Sİ Kızıl Bayrak 11-01

32

description

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2011-01 / Ocak

Transcript of Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 11-01
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERKürt sorununda inkarcı politikada ısrar sürüyor!….. . . . . . . . . . . 32011 Kürt sorununda çetin bir mücadele yılı olacak! …... . . 4-5Amerikancı rejim siyonist İsrail’le arayıTürk-İş’in “torba”sından ihanet çıktı! . . 6Emekçiler torbaya girmeyecek . . . . . . . 7Kılıçdaroğlu’nun yeni yıl ikiyüzlülüğü . . . . . . . . . . . . . . . 8Petro-kimya işçileri direniyor...… . . . . . 9MESS Grup Tis sürecindegreve doğru... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10“Birleşmek ve örgütlenmek gerek!”... . . . . . . . . . . . . . 11“Kendi sınıfımızın mücadelesini verelim!” . . . . . . . . . . . . 12Teklif reddedildi eylemler sürüyor..... . . . . . . . . . . . . . . . 13PTT’de işçi kıyımına karşı direniş!.... . 14Patronların saldırılarına karşı tek yoldireniş! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15Büyük madenci yürüyüşü 20. yılında... . . . . . . . . . 16-17

Kampanya çalışması

üzerine notlar... . . . . . . . . . . . . . . . . 18-19

Öğrenci gençliğe yine polis terörü . . . . 20

Sa-ba işçisi hakları ve

OMÜ’de soruşturma-ceza terörü . . . . . 21

Öğrenci forumlarında

mücadele tartışıldı..... . . . . . . . . . . . . . . 22

Mutlu gözdağı verdi . . . . . . . . . . . . . . . 23

Ulucanlar’dan müze

yapma kepazeliği...... . . . . . . . . . . . 24-25

Bolivyalı işçi ve emekçilerin mücadele

geleneği sürüyor…. . . . . . . . . . . . . . . . 26

Katledilişlerinin 92. yılında Rosa

Luxemburg ve Karl Liebknecht’i saygıyla

anıyoruz.……. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

2010 yılında emekçi kadınlar......…. . . 28

Kadın emekçilerin

hakları da ‘torba yasa’da!......…. . . . . . 29

4 Ocak ‘96 Ümraniye: Bir kez daha

katliam ve direniş . . . . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/01 * 07 Ocak 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

2011 yılına girdiğimiz şu günlerde yaşanan tümgelişmeler, yeni yılın zorlu bir mücadele yılı olacağınıgösteriyor. Önceki yıldan devralınan mücadelegündemleri sıcaklığını koruyor. Ağır saldırılar vedüzenin çok yönlü ablukasına karşı işçi sınıfı,emekçiler, Kürt halkı ve gençlik cephesinden güçlü birçıkış yapılabilmesi zorunlu bir ihtiyaç olarak ortadaduruyor.

Ancak işçi sınıfı cephesinden yılın ilk günlerindetoplanan Türk-İş Başkanları Kurulu kendisindenbekleneni yaparak işçiler tarafından önüne konulanmücadele görevlerini ortada bıraktı. Sınıfa pervasızcasaldıran sermaye ve hükümeti karşısında boynunu eğdi.Bir kez daha ihanet bayrağını göndere çekti.

Kuşkusuz bu ihanet aşılması gereken büyük birengeldir. Çünkü işçi sınıfının birleşik mücadelesinin enönemli zeminlerinden birisi böylelikle boşa çıkmıştır.Ancak işçi sınıfı bir şey kaybetmiş de değildir. Çünküzaten sendikalar yıllardır bu ağalar tarafından kendiçiftlikleri haline getirilmiştir. O nedenle de sendikabürokratlarının bu kararı, tabandaki ileri-öncü güçleriharekete geçmek için yapılmış yeni bir uyarı olarakokunmalıdır.

Diğer taraftan devletin Kürt halkına yönelik inkarpolitikasının değişmediği yılın son günlerinde alenengörülmüştür. “Tek dil, tek millet, tek devlet” desturuarkasında birleşen düzen güçleri Kürt halkının meşruulusal hakları karşısında gericilikte buluşmuşlardır. Buartık kesin bir gerçekken Kürt halkının önündedevrimci mücadele yolunda ilerlemek dışında başkaseçenek kalmamıştır. Bu nedenle Kürt halkı için 2011yılı çetin bir mücadele yılı olmaya devam edecektir.Kuşkusuz işçi sınıfı cephesindeki gelişmeler de Kürthalkının mücadelesinin seyri üzerinde belirleyiciolacaktır.

2010 yılının son aylarında hareketlenen gençlik isedevlet terörüyle üzerinde bastırılmak istenmesine karşındirenmeyi sürdürüyor. ODTÜ’de yaşanan son polisterörü karşısında bu bir kez daha görülmüş oldu.Öğrenci gençlik kitleleri baskı ve teröre rağmen başınıkaldırmakta direnç gösteriyor. Kuşkusuz gençliğindevletin yıllardır üzerinde estirdiği ve şu sıralar ayrıca

pekiştirdiği çok yönlü teröre rağmen bunu yapıyorolması son derece anlamlıdır. Diğer taraftan ona buablukayı kırmasında işçi sınıfı ve diğer toplumsalmücadele güçlerinin desteği hayati önemdedir.Dolmabahçe’deki polis terörü sonrasında anlamlı birdesteğin olduğu da bir gerçek. Ancak şimdi bu desteğinbüyütülmesi, daha güçlü ve kitlesel hale getirilmesigünün en önemli görevlerindendir.

Tüm bu tablo ağır saldırıların yanında güçlüumutların da filizlendiği yeni bir yıla girdiğimizigösteriyor. Bahara doğru yürüdüğümüz şu günlerde bufilizleri büyütmek için elimizden geleni yapmalıyız.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Geçtiğimiz yılın son günlerinde gerçekleştirilenMGK toplantısından çıkan kararlar, devletin Kürtsorunu karşısındaki tutumunda, öze dair zerre kadarbir değişiklik olmadığını gözler önüne serdi.

“Tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet”,“teröre karşı etkili mücadele kararlıkla devamedecektir“ nakaratlarını tekrarlayan devletin tepesi,“çift dilli yaşam” talebi karşısında tam bir hezeyaniçine girdi. Sadece Kürt hareketini değil, Kürt halkınıda tehdit eden MGK, ırkçı-inkarcı zihniyetin işbaşındaolduğunu bir kez daha hatırlattı.

MGK iflas etmiş devlet tezini tekrarladı

MGK toplantısının ardından yapılan açıklamadadile getirilenler, devletin ırkçı-inkarcı resmi çizgisinintehditkar bir üslupla tekrarından başka bir şey değildir.Kürt halkının ulusal demokratik talepleri karşısındasergilenen bu tutum, devlet zirvesinin, iflası çoktantescillenmiş olan resmi çizgiye sadık kaldığınındolaysız ilanıdır.

“Kürt açılımı” söyleminin piyasaya sürülmesininüzerinden neredeyse birbuçuk yıl geçmesinin ardındansavrulan tehditler, rejimin, resmi çizginin dışına çıkmanoktasındaki aczinin olduğu kadar korkaklığının datescili olmuştur.

MGK’nın izinden giden AKP hükümeti de, ırkçı-inkarcı politikada ısrarcı olduğunu yeni beyanlarla ilanetti. Tayyip Erdoğan’ın çeşitli konuşmalarında dilegetirilen görüşler, dinci gericiliğin Kürt sorunukarşısındaki tutarsız, ikiyüzlü politikasını ortaya koyanolgularla dolu.

Kürt halkının kendi dilini özgürce kullanma isteğive iradesi karşısında Tayyip Erdoğan’la müritlerininaçıklamaları, ırkçı-şoven zihniyetin din sosunabulanmış bir tekrarından öteye geçmemiştir.

“Çift dillilik” ve “demokratik özerklik”tartışmalarını, “seçim öncesinde karanlık odaklarınAKP’nin oylarını düşürmek için sahneledikleri birsenaryo” olarak niteleyen Tayyip Erdoğan, Kürthareketiyle halkını “karanlık güç” ilan etti.

AKP Grup Başkan Vekili Mustafa Elitaş ise,Türkiye’nin tek devlet, tek vatan, tek millet, tekbayrak ülküsünün dışında hiçbir şeyi kabul etmediğiniilan ederek, “Türkçe’den başka hiçbir dilin kamukurum ve kuruluşlarında konuşulması mümkündeğildir” vaazını yineledi.

Dini söylemi öne çıkartarak Kürt halkını aldatmayaönem veren AKP şeflerinin son açıklamaları, dincigericilikten Kürt halkına hayır gelmeyeceğinin yenibir kanıtıdır.

Kürt halkına “çivili sopa/çürük havuç”ikilemi dayatılıyor

MGK bildirisi ile AKP şeflerinin açıklamaları,devletin Kürt halkının başına çivili sopa ile vurarakehlileştirme dışında bir “çözümü” olmadığını ortayakoyarken, Diyarbakır’a giden cumhurbaşkanıAbdullah Gül, güya “devletin havucu”nu Kürt halkınauzatacaktı. Böylece Kürt halkının Amerikancırejimden umut kesmesinin önüne geçilecekti.

Devletin Abdullah Gül’e biçtiği misyon açıkçaortada iken, Çankaya şefinin Diyarbakır performansı

içler acısıydı. Demagoji kabilinden olsa bile Kürtsorununun özüne değinmekten kaçınan Abdullah Gül,misyonunu oynamayı başaramadı. Böylece “Kürthalkını avutma” çabası beyhude bir çaba olmanınötesine geçemedi.

MGK aracılığıyla Kürt halkına “çivili sopa”gösteren Amerikancı rejim, Diyarbakır’a gönderdiğiAbdullah Gül’ün eliyle de “çürük havuç”tan başka birşey sunamadı.

Görünen o ki, devletin zorbalık ve aldatma dışında,Kürt halkına sunabileceği bir şeyi yoktur. Zira Kürthalkının “demokratik özerklik” talebi bir yana, sıradandemokratik taleplerini bile karşılamaktan aciz birrejim gerçeği ile karşı karşıyayız.

Hak arama mücadelesine girişen işçi sınıfına,emekçilere, gençliğe karşı terör estiren Amerikancırejimin Kürt halkına karşı “demokrat” olması, eşyanıntabiatına aykırıdır. Zira sermaye iktidarı ile buiktidarın etkin güçlerinden biri haline gelen dincigericilik odağı AKP’nin demokratlıkla uzaktanyakında bir alakası yoktur.

Emekçiler ile ezilenlerin her tür demokratikkazanımını baltalamaya çalışan sermaye devleti ileonun organik bir parçası olan AKP hükümetinin Kürtsorununu çözmek gibi bir sorunu olmadığı songelişmelerle de bir kez daha görülmüştür.

Kürt hareketini tasfiye etme ve Kürt halkınınmücadele dinamiklerini kontrol altına alma çabasının(ki devletin politikasının özü bundan ibarettir) Kürtsorununun çözümüyle bir ilgisi yoktur. Zira kontrolaltına almak ile çözüm üretmek farklı şeylerdir.

Devletle arayı bozmaktankaçınmak bir şey kazandırmaz

Devlet zirvesinin Kürt sorunu karşısındakitutumunun, geleneksel ırkçı-inkarcı politikanın teyitedilmesinden başka bir anlam taşımadığı açıktır.

Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmeler ve içi boş Kürtaçılımı söylemleri bu gerçeği değiştirmiyor.

Buna rağmen düzenle uzlaşarak amacına ulaşmayaçalışan Kürt hareketi, devlet karşısındaki “hayırhah”tutumunu koruyor. Zira düzen içi çözüme endekslenenbir harekete, devletle arayı iyi tutmak dışında bir çıkışyolu kalmıyor. Öcalan ya da KCK liderlerinin kimizaman çatışmaların yeniden şiddetlenebileceğine dairsöylemlerine rağmen bu böyle. Öcalan’ınaçıklamalarının, devletin kendisiyle görüşüpgörüşmemesine bağlı olarak içerik değiştirdiğigörülüyor.

Nitekim MGK patentli tehditlerin ardındanavukatlarıyla görüşen Öcalan’ın, “Süreç ve diyalog iyibir şekilde gelişiyor ve gittikçe derinleşiyor. Yarınolağanüstü bir durum gelişmezse bir engel çıkmazsaçözüm gelişebilir, önemli gelişmeler olabilir. Ocakayında yine engelleme olmazsa çözüme yönelik önemligelişmeler olacaktır” şeklinde sözler sarf etmesi, songünlerde devlet görevlileriyle görüştüğüne işaretediyor.

Oysa devletin İmralı görüşmelerini, Kürt sorununuçözmek için değil, Kürt hareketini oyalamak ve Kürthalkında dayanaksız beklentiler yaratmak amacıylayaptığı artık bir sır değildir. Eğer devletin Kürtsorununun çözümü konusunda tasfiye dışında bir planıolsaydı, bunu Öcalan ve Kürt hareketiyle yaptığıgörüşmelerle ortaya koyardı. Devletin böyle bir planıolduğuna dair tek bir veriye bile sözkonusu değil.

Somut hedeflerden yoksun bu tür görüşmelerleulusal eşitlik ve özgürlük uğruna mücadele eden Kürthalkının taleplerini karşılaması mümkün değildir. Kürtişçi ve emekçiler için gerçek kurtuluşun tek yolu,Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriyle, anti-kapitalist/anti-emperyalist birleşik mücadeleyiyükseltmekten geçiyor. Ulusal eşitsizlik ve baskılarason vermenin de, sömürü ve kölelikten kurtulmanın dayegane yolu budur.

Kürt sorununda inkarcı politikada ısrar sürüyor!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Kürt hareketi 2010 yılına, 2009 yılı Aralık ayındayaşadığı iki büyük saldırı hamlesinin yankılarıylagirdi. 11 Aralık günü Anayasa Mahkemesi tarafındanDTP’nin kapatılmasıyla Eşbaşkan Ahmet Türk vemilletvekili Aysel Tuğluk’un milletvekilliliklerinindüşürülmesini, 24 Aralık günü devreye sokulan“KCK operasyonları” izledi.

Kürt hareketi açısından böylesi kapsamlı birsaldırı dalgası eşliğinde girilen 2010 yılı ise, sermayehükümeti AKP eliyle yürütülen “açılım”aldatmacasının yeniden ısıtıldığı, buna paralel olarakfiziksel tasfiye odaklı adımların ve ırkçı-şovensaldırganlığın yoğunlaştırıldığı bir yıl oldu.

“Açılım” aldatmacasında “yeni” perde

Emperyalist güçlerin yönlendirmesi ve tümkesimleriyle büyük burjuvazinin desteğiyle bir“devlet politikası” olarak gündeme getirilen “açılım”adımları, uzun bir süre Kürt hareketi muhatapalınmaksızın, açık bir saldırı dalgası eşliğindeatılmaya çalışıldı.

Bununla birlikte, inandırıcılığını büyük ölçüdeyitirmiş olan “açılıma” devam edildiğini göstermekamacıyla hazırlanan bir dizi yasa tasarısı 2010’nunilk aylarında meclis gündemine alındı. Bu adımları,“açılımın” anlatıldığı “Dolmabahçe buluşmaları” vediğer göstermelik toplantılar izledi.

“Açılım” aldatmacasına paralel olarak ise çokyönlü tasfiye planları adım adım hayata geçirilmeyeçalışıldı. Bahar aylarıyla birlikte Kürdistan genelindeüst seviyeye çıkarılan askeri operasyonları, ABD veAB emperyalistlerinin gözetiminde Avrupa’nınçeşitli merkezlerinde Kürt kurumlarınagerçekleştirilen baskınlar izledi.

Kürt hareketi ise, Öcalan’ın “barış çabalarınakarşı muhatap bulamaması” gerekçesiyle 31Mayıs’tan itibaren “aradan çekildiğini”duyurmasının ardından, 1 Haziran 2010 tarihindenitibaren ateşkese son vererek silahlı eylemleriniarttırdı. Böylece çatışmaların şiddeti yoğunlaştı. Kürthalkına yönelik savaş stratejisini değerlendirmek içinardı ardına “güvenlik zirveleri” toplanırken, Türkiye-ABD-Irak arasındaki “üçlü mekanizmanın” işleviniarttırma amaçlı adımlar da yeniden gündeme alındı.

Ancak AKP hükümeti, çatışmalı ortamın “puankaybettirici” etkisi altında referanduma girmemekiçin Kürt hareketiyle pazarlıkları yenidenyoğunlaştırdı. Sermaye hükümetini asıl zorlayan ise,ABD merkezli emperyalist güçlerin ve TÜSİAD’ınbaşını çektiği tekelci burjuvazinin Kürt sorununundüzen içi çözümü için yaptığı basınç oluşturdu.Böylece “açılım” politikasında “ikinci perde” açılmışoldu.

“Öcalan-devlet” pazarlıklarına paralel olarak 13Ağustos’ta ilan edilen ateşkesle “nefes alan” AKPhükümeti, referandum kazanımının yarattığı siyasalatmosfere de yaslanarak tasfiye odaklı “açılım”adımlarını hızlandırdı. Kürt sorununun düzen içiçözümüyle Kürt hareketinin tasfiyesi hamlelerininiçiçe geçirildiği sürecin önünü açarak, özellikleEylül ve Ekim aylarında ABD, Güney Kürdistan,

Irak ve Avrupa hattında yoğun bir diplomasi trafiğiördü.

Bir taraftan da Öcalan’la gerçekleştirilengörüşmelere devam edildi. Zaman zaman askıyaalınan ancak devre dışı bırakılmayan görüşmelerle“diyalog sürüyor” havası süreklileştirilerek, oyalamataktiği güçlendirilmeye çalışıldı.

Karşılıklı pazarlıklara paralel olarak, Kürthareketi ateşkesi 2011 genel seçimlerine kadaruzattığını açıklarken, düne kadar “teröristlerlegörüşmeyiz” söylemini diline dolayan düzensözcüleri Öcalan’la görüşmelerini çeşitli kılıflaraltında sürdürdüler.

Düzen cephesinin “ortak aklı”:İmha, inkar ve saldırganlık

2010 yılında yaşanan Kürt ulusal sorunu eksenligelişmeler, AKP, CHP ve MHP’sinden ordusuna tümdüzen güçlerinin Kürt halkına saldırganlıktaortaklaştıklarını ve tek cephe olduklarını tekrartekrar gözler önüne serdi.

2010’un geneline yayılan ve halen süren tasfiyeodaklı “açılım” politikasına dizginsiz baskı ve devletterörü ile bunu tamamlayan ırkçı-şoven saldırganlıkeşlik etti.

Kürt hareketinin ateşkes kararlarına rağmen yılboyunca askeri operasyonlar aralıksız sürdürüldü.HPG verilerine göre bu yıl Türk ordusu 195operasyon ile 17 hava, 375 ise havan ve obüssaldırısı gerçekleştirdi. Özellikle KCK’nın 1 Hazirangünü tek taraflı ateşkesi bozarak silahlı eylemleribaşlatmasının ardından Kürt halkına dönük devletterörü daha fazla yoğunlaşırken, bunu düzengüçlerinin şovenizm yarışı ve faşist güruhların linçsaldırıları izledi.

Haziran ayında, Habur Sınır Kapısı’na yürümekisteyen binlerce kişiyle gerçekleştirilen ve BDP’liMilletvekili Sevahir Bayındır’ın kalça kemiğininkırılmasına neden olan azgın polis saldırısı, Kandilve Maxmur’dan gelen “Barış Grubu” üyelerinden10’unun tutuklanması, Kürt siyasetçilerine dönükyeni KCK operasyonları gibi saldırılar yaşandı.HPG’nin 11 askerin ölümüyle sonuçlanan Gediktepeeylemi, düzen güçleri tarafından şovenizm yarışıylakarşılandı. MGK’nın Kürt hareketi ve Kürt halkınatehditlerle dolu 24 Haziran tarihli bildirisini,Erdoğan-Kılıçdaroğlu atışmalarıyla başlayan “sipertartışmaları” izledi.

MHP’nin “OHAL” çağrıları yaptığı aynıdönemde, AKP 13 Temmuz günü “teröre karşı ortakakıl-ortak mücadele” demagojisine yaslanarak düzenpartileriyle görüşme trafiğine başladı. 25-27 Temmuzgünlerinde ise İnegöl ve Dörtyol’da örgütlü linçtaburları Kürt halkının üzerine salınarak, faşistprovokasyonlardan birine daha imza atıldı.

Referandum sürecinde Kürt illerini fiili OHAL’emaruz bırakarak boykotu etkisizleştirmeye çalışansermaye devleti, anadilde eğitim talebiylegerçekleştirilen okul boykotunu kırmak için deyoğun baskı ve terör uyguladı.

12 Ekim günü toplanan TBMM GenelKurulu’nda sınır ötesi operasyon tezkeresininsüresini bir yıl daha uzatarak “sopa” göstermeyisürdüren düzen güçleri, 18 Ekim günü görülmeyebaşlayan KCK davası boyunca Kürtçe savunmatalebini reddederek inkarcı çizgilerini bir kez dahadışavurdular.

Kürt hareketinin Aralık ayında bir kez daha öneçıkardığı “demokratik özerklik” ve “iki dilli hayat”talepleri de, düzen güçlerinin ortak ırkçı-şovenrefleksi ile karşılandı. AKP, CHP, MHP ve ordu

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

2010 yılında düzen cephesi saldırmaya, Kürt halkı direnmeye devam etti...

2011 Kürt sorununda çetin bir mücadele yılı olacak!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

sözcülerinin ardı ardına gelen saldırganaçıklamalarını ve “tek dil, tek bayrak, tek vatan”nakaratlarını, yılın son günlerinde toplananMGK’nın tehditlerle dolu bildirisi tamamladı.

Düzen ve Kürt hareketinin derinleşen açmazları

ABD emperyalizmi ve TÜSİAD’ın başınıçektiği tekelci sermaye, Kürt sorununun “kısmi hakkırıntıları” temelinde düzen içi çözümü noktasındaısrar etse de, sorun yıl boyunca sermaye düzeninintemel açmazı olarak varlığını korudu. Kürthareketinin öne çıkardığı silahlı eylemler veharekete dönük önü kesilemeyen halk desteği,bununla birlikte özellikle yılın son günlerindegündeme getirilen “demokratik özerklik” ve “ikidilli yaşam” talebi, AKP ve bir bütün olaraksermaye devletini sıkıştırdı.

Ancak kurulu düzenin çerçevesini aşamayanKürt hareketi de, imha ve inkar çizgisinden “ödünvermeyen” düzen cephesinin çözümsüzlükdayatması karşısında benzer bir açmaz yaşamaktankurtulamadı. Atılan ateşkes adımlarına ve süreceyayılan ikili diyaloglara rağmen Kürt hareketiniezme ve Kürt halkının taleplerini görmezden gelmetutumundan vazgeçmeyen sermaye devleti, böyleceKürt hareketinin yaşadığı açmazı derinleştirdi.

Öcalan’ın avukatları aracılığıyla yayınladığıgörüşme notlarından açıkça yansıyan bu tablo, birsonraki açıklamada değişen “aradan çekilme”restleriyle ve “devlet ve ordu çözüm istiyor, AKPçözüm istemiyor” türünden yanıltıcı tahlillerlekendini defalarca gösterdi.

Bu aynı açmaz, yıllardır düzenin birçok farklıkanadıyla ittifak arayışı içerisine giren ancakkaçınılmaz hüsrandan kurtulamayan Kürthareketini, bu kez de dinci-gerici Gülen cemaatiyleittifak yönemiline dahi itebildi.

Özetle, Kürt sorunu çerçevesinde ortaya çıkankarşılıklı tıkanma, bir yandan düzenin acizliğini veçözümsüzlüğünü açıkça gözler önüne sererken, öteyandan Kürt hareketinin daha geri platformlarayönelmesine neden oldu.

Kürt halkı baskı ve teröre boyun eğmedi

Düzen cephesinin yoğun ablukasına rağmenKürt halkı, 2010 yılında da güçlü bir mücadelepratiği sergiledi.

Öcalan’ın emperyalist bir komployla Türkiye’yeteslim edilişinin yıldönümü olan 15 Şubat’ı devletterörüne rağmen eylemlerle karşılayan Kürthalkı, Newroz’da da alanları hınca hınçdoldurarak tasfiye planlarına kitlesel bir

yanıt verdi.

Ahmet Türk’e yönelik yumruklu faşist saldırıyıve KCK operasyonlarının yıldönümünü 14 Nisangünü gerçekleştirdiği militan gösterilerle karşılayanKürt halkı, artan askeri operasyonlara karşı Mayısve Haziran aylarında “canlı kalkan” eylemlerinidevreye soktu. 1 Mayıs, 26 Mayıs gibi eylemlere de“operasyonlar dursun” talebini taşıyan, HPGgerillalarının cesetlerine işkence yapılmasını öfkelikalabalıklar halinde lanetleyen Kürt emekçileri,faşist saldırı ve linç girişimlerini de birçok kenttesokaklara çıkarak yanıtladılar.

PKK’nin gerilla savaşını başlatmasının 26.yıldönümü olan 15 Ağustos’ta ve 1 Eylül DünyaBarış Günü’nde mücadele talepleriyle alanlaraçıkılırken, yoğun baskı ve teröre rağmen özelliklereferandum ve okul boykotu eylemleri cephedensahiplenildi.

Politik mücadelenin sahnesi olan KCK davasıduruşmaları boyunca da alanlara çıkmaya devameden Kürt emekçileri, düzen cephesinin ırkçı-şovenkudurganlık yarışına “demokratik özerklik” ve “ikidilli yaşam” taleplerinin arkasında durduğunugöstererek yanıt verdi. Kürt halkı, tehditlerin ve“sopaların” hemen ardından “havuç uzatma”niyetiyle yılın son günü bölgeye gelenCumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü, meşru taleplerinesahip çıktığı kitlesel bir yürüyüşle karşıladı.

2011 çetin bir mücadele yılı olacak

2010 yılının tablosu, sermaye düzeninin Kürthalkına yönelik saldırganlığının boyutlarını yeniyılda da derinleştireceğini açıkça göstermektedir.Kürt halkına dönük baskı ve terörün artacağıönümüzdeki dönemde, çeşitli milliyetlerden işçi veemekçilerin sermaye düzeninin karşısına birleşikbir tarzda dikilmesi daha da önem kazanmıştır.

Özü değişmeyen “açılım” aldatmacasını tasfiyeadımlarıyla birlikte sürdürecek olan düzen güçleri,özellikle genel seçimler ve bununla bağlantılıolarak “yeni anayasa” tartışmaları üzerinden Kürthalkını sahte umutlarla oyalamaya da devamedecektir. Bu durum, Kürt emekçi sınıflarıaçısından devrimci temelde bir mücadeleye duyulanihtiyacı da yakıcılaştırmaktadır.

Yıl boyunca tüm baskı ve teröre rağmen ortayakonan kararlı ve militan mücadele pratiği, Kürthalkının devrimci dinamiğine de açıkça işaretetmektedir. Ulusal özgürlük ve eşitlik istemleridüzenin çok yönlü ablukası içinde boğulmak

istenen Kürt halkı, kurulu düzenlebütünleşmek değil onunla bağlarınıkopartmak hedefiyle mücadeleye

yüklenmelidir.

Kürt gençliğini“rehabilite” çalışmaları 

Türk sermaye devletinin Kürt halkına yönelik inkarve imha politikaları gereği yıllarca estirdiği terör,özellikle Kürt gençliğinde büyük bir öfkeylekarşılanıyor. Ulusal hakları gasbedilen, sistematik baskıve teröre maruz kalan Kürt gençliğinin öfkesidizginlenemiyor. Geçtiğimiz haftalarda Diyarbakır’dagerçekleştirilen 19 Aralık eyleminde DiyarbakırEmniyet Müdür Yardımcısı İlyas Burunak’ın, OsmanBaydemir’e “Gençlerin hali ne olacak başkanım?” diyesorması bundan duyulan korkunun ifadesi.

Polisten “rehabilitasyon”

İşte bundan dolayıdır ki, Diyarbakır polisitarafından yaklaşık iki yıldır yürütülen bir proje ile Kürtgençliğinin enerjisi düzen içi kanallarda köreltilmeyeçalışılıyor.

Türk halkını sistematik olarak şovenizm ilezehirleyen, ders müfredatlarıyla ırkçılığı aşılayandevlet, bu yöntemin bir benzerini Diyarbakır’dauyguluyor. Burjuva basında proje şu ifadelerleanlatılıyor: “Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün,

kamuoyunda ‘taş atan çocuklar’ olarak bilinen ilkokul

öğrencilerini ve terör örgütünün, dağa çıkmaya

zorladığı gençleri korumak üzere başlattığı çalışmalar,

meyvelerini vermeye başladı”. Özellikle çocuk vegençlere yönelik yürütülen bu proje kapsamında hemönyargıların kırıldığı hem de polise sempatinin yüzde98 arttığı iddia ediliyor.

Ana sınıfından başlayarak polise sempatiduyulmasını sağlamayı kentin çocuk ve genç nüfusunu“terör örgütünden korumayı” hedefleyen projeler vesonuçları şöyle:

Polisler, kentteki ana sınıflarına giderek 0-6 yaşgrubundaki çocuklara kendilerini tanıttılar. Eğlenceformatında gerçekleştirildiği ve doğru her davranışınödüllendirildiği iddia edilen projenin bu bölümündepolise duyulan sempati yükseltilmeye çalışılıyor.Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nün konuya ilişkinraporunda, projeye katılan çocukların yüzde 98’inin“polise sempati duyduğu” belirtildi.

Polisin ana sınıflarında kendini nasıl tanıttığınıbilemeyiz fakat polis panzerlerinin çocukları ezdiği,onlarca çocuğun katledildiği, binlerce çocuğun taşattıkları gerekçesiyle zindanlara tıkıldığı Kürdistan’daçocukların polislerin kanlı ellerini iyi tanıdığındankuşku duymuyoruz.

Mücadeleyi gölgelemeye çalışıyorlar

Projenin “Dağa çıkma, kayaya tırman” başlığınıtaşıyan diğer bir ayağı ise “riskli grup”ta yer alanergenlere yönelik. Bu bölüm, gençlerin “terörebulaşmasını” önlemek amacıyla “Geleceğe tırmanış”adıyla gerçekleştirildi ve özel olarak hazırlananplatformlarda tırmanma eğitimi verildi.

Sermaye devleti, Kürt gençlerinin gerillaya nedenkatıldığını çok iyi bilirken böylesi gülünç bir yöntemlePKK’nin etki alanının sınırlandıralamayacağını da bilir.Ama bu tür saçmalıklarla mücadelenin politik içeriğibulandırılmaya çalışılıyor. Gençlerin bir macera uğrunadağa çıktıkları yanılsaması yaratılıyor.

“Taş atma gol at”, “Irkçılıkla mücadele konferansı”gibi başlıkların da yer aldığı proje ile 48 bin 528öğrenciye ulaşıldığı bildiriliyor.

Emniyetten yapılan iyimser açıklamaların altınınboş olduğunu yine Kürt gençliği gösteriyor.Kürdistan’da gerçekleştirilen okul boykotlarına katılım,sokak eylemlerinde Kürt gençlerinin en ön saflarda yeralması, bu projenin de çöpe atılacağını gösteriyor.

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Türk-İş Başkanlar Kurulu torba yasaya karşıeylem kararları almak için 4 Ocak’ta toplandı.Toplantı öncesinde genel grev yolunda iddialıaçıklamalar yapan Türk-İş yönetiminin alacağıeylem kararları merakla bekleniyordu. Ancak dağfare doğurdu.Türk-İş Başkanlar Kurulu hükümetleyapılan görüşmenin arkasına sığınarak herhangi bireylem kararı almaktan kaçındı.

Türk-İş Başkanı Mustafa Kumlu, toplantısonrasında, içerisinde bulundukları ihanet batağınışöyle izah etti: “Sayın Başbakan bizi çağırdı,oraya gitmek durumunda kaldık. BaşkanlarKurulumuza bir saat gecikmeli başladık. TorbaYasa Tasarısı’na ilişkin itirazlarımızı bir kez deSayın Başbakan’a anlattık. Sayın Başbakanitirazlarımızı inceleteceklerini ve kısa zamandabu incelemenin neticesinde bize ne değişiklikyapılabileceğini bildirecekler.”

Böylece bu sendikal korucular, torba yasasaldırısı konusunda işçi sınıfının en geri bölükleriiçerisinde dahi büyüyen tepki karşısında, AKP’yehizmete devam mesajı vermiş oldular.

Mustafa Kumlu 2010 yılının son günüyayınladığı yeni yıl mesajında aslında ihanetinsinyalini vermişti. Konuşmasında bir yandan AKPhükümetinin, aynı politikaları 2011 yılında dasürdüreceğini ifade ederken, diğer yandan hakkayıplarına karşı mücadeleyi örgütleme konusundaise tek kelime söylememişti. Bu açıklama bile 4Ocak toplantısından hiçbir sonuç çıkmayacağınınaçık göstergesiydi.

Oysa aynı Kumlu aralık ayı başında Türk-İşönünde toplanan işçilere yaptığı konuşmada şöyleesip gürlüyordu: “Alacağımız kararlar, dahasonra yapılması planlanan emek karşıtıuygulamalar için de bir uyarı niteliğindeolacaktır. Eylemliliklerimiz hükümetin bugünTorba Yasa Tasarısı ile gündeme getirdiği emekkarşıtı uygulamalarının yanısıra emek karşıtıniyetlerinin de protestosunu kapsayacaktır.”

Ama günler geçip de yumurta kapıya dayanıncatüm bu söylediklerini unutup soluğu Erdoğan’ınhuzurunda aldı.

Krizin faturası işçi sınıfı ve emekçilereödetilirken kıllarını kıpırdatmayan bu sendikalkorucular torba yasa konusunda da aynı stratejiyiizliyorlar. Türk-İş yönetimi AKP hükümetinin elinigüçlendirmek için çaba gösteriyor. Torba yasanındüzeltileceği konusunda hayaller yayıyor. İşçi sınıfı

ve emekçilerin bilincini bulandırıyor, direnmegücünü daha şimdiden kırmaya çalışıyor.Böylelikle işçi sınıfına yönelik kapsamlı saldırınınzeminini döşüyor.

Bu ana kadar Petrol-İş, Hava-İş vb. sendikagenel merkezlerinin yanısıra çeşitli sendikalplatformlar da iddialı açıklamalar yapıyorlardı.Ama bu açıklamaların mücadele iradesinedönüşmediği koşullarda bir değeri olmayacaktır.Halihazırda da Türk-İş yönetiminin ihanetikarşısında böyle bir irade ortaya konulmuş değildir.Belirtmek gerekir ki, bugün gelinen noktadamücadeleden yana bir çıkış yapabilmek ancakmücadele ve örgütlenmenin önündeki bu engellerlezorlu bir hesaplaşmaya girmekten geçiyor. Buhesaplaşmayı başaramayanlar, bugün ellerinde olanolanakları da kaybedeceklerdir.

Sendikal korucuları aşmak için…

4 Ocak toplantısı Türk-İş bürokratlarının işçisınıfına ihanet çizgisini sürdürdüğü gerçeğinin yenibir kanıtı olmuştur. Ama bu toplantı aynı zamandabazı uyarıcı açıklıklar da sağlamıştır. En önemlisiise şudur: Taban inisiyatifine dayalı mücadele veörgütleri olmadan ne sendika bürokratları hareketegeçer, ne de torba yasa saldırısı püskürtülebilir.

Bugüne kadar sermayenin birçok saldırısınınpüskürtülememesinin temel nedeni, işçi sınıfı veemekçilerin mücadeleyi sendika bürokratlarınıninsafına bırakmasıdır. Bu tutum tersinden herdefasında işçi ve emekçileri vurmakta, yeni hakgasplarına yol açmaktadır. Bu nedenle kazanmakiçin sendika bürokratlarının denetimi dışındakurulmuş, işçi ve emekçilerin öznesi olduğu tabanörgütlenmeleri, işyeri komiteleri dışında başka biryol yoktur.

Saldırıyı püskürtmenin bircik yolu ise genelgrev, genel direniştir. Bu yolda öncelikle yapılmasıgereken, 4 Ocak toplantısında da görülen sendikabürokratlarının engelleyici tutumunun boşaçıkarılmasıdır. Bunun için acil ihtiyaç sendikabürokratlarının egemenliğini kıracak bir anlayışlaişçi ve emekçilerin inisiyatifi ele almasıdır.

Sınıf devrimcileri torba yasa tasarısına karşı işçive emekçileri mücadeleye çekmeli, bunun için detabandan kararlı bir örgütlenme çalışmasıyürütmelidirler.

Sınıf hareketi6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

İşçi sınıfı ihanetinhesabını sormalıdır!

Türk-İş bir kez daha yapacağını yaptı. İşçi sınıfına karşıtopyekün saldırı paketi olan torba yasaya karşı “eylemkararları almak” gündemiyle toplanacakken bir son dakikamanevrasına imza attı. Toplantıya dakikalar kala,Kumlu’nun Başbakanla yaptığı görüşmenin arkasınasığınarak “eylem kararları almak”tan vazgeçti. Gerekçeolarak da Başbakan’ın “yasayı uyarılarınız doğrultusundainceleyeceğiz” vaadini gösterdi. Böylelikle Türk-İş yönetimiişçilerin önüne koyduğu “görevi” ortada bıraktı.

İşçi sınıfına oyun oynadılar!

Kuşkusuz ki bu bir ihanettir. Bugüne kadar atıp tutanTürk-İş bürokratları yumurta kapıya dayanınca soluğuBaşbakan’ın huzurunda aldı. Sanki günler boyunca işçilertaleplerini ortaya koymamışlar, hiç eylem yapmamışlar,ses çıkarmamışlar gibi. Elbette yaptılar, dahası geçtiğimizhafta yasaya karşı tepkilerini göstermek için mecliskapısına kadar gittiler. Ama hükümet işçi sınıfının sesini negörmek ne de duymak istedi. Ne de “incelemek” için kılınıkıpırdattı. Aksine yasayı meclis alt komisyonundan hızlageçirmeye baktı. İşte böyle davranan hükümetin başı,şimdi eylem zamanı geldiğinde yasayı inceleyeceğiniduyuruyor. Bu sahtekarlıktan başka bir şey değildir.

Türk-İş bürokratları işçi sınıfını bir kez daha yarı yoldabırakmıştır. Hiç kuşku olmasın ki yarın hükümet “inceleme”adı altında özünü değiştirmeden bazı göstermelikrötüşlarla yasayı meclisten geçirecektir. Bu oyunu işçi sınıfıdaha önce defalarca yaşadı. GSS geçerken de, TEKEL işçilerisatılırken de, daha başka sayısız örnekte de böyle oldu.

Eylem niyetleri yok!

Türk-İş hükümetin yapacağı incelemenin sonucunubekleyecekmiş!

İyi de hükümet yapsın incelemesini, ama işçi sınıfı damücadele hazırlığını yapsın. Sokaklara çıkarak bu saldırıyasasının, dahası “ulusal istihdam stratejisi” içerisinde lafıedilen saldırıların derhal geri çekilmesini talep etsin.Hatırlatalım ki bu ağalar zamanında, bu “strateji” içerisindeyer alan kıdem tazminatı hakkının tartışılmasını dahi grevnedeni saydıklarını söylemişlerdi. Durum böyleyse o zamanhükümetin peşinden koşturmacalar, “eylem kararları içinincelemelerini bekleyeceğiz” türünden boş sözler niyedir?

Yanıt çok basit elbette! Türk-İş bürokratlarının eylemniyeti yok! Çünkü onların sınıfın çıkarlarıyla bir ilgisi yok!Bu nedenle de saldırı geçmiş geçmemiş umurlarında değil.Onların sorunu işçi sınıfının elinin kolunun nasılbağlanacağı, eylem isteğinin nasıl bastırılacağı vesokaklardan nasıl uzak tutulacağıdır. Bu yapıldıktan sonrakaybedilen hakların bir anlamı yok, çünkü zaten bubürokratlar sermayenin safındalar.

Görevi ortada bırakanlar sendikalardan kovulmalıdır!

Elbette bu noktada Türk-İş üst yönetimi dışında kalan,Başkanlar Kurulu’nun diğer üyelerinin nasıl bir tutumaldıkları da merak konusu. Bir kısmı muhalif olan busendikacıların bu sonuç karşısındaki tutumlarını işçisınıfıyla paylaşması gerekir. Çünkü aksi halde bu yöneticilerde Türk-İş bürokratlarının ihanetine ortak olacaktır.

Sonuç olarak Türk-İş bürokratları bir kez dahamücadele görevlerini ortada bırakmıştır. Bu görevleriomuzlamak bu durumda işçi sınıfı ve ileri-öncü güçleredüşüyor. Elbette bu görevler içerisinde aynı zamanda,görevden kaçanlara kapıyı göstermek, bunun içintabandan örgütlenerek ileri çıkmak da vardır.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP)4 Ocak 2011

Türk-İş’in “torba”sındanihanet çıktı!

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Sermaye hükümeti tarafından hazırlanan vemeclis gündemine getirilen ‘torba yasa tasarısı’nakarşı KESK çeşitli illerde eylemlergerçekleştirdi.

İstanbul 4 Ocak günü Kadıköy AKP İlçe Başkanlığı’na

yürüyen KESK üyelerine Genel-İş Sendikasıİstanbul Anadolu Yakası 1 Nolu Şube üyesiKadıköy Belediyesi işçileri destek verdi.

“Emekçiler bu torbaya girmeyecek”pankartının açıldığı yürüyüş sırasında çevredekiemekçilere de mücadele çağrısı yapıldı.

AKP binası önünde basın açıklamasınıokuyan KESK İstanbul Şubeler PlatformuDönem Sözcüsü Ali Gün, AKP hükümetinin,sürdürdüğü neoliberal politikalar ile ülketarihinde görülmemiş bir sermaye desteğiniarkasına aldığını söyledi. Gün, torba yasayıengellemek için seslerini yükselttiklerini belirtti.

Bursa KESK Bursa Şubeler Platformu yürüyüş ve

basın açıklaması gerçekleştirdi. FomaraMeydanı’nda toplanan kitle AKP il binasınayürüyüşe geçti.

Basın açıklaması okunduğu sırada, BirleşikMetal-İş Bursa Şubesi’nde örgütlü SCM fabrikasıişçileri sloganlarla basın açıklamasına katıldılar.Yaklaşık 100 kişinin katıldığı eyleme TÜMTİS,Petrol-İş, Birleşik Metal-İş sendikaları da destekverdi.

Ankara KESK Ankara Şubeler Platformu

gerçekleştirdiği eylemle torba yasayı protestoetti. TBMM Dikmen kapısı önünde oturmaeylemi gerçekleştiren kamu emekçileri torbayasanın saldırı yasası olduğunu dile getirdiler.

“Sermayeye af, emekçiye saldırı - Torba yasageri çekilsin” pankartının açıldığı eylemde basınaçıklamasını KESK Ankara Şubeler PlatformuDönem Sözcüsü Tuğrul Culfa gerçekleştirdi.

Kayseri Eğitim-Sen şube binası önünde biraraya gelen

kamu emekçileri AKP il binasına yürüdü. Basınmetnini okuyan KESK Kayseri ŞubelerPlatformu Dönem Sözcüsü Orhan Karakayasaldırının geri çekilmesini istedi. Eyleme BDSPve EMEP de destek verdi.

AdanaKESK Adana Şubeler Platformu AKP Adana

il binası önünde gerçekleştirdiği basın açıklamasıile torba yasayı protesto etti.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Bursa - Ankara -Kayseri - Adana

TİSK, TOBB, TÜSİAD istedi, hükümet gereğini

yaptı...

Taşeronlaştırmanın önü tümden açıldı

“Hızlanan küreselleşme, ivmesi sürekli yükselen teknolojik

gelişme ve hem iç, hem de dış pazarlarda her geçen gün

keskinleşen rekabet şartları, işletmeleri değişen koşullara hızla

uyum sağlamaya mecbur tutmaktadır. Bu uyum zorunluluğu,

işletmelerin rekabet gücünün, dolayısıyla ulusal kalkınmanın

temel faktörü haline gelmiştir.”

Bu cümleler 23 Temmuz 2009 tarihinde yayınlanan TİSK,TOBB ve TÜSİAD’ın “Esneklik Konusundaki Ortak Görüş veÖnerileri” adlı metnin girişi bölümünden. Yani bir niyetbeyanı, daha doğrusu bir görev-emir telakkisi. Lafıdolandırmadan söyleyecek olursak yeni bir yasa hükmününözü ve özeti.

2006 yılından beri tartışılan “İş Sağlığı ve Güvenliği YasaTasarısı Taslağı” Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nınyaptığı değişiklikle ya da kelime oyunu ile patron örgütlerininyüreklerine su serpecek, hazırlamış oldukları bu 12 sayfalıkkoca (!) görüş ve öneriler bütünü anlamsızlaşmayacak. Artıktaşeronlaşma ve peşi sıra gelen güvencesizlik, ücretdüşüklüğü, iş kazaları ve meslek hastalıkları daha çok görülürolacak. Yine aynı metinden son bir alıntıyla devam edelim:

“Esnekliğin bir aracı olarak kabul edilen alt işverenmüessesesine ilişkin aşırı kısıtlayıcı şartlar yenidendüzenlenmelidir. Asıl-alt işveren ilişkisinde, neredeyse her

durumda ilişkiyi muvazaalı hale getiren, normal bir ilişkinin

kurulması için yedi farklı unsurun birarada gerçekleşmesi

halinde (hepsinin birlikte aranması tartışmalı ise de,

Yargıtay’ın da içinde olduğu bir grup bu görüşe ağırlık

vermektedir) ilişkiye geçerlik tanıyan yasal düzenleme,

uygulamada önemli sorunlara yol açmaktadır. Bu nedenle alt

işveren ilişkisinin kurulmasında esneklik sağlayacak şekilde

koşulların ayrı ayrı aranacağı bir düzenleme yapılmalıdır.”Sonuç olarak işçinin sağlığı ve hakları açısından zaten

oldukça sorunlu bir uygulama olan ve terk edilmesi gerekentaşeronluk sisteminin alanının genişlemesine dair ileri biradım atılması istenmektedir. Bugün uygulanmakta olan ve“bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet

üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde

işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık

gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini

sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş

aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren

ilişkisi denir.” şeklindeki madde şu hale getirilmektedir:“4857 sayılı Iş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı

fıkrasının birinci cümlesinde geçen ‘veya asıl işin birbölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojiknedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan’ ibaresi ‘veyaasıl işin bir bölümünde işin gereği veya teknolojik nedenlerleuzmanlık gerektiren işlerde iş alan’ olarak değiştirilmiştir.”

Bu değişiklik ile “işin gereği” veya “teknolojik nedenlerleuzmanlık gerektirme” koşullarından herhangi birininsağlanması taşeronun girmesi için yeterli olacaktır. Üretimsüreci içerisindeki işçileri hukuki ve mekânsal olarak bölen,üretimi parçalara ayıran, işçi sınıfını “az pilav az kuruya”muhtaç bırakan, örgütsüzlüğü büyüten taşeron sistemi kanserhücresi gibi yayılacaktır. Herhangi bir hak aramamücadelesinde asıl işveren alt işvereni sözleşme iptali iletehdit edebilecek, bu da oldukça düşük ücrete çalışan taşeronişçilerine karşı işten atma saldırısına dönüşebilecektir. Ya daasıl işveren işçilerinin başlattığı herhangi bir direniş veya grevtaşeron işçilerin grev-direniş kırıcılığı ile etkisizleştirilecektir.Ya da tersaneler cehenneminde yeni güne 500. işçinin ölümağırlığı ile başlanabilecektir. Yani şimdiye kadar çalışmayaşamında karşılaştığımız tüm olumsuz uygulamaların dahakatmerli ve pervasız haliyle tanışacağız. Belediyelerdekitemizlik işçilerinin taşerona verilmesi ile başlayan süreç, bütüniş kollarına dayanmış durumda. Alan memnun, satanmemnun. Peki ya işçi?

TBMM’de görüşülen ‘torba yasatasarısı’na karşı yüzlerce DİSK üyesi 30Aralık günü Ankara’da buluştu. DİSK Yönetim Kurulu, DİSK BaşkanlarKurulu, bölge ve il temsilciliklerinden gelenyönetici ve temsilcilerin de yer aldığı DİSKkitlesinin ağırlıklı bölümünü Genel-İş’inTürkiye genelindeki bölge başkanlıklarınabağlı şubelerin yöneticileri ve işyeritemsilcileri oluşturdu.

Genel-İş Sendikası önünde toplanansendika üyeleri TBMM önüne sloganlarlayürüyüşe geçmek istedi. Sermayeninkolluk güçleri işçilerin önüne barikatkurarak yürüyüşü engellemeye çalıştı.İşçiler polisin bu tutumunu sloganlarlaprotesto etti. Sendika yöneticilerininpolisle yaptığı pazarlığın ardındanyürüyüşe kaldırımdan devam edildi.

DİSK üyeleri Sakarya, Yüksel Caddesigüzergahından yürüyerek Akay Kavşağı’naulaştıklarında bir kez daha polis barikatıylakarşılaştılar. Polisin, DİSK’lilerin TBMMönüne gitmelerine izin vermemesi üzerinetemsilci heyet TBMM’ye gönderildi. DİSK’inhazırladığı dosya TBMM Plan ve BütçeKomisyonu’nun CHP’li üyelerine verildi.

Burada bir süre devam edenbekleyişin ardından Sakarya Caddesi’nedönülerek basın açıklaması yapıldı. Eylemdekonuşan DİSK Genel Başkanı SüleymanÇelebi, kazanılmış hakların ‘torba yasa’ ile gerialınmak istendiğini belirtti.

Kızıl Bayrak / Ankara

Emekçiler torbayagirmeyecek

DİSK üyeleri Ankara’da buluştu

30 Aralık 2010 / Ankara

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Seçim gündemi kapsamında çalışmalarına hız verenCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yeni yılaManisa’nın Soma ilçesindeki Darkale maden ocağındagirdi. Yerin 550 metre altına inerek maden işçileriyleyeni yılı kutlayan Kılıçdaroğlu, savunucusu olduğudüzenin emekçilere dayattığı çalışma koşullarını‘lanetledi’.

Kılıçdaroğlu, CHP’nin yıllar önce bir kenara ittiği“işçiden, emekçiden yana” söylemleri ağzına doladığıziyarette, emek ve alınterinin kutsallığı üzerinekendisinde oldukça iğreti duran ifadelerle işçilereseslendi. Kölece çalışma koşullarında çalışan ve asgariücretle geçinmek zorunda kalan işçilerinhoşnutsuzluğunu gerici çıkarlarına yedeklemeye çalıştı.

Sefaleti yaratanların sefaleti kınama ikiyüzlülüğü

Uyar Madencilik tarafından işletilen, asansörübulunmayan ocağa madenci kıyafetleri ve baretinigiyerek, yaya olarak inen Kılıçdaroğlu, 550 metreaşağıda kömürün çıkarıldığı bölüme indi. Buradaişçilerle sohbet eden Kılıçdaroğlu, daha sonra molayerine geçerek kuru pasta, börek ve baklavadan oluşansofrada, işçilerle birlikte yeni yıla girdi.

Madende acı bir tablonun bulunduğunu, çok sayıdaişçinin asgari ücretle çalıştığını ifade etti. Madendeçalışmanın ne demek olduğunu anlamak için madeneinmek gerektiğini, bunun anlatmaklaanlaşılamayacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, madendemaske takılmasına rağmen ter yoluyla toza maruzkalındığını ifade etti.

Kılıçdaroğlu şunları söyledi: “Burada verilen

mücadele alınteri ve para kazanmanın ne kadar zorolduğunu gösteriyor. Burada acı bir tablo daha var.Yaklaşık 10 bine yakın işçi asgari ücretle çalışıyor veuzun süredir de böyle. Az önce bir kadın, eşinin asgariücretle çalıştığını ve uzun süredir bu çalışmasınısürdürdüğünü, aldıkları ücretin yetmediğini ifade etti.Kamuda böyle bir şey yok. Grevli toplu sözleşmelihakları var. Keşke mümkün olsa tüm işçiler sendikalıolabilseler. Çalışma koşulları zor ama risk daha daazaltılabilir. Yeni donanımların geldiğini, odonanımlarla beraber yeraltında çalışmanın dahagüvenli bir hale geleceğini söylediler.”

Sermayeye hizmet etmekle mükellef olanKılıçdaroğlu, sermayenin saldırıları karşısında ezilen,azgın sömürüsüne maruz kalan işçi sınıfı ile emekçilerinsorunlarını sıralayarak burjuva siyasetçilerinin iki yüzlütutumunun tipik örneklerini sergiledi. Fakat hayatınkendisi CHP’nin icraatlarının alınterini hiçe saydığınıgösteriyor.

En basit işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerialınmadığı için, taşeronlaştırma yaygınlaştırıldığı içinmadenler birer tabutluğa dönüşüyor. Sendikalaştıklarıiçin işçiler işten atılıyor, işçilere örgütsüzlük dayatılıyor.CHP bu noktada nerede duruyor? İzmir’de BucaBelediye işçilerini, Kent AŞ işçilerini işten atan, kamuemekçileriyle toplu sözleşme yapmaya yanaşmayanCHP’li belediyeler, CHP’nin “değişim”in emekten yanaolmadığına dair sadece bir örnek.

Mersin’de CHP’li patron tarafından kapı önünekonulan Akdeniz Çivi işçilerinin mücadelesi bir diğerörnek.

Yeni yıl dilekleri...

Maden işçileri ve aileleriyle 216 Evler Lokali’ndeyeni yılı kutlayan Kılıçdaroğlu şunları söyledi: “ 2011yılı emeğin, alınterinin yılı olsun. 2011 yılında hiçbirçocuk yatağa aç girmesin. 2011 yılında hiç kimse işsizkalmasın, en kötü günümüz böyle neşe içinde olsun.Beraber kardeşçe, dostça, huzur içinde bir Türkiyeyaratalım.”

Kılıçdaroğlu’nun yeni yıl dileklerine katılmamakmümkün değil, fakat bu dileklerin gerçekliğinekavuşacağı zaman, ikiyüzlü burjuva düzen partilerininve sermaye egemenliğinin alaşağı edileceği zamanolacaktır.

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Kılıçdaroğlu’nun yeni yıl ikiyüzlülüğü

“Direniş çadırı onlariçin utanç çadırıdır”

Direnişteki Buca Belediye işçileridirenişlerinin 39. gününde gerçekleştirdikleripazar yürüyüşü ile sorunlarına çözümbulunmasını istediler.

Buca Şirinyer Tansaş önünde toplanmayabaşlayan işçiler ve desteğe gelen kurumlar“Taşeron sistemi köleliktir, sendika istediğimiziçin işten atıldık! İşimizi geri itiyoruz / BucaBelediyesi Taşeron İşçileri” pankartı arkasındaBuca Belediyesi’ne yürüdü.

Belediye önünde gerçekleştirilen basınaçıklamasında 2010 yılının yoğun hak gasplarıylakapatıldığı ifade edilerek buna karşı verilenmücadelenin polis terörüne maruz kaldığısöylendi. İşçi ve emekçilerin tek seçeneğinindirenmek olduğu vurgulandı.

Açıklamanın devamında şunlar söylendi:“Mücadelemizin 39. gününe geldik fakat

sorumlular hala çözüm üretmekte sıkıntı çekiyor.

Çeşitli tekliflerle gelen yetkililer yine bu tekliflerle

bize çözümsüzlüğü diretiyor. Bizim içimiz rahat

çünkü biz hakkımız olanı istediğimiz için

buradayız. Onlar ise yarattıkları bu utanç

tablosundan son derece rahatsızlar. Bu direniş

çadırı onlar için utanç çadırıdır. Bizler için onurlu

mücadelemizi temsil ediyor.”

CHP Genel Başkanı’nın gittiği her yerdetaşeronlaştırmaya karşı olduğunu söylediğihatırlatılarak kendi belediyesinin ve partiyetkililerinin Kılıçdaroğlu’nun söylemleriyleuyuşmayan uygulamalar yaptığına dikkat çekildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Belediyede simitli eylemİzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan kamu

emekçileri yemek ücretlerine yapılan yüzde35’lik zammı yemekhanede simit yiyerekprotesto etti.

Yemekhanede günlük yemek ücretinin 4,5TL’den 5,5 TL’ye yükseltilmesi üzerine yapılaneylemde TÜM BEL-SEN İzmir 1 No’lu ŞubeBaşkanı Yaşar Gül, valilik ve emniyetyemekhanesinde, günlük yemek fiyatının 3 TLolduğunu ifade ederek İzmir BüyükşehirBelediyesi şirketi Grand Plaza tarafından işletilenyemekhanede yapılan zamma anlamveremediklerini söyledi.

Yemekhanenin zarar ettiği yönündeki zamgerekçesini kabul etmediklerini belirterek“Belediye üst düzey bürokratları, memurların ne

çektiğini bilmiyor. Zabıtanın, tahsildarın neler

yaşadığını bilmiyor” dedi.

Düzen partisi CHP’nin şefi Kemal Kılıçdaroğlu,yeni yılı karşıladığı Soma’da maden işçilerine veailelerine “2011 yılı emeğin, alınterinin yılı olsun.2011 yılında hiçbir çocuk yatağa aç girmesin. 2011yılında hiç kimse işsiz kalmasın, en kötü günümüzböyle neşe içinde olsun” diyerek seslenmişti.

Fatura işçilere kesildiKılıçdaroğlu’nun yılbaşı şovuna tanıklık eden

Manisa Soma’daki maden ocağında çalışan işçiler işsizkaldı. Güvencesiz ve kölece çalışma koşulları altındataşeron firma bünyesinde çalışan 750 işçi, DarkaleKömür Madeni’ni işleten Uyar Madencilik ile TürkiyeKömür İşletmeleri (TKİ) arasındaki alımsözleşmesinin yenilenmemesi nedeniyle ücretsiz izneçıkarıldı. Taşeron firmayla TKİ arasındakianlaşmazlığın faturasının işçilere kesilmesi, düzenpartilerinin işçi ve emekçilere umut olamayacağını

ortaya koydu. Ege Linyitleri İşletmesi’nden aldığı lisansla 2004

yılından bu yana Darkale Maden Ocağı’nda üretimfaaliyetini sürdüren Uyar Madencilik, TKİ’yle 2 yıldabir yapılan alım sözleşmesinin sona ermesi ve bitensözleşmenin yenilenmemesi nedeniyle maden işçileriniücretsiz izne çıkardı.

Sözleşmenin yenilenmemesinde Kılıçdaroğlu’nunyılbaşı gecesi yaptığı ziyaretin bir etkisi olup olmadığıyönündeki soruyu yanıtlayan Uyar Madencilik’in İdareMüdürü Hakan Sevinç ise “Bu durumunKılıçdaroğlu’nun yaptığı ziyaretle ilgisi olduğunusanmıyorum. Kömür alım fiyatıyla ilgili biranlaşmazlık söz konusu olabilir” dedi.

Sevinç, maden ocağının, çalışma koşulları ve işgüvenliği açısından bir sıkıntısının olmadığını iddiaetti.

Yeni yılda işsiz kaldılar

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Farklı sanayi havzalarında işten atma saldırısınakarşı direnen Petrol-İş üyesi işçiler yeni yılı direnişlekarşıladı. Petrol-İş üyesi işçiler Çorlu, Gebze veTuzla’da 2010’un son gününde eylemdeydi.

Polyplex’te direniş sürüyorPolyplex Europa işçileri Çorlu’da eylemdeydi.

Petrol-İş Sendikası üyesi işçiler, çevirdiği çitler üzerineçektiği brandayla direnişin etkisini kırmaya çalışanpatrona karşı mücadele kararlılıklarını dile getirdiler.

Direnişçi işçileri Petrol-İş Genel Başkanı MustafaÖztaşkın, Genel Mali Sekreter İbrahim Doğangülziyaret etti. Ziyaret sırasında konuşan Öztaşkın,Polyplex’te mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceklerini,bu işyerinde Petrol-İş bayrağının dalgalanacağınısöyledi.Vardiyalarından çıkarak fabrika içinde, fabrikayıçevreleyen brandaların arkasında toplanan Polyplexişçilerine seslenen Öztaşkın, bu olayı şiddetle protestoettiklerini belirtti.

Öztaşkın’ın konuşması sırasında sloganlar atanPetrol-İş üyesi işçiler, bu mücadeleyi kararlılıklasürdüreceklerini haykırdılar.

Direniş coşkusu organizeyi sarıyor Tuzla Boya ve Vernikçiler Organize Sanayi

Bölgesi’nde bulunan fabrikada işten atma vesendikasızlaştırma saldırısına karşı direnen Sa-baişçileri 30 Aralık günü de direniş coşkularını korudular.

Organize Sanayi Bölgesi içinde yürüyüşgerçekleştiren işçiler direnişlerine destek çağrısındabulundular. Çevredeki fabrikalarda çalışan işçilertarafından yoğun bir ilgiyle karşılanan yürüyüşe, diğerfabrikalarda çalışan işçilerin alkış ve ıslıklarla destekverdiği görüldü.

Sa-ba işçileri öğle saatlerinde Kurtköy’de direnişteolan UPS işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundular.Günün ilerleyen saatlerinde Petrol-İş yöneticileri dedireniş alanına geldi.

Akşam saatlerinde ise Sa-ba işçilerini Rotopakfabrikasından işçiler ziyaret etti. Gebze’de direnişlerinisürdüren Bericap işçileri ve Petrol-İş’te örgütlüCambro Özay fabrikasından işçiler direniş alanınageldiler.

“Yeni yıl mücadele yılı olacak!”

Sa-ba Enjeksiyon fabrikası işçileri direnişlerinin12. günü olan 31 Aralık günü, direniş coşkularınıkorudular. Sabahın ilk saatlerinde direniş alanına gelenişçiler, bir işçi tarafından çalınan bağlama eşliğindeateşin başında türküler söylediler.

Organize sanayi içinde yürüyüş gerçekleştiren

işçiler her günkü gibi direnişlerine destek çağrısındabulundular. Çevredeki fabrikalarda çalışan işçilertarafından yoğun bir ilgiyle karşılanan yürüyüşe,işçilerin alkış ve ıslıklarla destek verdiği görüldü.

“Eşitlik, özgürlük işçilerle gelecek!”

Farklı etnik kökenden işçileri bir araya getirendirenişte işçiler yörelerine ait oyunlar oynayarak,halaylar çekerek direniş coşkularını sergilediler.

Gün içerisinde TKP, ESP, EMEP’li kadınlar ilePetrol-İş Kartal 2 Nolu Şube’den işyeri temsilcileridireniş alanına destek ziyaretinde bulundular.

Sa-ba işçilerinin izlenimleri

Sa-ba patronunun direniş kırıcı işçilere erken birsaatte işi bıraktırması dikkat çekti. İşçiler, yılbaşı günüilk kez bu kadar erken iş bırakıldığını belirttiler. Ayrıcaişçiler çalışırken kendilerine yılbaşı öncesi yardımetmeyen Sa-ba patronunun, kendisini koruyan kollukgüçlerine yılbaşı hediyeleri verdiğini söylediler.

İşçiler akşam saatlerinde birbirleriyle ilk kez bukadar yakın olduklarını ve birbirlerini direniş alanındadaha iyi tanıdıklarını belirten konuşmalargerçekleştirdiler ve birbirlerinin mücadele yılınıkutladılar. Ayrıca Petrol-İş Sendikası işçilere yılbaşıkumanyası dağıttı.

BERICAP işçisi direniyorBERICAP işçilerinin Gebze’deki direnişi sürüyor.

BERICAP patronu da saldırılarını arttırıyor. Üretimisürdürmek ve dışarıdaki işçileri tahrik etmek isteyenpatron kaçak işçi getirterek direnişi kırmaya çalışıyor.

29 Aralık Çarşamba günü fabrikaya getirilen kaçakişçiler öğle paydosuna doğru geldikleri gibi gerigittiler.

Direniş alanında attıkları slogan ve çektiklerihalaylarla coşkulu bekleyişlerini sürdüren BERICAPişçilerini 29 Aralık günü ÇEL-MER Çelik işyeritemsilcileri, Fen-İş Alüminyum işçileri ve Emek Partisiziyaret etti.

Direnişe patron-polis baskısı

Direnişi hazmedemeyen BERICAP patronu 3 Ocakgecesi emrindeki kolluk güçlerini devreye sokarakdireniş çadırını söktürdü. Polisler, çadırın içerisindekimalzemelere de el koydular.

3 Ocak Pazartesi günü Sa-ba işçileri ile birlikteHayat TV’nin programına katılan BERICAP işçileri 4Ocak Salı günü direniş alanına geldiklerindeçadırlarının söküldüğünü gördüler. Direniş yerine gelenGebze Emniyet Müdürü çadırın kurulduğu yerin özelmülke ait olduğunu ve valilik kararı ile kaldırıldığınıifade ederek işçilere taşkınlık yapmamalarını söyledi.

Emniyet Müdürü ayrıca, direnişin başından itibarendirenişçi işçileri yalnız bırakmayan BDSPçalışanlarından birini göstererek “içinizde yasadışıörgütler var, çadıra gelerek sizleri yönlendiriyorlar,onları aranıza sokmayın” sözleriyle işçileri provakeetmeye çalıştı. Emniyet Müdürü’nün amacı daha sonraBDSP çalışanları tarafından işçilere anlatıldı. Geceyarısı işçilerin soğuğa karşı kurdukları çadırı sökerekiçindeki tüm malzemelerine el koyan kolluk güçlerinin,direnişe destek veren ilerici ve devrimci güçlerleişçilerin arasını açmaya çalıştığının amaçladığısöylendi.

Çadırın sökülmesinin ardından direniş alanına gelen

Petrol-İş Sendikası Gebze Şube Başkanı SüleymanAkyüz ve Petrol-İş Sendikası Genel Örgütlenme veEğitim Sekreteri Nimetullah Sözen, çadırın gece yarısısökülmesinin nedeninin patronunun direnişe karşıtahammülsüzlüğü olduğunu dile getirdi. Kuru ayazaaldırış etmeden, patron-polis işbirliğiyle çadırlarınınsökülmesini protesto eden işçiler fabrikadan çıkantaşeron işçileri ve yöneticileri yuhalayarak mücadelekararlılıklarını ortaya koydular.

Öte yandan işçilerin adreslerine tebligatlargönderilerek, iş akitlerinin kıdem ve ihbarsız olarakfeshedildiği duyuruldu.

Kızıl Bayrak / Gebze – Tuzla -Çorlu

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Direnişçi kadın işçilerden mektup

“2011 mücadele yılıolacak!”

Evet bu yılı ümitle kapatıp bir sonrakini zaferleaçmak isteyen önce anne sonra ise emekçi direnenbir kadınım.

Hiç kimsenin objektifinde yakalamayacağı birfotoğraf var gözümün önünde. Annesini işeyolcularken buruk, yaş dolu gözleriyleyalvarırcasına yanında kalmasını isteyen bir çocuk.Ama anne; işçi, emekçi ve onun geleceğini birnebze de olsa iyileştirmeye mecbur bir yürek. Herne kadar yüreği kanasa da arkasını dönüp gitmekzorunda.

Peki bu anneler ne şartlarda çalışıyorlar. Baskı,köle sistemi... İşçilere emek gücünü sonuna kadarkullanarak çalışması emredilecek ve bizim buna sesçıkarmamamız beklenecek. Boşuna bu çaba! Bizler,kadınlar, Sa-ba’da olduğu gibi ayağa kalktık ve çiftezincirlerimizi kıracağız. Evde mutfak önlüklerimizideğil, fabrikalarda, havzalarda, eylem alanlarındave direniş alanlarında direniş önlüklerimizigiyeceğiz. Yaşamı ilmek ilmek öreceğiz vedeğiştireceğiz.

Yeni bir yıla daha artık susarak değil, haykırarakve başkaldırarak gireceğiz!

Sa-ba işçisi bir kadın

Küçük bir yağmur damlası gibiydi mücadelemiz.Ama tek başına degildi. Birer birer iki, üç, beşderken birleşti. Yağmur oldu yağdı. Yağmaklakalmadı. Yanına rüzgar gibi haklı haykırışları da alıpesmeyi bildi. El ele, omuz omuza vererek bir yolaçıktık. Bir hedefe yol aldık. Küçük küçük adımlarlabaşladık. Bu adımların hedeften önceki son adımlarolduğunu ve daima en güç adımlar olacağınıbiliyorduk. Sabrettik. Nasıl ki ortalık yeterincekararmadan yıldızları göremiyorsak bu uğurdaçıktığımız yolu da sabrederek görecektik. Yılmadık,yılmamayı da öğreneceğiz.

Uğrunda gittiğimiz bu yol kendini karanlıkta birgüneş gibi aydınlatmaya başladı ve buaydınlatmayla umudumuzu kucakladık. Hertarafımız duvarlarla çevrili olsa da biz pes etmedik.Çünkü biliyoruz ki evren bize mutlaka bir kapıaçacak.

Yeni yıl bizim için mücadele yılı olacak ve tarihingösterdiği gibi mutlaka biz kazanacağız, işçi sınıfıkazanacak!

Sa-ba işçisi bir kadın

Petro-kimya işçileri direniyor

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Metal grup TİS süreci son dönemlerde TürkMetal’in satış sözleşmesini imzalamasının ardındanBirleşik Metal’in de aynı sözleşmeye imza atmasıbiçiminde seyrediyordu. ‘98 TİS döneminden bu yanailk kez bir farklılık yaşanıyor. Geçtiğimiz haftalariçinde Birleşik Metal-İş Sendikası Merkez TİSKomisyonu, yaptığı iki toplantının ardından MESS’inTürk Metal’le imzaladığı sözleşmenin fotokopisiniimzalamayı reddetti. Böylelikle greve gidilmesiolasılığı güçlenmiş oldu. Birleşik Metal’in bundansonra nasıl bir tutum alacağına dair haklı tereddütlerbulunuyor olsa da bu, içinde bulunduğumuz sürecintaşıdığı önemi hiçbir biçimde azaltmıyor.

Merkezi TİS Komisyonu kararı üzerine, BirleşikMetal yetkilileri “tarihi bir karar verdik”, “iyiolamazsanız iyi de kalamazsınız” biçiminde vurgularyaptılar. Bu ifadeler Birleşik Metal’in aldığı karar veattığı adımın önemi konusunda belli bir açıklığa sahipolduğunu gösteriyor. Fakat Birleşik Metal’in sık sık solsöylemlere başvurarak iddialı açıklamalar ve sözlersöylediğini biliyoruz. Önemli olan söz ile eylemarasındaki tutarlılıktır. Birleşik Metal’in aldığı kararınaltını doldurup dolduramayacağına dair tereddütlerinbir nedeni geçtiğimiz dönemlerde aldığı tutumudur. Birbaşkası ise sürecin ihtiyacı olan politik-örgütselhazırlıklara dair yeterli adımların hala daha atılmamışolmasıdır. Halihazırda sözleşme müzakereleridöneminde alınan mesailere kalmama ve Cuma günüeylemleri kararları bir yere kadar sürdürülse de, bunlarıaşan yeni bir eylemlilik hattı henüz görünmüyor.

Tüm bunlara rağmen metal TİS’leri sürecinde kritikbir aşamadan geçtiğimiz kesindir.

Uyuşmazlık zaptının tutulmasının ardından süreçşu günlerde arabulucu aşamasında devam ediyor.Resmi olarak 15 günlük zaman dilimini kapsayanarabuluculuk dönemi bürokratik işler nedeniyle fiilenbir aylık bir zaman dilimi tutabiliyor. Daha önceduyurulduğu üzere 10 Ocak’ta hükümet komiseri,MESS ve Birleşik Metal arasında bir görüşmeyapılacak. Şimdilik dikkatler bu görüşmeye çevrilmişgözüküyor. 10 Ocak görüşmesinden bir anlaşma çıkıpçıkmayacağına dair somut bir işaret görünmüyor. FakatMESS ile Birleşik Metal arasında yapılan veuyuşmazlık zaptı tutulan son görüşmenin ardındanyapılan açıklamalara bakılırsa tarafların ilişkileri grevsöylemlerinin aksine o kadar da gergin görünmüyor.MESS Birleşik Metal’in kararına saygılı olduğunubelirtirken Birleşik Metal Genel Başkanı ise “illa dagrev demiyoruz” deme gereği duyuyor.

Toplu sözleşme sürecinin en önemli aktörü olanBirleşik Metal tabanı ise bir kutuplaşma düzeyindeolmasa bile grev kararı nedeniyle iki ayrı ruh halinitaşıyor. İşçilerin önemli bir bölümü grev kararlılığınadaha temkinli yaklaşırken, diğer bir kesim ise sürecinburaya kadar getirilmesinin asıl mimarları oldular.Dolayısıyla bu ikinci kesim Birleşik Metal bünyesindegrev kararlılığının asıl dinamik gücünü oluşturuyor.Grev kararlılığında olan kesim şimdilik BirleşikMetal’in TİS sürecine dair temel politik hattınıbelirleyebilecek bir kuvvet ve dinamizm içerisinde.Onların bu dinamizmi Birleşik Metal merkezyöneticilerinin ve diğer öznelerin tereddütlerini birnebze de olsa aşmalarını sağladı. En azındangeçtiğimiz dönemlerde olduğu gibi kritik anlardatepeden tabana yayılan karamsar ruh haline bu seferzemin verilmedi. Bir kısım temel fabrikanıntemsilcisinin uzlaşmacı eğilimi ise, dinamik kesiminkararlılığı sayesinde hiç değilse şimdilik geri plana

atılmış oldu.Birleşik Metal merkez yönetimi ve bir kısım şube

yöneticisi ise bu iki eğilimin ortasında konumlanıyor.Ne tek başına grev kararlılığını ileriden sahipleniyor nede onun karşısında yer alıyor. Genel merkez yönetimimerkezi TİS komisyonunda ortaya çıkan grev iradesive coşkusunun aksine sürece daha temkinli yaklaşıyor.Türk Metal’inkinden nasıl olursa olsun farklı biranlaşma imzalama hedefi onların temel motivasyonudurumunda.

MESS cephesinde ise yeni bir hamle ya da tutumdeğişikliği görünmüyor. Onlar zaten sözlerini TürkMetal’le imzaladıkları sözleşmede söylemişbulunuyorlar. Bununda ötesine geçerek ise TİS’denalacakları sonuçlardan daha önemlilerini meclistengeçirmek için hazırlık yapıyorlar. İşçilerden kontroldışı tepkiler gelebileceği korkusu ve yaptıkları buhazırlıklara duydukları güvenden olsa gerek TİSgörüşmelerinde bir dizi esnek çalışma maddesini esasadair bir sorun yaşanmadan geri çektiler. Şimdi demümkünse işçileri harekete geçirebilecek herhangi birsoruna mahal vermeden TİS’i bitirmek istiyorlar. FakatMESS’in bu görüntüdeki rahatlığı hiç de yumuşama yada taviz verme hazırlığı anlamına gelmiyor. MESS biryandan hükümetle sınırsız esnekliği yasalaştırmahazırlığı yapıyor, diğer yandan Birleşik Metal’iyalnızlaştırarak köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.

Metal TİS sürecinin iç dengeleri ve belli başlıyönleriyle tablosu bu biçimdedir. Fakat unutmamakgerekir ki metal TİS’leri, sınıf hareketinin yakıngeleceği ve ihtiyaçları açısından kendi sınırlarını aşanbir belirleyiciliğe sahiptir. TİS sürecinin nasılsonuçlanacağı sınıf hareketinin yakın geleceğiaçısından kritik önemdedir. Mücadele edilen tekelcisermayenin koçbaşıdır. İşçi sınıfı ve emekçilerin eldekalan haklarının budanmasında birinci derecedensorumlu olanlar içinde belirleyici bir konumdadır. TİSsürecine paralel bir biçimde torba yasa adı verilenkapsamlı bir saldırı yürütülüyor. Henüz cılız da olsatorba yasaya karşı yavaş yavaş tepkiler gelişiyor. Buaçıdan torba yasaya karşı TİS’le bağlantısı içerisindeBirleşik Metal daha özel bir duyarlılık taşıyor. Sınıfhareketinin önümüzdeki dönemde böylesine güçlüsaldırı dalgasıyla karşı karşıya olduğu göz önünealındığında bugünkü metal TİS’lerinin önemikendiliğinden açığa çıkıyor.

Kuşkusuz sınıf hareketinin seyri ve geleceğibakımından metal TİS’leri her şeyin başı ya da sonu

değildir. Fakat Birleşik Metal üyesi metal işçilerininmücadele halinde olması ve kendi bünyesinden önemlibir dinamizmi barındırması nedeniyle sınıfmücadelesinin geleceği bakımından somut bir imkandurumundadır. Öyle ki, metal sektörünün bilinenözgün ağırlığı ve diğer sınıf bölüklerini sürükleyiciözelliği hazır bir avantajdır. Hemen yanıbaşında dahadün ihanete uğramış ve ihanete karşı gösterdiği hertepkisi sürekli boğulan on binlerce Türk Metal üyesiişçi bulunmaktadır.

Metal TİS’lerinde 90’da yaşanan grev sürecini dıştatutarsak tabanın mücadele isteği uzun yıllardır ilk defabu biçimde kendini dışa vuruyor. Fakat her şey büyükölçüde Birleşik Metal yöneticilerinin alacağı tutumlarabağlıdır. Tabanın öne çıkan eğilimi “gerekirse grevekadar mücadele”dir. Dolayısıyla taban söylenmesigereken ilk sözü söylemiştir. Sıra şimdi Birleşik Metalyönetimindedir. Sözkonusu talepler karşılanacaksa buancak kararlı bir mücadeleyle olacaktır. Sembolikdüzeyde kalacak kırıntı bir hak için dahi büyük birmücadeleyi göze almak gerekir. Çünkü sembolik birkırıntı bile Türk Metal tabanında yaratacağı sonuçlaraçısından MESS ve Türk Metal için son derecerisklidir.

Sürecin gelişme seyrinin, sınıf hareketi kadarsermaye açısından da önemi büyüktür. Sermayeningenel çıkarları sözkonusu olduğunda da MESS’in nasılbir gericilik göstereceği yeterince açıktır. DolaysıylaBirleşik Metal yönetimi şimdiye kadar kaybettiği vaktihızla telafi etmek ve daha ileri mücadele adımlarıatmak sorumluluğuyla karşı karşıyadır. Bu noktada bizyapacağımızı yapıyoruz asıl iş Türk Metal üyesiişçilerde demek bir şeyi çözmüyor. Kaldı ki BirleşikMetal geçmişten farklı bir şey yapacaksa asıl şimdiyapacak. Ancak bu yapacaklarıyla ve alacağısonuçlarla Türk Metal tabanına da güven verebilir.MESS’e ve Türk Metal çetesine karşı hareketegeçmesini sağlayabilir.

Kuşkusuz Birleşik Metal’in en baştaki sorumluluğuişçi sınıfının bütününe karşıdır. Bunun için süreci TürkMetal’den farklı bir sözleşme imzaladık demeyeyetecek bir sonuçla yetinmek sorumsuzluğun enbüyüğü olacaktır. Tersine ise yılladır işçi sınıfını vebaşta metal işçilerini katmerli bir sömürüye tabi tutansermayeye karşı bayrak açmak Birleşik Metal’inboynunun borcudur. Bunun ilk adımı ise hiç tereddüdedüşmeden MESS’le “sınıfa karşı sınıf” tutumuylagerçek bir hesaplaşmaya girebilmekten geçmektedir.

MESS Grup TİS sürecinde greve doğru...

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Üç kuruş verip “bilinçlitüketici” olmayı

öğretiyorlar!

Geçtiğimiz günlerde imzaladığı satış sözleşmesiylemetal işçisine hayatı zehir eden Türk Metal çetesimedyanın gündeminde. Hem de “partneri” MESS ilebirlikte. Habere konu olay ise bu kirli ittifakın işçilereyönelik düzenlediği eğitim seminerleri oldu.

Medyanın yere göğe sığdıramadığı eğitim semineri“kredi kartı kullanımı ve tüketici hakları” konusundaverilmekteymiş. Böylelikle MESS ve Türk Metalbirlikte, kredi kartı kullanımı konusunda “çalışanlarabilinçli tüketici olmayı öğretiyor”larmış! Öyle ya, MESSve ortağı Türk Metal yönetiminin metal işçilerinebilinçli işçi olmayı öğretecek halleri yok!

Onlara göre nasıl olsa emek ile sermaye arasındada bir fark yok. Sınıf diye bir şey yok! Her sınıftantüketiciler var! Zaten her şeyin başında da “bilinçlitüketici” olmama sorunu var!

Kuşkusuz ki işçinin sırtından saraylar kuran buasalaklar, metal işçileriyle dalga geçmekten başka biriş yapmıyorlar. Çünkü metal işçilerine kredi kartıkullanımıyla ders vermeye kalkanlar, satışsözleşmesiyle onun sefaletini pekiştirenlerdir. Şimdide tutmuş arsızca üç kuruşluk ücretleriyle ay sonununasıl getiririz diyerek kredi kartlarına sarılan metalişçisine ders vermeye kalkıyorlar. Derslerde deherhalde “üç kuruşa nasıl yaşanır”ı öğretiyorlardır!

Bu, Türk Metal’in sendika olmadığının yeni birtescilidir aynı zamanda. MESS’in “personel bürosu”gibi çalışan (birçok fabrikada Türk Metal temsilcileritam olarak bu işi yapıyor) Türk Metal çetesininmisyonu metal işçilerini sınıf mücadelesindenalıkoymak, uysal “çalışanlar” haline getirmektir.Allanıp pullanan “ortak eğitim projesi” bunun en netve dolaysız ifadesidir.

Metal işçileri, kredi batağından uzak insanca biryaşam için sendikadan başka her şey olan bu sınıfdüşmanlarından kurtulmak zorundadırlar.

Metal İşçileri Birliği04.01.11

Metalde arabulucutoplantısı

2010-2012 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesisürecinde MESS’le uyuşmazlık zaptı tutan BirleşikMetal-İş Sendikası Ankara’da gerçekleştirilenarabulucu toplantısına katıldı.

Toplantı, Prof. Dr. Nizamettin Aktay başkanlığındayapıldı. Toplantıya Birleşik Metal’i temsilen AnadoluŞube Başkanı Seyfettin Gülengül ve MESS adınaMesut Ulusoy ve Vahap Ünlü katıldılar.

Taraflar uyuşmazlık konusu maddeler hakkındagenel değerlendirmeler yaparak görüşleriniarabulucuya ilettiler. Bir sonraki toplantı 10 Ocaktarihinde yapılacak.

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Türk Metal çetesinin MESS’le satış sözleşmesiniimzalamasının ardından ihanetçi çeteyi teşhir edenMetal İşçileri Bülteni, Türk Metal üyesi metalişçilerinin görüşlerini almaya devam ediyor.

İzmir Habaş Demir Çelik’te çalışan Türk Metalüyesi bir işçi, satış sözleşmesinin fabrikadakietkilerini Metal İşçileri Bülteni’ne değerlendirdi.

Fabrikadaki sorunlardan bahseder misiniz?Türk Metal üyesi Habaş işçisi: Son 2-3 aydır

hangi vardiyada nasıl çalışacağımız belli olmuyor.Şeflerin isteğine göre çalışıyoruz. Bir gün gecevardiyasına (20/24.00-08.00) gidiyoruz ve sabah işçıkışı 16.00-24.00 vardiyasına çağrılıyoruz. Her anvardiyalarımız değişebiliyor. Kendi günümüzüplanlayamıyoruz. Tatil günlerimiz belli değil.Yaşamımız şeflerimizin isteğine göre değişiyor.Sendika temsilcilerimiz de rahat koltuklarında,klimalı odalarında keyif çatıyorlar.

Türk Metal’in MESS’le imzaladığı sözleşmeninardından fabrikadaki son durumu anlatır mısınız?

Habaş işçisi: Sözleşme bu sefer de oldu bittiyegeldi. Bundan kaynaklı ücretler düşük oluncasendikaya tepkiler çok fazla, ama eyleme dönüşmesikonusunda büyük bir sıkıntı var. Söylemde herkestepkisini dile getiriyor. En büyük arzumuz dasöylenenlerin eyleme dönüşmesi. Bunun içinsebilinçlenmeye ihtiyacımız var, yönlendirilmeyeihtiyacımız var. Bireysel olarak birşeyleryapamıyoruz. Duyduğum kadarıyla çoğu arkadaşımsendikadan istifa etmeyi düşünüyor ve bunukonuşuyor. İstifa etmemizin önündeki en büyük engelde idarecilerin yani Haşim Ayten’in eline düşmemizolacak. İstifaların bir amacı olmadı mı sonucundabundan daha kötü şartlar bizi bekliyor olacak. İkincisimaddi mesele, sendikadan istifa etmenin noterdeyüklü bir miktar olduğu söyleniyor.

Temsilcilerin durumu nedir?Habaş işçisi: Onlarla görüşmüyorum, selamlarını

bile almak ağrıma gidiyor. O yüzden temsilcilerindurumuyla ilgilenmiyorum. Arasıra bölümleridolaşıyorlar, yaptıklarındandan pek utanmışgözükmüyorlar. Bu çarkın içerisinde gemileriniyürütüyorlar.

Nasıl bir sendika olmasını isterdiniz ve bununiçin neler yapılabilir?

Habaş işçisi: İşçiyi sahiplenecek, sorunlarınaçözüm arayacak, işveren ve vekillerinden hesapsoracak, her zaman yanımda olacak bir sendikaisterdim. Ama şu an sahipsiz hisediyorum. Birleşik-Metal gönlümden geçen bir sendika ama burayagetirmek zor. Herkesin mücadele ruhuyla birleşmesive örgütlenmesi gerekiyor. Hiçbir ayrımgözetmeksizin sağ-sol ideolojisinden bakmadanekmeğimize ve emeğimize sahip çıkmamız gerekiyor.

Metal İşçileri Bülteni

Metal İşçileri Birliği çalışmaları kapsamındaoluşturulan Habaş İşyeri Komitesi, işçileritaşeron çalışmaya ve Türk Metal’in ihanetçitutumuna karşı mücadeleye çağırdı.

Fabrika içerisinde dağıtılarak işçilere ulaştırılanbildiride, kadrolu ve taşeron işçilere ayrı ayrıseslenilerek ortak mücadele çağrısı yapıldı.

Kadrolu işçilere seslenilirken Habaşpatronunun gün geçtikçe artan servetinin asılkaynağının, işçilerin yoğun sömürü koşullarındagüvencesiz olarak çalıştırılması olduğu vurgulandı.Fabrikadaki sorunların ve son sözleşmenin TürkMetal’in ihanetçi yüzünü bir kez daha gözlerönüne serdiği belirtilerek, işçilerin gösterdikleritepkilere rağmen aktif bir mücadeleyegirmemelerinin “neyi, nasıl” yapacaklarınıbilmiyor olmalarıyla ilişkili olduğunun altınıçizildi. Türk Metal’den kurtulmak içinidarecilerden yardım isteme tutumunun da budurumdan kaynaklı olduğu ifade edildi. İşçilerikadrolu-kadrosuz ayrımı gözetmeden örgütlenme,Habaş patronuna ve Türk Metal’e karşı ortak

mücadele etme çağrısı bildiride yer aldı. Taşeron işçilere seslenirken de fabrikada

taşeronluğun yasadışı olarak kullanıldığının,taşeronluğun ve fabrikadaki diğer sorunlarınçözümünün örgütlenerek kadrolu işçilerle ortakmücadele etmekten geçtiğinin altı çizildi.

İşçilerin alacakları ödendi Öte yandan Metal İşçileri Birliği’nin işçilerin

ödenmeyen alacaklarıyla ilgili olarak Sider’degerçekleştirdiği bildiri dağıtımın ardındanişçilerinin birikmiş alacakları ödendi. Bildiridağıtımı fabrikada örgütlü Türk Metal Sendikasıtarafından da büyük bir rahatsızlıkla karşılandı.Türk Metal temsilcileri, işçileri bundan böyledağıtılan bildirileri almamaları yönünde uyarırken,dağıtımı gerçekleştirenlerin ‘zorla kendilerinegetirilmelerini’ istedi. Bu talebi tepkiyle karşılayanişçilerin yazılanların doğru olduğunu, dağıtanlarında getirilmesinin öyle kolay bir iş olmadığınısöyledikleri öğrenildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

“Birleşmek ve örgütlenmek gerek!”

Habaş’ta mücadele çağrısı

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Metal İşçileri Birliği, Birleşik Metal-İş’in örgütlüZF Lemförder Fabrikası İşyeri Baştemsilcisi ŞinasiAtıcı ile TİS süreci üzerine konuştu.

- Kaç yıldır sendikalısınız, bu imzaladığınızkaçıncı toplu sözleşme olacak?

- Şinasi Atıcı: ZF’de 5,5 yıldır sendikalıyız. Altıncıyıla gireceğiz. Sömürülmek istemediğimiz içinsendikalaştık. Sendika çalışması başlamadan önce bize2009 yılına kadar zam yapılmayacağı ve ikramiyelerinkaldırıldığı söylendi. Bundan sonra 6–7 arkadaşönderliğinde bu süreci başlattık. Ben daha önce 5 seneTürk Metal’in örgütlü olduğu Kemalpaşa’da birfabrikada çalışmıştım. Baştemsilciyi görme şansımızbile yoktu. Kendisi ulaşılmaz biriydi. Yani TürkMetal’in işleyişini iyi biliyordum bu yüzden BirleşikMetal-İş Sendikası’nda örgütlendik. Bu bizim 3. toplusözleşmemiz olacak. Yani iki yılda bir toplu sözleşmeimzalıyoruz. İlk toplu sözleşme döneminde komiteolarak bir toplantı yaptık ve işçi arkadaşlarla görüştük.2 yıllık mı 3 yıllık mı sözleşme imzalayalım diye. işçiarkadaşlar da 2 yıllık sözleşme istediler. Zatensendikamız da en mantıklısının 2 yıllık sözleşmeolduğunu söylüyordu.

- Toplu Sözleşme sürecindesiniz, görüşmeler nasılgidiyor, bu sürece nasıl hazırlandınız?

- Biz sendikal işleyiş terbiyemiz doğrultusundatamamen işçilerle birlikte hazırlanıyoruz. Ayakları yerebasan talepler üzerinden, bütün işçi arkadaşlarımızdantaleplerini yazmalarını istiyoruz. İşçi arkadaşlarımızher bölümden bir temsilci ve her vardiyadan birtemsilci seçtiler yani bir vardiyada 10, üç vardiyadatoplam 30 kişiden oluşan bir komite oluşturduk. Herbölüm kendi içerisinde ortaklaştırdığı taleplerikomiteye iletti. Biz komitedeki işçi arkadaşlarlaberaber sendikamızdan yöneticilerin de bulunduğutoplantılarda talepleri tartışıp taslak hazırladık. Bütünişçi arkadaşlarımızı toplayarak hepsine ilettik. Tüm busüreç üç-dört toplantıda görüşüldü. Biz taslaktaortaklaştıktan sonra sendikamızın uzmanlarına ilettik.Onların da bir-iki düzeltmesinden sonra taslağımızıişverene ilettik. Bir nüshasını biz aldık isteyen her

arkadaşa taslağı veriyoruz. Şu an işverenden görüşmetarihi bekliyoruz. Ocak ayında bir toplantıgerçekleştireceğiz işverenle. Kısacası sözleşmeyitamamen işçi arkadaşlarımız hazırladılar.

- Bu yıl toplu iş sözleşmeniz MESS grup toplu işsözleşmeleriyle aynı döneme denk geldi bunun sizinsözleşmenize etkileri nasıl oldu?

- ZF Lemförder MESS üyesi değil. İşveren kendilehine olan her şeyi, buna MESS’in talepleri dahil,karşımıza getiriyor. Biz de doğal olarak MESS’intaleplerini ve karşılığında sendikamızın MESS’esunduğu teklifleri vs. aynı sürecin tamamını gözönündebulunduruyoruz. Asgari ücreti, Türkiye ekonomisiningerçeğini, yakınımızdaki benzer statüdeki fabrikalarındurumunu, sendikalı işyerlerinin aldığı zam oranını vesendikamızın sınıf adına ileri sürdüğü bütün taleplerini,MESS’in birinci ve ikinci grup tekliflerini gözönündebulunduruyoruz. 100 binin üzerinde işçiyi ilgilendirenbir toplu sözleşme ve tabii ki asgari ücret bizi doğrudanetkiliyor.

- Geçtiğimiz günlerde Türk Metal çetesininadamları fabrikanıza bildiri dağıtmaya gelmişler, buolaydan bahseder misiniz?

- Ben bu olayı çok önemsiyorum, sınıf adına utançverici bir durum. Bir sendikanın başka bir sendikanınörgütlü olduğu bir yere gelmesi utanç verici. Bir yerdebir sendika çalışması varsa ben destek olmak isterim.Ama bu gerçekten sendikaysa. Bence Türk Metal birsendika değil. Fabrikamıza bildiri dağıtmaya gelmişler,bildiri elime geçti. %99’u yalan. MESS toplusözleşmelerinde %5’e imza atmışlar. Türkiye’nin en iyisözleşmesi diye gelip bildiri dağıtmaya gelmişler,aptalca bir iş bence. Türk Metal, MESS toplusözleşmelerinde ve asgari ücret vs. diğer konulardayediği nanelerin üstünü örtmek için böyle yapıyor.Gidip sağda solda biz DİSK’in tabanına da gidiyoruzdiyeceklerdi ama yedikleri dayakla kaldılar. Bizimfabrikaya 12 kişi gelmişlerdi biz 2 kişi dışarıya çıkınca12 kişi birden kaçtı. Durumu hemen karşımızda olanTOTOMAK’a ilettik. Biz saat 15.00’te çıkıyoruz,TOTOMAK ise 16.00’da çıkıyor. TOTOMAK’ta da 8kişi bildiri dağıtmaya çalışınca işçi arkadaşlarımıztarafından çok feci şekilde dövüldüler. Türk Metal’intabanında bir kaynama var. Bizim sendikamızı isteyenişçiler var. Olayın kendisi sınıf adına utanç verici, bizgeri döndüğümüzde bizim müdürümüz TOTOMAK’ınmüdürü ve yanımızdaki Senkromeç’in müdürü camdanolayları seyrediyor ve gülüyorlardı. Daha sonra polisve jandarma geldi. TOTOMAK’ın müdürü de TürkMetal’cilere bağırarak huzursuzluk yaratmamalarını vegitmelerini istedi. Polise şikayetçi olunmadığı için deolay kapandı. Benim bugüne kadar hatırladığım ençirkin olaylardan biriydi. Muhtemelen o insanlartoplama, seçme ve para karşılığında bu işi yapaninsanlardı. Yoksa gerçekten emeğiyle geçinen hiçkimse böyle bir işe kalkışmaz.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?- Bu mücadelede enternasyonal dayanışma da çok

önemlidir. Bildiğiniz gibi sermayenin sömürüsün sınırıyok. Mesela Romanya’da, Bulgaristan’da ucuz işçilikvar. Sermaye hemen ucuz işçi neredeyse oraya kaçıyor.

Biz oralarda da örgütlü olmak zorundayız. Sendika ağalığına, patronluğuna bu ülkedeki emek

sınıfının müsaade etmemesi gerekir diye düşünüyorum.İşçiler, emekçiler onlara sendikacı olduklarınıhatırlatmalılar. Tabandan basınç olmadı mıkumarhaneler de açarlar, oteller de açarlar,Ergenekon’a para da aktarırlar. Sendika biziz yaniemekçilerdir. İşçi arkadaşlarım beni buradaoturtmayacaklar. Ben sürekli işçinin arasındagezmeliyim, bütün sendikacılar da böyle olmalı. Biztemsilcilere basınç yapmazsak, sendikacılara basınçyapmazsak onlar da o koltuklarda otururlar ve hiçbirşey yapmazlar. Bir anektod anlatmak istiyorum;Türkiye genelinde temsilci eğitimleri için 1000–1500kişinin olduğu bir toplantıdayız. İşçinin biri elkaldırarak ben dedi Kemal Türkler gibi bir sendikacıistiyorum. Bunun özerine genel başkanımız AdnanSerdaroğlu da şöyle söyledi: “Arkadaşınız doğrusöylüyor. Ancak ben de o günkü gibi işçi istiyorum.Yani sendikacıyı sendikacı yapan işçidir, tabandır”.Ben inanıyorum işçi sınıfı bu kaderi değiştirmek içinbirleşik mücadele ederse sömürüden kurtulması çokkolaydır. Yok, eğer menfaate dayalı bireysel çıkardüşünürse daha çok uzun yıllar hatta daha da kötükoşullarda yaşamaya ve çalışmaya devam eder. Bugüntorba yasası, yarın çuval yasa, kıdem tazminatı,emeklilik yaşı vs... Saldırıların ardı arkası kesilmez.İşçiler ve emek örgütleri kazanmak için birleşikmücadele etmek zorundadırlar. Tabanın söz sahibiolduğu birliktelikler kurulmalı, bunun ismi önemlideğil, önemli olan işlevidir. Yeni haklar kazanmanınyolu böyle mücadelelerden geçer. Kavel direnişiülkedeki grev yasağını grev yaparak delmiştir. Bizbüyülerimizden böyle bir mücadele mirası aldık amakendimizden sonrakilere miras bırakamıyoruz. Bizebırakılan mirası yiyoruz. Kaderimizi elimize alalımkendi sınıfımızın mücadelesini verelim. Başka kurtuluşyolumuz yok.

- Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.- Ben teşekkür ederim.

Metal İşçileri Birliği / Çiğli

“Kendi sınıfımızın mücadelesini verelim!”

Gimsan ve Balıkçıoğlu’ndagörüşmeler sürüyor

Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 2 NoluŞube’nin örgütlü olduğu Gimsan ve Balıkçıoğlufabrikalarında toplu sözleşme görüşmeleri sürüyor.

Balıkçıoğlu’ndaki toplusözleşme görüşmelerine29 Aralık günü devam edildi. Gelinen aşamada,ağırlıklı olarak yan ve sosyal ödemeler görüşüldü ve16 maddede daha anlaşma sağlandı. Görüşülenmaddeler içerisinde yer alan sosyal haklarda yüzde21 ile yüzde 44 arasında değişen oranlarda artışsağlandı. Ücret zammı konusunda anlaşmasağlanamadı.

Gimsan’da ise, ücret ile yan ve sosyalödemelerle ilgili maddelerde görüşmeler sürüyor.28 Aralık’ta yapılan toplantıda bu maddelereyönelik bir anlaşma sağlanamadı.

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Metal işçilerine mücadele çağrısıMetal İşçileri Birliği’nin aylık yayın organı

Metal İşçileri Bülteni İstanbul Gaziosmanpaşa’dametal işçileriyle buluştu.

MİB çalışanları Elmabahçesi’nde kurulu EjotTezmak, Yaparlar Tarım Aletleri ve RSAişçilerine bültenin yeni sayısını ulaştırdılar.Dağıtımlar sırasında işçilerle TİS süreci, asgari ücretve torba yasa üzerine sohbetler gerçekleştirildi.

Yaparlar Tarım Aletleri işçileri ile yapılansohbetlerde asgari ücrete yapılan zamlar öne çıktı.İşçiler 2 aydır düzenli maaş alamadıklarını ifadeettiler. Asgari ücrete yapılan sadaka düzeyindekizamma da tepkili olduklarını belirttiler.

Birleşik Metal üyesi RSA işçileri ile yapılansohbetlerde ise devam eden TİS süreci ve ücretlerigeciktiğinde hayata geçirdikleri iş bırakma eylemleriöne çıktı. Ücret ödeme planında gecikme yaşanmasıdurumunda tekrar iş bırakacaklarını ifade edenişçiler haklarını koruma konusunda kararlıolduklarını ifade ettiler.

Art patronunun hazımsızlığıRami’de kurulu Art Mobilya Aksesuarları

fabrikasında çalışan işçilere 30 Aralık günü Metalİşçileri Bülteni’nin yeni sayısını ulaştıran MİBçalışanlarına patron ve uşakları müdahale etti.300’ün üzerinde işçinin çalıştığı fabrikada sigortasızçalışmaya, kölelik ücretine ve ağır çalışma

koşullarına karşı mücadele çağrısı Art patronunutedirgin etti.Dağıtım sırasında işçilerle asgari ücret zammı vetorba yasa üzerine sohbetler gerçekleştiren MİB’lilerpatron ve uşaklarının tehditleriyle karşılaştılar.

MİB’lileri fabrika önünden uzaklaştıramayanART patronu polis çağırma tehdidinde bulundu. Busaldırı da boşa düşürülünce provakasyona sarılanpatron çevrede toplanan işçileri “beni tehditediyorlar, devlete küfür ettiler” diyerek kışkırtmayaçalıştı. MİB üyeleri patronun tehditlerine, işçilerintamamı fabrika önünden ayrılana kadar fabrikaönünde bekleyerek yanıt verdiler.

MİB’liler “bültenin bir dahaki sayısı çıktığındatekrar buradayız” cevabını vererek fabrika önündenayrıldılar.

Ağır sömürü şartları altında düşük ücretle çalışanArt işçilerinin bilinçlenmesi ve haklarına sahipçıkması Art patronunun en büyük korkusu.Patronun, bülten dağıtımına kudurmuşcasınasaldırmasının ardında yatan neden de bu. İşçilerindağıtıma ilgi göstermesi ise Art patronunun daha dasaldırganlaşmasına neden oldu.

Art patronunu kudurganlaştıran diğer bir nedenise Birleşik Metal-İş İstanbul 2 Nolu Şube’ningeçtiğimiz ay bu fabrikaya bildiri dağıtması. Artpatronu ve uşakları daha önce de sınıfdevrimcilerinin dağıtımlarına müdahale ederekengellemeye çalışmıştı.

Kızıl Bayrak / Gaziosmanpaşa

Teklif reddedildi eylemler sürüyor...

Ontex’te işçi basıncı İstanbul Yenibosna’da kurulu Ontex fabrikasında

toplu sözleşme süreci başladı. Uluslararası hijyenikürünler devi Ontex’te ağır çalışma koşulları altındadüşük ücretlere çalıştırılan işçiler yeni bir mücadelesürecine hazırlanıyorlar.

Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası İstanbulŞubesi’nin örgütlü olduğu fabrikada, sendikanın sürecigeçiştirme çabalarına rağmen işçiler toplu sözleşmehazırlıklarına başladılar.

Sendika yöneticileri ve temsilcilerine, TİS taslağınıoluşturmak üzere toplantı düzenlenmesi yönündebasınç uygulayan işçiler, 200’ü aşkın işçinin katılımıylagerçekleştirilen toplantıda ücret sorununu masayayatırdılar.

Tartışmalar sonucunda Ontex işçileri bu TİSsürecinde;

* Ücretlere, makasın kapatılması içingerçekleştirilecek iyileştirmenin ardından %25 zamyapılmasını

* İki aya bölünen yakacak parasının tek seferdeverilmesi ve ilerde kararlaştırılacak orandaarttırılmasını

* Diğer sosyal haklarda (ikramiye, ayakkabı, erzak,bayram parası, çocuk, cenaze, asker vb. yardımları)%20 artış yapılmasını,

* İkinci yıl için de enflasyon + %10 zam yapılmasınıistemeye karar verdiler.

7 Ocak 2011 günü Ontex patronuna sunulacak TİStaslağının kabul görmemesi ihtimalini de tartışanOntex işçileri bu durumda greve çıkma konusunda birirade birliğine vardılar. Mücadele sürecindeyaşanabilecek işten atma saldırısına karşı da direnişleyanıt verilmesi gerektiğini belirten Ontex işçilerini yeniyılda zorlu bir mücadele süreci bekliyor.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Rotopak’ta TİS imzalandıTürk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası İstanbul Şubesi’nin

örgütlü olduğu Rotopak fabrikasında toplu sözleşmegörüşmeleri anlaşmayla sonuçlandı.

Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu AlcanAmbalaj Şirketi’ne ait Rotopak Matbaacılık AmbalajSanayii ve Ticaret A.Ş.’de 30 Haziran 2010 tarihindebaşlayan TİS görüşmelerinde uzlaşma sağlanamamasıüzerine 23 Kasım 2010 tarihinde grev kararı ve 21Aralık 2010 tarihinde grev uygulama kararı alınmıştı.

Greve çıkış tarihi olarak 3 Ocak 2011 tarihinibelirleyen Basın-İş Sendikası görüşmelerin anlaşmaylasonuçlanması üzerine grev uygulamasını kaldırdı.

Elmabahçesi’nde faaliyetGOP İşçi Platformu bölgedeki faaliyetlerini

sürdürüyor. “Sigortasız, iş güvencesiz, düşük ücretleçalışmaya karşı gücünü GOP İşçi Platformu’ndabirleştir!” şiarlı pulları Elmabahçesi’ne yaygın olarakyapan platform üyeleri önümüzdeki günlerde de işçi veemekçilere farklı araçlarla örgütlenme çağrısınıtaşıyacaklar.

Büro Emekçileri Sendikası (BES), sosyalgüvenlik politikalarına ve SGK emekçilerineyönelik baskı ve sürgünlere karşı 31 Aralık günüçeşitli illerde basın açıklamaları gerçekleştirdi.

Bursa’da gerçekleştirilen eylemde SGK Bursaİl Müdürü hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’nasuç duyurusunda bulunuldu. BES Genel BaşkanıOsman Biçer’in de katıldığı eyleme KESK, Türk-İş, DİSK’e bağlı sendikaların yanısıra birçokdemokratik kitle örgütü de destek verdi.

SGK Bursa İl Müdürlüğü önünde yürüyüşebaşlayan kitle Bursa Adliyesi önüne geldi. Adliyeönünde KESK Bursa Şubeler Platformu DönemSözcüsü ve BES Bursa Şube Başkanı SüleymanAyyılmaz tarafından yapılan basın açıklamasının

ardından BES Genel Başkanı Osman Biçer de kısabir konuşma yaparak, emekçilerin birleşik vedirengen mücadelesinin engellenemeyeceğini ifadeetti.

BES Adana Şube üyeleri ise SGK önündebasın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, yanlışuygulanan sosyal güvenlik politikalarının veSGK’nın kendi eksiklerinin faturasının sosyalgüvenlik emekçilerine kesildiği söylendi.Açıklamanın devamında İzmir, Bursa ve Hatay’daçeşitli konularda SGK İl Müdürlüğü’ne dilekçeveren sendika üye ve yöneticilerinin sürgünleriyleilgili bilgi verildi.

Kızıl Bayrak / Bursa - Adana

Baskı ve sürgünler protesto edildi

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

PTT bünyesindeki taşeron firmalara bağlı olarakçalışırken işten atılan işçiler 5 Ocak günü İstanbulTopkapı’da direniş başlattı. İşten atma saldırısı postahizmetlerinin özelleştirilmesi sürecinde atılan bir adımolarak görülürken, işten çıkarmalar dağıtım ve motorlukurye bölümlerinde yaşandı. Ağırlıklı olarak birsenesini doldurmamış işçilerin işten atılması dikkatçekti. PTT’nin taşeronlar eliyle yürüttüğü hizmetleribir-iki şirketle sınırlandıracağı, mart ayındagerçekleştirilecek ihale öncesinde diğer taşeronlarıtasfiye etmek için işten çıkarmaların yaşandığı dilegetiriliyor.İstanbul Topkapı’da bulunan Avrupa Yakası Postaİşlem Merkezi’nde (AVPİM) 3 Ocak günü taşeronfirma bünyesinde çalışan 20 işçi işten atıldı. İştenatmalar karşısında herhangi bir gerekçe sunulmazkenPTT’deki işçi kıyımı sonucunda çeşitli birimlerindeçalışan 178 işçinin işine son verildi.

Taşeron işçileriyle dayanışmaİşten atmalarla ilgili ilk eylem 5 Ocak günü

Topkapı AVPİM önünde, PTT’de çalışan memurlarınörgütlü olduğu KESK’e bağlı Haber Sen tarafındangerçekleştirildi. Saat 09.30’da AVPİM önünde birarayagelen PTT emekçileri işten atma saldırısına karşıtepkilerini dile getirdiler. İşten atılan işçilerin de katıldığı eylemde “Direnedirene kazanacağız!”, “İşçiler el ele genel greve!”,“Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Hak verilmez alınırzafer sokakta kazanılır!” sloganları atıldı.

Haber-İş İstanbul 1 Nolu Şube Başkanı LeventDokuyucu, BES 1 Nolu Şube Başkanı Dursun Doğan,Haber Sen 8 Nolu Şube Başkanı Engin Başçı, HaberSen Genel Merkez Yöneticisi Mehmet Demir destekkonuşmaları yaptılar.

İşten atılan PTT işçisi Rıza Soylu isemücadelelerine destek çağrısında bulundu.

Basın açıklamasını okuyan Haber Sen 9 No’luŞube Başkanı Cemalettin Yüksel, postacıların yoğun işyükü altında ezildiklerini söyledi.Yüksel, PTT yönetiminin asgari ücretle çalışan taşeronposta emekçilerini işten çıkararak hukuksuzluklarınabir yenisini daha eklediğini belirtti.

PTT bünyesinde çalışan taşeron işçilerin yaklaşık150’sinin işten çıkarılmasıyla torba yasauygulamalarının kendini gösterdiğine dikkat çekenYüksel, “taleplerimiz dikkate alınmazsa, bu kezpostacılar kapıları çalmayacak, mektup dağıtmayacakgrevi örgütleyecektir” şeklinde konuştu.

Eyleme memur, kadrolu işçi

ve taşeron statüsünde çalışan yaklaşık 250 işçi katıldı.Eyleme Topkapı AVPİM çalışanları dışındaBahçelievler posta dağıtım merkezinden katılım oldu.Topkapı İşçi Derneği üyeleri ve BDSP’liler de eylemekatılım sağladı.

Direniş çadırı kurulduİşten atılan işçiler saat 15.00’te gerçekleştirdikleri

basın açıklaması ile direniş çadırını kurdular.Çadırın kurulmasından önce Topkapı AVPİM

önünde toplanan işçiler, “Haklarımız ve geleceğimiziçin mücadele ediyoruz! İşimizi geri istiyoruz! /İşten Atılan PTT İşçileri” pankartını açtılar. Keyfibiçimde işten atıldıkları için öfkeli olan işçiler “Direnedirene kazanacağız!”, “Taşeron işçisi köle değildir!”,“İşten atılanlar geri alınsın!”, “Kahrolsun ücretlikölelik düzeni!”, “Kurtuluş yok tek başına ya hepberaber ya hiçbirimiz!”, “Yaşasın örgütlümücadelemiz!” sloganlarını haykırdılar.

Halen çalışmakta olan taşeron ve kadrolu işçilerinde dışarı çıkarak eyleme destek verdiğigözlemlenirken eyleme 50 kişi katıldı.

Sarıyer PTT merkezinde işten atılan CelalÜnlütürk’ün okuduğu basın açıklamasında, 178 işçinintaşeronda çalıştıkları ve iş güvencesinden yoksunoldukları için bir anda kapının önüne konulduğubelirtildi.

Açıklamada ayrıca PTT’nin özelleştirilmesine devurgu yapılarak “maruz kaldığımız bu uygulamaaslında PTT’nin özelleştirilmesiyle de bağlantılıdır.PTT bünyesinde kuralsız ve güvencesiz çalıştırmayaygınlaştırılarak kurum özelleştirmeyehazırlanılıyor” denildi.

İşten çıkacakların listesini parça parça açıklayanPTT yönetiminin böylece oluşacak toplu tepkininönünü kesmeye çalıştığının altının çizildiğiaçıklamaya şöyle devam edildi: “Buradan bir kezdaha haykırıyoruz ki, PTT’nin peşkeş çekilmesine vetaşeronluk adı altında dayatılan köleleştirmeyeboyun eğmeyeceğiz. Tüm işçi, emekçileri,sendikaları ve toplumsal muhalefet güçlerinidirenişimize destek vermeye, dayanışmayıbüyütmeye çağırıyoruz”

İşçiler son olarak işe geri alınıncaya kadar PTTönünde ayrılmayacaklarını, çadır kurarak

direneceklerini duyurdular. Açıklamanın ardından söz alan Avukat Ümüs

Seğmen de, işe iade davası açarak sürecin hukukitakipçisi olacaklarını ifade etti.

Konuşmaların ardından işçiler alkış ve sloganlarla,işçilerden birinin çaldığı tulum eşliğinde direnişçadırını kurdular.

Direniş çadırına tahammülsüzlük! Direniş çadırının kurulmasının ardından AVPİM

Başmüdürü gönderdiği uşağına direnişçi işçilerin vedireniş alanında açılan dövizlerin resmini çektirdi.

Başmüdürün talimatıyla çadırın kurulduğu alanagelen taşeron firma temsilcileri çadıra müdahaleetmeye çalıştı. İşçileri tehditle yıldırmaya çalışantaşeron firma temsilcilerinin bu girişimleri direnişçiişçiler tarafından boşa düşürüldü. Tehditlerle çadırıkaldıramayacaklarını anlayan taşeron temsilcileri birsonraki denemelerinde işçileri boş vaatlerlekandırmaya çalıştı. “Sizi 1-2 hafta sonra geri alacağız.Çadırı kaldırın, evlerinize gidin” gibi yalanlarladirenişi bitirmeye çalıştılar. İşçiler ise işten atılan tümişçiler işe iade edilene ve iş güvencesi sağlanana kadardirenişi bitirmeyeceklerini belirttiler.

İşçilerin talebine cevap veremeyen taşerontemsilcileri bu sefer polis çağırma tehdidindebulunarak direniş alanından ayrıldılar. Bazı işçileriiçeri çekmeye çalışarak direnişi bırakmaları için iknagirişiminde bulundular.

Kızıl Bayrak / Topkapı

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

PTT’de işçi kıyımına karşı direniş!

5 Ocak 2011 / Topkapı

5 Ocak 2011 / Topkapı

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Farklı sektörlerden işçiler patronlarınsaldırılarına karşı direniş yolunu tuttu.

Nemtrans’ta direnişİş Bankası iştiraki olan Nemtrans Loj. Hiz. Ve

Petrol Ürünleri Tic. A.Ş.’de örgütlenen DİSK’ebağlı Nakliyat-İş Sendikası işten atma saldırısıylakarşılaştı.

Bursa Gemlik’te bulunan işyerinde çalışan 68Nemtrans işçisinden 46’sını üye yaparak işyerindeüye çoğunluğunu sağlayan sendika, 5 Kasım 2010tarihinde çoğunluk tespiti için Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı’na başvuruda bulundu.Sendikal örgütlenmeye karşı saldırıya geçenNemtrans patronu, toplam 14 işçiyi işten attı.İşten atılan işçiler dışında sendika üyesi diğerişçilere de Gemport’ta hakları ile birlikte deviryapmayı teklif eden patronun bu teklifi isereddedildi.

Nemtrans patronu sendika üyesi diğer işçileri dekapı önüne koydu. İşten atma saldırısına karşı yeniyıla direnişle giren Nemtrans işçileri 31 Aralık günüİstanbul’da İş Bankası Genel Müdürlüğü önündeeylemdeydi. Nemtrans işçilerine, Nakliyat-İş’inörgütlü olduğu değişik işyerlerinden işçiler de destekverdi.

Frito Lay’da eylemKocaeli Suadiye’de kurulu Frito Lay fabrikasında

işten atılan işçiler eylem yaptı. “Bütçede daralma”gerekçesiyle işten atılan Frito Lay işçileri, 6 ay önceTek Gıda-İş Sendikası tarafından başlatılanörgütlenme çalışmaları nedeniyle işten atıldıklarınısöylüyorlar. İşçilerin fabrika önünde gerçekleştirdiğieylemde Tek Gıda-İş Sendikası’nın yer almaması isedikkat çekti.

Bazı işçiler patronun dayatmaları karşısında istifadilekçelerini imzalarken işten çıkarılan 60 kişiden13’ü ise fabrikaya dava açtı.

Fabrika önünde gerçekleştirilen eylemde basınaçıklamasını okuyan Frito Lay işçisi Canan Çeli,fabrika yönetiminin 19 Aralık 2010 tarihinde,çalışanların gönüllü işten ayrılmaları için bir ilanyayınladığını belirtti.

İlanda fabrikadan ayrılmak isteyen işçilere birkaçaylık ücret, kıdem ve ihbar tazminatlarınınverileceğinin belirtildiğini ifade eden Çelik,fabrikadaki baskıları aktardı.

Sağlık işçileri direnişteAdana Numune Hastanesi ve bağlı olduğu Fatma

Kemal Timuçin Kalp Merkezi ile Seyhan UygulamaHastanesi’nde taşeron firma bünyesinde çalışan 105işçi, yeni yılın ilk gününde işten atıldı.

Bilgisayar veri girişi, güvenlik hizmetleri veyemekhanede çalışan işçiler, ihaleyi kazanan taşeronfirmanın değişmesi bahanesiyle gasbedilmek istenentazminat ve sosyal hakları için direnişe geçtiler.Tazminat ve sosyal haklarının ödenmediği halde,ödenmiş gibi ibraname imzalamaya zorlandıklarınıbelirttiler.

Taşeron işçileri 3 Ocak günü hastane bahçesindebaşhekimlik önünde basın açıklaması yaptılar. DevSağlık-İş ve SES’le beraber örgtülenen eylemeEğitim Sen Adana Şubesi de destek verdi.

İşten atmaların sorumlusunun hastaneidaresi olduğunu vurgulayan işçiler başhekimlikleyaptıkları görüşmelerden de sonuç çıkmadığını ifadeettiler. Kendilerinin yerine hastane yöneticilerininyakınlarının işe alındığını söylediler.

5 Ocak günü hastane bahçesinde basınaçıklaması gerçekleştiren işçilere DİSK, AdanaTabip Odası, KESK, Dev Sağlık-İş, İHD AdanaŞubesi Emek ve Çalışma Komisyonu da destekverdi.

Açıklamada, Sağlık Müdürü Aytekin Kemik’inbasına verdiği demeçler eleştirildi.

Taşeronlaştırmanın kölelik anlamına geldiğinevurgu yapılan eylemde işten atılan işçilerin her gün9.00-16.30 arası hastane önünde bekleyecekleriduyuruldu.

Eyleme BDSP ve Sanayi İşçileri Derneği üyeleride katılım sağladı.

UPS’de yeni yıl kutlamasıİzmir’de UPS işçilerinin direnişi 2010’un son

gününde de devam etti. Direnişin 250. günündeTÜMTİS, işçilerle yılbaşını kutlamak için ambarişçileri ve desteğe gelenlerle birlikte yılbaşı etkinliğigerçekleştirdi.

Halayların çekilmesiyle başlayan etkinlikTÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günseli’ninkonuşmasıyla devam etti. Günseli, 2010 yılınıdeğerlendirdiği konuşmasında 2011 yılının tümişçiler, emekçiler, ezilen haklar için aydınlık bir yıl,haksızlıklara ve eşitsizliğe karşı mücadele yılıolmasını diledi.

Konuşmasında UPS ile sürdürdükleri görüşmelerhakkında da bilgi veren Günseli, görüşmelerdeolumlu adımların atıldığını ancak sendikanıntalepleri tamamen kabul edilene kadar direnişindevam edeceğini söyledi. Direnişteki BucaBelediyesi işçilerini de selamlayan Günseli, direnişinbaşından beri kendilerine destek veren ilerici vedevrimci kurumlara teşekkür etti.

Etkinliğin devamında UPS direnişçisi bir işçinineşi ve direnişçi işçi Şahin Başaraner şiirler okudular.Ayışığı Sanat Merkezi de şiirle etkinliğe katkı sundu.BDSP, Alınteri, Mücadele Birliği ve SDP’ninkatıldığı etkinlik halaylarla son buldu.

Sınıf hareketiSayı: 2011/01* 07 Ocak 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Patronların saldırılarınakarşı tek yol direniş!

Celal Ünlütürk (Sarıyer PTT işçisi): PTT dağıtımmerkezinde çalışıyordum. İşten atılmamızın teknedeni taşeron firma bünyesinde çalışmamız. Bizesadece sözlü olarak işten atıldığımız söylendi. Taşeronfirmayla sözleşme sona ermiş ve bu yüzden bizimişimize son vermişler. Taşeronlaştırmaya karşıarkadaşlarla biraraya geldik. Neler yapabileceğimizikonuştuk. Direnişe geçme kararı aldık. Ekmeğimizikazanana kadar işyerlerimizden ayrılmayacağız.Bugün direniş çadırını Topkapı’da kurduk. YarınSarıyer’de kuracağız. Genele yayacağız. Türkiyegenelinde devam edecek eylemlerimiz. PostaneGenel Müdürlüğü bizim sesimizi duyana kadarmücadelemiz devam edecek. İşten çıkarmalarıdurdurmak birinci amacımızdır. İkinci amacımız iseişten atılan işçilerin işlerine iade edilmesidir. Oradakimemurlarla aynı işi yaptığımız halde bize düşük ücretveriliyor. İşyükü çok fazla ve bu yüzden bizi halklakarşı karşıya getirmek istiyorlar. “Postacılargetirmedi” diyorlar. Asla böyle bir şey yok. Şu andadünya kadar postacı açığı var. Buna rağmen iştençıkarılıyoruz. Çünkü özelleştirmeye geçecekler. İştenatılmamızın tek nedeni budur.

Cafer Kala (Topkapı AVPİM işçisi): Gaziosmanpaşagrubunda çalışıyorum. 5 yıldır buradayım. Hiçbirgerekçe gösterilmeden işimize son verildi. Haklarımızıgeri istiyoruz. İşmizi geri istiyoruz. Kölelik istemiyoruz.Normal şartlarda çalışmak istiyoruz.

Mustafa Bayraktar (Topkapı AVPİM işçisi):Bayrampaşa bölümünde çalışıyorum. Bildirimyapılmadan işten atıldık. Eylem yapıyoruz. İştenatılanlar geri alınana kadar eylemimiz sürecek.Taşeron sistemi kölelikten başka bir şey değildir.Sadece işe girmekle olmuyor. Kadrolu olarak çalışmakistiyoruz. Kadrolu çalışanlarla aynı işi yapıyoruz amaasgari ücret alıyoruz.

Musa Küçük (Topkapı AVPİM işçisi): İştençıkarılma olayı bir haftadır sürüyor. Geçtiğimiz haftaperşembe günü başladı. İşten çıkarılacakların listesidevam etti. En son 4 Ocak günü işimize son verildiğinisöylediler. Örneğin ben işten ayrılmak istediğimdebenim önüme şartlar koyuyor. 15 gün önceden habervermek gerektiğini, yerime gelecek kişiye bölgeyiöğretip işten ayrılma şartını getiriyor. Ama kendisiişten çıkartınca tebligat bile yapmıyor. Anında kapıönüne koyuyor. Hiçbir güvence vermiyor. Sosyalhaklarımızı istiyoruz. Gerek mahkeme yoluyla gereksede direniş yoluyla haklarımızı almak istiyoruz.

Rıza Soylu (Topkapı AVPİM işçisi): Taşeronsisteminin kölelik düzeni olduğunu gören PTT işçileriolarak işten atma saldırısına karşı sessiz kalmadık.Topkapı’daki posta dağıtım merkezi önündegerçekleştirdiğimiz eylemle direnişe başladık. Ancakbizim için asıl önemli olan bundan sonrayapılacaklardır. İşimize geri dönene kadar buradakiarkadaşlarımızla birlikte mücadeleye devam edeceğiz.Buradaki direniş sadece işe geri dönme mücadelesideğildir. Bu direniş aynı zamanda taşeronlaştırmadenen kölelik sistemine karşıdır. Bu yüzden herkesimden işçi ve emekçileri, sendikaları, ilerici vedevrimci güçleri direnişimizle sınıf dayanışmasınıbüyütmeye çağırıyorum.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Direnişteki PTT işçileriyle

konuştuk...

“Direnişimizledayanışmaya çağırıyoruz!”

3 Ocak 2011 / Adana

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Türkiye işçi sınıfı tarihinin en önemli ve güçlüeylemlerinden olan Zonguldak maden işçilerininbüyük yürüyüşü 20. yılında. Maden işçileri 20 yılönce, 4 Ocak 1991 günü başlattıkları yürüyüşle ülkeyisarsmış, sermaye iktidarı ve uşaklarının korkularınıbüyütmüştü. 4. gününde, 8 Ocak günü sendikal ihaneteuğrayarak bitirilen bu büyük işçi eylemi aradan geçenbunca yıla rağmen işçi sınıfının yoluna ışık tutmayadevam ediyor.

Patlamanın kaynakları

Maden işçilerinin büyük yürüyüşü 1990 yılınınikinci yarısında başlayan TİS görüşmelerinintıkanmasıyla çıkılan grevin ilerleyen aşamasındagündeme geldi. Hükümetin taleplerine yanıtvermemesi ve madenlerin kambur olduğu yolundakara bir propagandaya girişmesi üzerine, madenişçileri Ankara yürüyüşünü başlattılar.

Ancak bunlar yüzeydeki nedenlerdi. Daha gerideise sınıf mücadelesinin on yıllara yayılan mücadelebirikimleri yatıyordu. Madencilerin bu büyük eylemi,12 Eylül darbesiyle ücretleri eritilen ve hakları elindenalınan işçi sınıfının birikmiş öfkesinin patlamasıydı.Daha doğrusu bu patlamanın doruğuydu. Çünkü işçisınıfı 12 Eylül karanlığını ‘87 bahar eylemleriylebirlikte yırtmış, bu yoldan giderek çapı ve derinliğibüyüyen bir hareketlilik içerisine girmişti. Öyle kigenel grev istemi güçlü bir biçimde ortayakonulmaktaydı. Ayrıca taban örgütlülükleribakımından güçlü bir durumda olan işçi sınıfıiçerisinde, mücadele içerisinde yetişmiş yüzüsosyalizme dönük bir öncü kuşak da vardı.

İşte tüm bu birikim üzerine yükselen büyükmadenci grevi, işçi sınıfı hareketinin doruk noktasıoldu. Ekonomik hakları uğruna Ankara yolunadökülen maden işçileri hem işçi sınıfının ileri birbölüğüydü, hem de eylemleri politik bir düzeyizorluyordu. Bunun için de sermaye devleti ve sendikaluşakları tarafından elbirliğiyle yoğun bir çaba veçeşitli manevralar sonucunda bitirildi.

TİS süreci greve evriliyor

Maden işçilerinin TİS süreci kamu işyerlerinikapsayan grup TİS sürecinin bir parçasıydı. Yılortasında başlayan bu süreç için TİS kapsamındabulunan işyerlerinde örgütlü sendikalardan bir altkomisyon oluşturulmuştu. Komisyonda Genel Maden-İş, Teksif, Petrol-İş, Selüloz-İş ve Hava-İş sendikalarıbulunuyordu. Bu komisyonun hükümetle temmuzayından itibaren başlattığı görüşmelerden herhangi birsonuç alınamadı. Sendikaların TİS teklifinde aylıkücretin net 2,5 milyona, asgari yevmiyenin ise 85 bineçıkarılması talep ediliyordu. Ancak hükümet bu teklifikesin biçimde reddetti.

Ekim ayı sonuna kadar devam eden toplantılardanherhangi bir sonuç alınamadı ve süreç grev aşamasınageldi. Bu aşamada madenciler Genel Maden-İş

kurultayında grev kararını aldılar. Karara göre grev 30Kasım 1990’da başlayacaktı.

Grev kararının alınması üzerine dönemin ANAPhükümeti başta olmak üzere düzen cephesinden gericitepkiler yükseldi. Madenlerin kar etmediği, toptankapatılmasının daha iyi olacağı yönünde gerici birpropaganda yapılarak grevin yararsız olduğu yönündemesajlar verildi. Maden işçilerinin grev kararlılığınısürdürmesi üzerine ise hükümet, 4 Aralık’ta başlamaküzere lokavt kararı aldı. Ayrıca grev başlamadanhemen önce Zonguldak’a asker ve polis yığınağıyapıldı. Böylelikle işçiler yıldırılmaya çalışıldı.

Grev başlıyor...

Baskı ve tehditlere rağmen 30 Kasım 1990’da grevbaşladı. Bu ilk günde Türk-İş üst yönetimi madenişçilerini yalnız bırakarak tutumunu ortaya koyarkenGenel Maden-İş Sendikası (GMİS) Genel BaşkanıŞemsi Denizer ise şöyle konuşuyordu: Biz madencilerolarak ilk kıvılcımı çaktık. Grevimiz tarihin en büyükgrevlerinden biridir. Biz üretmiyoruz, Türkiye işçisınıfı da üretmesin.

Ancak Şemsi Denizer bu sözlerin hemenarkasından ise işçileri evlerine gitmeye vekendilerinden haber beklemeye çağırdı. Denizerböylelikle tüm süreç boyunca olduğu gibi, bir adımınıileriye atarken iki adım da geriye atıyordu. Çünkügerçekte tabandan yükselen büyük dalganın önündesürükleniyor, önden gitmek zorunda kalıyordu.Denizer böylelikle Mengen’e kadar gidecek, ancakburada inisiyatifi ele geçirecek ve sermaye iktidarıylaişbirliği içerisinde madencileri geri çevirecekti.

Grevin ilk gününde ise Denizer’in kendilerinievlerine göndermek istemesine rağmen işçiler, onudinlemediler. Öncü işçilerin de yönlendirmeleriylesendikanın önüne yığıldılar. Coşkulu sloganlarıylakent merkezini inlettiler. Denizer’e de, cadde vesokakları dolduran maden işçilerine mücadeleden yanakonuşma yapmaktan başka bir seçenek kalmamıştı.Maden işçilerinin sendika yönetimine rağmen yaptığı

bu çıkış, sürecin bundan sonraki seyrini de tayinedecekti.

İşçi sınıfının kalbi Zonguldak’ta attı

Birkaç gün sonra maden işçileri adeta kentmerkezini mesken tutmuştu. Binlerce işçi ve onlaradestek veren halk, kent merkezinin bir ucundan diğerucuna yürüyüşler yapıyor, sloganlarını haykırıyordu.Polis başlangıçta engel olmaya çalışsa da işçilerkarşısında çaresiz kaldı.

Her gün tekrar eden bu eylemler, gün geçtikçe dahada büyüdü. Sokaklardaki kitle diğer işçi grupları veemekçilerin katılımıyla artarak 70 bini bulmuştu. Buarada esnaf da kepenk kapatarak madencilere desteksunuyordu. Liseli öğrenciler okullarından çıkıpeylemlere katılıyorlardı.

Yapılan eylemlere ülkenin birçok yerinden gelenişçiler, emekçiler, öğrenciler, aydınlar ve sanatçılar dakatılıyorlardı. Ayrıca birçok kentte madencilerledayanışma gösterileri yapılıyordu.

Madenci grevinin etkisi Türkiye’nin sınırlarını daaştı. Çeşitli ülkelerde dayanışma kampanyalarıbaşlatılırken, destek eylemleri de gerçekleştirildi.Örneğin Güney Afrika başta olmak üzere çeşitliülkelerden kömür ve liman işçileri Türkiye’ye gelecekkömürlerin yükleme işini durdurdular.

Grev yürüyüşe dönüştü

Grevin büyük ses getirmesi ve sınıfın genişdesteğini alması nedeniyle Türk-İş de 3 Ocak 1991tarihinde uygulanmak üzere genel grev kararı almakzorunda kaldı. Ancak bu karar sonuca gitmek içinyeterli değildi. Göstermelik bir eylem olarakkalıyordu. Bu nedenle maden işçileri de Ankara’yayürüme kararını aldılar ve hazırlıklara başladılar. 3Ocak’taki genel greve rağmen hükümet taleplerinikabul etmezse 4 Ocak günü yürüyüşe başlayacaklarınıilan ettiler.

Hükümet ise GMİS üzerindeki baskılarınıarttırarak yürüyüşü durdurmaya çalışmaktaydı. Ancakartık ok yaydan çıkmıştı. Denizer’in maden işçilerininönünde durması mümkün değildi. Bu nedenle son geceyürüyüşe engel olmaya çalışsa da başaramadı. Madenişçileri Ankara’ya yürümekte kararlıydılar.

Ankara yürüyüşü için yapılan planlama bir süreyüründükten sonra otobüslerle devam etmekbiçimindeydi. Ancak devletin otobüslere engel olmasıüzerine, yollara dökülerek yürüyüşe geçtiler.

Büyük işçi seli Ankara’ya akıyor

“Ölmek var dönmek yok”, “Yolumuz Ankara,hedefimiz Çankaya” sloganlarıyla yürüyen işçileredestek çığ gibi büyüdü. İşçilerin aileleriyle birlikteyöre halkı da yürüyüşe katılıyordu. Sadece bu kadarlada kalmadı. Ülkenin birçok köşesinden gelen işçiler,emekçiler, aydınlar, sanatçılar ve gençler de yürüyüş

CMYK

Büyük madenci yürüyüşü 20. yılında...

İşçi sınıfına ışık tutm

Büyük madenci yür 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

CMYK

maya devam ediyor!

rüyüşü 20. yılında... Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011 * Kızıl Bayrak * 17

kortejinde yerlerini aldılar. Böylelikle 100 bin kişilikbir yürüyüş korteji oluştu.

Sermaye devleti de bu büyük işçi seli karşısındabüyük bir korkuya kapıldı. Bu nedenle ÇankayaKöşkü’nün çevresi dikenli tellerle çevrilirken,Ankara’daki güvenlik önlemleri üst düzeye çıkarıldı.İşçileri engellemek için ise ilk barikat Devrek yolundakuruldu. Ancak bu barikat kolaylıkla aşıldı.

Yürüyüş kolu ilk günün akşamında Devrek’e vardı.Devrek halkı yürüyüşçüleri bağrına bastı. Evini açtı,yiyeceğini paylaştı. Öyle ki gece tek bir kişi dahidışarıda kalmadı.

Ertesi gün sabah erkenden kortejler oluşturularakyürüyüş kolu yeniden yola koyuldu. Bu arada ŞemsiDenizer ise hükümetin isteği üzerine görüşmelerdebulunmak için işçilerden habersiz olarak Bolu’yagitmişti.

Fakat işçiler disiplinli ve coşkulu yürüyüşlerinisürdürdüler. Yürüyenlerin sayısı ikinci gün yenikatılımlarla daha da artmıştı. Bu arada da devlet deyürüyüş kolunun önüne bu kez Dorukhan Tüneli’ndeaskerlerden oluşan ikinci barikatını kurdu. Barikatınkurulduğu haberi işçiler arasında dalga dalgayayılırken coşku ve kararlılığı daha da arttırdı. Bubüyük ve kararlı insan seli karşısında, barikatlar açıldı,yürüyüş devam etti.

İhanet ağlarını örüyor...

Bu arada da Bolu’daki Denizer’den “görüşmelerbitene kadar Mengen’de bekleyin” mesajı geldi.Bunun üzerine işçiler de Mengen’de beklemeyegeçtiler. Ancak bir süre sonra dönen Denizer ortadaherhangi bir sonucun olmadığını, hükümetin geri adımatmadığını, görüşmek için dahi yürüyüşün bitirilmesişartını koyduğunu açıkladı. Bu, işçilerin öfkesini dahada büyüttü. Ama yine de Denizer büyük ölçüdeinisiyatifi almış ve yürüyüşü Mengen’de durdurmayıbaşarmıştı.

Bu aşamadan sonra ise adım adım direnişi bitirmeküzere manevralara başvurdu. Önce yürüyüşkomitesinde yer alan işçilerle bir toplantı yaptı. Buarada işçiler de bekleyişlerini sürdürüyor,kararlılıklarını, “ölmek var, dönmek yok!”, “gemileriyaktık, geri dönüş yok!” gibi sloganlarla dilegetiriyorlardı. Toplantı sonrasında işçilere seslenerekkararı yarına bıraktıklarını duyururken provakatöredebiyatı yapmayı da ihmal etmedi.

İşçiler o geceyi kış sokağında Mengen’degeçirirken, devletse bölgeye büyük bir askeri yığınakyapıyordu.

Mengen’de barikat...

İşçiler yine de 6 Ocak günü yürüyüşlerine devamettiler. 12 kilometre kadar yürüdükten sonra isekarşılarında devasa ölçülerde bir barikat buldular.Barikat, buldozerler, iş makinaları, panzerler iledesteklenmiş bir asker ve polis ordusuyla örülmüştü.

Bunun üzerine işçiler, aşamadıkları barikatın 50 metrekadar önünde beklemeye başladılar. Böylelikle geceyigeçirdiler. Ancak devlet de boş durmadı. Sabaha doğruçoğu öncü işçilerden olmak üzere 201 işçiyiuykudayken gözaltına aldı. Durumu öğrenen işçilerbüyük bir öfkeye kapıldılar. Ancak Denizer ve ekibiişçileri harekete geçmekten alıkoydu.

Aynı gün Türk-İş’e bağlı bazı sendikalarınbaşkanlarıyla bir toplantı yaptı. Toplantı sırasındaÇalışma Bakanı, Denizer’i arayarak ertesi günAnkara’da görüşmeye davet etti. Bunun üzerinetoplantıda “işçilerle konuşup onları geri dönmeye iknaetme” kararı alındı.

Nitekim 8 Ocak günü Denizer Mengen Belediyesibinasından işçilere hitap ederek işçileri evlerine geridönmeye çağıran bir konuşma yaptı. Konuşmasında“Yürüyüş eylemi bitmiştir. Sizler Zonguldak’adönüyorsunuz” diyen Denizer, “gemileri yaktık geridönüş yok” sloganı atan işçileri de “Kışkırtıcılarseslerini kessin” diyerek susturmaya çalıştı.

Denizer amacına ulaşmıştı. İşçiler ikna olmasalarda kabul etmek zorunda kaldılar. Hüngür hüngürağlayarak şaşkınlık içerisinde otobüslere doldurulupZonguldak’a gönderildiler.

Büyük yürüyüş sona ermişti. Madenci fırtınasıdinmişti.

Sermaye devleti karşı saldırıya geçti

Denizer ise görüşmeleri sürdürmek üzereAnkara’ya gitti. Ancak bu görüşmelerden herhangi birsonuç çıkmadı. Hükümet bundan sonra sürecisürüncemeye bıraktı. Bu arada da Körfez savaşıbaşlamıştı. Sermaye iktidarı 25 Ocak günü önce MESSgrup TİS sürecinde grevde bulunan 90 bin metalişçisini kapsayan sözleşmeyi sonuçlandırdı. Ardındanise “milli güvenlik” bahanesiyle tüm grevleriyasakladı. Böylelikle maden işçilerinin de içerisindeolduğu toplam 120 bin işçiyi kapsayan grevlerbitirilmiş oldu. Türk-İş ile birlikte GMİS yönetimi debu saldırıyı sineye çekti. Sonuçta maden işçileriyle

ilgili TİS 6 Şubat günü imzalanırken, hükümet greveneden olan kendi teklifini de geri çekerek daha da gerişartlarda bir sözleşmeyi kabul ettirdi.

Ancak bu sonuç işilerin maddi kayıplarınınötesinde daha ağır bir faturaya dönüştü. Çünküböylelikle ‘87’den itibaren yükselişe geçen ve madenciyürüyüşüyle doruk noktasına ulaşan işçi hareketikırılmış oldu. Mengen barikatından dönüş bukırılmanın başlangıç noktasını oluşturmuştu. İşçihareketi düzenin koyduğu barikatları ve esasında isesendikal bürokrasi engelini aşabilecek bir örgütlenmedüzeyini ortaya çıkaramadığı ölçüde yenilmişti. Bunoktadan sonra ise siyasal-moral üstünlük ve inisiyatifsermaye devletine geçti. O da bu üstünlüğünü sonunakadar kullanacaktı. Bu nedenle grevleri yasakladıktansonra işçi hareketinin ileri-öncü kuşaklarını tasfiyeyeyöneldi. Yüzbinlerce işçi işten atıldı.

Maden işçileri yol göstermeyedevam ediyor!

İşçi hareketi bu büyük kırılmadan sonra büyük birgerileme yaşadı ve saflarında büyük dağılmalar veboşluklar ortaya çıktı. Bu koşullarda ise sendikalbürokrasi sendikalar üzerindeki egemenliğinipekiştirirken, işçi hareketi üzerindeki kontrolünüsağlamlaştırdı. Böylelikle de daha kapsamlı hakgasplarının yolu da açılmış oldu. Bugün işçi sınıfınınçektiği katmerli sömürü ve kölelik düzenininoluşturulması da ancak böylelikle mümkün olabildi.

İşçi hareketinin tarihinde böylesi özel bir yeri olanmaden işçilerinin büyük yürüyüşü, diğer taraftanyenilmiş olsa dahi, büyük ve şanlı bir işçi eylemiolarak tarihteki yerini aldı. İşçi sınıfı bu eylemebaktığında hem büyük gücünü, hem de aşması gerekenengelleri gördü. Bu nedenle üzerinden 20 yıl geçse debüyük madenci yürüyüşü işçi sınıfına ışık tutmayadevam ediyor. İşçi sınıfı sermaye iktidarı veuşaklarından kurtulabilmek için bu yoldan ilerlemelive maden işçilerinin yarım bıraktığı işitamamlamalıdır.

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Sınıf devrimcileri olarak yoğun geçecek birkampanya dönemi içerisindeyiz. “Haklarımız vegeleceğimiz için örgütlenmeye” üst başlığı altındayürüyen kampanya il çalışmamızın politik ve pratikaçıdan sınanacağı bir dönem olacak.

İl faaliyetimiz sektör çalışmaları eksenindeyoğunlaşarak, fabrika merkezli bir zeminde yolalmaya çalışıyor. Merkezi kampanya dönemi bizimiçin her şeyden önce, bu yoğunlaşmanıngüçlendirileceği, somut bir takım kazanımlaradönüştürüleceği bir zaman dilimi demek.Kampanyanın il özgülünde nasıl ete kemiğebüründürüleceği, hangi araç ve yöntemlerle bununsağlanacağı, güç ve imkanların nasıldeğerlendirileceği vb. konularda ayrıntılı birplanlama yapılmış durumda. İçe doğru işletilen birtartışma sürecinin ürünü olan bu planlama,halihazırda tüm ayrıntıları içermiyor. Fakat politik vepratik olarak kampanya çalışmasının ana çerçevesiniçiziyor.

Kampanya döneminin başarı ile geride kalması,kendi sınırlarımızı her açıdan zorlayacak devrimci biriradenin ortaya konması ile mümkündür. Ancak böylebir iradenin varedilebilmesi tek başına “niyet etme”sorunu değildir. Doğru bir politik hat ve ona bağlısistemli bir planlama gerektirir. Her ne kadar şu anakadar yapılan tartışmalarla belli açıklıklara ulaşılmışolduğunu varsaysak da, konunun belirleyici öneminidüşünerek bazı noktaların altını tekrar çizmek veyapılan iç tartışmalarda ortaya konan bazı somutsorun alanlarına bir kez daha değinmek ihtiyacıduyuyoruz.

* Öncelikle belirtmek gerekir ki merkezikampanya çalışması il çalışmasının dönemsel-sratejikhedeflerine ulaşmak için bir araç olarak elealınmalıdır. Kampanyayı il planında özgünleştirmektek başına çalışmanın dayanacağı yerel dinamiklerive mevcut imkanları tespit etmek, planlamayı onagöre şekillendirmek değildir. Aynı zamanda hedeflerive sağlanılmak istenilen kazanımları da il ölçeğindesomutlayabilmek gereklidir. Her il çalışmasınınolduğu gibi alandaki çalışmamızın genel hedefi deildeki sınıf mücadelesinde daha etkin bir yer tutmak,

ona yön veren bir düzeye ulaşmaktır.Böyle bir düzeye ulaşılabilmesi için: Sektör

çalışmalarında yoğunlaşarak fabrika merkezli somutmevziler yaratmak, sendikalardaki etki gücümüzüarttırmak, İzmir sınıf hareketinin öncü işçilerini veilerici sol güçlerini ortak mücadele platformlarındayan yana getirmek, mevcut olan platformlara sınıfmücadelesinin ihtiyaçlarını karşılayacak bir mevziyedönebilmesi için müdahale etmek, her bir mücadelearayışını ve mevzi çıkışı sahiplenerek ilerlemesi içinyol göstermek ve tüm bunları yapabilmek içinfaaliyet kapasitemizi, politik etkimizi, kitletabanımızı güçlendirip, dinamik güçlü bir örgütselbünye yaratabilmek önümüzde duran görevlerdir.

Ancak birbiri ile bağlantılı bu görevlere paralelyükleniyor oluşumuz ne genel olarak faaliyetimizinhepsine aynı düzeyde güç ve enerji harcandığınıgösterir ne de kampanyanın iç planlaması yapılırkenbu hedeflerin eşit düzeyde bir pratiğe konuedileceğini… Bu paralel yüklenmede belirgin bir yolalmak, birbirinden parçalı çabaların toplamıüzerinden değil, birleşik bir müdahale planınınbaşarılması ile mümkün olacaktır... Bu açıdan bugüniçin hem genel olarak faaliyetimizin hem de bunlaradönemsel bir yoğunlaşma manasına gelenkampanyanın, çubuğu büktüğü alan fabrikalardamevzi yaratma sorunudur. Burada kaydedilecekmesafe diğer alanlara müdahalemizi de doğrudanetkileyecektir.Yalnız sınıf hareketi değil onun birparçası olarak devrimci sınıf faaliyeti de sıçramalıgelişir. Bugün için bu gelişmenin stepnesi belirlenmişfabrikalarda yaratılacak mevzilerdir. Her türlüplanlama esasta buna hizmet etmelidir. Bu açıdanherbir planlama için “fabrika çalışmalarımızınkendisine ne getirecek” diye sormak yerindedir.

* Fakat tıpkı fabrikalarda alınacak olan yolunçalışmamızın diğer hedeflerine ulaşmada ön açıcıolması gibi bağımsız devrimci sınıf çizgisinin genelolarak güçlenmesi, etkisini, gücünü, faaliyetkapasitesini genel olarak arttırması da biz dahil herbiril-alan çalışması için ön açıcı olacaktır. Bu yüzdenülke çapında merkezi olarak belirlenen şu veya bueyleme-araca-yönteme sadece il çalışmasının kendi

özgünlüğünden bakarak işlev tanımlamasıgetirilemez. “Böyle bir eylemin bizde karşılığı yok”,“böyle bir kurultay kendi içinde geçmiş deneyimleriaşamaz”, “Bu aracı kullanmak çok bir şey getirmez”türü tartışmalar sadece tek tek alanların kendidurumuna bakarak yapılamaz. Sonuçları tek tekalanlarda bıraktıkları ile ölçülemez. Kampanyanınyerellere ve özgün dinamiklere yaptığı vurguyu böylealgılamanın getireceği sonuç, genel kampanyanın,dolayısıyla böylesine bir genel çalışmanın herbiryerelin kendi darlığına yapacağı zorlayıcı üsttenmüdahalenin boşa düşürülmesi olur. Kaldı ki ilçalışmasının hedefleri ve özgünlükleridüşünüldüğünde genel kampanyanın ortaya koyduğuyönelimlerin ve bunları yerine getirmek içintanımladığı araçların doğru kurgulandığı yerde ilçalışmasının ihtiyaçları ile nerede ise birebir örtüşmeiçerisinde olduğu görülecektir.

* Yukarda tanımlanan genel görevlerin öneminihiçbir şekilde gözden kaçırmamak kaydıylabasitleştirerek söylersek bizim açımızdan kampanyabelirlenen ve çoğu stratejik işletme kapsamında olanfabrikalara özel olarak yoğunlaşan bir çalışma ve buçalışmaya eşlik edecek olan güçlü bir genel seslenmefaaliyetidir. Mevziler buralarda yaratılacak, politiketkimiz buralarda sağlanan başarılar üzerindengüçlendirilecek, ortak mücadele mevzileri oluşturmakve kendi dışımızdaki potansiyelleri hareketegeçirmek için gerekli birleştirici maya buralardanalınacaktır. Kitleselleşme sorununun dahi çözüleceğiesas alan gene buralar olacaktır. Bu söylenenlerdentabi ki kampanya boyunca sınıf faaliyetinin diğergörev ve sorumluklarının bir kenara bırakılacağısonucu çıkmaz. Sorun, çözücü ve öncelikli olanın neolduğunun hiçbir şekilde gözden kaçırılmamasıdır.

* İl çalışmamızın ana omurgasını teşkil edensektörel yönelimlerin güçlendirilmesi, kampanyavesilesi ile daha belirgin örgütsel biçimlerkazandırılması somut hedeflerimiz arasındadır. Hemkampanyanın örgütleniş biçimi, hem de kampanyasürecinde “önemli bir dönemeç” olarak ortayakonulan kurultayların sektörlere dayalı olarakkurgulanıyor olması, bu hedeflerin yakalanması için

Sınıf çalışmaları...18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Kampanya çalışması üzerine notlar...

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Ağırlaşan kış koşullarına sermayenin yeni saldırıdalgası eşlik ediyor. Milyonlarca işçi ve emekçininçalışma ve yaşam koşullarını etkileyecek olan asgariücretin belirlendiği bir süreçte meclis gündeminegelen yeni sosyal yıkım paketleri onaylanmayıbekliyor. Metal işçilerinin metal patronlarınındayatmalarına karşı ortaya koydukları grev iradesi isesınıfın üzerindeki ölü toprağının atılması için önemliimkan ve olanaklar barındırıyor.

Böylesine kritik bir süreçte çeşitli sanayihavzalarında çalışmalarını hızlandıran sınıfdevrimcileri aylık periyotlarla çıkardıkları yerel işçibültenleri aracılığıyla sınıfın sesi soluğu oluyorlar.Sınıfın sorunlarını ve mücadele cephesinde yaşanankıpırdanmaları çalışma yürüttükleri alanlarda yerelbültenler aracılığıyla bölgelerdeki işçi ve emekçileretaşıyorlar.

Aralık ayı içerisinde çıkan yerel işçi bültenlerininortak gündemi asgari ücret olarak göze çarparken'Torba Yasa' adı altında gündeme getirilen sosyalyıkım paketi de işleniyor. Metal sektöründeki TİSsüreci ise bültenlerde diğer bir ağırlık noktası olarakgöze çarpıyor.

Ankara İşçi Bülteni'nin aralık ayı sayısındaasgari ücret gündemi kapak sayfasından ele alınıyor.Bülten, “sefalet ücretini kabul etmemek için örgütlümücadele” çağrısında bulunuyor. Metal TİSsürecinde arabulucu aşamasına gelen Birleşik Metal-İş Sendikası cephesinden yansıyan haberler ve BaşözEnerji işçileriyle yapılan röportaj da bültensayfalarında göze çarpıyor.

Metal işçileriyle asgari ücret üzerine yapılanröportaja da yer verilen bültende UPS direnişineilişkin gelişmeler de yansıtılmış. AKP'ninemperyalistlere ve siyonistlere kalkan olması dabültende yer alan konulardan biri. İşçi yazılarının dagöze çarptığı bültende 19 Aralık Katliamı'nın arkaplanını anlatan ve vahşeti teşhir eden bir yazı dabulunuyor.

Kapağından “Sigortasız, güvencesiz, düşükücretle çalışmaya ve geleceksizliğe...Haklarımız vegeleceğimiz için birleşelim!” şiarıyla seslenenTopkapı İşçi Bülteni ise son süreçte kazanımla

sonuçlanan işçi direnişlerine yer veriyor. Yereleilişkin sorunların da işlendiği bülten sayfalarındaMetal Grup TİS süreci de önemli bir yer tutuyor.Bültende ayrıca Topkapı'daki işçi ve emekçilerTopkapı İşçi Derneği çatısı altında mücadeleyeçağrılıyor.

Bursa İşçi Bülteni'nin temel gündemi asgariücret ve sermayenin yeni dönemdeki saldırı planları.Metal sektörüne dair gelişmeler, Birleşik Metal'inMerkez TİS Komisyonu'ndan çıkan grev iradesi debülten sayfalarına taşınmış. Metal işçilerinin Bursayerelindeki eylemleri de bültenin ilerleyensayfalarında göze çarpıyor. Grev-direnişkomitelerinde birleşme çağrısının yapıldığı bültendeişçi yazıları da anlamlı bir yer tutuyor.

İstanbul Küçükçekmece yerelinde çıkanEmekçinin Gündemi ise yeni sayısında asgari ücretgündemini güçlü biçimde işliyor. Asgari ücretgündemli ana yazıyı ise farklı sektörlerden işçilerinasgari ücret üzerine yazıları tamamlıyor. Dünya veTürkiye'de sınıf hareketinde yaşanan gelişmelerinaktarıldığı bültende metaldeki mücadele süreci deişleniyor. 19 Aralık Katliamı ve Direnişi'ne ilişkinyazı ise Emekçinin Gündemi'nin temel yazılarındanbiri olarak göze çarpıyor.

OSB-İMES İşçi Bülteni ise diğer bültenler gibiasgari ücret gündemini ele alıyor. Ulusal İstihdamStratejisi adı altında gündeme getirilen saldırıplanlarının da anlatıldığı bültende metaldeki TİSsürecine ilişkin gelişmeler de yansıtılıyor. Ümraniyebölgesindeki çeşitli fabrikalardan işçilerin yazılarınında yer bulduğu bültende mücadele çağrısı yapılıyor.

İzmir yerelinde çıkan Tekstil İşçileri Bülteni de,insanca yaşamaya yeten asgari ücret için mücadeleçağrısı yapıyor. Tekstil işçilerinin yazılarının da yerbulduğu bültende öğrencilere yönelik polis terörü desermayenin sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadeleçağrısıyla birlikte işleniyor. Son dönemde kazanımlasonuçlanan işçi direnişleri de bülten sayfalarınataşınmış. Bültenin bir diğer temel gündem konusu iseİzmir Buca'da süren belediye işçilerinin direnişi.Bülten tekstil işçilerine direnişle dayanışmaçağrısında bulunuyor.

Sınıf çalışmaları... Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

uygun zeminler yaratacaktır.Dahası kampanyanın finali olacak olan 1

Mayıs’ın gene “sektörlere dayalı bir çalışma olarakörgütlenmesi” ve alana katılım biçiminin de“sektörel kortejler olarak” bugünden hedefleniyorolması bu yoğunlaşmayı güçlendirecektir. Her sektörçalışmasının muhakkak kendini belirlenmişfabrikalar üzerinden varetmeye çalışması, herçalışmanın özellikle işçilerden oluşan kendi özelekiplerinin oluşturulması, bu ekiplerin yanında dahageniş ve daha esnek düzenli toplanan sektörelplatformların yaratılması, kampanyanın sonunakadar ulaşılabilecek somut hedefler olarakönümüzde durmaktadır. Kampanyanınörgütlenmesine, ama özellikle sektörlere dayalıolarak bugünden oluşturulacak kurultay hazırlıkkomitelerine bu gözle bakılmalıdır.

İl çalışmamızın en zorlandığı alanlardan birininçevre ilişkilerinin ve yeni ulaşılan güçlerineğitilmesi olduğu düşünüldüğünde bu alana özelolarak yoğunlaşmak gereklidir. Pratik işleribelirlemek ve yerine getirmek için oluşturulan hertürlü ekip aynı zamanda bir eğitim grubu olarak elealınmalıdır. Buna oluşturulacak olan kurultayhazırlık komiteleri dahildir.

* Gerek kampanyanın gerekse kurultayın kendidışımızdaki siyasal ve sendikal güçlere maledilebilmesinin sınırları bellidir. Hem geçmişdeneyimlerimiz, hem de sözkonusu yapılarınİzmir’deki durumu düşünüldüğünde bu açıdan eldeedilebilecek sonuçlar noktasında gerçekçi olmak,çaba ve enerji kaybına yol açacak girişimlerden uzakdurmak gerekir.

* Kurultayın kendi ilişki ağımız dışındaki öncüpotansiyele mal edilebilmesi önemlidir. Özellikleyaşanan mücadele ve direnişlerde öne çıkmış öncüişçileri kurultay çalışmamızın bir parçası, hattaöznesi yapmak için yapılan planlamaların üzerindetitizlikle durulmalıdır.

* Herbir yoldaşımız üst düzey bir politik- pratikinisiyatif göstermeden kendi fiziksel ve siyasalsınırlarını zorlamadan kampanya döneminingörevleri yeterince yerine getirilemez. İhtiyacımızyapılan kolektif planlamalar doğrultusundagösterilen yaratıcı girişken inisiyatiflerdir. Herkolektif süregiden çalışmayı an ve andeğerlendirebilmeli, tabiri caizse temel belirlemelerışığında kampanyayı her gün yeniden üretipplanlayabilmelidir. Bugün için en önemli örgütselsorunumuz politik yönetim kapasitemizinsınırlarıdır. Bu sınırları aşmak, politik yönetimnoktasında yeni bir düzey yaratabilmek, yalnızkampanya çalışmasının başarılmasının değil, ilçalışmasının da dönemsel hedeflerineulaşabilmesinin manivelası olacaktır.

* Mevcut darlığımız düşünüldüğünde her birilişkimizin önüne somut bir iş koyabilmek onlarıböylece süre giden çalışma ile ilişkisinisağlayabilmek hem görevlerinin paylaşılmasıaçısından hem de bu güçlerin örgütlülük düzeyiniyükseltmek için hayati önemdedir.

* Kampanya çalışmasını seçim sürecinin takipedeceği bir an olsun akıldan çıkarılmamalıdır.Başarılı bir kampanya çalışmasının sağladığıolanaklar, tempomuzda ve faaliyet kapasitemizdeyaratacağı gelişim, seçim sürecine yapılabilecek eniyi hazırlıktır. Ancak bununla birlikte süregidençalışma ile seçim dönemi arasında bugünden içbağlantılar kurulabilmelidir. Bunun içinyapılabilecek bir dizi şey bir yana özelliklekurultaylar bu açıdan etkin olarakkullanılabilinmelidir. “Sınıfın siyasal örgütlenmesisorunu” kapsamında yaklaşan seçimler ve işçisınıfının bağımsız tutumu da kurultayıngündemlerinden biri olmalıdır.

İzmir’den komünistler

Yerel işçi bültenleri sınıfasoluk olmaya devam ediyor...

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

ODTÜ Öğrencileri, Beytepe Öğrencileri veAnkara Üniversitesi öğrencileri tarafından 5 Ocakgünü Ankara’daki AKP Genel Merkezi’ne yapılmakistenen yürüyüş, polis terörünün hedefi oldu.

Geçtiğimiz haftalarda Dolmabahçe’deöğrencilerin eylemine müdahale eden polis, bir kezdaha öğrencilerin meşru eylemine saldırdı. ODTÜ,Beytepe ve Ankara Üniversitesi öğrencilerininüniversitelerde artan baskıya, soruşturma-ceza vepolis terörüne karşı gerçekleştirdikleri eyleme izinverilmedi.

ODTÜ’de bir araya gelen öğrenciler AKPGenel Merkezi’ne yürümek istedi.“Başkaldırıyoruz! Eşit, parasız bilimsel ana dildeeğitim istiyoruz!” pankartını taşıyan yaklaşık 500öğrenci sloganlarla ODTÜ’nün çıkışına geldi.

Polis öğrencilere azgınca saldırdı

Polis ise kampüs çıkışında barikat kuraraköğrencilerin yürümesine engel olmaya çalıştı.Panzerlerle önleri kesilen öğrenciler bir süresloganlarla barikatın önünde bekleyişlerinisürdürdüler. Ardından yürüyüşe geçen öğrencilerleçevik kuvvet arasında arbede çıktı. Polis barikatınıaşmak isteyen öğrencilere polis tazyikli su sıkarken,öğrenciler ise taşlarla polise karşılık verdi. Polis, bibergazı atarak öğrencileri dağıtmaya çalıştı. Dağılarakkampüse giren öğrenciler tekrar toplandı ve polisbarikatına doğru yürüyüşe geçti. Yaklaşık 1 saat sürençatışmada öğrenciler polisin saldırısına direndi.

Bu sırada ODTÜ’ye gelen CHP Milletvekili ÇetinSoysal “Kahrolsun düzen partileri!” ve “Katil CHPODTÜ’den defol!” sloganlarıyla oradan uzaklaştırıldı.

Daha sonra kampüs içine geri çekilen öğrencilerburada bin kişilik bir kitleyle dersliklere girerek polissaldırısını protesto ettiler. Kütüphane önünde de polisterörünü teşhir eden bir basın açıklaması yaptılar.

ODTÜ’deki saldırıya yanıt

ODTÜ’deki saldırı İstanbul ve Eskişehir’deprotesto edildi.

İstanbul’da Galatasaray Lisesi önünde bir arayagelen öğrenciler “Üniversiteler bizimdir, AKP’ye,polise, YÖK’e teslim etmeyeceğiz” pankartı ileTaksim Tramvay Durağı’na yürüdüler. Yürüyüşboyunca teşhir konuşmaları yapıldı ve sloganlar atıldı.

Marmara Üniversitesi öğrencisi Umut Alikeşifoğlutarafından okunan basın açıklamasında, ODTÜöğrencilerine yönelik polis saldırısı kınandı.Alikeşifoğlu, AKP’nin üniversitelere dönüksaldırılarının tüm hızıyla devam ettiğini belirtti.Üniversitelerin paralılaşmasının, harç ve kayıtparaları, ulaşım, barınma, beslenme gibi sorunlarıncan yakıcı duruma geldiğini söyleyen Alikeşifoğlu,“AKP bizden susup oturmamızı bekliyor.Üniversitelerde rahatça at koşturabilmek istiyor.Ancak üniversitelerimizde yaşanan gelişmelerkarşısında sessiz kalmayan bizler susmayacağız.AKP’ye, polise, YÖK’e karşı üniversitelerimizisavunmaya, taleplerimizi her yerde büyüterekhaykırmaya devam edeceğiz” dedi.

Açıklamanın ardından çekilen halaylarla eylemsona erdi.

Eskişehir’de ise Genç-Sen, Öğrenci Kolektifleri,Gençlik Muhalefeti, Emek Gençliği ve TKP’liÖğrenciler’in örgütlediği eylem İl Sağlık Müdürlüğüönünde başladı. “Üniversiteler bizimdir, AKP’ye,YÖK’e, polise teslim etmeyeceğiz” pankartını açankitle Adalar Migros önüne yürüyüşe geçti. Buradayapılan basın açıklamasında AKP dönemindeüniversiteler üzerinde yoğunlaşan saldırılara dikkatçekildi. YTÜ’de, Hacettepe’de, İTÜ’de ve son olarakİstanbul Üniversitesi’nde yaşanan olaylaradeğinilerek, AKP’nin demokrasi ve özgürlükmaskesinin bu uygulamalarla düştüğü, baskıcıyüzünün otaya çıktığı ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Ankara - İstanbul

Gençlik hareketi20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Öğrenci gençliğe yine polis terörü

Polis’in “özgürüniversitesi”

Yaklaşık 50 bin öğrencinin öğrenim gördüğüIsparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde (SDÜ), İlEmniyet Müdürlüğü’nün “özgür üniversite”modelini devreye soktuğu “müjdelendi”. Buaçıklamanın emniyetten gelmesi öğrenciye sunulan“özgürlüğün” sınırları kapsamında fikir verirken,üniversite yönetimleriyle polis arasındaki işbirliğinide gösterdi.

Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan “özgürüniversite” modeli hakkında, “Biz sizinözgürlüğünüzün kısıtlayıcıları olarak değil,özgürlüğünüzün teminatı olarak bulunuyoruz.” diyekonuştu.

Çalışma kapsamında sivil polis ekipleriniüniversiteden çektiğini, talep olması durumundabile resmi polisleri üniversitedegörevlendirmediklerini belirten Gürkan, “Bu alandaözgürlükleri, demokratik tepkileri mevzuatölçüsünde, sınırları aşmadan, başkalarının özgürlüksınırlarını rahatsız etmeden yaşayabilirler.İngiltere’deki ünlü ‘Hyde Park’a yakın modeloluşturmayı hedefledik. Bu alanda, sadece ideolojiksöylemler bağlamında yapılan demokratik tepkilerdeğil, sevdiği kız için, delikanlı da duvara yazabilsin”dedi.

Polis’in “Özgür üniversitesi”

Bugün için üniversiteler birer karakolgörünümünde olabilirler fakat “demokrasi”söylemlerini ağzından düşürmeyen düzen güçlerininüniversitelerde polisin yeri olmadığını bilmesigerekir. Hoş bilmesine biliyorlar ama, elbetteonların özgürlük anlayışları başka!

Aynı zamanda bir itiraf niteliği taşıyanaçıklamada, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı fakatbundan sonra ‘sınırları aşmadan’ özgürlüklerinkullanılabileceği iddia ediliyor.

Gençliğe gelecek vaadedemeyen sermayedevleti, gençliğe ancak soruşturma-ceza terörü yada polis ablukası altındaki üniversiteler sunabilir.“İzinsiz afiş asmak”, “şarkı söyleyip halay çekmek”uzaklaştırma nedenleri olurken, öğrencilerüniversitelerine ancak aranarak girebilirkenIsparta’da öğrencilere sunulan özgürlüğün ‘sınırları’ne kadar geniş olabilir ki? Yanıtı polis şefininkendisinde var!

5 Ocak 2011 / ODTÜ

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Soruşturmalara ortak yanıtSamsun 19 Mayıs Üniversitesi’nde yaşanan

soruşturma terörü 30 Aralık günü OMÜ KurupelitKampüsü’nde KESK Samsun Şubeler Platformutarafından gerçekleştirilen eylemle protesto edildi.

Tramvay son durağında toplanarak rektörlüğeyürüyen KESK’liler rektörlük binası önünde özelgüvenlik engeliyle karşılaştılar. ÖGB’ler ile yaşanankısa süreli gerginliğin ardından SES Samsun ŞubeBaşkanı Süleyman Bal basın açıklamasını okudu.

Soruşturmaların üniversite öğrencilerine,akademisyenlere ve çalışanlara karşı bir silah gibikullanıldığı belirtildi. Öğrencilere yönelik baskınınsoruşturmalarla kalmayıp öğrencilerin ailelerinetelefonlar edildiği ve iftiralarda bulunularak öğrencilerüzerinde baskı kurulmaya çalışıldığı ifade edildi.

Uydurma gerekçelerle açılan soruşturmaların derhalgeri alınması ve çalışanlara uygulanan tayin, görevdenalma ve sürgün gibi uygulamalara son verilmesinintalep edildi. Tekrar tramvay durağına doğru yürüyüşegeçildi. Burada öğrenciler tarafından türküler vemarşlar söylenerek halaylar çekildi.

Ceza terörüne ‘durdurma’OMÜ’de 3 öğrenci, geçtiğimiz sene açtıkları 8 Mart

sergisi nedeniyle bir yarı yıl okuldan uzaklaştırmacezası aldılar. Okul kantininde açılan 45 dakikalık serginedeniyle verilen cezanın iptali için idari mahkemeyebaşvuran öğrenciler, açtıkları davayı kazandı.

Çevre Mühendisliği bölümü 2’nci sınıf öğrencisiNeslihan Cihan, Matematik Bölümü 4’üncü sınıföğrencisi Şeyda Şahin ve Ziraat Mühendisliği 4’üncüsınıf öğrencisi İlayda Çengel, 8 Mart nedeniyle fakültekafeteryasında, çeşitli dergilerde yayınlanan kadınfotoğraflarından oluşan bir sergi açtı. Üniversiteyönetimi 3 öğrenci hakkında ‘izinsiz resim sergisiaçtıkları’ gerekçesiyle soruşturma başlattı. YüksekÖğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nin9/f-j maddelerine dayandırılarak açılan soruşturmalarhaziran ayında karara bağlandı. Rektör Prof. Dr.Hüseyin Akan başkanlığında toplanan ÜniversiteDisiplin Kurulu, 3 öğrenciye ‘Yüksek öğretimkurumlarından bir yarı yıl uzaklaştırma’ cezası verdi.

Öğrenciler ise verdikleri fiili mücadelenin yanısırahukuki süreci de devreye soktular. Samsun 1’inci İdareMahkemesi’ne başvuru yapan öğrencilerin taleplerihaklı bulundu. Mahkeme, öğrencilerin ‘maddi vemanevi yönden olumsuz olarak etkileneceği ve telafisiimkansız zararın doğacağı açık olduğundan’yürütmenin durdurulmasına karar verdi.

Kızıl Bayrak / Samsun

OMÜ’de soruşturma-ceza terörü

Anadolu Üniversitesi’ndeeylemler...

Fatura öğrencilere kesildiAnadolu Üniversitesi’nde 4 Kasım 2010 günü İki

Eylül Kampüsü Hazırlık binasına afiş asanöğrencilere özel güvenlikler ve çevik kuvvet birliktesaldırmış, saldırı sonucu 34 öğrenci gözaltınaalınmıştı. Saldırının ardından 45 öğrenci hakkındaaçılan soruşturmalarda kişi başına 395 liralık paracezalar kesildi. Rektörlük ayrıca öğrencilerinailelerine bir mektup yazarak para cezalarını bildirdi.

4 Kasım günü yaşanan olayların faturasınınöğrencilere kesilmesi ise rektörlüğün ve düzeninpisliğini bir kez daha ortaya koydu. Çevik kuvvetinafişe müdahale etmesiyle ilerici, devrimci öğrencilerkantini işgal ederek masalarla barikat kurmuştu.Kantin camlarını ve masaları kırarak kantinin içinegiren çevik kuvvet 34 öğrenciyi gözaltına almıştı.Rektörlük polisin kırıp döktüğü hasarın faturasını (17bin lira) bile öğrencilere keserek öğrenci düşmanıolduğunu bir kez daha gösterdi.

2. öğrenci-rektörlük toplantısıAnadolu Üniversitesi Rektörlüğü ile yapılan ikinci

toplantı 4 Ocak günü gerçekleştirildi. Öğrencitemsilcilerinin rektörlükle görüşmesi sürerkenrektörlük önünde öğrenciler halaylarla, marşlarla,sloganlarla bekleyişe geçti.

Toplantıda hafta boyunca çalışması süren ve“Anadolu Üniversitesi’nde İfade Özgürlüğüİstiyoruz”, “Anadolu Üniversitesi’nde Nitelikli Eğitimİstiyoruz”, “Parasız Eğitim İstiyoruz” başlıklarındanoluşan talep dosyası rektörlüğe sunuldu.

İfade özgürlüğü konusunda dosyada yer alan enönemli konu YÖK eylemi öncesinde İki EylülKampüsü’nde yaşanan ÖGB ve polis saldırısı oldu.Öğrenci temsilcileri rektörlüğün talebi ilegerçekleştirilen ilk toplantının hemen arkasından 45öğrenciye soruşturma ve para cezalarının geldiğinibelirtip, bunların derhal geri çekilmesi gerektiğinisöyledi.

Eğitim niteliği üzerine ise öne çıkan ana gündemhazırlık sınıfı öğrencilerinin sorunları oldu. Busorunlar Genç-Sen’in haftalık toplantılarında veanket çalışmalarının değerlendirilmesi ile toparlanıprektörlüğe iletildi. Bu konuyla ilgili rektörlük, dahageniş verilerle birlikte çözüm önerilerigeliştirilebileceğini bildirdi.

Son olarak parasız eğitim talebi üzerine YÖK’ününiversitelerin inisiyatifine bıraktığı yüzde 20 harçzammı ele alındı. Rektörlükten harçlara yaptığıyüzde 20 zammı geri çekmesi istendi. Rektörlük bukonuyu 2011-2012 öğretim yılındadeğerlendireceğini söyledi.

Üçüncü toplantı için 22 Şubat 2011 tarihibelirlendi.

Toplantı sonrasında temsilcilerin rektörlükönüne gelerek bilgilendirme yapmasının ardındanbir basın açıklaması gerçekleştirildi.

Ekim Gençliği / Anadolu Üniversitesi

Yumurtalı protestoya YURT-KUR’dan soruşturma

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü SiyasalBilgiler Fakültesi’nde AKP’li Burhan Kuzu’yuyumurta atarak protesto eden öğrencilerdenCoğrafya Bölümü 1. sınıf öğrencisi TayfunYıldırım’a YURT-KUR tarafından soruşturma açıldı.

Yurt idare yönetmeliğinin “Milli birlik vebütünlük duygularını zedeleyici veya bozucumaksatla bayrak ve sembol asmak, kullanmak,marşlar söylemek, açlık grevinde bulunmak, oturmaeylemi yapmak, pankart taşımak veya asmak,ideolojik veya politik amaçlı gösteri, toplantı-törendüzenlemek, demeç vermek” maddesinedayandırılarak açılan soruşturma sonucundaYıldırım yurttan atılabilecek.

İÜ’de soruşturma terörü!İstanbul Üniversitesi’nde ikisi Ekim Gençliği

okuru olmak üzere 45 öğrenci İÜ Rektörlüğü’nünsoruşturma terörüne maruz kaldı. Soruşturmalaragerekçe olarak “27-28 Ekim ve 1 Kasım 2010

tarihlerinde kimlik göstermeden, çanta kontrolüyaptırmadan zorla okula giriş yapmak” gösterildi.

Son dönemde basında da fazlasıyla yer alan veİstanbul Üniversitesi Rektörlüğü’nün savcılığabaşvurarak aldırdığı mahkeme kararıyla polis,üniversitenin Fatih sınırları içinde yer alan herbinasında hatta çevresinde istediği zamanöğrencilerin çantasından poşetine, araçlarına ve özelkâğıtlarına kadar arama yapabilecek. 1 Aralık 2010-1 Kasım 2011 tarihleri arasında geçerli olan bukararın öncesinde de üniversitenin özel güvenlikbirimlerince de keyfi bir şekilde aramayapılmaktaydı.

1 Kasım 2010 günü öğrenciler özel güvenlikbirimlerinin çanta kontrolü yapmalarının hukuksuzolduğunu ve arama yetkilerinin olmadığınısöyleyerek çantalarını aratmadan okula girmekistediler. Özel güvenlik ve polis saldırısıylakarşılaşan öğrencilerden 2’si darp edilerek gözaltınaalınmıştı. Öğrencilerin okula girişlerine izinverilmemişti. Yaşanan olayın ardından öğrencilertoplu bir şekilde okul araç kapısından içeri girerekgüvenlik ve polis saldırısını protesto etmişlerdi.

Ekim Gençliği / İstanbul Üniversitesi

Üniversitelerde soruşturma terörü

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

EskişehirEskişehir’de Genç-Sen, DPG, DHF, Ekim

Gençliği ve SGD tarafından örgütlenen“Tartışıyoruz! Dolmabahçe’de Değil Üniversitelerde”başlıklı forum 4 Ocak günü gerçekleştirildi. Anadoluve Osmangazi Üniversitesi öğrencilerinin katılımıylayapılan foruma konuşmacı olarak Temel Demirer,Sibel Özbudun, Anadolu Üniversitesi Öğretim ÜyesiOzan Devrim Yay ve Mukaddes Erdoğdu Çelikkatıldı.

Forum başlamadan önce Anadolu ÜniversitesiRektörlüğü’nün mesai saatleri içerisinde öğretimüyelerinin ‘böyle’ bir etkinliğe katılmasına izinvermediği ve konuşmacı olarak gelecek olan OzanDevrim Yay’ın ancak mesai saati sonrası forumakatılabileceği haberi alındı. Forum AnadoluÜniversitesi öğrencileri tarafından hazırlanan bir kısafilm ve ‘Bu oyunun sonu YÖK’ başlıklı bir sokaktiyatrosu ile başladı. Bu iki gösterimin ardındansunumlar gerçekleştirildi.

İlk olarak konuşan Mukaddes Erdoğdu Çelik,YÖK’ün geçmişine değinerek günümüzde YÖK’üntam da sistemin kurguladığı bir modele dönüştüğünüve bu sayede üniversitelerin artık sistemin istediğitipte düşünen ve sadece sermaye için ucuz işgücüüreten yerler haline geldiğini söyledi.

Sibel Özbudun ise konuşmasında son dönemdeçok sayıda üniversite açıldığını ve bu üniversitelerinbirer dergah gibi işletildiğini vurgulayarak YÖK’ün,sistemin ideolojisini yaymak için kullanılan önemliaraçlardan biri olduğunu söyledi. Neoliberalizmsaldırılarıyla birlikte üniversitelerin sermayeye açılanbilim üretmekten yoksun kurumlar haline geldiğini,sınav sistemi, çipli kart ve turnike sistemi gibiyöntemlerle öğrencilerin ve öğretim görevlilerininsürekli kontrol altında tutulmaya çalışıldığını söyledi.

Temel Demirer son dönemde artan öğrencihareketine değinerek, bu dönemde yaşananhareketliliğe öncülük edenlerin Denizler’in,Mahirler’in, İbolar’ın mirasını taşıdıklarını söyledi.Mücadelenin hiçbir baskı ve zor uygulamasıylabitirilemediğini ve bitirilemeyeceğini belirtereksonuna kadar gençliğin arkasında olduğunu söyledi.

İstanbul “Söz Sırası Bizde” sempozyumu 29 Aralık günü

yapıldı. Genç-Sen MYK üyesi Emre Öztürk

sempozyumun açılış konuşmasında gençlikaçısından üniversitelerin bir gelecek kapısı olarakgörülmediğini, öğrencilerin ve akademisyenlerin sözhakkının olmadığını söyledi. Niteliksiz ve paralıeğitimin temel bir soruna dönüştüğü, bilimin veüniversite mekanlarının satıldığını söyleyen Öztürk,geleceksizliğin ve işsizliğin gençliğin yakıcısorunları olduğunu dile getirdi. Sermayenintahakkümünden bağımsız özerklik talebininyükseltilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Öztürk’ün ardından Boğaziçi Üniversitesi’ndenProf. Dr. Rıfat Okçabol söz aldı. Konuşmasındaüniversitelerin son süreçte AKP’ye yakınlaşmakzorunda bırakıldığını ifade etti.

Son olarak söz alan Mustafa Bayram Mısırpiyasalaşmanın yaygınlaştığını üniversitenin sermayeile doğrudan ilişkisinin geliştiğini belirtti. Özerk-demokratik üniversite talebini yükseltmenin öneminevurgu yaptı.

Konuşmaların ardından soru-cevap kısmınageçildi. Gençlik mücadelesinin AKP karşıtlığınasıkışmaması ancak sermaye sözcüsü konumundakiAKP’nin saldırılarına karşı mücadelenin üzerindenatlanmaması gerektiği ifade edildi. Önümüzdekisüreçte birleşik mücadelekanallarının değerlendirilmesinin önemivurgulanarak yürütülecek mücadelenin kapsamıüzerine tartışmalar yürütüldü.

Ekim Gençliği Eskişehir - İstanbul

Gençlik hareketi22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Öğrenci forumlarında mücadele tartışıldı

Boğaziçi Üniversitesi konferansıyaptırmadı

Boğaziçi Üniversitesi, 5 Ocak günügerçekleştirileceği duyurulan ÜniversiteKonferansı’na verdiği izni geri çekti.“Üniversitelerin kamuoyunda tartışıldığı birdönemde böyle bir konferansa izinvermeyeceklerini” açıklayan üniversite yönetimi5 Ocak Çarşamba günü Boğaziçi ÜniversitesiAyhan Şahenk Salonu’nda düzenleneceğiduyurulan konferansı yaptırmayacağınıkamuoyuna açıkladı.

Üniversite Konferansı’nın Hazırlık Komitesitarafından yapılan açıklamada “Üniversitelilerindüzenlemiş olduğu bir konferansın böylesikorkular sonucunda sekteye uğratılmasıÜniversite Konferansı’nın düzenlenmesebeplerinin ne kadar haklı olduğunu bir kezdaha ortaya çıkarmıştır” denildi.

Marmara Üniversitesi’ndeprotesto

Üniversite Konferansı’nın hazırlıklarıkapsamında Marmara Üniversitesi’nde yapılacakforuma çağrı yapan öğrencilere 3 Ocak günüfaşistler saldırdı.

Göztepe Kampüsü’nde 4 Ocak günü yapılmasıgereken “Öğrenciler özgürlüğü tartışıyor” başlıklıforum, etkinlik standına 3 Ocak günü faşistlertarafından yapılan satırlı saldırı gerekçegösterilerek rektörlük tarafından iptal edildi.Bunun üzerine TKP’li Öğrenciler, ÖğrenciKolektifleri, Gençlik Muhalefeti ve Genç-Sentarafından yapılan eylemle rektörlüğün tutumuve faşist saldırı protesto edildi.

TKP’li Öğrenciler’in emniyetle görüştüklerinibelirterek “okuldan slogan atmadan çıkılması veotobüslere binilerek gidilmesi” önerisi kabuledilmedi. Okuldan sloganlarla çıkış yapıldı.Mücadele çağrısı yapılan eylemde, 7 Ocak günüyapılacak Üniversite Konferansı’nın da duyurusuyapıldı.

Ekim Gençliği / Marmara Üniversitesi

Lisede boykot kazandıİstanbul’da Sarıyer Behçet Kemal Çağlar

Lisesi’nde 28 Aralık Pazartesi günü kantinfiyatlarının düşürülmesi için başlatılan boykotkazanımla sonuçlandı.

Boykotta, öğrencilere kantinden alışverişyapmamaları çağrısında bulunulmuştu ve okulasimit getirilerek kantinin içerisinde ücretsizdağıtılmıştı. Bunun üzerine Müdür YardımcısıSait Arı, dağıtılan simitleri yere ataraköğrencilere engel olmaya çalıştı, ayrıca okulapolis çağırarak 3 öğrencinin gözaltına alınmasınasebep oldu. Okul çıkışında kapı önünde toplananöğrenciler arkadaşlarını sahiplenmek içinkarakola yürüyüş gerçekleştirdi. Gözaltılarserbest bırakıldı.

30 Aralık Çarşamba günü, okuldaki boykoteylemini malzeme olarak kullanmak isteyendüzen partisi CHP’nin İstanbul milletvekili ÇetinSoysal sahneye çıktı.

Soysal, okula gelerek bahçede öğrencilereücretsiz simit, meyve suyu ve Atatürk’le ilgilikitaplar dağıtmaya başladılar. Bu duruma tepkigösteren bazı öğrenciler, Soysal’ın boykotüzerinden reklam yaptığını söylediler.

Tüm bu gelişmelerden sonra, okuldaki kantinfiyatları düşürüldü ve boykot eylemi sonuç verdi.

29 Aralık 2010 / Istanbul

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Devlet katillerinisalıyor

Tutukluluk sürelerini sınırlayan düzenlemeninyeni yılla beraber yürürlüğe girmesi birçok katil veuyuşturucu kaçakçısının salıverilmesini sağladı.CMK’nın 102. maddesi ile tutukluluk sürelerinegetirilen sınırlama, mayfaya ve azılı katillereyaradı.

Tutukluluk sürelerininbelirsizliği sona erdi

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, CMK’nın 102maddesi kapsamında temyiz edilen 5 dosya ile ilgilialdığı kararlar tutukluluk süreleri hakkındakibelirsizliği sona erdirdi. Süreler, “Devlete karşıişlenen suçlarda” 10 yıl, diğer ağır cezamahkemelerinde yargılanan suçlarda 5 yıl, asliyeceza mahkemelerinde yargılanan suçlar için ise enfazla 1.5 yıl olacak. Bu haliyle yapılandüzenlemeler ise uyuşturucu kaçakçılarına,uyuşturucu mafyasına ve katillere yaradı.

Uygulamanın düğüm noktasını ise “devletekarşı işlenen suçlar” kapsamında yapılanyargılamalar oluştururken, sermaye devletininikiyüzlülüğü burada bir kez daha kendisinigösterdi. Devletin himaye ettiği Hizbullah’ınkomuta kademesindeki kişiler salınırken, PKK’litutsaklara hızlandırılmış davalarla hüküm verilmesidüzenlemenin amacını da gösterdi.

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ndegörülen Hizbullah Ana Davası olarak bilinen 31sanıklı dava ile ilgili Yargıtay 9. Ceza Dairesi, budavanın tutuklu sanıklarından 17’sinin tahliyeedilmesine karar verdi.

Sermaye devletinin, eline silah vererek sokağasaldığı Hizbullah canilerine yaptığı bu kıyak şaşırtıcıolmazken, tahliye edilenler arasında Hizbullah’ınaskeri kanat sorumlusu Cemal Tutar da yer aldı.“Devlet adına” PKK’lileri katleden bu katiller 188adam öldürme ve 84 yaralama olayındanyargılanıyordu.

Diğer yandan ise 12 yıldır tutuklu yargılananPKK’li Süleyman Kaya ve Faruk Menekşe adlıtutuklular raporlu olmalarına rağmen 30 Aralık2010 günü zorla mahkemeye çıkartılarak müebbetcezası aldı.

Bununla beraber sudan sebeplerle, herhangibir delil dahi olmaksızın “terör suçu kapsamında”yargılanan yüzlerce siyasi tutsak, senelerce hükümgiymeden hapishanelerde tutulmaya devamedecek.

Bu uygulama ile “ne olursa olsun denilerek”devrimci tutsaklara hüküm verilip F tiplerinin yolugösterilecek, fakat sermaye devletinin beslediğikatiller hüküm giymeden tahliye edilecek.

12 Eylül işkencehanelerinden Otağ-ı Hümayunönüne yürümek isteyen DİSK üyelerine yönelik polismüdahalesini “normal” diyerek yorumlayan İstanbulValisi Hüseyin Avni Mutlu, üniversitelerde, liselerdeve Dolmabahçe’deki öğrenci eylemlerinideğerlendirdi.

Vali Mutlu yine korku terörü yaymaya çalıştı.İlerici ve devrimci güçlerin öğrenci gençliklebuluşmasından duyduğu korkuyu açığa vurdu. Polisterörüne maruz kalan üniversite gençliği ve kantinfiyatlarının düşürülmesi talebiyle okullarında eylemyapan lise öğrencileri Mutlu’nun hedefindeydi.

Vali Mutlu, Dolmabahçe’de yaşanan polissaldırısında karnındaki bebeğini düşüren kadınöğrenciyi suçlayarak, Genç-Sen üyesi öğrencinin“emniyet müdürüne ilk vuran kişi olduğunu”savundu.

“Terör örgütü ‘Öz savunma gücü’ yapılanması ile

kentte lise gençliğini protestolar ve olayların içineçekmeye çalışıyor. Bazı radikal sol örgütlerle işbirliğide yaparak lise gençliğine protesto ve boykot zeminiyaratmaya çalışıyorlar. Liselileri tahrik etmeyeçalışıyor. Sarıyer Behçet Kemal Çağlar Lisesi’ndeyaşanan kantin protestosunu da bu yönden titizlikleinceliyoruz” diyen Mutlu Sarıyer’deki kantineyleminin başlangıcında “üç kişinin bulunduğunu veikisinin öğrenci olmadığını” iddia etti. Mutlu,sorunlarına sahip çıkan liselilere gözdağı verdi.

Avni Mutlu, sağlıklı düşünme ve araştırmayeteneğini henüz kazanmamış, kendisine verilendeğeri kabullenmeye hazır, bir geçiş dönemi içindebocalayan liseli gençlerin, terör örgütlerinin iştahınıkabarttığını söyledi.

Mutlu’nun açıklamaları, düzenin, gençliğinmücadelesinin büyümesinden duyduğu korkuyu birkez daha gösterdi.

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Mutlu gözdağı verdi

Büyük Alevi Kurultayı’na çağrı16 Ocak Pazar günü Anadolu Gösteri ve Kongre

Merkezi’nde gerçekleştirilecek Büyük AleviKurultayı ile ilgili 2 Ocak Pazar günü bir basıntoplantısı yapıldı. Hacı Bektaş Veli Vakfı GenelMerkezi’nde yapılan basın toplantısında Hacı BektaşVeli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı ErcanGeçmez kurultay hakkında bilgilendirmede bulundu.

Geçmez, devletin “açılım paketi’’ adı altında,Aleviler’e karşı yeni bir asimilasyon stratejisinintemellerini attığını ifade etti. Bu strateji ile devletçekabul edilebilir tanımlara dayanan sözde çözümönerilerinin dayatıldığını dile getiren Geçmez,Aleviler’in temel sorununun siyasal ve toplumsalyaşamın, Aleviliği diğer inanç gruplarıyla eşitolanaklara sahip yaşamalarına imkan bırakmayacakbiçimde örgütlenmesi olduğunu belirtti. Aleviler’inkendi gündemlerini ülkedeki diğer sorunlarlailişkilendirerek tartışmanın gerektiğini düşündüklerinivurguladı.

Hazırlıklar sürüyor

İstanbul Alevi Kültür Merkezi ile Hacı Bektaş VeliAnadolu Kültür Vakfı’nın (HBVAK) 4 Ocak günü

düzenlediği toplantıda kurultayda ele alınacakkonular hakkında bilgilendirme yapıldı.

Okmeydanı Cemevi Başkanı Kamil Aykanat’ınyaptığı açılış konuşmasının ardından söz alanHBVAK Genel Başkanı Ercan Geçmez, devletin herzaman Alevi sorunu olduğunu, ancak var olansorunun devletin kendi uygulamalarındankaynaklandığını belirtti.

Geçmez’den sonra sözü alan Ali Kenanoğlu ise,Avrupa, Suriye, İran, Irak, Kanada, Lübnan veBalkan ülkelerinden de katılımcıların olacağıbüyük kurultaya 200’e yakın Alevi kurumununkatılacağını ifade etti.

Taleplerinin sadece Alevilikle ilgiliolmayacağını bu ülkede yaşanmakta olan bütüneşitsizliklere karşı kurultayda söz söyleneceğinibelirten Kenanoğlu kurultayın işleyişiyle ilgilibilgilendirmede bulundu. Konuşmaların ardındankurum temsilcilerine söz verildi. Kurultay için 15

Ocak Cumartesi akşamı İstanbul’dan otobüslerkaldırılacağı bilgisi verildi.

İnegöl’deki ırkçılığa tepki Bursa İnegöl’de bulunan Özel Kültür

Dershanesi’nde Biyoloji öğretmeni Taylan Çakır’ındershane yöneticileri tarafından “Aleviler ve Şiilersapıktır. Sen Alevisin, Alevi biriyle çalışıp günahagirmek istemiyoruz’’ denilerek işten atıldı.

Bu ırkçı saldırıya Alevi örgütlerinden yanıt geldi.Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkızşunları söyledi: “Mahallelerini, plajlarını, okullarını,dershanelerin de ayırdılar. Kendi anlayışlarıçerçevesinde küçük gettolar yaratıyorlar. Bunun ençarpıcı örneği de Alevi olan Öğretmen TaylanÇakır’ın başına gelenlerdir. Bu olay yurt düzeyindekimi yurttaşların AKP’nin Alevi ve Kürt‘Açılımı’ndan ne anladıklarının da bir örneğidir”

Pir Sultan Abdal Derneği Genel Başkanı FeyziGümüş toplumsal ayrımcılığın AKP iktidarıtarafından desteklendiğini ifade etti. Gümüş,“Erdoğan’ın Alevilerin katlinin vacip olduğunusöyleyen Ebu Suud’u resmen övüp göklere çıkartmasıesas Alevi açılımının arkasındaki değişmeyenzihniyeti göstermiştir. Irkçı ve ayrımcı yaklaşımınnereden beslendiği bu cümlelerde saklıdır ve yapılanaçılımların ne kadar da samimiyetsiz olduğunungöstergesidir’’ dedi.

Alevilere yönelik baskı ve asimilasyon!

4 Ocak 2011 / Istanbul

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Güncel24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

“Hoş geldinizUlucanlar Merkez Kapalı Cezaevi, Ankara’nın

Altındağ ilçesinin Ulucanlar semtinde bulunmaktadır.1925 yılında kurulan cezaevi tahliye edildiği 2006yılına kadar, ülkemiz demokrasi tarihine ve pek çokönemli döneme şahit olmuştur. 81 yıllık bu süreçtegazetecilerin, yazarların, politikacıların, aydınlarındevrimcilerin, yaşamlarına, hikayelerine gencecikisimlerin , yürek acıtan idamlarına , isyanlar veisyanların bastırıldığı kanlı operasyonlara yakınentanıklık etmiştir.

Başbakan Bülent Ecevit’ten, Osman Bölükbaşı’na,Nazım Hikmet’ten, Necip Fazıl’a, Deniz Gezmiş’ten,Muhsin Yazıcıoğlu’na hepimizin bildiği ve tanıdığı pekçok ismin yolu Ulucan’lardan geçmiştir.”

Ulucanlar müzesinin internet sitesi, bizi bu bozukimlalı cümleler ile karşılıyor. Bu birkaç cümle, yanyana sayılan manidar isimler ve metnin genel havasıbile zindandan bozma müzenin kepazeliğinigöstermeye yetiyor aslında. Bir de bunun üzerineAKP’nin vitrin bakanı Ertuğrul Günay’ın DenizGezmiş ile dostluk hikayeleri ve ileri demokrasimasalları eklenince ortaya çıkan tablonun teşhire dahiihtiyacı kalmıyor.

Projenin sanal dünyasında Proje GenelKoordinatörü ve Sanat Yönetmeni sıfatlı DenizYavuz’un veciz sözlerini de gözden kaçırmak mümkündeğil: “Ulucanlar sahip olduğumuz özgürlüğünmücadelesini anlatıyor.” Sanki bir devrimin (!)ardından söylenmiş gibi duran bu cümleye BelediyeBaşkanı Veysel Tiryaki’nin tüccar edasıyla söylediğiizlenimi yaratan şu sözleri eşlik ediyor: “UlucanlarCezaevi, yeni yüzü ile tüm ziyaretçilerine Türk siyasihayatına dönük büyüleyici bir yolculuk sunuyor. Hoşsürprizlerin de olacağı Müze ve Kültür SanatMerkezi’ne hem yurtiçi hem yurtdışındanmisafirlerimizi bekliyoruz.”

Bu romantik sanal yolculuğa son noktayı isemüzede bulunan kafenin tanıtım metni koyuyor:“Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nin geçmişine yapacağınızduygulu bir yolculuğun ardından, kütüphanebölümünün içerisinde bulunan cafeterya’da bir molaverebilirsiniz.” Sitenin sağına soluna serpiştirilmişcezaevi fotoğrafları, “basından” bölümünde yer alankatliam haberleri ise bu romantik atmosfer ile ahenkiçinde sunuluyor sitenin takipçisine.

Gerçekten de “Deniz Hanım’ın” ve “VeyselBey’in” hakkını teslim etmemek elde değil.Söyledikleri gibi proje cumhuriyet tarihine ışık tutuyor.Ama bu ışık ne yazık ki onların göstermek istediği gibibugün “sahip olduğumuz” özgürlüğü değil devletinkatliamcı yüzünü aydınlatıyor.

Basit gerçekler ve karışan kafalar

Basından öğrendiğimiz kadarıyla Ulucanlarmüzesinin girişinde ziyaretçileri “meşhur” darağacıkarşılıyor. Bakan Günay’ın bakmaya dayanamadığınısöylediği darağacını biz Denizler’den, Necdetler’den,Erdallar’dan hatırlıyoruz. Onların kokuşmuş düzenekarşı korkusuzca çıktıkları ve sloganlarınıhaykırdıkları darağacı bu. Ve onları katleden düzenintemsilcileri, kendi sandalyelerini tekmeleyen bu yiğitdevrimciler üzerinden prim yapmak için utanmadanonların yanına üç-beş tane faşist katilin adını ekliyor.Diyorlar ki solcular da sağcılar da asıldı ama o günlerartık geride kaldı.

Peki darağacına bakmaya dayanamayan BakanKürdistan’da her gün yaşanan katliamlara nasıldayanıyor, ya da sokak ortasında yaşanan infazlara?300 haftadır kayıplar için eylem yapanlara “terörist”diyen bir partinin bakanı nasıl olup da vicdandanbahsedebiliyor. Oysa gözyaşı döktüğü ve geçmişte iyiarkadaş oldukları yalanını söylediği Deniz Gezmiş’inson sözlerinde Kürt halkının özgürlüğündenbahsettiğini bilmeyen yok. Ya da Erdal Eren’i asandarbecilerin yargılanması yönünde neden adım atmıyorbu vicdanlı bakan?

Sonra zindanların müdavimlerine geliyor sıra.Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Yılmaz Güney gibisanatçılar sıralanırken araya Necip Fazıl gibi birgericilik abidesi ekleniveriyor. Şiir denince RecepTayyip Erdoğan’ın malum şiirinin de müzede yeraldığı hatırlatılıyor, siyaset denilince MuhsinYazıcıoğlu faşisti yâd ediliyor. Bir yanda yazdıkları veürettikleri nedeniyle sürgün edilen, ömürlerini türlüzorluklarla ve memleket özlemiyle geçiren devrimcisanatçılar, diğer yanda haspelkader cezaevine girmişüç beş tane soysuz. Biri türlü katliamlarla adı anılanYazıcıoğlu, diğeri halen daha katletmeyi sürdürenErdoğan…

Katliam koğuşlarındaki balmumu heykeller

Müze turu koğuşların, maltanın ve hamamıngezilmesiyle sürüyor. Koğuşlarda bulunan balmumuheykeller, “zindan” olarak adlandırılan tecrit hücreleri,hepsi ziyaretçileri bir cezaevi atmosferine sokabilmekiçin düşünülmüş. Üstelik ilerde “cüzi” bir ücretkarşılığında 1 saatliğine bu hücrelere girmek ve“tutsaklık” yaşamak mümkün olacakmış.

Buraları gezerken asıl akıllara takılan ise kuşkusuzki 26 Eylül 99’da yaşanan katliam oluyor. Balmumuheykeller ile “sevimli” hale getirilen 4. ve 5. koğuşlarıbiz, çok değil daha 11 yıl önce devrimcilere yönelikgerçekleştirilen vahşi saldırı ile hatırlıyoruz. Çatılarıdelen katliamcıların ağır silahlarla açtığı ateş ilekevgire dönen duvarlar, sıkılan köpük ve atılan gazbombaları nedeniyle kullanılamaz hale gelen koğuşlarhalen hafızalarda.

Bugün gezi amaçlı açılan koğuşlara operasyondansonra 10 gün boyunca gazdan dolayı girilememişolması, hamam bölümünün insanlığın gördüğü envahşi işkencelerin uygulandığı bir işkencehane olarakkullanılması ve tüm bu katliam boyunca 10devrimcinin katledilmesi nedense (!) müzedekendisine önemli bir yer bulamamış.

Yine Ulucanlar’da kalan “ünlü” isimlerdenbahsedilirken sıklıkla Ecevit’in adı anılıyor. Ecevit’inde siyasi görüşlerinden dolayı cezaevinde kaldığı

anlatılarak kendisi onore edilmeye çalışılıyor. OysaUlucanlar katliamında Ecevit’in Başbakanlık yaptığıve katliamda doğrudan rolü olduğu bilinen bir gerçek.Ancak yaratılmak istenen kafa karışıklığı, Ecevit ilekatlettiği devrimcileri yan yana getirmeyi gerektiriyor.

Ulucanlar anılarda mı kaldı?

Ulucanlar’ın müze yapılmasının ardındaki niyetinhiç de bir belediye başkanının girişimci ruhu ile sınırlıolmadığı açık. Belki müze turuna dahil edilenhediyelik kalem, çakmak, kupa, t-shirt gibi ürünler yada zindanda 1 saat geçirmek gibi aykırı fikirlerprojenin yürütücülerine ait olabilir. AncakUlucanlar’ın bugünkü haline getirilmesi çok dahakapsamlı bir hesabın sonucudur. 12 Eylül ilehesaplaşma adı altında referanduma giden ve iktidarınıgüçlendiren AKP Ulucanlar’ı müze yaparak sola aitdeğerlerin içini boşaltma ve ödenen bedelleri kendineyontma yönlü politikalarını uygulamayı sürdürmüştür.Bu vesileyle tüm olumsuzlukların geride kaldığımesajı topluma verilmeye çalışılmaktadır.

Oysa bugün ne Ulucanlar gerçekten kapanmış, nede devletin katliamcı politikalarında bir değişiklikolmuştur. Zindanlarda yaşanan zulüm bugün Ftipleriyle birlikte ve tecrit biçiminde çok daha sistemliolarak sürmektedir. Devletin katliamcı yüzü ise hergün yeniden ortaya çıkmakta, sokakta dolaşanherhangi biri dahi keyfi biçimde katledilebilmektedir.

Bu koşullarda ilerici ve devrimci güçlerin böylesipopüler projelere prim vermeyerek cepheden tutumalması ve her fırsatta teşhir etmesi büyük önemtaşımaktadır. Bugün bizler için ne 12 Eylül, nekatliamlar, ne de Ulucanlar geride kalmıştır. Tümbunlar toplumun halen siyasal mücadelenin önemligündemleridir. Özellikle Ulucanlar katliamının başaktörlerinden olan Ali Öz’ün soruşturulmak bir yanakatliamdan sonra terfi etmesi ve Hrant Dink baştaolmak üzere yeni katliamlarla adının anılması biledevletin Ulucanlar’ı tarihe gömemeyeceğini ve onunhalen daha yaşadığını anlatmaktadır.

Ulucanlar ya da bir başka tarihi mekan hangi müzemaskesi ile kaplanmaya çalışılırsa çalışılsın, her zamanonun altında gerçek yüzü görmeyi sürdüreceğiz.Serpiştirilen balmumu heykellere rağmen 4. ve 5.koğuşu kurşunlara karşı direnen devrimci tutsaklar ileanacağız. Yapılan “restorasyon”a rağmen ağırsilahların karşısında kevgire dönen duvarlarınıunutmayacağız. Ve ne kadar boyanırsa boyansınUlucanlar’ın duvarlarında yazılı “Kanla yazılan tarihsilinmez” yazısını hatırlamaktan geri durmayacağız.

İster müzeye dönüştürün, ister yıkıp yeniden yapın;kanla yazılan tarih silinmez!

Ulucanlar’dan müze yapma kepazeliği...

“Kanla yazılan tarih silinmez!”

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011..

Ulucanlar Merkez Kapalı Cezaevi Müzesi’ne hoş geldiniz. 1925 yılında inşaedilen cezaevi kapatıldığı 2006 yılına kadar 81 yıl boyunca katliamlarla ayakta duranCumhuriyet’e önemli hizmetlerde bulunmuş, onun katliamcı yüzüne tanıklık etmiştir.

Daha 50’li yıllardan itibaren pek çok önemli devrimci bu zindana kapatılmış,Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Yılmaz Güney gibi sanatçılar, toplumcu üretimlerininbedelini bu zindanda ömürlerinin pek çok yılını harcayarak ödemişlerdir.

Burada gördüğünüz dar ağacı ise Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslangibi üç önemli devrimcinin idamına tanıklık etmiştir. Yakalandıktan sonraUlucanlar’a getirilen THKO önderleri bu zindanda tutulmuş, yargı sürecinin ardından6 Mayıs 1972 sabahı, apar topar darağacına çıkarılmışlardır. Devrimci önderlerölüme giderken dahi tereddüt etmemiş, son sözlerinde düzen güçlerini mahkûmetmekten geri durmamıştır.

Pek çok devrimci 70’li yıllar boyunca Ulucanlar zindanında kalmış,işkencehanelerini yaşamıştır. 12 Eylül askeri faşist darbesi ile birlikte ise Ulucanlarişkencehane ve infaz merkezi halini almıştır. Pek çok devrimci burada idamedilmiştir. Bunlardan Erdal Eren, gerek işlemediği bir suçtan ötürü usulsüzceyargılanması, gerekse 17 yaşında olması nedeniyle ayrı bir yerde durmaktadır.

Bir jandarmayı öldürdüğü gerekçesiyle tutuklanan ve 12 Eylül 1980 darbesininardından idam hükmü verilen Eren Mamak Askeri Cezaevi’nde türlü işkenceleraltında yattıktan sonra idam edilmek için Ulucanlar’a getirilmiş ve tıpkı DenizGezmişler gibi ailesine dahi haber verilmeksizin katledilmiştir. Erdal Eren de tıpkıkendinden önceki devrimciler gibi ölümün üzerine kararlılıkla yürümüş, ölürken“Faşizme ölüm halka hürriyet” sloganını haykırmıştır.

Darbenin ardından da devrimci tutsaklar Ulucanlar zindanlarında kalmışlardır.Burada gördüğünüz 4. ve 5. koğuşlar ise ‘99 Eylül’ünde yaşanan katliamınmekanıdır. Bu koğuşlarda kalan devrimci tutsaklar kapasitenin üç katı gibi bir sayıdaoldukları için cezaevi idaresinden ek koğuş talep etmişler ancak bu taleplerikarşılanmamıştır. Bunun üzerine 7. koğuşun duvarını delerek buraya yerleşmişlerancak buna rağmen yönetim çözüme yönelik adım atmamış, aksine sayımalmayı da durdurarak durumu daha da çözümsüz bir hale getirmiştir.

26 Eylül sabahı devletin eğitilmiş katilleri, Ali Öz ve Kemal Albayrakgibi jandarma komutanlarının kontrolünde tutsakların üzerine ağır silahlarve gaz bombalarıyla saldırmıştır. Çatıyı da delen kolluk güçleri buradaniçeriye köpük ve su sıkarken ağır silahlarla da tutsakların üzerine ateşaçılmıştır. 4. koğuşun girişinden başlayan ateşin ardından koğuşa girenkatil sürüleri tutsakları hamama götürmüş ve burada işkenceyebaşlamıştır. Bir işkencehaneye dönen hamamda özel olarak seçilentutsaklar işkence ile katledilmişlerdir.

Yaşanan saldırı ve işkenceler sonucunda 10 devrimci tutsak katledilirkenyüzlerce kişi de ağır biçimde yaralanmıştır. Yaşanan katliam öylesinebüyüktür ki TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyeleri katliamın ardındanotopsi görüntülerini izlemeye dahi dayanamamıştır. Yine katliamıngerçekleştiği koğuşlara gardiyanlar temizlik için 8 gün boyuncagirememiş, 10. gün basına açılan 4. ve 5. koğuşta hala dahazehirli gazların tesirini gösterdiği görülmüştür.

Ulucanlar’a yönelik katliamın ardından ise hepsi biliniyorolmasına rağmen katiller hakkında herhangi bir yasal işlemyapılmamış, aksine katledilen devrimci tutsaklarsuçlanmıştır.

Ulucanlar zindanı 2006 itibariyle kapatılmıştır. Ancakcezaevlerinde tecrit, zulüm ve işkence hiçbir biçimdedurmamıştır. Aksine F tipleriyle birlikte çok dahasistematik bir hal alan işkence, bugün artık ülkenin dörtbir yanında uygulanmaktadır.

Alternatif bir müze turu…

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Devlet Başkanı Evo Morales’in Venezüella ziyaretisırasında, akaryakıta yapılan zam kararını açıklaması,bir kez daha Bolivya işçi sınıfıyla emekçilerininsokaklara çıkmasına neden oldu. Bu defa amaç, destekverdikleri Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) lideriMorales’in zam kararını geri almasını sağlamaktı.

Nitekim sonuç öyle de oldu. Pek çok kenttegerçekleştirilen kitlesel eylemler, kısa sürede zamkararının geri alınmasını sağladı.

Genel grev ve militan direnişlerle neo liberalsaldırılara karşı mücadele eden, devlet başkanlarını peşpeşe kovan Bolivyalı işçi, emekçi ve yerliler, Morales’indevlet başkanlığı seçimlerini kazanmasını da sağlamıştı.Zira Morales’in seçim zaferi, yıllara yayılan militangrev ve kitle direnişleri sayesinde mümkün olmuştu.Şimdi akaryakıta yüzde 80’lere varan zam yapma kararıalan Morales, bu kez işçi sınıfını, emekçileri ve yerlilerikarşısında buldu.

Düzen yasalarına tabi reformların sınırı…

MAS yönetimi, militan toplumsal mücadelelerüzerinde yükselse de, baştan beri hem kapitalistleri hemABD emperyalizmini fazla rahatsız etmemeye özengösterdi. Tabandan gelen basıncın da etkisiyle,emekçiler lehine bazı işler yapsa da, Morales’le ekibi,kapitalizmin “kutsalları” arasında başı çeken özelmülkiyete dokunmama konusunda kararlılık gösteriyor.

Düzenin anayasasında bazı değişiklikler yapsa da,bu çaba köklü bir yasal değişiklik noktasına ulaşamadı.Dolayısıyla Morales yönetimi, özel mülkiyet ve ücretliemek sömürüsüne dayanan sisteme hiçbir sınırlamagetiremedi.

MAS’ın işçi ve emekçileri karşısına alan zam kararı,sistemin temellerine dokunmama çizgisinin bir sonucuolarak gündeme geldi. Emekçilerin göstereceği tepkiyiöngören Morales, akaryakıt zammıyla birlikte ücretlerdede artış olacağını ilan ederek, toplumsal muhalefetinönünü kesmeye çalıştı; dahası, gerici güçlerin eylemleriistismar etme çabalarını gerekçe göstererek sokağaçıkan işçi ve emekçileri eleştirdi. Ancak yönetiminsergilediği bu çabalar, grev ve militan sokak eylemleriniönlemeye yetmedi.

Toplumsal muhalefetin içinden çıkıp gelmesinerağmen, Morales’in izlediği politikalar, düzenintemellerine dokunamayan yönetimlerin emekçiler lehineyapacağı işlerin sınırlarını da gösteriyor.

Tabana dayalı örgütlülüğün gücü…

Akaryakıt zammı açıklandığı anda harekete geçenBolivya Merkezi İşçi Sendikaları (COB), Morales’tenzam kararını geri çekmesini istedi. COB Genel SekreteriPedro Montes, zammın geri alınmaması durumunda

“Sosyal Hareketler bütün mücadele yöntemlerinikullanacaklardır” açıklamasını yaparak Moralesyönetimini uyardı.

Morales’in emekçiler lehine olan politikalarınıdestekleyen COB, seçimlerde de MAS’ı desteklemişti.Buna rağmen işçi emekçiler aleyhine olan zam kararınakarşı COB’un gösterdiği direnme kararlılığı, tabanadayalı örgütlülüğün, her koşulda işçi ve emekçilerinhaklarını savunma imkanı yarattığını, bu vesile ile degöstermiş oldu. Diğer toplumsal hareketlerin tavrı daaynı yönde oldu. Zira bu hareketlerin tümünde tabanörgütlülüğü belirgin bir özelliktir.

Başkent La Paz, El Alto gibi büyük kentler baştaolmak üzere, ülkenin birçok kentinde sokaklara çıkanişçi ve emekçiler, Morales yönetiminin politikalarınıeleştirdi. Harekete katılan bazı yerli gruplar ise, ilk defaMorales’in istifasını da istediler.

Aymara halkının liderlerinden Felipe Quispe ise,kararın geri alınması için yolları kapatmayabaşlayacaklarını duyurdu.

İşçi sınıfı, emekçiler, yerli halklar tarafındansergilenen mücadele kararlılığı, taban örgütlülüğününhayati önemini ortaya koyuyor. Zira bu örgütlülüksayesinde tüm güçler, destek verdikleri Evo Moralesyönetimine karşı mücadele etmekte bir an bile tereddütetmediler.

Nitekim kararlılığı gören Morales, zamangeçirmeden zam kararının geri alındığını açıklamakdurumunda kaldı.

İşçi emekçilerin militan mücadele geleneğini iyibilen Evo Morales, bir duyuru yayınlayarak petrolürünlerinin fiyatlarını yüzde 80’e kadar arttıran 748no’lu kararnameyi iptal ettiğini duyurdu.

Morales duyuruda, “Halkıma sadık kalarakyöneteceğime söz verdim. Bugünlerde işçilerintavsiyelerini dinledim ve anladım. Halka sadık kalmapolitikamın bir sonucu olarak 748 no’lu kararnameyi vebuna eşlik eden diğer düzenlemeleri iptal etmeye kararverdim” ifadelerine yer verdi.

İşçilerin tavsiyelerini dinlediğini ifade eden Morales,fiilen kapitalist sistemin istikrarı için de çalışıyor. Sağcı,faşist güçlere karşı Morales’e destek veren sendika vekitle örgütleri de bu durumun farkındalar.

Örneğin geçen Haziran ayında 16. GenelKongresi’ni düzenleyen El Alto’daki MahalleKonseyleri Federasyonu (FEJUVE), yayınladığı politikmanifestoda, Morales yönetiminin sınırlarını şöyleçiziyor:

“Evo Morales gibi yerli bir başkana sahip olmamızarağmen devlet halen melez oligarşi tarafındanyönetiliyor; MAS, yerli halkın ve emekçi sınıflarındesteği ile yönetimi eline almasına rağmen, halen hakimolan kapitalist ekonomik ve neoliberal politik sistemdir.Morales bu sistemi muhafaza ediyor. Halen siyasiolarak bağımlı olan, kapitalist sistem tarafındanekonomik olarak sömürülen, ırk ve kültürel bakımlardanoligarşi tarafından marjinalize edilen fakir halk için ise,hiçbir şey değişmedi.”

Sorunun özünü genel hatlarıyla ortaya koyan budeğerlendirme, işçi sınıfıyla emekçi müttefikleriaçısından esas olanın, bir sistem olarak kapitalizmlehesaplaşmak olduğunu ortaya koyuyor. Zirakapitalizmle hesaplaşma süreci başlatılmadan sömürüve kölelik çarkına dokunmak mümkün değil. Bu sürecinpek çok riski taşıması bir yana, sert çatışmalara da yolaçma ihtimali de yüksektir. Ancak bu riskleri gözealmadan verili koşullarda kapitalizmle hesaplaşmanınbaşka bir yolu da bulunmamaktadır.

Dünyadan...

Tunus’ta protestolar sürüyorTunus’un 265 km güneyinde bulunan Sidi Bu

Zeyd şehrinde üniversite mezunu olan işsizMuhammed Buazizi’nin zabıtaların meyve sattığıtezgahına el koymak istemeleri üzerine kendiniyakmasıyla başlayan eylemler sürüyor.

Buazizi’nin eylemi özellikle diplomalı işsizlerinöfkesinin açığa çıkmasına neden olurken, kentgünlerce protesto gösterilerine sahne oldu. Yineişsiz olan tarım işçisi bir diğer gencin elektrikdireğine tırmanarak intihar etmesi eylemlerin başkakentlere yayılmasını sağladı. “İşsizliğe hayır!Fakirliğe hayır!” diye bağırarak yüksek voltajtellerine dokunan genç hayatını kaybetti.Protestolar Sousse, Safakıs ve Meknasi gibi kentlereyayıldı, son olarak da geçen cuma Bouzianekentinde 18 yaşındaki bir genç polis tarafındanöldürüldü.

Gösterilere 3 Ocak günü liseliler de katıldı.Eğitimli işsizlerin iş talebiyle başlattığı protestolaradestek vermek ve hayat pahalılığını protesto etmekamacıyla, çoğu liseli olan 250 kişi Thala’da polisleçatıştı. Sakin başlayan gösteri, polisin müdahalesi ilebirlikte çatışmaya dönüştü. Eylemde iktidar partisiRCD’ye ait bir lokal ateşe verildi.

ITUC’tan kınama

Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu(ITUC) Tunus devletine, protestoculara dönükbaskılara son vermesi çağrısında bulundu.

ITUC, halk ve işçilerin eylemlerinin mermilerlebastırıldığını belirterek iki kişinin öldüğünü onlarcainsanın yaralandığını ve işçi sendikaları bürolarınınabluka altına alındığını söyledi.

Kuzey Kıbrıs’ta grev hazırlığıKuzey Kıbrıs’ta hükümetin Ankara patentli yıkım

politikalarında ısrar etmesi ve son olarak “eşel-mobil uygulaması”na son verme kararı almasıüzerine Kuzey Kıbrıs’taki sendikalar süresiz genelgrev uyarısında bulundular.

“Sendikal Platform” yaptığı toplantının sonundasüresiz grev için bir irade belirlediklerini açıkladılar.

Dünya26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Bolivyalı işçi ve emekçilerin mücadele geleneği sürüyor…

Sosyal mücadele Morales’i zorluyor!

Tunus

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

“Siz, zalim yöneticiler, askeri caniler, yağmacılar;siz, dalkavuk uşaklar, uzlaşmacılar; Belçika’yı ayaklar

altına alıyor, Fransa’yı yıldırıyor, tüm dünyayı ezmekistiyorsunuz ve kimsenin sizden hesap soramayacağınısanıyorsunuz. Fakat açıkça söylüyorum: biz, bir avuç

insan, sizden korkmuyoruz, size savaş ilan ediyoruz vekitleleri ayaklandırarak bu savaşı sonuna kadar

götüreceğiz!”Karl Liebknecht

1918-1923 yılları arası dönem, Almanya için grevdalgalarıyla başarısız devrim deneyimlerinin yoğunolarak yaşandığı bir zaman dilimi olmuştur. Bu zamandiliminde, işçi sınıfının tarihine ise, Alman Sosyal-Demokrat Partisi’nin (SPD) ihaneti damgasınıvurmuştur.

SPD, 1891’deki Erfurt Kongresi’nde sistemleuzlaşı içinde parlamenterist bir çizgiye oturmuş,varlığını ve gücünü oluşturan işçi sınıfının önünereformist bir program koyarak daha o zamanlardanproletarya diktatörlüğü çizgisine sırt çevirmiştir. Buparlamenterist çizgi birinci paylaşım savaşında SPD’yiihanete sürükledi. İkinci Enternasyonal’in 1907’deemperyalist savaş karşıtı kararına rağmen savaş kredisilehinde oy kullanarak dünya proletaryasına en büyükihaneti yapmış oldu.

Avrupa’da devrim beklentisi yıllar boyu Almanproletaryası üzerinden şekillenmiş, umutlar hep onabağlanmıştı. Fakat Avrupa’nın en güçlü işçi sınıfıpartisi aynı zamanda Avrupa’nın en yumuşak karınlıişçi sınıfı partisiydi.

Fakat Alman proletaryasının yetiştirdiği yiğitkomünist önderler SPD’nin ihanetine teslim olmadılar.Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg SPD içindeemperyalist savaşa karşı tutum alanların başını çektiler.

Yine de son yıllarda burjuva parlamenterist eğilimibelirginleşmiş olmasına karşın SPD’nin işçi sınıfıiçinde etkili olmasından dolayı Karl ve Rosa SPD’denayrılmayı işçi sınıfından uzaklaşmak olarak gördükleriiçin kopmayı bir türlü göze alamıyorlardı. AncakSPD’nin, paylaşım savaşını Alman burjuvazisicephesinden desteklemesinden sonra ayrılmak onlariçin zorunluluk haline geldi.

Rosa ve Karl Liebknecht 5 Ağustos 1914’te SPDiçerisinde Enternasyonal grubunu kurdular, sonradanbu grup Spartakistler Birliği adını aldı. Bu birlik Rosave Karl’ın katledilmesinden kısa bir süre önce AlmanKomünist Partisi’ne (KPD) evrildi.

Rosa ve Karl, 2.Wilhelm’in tahttan indirilmesi veWeimar Cumhuriyeti’nin kurulmasına yol açan KasımDevrimi’nde etkin bir rol oynamışlardır.

Ancak Weimar Cumhuriyeti’yle birlikte aynı andaKarl Liebknecht sosyalist cumhuriyetin kuruluşunuilan ediyordu. Ama bu devrimci atılım süreci dahaileriye gidememiş ve karşı-devrimci dalga ile yenilgiyeuğratılmıştır. SPD’nin işçi sınıfına ihaneti burada dadevam etmiş ve karşı-devrimci güruh içindeki yerinisağlamlaştırmıştır. İşçi sınıfı konsey örgütlenmesiyleiktidara yürürken aynı SPD, burjuvazininyönlendirmesiyle ve işçi sınıfı içindeki etkisinin halasürüyor olmasının avantajıyla yükselen devrime birkez daha ihanet etmiştir.

Bu tutum devrimin yenilgisini kesinleştirirken,insanlık tarihinin en utanç verici dönemininyaşanmasına sebep olmuştur. Bu Hitler faşizmininAlmanya topraklarında doğmasının yolunun

açılmasından başka bir şey değildir.Kasım devriminin bu yenilgisi Sovyet devriminin

geleceğini de etkilemiştir. Tüm dünya proletaryasınınbeklediği Alman devrimi gerçekleşememiş vetetikleyici güç olarak diğer Avrupa ülkelerinin deumudunu kırmıştır. Ekim devrimini de yalnızlaştırarak,devrimin ulusal sınırları aşamamasına yol açmıştır.

4 Ocak 1919 günü USPD’li (USPD; SPD’den1917’de ayrılan emperyalist savaş karşısında nispetensolda duran grubun kurduğu parti) Berlin polis şefiningörevden alınması yeni bir ayaklanmanınalevlenmesine neden oldu. Hükümetin polis şefinigörevden almasını protesto eden binlerce insansokaklara dökülerek genel greve gitti. Bunu fırsat bilenSPD ise karşı-devrimci güçleri işin içine sokarakbirçok devrimcinin katledilmesine yol açtı. RosaLuxemburg ve Karl Liebknecht da katillerin ilkhedefleriydi.

Her ikisi de 15 Ocak 1919’da kaldıkları oteldeyakalanarak önce sorguya çekildiler. Sonra da Rosa’yıdipçik darbeleriyle, Karl’i ise başından silahla vurupalçakça katlettiler. Burjuva gazetelerinde bu infaz“Karl Liebknecht kaçarken vuruldu”, “RosaLüksemburg öfkeli kitle tarafından öldürüldü”manşetleriyle verildi. Bu iki büyük devrimcininöldürülmesi Alman ve dünya işçi sınıfını ayağakaldırdı.

Rosa ve Karl paylaşım savaşına ve burjuvademokrasisine karşı devrimci bir duruş sergileyebilenender kişilerdendir. Daha 1900’lerin başlarında,SDP’nin “görkemli” bir yapı olarak görüldüğü,Kautsky ve Bernstein gibi saygın ve teorik düzeyigelişkin kimliklerin var olduğu şartlarda, partininniteliğini ilk tespit eden Rosa Luxemburg’tur. Daha builk dönemde SPD’yi kokuşmuş düzen partisi olaraknitelendiren de odur. Liebknecht ise, Bebel’intartışmasız otoritesi karşısında kendi düşüncelerinisavunmayı gençlik yıllarında başarmıştı. Savaşçıkimliğiyle Karl Liebknecht hiç tereddüt etmedeneleştiri silahını doğrultmaktan kaçınmıyordu. Her iki

önder de reformizme karşı sosyal devrimi savunarakbirbirlerini tamamlayan, iki ayrı zihin, tek beden gibidavranıyorlardı.

Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht hayatlarıboyunca birçok kez tutuklanmış, ancak yıldırılamamışiki devrimci önderdir. Marksizmi kavramış ve onuntemelinde kendi teorik birikimini geliştirebilmişlerdir.Dogmatizmden uzak ve eleştirel aklın önemini bilerekher daim yaratıcı ve militan bir tutum alabilmişlerdir.Rosa Luxemburg’un proletarya diktatörlüğündenkorkanlara verdiği cevap dünyayı nasılanlamlandırdığının en açık anlatımıdır: “Evet, evet:Diktatörlük! Ama bu diktatörlük bir demokrasiuygulama biçiminden ibarettir, onun kaldırılmasıdeğil, burjuva toplumunun ekonomik koşulları vekazanılmış hakları üzerine enerjik ve kararlıelkoymadır ki bu elkoyma olmadan sosyalist değişimgerçekleşemez. Bu diktatorya, sınıfın diktatoryasıolmalıdır, sınıf adına yöneten küçük bir azınlığındeğil…”

Rosa Luxemburg arkadaşı Sonia’ya (KarlLiebknecht’in eşine) yazmış olduğu mektupta “herşeye rağmen görev başında, bir sokak çatışmasında yada darağacında can vermek isterim” diyordu.Verdikleri onurlu mücadele sonucunda her ikisi dedimdik aramızdan ayrıldılar ama bıraktıkları ateşdünden bugüne yanmaya devam edecektir.

Rosa’nın yakın arkadaşı C. Zetkin’in onunkatledilmesi üzerine söyledikleri hala çok anlamlıdır:“Rosa Luxemburg’ta sosyalist fikir, hem kalbin, hembeynin hiçbir zaman sönmeden yanan güçlü ve egemenbir ihtirasıydı. Bu şaşırtıcı kadının büyük amacı sosyaldevrim yolunu hazırlamak, sosyalizme giden tarihpatikasını temizlemekti. Devrim denemesi, devrim içinçarpışmak onun en büyük mutluluğuydu. Bütünhayatını ve varlığını sosyalizme vakfetti… O, keskinbir kılıç, canlı bir devrim aleviydi.”

Katledilişlerinin 92. yılında işçi sınıfının budevrimci önderlerini saygıyla anıyoruz.

B. M. Aksakal

Mücadele tarihimizden Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Katledilişlerinin 92. yılında Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i saygıyla anıyoruz...

Devrim için çarpan iki yürek...

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

İşçi sınıfı ve emekçiler, 2010 yılında kapsamlısaldırıların hedefinde olurken, işçi emekçi kadınlarda bunlardan payına düşeni almıştır.

Emekçi kadının, çalışma yaşamında karşılaştığısorunlar artarak devam etmiş, evde, işte ve sokakta,uğradığı şiddet tavan yapmış, işsizliğe, kayıt dışıçalışmaya ve geleceksiz yaşama daha fazla itilmiştir.Aile hekimliği uygulaması ve torba yasa ile elindekikırıntıları kaybetmekle yüz yüze bırakılmış, sendikalıveya hamile oldukları için işten atılmış, işcinayetlerinde yaşamlarını yitirmişlerdir.

2010 aynı zamanda kadın ölümlerinde ciddiartışların yaşandığı bir yıl oldu. Yakın zamandaBaşbakanlık tarafından yayınlanan verilere bakılırsaTürkiye’de her gün ortalama 3 kadın öldürülmektedir.Resmi rakamların böyle olduğu bir yerde gerçekrakamların daha korkunç olması işten bile değildir.

Kadınlar aynı zamanda şiddeti daha yoğunyaşamış, taciz, tecavüz vb. saldırıların daha çokhedefinde olmuşlardır. Okullardan çocuk esirgemekurumlarına, aile içinden sokak ortasına kadar,tecavüzlerde korkunç boyutta artışlar yaşanmış, buarada devlet terörü de sistematik bir biçimdeyaygınlık kazanmıştır. Mahkemeler tecavüzcüleriaklayan kurumlar olarak işlemeye devam etmiştir.

Kadınlar güvencesiz çalıştı

Geçen yıl olduğu gibi 2010’da da kadınlar büyükölçüde güvencesiz işlerde çalıştı. Öyle ki, kadınlargüvencesiz çalışma ile anılmaya, onunla adetaözdeşleşmeye başladı. Sigorta, 8 saatlik iş günü, kreş,eşit işe eşit ücret ve emeklilik hakkı gibi 150 yıllıkcan bedeli mücadele ile elde edilen kazanımlar,bugün büyük ölçüde kullanılamaz haldedir.Annelikten doğan haklar ise neredeyse ortadankaldırılmış bulunuyor.

Dünyanın en iyi 16. ekonomisi olmakla övünensermaye devleti, bundan kadınların payına daha fazlasömürü, eşitsizlik ve açlık düştüğünü gizlemektedir.DİSK’e bağlı Sosyal-İş Sendikası ile değişikkaynakların bu konudaki araştırmaları çarpıcıörnekler sunmaya devam ediyor. Bunlara göreTürkiye’de nüfusun yüzde 54’ünü kadınlaroluşturmakta, ancak yalnızca yüzde 26’sı herhangi birişte çalışabilmektedir. Her 3 kadından 2’sinin işsizolduğu, 87 erkeğe karşılık 13 kadının istihdamedildiği, toplam 6 milyon 851 bin kadın işgücününyüzde 71’inin kayıt dışı çalıştırıldığı bir ülkedeyaşıyoruz.

Öte yandan güvencesiz çalışma kadın işçilerincanını almaya devam etti. Gerçekte hangi şekilde venasıl olduğu bir şeyi değiştirmiyor. Çok sayıda kadıniş cinayetlerine kurban gitti.

Sosyal ve sağlık alanında saldırılar kesintisiz sürdü

Kapsamlı bir saldırı niteliğindeki SSGSS ilesağlık alanında dayatılan yıkım politikaları bu yıl dadevam etti. Sağlığın piyasaya açılarakticarileşmesinin önünü açan uygulamalar kadınıaralıksız olarak vurdu. Bu kapsamdaki en önemlisaldırılardan olan ‘Aile Hekimliği’ uygulamasınabaşlandı. Kasım ayından itibaren tüm Türkiye’dehayata geçirilen bu düzenleme ile sağlık ocakları‘Aile Hekimliği’ne’ dönüştürülmüş oldu. Asılhedeflerinden birinin emekçi kadınların olduğu buuygulamada, ücretsiz ya da düşük ücretle yapılan

sağlık hizmeti tamamen ortadan kaldırıldı. YeşilKartlar’ın geçersiz olması ile hiçbir güvenceye sahipolmayan milyonlarca emekçi kadın acımasıztüccarların eline düşecek. Parası yoksa sağlık hizmetihiçbir biçimde alamayacaktır.

Bunun yanısıra pek çok hak gaspını içeren TorbaYasası işçi kadınları da hedef almaktadır. Kadınlarıçalışma yaşamından dışlayan uygulamalardayatılmaktadır. Özellikle doğum borçlanması ve sütizinlerinde yapılan düzenlemelerle kadının çalışmayaşamına katılmasını teşvik eden haklartırpanlanmakta, işçi kadınlar çalışma yaşamındanuzaklaştırılmaktadır.

İşçi kadınlar direnmeye devam etti

2010 yılı, tüm hak kayıplarına rağmen, emekçikadın cephesinde mücadelenin arttığı bir yıl oldu. İşçikadınlar hak mücadelelerinin içerisinde aktif biçimdeyer aldılar.

TEKEL işçisi kadınlar bu bakımdan öne çıktılar.Direnişte kadın işçiler önemli bir rol üstlenmiş, erkekişçi omuzdaşlarıyla birlikte destansı direnişte yeralmışlardı. Türkiye’nin dört bir yanından çolukçocuğunu bırakarak, kimisi aile baskısına karşımücadele ederek son yılların en anlamlı direnişineimza atmışlardır.

TEKEL direnişine destek verdiği için işten atılanTÜBİTAK işçisi Aynur Çamalan işten atıldığı andanitibaren tek başına direnişe geçmiş, ilgisizliğindendolayı Tez-Koop-İş yönetimine karşı da mücadeleetmiştir.

Yazın ortasında bu kez başka bir ses TürkanAlbayrak direniş bayrağını yükseltmişti. Albayrak,Beykoz’daki Paşabahçe Devlet Hastanesi’nde 5 yıldır

taşeron temizlik işçisi olarak çalışırken,sendikalaştığı için işten

atılmıştı. Hastane

bahçesinde kurduğu direniş çadırıyla 5 ay boyuncadirenen Türkan Albayrak, işe geri dönmemücadelesini kazanmış, İl Sağlık Müdürlüğütarafından işe alınmıştır. 5 ay süren kararlı direnişpek çok farklı kesimden destek almış, özellikle deemekçi kadının çalıştırıldığı güvencesiz koşullaradikkat çekilmişti.

Tek başına süren direnişlerin yanısıra kadın işçilerülkenin pek çok yerinde erkek işçi kardeşleriylebirlikte hak mücadelesi vererek direnmeye devametmişlerdir. Çemen Tekstil’de, Çorlu’daki pekçokdirenişte ve son olarak Sa-ba Enjeksiyon ileBERICAP’ta, hakları ve gelecekleri için örgütlenmemücadelesi vermektedir.

Emekçi kadınlar üretimde yer almasalar biledirenişlere aktif biçimde destek vermiş, eşlerininuğradığı saldırılara militanca göğüs germiştir. UPSdirenişinde, özellikle ÇEL-MER ve Mutaş fabrikaişgallerinde polisle karşı karşıya gelen kadınların nedenli dik ve kararlı durduğu bir kez dahagörülmüştür.

2010 aynı zamanda 8 Mart’ın ilan edilişinin 100.yılıydı. Bu yılın 8 Mart’ın da Dünya KadınKonferansları ile Türkiye’den de geçen Dünya KadınYürüyüşleri yapılmış pek çok ülkeden katılan emekçikadınlar coşkulu bir şekilde taleplerinihaykırmışlardır.

2011’de mücadele bayrağını yükseltelim!

2010 emekçi kadının pek çok hakkınıngasbedildiği bir yıl oldu. Emekçi kadınlar, 2011’i deböyle geçirmemek için mücadelenin arttığı vedirenişlerin yaygınlaştığı bir yıla çevirmelidir. 2011kadın ve erkek tüm işçilerin örgütlü mücadeleyi

yükselttiği bir yıl olmalıdır.

Emekçi kadın28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

2010 yılında emekçi kadınlar...

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Sermaye hükümeti “ulusal istihdam stratejisi”adını verdiği kapsamlı köleleştirme vegüvencesizleştirme saldırısının bir ayağı olarak‘torba yasa’ için kolları sıvamış durumda. Bu yasaile kazanılmış haklardan geriye ne kaldıysa yokedilmesini sağlayacak olan uygulamaları hayatageçirmeyi hedeflemektedir.

Sağlık alanından sosyal haklara, esnekliktenasgari ücrete kadar bir dizi konuda çalışmayaşamını sermayenin keyfine göre yenidendüzenleyecek olan bu yıkım programı, kadın işçi-emekçileri de vurmaktadır. Elbette bu denli genişbir çerçeveye sahip saldırı paketinin emekçikadınların toplumsal yaşamda karşı karşıya kaldığısorunları derinleştirmemesi mümkün olamaz. Buhak gaspları çifte sömürü altında ezilen işçi emekçikadınları katmerli biçimde etkilemektedir.

Hali hazırda bir yanıyla sürdürülenuygulamalar yasal düzenlemelerle daha daağırlaştırılacaktır. Örneğin torba yasayla birlikte,‘çağrı üzerine çalışma’, ‘ evde çalışma’, ‘uzaktaçalışma’ ile ‘kısa süreli çalışma’ gibi durumlardasigorta primlerinin eksik yatırılmasının da önüaçılmaktadır. Böylece sermaye için tamamen genişbir keyfiyet alanı da oluşturulmuş, sigortasızçalıştırabilmenin önü de açılmış olmaktadır. Evdeparça başı işlerde ya da dışarıda yevmiyeli işlerdeçalıştırılan kadınların yaşadıkları sorunların devasaboyutlarda olduğu açıktır. Kiralık işçi bürolarıuygulamasının bir benzerinin bugün temizlikfirmalarında uygulandığını biliyoruz. Ağırlıklıolarak kadın emekçiler bu taşeron firmalarınyönlendirmesiyle çoğu zaman birden fazla yerde,kimi zaman geceli gündüzlü, uzun saatler boyuncaağır koşullarda çalıştırılmaktadır. Esnek çalışmanınyaygın biçimde uygulandığı bu işkolunda işkazaları sıklıkla yaşanabilmektedir.

Zaten böylesi koşullarda çalıştırılan kadınlarınkazanılmış yasal hakları da tırpanlanmış olacak vekadınlar aile ve çocuk bakımının ağır yükünü

taşıdıkları için fiilen çalışma yaşamının dışınaitileceklerdir. Fabrikalarda, atölyelerde,elektronikten petro-kimya ve gıda sektörüne kadarpek çok iş kolunda kadınlar asgari ücretin altındazorunlu mesailerle çalıştırılmaktadırlar. Çalışmayaşamında varolan kırıntı haklar bile ancakörgütlülüğün gücüyle alınabilirken, bu kırıntılar dayasayla iç edilmiş olacaktır. Kapitalist sömürüdüzeni kadının çalışma yaşamına katılımını kendisınıf çıkarlarına göre belirlemektedir. Bundandolayı da bir yandan kadınlar sömürü çarklarıiçerisine kitlesel bir şekilde çekilirken, diğeryandan da çalışma hayatının dışına itilerek evegönderilmektedir.

‘Torba yasa’da yer alan maddeler kadınınüretim sürecinde azgınca sömürülmesi ve yaşamkoşullarının zorlaşması ile kadının çalışmayaşamına katılmak zorunda bırakılması sonucunubir arada yaratmaktadır. Bu da ücret politikasınıdoğrudan belirlemektedir. İşsizlik kadın emekçileriçin yüksek rakamlara ulaşmış durumdayken sonsaldırılar bu rakamları daha da arttıracaktır. İşçikadınlar sefalet ve işsizlik tehdidiyle kölelikkoşullarını kabul etmek zorunda bırakılacaktır.

Hamilelik ve doğum sonrası süreçte kadınlarınsahip oldukları kırıntı haklar da torba yasayla yokedilmek istenmektedir. Doğum borçlanması ve sütizni kadının temel önemde haklarıdır. Halihazırdagüvencesiz ve esnek çalışma koşulları kadının bukazanılmış haktan yararlanmasının önündeengeldir. Bu hakların uygulanması için kadınlarmücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Sigortabaşlangıcı öncesi başlayan hamileliklerin doğumborçlanması kapsamının dışında tutulmayaçalışılması, torba yasa öncesi kadınların sıklıklakarşılaştıkları bir sorundur. Yeni değişikliklerlebirlikte ise kadınlar işten çıkmak zorundabırakılacaktır.

İşçi emekçi kadınlar sermayenin çıkarlarıüzerinden yaşamlarının şekillendirilmesi anlamınagelen bu son saldırılar karşısında hakları vegelecekleri için mücadele alanlarına çıkmak

zorundadırlar.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Kadın emekçilerin hakları da ‘torba yasa’da!

Emekçi kadın

Sağlıkta yeni yıl darbesi“Sağlıkta dönüşüm” adı altında devreye sokulan yıkım

politikaları, yeni yılın ilk gününde sürdü. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 30 Aralık 2010 tarihinde

yayımladığı genelgeyle, 1 Ocak 2011’den itibaren geçicikarekodlu ilaçların kurum tarafından ödenmeyeceğiniduyurdu.

Genelgeye ilişkin açıklama yapan Türk Eczacıları BirliğiGenel Sekreteri Özgür Özel, uygulamayı yargıyataşıyacaklarını belirtti.

Özel, İlaç Takip Sistemi’nin (İTS), yaygın uygulamayageçmesiyle eczanelerde ve dağıtım kanallarında bulunanmilyonlarca kutu ilacın, yeni sisteme adapte edilmek için“G2D etiketleri” ile geçici karekodlu hale getirildiğinibelirten TEB, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık GenelMüdürlüğü’nün ağustosta yayımladığı genelgeyle, G2D’liürünlerin 2020 yılının sonuna kadar eczanelerdensunumunun uygun olduğunu duyurduğunu hatırlattı.

Özel hastaları ilaçsız bırakacak bu uygulamayı yargıyataşıyacaklarını söyledi.

ATO’dan suç duyurusuAnkara Tabip Odası Başkanı Beyazıt İlhan, 16 Ekim günü

hastanenin su basmasından dolayı iki hastanın öldüğünübelirterek, bu ölümlerde sorumluluğu olan yetkililerhakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusu dilekçesinde, yoğun bakım birimindeyatarak tedavi gören 27 hastanın diğer hastanelerenakledildiği, bir kısım hastanın ise aynı hastanenin başkabölümlerine alındığı, ancak bu süreçte Şefika Fidan veBayram Bulut adlı hastaların yaşamını yitirdiği belirtildi.

Dilekçede, Ankara Onkoloji Eğitim ve AraştırmaHastanesi’ne sevk edilen Emre Yücel adlı bir başka hastanında enfeksiyondan kaynaklı olarak bu süreçte yaşamını

yitirdiği, hastanede özellikle yoğun bakım birimindeteşhis ve tedavisi yapılan başka hastaların da yinekanalizasyon ve yağmur suyu baskını nedeniylebaşka hastanelere nakil işleminin yol açtığıetkenlerden kaynaklı olarak yaşamını yitirdiğinedair duyum ve iddiaların söz konusu olduğu ifadeedildi.

ATO’nun hakkında suç duyurusunda bulunduğukişiler şunlar: Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı

İ. Melih Gökçek, Ankara Valiliği İl Sağlık MüdürüMustafa Aksoy ve Ankara Atatürk Eğitim ve AraştırmaHastanesi’nin o dönemdeki başhekimi Metin Doğan

Hekimler Ankara’da yürüdüAnkara’daki tıp fakültelerine bağlı öğretim üyeleri ve

tıp öğrencileri hükümetin sağlık alanındaki uygulamalarınakarşı 4 Ocak günü eylemdeydi.

Ankara Tabip Odası’nın çağrısıyla Hacettepe TıpFakültesi ve İbn-i Sina Hastanesi önünde toplanan sağlıkemekçileri Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi MorfolojiBinası önüne yürüdü. Eyleme TTB Genel Sekreteri FerideAksu Tanık ve SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun da katıldı.

Tıp fakülteleri üzerinde oynanan oyunlara dikkat çekensağlık emekçileri, tıp eğitimine, tıpta uzmanlık eğitimine,

hekimlerin çalışma koşullarına ve özlük haklarınayapılan saldırılara karşı mücadele çağrısı yaptılar.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

Sermaye devletinin 4 Ocak 1996 tarihindeÜmraniye Hapishanesi’nde gerçekleştirdiği katliamınve bu katliam karşısında devrimci tutsaklarca örülendirenişin üzerinden 14 yıl geçti. Zindanlarda devrimciiradeyi teslim almak için bugüne dek sayısız katliamabaşvuran sermaye devletinin Ümraniye’degerçekleştirdiği vahşet hafızalardaki tazeliğini koruyor.

Ümraniye Hapishanesi’nde yaşanan katliam, 12Eylül faşist darbesinin ardından devrimcileri teslimalmak için devreye sokulan sistemli zindanpolitikalarının sonuçlarından biriydi. Bu vahşi katliam,aynı zamanda dönemin yükselen devrimci dalgasıkarşısında işçi ve emekçilere verilmek istenen birgözdağıydı.

Sermaye devleti ‘91 yılında çıkarttığı TerörleMücadele Yasası ile devrimcilere dönük hücre tipisaldırısını öne çıkarttı. Devrimci tutsaklarınzindanlardaki direngen tutumu karşısında ötelenen busaldırıyı, 21 Eylül 1995’te Buca Hapishanesi’ndegerçekleşen katliam izledi.

Haklarının gasbedilmesini sayım vermemeeylemiyle yanıtlayan Buca Hapishanesi’ndeki devrimcitutsaklar, 21 Eylül gecesi düzen güçlerinin saldırısıylakarşılaştılar. Çevik kuvvet polislerinin ve jandarmaekiplerinin plastik mermiler, gaz bombaları, demirsopalar ve zincirler eşliğinde gerçekleştirdiği azgınsaldırı sonrası Yusuf Bağ, Turan Kılıç ve UğurSarıaslan isimli üç devrimci tutsak direnerek şehitdüştü.

Katliam, içeriden ve dışarıdan dalga dalga yükselenkararlı eylemlere konu oldu. Devrimci ve ilericigüçlerin katliamı ve düzenin zindan politikalarını teşhiretmek için gerçekleştirdiği sokak eylemlerini, çeşitlihapishanelerden 1300 devrimci tutsağın başlattığı açlıkgrevleri takip etti.

Devrimciler cephesinden ortaya konan kararlılıksonrasında sermaye devleti tutsakların taleplerini kabuletmek durumunda kaldı. Ancak düzen güçleri, herzaman olduğu gibi, bu süreçte de kabul edilen şartlarıtam olarak yerine getirmedi. Birçok hapishanededevrimciler yeni saldırılarla karşılaşırken, ÜmraniyeHapishanesi’nde devrimci tutsaklar görüş haklarınınengellenmesi üzerine direniş başlattılar. Devlet,tutsakların direnişini kırmak için 13 Aralık akşamıÜmraniye Hapishanesi’ne polisler ve jandarmalareşliğinde operasyon düzenledi. Düzenin eli kanlıcellatlarınca gerçekleştirilen operasyonda, 4’ü ağır70’in üzerinde tutsak yaralandı. Sayıları 104’ü bulandiğer tutsaklar koğuşlarda barikatlar kurarak katilsürüsünün ilerlemesini engellediler. Üç gün boyuncaelektrik ve suyu keserek devrimcilerin iradesinikırmaya çalışan düzen güçleri yine başarılı olamayarakgeri adım atmak zorunda kaldı.

“Yarım kalan” saldırının tamamlanması için yenikatliam hazırlıkları hızla devreye sokuldu. Her dönembaşvurulan “cezaevleri terör yuvalarına döndü”demagojisi bu kez dönemin İstanbul Emniyet MüdürüOrhan Taşanlar’ın ağzından günler öncesinde burjuvamedyanın gündemine taşındı. Düzen güçleri, 4 Ocak1996’da bir kez daha saldırıya geçti. 4 Ocak günüÜmraniye Hapishanesi’ne operasyon düzenleyen elikanlı cellatlar, demir sopalar ve kalaslar eşliğindedevrimci tutsaklara saldırdı. Jandarma, özel tim vegardiyanların ellerindeki fotoğraflarla hedef gözeterekgerçekleştirdiği katliamda, onlarca tutsak yaralandı.Rıza Boybaş, Orhan Özen, Abdülmecit Seçkin,Gültekin Beyhan isimli tutsaklar ise şehit düştü.

Dönemin Ceza ve Tevkifevleri Müdürü ZekiGüngör’ün “askerler aşırıya kaçtı” sözlerini sarfetmekzorunda kaldığı bu kanlı katliam, yine zindanlardadevrimci tutsakların militan eylemlerine konu oldu.Çanakkale, Bursa, İskenderun, Kayseri, Ceyhan,Malatya hapishanelerinde açlık grevi eylemleri devreyesokulurken Buca, Bayrampaşa, Ulucanlar, Bartınhapishanelerinde ise idare amiri ve gardiyanlar rehinalındı.

Devrimci ve ilerici güçler tarafındangerçekleştirilen protesto eylemlerine saldıran sermayedevleti, katliamcılara dönük öfkenin doruğa çıktığıcenaze törenlerinde de azgınca saldırmaya devam etti.8 Ocak günü, şehit devrimcilerin cenaze töreninekatılımı engellemek için Alibeyköy çevresini adetaablukaya alan düzen güçleri, günboyu gerçekleştirdiğigözaltı terörü neticesinde alana gelmeye çalışan bineyakın kişiyi gözaltına aldı. Gözaltındaki devrimci veilerici güçleri Eyüp Spor Salonu’na götüren ve coplar-kalaslar eşliğinde işkenceye alan katiller sürüsü, burayıadeta toplama kampına çevirdi.

Faşist cellatlar aynı gün bir başka cinayetin dahaaltına imza attılar. Cenazeleri izlemek için Alibeyköy’egirmeye çalışan Evrensel muhabiri Metin Göktepe,“sarı basın kartı” olmadığı gerekçesiyle gözaltınaalındıktan sonra polisler tarafından dövülerek veişkencelerden geçirilerek katledildi. Göktepe’ninkatledilmesine ilişkin bildik türden yalanlara başvurandüzen güçleri, savcılık eliyle “Göktepe sandalyedendüşüp öldü” açıklamasında bulundular. EmniyetMüdürü Orhan Taşanlar ise “Gazeteciymiş, sarı basınkartı nerde? Biz onun nasıl gazeteci olduğunubiliyoruz!” diyerek katliamı açıktan savundu.

Katliamcı devlet, kendisine dönük öfkenin önünüher şeye rağmen alamadı. Metin Göktepe’nin cenazesisırasında Yenibosna’dan Esenler’e onbinin üzerindekatılımla yedi saatlik bir yürüyüş gerçekleştirildi.Cenazede, kitlenin sahiplenmesiyle birlikte devrimcibasının susturulamayacağı ve devrimci iradenin teslimalınamayacağı vurguları öne çıktı.

Ümraniye Hapishanesi’nde gerçekleştirilenkatliamın ardından yargı süreci de bildik şekilde işledi.Takipsizlik kararlarıyla hasıraltı edilen yargı süreçlerineticesinde katiller her zamanki gibi aklanırken,katliam protestoları sırasında gözaltına alınanlarhakkında davalar açılabildi.

Ümraniye Hapishanesi’ndeki katliamın ardından dasermaye devletinin zindanlarda ‘teslim alma’ saldırılarıdevam etti. 1996 yılında yayınlanan ‘Mayıs genelgesi’ile F tipi tabutlukları yeniden gündeme alındı ancak 12devrimcinin şehit düştüğü Süresiz Açlık Grevi ve ÖlümOrucu eylemleriyle bu saldırı püskürtülmüş oldu. 24Eylül 1996’da Diyarbakır Hapishanesi’nde bir kez dahakatleden sermaye devleti, ’97 yılındaki “Ağustosgenelgesi” ile F Tipi hapishanelerin yapımına başladı.26 Eylül 1999’da Ulucanlar Hapishanesi’nde 10devrimciyi alçakça katlederek hücre tipi saldırısınınyolunu düzleyen sermaye devleti, aynı zamanda 19-22Aralık’ta gerçekleştirdiği katliamla saldırı halkasınıdoruğa ulaştırmış oldu.

Sermaye devleti, tecrit dayatmasıyla hapishanelerdedevrimcileri teslim alma çabalarını bugün desürdürüyor. Bu zamana dek düşmanın tüm katliamlarınıdestansı direnişlerle yanıtlayan devrimci tutsaklar ise,sermaye düzeninin cellatları karşısında baş eğmedendimdik ayakta durmaya ve kavgaya katılmaya devamediyorlar.

Devlet terörü30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/01* 07 Ocak 2011

Tecride karşımücadele sürüyor...

“Sesimize ses katın!”Hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle

yürüyüşler gerçekleştiren ilerici ve devrimcikurumlar yılın son gününde yine Taksim’deydi.

Taksim Tramvay Durağı’nda buluşan kitlepankart ve sloganlarla Galatasaray Lisesi’neyürüdü. Basın açıklamasında 2009 yılında olduğugibi 2010 yılında da hasta tutsakların sesinindışarıya taşınmaya çalışıldığı söylendi.

Açıklamada, resmi rakamlara göre 2010 yılında28 kişinin intihar etmesi, 22 kişinin intiharateşebbüs etmesi, son on yılda 391 kişinin intiharetmesi, 424 kişinin ise intihara teşebbüsetmesinin psikolojik baskının boyutunu gösterdiğiifade edildi.

Tedavi hakkı gasbediliyorAdana’da hasta tutsaklar için her hafta BDSP,

Halk Cephesi, Devrimci Proletarya, ESP, Emek veÖzgürlük Cephesi, BDP, İHD, ODAK ve TUHAY-DERtarafından gerçekleştirilen eylemlerin sonuncusu1 Ocak Cumartesi günü İnönü Parkı’ndagerçekleştirildi.

Açıklamada Mehmet Aras ve AbdulsametÇelik’in durumu kamuoyuna duyuruldu.

Erzurum H Tipi Cezaevi’nde tutulan 60yaşındaki kanser hastası Mehmet Aras ve Sincan 2No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutulan kanser hastasıAbdulsamet Çelik’in tedavi haklarının gasbedildiğidile getirildi. Mehmet Aras’ın tedavisinin 3 aydırkesildiği söylenerek, Aras’ın günlük ihtiyaçlarınıkarşılayamaz duruma geldiği belirtildi.Abdulsamet Çelik’in düzenli tedaviye ihtiyacıolduğu halde jandarma tarafından sürekli olarakfiziki ve psikolojik şiddete maruz kaldığının ifadeedildiği açıklamada, ilik nakli için cezaevlerindenyapılan 1500 başvurunun taranmadığı haldeuygun donör bulunmadığı gerekçesiyle tedavisinidurdurulduğu söylendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana

4 Ocak ‘96 Ümraniye: Bir kez daha katliam ve direniş

“Devrimci irade teslim alınamaz!”

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 11-01

CMYK

Sevgili dostlar merhaba!Sömürgeci kapitalist-emperyalist sistemin

insanlığı büyük bir felakete sürüklemekte bir angeri durmadığı bir yılı geride bıraktık.

Buna karşın halkların ve işçi sınıfınınmücadele ve direnişleri her mevzide artarakdevam etti. Yeni yılda da bu direniş ve mücadeleenternasyonül dayanışmayla devrim vesosyalizme akarak yükselecektir.

Bu inançla Kızıl Bayrak’ın tüm emekçilerinşahsında Kürt halkının, tüm dünya işçilerinin veezilen dünya halklarının yeni yılını kutluyorum.

Sevgi ve selamlarlaAli Şimşek

F Tipi Hapishanesi C-9 Hacılar /Kırıkkale

Sevgili dostlar, Özlemlerimiz, umutlarımız aynı, acılarımız

benzer, sevinç ve kavgamız ortak. Bu yüzdenfazla söze gerek duymadan; 2011’in o büyükkurtuluşa; sınıfsız, sömürüsüz ve sınırsız birdünyaya bir adım daha yaklaştığımız bir yılolması dileğiyle, siz dostlarımızın yeni yılınıkutluyoruz, yeni kavga yılınızda başarılardiliyoruz.

Devrimci sevgi ve selamlar...Tekirdağ 2 No’lu F Tipi

MLKP dava tutsaklarıSeyfi Polat

Merhaba dostlar, İyi olduğunuzu umuyor, hepinizi olanca

içtenliğimle selamlıyor, sevgilerimigönderiyorum.

Dostlar, göndermiş olduğunuz yayınlardüzenli olarak bize ulaşıyor, şu an için bir sorunyok. Göstermiş olduğunuz duyarlılığa çokteşekkür ediyorum. Size yeni yıl kartıgöndermişken bu kısa notu da düşmemgerekiyordu.

Çalışmalarınızda üstün başarılar diliyor, birkez daha olanca içtenliğimle selamlıyorumsizleri.

Bu coşkuyla siz Eksen Yayıncılık emekçileriniselamlıyor, yeni yılınızı kutluyorum.Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.Sevgilerimle.

Ercan BinayT Tipi Hapishanesi A-5 Bafra / Samsun

Merhaba dostlar,Emek, eşitlik ve özgürlüklerden yana

gelişmelerin ivme kazandığı yenitemennilerimizle yeni mücadele yılınızı kutluyor,selam sevgi ve başarı dileklerimizi iletiyorum.

Selamlar...Resul Kocatürk

F tipi Hapishanesi / Bolu

Bir mücadele yılını daha geride bıraktık. Yenibir mücadele yılına başlamanın coşkusu ve geçenbir yılı değerlendirip dersler çıkartmış olmanınbilinciyle hepinizi yoldaşça kucaklarız.

Bir yıl boyunca onlarca grev, işgal, direniş vedeneyim yaşandı. Zafer ve yenilgilerle... Ama herseferinde sınıf mücadelesine bırakılandeneyimlerle bir yılı geride bıraktık.

Paşabahçe’de Türkan Albayrak, Tuzlatersaneler cehenneminde Zeynel Kızılaslan,kurdukları direniş çadırlarıyla “tek başına daolsan mücadeleye devam” dediler ve kazandılar.

ÇEL-MER işçileri direndi, işgal etti kazandı. Daha sayısız direniş yaşandı, yaşanmaya

devam ediyor. UPS işçileri halen direnişte. Sınıf devrimcileri sadece destekçi olarak

değil, örgütleyicisi ve parçası olduklarıdirenişlerle sayısız deneyim kazandı, sınıflabütünleşmekte adımlar attı. Bir yılı nicel birbiriktirme süreci olarak geride bırakırken yeniyıllara bu birikimle giriyor yarının niteldönüşümlerini örgütlüyoruz, o gün içinörgütleniyoruz.

Gençlik soruşturmalarla, cezalarla, baskılarlasusturulmaya çalışılıyor, üniversite‘karakollarında’ ‘yaşam’ gün geçtikçezorlaştırılıyor. Çünkü yaşam denilen şey tek tip,sorgusuz, boyun eğerek değil, ‘bir ağaç gibi tekve hür ve bir orman gibi kardeşçesine’gerçekleşince yaşam oluyor. YTÜ direnişçisiylesimgeleşen, soruşturma ve cezalara karşımücadele devam ediyor.

Gençliğin eylemlerine saldırılar yaşandı,yaşanacak. Ancak gençlik geleceğe dairumutlarla dolu.

Onlarca yıldır cezaevlerinde mücadeleyedevam ediliyor. 10 yılı aşkındır F tipleri ile tektipleştirilmeye, boyun eğdirilmeye çalışılaninsanlar teslim alınamıyor.

Bizler de Sincan 1 Nolu F Tipi’nden tutsak

sınıf devrimcileri olarak mücadelenin farklı biralanında mücadeleye katılıyoruz. Yeni bir yıla,yine mücadeleyle yoldaşların arasında girmeninmutluluğunu yaşıyoruz. Mücadelede yoldaşolmanın hakkını vermeye çalışıyoruz.

Nasıl ki, grevler, işgaller, direnişler hem sınıfhem de sınıf devrimcileri için bin bir derslerledoluysa yine aynı şekilde cezaevleri de öyle.Düzen-devrim çelişkisinin açık bir şekildeyaşandığı, proletaryanın uzlaşmazlığının vedevrimci konumunun bilince daha çokçıkartılması gerektiği, devrimci iradeninsınandığı yerlerdir. Ancak, insan olmanın onuru,içeride ve dışarıda mücadeleye devam etmeyi,insanca yaşanacak, emeğin hakim olacağı birdüzenin kurulması için mücadeleyi gerektiriyor.

Bu coşku ve bilinçle dostlarımız veyoldaşlarımızla, direnen işçi kardeşlerimizleberaber yeni bir yıla mücadeleyle girmenincoşkusunu yaşıyoruz.

Özgürlüğümüze değil, proletaryanınözgürlüğüne olan hasret ve bu uğurdakimücadelenin coşkusuyla hepinizi selamlarız.

Çünkü kendi özgürlüğümüzün proletaryanınözgürleşmesinde olduğunun bilincindeyiz. Bubilinç, bizi içeride-dışarıda özgür kılacakmücadeleyi şekillendiriyor. Dirençle, umutla,hasretle, yoldaşça kalın, bizler gibi.

Not: Kurduğunuz kardeşlik sofrasında bize deyer açın. Çünkü o sofra zaman ve mekândinlemiyor. Bir ucu 1871 Parisi’nde barikatlarda,bir ucu 1917 Ekimi’nde kışlık saraya yürüyenproleterlerin önünde… Bir ucunda Denizler,Mahirler, İbolar, Erdal Erenler, Habipler, Ümitler,Haticeler, Alaattinler var. Bir ucunda dünyanındört bir yanında direnen işçiler. Bu sofrakurulana kadar neler yaşandı hepsi bilincimizde.Bu yüzden bu sofra tekrar tekrar kurulacak.Yoldaşça, emeğin hâkim olduğu bir dünyakurulana kadar ve kurulduktan sonra da…

Sincan 1 Nolu F Tipi’nden sınıf devrimcileri

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt.No:2 D:3 İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220Heykel/BURSA

Tel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanıKat: 3

No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Sincan 1 Nolu F Tipi’nden yeni yıl mektubuZindanlardan yeni

yıl mesajları...

Merhaba Kızıl Bayrak emekçisi dostlar.Yeni bir yıla daha giriyoruz. Yeni yılınızı

kutlamak istedik, bugüne kadar göndermişolduğunuz yayınlar ile bize dışarısının havasını,gelişmeleri taşıdınız, duyarlılığınız için teşekkürediyoruz.

Yeni yılın da dopdolu, kendi sınırlarını daaşacak mücadele yılı olması dileğiyle.

Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Özgür-Hikmet Özgür Kabadayı

F Tipi Hapishanesi A-17 Edirne

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 11-01