Sİ Kızıl Bayrak 11-25

32

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 201-25 / Temmuz

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 11-25
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERDüzenin siyasal krizi ve

olasılıklar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3

Emperyalist/siyonist güçlerin

yanında saf tuttular!.... . . . . . . . . . . . . . . 4

Bir elinde anayasa

diğerinde polis copu... . . . . . . . . . . . . . . 5

Tek yol devrim, kurtuluş sosyalizm! . . . 6

Dicle tepkisi sokakta.. . . . . . . . . . . . . . . 7

AKP hükümeti baskı ve terörü

tırmandırıyor… . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

“İşkence sokağa taşındı” ... . . . . . . . . . . 9

İşkenceciye ve katillere

yüksek tolerans! . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10

Sivas Katliamı lanetlendi... . . . . . . . . . 11

Alaattin Karadağ cinayeti davasında 4.

duruşma. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12-13

Birleşik Metal’de gerilimli

genel kurul . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14-15

Düzenin apolitizmine karşı devrimci

politizasyon… . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

“Ortak bir platform oluşturacağız”. . . . 18

Ontex önünde dayanışma etkinliği... . . 19

Casper’da dayanışma etkinliği.. . . . . . . 20

Sağlık emekçileri uyardı . . . . . . . . . . . 21

Yunanistan’da emekçiler kararlı... . . . . 22

Emekçiler IMF anlaşmasını

çöpe attı….. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 23

ABD Afganistan’dan çekiliyor(!)... . . . 24

I. Dünya Emekçi Kadın Konferansı’nın

deneyimleri paylaşılıyor... . . . . . . . . . . 25

Burdur Cezaevi’ndeki katliam girişiminin

12. yıl dönümünde Veli Saçılık ile

konuştuk...... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

İzmir’de 15-16 Haziran paneli … . . . . 27

“Şirket Hikayeleri” adlı tiyatro oyununun

oyuncuları ile konuştuk. . . . . . . . . . 28-29

Eti Gümüş’ten ÇMO’ya dava... . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Kürt halkının iradesini çiğnemek ve onu hizayaçekmek amacıyla gündeme getirilen saldırıya karşımücadele sürüyor.

Blok milletvekilleri saldırı karşısında meclisboykotuyla net bir tutum alırken, Kürt halkı da sokaktamücadelesine devam ediyor. Kendisini hizaya getirmekisteyenlerin hesaplarını bozuyor. Çünkü bumücadeleyle parlamentonun cilası dökülüyor,kurtuluşun militan bir mücadeleden geçtiği canlıörneklerle kanıtlanıyor.

Bu ölçüde de ortaya çıkan tablo düzeninefendilerinde paniğe yol açtı. Bir an önce ne yapıp edipbu duruma bir son vermeye çalışıyorlar. Fakat geriadım atabilecek manevra imkanları da pek az. Çünkübu tür bir hoyratlıkla Kürt halkının mücadeledinamiklerini ezmek istiyorlardı. Oysa şimdi herhangibir geri adım, bu dinamikleri daha da güçlendirmektenbaşka bir sonuç vermeyecektir. İşte bu da düzeni büyükbir açmaz içerisinde bırakmaktadır.

Bu açmazdan nasıl çıkılacağı düzen güçlerininsorunudur. Kürt halkı için ise önemli olan düzeniaçmazda bırakan mücadelesini daha da büyütmek, hakve özgürlük taleplerini koparıp almaktır. Bu ise düzenleher bakımdan hesaplaşmayı gerektiriyor. Bu devrimdemektir.

O halde ne yapmalı? Eğer devrim düzeninefendilerini yere sermekse, bunun gerektirdiğikuvvetleri yaratmak zorundasınız. Gerekli kuvvet iseişçi sınıfı ve emekçilerdedir. Bu nedenle devrim içinişçi sınıfı ve emekçilerin gücünü Kürt halkının gücününyanına koymak zorundayız.

Aksi halde hem Kürt halkının mücadelesi daha davahşisinden bir baskı ve terör rejimiyle bastırılmayaçalışılacak, hem de ortada duran büyük imkanlar hebaedilecektir.

İşte bunun için bir kez daha altını çizelim ki; Kürthalkıyla eylemli dayanışmayı büyütmeli, aynı zamandaise dayanışma bilinci ve ruhunu işçi sınıfı ve emekçileriçerisinde yaygınlaştırmak için seferber olmalıyız.

***Türkiye'de meclis boykotu gündemde olduğu bir

sırada Yunanistan'da da meclis işçi ve emekçiler

tarafından kuşatılmıştı. Böylelikle emekçiler,“demokrasi” kılıfı içinde emperyalistler ileburjuvazinin hesabına canlarına okunmasına karşıbayrak açtılar.

Yunanistan işçi sınıfı ve emekçilerinin bu militantutumu da Türkiye'de olduğu gibi düzenin efendilerindebüyük bir korkuya sebep oldu. Çünkü emekçileribağırtmadan soymanın en etkili mekanizması olanparlamenter kurumları artık bu işlevi göremiyor. Çünküemekçiler yüzlerini her zamankinden daha fazla sokağaçeviriyorlar.

Fakat Yunanistan'da da emekçi hareketi sonuca,yani bir devrime varamıyor. Çünkü bunun için devrimcibir partiye ihtiyaç var.

Fakat yine de dünyanın pek çok yerinde olduğugibi, Türkiye ve Yunanistan'da aynı anda yaşanan bubüyük hareketlenmenin tarihsel önemi ve anlamıortadadır: Rüzgar devrimden yana esiyor! Burjuvazikorkudan titriyor, dünyada bir hayalet dolaşıyor...

***Toplumcu, Mimar, Mühendis ve Şehir Plancıları’nın

yayın organı Toplumcu Eksen’in yaz sayısı çıktı. EksenYayıncılık bürolarından ve kitapçılardan teminedebilirsiniz.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

12 Haziran seçimleri öncesinde siyasal-toplumsalyaşama hakim gerilimli ve çatışmalı havanın,seçimlerin ardından yerini nispeten ılımlı bir iklimebırakacağı varsayımı şu an tümüyle çökmüştür. Siyasaliklim yumuşama bir yana fırtınalı bir görünümkazanmış durumdadır. Ortaya çıkan manzara herşeyiyle derin bir siyasal kriz halidir. Burjuva siyasalyaşamı kilitleyen, kurumlarının meşruluğunu tartışmalıkılan, egemenleri her bakımdan büyük açmazlariçerisine sokan, nefessiz bırakan bir krizdir bu. Onedenledir ki emperyalistler ve tekelci burjuvazidüzenin bekası adına peşi sıra açıklamalardabulunmakta, duruma müdahale ederek burjuva siyasalsisteme yeniden işlerlik kazandırmayaçalışmaktadırlar.

Yaşanmakta olan siyasal krizin iki temel dinamiğibulunmaktadır. Bunlardan ilki ve önde geleni düzeninKürt sorunundaki politikasındaki iflas ile bunun ortayaçıkmasına neden olan Kürt halkının büyük mücadelegücüdür. Kürt halkı baskı ve katliamlara göğüs gererekAKP’nin Kürt sorununu hasıraltı etme ve çözümbeklentilerini seçim sonrasına öteleme politikasınaengel olmuş ve sorunu tüm ağırlığı ve kapsamıyladüzen güçlerinin önüne koymuştur. Düzen cephesininKürt halkının beklentilerini asgari düzeyde dahikarşılama olanağına sahip olmaması nedeniyle ise,baskı ve terör ile birlikte seçimler bir cezalandırma veterbiye aracı olarak kullanılmaya çalışılmıştır. Fakattüm bunlar en nihayetinde ters tepti.

Bu aşamada Öcalan’ın 15 Haziran tarihini bir milatolarak vermesi ile gözler seçimlerin sonrasınaçevrilirken, seçimlerin ardından düzen güçlerinin asılkaygısının, Kürt halkının mücadele gücü ve iradesinikırmak olduğu Dicle’nin milletvekilliğinindüşürülmesiyle anlaşıldı. Fakat Dicle’ninmilletvekilliğinin düşürülmesi ile KCK davasındatutuklu olan diğer vekillerin tahliye edilmemeleri, Kürthareketinde bir kırılmaya yol açmak bir yana tersine,meclis boykotu ve militan kitle eylemleriyle ileri birçıkışa dayanak oldu. Bu ölçüde de Kürt hareketinindüzenden kopuş süreci daha da derinleşti. Öyle kiburjuva parlamentosunun “yemin töreni” içintoplandığı saatlerde, Kürt halkının seçtiğimilletvekilleri de Diyarbakır’da toplanıyordu. Fiili birKürt meclisini tohum halinde barındıran bu çıkış,düzenin ırkçı-inkarcı siyasal çerçevesinin fiilenaşıldığını, dahası bu çizgide ısrar ettiği koşullardaburjuva siyasal rejimi ağır bir iflasın beklediğini ortayakoymaktadır.

Düzen güçleri şimdilerde içerisine düştükleri buaçmazdan kurtulmanın hesabını yapıyorlar. Fakatattıkları her adımın Kürt halkının mücadale gücü veinancını daha da güçlendirmesinden korkuyorlar.Bunun için de açmazdan kurtulmak için manevraarayışları devam ediyor. Bu amaçla bir yandan sonMGK toplantısıyla yapıldğı gibi aba altından sopagösteriyorlar, diğer yandan ise Öcalan ile yaptıklarıgörüşmelerden bir çıkış yolu bulabilmeyi umuyorlar.Şu haliyle Dicle ve tutuklu milletvekillerine meclisyolunu açmaları halinde bu durumun Kürt halkınınmücadele gücü ve inancını daha da güçlendirmesikaçınılmazdır. Ancak bu türden bir manevrayapamamanın sonucu ise Kürt halkının düzen dışıyönelimlerini güçlendirmekten başka bir sonuçvermeyecektir. Bu ihtimal ise düzen güçlerinin kabusuolmaktadır. Kürt hareketinin herhangi bir kazanım eldeetmeden meclis boykotundan geri adım atması onlarıbu açmazdan kurtaracak yegane gelişme olur ki, bu iseşu koşullarda pek olası görünmemektedir.

İşte düzen cephesi Kürt sorununda baltayı bu

biçimde taşa vurmuşken üstüne kendi içerisinden birkriz dinamiğiyle yüzyüze kaldı. Öyle ki CHP veMHP’nin Ergenekon operasyonlarını siyasal bakımdanzayıflatmak ve böylelikle düzen içi iktidarmücadelesinde siyasal-moral planda güç kazanmaküzere bazı Ergenekon tutuklularını meclise taşımahamlesine, AKP cephesi Kürt hareketine yaptığı gibiyargı silahını kullanarak yanıt verdi. CHP ve MHPlistelerinden seçilen üç milletvekilinin tahliye taleplerireddedildi. Bunun üzerine ise Kürt hareketinin meclisiboykot etmesinin yarattığı siyasal basıncın da etkisiyleCHP’nin “yemin etmeme” tutumu geldi. Meclisböylelikle düzen içi iktidar mücadelesinin çok özel birsahası haline gelirken, bu ise bujuva siyasal yaşamıntam anlamıyla kilitlenmesine ve derin bir krizleyüzyüze kalmasına yol açtı.

Böylelikle de dinci-gerici parti hiç ummadığıbiçimde iç iktidar mücadelesinde sıkıştı. Çok yönlüoperasyon ve sistematik müdahalelerle ordu merkezligüçlerin direncini büyük ölçüde kırmış ve bu gücünü12 Haziran seçimleriyle de pekiştirmiş olmanınrahatlığına sahipken, şu durumda büyük bir açmazlayüzyüze kalmış oldu. Çünkü CHP’nin aldığı “yeminetmeme tutumu” bir yandan burjuva siyasal yaşamıkilitlemekte, diğer yandan siyasal meşruiyetine gölgedüşürmektedir. Bu koşullarda ise alınan tutumda birgeri adım ise bir yandan CHP’ye seçim yenilgisiniunutturarak saflarını toparlamasına yardımcı olacaktır.Diğer yandan ise Ergenekon’dan tutuklumilletvekillerinin meclise girişinin gerçek bir siyasalzafer haline getirerek iç iktidar mücadelesinin mağlubuolan güçleri ayağa kaldıracak bir siyasal-moral güçsağlayacaktır.

Dinci-gerici parti bu açmazdan kurtulmak için yadaha sonra yeniden saldırmak üzere geri adım atacaktırya da esnemekten kaçınarak CHP’yi dize getirmeyoluna gidecektir. Şu durumda ilk ihtimal çok dahagerçekçidir. Zira ikinci bir ihtimal ateşle oynamakanlamına gelir ki, Kürt dinamiği ile birlikte kuruludüzenin bekasını tehlikeye düşürür bu. Bunun içinemperyalistler ve tekelci burjuvazi böyle bir tehlikeninortaya çıkmasına izin vermeyecektir.

Çünkü seçimlerden önce işaretleri verildiği üzere,

bölgesel stratejiler doğrultusunda AKP’yi daha etkinve aktif biçimde kullanma hesapları yapmaktadırlar.Öyle ki burjuva siyasal sistemi kilitleyen krizle aynıgünlerde, ABD-İsrail-Türkiye ilişkilerindeki “ısınma”gündemdeydi. Suriye’ye askeri müdahale ihtimalininyüksek sesle ifade edilmesi, İsrail ile ilişkilerdekisoğuklukları aşmak üzere karşılıklı jestlerin yapılmasıvb. gibi gelişmelerle birarada emperyalistmerkezlerdeki medyada bu ısınma ve olası sonuçlarıgenişçe yer buldu. Dolayısıyla tüm somut olgulardanda açıkça görüldüğü üzere, içeride yaşadığı sıkışmaylada birlikte sırtını daha fazla emperyalizme yaslayandinci-gerici parti Ortadoğu’da aktif taşeronluk çizgisiniderinleştirecektir. Bu ölçüde de emperyalistler içsiyasal yaşamda AKP’yi ve kurulu düzeni çok yönlüaçmaza düşüren gelişmelere daha yakından müdahaleetme ihtiyacı duymaktadır.

Böylelikle birtakım riskleri ve kayıpları göze alarakkrizin düzen içi iktidar mücadelesine ait olankaynağını aşmakta pek zorlanmayabilirler. Fakat Kürthareketi sözkonusu olduğunda aynı rahatlığıbulamayacaklardır. Çünkü bu bakımdan kontroledilmesi son derece zor emekçi bir kitle hareketi veonun ileri talepleri sözkonusudur. Bu ölçüde de hareketiçerisindeki güçlü devrimci dinamiklerin denetimaltına alınması ve bir biçimde ezilmesi bir ihtiyaçhaline gelmektedir.

İşte bu koşullarda devrimci ve ilerici güçler payınayapılması gereken, yaşanan çok yönlü siyasal krizidevrimci bir doğrultuda derinleştirmektir. Bununsomut gereği ise Kürt hareketinin bugün girdiği yoldakararlılıkla ilerlemesi ile birlikte, devrimci bir iktidarperspektifiyle işçi sınıfını siyasal-toplumsal bir ağırlıkmerkezi olarak önce çıkarabilmektir. İşçi sınıfınınbugünkü geriliği bu yönde süreci derinleştirmeninönündeki en büyük engeldir. Fakat mevcut koşullarsıçramalı bir gelişmenin imkanlarını da içerisindebarındırmaktadır. Önemli olan bu koşullarda ihtiyaçolanı karşılamak üzere harekete geçmektir. Bu amaçlabir yandan örgütlü siyasal güçlerle sokak mücadelesinibüyütmeli, diğer yandan da işçi sınıfı ve emekçilerisiyasal mücadele sahnesine çekecek bir siyasalseferberlik içerisine girilmelidir.

Düzenin siyasal krizi ve olasılıklar

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Emperyalist/siyonist güçlerin Arap dünyasındakihalk isyanları dalgasını kırmak veya yozlaştırmak içinbaşlattığı saldırılar, gelinen yerde yoğunlaşmışdurumda. Bahreyn, Libya, Yemen ve son olarak Suriyebu saldırının hedefindedir. Diktatörlerin alaşağı edildiğiTunus ve Mısır’da da saldırılar farklı alan ve araçlarlayürütülmektedir.

Bahreyn’de işgalci Suudi birliklerinin katılımıylaestirilen azgın devlet terörü, kokuşmuş Amerikancırejimin elinde kalan son silahtır. Fakat bu gözü dönmüşzorbalık, halk hareketini sindirmeye yetmiyor, ziraBahreyn’de de direniş parçalı ama yaygın bir şekildedevam ediyor. Bu da El Halife despotuyla hamilerinitam bir acze düşürüyor.

Gericilik ve zorbalığın vurucu gücü NATO’yu Libyahalkının üzerine salan emperyalist güç odaklarının“sivilleri koruma” maskesi parçalanmış bulunuyor.Saldırının suç ortaklarından İtalya “çatlak ses” vermeyebaşlarken, saldırgan NATO güçlerinin sivil halkı hedefaldığı ve bu saldırılarda onlarca sivili katlettiği yönündekanıtlar mevcuttur. NATO güçleri iddia edildiği gibisivil halkı korumuyor, tersine, katlediyor. Elbette Araphakları da bu gerçeğin farkındalar. Öyle ki, songünlerde bazı Kaddafi muhalifleri bile emperyalistsaldırganlarla Türkiye gibi suç ortaklarının Libyaüzerindeki gerici planlarından söz etmeye başladılar.

Yemen’de ise diktatör Abdullah Salih’i kurtarmakiçin çaba harcayan ABD emperyalizmi ile Ortaçağkalıntısı Suudi Arabistan rejimi, halk isyanını zayıflatıpyozlaştırmanın yollarını arıyorlar. Rezil planlarınıgelinen yerde “Salihsiz Salih rejimi” esasına göreoluşturan halk düşmanı cephe, aylardan beri meydanlarıişgal eden genç kuşaklarla emekçilerin direnişiylekarşılaşıyor. Bu direniş emperyalistlerin planlarınışimdiye kadar bozdu, görünen o ki bozmaya da devamedecektir.

Gerici emperyalist saldırılar farklı cephelerde devametmekle birlikte, Suriye “öncelikli hedef” haline gelmişgörünüyor. ABD-AB emperyalistleri, siyonist rejim ileTürk devleti ve Suudi Arabistan gibi bölgesel gericiliğiniki temel kalesi, dört koldan saldırarak Suriye’yikuşatmaya çalışıyorlar.

Vurgulamak gerekiyor ki, Türk devletiyle AKPhükümeti, emperyalist/siyonist güçlerin organize ettiğigerici saldırıya tam destek veriyor; Libya ve Suriye’yihedef alan saldırılarda ise belirgin bir rol oynuyor. Buiki ülkedeki olayların seyri, Davos ve Mavi Marmaraçıkışlarıyla Arap halklarını etkileyen Tayyip Erdoğan’lapartisi AKP’nin maskesini düşürmeye başladı. İsrail’ekarşı sergilenen “sert” tutumun Filistin davasınısavunmakla bir ilgisinin olmadığı, Türk burjuvazisininsefil bölgesel çıkarlarını korumakla ilgili olduğu açığaçıkmaya başladı.

AKP şefinin maskesinin parçalanması kaçınılmaz,zira emperyalizme hizmet edenlerin uzun süre “ezilenhalklardan yana” görünmeleri olası değil. SuudiArabistan ve diğer petro-dolar şeyhleri tarafındanfinanse edilen basın-yayın organlarının “TayyipErdoğan’ı övme kampanyası” başlatmış olmaları da,maskenin parçalanmasını önleyemez.

Dinci gericilik ırkçı-siyonizmleişbirliğini pekiştiriyor…

Tayyip Erdoğan/AKP-İsrail çatışması sonayaklaşmış görünüyor. Pek çok veri, dinci gericilik

odakları ile siyonist rejimin “geçici kırgınlık” döneminigeride bırakmaya hazırlandığını gözler önüne seriyor.Zaten bu kırgınlıkların geçici olacağı belliydi. Ziraişbirlikçi burjuvazinin temsilcisi olan AKP, bölgeselçıkarları için Filistin sorununu istismar edebilmek içinİsrail’le belli bir gerilimi göze almak durumundaydı.Tabi bu gerilim sadece AKP’den kaynaklanmadı;siyonist rejimin küstahlığının da bunda önemli bir rolüoldu. Özellikle “alçak koltuk” krizi ve Mavi Marmarakatliamı AKP ile şefini sert tutum almaya zorlamıştı;aksi bir tutum iç politikada onları rezil ederdi.

Siyonist örgütlerden “üstün cesaret” madalyası almaşerefine nail olan “tek Müslüman” Tayyip Erdoğan,İsrail’le uzun süre küs kalamazdı, kalmadı da. Tabisiyonistler de AKP’nin hizmetinden yoksun kalmakistemiyorlardı. Nitekim son günlerdeki gelişmeler,tarafların aradaki pürüzleri biran önce gidermekistediğini ortaya koyuyor. Ankara-Tel Aviv hattındakiuğursuz trafiğin belirgin bir şekilde yoğunlaşması sözkonusu çabanın yansımalarından başka bir şey değildir.

Son günlerde basında sayısız veri sunuluyor;Türkiye-İsrail ilişkilerinin normale dönmesi için ABDBaşkanı Barack Obama, İsrail Başbakanı BenjaminNetanyahu ve Başbakan Tayyip Erdoğan arasındapazarlık yapıldığı, siyonist şeflerin AKP’nin seçimbaşarısını kutladığı, İsrail Başbakan Yardımcısı veStratejik İlişkiler Bakanı Moşe Yaalon’un, Ankara’yagizli bir ziyaret gerçekleştirdiği, bu esnada TayyipErdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüştüğü,İsrailli yetkililerin Türkiye’nin Suriye politikasını veTayyip Erdoğan’ın bu konudaki liderliğini takdir ettiğivb…

Tarafların yalanlamadığı bu haberlerin basında yeraldığı günlerde, Gazze limanına yapılması planlanan “2.Mavi Marmara Seferi”nin iptal edildiği açıklandı. Hemİsrail’i hem AKP’yi rahatlatan bu kararın tekniksorunlarla izah edilmesini, elbette ciddiye alan olmadı.Seçimler öncesinde Gazze’ye ikinci seferi düzenlemekonusundaki kararlılığı basın önünde ilan eden İnsaniYardım Vakfı (İHH) yetkilileri, seferi iptal ederekönceliklerinin Filistin halkına değil dinci gericiliğehizmet etmek olduğunu gözler önüne sermiş oldular.

Bu arada Tel Aviv’deki siyonist şefler, MaviMarmara gemisinin Gazze seferine katılımının iptaledilmesinden duydukları memnuniyeti dile getirirken,dinci medyadaki kalemşörlerin İHH’nin utanç vericikararına gerekçe uydurmak için çırpınmaları, tiksintiverici bir durumdur.

AKP iktidarının borazanlığını yapan dinci basın-yayın organları, emperyalist/siyonist güçlere hizmetetmek konusunda da mahir olduklarını kanıtlıyorlar.Dinci gericiliğin “embedded”leri olan basın-yayınorganları, artık önceliğin Gazze değil, Suriye olduğunuilan ediyorlar. Bu tutum iğrenç olsa da şaşırtıcı değil.Zira ABD-AB emperyalistlerinin, demek oluyor ki,Ankara’daki işbirlikçi takımının da önceliği Gazze değilSuriye’dir. Elbette Gazze’yi kuşatma altına alan veFilistin halkını katleden siyonist rejimin önceliği deaynı…

Türk burjuvazisi ve onun temsilcisi olan AKP’ninSuriye’deki olayları öne çıkartıp Filistin sorununu geriplana itmesi, Arap halklarının isyanını hedef alan gericisaldırıya verdikleri destek ve önemin göstergesidir.Kuşkusuz ki her gerici egemen güç, halk isyanlarındanölümcül bir korku duyar, Kürt sorununun basıncıaltında bulunan Türk egemenlerinin korkusu ise bir katdaha artıyor. Çünkü isyanlar Kürt halkı için de esinkaynağı oluyor.

Emperyalist güçlerin halk isyanlarınıbastırma/yozlaştırma çabalarının Suudi Arabistan, İsrailve Türkiye tarafından desteklenmesi, saflarınnetleştiğine işaret ediyor. Bu, sermaye iktidarı ve dincigericilik odağı AKP’nin sadece iç politikada değil dışpolitikada da halklara düşmanlığı esas aldığını bir kezdaha gözler önüne sermektedir. Halklar isyan ettiğisürece ise, ne emperyalistlerin ne bölgesel gericiliğinemellerine ulaşması mümkün olacaktır.

Emperyalist/siyonist güçlerin yanında saf tuttular!

Son dönemde ABD-İsrail ve Türkiye arasındakiilişkilerde bariz bir “ısınma” yaşanıyor. Bu yorumABD’nin “önemli” gazetelerinden Wall StreetJournal’a (WSJ) ait. Gazete “Suriye krizinin Türkiyeile İsrail arasındaki ilişkileri ısıttığı, Ankara veWashington’u da daha yakın işbirliğine götürdüğü”nüyazdı.

Gazetenin internet sitesinde çıkan yazıda, Suriyekrizinin İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerdeyumuşama yönünde ilk belirtileri ortaya koyduğubelirtildi. Geçtiğimiz yıl koltuk kriziyle gündemegelen İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı DannyAvalon’un uzlaşma çağrısı yapması ve Türkiye’ninSuriye politikasını övmesi, İsrail BaşbakanıNetanyahu’nun da AKP’nin seçim başarısınınardından bir tebrik mektubu göndermesi bu belirtilerarasında sayıldı.

Gazete ayrıca Türk devleti cephesinden MaviMarmara gemisinin Gazze’ye gönderilmemesininilişkilerdeki “ısınma”da özel bir payı olduğunuhatırlattı. “Tüm bu gelişmelerin, geçen yıl MaviMarmara olayı ve ardından Türkiye’nin ABDtarafından hazırlanan İran’a karşı yaptırımlar getirenBM Güvenlik Konseyi karar tasarısına karşı ‘hayır’oyu vermesiyle soğuyan Türkiye-Suriye ve TürkiyeABD ilişkileri döneminden büyük değişiklikgösterdiği” belirtilen yazıda, ayrıca Suriye’dekigelişmelerin de Ankara ve Washington’u daha yakınbir işbirliğine götürdüğü vurgulandı.

Kuşkusuz ki bu gelişmeler Ortadoğu’daki “üçlüşer ekseni”nin yeniden güçlendirildiğini gösteriyor.Demogojik bir İsrail karşıtlığıyla oy avcılığı yapanAKP kendisini giderek artan biçimde ABD-İsrail’inhizmetine sunuyor. Uşaklıkta sınır tanımıyor.

Türkiye-İsrail ilişkilerinde “ısınma”

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

12 Haziran seçimlerinde aldığı büyük oy desteği ilegücünü perçinleyen ve daha fazlası için önemli birimkan yakalayan AKP, önüne temel hedef olarak yenibir anayasa hazırlamayı koymuştu. Ancak seçimlerdenhemen sonra Kürt halkına yönelik yoğunlaşansaldırılar ve Hatip Dicle’nin milletvekilliğinindüşürülmesi karşısında Kürt hareketinin aldığı tutumbu hesapları zora soktu. Liberal özgürlük vaatleriyledolu yeni anayasanın cilası daha baştan dökülmüşoldu.

AKP’nin vaatleri havada kaldı

Kürt hareketinin 12 Haziran seçimlerinin ikigalibinden biri olduğu, pek çok kesim tarafındansıklıkla dile getirildi. Kuşkusuz ki bu başarı verilençok yönlü bir mücadelenin sonucu olarak kazanıldı. Veyine Kürt hareketine dönük başlatılan yoğun saldırıdalgası da çıkarılan milletvekili sayısı ileparlamentoda bulunacak olmasından dolayı değil, busonucun sokaklarda yürüyen militan mücadeleninürünü olmasındandır.

Düzen güçleri tarafından Kürt hareketinin önünebugüne kadar silahlı mücadeleyi bırakarak “düz ovadasiyaset yapmak” adı altında meclis seçeneği sunuldu.Türlü demagojilerle de desteklenen bu dayatma Kürthareketi cephesinden bir süredir boşa çıkarılmışdurumdadır.

AKP’nin sözde Kürt açılımı yine meşru-militanmücadeleyle boşa düşürülmüş ve sermaye devletiyalanlarını bir tarafa bırakarak Kürt halkına karşı yenibir saldırı dalgası başlatmıştı. Aslında her iki durumdada yaşanalar devletin temel politikası olan “ez veçöz”ün farklı türevlerinden başka bir şey değildir. Neyapıp edip, Kürt hareketini kırıntılarla yetinen birsiyasal çizgiye geriletmek ve devletin belirlediğisınırlarda bir yasal muhalefet platformu halinegetirmek istenmektedir.

Fakat seçimlerin ardından Dicle’nin vekilliğinindüşürülmesi karşısında Kürt hareketinin meclisiboykot etmesi daha baştan büyütülmeye çalışılananayasa hayallerini yerle bir etti. Belli ki seçim sonrasıçok yönlü bir anayasa propagandası yapmayahazırlanan ve referandum sürecinde olduğu gibi liberalgüçleri de peşine takmayı bekleyen AKP, Kürt sorunukonusunda içine düştüğü acz nedeniyle istediği sonucuelde edemedi.

Bir elinde anayasa diğerinde polis copu...

Tayyip Erdoğan bir süredir Hatip Dicle’ninvekilliğinin düşürülmesi ile başlayan saldırı dalgasıhakkında konuşmamaya büyük bir özen gösteriyor.Her fırsatta topu başkalarına atıyor, geçici yanıtlarveriyor. Son olarak ise Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin(TİM) 18. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmaile utanmadan yeni anayasadan bahsetti ve sorununçözümü için bir kez daha topu anayasaya attı.

82 Anayasası’nı kaportası yamulmuş, motorusürekli tekleyen, elektrik aksamı güven vermeyen birarabaya benzeten Erdoğan, “Bu arabayı bırakalım vesıfır kilometre yepyeni bir araçla yolumuza devamedelim” dedi. “Bugünlerde yaşanan tartışmalar da birkez daha göstermiştir ki, Türkiye, yeni bir Anayasaya,yasalarında çok ciddi bir reforma artık herzamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır” diyenBaşbakan sözlerini şöyle sürdürdü: “Özgürce

konuşalım, tartışalım. Birbirimizin önünü kesmekdeğil, birbirimizi tamamlamak için çalışarak, mümkünolan en geniş uzlaşmanın ürünü bir yeni Anayasametni hazırlayalım. Bu geniş katılımın içindehalkımızın iradesi olsun. En geniş anlamda çalışmayıyapalım. En doğusundan en batısına en kuzeyden engüneye halkımın her bir ferdi bu benim anayasam, iştearadığımı buldum diyebileceği bir anayasayı geniş birkonsensüsle yapalım, mesele bu.”

Büyük bir iyi niyet gösterisiymiş gibi söylenen busözler aynı anda Kürt halkına karşı yürütülensaldırılarla birlikte ele alındığında düzen güçlerininnasıl da utanmazca bir ikiyüzlülükle hareket ettiklerinigösteriyor. Oysa bu sözleri söyleyen Erdoğan, biryandan Kürtleri mücadelelerini meclise taşımayaçağırırken bir yanda da seçilmiş milletvekillikleriningeçersiz sayılması için yargıçlarını kullanıyor. Dahasıkendisi ile görüşme talep eden BDP’lilere “öncemeclise gelsinler” diyecek kadar da pervasızlaşıyor.

Meclisi de anayasası da çöpe!

Bugün meclisi adres gösterenler, aslında meclisegelip sessizce oturacak, Kürt halkının mücadelesinibirkaç kırıntı karşılığında sonlandıracak “iyi Kürtler”istiyorlar. İstedikleri olmayınca da tıpkı açılımdaolduğu gibi meclis kapılarını kapatmaktan, halkıniradesini hiçe saymaktan çekinmiyorlar. Çözüm olarakanayasanın gösterilmesi ise dediğimiz gibiikiyüzlülükten başka bir şey değil. Çünkü bugün kendimeclislerini tanımayarak milletvekillerini polisterörüne maruz bırakanlar, en demokratik anayasa bileyürürlükte olsa yine bildiklerini okumaya devamedeceklerdir. Onbinlerce oy alarak seçilmiş vekillerihiçe sayanların hiçbir anayasal düzenlemenin arkasınasığınmaya ya da anayasa değişikliğini çözüm gibigöstermeye hakkı yoktur. Bu basit bir aldatmacadanbaşka bir şey değildir.

Ne mutlu ki bugün Kürt halkı da bu aldatmacayahiçbir biçimde kanmamakta, aşağılık sermayedevletinin yalanlarını militan mücadelesi ile hiçesaymaktadır. Dün meclisten çözüm sağlayabileceğiniuman güçler dahi bugün bunun mümkünolamayacağını açıklıkla görmüş, çözümün sokaktaolduğunu bir kez daha anlamışlardır. Meşruluğunuçoktan yitirmiş meclis tarafından hazırlanacak biranayasanın da ne Kürt halkına ne de işçi ve emekçilerebir yarar sağlamayacağı ortadadır. Gerçek çözüm hemanayasal hayalleri, hem de burjuva meclisi çöpe atacakmücadeleyle mümkündür.

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Bir elinde anayasadiğerinde polis copu...

Kürt halkına karşıelbirliği yaptılar

Kürt halkının iradesini çiğnemeye kalkan YSKkararının alınma sürecinde, düzen partilerininelbirliği yaptığı ortaya çıktı. Buna göre YSK HatipDicle ile ilgili kararını vermeden önce toplantıyakatılan AKP, CHP ve MHP yöneticileri, YSK’yaDicle’nin milletvekili olamayacağını yönünde yazılıve sözlü olarak görüş bildirdiler.

Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi içindüğmeye basan ise AKP oldu. 12 Haziran genelseçimlerinden kısa bir süre sonra, seçim işlerindensorumlu Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek’inimzasını taşıyan bir dilekçeyle YSK’ya başvuran AKP,Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesini talep etti.

AKP’nin bu talebine YSK içerisinde CHP veMHP’yi temsil eden isimler de sahip çıktı. Her üçparti adına kararın alındığı YSK toplantısına katılantemsilciler, “Devlet ve hukuk var ise Dicle vekilolamaz” görüşünü bildirdiler.

Milletvekilerinetahliyeye ret!

Diyarbakır’da KCK davasından tutuklu bulunanmilletvekilleri ile Urfa, Van ve Mardin’den seçilenmilletvekillerinin tahliye talepleri reddedildi.

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ninhaklarında karar verdiği Hatip Dicle Diyarbakır’dan,Faysal Sarıyıldız ve Selma Irmak Şırnak, Kemal Aktaşise Van’dan bağımsız milletvekili seçilmişti.

25 Haziran günü açıklanan karar oybirliğiylealınırken, mahkeme Hatip Dicle’nin tutukluluğunundevamına ilişkin kararında, Dicle’ninmilletvekilliğinin düşürülmüş olmasını gerekçegösterdi.

Mahkemenin diğer vekiller için açıkladığıgerekçeli kararında ise 23 duruşmadır yargılananvekillerin, mahkemelerde Kürtçe savunma yaptıkları,avukatlarının da son 3 celseye katılmadıklarıbelirtilerek, tahliyelerinin reddine karar verildiğisöylendi.

Gülseren Yıldırım ve İbrahim Ayhan ile ilgili kararda 26 Haziran günü açıklandı. Diyarbakır 5. Ağır CezaMahkemesi, tutuklu son iki vekil olan Urfamilletvekili Ayhan ile Mardin’den seçilen Yıldırım’ıntahliyelerini reddetti.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Güncel6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Düzen cephesi tek korohalinde aynı nakaratıtekrarlıyor: Meclistenbaşka çözüm yoluyok!

Komünistlerinbu sömürücü veyalancı takımınayanıtı ise, bugünekadar olduğu gibinettir: Ne seçim, nemeclis! Çözüm devrimde,kurtuluş sosyalizmdedir!

Ortada duran tüm gerçekler dedöne döne komünistleri doğruluyor.

Fakat meclisi tek çözüm adresi olarakpazarlamaya çalışan düzen güçleri, bu gerçeklerinüzerini örtmeye ve hala da burjuva siyasal sistemi,“halkın yönetimi” ve “demokrasi” diye yutturmayaçalışıyorlar. Elbirliği yaparak meclisin “itibarını”yeniden ayağa kaldırmaya, meclisi yegane çözümplatformu olarak sunmaya, böylelikle meclistenumudunu keserek gözlerini sokağa ve mücadeleyedönenleri bu yoldan alıkoymaya çalışıyorlar.Emekçi Kürt halkını meclis kapanına sokmayaçalışıyorlar.

Çünkü bir halkın iradesini çiğnemek ve onucezalandırmak için çürümüş meclislerinikullanmaya kalkanlar, o aynı halkın tok ve militanmücadelesine çarptılar. İşte böylelikle burjuvaparlamenter sistemin iflası tescillendi, ipliği birkezdaha pazara çıkarıldı. Hak ve özgürlüklerin buparlamentonun kapılarında hak dilenmekle değil,kararlı ve militan bir mücadeleyle kazanılabileceğigerçeği kanıtlandı.

Bunun için de yalan ve dolanın yanında baskı veterörü de eksik etmiyorlar. Kürt halkı ve onlaradestek veren ilerici ve devrimci güçlerin eylemlerinisınırsız bir zorbalıkla bastırmaya çalışıyorlar.

Komünistler, meşru-militan mücadele yolundankararlılıkla yürümeye çağırıyorlar. Meclise değildevrime çağırıyorlar. Çünkü ulusal eşitlik veözgürlük taleplerini elde etmenin başka bir yolubulunmuyor. Devrim, düzen güçlerinin gerici sınıfiktidarını ezerek özgürlük ve eşitliği koparıp almakdemektir.

Ancak unutmamak gerekir ki, devrim ancak işçisınıfı ile Kürt emekçi halkının ortak mücadelesiylemümkündür. Bunun için Kürt halkının haklı vemeşru mücadelesini işçi sınıfı ve emekçilereanlatmalı, “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!”şiarı doğrultusunda birleşik mücadele bayrağınıyükseltmeliyiz.

Böylesi bir mücadelenin sonunda sosyalizmevaracağız. Sosyalizmde sömürü ve kölelik tümbiçimleriyle ortadan kaldırılacak, özgür, eşit vesömürüsüz bir dünya kurulacaktır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, “Meclistenbaşka çözüm yolu yok” diyen çürümüş düzengüçlerine karşı “Çözüm devrimde, kurtuluşsosyalizmde!” şiarını yükseltmekte, işçi veemekçilerle Kürt halkını bu bayrak altındatoplanmaya çağırmaktadır.

Kahrolsun çürümüş sermaye iktidarı!Yaşasın sosyalist-işçi emekçi iktidarı!Özgürlük, devrim, sosyalizm!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)

28 Haziran 2011

Hatip Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesini vediğer tutuklu blok vekillerin de tahliyetaleplerinin reddedilmesini protesto etmek için26 Haziran günü İstanbul Şişli’de gerçekleştirilen

eyleme saldıran polis terör estirdi. Atılan gazbombaları nedeniyle Şişli’de göz gözü görmezken

Blok’un desteklediği milletvekilleri darp edildi,kadınlar yerlerde sürüklendi. Darp edilenler sedyelerle

taşındı, yüzlerce insan gazdan etkilendi. İstanbul Demokratik Kent Konseyi’nin çağrısı

üzerine binlerce kişi Şişli Cami önünde toplandı.Eyleme Blok vekillerinden Sebahat Tuncel, SırrıSüreyya Önder, Levent Tüzel ve Ertuğrul Kürkçü dekatıldı. Kitlenin Halaskargazi Caddesi üzerinden TaksimMeydanı’na yapacağı yürüyüşü polis barikat kurarakengellenmek istedi.

Bu tutumu protesto etmek için kitlenin önündebulunan vekillerin yere oturması üzerine, oturmaeylemine de izin vermeyen polis milletvekillerini zorlayerden kaldırmaya çalıştı. Bu sırada Sebahat Tuncel,polisler tarafından yerde sürüklenerek darp edildi.Ardından kitleye de tazyikli su ve gaz bombası ilesaldıran polise taş ve şişelerle karşılık verildi. Saldıradayoğun gaz bombası kullanıldı. BDP PM üyesi CesimSoylu’nun da aralarında bulunduğu 10 kişi yaralandı,Eylemde 10’u çocuk 42 kişi gözaltına alındı

Saldırada polis yoğun biçimde gaz bombası yanısıraelektrikli cop kullandı. BDP PM üyesi Cesim Soylu’nunda aralarında bulunduğu 10 kişi yaralandı, Eylemde 10’uçocuk 42 kişi gözaltına alındı

Bu saldırının ardından blok vekilleri basınaaçıklamada bulunarak saldırıyı teşhir ettiler. Buaçıklama da polis terörü ile karşılaştı. Polis yeniden gazbombaları ile saldırdı. Tuncel’in fenalaştığı eylem, arasokaklarda devam etti. Aşırı gaz kullanımındanetkilenen blok vekilleri Sebahat Tuncel ve Sırrı SüreyyaÖnderi Taksim İlkyardım Hastanesi’nde müşahedealtına alındı. Akşam saatlerine kadar müşahede altındakaldıktan sonra taburcu edildiler.

Hastane çıkışında kısa bir açıklama yapan Tuncelvücudunun birçok yerinde darp izleri olduğunu ve bunubelgeleyen sağlık raporu aldığını söyledi. Tuncel,uygulana polis şiddetiyle ilgili savcılığa suç duyurusundabulunacaklarının belirtti.

“Emniyet cana kastediyor”27 Haziran Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku

Şişli’de azgın polis terörünü protesto etti.BDP İstanbul il binasında gerçekleşen ve “AKP’nin

İleri Demokrasisi Can Alıyor. Emniyet Güçleri Can’aKastediyor / Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku”pankartı açıldı.

Toplantıda ilk sözü BDP avukatlarından Av. SinanZincir aldı. Zincir, “BDP Genel Merkez yöneticisi CesimSoylu’nun ayak parmaklarından üçü kırıldı, BDP GenelBaşkan Yardımcısı Ömer Ağın’ın kaburgalarında kırıklarbulunuyor, Zeytinburnu ilçe yöneticisi Sadiye Acet’eelektrik verilerek işkence yapıldı” dedi.

Zincir’in ardından Emek, Demokrasi ve ÖzgürlükBloku İstanbul Milletvekili Levent Tüzel söz aldı.Emniyet müdürünün polis müdahalesine arka çıkanaçıklamalarından kaygı duyduklarını belirtti.

Daha sonra Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokuİstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel de bir konuşmayaparak “İşkenceyi sokağa indiren bir yaklaşım ülkeninne kadar demokratik olduğunu gösteriyor” ifadelerinikullandı.

Tuncel’in ardından polis terörüne maruz kalan BDPGenel Merkez Yöneticisi Cesim Soylu ve BDP GenelBaşkan Yardımcısı Ömer Ağın da birer konuşma yaptı.Burada polis dehşetine ilişkin ayrıntıları aktaran Ağın,polislerin kendilerine “Biz size yasal platformlardasiyaset yaptırmayacağız” dediğini, siz kimsiniz sorusunaise “Biz devletiz, biz iktidarız” yanıtını verdiklerini ifadeetti. Ağın, “Herkesi Türkiye için, Kürdistan için vedemokratik haklar için mücadeleye çağırıyoruz”ifadelerini kullandı.

Basın toplantısına, aralarında BDSP’nin debulunduğu birçok devrimci ve ilerici kurum da desteverdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Şişli’ye 5 tutuklamaŞişli protestosunda gözaltına alınan 42 kişiden 5’i

tutuklandı. Tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedilen17 kişiden 5’i “toplantı ve gösteri kanununa muhalefet”,“polise mukavemet”, “kamu görevlisine zarar verme”,“genel güvenliği tehlikeye sokma” ve “mala zararverme” suçlamalarıyla tutuklanarak Metris Cezaevi’negönderildi. 12’si ise tutuksuz yargılanmak üzere serbestbırakıldı.

Suç duyurusu28 Haziran günü Şişli’de gerçekleştirilen eyleme

yönelik polis terörü hakkında suç duyurusundabulunuldu.

25 kişilik avukat grubu tarafından yapılan suçduyurusunda polis terörü “yasalara aykırı olarak yapmışolduğu saldırı neticesinde, öldürmeye teşebbüs olaraknitelendirilecek eylem” olarak değerlendirildi. Avukatlarİçişleri Bakanlığı, İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü veEmniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Altınok ile Şişli’degörevli kolluk kuvvetleri ve amirleri hakkında suçduyurusunda bulunuldu.

26 Haziran 2011 / Sisli

Ne seçim, ne meclis!

Tek yol devrim, kurtuluş sosyalizm!

Şişli savaş alanına döndü

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Diyarbakır Milletvekili Hatip Dicle’nin vekilliğininYüksek Seçim Kurulu (YSK) vetosuyla düşürülmesitepkiyle karşılanıyor. YSK kararları 23 ve 24 Hazirangünlerinde birçok Kürt ilinde kepenk kapatmaeylemleri ile karar protesto edildi. Yanısıra Türkiyeçapında yaygın ve kitlesel sokak eylemlerigerçekleştirildi. Eylemlerde polis terör estirdi.

23 HaziranEmek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu’nun Ankara

bileşenleri 23 Haziran günü YSK önünde eylemgerçekleştirdi.

“Kürtlere ve demokrasi güçlerine yönelikayrımcılığa son” pankartının açıldığı eylemde basınaçıklamasını BDP Ankara İl Eş Başkanı Şengül Çelikokudu.

Şırnak’ın Silopi ilçesinde ise binlerin katıldığı biryürüyüş gerçekleştirildi. Sabah saatlerinde BDP ilçebinası önünde toplanan kitle Cudi Mahallesi’neyürüyüş düzenledi.

“Hatip Dicle yalnız değil, Botan halkı sahipçıkacak” pankartının açıldığı eylemde Hatip Dicle’ninposterleri de taşındı. Basın açıklamasının ardından 5dakikalık oturma eylemi yapıldı.

24 HaziranBDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde toplanan

binlerce kişi, “YSK şaşırma sabrımızı taşırma” ve“Beleşçi Eronat” pankartları ile Diyarbakır Bulvarı’nayürüdü. Yürüyüşte Dicle’nin 6 metrelik posteri detaşındı. Diclekent Bulvarı’na varan kitleyi polisdurdurmak istedi. Polis ve BDP’liler arasında kısasüren tartışmanın ardından yürüyüşe devam edildi.Yürüyüş boyunca cadde trafiğe kapanırken, çevredebulunanlar da zafer işaretleriyle destek verdi.

BDP Kayapınar İlçe Örgütü binası önünde yapılankonuşmalarla eylem sona erdi.

Mersin’de yapılan kitlesel eylemde ise AKP veYSK’ya duyulan öfke dikkat çekti.

BDP Mersin İl Örgütü binası önünde biraraya gelenyaklaşık bin kişi buradan Mersin Belediyesi’neyürüdü. Yürüyüşü engellemek isteyen ve kitleyi ablukaaltına alan polisin bu tutumu kitlenin kararlılığı ileboşa düşürüldü.

“Halkın İradesi Vekil Seçti, AKP Hukuku DarbeYaptı” pankartı ile yürüyüş gerçekleştirilirken Taş Binaönünde, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu adınabasın açıklaması yapıldı. Açıklamanın ardından 5dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.

Van’da Feqiye Teyran Parkı’nda basın açıklaması

ve oturma eylemi yapıldı. BDP il binası önündetoplanan kitle, “Yeşil faşizme karşı demokratikdirenişe” ve “AKP komplosuna karşı Kürt halkıiradesine sahip çıkacaktır” pankartlarıyla FeqiyeTeyran Parkı’na yürüdü.

Şırnak’ta da binlerce kişi Adliye binası önündeoturma eylemi gerçekleştirdi.

‘Sivil Cuma’da YSK tepkisi

Onbinler bir kez daha “Sivil Cuma” eylemlerindesaf tuttu. 24 Haziran günü Van, Erciş, Başkale,Hakkari, Yüksekova, Varto, Bulanık, Malazgirt,Tatvan, Doğubayazıt, Nusaybin, Derik, Siirt,Diyarbakır, Silvan, Bismil, Silopi, Cizre, Şırnak,Beytüşşebap, Kurtalan, Kızıltepe, İdil, Batman, Antep,Aydın, Manisa, Adana, İstanbul, Mersin, Urfa’dayapılan eylemlerde Hatip Dicle’nin milletvekilliğininYSK tarafından düşürülmesine dönük tepkiler öneçıktı. Birçok ilde namazların ardından yürüyüşler vebasın açıklamaları gerçekleştirildi.

25 HaziranDiyarbakır’da 10 bini aşkın kişinin Dicle için

sokağa döküldüğü eylemde polis ablukası dikkat çekti.BDP Bağlar ilçe binası önünde toplanan kitle BDPKayapınar ilçe binasına yürüdü. Yürüyüş güzergahıboyunca polis akrep ve TOMA’larla yığınak yaparkençevredekilerle de balkon ve pencerelerden zaferişaretleri ve zılgıtlarla yürüyüşe destek verdi. Alkış vesloganlarla gerçekleştirilen yürüyüşte “YSK kararınıtanımıyoruz”, “Ya hep beraber ya da hiç birimiz” ve“Em ê bi têkoşîna hevpar Hatip Dicle azad bikin”pankartları açıldı. Ayrıca PKK bayrakları ile devboyutta Öcalan posteri ve çok sayıda Hatip Diclefotoğrafları da taşındı.

BDP Kayapınar ilçe binası önüne yapılan basınaçıklamasının ardından tekrar yürümek isteyen kitleyepolis gaz bombaları ve tazyikli su ile müdahale etti.Polis müdahalesine eylemciler de taşlarla karşılıkverdi.

Nusaybin’de akşam saatlerinde 5 ayrı mahalledetoplanan binlerce kişi ilçe merkezine yürüdü. Kitleyepolis gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırdı. Bununlaberaber çatışmaları çekmek isteyen gazetecilere depolis tazyikli su sıktı. Polise havai fişek ve taşlarlakarşılık verilirken ilçe savaş alanına döndü.

Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi önünde gerçekleştirileneylemde YSK darbesi ve KCK davasından yargılanantutuklu vekillerin serbest bırakılmaması protestoedildi. Yüzlerce polisin toma, akrep, panzer türü zırhlıaraçlarla ablukaya aldığı BDP’liler sloganlarlacezaevinin yakınındaki alanda toplandı. Basınaçıklamasının ardından 5 dakikalık oturma eylemigerçekleştirildi.

Van’da oturma eyleminin 3. gününde yine FeqiyêTeyran Parkı’na yürüyüş düzenlendi. “Yeşil faşizmekarşı demokratik direnişe” ve “AKP komplosuna karşıKürt halkı iradesine sahip çıkacaktır” pankartlarınınaçıldığı eylemde parkta oturma eylemi yapıldı.

Antep, Kızıltepe, Bingöl, Ağrı-Patnos ve Şırnak-Uludere’de de eylemler gerçekleştirilirken Elazığ’daise BDP Elazığ İl Örgütü, EMEP Elazığ İl Örgütü veİHD Şubesi tarafından ortak açıklama yapıldı.

26 HaziranAdana’nın birçok mahallesinde gece geç saatlere

kadar protesto gösterileri yapıldı. Seyhan ilçesine bağlı Dağlıoğlu, Şakirpaşa,

Gülbahçe ve Barbaros mahallerinde biraraya gelenyüzlerce kişi yürüyüş düzenlemek istedi. Ancakgöstericiler polisin gaz bombalı ve tazyikli susaldırısına maruz kaldı. Göstericiler polisin saldırısınataş, molotofkokteyli ve havai fişeklerle karşılık verdi.Polisin yoğun biçimde gaz bombası kullanmasınedeniyle evlerinin damlarında oturan ve yoldayürüyen birçok kişi gazdan etkilenerek baygınlıkgeçirdi.

Şakirpaşa’da göstericilerin üzerine sürülen polispanzerinin elektrik direğine çarpması sonucumahallede elektrikler kesildi. Mahalledeki eylemlergeç saatlere kadar devam etti. Olaylarda birçokgösterici ve polis yaralandı.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde gösteri yapan gruplarapolis gaz bombası ve tazyikli suyla müdahale edinceçatışmalar Nur ve Cudi mahallelerine yayıldı.Mahalledeki çatışmalar sırasında, polisin attığıgazbombası fişeklerinden birinin isabet etmesi sonucuİHA muhabiri de yüzünden yaralandı.

Mardin’in Nusaybin ilçesinde yüzlerce genç,tutuklu Blok vekillerinin tahliye taleplerininreddedilmesini ve Dicle’nin vekilliğinin düşürülmesiniprotesto etti. Eylemde polis terörü yaşandı.

Çevik kuvvet polislerinin kitleye gaz bombası vetazyikli su ile müdahale etmesi üzerine gençler de taş,molotofkokteyli ve havai fişeklerle polise karşılıkverdi. Polis noktasına ses bombası da atıldı. Polispatlamanın etkisi ile panikleyerek havaya ateş açtı.

Kışla Mahallesi’nde bulunan Işık ÖnderCaddesi’nde de yola barikat kuran gençler ile polislerarasında çatışma çıktı. Olayları bastırmak için polisinkullandığı TOMA ve zırhlı polis aracı gençlertarafından taş yağmuruna tutuldu. Gösteriler sırasındamahalleden geçerken atılan gaz bombasından etkilenenbir çocuğun caddeye bıraktığı bisiklete polislertarafından el konuldu. Aracından inen polisin bisikletiaracın tekerlekleri altına koyarak ezmesi ve hızınıalamayarak tekmeleyip kullanılamaz hale getirmesidikkat çekti.

BDP Nusaybin Kadın Meclisi üyeleri de aynı günyürüyüş düzenledi. İlçe binası önünde biraraya gelenyüzlerce kadın tutuklu milletvekillerinin posterleriniaçarak Demokratik Çözüm Çadırı’na yürüdü.

28 HaziranEmek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu vekillerinin

meclis boykotuna destek olmak için Şırnak’ın Cizreilçesinde esnaflar fırın ve eczaneler dışında kepekleriniaçmadı.

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Dicle tepkisi sokakta...

24 Haziran 2011 / Diyarbakır

24 Haziran 2011 / Hakkari

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Son bir haftanın ortaya çıkan saldırı, gözaltı vetutuklama bilançosu AKP hükümetinin baskı veşiddet silahını kullanmada sınır tanımadığını, “ileridemokrasi” söylemleri ile şişirmeye çalıştığıdemokratikleşme balonunun patladığını kanıtladı.

İradesini çiğnenmesine tepki göstererek alanlaraçıkan Kürt halkı kolluk güçlerinin azgın saldırısınamaruz kaldı. Ülkenin dört bir yanında polis terörüzirveye tırmandı. Polis terörüne hukuk terörü eşliketti. Onlarca emekçi gözaltına alınıp tutuklandı.

Kürt milletvekillerine yönelik keyfi yasaklarıprotesto etmek için Şişli’de biraraya gelen işçi veemekçilere karşı yoğun devlet terörü uygulandı.Binlerce emekçi biber gazı ve tazyikli suya maruzkaldı. 30 kişi işkencelerden geçirilerek gözaltınaalındı. Yüzlerce emekçi yaralandı.

Polis terörü nedeniyle BDP Genel Merkezyöneticisi Cesim Soylu’nun ayak parmaklarındanüçü, BDP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Ağın’ınkaburga kemikleri kırıldı. Ayrıca gözaltına alına BDPZeytinburnu yöneticisi Sadiye Acet elektrikişkencesine maruz kaldı.

Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğumilletvekilleri Sebahat Tuncel, Sırrı Süreyya Önder,Levent Tüzel ve Ertuğrul Kürkçü’nün de yer aldığıkitleye kolluk güçleri saldırdı. Milletvekili SebahatTuncel polis tarafından yerlerde sürüklendi, polisterörü nedeniyle bir kişi ağır yaralandı.

Devlet teröründen kamu emekçileri de payınıaldı. Eğitim-Sen Van Şube Başkanı ve eski şubebaşkanları ile sendika yöneticileri KCK operasyonukapsamında gözaltına alındılar. Gözaltıları protestoeden emekçiler ise polis terörüne maruz kaldılar.Ardından ise gözaltına alınan 6 sendikacıdan 4’ütutuklandı. Bu tabloda işkenceler, gözaltılar, linçsaldırıları vardır. AKP hükümeti yıllar boyuncaolduğu gibi, bundan sonra da Kürt halkına,emekçilere yönelik teröre devam edeceğini tümaçıklığı ile ortaya koydu.

AKP hükümet olduğu yıllar boyunca faşist baskıve şiddette sınır tanımadı. “İleri demokrasi”söylemleri eşliğinde baskı ve terörü kesintisiz olarakuygulamaya devam etti. Son günlerde yaşananolaylar bu durumun en açık göstergesidir.

AKP hükümetinin Kürt halkına ve emekçilereuyguladığı terörün nedenlerinden birincisi, onun yenidönemde hayata geçirmeye çalıştığı ekonomik-sosyal ve siyasal saldırı programıdır. İkincisi, AKPhükümetinin bölgede emperyalizmin aktif taşeronlukgörevini yerine getirme isteğidir. Üçüncüsü Kürthareketini tasfiye etme hedefine kilitlenmişolmasıdır.

AKP’nin yıkım programlarını uygulayabilmesi,toplumsal muhalefet güçlerine nefes aldırmamasıyla,ekonomik-sosyal-siyasal terör programlarınıuygulamasıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenledinci AKP kendi geleceğini en şiddetli polis rejimiile koruma anlayışına sıkı sıkıya sarılıyor.

AKP hükümeti polis terörüne haklılıkkazandırmak için tüm hünelerini sergiliyor. TayyipErdoğan Kürt halkının YSK kararına yönelik haklıtepkisini terör olarak nitelendirirken, kollukgüçlerinin ellerini soğutmamak için polis terörünüsavunan, Kürt halkına düşmanlık içeren açıklamalaryapmaya devam ediyor. AKP hükümetinin şefi,“Güvenlik güçleri gerekli müdahaleyi yapıyor”

diyerek polis terörüne açıktan destek veriyor.Erdoğan Metin Lokumcu’nun ölümünün üzerinde

durma gereği bile duymamıştı. Polisin azgın saldırısınedeniyle kalça kemiği kırılan Halkevleri yöneticisiDilşat Aktaş için “Kadın mı, kız mı belli değil”diyecek kadar pervasızlaşmıştı. Polis saldırısınauğrayan Cumhuriyet gazetesi muhabirine saldıranpolislerin “istersen git bizi şikayet et”pervasızlığının arkasında da AKP hükümeti vardı.

AKP hükümeti döneminde kolluk kuvvetlerisömürüye karşı mücadele eden işçilere, ilerici-devrimci güçlere, paralı eğitime ve faşist saldırılarakarşı sesini yükselten gençliğe, hak aramamücadelesi veren kamu emekçilerine azgıncasaldırmıştır. Onlarca Kürt çocuğunu zindanlaradoldurmuştur.

Son yaşanan olaylar AKP hükümetinin ülkeyidemokratikleştirme iddiasının ne denli boş olduğunukanıtlamıştır. AKP’nin Kürt halkına ve Kürt halkınınseçimde ortaya koyduğu iradesine yönelik olarakkarşı şu ana kadar izlediği politika da bundan farklıdeğildir. Zira dinsel gericilik anti-demokratik baskıcıortamdan beslenir.

AKP hükümeti önümüzdeki 4 yıllık hükümetsüreci boyunca da işkencelere, infazlara, polisterörüne, kontrgerilla çetelerinin kirli icraatlarına,linç saldırılarına tam destek vereceğini dahaşimdiden göstermeye başladı. Zira AKP bu tutumunusürdürmediği koşullarda Kürt halkının yükselentepkisini frenleyemeyeceğini, emperyalistlerinbölgesel işgal planlarına destek vermektezorlanacağını, ülkenin bir savaş üssü gibikullanılmasını sağlayamayacağının bilinciyle hareketediyor.

Polisin faşist baskı ve terörünü boşa çıkarmanınöncelikli yolu kararlı ve militan devrimci kitlemücadelesidir. Dizginlerinden boşanan polisterörünü ve siyasal gericiliği geriletmenin, saldırılarıpüskürtmenin yolu birleşik devrimci mücadeleylemümkündür.

Devlet terörüne karşı emekçilerin birlik vemücadele isteğini büyütecek eylem ve etkinliklereolan ihtiyaç artmaktadır. Polis terörüne karşıdevrimci, demokrat, ilerici ve yurtsever güçlerinmücadele ve eylem birliğinin sağlanması,komünistlerin görevleri arasında yer almaktadır.

Devlet terörü8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

AKP hükümeti baskı ve terörü tırmandırıyor…

Mücadele saflarını sıklaştıralım!

Hatip Dicle’nin vekilliğinin YSK eliyledüşürülmesinin, Kürt halkının iradesini çiğnemekanlamına geldiğini söyleyen komünistler, Kürthalkıyla eylemli dayanışmayı yükseltme çağrısındabulundular.

Kürt halkına yönelik inkar ve imhaya karşı işçive emekçileri mücadeleye çağıran Ümraniye BDSP,23 Haziran günü Sarıgazi Meydanı’nda bildiridağıtımı gerçekleştirdi.

“Çözüm devrimde kurtuluş sosyalizmde” yazılıBDSP önlüklerini giyen BDSP’liler bildiri dağıtımısırasında anlamlı tepkiler aldılar. Bölgede yaşayanKürtlerin büyük bir ilgiyle yaklaştığı bildiridağıtımı sırasında emekçilerle sohbetlergerçekleştirildi.

Yapılan ajitasyon konuşmalarıyla, Kürt halkınayönelik saldırganlık teşhir edildi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Kürt halkıyla dayanışma çağrısı

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Devlet terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

26 Haziran Uluslararası İşkence Mağdurları ileDayanışma Günü’nde aralarında TİHV, İHD İstanbulŞubesi, İstanbul Tabip Odası, TOHAV, ÇHD İstanbulŞubesi’nin bulunduğu ilerici kurumlar tarafından yapılanbasın toplantısı İHD İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirildi.

Açıklamayı yapan TİHV Yönetim Kurulu üyesiHürriyet Şener, Birleşmiş Milletler’in “İşkence ve diğerzalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele ya dacezaya karşı sözleşme”yi 1984 yılında kabul ettiğinihatırlatarak Türkiye’nin bu sözleşmeyi 1988 yılındaimzaladığını belirtti. Buna rağmen işkencenin kamugörevlileri tarafından sistematik olarak uygulandığınıbelirtti.

Şener, işkencenin önünü açacak yasaldüzenlemelerin yapılmasının, psikiyatrininolanaklarından yararlanılmasının ve işkence eğitimininyanısıra, işkence aletlerinin üretiminin legal yasalgelmesinin kaygı verici olduğunu söyledi.

“İşkence kavramı yeni bir boyut kazandı”

Genel seçimler öncesinde ve sonrasında işkenceyasağının ve yaşam hakkının ihlal edildiğini söyleyenŞenel, YSK kararlarının protestoları sırasında, baştaDiyarbakır olmak üzere, ülkenin pek çok yerinde, sonolarak Hopa ve Ankara’da işkence uygulamalarınınyoğunluk kazandığına dikkat çekti. Güvenlik güçlerininsokak ve açık alanlarda toplumsal gösterilerde sık sıkbaşvurduğu işkence uygulamalarının PVSK’da yapılandeğişiklikten bu yana hep el altında tutulan ve yerigeldikçe kullanılan bir cezalandırma ve otoriteyi tesisetme aracı olduğunu vurguladı. Güvenlik güçlerininbaşvurduğu yoğun biçimde gaz bombası ve spreykullanımının üst seviyelere çıkarılmasının işkencekavramına yeni bir boyut kazandırdığına dikkat çekerek“Hopa’da gazdan etkilenerek kalp krizi geçirenöğretmen Metin Lokumcu işkence sonucu yaşamınıyitirmiştir” dedi.

İşkencenin temel nedeni cezasızlık

Şener Türkiye’de işkencenin boyutlanmasının temelnedeni olarak cezasızlık olgusunu ortaya koydu. Şenelşunları söyledi: “İşkence yapan kamu görevlileri,işkence iddialarının resmen soruşturulmaması, yapılansoruşturmaların etkin ve bağımsız olmaması, işkenceyapan kamu görevlilerinin yargılanması için izinsistemine başvurulması, savcı ve yargıçların subjektif vetarafsızlıktan uzak zihniyet yapıları, zamanaşımı ve cezaerteleme gibi nedenlerle cezasız kalabilmektedir” dedi.

“İşkence insanlık suçudur!”

İHD İzmir Şubesi 26 Haziran günü Eski Sümerbankönünde yaptığı eylemde işkenceye uğrayanların

resimleri taşındı. Yeni Kapı Tiyatro Topluluğu’nun “Palto” adlı oyunu

ile başlayan eylem F tipi hapishaneleri anlatan “Ayna”adlı pandomim gösterimi ile devam etti. Sonra basınaçıklamasına geçildi. Basın açıklamasını İHD ŞubeBaşkanı Mustafa Rollas okudu. Rollas işkenceye karşımücadelede, işkence mağdurlarıyla dayanışma içindeolmanın öneminin altını çizdi. İşkenceninhalen sürdüğünü ve İHD olarak işkence yapanları veişkencecileri koruyanları teşhir etmeye devamedeceklerini ve işkenceye karşı mücadelelerinisürdüreceklerini vurguladı. Hükümetin işkenceye ‘sıfırtolerans’ demesine rağmen son yaşanan işkence olaylarıanlatılarak işkencenin sokakta, evde, hapishanelerdehalen devam ettiğini söyledi.

Son olarak işkenceye karşı herkesin mücadele etmesigerektiğini ve İHD olarak mücadelelerinisürdüreceklerini söyleyerek açıklamayı bitirdi.

Bazı istatistikler...

- 2010 yılında TİHV’in Tedavi ve RehebilitasyonMerkezi’ne işkence gördüğü gerekçesiyle 319 kişibaşvuru yaptı ve 2011 yılında ise 211 kişi işkencegördüğünü belirtmiştir.

- 2010 yılında 6 kişi gözaltında yaşamını yitirmiş,2011 yılında ise gözaltında ölüm sayısı 2 kişi olarakkayıtlara geçti.

- 2010 yılında toplam 141 olayda 297 kişi işkenceve/ya da kötü muameleye maruz kaldı. 2011 yılında ise41 olayda 103 kişi işkence ve/ya da kötü muameleyemaruz kaldı.

- 2010 yılında güvenlik güçlerinin 68 toplantı vegösteriye aşırı ve orantısız güç kullanarak müdahalesisonucunda 1907 kişi gözaltına alındı ve 155 kişiyaralandı.

- TOHAV’ın verilerine göre seçim sürecindegüvenlik güçlerinin toplantı, gösteri ve protestoeylemlerine yönelik aşırı ve orantısız güç kullanarakmüdahelesi sonrasında 3 kişi yaşamını yitirdi ve 347yaralandı. 2019 kişi ise gözaltına alındı.

- 2010 Haziran’ından 2011 Haziran’ına kadarişkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesiyle İHDİstanbul Şubesi’ne başvuranların sayısı ise 656.Bunlardan 86’sı gözaltında, 36’sı gözaltı yerleri dışında,255 kişi cezaevinde, 111 kişi gösterilerde güvenlikgüçleri tarafından işkence ve kötü muamele gördüklerinibeyan etmişlerdir ve 3 kişi ise okulda kötü muameleyemaruz kaldığını açıklamıştır.

- İstanbul Tabip Odası’na ise bu 1 yıl içinde 13işkence ve cezaevinde sağlık problemi başvurusuyapılmıştır.

“İşkence sokağa taşındı”

KESK’lilerbaskılara karşı yürüdü

KESK’e bağlı sendikaların üyeleri 28 Haziran Salıgünü çeşitli illerde gerçekleştirdiği eylemlerlearalarında Van Eğitim Sen Şube Başkanı’nın dabulunduğu 4 Eğitim Sen’linin tutuklanmasını protestoetti.

İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde toplanankitle “Baskılar tutuklamalar bizi yıldıramaz!” pankartıarkasında Taksim Meydanı’na yürüdü. Meydanda KESKüyeleri, Roman Çalıştayı’nda “Parasız eğitim istiyoruz!”diyen Ferhat ve Berna, seçimlerin ardından sokaklarıterk etmeyen Kürt halkı ve saldırıların karşısındamücadeleyi elden bırakmayanlar için oturma eylemigerçekleştirileceği duyuruldu. “KESK’li tutsaklarserbest bırakılsın!” talebinin öne çıktığı eylemekatılanlar alkışları ve ıslıkları ile saldırıları protestoettiler.

Eylem KESK İstanbul Şubeler Platformu adınadönem sözcüsü Eğitim Sen 5 No’lu Şube BaşkanıMehmet Aydoğan tarafından okunan basın açıklamasıile devam etti. Aydoğan bu saldırının örgütlenme vedüşünce özgürlüğüne bir tahammülsüzlüğüngöstergesi olduğunu belirtti. Açıklama son dönemdeartan baskılar ile “itaat ve sessizleştirme” hedefleyeniktidarın karşısında “KESK olarak esas duruşageçmeyeceğimizi bir kez daha belirtiyoruz!” sözleriylesona erdi.

Eyleme aralarında BDSP’nin de bulunduğu ilerici vedevrimci kurumlar da destek verdi.

Adana’da İnönü Parkı’nda gekleştirilen basınaçıklamasıyla tutuklamalar protesto edildi. Basınmetnini Adana Eğitim Sen Şube Başkanı KamuranKaraca okudu.

“Balkon konuşmasının şifresi çözülüyor:Hukuksuzluk, baskı, şiddet ve tutuklama” pankartınınaçıldığı eylemde, AKP ve yargının toplumda gerilim vekaos uygulamalarını sürdürdüğü belirtildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

Burjuva meclisin “24. dönem” açılışına damgavuran ‘yemin krizi’ sonrası ortaya çıkan “siyasalbelirsizlik” tablosu, sermaye düzeninin efendilerininyanısıra emperyalist güç odaklarında da ciddi gerilimyarattı.

Burjuva meclisin işleyişinde oluşan aksama, AB’liemperyalistlerin de “kaygı” açıklamalarına nedenoldu. Bu çerçevede, AB Komisyonu, genişlemedensorumlu üyesi Stefan Füle aracılığıyla “Meclisegidin” çağrısında bulundu.

Tüm taraflardan “TBMM’nin bütünlüğü ve iyi

işleyişine katkı yapmalarının” istendiği açıklamada,“Türkiye yakın gelecekte önemli zorluklarla başaçıkmak zorunda. Bu durum tüm demokratik güçlerinmüdahil olmasını gerektiriyor’’ denildi. Burjuvameclisin tek çözüm adresi olduğuna vurgu yapılanaçıklamada, AB emperyalistlerinin kaygıları şusözlerle dile getirildi:

“TBMM, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili tartışmalarve kararların merkezinde olacaktır. Tüm taraflarTBMM’nin bütünlüğüne ve iyi işleyişine katkıyapmalıdır’’

AB’den “meclise gidin” telkini

28 Haziran 2011 / Taksim

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

İşkence egemenler için vazgeçilmez bir silahtır.Emperyalist-kapitalist sistemin yürütücülerince dedünyanın her yerinde teslim alma, yıldırma, sindirmeve cezalandırma amacıyla kullanılmaktadır. Bilim veteknolojideki ilerlemeler yeni işkence metotları içinkullanılmaktadır. İşkence aletlerinin üretimi ve ticaretibir sektör haline gelmiştir. Bu da emperyalist-kapitalistsistemin ne kadar insanlık dışı bir sistem olduğunu birbaşka açıdan doğrulamaktadır.

Türkiye ise işkence konusunda sicili hayli bozukülkelerin başında gelmektedir. Her ne kadar sonyıllarda AKP hükümeti sözde “demokrasi”açılımlarının bir gereği olarak sıklıkla “işkenceye sıfırtolerans” argümanını kullansa da, durumdeğişmemektedir. İşkenceye sıfır tolerans bir yanaişkenceciye tam tolerans gösterilen bir ülkedir Türkiye.

Türkiye’de konuyla ilgili istatistiklere bakıldığındasistematik işkencenin devam ettiği ortadadır. Bunukanıtlamak için birkaç veri yeterlidir. Bu açıdan eldekiveriler “ileri demokrasi” söylemelerinin sahteliğiniayan beyan ortaya koymaktadır. İnsan haklarıörgütlerinin verilerine göre, sadece 2011 yılının ilkdört ayında 776 kişi işkence gördüğüne dair başvuruyapmıştır. Kolluk güçleri sadece muhaliflere değil,önüne gelen herkese işkence uygulayabilmektedir.

İşkencenin cezasız kaldığı bir ülkedir Türkiye...

Türkiye “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988yılında kabul etmiştir. Anayasa’da ve CezaKanunu’nda işkenceyi yasaklanmıştır. Fakat bunlarkağıt üzerinde kalmaktadır. Somut durumda, failler netespit edilebilmekte ne de yargılanabilmektedir.Yargılansa bile verilen cezalar uygulanmamaktadır vebu nedenle herhangi bir caydırıcılığı olmamaktadır.Bizzat İstanbul Emniyet Genel Müdürlüğü’nünverilerine göre, 2005-2010 yılları arasında “İşkence vekötü muamele ettikleri” gerekçesiyle haklarında adlisoruşturma açılan 2 bin 341 polisten sadece 22’sinehapis, meslekten men ya da para cezası gibi cezalaruygulanmıştır. Görüldüğü gibi karşımızda işkencecilerikoruyan, kollayan bir devlet gerçeği bulunmaktadır.

AKP döneminde yeni yasal düzenlemelerle polisesınırsız yetki verilmiştir. Önce “işkenceye sıfırtolerans” yalanını inandırıcı kılmak için, insan haklarıadına bir iki yasal düzenleme yapılmıştır. Ardındantüm bunları işlevsizleştiren ve kolluk güçlerini sınırsızyetkilerle donatmak üzere Terörle MücadeleYasası’nda (TMY) değişiklikler yapıldı. Özellikle2007 yılında Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun(PSVK) değişmesi ile geniş yetkiye kavuşan polislerbaşta olmak üzere devlet görevlilerinden kaynaklıişkence ve kötü muamele olaylarında büyük artışlaryaşanmıştır. “Teslim ol” çağrısına uyulmaması veyasilah kullanmaya teşebbüs edilmesi halinde kollukgörevlileri, tehlikeyi etkisiz kılabilecek ölçü veorantıda, doğrudan ve duraksamadan hedefe karşı silahkullanmaya yetkilidirler” hükmüyle yargısız infazlarave bu tür iddiaların soruşturulmasının önünegeçilmesine olanak tanınmıştır. Sonuçta polislerinistediğini durdurup kimlik sorma, zor kullanma vekuvvetin derecesini keyiflerine göre belirlemeleriyasalaşmış oldu. Kısacası, “ileri demokrasi” argümanıaltında gerçekte işkencenin sokağa taşarak tırmanmasısağlanmıştır.

Bir örnek: Alaattin Karadağ davası

TMY ve PVSK’da 2006 ve 2007 yıllarında yapılandüzenlemelerin ardından polis terörü ve cinayetlerininpek çok örneği yaşanmıştır. Alaattin Karadağ yoldaşıncinayeti ve halen devam eden yargı sürecinden degörüldüğü gibi, polisin kullandığı sınırsız öldürmehakkı, yargı tarafından da kollanmaktadır. Alaattinyoldaş 19 Kasım 2009 akşamı Esenyurt’ta sermayedevletinin eli kanlı cellatları polisler tarafındankatledilmişti. Görgü tanıklarının da ifade ettiği gibi,Alaattin yerde yaralı yatarken polis tarafındankurşunlanarak katledilmiş, hastaneye götürülmeyerekölmesi beklenmiştir.

Sonuçta polis cinayetlerinin bildik akıbeti budavada da işletilmek istenmektedir. Uzunca bir süreceyayılan soruşturma aşamasında, işlenen bu cinayetindelilleri açıkça karartılmaya çalışılmıştır. Görgütanıklarının son duruşmada da ifade ettiği üzereAlaattin Karadağ yoldaşın göz göre göre infaz edildiğiortadayken, tek sanık olan ve “kasten adam öldürme”,“görevi kötüye kullanma” ve “kişilerin mallarıüzerinde usulsüz tasarruf” suçlamalarıyla yargılananpolis Oğuzhan Vural’ın tutuklanması talebireddedilmiştir. Kendisi başka bir ilde görevine, yasalolarak öldürme yetkisiyle birlikte devam etmektedir.Böylelikle bir kez daha görüldüğü gibi Türkiye,işkenceye sıfır toleransın olduğu değil, işkenceciyeyüksek tolerans gösterilen bir ülkedir.

Dahası Türkiye “26 Haziran İşkenceye KarşıMücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü”vesilesiyle hazırlanan işkence karşıtı afişlerin dahiyasaklandığı bir ülkedir. Bu afiş, “İşkenceye sıfırtolerans, orantısız güce sonsuz müsamaha”, “İşkencebir insanlık suçudur, sokak işkencesine yasal kılıf:Orantılı güç” yazıları ve polisin sokakta uyguladığı

şiddetin fotoğrafı bulunduğu için toplatılmıştır.Toplatma gerekçesi “Devletin askeri ve emniyetteşkilatını alenen aşağılamaktır” Devlet işkencecilerinikorumaya ve kollamaya devam etmektedir.

Yaptıkları yapacaklarının teminatı...

Hatırlanacağı üzere AKP’nin seçim sloganlarındanbiri de “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı”biçimindeydi. Gerçekten de seçim öncesinde yaptıklarıbundan sonra yapacaklarının kanıtı oldu. Seçim süreci,işkencenin ve yaşam hakkı ihlalinin çokça yaşandığıbir süreçti. Seçim sürecinde kolluk güçlerinin, toplantı,gösteri ve protesto eylemlerine yönelik terörüsonucunda 3 kişi yaşamını yitirmiş, 347 kişiyaralanmış ve 2019 kişi de gözaltına alınmıştır. Kürtillerinde, Hopa’da ve sonrasında yaşananları protestoetmek için Ankara’da yapılan eylemlerde polisinuyguladığı şiddet kuşkusuz sermaye devletinin bundansonra yapacaklarının göstergesidir. Hopa’da kollukgüçlerince sınırsızca kullanılan gaz bombası sonucuMetin Lokumcu yaşamını yitirmiştir. Dahası, MetinLokumcu’nun ölüm raporu polisi aklar niteliktehazırlanmıştır. Bir kez daha görülmüştür ki, devletişkencecilerini ve katillerini korumaktadır.

Sermaye düzeni ancak baskıyla, işkenceyle ayaktakalabilmektedir. Çünkü burjuvalar korkmaktadır.Onların korkusu “ayakların baş” olması, bu düzenindeğişmesi, saltanatlarının yıkılması ihtimalindendir.Bu yüzden sınırsızca baskı ve terör uygulamakta,işkence yapmakta, katletmektedir. Bu nedenleyapılması gereken onların korkularını gerçeğeçevirerek, mücadeleyi daha da büyütmektir. İşkencecidüzen yerine sosyalizmi kurmadıkça insanlıkkurtulamayacaktır.

Devlet terörü10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

İşkenceciye ve katillere yüksek tolerans!

Hatip Dicle’nin milletvekilliğinindüşürülmesine dönük protestolarda estirilen polisterörü 18 yaşındaki bir gencin gözünükaybetmesine yol açtı.

Diyarbakır’da 25 Haziran günü gerçekleştirilenkitlesel protestoya saldıran polis yine pervasızcagaz bombasına sarıldı.

Saldırıda Huzurevleri Mahallesi’nde oturan

ablasının evine misafirliğe giden 18 yaşındakiAçıköğretim Lisesi öğrencisi Hüseyin Caruş’unsol gözüne gaz bombası isabet etti.

Caruş, Dicle Üniversitesi Tıp FakültesiAraştırma Hastanesi Acil Servisi’ne kaldırılırken;gaz bombasının gözbebeğine isabet ettiğibelirtildi. Caruş’un sol gözünü kaybettiğibildirildi.

Gaz bombası terörü

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

GaziBDSP, DHF, Kaldıraç ve Partizan’dan oluşan Gazi 2

Temmuz Platformu 25 Haziran Cumartesi günü Gazi’degerçekleştirdiği yürüyüş ve anma etkinliği ile Sivaskatliamını lanetledi.

Gazi Eski Karakol Durağı’nda toplanan platformbileşeni yaklaşık 130 kişi, üzerinde Sivas şehitlerininfotoğraflarının bulunduğu “2 Temmuz şehitleriölümsüzdür! Sivas katliamını unutmadık,unutmayacağız! / Gazi 2 Temmuz Platformu BDSP –DHF – Kaldıraç - Partizan” pankartı arkasındasıralanarak sloganlarla anma etkinliğinin yapılacağıGazi Şehir Parkı’na doğru yürüdü.

Kitlenin Gazi Şehir Parkı’na sloganlarla girmesiylebirlikte anma programına geçildi. Saygı duruşununardından etkinliğin açılış konuşması gerçekleştirildi.Konuşmada 18 yıl öncesinin değil, bin yılların anısınındiriltildiği belirtilerek, “Onlar, yüzlerce yıl öncezalimlerle mücadele ederek direnen Babeklerin ışığınıtaşıyorlardı. Onlar, yüzlerce yıl önce padişahlara,sultanlara ‘O ateş ki kalbimin içindedir tutuşmuştur’diyerek direnen Bedrettinlerin ışığını taşıyorlardı. Onlar‘Bozuk düzende sağlam çark olmaz. Bu düzeni baştansona değiştirmenin yolunu bulmalıyız’ diyen PirSultan’nın ışığını taşıyorlardı. Evet, bu ışıksönmeyecek” denildi.

Basın açıklamasında devletin çalıştaylarla başlattığıAlevi açılımlarının sahte olduğunun Maraş’tadüzenlenen mitinge saldırmasıyla ortaya çıktığıhatırlatılırken, devletin kendi Alevi’sini yaratmayaçalıştığı ifade edildi. Demokrasi havarisi kesilenlerin,sindirme, şiddet ve saldırılarını yükseltmeye devamettirdikleri söylendi. Açıklamada kurumların,derneklerin sebepsiz yere basılarak insanların gözaltınaalındığı, tutuklandığı, bağımsız milletvekili adaylarınıntürlü bahanelerle meclise girmelerinin engellendiğihatırlatıldı.

Coşkulu program

Ortak basın açıklamasının ardından anma etkinliğimüzik programıyla sürdü. Meyman, türkü ve ezgileriyleetkinliğe destek verdi. Ardından sinevizyon gösterimigerçekleştirildi.

Grup Düşler Vadisi’nin coşkulu kavga türkü vemarşlarıyla yağmur altında devam eden anma etkinliğikapanış konuşması ile sona erdi.

Yaklaşık 250 kişinin katıldığı anma etkinliğindealanda “Maraş, Çorum, Gazi, Sivas… Katliamlarınhesabını soracağız! / BDSP”, “Size söz 35 can! Sivas’ta

dirilecek Pir Sultan! / AKA-DER”, “Sivas’ın katilipatron ağa devleti! / DHF” şiarlı pankartlar yer aldı.

AlibeyköyAlibeyköy Karadolap Mahallesi Gençliği 2

Temmuz’da katledilenleri anmak için 27 Haziranakşamı Parseller’de halı sahanın olduğu parkta biretkinlik gerçekleştirdi.

Açılış konuşması ile başlayan etkinlik saygıduruşuyla devam etti. Ardından sinevizyon gösteriminegeçildi. Emekçiler sinevizyon gösterimini ilgiyleizlediler. Gösterim sırasında “Sivas’ın hesabısorulacak!” sloganı atıldı. Gösterimi Karadolap Gençliğiadına yapılan konuşma izledi.

Konuşmada, yaratılan değerlere sahip çıkma vurgusuyapıldı. Karadolap Mahallesi Güzelleştirme Derneği’nitekrar aktif hale getirmek için mücadele ettiklerini ifadeeden konuşmacı, emekçilerden bu mücadeleye destekolmalarını istedi. Yapılan konuşmanın ardından programsonlandırıldı.

Ön çalışmasında 500 adet el ilanı ve etkinlikafişlerinin kullanıldığı etkinliğe 100’ün üzerinde emekçikatıldı.

Karadolap Mahallesi Gençliği Mahalle

Güzelleştirme Derneğini aktif hale getirmek için 15Temmuz’da Yenipınar Düğün Salonu’nda dayanışmaetkinliği gerçekleştirecek.

Kızıl Bayrak / GOP

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Sivas Katliamı lanetlendi...

25 Haziran 2011 /Gazi

Esenyurt Esenyurt’ta BDSP’liler 2 Temmuz Cumartesi

günü Depo’da gerçekleştirecekleri anma etkinliğiiçin yaygın bir çalışma yürüttüler.

Etkinliğin ön hazırlık sürecinde biraraya gelenişçiler, komiteler oluşturdu ve gündeme yönelik sınıfpolitikasını tartışarak pratik planlamalarını yaptı.Çalışmaları en geniş bileşenle yürütme hedefi ortayakonuldu. Bu hedefle anma etkinliğinin hazırlıksürecinde etkinliğe çağrılan tüm işçi ve emekçilerehazırlık sürecinin bir parçası olma çağrısı yapıldı.Bir dizi emekçi çalışmalara farklı düzeylerde katılımgösterdi. Kimi kapı kapı gezerek emekçilereulaşıyor, kimi kendi çevresini etkinliğe çağırdı. Birdizi emekçi de etkinlik programının hazırlanmasındayer alarak katkı sundu.

Etkinliğe çağrı kapsamında 4 bini aşkın “PirSultan’dan Madımak’a... Asan da, yakan dadevlettir” şiarlı el ilanı emekçilere ulaştırıldı.Dağıtımlarda emekçilerin kapıları tek tek çalınaraksohbetler gerçekleştirildi. Emekçilerin ilgisi oldukça

yoğundu, birçok işçi ve emekçi katılım göstereceğiniifade etti.

Bu kapsamda Yeşilkent, Balıkyolu,Tokat,Saadetdere, Talatpaşa, Kuruçeşme mahallelerindedağıtımlar yapıldı. Bunun dışında da Örnek,Yeşilkent mahallelerindeki pazarlara ajitasyonkonuşmaları eşliğinde dağıtımlar yapıldı. Yine bualanlarda “Sivas’ın faili sermaye devleti”, “Sivas’ıunutma unutturma”, “Sivas’ın hesabını emekçilersoracak”, “Pir Sultan’dan Madımak’a... Asan dayakan da devlettir” şiarlı yazılamalar yapıldı.

MamakBinlerce bildiri ile Mamaklı emekçilere seslenen

MİKE çalışanları Tekmezar ve Tuzluçayırmahallelerinde yaptıkları sokak dağıtımlarınınyanısıra evlerin kapılarını tek tek çalarak emekçilerietkinliğe ve katliamcı devletten hesap sormayaçağırdılar. Ayrıca yaygın bir şekilde mekan afişleride kullanıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Ankara

2 Temmuz hazırlıklarından...

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), Avrupa AleviBirlikleri Federasyonu (AABK), Pir Sultan AbdalKültür Derneği Genel Merkezi (PSAKD), AleviKültür Dernekleri Genel Merkezi (AKD) ve HacıBektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Merkezi(HBVAKV) ortak bir açıklama gerçekleştirdi.Açıklamada Madımak’ın utanç müzesi yapılmakistenmemesi arkasındaki gerçeğe değinilirken,Madımak katliamının 18. yıldönümünde 2Temmuz’da otel önünde yapılacak anmaya çağrıyapıldı.

Açıklamada “İktidar, bu insanlık suçunubelleklerden silmek için oteli Bilim ve KültürMerkezi’ne dönüştürmek istiyor. Madımak’ın utanç

müzesine dönüştürülmesi ve firarilerinin yakalanıpyargı önüne çıkartılmaları konusundaki ısrarımızsürecektir” denildi.

Müze talebine demagojik cevap

Pir Sultan Abdal 22. Geleneksel KültürEtkinlikleri’ ne katılan Sivas Valisi Ali Kolat isemüze talebine demagojik bir yanıt verdi. “Müzekonusunda bir şey diyemem. Ancak şu anda bu işibir ayrımcılık meselesi gibi lanse etmeyeçalışıyorlar. Yoksa hiç kimse oranın müzeolmasından gocunmamaktadır. Oradaki ortam,müzeden çok farklı değildir” dedi.

“Katliam unutturulmak isteniyor”

25 Haziran 2011 /Gazi

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Polis terörü12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

19 Kasım 2009 tarihinde Esenyurt-Avcılar polisitarafından sokak ortasında infaz edilen Türkiye Komünistİşçi Partisi (TKİP) militanı, devrimci işçi AlaattinKaradağ’ı katleden polislerden birinin yargılandığı davanındördüncü duruşması 24 Haziran günü görüldü. Dinlenentanıklardan birisi Karadağ’ın hastaneye götürülmeyerekkatledildiğini anlatırken, sonraki duruşma 26 Eylül 2011tarihinde görülecek. 

Yargısız infaz gerçeğine tanıklık

Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülendördüncü duruşmada, Karadağ’ın yargısız infaz sonucukatledildiği gerçeği ortaya serildi. 

Duruşmada dinlenen tanıklardan Ayhan Talay,Karadağ’ın vurulmasının ardından hastaneye kaldırmagirişimlerinin polisler tarafından “savcı gelecek” denilerekengellendiğini söyledi. Karadağ’ın saatler boyunca ağıryaralı bir biçimde yerde bekletildiğini ifade etti. 

Geçmiş duruşmalarda mahkeme heyeti tarafından rafakaldırılmaya çalışılan keşif kararının hayata geçirilmesiyönünde de avukatlar tepkilerini ortaya koydular. KaradağAilesi avukatlarından İbrahim Ergün, olay yeri keşfininönemine dikkat çekerek, keşif kararının şimdiye kadarsürüncemede bırakılmasını eleştirdi. Mahkeme heyetine“Keşif kararı neden ertelendi?” sorusunu yönelten Ergün,bu ertelemenin bilinçli olarak yapıldığını ifade ederek“hukuka ve dosyanın içeriğine uygun olmayan bu karardanvazgeçilmesi” çağrısında bulundu. 

Dava süreciyle ilgili diğer keyfiliklere de değinenErgün, BDP Dersim Milletvekili Şerafettin Halis’inKaradağ cinayeti davasıyla ilgili TBMM’ye sunduğu soruönergesini ve bu önergeye dönemin İstanbul ValisiMuammer Güler tarafından verilen yanıtı hatırlattı.Önergeye verilen cevapta, olaya ilişkin idari soruşturmadosyasının açıldığı ancak çok kısa bir sürede busoruşturmanın sonuçlandırıldığına dikkat çeken Av. Ergün,idari soruşturma dosyasının celbini talep etti.

Görüntü kayıtları kaybedildi

Duruşmanın öne çıkan yanlarından bir§ diğeri ise,Karadağ cinayetinin yargı-polis eliyle örtbas edilmesiçabasının bir kez daha açığa çıkmasıydı. 

Olay yerinde ve çevrede bulunan kamera kayıtlarınındaha önce hem savcılık hem de mahkeme aşamasındagetirilmesi talebi karşısında “bu tür görüntülerinbulunmadığı” yanıtının verildiğini söyleyen Ergün, yinedosyada bulunan 09.12.2009 tarihli raporda TerörleMücadele Şube Müdürlüğü görevlilerince çevrede bulunangüvenlik kamera kayıtlarının toplandığına ilişkin ibareyi

hatırlatarak kamera kaydı görüntülerinin akıbetini sordu. Duruşmada ayrıca, keşif kararının ertelenmesinden önce

dosyaya bakıldığında, daha önce dosyada tanık olarakdinlenmiş olan bir kişinin dosyaya vermiş olduğu “keşifyapılmasın” talebini içeren dilekçenin havalesiz ve tarihsizoluşuna dikkat çeken avukatlar, bu dilekçinin açıklığakavuşturulmasını istediler. 

Duruşmada dinlenen diğer bir tanık ise, AlaattinKaradağ ile polisler arasında yaşanan çatışma sırasındaevinin duvarına kurşun isabet eden Cafer Yıldız’dı. Olaygünü İstanbul’da olmadığını söyleyen inşaat işçisi Yıldız, osırada eşi ve çocuklarının evde olduğu bilgisini verdi.Karadağ Ailesi avukatları, bir sonraki duruşmada Yıldız’ıneşinin de dinlenmesi talebini mahkemeye ilettiler. 

“Oğuzhan Vural tutuklansın!”

Duruşmada söz alan Alaattin Karadağ’ın kardeşiAbdullah Karadağ ise, sanık polis Oğuzhan Vural’ıntutuklanması talebini yineledi. “Karadağ Ailesi olarakmağduruz. Dava sürüncemeye getirildi. Kardeşiminöldürülüşünden 4 gün sonra bize haber verildi. Otopsiraporu oldu bittiye getirildi” diyerek konuşmasına başlayanKaradağ, kardeşinin katillerinin aklanmaya çalışıldığınısöyledi. Karadağ cinayeti davası ile vekilliği YSK eliyledüşürülen tutuklu milletvekillerin durumu arasında bağkuran Karadağ, katil polisler ellerini kollarını sallayarakgezerken halkın seçtiği vekillerin ise serbestbırakılmadığını söyledi. Kardeşinin katilinin halatutuklanmadığını söyleyen Karadağ, polise ayrıcalıktanındığının açıkça görüldüğünü dile getirdi. Polis OğuzhanVural’ın tutuklanması talebinde bulundu. 

Verilen aranın ardından kararını açıklayan mahkemeheyeti, bir sonraki duruşmayı 26 Eylül 2011 tarihineerteledi. Bu tarih aynı zamanda Ulucanlar katliamının dayıldönümü. 

Duruşmayı, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD)İstanbul Şube yöneticileri ve Karadağ Cinayeti DavasıTakip Komisyonu üyesi 10’u aşkın avukat da takip etti. 

“Katillerin peşini bırakmayacağız!”

Duruşmanın ardından adliye önünde basın açıklamasıgerçekleştirildi. Duruşmaya ilişkin ayrıntıları basın vekamuoyuyla paylaşan Av. Zeycan Balcı Şimşek, davasürecindeki keyfiliğe ve cinayeti örtbas etme çabalarınadikkat çekti. Alaattin Karadağ’ın kardeşi Abdullah Karadağise kardeşini katleden polislerin ortalıkta dolaştığınısöyledi. Aklanmaya çalışılan bu davayı ve katillerinyakasını bırakmayacaklarını belirtti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BDSP’nin adliye önünde yaptığıaçıklamadan...

“Katillerin aklanmasına

izin vermeyeceğiz!”

Bugün burada, Türkiye Komünist İşçi Partisi(TKİP) militanı devrimci işçi Alaattin Karadağ’ınkatledilmesiyle ilgili olarak açılan davanındördüncü duruşması görülüyor.

(...) Bizler Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

(BDSP) olarak, Alaattin Karadağ yoldaşınkatledilmesinin hemen ardından, devrimci veilerici dostlarımızın da desteğiyle, polis terörüve cinayetlerine karşı ısrarlı ve etkin birmücadele süreci örmeye başladık. “Karadağcinayeti aydınlatılsın!” talebiyle ördüğümüzeylemsel süreçlerde, “Polis terörü vecinayetlerine son!” kararlılığını haykırdık. Bumücadelenin yarattığı basıncın etkisiyle açılandavayı, polis terörü ve cinayetlerine karşımücadelenin bir mevzisine dönüştürmeyeçalıştık. Mücadelemiz bundan sonra da aynıısrar, inanç ve kararlılıkla sürecek.

Katillerin yakasını bırakmamaya kararlıyız.Bunun için burdayız. Katillerin aklanmasınasessiz kalmayacağımızı duyurmak içinburdayız. Sadece yarıgılanan polisten değil,aynı zamanda cinayetin sorumluluğunu şu yada bu biçimde taşıyan düzen güçlerindenhesap sormak için burdayız. Polis terörüne vecinayetlerinin son bulması için burdayız.

Ellerimiz katillerin yakasında! Katillerinaklanmasına izin vermeyeceğiz! Mahkemeninkararı ne olursa olsun, katil polislerden vekatliamcı düzenden mutlaka hesap soracağız!

Ve Alaattin Karadağ yoldaşın onuruna lekesürdürmeden son nefesine dek taşıdığımücadele bayrağını mutlaka zaferetaşıyacağız!

Mücedelemiz bundan sonra da kararlılıkladevam edecek. Katiller ve onlara arka çıkanlar,er ya da geç hak ettikleri cezayı bulacaklardır.

Son olarak belirtelim ki, mücadelemizsadece Alaattin Karadağ için değildir.

Mücadelemiz burjuvazinin sınırsızcakullandığı baskı ve terörle ezilenler, işkencegörenler, katledilenler içindir. Kürt halkının,gençliğin, işçinin, emekçinin, kısacası hakarayan her toplumsal kesimin özgürlüğü vegeleceği içindir. Hopa’da katledilen MetinLokumcu içindir.

İşte bu anlayışla polis tarafından katledilenAlaattinler, Metinler, Şerzanlar, Aydınlar vedaha nicelerinin hesabını sormak, bu zorbalıkdüzenine son vermek için tüm ilerici-devrimcigüçleri safları sıklaştırmaya, mücadeleyibüyütmeye çağırıyoruz.

Polis terörüne ve cinayetlerine son!

PVSK ve TMY iptal edilsin!

Katil devlet hesap verecek!

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu

24 Haziran 2011

Alaattin Karadağ cinayeti davasında 4. duruşma...

Tanıklar infazı anlattı!

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Polis terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Duruşma için Bakırköy Adliyesi önünde toplananKaradağ’ın ailesi, yoldaşları ve dostları, katillerdenhesap sorma kararlılığını ifade ederken, mahkemeninkatilleri aklamasına izin vermeyeceklerini haykırdılar.

Adliye önünde toplanan kitle, “Karadağ cinayetiaydınlatılsın!” ve “Alaattin Karadağ yoldaş ölümsüzdür!Devrimciler ölmez devrim davası yenilmez!”pankartlarıyla, Karadağ’ın resimleri ve kızıl flamalartaşıdı. Öfkeli sloganlarla polis cinayetlerininlanetlendiği eylemde, BDSP tarafından bir basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Basın açıklamasında, Alaattin Karadağ’ınsermayenin eli kanlı cellatları olan polisler tarafındankatledildiği vurgulanırken mahkemenin bir aklamamekanizması gibi çalışarak cinayetin üstünü örtmeyeçalıştığı vurgulandı. Polis cinayetlerinin bir devletpolitikası haline geldiği, Alaattin Karadağ için verilenmücadelenin polis terörüyle ezilen, işkence gören vekatledilen tüm kesimler için verilen bir mücadeleolduğu anlatıldı. Açıklamada Hopa’da katledilen MetinLokumcu da anılarak, polis terörüne karşı mücadeleninbüyütülmesi ihtiyacına işaret edildi.

Direnişçi işçiler: “Karadağ’ın davası davamızdır!”

Eyleme destek verenler arasında Ontex, PTT veKubatoğlu-Fıratpen’den direnişçi işçiler debulunuyordu. Ontex direnişçisi Gamze Kayhan ile PTTdirenişçisi Cafer Kalağ da birer konuşma yaptı.

Gamze Kayhan konuşmasında, Alaattin Karadağ’ınhayatını işçi sınıfının kurtuluş davasına adamış bir işçiolduğunu, bu nedenle katledildiğini, fakat kendilerininbugün onun uğrunda mücadele verdiği bu davayıbüyüttüklerini vurguladı.

Cafer Kalağ ise Alaattin’i katleden polisin,direnişlerini sürdürürken kendilerine yönelik de yoğunterör estirdiğini, Alaattin’i katledenleri aklamaya çalışanmahkemelerin de yine patronlar için çalıştığınıvurgulayarak Karadağ davasının kendi davalarıolduğunu söyledi

Konuşmaların ardından kitle duruşma bitene kadaroturma eylemi gerçekleştirdi. Sloganlarla, marşlarla,polis terörünü teşhir eden ve Alaattin Karadağ’ınmücadelesini anlatan ajitasyon konuşmalarıyla duruşmasüresince beklendi.

Eyleme Emekçi Hareket Partisi (EHP), Partizan veUİD-DER destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Karadağ’ı ölüme terkedenler de yargılanmalı”

Alaattin Karadağ ile ilgili davanın 24 Hazirangünü görülen dördüncü duruşması BDSP, ÇHDKaradağ Davası Takip Komisyonu ve KaradağAilesi tarafından düzenlenen bir basıntoplantısıyla değerlendirildi. 25 Haziran günüÇHD İstanbul Şube binasında düzenlenen basıntoplantısında, Karadağ cinayeti davasının seyrive son duruşma üzerinden yoğunlaşan devletterörü değerlendirildi.

Toplantıda ilk sözü ÇHD İstanbul ŞubeYönetim Kurulu üyesi Av. Ceren Uysal aldı.Uysal toplumun muhalif kesimleri üzerindekihak ihlallerinin sürdüğünü belirterek hukuksisteminin işleyişini teşhir etti. Karadağcinayeti davasında gelinen süreci özetleyerekkonuşmasını sürdüren Uysal, devlete muhaliftüm kesimlerin “suçlu” ilan edildiğinisöyleyerek mücadele çağrısı yaptı.

“Karadağ ölüme terk edildi”

Karadağ Cinayeti Davası Takip Komisyonu adına konuşan Av. Zeycan Balcı Şimşek ise 300’e yakınmüdahil avukatla Karadağ davasını takip ettiklerini söyledi. Tanık ifadelerine dikkat çeken Şimşek,Karadağ’ın yaralı halde yakalanmasına rağmen hastaneye götürülmeyerek açıkça ölüme terkedildiğigerçeğine ulaştıklarını belirtti. Sanık polis dışında Karadağ’ı ölüme terk edenlerin de yargılanması gerektiğinisöyleyen Şimşek, cinayet davasıyla ilgili lehte tanıklık yapmak isteyenlerin engellendiği ve yönlendirildiğibilgisini verdi. Özellikle tanık dolmuş şoförü İsmail Durmuş’un, duruşmaya çağrılmasına rağmen gelmediğiniifade eden Şimşek, bu ihlallerle devam eden davanın sahiplenilmesinin önemine vurgu yaptı. 26 Eylül’dekidava duruşmasına katılım çağrısında bulunan Av. Şimşek, Ulucanlar Katliamı’nın yıldönümüne denk gelen bugünün ayrı bir öneme sahip olduğunu belirtti.

“Alçakça tasarlanmış bir polis cinayeti”

Toplantıya Karadağ Ailesi adına Halil ve Abdullah Karadağ katıldılar. Karadağ Ailesi adına konuşanAbdullah Karadağ “Polise tanınan yetkiler ve haklar; bir halkın iradesinden daha mı üstün?” diye sordu.Dördüncü duruşmanın diğer duruşmaların tekrar niteliğinde olduğunu söyleyen Karadağ, mahkemenin“usulen yargılamayı aynı yöntemle sürdürdüğüne ve işlenen cinayetin üzerinin örtbas edilmesi için aynıkararlılıkla karar vermeye” devam ettiğine dikkat çekti.

Mahkemede dinlenen tanık Ayhan Talay’ın verdiği ifadenin önemine vurgu yapan Karadağ, yerde yaralıbiçimde yatan Karadağ’ın hastaneye kaldırılmasının engellendiği yönündeki ifadenin, Karadağ’ınkatledilmesinin “alçakça tasarlanmış bir polis cinayeti” gerçeğine işaret ettiğini dile getirdi.

Yargı mekanizmasının, polis cinayetlerinin neredeyse tamamında polisleri serbest bırakmasının, polisterörü ve cinayetlerini arttırır bir nitelik kazandığını gösterdiğini söyleyen Karadağ, Hopalı MetinLokumcu’nun ölüm raporunun polisi aklar nitelikte hazırlandığına ve ardından yaşanan gözaltı ve tutuklamasaldırısına değindi. Diğer taraftan Kürt halkının iradesiyle seçilen Hatip Dicle’nin tutuklu kalmasına dikkatçeken Karadağ, bu davanın takipçisi olmaya devam edeceklerini, katillerin yakasını bırakmayacaklarınısözlerine ekledi.

“Karadağ davasını sahiplenelim!”

Toplantıda BDSP adına da bir konuşma gerçekleştirildi. Konuşmada, Karadağ cinayetine ilişkin yargısürecinin her safhasının polis terörü ve cinayetlerinin bu düzenin değişmez gerçeği olduğunu ve adetakatletmeye teşvik edilen polislerin aynı düzenin mahkemelerince sistematik bir biçimde aklandığınıgösterdiğine dikkat çekildi. Dördüncü duruşmada da, Karadağ’ın yaralı halde ölüme terkedildiğini belirtentanık ifadesine rağmen sanık polis Oğuzhan Vural’ın tutuklanmamasının bu aklama çabasının devam ettiğinigözler önüne serdiği dile getirildi.

Konuşmada, Karadağ cinayeti davasının dördüncü duruşmasının, Kürt sorunu çerçevesindekigelişmelerin ve Hopa sürecinin de gösterdiği gibi, toplumsal muhalefete dönük baskı ve terörününalabildiğine yoğunlaştığı bir döneme denk geldiği vurgulanarak, AKP’nin önümüzdeki dönemin acilsaldırılarını hayata geçirmek için mutlaka polis devleti uygulamalarını daha da derinleştireceği söylenerek,bu tabloda Karadağ cinayeti davasını sahiplenmenin öneminin arttığı ifade edildi.

BDSP’den adliye önünde eylem

“Katillerin yakasını bırakmayacağız!”

25 Haziran 2011 / ÇHD

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Metal işçilerinin mücadelesinin geleceğinibelirleyecek olan genel kurullar süreci Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu (Kartal) Şube GenelKurulu’yla başladı. 26 Haziran Pazar günüMaltepe’deki Maksev Tesisleri’nde gerçekleştirilen 5.Olağan Genel Kurul’a, sendika yöneticilerinin kababürokratik müdahaleleri damgasını vurdu.

Öncü, devrimci metal işçilerinin genel kurulayönelik etkin müdahalesi sendika yöneticilerinin gericive kaba müdahaleleriyle engellenmeye çalışıldı.Şubenin örgütlü olduğu Aksan Metal, Anadolu Motor(Lombardini), Remas, ABB Elektrik, Isuzu, Özarar,Mert Akışkan ve Penta Elektronik’ten 100’ü aşkındelegenin katıldığı genel kurul, ABB’nin Kartal veDudullu’daki fabrikalarının yanısıra Aksan’dakidelegelerin büyük bir çoğunluğu tarafından boykotedildi.

Genel kurul öncesinde “Bürokratizme veişbirlikçiliğe karşı devrimci sınıf sendikacılığı!”bayrağını yükselten öncü ve devrimci işçiler ise genelkurula katılarak şube yönetiminin son 4 yıllık pratiğiüzerinden uzlaşmacı-bürokratik çizgiyi mahkumettiler.

Kemal Coşkun başkanlığındaki mevcut yönetimin104 delegenin oyuyla blok liste halinde tekrar adayolarak göreve geldiği genel kurul, gergin biratmosferde başladı. Divan başkanlığını Genel BaşkanAdnan Serdaroğlu’nun yaptığı genel kurulda, sendikayönetiminin kaba bürokratik müdahaleleriyle karşıkarşıya kalan öncü işçilerin konuşmaları engellenmekistendi.

Saat 10.30’da başlayan genel kurulda ilkkonuşmayı divan adına, Genel Başkan AdnanSerdaroğlu yaptı. Birleşik Metal’in devletten vesermayeden bağımsız bir örgüt olduğunun altını çizenSerdaroğlu, Birleşik Metal’in Türkiye’deki sendikalararasında “parmakla gösterilen bir sendika” olduğunusavundu. Birleşik Metal’in, DİSK’in lokomotifsendikası olduğunu söyleyerek yürütülen mücadeledeeksik birtakım şeyler varsa bu eksiklikleri işçilerindeğil sendikanın eksikliği olarak kabul ettiklerini dilegetirdi. Türkiye’deki sendikalar içerisinde en çokörgütlenen sendikanın Birleşik Metal-İş olduğunuvurgulayarak, bu canlılığın DİSK’in genel kuruluna dayansımasını temenni etti.

Serdaroğlu’nun konuşmasının ardından saygıduruşu ve konuk konuşmalarına geçildi. Konuklarınkonuşmaları sırasında ise genel kurul salonundakitansiyon oldukça yükseldi. Bu bölümde kürsüyükullanan BDSP temsilcisi ve Sinter işçisi MuratÖğütçü’nün konuşmaları Genel Başkan AdnanSerdaroğlu ve şube yönetimi tarafındantahammülsüzlükle karşılandı. Direnişe çıktıktan sonra,şube yönetimi tarafından ortada bırakılan Gürsaşişçilerinden Mustafa Sancak ile GU işçisininkonuşması ise Adnan Serdaroğlu ve şube yöneticileritarafından provokatif müdahalelerle engellenmeyeçalışıldı.

Sinter işçisini susturmak istediler

Konuk konuşmaları bölümünde ilk konuşmayıSinter işçisi Murat Öğütçü yaptı. Sinter Metal’dekiişgal eylemi ve sonrasında uzun soluklu direniş

sürecinin başından sonuna kadar içerisinde olan Sinterişçisi, şube yönetiminin bürokratik bir hat izleyerekSinter direnişinin başarıya ulaşmasının önüne geçtiğinibelirtti. Direniş sürecinde sendika yönetiminesundukları önerilerin yukardan bir biçimdereddedildiğini söyleyen Öğütçü, yürüttüklerimücadelenin sermayeye ve patronlara karşı verildiğinihatırlattı. Yaşadıkları direniş deneyiminin, hermücadelenin aynı zamanda siyasal ve ideolojik olduğugerçeğini öğrettiğini ifade eden Sinter işçisi, direnişsürecinde yaşanan gelişmeler üzerinden mevcutanlayışı eleştirdi. Genel kurul kürsüsünden yapılan builk konuşma, Genel Başkan Adnan Serdaroğlu’nunkonuşmanın içeriğinden duyduğu rahatsızlık nedeniylemüdahale edilerek kesilmek istendi.

BDSP konuşmasına tahammülsüzlük

Öğütçü’nün ardından söz alan BDSP temsilcisi isegenel kurulu selamlayarak başladığı konuşmasındagenel kurul süreçlerinin önemine dikkat çekti. Genelkurulların, sınıf mücadelesinin özel zeminleriolduğunu belirten temsilci, bir dönemin muhasebesininyapılması ve zayıflıklarla hesaplaşılması açısından buimkanın doğru biçimde kullanılması gerektiğinivurguladı. Metal işçilerinin, Türkiye işçi sınıfınınmücadele tarihinde önemli bir yere sahip olduğunubelirterek konuşmasını sürdüren BDSP temsilcisi,metal işçilerinin bugün de “bir ordu gibi savaşarak”hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sorunları aşmanınbiricik yolunun taban örgütlenmelerini güçlendirmekolduğunu söyleyen temsilci, taban örgütlenmelerindenyoksunluğun aynı zamanda siyasal bir sınıf bilincinesahip olamamak anlamına geldiğinin altını çizdi.Doğru bir önderlik tarzıyla mevcut tablonun da ötesinegeçilebileceğinin altını çizen BDSP temsilcisi, GrupTİS sürecini örnek vererek temel olanın işçilerin kendikaderlerini ellerine alması olduğunu ifade etti. Tabanörgütlülüklerini kurmanın önemine değinen temsilcininkonuşması, Genel Başkan Adnan Serdaroğlutarafından kesilmek istendi.

Temsilcinin konuşmasını “usul”e uygunbulmadığını söyleyen Serdaroğlu eleştirileri yapacak

olanın delegeler olduğunu ifade etti. Serdaroğlu’nunmüdahalesini “Burası işçi sınıfının kürsüsüdür. BDSPde sınıf mücadelesinin içerisindedir, bu kürsüdenkonuşmak da o nedenle hakkımızdır” biçimindeyanıtlayan temsilci konuşmasını sürdürdü.

Direnişçi işçilere kürsü yasağı ve saldırı

BDSP temsilcisinin konuşmasına yönelikrahatsızlığını saldırgan ifadelerle sürdüren Serdaroğlu,“madem bu kadar uzun konuşuyorsunuz o zaman diğerkonuşmacıların süresi de kullanılmış oldu” diyerek,sırada bulunan konuşmacılardan eski Gürsaş ve GUişçilerinin konuşmalarına engel olmak istedi.

Serdaroğlu tarafından konulan kürsü yasağına,kürsüye gelerek yanıt veren Gürsaş işçisi, GenelBaşkan Serdaroğlu, Şube Başkanı Kemal Coşkun veŞube Sekreteri Yaşar Cihan tarafından engellenmekistendi. Kürsüde başlayan gerilime müdahale edenBDSP’liler ise kaba bürokratik müdahaleye“Bürokratlar sussun işçiler konuşsun!” sloganlarınıatarak yanıt verdiler. Bunun üzerine genel kurulsalonunda gerilim daha da büyürken yöneticilerleBDSP’liler arasında tartışmalar yaşandı. Şubeyöneticileri ile harekete geçirdikleri bir grup,BDSP’lilere yönelik fiziki saldırı girişimindebulunurken, bu girişim kararlılıkla boşa düşürüldü.

Şube yöneticilerinin provokatif davranışlarladelegeleri BDSP’lilere karşı yönlendirme çabaları isedestek bulmadı. Birkaç delege hariç salondakileryaşanan gerilimi izlemekle yetindiler. Bu sıradakonuşan Adnan Serdaroğlu, “Genel kurulun adabı var.Sizin eleştiri yapma hakkınız yok” diyerek BDSP’lilerihedef aldı. Divanın tutumunu protesto edenBDSP’lilere “Sizin yaşınız kaç ki bana devrimciliktaslıyorsunuz” sözleriyle seslenen Genel Başkan,BDSP’lilerin müdahalesini “sabote girişimi” olaraknitelendirdi. Bir süre devam eden gerilim ilerici-devrimci işçilerin müdahalesi ve BDSP’lilerinsoğukkanlı tutumlarıyla noktalandı.

Konuk konuşmaları bölümünde, Casper işçisiBahtiyar Şahin de söz aldı. Casper Bilgisayar’dakiörgütlenme ve direniş sürecine dair bilgilendirmede

Birleşik Metal’de gerilimli genel kurul

Saldırılara ve engellere rağmen hesap sorma kararlılığı...

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Sınıf hareketiSayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

bulunan işçi, dayanışmayı büyütme çağrısındabulundu.

Uzlaşmacı-bürokratik çizgi mahkum edildi

Konuk konuşmalarının ardından delegelerin sözaldığı bölümde ise şube yönetiminin son 4 yıllıkpratiği üzerinden uzlaşmacı-bürokratik çizgi mahkumedildi. İlk olarak söz alan Penta Elektronik delegesiÖzlem Kalaycı; Ontex, Legrand, PTT, Casper,Kampana ve tüm direnişleri selamlayarakkonuşmasına başladı. Sermayenin yeni dönemdekisaldırılarına örgütlü bir tepki verme ihtiyacına dikkatçeken Kalaycı, geçmişten bugüne mücadeleci bir çizgiizleyen Brleşik Metal’in sınıf mücadelesindeoynaması gereken rolü oynamadığı, bürokratik-uzlaşmacı bir çizgi izlediği eleştirisini getirdi. GrupTİS sürecini değerlendiren Penta işçisi, bu süreçteörgütlenen Gebze mitinginin yetersiz kaldığını, mitinghaberinin kendilerine 2 gün önce ulaştığını belirtti. 1Mayıs’a katılım çağrısının ise yeterince yapılmadığınısöyledi. MESS sürecinin, ek protokoller yoluylabitirilmesinin sınıf sendikacılığı iddiasını taşıyanBirleşik Metal’in ücret sendikacılığı yaptığınıgösterdiğini belirten Kalaycı, işçilerin grev iradesininkırıldığını ve geri eğilimlere yaslanıldığını sözlerineekledi.

GU fabrikasının kapatılması sürecine sendikayönetiminin sessiz kalmasını eleştiren Kalaycı,sendika yönetiminin öncü işçilere sahip çıkmayarakuzlaşmacı çizgiyi eleştirdi. Ayrıca Gürsaş işçisineyapılan müdahaleyi kınadı. ABB Dudullu, Penta veAksan Metal delegelerinin genel kurul sürecineyönelik mücadele programını da ortaya koyan Pentadelegesi, taban örgütlülüklerini güçlendirme çağrısıyaptı.

Kalaycı’nın konuşmasını, Remas BaştemsilcisiAdem Yalçın’ın konuşması izledi. Şube yönetimineövgüler yağdıran Yalçın, şubenin başarılı bir sınavverdiğini savundu.

“Koltuk sendikacılığı anlayışı mahkum edilmeli”

ABB Dudullu İşyeri Temsilcisi Murat Yılmaz ise,şubedeki işleyişe dair eleştirilerini sıraladı. Sintersürecini ve kriz döneminde Isuzu’daki işten atmalarakarşı şube yönetiminin tutumunu değerlendirenYılmaz, MESS sürecine de iyi bir hazırlıkyapılmadığını söyledi. “Koltuk sendikacılığı anlayışımahkum edilmeli” diyen Yılmaz, şube yönetimininüzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediğieleştirisinde bulundu.

Direnişlerdeki pratiğin hesabı soruldu

Bu bölümde kürsüyü en çok kullanan Penta işçilerioldu. Kürsüye çıkan bazı delegeler sendikanın grevfonu kararının uygulanmasını istediler. Yine bubölümde söz alan eski GU işçisi ve Penta delegesiMelike Çolak, GU’daki kapanma sürecine sessizkalındığını, Sinter direnişi sürecinde de fiili-meşrumücadele çizgisi yerine pasif bir bekleyişin tercihedildiğini hatırlattı. Tabanın söz ve karar hakkınasaygı duyulması çağrısında bulunan Çolak,fabrikalarda sınıf bilincinin geliştirilmesininolanaklarının mevcut olduğunu dile getirdi. Genelkurulların, işçilerin fabrikalarda yürüttüğütartışmaların ve bu tartışmalar sonucundagerçekleştirilen delege seçimleriyle yapılmasınınönemine vurgu yapan Çolak, sendika yöneticilerininen fazla iki dönem görev alması gerektiğini ifade etti.

Kürsüden söz alan başka bir Penta delegesi öncüve devrimci işçilerin şube yönetimine yönelttiği

eleştirileri “verilen emeği çöpe atmak” olarakdeğerlendirdi. Suya sabuna dokunmayan bukonuşma şube yönetimine “örtülü” bir destekniteliğindeydi

“Sizleri yalanla besliyorlar”

Mert Akışkan Gücü ve Isuzu temsilcilerininyaptıkları konuşmalar ise sendika yönetiminisavunmaya yönelikti. Grup TİS sürecindeIsuzu’dan greve hayır kararı çıkmasına dönükeleştirileri yanıtlayan baştemsilci ErolKalender, her şeyin genel merkez ve şubeninbilgisi dahilinde yapıldığını dile getirdi.

Verilen aranın ardından konuşan DudulluABB’den Hüsnü Atasoy ise mevcut şubeyönetiminin işçilerden yana tutum almadığınısöyledi. Şube yönetimine, pazartesidenitibaren gerekli mesajı vereceklerini dile getirdi.“Bunlar sizi yalanla besliyorlar” diyerek eleştirilerinisürdüren Atasoy grup TİS sürecinde ABB’de ortayakoydukları kararlı mücadeleyi anlattı. Konuşmasındaayrıca çeşitli süreçlerdeki pratiklerden hareketlesendika yönetiminin gerici tutumlarını ortaya sererekbundan böyle iki ellerinin yönetimin yakasındaolacağını vurguladı.

Eleştiriler yanıtsız bırakıldı

Delege konuşmalarının ardından eleştirileriyanıtlamak üzere söz alan Şube Başkanı KemalCoşkun, birlik beraberlik mesajları verirken yanıtvermek üzere not aldığını söylediği eleştirilere ise tekkelime yanıt vermedi. Yöneltilen eleştirilere “Buzamana kadar ne önerildi de yapılmadı?” sorusuylayanıt verdi. Yönetim olarak bu süreci başarıylatamamladıklarını iddia etti.

Devrimci işçilere seçim engeli

Kürsü konuşmalarının ardından seçimlere geçildi.Mevcut Şube Başkanı Kemal Coşkun başkanlığındakiblok listenin 104 delegenin imzasıyla yönetime aday

olduğu genel kurulda, ilerici ve devrimci delegeler deadaylıklarını koydular. Penta delegesi Özlem KalaycıŞube Eğitim Sekreterliği ve Merkez Kuruldelegeliğine aday olurken ABB İşyeri TemsilcisiMurat Yılmaz merkez kurul delegeliğine, MelikeÇolak da örgütlenme sekreterliğine aday oldu. FakatYılmaz, Çolak ve Kalaycı’nın adaylıkları yönetiminblok liste taktiğiyle engellendi. Seçimlere geçilmedenönce seçimlerin blok liste yöntemiyle yapılmasıyönünde bir önerge sunan yönetim, böyleliklelistesinin delinmesini de baştan engellemiş oldu. Blokliste yönteminin genel kurulda kabul edilmesi üzerineise, liste oluşturma zorunluluğu ortaya çıkarılarakYılmaz ve Kalaycı’nın adaylıkları engellenmiş oldu.

Sandık kurularak yapılan seçimlerde ise KemalCoşkun başkanlığındaki liste yeniden yönetime geldi.

Genel kurula, Birleşik Metal-İş’in Gebze, Trakya,Kocaeli, İzmir ve İstanbul 2 No’lu Şube’denyöneticilerin yanısıra Harb-İş İstanbul Anadolu YakasıŞube Başkanı Hüseyin Över ve Genel-İş İstanbulAnadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir dekatıldılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

- Merkezi düzeyde Genel Temsilciler Kurulu,Şube düzeyinde ise Şube Temsilciler Kurulu kararorganları haline getirilmelidir.

- Bölgeler düzeyinde üyelerin katılımıylaörgütlenme komisyonları oluşturulmalı ve metalfabrikalarının örgütlenmesi için önümüzdekidönemde aktif çalışma yürütülmelidir.

- Genel kurullar en çok iki yılda bir yapılmalıdır.- İşyeri komiteleri, tüzüğümüzde işyeri meclisleri

olarak düzenlenmeli, bu meclislerin üyelerinin

seçimle belirlenmesi ve geri çağırma hakkıçerçevesinde işyeri sorunlarına ilişkin alacağıkararlar şube açısından bağlayıcı olmalıdır.

- Genel Yönetim Kurulu’na verilen temsilcilerigörevden alma yetkisi kaldırılmalı, bu yetki “geriçağırma hakkı” olarak üyelere verilmelidir.

- Sendikalarda herhangi bir kademede görevalacak kişi en fazla üst üste iki dönem yöneticilikyapmalıdır. Bunun dışında sendikal kademelerdegörev almayla ilgili tüm sınırlamalar kaldırılmalıdır.

Genel kurula sunulan önergelerden...

26 Haziran 2011 / Kartal

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Devrimcilik her şeyden önce politik bir duruş,politik bir kimliktir. Bununla birlikte apolitizmyalnızca sıradan insanların yaşadığı bir sorun değildir.Devrimci saflarda da kelimenin farklı anlamında birapolitizasyon yaşanabiliyor. Yığınların politikilgisizliği ile devrimcilerde karşılaşılan apolitizmarasında görünürde derin bir fark var. Nihayetinde birisiyasetin kıyısından geçmemeyi anlatırken, diğeri enileri politik düzeyi kimliğe dönüştürmesi gerekendevrimcinin sıradanlaşmasını anlatır. Daha yakındanbaktığımızda ise, her iki durumda da düzenin insanyaşamında kendini üretmesi ve sürdürmesi gerçeğini,bunun yol yöntemlerini görürüz.

Düzenin uyuşturma çabası süreklidir

İşçi sınıfı ve emekçi kitlelerin kendi siyasetlerindenkopukluğu ya da siyasete tümüyle ilgisizliği burjuvadüzenin başlıca güvencelerinden biridir. O yüzdeninsan kişiliğinin şekillendiği ilk anlardan başlayarakiki boyutlu kesintisiz bir müdahale örgütler. Bunun birboyutu, hangi sınıftan olursa olsun kişinin burjuvaideolojilerine, dolayısıyla politik çizgilerinden birinebağlanmasıdır. Geçmişten bugüne bu alanda hayligeniş görünen, gerçekte ise düzen sağı ve solu diyekolayca ikiye ayrılabilen seçeneklere yaslanılmaktadır.Sınıf mücadelesinin seyri açısından aralarındaki fark(örneğin faşizm ile burjuva sınırlarda en ileriparlamenter cumhuriyet) önemli olsa da, burjuvapolitik çizgileri, dolayısıyla temsilcileri son tahlildedüzenin devamlılığında ortaklaşırlar. Sınıf ve emekçikitleler burjuvazinin bu ideolojilerinden birineyedeklendikleri koşullarda kendi siyasetlerindenuzaklaşır, böylece düzenin kendini yeniden ve yenidenüretmesine hizmet etmiş olurlar.

Düzenin topluma müdahalesinin diğer boyutunu iseinsanların tümden apolitikleştirilmesi oluşturur.“Siyaset yapma”, “siyaset bulaştırma”, “siyasetleilgimiz yok” gibi klişeler daha aileden, çocukluktakiçevreden başlayarak hayatın tüm evrelerinde insanlarınen doğal tepkisine dönüştürülür. Bu yaklaşım özellikleişçi sınıfı ve emekçi kitleler içinde kolay kabul görürve alabildiğine yaygınlaştırılır. İşçi ve emekçileriniktisadi ve sosyal hak mücadelesinin başını çektiğiniiddia eden sendikal bürokrasi bile siyasetle ilişkisinidüzenin isteğine uygun tarif etmeye çalışır. Politikmüdahale ve tutumlara yönelik tepkisini son derecemeşruymuş gibi savunur: “Siyaset yapmıyoruz, ekmekkavgasındayız”!

Aslında bu yaklaşım burjuva siyasetinin kaba birdışavurumudur. Gerçekte insanın “siyaset”ten uzakduruşu da dahil her toplumsal davranışı mutlaka siyasibir nitelik taşır. Bu anlamda siyasal olmayan ya daonunla kesişmeyen neredeyse hiçbir şey yoktur.Dolayısıyla sıradan apolitizm telkini, en bayağıburjuva politikalarından biri olarak damgalanmayıfazlasıyla hak eder. Yarattığı sonuçlar bakımındanelbette burjuvazinin belli başlı gerici politikaları(faşizm, dincilik vb.) kadar hissedilir değildir. Fakat

son kertede apolitizasyon da diğer gerici politikalargibi düzenin ayakta kalması içindir.

Apolitikleştirme sistemli ve hissedilmeyen birsüreç olarak işler. Burjuvazi bunun için tümolanaklarını seferber etmiştir. Üretim araçlarınınmülkiyetini elinde tutan burjuvazi, doğal olarak insanigelişim araçlarını da tekeline almıştır. Bu durum işçisınıfı ve emekçi kitleleri ilkin zaman ve enerjiyönünden gelişim koşullarından yoksun bırakır.Zamanı ve fiziki gücü üretim sürecinde tüketilen işçikendini geliştirmek için ne zaman bulabilir, ne detakat... İkinci olarak, burjuvazi işçi ve emekçilerigelişme araçlarından da yoksun bırakarakilerlemelerini engeller. İlkokuldan üniversiteye,tiyatrodan edebiyata, sinemadan basın-yayına, basımişletmelerinden etkinlik alanlarına hemen her şeysermayenin elinde ya da “piyasa”nın hizmetindedir.

Kısacası her araç kitlelere apolitizm yaymanınhizmetine koşulur. Sınıf ve emekçi kitlelerin sürekliapolitik bir edilgenlik içinde tutulmaları ideolojik,kültürel, estetik, ahlaki tüm silahlar kullanılarak sağlar.Günümüzde bunun için içi boş sayısız “edebi eser”,çeşit çeşit görsel ve yazılı “sanat” ürünü “piyasa”yasürülür. Gelinen yerde özellikle de yazılı ve görselburjuva medya ile sanal alem apolitik edilgenliğisürekli kılmanın en temel araçları olarak işgörmektedirler. Haberler, filmler, diziler, yazılar vb.üzerinden tüm toplum sürekli bir uyuşturulmaoperasyonuna maruz kalır.

Bu yoğun çaba yine de toplumsal ilerlemedinamiklerine çarpmaktan kurtulamaz. Toplumunbağrında yatan çelişkiler ve bu çelişkilerin tarafı olansınıflar sürekli bir şekilde egemenlerin denetimleriniaşan kimlikler üretir. Bunlar bağlı oldukları ya dayöneldikleri sınıfların çıkarları doğrultusunda hareketetmeye başlar, bu çıkarları gerçekleştirmeye çalışırlar.İnsanlığın gelinen evresinde bu çabanın en ileri ifadesiproleter devrimcilikte karşılığını bulur. Varoluşu bunesnelliğe dayanan devrimcilik, bu zemin üzerindeegemenlerin tüm uyuşturma, kendi ideolojisiekseninde bir politizasyon ya da apolitizasyonçabalarına karşı bilinçli bir iradenin vücut bulmasıdemektir.

Devrimci harekette apolitizm

En başta da belirttiğimiz üzere, buna rağmendevrimci saflarda apolitizasyon yaşanabilmektedir. İlkakla gelenin aksine, bu apolitikleşme yalnızca kadro vesempatizanların sorunu değildir, örgütleri dekesmektedir. Özellikle devrim mücadelesini, kitleleridevrimci çizgide politikleştirmek, eyleme çekmek vedevrim davasına kazanmak olarak değil de öncüvuruşma olarak gören örgüt ve çevrelerde yaşanan birsorundur.

Şüphesiz sorunun kaynağında sınıfsal konum veideolojik çizgi yatmaktadır. Bu tür yapılara küçük-burjuvaziye özgü dogmatik sosyalizm anlayışıhakimdir. Toplumsal-siyasal süreçlere ilgisizlik, ona

yönelik sistemli müdahaleden çok alabildiğinesubjektif, bu nedenle de gelip geçici iç ihtiyaçlarönplandadır. Kimi zaman ülkedeki veya dünyadakigelişmelere ya da sınıf saflarındaki bir gelişmeyeortalama bilinçli işçi-emekçileri dahi şaşkına çevirecekdenli uzak kalabilmektedirler. Bazıları kendi kurgusaldünyalarının dışına çıkamazken, bazıları da takvimseleylemler dışında bir yaşam belirtisigösteremeyebilmektedir.

Toplumsal süreçlere devrimci konumdan müdahaleetme çabasında olmayan hiçbir devrimci yapı uzunvadede devrimci kimliği koruyamaz. Böyle birapolitizme düşenlerin gerekçeleri, ister hazırlıkaşamasında olmak, ister kadro yetiştirmek, ister teoriyigeliştirmek, ister örgütsel eğitim, ister teknik-örgütselzorluklar olsun, bunların yozlaşmaları kaçınılmazdır.Kimisinde kendini tekrar bir kuraldır, kimisindemezhepleşme belirgindir, kimisinde sosyal çevrehaline gelip tükenme yaşanır. Ve hepsinin tipik ortaközelliği, iktidar perspektifinin olmayışı ya da yitirilmişolmasıdır. Ülkemizde devrimin hiç deazımsanmayacak güç ve imkanları yazık ki bu türanlayışların elinde heba olup gitmiştir ve gitmektedir.

Bu durum doğal olarak tek tek bireylerinkimliğinde de dolaysız yansımalarını bulur. “Düşünenteorisyenler, uygulayan militanlar” ayrımının yaygınkabul görmesi ya da kanıksanması, sözkonusu küçük-burjuva örgütsel yapılardan bağımsız değildir.Devrimci hareketin kadrosal yapısında giderek dahaçok yaygınlaşan ve büyüyen ideolojik-politik gerilikde, örgütsel düzeyde yaşanan apolitizasyonsüreçlerinin vardığı boyutu göstermektedir.

Partinin yöntemsel çizgisi ve politik etkinliği

Geleneksel akımlardan farklı olarak partimiz,kendini neredeyse yoktan var etme gücünü ideolojikçizgisinin yön verdiği politik kapasitesine vecanlılığına borçludur. Teoriyi, politikayı, maddi temelolarak sınıf hareketini ve örgütü organik bir bütünlükiçinde ele aldığı için, bu onun doğal bir özelliğiolageldi. Kadrolarını sürekli olarak ileri bir politikkapasiteyle donatmaya, sınıf zemininde sürekli birpolitik üretime yöneltti. Bu, parti inşa hareketi olarakEKİM’in en temel yöntemsel tutumlarından biri oldu.Daha ortaya çıkışının ilk yıllarında kendi saflarında dakarşılık bulabilen yanlış eğilimlere karşın, sınıfı eksenalan etkin bir siyasal faaliyet yürütülmeden yolyürünemeyeceği bilinciyle hareket etti. İdeolojik-teorikdüzey ve kapasitenin ancak bu çabayla birliktekorunup geliştirilebileceğine, diğer türlü gerileyipçözülmenin, en iyi durumda aydın bir çevre olarakyozlaşmanın kaçınılmazlığına işaret etti. NitekimTürkiye devrimci hareketinin saflarında ayrışma veyeniden saflaşmaların yaşandığı, irili ufaklı birçokgrubun sahneye çıktığı aynı dönemde budeğerlendirmesini doğrulayan örnekler yaşanmaktaydı.

TKİP’nin yaklaşımının ne denli isabet olduğubizzat kendi deneyimi ile de doğrulandı. En zor

CMYK

Düzenin apolitizmine karşı devrimci politizasyon…

Yaşamı her alanda

Yaşamı her aland 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

süreçlerinde, özellikle Kuruluş Kongresi’nin ardındankarşılaştığı kapsamlı saldırı süreci sonrasında bile yüzüdışa dönük etkin bir politik faaliyet örgütleyerek zordönemleri göğüslemeyi başarabildi. Bilinmektedir ki,düşmanın böyle saldırıları bir yanıyla da ideolojik-politik kırılmaya yol açmayı, temel ilke ve değerlerdetahribatlar yaratmayı ve stratejik doğrultudansaptırmayı amaçlamaktadır. ‘90’ların ikinci yarısındanbugüne yaşanan deneyimler bu politikanın hiç deyabana atılır olmadığını düzenin tatlı sularına süzülençok sayıda örnek şahsında gösterdi. Yakın geçmişindeneyim ve sonuçları orta yerde duruyor. Tablonun birtarafında kendini neredeyse yoktan var edip devrimcicephedeki en etkin öznelerden biri haline getiren TKİPyer alıyor. Diğer tarafta ise hatırı sayılır güç ve olanağıbir tür apolitizm içinde tüketen geleneksel devrimcilikvar.

Saflarımızda görülen apolitizm

Fakat bu kadarı partimizin saflarında çeşitlibiçimleriyle apolitizmin yaşam alanı bulmasınıengellemiyor. İdeolojik-politik donanım zayıflığınıuzun süre gidermeyen güçler zaman içinde tek düze biryaşamın ve çalışmanın taşıyıcılarına dönüşebiliyorlar.Teori, politika, sınıf ve örgüt bütünlüğünü-diyalektiğiniözümseyemeyen güçlerde, örneğin memur zihniyeti,örneğin iki parçalı yaşam, örneğin burjuva dünyayaözgü eğilim ve alışkanlıkların taşınması, örneğinproleter kültür, sanat, estetik, ahlak değerlerineyabancılık vb. çok da sorun olarak algılanmayabiliyor.Kökeninde teorik birikimsizlik, buna paralel olaraksınıf intiharının gerçekleştirilmeyişi, bu temeldedüzenle tüm köprülerin atılmaması, devrimciliğin esasolarak duygusal boyutta sürdürülmesi, demek oluyor kibilimsel esaslarıyla kavranıp bilinçli bir iradeyedönüştürülmemesi ve tüm bunlar üzerinden iktidarperspektifinden yoksunluk yatıyor.

Apolitizmin karşımıza çıkan biçimlerinden birigenel olarak politik gelişmelere, dünyada ve ülkedeyaşanan süreçlere ilgisizliktir. Bu ilgisizlik gündemingöz ucuyla dahi olsa izlenmemesi, toplumsal yaşama

yön veren gelişmelerden bihaber olunmasınavarabiliyor. Dahası giderek kendi süreli yayınlarındankopmaya, haftalık, hatta aylık yayınların dahiokunmamasına dönüşebiliyor. Bunun bir parçası dadoğal olarak örgütsel sürece ve gelişmelere yönelikilgisizliktir. Burada daha çok “memur zihniyeti” roloynar. Bu tür apolitizmin varacağı yer örgütselyaşamda öldürücü bir edilgenliktir. Oysa bırakalımdünyayı, ülkeyi ve toplumu, kendi saflarında dahi neolup bittiğiyle ilgilenmeyen, süreçlere müdahilolmayan birisi, dava insanı değil olsa olsa yalnızca“görev” insanı olabilir.

Apolitizmin bir diğer biçimi gündelik yaşamalanında ortaya çıkıyor. Devrimciliği bütünlüklü birkimlik, yaşamın esası olarak kavramayan güçler, yinesüregiden faaliyetin bir tarafından tutsalar dahiparçalanmış ikili bir yaşam sürebiliyorlar. Böyleliklebir tarafta siyasal faaliyete ayrılan bir zaman, diğertarafta “özel” yaşam zamanı oluşuyor. Bu özelliklehenüz devrimci kimliği özümsememiş, düzen-devrimikilemini aşamamış, köklü bir hesaplaşma yaşamamışgüçlerde karşımıza çıkan bir sorundur. Lakin tekdüzebir faaliyet ve yaşamın yıllar içinde öğüttüğü insanlarnezdinde daha ileri örnekleri de az değildir.Devrimciliğin bir meslek değil de bizzat bir yaşambiçimi, bir adanmışlık olduğunu kavramayan biri için“özel yaşam zamanı”nında apolitik olmak, bir devrimcigibi yaşamamak hiç de garip gelmeyecektir. Oysadevrimcilik yaşamın 24 saatinde, her eylemde, hertutumda, her harekette politik olduğunun bilincindeolmak, bunu duyumsayarak yaşamaktır.

Bunu bilince çıkarmayan devrimcilerde aynızamanda devrimci kıstasların yerini çok doğal şekildeburjuva ölçütler alabiliyor. Çağımızda toplumsalilerlemenin önünde tepeden tırnağa her şeyiylekokuşmuş bir engele dönüşen burjuvazi, ancaktopluma kendi çürümesini dayatarak varlığınısürdürebiliyor. Onun ölçütleri insani bir görünümdeiken dahi, altında bu çürütmenin gerçek yüzünütaşıyor. Durum böyle iken, burjuva dünyanınbeğenilerini, değerlendirmelerini, tercihlerini devrimcisaflarda mücadele ederken benimsemek yalnızca

parçalanmış bir kimliğin sonucu olabilir. Tersindenyaşamı bütünlüklü sürdürmek ise, gündelik yaşamınakışını, tüm ölçü ve değerler sisteminde, en sıradangündelik ayrıntıda bile bir devrimciye yakışır halegetirecektir.

Apolitik kişiliğin kendini sergilediği alanlardan biride insan ilişkileridir. Örneğin aile ve eski sosyal çevreile ilişki bunun göründüğü en belirgin alandır. Geneldeaile kazanılmak üzere hesaplaşılması gereken ilk düzenbarikatıdır. Düzen ilkin burjuva aile yapısı üzerindenbireyin karşısına çıkar. Burjuva dünyanın bu minyatürhücresinde düzenin envai çeşit suretine rastlamakmümkündür. Bazılarında mülkiyet ve çıkar ilişkileri endoğal insani duygular tarafından örtülebiliyorken,kapitalizmin yabancılaştırma süreci derinleştikçeçoğunda düzen ilişkileri çıplak biçimde göze çarpar.Bunların örneklerini en rafine haliyle, solcu geçinen,hatta bir şekilde devrimci siyasal mücadelenin biryerinde olan ailelerde bile görmek mümkündür.Dolayısıyla devrimcileşmek genelde aileden itibarendüzenle bir savaşım süreci olarak gelişmeye başlıyor.Devrimcileşme sürecinde aile ile kurulan ilişki geneldedevrimcinin sonraki yaşamını belirleyen çok temel biretkendir. Apolitik tavır, ya ailenin huyuna suyunagitmek ya da herhangi bir mücadele yürütmeksizinköprüleri tümden atmak olarak ortaya çıkar. Buradadevrimci kimliği geliştiren bir tavır alamayan kişi,akraba ilişkilerinde, sosyal çevresinde, hatta kitleilişkilerinde, daha da kötüsü yoldaşlar arası ilişkidebile devrimci bir özne (yani devrimci X) olmaktan çok,sıradan bir birey (yani arkadaş, ahbap X) olarakdavranmaktan kendini alamaz. Devrimci bir bireyinsan yaşamının en sıradan sorunlarını dahi politik birperspektifle ele alırken, gündelik hayatın herayrıntısına politik bir kişi olarak yaklaşırken, apolitikbir devrimci boş sohbetlerin eklentisi-sürükleneniolmaktan öteye geçemez.

Burada belli görünümleri üzerinden tanımladığımızapolitizm, sermaye düzeninin çabalarından aldığısonucu gösterir. Yaşamlarının her anında düzeninsistematik uyuşturma saldırısıyla yüzyüze olanlarıbuna karşı bağışık hale getirmesi gerekenlerinapolitizmi ise en acı sonuçtur. Deneyimlerimiz degöstermektedir ki, kesintisiz siyasal faaliyet ya da birorgan içinde yer almak kendi başına apolitizme çaredeğildir. Hatta kendi özgülümüzde yoğun siyasal pratikazımsanmayacak sayıda yoldaşın apolitik kimliğininörtüsüne bile dönüşebilmektedir. Oysa hangi düzeydeolursa olsun, zorluk derecesine, risklerine, ağırlığınabakmaksızın her tür pratik faaliyeti omuzlamak birkadroyu ne denli yüceltiyorsa, buradan aldığı manevidoyumla apolitizmini meşru görmek ya da yoğunkoşturmacasını apolitikleşmenin dayanağınadönüştürmek de o denli geriye savurur. Üzerinegidilmesi gereken önemli sorunlarımızdan biri debudur.

(Türkiye Komünist İşçi Partisi Merkezi Yayın Organı EKİM’in

Haziran 2011 tarihli 274. sayısından alınmıştır...)

CMYK

a politikleştirelim!

da politikleştirelim! Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011 * Kızıl Bayrak * 17

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

İstanbul’un çeşitli sanayi havzaları ile Gebze’dedirenişlerini sürdüren işçiler mücadelelerini ortak birplatforma taşımayı hedefliyorlar. Sermayenin kölelikdayatmalarına ve sendikal bürokrasiye karşı birleşenPTT, Ontex, Kubatoğlu, Legrand, Kampana veBurger King Çağrı Merkezi çalışanları, birleşikmücadeleye ilişkin düşüncelerini ve hedeflerinigazetemize anlattılar.

İsmail Yıldız (İştenatılan Burger KingÇağrı Merkeziçalışanı/Tez-Koop-İşüyesi): Burger KingÇağrı Merkeziçalışanları ve direnişçiişçiler olarak direnişleriönemsiyoruz. Onlarla

birarada olma, sorunlarımızı anlatma ve sesimizi dahagür çıkarabilmek adına direnişlerimizi ortak bireksende yükseltmek için toplantılar yapıyoruz. Diğerdirenişlerle birlikte bir platform oluşturmayıdüşünüyoruz. Diğer direnişlerden işçilerle birarayagelerek bunların altyapısını oluşturmakla meşgulüz.Buradaki birçok arkadaşımızın problemi ortak.Arkadaşlarımızın çoğu sendikayla ilgili yaşadıklarıproblemlerden dolayı işlerinden olmuş arkadaşlardır.İstedikleri şeyler belli. Sesimizi ortak biçimdeyükseltirsek kamuoyuna bu direnişleri daha iyianlatabileceğimizi düşünüyoruz. Her direnişin kendiözgünlüğüne ivme katacak, onu daha da ilerletecekeylem platformları oluşturmayı düşünüyoruz.Platform, o eylem birlikteliğinin bir kurumu olacak.Onun üzerinden şekillenecek. Bu diğer direnişlerleortak bir zeminde şekillenecek. Zaten bu süreçtamamlandığında kamuoyuna bir deklarasyonsunacağız. Bütün direnişçi işçilerin ortak bir paydadamücadelelerini yükseltmesi ve her mücadelenin zaferletaçlanması ortak hedefimizdir.

“Çadırlara sıkışmayacağız”

Rıza Soylu (PTTtaşeron işçisi): Birçoksektörde direnişlerortaya çıktı. Bunlarınbirçoğu sendikalaşmasonucu işten atmalarlaberaber yaşandı.Çoğunda da sendikayönetimlerinin ihanetlerigörüldü. Bunlar arasındaBirleşik Metal ve Selüloz-İş sendikaları da var. Budirenişler bir yerden sonra kendi sınırlarında kaldılarve çadırlara sıkıştılar. Direnişleri kamuoyunungündemine taşıyabilmek için birleştirme ihtiyacıduyduk. Biz zaten Ontex ve PTT işçileri olarakbaşından beri bunları söylüyorduk. Bundan 2-3 ayönce Kampana’ya, sonrasında ise Casper ve Mas-Daf’a gitmiştik. Çağrımızı yapmıştık ve yanıtalamamıştık. Şu anda çağrı yaptığımız 6 direniş var.Birtakım tartışmaları tükettik ve birçok konuda somutadımlar atıyoruz. Bu birlikteliğin adını henüzkoymadık ama geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiğimiztoplantıdan sonra Casper ve Mas-Daf işçilerineziyaretler gerçekleştirdik. Bir dizi karar aldık.Direnişler bu mücadele ekseninde daha dabüyüyecektir. Çadırlara sıkışmayan ve sendikaağalarının kontrolünde olmayan direnişler ortaya

çıkacaktır.“Birlikteliğin ilk adımlarını atıyoruz”

Dilek Göl(Kampana direnişçisi /Deri-İş üyesi):İstanbul’da ve Marmarabölgesindeki direnişleriortaklaştırmayaçalışıyoruz. Bubirlikteliğin ilkadımlarını atıyoruz.Bizler Kampana işçileri olarak bunun gerekliliğinesonuna kadar inanıyoruz ve bu düşüncelerisendikamızla da paylaştık. Sendikal sahiplenmeninolduğu bir direniş yaşıyoruz. Direnişlerin çadırla sınırlıtutulmaması ve dışarıya da yansıması direnişleri dahada güçlendirecektir. Bu olumlu bir dönüşümün zeminiolacaktır. Bunun için gerekli ve anlamlıdır. Altınıdoldurmaya çalışıyoruz. 103 gündür çadırdayız veboşuna beklemiyoruz. Direnişleri büyütmek bizim içinbir zorunluluktur. Bir şeyin ismini koymak önemlidirama altını doldurmak daha da önemlidir.Birlikteliğimize ziyaretle başladık ve daha farklıfikirlerimiz var. Her direnişin ihtiyacına göre diğerdirenişlerin neler yapabileceğini tartışıyoruz. Somutadımları da atmaya devam edeceğiz.

“İşçiler için örnek olacak”

Aysel Oral(Legrandişçisi/Birleşik Metal-İşüyesi): Hepimizin debildiği gibi direnişlertek başına yürüdüğündesonuca ulaşamıyor.Maalesef sendikalıişyerlerinde dedirenişler yalnız

bırakılıyor. Bu anlamda bizim birlikteliğimiz işçileriçin örnek teşkil edecek geniş bir çalışma olacak. Şu aniçin direnişçi işçi arkadaşlarla birlikte bir ekipçalışması yürütüyoruz. Bütün direnişlere hep birliktedestek vermeyi ve bir şeylerin ucundan hep berabertutmayı hedefliyoruz. Ontex, Mas-Daf, Kampana veCasper işçilerini ziyaret ettik. Aynı zamandaGebze’deki diğer direnişlere de gidiyoruz.Gitmediğimiz alanlara da gideceğiz. Bir taraftan yenisendikalaşma mücadelesi veren işçi arkadaşlar, diğertaraftan da sendikal bürokrasiyle uğraşan bizler varız.Sendikaların bizlerin olduğunu ve sendikalaşmasürecinden sonra da sahiplenmemiz gerektiğini ve bu

süreçten sonra bürokratik bir yapı yerleşmeyeçalışıyorsa buna izin verilmemesi gerektiğini işçiarkadaşlarımıza anlatmaya çalışıyoruz.

Ortak mücadele veriyoruz”

Gamze Kayhan(Ontex işçisi/Selüloz-İş üyesi): Tekildirenişler bir yere kadargidebiliyor. Artık bumücadeleleri tekildirenişlerden çıkartıportak direniş, ortak

eylem hattı örmeyi istiyoruz. Bu ihtiyaç doğrultusundabiraraya geldik ve bir platform oluşturmanın adımınıattık. Birlikteliğimize şu anda platform demiyoruz.Eylemde ortaklaşmış işçiler olarak hareket ediyoruz.Sendikasız veya sendikanın sahip çıkmadığı işçilerleberaber ortak mücadele veriyoruz. Bu anlamda iyi birplatform oluşacak. Hepimizin ortak amacı işlerimizegeri dönmek. Aramızda olmayan Casper ve Mas-Dafişçilerinin de bize katılmaları için ziyaretlerörgütleyeceğiz. Bundan sonraki süreçte ortak eylemleryapacağız. Kubatoğlu’ndan arkadaşımızın eylemönerileri var. Legrand işçilerinin 9 Temmuz günüeylemleri olacak. 1 Temmuz’da ilerici, demokratsendikalar tarafından basın açıklaması yapılacak.Direnişçi işçilere sesimizi oradan duyurmak istiyoruz.

Taban örgütlenmelerini kuralım!

Cafer Timtik(Kubatoğlu/Fıratpendirenişçisi): Direnişplatformu kurmaihtiyacı, direnişlerinçadırların dışınasıçratılmamasındangeliyor. Sesimizin,fabrikada arkadaşların dışındaki kitle tarafındanduyulmaması sınıf dayanışması eksikliğini gösteriyor.Buradaki çalışma koşullarını anlatmak ve insanlarıbilgilendirmek açısından böyle bir platform ihtiyacıdoğdu. Yavaş yavaş bu birlikteliğin adımlarınıatıyoruz. Sendikal bürokrasiyi aşmanın yolu da tabanörgütlenmelerinin yaratılmasından geçmektedir. Buplatform da bu noktada taban örgütlenmesininkurulmasına önayak olmuştur. Sendikal bürokrasiyiaşma yolunda platformun alternatif olabileceğinigöstermek istiyoruz.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Röportaj18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

“Ortak bir platform oluşturacağız”

Ontex, PTT, Kampana, Legrand, BurgerKing Çağrı Merkezi, Kubatoğlu Fıratpendirenişçileri 24 Haziran günü Casper ve Mas-Dafdirenişlerine dayanışma ziyareti gerçekleştirdiler.

Casper direniş alanına coşkulu sloganlarla gelendirenişçi işçiler, fabrika önünde direnişlerinisürdüren ve fabrikada çalışmaya devam ederkendirenişe destek veren işçiler tarafındankarşılandılar. Yapılan sohbetlerde işçiler mücadeleve direniş süreçlerini paylaştılar, birleşik mücadeleolanaklarını tartıştılar. Direnişlerin başarıyaulaşması için güç ve eylem birliğinin önemini

vurgulayan konuşmalarda, ayrıca sendikal bürokrasiengeline karşı birleşik mücadele üzerinde deduruldu. Direnişçi işçiler, Casper ziyaretininardından Ataşehir’deki Mas-Daf direniş çadırınageçtiler. Burada da sıcak bir atmosferde canlıtartışmalar gerçekleştirdiler. Birleşik, militanmücadele olanakları üzerine önerilerin desunulduğu konuşmalar yapıldı. Legrand ve Ontexdirenişçilerinin, kendi fabrikalarında sendikalbürokrasiye karşı verdikleri mücadelelerianlattıkları konuşmalar ilgiyle dinlendi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Direnişlerden direnişlere köprü

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Direnişçi Ontex/Canbebe işçileri, direnişlerinin130. gününde fabrika önünde dayanışma etkinliğigerçekleştirdiler. Birçok direnişten işçilerin katıldığıetkinlik coşkulu bir havada geçti.

Etkinlik için desteğe gelen kitle programbaşlamadan önce halaylar ve sloganlarla Ontexişçilerine desteklerini gösterdiler.

“İşimizi geri istiyoruz! A-LA-CA-ĞIZ!”

Program direnişçi işçiler adına yapılan konuşmaylabaşladı. Konuşmada direnişe çıkış sürecinden bugünekadar yaşanan süreç ve direnişin talepleri ile geleceğeilişkin hedefleri anlatıldı.

Konuşmada dünyanın en büyük mali tekellerindenbirinin sahip olduğu Ontex’teki yoğun sömürükoşullarına karşı mücadele ettikleri için sendikalbürokrasinin ihanetine uğradıklarını anlatan işçiler,kendilerinin sömürüye ve sendikal ihanete karşı teslimolmayarak direniş bayrağını yükselttilerini ifade ettiler.

Direnişlerini işe geri dönme ve sendikal demokrasitalebiyle sürdürdüklerini belirten işçiler, direnişleriboyunca çeşitli yol ve araçlarla mücadele ettiklerinianlattılar. Konuşmada BİR-KAR başta olmak üzeredirenişe yönelik yapılan desteklere de değinilirken,sendikal bürokrasiye dokundukları için yurtiçinden iseaynı desteği alamadıklarını vurguladılar.

Konuşmada son olarak bundan sonra boykoteylemlerini hızlandıracaklarını ve Cumartesieylemlerinin de daha güçlü geçmesi içinçalışacaklarını belirttiler.

“Ortak direniş” vurgusu

Legrand direnişçileri adına yapılan açıklamadaişçiler, uğradıkları sendikal ihaneti “göğsümüzdendeğil, sırtımızdan vurulduk” sözleriyle ifade ettiler.Metal işçileri olarak sendika bürokratlarınınihanetleriyle defalarca karşılaştıklarını, Akkardan, Çel-Mer, Mutaş, Procast, Samka ve daha birçok direnişteihanet gerçeğini yaşadıklarını anlatan Legrand işçileri,ihanetin hesabını mutlaka soracaklarını vurguladılar.

PTT direnişi adına konuşan Cafer Kalağ, 6 aydırdirenişte olduklarını belirterek direnişleri boyunca PTTyönetimi ve polis tarafından sürekli baskıya maruz

kaldıklarını, işkollarındaki yetkili sendikanınkendilerine sahip çıkmadığını, fakat tüm engellemelererağmen direndiklerini söyledi. Kalağ ayrıcaönümüzdeki günlerde “taşeronlaştırma” konulu birsempozyum gerçekleştirecekleri bilgisini de verdi.

Kampana direnişçileri adına konuşan bir işçi ise,ağır çalışma koşullarına ve taşeronlaştırmaya karşıdirendiklerini belirterek direnişlerin birleştirilmesininönemine vurgu yaptı.

Kubatoğlu/Fıratpen direnişçisi Cafer Timtik isekeyfi işten atmalara karşı direndiğini belirterek,geçmiş direnişlerin bayrağını taşıdıklarını vurguladı.Direnişlerin birleştirilmesi için adımlarınıgüçlendireceklerini belirtti.

Burger King Çağrı Merkezi çalışanları ile direnişinikazanımla tamamlayan Buca Belediyesi işçisi BatıgülTunç da mesaj göndererek etkinliği selamladılar.Konuşmaların ardından Devrimci Anarşist Faaliyet’tenbir kadın müzik dinletisi sundu.

Fabrika önüne yürüyüş

Müzik dinletisinin ardından vardiya değişiminekısa bir süre kala, yol kapatılarak fabrika girişinedoğru sloganlarla yürüyüşe geçildi.

Servis araçları çıkarken alkış ve sloganlarladirenişin sesini duyuran kitle, çıkışlar tamamlandıktansonra yolu tekrar kapatarak çadır önüne yürüdü.

Türküler ve halaylarla coşku büyüdü

Dönüşün ardından program yeniden başlarken, ilkolarak direnişçi bir Legrand işçisi grev ve direniştürküleri söyledi.

Sanatçı Pınar Sağ ise türkülerine başlamadan önce,“Direniyorsunuz, karşınızda saygıyla eğiliyorum. Buülkeyi yönetenler bir gün elbette işçi sınıfının,üretenlerin gücünü görecekler. Tüm işçi yoldaşlarımınnasırlı ellerinden öpüyorum” dedi. Pınar Sağ’ın türküve marşlarıyla coşku artarken bu sırada halaylarçekilip sloganlar atıldı. Grup Bent türkü ve marşlarıyladirenişe desteğini sundu.

100’ü aşkın kişinin katıldığı etkinliğe BDSP’ninyanısıra UİD-DER, DHF, DİK, Tekstil-Sen, DAF dadestek sundu.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Ontex önünde dayanışma etkinliği

“Türk-İş ihanetiçerisinde”

Tez-Koop-İş Sendikası İstanbul 5 ve 1 No’luŞubeler 23 Haziran günü İstanbul Çapa TıpFakültesi’nde gerçekleştirdikleri eylemle hükümetve Türk-İş’i protesto etti. Eyleme Ontex/Canbebe,Kubatoğlu, PTT direnişçileri ve işten atılan BurgerKing Çağrı Merkezi çalışanları da katıldı.

Hastane bahçesinde yapılan yürüyüşle devameden eylemde, hastane yönetiminin baskıcıuygulamaları protesto edildi.

Basın açıklamasının öncesinde Burger KingÇağrı Merkezi’nde işten atılan işçiler adına İsmailYıldız bir konuşma yaptı. Mücadelelerinin çalışmaalanları açısından örnek olacağını belirten Yıldız,direnişçi işçilerin ortak bir platformla mücadeleyiyükselteceklerini belirtti.

Yıldız’ın ardından basın açıklamasıgerçekleştirildi. Türk-İş’in sözleşme sürecineduyarsız kaldığı belirtilerek konfederasyonunihanet içerisinde olduğu dile getirildi. İşçileriharekete geçirerek mücadeleyi örgütlemek yerinehükümetten rica minnet hak dilenciliği yapmanınsendikacılık olmadığı ifade edildi. Türk-İşbünyesinde yer alan sendikalara da çağrı yapılaneylemde somut adımlar atılması gerektiğivurgulandı.

Açıklamanın devamında sendika üylerininİstanbul Üniversitesi’nin bazı birimlerinde karşıkarşı kaldığı baskılar anlatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

On sendikadan güçbirliğiTürk-İş üyesi 10 sendika “Demokratik,

mücadeleci ve güçlü yeni bir sendikal hareket için”güçbirliği yaptığını açıkladı.

Konuyla ilgili olarak 10 sendikanın imzasınıtaşıyan basın duyurusunda, Türkiye’deki sendikalhareketin ciddi bir tıkanıklık yaşadığı tespitiyapılarak, bu tıkanıklık nedeniyle işçi sınıfınınçalışma koşullarının 19. yüzyıl vahşi kapitalizmçağına benzer bir hal aldığına dikkat çekildi.Sendikal hareketin güçsüzleştiği, toplumsalağırlığının azaldığı ve tabanının daraldığıvurgulanarak, “Sendikal hareketin içindebulunduğu bu tablo karşısında yapısal birdönüşüme gitmek acil bir ihtiyaç haline gelmiştir”denildi. “Sendikal harekete yeni bir ivme vedinamizm kazandırmak amacıyla güçbirliğinegitme kararı” alındığı anlatıldı.

Açıklamada son olarak “Türk-İş içinde ortakyaklaşımlara sahip, aynı sendikalanlayışları benimseyen sendikalar olarak,demokratik ve sınıf mücadelesi perspektifinesahip, güçlü yeni bir sendikal hareket yaratmaküzere yola çıkıyoruz” denildi.

Güçbirliği yapan sendikalar şunlar: Basın-İş,Belediye-İş, Deri-İş, Hava-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, TekGıda-İş, Tez Koop-İş, TGS ve TÜMTİS.

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

İzmir Ayrancılar’da bulunan Form Mukavva veAmbalaj Fabrikası’nda işçiler sendika üyesi olduklarıiçin işten atıldılar.

İki aydır örgütlenme çalışması yürüten Selüloz-İş,9 Haziran’da yetki başvurusunda bulundu. Bununüzerine patron üretimin düştüğünü belirterekaralarında 10 senelik işçilerin de bulunuduğu 16işçiyi işten çıkardı. İşçiler ise işten atma saldırısınadirenişle yanıt verdiler.

23 Haziran günü ise işçilerin ailelerinin dekatıldığı bir eylem gerçekleştirildi. İşçiler insancaçalışma koşulları istediklerini belirttiler.

Bununla beraber halen çalışan sendika üyesiolmayan işçiler yemek yemeyerek direniştekiarkadaşlarına destek oluyorlar.

Ümraniye’de direnişlerini sürdüren Casper işçileriiçin 25 Haziran günü moral etkinliği düzenlendi.Çeşitli sendika, kitle örgütü ve partinin desteksunduğu etkinliğe, çalışan işçiler de mesai bitimindekatıldılar.

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan bir direnişçiişçi, sendikalı olma haklarını kullandıkları için iştenatıldıklarını ve direnişe geçtiklerini ifade etti. “Sınıfdayanışmasını onlara gösterdiğiniz için teşekkürederim” diyerek örgütlenme sürecine değindi.

Ardından konuşan GEA direnişçisi “25 gündürcan pahasına mücadele yürüten işçi arkadaşlarımızdanCasper işçilerine selam getirdik” diyerek konuşmasınabaşladı. Casper ve MAS-DAF’ta işten atma saldırısınıkınadıklarını söyledi. “Sermaye şunu bilsin ki birleşebirleşe bu mücadeleyi kazanacağız” sözleriyle

konuşmasını noktaladı. Ardından MAS-DAF direnişçisi nice zorluklarla

karşılaştıklarını ifade ederek “Biz patronlara boyuneğmeyeceğiz, eğersek vay bizim halimize” dedi.

Direnişçi işçilerin ardından Birleşik Metal-İşSendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar veGenel Sekreter Selçuk Göktaş söz aldılar.

DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün de“Casper markası ayıplı bir marka olacaktır.Hukuksuzluk meşrulaştıkça bizde sınıf mücadelesiniyükselteceğiz” dedi.

Direniş alanında Casper işçilerinin mücadelelerinianlatan resim sergisi de sunuldu.

Etkinliğe türkü, marş ve şiirleriyle Bilgesu Erensu,Pınar Sağ, Ender Yiğit, Cemal Gürel destek verdiler.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Sınıf hareketi20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Casper’da dayanışma etkinliği

Fransız sermayeli Schneider Elektrik fabrikasınınİzmir ve Manisa’daki fabrikalarındaki sendikalörgütlenme mücadelesi eylemlerle devam ediyor.DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri Sendikası’ndaörgütlenen işçiler, 28 Haziran günü de 4 fabrikada eşzamanlı eylemler yaptılar. Yaklaşık 1500 işçininkatıldığı eylemler önümüzdeki günlerde farklıbiçimlerde devam edecek.

Schneider Elektrik’in Gebze, Çayırova, İzmir veManisa’daki fabrikalarında yapılan eylemlerdeManisa ve İzmir Çiğli’deki fabrikalarda çalışanişçilerin sendika hakkına saygı duyulması istendi.

Başka bir şirket adı altında faaliyet gösteren ancakSchneider Elektrik’e ait olan Gebze veÇayırova’daki fabrikalarda toplu sözleşme vesendika hakkı bulunan işçiler Çiğli ve Manisa’dakifabrikalarda çalışan işçiler için de aynı hakları talepediyorlar.

28 Haziran günü gerçekleştirilen eylemlerdevardiyalar biraraya getirilerek işçilerle süreçpaylaşıldı. İşçilerin örgütlenme mücadelesiönümüzdeki günlerde kokart eylemi ve imzakampanyasıyla devam edecek.

Kızıl Bayrak / İzmir

Schneider’de eş zamanlı eylemler

Form Mukavva’da direniş

Sürgün protestosuTorba yasa kapsamında 1 Ağustos tarihi

itibariyle 51 bin belediye işçisinin EmniyetMüdürlüğü ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın taşrateşkilatlarına sürgün edilecek olması 28 Hazirangünü Genel-İş Sendikası tarafından gerçekleştirileneylemlerle protesto edidi.

İstanbul, Ankara, Adana, Kocaeli, Çanakkale veİzmir’de yapılan eylemlerde, erteleme kararınarağmen birçok yerel yönetimde işçilerin çeşitlikurumlara sürgün gönderildiğine dikkat çekildi.

Bununla beraber meclise çağrı yapılarakişçilerin sürgününü düzenleyen 166. maddenintümüyle kaldırılması talep edildi. İşçilerin bugünekadar çalıştıkları iş yerlerinde çalışmaya devametmeleri gerektiği belirtilerek kanuna dayanarakbaşka kurumlara gönderilen işçilerden eskikurumlarına dönmek isteyenlere hak tanınmasıistendi.

İstanbul’da Genel-İş üyeleri Avrupa BölgeBaşkanlığı önünden Saraçhane Parkı’na yürüdü.Eyleme DİSK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, GenelBaşkan Vekili İsmail Yurtseven de destek verdi.

İzmir’de yapılan eylem ise Konak Sümerbankönünde gerçekleştrildi. Genel-İş Genel SekreteriKani Beko tarafından yapılan açıklamadabelediyelere mevcut personelini başka kurumlaragöndermeme çağrısı yapıldı.

Adana’da Genel-İş 2 Nolu Şube’de yapılan basıntoplantısıyla sürgün protesto edilirken Ankara’daSakarya Meydanı’nda eylem yapıldı. Çankaya veYenimahalle Belediyesi işçileri meclise seslenereksürgün yasasının geri çekilmesini istedi.

Belediye işçileri Kocaeli’de de Sabri YalımParkı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi.

Çanakkale’de ise Cumhuriyet Meydanı’ndayapılan açıklamada bu yanlış uygulamadan geridönülmesi istendi.

Taşeron işçileri kazandıTaşeron köleliğine ve ücret gaspına tepki

göstererek 21 Haziran günü iş bırakan karayoluişçilerinin mücadelesi sonuç verdi. Nevşehir’dekiKarayolları 6. Bölge Müdürlüğü 67. Şube Şefliği’nebağlı taşeron firmada çalışan işçilerin, 55 günlükücret alacakları iş başlattıkları iş bırakma eylemikazanımla sonuçlandı. Taşeron işçileriyle aynışeflikte kadrolu statüsünde çalışan Yol-İş üyesiişçilerle beraber hareket eden işçiler sonuca ulaştı.

Taşeron firma bünyesindeki 35 işçinin iki ayayaklaşan ücret alacakları ödenmediği sürecekendilerinin de çalışmayacaklarını söyleyen kadroluişçiler taşeron işçilerini yalnız bırakmadı. İşçilerin, ortak mücadele kararı alıp hareketegeçmelerinin ardından, daha önce “mali sorunlar”olduğu gerekçesiyle ücretleri ödemeyen taşeronfirma işçilerin ücret alacaklarını ödemek zorundakaldı.

Kızıl Bayrak / Nevşehir

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

SES’ten iş bırakmaSağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası

(SES) gerçekleştirdiği bir günlük uyarı greviyleperformansa dayalı döner sermaye sistemiuygulamasının kaldırılmasını ve çalışma şartlarınıniyileştirilmesini istedi.

Uyarı grevi kapsamında İstanbul ÜniversitesiCerrahpaşa ve İstanbul Tıp Fakülteleri, KardiyolojiEnstitüsü, Diş Hekimliği Fakültesi ile Haseki Eğitimve Araştırma Hastanesi’nde sağlık emekçileri işbıraktı. Bulundukları hastanelerin bahçelerindetoplanan sağlık emekçileri yürüyüş gerçekleştirdiler.Hasta ve hasta yakınları da SES üyelerinepencerelerden alkışlarla destek verdi.

Sağlık emekçileri kendi eylemlerinin ardındanFındıkzade’de toplanarak Beyazıt’ta bulunan İstanbulÜniversitesi Rektörlüğü’ne yürüdüler.

Rektörlük binası önünde yapılan basınaçıklamasını SES Aksaray Şube Başkanı ErsoyAdıgüzel gerçekleştirdi.

Rektörlükle görüşme

Açıklamanın ardından İstanbul Üniversitesi RektörYardımcısı Çiğdem Kayacak sağlık emekçilerininbelirlediği bir heyetle görüşme talebinde bulundu.Görüşmenin ardından yapılan bilgilendirmedeKayacan’ın iş barışını bozan olumsuzluklarıgiderecekleri yönünde söz verdiği ifade edildi.Bununla beraber döner sermaye ve performansailişkin taleplerinin ise kabul edilmediği belirtildi.Ücret dağılımlarında adalet sağlanıncaya veperformans sistemine son verilinceye kadarmücadelenin süreceği dile getirildi.

Balcalı’da rektör sözünü tutmadıAdana Çukurova Üniversitesi Balcalı

Hastanesi’nde taşeron işçilerin mücadelesi sonucugeri adım atan rektör, 29 Haziran günü dağıttığıbildirilerle ikiyüzlü ve emek düşmanı tutumunu birkez daha gösterdi.

Balcalı Hastanesi’nde taşeron işçiler Mayıs ayındaRektörlük tarafından imzalanan toplu sözleşmeningereklerinin yerini getirilmemesi üzerine üzerine 23Haziran günü tekrar direnişe geçmiş ve 3 gün süren

direniş sonunda rektöre geri adım attırmışlardı. Bu süreçte rektörlük Dev Sağlık-İş ve SES’in

işyeri temsilciliklerine zorla girmiş ve eşyalarınıgasbetmişti. Bu saldırının ardından emek ve meslekörgütlerinin de basıncıyla Rektörlük işten atılanişçilerin tekrar işe alınacağını söyledi ve sendikatemsilciklerine yapılan saldırıdan dolayı özür diledi.

Fakat rektörlük, hastane içinde dağıttığı bildiridekimseden özür dilemediğini ve sendikaların Adanatemsilcileriyle protokol imzalamadığını söyledi.Böylece sözüne güvenilmeyecek bir emek düşmanıolduğunu yeniden gösterdi.

Kızıl Bayrak / Adana

Sağlıkçılardan sendika odası talebiHacettepe Üniversitesi’nde sendika odası talebiyle

oturma eylemleri yapan sağlık emekçileri 28 Hazirangünü de eylemdeydi. SES’in 1450 üyesininbulunduğu Hacettepe Üniversitesi’nde 3-5 kişininsığabileceği bir depo, sendika odası olarakkullanılıyor. Bu yüzden insanca bir oda talebiylemücadele eden sağlık emekçileri bu hakkı kazananakadar oturma eylemlerine devam edeceklerinibelirtiyorlar.

Hafta içi her gün 12.30-13.30 saatleri arasındayapılan oturma eylemi SES tarafından başlatılan imzakampanyasının finali ile birleştirildi. “Sağlık hizmetiağır işler kapsamına alınsın”, “Sağlık çalışanları fiilihizmet zammından yararlansın” talepleriyle yürütülenimza kampanyası, imzaların Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nagönderilmesi ile bitirildi. PTT önünde bir de basınaçıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasını SESAnkara Şube Başkanı İbrahim Kara okudu.

Eylemde konuşan SES Genel Başkanı ÇetinErdolu, sermayenin sağlık alanındaki saldırılarından,neo-liberal politikalardan bahsetti. Güvencesizlik, ağırçalışma koşulları, çalışma saatlerinin uzunluğu gibisorunlara değinen Erdolu konuşmasını “Tüm bunlarınyanında bizler sağlıkta dönüşüm programına ve kamuhizmetlerinin ticarileştirilmesine karşı bütünlüklü birmücadele yürütmek zorundayız” sözleriyle bitirdi.

50’ye yakın sağlık emekçisinin katıldığı eylemimzaların gönderilmesiyle son buldu.

Kızıl Bayrak / Ankara

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Sağlık emekçileri uyardı

Sınıf hareketi

TTK taşeron işçileri iş bıraktı

Zonguldak’ta Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK)Kozlu Müessese Müdürlüğü maden ocağında galeriaçma işini yürüten taşeron firmanın işçileri,ücretlerinin düzenli ödenmemesi ve çalışmakoşullarının kötü olması nedeniyle iş bırakmaeylemi başlattı

. 24 Haziran günü başlayan eyleme yaklaşık 100işçi katıldı. İşçiler ücretlerini düzenli alamadıklarıgibi ölüm sınırında da yaşadıklarını belirtiyorlar. İşçisağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmadığınıbelirterek geçen sene 30 madencinin hayatınıkaybetmesiyle sonuçlanan iş cinayetinihatırlatıyorlar. Kazma ve kürekleri dahi kendilerininaldıklarını söyleyen işçiler, önlemler alınmış olsa işkazalarının yaşanmayacağını vurguluyorlar.

Sigortasızlığa karşıkampanya...

Kayseri İşçi Platformu, sigortasızlığın vegüvencesiz çalışmanın oldukça yaygın olduğuKayseri’de Temmuz ayı boyunca sürecekkampanyanın nasıl örgütleneceğini tartışmak içinilerici ve öncü işçilerin katılımıyla bir toplantı yaptı.

26 Haziran Pazar günü Kayseri İşçi KültürEvi’nde gerçekleştirilen toplantının açılışında sözalan platform sözcüsü şöyle konuştu:

“Sigortasız işçi hastalanınca parası yoksadoktora gidemez. Sigortasız kadın işçiler analıksigortasından yararlanamaz. Sigortasız işçiler, işkazası geçirince hiçbir haktan, ölüm sigortasından,emeklilik hakkından yararlanamaz. Kısacasısigortasızlık ölümdür!

Bütün hayatları boyunca çalışmak zorundabırakılan işçiler, haksızlıklara boyuneğmemelidirler. İşçiler haksızlıklar karşısında boyuneğerek çalıştığı sürece ne çalıştıklarının bir kıymetiolur ne güvenceli çalışabilir, ne de geleceklerinigüvenceye alabilirler. İşçilerin sadece sigortahakkını kazanmasının değil, her türlü hakkını gaspeden patronları geriletmesinin bir tek yolu var. Oda işçilerin birleşmesidir. Kampanyamızın asılhedefi işçilerin sigortasızlığa karşı mücadeledinamizmini açığa çıkarmak, her iki işçiden birininsigortasız olduğu Kayseri’de yeni Cıngıllıoğludeneyimleri yaratmaktır”

Kayseri İşçi Platformu, kampanyanınörgütlenmesine ilişkin olarak neler yapılmasıgerektiğini planladı. Kampanya çerçevesinde,Kayseri İşçi Bülteni Haziran ayı sayısının yanısırabinlerce bildiri ve el ilanı kullanılacak. İmzakampanyası başlatacak olan işçiler , farklısektörlerden işçilerin katılımıyla toplantılaryapacaklar. Ayrıca yerel televizyon ve radyolardakonuya ilişkin programlar gerçekleştirilecek.

Kızıl Bayrak / Kayserii

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Yunanistan’da emekçiler, “Orta Vadeli Program”saldırısına karşı 28-29 Haziran günlerinde ‘genel grev’diyerek bir kez daha ülkede yaşamı durdurdu.

Azgın polis terörüne rağmen, IMF-AB-AMB eliyledayatılan saldırı paketine karşı ülke çapında alanlaraçıkan emekçiler, 29 Haziran günü oylamanın yapıldığısaatlerde Atina’daki Anayasa Meydanı’nda (Syntagma)bulunan parlamentoyu bloke etmeye de çalıştılar.

Saldırı paketi onaylandı

Emekçilere dönük saldırı paketi tüm tepkilererağmen parlamentodan onay aldı.

154 milletvekili saldırı paketine “evet” derken,138’u hayır dedi. 2 milletvekili ise çekimser oykullandı.

Şalterler indi

2011 yılı içinde örgütlenen dördüncü genel grevinilk günü olan 28 Haziran’da emekçilerin şalterindirmesi sonucu ülke çapında yaşam adeta felç oldu.Başkent Atina başta olmak üzere birçok kentte kitleselve militan eylemlerle sokakları dolduran kitleye polisazgınca saldırdı, uzun saatlere varan çatışmalar yaşandı.Devlet rakamlarına göre, yalnızca Atina’da çatışmalarsonucu 37’si polis olmak üzere 46 kişi yaralandı, en az14 kişi gözaltına alındı.

Yunanistan Kamu Çalışanları Konfederasyonu(ADEDY) ile İşçi Sendikaları Federasyonu’nun (GSEE)çağrısıyla gerçekleşen, Tüm İşçilerin MücadeleCephesi’nin de (PAME) destek sunduğu genel grevinikinci gününde de emekçiler yaşamı durdurmayıbaşardı. 29 Haziran günü kentlerdeki trafik yine büyükölçüde dururken, limanlarda ve havalimanlarında daseferler iptal edildi. Devlet hastanelerinde acil servislerdışında hizmet verilmedi.

İki günlük genel grev boyunca yalnızca Atinametrosu, protesto gösterisine katılacak emekçilerinulaşımını sağlamak amacıyla, birkaç saatliğine hizmetverdi. Sivil havayolu taşımacılığı çalışanlarının da 8 -12 ve 18- 22 saatleri arasında iş bırakması nedeniyle içve dış hat seferlerinde ciddi aksamaların yaşandı.

Oylama günü öfke doruğa çıktı

Saldırı paketinin parlamentoda oylandığı 29 Hazirangünü emekçilerin öfkesi doruğa çıktı.

Atina’da sabah erken saatlerde göstericilerle polislerarasında çatışmalar başladı. Parlamento binasınınbulunduğu Anayasa Meydanı’na ulaşmak isteyen kitleyepolis gaz bombalarıyla azgınca saldırdı. Çatışmalar dahasonra kent geneline yayıldı.

Öğleden sonra, kesintilerin onaylandığı haberiüzerine öfkesi daha da artan emekçiler çatışmalarıyaygınlaştırdılar. Syntagma Meydanı’nda yer alanMaliye Bakanlığı’nı da eylemciler tarafındankuşatılmaya çalışılırken, birçok banka da tahrip edildi.

Eylemlerde 26 polis ve 15 göstericinin yaralanarakhastaneye kaldırıldığı, 29 kişinin gözaltına alındığı, 9kişinin ise tutuklandığı belirtildi.

Girit’te bulunan Hanya kentinde de Papandreu’nunpartisi PASOK’un genel merkez binası eylemcilertarafından tahrip edildi.

Fatura emekçilere kesilmek isteniyor

AB ve IMF, Yunanistan’a ikinci kurtarma paketi vebir önceki paketin 12 milyar euroluk son diliminiserbest bırakmak için önkoşul olarak, Orta VadeliProgram’ın hayata geçirilerek “daha fazla tasarrufönleminin uygulanmasını” şart olarak belirlemişti.

Parlamentonun kabul ettiği 28 milyar euroluk beşyıllık “tasarruf paketi”, sosyal harcamalarda kesintiyegidilmesini ve vergilerin artırılmasını öngörüyor.Paketle toplam 14,27 milyar euro harcama kesintisi ve14,8 milyar Euro ek vergi toplanması da hedefleniyor.Hükümet yoğun özelleştirmelerle 2015 yılına kadar 50milyar euro elde etmek istiyor.

AB üyesi ülkelerin maliye bakanları da 3 Temmuzgünü ikinci yardım paketini onaylayıponaylamayacaklarına karar verecek.

“Önlem paketi” adı altındaki dayatmalara karşısokaklara dökülen emekçilerin, 15 Haziran günügerçekleştirdiği genel grev ve parlamentoyu bloke etmeeyleminin ardından Başbakan Papandreu mevcuthükümeti feshedip yeni bir kabine oluşturduğunuaçıklamıştı.

15 Haziran günü, devrimci ve ilerici güçlerin veemekçilerin katılımıyla Syntagma (Anayasa Meydanı)Meydanı Halk Meclisi oluşturulmuştu. “Orta VadeliProgram’a geçit yok!” ve “Bizden çalanlar geriödeyinceye kadar ara vermek yok!” diyen Halk Meclisi,28-29 Haziran’daki iki günlük greve desteğin yanısıra,ülke çapından katılımla Anayasa Meydanı’nı doldurmave parlamentoyu bloke etme çağrısında da bulunmuştu.

Dünya22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Yunanistan’da emekçiler kararlı...

“Bizden çalanlarödeyinceye kadar...”

Sistem karşıtlarıMadrid’e yürüyor

İspanya’da 15 Mart’ta işsizlik ve geleceksizliğekarşı başlatılan eylemlerin ardından sistemkarşıtları 24 Temmuz’da Madrid’degerçekleştirilecek dev gösteriye hazırlanıyorlar.

İspanya’da ağırlığını gençlerin oluşturduğugöstericiler gerçekleştirdikleri meydan işgalleriyegündeme oturmuşlardı. Başta Madrid’deki SolMeydanı olmak üzere çeşitli kentlerdemeydanlara çadır kuran sistem karşıtları 13Haziran’da eylemlerini noktalamışlardı. Bundansonraki eylem ise 19 Haziran günü yapılangörkemli gösteriydi. Yine başta Madrid olmaküzere çeşitli kentlerde eylemler yapılmış,sokaklara akan onbinlerce kişi genel grev çağrısınıyükseltmişti.

24 Temmuz günü Madrid’de yapılacak devgösteri için İspanya’nın farklı kentlerindenyürüyüşler düzenleniyor. Bu kapsamda Barcelona,Valencia, Cadiz, Burgos, Coruna, Bilbao gibikentlerden Madrid’e yürüyüş başlatıldı. 40-70kişilik gruplar farklı tarihlerde yola çıkarak 23Temmuz günü Madird’e ulaşacak. Gruplargüzergahları boyunca her gün toplantılardüzenleyerek neye karşı olduklarını ve neistediklerini ifade edecekler.

Peru’da öğrencilerkatledildi

Peru’nun orta bölesinde bulunan Tayacajakentinde, yeni açılacak bir üniversite diğerüniversiteye ayrılan bütçenin düşürülmesineneden olacağı için protesto gösterisi düzenleyenöğrencilere polis saldırdı. Olaylar sırasında 3devlet binası ateşe verildi.

Ölen üç kişiden birinin öğrenci, diğerinin dehükümete ait bir binanın koruma görevlisi olduğuaçıklandı.

NATO sivilleri vurduLibya’nın Brega kentinde NATO’nun

gerçekleştirdiği hava saldırısı sonucu 15 sivilinhayatını kaybettiği duyuruldu. Saldırıda 20 kişi deyaralandı. Bir restoran ve fırın hedef alınırkenbaşkent Trablus’tan da patlama sesleri duyulduğubildirildi.

Sivil katliamlarını “yanlışlıkla” yapıldığınısöyleyerek olağanlaştırmaya çalışan NATO isesaldırıdaki sivil kayıpları yalanladı.

Yemen’de devlet terörüYemen’de göstericilerin üzerine ateş açılması

sonucu bir kişi yaşamını yitirdi. Geçtiğimiz yıl haziran ayında gözaltında

öldürülen 25 yaşındaki Ahmed Derviş isimligencin cenaze törenine onbinlerce kişi katıldı.Derviş Ailesi’nin soruşturma açılması talebinedeniyle bugüne kadar cenaze gömülmemişti.24 Haziran günü yapılan törende bir kişiöldürüldü.

Yemen’in güneyinde yer alan liman kentiAden’de de devlet terörü devreye sokuldu. Rejimkarşıtlarının düzenlediği gösteriye devlete bağlısilahlı güçler saldırdı. Tanklarla desteklenenaskerlerle çıkar çatışmada 6 kişi yaralandı.

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Mısır’da diktatörün alaşağı edilmesinden sonra,sınıf mücadeleleri farklı düzlemlerde devam ediyor.Tahrir Meydanı’ndaki isyana diktatör Hüsnü Mübarekve avenesi dışında kalan güçlerin tümü şu veya buşekilde katılmış ya da destek vermişti. Zira o aşamadaemekçi sınıflarla ekonomik ve siyasal baskı altındakiburjuva kesimleri, diktatörün devrilmesi sınırlarında daolsa ortaklaşabiliyorlardı. Fakat Mübarek’indevrilmesinin ardından çıkarlar da talepler de iyicefarklılaştı.

Mübarek sonrasında egemenler arası çatışmaortadan kalkmadı ancak çatışmanın mahiyeti değişti.Burjuvazinin farklı klikleri arasındaki iktidar ve rantetrafındaki mücadele, artık daha “özgür” bir ortamdacereyan edebilirdi. Güçler dengesi eşit olmasa da, kababaskı dönemi en azından şimdilik geride kalmışgörünüyor. Bu arada emekçilerin isyanı sayesinde bukoşullara kavuşan burjuva akımların, göstermelik deolsa işçi emekçilerin taleplerini destekleme dönemikapanmıştır. Bu, elbette hayırlı bir gelişmedir; zirabayraklar ayrışmış, saflar daha net hale gelmiştir.

Burjuva akımlar içinde Mısır’ın en etkili gücükabul edilen Müslüman Kardeşler, Mübarek’in alaşağıedilmesinden hemen sonra sınıf ve kitle hareketininkarşısında saf tutmaya başladı. “Devrimi kurtarmacuması” adıyla gerçekleştirilen eyleme cephedensaldıran Müslüman Kardeşler, safını iyice belli etti.Neoliberal politikaları savunan bu dinci gerici akım,Mübarek döneminde de işçi grevlerine karşı çıkıyordu,fakat o zaman baskı altında olması ona “muhalif” birgörünüm kazandırıyordu. Gelinen yerde ise, bu dinciakım iktidarın temel güçlerinden biri konumunda veher tutumu bu misyona uygun olmaktadır. Bu misyon,dinci akımın emekçiler üzerindeki etkisinin zamanlazayıflamasını kaçınılmaz kılıyor. Zira isyandeneyiminden geçen milyonlarca genç ile işçi veemekçiyi kandırmak artık kolay değil.

Yeni bir anayasanın yürürlüğe girmesinden önceseçimlere gidilmesini isteyen Müslüman Kardeşler,şimdiden sol/sosyalist güçlerin karşısındakonumlanmış bulunuyor.

Hâlihazırda yönetimi elinde bulunduran AskeriKonsey ise, mümkün olduğunca eski tarzda işlerigötürmeye çalışıyor. Ancak örgütlü gençlik kesimleriile işçi sınıfı, emekçiler ve meslek örgütlerinin basıncıaltında kaldığında tavizler vermek zorunda kalıyor.Mübarek ve suç ortaklarının yargılanması, diktatörlükdöneminden kalma yerel yönetimlerin dağıtılması,kısmen de olsa Gazze etrafındaki ablukanınkaldırılmasına imkan sağlayan Refah Sınır Kapısı’nınaçılması, siyasal/sendikal örgütlenme ve basın-yayınalanındaki fiili kazanımların meşru kabul edilmesi,ABD-İsrail ikilisiyle ilişkilerin daha ihtiyatlı bir tarzdasürdürülmesi, İran’la yakınlaşma ve son olarak IMF ileanlaşmanın reddedilmesi gibi önemli gelişmeler, halkisyanı ve ardından emekçilerin rejim üzerindeuyguladığı basınç sayesinde mümkün olmuştur.Kitlelerle açıktan çatışmaya girmekten kaçınan AskeriKonsey, istekli olmamasına rağmen taviz veriyor; aksihalde tepkinin kendisine yöneleceğini biliyor.

Burjuvazinin farklı kesimleri ise, yeni anayasa veseçimler meselesine odaklanmış görünüyor. Siyasiparti kuran Müslüman Kardeşler, biran önce seçimleregidilmesini savunurken, diğer burjuva partilerlesol/sosyalist güçler ise, önce taraflarınortaklaşabileceği bir anayasanın yürürlüğe girmesini,seçimlerin bundan sonra gerçekleştirilmesini istiyor.

Bu fark, Müslüman Kardeşler dışındaki siyasalgüçlerin örgütlenme alanındaki birikim ve deneyimeksikliğinden kaynaklanıyor. Zira kısa sürede

yapılacak seçimler, örgütlü/deneyimli taraf olanMüslüman Kardeşler’e hizmet edecektir. Bu durumanayasa/seçimler etrafından süren çatışmanın esasnedenine işaret ediyor. Seçimlerin ertelenmesiniisteyen Askeri Konsey ise, iktidar üzerindeki etkisinipekiştirmek istiyor.

İşçi sınıfının, örgütlü gençlik güçlerinin,emekçilerin, meslek örgütlerinin öncelikli gündemi“25 Ocak Devrimi”nin kazanımlarını savunmak,demokratik, sosyal, siyasal taleplerinin karşılanmasınısağlamak, böylece adım atma konusunda ayak sürüyenAskeri Konsey üzerinde basınç uygulamaktır. Mısır’ınilerici-devrimci dinamikleri olan bu güçler, siyasalsüreçlere de aktif katılım sağlıyor, ancak belirleyiciolanın fiili mücadele olduğunun da farkındalar.

Emekçilerin talepleri, gelinen yerde burjuvazinintüm kesimlerinin çıkarlarıyla çatışma halindedir. Ziraemekçiler lehine olan her kazanım, farklı kesimleriyleburjuvazinin aleyhine olacaktır. Bu ise, halk isyanınınesas dinamiğini oluşturan işçi emekçilerle, isyanıfırsata çeviren burjuva kesimlerin temel çıkarlarınınzıt, uzlaşmaz olduğunun somut olarak görülmesinisağlıyor.

Artık tüm kritik sorunlarda bu çıkar çatışmasınınizine rastlamak mümkündür. Bundan dolayı TahrirMeydanı’ndaki “birleşmiş halk” gitmiş, yerini,çıkarları çatışan işçiler/emekçiler ile sömürücü sınıflaralmıştır. Bu gelişmeler, karışıklığın son bulması vebayrakların netleşmesi açısından olumludur. Hersınıfın kendi şiar ve talepleriyle ortaya çıktığı yerdebayraklar arasındaki ayrım da daha net görülecektir.

Bu aşamadan sonra ileriye dönük herhangi biradımın atılması, ancak işçi-emekçiler ve onların siyasaltemsilcilerinin mücadelesi ile mümkün olabilir.Tersinden ise, farklı kesimleriyle burjuvazi, ileriyeatılacak her adımın karşısına dikilecektir. Bu ise işçisınıfının bağımsız devrimci bayrağınıdalgalandırmasının önemini bir kat daha arttırıyor.

Mısır hükümetinin IMF ile anlaşma imzalamayıreddetmesi, işçi ve emekçilerin rejim üzerindekibasıncının ne kadar önemli olduğunu bir kez dahagöstermiştir. Zira bir ay önce IMF’nin kapısınıarşınlayan Kahire’deki geçici yönetim, bugünlerdeemperyalist güçlerin finans tetikçisi olan bu kurumundayatmalarına karşı çıkabildi.

IMF İcra Direktörleri Kurulu’nda bir temsilcisibulunan Mısır yönetimi, halk isyanından dolayı içinedüştüğü mali sıkışıklığa rağmen, IMF şeflerinindayatmalarını reddetti. Bu tavrı, elbette işçi veemekçilerin basıncı altında kaldığı için benimsedi.Yoksa Askeri Konsey Mayıs ayı ortalarında MaliyeBakanı Samir Redvan’ı emperyalist mali kurumlarınhuzuruna göndererek, kredi talebinde bulunmuştu.

Mısır resmi haber ajansı MENA tarafındanyayınlanan haberlerde, geçen ay Washington’ı ziyareteden Redvan’ın, Dünya Bankası’ndan 2,2 milyar dolardüşük faizli kredi, IMF’den ise koşulsuz 3-4 milyardolar kredi talebinde bulunduğu belirtilmişti.

Mısırlı genç kuşaklarla emekçilerin isyanınınzeminini hazırlayan neo liberal saldırıların devamıanlamına gelecek olan IMF ile anlaşma, Mısırburjuvazisinin düşündüğü “çözüm” idi. Ancakemekçilerle genç kuşakların yönetim üzerindekibaskısı, şimdilik IFM ile bir anlaşmanın imzalanmasınıönledi. İşçi emekçilerin basıncı biraz gevşese,burjuvazinin IMF ile anlaşmaya girişmesi işten biledeğildir.

Bu olayın da gösterdiği gibi işçi sınıfı, emekçiler vesistemin geleceksizliğe mahkûm ettiği genç kuşakların,hem herhangi bir kazanım için hem kazanımlarınkorunması için önlerinde tek yol var; o dameşru/militan mücadeledir. Bayraklar netleştikçe bumücadelenin daha etkili ve sonuç alıcı olacağımuhakkaktır. Diktatör deviren isyan deneyimi vebirikimi ile mücadele eden işçi sınıfıyla emekçilerin bugerçeğin de farkında olduklarına kuşku yoktur.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

25 Ocak’ta Hüsnü Mübarek’in defedilmesinesahne olan Mısır’ın Tahrir Meydanı, 28 Hazirangünü yine hükümet karşıtı protestoların adresiydi.

Rejim karşıtı ayaklanma sırasında yakınlarınıkaybedenler gece geç saatlerde TahrirMeydanı’nda toplandı. İktidarı devralan YüksekAskeri Konsey Başkanı Mareşal Hüseyin Tantavive Mısır hükümeti aleyhine sloganlar atangöstericileri polis gözyaşartıcı gaz ile dağıtmaya

çalıştı ve havaya ateş açtı. Göstericiler ise polisetaş ve sopalarla karşılık verdi. Çatışmalar sabahakadar devam ederken çok sayıda kişi yaralandı.Yaralıların bazılarının durumunun ağır olduğuifade edildi.

25 Ocak’ın ardından meydanda sık sık protestogösterileri düzenlenerek eski rejimin üst düzeygörevlilerinin yargılanmasının hızlandırılmasıtalep ediliyor.

Tahrir’de çatışmalar

Emekçiler IMF anlaşmasını çöpe attıOrtadoğu

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

ABD emperyalizminin Afganistan’ı işgal edişinin10. yılında, ABD’nin Taliban’la uzlaşmak içingörüşmelere başladığı ve askerlerini kademeli olarakgeri çekeceği açıklandı.

İlk açıklamayı ABD Başkanı Barack Obama yaptı.“Ulusa Sesleniş” konuşmasında konuyu gündemegetiren Obama, 2009 yılında gönderdiği 33 bin askeriTemmuz ayından itibaren kademeli olarak geriçekmeye başlayacaklarını, önümüzdeki yaz sonundada bu geri çekilmenin tamamlanmış olacağını belirtti.

Obama’nın açıklamasının hemen ardındanAfganistan’daki ABD işgalinin baş müttefikleri olanFransa ve Almanya da askerlerini geri çekecekleriyönünde açıklamalar yaptılar. Fransa CumhurbaşkanıNicolas Sarkozy, Afganistan’da görevli 4 bin Fransızaskerinin ABD’ninkine benzer bir takvimle kademeliolarak çekileceğini açıkladı.

ABD, 11 Eylül saldırısından sonra baştaAfganistan olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına karşısavaş açmıştı. “Terörü dünyadan temizlemek veOrtadoğu halklarına demokrasi götürmek” adı altındaişgallere başlamıştı. 2001 yılında Afganistan’dakiTaliban rejimini devirerek yeni bir yönetiminkurulmasını sağlamıştı.

Yine de Afganistan ABD için bir batağa dönüştü.Emperyalizmin saldırıları karşısında ortaya konulandireniş bu batağın oluşmasında belirleyici bir yertuttu. Öyle ki yalnızca ten rengindeki farklılıktandolayı dünyada yeni bir barış havası estireceğineinanılan Obama, 2009 yılında Afganistan’a 33 bin ekasker gücü takviyesi yapmak zorunda kaldı.

ABD’nin açıklamalarına göre El Kaide’ye vurulanağır darbeler, Pakistan ile yapılan işbirliği neticesindeEl Kaide yöneticilerinin yarısından fazlasının etkisizhale getirilmesi, son olarak da Usame Bin Ladin’inöldürülmesi ve bunlar sayesinde “tehdidin” büyükoranda yok edilmesi geri çekilme kararında etkilioldu.

Bunu takip eden süreçte de Taliban ile görüşmeleryapmaya, onu kendisi için bir tehdit olmaktançıkarmak için çalışmaya başladı. İlk başta gizlenenABD-Taliban görüşmeleri Afganistan Devlet BaşkanıHamid Karzai tarafından doğrulandı. ABD SavunmaBakanı Robert Gates de bir açıklama yaparak ABDDışişleri Bakanlığı’nın katılımıyla Taliban ile bir barış

anlaşması yapılmaya çalışıldığını, ancak bununmeyve vermesinin ayları bulabileceğini belirtti.

Dünyaya verilen bu “müjdeli haber”,emperyalistlerin “demokrasi ve özgürlük getireceğiz”diyerek meşrulaştırmaya çalıştıkları işgalin gerçekhedeflerini bir kez daha gösteriyor. Bunun için geridebıraktıkları ülkeye göz atmak bile yeterli olmaktadır.

Emperyalist işgalin ardında yıkılmış, yakılmış veinsanları katliamdan geçirilmiş bir ülke duruyor. Yanısıra geride bırakılan yönetime de dikkat etmekgerekiyor. Taliban’ın devrilmesinin ardından yenidenkurulan Afganistan yönetimi, ABD’nin kuklasıniteliğinde. Yani artık Afganistan toprakları ABDordusu ve onun açık işgali ile değil, kurulan bu kuklayönetim ile idare edilecek, ABD’nin tam denetimialtında tutulacak. Obama “Misyonumuz,muharebeden desteğe dönüşecek. 2014 yılına kadar,bu dönüşüm süreci tamamlanacak ve Afgan halkıkendi güvenliğinden kendisi sorumlu olacak” diyerekbunu dolaysız olarak itiraf etmiş oldu.

Taliban ile barış görüşmeleri yapılamayabaşlanması da bu sürecin bir parçası aslında. Asıltehdit olarak El kaide’yi gösteren ABD, örgütünbüyük oranda güç kaybettiğini ve kalanların baskıaltına alınarak etkisizleştirilebildiğini düşünüyor.Böyle olunca da geriye, Afganistan’daki idaresinizora sokma ihtimali bulunan güçlerle anlaşmasağlayabilmek, ehlileştirebilmek ve denetimi altınaalabilmek kalıyor. Soğuk savaş yıllarında bizzat ABDtarafından örgütlenmesi teşvik edilen ve beslenengüçlerden biri olan Taliban’ın da bundan pek rahatsızolmadığı görülüyor. Zira, henüz başlangıç düzeyindede olsa, emperyalizm ile barışı tartışmak, onun kirlive kanlı ellerini tutmayı gündemine almak başka türlüyorumlanamaz.

Açıklamasında Irak’ı da hatırlatan Obama aslındaOrtadoğu’ya yönelik tüm planlarını açıkçagöstermektedir. Savaş, işgal ya da her ne pahasınaolursa olsun Ortadoğu ülkelerinin yönetimleriABD’nin tam denetimi altına alınacak, alınamayanlardevrilerek yerine yenileri kurulacak, buradaki başarıölçüsünde de bölge egemenliği pekiştirilecek. Irakörneği, Afganistan’daki yeni gelişmeler ve sondönemdeki Libya tartışmaları tüm açıklığıyla bunugösteriyor.

Dünya24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

ABD Afganistan’dançekiliyor(!)

Özgürlük filosu yola çıkıyorİsrail ablukası altındaki Gazze’ye insani yardım

götürmek için hazırlıklarını tamamlayan filo Haziranayının son günlerinde yola çıkmaya hazırlanıyor.

“Özgürlük Filosu 2-İnsan Kal” başlığıyla yürütülenkampanyalar sonucunda filoya 22 ülkeden katılımsağlandı. İlaç, çimento gibi 3 bin ton insani yardımtaşıyan filo, 10 kadar gemi ile Girit Adası açıklarındabuluşarak denize açılacak.

İsrail’in baskılarına dikkat çektiler

Özgürlük filosu girişiminin Yunan sorumlularındanVagelis Pissias İsrail’in girişimleri sonucu Yunanmakamlardan gelen idari baskılara değinerek “İsrail’inve diğer ülkelerin baskılarına rağmen Yunanmakamlarının bizi yola çıkmaktan alıkoymayacaklarınıumut ediyoruz” dedi.

İsrail’in filoya yapacağı saldırıları meşrulaştırmak içinortaya attığı çeşitli iddialara da organizatörler tarafındancevap verildi. İsrail ordusu sözcüsü Binbaşı AvitalLeibovich’ın 27 Haziran günü yaptığı açıklamada filodaaşırılık yanlısı kişilerin olduğu ve İsrail güçlerine karşıkullanmak amacıyla tehlikeli yakıcı kimyasal maddelertaşındığı suçlamalarına yanıt veren Dror Feiler, Gazze’yegitmek amacıyla denize açılacak yüzlerce kişinin pasifdireniş bildirgesini imzaladıklarını vurguladı. İsrailliyetkililerce dile getirilen iddiaları reddetti.

Filoya sabotaj

Gazze’ye Özgürlük Filosu’na katılacak İsveçliaktivistleri taşıyacak geminin Yunanistan’ın PireLimanı’nda sabote edildiği duyuruldu.

Filonun organizasyonunu yapan kurumlardan yapılanaçıklamada, yola çıkacak olan Juliano isimli gemininsabote edildiği belirtildi. Su altından yapılan saldırıdapervane kasası ve iki pervane ekseni tahrip edilirken,geminin filo yola çıkmadan tamir edilebileceği söylendi.

İsrail’den tehditler

İsrail ise Gazze’deki insanlık dışı ablukayı hafifletecekfiloya karşı yoğun diplomatik görüşmeler eliyle bir süreçyürüttü. Deniz ablukasının delinmesi halinde İsrail’insaldırı hakkının olduğu açıktan dile getirilerek tehditlersavururken bunun yanısıra ABD’nin de desteğiniarkasına alarak ülke yönetimlerinden gemileriengellemelerini istedi.

AKP’den filolara engel

AKP hükümeti Türkiye’den filoya katılan MaviMarmara gemisinin gidişini engelleyerek Ortadoğuhalkları karşısında ABD ve İsrail ile sıkı işbirliği içerisindeolduğunu gösterdi. Filoya katılacak olan İHH yetkilileribu noktada AKP hükümetinin açık müdahalesi ilekarşılaştıklarını belirttiler.

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Geçtiğimiz Mart ayında Venezuela’nın başkentiCaracas’ta düzenlenen I. Dünya Emekçi KadınKonferansı’nın deneyimleri, 25 Haziran Cumartesigünü Almanya’nın Bielefeld kentinde düzenlenenetkinlikle paylaşıldı.

MLPD ve BİR-KAR tarafından düzenlenentoplantıya yaklaşık 60 kişi katıldı. Almanya veHollanda delegeleri olarak I. Dünya Emekçi KadınKonferansı’na katılan BİR-KAR Kadın Komisyonuüyesi iki kadının deneyimlerini paylaştıkları etkinlik,konferansın 8 Mart’ın 100. yıl kutlamalarına aitgörüntülerin yer aldığı videonun izlenmesiyle başladı.

Gösterimin ardından, konferans süreci ve busüreçte yaşanan sorunların geniş biçimde anlatımı vealınan nihai kararların aktarımından oluşan bir sunumyapıldı. Dünya Emekçi Kadınlar Konferansı fikrininilk kez MLPD temsilcisi Monica Gartner-Engeltarafından ortaya atıldığını açıklayan konuşmacı, 8Mart’ın 100. yılı olan 2011’de Venezuela’da böylesibir konferansın yapılması kararının alındığını dilegetirdi. Konferansın yapılmasının kesin bir kararhaline gelmesi ile birlikte, her ülkede her ulustankadınların içinde yer aldığı çalışma gruplarınınoluşturulduğunu söyledi. Buradaki çalışmaların çokyararlı olduğunu, en yararlı tartışmaların ise kadınörgütleri arasındaki enternasyonal ilişkiler konusundayapıldığının altını çizdi. Sunumda, hazırlık sürecindeaktif görev alan kadınların finansman sorunu gibi zorsorunları dahi yaratıcılıkları ile çözdükleri belirtildi.

Konferansa katılmak isteyen Kolombiyalı yüzlercekadının sınırdan içeri sokulmaması gibi olumsuzluklar

bir yana bırakılırsa, konferansın pek çok tartışmayasahne olduğu vurgulandı. Hemen her konuda atölyeçalışmalarının yapıldığı, bununsa verim ürettiği ve herkonuda kararların ortak iradeyle belirlendiği belirtildi.

Sonuç olarak, 1 Mayıs’ta, 25 Kasım KadınaYönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde alanlardaolmak, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nütarihsel ve sınıfsal özüne uygun biçimde kutlamak veçocuk emeğinin sömürülmesine karşı mücadele etmekgibi son derece anlamlı kararların alındığı hatırlatıldı.II. Dünya Emekçi Kadınlar Konferansı’nın, beş yılsonra Asya kıtasındaki bir ülkede yapılacağıaçıklandı.

Kadınların özgürlük ve eşitlik mücadelesinin işçisınıfının kurtuluş mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıolduğu dile getirilerek sunum bitirildi.

Sunum Almanca ve Türkçe olmak üzere iki dildegerçekleştirildi. Alman bir dostun sunduğu şarkılareşliğinde Venezuela’da çekilen fotoğraflar gösterildi.Ardından, konferansa dair sorular soruldu. Bu kısımdabir saati bulan canlı tartışmalar yaşandı.

Tanıtım toplantısı gözle görülür bir ilgiyle izlendive katılımcılar tarafından verimli bulundu. Halaylarlasona eren etkinliğin başında, Ontex direnişi hakkındabilgilendirmede bulunuldu. Direnişlerinin 130’lugünlerinde olan Ontex işçilerinin kararlı tutumlarıselamlandı ve direnen işçilerle dayanışma çağrısıyapıldı. Sunumu gerçekleştirenler için toplananbağışlar ve çay satışından elde edilen 150 Euro Ontexdirenişçilerine gönderilecek.

BİR-KAR Kadın Komisyonu / Bielefeld

Emekçi kadın Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011..

I. Dünya Emekçi Kadın Konferansı’nındeneyimleri paylaşılıyor

Serbest çalışma hakkıiçin yürüdüler

3 Ağustos 2010 tarihinde Sağlık Bakanlığı’nınyayınladığı yönetmelik gereği, yıllardır sadecemuayenehanede hizmet veren hekimler, fizikişartları yerine getiremedikleri içinmuayenehanelerini 4 Ağustos 2011 tarihindekapatacak ve işsiz kalacaklar.

Serbest çalışma haklarının ellerindenalınmasını protesto eden İstanbul Tabip Odası26 Haziran günü Taksim’de yürüyüş düzenledi.

1500’den fazla hekimin biraraya geldiğieylem Tünel’de başladı, Taksim Gezi Parkı’ndakiyapılan basın açıklaması ile sona erdi.

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. TanerGören, Sağlık Bakanlığı’nın yapmaya çalıştığınınhekimlerin pazarlık güçlerini ortadan kaldırmakve hekimleri çaresiz bırakarak sağlık tekellerinemahkum etmek olduğunu belirtti.

TTB İkinci Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktanise, eylemin muayenehaneler için değil hekiminserbest çalışma hakkı için yapıldığınıvurgulayarak Danıştay’ın bu yönetmelikleri iptaledeceğinden emin olduklarını belirtti. Aksidurumda her sağlık merkezinin, hermuayenehanenin birer eylem yeri olacağınıbelirtti.

Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliğiçerçevesinde belirlediği ve üzerinde hasta vehekim giremez yazan kapıya steteskoplarını vediplomalarını üzerine çakarak eylemlerine sonverdiler.

Göçükler can aldıErzincan’da tren yolunda yapımı süren kar

tünelinde meydana gelen göçük sonucu 2 işçihayatını kaybetti. Tunceli yol ayrımıyakınlarında meydana gelen olay sırasındaDevlet Demiryolları Genel Müdürlüğü’ne aittren yoluna inşaa edilen kar tünelinde 30 işçiçalışmaktaydı. Tünelin üst kalıplarını yapan 7işçi kalıbın çökmesi sonucu göçük altında kaldı.İşçilerden ikisi kendi imkanlarıyla kurtulurken,vücutlarının yarısına kadar toprak altındabulunan 3 işçi de, arkadaşları tarafındankurtarıldı. Toprak altından çıkarılamayan ikiişçiye ise olay yerine gelen sivil savunmaekipleri ulaşabildi.

Manisa’da Soma Kömür İşletmeleri’ne bağlıEynez Bölgesi’nde faaliyet gösteren bir madenocağında 28 Haziran akşamı göçük meydanageldi. Emniyet teknikeri olarak çalışan 24yaşındaki Azmi Tozlu isimli işçi göçük altındakaldı.

Tozlu diğer işçiler tarafından göçük altındançıkarılırken Soma Devlet Hastanesi’negötürülürken yolda hayatını kaybetti.

Çay sezonunun başlamasıyla AKP hükümetininpolitikaları nedeniyle tepkilerini birçok kezeylemlerle dile getiren çay üretecileri Rize’de AKPbinasını bastı. Çayları elinde kalan kadınlar muhattapbulamayınca AKP Güneysu İlçe binasına girdi.

2011 yılı 1. sürgün yaş çay sezonununkapanmasına az bir zaman kala çayları elinde kalankadınlar önce Çaykur’u aradılar. Bu çabalarıkarşılıksız kalınca AKP Güneysu İlçe Başkanı HalilTuran’ı telefonla arayarak çaylarını satamadıklarını,

ellerinde yandıklarını söyleyerek yardım istediler.Buradan da olumsuz yanıt alan kadınlar öfkeleriniAKP’nin Güneysu ilçe teşkilatını basarak gösterdiler.Kadınlar bina girişine ellerinde kalan çaylarıdöktüler.

Sezonun başlamasıyla birlikte çay üreticileri önceArdeşen ilçesinde eylem yaptılar. Daha sonraÇaykur’a ait Taşlıdere çay fabrikasını bloke ettiler.Çaykur bu eylemden sonra üreticilerin ellerindekiçayı almak durumunda kaldı.

Çay üreticisi kadınlar AKP’yi bastı

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Dersim’in Ovacık ilçesinde 27 HaziranPazartesi günü Türk ordusu ile yaşanan çatışmada3 Maoist Komünist Partisi (MKP) gerillasıkatledildi.

Halk Kurtuluş Ordusu’na bağlı üç kişilikgerilla birimi, Dersim/Ovacık İlçesi Burnak köyü

sınırlarında Türk ordusu tarafındangerçekleştirilen operasyon sonucu 27 Hazirangünü saat 22.00 sularında ölümsüzleşti.

Ozan Derman, Pirahmet Pektaş ve AbidinDeniz isimli gerillalar köyden çıktıktan kısa birsüre sonra pusuya düşürülerek katledildi.

- Burdur Cezaevi’ne düzenlenen operasyonunhedefinde ne vardı?

Veli Saçılık: Burdur Cezaevi bilindiği gibiUlucanlar katliamından hemen sonra hedef halinegetirildi. Bir bütün olarak devrimci tutsakların iradesinikırmak ve tecrite razı etmek için yapıldı operasyon. 19Aralık operasyonundan 6 ay önce yapılmış olması buoperasyonun da F tipi hücre cezaevlerine geçişte birhazırlık olduğunu açıkça gösteriyordu.

- Operasyon sırasında ve sonrasındayaşadıklarınızı anlatır mısınız?

- Burdur Cezaevi’nde Ulucanlar sonrası baskılarınartmasıyla birlikte cezaevi giriş çıkışlarında dayak veişkenceye varan uygulamalar yapılıyordu. Buuygulamaları protesto ettiğimiz için mahkemeleregitmiyorduk. Operasyon kararını MGK’da alan devletsaldırmak için bahane arıyordu.

5 Temmuz sabahı tanklarıyla, toplarıyla,dozerleriyle koğuşlarımıza girdiler. Yüzlerce gazbombası, yüzlerce ses bombası ve her türlü şiddetaracıyla bize saldırdılar. Çok sayıda devrimci ağırşekilde yaralandı. En son bulunduğumuz koğuşa dabuldozerle duvarı yıkarak girdiler. Bu esnada benimkolum duvarla kepçe arasında kalarak koptu. Ben buhalde saatlerce direniş alanında kaldım. Sadık Türkadlı arkadaşımızın da gaz bombasıyla kafasında büyükbir yara oluşmuştu. Sonrasında hastaneye gittiğimihatırlıyorum. Orada hastaneye götürülmeyenarkadaşlar bir hafta boyunca işkenceye uğramışlar.Bunu da sonradan kendilerinden dinledim. Banakaldırıldığım hastanede de her türlü baskı yapıldı.Olayın üstünden bir hafta geçtikten sonra kopankolumun, götürüldüğüm Isparta şehrinin sokaklarında

bir köpeğin ağzında bulunduğunu basından öğrendim.Bu olay sayesinde Burdur’da yaşanılan vahşetkamuoyunun gündemine geldi.

- Seçim döneminde katliam baş sorumlularındandönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ilekarşılaştınız. Aranızda geçen diyalog basına dayansıdı, düşünceleriniz nelerdir?

- Yıllar sonra kucağımda 5 aylık bebeğim ve eşimleyolda giderken katliamın sorumlusu Hikmet Sami Türkile yolda karşılaştım. Ani bir karşılaşma olduğu içinsöyleyeceklerimi tam toparlayamamış olmama rağmen“Hikmet Sami bey beni tanıdınız mı?” dedim. Oşaşkınlıkla baktı “hayır” dedi. “Burdur Cezaevi’ndebenim kolumu koparmıştınız” dedim. O da ısrarla “yoköyle birşey ben hatırlamıyorum” diyerek inkarayöneldi. “Siz hatırlamıyorsunuz ama biz sizi ailece hergün hatırlıyor ve hiç iyi bir şekilde anmıyoruz” dedim.“Orada bir isyan vardır, yetkililer onunla ilgili birişlem yapmıştır” dedi. Ben de “orada bir isyan değilsizin emriniz altında bir vahşet yaşandı” dedim.Kendisi “suçlular yargılanmıştır mutlaka” dedi. Ben de“hiç kimse yargılanmadı ve sizin bilginiz dahilinde tekbir kişi bile mahkeme karşısına çıkmadı” dedim.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?- Devlet baskı, zulüm ve yalanla F tiplerini açtı ve

bugün hala tecrit devam ediyor. 19 Aralık direnişi bukatliamı yapanların söyledikleri yalanları çok iyi birşekilde gözler önüne serdi. “Koğuşlarda örgüt baskısıvar, ondan direniyorlar” diyenler bugün F tipindekidirenişe diyecek bir söz bulamıyorlar. İşte bu devrimciiradedir. Tecritte dahi teslim alınamayacaktır.

Kızıl Bayrak / Ankara

Zindanlar...26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Burdur Cezaevi’ndeki katliam girişiminin 12. yıl dönümünde Veli Saçılık ilekonuştuk...

“Devrimci irade teslim alınamayacaktır!”

İşkenceye karşı ölümorucu

Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklubulunan Haydar Duymaz, işkence ve kötümuameleye karşı başlattığı açlık grevini, 25.gününde ölüm orucuna çevirdi. Duymaz’ın avukatıSezin Uçar yaptığı yazılı açıklama ile Duymaz’ınölüm orucuna başladığını duyurdu.

Uçar, Duymaz’ın önce açlık grevine sonrasındaise ölüm orucuna başlamasına yol açan süreciözetledi.

Yoğun işkence...

Duymaz, Adalet Bakanlığı’nın genelgesi iletanınan sohbet hakkından keyfi olarak aylarcayararlandırılmazken, yetkililer hakkında suçduyurusunda bulunmak istediğinde ise 1 Ekim2009 tarihinde kaldığı hücrede gardiyanlartarafından saatlerce dövüldü. Ardından süngerliodada saatlerce havalandırmanın altında çırılçıplakbekletildi.

Maruz kaldığı işkenceyi belgelemek için Adli TıpKurumu’na sevk isteyen Haydar Duymaz’ın butalebi de karşılıksız kaldı. Bununla beraber TekirdağCumhuriyet Savcılığı, sorumlular hakkındayürütülen soruşturma için takipsizlik kararı verdi.

Duymaz aynı davadan yargılandığıarkadaşlarının hücresine geçmek istemesinerağmen “gözlem süresi” gerekçesiyle aylarca tekkişilik hücrede tutuldu. Sonra da zorla itirafçılarınhücresine konuldu.

Duymaz, 2 Haziran 2011 tarihinde tutuklularınşiddetine maruz kaldı. Aynı gün, cezaevi ikincimüdürü ve onlarca gardiyan tarafından darp edildive bir gün boyunca soğuk havalandırmanın altındasüngerli odada tutuldu.

Uçar, onlarca kişinin dayak, tehdit veküfürlerine maruz kalan müvekkilinin artık açlıkgrevine başlamak dışında hiçbir yolununkalmadığını düşünerek aynı gün açlık grevinebaşladığını hatırlattı.

Son ziyaretleri sırasında yürümekte dahizorlanan Duymaz, tek kişilik hücrede tutuluyor.Hiçbir talebi karşılanmayan Duymaz, görüş cezalarınedeniyle ailesiyle de görüştürülmüyor.

Dersim’de çatışma: 3 şehit

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

ÇHD İzmir Şubesi, 15-16 Haziran Büyük İşçiDirenişi’nin 41. yılında gerçekleştirdiği panelle direnişiselamladı ve sınıf hareketine dair dersleri tartıştı. “15-16Haziran İşçi Ayaklanmasından Günümüze Sınıf Hareketi”başlığı ile düzenlenen panele konuşmacı olarak VolkanYaraşır ve Ziya Ulusoy katıldı.

İzmir Barosu Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilenpanel ÇHD İzmir Şube Başkanı Hüseyin Korkmaztarafından yapılan konuşma ile başladı. 15-16 Hazirandirenişinden ve öneminden kısaca bahseden Korkmazpanel kurgusunu anlattıktan sonra sözü konuşmacılarabıraktı.

Yaraşır: Sınıfın içinde varolmalıyız!

İlk sözü alan Volkan Yaraşır öncelikle Türkiye işçisınıfını, tarih sahnesine genç çıkan genç bir sınıf olaraktanımladı.

Türkiye işçi sınıfının Avrupa işçi sınıfı ile benzerözelliklerini anlatan Yaraşır, 15-16 Haziran’ı doğuranbirikim sürecine değindi. 1835’ten 1960’a kadarki sürecibirikim dönemi olarak tanımlayan Yaraşır, sınıfın tarihsahnesine çıktığını, “ben varım” dediğini, grevlerleişgallerle kendini gösterdiğini ve sonunda büyük direnişevarıldığını anlattı.

Yaraşır 15-16 Haziran’ın devleti ciddi olarakkorkuttuğunu vurguladıktan sonra düzenin önlem olaraköncelikle devrimci hareket ile sınıf hareketininbirleşmesini önlediğini, bunun için de devrimci önderlerikatlettiğini söyledi.

15-16 Haziran ile işçi sınıfının bir mesaj verdiğini,devrimcileri yanına çağırdığını söyleyen Yaraşır bugünhala TARİŞ’te, 89 bahar eylemlerinde, 91 Zonguldak kentgrevinde, TEKEL’de ve mevzi direnişlerde bu mesajınyinelendiğini söyledi. Devrimci hareketin ise sınıf dışıtutumda ısrar ettiğini, hala ana rahmi olarak tanımladığısınıf içerisinde varolmayı başaramadığını anlattı.

Ulusoy: İşçi sınıfı siyasal hareketin parçası yapılmalıdır

Yaraşır’ın ardından söz alan Ulusoy konuşmasınabugün işçi sınıfının düne göre çok daha etkin olduğunu veözellikle dünya genelinde yükselen hareketlerde başıçektiğini anlatarak başladı. 71 Hareketinin 15-16 Haziran’ıdoğru okuyamadığını belirten Ulusoy ancak o yıllardadevrimci hareketin dönemin tüm siyasal gündemlerinemüdahale ettiğini ve tüm ezilenler için mücadele ederekbunun bedelini canlarıyla ödediklerini söyledi.

Ulusoy o dönemde hızlı gelişmelerin yaşandığını,sınıfın da hızla siyasallaştığını belirtti. Sınıfınsiyasallaşmasına örnek olarak ise anti-faşist ve anti-emperyalist eylemlere işçi katılımını örnek verdi.

Konuşmaların ardından soru-yanıt bölümüne geçildi.Bu bölümde toplu halde alınan soruların ardındankonuşmacılara ek süre verildi ve sorular yanıtlandı. Farklıkonularda gelen soruların yanıtlanmasının ardından panelson buldu.

Kızıl Bayrak / İzmir

Devlet terörü Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

İzmir’de 15-16 Haziran paneli

Polis terörü teşhir edildi

26 Haziran günü Sivas Katliamı’nınyıldönümünde gerçekleştirecekleri anmalarınçağrısını yapan Ayışığı Sanat Merkezi çalışanı 4kişi darp edilerek gözaltına alındı. MücadeleBirliği Platformu, polis terörünü İHD’de yaptığıbasın açıklamasıyla protesto etti.

Mücadele Birliği Platformu adına okunanaçıklamada polis terörünün karakolagötürülmeden başladığı, Sami Tunca isimliAyışığı Sanat Merkezi çalışanının tenha biralanda polis aracından indirilerek dövüldüğü,karakolda ise 3 arkadaşı ile birlikte yineişkenceye maruz kaldığı belirtildi. Emekçilerinpolis terörüne tepki göstermesinin ardındankollukların bu sefer de biber gazı ile çevredetoplananlara saldırdığı, ardından da gözdağıvermek için havaya azgınca ateş açtığı ifadeedildi.

Açıklamanın ardından polis terörünüanlatan Tunca vücudunda oluşan darp izlerininfotoğraflarını gösterdi ve saldırıları anlattı.

Tunca’nın ardından sözü alan Avukat SevinçSarıkaya da savcının bir talebi olmadan 4 kişiningeceye kadar keyfi biçimde alıkonulduğunuifade etti. Karakolda görüşme yaptığı odadayerde Tunca’nın kanının olduğunu belirtenSarıkaya, polis terörünün kendilerine dehakaret ve keyfi yasaklar olarak yansıdığını,görevini yapmasının engellendiğini vurguladı.Sarıkaya açıklamayı suç duyurusundabulunulacağını bildirerek sonlandırdı.

Hastanede muayene dahi edilmedenkendisine rapor verilen ve bu rapora dakolluklar tarafından el konulan Tunca basınaçıklamasının ardından TİHV’e muayeneolmaya ve rapor almaya gitti.

Sarıgazi’de protestoGözaltı saldırısını protesto etmek için

Mücadele Birliği 27 Haziran günü SarıgaziMeydanı’nda açıklama yaptı. Saldırıyı kınayan,devletin katliamcı yüzünü teşhir eden ajitasyonkonuşmaları yapıldı.

Meydana gelindiğinde “Baskılar, gözaltılarbizi yıldırmaz / Mücadele Birliği Platformu”pankartı açıldı ve açıklama okundu. Açıklamadayapılan etkinliğin içeriği ve saldırının nasılgerçekleştiği anlatıldı. Ayrıca sermaye sınıfınınkendi egemenliğini sürdürmek için işçi veemekçilere her türlü baskıyı reva gördüğüvurgulandı. Açıklamaya BDP, DHF, BDSP, AKA-DER, Partizan ve ESP destek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ferhat ve Berna’ya tahliye yokTayyip Erdoğan’ın katılımıyla 4 Mart 2010’da

gerçekleşen Roman Çalıştayı’nda “Parasız eğitimistiyoruz” pankartı açtıkları için tutuklanan GençlikFederasyonu üyesi Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz’ınyargılandıkları davanın 4. duruşması 22 Haziran günügörüldü. Mahkeme, 16 aydır tutsak olan Tüzel veYılmaz’ın tutukluluğunun devamına karar verdi. Birsonraki duruşma 6 Ekim 2011 tarihine ertelendi.

Savcı Kasım İlimoğlu’nun 25 Mayıs 2011’dekiduruşmada Ferhat ve Berna için tahliye talebindebulunmasına rağmen keyfi tutumunu sürdürenİstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi oybirliğiyletutuklulukların devamına karar verdi. Fakat kararda,“Sanıkların, atılı suçu işledikleri hususunda kuvvetlisuç süphesini gösteren olgular bulunması, delildrurumu, tutuklu kaldıkları süreler” dikkate alınarak,

“Cumhuriyet savcısının talebine uygun” şekilde kararverildiği ifade edildi.

Köylüler tutuklandı Aydın’ın Çine İlçesi’nde Madran Dağı’na rüzgar

santrali kurulmasına karşı direnen köylülerden 2’situtuklandı.

İbrahimkavağı Köyü halkı, şirket çalışanlarınıtopraklarına sokmamak için yola barikat kurdu.Barikatı kaldırmak için köylülere saldıran jandarmayaşanan çatışmanın ardından 7 köylüyü gözaltına aldı.

Çıkarıldıkları mahkemede, bazı rütbeli subaylarınyaralanması gerekçe gösterilerek 7 köylüden 2’sinitutukladı. Gülşen Emeksiz ve Alaattin Eser adlıköylüler, nöbetçi mahkemece ‘’Devlet memurunamukavemet ve yol kesme’’ suçları işledikleriiddiasıyla tutuklandı.

Tutuklama terörü...

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

“Pazartesiler karışmış Salılarave haftalar, aylar bütün bir yılla:

durduralım akan zamanı bir an olsun,resmini çizelim,

ama kusurlarıyla...”“Ağır çalışma koşulları, bu koşulların insan

sağlığı üzerindeki etkileri, cinsel spekülasyon vemanipülasyonlar, tahammül sınırları, kâr ve kariyer

hırsı ve bütün bunlara bağlı olarak çalışanların temelhak ve özgürlükleri...” (Oyunun tanıtımından)

Çalışma yaşamında karşılaşılaşılan sorunlar ve busorunlara karşı geliştirilen tutumları tek perdelik biroyunla gözler önüne seren Şirket Hikayeleri* adlıtiyatro oyununun oyuncuları ile, çalışma yaşamını,güvencesizliği ve amatör tiyatroyu konuştuk.

- Topluluğunuz asli işi tiyatro olmayanücretli/işsiz kişilerden oluşuyor. Ekibinizi veçalışmalarınızı anlatır mısınız? Böylesi bir oyunusahneleme fikri nasıl oluştu?

- Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) veTiyatro Boğaziçi’nden bahsederek başlayalımisterseniz. BGST, öğrenci kulüplerinde başladıklarıkültür sanat faaliyetlerini mezuniyet sonrasında dadevam ettirmek isteyen Boğaziçi Üniversitesimezunlarınca 1995 yılında kuruldu. Alternatif veavandgard çalışmalar yaparak kültür sanat ortamınakatkı sunmayı hedefliyoruz. Yaptığımız tümçalışmalarda bu yönelime sadık kalmaya özengösteriyoruz. Halihazırda BGST içerisindekiçalışmalar tiyatro, dans, müzik ve toplumsalaraştırmalar alanlarında yürütülüyor. Tiyatral alandakiçalışmaların adresi Tiyatro Boğaziçi. Öğrencilikyıllarımızda birçoğumuz Boğaziçi ÜniversitesiOyuncuları’nda (BÜO) tiyatro çalışmaları yürüttü.Tiyatro Boğaziçi’nin bu anlamda BÜO’da oluşturulangeleneğe yaslandığını söyleyebiliriz.

Tiyatro Boğaziçi’nde mesleki tercihler çeşitli.İnşaat mühendisi, öğretmen, psikolojik danışman gibimezun oldukları alanlarda çalışan insanlar da vararamızda; girişimcilik yapanlar da, meslek olaraktiyatroculuğu seçenler de...

Seçtikleri mesleki kimliğin yanısıra tiyatroçalışmalarını sürdürmeye çalışan tiyatrocular ileprofesyonel tiyatrocuların, yani tiyatroculuk mesleğiniseçenlerin çalışma ritimleri birbirinden farklıdır.Sözgelimi çalışanlar haftada bir gün çalışmayürütürken profesyonel tiyatrocular kimi zamanhaftada 6 gün biraraya gelebiliyorlar. TiyatroBoğaziçi’nde insanlar mesleki tercihlerine ve kendiçalışma ritimlerine göre istedikleri çalışma alanlarınadahil olurlar. Mesleki tercihler, çalışmalara katılımritmini ve buna bağlı olarak çalışma alanlarıtercihlerini etkilemekle birlikte Tiyatro Boğaziçi’ndeörgütlenen çalışma alanları mesleki kimlikleraçısından geçişkenlik arzeder. Örneğin halenoynamakta olan “Gülüşün Güller Açsın” adlıoyunumuzda profesyonel arkadaşlarımızın yanı sıraçalışan arkadaşlarımız da sorumluluk alıyor. Yakında18. sayısını çıkaracağımız Mimesis Çeviri AraştırmaDergisi’nde de hem çalışan hem de profesyonelTiyatro Boğaziçi üyeleri beraber çalışıyorlar. Bütünbunların üstünde bir Tiyatro Boğaziçi şemsiyesi var,bu şemsiyenin altında da çeşitli grupçuklar şeklindebir algı oluşmasın diye söylüyorum. Tiyatro Boğaziçiçalışma alanları ve bu alanlarda eğitim araştırmafaaliyeti yürüten inisiyatiflerden oluşan bir yapı ve buçalışma alanları müdahaleye ve geçişkenliğe açık.

Çalışanlar tiyatrosu alanında şu anda 15 kişi sahneüstü tiyatro pratiğine devam ediyor. Dediğim gibi,mesleklerimiz muhtelif; eğitimci, pazarlama müdürü,doktora öğrencisi, girişimci, çevirmen vs... Haftada birgün bir araya gelerek çalışmalarımızı yürütüyoruz.Minimum tiyatro olarak tanımladığımız tiyatro modeli,sürdürülebilir bir çalışanlar tiyatrosu deneyimini inşaetmek isteyen bizler için önemli. Minimum tiyatromodeli, minimum şartlarda tiyatro pratiğinin nasılhayata geçirileceğini araştırır. Bizim deneyimlerimizşunu gösterdi: Tiyatro faaliyetinin kesintiyeuğramaması ve devamı için asgari olarak bir çalışmaodası, çalışma yürütmeye gönüllü bir irade ve haftadabir gün bir araya gelmek yeterli. Dahası bu ritim veçalışma koşulları içerisinde alternatif ve avandgardürünler vermek de olası. Çalışanların yaptığı kültürsanat faaliyetleri amatör olmakla birlikte, profesyonelürünlerin kötü taklitleri anlamında amatörizme yazgılıdeğil. Önemli olan çalışma ilkelerini oluşturmak veverimli bir sanatsal üretim ortamının garantisi olan builkelerden taviz vermemek. Çalışma ilkelerinin iyiişlemesinin çalışmalara katkısı aşikar, buna mukabilbu ilkelerin aşınması, yapılan çalışmaları hobi faaliyetidüzeyine indirdiğini ya da çalışma alanınındağılmasına neden olabildiğini biliyoruz.

Bu noktada belki bir parça kadrodakiişbölümünden bahsedebiliriz. Kolektif oyunlaştırmamantığıyla çalışma sürecimizi işletiyoruz. Standartişbölümlerini reddeden bu anlayışa göre sahneüzerinde oluşturulan ürünün kolektif bir inisiyatifleinşa edilmesi hayati öneme sahip. Ürün ortayaçıkarken tüm aşamalar tartışmaya açık. Özellikledramaturji tartışmasının tüm kadroya yayılması vebelli bir konsensüs oluşmasını zorluyoruz. Bu anlamdakatılmcı-demokratik bir model kurmaya çalışıyoruz.Öte yandan kolektif bir süreç inşa etmeye çalışmak,herkesin her işi yaptığı anonim bir işbölümünü imaetmez. Çalışma sürecinde herkes katılım koşullarınıbelirler; gücünü, isteğini, vaktini, yetisini kaale alarakbir taahhütte bulunur. Bu taahhütleri hep beraberdeğerlendiririz ve bir yürütücü kadro belirleriz.Yürütücü kadro çalışmaların organizasyonundan veişletilmesinden birinci elden sorumludur. Çalışmaalanında eğitim araştırma çalışması yürütmek isteyenarkadaşlar bir kesimi oluşturur; çalışma alanıylayalnızca proje bağlamında ilişkilenerek oyunculukyapanlar ise başka bir kesimi. Bu katmanlarmerkezden çepere doğru yayılan hiyerarşik düzeyleri

işaret etmezler. Herkes yapabileceğini, yapmakistediğini taahhüt eder; makul ise iş bölümü buçerçevede oluşturulur.

Bu oyunu sahneleme fikri ise bundan iki sene önce,2009’da ortaya çıktı. Bir önceki oyunumuz “Biz SizOnlar”ın ardından hangi tema üzerine çalışsak diyedüşünmeye başladık. Çalışma hayatı hepimizin aşinaolduğu, içinde yaşadığı, yüzleştiği, kaçtığı, mağdurolduğu, mağdur ettiği bir alandı. Önceleri “işyaşamında hiyerarşi” üzerine kafa yormaya başlasakda bir süre sonra önerilen öyküler ağırlıklı olarak işyaşamındaki etik tercihler üzerine odaklandı. İlk önce“Hamile Kadın” episodunu çıkardık. 2009 yılındadüzenlenen İstanbul Amatör Tiyatro Günleri’nde buepisod sergilendi ve gelen eleştiriler üzerindensahneler elden geçirildi ve başka bir öyküyle devamedilmek üzere rafa kaldırıldı. “İşyerinde Taciz”episodunu “Hamile Kadın”dan sonra çalışmayabaşladık. Sonrasında ise “Şikayet Mektubu” olarakadlandırdığımız episoda girdik. İki seneye yayılan birçalışma dönemine bakarak biraz yavaş hareketettiğimiz söylenebilir -ki bu doğru bir tespittir. Verimliçalışma süreçleri örgütlemekte her zaman başarılıolamadığımızı, çalışma ilkelerinin işletilmesinoktasında zaman zaman sorunlar yaşadığımızısöylemek gerek.

- Çalışanların sanatsal üretim etkinliklerinekatıldığı çok az örnek var. Bunu nelerebağlıyorsunuz?

Çalışanların sanatsal üretime yeterli oranlardakatılmadıkları doğru. Öte yandan dikkatli bakıncaçalışanların giderek artan oranda kültür sanatfaaliyetleriyle uğraştığı gözlemlenebilir. Çalıştığımızişyerlerine şöyle bir göz atmamız yeterli. Daha bugünbir arkadaşım iş yerine yeni aldığı bir ud ile geldi.Otuzlu yaşların ortalarında, müzikle herhangi birilişkisi şimdiye kadar olmamış ve bir yerindenbaşlayayım diyerek ud dersi almaya karar vermiş.Eminim sizin de fotoğrafçılığa, modern dansa ya daresim kurslarına büyük bir şevk ile başlayanarkadaşlarınız vardır. İşyerlerinde fazlasıyla sınırlanan,baskı altına alınan yaratıcılıklarını, bir şekilde açığaçıkarmayı istemeyen çalışan yoktur herhalde. Alım,satım, para, pazar, kar, zarar kaygısı olmaksızıneğlenmek ve yeni birşeyler üretmek insana iyi gelirçünkü. Öte yandan başlanan çalışmalarda derinleşmeyöneliminin herkeste olduğunu söylemek güç. Belli bir

Röportaj28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

“Şirket Hikayeleri” adlı tiyatro oyununun oyuncuları ile

Güvencesizlik ve amatör tiyatro üzerine...

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011 Röportaj

disiplin örgütleyerek bu çalışmaları sürdürmeyi tercihedenler, bir tüketim faaliyeti olarak gördükleri için birsüre sonra sıkılıp başka maceralara yelken açanlarla yada sanatsal faaliyetleri hayat gailesi nedeniyle bir süresonra bırakmak zorunda kalanlarla karşılaştırıldığındane yazık ki azınlıkta.

Biz yaptığımız çalışmaları, bir yönüyle çalışanlarareva görülen kültür sanat pazarının tüketicileri olmarolüne bir itiraz olarak tanımlıyoruz. Bu itiraz, aynızamanda BGST’nin kültür sanat çalışmalarının toplumtabanına yayılması ilkesine gönderme yapıyor.

- Sergilediğiniz hikayeler “iş güvencesi”olmayışının sebep olduğu tıkanmaları içeriyor.Güvencesizlik üzerine neler söylemek istersiniz?

Ekonomik krizlerin çokça yaşandığı bir coğrafyadayaşıyoruz. İşsizlik oranı yüksek. Günümüzde çalışaninsanların çoğu işini kaybetme korkusu yaşıyor.Aslında yaratılan bu korkunun sistemin temeldinamiklerinden bir tanesi olduğunu söylemekgerekiyor. Bu korku birtakım katlanma pratiklerinesebep oluyor, çalışanlar arasında rekabet de cabası.İnsanlar borçlanıyorlar. Geleceklerini ipotek ediyorlar.Bu böyle sürüp gidiyor. Ve belki de bu ipotek hergünişyerlerinde yaşanan haksızlıklara göz yummayaneden oluyor. Oyunda da benzer durumlar ortayakondu ister istemez. İş güvencesi olmayınca sondönemlerde sıkça telaffuz edilmeye başlanan mobbing,yani işyerinde psikolojik taciz ve yıldırmalaryaşanmaya başlıyor. Ve bu durum hem ekonomik hempsikolojik açıdan çok ağır sonuçlar doğuruyor.Çalışanlar haklarını aramak ve susup işinikaybetmeme ikileminde kalıyor.

Çalışanların iş güvencesinin önündeki en büyükengellerden biri de elbette örgütsüzlük. Ne yazık ki, işyerlerinde belli bir hukuk çerçevesinde insanlarınbirbirleriyle dayanışma ilişkisi geliştirebileceğiörgütlenmeler cılız. İşverenlerin karını arttırmayayönelik engelleme çabalarının verili olduğunudüşünürsek biz çalışanların bireyciliğimizisorgulamamız, dayanışma ilişkileri geliştirmekonusunda ısrarcı ve mücadeleci olmamız gerekiyor.

Oyun üzerine çalışırken yasaları gözden geçirmekamacıyla iş hukuku üzerine de bir çalışma yapmıştık.Aslında şu an yürürlükte olan yasalar çalışanlarınhaklarını belli bir noktaya kadar gözetiyor. Öte yandanhali hazırda yürürlükte ve çalışanların lehine olan birçok madde ya uygulanamıyor, ya da bile isteyeuygulanmıyor. İşin bir de çalışanların yasal haklarınıbilmeme yönü var tabii, bu da ayrı bir sorun.

- Koordinatör Buket’in hikayesi bize kariyerizmiteşhir ediyor. Dışarıdaki Buketleri nasıldeğerlendiriyorsunuz? Kariyerizm hayatımızdanneler götürüyor?

Kariyerler çok erken yaşlarda çiziliyor, bildiğinizgibi. Neredeyse ilköğretimden itibaren bizler bukariyerlere hazırlandık. Hayatımızda dönüm noktalarıhep sınavlar oldu. Sonra yine sınavlar ve işgörüşmeleri… Hele ki orta sınıf olmayahazırlanmışsanız kariyer daha da önemli oluyordemektir. Neredeyse var oluş biçimi gibi. İnsanlarkariyeri uğruna pek çok şeyden taviz veriyorlar.Zamanlarından, sevdiklerinden vs vs. Buket de öyle.Bu durum çok sık rastladığımız ve çalışanlar olarakiçine düşebileceğimiz bir durum. Bunlar kişiye özgüdurumlar gibi algılansa da aslında aynı mobbing gibison derece toplumsallar.

Oyun sırasında yaptığımız okuma aktarımçalışmalarından biri de Richard Sennett’in KarakterAşınması kitabıydı. Kitapta Sennett’in verdiğiisimlerle Enrico ve Rico isimli baba oğulunhikayesinden bahsedilir: Baba Enrico ve onunkuşağının yaşamlarında zaman son derece doğrusalakmaktadır. Her günü neredeyse aynı olan işlerdeyıllar boyunca çalışmaktadırlar. Birikimleri zaman

boyunca doğrusal olarak artar. Sürprizlere pek de yerolmayan bir hayatı yaşarlar ve emekliliklerinibeklerler. Oysa bir plazanın temizlik işçisi olanbabasına nazaran daha yüklü bir hesap bakiyesinesahip olan Rico’nun kariyerinde en fazla kaygıduyduğu şey belirsizliktir. Geleceğe dair duyulankaygı, belirsizlik, istikrarsızlık tarihin bellidönemlerinde hep olagelmiştir. Ama bu dönemlerfelaket dönemleridir. Şu anda ise ortada görünür birfelaket olamamasına rağmen belirsizlik, istikrarsızlık,geleceğe dair duyulan kaygı gündelik işleyişesinmekte, normal bir durum olarak karşımızaçıkmakta. Kariyerimizin bu flu hali, önümüzügörememe, geleceğimizi tahayyül edememe durumubir çoğumuzu düşündürüyor. Kimimiz elindekine nepahasına olursa olsun dört elle sarılmayı tercih ediyor,kariyeri uğruna pekçok şeyi feda ediyor; kimimiz iseyeni iş dallarına geçmenin hayalini kuruyor. Sonuçolarak birçoğumuz kariyerimizin anne babalarımızınkigibi doğrusal olmayacağını görüyoruz.

- Çalışmalarınız devam edecek mi? İlerisi içinplanlarınız nelerdir?

Çalışmalarımız devam ediyor. Oyunu bir yandansergiliyor, bir yandan da seyirci yorumlarına göre bazırevizyonlar yapıyoruz. Oyunun finali, episodlarınbağlantıları üzerine çalışmalarımız devam edecek.Ayrıca çalışan tiyatrosu yaptığımız için oyuncuadaptasyonları da yapmamız gerekebiliyor. Neticedeoyuncuların da hayatlarında dönemsel olarak

değişiklikler oluyor. Kalabalık bir kadroolduğumuzdan askere giden, doğum yapan ya da işsebebiyle dönemsel olarak farklı bir şehre taşınmakdurumunda kalan arkadaşlarımız olabiliyor. Budurumlarda rollerin farklı oyuncular tarafındandevralınması sözkonusu olabiliyor. Dolayısıyla oyunüzerine sahne çalışmalarımız devam edecek, ayrıcaoyunun kitabını çıkarma planımız da var. Ayrıcayalnızca oyun çıkarmak üzere biraraya gelen birprodüksiyon tiyatrosu olmama iddiasındayız. TiyatroBoğaziçi başta da belirttiğimiz gibi eğitim araştırmaçalışmaları yapan inisiyatiflerden oluşuyor.Önümüzdeki dönem geçmiş dönemi değerlendirereküzerine gideceğimiz çalışma başlıklarımızdan biri debudur.

(* 2008 yılında çıkarılan ilk oyun “Biz, Siz,Onlar”ın ardından gelen çalışma döneminde,neredeyse tümü tam zamanlı işlerde çalışantiyatrocular sorumluluk aldılar. Haftada bir günbiraraya gelerek üretken bir çalışma ortamı inşa etmekiçin; oluşturulan oyunun yapısı, işbölümleri,katılımcılık anlayışı, ön hazırlık ve eğitim-araştırmaperspektifine dayanan çalışma yöntemi sürekligündemde tutulmaya çalışıldı. Bu noktalarda üretilencevaplar, topluluğa özgü çalışan tiyatrosu modeliniinşa etmenin yolunu işaret ettiler. “Şirket Hikâyeleri”,aynı zamanda, istikrarlı bir çalışan tiyatrosu modelikurabilmek için de kritik bir eşiği ifade ediyor.)

Toplumcu Eksen

Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada ToplumcuEksen dergisinin 6. Sayısı “Güvencesizlik” dosyakonusu ile çıktı.

Yeni sayımızda, son dönem yasal düzenlemeler ilehız verilen esnek çalışma ve güvencesizliğin teknikelemanlar açısından karşılığını irdelemeye çalıştık.Farklı alanlardan mühendis arkadaşlarımızla çalışmakoşullarını, örgütlenmeyi, sendikalaşmayı tartıştık.Ulusal İstihdam Strateji Raporu ile zemini hazırlananve torba yasa ile başlatılan saldırılara karşıtutumumuzu aktarırken dosya konusunu bir kez dahaörgütlenme tartışması ile sonlandırdık.

Yakın dönemde “güvencesizlik” gündemiüzerinden biraraya geldiğimiz Toplumsal Dayanışmaiçin Psikologlar Derneği’nin (TODAP) katkılarıyla,dosya konumuzun farklı mesleklerdeki benzer

yansımalarını yayınımıza yansıtmış olduk. Gelecek sayılarımızda da çokça yer vereceğimiz

güvencesizliği kendi cephemizden, eksiğiyle fazlasıylayansıtmaya çalıştık. Alacağımız katkı ve eleştirilerinde örülecek mücadele için yol gösterici olacağınainanıyoruz.

Dosya konumuz dışında, internet yasaklarındankentsel dönüşüm projelerindeki güncel gelişmeleredair pek çok makaleye yer verdik. Meslek örgütümüzTMMOB’nin düzenlediği kurultay ve etkinlikleripaylaştık. Sermaye iktidarının faşist bakı veterörünün hedefi olan Hopa’da yaşananlarıdeğerlendirerek bir kez daha “Her yer Hopa her yerdireniş!” sloganını yineledik.

Yeni sayımızla bir kez daha merhaba!Toplumcu Mühendis, Mimar, Şehir Plancıları

Toplumcu Eksen’in 6. sayısı çıktı!

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Kapatılan DTP’nin Muş Milletvekili Nuri Yaman,İzmir Çeşme’deki evinde geçirdiği kalp krizinedeniyle 27 Haziran günü hayatını kaybetti.

Yaman’ın cenazesi uçakla Van’a getirildi. Buradakitlesel bir karşılama yapıldı. BDP Eş Genel BaşkanıHamit Geylani, Emek, Demokrasi ve Özgürlük BloğuVan milletvekilleri Özdal Üçer, Nazmi Gür, Muşmilletvekilleri Demir Çelik ve Sırrı Sakık, IğdırMilletvekili Pervin Buldan’ın da aralarında yer aldığıyüzlerce araçlık konvoyla Yaman’ın cenazesi Muş’unMalazgirt ilçesine götürüldü.

Cenaze konvoyu Malazgirt’te de kitlesel birbiçimde karşılandı. Binlerce kişi yolu trafiğekapatarak cenazeyi önce camiiye ardından damezarlığa götürdü. Cenaze töreninin ardındanYaman’ın ağabeyinin evinin önünde bulunan taziyeçadırına ziyaret gerçekleştirildi.

“Terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıylayargılanan Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu ve ailehekimi Dr. Osman Eşki 27 Haziran günü görülen ilkduruşmalarında beraat etti.

Adana Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nceaçılan davanın ilk duruşması Adana Adliyesi’ndegörüldü. Tutuksuz yargılanan hekimler ilk duruşmadaberaat etti.

Türk Tabipleri Birliği, tabip odaları temsilcileri,hekimler, sağlık çalışanları, sendikalar ile ilerici vedevrimci kurumlar da destek için adliye önüne geldiler.

İki hekimi; kelepçe takarak ve bu sırada çekilenfotoğrafları servis ederek, kamuoyu nezdindeitibarsızlaştırmak, suçlu gibi göstermek, hekimlere vetopluma gözdağı vermek üzere yapılan bu uygulama ileilgili de başta hukuksal olmak üzere her türlü girişiminyapılacağı bildirildi.

*** Küçükosmanoğlu ve Eşki, 19-20 Nisan tarihlerinde

sağlık emekçilerinin gerçekleştirdiği grevi halkaduyurmak, halkın sağlık ve sağlık çalışanlarınıntaleplerini aktarmak amacıyla Demokratik Çözüm

Çadırı’na ziyaret gerçekleştirmişlerdi. Bundan kaynaklıKüçükosmanoğlu ve Eşki, 29 Nisan günü özel yetkilisavcı talimatıyla mesai saatlerinde iş yerlerindenterörle mücadele ekiplerince gözaltına alınmış, plastikkelepçe ile adliyeye sevk edilmişlerdi.

KütahyaGümüşköy‘debulunan EtiGümüş AŞ’yeait gümüşmadenitesislerinde

meydana gelençökmenin

ardındanaçıklamalarıya

kamuoyunu uyaran TMMOB’ye bağlı Çevre MühendisleriOdası’na (ÇMO) tazminat davası açıldı.

Kar hırsı nedeniyle kapasitesinin üstünde çalıştırılan vebakımı yapılmayan tesisi işletmekte sakınca görmeyenkapitalistler, halkı uyaran meslek odalarını hedef alıyor.ÇMO Başkanı Murat Taşdemir, Eti Gümüş AŞ’nin,Kütahya’daki maden işletmesinde siyanür barajının kısmenyıkılmasının ardından yaptıkları açıklamalar nedeniyleodalarına 30 bin liralık manevi tazminat davası açtığınıduyurdu.

ÇMO’nun görevini yerine getirdiğini söyleyenTaşdemir “Kamuoyunu bilgilendirdiği, halka haklarınıhatırlattığı, kamu kurumlarına sorumluluklarınıanımsattığı için 30 bin liralık tazminat davasına vesaldırılara maruz kalan odamız, geçmişte bu tavırlarakarşı boyun eğmemiştir bugün de eğmeyecektir. Varlıknedeni olan toplumu bilgilendirme, çevreyi koruma vebilimsel bilgiyi halkla buluşturma görevine yılmadandevam edecektir” dedi.

Eylül ayında başlayacak davaya TMMOB’ye bağlıodalar başta olmak üzere birçok meslek odası destekverecek. İlk etapta da 50’ye yakın avukat davayı izleyecek.

Güncel30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/25 * 01 Temmuz 2011

Eti Gümüş’ten ÇMO’ya dava

Urfa’da ihmaller Urfa’nın Karaköprü Beldesi’nde Aydın petrol

isimli akaryakıt istasyonunun LPG tankında 27Haziran günü meydana gelen patlama, ortalığısavaş alanına çevirdi. Patlama sonucu 1 kişiöldü, 18 kişi de yaralandı.

Şiddetli patlamada çevrede bulunan birlokanta ve bazı apartmanda çökmeler oldu,binaların camları kırıldı. 8 otomobil tamamenyandı, 19’u da hasar gördü.

Vali’den pişkin açıklamalar

Şanlıurfa Valisi Nuri Okutan yaptığıaçıklamada, patlamanın “terör” saldırısıolmadığını söyleyerek Urfa halkına rahatolmaları gerektiğini salık verdi.

Devletin açık ihmaliyle yaşanan patlamanınsonuçlarının böylesi ağır olmasının diğer sebebiise plansız kentleşme ve rant hesapları sonucuakaryakıt istasyonlarının yerleşim yerleriiçerisinde yapılmasına izin verilmesi. Zaten Valide patlamadan önce gaz kokusu geldiğine dairşikayetler alındığını belirterek şunları söyledi:“Patlama nedeniyle ilgili net bir şey söylemekhenüz mümkün değil. Ama işyeri sahibi vevatandaşların bir haftadır gaz sızıntısı şikayetivar. Teknik heyetler gelip incelemelerdebulunmuş, ama gaz sızıntısı tespitedememişler. Bizim edindiğimiz ilk izlenim;olayın bir terör olayı olmadığı, tamamen LPGsızıntısından kaynaklandığı yönündedir”Vali “terör”den dem vururken, Urfa’yı savaşalanına çeviren bu patlama esasen devletterörünün bir eseridir.

IMF protestosunatutuklama

6-7 Ekim 2009 tarihlerinde İstanbul’dayapılan IMF-DB Zirvesi’ni militan sokakeylemleriyle protesto edenlere yönelik devletterörü sürüyor.

IMF-DB protestolarına azgınca saldıransermaye devleti, ardından soruşturma vetutuklama terörünü devreye sokmuştu.Eylemlere katılan ilerici ve devrimciler gözaltınaalındı, haklarında davalar açıldı. Davanınkapsamını genişleten sermaye devleti sonrakiaylarda da gözaltı ve tutuklamaları sürdürdü.Son olarak 24 Haziran günü Kızıl Bayrak okuruMehmet Karanfil tutuklandı.

Beyoğlu Adliyesi’nde nöbetçi mahkemeyeçıkarılan Karanfil, “kuvvetli şüphe oluşturduğu”gerekçesiyle tutuklanarak Metris Cezaevi’negönderildi. Avukatlarının yaptığı itiraz sonucuKaranfil, 29 Haziran günü serbest bırakıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Nuri Yaman’ı binler uğurladı

Adana’da hekimler beraat etti

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 11-25

Düzenin ve temsilcilerinin bizlere sunduğu açlık,yoksulluk, sefalet ve yalan karşısında alternatif birdünya olduğunu anlatan, sosyalizmin ışığındakararlılıkla yürüyen gazetemiz Kızıl Bayrak, 17. yılınagirdi.

17. yılında da devrim ve sosyalizmin sesi KızılBayrak’ı yeni mevzilerde dalgalandırmaya devamedeceğiz.

Bu inançla gazetemize başarılar diliyorum. Adana’dan bir emekçi kadın

***Gazetemiz Kızıl Bayrak yayın hayatının 17. yılında

işçi ve emekçilerin sosyalizm yolunda sesi olmayadevam ediyor. Sosyalist bir yayın olarak 17 yıldır ülkedeve dünyadaki gelişmelere, devrimci yanıtlar üretiyor.Sosyalizm mücadelesinin gündelik olarakörgütlenmesinde önemli bir araç olarak da oldukçaönemli bir yerde duruyor.

Tam da bu nedenle gazetemizin sınıflarmücadelesinde üstlendiği görevi daha işlevsel olarakyerine getirebilmesi için daha fazla emekgösterilmelidir. Gazetemizin etkin bir şekildekullanılabilmesi için gönüllü çalışanlarına, okurlarınabüyük sorumluluklar düşüyor.

İşçi sınıfının kurtuluşu mücadelesinde gazeteninsahiplenilmesi önemli bir yerde duruyor. Emekçileriburjuvazinin yarattığı kirlilikten kurtarmak içingazetemizi daha çok insana ulaştırmak gerekiyor.Gazeteyi sahiplenmek ve sahiplenen sayısını artırmakortak görevimizdir. İş arkadaşlarımıza, akrabalarımıza,komşularımıza gazetemizi tanıtmak, okunmasınısağlamak gerekiyor. Gazetemiz geniş, yaygın birdağıtım ağına ulaşmalıdır. Abonelerin çoğaltılması için,fabrika önlerinde, semtlerde gazete satışlarını yaygıncayapabilmeliyiz. Bunun yanısıra okur toplantılarıylagazetenin sahiplenilmesini sağlayabiliriz.

Bunlarla birlikte gazetenin kolektif bir biçimdehaftalık olarak değerlendirilmesi, belli başlı yazılarınbirlikte okunarak tartışılmas ve içeriğiyle ilgili eleştiri veönerilerle sürekli beslenmesi önem taşıyor. Ayrıca okuranketleri yaparak da gazete hakkındaki görüş veönerileri yansıtabiliriz. Çünkü gazetemiz ancak buşekilde gazetemiz daha işlevsel hale gelebilir.

Gazetemiz aynı zamanda bir kürsüdür. Gazeteye işçive emekçileri ilgilendiren her konuda yazı yazmak,düşünce, eleştiri sunmak gibi görevlerimiz olduğuunutulmamalıdır. Bunun bir başka yolu da her okurunkendini gazetenin doğal muhabiri olarak görebilmesidir.

Bunun dışında internetin çokça kullanıldığıgünümüzde, günlük sitemizin de aynı şekildedeğerlendirilmesi gereklidir.

Adana’dan Kızıl Bayrak okurları

***Merhaba dostlar,Öncelikle şunu söylemek isterim ki Kızıl Bayrak

gazetesini okuduğum için çok şanslıyım. Okuyan dostlarda en az benim kadar şanslı. İşçinin ve emekçininhaklarını anlatan, mecliste dönen yalanları ortaya serenbir gazete. Televizyon kanallarında bizlere doğrugözüken şeylerin aslında ne kadar yalan olduğunugösteren bir gazete.

Okumayan herkesin de yakında okuyup doğrularıgöreceklerine inanıyorum. Okudum, okuyorum,okuyacağım..

Emeği geçen, emek veren tüm dostlara teşekkürediyorum. Çabalarınız, çabalarımız boşa çıkmayacak.Bizler kazandık diyorum. Gazetemizin 17. yılınıkutluyor, nice yılar daha bizlere doğruları ve haklarımızıanlatmasını diliyorum.

Adana’dan bir kadın işçi

***İşçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların sesi Kızıl

Bayrak 17. yılını doldurdu.Kızıl Bayrak, çıktığı ilk günden itibaren sınıfın sesi

olmuş, burjuva medyanın yalanlarla işçi ve emekçileringözlerini boyamasına karşı gerçekleri yılmadananlatmıştır.

Bu yalanları gözler önüne seren gazetemizetahammül edemeyen burjuvazi polisini ve yargısınıkullanarak sınıfın ve sosyalizmin sesini engellemeyeçalışmıştır. Ancak devrimci faaliyet engellenememiş,gazetemiz yayın hayatına devam etmiştir.

Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi Kızıl Bayrak’ın17. yılını kutluyorum.

Adana’dan bir okur

Onurlu, emekçi kadınlar!İşçi kadınlar,onlar ki, günboyu çalışırlar fabrikadayaşamak zor farkındalarfarkındalardünyayı dar ediyorlar bazılarıfarkındalarasgari ücret yetmiyor kimseyeemek çaba ve gayret içindezulme karşı direnişteve mücadelede

özgürlüğedir sevdamızkardeşliğedir sevdamızsosyalizmedir sevdamızbu sevda yüreğimizdealevin kızılındayazılır adımız tarihe yakındadökülen yaşlar bir gün dinerbu kalleşlik bir gün biterçünkü zulme karşıdır isyanımız.

K. Metin

CMYK

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Kızıl Bayrak okurlarından 17. yıl çağrısı...

Zulme karşı isyanımız

Merhaba, sizlere bir polis haberindenbahsetmek istiyorum. “Sol örgütlerin yeni‘gözdesi’ bayan eylemciler...” başlıklı birhaber bu. Fetullahçı Cihan Haber Ajansıkaynaklı bu haber birçok internet sitesindeve burjuva gazetelerde de yer buluyor. Haberşöyle:

“Son süreçte artan eylemlerde daha önceçocukları ön plana süren bazı gruplarınşimdiki gözdesi ise bayan eylemciler oldu.Birçok eylemlerde kadınlara ön saflarda yerverildiği gözleniyor. Ülke genelinde yapılaneylemlerde savunmasız olması ve polisinkarşılık vermesinin engellenmesi içinkullanılan çocukların yerini ön saflardabayanlar almaya başladı. Son günlerde artaneylem ve gösterilerde bayanların ön planaçıkması gözlerden kaçmıyor. Buna en iyiörnek ise eylemlerdeki görüntüler vegözaltına alınanlar arasındaki bayanlarınsayısındaki artış. Son olarak yine bazı solgruplar tarafından düzenlenen protestodaAnkara AK Parti İl Başkanlığı’na saldıraneylemcilerden bir bayanın polis panzerineçıkması gözlerden kaçmamıştı. Öte yandanAnkara’nın Yüksel Caddesi’nde yaşananeylemde, 13 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltısonrası mahkemeye sevk edilen ZennureKaraaslan isimli bayan serbestbırakılmasının ardından adliye önündebekleyen annesi büyük şok yaşamıştı.”

Dilşat Aktaş ve Zennure Karaaslan örnekverilerek bilinçaltındaki korku dışavuruluyor.Kadını yıllardır eve kapatan, başını önüneeğdiren, fabrikalarda çifte sömürüye maruzbırakan bu düzen, yani kapitalist barbarlıkdüzeni kadının özgürleşmesinden vetoplumun özgürleşmesi mücadelesinekatılmasından da bir o kadar korkmaktadır.Son yıllarda artan grev ve direnişlerde önsafları kadınların tutması, erkek sınıfkardeşleriyle birlikte mücadele etmekararlılığı göstermesi ya da militan kitlegösterilerinde kadınların en önde durması budüzenin efendilerinin gözünden kaçmamış!

Ancak onların düzenini yıkacak olan da,sosyalist toplumu kuracak olan da hercinsten ve her yaştan biz işçi ve emekçileriz!Emekçi kadının bu kavgaya katacağı, bukavgadan kazanacağı çok şey var.Kazanacağı bir gelecek ve yaratacağı birdünya var!

Ankara’dan Kızıl Bayrak okuru birkadın

Kadının mücadeleyeatılması düzenikorkutuyor!

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 11-25