Sİ Kızıl Bayrak 11-28

32

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2011-28 / Temmuz

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 11-28
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLEREşitlik ve özgürlük iradesini kırmak içinırkçı-şoven saldırganlık….. . . . . . . . . . . 3Uşak etkin taşeronluğa hazırlanıyor! .. . 4Kürt halkına karşı topyekün saldırıya geçtiler.. . . . . . . . . . . . . . . . . . 5DTK’dan ‘Demokratik Özerklik’ ilanı... 6Dizginsiz devlet terörüne, ırkçı-şovensaldırganlığa ve linç girişimlerine son!. . 7Faşist güruhlar sokaklara salındı!... . . . 8Sermayenin saldırı stratejisi ortaya çıktı!..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmekisteniyor.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10İYalanlarla göz boyayıp dikensiz gülbahçesi yaratmayı hedefliyorla”. . . . . . 11Kamu TİS’leri ve sendikal ihanet gerçeği! . . . . . . . . . . . . 12Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu Temmuz Ayı Toplantısı Sonuçları! . . . . . . . . . . . . . . 13GEA’da kanunsuz lokavt … . . . . . . . . 14Mas-Daf’ta engeller aşıldı . . . . . . . . . . 15Tunus-Mısır dersleri - H. Fırat… . . . . . . . . . . 16-17Mısır’da sınıfsal çizgiler netleşiyor,talepler farklılaşıyor . . . . . . . . . . . . . . . 18Yemen’de halk hareketinin dinamikleri ve açmazları.. . . . . . . . . . . 19Douwe Egberts’te direniş kazandı!.. . . 20Şili’de öğrencilerden militan gösteri . . 21Artık tek bir zayıf halka yok!- Volkan Yaraşır . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22Libya Temas Grubu İstanbul’datoplandı…... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23Kıbrıs’tan kirli elinizi çekin!. . . . . . . . . 24“Ben bölücü ve terörist değilim, bir Kürdüm” ... . . . . . . . . . . . . 25Parti değerlerini özümsemenin önemi … . . . . . . . . . 26-27“8. Mamak Kültür-Sanat Festivali’nde buluşuyoruz!”... . . . . . . . 28Kapitalizm, yabancılaşma veDÖNÜŞÜM.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29Cumartesi Anneleri’nden sessiz protesto... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul

Tlf. No: (0212) 621 74 52e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Kürt halkına yönelik yoğunlaştırılan ırkçı-inkarcısaldırganlık gazetemizin ana gündemi oldu.

Kürt halkının haklı özgürlük ve eşitlik taleplerinekulaklarını kapatan sermaye devleti, böylelikle sorunuçözdüğü iddiasındaydı. Fakat bu hesabını Kürthareketinin, talep etmekten çıkarak özgürlük ve eşitlikhakkını fiilen uygulamaya sokma iradesi bozdu. Böyleolunca da üç maymunu oynamayı bırakıp savaşhavasına geçti. Bir süredir tedavülden kaldırılan faşistbeslemeler sokağa salınırken , Kürtçe şarkı söylemekdahi saldırı gerekçesi yapıldı. Çözümünü dayatan Kürtsorununu geleneksel inkar ve imha yöntemiyleçözmeye soyundu. Kuşkusuz bu biçimde çözmelerimümkün değil. Bunun böyle olmadığını kendileri debiliyorlar, ancak acz ve çaresizlik içerisinde döne dönebu paslı silahlarına başvuruyorlar.

Elbette devletin acz ve çaresizliği, durumunönemini ve Kürt halkıyla dayanışmanın aciliyetiniortadan kaldırmıyor. Aksine durum son derece hayati,Kürt halkıyla eylemli dayanışmayı yükseltmek de bir okadar yakıcıdır.

***

Bu bakımdan sınıf mücadelesini gelişim seyri iseözel bir önem taşımaktadır.

Halihazırda sınıf mücadelesinin geliştirmek içinciddi olanaklar, dahası son derece yakıcı nedenler var.Elbette kıdem tazminatı ve esnek çalışma ile ilgilibaşlatılan saldırıdan ve bu saldırının sınıf cephesindenyarattığı duyarlılıklardan sözediyoruz. İşçi veemekçilerin canını yakan, o ölçüde ki grev nedenisayılan bu saldırıların doğuracağı tepkinin büyüklüğükonusunda hükümet ve sermaye de korku içerisindedir.Bu nedenle yalan ve çarpıtmalarla sınıfın duyarlılığınıköreltmeye çalışıyorlar.

Bunda başarılı olmaları kolay değil, ancak sınıfınörgütsüzlüğü ve sendika bürokratlarının işbirliği gibiavantajlarını kullanarak sonuca gitmeleri mümkündür.

İşçi sınıfının bu hayati mücadele gündemini tüm buyönleriyle ele almaya çalıştık. Sermaye ve hükümetinin

yalanlarını açığa vurmaya, aynı zamanda damücadelenin önündeki engellerin aşılması içinyapılması gerekenleri göstermeye çalıştık.

***

Arka kapağımızı kavganın şairi Adnan Yücel’eayırdık. Şiirlerinde umudu, kavgayı ve devrime olaninancı en duru biçimde anlatabilme başarısı gösterenYücel’i, ölümünün 9. yılında saygıyla anıyoruz.Sözlerimizi Yücel’in her devrimcinin çok iyi bildiğidizeleriyle tamamlayalım:

“Bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.”

***

Geçen sayımızda “Ozan’ın uğruna öldüğü davayasahip çıkacağız!”" başlıklı yazının üst başlığıyanlışlıkla "MKP-HPG gerillası Ozan Derman’ınanısına..." biçiminde yayınlanmıştır. Doğrusu"MKP/HKO gerillası Ozan Derman’ın anısına..."olacaktır. Okurlarımızdan özür dileriz.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Diyarbakır’ın Silvan ilçesi kırsalında yaşanançatışmada 13 askerin ölmesi üzerine bir bütün olandüzen güçleri ırkçı-şoven saldırıları tırmandırdı. AKPşefinin söylemleriyle yolunu açtığı bu saldırılar hemkapsamlıydı, hem de sistematik bir biçimdegeliştirildi. AKP’nin şefi seçimlerden önce ortayakoyduğu tekçi-inkarcı söylemini yinelerken, “artıkbizden iyilik beklemeyin, strateji değişikliğinegideceğiz” mealindeki sözlerle saldırı ve savaştehdidinde bulundu. Erdoğan’ın bu tehdidi burjuvamedya tarafından yine günler boyunca işlenmeyedevam edildi. Medyanın etkili biçimdeyönlendirmesiyle de linç taburları sokaklaradökülerek BDP binalarına saldırılar örgütlendi, çeşitlibölgelerde Kürt emekçiler linç edilmeye çalışıldı,Kürtçe şarkı söyleyen bir sanatçı hedef alındı vb…Böylelikle gerilim tırmandırılırken savaş tamtamlarıçalınmaya başlandı.

Düzen cephesi bu ırkçı-şoven saldırgankampanyayı örgütlerken kampanyanın merkezine 13askerin ölümünü koydu. Böylelikle topluma empozeedilen temel düşünce, “Her şey iyi giderken PKKböyle bir eyleme başvurdu” oldu. Bu halde “Artıkbizden iyi niyet beklemesinler” denilerek her türsaldırganlığın önü açılıyordu. Bunu “Kürt sorunuyoktur, terör sorunu vardır” sözleri tamamladı.Böylelikle geçmişte tanınmak zorunda kalınmışkırıntı hakları atıf yapılmakta ve bundan ileriyegidilemeyeceği mesajı verilmekteydi. “Stratejideğişikliği” iddiası ve şoven kampanya sırasındasıklıkla işlenen düşünce ise “eğer varolanı kabuletmez de daha ilerisini isterseniz her şey eskiyedöner” oldu. Yani verdiğimiz bütün hakları alır, sizide topyekün bir kirli savaşla ezeriz denilmekteydi;Bugüne kadar bu türden bir savaştan başarıkazanmışlar ve sanki verilenleri lütfetmişler gibi…

Tüm bu tablonun da gösterdiği gibi, en başındanitibaren ırkçı-şoven kampanya bilinçli hedeflereyönlendirilmektedir. Hedeflerin odağında ise hiçkuşkusuz Silvan’daki çatışmayla aynı güne denkgelen DTK’nın “Demokratik Özerklik” ilanıbulunuyordu. AKP hükümetinden verilen ilk tepkiDemokratik Özerklik çıkışının anayasaya ve kuruludevlet düzenine bir meydan okuma, tehlikeli birisyan girişimi olduğu gerekçesiyle savcıları görevedavet etmek oldu. Silvan’daki çatışmanın ardındangösterilen öfke ise bir süre sonra tümüyle özerklikilanına yöneltildi, bu talebin savaş nedeni olduğusöylendi.

Kuşkusuz buradan bakıldığında Silvan saldırısı dasonrasında gösterilen faşist saldırganlık da anlamkazanmaktadır. Amaç düzeni her bakımdan zorlayanDemokratik Özerklik talebini, talep etmenin deötesine geçerek fiili uygulamaya dönüştüren iradeyikırmaktır. Çünkü “Demokratik Özerklik” ilanı Kürtsorununda düzenin koyduğu sınırları aşmak vedevletin iradesini hiçe saymak demektir. İşte buradanbakıldığında Silvan saldırısı ile birlikte örgütlenenazgın faşist saldırganlığın bu denli yoğunlaştırılmışolmasının nedeni kendiliğinden anlaşılabilir. Hiçkuşkusuz ki düzen güçleri için savaş nedeni, 13askerin ölümünden çok Kürt hareketinin düzeni fiilenaşacak bir yönelim içerisine girmesiydi. İşte bununiçin de Silvan’daki asker ölümlerini kullanan düzen,bekasını tehlikeye düşüren böyle bir ileri çıkışı tümhatlarıyla boğmaya çalışmaktadır. Savaş ve saldırı

tehditleri ve bunu uygulama kararlılığını gösterecekörneklerle Kürt hareketi kırmızı çizgilerden geriçekilmeye zorlanmaktadır.

Devlet cephesinden durum bu denli açıktır. Kirlisavaş senaryoları, dizginsiz şoven saldırganlık buhedef doğrultusunda sistematik bir biçimdekullanılmaya çalışılmaktadır. Böylelikle Kürthareketine, “ya kurulu düzenin temellerinedokunmadan anayasal çerçevede bazı kırıntı haklararazı olursun ya da bir etnik boğazlaşmayı da gözealarak seni ezerim” denilmektedir. Zira “DemokratikÖzerklik” Kürt sorununda eşitlik ve özgürlüktemelinde bir çözüm zeminidir, ancak kurulu düzenbu talebi karşılamak yeteneğinden yoksundur. Bu,açık olmasına rağmen Kürt hareketinin talep eden birkonumdan çıkarak bu durumu fiili bir durumadönüştürme iradesi göstermesini de doğal olaraksavaş nedeni saymaktadır. Silvan’daki çatışmaya yolaçan askeri operasyonlar da anlamını buradabulmaktadır. Asker ölümleri ardından tırmandırılanve linç taburlarıyla desteklenen saldırganlık tablosuda yine bu çerçevede bilinçli olarak tezgahlanmış birkampanya sayılmalıdır.

Bu noktada ise Kürt hareketi cephesinden devlettarafından bu biçimde önüne konulan bu ikilemeverilecek yanıt önem taşımaktadır. Hiç kuşku yok ki“Demokratik özerklik”in gerçekleştirilmesi kuruludüzenle çok yönlü bir hesaplaşma, yani bir devrimolmaksızın mümkün değildir. Son gelişmeler herşeyden önce bunu doğrulamaktadır. Dolayısıyla buçerçevede bir çözüm talebi ne barışçıl yollardangidilerek bir anayasa değişikliği ile, ne de İmralı’dayapılan görüşmelerle elde edilecektir. Eğer düzeninverebileceği bir takım kırıntılarla yetinme çizgisinedönülmeyecekse bu durumda yapılacak şey, devrimcibir yoldan mücadeleyi büyütmektir.

Kürt hareketi uzun süredir bu tür bir çelişki vebunun sonucunda kendisini dayatan bir seçimleyüzyüze bulunmaktaydı. Düzeni fazlasıyla aşanözgürlük ve eşitlik talebini, kurulu düzen zeminindeçözmek imkanı olmadığına göre yapılması gerekenya bu talepten vazgeçerek düzenin kabuledilebileceği sınırlardaki taleplere dönmek vekendisini uyarlamak, ya da bu eşitlik ve özgürlüktalebini devletten söküp alacak devrimi örgütlemekti.Sonuçta Kürt hareketi mevcut durumda taleplerinidüzenin kabul edebileceği sınırlara uyarlamadı.

Aksine düzen de taleplerini kabul etmediği ölçüdeyaşanan kilitlenmeyi aşmak üzere sözkonusu fiiliadımları atmaya yöneldi. Ancak bu durumda dadüzen güçlerinin ağır saldırı tehdidiyle yüz yüzekaldı.

Kürt hareketinin özerlik ilanıyla düzeni aşmairadesini göstermesi objektif olarak devrimci yoldailerleme iddiası ortaya koymak anlamına gelmektedirki, bu tutumun Emek, Barış, Özgürlük Bloku’nunliberal kanadında yarattığı çatlak dikkat çekicidir.Öyle ki “özerklik devletin yasal düzeni içinde,anayasasına dayanarak toplumsal mutabakatla ortayaçıkabilir” diyen Şerafettin Elçi tam da gelişmelerindüzeni aşan devrimci bir yön kazanma ihtimalindenduyduğu kaygıyı ortaya koymakta ve saflaşmaihtiyacı duymaktadır.

Son günlerde toplum ölçeğinde gericiliğiazdırarak gerektiğinde bir etnik boğazlaşmayıtetiklemekten çekinmeyeceğini ortaya koyan sermayedevletinin gücü hiç kuşkusuz ki, işçi sınıfı veemekçilerin politik bir düzeyden uzaklığındangelmekte, bu uzaklığı kullanmaya çalışmaktadır.

Kuşkusuz ki bu da esasında Kürt sorununda ileribir çözüm için atılması gereken adımların kritikhalkasının işçi sınıfı ve emekçilerin politikleşmesialanında olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz kibugün eğer işçi sınıfı politik bir sınıf hareketidüzeyine ulaşmış olsaydı, düzeni zorlayan birmücadele gücü ortaya koyan ve düzeni aşan talepleröne süren, gelinen aşamada da bu taleplerini fiili biruygulama iradesiyle gösteren hareket, yalnız ve buölçüde ezilme tehlikesiyle yüz yüze kalmazdı. Linçtaburları örgütleyen devlet de Kürt halkını böylelikletehdit edemezdi.

İşte bunun için işçi sınıfını ve emekçileripolitikleştirmek; bunun için ırkçı-şovenpropagandanın etkisini kırarak Kürt halkının meşruulusal özgürlük ve eşitlik taleplerini sınıfa taşımakgünün en hayati görevlerindendir. Elbette bu yoldabaşarı kazanmak aynı zamanda sınıf mücadelesiningücüne bağlıdır. Çünkü sınıf mücadelesi şovenizminpanzehiridir. Bu yolda ilerlendiği ölçüde ise devrimcibir yolda kurulu düzeni yere sermek mümkünolacaktır. Kürt halkı böylelikle meşru eşitlik veözgürlük talepleri uğruna mücadelesinde yalnızolmaktan kurtulacak, eşit, özgür ve sömürüsüz birülke de ancak bunun sonucunda kurulacaktır.

Eşitlik ve özgürlük iradesini kırmakiçin ırkçı-şoven saldırganlık…

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Arap dünyasındaki halk hareketlerini yozlaştırıphedefinden saptırmak amacıyla ABD tarafındanbaşlatılan karşı saldırılar, Ankara’daki işbirlikçitakımı ile Washington’daki efendileri arasındakiilişkileri daha da pekiştiriyor. Beyaz Saray’ın,Pentagon’un, CIA’nın şeflerinin peşpeşe Ankara’yagelmesi, pekişen suç ortaklığının göstergesidir.Kapalı kapılar ardındaki görüşmelerin bazen günlersürmesi, dahası görüşmeler hakkında resmi biraçıklamanın yapılmaması ise, tarafların kirliplanlar/pazarlıklar yaptığına işaret ediyor.

Resmi açıklama yapılmasa da, bu uğursuzgörüşmelerin esas gündeminin Türk burjuvazisi ilehükümeti ve devletinin bölgede üstlenmeye çalıştığı“etkin taşeronluk” konusu olduğu konusunda yaygınbir kanı var. “Etkin güç” olma yolunun ABDemperyalizminin bölgesel çıkarlarına hizmetetmekten geçtiği ise artık kimse için bir sır değil.

ABD-İsrail ikilisiyle aynı saftalar

Halk hareketlerini etkisizleştirmek ve giderekemperyalist/siyonist çıkarlarla uyumlu hale getirmekiçin çok yönlü bir saldırı kampanyası icra ediliyor.Başını ABD’nin çektiği bu saldırıya İsrail ve SuudiArabistan’la diğer körfez ülkeleri, bir kısım köktendinci örgüt ve bazı AB devletleri destek veriyor.

Sermaye iktidarı ve onun başını çeken AKPhükümeti, bu karşı saldırıda özel bir rol oynamayaçalışıyor. Tunus’tan Mısır’a, Yemen’den Bahreyn’e,Libya’dan Suriye’ye… Dinci gericilik odağı AKPhükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan, olayların farklışekilde seyrettiği bu ülkelerle ilgili politikasını, ABDemperyalizminin politikasıyla uyumlu halegetirmiştir. İlk günlerde bazen farklı şeyler söylensede, hızla Washington’daki savaş baronlarıyla uyumsağlandı.

Bunlara İsrail’le yaşanan sorunların aşılması içinharcanan çabaları da ekleyebiliriz. Zira iki gericirejimin aradaki pürüzleri gidermesini isteyenABD’dir; bu konudaki ısrarın arkasında, her ikiişbirlikçi rejimi etkin bir şekilde kullanma ihtiyacıvar. Zira bu saldırının bölgesel güçlerin katılımıylaicra edilmesi, ABD’nin doğrudan işe karışmasındançok daha etkili olacağı varsayılıyor.

Bu saldırganlık hareketine komuta edenWashington’daki savaş baronlarının, AKP hükümetiile şefi Tayyip Erdoğan’a özel bir rol biçtiğine kuşkuyoktur. AKP hükümetini “model” olarak pazarlamakiçin, farklı güçler tarafından harcanan çaba, buolguya işaret ediyor. Hem dinci/gerici hemAmerikancı hem neo liberal… İşte emperyalistlerinArap halklarına yutturmaya çalıştığı “model!”

Emperyalist/siyonist güçlerin elinde bundanbaşka “model” bulunmuyor. Bundan dolayı “ustalık”dönemi süren AKP ile şefi Tayyip Erdoğan, BeyazSaray, Pentagon ve CIA şeflerinin yakın ilgisinemazhar oluyorlar.

Sermaye iktidarını “etkin suç ortaklığı”na hazırlıyorlar

Libya halkını hedef alan NATO saldırısınıngidişatı ve bu ülke zenginliğinin yağmalanmasınıtartışan emperyalist güçlerle suç ortaklarınınoluşturduğu “Libya Temas Grubu”nun dördüncütoplantısına katılmak için Türkiye’ye gelen ABD

Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, sermaye iktidarınıngeniş yelpazeye yayılan “sivil” temsilcileriylegörüşmeler yaptı. Ordu ve istihbaratla görüşmeleriise, bilindiği üzere Pentagon ve CIA şeflerihallediyor.

Görüşme maratonuna çıkan ClintonCumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan TayyipErdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, CHPşefi Kemal Kılıçdaroğlu, MHP’li Meral Akşener,BDP adına Selahattin Demirtaş ile MÜSİAD,TÜSİAD, TÜMSİAD, TOBB başkanlıylagörüşmelerde bulundu.

Dikkatlerin Ortadoğu ve Kuzey Afrika üzerineyoğunlaştığı bu kritik dönemde Clinton’ın bu genişgörüşme trafiğine girişmesi, sermaye düzeninin tümtaraflarının “etkin suç ortaklığı”na destek vermesiniönemsediğini gösteriyor. Bu arada AKP hükümetininonayı ile NATO’nun Türkiye topraklarına kurmayahazırlandığı “füze kalkanı” projesinin de gündemegelmesi, bölge halklarına karşı geniş bir kapsamlı birhazırlık yapıldığına işaret ediyor.

Sermaye kodamanlarıyla siyasi arenadakitemsilcilerinin Clinton önünde sıraya girmeleri, utançverici bir görüntü sergiledi. Ancak sistemin doğasıgereği bu itici tabloların resmedilmesi kaçınılmazdır.Çünkü emperyalist güçler, işbirlikçileri “etkin suçortaklığı”na hazırladıkları zaman, egemenlercephesinden “çatlak ses” duymak istemezler.

Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmeninardından Clinton’un sarfettiği sözler, sermayedevletine önemli roller biçtiğini hatırlatıyor.

AKP şeflerinden Davutoğlu’nun, “Terörlemücadelede uluslararası işbirliği çok önemli. TürkiyeABD ilişkileri, küresel barışa katkı yapan en stratejikilişki olmuştur. ABD ile ilişkilerimizi modelortaklığın gereği olan en üst düzeye çıkarmayakararlıyız…” sözlerine Clinton şu yanıtı verdi:

“ABD, müttefikimiz Türkiye’nin bölgeselistikrarını tehdit edenlere karşı her zaman yanındaolacaktır. Türkiye’ye desteğimiz kaya gibisarsılmazdır. Bağlarımız sağlam, dostluğumuz eminve köklüdür…”

Davutoğlu-Clinton paslaşması, Kürt halkı baştaolmak üzere, bölge haklarına karşı oluşturulan gericiittifakı gözler önüne seriyor.

Halklar Amerikancı “model”e itibar etmiyor…

Beşar Esad dışta tutulursa halk isyanlarının hedefaldığı tüm diktatörler emperyalistlerle işbirliğiyapıyordu. Mısır, Tunus, Bahreyn, Yemen diktatörleriise, bölgenin en Amerikancıları arasında yeralıyorlar. Hal böyleyken Barack Obama, “halklarkendi geleceklerini belirleme hakkına sahiptir, biz buhakkı destekliyoruz” türünden sözler ediyor.

Bu ikiyüzlü söylemi öne çıkartan ABD’nin, Araphalklarına önerdiği model ise, dinci-gerici, neoliberal, Amerikancı AKP’dir. AKP ile şefi TayyipErdoğan ise, “bölgenin lideri” söylemini terk etmekzorunda kalınca, ABD’nin önerdiği role daha birhevesle sarılmaya başladı. Bu ise tarafların birbirinemuhtaç olduğunu ortaya koyuyor. Washington-Ankara ilişkilerinin efendi-uşak temeline dayalıolması bu gerçeği değiştirmiyor.

Halkların kendi geleceklerini belirleme hakkınasaygılı olduklarını iddia eden Obama ile Ankara’dakiişbirlikçileri, riyakarlığın tüm sınırlarını alt-üstediyorlar. Zira bu aynı güçler, Kürt halkına vehareketine karşı imha savaşı yürütme konusundaanlaştıklarını, bu savaşı birlikte yürüttüklerini bizzatkendileri açıklıyor.

İsyan eden Arap halklarına önerilen modelegelince, Müslüman Kardeşler gibi karşı-devrimsafına geçmiş birkaç dinci-gerici akım dışında bunadönüp bakan bile yok. Mısır ve Tunus’ta ilerici-devrimci güçler işçi ve emekçilerin taleplerinikarşılayacak, sosyal adaleti temel alan bir yönetiminişbaşına geçmesi için çaba sarf ediyorlar. DahasıAmerikancı, neo-liberal rejimlerin halk isyanlarınızorunlu hale getirdiği henüz unutulmuş değil.

Meşru/militan mücadeleye devam eden işçi veemekçilerin gerici modellere ihtiyacı yok; onlar,bizzat mücadele içinde aradıkları modelibulacaklardır. Bu modelin dinci-gerici, Amerikancıveya neo-liberal olmayacağı kesindir.

Washington-Ankara ittifakı sağlamlaştırılıyor...

Uşak etkin taşeronluğa hazırlanıyor!

ABD heyetlerinin ve devlet yöneticilerinin yolgeçen hanı haline getirdiği Ankara’ya bu kez CIABaşkanı Peatraeus geldi. ABD ile Türkiyearasındaki ilişkilerin “ısındığı”, son olarak DışişleriBakanı Hillary Clinton’ın düzen cephesindengörüşmedik kimse bırakmadığı ziyaretinden sonraCIA başkanının bu ziyareti dikkat çekiyor.

Kürt hareketine yönelik operasyonlar ilesermaye devletinin Ortadoğu’da üstlendiği rollerinbir gereği olduğu düşünülen ziyaretle ilgili henüzherhangi bir açıklama yapılmış değil.

Peatraeus’un selefi olan Panette da geçtiğimizgünlerde Ankara’ya gelip 6 gün süren gizli tutulanbir ziyarette bulunmuştu.

Şimdi de CIA Başkanı!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Diyarbakır’da 13 askerin öldüğü çatışmadan sonradüzenin tüm mevzilerinden Kürt halkı ve Kürthareketine karşı tam anlamıyla aşağılık bir saldırıdalgası başlatıldı. Özellikle metropollerde yaşayanKürt işçilere karşı linçler, BDP binalarına baskınlar veBDP’li yöneticilere fiili saldırılar merkezi bir biçimdesahneye kondu. Gözünü Kürt düşmanlığı bürümüşkafatasçı faşist güruhlar kendilerini güçlü hissettiklerive belli bir kitlesellik kazandıkları birçok yerdeKürtlere karşı saldırıya geçtiler.

Hükümet cephesi de ırkçı-inkarcı bir tutum aldı.Başta Tayyip olmak üzere bakanlar, milletvekilleri vebir süre önce barıştırıcı rolüne soyunmuş AKP’ninderin adamı meclis başkanı Cemil Çiçek, Kürt halkınıve siyasal hareketini aşağılayan sözler sarf ettiler.Seçimler vesilesiyle Kürt halkına yaltaklanan CHP ilefaşist MHP, AKP ile birlikte Kürt halkına karşıdüşmanlıkta blok bir tutum ortaya koydular. Hepsinindilinde savaş tehditleri ve Kürt halkına bedel ödetmeyeminleri vardı. Kürtlere karşı geliştirilen linçkampanyasının bir başka ayağı da burjuva basındı.Başbakan ve diğer siyasiler hedef gösterdi, burjuvabasın düşmanlık propagandası yaptı, ağzı salyalıfaşistler sokakları tuttular.

Son bir haftanın toplam bilançosu üzerindenbakıldığında, tüm cepheleriyle birlikte devlet ve tümdüzen güçleri seferber oldular. CHP ile MHP, AKP’nin“terörle” mücadelesinde sınırsız destek vaat ediyorlar.Gelişmelerin yarattığı atmosferden aldığı güçleharekete geçen TSK, askeri birlikleri PKK’ye karşıdaha kapsamlı ve uzun süreli bir operasyonayöneltiyor. Uzun süreli bir operasyonun göstergesiolarak; tam teçhizatla, kumanya yerine seyyarmutfaklarıyla ve binlerce askerle “PKK’yi bitirmekiçin” Kürdistan dağlarını kuşatıyor. Böylece başbakanağzıyla ilan edilen Kürt halkına-hareketine karşı savaşve bedel ödetme operasyonu daha kapsamlı birbiçimde devreye sokulmuş oluyor.

Bütün bunlar sanki her şey durduk yerde olmuş,Kürt hareketi ve Kürt halkı her şeyinsorumlusuymuşçasına yapılıyor. Son derece ikiyüzlübir biçimde “BDP’yi demokratik zeminlereçağırdıklarını ama onun terörden beslenmeyi seçtiği”ifade ediliyor. BDP’nin meclisi boykot etmesi veDTK’nın özerklik ilanını bunun kanıtı sayıyorlar.Bunların yanısıra başbakan Erdoğan “süreç faklı birnoktaya gider”, “Kürt sorunu yoktur PKK sorunuvardır”, “kimse bizden iyi niyet beklemesin”, “bir şeyolacaksa silahlarını bırakıp gelirler” diyerek Kürthareketini önce savaşla tehdit ediyor sonra da ondankoşulsuz boyun eğmesini istiyor. Bunları öyle birarsızlık ve pişkinlikle söylüyor ki sanki bugünkütablonun sorumlusu kendisi değildir. YSK eliyle BDPadaylarının engellenmesi, Hatip Dicle’ninmilletvekilliğinin düşürülmesi kendi eseri değilmişgibi... Aylardır Kürtlere ve Kürt hareketine karşıatmadığı çamur, söylemediği aşağılayıcı söz kalmışgibi her şeyin sorumlusu olarak Kürt hareketinigösteriyor.

Yaratılan şoven atmosfer ve devletin Kürt halkınakarşı çıplak terörü azdırmasından sonra şimdi birçokliberal düzen kalemi ve akıl hocası Kürt sorunununçözümü üzerine süregelen tartışmayı mecburen başkabir düzlemde yapmak durumunda kalıyor. Birçokçevre ve kişi Kürt sorununun çözümü konusundavarolan “olumlu atmosferin” dağıtıldığını, ‘90’lıyıllardaki tabloların yaşanmaya başlayacağını ifade

ediyor. Tartışmalarda dikkate değer bir başka olgu iseAKP yandaşından, has düzen adamlarına ve liberalinekadar hepsinin Kürt hareketinin içinde çatlak yaratmaarayışına girmiş olmasıdır. DTK’nın özerklikilanından ve 13 askerin “PKK tarafındanöldürülmesinden” sonra hem legal Kürt siyasetininhem de PKK’nin Kandil yönetiminin Öcalan’abaşkaldırdığını söylüyorlar. Leyla Zana’nın DTKtoplantısını terk ettiği, Şerafettin Halis’in özerklikilanı nedeniyle BDP’ye rest çektiğini ve bunlardankaynaklı BDP içinde ciddi bir kriz olduğunupropaganda ediyorlar. Ertuğrul Kürtçü ve Altan Tangibi BDP’nin “misafir” vekillerinin özerklik ilanıüzerine kamuoyuna yansıyan eleştireldeğerlendirmelerini “büyük çatlağın” göstergesisayıyorlar vb.

Son bir haftanın gelişmelerinden ve gelişmelerinyarattığı-yaratacağı sonuçlardan da anlaşılmaktadır kidevlet Kürt hareketine karşı gerçek manada birkuşatma yaratmaya çalışıyor. Yaratılan bu son derecekirli ve aşağılık atmosfer de tam da devletin bu yeniharekatının zeminini düzleme amacına hizmet ediyor.Her şeyin sorumluluğunu Kürt hareketinin üstüneatarak yapılan operasyonlar ve bir kez daha bunlarıizleyecek olan tutuklama furyası için meşruiyet zeminioluşturulmaya çalışılıyor. Özelde ise BDP’nin siyasetsahnesindeki etkinliğini sıfırlamaya çalışıyorlar.Toplamda ise bir dönemdir Kürt hareketinin hercepheden sistemli bir biçimde büyüyen siyasaletkinliğini, kitleselliğini ve bunlarla oluşturduğumeşruiyeti ortadan kaldırmak istiyorlar. Zira bugünaçısından Kür hareketinin gücü, dinamizmi vetaleplerini gerçekleştirmekteki kararlılığı düzeni birhayli zora sokmuş durumdadır. Oysa senelerdir “Kürtaçılımı” oyunuyla ve “asimilasyonu bitirdik” yalanıylaKürt halkını oyalamaya çalışıyor ve bunu daha dasürdürebileceklerini düşünüyorlardı. Açılımınciddiyetsizliğinin herkes tarafından açığa çıkmasındansonra devreye sokulan Abdullah Öcalan görüşmeleride öyle görünüyor ki bundan sonra Kürt hareketinioyalamaya yetmeyecektir.

Bu böyle olduğu ölçüde Kürt hareketinin mevcutgücü ve taleplerini kazanmak konusundaki tok tutumu;ya taleplerin devlet tarafından bir nebzekarşılanmasıyla yumuşatılabilirdi ya da bugün olduğugibi bir kez daha devlet terörünü azdırıp Kürt halkına

düşmanlık kusarak bastırılılmaya çalışılrdı. DevletinKürt halkının bugünkü taleplerini karşılama kapasitesive olanağı yoktur ve bu nedenle savaş çığırtkanlığıyapılmaktadır.

Kuşkusuz mevcut saldırganlığın tek nedeni bu dadeğildir. Bir süre önce ABD emperyalizmi ile Türkdevletinin Öcalan’ın sözleriyle ifade edilecek olursa“Kürtlerin başı üzerinden yaptığı pazarlık” bugünyaşama geçirilmektedir. Belli ki devletin bu anlaşmayadayanan güçlü bir özgüveni vardır ve bunun rahatlatıcıetkisiyle son derece fütursuz davranmaktadır.Silvan’da yaşanan çatışma başka ne hesap olursa olsunABD Dışişleri Bakanı Clinton’un ziyareti ve ardındanyeni CIA başkanının Türkiye’yi ziyaret etmesindenbağımsız düşünülemez. Daha önceki pratiklerdendevletin bu tür gelişmeleri ABD ile pazarlıkta ve“teröre” karşı ondan alacağı destekte ne türden biretkin pazarlık malzemesi yaptığını biliyoruz. PKK’ninözel savaş elemanı diye ifade ettiği ölen beş kişinincenazelerinin ortada olmaması, BDP’li vekillerin vekitle örgütlerinin ancak deliller temizlendikten sonraçatışma alanına sokulması ve AKP’nin bile askerisoruşturma dışında idari soruşturma başlatmakzorunda kalması sözkonusu tartışmaya dair bugündenön bir fikir vermektedir.

Bu saatten sonra devlet Kürt halkına ve Kürtsiyasal hareketine karşı niyetini açık bir biçimdeortaya koymuş durumdadır. Belki bugünkü kirliatmosfer bir nebze dağılacak bilinçli bir biçimde bellibir dengede tutulacaktır. Fakat ne pahasına olursaolsun devlet Kürt hareketini bugünkü talepleri vegücüyle sineye çekmek niyetinde değildir. BuBDP’nin siyasal olarak etkisizleştirilmesi, PKKgerillalarına karşı kapsamlı bir tasfiye harekatı, Kürtsiyasetçilerine karşı KCK benzeri tutuklama furyası veKürdistan illerinde Kürt halkına karşı sınırsız birdevlet terörü demektir. Ve elbette bunların yanı sıradüzeyi ve kapsamından bağımsız olarak tüm toplumunistikrarlı bir milliyetçi propagandayla sersemleticisiyasal atmosfer içinde yaşatılması demektir.

Bütün bunlara karşı Kürt halkının haklı ve meşrutaleplerini savunmak, ne pahasına olursa olsun işçi veemekçilerin Kürt düşmanlığıyla beslenmesiniengellemek gerekmektedir. Bu ise mevcut saldırılarkarşısında Kürt halkıyla dayanışma halinde olmak,taleplerini ve mücadelesini sahiplenmek demektir.

Kürt halkına karşı topyekün saldırıya geçtiler...

Eylemli dayanışmayı yükseltelim!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Güncel6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Demokratik Toplum Kongresi (DTK) DaimiMeclisi’nin olağanüstü toplantısında demokratiközerkliğin ilanına yönelik karar alındı. 14 Temmuz1982’de Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan vahşetekarşı girdikleri ölüm orucunda yaşamlarını yitirenHayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, Kemal Pir’inölüm yıldönümüne denk gelen DTK toplantısınınardından, sonuç bildirgesi düzenlenen basıntoplantısıyla duyuruldu.

BDP Diyarbakır il binasında bulunan Vedat AydınKonferans Salonu’nda gerçekleştirilen DTKtoplantısına DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk ile AyselTuğluk, BDP Eş Genel Başkanları Hamit Geylani ileFiliz Koçali, tüm BDP grubu milletvekilleri, belediyebaşkanları, kitle örgütü, kadın ve gençlik temsilcileri,aydın, yazar, gazeteci ve halk delegelerinin dearalarında bulunduğu 850 delege katıldı.

DTK toplantısının sonuç bildirisini okuyan DTKEş Genel Başkanı Aysel Tuğluk, DemokratikÖzerkliğin ilanını, “Uluslararası insan haklarıbelgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatananlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratikulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusalbütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarakDemokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz” şeklindeduyurdu. Uluslararası camiaya da çağrıda bulunanTuğluk, uluslararası hukukta da yeri olan bu hakkınesas alınarak Kürt halkının ilan etiği DemokratikÖzerkliğin tanınmasını istedi.

Tuğluk, “Yine KCK davası adı altında Kürtsiyasetçilerine karşı yürütülen siyasi soykırımoperasyonları sonucu binlerce insanımız tutuklanarakrehine olarak tutulmaktadır. Haksız yere yıllardırzindanlarda tutulmaktadırlar. Kürtçe anadiline karşıkültürel soykırım devam etmektedir. Yukarda da ifadeettiğimiz gibi Kürt halkının doğal, bir halk olmaktankaynaklı hakları, ülkesi, dili, kültürü, kimliği, yaşamıyok sayılmakta, tasfiye edilmek istenmektedir” diyekonuştu.

Sorunun çözümünün Kürtlerin halk olaraktanınması, Türkiye halklarıyla birlikte eşitliktemelinde statüye kavuşmalarıyla ancak çözümbulabileceğini belirtti.“Demokratik özerklik; sadeceKürt halkı için değil ,tüm Türkiye halklarının, inanç vekültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendikendilerini yöneteceği bir çözüm modelidir”ifadesinde bulundu.

Demokratik Özerklik hakkında bilgi veren Tuğlukşöyle devam etti: “Tüm toplumların doğal yaşamsistemidir. Demokratik Özerklik; bir devleti yıkmakyeni bir devlet kurmak değildir. Aynı zamanda birdevlet sistemi de değildir. Halkın devlet olmayan,kendi coğrafyasındaki özyönetime katılma sistemidir.Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tümkesimlerinin kendi demokratik örgütlenmesiniyarattığı, politikayı kendi meclislerinde doğrudan veözgür-eşit yurttaşlık temelinde yapmasının ifadesidir.Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik ilkesini esas alır.Demokratik Özerklik; sınırların, sembollerindeğişmesini değil, ortak sınırlar içersinde bölgehalklarının değerlerinin kabul edilip, ortak değerlerdebuluşulan yeni toplumsal sözleşmenin kendisidir”

Türkiye halklarına da seslenen Tuğluk, “KardeşTürkiye halkına çağrımızdır; Yüzyıllardır birlikteyaşam yanında tarihsel birliklerin vermiş olduğu güçleKürt halkının özgürce yaşam özlemi temelinde ilanedilen Demokratik Özerkliğe karşı sorumluluğu gereğidayanışma içinde olmaya çağırıyoruz” ifadesindebulundu.

Başbakan Erdoğan, Diyarbakır’daki saldırıylailgili gazetecilerin sorularını yanıtlarken Türkdevletinin sürdürdüğü imha savaşının devamınıngeleceği mesajını verdi. “Terör örgütününuzantıları” sözleriyle tanımladığı BDP’ye tehditlersavurmaktan da geri durmadı. “Tek millet, tekbayrak, tek vatan, tek devlet” faşizan söylemiyle,AKP’nin Kürt sorununa yaklaşımında gelenekselinkarcı çizginin dışına çıkmayacağını da teyid etti.

BDP’yi hedef gösterdi

Erdoğan konuşmasında BDP’yi kasdederek “Bizonların siyasi uzantılarına karşı da çok iyi niyetgösterdik, bütün iyi niyetimizle yaklaşımlarımızıyaptık ve demokratik alanda mücadelelerinisürdürmelerine her türlü zemini hazırladık” dedi veaslında Türk ordusunun sebep olduğu çatışmalarınpazarlık marjını arttırmak için gerçekleştirildiğiniiddia etti. PKK’nin silah bırakmasını isteyenErdoğan “Silahı bırakmadıkları sürece ne

operasyonlar durur ne de bu süreç daha farklı birnoktaya doğru gider” dedi. Şovenizm kışkırtıcılığıyapan Erdoğan, şimdiden BDP binalarına veKürtlere yönelik onlarca saldırı gerçekleştirilmişkenBDP’yi hedef göstererek yeni saldırılara kapıaraladı.

Konuşması boyunca saldırgan ve faşizansöylemleriyle ağzından salyalar akan Erdoğan yineasker cenazelerini siyasi ranta çevirmeye çalıştı.Seçim süreci boyunca ıkçı söylemleri ağzındandüşürmeyen Erdoğan “tek millet, tek bayrak”edebiyatına sarıldı. Yanısıra askeri ve siyasioperasyonlarla Kürt haraketini tasviye etmeyeçalışanlar, Kürt halkına zulmedenler kendilerideğilmeş gibi, Kürt sorunu konusunda inkar, red,asimilasyona son verdiklerini iddia etti. Geri adımatmayacaklarını sınır ötesi operasyon da dahilgerekenin yapılacağını söyledi.

DTK’nın ilan ettiği Demokratik Özerklik ileilgili sorulara ise “onların kendi çalıp kendioynadıkları bir tezdir” diyerek cevap verdi.

Erdoğan tehditler savurdu

DTK’dan ‘Demokratik Özerklik’ ilanı

Kirli ittifak derinleşecek 

Sermaye hükümeti AKP sözcülerinin, efendileri ABD ile yürüttükleri yoğun diplomasi trafiği 19 Temmuzgünü de sürdü. TBMM Başkanı Cemil Çiçek ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis J. Ricciardone ile basına kapalıolarak bir görüşme gerçekleştirdi.

“Teröre karşı ortak mücadele” vurgusuyla öne çıkarılan görüşmeye ilişkin açıklamalarda bulunanRicciardone, Silvan’da yaşanan asker ölümlerine ilişkin “nezaket ziyaretinde bulunduğunu” belirtti.

“Terörizmle mücadele konusunda nasıl daha da işbirliğimizi derinleştirebileceğimiz çok önemli bir konu. Bu

konuda diplomaside, istihbaratta, askeri alanda gayet iyi işbirliğimiz var. Sayın Çiçek ile birlikte yasal alanda

nasıl daha da terörizme karşı işbirliği yapabileceğimizi konuştuk’’ ifadelerini kullanan Ricciardone, ABD ileTürkiye arasında süregelen kirli ittifakın ve efendi-uşak ilişkisinin önümüzdeki süreçte derinleştirileceğininsinyallerini de verdi.

‘’Parlamento iki konuda işini bitiremedi, çünkü vakit yoktu. Bunlardan biri terörizmin finansmanına karşıçok önemli bir düzenleme...” diyen Ricciardone ‘’yasal anlamda işbirliği’’ içerisinde olunacağını da söyledi.

CIA Başkanı Orgeneral Petraeus’un geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Ankara ziyaretine de değinenRicciardone, bu görüşmelerde de benzer başlıkların masaya yatırıldığını dile getirdi.

ABD’nin “teröre karşı mücadele” demagojisiyle başlattığı Afganistan işgalinde Türkiye’nin oynadığıtaşeronluk rolüne de övgüler dizen Ricciardone, “CIA Başkanı Petraeus Türkiye’nin Afganistan’daki

yardımlarından ötürü teşekkür için geldi. Hem askeri hem diplomatik açıdan Türkiye’nin Afganistan’daki

yardımı gayet önemli ve olumludur. Bunları konuşmak istedi. Tabii ki gelecekteki görevi hakkında da biraz

görüştü. Terörizme karşı ortak mücadelemiz hakkında görüştüler” ifadelerini kullandı.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Faşist Türk sermaye devleti dur durak bilmeyenaskeri operasyonların sonucunda Diyarbakır/Silvan’dayaşanan asker ölümlerini bahane ederek, Kürt halkınadönük yeni bir topyekün savaş ilan etmiş bulunuyor.

Devlet ve hükümet katında yapılan tüm açıklamalarzehir saçıyor. Kürt özgürlük hareketine dönük imhaamaçlı askeri operasyonlar iyice yoğunlaştırıldı.Kürdistan’da her yer bombalanıyor. Yaklaşık iki yıldıraralıksız biçimde sürdürülen gözaltı ve tutuklama terörühız kazandırıldı. Bunları sınır ötesi operasyonhazırlıkları tamamlıyor.

Fakat dahası var. Sermaye devleti tam da kendisine yaraşır biçimde,

bir kez daha asker ölümlerini istismar etmekte ve bunuırkçı-şoven bir saldırganlığın dayanağı olarakkullanmaktadır. Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğanolmak üzere, en yetkili devlet ve hükümet temsilcileriaçıktan Kürt halkını ve başta BDP olamak üzere tümkurumları saldırıların hedefi olarak getirmiştir. MHPmilitanı sivil faşist çeteler yeniden sokaklara salınmış,her zamanki gibi kirli burjuva medyanın dakışkırtmasıyla ve polisle tam bir işbirliği halindegünlerdir Türkiye’nin belli başlı büyük kentleri de dahil,pek çok yerdeki BDP binalarına dönük kundaklamaeylemleri gerçekleştirilmiştir. Özellikle hassasbölgelerde iki ulustan emekçileri birbirine kırdırtmaamaçlı tertip ve provokasyonlara başvurulmakta, linçgirişimlerinde bulunulmaktadır.

Bir kez daha bu bir irade kırma operasyonudur vefaşist sermaye devletinin temel amacı da, Kürt halkınıniradesini kırmak ve onu kayıtsız koşulsuz bir teslimiytezorlamaktır. Şüphesiz ki tüm çabaları boşunadır!

Kardeş Kürt halkı bu tür bir saldırganlıkla ilk kezkarşılaşmıyor. Kürt halkı sermaye devletinin bu iradekırma opersayonlarına her defasında tok bir biçimdeiradesine sahip çıkarak, onbinler halinde sokaklaraçıkarak, tükenmek bilmeyen mücadele azmi, enerjisi,özgürlüğünü koparıp alma kararlılığı ve militanmücadelesi ile karşılık verdi. Bu kez de aynı yolututacaktır.

Kürt emekçileri!Ne seçim, ne meclis, ne aldatıcı yeni açılm masalları,

ne oyalamadan başka bir anlamı olmayan masabaşımüzakereler ne de hiçbir gerçek ve kalıcı hükmüolmayan yeni anayasa manevraları, bunların hiç biriçözüm değildir. Hiçbiri en doğal hakkınız olan özgürlükve eşitlik talebinizi ve özleminizi gideremez. Çözümsokaktadır, çözüm militan mücadelededir. Her şey biryana, bugüne kedarki deneyleriniz de doğrulamıştır ki,resmi adı TC olan sermaye devleti yıkılmadıkça,Kürdistan gerçek manada ne özerk ve ne de bağımsızolabilir. Bunun dışındaki her çözüm aldatıcı, iğreti vegeçicidir.

Gerçek bir özerklik de, özgürlük ve bağımsızlık dasizin en doğal ve en meşru hakkınızdır. Tümüyle Kürthalkının iradesinin ifadesi olan gerçek, köklü ve kalıcıbir özerklik ve bağımsızlık ise ancak ve ancak, Türkiyeişçi sınıfı, emekçileri ile sağlanmış samimi ve içtenliklibir ittifakın ifadesi birleşik bir devrimle elde edilebilir.Bir kez daha çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmdedir.

Avrupa’da yaşayan yerli ve göçmen tümuluslardan işçiler, emekçiler, ilerici ve devrimcigüçler!

Özgürlük ve eşitlik, tüm uygar uluslar gibi Kürthalkının da en doğal ve en meşru hakkıdır. Nedir ki,faşist Türk devleti Kardeş Kürt halkının özgür iradesini,

bunun, başta ayrı bir devlet kurma hakkı olamak üzerehiçbir biçimini tanımamatadır. Bu yönlü her istemine biröncekinden de acımasız operasyonlarla cevapvermektedir. Nitekim, günümüzde açılım masalına sonverilmiş, geleneksel inkar ve imha siyasetine geridönülmüştür. Ve dahası, geçtiğimiz günlerde ilan edilen“Demokratik Özerklik” kararı bahane edilerek, Kürthalkına dönük topyekün bir saldırıya geçilmiştir.

Kürt özgürlük mücadelesi son derece kritik birsüreçten geçmektedir. Zaman birlik, kardeşlik veeylemli dayanışma zamanıdır. Kürt halkıyla eylemlidayanışma ise, her zamankinden daha da yakıcı halegelmiştir. Türkiye işçi sınıfı, emekçiler, ilerici vedevrimci güçler vakit geçirmeksizin kardeş Kürthalkının yatrdımına koşmalı, eylemli dayanışmanıniçine girmelidir. Sermaye devletinin inadına, Kürt ulusalkendi kaderini tayin hakkı her zamankinden daha da sıkve daha da güçlü biçimde dile getirilmeli, bu hak içinmücadele her zamankinden de içtenlikli biçimdeyürütülmelidir.

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformuolarak bir kez daha, kardeş Kürt halkının KKTH’nınkayıtsız şartsız savunucusu olduğumuzu, ona dönükfaşist devlet terörünü, ırkçı-şoven saldırganlığı ve linçgirişimlerini nefretle protesto ettiğimizi ve Kürt halkıylaeylemli her dayanışmanın içinde olacağımızı ilanediyoruz. Yerli-göçmen tüm işçi, emekçi, ilerici ve

devrimcileri Kürt halkıyla enternasyonal dayanışma içinseferber olmaya çağırıyoruz.

Kahrolsun sömürgecilik!Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!

Yaşasın halkların kardeşliği!Yaşasın devrim ve sosyalizm!

BİR-KAR / İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu

18 Temmuz 2011

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Silvan çatışmasının ardından burjuvasiyasetinde ırkçı söylemler aldı başını yürüdü. Buırkçı-şoven koroda CHP de yerini aldı. Seçimsürecindeki göstermelik söylemlerinden hızlaçarkederek Kürt sorununda diğer düzenpartilerinden zerrece farkı olmadığını gösterdi.

Silvan’daki olayın ardandın Kılıçdaroğlu“hepimiz şehit olmaya hazırız” diyerek savaşçığırtkanlığı yaptı. “Bu süreçte hepimize görevlerdüşüyor, sokaktaki sade yurttaşından tepedekicumhurbaşkanına kadar” diyerek milli birlikbütünlük edebiyatına sarıldı.

Dahası hemen ardından da süreç içerisindeCHP’deki tek çatlak ses olan Sezgin Tanrıkulu dasusturuldu. Böylelikle “yeni” CHP’nin eskisindenbir farkı olmadığı kanıtlandı.

Savaş edebiyatının prim yaptığı burjuva siyasetaranesında CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun AynurDoğan’la ilgili yaptığı açıklama da CHP’den vetoyedi. Tanrıkulu’nun, “herkesi barışın dilinikonuşmaya” çağırdığı açıklaması Genel Merkez

tarafından iptal edildi. Sezgin Tanrıkulu açıklamasını CHP Genel

Merkezi’nin iletişim sistemi üzerinden yazılıolarak yaptı. Yazı gönderildikten 20 dakika sonra,genel merkez tarafından, “Kısa süre önce bumailden Sezgin Tanrıkulu adına yollanan mail iptaledilmiştir. Lütfen dikkate almayın” uyarısıyla geriçekildi. Tanrıkulu’nun açıklamasında şu ifadeleryer alıyordu: “Şimdi barışın dilini konuşmakmecburiyetindeyiz. Bu, boynumuzun borcudur. Sonolaylarla beraber, birden Türkiye’nin dört biryanında, savaş ortamı içine düşüverdik. Savaşındiliyle konuşmaya başladık.”

CHP’nin en has özelliklerinden biri deAmerikan uşaklığıdır. Öyle ki Kılıçdaroğlu enbüyük terörist devletin bakanı Clinton’lagörüşmesinde aynı zamanda İsrail ile ilişkilerdenduyduğu memnuniyeti ifade etmekten kaçınmadı.Aynı görüşmede “terörle mücadelede ABD destekvermeyi sürdürmeli” ifadeleriyle de halklaradüşmanlığını gözler önüne serdi.

“Yeni” CHP eski şovenizm

Irkçı saldırılara karşı ortak eylemSon dönemde tırmandırılan ırkçı gericilik, Adana’da emek ve meslek örgütleriyle ilerici ve devrimci kurumlar

tarafından 20 Temmuz günü protesto edildi. İHD’nin çağrısını yaptığı eylemi Adana Barış Meclisi, DİSK, KESK, TMMOB, ATO, Halkevleri, Tunceliler Derneği,

Alevi Kültür Dernekleri, TUHAY-DER, MKM, TZP, BDP, EMEP, EDP, ÖDP, ESP, Sosyalist Yeniden Kuruluş Parti Girişimive ÇHD örgütlerken BDSP, Halk Cephesi ve DHF de destek verdi.

İnönü Parkı’nda toplanan kitle “Barış istiyoruz! Savaşa ve linçlere karşı sesimizi yükselteceğiz!” pankartınıaçarak basın açıklaması gerçekleştirdi.

Artan ırkçı saldırılara vurgu yapılan açıklamada Silvan’da 20 Türk ve Kürt gencinin ölümüne sebep olanınçözümsüzlükte ısrar eden AKP hükümeti olduğu söylendi. Açıklama “Hükümete düşen görev demokratik siyasetin

kanallarını açacak düzenlemeleri acilen yapması ve askeri çözüm seçeneğinden derhal vazgeçmesi” çağrısıylasona erdi.

Dizginsiz devlet terörüne, ırkçı-şoven saldırganlığa ve linç girişimlerine son!

Özgürlük, eşitlik, günüllü birlik!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Yoğunlaşan askeri operasyonların sonucundaDiyarbakır Silvan’da yaşanan çatışmada yaşananasker ölümleri, şoven-saldırgan bir kampanyayadayanak yapıldı.

Saldırılar 15 Temmuz’da başladı

Düzen sözcüllerinin kışkırtıcı açıklamalarındangüç alan faşistler BDP binalarına saldırdı. BDPKonya İl binasını abluka altına alan 150-200 kişilikgüruh ırkçı sloganlarla binaya saldırmaya çalıştı.Çevik kuvvet ise araya girmekle yetindi.

BDP Ankara İl Örgütü’ne molotoflu saldırıdüzenlenirken, BDP Gemlik ilçe binasına taşlarlasaldırıldı.

Elazığ’da aralarında ülkücü faşistlerin de yeraldığı bir grup BDP’lilere saldırdı.

BDP il binasının önüne gelen bir kişi, Türkbayrağı açarak BDP’lileri taciz etti. BDP İl BaşkanıMehmet Kılıçtepe bu kişiyle konuşmak isterkensaldırgan Kılıçtepe’yi tekmeleyerek yere düşürdü.

Daha sonra ülkücü faşistler BDP’lilere saldırmayabaşladı. Yüzlerce kişi slogan atarak BDP’lileresaldırmak istedi. Çevik kuvvet kalabalığı herhangi birmüdahalede bulunmadı.

BDP binalarına saldırı17 Temmuz günü ülkenin birçok yerinde sokağa

salınan faşist güruhlar provokatif saldırılardabulundular. İstanbul, Ankara, İzmir, Antep, Konya,Samsun, Burdur gibi kentlerde “Teröre lanet’ adıaltında gerçekleştirilen provokatif eylemlerde BDPbinaları hedef alındı.

Taksim’de silah kullanıldı!

Taksim Meydanı’nda toplanan faşist güruhTünel’e, ardından da tekrar meydana yürüdü. Yolboyunca Galatasaray Lisesi, Yunanistan, Fransız veHollanda konsoloslukları faşist kudurganlığın hedefioldu. Yürüyüşte ırkçı sloganlar atıldı.

Yürüyüşün devamında BDP ilçe binasına gelenfaşist güruh, binaya taşlarla saldırdı. Parti binasıiçerisinde yer alan grubun dışarıya çıkmasıyla arbedeyaşandı. Polis BDP’lilere cop ve gaz bombaları ilesaldırdı. BDP İlçe Yöneticisi İlhan Kalkmaz, açılanateş sonucunda sol kolunun dirsek kısmındanyaralandı.

Ümraniye ve Üsküdar’da saldırılar!

İstanbul’un Ümraniye ilçesinde 250-300 kişilikükcü faşist ırkçı ve hakaret içeren sloganlarla partibinasını kuşattı. Binanın önünde uzun süre bekleyenfaşist güruh, polise haber verilmesi üzerine dağıldı.

Dün gece saatlerinde BDP’nin Üsküdar’dabulunan ilçe binasına saldırı düzenlendi. Daha önceda 5 kez çeşitli saldırıların hedefi olan binanın bütüncamları atılan taşlar sebebiyle kırıldı.

Mersin’de taşlı saldırı!

Mersin’de gerçekleştirilen eylemde faşist güruhGençlik Kültür Merkezi’ne saldırdı. Kültürmerkezinin yanındaki inşaattan taş ve molozlarıtoplayan grup, bunları binaya fırlatarak binanıncamlarını kırdı. Grup polisin gelmesi üzerinemerkeze geçerek burada İstiklal Marşı okudu. Tekrar

Kültür Merkezi’ne yürümek istemeleri üzerine polisfaşistleri dağıttı.

Elazığ’da BDP binasına saldırdılar...

Kentte yürüyüş gerçekleştiren faşist güruh,ardından ırkçı sloganlarla BDP il binasına yöneldi.BDP’liler de parti binalarını korumak için bina önüneçıkınca taşlı sopalı kavga başladı. Olay yerine gelenpolis BDP’lileri ve saldırganları uzaklaştırmak içingaz bombası kullandı.

Sakarya’da tabela yaktılar...

Kent Meydanı’nda yapılması planlanan yürüyüşöncesi ülkücü bir grup, BDP İl Örgütü’nünbulunduğu binaya saldırdı. Saldırı esnasında içeridekimsenin bulunmadığı parti binasının girmekisteyen saldırganlar, başarılı olamayınca kapıdabulunan parti tabelasını ateşe verdi. Ardından binayıtaşladılar.

Bursa’da ırkçı sloganlar!

BDP il binasına gece saatlerinde saldırıdüzenlendi. Kapıyı kıramadıkları için içeriyegiremeyen saldırganlar BDP tabelasını söktüler.Ardından Kent Meydanı’nda toplanan ülkücü faşistlerırkçı sloganlar atarak parti binasına yürümek istedi.Polisin araya girmesiyle grup dağıldı.

Linç taburları sokakta!Trabzon ve Aydın’da Kürt işçiler linç edilmek

istendi.

Trabzon’da linç girişimi:

Trabzon’da inşaatlarda çalışan Kürt işçilereyönelik linç girişimi yaşandı.

Lokantada yemek yiyen 3 Kürt işçi, yakındakiAtatürk Parkı’nın açılışında İstiklal Marşı okunurkenayağa kalmadıkları gerekçesiyle yaklaşık 200 kişilikbir grubun saldırısına uğradıklarını veyaralandıklarını aktardı.

3 işçi, Kürt işçilerin kaldığı kahvehaneyesığınırken saldırı burada da sürdü. 200 kişilik faşistgüruhla yaklaşık 50 işçi arasında arbede yaşandı.Polisin işyerlerine bıraktığı işçiler, cangüvenliklerinin olmadığı kaydetti.

Burjuva basın ise bu süreçte izlediği yayın

politikasına uygun olarak saldırı haberini Kürtlerdenkaynaklı yaşandığı yalanıyla verdi. Saldırıyımeşrulaştırmak için Kürt işçilerin İstiklal Marşı iledalga geçtiğini ve polise saldırdığını iddia etti.

Aydın’da Kürt işçilere saldırdılar:

Aydın’ın Germencik ilçesinde bir otel inşaatındaçalışan Kürt işçiler bıçaklı saldırıya uğradı. Kürtişçilerinin anlatımlarına göre önceden planlanansaldırı için basit bir tartışma gerekçe gösterildi.Tartışmanın büyümesi üzerine diğer işçiler Kürtişçilere bıçakla saldırdı ve aralarında BDP Söke İlçeBaşkanı Ertan Alkan’ın da bulunduğu üç kişiyaralandı. Jandarma ise saldırganlara müdühüleetmek yerine otelin 5. katında rehin kalan 60 Kürtişçiye taş atarak saldırdı. Çevreden kışkırtılanköylüler de Kürt işçilerin üstüne salındı.

Devlet terörü8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Faşist güruhlar sokaklara salındı!

Caz festivalinde faşistkudurganlık

Kürt halkını hedef alan saldırılardan biri de 15Temmuz günü İstanbul Caz Festivali’nde yaşandı.Festival kapsamında Harbiye Cemil Topuzlu AçıkhavaSahnesi’nde düzenlenen “Suyun Kadınları-Mujeresde Agua” adlı konserde, Kürt sanatçı Aynur DoğanKürtçe şarkılarını söylerken faşist bir bir grup ‘’Türkçesöyle!’’, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez!”sloganlarıyla etkinliği provoke etmek istedi.

La Shica, Buika ve Sandra Carrasco isimli sanatçıve grupların da yer aldığı “Suyun Kadınları-Mujeresde Agua” adlı konserde, Aynur Doğan Kürtçeşarkılarını seslendirdiği sırada faşist güruhtanyuhalama sesleri yükselmeye başladı. Hızınıalamayan çapulcular, sahneye pet şişe ve sandalyefırlattılar. Faşsit saldırı neticesinde konsere devamedemeyen Aynur Doğan sahneden inmek zorundakaldı.

Doğan’ın ardından Buika sahne alırken,protestolar burada da devam etti. Faşist güruhİstiklal Marşı okudu.

Festivali organize eden İstanbul Kültür Sanat Vakfı(İKSV) ise yazılı bir açıklama yaparak yaşananalarınson derece üzücü olduğunu söyledi. Açıklamada,“Sanat ve kültürün birleştirici rolünün unutulmaması

gerektiğini, sanatın dilinin evrensel olduğunu

hatırlatmak isteriz” ifadelerine yer verildi.

17 Temmuz 2011 /Elazıg

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Sermaye ve hükümetin işçi sınıfına yönelik saldırı“stratejisi” açığa çıktı. “Ulusal İstihdam Stratejisi”olarak adlandırılan ve 2009 yılından bu yana varlığıbilinen belge gizli tutulmaktaydı. Hemen tüm içeriğiAKP’nin “ustalık” programında yer alan belge, Dünyagazetesi tarafından açıklandı. Belgede kıdem tazminatıhakkının gaspının yanısıra, esnek çalışma, özel istihdambüroları ve bölgesel asgari ücret gibi oldukça ağır saldırıbaşlıkları bulunuyor.

Kıdem tazminatını gasp planı

Belgede kıdem tazminatı hakkının gaspedileceği açıkbiçimde ifade edilirken, gasp planı da ayrıntılarıylaortaya konuluyor. Belgede kıdem tazminatının gaspınınamacı, “işgücü piyasasının rekabet edebilirliliğiniarttırmak ve işletmeler üzerindeki mali yükü azaltmak”olarak açıklanıyor.

Plana göre mevcut kıdem tazminatı uygulamasınason verilerek, her bir işçinin bireysel hesabının olduğukıdem tazminatı fonu oluşturulacak. Fona başlangıçtaİşsizlik Sigorta Fonu’nun kaynakları aktarılırken, işçininbu fondan yararlanmak için 10 yıllık bir kıdeme sahipolması gerekecek. 10 yılı dolduran işçi ise ancak fondakihesabından kısmen para çekebilecek. Kalan bakiyesi deişten atılma durumunda değil, ancak emeklilik halindeödenecek. Böylelikle sermaye işten atmanın önünde birengel olan kıdem tazminatı yükünden kurtulmuş olacak.

Dahası var. Belgeye göre işçinin ancak yarımyamalak aldığı kıdem tazminatı miktarı da düşürülüyor.Öyle ki halen 1 yıl için 1 aylık ücret tutarındahesaplanan kıdem tazminatı turarının, 20 yıl için 6 ayolarak hesaplanması planlanıyor. Böylelikle kıdemtazminatları aynı zamanda kuşa da çevrilmiş olacak.

Esnek ve kuralsız çalışma düzeni kurulacak!

Saldırı stratejisinin diğer öne çıkan başlığı ise esnekçalışma uygulamalarıyla ilgili. Belgeye göre Avrupa’dauygulanan esnek iş modellerinin tamamını güvenceliesneklik kavramı altında Türkiye’ye taşınacak.Böylelikle kısmi süreli çalışmanın genel uygulamahaline getirilmesi planlanıyor.

Bu hedef doğrultusunda yapılması hedeflenendeğişikliklerden birisi, belirli iş sözleşmelerinin üst üsteyapılmasına son vermek olacak. Mevcut yasada belirlisüreli iş sözleşmeleri, ikinci kez yapıldığındaotomatikman belirsiz süreli iş sözleşmesi haline geliyor.

Bu kadarıyla da yetinilmiyor, belgeye göre belirlisüreli çalışma 25 yaş altı için daha da kolaylaştırılacak.İş paylaşımı, esnek çalışma modeli, uzaktan çalışma gibiesnek çalışma biçimleri için de yasal düzenlemeleryapılacak. Ayrıca genç işçilerin sömürüsüne yoğunlukverilecek. Zira belgede gençlerin işe girişlerinikolaylaştırmak adı altında 25 yaş altındakilere 4 ay sürelideneme çalışması getiriliyor.

ÖİB ile amele pazarları canlanacak!

Belgede yer alan düzenlemelerden biri de Özelİstihdam Büroları’nın faaliyetlerinin önünün açılmasıolacak. Daha önce torba yasada getirildiğinde yoğuntepkiler nedeniyle cumhurbaşkanının veto etmekzorunda kaldığı bu düzenleme ile modern amelepazarları oluşturularak kölece çalışma pekiştirilecek.Böylelikle aynı zamanda sendikal haklar ve toplusözleşme düzeni el çabukluğuyla ortadan kaldırılacak.

Bölgesel asgari ücretle sömürü cennetleri oluşacak!

Saldırı strateji belgesinde “esnekleşme” başlığıaltında planlanan düzenlemelerden bir diğeri ise bölgeselasgari ücret uygulaması olacak. Ülkeyi bölgelereayırarak sermayeye ucuz (daha doğrusu bedava) işgücüimkanı tanıyacak bu uygulama ile hükümet tarafındanbelirlenen asgari ücretin dışında “yerel aktörler” bölgeselasgari ücreti belirleyecekler. Bu düzenleme aynızamanda asgari ücretin de fiilen kaldırılması anlamınageliyor.

Asgari ücret ile ilgili bir diğer düzenleme ise asgariücretin yaş sınırıyla ilgili. Şu anda 16 olan asgari ücretsınırı 18’e çıkarılacak. Böylelikle genç emeksömürüsünün önündeki bir engel daha kaldırılmışolacak.

Mesleki okullar özelleştiriliyor

Belgede sermayenin genç işgücüne ilgisi ve iştahınıgösteren başka bir düzenleme ise mesleki okullarınsermayenin ellerine bırakılıyor olması. Belgede bu,

“eğitim ile istihdamın güçlü bir ilişki içinde olmasıgerekir” biçiminde bir vurguyla gerekçelendirilirken, bukapsamdaki mesleki eğitimin kademeli olarak özelsektöre ve/veya yerel aktörlere bırakılacağı belirtiliyor.

İşçi sınıfı mücadele stratejisini oluşturmalı

Belgede bu saldırılardan fazlası da var. Ancak buradasadece öne çıkanlar anlatıldı. Ama bu kadarı da onun nedenli büyük bir hak gaspı planı olduğunu fazlasıylaortaya koyuyor.

Böylelikle de saldırı planlarının varlığı yokluğutartışmasına böylelikle bir son nokta konulmuştur.Sermaye ve hükümetinin saldırı stratejisi tümayrıntılarıyla belgelenmiştir. Bu saldırılar işçi sınıfınıncanına okumak demektir.

Durum bu kadar açık oluduğuna göre, işçi sınıfı vesendikalarının bu noktadan sonra yapması gereken genelgrev stratejsine bağlı bir mücadele planı oluşturmaktır.Bu düzeyde bir saldırı planına cüret edenlerin karşısındabaşka türlü bir mücadele başarılı olamaz. Bu nedenlemücadele görevlerinin bu denli açık olduğu bir aşamada,artık sendika yöneticilerinin başka her türlü iddiasıişbirlikçiliğe ve ihanete kanıt sayılmalı, mahkumedilmelidir.

Sermayenin saldırı stratejisi ortaya çıktı!

İşçi sınıfı mücadele stratejisini oluşturmalı!

OSİM-DER’den topyekündireniş çağrısı

Sermaye örgütleri ve hükümetin gündemindebulunan kıdem tazminatı hakkının gaspedilmesi veesnek çalışma saldırısına karşı OSB-İMES İşçileriDerneği (OSİM-DER) yazılı açıklama yaptı.

OSİM-DER’in açıklamasında şu ifadelere yerverildi:

“Sermayenin saldırılarına karşı, işçi sınıfının

topyekûn direnişini örgütlemek için kaybedecek

zamanımız kalmamıştır. Genel direniş ve genel greve

yürümek amacıyla adımları hızlandırmak tüm işçi ve

emekçilerin sorumluluğudur. Fabrika

komitelerimizden başlayarak ve çalıştığımız sanayi

havzasındaki tüm fabrikalarla, tüm işçi

kardeşlerimizle birleşmeyi amaçlayarak

örgütlülüğümüzü güçlendirmeli, genel greve

hazırlanmalıyız. Unutulmalıdır ki; çalışarak yaşamı

yaratan ellerimiz, birleşip, kenetlendiğinde, işçi

sınıfının “kaderini” değiştirecek, amansız sömürüyü

ve zulmü durduracak kadar güçlüdür”

“Genel grev, genel direniş” çağrısı Ümraniye’de sınıf devrimcileri, “ulusal istihdam

stratejisi” adı verilen kapsamlı saldırı paketini teşhireden çalışmalarını sürdürüyorlar.

18 Temmuz Pazartesi günü, “Kıdem tazminatınıngasbedilmesine, esnek üretimin yasalaştırılmasınageçit vermemek için, genel grev, genel direniş! /OSİM-DER” ozalitleri, Dudulu, İMES, Madenler veSarıgazi’ye yapıldı.

Pazartesi ve Salı günleri ise işe giriş çıkışsaatlerinde İMES A kapısında bildiri dağıtımıgerçekleştirildi. Ajitasyon konuşmaları eşliğindeyapılan dağıtımda, kıdem tazminatını gasbetmek içinhazırlanan plan, kıdem tazminatı fonuna dair söylenenyalanlar teşhir edildi. İşçiler dağıtıma merak veduyarlılık gösterirken, sordukları sorular ile detedirginliklerini ifade ettiler. Bildiri dağıtımları, işçilerinişe geliş-gidiş güzergahlarında ve fabrika çıkışlarındahafta boyunca devam edecek.

Pazartesi akşamı, Sarıgazi Meydanı’ndagerçekleştirilen Kızıl Bayrak gazetesi satışında da,istihdam stratejisi adı verilen saldırı programı, işçi veemekçilere anlatıldı.

Ayrıca Sarıgazili emekçiler, sermaye devletinin Kürthalkına yönelik saldırıları ve sokağa salınan faşistgüruhlar karşısında, “Yaşasın işçilerin birliği, halklarınkardeşliği!” şiarı ile birleşmeye çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

AKP’nin yeni hükümet programı açıklandı.Programda kıdem tazminatı hakkı ile birlikte sınıfayönelik bir dizi hak gaspı da yer aldı. AKP böylelikle“ustalık” döneminde sermayeye hizmette sınırtanımayacağını ortaya koymuş oldu.

Hükümet programının açıklanmasının ardındansendika bürokratları kıdem tazminatının gaspınayönelik hükümetin hesapları konusunda düşüncelerinidile getirmeye başladılar. İşçi sınıfının olası tepkisinedeniyle tepkilerini gösteren sendika yöneticilerisomut bir mücadele planı açıklamaktan ise uzakdurdular. Konunun işçi ve emekçi yığınlar nazarındakiönemi dolayısıyla ise hükümet vemedya bir noktadansonra saldırınınüstünü kapatmaya,kıdem tazminatınınkaldırılmadığı, sadecerevizyondangeçirileceğigerekçesine sığınmayaçalıştı.

Saldırılar hükümetprogramında “işsizliklemücadele” başlığıaltında sıralanıyor. İlgilibölümde kıdemtazminatının gaspı,işçilerin büyükçoğunluğunun kıdemtazminatındanyararlanmadığı ve kıdemtazminatının işletmelerinüzerinde ödeme baskısıoluşturduğu ifadeleriylegerekçelendirilmeyeçalışılıyor. Tüm bunlar belirtildikten sonra ise,“çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başındagelen kıdem tazminatları sorunu kazanılmış haklarıkoruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatını garantialtına alan bir yaklaşımla çözülecektir” deniliyor.

AKP hükümeti kıdem tazminatının gaspına ilişkinniyetini 2003 yılında açıkça ortaya koymuştu. Buyaklaşım 2003 yılında çıkarılan iş kanununda da yeralmıştı. Ancak sınıfın tepkisinden çekindikleri saldırıyıbugüne kadar hayata geçiremedi. Fakat son seçimdeelde ettiği yüzde 50’ye yakın oy oranının rüzgarını daarkasına alarak sermayeyi kıdem tazminatı yükündenkurtarmak için düğmeye bastı. İşçi sınıfının canınıyakan bu saldırıyı hayata geçirme cesaretinigösterebildi.

AKP kıdem tazminatının kayıt dışılığı arttırdığıtezinden hareket ediyor. Kıdem tazminatını sermayeiçin bir yük olmaktan çıkararak işgücü piyasalarınınkatılıklarını gidermekten söz ediyor. Böylelikle deişçilerin kolayca işten atılmasını engelleyen kıdemtazminatı da dahil tüm yüklerden kurtulmak istiyor.

Kıdem tazminatı bir fona devredilerekişlevsizleştirilecektir. Fonda toplanan paralar da tıpkıdiğer fonlarda olduğu gibi kapitalistlerin hizmetinesunulacaktır. Sonuç olarak zorunlu tasarruf fonu konutedindirme fonu vb. nin başına ne geldiyse kıdemtazminatı fonunun başına da aynısı gelecektir.

Sendika ağaları satışa hazırlanıyor

AKP hükümeti programını açıkladıktan sonra“Üçlü danışma kurulu” toplantısını düzenledi. Çalışma

Bakanı Faruk Çelik’inkatıldığı toplantıya Türk-İş,DİSK, Hak-İş, TİSKtemsilcileri de katıldı. FarukÇelik lafı eğip bükmeden,hükümetin kıdemtazminatına ilşkin saldırıpolitikasını açıkça dilegetirdi. Faruk Çelik

toplantıdan duyduğu memnuniyeti “çalışma hayatınınönündeki bütün konuları rahatlıklatartışabileceğimiz bir ortam yakaladık” diyerek

ortaya koydu.DİSK ve Türk-İş kıdem tazminatlarına

dokunulmasını genel grev gerekçesi olarakgördüklerini dile getiriyorlar. Ardından kapitalistlerintemsilcisi TİSK ve AKP hükümeti ile uzlaşmak içinaynı masanın etrafında biraraya geliyorlar. Çalışmabakanının, sendika üyesi işçilerin gerçek sayısınıaçıklama tehdidi karşısında dut yemiş bülbüledönüyorlar. Zira gerçek sendika üyesi sayısıaçıklandığı koşullarda hiçbir sendikanın yüzde onbarajını aşma şansı bulunmuyor.

Sendika ağaları işçi sınıfı üzerindeki etkilerinitümüyle yitirmemek için bir yandan mücadeledenbahsediyor, kıdem tazminatı saldırısını durduracaklarıhavasını estiriyorlar. Öte yandan Kıdem TazminatıFonu’nu şirin göstermeye çalışıyorlar.

Kıdem tazminatı fonu büyük tehlikeleriiçeriyormuş, fonun hayata geçmesi durumunda kıdemtazminatları 15 güne çekilecekmiş, işçi kıyımıartacakmış, işçilerin sendikalaşması nedeniyleödeyecekleri bedeller ağırlaşacakmış, bunların hiçbirisendika ağalarını zerre kadar ilgilendirmiyor. Sendikaağaları her zaman olduğu gibi ihanetçi rollerini yineoynayacaklardır. Çok sıkıştıklarında Ankara merkezlihava boşaltma eylemleri gerçekleştirerek nutukatmakla yetinecekler.

Sendika ağaları kıdem tazminatının gaspına karşıgelişecek sınıf hareketini frenleme hedefine kilitlenmişbulunuyorlar. Bilinen ihanetçi çizgilerini değiştirmeyehiç mi hiç niyetli değiller. Bunun için işçi sınıfının bubürokratları beklemeden kıdem tazminatlarınıngaspına karşı mücadeleyi yükseltmesi şarttır.

Bunun içinse saldırının kapsam ve niteliğikonusunda işçi sınıfını aydınlatmak için hareketegeçilmelidir. Kıdem tazminatının gaspı karşıtıplatformların oluşturulması, fabrikalarda ve işçihavzalarında örgütlü mücadelenin yükseltilmesi içinseferber olunmalıdır

Sınıf haraketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor....

Geçit vermeyelim!

Sermaye basını

sahibinin sesi!Sermaye medyası sahibinin sesi olma

misyonuyla hareket ediyor. Kapitalistlerin kıdem

tazminatı yükünden kurtarılması saldırısına tam

destek veriyor. Star gazetesi “kıdem tazminatı

kaldırılmıyor tam tersine işverenler tarafından

ödenmesi garanti altına alınıyor” diyerek kıdem

tazminatlarının gaspını makul göstermeye çalışıyor.

Oysa yapılmak istenen işçinin kıdem tazminatı hak

ediş süresini 1 yıldan 10 yıla çıkarmaktır.

Vatan gazetesi “istifa eden işçinin kıdem

tazminatı yanmayacak” haberini flaş haber olarak

sayfasına yansıttı. Milliyet ve Vatan gazetesinin

internet sitelerine de aynı haber yansıdı. Sermaye

medyası bu haberler yoluyla işçi sınıfını beklentiye

sokmak, aynı zamanda kıdem tazminatının gaspına

yönelik tepkiyi frenlemek doğrultusunda görevini

icra ediyor.

“Kıdem tazminatı iddialarına son nokta”,yandaş medyanın bu başlıkla sunduğu habere göreÇalışma Bakanı Faruk Çelik, kıdem tazminatınınbakanlığın gündeminde olmadığını söyleyerek“kıdem tazminatı kaldırılacak” iddiasına sonvermiş! Böylelikle de işçiler artık rahat bir nefesalabilirmiş...

Hükümet programında altı çizile çizilebelirtilmesine rağmen bakanın bu sözleri şaşırtıcı,ama nedensiz değil.

“Kıdem tazimatı gündemimizde yok” diyenBakan hemen devamında dediğini yalanlıyor.Kıdem tazminatının gaspını doğruluyor, ama bununiçin önce sendikalarla oturup nasıl hayatageçireceğimizi kararlaştıracağız, vakti geldiğinde deduyuracağız diyor. Besbelli ki “kıdem tazminatıkaldırılıyor” diye işçileri uyandırmayın, galeyanagetirmeyin diyor. Burjuva medya da buhaberciliğiyle gereğini yapıyor. İşçi sınıfını uyutmakiçin tüm bu gerçekleri göz göre göre çarpıtıyor.

Anlamaz sanıyorlar!

Kayseri’de emekçiler piknikte buluştuBDSP ve DHF’nin birlikte ön hazırlık çalışmalarını yürüttüğü Birlik ve Dayanışma Pikniği, 17 Temmuz Pazar

günü gerçekleştirildi. Piknik çalışmaları 15 gün önce başlatıldı. Piknik hazırlık komitesi oluşturuldu ve pikniğeilişkin planlamalar ayrıntılı olarak yapıldı.

Piknik, açılış konuşmasıyla başladı. Ardından sabah kahvaltısı gerçekleştirildi. Bir emekçi kadın söz alarak 31Temmuz’da güvencesiz çalışmaya karşı gerçekleştirilecek olan sempozyum hakkında bilgilendirmede bulundu.Patronların işçilerin örgütsüz oluşundan faydalanarak saldırılarını yoğunlaştırdığı söylenerek işçilerin sigortasız,kuralsız, güvencesiz çalıştırıldığını belirtti.

Kayseri’de her 100 işçiden, 40’ının sigortasız çalıştığının ifade edildiği konuşmada, işçilerin sigortasızlıknedeniyle birçok sorunla boğuştuğu vurgulandı.

Şiirlerin okunması ve ödüllü bilgi yarışmasının ardından BDSP temsilcisi Kuzey Afrika’da yaşanan gelişmelereilişkin bir sunum gerçekleştirdi. Sunumun ardından pikniğe katılan emekçiler düşüncelerini dile getirdiler.

Öğlen yemeğinin ardından da sohbetlerle devam eden pikniğe 60 emekçi katıldı.

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Sermaye devletinin, emperyalizme uşaklık, Kürthalkına inkar ve imha, işçi sınıfına sınırsızsaldırılarıyla damgalanan bir haftayı geride bıraktık.

Hafa içerisinde sermaye devleti emperyalistlerinbir toplantısına daha ev sahipliği yaptı. Libya TemasGrubu İstanbul’da bir araya gelerek, Libya halkınakarşı yeni kirli planlarını masaya yatırdı.Emperyalizme ileri taşeronluk yapabilmek içinçırpınanlar Silvan’da çatışmada ölen askerler içintimsah gözyaşları döktüler. Aynı günlerde sınıfayönelik, “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı verilenkapsamlı saldırı programının da ayrıntıları medyayayansıdı. Bu saldırı programının ilk adımlarıgeçtiğimiz sonbaharda Torba Yasa ile birlikteuygulamaya sokulmuştu. Kıdem tazminatının gaspedilmesi, bölgesel asgari ücret uygulaması, istihdambüroları adı altında köle pazarlarının açılması, esneküretim uygulamalarının yasalaştırılmasını kapsayandaha boyutlu bir saldırının hayata geçirilmesi için iseseçimlerin atlatılması beklenmişti. Seçimlerinardından da beklenen oldu.

Sermaye hükümeti, bu uygulamaları hayatageçirmeye çalışırken, işçi ve emekçileri aldatmak,bilinçlerini bulandırmak için de her türlü yöntemebaşvuruyor. En büyük yüzsüzlükle azgın saldırılarınızararsız göstermeye çalışıyor. Hatta işçi sınıfının tümhaklarını gasp eden uygulama ve yasaları, “devrim”olarak adlandırıyor.

Sermayenin hayallerini gerçekleştirmekteistikrarlı adımlar atan sermaye hükümetininyardımına, bu kez de vakit kaybetmeden burjuvamedya yetişti. İşçi sınıfının kölelik halkalarınayenilerini eklemek üzere hazırlanan AKP programı veistihdam projesini, bizler için “dikensiz gül bahçesi”yaratacak “devrimler” olduğu propaganda ediliyor.İşçi sınıfını kandırmayı amaçlayan yalanları, büyükbir yüzsüzlükle, ballandıra ballandıra anlatıyor.

Geçtiğimiz yıllarda eğitimde ve sağlıkta da,benzer “devrimler” yapılmıştır.

Hatırlanacağı gibi, eğitimde yaptıkları “devrim”ile staj sömürüsünün önü açılmış, sermayeye, genç,ucuz iş gücü sınırsızca sunulmuştur. Sağlıkta yapılan“devrimde” ise, sağlık hizmeti, parası olanınulaşabileceği bir sektöre dönüştürülmüştür.

Recep Tayyip Erdoğan’ın meclis kürsüsünden sarfettiği; “vatandaş istediği hastaneye rahatlıklagidebilecek. Bizim önceliğimiz bütünvatandaşlarımız” sözlerinin aslında emekçilerinceplerini hedef aldığı yasa geçtikten sonra daha netanlaşılmış oldu. İşçilerin, emekçilerin sırtından ilaçve hastane ücreti olarak kesilen paraları eczacılarvezne görevi görerek topladılar. Eczacılar vedoktorlar bu yapılanlara tepki göstererek eylemegeçtiğinde ise, kitlesel eylemleri yansıtmak zorundakalan haber kanalları, eylemlerin içeriğini ise gizlemeyoluna gitti. “Beyaz önlüklüler mitingde- sağlıktayapılan reformlara karşı eylem yapıyorlar” vb.diyerek geçiştirdiler.

Bugün yine aynı pervasızlık ile aynı yalan-dolanlara sarılan hükümet temsilcileri ve medya,kıdem tazminatının gaspının aslında emekçiler içinçok iyi bir şey olduğunu, işsizliğe çare olacağını,“devrim” niteliği taşıdığını anlata anlatabitiremiyorlar. “İşten atılan işçinin kıdem tazminatınıfon verecekmiş, fona sermaye belli bir ödemeyapacakmış…”, “Birçok kapitalist ülkeninvazgeçmek istediği ( Fransa, İtalya, Yunanistan)

bugünkü sistemi, Türkiye sermayedarlarının koruyupkollaması mümkün değilmiş…” türünden açıklamalarile işçi ve emekçilere; “bak diğer büyük ülkeler, -

hem de bunlar Avrupa Birliği üyesi devletler-bile bu

tarz bir sistemden vazgeçiyorlar” diyerek bilinçbulandırmaya çalışıyorlar. Bu tür kurnazlık ve “akıloyunları” ile sahneye çıkarak, işçi ve emekçilerin atgözlüğü takmasını, böyle bir yasaya sessizce geçitvermesini istiyorlar.

Saldırı programını şirin göstermeye çalışanlarelbette; işçilere esnek üretimi dayatarak, çalışmayaşamını tamamen örgütsüzleştirmeyi vekuralsızlaştırmayı amaçladıklarını anlatmıyorlar. İşbulamayan işçiye geçici işler ile sınırsız sömürüyüreva gördüklerinden, evden, çağrı üstüne çalışma,parça başı üretim uygulamaları ile sigortasız,sendikasız çalışmaya mahkum edeceklerinden sözetmiyorlar. Kıdem tazminatı fonunu allayıppullayanlar; İşsizlik fonunun kıdem tazminatı fonunaaktarılacağını, fonun işçi ücretlerinden kesintilerle

oluşturulacağını, üstelik her fırsatta sermayeye peşkeşçekileceğini, işçinin 10 yıl çalışmadan kıdemtazminatını alamayacağını, 10 yıl çalışmanınkarşılığında ise sadece 6 aylık kıdem tazminatıalacağını gizliyorlar.

Sermaye; meclisi ve medyası ile biz işçi veemekçilere azgınca saldırıyor. Son ölümcül darbeyihem örgütlülüğümüze hem de işten atılıncayaşamamızı bir süre sürdürmemizi sağlayan kıdemtazminatı hakkımıza saldırarak indirmeye çalışıyorlar.Bizden önceki kuşakların dişi ile tırnağı ile kazandığıbirçok hakkımız biz daha neye uğradığımızıanlayamadan gasp edildi. Elimizde kalan sonhakkımız olan kıdem tazminatı hakkımızı sermayeninpençesine bırakmamak için ise, zaman kaybetmedenmücadele sahnesine çıkmak zorundayız.Fabrikalarımızda ve işyerlerimizde komitelerkurmalı, kıdem tazminatının gasp edilmesine karşıeylemler düzenlemeli, genel grev ve genel direnişiörgütlemek için birleşmeliyiz.

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

İzmir Aliağa’da kurulu Petkim’de çalışanPetrol-İş üyesi işçiler kendilerini fabrikaya kapadı.2011-2012 yıllarını kapsayan toplu iş sözleşmesimüzakerelerinde anlaşma sağlanamaması üzerinebir dizi eylemle Petkim yönetimini uyaran işçiler18 Temmuz sabahı Aliağa Petkim Petrokimya’daeylem gerçekleştirdi. İşçiler sabah işe giriş saatindegerçekleştirdikleri basın açıklamasının ardındanişbaşı yapmadılar. Öğlene kadar iş bırakan işçilerPetkim’i uyardılar. Petkim işçileri, 20 Temmuz günü ise eylemlerinibir adım ileriye taşıdı. İşçiler saat 16.00’dakendilerini fabrikaya kapadılar.

Tüm vardiyalardaki işçilerin katılımıyla süreneylemde 2100 işçi talepleri kabul edilene kadarfabrikayı terketmeyeceklerini belirtiyorlar. Petrol-İşSendikası Genel Mali Sekreteri İbrahim Doğangülde işçilerle beraber fabrika içerisinde.

Kızıl Bayrak’a konuşan Petrol-İş SendikasıPetkim İşyeri Baştemsilcisi Ahmet Oktay kararlı

olduklarını aktarırken, herkese yetecek ücret zammıve tek tip ücret skalası istedilerini söyledi. Oktayeylemin talepler kabul edilinceye kadar süreceğinibelirtti.

Eylemlerine yönelik tehditler konusunda dabilgilendirmede bulunarak, Petkim’in genç işçilereyüklendiğini fakat beraber bu saldırıyıgöğüslediklerini aktardı. Gazetemiz yayınahazırlandığı sırada işçilerin eylemi sürüyordu.

***

2077 Petkim işçisini kapsayan toplu işsözleşmesi, 15 Temmuz tarihinde Petkim vesendika arasında yapılan görüşmede de anlaşmasağlanamaması sonucu Yüksek Hakem Kurulu’nagönderilmişti.

Petkim’de anlaşma sağlanamayan veuyuşmazlık tutanağında yer alan maddelerin büyükçoğunluğunu parasal konular oluşturuyor. Asılanlaşmazlık ise ücret zammı konusunda yaşanıyor.

Kızıl Bayrak / İzmir

PETKİM’de işçiler fabrikaya kapandı!

Yalanlarla göz boyayıp dikensiz gül bahçesi yaratmayı hedefliyorlar...

Başaramayacaklar!

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Kamu kesiminde yerel yönetimler hariç 101 işyerive işletmede çalışan 230 bin işçiyi kapsayan TİS sürecibir kez daha ihanete uğradı. Türk-İş bürokratlarınınhükümet ve sermayeye hizmette kusur etmediği diğerdönemlerde olduğu gibi bir sözleşme dönemi dahaoldukça “sessiz” bir şekilde bitirilme aşamasınagetirildi.

Türk-İş ile hükümet arasında yapılan çerçeveanlaşmaya göre kamu işçilerine 2011’de yüzde 4 artıyüzde 4 zam yapılacak. Düşük ücretlilere 100-150 liraiyileştirme yapılacak.

Bu haliyle sözleşmenin işçilerin taleplerinikarşılamadığı ortadadır.

Türk-İş bürokratlarının “işçi satıcılığı” pek çokörnekle tescillenmiştir. Kamu sözleşmelerinin kapalıkapılar ardında bitirilmesi bir gelenek olduğu için, budönemki sözleşmede de tabandan gelen bir müdahaleolamadığından sonuç değişmeyecekti. Öyle de oldu.

Yaşanan tipik bir satış örneğidir. Ortada kirlipazarlıklar döndüğü de kesindir. Bunun bariz kanıtı,seçimler öncesi bitirilmesi beklenen sürecin seçimlersonrasına bırakılmasıdır. Bu, işçi hareketi adına Türk-İş ağalarının sermaye hükümetine verdiği önemli birtavizdir. Kamu sözleşmeleri, sermaye hükümetininişini kolaylaştırmak üzere sessizce ertelenmiştir.

Kamuda örgütlü işçi kesimi, sınıfın mevcuttablosu içinde görece en örgütlü kesimini oluşturuyor.Ne var ki sendikal bürokrasi bu kesimi hareketegeçirmek yerine eylemsizliğe iterek atıl durumadüşürmüş, bu sözleşme dönemini bu şekilde sessizceyürütebilmiştir.

Kuşkusuz bu sonuçtan sermaye ve hükümetioldukça memnundur. Zira kıdem tazminatı gaspınailişkin saldırının gündemde olduğu bu dönemdetalepleri için ayağa kalkmış bir işçi bölüğü, birkıvılcım etkisi gösterebilirdi. Hak alma bilinci greviradesiyle birleşebilirdi. Bu da diğer sınıf bölüklerine“kötü” örnek olabilir ve tutum genelleşebilirdi.Bundan dolayı da sendikal bürokrasinin bu dönemkiihanetinin ayrı bir işlevi bulunmaktadır.

Sendika ağaları kuşkusuz bu görevlerininkarşılığını almaktalar. Bunun son örneği meclisetaşınan konfederasyon başkanlarıdır. Ayrıca bunundışında başka pazarlıklar da bulunmaktadır. Kamusözleşmelerinin imzalanmasından birkaç gün önceMustafa Kumlu’nun yaptığı açıklamalarda bunlarıgörebilmekteyiz.

Açıklama, sendika ağalarına da dokunan işkoluistatistikleri ile ilgilidir. Açıklamasında Türk-İşbürokrasisinin başı Mustafa Kumlu, işkoluistatistiklerinin SGK verilerine göre yayınlanmasınınertelenmesiyle ilgili TBMM’de değişiklik yapılmasınıumduğunu hükümete bildirmiştir. Zira işkoluistatistikleri, yasa (2821 ve 2822 sayılı yasalar)değişmeden yayınlanırsa birçok sendika toplu işsözleşmesi yapabilme yetkisini kaybedecektir. Çünküsendikaların toplu iş sözleşmesi yapabilmesi içinyüzde 10 barajını aşmaları gerekmektedir.

Kumlu’yu endişelendiren üye aidatlarının kaybı,ayrıcalıklı konumlarının sarsılmasıdır. Zira uzunsüredir kamuda özelleştirmeler eliyle işçi sayısıerimekte, azaltılmaktadır. Sadece son 8 yıldır kamudaişçi sayısı 700 binden 230 bine düşmüştür. Bunaşimdiye kadar ses çıkarmayanlar, sendikalayrıcalıklarından olma ihtimali somut bir gerçeğedönüştüğünde, bir uşak ruhuyla hükümetle pazarlık

zemini aramaktadır. Sermaye hükümeti de sendikalarınörgütlenme çalışmasına girmeden hazır üyeaidatlarıyla saltanatlarını sürdürdüklerini gayet iyibiliyor. Hele de kamuda “hazır” üyelerle sendikakoltuğuna oturan ve uzun yıllar saltanat süren Kumlugibileri şahsında sendikal bürokrasi, koltuklarınısarsma tehdidi altında sermaye hükümeti karşısındagiderek küçülüyorlar.

Göz önünde olanlar dışında daha pekçok kirlipazarlığın kapalı kapılar altında yapıldığı muhtemeldir.Yani gündemde olan kıdem tazminatı hakkının daTürk-İş bürokrasisi tarafından herhangi bir pazarlığakurban gitmeyeceğine dair bir garanti yoktur. Çünküayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz.

Uzun süredir kapıda bekleyen bu saldırınınkarşısında sadece “grev nedeni sayarım” demekdışında hiçbir somut adım atmayan ve çabaharcamayan bu satışta tescilli ağanın samimiyetinegüvenilmez. Kamu sözleşmesi için bile bir kez olsun“grev” kelimesini ağzına almayan bir konfederasyonbaşkanının elbette ki bu sözlerinin inandırıcılığıyoktur.

Şimdiye dek olduğu gibi her önemli saldırıdayaptıkları gibi yine aynı satış senaryosu oynanacaktır.Ardından ara formüller de uzlaşılarak işçi sınıfı “iknaedilecektir.” Kumlu’nun açıklamalarında şimdidenbunun sinyalleri görülmektedir.

Kumlu yukarıda bahsedilen açıklamanın arasında,hiçbir hükümet döneminde “kıdem tazminatıkaldırılsın’’ ifadesiyle karşılaşmadıklarını belirtmekte,bugün de hükümet programında ‘“kıdem tazminatının

kaldırılacağına’’ ilişkin bir ifadenin bulunmadığını, bukonuda bir “fon’’ oluşturulmasının düşünüldüğünübelirtmektedir. Bu satışın kılıfını şimdiden hazırlamakdemektir.

Büyük bir ihanetin eşiğinde olduğumuz ortadadır.Yapılması gereken sendikal ihanete karşı uyanık olmakve buna geçit vermemektir. Bu nedenle öncü işçi veemekçilere önemli görevler düşmektedir. Sendikalarısermayenin saldırılarına karşı birer savaş mevzisinedönüştürmek, tabandan gelen örgütlü güçle grevsilahını kuşanma iradesi göstermek gerekmektedir.Sermayenin saldırılarını püskürtmenin ve sendikaağalarını defetmenin başka bir yolu yoktur.

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Kamu TİS’leri ve sendikal ihanet gerçeği!

Kamuda 230 bini aşkın işçiyi kapsayansözleşme süreci 19 Temmuz günü anlaşmaylasonuçlandı. Süreci büyük bir sessizlik içerisindegötüren Türk-İş yönetimi yeni bir ihanete dahaimza attı. Sözleşmeye ilişkin görüşlerini aldığımızPetrol-İş Sendikası Genel Mali Sekreteri İbrahimDoğangül de, sürecin oldu bittiye getirildiğinedikkat çekiyor. Mücadeleye devam edeceklerinisöylüyor.

Petrol-İş Sendikası Genel Mali Sekreteriİbrahim Doğangül: Geriye dönüp baktığımızda buTürk-İş yapısından, mücadelesiz geçen dönemitibariyle daha fazlasını beklemek boşunadır. Türk-İş, seçim sürecini sessizce geçirip hükümete destekvermeyi kendisine ilke edinmiş bir anlayışa sahip.Bugün artık ikili görüşmelerle belli bir noktayageldikten sonra Koordinasyon Kurulu’nu toplayıp

oradaki sendika başkanlarının fikirlerini alıyor. Neyapayım? İmzalayayım mı? diye soruyor.

Zaten bugün grev hakkı olan sendikalarınişçileri greve, mücadeleye hazırlama süreçleri desözkonusu değildir. Teknik açıdan baktığımızda isekamu sözleşmelerindeki beklenti, en azından kendiadımıza, yüzde 4 veya 5 mi olurdan ziyade düşükücretli işçilerin, daha doğrusu ücret sistemiolmayan işyerlerinde ücret sisteminin oluşturulmasıyönündeki talebin ne kadar karşılandığı dahaönemliydi. Gördüğümüz kadarıyla her zamanolduğu gibi düşük ücretlilere bir iyileştirmeyapılıyor. Onun dışında sistemle ilgili (işe girişücretinin tespiti vs) hiçbir şey gözükmüyor. Yinegünü kurtaran, paryatif çözümler üzerinde birmutabakat sözkonusu. Bu yüzden biz sıkıntılıyız.Çünkü biz örgütlü olduğumuz kamu işyerlerimizdeçalışan 6200 üyemizle ilgili (özellikle TPAO veBOTAŞ) yüksek beklentiler içindeydik. Kamuİşveren Sendikası, hükümetle Türk-İş’inanlaşmasından sonra bizi şu anda başka bir süreçbekliyor. Çünkü Koordinasyon Kurulu’nun yaptığışey bir çerçeve anlaşma. Bu çerçeve anlaşmabittikten sonra her sendika Kamu İşveren Sendikasıile ayrı ayrı sözleşmeler imzalıyor. Biz yine kendiişyerlerimize özgü problemlerimizi çözebilmek içinmücadeleye devam edeceğiz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Petrol-İş Sendikası Genel Mali Sekreteri Doğangül ile konuştuk...

“Mücadeleye devam edeceğiz”

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

MİB MYK Temmuz ayı toplantısı gerçekleştirildi.Toplantının gündemi şu ana konu başlıklarındanoluşturuldu:

- Sınıfa yönelik genel saldırılar ve görevler- Birleşik Metal’de genel kurullar süreci üzerine

değerlendirme- Direnişler üzerine değerlendirme- Irkçı-şoven saldırılar üzerine değerlendirmeBu başlıklara ilişkin yapılan değerlendirmeler ile

çıkarılan sonuçları şöyle özetleyebiliriz:

- Sınıfa yönelik genel saldırılar vegörevler:

1. Toplantının ağırlıkla tartışılan gündemi kıdemtazminatı ve diğer önemli hakların gaspıyla ilgilisaldırı hazırlıkları oldu.

AKP’nin “ustalık” dönemi programında kıdemtazminatı hakkının gaspından iş yaşamında sınırsızesneklik ve kuralsız sömürünün önünü açacak olanağır saldırılar var. Grup TİS sürecinde MESS’in atıfyaparak ellerini ovuşturduğu saldırılardır bunlar. Eğerbu saldırılar hayata geçerse sermaye karşısındaelimizdeki son haklarımızı ve mevzilerimizi dekaybedeceğiz. Son derece ağır ve hayati olan bu saldırıyasaları işçi sınıfını kavgaya davet etmek demektir.İşçi sınıfının ise bu daveti kabul etmek dışında başkabir seçeneği bulunmuyor.

2. Böyle bir kavgada başarılı olmanın yolu genelgrevden geçiyor. Çünkü işçi sınıfının sermaye veuşaklarına karşı en etkili silahı üretimden gelengücüdür. Kazanmak için bu gücü kullanmakzorundayız. Öyleyse bugünden bu gücün en etkili birbiçimde kullanılması için hazırlıklara başlamalıyız.Oyalanmanın, beklemenin bir yararı yoktur. Günmücadele günüdür. Vakit kaybetmeden bu düzeyde birmücadeleye hazırlanmak için harekete geçmeliyiz.

3. Sermaye ve uşaklarına en etkili darbeyi genelgrevle vurabiliriz. Ancak bu mücadele tek bir büyükdarbeden oluşmayacaktır. Mücadeleye hazırlanmak,saflarımızı toparlamak, kararlılığımızı göstermek,eylem kapasitemizi geliştirmek ve mevzi mevzimücadeleyi büyütmek için bulunduğumuz tümalanlarda eylemli mücadeleyi yükseltmeliyiz.

4. Bu yönde yapılacak hazırlıkların ilk adımındatüm kardeşlerimizi uğradığımız saldırının kapsamı veyaratacağı sonuçlar konusunda aydınlatmalı vemücadele ruhuyla donatmalıyız. Bu amaçlahazırlanılacak araçları etkili biçimde kullanmalı,konuyu fabrikalardan başlayarak her yerdetartıştırmalı, yapılacak tartışmalardan da güçlü birmücadele iradesi yaratmayı hedeflemeliyiz. Buçerçevede MYK en kısa sürede bir bildirininhazırlanmasını kararlaştırmıştır. Ayrıca konuyla ilgiliuyaran ve mücadeleye çağıran çeşitli materyaller de enkısa sürede hazırlanacaktır.

5. Bu düzeyde bir mücadeleyi başarıylaomuzlamanın yolu bir ordu gibi birleşmekten geçiyor.Bunun anlamı her düzeyde örgütlenmek demektir.Fabrikalarda, havzalarda, kentlerde komite ve birlikzeminlerinde yan yana gelmeliyiz. Sermaye veişbirlikçilerine karşı kararlı bir mücadeleyiverebilmenin yolu işçi sınıfının taban örgütlülükleriyoluyla inisiyatif göstermesine bağlıdır.

6. Sermaye ve hükümetine karşı mücadeledebaşarılı olmak için içimizdeki hainlerden kurtulmalı,onların olası ihanetine karşı şimdiden hazırlıklıolmalıyız. Üst kademe sendika bürokratları bu

saldırıdan haberleri olmalarına rağmen bugüne kadarsınıfı uyarmaktan dahi geri durdular. Bundan sonra dasaldırının hayata geçmesi için işbirliklerinisürdüreceklerdir.

Ancak onların bu tutumları alt kademe bürokratlariçin bir mazeret olamaz. İşçi sınıfı bu bürokratlarımücadele görevlerini üstlenmeye zorlamalı,yapmadıklarında da hesap sormayı ihmal etmemelidir.Dolayısıyla en başta da Birleşik Metal yönetimininnasıl bir tutum alacağı merak konusudur.

Tüm bunlarla birlikte unutmamak gerekir ki,sürecin tüm bir seyrini işçi sınıfının tabandan bağımsızhareket etme yeteneği belirleyecektir. Bu nedenlesendika bürokratlarından bağımsız olarak işçi sınıfınıninisiyatif göstermesi ve her koşulda buna dayanmasımücadelenin geleceğini tayin edecektir.

- Birleşik Metal’de genel kurullarsüreci üzerine değerlendirme:

- Birleşik Metal genel kurul süreci iki şubedeyapılan genel kurullarla başladı. Her iki şube genelkuruluna da bürokratizm ile devrimci sınıfinisiyatifleri arasında gerilim ve mücadele damgasınıvurdu. Birleşik Metal’in üst kademe bürokratları ile 1Nolu Şube yönetimi şahsında gösteren gericibürokratik anlayış, devrimci sınfı sendikacılığıçizgisinde yapılan eleştirilere karşı açık bir gericilik veyasakçılık biçiminde kendisini gösterdi.

Fakat tüm yetersizliklerine ve imkansızlıklarınarağmen devrimci sınıf çizgisini savunanlar bubürokratlara boyun eğmedi. Yarattığı sonuçlardanbağımsız olarak yapılan her iki genel kurulda devrimcisınıf sendikacılığının bayrağı yükseltildi. Böyleliklemetal işçisinin icazetçi bürokratik sendikacılıkkarşısında seçeneksiz olmadığı gösterilmiş oldu.Meydanı boş sanan bürokratların tahammülsüzlüğü vesaldırganlığı da bundandır.

- MİB MYK önceki toplantılarında genel kurullarailişkin politikasını, iki temel hedef üzerine oturmuştu.Bunlardan birincisi genel kurulları, MESS grup TİSsürecinde ve bir dizi direniş şahsında görülenişbirlikçi-icazetçi sendikacılık anlayışıylahesaplaşmak, ikinci olarak da bu anlayış karşısındadevrimci sınıf sendikacılığı ilkelerini yükseltmek,olabildiğince ilerici-öncü işçileri bu ilkelerekazanmaktı. Böylelikle sendikalarımızı devrimci sınıfçizgisine kazanmak doğrultusunda adımlar atılabilirdi.Şu haliyle tüm bu bakımlardan yetersiz olsa da çok

önemli kazanımlar elde edildiğini tespit etmek gerekir.Özellikle 1 Nolu Şube Genel Kurulu’na yapılan

müdahale ve bu hedefler doğrultusunda kazanılanmevziler gelecek açısından umut vericidir. MYK buanlamlı ve başarılı müdahaleyi selamlamakta vedeneyimlerini paylaşmak üzere yerel birimleri görevedavet etmektedir.

- MYK belirlenmiş bulunan politikalardoğrultusunda bundan sonra gerçekleştirilecek olandiğer genel kurullara da aynı azim ve kararlılıkla,dahası deneyimlerin ışığında daha etkili müdahalelerdebulunmak üzere hareket etmeye çağırmaktadır.

- MYK ayrıca bu vesileyle, bu yolda mücadeleninihtiyaçlarına yanıt veren ve sermayeyi yenebilecekgüçte bir sendika için tüm ilerici ve öncü metalişçilerini devrimci sınıf sendikacılığı çizgisindebirleşmeye ve geleceği kazanmak için birlikteyürümeye çağırmaktadır.

- Direnişler üzerine değerlendirme:- İşçi sınıfı bölükleri mevzilerde direnmeye devam

ediyor. Haklarını ve onurlarını savunuyor. Mevzidirenişlerin en yoğun olduğu işkollarının başında gelenişkolumuzda ise şu an GEA, MAS-DAF, Casper,Legrand direnişleri devam ediyor. Bu direnişleriçerisinde GEA direnişi militanlığıyla öne çıkarken,Legrand direnişi sendikal bürokrasiye karşı olmasıdolayısıyla büyük anlam taşıyor. MYK işkolumuzdakidirenişler başta olmak üzere mevzilerde zor şartlardadevam eden direnişlerle dayanışmanın altını bir kezdaha çizmekte ve tüm sınıf güçlerini dayanışmayıyükseltmeye çağırmaktadır.

- Irkçı-şoven saldırılar üzerinedeğerlendirme:

MYK ayrıca son günlerde Kürt halkına yönelikdevlet tarafından yoğunlaştırılan şoven ve ırkçıkampanyayı da gündemine almıştır. İşçi sınıfını bölenve halklar arasına düşmanlık tohumları ekmeyeyönelik devlet tarafından tezgahlanan bu politikalarımahkum eden MYK, Kürt halkının meşru haktaleplerini desteklemekte ve “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” şiarını yükseltmektedir. MYK bu bilinçletüm metal işçilerini emperyalizm ve sermayekarşısında eşit-özgür ve sömürüsüz bir ülke için omuzomuza mücadeleye çağırmaktadır.

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu15 Temmuz 2011

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Temmuz Ayı Toplantısı Sonuçları…

Değerlendirme ve kararlar

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

GEA Klima’da sendikalaşma mücadelesi verenişçileri işten atan ve işçilerin üzerine çeteleri salanGEA yönetimi şimdi de kanunsuz lokavt ilan etti.

Gece vardiyasında çalışan işçileri fabrika dışınaatan GEA patronu, sabah vardiyasında da işçileriiçeri almadı. Polis barikatıyla fabrika girişinikapattırdı.

Birleşik Metal-İş tarafından yapılan açıklamadaGEA Klima işvereninin, 19 Temmuz tarihi itibariylefabrikaya gelen tüm işçileri işbaşı yaptırmayıpişyerini polis kontrolüne bıraktığı ve üretimi durduğuifade edildi.

Fabrikanın polis barikatıyla kapatılmasına dikkatçeken sendika şunları söyledi: “Haklarını almak içinfabrika önünde bekleyen işçileri cezalandırmak içintüm işçileri kapının önüne koyan işveren karşısındaboynu kıldan ince olanlar, işsiz kalan işçilere karşıfabrikayı koruma görevini ise kolaylıklaüstlenebiliyorlar”

GEA’da direniş kararlılığı

Fabrikadaki tüm işçilerin işten atılması ile birlikte58 kişi kapı önündeki bekleyişlerine BirleşikMetal’in bölgede örgütlü bulunduğu fabrikalardangelen desteklerle devam ediyorlar. GEA işçilerisüreçle ilgili düşüncelerini Kızıl Bayrak ilepaylaştılar.

1. işçi: Pazartesi günü çalıştık her zamanki gibi.

Salı günü servisi bekledik ve servis gelmedi. Kendiimkanlarımızla işyerimize geldik ve kapı önündebekleyen polislerden fabrikaya giremezsiniz yanıtınıaldık. Memurlar ya da başka muhatap olacağımızkimse yoktu fabrika içerisinde. Saat 1.00 gibi fabrikaavukatı geldi ve polislerle konuştu. Sonrasındahepimizin iş akdinin feshedildiğini öğrendik. Bir günönce birkaç arkadaşımıza işten çıkarıldıklarınısöylemişler ama bize söylemediler. Almantemsilcilerden birileri geldiği zaman zaten fabrikadabizim lehimize hiçbir şey olmaz. Tüm amacımızişimize geri dönmek. Şimdi burada zaten 49 gündürdirenen arkadaşlarımızın yanındayız ve işimize geridönene kadar buradayız.

2. işçi: Bizim fabrika son dönem birçok önemlişirketin işlerini aldı. Bunlar varken zaten iş yokdiyemez. Şu an beyaz yakalılardan 2-3 kişi çalışıyoriçeride ve yarım kalan işleri tamamlıyor. Bizimburada olma sebebimiz hiçbir şekilde performansdüşüklüğü, kötü çalışma değildir. Aramızda 3 yıl ila10 yıl arasında bu fabrikada çalışan arkadaşlarımızvar. Kötü çalışıyorsak bu kadar yıl neden tuttu bizi.Biz birbirine bağlı işçileriz. 1 Mayıs’a 65 işçiden60’ı gitti. Zaten bütün fabrikalarda sendikalaşmayakarşı bir saldırı var. Ve bizim fabrikamızdakibirliğimize ve örgütlülüğümüze yönelik bir saldırınınsonucu işten çıkartıldık. Avrupa İşçi Konseyi buradaolacak. Sürekli desteğe gelenler oluyor. Bizler deburada sermayenin kölesi olmamak için bekliyoruz.

Kızıl Bayrak / Gebze

GEA’da kanunsuz lokavt

Birleşik Metal-İş üyesi G.E.A işçilerininkarşılaştığı polis destekli patron saldırıları isebölgede ilk defa yaşanmıyor.

Yakın süreçte bölgede yaşanan işçi eylemleri vedirenişlere yönelik patron saldırılarında Gebze polisipatronların değnekçiliğini yapıyor.

Gebze’de kurulu ÇEL-MER Çelik’te işten atılanişçilerin mücadelesi defalarca kez patron talimatıylasindirilmek istendi. Hakları için fabrika işgaligerçekleştiren Birleşik Metal-İş üyesi Çel-Merişçileri, kapı önündeki direnişleri sırasında dapatronun talimatıyla gözaltına alındılar. Hızınıalamayan Gebze polisi, devrimci güçlerle işçilerarasındaki bağları zayıflatmak için tehdit ve tacizleridevreye soktu. Öncü işçilerin evlerine tek tek gidensivil ve resmi polisler işçileri tehdit etti.

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde (GOSB)kurulu KDS Pres Döküm AŞ’de işten atılan işçilerfabrika önünde gözaltına alındı. Patronun talimatıyla

fabrika önünde gelen jandarmalar direnişçi işçilerigözaltına aldı.

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde kuruluLegrand fabrikasında işten atılan DİSK/BirleşikMetal-İş üyesi işçiler 1 Temmuz günü fabrika önünegelen polisler tarafından ifadeleri alınmak üzerekarakola götürüldüler.

İşçilerin kapı önündeki direnişini hazmedemeyenpatron, “fabrika önündeki düdüklü protestoyu,slogan atılmasını, çimlere basılmasını ve içerideçalışan işçilerin huzurunu kaçırmaları”nıgerekçesiyle şikayette bulundu.

Kocaeli’nin Gebze ilçesinde kurulu MutaşDemir Çelik’te Birleşik Metal-İş üyesi işçiler patrontalimatıyla gözaltına alındı. Fabrika önündekibekleyişe tahammül edemeyen Mutaş patronu, işgaleylemi gerçekleştiren işçileri, talimat verdirerekgözaltına aldırdı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Gebze polisi patronların hizmetinde

Direniş çadırına saldırıPTT taşeron işçilerinin direnişi, yönetimini ve

kolluk güçlerini rahatsız etmeye devam ediyor. PTT işçileri Rıza Soylu ve Cafer Kalağ’ın 11-12

Temmuz tarihlerinde PTT Genel Müdürlüğü veTBMM önündeki eylemlerini fırsat bilen kollukgüçleri 13 Temmuz akşamı AVPİM önündekibarakayı kaldırttı.

Saldırıya ilişkin gazetemize konuşan PTT işçisiCafer Kalağ, saldırının PTT yönetiminin talimatıylayapıldığına emin olduklarını söyledi. Ankara’dagerçekleştirdikleri eylemlerin basın ve kamuoyundayankı uyandırmasının PTT yönetiminde büyükrahatsızlık yarattığını belirten direnişçi işçi, direnişçadırına yönelik saldırının asıl nedeninin buolduğunu sözlerine ekledi.

Kalağ’ın aktarımlarına göre, barakanıntahtalarını akşam saatlerinde parçalayan polisler,barakının etrafındaki “İşimizi geri istiyoruz!” ve“Taşeron işçiler kadroya alınsın” yazılamalarınınüzerini de beyaz boyayla kapattılar.

Saldırının polis tarafından yapıldığını belirtenCafer Kalağ, bu iddiasını şöyle gerekçelendirdi:“Barakayı polisin kaldırdığı oldukça açık. Eğer bu

çadırı belediye kaldırmış olsaydı, biraz ilerideki

köprü altına yapılan yazılamaların da kapatılması

gerekirdi. Barakanın tahtalarını kırıp PTT

lojmanlarının bahçesine atmışlar. 14 Temmuz

sabahı direniş yerine geldiğimde çadırın

dağıtıldığını gördüm. Bu işin peşini bırakmayacağız”

Kotlik Bayrak / Topkapı

Direnişçi işçilereÖGB saldırısı

Samsun Gazi Devlet Hastanesi’nde direnişlerinisürdüren Dev Sağlık-İş üyesi işçiler, 15 Temmuzsabah saatlerinde saldırıya uğradı. Sabah saat06.30’da gerçekleştirilen saldırıda ÖGB, direnişçadırını söküp işçilerin eşyalarını gasbetti. 3 işçininçadırda uyuduğu sırada gerçekleştirilen saldırıdapankartlara, flamalara ve özel eşyalara el konuldu.

Bu tür saldırılarla direnişleri boyunca karşıkarşıya kalan işçiler direnişlerine hastanebahçesinde oturma eylemi yaparak devam etti.

Direniş ateşikorkutuyor

Kölelik dayatmalarına ve örgütsüzlüğe karşıTuzla’da yakılan direniş ateşi asalak patronlarıölesiye korkutuyor. Sadece işlerine geri dönmek içindeğil, havzadaki örgütsüz işçilere yol göstermek içindirenişlerini sürdüren Kubatoğlu/Fıratpen işçileriCafer Timtik ve Ceyhan Yılmaz’ın, Neda Elekrtikişçilerine yaptığı mücadele çağrısı patron veyalakaları tarafından tahammülsüzlükle karşılandı.

Kubatoğlu/Fıratpen fabrikasının hemenyanındaki Neda Elektrik’te geçtiğimiz hafta yaşananişten atma saldırısına karşı fabrikada çalışan işçileriörgütlenmeye ve mücadeleye çağıran direnişçiişçileri patronun yalakaları engellemeye çalıştı. 13Temmuz günü kapı önünde gerçekleştirilen bildiridağıtımını engellemeye çalışan ustabaşıları,dağıtılan bildiriyi yırtmak isterken direnişçi işçiCafer Timtik’in üzerine yürüdüler. Buna rağmenkararlılıkla süren dağıtım boyunca, Neda işçilerineörgütlenme çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Sınıf hareketiSayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Patronların emrindeki Düzce polisinin vejandarmanın direnişçi işçilere yönelik baskı ve terörünekarşı kararlılıklarını koruyan işçilerin mücadelesisonuç verdi.

Mas-Daf Makina’da işten atılan ve direnişlerinisürdüren Birleşik Metal-İş Sendikası üyesi işçilerin 19Temmuz günü Düzce’den başlatmak istedikleri Ankarayürüyüşüne gözaltı terörüyle yanıt veren jandarma,yürüyüş kararlılıklarını koruyan işçiler üzerindekiablukasını sürdürdü. İşçilerin kararlı duruşu DüzceValiliği’ne ve kolluk güçlerine geri adım attırdı.Kocaeli, Düzce ve Adapazarı’ndan metal işçilerinindesteğini alan Mas-Daf işçilerinin kararlı mücadelesibarikatları kaldırdı ve Ankara yürüyüşü başladı.

Bir günde üç kez gözaltı

19 Temmuz günü üç defa gözaltına alınan vekarakolda ifadelerinin alınmalarının ardından serbestbırakılan işçiler yürüyüş kararlılıklarını korudu.

Gece 24.00’e kadar gözaltında tutulan işçilerBirleşik Metal-İş yöneticileri 20 Temmuz sabahı erkensaatlerde Mas-Daf Makine önünde toplandılar. İşçilerinkararlılığı valiliğe ve jandarmaya geri adım attırdı.

Saat 12.00’de fabrika önünden yürüyüşe başlayanişçilere sendika yöneticileri de eşlik etti. 10 günsürmesi planlanan yürüyüşle dayanışma amacıylaçeşitli bölgelerde karşılamalar yapılacak.

Mas-Daf’ta engeller aşıldı

Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde iştenatma saldırısına karşı 13 Temmuz günü direnişebaşlayan Güllü Hanoğlu’nun direnişi sürüyor.

Sendikalar, Dev Sağlık-İş Sendikası İşyeriTemsilcisi Hanoğlu’nu, direnişinin 7. günündeyalnız bırakmayarak destek ziyareti gerçekleştirdi.DİSK Kadın Komisyonu ve Petrol-İş üyesi kadınişçiler tarafından direniş alanına ziyaretgerçekleştirildi.

Her gün öğle arasında Başhekimlik girişindetoplanan sağlık emekçileri taşeronla elbirliğiyaparak işçilere kölelik sözleşmesi dayatan hastaneyönetimini protesto ediyorlar. İşçiler alkış veıslıklarıyla tepkilerini dile getiriyorlar.

Hanoğlu’yla dayanışma

Hanoğlu’na destek için 20 Temmuz günü TaksimTramvay Durağı’nda toplanan kitle Taksim Eğitimve Araştırma Hastanesi’ne yürüyüş gerçekleştirdi.

TTB Merkez Konseyi Üyeleri Hüseyin Demirdizenve Osman Öztürk, TMMOB İKK adına ToresDinçöz, KESK Şubeler Platformu dönem yürütmesi,SES Şişli Şube Başkanı ve yöneticileri, Eğitim Senşube başkanları, Tekstil Sen, Sine-Sen Başkanı ZaferAyden, Halkevleri üyeleri, TKP ve düzen partisiCHP’nin il yöneticileri eyleme destek verdi.

Hastane bahçesinde, hastane çalışanlarıtarafından karşılanan kitle sınıf dayanışmasını öneçıkaran sloganlar attı. Hanoğlu burada bir açıklamayaparak neden direnişe çıktığını aktardı. Direnişeverilen desteğe vurgu yaptı.

Eylem Dev Sağlık-İş Genel Başkanı ArzuÇerkezoğlu’nun konuşmasıyla devam etti.Taşeronlaştırmaya karşı verdikleri mücadeleyedikkat çeken Çerkezoğlu, kıdem tazminatı gasbınayönelik yönelimleri eleştirdi.

Çerkezoğlu’nun yanısıra SES Şişli ŞubeSekreteri Aziz Çelik ve Demirdizen de konuşmalargerçekleştirdi.

Taksim’de sınıf dayanışması

Schneider Elektrik’in Türkiye’deki fabrikalarındasendikal hak ve özgürlükler için mücadele edenişçiler 24 saat boyunca fabrikalarını terketmedi.

Schneider’in Manisa, İzmir/Çiğli, Koceli/Gebzeve Çayırova’da kurulu 4 fabrikasında çalışan 1000işçi 20 Temmuz günü saat 15.00’ten 21 Temmuz saat15.00’e kadar 24 saat süreyle fabrika içinde “nöbet

tuttu”DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası,

Schneider yönetimine, “Artık Schneider Elektrikişçilerinin sabrının sınırına gelindi” uyarısındabulunuyor. Sendika, işçilerin tavrının Schneideryönetiminin uzlaşmaz tutumuna yönelik son biruyarı olduğu hatırlatmasını yapıyor.

Schneider işçileri nöbetteydi

Tez-Koop-İş’tendireniş ziyaretleri

Tez-Koop-İş Sendikası’nın İstanbul’daki şubeleri14 Temmuz günü Ontex, Legrand, Kampana veKubatoğlu/Fıratpen direnişlerine dayanışma ziyaretigerçekleştirdi.

Tez-Koop-İş 1, 4 ve 5 Nolu Şubelerin yöneticileritarafından gerçekleştirilen ziyaretlerde, işten atılanTez-Koop-İş üyesi Burger King Çağrı Merkeziçalışanları da yer aldı. Ziyaretlerde, sınıfdayanışmasını büyütmenin önemi üzerindedurulurken direnişçi işçilere erzak yardımındabulunuldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sürgünleri eylemledurdurdular

Baskı ve tehditlerle Hak-İş’e bağlı Hizmet-İşSendikası’na geçirilen, ardından tekrar Belediye-İş’edöndüklerinde ise sürgün saldırısıyla karşılaşanişçilerin eylemi sonuç verdi.

Belediye-İş üyesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi(İBB) işçileri, tekrar eski sendikalarına döndüklerindesürgün saldırısıyla karşılaşmış, İBB Yol Bakım veOnarım Müdürlüğü önünde sürgünleri protestoetmişlerdi. İşçiler, Edirnekapı’daki Yol Bakım veOnarım Müdürlüğü’nün girişini keserek içeriye girişçıkışları engelledi. Eylem esnasında Belediye-İş 1No’lu Şube Başkanı Muhammet Ceylan’ı arayan YolBakım ve Onarım Müdürü Mehmet Özçelik’in,“Sürgüne gönderilenlerin iş yerlerine gerigetirileceği” sözünü vermesi üzerine eylemsonlandırıldı.

PTT’de kornalı eylemİstanbul’da PTT bünyesinde çalışan taşeron

kuryeler, ücretlerinin taşeron şirket tarafındangasbedilmesi üzerine 18 Temmuz günü iş bıraktı.Motorlu kuryeler eylemlerine 19 Temmuz günü dedevam etti. Kuryeler ayrıca savcılığa suçduyurusunda bulundular.

Sabah saatlerinde, Topkapı’da bulunan PTT’ninAVPİM şubesinde toplanan işçiler ücretlerini talepettiler. Taşeron şirket yetkilileri işçileri boş sözlerleoyalamaya çalşırken, PTT tarafından da bir adımatılmadı. İşçilerin ücretlerinin yatırıldığını belirtenPTT yönetimi sorumluluğu üstünden atmak istedi.İşçiler ise bunu kabul etmediler. İhalede taşeronşirketin yatırdığı teminatın kendilerine verilmesiniisteyen işçilerin bu talebi de karşılanmadı.

İşçiler bunun üzerine motorlarıyla savcılığa suçduyurusunda bulunmaya gittiler. Kornalarını çalarakkonvoylar halinde ilerleyen 20 motorlu kuryeçevredekilerin de ilgisini çekti.

İşçilerin haklarının gasbedilmesine sessiz kalanPTT yönetimi ise iş bırakan işçilerin motorlarına elkoymaya çalıştı.

Kızıl Bayrak / Topkapı

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

-IV- Lenin büyük devrimci kaynaşmaların yaşandığı

dönemlere ilişkin olarak, hiç kimse patlak veren birisyan, ayaklanma ya da devrimin nasıl bir seyirizleyeceğini önceden bilemez, diyor. Olaylarınbüyüyüp büyüyemeyeceği, genişleyipgenişleyemeyeceği, nerede kesintiye uğrayıp kırılacağıhakkında kesin şeyler söylenemez demek istiyorbununla. Bunu devrimin gelmiş geçmiş en büyükteorisyeni ve uygulayıcısı söylüyor. Kaldı ki, bizzatiçinde bulunduğu tarihi olaylar üzerinden söylüyorbunu, olayların seyrine ilişkin olarak öngörüdebulunmak olanaksız değilse bile çok zor demek istiyor.

Dolayısıyla biz de Tunus’ta ve Mısır’da işler tamnereye varacak, bugünden çok kesin şeylersöyleyemeyiz. Bu gerekli de değil. Olaylar sürüyor,süreç devam ediyor. Biz olayların bugün sunduğuveriler üzerinden söylenebilecekler üzerindeyoğunlaşalım. Ve ben diyorum ki, olayların somutolarak gösterdiklerinden çok, o kendi somutluğununötesindeki, kendi somutluğuyla da kanıt olduğuolayların ötesindeki sorunları tartışalım.

Söylemek istediğime yöntemsel bir örnekveriyorum; Mısır’da halen devrimci parti yok,Tunus’ta var görünüyor fakat olaylara yetişemiyor.Ama Tunus ve Mısır olayları bir arada, devrimcipartinin olağanüstü, böyle tarihi dönemlerde adetabelirleyici önemini ortaya koyuyor. Tunus ve Mısır’ınen büyük derslerinden biri nedir diye sorarsanız,devrimci partinin belirleyici, sonucu tayin ediciönemidir, derim. Halbuki bugünkü olaylar içindedevrimci öncü parti halen yok. Tunus ve Mısır’a böylebakalım, devrimciler olarak sorunları, olup bitenlerinortaya koyduğu dersleri bu çerçevede ele alalım, buaçıdan irdeleyip tartışalım. Tunus ve Mısır’dangeleceğin devrimci mücadeleleri için gerekli sonuçlarıburadan hareketle çıkarmaya bakalım.

Olaylar gösteriyor ki, devrimciler yeniden tarihinön sahnesine çıkacaklar. Tarih devrimcileri yenidensahnenin önplanına çıkaracak. Nasıl? İsyanlar,ayaklanmalar ve giderek devrimler, devrimcilerindönemi demektir. O halde biz bu olaylardan mümkünmertebe devrimci sınıf mücadelesi için, giderekdevrim için, devrim teorisi ve pratiği için gereklisonuçları çıkarmaya bakalım. Bunlar görünürde çokgenel sonuçlar olabilir, zaten bilinen şeyler de olabilir.Olsa bile, olaylarla bir kez daha doğrulanıyor mu, ohalde biz de bunun altını bir kez daha kalınca çizmeyebakalım.

Devrim teorimizin ilke ve esasları bugünyaşanmakta olan olaylarla ola ki trajik bir biçimdedoğrulanır. Öncü devrimci partinin olmamasının ya datoplumun biricik gerçek devrimci sınıfının, modernburjuva toplumunda önderlik ve iktidar mücadelesikapasitesine sahip biricik sınıf olan işçi sınıfının,olaylara damgasını vuramamasının büyük birpatlamayı nasıl bir akibetle yüzyüze bıraktığınıgörmek bakımından bu dersler çok çok önemli. Bunu

bugünkü olaylardan ders olarak çıkaracağız ve yarınkiolaylara, geleceğin büyük devrimci çatışmalarına, bugözle hazırlanmaya bakacağız.

Demek ki devrimci bir parti olmadı mı, yön,program, hedef, giderek de olayların akışı içerisindetaktik olmadı mı, zafer yok! Diktatör gidiyor en fazla,diktatörlük olduğu gibi kalıyor, sistem olduğu gibisürüyor. Bu dersi önemsediğimiz ölçüde, biz devrimciöncü partiyi önemseriz.

Ama devrimci öncü parti dediğimizde, adı öncü iseardında bir artçısı, bir gövdesi olabilmesi lazım. Bu dabizi devrimin temel sınıfsal dayanağına, dosdoğru işçisınıfı sorununa götürüyor. Sınıf sorunu bizi, şekilsizkitle ayaklanmaları ile şekillenmiş sınıfların roloynadığı kitle mücadelelerinin, giderek devrimlerinfarkına, 1905 Devrimi ile Mısır’da yaşanan bugünküayaklanmanın farkını getiriyor.

Farklı sorunlara yöntemsel örnekler olarakdeğinmiş oldum, bunları tek tek ayrıca ele alacağım.

Olup biten nedir? Olup biten kelimenin gerçekanlamında bir sosyal patlamadır. Olayın kendisitepeden tırnağa siyasi bir olaydır kuşkusuz, sözkonusuolan bir kitle isyanı, bir halk ayaklanmasıdır. Amatemelde sosyal dinamiğe, demek istiyorum ki, asliolarak sosyal nedenlere dayalı halk ayaklanmalarıbunlar. Yani şöyle bir şey değil; iyi-kötü iktisadi-sosyalyaşamından memnun, ama siyasal olarak bunalmışkitlelerin özgürlük özlemi ve demokrasi istemiylediktatörlüğü reddettiği ayaklanmalar değil, izlemekteolduğumuz halk hareketleri. Görüntü böyle, giderek desistem propagandası böyle sundu ve bunu da tümüylebilinçli bir biçimde yaptı. Halbuki bu insan yığınlarınıharekete geçiren, çok kesin ve açık bir biçimde sosyalnedenlerdir. Yoksulluk, özellikle işsizlik, çekilmez halegelmiş yaşam koşullarıdır...

Bunu örneklemek hiç de zor değil. Bu kıvılcım

Tunus’tan başlamadı mı? Tunus’ta ne olmuştu? Birgenç insan, Sidi Bozid, üniversiteyi bitirdiği halde işbulamıyor. Ailesini BBC’nin özel bir haberprogramında izledim, son derece yoksul bir aile ve eveekmek getiren tek kimse, ölümüyle Tunus’taki olaylarıateşleyen bu genç insan. 7 kişilik yoksul bir eveekmeği nasıl getiriyor bu işsiz üniversite mezunu? Birtezgahla sokakta ya da pazarda sebze meyve satarak.İşte size tüm görkemiyle sosyal sorun! Bu tezgah,dolayısıyla da işi, dolayısıyla da ekmeği elindenalınıyor, baskıcı rejim tarafından. Bu işsiz genç bununüzerine kendini yakarak feda ediyor ve böylece büyükbir isyanı tutuşturuyor. Tunus’taki kıvılcım böyleçakıldı ve halk ayaklanması yangını böyle başladı. İştesize tepeden tırnağa sosyal sorun! Tunus’taki büyükhalk ayaklanmasının sosyal temeli!

Aynı olguyu aynı nitelik üzerinden gösteren vedoğrulayan bir başka örnek daha var. Tunus İşçileriKomünist Partisi temsilcileri, bu ayaklanmayı iki yılönceden öngördüklerini ve hazırlığa giriştiklerinisöylüyorlar. Peki onları bu öngörüye götüren ne,toplumda gelmekte olan bir ayaklanmayı sezmelerininhareket noktası ne? İki yıl önceki bir maden işçileriayaklanması. Bu ayaklanmanın ayrıntıları yok yazık kisözkonusu röportajda, ama olgu olarak kendisi sonderece önemli. Maden ayaklanması, yani bir işçiayaklanması. İşte devrimci bir partiyi ayaklanmabeklentilerine götüren tepeden tırnağa sosyal niteliktebir başka olay. Bir kez daha Tunus üzerinden...

Geçiyoruz Mısır’a. Mısır’da görünürde ne oldu?Dünyayı izleyen, dil bilen, Twitter’ı iyi kullanan,Facebook’da dolanan gençler ayaklanma başlattılardiye sunuyorlar bize olup biteni. Kim bu gençler? 6Nisan Hareketi mensupları, ki 25 Ocak ayaklanmasınıbaşlatan eylemin de çağrısını yapan bir hareket bu.Peki nedir bu 6 Nisan Hareketi? Neden 6 Nisan adını

CMYK

Ortadoğu’da halk hareketleri-1

Tunus-Mıs

Tunus-Mıs 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

taşıyor? Mısır’ın Nil havzasında, Kahire’nin azaşağısında, El Mahalla diye bir kent var. Burada çokbüyük tekstil kombinaları, demek oluyor ki, işçisınıfının önemli bölükleri var. 6 Nisan 2008’de buradabir eylem patlak veriyor, 25 bin kişiyle kombina işgalediliyor. Mısır rejimi bastırmak istiyor, bunun içinherşeyi yapıyor ama başaramıyor, sonunda direnişinistemleri kabul ediliyor ve işgal böylece bitmiş oluyor.25 bin kişilik büyük bir dev tekstil kombinasındakiişgali düşünün. İşte 6 Nisan Hareketi bu büyük işçidirenişinin bir yan ürünü. Bu işçi direnişinidesteklemek, onunla dayanışmak üzere harekete geçeneğitimli gençlere dayanan bir oluşum.

Burada bir kez daha tepeden tırnağa sosyal niteliktebir sorunla yüzyüzeyiz. Bir büyük işçi hareketiyledayanışmak, onun haklı ve meşru sosyal istemlerinidesteklemek üzere doğmuş bir gençlik oluşumu, 6Nisan Hareketi. Önemli olan 6 Nisan Hareketi’ninkendisi değil, onu üreten dinamik, yani işçi hareketi.Önemli olan o gençleri kümelendiren gerçek olgu.Bunlar belli ki alt sınıflara yakınlık duyan gençler.Demek ki o gençliğin belirli sınırlarda ilerici bir politikbilinci de var. Emekçi sınıflara bir yakınlığı var, sosyalsorunlara bir duyarlılığı var. Kaldık mı bir kez dahasosyal sorunlarla başbaşa ve bu kez de Mısır örneğiüzerinden.

Daha da ötesine geçiyorum. Mısır’daki patlamaylabirlikte öğrendik ki, 2006 yılından 2009 yılına kadarMısır’da soluk soluğa bir işçi hareketi var. Zamanzaman onbinlerce, yüzbinlerce işçinin katıldığı...Resmi sendikalar dışında sendikalar kurmaya yönelen,fabrika işgallerine giden, çalışma koşullarınındüzeltilmesini, ücretlerin artırılmasını isteyen... Amaişte bugünkü isyanı da mayalayan gerçek sosyalsorunlar ve çatışmalara alanı... Diktatöre karşı 25Nisan çağırısı yapan oluşumun kendisi de işte tam dabunun, bu çatışmanın bir yan ürünü...

Evet, bunaltıcı Mübarek rejimine karşı bir direnişvar. Peki ama niçin? İnsanlar neden dolayı artık obunaltıcı baskıya karşı nihayet ayağa kalkıyorlar? Açkaldıkları için, işsiz kaldıkları için, son derece kötükoşullarda çalıştırıldıkları için... Sömürüye isyanettiğiniz zaman ne oluyor? Başınıza polis copu ya dajandarma dipçiği iniyor. Baskı burada bir araçtıryalnızca, sömürü ve soygun koşullarını güvenceye alanve süreklileştiren. Sömürü koşullarını, sömürüyedayanan mevcut sosyal koşulları sürdürebilmek ya dadaha da ağırlaştırabilmek için baskı, yasak, polis, ordusermayenin elinde kamçıdır, bir araçtır. Buayaklanmaya yolaçan koşulların kaynağı değil fakatyalnızca bir yan ürünü, bir tamamlayıcısıdır. Asılkaynak kendini sınıflar arası ilişkiler üzerinden,dolayısıyla sömürü ilişkileri olarak, dolayısıyla sosyalsorunlar olarak gösteriyor. Sosyal kıpırdanışlarıdizginleyebilmek için siyasal baskı rejimi kuruluyor.Ekmek veremeyen ne yapıyor? Sopayı alıyor elineekmek isteyenin gerektiğinde kafasına indirmek üzere.Ekmek varsa, sopaya o denli ihtiyaç kalmaz. Dikkat

ediniz Avrupa’da sopa henüz pek hissedilmiyor.Aslında sopanın alası var bu ülkelerde amahissedilmiyor. Neden? Henüz ekmek verilebiliyor, bazısosyal kurumlar, dolayısıyla haklar var. Bunlarıveremez duruma düşsün, eline sopa alacaktır o zaman.Sosyal sorunlar ile siyasal baskının diyalektiği buzaten.

Özetle, Mısır ve Tunus üzerinden sosyalpatlamalarla yüzyüzeyiz. Ürdün’de de aynı şeysözkonusu. Sokağa çıkan binlerce kişi ellerinde somunekmeği taşıyor ve “ekmeğimiz kırmızı çizgimizdir!”diyorlar, ona el uzatırsanız bizi karşınızda ayağakalkmış bulursunuz, demiş oluyorlar. Bu da sosyalsorunlar üzerinden bir ayağa kalkıştır. 1997 yılına ait“Halk isyanlarının yeni dönemi” yazısında demindikkatinizi çekmiş olmalı, Ürdün’de “ekmekayaklanması”ndan sözediliyor. Sözkonusudeğerlendirme öncesinde demek ki Ürdün’de ekmekayaklanması var, bu geçmişte Mısır’da da olmuş.Bahreyn’de ne oluyor? Bahreyn’de sistemdendışlanan, düşük yaşam koşullarına mahkum edilen vesosyal hizmetler sözkonusu olduğunda ayrımcılığahedef olan Şii kitlelerin, yani Bahreyn’in yoksullarınınayağa kalkışı var. Demek ki burada da yine sosyalsorunla yüzyüzeyiz. Ya Yemen’de? Yemen Arapdünyasının ve dünyanın en yoksul ülkelerinden biridir.Yaşanmakta olan bütün huzursuzluğun temelinde birkez daha sosyal sorunlar var, görünürde bunu başkaşeyler perdeliyor olsa bile. Güney Kürdistan’ınSüleymaniye’sinde de aynı durum, aynı sosyal sorunsözkonusu...

Kısacası, Ortadoğu çapında bir sosyal fırtına ileyüzyüzeyiz. Ama sosyal patlama siyasal biçim içindeortaya çıkar ve kendini kendine nefes aldırmayandiktatörlüklere yönelmiş olarak bulur. Olayın tablosubu, bunu unutmayacağız. Zira ortada bu halkhareketlerinin sosyal temelini ve niteliğini gizlemeyeyönelik kapsamlı bir manüplasyon var. Sistempropagandası bu hareketlerin gerçek kaynağını venedenlerini gizliyor. Hareketleri salt yozlaşmışyöneticilere yönelmiş dar siyasal çıkışlar olaraksunuyor. Mısır halkı özgürlük istedi, onur istedi, bununiçin ayaklandı, deniliyor. Evet, özgürlük ve onur istedi.Bu bizim değerlendirmelerimizde de var, onurduygusuna gerekli vurguyu yapmak anlamında. Amasiz bunu alıp sosyal dinamiği, zemini, kaynağıkarartmanın bir aracı olarak kullanırsanız, böylece asılve belirleyici olan etkeni gizlemeye kalkarsanız, butamı tamına gerçeklerin manüplasyonu olur vehareketlerin kendisini denetim altına almaya yönelikmanevraları kolaylaştırır. Bu açıdan sinsi olduğu kadartehlikeli de bir girişimdir bu. Obama TahrirMeydanı’nı selamlıyor, bize ilham verdiniz, onurduygusunu aşıladınız, kendinizi kabul ettirdiniz, diyor.Ama salt onur, hatta kısmi bir siyasal özgürlük bile hiçde karın doyurmaz bugünün Ortadoğusu’nda. İnsanlariş, ekmek ve insanca bir yaşam istiyorlar. TahrirMeydanı bitti ama işçi direnişleri, grevler sürüyor.

İşçiler yaşam koşullarının düzeltilmesini, ücretlerininartırılmasını ve bunun güvence altına alınmasınıistiyorlar. Gerçek sendikal örgütlenme hakkı veolanağı istiyorlar.

Bu kaynaşma sürecek, onu yatıştırmak öyle kolayolmayacak. Geçici ve kısmi durulmalar olabilir amakaynaşmalar şu veya bu biçimde sürecek. Ve her yenikaynaşma mevcut deneyimin, birikimin, onun verdiğicesaretin, onun sağladığı özgüvenin ve kazanmainancının üzerine gelecek. Dolayısıyla daha güçlüolacak. Kitlesel katılım yönünden değil, belki kitleselkatılım yönünden daha zayıf olacak muhtemelen.Çünkü sınıflar ve sınıfsal sorunlar önplana çıktığıölçüde, orta katmanlar eylemden çekilecek. MüslümanKardeşler, Mısır burjuvazisinin bir kesiminintemsilcileridirler, eylem alanından çekilmeklekalmayacaklar, daha bir de ona cephe alacaklar.Meydan alt sınıflara kalacak. Daha dar katılımlı amadaha sert, daha uzlaşmaz olacak çatışma. Tanklarfabrikalara daha rahat yürütülebilecek böylesi birdurumda.

Bakınız Irak Kürdistan’ına, o kültürün çok dışındadeğil, yansıyor Süleymaniye’ye. O Süleymaniye’deson 7-8 yıldır kitleler defalarca yolsuzluğa, hırsızlığa,rüşvetçiliğe karşı ve iş için, daha iyi yaşam koşullarıiçin sokağa çıktılar. Kendi başına ulusal devletin karındoyuramadığını Kürt emekçileri bizzat yaşayarakgörüyorlar. Güney Kürdistan’ın özellikle Süleymaniyebölümü, ki tarihsel olarak da ilerici olan kesimidir, odünün “sosyalist”i Talabani’yi de besleyen bölümdür,buna tanıklık ediyor. Aynı şekilde Irak’ta, Irak’ıngüney kesimlerinde benzer hareketlilikler ortaya çıktı.Hükümet binaları yakıldı, önemli çatışmalar yaşandı.Bu böyle kendini gösterecek.

Kaddafi’nin Libya’sında sorunlar biraz daha farklı.Kaddafi’nin elinde petrol fonları var ve bu sosyalsorunları kısmen hafifletiyor. Ama burada da siyasalsorunlar var. 42 yıllık bir rejim, bir tür hanedanlık, aileve kabile hanedanlığı. Ortadoğu’da bu türden olgularutanç vericidir. Suriye’de onyılları bulan iktidarınınardından Esat ölüyor, yerine oğlu geçiyor. Mısır’daMübarek’in yerine oğlu hazırlanıyordu. Bu işÜrdün’de krallık rejimi üzerinden zaten yasal olarak daböyle. Yani monarşik ya da modern monarşik sözdecumhuriyet biçimleri var Ortadoğu’da, bu sistemlerdeiktidar babadan oğula geçiyor. Bu ise sosyalsorunlardan zaten fazlası ile bunalmış bulunan kitleleridaha da öfkelendiriyor, daha da tahammülsüz halegetiriyor. Artı Filistin sorunu var, artı Amerikanemperyalizminin yarattıkları var. Evrensel olangerçeklik özgül bölgesel ve ulusal prizmalardan yansırdemiştim daha önce. Evet, dünyada ekonomikbunalım, sosyal yıkım var, ortak paydayı oluşturanaynı sorunlar bunlar, ama Ortadoğu’da bunun üstünekendine özgü sorunlar biniyor, genelde yaşananlar buprizmadan yansıyor.

(Devam edecek...)(tkip.org sitesinden alınmıştır...)

CMYK

sır dersleriH. Fırat

sır dersleri Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Ortadoğu18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Tahrir Meydanı’nı dolduran milyonlar HüsnüMübarek ve zorba rejimine karşı tek şiar altındabirleşmişti; “Halk rejimin yıkılmasını istiyor!” Bugörkemli kitlesellik, geçiciydi elbet. NitekimAmerikancı Mübarek alaşağı edilince, kaçınılmazolarak saflar da şiarlar da ayrışmaya başladı.

Diktatör kovulduktan sonra “birliğimizi koruyalım,parçalanmayalım, tek ses kalım…” söylemi, en iyiihtimalle naifliğin eseri olabilir. Toplumun faklıkesimleri çıkarları kesişirse ortak şiar veya şiarlaretrafında birleşebilirler. Üstelik bu kapitalist toplumdasık görülen bir durum da değil. Çünkü sınıfsalayrışmanın net olduğu yerde, farklı sınıfları ortakşiarlar etrafında birleştirmenin zemini ortadan kalkar.İşçi ve emekçilerin şu veya bu burjuva akımınpeşinden sürüklenmeleri ise, politikleşmeye değil, tersibir duruma işaret eder. Kendi davası için mücadeleetme bilinci ve örgütlülüğünden yoksun olanemekçilerin, karşıt sınıfların peşinden sürüklenmesidirsözkonusu olan.

Kitlelerin hareketli olduğu durumlarda, yanisınıfların politize olup sokaklara çıktığı yerde,burjuvazinin farklı kesimleri genellikle işçi veemekçilerden uzak dururlar. Geçici yol arkadaşlığızorunlu hale geldiğinde ise, -Şu sıralar Arapdünyasında olduğu gibi- birlikte yürüme zorunluluğuortadan kalktığı anda, burjuvazi yolları ayırır. Şusıralar Tunus ve Mısır’da olduğu gibi…

Burjuvazinin şu veya bu kliği kendi yönünü çizdiğihalde, demagojik söyleme başvurarak işçi veemekçilerin en azından bir kısmını peşindensürüklemeye ve bu kitle gücünü siyasi ranta tahviletmeye çalışır. Ancak isyan anlarında işçi ve emekçilerkitlesel şekilde politikleştiği için bu tür manevralarınbaşarıya ulaşma şansı sınırlıdır.

Bu geçiş süreçlerinde ortalığı bulandıran küçükburjuvazi ve orta sınıflar olur. Ara katmanların kritikanlarda siyasi irade ortaya koymaları çok zorolduğundan birlik için ağıt yakmaya başlarlar. Bu araduruşlar işçi ve emekçilerin yeterince politizeolamamış, diğer bir ifadeyle bağımsız sınıf tutumugeliştirme bilinç ve örgülülüğünden yoksun olankesimlerini etkiler. İsyanlar vahşi bir şekilde bastırılıpgeri çekilmezse eğer, ortalığı bulandıran arakatmanların etkisi de kısa ömürlü olmaya mahkûmolur. Zira hareket ilerlemeye devam ettiğinde, hersınıfın kendi programı ve bayrağı ile siyasi arenayainmesi kaçınılmaz olur ki, bu sağlıklı ayrışma netolmayan duruşların bir kenara itilmesine yol açar.

Saflar netleştikçe, şiarlar berraklaşıyor

“İkinci devrim dalgası” kabarmaya başladıktansonra Tahrir Meydanı’ndan yansıyanlar, Mısır’dasınıfsal ayrışmanın belirgin bir hal almaya başladığınadair güçlü işaretler taşıyor. İsyana katılanlar, karşıçıkanlar, yükseltilen şiarlar, Yüksek Askeri Konsey veİsam Şeref liderliğindeki geçici hükümetin izlediğipolitikalar… Tüm bunlar artık belirgin bir sınıfsalduruşa tekabül ediyor.

Bazı kurumları işlemez hale gelen, bazılar dareforme edilen Mübarek döneminden kalan rejiminbaşında bulunan Yüksek Askeri Konsey, verilikoşullarda Mısır büyük burjuvazisinin çıkarlarınıtemsil ediyor. Mübarek’in ardından yönetime geçen

generaller, kurdukları hükümetle birlikte rejimi halkisyanının sarsıcı etkilerinden korumaya çalışıyorlar.Milyonlar alanlara çıkmadan hiçbir somut adımatmayan generaller, İsam Şeref başkanlığındakihükümete, Mübarek’in suç ortaklarını doldurarak ilkgünden beri saflarını belli etmişlerdi.

Grevleri ve militan gösterileri yasaklayarak, kimizaman fiili saldırılarda bulunarak diş gösteren AskeriKonsey, “ikinci devrim dalgası”nı başlatan güçleritehdit ederek de rejimin en temel dayanaklarından biriolduğunu gözler önüne seriyor.

İlk aşamada halk isyanına ihtiyatla yaklaşanMüslüman Kardeşler ise, milyonların harekete geçmesiüzerine eylemlere katılmış, ancak Hüsnü Mübarek’indevrileceği kesinleştiği anda, aleni bir şekilde gericicephede yer almıştır.

Mübarek döneminde bile grevlere ve işçieylemlerine düşmanca yaklaşan Müslüman Kardeşler,gelinen yerde genç kuşaklarla işçi ve emekçilerievlerine kapatıp, sömürü ve kölelik düzenini“istikrarlı” bir şekilde sürdürmeyi temel alan birçizginin temsilcisidir. “İkinci devrim dalgası”nı kırmakiçin çok yönlü bir uğraş içinde oldukları gözleniyor.

Kökten dincilerin bir kesimini de peşindensürükleyen bu hareket, dinci-gerici çizgisi, neo-liberalizmi savunması ve yakınlarda Washington’dagörücüye çıkmasıyla -geçmiş tarihi yönünden olmasabile-, güncel duruşu itibariyle AKP’ye benzetilebilir.

Burjuvazinin liberal, ulusalcı, solcu hareketlerdetemsil edilen daha zayıf kesimleri ise, halen geçişsürecine uygun bir şekilde davranıyorlar. Verilikoşullarda güçleri sınırlı olan bu kesimlerin tutumu,emekçilerden yana gibi görünse de, özde farklıdır.“İkinci devrim dalgası”nı estiren emekçilerle birlikteTahrir Meydanı’na çıkan bu güçler, Hüsnü Mübarek vesuç ortaklarının hızlı ve açık bir şekildeyargılanmasını, Mübarek rejiminin simalarındanarındırılmış yeni bir hükümetin kurulmasını, sosyalalanda bazı adımların atılmasını, en azından söylemdedestekliyorlar. Fakat bu aynı güçler, SüveyşKanalı’nda grev yapılmasına karşı çıkıyor, hatta bunun“kırmızı çizgiler”i olduğu açıkça ilan ediyorlar. Yanisorun işçilerin bir sınıf olarak yaptırım gücünü ortayakoyabileceği bir eyleme geldiği anda, karşı cephede

soluğu alıyorlar. Belirtmek gerekiyor ki, hem AskeriKonsey hem Müslüman Kardeşler’in grev ve meydanişgallerine karşı çıkış gerekçeleri ile liberal burjuvaakımların Süveyş Kanalı’nda greve itiraz etmegerekçeleri çakışıyor; “üretim aksıyor, zaten malisıkıntı içinde bulunan ülke ekonomisi daha dadarboğaza giriyor, vb…”

İşçi sınıfıyla emekçilerin duruşu ise, “İkinci devrimdalgası” ile Tahrir Meydanı’nda yükselmeye başlayanşiarlarda simgeleniyor. İsyanın başını çekensol/sosyalist hareketler, işçiler ve emekçiler, halenKahire, İskenderiye ve Süveyş kentlerinde devam edendirenişin lokomotifi konumundadır.

“Devrim devam ediyor!” şiarını yükselten bugüçler de devrik diktatörle suç ortaklarının hızlı veaçık bir şekilde yargılanması, Mübarek rejimiyle suçortaklığı olmayan şahsiyetlerden yeni bir hükümetinkurulması, yen bir anayasanın hazırlanması vb.talepleri yükseltiyorlar. Kendilerinin “reformcu” değil,“devrimci” olduğunu, Mısır’da yaşananların “reform”değil “devrim” olduğunu, dolayısıyla yönetimin dekendilerini bu şekilde muhatap alması gerektiğinivurgulayana bu güçler, “25 Ocak devrimi”nin taleplerigerçekleştirilinceye kadar mücadeleye devamedeceklerini ilan etmiş bulunuyorlar. Nitekim şimdidenAskeri Konsey ve İsam Şeref hükümeti bazı konulardageri adım atmışlardır.

Daha da önemlisi, sosyal adalet talep eden bugüçler, asgari ücretin arttırılmasını, işsizlik veyoksullukla mücadele edilmesini, sendika ve grevhakkı önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, sağlık veeğitim hizmetlerinin parasız hale getirilmesini,kurulacak hükümetin “25 Ocak Devrimi”ne önderlikeden güçlerin taleplerini yerine getirmeyi esas almasıgerektiği vb. talepleri savunuyorlar.

Bu talepler, belirgin bir şekilde işçi sınıfı veemekçilerin acil ihtiyaçlarıyla bağlantılıdır. Görünen oki, bu haliyle üç büyük kentin meydanlarını işgal edengüçler içinde, bu talepleri öne çıkartan sol/sosyalistgüçlerin belirgin bir yeri var. Elbette bu kadarı, henüzişçi sınıfının devrimci önderlik ihtiyacının karşılandığıanlamına gelmiyor. Ancak giderek güçlenendinamikler ve artan birikimler, bu temelli sorununçözümü için de uygun koşulları yaratacaktır.

Mısır’da sınıfsal çizgiler netleşiyor,talepler farklılaşıyor

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Ortadoğu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Arap dünyasının en yoksul ülkelerinden biri olanYemen’de milyonlarca genç, işçi ve emekçi aylardanberi ayakta. Abdullah Salih ve onun rejimini yıkmayakararlı olmalarına ve ısrarla direnmelerine karşın halenhedeflerine ulaşabilmiş değiller. Halk hareketinintaşıdığı zaaflar, ABD ile Suudi Arabistan’ın başınıçektiği körfez ülkelerinin müdahalesi, burjuvamuhalefetin güçsüzlüğü… Bu faktörler Yemen’dekigerici rejimin şimdiye kadar ayakta kalabilmesineolanak sağladı.

Ağır yaralanmasına neden olan bir suikasta hedefolan Abdullah Salih, uzun süredir Suudi Arabistan’datedavi görmesine rağmen halen tahtını korumayaçalışıyor. Fakat ABD-Suudi cephesinden güç alması,diktatörü kurtarmaya yetmeyecek. Zira dışmüdahalelere, kontra güçlerin cinayetlerine, iç savaşkışkırtıcılığına, kaos tehdidine, kabilelerle girişilensilahlı çatışmalara rağmen, halk hareketinde neyorgunluk ne zayıflama belirtileri var.

Salih rejimi milyonlar nezdindemeşruluğunu yitirmiştir

Halk hareketinin aylardan beri devam etmesinerağmen Abdullah Salih rejiminin ayakta kalması, burejimin güçlü veya meşru olmasından kaynaklanmıyor.Tersine rejim, sokaklara çıkan ve alanları işgal edenmilyonlar nezdindeki meşruluğunu çoktan yitirdi.Alanları işgal eden gençlik güçleriyle ilerici/sol örgütlerise sadece Abdullah Salih’in değil, rejiminin degitmesini istiyorlar.

Gerici/zorba rejimin yıkılmasını isteyenlerinsayısının milyonları bulmasına rağmen, bu hedefinhenüz gerçekleşmemiş olmasının temel nedeni,hareketin iktidar perspektifine dayalı programı olandevrimci bir önderlikten yoksun olmasıdır.

Halk hareketinin bu zaafı, emekçiler nezdindemeşruluğunu yitiren Abdullah Salih’i kısmen de olsarahatlatıyor. Buna burjuva muhalefetin zayıflığı veemperyalist güçlerle Suudi Arabistan’ın başını çektiğikörfez krallıklarının desteği de eklendiğinde rejim,kaçınılmaz sonunu bir süreliğine de olsa erteleyebiliyor.Buna karşın gelinen yerde artık ne ABD’nin ne ortaçağkalıntısı Suudi krallığının desteği Salih’i kurtarabilir.

ABD-Suudi Arabistan ittifakı işbaşında

Yemen’deki halk hareketinin yozlaştırılıp yenilgiyeuğratılması ABD ile sadık uşakları olan SuudiArabistan ve diğer petro-dolar şeyhliklerinin hedefidir.Özellikle Arap dünyasındaki gericiliğin kalesi olanSuudi krallığı, ne pahasına olursa olsun, Salih olmazsabile rejimini kurtarmak istiyor. Bu gözü dönmüşgericiliğin arkasında, Yemen’deki halk isyanınınbaşarıya ulaşması durumunda sıranın kendisinegeleceği korkusu yatıyor. Aynı korku Basra körfezinindiğer kralları için de geçerlidir.

Bahreyn’deki halk isyanının ABD’nin onayı veSuudi ordusunun katkılarıyla vahşi bir şekilde ezilmeyeçalışılması, petro-dolar zengini şeyhlerin kabusunuhafifletse bile sona erdirmeye yetmedi. Zira tümzorbalıklara rağmen Bahreyn’de isyan farklı boyut veşekillerde devam ediyor. Yemen’de durum ise dahakarmaşıktır. Zira Salih rejimi, halk hareketinibastırabilecek güçten yoksundur. Bundan dolayı rejim,şiddeti sokaklardan eksik etmiyor ancak belli sınırların

ötesine de geçemiyor. Bu noktada ABD-Suudi cephesi,zayıf burjuva muhalefeti kullanmaya çalışıyor.

Burjuva muhalefet ilk gündenemperyalistlere yaslandı

Yemen’de çok sayıda burjuva parti olmasınarağmen, bunların siyasal arenadaki güçleri sınırlıdır.

“Muhalif partiler birliği” adı altında birleşenburjuva güçler, birbirine tutunmaya çalıştıkları halde,etkili bir siyasal güç olabildikleri söylenemez. Bugüçsüzlük, burjuva partilerin ABD ile Suudi krallığıylagiriştikleri utanç verici ilişkilerde belirgin bir şekildegörülüyor.

Halk isyanı bu partilere alan açtığı için halen“devrim gençliği”nin yanındayız diyorlar. Oysa bupartiler aylardan beri ABD-Suudi cephesiyle görüşerek,gerici çözüm arayışlarının tarafı durumundalar.

Öte yanda isyanın başını çeken “Devrimci GençlikBirliği” ABD-Suudi cephesinin müdahalelerini açıkçareddetmesine rağmen, burjuva partilerinin bir kısımşefleri Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı meskentutmuş durumdalar.

Görünen o ki, Salih diktatörlüğünü yıkana kadar daolsa, burjuva güçler emekçilerle yan yana yürütmektenkaçınıyor. Belli ki bu konuda kendilerine güvenleri yok.Bu durumda ABD-Suudi cephesinin kuyrukçusu olmakdışında kayada değer bir rol oynadıkları söylenemez.

Son günlerde alanlardan gelen basınç altında kalanbu güçler, karma bir geçici hükümetin kurulmasındayer aldılar. “Geçici Hükümet”te, birleşik burjuvamuhalefetin, bazı gençlik temsilcilerinin, Salihrejimiyle yolunu ayıran isimlerin bir kısmı ile eskiGüney Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin sondevlet başkanı Ali Nasır Muhammed ve BaşbakanıHaydar Ebu Bekir el Attas gibi isimler de yer alıyor.

Salih rejimi yıkılmadan kurulan bu geçicihükümetin çok etkili olması beklenmiyor. Buna karşın,Abdullah Salih ve çetesi üzerindeki basıncı daha daarttıracaktır.

“Devrimci Gençlik Birliği”nin gücü,sınırları, açmazları…

Diğer ülkelerde olduğu gibi, Yemen’de de halkisyanının lokomotifi genç kuşaklardır. Meydanları işgaleden milyonların ezici çoğunluğu, gençlerden oluşuyor.Hareket, dinamizmini esas olarak işçi emekçi kökenligençlikten alıyor. Meydanlarda gerici-zorba rejime

muhalif olan orta sınıflara mensup belli bir kesim devar. Genel anlamda ise hareketin gücü, meşruluğu veısrarı toplumun geniş kesimlerinin desteğini almasını dasağlamıştır.

Alanlardaki politize olmuş, olayların gelişiminiyakından izleyen, ABD-Suudi cephesinin karşı-devrimci saldırısının farkında olan kitleler burjuvamuhalefetinin yalpaladığını biliyor.

Alanda öz örgütlülüğünü kuran, “Devrimci GençlikBirliği” adı altında birleşik bir önderliğin öncülüğündehareket eden gençlerle emekçiler, dış müdahalelerikesin bir şekilde reddediyor, ABD-Suudi cephesiylegörüşmelerde bulunduğu için ise, burjuva muhalefetieleştiriyorlar.

Sorunun sadece Abdullah Salih’in gitmesiolmadığını, rejimin de yıkılması gerektiğini vurgulayangençlik temsilcileri, bu amaca ulaşana kadar “barışçıldireniş”e devam edeceklerini sık sık dile getiriyorlar.

Hareketin temel zaafı, iktidara talip olmamasıdır; buzaafın esas kaynağı ise, devrimci siyasal önderliktenyoksunluktur. Güney’deki sosyalist partinin belli biretkisi olsa da, isyana önderlik etme gücünden yoksungörünüyor. “Devrimci Gençlik Birliği”ni oluşturangüçler arasında da sosyalistler bulunuyor. Ancak bunlarda, harekete yön verebilen bir düzeyde değiller.

Bu temel açmaza rağmen, isyana katılan milyonlarıne ektisizleştirmek ne de onları yok sayan bir çözümeulaşmak mümkündür; zira bu haliyle Yemen’deki endinamik en kitlesel en meşru güç halen alanları işgaleden milyonlardır. Sürecin seyri henüz netleşmese de,“Yeni Yemen”in şekillenmesinde halk isyanının belirginbir rolü olacaktır.

Yemen’de halk hareketinin dinamikleri ve açmazları

Türkiye’yi model alan Mısır ordusu, kendi gibihas Amerikan uşağı Türk ordusunun 12 Eylül1980’de faşist darbesi sonrası devreye soktuğu 1982Anayasası üzerinde çalışıyor.

Mısır Yüksek Askeri Konseyi, sivil anayasaçalışmaları başlamadan önce “temel prensipleri”belirleyen bir deklarasyon hazırlayacağını duyurdu.Emperyalistlerin de onayıyla, seçimlerin ardındanoluşacak yeni burjuva meclisin anayasasında daordunun ‘üstün’ rolünün korunması isteniyor.

Buna göre, deklarasyonu hazırlamaları içingörevlendirilen hukukçular, “yeni anayasanınorduya biçeceği rol” konusunda “Türkiye modelini”

örnek almak için Türkiye’nin 1982 Anayasası’nıArapçaya çevirip masaya yatırdılar.

Ordunun görevlendirdiği söz konusuhukukçuların New York Times gazetesine verdikleridemece göre deklarasyon, “silahlı kuvvetlerin sivilhükümetteki rolünü belirginleştirecek, savunmabütçesini kamuoyunun ve meclisin denetimindenmuaf tutacak ve ordunun geniş ekonomik çıkarlarınıgüvence altına alacak”. Deklarasyonda, ‘82anayasanın “ulusal güvenlik ve “devletin laikkarakterini koruma” bahanesiyle Türk ordusunatanıdığı siyasete müdahale gibi geniş yetkilerinMısır ordusuna da harfiyen tanınması planlanıyor.

Mısır ordusuna “‘82 model” anayasa

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Bahreyn’de onbinler sokakta

Suudi Arabistan ordusu kullanılarakezilmeye çalışılsa da, Bahreyn’de sokakeylemleri devam ediyor. Ülkede halk 15Temmuz günü cuma namazı sonrasında yinesokaklardaydı.

Onbinlerce kişinin katıldığı gösteride,muhalif El-Vefak Partisi’nin yöneticileri iktidarlayapılan “ulusal diyalog” görüşmelerindençekildiklerini açıkladı. Tek çıkış yolunun El Halifeyönetiminin reform taleplerini kabul etmesiolduğunu vurguladı.

Suriye’deprotestolar büyüyor

Suriye’de yüzbinlerce kişi ‘özgürlükesirlerinin cuması’ için 15 Temmuz günümeydanlara indi. Ülkenin kuzeyindeki Hama iledoğudaki Deyr Ezor kentlerinde 1 milyonu aşkınkişinin gösteriler düzenlediği belirtildi.

Gösteriler, ülkede mart ayı ortasındabaşlayan eylemlerde gözaltına alınan binlercekişi için yapıldı. Gösterilerde Suriye DevletBaşkanı Beşşar Esad’ın iktidarı bırakması ve tümtutukluların serbest bırakılması için sloganlaratıldı.

Ülkenin çeşitli kentlerinde düzenlenengösterilerde gerici rejim yine kan döktü.Suriye’deki protestoları izleyen YerelKoordinasyon Komiteleri sözcüsü Ömer İdilbi,başkent Şam’da 7, ülkenin güneybatısındakiİdlib’de 3, ülkenin orta kesimlerindeki Humus’ta3 ve güneydeki Dera’da 1 göstericininöldürüldüğünü belirtti.

Karakolu ateşeverdiler

Bin Ali diktatörünün halk isyanıyla devrildiğiTunus’ta 17 Temmuz günü bir polis karakoluateşe verildi. 15 Temmuz günkü gösterilerdepolisin bir caminin içine göz yaşartıcı gaz attığınıileri süren İslamcı bir grup polisle çatıştı.

Polis, başkent Tunus’un batısındaki İntilakasemtindeki olayda, kalabalığı dağıtmakamacıyla havaya ateş açtı ve göz yaşartıcı gazkullandı. Tekbir getiren göstericilerin, “İslam’asaldırdınız”, “Sizin polisinizden korkmuyoruz”şeklinde sloganlar attığı ifade edildi.

Polisle yaşanan çatışma sırasında 200 kişilikeylemci grup polis karakolunu ateşe verdi.

Dominik Cumhuriyeti’nde hükümetin kemer sıkmapolitikalarının son bulması, elektrik fiyatlarınınsabitlenmesi, elektrik kesintilerinin son bulması ve

asgari ücrette yüzde 35 artışı talebiyle 13 Temmuzgünü örgütlenen 24 saatlik genel grevin başarıylagerçekleştirildiği duyuruldu. Genel grevle hükümete 14Ağustos’a kadar süre verildi.

Alternatif Sosyal Forum tarafından düzenlenengrevin sonunda Ulusal Örgütlenme Komitesi, olası yeniadımların 14 Ağustos’ta ilan edileceğini açıkladı.

Diğer yandan Alternatif Sosyal Forum sözcüsüFidel Santana, gençlere karşı uygulanan şiddeti dekınadı. Saldırıda bir kişi ölmüş, yedi kişi yaralanmış,20 kişi de gözaltına alınmıştı.

Santana, ulaşım, üretim, eğitim ve ticaretin ciddianlamda sekteye uğramasının grevin başarısınıgösterdiğini belirtti.

Protestocular ayrıca Hidrokarbon Yasası’nınreforme edilmesi, GSYH’de eğitime yüzde dört payayrılması, besin, ilaç ve benzin fiyatlarınındüşürülmesini de talep ediyorlardı.

Douwe Egberts (DE) tekeli küresel krizi bahaneederek, işçilerin bu yılki yeni toplu sözleşme ile eldeettikleri başta ücretler olmak üzere, kazanılmış haklarınadönük bir saldırı başlatmak istedi. Ne var ki, işçiler bunaizin vermedi ve bu saldırıya direnişle karşılık verdi.Direniş kazanımla sonuçlandı.

Şüphesiz ki, işçiler kazanımla sonuçlanan direnişiadım adım hazırladılar. Douwe Egberts işvereni bu yılkiyeni toplu sözleşme sürecinde inanılması güç hakgasplarını gündeme getirdi. İşveren başta ücret sorunuolamak üzere, çalışanların çalışma koşulları da dahil,kazanılmış tüm haklarına göz dikmişti. Bu çerçevede,Hollanda’da işçilerin pahalıya mal olduğunu ileri sürdü,gerekirse fabrikayı başka ülkeye taşıyabileceğini dilegetirdi ve işçilere gönderdiği mektuplarla hak gasplarınısineye çekmezlerse eğer, işsiz kalabilecekleri tehdidindebulundu.

İşçiler, Douwe Egberts’in bu tehdit ve şantajlarınaboyun eğmediler. Kızgınlıklarını, öfkelerini ve sınıfkinlerini örgütlemeye yoğunlaştılar. Bu çerçevede,saldırıyı göğüslemek üzere, yoğun bir sendikalaşmaçabasının içine girdiler. Bu çabaları sonuç verdi. Nitekimo güne dek toplam sendikalı sayısı 70 iken, bu sayı buçabaların sonucunda 170’e çıktı. Bu üyelerin o güne kadar hiç sendikalı olmamış işçilerinbüyük bir çoğunluğunu oluşturmaları oldukça önemliydi. Fakat bundan da önemli olan, işçilerin saldırılarkarşısında, gerektiğinde şalterleri indirecekleri şeklindekikararlılığıydı. İşçiler bu kararlılıklarını hem sendikacılarahem de Douwe Egberts işverenine açıkça bildirdiler. Bukararlı tutumları nedeniyle sendika bürokratları yeni birsatış sözleşmesine cesaret edemedi. Douwe Egbertspatronu ise, olası bir grev ya da direnişi göze alamadı vegeri adım attı.

Douwe Egberts kapitalisti ile imzalanan toplusözleşmesine göre;

1- İşçiler toplu olarak işten atılmayacaklar. 2- Eski işçilerin kazanılmış haklarına şimdilik

dokunulmadı, ancak, “çalışma grubu” bu konuyu bir dahadüşünecek, Douwe Egberts’te muhtemelen konuyuyeniden gündeme getirecektir. Yani yaşlı işçileri de ağırişlerde çalıştırmanın yolunu açacaktır.

3- İşçilerin ücretleri yüzde 3,25 oranında arttırılmıştır. 4- Sakatların işe alınma projeleri devam edecektir. 5- İşçilerin tatillerine göz diken Douwe Egberts bu

talebini geri çekmek zorunda bırakılmıştır. Ancak Douwe

Egberts ve sendika bürokratları bu konuyu da bir“çalışma grubun”da yeniden ele alacaklar ve büyük birolasılıkla gelecek toplu sözleşme görüşmelerindegündeme getirecekler.

6- Çalışanların emeklilik için ödedikleri primlerarttırılmıştır.

Gerçek şu ki, Douwe Egberts kapitalisti saldırıpaketini şimdilik durdurmuştur. Ancak muhtemeldir ki,bir sonraki toplu sözleşme tarihi olan 1 Ağustos 2012’debu paketi yeniden, başka bir isim ve biçim halindegündeme getirecektir.

Her yerde olduğu gibi Hollanda’da da kapitalist sınıfauşaklıkta kusur etmeyen işçi ve emekci düşmanı birhükümet işbaşındadır. İşbaşındaki bu gerici-faşisthükümet işçi ve emekçilere dönük ardı arkası kesilmeyensaldırılarda bulunmakta, onları adeta bunaltmayaçalışmaktadır. Bu saldırılar önümüzdeki dönemde dahada yoğunlaşacaktır. Nitekim, Hollanda’da ücretlerden,emeklilik, sağlık, eğitim ve kültürel haklara dekçalışanların tüm kazanımları tehdit altındadır. Bir karşıduruş olmazsa eğer, yoğun hak kayıplarının yaşanmasıkesindir.

İşçiler Douwe Egberts’de örgütlendikleri vedirendikleri için kazanmışlardır. Onlar da biliyorlar ki,özelde Douwe Egberts tekelinin saldırılarını geriletmek,genelde sermayenin tüm çalışanlara dönük acımasızsaldırılarını durdurmak ve hakları korumak içinörgütlenmekten ve mücadeleden başka bir seçenekyoktur. İşçi ve emekçiler bir kez daha bu yolabaşvuracaklardır.

Enternasyonal-İnfo

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Dominik’te genel grev

Douwe Egberts’te direniş kazandı!

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Şili’deki bir maden ocağında 69 gün mahsurkaldıktan sonra kurtarılan madenciler, devlete ihmaldavası açıyor.

Son olarak Şili’de Ulusal Bakır İşletmesibünyesinde çalışan 17 bin madencinin özelleştirmeprotestoları, maden sektödündeki sorunları gündemegetirmişti. 5 Ağustos 2010 tarihinde maden çökmesisonucu yerin 700 metre altında mahsur kalan ve şovadönüştürülen bir kurtarma operasyonu ile 69 günsonra yeryüzüne çıkarılan işçiler ise madenlerdekiihmallere dikkat çektiler.

Madencilerin lideri Luis Urzua yaptığıaçıklamada, “Madende neler yaşadığımızınbilinmesini istiyoruz” diyerek, kazadan öncegüvenliğin denetlenmemesi nedeniyle devlete karşıdava açacaklarını belirtti.

31 madenci, Sernageomin’i (Ulusal Jeoloji veMaden Servisi) San Jose bölgesindeki madenocağının güvenlik koşullarını kazadan önce

denetlememekle suçluyor. Madencilerin avukatıEdgardo Reinoso’nun dava açan 31 madencinin herbirine 380 bin avro tazminat verilmesini istediğibelirtiliyor.

Şili’de eğitimin ticarileştirilmesini protesto edenöğrenciler 14 Temmuz günü polisle çatıştı. BaşkentSantiago’da devletin eğitim yatırımlarını arttırmasınıisteyen onbinlerce gencin gösterisinde çıkançatışmalarda öğrenciler militan bir karşı koyuş gösterdi.Gösterilerde 2’si ağır 32 polis yaralandı.

Gösteriler sırasında 50’yi aşkın öğrenci gözaltınaalınırken polis, gözyaşartıcı gaz kullandı. Eylemciler isepolise taş, molotofkokteyli ve sopalarla karşılık verdi.

Yetkililere göre 30 bin, organizatörlere göre ise 80bin kişinin toplandığı protestoda, göstericiler 3,5

milyon öğrencinin yüzde 90’ının okuduğu kamu eğitimbinalarının kontrolünün geri alınmasını istedi. Aynıamaçla Haziran ayında onbinlerce kişinin katıldığı ikibüyük gösterinin yapıldığı ve yine çatışmaların çıktığıŞili’de kamu eğitiminin idaresi General AugustoPinochet askeri rejimi (1973-1990) tarafındanbelediyelere bırakılmıştı.

Şili’de devlet GSMH’nın yüzde 4,4’ünü (UNESCOyüzde 7 tavsiye ediyor) eğitime ayırırken, eğitimsistemindeki büyük eşitsizlik ülkenin en büyüksorunlarından birini oluşturuyor.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Şili’de öğrencilerdenmilitan gösteri

Dünya

Portekiz’de sosyal yıkımprotestosu

Portekiz hükümetinin tasarruf adı altındauyguladığı sosyal yıkım saldırıları 15 Temmuz günüprotesto edildi.

Devletin yüklü miktarda borçlanmasının faturasıemekçilere çıkarılırken, Portekiz’in başkentiLizbon’da yeni vergilere karşı binlerce kişieylemdeydi. CGTP tarafından yapılan çağrı ileemekçiler meclis binasına yürüdü.

Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin vurduğu üçüncüülke olan Portekiz, 3 yıllık “tasarruf” paketisaldırılarını yoğunlaştırıyor. Gösteriye katılan bir işçiise hayat pahalılığından şikayet ederek “Ben bir

işçiyim. Yaşam şartları çok zorlaştı ve bu şekilde

devam edecek gibi görünüyor. Haklarımı ve işçilerin

haklarını savunmak için geldim” dedi.

Taksiciler grevdeYunanistan’da taksi şoförleri, ‘’mesleklerinin

serbestleşmesini’’ öngören yasayı protesto etmekamacıyla 18 Temmuz günü 48 saatlik greve gitti.Taksicilerin protestoları seferlerde aksamalarınyanısıra trafikte kaos yaşanmasına yol açtı.

Taksiciler Pire Limanı ile Atina Havaalanına gidenyollarda protesto gösterileri düzenledi. Bukapsamda liman çevresine 2 bini aşkın taksi parkhalinde bırakıldı. Limanın kruvazyerlerin demirlediğibölümünde de eylemler gerçekleştirilirken, bunedenle turistik otobüsler alana yaklaşamadı.

Grev, hava ile deniz limanlarında 40 derecesıcaklıkta, bagajlarıyla kilometrelerce yol yürümekzorunda kalan yerli ve yabancı turist görüntülerininoluşmasına neden oldu.

BBC’de 24 saatlik grevBBC Dünya Servisi’nde ve BBC’nin dış yayınları

takip eden BBC Monitioring hizmetinde çalışan birgrup personelin işten çıkarılma biçimini protestoamacıyla, Ulusal Gazeteciler Sendikası’nın (NUJ)aldığı karar doğrultusunda BBC çalışanları 15Temmuz günü 24 saat greve gitti. Greve BBC Türkçeekibinden de katılım oldu.

NUJ, BBC’nin açıkladığı kesintiler çerçevesinde,gönüllü olarak kıdem tazminatını alıp işini bırakmakisteyenler dururken işten ayrılmaya zorlananlarolduğunu söylüyor. Sendikaya göre, seçeneklersunmadan çalışanları işten ayrılmaya zorlayan BBC,ileride bu kapsamı genişletmeye hazırlanıyor.Kesintilere hedef olan departmanlarda çalışanlarınbaşka departmanlara aktarılması konusunda daBBC’nin taleplerini dinlemediğini söylüyor.

İşten çıkarılmaları söz konusu olan personelinson çalışma günlerinin daha ileri bir tariheertelenerek pazarlıkları sürdürme çağrısına BBCyönetiminin olumsuz yanıt verdiğini de açıklayanNUJ, 15 Temmuz’un yanısıra 29 Temmuz’da da 24saat grev kararı aldı.

BBC personeli geçen Kasım ayında da emekliliködemelerinin değiştirilmesi planlarını protestoamacıyla grev yapmıştı.

Şilili madencilerden devlete dava

Eski CIA ajanı Robert Baer, “İsrail’inmuhtemelen eylül ayında İran’ı vuracağını” önesürdü.

21 yıl süreyle Lübnan ve Suriye dahil Ortadoğubölgesinde çalıştığı bildirilen Baer, söz konusuiddiasıyla ilgili herhangi bir kaynak belirtmedi.“Bütün bunlar bize neredeyse kesine yakın birşekilde, Netanyahu’nun (İran’a) saldırmayıplanladığını anlatıyor” diyen eski CIA ajanı, böylebir saldırının “Filistin devletinin eylül ayındaoylanması öncesi” olacağı öngörüsünde bulundu ve

Netanyahu’nun ABD’yi çatışmanın içine çekmeyiumut ettiğini dile getirdi.

Baer, İsrail Hava Kuvvetleri’nin, Natanz ile birliktediğer birkaç nükleer tesisini de vuracağını iddia etti.Baer, “Özel birliklerimiz, halen Irak’ta ve (İran’daki)sınır boyunca vuracağımız İran hedefleriniinceliyorlar. Burada bizi bekleyen, topyekun bir savaşyerine, bir tırmanma. Bu bir kabus senaryosu.Ortadoğu’da böyle bir savaşı yürütebilecek sayıdaaskerimiz yok” diye konuştu.

“İsrail İran’ı vuracak!”

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

AB bölgesinde devletlerin mali/borç krizi hızlayayılıyor. Kriz senkronize bir şekilde giderek dahayıkıcı ve sarsıcı olmaya başladı. Önce Yunanistan’ısaran ve iflasına yol açan kriz sarmalı bir müddetsonra etkisini Portekiz ve İrlanda’da gösterdi. Portekizve İrlanda toksik bankacılık merkezi olarak hızlaçöküş ve iflasın eşiğine geldi.

AB, AB Merkez Bankası ve IMF, krizin kontrollübir seyir izlemesi için adımlar attı. Emperyalmüdahalelerini bu seyre uygun gerçekleştirmek istedi.Ne var ki “kontrol” giderek yitirildi. İtalya veİspanya’daki gelişmeler bunun somut göstergelerioldu. İtalya ve İspanya mali kriz içine girdi. İtalyaAvrupa’nın üçüncü, İspanya ise beşinci büyükekonomik gücü. Bir anlamda AB’nin iki kilit veönemli ülkesi.

Finans kapitalin bugün ulaştığı entegrasyon vehareket serbestliği küresel düzeyde lokalizasyonlarıhızla inceltiyor, bu da krizin bir yandan etki veyayılma gücünü arttırıyor, diğer yandan yıkıcısonuçlarını küreselleştiriyor.

Yunanistan, Portekiz ve İrlanda’da yaşanandevletlerin mali krizi, bir ölçüde AB bölgesinde sınırlıkalan sorunlara yol açmıştı. İtalya ve İspanya’nınardından Belçika’nın da bu sarmala dahil olması,yalnızca AB bölgesinde değil, küresel düzeyde tahminedilenden çok daha büyük sarsıntılara ve çöküşlere yolaçabilir. Farklı senkronları tetikleyebilir.

Devletlerin mali krizi kapitalizmin yapısal krizininyeni bir evresiydi. İtalya ve İspanya’nın içine girdiğisüreç, ardından Obama’nın borç çevrimini sağlamakiçin borçlanma limitini yükseltmek istemesi, kredikuruluşlarının ABD’nin kredi notunu düşürmesi dünyaçapında devletlerin mali krizinin derinleştiğinigösteriyor. Krizin senkron gücünün arttığınıişaretliyor. İtalya, İspanya ve ABD’deki mali krizler vebu krizlerin derinleşmesi “büyük depresyonun” öncüsarsıntıları olarak değerlendirilebilir. Örneğin, ABD’deObama iktidarını zorlayan mali kriz ve siyasianlamdaki aktüel gelişmeler, ABD’nin devlettahvillerinin hızla değer kaybetmesine yol açtı. Budurum, ABD tahvillerine yatırım yapan, başta Çin’i(1.1 trilyon dolar) ve Japonya’yı (882 milyar dolar)etkiledi. Bu noktada sarsıntının derinleşmesi, küreselfinansal çöküşleri tetikleyebilir.

İtalya’nın 1.9 trilyon euroluk kamu borcu var.İtalya borçlarını çeviremez ve ödeyemez bir noktayageldi. İtalya’nın devlet tahvilleri, yani toksit kağıtları,1.6 trilyon dolara ulaştı. Bu rakam, Yunanistan,İrlanda, Portekiz ve İspanya’nın devlet tahvillerinintoplamından daha fazla bir rakamı ifade ediyor. Budurum her an İtalya’da banka sisteminin çöküşüneneden olabilir. Bu tahvilleri taşıyan diğer ülkebankalarının da büyük sorunlar yaşamasına yolaçabilir. İtalya’nın devlet ve özel şirket tahvillerinielinde en çok bulunduran bankaların başında Fransızbankaları geliyor. 400 trilyon dolara yakın tahvilbulunduran bu bankalar büyük risklerle karşı karşıya.Devletlerin mali krizinin bu özelilkleri, krizinbulaşma, yayılma, sarsma potansiyelleriniyoğunlaştırıyor.

AB borç krizinin “kontrolü” için 440 milyareuroluk bütçeye sahip Avrupa Finansal İstikrarMekanizması’nı kurmuştu. Ama sadece İtalya’nınyaşayacağı çöküş, mekanizmanın iflası anlamınageliyor. Mekanizma bundan dolayı yetki ve esneklik

kabiliyetini arttırmak ve finansal potansiyeliniyükseltmek için acil tedbirler almaya başladı.

Krizin iki yönü

Kriz sürecinin bir yönü AB’nin emperyal çekirdeğiolan Fransa ve özellikle Almanya’nın AB’yi yenidenyapılandırma hedefidir. Almanya bu amaçla, birinciperiferiyi saran mali krizleri bir sıçrama noktası olarakdeğerlendiriyor. Krizin yarattığı yıkımın üzerindenbirinci periferide ekonomik ve siyasi nüfuz alanınıyayıyor ve birinci periferiyi yeniden sömürgeleştiriyor.

Bugün açısından finans kapital Yunanistan,Portekiz ve İspanya’nın iflaslarına hazırlanmışdurumda. Bu ülkelerde Fransız ve Alman bankalarırisklerini hızla azaltan önlemler almaya başladı. Yinebu ülkelere yeni sömürgecilik politikaları dayatıldı.Örneğin Yunanistan’ın “seçici iflas” talebi özündeborçların yeniden yapılandırılması, yenisömürgeleştirme politikalarının daha derinden vedoğrudan hayata geçirilmesi anlamı taşıyor. Benzeriflasları İrlanda ve Portekiz de yaşayabilir. Hatta budalganın İspanya ve İtalya’yı sarması da mümkündür.Finans kapital sermayenin yoğunlaşma vemerkezileşme yasalarına uygun olarak hareket ediyor.Mali krizin yarattığı yıkımlar üzerindenhegemonyasını yeniden tahsis ediyor. Bu süreç biryanıyla da AB’nin daha homojenleşmesinin ifadesiolarak işliyor. AB, özellikle Almanya’nın güdümündeemperyal özneler arası rekabete/savaşlara hazır halegeliyor.

Bu sürecin bir başka yönü ise Avrupa işçi sınıfınayönelik yeni karşıdevrim stratejisidir. İtalya’daBerlusconi hükümetinin aldığı 40 milyar euroluktasarruf tedbirleri bunun son halkasıdır. Yeni sosyalyıkım programları anlamına gelen bu gelişmelerAvrupa işçi sınıfına yönelik sistematik saldırılarıiçermektedir. Yunanistan’daki iflas süreci, İrlanda vePortekiz’deki benzer gelişmeler, İtalya ve İspanya’dakimali krizler Avrupa’da sınıflar mücadelesini giderek

şiddetlendirecek ve sınıfsal antagonizmayıkeskinleştirecek gelişmelerdir.

Avrupa işçi sınıfı 2008 sonrasında muazzampratikler gerçekleştirdi. Fransa’da senkronize genelgrevler, Yunanistan’da genel grev dalgaları,İngiltere’de koordineli grevler, büyük kitle gösterilerive meydan işgalleri gerçekleşti. Şimdi Avrupa’da sınıfmücadelesi yeni bir momente giriyor. Devletlerin malikrizinin derinleşmesiyle birlikte Avrupa işçi sınıfınındalgasal eylemlerinin zeminleri doğuyor. İtalya’danİspanya’ya, Portekiz’den Yunanistan’a, İrlanda’danİngiltere’ye kadar artık her coğrafya büyük sınıfsalgerilimlerin ve patlamaların coğrafyasına döndü.

Artık tek zayıf halka yok

Avrupa işçi sınıfı yarattığı yeni pratiklerlebeslenerek kavgaya hazırlanıyor. Yunanistan işçi sınıfıAvrupa işçi sınıfının öncülüğünü yaparak genel grevdalgaları yarattı. Aynı zamanda sistemin en önemlisimgesel odaklarından biri olan parlamentoyu kuşattı.Sokakların iktidarını eline geçirdi. Bu süreç, sınıfınsiyasal öncü ihtiyacını bütün yakıcılığıyla hissettirdi.Yunanistan işçi sınıfının, Avrupa işçi sınıfının yenipratiklerine ve desteğine ihtiyacı var. Aynı şekilde,Avrupa işçi sınıfı da Yunanistan işçi sınıfının yenipratikleriyle beslenecek. Artık AB’nin tek bir zayıfhalkası yok. Yunanistan’ın yanında Portekiz, İrlandahatta İspanya ve İtalya AB’nin yeni zayıf halkalarıdır.Artık herhangi bir halkanın kırılması kıta düzeyindeolağanüstü gelişmelerin önünü açabilir. Bunun için üçtemel şey gerekiyor: Sınıfın enerjisini yoğunlaştırıpkristalize edecek bir siyasal öncünün yaratılması, işçihareketinin enternasyonal birliğinin sağlanması vekomünist hareketin enternasyonal birliğinin inşaası...İçine girilen moment ve sınıf hareketinin bugüne kadaryarattığı birikim bu sorunları aşabilecek potansiyelleride içinde barındırıyor. Unutulmasın, zayıf halkalarınartmasıyla birlikte sınıf hareketinin yükseliş olanaklarıda artmıştır.

Dünya22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

İtalya ve İspanya mali kriz sarmalında...

Artık tek bir zayıf halka yok!Volkan Yaraşır

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Libya’ya dönük saldırganlığın koordinasyonunusağlamak amacıyla emperyalistler ve işbirlikçileritarafından oluşturulan Libya Temas Grubu’nundördüncü toplantısı geçtiğimiz hafta İstanbul’dagerçekleştirildi.

İlk üç toplantısı sırasıyla Katar, İtalya ve BirleşikArap Emirlikleri’nde yapılan “Libya Temas Grubu’nunson toplantısına, NATO, BM, AB, Arap Birliği, AfrikaBirliği temsilcileri ile ABD, Fransa, İngiltere, Almanya,İtalya, BAE, Ürdün, Fas, Katar ve Türkiye’den dışişleribakanları düzeyinde temsilciler katılım gösterirken,Libyalı muhaliflerin lideri ve Ulusal Geçiş KonseyiBaşkanı Mahmut Cibril de toplantıda yer aldı.

19 Mart gününden bu yana Libya halkının üzerinebombalar yağdırmayı sürdüren emperyalist haydutlarınsaldırganlıklarını daha da derinleştirme kararı aldıklarıtoplantıda, Kaddafi muhalifi isyancı güçlerceoluşturulan Ulusal Geçiş Konseyi’nin “meşru muhatap”olarak tanınması ve geniş çaplı yardımın arttırılması dakararlaştırıldı. AKP hükümeti eliyle emperyalistsaldırganlığa aktif taşeronluk etmek için her türlü adımıatan Türk sermaye devleti ise “ev sahibi” ve“eşbaşkan” sıfatlarıyla yer aldığı toplantıda,“emperyalizmin bölgedeki aktif taşeronu olma”hevesinde kararlı olduğunu vurguladı.

Konsey tanınacak, işgal derinleşecek

Toplantı sırasında ABD, Fransa ve İngiltere’ninbaşını çektiği emperyalist haydutlarca yapılanaçıklamalarda, NATO müdahalesini onaylayan vekendileriyle işbirliğine can atan Ulusal GeçişKonseyi’nin, tanınmasının “önemi” özel bir tarzdavurgulandı.

Emperyalist hegemonyanın Libya’da yeniden tesisiiçin oldukça önemli olan sözkonusu karar, toplantınınsonuç deklarasyonunda da benzer biçimde yer buldu.Eşbaşkanlar Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğluile BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zeyd El Nahyantarafından toplantı sonrasında gerçekleştirilenaçıklamada, Kaddafi’nin gitmesi ve Kaddafimuhaliflerinin önünün açılması gerektiğine vurguyapılarak, “Ulusal Geçiş Konseyi’nin tek meşruhükümet olarak tanındığı” deklare edildi.

Toplantının öne çıkan diğer önemli başlığı ise,NATO şemsiyesinde yürütülen işgalin derinleşmesinedönük kararlardı. Öyle ki sonuç metninde NATOmüdahalesinden duyulan memnuniyetin altı çizilirken,yürütülen operasyonun 90 gün daha uzatılması veözellikle İngiltere ile Fransa tarafından operasyonadaha çok katkı verilmesi kararlaştırıldı.

Toplantıda, emperyalistler ve işbirlikçileri adınaLibya’da yürütülecek müzakerelere ilişkin de genel biryol haritası belirlendi. Buna göre, Kaddafi’nin iktidarıbırakması ve iç savaşın sona ermesi için müzakerekoşullarını sunacak kişinin BM Genel Sekreteri’ninLibya özel temsilcisi Abdelilah El Hatip olacağıbelirtildi.

Türk devleti ikiyüzlülük ve uşaklıkta ısrarlı

Libya başta olmak üzere bölge halklarına dönüksaldırı ve yıkım planlarının masaya yatırıldığı

toplantının öne çıkan diğer bir başlığını ise, AKPhükümeti eliyle Türk devletinin attığı adımlaroluşturdu.

Dış politikadaki ustalık dönemine “aktif uşaklıktatam yol ileri” gideceğini deklare ederek giren AKPhükümeti, Temas Grubu toplantısında da buna uygundavrandı.

Toplantının açılış konuşmasında Libya’ya dönükemperyalist saldırganlığı “insani kaygılarla yapılanmüdahale” olarak tanımlamayan Davutoğlu, emekçihalklara yıkım getiren operasyonları meşrulaştırarakuşaklıkta sınır tanımayacaklarını “uluslararasıkamuoyu” önünde birkez daha yineledi. Göz boyamayadönük yardımları öne çıkararak NATO eliyle yaratılanyıkımı perdelemeye çalışan Davutoğu, dinci partiyeyakışan bir pişkinlikle“Libya’nın dondurulmuş 3milyar dolarının Ramazan ayı boyunca insaniyardımlarda kullanılması” aldatmacasından demvurdu.

Libya operasyonu öncesi “NATO’nun Libya’da neişi var?” derken, aradan geçen kısa süre içerisindeNATO müdahalesinin hayata geçmesi için yoğun çabaharcayan, hatta İzmir’i NATO saldırganlığının merkezüssü olarak tahsis eden AKP hükümetinin kurmayıDavutoğlu, Türk devletinin “bölge gücü” olmahamasetine dayanarak öne çıkarmaya çalıştığı “yolharitasına” değinmeyi de ihmal etmedi.

Türk devleti, Ulusal Geçiş Konseyi’nin LibyaTemas Grubu tarafından tanınmasına dönük kararda daöne çıkma çabasındaydı. Temas Grubu toplantısındankısa süre önce Ulusal Geçiş Konseyi’ni resmi olaraktanıyan Türk devleti, Kaddafi ve destekçilerinin bankahesaplarını dondurarak ülkeye girişlerini yasaklamış,Davutoğlu aracılığıyla isyancıların elindeki Bingazişehrine giderek bu çerçevede görüşmelerde bulunmuşve Konsey’e 100 milyon dolara varan yardım yapmakararı aldığını açıklamıştı.

Emperyalist haydutlardan hesap sormaya!

Emperyalistler ve onların eteğindeki işbirlikçileri,“Libya Temas Grubu Libya’nın ulusal birliği, toprakbütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliğine bağlı, Libyahalkının ise yanındadır” yalanına sarılarak, birkez dahakirli emellerin üstünü ikiyüzlüce örtmeye çalışıyorlar.

Oysa ki, Libya halkının üzerine “özgürlük vedemokrasi” cilasıyla yağan bombalar bir yana,toplantının söz konusu kararları bile emperyalistlerinözgürlük değil her zaman olduğu gibi işgal, yağma veegemenlik peşinde olduğunu göstermektedir. AmaçlarıLibya petrolleri ve kaynakları üzerinde tam denetimkurmak olan emperyalist haydutlar, aynı zamandaKaddafi rejiminin zorbalığını fırsata çevirerek,Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki halk ayaklanmalarınınkendileri için yarattığı tehlikeyi savuşturmakistemektedir. Bu noktada, Suriye’deki emekçi halklarada özel bir tarzda gözdağı verilmek istenmektedir.

Bu tablo karşısında, emperyalistlerin ve Türkdevleti başta olmak üzere bölgedeki işbirlikçilerinplanlarını bozmak oldukça önemlidir. Libya’ya yönelikemperyalist saldırganlığın boşa düşürülmesi ise, bölgeve dünya emekçilerinin göstereceği enternasyonaldayanışma ve eylemli mücadeleyle doğrudan

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Libya Temas Grubu İstanbul’da toplandı...

Emperyalistler ve işbirlikçileri kirlihesaplar peşinde!

Dünya

Libya Temas Grubuprotesto edildi

Devrimci ve ilerici güçler, 15 Temmuz günüÇırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen Libya TemasGrubu toplantısı öncesinde Beşiktaş’ta eylemyaparak Libya’ya dönük emperyalist saldırganlığılanetlediler.

NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik (BağımsızDevrimci Sınıf Platformu, Demokratik HaklarFederasyonu, Devrimci Hareket, Emek ve ÖzgürlükCephesi, Emekçi Hareket Partisi, Ezilenlerin SosyalistPartisi, Halk Cephesi, Kaldıraç, Odak, ProleterceDevrimci Duruş, Sosyalist Demokrasi Partisi,Toplumsal Özgürlük Platformu), SODAP ve TürkiyeGerçeği’nin çağrısıyla gerçekleşen eylem için kitleBeşiktaş İskele Meydanı’nda buluştu. EylemeMücadele Birliği de destek verdi.

“Libya halkına dönük emperyalist saldırıya son!Libya Temas Grubu ülkemizden defol!” pankartıaçarak Sarıyer istikametine giden yolu trafiğekapatan kitle Çırağan Sarayı’na yürümek istedi.Kitlenin önü kısa bir süre sonra polis barikatı ilekesildi. Burada sürdürülen pazarlıkların ardındanpolis barikatı daha geri bir noktaya aldı ve kitleBeşiktaş Meydanı’na doğru yürüyüşünü sürdürerekbasın açıklamasına geçti.

Beşiktaş Meydanı’ndaki heykel önünde yapılanbasın açıklamasında,bTC devletinin işbirlikçilik veuşaklıkta sınır tanımayarak bu saldırganlıkta aktif roloynadığına dikkat çekildi. İzmir’deki NATO üssününbölgede yapılması planlanan tüm işgal ve katliamlariçin komuta merkezi olarak tahsis edildiğihatırlatıldı.

Davutoğlu’nun, Libya’daki emperyalizminişbirlikçisi “muhaliflerle” yakın zamanda Bingazi’debiraraya gelmesine de değinilen açıklamada,toplantı ile Libya’nın nasıl işgal edileceğinin, Libyapetrolünün nasıl gasbedileceğinin ve işbirlikçi-uşakbir iktidarın nasıl kurulacağının, emperyalisthegemonyanın Libya ve Suriye üzerinde nasıl tesisedileceğinin tartışıldığı vurgulandı. Açıklamamücadele çağrısıyla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Hopa artçılarısürüyor

31 Mayıs günü Metin Lokumcu’nunkatledilmesiyle sonuçlanan Hopa’daki devletterörünü protesto edenlere yönelik gözaltı vetutuklama furyası devam ediyor.

Hopa’da 3 gözaltı20 Temmuz günü Hopa’da sabah saatlerinde

gözaltılar yapıldı. Halkevleri Hopa Şubesiyöneticisi ve Derelerin Kardeşliği PlatformuYürütme Kurulu üyesi Kamil Ustabaş, HopaHalkevi üyesi Bülent Ustabaş, Halkevleri DoğuKaradeniz Bölge Temsilcisi, Derelerin KardeşliğiPlatformu Yürütme Kurulu üyesi Taylan Kayasabah saatlerinde gözaltına alındı.

Hopa davasında haklarında arama kararı olangözaltıların 2911 Toplantı Ve Gösteri YürüyüşleriKanunu’na muhalefetten suçlandıkları belirtiliyor.

BirGün muhabirine gözaltı 16 Temmuz günü BirGün Gazetesi muhabiri

Metin Demir polis tarafından gözaltına alındı.Polis, Demir’in Hopa’daki polis terörüne yönelikprotestolar sırasında olayları “provoke” ettiğiniiddia etti. Zaman gazetesinin polis kaynaklıhaberinde Demir, “taş atarak olayları başlatanprovokatör” olarak ilan edilerek hedef gösterildi.

Aynı gazetenin haberine göre polis,Okmeydanı’nda yaşanan protestoda olaylaryaşanması ardından kamera görüntüleriniinceleyerek Metin Demir’in polise taş attığınıbelirlerken, Demir’in basın kartı olduğu içingözaltına alınmadığı iddialarına yer verildi.

Ev baskınlarıHopa protestosu gerekçesiyle İstanbul polisi

14 Temmuz günü çok sayıda eve baskındüzenleyip 2 kişiyi gözaltına aldı. Polisin elinde birgözaltı listesi olduğu ve gözaltıların süreceğibilgisi verildi.

2 Haziran günü İstanbul’da İstanbul TabipOdası, KESK İstanbul Şubeler Platformu, DİSKİstanbul Merkez Temsilciliği ve TMMOB İlKoordinasyon Kurulu tarafından düzenleneneylem gerekçesiyle sabah saatlerinden itibarenev baskınları yapıldı. İstanbul’un çeşitlisemtlerinde yapılan ev baskınlarında ÖDP üyesiiki kişi gözaltına alındı.

Avukatlardan alınan bilgiye göresoruşturmanın genişletilmesine yönelik savcılıkkararı nedeniyle dosyaya ek bir gözaltı listesidosyaya konuldu.

Güncel24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Son dönemde İsrail ile ilişkilerini “ısıtan” ve bununiçin Mavi Marmara gemisinin Gazze ÖzgürlükFilosu’na katılmasına engel olacak kadar ileri gidendinci-gerici parti ve yandaşları, durumu kurtarmak içinmanevra üstüne manevra yapıyor. İşte bu amaçlayapılan manevralardan biri daha yandaş medyatarafından ortaya serildi.

Habere göre Tayyip Erdoğan önümüzdeki günlerdeGazze’ye ziyaret edecekmiş, İsrail ise bu ziyaretiengellemek için girişimlerde bulunuyormuş vs. vs.

Kurmaca ve zorlama olduğu her halinden belli olanhabere göre, Erdoğan Mısır Askeri Konseyi’ne

Gazze’ye gitme talebini iletti ve bu isteği kabul gördü.Filistin Haber Ajansı Maan’dan alındığı ifade edilenbilgi ise İsrail’de yayınlanan Maariv gazetesinin birhaberine dayandırılıyor. Habere göre Erdoğan’ın 25Temmuz’da Gazze’ye gideceği söyleniyor.

Fakat aynı haberde İsrail’in tepkisini çeken buziyaretten Gazzeli yetkililerin hiçbir bilgisininolmadığı da kabul ediliyor.

Her halinden bir dezenformasyon kampanyasınınparçası olduğu belli olan bu haberler gerçek olsa dahi,ABD-İsrail mihverindeki yerini pekiştiren dinci-gericipartinin yüzsüz şefine sormak gerekiyor: Hangi yüzle!

Bir süredir devam eden profesyonel orduya geçişsürecinde son halka, “sözleşmeli er dönemi”ninbaşlaması oldu. Böylece sermaye devleti “paralıaskerliğe” doğru büyük bir adım attı.

“Profesyonel ordu” ihtiyacı çerçevesinde devreyesokulan sözleşmeli er uygulamasına ilişkinGenelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada buyıl içerisinde 5 bin 103 sözleşmeli er alınacağıbelirtildi. Sözleşmeli olarak görev yapacak askerler1634 lira maaş alacak.

Adayların sağlık muayenesi, spor testi ve

mülakattan sonra 10 hafta eğitimden geçirileceğibildirildi. Açıklamada sözleşmeli erlerin, hudutbirliklerinde görevlendirilecekleri, kışlalarda iskânedilecekleri, hizmet süreleri sonunda ikramiyealabilecekleri ifade edildi.

Rejimin ve onun ordusunun şimdilik en büyük içve dış tehdidinin Kürt halkı olduğu bilindiğine göre,sözleşmeli askerlerin özel olarak savaş bölgelerindecepheye sürüleceğinin ve kirli savaş konseptinin birparçası olarak kullanılacağını öngörmek zor olmasagerek.

Hangi yüzle!

Ordu ‘profesyonel’ çalışacak

Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak “Kimse bizden iyi niyetbeklemesin, artık taviz yok” diyerek üst perdedenkonuşan Tayyip Erdoğan 20 Temmuz günü KuzeyKıbrıs’a gitti. Bölgenin Türk ordusu tarafından işgalinin34. yıldönümü dolayısıyla yapılan törenlere katılmaküzere adaya giden Erdoğan, benzer açıklamalarınısürdürdü. Çözüm yönünde artık kendilerinden bir şeybeklenilmemesini, Rum tarafının adım atmaması halindekendi yollarından yürüyeceklerini, hiçbir tavizvermeyeceklerini söyledi. “İki kesimli, eşit statüde veiki devletli bir yapı” dışında başka bir çözümü kabuletmeyeceklerini söyledi.

Söylem değişikliğinin gerisinde ne var?

Erdoğan’ın bu tutumu, Türk devletinin eski tezlerinedönüş olarak değerlendirilirken nedenleri konusunda daçeşitli yorumlarda bulunuluyor. Bu yorumlara göre,AKP hükümeti Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik iflasile birlikte Güney Kıbrıs’ın yaşadığı ekonomik vesiyasal sorunları fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Bununlabirlikte ise asıl nedenin, adanın bölgede yaşanan songelişmelerin ardından Doğu Akdeniz’deki jeopolitiköneminin hayati bir önem kazanması olduğu ifadeediliyor. Erdoğan da zaten Kıbrıs ile ilgili tutumdeğişikliğini “şartlar değişti” sözleriylegerekçelendirmişti. Son dönemde ABD-İsraililişkilerindeki ısınmanın da bu tutumun arkasındakitemel dayanak olabileceği vurgulanıyor.

Kuzey Kıbrıs’ta OHAL uygulamaları

Erdoğan’ın Kıbrıs halkını “besleme” diyesuçlamasını unutmayan Kuzey Kıbrıslı emekçiler ise

Erdoğan’ı protesto ettiler ve gelecekleri hakkında sözhakkının kendilerine ait olduğunu söylediler. FakatKuzey Kıbrıs’ta bu muhalif sesleri boğmak için tam birseferberlik ilan edildi.

Polis Tayyip Erdoğan Kuzey Kıbrıs’a gelmedensendikalara baskınlar düzenledi. Polis önce KTAMSbinasında pankart indirmek için bastı, ardından daKTÖS binasına baskın düzenledi. KTAMS’dabulunanları gözaltına alırken, olayları görüntülemekisteyen basın mensuplarını da darp etti. Kuzey Kıbrıspolisi, KTAMS’nın ardından adanın en büyük memursendikası KTÖS’ün binasına da baskın düzenledi.Saldırıların Cumhurbaşkanı Derviş Erdoğlu’nun“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a karşı bazı menfihareketlerin yapılmasının affedilir şey olmadığı”yönündeki açıklamalarının ardından gelmesi dikkatçekti.

Güney Kıbrıs’a tehdit, Kuzey Kıbrıs’a OHAL!

Kıbrıs’tan kirli elinizi çekin!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Düzen medyasının“gör” dediği

Kürt hareketine dönük askeri operasyonlarve Kürt halkını hedef alan ırkçı-faşist saldırılaryoğunlaşırken, düzen medyası da kirlihaberleriyle bu denklemde “üzerine düşeni”yapıyor.

Linç taburlarının faşist saldırganlığını“hassasiyet” adı altında meşrulaştıran, gerillakatliamlarını ise adeta kutsayan düzenmedyası, gerillalarını her koşulda sahiplenenKürt halkının bu gerçekliğini ya görmezdengeliyor ya da bu durumu çarpıtarak işliyor.

Düzen medyasının söz konusumanipülasyonuna son olarak HPG gerillasıMahfuz Aykaç’ın cenazesi malzeme yapılmakistendi.

Gerilla cenazesine yoğun polis ablukası

Siirt’te 15 Temmuz günü polis aracınadüzenlenen silahlı eylem sonrası çıkançatışmada yaşamını yitiren Demhat kod adlıHPG gerillası Mahfuz Aykaç’ın kitlesel biçimdeuğurlanmasına polis tarafından izin verilmedi.

19 Temmuz günü aile ile birlikte aralarındaBDP’li yöneticilerin de aralarında bulunduğukitle, Aykaç’ın cenazesini Bilali HabeşCamisi’ne getirdi. Camiyi ve cenazenindefnedileceği mezarlığı yoğun abluka altınaalan polis cenazeyi kucaklamak isteyen halkınmahalleye girmesine izin vermezken, Aykaç’ınkitlesel olarak defnedilmesini de açıkçaengelledi. Polis, defin işlemi için sadece ailedışında kimseyi mezarlığa almayacağınısöyleyerek tehditler savurdu. Polisler, cenazenamazını kıldıran imamı tartaklayıp oradabulanan birçok BDP’liye de saldırdı.

“Halk cenazeyi sahiplenmedi” yalanı

Kürt halkına düşmanlıkta ortaklaşan düzenmedyası ise, bir kez daha tüm bu çıplakgerçeklerin üzerinden atlayarak, bir fotoğrafkaresi üzerinden çarpık haberler sundu.

Yoğun polis ablukası ve estirilen polisterörünü görmezden gelen burjuvakalemşörler, arkalarından gelen çevik kuvvetekiplerine rağmen gerilla Aykoç’un cenazesiniomuzlayan aile mensubu altı kişininfotoğrafını cımbızlayarak, “PKK’lı teröristincenazesine 6 kişi katıldı” şeklinde haberleryaptılar.

Oysa ki, toprağa düşen her gerillasınıbinlerin katılımıyla kucaklayan, gerektiğindesınırların ötesine varıp cenazelerini namlularagöğüs gererek omuzlayan Kürt halkı, “Şehîdnamirin!” sloganlarıyla alanları doldurarakdüzen sözcülerinin ve medyasının “gör” dediğiuğursuz yalanı gerektiği gibi bozuyor.

Evrim 18 Temmuz günü Diyarbakır’da toprağaverildi. Cenaze törenine BDP’li yöneticiler ve DemirAilesi katıldı.

Evrim’in cenazesi, ölmeden önce bıraktığı nottabelirttiği gibi, Mustafa Malçok’un yanına gömüldü.

Evrim’in cenazesi, yüzlerce kişi tarafından Eğililçesine bağlı Akalın Köyü’ne getirildi. Kadınlarıntaşadığı PKK ve KCK bayraklarına sarılı tabut köymezarlığına getirildi.

Defin işlemi sırasında kadınların bir taraftan Evrimiçin ağlarken, diğer taraftan Mustafa’nın mezarınasarılarak ağıt yakmaları duygulu anların yaşanmasınaneden oldu. Cenazenin defnedilmesinin ardından“Çerxa şoreşê” marşını okuyan kitle, saygı duruşugerçekleştirdi.

MEYA-DER Muş Şube Başkanı HanefiYalçınkaya, BDP Diyarbakır İl Başkanı M. AliAydın, BDP Muş Milletvekili Demir Çeliktarafından yapılan konuşmaların ardından törensona erdi.

Muş’un Bulanık ilçesinde yaşayan 18 yaşındakiEvrim Demir 17 Temmuz günü bedenini ateşe verdi.

Eylemini Kemal Pir, M. Hayri Durmuş, Ali Çiçek veAkif Yılmaz’ın ölümsüzleştiği ÖO direnişininyıldönümünde gerçekleştiren Evrim Demir, kaldırıldığıhastanede hayatını kaybederken geriye eylemininnedenlerini anlatan bir mektup bıraktı.

Mektubunda “Ben bölücü ve terörist değilim,Kürdüm” diyen Demir, evlerinin bahçesinde gece saat02.30 sularında bedenini ateşe verdi.

Ailesi ve komşuları tarafından yaralı bir şekildeBulanık Devlet Hastanesi’ne kaldırılan Demir, tümmüdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Mektubunda Türkiye halklarına seslenen Demir, Kürthalkının kardeşçe yaşamak istediğini ama bunun yanısırahaklarının da tanınmasını istediğini belirtti. İsyanlarınınkuşaktan kuşağa devam edeceğini dile getirdi.

Evrim, Diyarbakır’da Öcalan’ın Türkiye’yegetirilişinin yıldönümü nedeniyle bedenini ateşe verenlise öğrencisi Mustafa Malçok’un yanına gömülmekistedi.

Evrim Demir’in yaptığı feda eyleminin ardındanBulanık’ta esnaf kepenk kapattı.

Evrim Demir mektubunda şöyle seslendi:

“Tüm gücümüzle bu hakları savunuruz ve isteriz”

“(...) Bir gün herkesinde benim gibi bir dünyadüşlemesidir. Bu eylemle barışın sesi olmak istiyorum.Kan kanla temizlenmez kan kanı getirir. Bu MHPanlayışında Kemalistlerin anlayışından hiçbir farkıyoktur. Kürt halkı sınırları önemsemiyor, devletiönemsemiyor. Çünkü bir devlet bir toplum var. Birtoplum dili, kültürü ve tarihi var eder. Bizim sınırımızıkültürümüz çizecektir, tarihimiz ve dilimizdir. Bizkardeşiz ama ‘Haklarınız yok, Kürt sorunu yoktur’denilirse biz de tüm gücümüzle bu hakları savunuruz ve

isteriz. Bütün zorluklara rağmen 36 milletvekili seçildifakat bir milletvekilimiz düşürüldü. Benim sesim hukukadı altında susturuluyor. Böyle hukuksuzluğu kabuletmeyeceğiz. Hatip Dicle ve diğer tutuklu vekillerimizonurumuzdur.”

“Özgürlük için ölecek bir Kürdüm”

“(...) Biz Kürtçe söyleyip oynamak değil, statüistiyoruz. Biz kendi kendimizi yönetmek hakkını istiyoruz.Biz var olduğumuzu ve PKK hareketiyle bir bütün olarakkabul edilmek istiyoruz. Bu böyle bilinsin. Artık ‘PKKhareketini imha tasfiye ederiz’ deyimiyle 30 yıl dahasavaşa hizmet ederler. Ben ve benden sonrakiler bunukabul etmez. 70 yıl bile olsa tekrar ayaklanırız. Yani heraçıdan bu durum imkansız ve yararsızdır. Ben bölücü,terörist de değilim, ben bir Kürdüm. Azadi (özgürlük)sloganıyla büyüyen ve onun için ölecek bir Kürdüm.Kürdistan’da hala çok kirli bir savaş yürütülüyor. Kürthalkının evlatlarını ölüme mahkûm edenler, Türkiyehalklarında temennimdir ki bir gün onların da ölecekolmasıdır. Bölücülük adı altında Türk halkı korkutuluyorve korku imparatorluğu inşa ediliyor. AKP, MHP çok netbir şekilde bunu kullanıyor. Türkiye halkları bizianlamalı bize kimlik vermek zorunda neden dağlaraçıkıldığını böyle yaptığımızı sorgulamalı.Unutulmamalıdır ki Kürt halkı Dersim halkı gibideğildir. Geçmişini unutmaz geçmişindeki değerler içinölür. Bu değerlerini yaşar ve yaşatır. Kürt halkıBedirhanlardan, Şeyh Saitlerden ve Seyit Rızalardangelir. Kürt halkı bunu nesilden nesile evlatlarına anlatır.Daha çok şey yazmak isterdim. Fakat artık gerçeklebütünleşme ve var etme zamanıdır. Tüm Kürt halkınıTürkiye halklarını Önder Apo’yu savaşlarda evlatlarınıkaybetmiş, tüm anneleri ve babaları değerli tümgerillalarımızı ve özellikle Amed ve Hakkari halkınıkucak dolu selamlıyorum. Gün Barışa ve Önder Apo’yaözgürlük günü olması dileğiyle.”

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011..

“Ben bölücü ve terörist değilim,bir Kürdüm”

18 Temmuz 2011 / Diyarbakır

Evrim-Mustafa yan yana!

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

İnsanlığın “değerlere bağlı olarak mı”, “haz veisteklerinin peşinden koşarak mı” yaşaması gerektiğitartışması ikibin yıllık bir geçmişe dayanıyor. Felsefialanda başlayan bu tartışma, farklı boyutlarda da olsadevam ediyor. İnsanlığın bu konuda ortaklaşabilmesiancak eşitsizlik ve sömrüye dayalı sınıflı toplumdüzeninin aşılmasıyla mümkündür.

Farklı sınıflara mensup kişilerin olaylara bakışaçılarının da farklı olması kaçınılmazdır. Zira her sınıfdünyayı ve cereyan eden olayları durduğu yerdenalgılayıp yorumlar. Bu farklılık ahlak felsefesi sözkonusu olduğunda daha da belirgindir. Örneğin sınıfbilinçli bir işçi için insanın insan tarafındansömürülmesi gayr-ı ahlaki görülürken, burjuvazi veonun ideolojisinin savunucuları için ise bir “hak”sayılır. Dolayısıyla ahlaki değerler toplumdantopluma, sınıftan sınıfa değişiklik gösterir.

İşçi sınıfı ve emekçiler, değerlerini koruyarakinsanca çalışma ve yaşam koşulları uğruna mücadeleederken, egemen sınıfı burjuvazi ise insanlığı tüminsani değerlerden arınmış, tüketici/hazcı,ihtiyaçlarının peşinden koşan “fizyolojik canlılarsürüsü” haline dönüştürmek için sistemli ve kesintisizbir saldırı yürütmektedir. Salt bu olgu bile,kapitalistlerin ahlakı ile işçi ve emekçilerin ahlakıarasındaki uçurumun nasıl derinleştiğinigöstermektedir.

Burjuvazi, tüketerek tükenmeyi dayatıyor

Kapitalizm sadece kol ve kafa emeğini değil, insansoyunu ve doğayı da hoyratça tüketmektedir. İnsanıngereksinimlerine göre değil kapitalistin kar hırsınaendeksli olan üretim tarzı, “daha çok üretmek/dahaçok tüketmek” döngüsünü zorunlu kılmaktadır. Bununinsanlığın sonunu getirebilecek olması ise kapitalistiilgilendirmemektedir.

Metalar tüketici tarafından satın alınana kadar artı-değer güvenceye alınamayacağı için, burjuvazitoplumu tüketim histerisine sürükleme stratejilerigeliştirir. Farklı alanlarda çokça “uzman” yetiştirilipistihdam edilmesi bundan dolayıdır.

Kapitalizmin günden güne yaygınlaşan iletişimaraçları üzerinden yaydığı “ahlak felsefesi”ne göre,“paçasını kurtaran” bireyler günübirlik yaşamalı, ülkeve dünyanın sorunlarından uzak durmalı, hazlarıpeşinden koşmalıdırlar. Ele geçirdiği her şeyitüketmeli, nesneler dünyası karşısında büyüye kapılıpküçüldükçe küçülmelidir. Tüketeceği nesnelereulaşabilmek kişilerin hayatının merkezinde olmalı vesosyal ilişki içinde olduğu kişiler de tüketimin kapsamalanına dahil edilmelidir.

Belirtmek gerekiyor ki, bireyler farkında olsun yada olmasın, bu durumda her tüketici birey bir tüketimnesnesinden ibaret hale gelecektir.

Bireyselleşememiş ama tepeden tırnağa bireyci,günübirlik yaşayan, kendi ihtiyaç ve hazları dışındakiher şeye yabancılaşmış, metalar dünyasının “ihtişamı”karşısında “küçülmüş” kişi, burjuvazinin yenidönemde yaratmaya çalıştığı “tüketim/haz budalası”tipidir.

İletişim alanındaki muazzam olanaklar,burjuvaziye bu projeyi küresel boyutta uygulamaolanağı sağlıyor. İnsan dolaşımının tel örgüler,mayınlı sınırlar, silahlı bekçiler, beton duvarlar ileengellendiği bir dünyada, sermaye ve metalar isehiçbir engelle karşılaşmıyorlar.

Bu olgu kapitalizmin en akıl dışı yönlerindenbiridir. Zira canlı olan emekçinin dolaşımı kurşunla

engellenirken, ölü emekten başka bir şey olmayansermayenin dolaşımı önündeki tüm engellerkaldırılmıştır. Çünkü, tüketim histerisinin yerküreyeyayılabilmesi için bu akıldışılık zorunludur.

Kapitalizmin dayattığı bu ahlak(sızlık) felsefesi,insan soyunu “yemek-içmek”, “çiftleşmek” gibiedimlerle yaşayan “fizyolojik canlılar” sürüsünedönüştürme projesinden başka bir şey değildir.Sermaye ve onun hizmetindeki “uzman”lar takımı, buproje ile sömürü ve kölelik düzenini ebedileştirmeyihedefliyorlar.

Burjuvazi bu iğrenç projeyi gerçekleştirmegücünden yoksun olsa da, özellikle genç kuşaklarınortalığa yayılan bu zehirden fazlasıyla etkilendikleribir gerçektir. Bunun belirtilerini hayatın hemen heralanında hissetmek mümkündür.

Nesneleştirme saldırısını devrimci değerleriözümseyerek püskürtmek

Oburca tüketmek, gelirleri ortalama düzeyinüstünde olanların sahip olduğu bir ayrıcalıktır. Bu,kapitalizmin önemli paradokslarından biridir. Zirasistem, tüketmeye özendirdiği genç kuşakları işsizliğemahkum ederek, bu olanaktan yoksun bırakıyor. Arapdünyasında emekçilerin ayaklanmalarını başlatangenç kuşaklar, kapitalist sistemin sözünü ettiğimizprojesini neden gerçekleştirme gücündenyoksun olduğunu yeniden göstermiştir.

Genç kuşakların bir yandan tüketimözentileriyle sersemletilmesi, öte yandanişsizlik ve geleceksizliğe mahkumedilmesi, artık küresel bir sorundur. Sistemdekieşitsizliği daha da görünür kılan bu çelişki,gençlerde mücadele eğilimini güçlendiriyor. Ancak buyönelim, toplumsal muhalefetin kabarmasıyla kitleselboyutlara ulaşamadığı için, belli bir bilinç veduyarlılık taşıyan kesimlerle sınırlı kalıyor.

Burjuvazinin sıkı kuşatmasını yararak devrim vesosyalizm mücadelesini tercih edenler, egemenlerindayatmalarına teslim olmak istemediklerini dilegetirmiş oluyorlar ki, bu adım büyük bir değer taşıyor.Ancak kuşatmayı yarmaya cüret etmek yeterlideğildir, oradan kalan izlerisilmek büyük bir önemtaşımaktadır. Bu, hemdayatılan “hazbudalalığı”nın izlerinisilmek hem de düzenin yenisaldırılarına karşı direnmeksorunudur.

“Tüketen bireyleryetiştirme projesi”nin şuveya bu düzeyde etkisindeolmak, kimi zaman bireycidavranışların “olağan birhak” olarak algılanmasınayol açabilmektedir. Oysadevrimci mücadele, insanigereksinimleridışlamamakla birlikte,“ortak idealler/ortakdeğerler” etrafındaörülen bir süreçtir.Burada zorunluolarak “tercihler vevazgeçişler”diyalektiği kendini

hissettirir. En azından verili koşullarda bu böyledir. Bu aşamada ortak değerleri özümseme, devrim ve

sosyalizm davası uğruna mücadelede kolektiflekenetlenme çabası büyük bir önem taşır. Ortakdeğerler/idealler etrafında birleşerek bilinç/duyguortaklığı ve eylem birliği düzeyini yakalayabilmekönemli hedefler olmalıdır. Bu yönde somut adımlaratılamadığında, sürecin kendiliğindenci bir şekildeişlemesini önlemek kolay olmayacaktır.Kendiliğindencilik ise, gelişimi sınırlayan, dolayısıylakolektifle bütünleşmeyi geciktiren, hatta kimi zamanengelleyen sonuçlara neden olabilecektir.

Kolektifle bütünleşmek “görev icabı” değil, partiprogramı ve tüzüğü dahil olmak üzere ortak değerlerinözümsenmesi ile gerçek anlamını bulacaktır. Öteyandan kolektif çalışma disiplinli ve planlı bir yaşambiçimine geçiştir aynı zamanda. Kuşkusuz bu geçişbilinçli bir tercihin ürünü olmalı, “hak” zannedilen birtakım bireyci tutumların aşılaması sürecini deiçerebilmelidir.

Devrim ve sosyalizm mücadelesi, doğası gereği,belli kurallara ve ciddi bir disipline dayalı,örgütlü/kolektif tarzda yürütülür. Bu, kolektifincisimleşmiş hali olan parti için olduğu kadar,kolektifin bileşeni özneler için de öyle olmakdurumundadır. Aksi halde ortaya konan iddianınciddiyeti tartışmalı hale gelecektir.

Partili bir devrimci söz konusu olduğunda,sistemin dayattığı değer(sizlik)lere karşı partinin,demek oluyor ki devrim ve sosyalizm mücadelesinin

değerler birikimini özümsemek için harcanançaba, etkili bir karşı duruş olanağı

sağlayacaktır. Proletaryanın öncü-bilinçli kesiminin değer

yargılarını kavrayıpiçselleştirmeyen,

başka bir ifadeylesınıf intiharınıgerçekleştiremeyen birkişi, devrimci olsa bile,düzenin izlerini şu veya budüzeyde taşımaktan

Parti26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Parti değerlerini özümsemenin önemi

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

kurtulamaz. Zira bu düzeye ulaşmadan,bilinç ve duygu dünyasına yerleşmiş burjuvakültür ve yaşam biçimini aşmak olasıdeğildir.

O halde partili olma bilinciniyetkinleştirmek, buna dayanarak parti ilekurulan bağı güçlendirmek, bütünüoluşturan öznelerden biri olmak, fakataözgün yönlerini bir kenara bırakmadanbunu başarabilmek gerekmektedir. Bu,burjuvazinin “nesneleştirme” dayatmasınıparçalamanın da etkili yoludur.

Partili yaşam düzenin prangalarındankurtulmanın en uygun zeminidir

İşçi sınıfını dostun düşmanın önünde temsil etmeiddiası taşıyan bir partinin saflarında mücadele edendevrimciler de doğal olarak aynı iddiayı taşırlar. Enazından marksist dünya görüşü ve parti çizgisini asgaridüzeyde kavrayanlar için bu böyledir.

Bu iddia, parti saflarındaki devrimci kadro vemilitanlara, hangi sınıf veya katmandan gelmişolurlarsa olsunlar, proleter bilinç ve kültürüözümsemek, kapitalizmi aşabilecek bu yegane sınıfındeğerler bütününü kişiliğinde içselleştirmek,eyleminde belirginleştirmek gibi temelli birsorumluluk yükler.

Ortak değerleri özümsemek, parti kuralları vedisiplinine uymak, ilişkileri bunun üzerinden kurmakanlamına da gelir. Olağan koşullarda sosyal yaşamdabelirleyici olan kişisel ilişkilerdir. Oysa ortak amaç vedeğerler etrafında örülen örgütlü yaşamda kurulanilişkilerde kişisel boyut geri plana düşerken, politikyön belirgin bir hal alır. Kişisel ilişkiler alanındaduygusallık geri plana düşerken, politik yaklaşım,davanın önceliği ve kolektifin bilinçli bir kavrayışlaiçselleştirilmiş kuralları belirleyici olmaya başlar. Zirasosyal ilişkilere dayalı bir çevre değil de, ortak davauğruna mücadele etmek amacıyla aynı bayrak altındabiraraya gelen partililer için ilişkilerde, şu veya bukişinin özellikleri değil, ortak dava uğruna mücadeleetme tercihi ve kararlılığı belirleyicidir.

Bazı liberal vaizlerin devrimci değerleri karalamakiçin kullandıkları temel argümanlardan biri, kurallı vedisiplinli yaşamın kişinin bağımsız düşünme vehareket etme yeteneğini körelttiğidir. Bireyinözgürlüğünü savunur görünen bu yaklaşımın özü,kapitalizmin sömürü ve kölelik çarkı içinde ezilen işçive emekçileri örgütsüzlüğe özendirmek, başka birifadeyle, sermayenin kesintisiz azgın saldırılarıkarşısında silahsızlandırmaktan öte bir anlam taşımaz.

Oysa içselleştirilmiş bilince dayalı bir tercihinürünü olan kurallı devrimci yaşam, özneleşen bireyingelişimi için de en uygun zemindir. Zira kişi, ancakböyle bir yaşam içinde burjuvazinin gerici, sığ,yozlaşmış, bencil değer(sizlik)ler sistemininyüklerinden kurtulabilir. Örgütlü devrimci yaşamdanuzak kalarak, bu yükleri bilinç ve duygu dünyalarındataşıyan bireylerin özgür/bağımsız olabildiği iddiası,safsatadan başka bir şey değildir.

Akademisyen, yazar, gazeteci, uzman, sanatçı,bilim insanı vb. ünvanlar taşıyan kişilerin toplumsalolaylar karşısında sergiledikleri akıl almaz gericilik,düzenin değerler sisteminin egemenliğindenkurtulmayı başaramayanların nasıl da içler acısıhallere düştüklerini gösterir. Bu eğitimli gericilertabakasının, insanlığın gelişimi önünde bir engel olankapitalist sistemin çizdiği sınırların dışına çıkmaktanölümcül bir korku duymaları, ortada köleliğe varan bir“egemenlere bağımlılık hali” olduğuna işaretetmektedir.

Parti ile bağ cansız, mekanik olmamalıdır elbet.Zira böyle bir bağ hem ilk zorlanmada kopmaeğiliminde olacak, temsil ettiği davanın, yüklendiğimisyonun önemi ve ciddiyeti konusunda yeterli birbilinç açıklığından kişiyi yoksun bırakacaktır.

O halde, işçi sınıfının devrimci öncüsü olanpartiyle, yani devrim davası ile bağ canlı, dinamik,sürekli ve karşılıklı olabilmeli. Bunun temeli ise,günlük yaşamda, siyasal faaliyette, eğitimsüreçlerinde, yoldaşlarla ilişkilerde vb., devrimin vepartinin değerlerini yükseklerde tutmaktır.Unutulmamalıdır ki, burjuvazinin insanlığıdeğersizleştirip sürüleştirme saldırısının önünkesebilecek yegane güç, bilimsel sosyalizm silahıyladonanmış proletaryadır.

(Türkiye Komünist İşçi Partisi Merkez YayınOrganı Ekim’in Mayıs 2011 tarihli 273. sayısından

alınmıştır...)

Parti Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Bir çocuk katledildi

Geniş yetkilerle donatılan polis teşkilatı bircinayete daha imza attı. Polis ‘’Dur ihtarınauymadığı” gerekçesiyle 16 yaşındaki bir çocuğukatletti.

Samsun’da geçen hafta Ayvacık ilçesinde “4teröristin güvenlik güçleriyle çatıştığı” iddiasınınyayılmasının ardından ilçeyi ablukaya kollukgüçleri Boğaziçi mevkisindeki viyadüğün altından“teröristlerin geçeceği” bahanesiyle operasyondüzenledi.

Polisin dur ihtarına uymadığı iddia edilengençlerin polisle çatışmaya girdikleri önesürülürken iki kardeşten biri yaşamını yitirdi.Ölen çocuğun ağabeyi Habib Çetintaş şunlarısöyledi: Hiçbir şekilde uyarılmadıklarını iddia

eden ağabey Habib Çetintaş, ‘’Bizi terörist

zannettiler ateş etmeye başladılar. Bize hiç

‘teslim olun’ demediler. Çatışma bittikten sonra

‘teslim olun’ dediler. Olayda silah sesleri

kesildikten sonra ‘elinizi başınızın üstüne koyun’

dediler’’

Çetintaş kardeşlerin katıldıkları bir düğündenevlerine döndüklerin öğrenildi.

Katliam şebekesiişbaşında

Adı yargısız infazlar ve cinayetlerleözdeşleşen ve bir cinayet şebekesi gibi çalışanEsenyurt-Avcılar polisi 14 Temmuz gecesi bircinayete daha imza attı.

TKİP militanı Alaattin Karadağ’ı ve FeyzullahEte’yi sokak ortasında infaz eden cinayetşebekesi son olarak Avcılar İDO İskelesi’ninbulunduğu sahilde bir kişiyi daha katletti.

Haber burjuva medyada, “Polise ateş edenzanlı öldürüldü” başlığıyla yer bulurken Orhan D.isimli kişinin “sahile, asayiş görevi için giden polisekiplerine henüz belirlenemeyen bir nedenlesilahla ateş ettiği” iddia edildi. Sözkonusu şahsın“polise ateş etmesi” polis cinayetine gerekçeyapıldı, böylece cinayet meşrulaştırılmayaçalışıldı.

Ayrıca, Orhan D’nin üzerinde iki tabanca iledolu olduğu belirtilen bir şarjör ele geçirildiğiiddia edildi.

Partiye övgüİki tane gözün varsa senin,Binlerce gözü var partinin.Her yoldaşın bildiği kendi kenti,Beş kıtanın beşini de biliyor parti.Her yoldaşın bir vakti saati var,Partinin ise Tarih saati.

Her yoldaşı yokedebilirler her an.Parti ise yedi değil, binlerce can.Yığınların öncüsü o çünküVe o yönetiyor cengiGerçeğin bilinciyle işlenmiş olanBaşyapıtların kılıncıyle.

Bertolt Brecht

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

“İşsizliğe ve YÖK’ekarşı mücadeleye!”

‘Gençler Meydana’ eylem grubu 17 Temmuzgünü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde“Neden işsiziz? / Genç işsizleri neler bekliyor?”başlıklı bir panel gerçekleştirdi.

“Gençlik ‘sebepsiz asiler’ değil”

Panelde ilk sözü alan Daima yazarı HakanÖztürk, 2008’de krizin gündeme teorik bir meseleolmaktan çıkıp somut sosyal yıkım saldırıları ilegirdiğine değindi. Alt sınıfların mücadele ilekarşıladıkları krizin AB’deki etkilerinin Türkiyeekonomisini çok daha yakından etkileyeceğinivurgulayan Öztürk, “Başka bir dünya mümkün”görüşünün bu süreçte daha geniş kesimleringündemine sokulması sorununa da değindi. Busüreçte gençliğin geleceksizleştirilmesinin, geleceğingüvencesiz çalışanlarının yaratılmasına hizmetettiğine değindi.

“Güvencesizlik birleşik mücadele zeminini güçlendiriyor”

Ardından söz alan Birleşik Metal-İş Sendikası TİSUzmanı İrfan Kaygısız da genç işsizliğin nedenleriüzerine görüşlerini paylaştı. Kamuda istihdamındüşmesi ile birlikte özellikle diplomalı işsizler içinişsizlik sorununun büyümesine dikkat çekti.Hükümetin ve sermayenin “güvenceli esneklik”olarak hazırladıkları uydurmaca tanımlar ilegüvencesiz çalışmayı yaygınlaştırdığına dikkat çekenKaygısız, güncel çalışma rejimini “İş arayana güvenceyok, güvence arayana iş yok” sözleriyle özetledi.Kaygısız, güvencesizliğin yaygınlaşması ile birliktegeniş emekçi yığınlarının birlikte mücadelesininönünü alan kimi ayrıcalıkların ortadan kalktığına vekitlesel bir mücadele zemininin daha elverişliolduğuna vurgu yaptı.

“İşsizlik sistemin doğal bir ürünü!”

Gençler Meydana sözcüleri ise işsizlik oranlarınave genç işsizlerin verilerine ilişkin bilgilendirmedebulundular. Gençliğin İspanya ve Yunanistan dahildünya çapında işgücüne katılımının düşüklüğünedikkat çeken sözcüler, hemen her öğrencinin birşekilde iş aradığına değinerek resmi verilerde gerçekişsizlik oranının karartıldığına değindiler. Gençliğin işbeğenmeyen veya tembel olarak gösterilmekistendiğinin altını çizen sözcüler, gençliğe rekabetkapsamında kötü çalışma koşullarının vegüvencesizliğin dayatıldığını vurguladılar. Sözcüler,işsizliğin gençliğin eksikliklerinin bir parçası değil,sistemin doğal bir ürünü olduğunu belirterekmücadelenin önemini vurguladılar.

Yaklaşık 70 kişinin katıldığı panelde, İspanya’daeylemleri düzenleyen “Ulusal Komite”den bir kişi deinternet aracılığı ile salonun sorularını yanıtladı.

Ekim Gençliği / İstanbul

Mamak İşçi Kültür Evi tarafından yıllardır büyüközveri ve kararlılıkla örgütlenen kültür sanatfestivallerinin bu yıl 8.’si “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” vurgusu ile 5-6-7 Ağustos tarihlerinde TekMezar Hacı Bektaşi Veli Parkı’nda gerçekleşecek olanfestivalin hazırlıklarına başlandı.

Semtin değişik bölgelerinde “Festival TanıtımBelgeseli”nin gösterimleri yapılıyor. Bu hafta iseMenekşe Erbay Parkı’nda belgesel gösterimi yapıldı.Gösterimden bir saat önce müzik yayınına başlayanMamak İşçi Kültür Evi çalışanları ajitasyonkonuşmalarıyla Mamaklı emekçileri Kültür Evi’nisahiplenmeye ve festivale güç katmaya çağırdı.

Havanın kararmasıyla belgesel gösterimine geçildi.Geçmiş festivallerin görüntülerinin yer aldığı veyaratılan birikimin yansıtıldığı belgesel ilgiyle izlendi.Belgeselin ardından ise bir konuşma yapılarak işçi veemekçiler festivalin bir parçası olmaya çağrıldı.Etkinlik sırasında 8. Mamak Kültür Sanat Festivali’neçağrı yapan ve festival programının yazılı olduğubildiriler dağıtıldı. Bunun yanında festivalçalışmasının bir aracı olan “Festival Tanıtım

Bülteni”nin satışı gerçekleştirildi. Coşkulu halaylarla devam eden etkinlik park

alanının emekçilerle birlikte toplanmasıyla son buldu. Kızıl Bayrak / Ankara

Bu yıl 8.’si düzenlenecek olan Mamak Kültür SanatFestivali’nin hazırlıkları başladı. Mamak İşçi KültürEvi’nin çağrısı ile oluşturulan Festival HazırlıkKomitesi’nin planlamaları doğrultusunda başlayanfestival çalışmaları Temmuz’un ilk haftasından itibarenyoğunlaştırıldı.

Yapılan toplantılarda festivalin politik gündeminin neolacağı tartışıldı. Tartışmalar sonucunda, son süreçteyaşanan halk ayaklanmaları ve işçi grev ve direnişlerininsesinin işçi ve emekçilere taşınması kararlaştırıldı. Buçerçevede Türkiye’nin çeşitli illerinde yaşanan işçidirenişleri ile irtibata geçilerek direnişçi işçiler fastivaledavet edildi.

Etkili bir ön çalışma...

Bunun yanısıra festivalin ön çalışmasına dair çeşitliplanlamalar yapıldı. Festival tanıtım bülteni, bildiri, afiş,radyo programı ve haftalara yayılan festival tanıtımetkinlikleri ile örgütlenecek bir ön hazırlık programıçıkarıldı.

Festival tanıtım etkinliklerinin ilki Menekşe ErbayParkı’nda yapıldı. İlerleyen haftalarda Mamak’ın çeşitliparklarında Mamak Kültür Sanat Festivali TanıtımBelgeseli gösterilecek. Tanıtım etkinlikleri ile Mamaklıemekçiler ön çalışmalara ve 5-6-7 Ağustos’ta yapılacakolan festivale çağrılıyor.

Mamak 8. Kültür Sanat Festivali’nin sesi Mamak’ınyanısıra şehrin başka bölgelerinde yaşayan işçi veemekçilere de ulaştırılmaya çalışılacak. Bu kapsamdaşehir merkezinde bulunan demokratik kitle örgütlerigezilmeye başlandı. Bunula bağlantılı olarak çeşitlikurum ve kişilerin festivali politik olarak desteklemesinisağlayabilmek için bir deklarasyon metni hazırlandı. Bumetin Ankara’da bulunan kurumlara ulaştırılmayabaşlandı, ilerleyen günlerde ise bu imza metninin dahageniş bir şekilde kullanılması hedefleniyor.

Festival tanıtım bülteni ise festivalin politik

gündemlerinin daha ayrıntılı bir biçimde emekçilereulaştırıldığı bir araç olarak kullanılıyor. Bültende genelbir festival çağrısı ile birlikte geçmiş festivallerin birçokaçıdan anlatımına, direnişçi işçiler ve Ortadoğu’dakihalk ayaklanmalarını anlatan yazılara yer verildi.Bültende ayrıca bir dizi başlıkta daha yazılar bulunuyor.Bülten Mamak’ta kapılar tek tek çalınarak işçi veemekçilere ulaştırılıyor. Evlerin yanısıra esnaf, yöre-köydernekleri gidilen kurumlar arasında.

Ayrıca binlerce bildiri ve afişle Mamaklıemekçilerine gitmek kararlaştırıldı. Geçen senelerdeolduğu gibi radyo programı ile de emekçilereseslenilecek.

Direnişçi işçilerin kürsüsü...

Festival programında İstanbul ve Adana’dankatılacak olan direnişçi işçiler ile birlikte birçok halkozanı bulunuyor. Ontex, PTT ve Balcalı’dan direnişçiişçilerin katılacağı festivalde akşam parkta yapılacaketkinliklerin yanısıra gündüz işçi söyleşileri yapılacak.Direnişçi işçiler deneyimlerini Mamak’taki işçi veemekçilerle paylaşıp onlara kurtuluşun mücadeledengeçtiğini anlatacaklar.

Ayrıca Mamak Emekçi Kadın Komisyonu daMamak’ta yaşayan ev emekçileri ve işçi kadınlarayönelik bir söyleşi gerçekleştirecek. Direnişçadırlarından da katılımın olacağı söyleşide emekçikadının kurtuluşunun mücadelede olduğu örneklerleanlatılacak. Emekçi kadınların festivale katılımı içinçalışmalarını yoğunlaştıran Emekçi Kadın Komisyonuanket çalışması ile Mamak’ta kapıları tek tek çalıyor.Ayrıca ev toplantıları düzenlenerek festivale yapılacakkatkının düzeyi tartışılıyor.

Önümüzdeki günlerde festival çalışmalarıyoğunlaşarak devam edecek.

Kızıl Bayrak / Ankara

Kültür-sanat28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

“Direniş çadırlarından halk ayaklanmalarına köprü oluyoruz!”

“8. Mamak Kültür-Sanat Festivali’nde buluşuyoruz!”

16 Temmuz 2011 / Mamak

Mamak’ta festival hazırlıkları başladı…

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Sadece karnını doyurabilmek için satınalamayacağı milyon dolarlık ürünler üreterek emeğini,bedenini, düşüncesini burjuvaya satmak zorunda kalanmilyonlarca işçi her gün üretim alanlarının yolunututuyor. Çoğu zaman ezildiğinin farkında olmayan,fakat kendiliğinden ezilen bir sınıfı oluşturan işçiler,sermayenin hizmeti altındaki devlet, medya, basın,pembe diziler, pop(üler) müzik vb. aracılığıylahareketsiz bırakılıyor, kötürümleştiriliyor.

Tek derdi para olan burjuvazi için onların ne tatilyapmaya, ne özgürce düşünmeye, ne istediği okulagitmeye, ne de sağlık kurumlarından yararlanmayahakkı vardır. Kısacası “insanca” yaşamaya hakkıyoktur. Onun özgürce yapabileceği tek şey çalışmaktır-ki kapitalizm koşullarında bu bile mümkünolamamaktadır. Kendisine, arkadaşlarına ya daailesine zaman ayırmamalıdır. Ya da örneğin bir yakınıöldüğünde cenazesine gitmek için izin istememelidir.Ya da makinenin bir eklentisi olarak uzun saatlerçalışmaktan dolayı hastalandığında hemen hastaneyegitmemelidir. Bu sorunlar uzatılabilir. Fakat buradaasıl olarak üzerinde durulacak olan nokta, tüm bukoşulları ortadan kaldırma gücüne sahip bir ordu olanişçi sınıfının en büyük silahlarından birinin, yani sınıfbilincinin hangi koşullarda oluşamadığı ya daoluşabildiğidir. Burada bu sorulara I. EmperyalistPaylaşım Savaşı döneminde, 1915 yılında yayımlananKafka’nın Dönüşüm romanından yola çıkılarakanlatılmaya çalışılacaktır.

Kafka’nın Dönüşüm adlı romanında, 20. yüzyılınkapitalist dünyasında çalışan bir işçi için kaçınılmazbir deneyim olan “yabancılaşma” süreci bizlere, dışdünyanın toplumdan, aileden ve kendisindenkoparılan beden ve zihin üzerindeki etkilerine dikkatçekilerek anlatılıyor. Romanın kahramanı GregorSamsa, babası iflas ettikten sonra ailesinin tümgeçimini üzerine almış bir işçi olarak bedeni vedüşüncesini işgal altına alan ve böylelikle onu basitbir böceğe dönüştüren bu dünyanın çalışmakoşullarının yalnızca bir ürünü olarak karşımızaçıkıyor. Fakat onun dönüşüm deneyimi bir insanınölümü olarak değil, fakat kendi benliğini bilinceçıkararak onu bilinçli bir bireye dönüştürme deneyimiolarak algılanmalıdır. Gregor’un hayatta kalabilmekiçin mücadele etmek zorunda olduğu dış dünyayıincelediğimizde, ayrıca dönüşümden önceki vesonraki yaşamını karşılaştırdığımızda kolaylıklagörülecektir ki, böcek görüntüsünü dışta tutarsakaslında dönüşümden önceki dönemden çok da farklıbir yaşantısı yoktu.

Kapitalist dünyada, emek ürünü artık işçiye değilkapitaliste aittir. Emek gücü alınıp satıldığı için işçininkendisi de bir metaya dönüşmüştür. Bu süreçte işçiiçin tek sorun yalnızca uzun saatler çalışıyor olmasıdeğil, fakat düşüncelerinin de sürekli olarak kontrolaltına alınması ve daha fazla ve daha fazla üretmekuğruna etrafındaki insanlardan koparılmasıdır.Yabancılaşma işte tam da bu noktada başlar. Çalışmakoşulları yüzünden toplumla olan iletişimi koparılanişçi tüm kimliğini yitirir ve hiçliğe doğru sürüklenenbir yaratık haline gelir. Gregor bu süreci şu sözlerleanlatıyor: “Ne yorucu bir meslek seçmişim ben böyle!Her günüm yolda geçiyor. Bu iş mağazadaki esasişlerden daha yorucu, yetmiyormuş gibi bir de şuyolculuk zahmeti; tren bağlantılarını yakalama,düzensiz kötü yemek yeme; sürekli değişen, uzun süreliolmayan, asla içtenlik kazanmayan insan ilişkileri gibisıkıntılar da cabası!”

Fakat burada altı çizilmesi gereken nokta,Gregor’un ağzından bu düşüncelerin tam da kapitalist

üretim ilişkilerinden uzak olduğu anda çıkmışolmasıdır. Dönüşüm yaşamadan önce o da sıradan birişçiydi; patronuna sadık, çalışkan, her zaman dahafazla çalışmaya hazır, daha iyi, daha zengin bir yaşamiçin umutlu... Ayrıca ailesi tarafından yalnızcakendilerine “gönüllü” olarak verdiği para için saygıgördüğünün ya da sevildiğinin farkında değildir. Marx1844 Elyazmaları’nda bu durumu şu cümlelerle ifadeediyor:

“İşçi, kendi emeğinin ürünü karşısında, sankiyabancı bir nesne karşısındaymış gibidir. [...] işçikendi emeği içinde kendini ne kadar dışlaştırırsa,kendi karşısında yarattığı yabancı, nesnel dünya okadar güçlü bir duruma gelir; kendi kendini ne kadaryoksullaştırır ve iç dünyası ne kadar yoksul birduruma gelirse, kendine özgü o kadar az şeye sahipolur. [...] İşçi, yaşamını nesneye koyar. Ama artıkyaşamın o parçası kendisinin değil, nesnenindir.Demek ki bu şekilde çalışma ne kadar artarsa, işçi okadar nesnesiz (vasıfsız) hale gelir. O, emeğinin ürünüolan şey değildir. Öyleyse bu ürün ne kadar büyükse,işçi o kadar az kendisidir.”

Kitapta dikkat edilmesi gereken ilk nokta GregorSamsa’nın kendisini bir sabah uyandığında dev birböceğe dönüşmüş olarak bulması gibi gelse de bundandaha da önemlisi, böcek görünüşünden o kadar da çoketkilenmemesi, bu duruma çabucak alışması ve buhaliyle bile işe geç kalmamak için trene yetişmeyeçalışmasıdır. Çünkü onun nesneleşmesi yeni ortayaçıkmış bir olgu değildir. Gregor çalıştığı süreçte de tekisteği sadece daha iyi çalışıp ailesinin borçlarınıkapatmak ve onlara – özellikle de kız kardeşi Grete’ye– daha iyi bir yaşam sunmaktır. Annesi de bunu şucümlelerle ortaya koymaktadır: “Oğlumun aklı fikriişinde. Akşamları dışarı bile çıkmamasına içerleyipduruyorum; sekiz gündür şehirde olduğu halde birakşam bile evden dışarıya adımını atmadı.”Gregor’un insanlardan uzak, mekanik ya da böceksibir yaşam sürdüğü açıktır. Gezip eğlenmeye zamanıyoktur ve evde hapis kalmıştır. Şimdi de durumbundan farksızdır, dışarı çıkmak istediği haldeodasında hapis kalmıştır. Fiziksel olarak da artıkböceğe dönüştükten sonra taze yiyecekler yerineçürük yiyecekleri tercih etmesi de tesadüf değildir,çünkü işyerinde de kendi deyimiyle “düzensiz iğrençyiyecekler” yemeğe zaten alıştırılmıştır.

Gregor’un patronunun, işçilerine olan davranışı yada kız kardeşi Grete’nin Gregor’a olan davranışları daişçi Gregor’un nesneleşme sürecinin dramatik

örneklerini oluşturmaktadır. Gregor’un ifade ettiğigibi, patronu sürekli olarak sandalye yerine masanınüzerine oturmayı ve bu şekilde işçileriyle konuşurkenonlara yukarıdan bakmayı tercih etmektedir.Böylelikle işçilerin kendilerini küçük, değersizhissetmelerine neden olmaktadır. Çünkü, “Sahipoldukları aşırı miktardaki mülkiyetlerinden dolayıduyarsızlaşan zengin, bu duyusal yoksunluğunudiğerlerinin mülkiyet yoksunluğunu sağlayarakgidermeye çalışır.” Odasındayken Gregor yine kızkardeşi Grete tarafından da küçük görülür veGregor’un artık para kazanamayacağını fark ettiğiandan itibaren “sevgili” ağabeyi birden bir “hayvan”oluverir. İlk başlarda Gregor’la ilgilenen sadecekendisiyken, ona yemekler götürüp odasınıtemizlerken, kapitalist üretim ilişkilerine boyun eğerve bir an önce Gregor’dan kurtulmaya bakar.

Dokunduğu her şeyi metaya çeviren ve her türlüilişkiyi basit bir para ilişkisine indirgeyen kapitalizmkoşulları altında Gregor, bilincine ve topluma yabancıbiri olarak çalışmak zorundadır. Sistem kendisiniyeniden üretebilmek için buna ihtiyaç duyar. İşçilerhiçbir şekilde düşünmemeli, eğlenmemeli, okumamalıve insanlarla ilişki kurmamalıdır, fakat zihinsel olarakölmeli ve sadece artı-değer üretmelidir. Bu yüzden,Gregor kim olduğunun ya da diğerleri için ne anlamifade ettiğinin farkında değildir, kapitalizm koşullarıaltında çalıştığı süre boyunca olamaz da. Yapabildiğitek şey ailesi için para kazanmak -öyle olduğunudüşünür, fakat aslında burjuvaziye para kazandırır- veonlara daha mutlu bir yaşam vermektir. Bir böcekolarak Gregor artık çalışamadığında ve bu sayededüşünmeye zamanı olduğunda ise ilk fark ettiği şeyçalıştığı süre boyunca yaşadığı sömürü koşullarıdır.

Dönüşüm romanında, para kaybetme, trenikaçırma, işe geç kalma, müdürden ya da patrondansürekli hakaret işitme, ailesini mutlu edememekorkusu; bilinçsiz, yabancılaşmış, nesneleşmiş “insan”Gregor’u bilinçli bir böceğe dönüştürür. Dönüşümyaşadıktan sonra, artık hiçbir sorumluluğu kalmayanGregor yaşamını, işini ve aile ilişkilerini sorgulamayabaşlar: Neden bu kadar uzun saatler boyuncaçalışmaktadır? İstisnasız bütün işçiler duyarsız mıdır?Yaşlı babası, astımlı annesi, küçük kız kardeşi şimdinasıl para kazanacaktır? Duyarlılığı azalmış olabilirmi? Fakat en çarpıcı soru romanın yazarı Kafka’dangelir, “Müzikten bu kadar etkilenmesine rağmenGregor gerçekten bir böcek midir?”

S.Deniz

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011 Kültür-sanat

Kapitalizm, yabancılaşma ve DÖNÜŞÜM

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Necla Yıldız davasıgörüldü

Büro Emekçileri Sendikası ( BES) üyesi NeclaYıldız, kızının eski erkek arkadaşı tarafından 9 ayönce Ankara’da katledilmişti. Defalarcabıçaklanarak öldürülen Necla Yıldız’ın katiline 9ay sonra dava açıldı. 19 Temmuz günü Ankara10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava 15Ağustos’a ertelendi.

BES’in yanısıra ÇHD, Ankara Barosu, KadınDerneği Vakfı’nın da davaya müdahil olmakistediği duruşmada sanığın getirilmemesisebebiyle müdahil avukatları, tanıklarındinlenmesinin usule uygun olmayacağını belirtti.

Saat 09.30’da başlayan dava öncesindeadliye önünde basın açıklaması yapıldı. BESüyeleri, arkadaşları Necla Yıldız’ınkatledilmesinin üzerinden 9 ay geçtiğinisöylediler ve davanın yeni açılmasını protestoettiler.

Açıklamaya ÇHD, İHD, Ankara Barosu ve BES,KESK, ESM ve BTS Genel Başkanları, KESK KadınSekreteri, Tüm Bel Sen Genel Sekreteri, SESGenel Kadın Sekreteri ile KESK’e bağlısendikaların üye ve yöneticileri destek verdi.

BES Genel Sekreteri İlknur Bilgen’in yaptığıaçıklamanın ardından KESK Kadın SekreteriCanan Çalağan, Yıldız Ailesi Avukatı İlke IşıkSağdıç ile ÇHD Genel Başkanı ve BES’in avukatıSelçuk Kozağaçlı birer koruşma gerçekleştirdi.

BES’in eyleminin ardından KadınCinayetlerini Durduracağız Platformu da bireylem yaptı. Basın açıklamasının ardından adliyeönünde oturma eylemi gerçekleştiren platformbileşenleri sloganlarla bekleyişlerine devamettiler. Duruşmanın sona ermesiyle deeylemlerine son verdiler.

Kızıl Bayrak / Ankara

Yargı tecavüzcülerearka çıkıyor

Fethiye’de bir kadına 8 kişinin tecavüzetmesiyle ilgili davanın son duruşması 15Temmuz günü görüldü. Tecavüzcülerintutuklanması talebi reddedilirken dava 14 Ekimtarihine ertelendi.

Muğla’nın Fethiye ilçesinde bir kadınatecavüz eden 2’si 18 yaşından küçük 8 sanığınyargılandığı davanın son duruşması yinemahkemenin tecavüzcülere arka çıkan tutumunasahne oldu. Fethiye Asliye Ceza Mahkemesi’ndegörülen duruşmada 3 yıl önce yaşanan tecavüzeilişkin telefon sinyal kayıtları mahkemeye ulaştı.Avukatlar, sanıkların olay günü tecavüzünyaşandığı mekanda bulunduklarının sinyallerlebelirlendiğine dikkat çekti. Davacının beyanlarınıdoğrulayan, buna karşın tecavüzcülerinsavunmalarını yalanlayan telefon görüşmetrafiğine rağmen, tecavüzcülerin tutuklanmasıtalebi reddedildi.

Galatasaray Lisesi önünde 329. kez toplananCumartesi Anneleri, bu haftaki oturma eylemine, “Bizkayıp anaları acıyı herkesten daha iyi biliyoruz. 16 yıldırkayıplarımızı arıyoruz. Artık sözün bittiği yerdeyiz, buyaşananları susarak protesto ediyoruz” diyerek yaklaşıkbeş dakikalık sessiz protesto ile başladı.

Protestonun ardından, gözaltında kaybedilen HasanOcak’ın kardeşi Maside Ocak basın açıklamasınıgerçekleştirdi. Ocak şunları söyledi: “Bizler, acılarıCumartesi Meydanı’na hapsedilmiş kayıp yakınlarıolarak devletin gözaltında kaybettiği evlatlarımızın,eşlerimizin, kardeşlerimizin, canlarımızın, akıbetleriniöğrenmek istiyoruz. Bizler Galatasaray’a oturmayabaşladıktan sonra 12 hükümet değişti. Her değişenhükümete taleplerimizi buradan dillendirdik. Onlar biziduymamakta ayak diredi”

Şili’de ve Arjantin’de olduğu gibi bu mücadelelerinikazanacaklarının bilinci ve kararlılığıyla davrandıklarınıbelirten Ocak yeni kurulan 61. hükümete taleplerini iletti.

61. hükümete seslendiler

Okunan talepler arasında, gözaltında kaybetmeyiyasaklayan ve ailelerin kaybedenle ilgili gerçeğiöğrenmesine imkan veren “Bütün kişilerin zorlakaybedilmeden korunmasına dair uluslararasısözleşmenin” imzalanması, toplu mezarların açılmasıylailgili Minnesota Protokolü’ndeki çekincelerinkaldırılması ve gözaltında kaybedilenlerin akıbetiniaraştıracak özel yasayla yetkilendirilmiş, devlet sırrı,zaman aşımı, hak düşürücü süre gibi hiçbir yasal engelinbulunmadığı bağımsız bir araştırma komisyonu

kurulması yer aldı. Açıklamanın sonunda ise hükümet üyelerinin Bosnalı

kayıplara, Bosna’daki toplu mezarlara gösterdikleri haklıhassasiyetleri kendi topraklarında kaybedilen, toplumezarlara gömülen insanlara da göstermelerinibeklediklerini söyleyen Cumartesi Anneleri, aksi haldehükümeti samimiyetsizlikle itham edeceklerini belirttiler.

Açıklamanın ardından, okunan talepleri hükümetegöndermek için postaneye geçildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Çiçeği burnunda Aile ve Sosyal Politikalar BakanıFatma Şahin kadın cinayetlerini elektronik kelepçe ileönleneceğini iddia etti.

Bu yöntemin başarıya ulaşabileceği konusundaoldukça iddialı konuşan Şahin, eşine şiddet uygulayanve evden uzaklaştırma cezası alan erkeğin ‘elektronikkelepçeli teknik izleme sistemi’ ile takip edileceğinibelirtti.

Kadına yönelik şiddeti bizzat kendi uygulayansermaye devleti, “göstermelik çözümler” öne sürmekdışında bu soruna çözüm oluşturamaz. Son yedi yıldayüzde 1400 artan kadın cinayeti sayısıdüşünüldüğünde eletronik kelepçe uygulamasıyla buderece köklü bir sorunun çözüme kavuşturulacağısöylemi ise gülünç olmaktan öteye gitmiyor. Kaldı ki,bugün dahi mevcut yasalar uygulandığı taktirde 3.sayfa haberlerine konu olan cinayetlerin sayısıazımsanmayacak derecede azalır.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın, Adalet veİçişleri Bakanlığı ile hazırladığı taslağa göre şiddetuygulayan erkeğe uzaklaştırılma kararı verilmesinerağmen kadına yaklaşıyorsa, burada elektroniksistemle takip uygulanacak.

Oysa ki bu aşamaya gelene kadar şiddet görenkadın şikayet etmek için polise başurduğunda, polistarafından nasihatlar edilerek tekrar eşinin insafınaterkediliyor. En fazla gözaltı işlemi yapılarak erkekadeta cesaretlendiriliyor. Ya da savcılığa koruma içinbaşvuran kadınların talepleri reddediliyor. Birçokcinayet, koruma taleplerinin defalarca reddedilmesininardından gerçekleştiriliyor. Yargının da “tahrikindirimi” gibi gerekçelerle katilleri cezasızlıklaödüllendirdiği bir düzende kadının eletronikkelepçeyle korunması beklenemez.

Şiddet ve zor ile kendini var eden kapitalizmdekadına yönelik şiddetin önlenmesi beklenemez.

Büro Emekçileri Sendikası (BES) MerkezYönetim Kurulu’nun oy birliği ile almış olduğukararla işten atılan sendika avukatı Sevil ErkatCeylan’ın son iş gününde (15 Temmuz) BESçalışanları ve büro emekçileri Ankara’daki genelmerkez binası önündeydiler.

Diğer yandan, Sevil Erkat Ceylan’ın işten atılması

kararının geri alınmasını isteyen duyarlı KESK veBES çalışanlarının yanısıra KESK’e bağlısendikaların üye ve yöneticileri imza kampanyasıbaşlattı. Metnin imzaya açılmasının ardındanTürkiye’nin çeşitli illerden KESK’e bağlısendikaların üye ve yöneticileri kampanyaya destekverdi.

Emekçi kadın30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/28 * 22 Temmuz 2011

Cumartesi Anneleri’nden sessiz protesto

Elektronik kelepçe neyi önler?

Ceylan için imza kampanyası

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 11-28

Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Doğu Bloğu’nundağılmasının ardından beklediği fırsat ayağına gelenemperyalist-kapitalist sistemin efendileri işçi, emekçive gençlere dönük saldırılarını tırmandırmaya başladı.İşçi ve emekçilerin yıllar boyunca verdiği mücadelelersonucu kazandığı hakları birer birer elinden alınmayabaşladı. Esnek çalışma, taşeronlaştırma, özelleştirme,eğitimin ticarileştirilmesi vb. gibi emek düşmanıpolitikaları uygulamaya başladı.

Bu saldırıların içinde en acımasız, en vahşi olanıörgütlenmenin önündeki en büyük engel olan taşeronsistemdir. Taşeron sistem için 12 Eylül 1980 askerifaşist cuntasıyla gerekli zemin yaratılmıştı. Uygulama‘89 çöküşüyle beraber hızlanarak sürmüştür. Kamu veözel sektörde işçilerin en demokratik hakkı olansendikal mücadelesini engellemek, var olan sendikayetkisinin de düşmesi için bu sistem kullanıldı.

Özel sektörde olduğu gibi kamu alanında dataşeron sistem uygulanmaya başlanmış ve torbayasayla beraber önümüzdeki dönemlerde dehızlanarak sürecektir. Bu alanlardan biri de sağlık

alanıdır. Çünkü taşeron işçiler kadrolu işçilerle aynıişi yapıyor fakat daha düşük ücretle çalıştırılıyorlar,mesai saatleri dışındaki çalışmalar ücretlerineyansımıyor. Böylece taşeron işçiler köleceçalıştırılıyor, ama bir işletme gibi çalışan hastanekarına kar katıyor.

Buna karşın sağlık emekçilerinin son yıllardayükselttiği bir mücadele var. Adana ve Antalya’daişçiler grev kararlılıklarıyla hastane yönetimine dizçöktürdüler. Her ne kadar Adana Balcalı’da rektörikiyüzlü davransa da ilk görüşmelerde işçilerin kararlıduruşları karşısında talepleri kabul etmişti.

Taşeronlaştırma saldırısına karşı sendikalara çokönemli görevler düşüyor. Gerçekten sınıf sendikacılığıyapma iddiasında olan sendikaların taban örgütlülüğüyaratıp, fiili-meşru direniş yolunu tutmasıgerekmektedir. Örnekler bu gerçeği anlamamızıkolaylaştırıyor. Balcalı’da işçilerin ihalenin yapıldığısalonu basıp ihaleyi iptal ettirmiş olmaları fiili-meşrumücadelenin olumlu örneklerindendir.

A. Güney

CMYK

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Taşeronlaştırmaya karşı mücadeleye!

TAYAD’lı Aileler İstanbul ve Adana’dagerçekleştirdikleri eylemlerle ‘97 yılında katledilenDHKC gerillası Ali Yıldız’ın cenazesi alınıncaya kadarmücadele edeceklerini vurguladılar.

18 Temmuz günü İstanbul’da Şişli Cami’i önündegerçekleştirilen basın açıklamasında “Ali Yıldız’ıncenazesini istiyoruz! / TAYAD’lı Aileler” pankartıaçıldı. Eylemde Ali Yıldız’ın 1997’de katledilen 19kişiden biri olduğu ve mezarının bilindiği belirtildi.Ailesinin Yıldız’ın cenazesini talep etmesine ve resmikurumların bu talebi kabul etmesine rağmen oyalamaoyununa başvurulduğu, cenazelerinin ise kendilerineverilmediği açıklandı. Yıldız’ın abisi Hüseyin Yıldız’ınDersim’de başlattığı açlık grevinin yanında olduklarınıifade eden aileler açıklamalarını şu sözlerlenoktaladılar:

“Mücadelemiz Ali Yıldız’ın cenazesini alana kadarsürecek. Kararlıyız. Tarihimiz tanıktır ki, Ali Yıldız’ıncenazesini ortada bırakmayacağız”

Açıklamanın ardından PTT Şişli Şubesi’negeçilerek, Hüseyin Yıldız’a destek kartları atıldı.Cenazenin derhal verilmesini talep eden dilekçeler deAdalet Bakanlığı’na faks çekilerek gönderildi.

Ali Yıldız’ın ablaları Nurten ve Nurcan Yıldız’ın“Kardeşimizle gurur duyuyoruz. O halkımız içinmücadele etti. Cenazemizi istiyoruz. Cenazemizigeleneklerimize göre, ona yaraşan bir törenle toprağavereceğiz” sözlerini içeren konuşmalarının ardındaneylem son buldu,

Adana’da ise 14 Temmuz günü Kültür Sokakgirişinde yapılan açıklamada halkın kurtuluşu içinmücadele edenlerin toplu mezarlarda egemenler

tarafından çürütüldüğü ifade edilerek bunlardan birininde Ali Yıldız olduğu söylendi.

Açıklamanın devamında, 144 mezarda yatan 1579kişinin yok sayıldığı buna rağmen egemenlerin yurtdışındaki toplu mezarlar için sahte gözyaşları döktüğübelirtildi. 1997 yılından beri kayıp olan Ali Yıldız’ınkardeşinin de 36 gündür Dersim’de çadır kurup açlıkgrevine başladığının ifade edildiği açıklamada tüminsanlık bu mücadeleye destek olmaya çağrıldı.

Açıklamaya İHD, BDSP, ESP ve Halkevleri destekverdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

“Yıldız’ın cenazesini istiyoruz!”

Mersin Nükleer Karşıtı Platform 18Temmuz günü Mersin GazetecilerCemiyeti’nde bir basın açıklamasıgerçekleştirdi. Ekonomi Bakanı ZaferÇağlayan’ın nükleerle ilgili sonaçıklamalarına değinilen basın açıklamasındayapılanların bir manipülasyon ve aldatmacaolduğu, nükleer santral kurma girişimininhükümet tarafından Temmuz-Ağustosaylarında hızlandırılmak istendiğine vurguyapıldı.

Buna karşılık nükleer santral karşıtıçalışmaların hızlandırılması gerektiği ve buçerçevede Temmuz-Ağustos ayları içerisindeAkkuyu’da bir çadır kamp kurulacağıbildirildi.

Nükleer santrallerin çok pahalı, kazariskinin çok yüksek olduğunun söylendiğiaçıklamada, nükleer enerjinin finansman,yatırım, işletim, söküm maliyetleri açısındanen pahalı enerji kaynağı olduğu hatırlatıldı.Yakıt ve teknoloji olarak dışa bağımlıolunacağına dikkat çekilerek halaçözülemeyen radyoaktif atık sorunu üzerindeduruldu.

Japonya’da meydana gelen Fukuşimanükleer santral felaketinden sonra Japonya,Almanya, İsviçre, İtalya vb. birçok ülkenükleer santral projelerinden vazgeçme kararıaldığına dikkat çekilen açıklamada, “Bugerçekleri bilen Ekonomi Bakanı Sayın ZaferÇağlayan nükleer santrallerin gerçeğini inkarederek herkesi kandırmaya çalışıyor” denildi.

Nükleer santral kurdurmamak için 24Temmuz-28 Ağustos tarihleri arasındaBüyükeceli sahilinde çadır kampkurulacağının bilgisinin verildiği açıklamada,eyleme çağrı yapıldı.

Kızıl Bayrak / Mersin

Nükleer santrale

karşı çadır kamp

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 11-28