Susma dergisi 44

32
SUSMA ARAŞTIR...SORUŞTUR...KONUŞ Sahibi ; Çark Reklamcılık Yayıncılık adına Sevim Arı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü; Bahaddin Arı Webmaster; S.Üstüngel Arı Yönetim Yeri; Bülent Ecevit Cad. Kızılay Kanmerkezi Karşısı Kat 5 No:52 Zonguldak Tel &Fask 0(372) 252 42 99 E-Posta; [email protected] Dizgi-Düzenleme; Susma Baskı; 69 Matbaa Yayın Türü; Yerel/süreli Susma Gazetesinin ücretli ekidir FİYATI; 5 YTL MAYIS/HAZİRAN 2013 SAYI (554) SEVİM ARI; Kentimizde uzun yıllardır hizmet sektöründe çalışma yapan bu sıralarda adını vergi rekortmenliğine yazdıran genç, dinamik hedefleri olan Gökan Demir ile ticareti, siyaseti ve Zonguldak’ı konuştu (Sayfa.4-8) BİLAL KARA: Özel mülkiyeti kutsallaştıran devlet (Sayfa 10-12) SUSMA: Yaklaşık 35 yıldır karikatürle iç içe olan kentin yakından tanıdığı Karikatürist Kürşat Coşkun’a Mizah’ı sordu. (Sayfa 13-15) SEVİM ARI:Emekçi Kadınlar Derneği’nin çalışmalarını konuştu (Sayfa 16-18) SEVİM ARI: Deniz Prefabrik ile yapılaşmayı, bölgenin talebini ve detay- ları konuştu.(Sayfa 20-22) İSMAIL KAYGUSUZ: “Sufi kıran” Çaldıran Savaşı ve Çaldıran son- rası Safevi- Kızılbaş Yönetiminin çöküş evresi(Sayfa 28) Özenle seçilmiş şiirler,haberler ve kısa geçmişe dair notlar Susma Gönüllü Okurların Desteğıyle Çıkıyor Abone Ol Abone Bul BU SAYIDA A YLIK DERGİ 44 Gezi Parkı’ndaki “iki ağaç” meselesi özünde derin bir “siyasal” meseledir T aksim ‘Gezi Parkı’eylemlerine polis müdahalesinin ardından gelişen eylemlikler ülke çapında farklı biçimler alarak devam ediyor.İktidar ‘Duran Adam’a bile tahammülü kalmadı.AKP lideri ve Başbakan’ın Grup konuşmalarının, yaptığı Ankara ve İstanbul mitinglerinin mesajları ana yönünü hem içeride, hem dışarı- daki ve kendi içindeki farklıları örtme ve insiyatif alma üzerine kurdu.Bir yandan Kürt hareketinin barış süreci işlerken diğer yandan 2 Temmuz Sivas Katliamının 20.yıldönümünde neredeyse Alevi dostu kesildi.Alevilere yönelik yasalarda değişiklik ile ilgili taslak çalışmaları yaptığını ve bu konuda meclise sunulacağının işaretlerini verdi. Ne var taslakta ‘Alevi dedeleri de Diyanetten, devletten maaş alabilecekler’, ‘Cem evleri ibadet yeri yerine kültür merkezine dönüştürürecek”. Alevileri bir anlamda soyundan sop- undan ayırmaya, sunnileştirmeye hizmet edecek adımlar atmaya hazırlanıyor.Yerse.Başbakan’ın unuttuğu Aleviler 1400 yıldır dedelerine hakkullahını (*) vererek bu günlere taşıdılar.Başbakan Alevileri çok düşünüyorsa Diyanete bağlı imam- ların maaşlarını 4 ay vermesin bakalım ne olacak.Fakat Başbakan siyaset yaptığı için bu öneriyi ne zaman gündeme getirdi dünden bugüne aynı taleplerle devletin kapısını aşındıran Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan'ın Gülen Cemaatinin önde gelen ismi Fethullah Gülenile temas kurduğunu belirttiği ve aralarında bir aşevi bulunacak şek- ilde yan yana cami ve cemevi projesini hayata geçireceklerini açıkladığı günlerde. (T24 15.06.2013) Kısaca AKP lideri başbakan Recep Tayip Erdoğan Gezi olaylarıyla başlayan tepkiyi aynı zamanda başka alanlardaki sıkıntısınında aracı yaparak bu krizden çıkmak istiyor. Fakat Aleviler yılardır dile getirdikleri ve bu konuda ısrarlı oldukları konuların başında, Cem evleri ibedethane statüsüne kavuşturulsun’, ‘Diyanet İşleri lav edilsin’, ‘Tüm inanç merkezleri kendi inanç grupları tarafından desteklensin’, diyerek gerçek laik demokratik devletin yerleşmesi için çaba sarfettiler ve ediyorlar. Sivas Madımak Katliamı’nın 20. yıl dönümü nedeniyle Kadıköy’de yapılan ve on binlerce kişinin katıldığı mitingde aynı talepleri bir kez daha dile getirdiler. Taksim Gezi direnişi aynı zamanda siyasal hareketlere “Ortak sorunda istenirse bir- likte olunabilir ve bu konuda başarı kazanılabilir.” Mesajını iletti.Bu direniş toplumdaki özellikle “çağın gençliği”nin cesaretini, yaratıcılığını, dayanışma ve eylem ruhunu açığa çıkardı.Bir anlamdada yeni dönemin yeni tipte insanı ve davranışınıda açığa çıkarmış oldu.Ayrıca, Sayfalarımızda yer verdiğimiz Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin 6 Hazi- ran Günlü açıklmasında da belirtiği gibi, “Tepkinin bu denli ani, şiddetli ve yaygın oluşu- na bakılırsa, yalnız İstanbul'da değil ülke halkının önemli bir kesiminde siyasal iktidara karşı sessiz ve derinden büyük bir öfke birikmiştir." Yine aynı değerlendirmede, “Çevre- ci ağaç dostları” siyasal"niyet taşımamış olabilirler. Ama, başbakanından gaz silahının tetiğini sıkan “Tayyiban” polisine dek devletin mücadelenin bir tarafı olarak yer alışı göstermektedir ki, Gezi Parkı'ndaki “iki ağaç” meselesi özünde derin bir “siyasalmeseledir.”denildi. Ve bu eylem de gösterdi ki daha demokratik devlet,adil ve barışçı bir ülke için ülkede vatandaşların, genci yaşlısı ile işçisi işsizi ile tüm ezilen, hor görülen, ötekileştirilen toplumsal kesimlerin demokrasi ve barış özlemini yerine getirmenin yolu, hedefli, ilkeli, programlı ve yığınsal mücadeledir. (*) Hakkullah; Alevi Bektaşilerde dedelere, geçimlerini sağlamak için toplulukça yapılan yardım Susma “Toprak bakır gök bakır. Haykır güneşi içenlerin türküsünü, Hay-kır Haykıralım!” Nazım Hikmet

description

Susma dergisi 44

Transcript of Susma dergisi 44

SUSMAARAŞTIR...SORUŞTUR...KONUŞ

Sahibi ; Çark Reklamcılık Yayıncılık adınaSevim ArıSorumlu Yazı İşleri Müdürü; Bahaddin ArıWebmaster; S.Üstüngel ArıYönetim Yeri; Bülent Ecevit Cad. KızılayKanmerkezi Karşısı Kat 5 No:52 ZonguldakTel &Fask 0(372) 252 42 99E-Posta; [email protected]üzenleme; SusmaBaskı; 69 MatbaaYayın Türü;Yerel/süreliSusma Gazetesininücretli ekidirFİYATI;5 YTLMAYIS/HAZİRAN2013SAYI (554)

SEVİM ARI; Kentimizde uzunyıllardır hizmet sektöründe çalışma yapanbu sıralarda adını vergi rekortmenliğineyazdıran genç, dinamik hedefleri olanGökan Demir ile ticareti, siyaseti veZonguldak’ı konuştu (Sayfa.4-8)BİLAL KARA: Özel mülkiyeti

kutsallaştıran devlet (Sayfa 10-12)SUSMA: Yaklaşık 35 yıldır

karikatürle iç içe olan kentin yakındantanıdığı Karikatürist Kürşat Coşkun’aMizah’ı sordu. (Sayfa 13-15) SEVİM ARI:Emekçi Kadınlar

Derneği’nin çalışmalarını konuştu (Sayfa16-18)SEVİM ARI: Deniz Prefabrik ile

yapılaşmayı, bölgenin talebini ve detay-ları konuştu.(Sayfa 20-22)İSMAIL KAYGUSUZ: “Sufi

kıran” Çaldıran Savaşı ve Çaldıran son-rası Safevi- Kızılbaş Yönetiminin çöküşevresi(Sayfa 28) Özenle seçilmiş şiirler,haberler ve

kısa geçmişe dair notlar

SusmaGönüllü

OkurlarınDesteğıyle

ÇıkıyorAbone Ol

Abone Bul

BU SAYIDA

AYLIK DERGİ

44

Gezi Parkı’ndaki “iki ağaç” meselesiözünde derin bir “siyasal” meseledir

Taksim ‘Gezi Parkı’eylemlerine polis müdahalesinin ardından gelişen eylemliklerülke çapında farklı biçimler alarak devam ediyor.İktidar ‘Duran Adam’a biletahammülü kalmadı.AKP lideri ve Başbakan’ın Grup konuşmalarının, yaptığıAnkara ve İstanbul mitinglerinin mesajları ana yönünü hem içeride, hem dışarı-

daki ve kendi içindeki farklıları örtme ve insiyatif alma üzerine kurdu.Bir yandan Kürthareketinin barış süreci işlerken diğer yandan 2 Temmuz Sivas Katliamının20.yıldönümünde neredeyse Alevi dostu kesildi.Alevilere yönelik yasalarda değişiklik ileilgili taslak çalışmaları yaptığını ve bu konuda meclise sunulacağının işaretlerini verdi.Ne var taslakta ‘Alevi dedeleri de Diyanetten, devletten maaş alabilecekler’, ‘Cem evleriibadet yeri yerine kültür merkezine dönüştürürecek”. Alevileri bir anlamda soyundan sop-undan ayırmaya, sunnileştirmeye hizmet edecek adımlar atmayahazırlanıyor.Yerse.Başbakan’ın unuttuğu Aleviler 1400 yıldır dedelerine hakkullahını(*)vererek bu günlere taşıdılar.Başbakan Alevileri çok düşünüyorsa Diyanete bağlı imam-ların maaşlarını 4 ay vermesin bakalım ne olacak.Fakat Başbakan siyaset yaptığı için buöneriyi ne zaman gündeme getirdi dünden bugüne aynı taleplerle devletin kapısınıaşındıran Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan'ın Gülen Cemaatinin önde gelenismi Fethullah Gülenile temas kurduğunu belirttiği ve aralarında bir aşevi bulunacak şek-ilde yan yana cami ve cemevi projesini hayata geçireceklerini açıkladığı günlerde. (T2415.06.2013)

Kısaca AKP lideri başbakan Recep Tayip Erdoğan Gezi olaylarıyla başlayan tepkiyiaynı zamanda başka alanlardaki sıkıntısınında aracı yaparak bu krizden çıkmak istiyor.Fakat Aleviler yılardır dile getirdikleri ve bu konuda ısrarlı oldukları konuların başında,‘Cem evleri ibedethane statüsüne kavuşturulsun’, ‘Diyanet İşleri lav edilsin’, ‘Tüm inançmerkezleri kendi inanç grupları tarafından desteklensin’, diyerek gerçek laik demokratikdevletin yerleşmesi için çaba sarfettiler ve ediyorlar. Sivas Madımak Katliamı’nın 20. yıldönümü nedeniyle Kadıköy’de yapılan ve on binlerce kişinin katıldığı mitingde aynıtalepleri bir kez daha dile getirdiler.

Taksim Gezi direnişi aynı zamanda siyasal hareketlere “Ortak sorunda istenirse bir-likte olunabilir ve bu konuda başarı kazanılabilir.” Mesajını iletti.Bu direniş toplumdakiözellikle “çağın gençliği”nin cesaretini, yaratıcılığını, dayanışma ve eylem ruhunu açığaçıkardı.Bir anlamdada yeni dönemin yeni tipte insanı ve davranışınıda açığa çıkarmışoldu.Ayrıca, Sayfalarımızda yer verdiğimiz Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin 6 Hazi-ran Günlü açıklmasında da belirtiği gibi, “Tepkinin bu denli ani, şiddetli ve yaygın oluşu-na bakılırsa, yalnız İstanbul'da değil ülke halkının önemli bir kesiminde siyasal iktidarakarşı sessiz ve derinden büyük bir öfke birikmiştir." Yine aynı değerlendirmede, “Çevre-ci ağaç dostları” siyasal"niyet taşımamış olabilirler. Ama, başbakanından gaz silahınıntetiğini sıkan “Tayyiban” polisine dek devletin mücadelenin bir tarafı olarak yer alışıgöstermektedir ki, Gezi Parkı'ndaki “iki ağaç” meselesi özünde derin bir “siyasal”meseledir.”denildi.

Ve bu eylem de gösterdi ki daha demokratik devlet,adil ve barışçı bir ülke için ülkedevatandaşların, genci yaşlısı ile işçisi işsizi ile tüm ezilen, hor görülen, ötekileştirilentoplumsal kesimlerin demokrasi ve barış özlemini yerine getirmenin yolu, hedefli, ilkeli,programlı ve yığınsal mücadeledir.

(*) Hakkullah; Alevi Bektaşilerde dedelere, geçimlerini sağlamak için toplulukçayapılan yardım

Susma

“Toprak bakır gök bakır. Haykır güneşi

içenlerin türküsünü, Hay-kır

Haykıralım!”

Nazım Hikmet

3

SUSMA

Zonguldak Belediye Başkanı MuharremAkdemir, Ankara’da olduğu için yerine

Belediye Meclis üyesi ve Belediye TrafikKomisyonu Başkanı,İmar Komisyonu Üyesi,Dergimizin kurucusu Bahaddin Arı vekaletetti.Karaelmas Gazeteciler Derneği (KGD) Yöne-tim Kurulu, meslektaşları aynı zamanda KGDüyesi olan Zonguldak Belediye BaşkanvekiliBahaddin Arı'yı makamında ziyaret etti.

Zonguldak BelediyeBaşkanı Muhar-

rem Akdemir'in adaylıklailgili sözlerini değerlendirenCHP İl Başkanı Halil Furat,

"Belediye BaşkanımızMuharrem Akdemir aday

olmak istiyorsa, kesinlikleonun önünde CHP yönetimi

olarak engel olmayız. MevcutBelediye Başkanımızın adayolma isteği, en doğal hakkı."

dediAKP'nin Ankara Sincan'daki "Milli İradeyeSaygı Mitingi" ile ilgili değerlendirme

yapan AKP Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupı-nar, "Kardeşin kardeşe düşman edilmesinemüsaade etmeyeceğiz. Miting alanında coşku var,kardeşlik var, birlik, beraberlik var saygı var,sevgi var."dedi

İstanbul Taksim Gezi Parkı'nda Topçu Kışlası ve AVMyapılmak istenmesiyle başlayan protestolar, hükümet

karşıtı eylemlere dönüştü. Türkiye'nin pek çok yerinde olduğugibi Zonguldak'ta da tepkiler sokağa taştı. Zonguldaklılar, İstan-bul'da yaşananları televizyonlarından ve sosyal medyaüzerinden takip etmeye çalıştı. Tepkilerin özünde Halkın veözellikle bu ülkenin geleceği olan gençler itirazlarını yükseksesle söylüyor olmaları dikkat çekti."Bu ses aklın, vicdanın veinsan olmanın çığlığıdır"mesajları verildi

Zonguldak Barosu, İstanbulTaksim’de bulunan Gezi

Parkı’ndaki ağaçların kesiminive o bölgeye bina yapılması

kararını protesto etmek üzeretoplanan vatandaşlara kolluk

güçlerinin “orantısız güç” kul-lanmalarının toplantı ve gös-teri yürüyüşü özgürlüğünün

engellenmesi olduğunuaçıkladı.

Zonguldak Ticaret ve SanayiOdası Yönetim Kurulu

Başkanı Salih Demir, 24 TV'de yayın-lanan ‘Konuşan Ekonomi’ pro-gramının canlı yayın konuğu oldu.Başkan Demir, A'dan Z'ye Zongul-dak'ın ekonomisini ele alırken, “ Ter-mik santraller olduğu müddetçemadencilikte büyüyecek. Demir çeliksektörü biraz büyür, kömür ve elektriküretiminin çok daha fazla artacağınıdüşünüyoruz” dedi.

Amacımız tarihin sayfalarına bir dip not bırakmak.Elimizden geldiğince önümüzdeki sayılarda da farklıkesimlerin etkinliklerine yer vermeğe çalışacağız.

Eğitim-İş ZonguldakŞube Başkanı

Metin Kahveci 15-16 Hazi-ran büyük işçi direnişinin43.Yıldönümünü unuttur-

madı.Kahveci açıklamasın-da, "Bugün yaşadığımız busürece karşı durmanın yolu

dün olduğu gibi 15-16Haziran ruhuyla mücadele

etmekten geçmektedir.Emekçiler, bugün içindebulunduğu sürece karşı

yanıtını, tarihini hatırla-yarak, tarihini yeniden

yaratarak verecektir."dedi.

SUSMA

2 Sayı 44

Zonguldak Belediye Başkanı MuharremAkdemir, Gazipaşa Caddesi'nde devam

eden doğalgaz çalışmalarını yerinde inceledi.Belediye Başkanı Muharrem Akdemir , “"Doğal-gaz, Zonguldak'ın olmazsa olmazlarındandı. Arıt-ma Tesis'imizin faaliyete geçmesiyle birlikte, Gazi-paşa Caddesi'nde su hattı yenileme çalışmalarını daekleyerek çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Halkımızaverdiğimiz sözü yerine getirmeye çalışıyoruz.Ekim ayında Zonguldak doğalgaza kavuşacaktır.”dedi

Memur-Sen'e bağlı Eğitim Bir-Sen Gelenek halegetirdiği yaz pikniklerinden birini daha gerçek-

leştirdi.Eğitim Bir-Sen Başkanı Kamuran Aşkar, “birsenenin yorgunluğunu atmak için geleneksel halegetirdiğimiz piknikte üyelerimizle daha iyi kaynaşmayısağlıyoruz, aynı zamanda sitres atıyoruz” dedi

Zonguldak'ın Kurtuluşu ve Uzun-mehmehmet'i Anma Günü etkinlikleri

kapsamında, Belediye Kültür Merkezi'nde sergiaçılışı yapıldı. Pusula Gazetesi Genel YayınYönetmeni Atilla Öksüz'ün "Sahnenin Tozu"adlı sergisi oldukça ilgi çekti.

Zonguldaklı yazar Erol Sarıal, son yazdığı “MilletinEfendileri” isimli kitabını okurlarıyla buluşturdu. “Parti

İçi Demokrasi, CHP Ne Yapacak?”, “Türkiye'de Siyasal Ayrı-calıklar, Sermaye-Siyaset İlişkileri”, “Küresel Sürtükler” ve “YeniBin Yılın Savaşı” gibi eserleri bulunan, Türkiye Taşkömürü Kuru-mu'ndan (TTK) emekli Maden Mühendisi Yazar Erol Sarıal, geniş“Milletin Efendileri”adlı kitap için söyleşi ve imza günündeokurlarıyla buluştu.

Türkiye Kamu-SenAraştırma

Geliştirme (AR-GE) Merkezi'ninyapmış olduğu 2013 Mayıs

ayına ait asgari geçim endeksisonuçları açıklandı. 17. büyükekonomi olan Türkiye OECD

ülkeleri arasında gelir dağılımıen kötü olan 2. ülke olurken,zengin daha zengin fakir ise

daha da fakirleşmiştir.

Zonguldak'ta, 36 yıldır maden-lerdeki ölümlü iş kazalarında

bilirkişi olarak görev yapan BEÜMaden Mühendisliği Bölümü ÖğretimÜyesi Prof. Dr. Nuri Ali Akçın,“Yörede madencilik yapıp da ocaktagaz ölçme cihazı, gaz izleme sistemiolmayan işletmeci biliyorum. 3 binliralık gaz ölçüm cihazı almayıp, 150bin liralık cipe binmesini biliyor işlet-meci” dedi.

Zonguldak’ın sosy-oekonomik kalkın-

masına ivme kazandırmakamacıyla AKP Genel MerkeziEkonomi İşler Başkanlığıtarafından 81 ilde düzenlenen“Kent Ekonomileri Forumu”,gerçekleştirildi. Yaklaşık30’un üzerinde davetlininkatıldığı programda yapılankonuşmaların ardından 7 kişi-lik Danışma Grubu'nunbulunduğu gruplara sorularsorularak konuyla ilgili genişbilgiler alındı

Yılları tarif eden O söğüt ağacınane oldu ? Sahil Kafe'nin önünde-

ki güzelim söğüt ağacıkesildi...Arkasından etkili yetkilibirçok insan konuya üzüldüğünüifade etti Belediye Başkanı MuharremAkdemir öyle tepki gösterdi ki der-siniz ki o ağaçtan daha büyüyü ertesigün yeniden üstelik işletmecininkarşılayacağı ücret iledikilecek.Aradan geçen zamandakimse sözünü tutmadı. Ama biz hatır-latmayı unutmayacağız.

SUSMA

4 Sayı 44

Sevim Arı: Söyleşimize başlarkenöncelikle Zonguldak otobüs işletmecil-iğinde uzun yıllar hizmet vermiş olanbabanızdan başlayalım mı?

Gökhan Demir: Seyid Ali Demirdedem Tunceli’den Zonguldak’a 20 yaşın-da gelmiş. Babam Kenan Demir 1938Zonguldak doğumludur. Ablası da dahilolmak üzere 7 kardeşlerdir. Kardeşlerintümü Zonguldak doğumludur. Kökenimizdedemiz Tunceli, babaannemizde Erzin-canlıdır. Aile olarak 80-85 yıldan bu yanaZonguldak’ta ikamet etmekteyiz. Babam1950 li yıllarda dedemin 2 kamyonuylanakliye işine başlıyor. O yıllarda babam 20yaşlarında. Kamyonların birinde rahmetliamcam diğerinde babam çalışıyor ve ail-eye ekonomik olarak katkı sağlıyorlar.Ailedeki kardeşlerin eğitim almaları,ekonomik çarkın dönmesini amcam vebabam sağlıyor. Yani bütün ailede emek-leri büyüktür ve hepside bulu bilir. 70 liyıllarda kamyon sayılarını arttırarakkömür nakliye işine giriyorlar.

77-78 yıllarında da babam ilk otobüsüalıyor ve Güven Turizm ortağı olarak işinedevam ediyor. O dönemlerde 8-10 taneotobüse kadar yükseliyor. 302 otobüs-lerinin döneminde, 8-10 tane arabasıylababam Kenan Demir Zonguldak GüvenTurizmle Zonguldak’a hizmet veriyor.Güven Turizm biliyorsunuz Zonguldak’ınyerli firmasıdır. 1947’de kurulmuşZonguldak’ın ilk yerli firmasıdır. Yıllarcabiz Güven Turizm olarak Zonguldak'tahizmet verdik.

Sevim Arı: Siz hangi dönemde başladınız çalışmaya?

Gökhan Demir: Ben 1968 doğum-luyum. 17-18 yaşlarımda liseden sonraben de otogarlarda bir fiil çalışmaya baş

ladım. Genç yaşımıza rağmen işi sevdiğimiz için her geçen gün işe olan ilgimarttı. 20 yaşlarına geldiğimde işle çokilgilenir oldum. Bir dönem İstanbul’daEsenler Otogarında Güven Turizm 81 noluyezanemizde yıllarca işletmecilik yaptım.

Tabiî ki o dönenler çok gençtik, iştecrübemiz yoktu, Zonguldak dışında olmayı seviyorduk, yani hareketli yaşıyor-duk. Ama hiçbir zaman ailemi utandıracakbir davranışım olmamıştır. Babam işlerdenelini çektikten sonra da kardeşim KemalDemir ve ben Zonguldak ta otobüs işletmeciliğinde uzun yıllar hizmet verdik.

Babam bu işin duayenlerindendir. 81 ildehalen babamın eşi, dostu, ahbabı vardır.

Şu anda babamın bayrağını ben devraldım vee ona yakışır bir şekilde de bubayrağı layıkıyla taşıdığıma inanıyorum.Yaklaşık 5 yıldan bu yana da Kamil Koçolarak Zonguldak'a başarılı bir şekildehizmet veriyorum.

Sevim Arı: Bu noktaya gelene deksıkıntılarda yaşanmıştır değil mi?

Gökhan Demir: Aslında işin gerçeğiKamil Koç’a kadar bizim sıkıntılarımız

Sevim Arı kentimizde uzun yıllardır hizmet sektöründe çalışma yapan bu sıralarda adını vergirekortmenliğine yazdıran genç,dinamik hedefleri olan Gökan Demir ile ticareti, siyaseti ve

Zonguldak’ı konuştu

Bizim siyasetçilerimiz o koltuklara geldiklerindeZonguldak'ı unutuyorlar

Demir;“Artık 45-50 li yaşlarda olan siyasetçilere ihtiyaç vardır. Seçim dönemlerinde Zonguldak'a gelensiyasetçiler hiç gelmesinler, bu kente yüreğiyle, emeğiyle hizmet etmek isteyen insanlara şans versinler.”

SUSMA

5

çoktu. Çok inişler çıkışlar yaşadık. Yanibir dönem babamın böyle 8-10 arabasıoluşu şaşalı dönemlerden sonra belli birdönem inişler yaşadık. Sonra belli birdönem yine 3-4 arabaya çıkarttık. Ben 45yaşındayım 5 yıldır ticari anlamda rahat-ladığımı söyleyebilirim. Ne zaman kiKamil Koç’la iş ortaklığımız başladı o günden bu yana hem bizim hem de firmanınartıları çoğaldı. Büyümemizde ve bu gün-lere gelmemizde kamil Koç firmasınınçok büyük etkisi olmuştur. Kamil Koçkurumsal bir firma o nedenlede benimdeticari anlamda önüm açılmış oldu. Ben-imde o dönemlerde akılcı yaklaşımlarımoldu, yatırımlara başladım. Otobüs, servisaraçları, şubeler derken Zonguldak’takamil Koç’a güzel bir ağ kurdum. Yani 5sende sadece benim kendi şahsıma ait 25’eyakın sigortalı çalışanım var. Kamil Koç’uburaya getirmemle birlikte benimsayemde bugün 60-70 kişi şoförü, hotsudahil olmak üzere bir şekilde ekmekkazanıyorlar. Düşünün bir ekmeği kaçkişiyle paylaşıyoruz. Bu benim sayemdeolmuştur. Kamil Koç olarak da yatırım-larımlarımıza devam ediyoruz. Bizimyatırımımız hat açmaktır. Örneğin, Sam-sun, Ordu, Trabzon hattını başlattık, yazkış devam edecek bir hat. Kamil Koç biranda karar verip işi oldu bittiğe getirimhemen ertesi gün hat açan bir firma değil.Bir hat düşünüldüğünde bu işin planı pro-jesi yapılıyor, iyice araştırılıyor ve 1-2sene sonra ancak imzayı atıyorlar. Benböyle profesyonel bir firmayla çalıştığımiçin kendimi mutlu hissediyorum.

Sevim Arı: Kamil Koç’un firmalar-dan farkı nedir? Yolcular neden sizi tercihediyorlar?

Gökhan Demir: Kurumsal bir firmaolduğu için hem şahıs otobüsçüsüne, hemde acentesine sahip çıkan bir firmadır. Herşeyden önemlisi dinlemesini bilen birekibi var. Ben 18 yaşından bu yana bu işiniçinde olan biriyim. Bu işi severek veisteyerek yapıyorum. Ben özgüveni çokyüksek olan biriyim, okusaydım belkideZonguldak’ın ileri gelen avukatlarındanbir tanesi olabilirdim. Ama bu işi çoksevdim ve yılladır da layıkıyla yapmayaçalışıyorum. Bundan bir 10 sene sonra buişin duayenleri arasında olacağıma inanıy-orum. Benim şahsi çabalarım ve KamilKoç’un da profesyonelliği bir araya geldiburadan çok daha büyük başarılar ortayaçıkacaktır.

Sevim Arı: Belli sıkıntılar yaşandı.Son 5 yılda bir çıkış yakaladınız. 2012itibariyle Zonguldak merkezde vergi reko-rtmeni oldunuz. Neler hissettiniz? Nasıldeğrelendiriyorsunuz?

Gökhan Demir: Ben ödeyeceğimizbu vergilerin nerelere gideceğini çok iyibilen bir esnafım. O yüzden devlete ödediğim vergi helali hoş olsun. Bin lira kazandığım bir yerde ben 250 lirasını vergiolarak vermiyorsam ben ticaret yapmıyo-rum demektir. O kazandığım bin lirayıkaçırıp hiç vergi vermiyorsam bu ticaretinahlakına sığacak bir şey değildir. Vergirekortmenliği elbette çok onurlu birdurum. Benden çok daha fazla kazanıpbenden çok daha az vergi ödeyenleresöyleyecek bir sözüm de yok, benim işimgereği ben her faaliyetimi belgelendirmekzorundayım. Vrgi kaçırmamda söz konusuolamaz. Ayrıca benim önüme bu tür öde-mem gereken borçlar çıkınca ben daha dahırslanıyorum. Sizinde bildiğiniz gibi

“borç yiğidin kamçısı” derler. KamilKoç’dan önce vergi levhamızda “matrakyok” yazardı. O nedenle ben bir yatırımyapmak, bankalara gidip kredi kullanmakistediğimde hep benim önüme bu “matrakyok” yazısı çıkardı. Buda benim gelişme-mi, gerekli yatırımlar için başvurularımıhep engellerdi. Kamil Koç’tan sonra KDVde belli oranları yakaladım, ondan sonradabütün bankaların ve bayilerin kapıları bizeaçılmaya başladı. Verdi rekortmenliğininticari anlamda gelişmeme çok büyükkatkılar sunacağına inanıyorum. Çünküben hayalleri, girişimciliği, özgüveni olanbiriyim. Bugün Gökhan Demir olarakvergi rekortmeni oldum şimdi DemirhanA.Ş olarak aynı çabayı sarf edeceğim. Biranonim şirketi kurdum, şimdi o şirketinüzerinden aynı çabayı sarf edeceğim.Önümüzdeki yıllar içerisinde de birinciolmasam bile yine belli bir sıralamanıniçerisinde yer alacağıma inanıyorum.

Sevim Arı: Otobüs işletmeciliğininsorunları nelerdir?

Gökhan Demir: Bugün Türkiye’nin% 60’ sını karayolu taşımacılığı gerçek-leştiriyor. Geriye kalan % 40’lık oran,uçak, tren, gemiyle gerçekleşiyor. Buradabir sıkıntı var. Bu yüzde 40’lık orandakitüm taşımacılıklar da KDV, ÖTV indirimi,yakıt indirimi var. Ama bizim otobüs işlet-mecilerine böyle bir indirim söz konusudeğil. Ben bu gün sadece 35 tane arabakaldırdım gece saat 01’e kadar, iddialıkonuşuyorum haydi 35 tanede uçakkaldırın buradan. Niçin bizim sek-törümüzdeki arkadaşlarımıza, firma sahip-lerine araç sahiplerine bir indirim sözkonusu değil? Sizin aracılığınızla soruyo-rum.

SUSMA

6 Sayı 44

Biz insan taşımıyor muyuz? Üzülereksöylüyorum ki bu konuda devlet bizimyanımızda olmadı. Ben Türkiye Otobüs-leri Federasyonların kurucu üyesiyim.Yönetim kurulunda görev aldım, icrakurulunda da görev aldım. Bu sektörü iyibilen insan olduğum için konuşuyorum.Karayolları Genel Müdürlüğünden tutun,Ulaştırma Bakanımıza kadar federasyonaçılışında yanımızda oldular. Ama sadeceaçılışta yanımızda oldular. Türkiye Oto-büsler Federasyonu olarak çok sözleraldık, çok vaatler aldık, hiç biri icraatageçmedi. Biz bu konunun yetkilileritarafından diğer taşımacılık işletmeciler-ine verilen hakların bize de verilmesiniistiyoruz. Zonguldak’la ilgili konuşmamızgerekirse geçmişte terminal yerimizleilgili olarak bir önceki Belediye BaşkanıSayın Secahattin Gonca ile birçok kezgörüştük. Ama istediğimiz sonucu ala-madık. Bizim sektörümüz çok önemli işyapıyor olmasına rağmen biraz kenaraitilmiş bir sektör. Devlet bize mazottaindirim yapsa, KDV’de indirim yapsa, hiçsorun değil ben her sene Zonguldak’tavergi rekortmeni olmaya razıyım. Her seneo ağır vergileri de ödemeye hazırım.

Sevim Arı: Sizin sektörünüzdeki işlet-mecilerin daha çok kazanabilmesi burayadaha çok yatırım yapabilmesinin temeli-Zonguldak’a çok sayıda insanın gelipgitmesine bağlı. Bu kentin daha cazipolması, insanların daha çok gelip gitmesiiçin gerekli yatırımların yapıldığınainanıyormusunuz? Bu konuda neler yapıl-

malı?

Gökhan Demir: Bu kente gerekliyatırımlar hiçbir dönemde yapılmamıştır.Benim teknem var. Ben hafta sonları bubölgedeki koyları geziyorum. İnanılamayacak kadar güzel yerlerimiz var. Buralarturizm anlamında değerlendirilse, buralaraakın akın insan gelir. Yeşilin ve mavininbu kadar iç içe geçtiği müthiş bir doğaharikasına sahibiz ama ne yazık ki bunlarışimdiye kadar değerlendiremedik. Amas-ra’nın Akçakoca’nın bizden bu anlamdafazlası mı varda insanlar oralara gidiyor?Hayır, sadece biz bu güzel yerlerimize tur-ist çekecek yatırımlar yapmadığımız içininsanlar oralara gidiyor. Benim açımdanbu anlamda son yılların en büyük yatırımıDedeman Oteldir. Orası insanlar açısındanbir çekim merkezi. Burası Cumhuriyetinilk şehri. Hem yeraltı hem yer üstü sonderece verimli.

Ben size soruyorum yıllar yılı bu şehirböyle mi olmalıydı? Kesinlikle parti ayrımı yapmıyorum ama bu güne kadar göreve gelmiş Milletvekillerimizin, BelediyeBaşkanlarımızın eksiğidir bu durum. Benhatayı siyasi liderlerde şehrimize siyasiliderlik yapmaya çalışan arkadaşlarımızdabuluyorum. Turizm dışın da da buraya birçok girişimci geldi, ne yazık ki geldiklerigibi gittiler. Kimle muhatap oldular.Zonguldak’ta kim oldu yanlarında dayatırım yapmaları için. Bu gün bir Düzceyatırım anlamında bizden çok ileride.Zonguldak her geçen gün küçültüldü.Zonguldak’a yapılan en büyük yatırım

NAZIM HİKMET

Analardır adam eden adamı aydınlıklardır önümüzde gider. Sizi de bir ana doğurmadı mı? Analara kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan, uçurtması geçiyor ağaçlardan, siz de böyle koşmuştunuz bir zaman. Çocuklara kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar, aynanın içinde birini arar. Elbet böyle sizi de aradılar. Gelinlere kıymayın efendiler. Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın, tatlı anıları gelmeli yalnız. Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın, efendiler, siz de ihtiyarsınız. Bulutlar adam öldürmesin.

AHMED ARİF

Nerede olursan ol,İçerde, dışarda, derste, sırada,Yürü üstüne - üstüne,Tükür yüzüne celladın,Fırsatçının, fesatçının, hayının...Dayan kitap ileDayan iş ile.Tırnak ile, diş ile,Umut ile, sevda ile, düş ileDayan rüsva etme beni.

SUSMA

7

üniversitedir. Yapılması gereken yatırım-ları sadece Zonguldak merkez olarak elealmamak gerekiyor. Çaycuma, Filyosburalar geniş düz alanlara sahip bölgelerburalarda değerlendirilebilir. Burada işsiyasilere düşüyor.

Sevim Arı: Terminal yenilendi halensıkıntılar var mı?

Gökhan Demir: Var tabii ki. Terminalyenilendi sadece şuanda oturduğumuzbenim yezahanem gördüğünüz birazuğraştım ettim şık olması için, çünkü aslanyattığı yerden belli olur biliyorsunuz.Gelen insanlarımızı rahat ağırlayalımrahat otursunlar, kalksınlar arkadaşlarımızdostlarımız büyüklerimiz diye bu halegetirdim.

Terminal sadece yenilenmekle sorun-ları bitmedi bence. Hala bir otopark sorunu yaşıyoruz. Terminal şu anda şehrin merkezinde, hiçbir şehirde şehrin merkezindeterminal yok. Buradan 150 adımda çarşıyainiyorsunuz. Her yer terminalini şehrindışına aldı. Biz bu sorunumuzu defalarcadile getirdik. Bize “şehir dışında yerimizyok” dendi. Diyorlar ki “69 Ambarlarınınorayı ala cağız”. Orada terminal olmaya-cağını biz kaç kere dile getirdik yezaneciarkadaşlarımızla. Arıtma Tesisinin olduğubölgeye bize terminal yapabilirlerdi.Kozlu terminaliyle de birleşirdi ve modernbir terminalimiz olurdu. İki yerde terminalolması külfetten başka bir şey değildir.Ben bu gün Çatalağzı’ndan yolcumu alıpterminale getiriyorsam, Kozlu’dan da alıpterminale getirebilirdim. 20 kilometredengetirebiliyorsam 1 kilometreden derahatlıkla getirebilirdim. İktidar partisinindöneminde de dernek başkanlığı döne-mimde defalarca bu konuyu gündemegetirmemize rağmen olumlu bir sonuç ala-madık. O nedenle şimdilik sadece halkabiraz daha düzenli görünen bir terminallehizmet vermeye devam ediyorum.

Bu konuda köklü çözüm üretilememiştir. Sezona girdiğimizde gelin beraberfotoğraflayalım. Bakın bakalım yer var mıorada. Bu insanlar nereye park edecekarabasına da yolcusunu gönderecek. Yineolmadı bence. Buranın ben geçici olduğu-na inanıyorum. İnşallah bundan sonra hangi parti olursa olsun belediye başkanlığınagelecek olan kim olursa olsun şu termi-nalle alakalı 5-10 seneye ileriye dönük

olsa bile güzel bir proje üretir diye düşünüyorum.

Sevim Arı: Son günlerde siyasette deadınız alınır oldu. Bu anlamda hede-fleriniz nelerdir?

Gökhan Demir: Siyasetin içinde birdönem bulundum. Aktif olarak iki, ikibuçuk yıl kadar ilgilendim. Zonguldak-sporda uzun süre görev yaptım.Şimditicaretin bu kadar içindeyken Zongul-dak’ın sorunlarını daha yakından takipediyorum. Bunca sorun yaşanırken kendikendime soruyorum; “Zonguldak’ın eksik-liğini çözecek olan ben miyim tabii kideğilim” diyorum.

Ama olmayacak diye bir şey yok. BenZonguldak’ta ticeret yapıyorum ve yap-tığım iş nedeni ile de her an insanlarlayüz-yüze, iç içeyim. Ben normal bir vatan-daş olarak şu an Zonguldak’ta yapılan siyaseti kesinlikle beğenmiyorum. Partilerdetamamen bir rant kargaşası var. Partilercadı kazanı gibi adeta. Bizim 30 tane Belediye meclis Üyemiz var. Sorunlar karşısın-da 5 tanesi konuşuyorsa 25 tanesi suskunkalıyor. Böyle olmamalı. Parti ayrımı yap-madan söylüyorum, insanlar siyaset yapacaklarsa eğer bu kente hizmet için yap-malılar.

Sevim Arı: Size göre kimler siyasetyapmalı.

Gökhan Demir: Bu gün 15 yaşındabir genci karşımıza alsak ve Zonguldak’ınsorunlarını konuşsak, onlardan bile busorunları çok yakinen duyabiliriz. İlimizingerçekten sorunları çok fazla. İçinde lider-lik vasfı olan genç insanlar siyaset yap-malı artık diye, düşünüyorum. Bu aradaillada ben olayım demiyorum ama artıkeski siyasetçilerden Zonguldak’a bir faydagelmeyeceğini de biliyorum. Yıllar yılı bukentte siyaset yapan ileri gelenlerimizebaktığımızda artık gençlerin önünün açıl-masının zamanı gelmiş diye düşünüyo-rum. Zonguldak’a bir bakın adeta gözdençıkarılmış bir kent görünümünde. Bizimsiyasetçilerimiz o koltuklara geldiklerindeZonguldak'ı unutuyorlar ama koltuklarınasahip çıkmak için ellerinden gelenideyapıyorlar. Bende öyle bir yürek var ki benO mevkilere gelip buradan gittiğimdeZonguldak’ı unutacak bir delikanlı değil-

Burası Cumhuriyetin ilk şehri. Hem yeraltı hem yer üstü son dereceverimli. Ben size soruyorum yıllar yılı bu şehir böyle mi olmalıydı?Kesinlikle parti ayrımı yapmıyorum ama bu güne kadar görevegelmiş Milletvekillerimizin, Belediye Başkanlarımızın eksiğidir budurum. Ben hatayı siyasi liderlerde şehrimize siyasi liderlik yapmayaçalışan arkadaşlarımızda buluyorum. Turizm dışın da da buraya birçok girişimci geldi, ne yazık ki geldikleri gibi gittiler.

ÜMİT İLTER

Sizin olsun bu duvarlarDikenli teller, kurşun askerlerİşkenceli günler ve gecelerTek başına üryan tutmalarSizin olsun bu sahtekarlıkGörüp görmezden gelmelerDuyup duymazlara gitmelerBu sansür ve yaygaralarSizin olsun yok saymalarUnutmalar, sırıtmalar, susmalarGözümüzün içine baka bakaSöylenen bütün yalanlarTabiatınızı oluşturan envai alçaklıkSizin olsun esaretin efendiliğiNasılsa özgürlük bizde daimArdında bile duvarların...

BERTOLT BRECHT

Gardiyanları ve yargıçları ve savcılarıHepsi halka karşıdırKanunları, yönetmelikleri,

bütün kararlarıHepsi halka karşıdırDergileri, gazeteleri, bütün yayınlarıHepsi halka karşıdır

Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak

Durduramayacaklar halkın coşkunakan selini

Panzerleri, kelepçeleri, bütün silahlarıHepsi halka karşıdırZindanları, tutukevleri, işkenceevleriHepsi halka karşıdırBorsaları ve şirketleri ve iktidarlarıHepsi halka karşıdır

Bunların hiçbiri onları kurtaramayacak

Durduramayacaklar halkın coşkunakan selini

SUSMA

8 Sayı 44

im. Hem Belediye Başkanlığında, hemdemilletvekilliğinde bu kenti temsil edebile-cek, bu kentin sorunlarını çözebilecek siyasetçilere ihtiyaç var. Ben bu anlamda kendime güveniyorum. Benim gibi bir çokyürekli arkadaşımda var bu kente hizmetverebilecek. Eskiye rağbet olsaydı bitpazarından geçilmezdi. Artık 45-50 li yaşlardaolan siyasetçilere ihtiyaç vardır. Seçim dönemlerinde Zonguldak’a gelen siyase tçil-er hiç gelmesiler, bu kente yüreğiyle, emeğiyle hizmet etmek isteyen insanlara şansversinler.

Sevim Arı: Önümüzdeki yerel seçim-lerde sizi görecek miyiz? Hangi partiye daha yakınsınız.

Gökhan Demir: Şimdilik parti telaf-fuz etmiyorum ama Belediye Başkanlığıseçimlerinde de, milletvekilliği seçimlerinde de olabilir. Neden olmasın? Bizim kök-lerimiz eski CHP’liler. Yanlış da anlaşıl-masın “hangi partiden teklif gelirse gelsindeğerlendiririm” de demiyorum ama şim-diden parti ismi vermek benim açımdanşık olmaz.Hizmet noktasında Zonguldak’agerçekten hizmet edebileceğime inanıyor-sam DSP den bile aday olabilirim.Yeter kiben Zonguldak’a gerçekten hizmet vere-bileceğime inanıyım. DSP’nin bugün Türkiye’deki gücü ne. Bakın şehirlere heledebizim gibi küçük şehirlere Bartın, Karabük, Zonguldak gibi oralarda belediyeseçimlerini parti değil kişiler aldı. Artık oeski zamanlar çok gerilerde kaldı. Artık70-80’li yıllarda olduğu gibi bu sol par-tidir bu sağ partidir bunlar artık geçti.

Özellikle yerel seçimlerde seçimlerikişiler alıyor bence. Bu nedenle DSP’dende Zonguldak Belediye Başkan adayı ola-bilirim. Yeter ki benim ve benim gibi insanların yüreğinde Zonguldak’a hizmet etmeheyecanı olsun. Ben Zonguldak’a tümyüreğimle inanıyorum. Bizler Zongul-dak’ı seviyoruz. Biz 80-85 yıldır Zongul-dak’tayız. Yani bizler Zonguldak’ın yerlisikadar Zonguldaklıyız. Böyleyiz böylehissediyoruz. Kısacası Zonguldak’a hizmet anlamında ticari yaşamında dürüstlüğüyle kendini kanıtlamış biri olarak herzaman varım bundan sonrada olacağım.

Sevim Arı: İş dışında neler yapıyor-sunuz?

Gökhan Demir: Ben işim nedeniyle10 sene bir fiil İstanbul’da yaşadım.Sosyal hayatı gezmeyi yeni yerler görmeyi seviyorum. Bunun yanı sıra evimdeeşimle birlikte vakit geçirmekten hattaonunla oturup eşimin sevdiği dizileri bir-likte seyretmekten büyük keyif alıyorum.

Aile büyüklerimizi ziyaret etmekonlarla zaman geçirmek beni mutlu ediy-or. Biz kalabalık aile sofralarını sohbet-lerini seven insanlarınız. Bu nedenle deeşimizi dostumuzu evimizde ağırlamaktanonlara kendi ellerimizle mangal hazırla-maktan keyif alıyoruz. Sabahları eşimlebirlikte evimizin bahçesinde kahvaltı yap-mayı çok seviyorum.

Motosiklet kullanmayı seviyorum.Zaman bulduğumda motosikletimle geziy-orum. Ayrıca bir teknem var teknemle degüzel yerler keşfetmeyi doğanın tadınıçıkartmayı seviyorum. Titiz bir insanım işyerime evime arabama tekneme çok özengösteririm.Ailemiz geniş olduğu için ildışındaki aile büyüklerimizi ziyaret eder-im. Bir kızım var 20 yaşında Aslı Demir,kızımı çok seviyorum. Onunla zamangeçirmek çok keyifli. Kızım yurt dışındaokuyor, tatilde yanıma geliyor, onunlageçirdiğim zaman dünyanın en mutluinsanı ben oluyorum, kızımla zaman nasılgeçiyor hiç anlamıyorum. Zaman zamanarkadaşlarımla halı sahada futbol oynuy-oruz. Spor yapmayı çok seviyorum.Mesela evde vakit geçirirken de düşünenbir insanım. Not alan bir insanım. Avrupa'-da çok şehir gezdim. İstanbul’da uzun yıl-lar yaşadım. Ege’yi Akdeniz’i çok iyibilirim. Doğu kültürünü çok iyi bilirim.Karadeniz kültürünü çok iyi bilirim.Bugün ben Tunceli kökenli olmama rağ-men arkadaşlarımla horon tepebiliyorum.Bundan daha güzel bir şey olabilir mi.Ayrıca evde eşimle çekirdeğimizi çıt-latarak Derbi Maçlarını büyük bir keyifleizleriz. Eşim Pınar Demir iş konusunda daher zaman en yakın destekçimdir. Benrahat hareket eden bir insanım fakat o beniher zaman frenler. Ticari anlamda da mesela bana durmayı, sakin düşünmeyi, ted-birli olmayı öğretmiştir.

Sevim Arı: Hanımları sağduyusudaha güçlüdür değil mi?

Gökhan Demir: Tabii yine söylüyo-rum her güçlü erkeğin arkasında kesinlik-

le akıllı bir kadın vardır. O yüzden beneşimle birlikte şuan da mesela ticaret yapıyoruz, gelir benim muhasebe hesaplarımıkontrol eder, o konuda çokta akıllıdır ken-disi 13 senedir zaten iş hayatında bulun-muş eğitim uzmanlığından, eğitim müdür-lüğüne kadar gelmiş yani personel çalıştır-mayı bilen iş takibini bilen bir insan banada bu konuda çok destek oluyor. Çünkügeniş bir şirketiz şu anda 7 tane şube ileZonguldak’a hizmet veriyoruz. Kamil Koçve ben Demirhan A.Ş olarak kendi şirke-tim adına eşimde bu konuda destek olmuş-tur bana hep yanımdadır.

Sevim Arı: Peki siyaset yapma istem-enize nasıl yaklaşıyor?

Gökhan Demir: Tabii kesinlikle veben inanıyorum ki yarın bir gün siyasettegerçekten bir yerlere gelirsem Zongul-dak’ta yine benim en büyük desteğim eşimPınar Demir olacaktır. Buda bir gerçek

Sevim Arı: İleriye dönük hedefleriniznelerdir?

Gökhan Demir: İleriye dönük gıdasektöründe bazı yatırımlar düşünüyorum.Bunları önümüzdeki 2-3 yıl içinde hayatageçirmeyi planlıyorum. Şimdilik bu alan-daki araştırmalarımız devam ediyor. Benbünyemize 20-25 kişilik sigortalı çalışanıkatmayı hedefliyorum.

Sevim Arı: Son olarak ilave etmekistediğiniz varmı?

Gökhan Demir: Genel olarakkonuşulması gerekenleri konuştuğumuzudüşünüyorum. Ben tüm iyi niyetimleZonguldak’ın güzel yerlere geleceğineinanıyorum. Yeter ki gençlere şans ver-ilsin. Ben her anlamda kendime güveniyo-rum. Benim bir yerlerde olup olmamamönemli değil. Ben her zaman işini düzgünyapan, Zonguldak’a hizmet etmek içinyüreği çarpan insanların yanında ola-cağım. Bunun sözünü veriyorum size.

Genel olarak konuşulması gerekenleri konuştuğumuzu düşünüyorum.Ben tüm iyi niyetimle Zonguldak'ın güzel yerlere geleceğine inanıyo-rum. Yeter ki gençlere şans verilsin. Ben her anlamda kendimegüveniyorum. Benim bir yerlerde olup olmamam önemli değil. Benher zaman işini düzgün yapan, Zonguldak'a hizmet etmek için yüreğiçarpan insanların yanında olacağım. Bunun sözünü veriyorum size.

SUSMA

9

Taksim “Gezi Parkı” ile başlayan protesto eylemlerine her gün farklı eylem biçimleriyle devam ediyor.Aynı oranda farklı çevreden değerlendirmeler devam ediyor.Susma Gazetesinin e postasına ulaşan

6 Haziran Tarihli TKP’nin konuyla ilgili değerlendirmesini paylaşıyoruz

“Ey Halk, Sinirlenince Daha da Güzelsin!”“Gezi Parkı” protestoları çerçevesinde

başlayan Taksim olayları, hızla tüm ülkesathına yayılıp devlet otoritesine yığınsal birkarşıkoyuş haline geldi. Başbakan RecepErdoğan’ın olaylar karşısında egosu göğe vur-muş tavrı, polis terörü, protestocuların azmive kararlı direnciyle karşılaştı.

Sonuçta ortalık toz duman olunca, İstan-bul Borsası’nın endeksleri başaşağı gitmeyebaşladı ve bir günde 60 milyar lirayı aşkın birzarar yarattı. Karakteri gereği insan hayatına,patlayan gözlere, polis marifetiyle altüstedilen özel ve kamusal yaşamlara hiç aldır-mayan sermaye çevreleri, borsanın başaşağıgitmesi karşısında paniklediler. Hazırbaşbakan da yurtdışında iken, devletin tepenoktaları acilen toplandılar ve duruma “ılımançözüm” getirmeye kararı aldılar. Cumhur-başkanı ve başbakanın ayrı notalardan konuş-maya başladığı da gözden kaçmadı.

(Bu arada, son bir haftadır yaşananlar,kanımızca, Türkiye kapitalizminin beklenti-lerinde başka durumlar da yarattı. TaksimGezi Parkı muharebelerinin, ABD'nin BüyükOrtadoğu Projesi henüz tam uygulan-mamışken projenin taşeronunun “nedenolduğu” yeni bir sorun olarak ortaya çıkışı,ABD ve müttefiklerini hazırlıksız yakalamışabenziyor. Zaten Başbakanın aşırı kabarmışegosu, dizginleyemediği hırs ve kini, tekrartekrar dile getirdiği savaş histerileri, hem ken-disini ve hükümeti iyice yormuştu, hem deABD açısından bir “problem” momenti idi.Şimdi Taksim muharebeleri bunun üzerinetuz biber ekmiştir. Böyle bakınca, ABD'nin,hızla Recep Erdoğan’ın yerine alternatif liderarayışı içine girmesi şaşırtıcı olmaz.ABD’nin yakın dostu Fas Kralının Erdoğan’lagörüşmeyi reddetmesi bunun bir işareti ola-bilir. Ama öte yandan, CumhurbaşkanıA.Gül’ün de AKP yöneticileriyle aynı pro-jenin parçası olduğu, bu ekibin Türkiye’deCumhuriyet’le gelen burjuva kazanımlarınüstüne Sünni İslam (ABD ılımlı İslam diyor)gömleğini giydirmek, hatta giderayak halife-liği gündeme getirmek gibi bir gündemiolduğu, “yeni Osmanlı” vb rüyalarının dabuna bağlanabileceği kulağımızın bir kenarın-da durmalıdır.)

Taksim muharebelerinde birinci raundunsonunda ne oldu? Borsa başaşağı gidince,devlet, Başbakan yardımcısı B.Arınç'ın şah-sında özür diledi, ama bir yanıyla da dileme-di. Bir anlamda nedamet getirdiler ve psikolo-jik olarak gerilen Recep Erdoğan’ı özürdileme zahmetinden kurtarıp, elini rahatlat-tılar. BDP’li Mv. Sırrı Süreyya Önder’inKöşk’e çıkıp Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’legörüşmesi, durumun nasıl “yumuşatılacağı”konusunda ipuçları vermekte. Ama, BaşbakanErdoğan’ın Kuzey Afrika turu dönüşündetekrar ortaya çıkıp, bazı yerlerde çatışmalarsürmekte ve onbinlerce genç hâlâ Taksim’denöbetteyken, hiçbir olay yaşanmamış gibidavranıp, “Taksim’e cami ve kışla projesinde

nerde kalmıştık” diye yine bildiğini okuya-cağını söylemek, çok da zorlama bir tahminolmayacaktır. Bizce, “Osmanlı'da hile tüken-mez” atasözü sürekli hatırda tutulursa yararlıolur. Birçok yeni gelişme olabilir, hâlâ çeşitlikentlerde çatışmaları süren olaylar çok farklıçizgilerde seyredebilir. Komünistler olarak,işi falcılığa dökmeden serinkanlı düşünmek,cesur bir “durum değerlendirmesi” yapmak,mücadeleye soyunmuş muazzam kalabalık-ların bilincinin bir adım daha ilerlemesineyardımcı olmak durumundayız.

Taksim Olayları nereden çıktı?1. Olaylar basit gibi görünen bir park

yıkımı / ağaç kesimi sorunundan büyüdü.“Aniden” ve muazzam bir yığınsallaşma veyayılma eğilimiyle patlak verdi. Örgütsüz vekendiliğinden! Bir genç çevrecinin öfkelitvitinde yansıyan “iki ağacı korumak içinonlarca genç fidanın başlattığı hareket”ifadesi, hareketin ne denli siyasetdışı, çevrecive masum başladığının anlatımıdır. Ancak,“Recep kuvvetleri”nin halka yoğun gaz sık-ması, geleni geçeni coplayarak bu “masum”olayda vatandaşa haksızlık yapması, yanipolisin kanunsuz-adaletsiz davranmasıkarşısında, çevre dostları iyice öfkelenmiş,daha da inatçı ve kararlı bir direniş geliştir-mişlerdir. Olanları izledikçe öfkesi patlayan“alelade şehir halkı”, “yeter beeeaa” diyengenç yaşlı çoluk çocuk orta halli insanlarsokaklara dökülmüşlerdir. Ne için? Polise veBaşbakana “yeter be!” demek için. (Kimseİstanbul Büyükşehir Belediye Başkanınınadını ağzına almamıştır, çünkü adam yerinebile koymamıştır.) Tepki, İstanbul’dan dalgadalga tüm büyük kentlere, Anadolu’nun ücraköşelerine ve hatta yaşadıkları süreçnedeniyle hükümetin incitilmemesine özengösteren Kürt kentlerine kadar yayılmış,siyasallaşmış toplulukları (bazı MHP'liler dedahil) giderek artan sayıda içine çekmiştir.

2. Tepkinin bu denli ani, şiddetli veyaygın oluşuna bakılırsa, yalnız İstanbul'dadeğil ülke halkının önemli bir kesimindesiyasal iktidara karşı sessiz ve derinden büyükbir öfke birikmiştir. “Recep şaşırmış, halkında sabrı taşmıştır”.

3. Olaylar, eylemciler açısındanbakıldığında, ani ve kendiliğindendir. Amadevlet açısından böyle değildir. Bir gazetedebasılan ilk gaz sıkma resimleriyle de belge-lendiği üzere, bizatihi devlet, bu çevreci karşıçıkışın özünde basit bir karşı çıkışolmadığının farkındaydı ve her zamanki gibi,“yılanın başı küçükken ezilmeli” tavrını gös-terdi. Bir avuç çevreci vatandaşı terörize edipönce sindirmeye ve onların şahsında tümkamuoyunu susturmaya yeltendi.

4. Çevreci ağaç dostları “siyasal” niyettaşımamış olabilirler. Ama, başbakanındangaz silahının tetiğini sıkan “Tayyiban” poli-sine dek devletin mücadelenin bir tarafı

olarak yer alışı göstermektedir ki, GeziParkı’ndaki “iki ağaç” meselesi özünde derinbir “siyasal” meseledir. Yığınların tepkisi detabii ki siyasal olmuştur, milyonlarca vatan-daş, en başta Başbakanı, onun polisini hemmakaraya alıp hem de “eleştirmiştir,”, hâlâ daeleştirmektedir. Öte yandan, olaylarınbaşlangıcından bu yana göstericileri “terörist”ve “illegal” olmakla suçlayan kendini bilme-zler şunu açıklayamamaktadırlar: 7 gündürgösteri yapan onbinlerce insan bunca polisterörüne, kışkırtma hakaret ve saldırıya karşıtek bir molotof kokteyli savurmamıştır. BuTaksim’de kendiliğinden gelişen yığınsalkarşıkoyuşun başarısıdır.

5. Devletin başındaki İslamcı sermayekliği eliyle yürütülen “vatandaşın terörizeedilerek sindirilmesi” operasyonu, ne büyükşanstır ki, Taksim gibi şanlı bir meydandabetona toslamış, yığınların kendiliğindenbaşkaldırısı, hakiki bir “irade çatışması”nadönüşmüştür. Bu bile ortada ciddi “siyasalmücadele” olduğunu anlatır.

6. İrade çatışmasının şiddetinin artmasıkarşısında başbakan, “ayyaşlar”, “çapulcu-lar”, hatta “yabancı devletler” falan diyerekne denli kültürlü(!) olduğunu halkımıza gös-terdi. Ama sonuçta, devlete hakim olan İslam-cı burjuvazi, Arınç eliyle “özür dilemek”zorunda kaldı. Kavganın ilk raundunun galibi,sokakta polis kuvvetiyle devlet terörü estirenAKP iktidarı karşısında dağınık, ama Spar-taküs gibi direnen onbinlerce genç oldu. Halk,vatandaş büyük bir moral üstünlük elde etti.Dünya kamuoyunu yanına aldı.

7. Olayların gelişmesine borsanın gös-terdiği şiddetli tepki, konuşmalarına allah bis-millah ile başlayan Recep Erdoğan’a, kapital-izmin allahının “sermaye ilişkisi” olduğunu(ki Adam Smith buna “görünmez el” diyor-du), bunu ürkütecek bir tavır takınma lüksünesahip olmadığını, yetkin ve etkin biçimdegösterdi. Taksim’de karizmayı çizdirtenErdoğan, bir de TV şirketlerinden reklam-larını çekenlere, İstanbul’a turist rezervasyon-larını vb. iptal edenlere “kükremek” istediama, nafile, kapitalizmin allahına sözgeçiremedi. İstanbul Borsası'nın bir gündeyüzde 10.5 dolayında değer kaybına uğra-masıyla, sermaye çevreleri başbakanı ezipgeçtiler, “doğru olanı” yapmak üzereCumhurbaşkanından yardım istediler. Sonuç:Devlet, yığın hareketinin demokratikleştiricietkisi altında, kapitalizmin allahı öyle gerek-tirdiği için, belki de tarihinde ilk kez özürdiledi.

Yine de, bu sonuç direniş cephesindekivatandaşları rehavete sevketmemelidir.

Nedenleri çoktur:

Devamı Sayfa 10’da

SUSMA

10 Sayı 44

Doğada canlı, cansız hiçbir şey hareketsiz değildir. Hareket maddenin var oluş biçimidir. Diyalek-tik, doğadaki nesnelerin ve olay-

ların iç çelişkiler içerdiğini, hepsinin olumlu olumsuz yanları, bir geçmişleri bir gele-cekleri olduğu, hepsinin yok olup giden yada gelişen öğeler taşıdığı görüşündenhareketle karşıtlar arasındaki savaşımdanicel değişmenin nitel değişmeler yarat-tığını ve gelişmenin ilkesinin “çelişki”olduğunu açıklar ve çelişki içtedir, çelişkiyenileştiricidir, der.

Emek- sermaye çelişkisinde, yasama,yürütme ve yargı gücüyle devletin yöne-tim kadroları, tümden sermayenin yanındayer almaktan yana son derece mutlugörünüyor, devletin kutsanmasını sağlıyor,bugünkü AKP iktidarı gibi.

Sermaye açısından devletin ne ifadeettiği, halkın ve işçi sınıfının çıkarları açısından ne olmadığını irdeleyen bu yazı,Friedrich Engels’in “Ailenin, ÖzelMülkiyetin ve Devletin Kökeni” kitabındanyararlanarak hazırlanmıştır. Marks ile bir-likte bilimsel sosyalizmin kurucusu olan F.Engels, 1850’lerden buyana dünya işçi sınıfının yolunu aydınlatmaya devam ediy-or.

Eski çağlarda bazı halklar arasındasoyağacının, anaya göre hesaplanarak, kadının soyunun meşru kabul edildiğini, Ati-na’da bir erkeğin öldürülmesinin günahıödenebilirken analık hukukuna göre enağır ve en bağışlanmaz cinayetin birananın öldürülmesidir, atalık erkeğe göredeğil, yalnız analığa göre hesaplanır veanalık hukuku buradan doğar.(agys16).

Tarih öncesi uygarlıkta, doğada, insantarafından erişilmiş bulunan üstünlük veegemenlik derecesi bakımından yaşamaraçlarının üretimindeki ustalık, kesin birönem taşır. Bütün varlıklar arasında yal-nızca insan, gereksinimlerini karşılamakiçin gereksindiği şeylerin üretimine mut-lak şekilde egemen olmuş, insanlığıngelişmesindeyse beslenme kaynaklarınıngenişliği büyük rol oynamıştır. (agy.s29).

Barbarlık dönemi, hayvan yetiştirme,tarım ve insanın faaliyeti sayesinde doğalürünlerin üretimini arttırmayı sağlayanyöntemlerin öğrenilmesi dönem olurkenuygarlık dönemi, insanın doğal ürünlerihammadde olarak kullanmayı öğrendiğidönemdir.(agy.s.35.)

Aile ve özel mülkiyet

Senekalı İrokualarda, birçok ailedenkurulu komünist ev ekonomilerinde,kadınların uzun evlerde oturdukları çağda,aileye bir klan, gens* egemendi. Öyle kikadınlar, kocalarını başka klanlardan alır,evi kendileri yönetirdi, erzak ortaklaşaydı.Ortak gereksinimleri karşılamak için kendipayına düşeni getirmekte tembel ya dabeceriksiz olan zavallı kocanın halidumandı.(Agy.s59.)

Soy zincirinin analık hukukuna görehesaplandığı dönemde kadın çok kocalıevlilik yapıyor ve çocuklar ananın adıylaanılarak miras dağılmamış ve gentiliceyakın akrabalar içinde kalıyordu. Buçağda, insan emek gücü, henüz kendibakım masraflarını kayda değer bir şekildeaşan artı sağlamazken hayvancılık, madenlerin işlenmesi, dokumacılık ve sonun-da tarımın başlamasıyla durum adamakıllıdeğişti. Aile içinde biriktirme, servet edin-me dönemi başladı. (agy s.66.)

Servetlerin artışı, bir yandan aileiçinde erkeğe, kadından daha önemli biryer kazandırıyor, bir yandan da bu durum,geleneksel miras düzenini, çocuklar yararına değiştirme eğilimini ortaya çıkarıyor-du. Bunun içinse analık hukukunundeğişmesi gerekiyordu ve öyle de oldu.(agy.s.67)

Analık hukukunun yıkılışı, kadıncinsin büyük tarihsel yenilgisi oldu. Evdebile yönetimi elde tutan erkek oldu, kadınaşağılandı, köleleşti, erkeğin keyif veçocuk doğurma aleti haline geldi.s68. Birerkeğin çok karılı olması, köleliğinürünüydü, günümüzde bütün Doğuda durum böyledir. Çok karılılık zenginlerin vebüyüklerin ayrıcalığıdır ve kaynağı daköle satın alınmasıdır. Halk kitlesi tekeşlilik halinde yaşar. Hindistan ve Tibet'te-ki çok kocalılık da bundan daha az istisnaibir durum değildir. Miras artık erkeğinelinde, özel mülkiyete dönüşmüştür.

Devlet çıkageliyor.

Babalık hukuku, servetin çocuklarageçişiyle aile içinde servet birikiminikolaylaştırır ve aileyi gens karşısında güçduruma getirir. Servetler arasındaki fark,soyluluk ve soydan geçme bir krallığın ilkizlerini yaratarak devletin kuruluşuüzerinde etkili olur. Önceleri savaş tutsak-larıyla sınırlanan kölelik, daha o zaman-

Özel mülkiyeti kutsallaştıran devletBilal Kara

Baştarafı 9’da

1. Birincisi, son bin küsur yıllık tarihegöz atanlar anlayacaklardır ki, Kemal dönemidahil, devletin, karşısındaki muhaliflere sun-duğu seçenek, her zaman “ya teslim ol, ya dageber”, olmuştur. Taksim olaylarınınfotoğraflarını inceleyin, başınıza gelenlerihatırlayın, kırmızı elbiseli genç kıza gaz sıkanpolisin tavrına bakın, hep aynı şeyi göre-ceksiniz: Ya bizim dediğimizi yaparsın, ya daal sana! Kürt meselesinde de yaşanmaktaolduğu üzere, bu devlet, ancak karşısındahatırı sayılır bir fiziksel güç olduğundamuhalefeti “dinlemekte”dir. O zaman bile“anlaşalım, görüşelim” demesinde hile hurdavardır. Atasözü boşuna değildir: İtten postdevletten dost olmaz!

5) Taksim Dayanışması’nın dile getirdiği,“Başta 3. Köprü ve HES'ler olmak üzereekolojik değerlerimizin talanına ve güncelolarak Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği KorumaKanunu Tasarısına ilişkin itirazların, ülkemizeve bölgemize ilişkin savaş siyasetine karşıduruşun ve barış talebinin, Alevi yurt-taşlarımızın hassasiyetlerinin, kentseldönüşüm mağdurlarının haklı taleplerinin,kadınların bedenleri üzerinde denetim kuranmuhafazakar erkek politikalarına karşı yükse-len sesin, başta Türk Hava Yolu işçileri olmaküzere tüm emekçilerin hak gasplarına karşıtaleplerinin, tüm cinsel yönelim ve cinsiyetkimliği ayrımcılığına karşı mücadelenin, yurt-taşların eğitim ve sağlık hakkına ulaşımınınönündeki tüm engellerin kaldırılması istem-lerinin” gerçekleştirilmesinin yolu siyasalmücadeledir, sınıf mücadelesidir.

Ülkede vatandaşların, genci yaşlısı ileişçisi işsizi ile tüm ezilen, hor görülen, ötek-ileştirilen toplumsal kesimlerin demokrasi vebarış özlemini yerine getirmenin yolu, hedefli,ilkeli, programlı ve yığınsal mücadeledir. (Bukonuda Kürt ulusal hareketinden öğrenilecekçok şey vardır.)

Bu mücadele, emeği ve emeğin değerleri-ni öne çıkartır, yerel ve kesimsel çıkarları tekbir sancak altında toparlar, küresel dünyapazarında emeğin, emekçi vatandaşın kendikaderini tayin hakkını hayata geçirmeyi hede-flerse doğru yapar, diye düşünmekteyiz.

* Örgüt / topluluk / insiyatif içinde herdüzeyde her alanda açık tartışma vedemokrasi,

* Farklılıkların tanınması temelinde engeniş birlik,

* Özgürlük ve tam demokrasi için kararlımilitan mücadele.

Bu felsefi ve örgütsel ilkelerin bugünyaşamın doğruladığı, hak ve adalet arayışıiçinde olan ve devlete ve rejime meydanokuyan herkese yol gösterecek ilkeler olduğukanısındayız.

Bu anlayışla, Taksim direnişçilerini vetüm ülkede devletin haksızlığına, terörünebaşkaldıran herkesi kutluyoruz.

Ey halk, sinirlenince daha da güzelsin!

SUSMA

11

NAZİI HİKMET RAN

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,akar suyun,meyve çağında ağacın,serpilip gelişen hayatın düşmanı.Çünkü ölüm vurdu damgasını

alınlarına :- çürüyen diş, dökülen et -,bir daha geri dönmemek üzre yıkılıpgidecekler.Ve elbette ki, sevgilim, elbet,dolaşacaktır elini kolunu sallaya

sallaya,dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle :

işçi tulumuylabu güzelim memlekette hürriyet...

CEMAL SÜREYYA

Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz yaSessizce birleşip sessizce

ayrılıyoruz yaAnamız çay demliyor ya güzel

günlereSevgilimizse çiçekler koyuyor ya

bardağaSabahları işimize gidiyoruz ya sessizsedasızBu, böyle gidecek demek değil buişlerBiz şimdi yan yana geliyoruz veçoğalıyoruzAma bir ağızdan tutturduğumuz günhürlüğün havasınıİşte o gün sizi tanrılar bile

kurtaramaz.

dan aşiret üyelerinin köleleştirilmesi yol-unu açar. Aşiretten aşirete savaş, bu çağ-dan itibaren, sürü hayvanları, köleler,hazineler kazanmak için karada ve denizdesistemli bir yağmacılık biçiminde, normalkazanç kaynağı olarak yozlaşır. Sözünkısası zenginlik, en yüksek iyilik olarakövülür ve değerlendirilir. Zenginliklerinzora dayanarak çalınmasını haklı göster-mek için eski gentilice* kurallar çiğnenir.Özel kişiler tarafından az zamandaedinilmiş zenginlikleri, gentilice düzeninkomünist geleneklerine karşı koruyan,eskiden hor görülen özel mülkiyeti kutsal-laştıran, bu kutsal şeyi bütün insanlığın enyüce ereği olarak bildiren kurum olarakdevlet, kendini hissettirir. Ayrıca, mülkiyetedinmenin, zenginliklerdeki daha hızlıbüyümenin ardı ardına gelişmiş yenibiçimleri üzerine, genel olarak toplumtarafından yasaya uygunluk mührünü debasan bir kurum; yalnızca toplumdabaşlamış bulunan sınıflar halindeki bölün-meyi değil, mülk sahibi sınıfın hiçbir şeyesahip olmayan sınıfı sömürme hakkını veonun üzerindeki egemenliğini de sürdürüpgötüren bir kurum. Ve bu kurum çıkageldi.Devlet icat oldu. (agy.s.127.)

Sürüler ve lüks maddeler üzerinde özelmülkiyetteki gelişmeler, insanlar arasındadeğişimler yapılması, ürünlerin meta duru-muna dönüşmesi sonucunu verdi. İşteortaya çıkacak olan kargaşanın tohumu budurum içinde yatar. Üreticiler ürünleriniartık doğrudan doğruya kendileri tüket-meyip de değişim yoluyla elden çıkardık-ları andan itibaren, ürünlerinin denetiminiyitirdiler. Ürünün üreticiye karşı, onusömürmek ve ezmek için kullanılmasıolanaklı bir duruma geldi. Eğer bireyler,arasındaki değişimi ortadan kaldırmazsahiçbir toplum, uzun dönemde, ne kendi özürününün efendisi olabilir, ne de kendiüretim sürecinin toplumsal etkileriüzerindeki denetimlerini koruyabilir.(agy.s132,133)

Öyleyse burada düzene yepyeni biröğe, özel mülkiyet giriyordu. Devletin,yurttaşların hak ve görevleri. Toprakmülklerin büyüklüğüne göre ölçüldü vemülk sahibi sınıfların etkisi arttı. Eski kan-daşlık toplulukları geri plana geçti.(agy.s.136.)

Bütün Attika, kendi kendini yönetenyüz demos, komün bölgesine bölündü. Herdemosta, küçük anlaşmazlıklar üzerindeyargılama yetkisine sahip yargıçla birlikteşefleri ve hazinecileri yurttaşlar kendileri

seçiyordu.(agy.s.138.) Bütün çalışma kollarındaki üretim

artışı, insanın kendisine gerekenden dahaçoğunu üretmek yeteneğini kazandırdı. Buaynı zamanda her karı koca ailesi üyesinedüşen iş tutarını arttırdı. Yeni emek güçler-ine başvurmak gerekli duruma geldi.Savaş bunları sağladı ve birinci büyüktoplumsal işbölümü, emek üretkenliğini,dolayısıyla servetleri arttırıp üretim alanınıgenişleterek o günkü tarihsel koşullariçerisinde zorunlu olarak köleliği getirdi.Birinci büyük toplumsal işbölümünden,toplumun iki sınıfı, efendiler ve köleler,sömürenlerle sömürülenler biçimindeki ilkbüyük bölünüşü doğdu. Geçinme araçlarıher zaman erkeğin işi oldu. Bu iş içinzorunlu araçları üreten, bu araçlarınmülkiyetine sahip olan erkekti. Aile için-deki işbölümü de mülkiyetin kadınla erkekarasındaki paylaşımını düzenliyordu.(agy.s.189.)

Ticaret burjuvazisi doğuyor.

Uygarlık,* özellikle köy ve kentarasındaki karşıtlığı daha da belirgin birduruma getirerek daha önce var olanişbölümlerini geliştirip güçlendirir. Artık,üretimle değil, yalnızca ürünlerindeğişimiyle uğraşan bir sınıf doğar- tüc-carlar. O zamana kadar sınıfların oluşu-mundaki izler üretime bağlanıyor, üretimekatılanlar geniş ölçekte, yönetici veyürütücü ya da üretici olarak bölünüyordu.Burada sahneye ilk kez çıkan, üretimekatılmaksızın yönetimi ele geçiren, üreti-cileri iktisadi yönden egemenliği altınaalan bir sınıf çıkar. Bir sınıf ki üreticilerideğişim zahmet ve riskinden kurtarmak,ürünlerini uzak pazarlara yaymak bahane-siyle üretimin kaymağını alır. Üretimdegiderek artan bir egemenlik sahibi olan birkar düşkünleri, bir toplumsal asalaklarsınıfı meydana gelir. Bu sınıf kendinizorunlu gibi gösterirken madeni parayı daüreticiler üzerinde baskı aracı olarak kul-lanır.(agy.s.194)

Meta ve kölelik biçimindeki zenginlik-le, para biçimindeki servet yanında, toprakmülkiyeti de kendini zenginlikte gösterir.Toprak parçası üzerinde, kişilerebaşlangıçta verilen kullanım hakkı şimdiöylesine sağlamlaştırılmıştır ki bu parçalarsoydan geçme mülk olarak onlara aitbulunuyordu. Devlet aslında toplumadışarıdan dayatılmış güç değildir. Devlet,toplumun gelişmesinin belli bir aşamasın-

Kimin Devleti. “Devlet sınıf karşıtlıklarını frenleme gereksinmesin-den ve aynı zamanda sınıf çatışmasının ortasında doğduğuna göre,kural olarak en güçlü sınıfın, iktisadi bakımdan egemen olan vebunun sayesinde siyasal bakımdan da egemen sınıf durumuna gelenve böylece ezilen sınıfı boyunduruk altında tutmak ve sömürmek içinyeni araçlar kazanan sınıfın devletidir.”

SUSMA

12 Sayı 44

daki ürünüdür. Burada toplum, uzlaşmazkarşıtlıkları çözemez ve bölünür. Amakarşıtların, karşıt iktisadi çıkarlara sahipsınıfların kendini ve toplumu savaş içindeeritip bitirmemeleri için, görünüşte toplumun üstünde yer alan, çatışmayı hafi-fleten, düzen sınırları içinde tutması gereken bir güç gereksinmesi kendini kabulettirir. İşte toplumdan doğan ama onunüstünde yer alan ve gitgide ona yabancılaşan bu güç, devlettir. (agy.s199.)

Bizzat silahlı güç olarak örgütlenen,halkla artık doğrudan doğruya aynı şeyolmayan bir kamu gücünün kuruluşu gelir.Bu, özel kamu gücü zorunludur. Artıksınıflara bölünen halkın, özerk bir silahlıörgütlenmesi olanaksızdır.

Kamu gücünü ve vergileri ödetmekhakkını kullanan görevliler, toplumunorganları olarak, toplumun üzerinde yeralırlar. Gentilice örgütlenme organlarınagösterilen içten gelme saygı, onlara yet-mez. Topluma yabancılaşan bir gücündayanakları olarak, onların otoritesini,onlara bir kutsallık ve özel dokunulmazlıkkazandıran olağanüstü yasalarla sağlamabağlamak gerekir. Uygar devletin polisi,memuru çok daha fazla otorite sahibidir,ama en güçlü prens, en büyük devletadamı, ya da uygarlığın en büyük askerişefi, gentilice şefin layık olduğu içtengelme saygıyı kıskanabilir. Bunun böyleoluşu, birinin toplumun bağrında yaşarken, diğerinin toplumun dışında ve üstünde olan bir şeyi temsil etmek durumundabulunmasındandır.(agy.s200.)

Kimin Devleti. Devlet sınıf karşıtlık-larını frenleme gereksinmesinden ve aynızamanda sınıf çatışmasının ortasında doğ-duğuna göre, kural olarak en güçlü sınıfın,iktisadi bakımdan egemen olan ve bununsayesinde siyasal bakımdan da egemensınıf durumuna gelen ve böylece ezilensınıfı boyunduruk altında tutmak vesömürmek için yeni araçlar kazanansınıfın devletidir. Bunun için antik devlet,köleleri boyunduruk altında tutmak içinköle sahiplerinin devletiydi. Tıpkı feodaldevletin serf ve angaryacı köylüleriboyunduruk altında tutmak için, soylularınorganı ve modern temsili devletin deücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesi aleti olduğu gibi. (agy.s200,201.)

Devletin Yok Oluşu: Demek ki devlet,düşünülemeyecek bir zamandan beri varolan bir şey değil! İşlerini onsuz gören,devlet gücü fikri bulunmayan toplumlar daolmuştur. Toplumun sınıflara bölünmesinezorunlu olarak bağlı bulunan, belirli biriktisadi gelişme aşamasında bölünme,devleti bir zorunluluk durumuna getirdi.Şimdi üretimde, bu sınıfların varlığının birzorunluluk olmaktan çıkıp üretim içingerçek bir engel olduğu bir gelişme aşa-masına hızlı adımlarla yaklaşıyoruz. Busınıflar vaktiyle ne kadar kaçınılmaz birbiçimde ortaya çıktılarsa, o kadar kaçınıl-maz biçimde de ortadan kalkacaktır.Onlarla birlikte devlet de kaçınılmaz birbiçimde yok olur. Üreticilerin özgür veeşitçi bir birlik temeli üzerinde üretimiyeniden düzenleyecek olan toplum, devletaygıtını bundan böyle kendine layık olanyere, bir kenara atacaktır. (agy.s.203)

Toplumun geçmiş bütün aşamalarındaüretim, ortaklaşa üretimdi. Tıpkı tüketiminde az çok geniş komünist topluluklariçinde, ürünlerin doğrudan doğruyaüleşimiyle yapılmış olduğu gibi. Üretici-lerin üretim süreci ve kendi ürünleriüzerindeki egemenliklerini de olanaklıkılıyordu. Ama işbölümü yavaş, yavaşüretim süreci içine sızar, kolektifçiliğinkuyusunu kazar ve mülk edinmeyi egemenkural durumuna yükseltir. Günümüzdeürün, tamamen üreticiye egemendirartık.(agy.s204.)

Şu gerçeği bulgulamak için pek uzunbir zaman gerekmedi. İnsan da bir metaolabilir, eğer insan köle durumuna getir-ilirse, insan gücü, değişimi ve sömürülme-si olanaklı bir şey olur. İnsanlar dahadeğişim başlar başlamaz, bizzat kendileride değiştirilebilir oldular.(agy.s205.)

Uygar (burjuva) toplumun özeti: Yal-nızca egemen sınıfın devleti olan, herzaman ve her şeyden önce, ezilen,sömürülen sınıfı, bağımlılık içinde tut-maya yönelik bir aygıt olarak kalan,devlettir. Uygarlığın ruhu, ilk gündengünümüze kadar, yalınkat bir açgözlülükoldu, onun tek ereği, zenginlik, genezenginlik ve hep zenginliktir. Ama toplumun zenginliği değil, şu bayağı bireyinzenginliği. Uygarlığın temeli, bir sınıfınbir başka sınıf tarafından sömürülmesiolduğundan bütün gelişme sürekli bir

çelişme içinde oluşur. Gördüğümüz gibihaklarla ödevler arasındaki ayırım, barbar-larda henüz belli belirsiz olduğu halde,uygarlık, sınıflardan birine, burjuvaziyebütün hakları, öbürüne ise bütün ödevlerivererek ikisi arasındaki ayırımı, enyeteneksiz birine bile açıkça gösterir.

*Gentilice: Gens ile ilgili, gensibelirleyen anlamlarına gelen sıfat

Gens: Kandaş akrabalık üzerine kurul-muştur. Bundan üyeleri için kendiaralarında evlenmenin olanaksız olmasısonucu çıkar. Etnograflar, bu durumu, dışevlenme olarak adlandırırlar. Gens bütünüyelerin kendi aralarında eşit bulunduklarıkomünist bir ev ekonomisini oluşturur.

Uygar (burjuva) toplumun özeti: Yalnızca egemen sınıfın devleti olan, her zamanve her şeyden önce, ezilen, sömürülen sınıfı, bağımlılık içinde tutmaya yönelik biraygıt olarak kalan, devlettir. Uygarlığın ruhu, ilk günden günümüze kadar,yalınkat bir açgözlülük oldu, onun tek ereği, zenginlik, gene zenginlik ve hepzenginliktir. Ama toplumun zenginliği değil, şu bayağı bireyin zenginliği. Uygar-lığın temeli, bir sınıfın bir başka sınıf tarafından sömürülmesi olduğundan bütüngelişme sürekli bir çelişme içinde oluşur.

SUSMA

13

Sevim Arı: Öncelikle sizi tanıyabilir-miyiz?

Kürşat Coşkun: 1964 Samsun Bafradoğumluyum. İlk Orta Lise öğrenimimiorada tamamladım. Daha sonra 1986yılında Erzurum Atatürk ÜniversitesiKazım Karabekir Eğitim Fakültesi Alman-ca Öğretmenliği Bölümünü bitirdim. 1987den bu yana Zonguldak’ta kamu görevlisiolarak çalışmaktayım.

Sevim Arı:Karikatür çizmeye ilk olarak ne zaman başladınız?

Kürşat Coşkun: 1979 yılı lise yıl-larımın başında başladım. O dönemdeağırlıklı olarak Gırgır Dergisi mizah der-gisi olarak Türkiye’de hemen hemenbenim yaşıtım olan bütün karikatürcülerinilk karikatüre başlamalarına neden olanonların ilk ürünlerinin yayınlamasınaolanak tanıyan Gırgır Dergisi olmuştur.Benimde öyle oldu. Lise yıllarımda ben-imde ilk karikatürümde Gırgır da yayım-landı. Daha sonra çeşitli dergilerde, yerelve ulusal basında yayınlandı, bir çok sergiye katıldım. Karma sergilerin dışındakendim bir çok sergi açtım. Çeşitli dönem-lerde katıldığım yarışmalarda ödülleraldım. Yaklaşık 35 yıldır karikatürle içiçeyim.

Sevim Arı: Sanatın bir dalı olarakkarikatürü anlatırmısınız bize?

Kürşat Coşkun: Karikatür mesajınıen doğrudan yeni kenardan köşeden dolaş-madan doğrudan veren bir sanat dalı. herşeyden önce karikatür asıl işlevine,gücüne basının yaygınlaşmasıyla ulaştı.Karikatür asıldıkça çoğalan böylelikledaha çok kitleyle buluşan bir sanat dalı.Batıda yaklaşık 300 yıllık bir geçmişi var.Bizdeki geçmişi de yaklaşık 120-130yıldır karikatür basılıyor yayınlanıyor.

Karikatürün 2 ana malzemesi çizgi vemizahtır. Mizah boyutu ülkelerin anlayışlarına kültürlerine göre onların sosyokültürel gelişimlerine göre farklılıklargösterebilir. Ama çizgi sanatı bir tane.

Dünyanın neresinde olursa olsun karikatürün aslı unsuru olan çizgi kendini heryerde her şekilde gösterebilir. Karikatürünsanatsal anlamdaki en önemli yanı evrensel ve kalıcılık boyutu. Bunu da sağlayançizgilerin tekliği, birliği. Çizgi dünyanınher tarafında aynı şeyi anlatır. Bir karikatürü Amerika'ya da, Afrika’ya da götürseniz aynı anlamı ifade eder. Çünkü çizginin dili tek. Ama mizah anlayışları ülke-den ülkeye değişiklik gösterir. Burada daşunu görüyoruz. Eğer karikatürde yazı

kullanılmadıysa evrensel anlamda onunher tarafta anlaşılma imkânı olur.

Sevim Arı: Karikatürün beslendiğialan daha çoğunlukla toplumsal olaylar,siyasi liderler gibi geliyor bize yanılıyor-muyum?

Kürşat Coşkun: Yanılmıyorsunuz,doğrudur. Karikatürün asıl içeriğindeinsan vardır. Karikatürü karikatür yapan oçizgiye karikatür boyutunu veren mizahtır.Mizah hayatın kendisiyle ilgilenir. Mizaholması için insan unsurunun olması lazım.

Bunun içinde tabiî ki toplumsal çelişkiler,toplumsal olaylar, toplumu rahatsız edenbir takım konular karikatüründe konusuolur.

Sevim Arı: Kara mizah nedir?

Kürşat Coşkun: Kara mizah daha çokbir yere varamayan insanı daha çok kendiiçine kapanmış kendi içinde soruna çözümüretemeyen daha çok bir çözüme ulaşa-mayan insanı konu alır. Daha çok Batı davardı kara mizah. Özellikle sanayi devrim-inden sonra insanların artık orada makineyaşamıyla birlikte o sıradanlığa girmesimakineyle bütünleşmesi makine gibi yaşa-maya başlaması hayatlarındaki beklentiyide azaltıyor. Ekonomik anlamda çok zen-gin olabilirler, o ülkelerin gayri safi millihasılaları çok yüksek olabilir, bunlarıninsanlara yansımaları çok yüksek olabilir.Ama insanların hayatlarında beklentileriumutları bir yerden sonra artık tükenmeyebaşlıyor. İşte kara mizah orada devreyegiriyor. O tükenmişliğin beklide artık biryere varamayan bir sonuç üretemeyen birdil üretiyor kendisine kara mizah biraz dabu.

Sevim Arı: Ülkemiz yasakları, san-sürü çok fazla olan bir ülke, karikatüreuygulanan yasaklar, sansürler hakkındaneler söylemek istersiniz?

Kürşat Coşkun: Karikatürün tarihineredeyse böyle başlamış bizde. 1870yılında ilk mizah dergisi Diyojen yayın-laşmıştır. Diyojen 3-5 sayı yayınlandıktan

Hoş görünün olmadığı yerde mizahda, karikatürde yoktur.

SUSMA

14 Sayı 44

sonra bir takım yasaklarla karşılaşıyor.Hemen sonrasında İkinci Apdülhamit’inPadişah olduğu dönemde o baskı rejimininolduğu dönemde karikatürde bundan nasi-bini alıyor.

Çıkan mizah dergileri sık sık yasak-lanıyor, mizahçılar hapse atılıyor, çalışmaimkânları ellerinden alınıyor. Sonrakidönemlerde de bu var. Bizim 130-150 yıl-lık mizah tarihimiz, mizah dergiciliği tari-himiz birazda yasaklar tarihidirTürkiye’de. Çünkü karikatür her zamangülmeyi sevmeyen mizaha çok fazla hay-atında yer vermeyen daha çok böylesomurtkan bir hayat tarzını benimsemişidareciler tarafından genellikle yasaklamayoluyla, sindirme yoluyla bir şekilde okitlelere ulaşması engellenmiştir. 1908'ekadar dergiler çok sınırlı sayıda, özellikleikinci Meşrutiyete kadar olan dönemdesınırlı sayıda dergiler vardır. BirinciMeşrutiyetten, İkinci Meşrutiyet’e kadarolan dönem Türkiye’de mizah dergiciliğineredeyse yasaklanmıştır. Buna tepkiolarak 1908’deki İkinci Meşrutiyet’te aynıanda 50 ye varan sayıda mizah dergisiyayınlanmıştır. Bunların çoğu da İstan-bul’da yayınlanmıştır. İnsanların 30-35 yılboyunca mizah yayıncılığından uzakkalması bir tepki olarak bir anda sayısı 50li lere varan mizah dergisinin ortaya çık-masına neden olmuştur.

Sevim Arı: Günümüzde de bu baskı veyasaklar devam ediyor.

Kürşat Coşkun: Evet, görüyorsunuzmizahçılar üzerinde sürekli bir baskı var.Karikatürlerinden dolayı insanlar yargılanıyorlar, çeşitli cezalar alıyorlar, mizahdergileri aynı şekilde dönem dönem çeşitlisıkıntılarla karşı karşıya kalabiliyorlar.Açıkçası günümüzde de mizaha çok fazlaolgun, hoşgörülü bir yaklaşım sergilen-miyor. Yine aynı geçmişten gelen alışkan-lıklarla en küçük en basit bir eleştiritahammülsüzlükle karşılanıyor. Ve hemenbir karikatürcünün mizahçının yargılan-ması yoluna gidiliyor.

Karikatürün en önemli beslenme alanıonu var edecek yaşatacak iklim hoşgörüiklimidir. Hoş görünün olmadığı yerde mizahda yoktur, karikatürde yoktur. Bizintoplumumuzun en önemli özelliklerindenbirisi olan o hoşgörü hasletimiz gittikçezayıflamaya başladı her halde ki mizahahayatımızda daha az yer vermeyebaşladık. Mizah bizim yaşamımızda ihtiyaçlarımız arasında biraz daha ötelenenbir taraflara doğru gidiyor, artık çokrahatlıkla mizah yapan insanları sustur-maya çalışıyorlar.

Sevim Arı: Sizin çizgileriniz hangiyoğunlukta siz neler çiziyorsunuz?

Kürşat Coşkun: Karikatürün birokulu yok. Türkiye'de karikatür usta-çırakilişkisine dayalıdır. Bende aynı şekilde

usta-çırak ilişkisi içerisinde yetiştim. Ustaderken de bir ustanın yanında çizerekdeğil. Mizah dergilerinden belli ustalarıtakip ederek geliştirdim kendimi.

Türkiye’nin gerçekten çok ustakarikatürcüleri vardır. Benim 35 yıllık karikatür geçmişim var. İlk 8-10 yıllık dönem-lerden sonra kendi çizginizi, tarzınızı, anlayışınızı, hayal gücünüzü, dünya görüşünüzü yaratmaya başlıyorsunuz. Çizgidekendinize özgü bir şeyi ortaya koymayabaşlıyorsunuz. Bu zamanla ustalaşmaylailgili bir durum. Ben 20-25 yıldır grafikmizaha yakın duruyorum. Grafik mizahderken kastettiğim yazıdan uzak olankarikatürler. Ben sadece meramımı çizgiyle anlatmaya gayret ediyorum. Buyaparken de çizginin faklı olanaklarınıkullanarak bunu yapıyorum. Hatta sondönemlerde bilgisayardan da daha fazlayararlanmaya başladım. Şu anda çeşitlidergiler, internet siteleri sergiler için hazır-ladığım karikatürleri oralarda değer-lendiriyorum.

Sevim Arı: Kişisel sergilerinizi anlatabilirmisiniz, ayrıca yayınlanmış kita-

plarınızda bulunmakta değil mi?

Kürşat Coşkun: 1989 yılında ilkkişisel sergimi açtım. O tarihten bu yana 6kişisel sergi açtım. Bunlar Türkiye’nin çokçeşitli illerinde sergilendi. Bunun dışındasanıyorum 100’e yakındır, karma sergiyekatıldım.

Ulusal ve uluslar arası yarışmalardaödüllerim oldu. En son Yılmaz Güneykonulu portre çalışması vardı. Oradaportremle onur ödülü kazandım. Onunöncesinde 10 tane ulusal çapta ödüllerimvardı, 1992 yılında İsveç'te uluslar arasıbir yarışmada Jüri özel ödülüm var. 12civarında ödülüm var. Yalnız ben çok fazlayarışmalara katılan bir karikatürcü değil-im.

Son 10 yıldır 2-3 yarışmaya katılmışımdır. Türkiye'de son dönemde yarışmaenflasyonu var. Çok sayıda yarışma yapılıyor ama yarışmaların niteliği tartışılır.Nitelik yönünden sıkıntıları sorunları olanyarışmalar oluyor. Yarışmalarda seçicikurulların oluşturulmasından ödüllerinverilmesine kadar diğer yarışmalardaolduğu gibi karikatür yarışmalarında da

SUSMA

15

hep bunlar tartışma konusu olmuştur.Birazda o ortamdan uzak kalmak için sondönemlerde çok fazla yarışmalara katıl-mamayı tercih ediyorum. Daha çok konu-lu ortak sergiler çevre, insan hakları,kadın, gibi başlılıklar altında sergileredüzenlendiğinde bizden de taleptebulunuluyor oralara daha çok katılıyorum.

Sevim Arı: Sizin ve genel olarak dakarikatür sergilerine ilgi nasıl oluyor?

Kürşat Coşkun: Karikatür her dönemTürkiye'de ilgi görmüştür. Son dönemTaksim Gezi Parkı’n da yaşanan olaylarbelki birkaç ay sonra unutulup gidecekama geride çok müthiş bir mizah mirasıbıraktı. Toplumun mizah gücü mizah üre-timi konusundaki yeteneği her halde taşçıkartır.

Ben şu anda o konu üzerine çalışıyo-rum. İngiltere ve Fransa’da yaşanan aynenbizim gibi toplumsal olaylar var. Oradayaşanan bu toplumsal olayların içindegerçekleşen mizahi boyut nedir,İngiltere’de de bizdeki gibi mizahi bir üre-time konu olabildi mi, bizdeki zenginlikorada da var mı, bunları karşılaştırmakiçin oradaki yayınları çok takip ediyorum,oradaki yayınlardan bir şeyler çıkarmayaçalışıyorum. Toparlayabilirsem de birmakale çıkarmayı düşünüyorum. Hertoplumsal olay her ülkede aynı şekildekarşılık bulmuyor.

Her sıkıntıda her buhranda biz mizahüretebilen bir toplumuz. Aziz Nesin’in birsözü vardır “mizah insanların sığındığıson kaledir” der. İnsanlar artık her şeyleri-ni kaybetmeye başlayınca gittikçe mizahasığınmaya başlarlar. Biz tam da Türkiye’de şuanda bunu yaşamaya başla dık.Artık insanlar gittikçe çaresiz, gittikçeellerindekiler alınmaya başlandı ve şimdiinsanların sığındığı son kale mizahkarşımıza çıkıyor. Kesinlikle mizahıtoplum yaratıyor, toplum kendi ihtiyaçlarından yaratıyor.

Sevim Arı: Kitaplarınızdan da sözedebilirmiyiz?

Kürşat Coşkun: 2 kitabım oldu. Birtanesi bir karikatür albümü 2000 yılındaçıkartmıştım. O döneme kadar olankarikatürlerimden bir seçki yapmıştım“Dönüp Bakınca" adında.

2006 yılında da Zonguldak’lı Karikatürcü Burhan Solukçu’nun yaşamını veonun karikatür anlayışını konu edinen "

Emeğin Çizeri, Çizginin Emekçisi BurhanSolukçu" başlığıyla bir kitap yayınlamıştım. Bu arada çok sayıda kartpostallar,broşürler de yayınlandı.

Sevim Arı: Karikatürcüler DerneğiZonguldak Temsilcisisiniz değimli?Dernek çalışmaları hakkında bilgi verir-misiniz?

Kürşat Coşkun: KarikatürcülerDerneği 1969 yılında kuruldu. TurhanSelçuk, Ferit Öngören ve Semih Balcıoğluustalarımızın kurduğu bir dernek.Derneğin merkezi İstanbul’da. Karikatür-cüler Derneği 1990’lı yıllardan sonraaldığı bir kararla çeşitli kentlerde de tem-silcilikler oluşturmaya başladı. Şu andaZonguldak, Trabzon, Burdur, İzmir,Eskişehir ve Ankara’da temsilcilikleribulunmaktadır. Ben 1998 den bu yanaDerneğin aynı zamanda temsilciğiniyürütüyorum. Temsilcilik olarak buradakarikatür sergileri açıyoruz, zaman zamansöyleşiler, karikatür etkinlikleri düzenliy-oruz. Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz birçizer arkadaşımız vardı, Çaycuma’daSezai Oruç isimli arkadaşımız, o arkadaşımızın anısına onun eserlerinden birbroşür bastık temsilcilik imkânlarımızla.Onun bir sergisini hazırladık.

Zonguldak Belediyesi’nin yapacağışenlik kapsamında Muhittin Köroğluarkadaşımızın “Adaletçe” adını verdiğisergi var o sergiyi burada gerçekleştire-ceğiz.

Önümüzdeki günlerde yine birçoksergi ve söyleşi yapacağız. GeçtiğimizMart ayında temsilcilik olarak burada“Kadın” konulu bir karikatür sergisiaçmıştık. Uluslar arası bir sergiydi bu,çeşitli ülkelerin kadın çizerlerinin katılımsağladığı sadece kadınların çizdiğiçizgilerle kadın sorunlarını ele alan karikatürlerden oluşan bir sergiydi. “DünyaKadınlar Günü” etkinlikleri kapsamında osergiyi açtık. Bunun gibi çeşitli karmasergiler ve söyleşiler düzenleyerek Tem-silcilik görevimizi sürdürmeye devamediyoruz.

Sevim Arı: Karikatür kursları düzen-leniyor mu?

Kürşat Coşkun: Daha önceki dönem-lerde gerek benimde içinde bulunduğum,gerek diğer karikatürcü arkadaşlarımın daiçinde bulunduğu kısa dönemli karikatürkursları düzenlendi. Bunları biz okullarda,

Üniversite’de yaptık. Bir arkadaşımızFilyos’ta yürüttü bu çalışmaları. Uygunortam olduğunda ben ve benim gibiarkadaşlarım bu çalışmaları sürdürüyoruz.Şu an için planlanmış bir çalışma yok.

Sevim Arı: Zonguldak Eğitim KültürVakfı’nın da başkanlığını yapıyorsunuz,Vakıf çalışmaları hakkında bilgi verir-misiniz?

Kürşat Coşkun: Evet, 3 dönemdirBaşkanlığını yapıyorum. ZOKEV 1995yılında kuruldu. Kurulma amacı tamameneğitim ve kültür anlamında Zonguldak’tabir ihtiyacı karşılamaktı. Başlangıçta birdershaneyle bu işin içine girildi. Ancak oiddialı bir ticari alandı. Bizim çok da öyleiçinde olduğumuz, çok da yapabile-ceğimiz bir alan değildi açıkçası, o Vakfıkuranların hepsine uzak kalan bir alandı.Yürütemedik, dershane çalışmasındankısa sürede vaz geçtik ve faaliyetlerimizidaha çok kültür ve eğitimin diğer alan-larında sürdürmeye karar verdik. Ve hal-ende asli görevi ve işlevini özellikle kentkimliğinin ve kent kültürünün ortayaçıkarılması ve bunun geniş kitlelereaktarılmasını kendine amaç edinmiş birVakıf olarak devam ediyoruz.

Sevim Arı: Son söz olarak ne diye-lim?

Kürşat Coşkun: Zonguldak'ta sanatlailgili bir şey söylemem gerekirse, benZonguldak ölçeğindeki kentlerle burayıkarşılaştırdığımda, Zonguldak’ın diğeryerlerden çok daha iyi, çok daha öndeolduğunu görüyorum. Burada çok iyi birsanatçı birikimi var. Burası çok dinamikbir yer. Üretim ilişkileri nedeniyle burayaçok farklı kültürlerden, çok farklıcoğrafyalardan insanlar gelmiş, yerleşmiş.Dolayısıyla Türkiye’nin her yerindengelen insanlar bu kentin kimliğini oluştur-muş. Bu dinamik yapı kendi içinde çokzengin bir sanat alanı oluşturmuş. Benburada çok yetkin şairlerimizin tiyatrocu-larımızın karikatürcülerimizin olduğunugörüyorum, imkân sağlandığında sinemayapabilecek insanlar olduğunu görüyo-rum. Buradaki sıkıntı etkinliklerin kitlel-erle beslenememesi. Yoksa her anlamdasanat üretecek çok donanımlı insanlar var.Bize, ZOKEV ve benzeri kuruluşlara,sanatçılarla kitleleri buluşturma görevidüşüyor.

Her toplumsal olay her ülkede aynı şekilde karşılık bulmuyor. Hersıkıntıda her buhranda biz mizah üretebilen bir toplumuz. Aziz

Nesin'in bir sözü vardır "mizah insanların sığındığı son kaledir" der.İnsanlar artık her şeylerini kaybetmeye başlayınca gittikçe mizaha

sığınmaya başlarlar.

SUSMA

16 Sayı 44

Biz emekçi kadınlarız ve Türkiye’de kadına uygulananşiddete de karşıyız

Sevim Arı: Sizi eşiniz Osman Yay-la’nın CHP İl Başkanlığı döneminde İlKadın Kolları çalışmalarından tanıdık.Sonrasında da arkadaşlarınızla birlikteEmekçi Kadınlar Derneğini kurdunuz,dernek kurma fikri nasıl oluştu?

Yüksel Yayla: Biz arkadaşlarımızlagüzelden iyiden yana olan her yerde varolduk. Partiden ayrıldıktan sonra arkadaşlarımızla sık sık dışarıda bir araya geliyor-duk. Arkadaşlarımızın bütçesi belli sık sıkdışarıda buluşmak bizim için külfetli oluy-ordu. Bizde arkadaşlarımızla bir yer kiralayalım orada bir araya gelelim dedik. İlkbaşta 6-7 kişiydik. Yer bulup kiraladıktansonra harabe halinde olan bu yeri temi-zlerken birde baktık ki yanımızda 15-20kişi var. O günlerde okullar açılmak üzereydi arkadaşlarımızla birlikte ihtiyacıolan çocuklara nasıl yardımcı olabilirizdiyorduk. Nazire Usta ve Ayten Külaharkadaşımız, “Yüksel Hanım gelin biz birdernek kuralım” dediler.

Ben öncelikle dernek fikrine çok sıcakbakmadım ama daha sonra arkadaşlarımın

heyecanını görünce olabilir diye düşündüm. Sonrasın da arkadaşlarımızla birlikte“her partiye aynı mesafede duralım ve herpartiden her sosyal yapıdan kadınlarıaramıza alalım” dedik. Öylede yaptık,Emekçi Kadınlar Derneği’ni kurmuş

olduk.

Sevim Arı: Kuruluş amacınızı anlatır-mısınız?

Yüksel Yayla: Kuruluş amacımıztamamen kadınlarımıza yönelik, kadın-larımızı bilgilendirmek, onlara rehberliketmek. Siyaset bize çok şey öğretti. Bizbiliyoruz ki anneler eğitimli olursa buçocuklarımıza yansır. Benim eşim vekızım hukukçu. Tüzüğümüzün hazırlanmasında bize çok katkıları oldu. Derneğimizikurduğumuzda okullar yeni açılmıştı biz odönemde ihtiyaç sahibi çok sayıda çocuğumuza kırtasiye yardımı yaptık.

Sevim Arı: Dernek yönetiminde kim-ler var?

Yüksel Yayla: İki yıllık yönetimimizYüksel Yayla Nazire Usta Gönül Demir-soy Selma İmamoğlu Ebru Uzun SaniyeTüzübaşoğlu yedi kişilik bir yönetimimizvar. Yedi kişilikte yedek grubumuz var.Dört kişilik denetim grubumuz var. Şuanda yirmi kişiden oluşan bir yönetimimiz

SUSMA

17

var. Bizim için önemli olan burada gönül-lü olarak hizmet vermek. O nedenle dekim başkan olmuş kim yönetimde bunlaraçok takılmıyoruz aslında. Biz hepimizinsanlara ulaşıp onlara yardımcı oldukçamutlu olan insanlarız. Biz insanlara yardım ettikçe ruhende rahatlıyoruz. Ben kendi adıma bu yardımların anne ve babalarımızın ruhlarına gidiyormuş gibi hissediyorum. Ben sizin aracılığınızla bütünkadınlara seslenmek istiyorum. Evlerinekapanıp oturacaklarına bu tür derneklerekatkı versinler. Hem ihtiyacı olanlar içininanın hemde kendileri için çok faydalı olacaktır.

Sevim Arı: Yönetimdeki kadın profilinedir? Emekli yada ev hanımlarımı dahaçoğunlukta?

Yüksel Yayla: Bizim yönetimimizdeve üyelerimiz arasında her kesimden kadınbulunmakta. Emekli, ev hanımı, faklısosyal çevrelerden arkadaşlarımız var.Hepsinin amacı insanlara faydalı ola-bilmek. Ayrıca derneğimiz üyesi olmadığıhalde bize destek veren bir çok kadınarkadaşımızda var.

Sevim Arı: Zonguldak’ta farklı partil-erde siyaset yapan, toplumsal yaşamıniçinde sendikalarda, sivil toplum kuru-luşlarında faaliyet gösteren birçok kadınvar. Dernek olarak bu kadınlarla size katkısunmaları için diyalog kurdunuz mu?

Yüksel Yayla: Bu sorunuz için önce-likle çok teşekkür ederim. Bu konuyamütevazı yaklaşmak istemiyorum. Bizkurulduğumuz günden bu yana bu konuyaözen gösterdik ve birçok girişimde bulun-duk, hepsinden de detsek aldık bu anlam-da Zonguldak’ta bir ilki başardığımızısöyleyebilirim. Biz derneğimizi kurarkenbir takım tedirginliklerimiz vardı. Sayımızçok fazla değildi, paramız yoktu amayüreğimiz vardı. İlk dönemlerde tam birPoliyanacılık oynadık. Birlikte olabilmekiçin evimizden kahvaltılıklarımızı getirdikburada kahvaltı yaptık. Vali Beyin EşininDerneğimize yapmış olduğu ziyaretle şan-sımız döndü. Vali Beyin Eşi gerçektengönlü ve yüreğiyle çok güzel bir insan.Bazı insanlar bizi haksız yere eleştiriyor-lar. Biz gönlümüzü ortaya koyarak insan-lara hizmet etmeye çalışan insanlarız.Hanımefendi derneğimize geldikten sonrabize çok moral verdi, şevkimiz yükseldi,

bizi çok güzel motife etti. Biz Hanıme-fendiyle kimi aradıysak hepsi bize olumluyaklaştı, bütün dernekler bize destekverdi.

Eşim sağ olsun bize rehberlik ediy-or. Dernek yönetiminde olan NazireArkadaşımızın siyasi deneyimi var. Bizinsanlara sevgiyle bakıyoruz. Sevgininahlakın olduğu her yerde varız diyoruz.Zonguldak’ın insanıyız caddeye çık-tığımız vakit alnımız dik olsun diyoruz. Onedenle tüm siyasi partiden kadınlarla,sivil toplum kuruluşlarında görev yapankadınlarla dayanışmamız ve gönül bir-liğimiz var.

Biz önceki dönemlerde CHP de görevyaptık ama buna rağmen dernek çalış-malarımızı değerlendirdiğimizde AKP’liailelere daha çok yardımda bulunmuşuz.Oailelerin çocuklarının yüzünü güldür dük.Biz Zonguldak’ta bunu başardık.Bundansonrada devam edeceğiz.

Sevim Arı: Zonguldak BelediyeMeclisinde görev yapan Meclis Üyesikadınlardan destek alıyormusunuz?

Yüksel Yayla: Evet CHP BelediyeMeclis Üyesi Aynur hanım üyemiz , her etkinliğimizde yanımızda oluyor bize destekveriyor. AKP Belediye Meclis Üyesi ArifeHanım da dernek kurucularımızdan, ken-disinden de her zaman destek alıyoruz. Bizderneğimizin kuruluş aşamasında Zongul-dak’ta faaliyet gösteren tüm partilere vekadın kollarına ziyarette bulunduk. Buziyaretlerimizde de son derece samimiy-dik.

Sevim Arı: Kurulduğunuzdan bu yanayapmış olduğunuz etkinlikleri anlatabilir-misiniz?

Yüksel Yayla: Derneğimizin ilkkurulduğu günlerde derneğimize üniver-siteli öğrenciler geldi. Bizden yardım iste-diler. Biz onlara henüz çok yeni bir dernek

olduğumuzu maddi olarak yardım yapa-bilmemizin zor olduğunu fakat diğerihtiyaçları konusunda belli dayanışmalarlakendilerine yardımcı olabileceğimizi söyledik. Bizimde çocuklarımız başka illerdeöğrencilik yaptı, yapıyor. Onların ruh hali-ni iyi biliyoruz. Onları misafir ettik. Evtutanlara perdelerinden evlerindeki eşyalarına, buzdolaplarına kadar çevremizdentemin ettik. Aslında bizim olayımızdaburada başlamış oldu. Bu desteğimiziduyan diğer öğrencilerde geldiler bizdeevlerde kullanılmayan eşyaların öğren-cilere verilmesinin yanı sıra onlara az daolsa harçlık verebilelim istedik ve onuniçinde derneğimizde bir mantı günüdüzenledik. Çok güzel bir katılım oldu. Buvesileyle de öğrencilerde bizim derneğimizin tanımına yardımcı olmuş oldular.Vali Beyin ikiz çocukları olmuş ve kendi-lerine çok fazlaca hediye gelmiş. Hanıme-fendi bizi aradı ve kendileri için fazla olanbu hiç kullanılmamış hediyeleri bize gön-dermek istediğini ve bunların ihtiyaçsahiplerine bizim aracılığımızla ulaştırıl-masını rica ettiler. Kendileri tarafından 2koli bebek giysileri gönderildi bize. Bizdeo bebek giysilerini hastanede ihtiyaç sahibi insanlara ulaştırdık. Aslında bizim bugün ikinci el eşya toplayıp ihtiyaç sahip-lerine ulaştırma çalışmamız Vali Beyineşinin bu yaklaşımından sonra gelişti.

İlk kuruluş amacımız eğitim verehberlikti aslında ama şimdi bunun yanısıra ihtiyaç sahiplerine ulaşıyoruz. İnsan-ların yüzünde bir tebessüm bile oluştura-biliyorsak bu bizi çok mutlu ediyor.

Evlerinde ev bütçesine katkı sunmakiçin el emeği zeytinyağlı dolma, poğaça,gözleme yapan ev hanımlarımız vardı. Buhanımlarımız ürettikleri bu yiyeceklerisatabilecekleri bir yerleri, tanıdıklarıyoktu. Biz bu hanım arkadaşlarımızı kenditanıdığımız dışarıdan yemek yiyen esnafarkadaşlarımızla tanıştırdık. Şimdi belligünlerde kadınlar kendi evlerinde yaptık-ları bu yiyecekleri esnaf arkadaşlarımıza

Dernek Başkanı Yüksel Yayla (sağda)Nazire Usta Kurucu Üye ile

sorularımızı yanıtladılar

SUSMA

18 Sayı 44

satıyorlar ve ev bütçelerine katkıda bulunuyorlar.

Bu çalışmamızdan sonrada okullarınaçıldığı dönem çocuklarımıza ulaştırılmaküzere hayırseverlerden bot ve montlargeldi derneğimize. Bu eşyaları da ihtiyaçsahibi çocuklara ulaştırdık. Sonrasında birÇay düzenledik. Sizinde bildiğiniz gibiZonguldak’ta çok sayıda dernek var. Hep-side bir etkinlik için bilet satıyorlar.Zonguldak’ın ekonomik durumu bellisürekli aynı kişilere gidip bilet sata-cağımıza “bir çay düzenleyelim” dedik.

Bunun duyurusunu arkadaşlarımızlabirlikte yaptık. Nazire arkadaşımızdainternetten duyurular yaptı. Ve biz düzen-lemiş olduğumuz çayımız beklediğimiz-den çok daha fazla gelir ettik. Bu gelirimizi okul müdürlerinden aldığımız bilgilerdoğrultusunda ihtiyaç sahibi çocuklaraulaştırdık. Bu yardımı yaparken de hiçbirçocuğumuzu deşifre etmedik. Okullarınkapanması döneminde de yıl sonu balolarıiçin abiye kıyafetler topladık esnaf arkadaşlarımızdan ve bunları gençlerimizeulaştırdık. Bu çalışmalrımızı Zonguldakyerel basını da sık sık gündeme getirdi vederneğimizin tanınması açısından çok fay-dalı oldu.

Sevim Arı: Bu arada tüm dünyadakadına yapılan şiddeti protesto amacıylayapılan etkinliğin Zonguldak’ta ki öncü lüğünü yaptınız bu çalışmayı anlatırmısınız?

Nazire Usta: Sanalda başlayan bir harekette kadına şiddet 1 milyar kadınındans etmesi eylemi. Bunu internette okuduğum zaman geldim Yüksel başkanlapaylaştım dedim ki “Yüksel başkanım bizemekçi kadınlarız ve Türkiye’de kadınauygulanan şiddete de karşıyız. Böyle deeylem kararı alınmış bunun içerisinde deolmamız gerekir” Yüksel başkanım “neyapılması gerekiyorsa uygulayın” dedi.

Bunun üzerine ilk önce afişlerimizibastırdık. Daha sonra bir video hazırladık.Kadına şiddetle ilgili içerisinde emekçikadınları da anlatan bir video bunu sanal-dan bu işi organize eden gruba gönderdim.Bir baktık bütün dünya ülkelerinde“Emekçi Kadınların” videosu yayınlanmaya başlandı. Ve çok büyük bir artı getirm-eye başladı bize. Daha sonra siyasi par-tilere sivil toplum kuruluşlarına ziyaretleregittik ve bu eylem için destek istedik.Beldiye Başkanımıza gittik ondan destekistedik. Vali Beye gittik kendisinden izin

ve eylemimizi Hükümet Binası önündegerçekleştirdik. Ne yazık ki oraya şiddetemaruz kalmış kadınları çekemedik. O eylemde bizi üzen bir olayda o etkinliktegeçmişte birlikte çalıştığımız kendilerinisosyal demokrat olarak ifade eden, demokrasi ve kadın hakları savunucusu olduk-larından bahseden Cumhuriyet Halk Partisindeki arkadaşlarımızın bizi camlararkasından seyrettiklerini gördük.Çokacıdır bunlar. Bunlar kadın kimliğiniyaralıyor. Hedefimize ulaştık mı dersek,tabii ki bir sestir bu bir olayın başlangıcıdır. Ülkemizde her 4 kadından 2 tanesinin şiddet gördüğü bir ortamdan geçiy-oruz. Artık kadına şiddeti kanıksadık.Televizyonlardan izlediğimizde adeta buolaylar doğalmış gibi geliyor bize. Bu acıbir durumdur. Biz Emekçi Kadınlar şid-detin her türlüsüne özellikle kadına, çocuğa, hayvanlara yapılan şiddete karşıyız.

Derneğimizde şiddet gören ama yasalolarak haklarını arayamayan kadınlargeliyor. Yüksel Başkanımızın eşi ve kızıavukat olduğu için kendilerinden bu konu-da ücretsiz yardım alıyoruz. Hiç biravukatlık ücreti ödemeden kadınlarımızhaklarını nasıl arayabilir bunları öğreniy-orlar. Bazen dersleri zayıf olan velilerdentalep geliyor çocuklarına ders verilmesiyönünde, biz bu konuda da ailelereyardımcı oluyoruz. İhtiyacı olan çocuk-larımıza bir çok öğretmen arkadaşımızücretsiz olarak ders veriyor. Biz kadına veçocuklara dönük olarak bir çok çalışmayapıyoruz burada. İnanın gerçekten çokmek veriyoruz.

Yüksel Yayla: Zonguldak’ta YardımSevenler ve Anneler Derneği var biliyor-sunuz. O derneklerle de tam bir dayanışmaiçerisindeyiz. Onların yapamadığı bazıboşlukları dernek olarak doldurduğumuzainanıyoruz.

Sevim Arı: Son olarak kadınlarımızanasıl bir mesaj vermek istersiniz?

Yüksel Yayla: Benim özellikle dilegetirmek istediğim, kadınlarımız kork-masın derneğimizi bir kere ziyaret etsinler.Evlerinde ikinci el giysisi eşyası olankadınlar getirip bizlere teslim etsinler kibizde ihtiyaç sahiplerine ulaştıralım. Paranpulun sen öldüğünde mirasçılarına kala-cak, ebediyete gittiğin vakit bıraktığın hoşseda fet ettiğin gönüller ebediyen seninlegidecek. Kadınlarımızdan daha çok destekbekliyoruz. Bu dernek hepimizin tümkadınların.

Nazire Usta: Emekçi kadınlarDerneği sadece kadınlardan oluşmuşkadınların çabasıyla yürüyen bir dernekdeğil. Bir çok erkek arkadaşımızda bizimdernek çalışmalarımızda bize destekveriyor. Şu anda sayısı azımsanmayacakoranda erkek fahri üyemiz var. Biz siyasetüstü gönüllü bir çalışma yapıyoruz. Siyasigörüşü ne olursa olsun hiç ayrım yap-madan tüm kadınları derneğimize bekliy-oruz.

Emekçi Kadınlar Dernek Yöneticileriihtiyaç sahiplerine çeşitli yardımda

bulunuyor

SUSMA

19

Yıllardır güvenilir ve kaliteli hizmet vermekte olan fir-mamız, sizlere en iyi şekilde güler yüzlü ve en kısa

sürede hizmet vermenin gururunu yaşamaktadır. Sorum-luluk bilinci ile firmamız konusunda uzman ekiplerleBakım, Arıza ve Revizyon hizmetleri de vermektedir.

[email protected](372)222 01 85

GSM(530)942 98 90

Facebook Sayfa:http://www.facebook.com/zmk67Web adres detaylı bilgi: http://zmk.asansor.co/

18 Sayı 44

SUSMA

Prefabrik yapı yaptırmak isteyenlerden tek ricamız işi birbilene sorsunlar

Sevim Arı: Zonguldak'ta farklı birsektörde çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz,öncelikle sizi tanıyabilirmiyiz?

Ertuğrul Deniz: Ben yaklaşık 8 yıldırKdz. Ereğli’de prefabrik işi yapaktayım.Zonguldak’ta şubemiz bulunmaktadır.Zonguldak, Ereğli, Çaycuma, Devrek olmak üzere merkez ve ilçelerde yaklaşık 50yapımız bulunmaktadır.

Sevim Arı: Prefabrikten önce ne işyapıyordunuz?

Ertuğrul Deniz: Prefabrikten öncetemelle yani betonla yine aynı inşaat sek-törümüz vardı. Ağabeyimle birlikte işler-imizi sürdürüyorduk ağabeyimin vefatın-dan sonra ben tek başıma bu işe devamettim.

Sevim Arı: Betonarme ve prefabrikarasındaki fark nedir?

Ertuğrul Deniz: Betonun tamamenmaliyetli olduğunu herkes biliyor. Prefab-riğe gelince, çelik kondisyon nedir tama-men montajdır. Hem pratik, hem hesaplı,hem sağlıklı. 10 cm kalın bir köpükle veetrafını betopan kaplamayla pres halindegelir etrafı komple çelik halinde parça,parça montalanır. Müşterimiz prefabriğiyaptı, evine oturdu, 3 sene 5 sene geçtiartık başka yere taşınmak istiyor. Onukurduğumuz gibi tekrar söküp başka birarsaya da monte edebiliyoruz. Böyle birartısı var. En büyük etkeni deprem.Depremde hiçbir şekilde bizim evlerimizyıkılmaz. Tabiri caizse beşik gibi sallanırama yıkılmaz. Nedeni de montaj olduğuiçin. Makasların olsun ek yerlerin olsunhepsi vida ile olduğu için şöyle düşünelimbir tanesi atsa bile ötekileri tutar. Hadi enkötü ihtimal yıkıldı diyelim. Sizinüzerinize düşecek parçanın en çok ağırlığı5 kilodur. Yani bununla da hiçbir insanınyaralanacağı veya öleceğini kimse gözönünde bulunduramaz. Maddi açıdan daçok düşük mesela şöyle söyleyeyim 68metre kare bir ev müşteriye gelişi 23,5beton hariç. Müşteriye 23,5 ben bunu veriyorum ama bir beton su basman diyelimbuna su basmanı müşteri 10 milyara malediyor. Fark burada sadece su basmana 10milyar para harcıyor. Yani 1 metre yüksek-liğinde su basman 10 milyar. Burada zatenfark kendini gösteriyor. Kullanım acısın-dan ömürlük bir malzeme. Tekrar söylüy-orum tabiri caizse elinize balyozu alıpvurmadıktan sonra bu malzemenin patla-ma kırılma şansı yoktur.

Sevim Arı: Depreme dayanıklıolduğunu söylediniz peki yangına da

dayanıklı mı?

Ertuğrul Deniz: Tabii ki, yangındakesinlikle yanmaz. İçindeki köpük sadecesıcaktan erir. Yani alevi alıp ta büyütmez.Bir köpük düşünün çakmağı çaktığınızdao alev almaz. Sadece erir. Su almaz şişmeyapmaz. Mesela o parçayı alın suyun içineatın orada kalsın 365 gün kalsın hiçbirşekilde o malzemeye bir şey olmaz.

Sevim Arı: Müşteri öncelikle alt betonu atıp sizin montaj yapmanızı mı istiy-or?

Ertuğrul Deniz: Biz anahtar teslimiçalışıyoruz. Eğer müşteri isterse temelidebiz atabiliyoruz. Betonunu, kalebodurunu,laminantını döşeyecek bütün ekiplerimizvar. Tüm çalışma müşterinin talebine veanlaşmaya bağlı. Çünkü arsayı görmedenfiyat belirleyemezsiniz.

Sevim Arı: Yapım aşamasını anlata-bilirmisiniz?

Ertuğrul Deniz: Önce söylediğimgibi 10 cm köpük, onun içi dışı betopamve bu 1,25 2,5 panel halinde gelir. Yanibüyük. Bunlar iç içe gelir bağlanır yanimonta olarak. Onlar birbirine bağlandığızaman hiçbir şekilde ayrılma gibi şansıyok. Betona nasıl monte ediyoruz. Çelikdübeller var, şöyle söyleyeyim arkalıdübel diyeyim betona girdiği zaman sık-tığınız da o betonu tutar. Çıkması imkan-sızdır yani. Böyle sağlam bir şeydir. Öte kiyandan paslanmaz çelik kullanıyoruz. Butamamen Erdemir’in çeliğidir. Bu çelikburadan gelir buradan İstanbul’a giderkullanım şeklini alır makaslarla kesilir

tekrar geri gelir. Seneler boyu paslanmazzaten çeliğin erime gibi lüksü yok.

Halkımızın kafasında Düzce depre-minde kullanılan konteynırlar geliyor.Böyle bir şey yok. O dönem ihtiyaç gereğio konteynırlar getirildi insanların acilenbarınabilmeleri için. Bizim prefabrikyapılarımızda dubleks, trıbleks yapılarbulunmakta. Ülkemizde yaklaşık 25 yıl-dan bu yana prefabrik yapılar mevcut amahenüz yeni yeni kabul görmeye ve tanın-maya başladı. Americe ve Avrupa dadubleks yapılar var bunların büyük birbölümü prefabriktir. Bizde yeni yaygınlaş-maya başladığı için müşterilerimizdentalep olduğunda daha önce yapmış olduğumuz yapıları gezdirip gösteriyoruz.Kullandığımız malzemeyi tanıtıyoruz.Bizim yapılarımız en ufağı 68 metre kare,yapının malzemesi montalanması, betonu,içinin döşenmesi tümünü göz önünealdığınızda maliyet 30-35 bin lira civarın-da yani ucuz bir şey değil. O nedenle deinsanlara düzgün anlatılması gerekiyor.Çünkü öyle çok küçük bir yatırım değil.

Sevim Arı: Böyle betonarme evlerdeyaşadığımız rutubetlenme olayı yaşanıyormu bu yapılarda?

Ertuğrul Deniz: Kesinlikle rutubetolayı yaşanmaz. Betonarmelerde betonunömrü 40 senedir aslında bakarsanız. Niye40 derseniz, betondaki karışımın, kimyasıkuruması 40 senedir. 40 seneden sonrada obeton dökülmeye başlar.

Sevim Arı: Prefabrikte yapıların 15-20 yıl ömrü olduğu söyleniyor. Bu nederece doğrudur?

SUSMA

Sayı 14

Ertuğrul Deniz: Biz 5 yıl garantiveriyoruz. Öteki türlü kullandığımızmalzeme ömürlüktür. Betonarme de dekimse 100-200 yıl ömürlük garanti vere-mez. Bizim malzememiz ömürlüktür buanlatmakla olmaz, görüp yaşamak gerekir.

Sevim Arı: Sizinle anlaşma yapıldık-tan sonra yapı sahibi ne zaman yapısınıkullanmaya başlayabilir?

Ertuğrul Deniz: Malzememiz geldik-ten sonra biz 1 hafta da 68 metre karelikbir evi bitiririz. Betonu vs derken 15 günsonra istediği yapının içine girebilir.

Sevim Arı: En fazla kat kaçlı yapa-biliyorsunuz prefabrik evleri?

Ertuğrul Deniz: Prefabrik olarak 2kattı yapıyoruz. Daha yüksek olanlar damaliyet çok daha fazla yükselir.

Sevim Arı: Fiyatları neye göre yapıy-orsunuz?

Ertuğrul Deniz: Metre kare hesabıyapmıyoruz. 100 metre kare bir ev. Şimdi100 metre karenin içersine müşteri isterseiki oda da koyabilir, üç oda da koyabilir.Ya da iki tane tuvalet banyo koyabilir,yada bir tane koyabilir bu nedir buradanmaliyeti arttırır. 100 metre kare 350 mily-on çarpı ne yapar 35 milyar yapar. Amabunun içindeki malzemeyi bilmiyorsunuzne kullanacağız yada kaç tane bölüm ola-cak, tabii ki kullanılan malzemeye göre100 metre kare ama içinde ne var, örneğinmüşteri geliyor 110 metre kare diyor, amaiçinde şöyle bölmeler istiyorum diyor. Ozaman zarar ediyorsunuz. O nedenlebölmeye ve kullanılacak malzemeye görefiyat belirliyoruz. Proje üzerinden fiyatçıkarıyoruz. Elimizde kataloglarımız var.Bu katalogları müşteriye gösteriyoruz veistediğini projelendiriyoruz.

Sevim Arı: Zonguldak'ta bu işi yapansizin dışınızda da firmalar var mı? Sadecesizin adınızı duyduk.

Ertuğrul Deniz: Evet yok, ben Karadeniz bölge bayisiyim. Müşteri bendenbaşaksıyla çalışamaz diye de bir kural yokelbette ama bu bölgede ben çalıştığım içinmüşteri açısından benimle çalışmalarıdaha ekonomik, nakliye daha az oluyor.Ayrıca diyelim ki bir müşteri gitti bir fir-mayla anlaştı. O firma gelir işini yapar,müşteriyle bir ilgisi kalmaz. Ama bzi bubölgede olduğumuz için müşteri gereklilikhalinde her an bize ulaşabilir.

Sevim Arı: İnşaat sektöründe olduğugibi yap-sat konutlar olmuyor sizdesanırım.

Ertuğrul Deniz: Bir kere denedim,dediğim gibi yaptığımız zaman müşteriönce bunu projenin üzerinde görmesi

gerekiyor. Eve geliyor ya mutfağı beğen-miyor, ya odayı beğenmiyor, bu tamamenbir risk.Çünkü her insanın isteğinikarşılayamıyorsunuz ama geldiği zamansipariş vermeden önce burada her şeyionayladıktan sonra her kesin gönlü oluyor.

Çünkü siz istediniz yani bu odanın buradaolmasını siz istediniz diyebiliyorsunuz.

Sevim Arı: Müşteri ne istediğini,sizde ne yapacağınızı biliyorsunuz işinbaşında değil mi?

SUSMA

22 Sayı 44

Ertuğrul Deniz: Evet işin başında herşeyi bilmemiz gerekiyor. Bir süre önceEreğli’de 9 kişilik bir doktor grubu benim-le görüştü. 9 tane dubleks yaptırmak iste-diklerini söylediler. Her şey konuşulduprefabrik küçük bir site oluşturacaktık.Arsayı bulduk, tüm anlaşmalar yapıldı,sonra o bölgeye termik santrali yapıla-cağını duyduk ve müşteriler vaz geçtiler.O grup da öylece dağılmış oldu. Fakatsonra termik santral yapılması iptal olmuş.Ben tekrar onlara ulaştım ama bir çoğu evalmışlardı ve o projemizi tamamlayamamış olduk.

Sevim Arı: Prefabrik yapıları dahaçok doğa veya yazlık evleri tercih edenlermi talep ediyor?

Ertuğrul Deniz: Evet genelde doğave yazlık evler için tercih ediliyor. Bununnedeni de hiç kimse şehir merkezindekiarsasını dubleks bir prefabrik olarakdüşünmez çünkü betonarme yaptığında 7-8 katlı bina yapabilir. O nedenle de şehirdeevi olanlar genelde hafta sonlarını tatilleri-ni köylerinde geçirmek isteyenler prefab-rik düşünüyor. Biz şehir merkezlerindesadece ofisler yapıyoruz. Müşterinin terci-hi bu yönde çünkü.

Sevim Arı: Bu anlamda da yöreninhalkı doğa açısından şanslı yani bir çokinsanın köy bağlantısı var köylerimizdeçok güzel yerler var bunlar sizin içinavantaj olmalı.

Ertuğrul Deniz: İnsanlar merkezdeçalışıyor ama köyü Çaycuma’da yadaDevrek’te mesela bir tane müşterim varBolu’da oturuyor ama ben Çaycuma’ya evyaptım Bolu’dan oraya haftada bir veyaiki kere geliyor orada kalıyor 2-3 gündönüyor bizim hep böyle tatilcilere yadakafasını dağıtmak isteyenlere şunu dasöyleyeyim sadece tatil yada bizim evler-imiz illa yazın yada kışın kullanılacak diyebir şey yok senenin 365 günü kullanılacakbir yaşam sunuyoruz biz. Yani bir kere enbüyük artısı bizim evlerin ısıdır soğuğusıcağı kesinlikle dışarı vermez. Normal birbetonarmede aylık kışın 2 ton 3 ton kömüryakıyorsanız bizim evlerde 1 tonu zoryakarsınız.

Sevim Arı: Az önce 50 ye bir yapımızoldunuz dediniz bunları bir örnekleyelimmi nerelere yaptınız

Ertuğrul Deniz: Ereğli’de 2 tanesağlık ocağı yaptık. Kavaklık, Kadı Tar-lası, Güneşli Köyü, Ormanlı, Kırat, Ontemmuz, Kapuz, Devrek, Çaycuma, Gökçe-bey, Kastamonu, Karaman ilk aklımagelenler.

Sevim Arı: Ülkemizde prefabrikyapılar hangi bölgelerde daha yoğun?

Ertuğrul Deniz: Trabzon, İzmir,Adana’da daha yoğun olduğunu duyuy-oruz.

Sevim Arı: Müşteri prefabrik yapıyaptırmak istediğinde nelere dikkatetmelidir?

Ertuğrul Deniz: Bazı firmalarmaliyeti düşürmek için makasları meselaprofil yani ağır çelikten yapar ve kaynaklı,yani kaynak yaptığınız zaman bu depremedayanıklı değildir. Çünkü kaynak patlamayapar. O sallantıda çok sağlam bir şeydeğildir çünkü. En önemlisi odur, kay-naksız,

İkincisi yine fiyattan düşmek için fir-maların yaptığı şey şudur betopan yeri neosebe kullanılır. Osebe dediğimiz inşaat-larda kullanılan tahtadan sıkıştırılmış sertbir tabakadır. Bu tamamen bir ağaç yanibuda suyu gördüğü zaman tamamençürüyen bir malzemedir. Suya dayanık-lılığı yoktur. En büyük etkeni budur. Kimifirmada alçıpen yapar, alçıpen dediğimizsuya hiçbir şekilde dayanıklı olmayanmalzemedir ben o alçıpeni sadece tavandakullanıyorum, tavan kaplamasında hiçbirşekilde su gelmez su gelmiş olsa zatenevin içinden gelmiş olur, o yüzden enbüyük etkenler bunlardır. Bunlara dikkatetmeliler.

Sevim Arı: Ses geçirme özelliği nasıl?

Ertuğrul Deniz: Kesinlikle ses geçirmez. Bu konuda hiçbir şikayet almadık.Bizim burada tek sıkıntımız müşterimizbizimle konuşuyor belli bir anlaşmayavarılıyor sonra müşteri gidip işi bilmeyeneşine dostuna soruyor. Onlarda hiçbir bil-gileri olmadığı halde varsayımlarüzerinden yorumlar yapıyorlar ve müşteribu varsayımlara göre şekilleniyor. Bizimasıl sıkıntımız bu. O nedenle prefabrik yapı yaptırmak isteyenler gerçekten bu işi

bilen insanlara sorsunlar. Yada prefabrikyapı kullananlara sorsunlar.

Sevim Arı: Bu yapılarda ruhsat işinasıl oluyor?

Ertuğrul Deniz: Ruhsat tamamenBelediye ve müşteri arasında gelişiyor.Belediye ye gittiğinizde betonarme kadaristekte bulunulmadığını biliyorum. Bukonuda Belediyeden çok fazla sıkıntı çık-madığını biliyorum.

Sevim Arı: Prefabrik yapılarıdenetleyen bir kurum var mı?

Ertuğrul Deniz: Bizim bütünmalzemelerimiz TSE garantili. Denetleyen kurum derken zaten fabrika çıkısın-da denetli çıkıyor. Bu sadece yapım aşa-masında geliyor. Bizim işimiz yap bozlargibidir. Ne bir eksik ne de bir fazla yapa-mayız. Proje neyse onu uygulamak zorun-dayız.Prefabrik yapı yaptırmak isteyenler-den tek ricamız işi kesinlikle bir bilenesorsunlar. Prefabrik yapılar henüz yeniyeni ülkemizde kabul görmeye başladığıiçin kulaktan dolma bilgilere itabaretmesinler, işin uzmanından bilgi alsınlar.

SUSMA

23

Taşkömürünü bulan Uzun Mehmet anıldı

1829 yılında Zonguldak’ın Ereğliİlçesi’nde taşkömürünü bulanUzun Mehmet, taşkömürünü buluşunun 184. Yılında törenle anıldı.

Zonguldak’ta Uzun Mehmet Anıtı’ndadüzenlenen anma törenine Zonguldak Mil-letvekili Ali İhsan Köktürk, Vali Yardım-cısı Fethi Özdemir, Zonguldak BelediyeBaşkanı Muharrem Akdemir, GenelMaden İşçileri Sendikası (GMİS) GenelBaşkanı Eyüp Alabaş, TTK Genel MüdürYardımcıları Mahmut Özçelik ve İsmailGüner, GMİS Genel Başkan YardımcısıSatılmış Uludağ, Genel Sekreteri BehzatCinkılıç, Genel Mali Sekreteri MuharremSarıçam, Genel Teşkilatlandırma veEğitim Sekreteri Osman Tutkun, TMMOBMMO Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı,CHP İl Başkanı Halil Furat, GMİS’e bağlışubelerin başkan ve yöneticileri, meslekodası ve sivil toplum örgütlerinin temsilci-leri, siyasetçiler, öğrenciler ve vatandaşlarkatıldı.

Törende, çelenklerin anıta konulması,saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okun-masının ardından lise öğrencileri şiirlerokudu.

GMİS Genel BaşkanıEyüp Alabaş

Uzun Mehmet’i Anma Töreni’ndekonuşan GMİS Genel Başkanı EyüpAlabaş, taşkömürüne gereken önemin ver-ilmemesi durumunda ithalata ödenen yıl-lık 5 milyar doların daha da artacağınıbelirterek, “Kamu ve özel sektör olaraktaşkömürü üretimini 2’ye hatta 3’e kat-layabiliriz” dedi.

TTK’ya işçi alımı için kurumun 3yıldır çaba harcadığını anlatan Alabaş,“Çok zor bir noktadayız ve siyasi iradehâlâ işin ciddiyetini anlamış görünmüyor”dedi.Alabaş şunları söyledi; “TTK GenelMüdürlüğü 3 yıldır işçi talebinde bulunuy-or.Biz Sendika olarak, geldiğimiz nok-

tadaki sıkıntıları tüm ilgililere ve kamuoyuna anlatıyoruz.

Çok zor bir noktadayız ve siyasi iradehâlâ işin ciddiyetini anlamış görünmüyor.

Biz maden işçileri olarak elimizdengelen gayreti gösteriyoruz.

Sağlıklı ve güvenli bir ortamda veçalışma barışını koruyarak üretmek istiy-oruz. Ancak sözün bittiği noktaya doğrusürükleniyoruz.TTK’da ve MTA’da devam eden toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşmaya varamadık.

İşveren adına görüşmeleri sürdürenKamu-İş henüz ücret teklifini vermedi.

Türk-İş, 200 bin işçi adına taleplerim-izi Hükümete iletti ama Hükümet de Türk-İş’e kendi teklifini bildirmedi. Sözleşmel-erde süreç grev aşamasına geldi. Başta bizolmak üzere 19 sendika kısa süre içindegrev kararlarını alacak.

Türkiye’de toplumsal barışın bozul-maya başladığı şu ortamda Hükümet,sendikaları ve işçi arkadaşlarımızı adetatahrik edercesine duyarsızlığını sürdürüy-or. Bizim daha fazla beklemeye taham-mülümüz yok.”

TTK Genel Müdür YardımcısıMahmut Özçelik

Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)Genel Müdür Yardımcısı Mahmut Özçe-lik, Kurumun varlığını sürdürebilmesininancak üretim artışı ve maliyetlerin düşürülmesi ile mümkün olduğunu söyledi.

Özçelik, “Karaelmas serüveni ülkem-izde bundan 184 yıl önce Bahriye erlerinden Uzun Mehmet’in 8 Kasım 1829 yılın-da Ereğli’nin Köseağzı köyünün NeyrenDeresi yatağında taşkömürünü bulmasıylabaşlamıştır.

Karaelmas hem ülkenin hem de böl-genin kaderini etkilemiştir. Ülkenin kalkınmasında ve sanayileşmesinde Zonguldakhavzasındaki taşkömürü üretim faaliyet-leri önemli bir istihdam kaynağı ve ülke

nin sanayileşmesinde çok önemli rolü olandemir-çelik üretiminin de temel girdisiolmuştur.

1 ton demir-çelik üretimi için 600 kgtaşkömürü kullanılmaktadır ve bu enerjikaynağının alternatifi bulunabilmişdeğildir

Maden Mühendisleri OdasıZonguldak Şube Başkanı

Erdoğan Kaymakçı

Törende bir konuşma yapan TürkiyeMimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği(TMMOB) Maden Mühendisleri Odası(MMO) Zonguldak Şube Başkanı ErdoğanKaymakçı, iş kazalarına dikkat çekerektaşeron uygulamasından vazgeçilmesigerektiğini söyledi.Kaymakçı şöylekonuştu; “Yaklaşık 170 yıllık üretimkültürüne sahip Zonguldak’ta hala sonderece yetersiz koşullarda üretim yapılıy-or. Cinayet gibi iş kazaları bitmek bilmiy-or. Teknoloji, bilgi ve birikimi olmadankömür çıkartmaya çalışmanın bir cinayetolduğu söylenmesine karşın, iş kazalarınıönleyecek yatırımların süreklilik arzetmemesi ve denetimlere yeterince önemverilmemesi kazalara davetiye çıkarıy-or.Yüzde 98’inin öngörülebilir veönlenebilir olmasına rağmen 2012 yılındaülkemizde yaşanan iş kazalarında 878 işçihayatını kaybetti, binlercesi de yara-landı.17 Haziran 2013 tarihinde Muğla iliMilas ilçesine bağlı Güllük beldesindekiatık su arıtma tesisinde bakım yapılırkentaşeron bir firmanın 7 işçisi biriken metangazından etkilenerek boğulma nedeniylehayatını kaybetti. Yine ihmal, yine taşeronuygulaması yaşattı bu cinayeti bizlere.

Defalarca söylediğimiz gibi yinesöylüyoruz. Başta Zonguldak TaşkömürüHavzası'nda olmak üzere tipik olmayan birçalışma yöntemi olan taşeron uygula-masından derhal vaz geçilmelidir.

GMİS Genel BaşkanıEyüp Alabaş

TTK Genel Müdür YardımcısıMahmut Özçelik

Maden Mühendisleri OdasıZonguldak Şube Başkanı

Erdoğan Kaymakçı

SUSMA

24 Sayı 44

1. Şah İsmail Hatayi’nin birŞiirinde Çaldıran Savaşı

Alay alay geldilerKoşan koşan durdularİkinci gelen bir topAtıldı ana saldılar

Eskerler örülediÇakmaklar kuruladıOl kâfir MelhuçogluŞah üstüne duruladi

Hey al kana al kanaKızıl kanlar çalkanaMelhuçoğlu kılıç urduŞahım aldı kalhana

Şah anda bindi ataYezitler döndü mataŞah bir kılıç urdu kiKelleden indi ata

Melhuçoğlu attan düştüŞah anda geriye kaçtıBeş yüz elli tüfekçiŞah'ın ardına düştü

Ün edüben gittilerŞah'ın ardından yettilerSultan Ali Mirza'mıBu kavgada tuttular

Dört yanın uladılarCiğerciğim dağladılarSultan Ali Mirzam'ınAğ ellerin bağladılar

Bindirdiler atınaGöt(ür)düler inkar katınaİnkar bir sual sorduBakınca suratına

Sağ mısın esen misinCiğerciğim kesen misinKoca haydar zül olasıŞah dedikleri sen misin

Elifim var kaddim varBir İskender hadd'im varBen Şah'ın kurbanıyımŞah olmaya ne haddim var

Seni attan indirmiyemGül benzin soldurmuyamGel Şah'a şek getür senVurup boynun öldürmeyem

İşte geldim yanınaSığındım Sübhan'ımaBen Pire şek getürmemLanet senin canına

Şunu atından indirinGül benzini soldurunN'oldu benim cellatlarımVurun boynun öldürün

Cellatlar aralandıCiğerler parelendiSultan Ali İmirza'mBu kavgada parelendi

Gönül hüma kuşudurİşitenler nâşidirBaş(?) verip ser kurtarmakO da Mervan işidir

Çöl olası ÇaldıranAltun kadeh kaldıranHatayi'm ağlar gezerMusahibin aldıran

Bizce önemli bir belge olarak ortaya çıkan şiirin, Türk tarihçileritarafından görülmediği, görülmüşse de önemsenmediği anlaşılıyor.

Osmanlı tarihyazıcıları kadar, çağdaş Türktarihçileri için de doğru olan,Yavuz’unçevresinde seferin günlüğünü (Ruzname)tutan Haydar Çelebi ve Şah İsmail’denkaçıp onun hizmetine girmiş İranlı ulematakımından Hasan Can’dan nakleden oğluHoca Sadeddin’in anlattıklarıdır.

Şah İsmail Hatayi bu 16 dörtlükte, ken-disinin de hücum hattı içerisinde göğüsgöğüse çarpıştığı Çaldıran savaşındanönemli bir kesiti vermektedir. Uğrunacanını vermiş, “musahibim” dediği SultanAli Mirza’nin yakalanışı ve OsmanlıPadişahı Yavuz Selim’in huzurunda sorgu-lanıp, cellatlara nasıl parçalatıldığını çokduygulu ve etkileyici biçimde, yedi hecelidizelerle destanlaştırmıştır.

Sultan unvanını taşıyan ve sadece birAfşar Türkmeni olduğu bilinen Ali Mirza,öyle görünüyorki Gilan’dan beri onun çokyakınında bir kimseydi. İ. Hakki Uzunçar

“Sufi kıran” Çaldıran Savaşı ve Çaldıran sonrasıSafevi- Kızılbaş Yönetiminin çöküş evresi

İsmail Kaygusuz

şı’lının tanımladığı gibi sadece,“Şah’ınmaiyetindeki zabitlerden biri” değildir. Şahİsmail Hatayi, Muhammed-Ali’den, Ehlibeyt, Oniki İmamlar ve Hacı Bektaş’danbaşka hiçkimseyi nefeslerine, şiirlerinekonu edinmemiştir. Büyük mutasavvıflarınadlarını elbette zaman zaman yadetmiştir,ama içlerinden hiç birine bir şiiri ya dadestanını ayırmış olduğuna biz rastla-madık. Onu çok sevdiği ve yitirdiğine çokfazla üzüldüğü için bu şiiri yazdığıanlaşılıyor.

1a. Şiirin Açıklaması Ve VerdiğiFarklı Bilgiler

Şiirde olaylar “ben” ile birlikte, dahaçok “o” şahıs zamiri kullanılarak, yaniüçüncü kişinin, ağzından anlatılmıştır.Çaldıran savaşının irdelenmesine geçme-den önce şiirde anlatılanların daha iyianlaşıkabilmesi bakımınından, onu düzyazı biçiminde vermeyi deneyelim:

“Alay alay gelen Osmanlı askerleri,koşaraktan sıraya girdiler. İkinci topun pat-latılmasından sonra ona (Şah’ın kendisine)saldırdılar. Askerler taşlarla örülü bir duvargibi sıralanmış tüfeklerinin çakmaklarınıkurarken, o kâfir Melhuçoğlu (MalkoçoğluTur Ali Bey,İ.K.) Şah’ın üstüne doğrulayıp,hücuma geçti. Her taraf kızıl kan çalka-lanıyordu. Melhuçoğlu’nun kılıç vuruşunu,Şah kalkanla karşıladı. Zaten anında atınabinince yezitler (Sünni Osmanlı askerleriİ.K.) şaşkına dönmüştü. Ardından düşmanının kellesine öyle bir vurdu ki, kılıcıvücudunu ikiye bölüp ata ulaştı.”

“Melhuçoğlu attan düşünce Şah atınıçevirip geriye kaçtı. Bunun üzerine beşyüzelli tüfekçi, bağıra çağıra Şah’ın ardındankoştular. Ulaştıklarında onun yerine, Sul-tan Ali Mirza’yı kavganın ortasında yakaladılar."

“Dört yanını çevirip onu aralarına alın-ca, ciğerim yandı, çok üzüldüm. Sultan Aliİmirzam’ın ellerini bağlayıp ata bindirdi veİnkar'in (Alevi inancına düşman YavuzSelim kastediliyor İ. K.) katına çıkardılar.Yavuz Selim, Sultan Ali Mirza’nin yüzünebakarak onu sorgulamaya başladı:

“YAVUZ: ‘Ciğerimi yerinden söken,beni bu kadar öfkelendiren adam, sen halasağ ve esen misin? Kahrolası koca arslan,sen misin Şah dedikleri? (Koca Haydar,diye Şah’ın babasının adıyla hitap etmişgibi görünüyorsa da, izleyen konuşmalar;haydar’ı arslan anlamında kullandığınıgösteriyor. İ.K.)"

“ALİ MİRZA: ‘Elif gibi doğru ve uzunboyum ve İskender’inki gibi bir yüzüm

SUSMA

25

var. Yani Şah’a benziyorum, ama ben had-dimi bilirim; Şah değilim, Şah’ın kurbanıyım, ona kurban olurum ben.”

“YAVUZ: ‘Seni atından indirip, eziyetederek gül benzini soldurmuyayım. Gelinat etme. Şah’a şek getir; yani o olduğunufarzet, onu yadsı ve Şah olduğunu söyle. Ozaman boynunu vurdurtmam, seni bağışlarım.”

“ ALİ MİRZA: ‘İşte yanındayım. Ama,sana değil ben Tanrıma sığınırım. Senincanına lanet olsun; ben ne Pir’imi yadsırve ne de kendimi onun yerine korum.”

“ Bunun üzerine Yavuz öfkeyle:‘Neredesiniz cellatlarım? Şunu atındanindirip, önce eziyet ve işkenceyle soldurunyüzünü. Sonra vurun boynunu öldürün’diyerek Sultan Ali Mirza’yı cellatlara tes-lim etti.”

“Cellatlar oradan, Sultan Ali Mirzam’ıalarak ayrıldılar. Onu parça parça ederek,sevdiklerinin de ciğerini dağladı, onlarıacılara boğdular.”

“O, Mervan işi işlemedi; kendi başınıkurtarmak için, başındaki Şah’ına ihanetetmedi, hakkında bilgi vermedi. Gön-lümüzde bir cennet kuşuydu o, uçtu gitti.Bütün bu bilgiler, bizzat olayı işitenlerdençıkıp, yayılmıştır.”

“Ah! Çaldıran olmaz olsaydın; toprak-ların çatlayıp kurusun, çöle dönüşesin.Kendisine altın kadehle şarap dolduranmusahibi Sultan Ali Mirza’yı, senin toprağın üzerinde düşmana kaptıran Hatayiartık ağlar gezer oldu.”

2. Savaş Öncesi Yavuz Selim ileŞah İsmail’in Siyasetleri

Baştan söyleyelim: Çaldıran savaşınıngalibi, dönemin ahlaki değer ölçülerinevurulduğunda yiğitlik değil, ama yenilikolmuştur. Erlik ve yiğitliğin ölçütü olankılıç, ok ve mızrak değil, o çağın savaşlarında teknik yeniliğin simgesi olan (500)top ile (12 bin) çakmaklı tüfek, Çaldıransavaşını Yavuz’a kazandırmıştır.

Kuşkusuz Şah İsmail, ateşli silahlarasahip olmamak ve kullanmamakla, elbet-teki yanlışın en büyüğünü yapmışır. Oysadedesi Akkoyunlu Uzun Hasan bile, ellibir yıl önce Otlukbeli savaşında, Fatih’ekarşı top kullanmıştır.

R.M. Savory’nin “ateşli silahların kul-lanılışını insanlığa ve yiğitliğe-şövalyeliğeaykırı buluyordu” düşüncesine, Ali donun-da ortaya çıktığına inanılan Şah İsmail’inaskerine kurşun işlemez gibi aşırı fanatik-liği de belki eklemek gerekir. Ama asıl, budönemde Şah’ın çevresini yeni sarmışolan İranlı Şumera ve ulemasının bilinçlitelkinlerini unutmamalıyız.

1499’dan 1514’e kadar Şah İsmail’e,Ceyhun’dan Buhara’dan Fırat’a, Bağdadve Kayseri’ye uzanan bir imparatorlukkazandırmış Kızılbaş ordusu, yenilmezliğive çok hızlı hareket yeteneğine sahipsüvari gücüyle ün salmıştı. Onun içindir ki

Yavuz, Osmanlı’da o tarihe kadar az görülmüş, 140 bin kişilik bir ordu ve çok üstünateşli silah gücüyle bu savaşa çıkmış vehiçbir şekilde zaferi şansa ve yiğitliğebırakmamıştır.

Yavuz’un amacı, İran’da egemen olmak isteyen Şii devletini ortadan kaldır-mak değil, kızılbaş askeri aristokrasisininoluşturduğu yönetimi ve kızılbaş ordusunuyoketmekti. Kültürüne, dili ve edebiyatınahayranlık duyduğu İranlılara düşmanlığıyoktu, olmazdı. Yavuz’un düşmanlığı,

Anadolu Alevi-Bektaşi Türkmenlerinin, yaklaşık elli yil boyunca sürdürdük-leri ihtilalci Kızılbaşlık siyasetlerininsonucu kurdukları Kızılbaş Safevi Devletiyönetimine idi.

Tarihçilere ve konuya ilişkin bildikler-imize çok aykırı gelecek ama, bize göreŞah İsmail’e bu dönemde Yavuz’un kişiselkini de olmaması gerekir. Çünkü 1508-9ile 1514 arasında Kızılbaş askeri aristokra-sisinin kendi aralarında ve Şah İsmail ilebüyük sürtüşmeler vardı; bir bakıma İranmilli devletine doğru gidiş ve Şah’ınKızılbaş Türkmenlerin nüfuzunu, çeşitliyollarla kırma siyasetinden Yavuz Selim'inhaberdar olmadığı düşünülemez.

Bir başka gerçek daha var: 1509 yılıŞah İsmail’in, Anadolu Kızılbaş Türkmenboyları temsilcileriyle yaptığı Yıldız dağıtoplantısında Kızılbaş siyaseti bölünmüş:Bir yanda başında, Balım Sultan’ınkardeşi Kalender Çelebi’nin bulunduğu veonun talibi büyük halk ozanı Pir SultanAbdal’ın sözcülüğünü yaptığı “Padişah’ıntacı ile tahtını ele geçirmeye” yönelikKızılbaş siyaseti, diğeri ise Şah İsmail’inSafevi İran İmparatorluğu kurma siyasetivardır.

Yukarıda anlattığımız üzere, bu tariht-en itibaren Anadolu’dan, 6-7 yıl öncekigibi akın akın Şah İsmail’in Kızılbaşordusuna gidip katılan olmamıştır. Oysaki,Kızılbaş ordusunu oluşturan KızılbaşTürkmen kabileleri de, son yarım yüzyılboyunca Azerbaycan ve İran’a göçüp yer-leşmiş akrabalarından başkaları değildi.Gidenlerin amacı zaten Şah İsmail’inAnadolu’ya gelip kendi devletlerinin başı-na geçmesini sağlamaktı. KurtuluşlarınıŞah’a bağlamışlardı. İşte bu umut büyükçapta yokolduğundan dolayı, aynı yılınsonunda Şah İsmail’in DulkadiroğluAlaüddevle ile yaptığı savaşa AnadoluKızılbaşları katılmamıştır. Şah İsmail debu tarihten sonra Doğu’da fetihlere yönelmiştir.

Birkaç yıl sonraki Şahkulu Sultan veardından Nur Ali Halife başkaldırıları bağımsız Anadolu Kızılbaşlarının ayaklan-maları olarak kalmıştır; Şah İsmail onlarlailgilenmemiştir. Yavuz’un yeğeni ŞehzadeMurad’ı her iki harekette de Kızılbaş yan-daşı olarak görmekteyiz. Ama, Şah İsmailbu hareketlerin ikisine de sırtını çevirmiş,Osmanlı’dan yana tavır almıştır. Örneğin,Şahkulu başkaldırısının bastırılması sırasında kırımdan kurtulanların İran'a gittik-

lerinde, kervan soydukları bahanesiylehepsinin Şah İsmail tarafindan yokedildiğibilinmektedir. Ayrıca, birkaç yıl önce Kay-seri’ye kadar gelmiş olan Şah İsmail iste-seydi, Sivas, Çorum, Tokat va AmasyaKızılbaşlarını ayaklandırıp, kendi adınahutbe bile okutan ve Erzincan’da kendisi-ni bekleyen Nur Ali Halife’nin yardımınagelemez miydi? Gelebilirdi, ama gelmedi.

Fazla ayrıntıya girmeden söyleyelim:Yavuz’un tahta çıkar çıkmaz, Kızılbaşlarhakkında Kemal Paşazade ve MüftiHamza’ya fetvalar yazdırttıktan sonra,“yediden yetmişe defter edilerek” giriştiği40 bin ile 100 bin arasında Kızılbaşı katlettirmesi, Anadolu Kızılbaşlarının siyasetinedönüktür, başkaldıranlara gözdağıdır.Ama, yine de karşısında, kaynağını Anadolu’dan almış bir Kızılbaş devlet yöneti-mi vardı. Onu yoketmekle, Anadolu Kızıl-başlarına -umutlarını tümüyle kesemedik-leri- bu yönetimin desteğini kesmiş ola-caktı.

Şah İsmail, halifelerinden Nur Ali’yeyardıma gelseydi, büyük Kızılbaş kırım-ları da Çaldıran savaşı da olmayabilirdi.Belki Şah İsmail ile Yavuz ya da başka birOsmanlı padişahı arasında, Timur-Bayezid arasındaki (Ankara 1402) savaşı-na benzer bir durum ortaya çıkardı. Kızıl-baş ayaklanmalarını desteklemedi. ÇünküŞah İsmail Kızılbaşlık davasına ihanetiçindeydi. Bu ihanete daha 1508'de Kızıl-baş Ehl-i İhtisas kurulunu dağıtıp, ŞahVekilliği’ni İranlı Şiilere vererek ve başdinsel kurumu Sadr’ı, Caferi mezhebi üzerinde işletmeye başlatarak adımını atmıştı.

Yine de görülüyor ki, çevresindekiKızılbaş hanlar ve ordusunun baskısıyla,Kılıç adlı bir halifesini Kızılbaş kırımınıincelemesi için Anadolu’ya göndermekzorunda kalıyor. Zaten Şah İsmail, Yavuzile savaş yapmaya gönülsüz duruyordu.Ancak bu savaşa, büyük Kızılbaş kırımınedeniyle, kendi ordusu tarafından zorlan-mıştır. Yavuz tarafından gelen tahrikler dehesaba katılabilir.

3. Yavuz Selim Ordusuylaİstanbul’dan Çaldıran’a Beş

Ayda Ulaştı

Yavuz Sultan Selim 1514 yılı Nisanayının üçüncü haftası sonunda İstanbul’-dan, Anadolu ve Rumeli beylerbeyleri vetimarlı sipahilerinin kuvvetleriyle destekli140 bin kişilik ordusuyla yola çıktı. Kon-aklama yerleri olarak özellikle zaviyeleritercih ve ziyaret ederek ilerliyordu; Akbıyık Zaviyesi, Karye-i Işık, BozöyükZaviyesi üzerinden Seyyidgazi’ye ulaşmıştı.

Seyyidgazi Zaviyesinde konaklamasüresini uzatan Yavuz burada Kapıkuluaskerlerine sefer için 1000 er akça bahşişdağıtmıştır. Sonra orduda, yeni atamalarlagörev bölümü yapmiş: 20 bin kişiliktimarlı sipahi pişdar(öncü) ordusunun

SUSMA

26 Sayı 44

başına vezir Dukakinoğlu Ahmet Paşa’yıatayan Yavuz Selim, Karaca AhmetPaşa’yı 500 süvari ile keşfe göndermiş.Mihailoğlu Mehmet Bey’i de akıncılarınbaşına geçirmiştir. Bu arada Seyyidgazitürbesini ziyaret eden Yavuz Selim’in,zaviye dervişlerine 100 bin akça dağıttığını görüyoruz.

Yavuz Sultan Selim, Osmanlı Devletisınırları içinde bulunan bu Alevi-Bektaşizaviyelerinden geçerek bir yandan onlaragövde gösterisiyle gözdağı vermiş, öbüryandan da uslu durdukları takdirde kendi-lerine yardımcı olacağını göstermekistemiştir. Bu arada Konya’ya uğrayıpMevlana’nın türbesini de ziyaret ettiği ve100 bin akça da oraya bağışta bulunduğuhalde, yukarıda adı verilen Zaviyelerinbağlı bulunduğu Hacı Bektaş Veli Der-gahına uğramamıştır. Çok büyük olasılıklaHacı Bektaş Dergahı çevresi de Alevikırımından nasibini almıştır. Ancak başın-da bulunan Balım Sultan’ın idamedilmemiş olması, çok geniş Alevi-Bek-taşi kitlesi ve özellikle Yeniçerilerin büyüktepki ve isyanına neden olacağı korkusunabağlanabilir. Balım Sultan’ın, 1511 ŞahKulu isyanından beri Dergah’ta gözaltındaolduğu ve dışarısı ile ilişkisinin kesildiği,dergahın kapatıldığı kesindir.

Yavuz’un ne zaviyelere yaptığı parasalyardıma ve ne de saldığı korku ve göz-dağına güvenmediğini de görüyoruz.Sivas’da 40 bin kişilik bir ihtiyat birliğini,Şah İsmail ile karşı karşıya savaştığı sıra-da Anadolu’da olası bir Kızılbaş başkaldırısını bastırmak için bıraktı.

Katliamın ardından, sinmiş olanAnadolu Kızılbaşları öyle anlaşılıyor ki,Şahkulu ve Nur Halife başkaldırılarındayardımlarına gelerek, Osmanlı ile savaşmayan Şah İsmail’in, bu kez mutlaka savaşa-cağı ve Osmanlı’yı mutlaka yeneceğineinanıyorlardı. Şah İsmail’in Yavuz’u, taAzerbaycan içlerine değin çekmesindenbu umuda kaptırmışlardı kendilerini. Bukadar yolu yürüdükten sonra Osmanlıordusunun Kızılbaş ordusunu yenebilecekgücü kalacağına herhalde artık kimseinanamıyordu.

Her alanda önlemini almış olan YavuzSelim, Şah İsmail ile hiç değilse Erzincandolaylarında karşılaşacağını bekliyorolmalıydı.Mama Hatun Kervansarayı’nıda geçip Çermük’e ulaştığı halde, hala ortalarda görünmeyen Şah İsmail’e yazdığımektuplarda ona hakaret ediyor; mem-leketi içerisinde yürüdüğü halde, karşısınaçıkamadığı ve kadınlar gibi korkupgizlendiğini; bir sultanın süslü kaftanlariçinde dolaşacağına, zırh giymesi gerek-tiğini yazıyor. Kendisinin de miğfer yerinebaş örtüsü, zırh yerine de entari giymesiniöğütlüyordu. Hatta ona bir kadın giysisibile göndermişti. Bu hakaret edici söz vedavranışların arasında kâfirliği, yani Kızıl-başlığı terkedip müslüman olması veyönetimi bırakarak inzivaya çekilmesiistekleri de vardı.

Burada bizce Yavuz, Şah İsmail’e, 6-7yıldan beri İranlı feodal bürokrasi ögesiyledenge kurarak, eskiye göre hegemonyasınıoldukça zayıflattığı Kızılbaş Türkmenaskeri aristokrasisini, ehl-i Sünnetedönerek tümüyle terketmesini öneriyorsanki. Şah İsmail’in kafasındaki İranlıunsuru egemen kılma siyasetine Yavuz buyolla yardımcı olarak, Kızılbaşları ortak-laşa, -tamamiyla yokedemeseler bile-adamakıllı sindirerek siyaset meydanındanuzaklaştırabilirlerdi. Elbetteki o zamanŞah İsmail İranlı bir Şii hükümdar olarakyerinde kalırdı.

Şah İsmail’in, Yavuz’un mektuplarınaverdiği yanıtlardaki yumuşaklıktan,sözünü ettiğimiz siyasetine uygun olarakanlaşma niyeti seziliyor. MektuplarındaYavuz Selim’i kendisiyle savaşa zorlayannedenleri irdelemekte; Al-i Osman hanedanıyla iyi geçinmek istediği ve savaşınkendisi için iyi olmayacağı ve Timur-Bayezid savaşı sonrası karışıklığa düşe-ceklerini belirtiyordu. Ayrıca hiç de haketmediği hakaretlerine karşılık olarak ise;bu sözleri bir padişah değil, olsa olsaafyon çekmiş sarhoş katipler yazmıştırdiyerek, afyon dolu bir altın kutu gön-deriyor.

4. Çaldıran, Kızılbaşların Birliğiİçin Çok Önemli Bir Dönüm

Noktasıydı

Şah İsmail’in bu niyetinin uygulamayakonulması, yani Yavuz’la savaş yaparakdeğil de anlaşmalar yoluyla Osmanlı-İranarasındaki sorunları çözme yoluna girme-sine, Kızılbaş askeri aristokrasisinin bey-leri fırsat vermediler. Her nekadar buKızılbaş Türkmen beyleri, kısa sürede eldeettiği geniş imparatorluk coğrafyasıiçerisinde Şah İsmail tarafından, “Han”sıfatıyla eyalet valiliklerine atanarak, yada geniş Timar arazileri bağışlanarakmerkezden uzaklaştırılmaşsa da, Yavuz’unasıl amacının kendilerine dönük olduğunuanladıklarından Şah’ı savaşa itiyorlardı.Şah İsmail aslında onları, merkezden uza-klaştırma ve birbirine rakip durumagetirme yoluyla, temeldeki inanç ve güçkaynağı Anadolu’ya dönük Kızılbaşlıksiyasetini parçalamış ve kendi öz güçleriyle başbaşa bırakmıştı.

Yavuz Selim’in 1513 yılı sonlarındayaptığı büyük Kızılbaş toplukırımı, Usta-calu, Afşar, Varsak, Dulkadirlu, Rumlu(Orta Anadolulu), Şamlu, Kacar ve Kara-manlu Kızılbaş Türkmenlerinin hanlarını,siyasetlerini Batı'ya, yani Anadolu'yayöneltmekte birleştirmişti. 80 bin kişilikbüyük bir süvari gücü oluşturup, eski gün-lerin coşku ve heyecanı içinde Şahİsmail’i Anadolu’ya gönülsüz de olsaonlar yönlendirdiler. Bu nedenle Çaldıran,Kızılbaşların birliği için çok önemli birdönüm noktasıdır: Savaşın kazanılmasıbirliği sağlayacak, yitirilmesi ise büyük

parçalanmayı getirecek; Şeriatçı Osmanlıyönetimi, Osmanlı-Safevi sınırının geçtiğiKayseri, Sivas-Suşehri’den itibaren tümdoğu ve güneydoğu Anadolu’nun artıktam egemeni olarak, Anadolu’da büyükçoğunluk oluşturan Alevi-Bektaşiler, yaniKızılbaşlar’a baskı ve zulmü artırarak onları sindirmeye çalışacaktı.

Savaşın başında gösterilen büyük tak-tiksel hatalardan anlaşıldığına göre, Şah’ınyakınında bulunan bazı hanların Anadolu’ya dönük Kızılbaş siyasetine olumlubakmadıkları anlaşılıyor. Şah’ın en yakınındaki Şah vekili olarak Seyyid Nimetul-lah oğlu Emir Nizamüddin oğlu Abdulba-ki, Sadr (dinsel işleri yöneten) SeyyidŞerif Cürcani'nin torunlarından SeyyidŞerif, Meşhed nakibi Seyyid MehmedKemune gibi İranlı ulema ve Kızılbaşemirlerinden Şamlu Durmuş Han onu çoketkiliyordu.

Yavuz’un Çaldıran seferini ayrıntılıişleyen Şahabeddin Tekindağ bu siyasetinfarkında olmadığı için, yaptığı yorumlaraktardığı doğruları geçersiz kılıyor. Şöyleyazmaktadır: “Osmanli savaş tekniğini iyibilip, daha Çaldıran tepelerinde ikenSelim’e hücum edilmesini, Rumlu Nur AliHalife ile birlikte teklif eden UstacaluMehmet Han’ın savaşın planını hazır-ladığı anlaşılmaktadır.”

1512’de büyük bir ayaklanma hareke-tini yönetmiş, üzerine gönderilen birkaçOsmanlı ordusunu yenmiş ve valiliğiniyaptığı Erzincan’da Sehzade Murat ile bir-leşip, “Üsküdar’a kadar rahatça ulaşa-bilen bir güce sahip olarak”, Şah İsmail’ibeklemiş olan Nur Ali Halife, elbettekiOsmanlı savaş tekniklerini iyi biliyordu.Ustacalu Mehmed Han’a gelince, 1501yılından beri Şah’a çok yakın askeri kumandanlarından biriydi. 1509’da Dulka-dirli Alaüddevle ile yaptığı savaşın arkasından teslim olan Diyarbakır’a valiolarak atanmış ve Kürt beylerindenbazılarını yenerek, Kürdistan’ın büyük birkısmını Kızılbaş Safevi devletine bağlamıştı. Gerçi Faruk Sümer, inanmakta tereddüd gösteriyor, ama Lütfi Paşa ve HocaSadeddin gibi Osmanlı tarihçilerinin“Diyarbekir valisi Ustacalu MuhammedHan, Osmanlı hükümdarına pervasızcamektuplar yazarak onun sefere çıkmasınasebep olduğu gibi, Şah’ı da Selim ile savaşmaya teşvik etmişti” ortak ifadeleri, bizcedoğrudur ve yukarıda açıklamaya çalıştığımız siyasetle üstüste düşmekte ve uyumlugörünmektedir.

Rumlu Nur Ali Halife ve UstacaluMuhammed Han, Osmanlı ordusununtepelerden inip, Çaldıran ovasında savaşdüzenine girmeden hemen saldırılmasını,yapılan meşveret meclisinde önermiş veşiddetle savunmuştur. Diğer birçok Kızıl-baş Türkmen beyleri tarafından kabulgördüğü halde, Şah’ın üzerinde genişnüfuz sahibi ve dolayısıyla Safevi İran(milli) devleti siyaseti yandaşı Şamlu Dur-muş Han, Ustacalu Muhammed Han’a:

SUSMA

27

“senin borun Diyarbekir’de öter” diyerekkarşı çıkmıştır. (F. Sumer, agy., s.40, dipnt.60) Bu karşıt siyasi muhalefet, savaşınKızılbaş ordusu tarafından kazanılmasınaengel olmuştur. Şahabeddin Tekindağ’ınyanış bir yorum içinde ileri sürdüğü gibi,eğer savaş planını Ustacalu Mehmed ileRumlu Nur Ali Halife yapmış olsalardı,tarihin seyri değişmiş olacaktı.

Son birkaç yıl içinde başkaldırı veaskeri hareketleri sırasında ani baskın,pusu ve beklenmedik hücumlarından çokbüyük zararlar görmüş, defalarca yenilmişOsmanlı ordusu ve kumandanları, bun-ların her ikisini de çok iyi tanıdığından,Çaldıran ovasına iner inmez, hiç dinlen-meden savaş düzenine girip hemensaldırıya geçmişti.

Burada, gerek akıncı beylerinden birçoklarının ve gerekse yeniçerilerin Alevi-Bektaşi inançlı olmaları dolayısıyla, nedenSelim’e başkaldırmadılar? Kızılbaş casus-ları böyle bir hareketi başaramazlar mıydı? Bu tartışmaya girmeyeceğiz. Çünkü buhareketlerde inançların değil, siyasetlerinen belirleyici ögeler olduğunu düşünüy-oruz; sınıfsal sosyo-ekonomik (nesnel)koşullar bu siyasetlerin içinde saklıdır.Şimdi savaşın seyri ve sonucu hakkındakısa değinmelere geçelim:

5. Çaldıran Bir Kırım Savaşıdır:Savaşın Sonunu Ateşli Silahlar

Baştan Belirlemişti

Osmanlı ordusunun sağ kolunuAnadolu Beylerbeyleri Sinan Paşa ileZeynel Paşa’nın emri altındaki Anadolu veKaraman kuvvetleri, sol kolunu ise HasanPaşa komutasındaki Rumeli askeri oluştu-ruyordu. Yavuz Selim ise merkezdeSipahi, Silahdar, Ulüfeci ve Gureba (taşi-iralılar, yabancılar) bölükleriyle çevrilmişolup, yanında Sadrazam HersekoğluAhmed Paşa, Vezir Dukakinoglu oğluAhmed Paşa, diğer vezirler, yüksek devletricali ve din adamları vardı. Padişahın tamönünde Ayas Ağa'nın emrinde sayıları 12bini bulan tüfekçi yeniçeriler, arabalar vedevelerden oluşturulan siperlerin arkasın-da yeralmıştı. Sağ ve sol kolun sonlarındabiri 10 bin, diğeri 8 bin kişilik Anadolu veRumeli Azabları, birbirlerine zincirlerlebağlı ve hedeflerini bir mil içinde vurmak-ta ustalaşmış topçuların başında bulun-duğu 500 topun önünde dizilmişlerdi.

Sultan Selim’e “yiğit, iyi, cesur,korkusuz” anlamında (sözcüğün “fena,zalim, acımasız” anlamları neredeyseunutturulmuştur) “yavuz” sıfatının yakıştırılması, “özyiğitlik ve mertlik” kavram-larına hakarettir. Babasını bile saltanat içinzehirleterek öldürten; yüzbine yakınAlevi-Bektaşi inançlı Anadolu Türkünütoplukırıma uğratan Yavuz Selim’in“kuşkucu, korkak, kompleksli” psikolojisi,yukarıda verilen savaş düzenindeki bulun-duğu yerden çok iyi anlaşılıyor. Şah

İsmail’i “korkaklık ve acizlikle” suçla-yarak, bunların simgesiymiş(!) gibi, ona“kadın giysileri” gönderen bu OsmanlıPadişahının nasıl canından korkup, sırasıra topçuların tüfekçilerin ve azapların(okçu askerler) ardında saklanmış olduğuortadadır.

Buna karşılık Şah İsmail, ordusununsağ koluna bizzat kendisi kumanda ediyor-du. Sol cenahın başında ise Diyarbakırvalisi Ustacalu Mehmed Han bulunmak-taydı. Merkezde yüksek devlet ricali vebazı Kızılbaş Türkmen hanları yer almıştı.Tarih-i Alemara-i Abbasi’de, savaşmeşvereti sonunda Şah İsmail’in Yavuz’a,“teke tek, göğüs göğüse mertçe savaşyapalım” haberi gönderdiği fakat onunkabul etmediği yazılıdır. Bunun doğruolup olmadığını bilmiyoruz. Ama Şahİsmail; Ustacalu Muhammed Han ile gir-işecekleri çevirme harekat sonunda Azabları yarmak ve onların saflarını aşarak,Yeniçerileri arkadan vurmak niyetinde idi.Bu maksatla sağ kolun kumandasını üzer-ine almıştı...

Korcubaşı Saru Pire, Ustacalu’nunÇarhacılarla Mihaloğlu’na saldırıp, yenilmesi üzerine, “depesinden dırnağına gökdemürlü” seçkin 40 bin kişilik süvari bir-liğiyle Rumeli Azablarının üstüne saldıranŞah İsmail, başlarda çok büyük başarıkazandı. Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşave diğer birçok emirler bu çarpışmadayaşamlarını yitirdiler. Hoca Sadeddin’egöre, Azab askerleri oklarını çıkarmayabile vakit bulamamışlardı.

Bu savaşta Malkoçoğullarından SofyaSancak Beyi Ali Bey ile Silistre Sancağıyöneticisi Tur Ali Bey, Mora Sancak beyiHasan Aga, Prizren beyi Süleyman Bey,Yörgüçoğlu Mehmet Bey de öldürülmüşlerdi. Öte yandan Gaffari, Şah İsmail’inbahadırlıklarını uzun uzadıya anlatırken,Malkoçoğlu Ali’yi onun öldürdüğünüsöyler. Şah İsmail Hatayi başta verdiğimizşiirinin birkaç dörtlüğünde de bunuanlatıyor. Tarihçilerin büyük çoğunluğu aynı gerçeği söylemelerine rağmen Şahabed-din Tekindağ, Malkoçoğlu’nun korci askerler tarafından tuzağa düşürülereköldürüldüğünü kabul etmekedir.

Ayni şekilde İ. Hakkı Uzunçarşılı daŞah İsmail’in ordusunun sağ koluna bizzatkumanda ettiğini ileri süren tarihçilerionaylamıyor. Oysa bunu, Osmanlınınbüyük Şeyhülislamı ve tarih yazıcısı İbnKemal kaydediyor. (Demek ki Cumhuriyettarihçileri, Yavuz ve oğlu Kanuni dönemi-nin alim ve tarihçisinden daha bir Osman-lı!) Diğer yandan Türkçü ŞahabeddinTekindağ Hoca’nın Yavuz Sultan Selimsevgisi ve hayranlığı temelinde kalemealdığı, dönemin siyasetlerinden uzak vehabersiz yorumlar içeren makalesinde,Şah İsmail’in savaş başlamak üzereyken“bıldırcın avında bulunduğunu” yazanlarabile inanıp, onun savaş alanlarındakibaşarılarını görmek istememesi doğaldır.Belli ki her iki tarihçi de, Yavuz Selim kat

kat siperler ardında saklanmışken, Şahİsmail’in at sırtında savaş alanında kılıçsallamış olduğu gerçeğine tahammül edemiyorlar.

Şah İsmail’in başında bulunduğu ordunun sağ kolunun başarıları sürerken, solkolun kumandanı Ustacalu Mehmed Hanhızla merkeze doğru ilerliyordu.

Osmanlı ordusunun sağ cenah kuman-dan Sinan paşa safları geri alıp, kaçarmşgibi görünerek ya da çarpışa çarpışa, Usta-calu’yu çektiği top menzilinde tuzağadüşürdü. Anlaşıldığına göre, tam merkezinkarşısına gelindiğinde, Ustacalu MahmedHan ile kardeşi Kara Han’ın başında bulunduğu Kızılbaş Türkmen güçleri, merkezdekilerle aynı zamanda top ateşine tutulmuşlardı.

Osmanlı yönetiminin Kızılbaşlarlabaktığı açıdan bakan ve yazdıkça hırsı veöfkesi kabaran Şahabeddin Tekindağ’ıncümleleriyle yenilgiyi verelim:

“Sinan Paşa... (onları) müdhiş Osman-lı topçusu ile karşı karşıya bırakmış idi.Üzerlerinde büyük küçük kazanların bulunduğu topları hep birden açtıkları cehenne-mi ateş üzerine, Ş Ordusu (KızılbaşOrdusu denilmek isteniyor. İ.K.) darmadağınık oldu; başta Mehmed Han Ustacaluolmak üzere, Seyyid Mehmed Kemune,Hulafe Bek, Emir Abdülbaki, Horasanhakimi Lala Bey Şamlu, Tekelü ÇayanBek ve pek çok Türkmen hasır gibi yerlereserildiler; savaş Osmanlılarin lehinedöndü...” Ancak bilimsellik adına, taraflılığı fazla açık olmasın diye Hoca, “lehedönüşün”, pahalıya malolduğunu itirafetmek gereğini duyuyor:

“Bununla beraber, bu çarpşmada,Anadolu umerasından (emirlerinden) AtaşBey, Niğde beyi Yörgüçoğlu İskenderBey, Beyşehir hakimi Karlıoğlu SinanBey, Kayseri beyi Üveys Bey, Sultanzadeolan Karesi hakimi Mehmed Bey yanındabir kısım züema (zeamet sahibi İ.K.) vetimarlı Sipahinin de şehit düştüklerini işaret etmek icap eder.”

Aynı anda patlatılan yüzlerce topunyarattığı cehennemi ateşin ardından, canlıkalan Kızılbaşlar saldırıdan geri dur-mamış; Şah ve beyleri başlarında, çılgıncave korkusuzca ateşli silahlara göğüsleriniaçarak, Osmanlı ordusunun merkezinedoğru ilerlemeyi sürdürüyorlardı. Ölümühiçe sayarak yalınkılıç üstlerine gelmekteolan Kızılbaş dalgalarından korkan YavuzSelim, hemen yeni kuvvetler eşliğinde,deve katır gibi yük hayvanları birbibirinezincirlerle bağlanarak oluşturulan siperlerarkasına konuşlandırılmış yeniçerilerintüfeklerini ateşlemesini emretti. UstcaluMenteşe Sultan emrindeki Kızılbaş Türk-menlerin bu siperlere hücumları da şid-detli top, tüfek ve zemberek ateşiyle karşı-landı.

Yine birçok Han’lar ve askerler toprağa düştüler. Şiirinde beşyüz elli tüfekçinin peşine dütüğünü söyleyen Şahİsmail, birkaç kez at değiştirerek her tarafa

SUSMA

28 Sayı 44

koşuşturmakta, yaralanmasına rağmen,askerlerinin önünde çarpışarak onlaracesaret vermekteydi. İşte bu sıralarda Şahatından düşürülmüş; Ustacalu Türkmen-lerinden Hızır Aka kendi atını verip kaç-masına yardım ederken, kendisine çokbenzeyen ve olasıyla aynı kılıktaki musahibi, Afşar Türkmenlerinden Sultan AliMirza onun yerine Şah olarak yakalanmıştı.

Günümüze kadar, çok sayıda tarihçil-erden gelmiş olan bilgilere göre; SultanAli Mirza “Şah benim!” diyerek, Şahİsmail’i kurtarmak için Osmanlı askerler-ine teslim olmuştur. Oysa başta incelediğimiz şiirde ise tam tersine; Yavuz Selimonun Şah İsmail olduğunu söylemesiniistiyor ve eğer kabul ederse kendisinibağışlayıp, atına bindirerek geri göndere-ceğini söylüyor. Yine şiirde Sultan AliMirza, cellatlara verilme ve katledilmepahasına Yavuz’un, “kendini Şah farzetmesi, gerçek Şahı inkar etmesi” isteğinişiddetle reddediyor. Ancak bu şiirde, ken-disine atını verip kaçırdığı söylenen Hızıradındaki Ustaçlu Türkmenden sözetmemesi, Şah’ın kimsenin yardımı olmaksızıngeri kaçtığının anlatılması biraz garipgeliyor. Yerini almak istemediği için buuğurda can vermiş musahibi Ali Mirza içinbir ağıt yazıyor. Ama kendi atını vererekcanını kurtarmasını sağlayan UstacaluHızır’dan neden tek söz etmiyor? AcabaAlevi inancında çok önemli bir yeri olanHızır mı sözkonusudur? Ermiş velilerlearkadaş olan ve çağrıldığı anda insanlarınimdadına yetiştiğine inanılan boz atlıHızır’ın Şah’ı kurtardığı mı yayılmıştı? Vebu söylentiyi tarihçiler, Hızır adlı bir Usta-calu Türkmen askerine çevirmiş olamazmı?

Şiirde, Sultan Ali Mirza ile “İnkâr”diye sıfatlandırılan Yavuz Selim arasında-ki ilginç konuşmalar bize, Çaldıran hakkında yanlış bilinen ya da bilinmeyen birçokşeyin bulunduğunu gösteriyor: Öyle anlaşılıyor ki, savaş süreci içindeki bu aşama-da, onca topa ve tüfeğe sahip olan Yavuz,ordusunun yenileceği yönünde bir korkuya kapılmıştır.Çünkü patlayan toplar vetüfeklerle düşen her Kızılbaş alayının yeri-ni bir başkası alıyor; geri çekilmek şöyledursun korkusuzca ateşli silahların üzerinegidiyorlardı. Osmanlı ordusunun sol kolutamamıyla dağılmış ve yukarıda Şahabed-din Tekindağ Hocanın -gönülsüz de olsa-itiraf ettiği gibi sağ kol da çok büyük kayı-plara uğratılmıştı.Kızılbaş ordusu ise büyük kayıplarına rağmen merkezi alabildiğine sıkıştırıyor, sağ ve sol kol birleşerekçevirme hareketini gerçekleştirmek üzereydi.

Bize göre, işte bu aşamada YavuzSelim, bir yandan aralıksız ve bütün şidde-tiyle topları ve tüfeklerini ateşlerken, öbüryandan tutsak alınmış olan Şah'ın benzeriSultan Ali Mirza’yı kullanmak istemişolması doğal bir savaş hilesi ya da taktiğiydi. Sultan Ali Mirza’ya, canının bağış

lanacağı sözü verilerek, Şah olduğu kabulettirilince; bir anda Şah İsmail’in tutsakedildiği ilan edilip, Kızılbaş ordusununkarşısına çıkartılarak, teslim olmalarınısöyletecekler ve bunu sağlayacaklardı.Bundan sonra gerçek Şah’ın ortayaçıkarak kendini kabul ettirebilmesi birazzor olurdu. Şah İsmail Hatayi’nin şiirselsöylemiyle Sultan Ali Mirza, “başını kur-tarmak için Mervan işi” işlememiş.“Şah’ın sadece kurbanı olduğunu” söyleyip, Yavuz’a hakaretler yağdırarak kendikendisini cellatlara teslim ettirmiştir.

Dalga dalga gelen ve çılgınca bircesaretle hücum üzerine hücuma geçenKızılbaş birlikleri, aralıksız ateş kusan topve tüfeklerle kırılmışlardı. Çok sayıdaKızılbaş Türkmen Hanları ve Beylerininve devlet ricalının ölümü ve Şah İsmail’inkaçması veya kaçırılması üzerine, Kızıl-baş ordusundan geri kalanların bir kısmıdağıldı, bir kısmı geri çekilerek savaş alanından uzaklaştı. Merkezdeki ordugahtabulunan Şah'ın yakınları, Hanların ailelerive kadınlarının esir alındığından sözedenkaynaklar, ordudan esir edilenler ve öldürülenlerin sayısını vermemektedir. Kızıl-baş ordusundan, silahlarını bırakarak tes-lim olan birlik olmamış savaşarak ölmüşler, daha doğrusu bu dengesiz savaştahepsi kırılmış, çok azı kaçarak kurtulmuş-tu. Lütfi Paşa'nın, Osmanlı’nın Çaldıranyengisine “Sufi Kıran” adını vermesi boşuna değildir. Çaldıran, bir inancı, bir yaşam felsefesini ortadan kaldırma ve buinanca bağlı kitleleri yoketme amacınıtaşıyordu. Çaldıran bir kırım savaşıydı.

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim,500 top ve 12 bin tüfekle girmiş olduğu budengesiz savaşta; 15 yıldır yenilgi yüzügörmemiş Safevi Kızılbaş ordusunu,olağanüstü intihar hücumlarıyla büyükdirenişine rağmen, gün boyunca yapılanaralıksız çarpışmalar sonunda dağıttı.Gerçekte, 23 Ağustos 1514 Çarşamba günü Çaldıran’da yapılan bu toptankırımsavaşını Yavuz’ a, ateşli silahlar kazandır-mıştı.

Başlarda değindiğimiz gibi, Kızılbaşordusunun yenilmesinin altında Şahİsmail’in gizli ihanetinin bulunduğunu dagözardı etmemek gerek. Ama, SünniOsmanlının Rafızi-Kızılbaş kırım siyasetide, daha sonraları Safevi Şeriatı da Kızıl-başlığı ve Kızılbaşları asla yenemediler.

Bugün 25 milyona yakın Alevi-Bek-taşi kitlesi, Kızılbaş atalarının zulme,baskıya ve insanı insana kul eden,sömüren inanç ve anlayışa sahip yönetim-lere karşı amansız mücadele vermişAnadolu kızılbaşlık siyasetiyle onur duy-maktadır. Bu insancıl siyaset anlayışınıbenimseyen her toplumu kucaklar,herkesle barışıktır. “Yavuz ile Şah İsmailbarıştırılmalıdır” gibi bir kaygısı da yok-tur Alevi-Bektaşi inanç toplumunun.Yavuz’dan nefretini silemezsiniz, ama Şahİsmail de Çaldıran’dan sonra bu toplumiçin bir inanç simgesi değildir. Cem’inde,

deminde-devranında yaşattığı Şah İsmailSafevi değil; can ve civan Hatayi’dir, şiir-leri, nefesleri, düvazlarıdır.

Ama görülüyorki, yıkılan bir İmpara-torluğun 700. Kuruluşu yıldönümü kutlan-makta ve övgü dolu yazılar yayınlanmak-ta, görsel ve işitsel gösteriler yapılmak-tadır.

Bu Laik ve Demokratik TürkiyeCumhuriyetinin işi değildir, olmamalıydı.Yeni devlet, yıktığı devletin kuruluşunukutluyorsa, bu bir pişmanlık gösterisidir.Tarihe bu sakat yöntemli resmi anlayışlasahip çıkılmaz. Üniversiteler, Enstitüler,Akademiler ve diğer araştırma kurumlarıve Osmanlı'ya ilgi duyan sivil toplumörgütlerinin işidir bu etkinlikler. Eğer bukutlama yılı Osmanlı'ya özlemse veOsmanlı hanedanın siyasetlerini diriltmeçabalarıysa, Alevi-Bektaşi toplumunun buçabalara katkısı olamaz ve karşısındadır.

6. Çaldıran Sonrası Ve Şah Tahmas-b'ın İlk Döneminde Kızılbaş Yönetimi

Devamı gelecek sayıda

SUSMA

29

SUSMA

30 Sayı 44

Araştır...Soruştur... KonuşSUSMASUSMA’YI GÜÇLENDİR

SENDE GÜÇLÜ OL

Susma; Bağımsız, ilkeli, tutarlı biryayın

Susma; Çok sesli, açık, doğru bir yayın

Susma; Kalıpları kıran, yazılmayan-ları yazan, yürekli bir yayın

Susma; Çağdaş, aydınlık, yenilikçi, Temiz, duru, açık, dosdoğru, Özgür,

özgün, özel bir yayınSusma; Okur kitlesiyle kaynaşma ve

dayanışmaya önem veren bir yayınSusma; İmzasız yazılara, kişisel ve

örgütsel çekişmelere yer vermezSusma; Farklı görüşlerin yan yana

yer aldığı, hoşgörü, tartışma ve eleştiriplatformunu amaçlamaktadır

Susma’da yayınlanan yazılarıniçerdiği fikirler yalnızca yazarını bağlar

Susma'ya yollanan yazılar içerdiğifikirler nedeniyle sansür edilmez

Susma;Bilimsel çalışmalara, araştır-maya dayalı nitelikli yazılara, yer verir

Susma; Özellikle bölgemizde değişim, gelişmenin ortaya çıkaracağı sorunların nedenlerini objektif olarak yansıt-maya özen gösterir

Susma; Olanakları sınırlı bir dergidir. Yollanan yazıları yayınlamamak vedüzeltme hakkını saklı tutar. Ancak fikirdeğiştirmemeye veya yazarın onayını almaya özen gösterir

Susma’ya gönderilen yazılar yayın-lansın, yayınlanmasın iade edilmez

Susma; Gönüllü okurların desteğiyle çıkıyor

Susma’nın haber kaynakları gönüllümuhabirleridir

Susma’yı okuyun, okutun, aboneolun, abone bulun

YILLIK ABONE BEDELİ ;Kurumsal

1.000.+KDVBireysel100 TL

Abone olmak isteyendostlarımız Bahaddin Arı ZiraatBankası Zonguldak Merkez Şb.

00569815 Nolu hesabaPosta Çeki Hesabı;

Bahaddin Arı 148 52 40 hesabınaödeme yaptıktan sonra e-posta veya

faks numaranızı ayrıca mahalle ve semtadresinizle birlikte bulunduğunuz ilin

adını ve posta kodunu okunaklı birşekilde ödeme dekontunuzu büromuza

e posta ile gönderiniz.

SUSMA

31

Tarihte Bu Ay1 Temmuz (Kabotaj Bayramı)

1978 - Bedrettin Cömert öldürüldü. 2 Temmuz:1924 - İstanbul tramvay şirketinde isten çıkarmaları protesto eden isçilerin üzerine jandarmagönderildi.

1949 - G. Dimitrof öldü. 1993 - Sivas katliamı. (37 Aydın yakılarak katledildi)

3 Temmuz:1971 - Adana Oksijen Fabrikası isçileri grevi. 1980 - Çorum katliamı. 1988 - Fatih Sultan Mehmet Köprüsü açıldı

4 Temmuz:1776 - ABD'nin bağımsızlığı. 1946 - Filipinlerdin bağımsızlığı. 1963 - İstanbul'da tütün isçilerinin issizliği protesto yürüyüşü. 1968 - Derbey isçilerinin sari sendikaya karsı fabrika işgali. 1980 - Çorum ayaklanması.

5 Temmuz:1857 - Klara Zetkin doğdu. 1962 - Cezayir'in bağımsızlığı 1964 - Alb. Talat Aydemir'in idamı. 1976 - Uganda havaalanına İsrail baskını.

1991 - IHD Diyarbakır Şubesi Denetleme Kurulu Üyesi ve HEP İl Başkanı Vedat Aydın öldürüldü.

8 Temmuz:1965 - TÖS Kuruldu. 9 Temmuz:1932 - Türkiye Milletler Cemiyeti'ne girdi.

1970 - Ordu'da fındık ekicilerinin mitingi sırasında olaylar çıktı. 101 köylü gözaltına âlındı. 10 Temmuz (Dünya Hukuk Günü)

1941 - Leningrad savunması başladı. 1976 - DİSK'İN Bursa Mitingi. 1991 - Orhan Hançerlioglu öldü.

11 Temmuz:1973 - DGM Yasası yürürlüğe girdi.12 Temmuz:1904 - Pablo Neruda doğdu.

1932 - Türk Dil Kurumu kuruldu. 13 Temmuz:1975 - Seydişehir'de DİSK'E geçmek isteyen isçilere, Karabük ve Kırıkkale'den getirilen MHP'likomandolar saldırdı14 Temmuz:1789 - Fransız Burjuva Devrimi.

1889 - 2. Enternasyonal kuruldu. 1889 - 1 Mayıs "Uluslararası Emekçi Dayanışması Günü" ilan edildi.

15 Temmuz1963 - Grev ve Lokavt yasası çıktı. 1968 - ABD 6. Filosu İstanbul'a geldi. 1975 - SSCB-ABD ortak uzay uçuşu.

16 Temmuz1964 - Eski Başbakanlardan Rauf Orbay öldü. 1974 - Kıbrıs olayları başladı.

17 Temmuz1942 - Bulgaristan'da Vatan Cephesi kuruldu. 1968 - 15 Temmuz'da İstanbul'a gelen ABD 6. Filosu'nu protesto eylemleri başladı. 1968 - Vedat Demircioglu öldürüldü. 1986 - İnsan Hakları Derneği kuruldu.

18 Temmuz1932 - Ezan Türkçe okunmaya başlandı.

0 Temmuz1960 - İnsanoğlu Ay'da. ABD astranotları Armstrong ve Aldrin ilk kez aya ayakbastılar. 1971 - TIP kapatıldı. 1974 - Kıbrıs'a Türk askersel müdahale.

21 Temmuz1976 - 22 yayıncı ve kitapçı gözaltına âlindi. 2.100 kitaba el konuldu.

22 Temmuz1977 - 2. Milliyetçi Cephe Hükümeti açıklandı. 1980 - Türkiye Maden-Is ve DISK Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü.

23 Temmuz1919 - Erzurum Kongresi. 1977 - 2. MC'nin Kurulması üzerine DİSK'İN "Ulusal Demokratik Cephe"çağrısı yaptı.

24 Temmuz1908 - İkinci Meşrutiyet ilan edildi. 1923 - Lozan Antlaşması. 1963 - Sendikalar Yasası kabul edildi ve grev hakki yasallaştı. 1963 - TÜBITAK kuruldu.

26 Temmuz1953 - Küba'da halk devrimi başladı. 1956 - Süveyş Kanalı devletleştirildi.

27 Ağustos1909 - Tatil-i Eşgal Kanunu çıkarıldı. 1980 - Iran-Irak Savası başladı

28 Temmuz:1804 - Feurbach doğdu. 1914 - Birinci Dünya Savaşı başladı. 1976 - Bülent Ecevit'e suikast teşebbüsü.

31 Temmuz:1952 - Türk-İş kuruldu

SUSMABİLİMLE GİDİLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

AÇIKLIKKENDI AÇTIĞI

YARAYIKENDİSİ

İYİLEŞTİREN BİRKILIÇTIR

Kamu Emekçileri Sendikası Konfed-erasyonu (KESK), Devrimci İşçiSendikaları Konfederasyonu(DİSK) Türkiye Maden Mühendis-

leri Odası (TMMOB), Türk Tabipler Birliğive Diş Hekimleri Birliği ülke genelindeolduğu gibi Zonguldak’ta da bir günlük işbırakma eylemi gerçekleştirdiler.İstanbul‘Gezi Park’ ı ile başlayan ve ülke çapınayayılan eylemlerde AKP iktidarının uygu-ladığı, polis şiddetini, baskısını protestoetmek ve saldırıya direnenlere destek olmakamacıyla gerçekleşen iş bırakma eylemindesık sık, “Her yer Taksim her yer direniş”,“Faşizme karşı omuz omuza”, “AKP halkahesap verecek” sloganlarını haykırdılar.Eylemde KESK,DİSK,TMMOB, TTB adınabasın açıklamasını KESK Haber-Sen Zongul-dak İl Temsilcisi İsmail Yıldız okudu. Yıldız,“AKP iktidarının despotik bir rejim oluşturmayönündeki bu saldırganlığının durdurulmasınıbugünün en yakıcı demokratik görevi olduğukanısındayız.”dedi

“Halk, hak ve özgürlüklerindenvazgeçmeyeceğini gösterdi”Eyleme katılan topluluk, İsmet Paşa

Parkı’nda toplanmasının ardından, sonra slo-ganlar atarak Valilik Binası önünde top-landılar. Burada da slogan atan ve ‘Baskı veŞiddete, Vahşi Saldırılara Karşı DirenenlerleBirlikte Alanlardayız Taksim Direnişi Onuru-muzdur’ yazılı pankart açtı.

KESK Dönem Sözcüsü İsmail Yıldızburada yaptığı basın açıklamasında, şuifadelere yer verdi; “AKP iktidarı halkın buonurlu tepkisine devlet terörüyle karşılıkverme yolunu seçti. Hak ve adalet isteyeninsanlarımız öldürüldü, onlarcası sakatbırakıldı, binlercesi yaralandı. Medya iktidarablukası alınarak, Türkiye halkının özgür-lükçü muhalefeti hakkında muazzam birçarpıtma ve karalama kampanyası başlatıldı.Ancak halkın direnişi kırılamadı, önüne konu-lan bütün barajları birer birer aştı.

Türkiye halkının vicdan, hak ve adaletdirenişiyle sarsılan AKP iktidarı, halkınbüyük direnişini kıramayınca, çevreduyarlılığına indirgemeye, yaygın polis terörü

ve despotik yönetim tarzına karşı halk tepkisi-ni gayri meşru hale getirmeye girişti.Türkiye’nin özgürlüğe sevdalı insanları AKPiktidarının bu oyununa gelmedi. Halkın hakve özgürlüklerinden vazgeçmeyen ısrarlıdirenişi karşısında AKP iktidarı halka karşı,tüm dünyanın gözleri önünde akıl almaz vevahşi bir saldırı kampanyası başlattı.

“Bu eylem Türkiye'yi sarıyor veAKP iktidarını sarsıyor”

Halk direnişinin simgesi haline gelenGezi Parkı ve Taksim Meydanı iktidarınpolisi tarafından kimyasal gazlar ve sıvılarlaişgal edildi. Bu da yetmezmiş gibi baştaKızılay olmak üzere ülkenin dört bir yanındakentlerde Dünya'nın gözü önünde ölçüsüzpolis şiddeti yaşandı. İnsanların kaybettikleridostlarını uğurlamak için yapacakları anmatörenine dahi korkunç bir polis saldırısıyapıldı. Çocuklar ve yaşlılar tüm insanideğerler ayaklar altına alınarak gaza boğuldu,hırpalandı. Bu vahşi saldırılarda yaralananinsanlarımız için oluşturulan revirler dağıtıldı,doktorlar, hemşireler gözaltına alındı, tedaviaraçları ve malzemeleri tahrip edildi. Halkmuhalefetine sahip çıkan milletvekilleri, ulus-

lararası gözlemciler gazlandı, coplandı. Buacımasız polis şiddeti, bizzat Başbakantarafından miting meydanlarında verilen tali-matlarla harekete geçirildi ancak özgürlük vesaygı isteyen halkımız, iktidarın tüm vahşisaldırganlığına inançla, onurla, kararlılıkla,zekayla, aşkla karşı koymayı sürdürüyor.Özgürlük ve onurun, hakkın ve adaletindirenişi büyüyor, tüm Türkiye’yi sarıyor veAKP iktidarını sarsıyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,halkımızın bu büyük direnişi karşısında gir-iştiği iş savaş kışkırtıcılığının AKP tabanındakarşılık bulmamasından çılgına dönerek, diz-ginsiz bir baskı rejimi kurma yoluna girdi.Artık sokaklarımızda polis TOMA'larının,akreplerinin yanında jandarma TOMA'ları veaskeri birlikleri de görmeye başladık. BizlerTürkiye halkının hak, adalet, özgürlük vedemokrasi mücadelesinin en köklü emek vemeslek örgütleri olarak, AKP iktidarınındespotik bir rejim oluşturma yönündeki busaldırganlığının durdurulmasını bugünün enyakıcı demokratik görevi olduğu kanısın-dayız. Bu nedenle bugün işyerlerine giderekbu saldırganlığa karşı itirazlarını ifade ede-cek, aciller dışındaki hizmet üretimini durdu-rarak şehirlerin merkezi meydanlarınayürüyeceklerdir” dedi.

“Baskı ve Şiddete karşı, Hak ve Adalet için sokaklardayız”

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK),Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu(KESK), Türkiye Maden Mühendisleri Odası (TMMOB), Türk Tabipler Birliği(TTB) Diş Hekimleri

Birliği ülke çapında iş bıraktı