliriz.

Şimdi, Sayın Elçin Barın Hanım’a bir sorunuz oldu. Öncelikle o soruyu cevaplandıralım, daha sonra Benabdellah’a söz vereceğim.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI UZMANI ELÇİN BARIN – Teşekkür ediyorum. Tabii, benden sonra yapılan konuşmaları da dinledim, hepsini bir araya getirerek de

sorunuzu cevaplamak yerinde olacaktır. Zaten endişelerinizi anlıyoruz, algılıyoruz ve turizme gelecek anlamında nasıl bakıyoruz derseniz, ben kesinlikle enerji ve çevre konularında iş birliği yapılmadan artık turizmin ülkemiz ya da bu Akdeniz havzası için değil, hiçbir yerde mümkün olamayacağını düşünüyorum ve Bakanlık olarak da ve ülke olarak da düşünüyoruz. Bu nedenle, gelecekteki turizm gelişimine baktığımız zaman, biz ülke olarak, tabii, öncelikli olarak yönümüzü biraz daha yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir turizme çevirmiş durumdayız açıkçası ama bunu bizim ülke olarak, bireysel olarak çevirmemizin tabii ki hiçbir anlamı yok. Bugün turizmi Avrupa ülkeleri ya da diğer geniş hatlarda araştırdığımızda her ülke kendi çabasıyla zaten yapıyor. Sizin bahsettiğiniz, Estonya’nın bahsettiği kapsamlı planlar, stratejik planlar, bunlar dünyanın her yerinde yapıldı ve bitti ama hep ülke bazında, sıkıntımız burada. Biz gelecek olarak turizmi çok ciddi anlamda şu anda kalkınma planlarımıza koyduk. Evet,

Page 41: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 41

Akdeniz havzasında bu hâlâ çok büyük bir potansiyel ama bunu sayılarla, gelir hedefleriyle çok büyük rakamlar vermenin tek başına hiçbir anlamı yok, bunu nasıl yapacağımızı tartışmak çok önemli burada. Bizim şu anda yenilenebilir enerjiyle kesiştiğimiz nokta yeşil yıldız uygulaması. Yani, artık biz tesislere yeşil yıldız vererek onları yenilenebilir enerjiyi kullanmaya teşvik ediyoruz, ülke olarak buna başladık ve bunu çok ciddi anlamda destekliyoruz.

Bunun dışında, sürdürülebilir turizmde de sağlık turizmini çok ciddi boyutta destekliyoruz çünkü artık kıyı turizminin darbelerinden çok yoruldu ülkemiz. Dolayısıyla, bu iki noktadan baktığımızda, bence bu platformda gerçekten de yapılacak bir toplantıda enerji ve çevre boyutları, hani “Let’s do it.” dediğimiz konunun temeli de sonuçta bu yani turizm doğal kaynaktan beslenen bir aktivite ama zamanla doğal kaynaklarına zarar verip bunu kendine tehdit olarak çeviren de bir aktivite ne yazık ki. Yani, bu noktada bence potansiyeli yüksek ama müdahale yönteminin, başlangıç noktasının çok net belirlenmesi gereken bir şey enerji ve çevre temaları bence, kesinlikle enerji, çevre ve turizm üçlü tartışmalarla çözülebilir diye düşünüyorum.

Ayrıca Vekilim, bu vizelerle ilgili de Bakanlığımız son dönemde e-vize uygulamasıyla ilgili çok ciddi proje yapıyor. Bununla ilgili, tanıtım videolarımızla ilgili yurt dışı temsilciliklerimiz de dönmekte, bu konuda da çok ciddi kolaylıklar gelecek.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Şimdi de Başkan Yardımcım, değerli meslektaşım Sayın Benabdellah’a söz

veriyorum. Buyurun. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI OUADIA BENABDELLAH – Teşekkür

ediyorum Sayın Başkan. Ben çok kısa konuşacağım. Öncelikle, bütün konuşmacıları tebrik etmek istiyorum, çok sayıda bilgiler verildi. Bir sorum ve bir önerim olacak. Bir sorum Elçin Hanım’a olacak. Evet, çok fazla vaktiniz olmadığını biliyorum bu sunumu hazırlamak için. Evet,

biliyoruz ki birtakım mali teşvikleriniz de var, işte birinci, ikinci veya üçüncü periyotlar için olsun, yatırımcılara turizm alanında çeşitli teşviklerinizin olduğunu biliyoruz. Bunu nasıl ele aldığınızdan biraz bahsederseniz, işte arazilerden de bahsettiniz, biraz bu konuyla ilgili daha fazla bilgi rica edeceğiz.

İkincisi, şöyle bir arzumuz var, daha doğrusu benim şöyle bir arzum var çünkü benim ülkem de turistik bir ülke: Turizmin yönü ama özellikle dar gelirli kitlelere yönelik turizmle ilgili ülkenizde herhangi bir strateji geliştirildi mi? Bu ikinci sorumdu aslında.

Bir de önerim var, birtakım ayrıntıları geçiyorum, çok şey söylendi turizmle ilgili ama sanırım, bu Akdeniz İçin Birlik platformu gerçekten de çok önemli. Bu platformu kullanarak bir şart geliştirebiliriz. Bence, Parlamentolarımız nezdinde, Hükûmetlerimiz nezdinde bir şart hazırlamalıyız ve turizmin çeşitli yönleri ele alınmalı ve bu şartın da tabii ki Meclislerimiz tarafından onaylanması gerekiyor ve böyle bir ortak bildiri gibi bir belge elde edebiliriz, hatta dilerseniz, bir sonraki toplantıda bu konuyu biraz daha ayrıntılı konuşabiliriz ve hatta ortak iki üç yıllı, süreli bir proje bile gerçekleştirmeye başlayabiliriz.

Teşekkürler. BAŞKAN – Benabdellah’a teşekkür ediyorum.

Dediğiniz gibi, daha detaylı bir şekilde bu konuyu önümüzdeki toplantılarda görüşmeyi arzu edeceğiz. Önümüzdeki hafta yapacağımız toplantıda ben bunu teklif edeceğim ve ondan sonra da gündemimize alacağız.

Şimdi sunumlarla ilgili söz almak isteyen meslektaşımız varsa söz vereceğim. Ondan sonra Sayın Barın’a bir cevap hakkı verip bu “section”ı kapatmak istiyorum.

Herhangi bir söz talebi yok. O zaman Sayın Barın, Benabdellah Bey’in sorusuna cevap verirseniz…

Page 42: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 42

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI UZMANI ELÇİN BARIN – Teşekkür ediyorum sorunuz için, gayet yerinde bir soru oldu.

Şimdi, tabii, biz burada Kültür ve Turizm Bakanlığını temsilen bulunduğumuzdan dolayı, kendi teşvikimiz de şu anda arazi tahsisi olduğu için sadece ondan bahsettim. Sizin bu bölgelerden sağlanan indirimler ülkemizde daha çok Ekonomi Bakanlığımız tarafından yürütülen çalışmalar. Onlarla ilgili çok kısa şöyle bir bilgi vereyim: Ülkemiz şu anda 5 farklı zone’da ele alınmakta. Her bir zone’un kendine ait bazı indirim ve teşvikleri var. Turizmde -demin daha çok sürdürülebilir turizm ve sağlık turizmine yöneldik dedim ya- o noktada, yatırımcılar herhangi bir yerde yatırım yapmak isterlerse bugün “5’inci bölge” dediğimiz yani az gelişmiş olarak tanımladığımız yerlerin indirim ve vergi indirimi haklarından yararlanıyorlar. Yani, bugün bu bizim için çok önemli bir teşvik ülkemizde. Herhangi bir yatırımcı termal tesis inşaatı yapmak isterse, 1’inci bölgede yani en gelişmiş bölgede yapmak isterse bile 5’inci bölge indirimlerinden yararlanıyor ve bununla birlikte bazı krediler kullanabiliyor.

Şu an ülkemizde turizme nakdi anlamda çok ciddi teşvikler vermek yerine, işlerini kolaylaştırıcı, vergilerini indirici şekilde yardımcı oluyoruz. Bakanlık olarak biz ne yapıyoruz? Arazi tahsisi bizim de teşvik aracımız. Arazi tahsisi ne demek? Kamu mülklerini -“orman” ya da “hazine” diyoruz biz buna ülkemizde yani kamuya ait araziler- turizm yatırımcılarına belirli koşullarda kiraya veriyoruz. Bu neyi sağlıyor? Yatırımcıların çok yüksek meblağlar ödemeden araziyi kullanma hakkına sahip olmasında işe yarıyor ve böylece ülkemizde turizmi tetikliyoruz. Hani tahsisle ilgili daha detaylı bilgiler… Çok çok uzun bir konu bu, sitemizde de çok ciddi bir şeması var, oradan da isterseniz daha sonra size mail olarak da iletebilirim. Hani kırk dokuz yıllığına yatırımcılara bu imkânı sunuyoruz. Şu an turizmle ilgili en büyük teşviklerimiz bunlar ülkemizde.

BAŞKAN – Evet, Elçin Hanım’a teşekkür ediyoruz. Bu 5 ayrı bölge, tabii, 5 seviyelik teşviki gösteriyor. Yani, 1’inci seviyedeki bölge

şehirleri teşvikin en alt limitinden faydalanıyorlar, en az limitten faydalanıyorlar. Bu sayı arttıkça, 2’inci, 3’üncü, en son 5’inci bölgeye çıktığı zaman en yüksek seviyede teşvik imkânlarından faydalanılıyor. Nedir bunlar? Özellikle vergi indirimi. Uzun bir müddet yani on yıl boyunca vergi ödemiyor bu tesisler. Diğer taraftan, çalışan personelin sigorta yani sosyal güvenlik maliyetlerini gene bu yatırımı yapan kurumlar ödemiyorlar. Ve bunun yanında, “katma değer vergisi” adı altında bir vergi var biliyorsunuz, birçok ülkede bu geçerlidir, katma değer vergisinden de yatırım esnasında muaf olabiliyorlar. Dolayısıyla, toplamda çok büyük bir kolaylık sağlanmış oluyor. Bölgesel eşitliği sağlamak amacıyla yapılan uygulamalar bunlar. Turizmi de bu noktada en yüksek teşviklerin sağlandığı sektörlerden biri olarak söyleyebiliriz.

Evet, ben bölümdeki katkıları ve sunumu için öncelikle Elçin Hanım’a teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, “Let’s do it” için Zeynep Hanım’a ama değerli meslektaşım Imre Sooaar’a da herkesin görüşlerini hemen hemen burada telaffuz ettiği, ortaya koyduğu için de ayrıca teşekkür ediyorum. Bir sonraki toplantıyı da inşallah Estonya’da yapmaya karar veriyoruz herhâlde.

Şimdi sizleri bir çay, kahve molası için davet ediyorum. Moladan sonra göçün ekonomik boyutuyla alakalı konumuza geçeceğiz.

Teşekkür ediyorum. Kapanma Saati: 16.05

Page 43: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 43

DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.30

BAŞKAN : Ali ERCOŞKUN (Bolu) ------------0----------

BAŞKAN – Saygıdeğer meslektaşlarım, değerli katılımcılar; bugün gündemimizin son maddesi olan göçün ekonomik boyutuyla alakalı konuları görüşeceğiz. Tabii bu esnada Türkiye olarak da gene bir deneyim paylaşımını sizlere aktarmak istiyoruz.

Aslına bakarsak, Akdeniz ülkeleri yani Akdeniz havzasındaki ülkeler arasında iradi olarak veya zorunlu olarak hareketlenme, insani hareketlilik, bölgenin tarihinden gelen doğal bir yapı. Yani tarih boyunca bu insani hareketlilik bölge ülkeleri üzerinde gerçekleşmiş durumda. Şimdiye kadar güney ve doğu Akdeniz ülkeleri göçün kaynak ülkeleri hâlindeyken şu anda özellikle sahra altı Afrika ülkelerinden -Sudan gibi, Eritre gibi, Somali gibi- gelen göçmenlerin güney ve doğu Akdeniz ülkelerini transit ülke hâline dönüştürdüğünü çok rahatlıkla müşahede ediyoruz.

Türkiye de uzun yıllar Avrupa’nın, Avrupa ülkelerinin iş gücü açığını karşılayan kaynak ülkeler arasında yer alırken, özellikle yasa dışı göç açısından transit ülkeler grubunda yer alan bir ülke iken son yıllarda komşu ülkelerimizdeki siyasi gelişmeler sebebiyle bu ülke vatandaşlarının da sığındıkları güvenli bir liman hâline geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Tabii, yanı başımızda Suriye gibi, tarihî bağlarımız bulunan, akrabalık bağlarımız bulunan, sosyal, kültürel manada geçmişte ve şu anda ciddi beraberliğimiz bulunan bir ülkenin yaşamış olduğu bir insanlık dramı söz konusu. Rejimin insafsızca kendi insanları, kendi vatandaşları üzerine yapmış olduğu saldırılar neticesinde bugüne kadar 300 binden fazla insan Suriye’de hayatını kaybetmiş durumda. Tabii, 900 kilometrelik sınıra sahip olduğumuz Suriye vatandaşlarının da güvenli bir liman olarak Türkiye’ye sığınmaları da gayet doğal.

Biz bu kardeşlerimize “sığınmacı” veya “mülteci” demiyoruz. Biz bugüne kadar her ortamda, Suriye’den, Irak’tan Türkiye’ye sığınan kardeşlerimize hep “misafir” dedik; onlar bizim misafirlerimiz. Her ne kadar sayılarıyla alakalı biraz sonra Sayın Başkanımız çok detaylı bilgiler verecek bize ama biz bu misafirlerimize, kardeşlerimize insanlık görevimizi yerine getiriyoruz ülke olarak.

Ben çok küçük bir örnek vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi “Ayn el-Arap” diye bizim bölgemizde bilinen, “Kobani” adıyla son dönemde çeşitli polemik malzemesi hâline getirilmeye çalışılan bölgeden sadece iki gün içerisinde Türkiye 180 bin insanı misafir olarak kabul etti; iki gün içerisinde.

Suriye’deki insanlık dışı uygulamanın başladığı tarihten bu yana tüm Avrupa Birliği ülkelerinin yaklaşık üç yılı aşan bir sürede toplam yani 110 binle 130 bin arasındaki Suriyeli vatandaşı mülteci olarak kabul ettiğini düşünürsek eğer yani üç buçuk yılda Avrupa Birliğinin tamamına, 27 ülkeye 130 bin civarında mülteci gitmişken biz Türkiye olarak iki günde 180 bin misafirimizi kabul etmiş durumdayız. Bu aslında Türkiye'nin, insanlık tarihî boyunca tüm dünya vicdanı ölçüsünde üzerine düşeni ne kadar açık bir şekilde ve gönlü açık bir şekilde, her türlü sıkıntısına da katlanarak vazifesini yerine getirdiğini gösteriyor.

Ben böyle bir giriş yaptıktan sonra Değerli Başkanımızı, son dönemde gerçekleştirmiş oldukları faaliyetlerle gerçekten Türkiye'nin gururu saydığımız bir kurumun, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Değerli Başkanı Sayın Doktor Fuat Oktay’ı konuşmalarını yapmak üzere mikrofona davet ediyorum.

Buyurun. AFAD BAŞKANI DR. FUAT OKTAY – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesinin değerli komite

üyeleri; böyle güzel bir toplantıda bize de bilgilerimizi sizinle paylaşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Page 44: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 44

Ben, müsaade ederseniz, çok hızlı bir şekilde Suriye’yle ilgili genel bilgileri verip daha sonrasında yine soru-cevap şeklinde olursa o kısımda cevaplamayı arzu ederiz. Genel olarak, Suriye’den dışarıya olan nüfus hareketleri ve yine biraz önce de sizin ifade ettiğiniz gibi genelde anlaşılsın şeklinde “kamp” diyoruz ama genelde Türkiye’de hiç “kamp” diye ifade etmedik, “Temporary housing facilities“ diye ifade ettiğimiz “geçici barınma merkezleri” olarak ifade etmiştik ve yine, olayın ekonomik boyutuna da kısaca değinmiş olacağız.

Burada sadece giriş için faydalı olur düşüncesiyle yine UNHCR’ın 2013 “Global Trends” raporundan aldığımız özellikle iki istatistiki sizinle paylaşmayı uygun gördük biz.

Birinci slayda baktığımızda, daha doğrusu birinci grafiğe baktığımızda 1993’ten bu 2013’e kadarki yıllık hem mülteci boyutundaki hareketleri hem de içeride “IDP” diye ifade ettiğimiz “Internally Displaced Person” diye ifade ettiğimiz, “Kendi ülkesinde kendi evini terk edenler.” olarak da ifade edebileceğimiz her iki sayıyı da aynı grafikte görebiliyoruz.

Baktığımızda, aslında 10-15 milyon arası ortalama bir mülteci sayısının olduğunu görüyoruz. Toplamda diğerleriyle kendi ülkesinde de evini terk edenlere yine ortalama bazda baktığımızda da 40-50 milyon arasında bu sayıyı görüyoruz.

Bu insanlara ev sahipliği yapan ülkelere baktığımızda 2013 sonu itibarıyla da yine 1 milyon 616 binlik bir sayıyla Pakistan başta olmak üzere ve -yaklaşık ilk 10 ülkeyi görüyoruz orada- 263 binle de Amerika Birleşik Devletleri’ni (United States)’i görüyoruz.

Tabii, 2014’e baktığımızda sadece bizim bu yıl 1 milyon 700 bine yaklaşan sadece Suriyeli sayısını düşündüğümüzde -bu 609 bin, Türkiye’yle ilgili kayıtlı Suriyeli sayısıydı- bu yılki rakamlara baktığımızda, Türkiye'nin yaklaşık 2 milyonluk bir mülteci veya sığınmacı, misafir olarak barındırdığımız nüfusa baktığımızda büyük ihtimal Türkiye bu yıl en önde gelen -2014 itibarıyla- ülkeler arasında.

Suriye’ye genelde baktığımızda 10,5 milyon IDP ülkede göçmen, göçebe hâlinde. Bunların yaklaşık 3,7 milyonu diğer ülkelere çıkmış durumda. Dolayısıyla, 6,8 milyon hâlâ Suriye’de; diğer ülkelere göç edebilecek bir potansiyelin olduğu anlamına gelir bu.

3,7 milyonun yaklaşık 1,7 milyonu… 1 milyon 650 bin idi; o, geçen haftaki rakamdı, bu hafta artık 1,7 milyona yaklaşmış durumdayız Türkiye’de.

Yine Irak’ta var 223 bin; Ürdün’de 618 bin, Lübnan’da 1 milyon 140 bin ve yine Mısır’da 140 bin kadar bir nüfusun olduğunu görüyoruz. Bu da yine UNHCR rakamları ve Türkiye’de de yine şu andaki AFAD rakamlarını da yansıtmaktadır, Türkiye'deki rakamlar. Türkiye'ye gelen Suriyelilere baktığımızda, ilk etapta bizim “geçici barınma merkezi” diye ifade ettiğimiz kamplarda misafir etmeye başladık, 2011 Nisan itibarıyla başlayan yaklaşık 250 kişinin Türkiye sınırına ilk geçmesiyle başlayan bir olay bu. Yaklaşık dördüncü yılını tamamlamak üzereyiz neredeyse. Bu zulmün devam ettiği aşamada Türkiye'nin de uzun bir sınırının olması, komşusu olması hasebiyle, açık kapı politikasını -ilk günden itibaren Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, bugün de hâlâ geçerli olan bu politikayı- uygulamıştır. Nisan 2011, 250 kişiyi sınır illerimizden olan Hatay’da ilk kez misafir ettik, sonrasında tabii sayı hızla artmaya başladı. İkinci bir kamp, üçüncü bir kamp, dört ve beşinci kampı Hatay’da kurduktan sonra sayı daha da artmaya başlayınca biz bir sonraki ile, Kilis’e geçmiş olduk. Yine, orada, altıncı kampımızı kurduk, 20 bin kişilik bir kamp, sonrasında yine arttı derken bugün itibarıyla yaklaşık 10 ilimizde 22 faal kampımız, geçici barınma merkezimiz var ve burada misafir ettiğimiz Suriyeli sayısı bugün itibarıyla 222.193’tür. Buralarda misafir edip de tekrar kendi arzularıyla geçici barınma merkezlerinin dışına çıkanları da saydığımızda 550 bin kişiye kadar buralarda misafir ettiğimiz Suriyeli vardır. Ayrılanlarla birlikte bu bugün itibarıyla 222 bindir, diğerleri… Bunun anlamı şu: Yaklaşık 1,5 milyona yakın -neredeyse 1 milyon 400 binin üzerindeki- bir nüfus da bu kampların dışında barınmaktalar.

Buraya baktığımızda da haritalarda, sınır illerimizde, güneydeki sınır illerimizde 10 ilimizdeki geçici barınma merkezlerimizi görüyoruz. Bunların bazıları konteyner kent, bazıları da “çadır kent” diye ifade ettiğimiz, aslında “şehir” ismini verdiğimiz yapılar bunlar. Özellikle de kendilerini şehirlerde yaşıyor hissi veriyor olmak üzere bu isimleri de bilinçli olarak

Page 45: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 45

kullanmıştık. Yani “geçici barınma merkezi” dedik ama ona da bir isim verdik “çadır kent” çadırlardan kurmuş isek, 16 metrekarelik veya da 21 metrekarelik konteynerler var ona da “konteyner kent”, “konteyner şehir” ismini vermiştik. Tabii, şu aşamada yine, 3 adet geçici barınma merkezimiz de yaklaşık bir ay gibi bir süre içerisinde faal hâle geliyor olacak, yaklaşık 50-60 binlik yeni bir kapasiteden bahsediyoruz. Bu kamplara baktığımızda, bizim geçici barınma merkezleri…

Ben anlaşılması için, ortak dil kullanma anlamında müsaade ederseniz belki “kamp” diye devam edebilirim burada. Sadece beslenme ve barınma hizmetini verdiğimiz bir alan değil burası. Yani burada 10 bin kişilik, 15 bin kişilik, 20 bin kişilik veya 25 bin kişilik farklı sayılarda bir şehir oluşturuyoruz. Sadece beslenme ve barınma hizmeti vermiyoruz buralarda; eğitim kampüslerimizin olduğu, sağlık kampüslerimizin olduğu, lojistik kampüslerimizin olduğu, bir güvenlik sistemimizin olduğu, yönetim modelimizin olduğu, mahallelerde seçimlerin olduğu –herkesin, mahallenin kendi temsilcisini seçtiği ve seçilen temsilcilerin de kamp yönetiminde temsil edildikleri, söz sahibi oldukları- bir yapıdan bahsediyoruz, merkezî bir bilişim altyapısının da olduğu bir sistemden bahsediyoruz. Biyometrik kayıtlarımızı yoğun şekilde tamamlamaya çalışıyoruz. Bugün itibarıyla 1 milyon 300 bin kişi biyometrik kayıt altına alınmış durumda. Yine, sağlık hizmetlerine baktığımızda, kampların içerisinde, bu 22 kampın içerisinde verdiğimiz poliklinik hizmeti 3 milyonu aşmış durumdadır. Bir de kamp dışında verdiğimiz hizmetler vardır, kamp dışında olanlarla birlikte saydığımızda toplam sayı 6 milyonu geçmiştir poliklinik hizmeti olarak. Onun ötesinde, yaklaşık 230 bin civarında yatan hasta olarak hastanelerde verdiğimiz hizmetler vardır. Yani birinci seviye sağlık hizmetlerinin yeterli olmadığı durumlarda hastaneye aldığımız sayıdır bu ve yine yaklaşık 200 bine yakın da ameliyatımız söz konusudur.

Eğitim hizmetleri dediğimizde de, yine, bu kamplarımızdaki okul çağındaki çocukların tamamı okullarda eğitim hizmeti almaktadırlar. Yaklaşık 70 bin öğrencimiz tüm kamplarımızda fiilen şu anda eğitim hizmetini alıyor durumdalar. Burada yaptığımız şey, Millî Eğitim Bakanlığımızla bizim lojistik altyapısını oluşturduğumuz… Gerek müfredat, içerik itibarıyla gerekse eğitimlerin kalitesini ve standartlarını belirleme noktasında Millî Eğitim Bakanlığımızla birlikte çalışıyoruz burada. Sadece kamplarımızda 3 binin üzerinde -3.300 öğretmen sayımız- öğretmenimiz var ve bunların yaklaşık 3.050 kadarı Arap öğretmenlerden oluşmaktadır. Sağlık hizmetlerinde de aynı şeyi yapıyoruz. Yine lojistik hizmetlerini lojistik boyutta biz sağlıyoruz AFAD olarak ama standartlar ve hizmetin kalitesi noktasında Sağlık Bakanlığımızla birlikte çalışıyoruz burada da. Barınma hizmetlerimizde zaten herhangi bir problemimiz yok. Beslenme hizmetlerinde yaptığımız, kurduğumuz sistemde de kart sistemimiz var. Çocuk da olsa büyük de olsa her bir kişi için aylık 85 TL olarak yüklediğimiz bir miktar vardır. Aileyi temsil eden, kendilerinin belirleyeceği kişi her kimse -marketlerimiz vardır- marketlerimizde, gerekli alışverişini yapar. Kamplarında, kendi konteynerlerinde veya çadırlarında kendilerine temin ettiğimiz mutfak setlerinde istedikleri şeyi kendileri pişirebilir, yiyebilirler, aynı şekilde verdiğimiz diğer hizmetler de var.

Burada, yine, bizim kampları biraz daha farklı kılan, temsil dediğimiz, biraz önce ifade ettiğimiz, seçimlerle gelen temsilcilerin kamp yönetiminde temsil edilmesinin yanı sıra, kadınlar heyeti komitesi, delegesi diye ifade edebileceğimiz veya çocukların temsilcileri diye ifade edebileceğimiz -çocuklar komitesi olarak, gençlik komitesi olarak- akil insanlar diye ifade edebileceğimiz, kendilerinin kabul ettiği ileri gelenler olarak… Yani her bir topluluğu temsil edebilecek yaklaşık 20 kişiden oluşan, kendilerinin seçtiği temsilciler vardır. Bunlar, o kısımla -yani çocukla ilgiliyse çocuklarla ilgili, gençlerle ilgiliyse gençlerle ilgili, kadınlarla ilgili komiteyse kadınlarla- ilgili hizmetlerin ihtiyaçlarını belirlerler ve o hizmetlerin alımıyla ilgili, oluşturulmasıyla ilgili de yine kamp yönetimi ve mahalle temsilcileriyle birlikte hareket ederler. Dolayısıyla burada uluslararası standartların çok çok üzerinde bir kamp yönetimi -hem kurulum açısından hem de yönetim açısından- çok ciddi bir sistem şu anda Türkiye'de mevcuttur. Burada da bizim gerek Birleşmiş Milletler gerekse kamplarımızı ziyaret eden

Page 46: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 46

uluslararası camiadan da aldığımız geri bildirim, şu anda bu sistemin belki dünyadaki en ileri sistem olduğu yönündedir.

Tabii, bunun dışında bir de, kampların dışında bulunan Suriyeliler var biraz önce de ifade ettiğimiz gibi. Bizim burada yapmaya çalıştığımız, birincil aşamada yine sağlık hizmetlerini karşılıyor olmak. Bununla ilgili acil hizmetlerle başladık, sonrasında temel sağlık hizmetleriyle devam ettik ve şu anda ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerini de aldıkları bir aşamadayız. Yani her bir Suriyeli herhangi bir Türk vatandaşının faydalandığı tüm haklardan faydalanabilmektedir, herhangi bir kamu hastanesine gittiğinde her türlü hizmeti ücretsiz alabilmektedir, biraz önce de rakamları ifade ettim.

Eğitim hizmetlerinin kamp dışına baktığımızda, yine içeride, kamplarda 70 binlik öğrencimiz vardı, kampların dışında da farklı şehirlerde yine toplam 70 bin öğrencimiz var. Tabii, bizi diğer ülkelerden farklı kılan, konuşma dilimiz farklı olduğu için kendi okul sistemimizi entegre etmekte, diğer Suriyeli çocukları kendi okul sistemimizdeki eğitime dâhil ediyor olmakta sıkıntımız olduğu için ayrı, ilave kapasite geliştiriyor olmak durumundayız.

Şu anda, son bir yıldır çalıştığımız bir sistem vardı eğitimle ilgili. Yaklaşık yüzde 30-35’i arası toplam nüfusun, eğitim çağındaki çocuklardan oluşmakta yani bu da minimum 500 bin okul çağındaki çocuk demektir. Tabii, bizim, Türkiye olarak ana hedefimiz bu çocukları sokaktan çekmek ama aynı zamanda da gelecek nesli kurtarmak. Suriyeliler için ifade ediyorum bunu. “Başkaları bu çocuklara ulaşmadan biz ulaşıyor olalım.” sloganıyla yola çıkmıştık, bir yıldır bununla ilgili Millî Eğitim Bakanlığımızla çalışıyorduk, bu ay itibarıyla faaliyete geçen bir sistemimiz var, “Yabancı Öğrenciler Bilgi İşletim Sistemi” diye bir sistem. Burada yaptığımız şey, kayıtlı olan ailelerin çocuklarının tamamını şu anda eğitim sistemine dâhil ediyoruz. Bu, e-okul benzeri bir sistemdir. Sonrasında da yine Millî Eğitim Bakanlığımızın okullarında kendi eğitim sistemini gün içerisinde tamamladıktan sonra örgün eğitim olarak ihtiyacı olanları veya örgün eğitim almak isteyen Suriyelileri de bu okullarda, bu hizmetlerden faydalandırmak istiyoruz.

Onun ötesinde, tabii ki diğer çalışma talepleriyle ilgili, çalışma istekleriyle ilgili yoğun talepler gelmekte. Çalışma Bakanlığımızla bu konuda yine birlikte çalışıyoruz, orada da hemen hemen son aşamaya gelinmiş durumda, görüşler alınıyor. Orada da düşünülen, daha esnek bir sistemin… Bugüne kadar müsaade edilmiyordu, bugünden sonra aşamalı olarak daha esnek bir sistemle çalışılmasına müsaade ediliyor olacağı bir yapıya geçmek istiyoruz. Yani, sadece yardımla ayakta duran değil, ihtiyaç olunan yerlerde, sektörlerde, içerideki, ekonomik anlamda veya işsizlik rakamlarını da etkilemeyecek şekilde bir orta yolun bulunacağı bir çözüm. Çok yakın noktadayız bu çözüme de.

Tabii, bunun her ikisine de baktığımız da bir maliyeti var. Yine, bugün itibarıyla yaklaşık 5 milyar dolar Birleşmiş Milletler standartlarında bir maliyetten bahsediyoruz. Bu 5 milyar doların içerisinde sadece 200 milyon dolar olarak STK’ların yaptığı katkıyı burada ifade ediyoruz bize resmî olarak bildirdikleri rakam olduğu için. Hâlbuki, STK’ların kendi ifadeleri, kendi raporları yaklaşık bu rakamın 1 milyar dolar civarında olduğudur, henüz bize raporlanmadığı için onu buraya katmadık, onu da kattığımız zaman bu rakam çok daha yüksek seviyelere çıkmaktadır.

Tabii, bunun bir diğer boyutu var; “kamp içi” dedik, “kamp dışı” dedik, bir de Suriye tarafındaki yardımlar var. Hemen Türkiye sınırında, sınırın Suriye tarafından da yine yaklaşık 200 bin kişinin kaldığı kamplar mevcuttur. Gerek Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları gerek AFAD olarak biz, ilgili tüm kurum ve kuruluşlar olarak da buradaki kamplara da biz Türk Kızılayı aracığıyla yardım etmeye çalışıyoruz. Yani, “sıfır noktası yardımlar” diye ifade ettiğimiz, Birleşmiş Milletler tarafından da kabul edilen, Türkiye sınırları içerisinde yardım etmek isteyen herkesin Türk Kızılayına bağışını yaptığı ve diğer tarafta da kimin ihtiyacı varsa gelip buradan ihtiyacını karşıladığı bir sistemden bahsediyoruz. Buraya baktığımızda da yine bugüne kadar yaklaşık 400 milyon dolarlık ilave bir yardımın yapıldığını görüyoruz. Dediğim gibi, toplamda 5 milyar dolara yakın bir maliyetten bahsediyoruz. Bu 5 milyar doların

Page 47: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 47

tabii, uluslararası boyutunda ne var dersek, ne yazık ki fazla bir katkı alabildiğimizi ifade edemeyiz. Toplam 260 milyon dolar, 265 milyon dolar net olarak, hatta 264,8 milyon dolar uluslararası camiadan bugüne kadar -dört yıllık süre için söylüyorum bunu- bize gelen toplam katkı. Bunun sadece 170 milyon doları Birleşmiş Milletlerin tüm birimlerindendir yani UNICEF, UNHCR, UNDP, WFP gibi tüm kurumları buna dâhil edebilirsiniz, tamamı 170 milyon dolardır bugün itibarıyla.

Tabii, Türkiye’nin bir de Suriyeliler dışında verdiği… Özellikle Irak olayı var, hemen yine yanı başımızda. Orada da gerek Ezidilerle alakalı gerek Türkmenlerle gerek Kürtlerle gerekse Araplarla ilgili oradan da ciddi bir nüfus hareketi vardır, Türkiye aynı yoğunlukta oraya da yardım etmektedir. İlk günden itibaren yani IŞİD’in Irak’a girdiği ilk günden itibaren Türkiye aralıksız yardımını sürdürmüştür. Yaklaşık 650 tırlık insani yardımı karşıya geçirmiş durumdayız. Ona ilave olarak, yine Ezidilerle ilgili Türkiye’de ayrı bir kamp kurmuş durumdayız. Yaklaşık 3.500 kişi bu kampta, 15 bin kişilik ikinci bir kamp oluşturmuş durumdayız, yaklaşık 2 bin kişi bu kampa gelmiştir, diğer tarafı da yine Ezidiler için rezerv etmiş durumdayız. Onun ötesinde, Irak’ın içerisinde Duhok vilayetinin yaklaşık 17 kilometre güneyinde, Şariya’da bir kamp kurduk, belki dünyanın en iyi kampı diyebileceğimiz, çok yüksek standartlarda ve bugün itibarıyla 20 bin Ezidi bu kamplarda barınmaktadır ve yine Türkiye sınırına yakın bir bölgede Zaho’da “Derebun” ve “Bersiva” diye iki ayrı bölgede yine iki ayrı kamp kurmuş durumdayız, yaklaşık 14 bin kapasiteli. Bura da yine Türkmenler ve Ezidilerin barındığı bir kamptır. Türkiye içerisinde de bugün itibarıyla bulanan yaklaşık 18.300 Ezidi sayısı vardır. Yani, toplam alınan mülteci boyutundaki şeye baktığımızda, 2 milyona yakın bir sayıdan bahsediyoruz Türkiye’de.

Ben, müsaade ederseniz, sadece son olarak, sizin özellikle ifade ettiğiniz bu Suruç’la ilgili, Kobani’den gelen kısımla ilgili de birkaç bilgi arz edebilirim. Orada da -sadece bunu AFAD Başkanı sıfatıyla da söylemiyorum, fiilen sahada olan bir birey olarak da bunu ifade etmek istiyorum- olayın olduğu ilk andan itibaren, biz zaten sürekli ileriye dönük riskleri yapıyoruz, gerekli hazırlıklarımızı yapıyoruz herhangi bir göç hareketine karşılık. Bizim arzumuz, ilk etapta Suriye tarafında karşılayabilirsek Suriye tarafında karşılayalım şeklindeydi çünkü çok ciddi bir nüfus hareketi söz konusuydu ama sonrasında can güvenliğiyle ilgili ciddi bir tehdit oluşunca Türkiye tarafına almaya karar verdik. Biraz önce Sayın Başkanımız ifade ettiler, çok çok kısa bir süre içerisinde çok büyük rakamların tamamını -ki yaklaşık 200 bin civarındadır bu- sivillerden oluşan bölgedekilerin tamamını -tamamı da zaten Kürt kardeşlerimizdir- Türkiye’ye almış durumdayız. Yine, sınır bölgesindeki Urfa’dan bahsediyorum, Urfa’nın Suruç ilçesinden bahsediyorum, oralarda kendi oluşturduğumuz kamplarımız vardı, oralarda barındırdık, kendi yakınlarının yanında kalmak istediler, oralarda kaldılar. Yine, sivil toplum kuruluşlarımız, belediyelerimiz, valiliklerimiz, AFAD, Türk Kızılayı, tüm kurum ve kuruluşlarımız neredeyse seferber oldu. Dünyada hiçbir ülkenin olmadığını düşünüyoruz biz, böyle bir göç hareketini bu kadar sürede alabilecek, absorbe edebilecek ve bu kadar da sorunsuz bir şekilde bunu alabiliyor olacak. Sorunlar mutlaka olacaktır ama bu kadar büyük bir sayıyı çok kısa bir sürede alıyorsunuz.

Burada da ilginç bir istatistik vardı, Birleşmiş Milletler kaynaklarından aldığımız bir istatistik: Avrupa Birliği ülkelerindeki son üç yılda alınan, kabul edilen mülteci sayısından daha fazla bizim bir haftada Kobani tarafından aldığımız sayı ama buna ilaveten bir de Kobani tarafına yaptığımız yardımlar vardı. 814 araçlık yardımdan bahsediyoruz, tır ve kamyon. Tamamı insani yardım, artı, gelen insanlara orada, sınırda dağıttığımız yaklaşık 80 tırlık insani yardım, bizim kamplarda verdiğimizin ve düzenli olarak şehirlerde dağıttığımız yardımların ötesinde. Onun da dışında, ısrarla “Ben aracımla geçmek istiyorum.” veya “Benim hayvanım var, onu bırakıp gelmek istemiyorum.” diyen Suriyeliler vardı, Kürtler vardı. Dolayısıyla, yaklaşık 4 bine yakın, 3 bini aşkın araçlarıyla birlikte geldi, araçları alındı ve sınırda bir yerde şu anda kayıtlı hâlde bekletiliyor ve hayvanlarının da yine ilk günden itibaren ve şu an da dâhil yem ve su ihtiyacı tamamen bizim tarafımızdan karşılanıyor. Bununla ilgili

Page 48: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 48

de zaten Türkiye her zaman elinden gelenin en iyisini yapmıştır ve bundan sonra da yapmaya devam edecektir. Sadece son bir rakam olarak şunu ifade etmek istiyorum burada da, yine, Birleşmiş Milletlerin raporudur, 2012’de de aynı sonuçtu: 2013’te dolar bazında en çok yardım eden 3’üncü ülke Türkiye. 2013’te bu 1,6 milyar dolardı. Ama bunu toplam millî gelirin yüzdesi olarak ifade ettiğimizde, GDP’nin yüzdesi olarak ifade ettiğimizde Türkiye, insani yardım noktasında dünyada ilk sırada yer almakta; GDP’nin binde 21. 3’üncü sırada dediğimizde, 1’inci sırada Amerika ve 2’nci sırada İngiltere var. Amerika’nın yardımlarının GDP içerisindeki payına baktığımızda binde 3’tür, arada çok ciddi fark vardır.

Tabii, uluslararası camiadan ne bekliyoruz? Bunu AFAD olarak, ben, müsaadenizle, ifade etmek istiyorum. Evet, kamplarımızda son derece “sound” bir sistem var, “can proven” bir sistem kamplarla alakalı. Ama kamp dışına baktığımızda çok çok daha fazla bir sayının aynı şartlarda barınamadığını görüyoruz, aynı şartlarda yardımları alamadığını görüyoruz. Biraz önce ifade ettim, 500 bini aşkın öğrenciye okul imkânı sunuyor olmak zorundayız ve Suriyelilerin tamamına sağlık yardımını ücretsiz olarak sunuyoruz. Beslenme ve barınma noktasına baktığımızda da, yine 4’üncü yılına giren bir savaşta geliri olan varsa bile tamamen bittiği bir durumu yaşıyoruz. Buradaki hizmetlerin devam ettiriliyor olabilmesi için uluslararası camiada özellikle “awareness” boyutunda, farkındalık noktasında bunun istatistiklerin ötesine geçmesi ve burada bir insani zulmün yaşanıyor olduğu ve bu insanların yurdundan kaçmış olduğu, Türkiye’nin elinden geleni yapıyor olduğu ama uluslararası camianın da buradaki sorumluluğunun farkında olması gerektiğiyle alakalı bir “rising awareness” olarak ifade ettiğimiz bir boyut.

Tabii, bir başka boyut da, nasıl ki Türkiye kendi kapılarını açıyorsa (açık kapı politikası) bugünün teknolojisi, bugünün ulaşım imkânları düşünüldüğünde, açık kapı politikası uyguluyor olabilmek için sadece sınırı komşusu olmak zorunda olmadığımızı biz uluslararası camiaya yine hatırlatmak istiyoruz. Yani, diğer ülkeler almak istediğinde biz gerekirse diğer ülkelere bu nakliye operasyonunu da yapıyor oluruz. “Resettlement”ten kastettiğimiz oydu, üçüncü ülkelere kabul boyutu. Ama olmazsa olmaz tarafı, toplam 5 milyarı aşan bir maliyetin çok çok cüzi bir miktarını uluslararası camianın karşıladığını gördüğümüzde, 250-260 milyon gibi, “burden sharing” burada son derece önemli bir nokta. Ama biz şunu da biliyoruz ki, bizim yaptığımız olay, sadece bu insanların acılarını azaltmaya dönüktür, gerçek çözüm politik anlamda bulunacak çözümdür, dolayısıyla onun yeri de burasıdır, sizlersiniz diye ifade edip ben sadece birkaç resim göstermek istiyorum. Bunlar kamplardan birkaç görüntü, belki çok daha fazlası sizlere dağıtılanlarda olabilir.

Arz ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Başkanımıza çok teşekkür ediyorum. Toplantıya başladığımız esnada sandalyelerde bulunan çantalar AFAD’ımızın,

AFAD’ın bizlere hediyesi. Çantaların içerisinde de özellikle AFAD çalışmaları olsun, diğer kurumların çalışmalarıyla alakalı tanıtım materyalleri, broşürleri var, bunlar üzerinden de detaylı bilgiler alınabilir.

Tabii, biz, geçtiğimiz yılki çalışmalar esnasında Avrupa Birliği kanadından Başkanlık Divanı üyeleriyle gerek Lübnan’da gerekse Ürdün’deki kampları ziyaret etmiştik. Diğer taraftan, yine, İtalyan meslektaşımız olsun, Enerji Komitesi Başkanı Stefan Schennach olsun, onlarla birlikte de Urfa’da ve etrafındaki kamplarımızı ziyaret ederek oralardaki hizmetleri yerinde birebir görme imkânımız oldu. Kıyasladığımız zaman, tabii imkânlar ölçüsünde yapılan bu hizmetleri kıyasladığımız zaman, gerçekten çok büyük farklılıklar gözlemlemek mümkün. Dünyada belki ilk defa uygulanan bazı uygulamalar söz konusu. Özellikle, işte, sıcak yemek yardımı yapmak yerine kişilere, misafirlerimize dağıtılan kartlara para yüklemek suretiyle marketlerden alışveriş yapılmasının sağlanması, o kişilerin geçmişte alışageldikleri yemekleri, gıdaları almasına ve kendi alışmış oldukları düzenle hayatlarını devam ettirmelerine vesile oluyor. Bu gerçekten küçük bir detay ama çok önemli bir detay.

Page 49: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 49

Diğer taraftan, bu misafirlerimizin kendi kendilerini yönetmelerini sağlayacak yapı da belki dünyada ilk. Çünkü kadınları temsil eden -Meclis tarafından- gençleri temsil eden, hatta çocukları temsil eden kişiler ve bunların yanında “akil adamlar” dediğimiz yani bu gruplar üzerinde sözü geçen, söz sahibi kişilerin görüşleri alınarak bu kampların yönetilmesi orada herhangi bir olayın olmamasını, herhangi bir karışıklığın doğmamasını -sonuçta bu yapılar da rahatlıkla provoke edilebilecek yapılar diğer taraftan- dolayısıyla adli bir olaya meydan verilmemesini de kendiliğinden getiriyor, bu da belki de dünyada ilk defa uygulanan hizmetlerden birisi.

Sonuç itibarıyla, Türkiye, belki dünyadaki gelişmiş ilk 20 ekonomiden birisi. Yani, 17’nci sıradayız şu anda, hedeflerimiz var, 10’uncu sıraya gelmeyi istiyoruz, 2023 hedeflerimiz var, ilk 10 ekonomi arasında bulunmak istiyoruz ama millî gelir anlamında gayrisafi millî hasılasından en yüksek payı bu tür yardımlara ayıran bir ülke olmanın da gururunu yaşıyoruz bir taraftan. Biraz önce de söylediği gibi Sayın Başkanımızın, uluslararası toplumdan, Birleşmiş Milletlerden olsun, diğer kurumlardan olsun, ki burada Avrupa Birliğini de özellikle aslında dile getirmek lazım, ülkemize aktarılan yardımlar aslına bakarsanız rakam itibarıyla yapılan işlerin yanında neredeyse yok hükmünde. Dolayısıyla, eğer, meseleyi hep birlikte sahipleneceksek, ortak bir vicdanı dile getireceksek, bu manada, bizler de Akdeniz İçin Birlik Parlamenter Asamblesi olarak, diğer komitelerdeki arkadaşlarımızla beraber, meslektaşlarımızla beraber burada görüşlerimizi ifade edecek ortak bir bildiriye imza atmamız gerekir kanaatindeyim. Ben, böyle bir toparlamadan sonra sunum hakkında görüşleri olan meslektaşlarıma söz vermek istiyorum.

Evet, Başkan Yardımcım, değerli meslektaşım Antonio D’Ali’ye söz veriyorum. Buyurun. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI ANTONIO D’ALI – Sayın Başkan

teşekkür ederim. Sayın AFAD Başkanına da vermiş olduğu kesin ve ilgi çekici bilgiler için de teşekkür

etmek istiyorum. Sorum olacaktı. Eğer yanılmıyorsam, son üç yılda bütün maliyet için -hem AFAD

hem de STK’lardan gelen- bir 6 milyar dolardan bahsediliyor. Yani, bunu kişi başına şey yaptığınızda neredeyse yıllık bin dolarlık bir maliyet geliyor. Tabii, Avrupa Birliğinin bu konuda yapmış olduğu yardımlar da ortada. Şimdi, bu insanlar yarın öbür gün büyük ihtimalle Suriye’ye dönmeyi planlayan insanlar. Ancak, Avrupa Birliğine gelen göçmenler de genelde -sizin de ifade ettiğiniz gibi- Sahraaltı’ndan gelen insanlardı. Bu açıdan sorum şu olacaktı Sayın AFAD Başkanına: Yani, bu misafirler arasında daimî olarak mülteci olarak kalmak isteyenler ya da siyasi mülteci olarak statü kazanmak isteyenler hakkında bir bilginiz var mı?

Bir de tabii bu kamplarda herhangi bir firar konusu var mı, güvenlik açısından bir sorun yaşanıyor mu?

Ama tabii ezcümle şunu söylemek istiyorum: Hem Türk Hükûmetine hem de AFAD’a tek yapabileceğimiz şu anda hakikaten teşekkür etmek ve tebrik etmek çünkü büyük bir insanlık ve büyük bir profesyonellikle bu olayı götürmüş bulunuyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Değerli Başkanım, sıcağı sıcağına isterseniz… AFAD BAŞKANI DR.FUAT OKTAY – Teşekkür ediyorum soru için. İkinci sorudan başlamak istiyorum ben, “Firar veya güvenlik var mı?” sorusu.

Kamplardan dışarıya çıkmak serbest, yasak değil. Sadece bilgi verip çıkıyor, istediği yere gidebilir, gezebilir, dolaşabilir ve tekrar da kampa dönebilir gün içerisinde veya daha uzun süreli ayrılmak isterse -iki gün, üç gün- yine izinli olmak şartıyla ayrılabilir. Firar etmesini gerektiren herhangi bir şey söz konusu değil. Tamamen ayrılmak isterse yine ayrılabilir zaten. Bu kampların tamamı Birleşmiş Milletlerin, UNHCR’ın gözetimindedir. Yani, kamplara gelişler de kamplardan ayrılışlar da tamamen UNHCR’ın gözetimi ve kontrolü altındadır.

Page 50: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 50

Güvenlikle ilgili bir zafiyet bugüne kadar bize yansımış değil. Dediğim gibi, sistem son derece sağlıklı bir sistem olduğu için asker veya polis kampın içerisine girmemekte zaten, özel güvenlikle buranın güvenliği sağlanmaktadır. Dış güvenlik, İçişleri Bakanlığı tarafından sağlanmaktadır. Herhangi bir güvenlik zafiyeti olması mümkün değil, son derece orada da dikkatliyiz.

Tabii, daimî olarak kalmak veya statü kazanmak konusu, bunu biz de sürekli araştırıyoruz yani “Bugün Suriye’deki problem çözülüyor olsa tekrar döner misiniz, dönmek ister misiniz?” Tabii, bizim kendi arzumuz bu insanların kendi topraklarına dönmesi, kendi yuvalarına dönmesi şeklindedir. Zaten birçoğunun döndüğü zaman kalabileceği veya dönebileceği evi de kalmamıştır, ciddi şekilde orada da bir yıkım yaşanıyor. Belki bu Komiteyi ilgilendirebilecek bir boyutu, savaş sonrası geri dönüşün teşvik edilebileceği, bu insanlara tekrardan yaşayabilecekleri bir ortam, bir ev oluşturuluyor olabilmesi, bir teşvik sisteminin geliştiriliyor olması ayrı bir ekonomik paket olarak, teşvik paketi olarak düşünülebilir. Ama bugün itibarıyla daimî olarak burada kalmakla ilgili yoğun bir talep almış değiliz. Ama uyum konusunda ciddi çalışmalarımız var. Yani, her iki toplum arasında, özellikle Suriyelilerin Türkiye’deki kültüre adaptasyonu, aynı şekilde de Türkiye’de, özellikle nüfusun yoğun olduğu illerde Suriyelilere ve kültüre bir uyum sağlanması, adaptasyonuyla ilgili yoğun bir eğitim faaliyetine girmiş durumdayız. Ama şu an bendeki bilgi statü kazanmakla ilgili ciddi bir şeyin olmadığı yönünde. Ama Irak’tan gelen Ezidilerle ilgili elimizde bir veri var. Orada yoğun şekilde üçüncü ülkelere gitmek üzere Türkiye’ye gelişin olduğu varsayımı vardı, Birleşmiş Milletler, UNHCR temsilcimiz de bunu bize ifade etmişlerdi. Biz de sahaya gittiğimizde aynı şeyi gördük ve biz de ısrarla kendilerine hem Türkiye’de hem de Irak’ta bunu anlatmaya çalışıyoruz yani “Buradan üçüncü bir ülkeye gitmek için geliyorsanız böyle bir imkân yok.” şeklinde. Can güvenliği varsa buyurun ama mümkün olduğu kadar bizim arzumuz da kendi ülkelerinde, kendi bölgelerinde, kendi yuvalarında karşılıyor olmak, yardım etmek şeklindedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Değerli Başkanım. Şimdi, değerli meslektaşım Fatna El-K’hiel… FATNA EL-K’HIEL (Milletvekili Fas)– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben de kendi adıma konuşmacıya teşekkür etmek istiyorum. Çok güzel bir sunum

yaptı ve onun aracılığıyla da ben Türkiye’yi tebrik etmek istiyorum hem insani yönünden dolayı hem de bu zor durumda olan toplumlara uzatmış olduğu yardım eli için, hem Suriye’de hem Irak’taki krizden dolayı.

Türkiye’nin rolünden bahsettiniz ve Türkiye’nin bu insani yardımdaki rolünden bahsettiniz Sayın Başkan ve ilk olarak müdahil olduğunu, ikinci olarak Amerika’nın ve üçüncü olarak Avrupa Birliğinin yardımda bulunduğunu söylediniz. Peki, burada mesela UNHCR nerede, bu uluslararası yardım kuruluşları nerede? Burada doğal bir göçten bahsetmiyoruz, burada çatışma sonrası gerçekleşen bir göçten bahsediyoruz ve burada çünkü siyasi istikrarsızlıktan kaynaklanan bir göç, burada bir acil durum, bir istikrarsızlık söz konusu bir rejimde ve bu rejimlerde kötü durumda olan toplumlardan bahsediyoruz ve biliyoruz ki bunların içerisinde çok sayıda çocuk var, kadın var. Dolayısıyla, bir kez daha sormak istiyorum: UNICEF nerede, Birleşmiş Milletler nerede? Çünkü Birleşmiş Milletlerin elde ettiği fon üyelerden kaynaklanıyor ve bunların da müdahil olmaları gerekiyor.

Dolayısıyla, eğer bu göçü çünkü şu an tartıştığımız konu başlığımız da “Göçün Ekonomik Yönleri” olduğu için, ki biz de burada bazı ülkelerde, sonuçta Akdeniz’deki ülkelere ekonomik etkileri olan bir göçten bahsediyoruz burada. Diğer bir taraftan da tabii ki bir doğal göç de var. Özellikle, mesela Fas’ta Afrika’dan, Sahraaltı bölgelerinden gelen göçmenler var. Bunlar çatışmalardan kaçan göçmenler olduğu gibi, yoksulluktan kaçan kitleler de olabiliyor ve bu insanlar aylarca yürüyerek bize, Fas’a geliyorlar, biz de kendilerine yardım ediyoruz. Bayan Hakima Fasly de biraz daha ayrıntılı bilgi verecektir size bu yaşadığımız göç ve etkileriyle ilgili ama sanırım, Sayın Başkan, bence bu göçü ikiye bölmek lazım yani birincisi, çatışmalardan doğan göç ve ikincisi -eğer böyle adlandırabilirsek, tırnak içerisinde- doğal

Page 51: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 51

göç. İkisi de farklı yaklaşım gerektiriyor ve nasıl müdahale edebiliriz, bizler, Parlamento temsilcileri ve devletlerin temsilcileri olarak biz nasıl müdahil olabiliriz? Eğer ki bir göç işsizlikten, yoksulluktan kaynaklanıyorsa da ne yapabiliriz? Eğer insanlar bunlardan kaçmak için aylarca yürüyerek göç ediyorlarsa ve diğer taraftan hastalıktan kaçanlar da var, mesela Ebola, günümüzde çok ciddi bir tehlike teşkil ediyor. Biz bu ülkelerle, bu gençlerle nasıl çalışabiliriz? Dediğim gibi, bu insanlar bir iş aramak için yani zenginlikten bahsetmiyorum, sadece biraz parayı bulmak için günlerce yürüyen gençlere nasıl yardımcı olabiliriz ve bu güney ile kuzey arasındaki dengeyi nasıl sağlayacağız ve bu sabahtan beri konuşuyoruz, bu bahsettiğimiz yatırımları bazı bölgeleri geliştirmek için nasıl kullanabiliriz yani yardıma muhtaç olan bölgeleri kalkındırmayı ve yatırımlar aracılığıyla bunu nasıl yapabileceğimizi konuşmalıyız. İnsani çerçevede biz bu insanlara işte sağlığa erişimi, eğitime erişimi nasıl sağlayabiliriz, içme suyuna, elektriğe ve hareketliliğe kavuşmalarını nasıl sağlarız? Çünkü, biz “Akdeniz” dediğimizde kültür çeşitliliğinden övünüyoruz, kardeşlikten övünüyoruz, bunu nasıl sağlayabiliriz?

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Ben de teşekkür ediyorum. Cevaba geçmeden önce, isterseniz, gene Faslı meslektaşımız Sayın Hakima Fasly’a

sözü vereyim, ondan sonra ikisine birden cevap alalım. Buyurun. HAKIMA FASLY (Milletvekili Fas)– Teşekkürler. Sayın Başkan, ben de Sayın Fuat Bey’e çok teşekkür etmek istiyorum. Hepimizi etkileyen bir soruna değindiniz, biz de göç sorununu yaşayan bir ülkeyiz ve

Bayan Fatna’nın da az önce belirttiği gibi, biz de Fas’ta –dediğim gibi- göçün ekonomik, sağlık ve sosyal etkilerini yaşıyoruz. Göçmenler, ağırlıklı olarak, yani tarihsel olarak da diyebiliriz, özellikle Sahraaltı bölgelerindeki komşularımızdan geliyorlar. Bu, yasa dışı bir göç. Dolayısıyla, tam olarak sayıyı bilmiyoruz. Kaç kişinin ülkemize göç ettiğini tam bilemiyoruz. Bunun sonucu olarak da tabii ki, ekonomik sorunlar yaşıyoruz, sosyal sorunlar yaşıyoruz; eğitim konusunda, sağlık konusunda; konut, barınma, bu insanlar nerede yaşayacak? Bütün bu konularda sorun yaşıyoruz ve geçen sene Hükûmetimiz bir karar aldı, bu büyük sayıdaki kişilere yönelik bir karar aldı. Bu göçmenler aslında illa ki Fas’ta kalmak üzere Fas’a gelmiyorlar, bir kısmının amacı Fas’tan Avrupa ülkelerine geçmek. Bugün itibarıyla, gitgide daha fazla barajlar, engeller var. Dolayısıyla, Fas’tan geçerek ulaşmaya çalışıyorlar ve biz de bu durumlara uygun tedbirler geliştirmeye çalışıyoruz bu kişilerin yaşam koşullarını da iyileştirebilmek için.

Fas’ta yeni bir göç sorunu yaşıyoruz ve bu yeni göç de uluslararası finans kriziyle başladı. Uluslararası finans krizi sonrasında Faslıların Avrupa’ya göçü yüzde 17 oranında azaldı ama şimdi de Avrupa’dan gelen göçmenlerimiz var. Bugün itibarıyla Fas’ta yasa dışı yollarla gelmiş Fransızlar var, İspanyollar var ve özellikle Avrupa’dan yasa dışı göçe maruz kalıyoruz ve şu anda kaçak durumdalar ve bu gibi göçmenler… Aslında bu kişilerin bir özelliği var, yani şöyle ki, nasıl adlandırabilirim bilmiyorum ama, yani aynı standartlara sahip değiller diyelim. Yani Güney Afrika’dan gelenlerden farklı standartlara sahipler ama sonuç olarak, onlar da kaçak kalıyorlar, yasa dışı yollarla gelmişler; biz de bunlara çözüm bulmaya çalışıyoruz. O yüzden, ben bu açıklamalarınız için çok teşekkür etmek istiyorum. Evet, arkadaşım Fatna da hatırlatmamı istedi, bize de Suriyeliler geliyor, Fas’a gelen Suriyeliler de var.

Fuat Bey’in sunumuyla ilgili olarak bir sorum olacaktı: Bu, az önce resimlerde görmüş olduğumuz kamplar... Geleceğe dönük bir vizyonunuz var mı? Yani sizce beş sene sonra, on sene sonra böyle bu küçük kamplar, hatta küçük kasabalar bu şekilde mi kalacak, bunlar yeni şehirler mi oluşturacak mı zamanla? Bunlar küçük şehirlere mi dönüşecek, yoksa başka bir stratejiniz mi var?

Çok teşekkür ediyorum.

Page 52: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 52

BAŞKAN – Ben de çok teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, bu sorulara cevaplarınızı istiyoruz. Buyurun. AFAD BAŞKANI DR FUAT OKTAY – Efendim, tekrar teşekkür ediyorum. Fatna Hanım bir konuya değindi, “birinci sırada Amerika ve ikinci sırada İngiltere”

şeklinde; o, Suriye’ye yardım konusu değildi, -Birleşmiş Milletler raporu bu- dünyadaki toplam insani yardımlar çerçevesindeydi. Dolayısıyla, Amerika’nın veya İngiltere’nin Suriye’ye ne kadar yardım yaptığı ve kaçıncı sırada olduğuyla ilgili bizim elimizde bir veri yok.

“Birleşmiş Milletler nerede?” sorusunun cevabını biz de arıyoruz zaten. Bulabilirsek, size de o bilgiyi veririz ama bizdeki veriyi ben sizinle paylaşabilirim: UNHCR 54 milyon, WFP 89 milyon, UNICEF 29,5 milyon, UNFPA 2,1; hatta UN kuruluşu olmayan IOM’i de katarsak 4,4; “179,6 milyon” dediğimiz rakam budur.

Tabii, Birleşmiş Milletlerin “RRP” diye ifade ettiği “Regional Response Plan”, diğer ülkeler için de olan ve Türkiye için de belirli, hemen hemen her altı ayda bir “update” ettiği, “upgrade” ettiği çalışmalar var. Burada donör ülkelerle bir araya gelinip projeler hazırlanıp bununla ilgili ciddi rakamların taahhüt edildiğini ama sonuçta bunların gerçekleşme oranının yüzde 15, 20, 25’lerde kaldığını gördük biz hep. Ne yazık ki, üzerine fazla çıkmadı. Biz şöyle değerlendirdik sonrasında kendi içimizde, özellikle AFAD olarak biz böyle değerlendirdik biraz da, dedik ki: Herhâlde bu, dünyanın iyi yapılan bir işi cezalandırma şekli. Yani “Nasıl olsa siz bu işi iyi yapıyorsunuz, iyi yapmaya devam edin. Biz fazla karışmıyor olalım.” gibi hissettik biz. O zaman, bu da kendi içerisinde bir çelişki oluşturuyor. Yani ya işi iyi yapmamanız gerekiyor, işi iyi yaparsanız da dolaylı olarak cezalandırma gibi bir şeyle karşı karşıyasınız. Evet, dünyanın en iyi geçici barınma merkezlerini, kamplarını kuruyorsunuz ama bunun karşılığında da “Nasıl olsa siz iyi yapıyorsunuz.”, artı, kamp dışında da aynı hizmetlerin sunulduğu gibi bir algı yanılgısına sebebiyet veriyor. Hâlbuki, biz her fırsatta bunu ifade ettik, ciddi şekilde, diğer ülkelerin, uluslararası camianın burada -hani, Türkiye’deki tabiriyle- “elini taşın altına sokması” diye ifade ettiğimiz “burden sharing” olayına katkı veriyor olması.

Özellikle sizin farklı “doğal göç” ve “çatışmalardan gelen göç” diye ifade ettiğiniz, belki bir sonrasında, hastalıklardan kaçanı doğal göçte mi ifade etmek istediniz, ayrı bir kategori olarak mı bilemiyorum ama tabii, çatışmalardan gelen göçün önlenmesiyle ilgili burada, asıl sizlerin sahası, benim herhangi bir şey söylüyor olmam anlamsız kaçabilir burada, biraz önce de ifade ettiğimiz “politik çözüm” dediğimiz olaydır aslında bunun birincil çözümü. Yoksa, bizim yaptığımız yardımlar değil 5 milyar, 25 milyar dolar da harcasak sadece ölen insanları… Yaralanan insanların, kaçan insanların acılarını birazcık dindirmeye çalışıyoruz. Geri göndersek tekrar öldürülmelerini sağlayacak bir ortam. Politik çözümün orada olduğunu düşünüyoruz tabii ama bizim Türkiye olarak yaptığımız şey, ısrarla sistematik yaklaşmaya çalışıyoruz. Yani hiçbir hizmet yoktur ki, şu an itibarıyla -Suriyeliler veya Irak’tan gelenler için bunu söylüyorum- verdiğimiz hiçbir hizmeti “One time solution” diyebileceğimiz şekilde vermiyoruz, mutlak ve mutlak bir sistem kuruyoruz. Dolayısıyla, sistemin sürdürülebilir kılınmasını sağlıyoruz. Daha doğrusu, sistem kendisini sürdürülebilir kılıyor, “sustainable” olması bizim için oldukça önemli.

Sayın Hakima Fasly Hanım’ın geleceğe dönük vizyon boyutunda hani “Buralar ne olacak?” Bu da yine, kendi içerisinde politik bir cevabı, siyasi bir iradenin cevabını gerektiren bir soru. Yani buralar tabii, şu aşamada zaten 1,7 milyona yaklaşan nüfusun tamamını barındırmıyor, çok az bir bölümünü barındırıyor, 222 bin bugün itibarıyla. 1,4 milyonun üzerinde zaten hâlihazırda buraların dışında kalan, özellikle şehirlerde ve sınır illerinde kalan Suriyeliler var. Ha, “Buralar gelecekte neye dönüşür?” olayının şu anda cevabı bizde de yok. Biraz önce ifade ettiğimiz gibi, bizde olan cevabı uyum süreciyle ilgili, yani “Evet, sağlık noktasında bir sıkıntı yaşatmıyor olalım, çocukları sokaktan çekiyor olalım, eğitim sistemine entegre ediyor olalım, artı, sürekli yardımla ayakta duran büyük bir kitle yerine ihtiyaç

Page 53: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 53

bazında ve içerideki dengeleri de bozmayacak şekilde ekonomik anlamda bir kolaylık sağlıyor olabilelim.” şeklinde belki “uyum paketi” diye ifade edebileceğimiz eğitim ağırlıklı bir sistem üzerinde çalışıyoruz. Onun ötesindeki en büyük arzumuz politik çözümün bir an önce bulunuyor olması ve bunların yurtlarına dönüyor olması. Ama, Türkiye’nin, yine Dışişleri Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin de özellikle gündemde tuttuğu da ısrarla çözüm yani geçici bir çözüm boyutunda güvenli bölge arayışı sürekli vardır, ısrarı sürekli vardır, arkasındaki sebep de budur, hem 1,7 milyonluk bir nüfus vardır, artı, gerek Suriye tarafında, Halep’te olan olaylar, Azez bölgesine, Afrin bölgesine, yine Haseki bölgesine baktığımızda da yeni bir göç dalgasının da sürekli muhtemel olduğunu da düşündüğümüzde Türkiye’nin buradaki ısrarının gerekçesini de belki çok daha rahat anlıyor olabileceğiz diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Ben de teşekkür ediyorum. Tekrar bir söz talebi var, buyurun. HAKİMA FASLY (Milletvekili-Fas)– Sayın Başkan, bir hususa değinmeyi unuttuk, bu

kaçak göçlerde ölenleri aslında anmayı unuttuk. Mesela, İtalya da bu dramları çok yoğun yaşayan bir ülke. Fırtınalar çıkıyor, insanlar o deniz yolculuğunda hayatlarını kaybediyor. Bu insanları anmayı unuttuk. Mesela bu da sonraki toplantılara eğer dahil edilebilirse konu başlığı olarak. Evet, Arap Baharı sorunlarını biliyoruz, Tunus’tan, Libya’dan göçler oldu, diğer ülkeler de var tabii ki unutmamamız gereken. Çünkü, bu ülkelerden gelen göç İtalya için çok ciddi sorun yaratıyor, insanlık açısından sorun yaratıyor, genç kadınlar, çocuklar ölüyor. Çözüm nedir? Siyasi çözüm evet gerekiyor ama peki, ekonomik çözümü ne olabilir en azından? Çünkü, bu insanların yemek yemesi gerekiyor, barınması gerekiyor. İtalya da herkese ev sahipliği yapamaz. Eğer bir konu başlığı oluşturacak olursak biraz daha bu konuyu derinleştirmek adına, daha iyi günler yaşamak için ve bu ülkelerde tabii ki barışın da en kısa sürede oluşturulması için temennilerimiz var ama bunlara da bir çözüm bulmak adına bu konuyu da başlık olarak ele alabilirsek bir sonraki toplantılarda…

BAŞKAN – Evet, teşekkür ediyorum. Tabii, önümüzdeki hafta yapacağımız toplantıda teknik olarak bu konunun da

görüşülmesi konusunda bir teklif getirebiliriz. Lizbon’da gerçekleştireceğimiz toplantıda ben bunu dile getiririm. Fakat, tabii birçok konuyu bir anda görüşemeyeceğimiz için belki belli bir sıralama olabilir ama ben önümüzdeki hafta bunu dile getireceğim.

Evet, başka görüş beyan etmek isteyen, konuşmak isteyen? Yok. Aslında, özellikle son üç yıldır Suriye’de yoğun olarak yaşanan bu durum yeterince

birçok noktada konuşuldu, yapılması gerekenler ve yapılanlarla alakalı değerli meslektaşlarımın, Komitemizi oluşturan değerli meslektaşlarımın detayları bilgileri olduğu kanaatindeyim ben de. Fakat, atılması gereken adımlar noktasında da özellikle uluslararası toplumun, burada da vurgulandığı gibi, Birleşmiş Milletlerin ve Birleşmiş Milletlere bağlı diğer kurumların, aynı zamanda Avrupa Birliği içerisindeki kurumların konuya daha hassas yaklaşması gerektiğini ifade ediyoruz. Ama özellikle Birleşmiş Milletlerin 5 üyeden oluşan Güvenlik Konseyinin tüm dünyadaki bu tür dramlara herhangi bir şekilde siyasi bir beklenti sebebiyle veto koyma hakkının aslında bu tür meselelerin çözümündeki en önemli engellerden biri olduğunu da bir kez daha buradan ifade etmek gerekir çünkü sorun belli, çözümü belli ama siyasi manadaki hesaplar, siyasi ve politik hesaplar doğru adımın atılmasını birçok noktada engelleyebiliyor. Bunun en önemli veya önümüzdeki en büyük örneği de herhâlde Suriye’de yaşanan insanlık dışı dramdır.

Evet, değerli katılımcılar, burada görüşmeleri tamamlamak durumundayız. Biraz vaktimiz kaldı. Bu manada, anonslarımı hemen tekrarlamak istiyorum.

Gerek sabahki bölümde gerekse öğleden sonraki bölümde gündeme getirdiğimiz konular hakkındaki önerilerinizi en geç 1 Ocağa kadar sekreteryamıza iletmeniz hâlinde, önümüzdeki dönem yapılacak olan toplantıda bunları bir rapor hâlinde sunabiliriz. Bu

Page 54: TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon : AİBPA Giriş ... · dostlar hâline geldik. Şüphesiz ilişkilerimiz bizleri ve ilişkilerimizi daha güçlü kılmaktadır. Şüphesiz

TBMM

Tutanak Hizmetleri Başkanlığı

Komisyon : AİBPA Giriş : Tarih : 1/12/2014 Stenograf : Kayıt: Tören Salonu Sayfa: 54

noktada, bugüne kadar vermiş olduğunuz önemli katkılar var, bundan sonra da inşallah bu önemli katkıları devam ettirmenizi bekliyoruz, ümit ediyoruz.

Diğer taraftan, sunumları gerçekleştiren değerli AFAD Başkanımıza da hem bu sunum için hem de yapmış oldukları bu başarılı çalışmalar için ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Aynı şekilde, bizim raporumuzda belirtmemiz gereken, sizlerin de konuşmanız esnasında -birkaç noktada aslında altını çizdiniz- önemli gördüğünüz noktaları bize iletmeniz hâlinde ki bu tür bir beklentimiz var açıkçası, gene bu konuların raporumuzda belirtileceğini şimdiden ifade etmek isterim.

Bundan sonraki toplantımızı 26 Ocakta Barselona’da gerçekleştireceğiz. EKONOMİ KOMİTESİ BAŞKAN YARDIMCISI OUADIA BENABDELLAH – Bir de

ortak bildiri önerisi vardı, ortak deklarasyon önerisi. BAŞKAN – Evet, Sayın Benabdellah’a teşekkür ediyorum. Dediğiniz gibi, ortak bir

deklarasyon hazırlamamız lazım. Dolayısıyla, bu deklarasyon noktasında da değerli katkılarınızı bekliyorum. 1 Ocağa kadar bu deklarasyon noktasındaki önerilerinizi sekreteryamızda toparlayıp önümüzdeki toplantıda hepimizin tek sesini, ortak sesini gerek Asamblemiz içerisinde gerekse kendi meclislerimiz içerisinde gündeme getirmemiz lazım. Bu konudaki desteklerinizi de 1 Ocağa kadar bekliyorum.

Bir sonraki toplantımızın tarihi 26 Ocak 2015, yeri de Barselona. Genel Sekreterliğimizde yapacağız bu toplantımızı. Sayın Genel Sekreterimiz de katılacak toplantıya. Aynı zamanda Genel Sekreterliğin Başkan Yardımcıları veya uygun gördükleri bürokratları da toplantıda bulunacaklar. Sekreterliğin çalışmaları ve bizim çalışmalarımızı ortak bir potada birleştirme arzusundayız. Karşılıklı olarak yapmış olduğumuz işlerden haberdar olduğumuz takdirde daha başarılı çalışmalar ortaya koyacağımızı düşünüyoruz. Dolayısıyla, daha geniş bir katılımla, inşallah bu sefer biraz daha gayret ederek daha geniş bir katılımla Barselona’daki toplantımızı gerçekleştirmemiz bundan sonraki dönemde daha etkili, daha kuvvetli bir komite çalışması yapmamıza vesile olacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, değerli meslektaşlarım; ben toplantıyı burada sona erdirmek istiyorum. Ama, bu toplantının gerçekleşmesi noktasında gayret gösteren sekreteryamıza, Fikriye Hanım’a, Betül Hanım’a, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli çalışanlarına, tabii, tercümeleriyle bize destek veren çok kıymetli tercümanlarımıza, teknik elemanlarımıza, personellerimize ve aynı zamanda stenograflarımıza da ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Oldukça verimli bir toplantı olduğunu düşünüyorum. Akdeniz’in her coğrafyasından buraya katılan, bizlere değer veren, kıymet veren siz değerli katılımcılara da tekrar şükranlarımı sunuyorum.

Bir sonraki toplantıda Barselona’da görüşmek üzere diyorum ama tabii ondan önce, öğlen bir hazırlığını yaptığımız akşam yemeğini de duyurmadan geçemeyeceğim. Çünkü, birazdan, saati de beklemeden, isterseniz kısa bir moladan sonra hep beraber -zaten karşı binamızda akşam yemeğini alacağımız yer- akşam yemeğine geçelim ve orada gene Bolulu aşçılarımızın bizim için hazırlamış olduğu özel yemeğimizi hep beraber alalım diyorum.

Ben tekrar, hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum, sağ olun. Kapanma Saati. 17.40