TAŞ ATAN ÇOCUKLARIN SOSYO KÜLTÜREL VE … · Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve...
Transcript of TAŞ ATAN ÇOCUKLARIN SOSYO KÜLTÜREL VE … · Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve...
The Journal of Academic Social Science Studies
International Journal of Social Science
Doi number: http://dx.doi.org/10.9761/JASSS1574
Volume 6 Issue 6, p. 1371-1398, June 2013
TAŞ ATAN ÇOCUKLARIN SOSYO-KÜLTÜREL VE EKONOMİK
ALTYAPISI*
THE SOCIO-ECONOMIC BACKGROUND OF THE CHILDREN THROWING
STONES
Yrd. Doç. Dr. Süleyman KARACELİL
Adıyaman Üniversitesi İ.İ.F. İDKAB Eğitimi Bölümü
Öğr. Gör. Mehmet ÇAY
Şırnak Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu, Çocuk Gelişimi Bölümü
Abstract
Nowadays, not only are adults, but also children in the center of the
political and social issues in Eastern and SouthEastern Regions of Turkey. The
expression of ''children throwing stones'' is a sign of this situation that debated
publicly recently. This study has been made on 26 children who are taken
custody especially in Şırnak on account to the fact that in conjunction with not
being an insider of the terrorist organization but a dissent of the Law Nr: 2911,
because of throwing stones and their court process hasn't been concluded yet.
In this article, while we are defining the socio-cultural and economic
background of the children who are prone to terror and set forth the correlation
between participating these activities and the related backgrounds, we used one
of the objective research types ‘semi-structured interview’. The protection of
these children and the prevention of terror in the region, determining the causes
of these issues, mentioning some precautions about these problems were also
* Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
1372
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
aimed in this research. This article also contains the surveys and observations of
the researchers who worked in Şırnak for years, working on social services,
making researches about terror, education and religion oriented issues.
Key Words: PKK, Terror, Children Who Throw Stones, Socio-Cultural,
Economic
Öz
Ülkemizde özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşanan
sosyal-siyasal sorunların merkezinde sadece yetişkinler veya gençler değil artık
çocuklar da bulunmaktadır. Son yıllarda kamuoyunda sıkça duyulan ‚taş atan
çocuklar‛ tabiri bu durumun bir göstergesidir. Bu çalışma Şırnak ili özelinde
gösterilerde taş atma sonucunda, ‘örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç
işleme’ ve ‘2911 sayılı kanuna muhalefet’ gerekçeleriyle gözaltına alınan ve
mahkemesi henüz neticelenmemiş, 26 katılımcı çocuk üzerinde yapılmıştır.
Çalışma için bizzat taş atma eylemlerinde fotoğraf, kamera veya benzeri yollarla
tespit edilen ve gözaltına alınan, ancak mahkeme kararı olmadığı için ‚suçludur‛
deme imkanımızın olmadığı çocukların bizzat kendileri ile görüşme yoluyla veri
toplanmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden ‚yarı yapılandırılmış görüşme‛
metodunun uygulandığı bu araştırmada özellikle teröre meyilli çocukların sosyo-
kültürel ve ekonomik alt yapılarını tespit etmek, bu eylemlere katılma ile
belirtilen unsurlar arasındaki ilişkiyi ortaya koymak amaçlanmaktadır. Ayrıca
terörü ortaya çıkaran nedenlerin tespitinin yanında bir takım çözüm önerileri dile
getirmek bu araştırmanın amaçları arasındadır. Çalışmada çok küçük yaşlardan
itibaren taş atma eylemlerinin gerçekleştiği, çocuğu birinci derece korumak ve
muhafaza etmek ile yükümlü aile müessesi, çevre, okul vb. unsurların görevini
icra edemediği, zafiyet sergiledikleri tespit edilmiştir. Bu tür olayların önüne
geçmek için önleyici tedbirler çerçevesinde ailenin, okulun ve çevre unsurlarının
sahip oldukları misyonu gerçekleştirecek değerlerle yeniden donatılması
gerekmektedir.
Bu çalışmada yıllarca Şırnak’ta görev yapan, sosyal hizmetlerde bulunan, terör,
eğitim ve din merkezli çalışmalar yapan araştırmacıların gözlemleri de yer
almaktadır.
Anahtar Kelimeler: PKK, Terör, Taş Atan Çocuklar, Sosyo-Kültürel,
Ekonomik
Giriş
Özellikle Şırnak, Hakkâri, Kızıltepe ve benzeri yerlerde genellikle çocuklar
tarafından taşlarla gerçekleştirilen; polis, asker, sivil halk ve yerine göre herkese ve her
mekâna saldırıları içine alan, yeni bir terör tarzıyla son yıllarda tanışmış olduk.
Ülkemizde özellikle ‚PKK terör örgütünün son zamanlarda geliştirdiği demokratik
özerklik söylemini savunan, Kürdistan Topluluklar Birliği-Türkiye Meclisi (KCK-TM)
taş atma ve benzeri sokak eylemlerini yaygın bir taktik olarak
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1373
kullanmaktadır.‛(Özdemir, 2011: 75). Taş atma eylemlerinin merkezinde ‚Taş atan
çocuklar‛ tabirine de kaynaklık ettiği gibi çocuklar yer almaktadır.
Çocuk kavramı, toplumdan topluma, zamandan zamana değişen dinamik bir
kavramdır. Bugün bile herkesin üzerinde görüş birliğine vardığı, net bir çocuk tanımı
yapılabilmiş değildir (Polat 1997: 49). Bunun nedeni, ‘çocukluk yaşının’ nerede
başlayıp nerede biteceğine dair ortaya konulan farklı düşüncelerdir. BM Çocuk Hakları
Sözleşmesi madde 1’e göre 0-18 yaş arası her birey çocuk olarak kabul edilmektedir.
Türk ceza kanununun 6/1’inci maddesinin (b) bendine göre çocuk ‚henüz on sekiz
yaşını doldurmamış kişi‛ şeklinde tanımlanmaktadır. T.C.K. Madde 31 ise ceza ehliyeti
açısından çocukluğu; 0-12, 12-15 ve 15-18 olmak üzere üç gruba ayırmıştır.
Terör örgütlerinin çocukları terör faaliyetlerinde kullanması yeni bir olgu
olmayıp, birçok terörist grup tarafından öteden beri bu istismarın yapıldığı
bilinmektedir. Gerek terör odakları gerekse devletler tarafından kullanılan çocuklar
için, ‚çocuk asker‛ tabiri kullanılmaktadır.
Paris ilkelerine göre; herhangi bir silahlı ordu veya grupla bağlantılı olan ve bu
güçler tarafından; savaş, yemek pişirme, haberci veya casusluk vs. hangi görevle olursa
olsun kendisinden faydalanılan 18 yaşın altındaki erkek ya da kızların hepsi çocuk
asker olarak nitelendirilmektedir (Paris Principles, 2007: 7). Türkiye’de çocukların
askeri amaçlarla kullanımına devlete karşı mücadele eden terör örgütlerinde
rastlanmaktadır. Bu terör örgütleri içerisinde PKK’nın çok sayıda silahlı militanı
olduğu, bunlar arasında da çok sayıda çocuğun olduğu bilinmektedir (Polat ve
Güldoğan, 2010: 111). Çocuk askerler sorunu, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
sözleşmesinin dört temel prensibi olan çocuğun korunması, yaşatılması, geliştirilmesi
ve katılımı prensiplerinin tümünün çiğnendiği ciddi bir hak ihlali olarak karşımıza
çıkmaktadır. Savaş ve çatışmaların dünya gündeminde her geçen gün artarak yer
almasına ve çocuklara yönelik bu denli büyük bir tehlike oluşturmasına karşın konuya
gereken ağırlığın verildiğini ve bu sorunun önlenmesi için gerekli çalışmaların
yapıldığını söylemek pek mümkün değildir (Polat ve Güldoğan, 2010: 111).
‚Taş atan çocuklar‛ söylemine özne olan çocukların bu eylemler içerisine
sokulmasının, onlardan istifade edilmesinin yanlışlığı ve kanunsuzluğu açık olmakla
birlikte, terör mensupları farklı kazanımlar nedeniyle bu eylemleri çocuklar üzerinden
devam ettirmektedir. Terör örgütlerinin kurulumu ve sonrasında varlıklarını devam
ettirebilmesi için militanlarının kimlik ve yapısını oluşturmada bir süreç ve hazırlık
aşamaları vardır. Ayrıca sürekli olarak yeni eleman kazanma zorunluluğu da söz
konusudur. Bunun için de kendileri için en kolay ikna edilebilir ve yönlendirilebilir
olan çocuklara yöneliş her zaman için söz konusu olmaktadır.
Terör bir sebep değil daha çok sonuçtur. Toplumda mevcut sosyal, siyasal,
ekonomik vb. sorunların neticesinde ortaya çıkmaktadır. Hangi terör örgütü olursa
1374
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
olsun ülkeye verdiği zarar büyük olup pek çok ülke bu sorunu ortadan kaldırmak için
maddi-manevi büyük bedeller ödemektedir. Terörizm; sorunlarından beslendiği
toplumun kendi yapısıyla yakın ilişki içindedir. Terörün doğduğu toplum ve bireylerin
kültürel-sosyal, ekonomik ve siyasal anlamda iyi tahlil edilmesi bu doğrultuda çözüm
stratejisinin belirlenmesi gerekmektedir.
Terörle başarılı bir mücadele sürecinin ortaya konması için siyasal, ekonomik,
psikolojik, sosyal ve kültürel faaliyetleri bünyesinde toplayan ve uluslararası
sistemdeki gelişmeleri göz ardı etmeyen bütünlükçü bir mücadele yönteminin
uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir (Baharçiçek ve Tuncel, 2011: 3; Ekici vd. 2010:
54).
Literatür Taraması
Çocuğu suçlar açısından olumlu ya da olumsuz anlamda etkileyen unsurlar aile
ortamı, arkadaş, okul ortamı, genel çevre, basın yayın organları, yoksulluk ortamı, göç,
bölgeler arası eşitsizlikler vb. unsurlardır. Aile yapısı içinde karşılaşılan ve üyelerinin,
özellikle de çocukların suçluluğa yönelmelerine neden olan başlıca sorunlar anne-baba
yoksunluğu, anne-babanın eğitim durumu, anne-baba tutumu, ailenin ekonomik
durumu, ailenin demografik yapısı vb. hususlar olarak dikkat çekmektedir. 1
Türkiye’de yapılan araştırmalarda suç işleme noktasında özellikle 10-15 yaş
grubunda yoğunluk dikkat çekmektedir. Mesela 2004 yılında Malatya’da 651 vakanın
(hırsızlık, darp, yaralama, gasp vb.) 946 zanlısından %2.8’i 11 yaşın altı, %96.4’ü ise 11-
18 yaş aralığındadır (Kocadaş, 2007: 172).
Erkeklerin kızlara oranla daha çok terör suçu işlemelerinde fazla gerginliğe-
gerilime maruz kalmaları, bu durumlara karşı tepkilerinin suça daha uygun olması ve
örneklik teşkil eden olumsuzluklara ulaşım açısından daha kolay şartlara sahip
olmaları, ayrıca aile büyüklerinden kaynaklanan fiziki şiddetlere erkeklerin daha çok
maruz kalmalarının da etkili olduğu söylenebilir (Hay, 2003: 108-110).
Suç işleyen çocuklarda ailenin sosyo-ekonomik durumuna bağlı olarak dikkati
çeken bir başka nokta ise, bazı çocukların okulunu terk ederek ya da okuldan arta
kalan zamanlarda aile ekonomisine katkı sağlamak amacıyla sokakta çalışması
durumudur. Çocukların pek çok tehlikeye açık olması anlamına gelen bu husus,
onların çeşitli olumsuz/sapkın olaylarla karşılaşmalarına hatta zamanla bu olayların bir
parçası olmalarına yol açabilmektedir (Avcı, 2009: 103).
1 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ilongo Fritz Ngale, Family Structure and Juvenile Delinquency,
http://www.internetjournalofcriminology.com/Ngale_Family_Structure_and_Juvenile_Delinquency.pdf
20.12.2012 s. 1-19; Tomanbay, İ. ‚Avrupa Birliği Ülkelerinde Çocuk Koruma Anlayışı ve Türkiye’de Çocuk
Koruma Kanunu‛, Gove, W. R.-Crutchfield, R. D. (1982), ‚The Family and Juvenile Delinquency‛, The
Sociological Quarterly, vol. 23 ıssue 3, s. 18; Avcı, M. (2009). Çocuk Suçluluğunun Toplumsal Nedenleri,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Erzurum, Atatürk Üniv. Sos. Bil. Ens., s. 89; İçli, T. (2009), Çocuk Suç ve
Sokak, Ankara: Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, s. 92-104.
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1375
Çocukların erken yaşlardan itibaren çalışmaya başlamaları, her geçen gün daha
fazla çocuğun iş hayatında yer alması önemli bir toplumsal sorun olarak baş
göstermektedir. Çocukların çalışmalarında yoksulluğun2 yanında eğitim sisteminden
kaynaklanan sorunlar ve ucuz iş gücü olarak çocukların tercih edilmesi de etkilidir.
Çocukların çalışmalarında kültürel bakış, ekonomik seviye ve sosyal şartların
büyük ölçüde etkisi vardır (Kolk ve Tulder, 2002: 293). Çocukların tüm çalışmaları
çocukların sağlığı, güvenliği ve ahlâkî gelişimi açısından olumsuz unsurları içinde
barındırmaktadır (Kolk ve Tulder, 2002: 293). TÜİK 2006 verilerine göre 6-17 yaş
grubunda bulunan16 milyon 264 bin çocuktan %5.9’u ekonomik bir işte çalışmakta bir
başka ifadeyle istihdam edilmektedir. Türkiye genelinde belirtilen yaş grubu içinde
istihdam edilenlerin %47.7’si kentsel, %52.4’ü kırsal yerlerde yaşamaktadır. Çalışan
çocukların %31.5’i okula devam derken %68.5’i öğrenimine devam etmemektedir.3
Yapılan bir başka araştırma verilerine göre suçlu çocukların %81.9’u kadar para
kazanmak için bir işte çalıştıklarını belirtmişlerdir (İçli, 2009: 58-59).
Ailenin ekonomik durumunun yetersizliği, bir başka ifadeyle fakirlik doğrudan
doğruya bir suç nedeni olmamakla birlikte hayat şartlarını zorlaştırması nedeniyle
dolaylı bir şekilde suçluluğa tesir etmektedir (Gölcüklü, 1962: 30). Suçlu çocuğun ev
koşullarının ilki ve en belirgin olanı ailenin parasal durumudur. İstatistiksel veriler
çocuk suçluluğuyla yoksulluk ve onun getirdiği koşullar arasında dikkate değer bir
ilişkinin bulunduğunu ve bu ilişkinin de önemli derece yüksek olduğunu
göstermektedir (Yavuzer, 2001: 153-154). Bir araştırmaya göre işlemiş olduğu suçtan
dolayı yargılanan çocukların %48.3’ü düşük gelir grubunda yer almaktadır (Kocadaş,
2007: 177). Hakkâri, Van ve Yüksekova’da yapılan Güneydoğu Anadolu’da terörü
besleyen sorunlar başlıklı bir araştırmada elde edilen sonuç bölgede en önemli
sorunun işsizlik olduğu şeklinde olmuştur (Utsam Raporu, 2010: 8).
Birçok araştırmacı eğitim sisteminin suç oranının yükselmesinde sorumluluğu
olduğu kanaatindedir (Yörükoğlu, 2002: 94). Bu durum yapılan araştırmalarla ortaya
konulmuştur. Mesela İçli tarafından yapılan araştırmaya göre suça karışan çocukların
% 40.5’i ilk öğretim mezunu ve sadece %3.5’i lise mezunudur(İçli, 2009: 48). Yapılan bir
başka araştırmaya göre suç şüphesi ile güvenlik birimlerine getirilen çocukların %53,5’i
ilköğretim, %10,8’i lise mezunu, %4’ü okuma yazma bilmeyen ve diğer öğrenim
görenlerden oluşmaktadır (Öztürk, 1998: 221). 960 hükümlü üzerinde yapılan bir alan
araştırmasında da suç işleme ve eğitim düzeyinin düşük olması arasındaki ilişki net
olarak ortaya konulmuştur (Kızmaz, 2004: 291-319). Yapılan bir araştırmaya göre
2 Yapılan pek çok çalışma çalışan çocuk olgusunun fakir aile ve düşük gelirle alakalı olduğunu ortaya
koymuştur. Bkz. Spencer, N.-H. Hawamdeh, (2001), ‚Work, Family Socioeconomics Status and Growth
Among Working Boy Jordan‛, Archives of Disease in Chilhood, Vol. 84, I.4, Apr. London, s. 311. 3 http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=482 02.12.2012.
1376
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
tutuklu yargılanan çocukların %42.7 si ilkokul, %57.3 ü ortaokul öğrencisi ya da
mezunu olduğu tespit edilmiştir (Kocadaş, 2007: 180).
Ailenin demografik yapısıyla çocuk suçluluğu arasında ilişki olduğu
bilinmektedir (Avcı, 2009: 105). Yetersiz imkânları olan bir evde ekonomik düzey aynı
iken nüfus artmakta, yaşanılan konut değiştirilememekte dolayısıyla, aile içerisinde
çeşitli sorunlar yaşanmakta bunlar ise çocuğu sokağa dolayısıyla suça ve terörün
kollarına itmektedir.
Kalabalık ailelerde çocuk sayısı fazla olduğu için anne baba denetimi azalır.
Ayrıca çocuk bu denetimi kardeşleriyle paylaşmak zorundadır. Çocuğun suça kişisel
eğilimi varsa olumsuz koşullar ile aile çevresi çocuğu suça sürüklemektedir
(Hablemitoğlu, 2011: 101).
Araştırmanın Modeli
Taş atan çocukların sosyo-kültürel ve ekonomik altyapısını tespit ve taş atma
eylemlerini anlamak, çocukları taş atmaya iten nedenler ile sosyo-kültürel ortam ve
ekonomi arasındaki irtibatı ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada yöntem olarak
‚nitel araştırma yöntemi‛ esas alınmıştır.
Çalışma için bizzat taş atma eylemlerinde fotoğraf, kamera veya benzeri
yollarla tespit edilen ve gözaltına alınan, ancak mahkeme kararı olmadığı için
‚suçludur‛ deme imkanımızın olmadığı çocukların bizzat kendileri ile görüşme
yoluyla veri toplanmıştır. Araştırmamızda ‚yarı yapılandırılmış‛ görüşme yöntemi
tercih edilmiştir.
Katılımcılar
Ülkemizde her yıl çok sayıda çocuk taş atma, izinsiz gösteriye katılma, örgüte
üye olma ya da olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, örgütün propagandasını
yapma, 2911 sayılı yasaya muhalefet ve benzeri suçlardan gözaltına alınmakta veya
tutuklanmaktadır. Başka yerlerde olduğu gibi Şırnak merkez ve ilçelerinde gerçekleşen
izinsiz gösterilerde ve eylemlerde de sürekli olarak çocuklar eylemlerin içinde
bulunmaktadır. Araştırma, 2012 yılında yapılmakla birlikte Şırnak merkez ve
ilçelerinde 2008’den itibaren gözaltına alınan, mahkeme süreci 2012 yılı itibariyle hâlâ
devam eden, toplam 1’i kız 25’i erkek olmak üzere 26 çocuğun katılımıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu çocukların taş atma suçundan dolayı gözaltına alınma zamanı
kimisinin araştırma zamanının bir kaç hafta ya da bir kaç ay kimisinin ise bir kaç yıl
önce olduğunu özellikle belirtmeliyiz. Çalışmada gönüllülük esasına dayalı olarak
çocukların az bir kısmı ile aileleriyle birlikte iken görüşülmüş, bir kısmı ile bire bir özel
olarak gerçekleştirilmiştir. Araştırma evrenin tamamı üzerinde yapılmamış olmakla
birlikte 26 sayısının nitel bir araştırma için –özellikle tehlikeli bir bölgede tehlikeli bir
konuda yapıldığı gerçeği göz önüne alındığı takdirde- önemli olduğu daha net
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1377
anlaşılacaktır. Nitekim bu konuda, doğal ortamında yapılan bu çalışma önemli veriler
taşımaktadır. Araştırma sonuçları; katılımcıların verdiği bilgiler, araştırmanın yapıldığı
sosyal ortam ve zamanla sınırlı olmayıp yıllarca Şırnak’ta yaşayan, terör, çocuk ve din
eksenli çok sayıda alan araştırması yapan araştırmacıların gözlemlerine de
dayanmaktadır. Araştırmadan elde edilecek bulgular tüm Türkiye’de taş atan
çocukların sosyo-kültürel ve ekonomik alt yapılarını tespit ile bazı çıkarımlara ve
bilgilere ulaşmamıza imkan tanıyacaksa da sözkonusu sonuçların öncelikle uygulama
sahası olan Şırnak ili için geçerli olacağını belirtmeliyiz.
Tablo 1: Suç İşlendiği Andaki Yaş Dağılımı
Katılımcıları iddia edilen suçun işlendiği esnadaki yaşları açısından ele alınca 0-
10 yaş arası 3, 11-14 yaş arası 16, 15 yaş ve üstü ise toplam 7 çocuğun olduğu
görülmektedir. Bu durum çocukların taş atma vb. eylemlerde bulunma açısından
büyük kısmının 11-14 yaş aralığında bulunduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.
Tablo 2: Katılımcıların Çalışma Durumu
Ülkemizde suç işleyen küçüklerin önemli bir bölümünün çalışan çocuklar
olduğu bilinmektedir. Bu durum onların diğer bazı nedenlerin yanında çocukluklarını
gereğince yaşayamamaları ve çalışma ortamlarının kötü olması ile açıklanabilir. Tablo
2’de görüldüğü gibi katılımcıların sadece 4’ü bir işte çalışmamakta, 22 katılımcı ise
farklı işlerde çalışmaktadır. Çalışan çocukların genelde kaçak kömür ocaklarında, boya
badana ve inşaat işlerinde çalıştıkları ya da hurdacılık, ayakkabı boyacılığı vb. işler
yaptıkları tespit edilmiştir.
Tablo 3: Ebeveylerin İş Durumu
0-10 Yaş 11-14 Yaş 15 Yaş ve Üstü
3
16 7
Çalışan Çalışmayan
22
4
SGK Emekli Memur İşsiz veya
1378
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
Ailelerin ekonomik durumlarını daha ziyade iş durumlarını tespit ettiğimiz
yukarda belirtilen tabloya göre katılımcılardan büyük çoğunluğunun babası 18 kişi
işsiz veya vasıfsız işçi olarak çalışmaktadır. 4 çalışan SGK’lı olup, 1 katılımcının
babasının memur 1’inin de emekli olduğu görülmüştür. Katılımcılardan 1’inin babası
vefat etmiş olup hiç birisinin annesi çalışmamaktadır.
Tablo 4: Ebeveynlerin Eğitim Durumu
Ailenin eğitim durumu, çocuk suçluluğunu dolaylı olarak etkilemektedir.
Ailenin olumlu özelliklere sahip olamaması nedeniyle, çocuğun eğitiminde eksik
ve/veya yanlış uygulamalara neden olmaktadır. Böylece düşük eğitim düzeyine sahip
anne-babaların, çocuklarını değişen toplumun gereklerine uygun bir şekilde
yetiştiremeyecekleri gibi çevresel olumsuz etkilerden korumaları da mümkün
olmamaktadır. Tablo 4’e göre annelerin sadece 2’si ilkokul mezunu olup 24 katılımcı
ise okuma yazma bilmemektedir. Babalardan 14’ü sadece okuma yazma bilirken 4’ü
bilmemektedir. Sadece 8 katılımcının babası ilköğretim mezunu olup daha üst düzey
okul mezunu olan baba mevcut değildir.
Tablo 5: Katılımcıların Eğitim Durumları
Vasıfsız İşçi
5
1
1
19
Okuma-Yazma
Bilmeyen
Okuma
Yazma
Bilen
İlkokul
Mezunu
Orta
Öğretim
Mezunu
Üniversite
Mezunu
Baba
4
14
8
-
-
Anne
24
- 2
-
-
İlköğretim
Öğrencisi
İlköğretim
Terk
İlköğretim
Mezunu
Ortaöğretim
Öğrencisi
Ortaöğretim
Terk
Ortaöğretim
Mezunu
Erke
k
7
3
2 5
8
-
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1379
Tablo 5’de görüldüğü üzere hali hazırda eğitim durumu devam eden toplam 12
katılımcı mevcuttur. Eğitim hayatına devam edenlerin ise 7’sinin ilköğretim öğrencisi
ve 5’inin ortaöğretim kurumlarına devam eden öğrenci olduğu görülmektedir. Dikkat
çekicidir ki katılımcılarla görüşme yapıldığı esnada yaş olarak lise mezunu olmaya
uygun olduğu halde hiç bir katılımcı ortaöğretim kurumlarından mezun olamamıştır.
Tablo 6: Kardeş Sayısı
Tablo 6’ya bakıldığı takdirde 3 ve daha az kardeşi olan 3 kişi olup, 4-6 kardeş
olanlar ise 5 kişidir. Son derece yüksek bir oran olarak dikkat çekmektedir ki 7 ve üzeri
kardeşi olanlar ise 18’dir. Dolayısıyla katılımcıların ailelerinin geniş aile özelliği
gösterdiği, kardeş sayısının Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğu açıktır.
Verilerin Toplanması
Görüşmelerin büyük bir kısmı katılımcıların evlerinde, bir kısmı da farklı
mekanlarda gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler sırasında gerektiğinde önceden
hazırlanmış sorulara ilişkin yanıtları daha da belirginleştirmek ve ayrıntılı hale
getirmek amacıyla, katılımcılara açıklayıcı sorular da yöneltilmiştir. Görüşmeler
ortalama 30–55 dakika arası sürmüş ve anlatılanlar olduğu gibi tarafımızca yazılarak
not edilmiştir.
Verilerin Çözümlenmesi ve Yorumlanması
Yapılan görüşmeler, üzerinde değişikliğe gidilmeksizin dökümleri
gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler sistematik ve açık biçimde okunmuş ve
düzenlenmiş, anlamlı biçimde bir araya getirilerek doğrudan alıntılar tercih edilmiştir.
Betimlenen malumat imkân nisbetinde açıklanmış, yorumlanmış, neden-sonuç ilişkileri
çerçevesinde incelenmiştir. Ortaya çıkan temalar ilişkilendirilerek bir takım
tahminlerde bulunulmuştur.
BULGULAR
1. Anne-Baba Arasındaki İletişimin Boyutu
Kız
-
-
1
-
-
-
1-3 Kardeş 4- 6 Kardeş 7 Kardeş ve Üzeri
3
5 18
1380
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
Taş atan çocukların anne-babaları arasındaki iletişimin sağlıklı olup olmadığını
tespit amacıyla ‚Anne-baba iletişimi nasıl? Sık sık sorun ve tartışma yaşanır mı?‛ sorusu
sorulmuştur. Bu soruya iletişim geleneğinde çok fazla sıkıntı olmadığı biçiminde cevap
alınmış olsa da gözlemlerimiz farklılık arz etmektedir. Anne baba arasında zaman
zaman sıkıntı olduğunu, problemlerin yaşandığını onaylayan katılımcı sayısı sadece 8
olup, 8 katılımcı da bu soruya cevap vermemiştir. Bir katılımcı (K23) ‚Sıkıntı olmaz
zaten yaşlılar‛ şeklinde cevap verirken bir katılımcıda (K26), babasının vefat ettiğini
annesinin başkasıyla evlendiğini kendisinin abisiyle yaşadığını belirtmiştir. Anne-baba
arasında ‚zaman zaman‛ ya da ‚sıklıkla sorun olur‛ diyen katılımcıların verdikleri
cevaplardan bazıları şu şekildedir:
K2: Onların anne-babamın kendilerinin arası yok.
K5: Ne kadar söylesem de büyüklerimdir. Arada sırada oluyor çok fazla değil. Sıkıntı
varsa da ben kendime göre yaşıyorum.
K8: Sıkıntı yok olunca da bize söylemiyorlar. Sıkıntı olsa dedem hallediyor
K11: Ben bu durumlarda gidiyorum.
K20: Sorun olsa hemen barıştırırım. Babama annem seni çok seviyor derim.
Kalan 8 katılımcı ise bu soruya ‚sıkıntı yaşanmaz‛ şeklinde cevap vermişlerdir.
Genelde cevap üslubunun kısa ve net olması doğru söylenmediği, konuyu kapatmak
istendiği gibi bir izlenim uyandırmıştır.
2. Babayı Görme Sıklığı
Aile içi ilişkileri tespit için katılımcılara ‚Babanızı görme sıklığı nedir? Her gün
babanızla görüşebiliyor musunuz?‛ sorusu sorulmuştur. Katılımcılardan 6’sı babasının
mesleği dolayısıyla babasını az görürken geriye kalan katılımcıların tamamı -babası
vefat eden birisi hariç- babalarını her gün görme imkânlarının olduğunu
belirtmişlerdir. Az görenlerin bu konuda verdikleri cevaplar şöyledir. (K6) ‚Babayı az
görüyorum. Yalnızlık hissediyorum. Bizimle olmadığı için‛ demek suretiyle az görmenin
kendisi üzerindeki etkisini dile getirmektedir. (K26) ‚Babam şoför nakliyatçı. Az
görüyoruz eskiden beri‛ ifadesi de bu durumu kabullenmişliği ortaya koymaktadır.
Kalan 19 katılımcının ise tamamı her gün düzenli olarak babalarını görme imkânına
sahip olduklarını ifade etmişlerdir.
3. Aile Bireylerinin Düzenli Olarak Bir Araya Gelme Durumu
Aile içi iletişim ve birlikte olma durumunu ve keyfiyetini tespit amacıyla
katılımcılara ‚Düzenli olarak yemek veya başka nedenlerle bütün aile bireyleri bir araya gelir
misiniz? Ne sıklıkla?” sorusu sorulmuştur. Buna göre 3 katılımcının evde baba ile yemek
yenmediğini babanın ayrı yemek yediğini belirtmesi dikkat çekicidir. Nitekim (K1)
‚Her akşam beraberiz. Ama yemeği ayrı yeriz. Ben bu odada kendi (baba) öbür odada yiyor.”
(K3) ise farklı bir gerekçeyle babanın ayrı yemek yediğini belirtmektedir. ‚Baba yaşlıdır
o acıkınca yemeğini yer geri kalan birliktedir.‛ Katılımcılardan 7’si zaman zaman ayrı
yemek yediklerini birlikte yemek yemenin çok önemli olmadığını hassasiyetle bu
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1381
konunun üzerinde durulmadığını dile getirirken 12 katılımcı ise genelde birlikte
yemek yendiğini, 4 katılımcı ise asla ayrı yemek yenmediğini babanın mutlaka
beklendiğini babanın da olduğu bir ortamda ailece yemek yendiğini dile getirmiştir.
4. Anne-Babanın Çocukla İlgilenme Durumu
Her birey, çocuk ya da ergen kendini gerçekleştirebilmesi karşılaştığı sorunları
çözebilmesi için aile tarafından destek görmeye ihtiyaç duyar. Anne-babaları
tarafından yeterli ilgiyi görmeyen ya da ebeveyni tarafından anlaşılmayan,
dinlenilmeyen çocuklar çözümü doğal olarak aile dışında aramaktadır. Bu ise onların
sapkın ya da suçlu davranışlar sergilemesi sonucunu doğurabilmektedir. Bu çerçevede
anne-babanın çocuğa karşı tutum ve davranışlarının keyfiyeti büyük önem arz
etmektedir.
Katılımcıların anne baba ile olan iletişimini daha doğrusu anne-babanın
kendileriyle gereği gibi ilgilenip ilgilenmediklerine dair bakış açılarını ortaya koymaya
yönelik olarak ‚Anne-baba seninle ilgileniyor hal ve hatırını soruyor mu?” sorusu
sorulmuştur. Buna göre katılımcılardan birisi ilginç bir cevapla (K2) “Benim aram iyi
onların benimle arası iyi değil” şeklinde cevap vermiştir. Katılımcılardan 4’ü anne-baba
hiç kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini dile getirirken bu durumdan rahatsızlıklarını
da ifade etmişlerdir. Buna göre (K11) “Halimi hatırımı ihtiyaçlarımı hiçbir şeyimi
sormazlar, umursamazlar” şeklinde cevap vermiştir. Kendisiyle anne baba ya da her
ikisinin ilgilendiğini ifade eden katılımcıların verdikleri cevaplara ‚nasıl ilgilenirler?‛
sorusuna aldığımız cevaplar dikkat çekicidir. Mesela (K5) ‚Sırf okulla ilgileniyorlar başka
hiç bir şeyle ilgilenmiyorlar. Başka derdin var mı vb. hiç bişey sormuyolar. Diyorlar okul iyi
gidiyorsa her şey iyidir” şeklinde soruyu cevaplamakta ilginin boyutunun okulla sınırlı
olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirmektedir. (K12) ise ‚Hepsi ilgilenir.
Derslerine çalış diyor babamlar‛. Bu katılımcıda ve diğer 3 katılımcıda da ilgilenmenin
okulla ilgili olduğu görülmektedir.
Ailelerin sosyo-kültürel seviyelerine bağlı olarak çocuklarıyla ilgilenmede bir
takım sıkıntıların varlığı görülmektedir. Mesela (K6) ‚Babam Kamyon şoförü çok
görmüyorum. Annem diyor iyi misin nasılsın? Oturup konuşuyoruz. Kötüyüm, desem o
zaman kızıyor. Diyor niye kötüsün?” Bir diğer katılımcı ise (K14) ‚Evet ilgileniyorlar. Biri
beni dövdüğünde onu dövme diyorlar.‛ Başka nasıl ilgileniyorlar diye sorunca
‚bilmiyorum‛ şeklinde cevap vermiştir. Aynı şekilde (K20) ‚Çok iyi ya. Beni çok seviyolar.
Her zaman sana kurban olayım diyorlar en çok hoşuma giden söz bu. Karşılarına alıp bir
sıkıntın var mı derdin var mı diye valla hiç sormuyorlar. Sıkıntım da yok ki zaten.” Bir
katılımcı ilgilenmenin mahiyetini kavramış gibi görünmektedir. Şöyle ki (K23)
‚Sıkıntın var mı yok mu derler ama benimle kendimi yetiştirmem, geliştirmem için
ilgilenmediler.”
1382
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
Yanlış bir ilgilenme yaklaşımı ise şu şekilde görülmüştür. (K25) ‚Annem ilgilenir
benimle. Evde şu an en büyük benim diğerleri evli ayrı. Her şeyimi sorar paran var mı? Sigaran
var mı? Ne ihtiyacın var? Baba sigara içtiğimi bilmiyor. Annem benim için babamdan sigara
istiyor bana istediğini söylemeden.”
Görüldüğü gibi kendisiyle ilgilenildiğini ifade eden katılımcıların ilgilenmeden
anladıkları ya da beklentileri olması gerektiği gibi değildir. Katılımcılardan kendisiyle
ilgilenildiğini ifade edenlerin 8 tanesinin ilgilenmeyi maddi ihtiyaçlarının sorulması
şeklinde değerlendirmiş olması bu kanaatimizi desteklemektedir. Diğer yandan 3
katılımcının ilgiyi anne-babanın kendini serbest bırakması, istediğini yapması şeklinde
anlaması da ilginçtir. Mesela (K8) ‚Annem babam beni kendi halime bırakıyolar ne istersem
onu yaparım.‛ demektedir.
5. Aile Büyüklerinden Şiddet Görme Durumu
Suça sürüklenme ile şiddet görme arasında alaka kuran pek çok çalışma
mevcuttur.4 Biz çalışmamızda katılımcı çocuklara hiç şiddet görüp görmediklerini
sorarak durum tespitini hedefledik. Buna göre 15 katılımcının şu veya bu şekilde anne
baba veya büyük ağabeylerinden yaptıkları eylem ve tavırlardan dolayı şiddet
gördüklerini, dayak yediklerine dair cevaplar aldık. Bunların haricinde 6 katılımcı
aileden kimsenin kendisini dövmediğini, dövmek yerine kızıldığını dile getirirken 4
kişi de soruya cevap vermemiş ya da ‚Hatırlamıyorum dayak yeyip yemediğimi‛ cevabını
vermiştir. 1 katılımcı ise (K3) ‚Hata yapmadığımdan dolayı aileden kimseden dayak
yemedim‛ demektedir. Diğer yandan bir katılımcının (K7) dayak atacak kadar dahi
ailesinin kendiyle ilgilenmediğini ifade eden şu sözü ise içler acısıdır: ‚Ailem,
ağabeylerim onlar benim olup olmadığımı dahi bilmiyorlar, hiç ilgilendikleri yok.‛ Cevaplar
arasında en çok baba ve ağabeylerin şiddet sergilediği görülmektedir. Bir katılımcı da
(K22) ‚Suç işleyince anne babaya söylüyor baba da dövüyor‛ şeklinde cevap vermiştir.
Dövülme olaylarının bazen şiddetin üst düzeylerinde hatta vahşet seviyesinde
gerçekleştiği görülmektedir. (K9) ‚Abim döver. Bir büyüğüm var o bir şey demiyor onun
büyüğü o dövüyor. Kemeri çıkarıyor<‛ (K19) ise ‚Babam beni ölesiye döver.” şeklinde
durum tespiti yapmışlardır.
Bazı katılımcı çocukların dayak ve şiddeti benimsemiş olması ve gerekçeleriyle
de savunmuş olması dikkat çekmektedir. Mesela (K11) “Onlar kızdığı zaman döver iyilik
için döver. Baba da döver anne de iyiliği göstermek için…” (K20) ‚Sigara içerken görseler çok
pis döverler‛ diyen katılımcıyı denemek için ‚sen küçük kardeşlerini döver misin?‛
şeklinde soru yönelttik. O ise ‚Arkadaşlarım misafirliğe geldiklerinde misafirlere hizmet
etmediğinde döverim‛ cevabını vermekle şiddetin taşıyıcısı olduğunu dile getirmiştir.
4 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Bulut, M. (2008). Şiddet Mağduru Çocukların Sosyal Antropolojik Açıdan
İncelenmesi, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniv. Sos. Bil. Enstitüsü.
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1383
6. Herhangi Bir Suç Ya Da Yanlış Davranış Karşısında Ebeveynin
Tutumu
Katılımcı çocukların şiddet görme durumunu ele aldıktan sonra hangi
durumlarda hangi davranışlara nasıl mukabelede bulunulduğunu tespit ve anne
babanın çocuğa davranış biçimini daha derinden kavramak için onlara ‚Herhangi bir
suç ya da yanlış davranış sergilesen anne baban nasıl bir tutum sergiler?” sorusu
yöneltilmiştir. Bu soruya verilen yanıtlardan son derece ilginç cevaplar elde edilmiş
olup aynı zamanda suç işlediği zaman şiddet görmeye dair cevaplarla da
örtüşmektedir.
Bir suç ya da hatalı davranış sergilemesi durumunda kendisine kızacaklarını
ifade edenler bu durumu şu şekilde açıklamışlardır:
K1: Kızar ama dövmezler. Anne kızar biraz. (Faulleri çivi gibi onu göstererek) görse
onu bana kızar. Biz seyyidiz. Diyor günahtır.
K2: Eve geç gelme diye fırça atıyorlar kızıyorlar. Annem, babam, abim kızar neden geç
kalıyorsun başına bir şey gelse kim ne yapar? diye. Saçlarıma karışıyolar sen psikopat mısın?
diyolar.
K21: Baba kızar biraz, anne hiç bişey demez.
Katılımcının birisi de (K9) ‚Çok kızıyor he valla. Dövmüyor. Öyle şeyler yapmayın
böyle diyor. Babam der yapma annem de öyle ama babam tokat vurunca annem girer hemen
niye dövüyosun der‛ demek suretiyle önce dövmüyorlar cevabını verirken sonrasında
annenin baba döverken araya girdiğini fark etmeden söylemektedir.
Diğer yandan önce kendisine kızıldığı sonra da dövülme aşamasına geçildiğini
ifade edenler çoğunluktadır. Buna göre:
K6: Suç işlesem uyarıyorlar bir de kızıyorlar. Dövdükleri oldu. Eve geç geldiğim için.
Arada bir oluyor dövdükleri.
K15: Kızarlar olmadı döverler ama çok dövmüyolar, sadece yaramazlık yapınca!
K16: Az yaramazlık yapıyorum. Babam ceza veriyor annem de diyor bi daha yapma git
otur yerine !
K23: Beni uyarırlar bi daha yapma derler, yaparsam döverler. Ağabeylerim daha çok
sert çıkarlar. Babam yaşlı sert çıkmaz.
Yanlış davranış ve eylem karşısında çocuklarına doğru ve sağlıklı bir yaklaşım
sergileyen 3 ebeveynin varlığı görülmektedir:
K8: Uyarırlar. Gelip güzel konuşurlar gitme nereye gittin diye sorarlar. Sonra da bi
daha izinsiz çıkma, derler.
1384
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
K11: İyilik yollarını gösterir. Akşam geç gelsem, diyecek niye dışarı çıkıyosun olaylara
karışma arkadaşlarının yanına gitme okuluna git, derler.
K7: Her şeyi bana bırakıyorlar hata yaptığım zaman karışıyolar. Çağırıyor, çocuk
musun bir daha yapma diye nasihat ediyorlar.
7. Dertlerini ve Sıkıntılarını Paylaştıkları Kişiler
Her çocuk ve genç yaşın ve konumun da neticesiyle olsa gerek kendince bir
takım sıkıntı ve problem yaşamaktadır. Bu problemlerin kimlerle paylaşıldığı, hangi
mercilere müracaat edildiği çocukların güvendiği bireyleri tespit aynı zamanda
kimlerle görüşüp iş ve davranışlarına karar verdiklerini ve kimlerden etkilendiklerini
ortaya koymada yardımcı olmaktadır. Buna yönelik olarak katılımcılara ‚Dertlerini
sıkıntılarını kimseyle paylaşır mısın? Aileden dertlerini paylaştığın bir birey var mı‛? sorusu
sorulmuştur. Bu soruya 11 katılımcı dert ve sıkıntılarını yalnızca arkadaşlarıyla
paylaştığını belirtmiş olup 4 kişi sadece annesiyle paylaştığını, 8 kişi ise anne baba,
amca, ağabey gibi aile bireyleriyle paylaştığını belirtmişlerdir. Hiç kimseyle
paylaşmadığını ifade eden 4 kişinin varlığı görülmüştür. Bunlardan iki tanesinin
kimseyle paylaşmama düşüncesi başkalarını üzmeme gerekçesine dayanmaktadır.
Mesela (K5) ‚Paylaştığım kimse yok paylaşmak istemiyorum. Onları da üzmek istemiyorum.”
(K7) ‚Yalnızım ben kimseye anlatmam arkadaşlarım var güveniyorum da kime anlatsam
boştur. Kime anlatsam tamam dicek. Ne olacak ki sen söylücen. O dinliyecek, bitince sen
susacan o da üzme kendini diyecek.”
Hiç kimseyle paylaşmadığını dile getiren diğer iki katılımcının ise cevapları
şöyledir: (K19) ‚En yakınım yok hepsi arkadaş. Hiç kimseyle paylaşmam. Kendi kendime
sadece.‛ (K26) ‚Hiç kimseyle paylaşmam oturur kendi kendime konuşurum.”
Burada dikkat çeken en önemli hususlardan birisi arkadaşlarımla konuşur,
paylaşırım diyen bireylerin 8 tanesinin bizim kendileriyle görüşme yaptığımız bireyler
olduğu gerçeğidir. 26 kişiden 8 kişinin birbiriyle konuşup, dertlerini paylaşıyor olması
taş atma eylemlerinde sosyal ortamın etkisine işaret etmektedir.
8. Ailede Alkol, Sigara ve Madde Bağımlılığı Olan Bireyler
Suça bulaşma ve madde bağımlılığı ya da kötü alışkanlıklar arasında bir alaka
olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada da bu durumu tespit açısından katılımcı çocuklara
“Aile de alkol sigara veya uyuşturucu bağımlısı bireyler var mı? Varsa kimler?” sorusu
sorulmuştur. Buna göre katılımcılardan kendisinin alkol kullandığını belirten
olmamışken, sigara kullanma durumu ise bir hayli yüksek çıkmıştır. Buna göre 9
katılımcı sigara kullandığını belirtmiştir. Ailede baba ya da ağabeylerden alkol
kullanan ise toplam 4’tür. Ayrıca toplamda 16 babanın 5 de annenin sigara içtiği tespit
edilmiştir.
Bir biyo-psiko-sosyal sorun olan madde bağımlığı ile aile arasında çok yakın bir
ilişki bulunmaktadır. Bağımlılığın oluşmasında ailenin rolü olduğu gibi bağımlık da
aileyi çeşitli şekillerde etkilemekte hem aile hem de ailenin bireylerinde altında
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1385
kalkılması zor sorunlara yol açabilmektedir (Tosun, 2011: 120). Dolayısıyla madde
kullanımı birey aile ve toplumla alakalı bir hadise olup tespitlerimize göre madde
bağımlısı olan çocuk olmamakla birlikte gözlemlerimize göre yalnızca bir tanesinin
madde bağımlısı olması muhtemeldir.
9. Okula Bakışları ve Kendilerini Başarılı Bulma Durumları
Taş atma suçuna karışan bireylerin eğitim durumlarını, okul başarısını tespit
etmek eğitim ile suça ve terör eylemlerine katılma arasındaki alakayı tespit açısından
önem arz etmektedir. Bu durumu tespit amacıyla “Okula gittin mi? Okulda kendini
başarılı buluyor musun? Okul hayatını nasıl değerlendiriyorsun?” sorusu sorulmuştur.
Katılımcılardan yalnızca iki kişi zayıfı olmadığını, takdir veya teşekkür aldığını
belirtmiştir. Mesela bunlardan (K4) “Okul durumum iyi. Daha belgesiz eve girmedim. En
son birinci dönem takdir aldım.‛ şeklinde soruyu cevaplamıştır. Okula devam eden diğer
katılımcıların tamamı ya sınıfta kalmış ya da zayıflarının olduğunu belirtmişlerdir.
Dikkatimizi çeken en temel husus bu katılımcıların büyük kısmının taş atma eylemi ve
mahkeme sürecinden sonra okula devam etmemiş oldukları ya da 8. sınıf sonrası
okulu bırakmış oldukları gerçeğidir. Nitekim liseye devam edenlerin sayısı sınırlı olup
bunların da 2’si açık öğretime devam etmektedir. Liseye başlayanlar da ya olaydan
sonra ya da okuyamadığı için okulu bırakmışlardır.
Katılımcılardan sadece 2 kişi hapiste yatmış olup, çıktıktan sonra okul
başarısının arttığını ifade etmiştir. Mesela (K18) “Okulda daha başarılı olmaya çalışıyorum
ve oluyorum. İçeri girip çıktıktan sonra daha başarılı oldum.” demiştir. Bu durum taş atan
çocuklara ceza verilip verilmemesi noktasında dile getirilen tartışmalara açıklık
kazandıracak boyuttadır. Zira diğer çocukların sadece mahkemesi devam ederken
toplamda yalnızca görüştüklerimizden 2 katılımcı 11 ay kadar hapiste kalmışlardır. Bu
iki katılımcının da okul başarısının arttığını ifade etmesi manidardır.
10. Okulda Disiplin Cezası Alma Durumları
Katılımcı bireylerin okul düzenine uyup uymadıkları uyumsuz bir kişiliğe
sahip olup olmadıklarını tespit açısından onlara ‚Okulda hiç disiplin cezası aldın mı?”
sorusu sorulmuştur. İlkokul 2’den terk 2 öğrenciyi bir tarafa bırakırsak kalan 24
katılımcının öğrencilikleri boyunca disiplin cezası alma oranlarının son derece düşük
olduğu görülmektedir. Nitekim toplamda 3 katılımcı disiplin cezası aldığını belirtmiş
olup verdikleri bilgi şu şekildedir.
K5: Hiç almadım ama 9. Sınıfta uyarı cezası aldık sınıfça.
K19: Aldım. Vallahi çocuklarla top oynuyorduk. Top oynarken cam kırıldı. Müdür
hepimize okuldan uzaklaştırma verdi.
K20: İlköğretimde aldım galiba valla arkadaşlarla oynuyorduk. Bi baktım fırçayı bana
atıyor tahta fırçası kırıldı disipline gittik.
1386
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
11. Boş Zamanlarını Doldurma ve Yapmaktan Zevk Alınan İşler
Katılımcıların bir gününü anlamak okul veya iş harici boş kaldıkları
zamanlarda neler yaptıklarını tespit açısından kendilerine ‚Boş zamanlarında ne yapar,
günlerini nasıl ve nerelerde geçirirsin? Yapmaktan zevk aldığın iş ve davranışlar nelerdir?”
şeklinde sorulmuştur. Daha önce ifade ettiğimiz üzere katılımcıların büyük kısmı okul
haricinde çalışmaktadır.
Katılımcılardan 10’u futbol ve basketbol oynamaktan hoşlandığını belirtmiş
aynı zamanda televizyonda da maç ve spor etkinliklerini izlediklerini dile
getirmişlerdir. İnternete girmekten zevk aldığını belirten sayısı 14 olup bunların 2’si
hariç evlerinde internet olmadığı görülmüştür. 5 katılımcı ise boş boş gezdiğini bundan
hoşlandığını dile getirirken, 4 katılımcı güvercin beslemektedir. Bilardoyu seven 4
katılımcı mevcuttur. 1 katılımcı motor binmekten 3’ü de pikniğe gitmekten zevk
aldığını ifade etmiştir. 5 katılımcı da arkadaşlarıyla oynadığını dile getirmiştir.
Katılımcılar içinde bulundukları sosyal ortam ya da bizzat tecrübe ettikleri
süreçler nedeniyle siyasal olduğu net olan sorulara ya kaçamak cevap vermekte ya da
o kısmı eksik söylemektedirler. Nitekim gittiğimiz evlerde sıkça örgütü temsil eden
amblemlerle ya da nesnelerle karşılaştığımız halde hiçbir katılımcıdan bunu dile
getiren cevaplar almadık. Ancak bu sonucun ortaya çıkmasında çocukların yaşlarının
küçük olması ideolojik boyutu henüz kavramamış oldukları gerçeğinin etkin olmasının
yanında kendilerinin devlet görevlisi olarak algıladıkları bizlere izledikleri diğer
kanalların yanında örgüt taraftarı kanalı izlediklerini söylememeleri gerektiği gibi bir
kanaatin de hâkim olduğu düşüncesindeyiz.
Film ve dizi izlemekten hoşlandığını ifade eden katılımcı toplamda 16 kişidir.
İzlenen diziler arasında özellikle işaret edilenler Kurtlar Vadisi, Arka Sokaklar, Şefkat
Tepe, Affet Beni, Tek Türkiye, Kuzey Güney, Pis Yedili dizileridir. Taş atma
eylemlerine katılan şiddet ve terör eylemlerinin öznesi olan 26 katılımcıdan 7 tanesinin
Ben ten, Keloğlan masalları vb. çizgi filmleri izlediğini belirtmiş olması dikkat
çekicidir.
Katılımcılardan televizyon haberlerini özellikle her gün izleyen toplamda 4 kişi
olup, 9 kişi zaman zaman ya da denk gelirse izlediğini ifade ederken kalan 13 katılımcı
haber izlemeyi sevmediğini ya da mecbur kalırsa izlediğini ifade etmiştir.
Kitap okuma oranının ise son derece düşük olduğu görülmektedir. Kitap
okumayı sevdiğini fırsat buldukça okuduğunu belirten katılımcı sadece 2 kişidir.
Gazete okuma oranının da son derece düşük olduğu tespit edilmiştir. Buna göre gazete
okumayı çok sevdiğini belirten 3 katılımcı olup 4 katılımcı bazen okuduğunu, 6 tanesi
gazete olmadığı ya da bulamadığı için okumadığını belirtmiştir. Gazete olmadığı için
okuyamayan 6 katılımcının yanında13 katılımcının gazete okumadığı veya okumayı
sevmediği tespit edilmiştir.
Tartışma ve Sonuç
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1387
Terör eylemlerine katılma açısından, yaptığımız bu çalışmada çocukların çok
küçük yaş grubunda eylemlere katıldıkları nitekim araştırmamıza göre 3 kişinin
(%11.5) 10 yaş ve altı olduğu, 16 kişinin (%61.5) ise 11-14 yaş aralığında olduğu
görülmüştür. 15 yaş ve üstü ise toplamda 7 kişinin (%26.9) olduğu tespit edilmiştir. Bu
ise çok küçük yaştaki çocukların henüz yapılan eylemi tam idrak edemediklerini
dolayısıyla aile ve sosyal çevrenin engelleyici görevini yapmadıkları gerçeğine bizi
götürmektedir.
Taş atma eylemine katılan 26 çocuktan 1’i hariç (%3.8), 25’inin (%96.1) erkek
olduğu tespit edilmiştir. Ülkemizde erkek çocukların, kız çocuklarına oranla daha fazla
suç işledikleri görülmektedir. Bunda doğal olarak fiziki ve psikolojik unsurların
etkisinin yanında toplumdaki geleneksel yapının kız çocuğuna bakışı ve
korumasındaki farklılık da etkilidir.
Erkek oranının katılımcıların neredeyse bütününü oluşturmasında kanaatimiz
Ergil’in ifadeleriyle paraleldir. ‚şiddet eylemlerine gönüllü olarak katılan patolojik
nitelikteki kişilerin yanında böyle olmadıkları halde kültürel değerlerin ve var olan
geleneklerin etkisi altında kalan çok sayıda kişi vardır. Çoğu erkek olan bu bireylerin
şiddete yönelik hareketlerinde köklü bir kültürel beklentiye uymaktan kaynaklanan
rahatlık etkilidir.‛ (Ergil, 1980: 78)
Bu araştırmada çalışan çocuk oranı yukarıdaki belirtildiği üzere Türkiye çalışan
çocuk oranının çok üzerinde çıkmış olup, çalışan oranının yüksekliği dikkat
çekmektedir. Buna göre katılımcı çocukların yalnızca 4’ü (%15.3) bir işte çalışmazken,
22 katılımcı (%84.6) çalışmaktadır. Çocukların genelde sağlıklı olmayan işlerde
çalıştıkları, büyük kısmının kaçak kömür ocaklarında, boya, badana ve inşaat işlerinde
çalıştıkları ya da hurdacılık, ayakkabı boyacılığı vb. işler yaptıkları tespit edilmiştir.
Gözlemlerimize göre terör konusuna Şırnak ve civarında genel anlamda meyilli
bakış ve destekleyici yapının yanında, ekonomik problemler, uygun ve yeterli ücret
alınan iş bulma imkânlarının azlığı, sosyal hizmetlerin yetersizliği hatta yokluğu
bireylerde düşmanca duygulara ve saldırganlığa dönüşmekte, kendini ifade etme
biçimini bu tarz saldırılarla ortaya koyma sonucunu doğurmaktadır. Yoksul ve çok
yoksul bölgelerde yaşayan aile çocukları, olumsuz şartlardan, toplumsal kontrolün
azlığından ve daha iyi yaşam şartlarına olan özlemden dolayı her an suç işleyebilecek
bir ruh haline sahip olabilmektedirler. Nitekim bölgede örgütün propagandasının
nirengi noktası devletin Kürt halkını geri bıraktığı, zulmettiği, ikinci sınıf gördüğü vb.
söylemlerin olduğu düşünülürse bu çerçevede çocukların terör suçu olarak taş atmakla
işe başlamalarının normal olduğu kanaatindeyiz.
Bizim görüştüğümüz çocukların ailelerin iş türüne bakıldığında, babaların
büyük kısmının 18‘inin (%69.2) işsiz ya da geçici ve vasıfsız işlerde çalıştığı
görülmektedir. 1 babanın (%3.8) memur, 1’inin (%3.8) emekli ve toplamda yalnızca bu
1388
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
ikisiyle birlikte 6 babanın (%23) SGK’lı olduğu tespit edilmiştir. Ekonomik problemler
ailelerin çocuklarının sağlık, beslenme, eğitim gibi masraflarını karşılayamamasına
neden olmaktadır. Geçim sıkıntısı çeken ailelerin çocukları nihayetinde sokakta
çalışmaya başlamakta bu ise onları suç ve terör örgütleri ile yan yana
getirebilmektedir. Çocuklar da bu kişilere özenerek terör suçu başta olmak üzere bir
takım suçlara bulaşabilmektedirler.
Suçlu çocukların aile yapılarında dikkat çeken ilgi çekici ve çarpıcı bir nokta da
eğitim durumlarıdır. Çünkü bu ailelerin genel olarak ya eğitimlerinin olmadığı ya da
çok düşük seviyede eğitime sahip oldukları dolayısıyla bu ailelerin çocuklarının
genellikle töre, görenek ve gelenekler doğrultusunda alışılagelmiş yöntemlerle
eğitildikleri söylenebilir.
Anne babanın eğitim durumu çocuğun suça ve yanlışa yönelmesinde çevre
koşulları içinde en önemli etkenlerden birisidir (Yavuzer, 2001: 148-149). Nitekim İçli
tarafından yapılan araştırmaya göre suça karışan çocukların ebeveynlerinin öğrenim
durumu oldukça düşüktür; çocukların annelerinin ancak % 7’si, babalarının ise sadece
% 10’u lise mezunudur (İçli, 2009: 48). Bizim yaptığımız çalışmada durumun daha
vahim olduğu görülmektedir. 26 anne ya da babadan hiç birisi Ortaöğretim-Lise
mezunu olmayıp babaların sadece 8’i (%30.7) ilkokul mezunudur. Babalardan 14’ü
(%53.8) okul mezunu olmamakla birlikte okuma yazma bilmekte, 4’ü (%15.3) ise hiç
okuma yazma bilmemektedir. Annelerden ise sadece 2 kişinin (%7.6) ilkokul mezunu
olduğu ve 24’ünün (%92.3) okuma yazma bilmediği görülmüştür. Bu durum taş atan
çocukların ailelerinin son derece alt düzey bir eğitime sahip olduklarını göstermekte,
terör suç ve eğitim ilişkisi açısından son derece anlamlı sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Çalışmamıza konu olan taş atan çocuklar olarak bildiğimiz mahkeme süreci
devam eden çocukların eğitim açısından hiç de iç açıcı bir durumda olmadıkları
görülmektedir. Buna göre katılımcılardan toplamda ilköğretimi bitiren sayısı 14
(%53.8) olmakla birlikte bunlardan orta öğretime devam eden sayısı 5’dir (%19.2).
Katılımcılardan ortaöğretimi tamamlayan mevcut olmamakla birlikte olaylar ve
mahkeme sürecinden sonra okulu bırakıp devam etmeyenlerin oranı büyük bir yekün
tutmaktadır. Katılımcılardan 7’sinin (%26.9) ise ilköğretime devam ettiği
görülmektedir. Bir çocuğun eğitimine düzenli bir şekilde devam ediyor olması
ailesinin sosyo-psikolojik ve ekonomik durumu hakkında önemli bir donedir. Bu
durum sağlıklı bir ailede yaşama göstergesidir ve bu tür ailelerin çocuklarının okula
devam ve okul başarısı diğerlerine oranla farklılık arz etmektedir.
Araştırmamızda teröre meyilli çocukların kardeş sayısına baktığımızda 3 ve
daha az kardeşi olan 3 kişi (%11.5) olup, 4-6 kardeş olanlar ise 5 kişidir (%19.2) . Son
derece yüksek bir oran olarak dikkat çekmektedir ki 7 ve üzeri kardeşi olanlar ise 18
(%69.2) kişidir. Dolayısıyla bu çocukların aileleri geniş aile özelliği göstermektedir.
Daha önce belirttiğimiz üzere babaların çoğunun işi olmayıp serbest veya vasıfsız işçi
olarak çalışmakta kazançları evi geçindirmeye yetmemektedir. Bu nedenle çocuklar
çalışmak zorunda kalıp sokağa inme durumunda bırakılmıştır.
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1389
Bölgenin ekonomik yapısı ve istihdam oranlarının düşüklüğü göz önüne
alındığı takdirde ailelerin tüm çocukları için eşit fırsat yaratabilme oranının oldukça
düşük olduğu söylenebilir. Her ne kadar bu tür eksikliklerin giderilmesi için devlet
bölgede çocuk yardımı politikalarını uygulamaya sokmuşsa da maalesef devlet
tarafından verilen yardımlar aileler tarafından geçim kaynağı olarak görülmeye
başlamıştır (Güçer ve Aydemir, 2011: 295-296).
İnsanların toplu olarak ya da bireysel ikamet yerlerini değiştirmesi olan göç
hareketleri insan yaşamını büyük ölçüde etkilemektedir. Biyo-psiko-sosyal varlık
olarak tarif edilen insanın bu süreçten etkilenme boyutu büyük ölçülerdedir.
Türkiye’de kırsal kesimden kente yönelik bilinen nedenlerle gerçekleşen
göçlere 1980 yılı sonrası - özellikle 1984 yılından itibaren- Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde yaşayan insanlarımızın can ve mal emniyetini tehdit eden
terörden kaynaklanan göçler de eklenmiştir (Sevim, 2010: 18). PKK’ya lojistik destek
sağladığı gerekçesiyle binlerce köy ve mezra OHAL yönetimi tarafından güvenlik
gerekçesiyle boşaltılıp tahrip edilmiş, yüz binlerce insan ülkenin başka bölgelerine göç
etmek zorunda kalmıştır (Ergil, 2009: 357).
Terör yanlıları hızla değişen toplumsal değerlerin yaratmış olduğu ortamdan
yararlanarak buna uyum göstermeyen kitleleri etkilemeyi öncelikli hedef
belirlemişlerdir (Saran ve Bitirim, 2010: 89). Bu çalışmaların da maalesef sonuç verdiği
görülmektedir. Nitekim köy boşaltmaları ile taşınan kitlenin doğu illerinde terör
olaylarına daha çok karıştıkları yapılan alan araştırmalarında ortaya konulmuştur
(Şeker vd. 2011: 180-182). Bizim yaptığımız araştırmada taş atma eylemlerine katılan 26
çocuktan 2’si hariç (%7.6) tamamının köy boşaltmaları ile şehre göç eden aile fertleri
olması durumun ehemmiyetini ortaya koymaktadır.
‚Ekonomik veya siyasal nedenlerle ortaya çıkan göçün toplumsal yapıda hızlı
bir dönüşüme neden olması birey ve toplumsal grup olarak bir yere ait olma
gereksiniminin karşılanmaması veya toplumsal çevre tarafından dışlandığı veya
aşağılandığı hissine kapılması çoğu zaman suça ve teröre altyapı hazırlamaktadır.‛
(Baharçiçek ve Tuncel, 2011: 5) Terör nedeniyle gerçekleşen göçler bireylerin yaşam
biçimlerini terk ve yaşam kaynaklarından uzaklaşmaları sonucunu doğurmuştur.
Kırsal kesimde yaşayan ama kentlerde yerine getirip geçimlerini sağlayabilecek bir
meslek ve becerisi olmayan bireyler geçimlerini sağlayacak iş bulmada zorlanmışlar,
uyum sorunları ortaya çıkmış buna bağlı olarak da zorunlu göçün olumsuzlukları en
üst düzeyde görülmüştür.
Genel itibariyle, araştırmacıların suçlu çocuklar üzerinde en çok durdukları
konulardan biri, bu çocukların zekâ seviyeleri ve kişilik özellikleri olmuştur. Zekâ
azlığının da suçla ilgili olduğu ifade edilmektedir (Sarpdağ, 2005: 24). Suç ile düşük
zekâ arasında büyük ölçüde alaka kurulsa da düşük zekâ düzeyine suçluluğu
1390
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
oluşturan en önemli etken gözüyle bakılmamalıdır (Sevük, 1998: 44). Düşük zekâ
düzeyi suça yönelişi sağlayan temel unsur olarak görülemese de suçluluğun
oluşumunda kısmi olarak rol sahibidir (Yavuzer, 2001: 100). Yaptığımız araştırmada da
4 katılımcının (%15.3) zekâ düzeylerinin normal olmadığı bunların ortaöğretim
kurumlarında kaynaştırma öğrenci olarak ele alınması gerektiği kendileriyle şifahen
görüştüğümüz çocuklar üzerine (SİR) raporu hazırlayan uzmanlar tarafından da dile
getirilmiştir. Mevzubahis olan ailelerin de çocuklarının durumlarını bildikleri tespit
edilmiş olup bizim gözlemlerimizde aynı doğrultudadır. Bu durum 4 katılımcının zekâ
düzeyine rağmen terör olaylarında kullanıyor olması terör yanlılarının hedeflerine
hizmet etmesi bakımından yetişkin ya da çocuk ayrımı yapmamanın da ötesi
korumaya muhtaç çocukları dahi istismar ettiği gerçeği ile bizi karşı karşıya
getirmektedir.
Aile içi ilişkilerin zayıflaması, ya da sağlıklı bir sürecin yaşanmıyor olması
özellikle ergenlik sürecinde en çok ilgi ve alakaya ihtiyaç duyulan bir dönemde çocuk
dışarıya yönelecektir. Şırnak şartları düşünüldüğü takdirde terörün yoğunluğu ve
etkinliği açısından mevcut sağlıksız ortam, çocukluk yıllarında çocuğu suça iten
önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonuç itibariyle ailedeki istenmeyen
durum, sağlıklı olmayan işleyiş, olumsuz çevre şartlarıyla da bir araya gelince suçlu
davranış ortaya çıkmakta teröre yöneliş yaşına uygun davranışlarla görülmeye
başlamaktadır. İşte katılımcıların anne baba arasında iletişim sorunu veya problemin
yaşanıp yaşanmadığına dair sorulan soruya 8’inin (%30.7) sorun yaşanmadığını
belirtirken 8 katılımcının (%30.7) zaman zaman ya da sıklıkla bu tür problemlerin vaki
olduğunu belirtmesi önemlidir. 8 kişi (%30.7) bu soruya cevap vermemiş olup
sorduğumuz sorular arasında en çok cevap verilmeyen sorunun bu olması ailevi
meselenin çocuklar tarafından dile getirilmek istenmediği kanaatini doğurmaktadır.
Bu veriler doğrultusunda da ebeveynlerin birbirleriyle iletişiminin sağlıklı çerçevede
işlediğini söylemek kolay olmayacaktır.
Diğer taraftan taş atan çocukların aileleriyle olan iletişim sürecinde her ne
kadar anneyi sürekli görseler de babayı görme sıklıkları tespit edilmek istenmiş ve bu
doğrultuda babayı ne sıklıkla gördükleri sorulmuştur. 6 katılımcının (%23) işi
nedeniyle öteden beri babalarını az gördüklerini belirtmiş olmaları dikkat çekmektedir.
Her ne kadar katılımcıların büyük kısmının (%73) babayı her gün görme imkânı olsa
da ailede sağlıklı iletişim olup olmadığı, babanın çocukla olan ilgilenme düzeyi anlamlı
birliktelik ya da keyfiyetli zaman geçirmenin söz konusu olup olmadığı da ehemmiyet
arz etmektedir. Bu nedenle aile bireylerinin düzenli olarak bir araya gelme durumları
açısından akşam yemeklerini bir arada yeyip yemedikleri sorulmuş 3 katılımcı (%11.5)
babanın kendileriyle asla yemek yemediğini, ayrı yediğini, 7 katılımcı (%26.9) zaman
zaman ayrı yediklerini belirtmiştir. 12 katılımcı (%46.1) genelde birlikte yediklerini dile
getirirken, katılımcıların 4’ü (%15.3) ise sürekli bir arada yemek yendiği ve bunun
ailede önemli olduğunu ifade etmiştir. Bu veriler çocuğu suça itecek derece kopuk aile
bağlarının olduğu izlenimini vermemiş olmakla birlikte olumsuz durumların söz
konusu olmasının da mümkün olduğunu ortaya koymaktadır. Bu konudaki
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1391
tereddütleri gidermek ve durumu netleştirmek üzere durum tespiti açısından
katılımcılara anne baba ile olan iletişim ve irtibatın keyfiyetini tespit amacıyla
ebeveynlerin kendileriyle olan ilgilenme durumları sorulmuştur. Katılımcılardan 4’ü
(%15.3) anne-baba dâhil hiç kimsenin kendisiyle ilgilenmediğini dile getirirken, bu
durumdan rahatsızlıklarını da ifade etmişlerdir. Babası vefat eden 1 katılımcı haricinde
21 katılımcının (%80.7) anne babanın kendisiyle ilgilendiğini belirtmesi önemlidir.
Ancak asıl sorun anne babanın çocuklarıyla ilgilenme keyfiyetidir. Nitekim
katılımcılardan 8’i (%30.7) ilgilenmenin anne babanın kendisine parasının ya da
harçlığının olup olmadığını sorma şeklinde anladığı tespit edilmiştir. 3 katılımcının
%(11.5) ise ‚anne baba benimle ilgilenir serbest bırakıyorlar istediğimi yapıyorum bu
ilgilenmektir işte‛ şeklinde cevap vermeleri çarpıcıdır. Diğer yandan ilgilenildiğini
ifade eden 4 katılımcının (%15.3) ‚Hep okulumun nasıl olduğunu soruyorlar‛ diyerek
ilgilenmeyi okulun sorulması şeklinde algıladığı görülmektedir. Ayrıca kendisiyle
ilgilenildiğini ifade eden geriye kalan 4 katılımcının da (%15.3) algılama biçimleri
mesela kendisini birisi dövünce babanın koruması vs. şeklinde izah etmesi durumun
vehametini ortaya koymakta aile içi ciddi sıkıntıların varlığını gündeme getirmektedir.
Unutmamak gerekir ki çocukluk dönemindeki suiistimaller, ihmaller ve çocuk
suçluluğu arasında büyük alaka vardır. Kötü çocukluk dönemi ve bu süreçte
yaşananlar terörizme giden yolu aralamakta terörizmi anlamak için de çocukların bu
alt yapısını kavramak gerekmektedir.5
Ailenin çocuğuyla ilgilenmesi onu suç işlemekten alıkoyan etkenlerin başında
gelmektedir. Aile bağlarının güçlü olması nispetinde çocuğun suç davranışları içine
girmesi azalmaktadır (Kocadaş, 2007: 182). Çocuğun ailesinin geniş aile olması
ebeveynin çocuğa gerekli ve yeterli ilgi göstermemesi durumuna, anne babanın eğitim
durumu da eklenince çocuk kaçınılmaz olarak sokağa ve suç ortamına yönelmektedir
(Tomanbay, 2011: 18).
Ailenin çocuğa uygulayacağı disiplinin dozajını iyi ayarlaması gerekmektedir.
Katı disiplin çocuğu aile dışına iterken disiplinsiz bir aileden de çocuk
uzaklaşmaktadır (Kocadaş, 2007: 182). Öteki davranış biçimleri gibi şiddet de çocuk
bireyin toplumsallaşma süreci içinde aile, okul toplumsal gruptan oluşan çevresinden
öğrenilir (Ergil, 1980: 84).
Ailedeki şiddetin hedefi dolaylı ya da doğrudan çocuklardır. Aileleri tarafından
aşırı biçimde fiziksel olarak cezalandırılan ya da aile içi şiddetin mağduru olan
çocukların ve gençlerin yaşamın ilerleyen dönemlerinde artan davranış bozuklukları
5 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Cathy Spatz Wıdom, (2011). ‚Lessons from Research On the
Relationship Between -Childhod Abuse and Neglect and Delinguency- to Understanding Pathways from
Childhood to Terrorism‛, Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocukları, (ed. Süleyman Hançerli vd.) Ankara:
Sabev Yayınları, s. 268-275.
1392
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
ya da suç işleme olasılıkları yüksektir (Hablemitoğlu, 2011: 97). Bir araştırmaya göre
suç işleyen çocukların % 36.8’i tanımadığı biri tarafından % 25.6’sı ise tanıdığı biri
tarafından şiddete maruz kaldığını belirtmiştir (İçli, 2009: 74). Yavuzer tarafından
yapılan bir araştırmaya göre suçlu çocukların %86.9’unun anne babaları tarafından
dayakla cezalandırılıyor olması son derece dikkat çekicidir (Yavuzer, 2001: 139). Bizim
yaptığımız araştırmada da çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir. 15 katılımcı (%57.6) şu veya
bu şekilde anne-baba veya büyük ağabeylerden yaptıkları eylem ve tavırlardan dolayı
şiddet gördüklerini, dayak yediklerini ifade etmiştir. Bunların haricinde 6 katılımcı
(%23) aileden kimsenin kendisini dövmediğini, dövmek yerine kızıldığını dile
getirirken 4 kişi (%15.3) de soruya cevap vermemiş ya da ‚Hatırlamıyorum dayak yeyip
yemediğimi‛ cevabını vermiştir. 1 katılımcı (%3.8) ise (K3) ‚Hata yapmadığımdan dolayı
aileden kimseden dayak yemedim‛ demektedir.
Şiddet görme durumunu teyit için sorduğumuz ‚Herhangi bir suç işlediğin
takdirde anne babanın tutumu nasıl olur?‛ sorusuna aldığımız cevaplardan yalnızca 3
anne babanın (%11.5) bilinçli olduğu doğru bir yaklaşım sergileyebildiğini
görmekteyiz. Kalan bütün katılımcılar maalesef ya şiddet ya da kızma ve sert tepkilere
maruz kalmaktadırlar. Bu sonuçlar çocukların şiddet ve teröre nasıl bulaştıklarını
tespit anlamında ailenin çocuğa davranış biçimi noktasında hazırlayıcı bir zemin
sunulduğu gerçeğini bize göstermektedir.
Çocukların suç işlemesine ortam hazırlayan faktörler arasında okul ve iş
yaşamından elde edilen arkadaş grupları önem arz etmektedir. Biz de katılımcıların
sıkıntı dert ve problemlerini kimlerle paylaştığını sorarak kimler tarafından
yönlendirilmeye açık olduklarını tespit etmeyi hedefledik. Bu doğrultuda sorduğumuz
soruya aldığımız cevaplarda 11 katılımcı (%42.3) dert ve sıkıntılarını yalnızca
arkadaşlarıyla paylaştığını belirtmekte olup 4 kişi (%15.3) sadece annesiyle
paylaştığını, 8 kişi (%30.7) ise anne baba, amca, ağabey gibi aile bireyleriyle
paylaştığını belirtmişlerdir. Hiç kimseyle paylaşmadığını ifade eden 4 kişinin (%15.3)
varlığı görülmüştür. Katılımcıları random usulü, tesadüfi seçerek yaptığımız bu
çalışmada 26 kişiden 8 kişinin (%30.7) birbiriyle konuşup, dertlerini paylaşıyor olması
taş atma eylemlerinde sosyal ortamın etkisine işaret etmektedir.
Suç işleme ile alkol sigara ve madde bağımlılığı arasında bir alakanın varlığı
bilinmektedir. Bizim yaptığımız araştırmada 9 katılımcı (%34.6) sigara kullandığını
belirtmiştir. Ailede baba ya da ağabeylerden alkol kullanan ise toplam 4 kişidir
(%15.3). Ayrıca toplamda 16 babanın (%61.5), 5’de annenin (%19.2) sigara kullandığı
tespit edilmiştir. Bu durum alkol ya da madde bağımlısı düzeyinin düşük olduğunu,
terör suçu olarak taş atma ile alkol ve madde kullanımının bir ilgisinin olmadığını
göstermektedir.
Birçok araştırmacı tarafından yapılan çalışmada suç işleyen çocukların
genelinin başarısız, yıl kaybeden, okuldan kaçan vb. özellikte olmalarının nedeni
olarak yukarıdaki sorunlar gösterilmektedir. Çünkü okul, okuma-yazma öğretmekten
önce, çocukları kötü çevrelerden koruyan ve onları disiplin altına alan bir işleve
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1393
sahiptir. Dolayısıyla çocuğun okul çevresinden uzaklaşması ya da o çevrede yasadığı
olumsuzluklar onun suça yönelmesinin nedeni olarak gösterilebilir (Avcı, 2009: 96). Şu
var ki okul, kuralların ve disiplinin çocuk tarafından öğrenildiği temel
kurumlardandır. Onun burada yaşadığı uyum ve başarı sorunları aile ortamıyla da
yakından ilgilidir. Yani okulda sorun yaşayan çocukla ilgili ilk düşünülmesi gereken
husus sağlıksız aile ortamıdır. Yaptığımız araştırmada da bu iki tezi destekleyen bir
sonucun elde edildiğini görmekteyiz. Yaptığımız araştırmada katılımcılardan yalnızca
iki kişi zayıfı olmadığını, takdir veya teşekkür aldığını belirtmiştir. Bu durum okul
başarısı ve terör arasında son derece anlamlı bir ilişkinin olduğunu ortaya
koymaktadır. Burada dikkat çeken dile getirmeyi gerektiren önemli bir nokta vardır.
Katılımcılardan sadece 2 kişi hapiste yatmış olup, çıktıktan sonra okul başarısının
arttığını ifade etmiştir. Mesela (K18) “Okulda daha başarılı olmaya çalışıyorum ve
oluyorum. İçeri girip çıktıktan sonra daha başarılı oldum.” demiştir. Bu durum taş atan
çocuklara ceza verilip verilmemesi noktasında dile getirilen tartışmalara açıklık
kazandıracak boyuttadır. Zira diğer çocukların sadece mahkemesi devam ederken
toplam da yalnızca görüştüklerimizden 2 katılımcı 11 ay kadar hapiste kalmışlardır. Bu
iki katılımcının da okul başarısının arttığını ifade etmesi manidardır.
Yavuzer’in dediği gibi suçlu çocuk yoktur suça itilmiş çocuk vardır (Yavuzer,
2001: 31). Ancak yine de bu, çocuklar tarafından işlenen suçların suç olmaktan çıktığı,
suç sayılmayacağı anlamına da gelmemektedir. Her ne kadar çocukların ceza değil
eğitimle suçla arındırılması gerektiği iddia ediliyorsa biz bu kanaatte değiliz. Şöyle ki
‚çocuğun suç işlemiş olması ona bakmakla yükümlü erişkinlerin nelerin doğru ya da
yanlış olduğunu öğretmemeleri ya da erişkinler tarafından bizzat yanlış yapmak üzere
yönlendirilmiş olmaları‛ (Semerci, 2011: 80) ile ilgilidir.
Çocuk suçlarındaki artışların aile çevre okul vb. kurumların çocuğun
yetiştirilmesinde etkisini kaybetmeye başladığını ya da bu kurumların bazı zafiyetler
içinde olduğu gibi bir durumu açıkça göstermektedir (Kocadaş, 2007: 182). Dolayısıyla
bu doğrultuda çözümler aranmalı adımlar atılmalıdır.
Okullar sadece öğretimin yapıldığı yerler olmayı eğitim ve disiplin eğitiminin
de bir arada verildiği mekânlardır. Okulda disiplin cezası alma durumları, bireylerin
uyumlu kişiliğe sahip olup olmadıklarını ortaya koymaktadır. Bu durumu ortaya
çıkarmak için kendisine okul hayatında hiç disiplin cezası alıp almadığını sorduğumuz
katılımcılardan sadece 3’ü (%11.5) disiplin cezasını aldığını belirtmiştir. Bu durum her
ne kadar eğitim kurumunun disiplinsiz olduğu ya da üzerinde durmadığı gibi bir
ihtimali hatıra getirse de bizim kanaatimiz terör eylemlerine katılan, taş atan bu
çocukların bütün bütün kuralsız disiplinsiz ve terbiye edilemez bireyler olmadığı
yaşanan sürecin açıklamasının kişilik bozukluğundan ziyade sosyal çevre ve algılama
ile ilgili olduğu şeklindedir.
1394
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
Boş zamanlar, kişinin, özgür olarak dinlenmesi, eğlenmesi, toplumsal başarı ya
da kişisel gelişmesi için kullandığı zamandır. Boş zamanın iyi biçimde
değerlendirilmesi, kötü alışkanlıkları önlemede, kazanılan kötü alışkanlıklar varsa,
bunların yok edilmesinde faydalıdır (Köknel, 1982: 213). Bu çerçevede durum tespiti
önem arz etmektedir. Katılımcılara boş zamanlarında yaptıkları ve neleri yapmaktan
zevk aldıkları sorulmuştur. Buna göre 10’u (%38.4) futbol, basketbol oynamak ve
izlemekten hoşlandığını belirtmiştir. İnternete girmekten zevk aldığını belirten sayısı
14 (%53.8) olup bunların 2’si (%7.6) hariç evlerinde internet olmadığı görülmüştür. 5
katılımcı (%19.2) ise boş boş gezdiğini bundan hoşlandığını dile getirirken, 4 katılımcı
(%15.3) güvercin beslemektedir. Bilardoyu seven 4 katılımcı (%15.3) mevcuttur. 1
katılımcı (%3.8) motor binmekten 3’ü (%11.5) de pikniğe gitmekten hoşlandığını ifade
etmiştir. 5 katılımcı (%19.2) da arkadaşlarıyla oynadığını dile getirmiştir. Burada
verilen hususlar yapacak işi olmayan kendisine meşgale arayan sosyal kültürel
aktivitelerin neredeysede sıfır durumunda olduğu terör bölgelerinde ihtiyaçlara uygun
müessese ve sosyal aktivite imkânlarının oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Futbol,
basketbol sahası, spor kompleksleri vb. çocukların ve gençlerin deşarj olup kendilerini
verebileceği bu tür mekânlar oluşturmak, taş atma gibi oyun! faaliyetlerinden çocukları
çekme açısından büyük ölçüde etkili olacağı kanaatindeyiz.
Eğer pek çok çocuk terör eylemlerine katılıyor taş atma suçlarına karışıyorsa bu
sonucu doğuran temel problemin aile ve aile yapısı ile ilgili olduğunu söylemek
durumundayız. Aile yapısı dediğimiz takdirde anne babanın terör olaylarına bıkışı ve
siyasal algısı başta olmak üzere anne baba yoksunluğu yani anne babanın biri ya da
ikisinin vefat etmesi veya boşanma durumu vb. kastetmekteyiz. Ayrıca anne babanın
eğitim durumu, anne babanın çocuğa sergilediği tavır ve tutumlar (katı disiplin, ağır
ceza ve dayak), ailenin ekonomik durumu ve ailede kardeş sayısının fazla olması
çocukların teröre bulaşmalarında önem teşkil eden unsurlar arasındadır. Aile dışında
çocuğun arkadaş grubu, okul ve çevresi de taş atma vb. suçları netice veren
sebeplerdendir. Maalesef üzücü ama dikkat çekici bir neden de özellikle göç
olaylarıdır. Büyükşehirlere gerçekleşen zorunlu köy boşaltmaları ya da ekonomik
nedenlerle gerçekleşen göçler elde edilemeyen sosyal statü vb. sosyal sıkıntılar taş
atma ve teröre meyil sürecini tetikleyen etkenlerdendir. Bu noktada maalesef belirtelim
ki bazı kitle iletişim araçları da terör suçuna özendiren unsurları içinde
barındırmaktadır.
Özetleyecek olursak bu derece yoğun biçimde taş atma olayı gerçekleşiyorsa
çocuğu birinci derece korumak ve muhafaza etmek ile yükümlü aile müessesi, çevre,
okul vb. unsurlar görevini icra edemiyor büyük zafiyetler sergiliyor demektir. Bu tür
eylem ve terör faaliyetlerinin engellenmesi öncelikli olarak aileler ile kolluk kuvvetleri
ve yetkililerin görevidir. Burada önemli olan gerçekleşen olayı önlemek ya da
bastırmaktan ziyade böylesine üzücü olayların tekrarını engelleyecek önleyici
tedbirlerin alınmasıdır. Önleyici tedbirler çerçevesinde ailenin, okulun ve çevrenin
sahip oldukları misyonu gerçekleştirecek değerlerle yeniden donatılması
sağlanmalıdır. Bu ise sadece devlet tarafından yüklenen görevler değil, hem kültürel
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1395
hem de dini nitelikli vazife bilincinin yeniden anımsanması şeklinde olmalıdır.
Öncelikle ailenin çocuğuyla gereği gibi ilgilenmesinin onu suç işlemekten alıkoyan
etkenlerin başında geldiği bilinmeli ülke çapında doğru ve etkili anne baba olmaya
dair eğitimler ivedilikle verilmeli bu süreç devlet tarafından desteklenmelidir. Akers
ve Sellers’ın dile getirdiği gibi suç davranışı özellikle birincil ve yakın gruplarla olan
etkileşim sürecinde öğrenilir. Yani bireyler kanunun aleyhindeki tema ve vurguları
kanunun tarafında olana göre daha sık vurgulu ve etkili muhatap olurlar. Bireyler
kanun karşıtı söylem göre düşüncelere kanuna uygun söylemlerden daha fazla maruz
kalır muhatap olursalar kanunlardan uzaklaşmaları da olasıdır (Akers ve Sellers, 2009:
87). Bu nedenle ailelerdeki siyasal algının değiştirilmesi de malum olduğu üzere devlet
destekli çözülebilecek bir husustur.
Ayrıca okul kurumlarının ve çevrenin çocuğu muhafaza görevini resmi ve
zorunlu görev olmaktan öte manevi mesuliyet duygusu olarak yeniden hatırlamalarını
sağlamak, bu duyguyla vazife icra etmeye yöneltmek belki de sorunun çözümünde
nirengi noktasıdır.
Sonuç olarak köyden göç ile şehre yerleşen kitlenin işgücünün vasıfsızlığı, aile
ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Maalesef bu durum da aile bireyleri özellikle
muhatap kitlemiz olan çocukların eğitim düzeylerinin yetersiz kalmasına neden
olmaktadır. Acıtıcıdır ki eğitimsizlik de suçluluğa zemin hazırlamaktadır. Bu durum
sadece eğitim noktasındaki eksiklerle kalmamakta ekonomik güçlük yaşam
standartlarını etkilemekte, iyi beslenmeme, barınamama v.b gibi sorunlar da ortaya
çıkmaktadır. Nitekim pek çok eve yaptığımız ziyaretlerde de şahit olduğumuz
kalabalık aile, yetersiz oda sayısı, iç-içe bir yaşam durumunu doğurmaktadır. Her ne
kadar bu araştırmada buna yönelik çok fazla boyut olmasa da sahip olduğumuz
malumat kadarıyla bu durum aile içi tartışmalar, iletişimsizlik, çocuklara yönelik
şiddet, çocuklara yetersiz ilgi ve sevgi azlığı, terör ya da benzeri herhangi bir suç için
gerekli zemini hazırlamış olmaktadır.
Her ne kadar bireylerin genç hatta çocuk yaşta terör örgütüne katılıyor
olmalarında terör örgütünün propagandası, arkadaş ve çevre vb. bir takım sosyal
unsurlar etkili oluyorsa da Şırnak özelinde düşünüldüğü takdirde maalesef genel
itibariyle sosyal yapıda zaten terör örgütüne yöneltecek toplumsal bir havanın
hâkimiyeti ortadadır. Bu manada hemen her gün gerçekleşen çocuklar için oldukça
eğlenceli denebilecek taş ve benzeri eylemler çocuklar için ilgi çekici olup katılmalarını
engelleyici aile ya da toplumsal baskı bir yana çoğu zaman ilgi ve teşvik görüyor
olmaları da durumu tetiklemektedir. Ailelerin de bu konuda çocuklarına genel
itibariyle çok da sınırlayıcı tedbir almadıklarını müşahede etmiş bulunuyoruz.
Ailelerin bilinçlendirilmeleri hangi suçun hangi cezayı terettüp ettirdiğinin onlara
aktarılması gerektiği kanaatindeyiz. Nitekim yaptığımız çalışmada cezaevinde 11 ay
kadar kalan iki katılımcı çocuğun babasının kamyon ve tır şoförlüğü olan işlerini
1396
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
bırakıp çocuklarının başında kalmaya ve onlarla ilgilenmeye başlaması dikkate değer
bir sonuçtur.
Bölgede siyasi amaçlar ve çıkarlar için çocukları sokağa dökmek, taş atmak
suretiyle, güvenlik güçleri ile karşı karşıya getirmek dolayısıyla tutuklanmalarını,
yargılanmalarını, hüküm giymelerini sağlamak böylece dağa çıkmaları kazanımını
elde etmek sonuç itibariyle ölme, öldürme eylemlerini gerçekleştirecek elaman bulma
şeklinde bir süreç yaşanmaktadır. Küçük yaşlarda suç işlemiş olan çocukların, ilerleyen
yaşlarda da suç işleme potansiyelinin yüksek olduğu terör eylemlerinde taş atmanın
başlangıç ve sahiplenmenin ilk basamağını teşkil ettiği göz ardı edilememeli, terör
örgütünün bu eylemleri yaptırmasının nirengi noktasının bu olduğu hatırda tutulmalı,
problem daha ileri boyutlara ulaşmadan, ivedilikle sorunu çözecek adımlar atılmalıdır.
KAYNAKÇA
AKERS, R. ve SELLERS, C. (2009). Criminological Theories. Newyork: Oxford University
Press.
ATALAY, Y. (2002). Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, İstanbul: Özgür Yayınları.
AVCI, M. (2009). Çocuk Suçluluğunun Toplumsal Nedenleri, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), Erzurum, Atatürk Üniv. Sos. Bil. Ens.
BAHARÇİÇEK A. ve TUNCEL, G. (2011). ‚Terörle Mücadelenin Zorlukları ve Bu
Zorlukları Aşmada Farklı Bir Yaklaşım: Demokratik Mücadele Yöntemi‛, UGT
Dergisi, c. 2 sayı 2.
EKİCİ, N. vd. (2010). ‚İdeoloji ve Örgütsel Yapının Örgüte Eleman Kazanma
Üzerindeki Etkisi: Türkiye’de DHKP/C ve Hizbullah Örneği‛, UGT Dergisi, c.1,
sayı 1.
ERGİL, D. (1980). Türkiye’de Terör ve Şiddet, Ankara: Turhan Kitabevi.
---------, D. (2009). Kürt Raporu-Güvenlik Politikalarından Kimlik Siyasetine, İstanbul: Timaş
Yayınları.
FATOŞ, Ö. (1998). Emniyet Genel Müdürlüğü Küçükleri Koruma Hizmetleri Yönetici
Semineri, Ankara: Asayiş Şube Müdürlüğü Yayını.
GOVE, W. R. ve CRUTCHFİELD, R. D. (1982). ‚The Family and Juvenile Delinquency‛,
The Sociological Quarterly, vol. 23 ıssue 3.
GÖLCÜKLÜ, F. (1962). Türkiye’de Çocuk Suçluluğu Hakkında Bir Araştırma, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.
GÜÇER, M.S. ve AYDEMİR, D. (2011). ‚Terörün Çocuk Mağdurları‛, Suça Sürüklenen
ve Mağdur Çocukları, ed. Süleyman Hançerli vd. Ankara: Sabev Yayınları.
Taş Atan Çocukların Sosyo-Kültürel ve Ekonomik Altyapısı 1397
HABLEMİTOĞLU, Ş. (2011). ‚Aile İçi Şiddeti Önlemek Çocuk Suçluluğunu ve
Mağduriyetini Azaltır mı‛, Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocukları, ed. Süleyman
hançerli vd. Ankara: Sabev Yayınları.
HAY, C. (2003). ‚Family Strain, Gender and Delinquency‛, Sociological Perspectives, Vol.
46, No 1.
İÇLİ, T. ( 2009). Çocuk Suç ve Sokak, Ankara: Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü.
KIZMAZ, Z. (2004). ‚Öğrenim Düzeyi ve Suç: Suç-Okul İlişkisi Üzerine Sosyolojik Bir
Araştırma‛, Fırat Üniv. Sos. Bil. Dergisi, c. 14 sayı 2, Elazığ.
KOCADAŞ, B. ‚Düşük Sosyo-Ekonomik Yapı Suç İlişkisi: Malatya’da Çocuk
Suçluluğu‛, Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 2007/1.
KOLK, A. ve TULDER, R.V. (2002). ‚Child Laborand Multinational Conduct: A
Comparison of Interrnational Business and Stakeholder Codes‛, Journal of
Business Ethics, Vol. 361, I.3, Mar. Dordrecht.
KÖKNEL, Ö. (1982). Gençlik Çağının Psiko-Sosyal Nitelikleri, Ankara: Gençlik Spor
Bakanlığı Yayınları.
KUŞ, E. (2003). Nitel-Nicel Araştırma Teknikleri, Ankara: Anı Yayıncılık.
NGALE, I. F. Family Structure and Juvenile Delinquency,
http://www.internetjournalofcriminology.com/Ngale_Family_Structure_and_Ju
venile_Delinquency.pdf 20.12.2012.
ÖZDEMİR, H. (2011). ‚PKK Terör Örgütünün İstismar Ettiği Çocuklar: Hakkâri
Örneği‛, Terörle Mücadelede Makro ve Mikro Perspektifler, Ankara: Polis
Akademisi Yayınları.
POLAT, O. (1997) Çocuk ve Hakları, İstanbul: Analiz Yayınları.
Paris Principles (2007)
http://www.diplomatie.gouv.fr/en/IMG/pdf/Paris_Conference_Principles_Engli
sh_31_January.pdf (27.11.2012)
POLAT O. ve GÜLDOĞAN, E. (2010). ‚Çocuk Askerler: Psikolojik, Sosyal ve Fiziksel
Sorunlar‛, UGT Dergisi c.1 sayı 1.
SARAN M. ve BİTİRİM, S. (2010). ‚Terörle Mücadelede Sosyal Pazarlama ve İletişim
Stratejileri‛, UGT Dergisi, c. 1, s. 2, Ankara.
SARPDAĞ, M. (2005). Çocuk Suçluluğu ve Polis, Ankara: Ahsen Matbaacılık.
1398
Süleyman KARACELİL – Mehmet ÇAY
SEMERCİ, B. (2011). ‚Suça Sürüklenen Çocuk ve Gençlere Psikiyatrik Yaklaşım‛, Suça
Sürüklenen ve Mağdur Çocukları, (ed. Süleyman hançerli vd.) Ankara: Sabev
Yayınları.
SEVİM, Y. (2010). ‚Terör Mağdurları: Geriye Göç Çözüm mü?‛, UGT Dergisi, c.1, sayı
1.
SEVÜK, H. Y. (1998). Uluslararası Sözleşmelerdeki İlkeler Açısından Çocuk Suçluluğu ile
Mücadelede Kurumsal Yaklaşım, İstanbul: Beta Basım.
SMİTH, M. (2003). Research Methods in Accounting, SAGE Publications, London -
Thousand Oaks, New Delhi.
SPENCER, N. ve HAWAMDEH, H. (2001). ‚Work, Family Socioeconomics Status and
Growth Among Working Boy Jordan‛, Archives of Disease in Chilhood, Vol.84, I.4,
Apr. London.
ŞEKER, D. vd. (2011). ‚Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Terör Suçuna Karışan
Bireyler ve Arka Planlarının Değerlendirilmesi‛, Terörle Mücadelede Makro ve
Mikro Perspektifler, Ankara: Polis Akademisi Yayınları.
TOMANBAY, İ. (2011). ‚Avrupa Birliği Ülkelerinde Çocuk Koruma Anlayışı ve
Türkiye’de Çocuk Koruma Kanunu‛, Suça sürüklenen ve Mağdur Çocukları,
(ed. Süleyman hançerli vd.) Ankara: Sabev yayınları.
TOSUN, M. (2011). ‚Madde Bağımlılığı ve Aile‛, Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocukları,
(ed. Süleyman Hançerli vd.) Ankara: Sabev Yayınları.
Utsam 2010 Raporu, Güneydoğu Anadolu’da Terörü Besleyen Sorunlar: Hakkâri-Van -
Yüksekova Örneği, Ankara: Polis Akademisi Başkanlığı.
WİDOM, C. S. (2011). ‚Lessons from Research On the Relationship Between -Childhod
Abuse and Neglect and Delinguency- to Understanding Pathways from
Childhood to Terrorism‛, Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocukları, ed. Süleyman
Hançerli vd. Ankara: Sabev Yayınları.
YAVUZER, H. (2001). Çocuk ve Şuç, İstanbul: Remzi Kitabevi.
YILDIRIM A. ve ŞİMŞEK, H. (2008). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri,
Ankara: Seçkin Yayıncılık.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=482 02.12.2012.