SY Kızıl Bayrak 12-04

32

description

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-04 / Ocak

Transcript of SY Kızıl Bayrak 12-04

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-04
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-04

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSaldırıları püskürtebilmek için ilkelibirleşik mücadele!…….......................... 3"Anayasa Platformu" Konya’datoplandı...…........… . . . . . . . . . . . . . . . . 4“Bu dava bitmeyecek!”….....… . . . . . . . 546 günde 513 gözaltı!. . . . . . . . . . . . . . . 6Sermaye hükümeti AKP rant peşinde!... 7Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileriDirenişi’nde yeni süreç....... . . . . . . . . . . 8Maltepe Belediyesi’nde yenidendireniş...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9ABB’de işçi kıyımı yaşanırken… . . . . 10Karayollarında özelleştirme saldırısı.. . 11Billur Tuz’da işgal provası.... . . . . . . . . 12Gelir testi çileye dönüştü.…...… . . . . . 13DİSK Genel Kurulu üzerinedüşünceler....…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ilesağlıkta dönüşüm ve sağlık hakkımücadelesi üzerine konuştuk....… . . . . 15

Yeni dönem ve

gelişmeler - EKİM. . . . . . . . . . . . . 16-17

Parti Okulu

Habip Gül Devresi / 2011 . . . . . . . 18-20

Partiye Rapor’dan... . . . . . . . . . . . . . . 21

Tunus: Yeni isyanlar için enerji

biriktiriyor!... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Filistin-İsrail “barış görüşmeleri”

yeniden başlatıldı... . . . . . . . . . . . . . . . 23

AB’nin “yeni” sömürge alanı

Doğu Avrupa... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24

Yunanistan’da

basın emekçileri grevde ..… . . . . . . . . 25

Onbinler Rosa Luxemburg ve

Karl Liebknecht’i andı. . . . . . . . . . . . . 26

Berlin’de XVII.Enternasyonal Rosa

Luxemburg Konferansı… . . . . . . . . . . 27

Alman tekellerinin “şaşılası”

büyümesinin sırrı!… . . . . . . . . . . . . . . 28

Gençlik füze kalkanına

karşı yürüdü.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Efeoğlu Ailesi’nin avukatı

Mustafa Yağcı ile görüştük…... . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/03 * 20 Ocak 2012

Maltepe Belediyesi bünyesinde çalışan taşeronişçileri "insanca yaşam ve çalışma koşulları" talebiylebaşlattıkları direnişlerini 28. günde CHP'li belediyeyönetiminin verdiği sözler üzerine bitirmişlerdi. Ancakdirenişçi işçiler, belediye yönetiminin verdiği sözleritutmaması üzerine ara verdikleri direnişlerine yenidenbaşladılar. Şimdi direniş kaldığı yerden devam ediyor.

İşçiler bu kez taleplerini kazanıncaya kadar direnişikararlıkla sürdüreceklerini tüm kamuoyuna bildirdiler.

Direnişin yeniden başlaması ile birlikte belediyeyönetimi yazılı bir açıklama ile direnişçi işçilerikaralayarak tehdit etti ve hedef gösterdi. Aynı zamanda"kamu düzenini" bozmaktan dolayı suç duyurusundabulunacağını açıkladı. CHP'li belediye yönetimi bukaralama kampanyasında yalnız değildi. Güya işçilerinmücadele ve örgütlenme araçları olan sendikalarınbaşına çöreklenmiş işçi düşmanı işbirlikçi bürokrattakımı bu suç ortaklığının bileşeni oldular. Onlar payınautanç verici bu tutum yeni bir ihanetin göstergesidirsadece. Bu yeni ihanet asla unutulmayacaktır.

Maltepe belediyesi taşeron işçileri şimdi sadecebelediye yönetimine karşı hak alma mücadelesi ilekendini sınırlamayacaklardır. Öte yandan bu mücadelesendikal bürokrasiye karşı da bir mücadele olarakdevam edecektir.

Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinin direnişi hertürlü destek ve sınıf dayanışmasını hak ediyor. Direnişikaralama, direnişçi hedef gösterme biçimindekisaldırıların boşa çıkarılması sadece direnişçi işçilerinkararlılığına bağlı değil. Bu mücadelenin kazanımlasonuçlanabilmesi aynı zamanda tüm ilerici ve devrimcigüçlerin direnişle eylemli bir sınıf dayanışmanınyükseltilmesine de bağlıdır.

CHP'li Maltepe Belediyesi yönetiminin işbirlikçisendika bürokratlarını da yanına alarak direnişçi işçilerihedefe çakan saldırılarına karşı direnişçi işçiler direnmekararlılıklarını ve kazanma iradelerini ortaya koyarakmücadelelerini büyütmeyi hedefliyorlar. Ortayakoydukları mücadele programı da buna işaret ediyor.

Bu nedenle direnişçi işçilerin mücadelesi asıl şimdibaşlıyor. İşçiler, direnişlerini büyüterek ve daha genişbir alana yayarak saldırıları geri püskürtmek için

kazanma kararlılığını kuşanmış bulunuyorlar. Buçerçevede 4 Şubat günü "Hak verilmez, alınır! Direnişsokakta kazanılır!" şiarı ile bir dayanışma gecesidüzenliyorlar. Dayanışma gecesine birçok sanatçı,aydın ve kurum destek vermiş bulunuyor.

Sınıf devrimcileri Maltepe Belediyesi taşeronişçilerinin düzenledikleri direnişle dayanışma gecesinehem etkin bir katılma sağlamak, hem de bu vesileyledirenişi sesini-soluğunu bulundukları tüm alanlarda işçive emekçilere gündemine taşımak için enerjik veinisiyatifli bir çaba ortaya koymalıdırlar.

Sermayenin işçi ve emekçilere yönelik saldırılarınınpervesızlaştıdığı bir dönemde, bu saldırılara karşıbirleşik bir mücadele hattının örülmesi öncelikli güncelgörevlerden biridir.

Sınıf devrimcileri "emeğin baharı"nı örgütlemehedefiyle önlerine koydukları güncel görev vesorumluluklara bu temelde yüklenmelidirler.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-04

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Hrant Dink’in katledilmesiyle ilgili davayı kararabağlayan “özel yetkili mahkeme”, yargının, devletadına cinayet işleyen katilleri korumakla mükellefolduğunu bir kez daha teyid etti.

Davayı beş yıla yayan “cemaat yargısı”, bu süredetoplumsal duyarlılığın ortadan kalkacağını, böylececinayetin esas sorumlusu olan emniyet, jandarma veMİT’i kolayca aklayabileceklerini sanıyorlardı. Fakataradan geçen yıllara rağmen ne toplumsal duyarlılıkortadan kalktı, ne de devletin cinayetten sorumluolduğuna dair gerçeğin üstü örtülebildi.

Hrant Dink davasında alınan karar, Amerikancıiktidarın pervasızlıkta sınır tanımama konusundavardığı aşamaya ışık tutmuştur. Zira AKP iktidarınamuhalefet eden herkesi “terör örgütü üyesi” ilanederek zindanlara dolduran bu aynı yargı kurumu,“polis-jandarma-istihbarat üçgeni”nde alenenplanlanıp tetikçiler eliyle işlenen Dink cinayetininarkasındaki örgütlü gücü güya bulamamıştır.

Kapitalizmin adaleti ve timsah gözyaşları

“Özel yetkili mahkeme” adıyla Kürt hareketine,ilerici, devrimci güçlere ve emekçilere karşı yeni bir“giyotin” icat eden AKP-cemaat koalisyonu, burjuvazive onun siyasal temsilcilerinin “adalet” kavramındanne anladıklarını gözler önüne seriyorlar. Öncekiler gibibu mahkemeler de devlet adına cinayet planlayan veişleyenleri arsızca korumaktadır. Bu mahkemelerAmerikancı iktidar muhaliflerine karşı ne kadarpervasızsa, rejimin cinayetlerini aklama konusunda dao denli pervasızdır. Her iki durumda da düzeninyasalarını hiçe sayan bu zihniyet, zorbalığa karşımücadele edenleri zindanlara tıkıyor, kokuşmuş rejimadına cinayet planlayıp işleyenleri ise koruyor. Dinci-gerici koalisyonun icraatları, burjuvazi için esas olanınkâğıt üzerindeki yasalar değil, sınıflar mücadelesininandaki durumu olduğunu kanıtlıyor.

Dink’in katillerini koruyanın esas olarak siyasaliktidar, yani AKP-cemaat koalisyonu olduğu yeterinceaçıktır. AKP hükümetinin bu tutumu yeni de değildir.Cinayetin ilk elden sorumluları olan dönemin vali vepolis şeflerini ya meclise taşıyan ya da terfi ettirenAKP iktidarının kendisidir. Dolayısıyla yargıdan öncedinci-gerici koalisyon Dink’in katilleriniödüllendirmiştir. Polise sokakta cinayet işleme “hakkı”tanıyan ve katilleri koruyan bir iktidardan başka nebeklenebilir ki!

Katilleri aklayıp terfi ettiren, dahası yargı kararı ilede koruyan kendileri olduğu halde, onbinlerin kararıprotesto etmesi ve AKP yardakçılarının bile rahatsızolduklarını ilan etmesi üzerine, Tayyip Erdoğan vemüritleri “biz de karardan rahatsız olduk” diyerektimsah gözyaşları dökmeye başladılar.

Tam bir ikiyüzlülükle ellerine bulaşan kanıgözlerden saklamaya çalışan Tayyip Erdoğan, BülentArınç ve AKP’nin diğer şefleri, bu defa kimseyiinandıramadılar. AKP-cemaat koalisyonundan medetuman liberal takımı da buna dahil. Yazılıp çizilenlerebakıldığında, Dink cinayeti davasında alınan pervasızkararın, dinci gericiliğin kuyruğuna takılan liberal, solliberal takımını da şaşırtmış olduğu anlaşılıyor. AKP-

cemaat koalisyonunun “demokrat vitrini” işlevi görenbu yardakçı takımının “adalet duyguları” incinmişgörünüyor. Bu görüntünün gerçeği ne kadar yansıttığıbir yana, sözkonusu kesimi katillerin suç ortağısaymak gerekiyor. Zira cinayet şebekesi gibi çalışanbir iktidarı “ülkeyi demokratikleştiriyor” söylemiyledesteklemek, onun cinayetleriyle suç ortaklığı yapmakanlamına gelir.

Borazan medya ve yardakçı liberallerin “AKPderin devletle hesaplaşıyor” söylemi ise, bu tablodaçirkin bir aldatmacadan ibaret kalıyor. Dinci-gericikoalisyonun kontrgerilla ile sorunu, her kapitalistdevletin vazgeçilmez olan bu kurumunu ortadankaldırmakla değil, denetimi ele geçirmekle ilgilidir.Nitekim dinci Amerikancılar gelinen yerde bunubaşarmışlardır ve arsızca kullanmaktadırlar. Bugerçeğin de üstünü örtmeye çalışan dinci gerici medyave liberal takımı, objektif olarak devletin işlediğicinayetlerin suç ortakları olmakla kalmıyor, fiilenkontrgerilla çarkına su taşıyorlar.

Söylemde “demokratikleşme”, uygulamada kaba zorbalık!

İlerici ve devrimci güçlere, Kürt hareketine, Kürthalkına, işçi ve emekçilere karşı zulmün kamçısınısallayan dinci Amerikancılar, utanmadan “mağdur”rolü oynamaya devam ediyorlar. Bu iğrenç yalanınyanısıra “demokratikleşme”, “ileri demokrasi” gibisöylemleri de dillerinden düşürmüyorlar. Muhaliflerizindanlara dolduranlar, F-16 savaş uçaklarıyla Kürtçocukları ve gençleri üzerine bomba yağdıranlar,gerillaya karşı kimyasal silahlar kullananlar “mağdur”ve “demokrat” olduklarını iddia edebiliyorlar!

Yeni anayasa tartışmaları ile bu söylemi gündemdetutmaya çalışan AKP hükümeti ile medyadaki borazanve yardakçıları, faşizan icraatları perdelemetelaşındalar. Zira devleti ele geçirmekten, büyüksermayenin desteğinden, emperyalistlere sırtınıdayamaktan güç alan dinci-gerici iktidar, bu avantajlıduruma yaslanarak faşizan icraatlarını günden güneyaygınlaştırıyor.

“Demokratikleşme sürecindeki önemli

dönemeçlerden biri” diye yutturulmak istenen “yenianayasa” tartışmaları, emekçileri ve Kürt halkınıoyalamanın bir aracı olarak kullanılıyor. Oysa devletinKürt hareketine karşı giriştiği sürek avı ve işlenenplanlı cinayetler, dahası katillerin yargı eliylekorunması, bu dinci-gericilerin gerçek zihniyetini eleveriyor. Yeni anayasa da bu ortaçağ kalıntısı zihniyetinürünü olacaktır.

Bölgede emperyalistler adına tetikçilik yapan AKPiktidarı, başta Kürt hareketi ve devrimci güçler olmaküzere ülke içinde muhalif sesleri boğmaya endeksli birpolitika izlemektedir. Yeni anayasa tartışmaları da buuğursuz politikanın bir parçasıdır.

Bu arada belirtelim ki, “demokratikleşen” Türkiyeartık “Ortadoğu’nun Honduras’ı” olarak anılmayabaşlanmıştır. ‘80’li yıllarda Honduras, Nikaragua’dakiSandinist devrime karşı savaşan CIA güdümlü kontragüçlerin merkez üssüydü. Amerikan işbirlikçileribugün ülke topraklarını böylesine utanç verici bir işinüssü haline getirmiş bulunmaktadırlar.

Öfkeyi birleşik eylemlerle sokaklara taşımak!

Sömürü, baskı ve zorbalığı derinleştiren dinciAmerikancı iktidara karşı öfke birikimine de tanıkolmaktayız. Kürt halkının, işçilerin, emekçilerin veilerici devrimci güçlerin eylemleriyle dışavuran öfkebirikimi, AKP iktidarının Hrant Dink’in katillerinikorumasına tepki duyan onbinlerin sokaklaradökülmesiyle de kendini ortaya koydu.

Tepkinin yaygınlığı, sermaye düzeni veAmerikancı dinci-gericilerin iktidarına karşı ciddimücadele dinamiklerinin varlığını yansıtıyor. Sorun,bu dinamiklerin birleşik bir mücadele hattındabuluşamamasıdır. Bu parçalılık iktidarın işinikolaylaştıran önemli etmenlerden biridir.

Kürt hareketinden devrimci güçlere, ilericipartilerden sendika ve kitle örgütlerine kadar iktidarınhedefinde olan güçlerin ciddi, samimi ve ilkeli birbirleşik mücadele hattında buluşmaları, verilikoşullarda, gerici iktidarın devam eden topyekünsaldırısını püskürtebilmenin yegane yoludur.

Saldırıları püskürtebilmek için ilkelibirleşik mücadele!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-04

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

"Anayasa Platformu" 22 Ocak’ta Konya’da birtoplantı düzenledi. “Yeni Anayasa İçin Türkiyebuluşmaları” toplantısına Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen,Kamu-Sen vb. sendika konfederasyonları, TOBB vb.sermaye örgütleri ile mecliste grubu bulunan 4 siyasipartinin TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonutemsilcileri ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek katıldı.

Konuşmacılar sorunların çözümünü yeni anayasayabağladılar.

Sermaye örgütleri adına toplantıda konuşan TOBBBaşkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, emek ve sermaye örgütleriarasında var olan temel çelişkiyi silikleştiren birkonuşma gerçekleştirdi ve şunları söyledi: “Türkiye'nindemokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan biranayasaya ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamdaAnayasa Platformu, STK ve meslek kuruluşları olarak'Türkiye Konuşuyor Platformu'nu ortaya çıkardık. Kimolursak olalım gün birlik ve beraberlik içinde olmagünüdür. Görüşleri, düşünceleri ve menfaatleri farklımeslek grupları olarak bir araya geldik.”

Toplantıda AKP adına Mehmet Ali Şahin, CHPadına Atilla Kart, MHP Adına Faruk Bal, BDP adınaDiyarbakır Milletvekili Altan Tan konuştu.

Mehmet Ali Şahin; “Halkın katılımı ve heyecanıolmadan sivil bir anayasa ortaya koymak mümkündeğildir” dedi. Konuşması boyunca yeni Anayasasürecinde halkın onayına önem verecekleri algısınıyaymaya çalıştı.

Atilla Kart ise “CHP olarak üniter yapıya sahipçıkarak ve halkın tüm kesimlerini kucaklayarak,Cumhuriyetin değer ve kazanımlarının demokrasiylegüçlendirilmesine inanıyoruz" dedi. Atilla Kart üniteryapıya sıkı sıkıya bağlı, tekçi, inkarcı anlayışla tümkesimlerin kucaklanamayacağı gerçeğini karartmayaçalıştı.

Faşist partiyi temsilen komisyonda yer alan FarukBal ise MHP’nin bildik tekçi ve inkarcı faşistparadigmasını konuşmasında dile getirdi.

BDP adına konuşan Altan Tan ise “Anayasa sihirlibir değnek değil buna katılıyorum. Ancak çözümyollarını açacak anahtar anayasadır. Değerler ortayakonur ve saygı duyulursa yeni bir dünya çıkarırız" dedi.Kürt hareketinin, Kürt sorunun anayasal çözümüne dairtemel, reformcu bakışını dile getirdi.

Son olarak TBMM Başkanı Cemil Çiçek,“Toplumun tüm kesimlerini kapsayan, demokratikdeğerleri yansıtan yeni anayasa yapacağız” türündendemagojilere başvurarak söz konusu toplantılarınböylesi bir işlev gördüğünü vurguladı. Sınıf çelişkisiniyok sayan, yeni anayasanın egemen olan burjuvazininçıkarlarına hizmet edeceği gerçeğini karartmaya çalışanyaklaşım, konuşmasının özü özetiydi.

Kapitalizmden soyutlanmış eşitlik, adalet vekardeşlik söylemi...

Anayasa Platformu'nun Konya toplantısında sınıfçelişkilerinden, kapitalizmin egemenliğindensoyutlanmış eşitlik, adalet, kardeşlik söylemleri sıkçadile getirildi. Yeni anayasanın toplumun tüm kesimlerinikapsayacağı ifade edildi. Burjuvazinin işçi sınıfı veemekçiler üzerindeki egemenliğini pekiştirmenin aracıolan anayasa, herkesin anayasası, herkesimin yararınaolan anayasa olarak gösterilmek istendi.

Sermaye düzeni ve gerici AKP hükümeti, düzenpartilerini, farklı kesimleri temsil eden emek örgütleriniyeni anayasa tartışmasına katmaya büyük özen gösterdi.Ayrıca BDP’nin anayasa sürecine katılımını Kürthalkının gözünde anayasa sürecini meşrulaştırmahedefiyle bağlantılı olarak oldukça önemsedi. Ama tümbu yaklaşımlar biçimseldir. Kürt halkının demokratiktalepleri değil, BDP temsilcilerinin ifade ettiklerigörüşlerin sermayenin çıkar ve beklentileriyle uyumluolan bölümleri yeni anayasada yer alacaktır.

Konya’da gerçekleştirilen Anaya Platformutoplantısında sendika ağaları da boy gösterdi. Sendikaağaları ekonomik-sendikal hakların geliştirilmesikonusunda taleplerde bulundular. Binbir bağlaburjuvazinin sınıf iktidarına ve devletine bağlı sendikabürokrasisinin işçi sınıfı ve emekçilerin lehineönerilerde bulunması eşyanın tabiatına aykırıdır. Zirasendika bürokratları işçi sınıfı ve emekçilereyabancılaşmışlar, sermaye ile et ile tırnak misalibütünleşmişlerdir. Sendika bürokratları burjuvazininçıkarlarının ifadesi olacak yeni anayasada bazı, esasailişkin olmayan göstermelik rötuşlar peşindekoşmaktadırlar.

Konya toplantısında yeni anayasayı halkla birlikteyapma demogojisi sık sık dile getirildi. İşçi veemekçilerin biçimsel katılımına önem verilmiştir.‘Vatandaşların’ anayasa önerisi yaptıkları konusundakonuşmalar içinde örnekler verilmiştir. Tüm bunlaryapılacak anayasanın emekçilerin anayasası olduğunuispatlamaya dönük manevralardır. Hepsi bir yana,anayasada, emekçi kitlelerin dolaylı, göstermelik vebiçimsel katılımı gözetilse dahi, fiili uygulaması işçi veemekçilerin tümüyle üstünde tutulur. Zira anayasayı“halkın iradesi” adı altında uygulamaya geçirecek olanburjuva sınıf iktidarının kurumları olan hükümet, yargı,kolluk güçleri, cezaevleri vb.leridir. Bu kurumlarvaroluş nedenleri ise burjuvazinin işçi sınıfı veemekçiler üzerindeki egemenliğinin devamınısağlamaktır.

TOBB Başkanı başta olmak üzere toplantıdakonuşan sermaye sözcüleri yeni anayasaya duyduklarıihtiyacı dile getirdiler. Zira anayasa sermaye piyasasınıngeliştirilmesi, sömürü kapasitesinin arttırılması, üretimintümüyle esnekleştirilmesi, ucuz iş gücü ihtiyacınınkarşılanması vb. saldırılara yanıt verme noktasındayetersiz kalıyor. Ayak bağına dönüşüyor. Sermayeörgütleri katı işbölümünü, güvenceli çalışmayı, bölgeselasgari ücret uygulamasını, sermaye düzeniningenişleyen yeniden üretim dinamiğini destekleyen biranayasa istiyorlar. Başka bir deyişle yeni anayasaburjuvazinin varolan ayrıcalıklarının daha da artmasına,işçi sınıfı ve emekçilerin sefaletinin daha daderinleştirilmesi hedefi ile bağlantılı olarak gündemegetiriliyor.

Burjuva anayasalar sermaye egemenliğini pekiştirmenin aracıdır!

Yapılan bu toplantılar işçi ve emekçilerin gözünüboyamaya, beklentileri artırmaya yönelik aldatmacanınbir parçasıdır. Zira burjuvazinin sınıf egemenliğikoşullarında yazılan anayasaların tümü bürokratik,anlaşılmaz, soyut bir dille kaleme alınırlar. Bu dil işçi veemekçilere tamamen yabancıdır. İşçi ve emekçiler bu

anayasaları okumaya çalışsalar bile kendigerçekliklerine dair herhangi bir cümle bulamazlar. SonKonya toplantısında emeğin korunması, işçi veemekçilerin ekonomik-sosyal haklarına dair tek bircümle edilmemiş olması, bu gerçekliğin en açıkgöstergesidir.

Konya toplantısında konuşmaların eziciçoğunluğunu, yine işçi ve emekçiler adına sermayepartileri, sermaye örgütleri, sermayenin işbirlikçisisendika ağaları yapmışlardır. Konuşmaların tümü işçi veemekçiler manipüle etme doğrultusundagerçekleştirilmiştir. Bu bile yeni anayasa çalışmasınınkitlelere yabancı ve dışsal olduğu gerçeği tüm açıklığıile ortaya çıkması açısında yeterlidir.

En ileri burjuva anayasaların yapılış süreçleri dahi,tümüyle işçi sınıfı ve emekçilerin dışında ve onlardansaklı tutulur. Anayasaların emekçilere sunuluşu biletamamen biçimsel ve temsilidir. Burjuvazi işçi veemekçilerin anayasayı kendi bağımsız talepleri,ihtiyaçları ve özlemleriyle karşılaştırmaması vedeğerlendirmemesi için tüm hünerini sergiler. 12 EylülAnayasa referandumu bu durumun en açık göstergesidir.

Kutsal özel mülkiyetin korunması tüm burjuvaanayasalarının ortak hedefidir. Demokratik anayasanınsınırını burjuvazi çizer. Her türlük hak ve özgürlük,demokrasi ve adalet, hukuk vb. doğrudan ya da dolaylıolarak burjuvazinin sınıf iktidarının pekiştirilmesihedefine hizmet eder. Burjuva bir cumhuriyet olanTürkiye’nin yeni anayasasının sınırını çizecek olanburjuvazidir.

Yeni anayasada da "herkes özgürdür" anlayışı dilegetirilecek, ama özgürlüğün sermayenin özgürlüğüolduğu çok geçmeden anlaşılacaktır. Zira en ileriburjuva demokratik anayasalar bile temelindesermayenin olduğu, sermayenin baskı ve şiddetinin dahaserbest işlemesine onay veren anayasalardır.

"Anayasa Platformu" Konya’da toplandı...

"Yeni anayasasının sınırınısermaye çizecek!"

F tipi karanlığına karşıeylem

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul ŞubesiCezaevi Komisyonu, “Tecrit öldürüyor, F tipihapishaneler kapatılsın!” şiarıyla başlattığı kampanyaçerçevesinde yaptığı “F oturmaları’ eylemininikincisini 21 Ocak akşamı Mecidiyeköy Meydanı’ndagerçekleştirdi.

Tecridi simgeleyen siyah elbiseler giyip, karanlığakarşı aydınlığı çağrıştırması için fener taşıyan İHDüyeleri, “F” harfi oluşturacak şekilde yere oturarakeylemlerini başlattılar. Bu haftaki eylemin anagündemi, F tipi hapishanelerindeki disiplincezalarıydı.

İHD Cezaevi Komisyonu adına açıklamayı okuyanGönül Sonbahar, tutsakları ölüme sürükleyen disiplincezaları verildiğine dikkat çekti.

Kandıra F Tipi Hapishanesi’nde tutsak olan CihanGüneş’in hapishanedeki uygulamaları ve cezalarıanlatan mektubunun okunduğu eylemde yapılankonuşmalarda halka duyarlılık çağrısı yapıldı.

Kampanya çerçevesinde film gösterimi, merkeziyerlerde stand açılması, mahpuslara kart gönderilmesigibi etkinliklerin yapılacağı da duyuruldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-04

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

“Bu dava bitmeyecek!”19 Ocak 2007’de katledilen Agos Gazetesi Genel

Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 5.yıldönümünde çeşitli illerde gerçekleştirilenyürüyüşlerle anıldı. Binlerce kişinin katıldığıyürüyüşlerde Dink cinayetini örtbas etmeyiamaçlayan mahkeme kararına büyük bir öfkevardı.

Ankara Ankara’da Emek ve Demokrasi Platformu’nun

çağrısıyla gerçekleştirilen yürüyüşe binlerce kişikatıldı. BirGün gazetesi önünde buluşan kitleSakarya Meydanı’na yürüdü.

Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri adınabasın açıklamasını okuyan TMMOB YönetimKurulu Başkanı Mehmet Soğancı, katilleriaklayan ve ödüllendirenlerden, örgütübulamayanlardan, delilleri karartanlardan, aynızihniyeti Sivas’ta ve Uludere’de taşıyanlardan,siyasal iktidardan hiçbir beklentilerinin olmadığınısöyledi.

İzmir Hrant Dink’in katledilişinin 5. yılında İzmir YKM

önünde toplanan binlerce kişi Sümerbank önüneyürüdü. Coşkun Üsterci basın metnini okudu. 2 günönce “sonuçlanan” Dink mahkemesinin 5 yılboyunca bir oyun olarak sürdürüldüğünü söyleyereksöze başlayan Üsterci, mahkeme sonucunun bir yerdebeklenen durum olduğunu vurguladı.

Eskişehir Eskişehir’de Hamamyolu girişindeki Yapı Kredi

Bankası önünde buluşan kitle öfkeli sloganlarlabekleyişe geçti. Adalar Migrosönüne yapılan

yürüyüş sırasında yapılan konuşmalardaHrant’ın devlet tarafından katledildiği ve katillerininkorunduğuna vurgu yapıldı.

Adana Adana’da Küçüksaat-5 Ocak Meydanı’nda

biraraya gelen yaklaşık 200 kişi buradan İnönüParkı’na doğru yürüyüşe geçti. Yürüyüşünbaşlamasıyla birlikte polis yürüyüşü engellemekistedi. Polisle yaşanan kısa süreli arbede sırasındapankart yırtıldı.

Bu müdahaleye rağmen yürüyüşte ısrar eden kitlegeri adım atmadı. HDK adına yapılan açıklamadahem dava süreci hemde işlenen bu katliamadeğinilerek bu davanın daha bitmediği söylendi.

Eyleme sendikalar, meslek odaları, ilerici solgüçlerle birlikte BDSP de katılarak destek verdi.

Bursa“Hrant’ın Arkadaşları” tarafından yapılan

eylem Setbaşı Mahfel’de başladı. KentMüzesi’ne yürüyen kitle dövizlerle adalettaleplerini dile getirdi.

Basın açıklamasını okuyan Rustem Avcıdava sonucunu değerlendirdi. Bu dava iledevletin siyasi cinayetler geleneğininbozulmadığına dikkat çeken Avcı, devletinbir kısım vatandaşını düşman olarakgösterdiğini sözlerine ekledi. 5 yıllıksürecin dökümünü sunarak devleti teşhir

etti.

Kızıl Bayrak / İzmir – Ankara – Eskişehir –Adana- Bursa

Hrant Dink anıldı...

“Hepimiz Hrantızhepimiz Ermeniyiz!”

19 Ocak 2007 tarihinde Şişli Osmanbey’dekiAgos gazetesi önünde katledilen Ermeni gazeteciHrant Dink, ölümünün 5. yıldönümünde anıldı.Hrant Dink’in vurulduğu Agos binası önüne yürüyenonbinlerce kişi “Hepimiz Hrant’ız hepimizErmeniyiz!” sloganlarını haykırdı. Dink davasındamahkeme kararına tepki gösteren 40 bini aşkın kişiOsmanbey’de toplandı.

Öğle saatlerinden itibaren Taksim Meydanı’ndatoplanmaya başlayan binlerce kişi Mecidiyeköyyönüne açılan yolu iki taraflı olarak trafiğe kapatarakOsmanbey’e akın etti. Dink’in katledildiği noktayagelen binlerce kişi, burayı mumlarla çevirerek,karanfiller bıraktı.

İlerici ve devrimci güçler Agos önünde

Binlerce kişiye, Hrant Dink Ailesi, BDP’li vekillerSelahattin Demirtaş, Sebahat Tuncel, Sırrı SüreyyaÖnder, BDP PM üyesi Filiz Koçali, DİSK GenelSekreteri Tayfun Görgün, Batman’da askerlikyaparken arkadaşının tüfeğinden çıkan kurşunla ölenErmeni asıllı asker Sevag Şahin Balıkçı’nın ailesi deeşlik etti. Yazar Vedat Türkali ise tekerleklisandalyesiyle kortejin en önünde “Hepimiz Hrant’ız,hepimiz Ermeniyiz” dövizi taşıdı.

Ayrıca BDSP, Mücadele Birliği, Kaldıraç, TKP,Halkevleri, ESP, ÖDP’nin de bulunduğu devrimci,ilerici siyasal güçler de yürüyüşte yer aldılar.

Agos önünde toplanan onbinler duduk eşliğindeçalınan Ermenice ezgilerle Dink için saygı duruşundabulundu.

Hrant’ın arkadaşlarından Karin Karakaşlı, Agosgazetesi binasından onbinlerce kişiye seslendi. KarinKarakaşlı, bu kepazeliğe son verilmesini istedi.

Karakaşlı’nın ardından Hrant Dink’in eşi RakelDink ile çocukları Arat ve Delal Dink, Agos’unpenceresinden kitleyi selamladı.

Hrant Dink’in katledilişinin 5. yıldönümündeTaksim’de yürüyüş gerçekleştiren ilerici, devrimci vedemokrat güçler “Katil devlet hesap verecek!”sloganını haykırdı. Dink’in yanısıra devlet tarafındankatledilen ilerici, devrimcileri ve kayıpları da ananbinlerce kişi “Hrant’ın hesabını soracağız” dedi.

Aralarında ESP, Emek ve Özgürlük Cephesi, DHF,HDK’nın da bulunduğu siyasal güçlerin çağrısıylayapılan eylemde taşınan pankartta ‘Hrant’ yazısının,Cemil Kırbayır, Metin Göktepe, Ceylan Önkol, UğurKaymaz, Alaattin Karadağ gibi devlet tarafındankatledilen kişilerin isimlerinden yazıldığı görüldü.Binlerce kişi tüm devrim şehitleri ve Dink için saygıduruşunda bulundu.

Galatasaray Lisesi önünde Ermenice açıklamayıMurat Gözoğlu yaparken Türkçe açıklamayı ise çağrıcıgüçler adına Sayat Tekir okudu.

Sayat Tekir, Dink’in öldürülüşünün 5. yılında hesapsormak için sokakları dolduranların Hrant’ınkatledilişinin, toplumsal bellek yitiminin kurbanıedilmeyeceğini gösterdiğini dile getirdi.

“Bizler, bu siyasi cinayetin şahidi nesiller olarak, buolayın gerçek faillerini yargılayacak ve onlardan bununhesabını mutlaka soracağız” diyen Tekin, Hrant’ınkatillerinin çok iyi tanındığını söyledi. Açıklamanınardından Emeğe Ezgi grubu Ermenice ve Türkçeşarkılar seslendirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Binler Taksim’de yürüdü

19 Ocak 2012 / Ankara

19 Ocak 2012 / İzmir

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-04

Türk sermaye devleti, Uludere’de 34 Kürtköylüsünün savaş uçaklarıyla katledilmesinin üzeriniörtmeye çalışıyor. Katliamda ölenlerin ailelerineverdiği kan parası ile kanlı ellerini gizlemeyeçalışıyor. Partisinin grup toplantısında konuşan BaşbakanErdoğan Uludere katliamı ile ilgili konuşurken bir kezdaha katliamın üzerini örtmeye çalıştı. “Uludere’deçok acı bir olay yaşadık ve 34 vatandaşımızıkaybettik. “Büyük bir dikkatle meseleyi takip

ediyoruz ve edeceğiz” diyen Erdoğan katliamla ilgiliortada duran gerçeklere ya da cevaplanması gerekensorularaysa değinmedi.

Erdoğan, “Uludere’de yakınlarını kaybedenkardeşlerimizin yakınlarına hayatını kaybeden herkesiçin yasal 23 bin lirayı gönderdik. Buna ek olarakhayatını kaybeden her kardeşimiz için 100 bin lirayıtahsis ettik. Yani şu an için 123 bin lirayı ödüyoruz”sözleri ile devletin kirli savaş ile katlettiği insanlariçin 123 bin liralık değer biçtiğini açıklamış oldu.

Devlet terörü6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Kürt hareketini ve devrimci-ilerici sol güçlerihedef alan faşist baskı ve terör kesintisiz sürüyor.

“KCK operasyonları” adı altında yürütülen vebizzat dinci parti AKP’nin şefi Erdoğan tarafındantalimatı verilen polis baskınlarının 25 Ocak sabahkiadresleri İstanbul Maltepe’deki Gülsuyu Mahallesi veHakkari’nin Yüksekova ilçesi oldu.

Gülsuyu’nda operasyon Terörle Mücadele Şubesi polisleri Maltepe

Gülsuyu Mahallesi’nde birçok eve baskınlardüzenledi. Özel harekat polislerinin de katıldığıbaskınlarda evler talan edilirken 4 kişi de gözaltınaalındı.

Gülsuyu’nda 17 Ocak günü baskınlargerçekleştirilerek 8 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltınaalınanlardan 2’si çocuk 7 kişi 20 Ocak günüçıkarıldıkları mahkeme tarafından “örgüt üyeliği”suçlamasıyla tutuklanmıştı.

Yüksekova’da 8 gözaltı Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde ev baskınları

gerçekleştirildi. Kışla, Orman ve Esentepemahallelerinde gerçekleştirilen baskınlarda BDP üyesi8 kişi gözaltına alındı.

Mersin’de 5 çocuk tutuklandı Mersin’de Merkez Toroslar ilçesi Demirtaş

Mahallesi’nde 22 Ocak günü gerçekleştirilen evbaskınları sonucu gözaltına alınan 5’i çocuk 8 kişi“örgüt adına eylem yapmak” ve “korsan gösteriyekatılmak” suçlamalarıyla tutuklandı.

Tatvan’da 5 tutuklama Bitlis’in Tatvan ilçesinde 22 Ocak günü

gerçekleştirilen ev baskınlarında gözaltına alınan 9kişiden, BDP Tatvan İlçe Başkanı Mazlum Akgül’ünde aralarında ulunduğu 5 kişi “örgüt üyeliği”suçlamasıyla tutuklandı.

46 günde 513 gözaltı, 300tutuklama!

Yalnızca son bir buçuk ayın gözaltı ve tutuklamabilançosu, gemi azıya alan dinci parti AKP’ninpervasızlığını gözler önüne sermeye yetiyor.

Yalnızca 10 Aralık 2011 ile 25 Ocak 2012arasındaki 46 günde en az 513 kişi gözaltına alındı.Büyük çoğunluğu “KCK operasyonları” kapsamındagerçekleştirilen gözaltıların ardından 350’ye yakınilerici ve devrimci ise tutuklandı.

46 günde 513 gözaltı!

19 Ocak günü Hakkari’de 1 kişinin yaşamınıyitirdiği patlama halk tarafından protesto edildi. Barışve Demokrasi Partisi (BDP) Hakkari İl Örgütüüyeleri, patlamanın sorumlularının “iyi çocuklar”olduğuna dikkat çekerek, olayın aydınlatılmasınıistedi. Patlamanın meydana geldiği bölgeye yürüyenkitle “PKK intikam” sloganı attı.

BDP Hakkari İl Başkanı Yıldırım, Hakkari’dekiuygulamaların bir politika çerçevesinde yapıldığınıbelirterek Öcalan’a yönelik tecrite dikkat çekti.

Canan: 2. Şemdinli vakası

BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Hamit Geylani,BDP Hakkari milletvekilleri Esat Canan, Adil Kurt,19 Ocak günü Hakkari’deki patlamada yaşamınıyitiren üniversite öğrencisi Zeki Yeşil’in ailesinetaziye ziyaretinde bulundu.

BDP’li vekiller ve yöneticiler ayrıca patlamanınyaşandığı cadde üzerinde işyerleri hasar gören esnafı

ziyaret etti. Ziyaret sırasında esnaf, patlamanınardından yaşanan olaylar sırasında polisin havayaateş açması nedeniyle işyerlerine isabet edenkurşunların izlerini gösterdi.

Mermi izlerine bakan Milletvekili Esat Canan,Hakkari’de yaşanan olayın 2005 yılında Şemdinliilçesinde Umut Kitabevi’ne yapılan bombalısaldırıyla benzer olduğunu söyledi.

Geylani: Hesabı sorulacak!Hamit Geylani, yapılanların bir zulüm olduğunu

ve hesabının sorulacağını belirterek, “Bugünkentimizin üzerine büyük bir zulüm yağmıştır.Patlayan bomba Hakkari’nin kalbinde patlamıştır. Buzulmün bitmesini istiyoruz. Patlamada şehit düşenZeki kardeşimiz ve yaralanan diğer kardeşlerimizinacısı bütün Hakkarililerin acısıdır. Burası fazla birşey söyleme yeri değildir. Ama bu zulmün hesabınısoracağız. Ölen kardeşimizin mekanı cennet olsun”dedi.

Patlama “iyi çocukların” işi!

“Özgür Geleceksusmayacak!”

Özgür Gelecekgazetesiçalışanları,İstanbul Kartal’dabulunanbürolarınınkapısına zarfiçerisinde mermibırakılması ileilgili 25 Ocakgünü İHDİstanbulŞubesi’nde basın

toplantısı düzenledi. Toplantıda söz alan Özgür Gelecek çalışanı

Kemal Rüya, devrimci gazetecilik yaptıkları içinhedeflendiklerinin altını çizerek, ilk defa böylesaldırılarla karşı karşıya olmadıklarını söyledi.Devletin komplo kurarak tutukladığı ve tecrituygulamaları nedeni ile ölümüne sebep olduğuSuzan Zengin’in bu alanda çalıştığı dönemde debürolarının basıldığını hatırlatan Rüya, bedeli neolursa olsun mücadelelerine devam edeceklerinivurguladı.

Rüya’nın ardından söz alan Avukat Gül Altay,açık ölüm tehdidi anlamına gelen bu durumhakkında suç duyurusunda bulunduklarını belirtti.Özgür yayın yapan yayınevlerine yıllardır baskıuygulandığını söyleyen Altay, bu gibi konulardaisteksiz ve ağır davranan yargının tutumunubeklemeden çevre işyerlerinde bulunan kamerakayıtlarını istediklerini ve sürecin hızlanması içinellerinden geleni yapacaklarını belirtti.

Özgür Gelecek gazetesi adına basın açıklamasınıokuyan Rahime Karvar ise, bu durumun ne anlamageldiğinin açık olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Fail açık! Fail; hergün polise fetva veripsokakta terör estiren, devrimcileri-demokratları-yurtsecerleri sudan gerekçelerle tutuklayan vekendine muhalif en ufak sesi bastırmak için kandökmekten geri durmayan devlettir”

Karvar, bundan sonra gazete ve çalışanlarınagelecek her türlü saldırıdan İçişleri Bakanlığı veİstanbul Emniyet’ini sorumlu tutacaklarınısöyleyerek açıklamayı sonlandırdı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Roj TV yayına devamediyor

Türkiye’de yakın zamanda büroları basılan,çalışanları gözaltına alınan ve tutuklanan Kürtbasınının sesi Avrupa’da da kesilmeye çalışılıyor.Kürt basını Roj TV şahsında uluslararası baskılarıda yaşıyor.

Fransız Eutelsat şirketi tarafından alınan birkararla Roj TV’nin uydu üzerinden yaptığı yayınkesildi.

Kendisine yönelik baskıların seslerinikesemeyeceğini vurgulayan Roj TV ise yayınlarınıinternet üzerinden sürdürüyor. Gelişmeleri canlıyayın, video veya haber metinleri ile aktaran RojTV, sosyal paylaşım ağları üzerinden de haberiletmeye devam ediyor. Öte yandan, Roj TV yeni biruydu arayışına da devam ediyor. Roj TV’nin internetüzerinden yapıtığı yayını takip etmek isteyenleraşağıdaki linkten kanala ulaşabilirler:

http://video.roj.tv/channel/view/roj-75

25 Ocak 2012 / Istanbul

Katliamın bedeli 123 bin lira!

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-04

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Sermaye hükümeti AKP tarafından BoğaziçiKöprüsü’nün 2013’te 40 yılını doldurması nedeniyle“büyük bakıma” girmesi ve 1 yıl süreyle kapatılmasıgündeme getirildi. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırımtarafından yapılan açıklamada, “büyük bakım”sırasında zaten felç durumda olan İstanbul trafiğininnasıl etkileneceği ise yeterince açıklanmadı. Ancakaçıklamasında “3. köprü başlayıp hızlı şekildetamamlanırsa böyle sorunlarla daha az karşılaşırız”diyerek konuyu, geçtiğimiz günlerde ihaleye katılımcıolmadığı için iptal edilen 3. köprüye bağlaması ise asılniyetin başka olduğuna işaret ediyor.

Bilindiği gibi bir rant projesi olan ve ormanlarınyok olmasına yol açacak olan 3. köprü ihalesine,verilen devlet garantisine rağmen, yeterli araç trafiğiolmayacağı için teklif gelmemişti. Bu konuda ısrarcıolan sermaye hükümeti devlet bütçesinden köprününyapılmasını kararlaştırmıştı. Şimdi bu amacına kılıfolarak, İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayanBoğaziçi Köprüsü’nün bakıma girmesinin 3. köprüyüzorunlu hale getirdiğine yönelik iddialar ortayaatılıyor.

Konunun uzmanları ve meslek odaları BoğazKöprüsü'ne bakım konusunda farklı görüşlere sahipler.Ancak hepsi bunun 3. köprüyü zorunlu hale getirdiğineyönelik iddialara karşılar. Konuyla ilgili uzmanlarıgörüşleri özetle şöyledir;

* Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) UlaştırmaAnabilim Dalı emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr.Zerrin Bayraktar, “Karayolları Genel Müdürlüğü, buişleri 1 yıl önceden mi planlar? Bu olacak iş değil. 3.köprü 1. köprünün alternatifi değil. 3. köprü çokuzaktan geçiyor. İnsanlar 1. köprüyü bırakıp 3.köprüden mi dolaşacak? Aralarında kaç kilometre var.Köprünün bakımı elbette yapılacak. 40 yıl sonra buköprü bitecekse, bunun için bir şeyler yapmaya 25.yılında başlarsınız. 1. köprünün alternatifi olacak şey10 yıl önce düşünülürdü, 1. köprünün yanına bir köprüyapılırdı. 3. köprünün yerine yapılacak çok şey var.Mesela yük taşımacılığı. İDO’nun Ro-Ro taşımacılığıprojesi var. Deniz taşımacılığına ağırlık versinler.Ayrıca Marmaray’ı bir an önce bitirsinler.”

*Mimarlar Odası Afet Komitesi Sekreteri MücellaYapıcı: "Boğaziçi Köprüsü gibi kentsel kullanışlarınrutin bakımları sürekli yapılmalıdır. 1999 yılındansonra özellikle köprüler ve viyadükler güçlendirildidiye biliyoruz. Deprem riskine karşı köprülerde rutinbakımlar yapılıyor. Bakımlar bugüne kadaryapılmadıysa zaten vay halimize. Bakım konusunun 3.köprüye bağlanmasınıysa ilginç buluyorum. İstanbuliçin üretilen bütün planlarda hiçbir şekilde 3. köprüdüşünülmemiştir. İnsanların deprem kaygısındanfaydalanarak 3. köprüyü gündeme getirmek doğrudeğildir. Bu iki durumun birbiriyle alakası yoktur.Boğaziçi Köprüsü’nün bakıma ihtiyacı varsa bu derhalgerçekleştirilmelidir."

* Fahri Trafik Müfettişleri Derneği Başkanı Av.Sami Güleçyüz, "3. Köprü Boğaziçi'ne alternatifolamaz. Mutlaka böyle bir şey olacaksa denizulaşımına burada çok görev düşer, çok iyi planlamayapılmalı.”

* Köprünün hizmete açıldığı 1973’te BayındırlıkBakanlığı adına kontrol heyetinde yer alan BoğaziçiÜniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Semih Tezcan ise,bakanlık kaynakları tarafından yapılan açıklamanın “3.köprüye ihtiyaç duyulsun” diye yapıldığını belirterek“Köprünün bakımı çalışırken yapılır, kapatılmasına

gerek yok” diyor.* İnşaat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Cemal

Gökçe ise şunları söyledi: “Boğaziçi Köprüsü’nün biryıl boyunca trafiğe kapatılacak olması 3. köprününyapılmasının bir gerekçesi olamaz. Çünkü 3. köprününİstanbul’un ulaştırmasına katiyen bir katkısı olmaz.Köprüye bakım yapmak için bir yıl boyunca trafiğetamamen kapatılması gerekmez. Neden bakım bir yılboyunca sürsün? Bu bakım iki ayda da yapılabilir.Zaten köprünün bakımları periyodik olarak yapılıyor.Kopan halatlar olunca bunlar değiştiriliyor. Buperiyodik bakımlarla halatlar değiştirilebilir, depremgüvenliği sağlanabilir. Bakım yaz tatiline getirilebilirve deniz ulaşımı hızlandırılarak trafiğe çözümbulunabilir.”

Açıklamaların bir kısmı köprünün bakımına trafiğekapatılacak denli ihtiyaç duyulmadığı, trafik akışısürerken de yapılabileceği, diğer bir kısmı ise trafiğekapatılsa dahi başka yol ve yöntemlerle bu sorununçözülebileceğine dair. Ancak ortak bir kanı var ki o da3. köprüye ihtiyaç duyulmadığıdır.

Sermaye hükümeti AKP rant peşinde!

Sermaye hükümeti AKP’ nin derdi ne Boğaziçiköprüsünün bakımı ne de sözde trafiğe çözüm diyesundukları 3. köprü ile İstanbullular'ın ulaşım sorununaçözüm bulmaktır. Onların derdi işin rant kısmındadır.Bundadır ki Tayyip Erdoğan 1992'de İstanbulBüyükşehir Belediye Başkanı iken 3. Köprü projesini"İstanbul'a karşı cinayet" diye nitelendirirken, şimdi 3.Köprü'nün "gereklilik" olduğunu söylüyor. Çünkü 3.Köprü tahminen 350 milyar dolarlık rant yaratacak.

Uzun yıllardır 3. Köprü yapımı üzerindentartışmalar sürerken rant yeme sırası kendilerinegeldiğinde hiçbir hukuk-kural tanımayan bu sermayeuşakları bu işi de sözde “kalkınma” olarak halkayutturmaya çalışıyorlar. Çevre sağlığını gözeten birkentleşme derdi olmayan bu hükümetin UlaştırmaBakanı Binali Yıldırım "Çevre bozulacak diyekalkınmayalım mı?" diyecek denli de arsızlaşabiliyor.

Kent içi ulaşıma ancak %5 gibi bir faydası olacak

olan 3. Köprü büyük inşaat şirketleri, arazispekülatörleri, bankalar, petrol devleri, otomotivşirketleri için önemli bir rant alanı. Ne karşılığında?

Bu konuda TMMOB açıklaması şöyle:"3. Köprü kentin kuzeyinde yoğunlaşan son doğal

yaşam alanları üzerinde geri döndürülemez yıkıcısonuçlar yaratacak. Köprünün yapımı sırasında, ikimilyon ağaç kesilecek. 3. Köprü'yle birlikte İstanbulormanlarının üçte biri yok olma tehlikesiyle karşıkarşıya kalacak. Dere yataklarının taşması sonucundaseller yaygınlaşacak; içme suyu havzalarınınkirlenmesi ve erozyonla birlikte barajlardaki suoranının düşmesiyle İstanbul'un su sorunu daha daağırlaşacak; geçimini ormandan sağlayan çok sayıdaorman köylüsü yoksullaşacak; hava kirliliği artacak veyaban hayatı daha da tahrip olacak."

Bugüne kadar hiçbir bilim insanı, bilimsel kurumya da meslek örgütünün desteklemediği, mevcut hukukkurallarına göre bile yapımının hukuk dışı olduğu 3.Köprü projesinde kararlı görünen sermaye hükümetinidurduracak tek güç, emekçi halkın örgütlü gücüdür. Burant projesinden onları geri adım atmaya zorlayacakolan tek yol eylemli bir karşı duruştur.

Sermaye hükümeti AKP rant peşinde!

“3. köprü alternatifolamaz!”

Sermaye hükümeti AKP tarafından hayatageçirilmek istenen 3. köprü projesine tepkilerbüyürken Boğaziçi Köprüsü’nün 2013’te 40 yılınıdoldurması nedeniyle ağır bakıma girmesi ve 1 yılsüreyle kapatılması gündeme geldi.

İstanbul’un iki yakasını birbirine bağlayanBoğaziçi Köprüsü’nün bakıma girmesinin 3.köprüyü zorunlu hale getirdiğine yönelik iddialarkonunun uzmanları ve meslek odaları tarafındantepkiyle karşılandı.

Uzmanlar, 3. köprünün hiçbir zaman BoğaziçiKöprüsü’nün alternatifi olmayacağını belirterek 1.köprünün bakıma ihtiyacının olabileceğini ancakbunun 1 yıl öncesinden planlanmasının akla vemantığa aykırı olduğunu vurguladı.

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-04

Taşeron sistemine karşı “insanca bir yaşam veçalışma koşulları” için örgütlenen ve bunun sonucuolarak CHP’li Maltepe Belediye yönetimi tarafındanişten atılan işçilerin direnişi bir ayını geride bıraktı.

Tamamen insani talepler üzerinden gelişenörgütlenme ve direniş süreci daha şimdiden bellikazanımlar gündeme getirmiş, belediye yönetimidirenişin de etkisiyle çalışma koşullarında bellidüzenlemeler yapmak zorunda kalmış bulunuyor. Öyleki son olarak geçtiğimiz hafta Maltepe BelediyeBaşkanı Mustafa Zengin’in “siyasi” danışmanlarındanYüksel Çiftçi “Direnişin tüm talepleri kabul edilmiştir”diye sözlü bir açıklama yapmak durumunda kalmıştı.Ancak belediye yönetimi bu sözlerin arkasındadurmadı. Belli ki bu açıklamayı direnişi kırmak veetkisini zayıflatmak amacıyla yapmak zorundakalmışlardı. Bu açıklama belediye yönetiminin direnişkarşısında düştükleri durumun da en özlü ifadesi olduaynı zamanda.

Bu aşamada belediye yönetimi üzerinden verilensöz üzerine direnişe ara veren işçiler, yönetime zamantanıdılar ancak verilen sözler tutulmadığı için direnişikaldığı yerden yeniden başlattılar. Bu adım direnişinyeni bir aşamaya girdiğine işaret etmektedir. Kaldı kibu sözler verildikten hemen sonra belediye yönetimitarafından süreç sürüncemeye bırakıldı ve pratik biradım atılmadı. Son gelişmeler göstermektedir kibelediye yönetiminin buradaki asıl kaygısı, bünyesindeçalışan taşeron işçilerde biriken hoşnutsuzluğuyatıştırmak, buradan hareketle gelişen örgütlenmeeğilimini zayıflatmak, dahası kapı önünde sürendirenişi giderek yalnızlaştırmak ve zamanla kırmaktır.

Zira sürecin başından itibaren belediye bünyesindeçalışan taşeron işçilerin de belirgin bir örgütlenmeeğilimi kendisini ortaya koymakta, öncü işçilerinörgütlenme konusunda attığı adımlar anlamlı bir işçikitlesi tarafından yanıt bulmakta idi. Yaklaşık altı aydıryapılan toplantılara yönelik ilgi ve direnişi önceleyensüreçte yapılan eyleme yönelik katılım bunun dolaysızbir göstergesi olarak önümüzde durmaktadır.

Taşeron sisteminin tüm incelikleri uygulanıyor!

Süreç içerisinde gelişen ve büyüyen örgütlenme vemücadele eğilimi geçtiğimiz ay CHP’li belediyeyönetimi tarafından öncü bir işçinin işten atılmasısaldırısı ile karşılandı. Sözde “taşeron köleliğinden”rahatsızlıklarını dile getiren, bunu demagojik birbiçimde seçim kampanyalarına konu eden CHP’liyöneticiler, iş kendi inisiyatiflerindeki bir belediyedeişçilerin örgütlenme ve mücadelesine gelince hemenişten atma sopasına sarılabiliyorlar.

Maltepe’de yaşanan örgütlenme ve direniş boyuncabelediye bünyesindeki CHP’li yöneticiler ve onlarınetrafında dolananların öne çıkarmaya çalıştığı eğilim“CHP’li belediyenin” taşeron sistemi karşısındaki“çaresizliği” demagojisi idi. Döne döne sorunun“CHP’li belediye yönetimini aştığı”, “aslında taşeronuygulamasına kendilerinin de karşı olduğu” yalanı ilekendi sorumluluklarını örtmeye büyük bir özengösterdiler.

Oysa ki sadece Maltepe’de değil ülkenin dört biryanında CHP’li belediyelerde taşeron sistemi tümincelikleri ile uygulanmakta. Dahası bunun karşısındamücadele eden işçilere yönelik benzer saldırılargündeme gelmektedir. Zira CHP’nin taşeron sistemi ile

herhangi bir sorunu yoktur. Çünkü CHP bu topraklarınen köklü sermaye partisidir ve tüm varlığını temsilettiği bu azgın sömürü düzenine borçludur. Dolayısıylabu konuda başta Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimpropagandası olmak üzere CHP üzerinden gündemegetirilen sözde taşeron karşıtlığı sadece “sosyaldemagojiden” ibaret bir söylemdir.

Son olarak CHP’li Maltepe Belediyesi’ndeyaşananlar bile bunun en dolaysız kanıtıdır. Taşeronsistemi karşısında insani talepler ile yan yana gelip,örgütlenen işçilere belediye yönetimi kapıyıgöstermiştir. Tam da CHP Genel Başkanı KemalKılıçdaroğlu’nun ifadesiyle “21. yüzyılın kölelikrejimi” olan taşeron sistemi karşısında birleşen vemücadeleye girişen işçilere CHP’li yönetimörgütsüzlüğü dayatmaktadır. Yani “ya bu kölelikkoşullarında çalışırsınız ya da çeker gidersiniz”denilmektedir. Bunun kendisi CHP’nin taşeron sistemikarşısında gerçek tutumunu dolaysız olarak bir kezdaha ortaya koymakta, bu konudaki ikiyüzlü vesamimiyetsiz yaklaşımlarını kanıtlamaktadır.

Direnen işçiler yeterince sahiplenilmedi

Birinci ayını geride bırakan Maltepe Belediyesitaşeron işçilerinin direnişinin başta Genel-İş Sendikasıolmak üzere diğer ilerici ve devrimci güçler tarafındangereğince sahiplendiğini söyleyemeyiz. Bu konudasınıf devrimcilerinin başından beri ortaya koyduğuanlamlı çaba bir kenara bırakılırsa birkaç ziyaretinötesine gitmeyen cılız bir dayanışma pratiği ile karşıkarşıyayız.

Burada en kabul edilmez olanı ise Genel-İşSendikası’nın ortaya koyduğu ilgisiz ve ayak sürüyentutumudur. Zira bizzat kendi alanlarında gelişenörgütlenme ve mücadele eğilimi karşısında daha enbaşından beri ilgisiz kalınmış, işçilerin bu konudaattığı tüm adımlar yanıtsız bırakılmıştır. Deyimuygunsa süreç Genel-İş Sendikası tarafından hepoyalanarak geçiştirilmeye çalışılmıştır. Oysaki taşeronsistemi tüm işçi sınıfının karşı karşıya kaldığı önemlibir saldırı olmakla beraber, en başta da belediyelerdeyoğun bir şekilde uygulanmaktadır. Ve dolayısıylaGenel-İş Sendikası’nın dolaysız bir gündemi olmasıgerekmektedir. Tam da bu sebeple taşeron köleliğinekarşı mücadele eden, direnen işçilerin yalnızbırakılması sorumluluğu en başta Genel-İşSendikası’nın omuzlarındadır. Kaldı ki MaltepeBelediyesi taşeron işçileri mücadelelerini başından beri“sendikal örgütlenme” hakkını kazanma bakışı ileyürütmektedir. Hiçbir sendika bu sorumluluktan imtinaedemez. Hiçbir gerekçe başta sendikal örgütlülüğükazanmak için mücadele eden ve direnişe geçen işçilerkarşısında kayıtsız kalmanın bahanesi halinegetirilemez.

Bir kez daha altını çizmek gerekir ki süreç başındanberi işçilerin kararlılığı üzerinden şekillenmektedir. Bukonuda bir başka tartışmalı tutum ise sol ve ilericigüçlerinkidir. Zira başından beri burada da belirgin birzayıflık kendisini ortaya koymaktadır. Kimi tekilziyaretleri bir kenara bırakırsak direnişe dair henüzanlamlı bir dayanışma tutumundan bahsedemeyiz.

Sınıf devrimcilerini bekleyen sorumluluklar

Belediye sürecinde en başından beri yer alan,taşeron işçilerin örgütlenmesinde anlamlı bir çaba

ortaya koyan sınıf devrimcilerini direnişin gelinenaşamasında yeni görev ve sorumluluklarbeklemektedir.

Bunlardan ilki direnişin etkisini halihazırdabelediye bünyesinde çalışan yüzlerce taşeron işçiyetaşımak ve sürece katmaktır. Zira bu konuda direnişinkaderini belirleyecek en kritik halka budur. Gelinenaşamada taşeron köleliği karşısında başlatılan direnişne kadar çok Maltepe Belediye işçisi tarafındansahiplenilir ve sınıf dayanışmasına konu edilirsedirenişin kazanımları o kadar büyük olacaktır.Dolayısıyla sınıf devrimcileri, direniş gündemliyürüteceği çalışmaların en öncelikli ayağını MaltepeBelediyesi bünyesinde çalışan diğer taşeron işçilerininkazanılmasına yönelik olarak planlamalıdır. Bununkendisi taşeron işçilerin örgütlenmesi ve direnişinkalıcı sonuçlar yaratması bakımından da önemlidir.

İşin bir diğer boyutu ise bir aylık direnişinbölgedeki diğer belediyelerde çalışan taşeron işçilerüzerinde yarattığı ve yaratacağı etkidir. Bununşimdiden ilk sonuçlarını görebiliyoruz. Önümüzdekisüreçte direniş üzerinden açığa çıkan bu olanaklartitizlikle değerlendirilmeli, dahası yeni olanaklaryaratacak bir çalışma düzeyi ortaya konulabilmelidir.

Sürecin üçüncü önemli ayağı ise direnişledayanışma ekseninin oluşturulması vegüçlendirilmesidir. Hızla bu konuda sonuç üretenadımlar atılabilmeli, direnen işçilerle başta eylemlidayanışma süreci olmak üzere direnişin ihtiyaçduyduğu her gündem üzerinden dayanışmabüyütülmelidir. Bu konuda önümüzdeki ilk sınav 4Şubat günü gerçekleştirilecek olan dayanışma gecesietkinliğidir. Bu etkinliğin gerek ön çalışması gereksekatılımı üzerinden sınıf devrimcileri olarak enerjik birçalışma temposu ortaya koyabilmeliyiz.

Maltepe Belediyesi Taşeron İşçileri Direnişi’nde yeni süreç...

Direnişle eylemli dayanışmaya!

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Direnişini selamlıyoruz!Taşeron belediye işçileri CHP’li Maltepe

Belediyesi bünyesinde çalışırken karşılaştıkları iştenatma saldırısını kabul etmeyerek 28 gunlük birdirenişle buna karşılık verdiler. Direnişin 28.gününde belediye yönetimi, işçilerin taleplerinikabul etme vaadiyle direnişi kırmak için aşağılık birhokkabazlık yöntemine başvurmuştur. İşçilerintaleplerini kabul etmeyi kamuoyuna deklareetmesine rağmen direnişi boğmak için ayakoyunlarına başvurmaktan geri durmamıştır.Belediye yönetiminin bu alçakça hilebazlığına veemek düşmanı politikasına Maltepe Belediyesitaşeron işçileri yeniden direnişle karşı koymuşbulunuyorlar. Maltepe Belediyesi taşeron işçilerinin yenidenbaşlattıkları bu onurlu direnişe destek olmak, onlarınhaklı davasını ve taleplerini bulunduğumuz heralanda işçi ve emekçilere ulaştırmak, direnişinkazanımla sonuçlanması içn önemli bir etkenolacaktır.Bu bilinçten hareketle, Lozan Bir-Kar olarakMaltepe Beledyesi taşeron işçilerinin haklı ve onurludirenişiyle her türlü dayanışma içinde olduğumuzuve bundan sonraki süreçlerinde direnişlerinin sesi-soluğu olacağımızı bildiriyoruz. Onurlu direnişlerinien yüksek duygularla selamlıyoruz.

“Son sözü hep direnenler söylecek!” şiarınıyeniden hatırlatıyor ve “siz kazanacaksınız” diyoruz.

Bir-Kar / Lozan26.01.2012

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-04

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Maltepe Belediyesi’nde yeniden direniş...

“Taleplerimiz kabul edilene kadardirenişteyiz!”

Maltepe Belediyesi bünyesinde çalışan taşeronişçileri, 28. gününde son verdikleri direnişlerineCHP’li belediye yönetiminin verdiği sözleri tutmamasıve işçi düşmanı tutumunu sürdürmesi üzerine 23Ocak’ta yeniden başladılar.

“Aynı kararlılıkla direnişteyiz”

Maltepe Belediyesi önünde buluşan taşeron işçileriburada basın açıklaması gerçekleştirdiler.

CHP’li Maltepe Belediyesi’nin işçi düşmanıyüzünün teşhir edildiği açıklamada, talepler kabuledilmediği sürece direnişin süreceği söylendi.Açıklamanın ardından işçiler direniş çadırlarınıyeniden kurdular. Eyleme BDSP de destek verdi.

Zengin’in gözdağı çabası sökmedi

İşçilere gözdağı vermek ve kararlılıklarını kırmakisteyen CHP’li Belediye Başkanı Mustafa Zengin,sabah erken saatlerden itibaren belediye binası önünezabıta yığınağı yaptı.

Basın açıklaması sırasında direniş alanı zabıtalartarafından kuşatıldı. Bu durumun nedenini sorandirenişçi işçilere amirler “Çimenlere basılmaması içinburadayız” yanıtını verdiler. İşçilerin kararlı duruşuprovokasyonu boşa düşürdü.

Belediye, sendikaları ihanete çağırıyor

Maltepe Belediye Başkanı Mustafa Zengin,

işçilerin örgütleri olan sendikaları da ihanete ortaketmeye çalışıyor. Maltepe Belediyesi BaşkanYardımcısı Mehmet Bingöl, Maltepe Belediyesi’ndeüyeleri olan Belediye-İş, Genel-İş ve Tüm Bel-Sentemsilcileriyle bir araya geldi. Direnişi karalamayayönelik bir deklerasyon hazırlayan belediye yönetimi,sendikaların da imza atarak deklarasyona destekvermelerini istedi.

Görüşme sonrası direniş alanına gelen Tüm Bel-Sen temsilcisi, son süreci işçilerden dinledikten sonra,kendilerine olayların başka türlü anlatıldığını, hiçbirşekilde deklarasyona imza atmayacaklarını, aksineişçilerin taleplerinin bağlanacağı ortak bir komisyonkurulmasını önereceklerini beyan etti. Tüm Bel Sentemsilcisi, belediye başkanının, sözkonusu metnisendikaların imzası ile yayınlamasını istiyor.

Karalamalara rağmen direniş

25 Ocak günü direnişçi işçileri Mücadele Birliği veDevrimci İşçi Hareketi ziyaret etti. Yapılanziyaretlerde süreç aktarıldı ve belediyenin en sonsaldırısıyla sendikaların ihaneti anlatıldı. Direnişçiişçiler, direnişe ve dayanışma etkinliğine destekvermelerini istediler. Gün boyunca sendikalarıntutumu üzerine tartıştılar ve tepkilerini dile getirdiler.

Direnişi karalayan metne imza atmayan Tüm BelSen, belediyenin yayınlandığı metinde sendikalarınadlarının yer almadığı için kendilerinin de metne imzaatmış gibi göründüğünü belirterek, belediyebaşkanının bir an önce metni sendikaların imzası ileyayınlamalarını istiyor.

Kızıl Bayrak / Kartal

CHP’li Maltepe Belediyesi yönetimi, taşeronişçilerine karşı “savaş” açtı. Belediyenin işçi düşmanıtutumuna DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası İstanbulAnadolu Yakası 2 No’lu Şube ile belediyedeki kadroluişçilerin örgütlü olduğu Türk-İş’e bağlı Belediye-İşSendikası da ortak oldu.

Belediye yönetiminin, işçi düşmanı tutumuna tamdestek verenler arasında, Genel-İş İstanbul AnadoluYakası 2 No’lu Şube Başkanı ve aynı zamanda CHPİstanbul İl Başkanlığı’nın Emek Dünyasından SorumluBaşkan Yardımcısı Nevzat Karataş da bulunuyor.Utanç verici bu açıklamanın altına imza atansendikalara rağmen belediye bünyesindeki memurlarınörgütlü olduğu Tüm Bel Sen açıklamanın altına imzaatmadı.

Belediye yönetiminden tehdit

Belediye binası önünde 28 gün sürdürdükleridirenişlerine, belediye yönetiminin işe geri dönüşler vediğer taleplerle ilgili verdiği sözler üzerine ara verenişçiler, verilen sözlerin tutulmaması üzerine 23 Ocaksabahı belediye önünde tekrar direnişe başlamışlardı.Maltepe Belediyesi yönetimi, 25 Ocak günü yaptığıyazılı bir açıklama ile hakları ve gelecekleri için direnentaşeron işçilerini ve mücadelelerini karalamaya kalktı.Yönetim ayrıca, meşru direnişlerini sürdüren işçiler

hakkında suç duyurusunda bulundu. Sözde “demokratbelediye yönetimi” ibretlik açıklamasında taşeronköleliğini açıktan savunurken işçilerin direnişini “üç-beş kişilik örgütlü grubun farklı amaçlara hizmetuğruna huzur, sükun ve çalışma barışını bozmak içinücreti ve sosyal hakları bahane etmeleri” olarakkaralamak istedi. Yönetim aynı açıklamada, direnenişçileri işten atmakla tehdit etti.

CHP’li belediye taşeron köleliğini savundu!

Belediyenin yazılı açıklamasında, işçilerintaleplerinin haklılığı konusunda itirafta bulunduğu dagörüldü.

“15 Aralık itibari ile Belediyemize taşeron hizmetiveren firma elemanlarından örgütlü bir grubun işakitleri ile ilgili hiçbir sorun olmamasına rağmenBelediyenin asli kadrolarında çalışanların yıllardırkazanılmış sendikal hakları ile taşeron çalışanlarının daücret ve sosyal haklarının eşitlenmesi talebindebulunarak eylem yaptıkları bilginiz dahilindedir”ifadeleriyle başlayan açıklamada kadrolu işçilerletaşeron işçileri arasındaki uçurum ortaya konarkenaçıklamada taşeron köleliği savunuldu.

Sendikaların suç ortaklığı

Karalama ve yalan dolu ifadelerin yer aldığıaçıklamada şöyle denildi:

“Yaklaşık bir aydır, çalışanların desteğinden yoksunüç-beş kişilik grubun tüm çalışanların temsil edildiğiniispat için sağdan soldan topladıkları bir avuç taraftar ilebasın ve kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadırlar. Tümuyarı ve emeğe olan saygımıza rağmen görevleriyleilgili işbaşı yapmayan protestocuların 25.01.2012 itibariile iş akitlerinin de feshedilmiş olacağı bilgisini basın vekamuoyuna arz ediyoruz.”

Belediye Başkanlığı’nın açıklamasında dikkat çekendiğer bir nokta ise belediye “örgütlü, yetkili ve yetkisizsendika yetkilileri ve temsilcilerinin” belediyeyönetiminin uygulamaya esas almış olduğu kararakatıldıklarını beyan ettikleri iddia edildi.

İşçilere suç duyurusu

Açıklamanın son bölümünde ise direnişçi işçilerhakkında suç duyurusunda bulunulduğu belirtilerek“hak ve hukukun aranması noktasında yasalgereklilikleri hiçe sayarak Kamu düzenini bozmayayönelik eylem sorumlularına gerekli işlemin ilgilimakamlarca yerine getirilmesini beklediğimizi basın vekamuoyunun bilgisine sunuyoruz” denildi.

CHP’li belediyeden karalama kampanyası

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-04

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nınörgütlü olduğu ABB Elektrik Fabrikası’nda sendikalıişçi kıyımı ve baskılar yaşanırken sendika yönetimisessizliğini koruyor.

ABB’nin Dudullu ve Kartal’daki fabrikalarındayaşanan baskılara ilişkin açıklama yapan Ümraniyeİşçi Birliği, Birleşik Metal-İş İstanbul 1 No’lu Şube’ninsessizliğine dikkat çekerken bağımsız tabanörgütlenmelerini geliştirmenin önemine vurgu yaptı.Birliğin açıklaması şöyle:

Birleşik Metal-İş neyi bekliyor!

2010- 2012 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi’ylebirlikte yeni esnek yükümlülükler hayata geçmiş oldu.Sermayenin elini güçlendiren bu uygulama, işçi sınıfıiçin daha çok yıkım anlamına geliyor. “Bu dönem” detarih yazdığını iddia eden Birleşik Metal-İş aslında TürkMetal Sendikası’nın imzaladığı ihanet sözleşmesinin birbenzerine imza attı. Şimdi sözleşmenin sonuçlarınıbaşta Bileşik Metal Sendikası’nda örgütlü fabrikalardagörebiliyoruz.

Önemli bir tekel olan ABB Elektrik, son aylardaişçileri yoğun çalışma koşullarına maruz bırakıyor.Kartal ve Dudullu’da bulunan fabrikalarda her gün birsorun yaşanıyor. Kartal ABB’de 33 işçi nedensiz birşekilde Dudullu’ya gönderildi ve bir işçi işten atıldı.

18 Ocak Çarşamba akşamı ise Dudullu ABB’de biriişyeri 3. temsilcisi olmak üzere iki işçi işten atıldı. “Yüzkızartıcı” nedenler öne sürülerek atılan işçiler, özel birtercihin sonucu işten atılmışlardır. Çünkü ikisi defabrikada her soruna karşı duyarlı olan öncü işçilerdir.İşçiler üzerinde tahakküm kurmaya çalışanlar baştatemsilci işçiyi işten atarak kendileri için dikensiz gülbahçesi yaratmak istiyorlar.

19 Ocak Perşembe öğlen vardiya değişimindeişçiler, servislere binmeyerek 1,5 saat fabrikanınbahçesinde sendikadan durumla ilgili açıklamabeklediler. İşten atılan arkadaşlarına sahip çıkmak içineyleme hazır olan işçiler, sendika tarafından evlerinegönderildiler. Birleşik Metal 1 No’lu Şube’nin enörgütlü fabrikası olan Dudullu ABB işçileri, tümengellemelere rağmen TİS döneminde eylemli bir hatizlemişti. Fakat ihanetle sonuçlanan her TİS sonrasındaişçilerde bir kırılma oldu ve örgütlülükleri zedelendi.Şimdi ise işten atılma saldırısıyla karşı karşıya kalanişçiler, sendikaları tarafından yalnız bırakıldılar.

20 Ocak Cuma sabahı fabrika bahçesinde 1 No’luŞube Başkanı Kemal Coşkun tarafından bir açıklamayapıldı. Sendika genel merkezi ile işyeri arasındakonuyla ilgili bir görüşme yapacaklarını, eğer sonuçdeğişmezse durumu değerlendireceklerini söyleyerekişçileri beklemeci bir konuma düşürdü. İşçiler“Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”sloganını atıp o gün işlerine döndüler. O sıradabeklemenin zamanı olmadığını, hemen eylemegeçilmesi gerektiğini söyleyen işçilere ise şube başkanıtarafından “acele etmeyin çok aceleci davranıyorsunuz”söylemiyle işten atma saldırını sessiz-sedasız masabaşında bitirmeye “kararlı” olduklarını gösterdi.

Nitekim de öyle oldu. 23 Ocak Pazartesi günü işyeriile sendika yönetimi arasında yapılan görüşmeden debir sonuç çıkmadı. Sendika yönetimi, görüşmeden sonrasonucun değişmediğini, yasal süreci başlatarak konunutakipçisi olacaklarını ifade etmekle yetindiler.

Bu saldırı karşısındaki tutumda da görüldüğü gibisendika bürakratları aynı oyalama taktiklerinikullanarak, yeni bir işçi kıyımının önünü açtılar.İşçilerin eyleme hazır olduğu bir durumda dahi, geribilinci ön çıkararak eylemden geri durdular. DudulluABB işçileri her şeye hazırken, Kartal ABB işçilerininsadece mesaiye kalmayacaklarını söylemelerini gerekçegöstererek sendika bürokratları saldırıya eylemli birtepki vermekten kaçtılar. Fabrika temsilcisinin iştenatılması öncelikle sendikal örgütlülüğe karşı bir saldırıanlamına gelmektedir. 20 Ocak sabahı fabrikaya gelenBMİS 1 No’lu Şube Başkanı Kemal Coşkun’unfabrika yönetim tarafından içeri alınmaması ve ardındanverilen “izinle” bir süreliğine fabrikaya girmesi bununönemli bir göstergesidir.

Sendikalarımızın üzerine çöreklenmiş bürokratikanlayış yok edilmediği sürece hep aynı tabloyuyaşayacağız. Sermayenin saldırıları hız kesmezken,saldırılara boyun eğmeyip mücadele edecek bir sendikalanlayıştan yoksunuz.

Sendikal bürokrasiye karşı sınıf sendikacılığıbayrağını yükseltmek en acil görev olarak önümüzdedurmaktadır. Artık işçi sınıfına ihanet edenler hesapvermeli. Tarihin çöplüğüne atılmaya mahkum olan buanlayışa karşı mücadele etmek için fabrikalardabağımsız taban örgütlülüğümüzü güçlendirmemizgerekiyor.

Ümraniye İşçi Birliği25.01.2012

ABB’de işçi kıyımı yaşanırken…

Birleşik Metal-İş neyi bekliyor!Arasta Tekstil’deeylem

İstanbulGüneşli’de kuruluArasta Tekstil’deişçiler gasp edilenücret alacakları veişten atmalara karşımücadele ediyorlar.Artık yeter diyenişçiler MeralÇetin’inyalanlarınakanmadıklarını vemaaşlarını alanakadar da Arasta’yı veMeral Çetin’i teşhir edeceklerini vurguluyorlar.İşten atılan Arasta Tekstil işçileri bunun ilk adımıolarak da aylardır alamadıkları ücret hakları için 23Ocak günü Arasta önünde eylem yaptı.

Arasta işçileri, sınıf bilinçli, örgütlü mücadeleciişçileri hiçbir gücün yenemeyeceğini bildiklerini veArasta patronuna bu gücü göstereceklerini belirttiler.

Açıklamanın ardından söz alan HEY Tekstilmağduru bir işçi de yıllarca HEY Tekstil’deçalıştığını ve hiçbir gerekçe gösterilmeden iştenatıldığını, bu haksızlığa karşı ses çıkarmadığınısadece dava açtığını, işçilerin örgütlü mücadelesininönemini kendi deneyimleri ve işçi sınıfınındeneyimleriyle gördüğünü anlattı. Son olarak sözalan Arasta Tekstil mağduru işçi ise hakları olanmaaşlarını alana dek yapacakları her eyleminmeşruluğuna inanarak arttıracaklarını ifade etti. Yenive farklı eylemlerle Meral Çetin’i teşhir edeceklerinibelirterek bütün sınıf örgütlerini, sendikaları ve sınıfkardeşlerinizi mücadelelerine destek olmaya çağırdı.

İşçi açıklamayı dinleyen çevredeki işçilere deseslenerek “Şu an sizler çalışıyor olabilirsiniz amayarınımız garanti değil. Patronların bu pervasızlığıve rahatlığı karşısında işçiler de örgütlenmeli. Bakınonların sınıf örgütleri var, TÜSİAD‘da,MÜSİAD‘da örgütlüler. Kendi ihtiyaçlarınıkarşılaması için yasalar hatta yeni anayasaçıkarttırıyorlar.

Bizler de kendi haklarımız için kendi sınıförgütlerimizde örgütlenmeliyiz. Tek tek olunca yenianayasaya etkimiz olacak mı? Ama birlik olursak,örgütlü olursak durum farklı olur. Tüm sınıfkardeşlerime sınıf örgütlerinde örgütlenme çağrısıyapıyorum” diyerek konuşmasını tamamladı.

Eyleme aralarında BDSP’nin de bulunduğukurumlar destek verdi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Bolu’da eylemli açılışTürkiye’nin dört bir yanında mağazaları bulunan

Tesco Kipa’nın Bolu mağazası eylemle açıldı. Kipamağazalarında örgütlenme mücadelesini sürdürenTez-Koop-İş Sendikası “Sendikalı Çalışmak Haktır,Biz Haklıyız Biz Kazanacağız” sloganıyla, yeniaçılan mağaza önünde basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Eylemde açıklamayı okuyan Tez-Koop-İşSendikası Genel Eğitim Sekreteri HaydarÖzdemiroğlu, haklı mücadelelerine bir ivme dahakazandırmak üzere burada olduklarını söyledi.Kipa’daki örgütlenme mücadelesine ilişkin bilgiverdi.

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-04

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Türk-İş 5. Bölge Temsilcisi Rifat Pekkan, KayseriAKP il binası önünde yaptığı basın açıklamasıyla Özelİdaresi Genel Sekreteri Mustafa Atsız'a tepki gösterdi.Basın açıklamasına Yol-iş 1 No'lu Şube Başkanı AdemÖzokutan, Demiryol- İş Şube Başkanı Yakup Aslan, Yol-İş 2 No'lu Şube Başkanı Duran Ayerden katıldı.

Sendika ağaları hiçbir ön çalışma yapmadan sessizcebasın açıklaması yapmayı hedeflediler. Katılımı sadecekarayollarında bulunan temsilcilerle sınırladılar. Böylecefiilen işçilerin katılımını engellediler.

Karayolları işçileri AKP hükümetininhedefinde...

Tepkiyi İl Özel İdare Sekreteri'yle sınırlayan RifatPakkan; işçileri taciz etmekle, sürgüne yollamakla, ikincisınıf insan muamelesi yapmakla suçladığı Kayseri İlÖzel İdaresi Genel Sekreteri'ni protesto etti. Böyleceözelleştirme saldırısı gündemini suni bir gündemlesulandırmaya çalıştı. Rifat Pakkan AKP hükümetininKarayolları Genel Müdürlüğü’nün özelleştirmesaldırısına ve bunun yaratacağı sonuçlara bir cümleyledahi değinmedi.

Genelde özelleştirme saldırılarına özeldekarayollarının özelleştirilmesine ilişkin teslimiyetçitutum sadece Kayseri’deki sendika ağalarından ibaretdeğildir. Özelde Yol-İş, genelde Türk-İş genel merkezikarayollarının özelleştirilmesi saldırısına yönelik olaraktıpkı üç maymun oyununda olduğu gibi sağırlar, dilsizlerve körler gibi davranıyorlar.

AKP hükümeti karayolları işçilerinin ekmeğine kandoğramak, tıpkı Tekel işçilerine reva gördüğüuygulamaları karayolu işçilerine dayatmak için aylarönce harekete geçti. Bu çerçevede 59 yıllık KarayollarıGenel Müdürlüğü'nün teşkilat yasasını, özelleştirmeyeuygun hale getirdi. Yeni yasa ile Karayolları GenelMüdürlüğü’nü özel bütçeli bir kurum haline getirmeninönündeki yasal engelleri kaldırdı. Karayolları BölgeMüdürlükleri'nin araç parklarıyla birlikte özel kapitalistinşaat tekellerine devrinin yasal altyapısını hazırladı.

Yol-İş ağaları özelleştirme saldırısına ilişkinhazırlıklara tepki göstermek bir yana, saldırının kapsamve niteliğini karayolu işçileriyle paylaşmaktan özenlekaçınıyorlar. Kapalı kapılar ardında Ulaştırma Bakanlığıbürokratlarını ikna etmeye endeksli görüşmelerisürdürüyorlar. Bir yandan da karayolu işçilerinin hiçbirhak kaybına uğramayacağına dair garantiler verenyatıştırıcı açıklamalarda bulunuyorlar.

Yol-İş yöneticileri karayolu işçilerine sorunuçözeceklerini söylüyorlar. Karayolları BölgeMüdürlükleri'nin satılmasını yaptıkları girişimlerleengelledikleri yalanını karayolu işçilerine yutturmayaçalışıyorlar. Görüşmelerin sonunda karayollarınınözelleştirilmesini, bölge müdürlüklerinin tasfiyesiniengelleyeceklerini söylüyor, işçilerin kendilerinegüvenmelerini istiyorlar. Görüşmelerden sonuç çıkmazsaTürkiye’yi eylem alanına çevireceklerini söyleyip,işçilerin olası tepkisini zincirlemeye ve durdurmayaçalışıyorlar.

Yol-iş bürokratlarının özelleştirme karşıtıpolitikasının özü özeti uzlaşmadır. Görüntüyü kurtarmakiçin bile direnmekten bahsetmeyen sendika ağaları dahaşimdiden tüm mesailerini ortaya çıkma olasılığı bulunanözelleştirme karşıtı sesi boğma çerçevesinde harcıyorlar.İşçiler geçmişleri ihanetle dolu olan sendika ağalarınınsöylemlerine kanmamalıdırlar.

Yaşanan özelleştirmeler ve sonuçları…

Özelleştirme, krize girmiş sermayenin kendine yenikarlı faaliyet alanları açma, bu yolla krizi aşma vesiyasal-toplumsal yaşamda daha güçlü olma amacınaulaşma araçlarından biridir. Özelleştirmeler sonrasındaüretilen mal ve hizmetlerin ucuzlaması ve kaliteli halegelmesi üzerine kurulu tezlerin tümü iflas etmiştir. Malve hizmetler daha da pahalılaşmıştır. Özelleştirilen işyerlerinde işten çıkarmalar yaygınlaşmıştır. İşçileriyaklaşık yüzde 70 işten atılmıştır. Sendikasızlaştırmayüzde 75’e yaklaşmıştır. İşçi ve emekçiler bu nedenlebüyük ekonomik-sosyal kayıplara uğramıştır.

Yaşanan özelleştirmelerin sonuçları ortadadır. Yapılanözelleştirmelerin ardından işçilerin yüzde 80’ni işindenekmeğinden oldu. Sendikasızlaştırma aldı başını yürüdü.Taşeronlaştırma genelleşti. Ücretler budandı. İşçilerinsosyal hakları ve ikramiyeleri ortadan kaldırıldı.Karayollarının özelleştirilmesi durumunda karayoluişçilerini de benzer karanlık bir tablo beklemektedir.

Birleşen karayolu işçilerinin mücadelesi özelleştirme saldırısının panzehiridir!

Bu saldırı karayolu işçilerinin elindeki tümkazanımları ve hakları gaspetme saldırısıdır. Tıpkı diğerözelleştirmelerde olduğu gibi karayolu işçilerininsendikal örgütlülüğü hedefe çakılacak ve taşeron işçilikgenelleşecektir. Ücretler budanacak, ekonomik ve sosyalhaklar tümüyle tasfiye edilecektir. Özelleştirmedurumunda daimi ve sözleşmeli statüsünde çalışanbinlerce sendikalı işçiye 4-B statüsünde güvencesizçalışma dayatılacaktır. Ayrıca karayollarında çalışansendikaya kısa bir süre önce üye olan yaklaşık 9 bintaşeron işçisi işinden ekmeğinden olacak, sendikal haklarve özgürlüklerden mahrum edilecektir.

Karayollarının özelleştirilmesi konusunda AKPhükümetinin en büyük güvencesi sendika bürokrasisidir.AKP hükümetinin kendine duyduğu güveninnedenlerinden birincisi yıllardır sürdürdüğü özelleştirmesaldırısında elde ettiği başarıdır. İkincisi özelleştirmesaldırısının başarısı için en büyük desteği sendikaağalarından almış olmasıdır. Buna bağlı olarak Yol-İşyöneticilerinin karayolu işçilerini denetimi altındatutmaktaki maharetleridir.

AKP hükümetine Yol-İş bürokratları destekvermeselerdi Karayolları'nda üç ayrı ücret skalasıuygulaması sürdürülemezdi. Eşit iş yapan işçilerin eşitücret almasını engellenemezdi. 9 bin karayolu işçisi,taşeron statüsünde yıllardır asgari ücret karşılığındasendikal haklardan mahrum bırakılarakçalıştırılamazlardı.

Görev öncü karayolu işçilerininomuzlarındadır!

Eksik olan karayolu işçilerinin öncü rolü oynayacak,bu dinamikleri kendi etrafında toplayacak daha genişölçekte harekete geçirecek bir birlik ve örgütlülüktenyoksun oluşudur. Karayolu işçilerinin sendika ağalarınınetkinliğini kıracak mekanizmaları yaratamamışolmasıdır. Her yere yayılan bir genel direnişinörülebilmesi için, öncelikli sorumluluk bu eksiklerikapatacak bir hareketi başlatmaktır.

Bu da şu an ortaya çıkan olanakları en iyi şekildedeğerlendirmeyi, karayolu işçileri arasında tam birörgütlenme ve bilinçlenme seferberliği başlatmayıgerekli kılmaktadır. Bu işin bir an önce gereğinceyapılmasını sendikal ihanet çetelerinden ya da makam-mahkeme kapılarında dolananlardan bekleyemeyiz.Görev öncü işçilere düşüyor.

Sendika ağalarını mücadeleye zorlayacak olan güçkarayolu işçileridir. Karayolu işçileri özelleştirmesaldırısına karşı harekete geçmeli, mücadeleyibüyütmeli, sendika ağaları üzerindeki baskıları artırmalı,daha şimdiden özelleştirmeye karşı mücadeleye önderlikedecek taban örgütlerini oluşturmak için bütünişyerlerinde harekete geçmelidirler.

Karayollarında özelleştirme saldırısı

Kayseri’de işçisiz basın açıklaması! Karayollarındaki özelleştirme saldırısına karşı gerekli mücadeleyi örgütlemeyen Yol-İş Sendikası ağaları

Kayseri’de işçisiz bir “eylem” gerçekleştirdi.Yol-İş 1 Nolu Şube Başkanı Adem Özokutan, Demiryol-İş Kayseri Şube Başkanı Yakup Aslan, Yol-İş Kayseri2 Nolu Şube Başkanı Duran Ayerden’in katıldığı ve Türk-İş 5. Bölge Temsilcisi Rifat Pekkan’ın basınaçıklamasını okuduğu eylem AKP Kayseri İl Başkanlığı önünde yapıldı.

Rifat Pekkan özelleştirmeye karşı tepkisini Özel İdaresi Genel Sekreteri Mustafa Atsız’la sınırladı. Öyle kidiğer illerdeki İl Özel İdaresi yönetimlerine teşekkür etti. Rifat Pekkan, “İşçileri taciz eden, sürgüne yollayan,ikinci sınıf insan muamelesi yapan Kayseri İl Özel İdaresi genel sekreterini protesto ediyoruz. Oysaunutulmasın ki Kayseri İl Özel İdaresi işçileri, herkes sıcak yatağında yatarken kelle koltukta 24 saat karmücadelesi veren, hastalar, öğrenciler ve köylüler için köy yollarını açık tutan, köylere kanal-gölet yaparakköylere su götüren, onlarca şehit vermek pahasına tünellerle uzağı yakın eden. kısaca vatanı için hizmet ifaederken beli bükülenlerdir. Memlekete katkısı bir özel idare çalışanı kadar olduğu dahi kuşkulu olan kimişahısların, işçilere karşı takındıkları bu saldırgan tutumu anlamak ve kabul etmek asla mümkün değildir. SayınAtsız’a hakkımızı helal etmiyoruz” diye konuştu.

Sendika ağaları hiçbir ön çalışma yapmadan sessizce basın açıklaması yapmayı hedeflediler. Katılımısadece karayollarında bulunan temsilcilerle sınırladılar. Böylece fiilen işçilerin katılımını engellediler. Dahaönce, 22 Ocak’ta karayollarının özelleştirilmesine karşı tepki gösterecekleri konusunda açıklamalarda bulunansendika ağaları böylece bir defa daha işçileri aldattılar.

Kızıl Bayrak / Kayseri

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-04

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu bulunanve Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için iştenatılan Billur Tuz Fabrikası işçileri, direnişlerinin 22.gününde fabrikanın tepesine pankart astı. Direnişçi 5işçi 23 Ocak sabahı saat 06.00’da, Billur Tuz adının veambleminin yazılı olduğu fabrikanın ortasındaki enyüksek bölgeye “Atılan işçiler geri alınsın / Billur Tuzİşçileri” pankartını astı. Pankart asma eyleminigerçekleştiren 5 işçi fabrikanın tepesinde yaklaşık 3saat kaldı. Pankart astıktan sonra burada sürekli

sloganlar atan işçilere kapı önündeki direnişçi işçilerde slogan ve alkışlarla karşılık verdi.

İşçilerin yanına giden sivil polisler eylememüdahale etmedi. Eylemin nasıl planlandığına vegerçekleştiğine dair bir bilgileri olmayan işyeri idaresive emniyet eylem karşısında şaşkınlıklarınıgizleyemediler. Saat 09.00 civarında sendikanın datalimatı doğrultusunda işçiler eylemi planladıkları gibikendileri sonlandırdılar.

İşçiler aşağıya indikten sonra ifadeleri alınmaküzere Çiğli İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.Burada ifadeleri alınan 5 işçi ifadelerinin alınmasınınardından serbest bırakıldı. Pankarta ise “suç aleti”olduğu gerekçesiyle emniyet tarafından el konuldu.İfadeleri alınan işçiler ve Tek Gıda-İş Sendikası GenelBaşkan Danışmanı Gürsel Köse, emniyetten çıktıktansonra direniş alanına geri döndü.

Tüm bu süreç boyunca Deri-İş Sendikası İzmirŞube Başkanı Makum Alagöz ve her öğlen yemekkazanlarıyla Billur Tuz işçilerine yemek getirendirenişteki Savranoğlu Deri işçileri de Billur Tuzişçilerini yalnız bırakmadılar.

Billur Tuz patronu, işçilerin sendikalarına sahipçıkmalarına tahammülsüzlüğünü geçtiğimiz cumagünü bir kez daha göstermişti. Cuma günü sendikaüyesi 2 işçi daha işten çıkarılmıştı. Sendika üyesidirenişteki işçiler bu işten atmaların ardından birsüreliğine fabrikanın kapısını kapatmışlar, içeriyegiriş-çıkışları engellemişlerdi. Sendika, işten atmasaldırısına aynı sertlikte bir yanıt vermiş oldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

Belde A.Ş işçileribaşkaldırıyor!

Çankaya Belediyesi’ne bağlı Belde A.Ş.’deçalışan Sosyal-İş Sendikası üyesi işçiler, 12 Eylül2011 tarihinde imzalanan toplu iş sözleşmesindendoğan alacaklarının ödenmemesi nedeniyle eylemyaparak 8 Şubat’ta iş bırakacaklarını duyurdu.

“Sabrımız tükendi”

Sosyal-İş Sendikası Ankara Şubesi önündetoplanan işçiler Çankaya Belediyesi’nin MithatpaşaCaddesi’ndeki binasına yürüdü.

Açıklamayı okuyan Sosyal-İş Ankara ŞubeBaşkanı Murat Bozbeyoğlu, birikmiş sorunlarınınçözüleceğini uman Belde A.Ş. işçilerininumutlarının kısa zamanda boşa düştüğünü belirttti.

Çankaya Belediyesi Başkanı Bülent Tanık’ın“toplumcu belediyecilik” iddiası ile göreve geldiğinihatırlatan Bozbeyoğlu, “Emeğin ve emekçininhakkını vermezsen iddia slogan olmaktan öteyegeçmeyecektir. Sloganların ise karın doyurmadığıbilinmektedir” ifadelerini kullandı.

“Başkaldırıyoruz!”

Belde AŞ işçilerinin bu akıl dışı tabloya sessiz veseyirci kalmayarak 8 Şubat’ta iş bırakacağınısöyleyen Bozbeyoğlu bunun bir başlangıç olacağınıbelirtti. Şube başkanı, talepleri karşılanmadığıkoşullarda Belde A.Ş.’de yaşamı tamamıyladurduracaklarını belirtti.

Billur Tuz’da işgal provası

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi CezaeviKomisyonu'nun 'F tipi hapishaneler kapatılsın!' şiarı ilebaşlattığı kampanya çerçevesinde 'Tecrit'e' dikkati çekenfotoğraf sergisini Tütün Deposu'nda ziyarete açtı.

28 Ocak'a kadar açık olacak sergide, Vedat Türkali,İlkay Akkaya, Hakan Yeşilyurt, Erkan Can, DeryaAlabora, Hale Soygazi, Altan Erkekli, Yetkin Dikinciler,Zuhal Olcay, Ece Temelkuran, Pınar Sağ, Suavi, NurgülYeşilçay, Fırat Tanış ve Sezgin Tanrıkulu'nun daaralarında olduğu 36 aydın, sanatçı, yazar vemilletvekilinin demir parmaklıkların arkasında çekilmişfotoğrafları var.

"Tecrit öldürüyor F Tipi hapishaneler kapatılsın!","23 saat 8 metrekare hücrede tek başınıza ne kadarkalabilirsiniz?", "Yaşam 8 metreye sığar mı?" ve

"Hapishanelerde tecrit işkencesi sürüyor, daha ne kadarsessiz kalacaksınız!" yazılı pankartlarda asılarakhapishane yaşamına farklı açılardan değerlendirilmesisağlanmaya çalışılıyor.

Sergide görüşlerini ifade eden İnsan Hakları DerneğiŞube Sekreteri Ümit Efe, F tipi hapishanelerin kanlı birşekilde inşa edildiğine işaret ederek, insanın hareketalanını kısıtlanması anlamına gelen mahpuslukta, bilinçlive sistemli olarak kişisizlikleştirme politikasıuygunlandığına dikkat çekti. Tecrit ve hak ihlallerinekarşı 15 yıldır mücadele yürüttüklerini, bu süreiçerisinde hapishanelerde sistematik olarak imha, inkarve yok etme politikasının arttığını belirlediklerini ifadeederek tecrit'in sürekli olarak tırmandırıldığının altınıçizdi.

Çoğunlukla siyasi mahkumların konduğu buhapishanelerin yanısıra, İmralı'da olduğu gibi kişiye özeltecrit ve tredman uygulandığını da vurguladı. Resimsergisinde sergilenen fotoğrafları çektirmenin, tecrit'eonurlu bir karşı duruşun bir örneği olduğunu belirtti.İnsan olan herkesin de, tecrit'e karşı çıkması gerektiğinivurgulayarak duyarlılık çağrısında bulundu.

Mart 2012 sonuna kadar sürecek kampanyada hercumartesi günü farklı merkezlerde 'F oturmaları', hercuma İHD İstanbul Şubesi'nde film gösterimleri, haftaiçlerinde stand ve resim sergileri yapılacak.

28 Ocak Cumartesi gününe kadar açık olacak sergisaat 11.00 ile 19.00 saatleri arasında gezilebilecek.

Kızıl Bayrak / İstanbul

"Yaşam 8 metreye sığar mı?"

Çiğli’de film gösterimiÇiğli İşçi Kültür Sanat Evi Derneği’nin aylık

film gösterimleri devam ediyor. Ocak ayı filmgösterimi 25 Ocak Çarşamba günü gerçekleştirildi.

Film gösteriminde yönetmenliğini GiulianoMontaldo’nun yaptığı “Sacco ve Vanzetti” filmigösterildi. Film, İtalyan asıllı Amerika’ya göç etmiş2 anarşist işçinin bir cinayet ve gasp olayıı ile ilgiliolarak suçlanmaları, işlemedikleri bu suçlarınüzerlerine yıkılmasını ve 7 yıllık mahkumiyetleriboyunca süren davayı ve bu göstermelik yargılamasonucunda idam edilmelerini anlatıyor.

Film gösterimi çerçevesinde 50 adet A4 afişÇiğli merkezde ve Güzeltepe’de kullanıldı.

Kızıl Bayrak / Çiğli

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-04

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Maliye emekçileri 25 Ocak günü İzmir’degerçekleştirdikleri eylemle ücrette adalet taleplerinidile getirdiler. İzmir Vergi Dairesi önünde yapılaneylemde açıklamayı okuyan Büro EmekçileriSendikası (BES) İzmir Şube Başkanı Ramis Sağlam,Maliye Bakanlığı’nda yaşanan “Ücretadaletsizliğine hayır!” eylemlerinin ikinci haftasındaolduklarını söyledi. Bu hafta Başbakan TayyipErdoğan’a, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e veİzmir milletvekillerine mektup göndereceklerinibelirterek gönderecekleri mektubu basın vekamuoyuna okudu.

Sağlam, ayrıca 657 sayılı devlet memurlarıkanunundan da maddeler okuyarak şu an memurlarauygulanmak istenen hukuksuzluğu eleştirdi.

Devletin tüm vatandaşları için eşitlik ilkesiniuygulamaktan sorumlu olduğunun belirtilmesinerağmen, Maliye Bakanlığı’nın aynı masalarda, aynıadli, idari, mali ve cezai hükümlere tabi olarakaynı işi yapanlar arasında başta ücret farklılıklarıolmak üzere ayrımcı uygulamalar olmasınıprotesto etti. Taleplerinin kabul edileceği günekadar her çarşamba eylem yapacaklarını ve 22Şubat günü greve çıkacaklarını duyurdu.

Sağlam’ın açıklamasından sonra ilk önceİVD’ye “Bu işyerinde ücret adaleti yoktur” afişiasıldı. Daha sonra da İVD’den Konak PTT’yeyüründü ve hazırlanan mektuplar buradangönderildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir BES’ten eylem

“Herkesin sağlık güvencesine kavuşacağı”propagandası ile 1 Ocak 2012’de yürürlüğe girenzorunlu Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamındayapılan gelir testi uygulaması daha şimdiden toplumgenelinde büyük bir kaosa yol açtı. Sağlık alanınıntamamen piyasaya açılması planının bir parçası olarakgündeme getirilen yeni uygulama kapsamında ülkegenelinde yüzbinlerce kişi gelir testi yaptırmak içinuzun kuyruklar oluşturuyor.

Şubat ayı sonuna kadar genel sağlık sigortasınabaşvurup gelir testine tabi olmayanların, SGKtarafından gelirlerine bakılmaksızın, devlete kişi başı212 TL borçlu olacakları ve bu borcun her aykatlanarak artacağı ifade ediliyor.

Başvurular Şubat ayı sonuna uzatıldı

Gelir testi uygulaması için son gün olarakbelirlenen 31 Ocak 2012’nin, Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yaptığı açıklamaylaŞubat ayı sonuna uzatılması bile yeni uygulamanınçarpıklığını ortaya koyuyor.

Gelir testi başvuruları ise emekçiler açısından tamanlamıyla çileye dönüşüyor. Tüm kayıtlara rağmenyoksul olduğunu devlete ispat etmeye mecburkılınmak istenen emekçiler, ikamet adreslerine enyakın Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nabaşvuranların yoğunluğu nedeniyle uzun kuyruklaroluşturuyor. İlçelerde genellikle kaymakamlık binalarıiçerisinde bulunan vakıflara yapılan başvurularkapsamında bir dizi belge isteniyor. Kişinin ikametettiği adreste kayıtlı olanların imzaları ve nüfuscüzdanı fotokopileri ile hanede bulunan buzdolabı,

telefon ve televizyona kadar ayrıntılı sorulara cevapistenen gelir testinde ayrıca, ikamet edilen adresinkime ait olduğu, ederi, gelir testi yaptıranın aylıkgeliri, hanedeki tüm bireylerin aylık gelirleri ve kirabedelleri gibi bilgiler soruluyor. Belgelerin altına imzaatanlar, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun adrese gelerekyerinde inceleme yapmasına izin vermiş oluyorlar.

Altyapı yok, kar var

Öte yandan, bu işlemin kendisi de ayrı bir rantaçevriliyor. Vakıflar, kendilerine başvuru yapılmadanönce ikamet edilen muhtarlıktan form alınmasınıistiyor. “Form-5” adındaki formlar maliyet olarakoldukça düşük bir külfete sahip olmasına rağmenmuhtarlıklar tarafından 5 TL’ye satılıyor.

Devlet sorun görmüyor

Gelir tespiti için yapılması zorunlu kılınanbaşvuruların başlamasından bu yana ortaya çıkan tablodevlet tarafından görmezden geliniyor.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin“Genel Müdürlüğümüz her şehirdeki müracaatı takipediyor. Gerekirse uzatırız ama şu an uzatacak şekildeçok büyük bir sıkıntı bize gelmedi, takip ediyoruz”dedi.

Çalışma Bakanı Faruk Çelik ise bütün yeşilkartlılar ve sigortalıların bile panik yapıp gelir testinekoştuklarını bu nedenle de yığılmalar ve uzunkuyruklar oluştuğunu söyleyerek ortaya çıkansorundaki sorumluluklarını inkar etti.

Gelir testi çileye dönüştü SES’ten GSS açıklaması...

“Bedeli emekçilereödetecekler!”

SES İzmir Şubesi, zorunlu GSS uygulamalarıile ilgili basın açıklaması yaptı. Bu uygulamanınbaşlamasının bedelini de emekçilerin ödeyeceğibelirtildi.

Açıklamada, Sosyal Yardımlaşma veDayanışma Vakıfları’nın önünde sabahın zemherisoğuğunda oluşan kuyrukların, yoksul emekçilerinsadaka niyeti ile hizmet almaya mahkumedilmesinin resmi olduğu ifade edildi. Sabah çokerken saatlerde, yağmur kar kış demeden yollaradüşülerek alınan sıraların tek sebebinin devletinaçgözlü kurnazlığından medet umacak halegetirilen “yoksulluğun ispatı” olduğu vurgulandı.

Açıklamanın devamında, hükümetin“hayattaysan, ocağında aş yerine yoksulluk dakaynıyorsa prim öde, çünkü artık GSS uygulamasıvar” zihniyetinin bir sonucu olan gelir testiuygulamasının gereken yeterlilikte ve açıkçapaylaşmadığı vurgulandı. Yetkililerin “kişi başınamilli gelirin 10 bin doların üzerinde” olduğunadair yaptığı açıklamalara rağmen parasınıödeyemeyen yurttaşların yoksul olduğu, tümkayıtlara rağmen bunu devlete ispat etmeyemecbur kılındıkları ve sadaka niyeti ile hizmetalmaya mahkum edildikleri belirtildi.

25 Ocak 2012 / İzmir

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-04

Röportaj14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

(Başta kıdem tazminatı olmak üzere sermayeninsaldırılarını yoğunlaştıracağı bir dönemde toplanacak

olan DİSK Genel Kurulu öncesinde, genel kurulailişkin beklentileri sendika yöneticilerine sorduk. )

- DİSK Genel Kurul süreciyle beraber toplamsaldırı dalgasına karşı nasıl bir mücadele hattıizlenmelidir? DİSK’in pratiğini yeterli buluyormusunuz?

Metin Ebetürk (Sosyal-İş Genel Başkanı):Sermaye dün de saldırıyordu, bugün de saldırıyor,yarın da saldıracak. Bu hususta ne yapmak lazım, busaldırılara karşı tek yumruk olarak cevap vermeklazım. Bu cevap vermeyi de güçlendirebilmek içintabii ki sokağa inmek gerekir. Sokağa inmeyibecerebilmek için de örgütlü olmak gerekir. DİSK’inönce önüne koyması gereken hedef örgütlenmeyipekiştirebilmesi ve savunmasıdır. İşyerlerindekiörgütlülüğün güçlendirilmesi gerekir. Yeni yeniişyerleri kazanılarak örgütlülüğün büyütülmesigerekir. Bunlar yapılmadan sokaklara inemeyiz. İnsekbile çok kişi olamayız. Tabii ki biz bugünkügücümüzle de sokağa iniyoruz. Haklarımızı talepediyoruz. Kazanılmış haklarımızı korumayaçalışıyoruz. Kıdem tazminatı gibi, kıdem tazminatınınelimizden alınması gibi birçok saldırı ile karşı karşıyakalacağız. Bugün karşı karşıya kalacağımızkonulardan birisi örneğin kıdem tazminatından sonrakiikinci saldırı bölgesel asgari ücret, istihdam bürolarıdiğer kazanılmış haklarımızın elimizden alınmasıolacaktır. Bunları topyekûn savunabilmemiz vesaldırıları bertaraf edebilmemiz içinörgütlenebilmemiz gerekir. Bu duygu ve düşüncelerleDİSK yeni dönemde mutlaka ve mutlaka tümsendikaları tarafından temsil edilen güçlü bir DİSKolmak zorundadır. Geçmişte topluma sadece işçisınıfına ve emekçi katmanlara değil tüm topluma umutverecek bir perspektif ortaya koymak zorundadır. Buperspektifi de Türkiye işçi sınıfının geleneği en iyişekilde yolumuzu aydınlatacak diye düşünüyorum.Bunun için de DİSK ve bağlı sendikalarınyöneticilerinin, üyelerinin, temsilcilerinin hepsiningayreti daha güçlü bir DİSK’tir. Bunun için de dahaörgütlü bir DİSK yaratılmalı diye düşünüyoruz.

Sani Deniz (DİSK/Genel-İş Mersin ŞubeSekreteri): Sermaye çevrelerinin sendikalaşma vemücadeleye karşı saldırıları örgütlenme alanınıdaraltıyor. Torba yasa ve genel olarak taşeronluksistemi örgütlenmenin önünde ciddi bir engel. Taşeronfirmalar işimizi çok zorlaştırıyor. Sen örgütlenip yetkialana kadar taşeronun işi bitiyor. Mersin Genel-İş’te90’a yakın işçi arkadaşımız torba yasayla işten ayrıldı.Ayrılanlar genelde küçük belediyelerin işçileriydi.Hükümet hiçbir örgütlü yapıya tahammül göstermiyor.Artık topyekün mücadeleye girişmenin zamanı çoktangeldi. Bu dönemde toplanacak DİSK Genel Kurulu’nuişçi sınıfı adına çok önemli buluyorum. En kısa süredegrevse grev, direnişse direniş, eylemse eylem kararıalıp harekete geçilmeli. Ben radikal bir kararınalınmasını ve mücadelenin yükseltilmesinibekliyorum. Şu anki mücadeleyi yetersiz buluyorum.Bütün konfederasyonlar ortak hareket edebilmeli.

En son yaşadığımız örnek mücadelenin aciliyetiniortaya koyuyor. Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde

yetkiyi almamıza rağmen “sosyal-demokrat” başkanitiraz etti ve halen dava sürüncemede. Son olarakDİSK Genel Kurulu’nun tüm işçi sınıfı için hayırlıolmasını diliyorum.

Mehmet Manas (Emekli-Sen Adana Şube 2.Başkanı): Kıdem tazminatına yönelik saldırı planıyeni bir şey değil. Sermayenin yıllardır gaspetmekistediği hakların başında geliyor. Özellikle 2001’densonra AKP’nin gelmesinin ardından Türk-İş ve Hak-İş’ten herhangi bir tepkinin olmadığı biliniyor.Türkiye’de sendikal hareket açısından DİSK veKESK’in dışında alanlara herhangi bir sendikanıninmediği bir süreci yaşıyoruz. DİSK’in de daha fazlaalanlara inerek, sadece kıdem tazminatı ile sınırlıkalmayıp diğer haklarında seslendirilip gerekenduyurular yapılması gerekir.

DİSK içerisinde en büyük sendika Genel-İş. AyrıcaBirleşik Metal, Dev Sağlık-İş var. DİSK’e bağlısendikalar herhangi bir çalışma içinde değil, alanlardagörmüyorum. Oluşacak yeni yönetimin DİSK’e bağlısendikaları mücadeleye çağırması, alanlara indirmesigerekiyor. Başka bir alternatif yok. Sağ düşüncedekisendikalardan bir sonuç alınamayacağının bilinmesigerekiyor. Alanlara, sokağa çıkılmalı. Gerekişyerlerinde, gerek sokakta yıllardır var olan haklarıngaspedilmesiyle ilgili mitinglerin yapılması, ülkedeyaşayan işçi ve emekçi kesimin sendikal haklarkonusunda bilgilendirilmesi gerekiyor. Bu görev deDİSK’e düşüyor. Türk-İş ve Hak-İş’ten herhangi birbeklenti olmamasından dolayı en büyük görevDİSK’te ve yeni seçilecek yönetime düşüyor.

Cebrail Dağhan (DİSK/Genel-İş Adana 2 No’luŞube Sekreteri): Saldırıların arttığı bir dönemde

genel kurulunu toplayacak olan DİSK’in bu genelkurulda da birlik beraberlik içinde, tabiri caizse tekyumruk halinde hareket etmesini, sendikaların tümünükucaklayan bir yönetim listesiyle genel kurulunkarşısına çıkmasını istiyoruz. Küresel sermayeninsaldırılarının yoğunlaştığı, emekçilerin bütünkazanımlarının ortadan kaldırılmaya çalışıldığı birdönemde genel kurulun toplanması sınıfa umut vegüven vermelidir. Seçimden çok sınıfın sorunlarınıntartışıldığı, çözüm yollarının arandığı bir kongreolması dileğimdir.

Kıdem tazminatı saldırılarının yoğunlaşacağı,esnek ve kuralsız çalışmanın yaygınlaştığı, bölgeselasgari ücretin dayatılmaya çalışıldığı bir süreçtengeçilmektedir. Bu durumda sınıf içinde dik duracak,saldırılara karşı tabanıyla tek vücut olup karşı duracakbir DİSK beklemekteyiz. Bu genel kurulda sınıfınözlemi koltuk kavgası değil sorunların tartışılmasıdır.DİSK’in misyonu farklıdır. DİSK’in misyonunu, sınıfiçinde emekçilerin hak ve çıkarlarını savunan, bukonuda taviz vermeyen yapısını görmek istiyoruz.Sermayenin karşısında, özellikle ülkemizdesendikalaşmanın çok düştüğü bir yerde taşeronörgütlenmesine, sendikasız işçi kalmayıncaya kadarörgütlemeye önem vermesini, örgütlediği işçilerle degelecek saldırılara karşı eylemlilik sürecinin başınıçekmesini istiyoruz.

İsmail Akgül (Genel-İş Sendikası Adana 1 No’luŞube Başkanı): DİSK’in eski DİSK olmasınıistiyoruz. İşçi sınıfına yakışır bir DİSK istiyoruz. Onuda bu genel kurulda yapacağız. Alanlarda olmalıyız.DİSK’in mücadelesi diğer sendikalara göre elbettedaha iyidir. Bu genel kurulla birlikte daha da iyiolacaktır.

DİSK Genel Kurulu üzerine düşünceler...

“DİSK’e büyük görev düşüyor!”

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-04

RöportajSayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

- Yeni yıla GSS’deki kapsamlı değişikliklerle

girdik. Son gelişmelerden başlarsak “nüfusuntamamının sağlık güvencesi kapsamına” alındığıdoğru mu? Hükümet ve sermaye politikalarıaçısından sağlık alanında gelinen nokta nedir?

- “Sağlıkta Dönüşüm Programı” küreselsermayenin Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütüve IMF eliyle büyük ölçüde borçlu ülkeleredayattıkları bir projedir. Projenin esası sağlıkhizmetinin piyasalaştırılması ve ticarileştirilmesiyoluyla sermayenin kar alanı haline getirilmesi,dolayısıyla kapitalizmin yapısal krizini bu alandasağlanan pazar üzerinden aşma çabasıdır. SağlıktaDönüşüm Programı ve Dünya Bankası’nın buprogramı özetleyen cümlesiyle sağlığa bütçedenayrılan payın arttırılması ve sağlığın sermaye eliyleyürütülerek bütçeden buraya kaynak aktarılmasışeklinde özetlenmiştir. Sağlıkta DönüşümProgramı’nda sağlığın finansman yapısı tamamendeğiştirilmiştir. Genel vergilerle finanse edilensağlık hizmetinden herkesin zorunlu olarak primödeyeceği Genel Sağlık Sigortası sisteminegeçilmiştir.

GSS Yasası 2008’de yürürlüğe girmiş olmasınarağmen prim ödemeye ilişkin uygulama (sağlıksistemine karşı memnuniyetsizlik oluşturmamakadına) 1 Ocak 2012’ye ertelenmişti. 1 Ocak 2012tarihi itibariyle herkesin GSS kapsamı içinde yeralması birinci yasal zorunluluktur. İkinci yasalzorunluluk GSS kapsamı içinde sağlık hizmetialabilmek için asgari ücretin 1/3’ünden daha fazlaaylık geliri olan herkes gelirine göre 35 lira ile 212lira arasında sağlık primi ödemesi zorunluluğudur.Yani asgari ücretin 1/3’ünü hesaplayacak olursakaylık geliri 295 liranın üzerinde olan herkesin (ki bugelirlere özürlü aylığı, öğrenci bursu vb. gelirler dedahildir.) GSS Yasası’na göre Şubat ayı sonunakadar aylık gelir tespiti yaptırması gerekmektedir.Bunun için Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nabağlı il ve ilçelerde mevcut olan Sosyal Dayanışmave Yardımlaşma Vakıfları’na başvurmak gerekiyor.Bu tespiti yaptırmayanlar hizmet alamayacaklarıgibi asgari ücretin iki katı kadar gelirleri varmış gibideğerlendirilerek prim cezasına çarptırılacaklardır.GSS pirimi ödemeyenler prim borçlarını yasalfaizleriyle ödemedikçe sağlık hizmetialamayacaklardır.

Şimdi bu yasanın açıklanan biçimi bu. Biraz daTürkiye’deki nüfus yapısını değerlendirmekgerekiyor. Türkiye’de 12 milyon “yeşil kart”lı var.Bu yeşil kartlı sayısının yasayla birlikte 5 milyonainmesi bekleniyor. Kayıtdışı çalışan oranı % 50’yeyakındır. Bu da çalışan nüfusun yarısının GSS primiödemeyerek kapsam dışında kalması anlamını taşır.Yine Türkiye’de devletin Bağ-Kur primi toplamaoranı %43, SSK primi toplama oranı % 47 kadardır.Yani nüfusun %60’ına yakınını oluşturan SSK veBağ-Kur’luların yarıya yakını prim . Sosyalgüvenlik primi yatıramayan bu kesimin GSS primiyatırarak kapsam alanı içine girmesi dedüşünülemez. Sağlık hizmetinin her aşamasındakatkı payı ödemenin dışında sağlık hizmetininkapsamı içine girebilmesinin GSS primizorunluluğuyla ne kadar güçleştiğini görmekteyiz.

Biraz da GSS primine esas teşkil edecek olanaylık gelirin belirlenme kriterlerine değinmekgerekiyor. Aylık gelir tespit edilirken hane halkıgelirinin bazı kıstaslara göre belirlenmesi yöntemikullanılmaktadır. Bu kıstaslar içinde tezekle ısınmave yemek pişirmeden tutun kullanılan mutfakeşyasına ve mutfakta pişen yemeğe, oturulan evingecekondu olmasından bir apartman dairesiolmasına kadar değerlendirildiği insan onurunayakışmayacak yöntemler kullanılmaktadır. Birazönce ifade ettiğim gibi bir öğrencinin aldığı bursveya özürlünün aylık aldığı gelir dahi hesabakatılarak GSS primi ödeme zorunluluğugetirilmektedir.

-Geride kalan yılın en hareketli kesimi sağlıkemekçileri oldu. Sağlık alanındaki mücadeleaçısından değerlendirirseniz geçtiğimiz yıl nasılgeçti?

- 2010 yılı sonunda başladı sağlık emekçilerininmücadelesi. Aslında “sağlıkta dönüşüm programı”sağlık emekçilerini güvencesiz ve esnek çalışmayamahkum eden bir sistem. İstihdam biçimi sağlıkemekçilerini ilgilendirse de sağlık hakkını ortadankaldırması açısından yalnızca sağlık emekçilerinideğil, ülkede yaşayan başta emekçi halk olmak üzereherkesi ilgilendirmektedir. Bu nedenle mücadelebütünlüklü olması gerekirken 2010 sonundabaşlatılan bu mücadele sağlık emekçilerininmücadelesine sıkışmıştır. Bu mücadelenin avantajlıyanı sağlık emekçilerinin bütününü kapsayan sağlıkalanındaki emek ve meslek örgütlerinin içindeolduğu platformlar eliyle verilmiş olmasıdır. Aralık2010’da TTB ve SES’in Muğla’da gerçekleştirdiğibölge mitingi, 27 Şubat’ta yine sağlık örgütlerininortaklaştığı Diyarbakır bölge mitingi, 13 Mart’ta 30bini aşan katılımın olduğu Ankara mitingigerçekleştirilmiştir. Bunu izleyen süreç içinde 9Eylül Üniversitesi’nde 5 günü bulan bir grev ve bugrevin yarattığı motivasyonla Türkiye’nin heryerinde %80’e varan bir oranda uygulanan 2 günlükgrev, 19-20 Nisan grevi…

12 Haziran seçimleriyle birlikte AKP’nin aldığı%50 oy oranının yarattığı yılgınlık ve yenilgipsikolojisi mücadelede belli bir durgunluğa nedenolmuşsa da Eylül başından itibaren yeniden örgütlübir mücadele başlatılmış, sağlık alanındaki emek vedemokrasiden oluşan platformlar oluşturularaksağlıkta piyasalaştırma ve ticarileştirmeye karşıkararlı bir mücadele vermek üzere yola çıkılmıştır.Ancak bu mücadele 23 Ekim Van depremi nedeniylebir süre daha kesintiye uğramıştır. 2 Kasım 2011tarihinde çıkarılan sağlıkta dönüşüm programının

yasal zemininin oluşturulması anlamına gelen,Sağlık Bakanlığı teşkilat yapısını değiştiren amaüniversite Eğitim ve Araştırma ve DevletHastaneleri’ni işletmeye dönüştüren, kamu özelortaklığı uygulamasıyla sermayeye rant alanlarıaçan, serbest sağlık bölgelerinin kurulmasına olanaksağlayan, gönüllü sağlık hizmeti adı altında dernek,vakıf ve cemaatlere sağlık hizmeti alanı açan özetlesağlıkta özelleştirmenin tamamlanmasını sağlayanKanun Hükmünde Kararnameler’in çıkarılmasıylabirlikte mücadele hızlandırıldı. Üniversitehastanelerinden başlayan, öğretim üyelerindentaşeron işçilere kadar tüm sağlık emekçilerininbirlikte yürüttüğü irili-ufaklı ilk deneyimler ortayaçıktı. Daha sonra bu deneyimlerin içinden çıkanfarklı statü ve farklı örgüt aidiyeti nedeniyleoluşmuş işyerlerindeki parçalı tablonun büyükölçüde aşılmasını sağlayan işyeri meclisleri kuruldu.Mücadele etme kararlılığı taşıyan sağlık örgütlerininkoordinasyonuyla 21 Aralık’ta Türkiye’nin heryerinde sağlık hakkı meclislerinin oluşturulması ve1 gün hizmet üretilmemesi şeklinde yeni bir hatoluşturuldu.

- Süresiz grevi dile getiriyorsunuz. Bugün içinböyle bir grevin olanakları nedir?

- Şu anda ise bu birikimin daha ileriye taşınmasıiçin olmayan yerlerde işyeri meclislerininoluşturulması ve varolanlarının güçlendirilmesigündemde. Bundan da öte mücadelenin sağlıkemekçilerini aşan bir perspektifle örülmesi ve diğeremekçi katmanların mücadeleye dâhil edilmesi vebirleşik bir emek mücadelesi örülmesi çalışmalarıyürütülüyor. Buna paralel olarak bugüne kadar hastave hasta yakınlarında oluşan memnuniyetin 1Ocak’tan itibaren uygulanmaya başlayan GSS katkıpaylarındaki artışlar ve verilen hizmetin daraltılmasınedeniyle öfkeye dönüşmesi üzerinden halkın daörgütlenmesine yönelik bir bakış açısıyla hareketediliyor. Bu amaçla illerde DKÖ, sendika, dernek vesiyasi partilerle birlikte örgütlü halk inisiyatiflerininde içinde olacağı “sağlık hakkı meclisleri”oluşturuluyor. Bu yeni oluşturulan sağlık hakkımeclisleriyle işyerlerinde oluşturulan meclislerinbirleştirilmesi, halkın da katılımının sağlanarakmücadelenin toplumsallaştırılması sağlık hakkımücadelesinin geleceği açısından önemli kazanımsağlayacaktır. Birleşik mücadele sağlanması halindehalkın da desteğiyle gündeme gelecek olan süresizbir grevin sağlıkta dönüşümün geldiği noktadangeriye çevrilmesi başarılacaktır. Yani ücretsiz,ulaşılabilir, nitelikli, eşit bir sağlık hizmetinin(kamusal bir sağlık hizmetinin) kadrolu, güvencelisağlık emekçileri eliyle verilmesi mümkün olacaktır.Önümüzdeki dönemde sağlıkta yıkıma karşı ısrarlaüzerinde durmamız gereken hat kadrolu, iş-ücret vegelecek güvencesi olan bir çalışma sistemi, katkı vekatılım paylarının olmadığı eşit, ücretsiz, niteliklibir sağlık hizmeti olmalıdır. Hazırlığını yaptığımızsüreç bu hedefe bağlıdır. Bu mücadeleyikazanmamız için de mutlaka bütünlüklü,toplumsallaştırılmış, siyasallaştırılmış bir sağlıkhakkı mücadelesi bilincine sahip olmamızgerekmektedir.

Kızıl Bayrak / Ankara

SES Genel Başkanı Çetin Erdolu ile sağlıkta dönüşüm ve sağlık hakkı mücadelesi üzerinekonuştuk...

“Birleşik bir emek mücadelesi örülmeli”

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-04

(9-10 Eylül 2011 tarihinde verilmiş birkonferansın Çatı Partisi konulu kısmıdır. Burada konunun yalnızca başlangıç bölümlerineyer verilmiştir...)

Reformist solun gündeminde bir kez daha ÇatıPartisi projesi var. Tasfiyeci ortak paydada birleşençok sayıda sol grubun Kürt hareketi eksenli buprojede bir araya gelmesi başlı başına önemli birolaydır. Ama TKİP olarak biz, bu girişimi kendikonumumuz ve iddiamız üzerinden ayrıcaönemsiyoruz. Çatı Partisi girişimini salt kendisınırları içerisinde değil, fakat devrim iddiasıtaşıyan devrimci bir parti olarak, bizi ilgilendirenetki ve sonuçları üzerinden de ele alıyoruz.

Çatı Partisi projesi son yıllarda bizzat AbdullahÖcalan tarafından döne döne gündeme getirildi.Örneğin 2007 seçimleri öncesinde çokça tartışılanyine Öcalan kaynaklı “Zeytin Dalı” önerisi de birÇatı Partisi projesiydi. Ardından bizzat Çatı Partisiprojesi olarak bir ara yoğun tartışmalara konu oldu.Bu türden tartışmalar genellikle de seçimlerinhemen öncesinde ve hemen sonrasında alevlenir,buna alıştık artık. Öncesinde seçim bloğu kurulurama bu bloğun seçimlerden sonra da devamedeceği, bunun birleşik bir parti ya da bir ÇatıPartisi olabileceği söylenir. Eğer seçimlerde birbaşarı varsa, seçimlerden sonra bu tartışma bir süreiçin belli bir güç de kazanır. Ama ardındankendiliğinden sönümlenir, ta ki bir sonraki seçimekadar. Bu kez de öyle mi olur, şu an bilemiyoruz,bekleyip göreceğiz. Ama uzun yılların davranışbiçimi böyle. Bu, tartışma ve girişimlerin seçimlereendeksli bu seyri, sözkonusu olanın temeldeparlamentarist bir proje olduğunun en dolaysız birifadesidir.

Gündemdeki yeni girişim üzerinden henüzbirçok şey belirsizliğini koruyor (Bu konferans 9-10 Eylül 2011 tarihlidir-Red). Konuya ilişkinolarak henüz çok az tartışma ve açıklama var.Kamuoyuna yansıyan bazı toplantı haberleri ilebirkaç röportaj dışında şu an fazlaca bir şey yokortada. Henüz ne adı, ne program, ne de misyonuaçık bir girişim bu. Yine de girişimin sözcülüğünüüstlenmiş olanların röportajlar üzerinden yaptıklarıbazı açıklamalardan hareketlesöyleyebileceklerimiz var. Örneğin adı KongrePartisi, Çatı Partisi, Kongre Girişimi ya daDemokratik Cumhuriyet Kongresi olabilirdeniliyor. Bu ad önerileri bile başlı başınaönemlidir. Zira bunlar üzerinden girişimin esinkaynağı kadar programatik sınırları da kendinigösteriyor. Abdullah Öcalan damgası veDemokratik Cumhuriyet Projesi’nin sola uyarlanışıvar burada, bu açıkça görülüyor.

Hedef demokratik bir toplum, yani mevcutcumhuriyeti demokratikleştirmek deniliyor. Buarada hedefler arasında toplumsal hareketisiyasallaştırmak, siyaseti toplumsallaştırmaktan sözediliyor. Bazı sözcüler daha açık, daha sade vedaha pratik koyuyorlar sorunu. Son seçim bloğuoluşumu insanlar için bir umuda dönüştü, buumudu büyütmek gerekir, Çatı Parti bu umudunbüyütülmesi projesi anlamına geliyor, diyorlar. Bir

muhalefet boşluğu, zayıflığı var, bunun yarattığı birihtiyaç var, Çatı Partisi bu ihtiyacı karşılayacaktırdeniyor. Yeni katılımlarla büyüdüğü iddia ediliyor,ki doğrudur, son seçim başarısının ardından bunaheveslenenlerin çoğalmış olması şaşırtıcı değil. İkikutuplu bir siyasal rejim var, buna karşı üçüncü birseçenek yaratmak gerek deniliyor ve bu “üçüncücephe” olarak tanımlanıyor. Bu yılların söylemi,yıllardır birçok grubun dilinde, bilindiği gibi. Budurumda “üçüncü cephe” Çatı Partisi girişimiüzerinden örülmek isteniyor.

Girişimcilerin girişim hakkında halenkamuoyuna yansıyan başlıca görüşleri bunlar.

Bir de içinde yer almayıp da gözlemci olarakkatılanların söyledikleri var. Reformist solun birkesimi halen bu çalışmaya gözlemci olarakkatılıyorlar. Bunlardan ÖDP başkanı, Çatı Partisiönerisinin ufku Kürt sorununun çözümündeoynayacağı rol ile sınırlıdır, dolayısıyla bu, solunbirleşik mücadele ihtiyacına yanıt veren bir projedeğildir, diyor. Kürt hareketinin Kürt sorununailişkin bir çözüm projesi var, bunun için olanaklıolan her türlü güç ve desteği örgütlemeye çalışıyor,Çatı Partisi de bunun sol güçleri örgütleme aracıdır,demek istiyor. Doğru da söylüyor. Doğrusöylemesine doğru söylüyor ama eğrisi şurada: Buçevreler bu türden projeler içinde bizzat kendileriyer aldıklarında, bugünkü projeye destek verenlerleaşağı yukarı aynı ya da benzer argümanlarıkullanıyorlar, bu tür girişimlere benzer türdenanlamlar ve misyonlar atfediyorlar. Ama şu veya bunedenle dışında durmak yoluna gittiklerinde ise,projenin gerçek sınırları ve işlevi konusunda bazıdoğruları söylemek zorunda kalıyorlar.

Bu bir kez olsa, sözkonusu akım ya da çevreyanılgısını gördü, sorun bu dersiniz. Ama yazık kiböyle değil. Örneğin 2008 yılında, ErtuğrulKürkçü’nün de içinde yer aldığı Sosyalist EmekHareketi’nin sözcülerinden biri, mealen,Türkiye’nin muhalefet gündemi Kürt sorunueksenli projeler olamaz, bunu sosyal bir ekseneoturtamadığınız sürece, işçi sınıfını hareketegeçiremediğiniz sürece, bu türden projelerin birbaşarı şansı yoktur, diyebiliyordu. Doğru dasöylüyordu. Ama 2008’de bu doğruyu söyleyenler,şimdi bu projenin mimarları arasında yer alıyorlar.Aynı SEH hareketinin lideri, bugünkü projesininbaş sözcülerinden ve en hararetli savunucularındanbiri. Dışına çıkınca ya da dışında durunca bir türlü,içine girince başka türlü konuşmalara bir örnek bu.

Gündemdeki projenin ana eksenlerinden biriolan EMEP açısından da durum farklı değil. Butürden projelerin içinde hararetle yer aldığıdönemler olduğu gibi, dışında durduğu ve onlarıihtiyacı karşılayamaz saydığı dönemler de oldu.Nitekim 2009’daki yerel seçimler sonrasında buprojeden koptu, blok girişimlerinden uzaklaştı.Parti adına yayınlanan resmi açıklamalarda, bugirişimden, “Çatı Partisi girişiminin amaç, içerik vebiçim olarak halkın ihtiyaç duyduğu birlikörgütlenmesini ifade etmediği” için ayrıldığınısöyledi. Ama ne zaman ki 12 Haziran seçimlerininöncesinde genel başkanı parlamentoya göndermek

CMYK

Çatı Partisi Çatı Partisi ya da sol 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-04

şansı yeniden doğdu, tutum ve değerlendirmeler debir anda tümüyle değişti. EMEP yeniden Blok’adöndü, tam da milletvekili aday listelerininkesinleşmesinden birkaç gün öncesinde! Bu aradaÇatı Partisi projesi de yeniden toplumsal muhalefetindört gözle beklediği bir umut olarak sunulmayabaşlandı, bu aynı çevre tarafından. Oysa dün amacauygun değildir gerekçesi ile terkettikleri o aynıprojeydi.

Bütün bunlar reformist sol çevrelerin perişantablosunu gösteriyor işin aslında. Bu çevreler son 20senedir, 12 Eylül yenilgisinin yarattığı tasfiyeciyıkımı yeni bir düzeyde tamamlayan ‘89 çöküşündenberi, hep böyle birtakım projelerle vakit geçiriyorlar,enerji tüketiyorlar. Tümü de döne döne başarısızlığauğradığı halde bu projelerin bir türlü sonu gelmiyor.Bu türden arayışlar kötü ünlü Kuruçeşme tartışmalarıile başlamıştı, yıl 1989. Şimdi 2011 yılı sonundayız;aradan geçen yirmi küsur yıl içinde gündeme gelensayısız birlik projesine rağmen bu türden hayatkurtarma projeleri ile alınabilen bir arpa boyu yolyok ortada.

Siyasal mücadelenin bir mantığı var; siyasalmücadele sınıflar mücadelesidir, sınıflar arasındacereyan eder. Siyasal ilişkiler son tahlilde sınıflararası ilişkilerdir. Etkili bir siyasal mücadeleyürütmek, toplumda bir taraf haline gelmek, ciddi biralternatif mi olmak istiyorsunuz, bunu sınıf eksenlibir toplumsal hareket geliştirerek yapabilirsinizancak. Bunun dışında kesinlikle başka bir şansınız,herhangi bir olanağınız yoktur. Ciddi bir sınıfyönelimine girmek, oradan bir güç yaratmakzorundasınız. Sizi siyasal alanda bir güç ve giderekbir alternatif haline getirebilecek tek yol, tek çıkışbudur. Kuşkusuz bu kolay değildir; ama bunundışında bir yol, kolay bir formül, sihirli bir çözüm deyoktur.

Tasfiyeci solun kendi iki on yıllık olumsuzdeneyimi kadar kuyruğunda sürüklenmeyi marifetsaydığı Kürt hareketinin kendi olumlu deneyimi debunu gösteriyor. Kürt hareketi bugününTürkiye’sinde resmi düzen siyaseti karşısında etkilibir siyasal güç odağıdır. Bunu neye borçlu peki? Kürthalk kitlelerini ulusal duygu, özlem ve istemlerüzerinden harekete geçirmeye, ulusal hareketsınırlarında ve bu siyasal eksen üzerinde birtoplumsal hareket yaratıp büyütmeye. Kürt ulusalhareketi tam da buna dayanıyor, siyasal sahnedebunun üzerinden bir güç olarak duruyor. İç veuluslararası siyasette ciddiye alınmasını, hesabakatılmasını tümüyle buna borçlu. Bu arada tümtasfiyeci solu baştan çıkaran o seçim başarılarını datümüyle buna borçlu. Bu işin sırrı budur, açıklamasıburadadır.

Gücü böyle yaratabilirsiniz ve ancak böyle ciddibir güç olabilirsiniz. Masabaşı projeleriyle, aynısınırlı ve yorulmuş güçleri kendi içinde yenidenyeniden harmanlayarak, katıp karıştırarak sonuçtaortaya bir şey çıkaramazsınız. Büyük birlikprojelerinin döne döne iflası ve bunlara eşlik edensonu gelmez hayal kırıklıkları dışında. Bunlar dayalnızca tasfiyeciliği derinleştiren sonuçlar yaratır.Kuruçeşme süreçlerinden çıkan (ve mimarlarından

birinin samimi ifadesiyle, “görkemli” birer “iflas”lasonuçlanan) SBP ve ÖDP örnekleri, bunu bütünaçıklığı ile ayrıca gösteriyor. Bu tür sözdebirleşmelerden, beş benzemezlerden oluşan geçici birkargaşa ve ardından da kaçınılmaz dağılma çıkaryalnızca. 5-10 grubu sözde birleştirirsiniz, birleşikbir parti yarattık sanırsınız, üç sene sonra bu beşbenzemezler topluluğu bölünüp dağılır, ortayabirleştirdiğinizden daha fazla grup çıkar. ÖDPdeneyimi tamı tamına budur. Bu oluşuma bir grupolarak katılan bazıları daha sonra kendi aralarındabirkaç gruba bölünmüş olarak ayrıldılar. DevrimciYol’dan Kurtuluş’a kadar bu böyle.

Sosyal mücadelenin dışında, kitlelerin dışındahiçbir ciddi ve kalıcı birlik projesi hayatageçiremezsiniz. Hiçbir güç olamaz, hiçbir umut dayaratamazsınız. Blok umut olmuşmuş! Bir kereortada gerçek bir güçbirliğinin ifadesi sayılabilecekbir blok yok. Bunu görmek için bazı blokküskünlerinin blok bünyesinde işlerin nasılyürüdüğüne ilişkin resmi açıklamalarına bakmak bile

yeterlidir. Sözkonusu olan, Kürt hareketi ekseni vebu eksende sürüklenenlerden oluşan bir ilişkilertablosudur. Bundan dolayı da Kürt hareketinin kendibaşarısını alıp bloklaşma başarısı olarak sunmanınbir ciddiyeti ve inandırıcılığı yoktur.

Ulusal bir hareketin yedeğine girerek, onunolanaklarına dayanarak Türkiye toplumuna alternatifyaratamazsınız. Bunun tersi olabilir; sosyal bireksene dayanarak büyük bir hareket yaratırsınız,bunun etkisi altında ulusal hareket, feminist hareket,çevreci hareket, Alevi hareketi pekala gelişebilir.Sınıf eksenli bir sosyal mücadele tüm bu hareketleringelişip serpilmesini kolaylaştırabilir. Ama bununtersi olmaz. Ulusal bir hareket sosyal mücadeleninharekete geçirici dinamiği olamaz. Olamadığını bizeson 25 yılın deneyimleri ayrıca göstermektedir.Ulusal eksene daralmış bu mücadele, kendi iradesive tercihinin ötesinde, Türkiye’de sosyaldinamiklerin dizginlenmesinde önemli bir rol oynadı.Oysa ‘60’lı yılların büyük sosyal uyanışı, ardından‘70’li yılların büyük sosyal mücadeleleri, Kürt

CMYK

ya da solun tablosuH.Fırat

un tablosu - H. Fırat Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012 * Kızıl Bayrak * 17

Sosyal mücadelenin dışında, kitlelerin dışındahiçbir ciddi ve kalıcı birlik projesi hayatageçiremezsiniz. Hiçbir güç olamaz, hiçbir umut dayaratamazsınız.

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-04

Çatı Partisi ya da solun tablosu18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

hareketinin gelişip serpilmesini de alabildiğinekolaylaştırmıştı.

Bu da anlaşılabilir bir durumdur; zira sosyalmücadele ezilen ve sömürülen bütün kesimlerüzerinde uyarıcı, harekete geçirici bir etkide bulunur.İşçi sınıfı, emekçiler harekete geçtikleri zaman, tümöteki ezilen kesim ya da katmanlar da bunundoğrudan ya da dolaysız etkisi altındahareketlenirler. Sınıf eksenli sosyal mücadele bunualabildiğine kolaylaştırır, buna uygun koşullaroluşturur, alanlar yaratır. ‘60’lardaki büyük sosyaluyanış üzerinden görüyoruz bunu, ki ekseninde yıllarboyunca kesin olarak işçi sınıfı, ardından yansıragençlik vardır. ‘70’li yılların büyük sosyalhareketliği üzerinden görüyoruz bunu, başlangıcındakendini öncelikle gösteren bir kez daha işçi sınıfıhareketi ve yanısıra gençlik hareketidir. Ötekikatmanlara yayılması bunun ardından gelmiştir.

Türkiye’nin her iki büyük sosyal hareketliliğidöneminde, gerek ‘60’lı ve gerekse ‘70’li yıllarda ilkhareketlenen işçi sınıfıdır. Bunun verileri apaçıkortadadır. Türkiye’nin ‘60’lı yıllarında gençliğinkitlesel hareketlenmesi 1968’i bulmuştur. Oysabüyük Saraçhane mitingi 1961 yılı sonundadır. Aynıyıllarda kurulan TİP’in kurucuları sendikacılardır vebunların bir kısmı sonradan DİSK’in de kuruluşunaönderlik etmişlerdir. Türkiye’yi sarsan Kavel grevi,ki grev hakkının önünü açmıştır, 1963’tedir.Zonguldak kömür işçilerinin iki işçinin hayatınamalolan ve sıkıyönetim ilanına yolaçan büyükdirenişi 1965’tedir. Sendikal harekette bir ayrışmayayolaçan ve DİSK’in kuruluşunu hızlandıran ünlüPaşabahçe grevi 1966’dadır. Türkiye işçi sınıfıhareketinde son derece önemli bir gelişme olanDİSK’in kuruluşu 1967’dedir, vb. Bu örnekler dahada çoğaltılabilir, bu liste uzatılabilir. Oysa öğrencigençlik hareketliliği için ‘60’lı yılların ikinciyarısını, daha somut olarak da 1968’leri beklemekgerekti.

Sosyal mücadele, hele de işçi sınıfı eksenli sosyalmücadele, tüm öteki ezilen,sömürülen, baskı gören,ayrımcılığa tabi tutulankesimleri de harekete geçirir,bunu yinelemiş ve 1960’larTürkiyesi’ni de bunun içinörneklemiş oluyorum. Oysadoğası ve bundankaynaklanan sınırlarınedeniyle, salt ulusalistemlere dayalı bir ulusalhareket böyle bir roloynayamaz. Dahası, kimidurumlarda da tersinedizginleyici bir rol oynar.Bizdeki son yirmi yıllıkdeneyimin somut olarakgösterdiği gibi.

Siz devrim hedefinikategorik olarak bir yanabırakmış ve düzen içi çözümüstrateji haline getirmiş bir ulusal hareketin yedeğinegirerseniz, anayasal barışçı çözüm eksenli projelerinbir parçası olursanız, sol ya da devrimcilik adınageriye kalan neyiniz varsa artık, onu da böylecebitiririp tüketirsiniz. Haklı istemlere dayalı bir ezilenulus hareketi elbette ki sizin doğal müttefikinizolabilmelidir. Ama kendi konumunuz, kendi sınıfekseniniz üzerinden gelişen bir hareket olarak bunuyapmak başkadır, tam da bundan yoksun olduğunuziçin gidip ulusal bir hareketin yedeğine girmek, onunolanaklarına sığınmak başka. Bu ikincisi kuyrukçubir sürüklenme içinde kendi iddiasını bir yanabırakmak, kendi kimliğini yitirmekten başka bir şeydeğildir. Sınıf kimliğiniz temelinde ve sosyalmücadele üzerinden kendi rolünüzü oynayınız, kendi

gücünüzü geliştiriniz, bu temelde elbette Kürthareketi ile de ittifak arayınız. Ama kendimisyonunuzu bir yana bırakıp Kürt hareketininprojeleri, imkanları, zeminleri üzerinden hareketettiniz mi, yalnızca kendinizi anlamsızlaştırır veböylece de tüketirsiniz.

*** Bu girişim bizi politik

konum ve iddiamız üzerindenayrıca ilgilendiriyor, bizburada bir tarafız, bunusözlerime başlarken de ifadeetmiştim. Herşeyden önce buyeni bir tasfiyeci cereyandır.Bu cereyanın Kürthareketinden kaynaklananözel bir gücü ve ağırlığı davar. Türkiye sol hareketininbugünkü tablosu düşünülüncedaha bir önem kazanıyor buolgu. Devrimci kimliğini veiddiasını büyük ölçüdeyitirmiş, devrime olan inancızaafa uğramış, devrimciteoriden uzaklaşmış, devrimcistratejiden ve politikadanyoksun, devrimci örgütü fiilenbir yana bırakmış, devrimi

gerçek kılabilecek yegane sınıfa sırtını dönmüş birsol hareket gerçeğimiz var orta yerde. Yeni tasfiyecicereyanın etki ve sonuçlarına bu gerçeğin ışığındayaklaşmak durumundayız.

Partinin alternatif adlarından birisi de DemokratikCumhuriyet Partisi, demiştim. Evet proje bu,cumhuriyeti demokratikleştirme projesi! Kuruludüzene reformist bir iç alternatif yani. Bu gerçek,Abdullah Öcalan’ın bu projenin yalnızca manevi esinkaynağı değil fakat dosdoğru ideolojik önderiolduğunun da bir kanıtıdır. Öcalan’ın İmralı sonrasıideolojik platformunun en temel öğesidir,cumhuriyeti demokratikleştirmek. Şimdi Çatı Partisiüzerinden bu, kuyrukçu solun ortak platformu halinegeliyor. Demokrasi mücadelesini kurulu düzeni kendi

temelleri üzerinde demokratikleştirmek ufku içindeele almak tipik bir revizyonist düşünce tarzıdır. Bu‘70’li yılların revizyonist partilerinin ortak platformuidi. Şimdi de devrimden kopmuş ve Kürt hareketiekseninde kümelenmiş her türden reformist, halkçı,troçkist çevrenin ortak platformudur.

Düne kadar bu “toplumu demokratikleştirme”formülüyle dile getirilirdi. Öcalan’ın İmralıaçılımlarından beri artık “cumhuriyetidemokratikleştirmek” olarak formüle ediliyor.Öcalan; Mustafa Kemal önderliğindeki KurtuluşSavaşı, temel önemde bir kazanım olarakcumhuriyeti yarattı, şimdi ihtiyaç onudemokratikleştirmektir, diyor ve Kürt sorunununçözümünü de bunun içine oturtuyor. “Demokratikcumhuriyet” projesi budur ve bu bir devrimdenkopuş projesidir. Bu, bugünkü açık gerici anlamıyladeğil ama, tam da II. Enternasyonal geleneğindeki oreformist sol anlamıyla gerçekte bir sosyal-demokratprojedir. Abdullah Öcalan’ın kitaplarında, özelliklede Bir Halkı Savunmak kitabında, bunun ideolojiktemelleri genişçe var. Demokrasi mücadelesininkautskist ele alınışının yeni bir versiyonu olarak.Devletin alanını daraltmak, sivil toplumun alanınıgenişletmek olarak dile getirilen tam da budur. Bu,kurulu düzen zemininde demokratik hak veözgürlüklerin çoğaltılması, demokrasinin sınırlarınıngenişletilmesi düşüncesinin değişik birformülasyonundan başka bir şey değildir. Bunlarızamanında ayrıntılarıyla ele alıp eleştirdik, buradauzatmak gerekli değil.

Tasfiyeciliğe kararlılıkla direnmek, devriminbayrağını yükseklerde tutmak bizim temel birözelliğimiz olageldi. Şimdi de bunu Çatı Partisibiçimine bürünen birleşik tasfiyeci cereyankarşısında yapmak durumundayız. Bugün TKİP’ningörevi, bu türden tasfiyeci girişimlerin karşısındadevrim odağı olarak öne çıkmak, bu tasfiyecicereyana ideolojik, politik, pratik cephede direnmekve kendini bir güç odağı olarak geliştirmektir.

(...)(Ekim, Ocak 2012 tarihli 278. sayısından

alınmıştır...)

Bugün TKİP’nin görevi,bu türden tasfiyeci

girişimlerin karşısındadevrim odağı olarak öne

çıkmak, bu tasfiyecicereyana ideolojik, politik,pratik cephede direnmekve kendini bir güç odağı

olarak geliştirmektir

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-04

Parti’den... Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

TKİP MK/ Toplantı Tutanakları/Sonbahar 2011

Sınıf çalışmasının sorunları(Aşağıdaki metin TKİP MK’nın yakın zamandaki

tam üyeli toplantısının “Sınıf çalışmasının sorunları”konulu tartışmalarının bir bölümüdür. İlgi duyan

okurlar tartışmanın yayınlanmış öteki bazıbölümlerine www.tkip.org sitesi üzerinden

ulaşabilirler...)

Cihan: Dünkü sınıf çalışması tartışmasını özel birilgiyle izlediğimi söyleyerek başlamak istiyorum.Tartışmaları izlerken toplamı içinde şunu bir kez dahagördüm: Partimizin sınıf bilinci, sınıf kimliği, sınıfeksenli çalışması, sınıf alanında katettiği mesafekonusunda büyük bir açıklık, bu açıklığın getirdiği birözgüven, bir tatmin duygusu var saflarımızda. Bunuçok önemli buluyorum. Sınıfı temsil eden bir hareketolmak bilinci ve sorumluluğu ile konuşabiliyorburadaki her yoldaş. Bunu Parti Okulu’na katılankadrolarda da aynı açıklıkla gördüm. Demek ki bubilinç ve kavrayış, bu duyuş ve söyleyiş, bu sınıfıtemsil etme inancı ve güveni, yönetici organdan öteyepartinin bütününde var. Bunu çok önemsiyor, partimiziçin çok önemli bir kazanım sayıyorum.

Partinin kazanımları

Yakın zamanda ilk çıkış belgelerimizden bazılarınayeniden bakabilme olanağı buldum, Parti Okulu içinyapılan o toplu derlemeler vesilesiyle. Sonuçtapopülizme karşı sosyalizm bayrağıyla siyasalmücadele sahnesine çıkmış bir hareketiz. Biz Türkiyedevrimci hareketinin ‘60’lı ve ‘70’li yıllarına egemenhalkçı ideolojik kimliğini ortaya koyarken,Marksizmin sınıf özünün ve karakterininkavranamayışı üzerinde özellikle durduk. Halkçılıktam da budur, popülizmin özü ve özeti budur.Marksizmin sınıf özünün anlaşılamamasıdır. Proletersınıf anlayışının yerine halkçı karakterde bir küçük-burjuva anlayışın geçirilmesidir. Dolayısıyla biz,Türkiye devrimci hareketinde işçi sınıfı sorununun,bunun marksist dünya görüşü içerisinde tuttuğu özelyerin anlaşılamaması, dolayısıyla Marksizminanlaşılamaması iddiası ve eleştirisi üzerinden siyasetsahnesine çıkmış bir hareketiz. Bu bakımdan sınıfsorunu alanında bugün katettiğimiz mesafe, bilinçolarak, ruh olarak, yönelim ve pratik alan olarakkatettiğimiz mesafe, fazlasıyla önemlidir. Zira bu,bizim kendi ideolojik çıkışımıza ve yönelimimizeuygun bir siyasal pratik hat tutturduğumuz, teori-pratikilişkisinde gerçek bir tutarlılık sergilediğimiz anlamınagelir. Bu teori-pratik bütünlüğü, bu ideolojik ve pratiktutarlılık, partimizin önemli bir üstünlüğüdür vesanıldığından da önemlidir.

Sınıf yönelimi ve çalışması alandakikazanımlarımızı akşam sizler konuşurken bellimaddeler halinde özetlemeye çalıştım. Bunlar sizinvurgularınızdan da çıkan noktalardır aynı zamanda.

Gördüğüm şudur: Bir kere partide net bir proletersınıf bilinci var. Proletaryanın burjuva toplumdakibenzersiz yeri, dünya görüşü sorunu olarak ve siyasalmücadele sorunu olarak, açıklıkla kavranmışdurumda... Dünya görüşü sorunu olarak olduğu kadarsiyasal mücadele sorunu olarak da diyorum, ki buözellikle önemli. Zira yalnızca bir dünya görüşü,basitçe bir teori sorunu olarak değil, aynı şekildesiyasal anlamda bir pratik sorun olarak da. Açıklıklateori sorunu olarak ama aynı ölçüde siyaseten, yanidevrimci sınıf mücadelesi açısından, kurulu düzene veegemen sınıfa karşı mücadelede işçi sınıfının tuttuğu

çok özel, benzersiz ve belirleyici yer üzerinden de.Sonuçta teorik, politik ve pratik bütünlüğü içinde işçisınıfı sorunu partimizde kavranmış, derinlemesinebilince çıkarılmış bulunmaktadır. Sınıf sorunundapartinin temel önemde ilk kazanımı budur.

Öte yandan, parti siyaset sahnesinde artık sınıfüzerinden anılıyor. Birçok gözlem bunu gösteriyor,birçok yoldaş bunu dile getiriyor, siz kendikonuşmalarınızda bunun üzerinde ayrıca ve önemledurdunuz. Bu, partinin sınıf alanındaki bir ikinciönemli kazanımıdır.

Üçüncüsüne geçiyorum. Türkiye’nin popülist solugeleneksel olarak sınıfı küçümser, onu siyasetenreformizm alanı sayar. Ama kazara, şu veya bunedenle, şu veya bu gelişmenin etkisi altında işçi sınıfıyönelimine girdiğinde ise, bunu kural olarak sendikalalan üzerinden yapar. Sınıf çalışması onlar için esastasendikal çalışma üzerinden bir anlam taşır ve bu daonları sınıf sorununda dosdoğru reformizme götürür.Sınıf hareketine sendikal alan üzerinden müdahaleninesas olması, sınıfa müdahalenin reformist birbakışaçısına ve eksene oturması demektir. Bumantıksal olarak da böyledir.

Partimiz ise başından itibaren sınıfa yönelimisiyasal bir kavrayışla ele almış ve sınıfa dosdoğrufabrikalar üzerinden yönelmiştir. Örgütselçalışmamızın esasını her zaman tüm temel örgütbirimleri üzerinden sınıfa, fabrikalara yönelimoluşturdu. Parti sendikal boyutu sınıf çalışması içindeyalnızca yan bir alan olarak ele aldı. Sendikalaralanında hiçbir mevzisi yokken bile bugün hiç değilsebazı sendikalar karşısında artık rahatsız edici bir güçhaline gelme başarısını, hemen tümüyle, sınıfa yönelikfabrika eksenli siyasal çalışmasına borçludur. Parti herzaman sınıfa fabrikalar üzerinden, yani tabandanmüdahale etti. Bu, sınıfa devrimci bir örgütsel-politikmüdahaledir.

Tarih içerisinde bolşevizmin müdahalesi de tamıtamına böyledir. Fark şuradadır: Bolşevizmin böyle birmüdahaleye girdiği sırada Rusya’da sendikalar yoktur.Sendikal biçimler, birlikler, Zubatovcu sendikacılıkRusya’da 1905’lere doğru doğdu. Dolayısıylabaşlangıçta marksistlerin bu konuda bir tercih sorunuyoktu. Politik bir müdahale yapmak durumunda idilerve bunu da fabrikalar üzerinden yaptılar. Bizde ise iyikötü bir sendika geleneği ve iyi kötü bir sendikalörgütlülük var. Dahası bu sınıf hareketi üzerinden birkültüre de dönüşmüş durumda. Fakat işte böyle birtoplumda, biz hiç de sendikal alan üzerinden müdahaleetme kolaycılığına düşmedik. Bizim için sınıfçalışması temelde bir fabrika çalışması oldu. Sınıfalanında bugüne kadar elde ettiğimiz tüm kazanımlarbu sayede elde edilmiştir.

Bir dizi örnek üzerinden somut olarak dagösterebilirim; Türkiye’nin devrimci demokratları,sınıf alanına her ilgi duyduklarında, bunu hep de

sendikalar üzerinden yapıyorlar ve buradan reformistbir zemine kayıyorlar. Sendikalist-ekonomist birbakışaçısıyla sınıfa müdahale etmenin bir sonucudurbu. Oysa biz sınıfa fabrikalar üzerinden politik-örgütsel bir müdahaleyi esas almak üstünlüğünesahibiz. Partimizin sınıf alanındaki bir başka üstünlüğüve kazanımı da işte budur. Bu devrimci konum vekimlikten, dolayısıyla da sınıf sorununu devrimcipolitik bir bakışaçısıyla ele almaktan gelen birüstünlüktür.

Parti sınıf hareketi içerisinde artık bir taraf halinegelmeye başladı; buna ilk üç kazanımı ortaya koyarkendeğinmiş oldum. Ama gerçekte bu, partinin sınıfsorunundaki dördüncü temel kazanımıdır. Kuşkusuzhenüz toplum çapında değil, ama sol hareket vesendikal hareket sözkonusu olduğunda, parti artık sınıfhareketi üzerinden dikkate değer bir taraftır. (...) Bu daparti için bu alandaki bir dördüncü somut kazanımdır.

Sınıf eksenli siyasal hareket

Sınıf sorunu dünya görüşünün özüne ilişkin birsorundur ve toplumsal devrim bakımından kilitönemdedir. Tunus-Mısır derslerini bu vesileyleyeniden önemle hatırlatıyorum. Parti için yaptığımızherşey gerçekte sınıfı devrimcileştirmede mesafealmaya yöneliktir. Parti toplumda etkin bir siyasal tarafolmadan, siyaset sahnesinde etkin bir rol oynayacakkapasiteye gelmeden önce, bir biçimde sınıf içerisindebir güç olabilmelidir. Ancak bu takdirde toplumçapında da bir güç olarak ortaya çıkabilme konum veyeteneğini kazanabilir. Dikkat ediniz, toplumdadevrimci güç odağı olmak iddia ve hedefini, sınıfeksenli parti iddia ve hedefine bağlı olarak elealıyoruz. Zaman içinde öncelik açısından olduğu kadarmantıksal bakımdan da. Bu anlaşılır bir şeydir; sınıfiçinde güç olamazsak siyaset sahnesinde ve toplumdüzeyinde zaten güç olamayız. Kürt hareketi ulusaleksenli bir mücadele örgütlediği ölçüde siyasetsahnesinde bir güç haline geldi, bunun tersi değil. Bizde sınıf hareketi içerisinde etkin bir güç olamadığımızsürece siyaset sahnesinde etkin bir taraf olamayız,dikkate değer bir rol oynayamayız.

“Parti, sınıf, devrim!” diyoruz. Bu şiarın anlamınadaha yakından bakalım. Parti sınıfla anlam kazanıyorve ancak devrimcileşmiş bir sınıf varsa devrim zafereulaşabiliyor. En mükemmel bir parti örgütünü kendiiçinde yaratsanız bile, ki gerçekte bunu kendi içindeyaratamazsınız, bu sınıf ekseninde değilse eğer hiçbirciddi siyasal sonuca gidemezsiniz. Bu vesileyle, tarihtesınıf dışı “bolşevik çelik çekirdek”ler yoktureleştirisini hatırlayalım. Mesele o polemikte gerçektençok iyi konulmuştur ve tekrar tekrar bakmayıhaketmektedir. İdeolojik kimlik, kadro, örgüt,illegalite, ayakta kalmak, deneyim vb., bütün bunlarhep sınıf hareketini devrimcileştirmede etkin bir güç

Parti için yaptığımız herşey gerçekte sınıfı devrimcileştirmede mesafealmaya yöneliktir. Parti toplumda etkin bir siyasal taraf olmadan, siyasetsahnesinde etkin bir rol oynayacak kapasiteye gelmeden önce, bir biçimdesınıf içerisinde bir güç olabilmelidir. Ancak bu takdirde toplum çapında dabir güç olarak ortaya çıkabilme konum ve yeteneğini kazanabilir.

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-04

Parti’den...20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

olabilmek, işlevli bir güç olabilmek içindir. Sınıfsorunu bu denli hayati bir sorundur, parti için olduğukadar devrimin zaferi için de.

İdeolojik kimlik sözkonusu olduğunda güvencenizdünya görüşüdür, somut olarak Marksizmdir. Amamaddi güvence, sınıfsal kimlik sözkonusu olduğunda,biricik gerçek güvence işçi sınıfına, işçi sınıfıhareketine dayanmak, proleter sınıf eksenli bir partiolabilmektir. Dolayısıyla sorunumuz ve şaşmazhedefimiz, sınıf hareketi eksenine oturmaktır. Partininproleterleşmesi de bu temel üzerinde bir anlamtaşıyacaktır.

İdeolojik kimlik sözkonusu olduğu zaman güvencedünya görüşüdür, sınıfsal kimlik, maddi kimliksözkonusu olduğunda ise devrimci sınıf hareketidir,dedim. Lenin, yenilgi döneminin ardından bütünpartiler darmadağın oldu, iç sorunlara boğuldu, bir tekBolşevikler birliklerini sağlam bir biçimde korudular,çünkü ayaklarını işçi sınıfına sağlamca basıyorlardı,diyor. İşçi sınıfı birleştirici bir güçtür, bizzat partininkendisi için de anlamına geliyor bu... Ayağını sınıfadayamış bir partide uluorta sorunlar çıkmaz, çıksa bileöyle ikide bir incir çekirdeğini doldurmaz şeylerle işbölünmelere varmaz. Devrimci sınıf zemini, parti içimücadelelerin, tüm gerilimlere rağmen, partiekseninde ve parti bütünlüğü içerisinde sürmesiolanağı da sağlar. O önemsiz sorunlar yüzünden olurolmaz yaşanan bölünmeler, dağılmalar, birbirinedüşmeler, hep sınıf dışılığın getirdiği sorunlardır.

Sınıf adına konuşabilmek duygusu büyük birciddiyet, büyük bir olgunluk kazandırır partiye,kadroya, parti organlarına. Ama sınıf dışılık bir sürüyavanlığın, çocukluğun, sorumsuzluğun da temelidir.Solda mezhepçiliğin temeli de tamı tamına budur.Oysa sınıfı temsil eden bir harekette büyük birciddiyet ve vakar vardır. Bu gerçek bir toplumsalhareketi temsil eden her siyasal akımda bir biçimdevardır. PKK yöneticilerin bakın, Karayılan’a ,Cuma’ya bakın... Bunlar normalde çok da birikimli veyetenekli kimseler değil. Ama bir hareketi temsiletmek bu insanlara bir olgunluk, bir vakar, birciddiyet, bir hava kazandırıyor, değil mi? Konuştuklarızaman, o basit siyasal konuşmaları, röportajlarıkastediyorum, özgüveni yüksek bir takım adamlarkonuşuyor gibi okuyorsunuz, değil mi? Bu ulusalnitelikte de olsa toplumsal bir harekete dayanıyorolmanın verdiği bir kuvvettir, buradan gelen bir nitelikve yetenektir.

Biz bir dizi sorunumuzu sınıf alanında katettiğimizmesafe ile çözeceğiz, o zaman sorunlarımız en azainecek derken kastedilen budur. Sorumlulukduygumuz çok başka olacak. Özgüvenimiz çok başkaolacak. Bunlar çok iyi bildiğimiz ama önemle üzerindedurmamız ve derinlemesine içleştirmemiz gerekenşeyler.

Devrimci dünya görüşünün sınıf özü

Marksizmde sınıf özünü düşün, geriye bir şeykalmaz. Ben işçi sınıfının modern burjuva toplumdaoynadığı rolün artık bir anlamı kalmadığına inansam,bir gün bile marksist olarak kalmam. Ütopiksosyalizmden bilimsel sosyalizme geçişin özü tam dabudur; proletaryanın modern burjuva toplumundakiözel rolünün ve bundan kaynaklanan tarihselmisyonunun açıklığa kavuşturulması, sosyalizmeilişkin bütün o ideallerin böylece maddi bir temeleoturtulabilmesidir. Engels, bilimsel sosyalizm modernişçi hareketinin teorik dışavurumudur der, teorikifadesidir demek ister. Bu böyleyse eğer, modern sınıfhareketini düştüğünüzde, geriye bilimsel bir yöntem,Marks şahsında dikkate değer bir filozof, yetenekli biriktisatçı vb. belki kalır, ama devrimci bir dünya görüşüolarak Marksizm kalmaz. Marksizmin içini boşaltmakisteyenlerin buna onun devrimci sınıf özünü boşaçıkararak başlamaları boşuna değil. Zira proletarya

yoksa proletarya devrimi ve proletarya diktatörlüğü deyok demektir. Dolayısıyla devrimci bir dünya görüşüolarak Marksizm yok demektir.

Bunlar işin alfabesidir ama Türkiye solu bütün bubasit gerçeklerin farkında bile değil. İşçi sınıfına karşıgüvensizliğin, giderek de gericiliğin gerisinde tam dabu var. Bazı sözde marksist aydınlardan tutunuz da“ezilenler” söylemi üzerinden ahkam kesenlere kadarbu böyle. Hiçbiri bu meselenin özünü anlamış değiller.Ne sınıflar mücadelesini anlamışlar ne de Marksizminsınıf özünü... Siyaset sahnesine sınıflar mücadelesibakışaçısıyla girmiyorlar bir türlü. Sınıfın karşısınasınıfı çıkarmak bakışaçısıyla girmiyorlar, zira sorununözünü anlamış değiller. Komünist Manifesto’nun o ilkcümlesinin özünü anlamış değiller. “Bugüne kadarkitarih sınıflar mücadelesi tarihidir” diyor Manifesto,ardından farklı toplum aşamalarındaki karşıt sınıflarısıralıyor. Sınıfın karşısına sınıf koyuyor. Türkiye soluiçin bunların söz olarak bir değeri belki vardır amagerçek hayatta bir karşılığı yoktur. Sınıfın karşısınasınıf çıkaran bir siyasal yönelimden, bir siyasalmücadele anlayışından yoksunluğu bunu gösteriyor.Bu da Komünist Manifesto’nun o çok ünlü ilkcümlesinin özü itibariyle kesinlikle anlaşılmadığınınbir ifadesi. Marksizmin sınıf özünü, dolayısıyla dekendisini anlamış değiller. Birkaç onyılı bulanpratikleri bunun tartışmasız göstergesidir.

Abdullah Öcalan kitaplarında sistemli bir çabaylaMarksizmin sınıf özünü boşaltıyor, benim için işçisınıfı sorunu yüzde on bile bir değer taşımıyor diyor.Bu Marksizmin içini boşaltmak, böylecekötürümleştirmek, bitirmek demektir. Devrimci sınıfyoksa topluma devrimci müdahale olanağı da yokdemektir, bu dünya görüşünün kötürümleştirilmesidir.Bu yeniden ütopik sosyalizme, iyi dilekler, temennilerdönemine dönmektir.

Ama ütopik sosyalizmin tarihsel olarak birhaklılığı, bir meşruluğu, bir anlaşılırlığı var. Tarihiçinde insanlık düşüncesinde bir ilerlemedir ütopiksosyalizm. Proletaryanın ortaya çıktığı, 200 yıllık birmücadeleyle kendini ortaya koyduğu bir döneminardından tutup ütopik sosyalizme geri dönmek, hertürlü bilimsellikten ve devrimcilikten kopmaktır. Buideolojik manada inceltilmiş bir gericiliktir.

Sınıfı temsil etmek bilinci ve sorumluluğu

Sınıf çalışması alanındaki sorunlarımızla devamediyorum. Öncelikle vurgulamak istedeğim nokta,sınıfı temsil etmek bilinci ve duygusunu bundan böylesınıf adına konuşmak, bu hakkı ve bu güveni kendindegörmek ile birleştirebilmek ihtiyacıdır. Tekelci birzihniyetle değil fakat tümüyle doğal bir sınıfduygusuyla bundan böyle sınıf adına konuşabilmeli,sınıf adına söz söyleyebilmeliyiz. İşçi sınıfına yönelenher saldırı, işçi sınıfını etkileyen her olay bizi dolaysızolarak ilgilendirmeli ve karşı bir tutuma yöneltmelidir.Sınıfın siyasi temsilcileri olmak duygusu en doğalrefleksimiz haline gelmeli, bu bizim dilimize,söylemimize yansıyabilmelidir. “Biz sınıfdevrimcileri” söylemi elbetteki bizde fazlasıyla var,devrimci sınıf partisi vurgusu da keza. Ama dün bubiraz daha soyut bir şeydi, bugünse gerçekliğimizdenfışkıran bir duygu olmalı. Parti Okulu çalışmalarındave dünkü konuşmalarda gördüğüm de bu zaten. Bunusürekli biçimde güçlendirmeliyiz.

İki, sınıfı da biraz kamçılamak gerekiyor diyorduEl. yoldaş, haklı olarak. Herşeyi sendika bürokrasisineyüklüyoruz da, sendika bürokrasisi dediğimiz sınıfınne kadarını tutuyor ki diye ekliyordu. Evet, sınıfa artıkdışardan değil fakat içerden hitap etmeli vegerektiğinde sert bir biçimde eleştirmeli, zaaflarına

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-04

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012 Parti’den...

yüklenmesini bilmeliyiz. Bu konuda dışardan değiliçerden seslenen bir dil geliştirmeliyiz.

Sınıfa siyasal ajitasyon kadar sosyalist propagandaile de gitmeliyiz. Baskıdır, terördür, haklara saldırıdır,kirli savaştır, bunları konu alan salt siyasal birpropaganda kendi başına bir sonuç yaratmaz. Buelbette gerekli ve önemlidir. Fakat bu köklü bir bilinçvermez işçiye, onu siyasal açıdan etkilese bile. Kaldıki işçinin sınıf bilinci yoksa, salt bu türden birpropaganda bazen tersinden gerici tepkilere bileyolaçabilir. Kirli savaş örneğin sınıf bilincindenyoksun bir işçiyi çok da ilgilendirmemektedir,“bölücülüğün ezilmesi” sayarak ya kanıksamakta yada dosdoğru desteklemektedir bile. Ama sınıfınkarşısına sınıf koymak, bunu temel sınıf, mülkiyet vesömürü ilişkilerinden giderek yapmak, işte bu sosyalistpropagandadır ve işçinin mevcut bilincini sarsar vezamanla da değiştirir. Mülkiyet gerçeği, bir taraftabüyük bir zenginlik, öte tarafta sefalet olgusu...Sömürü, emek ve sermaye gerçeği... Sınıfa bunlarıanlatmalı, yani sosyalist propagandaya özel bir ağırlıkvermeliyiz.

Dilimizi bu açıdan da geliştirmeliyiz. Bu bildiri dilidemek, özel sayı dili demek, bülten dili demek. Bu dilidüzeltmemiz lazım. Gelinen aşamada içerden seslenenbir dil kullanacağız. Siyasal ajitasyonu sosyalistpropaganda ile birleştireceğiz. Bir dizi özel sayıçıkardık demek kendi başına bir şey ifade etmez busaatten sonra. Ne söyledim ve nasıl söyledim?Söylediğimi işçi nasıl anlayabildi, anlayabildi mi yada? El. yoldaş, bir dönemin bültenlerini toplu olarakele alıp inceleyelim, bakalım ne söylüyorlar, nasılsöylüyorlar derken kuşkusuz haklı. Bu yapılabilseortaya gerçekten önemli sonuçlar çıkar, bu alandakiyetersizliklerimizin görülmesi bakımından.

Sınıf çalışmasında içerden konumlanmak bir başkaönemli sorun. Parti örgütüne 2008 Sonbaharındayapılan köklü müdahaleye ilişkin temel metinde varsanıyorum. Kadrolar partinin saflarına 10-12 saatfabrikada çalışıp kapitalistlere artı-değer üretmek içinkatılıyor değil diyen eleştirel vurgular var orada. Bu, odönemde öne çıkan belirli bir zaafa yöneltilmişyerinde ve haklı bir eleştiriydi. Fakat bizzat sözkonusumetnin kendisinde gerekli kayıtlar da var. Eğer birprofesyonel kadronun fabrikada çalışması işlevli vesonuç yaratıyorsa, tabii ki bu olmalı deniliyor aynımetinde. Ya da bir kadroda boş zaman kullanmaktangelen bir atalet ya da paslanma varsa, tabii kifabrikaya gönderilmeli deniliyor, yine aynı metinde.Ama bunun ötesinde salt mali sıkıntılardan dolayıfabrikada kadro çalıştırmak akıl alır şey değil, oradaözellikle buna işaret ediliyor, oradaki eleştiri büyükölçüde buna yöneliyor. Yanısıra bir fabrikaya kadrosokuyorsunuz ama bu kısır bir girişim olarak kalıyorsauzun süre, niye tutuyorsunuz o kadroyu orada?Söylenen bu, eleştiriye konu olan durumlar bunlar..

Evet, yeniden içerden konumlanma, içerdenmüdahale! Ama planlı ve amaçlı, amaca uygun birbiçimde! Bir kadroyu sokarsınız, bakarsınız, burasıkısır bir yer, burdan bir şey çıkmıyor, çeker alırsınızonu ordan, başka yere yöneltirsiniz. Böyle olmakkaydıyla, evet!

Parti Okulu etkinliği sırasında enine boyunatartışmalara konu oldu, bir fabrikayı kuşatmak neanlama gelir, bunun üzerinden çeşitli yönleriyleduruldu. Fabrikaya ilişkin özgün bir politikaya sahipolmak, fabrikaların doğrudan yerel bölge komiteleriüzerinden ele alınması, döne döne organtoplantılarında tartışılması, çalışmanın gidişatınınburadan, bizzat yönetici organdan izlenmesi,yönlendirilmesi, yönetilmesi. Direnişlere müdahaleninİK, duruma göre MK’da gündem olması…

(…)(EKİM, Ocak 2012 tarihli 278. sayısından

alınmıştır...)

Tuzla’da sanayi ve tersane havzasında çalışan işçiler 22 Ocak Pazar günü sorunlarını ve buna karşı atılacakadımları konuştular. Toplantıda, Tuzla gibi güvencesiz çalışma ve düşük ücretlerin yanında keyfiuygulamaların da yoğun olduğu bir bölgede, sorunlara karşı ortak mücadele kanalları yaratılması gerektiğisöylendi.

Metal İşçileri Birliği (MİB) adına yapılan konuşmada “İşçiler olarak yaşadığımız sorunlara karşı hareketegeçeceksek ilk olarak neler olup bittiğine dünya ölçeğinde bakabilmeliyiz” denildi. Ulusal İstihdamStratejisi’nden kıdem tazminatı hakkının gaspına kadar tüm uygulamaların sermayenin yeni sürecikarşılayacak kölelik saldırıları olduğu ifade edildi.

Tersane İşçileri Birliği temsilcisi ise, bu saldırılara karşı işçilerin birliğinin sağlanması gerektiğini belirtti.Tersaneler havzasında bu saldırıların zaten fiilen hayat bulduğu ve sermayenin burada uyguladığı modelleriresmileştirdiği ifade edildi. Sonrasında Elta Elektrik direnişi örneği ile tersane işçilerinin mücadele deneyimiüzerinde duruldu. Örgütlenme ve eylem süreciyle tersane işçileri arasında oluşan etkisi aktarıldı.

Toplantıda emeğin baharını kazanmak için yapılması gereken hazırlıklar da konuşuldu. Metal İşçileri Birliği“Sermayenin bize dayattığı karakışa karşı emeğin baharını kazanalım” diyerek 1 Mayıs’a kadar somutmücadele adımları atmak gerektiğini söyledi. Tuzla işçilerinin ortak kürsüsü olması açısından ve birlikzeminini güçlendirmek için Tuzla İşçi Bülteni çıkarılması gerektiği ifade edildi. Gelecek süreçlerde bu tarz işçitoplantılarını sektörel birlikler olarak sürdürmek gerekliliği vurgulandı.

Toplantının ikinci bölümünde ise çalışılan yerler üzerinden yaşana sorunlar paylaşıldı. Özellikle tersaneişçileri arasında Elta direnişinin ne kadar ses getirdiği bir kez daha görüldü. Bu bölümde Maltepe Belediyesitaşeron işçilerinin direnişi döne döne vurgulanan bir deneyim oldu.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Tuzla’da işçiler emeğin baharına yürüyor!

Bursa BDSP 22 Ocak günü “Demokrasi vedevrim” konulu bir seminer düzenledi. Seminerdedemokrasi sorunu devrimci sınıf programıçerçevesinde çeşitli yönleriyle ele alındı.

Yapılan sunumda demokrasi sorununun güncel,tarihsel ve devrim stratejisiyle ilişkili geniş birkapsamı olduğu anlatıldı. Lenin’in demokrasisorununun proleter devrimdeki yeri ve önemineilişkin görüşleri aktarıldı. Demokrasi mücadelesinin,işçi sınıfının devrime hazırlanması, burjuvaziyidevirmek için tüm demokratik mevzileri veduyarlılıkları seferber etmesi, aynı zamanda iseburjuvaziyi devirdikten sonra iktidarını pekiştirmesive demokrasiyi tam olarak uygulayabilmesibakımından önemine değinildi.

Sunumda demokrasi sorununun anlamına vesomut içeriğine değinilerek sınıflar üstü birdemokrasi anlayışının olamayacağı da ifade edildi.Ayrıca her tarihsel ve toplumsal dönemde demokrasisorununun somut içeriği ve anlamının farklı olduğuvurgulanarak, çeşitli tarihsel dönemlerde sorununnasıl ortaya çıktığı ve nasıl bir biçim aldığı örneklerleanlatıldı. En ileri burjuva demokrasisinde dedemokratik hak ve özgürlükler alanını sınıflarmücadelesinin düzeyinin belirlediği vurgulanarak,burjuvazinin biçimsel demokrasinin gerisindeburjuvazinin sınıf diktatörlüğünün gizlendiğianlatıldı. Burjuva demokrasisinin karşısındaproletaryanın Paris Komünü ve onu izleyerekSovyetleri ortaya çıkararak proletarya demokrasisininne olduğunu gösterdiği ifade edilerek, proleterdemokrasinin de burjuvaziye karşı bir diktatörlükolduğu, işçi sınıfının ise kendi içerisinde en ileridemokrasiyi uyguladığı vurgulandı.

Sunumda diğer bir başlık olarak demokrasisorununun devrim stratejisiyle ilişkisi ortayakonuldu. Geleneksel hareketin siyasal demokrasiyi

devrim stratejisinin omurgası yapmış olmasınınyarattığı yapısal zaafa dikkat çekilerek, devrimstratejisinin sadece siyasal gerçeklerle değil iktisadive toplumsal gerçekler bir bütün olarak ele alınarakoluşturulabileceği anlatıldı. Devrimin sınıfsal biriktidar değişimi olduğu vurgulanarak, devrimstratejisinin de sınıf ilişkilerinin somut durumuüzerinden doğru bir biçimde ortaya konulabileceğianlatıldı. Böylelikle Türkiye’nin somut sosyo-ekonomik ve sosyo-politik gerçeklikleri üzerindensosyalist devrimin tek doğru stratejisi olduğu,demokratik sorunların da bu temel devrimci iktidarhedefine bağlı olarak çözümünü bulacağı anlatıldı.Sunumun ardından çeşitli güncel sorunlar üzerindenkapsamlı tartışmalar yapıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa

Bursa’da “Demokrasi ve devrim”semineri

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-04

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012Röportaj

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Sözcüsü S. Murat Çakır ile konuştuk...

“Devletten ve sermayeden bağımsız birpolitika oluşturulmalı!”

“Çözüm işçilerin ellerinde”

- İş cinayetleri ve katliam gibi ‘kaza’larkapitalizmin değişmez gerçeği. Fabrikalarda,atölyelerde ve tüm çalışma alanlarında yaşananölümleri “kaza” olarak nitelendirmek doğru mu? Ya daemek örgütleri içerisindeki farklı eğilimler tarafındanda yapılan ‘iş sağlığı’ ve ‘işçi sağlığı’ gibi ayrımlarınasıl değerlendirirsiniz?

- Öncelikle şunu belirtmek gerekir. Dediğiniz gibi işcinayetleri ve katliamlar kapitalizm devam ettiği sürecevar olacak. Ancak işçi sınıfının örgütlülüğü buradaönemli bir etkendir. Sınıf örgütlülüğünün gücü oranındabu katliamlar daha az olabiliyor. Son dönemde işcinayetlerinin bu düzeyde artması “güvencesizlik” ve“örgütsüzlük” gerçeğini çıplak bir biçimde gözler önünesermektedir.

Sermaye iş cinayetlerini “kaza” olarak lanseetmektedir. Oysa bu “kaza”lar çalışma koşullarındakideğişiklikler, alınacak önlemler gibi bazı düzenlemelerleyaşanmayabilir. Bazen iş kazalarının yüzde 98’iönlenebilir gibi bazı söylemler kullanılıyor. Açıkçası buyüzde 2’lik payı nereden dolayı bıraktıklarınıbilmiyorum. Sorunun bu şekilde ifadesi de yanlıştır.Yaşananlar tamamen ya da onların deyişiyle söylersekyüzde 100 önlenebilir. İşte tam da bu yüzden,“önlenebilir oldukları halde önlenmediği için kaza değilcinayettir”. İş cinayetlerinin sorumlusu ise sermaye veonun iktidarıdır. “Kaza” söylemi cinayetleri gizlemekiçin kullanılan bir kılıftır. AKP iktidarıyla bu söylemdaha da güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Diyanethutbeleri, madencilerin ardından söylenen “güzelöldüler” veya “ölüm mesleğin kaderinde var” söylemleride işin manevi yönünü oluşturmaktadır. İş cinayetidediğiniz zaman, taleplerinizi yükselttiğiniz zaman ise“provokatör” ilan ediliyorsunuz bu ülkede.

İşçi sağlığı yerine “iş sağlığı” kavramınınkullanılmasındaki amaç ise işçiyi özne olmaktançıkarmaktır. İşçinin değil işin sağlığı yani işletmeninverimliliği, kârlılığı hedeflenmektedir. Eylül ayındaülkemizde gerçekleştirilen 19. Dünya İş Sağlığı ve İşGüvenliği Kongresi’nde de bu amaç açıkça dilegetirilmişti. Sorun bir önleme kültürü yaratma ve işgüvenliği malzemelerini pazarlama biçimindeaçıklanmaktaydı. Yani iş cinayetlerinin emeksömürüsüne dayanan kapitalist üretim sisteminin birsonucu olduğu gizlenmektedir. Emek örgütlerine ise bir“sosyal partner” görevi olan “sivil toplum örgütleri”olarak yer verilmek istenmektedir. Yani hiçbirbelirleyiciliğin olmayacak, toplumsal bir denetim işlevigöreceksin ve “sınıf örgütü” olmayacaksın. Ne yazık kisermaye sınıf örgütlerini etkisizleştirme noktasındaönemli adımlar attı. Ancak bu demek değil ki onlarkazanacak. İşçi sağlığı ve güvenliği talebi sınıfhareketinin önümüzdeki dönem önemli bir gündemiolacaktır ve bunun ilk adımları birikmeye başlamıştır.

“Büyümenin arkasında iş cinayetleri var”

- 2011 yılına bakarsak iş cinayetleri ve meslekhastalıkları konusunda Türkiye’de nasıl bir tablo var.Maden, metal, petro-kimya, tekstil gibi pek çok sektöreilişkin istatistiki veriler nasıl bir manzara ortayaçıkarıyor? Öne çıkan noktaları sıralarsanız nelerdiyebilirsiniz?

- SGK verilerinin hazırlanması biraz farklıdır bunubelirtmek gerekli. Yaşanan iş cinayeti sonrasıprosedürlerin tamamlanması ortalama 5 yılı bulmaktadır.Bu yüzden örneğin son olarak açıklanan 2010 yılıistatistikleri o yıla ait cinayetlerin bir dökümünüvermemekte, o yıl kapanan dosyaların bir dökümünüvermektedir.

Bu anlamda İstanbul İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiMeclisi olarak tuttuğumuz iş cinayetleri haberleriyaşananları dolaysız vermesi açısından anlamlıdır.Gerçeği gözler önüne yaşanır yaşanmaz sermektedir.Ancak bizlerin de temel sorunu iş cinayetleri bilgilerineyazılı, görsel ve dijital basın ve kısıtlı örgütlülükleulaşabilmemizdedir. Bu yüzden son 4 aydıraçıkladığımız iş cinayetleri rakamları gerçeğin ancakdörtte birini yansıtmaktadır diye düşünüyorum.

2011 yılında iş cinayetlerinin arttığını söylememebile gerek yok. Çünkü OSTİM ve İvedik’teki patlamalar,halen Maraş Çöllolar Sahası’nda 9 madencinin göçükaltında bulunması her şeyi anlatıyor. Meclis olarak 2011yılında 619 iş cinayeti kayıt altına aldık. İnşaat, maden,tarım, metal, kimya, enerji, gıda, belediye ve tekstilişkolları alarm veriyor. İnşaatlarda önemli biryoğunlaşma yaşanırken düşmeler, göçükler ve barınmasorunu sonucu ölümler öne çıkıyor. Madenlerdegöçükler devam ediyor. Mevsimlik tarım işçileri kapalıkasa kamyonet veya traktör kazaları sonucu hayatlarınıkaybediyor. Kimyada patlamalar, metalde ezilmeler veenerjide ise düşmeler ile elektrik çarpmaları cinayetlerinnedenleri olarak öne çıkıyor.

Ülkemizde iktidar tarafından övünülen yüksekbüyüme oranları teranelerinin arkasında işçi ölümlerivar. Örneğin Avcılar-Beylikdüzü metrobüs hattı deniyor,bir bakıyorsunuz bir işçi hayatını kaybetmiş. TOKİinşaatları deniyor, her gün göçük haberi alıyorsunuz.Hidroelektrik santralleri işçilere mezar oluyor, tornatezgâhları bedenlerimizi eziyor. Ne için? Bizimyaşamlarımız onların zenginliklerinin kaynağınıoluşturuyor işte…

Meslek hastalıklarında ise tam bir bilinmezlik hâkim.Kayıt altına aldığımız 619 cinayetin 5’ini slikozis sonucuölümler oluşturmakta. Kot kumlama işçilerinde silikozisnedeniyle ölümleri biliyorduk. Ama 2011’de 4 dişteknisyeninin de slikozis sonucu ölümünü öğrendik.Yine yüzlercesi hasta. Sağlık sektöründe böyle birhastalık olduğu aklınıza gelir miydi mesela? Bunlarbuzdağının görünen yüzü bile değil. Çünkü uluslararasıaraştırmalara göre ise meslek hastalıklarının görülme

sıklığı çalışan nüfusun binde 4’ü ila binde 12’si arasındadeğişmektedir. SGK’nın son açıklamasında ülkemizdeçalışan nüfusun 24 milyon olduğu belirtilmekteydi. Yanigerçek meslek hastası sayısı 96 bin ila 288 bin arasındadeğişmekte ve bu durum tespit edilmemektedir.

“Adımlar anlamlı ama yetersiz”

- Geçtiğimiz yıl DİSK, KESK, TTB ve TMMOBtarafından bir kongre gerçekleştirildi. Kongreninbaşlığı ve yürütülen tartışmalar açısındankonfederasyonlar cephesinden atılan adımları yeterlibuluyor musunuz?

- İşçi Sağlığı Kongreleri normalde 10’ar yıllıkaralıklarla yapılmaktadır. Ancak 2008’de yapılmasıplanlanan bu son kongre ancak 2011 yılının Aralıkayında gerçekleşti. Kongrenin yapılması için ısrar edenve emeği geçen arkadaşlara bir teşekkür etmek gerekiyoröncelikle.

Kongrelerde tartışılanları, esasen emek hareketiningücü belirlemektedir. Bu anlamda yapılan kongre emekhareketinin durumunu da birebir yansıtmaktadır. Benimgörebildiğim kadarıyla tartışmaların ekseni işçi sağlığıve güvenliği üzerinden değil, emek hareketinin genelsorunları üzerinden gerçekleştirildi. Bu durum konu ileilgili çalışmaların azlığının bir göstergesi de. Burada esasolarak kastettiğim pratik faaliyetler. Çünkü sorun, ortayakonan teorik çerçeve ile pratikte yaşananlar arasındakiaçının fazlalığı. Ayrıntılı bildiriler sunulabilir ki bugereklidir. Peki, işçilerin sorunlarına ne düzeyde dermanolabiliyorsunuz? Esas bu soruyu sormak gerekiyor. Yanidüşünün. Şu an bulunduğunuz mekâna çok yakın biryerde bulunan inşaatta bir iş cinayeti meydana gelse neyapacaksınız? Bir refleks oluşturabiliyor musunuz?Hayatını kaybeden işçinin ardında kalan yakınlarınınsorunlarını çözebiliyor musunuz? Sorularıçoğaltabilirsiniz.

Emek örgütlerinin de bu sorulara cevap vermesigerekiyor. Bu noktada özellikle meslek örgütlerinin attığıolumlu adımlar var ama yetersiz. Devletten vesermayeden bağımsız bir işçi sağlığı ve güvenliğipolitikası oluşturulmalı ve kurumsallaştırılmalı.İstanbul’da yapmak istediğimiz tam da bunungerçekleştirilmesi için bir fiili durum oluşturmaktır.

“İşçi sınıfı güvencesizleştiriliyor”

- Kongre, “Esnekleşme ve İşçi Sağlığı” anatemasıyla düzenlendi. Esnekleşme ve işçi sağlığıilişkisinin arka planı nedir? Hükümet ve sermayeçevrelerinin Ulusal İstihdam Projesi’ni hayatageçirmek istediklerini biliyoruz.

- Basına yansıyan kadarıyla, Ulusal İstihdamStratejisi belgesi, ulusal sanayi stratejisi belgesi, stratejikplan gibi hükümet planlarının ana ekseni güvencekapsamını, esnek çalışma şartlarına uyum sağlayacakşekilde değiştirmek. Daha açık söyleyecek olursak,şimdiye kadar kayıtdışı ve var olan yasalarca da kabuledilemez çalışma şekillerini ve şartlarını artık yasal halegetiren düzenlemeler bunlar.

İş cinayetlerine baktığımızda güvencesizlik ileçalışma ortamındaki can güvenliği arasında büyük birparalellik olduğunu saptıyoruz. Özellikle işçi sağlığı veiş güvenliği konusunun giderek piyasalaşıp, özeldanışmanlık şirketlerine devri ile sürecin hızlandığı tüm

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-04

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012 Röportaj

hükümet yetkililerinin azalma iddiasına rağmen gözlegörülüyor. Vasıf, eğitim, cinsiyet, bölge ve sektördinlemeden.

Bu planlar, son bir yıldır yapılan düzenlemeler dedüşünüldüğünde işçi sağlığı ve güvenliğinde devletingörevini zayıflatan uygulamaların bir sonucu olduğu gibialanın da kar getiren bir sektör haline getirilmesinin veadımları atacak öznelerin ilan edilmesinden başka bir şeydeğildir. Tekrar edersek işçi sınıfı güvencesizleştiriliyor.Diğer yandan ‘ulusal anlamda önde gelen sivil toplumkuruluşları’ olarak adı geçen MÜSİAD, TUSKON veTİSK ise bu sürecin uygulayıcısı olarak öne çıkıyor.Özellikle ‘İslami sermaye’ olarak tanınan MÜSİAD veTUSKON’un isimlerinin öne çıkması uluslararasısermaye ile entegrasyon sürecinde gösterdikleriperformans sonucu oluşuyor.

Sermayenin çözüm adıyla attığı her adım, şu anyaşanan sorunları olduğundan da büyütüyor ve bunlarıçözme iddiasıyla bambaşka bir işçi/çalışan cehennemineadımımızı atmamızı talep ediyor. İş cinayetlerine itirazedenleri işsizlikle tehdit ediyor. İşsizlere ise ancakmasraflarını kendi cebinden karşılamaları yoluyla iş“veriyor”. Meslek eğitimi, sağlıklılık belgeleri ilesertifikalarını işçi daha işe başvururken satın aldığıyetmezmiş gibi, işçinin ilk maaşından itibaren fonadevredilen işsizlik ödeneğine, fona devredilmesitasarlanan kıdem tazminatına ve iş kazası sigortasına dakatkı yapması bekleniyor. Yeter ki sermayedarüzerindeki “işçilik maliyetleri” azalsın, istihdam artsın.Zira istihdam bunca zahmete rağmen artmıyor.Sermayedarlar, işçiye daha çok iş yaptırıp daha çok karelde ediyor. Bu kadar uzun, yoğun çalışma ile işçilerinsağlığı ve güvenliğini maliyet olarak gören yaklaşımolağanlaştıkça, piyasadan satın alınabilir hizmetler halinialdıkça, devletin kendisi de hem taşeronluk hem deperformans yönetimi yoluyla sürece ayak uydurdukça işcinayetlerinin artması da gözle görülür hale geliyor.

Avrupa’nın Çin’i olmak ya da başka bir deyişleişçilerin kanı üzerinden kar elde etmek. Durumun özetibudur.

“Can güvenliğinin yanına iş güvencesi talebi eklenmeli”

- Taşeron köleliği bugün gerek örgütsüzlükgerekse de güvencesizlik açısından işçi sınıfı içinbüyük bir tehdit. İşçi sağlığı ve güvenliği açısındandüşünürsek ne gibi etkileri var?

- İşçi sağlığı ve güvenliği, örgütsüzlüğün vegüvencesizliğin en gözle görünür halini vermektedir.Bizler “can güvenliği, iş güvencesi istiyoruz” derken budurumu kastediyoruz. İşçilerin evden çıktıkları andanitibaren can güvenlikleri tehdit altındadır. İşe giderkenhangi koşullar var? En uç örnek mevsimlik tarımişçilerinin durumudur. Ortalama 60-70 saat çalışıyor,yapabileceğinden daha fazla mal üretmesi isteniyor.Taşeron işçiler işte tam da bu koşulların işçileridir. Ençok çalışan, hiçbir sağlık-güvenlik önlemi olmayan,barınma-ulaşım-beslenme-temizlik gibi hakları olmayanişçiler, en örgütsüz işçiler. Yasal haklarınız var deniyor.Örneğin sağlıksız koşullar var ise işçinin çalışmamahakkı var. Çalışmayın da görelim. Hemen iştençıkarılırsınız. Bırakın “çalışmıyorum” demeyi itirazhakkınız bile yok. Bu yüzden can güvenliğinin yanına işgüvencesi talebini eklemeliyiz.

Taşeronlaştırma tehdidini bir örnek vererekaçıklamak anlamlı olacaktır. Madenlerde özel ya dakamu işletmesi farketmez taşeronlaştırma oldukçayaygındır. Aynı madendesiniz. A şirketi işçisi olankazmacılar galeri açıyorlar. B şirketi işçileri ise raydöşüyorlar. Galeri açarken açılan boşluklardan sızangrizu hemen yayılır. Diğer tarafta ise ray yapan işçininçıkarttığı kıvılcımla aniden patlama meydana gelir.Özetle işi parçalarsanız karşılaştığınız durum budur.Çünkü işçiler iki ayrı şirkete bağlıdır. Denir ki asıl patron

bu ilişkiyi sağlamakla mükelleftir. Bunun bile hayatageçmediğini biliyoruz. Ayrıca tekrar altını çiziyorum,taşeron uygulaması kamu işletmesi adı altındaki yerlerdede oldukça yaygındır.

İş o noktaya varmış ki cenazelerimizi çıkarma işi biletaşerona veriliyor. Hatırlarsanız Karadon’da meydanagelen patlama sonucu 30 madenci arkadaşımızhayatlarını kaybetmişti. Devlet -540 kodda kalanişçilerin cenazesini çıkarma işini ihale etmiş ve ihaleiptal bile edilmişti. En son Çinli bir şirket tarafındancenazelerimiz çıkarılmıştı. Peki, 8 ay göçük altında kalanarkadaşlarımızdan birinin taşeron şirket işçisi olması veşirkette iş görevi olarak aşçı gözükmesi her şeyiözetlemiyor mu? -540 kodda 8 ay cenazesiçıkarılamayan bir taşeron şirket aşçısı!

“İşçi sağlığı ve güvenliği sorunuörgütlenmenin ana meselelerinden biridir”

- Sendikal örgütlenme işçi sağlığı ve güvenliğiaçısından ne gibi avantajlar sağlıyor. Gerçi,geçtiğimiz aylarda Savunma Bakanlığı’na bağlı TNTatölyesinde sendikalı işçilerin ölümüne tanıklık ettik.Bir kamu kurumunda yaşanan iş cinayetinin nasıl biranlamı var?

- En yetersiz örgütlenme bile örgütsüzlükten iyidir.Ancak nasıl bir örgütlenme sorusu önemli. Ne yazık ki12 Eylül sonrası sendikal örgütlenme bir toplumsaldenetim işlevi görmekte. Sendikacı diye bir meslek icatoldu. Bu soru ve türevleriyle çok karşılaşıyoruz. Sorunsalt sendikalı olmak değil, işçilerin örgütlü olmasıdır.Çünkü sorunun muhatabı bizzat işçilerdir ve çözüm deonların ellerindedir. Sendikalar da bu anlamda bir araçolabilir.

Ne yazık ki sendikal örgütlenmenin gündemindesağlıklı ve güvenli çalışma koşullarını talep etme sorunuyeterince yer almamaktadır. Toplu iş sözleşmelerindebazı talepler vardır. Ancak bunlar uygulanmamaktadır.Yine de taşeron, örgütsüz işçilere göre çalışma koşullarıgörece daha iyidir.

Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre ülkemizde 24milyon işçi vardır. İşçilerin ise 880 bini sendikalıdır. Veyine 200 bin civarında işçi toplu sözleşmelerdenyararlanmaktadır. Bu sayı dikkat ederseniz yıllar içindesürekli ve hızlı bir düşüşü göstermektedir.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen bazı sendikalarımızözellikle taşeronların örgütlenmesini merkezine alanlar,gerek üyelerinin gerekse tüm işkolunda çalışan işçilerinsağlıklı ve güvenli çalışmalarında görece olumlu adımlaratmaktadırlar. Bu sendikalarımızın işçi sağlığı vegüvenliği sorununu örgütlenmenin ana meselelerindenbirisi haline getirmelerinin onları daha dagüçlendireceğini düşünmekteyim.

Kırıkkale’deki patlamaya gelince ortada trajik bir

durum vardır. İşçilerimizin kimlikleri patlama sonrasıancak DNA testi sonucu belirlenebildi. Hatta hayatınıkaybeden işçi sayısında bile 3 mü, 4 mü tereddüdüyaşandı. Arkadaşlarımız Türk Harb-İş Sendikasıüyesiydi. Peki, patlama sonrası neler yapıldı?Arkadaşlarımız “şehit” ilan edildi ve toprağa verdik.Arkadaşlarımız örgütlü ve güvenceli! idi. Benzer birdurum Türk Maden-İş üyesi olan ve halen yeraltındabulunan 9 maden işçisi arkadaşımız için de geçerlidir. 10Şubat’ta cenazelerin göçük altında kalmasının birinci yılıdolacak. 500 çalışandan fazla olan, kamu işçisi,sendikalı, erkek yani en güvenceli olduğu söylenenişçilerin durumu da ortada. İşte güvencesizlik gerçeğitam da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Sağlıklı vegüvenli çalışma koşullarının var olan en üst sınırı işçisınıfının içinde bulunduğu cehennemi gözler önünesermektedir.

“Devletten ve sermayeden bağımsız politika”

- Tüm bu süreçte meclis nerede duruyor?Meclisin önünde nasıl bir planlama var ve tüm butablo içerisinde nasıl bir yerde duruyor?

- Türkiye’nin dört bir yanında her gün işçiler cangüvenliği olmadan çalışıyor ve sağlıklarını, hayatlarınıkaybediyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Davutpaşa patlaması,Tuzla tersaneleri, madenler ve kot kumlama; en öneçıkan örnekleri oluşturdu. Diğer yandan bu alanlardaemek ve meslek örgütlerinin verdikleri mücadeleler deişçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun somutlaşmışörnekleri olmaya başladı.

Bu noktada 2010 yılının Eylül ayında DİSK İstanbulMerkez Temsilciliği, KESK İstanbul Şubeler Platformu,TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu ve İstanbulTabip Odası’nın çağrıcılığında “İşçi Sağlığı ÇalışmaGrubu” oluşturuldu. 2010 yılının sonunda ÇalışmaGrubu’nun birçok akademisyen, basın emekçisi, sosyalbilimci, işçi aileleri gibi farklı kesimlerle görüşmelerisonucu, iş cinayetlerinden etkilenenlerin, konuya dairsöyleyecek / yapacak bir şeyleri olanların dakatılabileceği daha geniş bir zeminin kurulması gündemegeldi. Böylece işçilerin, doktorların, mühendislerin, işçiailelerinin, avukatların, iş müfettişlerinin,akademisyenlerin, gazetecilerin ve sosyal bilimcilerin;kurumsal temsilin esas alındığı ancak bireysel olarak dakatılımlarının gerçekleşebileceği, sorunlarınıgündemleştireceği bir “İşçi Sağlığı ve İş GüvenliğiMeclisi” fikri ortaya kondu.

Meclis koordinasyonunun sağlanması, işcinayetlerini kayıt altına almak, olası riskli bölgeleredikkat çekmek, yapılabilecekleri ortaya koymak içinwww.guvenlicalisma.org / www.yanginkulesi.org isimlibir internet sitesi oluşturduk. Yine her ay başında bir ayevvelki iş cinayetlerini kamuoyu ile paylaştığımızdeğerlendirmeleri alanlarda gerçekleştirdik. AyrıcaTuzla’da bir kimya tesisindeki patlama ve Kağıthane’deinşaatta zehirlenme gibi gelişmelerde olay yerlerinegiderek yaşananları tespit ettik ve gerekli girişimlerdebulunmaya çalıştık.

Önümüzde attığımız mütevazı adımlarısüreklileştirme ve bileşenlerimizin daha aktif olarakçözümün bir parçası olmasını sağlamak gibi görevlerbulunmaktadır. Bu noktada özellikle işçi örgütlerininkatılımını daha yoğunlaştırmayı istiyoruz. Ayrıca sürecinbizzat tarafı olan işçi ailelerinin daha organize birbiçimde örgütlenmesi gerekiyor.

Daha evvel dediğim gibi, devletten ve sermayedenbağımsız bir işçi sağlığı ve güvenliği politikasıoluşturulmalı ve kurumsallaştırılmalı. İstanbul’dayapmak istediğimiz tam da bunun gerçekleştirilmesi içinbir fiili durum oluşturmak… Bu mücadele işçi sınıfınınüretim sürecinin tek belirleyeni olacağı zamana kadardevam edecektir.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-04

Amerikancı diktatör Hüsnü Mübarek ve çetesinekarşı patlak veren isyanın ilk günü olan 25 Ocak,“devrimin yıldönümü” olarak kutlanıyor. “25 OcakDevrimi” olarak adlandırılan isyan, 17. gününde 30yıllık diktatörü alaşağı etmişti. Tunus diktatörü ZeynelAbidin Bin Ali’den sonra Hüsnü Mübarek’de 11 Şubat2011’de tarihin çöplüğünü boyladı.

Halk isyanının birinci yıldönümünde farklıkutlamalar yapıldı. Zira Mübarek sonrası iktidarıdevralan generaller de, ordu ve ABD ile işbirliği yapanMüslüman Kardeşler de isyanda aktif rol oynayandevrimciler de “25 Ocak Devrimi” ni kutladı. Herkesimin devrimden anladığı da beklediği de farklıolunca, kutlamalar da farklı oluyor.

Dünyaya esin kaynağı: “Tahrir Meydanı direnişi”

Ortadoğu ve Arap dünyasındaki merkezikonumundan dolayı Mısır’da patlak veren halk isyanı,kısa sürede dünyanın gündemine yerleşti. Devlet terörüve katliamlar karşısında gerilemek bir yana gündengüne militanlaşan kitle eylemleri, dört gün gibi kısa birsürede halk isyanına dönüştü. 28 Ocak’ta milyonlarcaişçi emekçi ve genç Mısır’ın tüm önemli kentlerininalanlarını doldurdu. Amerikancı diktatörlük dördüncügününde çatırdamaya başladı.

Tahrir Meydanı direnişin simgesi olmakla birlikte,ülkenin ikinci büyük kenti İskenderiye ile işçi sınıfınınetkili olduğu üçüncü büyük kent Süveyş’te deyüzbinler alanlara çıktı. Başkent Kahire’de ise TahrirMeydanı’nın yanısıra işçi havzası olan Mahalla elKübra ile kalabalık nüfuslu emekçi semtlerindeyüzbinlerce emekçi alanları işgal etti.

28 Ocak’ta Kahire, İskenderiye ve Süveyş baştaolmak üzere birçok kentteki emniyet müdürlükleri,polis karakolları ve istihbarat merkezleri ateşe verildi.Hakim partinin Kahire’deki genel merkezi de aynıkaderi paylaştı. Bazı kentlerde polis silahsızlandırıldı.11 saat süren çatışmaların ardından gaz bombasıstoğunu tüketen kolluk kuvvetleri kentleri terketmekzorunda kaldı. Mısır’da polisin boşalttığı alanlarınçoğunu halen ordu doldurmaktadır.

Zorba rejimin saldırı, katliam ve provokasyonlarınarağmen Tahrir Meydanı’ndaki direniş kırılamamış,tersine, isyana katılanların sayısı sürekli artarak 8milyona kadar ulaşmıştı. Sürekli direniş hali, isyankarşısında şaşkına dönen Washington’daki savaşbaronlarını Hüsnü Mübarek’i savunamaz konumadüşürdü. İşçi sınıfının bireysel katılımın ötesine geçipgrev ve direnişlerle eyleme geçmesi ise, diktatörünsonunu getirdi.

Tahrir Meydanı kitlesel, militan, sürekli direnişinsimgesi olarak dünya emekçilerinin bilincine yerleşmişbulunuyor.

Ordu iktidara yerleşti

Halk isyanı karşısında rejimin sağlam kalan tekkurumu ordu idi. Hem parçalanma korkusu hemsaldırının isyanı farklı boyutlara taşımasından duyulankorku, Mısırlı egemenleri olduğu gibi ABD’dekiefendileri de orduyu kullanmaktan alıkoydu. NitekimMübarek’in alaşağı edilmesinden sonra ordu,kolaylıkla yönetimi ele geçirdi.

Programı olmayan, devrimci önderlikten yoksunolan bir isyanın iktidarı ele geçirmesi zaten mümkündeğildi. Ekonomik, demokratik, sosyal, siyasal

taleplerle isyan eden emekçilerle genç kuşaklarıntalepleri netti. Ancak hareket halk isyanınadönüşmesine rağmen iktidar talebi gündemegetirilmedi. Zira bu noktada herhangi bir hazırlıkbulunmuyor. Bu durumda ordu, kayda değer bir çabasarf etmeden iktidara yerleşebildi.

Bu arada dördüncü günde isyana katılan MüslümanKardeşler, orduyla işbirliği yaparak, iktidardan payalma çabasına Hüsnü Mübarek alaşağı edilmeden öncebaşladılar. Zira bu dinci gerici burjuva akımınemekçilerin talepleriyle bir ilgisi yoktur. Onlar içinöncelik iktidar ve artıdeğer yağmasından büyük bir paykapmaktı. Bundan dolayı, Mübarek’in devrilmesiylesarsılan rejimi tahkim etmek ve emekçileri evlerinekapatmak için özel çaba sarf etmeye başladılar. Dincigerici güçler, emekçilerle gençliğin talepleri uğrunaTahrir Meydanı’nda gerçekleştirdikleri eylemleriengellemek için kimi zaman provokasyonlarabaşvurmakla kalmadılar, grev kırıcılığına dasoyundular.

Gerici güçler için Mübarek’in gidişi, iktidar ve rantpaylaşımı meselesini öncelikli hale getirdi. Ordu-Müslüman Kardeşler ittifakı emekçilere karşı birliktehareket ederken, iktidar paylaşımı için aralarındaçatıştılar. Bu güçler hiçbir zaman devrimci olmadılar,ama artık aktif karşı devrimci olduklarını göstermektesakınca görmüyorlar. Zira onlar için halk isyanı,iktidarı yeniden paylaşmaya fırsat veren bir olaydanibaretti.

Her talep için militan direniş!

Dümene oturan generaller için öncelikli meselerejimi tahkim etmek ve iktidarın en azından bir kısmınıelde tutmaktır. İlk günden grevleri ve kitle gösterileriniyasaklayan generalleri ne işçi ve emekçilerin negençliğin talepleri ilgilendiriyor. Onlar, rejiminbekçileriydi ve buna göre hareket ettiler. Bu durumdaemekçiler, her talep için Tahrir Meydanı’nı yenidendireniş alanına çevirmek zorunda kaldılar. İşçi sınıfı vekamu emekçileri ise ayrıca bağımsız sendikalarınıkurup grev ve direnişlerle de hak arama mücadelesiniyaygınlaştırdılar.

Her grev ya da direnişin karşısında ordu-MüslümanKardeşler ittifakını bulan işçi ve emekçiler, baskı,yasaklama ve provokasyonlara aldırmadan mücadeleyedevam ediyorlar.

Ekonomik, demokratik, sosyal veya siyasalalanlarda ulaşılan tüm kazanımlar için yüzbinlerindirenişi gerekti. Generaller kitle baskısı altındakalmadan tek bir ileri adım bile atmadılar. Bu da işçive emekçilere kimsenin hak veya özgürlükbahşetmeyeceği, her hak veya kazanım için direnişinşart olduğunu gösterdi. Mücadelenin süreklileşmesianlamına gelen bu durum, safların daha netgörünmesini, her sınıfın kendi eğilim ve duruşunu netbir şekilde ortaya koymasını zorunlu kılıyor.Mücadelenin bu aşaması, Tahrir Meydanı’ndakimilyonları, kaçınılmaz olarak ayrıştırdı. Ziradiktatörün alaşağı edilmesinde çıkarları çakışansınıfların, diğer alanlardaki çıkarları birbirindenuzaklaşıyordu. Artık işçiler ayrı bir sınıf kapitalistlerayrı bir sınıf olarak davranmak zorundadırlar. Gerçekteburjuva sınıflar bunu baştan yapıyorlardı, şimdi sıraişçi sınıfının da aynı netlikte tutum alabilmesinde.

Sınıfın örgütsüzlüğü dinci gericiliğe yaradı

Mübarek’in devrilmesinden sonra hem MüslümanKardeşler hem onlardan daha kökten dinci olanSelefiler’in etkisi arttı. Oysa bu güçler ilk günlerdeisyandan uzak durmuşlardı. Selefiler’in adından peksöz edilmezken, Müslüman Kardeşler’in şefleri, elCezire televizyonuna verdikleri demeçlerde olaylarlabir bağlantıları olmadığını vurguladılar. Ancakeylemlerin halk ayaklanmasına dönüştüğü dördüncügün olan 28 Ocak’ta, “isyana hareket olarak katıldık”açıklamasını yaptılar.

Sokak eylemlerinden uzak duran bu gerici burjuvahareket, işçi sınıfı ve emekçilerin siyasal alandakiörgütlülüklerinin zayıf olmasını fırsat bilerek, isyanınmeyvelerini devşiriyor. İlerici devrimci güçlerinboykot ettiği seçimlerden galip çıkan dinci-gericigüçler, halen ordu ile iktidar paylaşımı pazarlığınısürdürüyorlar.

Bu başarı, dincilerin marifetinden çok,

Dünya emekçileri direniyor!24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Mısır’da halk isyanının birinci yılı…

İklim yeni isyanlara gebe!

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-04

Dünya emekçileri direniyor! Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012..

Mısırlı emekçiler, aylarca süren halk ayaklanmaları ile Mübarek’i devirmelerinin birinci yıldönümünde yineTahrir Meydanı’nı doldurdular. Mübarek’ten sonra yönetime gelen ordunun istifa etmesini isteyen Mısırlılar

“Zafere kadar devrim!” sloganını haykırdılar.

Diktatörün devrilişinin birinci yılı

Tunus’ta başlayan halk ayaklanmalarınınaçtığı yolda direnişe geçen Mısırlı emekçiler,onlarca yıldır iktidarda bulunan diktatör HüsnüMübarek’i devirmişlerdi. Aylar süren eylemleriboyunca Tahrir Meydanı’nı terketmeyenemekçilerin bu ilk zaferi emekçiler payına büyükbedeller düşürmüştü. Ancak Mübarek’indevrilmesinin ardından yönetim ordunun elinegeçmişti.

Diktatörün devrilişinin birinci yılında bir kezdaha Tahrir’e akan emekçiler ordunun yönetimibırakmasını istediler. Mübarek’in devrilmesini“devrim” olarak nitelendiren emekçiler, birinciyıldönümü kutlamalarında da “Zafere kadardevrim” dediler. Meydandan “Kahrolsun askeriyönetim!”, “Zafere kadar devrim!” ve “TümMısır sokaklarında devrim!” sloganları yükseldi.

Reuters Haber Ajansı’na konuşan HalidAbdullah adlı bir eylemci, “Mısır ordusuTahrir’de bizi öldürdü ve bunu söylemekten

korkmuyorum. Ordu ve polis bizi katletti ve devrimin sesini kısmaya çalıştılar. Ama size söylüyorum, devrimin sesisusturulamayacak” dedi.

Orduya tepki büyüyor

İktidarı sivil yönetime bırakmayarak emekçilere verdiği sözü yerine getirmeyen ve emekçilerin öfkesi ilekarşılanan ordu, günler öncesinden başlayan kutlama hazırlıkları çerçevesinde resmi bir kutlama yapılacağınıduyurmuştu. Ancak ordunun “devrimlerini” çaldığını söyleyen emekçiler kutlamaları kendilerinin yapacağını veaylar süren ayaklanmalarda yaşamını yitirenleri anacaklarını belirtmişlerdi.

Emekçilerin bir kısmı 24 Ocak gecesi Tahrir Meydanı’nı doldurmaya başladılar. 25 Ocak sabah saatlerindekatılanlarla beraber kutlamalara başlayan emekçiler, ayaklanmalarda yaşamını yitirenler anısına TahrirMeydanı’nın ortasında geçici bir anıt diktiler.

Mısır Yüksek Askeri Konseyi Başkanı Hüsnü Tantavi’nin yıllarca Mübarek yönetiminde Savunma Bakanı olarakgörev yaptığını hatırlatan emekçiler, Tantavi’nin iktidarda kalmasının Mübarek yönetiminin son kalıntılarıyla daolsa hala sürdüğünü belirttiler. Bunun karşısında, ülkedeki ordu diktasının kalkmasını istediklerini dile getirdiler.Emekçiler askeri konseyin Mısır siyasetindeki yerini her zaman korumaya çalışacağına inanıyor.

Ayrıca, Tahrir civarındaki dükkan ve mağazaların, isyan günlerini hatırlatacağı düşünülen gösteriler için stokyapmış olmaları da dikkat çekti.

Mübarek’ten sonra ilk defa “özgür-demokratik bir seçim” yapıldığını iddia eden dinci-gerici partiler isekutlamalara sessizce katıldılar.

OHAL kaldırılıyor (!)

Emekçilerin kendisine duyduğu tepkinin farkında olanaskeri yönetim öfkenin önünü alabilmek için hamleleryapmaya çalışıyor. Bugünkü kutlamalar vesilesiyle,1967’deki savaştan bu yana süren OHAL’in kaldırıldığınıaçıklayan Konsey Başkanı Tantavi, ordunun yönetimdekalmasına karşı seslerini yükselten emekçilere karşı hayatageçirilen saldırılardan geri durmayacaklarını ifade etti.

Yasaların “eşkıyalık” yapanlara yine uygulanacağınısöyledi, ancak ayrıntı vermedi. Askeri yönetimin, sivilyönetime geçiş için eylem yapanlara müdahaleyi meşrugöstermek için emekçileri “eşkıya” diye tanımladığıbiliniyor.

Mübarek, 30 yıla yaklaşan iktidarı sırasında defalarcabu yasaları kaldırma sözü vermiş, ancak sözünü hiçyerine getirmemişti.

Mısır’daki halk ayaklanmalarının birinci yıldönümükutlamaları bir kez daha emekçilerin öfkesini açığa çıkararak ülkenin daha sert

mücadelelere gebe olduğunu gösterdi.

Mısır halk direnişinin 1. yıldönümünde emekçiler Tahrir’e aktı…

“Zafere kadar devrim!”

diktatörlüğün ağır baskısı altında kalan ilerici vedevrimci güçlerin zayıflığından kaynaklandı. Bunakarşın gerici iktidarın bir tarafı haline gelen dinci-gerici güçler, emekçilere artık cephedensaldırabilmektedir. Grev kırıcılığı bunun barizgöstergelerinden biridir. Bu net sınıfsal tutum,hareketin gençlik örgütünde bulunan emekçi kökenligençlerin tepkisini çekiyor. Yansıyan bilgiler,gençlikle hareketin şefleri arasındaki çatışmanın birayrışmaya yol açma ihtimali olduğuna işaret ediyor.

Dinci gerici akımların verili koşullarda güçlenmişolması, halk isyanın taşıdığı muazzam önemideğiştirmeyeceği gibi, bıraktığı eşsiz deneyimlerindeğerini de azaltmaz. Siyasal mücadelede örgütlü olansınıflar her zaman avantajlı durumda olur. İsyan, işçive emekçilere bu konudaki zayıflıklarını göstererekuyarıcı olmuştur.

Kurtuluş “yeniden devrim”de!..

Halk isyanı ve diktatörün alaşağı edilmesi, Mısırlıemekçiler için olduğu kadar, evrensel planda daönemli bir kazanımdır. İsyan halklarınbirleşebileceğini, korkuyu yenebileceğini, çok güçlügörünen diktatörleri alaşağı edebileceğini, direniş içinhızla öz örgütlenmeler kurarak yönetme yeteneklerinigeliştirebileceğini vb. kanıtlamış, dünya emekçilerineesin kaynağı olmuştur. Ayrıca Mısırlı işçi veemekçileri demokratik ve siyasal alanlarda önemlikazanımlar elde etmiştir.

Tüm bu kazanımlara rağmen emekçilerinekonomik, demokratik, sosyal ve siyasal talepleri, özüitibarıyla yerli yerinde duruyor. Zira işsizliği,yoksulluğu ortadan kaldırmak, sosyal adaletisağlamak, yolsuzluk ve rüşvete son vermek, gençkuşaklara aydınlık, onurlu ve özgür bir geleceksağlamak, kapitalist sistemde ulaşılabilecek hedeflerdeğildir. Hele de kapitalizmin küresel krizininemperyalist ülkeleri bile çöküşün eşiğine getirdiği birdönemde.

Bu olgu, Mısırlı işçi ve emekçileri mücadeleyisürdürmeye zorluyor. Sınıflar mücadelesinin seyri,insanın insan tarafından sömürülüp köleleştirildiği birsistemde söz konusu talepleringerçekleştirilemeyeceğini, dolayısıyla asıl engelindiktatörlerden de öte, bizzat diktatörlük olduğunu işçisınıfı ve emekçi müttefiklerine gösterecektir. Nitekimdevrimci güçlerin 25 Ocak kutlamalarını “YenidenDevrim” başlığı altında kutlamaları, bu gerçeğin enazından işçi ve emekçilerin ileri kesimleri tarafındanşimdiden kavrandığına işaret ediyor.

Acil ihtiyaç devrimci sınıf partisidir!

Sertleşme dönemine giren sınıflar mücadelesine iyihazırlanmak, kapitalizmin ekonomik sosyal vesiyasal alandaki saldırılarına karşı koyabilmek vedinci gericiliğin emekçilerin başına bela olacakicraatlarıyla başa edebilmek için, devrimci sınıfpartisinin inşası kritik bir önem taşıyor. Zira örgütlüburjuvazi karşısında durabilecek yegâne güç, örgütlüproletaryadır.

İkinci isyanın veya yeniden devrimin akıbetininilkininkine benzememesi için, Mısır işçi sınıfı veemekçi müttefiklerinin devrimci sınıf partisininönderliği altında birleşik bir mücadele hattı örmelerigerekecek. Aksi halde burjuvaziyle hesaplaşmak biryana, birinci isyanın kazanımlarını kaybetmek bileolasıdır.

Programı net, devrimci temeli sağlam, duruşumilitan bir devrimci sınıf partisi nin inşası hem işçisınıfı hem devrimci güçlerin önünde duran temelgörevdir. “Yeniden devrim” sürecinde bu inşabaşarıyla tamamlandığında, işçi sınıfı iktidarının yoluda açılmış olacaktır.

25 Ocak 2012 / Tahrir

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-04

Dünya26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Her yıl geleneksel olarak Ocak ayında toplanan ve“Davos Zirvesi” olarak tanımlanan “Dünya EkonomikForumu”, bu yıl 25-29 Ocak tarihleri arasındaİsviçre’nin Davos kasabasında 42. kez toplanıyor.Milyonlarca işçi ve emekçinin kaderini ilgilendiren vegeleceğini karartan yeni saldırı ve kölelik politikalarınısaptamak ve uygulamak üzere “Büyük değişim: Yenimodeller oluşturmak” ana başlığı altındagerçekleştirecek bu yılki zirve.

42. Dünya Ekonomik Formu toplantıları başlamadan“güvenlik önlemleri” adına Davos kasabası adeta işgaledildi. Zirvenin güvenliği için 1.5 milyon İsviçre Frangıharcanarak binlerce polis ve asker seferber edilmişbulunuyor. Güvenlik önlemleri Davos ve çevresindebaşlayarak havadan ve karadan bütün Chur Kantonu’nuve Zürich Havaalanı’nı da kapsayacağı ileri sürülüyor.Zenginler kulubünün güvenliği için yapılan hazırlığaanti DEF karşıtlarının hazırlığı eşlik ediyor. Birçok “siviltoplum” kuruluşları, antifaşist ve devrimci gruplar“Davos zirvesi çözümün değil, sorunun kaynağıdır!”şiarıyla Bern, Cenevre, Zürich, Basel ve Davos gibikentlerde protesto gösterilerine hazırlanıyor.

Toplantıların bu yılki ana temasını oluşturan “Büyükdeğişim: Yeni model oluşturmak” sistemin sahipleritarafından dünyadaki gelişmelere uygun olaraksaptandığı ve sorunların köklü çözümünü kapsayacağıanlamında bilinçli bir adlandırma olduğu özelliklevurgulanıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kısa süre önceyayınlanan “2012 Dünya Ekonomik GörünümRaporu”nda dünya ekonomisinin ciddi sorunlarla karşıkarşıya bulunduğu kaydediliyor ve çok sayıda ülke,finans krizini atlatmak için çaba göstermesine rağmenbu çabaların sonuç vermediği, çünkü sorunlarınkaynağına inilmediği iddia ediliyor. Dolaysıyla 2012Davos toplantılarının ana teması, sorunun nasıl köktençözülebileceğini amaçlıyor ve buna uygun yeni modelleroluşturarak “büyük dönüşüm” hedefleniyor! Bu amacı“gerçekleştirmek” için DEF toplantıları için “stratejikortaklık” oluşturan 109 dev şirketin yanısıra 40 devletbaşkanı, hükümet temsilcileri, sivil toplum örgütleri,stratejistler vs. ile birlikte 2.600 kişinin zirveyekatılacağı bekleniyor.

2009 yılında bu yana Davos zirvesi küresel krizingölgesinde gerçekleşiyor ve elbette krizden çıkmanınçözüm arayışları zirveye damgasını vuruyor. Bu yılkizirvenin zengin gündeminin ana başlığını da bir kezdaha ekonomik kriz oluşturmaktadır. Kapitalist sistemin2012 yılına ağırlaşan ekonomik bir krizle girmiş olmasıkoşullarında toplanan Davos Zirvesi’nin gündemi başkatürlü de olamazdı. Alınan tüm önlemlere ve faturayıemekçilere ödetme çabalarına rağmen hafiflemek biryana gittikçe derinleşen ekonomik kriz kapitalistdünyanın temsilcilerini derin kaygılara ve umutsuzluğaitmiş bulunuyor.

DEF’in kurucusu ve başkanı Klaus Schwab, DEF’inCenevre’deki merkezinde düzenlenen basıntoplantısında başka şeylerin yanısıra “dünya 2009yılındaki finansal krizden ders çıkarmayı öğrenemedi”yakınmasını dile getirdikten sonra “güncel sorunlarıneski metodlarla çözülmeye çalışılması bizi sadeceçıkmaza sokar” derken krizden çıkmak için bugünekadar izlenen yöntemlerin dışına çıkılması gerektiğini

dile getiriyor. Kapitalizmin daha “insancıl” ve “reforme”edilmesi gerektiği önerdiği yöntemlerden biri oluyor.

Ama gene de sistem adına umutsuzluğu şucümlelerle dile getiriyor: “Etrafa çözüm önerebilecekinsanlara umutsuzca bakınıp duruyoruz.” Çözüm önerisibeklediği insanlar Davos Zirvesi’nde bir araya gelen vedünyayı yöneten emperyalist tekeller ve onlarıntemsilcileridir. Dolaysıyla sorunun kaynağı olanlardansorunun çözümünü aramak gerçekten de umutsuzca birgirişimdir.

Ekonomik krizin yeniden ağırlaşmakta olduğunailişkin pek çok veri kapitalist dünyanın temsilcileriniderin kaygılara itmiş bulunuyor. Bu ekonomik bunalımtemeli üzerinde giderek derinleşen sosyal ve siyasal birbunalımın da yaşandığı düzen temsilcileri tarafındandaha sık dile getiriliyor. Bu böyle olduğu içindir ki,özellikle de son yıllarda, Dünya Ekonomik Forumu’ndatartışılan konular, sadece ekonomik alanlarla sınırlıkalmıyor, aynı zamanda siyasal, sosyal ve toplumsalalanların tümünü de kapsıyor. Zirvenin bu yılki gündemibunun sade yeni bir örneğini oluşturuyor.

Dünya Ekonomik Formu, Davos toplantılarındanönce geleneksel olarak “Küresel Riskler” başlıklı raporhazırlıyor. Bu yılda zirvede tartışılmak üzere dünyaçapında, sanayi, hükümet, üniversite ve “sivil toplum”kesimi temsilcilerinden oluşan 469 uzmanın görüşüalınarak hazırlandığı söylenen 7. “Küresel Riskler”raporu, kapitalist dünyanın karşı karşıya bulunduğugerçeğe ışık tutması bakımında çarpıcı bilgiler içeriyor.

Raporda gelecek 10 yıl içinde yaşanma “olasılığı” enyüksek riskler olarak şiddetli gelir eşitsizliği, kronikmali dengesizlikler, sera etkili gaz salınımında yükseliş,siber saldırılar, su arz krizleri gibi konularsıralanmaktadır. “Etkisinin büyüklüğü” açısından ise enönemli beş küresel risk ise, Büyük Sistemik FinansalÇöküş, Su Arz Krizleri, Gıda Kıtlığı Krizleri, KronikMali Dengesizlikler, Enerji ve Tarım ÜrünüFiyatlarındaki Aşırı Oynaklık olarak listeleniyor.

Raporda, “ekonomik” ve “jeopolitik” riskkategorileri de özetlenmiş bulunuyor. Ekonomik Risklerolarak: ‘Kronik mali dengesizlikler’ ve ‘şiddetli gelireşitsizlikleri’ riskleri bu yılki raporda gelecek on yıldakarşılaşılabilecek en olası ekonomik riskler olarak öneçıkıyor. Jeopolitik Riskler olarak, küresel ölçektekisiyasi, diplomasi, çatışma, suç ve yönetim alanındakikaygıları ortaya koyuyor. Bu alandaki risklerden enönemli ikisi ‘küresel yönetim başarısızlıkları’ ve ‘kitleimha silahlarının yayılması’ jeopolitik alanda gelecek onyılda öne çıkacak riskler arasında ikinci sırayıpaylaşıyor. ‘Yaygın yolsuzluk, kritik kırılgan devletler,terörizm, yaygın organize suç, diplomatik çözümarayışlarının başarısızlığı ve yaygın yasadışı ticaret’risklerinin yaşanma olasılığı ise korkuları büyüten başkasorunlar arasında bulunuyor.

Tüm bunlar kapitalist barbarlığın derinleşecek olanvahşet tablosudur. Çözüm ise işçi ve emekçilerin ortayakoyacağı devrimci insiyatifte yatmaktadır ve sonucu da,geleceği de bu belirleyecektir.

Emperyalist tekellerin “Davos Zirvesi” toplandı...

“Kapitalist barbarlığın derinleşen vahşet tablosu!”

Bern’de Davos protestosuDünya Ekonomik Forumu Davos zirvesine karşı

protesto gösterilerinin ilki 21 Ocak’ta başkent Bern’degerçekleşti.

Bern eylemi İsviçre merkezli olarak düşünülmüş vebilinçli bir tutumla izin başvurusu yapılmamıştı. Budurum, gerçekleşecek eylemi kriminalize etmekamacıyla basın ve gerici partiler tarafından kullanıldı.

Polis müdürü “Eylemi organize eden gruplarla ilişkikurmak istiyoruz ama muhatap bulamıyoruz, budurumda eylemi yaptırmayacağız“ açıklamasındabulunuyordu. Öyle ki yapılan hazırlıklar arasındayeraltındaki araba parklarında bile nezarethaneler inşaedilmiş, şehir kanalizasyonları kontrole tabitutulmuştu. Eylemi engellemeye yönelik olarak Bern

polisinin yetersiz kalacağı düşünülerek Basel, Cenevreve Zürich polisinden takviye güçler Bern’dekonumlanmıştı.

Eylem günü Bern’in bütün kritik noktaları polisablukasındaydı. İstasyonda insanlar tutuklanmayabaşlandı, sokaklarda kimlik kontrolü yapılıyor veeylemci olduğu sanılan kişiler gözaltına alınıyordu.Toplanma alanında biriken küçük bir grup yüzlercepolis tarafından hareket edemez hale getirilereketkisizleştirildi. Çevrede birikenler sloganlarla durumuprotesto etti. Ardından İsviçreli bir devrimci grubunağırlığını oluşturduğu kitle yürümek isteyince yüzlercepolis harekete geçti.

Geç saatlere kadar sokak aralarında süren eylembeklenen katılımın çok altındaydı.

Kızıl Bayrak / İsviçre

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-04

Dünya Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Kıbrıs’ta elektrik emekçilerinin grevi yasaktanımadı. Bakanlar Kurulu’nca getirilen yasağa rağmençalışmama haklarını kullanan emekçilerin direnişi grevkırıcılığa ve polis baskısına karşı kısmi kazanımlasonuçlandı.

Grevcilere polis terörü

Özelleştirmeyle ilgili yasa tasarısının Meclisbirleşimine girmesiyle süresiz grev başlatan Kıbrıs TürkElektrik Kurumu Müstahdemleri Sendikası‘na (El-Sen)getirilen grev yasağına rağmen, elektrik emekçileri ‘işbaşı yapmama’ haklarını kullandı

Teknecik Elektrik Santrali’ne 20 Ocak günü çoksayıda polis koruması eşliğinde getirilen elektrikteknisyen ve mühendisleri, elektrik üretimine başladı.Ancak yeterli düzeyde elektrik üretilemediği gibiarızalar da giderilemedi.

Aynı gün Girne Telekomünikasyon Şubesi,jeneratörler kullanılarak işlevsel hale getirilmeyeçalışıldı. Ancak direnişçi emekçiler buna izin vermedi.Ardından polis müdahalede bulundu. Emekçileri ağır birşekilde darp eden kolluk kuvvetleri, emekçileri yerlerdesürükleyerek, apar topar gözaltına aldı. Olayda Tel-SenBaşkanı Tamay Soysan da ciddi şekilde darp edildi.

Grev hatları çökertti

Telekomünikasyon Dairesi Müdürü İrfan PaşaÖzakalın’dan alınan bilgiye göre, grevin başlamasıylabirlikte ortaya çıkan küçük arızalara müdahaleedilmezken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni(KKTC) yurtdışına bağlayan, ülke içindeki santrallerarası bağlantıyı gerçekleştiren Lefkoşa’daki “Sistem 12”22 Ocak günü saat 16.00’dan sonra çöktü.

Sistem 12 arızası nedeniyle santraller arası görüşmede yapılamadığını ifade eden Özakalın, santrallerinkendi içinde görüşebildiğini ancak, birbiriniarayamadığını kaydetti.

Ülkenin uluslararası telefon bağlantısını da sağlayanSistem 12’nin çökmesiyle birlikte ülke genelindeinternet bağlantılarında da sorunlar yaşandı. GSMoperatörlerinin kendi aralarında aksamalar olsa dahaberleşmeyi sürdürebildi, ancak Sistem 12 arızasınedeniyle cep telefonlarından sabit telefonlararanamadı.

Grev değerlendirmesi

El-Sen Genel Başkanı Tuluy Kalyoncu greve ilişkinyaptığı ara değerlendirmede sabotaj suçlamalarına

değinerek “toplum değerlerinin korunması için” eylemyapan sendikanın sisteme bilerek zarar vermesininsözkonusu olmadığını ancak sisteme, dışarıdanmüdahaleler yapıldığını belirtti. Çalışanların “her türlübaskıyla korkutulmaya çalışıldığını ve psikolojik baskıaltında çalışmaya zorlandığını” ifade eden Kalyoncu,“Her çalışan teker teker aranıyor. Ancak bu sonuçvermedi” dedi. Kalyoncu, “tüm baskılara rağmen”devam eden eylemde, 600 kişinin çalıştığı kurumgenelinde sadece 23 kişinin işbaşı yaptığını söyledi.

Petrol-İş’ten Tel-Sen ve El-Sen’e ziyaret

Dev-İş Federasyonu’na bağlı Kuzey Kıbrıs TürkPetrol İşçileri Sendikası (Petrol-İş) üyeleri, TEL-Sen veEl-Sen’in eylemine destek amacıyla greve çıktı.

Bir günlük grev uygulayan Petrol-İş üyeleri, ilk önceTelefon Dairesinde grevde olan Tel-Sen üyeleriniziyaret etti ve ardından Teknecik’e gidip El-Senüyelerine destek belirtti.

Grev kısmi kazanımla sonlandırıldı

El-Sen’in sürdürdüğü süresiz grev 6. gününde kısmikazanımla sonlandırıldı.

El-Sen ile görüşme yapan Bakanlar Kurulu’na, Kıb-Tek’in özerk bir yapıya sahip olması için El-Senavukatları tarafından hazırlanan bir yasa tasarısısunuldu. Tasarının bir protokolle teminat altınaalınmasını ve söz konusu protokolün resmi gazetedeyayımlanması talep edildi. Bunun yanı sıra, eylemekatılan emekçilere disiplin kurulunda soruşturmabaşlatılması kararının geri çekilmesi istendi.

Toplantı sonucunda Bakanlar Kurulu adınaBaşbakan İrsen Küçük bir açıklama yaptı. Küçük,taleplerin kabul edildiğini söyleyerek resmi gazetedeyayımlanacağını duyurdu. Küçük, yaptığı açıklamada“Bakanlar Kurulu, Elektrik Kurumu’nun idari ve maliolarak özerklik temelinde yeniden yapılandırılması içinyasal çalışma başlatılmasına karar verdi” dedi.

30 Ocak eylemi baltalandı!

El-Sen üyeleri kısmi bir kazanım sağlasa da sözkonusu Özelleştirme Yasa Tasarısı hala meclisgündeminde. Yasa geri çekilmiş değil.

Öte yandan, gelişmeler Sendikal Platform ve ilerici-devrimci kurumların, El-Sen emekçilerine destek için30 Ocak’ta yapacağı genel eylemin önüne engel olaraksunulmaya başlandı.

Kızıl Bayrak / Kıbrıs

Kıbrıs’ta grev yasağarağmen kazandı

Portekiz’de emekçilersokakta

Portekizli emekçiler kemer sıkma politikalarınakarşı 23 Ocak günü sokaklara döküldü. ‘Tasarruf’ adıaltında hayata geçirilmek istenen uygulamalarıprotesto eden emekçilerin hedefinde hükümetinyanısıra IMF de vardı.

‘Kamu borçlarını azaltma’ adı altında vergi artışlarıve işçi ücretlerinin düşürülmesini içeren programıreddeden emekçilerin eyleminde provokasyonyaratmak isteyen gruplar eylemcilere sopalarlasaldırdı. Bunun üzerine Portekiz polisi müdahale etti.

Portekiz’de IMF ve Avrupa Birliği’nin 78 milyarAvroluk kurtarma paketi için ön şart olan istikrarprogramı 3 yıllık bir dönemi kapsıyor.

Madenciler grevlekazandı

Bulgaristan’da maaş zammı ve çalışmakoşullarının iyileştirilmesi talebiyle grev başlatanmaden işçileri kazanıma ulaştı. Grevin, sendikalarınmaden yönetimi ve hükümetle yaptıkları 15 saatlikgörüşmelerin ardından sona erdiği açıklandı.

Hükümet, Maritza İztok yönetimi ve sendikalararasında sağlanan mutabakata göre işçilerinmaaşlarına ortalama 150 avro zam yapılacak. Yaklaşık3600 kişinin çalıştığı Maritza İztok’ta madencilerinortalama maaşı zam öncesi 800 avro civarındaydı.

Ülkedeki elektrik üretiminin yüzde 40’ını sağlayantermik santrallerdeki kömür sıkıntısı yüzündenTürkiye, Yunanistan, Sırbistan ve Makedonya’yayapılan elektrik ihracatının tamamı durdurulmuştu.Enerji Bakanı Trayço Traykov, 6 günlük grevin devletekonomisine en az 3 milyon avro zarar getirdiğiniaçıkladı. Belirlenen işçi maaşlarına zam yapılması içindevlet bütçesinden 1,1 milyon avro para ayrıldığınıaçıklayan Traykov, elektrik ihracatının hemenyenilenmeyeceğini bildirdi.

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-04

Genç-Sen 5. Olağan Genel Kurulu’nun hemenöncesinde yaptığımız değerlendirmede, Genç-Sen’inkuruluşundan bu yana en geri tablolarından birinigösterdiği belirtilmişti. 2011-2012 güz dönemininsonunda bu tablonun iyice perçinlendiğini söylemekyanlış olmayacaktır. Birleşik bir gençlik hareketioluşturmanın olanağı olarak değerlendirilmesi gerekenGenç-Sen’in gelinen aşamada bu olanaklarını büyükoranda tükettiği açıktır. 10 Aralık 2011 tarihindegerçekleşen 5. Olağan Genel Kurul’un öncesinde vesonrasında yaşanan süreç bunun en açık göstergesidir.

Üniversiteler yeni döneme gizli harç zammı, Genç-Sen’e yönelik kapatma saldırısı, öğrencilere yönelikgözaltı ve tutuklama terörü gibi yoğun saldırılarlagirerken, Genç-Sen’in, bu süreçleri güçlü bir şekildekarşılamak bir yana, asgari tepkinin gösterilmesi veörgütlenmesi yönünde dahi bir adım atamadığıortadadır. Önceki değerlendirmemizde belirtilen“sendikaya hakim liberal-reformist bloğun algısı vedayatması ile birlikte MYK, temsilci gibi seçilmiş(!)kişiler üzerinden sendikayı işletme mantığınındayattığı kısırlık”ın yarattığı bu tablo 5. Olağan GenelKurul sürecine de yansımıştır.

Temsiliyeti olmayan bir genel kurul

Genel Kurul öncesinde tam bir atalet içerisindeolan sendika, genel kurulu birkaç haftalık süreçte apartopar toplamıştır. Genel Kurul’un gerçekleştirilmetarihi bir önceki genel kurulda belirlenmiş olmasınarağmen, hazırlık sürecinin bu kadar kısa bir süreyesıkışmasında ve bunun yarattığı olumsuzluklarda,şüphesiz ki, Devrimci Genç-Senliler de dahil olmaküzere sendika içerisinde yer alan tüm unsurlarınsorumluluğu vardır.

Genel Kurul’un ön süreci geçmiş süreçlerin benzerbir tablosunu oluşturmuş, hemen her şubedegerçekleştirilen şube kongreleri Üniversite YürütmeKurulu (ÜYK) ve üniversite temsilci seçimlerinesıkışmıştır. Buna geçtiğimiz Genel Kurul’da kabuledilen genel kurulların delege usulü ile toplanmasıkararı gereği hayata geçirilen delege seçimlerieklenmiştir. Şube kongreleri öncesinde ilmeclislerindeki her unsur tarafından “delege usulüylegenel kurulun toplanması” mantığının temelindedelegelerin yerellerinde yaptıkları tartışmalarıaktarması olduğu, bu sebeple de tüm önergelerinşubelerde tartışılması gerektiğinin ısrarla(!) altıçizilirken, bu açıklamalar iyi birer temenni olmanınötesine geçememiştir. Sonuç olarak hemen hemenhiçbir yerelde önergeler gerçek anlamıylatartışılmamıştır.

Genç-Sen’in geride bıraktığı Genel Kurulsüreçlerinde döne döne altını çizdiğimiz “yerellerintartışmalarının genel kurula yön vermesi” bakış açısı 5.Olağan Genel Kurul’la tamamen boşa düşmüştür.Gerçek anlamıyla bir temsiliyeti olmayan delegelerleGenel Kurul gerçekleştirilmiştir. Ayrıca mesele sadecedelegelerin yerellerinin temsiliyetini sağlayacakgerekli tartışmaları yürütmemiş olması değildir. Dahadelege seçimlerinde gerçek temsiliyetin anlamı ortadankaldırılmıştır. İstanbul Üniversitesi’nde örneğindeolduğu gibi, şube kurulunda bulunmayanların yerineimza atılarak katılmış gibi gösterilmesi ve o günokulda dahi olmayan üyelerin delege seçilmesi,

normalde Genç-Sen çalışması yürütmeyen liselilerdendelege seçilerek Genel Kurul’a yığılması gibiusulsüzlükler yaşanmıştır. “Delege usulü ile genelkurul gerçekleştirme” mantığının boşa düştüğü GenelKurul sırasında söz alan pek çok Genç-Senli’ninyaptığı aktarımlarla bu gerçek tüm yalınlığı ile ortayaçıkmıştır. Bu tabloda Genel Kurul’un meşrulukzemininin olmadığı görülmüştür.

Genel Kurul’a “K Listesi” ile giren Genç-Senlilerve başka bir grup, birkaç gün kala Genel Kurulsürecinden ayrılmıştır. “K Listesi” sadece MYK’dabulunan bir kişinin deklarasyon yapması sınırındakatılmış ve Genel Kurul günü çekilme gerekçeleriniaçıklamıştır. Deklarasyonu okumasının ardındanOlağanüstü Genel Kurul toplama çağrısı yapmıştır.Diğer grup ise birebir sohbetlerin dışında GenelKurul’dan çekilme gerekçelerini açıklama gereği dahigörmemiştir.

Genel Kurul’un ön sürecinin yetersiz olması veçeşitli usulsüzlüklerle gerçekleştirilmesini eleştiren buiki yapı Genel Kurul sürecine ve Genel Kurul’amüdahale etmek ve değiştirmek yerine çekilmeyitercih etmişlerdir. Bu yönlü sorulara cevaben de“gerilim” veya “tartışma” yaratmak istemediklerinisöylemişlerdir. Bu, iki grup adına da anlaşılamaz biryaklaşımdır. Sendikanın içerisindeki yanlış eğilimlerinsüreçten çekilmeyi doğuracak noktaya geldiği vesendikanın hala sahiplenilen bir mücadele mevzisiolma durumunu koruduğu yerde “sorun var ama sorunda yaratmak istemiyoruz” şeklindeki yaklaşım, açıkçakaçak oynamaktır. Sendikanın sorunları sendikanınişleyişlerinde çözülür.

Bundan uzak bir tavır sergilemeleri aslında bizlerişaşırtmamıştır. Bu iki yaklaşım da bugüne kadarliberal-reformist bloğun yarattığı sorunların vesavunduğu düşüncelerin parçası olmuştur. Sonsüreçlerde kendi siyasal zeminlerindekianlaşmazlıkların yansımalarını bu alana dataşımışlardır. Halihazırda çözümün değil, sorununparçası olmayı bizce sürdürmektedirler.

5. Olağan Genel Kurul’da MYK seçimlerine“Güneşli Dünya” listesiyle giren Genç-Senliler’in

Genel Kurul sürecinin sağlıksız yönlerini GenelKurul’da teşhir etmeleri, ancak Genel Kurul’unmeşruiyet zeminini ortadan kaldıran bu tablokarşısında “sorunlara içeriden müdahale etme”gerekçesiyle Genel Kurul’da kalmaları ve MYKseçimlerine girmeleri tutarsızlıktan başka bir şeyleifade edilememektedir.

Genel kurulda Devrimci Genç-Senliler dışındagenel kurulun temsiliyet sorununu dile getiren tekçizgi de delegeliklerinin geçersizliğini ortaya koyaraktutum almış ve olağanüstü genel kurulun ihtiyacını dilegetirmişlerdir.

Sakarya Genç-Sen Şubesi Genel Kurul’da, en ileritutumlardan birini sergilemiştir. Üniversite şubesidüzleminde Genç-Sen’in tablosunun can sıkıcılığı dilegetirilmiş, herhangi bir önergede ve MYKseçimlerinde oy kullanmama kararlarını açıklayaraktutum belirtmişlerdir.

Genel Kurul günü Devrimci Genç-Senlilerkürsüden söz alarak Genel Kurul’un ön sürecini teşhiretmiş, Genel Kurul’u sürdürmenin meşru olmadığınıbelirterek olağanüstü genel kurul çağrısı yapmışlardır.Ancak sendikaya hakim liberal-reformist bloğuntutumuyla birlikte bu öneri de oylama yöntemi gibidemokratik (!) bir işleyişle karşılanmış, “genel kuruluntüm olumsuz yanlarına rağmen devam etmesi” ve“genel kurul iptal edilerek olağanüstü genel kurulagidilmesi” yönündeki iki eğilim oylamayasunulmuştur. Oylama sonucunda da demokratik (!) birşekilde Genel Kurul’a devam etme kararı çıkmıştır.

Genel Kurul, “Güneşli Dünya” listesi ile temsiledilen görüşün “şube genel kurullarında önergelerüzerine tartışmamış delegelerin oy kullanmaması,böylece önergeler üzerinden geçici kararların alınmasıve nihai kararın Temsilciler Meclisi’nde alınması”önerisinin kabul edilmesi ile devam etmiştir. AncakGenel Kurul’da kalarak sürece içeriden müdahale etmeiddiası ile ortaya konulan bu öneri sıra tüzükdeğişikliği ile ilgili önergelerin tartışılmasınageldiğinde “ilgili tüzük maddeleri” gerekçegösterilerek boşa düşürülmüştür. Şöyle ki, tüzükdeğişikliğinin sadece genel kurulda karara

Gençlik hareketi28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Genç-Sen 5. Olağan Genel Kurulu’nunardından...

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-04

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

bağlanabileceği söylemi ile tüm delegeler tüzükdeğişiklikleri ile ilgili önergelerde oy kullanabilmiştir.Önergelerin bu tabloda oylanmasının ardındangerçekleşen MYK seçimleri ile Genel Kurul boyuncaoynanan orta oyununda son perde de gerçekleşmiş,tüm MYK üyeleri “Sokak” listesinden çıkmıştır.

Genel Kurul’un ardından ortaya çıkan dar grupçutablo ile birlikte Genç-Sen, üzerindeki ataleti atmanoktasında sahip olduğu sınırlı olanakları daha dadaraltmıştır. Devrimci Genç-Senliler’in sürecemüdahaleleri ve Olağanüstü Genel Kurul önerileri iseTemsilciler Meclisi, MYK gibi demokratik (!)organlarda boşa düşürülmüştür.

Genç-Sen’in bundan sonraki süreci üzerine

Genç-Sen’in içerisine düştüğü dar grupçuyaklaşımdan çıkması ve üzerindeki ataleti atıp gençlikhareketinin ihtiyaçlarına cevap veren bir kitle örgütüolabilmesi için Devrimci Genç-Senliler’in 5. OlağanGenel Kurul’un öncesinde yaptıkları 9 Aralık tarihli“Genç-Sen 5. Olağan Genel Kurulu’na giderken...Genç-Sen mücadele programı çıkarmalı, fiili-meşrubir mücadele hattı izlemelidir!” başlıklı açıklamadabelirtilen acil görevler güncelliğini korumaktadır:

* Birleşik, kitlesel temelde bir gençlik örgütlenmesiiddiasının pratikte karşılık bulabilmesi ve sağlamzemine oturabilmesi için, “tabanın doğrudankatılımına açık, taban inisiyatifini açığa çıkaracakmekanizmalar” büyük bir önem taşımaktadır. Buaçıdan Genç-Sen, tabanın inisiyatifini açığa çıkartmayıhedefleyecek bir süreç işletmelidir. Bugüne kadar söz,yetki ve karar hakkı ilkesi doğrultusunda tabanınkatılımını sağlayamamak, yerellerde kitle faaliyetiniajitasyon ve propagandanın ötesine taşıyamamaksonucunu vermiş, böylelikle de sendikanın etkisinidaraltmıştır.

* Taban inisiyatifini açığa çıkarmak anlayışınındoğal bir parçası ise, tüzüksel normlara sıkışanbürokratik anlayışı terketmek ve örgüt içindedemokratik işleyişi oluşturmaktan geçmektedir.Bürokratik bir işleyişe dayanan tüzükte değişiklikyapılmalıdır. Yeni tüzük süreci, yerellerin etkin katılımıile, mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt verecek, örgütüdinamik bir işleyişe sokacak bir anlayışlaoluşturulmalıdır. Aynı şekilde ÜYK, tüzüğünöngördüğü bir organ olarak hemen hiçbir yereldeişlememekte ve yine hiçbirinin ihtiyacına cevapverememektedir. Bu ve diğer benzeri dar zeminler,toplantıların ve organların enerjisini yok etmekte,zamanını çalmaktadır. Bu nedenle, üniversitemeclislerine, mücadelenin sorunlarını tartışan, politik-pratik hattını belirleyen, karar bekleyen değilbelirleyen ve uygulayan bir işlerlik kazandırılmasıgerekmektedir.

* Öğrenci gençliğin temel gündemlerine dayananbir mücadele programı çıkartılmalı ve bu temellerdeyerellerde etkin bir faaliyet örülmelidir. Önümüzdekidönemde Bologna Süreci’ne ve ticari eğitime,geleceksizleştirme saldırılarına, soruşturmalara, faşistsaldırılara, ÖGB ve polis terörüne karşı bir mücadeleprogramı oluşturulmalıdır. Keza, Genç-Sen’inkapatılması sessizlikle karşılanmasına rağmen, genelkurulun ardından kapatılma kararına karşı etkili birsüreç örülmelidir. Aynı şekilde etkisiz, iyiörgütlenmemiş, “protestocu” niteliği ağır basaneylemler yerine, güçlü bir hazırlıkla örgütlenmiş, sonuçalmayı ve gençliğin dinamizmini açığa çıkarmayıhedefleyen militan eylem biçimleri öne çıkarılmalıdır.

* Genç-Sen, gençliğin birleşik, devrimci, kitleselmücadelesini yükseltmeyi hedeflemelidir. Bu açıdanbirleştirici bir zemin niteliği taşımalıdır. Son“öğrenciden yana anayasa istiyoruz” gündemindeolduğu gibi, gerek öğrenci gençliğin ufkunu fiili-meşrumücadeleden anayasal hayallere çeken tutumlardan,

gerekse de dar-grupçu yaklaşımlardan geri durmalıdır.Genç-Sen’in yukarıda belirtilen bakış açısı ile

kuşandığı takdirde gençlik hareketinin ihtiyaçlarınacevap verebilecek bir mücadeleyi örgütleyebileceğiaçıktır. Devrimci Genç-Senliler Genç-Sen’e bu bakışaçısı ile müdahale etmenin tüm olanaklarınıbulundukları yerellerde zorlama sorumluluğu ile karşıkarşıyadırlar.

Son olarak, güncelliğini korumasından dolayı EkimGençliği’nin 110. sayısında yapılan şu değerlendirmeyibir kez daha hatırlatalım:

“...Çalışmanın siyasal tabanı açısından ortak birçabaya dayanmadığı alanlarda politik gündem vebaşlıklar üzerinden bağımsız siyasal faaliyetimizeağırlık vermek esas olacaktır. Zira sürükleyici birkuvvet ortaya çıkaramadan, ilgili alanlardareformizmin yarattığı ataleti ve beklemeyi aşabilmeşansımız bulunmuyor.

Örgütün gelişeceği asıl alan politik mücadelealanıdır. Bu kapsamda Genç-Sen’in atalet içindekiorganlarında gereksiz yere boğulmak yerine, birleşikveya ayrı olarak gençliği ve bu açıdan Genç-Sen’i desürüklemeyi hedefleyen bir tutum mutlak suretle ortayakonulmalıdır.”(Gençlik örgütlenmesi sorunu, Genç-Sen ve tutumumuz üzerine, Ekim Gençliği, Sayı: 110)

Devrimci Genç-Senliler

Genel olarak hak gasplarının ince planlamalarlave uzun vadede yapılması, buna karşı yürütülentoplumsal muhalefetin yeteri kadar sonuç alıcıolmaması, birçok sorunumuzu çözmede geçkalmamıza sebep oluyor. Yıllar önce memleketparseller halinde özelleştirilirken, TEKEL PETKİM,TÜPRAŞ gibi kurumlar özelleştirilip orada çalışankişilerin esamesi bile okunmazken, gereken cevaplarya zayıf kaldı ya da hep ertelendi. Nihayet bugasplar gelip toplu halde insanların yaşamınıvurduğunda ortaya çıkan tepkiler ise sonuçalınmadan yarıda bırakıldı. GSS uygulamaları dabunların en yakıcı örneklerinden birisidir.Zamanında yürütülen mücadeleye sessiz kalmanınveya sonuç almadan yarı yolda soluksuz kalmanınbedellerini bugün ödemeye başlıyoruz. Dikkatedilsin, çünkü bir yandan torba yasa ile göz göregöre kazanılmış haklarımızı alanlar, öte yandanmuazzam bir oy toplayarak iktidarlaştılar. Bunakarşı tıpkı GSS’de olduğu gibi gereken tepkiningösterilmemesi yüzünden gelecek bir zamandatopluca yiyeceğimiz darbeyi bugünden görmekmümkün.

Bugün yapılanlara baktığımızda devletinpervasızlığı alenen ortadadır. “Devlet herkesisigortalı yapacak, sigortası olmayan kimsekalmayacak” ikiyüzlülüğünün arkasında emekçileraçısından yıkıcı sonuçlar doğuran büyük bir saldırıduruyor. Devlet saldırılarını öyle bir formda yapıyorki bundan halkın her bir kesimi farklı şekildemağdur oluyor. Belki de bunlara bütünlüklü biryanıt vermekteki güçlük bundan ileri geliyorolabilir. Dolayısıyla konuyla ilgili mağduriyetyaşayanları kategorize etmek ve bunları birleştirenortak noktayı bulmak gerekiyor. Mevzuat yazılırkende envai çeşit kol tanımlanıyor: kamuda çalışanlar,sigortalı işçiler, sigortasız işçiler, işsizler (ki bunutanımlarken de bir yığın farklı varyasyon var!), part-time çalışanlar, öğrenciler, 25 yaşından büyüköğrenciler, öğrenci işçiler vs. bu liste daha da uzayıpgidiyor. Bu yazıda öğrencilerin karşılaştığı durumuaçıklamaya çalışacağım.

Ocak ayının başlarında (neredeyse tümüniversitelerde final sınavlarının başlangıcı)üniversitelerin internet siteleri üzerinden bir duyuru

yayınlandı. Bundan sonra üniversitenin, öğrencilerinsağlık giderlerini karşılamayacağını açıklayan buduyuruda ayrıca öğrencilerin verili durumlarına göremüracaat etmeleri gereken kurumlar ve yapmalarıgereken işlemler anlatılıyor. (Anlaşıldığı kadarıylaen büyük sıkıntıyı herhangi bir sağlık güvencesiolmayan öğrenciler ve 25 yaşını aşmış öğrenciler veaileleri yaşayacak) Her biri diğerinden dahabürokratik ve gereksiz olan bu maddelere bakarsak,zaten harç parasından barınmaya kadar birçokkonuda zorluk yaşayan öğrencilerden bir de budurumu kanıtlamaları isteniyor. Öyle ki; sağlıkhizmetinden ne kadar para ödeyerekyararlanacağınız, nasıl ve neden yapılacağı ile ilgili“ahlaksızca” açıklamalar yapılan gelir tespitisonuçlarına göre belirlenecek. Tipik bir tüccarzihniyetiyle, emekçilerin ne kadar gaspedileceğikuruşu kuruşuna hesaplanmış. Ustaca tezgahlananbu sistemde devlet, bir yandan 18 yaşından büyükkişilerin babasının ya da annesinin sigortasındanyararlanmasını engelleyip, diğer yandan da anne vebabasının aldığı maaşı ona da paylaştırarak aylıkprim ödemesini istiyor. Elbette bu primi de aileninçalışan fertleri istese de istemese de ödemekzorunda kalıyor. Sonuç olarak sigortalı çalışanlariçin değişen pek bir şey yokmuş gibi gösterilmeyeçalışılsa da 18 yaşından büyük çocuklarının aylıksağlık primlerini ödemek zorunda olmaları saldırınınboyutlarını artırıyor.

Uzun süredir ince ince hazırlanan hak gaspları,gençliğin geleceğine büyük bir darbe vurmaktadır.Emeklilik yaşından kıdem tazminatı hakkının gaspedilmesine kadar yapılan hak gaspları ile gençliğiömür boyu kölece çalıştırmak istedikleri ortadadır.

Giderek vahşileşen sömürücü kapitalist sistem,tüm bu saldırılarını gerçekleştirirken, toplumubölmeye ve kendi içinde farklılıklar yaratarak,sorunları ayrıştırma yoluyla, emekçileri birbirineyabancılaştırmaya çalışıyor. Tüm bu saldırılaraancak tek ses ve tek yumruk olabildiğimiz süreceengel olabiliriz.

Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber yahiçbirimiz!

Eskişehir’den bir Kızıl Bayrak okuru

“Saldırılara karşı tek ses, tek yumruk!”

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-04

Gençlik hareketi30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/04 * 27 Ocak 2012

Liselerin yarıyıl tatiline girmesiyle beraberbaşlatılan “Devrim Okulu”nun ilk dersi 24 OcakSalı günü “Devrimci Gençlik Faaliyeti” konusunuişleyerek tamamlandı.

Marksizme dair yapılan kısa bir açıklama ilebaşlayan etkinlikte sınıflar ve sınıf çelişkileri üzerinebir sunum gerçekleşti. Ardından da devrim ihtiyacıüzerine bir tartışma açıldı. Devrimde gençliğin yerive gençlik için devrimin önemi üzerine yapılanvurgular ile birlikte açılan tartışmalarla, devrimigerçekleştirecek toplumsal güçlerin bilinç birikimiüzerine anlamlı bir söyleşi gerçekleşti.

Etkinlik gençlik hareketi içinde liseli gençliğinyerine ve güncel sorunlarına değinilen bir bölüm iletamamlandı. Bu bölümde de liseli gençliği tehditeden diplomalı işsizlik gerçeği ve buna benzer birdizi sorun karşısında geniş gençlik yığınlarınıdevrim ve sosyalizm mücadelesine çağırmanınönemi vurgulandı.

GOP DLB’nin Devrim Okulu programı şöyle:

- 24 Ocak Salı................(saat 14:30) “Devrimci gençlik çalışması”“Liseli gençlik ve diplomalı geleceksizlik” - 26 Ocak Perşembe................(saat 11:00) “İstanbul Gezisi” Beyazıt-Sultanahmet-Dolmabahçe-Ortaköy - 28 Ocak Cumartesi...............(saat 14:30) “Emperyalist savaş, iç saldırganlık” Emperyalizmin Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlarda işgal ve savaşları, Türkiye’de artan

baskı ve yasaklar - 30 Ocak Pazartesi...............(saat 14:30) “Devrimci Kimlik” Devrimci mücadelede devrimci yaşam ve kimlik - 1 Şubat Çarşamba.................(saat 14:30) Film gösterimi: “Ülke ve Özgürlük” İspanya İç Savaşı ve ezilenlerin mücadelesi - 3 Şubat Cuma.......................(saat 14:30) “Türkiye’de sol hareket ve Parti tarihi” Türkiye’de sınıflar mücadelesinde sol hareketin

tarihi ve tarih sahnesinde ‘Yeni Ekimler’inPartisi’nin yeri

- 5 Şubat Pazar.......................(saat 17:00) “Liselerde yeni dönem ve mücadele programı” 2011-2012 eğitim döneminin ikinci döneminde

liselerde sorunlarımız, mücadele programımızüzerine söyleşi ve tartışma

İletişim: 0535 915 32 [email protected]

Devrimci Liseliler Birliği / GOP

Devrim Okulu dersleribaşladı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İstanbulÜniversitesi’ni (İÜ) ziyaret ettiği gün, polisin dahaokul girişinde devrimci ve ilerici öğrencilere dönüksaldırısı sırasında gözaltına alınan Hukuk Fakültesiöğrencisi Yiğit Ergün hakkında “polise direniphakaret ettiği” iddiasıyla 11 yıla kadar hapisistemiyle dava açıldı.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlananiddianameye göre, Ergün, Gül’ün 14 Aralık 2011’deİÜ’yü ziyaret ettiği gün okula giderken çantasınakoyduğu 3 yumurta Gül’e yönelik bir protestonun“mühimmatıydı.” Okul girişinde arama yapan polisErgün’ün çantasındaki yumurtaları buldu. Olasıprotesto şüphesiyle Ergün’ün okula girişinengellendi. İddiaya göre “AKP burada 3 yumurtasana az bile... AKP defol üniversiteler bizimdir” diyeslogan atan Ergün, “Şerefsiz polisler kolumu bırakın”diye bağırdı. Polis memurları Adnan Ş., MuhammetÇ., Hakan K. ve Murat A. Ergün’den şikayetçi oldu.

Ergün’ün ise polise hakaret iddialarının doğru

olmadığını belirterek “Memurlara hakaret ettiğimdoğru değil. Böyle bir şeyi kendime yakıştıramam”dedi. “Sözün bittiği yerde yumurta başlar” diyerek“Çantamdan yumurta çıkmış. Silah çıksa daha mıiyi? Sonuçta 3 tane yumurta yani. 2 kişilik menemenbile etmez” dedi ve yumurtanın bir silah olmadığınısöyledi.

Emniyetteki ifadesinin ardından adliyeye sevkedilen Ergün, tutuksuz yargılanmak üzere serbestbırakıldı. Savcılık tarafından hazırlanan iddianamedeErgün hakkında “Hakaret ve Görevi Yaptırmamakİçin Direnme” suçlamasıyla 4 yıl 6 aydan 11 yılakadar kadar hapis istendi. Bu da yumurta başına 44ay hapis demek oluyor.

Yiğit Ergün’ün davası İstanbul Asliye CezaMahkemesi’nde görülecek.

14 Aralık 2011’de Abdullah Gül’ününiversitelerine gelmesini protesto eden İÜöğrencilerine polis saldırmış ve 5 kişiyi gözaltınaalmıştı.

Yumurta başına 44 ay!

Üniversitede çevik kuvvetdüzeni

Üniversitelerde ilerici, devrimci öğrencihareketini hedef alan özel güvenlik terörünün bizzatrektörlükler eliyle hayata geçirildiği tescillendi.Hacettepe Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. UğurErdener’in geçen yıl kampüsteki özel güvenlikgörevlilerinin öğrencilere karşı kullanması içinaldırdığı biber gazı, kalkan ve gaz maskesi iznibelgesi ortaya çıktı.

Eski Rektör Erdener, özel güvenlik görevlileriniçevik kuvvet polisleri gibi donatmak için geçen yılHacettepe’ye 250 biber gazı, 200 gaz maskesi ve 100kalkan aldırmış. Hacettepe Üniversitesi’ne yaklaşıkbir buçuk ay önce atanan yeni rektör Murat Tuncer,üniversite internet sitesine ‘Üniversitemizin İptalEdilen Özel Güvenlik Hizmet Alım İhalesi’ başlığıylakoyduğu duyuruda konuyla ilgili tüm ayrıntılarabelgelerle yer verdi. Buna göre geçen yılHacettepe’ye 250 biber gazı, 200 gaz maskesi ve 100kalkan alındı.

Karne yerine cop!

Türkiye genelinde milyonlarca öğrenci karnealırken Ağrı Doğubayazıt’ta karnelerini almak içinokula gelen öğrencilerin payına biber gazı ve poliscopu düştü.

Doğubayazıt Dr. Reşat Erden Lisesi’ndekarnelerini almaya okul kıyafeti yerine sivilkıyafetlerle almaya gelen 9, 10, 11 ve 12. sınıföğrencilerinin okula alınmaması üzerineyöneticilerle öğrenciler arasında tartışma çıktı. Tepkigösteren öğrencilerden bazıları, taş atarak okuluncamlarını kırdı. Lise Müdürü Cemal Ersü’nüntelefonu üzerine okula gelen polisler terör estirdi.Öğrencilere copla saldıran polisler biber gazı dakullandı.

Mektuptan 6 yıl 3 ay

Evlerinde cezaevindeki arkadaşlarının yolladığımektuplar bulunan iki kişiye “örgüt propagandasıyapmaktan”, altı kişiye de “örgüt üyeliğinden” hapiscezası verildi. Sevgi Dalyan, Sercan Ahmet Arslan,Mehmet Aracı, Ali Arslan, Mahir Arslan, Cemil OnurÇelikdağ, “Devrimci Halk KurtuluşPartisi/Cephesi’ne (DHKP-C) üye olmaktan” altı yılüçer ay hapis cezası aldı.

15 Mayıs 2010’da yapılan baskınlarla gözaltınaalınan ve tutuklanan devrimcilerin ilk duruşması 30Eylül’de görülmüş, duruşma sonucunda SercanAhmet Arslan ile Sevgi Dalyan’ın tutukluluğu devamederken geri kalanlar tahliye edilmişti.

Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülendavada, ev aramalarında bulunan flama, pankart,hapishane mektupları ve Grup Yorum CD’si delilgösterilerek sanıklardan ikisine “örgütpropagandasından” ceza verildi.

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-04

Direnişteki Hugo Boss işçileri ile Tekstil İşçileriBülteni çalışanları, yaptıkları dostluk maçı iledayanışmayı yükselttiler.

Hugo Boss işçileri sendikalaştıkları için 3 buçukay kadar önce işten atılmış ve serbest bölge önündedirenişe geçmişlerdi. Tekstil İşçileri Bülteni dedirenişe destek olmak için çeşitli faaliyetleryürütüyor ve gerek işçilerin sesinin kamuoyunataşınması gerekse direnişin kararlılıkla sürmesi içinçaba harcıyor.

ESBAŞ önünde süren direnişte gerçekleştirilenbir sohbet sırasında, direnişçi işçilerle birlikte birhalı saha maçı yapılması fikri ortaya atılmıştı. Budüşünce üzerine 21 Ocak Cumartesi akşamı saat19.00’da Buca’da bir halı saha maçı organize edildi.

Futbol maçına direnişçi Hugo Boss işçileri ve bültençalışanlarının yanı sıra TEKSİF sendikası İzmir İlTemsilcisi Faruk Aksoy da katıldı.

Yaklaşık 1 saat kadar süren maç, başındansonuna dostça bir havada gerçekleşti. Başlardaüstünlüğü ele geçiren Hugo Boss işçileri birbiriardına attıkları gollerle ilk yarıyı galip tamamladılar.İkinci yarıda ise farkı kapatan Tekstil İşçileriBülteni beraberliği yakaladı. Müsabakaya damgasınıvuran ise Hugo Boss direnişçisi Murat’ın ustaoyunculuğu ve Faruk Aksoy’un kalede yaptığıbaşarılı kurtarışlar oldu.

Bir saat kadar süren “bol gollü” maç takımlarınbirbirine yakın skoru ile son buldu.

Tekstil İşçileri Bülteni

Sefaköy İşçi Kültür Evi, kültür-sanatetkinlikleri çerçevesinde düzenlediği filmgösterimlerine devam ediyor. 20 Ocak günü, hercuma yapılan işçi filmleri gösterimi çerçevesindebaşrollerini Şener Şen ve Nilüfer Açıkalın’ınoynadığı “Zengin Mutfağı” filmi gösterildi.

Zengin Mutfağı, Türkiye sınıf hareketinin enönemli olaylarından biri olan 15-16 Haziran’ıanlatarak başlıyor. Haziran olaylarına katılanişçiler işten atılıp tutuklanırken, patronlarınkorkularını ve kontra örgütlenmelerini bir köşkünmutfağından bakarak işleyen filmde, karakterlerüzerinden sınıf çatışması ve burjuvazininsaldırganlığı mizahi bir dille anlatılıyor.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

Maçın galibi sınıf dayanışması!

Sefaköy İKE’de film gösterimi

Yıkım ertelendi, tehditler sürüyor!Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih

Gökçek, bir önceki gece yarısı twitter hesabındanyayınladığı mesaj ile Dikmen Vadisi’ndeyapacakları yıkımı ertelendiğini duyurdu. Gökçek,25 Ocak tarihli mesajında “Öncelikle şunubelirteyim. Bugün saat 7.30’da Dikmen Vadisi’ndeyıkım başlıyordu. Ancak yoğun kar nedeniyleyıkımı erteledik. Çünkü provokasyoncular veCHP’liler Dikmen Vadisi üzerinden ajitasyon içinbekliyorlardı” ifadelerini kullandı.

Yıkım kararının tümüyle iptal olmadığını,

yalnızca ertelendiğini özellikle vurgulayanGökçek, “Kar yağarken... diyerek lafabaşlamalarına imkan vermedik. Ama bir adım geriatmamız söz konusu değil. Kesınlikle havalarısınır ısınmaz yıkım geçekleşecek” demeyi deihmal etmedi.

Gökçek’in yayınladıkları ise derdinin hiç deemekçilerin kış ortasında sokakta kalmasıolmadığını gösterdi. Gökçek için bundan dahaönemli olan şey, birilerinin bu durumu teşhiredecek olması.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi’ne (ESP) bağlıSosyalist Kadın Meclisi (SKM) Antalya sözcüsüve Halkların Demokratik Kongresi (HDK)Antalya delegesi Rezzan Kotil hayatını kaybetti.

Bir inşaat şirketinde tekniker olarak çalışanKotil, işi gereği Antalya’dan Balıkesir’e doğruyaptığı yolculuk sırasında trafik kazası geçirdi.Kaza, Antalya-Burdur karayolunun 40.kilometresindeki Çubukbeli Mevkii’ndemeydana geldi. 49 yaşındaki Kazım Akıncı’nınkullandığı kamyonet, yağış nedeniylekayganlaşan yolda kontrolden çıkarak 50metrelik uçuruma yuvarlandı. Kazada sürücüKazım Akıncı ile 37 yaşındaki Ali Rıza Işık ve26 yaşındaki Rezzan Kotil hayatını kaybetti,Ahmet Dağaçar yaralandı.

Olayın ardından bir açıklama yapan ESPGenel Merkezi şunları söyledi:

“Sosyalist Kadın Meclisleri(ESP/SKM) Antalya Sözcüsü ve HalklarınDemokratik Kongresi (HDK) AntalyaEşsözcüsü Rezzan Kotil yoldaşı, bugün öğlensaatlerinde Antalya-Burdur karayolundayaşanan bir trafik kazası sonucunda yitirdik.

Acımız çok büyük. Kaybımız da öyle. Uslanmaz gülüşünü ve hayat dolu gözlerini

asla unutmayacağız. Uğruna mücadele ettiği devrimci idealleri

kavgamızda yaşatacağız.”

SKM sözcüsü Kotil’ikaybettik

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-04